T.C. SÜLEYMAN DEM İREL ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ TAR İH ANAB İLİM DALI

STAL İN DÖNEM İNDE TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ (1923–1953)

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

Cenk ŞEN

Danı şman Yrd. Doç. Dr. Kadir KASALAK

Isparta, 2006 II

T.C. SÜLEYMAN DEM İREL ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

TEZL İ YÜKSEK L İSANS TEZ SAVUNMASI VE SÖZLÜ SINAV TUTANA ĞI

İLG İ: Enstitü Yönetim Kurulu’nun …../…./ 20… Tarih ve ……/……. Sayılı Kararı.

Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalında ders dönemine ait E ğitim- Öğretim programını ba şarı ile tamamlayan 9930204048 numaralı Cenk Şen’in hazırladı ğı, Stalin Dönemi Türk-Sovyet İli şkileri (1923-1953), ba şlıklı TEZL İ YÜKSEK L İSANS TEZ İ ile ilgili TEZ SAVUNMASI ve SÖZLÜ SINAVI Lisansüstü Ö ğretim Yönetmeli ği’nin …….maddesi uyarınca 22/09/2006 Cuma günü saat 16:00’da yapılmı ş; sorulan sorular ve alınan cevaplar sonunda adayın tez savunmasının KABULÜNE/ REDD İNE / DÜZELTME SÜRES İ VER İLMES İNE , OYB İRL İĞİ YLE/ OYÇOKLU ĞUYLA karar verilmi ştir.

SINAV JÜR İSİ

BA ŞKAN Prof. Dr. Bayram KODAMAN

ÜYE Prof. Dr. Fahrettin TIZLAK

ÜYE Yrd. Doç. Dr. Kadir KASALAK III

ÖNSÖZ

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulu şu sırasında yakın kom şusu olan Sovyet Rusya ile olan ili şkileri her zaman önemli kabul edilmi ştir. Özellikle farklı yönetim anlayı şları ve ideolojileri bu ili şkiyi daha ilginç hale getirmi ş, ara ştırmacıların dikkatini bu dönemde ya şanan olaylara ve problemlere çevirmi ştir. 1923–1953 tarihleri arasında Sovyet Rusya’yı yöneten Stalin ile Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı dönemde ya şaması, ilgimi bir kat daha arttırmı ş ve beni bu ara ştırmayı yapmaya yöneltmi ştir. 1923–1953 tarihleri arası Türk-Sovyet ili şkilerinde sorunların olu şmasında birinci derecede etkili olan Sovyet Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ili şkileri incelemek, bu sorunları günümüze uyarlamak ve ku şkusuz bunlardan ders almak, tezimde ki temel hedefimdi. Stalin döneminde Türkiye ile Sovyet Rusya arasında ya şanan siyasi ili şkileri ara ştırırken, ideolojik ve tek taraflı bir bakı ş açısıyla yazılmı ş eserlerin çoklu ğu kar şısında tarafsız hareket etmeye çalı şmak büyük bir özveri istemektedir. Ara ştırmada a ğırlıklı olarak faydalanılan Türk kaynakları içerisinde, bahsi geçen dönemde önemli devlet görevlerinde çalı şmı ş ki şilerin ele aldı ğı anı niteli ği ta şıyan eserler, ara ştırmada büyük kolaylık sa ğlamı ştır. Fakat bu ki şilerin mensup oldu ğu millete ba ğlılık anlamında ve görevleri dolayısıyla olaylara tarafsız bakmakta güçlük çekti ği de unutulmamalıdır. Bu tür ele ştiriye açık olan anı türündeki kaynaklardan faydalanırken, döneme ait di ğer aynı tür kaynaklarla kıyaslamalar yapmak mümkündür. Türk ara ştırmacılar, Sovyet kaynaklarından çok Batı men şeli kaynaklara ilgi göstermi şlerdir. Bilhassa da Türk-Sovyet ili şkilerinde birinci derecede etkili olan İngilizlere ait kaynaklar önemli bir yer tutmaktadır. II. Dünya Sava şı sırasında Türk- Sovyet ili şkilerine bakıldı ğında, İngiltere’nin, Müttefiklerin sözcüsü olarak Türkiye üzerindeki etkisini arttırması, bu döneme ait olan İngiliz kaynaklarının önemini daha da ön plâna çıkarmı ştır. Sovyet kaynaklarına bakıldı ğında ise objektiflik açısından durumun Türk kaynaklarından farklı olmadı ğı, hatta daha kötü durumda oldu ğu söylenebilir. Sovyet Rusya’nın en önemli gazeteleri olan İzvestiya ve Pravda, devlet politikası do ğrultusunda hareket eden gazetelerdir. Sovyet kaynaklarının devletin politikası güdümünde hareket etti ğine dair di ğer bir örnek olarak, S. İ. Aralov’un, Bir Sovyet Diplomatının Anıları adlı eseri gösterilebilir. Aralov, 1922–1923 yılları arasında ya şadıklarını 38 yıl sonra kaleme almı ştır. Stalin’in ölmü ş olmasına ra ğmen Aralov eserini yazarken bazı olay ve sözleri oldu ğu gibi açıklamaktan kaçınmak zorunda kaldı ğını ifade etmi ştir. 1923–1953 yılları arası Türk-Sovyet ili şkileri ile ilgili olarak yazılmı ş Ra şit Tacibayev’in, Sovyet Kaynaklarına Göre Türk-Sovyet Münasebetleri 1925–1945 , adlı yayınlanmamı ş doktora tezi, Sovyet kaynaklarını tetkik etmesi ve siyasi olaylar dı şında sosyal olaylara da yer vermesi açısından önemlidir. Bunun haricinde A.T. Çobano ğlu’nun, Siyasi Olaylarla 1917–1945 Türk-Sovyet İli şkileri , M. Tuncer Tunç’un, 1923–1953 Yılları Arasında Türkiye-Sovyetler Birli ği İli şkileri ve Barçın IV

Kodaman’ın, Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu, adlı yayınlanmamı ş Yüksek Lisans tezlerinden de ara ştırma sırasında faydalanılmı ştır. Sovyet Rusya’nın dı ş politikada izledi ği yolu ve komünist ideolojiyi anlamak ikili ili şkiler açısından önem arz eder. Lâkin komünizmin esaslarını ayrıntılı olarak anlatmanın gereksiz oldu ğu dü şüncesi ile sadece bu ideolojiyi benimseyenlerin Anadolu’daki faaliyetlerine ve Millî Mücadele önderlerinin komünizme olan bakı ş açısına ara ştırmada yer verilmi ştir. Millî Mücadele yıllarında Türk-Sovyet ili şkilerini ara ştırırken, Anadolu’daki Bol şevik sempatizanları ve Mustafa Kemal’in komünizme bakı şı hakkında, tez danı şmanım K. Kasalak’ın, Millî Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi , adlı eserinden de faydalanılmı ştır. Ara ştırma sırasında sıklıkla yararlanılan Internet kaynaklarında, ideolojik kaygılar ön plâna çıkmaktadır. Bilhassa ülkemizdeki komünist örgütlere ait web sayfalarında, ara ştırma konusu ile ilgili ideolojik yönü a ğır basan bilgiler elde edilebilmektedir. Aynı şekilde ara ştırmada yararlanılan Mehmet Perinçek’in, Atatürk’ün Sovyetlere Görü şmeleri , adlı eserinde de, ideolojik yakla şımlar dikkat çekmektedir. Bu sebeple ara ştırmada bu tarz kaynaklardan faydalanırken, objektif kalmaya özen gösterilmi ştir. Ara ştırma sırasında Rus ve Türk tarafını isimlendirirken bazı farklılıklar ortaya çıkmaktadır. 1922 yılına kadar Bol şevik Hükümeti; Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti , Kremlin Hükümeti veya Moskova Hükümeti olarak Rusya’daki yönetim adlandırılırken, 1922 yılı sonrasında devletin adı Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli ği olarak de ğiştirildi ğinden genel olarak Sovyetler Birli ği denilmi ştir. Fakat bu karı şıklı ğı önlemek için Sovyet Rusya şeklinde Rusya’daki yönetimi ifade etmek ara ştırmacıların ba şvurdu ğu en sık yöntemdir. Millî Mücadele döneminde Anadolu’da yer alan millî hareketin isimlendirilmesinde de benzer sorunlar vardır. Ara ştırmamın hazırlanmasında verdi ği destekten dolayı ba şta danı şmanım Yrd. Doç. Dr. Kadir KASALAK olmak üzere, Yrd. Doç. Dr. Süleyman SEYD İ’ye, Tarih Anabilim Dalı Bölüm Ba şkanı Prof. Dr. Bayram KODAMAN’a ve di ğer Süleyman Demirel Üniversitesi, Tarih Bölümü ö ğretim üyelerine te şekkür ederim.

Cenk ŞEN Isparta/2006 V

ÖZET

STAL İN DÖNEM İNDE TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ (1923–1953)

Cenk ŞEN

Süleyman Demirel Üniversitesi, Tarih Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 228 sayfa, Eylül 2006.

Danı şman: Yrd. Doç. Dr. Kadir KASALAK

Bu tezin amacı, Stalin döneminde Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında meydana gelen siyasi ili şkileri incelemektir. İki devlet arasında dönem dönem ya şanılan krizlerin temelinde yatan sebeplerin, tarihin derinliklerine uzandı ğını görmek mümkündür. 1923–1953 yıllarını kapsayan 30 yıllık süreçte, Türk-Sovyet ili şkilerinde dostlu ğun ön plânda oldu ğu dönemlerde dahi co ğrafi şartlardan, Ermenilerden, ideolojik farklılıklardan, milli menfaatlerden ve daha birçok nedenden kaynaklanan meseleler, kalıcı bir dostlu ğa izin vermemi ştir. Türk-Sovyet ili şkilerinde ya şanılan krizlerin temelinde, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye kar şı izlemi ş oldu ğu politikalar önemli bir role sahiptir. Milli Mücadele yıllarında komünizmi Türkiye’de hâkim kılmak isteyen Sovyetler Birli ği, ba şarılı olamayınca Türkiye’yi kendi nüfuzu altına almak ve Türkiye’nin Batılı Devletlerle yakınla şmasını engellemek istemi ştir. II. Dünya Sava şı’nda, Sovyetler Birli ği Türkiye ile ilgili taleplerini fırsat buldukça dile getirmi ş, sava ş sonrasında ise Türkiye üzerindeki baskısını daha da arttırmı ştır. Sovyet baskılarına ra ğmen Türkiye, Türk-Sovyet dostlu ğunu dı ş politikasının temel ta şı olarak görmü ş, imzaladı ğı antla şmalarda Sovyet çekincesini her zaman ön plânda tutmu ş ve ikili ili şkilerin en kötü oldu ğu dönemlerde dahi kom şusunu tahrik etmekten çekinmi ştir. II. Dünya Sava şı sonrasında komünizmin zamanla Sovyet emperyalizmini sa ğlamaya yarayan tehlikeli bir ideoloji oldu ğunu fark eden ABD, bu tehlikeyi yakından hisseden Türkiye’nin de içerisinde bulundu ğu bazı devletleri destekleyerek güvenlik çemberi olu şturmak istemi ştir. Stalin’in totaliter yönetim anlayı şı ve Sovyetlerin Türkiye ile ilgili talepleri, Türkiye’nin Batıyla entegrasyonunu hızlandırmı ş ve bu süreç Stalin’in ölümünden sonrada devam etmi ştir.

Anahtar Kelimeler : Stalin, Komünizm, Bo ğazlar, Ermeni Meselesi, ABD, İdeoloji ve II. Dünya Sava şı. VI

ABSTRACT

TURKISH–SOVIET RELATIONSHIPS DURING THE PERIOD OF STALIN (1923 – 1953)

Cenk ŞEN

Suleyman Demirel University, Department of History of Sciences Master Thesis, 228 pages, September 2006.

Supervising Professor: Yrd. Doç. Dr. Kadir KASALAK

The target of this thesis is to examine the relationships that had occured among and Soviet Union. It is possible to see that the reasons lie down on the basis of crisis lived from time to time among two states, is extended through the depth of history. In 30 years period including 1923–1953 and ever the periods that Turkish-Soviet friendship had the priority, the problems that are sourced by national profits, geograpihic conditions, ideologic differences Armenians and many other reasons didn’t let a long lasting friendship between Turkish - Soviet. The politic ways that Soviet Union had followed aganist Turkey, has a great role on the basis of the crisis became between Turkish and Soviet.

During the National Struggle periods, Soviet Union had always mentioned about their requests whenever they had the opporittunity and after the war, Soviet Union had increased its pressure more and more on Turkey. Despite the Soviet Union pressure Turkey, had seen Soviet Union friendship as the basic edifice on its exterior policy and had held the priority of refraining from Soviet Union on the pacts and even during the bad periods of the relationship between two states Turkey was beware of inspiring its neighbour country.

After the Second World War, USA became aware of the communism provided Soviet Union imperliaismus was a dengerous ideology and wanted to make a security circle by supporting some other countries including Turkey that felt this danger closely. The dictator management understanding of Stalin and the requests of Soviet Union about Turkey, had accelerated Turkey’s integration with West and this process had gone on after the death of Stalin.

Key Words : Stalin, Communism, The Straits, Armenian Problem, USA, Ideology and Second World War. VII

İÇİNDEK İLER

ÖNSÖZ ...... III ÖZET ...... V İÇİNDEK İLER ...... VI KISALTMALAR ...... X TABLOLAR D İZİNİ ...... XII

BİRİNC İ BÖLÜM GİRİŞ

A. MİLL İ MÜCADELE ÖNCES İ TÜRK- BOL ŞEV İK İLİŞKİLER İ ...... 1 1. Osmanlı-Bol şevik İli şkileri...... 1 2. Mondros Ate şkes Antla şması Sonrası Türk-Sovyet İli şkileri ...... 4 B. M İLL İ MÜCADELE DÖNEM İ TÜRK-BOL ŞEV İK İLİŞ KİLER İ ...... 6 1. Millî Mücadele’de Bol şevik Yardımları ...... 15 a. Askeri Yardımlar...... 15 b. Malî Yardımlar...... 17 2. Rusya’daki Türklerin İkili İli şkilere Etkileri ve Mustafa Kemal’in Komünizme Bakı şı...... 19

İKİNC İ BÖLÜM TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNDE DOSTLUK DÖNEM İ (1923–1936)

A. LOZAN KONFERANSI ÖNCES İ TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ ...... 28 1. Lozan Konferansı’nın Toplanı şı ve Temel Sorunlar...... 33 2. Bo ğazlar Üzerinde Türk-Rus-İngiliz Pazarlı ğı...... 37 3. Sovyet Rusya ve Türkiye’nin İzlemi ş Oldu ğu Lozan Politikaları...... 48 a. Türkiye’nin Lozan Politikası...... 49 b. Sovyet Rusya’nın Lozan Politikası ...... 51 B. 1923–1925 YILLARINDA TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ...... 54 1. Avrupa’daki Geli şmelerin İkili İli şkilere Etkileri...... 54 2. Türkiye’deki Komünist Faaliyetler...... 55 VIII

3. 1925 Dostluk ve Tarafsızlık Antla şması ...... 57 C. TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNDE YAKINLA ŞMA DÖNEM İ...... 62 1. Avrupa’da Barı şı Sürdürme Çabaları ve Türk-Sovyet İli şkileri ...... 62 a. Odessa Görü şmeleri...... 65 b. Türk-Sovyet Ticaret Antla şması ...... 67 c. Litvinov Protokolü...... 70 d. İsmet İnönü’nün Moskova Ziyareti...... 72 2. Revizyonist Hareketlere Kar şı Türk-Sovyet Yakınlaşması...... 77 a. Türkiye ve SSCB’nin Milletler Cemiyeti’ne Girmesi...... 77 b. Balkan Antantı’nın Türk-Sovyet İli şkilerine Etkileri...... 80 c. Sadabat Paktı ...... 83 D. MONTRÖ BO ĞAZLAR KONFERANSI ...... 84 1. Montrö Bo ğazlar Konferansı’nın Gerekçeleri ...... 85 2. Montrö Konferansı’nda Türk-Sovyet Anla şmazlıkları ...... 89 3. Montrö Konferansı’nın İkili İli şkiler Açısından Sonuçları ...... 97

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SAVA Ş, BASKI VE GÜVENS İZL İK (1936–1945)

A. TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNDE YOL AYRIMI ...... 101 1. Alman Sovyet Yakınla şması ve Türkiye...... 106 a. Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması...... 113 b. Şükrü Saraço ğlu’nun Moskova Ziyareti...... 116 c. Stalin’in Bo ğazlar Rejimindeki De ğişiklik İste ği ...... 121 2. Üçlü İttifak Antla şması ve Sovyet Rusya’nın İttifaka Tepkileri ...... 125 3. Bakû’ye Saldırı Plânı’nın Türk-Sovyet İli şkilerine Etkileri ...... 128 4. Hitler-Molotov (Berlin) Görü şmeleri ...... 131 5. Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması...... 133 B. MİHVER İLERLEY İŞİ KAR ŞISINDA TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ 136 1. Balkanların İş gali ...... 136 2. Alman-Sovyet Sava şı ( Barbarossa Harekâtı) ...... 139

C. TÜRK İYE’Y İ SAVA ŞA DÂH İL ETME ÇABALARI VE SOVYETLER BİRL İĞİ ’N İN TUTUMU ...... 141 IX

1. Müttefik Devletlerin Çabaları...... 141 a. Adana Konferansı...... 145 I. Askeri Yardım Meselesi...... 146 II. Sovyetlerle İlgili Türk Endi şeleri ...... 148 b. Moskova Konferansı ...... 151 c. Tahran Konferansı...... 157 d. İkinci Kahire Konferansı ...... 160 e. Yalta (Kırım) Konferansı...... 165 2. Mihver Devletlerin Çabaları...... 167

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DE ĞİŞ EN DENGELER VE SOVYET TEHD İDİ (1945–1953 )

A. II. DÜNYA SAVA ŞININ SONA ERMES İ VE BARI Ş ÇABALARI ...... 170 1. Türk-Sovyet Dostlu ğunun Sona Ermesi...... 171 2. Potsdam Konferansı ve Sovyet İstekleri ...... 173 3. Sovyet Notaları ve Türkiye’nin Bu Notalara Cevabı...... 178 4. Sovyet Tehdidi Kar şısında Amerikan Yardımları ...... 181 a. Truman Doktrini...... 184 b. Marshall Plânı...... 185 B. STAL İN’ İN ÖLÜMÜ VE İLİŞ KİLER İN DURGUNLA ŞMASI ...... 188

BE Şİ NC İ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNER İLER ...... 193

KAYNAKÇA ...... 196 EKLER ...... 206 ÖZGEÇM İŞ ...... 217 X

KISLATMALAR

A.A.M. :Atatürk Ara ştırma Merkezi

ABD :Amerika Birle şik Devletleri a.g.e. :Adı Geçen Eser a.g.m. :Adı Geçen Makale

A.K.D.T.Y.K. :Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu

BM :Birle şmi ş Milletler

Bkz. :Bakınız

C. :Cilt

Çev. :Çeviren

CHP :Cumhuriyet Halk Partisi

Der. :Derleyen

HABE. :Harp Akademisi Basımevi

H.Ü. :Hacettepe Üniversitesi

IMF :İnternationel Monetary Found (Uluslararası Para Fonu)

İ.Ü. : Üniversitesi

KBG :Komitet Bezopasnosti Gosudarstvennoy (Sovyet Haber alma Te şkilatı)

NATO :North Atlantic Treaty Organisation (Kuzey Atlantik İttifakı)

OECD :Organisation for Economic Co-operation and Development (Ekonomik Kalkınma ve İş birli ği Örgütü)

PKK :Partiya Karkeren Kurdistan (Açılımı: Kürdistan İş çi Partisi)

RSFSC :Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti XI

S. :Sayı s. :Sayfa

SBKP :Sovyetler Birli ği Komünist Partisi

S.D.Ü. :Süleyman Demirel Üniversitesi

TASS :Telegrafnoe Agentstvo Sovetskogo Soyuza (Sovyetler Birli ği Telgraf Ajansı)

TBMM :Türkiye Büyük Millet Meclisi

T.C. :Türkiye Cumhuriyeti

T.T.K. :Türk Tarih Kurumu

T.T.K.B :Türk Tarih Kurumu Basımevi

TKP :Türkiye Komünist Partisi

Yay. :Yayınları v.s. :Vesaire

XII

TABLOLAR D İZİNİ

Tablo 3. 1. 1941 Yılı Müttefiklerin Türkiye’ye Gönderdikleri Askeri Yardım ve Türkiye’nin İstedi ği Askeri Yardım Miktarları...... 147

Tablo 3. 2. Churchill ve Stalin’in Belirledi ği Yüzdeler Antla şması...... 162

Tablo 3. 3. Türkiye’nin 1937–1945 Yılları Arasında Almanya-İngiltere ve ABD ile olan Ticari İli şkileri ...... 163

Tablo 4. 1. Brest-Litovsk Antla şmasına Göre Yapılan Ardahan, Oltu, Kars, Ka ğızman, Artvin ve Batum’daki Halk Oylamasına katılan Müslümanlar ve Gayrı Müslimlerin sayıları ve Oy Oranları...... 177

Tablo 4. 2. Dı ş Sermaye Kaynakları (1946–1960) ...... 187 1

BİRİNCİ BÖLÜM GİRİŞ

A. MİLLÎ MÜCADELE ÖNCES İ TÜRK- SOVYET İLİŞ KİLER İ

1. Osmanlı-Bol şevik İli şkileri

18. yüzyıl ile birlikte Rus Çarlı ğı, Karadeniz’den gelebilecek tehlikelere kar şı önlem almak, Türk Boğazları aracılı ğı ile de sıcak denizlere inmek ve Kafkasya’nın do ğal zenginliklerini elde etmek amacıyla Osmanlı Devleti ile mücadele etmeye ba şlamı ştır. Rusların bu geni şleme politikasını kendi çıkarları açısından tehlikeli gören İngiltere, Bo ğazlar ve Yakındo ğu üzerinde nüfuzunu korumak ve arttırmak amacı ile Rusya ile rekabete girmi ştir.

İngiltere ile Rusya arasında ya şanan bu rekabete 19. yüzyılın sonlarına do ğru Almanya’da katılmı ştır. Osmanlı Devleti üzerinde her geçen gün nüfuzunu arttıran Almanya, ba şta İngiltere olmak üzere emperyalist di ğer devletler tarafından da ciddi bir tehlike olarak görülmü ştür. Almanya tehlikesine kar şı birle şmek zorunda kalan İngiltere ve Rusya, bu birlikteli ği I. Dünya Sava şında da sürdürmü ştür. Osmanlı Devleti ise kendisini Ruslara kar şı koruyan İngiltere’nin politikasını de ğiştirmesi ve Rusya ile ittifak kurması nedeniyle, Almanya ile olan ili şkilerini sıkıla ştırmı ş ve I. Dünya Sava şı’nda Almanya’nın yanında yer almı ştır 1.

Dünya Sava şı bitmeden Rus Sosyal Demokrat İş çi Partisi, Lenin’in önderli ğinde 1917 senesinin Ekim ayında, Çarlık Rusya’sının yönetimini ele geçirerek Rus tarihinde yeni bir dönemi ba şlatmı ştır. Bol şevikler olarak da adlandırılan Lenin taraftarları, devrimden hemen sonra 7 Kasım 1917’de, gizli diplomasiyi ortadan kaldırarak bütün görü şmelerin açık yapılaca ğını ifade etmi ştir. Bu açıklamaya paralel olarak Rusya’daki burjuvalar ve kapitalistler lehine yapılan tüm gizli antla şmalar geçersiz sayılmı ştır. Bol şeviklerin I. Dünya Sava şı öncesinde ve sava ş yıllarında Batılı Devletlerle Çarlık Rusya’sının yapmı ş oldu ğu gizli antla şmaları açıklaması, Batı ile Bol şevikler arasında uzun süre devam edecek olan anla şmazlıkların ilk halkası olmu ştur. Devrimin gerçekle şti ği tarihte, I. Dünya Sava şı

1 Bülent Gökay, Bol şevizm ve Emperyalizm Arasında Türkiye 1918–1923, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998, s. 3–5. 2

henüz devam etmekte oldu ğundan Rusya’nın Avrupalı müttefikleri, devrimcilere kar şı Çar taraftarlarını destekleme kararı almı ştır. Bir tarafta Çar’a ba ğlı İtilaf Devletleri tarafından desteklenen kuvvetler, di ğer tarafta devrimden kaynaklanan siyasi otorite bo şlu ğundan faydalanarak ba ğımsızlık hareketlerine giri şen Rusya’daki milletlerin kuvvetleri arasında zor durumda kalan Bol şevikler kom şuları ile iyi geçinmeye çalı şmı ştır.

Devrim sonrasında Ruslar sava ştıkları tüm devletlere barı ş teklif etmi ştir. Bol şeviklerin barı şı sa ğlamaya yönelik bu politikası sonucunda imzalanan 18 Aralık 1917 tarihli, Erzincan Ate şkes Antla şması ile Osmanlı Devleti ve Sovyet Rusya arasında ya şanan çatı şmalar sona erdirilmek istenmi ştir. Fakat antla şmanın uygulanmasında, Ermenilerle ilgili sorunlar ortaya çıkmı ştır 2. 3 Mart 1918’de, Osmanlı Devleti ile Sovyet Rusya arasında kalıcı barı şı sa ğlamaya yönelik olan Brest-Litovsk Antla şması imzalanmı ştır. Bu antla şmaya göre, Ruslar 6–8 hafta içinde 93 Harbi öncesi sınırlarına çekilmeyi, Ermeni çetelerini silahsızlandırmayı ayrıca Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri vermeyi kabul etmi ştir 3. Ruslar bu üç ili bo şalttıktan sonra 15 A ğustos 1918 tarihli geçici bir kanunla, bu iller anavatana katılmı ştır 4.

Ruslar bölgeden çekilmi ştir ancak bölgedeki nüfuzunu kaybetmek de istememektedir. Brest-Litovsk’da ba şlayan barı ş görü şmeleri devam ederken 13 Ocak 1918 günü, Pravda gazetesinde Lenin ve Stalin imzalı “ 13 Numaralı Kararname ” diye adlandırılan bildiri yayınlanmı ştır. Bildiride şu kararlar alınmı ştır 5:

“İş çi ve köylü hükümeti, Rusya’da ve Türkiye’de Ermenilerin, isterse ba ğımsızlı ğa dek kendi mukadderatlarını seçmeleri hakkını desteklerler. Komiserler Meclisi bu hakkın gerçekle ştirilmesinin ancak özgür bir referandum için önceden güvence sa ğlanmasıyla olabilece ği kanısındadır… Türk Ermenistan’ı sınırlarından askeri birliklerin çabucak çekilmesi ve derhal Ermeni milisi kurulup, orada can ve mal güvenli ğinin sa ğlanması… Sava şın ba şından beri Türk Hükümeti’nce sürülmü ş olan Ermenilerin yerlerine dönmeleri…” Bu bildiri ile Bol şevikler, Ermenilerin

2 A. Suat Bilge, Güç Kom şuluk Türkiye-Sovyetler Birli ği İli şkileri 1920–1964, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1992, s. 18–19. 3 Mehmet Perinçek, Atatürk’ün Sovyetlerle Görü şmeleri , Kaynak Yayınları, İstanbul 2005, s. 19. 4 Mete Tunçay, Türk Tarihi, C. III, Der: Sina Ak şin, İstanbul 1999, s. 50. 5 Mehmet Saray, Sovyet Tehdidi Kar şısında Türkiye’nin NATO’ya Giri şi, III. Cumhurba şkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeler, A.K.D.T.Y.K., Ankara 2000, s. 12. 3

silahlandırılması ve göç etmi ş olanların geri ça ğrılması ile bölgedeki huzursuzlu ğu azaltmaktan çok arttırma iste ğinde olduklarını göstermi şlerdir. Lenin ve Stalin’in imzası ile yayınlanan bu bildiri, Çarlık Rusya’sı ile Bol şeviklerin dı ş politikasının birbirine benzedi ğinin bir göstergesidir. Bol şevik Hükümeti, Brest-Litovsk Antla şması’nın birinci maddesinde onayladı ğı Ermeni çetelerini da ğıtmak ve öç alma olaylarını engellemek hükmünü gerçekle ştirmek yerine olayları tırmandırmak istemi ştir. Nitekim Ruslar Kafkasya’daki nüfuzlarını korumak için Ermeniler ile işbirli ği yapma arzusu içinde iken, Ermeniler İtilaf Devletleri’nin Anadolu’yu ve Rusya’yı çevrelemek ve Bakû petrollerini ele geçirmek amacıyla olu şturdu ğu “Kafkas Seddi” * politikasına ra ğbet etmi ştir.

Mondros Ate şkes Antla şması imzalanmadan önce Osmanlı Devleti ile Bol şevikler arasındaki ili şkilere bakıldı ğında, Osmanlı Devleti’nin Rusya’da bulunan Müslüman burjuva ve feodal unsurları Bol şevik iktidarına kar şı destekleyerek, İstanbul’a ba ğlı rejimler kurmak amacı ile politik faaliyetlerde bulundu ğu görülmektedir. Bu politika daha sonraki Osmanlı Devleti-Bol şevik Rusya ili şkilerinde de sürecektir 6. Osmanlı Devleti bu politikanın bir sonucu olarak Brest- Litovsk Antla şması sonrasında ileri harekâtını sürdürmü ştür.

Rusya’da Bol şeviklerin iktidara gelmesinden sonra Güney Kafkasya’da kurulan Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ba ğımsızlıklarını ilân etmişlerdir. Ermeniler ve Gürcüler, Brest-Litovsk Antla şmasını kabul etmemi ş, Gürcüler Batum’u, Ermeniler de Kars’ı vermek istememi şlerdir. Bunun üzerine Türk Orduları ilerleyerek Evliye-i Selase denilen Kars, Ardahan ve Batum’u ele geçirmi ştir. Türk Ordusu anla şmaya yana şmayan Ermenilerin pe şinden giderek Erivan üzerine yürümü ştür. Sonunda Ermeniler de anla şmayı kabul etmi ş, 1918 Haziranı’nda, Türk delegeleri ile Ermeni, Gürcü, Azeri delegeleri arasında Batum Anla şması imzalanmı ştır. Türk Ordusu’nun Kafkasya’daki ileri harekâtı ile Azerbaycan

* Kafkasya’ya TBMM ve RSFSC Hükümetleri hâkim olmak isterken İngiltere, Bakû ve Batum’daki karargâhları sayesinde Türk ve Rus ilerleyi şini durdurmak istemi ş ve bölge devletleri Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan ile i şbirli ğine gitmi ştir. Fakat bölge devletleri kendi aralarında anla şamayınca Kafkasya, Ruslar tarafından i şgal edilmi ş ve Kafkas Seddi ortadan kalkmı ştır. Bu i şgal hareketine Türk Hükümeti do ğu cephesini güvence altına almak ve Ruslardan gelecek yardımlar nedeni ile sessiz kalmı ştır. Bkz: Baskın Oran, Türk Dı ş Politikası , C. I, İleti şim Yayınları, İstanbul 2002, s. 166. 6 Stefanos Yerasimos, Türk-Sovyet İli şkileri, Ekim Devriminden Millî Mücadeleye, Gözlem Yayınları, İstanbul 1979, s. 21. 4

Hükümeti, üzerindeki baskılardan bir nebze kurtulmu ş, Ermenistan’ın Türkiye aleyhine izledi ği politikalarına da bir süreli ğine son verilmi ştir.

Evliye-i Selase’de ise halk oylaması yapılmı ş, ço ğunlu ğun iste ği do ğrultusunda Kars, Ardahan ve Batum, Türkiye’ye katılmıştır 7. Kafkaslarda bu geli şmeler olurken, 30 Ekim 1918 tarihinde, Mondros Ate şkes Antla şması imzalanmı ş ve Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul etmi ştir. Osmanlı-Sovyet ili şkileri ise bu tarihten itibaren yeni bir boyut kazanmı ştır.

2. Mondros Ate şkes Antla şması Sonrası Türk-Sovyet İli şkileri

Mondros Ate şkes Antla şması’nın imzalanmasından sonra Osmanlı-Bol şevik ili şkilerinde, bilhassa da Osmanlı Devleti’nin Bol şeviklere kar şı izledi ği politikada de ğişiklikler meydana gelmi ştir. Bu de ğişikliklerin en önemli nedeni, Anadolu’da İtilaf güçlerinin i şgallere ba şlaması ve buna tepki olarak millî bir hareketin olu şması sonucunda, Osmanlı Devleti’nin izlemi ş oldu ğu politikaya ilaveten, Anadolu’daki millî kuvvetlerin izledi ği yeni bir politikanın ortaya çıkmasıdır. Sovyet Rusya Anadolu’daki çift ba şlı yönetime kar şı tercihini, kendisine dü şman olan Batı emperyalizmi ile mücadele eden Ankara Hükümeti’nden yana kullanmıştır.

Mondros Ate şkes Antla şması imzalandıktan sonra Osmanlı Devleti, İngilizlerin baskısı sonucunda Kafkaslardan çekilmek zorunda kalmı ştır. Kafkasya’da kendi nüfuzunu arttırmak isteyen İngilizler Kasım 1918’de, Fransızların, Güney Rusya’da Yunan ordusu ile birlikte Bol şeviklerle ba şa çıkamaması üzerine, i şin sonunun kötü oldu ğunu anlamı ş ve do ğrudan askeri bir müdahaleden kaçınmıştır. İngiliz Ba şbakanı Loyld George, Bol şevikler ile yapılacak bir sava ş hakkında:

“Bu i şin gerektirece ği giderler korkunç ölçüde büyük olacaktır. Bende Bol şeviklikten nefret ediyorum, ama İngiltere’yi iflas etmi ş görmektense, Rusya’nın Bol şevik kalmasını daha uygun bulurum. Esasen iflasımız yurdumuzu

7Osmanlı Devleti’nin Bakû’ye kadar ilerlemesinde dönemin Azerbaycan Hükümeti’nin yardım iste ği etkili olmu ştur. 4 Haziran 1918’de, Batum’da imzalanan Barı ş ve Dostluk Antla şması’nın 4. maddesinde de Osmanlı Devleti, Azerbaycan’ın güvenli ği ile ilgili silahlı yardım taahhüdünde bulunmu ştur. Bkz: Musa Gasımov, “Bakû’nün Kurtulması U ğruna Türk Diplomasisinin Mücadelesi, 1918 Yılı”, Avrasya Dosyası, (Eri şim Tarihi 10.02.2006), Ayıca halk oylamasındaki oy da ğılımı ve bölgenin nüfus yapısı için bkz: Tablo: 3. 1. s. 177. 5

Bol şevikle ştirmek için en iyi yoldur.”8 diyerek gerek malî açıdan, gerekse Bol şevizm’in yayılması açısından İngiltere’nin duydu ğu endi şeleri belirtmi ştir.

Sovyet Türkolog Bagirov ise, I. Dünya Sava şı sonrasında Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antla şması ile kurulmak istenen Kürdistan ve Ta şnak Ermenistan Devletleri’nin, Sovyet Rusya aleyhine faaliyetlerde bulundu ğunu söylemi ştir 9. Bagirov, Bol şeviklerin emperyalistler tarafından ku şatılma korkusunu ifade etmi ş, bu korkunun Osmanlı aleyhine faaliyet gösteren Rus-Ermeni ittifakını dahi bozdu ğundan bahsetmi ştir. Her ne kadar Rus-Ermeni ittifakı bozulmu şsa da, Ermenilerin Osmanlı aleyhine yapmı ş oldukları faaliyetler sona ermemi ştir.

Batum Antla şması’ndan sonra Ta şnak yayın organı Hairemik’te, 28 Haziran 1918 tarihinde yar alan bir yazıda: “Ermenilerin, Türklere saldırmasında, Rusya’nın Türkiye’ye güttü ğü dü şmanca politikaların etkili oldu ğundan bahsedilmi ştir.”10 Ermeniler I. Dünya Sava şında ya şanılan kötü olaylardan Rusları sorumlu tutarken, Türklere kar şı izledikleri şiddete yönelik politikalarında ise bir de ğişiklik yapmamı ştır.

İngiltere’nin Kafkaslardan çekilmesi ve General Denikin’in Bol şevikler tarafından yenilmesi sonucunda, Kafkasya Bol şevikler tarafından i şgal edilmi ştir. Bol şeviklerin ba şlattı ğı Kafkasya harekâtına bölgede bulunan Türk ve Müslüman nüfusun önemli bir kesimi, Türk-Bol şevik yakınla şmasından dolayı destek vermi ştir 11 . Bu yakınla şma politikası ile Türkler, i şgaller kar şısında Bol şeviklerden maddi ve manevi destek beklemi şlerdir. Ula şılmak istenilen amaç ise tam ba ğımsızlıktır. Ruslar ise i şçi sınıfının zayıf oldu ğu, Anadolu gibi topraklarda milliyetçi burjuvaziyi destekleyerek kapitalist ülkelerin sömürgelerini kaybetmelerini

8 Hikmet Bayur, XX . Yüzyılda Türklü ğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri , T.T.K.B., Ankara 1989, s.160. 9 Mehmet Perinçek , a.g.e., s. 20. 10 Barçın Kodaman, Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu, SDÜ, Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2002, s. 37. Türkiye ile Ermenistan arasında ya şanan meselelerin perde arkasında Rusların da oldu ğu inkâr edilemez. I. Dünya Sava şı sırasında bozuk olan ili şkiler, sava ş bitince biranda düzelmi ştir. Ermenilere göre; Türk-Ermeni ili şkilerinin bozulmasından Ruslar sorumludur. Ermeni Cumhuriyeti Dı şişleri Bakanı Hadisyan: Batum Antla şmasından sonra Türk-Ermeni ili şkilerini mükemmel olarak tanımlamı ştır. Hadisyan’ın bu açıklaması çok da inandırıcı değildir. Osmanlı Devleti’nin, Kafkaslarda güçlü oldu ğu bir dönemde yapılmı ş olan bu açıklama, Ermeni Meselesi’nin sonraki dönemlerde de devam etmesi sebebiyle sadece lafta kalmı ştır. Bkz: (Eri şim Tarihi: 13.02.2006). 11 Bülent Gökay, a.g.e., s. 87. 6

sa ğlayarak, buralarda komünizmi hâkim kılmak istemi şlerdir 12 . Sovyet egemenli ği, komünist ideoloji olarak geni şleme çabası içerisinde iken, zamanla komünizmin geli şmesi paralelinde, Rus milliyetçili ğini de geli ştirmi ş ve emperyalist bir görünüm kazanmı ştır 13 . Türkiye, Batı emperyalizmi ile mücadele ederken, ismi farklı, fakat hedefi aynı olan, Sovyet emperyalizmi ile de mücadele etmek zorunda kalmı ştır. Bu mücadele silahlı bir mücadele olmaktan çok ideolojik bir mücadele olmu ştur. Ruslar, askeri yetersizliklerinden dolayı ideolojileri vasıtasıyla, Anadolu’yu ele geçirmek istemi ştir. Di ğer bir deyi şle kaleyi içeriden fethetmeye çalı şmı ştır.

B. MİLLÎ MÜCADELE DÖNEM İ TÜRK-BOL ŞEV İK İLİŞ KİLER İ

19 Mayıs 1919 tarihinde, Mustafa Kemal’in Samsun’a ayak basması ile Millî Mücadele ba şlamı ştır. Bol şeviklerle ilk temas ise Mustafa Kemal’in bir sonraki dura ğı olan Havza’da gerçekle şmi ştir. Mustafa Kemal’in Havza’da bir Rus yetkili ile görü ştü ğü bilinmektedir. Binba şı Hüsrev Bey ve Mustafa Kemal Pa şa ile Havza’da görü şen Rus yetkilinin Albay Mihailoviç Budienni oldu ğu fikri bazı tarihçiler tarafından kabul görmü ştür. Bazı tarihçiler böyle bir görü şmenin daha sonra gerçekle şti ğini ileri sürerken, bazıları da görü şmenin hangi Rus yetkili ile yapıldı ğı konusunda uzla şamamı ştır. Rus Albayı Budienni veyahut daha sonra Ankara’da görev yapan Budu Mdivani’nin, Havza’daki Rus yetkilisi oldu ğu dü şünülmektedir 14 .

Millî Mücadele’nin ilk yıllarında Türk-Sovyet ili şkilerinde belirsizlikler hat safhadadır. Erzurum Kongresinde alınan bir kararla, Dr. Fuat Sabit ve Dr. Ömer Lütfi Beyler, Sivas Kongresinden sonra da, Enver Pa şa’nın amcası Halil Pa şa Moskova’ya gönderilmi ştir. Fakat Halil Pa şa’nın Moskova’da, Enver Pa şa adına Bol şevik yetkililerle görü ştü ğü ve komünist örgütlenmelere de yardımda bulundu ğu bilinmektedir. İstanbul örgütü tarafından Rusya’ya gönderilen Baha Sait Bey’in, Bol şevik Hükümeti ile imzaladı ğı 15 maddeden olu şan bir antla şmanın Karakol

12 Fahir Armao ğlu, Siyasi Tarih, İş Bankası Yayınları, Ankara 1983. s. 308. 13 Hans Kohn, Panslavizm ve Rus Milliyetçili ği, Çeviren: Agâh Oktay Güner, Türk Dünyası Ara ştırma Vakfı, Ankara 1991. s. 235–237. 14 Kadir Kasalak, Millî Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993, s.112, Ayrıca bkz: Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, TTKB, Ankara 1991, s. 9, Alptekin Müderriso ğlu, Kurtulu ş Sava şının Mali Kaynakları, Maliye Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1973, s. 523, A. Suat Bilge, a.g.e., s. 26. 7

Derne ği* Başkanı, Kara Vasıf Bey tarafından onaylanması ve bu durumun Ankara Hükümeti tarafından tanınması, Millî Mücadele’nin anlayı şına ters dü şen bir durum ortaya çıkarmı ştır. Yapılan antla şmada Ankara Hükümeti, Sovyet yönetim biçimini kabul etmi ş ayrıca Rusya’ya askeri yardımda bulunmayı da taahhüt etmi ştir 15 . Bu maddelerin gerçekle ştirilmesi, Millî Mücadele’nin ba şlangıcında Anadolu’nun içinde bulundu ğu durum göz önüne alındı ğında mümkün gözükmemektedir.

Bol şevik Hükümeti Anadolu’da ba şlayan millî harekete ilgi duymu ş fakat aynı zamanda temkinli yakla şmı ştır. Her şeyden önce bu mücadelenin ba şarılı olma ihtimali onlara göre çok azdır. Hatta Bol şevikler ba şarı olasılığının azlı ğından dolayı, Millî Mücadele’ye el koymayı dahi dü şünmü şlerdir. Rus Dı şişleri Komiseri Çiçerin’in 13 Eylül 1919’da yayınladı ğı “ Türk İş çi ve Köylüsüne Ça ğrı ” adlı demecinde, bu amaca yönelik dü şünceler yer almaktadır. Çiçerin bu demecinde:

“Sizden hep hasta adam diye söz eden büyük Avrupa Devletleri, sizi iyile ştirmeyi hiçbir zaman dü şünmemi şlerdir, aksine bile bile sa ğlıksız durumunuzun iyile şmesini istememi şlerdir ve hepsi Bo ğazları ele geçirmek için sizi Avrupa kıtasından atmaya ya da en azından kanınızı emmeye, ki şili ğinizi yok etmeye, sizi kölele ştirmeye u ğra şmı şlardır.

…İstanbul sorunu tarihi bir miras olarak Rus Çarlarının fetih plânlarına giriyordu… Sovyet Rusya’nın i şçi ve köylü hükümeti bir yandan Çarlık Rusya’sı di ğer yandan İngiltere ve Fransa arasındaki tüm gizli anla şmaları tüm dünyanın gözü önünde yayınlayarak, bunları yırtıp attı… Hükümetiniz Bo ğazları İngilizlere verdi ği gün özgür bir Türkiye’nin, Avrupa kıtasındaki tarihi Türk kenti İstanbul’un ve özgür bir Osmanlı halkının sonu gelecektir.”16 demektedir. Çarlık Rusya’sından tamamen farklı bir politikaları oldu ğundan, Rus çarlı ğı ile Osmanlı sadrazamı ve yöneticilerinin İngiltere’ye u şaklık yaptı ğından ve aslında Türk ve Rus milletinin

* Mütareke döneminin ilk gizli direni ş grubu, İstanbul`da kurulan Karakol Cemiyeti’dir. 1918 Ekim sonları veya kasım ba şlarında Talat Pa şa’nın direktifi ile kurulan cemiyet’in kurucuları arasında; Kurmay Albay Kara Vasıf, Emekli Yüzba şı Baha Said, Albay Galatalı Şevket ve Yenibahçeli Şükrü Beyler gibi İttihatçı ki şiler bulunmaktadır. Bu örgüt Milli İstihbarat Te şkilatı’nın olu şumuna öncülük etmi ştir. Daha ayrıntı bilgi için bkz: Mütareke ve Millî Mücadele Dönemlerinde Gizli Gruplar(1918– 1922), (Eri şim Tarihi: 16.03.2006). Karakol Cemiyetinin, Heyet-i Temsiliye adına yapmı ş oldu ğu görü şmelerden M. Kemal’in duydu ğu rahatsızlık için bkz: Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri , C. IV, A.K.D.T.Y.K., A.A.M., T.T.K.B., Ankara 1991, s. 308-311. 15 A. Suat Bilge, a.g.e., s. 27-29. 16 Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 130-133. 8

karde ş oldu ğundan bahseden Çiçerin’in bu demecinde dikkat çeken önemli bir di ğer konuda, Bo ğazlar hakkında yer alan ifadelerdir. Avrupalılar ile i şbirli ği içine giren Çarlık Rusya’sının, Bo ğazları ele geçirmek istedi ğinden bahseden Çiçerin Bo ğazların İngilizlere verilmemesi konusunda da uyarılarda bulunmaktadır.

Ayrıca Çiçerin bu demecinde, Osmanlı Devleti’nin gelece ği ile Bo ğazların gelece ği arasında sıkı bir ili şki kurmu ştur. Türkiye için Bo ğazların ehemmiyeti tartı şılmayacak kadar büyüktür ancak Bo ğazlar olmasa dahi, Türkiye’nin, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında faaliyet gösterebilece ği kadar topra ğı bulunmaktadır. Bu da Çiçerin’in endi şesinin Türkiye’den çok, Sovyet Rusya ile ilgili oldu ğunu göstermektedir. Politik kaygılar ile açıklanan bu demeçte Rusların, Bo ğazlar konusundaki hassasiyetini görmek mümkündür. Birkaç yıl içerisinde, asırlardır devam eden Rus politikasının de ğişmesi ve iki milletin karde ş ilân edilmesi; Bol şevik Hükümeti’nin emperyalizme kar şı mücadelesini kolayla ştıracak, politik bir manevradan ba şka bir şey de ğildir.

Batı emperyalizmi ile mücadele eden Türk Hükümeti içerisinde de Bol şevik kuvvetlerle yakınla şma fikrine sahip olanlar bulunmaktadır. Kazım Karabekir Pa şa bu konuyla ilgili olarak, Bol şeviklerin Kafkasya’da harekâta ba şlamasına kadar, Türk Hükümeti’nin Bol şeviklerle güçlerini birle ştirmeye sıcak baktı ğını ifade etmi ştir 17 . TBMM’nin açılmasında üç gün sonra Mustafa Kemal’de, Lenin’e yazmı ş oldu ğu mektubunda iki devlet arasında bir ittifak kurulması gere ğinden bahsetmi ştir. Millî Mücadele yıllarında Bol şeviklerle bir ittifak yapılması gerekli görülmü ştür. Fakat yapılacak ittifakın mahiyeti hususunda Millî Mücadele liderleri arasında görü ş ayrılıklar bulunmaktadır. Kazım Karabekir’in, 13 Nisan 1920’de, Erzurum’dan Mustafa Kemal Pa şa’ya gönderdi ği telgrafında bu görü ş ayrılı ğını görmek mümkündür. Kazım Karabekir Pa şa telgrafında şunları yazmaktadır 18 :

“Şimdiye kadar Bol şeviklerin hakiki programını ve ayrıca âlem-i İslâm içindeki programlarını okumadık. Ahiren ’a Rusça bir program geldi, tercüme edilmektedir. Maahaza bu babdaki mütalaamızda bervech-i atidir: Memleketimiz kapitalist de ğildir. Zürra memleketidir. Fabrikalarımız da yoktur.

17 Kazım Karabekir, Pa şaların Hesapla şması , Emre Yayınları, İstanbul 2005, s. 127. 18 Yavuz Aslan, “Türkiye Komünist Te şkilatının Erzurum’a Yönelik Faaliyetleri ve Kazım Karabekir- Mustafa Suphi İli şkilerine Bir Bakı ş”, Erzurum Kongresi ve Kurtulu ştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu , Erzurum 2002, s. 523. 9

Emperyalist olan İngiltere ve Fransa âlem-i İslâmı Asya’da ve Afrika’da bo ğmu ş ve her yerde esir mertebesine getirmi ştir. Binaenaleyh Bol şevik gayelerinde bir milletin di ğer millet topra ğına göz dikmemesi ve emperyalizm tahribatının yıkılarak umum milletleri karde ş gibi ya şatmak varsa biz emperyalist olan bu devletlerin ve hassaten İngilizlerin dü şmanıyız ve bu noktalarda Bol şeviklerle nihayete kadar beraberiz…

... Akaidi İslâmi’ye cihetlerini de tamamıyla serbest ve muhtar bırakmalı, çünkü Kur’an-ı Kerim fukaraya, ameleye ve sâi-i gayrete müteallik ve bizce malûm olabilen ne kadar Bol şevik prensipleri varsa hep ihtiva ediyor. Ondan dolayı da Müslümanlar Bol şevikli ği kolay ve munis kabul ve telâkki etmektedir. Bunun gibi içtimaî ve idari i şlerimizde dahi muhtar bulunmalı ve Bol şevik prensiplerinin icap ettirdi ği tadilat ve tahavvülatı memleketimizin münevveran ve zimamdarını peyderpey ve tedricen tatbike ba şlayıp milletin ve İslâm milletlerini hazım ve kabule alı ştırarak tevsi etmelidir.”

Mustafa Kemal’in Lenin’e, iki taraf arasında ittifak teklif etmesinden önce gelen bu telgraf tüm farklılıklara ra ğmen, Bol şevikler ile sonuna kadar birlikte olunması ve Bol şevik prensiplerinin, İslam âleminde koyca kabul edilmesine yardımcı olunması gere ğinden bahsetmektedir. Hâlbuki bu fikir sadece Kazım Karabekir’e ait olup, Mustafa Kemal tarafından bazı hususlarda kabul görmemi ştir.

Mustafa Kemal, Bol şeviklerle yakınla şmak ve diplomatik ili şkileri biran önce ba şlatmak amacı ile Lenin’e mektup yazmı ştır. Bu mektuba 2 Haziran 1920 tarihli bir mektupla Rus Dı şişleri Komiseri Çiçerin kar şılık vermi ştir. Çiçerin mektubunda, Türk Mücadelesine duyulan yakınlıktan ve diplomatik ili şkilerin hemen kurulmasından bahsetmi ş fakat ittifaktan hiç söz etmemi ştir 19 . Bu durum Bol şeviklerin kendi iç sorunları ile ilgilenirken, Anadolu’ya do ğrudan askeri bir harekât yapmaktan vazgeçtiklerini, bunun yerine Millî Mücadele’yi dı şarıdan destekleme fikrini benimsediklerini göstermi ştir.

Türk-Sovyet görü şmelerinin ilk safhasında, Anadolu’da, Kafkasya’da ve Rusya’da faaliyet gösteren birçok siyasi gücün bulunması, temsil sorununu ortaya çıkarmı ştır. TBMM’nin açılmasından önce Bol şevik Hükümeti, Anadolu’dan gelen heyetlerin kimi temsil etti ğini anlamakta zorluk çekmi ştir. Tüm bu sorunları ortadan

19 Mehmet Gönlübol ve Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dı ş Politikası , A.K.D.T.Y.K., A.A.M., Ankara 1990, s. 16. 10

kaldırmak için Bol şeviklerle, Ankara Hükümeti arasında resmi temasların ba şlaması gerekli görülmü ştür.

İlk resmi heyet Dı şişleri Bakanı Bekir Sami (Kunduh) Bey liderli ğinde, 19 Temmuz 1920’de, Moskova’ya ula şmı ştır. Heyette İktisat Vekili olarak görev yapan Yusuf Kemal (Tengir şenk) Bey anılarında, iki aydan uzun süren bu yolculu ğun ne kadar zorlu geçti ğinden ayrıntılı olarak bahsetmi ştir 20 . Moskova’da Çiçerin ve Karahan’la görü şen Türk Heyeti, Bol şeviklerin Ermeniler ile bir antla şma yaptı ğını ve bunun sonucu olarak da Türklerden Ermeniler lehine bazı taleplerde bulunduklarını görünce, görü şmeleri askıya almı ş ve Bekir Sami Bey haricinde Ankara’ya geri dönmü ştür.

İlk resmi heyete Ankara Hükümeti yedi maddeden olu şan bir talimat vermi ş ve heyeti Bol şevik Hükümeti ile bir ittifak antla şması imzalanması do ğrultusunda görevlendirmi ştir. Heyet olası bir ittifak antla şmasının imzalanması için, Bo ğazlarla ilgili Sovyet Rusya’ya ayrıcalıklar verilmesi ve hatta Rusya’daki Türk ve Müslümanların Sovyetlerin yanında yer alması amacıyla, manevi nüfuzunu kullanma vaadinde bulunmayı tasarlamı ştır. Heyetin Ruslarla görü şmeleri ise hayal kırıklı ğına yol açmı ştır. Türk Heyeti kar şısında, Ermeniler için tavizler isteyen ve ittifak antla şmasına so ğuk bakan bir Bol şevik Hükümeti bulmu ştur 21 . Moskova’da Bekir Sami Bey, Çiçerin’in Ermeniler lehine bulundu ğu istekler kar şısında şu açıklamayı yapmı ştır 22 :

“Türkiye’de bir Ermenistan vilayeti bulunmamaktadır. Ermeniler memleketin her yerinde Müslümanlarla karı şık bir halde ya şamı şlardır. Ermeniler hiçbir yerde üçte bir derecesinde bile nüfusa sahip olamamı şlardır. Binaenaleyh, bu vilayetlerin bir veya ikisini Ermenistan’a terk ve ilhak, kahir ekseriyetini te şkil eden Müslümanların hukukunu iptal ve ekalliyete ekseriyetin fedası gayr-i mantıki bir keyfiyettir. Bu keyfiyet sizin prensiplerinize mugayir dü şmektedir…

Vaat edilen yardımın buna müstenit oldu ğunu bilmiyorduk. Yunanlılarla Ermenilere toprak vermemek için bir buçuk seneden beri İtilaf hükümetleri ile harp eden milletimiz, kendisine dost bildi ği bir hükümetinde aynı siyaseti güttü ğünü

20 Yusuf Kemal Tengir şenk, Vatan Hizmetinde , Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 2001, s. 174–179. 21 A. Suat Bilge, a.g.e., s. 42-43. 22 Mehmet Saray, “Atatürk’ün Sovyet Politikası”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu , A.A.M.., Ankara 1994, s. 979-980. 11

görünce bu dostlu ğun kendisine ne fayda temin edece ğini dü şünmekte haklıdır. Binaenaleyh, memleketimizi taksim gayesinden ibaret her iki siyaset arasında maalesef fark kalmamı ş olacaktır.”

Yusuf Kemal Bey, Bol şeviklerin Batı proletaryasını kar şısına almamak ve Ermenilerin Sovyet Federasyonu’na katılmasını kolayla ştırmak için bu taleplerde bulundu ğunu, Dı şişleri Komiser yardımcısı Karahan’ın Ermeni asıllı olmasının da buna etki etti ğini ifade etmi ştir. Karahan ve Çiçerin’in, Bitlis, Van ve Mu ş’un Ermenilere bırakılması talebi görü şmelerin kesilmesindeki temel nedendir 23 . Mustafa Kemal Pa şa, Do ğu cephesi kumandanlı ğına, 30 Kasım 1920’de, göndermi ş oldu ğu talimatta, Ruslara toprak verilmesinin niçin kabul edilemeyece ğini ayrıntılı olarak açıklamı ştır. Mustafa Kemal bu konuda şunları söylemi ştir 24 :

“Ermeniler Van ve Bitlis’e sahip olunca, Irak’taki İngilizlerle birle şme peydah edeceklerinden bu sayede yakın şarkta İngilizlerin mevkii fevkalade sa ğlamlık kazanacaktır… Bol şevikler garp emperyalizmine kar şı İslam âleminin yardımına ihtiyaç duyuyorsa, İslâm kavimlerinin Arap emperyalizmi altına girmemesi için Bol şeviklere dahi İslâm kavimlerinin adetlerine, hukukuna, ananelerine ve hürriyetine ve bilhassa da memleketlerinin iktisadi kaynaklarına malik olmaktaki me şru haklarına riayet edilmesinin lüzumu anlatılacaktır.” M. Kemal, Van ve Bitlis’in Ermeniler verilmesinin Bol şeviklerden çok İngilizlere fayda sa ğlayaca ğı ve İslâm âleminde tepkiye yol açabilece ğini belirtmi ş, Rusya’da ya şayan di ğer Türk-İslâm toplumlarının yönetimi ile ilgili de tavsiyelerde bulunmuştur.

Türk Heyeti’nin Moskova ziyareti ile ilgili olarak Mayıs 1920’de, Times Gazetesi; “Türk-Sovyet Paktı” ba şlı ğı ile haberler vermi ş ayrıca, Mustafa Kemal ve Sovyet Hükümeti arasında on maddelik askeri bir antla şmanın imzalandı ğını ileri sürmü ştür 25 . Bekir Sami Bey’in Moskova’da yaptı ğı ziyaretten duyulan endi şeye de yer veren Times ile Türk kaynakları arasında çeli şkiler söz konusudur. Türk Heyeti Temmuz 1920’de, Moskova’ya ula şmı ştır. Times ise olayı iki ay öncesinde göstermektedir. Di ğer bir çeli şki ise Türk Heyetinin, Bol şeviklerin Ermeniler ile ilgili tavizler istemesinden dolayı görü şmelerin kesildi ğini açıklamasına ra ğmen,

23 Y. Kemal Tengir şenk, a.g.e., s. 202-203. 24 Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası, C. I, Ankara 1992, s.202–205. 25 Ergün Aybars, “Millî Mücadelede İngiliz Basını”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu , A.A.M., Ankara 1994, s. 849. 12

Times’ın, on maddelik bir antla şmadan bahsetmesidir. İngiltere basınında bu tarz haberlerin yer alması, İngiltere’nin iki dü şmanı arasında olu şabilecek bir ittifak ihtimalinden duydu ğu endi şeden kaynaklanmaktadır.

İlk resmi görü şmelerde, Bol şeviklerin çekindi ği di ğer bir unsurda, Türklerin Batılı Devletler ile antla şma yapabilme olasılı ğıdır. Sonuç olarak Ruslar, Millî Mücadele’nin ba şarısından çok Kafkasya’daki yerlerini sa ğlamla ştırmak, ileride Sovyet Federasyonu’na dâhil edecekleri Ermenileri küstürmemek ve Batıdaki i şçi sınıfının tepkisini çekmemek için Türk Heyetine kabul edilmesi zor şartlar ileri sürmü şler, bununla beraber Millî Mücadele’ye maddi ve askeri yardım yapmaktan da vazgeçmemi şlerdir. Kazım Karabekir Pa şa’nın Eylül 1920’de, taarruza geçerek Sarıkamı ş, Kars ve daha sonra da Gümrü’yü ele geçirmesi ve bunun sonucu olarak Ermenilerin 3 Aralık 1920 tarihinde, Gümrü Barı ş Antla şması’nı imzalaması ile do ğu cephesinde Türkler üstünlük sa ğlamı ştır. Bol şeviklerin, Ermenistan’daki Men şevik iktidarını devirerek yönetimi ele geçirmesiyle de, Türkiye ile Sovyet Rusya arasında ya şanan Ermeni Meselesi geçici olarak ortadan kalkmı ştır.

Ermeni Meselesi’nin ortadan kalkması, Ankara Hükümeti ile Bol şevik Hükümeti arasındaki ili şkilerin siyasal anlamda bir de ğer ta şıması amacı ile harekete geçilmesi fikrini yeniden gündeme getirmi ştir. Bu amaca uygun olarak Ankara Hükümeti ilk önce Ali Fuat Pa şa’yı Moskova büyükelçili ğine atamı ş, sonra da Türk- Sovyet ili şkilerinin bir antla şma metni üzerinde resmiyete ula şması amacı ile ikili görü şmelerin ba şlamasını talep etmi ştir. Buna kar şılık olarak da Sovyet Hükümeti, Budu Mdivani’yi Ankara’ya elçi olarak atamı ştır.

İkinci TBMM Heyeti; İktisat Vekili , Maarif Vekili Dr. Rıza Nur Bey ve Ali Fuat Pa şa’dan olu şmaktadır. 18 Şubat 1921 tarihinde Moskova’ya varan heyet, Dı şişleri Komiseri Çiçerin ve yardımcısı Karahan’la görüşmeler yapmı ştır. Türk Heyeti, birinci görü şmelerde oldu ğu gibi tekrar Ermenistan Meselesi’nin gündeme gelmesi kar şısında şaşırmı ştır, Bol şeviklerin, Gümrü Antla şması’nı kendilerinin de ğil de, Ta şnakların imzalamı ş oldu ğunu ve yeni bir antla şmanın gereklili ğini talep etmesi üzerine çıkmaza giren görü şmeler, Stalin’in devreye girmesi ile çözülmü ştür. 22 Şubat 1921’de Türk Heyeti ile görü şen Stalin: “İngiltere ile ticaret antla şması yapaca ğımız için ittifak yapamayız. Böylelikle İngiltere, Fransa ve ABD arasında rekabet yaratmak istemiyoruz... İttifak ile 13

amacınız para, silah ve insanca yardım ise bunu derhal yapaca ğız. Karde şlik Antla şması imza ederiz.”26 demi ştir. Stalin’in bu sözleri, Çiçerin’in 2 Haziran 1920 tarihinde Mustafa Kemal’e yazmı ş oldu ğu mektubunda neden ittifaktan bahsetmedi ğini de açıklamaktadır.

16 Mart 1921 tarihinde onaylanan Moskova Antla şması, bir önsöz, 16 madde ve 3 ekten olu şmu ştur. Antla şma Türk Heyetinden Ali Fuat Pa şa, Rıza Nur Bey ve Yusuf Kemal Bey, Rus Heyetinden ise Çiçerin ve Celal Korkmazov’un imzası ile onaylanmı ştır. Türk-Sovyet ili şkileri açısından yeni bir dönemin ba şlangıcı olan bu antla şma geçmi şteki sorunları ortadan kaldırmamı ş, aksine Batum’un Sovyetlere bırakılması ile yeni sorunlar ortaya çıkarmı ştır. Bu konuda Kazım Karabekir, Gürcülerle sava şılarak Batum’un alındı ğını ve bu antla şmanın 2.maddesi gere ği bu limanın Bol şeviklere devredilmesinin, Gürcüler tarafından ho ş kar şılanmayaca ğını ayrıca Batum’u vermekle Bol şeviklere de yaranılamayaca ğını ifade etmi ştir 27 .

Gürün’de bu antla şmanın, Ruslarla olan sorunları ortadan kaldırmadı ğını belirtmi ştir. Gürün ayrıca Rusların hala Anadolu Hükümeti’nin gelece ğinden şüphe duydu ğunu hatta Enver Pa şa’yı destekleyerek, M. Kemal Pa şa’ya alternatif ikinci bir seçene ği ellerinde tutmak istediklerini belirtmi ştir 28 .

Baskın Oran ise bu antla şmanın, Misak-ı Millî’nin ilk kez büyük bir devlet tarafından tanınması, Çarlık Rusya’sına olan borçların ortadan kalkması, kapitülasyon rejiminin Sovyet Rusya tarafından kabul görmemesi gibi Ankara Hükümeti açısından çok olumlu sonuçları oldu ğunu söylemektedir 29 .

Moskova Antla şması her ne kadar Türk-Sovyet ili şkileri arasında ya şanan sorunları tamamen ortadan kaldırmasa da, uluslararası siyasette yalnızlıktan kurtulma ve ikili ili şkilerin netlik kazanması açısından gerek Türkiye’ye, gerekse Sovyet Rusya’ya avantaj sa ğlamı ştır. Feridun Cemal Erkin de, Baskın Oran’ın görü şüne paralel olarak bu antla şma ile Türk-Sovyet sınırının belirlendi ğini ve Bo ğazların statüsünün Türkiye’nin egemenli ğine zarar vermeyecek şekilde, Karadeniz Devletleri tarafından düzenlendi ğini söylemi ştir. Ayrıca Erkin bu antla şma ile Rus Çarlı ğı ve Osmanlı Devleti’nden kalma antla şmaların feshine, Ankara Hükümeti’nin, Çarlık

26 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, Temel Yayınları, İstanbul 1995, s. 137. 27 Kazım Karabekir, Pa şaların Hesapla şması, s. 128. 28 Kâmuran Gürün, Sava şan Dünya ve Türkiye , Bilgi Yayınları, Ankara 1986, s. 259. 29 Baskın Oran , a.g.e ., s. 173-174. 14

Rusya’sına bulunan borçlarından muaf olmasına son olarak da antlaşmanın geçerlili ğinin süre kaydı ta şımamasına dair kabul edilen maddelerinin iki memleket arasında dostça ve karde şçe bir hava yarattı ğını belirtmi ştir 30 .

Genel olarak ara ştırmacılar, Moskova Antla şması ile Türkiye’nin kazanç sa ğladı ğı görü şündedirler. Ancak Batum gibi ticari açıdan büyük öneme sahip bir limanın elimizden çıkması da küçümsenemeyecek bir kayıptır. Gerçi Batum limanının kullanımında Türkiye’ye ayrıcalıklar tanınmı ştır, ama bu kaybın büyüklü ğünü azaltmamaktadır. Moskova Antla şması’nda yer alan her iki ülkeden birinin, öteki ülke topraklarında oturan uyruklarına “ en çok gözetilen ulus ” i şlemi uygulamasına izin verilmi ştir 31 . Ancak bu hüküm faraziyeden öte gitmemi ştir. Nitekim Bol şeviklerin Rusya’daki Türklere kar şı izledikleri politikalar ve Anadolu’daki Bol şeviklerin de genellikle komünizmi yayma çabası içerisinde olması, Türk-Sovyet ili şkilerindeki ba şlıca sorunlardan biri olmu ştur.

Moskova Antla şması’ndan altı ay sonra Türkiye’nin do ğu sınırı 13 Ekim 1921’de, Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan Hükümetleri ile imzalanan Kars Antla şması ile kesin şeklini almı ştır. Kars Antla şması’nda taraflar Moskova Antla şması’nda alınan kararları aynen kabul etmi şlerdir. Kars Antla şması’ndan sonra Türk-Sovyet ili şkilerindeki ivme zamanla azalmı ştır.

Millî Mücadele yıllarında, Türk-Sovyet ili şkileri Batı emperyalizmine kar şı birlikte mücadele vermi ştir. Sovyetler Rusya bir taraftan Ankara Hükümeti’ni desteklerken, di ğer taraftan da Batı ile ili şkilerini arttırmak istemi ştir. Ankara Hükümeti’nin Millî Mücadele’deki ba şarıları, Sovyet Rusya’nın Batı ile olan ili şkilerinde, elinin güçlenmesini sa ğlamı ştır. Sovyet Rusya, Millî Mücadele’de Ankara Hükümeti’nin yenilmesini istememektedir. Çünkü bu olasılık, Anadolu’nun ve Bo ğazların Yunanistan’ın dolayısıyla da İngiltere’nin kontrolüne geçmesi anlamına gelmektedir. Anadolu’nun Batı emperyalizminin eline geçmesini engellemek amacıyla Sovyetler Birli ği, Türkiye’ye yardım konusuna sıcak bakmı ştır. Millî Mücadele döneminde Ankara ile Moskova arasında ya şanan siyasi ili şkilerdeki olumlu hava, Millî Mücadele sonrasında da devam etmi ştir.

30 Feridun Cemal Erkin , Türk-Sovyet İli şkileri ve Bo ğazlar Meselesi, Ba şnur Matbaası, Ankara 1968, s. 247–248. 31 Reha Parla, Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Temelleri, Özdilek Matbaası, Lefko şa 1987, s. 185–189. 15

Türkiye, Millî Mücadele sırasında Sovyetler Birli ği’nden askeri, maddi ve siyasi yardım beklentisi içerisindedir. Sovyet Rusya’dan, Türkiye’ye aktarılan parasal yardımın kayna ğı ile ilgili çeli şkiler, askeri malzeme açısından da eksiklikler söz konusu olsa da, bu yardımların Millî Mücadele’nin kazanılmasında ki etkisi azımsanamayacak derecededir.

1. Millî Mücadele’de Bol şevik Yardımları

a. Askeri Yardımlar

Millî Mücadele’de sırasında Bol şevik yardımlarının ikili ili şkilere olumlu etkileri olmu ştur. Ankara Hükümeti açısından ya şamsal önem ta şıyan bu yardımlar, askeri ve malî olmak üzere iki kısımda ele alınabilir. Genel olarak bakıldı ğında yapılan yardımlar ile Türk Hükümeti’nin ihtiyaçları arasında büyük farklılıklar vardır. Beyaz Ordu ve Batılı Devletlerin destekledi ği Polonya ile sava şan Bol şeviklerin askeri ihtiyaçları göz önüne alındı ğında yapılan yardımın neden yetersiz oldu ğu daha iyi anla şılmaktadır.

Moskova’ya giden ilk resmi Türk Heyeti’nin Başkanı Bekir Sami Bey, Bol şeviklere askeri açıdan Türk Ordusu’nun öncelikle: “200.000 tüfek, 5.000.000 mermi, 350–400 top ve 75.000 top mermisi, 500 mitralyöz ve 7.500.000 mitralyöz mermisi, 200 sahra telefonu, 5 telsiz tertibatı, 200 tayyare, 100 kamyon ve otobüs, 40 otomobil, 100.000 askere giydirecek elbiseye”32 ihtiyacı oldu ğunu belirtmi ştir.

22 Aralık 1921’de, Frunze’nin *, Çiçerin’e gönderdi ği bir telgrafında da, düşmanı yurttan atmak için, Mustafa Kemal’in her birinde: “1.000 fi şek olan 100.000 silah, 600 mitralyöz, 3.500 otomatik silah, 84 sahra topu, 600.000 mermi, 400.000 el bombası, 100–150 bin askeri elbiseye”33 ihtiyaçları oldu ğunu söyledi ğini iletmi ştir. Sovyet Rusya’nın, Millî Mücadele boyunca yaptı ğı toplam askeri yardımın miktarı ise : “39.275 tüfek, 327 mitralyöz, 54 top, 63 milyon tüfek mermisi, 150.000

32 A. Fuat Cebesoy, a.g.e ., s. 78-79. * Mihail Vasilyeviç Frunze (1885–1925): Ukrayna Kara ve Deniz Silahlı Kuvvetler Komutanı, Ukrayna Sovyetleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi, Halk Komiserleri üyesidir. Kızıl Bayrak ni şanına sahip Frunze, Troçki’nin yerine Savunma Halk Komiserli ği ve Politbüro yedek üyeli ği de yapmı ştır. Ayrıca Frunze 1921 yılında Türkiye’de Sovyet Büyükelçili ği görevinde bulunmu ştur. Bkz: Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 114. 33 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 308. 16

top mermisi, 1000 atımlık top barutu, 4000 adet el bombası, 4000 şarapnel mermisi, 1500 kılıç ve 20.000 gaz maskesidir.” 34

Sovyet resmi verilerine göre, 1920 tarihli mutabakatlar uyarınca ve 16 Mart 1921 tarihli Antla şması’nın gere ği olarak yapılan askeri yardımların sevkıyatı 1920– 1922 yıllarında Rusya’nın Novorossiysk, Tuapse ve Batum limanlarından gerçekle ştirilmi ştir. Türkiye’nin do ğu sınırlarından ise 1918 yılında eski Rus Ordusu’nun bıraktı ğı askeri malzeme sevk edilmi ştir. 1921 yılında “ Jivoy ” ve “Jutkiy ” adlı iki avcı botu Türkiye’ye hibe edilmi ştir. Sovyet Hükümeti Ankara’daki iki barut fabrikasının kurulmasına yardımcı olup, fi şek fabrikası için gerekli teçhizat ve hammadde sa ğlamı ştır 35 .

Genelkurmay Ba şkanlı ğı ise Millî Mücadele’de yapılan Rus yardımlarını yıllara göre şu şekilde ayırmı ştır 36 :

“…1920 yılında; 3.878 piyade tüfe ği, 3.964 sandık cephane, 20 adet Lewis hafif makineli tüfe ği, aynı sene ikinci bir posta ile 2 vagon silah ve 8 adet 7,5’luk sahra topu…1921 yılında; 4076 piyade tüfe ği ve cephanesi, 8 adet top ve cephanesi, 1.392 sandık piyade ve 3.820 sandık topçu cephanesi, 200 el bombası, 4 toparlak, 2 cephane arabası, 3 sandık top mermisi, 3 uçak motoru, 4.000 yatak takımı ve 3.500 takım iç çama şırı…”

Oran’ın, Alptekin Müderriso ğlu’nu kaynak göstererek verdi ği rakamlar ile Genelkurmayın verdi ği rakamlar arasında farklılık gözükmektedir. Bunun bir nedeni silah ve cephanenin Genelkurmay tarafından sandık ve vagon olarak hesaplanmasıdır. Bir di ğer farklılık ise gaz maskesi, uçak motoru gibi yardımların bir kaynakta gözükürken di ğerinde gözükmemesidir. Bu yardımlar haricinde İngiltere’nin elinden kaçan “ Hayrettin Reis”, “Preveze” sava ş gemileri ile “Şahin” adlı askeri ta şıt gemisi Ruslar tarafından koruma altına alınmı ş, 1921 yılı ba şında Türkiye’ye geri verilmi ştir 37 . Ayrıca Frunze’nin Anadolu ziyareti sırasında yanında

34 Baskın Oran, a.g.e., s. 162. Sovyet Rusya’nın yaptı ğı askeri yardım ile ilgili olarak Armao ğlu da aynı rakamlardan bahsetmektedir. Fakat Armao ğlu yapılan yardımları yıllara göre belirtmi ştir. Bkz: Fahir Armao ğlu , a.g.e., s. 313-314’deki dipnot. 35 Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurulusunun 80. Yıldönümü, Rus-Türk İliskilerinde İlk Adımlar , (Eri şim Tarihi: 07.04.2006). 36 Genelkurmay Ba şkanlı ğı Yayınları, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, TBMM Hükümeti Dönemi , C.4, Kısım 1, Ankara 1984, s. 237–292. 37 Semion İvanoviç Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları , Çeviren: Hasan Ali Ediz, Birey ve Toplum Yayınevi, Ankara 1985, s. 6–7. 17

birçok Rus komutanı bulundu ğu ve bunların Sovyet iç sava şında kazandıkları tecrübelerini Türk Genelkurmayına aktararak sava ş takti ği açısından yardımda bulunduklarını, Rus diplomat Aralov belirtmi ştir 38 . Ruslar, Türk Ordusu’na sava ş takti ği ile ilgili bilgiler vermek için, yapılan askeri manevralara da katılmı şlardır. Konya Ilgın’da, Türk birliklerini, Aralov, Abilov ve Zvonaryev birlikte ziyaret etmi şlerdir 39 .

Sonuç olarak Bekir Sami Bey’in ve Mustafa Kemal’in istedi ği askeri yardım ile Sovyet Rusya’nın göndermi ş oldu ğu askeri yardım arasında büyük bir fark vardır. Bunun birlikte Mustafa Kemal ile Bekir Sami Bey’in Ruslardan talep etti ği askeri malzeme arasında da bir fark bulunmaktadır. Bunun en önemli sebebi ise Mustafa Kemal’in, Türk Ordusu ile ilgili daha kesin bilgilere sahip olması ve ona göre yardım talebinde bulunmasıdır.

b. Malî Yardımlar

Malî açıdan yapılan yardımların miktarı küçümsenemeyecek bir miktardadır. Ancak yapılan maddi yardımın Türkiye’nin savunma bütçesindeki yeri ve Rusya’nın bu yardımı kar şılamak için kullandı ğı kaynak ile ilgili bazı çeli şkiler bulunmaktadır. Baskın Oran’a göre, Rusya’nın yapmı ş oldu ğu malî yardım ihtiyacı kar şılamaktan çok uzaktır. Oran’ın savunma bütçesi ile kar şıla ştırmalı verdi ği rakamlar bu durumu daha iyi açıklamaktadır. Ancak kaynakların geneli Millî Mücadele sırasında yapılan Sovyet yardımının Türk savunma bütçesinin büyük kısmını kar şıladı ğı dü şüncesindedir.

Baskın Oran’a göre, Sovyet yardımının savunma bütçesindeki payı şu şekildedir: “1 altın ruble 750 kuru ş olarak hesaplandı ğında, 1920 yılında, 850.000 lira yardım gelmi ştir. Savunma bütçesi ise o yıl 27.500.000 liradır. 1921 yılında toplam 4.897.500 lira yardım gelmi ştir. Savunma bütçesi ise 54.000.000 liradır. 1922 yılında 2.625.000 lira yardım gelmi ştir. Savunma bütçesi ise 35.000.000 liradır.” 40 Oran’ın belirtti ği rakamlar dı şında, Sovyet Rusya’dan gelen parasal

38 A.g.e ., s. 141. 39 Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurulusunun 80. Yıldönümü. Rus-Türk İli şkilerinde İlk Adımlar , , (Eri şim Tarihi:10.04.2006). 40 Baskın Oran, a.g.e ., s. 162. Oran’ın savunmaya ayrılan bütçeyle ilgili verdi ği bilgiler ile Güne ş arasında 1922 yılı için farklılık söz konusudur. Güne ş 1922 yılında savunmaya 55.829.136 lira 18

yardımla ilgili o döneme ait bilgiler bulunmaktadır. Sözgelimi Rusya’dan gelen ilk parti maddi yardımın, 400 küsur kilo altın külçe olarak Kazım Karabekir Pa şa tarafından teslim alındı ğı bilinmektedir 41 . Yusuf Kemal Bey’de Ankara’ya gelirken yanlarında 1.000.000 altın rublenin bulundu ğundan söz etmi ştir 42 .

Moskova Antla şması’nda ise Bol şevik Hükümeti, Türkiye’ye her yıl 10.000.000 altın ruble vermeyi taahhüt etmi ştir. 15 Temmuz 1921 tarihli ve 674 sayılı raporunda Ali Fuat Pa şa:

“Rusların vermeyi vaat ettikleri 10 milyon altın rubleden bu sene kalan 4.600.000 altın rublelik taksitini Rusya’da gösteren kıtlıktan dolayı alamadıklarını ve bunun gerçekte kıtlıktan de ğil de Batılılarla, Türkler arasındaki yakınla şan siyasi ili şkilere tepki oldu ğunu ”43 ifade etmi ştir. Bu rapordan anla şıldı ğına göre 1921 yılında, 5.400.000 altın ruble tahsil edilmi ştir. Bu da yakla şık olarak 40.000.000 Türk Lirası yapmaktadır.

Resmi Sovyet kaynakları da 1921 Nisanı’ndan, 1922 yılının sonuna kadar, 10.000.000 altın rublenin Türkiye’ye gönderildi ğini yazmaktadır 44 . Yapılan ödemeler; Nisan 1921’de 4.000.000 altın ruble, Mayıs-Haziran 1921’de 1.400.000 altın ruble, Kasım 1921’de 1.100.000 altın ruble son olarak da, Mayıs 1922’de 3.500.000 altın ruble olarak gerçekle şmi ştir 45 .

Milli Mücadele döneminde Sovyetler Birli ği’nin yapmı ş oldu ğu yardımın miktarı ile ilgili Baskın Oran’ın hesaplamalarıyla, di ğer ara ştırmacıların hesaplamaları arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır. Ergil, Bol şeviklerin yaptı ğı para yardımının 1921 ve 1923 yılları için mecliste onaylanan milli savunma giderlerinin toplamı kadar oldu ğunu belirtmi ştir 46 . Bu miktar Ergil’e göre toplam 81.736.097 Türk Lirasıdır. Yakla şık olarak Oran’ın belirtti ğinin on katı bir yardım söz konusudur. Yerasimos’ta, Ergil ile aynı miktardan bahsetmi ştir 47 . Baskın Oran’ın

ayrıldı ğından bahsetmektedir. Bkz: İhsan Güne ş, “Millî Mücadele Dönemi Bütçeleri”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu , A.A.M., Ankara 1994, s. 629. 41 Kâmuran Gürün, Sava şan Dünya ve Türkiye , s. 251. (Armao ğlu bu miktarı 200,6 kilogram külçe altın olarak belirtmi ştir. Bkz: Armao ğlu, a.g.e ., s. 313’deki dipnot ) 42 Y. Kemal Tengir şenk, a.g.e., s. 217. 43 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s.73. 44 Alptekin Müderriso ğlu, a.g.e ., s. 541–544. 45 Fahir Armao ğlu, a.g.e ., s. 314. 46 Do ğu Ergil, Millî Mücadelenin Sosyal Tarihi, Turhan Kitapevi, Ankara 1980, s. 419. 47 Stefanos Yerasimos, a.g.e., s. 634. 19

hesaplamalarındaki çeli şkili durum Sovyet rublesinin, Türk Lirasına çevrilmesi sırasında yapılan i şlem hatasından kaynaklanmaktadır. Hesaplamalarda yapılan bu karı şıklık ile ilgili olarak Müderriso ğlu on ruble de ğerindeki bir Rus altının 750 kuru ş etti ğinden bahsetmi ştir. Bol şeviklerden gelen parasal yardımlar ile ilgili olarak kaynakların hemen hemen hepsinde yakla şık on milyon altın rubleden bahsedilmektedir. Bu da gelen yardımların 80.000.000 Türk Lirası civarında oldu ğu fikrini güçlü kılmaktadır 48 .

Sovyetler Birli ği’nin Milli Mücadele yıllarında Anadolu’ya yapmı ş oldu ğu yardımların kayna ğı ve miktarı ile ilgili çeli şkiler bulunmaktadır. Ancak Türkiye’nin o dönemde içerisinde bulundu ğu vaziyet göz önüne alındığında, Sovyet yardımının Milli Mücadele’nin kazanılmasında oynadı ğı rol küçümsenemez.

2. Rusya’daki Türklerin İkili İli şkilere Etkileri ve Mustafa Kemal’in

Komünizme Bakı şı

1917–1923 tarihleri arasında, Türk-Sovyet ili şkilerinde gerginli ğe sebep olan bir meselede, Rus topraklarında ya şayan Türkler ve bunların faaliyetleridir. Türk topraklarında sorun olan Ruslar yok mudur? Sorusu do ğal olarak sorulabilir.

Bu dönemde Anadolu’ya gelen, az sayıda ve genellikle Türk kökenli olan Bol şevikler; daha çok siyasi elçi, diplomat veyahut komünist ideolojiyi yayma propagandası yapan ajanlardan olu şmaktadır. Millî Mücadele sırasında Anadolu’ya ziyaret veya elçilik amacıyla gelen Ruslara; Upmal ve yardımcısı Ali Oruç Bagirov, Eşba, Budu Mdivani, Sergey Petroviç Natseranus, S. İ. Aralov, İbrahim Abilov, Frunze örnek verilebilir 49 . Şerif Manatov ise Anadolu’ya gelerek komünist ideolojiyi yaymak için faaliyet gösteren Rus ajanlarına örnek gösterilebilir 50 . Sovyet Rusya, Milli Mücadele yıllarında Anadolu’yu Bol şevikle ştirmek istemi ş ve bu amaca ula şmak içinde Türk kökenli Bol şevikleri kullanmı ştır. Enver Pa şa’da, Bol şevik Hükümeti açısından Mustafa Kemal’e alternatif olarak görülen isimlerdendir.

48 Alptekin Müdderiso ğlu , Kurtulu ş Sava şının Malî Kaynakları , A.K.D.T.Y.K., A.A.M., Ankara 1980, s. 546. 49 Rus diplomatlarının ne zaman ve hangi görevle geldiklerini ayrıntıları ile ö ğrenmek için bkz: Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 66, 71, 104, 106,110,114. 50 Fahir Armao ğlu, a.g.e ., s.313-314. 20

Enver Pa şa, Bol şevik de ğildir. Lâkin İttihat ve Terakki Cemiyetinin en önde gelen isimlerinden birisidir. Anadolu’ya gelmek dü şüncesinde olan Enver Pa şa, bu dü şüncesinin gerçekle şmeyece ğini anlayınca Bakû Kurultayı sonrasında, Türkistan’a gitmi ş ve Ruslara kar şı ba ğımsızlık mücadelesi veren Orta Asya Türklerine katılmı ştır. Bu mücadeleler esnasında Enver Pa şa, Ruslar tarafından öldürülmü ştür. Enver Pa şa’nın Ruslar açısından tehlikesi, Orta Asya Türklerinin ba ğımsızlı ğını desteklemesidir. Ruslar zamanla Enver Pa şa’nın kendilerine faydadan çok zarar verece ğini ve Turancı bir anlayı ş ile Rus ilerleyi şinin önünde set olu şturaca ğı fikrini benimsemi şlerdir. Mustafa Kemal açısından ise Enver Pa şa kendi yerine geçebilecek bir rakip olarak görülmektedir. Mustafa Kemal bunun içinde Anadolu’da yeterince Enver Pa şa taraftarının bulundu ğuna inanmaktadır 51 .

Mustafa Suphi ise, I. Dünya Sava şı sırasında Ruslar tarafından esir edilmi ş ve esaret hayatında Bol şeviklik ile tanı şarak bunu benimsemi ş bir Türk aydınıdır. Şerif Manatov aracılı ğı ile Stalin’le görü şen Suphi, Müslüman Komiserli ğine ba ğlı bir Türk Komiserli ği kurmu ştur. Türk sava ş esirleri arasında komünistlik propagandası yaparak, Kızıl Türk Alayı olu şturmak için çaba göstermi ş daha sonra Anadolu’ya yakın olabilmek için Bakû’ye gelmi ştir. Bakû’de Türkiye Komünist Te şkilatı’nı kurduktan sonra Mustafa Kemal ile temasa geçmeye çalı şmı ştır. Mustafa Suphi ile Mustafa Kemal arasındaki ili şki, Süleyman Sami * tarafından sa ğlanmı ştır 52 .

Bakû’de toplanan I. Do ğu Halkları Kongresi’ne katılanları tenkit eden Mustafa Kemal, bu tarz toplantılara, TBMM Hükümeti olarak katılmanın daha isabetli olaca ğını vurgulamı ştır 53 . M. Kemal, 22 Ocak 1921 günü TBMM’de yaptı ğı bir konu şmada, kontrolsüz bir şekilde artan komünist faaliyetler için önlemler alınması gerekti ğini ve en etkili önlemin ise fikre fikirle kar şılık vermek oldu ğunu söylemi ştir 54 . Anadolu’daki komünist faaliyetlerin ba şına geçmek amacı ile harekete geçen Mustafa Suphi ilk olarak Kars’a gelmi ş, oradan da Erzurum’a gitmi ştir. Daha sonra Trabzon’a geçen kafile, İnebolu’ya gitmek için bir motora binmi ş ve denize

51 Kazım Karabekir, Pa şaların Hesapla şması, s. 216. * Süleyman Sami; I. Dünya Sava şı sırasında esir dü şmü ş İttihatçı bir Türk subayıdır. Mustafa Suphi ile birlikte Türkiye Komünist Te şkilatının önemli isimlerinden biri olan Sami, sonraki dönemlerde Mustafa Suphi ile yollarını ayırmı ştır. Suphi’nin öldürülmesinde etkili oldu ğu söylenen Süleyman Sami, Enver Pa şa’nın yanında da bunmu ştur. Bkz: Mehmet Perinçek, a.g.e., s. 56-57. 52 A.g.e., s. 55. 53 Mehmet Saray, a.g.m ., s. 987. 54 İş Bankası Kültür Yayınları, TBMM Gizli Celse ve Zabıtları , C.1, Ankara 1980, s. 334–336. 21

açıldıktan sonra kaybolmu ştur. Yahya Kâhya tarafından öldürüldü ğü sanılan Mustafa Suphi ile ilgili gerçekler, Yahya Kâhya’nın da öldürülmesi sonucu tam olarak netlik kazanmamı ştır 55 . Mustafa Suphi’nin ölümü ile ilgili olarak Mustafa Kemal, Enver Pa şa ve İttihatçılar ve hatta Bol şevik liderleri şüpheli görülmü ştür. Mustafa Suphi’nin öldürülmesinde, İttihatçıların parma ğının oldu ğu fikri daha fazla kabul görmektedir. Sovyet ar şivlerinin açılmamasından dolayı olayın aydınlatılamadı ğını ileri süren Bozda ğ’a göre en önemli şüpheliler, Mustafa Kemal ve Lenin’dir 56 .

Gökay ise, Ankara Hükümeti’nin Mustafa Suphi’nin öldürülmesinde önemli bir role sahip oldu ğu fikrini benimsemi ştir 57 . Olayın kim tarafından gerçekle ştirildi ği kesin olarak bilinmedi ğinden şu veya bu suçludur demek yanlı ştır. İttihatçılar, Mustafa Kemal ve Bol şevik liderler şüpheli durumundadırlar.

Rusya’da ya şayan ve önemli bir nüfusa sahip olan Karadeniz’in kuzeyinde, Kafkaslarda ve Türkistan’da ya şayan Türklerinde ikili ili şkilere etkileri olmu ştur. Neriman Nerimanov ile Mir Sultan Galiyev Türk-Bol şevik ili şkilerinde arabuluculuk yapan önemli Türk önderleridir. Mustafa Kemal’in Lenin ile olan yazı şmalarında ciddiye alınması ve Moskova’ya giden Türk Heyetleri’nin iyi kar şılanması için Neriman Nerimanov’un Lenin ile temaslarda bulundu ğu bilinmektedir 58 .

Galiyev ise milli komünistli ğin gerçekle şmesi ve ba ğımsız bir Tatar devleti kurulması arzusu ile faaliyetlerde bulunmu ştur. Komünizmin Rusya’da bulunan Türk ve Müslüman topluluklarında benimsenmesi amacı ile Bol şevik liderler bu faaliyetlere ba şlangıçta ses çıkarmasalar da daha sonraki dönemlerde Galiyev’i ortadan kaldırarak, bu tür Rus milliyetçili ği dı şındaki fikirlere kar şı olduklarını göstermi şlerdir.

Sovyet Rusya, devrimin ilk yıllarında Çarlık Rusya’sının Türk ve Müslüman halka olan kötü tutumundan faydalanmak istemi ş, özgürlük ve e şitlik vaatleriyle Türk ve Müslüman halkın sempatisini kazanmaya çalı şmı ştır. Bu sempatizanlardan biri olan Galiyev Anadolu’daki milli harekete sıcak bakmı ş ve Millî Mücadele’nin

55 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 62. 56 Bozda ğ İsmet, Mustafa Suphi’yi Kim Öldürttü , Emre Yayınları, İstanbul 1992, s. 83. 57 Bülent Gökay, a.g.e., s. 135. 58 Hüseyin Adıgüzel, “Atatürk, Nerimanov ve Kurtulu ş Sava şımız”, İleri Dergisi, S., 21, Nisan- Mayıs-Haziran 2004, s. 272–273. 22

desteklenmesi gerektiğini şu şekilde ifade etmi ştir 59 : “Mustafa Kemal, Lenin tarafından Türk Ekimcisi olarak yorumlanmı ştır. Oysa biz ne yaptık? Enverleri mi seçelim, solu mu seçelim diye zamana bırakırken Mustafa Kemal’i yalnız bıraktık.”

Galiyev’in bu sözleri aynı zamanda Bol şeviklerin, Anadolu’daki Millî Mücadele’ye yanlı ş bir şekilde yakla ştı ğını da göstermektedir. Galiyev’in Mustafa Kemal’i Ekimci olarak ( Devrimci ) ifade etmesi de hatalıdır. Mustafa Kemal Türk devrimini gerçekle ştirmi ştir, fakat bunun Ekim Devrimi veya Bol şeviklik ile benze şen yönü çok azdır. Bol şeviklerin büyük bir kısmı da Türk devriminin milli burjuva önderli ğinde gerçekle şti ği ve komünist olmadı ğı görü şündedir.

Nerimanov ve Galiyev komünizmi benimsemi ş, fakat milliyetçi duygularından da vazgeçememi ş liderlerdir. Rıza Nur anılarında Nerimanov’un ise kendisine: “ Bol şeviklik nedir? Bu rezalet bize yakı şmaz. Biz Türk’üz. Milletin örf, adet ve ananeleri ile ya şıyoruz .60 ” dedi ğini belirmi ştir. Rusların komünizmi yaymak için görevlendirdi ği ki şilerin, Rus milliyetçisi olması Rusya’da ya şayan Türkler arasında milliyetçilik duygusunu alevlendirmi ştir.

20. yüzyılın ba şlarında sava ş, açlık ve ölümün kol gezdi ği dünyada barı ş, ekmek ve özgürlük sloganıyla gerçekle şen Ekim Devrimi, kapitalizme kar şı yeni bir anlayı ş ortaya koymu ştur. Karl Marks kapitalizmin en geli şmi ş oldu ğu İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde, kapitalizmin bir sonraki evresi olarak komünizmin ortaya çıkaca ğını belirtse de onun dü şüncesinin tam aksine komünizm, Avrupa’nın en geri ülkelerinden biri olan Rusya’da gerçekle şmi ştir 61 .

Millî Mücadele’nin ba şladı ğı yıllarda, Sovyet Rusya’nın ba şında olan Lenin, millî-ihtilâlci hareketlerin desteklenmesini böylece kapitalist ülkelerin elindeki sömürgelerin ba ğımsızlı ğına kavu şmasını ve bu yerlerde komünist düzenin sa ğlanması gerekti ğini belirmi ştir 62 . Askeri açıdan yetersiz olan Sovyet Rusya kurulu ş döneminde daha çok ideolojik geni şleme politikası izlemi ştir. Bunu için de Ruslar komünizmi bilhassa sömürge altındaki devletlere ho ş gösterme çabası içerisine girmi şlerdir. Lenin’in Anadolu’daki millî harekete yakla şımı da bu fikre

59 Şener Ü şümezsoy, “Türk Solu ve Kemalizm”, İleri Dergisi , (Eri şim Tarihi: 20.04.2006). 60 Hüseyin Adıgüzel, a.g.m., s. 280. 61 Rose Luxemburg, Siyasal Yazılar ( 1917–1918 ), Verso Yayınları, Ankara 1989, s. 50. 62 Wolfgang Leonhard, Bugünkü Sovyet İdeolojisi, C. II, Çeviren: Cemil Ziya Şanbey, Millî E ğitim Basımevi, Ankara 1980, s. 94–96. 23

paralel bir süreç izlemi ştir. Lenin’in yardımcılarından Komünist Enternasyonal (Komintern ) Başkanı Zinoviev’in, Bakû Kurultayı’ndaki konu şmasında söyledi ği şu sözler, Rusların Anadolu’da yeni bir rejim kurma isteklerini açıkça ortaya çıkarmı ştır 63 :

“Biz, bizimle aynı dü şüncede olmayan kitlelere de sabırla yardım ediyoruz. Bunlar fikren dahi bize muhaliftirler. Meselâ Sovyet Hükümeti’nin Türkiye’ye yardımcı oldu ğunu biliyorsunuz. Biz, ba şında Mustafa Kemal bulunan hareketin komünist hareketi olmadı ğını bir dakika unutmuyoruz… İngiliz Hükümeti’nin aleyhine yürüyen her inkılâp mücadelesine yardım etme ğe hazırız. Bu saatte Türkiye’de terazinin gözü kim zengin ise onun tarafına e ğilmektedir. Lâkin bunun ba şka türlü olaca ğı zamanda gelecektir.”

Sovyet Rusya’nın bu amacı gerçekle ştirmek için birçok yola ba şvurdu ğu bilinmektedir. Daha öncede belirtildi ği gibi Mustafa Suphi’nin faaliyetleri, Sovyet Rusya’nın ittihatçılarla ilgili dü şünceleri Atatürk’ü rahatsız eden konuların en ba şında gelmektedir. Enver Pa şa’nın, Sovyet Rusya tarafından mücadelenin ba şına geçirilmesi iste ğinin Atatürk tarafından bilinmesi, Sovyet Rusya ile ili şkilerin gerilmesine dahi neden olmu ştur 64 .

Anadolu’daki bir di ğer komünist olu şum, Bol şeviklik ile İslâm’ı aynı çatı altında bulu şturan “ Ye şil Ordu Örgütü ” Hakkı Behiç Bey tarafından kurulmu ştur. Çerkez Ethem de, 6000’den fazla askeri ile bu örgüte katılmı ştır. Ye şil Ordu’nun komünist e ğilimleri tepki görünce, Mustafa Kemal örgütün ba şına Refet Bey’i (Bele) getirmi ş, bunun üzerine örgüt kendisini da ğıtmı ştır. Ye şil Ordu içerisindeki bazı üyelerin kurdu ğu Türkiye Halk İş tirakiyun Partisi de komünist faaliyetler göstermi ştir 65 .

Mustafa Kemal, Türk-Sovyet ili şkilerinin bozulmaması amacı ile yurt içindeki komünist faaliyetlere müsaade etmi ş gözükse de, gerçekte Anadolu’daki rejimi de ğiştirmeye yönelik bu faaliyetleri engelleme çabası içerisindedir 66 . Bu çeli şkili durum ancak Mustafa Kemal’in güvendi ği ki şilerin önderli ğinde komünist

63 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 59. 64 Fırat Kuzey,“Bol şevikler ve Atatürk”, İleri Dergisi , S. 25, s. , (Eri şim Tarihi: 26.04.2006). 65 Baskın Oran, a.g.e., s. 164. 66 Fethi Teveto ğlu, Türkiye’de Komünist ve Komünist Faaliyetler 1910–1960, Ay Yıldız Yayınları, Ankara 1967, s. 335. 24

hareketler sürdürülebilirse önlenebilecektir. Bu maksatla M. Kemal, içinde Celal Bayar’ın da bulundu ğu resmi Türkiye Komünist Fırkası’nı Ekim 1920’de kurdurmu ştur.

Celal Bayar anılarında, Ye şil Ordunun da, TKP’nin de antiemperyalist nitelikte oldu ğundan bahsetmi ştir. Bayar, o dönemde Anadolu’da payla şacak bir şey olmadı ğı için, komünizmin e şit payla şım doktrininin i şlemedi ğini, köydeki a ğa ile çoban arasında pek bir fark olmadı ğını belirtmi ştir. TKP’nin kapatılması ile ilgili olarak ise Bayar, Mustafa Kemal Pa şa’nın, Sovyet temsilcilerinden Türk Komünist Partisi’nin hükümeti devirmek için Sovyet Rusya’dan yardım istediği haberini aldı ğını ve bu sebeple partiyi kapatmak istedi ğini ifade etmi ştir. Mustafa Kemal Pa şa’ya göre: “Ne Ye şil Ordu ne de TKP! Tek kuvvet kayna ğı olarak TBMM olmalıdır.” 67

Millî Mücadele döneminde Mustafa Kemal’i millî devrimci olarak de ğerlendiren Şefik Hüsnü ve Ethem Nejat’ın kurmu ş oldu ğu “Türkiye İş çi ve Çiftçi Komünist Fırkası” ise sosyal bir ihtilâlin ya şanması ümidi ile Millî Mücadele’ye destek vermi ştir. Bu parti, Anadolu’da yer alan di ğer komünist hareketlere göre daha iyi örgütlenmi ş ve sistemli olarak çalı şmı ştır. 3. Enternasyonale ba ğlı olan parti; “Kurtulu ş, Yolda ş, Orak-Çekiç ve Aydınlık ” gibi dergi ve gazeteler ile görü şlerini yaymı ştır 68 .

Mevcut olan bir sosyal yapıyı devam ettirmeye veya yenisini yaratmaya yarayan fikir yapısına ideoloji denir 69 . Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nde mevcut olan sosyal yapıdan memnun de ğildir. Bununla beraber Osmanlı Devleti aydınları, devletin varlı ğını sürdürebilmek amacı ile Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük ve Batıcılık gibi fikir akımlarını uygulamak istemi ş fakat bir sonuç alamamı şlardır. Mustafa Kemal tüm bu olumsuzlukları görerek, temel hedefi Türk Milletini ve devletini ayakta tutmak olan yeni bir ideoloji ortaya koymu ştur 70 .

Kemalist ideoloji olarak da adlandırılan bu fikir akımı; “ tam ba ğımsızlık ” ve “Batılılık” ilkeleri çerçevesinde “ kar şı-emperyalizm ” ve “ Atatürk ilkeleri ” ile

67 İsmet Bozda ğ, Bilinmeyen Atatürk , Truva Yayınları, İstanbul 2005, s.11–13. 68 H. Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi , Afa Yayınları, İstanbul 1996, s. 286. 69 Şerif Mardin, Türk Modernle şmesi , İleti şim Yayınları, İstanbul 1997, s. 24. 70 Bayram Kodaman, Cumhuriyet’in Tarihi - Fikri Temelleri ve Atatürk , S.D.Ü. Yayınları, Isparta 1999, s. 102. 25

belirlenmi ştir 71 . Mustafa Kemal, Anadolu’daki Millî Mücadele’nin kazanılması amacı ile Sovyet Rusya ile olan ili şkilere önem vermi ş fakat komünist ideolojiye hiçbir zaman sıcak bakmamı ştır. 22 Ocak 1921 günü, M. Kemal TBMM’de komünizmle ilgili olarak şunları söylemi ştir 72 :

“ …Millî esaslara derin ba ğlarla sadık kalan meclisiniz ve hükümetiniz ba ğımsız bir devlet olarak Rusya Bol şevik Cumhuriyeti denilen bir devletle siyasi ili şkilerinde hiçbir vakit komünistlik veya Bol şeviklik esaslarını a ğzına almamı ştır …”

Mustafa Kemal, Bol şevik Hükümeti’nin asıl amacının, komünizmi bütün milletlere tatbik etmek oldu ğunu ve buna kar şı tedbirler almanın zaruri oldu ğunu ve bunu yaparken de millî çıkarların göz önünde tutulması gere ğini ifade etmi ştir 73 . 1922 yılında TKP yayınlarında “ Maskeler A şağı” adlı yazıda yer alan şu ifadelerde, Mustafa Kemal’in dü şüncelerinde ne kadar haklı oldu ğunu göstermi ştir 74 :

“Türk burjuvalarının riyakâr vatanperverlik ve dindarlıklarını şundan anlayınız ki, Harp-i Umumi içinde bir taraftan Türk İş çi ve Çiftçilerini, Türk fakir halkını din ve milliyet namına, kendi sefalet arkada şları olan Hıristiyan unsurlarına kar şı hücum ettirirken… Fakir halkın kanın emmekten çekinmediler… Ya şasın Türkiye Sovyetler Cumhuriyeti ve Cihan İnkılâbı.” Türkiye’yi, Sovyet Rusya’nın bir uydusu olarak görmek isteyenlerin sarf etti ği bu sözler, “ Ya istiklâl! Ya ölüm ” mantı ğı ile hareket eden, Mustafa Kemal ve arkada şlarının egemenlik anlayı şına ters dü şmektedir.

Mustafa Kemal, Rusların Batı ile uyu şmak dü şüncesi ile hareket etti ğini, bu sebeple Türkleri oyaladıklarını aynı zamanda Rusların Anadolu’da, Bol şevik örgütü kurmak için ola ğanüstü faaliyet gösterdiklerini söylemi ştir. Buna kar şılık olarak ise kendilerinin bu örgütlere kar şı çıkarak, Moskova’dan gelen yardımları çe şidine bakmaksızın kabul ederek ve Ermeni Meselesi’ni de bir oldubittiye getirerek ikili ili şkileri devem ettirmek dü şüncesinde olduklarını belirtmi ştir 75 . Mustafa Kemal’in bu dü şünceleri iyi tahlil edilirse, Türkiye’nin Bol şevikler hakkındaki görü şünün

71 Emre Kongar, Devrim Tarihi ve Toplum Bilimi Açısından Atatürk , Remzi Kitapevi, İstanbul 1998, s. 331. 72 TBMM. Gizli Celse ve Zabıtları , C. I, s. 333. 73 Rasih Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm , May Yayınları, İstanbul 1970, s. 215–216. 74 Mete Tunçay , Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler , Belge Yayınları, İstanbul 1982, s. 190–192. 75 Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları , Temel Yayınları, İstanbul 2000, s. 516–517. 26

genel olarak olumsuz oldu ğu söylenebilir. Tüm bunların üstüne Sovyet Rusya’nın Ermenilere verdi ği deste ği de göz önüne alırsak, Türk-Sovyet ili şkilerinde Millî Mücadele yıllarında ya şanan olumlu hava Türkiye açısından sadece gönderilen yardımların temin edilip edilememesine ba ğlıdır.

Ankara Hükümeti’nin Bol şevizm konusunda dü şünceleri ile ilgili olarak Perinçek, Mustafa Kemal’in Bol şevikli ğe sıcak baktı ğından ve hatta Bol şevik olmak istedi ğinden bahsetmi ştir 76 . Oysa Mustafa Kemal, bu görü şe tamamen kar şıdır. Rusya’nın Bol şevizm’ini aynen almak yerine, Anadolu Türklerine özgü bir sosyalizm kurarak da Rusların yardımını alabilece ğinden bahseden Mustafa Kemal, Bol şevikler ile aynı dü şmana kar şı sava ştıkları için birlikte hareket ettiklerini, politikalarında birçok benzerlik bulundu ğunu fakat şekil olarak ayrı dü şündüklerini söylemi ştir. Mustafa Kemal, Meclis görü şmeleri sırasında Karesi(Balıkesir) Milletvekili Basri Beyin, Batılıları taklit ettik şimdi de Bol şevikli ği deneyelim önerisi üzerine, Bol şeviklerle TBMM arasındaki ili şkinin Batı’nın gücüne kar şı kendi güçlerini arttırmak amacıyla kuruldu ğunu, yoksa amaçlarının Bol şevik olmaktan ziyade Bol şeviklerle bir ittifak kurmak oldu ğunu açıklamı ştır 77 .

1917–1923 yılları arasında Türk-Bol şevik ili şkilerine bakıldı ğında genel olarak Batı emperyalizmi kar şısında zoraki bir yakınla şma söz konusudur. Çarlık Rusya’sından miras kalan dü şmanlık yerini çekimserlik ve güvensizli ğe bırakmı ştır. İkili ili şkilerde menfaatler do ğrultusunda bir ortaklıktan bahsedilebilir fakat bu ortaklık pamuk ipli ğine ba ğlıdır. Bol şevik Hükümeti Kafkaslardaki hâkimiyetini sa ğlamla ştırırken, Anadolu’da komünizmin etkinli ğini arttıracak faaliyetleri desteklemi ş ve emperyalistler ile i şbirli ği yapmak arzusu ile Türkler ile ittifak yapmaktan kaçınmı ştır. Di ğer taraftan emperyalist Batılı Devletler tarafından çevrelenmek korkusu ile Türklerle olan ili şkilerini de kesmemi şlerdir. Millî Mücadele’ye verilen Rus deste ğinin amacı, emperyalistleri Rus topra ğından uzak

76 Mehmet Perinçek, a.g.e., s. 38-42, 92-95. Perinçek’in eseri iyi incelendi ğinde M. Kemal’in komünizme sıcak bakmaktan ziyade, Sovyetlerle Türkiye’nin arasını bozmamak için bu tarz açıklamalarda bulundu ğu anla şılmaktadır. Örne ğin: M. Kemal, enternasyonalizm bütün milletlerin ba ğımsızlık ve hukukuna saygı demekse, biz de enternasyonaliz demi ştir. Bu açıklama ile M. Kemal’in komünist oldu ğu söylenemez. Perinçek ayrıca Ruslar tarafından Kemalist Devrimin, Ekim Devrimi’nin milletlerarasında geni şlemesini sa ğlayan bir zincirin halkası olarak görüldü ğünden bahsetmi ştir. (Bkz: Mehmet Perinçek, a.g.e., s. 93.) Oysa Rusların açıklamalarının genelinde Kemalist Devrim, milli bir burjuva hareketi olarak görülmü ş ve güvenilmez olarak nitelendirilmi ştir. 77 Kadir Kasalak, a.g.e., s. 117-119. 27

tutmaktır. Ayrıca bu destek komünizmin Rusya’daki Türkler arasında kolayca benimsenmesini de sa ğlamı ştır. Millî Mücadele’nin finanse edilmesi ve uluslararası siyasette yalnız kalınmaması açısından Bol şevikler ile olan ili şkilerine önem veren Ankara Hükümeti içerisinde, Bol şevik olma dü şüncesi ile hareket eden ve kurtulu şa ancak bu sayede ula şılabilece ğine inanan ki şiler olmu ştur. Birçok Türk aydını ise Bol şevizm’i ba ğımsızlı ğa giden bir basamak olarak görmü ştür 78 .

Mondros Ate şkes Antla şması’ndan sonra Bol şevikler ile Türkiye arasında meydana gelen yakınla şmanın temelinde, iki taraf açısından da kritik bir dönemin geçirilmesi ve ortak bir dü şmanın varlı ğı etkili olmu ştur. Mustafa Kemal Sovyet Rusya ile daima iyi kom şu olmaya gayret edilmesi, bu kom şuluk sırasında da haklardan kesinlikle taviz verilmemesi gere ğinden bahsetmi ştir 79 .

Hemen hemen her yıl, TBMM açılı ş konu şmasında, Sovyet Rusya ile olan dostluk ili şkisine yer veren Mustafa Kemal’in bu politikayı izlemesinde, Sovyetlerle görü şen Türk diplomatlarının dü şüncelerinin etkisi vardır. Millî Mücadele döneminde Rusya’da bulunan Bekir Sami Bey, Yusuf Kemal Bey ve Ali Fuat Pa şa Sovyet Rusya’nın Türk Hükümeti’ne kar şı izlemi ş oldu ğu politikayı güvenilmez olarak tanımlamı şlardır.

Bu hususta Ali Fuat Pa şa’nın 6 Mayıs 1921 tarihli raporu dikkat çekicidir. Raporda Sovyet Rusya hakkındaki Türk korkuları şu şekilde vurgulanmı ştır 80 : “…Bugünkü Rusya’dan bize gelebilecek en büyük tehlike, ya Avrupalılarla bir arada veya tek ba şına komünizm ve sair isim altında bir muhalefet hazırlayarak içi şlerimizi karı ştırmaktır. Bu korku Çar zamanında da mevcuttu. Fakat bu kere daha kuvvetli olabilir…” dahası bu korku uzun bir süre devam edecektir. Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki ili şkilerin en iyi oldu ğu zamanlarda dahi bu korku, Türk diplomatlarının zihinlerindeki yerini muhafaza edecektir.

78 Millî Mücadelede Bol şevizm’i kurtulu ş yolu olarak gören Türk Aydınları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: a.g.e ., s. 113-120. 79 Mehmet Saray, a.g.m., s. 991. 80 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 72. 28

İKİNC İ BÖLÜM TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNDE DOSTLUK DÖNEM İ (1923–1936)

A. LOZAN KONFERANSI ÖNCES İ TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ

30 A ğustos 1922’de, Ba şkomutanlık Meydan Sava şı’nın Türk Ordusu tarafından kazanılması sonucunda Yunan kuvvetleri hızla geri çekilmek zorunda kalmı ş, bu geri çekilme 9 Eylül 1922 tarihinde, İzmir’in kurtarılması ile sona ermi ştir. Bu zafer sonrasında Ankara Hükümeti’nin Batılı Devletlere kar şı pazarlık gücü artmı ş, Sovyetlerden gelen yardıma da sava ş yıllarında oldu ğu kadar ihtiyaç duyulmamı ştır. Sava şın sonunu gören Sovyet Rusya, yapılması muhtemel olan bir barı ş antla şmasında Bo ğazlar ile ilgili durumun belirlenmesi için 1921 Moskova Antla şması’na uygun bir karar alınması gerekti ğini, Müttefik Devletlere notalar göndererek iletmi ştir 81 . Rus yetkililer bu yolla, egemenli ğini sa ğlama yolunda ba şarı sa ğlayan Türkiye’nin kendi nüfuzları altında kalmasını istemi ştir.

12 Eylül 1922 tarihinde, Sovyet Dı şişleri Halk Komiser Yardımcısı Karahan’ın, Büyük Britanya Dı şişleri Bakanı Curzon’a gönderdi ği notada yer alan ifadeler de Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’den kolay kolay vazgeçmeyece ğini göstermektedir. Bo ğazlar konusu üzerinde yo ğunla şmı ş ve İngiliz-Rus rekabetinin açıkça anla şıldı ğı nota şu şekildedir 82 :

“1914 sava şından sonra Bo ğazlar sorununu saptayan uluslararası tek antla şma, 1921 yılında Moskova’da imzalanmı ş Rus-Türk Antla şmasıdır. Bu antla şmaya göre, Bo ğazlardan serbestçe geçebilen gemiler yalnızca bütün ülkelerin ticaret gemileridir. Bo ğazlar konusunda uluslararası statünün hazırlanması Rus- Türk Antla şması’na göre, salt Karadeniz’de kıyısı olan devletlerce ortaklaşa yapılacaktır. Bu şart Karadeniz’de kıyısı bulunan ülkeler tarafından kabul edilmi ştir… Rusya, Türkiye, Ukrayna ve Gürcistan, Bo ğazlar sorunun çözümlenmesinde ba şkalarının araya girmesine izin vermeyecektir. Kar şı tarafın görü şü deniz-sava ş üstünlü ğünün kendilerinde oldu ğu yolunda olsa bile yine bu

81 Mehmet Gönlübol, A. Haluk Ülman, A. Suat Bilge, Ahmet Şükrü Esmer, Cem Sar, Duygu Sezer, Oral Sander, Ömer Kürkçüo ğlu, Olaylarla Türk Dış Politikası , Siyasal Kitabevi, Ankara 1996, s. 43– 44. 82 Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 515-516. 29

görü şlerini savunacaktır. Büyük Britanya şu gerçe ği görmelidir: Kaynakları kurumu ş, sava şlardan alt üst olmu ş bir halde çıkan Avrupa Devletleri gerçekten barı ş istiyorlarsa uluslararası sorunları zor kullanarak de ğil, bu sorunların hayati çıkarlarına ba ğlı olan halklarla barı ş yoluyla anla şarak çözümüne yana şmalıdır.”

Türk kuvvetleri İzmir’i kurtardıktan sonra Bo ğazlar yönündeki hareketine devam etmi ş, Çanakkale ve civarında bulunan 7.600 ki şilik İngiliz birli ği ve bu birli ği destekleyen İngiliz filosu ile çatı şma tehlikesi ortaya çıkmı ştır. Gerçi Türk kuvvetleri üstün bir durumdadır. Çanakkale ve İzmit çevresinde 11.000 ki şi civarında Türk askeri varken, İzmir’den de 40.000 ki şilik kuvvet kuzeye do ğru ilerlemektedir. 7 Eylül 1922’de, Lloyd George kabinede her ne pahasına olursa olsun, Trakya ve Bo ğazlardaki İngiliz çıkarlarının korunaca ğını, gerekirse askeri güçle kar şılık verilece ğini belirtmi ştir 83 . Millî Mücadele tam olarak sona ermeden, tekrar yeni bir sava şın e şiğine gelinmesi, Ankara Hükümeti açısından istenmedik bir durumdur.

İngiltere ile ya şanan bu kriz sırasında Sovyet Rusya, Türkler ile anla şarak Avrupa’ya ve Bo ğazlara do ğru olan ilerlemeyi durdurabileceklerini, Moskova’daki İngiliz Ticaret Temsilcisi R. M. Hodgson’a iletmi ştir. İngiltere’nin, Bo ğazlar konusunda taviz vermemesi üzerine Sovyet Rusya, Türk kuvvetlerinin Boğazlara do ğru olan hareketine devam edece ği ve gerekirse sorunu silah zoruyla çözece ği dü şüncesindedir 84 .

Olayların bu şekilde geli şmesi Ruslar açısından çok kazançlı olacaktır. Nitekim Bo ğazların tamamen Türk hâkimiyetinde olması, Türk-Rus ili şkilerinin o dönemde iyi olmasından dolayı, Bo ğazlarda Sovyet Rusya lehine bir rejimin kabulünü kolayla ştıracaktır. Bir di ğer önemli husus ise, İngiliz-Türk sava şı sonucunda Türkler Batılı Devletler ile olan ili şkilerini daha da azaltacak ve Sovyet Rusya’nın etkisi altına girecektir. Millî Mücadele’de gerek Londra Konferansı gerekse Ankara Antla şması sırasında Türklerin Batılı Devletler ile ili şki kurması, Rusları tedirgin etmi ş ve Sovyet Hükümeti tarafından ho ş karşılanmamı ştır.

Sovyet Rusya’nın, İngiltere’ye yardım etmekteki amacı ise muhtemelen Batılı Devletler ile olan ili şkilerini geli ştirmek içindir. Sovyetler Birli ği 1920’li yılların ba şında birçok Batılı Devlet tarafından tanınmamaktadır. Bu engeli ortadan

83 Bülent Gökay, a.g.e ., s. 171. 84 Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 485-487. 30

kaldırmak ve uluslararası siyasette yerini almak, o dönemde Sovyet politikasının en önemli hedeflerindendir. Millî Mücadele sonunda yapılacak olan barı ş görü şmelerine katılmak ve Bo ğazlar ile ilgili konularda çıkarlarını sa ğlamakta, İngiltere’ye yapılaması vaat edilen yardımın amaçlarındandır.

İngiltere Hükümeti Türk ilerleyi şi kar şısında Bo ğazlarda bulunan kuvvetlerini takviye ederken, ba şta Balkan Devletleri olmak üzere Müttefiklerden de destek almak için Ankara Hükümeti hakkında karalama politikası izlemiştir. Türklerin Bo ğazları ele geçirip Avrupa topraklarını tekrar hâkim olabilece ği ifade edilerek, Türklerin müthi ş bir kuvvete sahip oldu ğu izlenimi, özellikle Balkan Devletlerinde yaratılmak istenmi ştir 85 . İngiltere’nin bu faaliyetlerine 24 Eylül tarihinde, Moskova bir telgraf ile kar şı çıkmı ştır. Protesto niteli ğindeki bu telgrafta:

“Büyük Britanya’nın tasarladı ğı Bo ğazların serbestli ği, sadece di ğer devletler için ya şamsal ihtiyaç olan bir yolu, onları sürekli tehdit altında tutma amacıyla, güçlü bir donanma kuvveti ile kontrol etme iste ğini ifade etmektedir. Bu tehdit ilk elde Rusya ve Türkiye’ye yöneliktir. Büyük Britanya Yakındo ğu’ya askeri kuvvetler göndermekte ve Fransa ile İtalya’yı oldu ğu gibi Yugoslavya ve Romanya’yı da Türkiye ile sava şa sürüklemeye çalı şmaktadır.”86 Sovyet Rusya bu telgrafla İngiliz politikasını tenkit etmi ş, bazı korkularını da tekrarlama ihtiyacı hissetmi ştir.

12 Eylül’de gönderilen notada da yer alan güçlü bir donanma ile Bo ğazların kontrol edilmesi dü şüncesi, bu telgrafta tekrar ortaya çıkmı ştır. Sovyet Rusya, Karadeniz ve Bo ğazlarda kesinlikle kendisinden daha güçlü bir donanmaya sahip devlet istememektedir. İngilizlerin bu çabaları üzerine Ankara Hükümeti, İngiltere’nin yanında Balkan Devletlerin olası bir sava şa girmesi halinde, sava şa giren Balkan Devletlerine kar şı bir Sovyet müdahalesini resmen talep etmi ştir. Bu talep kar şısında Sovyet Hükümeti, Anadolu Türklerine yardım etme kararı almış ve Kafkaslarda bulunan Kızıl Ordu takviye etmi ştir 87 .

İngiltere ile Ankara Hükümeti arasında çıkabilecek olan bir sava şta Sovyet Rusya’nın hangi tarafta yer alaca ğını kestirmek gerçekte çok zordur. Perinçek’in belgelere dayanarak ifade etti ği bu iddialar ile o dönemde Sovyet Rusya’nın izlemi ş

85 Hikmet Bayur, a.g.e ., s. 286-287. 86 Bülent Gökay, a.g.e ., s. 175. 87 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 148-149. 31

oldu ğu politikalar arasında çeli şkiler bulunmaktadır. Millî Mücadele yıllarında Türkler ile yapılacak olan bir ittifakı göze alamayan ve do ğrudan askeri bir yardımdan kaçınan Rus yetkililerin, Yunanlılardan çok daha güçlü bir devlet olan İngiltere ile sava şa girmesi inandırıcı de ğildir. Di ğer taraftan askeri açıdan da zayıf olan Sovyetler Birli ği’nin, İngiltere’ye kar şı bir harekete giri şmesi de mümkün gözükmemektedir.

Mustafa Kemal, Çanakkale Bunalımında, İngilizlere kar şı Sovyet ittifakı kozunu ba şarıyla kullanmı ş ve ileri harekâta devam etmi ştir. Tarafsız bölgeye giren Türk askerleri yeni bir taktik olan “ barı şçıl sokulma” ile ilerlerken, Sovyet ittifakı Bayur’un belirtti ği gibi, lafla direnme niteli ğinden ileri gidememi ştir. Türklerin elde etmi ş oldu ğu ba şarı, Rusya’nın Bo ğazlar konusunda söz sahibi olmasını sa ğlamı ştır. Millî Mücadele’de Ankara Hükümeti ba şarısız olsaydı, büyük olasılıkla Bo ğazlar İngiltere denetiminde kalacak ve Rusya’nın hiçbir söz hakkı olmayacaktır 88 .

İngiltere ile Türkiye arasındaki iplerin kopma noktasına gelmesi üzerine Ankara Hükümeti, Sovyetler ile olan ili şkilerini üst düzeyde tutmu ştur. İngiltere ise Balkan Devletleri ve müttefiklerini kendi safına çekmek için çaba harcamı ş ise de taraflar arasındaki fikir ayrılıkları dolayısıyla, Anadolu’da Türklere kar şı yalnız kalmı ş ve çaresiz olarak ate şkes görü şmelerinin ba şlamasını kabul etmi ştir.

Türk ilerleyi şi kar şısında Eylül 1922’de, ’te, İngiltere Dı şişleri Bakanı Lord Curzon, Fransa Ba şbakanı Poincare ve İtalyan Büyükelçisi Kont Sforza arasında görü şmeler yapılmı ştır. Taraflar arasında görü ş ayrılı ğının belirgin olarak ortaya çıktı ğı bu görü şmelerin sonunda, Ankara’ya bir nota gönderilmi ştir. Bu notaya Ankara Hükümeti olumlu kar şılık vermi ş ve 3 Ekim 1922’de, Mudanya’da Ate şkes Antla şması görü şmeleri ba şlamı ştır. İtilaf Devletlerinin, 23 Eylül 1922 tarihli ate şkes teklifi, 29 Eylül’de, Mustafa Kemal tarafından kabul edilmi ş ve görü şmelerin, 3 Ekim’de, Mudanya’da olması kararla ştırılmı ştır. Mudanya Konferansı’nda Bo ğazlar Meselesi ile ilgili kararların da görü şülecek olmasından dolayı Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan Cumhuriyetlerinin ça ğrılması gerekti ği Türk tarafınca, İtilaf Devletlerine bildirilmi ştir 89 . 11 Ekim 1922 tarihinde, Mudanya Ate şkes Antla şması, İstanbul’da bulunan Müttefik komutanları ile İsmet Pa şa’nın başında bulundu ğu Türk

88 Hikmet Bayur, a.g.e ., s. 284. 89 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, C. II, Millî E ğitim Basımevi, İstanbul 1980, s. 285. 32

Heyeti arasında imzalanmı ştır. Antla şmada; Müttefikler ve Türkiye, Bo ğazlar çevresinde askeri bir harekete giri şmeyeceklerini taahhüt etmi şlerdir 90 .

Sovyet Rusya’yı ilgilendiren Bo ğazlar ile ilgili kararlar antla şmanın 11. maddesinde yer almaktadır. Bu maddede, Çanakkale mıntıkası ve İzmit yarımadasının durumu ile ilgili ayrıntılı bir sınır belirlenmiştir 91 . Fakat taraflar arasında sorunların kalıcı olarak giderilmesi için bir barı ş antla şmasının imzalanması gereklili ğine inanan Sovyet Rusya, Mudanya Ate şkes Antla şması’nda alınan kararlara tepkide bulunmamı ştır. Sovyet Rusya’nın Mudanya Ate şkes Antla şması’na tepki göstermemesi, o dönemde Rusların sıklıkla takip etti ği bekle ve gör politikasının bir sonucudur.

Mudanya Ate şkes Antla şması’nın imzalanmasından 3 gün sonra, Çiçerin, Dı şişleri Bakanımız Yusuf Kemal Bey’e gönderdi ği telgrafta, Türk Hükümeti’nin izledi ği politikayı övmü ş ve iki ülke arasındaki dayanı şmanın sürece ğini ifade etmi ştir. Sovyet Dı şişleri Komiseri Çiçerin’in bu telgrafı göndermekteki amaçlarından biriside, Mudanya Antla şması sonrasında yapılacak olan barı ş antla şmasında yerini sa ğlama almak ve Bo ğazlar rejimini arzuladı ğı biçimde gerçekle ştirmektir. Telgrafta Ruslar kaygılarını mevcut dostluk ilişkilerini ön plâna çıkararak şu şekilde ifade etmi ştir 92 :

“… Hükümetinizin 29 Eylül tarihli ba ğla şık devletlere gönderdi ğiniz notada aldı ğı son derece dikkatli ve ölçülü tavrın, aramızdaki ili şkiler ve ortak kararlar da olmak üzere, hiçbir zaman halklarımız için hayati önem ta şıyan kar şılıklı dostlukla ilgili bir kararsızlık olarak yorumlanmayacak ve TBMM Hükümeti’nin ülkelerimiz politikasının bu tek temelini, ülkelerimizin ortak dü şmanlarına darbeler vurarak, korumaya ve savunmaya devam edece ğine inanıyorum.

Misak-ı Millî’nin ve Moskova Antla şması hükümlerinin yürürlü ğe geçece ği ve gerçekle şmi ş bir olay haline gelece ği ve kendi kaderini ellerinde tutan Türk Milleti’nin Rus Milleti ile el ele vererek, halklarımızın mutlulu ğu ve tüm insanların yararı için çalı şaca ğı günlerin yakın oldu ğu kanısındayım.” Moskova Antla şması’nın Türkiye tarafından göz ardı edilece ğine dair bu kaygı, Rusların

90 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylarla Türk Dı ş Politikası, s. 46. 91 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C. I, s. 607–610. 92 Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 528–529. 33

İzmir’de konsolosluk kurma isteklerinin ret edilmesi ve Mudanya görü şmelerine katılmamalarına ra ğmen, Türkler ile olan ili şkilerini iyi tutmalarını sa ğlamı ştır. Sovyet Rusya’nın Bo ğazlar rejiminde söz sahibi olabilmesi ve Batıya kar şı isteklerini gerçekle ştirebilmesi için bu dönemde, Türkiye’nin dostlu ğuna ihtiyacı vardır. Bunun yanı sıra özellikle Bo ğazlar konusunda, Türk-Sovyet menfaatlerinde görülen benzerlik iki ülkenin ortak hareket etmesi için zemin hazırlamı ştır.

Lozan Konferansı öncesinde, Türk-Sovyet ili şkilerinin yakınla şmasına yol açan bir konuda Cenova Konferansı’na katılmakla ilgilidir. Ankara Hükümeti konferansa katılmak istemesine ra ğmen davet edilmemi ştir. 29 ülkenin katıldı ğı konferansa, Türk tarafının ça ğrılmamasına ise, toplantıya sadece Avrupa Devletlerinin katılabilece ği, Ankara Hükümeti’nin ise bir Asya Devleti oldu ğu gerekçe gösterilmi ştir. Konferansta Avrupa Devletleri arasındaki fikir ayrılıkları su üstüne çıkmı ş ve görü şmelerden hiçbir sonuç alınamamı ştır. Rus yetkililer Türk tarafının da konferansa ça ğrılmasını talep etmi şlerse de, bu talep kabul edilmemi ştir. Konferans sonucunda ortaya çıkan tek sonuç, Alman-Rus Antla şmasının 16 Nisan 1922’de, Rapollo’da, imzalanmasıdır 93 . Rusların, Almanya ile yakınla şmasında, İngiltere ve yanda şlarının Sovyet Rusya’ya kar şı takındı ğı tutumun etkisi büyüktür.

1. Lozan Konferansı’nın Toplanı şı ve Temel Sorunlar

Mudanya Ate şkes Antla şması’nın ardından İsviçre’nin Lozan kentinde nihai bir barı ş antla şmasının imzalanması kararla ştırılmı ştır. Yapılacak olan barı ş görü şmelerine Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya katılmı ştır. Türkiye’nin ısrarı üzerine Bo ğazlar ile ilgili meselelerin görü şmelerine Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’da davet edilmi ştir. Lozan Konferansı’nda ABD temsilci bulundurmu ş, Bulgaristan ise sonradan konferansa katılmı ştır 94 . 3 Ekim 1922’de, Moskova Antla şması hükümlerine aykırı olarak Sovyet Rusya’ya haber vermeden, Türk Hükümeti’nin Trakya’yı İtilaf Devletleri’nin işgaline bıraktı ğını vurgulayan Sovyet yetkilileri, Yakındo ğu meseleleri ve özellikle Bo ğazlar ile ilgili konularda alınacak olan kararlarda önceden kar şılıklı görü şerek

93 A.g.e ., s. 268. 94 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, a.g.e ., s. 48. 34

uzla şıp, o do ğrultuda birlikte bir dı ş politika uygulamaları gerekti ğini Ankara Hükümeti’ne hatırlatmı ştır. Sovyetler Birli ği Lozan’da, Türkiye ile bir taraftan işbirli ği içerisinde olmak isterken, di ğer taraftan da Lozan’a ça ğrılmayı şlarından dolayı Türkiye’yi suçlamı ştır. Sovyet elçisi Aralov, Türk Hükümeti’nin izledi ği dı ş politika ile ilgili olarak Sovyet Hükümeti’nin rahatsız oldu ğu hususları şu şekilde ifade etmi ştir 95 :

“Hükümetim, Türkiye Hükümeti’nin Sovyet notasını desteklemeyi şine ve Mudanya Konferansı’na katılmayı kabul etti ğini, Trakya’nın ve Bo ğazlarla İstanbul’un i şgaline razı oldu ğunu haber vermeyi şine fevkalade şaşmı ş bulunuyor. Böylece dı ş politika uyu şumu yürütülmemi ş, bunun sonucu olarak da İtilaf Devletleri, özellikle de İngiltere için uygun bir durum ortaya çıkmı ş bulunuyor. İtilaf Devletleri bu yoldan yürüyerek, Türkiye’yi oldu ğu kadar Rusya’yı da zayıflatmaya çalı şmaktadır. Özellikle bu önemli anlardaki hareket uyu şmazlı ğına şaşmı ş bulunmaktayız. Hükümetim, Türk Ordusu’nun kazandı ğı büyük zaferin istenilen sonuca vardırılamayaca ğından korkmaktadır. Hükümetim aramızdaki Bo ğazlar anla şması gere ğince, Sovyetler Birli ği’nin, İtilaf Devletlerinin, Türkiye ile ilgili olarak ataca ğı her adımı önceden açıklamak, Türkiye’nin de aynı şeyi yapmak zorunda oldu ğunu, ayrıca kar şılıklı olarak birbirimizi destekledi ğimizi ve birimiz olmadan ötekinin Bo ğazlar konferansına katılmayaca ğını bildiren kar şılıklı birer nota vermemizin gereklili ğini bildirir.”

Bu nota ile Sovyet Rusya, Lozan Konferansı’na muhakkak katılması gerekti ğini, Moskova Antla şması’nın bir gere ği olarak Türk Hükümeti’nin de bunu sa ğlamakla yükümlü oldu ğunu ifade etmi ştir. Türk Hükümeti Sovyet Rusya’nın konferansa katılmasına kar şı çıkmamı ştır. Fakat görü şmelerin tamamına da Sovyet Rusya’nın katılmasını gereksiz görmü ştür. Nitekim İsmet İnönü bu konuda:

“Türkiye kendisi ile sava ş halinde bulunan devletler ile bir barı ş antla şması yapmak üzeredir. Rusya ile aramızda imzalanmı ş Moskova Antla şması var. Lozan konferansına dü şman bulundu ğumuz devletlerle beraber Rusya’nın da katılmasını istemeyiz. Aksi takdirde Osmanlı idaresinin politikasını benimsemi ş bir duruma dü şeriz. Lozan konferansının bütün safhalarına Rusya’nın katılması teklifi bizim eskiden büyük devletlerle yaptı ğımız antla şmaları hatırlatacak bir durum yaratabilir.

95 S. İ. Aralov, a.g.e ., s. 158-159. 35

Bununla beraber Bo ğazlar rejimi görü şülürken Rusya’nın ve di ğer Karadeniz memleketlerinin konferansta görü şlerini ifade etmeleri imkânının kendilerine sa ğlanması bizim makul kar şılayaca ğımız bir formüldür.” 96 demektedir.

İsmet İnönü’nün bu tarz bir konu şma yapmasında, Ermenilerin Lozan’da bir takım giri şimlerde bulunma iste ğinin de etkisi vardır. Sonuç olarak Sovyet Rusya’nın olası Ermeni iddiaları kar şısında, Türk Heyeti’nin ba şına problem açması muhtemel gözükmektedir. Türkiye bu konudaki çekincesinde ne kadar haklı oldu ğunu 23 Ocak 1923 tarihli bir belge ile anlamı ştır. Sovyet Dı şişleri Bakanı Çiçerin tarafından “Ermeni Dostlar Birli ği”’ne gönderilen bir mektupta, Rusların da Ermeni Meselesi’nde Türkiye aleyhtarı bir tutum içerisinde oldu ğu görülmektedir. Çiçerin mektubunda görü şlerini şu şekilde bildirmi ştir 97 :

“Sizinle ve beraberinizdeki Ermenistan Millî Birli ği üyeleriyle olan görü şmelerim sonucunda, Lozan Konferansı’nda Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın Ermeni Meselesi ile birlikte gözden geçirilmesiyle ilgilendirilmemi ş olduklarını duydum. Hâlbuki bizim katılmamız bu meselenin do ğru bir şekilde ve gerçek olarak çözümlenmesini temin ederdi. Şimdi size, Rusya ve Ukrayna Hükümetlerinin sayıları do ğru olarak saptanacak Ermeni kaçaklarını hudutları içerisine almayı teklif ettiklerini bildiririm…” Türkiye, Bo ğazlar haricinde Çiçerin’in mektubundan da anla şıldı ğı gibi Lozan’da tek ba şına mücadele etmek zorunda kalmı ştır. Lozan’da kendisini desteklemesini umdu ğu Sovyet Rusya ise sadece kendi çıkarları do ğrultusunda Türkiye’ye destek vermi ştir.

Lozan Konferansı’nda İngiltere ile Sovyet Rusya arasında ya şanan sorunlar etkisini göstermi ştir. Bo ğazlar ve Yakındo ğu Meseleleri haricinde iki devlet arasında ya şanan bir di ğer meselede Ortado ğu özelliklede, Musul petrolleri konusundadır. Bakû’deki petrol yatakları Amerikan Standart Petrol tarafından işlendi ğinden, Ruslar Musul’un Türklerin eline geçmesi ile bu bölgedeki petrolün i şletilmesinin kendileri tarafından gerçekle ştirilece ği dü şüncesindedirler 98 .

Sadece Türkiye’nin de ğil, Yakındo ğu’nun gelece ğinin de kaderini etkileyecek bir antla şma olmasından dolayı, Sovyet Rusya, Lozan Konferansı’na katılmayı

96 İsmet İnönü, Hatıralar , C. II, Bilgi Yayınları, Ankara 1987, s. 48. 97 Barçın Kodaman, a.g.e ., s. 74. 98 “Aydınlık Yayınları, “Bo ğazlar Meselesi, Lozan ve Montrö”, Komünist Enternasyonal Belgelerinde Türkiye Dizisi, İstanbul 1977, s. 21–23. 36

gerekli görmü ştür. Görü şmelere davet edilmeyi şini ise bir dizi notalar göndererek protesto etmi ştir. Bu notalara ayrıntılı olarak yer vermektense genel olarak de ğerlendirmek daha do ğrudur. Sovyet Rusya ve Sovyet Cumhuriyetleri kendileri ile ili şkili konulara davet edilmeyi şlerinden dolayı, tepkilerini alınacak olan kararları kesinlikle kabul etmeyerek göstereceklerini açıklamı şlardır 99 .

Lozan Konferansı öncesinde Türkiye açısından iki önemli sorun daha bulunmaktadır. Bu sorunlar, Lozan görü şmesinde Türkiye’yi kimin temsil edece ği ve görü şmelere ça ğrılan İstanbul Hükümeti’nin nasıl saf dı şı bırakılaca ğıdır. Lozan’da Türkiye’yi kimin temsil edece ği ile ilgili olarak birçok isim dü şünülmü ştür. Rauf Bey(Orbay), TBMM’nin geneli tarafından destek gören bir isimdir Fakat Mustafa Kemal bu göreve İsmet İnönü’yü uygun görmü ştür. Dı şişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey’in rahatsızlı ğı sebebi ile İsmet İnönü, Dı şişleri Bakanlı ğı görevini üstlenerek, heyetin ba şında Lozan Konferansı’na katılmı ştır 100 .

İsmet İnönü hatıralarında Lozan Konferansı’na gitmek istemedi ğini, hatta Mustafa Kemal’in teklifini de ilk ba şta ret etti ğini belirtmi ştir. İnönü’nün bu isteksizli ğinin yanı sıra, Lozan Konferansı’na katılmayı çok isteyen siyasilerde bulunmaktadır. Ruslar konusunda tecrübeli oldu ğu dü şüncesi ile Kazım Karabekir Pa şa konferansa katılması gerekti ğini söylemi ştir. Kazım Karabekir’in konferansa katılması ile ilgili konularda görü ştüklerini ifade eden İsmet İnönü, Karabekir Pa şa’nın Rusların konferansa katılması halinde ba ş murahhas olması gerekti ğini söyledi ğini, Rusların konferansa katılması kesinle şince Karabekir Pa şa’nın ise kendisine:

“Benim konferansta vazife almam Rusların bulunmasına, bulunmamasına ba ğlanıyordu. Şimdi mahzur kalmadı. Gümrü’de yaptı ğım gibi Lozan Konferansı’nda da bulunmam, oraya gitmem lazım.”101 dedi ğini belirtmi ştir. Ancak Kazım Karabekir’in bu dü şüncesi gerçekle şmemi ştir. Türk Heyeti’nde Ruslar ile

99 Sovyet Rusya’nın Lozan görü şmelerine davet edilmemesinin sebebi ile Batılı Devletler ve Türkiye’ye göndermi ş oldu ğu nota ve yazılar için bkz: Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 514–533. 100 Kâmuran Gürün, Sava şan Dünya ve Türkiye , s. 310–311. Yusuf Kemal Bey’in konferansa katılmayı şı ile ilgili olarak bazı kaynaklar hastalı ğını gerekçe olarak gösterirken, bazı kaynaklarda istifa etti ğinden bahsetmektedir. Bkz: Akın Veysi, “Lozan Barı ş Antla şması (24 Temmuz 1923)”, C. XVI, Türkler , Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, s. 308. 101 İsmet İnönü, a.g.e ., s. 44. 37

ilgili en tecrübeli isim olan Ali Fuat Pa şa’nın yerine, Moskova elçili ğine atanan Dr. Rıza Nur Bey, konferansa katılacak delege olarak seçilmi ştir.

İkinci hususta ise, Mustafa Kemal önce 18 Ekim’de, İstanbul Hükümeti’nin Lozan’da birlikte hareket etme teklifini bir telgraf ile reddetmi ş, daha sonrada İstanbul Hükümeti’ni saf dı şı bırakmak için saltanatı kaldırmı ştır. Mustafa Kemal İstanbul Hükümeti ile ilgili görü şlerini şu şekilde açıklamaktadır 102 :

“ Anayasa ile Türkiye halkı, egemenlik hak ve yetkisini, gerçek temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin manevi ki şili ğinde vazgeçilmesine, parçalanmasına olanak bulunmayan bir görev devri olmak üzere temsil etmeye ve eylemli olarak kullanmaya ve ulusal egemenli ğe dayanmayan hiçbir kuvvet ve heyeti tanımamaya karar verdi ğinden ötürü, Ulusal ant sınırları içinde TBMM Hükümeti’nden ba şka hükümet şekli tanımaz. Dolayısıyla Türkiye halkı, ki şisel egemenli ğe dayanan İstanbul’daki hükümet biçimini, 16 Mart 1920’den ba şlayarak ve sonsuza dek tarihe geçmi ş saymaktadır.”

Saltanatın kaldırılması ile Lozan’a tek ba şına gitme şansına sahip olan Ankara Hükümeti, Londra Konferansı öncesinde İtilaf Devletlerinin gerçekle ştirmek istedi ği Ankara ve İstanbul’u birbirine dü şürme politikasını, bir kez daha engellemi ştir.

2. Bo ğazlar Üzerinde Türk-Rus-İngiliz Pazarlı ğı

Millî Mücadele’de elde etmi ş oldu ğu askeri ba şarıyı masa ba şında da kazanmak için Lozan’a gitmeye hazırlanan Türk Heyeti’nin ba şkanı İsmet İnönü, yola çıkmadan önce, Sovyet Rusya’nın Ankara elçisi Aralov ile görüşmelerde bulunmu ştur. İsmet İnönü’nün bu görü şmelerle ilgili olarak, Rusların, Karadeniz ve Rusya’nın emniyeti için Bo ğazlar rejimiyle ilgili Türk tarafının dü şüncelerini öğrenerek, bir taraftan da Bo ğazlarda mutlak bir Türk hâkimiyetini sa ğlayarak, İngiltere’nin muhtemel hesaplarını bozmak istediklerini belirtmi ştir. İsmet İnönü Aralov’a niçin Rusya’nın görü şmelerin tamamına katılmasını istemediklerini de izah ederek 4 Kasım 1922’de, İstanbul’dan Lozan’a do ğru harekete geçmi ştir 103 .

102 Baskın Oran, a.g.e ., s. 215–216. 103 A.g.e ., s. 47-48. 38

20 Kasım 1922 tarihinde ba şlayan Lozan Konferansı’nda, görü şmelerin kilit noktası Bo ğazlar konusu olmu ştur. Bo ğazlar rejiminin nasıl olaca ğı Türkiye’den çok Sovyet Rusya ve İngiltere arasında husumet yaratmı ştır. Bo ğazlar ile ilgili görü şmelerde İngiltere ve Sovyet Rusya arasında menfaat hesabı ile çetin görü şmeler olmu ş, Türk Heyeti ise bu durumdan istifade etmeye çalı şmı ştır.

4 Aralıkta, Bo ğazlar Meselesi’nin ilk görü şmeleri ba şlamı ştır. Bo ğazlar ile ilgili görü şmelerin detaylarına geçmeden tarafların Bo ğazların statüsü ile ilgili dü şüncelerini bilmekte fayda vardır. Bo ğazların statüsü ile ilgili olarak Sovyet Rusya’nın görü şünü 27 Ekim 1922’de, İngiliz Observer ve Manchester Guardian gazetesi muhabirine, Lenin şu şekilde açıklamı ştır:

“…Bo ğazlar ile ilgili olarak bizim programımız şu esasları ta şımaktadır. Birincisi: Türk ulusal isteklerinin yerine getirilmesi, İkincisi. Bizim programımız, boğazların gerek barı şta, gerek sava şta, bütün sava ş gemileri için kapalı olması temeline dayanmaktadır. Bu sadece, toprakları bo ğazlara biti şik olan devletlerin de ğil, bütün devletlerin do ğrudan do ğruya en yakın çıkarlarıdır. Üçüncüsü: Bo ğazlar ile ilgili bizim programımız, deniz ticaret filolarının tam bir serbestli ğini savunmaktır.” 104 Troçki de bu görü şleri desteklemi ş ve İngiltere gibi güçlü donanma sahibi devletlerin, Bo ğazlardan geçerek Karadeniz’de askeri bir diktatörlük kurabilece ğini ifade etmi ştir.

Bo ğazların statüsü ile ilgili olarak İsmet İnönü ise şu açıklamayı yapmı ştır 105 :

“… Türkiye’nin payitahtı ve hilafetin makamı olan İstanbul ve Marmara denizinin emniyeti her türlü tecavüzden masun bulunmalıdır. Bu esas bir defa kabul edildikten sonra Türk milleti bir taraftan Türk Hükümeti ve di ğer taraftan alâkadar devletlerarasında Bo ğazların dünya ticaretine ve uluslararası ula şıma açılmasını temin hususunda mü ştereken alınacak her türlü kabule hazırdır.” bu açıklama sonrasında Lord Curzon’un sava ş gemileri ile ilgili olarak Türk Heyeti’nin dü şüncelerini ısrarla sorması üzerine, İsmet İnönü Rus tasarısının Türk görü şlerine daha yakın oldu ğunu ifade etmi ştir.

İsmet İnönü hatırlarında da Lozan Konferansı’nda Ruslar ile diplomatik bir işbirli ği içerisinde olduklarından bahsetmi ştir. Lozan Konferansı’nda Türk

104 S. İ. Aralov, a.g.e ., s. 216. Ayrıca bkz: Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 535–537. 105 Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve İsmet Pa şa, Bilgi Yayınları, Ankara 1993, s. 111–114. 39

Heyeti’nin temel hedefi olan Misak-ı Millî’nin uluslararası düzeyde kabulünü sa ğlamak için, Sovyet Rusya ile ittifak yapmak kaçınılmaz olmu ştur. Bo ğazlarda tam anlamı ile bir Türk hâkimiyeti elbette Türk Heyeti’nin de en büyük arzusudur. Fakat konferansa yön veren İngiltere bunu kabul etmemi ştir. İngiltere barı şı geçekle ştirmek, ancak bunu yaparken de ba şta Bo ğazlar ve Musul konusunda taviz vermemek niyetindedir. Bo ğazların tam geçi ş serbestîsi içinde olması, o zamanın en güçlü donanmalarından birine sahip İngiltere için büyük bir avantajdır. İngilizler Bo ğazlardan donanmalarını rahatça geçirebilirse, Karadeniz’de büyük bir güç haline gelecek ve Yakındo ğu’daki gücünü daha da arttırmı ş olacaktır. Sonuç olarak bakıldı ğında diplomasi alanında yeterince tecrübe sahibi olmayan muzaffer Türk Heyeti ile uzun u ğra şlar sonunda sınırlı olarak görü şmelere katılan Sovyet Rusya’nın kar şısında, konferansa istedi ği gibi yön verebilen İngiltere yer almaktadır.

Bu durumla ilgili olarak Dr. Rıza Nur; İsmet İnönü’nün, Rusya’nın konferansa katılması için ısrar etmesinin hatalı bir davranı ş oldu ğunu, Rusların, Türkiye’nin menfaatlerini sa ğlamak için İngilizler ile u ğra şmak yerine kendi menfaatleri için Türkiye ile u ğra ştı ğını belirtmi ştir. Dr. Rıza Nur anılarında İngiltere’nin gücü kar şısında Rusların çaresiz kaldı ğını ifade ederken, Rus delegesi Çiçerin’in diplomatik yeteneklerinden de bahsetmi ştir 106 .

Türk Heyeti içerisindeki delegelerinde sık sık anla şmazlıklara dü ştü ğü Lozan Konferansı’nda, İsmet İnönü kendi taraflarında yer alacak büyük bir devletin bulunmasını istemi ştir. Lozan Konferansı’na katılan Ali Naci Karacan, Bo ğazlar Meselesi’nin görü şülmesine ba şlandı ğında Türk Heyeti’nin yanında Sovyet Rusya gibi kuvvetli bir yardımcı grubun bulunmasının kongreye katılan di ğer büyük ve küçük ülkelerde hissedilir bir etki yarattı ğından bahsetmi ştir 107 . Bo ğazlar Meselesi’nin çözümlenmesi ile ancak Lozan Konferansı’nın sonuçlandırılabilece ğini dü şünen delegelerin sayısı gün geçtikçe artmı ştır. Böylesine önemli bir konuda Türk tarafı da, Ruslarla olan diplomatik i şbirli ği sebebi ile pazarlık gücünü arttırmı ştır.

4 Aralıkta, Bo ğazlar ile ilgili görü şmelerde Türk-Sovyet ittifakı ilk olarak söz almı ş ve dü şüncelerini açıklamı ştır. İsmet İnönü olaya sadece egemenlik açısından yakla şmı ş ve Bo ğazların Türk Milleti açısından ne kadar önemli oldu ğunu

106 Rıza Nur, Lozan Hatıraları , Bo ğaziçi Yayınları, İstanbul 1991, s. 53–55. 107 A.N. Karacan, a.g.e ., s. 109-110. 40

vurgulamı ştır. Lord Curzon’un merak etti ği Bo ğazlardan geçi ş rejimi ile ilgili hiç konu şmayan İnönü, ba şka söyleyecek bir şeyi olmadı ğını ifade ederek sözü Sovyet delegesi Çiçerin’e bırakmı ştır.

Çiçerin konu şmasında be ş önemli husus üzerinde durmu ştur. Bunlardan birincisi, konferans öncesinde de Rusların ele ştirilerine maruz kalan davet meselesidir. Çiçerin Sovyet Rusya’nın bu muameleyi hak etmediğini belirtmi ş ve bu durumun e şitlik ilkesine ters dü ştü ğünü söylemi ştir.

İkinci önemli konu, Bo ğazlarda nasıl bir geçi ş rejiminin olması ile alâkalıdır. Çiçerin barı şçı amaçlarla Bo ğazlardan geçi şin tamamen serbest olması gerekti ğini, sava ş gemilerinin ise ister sava ş olsun, isterse olmasın kesinlikle Türk sava ş gemileri haricinde, Bo ğazlardan geçmemesi gerekti ğini ifade etmi ştir.

Üçüncü husus, sava ş gemilerinin Bo ğazlardan serbest bir şekilde geçerse ne gibi sorunlar ortaya çıkaraca ğı ile ilgilidir. Bu hususta özellikle Türkiye’nin çok zor şartlar altında kalaca ğından bahseden Çiçerin, Bo ğazların Türkler tarafından silahsızlandırılmasının da yanlı şlıklarına de ğinmi ştir.

Dördüncü husus, Bo ğazların Rus ekonomisindeki yeri be şinci husus ise Romanya, Bulgaristan gibi Bo ğaza kıyısı olan devletlerin Bo ğazlar rejiminden nasıl etkilenecekleri ile ilgilidir 108 . Çiçerin’in konu şmasını Türk Heyeti’nin çıkarları paralelinde yapması, İsmet İnönü’nün de bu Rus fikirlerine sıcak baktı ğını ifade etmesi, İngiltere delegesi Lord Curzon’u sinirlendirmi ştir. Hatta bir ara Lord Curzon, Çiçerin’e:

“ Ben şimdiye kadar sizinle sadece kâ ğıt üzerinde kar şılaşmı ştım. Böyle bilfiil kar şıla şmayı de çok arzu ediyordum. Çiçerin’in Türk müdafii, aynı zamanda Rus, Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye delegesi oldu ğunu görmek hayreti muciptir. Çiçerin İsmet Pa şa’nın kalpa ğını giymi şe benziyor”109 diyerek tepkisini ifade etmi ştir. 6 Aralıkta, Bo ğazlar ile ilgili ikinci oturumda söz alan Lord Curzon, Rusların, Bo ğazlar ile ilgili tarihi emellerinden bahsettikten sonra askeri ve ekonomik olarak Rusya’nın ne gibi menfaatler sa ğlayaca ğı üzerinde durmu ştur. Konu şmasının sonunda Rus programının amacını, Lord Curzon şöyle açıklamı ştır 110 :

108 Seha L. Meray, Lozan Barı ş Konferansı , C. I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1993, s. 134–137. 109 Rıza Nur, a.g.e ., s. 54. 110 Seha L. Meray, a.g.e ., s. 147. 41

“ Gerçekten, Rus programını ne kadar yakından incelersek, bunun, yalnız tek bir amaç güttü ğü de o kadar açıkça ortaya çıkmaktadır: Karadeniz’i bir Rus gölü haline sokmak ve bu gölün kapısına da Türkiye’yi sadık bir bekçi olarak koymak. Romanya, Karadeniz’in askerlikten arındırılmasını teklif etmi ştir. Rus Temsilci heyeti böyle bir teklifte bulunmamı ştır. Rusya, Karadeniz’de en büyük devlet olarak buyru ğunu yürütecek, kıyılarını tahkim edebilecek, kom şularına diledi ği gibi hükmedecek kadar güçlü bir donanma kurabilecek, askerlerini bir kıyıdan öteki kıyıya ta şıyabilecektir. Rusya, buzlarla kapalı kalmı ş limanları dı şında, ba şka herhangi bir yerde saldırıya u ğrama tehlikesinden korkmaksızın, gerek Karadeniz bölgesinde gerek Kafkasya’da diledi ği bütün plânları hazırlayabilecek ve uygulayabilecektir. Dünya’nın geri kalan yerleri ile ili şkisi kesilmi ş bu ayrıcalıklı bölgeye, Rusya’dan ba şka hiç kimse giremeyecektir. Çiçerin, bize, Çanakkale Bo ğazı önlerinde, herhangi bir devlete ba ğlı kuvvetlerin yaratabilece ği bir üstünlü ğü dü şünmekle çok kaygı duydu ğunu söylemi ştir. Bu kaygı, belki şu aralık, bu kuvvetlerin İngiliz kuvvetleri olmasından do ğmaktadır; fakat Çiçerin, Karadeniz’in güven verici yalnızlı ğında, benzer bir üstünlü ğün Rusya’ya ait olmasında itiraz edilecek bir şey bulmamaktadır. Uluslararasında haklarda e şitlik doktrinine oldu ğu kadar, insanlı ğın barı ş ve mutlulu ğuna, iki gün önce, Rus Temsilci Heyeti’nce getirilen dikkate de ğer katkı, i şte budur.”

Lord Curzon bu de ğerlendirmenin ardından Müttefik Devletlerin Bo ğazlar ile ilgili tasarısını açıklamı ştır. Neredeyse her ko şulda tam bir serbest geçi ş hakkından söz eden bu tasarıda sadece Türk tarafının sava şan taraf oldu ğu takdirde, geçi ş hakkında kısıtlamalarda bulunabilece ğine yer verilmi ştir.

8 Aralıkta, Türk Heyeti Bo ğazlar ile ilgili görü şünü açıklamı ştır. Türk Heyeti Bo ğazlar etrafındaki tahkimat ile ilgili sorunların giderilmesi ve güvenlik açısından teminat verilmesi halinde, Müttefik görü şlerine uygun bir rejimin kabul edilmesinin mümkün oldu ğunu söylemi ştir 111 . Türk- Sovyet i şbirli ği bu açıklama ile büyük bir yara almı ş, Rus delegelerinin, Türk delegeleri üzerindeki baskısı artmıştır.

Bu görü şmeler ile ilgili en dikkat çeken olay Rıza Nur’un, Rus yetkilileri ile yaptı ğı tartı şmadır. Rıza Nur görü şme öncesinde, İsmet İnönü’nün kendisinden Ruslarla görü şmesini istedi ğini, bunun üzerine yola çıkarak Ruslarla zorlu bir

111 Bilâl N. Şim şir, Lozan Telgrafları 1922–1923 , C. I, T.T.K.B., Ankara 1990, s. 184–187. 42

görü şme yaptı ğını belirtmektedir. Bu görü şme sırasında Rıza Nur ya şananları şu şekilde anlatmaktadır112 :

“… Çiçerin, Rakovski, Varovski ve Mdivani beni odalarına aldılar. Meseleyi açtım. Münaka şa ba şladı. Hepsi birden pek şiddetli bir lisan kullanıyorlar. Hülasa ‘Bo ğazları serbest yapmayınız ve yapamazsınız’ diyorlar. Sebebini sordum. Çiçerin: ‘Bunun manası Rus dostlu ğunu bırakıp, İngilizler ile dost oluyorsunuz demektir’ dedi. Hâlbuki resmi beyanatlarda Bo ğazların serbestîsi ile Türkiye’nin istiklâli gitti ğini söylüyordu. Ne bu, ne de öteki do ğru de ğildi. Mesele, İngiliz donanmasının bir gün Rusya’ya hücumunun kolayla şmı ş olmasıydı. Bunu temin ettim. Reddedemediler ama kani olmak da istemediler… İngilizler Bo ğazları açmamızı istiyorlar. Bunsuz sulh yapmıyorlar. Bizim ise sulha ihtiyacımız o kadar şiddetlidir ki hayatımıza bedeldir. Mutlaka sulh yapaca ğız. ‘Sulh yaptırmayız’ dediler…”

Rıza Nur görü şmeler sırasında Türk Heyeti’nin İngiltere ile uzla şmasının, esasen Rusya’nın suçu oldu ğunu ifade etmi ş ve geçmi şte, Ruslara gerekli yardımı yapmazlarsa barı ş yapmanın kendileri açısından kaçınılmaz oldu ğunu, kendilerinin de bu do ğrultuda Türk Hükümeti’ne öneride bulundu ğunu hatırlatmı ştır. Rıza Nur’un anılarında, Türk Heyeti’nin Lozan’daki tavrının ne kadar de ğişken oldu ğu ile ilgili çarpıcı örneklerde vermi ştir. Musul Meselesi ile ilgili görü şmeler sırasında Ruslar ile dostluklarının temelinde İngiliz politikasının oldu ğunu, gerçekte Rusların, Türklerin tabii dü şmanı oldu ğunu, İngilizler ile Türklerin her zaman dost kalmaları gerekti ğini Lord Curzon’a bizzat Rıza Nur açıklamı ştır 113 . İsmet İnönü ise Türkiye’nin Lozan politikasındaki de ğişikli ğin nedeni olarak şu gerekçeyi göstermi ştir 114 :

“…Konferansta ben evvela makul anla şmalara vararak, bütün müttefiklerin meselesini hallederek onları tarafsız hale getirmek ve yalnız İngilizler ile mücadele etmek politikasını takip ettim. Konferans ilerledikçe İngiltere dı şındaki müttefikler kendi davalarını Türkiye’ye kabul ettirmek için benimle münasebetten istifade etmek istiyorlardı. Aldı ğım intibaa göre, bir defa birine müsait davranıp her birini ayrı ayrı memnun etmek için bütün Türkiye’yi vermek kâfi gelmiyor… Bu kanaate vardıktan sonra, i şin halini ba şka türlü dü şünmeye ba şladım ve nihayet aklım yeni bir politika

112 Rıza Nur, a.g.e ., s. 63–64. 113 A.g.e ., s. 70. 114 İsmet İnönü, a.g.e ., s. 73. 43

takip etmeye yatmı ştı. Görüyordum ki sulha varmak için evvela İngilizler ile anla şmak lazımdır…”

Türk Heyeti’nin İngilizlerin çözüm ko şullarını desteklemesindeki en önemli etken, hızla artan Rus gücüdür. İngilizler, Karadeniz’de Türklerin, Sovyet gücü kar şısında güvenli ğini sa ğlama garantisi vermi ştir. Türkler özellikle di ğer ülkelerin sava ş gemilerinin Bo ğazlara giri şinin yasaklanması durumunda kendilerini Karadeniz’de Sovyet donanması ile kar şı kar şıya bulma olasılı ğından rahatsız olmu ştur. E ğer Karadeniz bir Sovyet gölü haline gelirse, Sovyet donanması Bo ğazları kontrol altına alabilecek bir konuma gelecekti. Türk Hükümeti bu durumun ancak Karadeniz’de güç dengesini koruyacak güçlü bir Avrupa Devleti ile önlenebilece ğini dü şünmüştür 115 .

İsmet İnönü Bo ğazlar Meselesi’nin görü şülmesinden iki gün önce 2 Aralıkta, Lozan’a yeni gelen Sovyet Heyeti’ne verdi ği yemekte, Çiçerin ile yaptı ğı görü şmeler esnasında Rıza Nur’un, Rusların konferansa gelmemesi ile ilgili dü şüncelerinin ne kadar do ğru oldu ğunu görmü ştür. Çiçerin görü şme sırasında Türk Heyeti’ni konferansı terk etmekle tehdit etmi ştir. Çiçerin’in Türk dı ş politikasını, Osmanlı Devleti dönemindeki Damat Ferit politikasına benzetti ği konu şması şu şekildedir:

“…E ğer Türkler Bo ğazların sefain-i harbiye ye açık olmasını kabul ederlerse bu Rusya’nın terki ve Damat Ferit politikasının kabulü demektir…” İsmet İnönü, bu açıklama sonrasında Ruslar yüzünden anla şmanın mümkün olmayaca ğından korkmu ş ve konferansın sona erece ğinden duydu ğu endi şeyi şu şekilde dile getirmi ştir: “… Muhakkaktır ki Bo ğazlar müzakeresinde Rus ve İngiliz nikat-ı nazarı telif olunamayacak ve intika’ olacaktır. Bu halde Ruslar bizimde beraber Konferanstan ayrılmamızı talep edeceklerdir. Bu ihtilâf bizi dünya nazarında mesailin hallinden evvel yalnız bırakacak, yalnız gösterecektir.” 116 Türk Heyeti’nin görü şmelerin biran önce sonuca ula şması için İngiltere ile fikir birli ği içinde olduklarının farkına varan Sovyet delegasyonu, konferansta kendisini hem yalnız, hem de Sovyet politikasının ana dayana ğından mahrum kalmı ş bir halde bulmu ştur. Bunun üzerine Ruslar, Türk Heyeti’ni 1921 Moskova Antla şması hükümlerini ihlâl etmekle suçlamı ş ve Türk Heyeti’ni, Karadeniz’e kıyısı olan devletlere dü şmanca bir

115 Bülent Gökay, a.g.e., s. 191-192. 116 Bilâl N. Şim şir, a.g.e ., s. 159. 44

hareket içerisinde oldu ğunu söyleyerek uyarmı ştır 117 .

Sovyet Rusya Türk-İngiliz yakınla şmasından rahatsız olmu ş ve Türk diplomatlarla olan görü şmelerine hız vermi ştir. Sovyet Rusya, Türk Hükümeti’ne Bo ğazların sava ş gemilerine kapalı olmasına yönelik çe şitli tasarılar vermi ştir. Taraflar arasında bu şekil tasarıların tartı şıldı ğı bir dönemde, İnönü ile Çiçerin arasında geçen bir konu şma dikkat çekicidir. Bu konu şmada İsmet İnönü, Çiçerin’e:

“… Şimdi biz muharebe ile buraya geldik. Ordularımız İngiliz orduları ile temastadır ve huduttadır. Mudanya mütarekesinde kararla ştırıldı, konferans esnasında ordular kar şı kar şıya bulunacak ve hareket etmeyecekler. Konferans kesintiye u ğradı ğı zaman serbesttirler. Ben yarın, Bo ğazlar konferansında söylediklerimin hepsini reddederim ve öbür gün harp ba şlar. Hazır mısınız?

Çiçerin bana derhal cevap verdi. Moskova’ya gelirsin, bunun mabadini orada görü şürüz, dedi. Kendisine, Mösyö Çiçerin, beni dinle. Ben harbi patlataca ğım, ondan sonra Moskova’da görü şece ğiz. Bunu mu demek istiyorsun, dedim. O hala görü şürüz diyor. Durumumuzu kendisine açıkça, oldu ğu gibi anlatmaya çalı şıyorum. Nihayet şunları söyledim.

Ben harbi patlataca ğım, sonra görü şece ğiz. Böyle şey olmaz. Hazır de ğilsiniz. Sulh yapmak için her şeyi göze aldınız. Bizde sulh yapmak kararındayız. Bo ğazlar Meselesi için, zamanla hallolunacak bir mesele için bugün harp çıkarma niyetinde de ğiliz. Bundan dolayı Bo ğazlar Meselesi’nde bir intika yapmayaca ğım. Burada evvela münasebeti keseyim, harbi bir emri vaki haline getireyim ve ondan sonra sizinle görü şeyim. Böyle bir görü şmenin ciddiyeti olmaz. Benden bunu isteyemezsiniz. Dost kalaca ğız ve aramızdaki münasebet iyi oldu ğu, emniyetli oldu ğu zaman, Bo ğazlar açık olsa da, Sovyet Rusya aleyhine, bizi arkada bırakıp bir askeri hareket yapmak mümkün de ğildir. Mesele aramızdaki münasebetlerin emniyetli ve devamlı olmasına ba ğlı. Kanaatim bu. Bu politikayı takip edece ğiz ve yürütece ğiz.” 118 diyerek, Çiçerin’e ve Rus siyasetine güvenemeyece ğini anlatmı ştır.

Sovyet Rusya’nın Lozan Konferansı’nda Türkiye’ye verdi ği destek, sözden daha ileri gidememi ştir. Türk tarafı somut bir destek istedi ğinde, Rus yetkililer bunu

117 Bülent Gökay, a.g.e ., s. 192-193. 118 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 97–98. 45

kabul etmemi şlerdir. Bunun bir örne ğini de, Rauf Bey ile Aralov arasında gerçekle şen görü şmelerde görmek mümkündür. Rauf Bey’in:

“ …E ğer konferans kesilirse, İngiltere bize kar şı dü şmanca bir harekete geçecektir. Bu hareket herhalde İngiliz filosunun Karadeniz kıyısında bazı davranı şları halinde ortaya çıkacaktır. Bu takdirde Sovyetler Birli ği açıkça bizden yana İngiltere’ye kar şı çıkacak mıdır? İngiliz filosunun Karadeniz’e çıkmasına engel olmak için bizimle birlikte Boğazları savunacak mıdır?” 119 sorusuna, Aralov kaçak cevap vermi ştir. Zaten bu soruya Rusların olumlu bir cevap verebilecek deniz gücüde o dönemde bulunmamaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Gökay, Karadeniz’de yer alan Rus gemilerinin yok denecek kadar az oldu ğunu ve olanlarının ço ğunun da, Beyaz Ordu komutanlarından Wrangel ve Fransızlar tarafından ele geçirildi ğinden bahsetmi ştir 120 .

Konferans sırasında Bo ğazlar Meselesi’nin çözümü, Türk Heyeti’nin Müttefikler lehine bir politika izlemesi ile kolayla şmı ştır. Sovyet delegeleri ile sonu gelmeyen görü şmeler sonuç vermemi ştir. Her defasında Sovyet delegeleri 16 Mart 1921 tarihli Moskova Antla şması’nı ileri sürerek, Türk tarafının bu antlaşmayı ihlâl etti ğini ve imzalanacak olan bir antla şmayı kabul etmeyeceklerini söylemi şlerdir.

Konferansın 23 Nisan 1923’de ba şlayan ikinci bölümünde de Türk tarafının Bo ğazlarla ilgili görü şünde bir de ğişme olmamı ştır. 1 Şubat tarihinde görü şülen tasarı, konferansın ikinci bölümünde de geçerlili ğini sürdürmeye devam etmi ştir. 23 Temmuz 1923’te, Lozan Barı ş Antla şması imzalandı ğında da bu tasarı temel alınarak, Bo ğazlar sözle şmesi imzalanmı ştır. Bu sözle şmede taraflar, Bo ğazlar rejimi ile ilgili olarak a şağıda belirtilen hususta görü ş birli ğine varmı şlardır 121 :

“Ba ğıtlı Yüksek Taraflar, a şağıda, Bo ğazlar genel teriminin kapsamına giren Çanakkale Bo ğazında, Marmara Denizinde ve Karadeniz Bo ğazında, denizden ve havadan geçi ş ve gidi ş-geli ş serbestli ği ilkesini kabul ve ilân etmekte görü ş birli ğine varmı şlardır.”

Geçi ş esaslarını ise ticari ve askeri gemilere, barı ş ve sava ş zamanlarına göre ayarlamaya çalı şan delegeler, barı ş ve Türkiye’nin tarafsız bulundu ğu sava ş

119 S. İ. Aralov, a.g.e ., s. 206. 120 Bülent Gökay, a.g.e ., s. 191. 121 Baskın Oran, a.g.e ., s. 232. 46

zamanında, geçi şin tamamen serbest oldu ğunu kararla ştırmı şlardır. Barı ş halinde Bo ğazlardan geçecek sava ş gemileri ile ilgili sınırlamalar yapılmı ştır. Karadeniz dı şında bulunan devletlerin kuvvetlerinin, Karadeniz Devletleri’ne ait en kuvvetli millî filoyu a şmaması şartı ile getirilen bu sınırlandırmada, Karadeniz’e kıyısı bulunmayan devletlerin her biri 10.000 tonu geçmeyecek ve sayısı üçten fazla olmayacak şekilde kuvvet gönderebilece ği ifadesi de yer almaktadır. Erkin, bu durumun sınırlandırmayı tamamen anlamsız hale getirdi ği dü şüncesindedir. Ona göre birçok devletten olu şan bir ittifak donanması, Rus donanmasından bile güçlü bir şekilde Bo ğazlardan geçebilecektir 122 .

Türkiye’nin tarafsız oldu ğu bir sava şta, Bo ğazlardan geçi ş serbesttir. Fakat Bo ğazdan geçecek olan kuvvetlerin, Bo ğazı ele geçirmeye te şebbüs etmesi veya dü şmanca hareketlerde bulunması yasaktır. Türkiye sava şın içerisinde ise geçi ş serbestîsi sadece tarafsız sava ş gemilerine açık olacaktır. Geçi şleri Türkiye’nin ba şkanlı ğında Milletler Cemiyeti’nin himayesi altında bir komisyon kontrol edecek ve ihlâller söz konusu oldu ğunda Fransa, Büyük Britanya, İtalya ve Japonya gibi ülkeler, Milletler Cemiyeti Konseyi’nin kararla ştıraca ğı bütün vasıtalar ile buna engel olacaktır 123 . Türkiye, Bo ğazların Milletler Cemiyeti garantisi altına girmesiyle, egemenlik anlayı şına ters dü şmesine ra ğmen Bo ğazlar Komisyonu fikrine sıcak bakmı ştır.

Genel olarak bakıldı ğında, Bo ğazlar ile ilgili alınan kararlar Rusların aleyhinde gözükmektedir. Konferans öncesinde Lenin kesinlikle Bo ğazlar üzerinde Milletler Cemiyeti’nin hâkim olmasını istemediklerini ifade etmi ş, fakat olaylar tam aksine gerçekle şmi ştir. Konferans boyunca Rusların temel hedefi olan Bo ğazların sava ş gemilerine kapalı olması dü şüncesi de gerçekle şmemi ştir. Tüm bunlara ra ğmen, Sovyet Rusya sözle şmeyi 14 Ağustos 1923 günü, Roma’da imzalamı ştır. Ancak Sovyet Rusya antla şmayı imzalarken me şru haklarını ihlâl etti ği ve Karadeniz ülkeleri için barı ş ve güven sa ğlamadı ğı gerekçesi ile sözle şmeyi kabul etmemi ştir 124 .

Sonuç olarak Sovyet Rusya ile Türkiye arasında Lozan Konferansı’nda ya şanılan olaylar ikili ili şkileri çok olumsuz etkilememi ştir. 4 A ğustos 1923’te,

122 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 60-62. 123 A.g.e ., s. 57-59. 124 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 100. 47

Sovyet Dı şişleri Halk Komiserli ği’nin, Türkiye’nin Sovyet elçisi Ahmet Muhtar’a göndermi ş oldu ğu notada dostlu ğun devam etti ğini göstermektedir 125 :

“…Türkiye’nin Lozan’da elde etti ği büyük ba şarılar ve özellikle Do ğu uluslarını emperyalist devletlere kar şı adaletsiz duruma dü şüren mahvedici ilkelere son verilmesi, Sovyet Cumhuriyetlerinin u ğruna her zaman mücadele etti ği politikanın bir zaferi sayılır… Sovyet Federatif Hükümeti’nin, barı şın kurulu şu uğruna ve bu anla şmanın ardında yatan tehlikeyi daha iyi önleyebilmek için şimdilik imzalamaya karar verdi ği bu anla şma, Ekselans İsmet Pa şa’nın sözlerine göre fedakârlıktan ba şka bir şey de ğildir. İsmet Pa şa Lozan’da gerek Türkiye için, gerekse tüm dünya için Bo ğazlardan sava ş gemilerinin serbestçe geçmeleri ko şulunun ne kadar büyük bir tehlike olu şturabilece ğini çok iyi belirmi ştir…” Sovyet notasında yer alan ifadeler ve notanın sonunda Rusya’da görev yapan Türk elçilerine ayrı ayrı te şekkür edilmesi, iki ülke ili şkilerinin hala iyi oldu ğunu göstermektedir. Türk-Sovyet ili şkilerindeki bu iyimser hava, Montrö Konferansı’nın toplandı ğı 1936 yılına kadar devam etmi ştir.

Lozan Konferansı sırasında gerçekle şen iki olay Türkiye’nin konferans sırasında Sovyet Rusya ile olan ili şkilerini önemli derecede etkilemi ştir. Bunlardan birincisi, konferansta Ermenilerin faaliyetleri ve Ermenilere yurt talebidir. İkinci önemli olay ise, Rus delegelerinden Vorovski’nin, eski bir Beyaz Rus subayı tarafından öldürülmesi olayıdır.

Ermeni Meselesi ile ilgili İsmet Pa şa hatıralarında, Noradunkyan ve Pa şalyan adında iki Ermeni temsilcisi ile görü ştü ğünden ve bunların kendisinden yurt talebinde bulundu ğundan bahsetmi ştir. Daha sonra Ermenilere İsviçreli bir profesöründe destek verdi ğini anlatan İnönü, azınlıklarla ilgili tali komisyona da Ermenilerin katılmak istedi ğini fakat Rıza Nur Bey’in bunu kabul etmedi ğini belirtmi ştir 126 . 17 Ocak 1923 tarihinde gerçekle şen toplantının sonlarına do ğru gündeme alınan Ermeni yurdu meselesi ile ilgili görü şmelerde Rıza Nur Bey, Türk Heyeti’nin kesin kararlılı ğını göstererek, İtilaf Devletleri delegelerine şu açıklamayı yapmı ştır 127 :

125 Stefanos Yerasimos, a.g.e ., s. 626-627. 126 İsmet İnönü, a.g.e., s. 80-83. 127 Rıza Nur, a.g.e ., s. 99. 48

“…Ermeniler mazlum imi ş, onlara yurt, istiklâl verilmeliymi ş. Biz bunlara kaniiz. Ancak dünyada mazlum millet bir tane de ğildir. Mısır hürriyeti için birkaç defadır ve daha dün kan içinde çalkalandı. Hindistan, Tunus, Cezayir, Fas hürriyetini istiyor. Hatta İrlandalılar yurtları, istiklâlleri için kaç asırdır, ne kadar kan döktüler?... Siz bunlara istiklâllerini, yurtlarını verin, biz de Ermenilere derhal verelim… Bu şart dâhilinde burada duramayız. Celseyi terk ediyoruz…” Rıza Nur Lozan Konferansı öncesinde, Türkiye’nin olmazsa olmazları arasında yer alan Ermeni Meselesi hususunda taviz vermeyeceklerini, gerekirse konferansı terk ederek göstereceklerini söylemi ştir.

Sovyet Rusya görü şmelerin sadece, Bo ğazlar ile ilgili konularına katıldı ğından bu mesele ile ilgili faaliyeti söz konusu de ğildir. Sovyet delegesi Voro şilov’un öldürülmesi üzerine ise Lozan’da bulunan hiçbir İtilaf Devleti yetkilisi cenazeye katılmaz iken İsmet İnönü, Türk Heyeti adına genel sekreteri ve danı şmanını üç büyük buketle törene yollamı ş ve Çiçerin’e ba şsa ğlı ğı mesajı geçmi ştir 128 . Olayın İsviçreliler tarafından yapıldı ğını iddia eden Karacan, Vorovski’yi öldürenlerin Bo ğazlar sözle şmesinin imzalanması ile ilgili olarak, Vorovski ile tartı ştı ğını ve bu tartı şma sonucunda Vorovski’nin öldürüldü ğünden bahsetmi ştir 129 . İsviçreli a şırı milliyetçilerin, Bo ğazlar sözle şmesi ile ilgili Vorovski ile tartı şması pek inandırıcı de ğildir. Fakat sonuç olarak böyle bir cinayet, Türk delegelerinin de güvende olmadı ğını göstermi ştir. Türk Heyeti’nin bu olaya kar şı ilgisi, Türk-Sovyet ili şkilerinin ya şanan sorunlara ra ğmen ne kadar iyi oldu ğunu göstermektedir. Lozan Konferansı’nda Türkiye ve Sovyetler Rusya’nın izlemi ş oldu ğu politikalarda farklılıklar söz konusu olsa da, Batı blo ğuna kar şı iki ülke işbirli ği içerisinde gözükmü ştür.

3. Sovyet Rusya ve Türkiye’nin İzlemi ş Oldu ğu Lozan Politikaları

Lozan Konferansı sırasında Türkiye’nin ve Sovyet Rusya’nın izlemi ş oldu ğu politikalar arasında ba şlangıçta benzerlik söz konusu ise de zamanla bu politikaların görü şmeleri olumsuz etkileyeceği fikrine varan Türk tarafının politikasında bazı de ğişiklikler söz konusu olmu ştur. Millî Mücadele’deki beraberlik Lozan’da devam

128 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 158. 129 A. Naci Karacan, a.g.e ., s. 284–285. 49

ettirilmek istense de, İtilaf Devletleri’nin tutumu bu duruma engel olmu ştur. Sonuçta Türk Heyeti ile diplomatik bir i şbirliği içinde konferansa katılan Sovyet Rusya, görü şmelerden istedi ği do ğrultuda bir sonuç alamamı ştır. Fakat yinede Lozan görü şmelerinde iki ülke arasında ya şanan politik antla şmazlık ikili ili şkileri çok olumsuz bir şekilde etkilememi ştir.

a. Türkiye’nin Lozan Politikası

Lozan Konferansı öncesinde Türk Heyeti’nin izleyecek oldu ğu politika bir Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında, 14 madde halinde belirlenmi ştir. Türk-Sovyet ili şkileri açısından bu talimatta yer alan 1. ve 7. maddeler ayrı bir öneme sahiptir. Bu maddelere bakıldı ğında:

“Birinci maddede: Do ğu sınırında ‘Ermeni Yurdu’ söz konusu olamaz, olursa görü şmeler kesilir… Yedinci maddede de ise, Bo ğazlar ve Gelibolu yarımadasında yabancı bir askeri kuvvet kabul edilemez, bu yüzden görü şmeleri kesmek gerekirse önceden Ankara’ya bilgi verilecektir.”130 denilmektedir.

İsmet Pa şa, Lozan’da bu talimatı yerine getirmek görevini üstlenmi ştir. Bu talimat ile milli sınırların çizilmesi ve devletin tam ba ğımsızlı ğının sa ğlanması amaçlanmı ştır. Talimatta, Bo ğazlar ile ilgili olarak Ermeni Meselesi ya da kapitülasyonlar ile ilgili maddeler kadar kesin ifadeler kullanılmamı ştır. Bu durum, Türk Heyeti’ne konferans sırasında, Bo ğazlar ile ilgili konularda daha rahat davranma avantajı sa ğlamı ştır. Konferansın sonuçlanmasında da bu rahatlı ğın etkisi olmu ştur.

Bo ğazlar ile ilgili olarak Türk tarafı esnek bir politika izlemi ştir. Sovyet Rusya’nın Bo ğazlar politikası, Türkiye’nin egemenli ği sa ğlamaya yönelik oldu ğu için Türk tarafının ister istemez ho şuna gitmi ştir. Konferansın ba şında Sovyet politikasının gerçekle şmesi umudu ile hareket eden Türk Heyeti, görü şmelerin bir çıkmaza girdi ğini görünce konferansın da ğılması durumunda Rusların neleri göze alabilece ğini anlamaya çalı şmı ştır. Rusların de ğişken ve tutarsız tavırları nedeniyle İngiliz politikasına yakınlık gösterilmi ştir. Ermeni Meselesi gündeme geldi ğinde ise Türk tarafı kararlılı ğını görü şmeleri terk edece ğini söyleyerek en iyi şekilde ifade

130 Bilâl N. Şim şir, a.g.e ., s. XIV. 50

etmi ştir. Türkiye, Lozan görü şmelerinde Batı ile uzla şmaya çalı şırken, Sovyetler Birli ği ve Ermenistan ile u ğra şmak zorunda kalmı ştır.

İsmet İnönü Bo ğazlar ile ilgili görü şmelerin ba şlangıcında sessiz kalmayı tercih etmi ş, büyük devletlerin bu konudaki politikalarını anlamaya çalı şmı ştır. 4 Aralık 1922’de, Bo ğazlar Meselesi ile ilgili ilk toplantıda yaptı ğı konu şmada da Misak-ı Millî’de Bo ğazlar ile ilgili yer alan hükümleri hatırlatıp, Bo ğazlar Meselesi ile Marmara Denizi’nin yönetimi sorununun ayrı olarak görü şülmesi gerekti ğini ifade etmiştir.

Lozan Konferansı’nda, Türk Heyeti’nin temel amaçlarından biriside biran evvel barı şın sa ğlanmasını gerçekle ştirmektir. Lâkin İngiltere ile Sovyet Rusya arasındaki rekabet gün geçtikçe çözümsüzlü ğe do ğru gitmi ş ve Türk Heyeti’ni umutsuzlu ğa dü şürmü ştür. İsmet İnönü ve daha birçok delege açısından, hatta Lord Curzon tarafından bile Lozan Konferansı’nın dü ğüm noktası Bo ğazlar Meselesi olarak görülmektedir. Bu meselenin çözülmesi için Türk tarafı Lozan Konferans’ının toplandı ğı ilk günlerde i şbirli ği içerisinde oldu ğu ve kendi tarafında yer alan, menfaatlerinin de ortak oldu ğu Sovyet Rusya ile birlikte hareket etmeyi uygun görmü ştür.

İngiltere’nin ve di ğer İtilaf Devletleri’nin tutumu kar şısında Türk Heyeti, Rusların görü şlerinin kabul edilmeyece ğini anlamı ştır. Fakat Ruslar görü şmelerin kesilmesini dahi göze alarak, kendi isteklerinin gerçekle şmesi için direnmi ştir. Netice olarak Türk Heyeti konferansta görü şülen di ğer sorunların çözümü için Bo ğazlar konusunda taviz verilebilece ği fikrinde uzla şmı ş ve Sovyet Rusya’dan farklı bir politika izlemeye ba şlamı ştır. Sovyet Rusya daha sonraki dönemlerde de Bo ğazlarla ilgili meselelerin görü şülmesinde, Türkiye’nin en çok u ğra şmak zorunda kaldı ğı ülke olmu ş, Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi’nde, II. Dünya Sava şı yıllarında ve sava ş sonrasında, Bo ğazlar, Türk-Sovyet ili şkilerini belirleyen en hassas konu olmaya devam etmi ştir.

Millî Mücadele’de kazanılan ba şarının, diplomatik cephede de kazanılması için Türk Heyeti’nin siyasi deste ğe ihtiyacı olmu ştur. Bu yardım aynı Millî Mücadele’de oldu ğu gibi Sovyet Rusya’dan gelmi ştir. Tüm risklerine ra ğmen Sovyet Rusya ile birlikte hareket etmekten çekinmeyen Türk Heyeti, Sovyet Rusya ile İngiltere arasındaki rekabetten faydalanmasını da bilmi ştir. Varlı ğını bu iki güç 51

arasındaki rekabete dayandıran Türkiye, Bol şevikle şmeden ve Batı ile ili şkilerini kesmeden yoluna devam etmi ştir 131 . Türkiye, Batı ile Sovyet Rusya arasında kurmaya çalı ştı ğı bu denge politikasını, II. Dünya Sava şı’nın kadar ba şarıyla devam ettirmi ştir.

b. Sovyet Rusya’nın Lozan Politikası

Sovyet Rusya’nın Lozan’da izlemi ş oldu ğu politika, Türkiye’nin izlemi ş oldu ğu politika ile kar şıla ştırıldı ğında daha az de ğişken bir niteli ğe sahiptir. Fakat Sovyet delegeleri menfaatlerini sa ğlamak amacı ile çok farklı ortaklıkları gündeme getirebilmi ştir.

Konferansa Sovyet Rusya’nın davet edilmeyi şi üzerine, ilk olarak Ruslar bu haksızlı ğı önlemeye ve konferansa katılmaya yönelik faaliyetlerde bulunmuşlardır. Konferansta görü şülecek olan Yakındo ğu meselelerinin de kendilerini alâkadar etti ğini savunan Ruslar, konferansa katılmaları durumunda İngiltere ile fikir birli ği içerisinde olabileceklerini belirtmi ş, Türkiye’yi desteklemek konusunda ise Rusya’da farklı görü şlerin oldu ğunu söylemi şlerdir 132 . Sadece Bo ğazlar Meselesi ile ilgili görü şmelere katılabilen Sovyet Rusya, bu görü şmelerde de İngiltere ile Bo ğazların sava ş gemilerine kapatılması için mücadele etmi ş, fakat ba şarılı olamamı ştır. Bu ba şarısızlık 1923 yılında, Sovyet Rusya’nın dünya siyasetindeki a ğırlı ğının, İngiltere kar şısında ne kadar zayıf kaldı ğının bir göstergesidir.

Sovyet Rusya’nın Bo ğazlar Meselesi’nin çözümü dı şında öteki devletler ile eşitli ğinin sa ğlanması ve di ğer ülkeler ile serbest bir şekilde ekonomik ili şkilerde bulunulması gibi çözmesi gereken ba şka sorunları da bulunmaktadır. İtilaf Devletleri görü şmelere sınırlı halde katılmasına ra ğmen, Sovyet delegelerine cephe almı şlardır. O dönemde Lozan Konferansı’na tanıklık etmi ş Türk delegelerinin tamamı İngiltere’nin, Rusya ve müttefiklerine hakaret derecesinde davranı şlarda bulundu ğundan bahsetmektedir. Böylesine bir atmosferde Rus Heyeti görü şmelere ağırlı ğını koymak istemi ş, fakat buna gücü yetmemi ştir.

131 Bülent Gökay, a.g.e., s. 207–208. 132 Londra’da bulunan Sovyet Ticaret Temsilcisi M. Berzaine, İngiliz Dı şişleri Kuzey Dairesi Ba şkanı ile yaptı ğı görü şme sırasında Sovyet Hükümeti adına bu açıklama yapılmı ştır. Stefanos Yerasimos, a.g.e., s. 524. 52

Türk Heyeti’nin çözüme biran önce ula şmak amacı ile İngiliz politikasına öncelik vermesi üzerine, Bo ğazlarla ilgili politikasını gerçekle ştirememek kaygısına dü şen Sovyet Rusya, Türkiye üzerinde baskı kurmaya çalı şmı ştır. 22 Nisan’da, Türk- Rus Ticaret Antla şmasını imzalamak için Türkiye’de bulunan Rus Heyeti ba şkanı Oronisky:

“Eğer Türk Hükümeti, Rusya dı ş ticaret te şkilatını tanımayacak olursa, Rusya’nın Lozan’da Türkiye’ye yardımcı olamayaca ğını ifade etmi ş, bir süre sonrada bu görü şün sadece kendisine ait oldu ğunu belirmi ştir.” 133

Türkiye’yi Lozan’da, Sovyet Heyeti’ni desteklememekle suçlayan Ruslar, daha da ileri giderek, Türkiye aleyhinde olan kararları alabileceklerini de ima etmi şlerdir. Sovyet Dı şişleri Komiserli ğinde, dı ş politika mü şaviri olan Radek, yaptı ğı bir konu şmada:

“…İngiliz ve Rus görü şlerinin ahenkle ştirilmesi zamanın geldi ği dü şüncesinde oldu ğunu söyledi. Rusya, Türklerin Avrupa’da arazileri bulunmasına veya Çanakkale Bo ğazlarını kontrol etmesine kar şı çıkabilecektir. Türklerin hissiyatını kollamakla beraber, Bo ğazların enternasyonalize edilmesini öngörecek bir formülü kabul edebilecektir”134 diyerek, aynı vatanda şı Oronisky gibi gerekirse Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye alternatif yeni birlikteliklere gidilebilece ğini göstermi ştir. Konferans sırasında da Sovyet Heyeti’nin ba şında bulunan Çiçerin, Türk Heyeti’ne sürekli olarak uyarılarda bulunmu ştur. Aralov’da aynı şekilde hükümetinin Türk politikasından duydu ğu memnuniyetsizli ği sürekli bir şekilde Türk yetkililerine bildirmi ştir. Sovyet yetkililerinin Türk tarafına yaptı ğı bu baskılar, bir anlamda Rusların Türkiye ile ilgili bakı ş açılarını da göstermektedir. Ruslar Türkiye’nin kendilerini tek dayanak olarak gördükleri izleniminde oldukları için, Türkiye’nin bir şekilde Rus politikalarını destekleyece ği görü şündedirler.

Nitekim Rusya’nın, Lozan’da Bo ğazlar ile ilgili benimsemi ş oldu ğu dü şünceler, Türk Heyeti tarafından kabul görmü ş ve desteklenmi şse de, Türklerin, Ruslara kar şı duydukları güvensizlik ve Bo ğazların muhtemel bir Sovyet saldırısına maruz kalması dü şüncesi, iki ülke arasındaki i şbirli ğine engel olmu ştur. Lozan’da Türkiye ba ğımsızlı ğını tanıyan bir barı ş istemi ştir. Sovyetler Birli ği ise Lozan

133 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 99. 134 A.g.e ., s. 101. 53

Konferansı’nı kendi dünya politikasını gerçekle ştirmek için kullanmak istemi ştir. Ancak bunun fiili güç olmadan, sadece ideolojik konu şmalar ile sa ğlanamayaca ğını görememi ştir 135 . Türk-Sovyet ili şkileri Lozan Konferansı sırasında bazı yaralar almı şsa da, bu sadece ikili ili şkilerde kısa bir süre durgunlu ğa neden olmu ştur.

Lozan Konferansı’nın kendi istekleri do ğrultusunda gerçekle şmemesine ra ğmen Ruslar, Türkiye’yi kazanmı ş oldukları siyasi zaferden dolayı kutlamı şlardır. Bu konuda Mustafa Kemal’de, Ruslara benzer bir açıklama yapmı ştır. Mustafa Kemal, Lozan ile Türk Milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanan ve Sevr ile bitirildi ği sanılan, haksızlıkların çökü şünü ifade eden bir antla şmanın imzalandı ğını ve bunun emsali olmayan siyasi bir zafer oldu ğunu vurgulamı ştır. İsmet İnönü’de: “I. Dünya Sava şı’ndan sonra imzalanan antla şmaların hiçbirinin ya şamadı ğı, sadece Lozan Antla şması’nın ayakta kaldı ğını ve hala tazeli ğini korudu ğunu ” ifade etmi ştir 136 . İnönü, Batılı Devletlerin kar şılarında Mudanya Antla şması’ndan gelen muzaffer Türkler yerine, Mondros Antla şması’ndan gelen ma ğlup Türkleri görmek istediklerini ve e şitlik ilkesine dahi riayet etmediklerinden bahsetmi ştir137 . Böylesine zor ko şullar altında imzalanan Lozan Barı ş Antla şması büyük bir ba şarı olarak kabul edilebilir. Lâkin Lozan’da, Türkiye her istedi ğini alamamı ştır.

Genel olarak bakıldı ğında Musul ve Bo ğazlar konusunda İngiltere, Türkiye’ye oranla menfaatlerinden daha az taviz vermi ştir. Lozan’da İtilaf Devletleri, Türkiye’de etnik, dini ve dilsel yapıyı zedeleyecek ve Millî Mücadele’nin hedeflerine ters dü şecek birçok önerilerde bulunmu ştur 138 . Buna ra ğmen Türkiye, bu antla şma ile Batı dünyasının tekrar hayata geçirmek istedi ği Roma İmparatorlu ğu projesine son vermi ş, Anadolu’da Ermeni ve Kürdistan Devletlerinin kurulmasını engellemi ştir 139 . Türkiye, Lozan’da kazanılması çok zor olacak bir sava şı devam ettirmek yerine, tam ba ğımsızlı ğını Batılı Devletlere masa ba şında kabul ettirme ba şarısını göstermi ştir.

135 A. Suat Bilge, a.g.e., s. 97. 1922 Aralık ayında toplânan 1. Sovyet Komünist Cumhuriyetler Birili ği Kongresinde alınan bir kararla devletin adı RSFSC’den, SSCB’ye çevrilmi ştir. Bkz: Murat Sarıca, I.Dünya Sava şından Sonra Avrupa’da Barı şı Kurma ve Sürdürme Çabaları 1919–1929 , İ.Ü., S.B.F., İstanbul 1982. s. 120. 136 Seha L. Meray, a.g.e . s.XIII. 137 A.g.e ., s. IX. 138 Bayram Kodaman, “Lozan Antla şması ve Türkiye”, S.D.Ü. Bülteni , S. 28, s. 76–77. (Etnik yapıya Ermeni Yurdu ve dinsel yapıya ise Müslüman Azınlık iddiaları örnek verilebilir. Şim şir N. Bilal, “80. Yılında Lozan’dan Günümüze ”, S.D.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi , S. 8, Isparta 2003, s. 14. 139 Bayram Kodaman, “Lozan Barı ş Antla şması (24 Temmuz 1923)”, S.D.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi , S. 8, Isparta 2003, s. 4. 54

B. 1923–1925 YILLARINDA TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ

1. Avrupa’daki Geli şmelerin İkili İli şkilere Etkileri

Lozan Barı ş Antla şması’nın imzalanmasının ardından uzun bir süre Türkiye bu antla şmanın çözemedi ği sorunlarla u ğra şmı ştır. 1930’lu yıllara kadar milli menfaatleri korumak amacıyla kararlı davranan Türkiye, daha sonraki dönemlerde ise Mustafa Kemal’in “ Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi do ğrultusunda hareket etmi ştir.

Lozan Barı ş Antla şması’ndan sonra Türkiye’nin çözmesi gereken ba şlıca sorunlardan birisi de Musul’dur. Musul’un İngiltere’den iadesini isteyen Türkiye, iste ği gerçekle şmeyince neredeyse İngiltere ile sava şın e şiğine gelmi ştir. Bu esnada Türkiye Batılı Devletler kar şısında yalnız ba şına kalınca, yeniden büyük bir devletin deste ğine ihtiyaç duymu ştur. O sıralarda Türkiye ile dostane ili şkilerini devam ettirmek isteyen tek ülke ise Sovyetler Birli ği’dir 140 . Sovyetler Birli ği, Musul Meselesi’nin hallinde Türkiye’ye yardımcı olamayaca ğını bildirmi ştir. İngiltere’nin Musul’u i şgal etti ği bir zamanda, Rusların Türklere yardım etmesinin imkânı da olmamı ştır 141 .

Sovyet Rusya 16 Nisan 1922’de, zor durumda olan Almanya ile Cenova’da, Rapollo Antla şmasını imzalayarak, Alman-Sovyet yakınla şmasını sa ğlanmı ştır 142 . Bu antla şma ile Ruslar, Lenin’in deyimiyle, en fazla veren kapitalistle anla şmı ştır. Böylece Rusya kapitalist cepheyi bölmü ş, geçici de olsa kendisini Batılılara devlet olarak kabul ettirmi ştir. Bu antla şma ile ayrıca, Avrupalı Devletlerin yenik ülkeleri, Sovyet Rusya zararına kalkındırma politikası da ba şarısızlı ğa u ğratmı ştır 143 .

Sovyet Rusya’nın Avrupa’da kendini kabul ettirme u ğra şı kar şısında, Türkiye’de benzer bir harekete giri şmi ştir. Ancak Avrupalı Devletlerle olan sorunların giderilememesi gerek Türkiye gerekse Sovyet Rusya’nın çabalarını bo şa çıkarmı ştır. Sovyet Rusya, Oral Sander’in deyimiyle, 1917–1939 tarihleri arasında göreli güçsüzlük dönemini ya şamaktadır. İdeolojik amaçları ile gerçek güçleri

140 Mehmet Gönlübol, a.g.e ., s. 75. 141 İsmet İnönü, a.g.e., s. 234. 142 Fahir Armao ğlu, a.g.e ., s. 166. 143 Murat Sarıca, a.g.e., s. 185. 55

arasında büyük bir fark olan Ruslar, ideolojik görüşleri ile kendisinden çok daha güçlü dü şmanlara kar şı var olma mücadelesi içerisindedir 144 .

Bu mücadelenin ba şarısı ise ancak di ğer ülkeler ile kurulacak olan ittifaklara ba ğlı görülmü ştür. Sosyalizmin Avrupa’da hızlı bir şekilde yayılması, Batılı Devletler tarafından Sovyet Rusya’nın tanınmasını kolayla ştırmı ştır. 1923 yılı Aralık ayında yapılan seçimler sonunda İngiltere’de, İş çi Partisi Başkanı Ramsey Mac Donald tarafından hükümetin kurulmasının ardından, Şubat 1924 yılında, İngiltere Sovyetler Birli ği’ni resmen tanımı ştır. Fransa’da aynı şekilde 1924 tarihinde, resmen Sovyetler Birli ği’ni tanımı ştır. Fakat gerek İngiltere gerekse Fransa, hatta Almanya’da bile güçlenen komünist hareketler uzun sürmemi ş ve muhafazakârlar tekrar iktidarı ele geçirmi ştir 145 .

Avrupa’da komünist hareketin ba şarısızlı ğa u ğraması bununla kalmamı ş, 16 Ekim 1925’te, Fransa ve Almanya arasında Lokarno Antla şması’nın imzalanması ile Alman-Sovyet ittifakı sarsılmı ş ve Rusya tekrar Batılı Devletlere kar şı yalnız kalmı ştır. Almanya, Lokarno Antla şması’nda, Sovyetler Birli ği’ne kar şı uygulanacak herhangi bir harekete katılmayaca ğını önceden belirtmi şse de bu durum Sovyet yetkililerinin güvenlikleri ile ilgili duydukları endi şeleri ortadan kaldırmamı ştır.

2. Türkiye’deki Komünist Faaliyetler

Türk-Sovyet ili şkilerini 1923–1925 yılları arasında etkileyen önemli bir unsur ise, Türkiye’deki komünist faaliyetlerdir. Millî Mücadele sırasında Rusya’dan gelen yardımın kesilmemesi için bu faaliyetlere göz yuman Türkiye, Millî Mücadele’nin sonlarına do ğru bu faaliyetleri önlemek için daha sert ve kesin tedbirler almı ştır. Komünizmin Anadolu’da güçlenmesi en çok basın-yayın araçları ve siyasal örgütler vasıtası ile sa ğlanabilece ğinden, ilk kısıtlamalarda bu alanlarda yapılmı ştır. 1923 yılında, Aydınlık Dergisi adı altında Dr. Şefik Hüsnü ve Vedat Nedim komünist içerikli yayınlar yapmı ştır. Dergiye 1924 yılında, Nazım Hikmet ve Şevket Süreyya gibi isimlerde katılmı ştır. 1925 yılında, Orak Çekiç adlı haftalık, Siyasi Amele ve Köylü gazetesi yayınlanmaya ba şlamı ştır. Bu gazete o dönemin en temel sorunu olan

144 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918–1994 , İmge Kitabevi, Ankara 1996, s. 36. 145 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 107–108. 56

Şeyh Sait isyanında hükümet yanlısı bir tutum izlemi ş olsa da çıkarılan Takrir-i Sükûn kanunu sonucunda, 12 Mart 1925’te, kapatılmı ştır. Kanunun kabulünden hemen sonra Aydınlık ve Orak-Çekiç adlı dergiler de kapatılmı ştır. Yolda ş gazetesi ise kapatıldıktan sonra gazetede çalı şan 38 ki şi tutuklanarak İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanmı ştır 146 .

1 Mayıs 1925’te, yaptıkları eylemler sonucunda yargılanan bu ki şiler, komünistlik te şkilâtı ve propagandası yapmak suretiyle emniyeti dâhiliyeyi ihlâl etmek ve hükümetin şeklini de ğiştirmek için harekette bulunmakla suçlanmı ştır 147 . Anadolu’da komünist faaliyetler, Türk-Sovyet ili şkilerini bozmamak gayesiyle a şırı derecede cezalandırılmamı şlardır.

Ali Çetinkaya ba şkanlı ğındaki Ankara İstiklâl Mahkemesi, sanıkları 6 maddeden olu şan hareketlerinden dolayı suçlamı ş ve Anadolu’da Bol şevik yönetimi kurmaya çalı şarak bunalım yarattıklarından dolayı 7 ile 15 yıl arasında kürek cezasına çarptırılmı şlardır. Mahkeme ba şkanı Ali Çetinkaya kararı açıklarken: “Devrimin kimsenin elinde oyuncak olamayaca ğını belirtmi ştir .” fakat tutuklular 18 ay sonra bakanlar kurulu kararıyla serbest bırakılmı ştır 148 . Bunu dışında i şçi ve köylüleri ortak mülkiyete dayanan sosyal bir inkılâba ça ğıran İstanbul’daki Türkiye İş çi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası mensupları tutuklatılmı ş ve Hıyanet-i Vataniye kanununa aykırı hareket etmekten yargılanmı şlardır 149 .

Türkiye’de komünizme karşı gerçekle şen bu faaliyetlerle ilgili olarak Sovyet Hükümeti, ili şkilerin bozulmasına neden olabilecek bir tepki vermemi ştir. 6 Ocak 1924 tarihinde Çiçerin, İsmet İnönü’ye yazdı ğı mektubunda:

“…Türkiye’de komünist meselesine gelince, tanıdı ğınız bazı e şhasın geli ştirdi ği fikirler hiçbir vakit bizim fikirlerimiz olmamı ştır. Hiç kimse şimdi bizim malumatımız olmadan bunu yapma ğa çalı şamaz. İki memleketimizin dostlu ğu bütün sı ğ kayalar arasındaki güç geçitleri mesut bir şekilde aşmı ştır… Son zamanlarda görülmeyen bir elin veya ellerin aramızdaki her şeyi zehirlemeye manasız küçük hadiseleri lüzumsuz bir surette abartmaya, onlardan yeni hadiseler yaratmaya

146 Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839–1950 , İmge Kitabevi, Ankara 1995, s. 288. 147 Ergün Aybars, İstiklâl Mahkemeleri , Şefik Matbaası, İstanbul 1998, 327–328. Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtulu ş Yılları, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2001, s. 246–247. 148 Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi , C. III, Bilgi Yayınları, Ankara 1995, s. 129–130. 149 Fethi Teveto ğlu, a.g.e ., s. 93. 57

çalı ştıkları intibasını bazı defalar edinmi ş oldu ğumu size açıkça itiraf etmeliyim…”150 diyerek, Türkiye’deki faaliyetlerin kendi arzuları dı şında ve büyük ihtimal olarak da emperyalist devletler tarafından gerçekle ştirildi ğini söylemi ştir.

Çiçerin ayrıca iki ülke arasındaki ili şkilerin daha da sıkıla ştırılması gere ğinden bahsetmi ştir. 1924 Eylül’ünde ise SSCB Türkiye Büyükelçisi Surits, Ba şbakan İsmet İnönü’ye Moskova Antla şması hükümlerinin geni şletilmesi önerisinde bulunmu ştur 151 . Sovyetler Birli ği’nin yakınla şma iste ği sonraki dönemlerde de devam etmi ştir. 1 Temmuz 1926 tarihinde, Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu, Do ğu Bölümü Sekreteri Roy. C. Pyatnitsky, TKP Merkez Komitesine gönderdi ği yazıda: “Türk Komünistlerinin, Kemalist Hükümetçe yapılan iç reformlara ve uluslararası emperyalizme kar şı oldukça Türk hükümetinin dı ş politikasını desteklemekle görevlendirildiklerini bildirmi ştir.” 152

Sovyet yetkililer açıklamalarında, Türk-Sovyet ili şkilerinde ya şanılan sorunların kayna ğı olarak Batılı Devletleri göstermi ştir. Bu Rus politikası uzun süre devam etmi ş ve Rusların gerçekle ştirmek istedikleri gizli amaçlarını saklamı ştır. Sovyet Rusya, Millî Mücadele döneminde ve cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’yi komünistle ştirmek istemi ş, ancak niyetinin ortaya çıktı ğı her olayda da suçu Bayı Devletlere atmı ştır. Türkiye’nin komünizme karşı aldı ğı tedbirler kar şısında Sovyetler Birli ği mevcut politikasını de ğiştirerek, Türkiye’yi komünistle ştirmekten vazgeçmi ş bunun yerine, Türkiye üzerindeki nüfuzunu arttırma politikasını izlemeye ba şlamı ştır.

3. 1925 Dostluk ve Tarafsızlık Antla şması

Rusların, Türkiye üzerinde nüfuz kurma iste ği sonucunda ya şanılan olumsuzluklar, Batı’da meydana gelen geli şmelerden ötürü ikinci plânda kalmı ştır. Avrupa’da Lokarno Antla şması’nın imzalanması sonucunda gerek Sovyetler Birli ği gerekse Türkiye bunu kendileri açısından bir tehdit olarak algılamı şlardır. Bu antla şma, 1925 Türk-Sovyet Saldırmazlık ve Tarafsızlık Antla şmasının imzalanması

150 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C. II, s. 92–93. 151 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 168. 152 Orhan Duru , a.g.e ., s. 242. 58

sürecini hızlandırmı ştır. İki ülke 17 Aralık 1925 günü, 3 madde ve 3 protokolden olu şan antla şma metnini imzalamı ştır 153 .

Sovyetler Birli ği, İngiltere’nin Musul ve çevresindeki faaliyetlerinden rahatsız olmu ş, Güney cephesini güven altına almak için İran ve Türkiye ile saldırmazlık ve tarafsızlık antla şması imzalamı ştır. Bu antla şmanın imzalanması için Sovyetler Birli ği’nin teklifte bulunması, o dönem için Sovyetler Birli ği’nin zor bir duruma dü ştü ğünün göstergesidir 154 . Bu konuda Gürün şöyle demektedir 155 :

“İlk dikkati çeken husus, anla şma teklifinin Rusya’dan gelmi ş olu şudur. İnisiyatifini Rusya’nın aldı ğı olaylar vardır, ama bir anla şma söz konusu oldukta Ruslar teklifin hep hep kar şı taraftan gelmesini istemi şler veya tekliflerini kar şı taraftan gelmi ş gibi göstermi şlerdir. 1924 Eylül’ündeki durum bunun tek istisnasıdır.” Türk tarafı için ise 1925 Türk-Sovyet Antla şması’nın imzalanmasının önemi 1 Kasım 1924’de, Mustafa Kemal Pa şa tarafında TBBMM açılış konu şmasında şöyle açıklanmı ştır 156 :

“ Bizim ara ştırmalarımıza göre, teklifi Ruslardan gelen ve ba şlangıçta, Batı ile ili şkilerini düzeltmek arzusunda oldu ğu için bazı hükümlerini uygun dahi kar şılamadı ğı anla şılan 1925 anla şmasının imzasını Türkiye için cazip kılan sebepler, her şeyden önce, Musul anla şmazlı ğında İngiltere’nin tutumu, sonra da kademe kademe, bu anla şmazlık süresince Fransa ve İtalya’nın davranı şları ile Milletler Cemiyeti’nin, İngiltere’nin nüfuzu altında oldu ğun açıkça ortaya çıkması ve Türkiye’nin kendisini çok yalnız hissetmesidir.”

İngiltere ile birçok konuda sorun ya şayan Sovyetler Birli ği, Türkiye ile yaptı ğı bu saldırmazlık antla şmasının sabote edilmesinden çekinmi ştir. Antla şma bu sebeple imzalandıktan 5 gün sonra basına açıklanmı ştır. Türkiye’den sonra sırasıyla; Afganistan, Litvanya ve İran’la da benzer antla şmalar yapan Sovyetler Birli ği, Türkiye’nin antla şmayı imzalaması için Mussolini yönetimindeki İtalya’yı aracı olarak kullanmı ştır. Bunun sonucunda Akdeniz’de yayılma e ğilimi olan İtalya ile Sovyetler Birli ği arasında bir antla şmanın imzalanmı ş olması ihtimali ortaya çıkmı ş

153 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 111. 154 Ra şit Tacibayev, Sovyet Kaynaklarına Göre Türk-Sovyet Münasebetleri (1925–1945) , İ.Ü. Yayınlanmamı ş Doktora Tezi, İstanbul 2002, s. 21- 26. 155 Kâmuran Gürün, a.g.e., s. 113. 156 A.g.e., s. 116. 59

ve Türkiye bu durumdan son derece tedirgin olmu ştur 157 . Sovyet Hükümeti sonradan yaptı ğı açıklamalarla iddiaların asılsız oldu ğunu, Türk Hükümeti’ne bildirmi ştir.

Sovyet Dı şişleri Komiseri Çiçerin ve Tevfik Rü ştü Aras, Batılı Devletlere kar şı Türk-Sovyet dostlu ğunu göstermek için antla şmayı Paris’te imzalamı ştır. Bu sebeple 1925 Dostluk ve Tarafsızlık Antla şması’na, Paris Antla şması da denilmektedir. Antla şmada alınan önemli kararlar ise şu şekildedir 158 :

“Birinci maddede: Ba ğıtlı taraflardan birisine kar şı üçüncü bir ya da birkaç devletçe askersel eylemde bulunuldu ğunda, öteki ba ğıtlı taraf birincisine kar şı tarafsızlı ğını sürdürme ği yükümlenir.

İkinci maddede: Ba ğıtlı taraflardan her biri ötekine kar şı her türlü saldırıdan kaçınmayı yükümlenir. Ba ğıtlı taraflardan her biri üçüncü bir devlet ya da birkaç devletçe öteki ba ğıtlı devlete kar şı yöneltilen hiçbir ittifaka ya da antla şmaya katılmamayı yükümlenir. Bundan ba şka, ba ğıtlı taraflardan her biri, üçüncü bir ya da birkaç devletçe öteki ba ğıtlı devlete kar şı yöneltilen hiçbir dü şmanca eyleme katılmamayı yükümlenir.

Protokollerde ise: tarafsızlık ve saldırmazlık yükümlerinin dı şında tarafların di ğer devletlerle serbestçe ili şkilerde bulunabilece ği fakat ba ğıtlı herhangi bir tarafa kar şı parasal ve ekonomik antla şmalara katılmayaca ğı kararla ştırılmı ştır. Ayrıca taraflar arasında çözümlenemeyen anla şmazlıkların çözüm yollarını bulmak için görü şmelerin yapılması gerekti ğine de ğinilmi ştir.” 1925 Türk-Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanmasından sonra antla şmanın mahiyeti hakkında İsmet İnönü şu açıklamayı yapmı ştır 159 :

“…1925 Antla şması, Lokarno’dan hemen hemen iki hafta sonradır ve ona cevap mahiyetindedir. Sovyetler, ilk zamandan itibaren, Almanya ile di ğer devletlerarasında yapılan muahedeleri ve yakınla şma te şebbüslerini daima endi şe ile kar şılamı şlardır. 1925’te bizim muahedemizle ona cevap vermek istediler. Sovyetlerle münasebetimizin emniyet üzerinde bulunması ve araya bir şüphe girmeksizin devam etmesi, bizim için ilk günden beri önemli bir dikkat mevzuu olmu ştur. Bu bakımdan 1925 tarafsızlık muahedesi, bizim politikamıza da uygun

157 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 28–31. 158 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antla şmaları , C. I, T.T.K., Yayınları, Ankara 1983, s. 268–270. 159 İsmet İnönü, a.g.e ., s. 243. 60

dü şüyordu. Gerçi Musul ihtilâfı esnasında u ğradı ğımız güçlüklerde Sovyetlerin fiili bir yardımı söz konusu de ğildi; ama siyasi olarak Cemiyeti Akvam Meclisi’nde ve komisyonlarında Musul meselesi müzakereleri ve münaka şaları devam ederken, Sovyetler bize manen destek olmu şlardır…”

11 Şubat 1926’da, Sovyetler Birli ği ile imzalanan tarafsızlık antla şması TBMM’de onaylanmı ştır. Sovyet Dı şişleri Komiseri Çiçerin bunun üzerine 17 Şubat 1926’da, Dı şişleri Bakanımız Tevfik Rü ştü Bey’e te şekkür telgrafı göndermi ştir. Telgrafta iki ülke arasındaki ili şkilerin kar şılıklı i şbirli ği içerisinde devam etmesi gerekti ğini ifade edilmi ştir.

1925 senesinde, Musul’un Irak’a bırakılması ve Milletler Cemiyeti Konseyi’nin İngiltere lehine karar vermesi üzerine Türkiye’nin, Fransa ve İngiltere ile olan ili şkileri gerginle şmi ş ve Türk-Sovyet yakınla şması söz konusu olmu ştur. Bu yakınla şmayı daha da kuvvetlendiren 1925 Paris Antla şması, 1945 yılı Mart ayında Sovyetler Birli ği tarafından fesih edilinceye kadar yürürlükte kalmı ştır 160 .

1923–1925 tarihleri arasında ikili ili şkileri etkileyen di ğer önemli konular ise; Lenin’in ölümü, konsolosluklar meselesi ve Rusya’daki Türklerin asimilâsyonudur.

Lenin’in 1924 yılında ölmesi üzerine gerek Mustafa Kemal gerekse İsmet İnönü, Sovyet Hükümeti’ne ba şsa ğlı ğı dilemi ştir 161 . Sovyetler Birli ği’nde ise yönetici kademelerde iktidar için mücadele ba şlamı ştır. Mücadelede iki ayrı komünist anlayı şa sahip taraf söz konusudur. Bunlardan birincisi; Troçki-Kamenev ve Zinoviev’in savundu ğu sürekli ve tüm dünyayı hedef alan bir komünist anlayı ştır. Di ğer tarafta ise Stalin’in “Tek Ülkede Komünizm ” anlayı şı bulunmaktadır. Stalin uzun süren bir mücadeleden sonra 1920’li yılların sonuna do ğru rakiplerini saf dı şı etmi ştir. Stalin’in tek ülkede komünizm ve bu anlayı şa muhalifler hakkındaki dü şüncelerini, 1920 yılında yaptı ğı şu konu şma daha iyi anlatmaktadır 162 :

“Sizin birinci vazifeniz (fabrika i şçilerine) istihsali(üretim) arttırmaktır. Kapitalist ülkelerin istihsal normlarına yeti şmek ve onları geçmektir. Parazitler, gevezeler, laf ebeleri, bizim kapitalistlerden daha tehlikeli düşmanlarımızdır. Bütün dünyada en ileri ve en kuvvetli olmak, bizim i şimiz budur.”

160 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C. II, s. 127. 161 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 166. 162 Ra şit Tacibayev, a.g.e., s. 18. 61

SSCB’ni bir üs olarak gören Stalin’in, tek ülkede komünizm anlayı şı ile gerçekle ştirmek istedi ği temel hedefi Sovyetler Birli ğini güçlendirmek oldu ğundan, dünyadaki di ğer komünist faaliyetler ikinci plâna dü şmü ştür. Sovyet Rusya’ya ba ğlı uydu şeklinde komünist devletler yaratma dü şüncesi, Rus milliyetçili ğini körüklemi ştir. Bu durumdan ise en çok yurtlarından edilen Rusya Türkleri etkilenmi ştir 163 .

Rusya’daki Türkler ile Türkiye’deki Rusya’ya yakın olan bölgeler, iki ülke arasında temsil sorunun ortaya çıkarmı ştır. Türkiye, Rusların özellikle Anadolu’nun do ğusunda konsolosluk bulundurmamasını isterken, Sovyetler Birli ği’de Türklerin çok ya şadı ğı bölgelerde Türkiye’nin konsolosluk bulundurmasını istememi ştir. Bu sorunu çözmek için, Konsolosluk Antla şması görü şmeleri 1922 yılında ba şlamı ş, 1988 yılına kadar da devam etmi ştir. Rusya 1922 yılında yapılan bu antla şma ile İstanbul ve İzmir’de konsolosluk açarken, Mersin ve Samsun’daki konsolosluklarını kapatmı ş, Türkiye ise Tiflis, Bakû ve Erivan diplomatik temsilciliklerini konsoloslu ğa çevirirken, Moskova konsoloslu ğunu kapatıp, görevlerini sefarete devretmi ş, iki ülkenin di ğer temsilcikleri ise sabit kalmı ştır. Sovyetlere ba ğlı Kafkas Cumhuriyetleri’nin dı ş temsil haklarının ortadan kalktı ğı iddiası ile Konsolosluk Antla şması çözümlenememi ştir 164 .

Sonuç olarak, 1923–1925 yılları arasında, Türkiye ve Sovyetler Birli ği daha önceki dönemde gerçekle şmi ş olan bir dizi siyasal olayın etkileri ile u ğra şmı ştır. Türkiye açısında Lozan Konferansı’nda çözülemeyen Musul Meselesi, Milletler Cemiyeti ve bu cemiyeti kontrol eden İngiltere, Fransa ve İtalya gibi devletlerin Türkiye aleyhinde izlemi ş oldukları politikaları gündeme getirirken, Sovyet Rusya’da, Lokarno Antla şması ile daha önceki dönemlerde oldu ğu gibi izole edilmeye ba şlanmı ştır.

Batılı Devletler kendi bünyelerinde hızla geli şen komünist faaliyetler kar şısında çe şitli önlemler alma ihtiyacı duymu ş ve buna paralel olarak Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerini azaltmaya çalı şmı şlardır. Batılı Devletlerin Türkiye ve Sovyetler Birli ği’ne kar şı sergiledi ği bu politika, iki ülke arasındaki siyasi ili şkileri

163 Baskın Oran, a.g.e ., s. 160. Rusya’daki Türklerin yer de ğiştirmesi hakkında bkz: Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 22. 164 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 106. 62

arttırmı ş ve 1925 Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanmasına sebep olmu ştur. Türk-Sovyet ili şkilerinde bu dönemde ya şanan yakınla şma, var olan sorunları ortadan kaldırmamı ştır. Sovyet Rusya’nın sömürge milletlerini, emperyalistlere kar şı kı şkırtma ve sonrasında da olu şan milliyetçi nitelikteki bu yeni devletleri Bol şevikle ştirme politikası, bu dönemde de devam etmi ştir. Çin’de amacına ula şan Ruslar, Türkiye’de komünizme kar şı alınan sert tedbirler yüzünden ba şarılı olamamı ştır 165 .

1925 yılında imzalanan Türk-Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Antla şması sonrasında, iki ülke arasındaki diplomatik ili şkiler, uluslararası siyasetteki de ğişikliklere paralel olarak belirli dönemlerde de ğişmi ştir. Özellikle Avrupa’da ya şanan siyasi geli şmelerin ikili ili şkilere olan etkileri, bu bölüme verilen ba şlı ğa paralel olarak dostlu ğun geli şmesini sa ğlamı ştır.

C. TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNDE YAKINLA ŞMA DÖNEM İ

1. Avrupa’da Barı şı Sürdürme Çabaları ve Türk-Sovyet İli şkileri

Millî Mücadele yıllarında İngiltere ve Fransa ile ya şanılan sıkıntılar, Lozan Barı ş Antla şması’nın imzalanmasından sonra da devam etmi ştir. Kendilerini yalnız hisseden Türkiye ve Sovyet Rusya, do ğal bir ortaklık içerisine girmi şlerdir.

I. Dünya Sava şı sonrasında a ğır vergiler altında ezilen Almanya, 1922’de, Sovyetler Birli ği ile imzaladı ğı Rapollo Dostluk Antla şması ile içine dü ştü ğü yalnızlıktan kurtulmu ştur. Sovyet tarafı içinde emperyalist cephede kazanılan bu yeni dost çok önemli kabul edilmi ştir. Ancak Fransa ve İngiltere 1924 yılında, Dawes Plânı ile Almanya’nın a ğır borç yükünü taksitlendirerek, 1925 Lokarno Antla şması ile de Fransa ile Almanya arasındaki ili şkiler normalle ştirilerek, Alman-Sovyet ittifakını bozmu ştur.

1926 yılında Almanya, Milletler Cemiyeti’ne girince tamamen Sovyetler Birli ğinden uzakla şmı ştır. Türk-Alman ili şkileri ise 3 Mart 1924 tarihinde imzalanan “Dostluk Antla şması ” ile ba şlamı ştır. Ocak 1927 yılında “ Kar şılıklı İkamet Antla şması ” ile ikili ili şkiler daha da geli şmi ştir. Bu antla şma iki ülke arasında uzun

165 Rıfkı Salim Burçak, “Millî Mücadele Döneminin Dı ş Politikası”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Ankara 1981, s. 4. 63

süredir var olan ekonomik ili şkileri, çıkar amaçlayan uluslararası hukuk kurallarına uygun hale getirmi ştir 166 .

Sovyetler Birli ği kendi güvenli ğini sa ğlamak için çevresindeki ülkeler ile bir dizi antla şma yapmı ştır. Lokarno Antla şması’nı, Sovyet Rusya gibi Türkiye de kendisi için tehdit olarak algılamı ştır. Ama 1925 yılından sonra Türkiye Batılı Devletlerle olan ili şkilerini de düzeltme çabası içerisine girmi ştir. Türkiye açısından dı ş politika da sadece Rusların deste ği yetersiz görülmektedir. Türkiye için ça ğda şla şmanın en büyük göstergesi olan Batı ile yakınla şmak kaçınılmaz bir süreçtir. İkili ili şkilerde meydana gelen dostluk havası Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne bakı ş açısını çok da de ğiştirmemi ştir. Millî Mücadele döneminde ikili ili şkilerde var olan güven eksikli ği, bu dönemde de devam etmektedir.

1925–1936 yılları arasını kapsayan dönemde, Türkiye ile İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya ve ABD ili şkilerinin, Türk-Sovyet ili şkilerine olan etkilerini: 1925– 1930 Barı şı Kurma ve 1930–1936 Sava şı Önleme olarak iki dönem içerisinde incelemek mümkündür 167 . On yıllık bu süre içersinde, kurulan barı ş ortamının de ğişmesi sadece siyasi sebeplere dayanmaz. 1925 yılı sonrasında dünya çapında ya şanan ekonomik sıkıntıların, I. Dünya Sava şı sonrasında imzalanan adil olmayan antla şmaların ve Mussolini ve Hitler gibi diktatörlerin yönetim anlayı şlarının barı şın bozulmasında önemli rolü vardır.

1925–1930 yılları arasında barı şı kurma çabaları içerisinde Türkiye ilk olarak İngiltere ile olan Musul Meselesi’ni çözümlemi ştir. 1925 Eylül’ünde, Milletler Cemiyeti Konseyi, Musul’u Irak’ın bir parçası sayarak 25 yıl süre ile İngiltere’nin manda yönetimi altında koymu ş, Türkiye ile Irak arasındaki sınırda daha önce Brüksel’de saptanan sınır çizgisi olarak belirlenmi ştir. Kısacası Milletler Cemiyeti, Musul’u İngiltere’ye bırakmı ştır. Türkiye’nin itirazları Lahey Uluslararası Adalet Divanında * sonuçsuz kalmı ştır. Böylece İngiltere, bölgedeki Kürt nüfusu ile Türklerin bir arada ya şamayaca ğını bahane ederek, “ böl ve yönet ” politikasını

166 Yavuz Özgüldür, Türk-Alman İli şkileri 1923–1945 , Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993, s. 36– 39. 167 Oral Sander, a.g.e ., s. 30, 38. * Hollanda’nın Lahey kentinde 1899 yılında kurulan Uluslararası Adalet Divanı, farklı uyruklu 11’i asil 4’ü yedek 15 hâkimden olu şan ve Milletler Cemiyeti Konseyi tarafından 9 yıl süre ile görevlendirilen bir yargılama organıdır. 64

Musul’da ba şarıyla gerçekle ştirmi ştir 168 . 5 Haziran 1926’da, İngiltere ile yapılan Hudut ve İyi Kom şuluk Antla şması ile iki ülke arasında ya şanan gerginlik azalmı ştır. Bu antla şma ile ilgili olarak 7 Haziranda yapılan Meclis görü şmelerinde Tevfik Rü ştü Bey:

“Yakındo ğu’da ba şlıca kuvveti temsil eden Türkiye Cumhuriyeti en esaslı mihveri siyaseti milletler arasında düzen ve birlik unsuru olarak çalı şmak oldu ğundan dünyanın ve Yakındo ğu’nun barı ş ve huzuru ve Irak’ın istiklâli ve saadeti namına ve Büyük Britanya İmparatorlu ğuyla münasebetimizi normal bir hale getirmek için yegâne belirsiz kalan bu arazi meselesinde fedakârlıklara katlandık.”169 demi ştir. Aynı hususta Kazım Karabekir Pa şa’da, Musul’un Irak’a bırakılması ile ilgili olarak duyulan üzüntüyü gidermek için çare kalmadı ğından bahsetmi ştir 170 .

1923–1936 yılları arasında Türkiye’nin izlemi ş oldu ğu dı ş politika, üç kuvvet arasında denge sa ğlamaya yönelik faaliyetlerden olu şmaktadır. Bu güçler; 1- İngiltere-Fransa, 2- Almanya-İtalya, 3- Sovyetler Birli ği’nden olu şmaktadır. Bu kuvvetlerle olan ili şkilere bakıldı ğında ise Türkiye, İngiltere ve Fransa ile olan sorunların biran önce çözümlenmesine yönelik bir dı ş politika izlerken, Almanya ve İtalya’ya kar şı çekingen bir tavır izlemi ştir. Bilhassa Mussolini’nin Akdeniz konusunda yaptı ğı geni şlemeye yönelik açıklamalar, Türkiye’yi rahatsız etmi ştir. Bu kutupla şma kar şısında Türkiye, Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerine önem vermi ş, birinci gruba dâhil olmak içinde Milletler Cemiyeti’ne girmek istemi ştir 171 .

Sovyetler Birli ği, İngiltere ve Fransa ittifakına kar şı olan her devletle iyi ili şkiler kurmak istemi ştir. Bu anlamda Almanya ile yapılan antla şma uzun sürmemi ştir. 1927 yılında Ruslar, bu sefer İtalyanlarla olan ili şkilerini arttırmaya yönelik faaliyetler içerisine girmi ştir. Hatta Rus-İtalyan yakınla şması sırasında Rusların İtalyanlara, Türkiye aleyhine tavizler verece ği söylentileri dahi ortaya çıkmı ştır 172 . Türkiye, Sovyetler Birli ği’nin kendisi açısından tehlike yaratabilecek ittifaklar içerisine girmesinden rahatsız olmu ş, İngiltere ve Fransa ile olan ili şkilerini

168 Hasan Köni, “Türkiye’nin Batı İle İli şkileri”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Türk Atlantik Antla şması Derne ği, Ankara 1981, s. 5. 169 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C. II, s. 132–135. 170 A.g.e ., s. 133. 171 Baskın Oran, a.g.e., s. 253-254. 172 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 19–120. 65

geli ştirmek istemi ştir. Bu manada, 26 Mayıs 1926 günü Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Bey’le Fransa’nın Ankara Büyükelçisi Albert Sarrault arasında imzalanan Ankara Antla şması ile Suriye sorunu büyük ölçüde çözülmü ştür. Bu antla şma ile taraflar üçüncü bir devletin saldırısı kar şısında tarafsız olmayı kabul etmi ştir 173 .

Fransa ile Türkiye arasında gerçekle şen bu antla şma, Sovyetler Birli ği’nin tepkisini çekmi ştir. Bu tepkinin nedeni ise o dönem Sovyet-Fransız ili şkilerinin gergin olmasından kaynaklanır. Fransızların, Rus donanmasını ele geçirmesi ve Baserabya’nın, Romanya’ya ilhakını kabul etmesi, buna ilâve olarak Çarlık Rusya’sından kalma borçlar meselesi iki ülke arasındaki gerginli ği arttıran ba şlıca meselelerdir. Bu dönem içerisinde Türkiye ile Fransa’yı kar şı kar şıya getiren bir di ğer olay ise “ Bozkurt-Lotus ” davasıdır. 26 Ağustos 1926’da, Bozkurt adlı kömür yüklü Türk gemisi ile Lotus adlı Fransız ticaret gemisi çarpı şmı ş, iki gemide de hatalı görülen personel yargılanarak cezalandırılmı ştır. Kendi vatanda şının Türk mahkemelerinde yargılanmasına Fransa itiraz etse de, Lahey Uluslararası Adalet Divanında, Türkiye haklı görülmü ştür 174 .

11 Kasım 1926 günü İsmet İnönü, Sovyet Hariciye Komiseri Çiçerin ile görü şmeye gitti ği Odessa’da, İngiltere ile Fransa arasında ki sorunları büyük ölçüde çözmü ş bir Türkiye’yi temsil etmektedir.

a. Odessa Görü şmeleri

Türkiye, bir tarafta Batılı Devletlerle var olan sorunlarını çözerken di ğer taraftan da Sovyetler Birli ği ile olan dostluk ili şkilerini geli ştirmek istemi ştir. Bu amaçla 1926 yılında, Türk Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras, Rusya’ya ziyarette bulunmu ştur. Hamidiye Kruvazörü ile Odessa Limanına gelen Tevfik Rü ştü Bey’in yanında bulunan Moskova Büyükelçisi Zekai Bey, 13 Kasım 1926’da, Dı şişleri Bakanlı ğına gönderdi ği telgrafında: “Ruslar tarafından çok samimi bir şekilde kar şılandıklarını, Rus ihtilâlinden sonra gelen ilk dost sava ş gemisinin Rusya’da çok derin ve samimi bir iz bıraktı ğını belirtmi ştir.” 175

173 İsmail Soysal, “Türk-Fransız Siyasal İli şkileri”, Belleten, C. 47, S. 188, Ekim 1983, s. 977. 174 Hakkı Uyar, Sol Milliyetçi Bir Türk Aydını , Büke Yayınları, İstanbul 2000, s. 75–76. 175 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C.II, s. 138–139. 66

Odessa’da yapılan görü şmelerin en önemli konusu, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesi hakkında olmu ştur. Tevfik Rü ştü Bey bu konuda Çiçerin’e, Türkiye’ye e şit şartlarda daimi üyelik hakkı verilmedikçe, Milletler Cemiyeti’ne Türkiye’nin girmesinin söz konusu olmayaca ğını söylemi ştir. Bu durumu ise Batılı Devletlerin kabul etmesi, dönemin ko şulları içerisinde mümkün gözükmemektedir 176 .

Milletler Cemiyeti konusunda Rusya’nın tutumu olumsuz de ğildir. Fakat Ruslar kendileri üye olmadan Türkiye’nin bu cemiyete dâhil olmasını istememektedir. Türkiye 1932 yılında cemiyete, Sovyetler Birliği’nden önce girmi ştir. Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesi için, İngiltere siyasi ve ekonomik baskısını arttırmıştır. Türkiye’ye yapılan bu baskının temel sebebi, Türkiye’nin biran önce Sovyet etkisinden uzakla ştırılması anlayı şından kaynaklanmaktadır 177 .

Görü şmelerde ayrıca Türkiye’ye yönelik İtalyan tehdidi ve Balkan meselesi de görü şülmü ştür. İki ülke Balkanlarda, Yugoslavya dostlu ğuna dayanan ortak bir siyaset izlemeyi kabul etmi ştir. Ruslar, Türkiye’nin Balkanlardaki çıkarlarını tehlikeye sokabilecek hiçbir giri şimde bulunmayaca ğını da bu görü şmeler sırasında taahhüt etmi ştir 178 .

Türkiye ile Sovyetler Birli ği’nin, Balkanlarda ortak bir siyaset izleme politikasına, Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras katılmamı ştır. 1929 yılında, Almanya’ya yaptı ğı gezi sırasında, Yugoslavya ile Türkiye arasında bir ittifak yapmaktan, Balkanlardaki dengeyi bozmamak için kaçındıklarını ifade etmi ştir. Bu ittifakın gerçekle şmesi durumunda, Sovyetler Birli ği’nin bölgedeki nüfuzunun artması gerçe ği kar şısında Aras, Yunanistan’ı destekleme kararı almı ştır 179 .

Sovyet yetkililerin görü şmeler sırasında, Türkiye’deki eski Çar ordusuna mensup beyaz Rusların faaliyetleri ile ilgili belirtilen rahatsızlıklarını dinleyen Türk diplomatları, Sovyetler Birli ği aleyhine faaliyet gösteren bu ki şileri sınır dı şı etmi ştir. Görü şmelerin sonunda iki tarafta, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesini uygun bulmamı ştır. Bu konuda Tevfik Rü ştü Bey, Sovyetler Birli ği’nin kendisinin Milletler

176 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 174. 177 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylarla Türk Dı ş Politikası , s. 79. 178 Çiçerin’in, Atatürk’e yazmı ş oldu ğu bir mektupta bu ifadeler yer almı ştır. Bkz: Mehmet Perinçek, a.g.e., s. 175. 179 Cemil Koçak, Türk-Alman İli şkileri (1923–1939), İki Dünya Sava şı Arasındaki Dönemde Siyasal, Kültürel, Askeri ve Ekonomik İli şkiler, T.T.K., Yayınları, Ankara 1991, s. 35. 67

Cemiyeti’ne üye olaca ğını, bunu gerçekle ştirirken de Türkiye’nin uluslararası konumunu de ğiştirebilecek bir SSCB-İtalyan anla şmasının imzalanması ihtimalinin bulundu ğunu ifade etmi ştir 180 .

Sonuç olarak Odessa görü şmeleri ile 1925 yılında Paris’te imzalanan Türk- Sovyet Saldırmazlık ve Tarafsızlık antla şmasında görü şülmemi ş konular ele alınmı ştır. Sovyetler Birli ği’nin görü şmeler sırasında Türkiye’nin Batı ile yakınla şmasına eskisi kadar sert bir üslûpla yakla şmadı ğı görülmektedir. 1924 yılında kendisini uluslararası siyasete kabul ettirme u ğra şı içerisinde olan Sovyetler Birli ği, 1926 yılında bu amaca yönelik faaliyetlerine hız vermi ştir. 1926 yılında Suudi Arabistan, Almanya, İzlanda ve Uruguay ile diplomatik ili şkiler kuran Sovyetler Birli ği’nin en önemli hedeflerinden biriside kendisini tecrit eden İngiliz- Fransız politikasına kar şı, Milletler Cemiyeti’ne üye olabilmektir 181 .

1926 yılında siyasi alanda ya şanan Türk-Sovyet yakınla şması, ekonomik alanda aynı ba şarıyı gösterememi ştir. Şubat 1926’da, Sovyetler Birli ği’nin, Türkiye’den ithal edilen mallara sınırlamalar getirmesi ve Rus limanlarına Türk mallarının giri şine izin vermemesi iki ülke arasındaki ekonomik sorunları hat safhaya çıkarmı ştır. Bu sorunları gidermek amacı ile 1927 yılında tekrar görü şmeler yapılmı ştır. 182

Türkiye’nin, Sovyetler Birli ği ile olan siyasi yakınla şmayı, ekonomik açıdan da gerçekle ştirme iste ği vardır. Lozan Antla şması sonrasında ekonomik faaliyetleri gerçekle ştirmek için gerekli olan sermayenin olmaması, Türkiye’nin dı ş kaynaklara yönelmesine neden olmu ştur.

b. Türk-Sovyet Ticaret Antla şması

Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasındaki ticari faaliyetlere bakıldı ğında, 1922 yılından itibaren birçok sorun ya şandı ğı ve ili şkilerin siyasi boyutta oldu ğu kadar iyi olmadı ğı görülmektedir. Lozan Görü şmeleri sırasında Rusların tehditkâr tutumu ekonomik ili şkilerin düzelmesini geciktirmi ştir. 1925 yılında Paris’te, 1926 yılında

180 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 49-50. 181 Kâmuran Gürün, Dı ş İli şkiler ve Türk Politikası , Ankara Üniversitesi S.B.F., Yayınları, Ankara 1983, s. 36. 182 A.Tuncer Çobano ğlu, Siyasi Olaylarla 1917–1945 Türk-Sovyet İli şkileri , İ.Ü. Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988, s. 85. 68

ise Odessa’da, görü şülen ekonomik sorunlar bir türlü çözülememi ştir. Çözümün bu kadar zor olmasında Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye kar şı izlemi ş oldu ğu ekonomi politikası önemli bir role sahiptir. Ruslar bazı Türk mallarının ithal edilmesini istememekte ve İstanbul, İzmir, Trabzon, Mersin, Erzurum, Konya, Kars ve Artvin’de diplomatik ayrıcalıklara sahip ticaret temsilcilikleri açmak istemektedir.

11 Mart 1927 günü, iki ülke arasında “ Ticaret ve Seyrisefain ” Antla şması imzalanarak, Ankara’daki Sovyet Ticaret Mümessilli ği, Türkiye’deki Sovyet elçili ğinin bir parçası olarak kabul edilmi ş ve ayrı bir antla şma ile Türkiye’deki çe şitli vilayetlerde, Ticaret Mümessilli ği şubesi açma hakkının Sovyetler Birli ği’ne verilebilece ği kararla ştırılmı ştır 183 . Antla şmada yer alan bir madde ile üçüncü bir devlete gönderilecek malların gümrü ğe tabi olmadan kendi ülkelerinden transit olarak geçmesi kabul edilmi ştir. Böylece Türk mallarının Batum limanından transit geçi ş hakkı elde etmesi sa ğlanmı ştır 184 . Hatırlanacak olursa 1921 yılında Moskova Antla şması ile Batum, Gürcistan’a bırakılmı ş, ancak Batum limanının kullanılmasında Türkiye’ye ayrıcalıklar tanınmı ştır. 1927 yılına gelindi ğinde buna benzer bir ifadenin tekrar gündeme gelmesi, Moskova Antla şması’nda yer alan kurallara riayet edilmedi ğini göstermektedir.

Bu antla şma, Türkiye’nin, Sovyetler Birli ği ile olan ekonomik sorunlarını tam anlamı ile çözümleyememi ştir. Dünya genelinde ya şanan ekonomik sıkıntılardan en az derecede etkilenmek isteyen iki tarafta, bu antla şmadan menfaatleri do ğrultusunda faydalanmak istemi ş, zaman zamanda antla şmanın göz ardı edilmesi söz konusu olmu ştur.

Bu durum daha çok Sovyetler Birli ği için geçerlidir. 20 A ğustos 1933’te, Türkiye Ba şbakanlı ğına çekilen bir telgrafta: “Sovyetler Birli ği’nin, Türkiye’nin ihraç etti ği çimento, tütün, trikotaj ve bu ğday gibi ürünlerin fiyatını dü şürerek piyasaya sürmesinden dolayı zarar etti ğini, Rusların, Türk pazarından aldı ğı bir miktar mal ile bu zararı kar şılayamadı ğı”185 belirtilmi ştir. 1927 yılında, iki ülke arasında imzalanan ticaret antla şması daha önceki dönemlerde Sovyetler Birli ği’nin, Türk mallarına uyguladı ğı kısıtlamaları tam anlamıyla ortadan kaldırmamı ştır. Hatta

183 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 105. 184 Baskın Oran, a.g.e ., s. 317. 185 R. Nuri İleri, Atatürk ve Komünizm , s. 329. Metnin tamamı için bkz: Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 620. 69

bu antla şma ile resmen Türkiye’nin Sovyetler Birli ğine olan ihracatına yıllık de ğer sınırlaması getirilmi ştir 186 .

Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasındaki ticaret 1927 Antla şması’nın imzalanmasıyla üç yıl içerisinde iki kat artmı ştır. Ekonomik bunalım döneminde iki ülke arasında geli şen ticari faaliyetler, Türkiye’nin ekonomik açıdan rahatlaması bakımından önemlidir. 1928 yılında, Türk Hükümeti tarafından kurulan banka konsorsiyumuna (şirketler birli ği) Rusya’dan Vne ştorgbank katılarak, Türk ekonomisini desteklemi ştir. Bu dönemde Sovyet dı ş ticaret kurumları Türk mallarını almak için Türk bankalarına 6.000.000 dolarlık para aktarımında bulunmu şlardır 187 . Fakat ticari ili şkilerin en iyi oldu ğu dönemlerde dahi Türkiye’nin dı ş ticaretinde SSCB’nin yeri yüzde 6-7’yi geçmedi ği için, Türkiye’nin Sovyetlerle olan ticareti ya şanılan ekonomik sıkıntıları giderememi ştir 188 .

Türkiye ve Sovyetler Birli ği arasında gerek ticaret alanında gerekse temsilcilik konusunda bu kadar sorun varken, Türk-Sovyet Ticaret Antlaşmasının imzalanmasında, Sovyetler Birli ği’nin İngiltere ile ya şadı ğı sorunların etkisi göz ardı edilemez. İngiltere’nin, Sovyetler Birli ği’ne uyguladı ğı ekonomik ve siyasi baskı kar şısında Ruslar, Türkiye ile bir antla şma imzalayarak bir çıkı ş noktası bulmak istemi ştir. İngiltere ile sava şın e şiğine gelen Ruslar, bir taraftan silahlanmaya di ğer taraftan da kom şuları ile olan ili şkilerini düzeltmeye çalı şmı ştır. Türkiye’de Sovyetler Birli ği ile olan dostlu ğun zarar görmemesi için bu antla şmayı imzalamı ştır 189 .

İzvestiya gazetesinin 15 Mart 1927 tarihli sayısında, imzalanan Ticaret ve Seyrisefain Antla şması ile ilgili olarak: Türkiye’nin ekonomik ve politik çıkarlarının nerede oldu ğunu anladı ğı ifade edilmi ş ve Rusların bu antla şmayı bir ba şarı olarak algıladıkları belirtilmi ştir. İki taraf arasında ticari alanda ya şanan sorunların temelinde ise Sovyetler Birli ğinde, ticaretin devlet, Türkiye’de ise tüccarlar tarafından yapılmasından kaynaklandı ğı görü şü hâkimdir. Bu sorunları gidermek Sovyetler Birli ği açısından Türklerin Batıya kaymasını engellemek, Türkiye açısından ise Ruslarla olan dostlu ğu sürdürmek amacı ile iki ülke arasında kar şılıklı

186 Baskın Oran, a.g.e .,s. 317, ayrıca bkz: Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 192. 187 Mehmet Perinçek, a.g.e., s. 192–193. 188 Baskın Oran, a.g.e ., s. 317. 189 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 51–52. 70

birçok ziyaret gerçekle şmi ştir 190 . Türkiye zamanla ekonomisini tek bir devletten sa ğlayaca ğı sermaye ile yürütemeyece ğini anlamı ş, siyasi açıdan Batıya yakınla şma politikasını, ekonomi politikasında da benimsemi ştir.

c. Litvinov Protokolü

1925–1936 yılları arasında Türk-Sovyet İli şkilerini etkileyen di ğer önemli olaylardan biriside Milletler Cemiyeti’ne üye olma meselesidir. Odessa’da görü şmelerin ana konusu olan bu meselede Sovyetler Birli ği olumsuz tavrını açıkça sergilemi ştir

I. Dünya Sava şı sonrası Sovyetler Birli ği’nin, Almanya ile olan yakınla şmasını engellemek amacı ile 1926 yılında cemiyete dâhil edilen Almanya, Sovyetler Birli ği’nin de cemiyete üye olması için çaba sarf etmi ştir. Ancak 1926 yılında, gerek Türkiye gerekse Sovyetler Birlili ği, Milletler Cemiyeti’ne üye olmaya sıcak bakmamı şlardır.

Cemiyetin yönetiminde son derece etkili olan İngiltere ve Fransa ile ya şanan Musul ve Borçlar Meselesi gibi sebepler, Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin cemiyete girmesini engellemektedir. Böyle bir siyasi ortamda, Sovyetler Birli ği Türkiye’nin cemiyete üye olmasından endi şelenmi ştir. Özelliklede Musul Meselesi’nin çözülmesinden sonra İngiltere ve Almanya’nın, Türkiye’nin cemiyete üyeli ğine ye şil ışık yakması, Odessa görü şmelerinde Sovyet yetkililerinin Türk tarafına baskı yapmasına neden olmu ştur 191 .

Türkiye uluslararası alanda yalnızlıktan kurtulmak için, 1925–1936 yılları arasında sorunlu oldu ğu ülkelerle iyi ili şkiler kurma gayreti içine girmi ştir. Bu gayret Lozan’da çözümlenemeyen sorunların ortadan kalkması ve Sovyetler Birli ği dı şında dünyada kendisine destek olabilecek alternatif devletler ve yeni ortaklar bulmak için sarf edilmi ştir.

Nitekim bu amaçla 30 Mayıs 1928 yılında, Roma’da İtalya ile “Tarafsızlık, Uzla şma ve Adli Tesviye Antla şması ” imzalanmı ştır. Bu antla şma ile Mussolini İtalya’sının yayılma politikasının, Türk topraklarına sıçraması engellenmek

190 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 104–105. 191 Cemil Koçak , a.g.e ., s. 20–23. 71

istenmi ştir. İsmet İnönü 1928 yılında, Malatya’da yaptı ğı bir konu şma sırasında bu antla şma ile ilgili olarak şöyle demi ştir 192 :

“Senelerden beri her iki memleket arasında suni olarak körüklenen, belki de arzu edilen şüphe ve emniyetsizlik havasından, ıstırap çektiler… Fakat iki memleket için ve samimi sulh ve huzur taraftarları için hayır oldu ğuna şüphe yoktur. Büyük devlet reculü Mösyö Mussolini’nin hareketinde ve sözlerindeki kuvvet ve do ğruluk iki memleket münasebetini lâyık oldu ğu emniyet havasına kavu şmasına suhulet vermi ştir.”

1928 yılında yapılan Türk-İtalyan Antla şması, ilerleyen yıllarda Türk tarafı için anlamını yitirmi ştir. İtalya’nın saldırgan politikası ve Do ğu Akdeniz ile ilgili egemenlik dü şünceleri Türk tarafını çe şitli tedbirler almaya zorlamı ştır. Sovyetler Birli ği, Türk-İtalyan Antla şması’nın anti-sovyetik bir antla şma olmadı ğı fikrini benimsemi ştir. Sovyet basını ise İtalya’da var olan anti-sovyetik dü şüncülerin zamanla Türkiye’yi de etkisi altına alabileceği dü şüncesi ile Türk-İtalyan Antla şması’na olumsuz yakla şmı ştır 193 .

Türkiye’nin Batı Devletlerle olan ili şkileri arttıkça Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye kar şı olumsuz bakı ş açısı da paralel olarak artmı ştır. Bu durumu 1928 yılında Türkiye ile Fransa arasında ya şanan ili şkilerde de görmek mümkündür. 1928 yılında Fransa ile imzalanan, Osmanlı borçlarının ödenmesi ile ilgili bir antla şma, Sovyet basınında Türkiye’nin Avrupa sermayesine yenik dü ştü ğü şeklinde ifade edilmi ştir. Oysa Türkiye’nin bu antla şmayı imzalaması ekonomik kriz yıllarında Türkiye’yi rahatlatacak bir harekettir 194 .

1928 yılında Fransa Dı şişleri Bakanı Aristide Briand ve ABD Dı şişleri Bakanı Kellogg, sava şı ulusal politikanın bir aleti olmaktan çıkarma yükümlülü ğünün çok taraflı antla şmalarla sa ğlanmasına yönelik bir antla şma imzalamı ştır. Antla şmada ABD, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Japonya, Polonya, Çekoslovakya ve Belçika gibi devletlerde yer almı ştır. Türkiye ise daha sonra bu antla şmayı imzalamı ştır. Briand-Kellogg Paktı’nın amacı, Lokarno Antla şması’yla, Batı Avrupa’da sa ğlanan barı ş düzeninin bütün dünyada hâkim

192 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylarla Türk Dı ş Politikası , s. 83. 193 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 120. 194 İsmail Soysal, a.g.m ., s. 974. 72

olmasıdır. ABD Dı şişleri Bakanı Kellogg bunun için her türlü sava şın yasaklanması, anla şmazlıkların uluslararası bir mahkemede çözümlenmesi ve özelliklede silahsızlanmanın gerçekle şmesi gerekti ğini ifade etmi ştir. Ancak antla şmayı imzalayan devletlerin politikaları ile antla şma hükümlerinin taban tabana zıt olması, kalıcı bir barı şı sa ğlayamamı ştır 195 . Sovyetler Birliği kendi sınırları etrafında Briand-Kellogg Paktı’na benzer bir pakt kurmak amacı ile 9 Şubat 1929 günü, Moskova’da; Estonya, Letonya, Polonya ve Romanya’nın katımıyla, Sovyet Dı şişleri Bakan Vekili Litvinov’un ismi verilen bir protokol imzalamı ştır. Bölgesel bir barı şı amaçlayan bu protokole Sovyetler Birli ği’nin iste ği üzerine 1 Nisan 1929’da, Türkiye’de katılmı ştır 196 .

1929 yılında Türk-Sovyet ili şkileri, Türkiye’nin Litvinov Protokolü’ne katılmasıyla ve 1925 Paris Antla şması’nın 1929 yılında imzalanan bir protokolle, 2 yıl uzatılması ile son derece iyi bir hava içerisine girmiştir. 1929 protokolünün imzalanmasıyla Türkiye, gerek İngiltere gerekse Romanya ile bir antla şma yapmadan önce Rusların onayını almak sözünü vermi ştir 197 . Türkiye’nin yaptı ğı anla şmaları Sovyetler Birli ği’ne bildirmek konusunda gösterdi ği hassasiyeti, Sovyetler Birli ği, Türkiye’ye kar şı göstermemi ştir. Litvinov Protokolü Milletler Cemiyeti’ne alternatif olarak ortaya çıkmı ş, Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olması ile de anlamını yitirmi ştir.

d. İsmet İnönü’nün Moskova Ziyareti

1925–1936 yılları arasında, Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasındaki ili şkilerin ivmesini kaybetmemesi amacı ile iki ülke arasında birçok kar şılıklı ziyaret söz konusu olmu ştur. Türkiye’nin Batı ile artan ili şkileri, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’yle yakınla şma iste ğini arttırmı ş, kar şılıklı dostluk ziyaretleri arttırılmı ştır. 1926’da Türk Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras Odessa’ya gitmi ş, 1929 yılı Sovyet Dı şişleri Halk Komiser yardımcısı Karahan, Ankara’ya gelmi ştir. 1930’da Tevfik Rü ştü Aras tekrar Sovyetler Birli ği’ne giderek temaslarda bulunmu ştur. Bir yıl sonra

195 Oral Sander, a.g.e ., s. 35–36. 196 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 123. Baskın Oran; Litvinov Protokolü’ne, Türkiye’nin 3 Temmuz 1929’da taraf oldu ğunu belirtmi ştir. Bkz: Baskın Oran, a.g.e ., s. 308. 197 Kâmuran Gürün, a.g.e ., s. 125–126. 73

Sovyet Dı şişleri Halk Komiseri Litvinov, Türkiye’ye gelerek temaslarda bulunmu ştur 198 . Çok sık ve genel olarak da üst düzeyde gerçekle şen kar şılıklı ziyaretler Türkiye ile Sovyetler Birli ği ili şkilerinin ne kadar yakın oldu ğunun bir göstergesidir.

1932 yılında Ba şbakan İsmet İnönü’nün 15 gün süren SSCB ziyareti ise ayrı bir öneme sahiptir. Atatürk’ün prensip olarak yurt dı şına çıkmaması, cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye Cumhuriyeti ile iyi ili şkiler kuran Sovyetler Birli ği arasında en üst düzeyde bir görü şme yapılmasını mümkün kılmamı ştır. İsmet İnönü’nün bu ziyareti; Türkiye Cumhuriyet tarihi içerisinde, Sovyetler Birli ği’ne yapılan en üst düzeyde ve en büyük heyetle gerçekle şen ilk ziyaret olmasından dolayı önemlidir. Ziyareti önemli kılan bir di ğer sebep ise, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girdi ği sene gerçekle şmi ş olmasıdır.

İsmet İnönü, Türkiye’nin Batılı Devletler ile olan ili şkilerinin iyile şmesinden dolayı Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye şüphe ile baktı ğı bir dönemde bu ziyaretin gerçekle şti ğini ifade etmi ştir. Ayrıca bu ziyaret, Türk tarafının iste ğinden çok Rusların ısrarı üzerine gerçekle ştirilmi ştir 199 .

1930 yılında Fransa Dı şişleri Bakanı Briand’ın Avrupa Devletlerine gönderdi ği memorandum sonucunda, birçok Avrupa Devleti, Türkiye’yi Milletler Cemiyeti’ne üye olarak görmek istediklerini belirtmi şlerdir. Sovyetler Birli ği, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesiyle artık Türkiye’nin dı ş ili şkilerinde dayandı ğı tek devlet olma özelli ğini kaybetmi ştir. Sovyet Dı şişleri Bakanı Litvinov 1931 yılında, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesini engellemek, bilhassa da Türkiye’nin İtalya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya ile yakınla şma olasılı ğını ortadan kaldırmak için Türk-Sovyet Antla şması’na ek madde koydurmak istemi ş fakat ba şarılı olamamı ştır. Bunun üzerine Litvinov amaçlarını gerçekle ştirmek için İsmet İnönü’yü, SSCB’ye davet etmi ştir 200 .

İsmet İnönü’nün Sovyet yetkilileri ile görü ştü ğü konular, ekonomik ve daha çok dı ş siyaset konuları olmu ştur. Türkiye’nin Batılı Devletlerden kredi alma çabasına girmesi ve 1931 yılında Şükrü Saraço ğlu’nu ABD’ye 50 ila 100 milyon

198 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 174–194. 199 İsmet İnönü, a.g.e ., s. 244. 200 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 128. 74

dolarlık kredi almak için gönderilmesi üzerine, Sovyet yetkilileri Türkiye’ye 8.000.000 dolarlık altın de ğerinde borç vermeyi kabul etmi şlerdir. Bu borcun geri ödemesinde faiz istenmemi ş ayrıca borcun 20 sene vade ile ödenmesi kararla ştırılmı ştır 201 .

Dı ş politika ile ilgili olarak ise görü şmelerde Milletler Cemiyeti, Balkan Antantı ve Troçki’nin Türkiye’ye gönderilmesi konuları ele alınmı ştır. Stalin ilk olarak kendi iktidarı için büyük bir tehlike olarak gördü ğü Troçki * Meselesini çözmek istemi ştir. Stalin’in Enver Pa şa’ya benzetti ği Troçki’nin Türkiye’ye gelmesinde sakınca görülmemi ştir. 12 Şubat 1929 Salı günü Troçki, “ iliç ” adlı vapur ile Odessa’dan İstanbul’a getirilmi ştir. Stalin’in Rusya’dan uzakla ştırmak istedi ği Troçki’yi, Türkiye bazı şartlar ileri sürerek kabul etmi ştir. Bu şartlar şunlardır 202 :

“1- Troçki politik bir göçmen olacak ve ona özel ayrıcalık yapılmayacak.

2- Troçki ba şka ülkelere gitmek isterse serbest olacak

3- Troçki Türkiye’de komünizm u ğra şısı göstermeyecek, fakat istedi ğini yazabilecek ve bunları dı şarıda bastırıp yayınlatabilecekti

4- Troçki’ye Türkiye’de SSCB tarafından hiçbir suikast giri şiminde bulunulmayacak, Troçki’nin güvenli ği Türk emniyeti tarafından sa ğlanacaktır.” her ne kadar bu şartlar belirlenmi şse de, bir süre sonra Troçki Türkiye’den ayrılmı ş ve Meksika’da öldürülmü ştür.

Milletler Cemiyeti’ne Türkiye’nin katılması meselesine ise Ruslar daha ılımlı yakla şarak, iki ülkenin birlikte cemiyete girmesini istediklerini belirtmi şlerdir. Rusların esas olarak Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olmasını istemedikleri açıkça belli olmaktadır. İlk zamanlarda, önce Sovyetler Birli ği’nin cemiyete üye olması gerekti ğini söyleyen Ruslar, alçak gönüllük göstererek birlikte de cemiyete girilebilinece ğini belirtmi ştir. Sovyetler Birli ği’nin ho ş kar şılamadı ğı ve şüpheyle yakla ştı ğı bir di ğer mesele olan Balkan Antantı konusunda ise İsmet İnönü:

201 İsmet İnönü, a.g.e ., s. 246–247. * Leone Davidoviç (Bronstein)Trotsky (1879–1940): Bol şevik Partisinin önde gelenlerinden Trotsky, 1908–1912 yıllarında Pravda gazetesinin editörlüğünü yapmı ştır. 1917 yılında Ekim devriminin uygulayıcılarından olan ve 1917–1918 yıllarında Dı şişleri Bakanlığı yapmı ş olan Trotsky, aynı zamanda Kızıl Ordunun kurucusu olarak iç sava şta Kızıl Ordu Ba şkomutanlığını üslenmi ştir. Trotsky, Stalin’le içine girdi ği liderlik kavgası sonucu 1929 yılında yurtdı şına sürgün edilir, bir süre Türkiye’de kalır. 1940 yılında Meksika’da KGB ajanı İspanyalı R. Merkader tarafından öldürülür. (Eri şim Tarihi: 22.05.2006). 202 Milliyet Yayınları, Yakın Tarihimiz , s. 25. 75

“Balkanlarda bir pakt yapmayı dü şündük. Bunun için toplantılar yaptık. Balkan Devletleriyle bir pakt etrafında toplanarak, Balkan dı şı devletlerle münasebetler bakımından, bu bölgeyi kendi ölçümüzde bir emniyete kavu şturmak için mü şterek çalı şmanın faydası olacaktır. Bu tertipte, bizim Rusya ile olan münasebetlerimiz daima mahfuz tutulacaktır. Bizim i ştirakimiz bulunan Balkan Paktı’nın Rusya aleyhine i şlemesi ihtimali ihtirazi kayda ba ğlanacaktır.”203 diyerek, Rusya aleyhine herhangi bir antla şma içerisinde olmadıklarını Molotov, Litvinov ve Stalin’in birlikte bulundu ğu bir anda ifade etmi ştir.

1932 senesinde Türk dı ş politikasında öneme sahip iki önemli konudan birisi Milletler Cemiyeti’ne giri ş, di ğeri ise Balkan Antantı’nın devamını sa ğlamaktır. Nitekim Sovyet Rusya her iki politik hedefi de kendi çıkarları açısından tehlikeli bulmu ştur. Gürün’ün deyimiyle, Millî Mücadele’den beri devam eden dostlu ğa, Tevfik Rü ştü Aras gibi Sovyet taraftarı olan bir Dı şişleri Bakanı’na ra ğmen, Türkiye Sovyetler Birli ği’nin istekleri do ğrultusunda hareket etmemi ştir 204 . Gürün’ün, Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras hakkında ifade etti ği Sovyet taraftarı tanımlaması, Tevfik Rü ştü Aras’ın kendi açıklamalarıyla kar şıla ştırıldı ğında do ğru gözükmektedir. Aras, Sovyetler Birli ği’ni “Büyük Kom şumuz ve Dostumuz” olarak ifade ederken, Stalin’e olan hayranlı ğını da her fırsatta dile getirmi ş, Stalin sonrasında Sovyet iktidarına geçen liderleri ise Stalin gibi dirayetli olmadıkları için ele ştirmi ştir. II. Dünya Sava şı sonrası Sovyetlerin Türkiye’den toprak talep etmesini dahi “ Molotov’un Budalalı ğı” olarak ifade etmi ş ve suçu bir ki şiye yükleyerek, Sovyetler Birli ği’ni savunmu ştur 205 .

Sonuç olarak bakıldı ğında, Türk devlet adamlarının Sovyetler Birli ğinden etkilenmesi son derece ola ğandır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yakla şık on yıl uluslararası politikada en çok Sovyetler Birli ği ile ili şkide bulunmu ştur. Batılı Devletler ile ya şanılan sıkıntılar, Türkiye’nin Sovyetler ile olan ili şkileri her geçen gün daha arttırırken, Türk devlet adamlarının da daha fazla Rusya’ya gitmesine neden olmu ştur. İsmet İnönü hatıralarında, Moskova ziyareti sırasında özellikle askeri geçit törenlerinde Stalin’in, Sovyet askeri gücünü nasıl buldu ğunu sık sık kendisine sordu ğunu ifade etmi ştir. Sovyetlere ait fabrikaları gezerken de bu defa

203 A.g.e ., s. 247. 204 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 127. 205 Tevfik Rü ştü Aras, Atatürk’ün Dı ş Politikası, Kaynak Yayınları, İstanbul 2003, s. 12–15. 76

kendisinin Stalin’e, Sovyet ekonomisinin büyüklü ğü ile ilgili ve kaynakları nasıl sa ğladı ğı ile ilgili sorular sordu ğu belirtmi ştir 206 . Bu konuda Celal Bayar; İsmet İnönü’nün Moskova ziyaretinden sonra hükümet politikasını, Sovyetlerdeki gibi sertle ştirdi ğini, milletvekillerini kontrol edecek bir “ Siyasi Mü şavirlik Meselesini” ortaya çıkardı ğını ve ülkeyi biran önce kalkındırmak için sıkı devletçilik politikası uygulamaya ba şladı ğını söylemi ştir 207 .

İsmet İnönü’nün Moskova gezisi, Türk-Sovyet yakınla şması açısından olumlu bir geli şmedir. Bu gezi sonrasında Batılı Devletler, Türkiye’nin Sovyetlerle yakınla şmasından tedirgin olmu ş ve Türkiye ile olan ili şkilerini arttırma gayreti içerisine girmi ştir. Ruslar, ileride kendilerinin Milletler Cemiyeti’ne giri şini kolayla ştırabilece ği dü şüncesi ile Türkiye’nin, Milletler Cemiyeti’ne girmesini kabul etmi ştir. Türkiye, Balkanlarda kurdu ğu ittifakın nedenlerini Ruslara anlatmı ş, ayrıca Rusya’dan, Türk sanayisini geli ştirme amacıyla 8 milyon dolarlık kredi sa ğlamı ştır.

İsmet İnönü’nün Moskova ziyaretinden bir yıl sonra, Cumhuriyetin 10. kurulu ş yıldönümü kutlamalarına SSCB Savunma ve Deniz Kuvvetleri Komiseri General Voro şilov ba şkanlı ğında geni ş bir heyetle katılan Sovyetler Birli ği, iki ülke arasındaki işbirli ğinin devam etti ğini ve Türkiye’yi destekledi ğini göstermek istemi ştir. Hatta ikili temasların en üst düzeyde gerçekle şmesi için Stalin’in ve Atatürk’ün, Soçi’de bulu şması gündeme getirilmi ştir. Fakat Stalin ile Atatürk’ün bizzat görü şmesi hiçbir zaman gerçekle şmemi ştir 208 .

Türk-Sovyet ili şkilerinde 1930’lu yılların ba şlarında görülen yakınla şma ile Avrupa’da mevcut siyasal düzene kar şı olan Revizyonist Devletlerin izlemi ş oldu ğu politikalar arasında sıkı bir ba ğ vardır. 1920’li yıllarda çok zor ko şullar altında uluslararası politikaya kendini kabul ettiren Sovyetler Birli ği ve Türkiye, mevcut statükonun korunmasını isteyen devletlerle aynı safta yer almı şlardır. Sovyetler Birli ği açısından Almanya’nın, Türkiye açısından ise İtalya’nın bir tehdit unsuru olarak algılandı ğı bir dönemde Türk-Sovyet ili şkilerinin yakınla şması aynı Milli Mücadele yılarında oldu ğu gibi ortak bir dü şmana kar şı gerçekle şen zoraki bir yakınla şmadır.

206 İsmet İnönü, a.g.e ., s. 250–253. 207 Mehmet Saray, a.g.e., s. 37-39. 208 Baskın Oran, a.g.e ., s. 320. 77

2. Revizyonist Hareketlere Kar şı Türk-Sovyet Yakınla şması

a. Türkiye ve SSCB’nin Milletler Cemiyeti’ne Girmesi

Türk-Sovyet ili şkilerindeki yakınla şma, Milletler Cemiyeti’ne her iki devletin girmesi ile daha da ileri bir düzeye ula şmı ştır. Fakat Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesi o kadar basit olmamı ştır. İngiltere’nin nüfuzu altında kalan Milletler Cemiyeti’ne Türkiye ba şlangıçta şüphe ile yakla şmı ş ve üye olmaktan kaçınmı ştır. Ancak 1926 yılında, İngiltere ile arasında en büyük sorun olan Musul Meselesini çözünce daha sonra da, Milletler Cemiyeti’nin di ğer önemli üyeleri olan Fransa ve İtalya gibi devletlerle dostluk antla şmaları imzalanınca, Türkiye’nin cemiyet hakkındaki dü şüncüleri de ğişmi ştir. 1 Temmuz 1932’de, Türkiye’nin üyelik şartlarına uygun oldu ğu ve cemiyete üye olması gerekti ği genel kurulda teklif edilmi ş ve çok geçmeden Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne kabul edilmi ştir. 209 . Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne katılması kar şısında rahatsız olan kom şusu Sovyetler Birli ği’nin, Türkiye’nin dostlu ğundan şüphe duymaması için Sovyetler Birli ği herhangi bir devlete saldırmadıkça, paktın 16. ve 17. maddelerinde öngörülen zorlama tedbirlerinin haksız bir şekilde Sovyetlere kar şı yöneltilmesine asla rıza göstermeyece ği hakkında kom şusuna teminat vermi ştir 210 .

Türkiye’nin, Sovyetler Birli ği ile ilgili olarak verdi ği bu teminat 17 Aralık 1929 yılında, Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında gerçekle şen protokolünde bir gere ğidir. Bu protokolde, sözle şme taraflarından biri kom şularını ilgilendiren siyasi taahhütlere girerken di ğerinin onayını alacaktır denmektedir. Türkiye’de Milletler Cemiyeti’ne girerken, Sovyetler Birli ği’nin onayını almı ştır.

1934 yılında, Sovyetler Birli ği Milletler Cemiyeti’ne üye oldu ğunda, Tevfik Rü ştü Aras bu konu ile ilgili olarak: “Büyük kom şumuz ve dostumuz Sovyet Rusya’sının da biraz sonra Milletler Cemiyeti’ne girmesi hareketimizdeki isabeti 211 gösterdi. Zaten buraya onunla anla şarak girmi ştik.” diyerek, Milletler Cemiyeti’ne Sovyetler Birli ği’nden habersiz girmediklerini vurgulamı ştır.

209 Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C. II, Ankara 1992, s. 216. 210 Fahir Armao ğlu, 20 Yüzyıl Siyasi Tarihi 1914–1980 , s. 337. 211 Mehmet Gönlübol ve Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dı ş Politikası 1919–1938 , A.K.D.T.Y.K., Ankara 1990, s. 94–95. T. Rü ştü Aras, a.g.e. , s. 107. Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyetine üyeli ği çok uzun sürmemi ştir. 1940 yılında Sovyetler Birli ği’nin Finlandiya’ya saldırması sonucunda 78

Üyeli ğin koşulları ile ilgili pazarlıklar sırasında, Türkiye Milletler Cemiyeti Konseyi’nde daimi üyelik istemi ş ve Sovyetler Birli ği’ni pazarlık konusu yapmı ştır. Buna göre, Türk tarafı yalnızca büyük devletlerin daimi üye olabildiğini ve Sovyetler Birli ği ile iyi ili şkiler içerisinde olan Türkiye’nin daimi üyeli ğinin Ruslar tarafından ho ş görülece ği, sade bir üyeli ğin ise Rusları gücendirece ği belirtilmi ştir.

Sonuç olarak, Türkiye Milletler Cemiyeti’ne girmi ştir fakat geçici üyelik ko şulunu da kabullenmek zorunda kalmı ştır. Türkiye Milletler Cemiyeti’ne girerken, bir taraftan kopacak fırtına öncesinde birtakım tedbirler almak ve özelliklede İngiltere ve Fransa ile ili şkilerini geli ştirmek, di ğer taraftan da Sovyetler Birli ği ile olan iyi ili şkilerini devam ettirmek istemi ştir. Bu sebeple 1930’lu yıllarda imzaladı ğı her antla şmada, Sovyetler Birli ği ile ilgili çekincelerini, imzalamı ş oldu ğu antla şmalara koyma gere ği görmü ştür 212 . Türkiye ile Sovyetler Birli ği’nin, Milletler Cemiyeti’ne girmesine neden olan temel sebeplerden belki de en önemlisi; revizyonist harekete * duyulan tepkidir. Almanya ve İtalya’nın ba şını çekti ği revizyonistler; Avrupa’nın haritasını yeniden çizmeyi hedeflemişlerdir. Avrupa’daki siyasal de ğişim Türkiye içinde Sovyetler Birli ği içinde zorluklarla elde edilen barı ş ortamının yok olması anlamına gelmektedir. Türkiye Avrupa Devletleri ile gerginli ğe yol açan meselelerini çözmü şken, tekrar bir sava şın ortaya çıkmasını ve Avrupa’da var olan düzenin (status quo) bozulmasını istememi ştir.

Sovyetler Birli ği de, Almanya, Japonya gibi Revizyonist Devletlerin faaliyetleri kar şısında eski dü şman Batı emperyalizmiyle tekrar dost olmanın çarelerini aramak mecburiyetinde kalmı ştır 213 . 18 Eylül 1931’de, Japonların Çin’in Mançurya bölgesine saldırması ve bu bölgeyi işgal etmesi kar şısında, Sovyetler Birli ği Uzakdo ğu’daki topraklarının güvenli ğini sa ğlamak amacı ile Japonlarla saldırmazlık antla şması imzalamak istemi ştir. Fakat Japonlar bu iste ği geri çevirmi ştir. Bu da Sovyetler Birli ği’nin Türkiye ve Batı ile olan ili şkilerinin

13 Aralık’ta cemiyetten çıkarılmı ştır. Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyetinden çıkarılması ile ilgili oylamada, Türk delegesi tarafsız kalarak ikili ili şkilere zarar vermek istememi ştir. Bkz: Cevat Açıkalın, “Cevat Açıkalın’ın Anıları: 2. Dünya Sava şı’nın İlk Yılları (1939- 1941)”, Belleten , C. LVI, S. 217, A.K.D.T.Y.K., T.T.K.B., Ankara 1992, s. 1035. 212 Baskın Oran, a.g.e., s. 310–311. * Uluslararası politikada mevcut statükoyu de ğiştirmeye yönelik tutumlar revizyonist hareketler olarak görülmü ştür. I. Dünya Sava şı sonunda olu şan düzenden rahatsız olan ve bu düzeni de ğiştirmeye çalı şan Almanya, İtalya ve Japonya, Revizyonist Devletler olarak adlandırılmı şlardır. 213 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 91. 79

artmasına neden olan önemli bir geli şmedir. 1934 yılında, Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesiyle birlikte Türkiye ile olan ili şkilerinde tekrar bir yakınla şmanın oldu ğu görülmektedir 214 .

Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olmasına etken olan önemli nedenlerden bir di ğeri de cemiyetin u ğramı ş oldu ğu ba şarısızlıklardır. Japonya, Almanya ve İtalya’nın cemiyete olan tutumu kar şısında, barı şsever bir politika izleyen Türkiye Cumhuriyeti’ni, daha sonra da Sovyetler Birli ği’ni bünyesine alarak itibar kazanmak isteyen cemiyet üyeleri, bu amaçlarına ula şamamı şlardır. Revizyonist hareketler kar şısında, Milletler Cemiyeti etkisiz kalmı ş ve en önemli kurulu ş amaçlarından birisi olan silahsızlanma ve sava şı engelleme görevini yerine getirememi ştir. Silahsızlanma konferansı sırasında eşitli ğinin tanınması üzerine, Almanya ilk önce konferanstan daha sonra da Milletler Cemiyeti’nden çekilmi ştir. Japonya ise Almanya’dan çok daha önce Milletler Cemiyeti’nden ayrılmı ştır.

Milletler Cemiyeti’nin di ğer bir hatalı politikası ise hayalî amaçlar pe şinde ko şmasıdır. Silahsızlanma politikası buna örnek gösterilebilir. Bir taraftan askeri açıdan en güçlü devletlerin Milletler Cemiyeti’ ne egemen oldu ğu bir ortam söz konusu iken, di ğer taraftan topyekûn bir silahsızlanmadan bahsedilmektedir. Sovyetler Birli ği ve Türkiye bu politikayı ileride büyük devletler tarafından tehdit altında kalmamak için desteklemi şlerdir.

Birçok açıdan büyük eksiklere sahip Milletler Cemiyeti’ne, Türkiye davet üzerine katılmı ştır. Bu davete Türkiye’nin icabet etmesindeki en önemli neden ise Atatürk’ün “ Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi do ğrultusunda hareket eden, Türk dı ş politikasıdır. Cemiyetin rolünü arttırması için, mutlaka tecavüzcü devlete yaptı ğının yanına kâr kalmayaca ğını bir şekilde göstermesi gerekti ğini ifade eden Atatürk, en buhranlı dönemleri sırasında da Milletler Cemiyeti’ne olan ba ğlılıklarını sürekli olarak yinelemi ştir 215 .

Milletler Cemiyeti’nin bünyesinde bulunan sava şı önleyici tedbirlerdeki eksikliklerin yanı sıra saldırganın tanımlanması ile ilgili sorunlarda bulunmaktadır. Önemli konularda oy birli ği ile karar veren cemiyet, ço ğu zaman bir konu üzerinde

214 Eric J. Zürcher, Modernle şen Türkiye’nin Tarihi , İleti şim Yayınları, İstanbul 1999, s. 293–294. 215 Fahir Armao ğlu, Atatürk ve Milletler Cemiyeti , s. 9–12. 80

uzla şmaya varamamı ştır 216 . Revizyonist ülkelerin saldırgan faaliyetleri kar şısında karar verme yetkisinden yoksun, saldırının me şru olup olmadı ğı konusunda ise kararsız olması, cemiyetin i şlevselli ğini kaybetmesine neden olmu ştur. Saldırganın tarifi, Sovyet Dı şişleri Komiseri Litvinov tarafından 1933 yılında yapılmı ştır. İtaya, İngiltere, Almanya ve Fransa arasında dörtlü bir paktın imzalanması ihtimalinin oldu ğu bir dönemde, gerek Türkiye gerekse Sovyetler Birli ği bu durumdan rahatsız olmu ş ve olası bir saldırı kar şısında saldırganın tarifinin yapılması ihtiyacı ortaya çıkmı ştır. Litvinov’un belirledi ği esaslara göre, a şağıda belirtilen hareketleri yapan ilk devlet saldırgan olarak kabul edilecektir. Buna göre:

“1- Ba şka bir devlete ilk sava ş ilân eden

2- Ba şka bir devlet topra ğını sava ş ilân etmeden istilâ eden

3- Sava ş ilân etmeden, kara, deniz ve hava kuvveleri ile ba şka bir devletin ülkesine, gemilerine veya uçaklarına saldırı;

4- Ba şka bir devletin sahillerini veya limanlarını abluka etmek;

5- Kendi ülkesinde olu şup ba şka bir devlet ülkesini i şgal eden silahlı çeteleri korumak veya istilâya u ğrayan devletin talebine ra ğmen bu gibi çetelerin yardım almalarını yahut himaye görmelerini önlememek,”217 bir devletin saldırgan olarak ilân edilmesi için yeterli görülmü ştür.

Alman ve İtalyan tehdidinin gün geçtikçe artması, Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olmasına sebep olmu ştur. Batılı Devletlerin deste ğini alan Türkiye ve Sovyetler Birli ği, 1939 yılına kadar Milletler Cemiyeti çatısı altında birlikte politikalarını devam ettirmi şlerdir.

b. Balkan Antantı’nın Türk-Sovyet İli şkilerine Etkileri

Revizyonist ülkelerin faaliyetleri kar şısında Türkiye kendisini bir takım önlemler almak zorunda hissetmi ştir. Milletler Cemiyeti’ne üye olduktan sonra Türkiye için en büyük tehdit, İtalya olarak görülmü ştür. O dönemde İtalya sadece Türkiye açısından bir tehdit unsuru olarak görülmemektedir. İtalya 1924 yılında,

216 Harp Akademileri Komutanlı ğı Yayınları, 21. Yüzyıla Girerken Dünya Düzeni , Harp Akademisi Basımevi, İstanbul 2000, s. 7. 217 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 130–131. 81

Yugoslavya’dan baskı yoluyla Fiüme’yi almı ş, 1925 yılında, Yunanistan’ın Korfu adasını bombalamı ştır. 1930 yılında Bulgar Kralı’nın İtalyan prensesiyle evlenmesi ile revizyonist ülkelerin safına geçen Bulgaristan, İtalya’dan aldı ğı destek ile kom şuları Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya ile sorunlar ya şamaya ba şlamı ş, her geçen gün Balkanlarda gerilim artmı ştır.

Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya’nın birbirine yakınla şmasına neden olan bu gerilim sonucunda, bahsi geçen ülkeler arasında bir dizi konferanslar düzenlenmi ş ve nihayetinde 9 Şubat 1934’de, Balkan Antantı kurulmu ştur. Bu mutabakat ile taraflar arasında sıkı bir i şbirli ğinin sa ğlanması amaç edinilmi ştir. Lâkin Avrupa’daki geli şmeler bu i şbirli ğine engel olmu ştur 218 . Antla şma maddelerine bakıldı ğında, ba şta İtalya olmak üzere revizyonist ülkelere kar şı sınırların korunması ve bu amaçta i şbirli ği’nin artırılması ön plândadır.

Balkan Antantı, İtalya’nın Habe şistan’ı i şgal etmesi üzerine, Milletler Cemiyeti ile birlikte davranmı ş, Montrö Bo ğazlar Konferansı’nın toplanmasında da Türkiye’ye destek olmu ştur. Fakat Antant üyesi Yugoslavya’nın 1937’de, Bulgaristan’la bir antla şma yapması görü ş ayrılıklarını su yüzüne çıkarmı ş ve Antant kısa bir süre içerisinde parçalanmı ştır 219 . Küçük devletlerin, büyük devletlerin korkusu gölgesinde gerçekle ştirdi ği bu antant, II. Dünya Sava şı sırasında etkili olamamı ş ve kendili ğinden da ğılmı ştır.

Türkiye’nin önderliğinde kurulan bu antantı Sovyetler Birli ği ho ş kar şılamamı ştır. Sovyetlerin ho şnutsuzlu ğunun temelinde ise Romanya’nın bu antant ile Besarabya üzerinde egemen olma olasılı ğıdır 220 . Balkan Antantı’nın kurulmaması için, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye Büyükelçisi Surits, İsmet İnönü’ye baskı yapmı ş ve bu baskının etkisinde kalan İsmet İnönü’nün antla şmadan vazgeçmesini Atatürk, 7 Şubat 1934 tarihli bir telgrafı ile engellemi ştir. Telgrafta Atatürk, İsmet İnönü’ye hitaben:

“Balkan Paktı’nın esasında Balkan Devletlerinin mü şterek hudutları üzerinde kar şılıklı tekeffül mevzu bahis idi. Misak Balkan Devletlerinin Balkan hudutları

218 Fahir Armao ğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi , s. 339. 219 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylarla Türk Dı ş Politikası, s. 102–106. 220 Sovyet Rusya’nın Romanya Besarabyası’na göz koyması haricinde Slav Bulgaristan’ını da nüfuzu altına almak istemesi, Bulgaristan’ın da Romanya ve Dobruca ile ilgili taleplerinin bulunması Balkan Antantı’nın olu şumunda İtalya’dan sonra etkili olan en belirgin tehdit unsurlarıdır. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m., s. 1036-1038. 82

üzerinde ve ona münhasırdır. İngiltere ve Fransa’da tasviple kar şılanan Balkan Paktının, Rusların tesiri üzerine Türkler tarafından bozulmu ş oldu ğunun şamil manasını elbette takdir buyururusunuz.”221 demektedir.

Sovyet elçisi Suriç’in ısrarı sebebi ile yapılacak bir geri hamlenin, Türkiye’nin vaziyeti ve istikbali ile ilgili akla yanlı ş dü şüncüleri getirebilece ğini İsmet İnönü’ye ikaz eden Atatürk, biran önce antla şmanın gerçekle şmesini istemi ştir. Sovyetler Birli ği, Balkan Antantı’nın Türkiye’nin ba şına i ş açabilece ğini hatta Türkiye ile Sovyetler Birli ği’ni kar şı kar şıya getirebilece ğini Türk tarafına bildirmi ştir. 1934 yılında Litvinov, Moskova’daki Türk Büyükelçisine, Romanya eğer Sovyetler Birli ği’ne saldırırsa bunu fırsat bilen Bulgaristan’da Romanya’ya saldırırsa, Türkiye’nin de Sovyetler Birli ği’nin kar şısında yer alacı ğını, bu sebeple Balkan Antantı’nın Türk-Sovyet ili şkilerine zarar verebilece ğini söylemi ştir.

Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyeti’ ne girerken verdi ği çekinceye benzer bir çekinceyi de Balkan Antantı’na vermi ştir. Çekincede, Sovyetler Birli ği’ne kar şı yöneltilmi ş bir eyleme hiçbir zaman katılmamayı Türk tarafı taahhüt etmiştir 222 . Türkiye’nin bu çekincesi Yunanistan’ın da İtalya konusunda çekince bildirmesine neden olmu ş, İtalya’nın Yunanistan’a saldırması ile birlikte de Antant anlamını yitirmi ştir. Balkan Antantı Türkiye’nin artık sadece kendi dı ş politikasından sorumlu olması anlayı şını da ortadan kaldırmı ştır. Revizyonist ülkelerin Türkiye’ye olan tavırlarında da Balkan Antantı ile birlikte olumsuzluk gözlenmiştir 223 .

Balkan Antantı, İtalyan tehlikesine kar şı olu şturulmu ş olan bir güvenlik çemberi niteli ğindedir. Fakat bu çemberin halkaları olan Romanya, Almanya ile Sovyetler Birli ği arasında kalmı ş bir durumdadır, Türkiye, bir taraftan İtalya’yı dü şünmekte, di ğer taraftan da Sovyetler Birli ği ile ili şkilerini bozmamak istemektedir. Yugoslavya da İtalyan ve Bulgaristan arasında kalmı ş bir vaziyettedir. Aynı şekilde Yunanistan, İtalyan tehdidini ensesinde hissetmektedir. Antanta üye devletlerin bu kaygıları ve diken üzerinde devam ettirdikleri dı ş politikaları, Balkan

221 Cezmi Eraslan, “Türk Basınında Balkan Paktının De ğerlendirilmesi”, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri , İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1996, s. 68. Kâmuran Gürün, a.g.e ., s. 139. 222 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 139. 223 Cemil Koçak, Türk-Alman İli şkileri, s. 108. 83

Antantı’nın imzalanması ile kaybolmamı ş aksine antla şma ile taahhüt ettiklerinden dolayı, yeni sorunlara neden olmu ştur.

c. Sadabat Paktı

Türkiye, Balkan Antantı ile Batısında bir güvenlik çemberi oluştururken, Doğusunda da benzer bir antla şma imzalama ihtiyacı hissetmi ştir. Türkiye Milletler Cemiyeti’ne üye olarak ve Balkan Antantı’na katılarak, Batıdan gelebilecek olan saldırılara kar şı birtakım önlemler almı ştır. Sovyetler Birli ği ile olan iyi ili şkilerde, Türkiye’nin kuzeydo ğu sınırında güvenlik endi şesi ta şımasını gereksiz kılmı ştır. Ama İtalyan’ın Habe şistan’ı i şgal etmesi ile Ortado ğu Devletleri, İtalyan tehdidi altında kalmı ş ve bu tehdide kar şı önlem almak için çe şitli görü şmeler yapmı şlardır.

İtalya’nın Habe şistan’ı i şgalinden önce, 2 Ekim 1935’de Cenevre’de, Türkiye, İran ve Irak arasında üçlü bir antla şma imzalanmı ştır. Ancak İran ve Irak arasındaki anla şmazlıklardan dolayı bu antla şma i şlevselle ştirilememi ştir. Ortado ğu Devletleri ile bir dizi antla şmalar imzalayan Türkiye, 8 Temmuz 1937 tarihinde İran, Irak ve Afganistan ile Tahran’ın Sadabat Sarayında, Sadabat Paktı adını alan antla şmayı imzalamı ştır 224 . Be ş yıl geçerli olması dü şünülen Sadabat Paktı ile taraflar birbirlerinin içi şlerine karı şmamayı, ortak çıkarlarda ve sorunlarda isti şare etmeyi, birbirlerine saldırmamayı ve aralarındaki sorunları Milletler Cemiyeti’nde çözmeyi taahhüt etmi şlerdir 225 .

Sovyetler Birli ği bu paktın düzenleyicisi olarak perde arkasında, İngiltere’nin oldu ğu dü şüncesini benimsemi ştir. Ba ğımsızlı ğı sınırlı olan Irak’ın paktı imzalaması, Rusların bu dü şüncesini haklı çıkarmaktadır 226 . Sonuç olarak Sovyetler Birli ği, Sadabat Paktı’na kar şı bir tepki göstermemi ştir. Paktın Milletler Cemiyeti ile birlikte hareket etmesi ve Sovyetler Birli ği’nin o dönemde Milletler Cemiyeti üyesi olması, ayrıca İtalya’nın Ortado ğu’da ilerleyerek, Sovyetler Birli ği’nin güneyini tehdit etme ihtimalinin olması, Sovyetler Birli ği’nin, pakta tarafsız yakla şmasına neden olmu ştur.

224 Fahir Armao ğlu, 20.Yüzyıl Siyasi Tarihi , s. 346–347. 225 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylarla Türk Dı ş Politikası , s. 107–108. 226 Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih 1919–1939 , Ankara Üniversitesi S.B.F., Yayınları, Ankara 1944, s. 248. 84

Sadabat Paktı’nın kurulması ile Türkiye, Suriye’yi bu bölgede yalnız bırakarak Hatay konusunda avantaj elde etmi ştir. Ayrıca bu pakt, bölgede yo ğun petrol çıkarları olan İngiltere, Amerika ve Afganistan ile ili şkileri bulunan Sovyetler Birli ği’ni memnun etmi ştir 227 .

Revizyonist Devletlerin faaliyetleri kar şısında Türkiye ve Sovyetler Birli ği kendi güvenliklerini sa ğlamaya yönelik birtakım tedbirler almı ştır. Bu tedbirler Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne girmesinde oldu ğu gibi ortak hareket etmesini sa ğlarken, Türkiye’nin Balkan Antantı’na ve Sadabat Paktı’na katılmasında oldu ğu gibi ba ğımsız giri şimler olarak da kar şımıza çıkmaktadır. On iki adayı elinde tutan İtalya’nın, her an Türkiye için bir tehdit olabilece ğini dü şünen Türk devlet adamları, kurtulu şu yapmı ş oldukları bu ittifaklarda aramı şlardır.

D. MONTRÖ BO ĞAZLAR KONFERANSI

Türkiye yakla şan dünya sava şı öncesi birçok antla şma yaparak barı ş politikasını gerçekle ştirmek ve etrafında bir güvenlik çemberi olu şturmak istemi ştir. 27 Eylül 1932 tarihinde, ABD Generali Mac Arthur ile dünya siyasi durumu hakkında görü şürken Atatürk yakla şan sava şla ilgili olarak, 1940–1946 yılları arasında büyük bir sava şın ba şlayabilece ğini ifade etmi ştir. Atatürk bu görü şme sırasında son derece isabetli bir tahminle, sava şın sonunda Fransa ve İngiltere’nin galip gelece ğini ama asıl sava şın galibinin Sovyet Rusya olaca ğından bahsetmi ştir 228 . Atatürk’ün bu görü şü, Türkiye’nin kar şısına kısa süre içerisinde Sovyet tehlikesinin çıkaca ğı anlamına gelmektedir. Muhtemelen Atatürk’ün Sovyetlerle olan dostlu ğun devam ettirilmesini Türk diplomatlarına vasiyet etmesi de bu dü şünceden kaynaklanmı ştır.

Dünya siyasetinde meydana gelen geli şmeleri çok yakından takip eden Türk diplomatları, olası bir sava şı engelleme daha da ziyade, olası bir sava ştan uzak durma gibi bir amaç do ğrultusunda faaliyetlerini sürdürmü ştür. Barı şçı bir politika izleyen Türkiye, Revizyonist Devletlere kar şı açıkça cephe almaktan kaçınmı ş, bir taraftan da kendisini tehdit edebilecek unsurlara kar şı, di ğer ülkelerle antla şmalar

227 Hasan Köni, “ İttifak Politikası ve Barı ş Sistemi”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Ankara 1991, s. 8. 228 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C. II, s. 77–79. 85

imzalayarak bir takım tedbirler almı ştır. Bu tedbirlerin en mühimi, Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne giri şidir. Daha sonra Balkan Antantı ve Sadabat Paktı ile Türkiye, batısında ve doğusunda yer alan devletlerle yakınla şma sa ğlamı ştır. Fakat Türkiye’nin almı ş oldu ğu tüm bu tedbirlere ra ğmen, Bo ğazlar ile ilgili olarak zayıf bir noktası bulunmaktadır.

Aras, 1923 yılında Lozan Konferansı’nda Türk Bo ğazları ile ilgili olarak imzalanan antla şmanın, Türkiye’nin aleyhine i şledi ğini belirtmi ştir 229 . Lozan’da kabul edilen Bo ğazlar ile ilgili antla şmada Türk tarafını en çok rahatsız eden durum, Bo ğazların silahtan arındırılması konusu olmu ştur. 1923 senesinde dünya siyasetine yön veren ülkeler, barı şı kurma çabası içine girmi ş ve buna paralel olarak silahsızlanma politikasını izlemi şlerdir. O dönemde, Bo ğazlarla ilgili açık bir tehdit yoktur. Türkiye’nin Bo ğazlar ile ilgili olarak çekindiği ve tehlikeli gördü ğü Ruslar Türklerle iyi ili şkiler kurmu ş, bu iyi ili şkiler sonraki dönemlerde de bazı pürüzler çıksa da devam etmi ştir.

Türkiye’nin egemenlik anlayı şına ters dü şmesine ra ğmen, Türk diplomatları, Milletler Cemiyeti ve dört büyük devletin Bo ğazların güvenli ğini sa ğlamaya yönelik garanti vermesi üzerine, Bo ğazların silahsızlandırılmasını kabul etmi ştir. Ancak 1936 yılına gelindi ğinde, dünya siyaseti büyük ölçüde de ğişmi ştir. İş te bu de ğişiklikler kar şısında Türkiye; Bo ğazların kendi ba şına bir sorun açabilece ği dü şüncesi ile ilgili devletlere, Bo ğazlarla ilgili yeni bir düzenleme yapmayı teklif etmi ştir.

1. Montrö Bo ğazlar Konferansı’nın Gerekçeleri

Türkiye’nin, Lozan’da belirlenen Bo ğazlar rejimi ile ilgili olarak duydu ğu kaygıların ba şında, dünya siyasetinde meydana gelen de ğişiklikler ve bu de ğişiklikler kar şısında Bo ğazların güvenli ği ile ilgili alınan tedbirlerin yetersiz kalması bulunmaktadır. Lozan Konferansı’nda, Bo ğazların güvenli ği ile ilgili verilen teminatlar, Milletler Cemiyeti’nin yetersizli ği ve teminatı veren dört büyük devletten ikisi olan İtalya ve Japonya’nın saldırgan politikaları kar şısında geçersiz kalmı ştır 230 . Olu şan yeni duruma uygun bir Bo ğazlar rejimi belirlemek için Türk devlet adamları

229 Tevfik Rü ştü Aras, a.g.e., s. 98-100. 230 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 66-67. 86

çe şitli te şebbüslerde bulunmu ştur. Lozan’da kabul edilen Bo ğazlar rejiminin eksiklikleri de Türkiye’nin kaygılarını arttırmı ştır. Lozan’da sadece Türkiye’nin sava şan taraf oldu ğu ya da tarafsız kaldı ğı durumlarla ilgili kararlar alınmı ştır. Sava ş tehlikesi altında kalan Türkiye’nin kendini müdafaa hakkından hiç bahsedilmemi ştir. Montrö Konferansı öncesi defalarca ani saldırılara şahit olan Türkiye, böyle bir saldırının kendisine gelmesi kar şısında tamamen çaresiz kalacaktır. Saldırgan ülkenin Bo ğazlardan geçmesini engelleyecek sistemin çalı şması ve tehlikeyi zamanında önlemesi ihtimali yok denecek kadar azdır 231 .

Montrö Konferansı’nın düzenlenmesinden bir yıl önce Almanya zorunlu askerlik hizmeti sisteminin yeniden kuruldu ğunu ilân etmi ştir. Hemen arkasından Almanya; Fransa, Hollanda ve Belçika ile sınır bölgesi olan Ren’in, Versay Antla şması’nda belirtilen statüsünü tanımadı ğını ilân ederek, bu bölgeyi silahlandırmı ştır. Almanlar 1935 yılında, Versay Antla şması ile Fransa’ya bırakılan Saar Bölgesini de halkın iste ği do ğrultusunda geri almı ştır. 1935 yılında, İtalya’nın Habe şistan’ı i şgal etmesi ve bu i şgal hareketine Almanya’nın destek vermesi Türkiye’nin, İngiltere ve Sovyetler Birli ği’ne daha da yakınla şmasını sa ğlamı ştır 232 . Türkiye, Avrupa’da meydana gelen bu geli şmeler kar şısında bir taraftan kendisini sa ğlama alarak olası bir çatı şmadan uzak durmak, di ğer taraftan da iyi ili şkiler içerisinde bulundu ğu anti-Revizyonist Devletlerin politikalarını anlamak için çabalamaktadır.

7 Ocak 1935 günü, Fransa ve İtalya arasında bir antla şmanın imzalanması ile Fransa’nın Habe şistan üzerinde İtalya’ya hareket serbestli ği vermesi ve Almanya’nın da içinde olaca ğı bir antla şma imzalama gayretleri içerisinde olması, Türkiye’yi tedirgin etmi ştir. Almanya’nın hızla silahlanması ve Versay Antla şması’nı tanımaması kar şısında, Milletler Cemiyeti ise sadece olup bitenleri kınamakla yetinmi ştir 233 . Almanya ve İtalya’nın faaliyetleri kar şısında, Türkiye Batılı Devletlerin çekingen kaldı ğını görmü ş ve önlem almak ihtiyacı hissetmi ştir.

Atatürk’ün, “Sovyetleri Almanlar, Türkiye’yi İtalyanlar tehdit etmektedir ” dü şüncesi, 1935 yılına gelindi ğinde de ğişmi ştir. Almanya’nın hızlı ilerleyi şi

231 A.g.e ., s. 67. 232 Cemil Koçak, a.g.e ., s. 108–112. 233 A.Suat Bilge, a.g.e ., s. 114. 87

kar şısında Türkiye, İtalya kadar olmasa da, Almanya’nın da kendisi için bir tehdit oldu ğunu anlamı ştır. Fakat Sovyet yetkililer buna inanmamı ş, Türk-Alman ili şkilerinin özellikle ekonomik açıdan iyi olmasından dolayı iki tarafın birbirine dü şmanca hareket etmeyece ğini belirtmi şlerdir 234 .

Hâlbuki Koçak, Nazi Almanya’sının Türkiye gibi ülkelerle ittifak kurmayı dü şünmedi ğini hatta bu tip ittifakların Almanya’ya faydasından çok zararının dokundu ğu dü şüncesinde oldu ğunu belirtmi ştir. Almanya ticari ili şkilerinden dolayı Türkiye’ye kar şı bir cephe almamı ştır. Ama Balkan Antantı gibi Türkiye’nin kurmu ş oldu ğu ittifaklardan da rahatsız olmu ştur 235 .

Montrö Konferansı öncesinde Türkiye ve Sovyetler Birli ği, Revizyonist Devletlerin faaliyetlerinden dolayı dı ş politikada ortak bir tutum sergilemi şlerdir. 1935 yılında, Sovyetler Birli ği, Almanya’nın kendisine saldıraca ğı dü şüncesini ta şımaktadır. Bu saldırıyı gerçekle ştirirken de muhtemelen İtalyanlarla birlik olup Rusya’yı çember içine alacaklardır 236 . Rusların bu dü şüncesi Türklerle yakınla şmasını sa ğlamı ştır. Çünkü 1935 yılında, Türkiye için de en büyük tehdit İtalya olarak gözükmektedir. 1936 yılında, İtalya’nın, Türk sahillerine yakın olan Oniki Ada’yı özellikle’de Leros adasını tahkim etmesi, Türkiye’nin endi şelerini daha da arttırmı ştır 237 . Sonuç olarak Türkiye ve Sovyetler Birli ği, Almanya ve İtalya’ya yönelik güvenlik kaygılarından dolayı dı ş politikada birlikte hareket etmi şlerdir. Bu birliktelik aynı zamanda Milletler Cemiyeti çatısı altında oldu ğundan ve Batılı Devletlerin de deste ğini aldı ğından, sa ğlam bir zemine sahiptir.

Millî Mücadele yıllarında, Bol şevikler ve Türkler arasında emperyalist Batı Devletlerine kar şı ortak bir mücadele söz konusu olmu ştur. 1934 yılında, ortaklık hala devam etmektedir. Fakat dü şmanın adı de ğişmi ş, Almanya ve İtalya olmu ştur. Bu dönemde Türk-Sovyet menfaatleri birçok konuda bulu şmaktadır. Alman tehdidi Rusya’yı, İtalyan tehdidi de Türkiye’yi birbirine yakınla ştırmı ştır.

II. Dünya Sava şı öncesinde siyasal durum sürekli olarak de ğişmekte ve her de ğişiklik sonucunda, ülkeler arasında var olan ili şkilerde yeni boyutlar

234 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 105–106. 235 Cemil Koçak, a.g.e ., s. 99–107. 236 A.g.e ., s. 113. 237 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylarla Türk Dı ş Politikası , s. 111. 88

kazanmaktadır. Bir benzetme yapmak gerekirse, 1930–1939 yılları arasında Avrupa Devletleri “her koyun kendi baca ğından asılır ” misali kendi dertlerine dü şmü ştür.

Türkiye Montrö Konferansı ile Bo ğazlarda yeni düzenlemelerin yapılmasını talep etti ğinde, Rusları gücendirmemek için, Balkanların olası bir Alman istilâsı altında kalması durumunda Sovyetler Birli ği’ne, Bo ğazların ortak savunulmasına yönelik bir antla şma teklif etmi ştir. Tevfik Rü ştü Aras’a ait olan bu teklif, Rusların Bo ğazlara egemen olması anlamına geldi ğinden son derece sakıncalı bulunmu ştur 238 .

Bo ğazlar konusu, Sovyetler Birli ği açısından hiçbir şekilde göz ardı edilmeyecek, edilemeyecek bir konudur. Rusların Boğazlarla ilgili istekleri Renovin’in de belirtti ği gibi, co ğrafi şartlardan kaynaklanmaktadır. Akdeniz’e ve ılık denizlere çıkma arzusu herhangi bir Rus Hükümeti için geçici bir amaç de ğildir. Co ğrafi şartlar de ğişmedikçe, Bo ğazlara ilgili Rus dü şüncelerinin de de ğişmesi Renovin’e göre mümkün gözükmemektedir 239 .

Ruslar bu dü şüncede iken Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras’ın bu türlü çıkı şları, Atatürk tarafından tepkiyle kar şılanmı ştır. Atatürk yakla şan sava ş öncesinde olu şmakta olan hassas dengeyi bozmamak istemi ştir. Atatürk, Avrupa’daki hassas denge ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmı ştır 240 :

“Almanya’nın, İngiltere ve Rusya hariç olmak üzere, Avrupa kıtasını i şgal edebilecek bir orduyu kısa bir zamanda te şkil edebilece ğini… Fransa’nın kuvvetli bir ordu yaratmak için lazım gelen hassaları artık kaybetti ğini ve İngiltere’nin adalarını müdafaa etmek için artık Fransa’ya güvenemeyece ğini söylemi ştir.” Atatürk, ayrıca Mussolini’nin kendisini Sezar gibi gördü ğünü ve muhtemelen çıkacak olan sava şta yer alaca ğını da belirtmi ştir.

Sovyetler Birli ği ile ilgili olarak ise İsmet İnönü görü şlerini şu şekilde açıklamaktadır 241 :

“Nazi Almanya’sı ile Sovyet Rusya arasında, açık bir çatı şma göz önündeydi. İtalya Nazilerle birle şmi şti. Ve her ikisi açıktan, Sovyetler ve Batı âleminin kar şısındaydılar. Bu çatı şma iki saf halinde olacaktı. Biz, Batı âlemi ile birlikte

238 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 111. 239 Cemil Bilsel, Sovyet Rusya-Türk Notaları , İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1948, s. 14–15. 240 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam 1938–1950 , C. II, Remzi Kitapevi, İstanbul 2000, s. 85. 241 A.g.e ., s. 105–106. 89

bulunmalıydık. Ve Batı âlemi, ben Cumhur reisi oldu ğum zaman, Sovyetlerle yakın bir kader yoluna, hemen hemen girmi şlerdi. Biz, gelecek sava şta, bu grupla yakın bulunmalıydık. Yani onlarla ittifaklar dü şünmeliydik…”

Türkiye, Batı-Sovyet ittifakı içerisinde yer almayı kendi menfaati açısından uygun görmü ştür. Ama daha sonraki dönemlerde ya şanılan geli şmeler, Türkiye’nin güvenlik kaygılarının bu ittifaka girmekle sona ermedi ğini göstermi ştir. Sonuç olarak Türkiye 1936 yılında, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birli ği’nin olu şturdu ğu blokta yer almayı “ en az zararlı” durum olarak görmü ştür. Avrupa’nın hızla de ğişen siyasal yapısı kar şısında Tevfik Rü ştü Aras’ın Atatürk’e, Lozan’da kabul edilen, Bo ğazlar Sözle şmesi’nin askeri sınırlamalarını kaldırmak istedi ğini söylemesi, Atatürk’ün tepkisine neden olmu ştur. Atatürk bu tarz hassas konularda bir anda karar verilemeyece ğine dair olarak şunları söylemi ştir 242 :

“Biz böyle bir adım attıktan sonra bir daha geri dönemeyiz, bu yüzden çok acı akıbetlerde do ğabilir, millet o vakit senin kafanı da koparır, fakat faydası olmaz. Bunu için git, tekrar dü şün, e ğer en küçük bir tereddüdün varsa, bu te şebbüsten bana bir daha bahsetme. Bende seni böyle bir teklifte bulunmamı ş sayarım.”

Bu tepki kar şısında Aras konuyu tekrar hükümete götürmü ş, konu incelenmi ş ve teklifin yenilenmesi kararla ştırılmı ştır. De ğerlendirmenin yapıldı ğını gören Atatürk, Avrupa’nın siyasal durumunun bu te şebbüs için uygun oldu ğunu ifade ederek görü şmelerin ba şlamasına onay vermi ştir 243 .

Montrö Konferansı öncesi Atatürk’ün kaygıları ile di ğer Türk diplomatlarının kaygıları benzerlik göstermektedir. Genel olarak Türk tarafında hâkim olan dü şünce, muhtemel bir sava şın içerisine girmemek için gerekli olan ko şulların biran önce sa ğlanmasına yöneliktir.

2. Montrö Konferansı’nda Türk-Sovyet Anla şmazlıkları

Konferans öncesinde Türk-Sovyet ili şkilerinde zaten var olan bir gerginlik söz konusudur. İtalyan tehlikesine kar şı Türkiye’nin dost olarak bildi ği Sovyetler Birli ği, İtalya’yı destekleyen Fransa ile bir antla şma imzalamı ş ve bu antla şmayı

242 A. Suat Bilge, “Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Türk Atlantik Antla şması Derne ği, Ankara 1981, s. 1. 243 A.g.e ., s. 2. 90

Türkiye’ye de bildirmemi ştir. Sovyetler Birli ği ise Türkiye’nin her geçen gün İngiltere’ye daha da yakınla şmasından rahatsız olmu ştur. Fakat bu gerginlik ikili ili şkilerin bozulmasına yol açacak mahiyette de ğildir.

Nitekim Bo ğazlarla ilgili olarak Türkiye’nin de ğişiklik yapma iste ğine ba şlangıçta, Sovyetler Birli ği dı şında destek veren ülkede yoktur. Almanya’nın sessiz kaldı ğı, İtalya’nın ise tepki gösterdi ği de ğişiklik konusuna, anti-Revizyonist Devletler, Almanya ve İtalya’nın yapmak istedikleri de ğişikliklere örnek te şkil edebilece ği dü şüncesi ile kar şı çıkmı şlardır 244 .

1933 yılında yapılan silahsızlanma konferansında, ilk kez Türk tarafından gelen bu de ğişiklik talebi sık sık gündeme getirilmi şse de, ancak 1936 yılında görü şülmesi kabul edilmi ştir. Bo ğazlar Meselesi’nin tekrar gündeme gelmesi, Lozan Konferansı’nda oldu ğu gibi tekrar İngiliz-Rus anla şmazlıklarını su yüzüne çıkarmı ştır. İngiltere 1935 yılında, Türkiye ile yaptı ğı antla şma sonucunda ili şkilerini geli ştirmi ş ve Türkiye’nin müzakere yolu ile antla şmaların hiçe sayıldı ğı bir dönemde, Bo ğazlarla ilgili de ğişiklik talebini olumlu kar şılamı ştır 245 .

Türkiye’nin 10 Nisan 1936 tarihli notası ile Lozan Bo ğazlar Sözle şmesine taraf olan Bulgaristan, İngiltere, Yunanistan, İtalya, Japonya, Romanya, Sovyetler Birli ği ve Yugoslavya gibi ülkeler kısa süre içerisinde toplanacak olan konferansa davet edilmi şlerdir. İtalya haricinde, di ğer ülkeler 22 Haziran 1936’da, toplanmı ş ve görü şmeler bir gün sonra ba şlamı ştır 246 .

Sovyet Hükümeti, Türkiye’nin daveti üzerine 16 Nisan 1936 tarihinde, Montrö Konferansı’nda izleyece ği politikayı bir nota ile bildirmi ştir. Bu notada:

“Sovyetler Birli ği Hükümeti, Boğazlar rejimi meselesi hakkındaki fikrini müteaddit vesilelerle ve tam bir vuzuh ile bildirmi ştir. Mezkûr hükümet, daima bu bölgede Türkiye’nin hâkimiyetini tamamen muhafaza etmek lazım oldu ğu ve bu hâkimiyetin bo ğazlarda barı şın ve huzurun muhafazası için elzem bir şart oldu ğu kanaatinde bulunmu ştur. Bu prensip Türk-Sovyet muahedeleriyle teyit edilmi ş ve Sovyet Heyeti Murahhassısının 1922/23’de Lozan Konferansı’nda yaptı ğı tekliflere de esas te şkil etmi ştir. Sovyet Hükümeti’nin Boğazlar rejimi meselesi hakkındaki

244 Mehmet Gönlübol ve Di ğerleri, Olaylara Türk Dı ş Politikası , s. 120–121. 245 Fahir Armao ğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi , s. 344. 246 Baskın Oran, a.g.e ., s. 372. 91

nokta-i nazarından hiçbir de ğişiklik vuku bulmamı ştır.”247 denilmektedir. Oysa 1923 yılındaki Sovyetler Birli ği ile 1936 yılındaki Sovyetler Birli ği aynı de ğildir. Sovyetler Birli ği belki menfaatleri açısından Türkiye ile benzer dü şüncelere sahiptir ama beklenti olarak 1923 yılı Sovyetler Birli ği’ne oranla çok farklı dü şüncelere sahiptir.

Sovyetler Birli ği bu farklılı ğı Montrö Konferansı ba şlamadan, konferansa davet edilen Romanya kar şısında izledi ği politika ile göstermi ştir. Romanya Dı şişleri Bakanı Titulescu, konferansa ancak Romanya toprakları ile ilgili bir de ğişiklik talebi olmayacak ise katılacaklarını belirtmi ş, Sovyetler Birli ği ise Romanya’nın davet edilmesi ile Baserabya sınırının kabul edilece ği konusundaki endi şelerini bildirmi ştir. Türkiye iki ülkeye de, istekleri do ğrultusunda garantiler vermi ştir 248 .

Konferansın çalı şmaları sırasında, Türkiye, İngiltere, SSCB ve Fransa yeni rejim ile ilgili çe şitli tezler ortaya koymu şlardır. De ğişiklik talebi Türkiye’den geldi ği için esas olarak Türkiye’nin Bo ğazlar ile ilgili tasarladı ğı projeye öncelik verilmi ştir.

Türk Projesi temel olarak Lozan Bo ğazlar Sözle şmesi’nde yer alan Bo ğazların askerden arındırılması hükmünün kaldırılması ve sava ş gemileri haricinde di ğer tüm gemilerin, her ko şulda geçi şine izin verilmesi esaslarına dayanmaktadır. Fakat Türk projesinin asıl de ğişiklik önerdi ği husus, Türkiye’nin sava şa dâhil oldu ğu durumla alâkalıdır. Türkiye sava şan bir taraf ise, Bo ğazlardan geçi ş esaslarını arzuladı ğı şekilde düzenlemek ve Bo ğazlardan geçecek olan sava ş gemilerini kendi deniz kuvvetlerini esas alarak sınırlandırmak istemi ştir 249 .

Konferansa katılan heyetlerin ço ğunlu ğu Türk projesini be ğenmi ştir. Proje ile ilgili en çarpıcı açıklamalardan birisini ise Litvinov yapmı ştır. Litvinov Türk projesi ile ilgili olarak şunları söylemektedir 250 :

“…Tarafsız ve liberal bir ruh ile hazırlanmı ş olan bu dikkat çekici vesika… Bu ruh, projeyi hazırlayanları, yalnız Türkiye’nin de ğil, aynı zamanda Karadeniz Devletlerinin de güvenliklerini hesaba katma ğa sevk etmi ştir.”

247 Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası , C.II, s. 293–294. 248 Murat Tuncer Tunç, 1923–1953 Yılları Arasında Türkiye-Sovyetler Birli ği İli şkileri , H.Ü.Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1993, s. 187. 249 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 69–72. 250 A.g.e ., s. 73. 92

Atatürk’te, Bo ğazlar ile ilgili dü şüncelerini 10 Temmuz 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinin ba şyazısında şu şekilde açıklamı ştır 251 :

“Bo ğazlar ve Bo ğaz suları, Türk’ün tam hâkimiyet ve istiklâlinin ifadesidir. Orada yalnız Türk hâkimiyeti kayıtsız ve şartsız cari olacaktır. Fakat Türkiye o kadar modern zihniyette içtimai bir topluluktur ki, medeni, insani ve ticari âleme kapılarını kapalı tutmak gibi bir dü şünceden uzak ve yüksektir. Ancak Türkiye’nin bu yüksek insaniyetinin tanınmı ş oldu ğunu görmek ister ve tanıyanların bunu bir formülle ifade eylemelerine intizar eyleriz. Yoksa Türkiye’nin evinin, hareminin kapıları olan Bo ğazlarda, her isteyen istedi ği gibi geçebilmek hakkını elde etmek yoluna giderse, işte o zaman Bo ğazlar meselesi tam hallolunmu ştur. Şu şekilde: Bu takdirde Türkiye derki, kapılarım kapalıdır, istedi ğime, istedi ğim gibi açarım ve buna muktedirim.”

Atatürk’ün açıklaması tamamen Türk egemenli ğine dayanan bir rejimden yanadır. Fakat Montrö Konferansı daha de ğişik bir ortamda gerçekle şmi ştir. Sovyetler Birli ği, Bo ğazları Karadeniz’e kıyısı bulunmayan ülkelerin sava ş gemilerine tamamen kapatmak istemi ş, kendi sava ş gemilerinin Akdeniz’e ko şulsuz bir şekilde çıkabilmesi gerekti ğini ifade etmi ştir.

Sovyetlerin Bo ğazlar konusunda Türkiye üzerinde kurmu ş oldu ğu baskı, Türk tarafında olumsuz kar şılanmı ştır. Türkiye Sovyetler Birli ği’nin isteklerinin gerçekle şmesi için gerekirse, Montrö Konferansı’ndan sonra ikili bir antla şma imzalanabilece ğini ifade etmi ştir. Sovyetler Birli ği’nin bu kadar baskı yapması Türk projesinde yer alan sava ş gemileri ile ilgili sınırlandırmalardan kaynaklanmaktadır. Karadeniz’de en büyük deniz gücüne sahip olan Sovyetler Birli ği, bu kısıtlamanın kendi aleyhine oldu ğu dü şüncesindedir ve Türkiye’nin, Karadeniz’de Rusların güçlenmesini istemedikleri sonucuna varmı ştır 252 . Ruslar ayrıca, Montrö Konferansı ile Bo ğazlar üzerinde sadece Türkiye’nin egemen olması dü şüncesine de kar şı çıkmı ştır.

Karadeniz’e hapis olma kaygılarını sürekli yenileyerek, Bo ğazlarla ilgili taleplerini artıran Sovyet Heyeti kar şısında, Türkiye çok zor anlar ya şamı ştır. Ya şanan zorluklarla ilgili olarak İsmet İnönü, Aras’a bir telgrafla dü şüncelerini açıklamı ştır. İnönü’ye göre, İngiltere’nin geçi şler konusunda fazla ısrarcı olmaması

251 A. Suat Bilge, a.g.m ., s. 2. 252 A. Suat Bilge, Güç Kom şuluk , s. 116–117. 93

ve İngiltere gibi geçi ş serbestîsi üzerinde ısrar edecek olan İtalya’nın görü şmelere katılmaması, Ruslara Bo ğazlarla ilgili her istediklerini gerçekle ştirebilme fırsatı vermi ştir.

Sovyetler Birli ği Bo ğazlardan sava ş gemilerinin geçi şi ile ilgili kısıtlamaları ele ştirirken, Türkiye’nin Bo ğazlar konusunda tek söz sahibi devlet olmasına kar şı çıkmı ştır. Bu konuyla ilgili olarak Litvinov’un: “Karadeniz’e sahili olan bir devletin sava şa girmesi durumunda Bo ğazlardaki geçi şin en iyi dostumuz bile olsa sadece Türkiye’nin elinde olmasından ho şlanmayız ” demesi, Türk-Sovyet ili şkilerindeki dostlu ğun yerini güvensizlik duygularına bıraktı ğının göstergesi olmu ştur 253 .

İngiltere Sovyetler Birli ği’nin aksine Bo ğazlardan geçi şte, Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerle olmayanlar arasında mutlak e şitli ğin olması dü şüncesindedir. Bunun için en önemli gerekçelerinden biri, Sovyetler Birli ği’nin Karadeniz’de ve Do ğu Akdeniz’de kısa bir süre içerisinde en büyük kuvvet olması ihtimali, di ğeri ise Romanya’nın Sovyetler Birli ği kar şısında yalnız kalması ihtimalidir. İngilizler geçi ş serbestîsi prensibini kabul etmekle birlikte, bu geçi şin bazı hallerde bir komisyon tarafından belirlenmesinden yana olmu şlardır.

Konferans sırasında, Bo ğazlar Komisyonu konusunda, İngiltere’nin ısrarcı tutumu kar şısında, Türk tarafı projesinde çe şitli de ğişiklikler yapmı ştır. Bu de ğişiklikler daha çok Rusların tepkisine neden olmu ş ve Ruslar, Türkiye’nin İngiltere ile gizli antla şmalar yaptı ğını ileri sürerek Türkiye’yi suçlamı şlardır. 2 Temmuz 1936 tarihli, Pravda gazetesi, “Montrö Konferansı ” adlı yazısında bu konu ile ilgili olarak Türkiye hakkında şunları yazmaktadır 254 :

“Türk teklifinin kendisiyle dostane münasebetlerde bulunan ve Türkiye’nin menfaatlerini gözeten Sovyet Rusya’nın menfaatlerini gere ği kadar gözetmedi ği aşikârdır. Şurası da aşikârdır ki, Türkiye’nin bu hareketinde Sovyet Rusya’ya muhalif bazı cereyanların Türk politikası üzerinde yaptıkları tesirler gözükmektedir. Türkiye’nin, Montrö Konferansı’nda takındı ğı tavrın, her iki memleket arasında uzun zamandan beri mevcut olan münasebetlerden beklenecek kadar Rusya’ya kar şı dostane olmadı ğını teessürle kaydetmek mecburiyetindeyiz.”

253 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 150–152. 254 Rıfkı Salim Burçak, Moskova Görü şmeleri ve Dı ş Politikamız Üzerindeki Tesirleri , Gazi Üniversitesi Yayınları, Ankara 1983, s. 18–19. 94

Türkiye Montrö Konferansı öncesi ya şanabilecek İngiliz-Sovyet anla şmazlıklarından çekinirken, konferans sırasında en yakın dostu olarak gördükleri Sovyetler Birli ği ile u ğra şmak zorunda kalmı ştır. 27 Haziran 1936’da, Litvinov ile İngiltere Dı şişleri Bakanı A. Eden’in geçi şler konusunda anla şması, Türkiye üzerindeki Rus baskısını daha da arttırmı ştır.

Rus istekleri kar şısında İngiltere ile yakınla şan Türkiye’nin temel amacı, Bo ğazların silahsızlandırılması ile ilgili hükmü de ğiştirmek oldu ğundan geçi şlerle ilgili konularda Ruslara çe şitli tavizler verilmesi uygun görülmü ştür. Ancak Bo ğazlardan, Sovyet sava ş gemileri için verilecek olan bir tavizin ileride Türkiye’nin kafasını a ğrıtabilecek sorunların çıkmasına neden olması büyük bir olasılıktır. Buna ra ğmen Türkiye bir süre sonra Rus gemilerinin Bo ğazlardan geçerken uyması gereken izin kuralı ve tonaj sınırlandırmasını kaldırmı ştır. Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazların ortak savunması ile ilgili teklifleri kar şısında ise, Türkiye’nin İngilizlere bu konuyu danı şması ve bu olayın Ruslar tarafından duyulması, Türk-Sovyet ili şkilerinin gerilmesine neden olmu ştur 255 .

Konferans sırasında Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne kar şı tavır takınmasına neden olan en önemli olay, Sovyet yetkililerinin Bo ğazları birlikte savunma teklifidir. Türk diplomatların Montrö Konferansı’nı düzenlemelerindeki temel amaçlarından biride Türkiye’nin egemenlik hakkına uymayan Bo ğazlar Komisyonun kaldırılmasıdır. Ama Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazları ortak savunma fikri ile Bo ğazlar Komisyonu arasında da pek fark bulunmamaktadır. Bu nedenle Türkiye bu isteğe kar şı çıkmı ştır.

Sovyet yetkililerinin Bo ğazları ortak savunma teklifinin altında, Türkiye’nin Almanya ile yakınla şması endi şesi bulunmaktadır. Bununla ilgili olarak Aras, Ankara’da bulunan bir Alman Heyeti’nin Bo ğazların tahkimatı ile ilgilendi ğini duyunca, Litvinov’un endi şelendi ğinden bahsetmi ştir 256 . Rus diplomatların, Türk- Alman yakınla şması hakkındaki dü şünceleri ve endi şeleri tamamen yersiz de ğildir. 5 Aralık 1935’de Türkiye, Alman deniz subaylarından Bo ğazların tahkimatı konusunda bilgi almı ştır. Almanlar, Montrö Konferansı ile her ne kadar ilgilenmiyor gibi gözükseler de Rus donanmasının Akdeniz’e açılarak, Fransa ile birle şmesi ihtimali

255 Ra şit Tacibayev , a.g.e ., s. 115–117. 256 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri, s. 150–154. 95

kar şısında konferansa bir gözlemci göndermeyi uygun bulmu ştur. Türk yetkililer Bo ğazların korunmasında Almanların fikirlerini almı ştır ama Almanya ile ortak bir tahkimat mevzubahis de ğildir. Nitekim aynı durum Sovyetler için de geçerlidir. 2 milyon dolarlık krediyi Türkiye’ye vermeyen Rusların, Bo ğazların silahlandırılması için gereken parayı da vermeyece ği apaçık ortadadır.

Olası bir İtalyan saldırısında Ruslar ve di ğer Karadeniz Devletleri ile yapılacak olan bir paktın, Türkiye’yi koruyamayaca ğı anlayı şı Türk diplomatlarının genel görü şüdür. Türkiye’nin Sovyetlerle yapılacak bir antla şmadan çekinmesinin temelinde ise, bu antla şmanın di ğer devletler tarafından ho ş kar şılanmayaca ğı ve Türkiye’nin Avrupa’daki olu şan cephelerden birisine kaçınılmaz bir şekilde ba ğlanaca ğı dü şüncesi vardır 257 .

Montrö Konferansı, Türk-Sovyet ili şkileri açısından bir yol ayrımı olarak kabul edilebilir. 1923–1936 yılları arasında Türkiye ve Sovyetler Birli ği kendi içlerinde kar şılıklı olarak birbirlerinden kaynaklanan meselelerle uğra şmak zorunda kalmı ş olsa da dı ş politika ile ilgili konularda birlikte hareket etmi şlerdir. Fakat Montrö Konferansı’nda Türkiye, Sovyetler Birli ği’nin, kaygılar üzerine kurulmu ş olan Türk dostlu ğuyla yetinmedi ğini görmü ş ve İngiltere ile olan ili şkilerini arttırma uğra şı içerisine girmi ştir. Aras 6 Temmuzda 1936’da, çekmi ş oldu ğu bir telgrafta, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye Büyükelçisi Karahan’la görü şürken, “ tek taraflı bir ba ğlılı ğın” kesinlikle kabul edilemeyece ğinden bahsetmi ş ve Rusya’nın e ğer Türk dostlu ğuna bir tekme atma dü şüncesi varsa, aynı şekilde kar şılık görece ğini belirtmi ştir 258 .

Yol ayrımının temel nedeni, güçlenen Sovyetler Birli ği’nin “tek ülkede sosyalizm” anlayı şı do ğrultusunda, gücüne güç katacak ve savunmasını sa ğlayacak uydu devletler elde etme faaliyetlerine giri şmesidir. Türkiye’yi de kendi güvenlik bölgesi içerisinde gören Sovyetler Birli ği amacına ula şmak için Türkiye’deki komünist faaliyetleri desteklemi ştir. Lâkin Türk Hükümeti’nin komünist faaliyetlere kar şı aldı ğı sert tedbirler kar şısında ba şarılı olamayan Sovyetler Birli ği bu defa Türkiye’yi ba şka bir şekilde kendisine ba ğlamak istemi ştir. Montrö Konferansı, Sovyetlerin amaçlarını gerçekle ştirmek için kaçırılmayacak bir fırsat olmu ştur.

257 M. Tuncer Tunç, a.g.e ., s. 200–204. 258 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 155. 96

Türkiye kendisi ile aynı menfaatlere sahip oldu ğunu dü şündü ğü Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazları korumayı teklif etmesi kar şısında şaşkınlı ğa u ğramı ştır. İlginçtir ki, Sovyetler Birli ği’nin gücü sadece Türk Bo ğazlarını korumakla sınırlandırılmıştır. Türk diplomatların e ğer Boğazlarda ortak bir savunma söz konusu olacaksa, bu tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde olmalıdır, bunun içinde iki ülke arasında bir ittifak antla şması yapılabilir dü şüncesine Ruslar sıcak bakmamı ştır.

Yol ayrımının bir di ğer göstergesi ise konferans sonrasında, Litvinov’un Aras’ı tebrik etmemesidir. Büyükelçi Karahan’da bir kutlama mesajı yollamı ştır. Ancak Karahan tepkisini Aras’ın Türkiye’ye dönmesinden daha önce, Türkiye’yi terk ederek göstermek istemi ştir 259 .

Montrö Konferansı’nda geli şen olaylara, Sovyetlerin gözü ile bakıldı ğında olup bitenlerden dolayı sorumlu olan taraf Türkiye’dir. Türkiye’nin, Montrö’deki tavrından memnun olmayan Rus yetkililer, bu durumu açıklamaktan da çekinmemi ştir. Sovyet elçisi Karahan bu konuda şu açıklamayı yapmı ştır 260 :

“E ğer Aras bize açıkça ben paktan çekiniyorum, çünkü İngiltere ile ili şkimizi bozabilir dese, biz böyle bir kararı do ğru ve yanlı ş olarak algılayabilirdik; ama böyle bir açıklık ve samimilik bizim ili şkilerimize uygun gelirdi ve şimdiki a ğır vaziyete yol açmayabilirdi… Türkiye’nin, İngiltere’nin yanında olması SSCB’yi hiç kaygılandırmaz ve Sovyetler Birli ği Türkiye’yi İngiltere’den uzakla ştıracak emellerden kaçınmaktadır… Türkiye’nin Türk-Sovyet ili şkilerinde üçüncü bir ülkeyi hakem olarak görmemesi ve bunu Sovyetlerden saklamaması gerekir.”

Sovyet Büyükelçisi Karahan, Türkiye’yi gizli ittifaklar yapmakla ve samimiyetsizlikle itham ederken, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’den habersiz yapmı ş oldu ğu ittifaklara hiç de ğinmemi ştir. Ayrıca Karahan’ın, Sovyetler Birli ği’nin Türk- İngiliz yakınla şması ile ilgilenmediklerini söylemesi de çeli şkilidir. Sovyet Dı şişleri Komiseri Litvinov aynı konuda Türk-İngiliz yakınla şmasını memnuniyetle kar şıladıklarını fakat bu yakınlı ğın, Türk-Sovyet yakınlı ğını geçmemesi gerekti ğini söylemi ştir 261 . Rus diplomatların bu çeli şkili tavırları, Türkiye’nin, Sovyet Rusya’ya kar şı duydu ğu kaygıları daha da arttırmı ştır.

259 M. Tuncer Tunç, a.g.e ., s. 197. 260 Ra şit Tacibayev, a.g.e., s. 117. 261 Kâmuran Gürün , Türk-Sovyet İli şkileri , s. 158. 97

3. Montrö Konferansı’nın İkili İli şkiler Açısından Sonuçları

Montrö Konferansı Türk-Sovyet ili şkileri açısından bir dönüm noktası olmu ştur. Sovyetler Birli ği Montrö Konferansı’nda Bo ğazlardan geçi ş rejimi ile ilgili çe şitli de ğişiklikler yapılmasını istemi ştir. Sovyetler Birli ği, Karadeniz’e denizaltılar gibi uçak gemilerinin de girmemesini ve Karadeniz’e sahildar devletlerin sava ş gemilerinin, Bo ğazlardan geçi şine hiçbir kısıtlama getirilmemesini ayrıca Türkiye’nin tarafsız kaldı ğı bir sava şta, sava şanlardan birisinin gemilerinin geçi şini, di ğerlerine de uygulamak şartıyla yasak etme hakkını veren İngiliz tasarısındaki 16. maddenin de ğiştirilmesini istemi ştir 262 .

Karadeniz’in bir Rus gölü haline gelmesine neden olacak bu isteklerin Türkiye tarafından kabulü mümkün de ğildir. Ama konferans sonrası imzalanan antla şmada, Rusların birinci itiraz noktası büyük ölçüde istekleri do ğrultusunda düzenlenmi ştir. İkinci itiraz noktası olan Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin sava ş gemileri ile ilgili sınırlandırmaların kaldırılması konusunda ise Türkiye nezaket icabı kom şusu ile daha fazla sorun ya şamamak için tonaj sınırlandırmasını kaldırmı ştır. Son itiraz noktası ise ikili ili şkilerdeki dostlu ğun devamına dayanan bir hükümdür.

Konferansta mevcut heyetlerin istisnasız olarak gösterdikleri anlayı ş ve iyi niyet delilleri ve özellikle, Türklerle İngilizlerin rıza gösterdikleri tavizler sayesinde, Ruslar bütün belli ba şlı hedeflerini kabul ettirme ğe muvaffak olmu şlardır. Yeni bir sözle şme ile SSCB’ye sava ş gemilerinin Bo ğazlardan geçmesi için, Türkiye’nin güvenlikle ilgili kaygılarından do ğan bazı ayarlama şartları altında özel imtiyazlar tanımı ştır. Bununla beraber Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin sava ş gemilerine aynı hak tanınmadı ğı için, Rusya Akdeniz’den gelebilecek herhangi bir tehlike kar şısında güvenli ğini sa ğlama avantajını elde etmi ştir.

Türkiye, Montrö Konferansı’nda Ruslara olan güvenini kaybetmi ş olmasına ra ğmen, Ruslara tavizler vermi ştir. Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile dostluğunu devam ettirmek ve Akdeniz’de İtalyan tehlikesine kar şı, Türk-İngiliz-Fransız birlikteli ğine Rusya’yı da eklemek istemesi, Ruslara verilen tavizlerin temel sebebidir 263 .

262 Kâmuran Gürün, Sava şan Dünya ve Türkiye , s. 478. 263 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 119–121. 98

Konferans sonrasında Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazların ortak savunulması fikrini sürekli olarak tekrar etmesi üzerine, Türkiye ortak bir savunmanın Akdeniz’i de kapsamasını istemi ştir. Türkiye’nin Bo ğazların ortak savunulması ile ilgili Rus teklifi kar şısında şaşkınlık geçirmesi do ğal bir olaydır. Çünkü Bo ğazlarda ortak tedbirler almadan, Ruslarla İtalyanlara kar şı nasıl bir askeri i şbirli ği yapılaca ğı bilinmemektedir. Türkiye’nin bu ittifaka ili şkin hazırlıkları Türk Dı şişleri Bakanlı ğı tarafından yayınlanan dokümanlardan anla şıldı ğı kadarıyla, Sovyetler Birli ği’nden kruvazörler, muhripler, bombardıman ve avcı uçakları, tanklar v.s. gibi sava ş araçlarının, kar şılıksız, sa ğlanması için istekte bulunulmasını, ciddiyetle ba ğda ştırmak zordur 264 .

Bo ğazların savunulması için Sovyetler Birli ği’nin asıl dü şüncesi, Bo ğazlarda bir üsse sahip olmaktır. Zira Bo ğazları savunsun diye Türkiye’ye verece ği askeri malzemenin bir gün kendisine kar şı kullanılma ihtimali ve Türklerin Bo ğazlardaki gücünün Sovyet deste ği ile arttırılması dü şüncesi, Rusların Türkiye’ye kar şılıksız askeri malzeme yardımında bulunması fikrinin yersiz oldu ğunu göstermektedir.

Montrö Konferansı’nın Türk-Sovyet ili şkilerinde yarattı ğı etki bir aysberge benzetilebilir. Konferans sonrası iki ülke arasında meydana gelen güvensizlik havası aysbergin görünmeyen tarafındadır. Su üstündeki sorunlar ise kısa süre içerisinde kar şılıklı dostluk mesajları ile giderilmi ştir. 22 Temmuz 1938 yılında Tan gazetesinde, Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasındaki dostlu ğun Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi ile daha da arttı ğını dair şu yazı yer almaktadır 265 :

“Rusya ve Türkiye Karadeniz sahilinin en kuvvetli memleketleridir. Romanya ve Bulgaristan nispeten dar bir sahile ortaktırlar. Rusya’nın Avrupa’da denize üç mahreci vardır: Şimalde Archangel’den ki burası mühim bir nakliye hattı olmaktan çok uzaktır… Batlık Denizinde, Leningrat’tan ve Karadeniz’de Bo ğazlardan… Sava ş halinde Batlık Denizinden, Atlantik’e gelen yollar kolaylıkla kapanabilir. Karadeniz ve Çanakkale Bo ğazlarından Akdeniz’e giden yolların ise Montrö Muahedesine uygun olması lazımdır. Rusya’nın tam olarak onayını alan bu muahede bir Karadeniz kuvveti olan Rusya ve dar suların muhafızı olan Türkiye arasında yapılan

264 A.Güngör Alacakaptan, “Türk-Sovyet İli şkileri 1921–1945”, Ça ğda ş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyumu , T.T.K.B., Ankara 1999, s. 286. 265 Tan Gazetesi , 22 Temmuz 1938. 99

bir uzla şmadır. Ba şta Almanya olmak üzere bazı güçler iki memleketin arasını bozmaya çalı şsalar da, ikili ili şkiler 17 Kânunuevvel 1925 Paris bitaraflık paktı, 11 Mart 1927 Ticaret muahedesi ve 20 Temmuz 1936 Montrö Muahedesi ile kuvvetlendirilmi ş bulunmaktadır.”

Sovyet yanlısı bir gazete olan Tan’da yer alan bu yazı, Rusları memnun eden bir olayın Türkler açısından da memnuniyet verici oldu ğunu göstermektedir. Oysa Tan gazetesi yazarları da Türk-Sovyet ili şkilerinde aysbergin su üstünde kalan kısmını görmektedir. Aysbergin görünmeyen kısmı üç yıl sonra Sovyetlerin Montrö Bo ğazlar Sözle şmesini de ğiştirmek istemesi ile ortaya çıkacaktır. İngiltere’nin uzun süre dile getirdi ği ve kar şı çıktı ğı Bo ğazlarda Rusları koruyan bir Türk Devleti’nin olu şumu ise, en sonunda gerçekle şmiştir. Bununla beraber Rusların Bo ğazlar üzerinde hala belirleyici devlet olamaması, Bo ğazlarla ilgili gerçekle ştirilmek istenen Rus dü şüncelerinin uygun bir zamana ertelenmesine neden olmu ştur.

Türkiye Montrö Konferansı ile uluslararası siyasette kabul görmü ş ve hala geçerlili ğini sürdüren bir antla şma ortaya çıkarmı ştır. Fakat bu antla şma, II. Dünya Sava şı’nın ba şlaması ile ba şta Sovyetler olmak üzere bazı devletler tarafından ele ştirilmi ştir. Bo ğazların Ruslarla ortak savunma meselesinde ise Türkiye’nin yakla şımı, “ Hünkâr İskelesi Antla şması ” örnek göstererek kabul edilemez olarak tanımlanmı ştır. Montrö Konferansı’ndan sonra iki ülke ili şkilerinde, güven ve samimiyetin hızla azalması söz konusu olmu ştur. Türkiye’nin, Batılı Devletlerle yakınla şması kar şısında Ruslar, Çarlık Rusya’sından kalma klasikle şmi ş Rus taleplerini gündeme getirmi ş, bundan dolayı da Türkiye huzursuz olmu ştur. Sovyetler Birli ği’nin istekleri arttıkça, Türkiye Batıdan gelen i şbirli ği tekliflerine sıcak bakmı ştır 266 .

Türkiye’nin ba şta İngiltere olmak üzere Batılı Devletlerle yakınla şma iste ği Sovyetler Birli ği’ni rahatsız etmi ştir. Bu rahatsızlık, Montrö Konferansı sırasında belirgin bir hale gelmi ş ve 1936 yılından sonra ikili ili şkilerin so ğumasına neden olmu ştur. Tüm bu olumsuzluklara ra ğmen Atatürk, Sovyetler ile olan münasebetlerin daima iyi olması gerekti ğini her fırsatta belirtmi ştir. Atatürk son günlerinde Ali Fuat Cebesoy’a dı ş politikanın ileride nasıl bir seyir izleyece ği ve bu geli şmeler sırasında

266 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 168–169. 100

Sovyet Rusya’nın nasıl bir tutum izleyece ği ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmı ştır 267 :

“Fuat Pa şa pek yakında dünya vaziyeti mütareke senelerinden daha çok ciddi olacak ve karı şacaktır. İkinci büyük bir harp kar şısında kalaca ğız. Dünyada hâkim olan milletleri idare edenlerin arasında maatteessüf birinci derecede devlet adamı çıkmıyor. Avrupa’da birkaç maceraperest Almanya ve İtalya’nın ba şında cebren bulunuyorlar. Kar şı kar şıya geldikleri zayıf devlet adamlarının aczinden cüret alıyorlar. Bunlar bugün dünyayı kana boyamaktan çekinmeyeceklerdir. Eski dostumuz Rus Sovyet Hükümeti, acizlerle maceraperestlerin yanlı ş hareketlerinden istifade etmesini bilecektir. Bunu neticesinde dünyanın vaziyeti ve muvazenesi kâmilen de ğişecektir. İş te bu devre esnasında do ğru hareket etmesini bilmeyip en küçük bir hata yapmamız halinde ba şımıza mütareke senelerinden daha çok felaketler gelmesi mümkündür.”

Atatürk döneminde dı ş politika ile ilgili olarak ya şanılan her geli şmede Sovyetler Birli ği göz önüne alınarak hareket edilmi ştir. Batılı Devletlerle yapılacak olan antla şmalarda Sovyet dostlu ğunun zarar görmemesi temel amaçlardan biri olmu ştur. Türkiye, Almanya ile İtalya’nın Antla şması sonucunda olu şan ittifak kar şısında, Sovyetler Birli ği ile olan dostlu ğun Türkiye’nin güvenli ğini sa ğlamaya yetmeyece ğini anlamı ş ve yeni dostluklar aramı ştır. Bu anlamda geli şen Türk- İngiliz ili şkileri her ne kadar Rusları tedirgin etmi şse de, Moskova Hükümeti Batı ve Türkiye’ye kar şı ters dü şmemek için bu geli şmeler kar şısında sessiz kalmayı tercih etmi ştir 268 . Montrö Konferansı sonrasında, Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasındaki ili şkiler dünyada meydana gelen ani ve beklenmedik de ğişiklikler nedeniyle daha ilginç bir seyir izlemi ştir.

267 Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar , C. II, Temel Yayınları, İstanbul 2002, s. 266. 268 İsmail Soysal, “Avrupa’da Kuvvet Dengeleri”, Ça ğda ş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyumu , T.T.K.B., Ankara 1999, s. 294. 101

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SAVA Ş, BASKI VE GÜVENS İZL İK (1936–1945)

A. TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNDE YOL AYRIMI

Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi’nin imzalanmasından II. Dünya Sava şı’nın ba şlamasına kadar olan süreçte Türk-Sovyet ili şkileri; Atatürk’ün ölümüne kadar olan dönem ve Atatürk’ün ölümünden, sava şın ba şlamasına kadar olan dönem, şeklinde iki ba şlık altında incelenebilir. 1936–1939 dönemi Türk-Sovyet ilişkileri, Montrö Konferansı öncesinde oldu ğu kadar yakın de ğildir. Bununla beraber Avrupa’da meydana gelen hızlı de ğişimler ve ortaya çıkan yeni ko şullar kar şısında, Türkiye ve Sovyetler Birli ği dı ş politikalarında birlikte hareket etmeye devam etmi şlerdir.

Ekim 1936’da, Milletler Cemiyeti Genel Kurulunda Litvinov, Sovyetler Birli ği adına Almanya’nın Do ğu Avrupa’daki faaliyetlerinden rahatsız olmu ş ve kısa bir süre içerisinde, Almanya’nın Romanya üzerinden kendisine saldırabilece ğini belirtmi ştir. Ruslar Romanya üzerinden gelebilecek bir saldırıyı önleme çabası içerisinde iken, aynı zamanda Türkiye’den Bo ğazların savunulması ile ilgili olarak çe şitli tavizler koparmaya çalı şmı şlardır. Bunun sonucunda Türkiye, Sovyetler Birli ği’ne Bo ğazlarla ilgili verilecek herhangi bir taviz kar şılı ğında, Rusya’nın, Akdeniz’den Türkiye’ye gelebilecek herhangi bir saldırı kar şısında yardım etmesi şartını öne sürmü ştür. Fakat daha sonradan Almanya ile olan ekonomik ili şkilerde göz önüne alınarak böyle bir ittifaktan vazgeçilmi ştir. Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile yapaca ğı bir antla şma sadece Almanya ile olan ili şkilerini bozmakla kalmayacak, Türkiye’yi sava ş öncesi bir cepheye ba ğlı kılacak ve Türkiye’nin hiç de hazır olmadı ğı ve hiçbir amacı bulunmadı ğı bu sava şa katılmasına neden olacaktır 269 .

Sovyet diplomatları tüm baskılarına ra ğmen sonuç alamayınca, Türkiye ile ortak bir nokta üzerinde anla şamayacakları sonucuna varmı şlardır. Türkiye ile uzla şamamanın en önemli sebebi, Ruslara göre İngiltere’dir. Litvinov’un bu konuda: 270 “Bizimle bir şey yapmak istemiyorsunuz. Galiba bir devletin onayını bekliyorsunuz” demesi de, bu dü şünceyi destekler niteliktedir. Sovyetler Birli ği’nin uzun süre Türk

269 A. Suat Bilge, Güç Kom şuluk , s. 121–124. 270 A.g.e ., s. 124. 102

dı ş politikasını destekleyen tek ülke olması, Türkiye’nin Batılı Devletler ile olan ili şkilerinin geli şmesine olumsuz yönde etki etmi ştir. Montrö Konferansı ile Sovyetler Birli ği, Türkiye üzerinde nüfuz kuramayaca ğını ve Türkiye’nin Batı ile olan ili şkilerini engelleyemeyece ğini anlamı ş, Türkiye’ye kar şı izlemi ş oldu ğu mevcut politikasında de ğişiklikler yapmı ştır.

Türk tarafından olaylara bakıldı ğında ise durum çok daha farklıdır. Türkiye Montrö Konferansı’nda, uzun süre dost bildi ği Sovyetler Birli ği’ne güvenemeyece ğini anlamı ş, kendisini yakın hissetti ği anti-revizyonist devletlerin izledikleri politikalardan da endi şe duymaya ba şlamı ştır. İsmet İnönü bu konuda şu açıklamayı yapmı ştır 271 :

“Türkiye’nin en önemli ve belki bugün için tek sorunu Akdeniz’in güvenli ği ve İtalya’nın hırsıdır. İlerde belki yakın olan bir dünya sava şında İtalya’nın hangi grupta yer alaca ğı bellidir. İtalya tarafsız kalırsa bizde kesinlikle tarafsız kalmalıyız. İtalya sava şa girerse, yine tarafsız kalıp kuvvetlerimizi elde tutmak yararlı olur. E ğer İtalya’ya kar şı güvenli ğimiz için İngilizler veya Ruslarla şimdiden uzun vadeli bir ba ğlantımız olursa, bu hazır ve etkin güvence kar şılı ğında, onların gelecekteki büyük sava şta alacakları risklere katılabilirdik. Oysa Rusya ve Fransa, İtalya’yı gücendirmemek için bizimle en basit anla şmalardan kaçındı ğı gibi, İngiltere’de kendi istedi ği zaman kullanmak üzere bu imkânı elinde tutarak Türkiye için bir yükümlülük altına girmek istemiyor.”

12 Temmuz 1936 tarihli bu telgrafında İsmet İnönü, o dönemde Türkiye için tek tehlike olarak İtalya’yı göstermi ş ve İtalya’ya kar şı Rusya, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerle yapılacak olan bir antla şmanın gerçekle şmesinin zorlu ğundan bahsetmi ştir. İnönü, İtalya konusunda duydu ğu endi şelerde ne kadar haklı oldu ğunu 1937 yılında görmü ştür. Türkiye’ye çok yakın sularda dâhil olmak üzere Akdeniz’de bazı ticaret gemilerinin, İtalya’ya ait oldu ğu tahmin edilen denizaltılar tarafından batırılması, İsviçre’nin Nyon kentinde Akdeniz’in güvenli ği ile ilgili bir konferansın düzenlenmesine neden olmu ştur. Nyon Konferansı’na, Türkiye ve Sovyetler Birli ği katılmı ş ve imzalanan antla şmalara taraf olmu şlardır 272 . Nyon Konferansı’nda,

271 Dı şişleri Bakanlı ğı Ara ştırma ve Siyaset Plânlama Genel Müdürlü ğü, Türkiye Dı ş Politikasında 50. Yıl, Montrö ve Sava ş Öncesi Yılları , Ankara 1973, s. 54. 272 Baskın Oran, a.g.e ., s. 313. 103

Türkiye ve Sovyetler Birli ği, hala birlikte hareket edebildiklerini göstermi şlerdir. İtalya’nın Ege Denizinde yarattı ğı tehlike arttıkça, Türk Hükümeti Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerinin iyi oldu ğunu göstermek istemi ş ve bunun bir sonucu olarak da 13–16 Temmuz 1937 yılında, Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras ve İçi şleri Bakanı Şükrü Kaya ba şkanlı ğındaki bir heyeti Moskova’ya göndermi ştir. Türk Heyeti Kalinin, Molotov ve Litvinov’la görü şmü ş ve iki ülke arasındaki dostluk ili şkilerinin sa ğlamlı ğından bahsedilmi ştir 273 .

Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin Nyon Konferansı’nda birlikte hareket etmeleri dostluktan çok menfaat icabıdır. Akdeniz’de Sovyet gemileri batırılmı ştır. Türk karasuları içerisinde de yabancı denizaltılar dola şmaktadır. Netice olarak Nyon’da imzalanan antla şma sonrasında, Akdeniz’de ticaret gemilerine kar şı olan saldırılar sona ermi ştir. Bununla beraber İtalya ile Sovyetler Birli ği’nin arası da açılmı ştır. Sovyetler Birli ği Fransa ile yaptı ğı antla şma sonucu, İtalya’ya kar şı izledi ği olumlu politikayı de ğiştirmi ştir. Olaylar sırasında İtalya ve Rusya birbirini suçlamı ş, bu suçlamalar sırasında Almanya ve İtalya’nın iddia ettiği “gemilerin Rusya tarafından batırılması” fikrinin Türk gazetelerinde yer alması, Rusların tepkisine neden olmu ştur. Bu tepkiler Türk tarafınca tamamen haksız görülmü ştür. Türk tarafına göre, Rusya İtalya ile olan polemi ğine Türkiye’yi de karı ştırmak istemektedir. Ayrıca Rusların hiçbir şekilde haber vermeden İtalya ile nota alı ş veri şi yapması ve arkasından basın aracılı ğı ile Türkiye aleyhine yazılar yazması, Atatürk’ün de belirtti ği gibi “…Rusların saldırı hedeflerinin kendilerinden çok uzak olan İtalya mı? Yoksa arada barikat te şkil eden mi?”274 sorusunu akla getirmi ştir.

Sovyetler Birli ği’nin, İtalya ile nota alı ş veri şinde bulunması, sadece Türkiye’nin de ğil hemen hemen tüm Balkan ülkelerinin tepkisini çekmi ştir. Türkiye Ege’nin kuzeyinde, Yunanistan ve Yugoslavya’da Ege’nin güneyinde Sovyetler Birli ği ile i şbirli ğini kabul etmemi ştir. İngiliz diplomat Eden konferans sırasında, Rusya’ya kar şı di ğer devletlerin duydu ğu tedirginli ğini şu şekilde ifade etmi ştir 275 :

“Do ğu Akdeniz ülkelerinin Ruslarla bir i şbirli ğini hiçbir şekilde istemedikleri çok belli oldu. Hepsinin payla ştı ğı bu hissin ne derece kuvvetli oldu ğunu görmek

273 Mehmet Perinçek, a.g.e., s. 233–234. 274 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 172. 275 Kâmuran Gürün, Sava şan Dünya ve Türkiye , s. 488–489. 104

beni hayrete dü şürdü. Sovyetlerle dostane ili şkileri olan Türkiye’de aynı durumdaydı. O ak şam özel bir toplantıda bu hisler Ruslarla bir münaka şaya yol açtı ve bir saat süresince hiçbir şey yapılamadı… Akdeniz’i bölmek yerine Ege’de dâhil her bölgede görevi biz üzerimize alacaktık. 11 Eylül sabahı, küçük devletlere yardım etmek yerine, biz talep edersek onların bize yardım etmesi esası kabul edildi. Onlarda lüzum duyarlarsa Rusya’dan yardım isteyeceklerdi. Litvinov’un bu formülü kabul edi şine hayret ettim. Muhtemelen küçük devletler nezdindeki sempati yoksunlu ğunu görmek onu hem şaşırtmı ş, hem de bu durumun dı şarıda duyulmaması bakımından sesini çıkarmasına mani olmu ştu.” Akdeniz ve Ege’de güvenli ğin İngiltere ve Fransa ile sa ğlanması, Türkiye’yi memnun etmi ştir. E ğer bu i şi Sovyetler Birli ği yapmı ş olsaydı, Rusların mütecaviz olarak ilân ettikleri İtalyanlar ile çarpı şması muhtemelen gerçekle şecek ve Türkiye’de bu durumda Sovyetler Birli ği’nin yanında bulunmak zorunda kalacaktı.

Montrö Konferansı sonrasında Türkiye’nin iç siyasetinde meydana gelen de ğişikliklerde, Türk-Sovyet ili şkilerini etkilemi ştir. 1937 yılında, İsmet İnönü’nün istifa etmesi sonucunda, Celal Bayar başbakan olmu ştur. 8 Ekim 1937 tarihinde, Türkiye Sovyetler Birli ği ile ticaret ve seyri sefain antla şması ile ticari ödeme antla şması yapmı ş, fakat yeni hükümetin Sovyetlere kar şı tavrı eskisi kadar iyi olmamı ştır.

Bayar Hükümeti’nin iktidara gelmesi ile Türk-Alman ili şkilerinde iktisadi açıdan hızlı bir ilerleme kaydedilirken, Türk-Sovyet ili şkilerinde de tam tersi bir durum ya şanmı ştır. Bayar Hükümeti ilk olarak Sovyet yanlısı oldu ğu izlenimini veren Tevfik Rü ştü Aras’ın yerine Şükrü Saraço ğlu’nu getirmi ştir. Bu de ğişikli ğin dı şında, Sovyetler Birli ği’nin 1938 yılında Komintern * çalı şmalarını tekrar ba şlatmak istemesi ve buna paralel olarak Türkiye’de dâhil birçok ülkedeki elçiliklerini kar şılıklı olarak kapatması ya da azaltması da ikili ili şkileri olumsuz etkilemi ştir 276 .

* Komintern (Komünist Enternasyonal), tüm dünyada komünist partilerin kurularak uluslararası proleter devrimin gerçekleşmesini öngörmektedir. Lenin ve Troçki tarafından benimsenen bu anlayı ş, Stalin zamanında önemini kaybetmi ştir. 1938 yılında Stalin, Komintern’in yerine kendisinin kontrolünde olan Dördüncü Enternasyonali kurmu ş, 1943 yılında da Komintern’i da ğıtmı ştır. Bkz: Komintern, < http://tr.wikipedia.org/wiki/Komintern#Komintern.27in_Kurulmas.C4.B1 , >, (Eri şim Tarihi: 12.05.2006). 276 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi 1938–1945 , Cilt I, İleti şim Yayınları, Ankara 1986, s. 234–237. 105

1938 yılının en önemli olayı Türkiye açısından şüphesiz Atatürk’ün ölmesidir. Atatürk olayların geli şimini iyi takip eden ve mantıksal de ğerlendirmelerle ilerisi için tahminlerde bulunan bir lider olarak, 1938 yılına kadar Türk dı ş politikasının en önemli belirleyicisi olmu ştur. Türk diplomatları tereddütte kaldıkları zamanlarda Atatürk’e danı şarak hareket etme şansını, Atatürk’ün ölümüyle yakla şan büyük sava ş öncesinde kaybetmi ştir. Atatürk’ün cenazesine, SSCB Dı şişleri Halk Komiser Yardımcısı General Potemkin, Karadeniz Filosu Komutanı Amiral Yuma şev ve Ankara Büyükelçisi Terentyev ba şta olmak üzere 4 subay, 100 asker ve bir sava ş gemisi ile katılmı ştır 277 .

Atatürk’ün ölmesi, Türk dı ş politikasında büyük bir de ğişikli ğe yol açmamı ştır. Atatürk dı ş politikamızın esaslarını “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi do ğrultusunda belirlemi ş, Sovyetlerle olan dostlu ğun devam etmesini de Türk diplomatlarına vasiyet etmi ştir.

II. Dünya Sava şı öncesinde Türk dı ş politikasının temel amacı, çıkacak olan sava şta yer almamaktır. Ancak Türkiye’nin Almanya ile olan yakın ilişkileri, izlemeye çalı ştı ğı politikada çe şitli güçlüklerle kar şıla şmasına sebep olmu ştur. Almanya ile iktisadi açıdan iyi ili şkiler kuran Türkiye, bu durumu bozmak istememi ştir. 1939’da Türkiye, ihraç mallarının % 50’sini Almanya’ya satmaktadır. Aynı şekilde Türkiye’nin ithalatında da en önemli paya sahip olan devlet Almanya’dır 278 .

Yeniden yapılanma sürecinde olan Türkiye’nin, Almanya’nın kar şısında yer alması, ekonomik açıdan Türkiye’nin iflası anlamına gelmektedir. Türkiye di ğer taraftan, İngiltere ve Fransa ile de yakın olmak istemi ştir. İngiltere, 27 Mayıs 1938 tarihinde imzalanan Londra Antla şması ile Türkiye’ye 6 milyonu askeri alanda olmak üzere toplam 16 milyon sterlin de ğerinde kredi açmı ştır 279 . 12 Mayıs 1939’da Türk-İngiliz Deklarasyonu, 1939 yılında, Hatay’ın Türkiye’ye katılması ile de 23

277 Mehmet Perinçek, a.g.e ., s. 234–235. 278 Selim Deringil, Denge Oyunu İkinci Dünya Sava şında Türkiye’nin Dı ş Politikası , Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003, s. 22. Bowen, 1936 yılında Türkiye’nin ihracatının %51’inin Almanya ile oldu ğunu söylemektedir. Ayrıca Almanya silahlanma için gerekli üretim araçları ile teçhizatın hemen hepsi olmak üzere üretti ği malların %45’ini Türkiye’ye yapılacak ithalat için ayırdı ğını belirtmi ştir. Kısacası Bowen’e göre, ekonomik açıdan Türkiye, Almanya’nın kölesi haline gelmi ştir. Bkz: Wayne Bowen, “Türkiye ve İkinci Dünya Sava şı: Taraflı Fakat Sava şmayan Ülke”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Çeviren: Mehmet Emin Baysal, C. XVI, Ankara 2002, s. 804. 279 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 234. 106

Haziran 1939’da, Türk-Fransız Deklarasyonu ilân edilmi ştir 280 . Türk diplomasisi Almanya ve İngiltere ile olan ili şkilerini eşit tutma takti ği ile hareket ederken ve ba şarılı olurken, SSCB kar şısında aynı ba şarıyı gösterememi ştir. Bu ba şarısızlı ğın temelinde ise Sovyetler Birli ği’nin “ ideolojik yayılma ” anlayı şı ile hareket etmesi bulunmaktadır.

Türkiye’nin II. Dünya Sava şı öncesi kurmaya çalı ştı ğı denge politikası içerisinde önemli bir yere sahip olan Sovyetler Birli ği, 1930’lu yıllarda artan kuvvetine güvenerek Türkiye’ye yönelik çe şitli beklentiler içerisine girmi ştir. Bu beklentiler, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye ile olan ili şkilerini olumsuz etkilemi ştir. Sovyetler Birli ği’nin, Türkiye’den, kendi menfaatlerine uygun somut bir harekette bulunması iste ği ve iki ülke arasındaki dostlu ğun bu iste ğin gerçekle şmesine ba ğlanması, sonraki dönemlerde ya şanacak olan gerilimin habercisi olmu ştur.

1. Alman-Sovyet Yakınla şması ve Türkiye

Milli Mücadele’den Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi’nin imzalanmasına kadar olan dönemde, Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile arası oldukça iyidir. Ruslar bir yandan komünist rejimi ülke içerisinde yerle ştirmeye çalı şırken, güney kom şusu Türkiye ile dostluk ba ğları kurarak, Türkiye’nin Batılılara yana şmasını önlemek istemi ştir. Diğer taraftan da Türkiye, dı ş politikada gerçekle ştirmek istediklerini büyük devletlere kabul ettirebilmek için Sovyet deste ğine ihtiyaç duymu ş ve ikili ili şkileri olabildi ğince iyi tutmaya çalı şmı ştır.

1936 yılı gerek Türkiye gerekse Sovyetler Birli ği için, Almanya ile olan ili şkiler açısından bir dönüm noktasıdır. Montrö Konferansı’nda gerçekle şen Türk- İngiliz yakınla şması, Almanya ve Sovyet Rusya’yı tedirgin etmi ş ve bu ülkelerin Türkiye ile olan ili şkilerini tekrar gözden geçirmesine neden olmu ştur 281 .

Almanya ve Sovyetler Birli ği arasında ya şanan gerginli ğe Türkiye açısından bakıldı ğında, iki taraf arasında dengeyi sa ğlamanın tek çözümü nabza göre şerbet vermektir. Türkiye İngiltere ile yakınla şırken, Almanya ile olan ticari faaliyetlerini

280 Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında gerçekle şen ve garanti mahiyeti ta şıyan bu deklarasyonlar gerçekte Üçlü İttifak Antla şmasına zemin hazırlamı ştır. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m., s. 1003-1004. 281 Fahir Armao ğlu ve İsmail Soysal, “Türkiye’nin Hitler Almanyası ile İli şkileri”, Ça ğda ş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyumu , s. 297–298. 107

de devam ettirmi ştir. Rusların, Bo ğazlarla ilgili talepleri her ne kadar ili şkileri gerginle ştirmi şse de, her iki ülkede dostlu ğun devam etti ğini sürekli olarak yinelemi ştir. Fakat bu durum Türkiye için geçerlidir. Di ğer tarafta Ruslar her an bir Alman taarruzundan endi şe etmi ş, İngilizler de Rusların bu endi şesine katılmı ştır. 10 Mart 1939 tarihinde Stalin, Komünist Partisi 18. Kongresi’nde yaptı ğı konu şmada:

“İstiklâlini koruma yolunda alınan taahhütlere ra ğmen Avusturya, Almanya’ya terk olundu. Südetler mıntıkası terk olundu. Her türlü taahhütler ihlâl edilerek Çekoslovakya yalnız bırakıldı. Bundan sonra basında büyük gürültülerle Rus Ordusu’nun zaafı, Rus hava kuvvetlerinin zayıflı ğı, Sovyetler Birli ği’nde karı şıklar hakkında yalanlar söylenmeye ba şlandı. Bu surette Almanlar Do ğu’ya do ğru ilerlemek için kı şkırtıldı. Onlara bir şikâr gösterildi ne denildi ki Bol şeviklerle harbe ba şlayın gerisi iyi gelecektir.” 282 diyerek, Batıya kar şı olan güvensizli ğini açıklamı ştır.

Özellikle Çekoslovakya’nın 22 tümenlik askeri gücü ve güçlü istihkâmlarının ortadan kalkması ile Ruslar, Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne saldırması durumunda hiçbir engelle kar şıla şmayaca ğını belirterek tepkilerini ifade etmi şlerdir. Batılıların oyalayıcı davranmaları, Almanya ile yapılan Münih Konferansı’na* Sovyetler Birli ği’ni davet dahi etmeyi şleri ve Batı basınında Sovyet aleyhtarı çıkan yazılar, Sovyetler Birli ği’ni ister istemez Almanya’ya yakınla ştırmı ştır.

Münih Konferansı ile bir sonuca ula şamayan Batılılar, bütün güçleri ile Chamberlain’ın çemberleme politikasına odaklanmı şlardır. Almanya’yı, Batıdan ve Do ğudan çevrelemek için, İngiltere Türkiye’nin de deste ğine ihtiyaç duymu ştur 283 . Türkiye’de her ne kadar Batılı Devletlerle ittifak içerisinde gözükse de, Almanya ile

282 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 49. * 20 Eylül 1938’de Hitler, Fransa ve İngiltere’yi Münih’te bir antla şma imzalamaya ikna etmi ş Südetlerin ya şadı ğı Çekoslovakya topraklarının bir kısmının Almanya tarafından ilhak edilmesini bu antla şmayla Batılı devletler münasip görmü şlerdir. Ancak Hitler antla şmanın imzalanmasından 6 ay sonra Çekoslovakya’yı i şgal ederek antla şmayı kendisi ihlâl etmi ştir. Münih Antla şması’nın imzalanması sırasında İngiltere ve Fransa’nın, Sovyet Rusya’yı önemsememesini ise Açıkalın bir rivayet olarak de ğerlendirmi ştir. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m., s. 987-989. 283 Nadi Nadir, Perde Aralı ğından , Ça ğda ş Yayınları, İstanbul 1991, s. 25. Sovyetler Birli ği’nin İngiltere Büyükelçisinin SSCB Dı şişleri Halk Komiserli ğine 9 Nisan 1939 tarihinde çekmi ş oldu ğu bir telgrafta da İngiltere’nin Yunanistan ve Türkiye’ye kar şı olabilecek bir Alman saldırısı için teminat verirken, Romanya’yı göz ardı etmesinin nedeni olarak, İngilizlerin Almanları, Romanya vasıtasıyla Rusya’ya do ğru yönlendirme isteklerinden kaynaklandı ğı belirtilmi ştir. Kısacası Almanya’yı çevreleme politikası Sovyetlere göre Almanya’yı Rusya’ya yönlendirme politikası olarak algılanmı ştır. Bkz: İkinci Dünya Sava şı Öncesi Sovyet Barı ş Çabaları ve Türkiye, , S. 257/ NO 157. (Eri şim Tarihi: 27.05.2006). 108

de bir anda kestirilip atılamayacak bir ili şkiye sahiptir. 1938 yılında Türkiye ile Almanya arasında 150 milyon marklık kredi antla şması imzalanmı ş, Almanya’nın Türkiye’de ekonomik ve kültürel nüfuzu artmaya ba şlamı ştır 284 . Almanya stratejik öneminden dolayı Türkiye’yi yanına çekebilmek için en önemli diplomatlarından Franz Von Papen’i de Ankara Büyükelçili ğine atamı ştır. Türkiye, Almanya’nın tüm bu faaliyetlerine kar şın, takip etti ği İngiliz ve Sovyet dostlu ğuna dayanan siyasetini devam ettirmi ştir.

Almanya 1939 yılında Çekoslovakya’yı ele geçirip do ğuya do ğru hızla ilerlemeye ba şlayınca, Türkiye endi şelenmeye ba şlamı ştır. Bu endi şe 22 Mayıs 1939’da, Çelik Pakt (Patto d’Acciaio) adını alan Alman-İtalyan ittifakının imzalanması ile iyice artmı ştır. Çelik Pakt’ın imzası ile Mihver’le Batılılar arasında uçurum adamakıllı derinle şmi ştir. Almanya 27 Nisan 1939’da, İngiltere’nin kendisini çember içine almak için çaba harcadı ğını ileri sürerek, 1935 yılında kabul edilen İngiliz-Alman deniz anla şmasını, yine aynı gün Polonya’ya verdi ği bir nota ile de 1934 tarihli Almanya-Polonya Saldırmazlık Anla şmasını feshetmi ştir. Mihver’in bu faaliyetleri kar şısında Batılılar, sadece küçük devletlere garanti vermenin yetersizli ğini gördüklerinden, Sovyet Rusya ile bir “Barı ş Cephesi” ittifakı kurmak için de te şebbüse geçmi şlerdir 285 .

Nazi Almanya’sının “ Bir millet bir bayrak” politikasını sertle ştirerek “ Hayat Alanı” 286 teorisini açıkça uygulaması kar şısında Türkiye, İngiltere ve Fransa ile yakın ili şkiler kurmu ştur. Alman-İtalyan ittifakı ve Türkiye’nin Balkan Antantı ile yüklenmi ş oldu ğu sorumluluklar, bu dönemde Türk-Alman ili şkilerini olumsuz yönde etkilemi ştir 287 . Bu olumsuzluklara rağmen Türk-Alman ili şkileri, bilhassa ekonomik açıdan oldukça iyi durumdadır.

284 150 milyon altın marklık Alman kredisinin uygulanması 12 Mayıs 1939 İngiliz-Türk Deklarasyon’unun ilân edilmesi ile askıda kalmı ştır. Almanya, Türkiye’nin sipari ş etti ği silahları teslim etmeyece ğini açıklamı ş, Türkiye’de krom ihracatını durdurmu ştur. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 1033. 285 Çelik Pakt, “20. Yüzyıl Tarihi” http://www.tarihsayfam.com/20-yuzyil-tarihi/celik-pakt.html (Eri şim Tarihi: 06.06.2006) 286 Hayat Sahası politikası fethedilecek topraklar sayesinde Alman halkının ve refahının arttırılmasını öngörmü ştür. 15 Mart 1939’da Çekoslovakya’nın, Bohemya ve Morovya bölgelerinin Almanlarca işgali bunun ba şlangıcı olmu ştur. Önemli olan husus ise hayat sahasının kapsamının belirsiz olmasıdır. Almanya’nın hayat sahası ile ilgili bir sınırlandırma yapmaması İngiltere gibi büyük devletlerin bir süre sonra harekete geçmesine neden olmu ştur. Bakınız: Baskın Oran, a.g.e., s. 404. 287 Yavuz Özgüldür, a.g.e., s. 107–109. 109

Almanya on milyondan fazla vatanda şının ya şadı ğı Avusturya’yı ilhak ederek, Çekoslovakya üzerindeki baskısını arttırmaya ba şlayınca, Sovyetler Birli ği bu durumdan rahatsız olmu ş ve Milletler Cemiyeti’nin devreye girerek sorunu çözmesini istemi ştir. Fakat Rusların bu iste ği sonuçsuz kalmı ştır. Almanlar Çekoslovakya içerisinde bulunan Südet Almanlarına * özgürlük verilmesi için Çekoslovakya’ya yaptı ğı baskıyı arttırmı ş ve ba şarılı olmu ştur. Bu durumu fırsat bilen Polonya ve Macaristan’da, Almanlara destek vermi ştir. Sonuçta 2 Ekim 1939’da, Polonya Çekoslovakya’ya ait olan Teschen bölgesini i şgal etmi ş, Slovakya sınırında kalan bir kısım topra ğı da Macaristan ele geçirmi ştir. Çekoslovakya’nın parçalanması kar şısında Sovyetler Birli ği çaresiz kalmı ş, İngiltere ve Fransa’ya güvenemeyece ğini anlamı ştır 288 .

Çekoslovakya’nın Almanya tarafından i şgali ile İngiltere Ba şbakanı Chamberlain’ın yatı ştırma politikalarının yetersiz oldu ğu görülmü ştür. Chamberlain’ın, Hitler’in Doğu ile ilgilendi ğini ve muhtemelen SSCB ile kısa bir süre içerisinde sava şaca ğı beklentisi, Rusların zihninde İngilizlerin, Almanları kendilerine kar şı kı şkırttıkları dü şüncesini yaratmı ştır 289 . Pravda gazetesinde, 21 Eylül’de yayınlanan makalede, Alman ve İngiliz soyguncuları arasında hiçbir farkın bulunmadı ğını, İngiltere ve Fransa’nın ate şle oynadıklarını yazmı ştır 290 .

Sovyetler Birli ği’nde Batıya olan bakı ş açısı olumsuz yönde de ğişirken, 1939 yılında Türkiye’nin iç politikasında meydana gelen bir de ğişim, iki ülke arasında tekrar ili şkilerin düzelmesi için bir fırsat ortaya çıkarmı ştır. 1938 Kasım’ında yapılan seçim sonucunda İsmet İnönü, 348 oyla cumhurba şkanı olmu ştur. Sonuç mecliste

* Çek Cumhuriyeti’nin kuzey ve güneybatısındaki Südet sırada ğlarında ya şayan Alman kökenli vatanda şlar Sudetendeutsche-Südet Almanları olarak adlandırılmı ştır. Adolf Hitler, 1938 yılında sayıları 3,5 milyon kadar olan Südetleri gerekçe gösterip Çekleri, bölgenin kendilerine verilmesini, aksi takdirde sava ş açaca ğını söyleyerek tehdit etmi ş ve hedefine ula şmı ştır. Bkz: Fulya Can şen, “Prag mı? Nie Wieder(Bir Daha Asla)”,,(Eri şim Tarihi: 10.06.2006). 288 1939 yılında, Hitlerin Romanya ve Polonya üzerinde kurmu ş oldu ğu baskı sonucunda, Batılı Devletler muhtemelen bu iki devletten birisinin Almanlar tarafından i şgal edilebilece ği dü şüncesindedir. Batılı Devletler, Polonya’nın güvenliği için verdikleri teminat nedeniyle Sovyetler Birli ği ile bir antla şma imzalama çabası içerisinde iken Polonya, Sovyetler Birli ği’nden ve Hitleri kı şkırtmaktan çekindi ği için Rusların dâhil oldu ğu bir kuvvetten yardım almayı kabul etmemi ştir. Almanya’ya kar şı kesin bir tavır sergilememi ş olan Sovyet Rusya, Batılı Devletler ve Polonya arasında ya şanan ve bir türlü sonuçlandırılamayan görü şmelerden dolayı Batı İttifakının samimiyetinden şüphe etmeye ba şlamı ştır. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 988-989. 289 Baskın Oran, a.g.e., s. 408. 290 Fahir Armao ğlu, a.g.e., s. 286. 110

co şku ile kar şılanırken, özellikle Sovyet elçisinin ve görevlilerinin sevinçleri dikkat çekmi ştir. Almanlar ise Bayar’ın seçimi kaybetmesine üzülmü ştür. Onlara göre İnönü’nün cumhurba şkanı olması Rusları sevindirmi ştir. Hatta Mare şal Hermann Göring’in gazetesi Essen’de bu olay, “ Kemalizm’in Sonu ” diye yorumlanmı ştır 291 . Almanya’nın, Ankara Elçili ği Müste şarı Dr. Kroll’da, Türkiye’de meydana gelen siyasal olayları Berlin’e şu şekilde yorumlamı ştır 292 :

“İnönü’nün devlet başkanlı ğına gelmesi, Sovyet Rusya’ya bazı ümitler vermi ştir. Meclisteki cumhurba şkanlı ğı seçiminde Sovyet elçisi ve bütün elçilik görevlileri hazır bulunmu şlar ve sonucu alkı şlamı şlardır. İnönü’nün ba şkan seçilmesi ile Türk-Sovyet ili şkilerinin eski şekline dönece ği sanılmaktadır… Atatürk özellikle son zamanlarında Bol şevikleri hiç sevmiyor ve bunu yaptı ğı tüm konu şmalarında gizlemiyordu. Etrafındaki yakın dostlarına çok defa Stalin için ‘bir hayduttan ba şka bir şey de ğildir’ demekteydi. İnönü’de Kızıl Rusları hiç sevmiyor fakat bunu açıkça söylemekten ve göstermekten çekinmekteydi. Türkiye büyük kom şuları Sovyetler Birli ği ile dürüst ve dostane ili şkiler içinde ya şamak dile ğindedir. Sovyetlerden di ğer büyük devletlerle ili şki kurmasına anlayı ş göstermesini, bu yüzden ku şkulu ve sinirli olmamasını istemektedir. Bütün Türkler yaptıklarımızı be ğendikleri ve bizimle çalı şmak ho şlarına gitti ği halde, bunu Moskova’dan saklamayı seçmektedir.”

15 Mart 1939’da Alman orduları Prag’a girerek, Çekoslovakya’yı i şgal etmi ş, 7 Nisan 1939’da da, İtalya Arnavutlu ğu i şgale ba şlamı ştır. Bu geli şmeler Türk- Sovyet cephesinde tedirginlikle izlenmi ştir. Türkiye, İtalya’nın Akdeniz’deki faaliyetlerinden huzursuz olmu ş ve İngiltere ile daha da yakınla şmasını sa ğlamı ştır. Fakat Türkiye, İngiltere’nin tek taraflı garantisini kabul etmeyip onunla kar şılıklı yardım antla şması imzalamak istemi ştir 293 .

İtalya’nın Arnavutlu ğu i şgali üzerine Türkiye ile Sovyetler Birli ği, Balkanlarda barı ş ortamını güçlendirmek için birlikte hareket etmi ştir. Ruslar; Do ğuda Japonya, Batıda ise Almanya tehlikesi altında kaldıklarını hissetmiş ve en azından Alman tehdidini engellemek amacı ile Balkanlarda bir barı ş ortamı yaratmak

291 Milliyet Yayınları, Yakın Tarihimiz , s. 67–69. 292 A.g.e ., s. 70. 293 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 31. 111

istemi ştir. Bu amaçla Dı şişleri Komiser Yardımcısı Vlademir Potemkin Ankara’ya gelerek görü şmeler yapmı ştır. Görü şmeler sonucunda iki ülke arasında ortak hareket etme anlayı şı benimsenmi ştir 294 .

Almanların Çekoslovakya’yı ele geçirmesi ve Do ğu Avrupa Devletleri ile çe şitli antla şmalar yapması kar şısında Sovyetler Birli ği kendisine do ğru hızla ilerleyen Alman tehlikesinin durdurulması için İngiltere, Fransa, Polonya ve Türkiye’nin de katılaca ğı bir savunma cephesi kurmak istemi ş ama İngiltere bu öneriyi reddetmi ştir. Bu dönemde, İngiltere ve Fransa’nın izledi ği politikayı Erkin şu şeklinde açıklamaktadır 295 :

“Basiretleri günlük politika endi şeleriyle yoksulla şmı ş bazı Avrupalı Devlet adamlarının, bahtsız Münih Antla şması sayesinde ebedi barı ş ve ahengi sevinç içinde kutlamakla me şguldüler. Harpten kaçınmak endi şesi içinde çırpınan Büyük Britanya ve Fransa, Çekoslovakya ile mevcut ittifaklarının kendilerini maruz bırakaca ğı gailelerden, büyük müttefiklerinin askeri yardımını samimilikle uman ve bekleyen küçük bir memleketin toprak bütünlü ğünü feda etmek suretiyle, sıyrılmayı uygun bulmu şlardır.”

Ruslar tekliflerinin itibar görmemesi üzerine İngiltere’ye kar şı olumsuz bir tutum takınmı ştır. Ruslara göre İngilizler, ya oyalama takti ği uyguluyor, ya da sava şı do ğuya do ğru itmeye çalı şıyordu 296 . Hakikaten 1939 yılında, İngiltere’nin izledi ği dı ş politikada çeli şkiler söz konusudur. Bir taraftan Almanları engellemek için Sovyetler Birli ği ile ittifak kurmak isterken, di ğer taraftan Sovyet yetkilerinin isteklerine

294 A.g.e ., s. 37–40. Potemkin Ankara’da yaptı ğı görü şmelerle ilgili olarak 30 Nisan 1939’da, SSCB Dı şişleri Halk Komiserli ğine çekmi ş oldu ğu bir telgrafında: Türkiye’nin İtalyan ve Alman tehlikesine kar şı İngiltere ile i şbirli ği içerisinde oldu ğunu, SSCB ile yapılacak olan bir anla şma öncesinde de SSCB’nin evvela İngiltere ile bir yardımla şma antla şması imzalaması gerekti ğini, Türkiye ile SSCB arasında yapılacak olan yardımla şma antla şmasının Bo ğazlar, Karadeniz ve muhtemelen Balkanlarda kar şılıklı yardım yükümlülüklerini içermesi gerekti ğini belirtmi ştir. Bkz: İkinci Dünya Sava şı Öncesi Sovyet Barı ş Çabaları ve Türkiye, , S. 298/NO. 195. (Eri şim Tarihi: 01.06.2006). Ayrıca bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 1005. 295 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 123. 296 J.T. Murhpy, Stalin , Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1976, s. 272. 17 Temmuz 1939 tarihinde İngiltere, Fransa ve SSCB arasında bir antla şma yapılmı ş, bu antla şma ile Mihver Devletlerden gelebilecek herhangi bir saldırıya karşı taraflar birbirlerine etkili yardım yapmayı taahhüt etmi şlerdir. Daha sonra İngiltere, Fransa ve SSCB arasında askeri görü şmeler yapılmı ş ama Polonya’nın tutumu ve İngiltere’nin i şi a ğırdan alması Rus diplomatların zihninde, SSCB’nin Alman tehdidi kar şısında yalnız kalaca ğı izlenimini yaratmı ştır. Bkz: İkinci Dünya Sava şı Öncesi Sovyet Barı ş Çabaları ve Türkiye, , (Eri şim Tarihi: 01.06.2006). 112

genellikle olumsuz cevap veren İngiltere’nin tutumu muhtemelen, Rusların İngiliz politikası do ğrultusunda hareket etmesi iste ğinden kaynaklanmaktadır.

Bol şeviklerin dü şmanı oldu ğunu 1938 Şubat’ında ilân eden Hitler’in birkaç ay sonra, Macar diktatörü Horti’ye “Karpat Ukrayna’sını ” i şgal etme emri vermesi, Almanların Ruslarla yakınla şmak istedi ğini göstermi ştir. Bu yakınla şma iste ği gerçekte Hitler’in bir oyunudur. Hitler yakla şan sava şta ilk olarak Batıdaki dü şmanlarını ezmek için, Doğusunu garanti altına almak istemi ştir. 11 A ğustos 1939’da Hitler, Ruslarla ilgili dü şüncelerini şu şekilde anlatmı ştır: “Ne tertip edersem de hepsi Rusya’ya kar şıdır. E ğer Batı bunu anlamayacak kadar aptal ve kör olursa, ben mecburi olarak Ruslarla anla şmak zorundayım. Bundan sonra Batıya darbe indirece ğim ve onların ma ğlubiyetinden sonra birle şmi ş kuvvetlerle Sovyetler Birli ği’ne saldıraca ğım.” 297

Hitler’in asıl dü şüncesi, ilk olarak Polonya’nın Batlık Denizine çıkı şını sa ğlayan Danzig şehrini ele geçirerek, buradan Ukrayna üzerine yürümektir. Fakat Polonya İngiltere yanlısı bir politika izleyince, Hitler ister istemez Do ğu Meselesi’ni ertelemek zorunda kalmı ş ve Ruslarla anla şma yoluna gitmi ştir 298 . Sovyetler Birli ği Almanya’nın kendisi ile iyi ili şkiler kurma iste ğine kar şılık vermi ştir. Daha önce belirtti ğimiz gibi Ruslar; İngiltere ve Fransa’nın, Almanya’yı do ğuya do ğru yönlendirdi ğini, kendilerini ate şe atmaktansa önce Sovyetler Birli ği’ni ate şe atmayı dü şündüklerine inanmı şlardır. Bu dü şünce do ğrultusunda Almanlarla yapılacak olan bir saldırmazlık antla şması, Sovyetler Birli ği açısından makul görülmü ştür.

Bu dönemde Türk-Sovyet ili şkilerinde, Litvinov-Molotov ve Aras-Saraço ğlu de ğişikli ğinin de önemli bir rolü vardır. Aras’ın Sovyet yanlısı tutumu Saraço ğlu döneminde yok olmu şken, aynı şekilde Molotov’ta Türkiye’ye kar şı Litvinov döneminde oldu ğu gibi dostane bir yakla şım sergilememi ştir. Kremlin’in Litvinov’u görevden alarak yerine Molotov’un atamasında, Almanya ile meydana gelen yakınla şmanın etkisi vardır. Yahudi asıllı Litvinov’un yerine, Molotov’un Sovyet Dı şişleri Komiseri olması Türk-Sovyet ili şkileri açısından olumsuz bir geli şmedir. Aras, II. Dünya Sava şı sonrasında Bo ğazlarla ilgili Rus taleplerinin Molotov’tan kaynaklandı ğını ve ikili ili şkilerin peri şan hale gelmesinden de Molotov’un sorumlu

297 Ra şit Tacibayev, a.g.e ., s. 131–134. 298 Baskın Oran, a.g.e ., s. 409. 113

oldu ğunu belirtmi ştir 299 . Ancak Stalin’in totaliter bir anlayı şla yönetti ği Sovyetler Birli ği’nde, tüm olumsuzlukları Molotov’a yüklemek mantıksızdır. Molotov’un, Sovyet dı ş politikasını kendi ba şına yönlendirmesi mümkün de ğildir.

a. Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması

Sovyetler Birli ği bir taraftan Batılı Devletler ile görü şmelere devam ederken, di ğer taraftan da Almanya ile kar şı kar şıya gelmemek için çaba sarf etmiştir. Ruslar için 1939 yılında Almanya’ya kar şı izlenebilecek politikada, 4 ihtimal mevzu bahistir. Almanya ile sava şmak ve Almanya’nın saldırısına maruz kalmak ihtimalleri, Sovyet diplomatların gerçekle şmesinden endi şe duydukları ihtimallerdir. Almanya yanında yer almak ama sava şa girmemek ve tamamen tarafsız kalmak ihtimalleri ise Rus politikacılar açısından bulunmaz bir fırsat olarak görülmü ştür. Batılı Devletler ile Almanya arasında ya şanacak bir sava şta sonuç ne olursa olsun, bu ihtimaller do ğrultusunda Sovyetler Birli ği’nin Avrupa’da en güçlü devlet olaca ğı muhakkaktır 300 .

1939 yılında, Avrupa’da meydana gelen geli şmeler kar şısında Türkiye’nin izlemeyi dü şündü ğü politika ise üç husus üzerinde yo ğunla şmı ştır. Bunlardan birincisi, İngiltere ve Fransa ile çeli şkiye dü şmeden barı ş politikasını devam ettirmektir. İkinci olarak, Türkiye’ye kar şı olabilecek herhangi bir taarruzu engellemek amacı ile ba şta Bo ğazlar ve çevresi olmak üzere yurt savunmasını güçlendirmek, son olarak da Sovyetler Birli ği’nin görü şlerine imkânlar nispetinde, nüfuz etme ğe çalı şmak ve mümkünse iki ülke arasında i şbirli ği sa ğlamaktır. Bu işbirli ği meselesi daha sonradan İngiltere ve Fransa’nın da üzerinde ciddiyetle duraca ğı bir konu olmu ştur. Netice itibari ile Almanya’nın durdurulması için Sovyetler Birli ği’nin i şbirli ği her iki devlet için de önem arz etmektedir. Fakat

299 T. Rü ştü Aras, a.g.e., s. 132. Açıkalın: Molotov ile Litvinov arasında yaptı ğı bir kar şıla ştırmada Litvinov’un Avrupa zihniyetinde oldu ğunu, Molotov’un ise katı ve tam bir icra aleti olarak görüldü ğünü belirmi ştir. Dikkat edilecek olursa Molotov’un, mizacı ile Stalin’in mizacı arasında büyük benzerlikler vardır. Ayrıca Açıkalın, Litvinov-Molotov de ğişikli ğinin Alman-Sovyet yakınla şmasının habercisi olarak algılandı ğından bahsetmi ştir. Nitekim Hitler 1934 yılında “Rusya ile aramızda bir Litvinov vardır” diyerek bu Yahudi asıllı Rus devlet adamının de ğişmesini istemi ştir. Stalin’in, Molotov’u dı şişleri bakanlı ğına getirmesi ile İngiltere-Fransız-Sovyet görü şmelerinde de hissedilir şekilde de ğişmeler olmu ştur. Ruslar bu tarihten itibaren daha cüretli ve net bir politika izlemeye ba şlamı ştır. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 991. 300 Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 991. 114

Çekoslovakya meselesinde, İngiltere ve Fransa, izledikleri politikalar nedeniyle Sovyetler Birli ği’nin güvenini kaybetmi ştir.

Sovyetler Birli ği’ni huzursuz eden di ğer bir unsur ise Polonya’nın Ruslara kar şı izledi ği tutumdur. Sovyetler Birli ği bir sava ş vuku buldu ğunda, İngiltere ve Fransa’ya gerekli olan yardımı Polonya üzerinden göndermek mecburiyetindedir. Ama Polonya kesinlikle Sovyet ordularını istememektedir. Hâl böyle olunca, Sovyetler Birli ği müttefik oldu ğu devletlerin kendisine kar şı cephe aldı ğını dü şünerek, Almanya ile olan ili şkilerine önem vermi ştir 301 .

Alman Dı şişleri Bakanı J. Von Ribbentrop 22 A ğustos 1939’tarihinde, Moskova’ya giderek Ruslarla dostluk ve saldırmazlık antla şması imzalayınca, Avrupa’da dengelerin tamamen de ğişti ği bir durum ortaya çıkmı ştır. 7 maddeden olu şan bu antla şma ile iki taraf birbirine kar şı saldırmayacaklarını, taraflardan birine saldırı gelirse di ğer devletin saldırgan ülkeye destek vermeyece ğini ve birbirlerinin aleyhine olu şturulan örgütlenmelere katılmayacaklarını taahhüt etmi şlerdir. Alman- Sovyet Antla şması’nın di ğer önemli bir özelli ği de, Do ğu Avrupa ve Baltık Devletlerinin iki ülke arasında payla şılmasıdır.

Alman-Sovyet Antla şması ile Ruslar, komünizmin yayılması için büyük bir fırsat ele geçirmi şlerdir. Almanya ile Batı arasında yapılacak sava ş sonucunda muhtemelen iki tarafta bitkin ve harap bir duruma gelecek, bu ortam içerisinde ise komünizmin hâkim kılınması çok kolay olacaktır. Hitler de İtalya’nın sava şa girmekteki tereddüdünden dolayı rahat hareket edememektedir. Sovyetlerle yapılan saldırmazlık antla şması sonrası do ğusunu garanti altına alan Hitler, hareket serbestîsine sahip olmu ştur 302 .

Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanmasından on gün sonra Sovyet Dı şişleri Komiseri Molotov, Türk yetkililerine bildirilmek üzere, Türkiye’deki Sovyet elçisi Terentyev’e bir telgraf çekmi ştir. Molotov telgrafında:

“Saraço ğlu’na ve imkân oldu ğunda İsmet’e iletiniz. Potemkin vasıtasıyla onaylanmı ş Türkiye ile İngiltere’nin yaklaşma fikri bizim İngiltere ile Fransa’ya yakla şma hakkındaki şahsi kararımızdan çıkmı ştır. Nitekim bizim bu kararımız Türkiye’nin tutumuna tesir edemedi, zira bu zamana kadar Türkiye, sonradan

301 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 125–128. 302 R. Salim Burçak, a.g.e ., s. 54–55. 115

anla şıldı ğı gibi İngiltere ve Fransa ile tam anla şma sa ğlamı ştır ki Türkler daha önceden ve zamanında, SSCB’yi haberdar etmeyi lüzum görmemi şlerdir… İngilizlerle Almanların SSCB’ ye kar şı anla şma tehlikesinin önünü almak için ki buna elimizde İngiliz Bakanı Hudson’un Alman yetkili mümessili Vol’tat’la gizli görü şmeleri ile ilgili malumatlar mevcut, biz Almanların saldırmazlıkla ilgili pakt teklifini kabul etmeyi uygun gördük.”303 demektedir.

Telgrafta ilk olarak dikkat çeken, Sovyet Rusya’nın Türkiye’den habersiz İngiltere ve Fransa ile birçok antla şma yapmı ş olmasına rağmen, Türkiye’yi bu konuda suçlamasıdır. Di ğer bir husus ise Rusların İngiltere’yi kendileri için bir tehdit olarak göstermesi ve zorunlu olarak bu antla şmaya kabul ettiklerini belirtmesidir. Telgrafın sonunda, Türk-Sovyet dostlu ğu tekrar edilmi ş ve olu şan yeni şartlar altında iki ülke arasında ortak bir dilin bulunabilece ğinden bahsedilmi ştir. Do ğal olarak dostlu ğu sa ğlamak için bulunacak olan bu dilin mahiyeti ne olacaktır? Bu sorunun cevabı kısa bir süre içerisinde kendili ğinden ortaya çıkmı ştır.

Ruslar açısından Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması, İngiltere ve Fransa’ya bir tepki olarak imzalanmı ştır. 12–21 A ğustos 1939’da, Ruslar Moskova’da, İngiltere ve Fransa askeri heyetleri ile çe şitli görü şmeler yaparak, kar şılıklı yardımla şma antla şması imzalamak istemi ştir. Çabalarının kar şılı ğını alamayınca, Sovyet yetkililer eski dü şmanları Batılı Devletler ile yeni dü şmanları Nazi Almanya’sının birbiri ile olan sorunlarından uzak kalmak istemi ştir.

Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanması, Türkiye’de Deringil’in deyimiyle bomba etkisi yaratmı ştır. Falih Rıfkı Atay’ın, 25 A ğustos’ta Ulus gazetesinde çıkan ba şyazısında ise antla şmanın Türkiye’de yarattı ğı hava şu şekilde anlatılmaktadır 304 :

“Sovyet Rusya ile Almanya arasında bir âdem-i tecavüz misakının imza edildi ği haberi her tarafta derin bir hayret uyandırmı ştır. Herkesin dikkati Moskova’daki askeri müzakereler üstünde idi. Bugünlerde Moskova’dan beklenen havadis büyük demokrasilerle Sovyetler arasındaki askeri ve siyasi müzakerelerin neticesi hakkında idi. Onun için âdem-i tecavüz paktının imza edildiğini bildiren telgraflar adeta bir darbe tesiri yapmı ştır. Bu mesele hakkında kat’i mütalaalar

303 Ra şit Tacibayev, a.g.e., s. 133. 304 Selim Deringil, a.g.e ., s. 79. 116

söylemek sırası gelmemi ştir. Âdem-i tecavüz paktının hakiki mahiyetini muhakeme etmek için imza edilmi ş olan paktın umumi mahiyeti haricinde daha etraflı ve bilhassa müzakerelere hâkim olan zihniyeti gösterir tafsilat beklemek icap eder. Onun içinki bundan sonra gelecek haberlerin, bizi sulhu tehlikeye koymak için de ğil belki sulhu kurtarmak maksadıyla yapılmış olan bir te şebbüsün neticeleri kar şısında bırakaca ğına itimadımızı muhafaza ediyoruz.”

Alman-Sovyet Antla şması sonrasında Türk dı ş politikası yeni bir evreye girmi ştir. Türkiye kendisini Batılı demokrasilerle birlikte saf tutma durumunda bulmu ştur. Atatürk’ün miras bıraktı ğı “ Sovyet Dostlu ğu” anlayı şı ise yerini tedirginli ğe bırakmı ştır. Türkiye 1939 yılına kadar kendisi için en büyük tehlike olarak İtalya’yı görürken, artık yanı ba şında çok daha büyük bir tehlike ortaya çıkmı ştır. Tam Türk-Sovyet ili şkilerinin düzelece ği ümidi belirmi şken, Alman- Sovyet Antla şması ile ikili ili şkiler giderek kötüle şmi ştir.

Alman-Sovyet Antla şması ile birlikte Almanya, Türkiye’nin Batı ittifakına katılmasını engellemek amacı ile Sovyetler Birli ği’ni aracı olarak kullanmı ştır. Almanya Türkiye’nin tarafsız kalması dü şüncesindedir. Sovyet Dı şişleri Komiseri Molotov, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye üzerinde hatırı sayılır bir etkisi oldu ğunu ve bu etkiyi Berlin’in arzusu do ğrultusunda kullanaca ğını açıklayarak, Almanların Türkiye’ye kar şı izlemi ş oldu ğu politikaya destek vermi ştir 305 . 1939 yılından, Barbarossa Harekâtına kadar geçen süreçte, Türk-Sovyet ili şkilerini Almanya yönlendirmi ştir. Türkiye ise bu süreç içerisinde Alman-Sovyet ikilisi tarafından i şgal edilme korkusuyla ya şamıştır.

b. Şükrü Saraço ğlu’nun Moskova Ziyareti

Sovyetler Birli ği 1939 yılında, Almanya’dan sonra sava şa en fazla etki edebilecek ülke görünümündedir. Fakat Rusların hangi tarafta sava şa girece ği tam olarak kesinlik kazanmamı ştır. İdeolojisi ve gücünü kendisi için bir tehdit olarak algılayan Batılı Devletler ile kendisine ve ideolojisine kar şı uzak durma politikası izleyen kom şu ülkeler arasında kalan Ruslar, Almanya ile i şbirli ği yapmak hususunda fazla beklememi şlerdir. Bir tarafta tereddüt ve kararsızlık, öte tarafta

305 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 449. 117

bencillik ve a şırı i ştah varken, Ruslar bir sonraki adımını hesaplayamadı ğı ve zor anlarda yardım edeceklerinden şüphe duydu ğu Batıyı bir kenara iterek, Almanya ile saldırmazlık antla şması imzalamı ştır 306 .

Sovyetler Birli ğinde bu geli şmeler olurken, Türkiye’nin durumu Alman- Sovyet Antla şmasından sonra daha da kritik bir döneme girmi ştir. Bir tarafta, Anadolu’nun Güneyi ile ilgilenen İtalya, di ğer tarafta Çekoslovakya’yı ele geçiren ve Balkanları ele geçirmesi an meselesi olan bir Almanya, son olarak da asırlardır Anadolu’nun Kuzeydo ğusuna ve Bo ğazlara hâkim olmak isteyen Rusya. Bu kadar karı şık bir ortamda Türkiye, Atatürk’ün belirlemi ş oldu ğu dı ş politika esası olan “Yurtta sulh cihanda sulh ” ilkesi do ğrultusunda hareket ederek, herhangi bir milli amacının olmadığı ve hazırlı ğının bulunmadı ğı sava ştan uzak durmak istemi ştir.

Sovyetler Birli ği’nin Almanya ile saldırmazlık antla şması imzalamasından sonra Türkiye’nin, İngiltere ve Fransa ile Almanya’ya yönelik kar şılıklı yardımla şma anla şması yapması zora girmi ştir. Türkiye’nin dü şüncesi, Rusya ile İngiltere ve Fransa’yı ortak bir zeminde bulu şturabilecek bir antla şma imzalamaktır. Fakat Ruslar, Türkiye ile olan ili şkilerinde Almanların isteklerine göre hareket ettiklerinden bu durumun gerçekle şmesi çok zor görünmektedir. Stalin Ribbentrop’a, Türkiye hakkında Almanya’nın ne dü şündü ğünü sormu ş ve iki tarafta Türklerin de ğişken politikasından rahatsızlıklarını ifade etmi ştir 307 . Bu rahatsızlık sürekli olarak Rusların Türkiye’yi, İngiltere ve Fransa ile gizli antla şmalar yapmakla suçlaması ile iyice artmı ştır 308 .

Sovyet Elçisi Terenteyev’in 15 Eylül 1939 tarihinde, Saraço ğlu’nu Moskova’ya davet etmesi üzerine Türkiye artık daha fazla bekleyemeyece ğini anlayarak Dı şişleri Bakanı Saraço ğlu ba şkanlı ğında bir heyeti, Rusya’ya göndermi ştir. Heyet 25 Eylül 1939’da Moskova’ya varmı ştır. Türk Heyeti’nin Moskova’da gerçekle ştirmek istedi ği ilk amaç, Sovyetler Birli ği ile Batı arasında bir köprü rolünü alabilece ği bir antla şma imzalamak olmu ştur. Saraço ğlu’nun Moskova ziyaretinden iki ay önce Temmuz 1939’da, Türkiye, Sovyetler Birli ği ile İngiltere- Fransa arasında husumete yol açmayacak bir proje hazırlamı ş ve bunu Moskova’ya

306 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 134. 307 Kâmuran Gürün, a.g.e ., s. 183. 308 A.g.e ., s. 191–192. 118

bildirmi ştir. Türkiye bu projeyle, Karadeniz ve Bo ğazlara gelebilecek bir saldırıda fiili i şbirli ği yapılmasını, bunun içinde Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında askeri bir sözle şmenin hazırlanmasını istemi ştir. Ayrıca Türkiye Üçlü İttifak Antla şmasında yer alan Sovyet çekincesinin bir benzerini yapılacak olan Türk-Sovyet Antla şmasında, İngiliz-Fransız çekincesi olarak uygulamak istemi ştir 309 . Ancak Avrupa’da meydana gelen siyasi de ğişiklikler kar şısında Türkiye’nin projesi anlamını yitirmi ştir.

Türk-Sovyet Antla şması’nın imzalanamamasında, Rusların Almanlarla yaptıkları saldırmazlık antla şması sebebiyle, Türkiye’ye kar şı bir tavır de ğişikli ği içerisine girmesi etkili olmu ştur. Rusların tavır de ğişikli ği ile ilgili olarak Türk diplomatlar, Almanya ile Sovyetler Birli ği arasında yapılan antla şmanın etkisi oldu ğu dü şüncesinde iken, Ruslar niyetlerinin Türkiye’den çe şitli tavizler koparmak oldu ğunu kısa süre içerisinde göstermi şlerdir 310 .

Saraço ğlu’nun Moskova ziyareti Fransa’da, Türkiye’nin politikasını Almanya lehine de ğişti ği endi şesini uyandırmı ştır. Türkiye içerisinde de bu ziyaretle ilgili yanlı ş anla şılmalar olmu ştur. Bazı çevreler Saraço ğlu’nun amacının Almanya’ya kar şı, Sovyet garantisi elde etmek oldu ğunu açıklamı şlardır. Fakat Saraço ğlu’nun Moskova ziyareti ile gerçekle ştirmek iste ği amaçları; Sürekli şekilde yapılan davetlere kar şılık vermek, Sovyetler Birli ği’nin yeni olu şan durum kar şısında, Türkiye ile ilgili olarak dü şüncelerini ö ğrenmek ve Batı ile Rusların birbirine dü şmeyece ği bir antla şma zemini aramak ya da en azından var olan dostluk antla şmasının devamını Türk tarafının arzuladı ğını, Rus diplomatlara iletmek olarak sıralanabilir.

Saraço ğlu ile Molotov ilk olarak 26 Eylül’de görü şmü şlerdir. Görü şmelerde ilgi çeken üç olay vardır. Birincisi, Ruslar Türkiye ile bir antla şma projesi üzerinde olduklarını belirtmi şler fakat hiçbir gayrette bulunmamı şlardır. Molotov’un görü şmeler sırasında Saraço ğlu’na bir kâ ğıt uzatarak “ bir ara meseleyi” çözümleme iste ğini bildirmesi, Saraço ğlu’nun da buna kar şı çıkması ve meselenin ne oldu ğunu sorması üzerine, Molotov’un Montrö Sözle şmesi ile ilgili de ğişiklik talebinde

309 Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 1007. 310 R. Salim Burçak, a.g.e ., s. 71–72. 119

bulunması görü şmelerin ikinci sürprizi olmu ştur 311 . Son olarak ise, Molotov Saraço ğlu’na, Alman Dı şişleri Bakanı Ribbentrop’un gelece ğini ve bir süre kendileri ile ilgilenemeyeceklerini bildirmi ştir. Rusların ne yapmak istedikleri Türk Heyeti tarafından ilk gün anla şılamamı ştır. Bir taraftan antla şma yapalım diyen Ruslar, di ğer taraftan buna hiç yana şmamı ş, üstelik o kadar ısrarla davet etmelerine ra ğmen Ribbentrop gelince, Türk Heyeti’ni oyalamaya ba şlamı şlardır.

Montrö Sözle şmesi’nde de ğişiklik yapılması iste ği ise Rusya’nın klasik politikalarının bir sonucudur. Türkiye kendisini tehlikede gören bir devlet olarak Rusya’nın deste ğine muhtaç oldu ğunu dü şünen Ruslar, hiç beklemedikleri bir dirençle kar şıla şmı şlardır. Sovyetler Birli ği görü şmeler sırasında Bo ğazlar rejimi ile ilgili de ğişiklikler haricinde Saraço ğlu’na, Türkiye’nin Batılı Devletlerle i şbirli ğine girmemesi ve tarafsız kalması ile ilgilide önerilerde bulunmu ştur. Sovyet taleplerin ilk üç maddesinde Almanya’nın, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye yönelik izlemi ş oldu ğu dı ş politikayı nasıl etkiledi ği görülmektedir. Son iki maddede ise Rusların Montrö ile ilgili de ğişiklik taleplerine yer verilmi ştir. Buna göre Rus talepleri şu şekildedir 312 :

“1. İngiltere ve Fransa ile giri şilen ittifak müzakerelerinin isti şareye çevrilmesi

2. İngiltere ve Fransa’nın Sovyetler Birli ği ile sava şa girmesi halinde üçlü ittifakın geçersiz sayılması

3. Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı’nın gere ği olarak yapılacak Türk-İngiliz- Fransız Paktına “Alman ihtirazi kaydının” koyulması

4. Bo ğazların Türkiye ve Sovyet Rusya ile beraber savunulması

5. Montrö Bo ğazlar Antla şmasına, Karadeniz’e sahili olmayan devletlerin Bo ğazlardan geçemeyece ğine dair garantinin eklenmesi.”

Türkiye’nin Sovyetlerin taleplerine kar şı çıkması üzerine Molotov, Kasım 1939’da, TASS ajansına bir demeç vermi ştir. Molotov demecinde öncelikli

311 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 140. Saraço ğlu’nun Moskova ziyaretinde bulunan bir di ğer diplomat Cevat Açıkalın ise Saraço ğlu’nun Molotov’un Montrö Sözle şmesi ile ilgili görü şme iste ğini ret etti ğini belirtmi ştir. Açıkalın’a göre Ruslar Almanlar ile anla şmaya varmı şlardır ve Türkiye’yi de yanlarına çekmek için, İngiltere ve Fransa ile Türkiye arasındaki Üçlü İttifak Antla şmasını geçersiz kılmak istemi şlerdir. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m., s. 1011. 312 Mehmet Saray, a.g.e., s. 61. 120

amaçlarının, Karadeniz ve Bo ğazları kapsayan kar şılıklı bir yardımla şma sözle şmesi imzalamak oldu ğunu, bunu gerçekle ştirirken de Rusya’nın kendisini hiçbir zaman Almanya ile silahlı bir anla şmazlı ğa götürmemesini ve sava ş tehlikesi halinde Karadeniz’de suları bulunmayan ülkelerin sava ş gemilerinin Bo ğaz’dan geçmelerine Türkiye’nin izin vermemesi için, Sovyet Rusya’nın garantisine sahip bulunmasını istemi ştir. Saraço ğlu’nun bu teklifi reddetmesi üzerine Molotov: “Biz barı şçı, Türkiye ise sava şçı politika izliyor”313 diyerek, Türk dı ş politikasını saldırganlıkla suçlamı ştır.

Saraço ğlu’nun Moskova ziyareti, II. Dünya Sava şı’nın ba şlamasından bir ay sonra gerçekle şmi ştir. Sava şın hızla de ğiştirdi ği siyasal durumlar kar şısında, özellikle de Almanya’nın hızlı ilerlemesi kar şısında, Sovyetler Birli ği önceli ği Almanya’ya vererek Saraço ğlu’nu Moskova’da oyalama takti ği izlemi ştir. Moskova ziyareti sırasında Saraço ğlu aynı Bekir Sami Bey’in Temmuz 1920’de, Moskova’da uğradı ğı akıbete u ğramı ş ve eli bo ş olarak Türkiye’ye geri dönmü ştür 314 . Amerikan Büyükelçisi Steinhard ziyaret sırasında ya şanılanları: “Rusların Almanlarla anla şması, Sovyetlerin, Türkiye’ye kaba bir tokatıdır ” şeklinde yorumlamı ştır 315 .

Bu konuda F. Cemal Erkin, Saraço ğlu’nun Moskova ziyareti sırasında kar şıla ştı ğı Rus talepleri ile ilgili olarak: “Sovyet taleplerinin ortak vasfı, Türkiye’nin Batılı Devletlerle ba ğlarını imkân nispetinde gev şetmek ve onu Kremlin’in Alman- Rus paktı ile meydana çıkan yeni politikasıyla faal bir i şbirli ğine alı ştırmak çabası içerisinde olduklarını belirtmi ştir.”316 demektedir. Aynı şekilde Nadir Nadi’de, Rusların 23 gün boyunca Saraço ğlu’nu oyaladı ğını ve Rusların asıl amaçlarının, Türkiye’yi Batı ile ittifak yapmasını engellemek oldu ğundan bahsetmi ştir 317 .

313 Yakın Tarihimiz , s. 86. 314 Bekir Sami Bey, Çiçerin ile yaptı ğı görü şmelerde, Sovyet Rusya ile Ankara Hükümeti arasında bir antla şma imzalamak istemi ş ancak Rusların Ermenilerle ilgili bir takım istekte bulunması üzerine görü şmeler tıkanmı ş ve bir sonuca ula şılamamı ştır. Saraço ğlu’nun ziyaretinde ise Ruslar, Almanlarla anla şamazlarsa alternatif olarak gördükleri Türkiye ile anla şabileceklerini dü şünerek oyalama takti ği izlemi şlerdir. Almanlarla anla şmaya varınca ise Türkiye ile yapılacak olan antla şmayı, kabulü zor şartlara ba ğlamı şlardır. 1920 yılı ile 1939 yılında meydana gelen her iki ziyarette de dikkat edilecek olursa Türkiye zor durumdadır. Sovyet Rusya, Türkiye’nin bu kötü günlerinde dostlu ğunu göstermek yerine fırsattan istifade etmek istemi ştir. Bekir Sami Bey’in Moskova ziyareti için bkz: Birinci Bölüm: Milli Mücadele Dönemi Türk-Sovyet İli şkileri, s. 10–12. 315 Yakın Tarihimiz, s. 87. 316 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 144. 317 Nadir Nadi, a.g.e ., s. 51. 121

Saraço ğlu’nun Moskova ziyareti ba şarısızlık ile sonuçlansa da olumsuzluklar basına yansımamı ştır. Yunus Nadi 21 Ekim 1939 tarihinde, Moskova ziyareti ile ilgili olarak şunları yazmı ştır: “… Şimdi bütün dünya şunu ö ğrenmi ş bulunuyor ki Moskova müzakereleri, Türk-Rus dostlu ğunu sadece teyit ve takviye neticesinde karar kılınmı ştır.” 318 bu yazı, Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile ihtilâfa dü şmemek için olayları alttan aldı ğını göstermektedir.

c. Stalin’in Bo ğazlar Rejimindeki De ğişiklik İste ği

Türk Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu’nun, Moskova ziyaretine damgasını vuran olay, Stalin’in Türk Heyeti’nden bazı tavizlerde bulunmasını talep etmesiyle gerçekle şmi ştir. Stalin, İngiliz-Fransız-Türk İttifak Antla şmasında bazı de ğişiklikler yapılması, yapılacak olan Türk-Sovyet Antla şmasında da Almanya ile ilgili bir çekincenin konulması ve Montrö Bo ğazlar Sözle şmesinde de ğişiklikler yapılmasını teklif etmi ştir. Bu tekliflerle ilgili görü şmeleri Saraço ğlu, bir bo ğuşmaya benzetmi ştir 319 .

Stalin’in ilk talebi, 13 Nisan 1939’da İngiltere ve Fransa’nın, Romanya ve Yunanistan’a vermi ş oldukları garantiden dolayı Türkiye’nin bu devletlere gerçekle şecek olası bir taarruzda yükümlülük altına girmesi durumunun de ğişmesi gerekti ği ile ilgilidir. Stalin gerçekte, Türkiye ile İngiltere ve Fransa arasında yapılan ittifakı geçersiz kılmak niyetindedir ve bunu gerçekle ştirmek için Türk Heyeti’ne, Sovyetler Birli ği ile Türkiye’yi kar şı kar şıya getirebilecek Üçlü İttifak Antla şması’nda yer alan 2 numaralı protokolün de de ğişmesini istemi ştir 320 .

Stalin di ğer bir talebi, Türk-Sovyet saldırmazlık ve tarafsızlık antla şmasında de ğişikler yapmaktır. Almanların Türkiye’ye saldırma ihtimali kar şısında, Ruslar Almanya’ya kar şı Türkiye’ye yardım etmemek için, Alman-Sovyet ili şkilerinin yeni halini göz önüne alan bir de ğişikli ğin antla şma metnine girmesini istemi ştir. 13 Ekimde yapılan toplantıda Saraço ğlu’nun: “ Böyle bir çekince antla şmayı anlamsız

318 Yunus Nadi, Cumhuriyet , 21 Ekim 1939. 319 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 202. 320 Üçlü ittifak antla şmasının ikinci protokolünde Türkiye Sovyetler Birliği ile silahlı bir itilafa dü şmemeyi garanti altına almak istemi ştir. Fakat Stalin, İngiltere ve Fransa’nın Rusya’ya saldırması halinde de Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne kar şı bir olu şum içerisinde yer almasını istememi ştir. Bkz: R. Salim Burçak, a.g.e., s. 84–85. Ayrıca bkz: Ek- 1, s. 207. 122

kılar, müzakereleri çıkmaza sokar ” demesiyle Almanya’ya kar şı çekince koyma fikrinden bir süreli ğine vazgeçilmi ştir 321 . Saraço ğlu Moskova ziyaretini tamamlayıp geri Türkiye’ye dönerken Molotov’a: “İstekleriniz Ankara tarafından kabul edilirse yardımla şma paktını aynen kabul etmi ş oldu ğunuzu söyleyebilir misiniz?” diye sorması üzerine Molotov: “Bunun olması için evvela Alman çekincesinin, Türkiye tarafından kabul edilmesi gerekti ğini”322 söylemi ştir.

Stalin’in asıl de ğişiklik talebi Montrö Sözle şmesi ile ilgilidir. 1 Ekim 1939’da, Saraço ğlu’na yapılacak olan Türk-Sovyet yardımla şma antla şmasının gerçekle şmesi için Montrö Sözle şmesi’nde de ğişiklik yapılmasının gerekti ğini ileten Rus yetkililer, yapılacak de ğişiklikle ilgili olarak 11 maddeden olu şan bir protokol hazırlamı şlardır. Protokolde yer alan maddeler şunlardır 323 :

“1. Barı ş ve sava ş zamanında, Türkiye tarafsız veya sava şan olsun, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlere ait sava ş gemilerinin Bo ğazlardan geçmeleri ve Karadeniz’e girmeleri söz konusu oldu ğu zaman her defasında Türkiye Hükümeti ile Sovyetler Birli ği birbirleri ile danı şacak ve birlikte karar vereceklerdir.

2. Türkiye 18. maddede (Montrö Sözle şmesi’nde) öngörülen tonajın be şte birini a şan Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin sava ş gemilerini Bo ğazlardan geçirmeyecektir.

3. Türkiye, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin insani bir gaye ile Karadeniz’e gönderecekleri sava ş gemilerini Bo ğazlara ve Karadeniz’e sokmayacaktır.

4. Montrö Sözle şmesi’nin 19. ve 25. maddeleri gere ğince Bo ğazlardan geçecek sava şan devletlerin sava ş gemilerinin geçi şi ancak Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti Konseyini geçi ş konusunda onayını verdi ği takdirde vuku bulacaktır.

5. Sözle şmenin 4. maddesine göre Bo ğazlardan geçen sava ş malzemesi ve asker ta şıyan veyahut silahla donatılan üçüncü devletlere ait ticaret gemileri yardımcı sava ş gemisi sayılacaklardır. Bu gemilere sözle şmenin 10–18 ve 20–21. maddeleri uygulanacaktır.

321 Baskın Oran, a.g.e., s. 420. 322 M. Tuncer Tunç, a.g.e., s. 241. 323 Baskın Oran, a.g.e ., s. 421. 123

6. Türk-Sovyet Paktı’nın uygulanması veyahut Sovyetlerin veya Türkiye’nin menfaatlerinin savunulması için gerekli oldu ğu takdirde Sovyetler Birli ği’nin denizatlıları sözle şmenin 12. maddesinde öngörülen hâl dı şında da Bo ğazlardan girip çıkabileceklerdir.

7. Türk-Sovyet kar şılıklı yardım yüklenimlerinin esnek ve etkili olabilmeleri amacı ile Sovyet sava ş gemilerinin Bo ğazlardan geçi şleri için 13. maddede öngörülen 8 günlük ihbar iki güne indirilecektir.

8. Aynı sözle şmenin 23. maddesi ile Sovyet uçaklarının Bo ğazlardan geçi şleri için kabul edilen üç günlük ihbar bir güne indirilecektir.

9. Türkiye ve Sovyetler Birli ği Hükümetleri kar şılıklı yardım paktı anlayı şı içinde her yıl 1 Ocak ve 1 Temmuz’da, Karadeniz ve Bo ğazlardaki sava ş filolarının tonajlarını birbirlerine bildireceklerdir.

10. Türkiye ve Sovyetler Birli ği Hükümetleri Bo ğazlardan geçi ş rejimini de ğiştirmemeyi ve önceden danı şmada bulunmadan ve birbirlerinin imzalarını almadan hiçbir anla şma yapmamayı yüklenirler.

11. Bu gizli protokol Türk-Sovyetler Birli ği Kar şılıklı Yardım Paktını tamamlar ve ayrılmaz bir parçasını olu şturur.”

Türkiye’nin egemenli ğine ve Montrö Sözle şmesini imzalayan di ğer devletlerin isteklerine aykırı olan bu talepleri, Saraço ğlu do ğal olarak kabul etmemi ştir. Stalin, Saraço ğlu’nun uzla şmaz tavrı nedeni ile taktik de ğiştirerek Türkiye’ye toprak verilebilece ğinden dahi bahsetmi ştir. Yunan Adaları ve İtalya’nın elinde bulunan On iki Ada’nın Türkiye’ye ait olması gerekti ğini belirten Stalin’in mantı ğı; “ Kaz gelecek yerden tavu ğu esirgememek” anlayı şına dayanmaktadır 324 . Sonuç itibari ile Stalin, imzalanacak olan Türk-Sovyet Yardımla şma Paktı ile Karadeniz’de hayati önem ta şıyan tavizler elde edecektir. Di ğer tarafta vaat etti ği topraklar ise sadece bir dü şünceden ibarettir.

Fransa Büyükelçisi R. Massigli, Saraço ğlu’nun Moskova ziyaretinde u ğradı ğı ba şarısızlı ğının temel nedeni olarak Almanya’yı göstermi ştir. Almanya ile ilgili çekince meselesi ve Montrö Sözle şmesi’nin de ğiştirilmesi konusu, Almanların

324 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 90. 124

baskıları sonucunda sürekli olarak gündeme getirilmiştir 325 . Sovyet yetkililer de Almanya ile yaptıkları ittifaktan dolayı İngiltere ve Fransa ile her an sava şabilecekleri için, Alman isteklerini gerçekle ştirmeye çalı şmı şlardır. Alman- Sovyet Antla şması, İngiltere’nin Türkiye ile antla şma iste ğini daha da arttırmı ştır. 21 Eylül 1939’da, Churchill hazırladı ğı bir raporda bu konuyla ilgili şöyle demektedir 326 :

“…Umumi hedef göz önünde tutulacak olursa Türkiye ile olan müzakerelerimizin geli şmesi kolaydır. Hitler’in 28 tümenlik bir kuvvetle Romanya’yı istilaya hazırlandı ğı şayi oldu ğu zaman, Türkiye davası müstacel bir mahiyet arz etmi şti. Bugün mesele aynı mahiyeti muhafaza etmiyor. Hitler şarka do ğru sarkmak yolundaki emellerini yerine getirmekten belki şimdi çekinecektir. Fakat tehdidini her an tazelemesi ihtimali de vardır. Bizim ana menfaatimiz Almanya’yı bütün Balkanlarla ve şark cephesiyle husumet haline dü şürmek yolundadır. Bu itibarla Türkiye ile bir muahede imzalamanın büyük bir kıymeti vardır…”

Saraço ğlu 17 Ekim 1939’da Moskova’dan ayrılmı ş, bir gün sonra da yapılan görü şmelerle ilgili olarak, Türk ve Sovyet tarafı gerçekle alâkası olmayan bir bildiri yayınlamı şlardır. Bildiride, iki ülke arasında fikir birli ğinin ve dostlu ğun devam etti ği, iki ülkeyi ilgilendiren meselelerde birlikte hareket edilece ği ifade edilmi ştir. Hâlbuki müzakereler çıkmaza girmi ş ve kesilmek zorunda kalmı ştır 327 .

Türk-Sovyet ili şkilerinin Moskova’da bir çıkmaza girmesi karşısında Ba şbakan Refik Saydam, Üçlü İttifak Antla şması’nı hiçbir de ğişiklik yapmaksızın Ankara’da, 19 Ekim 1939 tarihinde, İngiliz ve Fransız Büyükelçileri ile imzalamı ştır. Türkiye, Saraço ğlu’nu Moskova’ya göndererek hem Sovyetler Birli ği’ni Batı ile yapacak oldu ğu ittifak antla şması hakkında bilgilendirmek istemi ş, hem de Türk- Sovyet ili şkileri ve Türk-Batı ili şkileri arasında ki uyumu bozmayacak bir antla şma imzalamak istemi ştir.

Ancak menfaatlerini co ğrafi ko şullara ba ğlayan Ruslar, Baltık’tan Karadeniz’e kadar olu şturdukları savunma sistemlerini anavatan sınırları dı şına yerle ştirme ği ve bir ihtiyat çemberi kurmayı ba şarmı şlardır. Sovyetlerin kurmu ş

325 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 148. 326 S. Winston Churchill, Çörçil Anlatıyor , Çeviren: Ahmet Emin Yalman, C. II, Vatan Ne şriyatı, İstanbul 1949, s. 58. 327 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 102. 125

oldu ğu bu güvenlik çemberindeki tek zayıf nokta Boğazlardır. Saraço ğlu Moskova’da bu zayıf noktayı çözüme kavu şturmak isteyen bir Sovyetler Birli ği ile kar şıla şmı ştır. Bu konuda Açıkalın, Voro şilov’un Türkiye ziyareti sırasında Çanakkale’yi gezerken yanındakilere söyledi ği ‘Rusya’nın savunması buradan ba şlar’ sözlerini hatırlatarak, Bo ğazların Ruslar için vazgeçilmez bir saplantı haline geldi ğini belirmi ştir. Moskova ziyareti sırasında bu Rus dü şünceleri tekrar ortaya çıkmı ştır 328 . Saraço ğlu’nun Moskova ziyaretinde, Türkiye Batı ile girece ği ittifaka Sovyetler Birli ği’ni dâhil edemeyece ğini anlamı ş, dahası kom şusunun Bo ğazlarla ilgili gerçek niyetini ö ğrenmi ştir.

2. Üçlü İttifak Antla şması ve Sovyet Rusya’nın İttifaka Tepkileri

Türkiye’nin, İngiltere ve Fransa ile üçlü bir ittifak antla şması yapmasını Almanya ile yakınla şan Sovyetler Birli ği, olumlu kar şılamamı ştır. Sovyetler Birli ği’nin Almanya ile yaptı ğı ittifak sonrası Türkiye’ye yakla şımı, Türkiye’yi Batılı Devletlerden uzakla ştırmaya yöneliktir. Fakat Türkiye, Zhivkova’nın (Ludmila Zhivkova: Bulgar Politikacı) deyimiyle, eline geçen fırsattan yararlanmasını bilememi ş ve Ruslarla anla şamamı ştır 329 .

Türklerin tercihlerini Batıdan yana kullanması, Ruslarda bir hayal kırıklı ğı yaratmı ştır. Rus basını da İngiltere ve Fransa’nın, Türkiye ile Sovyetler arasındaki dostlu ğa zarar verdi ğini ve Türkiye’nin bu ülkelerle olan ittifakından dolayı hiç arzu etmedi ği kötü vaziyetlere dü şebilece ğini yazmı şlardır 330 . Saraço ğlu Ankara’ya vardıktan dört gün sonra, Sovyet Büyükelçisi Terentyev Sovyet Hükümeti adına Üçlü İttifak Antla şması ile ilgili bir görü şme yapmak istemi ştir. Terentyev Saraço ğlu’na, Sovyet Hükümeti’nin Üçlü İttifak Antla şmasını tasvip etmedi ğini ve bu antla şma ile iki devlet arasında yeni bir durumun söz konusu olup olmadı ğını iletmi ştir. Ruslar bir taraftan Üçlü İttifak Antla şmasının mahiyetini ö ğrenmeye çalı şırken di ğer taraftan da Moskova’da kesilen görü şmelerin devam edebilece ğini belirterek ikili ili şkilerin devam etmesini istemi ştir. Ancak Üçlü İttifak Antla şmasına kar şı Rusların göstermi ş oldu ğu tepkilerde çeli şkiler gözlenmektedir.

328 Cevat Açıkalın, a.g.m., s. 1019. 329 Selim Deringil, a.g.e ., s. 95. 330 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 157–158. 126

Ankara’da Terentyev ikili görü şmelerin devam edebilece ğini açıklarken, Moskova radyosunda Molotov, Türkiye’yi tehdit eden bir dizi açıklama yapmı ştır. Montrö Sözle şmesinde de ğişiklik, Kars ve Ardahan’ın Sovyetlere geri iadesi gibi konulara da yer veren Molotov’un bu açıklamalarına, İsmet İnönü 1 Kasım 1939’da Meclis açılı ş konu şmasında, Türk-Sovyet ili şkilerinde ya şanılan devrin getirdi ği zorunluluklardan dolayı ortaya çıkan sorunların geçici oldu ğunu söyleyerek cevap vermi ştir 331 .

Üçlü İttifak Antla şması Sovyetler Birli ği’nin tüm tepkilerine ra ğmen, 9 madde ve 2 ek protokol halinde, 15 yıl geçerli olmak üzere kabul edilmi ştir 332 . Antla şmaya göre, Türkiye bir Avrupa Devleti tarafından saldırıya u ğradı ğı takdirde, İngiltere ve Fransa ile görü şmelerde bulunacak ve her iki devlet tüm olanakları ile Türkiye’ye yardım edecektir. Ayrıca İngiltere ve Fransa, bir Avrupa Devleti tarafından Akdeniz’de sava şa yol açan bir saldırıya u ğrayacak olurlarsa, Türkiye bu devletlerle görü şerek, İngiltere ve Fransa’ya tüm olanakları ile yardım edecektir. Antla şmaya ek ikinci bir protokolde ise Türkiye Sovyetler Birli ği ile ilgili bir çekince koyarak, onayladı ğı antla şma ile üzerine dü şen yükümlülükler sebebi ile Sovyetler Birli ği’yle çatı şma riskini ortadan kaldırmak istemi ştir 333 .

Türk-Sovyet ili şkileri açısından bakıldı ğında, Üçlü İttifak Antla şması Sovyetlerin onaylamadı ğı bir antla şmadır. Oysa Türkiye bu antla şmayı kabul ederek, dı ş politikasında kendisine esneklik kazandıracak bir durum ortaya çıkarmı ştır. Bir taraftan Sovyetlerle silahlı bir ihtilâfa sürüklenecek hallerden kendisini korumu ş, di ğer taraftan Sovyetlerin kendisine saldırması durumunda İngiltere ve Fransa’nın garantisi altına girmi ştir. Türkiye’nin bu antla şma ile elde etti ği en önemli avantaj ise Müttefikler gerekli askeri yardımı Türkiye’ye yapmadıkça, Üçlü İttifak Antla şmasının geçersiz kalması şartıdır. Türkiye’nin sava ştan uzak kalma politikası bu madde sayesinde ba şarılı olmu ştur 334 .

Türkiye’nin, İngiltere ve Fransa ile ittifak antla şması imzalaması, Almanya ve İtalya dı şında, Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerini de gerginle ştirmi ştir. Sovyet tarihçileri ikili ili şkilerin bozulmasında asıl suçlu olarak Almanları göstermi ştir.

331 Cevat Açıkalın, a.g.m., s. 1022-1026. 332 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 104. 333 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 281. 334 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 105. 127

Almanlar sürekli olarak Türk devlet adamlarını, İngiltere ile yapılacak olan bir ittifakın, Rusya’nın eski toprak taleplerini tekrar gündeme getirmesine yol açabilece ğine dair uyarılarda bulunması, Türkleri Ruslara kar şı daha dikkatli davranmaya yöneltmi ştir. Hatırlanacak olursa Türk-Sovyet ili şkilerinin ilk dönemlerinde de Ruslar, iki ülke arasında ya şanılan sorunların sorumlusu olarak İngiltere’yi suçlamı ştır. Ancak 1939 yılında Türk devlet adamları Sovyetler Birli ği ile ya şanan sorunların kayna ğını idrak etmi şlerdir. Bunun en iyi göstergesi 1 Kasım 1939’da, İnönü’nün TBMM toplantısında yaptı ğı konu şmasında Sovyetler Birli ği’ne hitaben “ eski dostumuz ” demesidir 335 . Türk-Sovyet ili şkilerindeki dostluk, Montrö’de ağır bir darbe almı ştır. Ama ikili ili şkilere asıl darbeyi vuran olay 1939 yılında, Rusların gerçek niyetlerini açıklamasıyla gerçekle şmi ştir.

Türk-Sovyet ili şkilerinde dostluk havası gerçekten mazide kalmı ştır. Molotov’un 31 Ekim 1939 günü, Sovyet Yüksek Konseyi’nin ola ğanüstü toplantısında yaptı ğı konu şmasında; “Türkiye ile Batılı Devletlerarasında yapılan ittifak antla şmasından dolayı kendisini büyük bir tehlike altına soktu ğunu ve Türkiye’nin izlemi ş oldu ğu dı ş politikanın Sovyetler Birli ği tarafından takip edilen dı ş politika ile uyu şmadı ğını ”336 ifade etmi ştir.

Türk-Sovyet ili şkilerinin bozulmasını isteyen tek ülke Almanya de ğildir. Sava ş, Erkin’in deyimiyle acayip bir seyir izlerken, İngiliz basını, Rusların Kafkasya’da askeri yı ğınak yaptı ğı şeklinde hayalî haberler yayınlamı ştır. Gerçeklerle alâkası olmayan bu haberlerinde Türk-Sovyet çatı şmasını amaçladı ğı ve Almanlar kadar İngilizlerinde Sovyetler Birli ği’ni, Türkiye’yi kendi yanlarına çekmek için bir araç olarak gördüklerini göstermi ştir 337 .

Üçlü İttifak Antla şması, Türkiye’yi hukuki açıdan bir karma şaya sürüklemi ştir. Üçlü İttifak Antla şması ile Türkiye’nin daha evvel imzalamı ş oldu ğu antla şmalar arasında çeli şkiler bulunmaktadır. Örne ğin: İngiltere ittifak antla şması ile Bo ğazlardan geçerek Romanya’ya yardım etmek istedi ğinde Türkiye bunu kabul

335 Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İnönü’nün Söylev ve Demeçleri (1919–1946) , C. I, İstanbul 1946, s. 341–342. 336 R. Salim Burçak, a.g.e ., s.116–117. 337 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 159–160. Benzer bir durum Sovyetler Birli ği için de geçerlidir. 23 Şubat 1940’ta Sovyetler Birli ği’nde Kızıl Yıldız gazetesi Kafkaslarda Türkiye’nin 350 bin askerden olu şan bir yı ğınak yaptı ğını yazmı ş, Türk-Sovyet ili şkileri biranda kopma noktasına gelmi ştir. Bkz: Cevat Açıkalın, a.g.m ., s. 1036. 128

etmeye mecburdur. Ancak di ğer taraftan ittifak antla şmasında yer alan Sovyet çekincesine ( iki numaralı protokol ) ve Montrö Sözle şmesi’nin 19. maddesine dayanarak Türkiye’nin bu duruma kar şı çıkması da mümkündür338 .

Sonuç olarak Üçlü İttifak Antla şması, Türkiye’nin Müttefikler yanında yer almasını sa ğlarken, aynı zamanda Türkiye’ye sava ş dı şı kalma politikasını devam ettirmesi için yeni fırsatlar vermi ştir. Türkiye Fransa’nın sava ş dı şı kaldı ğı, Müttefikler açısından çok zor yılların ya şandı ğı dönemlerde dâhi bu antla şmaya olan sadakatinden ödün vermemi ştir. Ancak geli şen olaylar ve de ğişen dengeler kar şısında, Türkiye kendi güvenli ğini sa ğlamak maksadı ile bu antla şmaya ters dü şen bazı giri şimlerde bulunmu ştur. 1941 Haziranı’nda imzalanan Alman-Türk Saldırmazlık Antla şması bu faaliyetlerin en belirgin örne ğidir. Ancak Türkiye bu antla şmada dahi, Üçlü İttifak Antla şması’nın bozulmasına izin vermemi ştir.

3. Bakû’ye Saldırı Plânı’nın Türk-Sovyet İli şkilerine Etkileri

Türkiye II. Dünya Sava şı’nda sava ştan uzak kalmak, sava şa girecek olursa da İngiltere ve Fransa’nın içerisinde bulundu ğu blokta sava şmak istemi ştir. Sovyetler Birli ği’nin de İngiltere safında yer almasını isteyen Türkiye, bu isteği gerçekle şmemesine ra ğmen, Batılı Devletlerin yanında olma fikrinden vazgeçmemi ştir. Ancak Türkiye’nin özellikle Batı blo ğunda yer alan Fransa ile ilgili çekinceleri bulunmaktadır.

1938 yılında Türk Büyükelçisinin Hitler Almanya’sına sundu ğu Türkiye ile ilgili dost ülkelerin listesinde Fransa son sırada yer almı ştır. Türkiye ile Fransa arasında ya şanan Hatay Meselesi’nin listeye tesir etmi ş olması muhtemeldir. Lâkin Türk devlet adamları Fransa’nın kendi çıkarları do ğrultusunda Türkiye’yi ate şe atabilecek giri şimlerde bulunmayı tasarladı ğını bilselerdi, büyük olasılıkla Fransa’yı listeye dahi almazlardı. Listede Almanya, İngiltere, ABD, İtalya ve son olarak Fransa yer almaktadır 339 . Liste’nin objektifli ği tartı şma konusu olabilir, zira İtalyan tehdidinin yakından hissedildi ği bir dönemde, İtalya’nın listede yer alması ve Almanya’nın ilk sırada olması, Türkiye’nin Almanya ile iyi ilişkilerini devam

338 Süleyman Seydi, “ İngiltere’nin Türk-Sovyet İli şkilerini İyile ştirme Çabaları 1939–1940”, Arayı şlar , S. 13, Isparta 2005, s. 101. 339 Wayne Bowen, a.g.m., s. 804. 129

ettirmek istemesinden kaynaklanmaktadır. Dikkat çekici bir di ğer unsurda, Sovyet Rusya’nın listede yer almamasıdır.

1 Eylül 1939 tarihinde, II. Dünya Sava şı ba şlamı ş fakat Sovyetler Birli ği bu sava şa 22 ay sonra dâhil olmu ştur. Bu süreç içerisinde Sovyetler Birli ği Almanya ile yaptı ğı ittifak antla şması sonucunda, Mihver Devletleriyle yakınlık kurmu ş ve bu devletlerle Türkiye hakkında görü şmeler yapmı ştır. Bu görü şmeler devam ederken Fransa, Rusya’nın Polonya’yı Almanya ile birlikte i şgal etmesi ve arkasından Finlandiya’ya sava ş açması üzerine, Bakû petrol yataklarını bombalayarak Almanya’ya yapılan petrol sevkıyatını önlemek ve Rus sava ş gücünü zayıflatmak istemi ştir 340 .

Oran, Ocak 1940 ile Haziran 1941 tarihleri arasında Rusların Almanlara 18 milyon varil petrol verdi ğini ve bu petrolün, Batum limanından Romanya’nın Köstence limanına ve oradan da Almanya’ya ta şındı ğını belirtmi ştir 341 . Fransızların Bakû petrol yataklarını bombalamak, ya da Batum’u ele geçirerek petrol sevkıyatını durdurmak dü şüncesi, Türkiye’yi de ilgilendiren birçok kurgusal haberin ortaya çıkmasına neden olmu ştur. Fransız askeri yetkilileri, Kafkasya’ya yapılacak askeri bir hareket için Türkiye’nin yardımına gereksinim duyacaklarını bilmekte, ama Türkiye’nin Ruslarla çatı şmalarına neden olabilecek bir hareket içerisine girmeyeceklerini de tahmin etmekteydiler. Bu sebeple Fransa Büyükelçisi Massigli, muhtemel saldırının Türkiye’ye haber verilmeden gerçekle şmesini ve bu durum kar şısında Türkiye’nin bir oldubitti ile Sovyetler kar şısında sorumlu olmayaca ğını ifade etmi ştir 342 . Fransa’nın bu plânı, Türk-İngiliz-Fransız Üçlü İttifak Antlaşması’na tamamen aykırı bir durum ortaya çıkarmı ştır. Fransa bir taraftan Alman orduları kar şısında gerilerken di ğer taraftan da Türkiye’nin sava şa girmesini istemektedir.

Türkiye, Fransızların bu plânlarına ba şlangıçta tepki göstermemi ş, fakat geçi ş için resmi izin de vermemi ştir. Plânın gerçekle şmemesindeki en büyük etken, İngiltere’nin zaten kötü giden sava şa bir de Rusya’yı dâhil etmeme dü şüncesi olmu ştur 343 . İngiltere Sovyetlerin ilgi alanı içerisinde olan Romanya’ya kar şı bir harekâta giri şmek ve bu harekâtı gerçekle ştirirken de i şin içine Türkiye’yi sokmak

340 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 215. 341 Baskın Oran, a.g.e., s. 428. 342 Selim Deringil, a.g.e . s. 101–102. 343 Ş. Süreyya Aydemir, a.g.e ., s. 159–160. 130

istememi ştir. Fransa’nın teslim olmasından sonra Almanların, Türkiye ile Fransa arasında imzalanan gizli vesikalarla ilgili Ruslara verdikleri bilgilere dayanarak Molotov şunları söylemi ştir 344 :

“…Geçen nisanda, Türk arazisinden geçen bir uçak, birçok petrol rafinerilerinin bulundu ğu Batum mıntıkası üzerinde uçmu ştur. Türkiye meseleyi evvela, kendi arazisi üzerinden güya hiçbir uça ğın dı şarı çıkmamı ş oldu ğu şeklinde göstermi ştir. Fakat sonradan, bu nevi uçu şların tekrarlanmaması için tedbirler alaca ğını bildirmi ştir. Alman beyaz kitabında belgelerin yayınlanmasından sonra ise, hangi uça ğın bahis konusu oldu ğu ortaya çıkmı ştır. Bu sebeple te şebbüsümüzün haklı oldu ğu meydandadır.”

Almanya 3 Temmuzda Fransa’da ele geçirdi ği Bakû ile ilgili plânları açıklayarak, hem Batının hem de Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerini bozmak istemi ştir. Zaten kopma noktasında olan Türk-Sovyet ili şkileri, bu yeni haberler kar şısında daha da gerginle şmi ş, özellikle Sovyet basını tarafından Türkiye sert bir şekilde ele ştirilmi ştir. Sovyet Hükümeti de Ankara’daki Büyükelçisi Terentyev’i geri Moskova’ya ça ğırmı ştır. Türkiye’de ise genel görü ş, adı geçen belgelerin tahrif edilmi ş ve Türkiye ile Sovyetler Birli ği’ni birbirine dü şürme maksatlı olarak Almanlar tarafından uydurulmu ş oldu ğu yönündedir.

Almanya, Bakû ile ilgili plânları açıklayarak Saraço ğlu’nun misyonuna da son vermek istemi ştir. Almanya’ya göre Saraço ğlu, Türk-İngiliz-Sovyet yakınla şmasını sa ğlamaya yönelik bir politika izlemektedir ve bu durum Almanya’nın çıkarlarına ters dü şmektedir. Almanlar Türkiye’nin kendisi ile yakınla şması için ya da Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede’nin Ba şbakan olabilece ğinden bahsetmi ştir 345 .

1940 yılında, Fransa Türkiye üzerinden sava ş plânları yaparken, İngiltere Sovyetler Birli ği’nin Almanlara daha da yakınla şmasını engellemek istemi ştir. İngiltere’nin Sovyet politikası içerisinde, Türk-Sovyet ili şkilerini düzeltmekte yer almaktadır. Ancak 1 Temmuz 1940 tarihinde Stalin, İngilizlere Türkiye’ye kar şı bir saldırı dü şünmediklerini ancak Türkiye ile i şbirli ği yapmaları içinde Bo ğazlar rejiminin de ğişmesi gerekti ğini söylemi ştir. Almanlara güvenmeyen Stalin, ikinci bir

344 A.g.e ., s. 160. 345 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 502–506. 131

çare olarak İngiltere ile olan ili şkilerini de kesmek istememi ştir. Stalin eline geçen fırsatı de ğerlendirmi ş ve İngiltere’yi, Bo ğazlar konusunda Türkiye’yi ikna etmeye zorlamı ştır. Zira aynı takti ği Stalin, Almanlara da uygulamı ş ve İngiltere’nin politikasını Almanlardan saklama ihtiyacı duymamı ştır 346 . Türkiye 1940 yılında, Sovyet isteklerini gerçekle ştirmek isteyen İngiliz ve Alman diplomatlara kar şı mücadele vermek zorunda kalmı ştır. II. Dünya Sava şı süresinde Türkiye’nin Mihver ve Müttefiklere kar şı duydu ğu güvensizlik sebepsiz de ğildir. Türkiye Fransa’nın yenilmek üzere iken Türkiye’yi sava şa sokmaya çalı ştı ğını görmü ş, İngiltere’nin ise kendisi üzerinden en çok çekindi ği Sovyetler Birli ği ile pazarlıklarına şahit olmu ştur.

4. Hitler-Molotov (Berlin) Görü şmeleri

Alman-Sovyet yakınla şması ticari faaliyetlerde oldu ğu gibi askeri faaliyetlerde de hızla geli şmi ş, iki ülke ilk olarak Polonya’yı daha sonra ise Kuzey Avrupa ülkelerini i şgal etmeye ba şlamı şlardır. 1940 yılı, Mihver Devletlerin çok hızlı bir şekilde ilerlemesine tanıklık etmi ştir. Norveç, Danimarka, Belçika ve Hollanda kısa süre içerisinde teslim olmu ş, Fransa da Alman Ordularına fazla dayanamamı ştır. Almanların bu hızlı ilerleyi şi, İtalya’nın Almanya yanında sava şa girmesi ile Müttefikler açısından içinden çıkılmaz bir hâl almı ştır. Müttefik Devletler zor şartlar altında kaldıklarından her türlü yardıma ihtiyaç duymu ş ve Türkiye’nin, Üçlü İttifak Antla şması’nın 2. maddesi gere ğince bir an önce sava şa katılmasını istemi şlerdir. Bu istek kar şısında Türkiye, aynı antla şmada yer alan Sovyet çekincesini hatırlatarak sava ş dı şında kalmayı tercih etmi ştir.

İtalya ve Almanya’nın Avrupa’da hızla ilerledi ği bir dönemde Türkiye’nin sınırlı kaynakları ile bu devletlere kar şı sava şa girmesi Türk devlet adamları tarafından uygun görülmemi ştir. Ayrıca Türkiye, sava ş dı şı kalma politikasının müttefikleri olan devletlere faydalı olaca ğı dü şüncesindedir. Almanya Fransa’yı ele geçirmi ş, İspanya ve Portekiz’de Almanya’yı desteklediklerini beyan etmi ştir. Balkanlarda ise İtalya Arnavutlu ğu ve arkasından da Yunanistan’ı i şgal ederek hızla ilerlemektedir. Romanya ve Bulgaristan’da Alman kuvvetlerine dayanamamı ştır. İngiltere haricinde neredeyse tüm Avrupa, Mihver güçlerin hâkimiyeti altında iken

346 Süleyman Seydi, a.g.m ., s. 103-104. 132

Türkiye ittifak antla şmasına sadık kalmı ş ve İngiltere’ye olan deste ğini her fırsatta açıklamı ştır. İsmet İnönü 1 Kasım 1940’da, TBMM’nde yaptı ğı konu şmasında konuyla ilgili olarak şu açıklamayı yapmı ştır 347 :

“İngiltere’nin, varlı ğı için güç şartlar altında sert bir sava şa giri şmi ş bulundu ğu şu esnada, kendisiyle ittifak ba ğlarımızın sarsılmaz oldu ğunu ilân etmek benim için bir vazifedir.”

Türkiye ile İngiltere arasında ya şanan bu yakınla şmanın tam tersi bir durum ise aynı dönemde Almanya ile Sovyetler Birli ği arasında ya şanmı ştır. 1940 yılının Kasım ayında, Sovyetler Birli ği Halk Komiseri Konseyi Ba şkanı Molotov Berlin’e giderek iki günlük bir sürede Hitler ve Alman Dı şişleri Bakanı Ribbentrop ile görü şmü ştür 348 .

Görü şmelerde Almanya’nın amacı, Sovyetler Birli ği’ni Münih Antla şması ile olu şturulmu ş olan Almanya-İtalya-Japonya arasındaki pakta dâhil etmektir. Görü şmeler sırasında Türkiye ile ilgili konu şmalar da yapılmı ştır. Türkiye ile ilgili olarak Ribbentrop, Rusları memnun etmek için Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi’nin yerine Sovyetler Birli ği’nin daha fazla imtiyaza ve söz hakkına sahip olaca ğı Almanya, Sovyetler Birli ği, İtalya ve Japonya arasında yeni bir antla şma imzalanması ve Türkiye’nin İngiltere ile olan iyi ili şkilerinin bir an önce sona erdirilmesi gerekti ğini ifade etmi ştir. Aynı şekilde Hitler’de Rusya lehine Bo ğazlar rejiminde de ğişiklik yapılması gerekti ğini söylemi ştir 349 .

Görü şmeler sırasında Molotov sessiz kalmayı tercih etmi ştir. Rusların bir yıl önce sürekli olarak Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi’nde de ğişiklik talebi ile Türkiye’ye baskı yapması hatırlandı ğında, do ğal olarak acaba ne oldu da Rusların, Bo ğazlara olan ilgisi azaldı? Sorusu akla getirmektedir. Bu sorunun tek cevabı vardır. O da, Rusya’nın Almanlara kar şı olan güveninin sarsılmasıdır. Almanlar, Romanya örne ğinde oldu ğu gibi güvenli ğini garanti altına alma bahanesi ile Türkiye’yi i şgal etmek istemektedir. Molotov bu i şgale kar şı çıkmı ştır. Molotov’un di ğer bir çekincesi ise Almanların geni şleme sahası olarak, Ruslara Basra Körfezi ve Hindistan’ı uygun görmesidir. Hâlbuki bu yerler Rusya’nın o kadar da ilgisini

347 F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 165. 348 A.g.e ., s. 165. 349 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 230–231. 133

çekmemektedir. Son olarak Molotov, Mihver Blo ğuna katılmaları halinde Yunanistan’da askeri güç bulunduran İngiltere’nin, Bo ğazlar vasıtası ile kendisine saldırabilece ğinden bahsetmi ş ve bunu önlemek için de Türkiye’nin Mihver Devletlere katılmasını sa ğlamak, Bo ğazların çevresinde Rusya’nın da dâhil oldu ğu bir güvenlik şeridi olu şturmak ve Almanya’nın güvencesini almak şeklinde şartlar ileri sürmü ştür 350 .

Almanya ile Sovyetler Birli ği arasında gerçekle şen Berlin Görü şmesi, iki ülkenin birbirinin nüfuz alanını ö ğrenmek ve buna göre nasıl bir payla şım yapılaca ğını belirlemek için yapılmı ştır. Sovyetler Birli ği Almanya’nın kendisi için belirledi ği Hindistan ve çevresinde nüfuz sahibi olma dü şüncesine sıcak bakmamı ştır. Ruslar, kendileri için en önemli gördükleri Romanya’nın Alman nüfuzu altında kalması kar şısında, Türkiye’deki etkinli ğini arttırmaya çalı şmı ş, fakat Almanların Türkiye’deki etkinli ğini arttırma konusundaki ısrarı kar şısında ittifak antla şmasını imzalamamı ştır. Almanlar bir şekilde Türkiye’de egemen olmak istemektedir ve isteklerini gerçekle ştirmek için Türkiye’yi i şgal plânı dahi yapmı şlardır. Alman Genelkurmayının Harekât Dairesi Ba şkanı Albay Heusinger’in Türkiye’yi i şgal plânına göre, 1940 yılı sonlarına do ğru İstanbul ele geçirilecek, Perapalas Oteli de karargâh olacaktır 351 .

Batı’da, İngiltere haricinde bir dü şmanı kalmayan Almanlar ilk önce Balkanları daha sonra da Türkiye’yi ele geçirerek Rusya’yı çevrelemek istemi ştir. Do ğu’dan ve Güneyden Alman tehlikesi altında kalmak istemeyen Sovyetler Birli ği, kendi menfaati için bu tarihten itibaren Türkiye’nin toprak bütünlü ğünü savunmaya ba şlamı ştır.

5. Türk-Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması

Türkiye ile Almanya arasında Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanması, Molotov’un Berlin ziyaretinden yakla şık altı ay sonra gerçekle şmi ştir. Alman Büyükelçisi Von Papen 22 Mayıs 1941 tarihinde, Türk Dı şişlerine bir antla şma tasarısı getirmi ş ve 18 Haziran 1941’de, Türk-Alman Dostluk ve

350 A.g.e., s. 232–234. 351 Yakın Tarihimiz , s. 3–4. 134

Saldırmazlık Antla şması imzalanmı ştır 352 . Türkiye ile Almanya arasında bir antla şmanın imzalanmasında asıl etken Sovyetler Birli ği’dir. Almanya, Balkanlarda hızla ilerleyerek Türkiye sınırına kadar gelmi ştir. Almanlar için izlenecek bu aşamada iki politika söz konusudur. Türkiye ile ya anla şmak, ya da Türkiye’yi i şgal etmek.

Molotov’un Berlin ziyaretinden sonra, Rusya’ya saldırma zamanının geldi ğini dü şünen Hitler, elindeki kuvvetleri bölmemek için Türkiye ile antla şma yolunu seçmi ştir. Bunun dı şında Almanlar, sava ş sanayileri için gerekli en önemli ham maddeleri krom ve bakır sevkıyatının da durmasını istememi ştir 353 .

Türkiye açısından duruma bakıldı ğında ise, savaşın geli şmesi Alman Ordularının bütün cephelerde ilerlemesi ve Balkanlarda Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’ya kadar sızmaları yani Türkiye’nin sınırlarına gelip dayanmı ş olmaları, Alman tarafına kar şı da bir giri şimde bulunulmasını zorunlu kılmı ştır.

1941 yılında, Hitler-Stalin ikilisinin Türkiye’ye saldırması ihtimali ve Polonya’da ya şanan gerçekler, Türk diplomatlarını en çok endi şelendiren konuların ba şında yer almaktadır. Hâl böyle olunca, Türkiye ister istemez Almanya’ya kar şı daha ılımlı bir siyaset izlemi ştir. Aynı zamanda Türkiye saldırıya u ğradı ğı takdirde tüm gücü ile mukavemette bulunaca ğını da Alman yetkililere açıklamaktan çekinmemi ştir.

Almanlar, Rusların Türkiye ile ilgili taleplerini, Türk tarafına ileterek bir an önce antla şmanın imzalanmasını isterken, Türkiye tam bir kararsızlık içerisinde kalmı ştır. Bir taraftan Almanlar, antla şmanın imzalanmamasını kendilerinin kar şısında yer almak olarak algılamakta ve tehditkâr açıklamalarda bulunmakta, diğer taraftan Türkiye İngiltere ile yaptı ğı ittifak antla şması ile yükümlüklerini yerine getirmek zorundadır. Son olarak Almanya’nın kendisine saldırmayaca ğını bilmek, Türkiye’nin Almanya ve Rusya arasında payla şılma korkusundan kurtulması anlamına gelmektedir 354 .

Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu ve Alman Büyükelçisi Franz Von Papen arasında imzalanan Türk-Alman Antla şması on yıl geçerli olacak, her iki ülke

352 Rıfkı Salim Burçak, Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri (1791–1941) İkinci Cihan Harbinde Türkiye'nin Durumu , Aydınlık Matbaası, İstanbul 1946, s. 127. 353 Yakın Tarihimiz , s. 157. 354 A.g.e., s. 157-158. 135

birbirlerinin arazilerine saldırmayacak ve birbirlerinin aleyhine bir harekâta giri şmeyecek, taraflar kar şılıklı sorunlarını görü şerek dostça çözümleyecektir355 .

Alman kuvvetlerinin Türkiye sınırına gelmesi ile Türkiye’nin Almanya’ya kar şı izledi ği politikada çok esnek davrandı ğı görülmektedir. Madano ğlu anılarında, Saraço ğlu ile Von Papen arasındaki ili şkiyi, Enver Pa şa’nın Almanlarla olan ili şkisine benzetmi ş, Almanların sava şı kazanmasını istediklerini ve bu sebeple, krom satı şında ve Bo ğazlardan geçi şte Almanlara müsamahalı davrandıklarından bahsetmi ştir. Ayrıca Madano ğlu, İngiltere’nin Türkiye’ye yeterince yardım gönderememesinden dolayı, Türkiye’nin Almanya’ya kar şı izlemi ş oldu ğu politikaya ses çıkaramadı ğını söylemi ştir. Ancak daha sonra Madano ğlu, Almanlara kar şı izlemi ş oldukları bu politikalar yüzünden, Türkiye’ye Sovyetler Birli ği, İngiltere ve ABD’nin yapmı ş oldu ğu baskılardan habersiz oldu ğunu da belirtmi ştir 356 .

Alman kuvvetlerinin Türkiye’nin sınırına kadar gelmesi, Türk-Alman ili şkilerini son derece gerginle ştirmi ştir. Türk tarafındaki genel dü şünce her an topyekûn bir sava şa girme ihtimali oldu ğu yönündedir. İnisiyatif tamamen Almanların eline geçmi ştir. Türkiye ise tabiri caizse kö şeye sıkı ştırılmı ş bir durumda, kendisine bir saldırı söz konusu oldu ğunda tüm gücüyle kar şılık verece ğinden bahsederek kar şısındakilere kararlı ğını göstermek istemi ştir.

Almanya’nın 1941 yılında, Türkiye’den çok daha önemli ve ivedilikle çözmesi gereken Sovyet meselesi olmasa, belki de Türkiye’nin korktu ğu ba şına gelecek ve Alman istilâsına u ğrayacaktır. Türkiye’nin, Alman i şgaline u ğramasını engelleyen bir di ğer olay ise Hitler’in “ Türkiye’yi kıskaca alma” dü şüncesidir. Hitler, ordularının gücünü azaltmadan bir an önce Sovyetler Birli ği’ni yenerek, Türkiye’yi Doğudan çevreleyebileceklerini ve bunun sonucunda Türkiye’nin kendili ğinden teslim olaca ğını dü şünmü ştür.

Türk-Alman Saldırmazlık Antla şması’nın imzasından sonra Sovyetler Birli ği’ne saldıran Almanya, dü şüncelerini biran önce gerçekle ştirmek isterken, Türkiye tarafsızlı ğını ilân etmi ştir. Alman-Sovyet Sava şının ba şlaması ile Türkiye Batı Blo ğundaki yerini muhafaza ederken, sava şa girme hususunda aceleci davranmamı ş, bekle ve gör politikasını takip etmi ştir.

355 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 587–588. 356 Cemal Madano ğlu, Anılar (1911–1953), Evrim Yayınevi, İstanbul 1982, s. 302–303. 136

B. MİHVER İLERLEY İŞİ KAR ŞISINDA TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İ

1. Balkanların İş gali

Türkiye ile Almanya arasında giderek artan yakınla şma, Alman-Sovyet ili şkilerinde tam tersi bir seyir izlemi ştir. Özellikle de Sovyetler Birli ği, kendi nüfuz alanı olarak gördü ğü Balkanlardaki hızlı Alman ilerleyi şi kar şısında daha temkinli davranmaya ba şlamı ştır. Almanya ve İtalya, iki taraftan hızla Balkanları i şgal ederken, Türkiye ve Sovyetler Birli ği geli şmeleri kaygıyla izlemi ştir. Revizyonist Devletlerin Balkanları i şgal etmesiyle Türk-Sovyet ili şkilerinde menfaatlerden kaynaklanan yeni bir yakınla şma dönemi ba şlamı ştır.

Sovyetler Birli ği müttefiklerinin kendisini umursamamasından dolayı, Türkiye üzerindeki baskısını azaltmı ştır. Dikkat edilecek olursa Sovyetler Birli ği’nin dı ş politikada müttefikleri tarafından ciddiye alınmaması sık kar şılanan bir olaydır. Milletler Cemiyeti üyeli ği sırasında İngiltere ve Fransa’nın, Rusları düzenlenen konferanslara ça ğırmayı şı, II. Dünya Sava şı’nın ba şlarında ise Almanya ve İtalya’nın tavırları buna örnek gösterilebilir. Sovyetler Birli ği’nin neden müttefikleri ile uzun süreli bir dı ş politika izleyemedi ği? Sorusuna verilecek olan en iyi cevap, yine Sovyetler Birli ği’nin izlemi ş oldu ğu dı ş politikada saklıdır. Rusların dostlukları, menfaatleri do ğrultusunda geli şme göstermektedir. Bu yüzden Rusların sahip oldukları müttefiklerle er ya da geç menfaat çatı şması ya şaması, dostluklarının kalıcı olmasını engellemi ştir. Türk-Sovyet ili şkilerinde ya şanan krizlerin de genel olarak temelinde bu Rus dı ş politikasının etkisi vardır.

Almanya, Ekim 1940’da, Romanya’ya kuvvetlerini sokmu ş, aynı dönemde İtalyanlarda Yunanistan’a asker çıkarmışlardır. Türkiye Balkan Paktı sözle şmesinde Yunanistan’ın koydu ğu İtalyan çekincesi nedeniyle, Yunanistan’a yardım etmemi ş fakat durumu fırsat bilerek Bulgaristan’ın, Yunanistan’a saldırması durumunda harekâta geçece ğini de bildirmi ştir 357 . Alman kuvvetlerinin Balkanlardaki ilerlemeleri bilhassa da Bulgaristan’ın durumu, 1940 yılı sonbaharında Türkiye’nin en hassas oldu ğu konudur. Sovyetler Birli ği de aynı şekilde Bulgaristan’ın belirsiz durumundan endi şe etmekte, aynı zamanda müttefiki Almanya’yı da uyarmaktadır.

357 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 165. 137

25 Kasım 1940 tarihinde Molotov, Bulgaristan’a bir nota vererek iki ülke arasında yardımla şma paktı yapılmasını teklif etmi ş, hatta Bulgarları etkilemek için Türk toprakları ile ilgili vaatlerde de bulunmu şlardır. Fakat Bulgaristan bu teklifi kabul etmemi ştir. Sovyetler Birli ği, müttefiki Almanya’ya 17 Ocak 1941’de, Bulgaristan’a girmesi halinde bunun sava ş nedeni olarak kabul edilece ğini bildirmesine ra ğmen 1 Mart 1941’de, Bulgaristan Mihver güçlere katılmı ştır 358 .

Alman kuvvetleri müttefiki İtalya’ya yardım için Yunanistan’a do ğru harekete geçerken, Türkiye’de Bulgaristan sınırına askeri yı ğınak yapmı ş ve sınırda yer alan birtakım köprüleri havaya uçurmu ştur. Alman kuvvetlerinin üstünlü ğü kar şısında 25 Mart’ta Yugoslavya, 24 Nisan’da ise, Yunanistan, Mihver güçlerine katılmı ştır. Türkiye, Almanya’nın Bulgaristan’ı i şgal etmesinden önce 17 Şubat 1941’de, Bulgarlarla bir saldırmazlık antla şması imzalamı ştır. Fakat iki hafta sonra vaziyet tamamen de ğişmi ş ve yapılan Türk-Bulgar Antla şması kâ ğıt üzerinde kalmı ştır.

1940 yılında Türkiye, Almanların ilerleyi şinden ziyade Sovyetlerin ve İtalyanların ilerleyi şinden tedirginlik duymu ştur. Örne ğin: Sovyetler Birli ği’nin Romanya’ya, Baserabya’nın terki ile ilgili vermi ş oldu ğu kesin uyarı, Türk tarafında tepkiyle kar şılanmı ştır. Yine Türk devlet adamları, Bulgaristan ile Sovyetler Birli ği arasında ya da İtalya ile Sovyetler Birli ği arasında, Türkiye aleyhine herhangi bir antla şmanın olup olmadı ğını merak etmi ş, Türkiye aleyhine kurulacak olası bir ittifak için önlemler almaya çalı şmı ştır. Stalin’de, Balkanların Alman nüfuzu altına girmesinden memnun de ğildir. Balkanlarda ba ş edemeyece ği bir Alman nüfuzunun olmasındansa, Türkiye’nin nüfuzu altında olmasını tercih eden Stalin, Türkiye’nin Balkanlardaki faaliyetlerine tam destek vermi ştir 359 . Bu destek 25 Mart 1941 tarihinde, Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında ortak bir bildirinin yayınlanması ile sonuçlanmı ştır. Bildirinin metni şu şekildedir 360 :

“Sovyet ve Türk Hükümetleri şu ortak bildiriyi yayınlamı şlardır. Türkiye’nin sıkıntılı durumundan yararlanarak, ona saldıraca ğı yolunda yabancı basında çıkan haberler üzerine bu konuda bilgi edinme te şebbüsünde bulunan Türk Hükümeti’ne,

358 Gregoire Gafenco, Rus-Alman Harbinin İçyüzü , Tasvir Yayınları, İstanbul 1943, s. 88. 359 Kazım Karabekir, Ankara’da Sava ş Rüzgârları, II. Dünya Sava şı, Emre Yayınları, İstanbul 1995, s. 48. 360 İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Antla şmaları , C. I, T.T.K.B., Ankara 1983, s. 636. 138

Sovyet Hükümeti şunları bildirmi şti: 1- Bu gibi haberler Sovyet Hükümeti’nin tutumuna kesinlikle uymamaktadır. 2- E ğer Türkiye gerçekten saldırıya u ğrar ve topraklarını korumak için sava şa girmek zorunda kalırsa, o zaman Türkiye, Sovyetler Birli ği ile arasındaki saldırmazlık antla şmasına dayanarak, Sovyetler Birli ği’nin en geni ş ölçüde tarafsızlı ğına güvenebilir.”

Böylece, Türkiye Sovyetler Birli ği’nden herhangi bir saldırı gelmeyece ğine dair garanti almı ştır. Ancak Alman tehlikesi tüm ciddiyetiyle devam etmi ştir. Nisan 1941’de, Irak’ta yönetimin Mihver yanlıları tarafından ele geçirilmesi ve Almanların Irak’a geçmek için Türkiye’ye baskı yapması, Türk Hükümeti’ni zora sokmu ştur. Asker sevkıyatı kar şılı ğında Ege adalarını ve Türkiye’ye saldırmamayı taahhüt eden Almanya’nın talepleri ret edilmi ştir 361 .

Almanların, Ortado ğu’ya geçi şi için Türkiye’nin izin vermesi söz konusu olsa, Türkiye büyük ihtimal, I. Dünya Sava şı’nda oldu ğu gibi ilk olarak Ruslarla sava şmak zorunda kalacaktır. 1941 yılında Almanya’nın, Avrupa’yı kasıp kavurdu ğu bir dönemde, Türkiye’nin Almanya’ya bu izni vermesi Rusların iki cephede sava şması anlamına gelmektedir. Bu da Barborossa Harekâtı’nın büyük olasılıkla ba şarılı olmasını sa ğlayacaktır. II. Dünya Sava şı sırasında Türkiye çok kritik bir karar vererek, aslında Sovyetler Birli ği’ni büyük bir tehlikeden kurtarmı ştır. Sava ş boyunca Türkiye, müttefiklerine bu gerçe ği anlatmaya çalı şmı ş ancak ba şarılı olamamı ştır.

Almanların, Balkanlarda ilerledi ği dönemde Müttefik Devletlerin Türkiye’ye iki konuda baskı yaptı ğı görülmektedir, ilk olarak, Müttefikler Fransa’nın sava ştan çekilmek üzere oldu ğu bir anda, İtalya’nın Almanya yanında sava şa girmesini bahane ederek Türkiye’nin Üçlü İttifak Antla şması ile kabul etti ği yükümlülükleri yerine getirmesini istemi ştir. İngiltere Ba şbakanı Churchill, Cumhurba şkanı İsmet İnönü’ye 31 Ocak 1941 tarihinde bir mektup göndererek, Almanya’nın Ortado ğu’ya ve Süvey ş’e inme olasılı ğı nedeniyle Türkiye’den hava üslerinin kullanılması için izin istemi ştir. Gerekli yardımı alamayaca ğını dü şünen Türk yetkilileri, bu iste ği ret etmi ştir. Ancak bir ay geçmeden İngiltere, Türkiye’nin Almanya’ya kar şı sava şa girmesini isteyince, Türk devlet adamları Alman ve Sovyet kuvvetleri tarafından

361 May Yayınları, İkinci Dünya Sava şı’nın Gizli Belgeleri, Almanya Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivinden Almanya’nın Türkiye Politikası 1941–1943 , Çeviren: Muammer Sencer, İstanbul 1968, s. 18–22. 139

saldırıya maruz kalınabilece ği endi şesi ile bu iste ği kabul etmemi şlerdir 362 . Türkiye Üçlü İttifak Antla şması’nın iki numaralı protokolü ve askeri açıdan eksikliklerini sürekli olarak müttefiklerine belirtmi ş ve ko şullar elvermedikçe sava şa katılmayaca ğını açıklamı ştır. İkinci baskı konusu ise, Balkan Antantı’nın bir an önce yürürlü ğe girmesidir.

Bu iste ği gerçekle şmesi de hem mevcut Balkan Antantı Sözle şmesi’nde yer alan çekinceler dolayısıyla, hem de taraf devletlerin tutumları nedeniyle bir türlü ba şarılı olamamı ştır. Balkanlarda II. Dünya Sava şı’nın sonlarına do ğru, İtalya ve Almanya’nın bo şalttı ğı alanı, bu defa İngiltere ve Sovyetler Birli ği kendi aralarında doldurmak istemi ştir. Sovyetler Birli ği sava şta üstün konuma geçti ğinde, Balkanları kendi nüfuz alanı içerisinde görmü ştür. Stalin ile Churchill arasında yapılan “Yüzdeler Antla şması” ve sava ş sonrası Sovyetler Birli ği’nin Balkanlardaki etki alanı göz önüne alındı ğında bu durum daha iyi anla şılmaktadır.

2. Alman-Sovyet Sava şı ( Barbarossa Harekâtı )

Almanya’nın Balkanları ele geçirdi ği 1941 yılında, Türkiye tam anlamı ile sırat köprüsü üzerinde yürürken ve tüm olumlu geli şmeler Mihver Devletler lehine geli şirken, Hitler Sovyetler Birli ği’ne saldırı emri vererek, gerek Türkiye’nin gerekse Batılı Devletlerin derin bir nefes almasını sa ğlamı ştır. II. Dünya Sava şının ba şlangıcında, gerek Hitler gerekse o dönemin birçok devlet adamı, Alman-Rus sava şının kaçınılmaz oldu ğu dü şüncesindedir. İki devletin hem nüfuz alanı ile hem de zıt ideolojileri ile ilgili birçok sorunu mevcutken, kalıcı bir dostlu ğun olması mümkün olmamı ştır. Zaten Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanması sonucunda meydana gelen şaşkınlı ğın sebebi de bu kadar zıt dü şünceli iki devletin antla şmasının beklenmemesinden kaynaklanmı ştır.

22 Haziran 1941’de, 3 milyondan fazla Alman askeri, 1939’da yapılan Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması’nı bozarak Sovyetler Birli ği’ne saldırmı ştır. Türkiye’deki Alman Büyükelçisi Von Papen aynı gün Berlin’e, Türkiye’nin bayram etmekte oldu ğunu haber vermi ştir. Almanlar, Sovyet Rusya’ya saldırırken

362 Atatürk Sonrası Türkiye , < http://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II12.pdf ,> (Eri şim Tarihi: 04. 07.2006) 140

Molotov’un Türkiye hakkındaki taleplerini de açıklayarak Türkiye’deki Sovyet aleyhtarlı ğını artırmaya çalı şmı ştır 363 .

Sovyetler Birli ği cephesinde ise dı ş politikada büyük de ğişiklikler söz konusudur. Türkiye’nin iki taraftan saldırıya u ğrama kaygısı artık Rusların korktu ğu bir durum haline gelmi ş ve Türkiye ile olan ili şkiler düzeltilmeye çalı şılmı ştır. Mihver Güçlerinin Balkanlardaki faaliyetleri kar şısında, 1941 Mart’ında Türkiye’ye güvence veren Sovyetler Birli ği, aynı yılın A ğustos ayında Ankara’ya bir nota vererek Türkiye ile ilgili hiçbir talebinin olmadı ğını tekrarlamı ştır 364 .

İngiltere dı şında Avrupa’daki en önemli iki gücün sava şması, Türkiye’nin oldu ğu kadar Batılı ülkelerinde arzu etti ği bir durumdur. İnönü 1939 yılında, sava ş sonunda Rus Ordusu hiç zarar görmezse bunun felaketlere yol açabileceğini söylemi ştir. Almanya ile Sovyetler Birli ği arasında ya şanan sava ş, iki tarafında Türkiye’nin deste ğine olan ihtiyacını arttırmı ştır. Almanlar artan hammadde ihtiyaçlarını kar şılamak için, Sovyetler Birli ği de Güneyden herhangi bir saldırıya uğramamak için Türk dostlu ğuna önem vermi ştir. Hatta bu dostluk Türkiye’ye toprak tavizinde bulunmaya kadar gitmi ştir. Stalin, Türkiye’nin tarafsızlık politikasını ödüllendirmek için On iki adanın, Suriye’nin bir kısmının ve Rusçuk’a kadar olan Bulgaristan topraklarının Türkiye’ye verilmesini, İngiltere Dı şişleri Bakanı Eden’e önerdi ği bilinmektedir 365 .

3 Haziran 1941 tarihinde, Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu bir açıklamasında Alman ve Sovyet Ordularının kuvvetleri ile ilgili olarak şunları söylemi ştir 366 :

“Rusya’ya kar şı saldırmasını dü şündü ğümüz Almanya’nın, Balkanları ilk olarak ele geçirdi ğini şimdi de Rusların 120 tümenlik askeri gücü kar şısında 20’si zırhlı olmak üzere 100 tümen topladıklarından bahsetmi ştir.” Sovyet askeri gücü her ne kadar sayıca üstün gözükse de kar şılarında son derece iyi donanıma sahip ve sava ş deneyimi olan bir Alman Ordusu bulunmaktadır.

363 Selim Deringil, a.g.e ., s. 146. 364 R. Salim Burçak, a.g.e., s.137. 365 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 243. Sovyet politikasında sıklıkla görülen bu ödüllendirme şeklinde en dikkat çekici husus, ödüllendirilecek ülkeye vaat edilen toprakların Sovyet Rusya’da yer almamasıdır. Bulgaristan’a da Türkiye ile ilgili toprak vaatlerinde bulunun Stalin, Ruslarla sava şmayan Yunanistan gibi müttefik yanlısı devletlerin topraklarını da Rus siyaseti için kullanmaktan çekinmemi ştir. 366 Kazım Karabekir, Ankara’da Sava ş Rüzgârları , s. 301. 141

Alman-Sovyet Sava şının ba şlangıç anında, Sovyetler Birli ği durumun ciddiyetini anlayamamı ş, anlayıncaya kadar da büyük bir askeri kayba u ğramı ştır. İngiltere ile Sovyetler Birli ği’nin, Almanya’ya kar şı birle şti ği “ Mü şterek Hareket ” Antla şması’nın imzalanmasından bir gün önce, di ğer bir söylemle Barbarossa Harekâtı’nın ba şlamasından 20 gün sonra, Alman sava ş bildirisinde, 329.000 esir alındı ğı ayrıca 1800 topun ve 3340 zırhlı aracın ele geçirildi ği yine cephedeki 164 Sovyet tümeninden 89 tanesinin büyük ölçüde imha edildi ği bildirilmi ştir 367 . Almanların hızlı ilerleyi şi kar şısında, Sovyetler Birli ği için Türkiye’nin tarafsızlı ğı büyük öneme sahiptir. Türkiye, Barborossa Harekâtı öncesinde Müttefik Devletlere sava şa katılmasa da Alman kuvvetlerinin do ğuya ilerlemesini engellediklerini ve böylece müttefiklerine daha çok katkı sa ğladı ğını ifade etmi ştir.

Alman-Sovyet Sava şı’nın ba şlaması, Türk devlet adamları tarafından memnuniyetle kar şılanmı ştır. İsmet İnönü, Alman-Sovyet Sava şı’nın ba şladı ğını duydu ğunda uzun uzun gülmü ştür. Saraço ğlu ise: “Bu şans, yani Rusya’nın tamamen yok edilebilmesi fırsatı do ğmu ştur” diyerek Alman yanlısı bir tavır sergilemi ştir. Hatta Saraço ğlu’nun, Almanların Ruslara saldırdı ğını duyunca yerinden kalkarak zeybek oynadı ğına dair rivayetlerde bulunmaktadır 368 . Alman-Sovyet Sava şı, genel olarak herkes tarafından beklenen bir olaydır. Ancak Alman- Sovyet ili şkilerinde 1939–1941 yıllarında ya şanan olumlu hava ve beklenen sava şın geç gerçekle şmesi, hem Batılıların hem de Türkiye’nin sıkıntılı bir dönem geçirmesine sebep olmu ştur.

C. TÜRK İYE’Y İ SAVA ŞA DÂH İL ETME ÇABALARI VE SOVYETLER B İRL İĞİ ’N İN TUTUMU

1. Müttefik Devletlerin Faaliyetleri

Müttefik Devletler II. Dünya Sava şı’nı nasıl yönlendireceklerini kararla ştırmak için sıklıkla konferanslar düzenlemi şlerdir. Bu konferansların hemen hemen hepsinde Türkiye ile ilgili görü şmeler yapılmı ş ve Türkiye’nin sava şa girmesi yönünde telkinlerde bulunulmu ştur. II. Dünya Sava şı’nda dengeler de ğiştikçe, Müttefiklerin Türkiye’den beklentilerinde de de ğişiklikler olmu ştur. Barborossa Harekâtının ba şlamasına kadar Müttefik Devletler Türkiye’nin sava şa girmesini

367 İbrahim Artuç, Hitler ve İkinci Dünya Harbinin Kaderi , Kasta ş Yayınları, İstanbul 1984, s. 130. 368 Cemal Madano ğlu, a.g.e ., s. 302. 142

isterken, Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne saldırması ile Türkiye’nin sava ş dı şı kalma politikası desteklemi şlerdir. Müttefik Devletler içerisinde Türkiye’nin sava şa girmesini en çok isteyen devlet ise İngiltere’dir.

İngiltere, Almanya’nın Balkanlarda hızla ilerledi ği bir dönemde, Bulgaristan üzerinden Alman kuvvetlerinin Türkiye’yi i şgal edece ğini tasarlarken, bu i şgali engellemek için Balkanlarda ve Do ğu Akdeniz’de Türkiye’ye dayalı bir cephe açma dü şüncesindedir. Böylece Almanlar Do ğu’da açılacak yeni cephe ile ilgilenirken, Müttefikler Fransa’ya çıkartma yapacaklar ve Almanya’ya büyük bir darbe indirmi ş olacaklardır 369 . Churchill’in Almanya’yı biran önce dize getirmek için ortaya koydu ğu ikinci cephe projesinin temel dayana ğı Türkiye’dir. Ancak bu projenin gerçekle ştirilmesi mümkün olmamı ştır.

II. Dünya Sava şı 1943 yılına kadar Mihver Güçlerin üstünlü ğü ile devam etmi ş, Stalingrad’da Sovyetler Birli ği’nin Alman Ordularını yenmesi ile de Müttefikler üstün duruma geçmi ştir. ABD’nin, Japonya’nın 7 Aralık 1941’de, Pearl Harbor’u bombalaması üzerine sava şa girmesi ile güç dengesinde büyük bir de ğişiklik olmu ştur. ABD topraklarından çok uzaklarda devam eden bu sava şa askeri ve maddi açıdan büyük katkılar sa ğlamı ştır. Stalingrad zaferi ve Çöl Tilkisi lâkaplı Alman Mare şal Rommel’in Kuzey Afrika’da yenilmesi, Müttefikleri hırslandırmı ş ve biran önce sava şın sona ermesi için, Türkiye’nin sava şa girmesine yönelik baskılar arttırılmı ştır. İngiltere’nin, Türkiye’yi sava şa sokma çabaları sadece sava şın biran önce bitmesine yönelik de ğildir. İngilizler sava ştan sonra SSCB’ne kar şı bir denge unsuru olarak Türkiye’yi desteklemek istemi ştir. Gelece ğe yönelik bu dü şünceler aslında Avrupa’daki dengenin de ğişmemesine yönelik kaygılardan kaynaklanmaktadır. Hatta müttefikler, Alman-Sovyet sava şının ma ğlubunun mutlaka desteklenmesi gerekti ğini yoksa dengelerin tamamen de ğişece ği görü şündedirler.

Batılıların bakı ş açısıyla bakıldı ğında, bir tarafta komünist ideolojiyi yayma dü şüncesinde olan Sovyetler Birli ği, di ğer tarafta ise hayat sahasının nerede bitece ği

369 Robin Denniston, Churchill’in Gizli Sava şı, Diplomatik Yazı şmalar İngiliz Dı şişleri Bakanlı ğı Türkiye (1942–1944) , Sabah Kitapları, İstanbul 1998, s. XI. Churchill 24 Kasım 1942 tarihinde Stalin’e göndermi ş oldu ğu bir mesajında, Türkiye’ye yapılan askeri malzeme sevkıyatından bahsettikten sonra, baharda Türkiye’yi sava şa sokarak hem Romanya petrollerinin Türk hava üslerinden bombalanabilece ğini, hem de Rusların Karadeniz’deki petrol sahalarını rahatça koruyabilece ğini belirtmi ştir. Bkz: Stalin,Roosevelt ve Churchill’in Gizli Yazı şmalarında Türkiye 1941–44, < http://munazara.ege.edu.tr/kitap/turkiyeyazisma.pdf, >, (Eri şim Tarihi: 10.06.2006). 143

belli olmayan saldırgan bir Almanya bulunmaktadır. Her ikisi de Batılı Devletlerin ho şlanmadı ğı fakat Avrupa’daki güç dengesinin en önemli unsurları oldu ğu kabul edilen devletlerdir. Sonuç olarak Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne saldırması, Ruslar ile Müttefik Devletlerarasında do ğal bir ittifak olu şturmu ştur.

Müttefikler ilk olarak 14 Ocak 1943’de, Casablanca’da bir araya gelerek Türkiye’nin nasıl sava şa girmeye ikna edilece ğini görü şmü ştür. Görü şmeler sırasında ABD Ba şkanı Roosevelt, Türkiye ile ilgili olarak söz hakkının İngiltere’de oldu ğunu kabul etmi ştir. Görü şmeler sırasında Türkiye’nin hiçte ho şuna gitmeyen “ Ko şulsuz Teslimiyet ” anlayı şı da kabul edilmi ştir. Almanya’nın ko şulsuz teslimi demek, Sovyetler Birli ği’nin Avrupa’daki en güçlü devleti olması anlamına geldi ğinden, Türk devlet adamları her zaman bu fikre kar şı çıkmı ştır 370 .

Almanya’nın yenilmesi do ğal bir olaydır fakat Almanya’nın yok olması, Avrupa’daki dengelerin altüst olması demektir ve bu durumun Türkiye tarafından kabulü mümkün de ğildir. Casablanca Konferansına Sovyetler Birli ği katılmamı ştır. Sebep olarak ise Stalin, Almanların altıncı ordusunu yarma harekâtının dönüm noktasında olduklarını söylemi ştir. Sovyetler Birli ği’nin konferansa katılmaması, Churchill’in Türkleri sava şa sokma fikrini Roosevelt’e kabul ettirmesini kolayla ştırmı ştır. Ancak General Marshall gibi bazı Amerikan askeri yetkilileri, sava şın daha geni ş bir alana yayılmasını do ğru bulmamı ştır 371 . Türk-Sovyet ili şkileri açısından Casablanca Konferansı de ğerlendirildi ğinde ilk olarak göze çarpan, Türkiye hakkında karar verme yetkisinin İngiltere’ye verilmesidir. İngiltere’nin, Türkiye’yi sava şa sokmak için ısrarcı davranmasının, Stalin tarafından çok istenen bir şey olarak ifade edilmesi ise Türkiye için kaygı verici bir durumdur.

Stalin do ğal olarak Türkiye’nin sava şa girmesini bir an önce istemektedir. Her şeyden önce Türkiye’ye yapılan askeri yardımın kendisi için savaş sonrasında kullanılaca ğı endi şesini ta şıyan Stalin, Türkiye’nin sava şa girmesi ile hem bu endi şesinden kurtulmu ş olacak, hem de Rus Ordusunun üzerine binen yük azalacaktır. Türk tarafında ise, Casablanca Konferansı’nda alınan kararlar büyük bir tepkiyle kar şılanmı ştır. Tepkinin nedenlerine gelince, ilk olarak Türkiye, İngiltere’nin Türkiye’den sorumlu devlet olmasını kabullenememi ştir. Türk devlet

370 Selim Deringil, a.g.e ., s. 188-189. 371 Edward Weisband , 2. Dünya Sava şı ve Türkiye , Örgün Yayınevi, İstanbul 2002, s. 107–109. 144

adamlarına, Osmanlı Devleti’nin tek bir Avrupa Devleti’nin etkisi altında oldu ğu dönemleri hatırlatan bu geli şme kar şısında Türkiye, İngiltere ve ABD’nden gelecek yardımı istemedi ğini açıklayarak haberle şmeyi kesmi ştir 372 .

İngiltere’nin, Türkiye üzerinde söz sahibi tek devlet olması fikri, Türk tarafı kadar bazı Amerikalılarında tepkisine neden olmu ştur. Siyasal sorunlar ile ilgili ABD Dı şişleri Bakanlı ğında danı şmanlık yapan Wallace Murray, Böyle bir durumda artık Ankara’da ve Washington’da bulunan Türk ve Amerikan elçiliklerinin anlamını yitirdi ğini açıklamı ştır. Türkiye’nin di ğer bir kaygısı ise Ruslar ile İngilizler arasında Türkiye aleyhine gizli bir anla şma yapıldı ğı ihtimalidir 373 . Almanya gibi bir denge unsurunun yok edilmesi ve komünizmi Avrupa’da engelleyecek hiçbir kuvvetin kalmaması, Türkiye’nin tepki gösterdi ği olması muhtemel geli şmelerdir.

Casablanca Konferansı, 1941 yılında Alman-Sovyet Sava şı’nın ba şlaması ile Türkiye’nin geçirdi ği rahat dönemin bitti ğinin habercisi olmu ştur. Türkiye hayal kırıklı ğı içerisindedir. Sava şın sonu görünmü ş fakat müttefiklerin niyeti hala tam olarak Türk devlet adamları tarafından anla şılamamı ştır. II. Dünya Sava şı’nın ba şlarında İtalya ve Almanya’dan çekinen Türkiye’nin 1943 yılında, en büyük korkusu Sovyetler Birli ği’dir. Sava ş sonunda Sovyetler Birli ği ile ya şanabilecek herhangi bir sorun nedeniyle gücünü korumak iste ğinde olan Türkiye üzerindeki İngiliz baskısı, sava şın sonlarına kadar devam etmi ştir. Oran, Türkiye’nin Casablanca Konferansı ile İngiltere’nin nüfuz bölgesi altına alınmak istendi ğini belirtmi ştir 374 . Fakat Sovyetler Birli ği’nin bu durumu kabul etmesi mümkün de ğildir.

Casablanca Konferansı’ndan bir yıl sonra gerçekle şen, İkinci Kahire Konferansı’nda Churchill ile Stalin arasında geçen kimin nereyi nüfuzu altına alaca ğına dair görü şmelerde de, Türkiye’nin isminin geçmemesi Sovyetler Birli ği’nin tepkisini çekmemek amacıyladır. Türkiye’nin korkularını gündeme getirerek, Türk tarafını sava şa sokabilece ği dü şüncesi ile hareket eden Churchill, Ocak 1943’te, İsmet İnönü’yle görü şmek için Adana’ya gitmi ştir. Churchill Adana’da, Türkiye’yi sava şa girmeye ikna ederek, biran önce ikinci cepheyi açmak istemi ştir.

372 A.g.e., s. 113-115. 373 A.g.e ., s. 11-118. 374 Baskın Oran, a.g.e ., s. 451. 145

a. Adana Konferansı

Selim Deringil, İsmet İnönü ve Churchill’in i şitme sorunundan esinlenerek, Adana Konferansı’na “ Sa ğırlar Diyalogu ” ismini vermi ştir 375 . Taban tabana zıt dü şüncülerle Adana’ya gelen tarafların bir payda üzerinde anla şması mümkün gözükmemektedir. İnönü’nün Adana’ya giderken gerçekle ştirmek istedi ği iki dü şüncesi vardır. Bunlardan birincisi, Sovyetler Birli ği’nin sava ş sonrası ile ilgili kötü niyetlerini açıklamak, ikincisi ise, gerekli askeri yardımın biran önce sa ğlanmasını ve yardımın miktarının arttırılması talep etmektir. Görüldü ğü gibi Türkiye’nin birinci derecede korkusu Sovyetler Birli ği’dir. Almanya’nın yerini Slavların ve komünistlerin dolduraca ğı görü şünde olan Türk tarafı, böyle bir olu şumun gerçekle şmesi durumunda kendilerinin çok büyük zararlar görece ğini tahmin etmektedir. Hatta bu konuda Erkin: “İngiltere ve ABD bir gün, en seçme gençlerini Avrupa’yı Bol şevik tehdidinden korumak için feda etti ğinden Almanya’ya minnet borçlanacaktır.”376 demi ştir.

30–31 Ocak 1943 tarihinde Adana’da, cumhurba şkanlı ğı treninde gerçekle şen görü şmeler sırasında Churchill, Türkiye’yi sava şa sokmak için daha önceden belirttiği Rus kozunu oynamamı ş, onun yerine Türk tarafının Rus korkusunu gidermek için u ğra ş vermi ştir. İlk olarak Ortado ğu petrollerine olabilecek bir Alman saldırısı için Türkiye’nin yeterli derecede güçlenmesi gerekti ğini ifade eden Churchill, niyetlerinin Türkiye’yi sava şa sokmak olmadı ğını açıklamı ştır. Ancak Churchill’in bu açıklamaları özellikle de Sovyetler Birli ği’nin iyi niyetine yönelik olanları, Türk tarafına inandırıcı gelmemi ştir.

Saraço ğlu, Ekim 1939’da Moskova’da, Türk toprakları ve Bo ğazlar konusunda Çarlık Rusya’sından kalan emellerin, Sovyetler Birli ği tarafından da uygulanmak istedi ğini bizzat ya şadı ğını belirtmi ştir 377 . II. Dünya Sava şı’ndan muzaffer çıkacak bir Sovyetler Birli ği’nin bu emellerini gerçekle ştirmek istemesi durumunda acaba kim ona dur diyebilecektir? Türk devlet adamlarının 1943 yılında bu soruya cevabı hiç kimsedir. Adana Konferansı’nda görü şmeler genel olarak iki

375 Selim Deringil, a.g.e ., s. 189. 376 Edward Weisband, a.g.e ., s. 120. 377 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 194. 146

konu üzerinde yo ğunla şmı ştır. Bunlardan birincisi, Türkiye’ye yapılacak olan askeri yardım meselesi di ğeri ise, Sovyetler Birli ği ile ilgili Türk endi şeleridir.

I. Askeri Yardım Meselesi

Türkiye’nin II. Dünya Sava şı’na girmesi için Müttefik Devletlerden öncelikli iste ği askeri açıdan yeterli seviyeye ula şmaktır. Müttefik Devletlerde, Türkiye’nin Almanya’ya kar şı direnebilmesi için, askeri yardım meselesine sıcak bakmı ştır. Ancak Müttefikler arasında bu konuda tam bir fikir birli ği yoktur. ABD daha çok Fransa’ya yapılacak olan askeri yardımı dü şünmekte ve ne olaca ğını tam olarak kestiremedi ği Balkan Cephesi Projesi için yapılacak yardımı çok da gerekli görmemektedir. Sovyetler Birli ği ise ba şlangıçta sessiz kalırken, Stalingrad Zaferinden sonra Balkan Cephesi’nin açılmasına ve Türkiye’ye yapılan askeri yardıma kar şı çıkmı ştır. Sovyetler Birli ği kendi nüfuz alanı olarak gördü ğü Balkanlarda Türkiye’yi istememekte, Türkiye’nin sava şa girerek yıpranmasını ve zayıf dü şmesini istemektedir.

Genel olarak askeri yardım meselesi Müttefikler ile Türkiye arasında kısır bir döngü şeklinde geli şen fakat hiçbir sonuç elde edilemeyen bir meseledir. Sorunun çözümlenememesinde etkili olan görü ş, İngiltere ve Türkiye’nin sava şa girmeden önce mi, yoksa sava şa Türkiye girdikten sonra mı askeri yardımların yapılması konusundadır. Türkiye kesinlikle yeterli seviyede askeri yardım yapılmadıkça ve kendisini hazır hissetmedikçe sava şa girmeyece ğini belirtirken, İngiltere siz hele bir sava şa girin, biz askeri yardımları zamanla yaparız mantı ğı ile hareket etmi ştir.

Türkiye’ye yapılacak askeri yardımların miktarı ile ilgili olarak ise Arcayürek: Haziran ve Aralık 1941 yılında, iki liste şeklinde Türkiye’nin gereksinimlerini belirtmi ştir. ABD’den gönderilen yardımların Türkiye ula şıp ula şmadı ğı ise Amerikalılar tarafından da tam olarak bilinmemektedir. Bu durumun nedeni ise ABD’den gelen yardımın İngiltere aracılı ğı ile Türkiye’ye ula şmasıdır. Hâlbuki 26 Aralık 1941 yılında, Temmuz ayına kadar gönderilmesi plânlanan bu malzeme ile 16 Aralık 1941’de, Türkiye’nin acil olarak istedi ği malzeme arasında farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıklar haricinde tablo 3. 1’de yer almayan, Kuzey Afrika’da, İtalyanlardan ele geçirilen, 150 orta makineli tüfek ile 550.000 mermisi, 147

50 hafif makineli ve 1000 piyade tüfe ği Türkiye’ye gönderilmi ştir. Gönderilen yardımın miktarı ile ilgili, Koçak Arcayürek’e oranla çok daha ayrıntılı bilgi vermi ştir. Koçak, Tablo 3. 1’de yer almayan: “500 adet tanksavar tüfeği ve mühimmatı, 750 adet Vickers a ğır makineli tüfek, 24.000.000 adet 7,7 mm’lik hafif silah cephanesi, 76 adet, 9,4 cm’lik uçaksavar topu ve 1000’er adet mermisine, ayrıca uzun bir yardımcı malzeme listesine 378 ” yer vermi ştir.

Arcayürek ile Koçak’ın gelen yardımın miktarı ve malzemelerin çe şidi ile ilgili belirtmi ş oldukları de ğerlerde bazı farklılıklar bulunsa da, iki ara ştırmacı da gelen yardımın yetersizli ği konusunda aynı dü şüncededir. Weisband, Koçak, Bilge ve Arcayürek’in, İngiltere’nin Türkiye’ye gönderdi ği yardımın miktarı ve çe şidi ile ilgili verdikleri bilgilerde farklılıklar, Türk Ordusu’nun durumu göz önüne alındı ğında yapılan yardımın ihtiyaçları kar şılamaktan uzak oldu ğu görülmektedir.

Tablo 3. 1: 1941 Yılında Müttefiklerin Türkiye’ye Gönderdikleri Askeri Yardım ve Türkiye’nin İstedi ği Askeri Yardım Miktarları

GÖNDER İLEN TÜRK İYE’N İN İSTED İĞİ ASKER İ İSTENEN VE GÖNDER İLEN ASKER İ MALZEME MALZEME YARDIM ARASINDAK İ FARK

50 adet 155mm’lik 36 tane 75 mm’lik da ğ obüsü 4 adet obüs 22 tane 22 mm’lik da ğ obüsü

200 büyük kamyon 1257 muhtelif kamyon 1057 adet

50 adet çekici Belirtilmemi ş ______

18.500 obüs mermisi 108.000 obüs mermisi 197.500 adet

108.000 top mermisi

Muhtelif maden ve Belirtilmemi ş ______hammadde

Belirtilmemi ş 1522 tane muhtelif top

225 tane M–3 hafif tank

9200 tane hafif makineli tüfek ______

540 tane tompson

500 ambulans

Kaynak: Cüneyt Arcayürek, Şeytan Üçgeninde Türkiye , Bilgi Yayınevi, İstanbul 1987, s. 152–153.

378 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 327–332. 148

Daha sonraki Müttefik yadımlarında da büyük bir de ğişiklik söz konusu olmamı ştır. Türkiye için gönderilen yetersiz askeri yardım, sava ş dı şı kalma politikasının uygulanması ve sava şa girmeye yönelik yapılan baskılardan kurtulmak için bir çıkı ş noktası olmu ştur.

Adana’da Türkiye’ye yapılacak askeri yardım konusu Ankara’da tekrar görü şülmü ş ve dört a şamada gerekli yardımın yapılması kararla ştırılmı ştır. Buna göre ilk olarak, ço ğu avcı olmak üzere 25 Kraliyet Hava Kuvvetleri Filosu, daha sonra ise tekrar 25 Kraliyet Hava Filosu ve yeterince uçaksavar topu, iki a ğır uçaksavar bataryası, iki hafif uçaksavar bataryası, iki tanksavar taburu ve iki zırhlı alay gönderilmesi kararla ştırılmı ştır. Dört a şama halinde Türkiye’ye gelmesi kararla ştırılan bu yardımlar hiçbir zaman tamamlanamamı ştır 379 .

Kahire Konferansı sırasında Türkiye, yeterli yardımın gelmediğini belirterek; 500 tank, 4190 kamyon, 1676 top, 300 uçak ve bunların parça ve yakıtlarını istemi ştir 380 . İngiltere Türkiye’nin bu isteklerini abartılı bulmu ş ve Türkiye’yi i şi yoku şa sürmekle suçlamı ştır.

II. Sovyetlerle İlgili Türk Endi şeleri

Adana görü şmelerinde, Türkiye’nin cevabını en çok merak etti ği soru sava ş sonrasında Sovyetler Birli ği’nin durumunun ne olaca ğı ve Türkiye’nin bundan nasıl etkilenece ği idi? Monterux Konferansı’nda gerilen Türk-Sovyet ili şkileri, Saraço ğlu’ nun 1939 yılındaki Moskova ziyareti ile kopma noktasına gelmi ştir.

Türkiye için Sovyetler Birli ği gün geçtikçe daha da büyüyen bir tehlike olarak algılanırken, Alman-Sovyet Saldırmazlık Antla şması’nın imzalanması ile Türkiye acaba ne zaman? Almanya ya da Sovyetler Birli ği, ya da her ikisi tarafından işgal edilebilirim korkusu ile ya şamı ştır. Sava şın sonlarına do ğru, Almanya, Fransa ve hatta İngiltere gibi Avrupa’nın güçlü devletlerinin artık eskisi kadar güçlü olmadı ğı kanısında olan Türkiye, Sovyetler Birli ği’ne kar şı bir önlem almak istemi ştir. Almanya’yı yenen ve Avrupa’yı kurtaran Sovyetler Birli ği’ne kar şı büyük bir sempati söz konusu iken, Türkiye endi şelerindeki haklılı ğı anlatmakta zorluk

379 Edward Weisband, a.g.e ., s. 141. 380 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 250. 149

çekmi ştir. Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne kar şı alabilece ği tek önlemi ise Erkin şu şekilde açıklamaktadır 381 :

“İngilizler, Türkiye’nin günün birinde Sovyetler Birli ği ile ba ş ba şa yalnız kalmaktansa, tecavüze kar şı mukavemet koalisyonuna fiilen girmesindeki zaruret üzerinde ısrarla duruyorlar; Türkler ise, memleketlerinin harbe katılması ile Sovyet dı ş politikasının seyrini de ğiştiremeyece ğini ileri sürüyorlardı. Türklere göre, Ruslarla anla şmaları sırf onların çıkarlarına yaradı ğı nispette ve müddetçe geçerliliklerini muhafaza ederdi. Hadiselerin so ğukkanlı de ğerlendirilmesine dayanan Sovyet politikası hislere yer vermezdi. Türkiye harp dı şında kalmaya karar verseydi, yarın Sovyetler ilk fırsatta bu harp dı şı vaziyetten faydalanma ğa kalkı şacaklardı. Aksine, Türkiye harbe katılmayı uygun bulsaydı, Ruslar Türkiye’de harp gailelerinden do ğacak olan zaafı istismar etmek için ellerinden geleni yapacaklardı… Türkiye bakımından en makbul hareket, mümkün mertebede kuvvetli kalmaktı. Rusların Türkleri harbe do ğru itme arzularının, bu memleketi mukavemetin son hudutlarına kadar zayıflatmak ve tüketmek arzusundan ileri geldi ğinde Türkiye’nin zerre kadar şüphesi yoktu.”

Churchill, Adana Konferansı sonrası meydana gelen geli şmeleri Stalin’e telgraf çekerek bildirmi ş ve Türklerin epeyce müttefiklere yakla ştı ğını belirtmi ştir. Stalin ise İngiltere’nin kendisinden bir şeyler sakladı ğı dü şüncesindedir. Nitekim Churchill, sava ş sonrası Rusya’nın Türkiye’ye saldırması söz konusu olursa, bu saldırıya kar şı i şbirli ğine gidilece ğini ve ABD’nin de özgür, güçlü ve ba ğımsız bir Türkiye iste ğinden bahsetmi ştir 382 .

Adana Konferansı mümkün oldu ğunca gizli yapılmasına ra ğmen kısa zamanda duyulmu ş ve bilhassa Almanya’da tepkilere yol açmı ştır. Almanlar Türkiye’nin tarafsızlı ğını sa ğlamak için bu dönemde giri şimlerde bulunmu şlardır. Churchill gibi Almanlarda, Türkiye’yi Rus kozu ile korkutmaya çalı şmı ştır.

381 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 196. 382 Denniston Robin, a.g.e ., s. 146-147. 1 Şubat 1943 tarihinde Churchill, Stalin’e gönderdi ği bir mesajda: Türkiye’nin sava şın sonunda, sava ş içerisindeki izlemi ş oldu ğu politikalardan dolayı tedirginlik ya şadı ğını, bunu önlemek için Türklere, kendisinin Sovyetler Birli ği’nin ba ğlı bulundu ğu antla şmalar ile taahhüt ettiklerine sadık kaldı ğını söyleyerek, Türk devlet adamlarını telkin etti ğini belirtmi ştir. Churchill ayrıca, Türkiye’yi yanlarına çekebilmek için Sovyetlerden gelecek bir antla şma teklifinin çok etkili olaca ğını belirtmi ştir. Bkz: Stalin,Roosevelt ve Churchill’in Gizli Yazı şmalarında Türkiye 1941–44, ,(Eri şim Tarihi: 10.06.2006). S. 90/NO. 190. 150

Konferansa asıl tepki Sovyetler Birli ği’nden gelmi ştir. 6 Şubat 1943 tarihinde, Stalin, Churchill’e yolladı ğı bir mesajda:

“…O günün şartları altında Türkiye’nin SSCB ve Büyük Britanya’ya kar şı yüklendi ği taahhütleri, Almanya’ya kar şı yüklendi ği taahhütlerle nasıl ba ğda ştırmayı dü şündü ğünü bir türlü anlayamadı ğını, yine de Türkiye, SSCB ile daha dostça ve içten ili şkiler kurmak istiyorsa, bırakın ifade etsin bunu. Bu durumda Sovyetler Birli ği Türkiye ile yarı yolda kar şıla şmak ister… Türklerin Sovyetler Birli ği’nden gelecek herhangi bir dostça davranı şa cevap vermeye hazır olabilecekleri yolundaki açıklamanıza atfen bizim Türkiye ile ili şkili olarak, gerek Sovyet-Alman sava şının patlak vermesinden birkaç ay önce, gerekse sava ş ba şladıktan sonra dostça niteli ği İngiliz Hükümeti’nce de bilinen açıklama yaptı ğımızı belirtmenin uygun olaca ğını dü şünüyorum. Türkler, Almanları kızdırmaktan korkarak buna kar şılık vermediler.” 383 diyerek, Türkiye’yi tutarsızlık ve korkaklıkla suçlamı ştır.

Sonuç olarak Adana Konferansı bir anla şmazlıklar konferansı olmu ştur. Churchill, Türkleri daha etken bir biçimde Müttefiklere yardımcı olacakları bir politika izlemeye razı edememi ştir. Türkiye ise Rusların emperyalist bir politika izlemek e ğiliminde oldu ğunu, İngilizlere inandıramamı ştır.

Adana Konferansı’nın tek olumlu sonucu Churchill’in, Türkiye’yi Sovyetler Birli ği’ne kar şı yeni bir diplomatik anlayı şla yakla şmaya ikna edebilmesidir. 13 Şubat’ta, Dı şişleri Bakanı Numan Menemencio ğlu Ankara’daki Sovyet Büyükelçisi Vinogradev’e, hükümetinin Sovyet-Türk ili şkilerini geli ştirmek amacıyla görü şmelere ba şlamak istedi ğini bildirmi ştir. Sovyetler Birli ği ise bu yakınla şma talebinin ancak Türkiye’nin savaşa girmesi ile mümkün olabilece ğini Türk tarafına iletmi ştir.

Adana Konferansı sonrasında Müttefikler, 11–24 A ğustos 1943 tarihleri arasında Kanada’nın Quebec kentinde toplanarak Man ş çıkarmasını kararla ştırmı şlardır. Quebec Konferansı’nda ayrıca Türk hava alanlarından faydalanılması, Türkiye’ye askeri malzeme gönderilmeye devam edilmesi ve Türkiye’nin Almanya’ya krom satı şının durdurulması gibi konularda

383 Havass Yayınları, SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı, Stalin, Roosevelt ve Churchill’in Gizli Yazı şmalarında Türkiye 1940–1944, , Çeviren: Levent Konyar, İstanbul 1981, s. 89. 151

görü şülmü ştür 384 . Quebec Konferansı sırasında Türkiye, Sovyetler Birli ği’nin politika de ğişikli ğine gitti ğini görmü ştür. Evvelce Türkiye’nin sava şa girmesini çok isteyen Sovyetler Birli ği, İngiltere’nin Balkanlarda yeni bir cephe açma fikrini kendi nüfuz alanına müdahale olarak görmü ş ve kar şı çıkmı ştır. Konferansta Türkiye’nin sava şa girmesi için baskı yapmaktan ziyade Türk hava üslerini kullanmaya yönelik bir baskı yapılması kararla ştırılmı ştır.

Sovyetler Birli ği’nin katılmadı ğı bu konferansta, İngiltere Balkanlar üzerinde ikinci bir cephe açılmasının öneminden bahsetmi ştir. Görü şmelerden daha sonra haberi olan Sovyetler Birli ği, İngiltere’nin Balkanları kendi nüfuzu altına almak dü şüncesinde oldu ğu sonucuna vararak, bu cephenin açılmasına kar şı çıkmı ştır. Adana Konferansı sonrasında Müttefik Devletler, Sovyetler Birliği’nin sava ş hakkındaki görü şlerini daha iyi ö ğrenmek için Moskova’da bir konferans düzenlemi şlerdir.

b. Moskova Konferansı

19 Ekim 1943’de İngiltere, ABD ve SSCB Dı şişleri Bakanları Eden, Hull ve Molotov, Moskova’da görü şmelere ba şlamı ştır. Toplantının ilk gününde Molotov, hazırlık çalı şmalarında üzerinde anla şılan gündemi bir kenara bırakarak, Türkiye’nin sava şa katılması konusunu teklif eden yeni bir gündem sunmu ştur 385 . İlk günden Ruslar konferansa katılan di ğer Müttefik Devletlere baskı yapacaklarını göstermi şlerdir. Moskova Konferansı ba şlarken Sovyetler Birli ği’nde, Türkiye hakkında kötü bir izlenim olu şmu ştur. Molotov, Türkiye’ye kar şı olan ilgilerini açıkça vurgulamı ş ve Sovyet Ordusu’nun ta şıdı ğı yükü hafifletmek için Türklerin sava şa katılması gerekti ğini savunmu ştur. Molotov’un bu iste ği Churchill’i hem sevindirmi ş, hem de şaşırtmı ştır. Churchill, Rusların Türkiye’nin sava şa girmesi ile ilgili fikirlerini de ğiştirmesine bir anlam verememi ştir 386 .

Sovyetlerin bir taraftan Balkanlarda, Türkiye’nin deste ğinde yeni bir cephe açılmasına kar şı çıkması, di ğer taraftan da Türkiye’nin sava şa girmesi için di ğer Müttefik Devletlere baskı yapması, politikasındaki tutarsızlı ğının bir göstergesidir.

384 Baskın Oran, a.g.e., s. 454-455. 385 Kâmuran Gürün, a.g.e ., s. 256. 386 Edward Weisband, a.g.e ., s. 155-156. 152

Sonuç olarak bakıldı ğında, Rusların Türkiye’nin sadece kendi istedikleri cephelerde sava şmasını istedi ği anla şılmaktadır ve bunun Türkiye tarafından kabulü mümkün de ğildir.

Konferansta Türkiye’nin sava şa girmesi ile ilgili iki önemli iddia ortaya atılmı ştır. İlk olarak, İngilizler sava şın biran önce sona ermesi için muhakkak Türkiye’nin sava şa katılması gerekti ğini belirtirken, ABD, Türkiye’nin sava şa girmesi ile ilgili çekimser kalmı ş hatta Türkiye’nin sava şa girmesini gereksiz görmü ştür. Amerika her şeyden önce, Türkiye’yi sava şa sokmak için Sovyet tehlikesine kar şı Türkiye’nin güvence isteyece ğini ve bu güvenceyi veremeyeceklerini dü şünerek hareket etmi ş ve Türkiye’nin sava ş dı şı durumunun devam etmesi gerekti ği görü şünü savunmu ştur. Bu konuda Roosevelt: “…E ğer Türk olsaydım, sava şta yansızlı ğı bırakmadan önce İngiltere’den yardım konusunda daha büyük güvenceler isterdim…” 387 demi ştir.

Sovyet diplomatlar ise sürekli olarak Türkiye’ye yapılan askeri yardımdan söz açarak, Amerikan ve İngiliz diplomatlarının amaçlarını ö ğrenmeye çalı şmı şlardır. Ruslara göre, Türkiye sava şa girmeyecekse, niçin Türkiye’ye askeri yardım yapılmaktaydı? Yoksa sava ş sonrasında Sovyetlere yönelik bir hareket mi yapılacaktı? Bu soruların cevabı Ruslar için çok önem ta şımaktadır ve Türkiye’nin sava şa girmesiyle Ruslara göre tüm bu sorular çözümlenecektir. Öyle ki, Türkiye aktif olarak sava şmasa da hava üslerinden faydalanabiliriz dü şüncesi dahi artık Molotov’u tatmin etmemektedir. Tek çözüm Türkiye’nin top yekûn sava şa girmesidir. Molotov’un bu görü şüne Churchill’de destek vermi ştir. Churchill’e göre, İtalya’nın sava ş dı şı kalması ile Akdeniz’de Türkiye’ye saldırabilecek Mihver kuvvetlerine büyük darbe indirilmi ştir ve Türkiye artık kendilerine daha fazla direnemeyecektir 388 . 1 Kasım 1943 gecesi Eden ve Molotov, Hull’un imza yetkisi bulunmadı ğı gerekçesiyle katılmadı ğı bir antla şma imzalamı şlardır. Antla şmada şu kararlar alınmı ştır 389 :

“1- Türkiye’nin ve di ğer barı şsever devletlerin ilgilendi ği Hitler Almanya’sının bozguna u ğratılmasını çabukla ştırmada Birle şmi ş Milletlere

387 Cüneyt Arcayürek, a.g.e ., s. 230. 388 Türkiye Cumhuriyeti, Dı şişleri Bakanlı ğı Ara ştırma ve Siyaset Plânlama Genel Müdürlü ğü, Türkiye Dı ş Politikasında 50. Yıl, İkinci Dünya Sava şı Yılları (1939–1946 ), Ankara 1974, s. 185. 389 Edward Weisband, a.g.e ., s. 163. Ayrıca bkz: Selim Deringil, a.g.e., s. 207. 153

katılabilmesi için iki Dı şişleri Bakanı, Türkiye’nin 1943 yılı bitmeden önce BM yanında sava şa girmesini arzuya şayan bulmaktadır.

2- İki Dı şişleri Bakanı İngiltere ve Sovyet Hükümeti adına 1943 yılı sonundan önce BM safında sava şa girmesi için aralarında kararla ştırılacak en erken tarihte Türkiye’den talepte bulunulmasında anla şmışlardır.

3- Türkiye’den üsler ve iki memleket arasında (Türkiye ve İngiltere) kararla ştırılacak sava ş kolaylıklarının Müttefik kuvvetlerce tahsisi yolunda BM’e mümkün olan bütün yardımı yapması için derhal talepte bulunulmasında anla şmaya varmı şlardır.”

Antla şma maddeleri incelendi ğinde hepsinin de Türkiye’nin biran önce sava şa girmesini amaçladı ğı görülmektedir. Fakat Sovyetler Birli ği’nin 1943 yılında, Doğu cephesinde Almanya’ya kar şı bir üstünlük kurmasına ra ğmen ve herhangi bir Türk yardımına ihtiyacı yokken, Türkiye’nin sava şa girmesi için, niçin bu kadar ısrarcı oldu ğu hayret vericidir.

Rusya’nın bu ısrarının birçok nedeni bulunmaktadır. İki yıl boyunca çok zorlu sava şlar ya şayan ve büyük zararlara u ğrayan Sovyetler Birli ği, türlü bahanelerle sürekli üzerindeki yükümlülüklerini yerine getirmeyen Türkiye’nin de bu sıkıntılara ortak olmasını istemi ş olabilir. Ya da daha öncede belirtti ğimiz gibi Türkiye’nin sava şa girmesi ve sava ştan büyük zararlar görmesi, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye üzerinde nüfuz sahibi olmasını kolayla ştıracaktır.

Rusların, Türklerin sava şa girmesine yönelik ısrarının altında yatan ikinci ve en önemli sebep ise, Rusların artık sava şı kazanmak için de ğil, sava ş sonrasını dü şünerek hareket ettikleridir. Türkiye bu gerçe ği görmü ş ve Sovyetlere kar şı izledi ği politikasında gerilimi azaltma yoluna gitmi ştir. Moskova Konferansı sonrasında çe şitli de ğerlendirmeler yapan Türk basını, genel olarak Sovyetlerle olan dostluk üzerinde yo ğunla şmı ştır.

1943 yılında Türk-Sovyet ili şkilerindeki belirsizlik devam ederken, Churchill’de bu belirsizlik kar şısında net bir tavır sergileyememi ştir. Churchill’e göre, İngiltere’nin Balkanlarda nüfuz sahibi olabilmesi için Türkiye’nin deste ğine ihtiyacı vardır ama Sovyetler Birli ği olmadan da sava şın kazanılması mümkün de ğildir. Bu ikilem arasında kalan Churchill, tercihini do ğal olarak Sovyetler 154

Birli ği’nden yana kullanmı ştır. 10 Mart 1943’te, Times gazetesinde yer alan bir makalede, Churchill’in bu konu ile ilgili bir konuşması yayınlanmı ştır. Makalede, Sovyetler Birli ği’ne sava şa katkılarından dolayı her istedi ğini yapabilme serbestisi tanınmı ştır. Bu geli şme do ğal olarak Ankara’nın ho şuna gitmemi ştir. Hatta Türk basını geli şmeleri, İngiltere’nin Rusların avukatlı ğını yapması olarak de ğerlendirmi ş ve İngiltere’ye de tepki göstermi ştir 390 .

Moskova Konferansı’nda Türkiye’nin kademeli olarak sava şa girmesine karar verilmi ştir. İngiltere askeri yardım sevkıyatına devam ederken, aynı zamanda Türk hava üslerini kullanma izni isteyecek, daha sonra 1943 yılı sonuna kadar Sovyetler Birli ği’nin iste ği do ğrultusunda Türkiye’nin sava şa girmesi sa ğlanacaktır. Ayrıca Moskova Konferansı’nda, 1944 yılı baharında Fransa’ya çıkartma yapılması kararla ştırılmı ştır. İngiltere’nin üzerinde ısrarla durdu ğu Balkan Cephesi fikri önemini kaybetmi ştir. Moskova Konferansı bitince İngiltere Dı şişleri Bakanı Eden, Türk Dı şişleri Bakanı Numan Menemencio ğlu ile görü şmek üzere Kahire’ye gitmi ştir.

Kahire’de Eden Türk Dı şişleri Bakanı Menemencio ğlu’na, İngiltere adına hava üslerini kullanma izni, üç müttefik hükümet adına ise yılsonuna kadar sava şa katılma sözü istemi ştir. Menemencio ğlu kendisine iletilen bu talebe kar şılık, Türkiye’nin sava şa girmesi halinde İstanbul, İzmir hatta Ankara’ya, Alman hava kuvvetlerinin hücumunu önlemenin imkânsız olaca ğını anlatarak üs verme teklifini ret etmi ş, sava şa girip girmeme konusunda ise karar verme yetkisinin hükümetinde oldu ğunu belirtmi ştir 391 .

Eden’in baskıları sonuç vermemi ş ve Türkiye’nin sava şa sokulması konusunda bir ilerleme kaydedilememi ştir. Adana’da, Churchill’in Türkiye’yi sava şa hiçbir zaman zorlamayaca ğına dair verdi ği sözü hatırlatarak üzerindeki baskıyı azaltmaya çalı şan Menemencio ğlu, 17 Kasın 1943’te, ilke olarak sava şa girmeyi kabul etmi ştir. Türkiye, hava üssü vermektense direkt olarak tüm hazırlıklar tamamlandı ğında sava şa girmek istemi ştir. Almanya sürekli olarak Türk hava üslerinin kullanılması halinde bunun sava ş sebebi olarak kabul edilece ğini belirtirken, hava üslerinin kullanılması ile sava şa girilmesi arasında bir fark

390 Edward Weisband, a.g.e., s. 135-136. 391 İkinci Dünya Sava şı Yılları , s. 159. 155

görmeyen Türk diplomatlar, hazırlık bahanesi ile zaman kazanmışlardır. Kahire’de Türkiye’nin İngiltere’ye de tam olarak güvenmedi ğini gösteren Eden ve Menemencio ğlu arasında ilginç bir görü şme olmu ştur. Görü şme sırasında İngiltere’nin de Ruslar gibi tutarsız bir dı ş politika izledi ğini Menemencio ğlu, Eden’e resmi olmayan bir dille şu şekilde ifade etmi ştir 392 :

“Siz bize üç defa yanlı ş telkinde bulundunuz. Bunlardan herhangi birisini kabul etmi ş olsaydık, sonuçta siz de büyük zarar görürdünüz. 1940’da İtalya sava şa girince sizde sava ş ilân edin dediniz. Ya kendimizi kabule mecbur hissetseydik, i şin encamı ne olurdu? 1941’de Yugoslavya için aynı şeyi yaptınız… Nihayet Almanları, Ruslardan evvel bize hücum ederek mecburiyete sokmamızı istediniz. Türkiye’yi bu suretle harcamak size çok pahalıya mal olacaktı. Sıkı şan bir fırka komutanının şaşkınlıkla kuvvetleri sa ğa sola da ğıtarak delik tıkamaya u ğra şması türünden olan bu hareketler o zamanki mü şkül durumunuzda belki sizin için kaçınılmayacak bir hata olabilirdi. Bugün ise üstün durumda ve kuvvette iken aynı hatayı tekrar ediyorsunuz. Teklifiniz Türkiye’yi harcamaktır. Hem de sırf Rusları memnun etmek için lüzumsuz ve faydasız harcamaktır. Ordumuzun taarruz kabiliyeti olmadığı ve buna sebepte Adana vaatlerinin yerine getirilmemi ş oldu ğu aşikâr iken üzerimize Alman kuvvetlerini çekmek ancak intihar olur. Çatalca hattımız dayanmaz ve Almanlar İstanbul’u, Bo ğazları ve hinterlandını ele geçirirlerse bunun size ne faydası olabilir?…Ruslar, Almanları dövsün İstanbul’u kurtarsın diye mi ümide dü şece ğiz? O zaman Ruslar İstanbul’u benim için mi kurtarır? Bütün bunlar meydanda iken sava şa girmezseniz size malzeme vermek güç, adeta imkânsız olur sözleriyle basit bir daire içine girdi ğinizi anlamıyor musunuz? Siz malzeme vermedikçe bizim sava ş yetene ğimiz olu şmaz dolayısıyla sava şa giremeyiz. Sava şa girmedikçe de siz malzeme vermezsiniz. Ne akıllıca bir hareket de ğil mi?…”

Menemencio ğlu Ankara’ya döndükten üç gün sonra 13 Kasım ak şamında, Büyükelçi Steinhard ile görü şerek askeri eksikliklerin giderilmesi halinde ABD ve İngiltere Balkanlarda yeni bir cephe açarsa, Türkiye’nin de derhal sava şa girece ğini belirtmi ştir. Kahire Konferansı sırasında Türkiye’de artık sava şın sonunu görmü ş ve ona göre bir politika izlemeye ba şlamı ştır. Sava ş sonrasında Rus tehlikesini önlemek

392 İkinci Dünya Sava şı Yılları , s. 159. Ayrıca bkz: Baskın Oran, a.g.e ., s. 459-460, Kâmuran Gürün, Dı ş İli şkiler ve Türk Politikası , s. 103-104. 156

için ABD ve İngiltere ile yakınla şmak, Türkiye için kaçınılmaz olmu ştur. Türkiye’nin, ABD ve İngiltere’ye yakınla şması için sava şa biran önce girmesi gerekmektedir. Ancak Türkiye’nin sava şa girmesi ile ilgili olarak, Müttefiklerin beklentileri ile Türk Ordusu’nun durumu arasında büyük farklar bulunmaktadır.

Tan Gazetesinde, Rueter Muhabiri’nin Türkiye’nin sava şa girmesi ile ilgili yazısında, iki milyonluk bir Türk Ordusu’ndan ve birçok hava üssünden faydalanılaca ğı belirtilirken, İstanbul’un Almanlar tarafından bombalanmasının da muhtemel oldu ğu belirtilmi ştir 393 .

Taarruz gücünden yoksun ve demode silahlarla donanmı ş Türk Ordusu’nun sava şa girmemesi için büyük çaba sarf edilmi ştir. İngiltere her ne kadar yardımların ula ştırılaca ğı konusunda teminat vermi şse de, gelen yardımın miktarı çok azdır. Emekli General Salih Polatkan, Türkiye’ye gönderilen askeri teçhizatla ilgili olarak:

“Gelecek olan yardımların ço ğu ya Almanlar tarafından daha gemilerde iken batırılıyordu, ya da Kuzey Afrika’daki birliklere veriliyordu. Türkiye’ye ise kaliteli olmayan silahlar gönderiliyordu. Eldeki küçük tanklar ve az sayıdaki uçaklarla ile Almanya’nın kar şısına çıkmak ordunun feda edilmesi demekti. Buna ra ğmen İngilizlerin, Türklerin elinde acaba hiç mi silah yok? Sorusuna Mare şal Fevzi Çakmak; silâhaltında bulunan tekmil ordumuz hazırdır ama İkinci Dünya Sava şı’nda kullanılan modern silahlara kar şı mücadele edecek vasıfta de ğildir.”394 demi ştir.

Madano ğlu’da, Churchill’in Türkiye’nin askeri yetersizlikleri kar şısında hala ısrar etmesini anlayamadı ğını belirtmi ş, deve katarları ve at arabaları ile motorize zırhlı birliklere kar şı ba şarı kazanmalarının mümkün olmadı ğını söylemi ştir. Ayrıca Madano ğlu, İngiltere’nin göndermi ş oldu ğu askeri malzemelerin vasfı ile ilgili olarak şunları söylemi ştir 395 : “Mısır cephesinden arta kalan, yamalı, örselenmi ş, sava ş artı ğı tanklar ve silahlar.”

1940 yılında Türk Ordusu; 43 piyade, 4 süvari, 2 zırhlı ve 1 da ğ tümeni olmak üzere toplam 50 tümenden olu şmaktadır. 1.300.000 askere sahip Türk Ordusu’nun en önemli bölümü olan piyadeler, 1898 model tüfeklerle donatılmıştır.

393 Tan Gazetesi , 6 Son te şrin(Kasım) 1943. 394 Salih Polatkan , I. ve II. Dünya Sava şları , Gül Matbaası, İstanbul 1984, s. 400–401. İkinci Dünya sava şı öncesi Türk Ordusunun askeri yetersizlikleri ile ilgili olarak ayrıca bkz: Selim Deringil, a.g.e , s. 30–37. 395 Cemal Madano ğlu, a.g.e., s. 316. 157

Türk Hava gücü çok yetersiz bir durumdadır. Ankara Hükümeti, 500 modern sava ş uça ğına sahip olmak istemi ştir. Ancak bu istek hiçbir zaman gerçekle şmemi ştir. Gerçi bu uçaklara sahip olunsa da Türkiye yakıt sorunu ya şamaktadır. Aynı sorun zırhlı birliklerde de vardır. Topçu birlikleri, a ğır mühimmatı ta şıyacak vasıta bulamamaktadır 396 . Askeri açıdan yetersiz olan Türk Ordusu’nun durumu göz önüne alındı ğında, sava ş dışı kalma politikası ile Türkiye II. Dünya Sava şı’nda birçok devletin ya şadı ğı felaketleri ya şamaktan kurtulmu ştur. Bununla beraber Türkiye, tüm eksikliklerine ra ğmen saldırıya u ğradı ğı takdirde sava şa girme konusunda tereddüt etmeyece ğini açıklamaktan da çekinmemi ştir.

c. Tahran Konferansı

Kahire Konferansı’nda kısır bir döngü içerinse giren Türk-Müttefik ili şkileri, Türkiye’nin “ kendini hazır hissetme ” kaydıyla sava şa girece ğini açıklaması ile biraz olsun düzelmi ştir. 28 Kasım–1 Aralık 1943 tarihleri arasında, Tahran’da yapılan konferansta da Türkiye, Müttefiklerin görü ştü ğü ana ba şlıklar içerisinde yer almaktadır. Roosevelt, Churchill ve Stalin, konferansta sava şın bir an önce bitmesi için gerekli tüm tedbirlerin alınmasını kararla ştırmı ştır.

Sovyetler Birli ği’nin Tahran Konferansı’nda Türkiye’ye kar şı politikasını daha da sertle ştirdi ği görülmektedir. Türkiye’nin sözcüsü durumundaki İngiltere’de, Sovyetler Birli ği ile aynı do ğrultuda hareket ederek Türkiye’nin tüm sava ş davetlerini bir şekilde ret etti ğini, İngiliz Hükümeti’nin artık Türkiye’nin toprak bütünlü ğü ve özellikle de Bo ğazlardaki hakları konusunda ilgisiz kalacaklarını ve yapılan askeri yardımında kesilece ğini açıklamı ştır 397 .

Sovyetler Birli ği Türkiye’ye gönderilecek olan yardımı keserek, Balkanlarda İngiltere, ABD ve Türkiye’den olu şacak bir gücün etkili olmasını engellemi ş, aynı zamanda Türkiye’yi hazırlıksız olarak sava şa sokmak fırsatını elde etmi ştir. Moskova Konferansı sırasında Churchill’in, Ege Adalarını alarak Bo ğazlar vasıtasıyla Karadeniz’e hareket etme dü şüncesi, İngilizlerin de Ruslar gibi Türkiye’yi sava şa sokmakta kararlı oldu ğunu göstermi ştir. Churchill, Adana’da

396 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi 1938–1945, s. 335–340. 397 İkinci Dünya Sava şı Yılları , s. 178. 158

Türklere kar şı Rus kozunu kullanmazken, Tahran’da, Ruslara Bo ğazlarla ilgili de ğişiklik önerisini yapmaktan da çekinmemiştir. Konferans sırasında Molotov ve Churchill arasında geçen konu şmalarda Churchill, Türkiye’nin sava şa girmeyi ret etmesi halinde İngiltere’nin Bo ğazlar konusundaki dü şüncelerinin de ğişece ğini söylemesi, Molotov’un ilgisini çekmi ştir. Molotov, Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin Bo ğazlar rejimi ile ilgilendiklerini belirterek, bu konunun daha ayrıntılı bir şekilde konu şulmasını istemi ştir. Tahran Konferansı’nda Türkiye bir anlamda yerden yere vurulmu ştur. İngiltere Türkiye’ye yapılan askeri yardımı keseceğini, Bo ğazları açaca ğını ve Bo ğazlar rejiminde Sovyetler Birli ği lehine de ğişiklikler yapılaca ğından bahsederken, Stalin, Türkiye’ye kar şı daha sert bir üslûpla yakla şarak, Türkiye’nin, Müttefiklerle Mihver arasında ikiyüzlü bir politika izledi ğini ve sava şan devletleri deli olarak gördü ğünü açıklamı ş ve Türkiye’nin sava şa girmesinden yana umudunun olmadı ğını belirtmi ştir 398 .

Türkiye için en vahim olaylardan birisi de Stalin’in; Türkiye’ye yapılacak olan yardım ve Türkiye’nin askeri gücü hakkındaki sorularına, Churchill’in verdi ği cevaplardır. Stalin ilk olarak Türkiye sava şa girerse, İngiltere’nin Türkiye’ye ne kadar kuvvet gönderece ğini sormu ştur. Churchill bu soruyu iki veya üç tümen, yirmi filo uçak ve birçok uçaksavar birli ği olarak cevaplandırmı ştır 399 .

Dikkat edilirse İngiltere’nin daha önceden göndermeyi vaat etti ği 50 Kraliyet Hava Kuvveti filosundan vazgeçti ği görülmektedir. İngiltere, Türkiye’ye yardım etmeksizin büyük fedakârlıklar istemektedir. Aynı zamanda Türkiye hakkında çok önemli bilgileri, Türkiye’yi en çok endi şeye sevk eden Sovyetler Birli ği’ne vererek, Rusların Türkiye ile ilgili i ştahlarını kabartmı şlardır. Churchill bizzat Stalin’e, Türk Ordusu’nun yetersizliklerini ve nelere ihtiyaç duydu ğunu anlatmı ştır 400 .

II. Dünya Sava şından sonraki dönemlerde Batılı yöneticiler, Rusların askeri bilgiler kar şısındaki ilgisini yadırgamaya ba şlamı şlardır. Bu konuda ABD Ba şkanı Truman, Rusların tek bir dilden anladı ğını onunda “ Kaç tümeniniz var?” sorusundan ibaret oldu ğunu söylemi ştir. Sava ş sonrası Sovyetler Birli ği hakkındaki bu de ğerlendirme, sava ş sırasında ya şanılan askeri olayların bir devamı niteli ğindedir.

398 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 220-226. 399 A.g.e ., s. 221. 400 Selim Deringil, a.g.e ., s. 217-218. 159

Ama Sovyet politikası sava ş sonrasında bu anlayı şı uzun süre devam ettirecektir. Roosevelt ve Churchill’in sava ş sırasında yaptı ğı hatalarla ilgili olarak Asım Us, 29 Mart 1947 tarihinde Vakit gazetesinde Türkiye’nin, Tahran Konferansı sonrası Almanya’ya sava ş açması halinde olabileceklerle ilgili olarak şunları yazmaktadır 401 :

“Türkiye Almanya aleyhine harp ilân ederse Bulgarlar derhal Alman orduları ile birle şecek İstanbul ve Bo ğazlar üzerine yürüyecektir ve Türkiye’nin o günkü haller ve şartlar altında askerî hazırlıkları İstanbul ve Bo ğazların Trakya tarafını muhafaza etme ğe müsait de ğildir. Fakat Almanlar kuvvetlerinden mühim bir kısmını bu tarafa ayrılacakları için do ğu cephesindeki kuvvetleri zayıflamı ş olacaktır. Bir kere Alman orduları yıkıldıktan sonra Balkan kapıları Sovyet ordularına açılacak ve ondan sonra Kızıl ordu İstanbul ve Bo ğazlara halaskâr sıfatıyla girecektir; girecek ve oradan artık çıkmayacaktır.”

Asım Us’un sava ş bittikten iki yıl sonra belirtti ği bu gerçek ile İkinci Kahire Konferansı’nda Menemencio ğlu’nun, İngiltere Dı şişleri Bakanı Eden’e söyledi ği Türk çekinceleri arasında büyük benzerlik vardır. Bu da II. Dünya Sava şı’nda Türk diplomatların çok isabetli kararlar verdi ği ve olasılıkları iyi hesapladıklarını göstermektedir.

Casablanca, Adana, Quebec, Kahire, Moskova ve Tahran Konferansları’nda Müttefik Devletler içerisinde sadece ABD, Türkiye konusunda kararlı bir politika izlemi ştir. İngiltere ve Sovyetler Birli ği’nin tüm baskılarına ra ğmen Roosevelt; vicdanının Türkiye’yi sava şa zorlamaya müsait olmadı ğını söylemi ş ve kendisinin İsmet İnönü’nün yerinde olması halinde, İngiltere’den çok daha fazla yardım isteyece ğini belirtmi ştir 402 .

Amerika’nın, Türkiye’nin sava şa girmesi konusunda ısrarcı olmayı şının tek sebebi, Fransa’dan yapılacak olan çıkarma üzerine odaklanmı ş olması olarak gözükmektedir. Ancak bir di ğer önemli sebepte Amerika’nın Balkanlar üzerinde, İngiltere ve Sovyetler Birli ği arasında, Türkiye üzerinden yapılan nüfuz mücadelesi arasında kalmak istememesidir. Roosevelt’in o ğlu Eliot’ta, Babası ile İsmet İnönü’nün, Ruslar hususunda tedirginlik ya şadı ğını, sava ş sonunda Rusya’ya kar şı, İngiltere ve ABD’nin olu şturaca ğı bir blo ğun dünyayı payla şması ihtimali

401 Asım Us, Vakit Gazetesi , 29 Mart 1947. 402 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 260. 160

bulundu ğundan bahsetmi ştir. Bu ihtimal, Churchill ile Stalin arasında yapılan yüzdeler antla şmasının duyulması ile daha da güçlenmi ştir 403 . Tahran Konferansı’nda, Türkiye’nin sava şa katılması konusunun görü şülmesi için İsmet İnönü’nün Kahire’ye davet edilmesi kararla ştırılmı ştır.

d. İkinci Kahire Konferansı

İkinci Kahire Konferansı’na katılma hususunda Türkiye tereddütler ya şamı ştır. E ğer Tahran’da, İngiltere, ABD ve Sovyetler Birli ği tarafından alınan kararların, Kahire’de Türkiye’ye iletilmesi dü şünülüyorsa, Türkiye bu şartlar altında Kahire’ye gitmeyi dü şünmemektedir. Bu dü şüncenin Müttefiklere iletilmesi sonrasında devreye Roosevelt girmi ş Ankara Büyükelçisi Steinhard aracılı ğıyla, İnönü’nün e şit ki şiler arasında serbestçe tartı şma yapılması için Kahire’ye ça ğrıldı ğı konusunda güvence vermi ştir 404 .

5–8 Aralık1943 tarihleri arasında gerçekle şen Kahire Konferansı’na giderken, İsmet İnönü ba şına neler gelece ğini bildi ği için sava şa girme meselesini 4 temel şarta bağlamı ştır. Buna göre ilk şart, gönderilmesi taahhüt edilen yardımların ancak % 4’ü Türkiye’ye ula ştı ğından, öncelikle bu eksikli ğin giderilmesine yöneliktir. İkinci şart, Türkiye’ye seferberlik ilânı için gereken sürenin tanınmasını, üçüncü şart, Müttefik ve Türk kuvvetleri arasında yapılacak olan askeri ittifakın plânlanmasını, son şart ise Türkiye’nin bugün ve gelecekte Müttefiklerin ve Rusların, kendisi ile ilgili dü şüncelerini ö ğrenmesi için, kar şılıklı siyasi müzakerelerin yapılması ile alâkalıdır 405 .

Görü şmeler sırasında daha çok Türkiye’ye yapılan ve yapılacak olan askeri yardımlar konu şulmu ş, sıklıkla olmasa da Rusya’nın görü şlerine de yer verilmi ştir. Stalin’in, Türkiye sava şa girerse Sovyetler Birli ği’nin derhal Bulgaristan’a sava ş ilân edece ği konusundaki teminatının Roosevelt tarafından İsmet İnönü’ye bildirilmesi sonucunda, Türkiye esas olarak sava şa girmeyi kabul etmi ştir. Ancak İnönü, sava şa girmek için tam bir tarih veremeyece ğini e ğer tarih verilirse, Rusya’nın hazırlıkların

403 Eliot Roosevelt, İfşa Ediyorum: Atlantik, Kasablanka, Kahire, Tahran, Yalta Konferanslarının İç Yüzü , Çeviren: Semih Yazıcıo ğlu, Nebio ğlu Yayınları, İstanbul (Yayın tarihi verilmemi ş) s. 138–145. 404 Edward Weisband, a.g.e., s. 192. 405 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 218-219. 161

tamamlanıp tamamlanmadı ğına bakmadan Türkiye’nin sava şa girmesini isteyebilece ğini ve her şeyin yine çıkmaza girece ğini belirtmi ştir 406 .

Sovyetler Birli ği Kahire Konferansı’na üst düzeyde katılmayarak, Türkiye’nin sava şa girmesi ile ilgili tavrını göstermi ştir. Stalin, Doğu cephesinde Almanları tek ba şlarına yenebilecek kapasitede olduklarını dü şünmeye ba şlamı ş ve Türkiye’nin sava şa girmesi konusundaki kararını de ğiştirmi ştir. Balkanlarda hiçbir şekilde Müttefik askerlerini görmek istemeyen Stalin, sava ş sonunda Türkiye ile yeni belirecek şartlara göre görü şmek için, Türkiye’ye sava şa girme kar şılı ğında taviz verme politikalarına da kar şı çıkmı ştır 407 .

Kahire Konferansı’nda da, Müttefikler Türkiye’yi sava şa sokma ba şarısını gösterememi ştir. Türkiye sadece hazırlıklar konusu üzerinde yo ğunla şırken, Müttefikler Türkiye’nin sava şa girece ği bir tarih belirlemek için u ğra şmı ştır. Fakat İngiltere’nin ısrarcılı ğı, Rusların tutarsızlı ğı ve ABD’nin Türklerin sava şa girmesi konusundaki kararsızlı ğı sebebi ile Türkiye sava ş dı şı kalma politikasını rahatça sürdürebilmi ştir.

Türkiye sava ş dı şı politikasını uygulamak için çaba sarf ederken, Sovyetler Birli ği 1944 yılında, Batıya do ğru hızla ilerlemeye ba şlamı ş, A ğustos 1944’te Var şova’ya ula şmı ş, oradan Romanya’ya geçerek Romanya Hükümeti’ni antla şma imzalamaya zorlamı ş ve son olarak da Eylül 1944’te Bulgaristan’ı i şgal etmi ştir. Sovyetler Birli ği’nin kazandı ğı askeri ba şarılar, Sovyet diplomatların Türkiye’ye kar şı tavrını tamamen de ğiştirmesine neden olmu ştur 408 . Bu tavır de ğişikli ği kar şısında, Türkiye Almanya ile olan ili şkilerini asgarî düzeye indirmi ştir.

1944 yılı Ekim ayında, Churchill ile Stalin arasında etki alanları ile ilgili bir antla şma yapılmasının duyulması, Türkiye’nin kaygılarını büsbütün arttırmıştır. Churchill eline aldı ğı ufak bir kâğıda etki alanlarını yazarak Stalin’e vermi ş, daha sonra da milyonlarca insanı ilgilendiren bir konunun bu şekilde kararla ştırılmasının yanlı ş oldu ğunu söyleyerek elindeki kâ ğıdı atmak istemi ştir. Ama kâ ğıt Stalin’in ilgisini çekmi ştir. Churchill’in elinde yer alan kâ ğıtta, İngiltere ve Sovyetler Birli ği’nin belirlemi ş oldukları etki alanları tablo 3. 2’de belirtilmi ştir. Türkiye bu

406 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 235. 407 Baskın Oran, a.g.e ., s. 463-464. 408 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 246. 162

etki alanları içerisinde gözükmemektedir. Ruslar İngilizlerin; İngilizlerde Rusların, Türkiye’yi nüfuzu altına almasını istememektedir. Bu durum Türkiye’nin sava ş boyunca daha rahat hareket etmesini sa ğlamı ştır.

Türkiye ibrelerin Sovyetler Birli ği’ne döndü ğü 1944 yılında, sava ştan daha fazla kaçamayaca ğını anlamı ş ve politikasında ona göre de ğişiklikler yapmı ştır. Fakat 1943 yılında, Müttefik ve Mihver güçlerin Türkiye’nin dikkatini çekmek için Rodos’ta verdi ği mücadele ve İngiltere’nin u ğradı ğı hezimet, Türkiye’nin sava şa girmekte tereddüt etmesine neden olmu ştur 409 . Bu tereddüt, Churchill’in Türkiye’ye hava üslerini açması için verdi ği 15 Şubat tarihinde etkisini göstermi ş ve Türkiye, İngiliz uçaklarının hava alanlarına inmesine izin vermemi ştir. Bu yüzden Türkiye ile İngiltere arasındaki ili şkiler bu tarihten itibaren bozulmaya ba şlamı ştır 410 .

Tablo 3. 2: Churchill ve Stalin’in Belirledi ği Yüzdeler Antla şması

DEVLETLER SOVYETLER B İRL İĞİ İNG İLTERE DİĞ ERLER İ

ROMANYA %90 ___ %10

YUNAN İSTAN %10 %90 ___

YUGOSLAVYA %50 %50 ___

MACAR İSTAN %50 %50 ___

BULGAR İSTAN %75 ___ %25

Kaynak: Edward Weisband , İkinci Dünya Sava şında İnönü’nün Dı ş Politikası , Çeviren: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, Tarih Dizisi No: 32, İstanbul 1974, s. 365–367.

Bir müddet sonra İngiltere ve ABD, Türkiye ile olan ili şkilerini dondurmu ş ve Türkiye’ye Almanya ile olan ili şkilerini kesmesi do ğrultusunda baskılar yapmı şlardır. Müttefikler aslında Türkiye’nin Almanya’ya sattı ğı krom madeninden sava şın ilk yıllarında da rahatsız olmu şlardır. Fakat İngiltere 1939 yılında, Türkiye’nin kendisine krom satma teklifini ret etmi ştir. Sava ş boyunca yılda ortalama 155.000 ton krom üreten Türkiye, bunun önemli bir kısmını sava ş malzemesi kar şılı ğında Almanlara satmı ştır. Ancak genel olarak bakıldı ğında Almanlar vaat ettikleri sava ş malzemesini göndermedikleri için Türkiye’de krom

409 Selim Deringil, a.g.e., s. 199–200. 410 Baskın Oran, a.g.e ., s. 464. 163

satı şında Almanlara çe şitli kısıtlamalar getirmi ştir 411 . 14 Nisan 1944 tarihinde, İngiltere ve ABD, bir nota ileterek Türkiye’nin Almanya ile olan krom satı şını kesmesini istemi ştir. Bunun üzerine Almanya’ya yapılan krom ihracatı durdurulmu ştur.

II. Dünya Sava şı yıllarında 1945 yılı hariç Almanya’nın, Türk ekonomisinde önemli bir yeri vardır. Tablo 3. 3’e bakıldı ğında da, II. Dünya Sava şı’nın ilk yıllarında, Türkiye’nin Almanya ile olan ticari ili şkilerinin, ABD ve İngiltere ile olan ili şkilerinden çok daha fazla oldu ğu görülmektedir.

Tablo 3. 3: Türkiye’nin 1937–1945 Yılları Arasında Almanya-İngiltere ve ABD ile olan Ticari İli şkileri YILLAR ALMANYA ABD İNG İLTERE

İthalat İhracat İthalat İhracat İthalat İhracat

1937 48.1 50.4 ______7.1 9.8

1943 76.6 61.1 4.8 52.7 32.3 27.8

1944 50.2 52.8 7.8 55.6 29.5 51.3

1945 0.7 0.0 22.2 95.9 29.4 32.6

Kaynak: Baskın Oran, a.g.e ., s. 466. (De ğerler Milyon TL’dir.)

Türkiye’nin Almanya olan ticareti, 1943 yılından sonra azalmaya ba şlamı ştır. Aynı zamanda 1943 yılı, Türkiye ile ABD ve İngiltere arasındaki ticari ili şkilerin artmaya ba şladı ğı bir yıldır. Tablo’da en çok dikkat çeken unsur, Türkiye ile ABD arasında özellikle 1945 yılında ticari ili şkilerin çok hızlı bir şekilde artı ş göstermesidir.

Türkiye’nin, Batılı Devletlerle II. Dünya Sava şı sonlarına do ğru artan ekonomik ili şkilerinden iç piyasada etkilenmi ştir. 1939 yılında, Türkiye’de ki şi ba şına dü şen gelir 431,53 liradan, 1945’te 316,22 liraya dü şmü ş, enflasyon da alabildi ğince artmı ştır. Özellikle genç nüfusun silâhaltına alınması tarımsal üretimi

411 Edward Weisband, a.g.e ., s. 98-100. Türkiye, Almanya’ya 1943 yılına kadar krom ihracatında bulunmamı ştır. 1943 yılı ile birlikte Almanların askeri malzeme göndermeye ba şlaması ile Almanya’ya krom satılmaya ba şlanmı ştır. Bkz. Wayne Bowen, a.g.m ., s. 803. 164

azaltmı ş ve gıda maddelerinde ola ğan üstü bir artı ş söz konusu olmu ştur 412 . Türkiye ne zaman bitece ği belli olmayan sava ş yüzünden çok sayıda asker bulundurmak ve temel gıda ürünleri ile ilgili geni ş stok yapma ihtiyacı hissetmi ştir. Bu durum iç piyasada stokçulu ğu ve karaborsacılı ğı arttırmı ştır 413 .

Türkiye’nin stokçu bir ekonomi anlayı şı ile hareket etmesi ve döviz kaynaklarını zenginle ştirmesi, muhtemel bir saldırı kar şısında ekonomik açıdan kendisini hazırlama gayreti olarak yorumlanabilir. Türkiye Cumhuriyeti II. Dünya Sava şı sırasında ekonomik açıdan aldı ğı tedbirlerle, umulmadık bir şekilde hareket edebilece ğini göstermi ştir. Devletçi anlayı şın bu tarz çıkı şları, özel sektörün güçlenmesine neden olmu ş, sava ş sırasında sabırlı davranan özel sektör, sava ş sonrasında hızlı bir atılım içerisine girmi ştir414 .

Türkiye’nin II. Dünya Sava şı sırasında Mihver ve Müttefik kuvvetlerin kendisini sava şa sokmak için yapmı ş oldukları baskılara kar şı göstermi ş oldu ğu direnç, daha çok ülkenin içerisinde bulundu ğu ekonomik ve askeri yetersizliklerden kaynaklanmaktadır. Siyasi açıdan da sava ştan bir beklentisi olmayan Türkiye, savaşa girmemi ş olmasına ra ğmen ekonomik açıdan büyük zararlar görmü ştür. Aydemir sava ş yıllarında Türkiye’nin içinde bulundu ğu ekonomik ko şulları şu şekilde açıklamaktadır 415 :

“Gerçekten memleketimizin içinde bulundu ğu ekonomik ko şullar kötü idi. Her sabah güne ş do ğarken gözünü yeni güne açan her vatanda ş, o gün, sofrasına bir dilim ekmek koyup koyamayaca ğını ve ordunun yönetim mevkiinde görevli her komutan, o gün askerine ne yedirece ğini, yemsizlikten kırılan hayvanlarına bir avuç yem bulup bulamayaca ğını, uçakların motorlarına kaç günlük benzin ve motorlu araçlarına kaç tane yedek lastik bulabilece ğini, kaygıyla dü şünüyordu. Meselâ: İzmir’de oldu ğu gibi palamudun ve küspenin de ekmeklik una karı ştırılması zorunda kalınıyordu. Henüz sava şa katılmamı ş oldu ğumuz halde, bütün dünyadan fiilen kopmu ş gibiydik.”

412 Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorlu ğu ve Modern Türkiye , C. II, E Yayınları, İstanbul 1983, s. 470–472. 413 Atatürk Sonrası Türkiye ,< www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II11.pdf >, (Eri şim Tarihi: 10.04.2006). 414 Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Olu şumu , Sarmal Yayınevi, İstanbul 1995, s. 143. 415 Tevfik Çavdar, a.g.e., s. 176. 165

Türkiye’nin ekonomik ve askeri açıdan güçlü kalma gayesi hiç şüphesiz, Sovyetler Birli ği’ne kar şı Türkiye’nin bakı ş açısıyla da alâkalıdır. Türk-Sovyet ili şkilerinin ilk yıllarında komünizm korkusu olan Türkiye’de, II. Dünya Sava şı’nın sonlarına do ğru Sovyet emperyalizmi korkusu olu şmaya ba şlamı ş ve Sovyetler Birli ği’ne duyulan güvensizlik hat safhaya çıkmı ştır. Bu güvensizlik duygusu Sovyet tehdidine kar şı güçlü olabilmek için, Türkiye’nin imkânlarını zorlamasına neden olmu ştur. II. Dünya Sava şı sırasında Türk Milleti’nin çekmi ş oldu ğu ekonomik sıkıntılar, sava şın ilk yıllarında İtalya ve Almanya’dan, daha sonraki dönemlerinde ise Sovyetler Birli ği’nden gelebilecek herhangi bir saldırıyı önlemeye yönelik, Türkiye’nin izledi ği güçlü kalma politikasının bir sonucudur.

e. Yalta (Kırım) Konferansı

4–11 Şubat 1945 tarihinde, Kırımda gerçekle şen konferansta, Türkiye, Sovyetlerle ilgili endi şelerinde ne kadar haklı oldu ğunu görmü ştür. Konferansın bitiminden bir gün önce gerçekle şen yedinci oturum sırasında Türkiye, BM ve Bo ğazlar konusu ile gündeme gelmi ştir. Stalin: “… Türkiye’nin bir elini Rusya’nın gırtla ğına dayamı ş duran durumunu kabul etmenin mümkün olmayacağını…” 416 belirterek, Rusların dü şüncesine göre modası geçmi ş olan ve Japonya’nın dahi Sovyetlerden fazla söz sahibi oldu ğu Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi’nin, Londra’da yapılacak olan Dı şişleri Bakanlar toplantısında Türkiye’nin de katılımıyla tekrar görü şülmesini istemi ştir 417 .

Bo ğazlarda de ğişiklik talebinden önce 8 Şubat günü, 25 Nisan 1945 tarihinde BM te şkilatının kurulması amacı ile San Francisco’da yapılacak olan konferansa katılacak ülkelerle ilgili görüşmeler yapılmı ştır. Görü şmeler sırasında Stalin ve Roosevelt arasında Türkiye’nin ça ğrılması ile ilgili bir konu şma geçmi ş ve Türkiye’nin, San Francisco’ya davet edilmesi 1 Mart 1945 tarihine kadar Almanya’ya savaş ilân etmesi şartına ba ğlanmı ştır. Bunun üzerine Türkiye 23 Şubat 1945 tarihinde, Almanya ve Japonya’ya sava ş ilân etmi ş ve San Francisco’ya

416 Edward Weisband, a.g.e ., s. 287. 417 Yusuf Sarınay, Türkiye’nin Batı İttifakına Yöneli şi ve NATO’ya Giri şi 1939–1952 , Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1988, s. 40. 166

gitmeye hak kazanmı ştır 418 . Türkiye’nin sava şa girmesi, Sovyetler Birli ği’ni çok fazla etkilememi ş ve 19 Mart 1945’te Molotov, Türk Büyükelçisi Sarper’i makamına ça ğırarak, 17 Aralık 1925 tarihli Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması’nın süresinin uzatılmayaca ğına ve sava ş sonrasında olu şan yeni durum göz önünde bulundurularak, yeni bir antla şma yapılması gerekti ğine dair bir nota vermi ştir.

14 Mayıs’ta Japonya’nın teslim olması ile II. Dünya Sava şı fiilen sona ermi ştir. Ancak bir ay geçmeden Molotov, Türk Büyükelçisini tekrar ça ğırarak Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasındaki sorunların giderilmesi ile ilgili bir görü şme yapmı ştır. Türk-Sovyet ili şkilerinin rayına girmesi için gerekli olan bu antla şmanın imzalanmasında, Türkiye’nin çözmesi gereken sorunlar; Kars ve Ardahan’ın Sovyetler Birli ği’ne terki, Bo ğazların ortak savunulması ve Montrö’nün tekrar gözden geçirilmesi olarak Molotov tarafından açıklanmı ştır 419 .

Gürün, Sovyetler Birli ği’nin Kars ve Ardahan ile ilgili taleplerinin Ermenilerin iste ği do ğrultusunda oldu ğu iddiasındadır 420 . Oran ise, Sovyetlerin Türkiye ile ilgili taleplerinin, 1940 yılında Mihvere katılmak için Almanlardan talep ettikleri ile aynı oldu ğunu belirtmi ştir 421 . Tüm bu geli şmeler Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazlarla ilgili niyetlerinde bir de ğişme olmadı ğının göstergesidir. Esasen birçok tarihçi, Türkler ve Ruslar arasındaki sorunların kayna ğı olarak ya şadıkları co ğrafyayı göstermi ştir. Karadeniz’e hâkim olmak ve sıcak denizlere inmek, Balkanlarda ki Slavları nüfuz altına almak, kısacası Panslavizm, sadece Rus Çarlı ğı’na özgü bir politika olmakla kalmamı ş, Sovyetler Birli ği de bu politikaya sahip çıkmı ştır.

Ruslar 1925 yılında Paris’te imzalanan antla şmayı feshetmi ş ve Türkiye’den imzalanacak olan yeni antla şmanın ko şulları ile ilgili haber beklemeye ba şlamı ştır. Sovyetlerin dı ş politikada izledi ği bu taktik, Türkiye’nin hiç ho şuna gitmemi ştir. Çünkü karar alma ve alınan kararı ele ştirme hakkı artık Türkiye’de de ğildir. Ayrıca teklifi Türkiye götürmek zorunda oldu ğu için, otomatikman istekli bir tavır sergilemi ş olmaktadır. Sovyetler Birli ği ise teklifi be ğenmedi ği takdirde ret etme rahatlı ğına sahiptir. Nitekim Sovyetler Birli ği’nin önerileri kabul edilmemi ştir. Ancak Sovyetlerin baskısı ile Türk basınında Sovyet aleyhtarı yazılar azalmı ş,

418 Kâmuran Gürün, Dı ş İli şkiler ve Türk Politikası , s. 136–138. 419 Baskın Oran, a.g.e., s. 472-473. 420 Kâmuran Gürün, a.g.e ., s. 144. 421 Baskın Oran, a.g.e ., s. 474. 167

Türkçü ve Turancı görü şe sahip olanlar ise yargılanmı şlardır. Sovyetleri yatı ştırmak için yapılan bu faaliyetler de ba şarısızlı ğa u ğramı ştır. Türk basını, Sovyetler Birli ği lehine yazılar yazsa da Rusya’da durum tam tersidir. Moskova Radyosu, Türk basınını Nazi yanlısı olmakla suçlarken, İzvestiya gazetesi, Turancıların yargılanmasını düzmece bir oyun olarak nitelendirmi ştir 422 .

Yalta Konferansı’nda gündeme gelen Montrö Sözle şmesi’nin tadilatı konusu, Türk Büyükelçisine Kuzeydo ğu Anadolu’da toprak talebi ve Bo ğazların ortak savunulması talepleri de ilave edilerek bildirilmi ş, bu taleplerin Türk kamuoyunda tepki görmemesi için de basın susturulmak istenmi ştir. Tüm bunlara rağmen Türkiye sava şa girerek, dünya siyasetine yön verecek olan BM’in kurulması ile ilgili San Francisco Konferansı’na umutla katılmı ştır. Müttefiklerin Türkiye’yi sava şa sokmak için yapmı ş oldukları baskılar sırasında çekimser olan ABD, Sovyetlerin yayılmacı politikasını görerek tehlikeyi sezinlemi ş ve Türkiye’nin, San Francisco Konferansı’na katılmasına destek vermi ştir.

2. Mihver Devletlerin Faaliyetleri

Türkiye’nin kendi taraflarında sava şa girmesi Müttefikler kadar Mihver Devletlerin de arzusudur. Almanya, II. Dünya Sava şı öncesinde Türkiye’nin Batılı Devletlerle olan yakınla şma çabasını takip etmi ş, fakat ili şkilerin kopmasına neden olacak bir tepkide bulunmamı ştır. Nazi Almanya’sı ile Türkiye arasındaki siyasi ili şkiler her ne kadar gergin olsa da ekonomik ili şkilerdeki olumlu hava bu gerginli ği telafi etmeye yetmi ştir. Almanya’nın sava şın ba şında elde etti ği zaferler Türkiye tarafından dikkatle izlenmi ş, Almanların tepkisini çekecek herhangi bir hareketten uzak durulmaya çalı şılmı ştır. Hatta Alman Büyükelçisi Von Papen 22 Aralık 1941 tarihli raporunda, İnönü’nün Alman askeri ba şarılarından memnun oldu ğunu bildirmi ştir 423 .

Sava şın ilk yıllarında Türkiye’de, Almanya’nın etkisi yo ğun bir şekilde gözlenmektedir. Almanya senede en az 144.000 ton ihtiyacı oldu ğu kromu sa ğlayabilecek en mühim ülke olan Türkiye ile ili şkilerini iyi tutmu ştur. Bazı

422 Edward Weisband, a.g.e., s. 294-295. 423 Cemil Koçak, Türkiye’de Millî Şef Dönemi , s. 611. 168

dönemlerde Almanya Türkiye’ye yaptı ğı silah sevkıyatını azaltınca, Türkiye’de buna kar şılık olarak krom sevkıyatını azaltmı ştır. 1939–1941 yılları arasında Almanya, Sovyetler Birli ği’nden faydalanarak Türkiye’nin Batı ile olan ili şkilerini kesmek istemi ştir. Ancak Almanya’nın Balkanlarda ilerlemesi ve Rusların kendilerine ait oldu ğunu dü şündü ğü nüfuz alanlarını i şgal etmeleri sonucunda Sovyetler Birli ği, Türkiye üzerindeki Almanya lehine yapmı ş oldu ğu baskıyı azaltmı ştır424 .

Alman-Sovyet Sava şı’nın ba şlaması ile Türkiye’de Almanya taraftarlarının sayısı daha da artmı ştır. Türk siyasetçileri de Almanya’ya kar şı kendilerini daha yakın hissetmi ştir. Bilhassa Numan Menemencio ğlu’nun, Alman taraftarı oldu ğu sık sık Müttefikler tarafından gündeme getirilmi ş ve bu yüzden sava şın sonlarına do ğru Menemencio ğlu, dışişleri bakanlı ğı görevinden alınmı ştır.

Almanya, Türkiye’nin sava şa girmesi konusunda ilk zamanlarda çok istekli gözükmemi ştir. Fakat Alman kuvvetleri Balkanları ele geçirerek Türkiye sınırlarına geldi ğinde, Sovyetler Birli ği’ne kar şı olan saldırılarını iki cepheden gerçekle ştirmek ve Bo ğazlardan faydalanabilmek için Türkiye’yi sava şa sokmak istemi ştir. Türkiye’nin Mihver kuvvetleri yanında sava şa girmesi için Almanya müttefiki İtalya’yı Türkiye’ye yönelik izlemi ş oldu ğu politikalardan dolayı uyarmı ştır 425 .

Mihver ve Müttefik Devletlerin Türkiye’nin sava şa girmesi için yaptıkları giri şimlerin ortak özelli ği, birbirlerine benzemeleri ve tutarsız olmalarıdır. İngiltere, Türkiye’nin Sovyet çekincesinden faydalanmak istemi ştir. Aynı durum 1941 yılı Martı’nda Almanlar tarafından da tatbik edilmi ştir. İnönü’nün Hitler’e yolladı ğı mektubu vermeye giden Türk Büyükelçisi Hüsrev Gerede’ye, Hitler bizzat Sovyet isteklerini anlatmı ştır 426 . Türkiye’yi Sovyet istekleri ile korkutmaya yönelik bu tarz hareketler Türk diplomatlar tarafından do ğru algılanmamı ştır.

Alman elçisi Von Papen’in Menemencio ğlu’na, Sovyetlerin isteklerini ret etmelerinin Türkiye ile Almanya arasında var olan tarihi dostluktan kaynaklandı ğını anlatması üzerine Menemencio ğlu: “…E ğer Almanya Rusya’yı seçer ve Bo ğazları

424 Wayne Bowen, a.g.m ., s. 807, Bowen ayrıca Türkiye’nin II. Dünya Sava şı öncesinde ve sava şın ilk yıllarında askeri eksiklikleri daha çok Almanya’dan temin etti ğini belirtmi ştir. Almanya’nın, Bulgaristan’ı ele geçirmesi ile Türkiye’ye gönderilen Alman silahlarına, Almanya’ya kar şı kullanmama şartı konmu ş ise de, Türkiye’nin Marmara Bölgesinde almı ş oldu ğu askeri önlemler bu şartın Türkiye tarafından göz ardı edildi ğini göstermektedir. Bkz: Wayne Bowen, a.g.m ., s. 806. 425 Baskın Oran, a.g.e., s. 395. 426 A.g.e ., s. 434. 169

ona vermek isterse o zaman Alman zaferi beklentileri pek gerçekçi olmayacaktır. Böyle bir tercih Romanya ve Bulgaristan aracılı ğı ile Rusya’nın Bo ğazlara ve Akdeniz’e ula şması ve Almanya’nın güneyden çevrilmesi demek olur.” 427 diyerek, olayların dostluktan ziyade menfaatlere göre geli şti ğini söylemi ştir. Bu açıklama, Türk diplomatlarının nedenli gerçekçi oldu ğunu göstermektedir. Ayrıca Almanlar Türkiye’yi i şgal plânları hazırlamı ş fakat zamanın kısıtlı olması ve Türkiye’nin, Sovyetlerin yenilmesi durumunda kendili ğinden Mihvere katılaca ğı dü şüncesi ile işgal hareketinden vazgeçmi şlerdir.

Müttefikler gibi Almanya’da, Türkiye’nin Mihvere katılması durumunda toprak tavizinde bulunmu ştur. Irak’ın Mihver güçlerine katılması ile askerlerini Türkiye üzerinden Irak’a geçirmek isteyen Almanya, Türkiye’ye baskılar yapmı ş ancak ba şarılı olamamı ştır. İngiltere’nin Türk hava üslerini kullanmak istemesine benzeyen, bu Alman iste ği, Üçlü İttifak Antla şması gere ğince ret edilmi ştir.

Almanya son olarak, Sovyetlerin cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’yi etkisi altına almak için kullandı ğı takti ği kullanmı ş ve kendi ideolojisini Türkiye’de hâkim kılmak istemi ştir. Bu konuda Bowen Nazizm, fa şizm ve komünizm gibi ideolojilerin Türkiye tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadı ğını, bu sebeple Türkiye’nin o dönemde ideolojik yönü daha az olan İngiltere’ye sempati duydu ğundan bahsetmi ştir 428 .

1943 yılında sava ş Almanya’nın aleyhine geli şmeye ba şlayınca, Almanya Türkiye’nin tarafsız kalmasını istemi ş ve bu do ğrultuda Türkiye’ye baskı yapmı ştır. Almanya Türkiye’deki Büyükelçisi Von Papen aracılı ğıyla Türkiye’yi sürekli olarak kendisi aleyhine giri şece ği bir hareketten uzak durması için uyarmı ştır. Türkiye, II. Dünya Sava şının sonunda Almanya’ya sava ş açmı ştır. Sava ş boyunca Almanya ile herhangi bir çatı şmaya girmeyen Türkiye, sava ş sonrasında da, güçlenen Sovyetler Birli ği kar şısında Almanya’nın tamamen zayıf bir duruma dü şmesinin ortaya çıkarabilece ği tehlikeleri Batı blo ğuna anlatmaya çalı şmı ştır.

427 A.g.e ., s. 434. 428 Wayne Bowen, a.g.m ., s. 804. 170

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM DE ĞİŞ EN DENGELER VE SOVYET TEHD İDİ (1945–1953)

A. II. Dünya Sava şının Sona Ermesi ve Barı ş Çabaları

Stalingrad Zaferi ve Normandiya çıkartması ile Almanya’yı iki taraftan ku şatan Müttefik Devletler, altıncı yılında sava şın bitmek üzere oldu ğunu göstermi şlerdir. 29 Nisan 1945 günü Müttefik kuvvetleri Nazizmin do ğum yeri olan Münih’e girmi ş, birkaç gün sonra da Hitler Berlin’de intihar ederek ya şamına son vermi ştir. İtalya ve Almanya’dan sonra ABD’nin Nagazaki ve Hiro şima’ya atmı ş oldu ğu atom bombaları, ayakta kalan son Mihver Devleti Japonya’nın da teslim olmasına neden olurken, yenilen devletlerin durumu, Uzakdo ğu ve atom bombası ile ilgili konularda ABD ve SSCB arasında anla şmazlıklar ortaya çıkmı ştır 429 .

Almanya’nın yenilmesinde ba şrolü oynayan ABD ve SSCB, dünya’nın yeniden şekillenmesinde de esas rolü oynamı şlardır. Yenidünya düzeninin plânlandı ğı Yalta’da ve Berlin’de gerçekle şen konferanslarda da bu iki devletin ağırlı ğı söz konusu olmu ştur 430 .

Bu konferanslarda sava ş öncesinde dünya siyasetinin belirleyici unsurları olan Fransa ve İngiltere, ABD’ye sadece destek vermi şlerdir. İngiltere, II. Dünya Sava şı’nda ekonomik olarak çökmü ş ve deniza şırı varlıklarını, sava ş borçlarına kar şı ABD’ye devretmi ştir. Churchill seçimleri kaybetmi ş, onun yerine geçen Atlee ise ABD’nin Avrupa’daki stratejik müttefiki olma politikasını izlemi ştir. Sovyetlerin geni şlemesi için sava ş sonrasında harap durumda olan Avrupa bulunmaz bir fırsat görünümündedir. Ancak Sovyetler Birli ği, iki dünya sava şında nüfusunun dörtte birini kaybeden ve kendisini toparlamak için zamana ihtiyaç duyan bir devlettir 431 .

İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi büyük güçlerin altı yıl süren sava ş sonucunda zayıflaması, SSCB’yi Avrupa’daki en güçlü devlet haline getirmi ştir. SSCB’nin gerek Avrupa’nın en güçlü devleti konumunda olması, gerekse muzaffer Müttefik Devletleri içerisinde yer alması Türk dı ş politikasının zorlu bir sürece girece ğini göstermi ştir. Türk dı ş politikası 1923–1945 yılları arasında dı ş politikada

429 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918–1994 , s. 193–199. 430 Tanju Akad, “Her şey Berlin’de Ba şladı Berlin’de Bitti” Popüler Tarih , S. 63,Temmuz 2005, 72– 77. 431 A.g.m., s. 53. 171

sürekli olarak büyük devletlerarasında ya şanılan siyasi faaliyetler arasında denge kurarak politikasını yürütmü ştür. Türkiye, Millî Mücadele yıllarında Batılı Devletlere kar şı Sovyetler Birli ği’yle, Alman-Sovyet birlikteli ğine kar şı ise İngiltere’yle yakınla şarak, bazı zamanlarda ise birden fazla büyük devletle iyi ili şkiler kurarak dı ş politikasını devam ettirmi ştir. II. Dünya Sava şı sonrasında dünyada SSCB ve ABD’nin yer aldı ğı iki kutuplu bir yönetim söz konusu iken, ABD’nin yer aldı ğı kutbu, do ğal olarak Türkiye kendine yakın hissetmi ş ve bu kutupla olan ili şkilerini geli ştirmek istemi ştir. Ancak ortada büyük bir problem bulunmaktadır. Türkiye Sovyetler Birli ği’nin yer aldı ğı kutup ile kom şudur ve Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’den talepleri bulunmaktadır. Öncelikle çözülmesi gereken bu durum, Türkiye’nin tek ba şına altından kalkabilece ği bir sorun de ğildir. Üstelik bu sorun sadece Türkiye’nin de ğil, neredeyse Sovyetlere yakın olan her devletin sorunu görünümündedir.

Sovyetler Birli ği sava ş sonrasında Yunanistan ve Yugoslavya üzerinde hâkimiyet sa ğlayamayınca, en önemli amaçlarından biri olan Akdeniz’e inme dü şüncesini gerçekle ştirememi ştir. Bunun sonucunda Türk Bo ğazları tekrar gündeme getirilmi ştir. Yalta Konferansı’nda Stalin’in belirtti ği Boğazlarla ilgili de ğişiklik iste ği, Molotov tarafından Türk Büyükelçisine üzerine ilaveler yapılarak söylenmi ş ve yıllardır Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında var olan dostluk antla şması fesih edilmi ştir.

1. Türk-Sovyet Dostlu ğunun Sona Ermesi

25 Nisan 1945 tarihinde ba şlayan San Francisco Konferansı’na, Türkiye tedirgin bir şekilde gitmi ştir. Sovyet Dı şişleri Bakanı Molotov, Türkiye’den gelecek olan teklifini beklemektedir ve Sovyet dostlu ğunu kazanmak için Türkiye’nin gereken fiyatı ödemesi gerekti ği dü şüncesindedir. Molotov daha sonra Sovyet dostlu ğu için gerekli olan bedeli şu şekilde belirtmi ştir, Türkiye ilk olarak Sovyetler Birli ği lehine sınır düzenlemesine gitmelidir. 1918 yılında güçsüz konumda bulunan Bol şevik Hükümeti’nin terk etmek zorunda kaldı ğı Kars ve Ardahan, Sovyetler Birli ği’ne geri verilmelidir. İkinci olarak ise Molotov, Akdeniz’den Sovyetler Birli ği’ne gelebilecek herhangi bir saldırı sebebi ile Bo ğazlarda Sovyetler Birli ği’ne 172

üs verilmesini ve Montrö Antla şması’nın tekrar düzenlenmesini istemi ştir. Türkiye’nin kabul etmedi ği bu istekleri uluslararası camia, sava şın kahramanı Ruslar, Türkiye ile kar şılıklı dostluk ba ğlarını kurmak için ufak isteklerde bulunmu ştur şeklinde yorumlamı şlardır 432 .

Molotov’un 1918 yılında, Bol şevik Hükümeti’nin zayıflı ğından dolayı bıraktı ğını söyledi ği Kars ve Ardahan ile ilgili Stalin, 13 Mart 1921 tarihinde Ulusların Hayatı adlı dergide şunları yazmı ştır 433 :

“…Ankara Hükümeti’nin, emperyalist, yayılmacı, Pan-Türkist, Ermeni halkının oturdu ğu toprakları elinde tutmak ve hatta Kafkasları ele geçirmek isteyen bir politika güttü ğünden ku şkulansak bile, bu durumda onun bu yakla şımlarından korkmamamız gerekir. Çünkü nasıl olsa bu ödünler dünya devriminin ve Türkiye’de komünizmin zaferiyle her şey normal duruma dönü şecektir. Bizim hiç korkmadan toprak ödününe gitmemiz gerekir. Çünkü nasıl olsa bu ödünler geçici bir nitelik ta şımaktadır. 1918 yılında henüz geli şmeye ba şlayan komünizmi kurtarabilmek için Ukrayna’ya yani Rusya’nın yarısına nasıl kıyıp sonradan geri aldıysak, şimdi de do ğu devriminin zafer kazanması için Türkiye’ye geçici toprak ödünlerinde bulunmamız gerekir…”

Yakla şık yirmi be ş yıl önce Stalin tarafından kaleme alınan bu yazı, Rusların Kars ve Ardahan’ı, Türklere ödünç olarak verdi ğini belirtmektedir. Ancak Stalin bu yerlerin geri alınmasını, Türkiye’nin komünist olması şartına ba ğlamı ştır. Oysa Türkiye komünistle şmemi ştir. Yirmi be ş yıl sonra Stalin, bu ba şarısızlıklarını askeri üstünlüklerine güvenerek gidermek istemektedir.

26 Haziran 1945’te San Francisco’da, Birle şmi ş Milletlere Antla şması imzalanmı ş ve aynı gün Birle şmi ş Milletlere Anayasası onaylanmı ştır 434 . San Francisco Konferansı görü şmeleri sırasında Türkiye-Sovyetler Birli ği ile olan gerilimi azaltmak dü şüncesi ile 1942 Şubatı’nda, Von Papen’e düzenlenen suikasttan sorumlu iki Rus’u serbest bırakılmı ş ayrıca Türkiye sınırında Türk kökenli birkaç Rus da Sovyet makamlarına teslim edilmi ştir 435 . Ancak Türkiye’nin bu iyi niyeti

432 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 254-255. 433 Yakın Tarihimiz , s. 54. 434 Tutkun Akba ş, Türkiye’nin 77 Yılı , Tempo Yayınları, İstanbul 2000, s. 96–97. 435 Franz Von Papen bu suikastta öldürülmemi ş, sadece TKP üyesi, Yugoslav göçmeni Ömer Tokat isimli suikastçı ölmü ştür. Bunun üzerine Türkiye, Sovyet Büyükelçili ğindeki Pavlov ve Kornikov adlı 173

Sovyetler Birli ği tarafından zayıflık olarak algılanmı ş ve Türkiye’ye yapılan baskılar daha da arttırılmı ştır. Bu konuda Erkin, Sovyetler Birli ği’nin 1925 Paris Antla şmasını feshederek, Türkiye’nin Birle şmi ş Milletlere üye olmakla kazanaca ğı avantajları San Francisco Konferansı’ndan önce yok etmek istedi ğini belirtmi ştir 436 .

Sovyetler Birli ği’nin 20 yıldır geçerli olan Türk-Sovyet Antla şmasını feshetmesi üzerine, 4 Nisan 1945 günü Dı şişleri Bakanı Sovyetler Birli ği’nin Ankara Büyükelçisi Vinogradev’e, Türk Hükümeti’nin Sovyet Hükümeti’nin sona erdirdi ği 1925 Antla şması’nı iki tarafın menfaatlerine uygun şekilde de ğiştirmeyi kabul etti ğini ve yapılacak olan teklifleri dikkatle ve iyimserlikle inceleyeceklerini bildirmi ştir 437 .

Türkiye bir anlamda, Sovyetlerin klasikle şmi ş politikasını Sovyetlere kar şı kullanarak, ilk hareketi Ruslardan beklemi ş ve ona göre bir politika geli ştirmek istemi ştir. 1945 yılının Temmuz ayında ABD, İngiltere ve SSCB sava ş sonrası dünya düzeninde yapacakları de ğişikliklerle ilgili ayrıntıları görü şmek üzere Berlin’de toplanmı şlardır. Potsdam Konferansı ile ABD-İngiltere ittifakı, Yalta Konferansı sırasında izlemi ş oldukları Sovyetler Birli ği’ni destekleme politikasında de ğişiklikler yapmı ştır.

2. Potsdam Konferansı ve Sovyet İstekleri

San Francisco Konferansı sırasında Dı şişleri Bakanı Hasan Saka Molotov ile görü şmü şse de, Molotov 1925 Türk-Sovyet Antla şması’nın feshi ile ilgili bir konu şma yapmamı ştır 438 . Molotov’un San Francisco’da bu konu ile ilgilenmiyormu ş gibi gözükmesi, muhtemelen Batılı Devletlerin bu konulara dikkatini çekmek istememesinden kaynaklanmaktadır. Ancak ABD, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye kar şı izledi ği politikayı ele ştirmeye ba şlamı ştır.

Amerikan Büyükelçisi Steinhard, Rusların Türkiye’yi; Polonya, Romanya ya da Bulgaristan gibi gördü ğünü, hâlbuki Türkiye’nin sava şta tarafsız kalarak Sovyetler Birli ği’ne fayda sa ğladı ğını belirtmi ştir. ABD, Rusların Türkiye’yi yalnız iki çalı şanı, elçilik binasını ku şatarak tutuklamı ştır. Bkz: Von Papen’e Suikast Giri şimi, , (Eri şim Tarihi: 12.05.2006) 436 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 249-250. 437 Mehmet Saray, Türkiye’nin NATO’ya Giri şi, s. 72. 438 Cüneyt Arcayürek, a.g.e., s. 291. 174

buldu ğunu ve sava ş nedeniyle Türkiye ile ilgili uygulayamadıkları plânlarını uygulamaya çalı ştıklarını anlamı ştır. Hatta Amerikan Büyükelçisi, Türkiye’nin gerekirse Ruslarla sava şabilece ğini dahi belirmi ştir 439 .

Batılı Devletlerin Türkiye’nin endi şelerini anlamaya ba şladı ğı bu dönemde, Molotov ile Sarper arasında geçen ve Sovyetlerin niyetlerinin açı ğa çıktı ğı 7 Haziran 1945 tarihli görü şmelerin ardından, Türkiye Berlin’e bir heyet göndererek Potsdam Konferansı’na katılmı ştır. Konferans öncesinde Türkiye’nin karamsarlı ğını Hüseyin Cahit Yalçın, 6 Haziran 1945 tarihli yazısında şu şekilde anlatmaktadır 440 :

“Zafere kar şın dünya niçin bu kadar karamsar? Bunun nedeni anla şılmayacak kadar uzak de ğildir. U ğrunda sava şılan amaçlardan hiçbirine eri şilememi ştir. Nazizm ve fa şizmin yenilgiye u ğratıldıkları do ğrudur; ama acaba saldırıya u ğrama korkusu ortadan kaldırılabilmi ş midir? Küçük ülkelerin özgürlük ve ba ğımsızlıkları acaba garantiye alınabilmi ş midir? Bunlar nerede seslerini biraz yükseltecek olsalar, cezalandırılmı şlar ve susturulmu şlardır.”

Türk Heyeti’nin bu duygular ile katıldı ğı konferansa, galip devletler ise güven duyguları sarsılmı ş olarak katılmı ştır. Taraflar arasında ya şanan güven eksikli ğinin en büyük nedeni, elde edilen zaferden kimin ne kadar faydalanaca ğı ile ilgilidir 441 . Konferansın ilk günlerinden itibaren Sovyetler Birli ği, eski İtalyan sömürgelerinden üzerinde söz sahibi olmak istediklerini bildirmi ştir. Bu istek, Sovyetler Birli ği’nin Akdeniz’e yerle şmek iste ğini açıkça göstermi ştir 442 .

Potsdam Konferansı’nda; Uzakdo ğu’daki sava şın geli şimi, sava ş tazminatı sorunu, Almanya’nın ve Polonya’nın durumu gibi konular ele alınırken, gayri resmi görü şmelerde, Bo ğazlarla ilgili kararlar da alınmı ştır. ABD Ba şkanı Truman, Rusların Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi ile ilgili de ğişiklik iste ğini kabul etmi ş, toprak taleplerini ise iki ülke arasında çözülmesi gereken sorunlar olarak görmü ştür. Ruslar, ABD ve İngiltere’nin kendilerine Yalta Konferansında oldu ğu gibi anlayı ş göstermedi ğini görünce, sorunlarını Türkiye ile ba ş ba şa çözmek istemi ştir 443 . Churchill’de Truman’a benzer bir tutum sergilemi ştir. Fakat Churchill, Türkiye’ye

439 A.g.e ., s. 293. 440 Edward Weisband, a.g.e., s. 298. 441 Oral Sander , a.g.e ., s. 191. 442 Fahir Armao ğlu, a.g.e ., s. 415. 443 Necdet Ekinci, Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçi şte Dı ş Etkenler , Toplumsal Dönü şüm Yayınları, İstanbul 1997, s. 282–283. 175

baskı kurarak toprak ve üs talebinde bulunulmasının yanlı ş olaca ğı görü şündedir 444 . Sovyetler Birli ği Montrö Sözle şmesi’nin de ğişmesine sebep olarak, Mihvere ait silahlı ticaret gemilerinin Bo ğazlardan geçmesini göstermesi ve bu olayı I. Dünya Sava şı’nda Bo ğazlardan geçen Göben ve Breslau gemilerine benzetmesi de Türk Heyeti tarafından tepkiyle kar şılanmı ştır 445 .

Sovyetler Birli ği’nin toprak ve üs talepleri kar şısında, Türkiye’de toplumsal bir patlama ya şanmı ştır. Bazı CHP’liler ve sa ğ basın, Tan gazetesinin yazarları Zekeriya ve Sabiha Sertel’e kar şı ö ğrencileri kı şkırtmı ş, Hüseyin Cahit Yalçın, 3 Aralık 1945 tarihli Tanin gazetesinde “Kalkın ey ehl-i vatan” ba şlıklı yazısında Tan’a kar şı bir vatan cephesi olu şturulmasını, gazetenin susturulması görevinin gazetecilere ve hür vatanda şlara dü ştü ğünü yazmı ştır. Bir anda geli şen olaylar üzerine İstanbul Üniversitesi ö ğrencileri gazeteyi basarak, baskı araçlarını kırmı şlardır 446 . Tan gazetesinin yanı sıra Yeni Dünya, La Turquie gazeteleri ve Berrak Kitapevi de saldırılardan zarar görmü ştür. 447

Türkiye’de Sovyetler Birli ği’ne kar şı meydana gelen bu sosyal patlamanın en önemli nedenlerinden birisi, hiç şüphesiz Sovyetlerin Türkiye’den toprak talep etmesinden kaynaklanmı ştır. Olayların gerçekle şti ği 4 Aralık gününden on altı gün sonra Kazım Karabekir, TBMM’de yaptı ğı bir konu şmasında, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’den talep etti ği Kars ve Ardahan ile ilgili olarak şunları söylemi ştir 448 :

“Kars Yaylasına hâkim olmak demek Anadolu’yu istilâ etmek için pusuda yatmak demektir. Keza Kars Yaylasına hâkimiyet, Dicle ve Fırat boyunca Akdeniz ve Basra Körfezine inen yolların tepesine hâkim olmak demektir. Kars Yaylası, oralara inecek olan büyük seli tutacak olan biricik settir. Bo ğazlar milletimizin hakikaten bo ğazıdır. Oraya el saldırtmayız. Fakat şunu da bilmelidirler ki, Kars Yaylası millî belkemi ğimizdir. Kırdırırsak mahvoluruz. E ğer Ruslar yer istemekte ısrar ederlerse, hiç şüphe yok ki, dövü şece ğiz.”

444 Fahri Yazıcı, Tahran, Yalta ve Potsdam Konferansları , Sinan Yayınları, İstanbul 1972, s. 244. 445 Sovyetler Birli ği II. Dünya Sava şı sırasında; 9 Temmuz 1941’de, Seefalke sahil muhafaza gemisinin, aynı yılın A ğustos ayında Travasio adlı İtalyan muavin harp gemisinin ve bunların haricinde Ems tipi 8 adet, Kreigstransport tipi 5 adet Alman sava ş gemisinin, Mayıs ve Haziran 1944’de, Bo ğazlardan geçti ğini belirtmi ştir. Ayrıntılı bilgi için bkz: F. Cemal Erkin, a.g.e., s. 414-415. 446 Fikret Bila, “Tan Olayı Nedir?”, Milliyet Gazetesi , 11 Eylül 2005. 447 R. Salim Burçak, a.g.e., s. 181. 448 Mehmet Saray, a.g.e ., s. 73. 176

Sovyetler Birli ği’nin, Montrö Sözle şmesi ve Bo ğazlarda üs verilmesi dü şüncesi dışında, Trakya’da Yunanistan ve Bulgaristan lehine sınır düzenlemeleri yapılması ve Kuzeydo ğu Anadolu’dan toprak talepleri söz konusu olmu ştur 449 . 21 Aralık 1945 tarihinde, Sovyet basınında iki Gürcü profesörün; Ardahan, Artvin, Oltu, Tortum, İspir, Bayburt, Gümü şhane, Trabzon ve Giresun’un Gürcistan topra ğı oldu ğunu iddia etmesi ve buraların Gürcistan’a verilmesi gerekti ğini belirtmesi, Türkiye’de Sovyetler Birli ği’ne duyulan tepkiyi hat safhaya çıkarmı ştır.

Bu dönemde diasporada ya şayan Ermenilerin, Ermenistan’a dönmesine yönelik giri şimlerde olmu ş, fakat bu giri şimler fazla ilgi görmemi ştir 450 . Gürcü profesörlerinin iddiaları ile 1945 Haziran’ında Molotov’un Türk Büyükelçisi ’e yaptı ğı açıklama arasında bir ili şki söz konusudur. 1921 Antla şması ile Ermenistan ve Gürcistan’ın u ğradı ğı zararlardan bahseden Molotov, bu zararın giderilmesini talep etmi ş, bir süre sonrada Gürcü profesörler gündeme gelmi ştir.

Di ğer ilginç bir ayrıntı ise iddiada bulunan profesörler ile Stalin’in hem şeri olmasıdır. Erkinde, Gürcü profesörlerinin iddialarının yanlı şlı ğını nüfus oranlaması yaparak ispatlamak istemi ştir 451 . 1918 yılında yapılan halk oylaması, Gürcü profesörlerinin belirtmi ş oldu ğu tüm bölgeleri kapsamamaktadır. Ancak sonuç olarak bakıldı ğında I. Dünya Sava şı’nda bölgede ya şayan halkın Osmanlı yönetimi altında kalmayı tercih etti ği görülmektedir. Asıl ilginç olan gayrimüslimlerin de büyük bir oranla Osmanlı yönetimini tercih etmi ş olmasıdır.

Sovyetler Birli ği’nin Türkiye ve İran üzerinde kurmu ş oldu ğu baskı, zamanla ABD’nin tepkisine neden olmu ş ve Türkiye’ye verilen destek arttırılmı ştır. 1945 yılında bu deste ğin, Türkiye’nin kendisini güvende hissetmesine yetecek derecede oldu ğunu söylemek mümkün de ğildir. Nitekim Rusların toprak talebinin iki ülke arasında çözümlenmesi gereken bir sorun oldu ğunu Truman’ın belirtmesi, Sovyetler Birli ği’nin sevinmesine neden olan bir açıklamadır. Montrö Sözle şmesi ile ilgili

449 A.g.e ., s. 73. 450 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 302.303. Gürcistan cumhuriyet gazetesi “ Kommunist’in” 14.12.1945 tarihli sayısında S. Djana şia ve N. Berdzenni şvili adlı profesörler “ Bizim Türkiye’den hukuki taleplerimiz ” adlı makale yayınlamı şlardır. Almanya’ya kar şı Türkiye’nin izlemi ş oldu ğu politikadan da bahseden makale, Türkiye’den istenilen toprakların isteklerini tam anlamıyla kar şılamadı ğını belirtmi ştir. Bkz: Tacibayev, a.g.e ., s. 167, Ekinci; Diasporadaki Ermenilerin, Ermenistan’a ça ğrılmasının ise nüfusu kalabalık göstererek toprak isteklerini haklı çıkarmaya yönelik bir Rus politikası oldu ğunu söylemi ştir. Bkz: Ekinci Necdet, a.g.e ., s. 285-286, Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 302. 451 Bkz: Tablo 3.1, s. 177. 177

Sovyetlerin istedi ği de ğişiklik talebi de, ilk olarak 2 Kasım 1945 tarihinde Amerika’nın verdi ği bir nota ile Türkiye’ye iletilmi ştir. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerin sava ş gemilerine, Bo ğazların sürekli olarak açılması gerekti ğini talep eden bu notanın Türkiye tarafından kabulü mümkün de ğildir 452 .

Tablo 4. 1: Brest-Litovsk Antla şmasına Göre Yapılan Ardahan, Oltu, Kars, Ka ğızman, Artvin ve Batum’daki Halk Oylamasına katılan Müslümanlar ve Gayrı Müslimlerin sayıları ve Oy Oranları ŞEH İRLER MÜSLÜMAN GAYR İMÜSL İM OSMANLI BOL ŞEV İK NÜFUS NÜFUS YÖNET İMİNİ YÖNET İMİNİ İSTEYENLER İSTEYENLER

Ardahan 68.873 15.007 22.602 52

Oltu 18.206 1.808 5.279 ___

Kars 65.248 1.675 19.446 19

Ka ğızman 28.372 1.197 8.198 140

Artvin 35.992 2.194 10.831 11

Kaynak: F. Cemal Erkin , Türk-Sovyet İli şkileri ve Bo ğazlar Meselesi , s. 259–260. (Tablo Erkin’in verdi ği bilgiler do ğrultusunda çizilmi ştir. Kaynakta tablo yer almamaktadır)

Türkiye, ABD’nin bu notasına yine de olumlu cevap vermi ştir. Türkiye, Lozan’da ve Montrö’de gerçekle şmesi için çok çaba sarf etti ği ve zorlukla elde etti ği Bo ğazlarla ilgili birçok avantajı kaybetme tehlikesi ya şamı ştır. Bo ğazlar Komisyonu’nun Türk egemenli ğine ters dü ştü ğünü Montrö Konferansı’nda ilgili devletlere kabul ettiren, İstanbul’un güvenli ği ve hatta Karadeniz’in güvenli ği açısından sava ş gemilerinin Bo ğazlardan geçi şi ile ilgili sınırlandırmaların gereklili ğine uluslararası camiayı inandıran Türkiye, sil ba ştan her şeyi tekrar yapmak zorunda kalacaktır. Sovyetler Birli ği’nin de ğişiklik taleplerinde dikkat edilecek olursa di ğer büyük devletlerle alâkalı hiçbir şey yoktur. Molotov’un, Karadeniz Bo ğazları ile ilgili Rus isteklerini Truman ve Churchill’e bildirdi ği mektubunda, Türk ve Rusların Bo ğazlar rejimini belirlemesi gerekti ği ifade edilmi ştir 453 .

452 Baskın Oran, a.g.e ., s. 504. 453 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 281. 178

Sovyetler Birli ği’nin Akdeniz’e ini şinin, ba şka bir büyük devletin veya devletlerin kontrolü altında olmasını engellemeye yönelik bu dü şüncesi sonucunda, Lozan’da, Karadeniz’e Batılı Devletlerin girmesini istemeyen Sovyetler Birli ği, Montrö’de de aynı dü şünce ile Türkiye’nin Bo ğazlar konusundaki isteklerine destek vermi ştir. 1945 yılında Karadeniz’e giri şten çok Akdeniz’e çıkı ş ile ilgilenen Sovyetler Birli ği, do ğal olarak çıkı ş kapısının denetimini elinde tutmak istemi ştir.

Bo ğazlarla ilgili görü şmeler sırasında Sovyetler Birli ği ile ABD ve İngiltere arasında çe şitli anla şmazlıklar olmu ştur. ABD ve İngiltere, Bo ğazlarda üç büyükler ve di ğer ilgili devletlerin garantisinin söz konusu olmasını istemesine kar şı, Ruslar; Bo ğazlarda üs talep etmi şlerdir.

Sonuç olarak Potsdam Konferansı’nda, ABD ve SSCB arasında birçok konuda dü şünce farklılıklarının bulundu ğu ortaya çıkmı ştır. So ğuk sava şın habercisi olan konferansta, Türkiye ile ABD arasında bir yakınla şma söz konusu olmu ştur. ABD diplomatları, Sovyetler Birli ği’nin hiçbir devleti umursamaz tavırları kar şısında bu devlete kar şı önlem alma ihtiyacı hissetmeye ba şlamı ş, Türkiye ise bu deste ğe sahip olmak için, menfaatlerine ters dü şen isteklerde bulunmasına ra ğmen ABD ile ili şkilerini bozmamaya özen göstermi ştir.

3. Sovyet Notaları ve Türkiye’nin Bu Notalara Cevabı

Amerika’nın, Türkiye’ye kar şı deste ğinin arttı ğı bir dönemde, Sovyetler Birli ği 1946 yılının A ğustos ve Eylül aylarında Türkiye’ye iki nota vermi ştir. Bu notalar ile Batılı Devletler, Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne yönelik endi şelerini daha iyi anlamı ştır. Amerika’nın Türk Büyükelçisi Wilson’un, hava gücünün Bo ğazları önemsiz kıldı ğı bir dönemde, Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazlar üzerindeki ısrarının temel sebebinin Bo ğazlardan çok Türkiye’yi denetim altına almak istemesinden kaynaklandı ğına dair açıklaması da, Türkiye’de olumlu bir hava yaratmı ştır 454 .

Türkiye’yi asıl sevindiren olay ise, 20 Mart 1946 tarihinde İran ve Türkiye’ye BM ilkelerine aykırı bir saldırı yapılması durumunda, ABD’nin bu iki ülkeyi destekleyece ğine dair güvence verdi ği yolundaki haberlerdir. Türkiye’nin temkinli

454 Cüneyt Arcayürek, a.g.e ., s. 314. 179

yakla ştı ğı bu haber, ilk olarak olasılı ğı mümkün olmayan bir durum olarak algılanmı ştır.

ABD, zamanla Türkiye’nin yalnız olmadı ğını göstermek için somut adımlar atmaya ba şlamı ştır. Bu anlamda Türk Büyükelçisi Münir Ertegun’un cenazesi için gönderilen “Missouri Zırhlısı ” Türkiye için, Sovyet tehdidine kar şı yeni bir güvencenin olması olarak algılanmı ş ve bu sebeple büyük bir co şkuyla kar şılanmı ştır 455 . 24 Kasım 1946 tarihinde İzmir’e gelen “ Fargo Kruvazörü’de ”, Türk basınında Amerikan ve İngiliz deste ği olarak geni ş yer bulmuştur 456 . 7 A ğustos 1946 tarihinde, Türkiye’ye verilen ilk Sovyet notasında Bo ğazlar rejiminde yapılması istenen de ğişiklikler 5 madde ile ifade edilmi ştir. Sovyet notasına göre Türk Hükümeti’nden istenen de ğişiklikler şunlardır 457 :

“1. Bo ğazların bütün memleketlere mensup ticaret gemilerine açık tutulması;

2. Bo ğazların, her zaman, Karadeniz Devletlerinin harp gemilerine açık tutulması;

3. Özellikle öngörülen haller dı şında, Karadeniz’e sahili bulunmayan devletlerin harp gemilerine Bo ğazlardan geçi şin men’i;

4. Bo ğazlardan geçi ş rejiminin tayini yetkisinin münhasıran Türkiye ve Karadeniz Devletlerine ait oldu ğunun kabulü;

5. Bo ğazların Karadeniz Devletlerine dü şmanca gayelerle kullanılmasına mani olmak için Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında ortak savunmanın düzenlenmesi.”

1945 yılı Temmuz ayında, Molotov’un, mektubunda yer alan Bo ğazlar hakkındaki Sovyet istekleri ile 1946 yılında Türkiye’ye verilen ilk Sovyet notası arasında büyük bir fark yoktur. Netice itibari ile Türkiye’nin en çok kar şı çıktı ğı ikinci, dördüncü ve be şinci maddelerde bir de ğişiklik söz konusu olmamı ştır. Türkiye Sovyet notasını cevaplamadan önce, İngiltere ve ABD ile görü ş alı şveri şinde bulunmu ş ve 22 A ğustos 1946 tarihinde, Sovyet notasına cevap vermi ştir. Türkiye, Sovyet notasında yer alan ilk üç maddenin toplanacak olan uluslararası konferansta tartı şılabilece ğini, fakat dördüncü ve be şinci maddelerin kabulünün mümkün

455 A.g.e ., s. 315-316. 456 Cumhuriyet Gazetesi , 24 Kasım 1946. 457 F. Cemal Erkin, a.g.e ., s. 296. 180

olmadı ğını belirtmi ştir 458 . 1946 yılının Eylül ayında, Sovyetler Birli ği Türkiye üzerindeki askeri baskısını arttırmı ş ve 190.000 Rus askerini Kafkaslara, 90.000 askerini de Bulgaristan’a yı ğmı ştır. Türkiye bu geli şme üzerine olası bir saldırı için yedekleri askere almaya ba şlamı ş ve Pasinler mevkiinde askeri yı ğınak yapmı ştır 459 . Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında siyasi ve askeri alanda ya şanan gerilim, 1946 yılının sonlarında da devam etmi ştir.

24 Eylül’de Sovyetler Birli ği Türk Hükümeti’ne, Bo ğazlar rejiminin Karadeniz Devletleri arasında belirlenmesi ve Bo ğazların ortakla şa savunulması konusundaki dördüncü ve be şinci maddelerin haklılı ğını, ikinci bir nota ile ısrarla tekrarlamı ştır. Türkiye birinci Sovyet notasında izledi ği politikayı aynen devam ettirmi ş, ABD ve İngiltere ile görü şerek ikinci Sovyet notasını cevaplamı ştır. İlk Sovyet notasında oldu ğu gibi ABD ve İngiltere, Türkiye’den önce Sovyetler Birli ği’ne birer nota vererek, Sovyet taleplerinin kabul edilebilir olmadı ğını, Türkiye’nin Bo ğazların savunmasından sorumlu tek devlet olması gerekti ğini ve Rusya’nın daha fazla Türkiye’ye baskı yapmamasını bildirmi şlerdir. Arkasında ABD ve İngiltere’nin deste ği olan Türkiye, 18 Ekim 1946 tarihinde, verdi ği bir nota ile Sovyetler Birli ği’nin 24 Eylül tarihli notasını reddetmi ştir 460 .

Türkiye’nin, Sovyetler Birli ği ile Bo ğazlar konusunda ya şadı ğı bu diplomatik savaşı kazanmasını Erkin üç nedene ba ğlamı ştır. Erkin’e göre, Türk halkının, milli ba ğımsızlık ve egemenlik haklarına kar şı direnç göstermede birlik içerisinde olması, Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazlar konusunda aceleci davranarak gerek Türk halkının gerekse ABD ve İngiltere’nin tepkisini çekmesi, son olarak da, ABD’nin düzen ve barı şı sa ğlamaya yönelik bir politika izlemesi, Türkiye’nin ba şarılı olmasını sa ğlamı ştır 461 .

Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne kar şı kazanmı ş oldu ğu bu ba şarı aslında, II. Dünya Sava şı sonunda bilhassa da 1944–1945 yıllarında, uluslararası politikada ya şamı ş oldu ğu yalnızlıktan kurtulması anlamına gelmektedir. ABD, II. Dünya Sava şı’nın enkazından çıkan ve komünizmin baskısı altında kalan Avrupa’yı tekrar

458 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 306. 459 A.g.e ., s. 306. 460 Mehmet Saray, Türkiye’nin NATO’ya Giri şi, s. 89. 461 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 330. 181

eski haline getirmek için, bu dönemde çe şitli projeler üretmi ştir. Türkiye’de bu projeler içerisinde yer alarak, Sovyet tehdidine kar şı bir güvence elde etmi ştir.

4. Sovyet Tehdidi Kar şısında Amerikan Yardımları

ABD, Sovyetler Birli ği’nin İran ve Türkiye üzerinde kurmu ş oldu ğu uluslararası politikayı hiçe sayan tavırları nedeniyle politikasında de ğişiklik yaparak Ruslara kar şı çe şitli tedbirler almak zorunda kalmı ştır. ABD’nin, Sovyetlere kar şı izlemi ş oldu ğu yeni politika, sadece Türkiye ile ilgili de ğildir. Sovyetler Birli ği’nin yayılma politikasına dur demek isteyen Amerika, ilk olarak bu konuya verdi ği önemi göstermek için, Sovyetler Birli ği’ne sava şın ba şarılı generallerinden W.B. Smith’i Büyükelçi olarak atamı ştır.

Smith, Stalin’le gerçekle şen ilk görü şmesinde, Rus askerlerinin İran’dan çekilmesini ve BM ile i şbirli ği içerisinde olmasını istemi ş, öte yandan Stalin’in Türkiye ile ilgili dü şüncesini ö ğrenmeye çalı şmı ştır. Stalin her ne kadar Türkiye’ye saldırmayacaklarını söylese de, Smith’e bu sözler inandırıcı gelmemi ştir 462 .

II. Dünya Sava şı sonunda ABD ile SSCB arasında ya şanan sorunlar daha çok İran, Yunanistan, Berlin ve Türkiye’de kimin egemen olaca ğına yönelik sorunlardır. ABD, İran’ı askeri güç ile destekleyince, Sovyetler Birli ği bu ülke üzerindeki baskısını azaltmak zorunda kalmı ştır. Yunanistan’da ise komünist darbeci General Markos, ABD’nin yardımı ile bastırılmı ştır. Berlin’de ise SSCB ile Batılılar arasında ya şanılan sorunlar, ancak şehrin bir duvarla ikiye bölünmesi ile çözümlenebilmi ştir 463 .

Türkiye’nin üzerindeki Sovyet baskısı kar şısında ise ABD, ilk olarak bir kısmının ödenmesi şartı ile Türkiye’den alacaklarından vazgeçmi ştir. Missouri Zırhlısının, İstanbul’a geldi ği gün ABD Ba şkanı Truman, Yakın ve Ortado ğu’daki Amerikan çıkarları dolayısıyla bu bölgedeki ülkelerin desteklenmesi gerekti ğine dair şu konu şmayı yapmı ştır 464 :

462 A.g.e ., s. 332. 463 Erol Mütercimler ve Mim Kemal Öke, Dü şler ve Entrikalar, Demokrat Parti Dönemi Türk Dı ş Politikası, Alfa Basım, İstanbul 2004, s. 7–9. 464 Ekinci Necdet, a.g.e., s. 453. 182

“…Bu bölgede muazzam tabii kaynaklar vardır ve en i şlek kara, hava ve deniz yolları bu bölgeden geçmektedir. Binnetice bu bölgenin büyük iktisadi ve stratejik önemi vardır ve bu bölgeyi te şkil eden milletler, kuvvetli bir tecavüze mukavemet için, ne teker teker, ne de hep birlikte kâfi derecede kuvvetli de ğillerdir… Eğer dünyanın bu mühim kısmında sulhu korumak ve kuvvetlendirmek istiyorsak, buranın yalnız muhtariyet ve istiklâlini tatmin etmekle iktiva edemeyiz. Yakın ve Ortado ğu milletleri kaynaklarını geli ştirmek, hayat seviyelerini yükseltmek istiyorlar. Amerika bu arzunun yerine getirilmesi için elinden geleni yapacaktır…”

Truman’ın komünizmden zayıf ülkeleri kurtarmak için izledi ği ekonomik destekleme politikası, Türkiye’de de etkisini göstermi ştir. İngiltere’nin nüfuz alanını ele geçiren ABD, dünyadaki en zengin enerji kaynaklarının bulundu ğu Ortado ğu’yu ve stratejik açıdan önemli bir konumda olan Yakındo ğu’yu, Sovyetler Birli ği’ne bırakmamı ştır. ABD’de, Ruslar aleyhine geli şen olumsuz hava aynı şekilde Sovyetler Birli ği’nde de Batılı Devletlere kar şı hissedilmektedir. Sovyetler Birli ği’nin sava ş sonrasında müttefiklerine kar şı bakı ş açısında de ğişiklikler söz konusudur. Bu de ğişiklikler hakkındaki görü şlerini Kru şçev şu şekilde anlatmaktadır 465 :

“Müttefikler sava ş sırasındaki yardımlarını ne halkımıza acıdıkları için, ne siyasal düzenimize saygı duydukları için ne de sosyalizmin zaferi ve Marksizm- Leninizm’in ba şarısı için yapmı şlardır. Müttefikler durumu serinkanlı olarak de ğerlendirdikleri için bu yardımı yapmı şlardır. Sovyetler Birli ği gücünü yitirip, dünya sorunlarının çözümlenmesinde karar verici bir duruma sahip olamayaca ğı zamana kadar Almanya ile sava şa girmek istememi şlerdir.”

ABD, 1947 yılında kendisinin ve tüm dünyanın güvenli ğini sa ğlamak için Sovyetler Birli ği’nin yayılmasını engellemek istemi ştir. 31 Mart 1947 tarihinde, Cumhuriyet gazetesinde, Abidin Daver, Amerika’nın izledi ği yeni politikayla ilgili olarak şunları yazmı ştır 466 :

“Amerikan Milleti, dünyanın daraldı ğını, Rus Bol şevikleriyle onlara tapan komünistlerin demokrat milletlerin lideri vaziyetinde bulunan kendi memleketlerini tehdit ettiklerini, Türkiye ile Yunanistan’ın Yakın Şarkta ve Balkanlarda Bol şevik – Slav selini durduran son birer set olduklarım ö ğrenmi ş ve anlamı ş bulunuyor. Onun

465 Eric Crankshaw, Kru şçev’in Anıları , Milliyet Yayınları, İstanbul 1971, s. 282. 466 Abidin Daver, Cumhuriyet Gazetesi , 31 Mart 1947. 183

için, Sovyet Rusya’nın elinde hak ve adaleti bo ğan veto kemendi bulundukça, yardım işinin Birle şmi ş Milletler Te şkilâtına havale edilmeden do ğrudan do ğruya Amerika tarafından yapılmasının kabul edilece ğini beklemek lâzımdır.” aynı tarz bir yakla şımla A. Suat Bilge, Amerikan politikasındaki de ğişikli ğin, Anglosaksonların demokratik ilkeleri ile Stalin Rusya’sının polis devletinin saldırgan yayılmacılı ğı arasındaki büyük ayrılı ğın ortaya çıkmasından kaynaklandı ğını belirtmi ştir 467 .

II. Dünya Sava şı birçok sürpriz geli şmeye sahne olmu ştur. Bilhassa Sovyetler Birli ği’nin izlemi ş oldu ğu dı ş politika de ğişken bir yapıya sahip oldu ğundan bir sonraki hamlesini tahmin etmek çok güçtür. Alman-Sovyet Antla şması bu politikaya örnek olarak gösterilebilir. Sovyetler Birli ği zamanla İngiltere ile yaptı ğı antla şma (Yüzdeler Antla şması ) ile kendi nüfuz alanına bırakılan yerleri yeterli görmemi ş, Avrupa, Ortado ğu ve Yakındo ğu’nun içinde bulundu ğu kötü durumdan da istifade ederek, emperyalist bir politika izlemi ştir.

Sovyet emperyalizmi ideolojiyi ve askeri gücü içerisinde barındırdı ğından, bu kuvvete kar şı koymak için aynı şekilde sa ğlam bir ideoloji ile iyi bir askeri ve ekonomik güce ihtiyaç vardır. Türkiye açısından bakıldığında ideolojik bir problem yoktur. Komünizm, Millî Mücadele yıllarında oldu ğu gibi II. Dünya Sava şı’nda ve sava ş sonrasında da, Anadolu’da sınırlı bir destek bulabilmi ştir. Türkiye askeri ve ekonomik alandaki eksikliklerini ise Batı ile entegre olarak kapatmak istemi ştir.

Türk-Sovyet geriliminin arttı ğı, nota sava şının ba şladı ğı bir dönemde Türkiye arkasına ABD’nin askeri ve ekonomik deste ğini alarak iç politikada demokratikle şme çabası içerisine girmi ştir. Batı ile entegre olma sürecinde, Türkiye çok partili hayata geçerken dahi, Sovyet tehdidini yakından hissetmi ş ve iç politikasında, Sovyetler Birli ği’ne ve ideolojisine prim verenlere müsamaha göstermemi ştir. 1946 yılının Mayıs ve Haziran aylarında kurulan Türkiye Sosyalist Partisi ve Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin altı ay içerisinde kapatılması da komünizme olan tepkinin bir sonucudur 468 . Türkiye dı ş politikada meydana gelen geli şmelerin etkisini, iç politikasında yakından hissetmi ştir. Sovyet tehdidi Türkiye’nin dı ş politikasında Batı ile entegre olma sürecini hızlandırırken, bu

467 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 292. 468 Erden Akbulut, “Çok Partili Ya şam ve Sol”, Toplumsal Tarih , S. 149, Mayıs 2006, s. 90–91. 184

süreç kapsamında Türkiye’nin iç politikasında ve ekonomi anlayı şında köklü de ğişimler olmu ştur.

a. Truman Doktrini

Türk-ABD ili şkileri Sovyet tehdidine kar şı yakınla şma e ğilimi gösterirken, 12 Mart 1947 tarihinde, Ba şkan Truman daha sonraları “ Truman Doktrini ” olarak anılacak olan me şhur bildirisini okumu ştur. Ba şkan Truman, Sovyetlerin İran üzerinden Basra Körfezine, Türkiye ve Yunanistan üzerinden de Akdeniz’e do ğru geni şleme politikasına kar şı, silahlı azınlıkların ya da dı ş etkilerin boyunduru ğu altına girmeyi reddeden ve hür uluslara yardım etmeye dayanan bu yeni ö ğretisi, ilk olarak bu tür devletlerin ekonomik açıdan desteklenmesini kararla ştırmı ştır 469 .

Truman Doktrini ile amaçlanan temel hedef, Sovyet emperyalizmine dur diyebilmektir. İdeolojisini ve askeri kuvvetini bir çatı altında toplayarak Avrupa’nın do ğusunu yava ş yava ş ele geçiren Sovyetlerin kar şısında durabilecek tek kuvvet, o dönemde Amerika’dır. Truman’ın en önemli yardımcılarından ABD Dı şişleri Bakanı General Marshall, Stalin’in so ğuk sava ş için en önemli silah olarak sefalet içerisindeki Avrupa’yı gördü ğünü ifade ederek biran önce tedbir almanın gereklili ğini belirtmi ştir. Sovyetler Birli ği, 1945 yılı ile birlikte İran üzerinden Ortado ğu petrolleri, Basra Körfezi ve Hint Okyanusu’na, Türkiye ve Yunanistan üzerinden de Akdeniz’e hâkim olmak istemi ştir 470 . Sovyetler Birli ği bu geni şleme politikasını ba şarıya ula ştırabilirse, hem enerji kayna ğı sıkıntısı çekmeyecek, hem de sıcak denizlere inmi ş olacaktır. Bu vaziyette ise i ş i şten geçecek, ABD’nin Sovyetler Birli ği’ne dur demesi mümkün olmayacaktır.

Nitekim Truman, İngiltere’nin de arzusu ile Türkiye ve Yunanistan’a 400 milyon dolarlık askeri yardım yapma kararı almı ş, Amerikan Kongresi de Yunanistan’a 300 milyon, Türkiye’ye ise 100 milyon dolarlık askeri yardım teklifini kabul etmi ştir 471 . Gönderilen yardımın azlı ğı ile ve bilhassa da parasal yardımın kullanımı ile ilgili birçok tartı şma yapılsa da, Amerikan yardımı şüphesiz Türkiye’yi memnun etmi ştir. Sovyet tehdidi kar şısında gelen maddi yardımın miktarından

469 Andre Mouris, Amerika-Rusya , Cem Yayınları, İstanbul 1968, s. 213. 470 Fahir Armao ğlu, a.g.e ., s. 441. 471 A.g.e ., s.441-442. 185

ziyade Türkiye, ABD’nin kendisine verdi ği deste ğe önem vermi ştir. ABD, Sovyet tehdidine kar şı Türkiye ve Yunanistan haricinde ki di ğer Avrupa devletlerini de bir plân do ğrultusunda destekleme kararı almı ştır.

b. Marshall Plânı

ABD Ba şkanı Truman’ın, Sovyet tehdidi altındaki ülkelere yardım edilmesine yönelik dü şüncesi Marshall Plânı ile desteklenmeye çalı şılmı ştır. ABD Dı şişleri Bakanı Marshall, 5 Haziran 1947 tarihinde Harvard Üniversitesinde verdi ği bir nutukta, komünist ülkelerde dâhil olmak üzere bütün ülkelere ABD ile i şbirli ği yapmayı kabul edecek olurlarsa, bir plâna göre yardım yapılaca ğını bildirmi ştir. Marshall bildirisinde, politikalarının bir ülkeye ya da ö ğretiye kar şı de ğil, sefalete, umutsuzlu ğa ve düzensizli ğe kar şı oldu ğunu açıklamı ştır.

Marshall’ın bu teklifini Stalin, Sovyetler Birli ği ve di ğer tüm komünist ülkeler adına reddetmi ştir. Ama bu sadece Stalin’in görü şüdür. Sovyet blo ğundaki di ğer ülkelerden bu teklife tepkiler olumlu olmu ştur.

1917 Ekim Devrimi ile 1947 Marshall Planı’nın benzer özellikleri vardır. Otuz yıl sonra Bol şevikler tarihin tecelli etti ğini görmü şlerdir. Devrimin ilk yıllarında “ Barı ş ve Ekmek” sloganı ile yola çıkan Bol şevikler çok geni ş kitleleri kontrol altına almı ştır. I. Dünya Sava şı sonlarında Rusya’da ya şanan sefalet, Bol şevik fikirlerinin ra ğbet görmesini sa ğlamı ştı. II. Dünya Sava şı sonrasında ise ABD, Avrupa ba şta olmak üzere dünya da ya şanan sefalete ve Sovyet emperyalizmine kar şı “ özgürlük ve zenginlik ” sloganı ile hareket ederek kitlelerin deste ğini sa ğlamayı ba şarmı ştır.

1947–1950 tarihleri arasında, Marshall Plânı içine girmi ş olan ülkelerde gayri safi milli gelir ortalama % 25, sanayi üretimi de %64 artmı ştır 472 . Marshall Plânı ile Avrupalı Devletlere, liberal yöntemlerle ekonomilerini kalkındırma yolları açılmı ştır. ABD, sefalet ve güvensizli ğin sosyal karı şıklıklara yol açarak, kapitalist düzeni

472 Andre Mouris, a.g.e ., s. 216-217. Üç yıl içerisinde gayr-i safi millî gelir dörtte bir oranında artarken sonraki üç yılda bu artı ş % 28 (ki şi ba şına dü şen gelir)oranında olmu ştur. 1947–1953 yıları arasında Türkiye’de %50’yi a şan dengesiz bir büyüme söz konusudur. Bkz: Baskın Oran, a.g.e ., s. 488. 186

tehdit etmesini ve komünizme kaymasını engellemek istemi ş, bu tehlikeyi ya şayan ülkelerde büyük oranda kendi iktisadi ve siyasi zaferini sa ğlamı ştır 473 .

Türkiye’ye yardım konusunda ABD, ilk olarak çeli şkili bir tutum izlemi ştir. Marshall Plânı’nın sadece sava ştan zarar görmü ş devletlere verilece ği ve Türkiye’nin sava şa girmemesinden dolayı bu yardımın gereksizli ği açıklayan ABD, bir süre sonra Truman Doktrini ile Avrupa’nın, SSCB’ne kar şı savunulması için Türkiye ve Yunanistan’a yardım etmeyi kabul etmi ştir 474 .

Marshall Plânı’nın uygulanması sırasında Türkiye’nin çe şitli rahatsızlıkları olmu ştur. Ahmet Şükrü Esmer, Marshall plânı çerçevesi içine giren devletlerin üç zümreye ayrıldı ğını belirtmi ştir. Buna göre:

“1. Bir kısım devletler Marshall Plânı’ndan istikraz (borçlanma)suretiyle yardım göreceklerdir.

2. Bir kısım devletler ba ğış ve istikraz yoluyla yardım göreceklerdir.

3. Üçüncü bir sınıf devletler ise, ne ba ğıştan ne de istikrazdan faydalanacak- lar, ihtiyaçlarını pe şin para ile sa ğlayacaklardır. Türkiye’nin, Portekiz ve İsviçre gibi ülkelerin yer aldı ğı üçüncü zümrede yer almasına neden olarak ABD, siyasi ve ekonomik açıdan Türkiye’nin iyi oldu ğuna dair 28 sayfalık rapor hazırlamı ştır.” Ahmet Şükrü Esmer, Amerikan yardımının Türkiye’ye sa ğladı ğı faydalarla ilgili olarak ise : “Sovyet baskısı nedeniyle Türkiye’nin büyük bir orduyu silâhaltında tuttu ğunu ve Batı’dan gelecek olan yardımlarla Türkiye’nin ekonomik açıdan da rahatlayaca ğını belirtmi ş ve Türkiye’nin bu plâna dâhil olarak zaten siyasi açıdan büyük bir kuvvete sahip oldu ğunu”475 söylemi ştir.

Marshall Plânı ile yapılan yardımın geri ödemesi % 2,5 faiz ile 15 yılı ödemesiz olmak üzere 44 yıl gibi uzun vadeli olmasından dolayı cazip görülmü ştür. Ancak sitemin ilerleyi şi hiç de o kadar cazip de ğildir. ABD uygun gördü ğü yardımı verirken, yardıma muhtaç ülke ile yardımın hangi anlarda kullanılacağına dair bir anla şma yapmaktadır. Ayrıca gönderilen parasal yardım Amerikan hesabına yatırılaca ğı için ABD’nin, ikinci bir defa yardıma müdahale etme durumu söz

473 Server Tanilli, Yüzyılların Gerçe ği ve Mirası , C. IV, Adam Yayınları, İstanbul 1999, s. 305. 474 Emre Kongar, < http://www.kongar.org/na_200503.php >, (Eri şim Tarihi: 10.07.2006). 475 Ahmet Şükrü Esmer, “Türkiye ve Marshall Plânı”, Ulus Gazetesi , 19 Nisan 1948 187

konusu olmaktadır 476 . ABD yardımlarının özellikle 1950 sonrasında daha çok ba ğış şeklinde oldu ğu görülmektedir. Türkiye’nin dı ş sermaye kaynaklarında ABD’nin ne kadar büyük öneme sahip oldu ğu da tablo 4. 2’ten anla şılmaktadır. Marshall Plânı ile liberalizmin Türkiye ekonomisindeki yeri de giderek artmı ştır. Tablo 4. 2’te, Türkiye’ye gelen yabancı kaynaklı özel sermayede de düzenli bir artı ş söz konusudur. Bu artı ş Türkiye’nin devletçi ekonomik anlayı ştan, liberal ekonomik anlayı şa geçmesinde etkili olmu ştur.

Tablo 4. 2: Dı ş Sermaye Kaynakları (1946–1960)

Yıllar ABD Kredileri Di ğer Yardım Gerçekle şen Kurulu şları Yabancı Özel Borç Ba ğış Toplam Sermaye 1946–48 44,5 0 5 44,5 0 1949 33,8 0 0 33,8 0 1950 40 31,9 80,4 152,3 0 1951 0 49,8 0 49,8 3400 1952 11,2 58,4 35,2 104,8 2993 1953 0 58,6 20 78,6 1148 1954 0 78,7 3,8 82,5 2598 1955 25,5 83,8 0 109,3 8002 1956 25 104,3 0 129,3 21605 1957 25,1 62,3 13,5 100,9 10531 1958 23,2 90,4 125,5 239,1 15068 1959 97,2 107 0 204,2 19825 1960 26,5 99 37 162,5 18711 Toplam 352 824,2 320,4 1496,6 103881 Kaynak: Yakup Kepenek, Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 2000. s. 102. (De ğerler milyon dolar olarak belirtilmi ştir) .

Marshall Plânı, 16 Avrupa ülkesinin dört yıl boyunca kalkınması amacı ile faaliyet gösterirken, SSCB, Marshall Plânı’nı Truman Doktrin’in tamamlayıcısı olarak algılamı ş ve kesinlikle bu olu şuma katılmamı ştır. Bugünkü Avrupa Birli ği’nin temellerinin atıldı ğı bu plâna, Sovyet blo ğundan da katılmak isteyenler olmu ş, ancak Sovyetler Birli ği’nin baskısı sonucunda bu ülkeler amaçlarına ula şamamı şlardır.

476 Baskın Oran, a.g.e ., s. 485. 188

Örne ğin: 1947 Temmuz ayında Polonya Hükümeti, Marshall Plânı’nı kabul etmeye hazırlanırken, Moskova Radyosu Polonya Hükümeti’nin daveti ret ettiğini bildirmi ş, Polonya Hükümeti de bu durumu kabullenmek zorunda kalmı ştır 477 .

Truman Doktrini ve Marshall Plânı ile Türkiye, Batı ile entegre olurken, ister istemez kendi içerisindeki siyasi ve ekonomik anlayı şla ilgili de ğişiklikler yapmı ştır. İç siyasette çok partili hayata geçilmi ş, ekonomide ise devletçilik anlayı şı yerini yava ş yava ş liberalizme bırakmaya ba şlamı ştır. Sovyet tehdidi nedeniyle Türkiye, öncelikli problemi güvenlik meselesi üzerinde yo ğunla şmı ştır. Moskova Radyosu’nun sava ş bitmesine ra ğmen Türkiye’nin niçin Sovyetlerle birebir görü şmelerde bulunmadı ğını ve ordusunu hala silâhaltında tutu ğunu sorması üzerine, Hüseyin Cahit Yalçın 22 Haziran 1947 günlü yazısında, Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile ilgili çekincelerini şu şekilde anlatmı ştır 478 :

“Türkiye yabancı devletlerin harp emellerine âlet olmuyorsa, böyle bir âlet mevkiine dü şmemek içindir ki, Moskova’dan uzakla şıyor. Hele Türk halkı ordumuzun hala niçin silâhaltında tutuldu ğu sualini sormaktan çok uzaktır. Bu suali çoktan sormu ş ve cevabını bulmu ştur. Ba şımızda Moskof tehdidi bulundu ğu içindir ki, bu ordu vazife ba şındadır. Türkiye’de bunu bilmeyen hiç kimse yoktur. Moskof tehlikesi Türklere en büyük fedakârlıkları seve seve kabul ettirir. Böyle bir tehlike kar şısında kimse uykuya dalmak istemez. Bundan dolayıdır ki, muvafık, muhalif, bütün Türk evlâtları uyanık, hazır, iman ve itimat ile dolu, beklemektedirler.” Türkiye, demirperdenin arkasını görememekte ama sesini i şitmektedir. Çekoslovakya’da, Macaristan’da ve di ğer Sovyet nüfuzu altında olan devletlerin baskı altındaki ya şamları, Türkiye’yi ister istemez tek çıkar yol olan ABD’ye yakınla ştırmı ştır.

B. STAL İN’ İN ÖLÜMÜ VE İLİŞ KİLER İN DURGUNLA ŞMASI

Amerika’nın Türkiye’ye yapmı ş oldu ğu yardımlar, her ne kadar Türkiye’nin bir çe şit sömürge altında oldu ğu izlenimini verse de, dünya’da ya şanan siyasal geli şmeler kar şısında Türkiye’nin fazla bir tercih şansı olmamı ştır. Yunanistan’da, Sovyetlerin destekledi ği gerillaların isyan çıkarması ve bu isyanın bir iç sava şa

477 Kâmuran Gürün, Dı ş İli şkiler ve Türk Politikası , s. 237. 478 Hüseyin Cahit Yalçın, Tanin Gazetesi , 22 Haziran 1947. 189

dönü şmesi, İran’ın Sovyetler Birli ği ile ilgili ya şadı ğı bunalım, Bulgaristan’ın Sovyetler Birli ği denetiminde olması, Türkiye’nin kendisini çevrelenmi ş hissetmesine neden olmu ştur.

So ğuk sava ş süresince, hatta II. Dünya Sava şı yıllarında çevrelenme korkusu birçok devletin ortak kaygısıdır. Hatırlanacak olursa Sovyetler Birli ği, kuruldu ğu ilk yıllarda Batılı emperyalist ülkeler tarafından çevrelendi ğini dü şünürken, II. Dünya Sava şı’nda Almanya hakkında benzer dü şüncelere sahiptir. Sava ş sonrasında ise Türkiye, kendisinin Sovyet blo ğu ülkeler tarafından çevrelendi ği dü şüncesindedir. Türkiye bu tedirginlikle Batı ile bütünle şme sürecini hızlandırmı ştır. İlk olarak Mart 1947’de, IMF’ye üye olmu ş, 1948 yılında ise NATO’ya üye olmak istemi ştir. Türkiye’nin NATO’ya üyelik talebi kabul edilmemi ş, bunun üzerine Türkiye 1949 yılında Avrupa Konseyine kurucu üye sıfatıyla katılmı ştır 479 .

Türkiye’nin ilk ba şvurusunda NATO’ya üye olamaması, Türk devlet adamlarında ve basın mensuplarında genel olarak hayal kırıklı ğına neden olmu ştur. 26 Mart 1949’da Ulus Gazetesinde, “Türk Emniyeti İçin Evham” adlı makalesinde F. Osman Mente şeo ğlu, Türkiye’nin NATO’ya kabul edilmeyi şi ile ilgili olarak Batılı Devletlere olan tepkisini şu şekilde ifade etmi ştir 480 : “Sovyetler Birli ği Atlantik Paktı’nın komünist blo ğuna kar şı yapıldı ğını bilmiyor mu? O halde, bugün, Akdeniz her türlü taarruz için serbest duruyor. Bunun önlemi nasıl alınacak? Türkiye’nin emniyeti nasıl sa ğlanacak?” bu sorudan da anla şıldı ğı gibi Türkiye’nin NATO’ya girememesi, Sovyet tehdidi kar şısında zayıf durumda kalmasına neden olmu ştur.

Bir süre sonra Türkiye, Dı şişleri Bakanı Mehmet Fuat Köprülü’nün gayretiyle NATO’ya girme çalı şmalarını arttırmı ştır. Türkiye, BM Genel Kurulu’nun aldı ğı karara üye olarak ba ğımsız devletlerarasında yer alarak Kore’ye asker göndermi ştir. Kore Sava şı, Türkiye’nin NATO’ya girmesini ve Batı ile entegrasyonunu hızlandırmı ş ve Sovyetler Birli ği’nden duyulan kaygının azalmasına neden olmu ştur.

Sovyetler Birli ği, II. Dünya Sava şı’ndan, Stalin’in ölümüne kadar olan süreç içerisinde Türkiye’ye olan baskısına devam etmi ştir. 1950 yılında, Türkiye ve

479 Avrupa Konseyi, < http://www.tbmm.gov.tr/ul_kom/akpm/orta/main_genel.html ,> (Eri şim Tarihi: 18.06.2006) 480 Mehmet Saray, Türkiye’nin NATO’ya Giri şi, s. 124. 190

Yunanistan’ın NATO’ya girmek için müracaatta bulunması üzerine 3 Kasım 1951 tarihinde, Türkiye’nin Sovyet Büyükelçisi Lavriçev, Dı şişleri Bakanlı ğı’na bir nota vererek, Türkiye’nin NATO’ya girmekle arazisini NATO’nun saldırgan emerine tahsis etti ğini, bunun sorumlulu ğunun da Türk Hükümeti’ne ait olaca ğını bildirmi ştir 481 . Bu notanın arkasından Türkiye’nin NATO’ya girmesini önlemek amacı ile 3 nota daha Sovyetler Birli ği tarafından Türkiye’ye verilmi ştir. Ancak tüm te şebbüslerine ra ğmen Sovyetler Birli ği, Türkiye’nin NATO’ya girmesini engelleyememi ştir. Stalin’de SBKP’nin XIX. Kongresinde: “NATO’yu kuranları da, katılanları da, Çar’ı mahvetti ğimiz gibi peri şan edece ğiz.”482 diyerek, Türkiye’ye ve di ğer NATO üyelerine gözda ğı vermek istemi ştir.

5 Mart 1953’te Stalin’in ölmesi, Sovyetler Birli ği’nin izlemi ş oldu ğu dı ş politikada de ğişikliklere neden olmu ştur. Sovyetler Birli ği, Batının NATO, Avrupa Konseyi ve OECD gibi örgütler kurarak sıkı bir dayanı şmaya gitti ğini görmü ş ve dı ş politikalarını tekrar gözden geçirme ihtiyacı duymu ştur. Bunun sonucunda Stalin’in yerine iktidara gelen Sovyet devlet adamları “ barı ş içerisinde bir arada ya şama” sloganı ile Stalin’in lâkabı gibi (çelik ) sert ve totaliter olan yönetim anlayı şını daha fazla devam ettirmemi şlerdir. Sovyet yönetimindeki bu yumu şama, etkisini Türk-Sovyet ili şkilerinde de göstermi ş, 30 Mayıs 1953’te Molotov, Türk-Sovyet ili şkilerindeki gerilimi azaltmaya yönelik me şhur açıklamasını Moskova’daki Türk Büyükelçisine yapmı ştır. Molotov açıklamasında: “Son zamanlarda Sovyetler Birli ği’nin kom şu devletlerle ili şkileri konusu ile me şgul olan Sovyet Hükümeti, di ğer konular arasında Sovyet-Türk ili şkilerinin durumuna da dikkat atfetmi ştir. Bilindi ği gibi 1925 tarihli Sovyet-Türk Antla şması’nın süresinin sona ermesi ile alâkalı olarak, Sovyet-Türk ili şkilerinin düzenlenmesi konusu birkaç sene evvel iki devlet temsilcilerinin resmi görü şmelerinde mevzu bahis edilmi şti. Bu görü şmelerde Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ile Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye kar şı bazı toprak iddiaları ve aynı veçhile Sovyet Hükümeti’nin, Sovyetler Birli ği güvenli ğine Karadeniz Bo ğazları cihetinden

481 Kâmuran Gürün, Türk-Sovyet İli şkileri , s. 309. Daha ayrıntılı bilgi için bkz: Ek- 2, s. 208. 482 Mehmet Saray, a.g.e., s. 137. 191

gelebilecek tehdidin ortadan kaldırılmasına ili şkin görü şleri de yer almı ş bulunuyordu. Türkiye Hükümeti ve sosyal çevreleri bunları üzüntü ile kar şılamı şlar ve bu da Sovyet-Türk ilişkileri üzerinde etkisini göstermekten geri kalmamı ştır. İyi kom şuluk ili şkilerinin idamesi, barı ş ve güvenli ğin peki ştirilmesi adına Ermenistan ve Gürcistan hükümetleri, Türkiye’ye kar şı toprak iddialarından sarfınazar etme ği mümkün telakki etmi şlerdir. Bo ğazlar konusunda Sovyet Hükümeti bu konu hakkındaki eski görü şünü yeniden gözden geçirmi ştir ve Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazlar cihetindeki güvenli ğini Sovyetler Birli ği için oldu ğu gibi Türkiye için de kabule de ğer şartlar altında sa ğlamayı mümkün addetmektedir. Bu suretle Sovyet Hükümeti, Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye kar şı hiçbir toprak iddiasında olmadı ğını beyan eder.”483 diyerek, iki ülke arasında gerilime neden olan isteklerinden vazgeçtiklerini açıklamı ştır. Ancak Molotov’un ifadeleri iyi incelenirse, iki ülke arasında sorun olan çok önemli hadiseler sanki olmamı ş gibi ya da ba şkalarından kaynaklanarak o duruma gelmi ş gibi anla şılmaktadır. İlk olarak Molotov, 1925 antla şmasının sona ermesinden bahsetmi ştir. Hâlbuki Türkiye bu antla şmayı devam ettirmek niyetinde oldu ğunu açıklamı ş, Molotov bizzat yeni şartlar göz önüne alınarak yeni bir antla şmanın yapılması gerekti ğini söylemi ş ve antla şmayı feshetmi ştir. İkinci olarak Molotov, Ermenistan ve Gürcistan’ın toprak taleplerinden bahsetmektedir. Stalin’in baskısı altında yönetilen Sovyetler Birli ği’ne ba ğlı uydu devletlerin, Türkiye gibi Sovyetler Birli ği’nin son derece önem verdi ği bir ülkeden, hiç habersiz kendi ba şlarına toprak talebinde bulunmaları mantıksızdır. Ayrıca farz edelim ki adı geçen devletler, Türkiye’den toprak talebinde bulundu ve Sovyetler Birli ği’nin bundan haberi yok, olası bir çatı şmada Türkiye’yi yenebilecek kabiliyete sahip olmayan bu ülkeler nereden cesaret alarak böyle bir istekte bulunabiliyorlar? Bu sorunun da cevabı do ğal olarak Sovyetler Birli ği’dir.

Molotov, Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’nin Bo ğazlarla ilgili taleplerini üzüntüyle kar şıladı ğından bahsetmi ştir. Oysa o dönemde, Türkiye’de hâkim olan duygu, endi şe ve korkudur. Molotov, son olarak Ermenistan ve Gürcistan iyi niyetlerini göstermek için, Sovyetler Birli ği’de Bo ğazların güvenli ğini kendisi kadar Türkiye’nin de sa ğlayabilece ği kanaatinde oldu ğundan daha önceki taleplerinden

483 A. Suat Bilge, a.g.e ., s. 337. 192

vazgeçtiklerini ifade etmi ştir. Hâlbuki 1946 yılında gündeme gelen Sovyet taleplerinin üzerinden yedi sene geçmi ş ve Türkiye’de çok büyük de ğişiklikler olmamı ştır.

Türk-Sovyet ili şkilerinde Stalin’in ölümüyle meydana gelen geli şmelerin temel sebebi, Sovyet devlet adamlarının baskıcı bir rejim ile ba şarılı olamayacaklarını anlamarından ileri gelir. Güç dengesinin Batı Blo ğundan yana oldu ğu bir dönemde ya şanılacak bir sava şın, Batı Blo ğu kadar Do ğu Blo ğuna da zarar verebilece ği dü şüncesinde olan Sovyet devlet adamları, özellikle 20. SBKP Kongresi’nden sonra Stalin’in otokrat yönetimine kar şı, kolektif yönetim anlayı şına sahip çıkarak iç politikada “ Stalinsizle ştirme” politikası izlerken, dı ş politikada da “barı ş içerisinde bir arada ya şama politikasını ” benimsemi şlerdir.

Sovyetler Birli ği, Nikita Sergeyeviç Kru şçev ile birlikte, dı ş politikada Sovyetler Birli ği’ni temel alan Stalin’in “ Tek ülkede Sosyalizm ” anlayı şına son vermi ş bu anlayı şın yerine, her ülkenin özgür iradesi ile hareket etmesi ve bu sayede sosyalizme ula şılmasına dayanan anlayı şı kabul etmi ştir 484 . Bu yeni anlayı ş sonrasında birkaç istisna dı şında, Sovyetler Birli ği’nin dı ş politikada daha ılımlı bir tavır sergiledi ği görülmektedir.

484 Filiz İrge, “Orta Asya’da Uyanan Milliyetçili ğin Sebepleri ve Sonuçları”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , C. 6, S. I, Edirne 1 Haziran 2005, s. 42. 193

BE Şİ NC İ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNER İLER

Stalin dönemi Türk-Sovyet ili şkileri, mevcut sorunların menfaatler do ğrultusunda bazen göz ardı edildi ği, bazense büyük krizlere yol açtı ğı ini şli çıkı şlı bir süreç izlemi ştir. Milli Mücadele yıllarında emperyalizme kar şı kurulan zoraki dostluk, Türkiye’nin Ermeni Meselesi, Bo ğazlar Meselesi ve Komünist İdeoloji gibi meselelerle ilgili çekincelerinde hiçbir de ğişiklik yapmamı ştır. İki devlet arasında ya şanan dostluk ili şkileri, Sovyetlerin çıkarları do ğrultusunda şekillenmi ştir. Sovyetler Birli ği ikili ili şkilerin ba şladı ğı ilk zamanlarda, Türkiye içerisindeki komünist faaliyetleri destekleyerek kaleyi içeriden fethetmek istemiştir. Ancak Kemalist İdeoloji ve Türk devlet adamlarının komünizme kar şı olumsuz bakı ş açısı, Sovyetler Birli ği’nin ba şarılı olmasını engellemi ştir. Bu ba şarısızlık sonrasında Sovyetler Birli ği, Türkiye’nin Batılı Devletlerle entegrasyonunu önlemeye yönelik yeni bir politika izlemeye ba şlamı ştır. Türk-Sovyet ili şkilerinde ya şanılan sorunlara kalıcı çözümler bulunamasa da 1925 Paris Antla şması, 20 yıl boyunca Türk-Sovyet ili şkilerindeki dostlu ğun en büyük göstergesi olmu ştur. Fakat dünyada meydana gelen siyasal geli şmeler, Türkiye’yi Batılı Devletlerle olan sorunlarını çözmeye ve yakla şan sava ş öncesi güvenli ğini sa ğlamaya yönelik bir dizi tedbirler almaya sevk etmi ştir. Türkiye Milletler Cemiyeti, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi örgütlenmeler ile olu şturdu ğu güvenlik çemberinin içerisine Sovyetler Birli ği’ni de dâhil etmek istemi ş ancak ba şarılı olamamı ştır. Montrö Konferansı’nda, Türkiye ile Sovyetler Birli ği’nin birbirine olan bakı ş açısı de ğişmi ş, mevcut güvensizlik duyguları su üstüne çıkmı ştır. 1939 yılı ise Türk- Sovyet ili şkilerinde dönüm noktası olmu ştur. Alman-Sovyet Antla şması kar şısında dı ş politikasında belirlemi ş oldu ğu esaslar altüst olan Türkiye, Batı ile girmeyi dü şündü ğü ittifak öncesinde Sovyetler Birli ği ile ilgili kaygılarını gidermek için Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu’nu Rusya’ya göndermi ştir. Türkiye dost bildi ği Sovyetler Birli ği ile Batı arasında husumete yol açmayacak bir antla şma imzalamak istemi ş ama kar şısında, Çarlık dönemi Rus diplomatlarının emelleri pe şinde ko şan bir Sovyetler Birli ği bulmu ştur. 194

Sovyetler Birli ği’nin Türkiye’ye kar şı izlemi ş oldu ğu politikalar, menfaatlerin zamanlamayı iyi yaparak dayatılması şeklinde geli şmektedir. Bu dayatma ile baskı altında kalan ülke, ya uzla şmak ya da gerilimi tırmandırmak zorundadır. Türkiye’nin sıklıkla maruz kaldı ğı bu Sovyet politikasının en belirgin özelliklerinden birisi de, ilk hareketin her zaman kar şıdan gelmesini beklemektir. Sovyetler Birli ği zor durumda oldu ğu dönemlerde, Türkiye ile olan ili şkileri dostluk havası içerisinde iken, klasikle şmi ş politikalarından da ödünler vermi ştir. Sovyetler Birli ği’nin güçlü oldu ğu dönemlerde ise Türkiye’ye kar şı tavrı, taviz vermeyen sert ve uzla şmaz bir üslûp içerisindedir. Rusların, Türkiye ile ilgili vazgeçemedi ği ama uygun fırsat gelinceye kadar da sabırla ula şmak için bekledi ği hedefleri bulunmaktadır. Bu hedefler içerisinde Bo ğazlar ilk sırada yer almaktadır. II. Dünya Sava şı’nın ilk yıllarında Almanya, sonraki döneminde ise İngiltere, Rusların bu zaafını pazarlık konusu yapmaktan çekinmemi ştir. 1945 yılında ise, 20 yıllık Türk-Sovyet ili şkilerinin temel dayana ğı olan Paris Antla şması’nın Sovyetler tarafından feshedilmesi, Türkiye açısından yakla şan fırtınanın habercisi olmu ştur. Stalin’in ölümüne kadar Türkiye ile Sovyetler Birli ği arasında Kuzeydo ğu Anadolu’daki bazı topraklar ve Bo ğazlar ile ilgili nota sava şı ya şanmı ştır. Sovyetler Birli ği’nin, Asya ve Do ğu Avrupa’da hızla geni şlemesi, Türkiye’nin Batı blo ğuna yakınla şmasına, aynı zamanda da Batı blo ğunun Sovyetler Birli ğini durdurmak için harekete geçmesine neden olmu ştur. Türkiye, Sovyet tehdidini en yakından hissetti ği bu dönemde dahi Atatürk’ün bıraktı ğı Sovyet dostlu ğuna dayanan dı ş politika anlayı şına sahip çıkmı ş, anla şma olasılıkları üzerinde durarak Sovyetler Birli ği’ni tahrik etmemi ştir. Stalin’in otokrat yönetimi altında, polis devleti görünümündeki Sovyetler Birli ği ile Mustafa Kemal Atatürk’ün demokratikle şme çabası içerisinde, kendisine Batı’yı örnek alan Türkiye’si arasında bilhassa yönetim anlayı şında büyük farklılıklar söz konusudur. Türkiye 1930’lu yıllarda barı şı esas alan bir dı ş politikayı benimsemi şken, Stalin’in Rusya’sı “ Tek Ülkede Sosyalizm ” adında, Sovyetler Birli ği’ni temel alan ve Sovyetlerin güçlenmesini uydu devletlerin arttırılmasına ba ğlayan emperyalist bir anlayı şa sahiptir. Stalin’in lâkabı ile paralel çelik gibi sert ve taviz vermeyen yönetim anlayı şı, Türklerinde dâhil oldu ğu birçok milletin yanı sıra Ruslarında tepkisine neden olmu ştur. Stalin’in yönetimine kar şı biriken öfke, 195

Stalin’in ölümüyle açı ğa çıkmı ş, 1953 sonrasında Sovyet liderleri Stalin’e tepki olarak daha ılımlı bir politika izlemi şlerdir. (Stalin’in yönetim anlayı şı için bkz: Ek–1, s.210)

Mihail Gorbaçov döneminde Sovyetler Birli ği, Perestroyka (yeniden yapılanma ) ve Glasnost ( açıklık ) politikasını izlemeye ba şlayınca devlet mekanizması çökmü ş ve 1991 yılında Sovyetler Birli ği da ğılmı ştır. Ancak günümüzde Rusya Federasyonu adı altında, Ruslar hala geni ş bir co ğrafya üzerinde hüküm sürmektedir. Bugün Türk-Rus ili şkilerine bakıldı ğında iki devletin kara sınırı bulunmamasından dolayı ili şkiler daha ziyade ekonomik boyuttadır. Ancak Rusya Federasyonu’nun günümüzde Ermeni iddialarına destek vermesi, PKK’yı terör örgütü olarak kabul etmemesi ve Bakû-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına alternatif Burgaz-Dedea ğaç boru hattı gibi seçeneklere yönelmesi ikili ili şkilerde hala önemli sorunların oldu ğunu göstermektedir. Türkiye, Sovyetler Birli ği’nin tehditlerinden, dönemin di ğer büyük gücü ABD sayesinde kurtulmu ştur. II. Dünya Sava şı sonrası olu şan iki kutuplu dünyada denge sa ğlamak nispeten günümüzdeki tek kutuplu dünyada denge sa ğlamaya oranla daha kolaydır. Bugün teraziyi dengeleyen bir unsur olmadı ğı takdirde, a ğır basan tarafın dünyayı istedi ği gibi yönetti ğini görmek mümkündür. Netice olarak yarım asır öncesinde izlenen dı ş politika ile günümüzde izlenecek olan dı ş politikada belki dengeler ve şartlar açısından de ğişiklikler söz konusudur. Ancak, Türkiye açısından ülke bütünlü ğü ve ulusal çıkarları ön plânda tutmak ve Atatürk’ün izlemi ş oldu ğu ölçülü ve gerçekçi dı ş politikayı devam ettirmek hususunda hiçbir de ğişiklik söz konusu de ğildir. 196

KAYNAKÇA

A. KİTAPLAR

AHMAD, Feroz, Modern Türkiye’nin Olu şumu , Sarmal Yayınevi, İstanbul 1995.

AKBA Ş, Tutkun, Türkiye’nin 77 Yılı , Tempo Yayınları, İstanbul 2000.

ARALOV, S. İvanoviç, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları , Çev: Hasan Ali Ediz, Birey ve Topum Yayınevi, Ankara 1985.

ARAS, Tevfik Rüştü, Atatürk’ün Dı ş Politikası , Kaynak Yayınları, İstanbul 2003.

ARCAYÜREK , Cüneyt , Şeytan Üçgeninde Türkiye , Bilgi Yayınevi, İstanbul 1987.

ARMAO ĞLU, Fahir, Siyasi Tarih , İş Bankası Yayınları, Ankara 1983.

ARTUÇ, İbrahim, Hitler ve İkinci Dünya Harbinin Kaderi , Kasta ş Yayınları, İstanbul 1984.

ATATÜRK, K. Mustafa, Nutuk , Millî E ğitim Basımevi, İstanbul 1980.

_____, Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri , A.K.D.T.Y.K., A.A.M ., C. IV, T.T.K.B., Ankara 1991.

AYBARS, Ergün, İstiklal Mahkemeleri, Şefik Matbaası, İstanbul 1998.

AYDEM İR, Ş.Süreyya, İkinci Adam 1938–1950 , Cilt II, Remzi Kitapevi, 7. Baskı, İstanbul 2000.

BAYUR, Hikmet, XX. Yüzyılda Türklü ğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri , T.T.K. Basımevi, Ankara 1989.

BİLGE, A. Suat, Güç Kom şuluk Türkiye-Sovyetler Birli ği İli şkileri 1920–1964 , Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1992.

BİLSEL, Cemil, Sovyet Rusya – Türk Notaları , İsmail Akgün Matbaası, İstanbul 1948.

BOZDA Ğ, İsmet, Bilinmeyen Atatürk , Truva Yayınları, İstanbul 2005.

_____, Mustafa Suphi’yi Kim Öldürttü , Emre Yayınları, İstanbul 1992.

BURÇAK, Rıfkı Salim, Moskova Görü şmeleri ve Dı ş Politikamız Üzerindeki Tesirleri , Gazi Üniversitesi Yayınları, Ankara 1983.

197

_____, Türk-Rus-İngiliz Münasebetleri (1791–1941), İkinci Cihan Harbinde Türkiye’nin Durumu , Aydınlık Matbaası, İstanbul 1946.

CEBESOY, Ali Fuat, Moskova Hatıraları , Temel Yayınları, İstanbul 1995.

_____, Millî Mücadele Hatıraları , Temel Yayınları, İstanbul 2000.

_____, Siyasi Hatıralar, C. II, Temel Yayınları, İstanbul 2002.

CRANKSHAW, Eric, Kru şçev’in Anıları , Milliyet Yayınları, İstanbul 1971.

CHURCH İLL, S. Winston, Çörçil Anlatıyor , Çev: Ahmet Emin Yalman, C. II, Vatan Ne şriyatı, İstanbul 1949.

DENN İSTON, Robin, Churchill’in Gizli Sava şı, Diplomatik Yazı şmalar İngiliz Dı şişleri Bakanlı ğı Türkiye (1942–1944 ), Sabah Kitapları, İstanbul 1998.

DER İNG İL, Selim, Denge Oyunu İkinci Dünya Sava şında Türkiye’nin Dı ş Politikası , Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2003.

Dı şişleri Bakanlı ğı Ara ştırma ve Siyaset Plânlama Genel Müdürlü ğü, Türkiye Dı ş Politikasında 50. Yıl Montrö ve Sava ş Öncesi Yılları , Ankara 1974.

_____, Türkiye Dı ş Politikasında 50. Yıl, İkinci Dünya Sava şı Yılları (1939–1946 ), Ankara 1974.

DURU, Orhan, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtulu ş Yılları , İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2001.

EK İNC İ, Necdet, Türkiye’de Çok Partili Düzene Geçi şte Dı ş Etkenler , Toplumsal Dönü şüm Yayınları, İstanbul 1997.

ERG İL, Do ğu, Millî Mücadele’nin Sosyal Tarih, Turhan Kitapevi, Ankara 1980.

ERK İN, Feridun Cemal, Türk – Sovyet İli şkileri ve Bo ğazlar Meselesi , Ba şnur Matbaası, Ankara 1968.

ESMER, Ahmet Şükrü, Siyasi Tarih 1919–1939 , Ankara, Üniversitesi S.B.F. Yayınları, Ankara 1944.

GAFENCO , Gregoire , Rus-Alman Harbinin İçyüzü , Tasvir Yayınları , İstanbul 1943 .

Genelkurmay Ba şkanlı ğı Yayınları, Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi, TBMM Hükümeti Dönemi , C.4, Kısım 1, Ankara 1984.

GÖKAY, Bülent, Bol şevizm ve Emperyalizm arasında Türkiye (1918–1923) , Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998.

198

GÖNLÜBOL, Mehmet, ÜLMAN, A. Haluk, BİLGE, A. Suat, ESMER, Ahmet Şükrü, SAR, Cem , SEZER, Duygu, SANDER, Oral ve KÜRKÇÜO ĞLU Ömer, Olaylarla Türk Dı ş Politikası , Siyasal Kitabevi, Ankara 1996.

GÖNLÜBOL, Mehmet ve SAR, Cem, Atatürk ve Türkiye’nin Dı ş Politikası 1919–1938 , A.K.D.T.Y.K., Ankara 1990.

GÜRÜN, Kâmuran, Sava şan Dünya ve Türkiye , Bilgi Yayınları, Ankara 1986.

_____, Türk-Sovyet İli şkileri , T.T.K.B., Ankara 1991.

_____, Dı ş İli şkiler ve Türk Politikası , Ankara Üniversitesi S.B.F. Yayınları, Ankara 1983.

Harp Akademileri Komutanlı ğı Yayınları, 21. Yüzyıla Girerken Dünya Düzeni , HABE., İstanbul 2000.

Havass Yayınları, SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı, Stalin, Roosevelt ve Churchill’in Gizli Yazı şmalarında Türkiye 1941–1945, Çev: Levent Konyar, İstanbul 1981.

İLER İ, Rasih Nuri, Atatürk ve Komünizm , May Yayınları, İstanbul 1970.

İNÖNÜ, İsmet, Hatıralar , C. II, Bilgi Yayınları, Ankara 1987.

İş Bankası Kültür Yayınları, TBMM Gizli Celse ve Zabıtları , C.1, Ankara 1980.

KARABEK İR, Kazım, Pa şaların Hesapla şması , Emre Yayınları, İstanbul 2005.

_____ ,Ankara’da Sava ş Rüzgârları II. Dünya Sava şı, Emre Yayınları, İstanbul 1995.

KARACAN , Ali Naci , Lozan Konferansı ve İsmet Pa şa, Bilgi Yayınları, Ankara 1993.

KARPAT, H. Kemal, Türk Demokrasi Tarihi, Afa Yayınları, İstanbul 1996.

KASALAK, Kadir, Millî Mücadele’de Manda ve Himaye Meselesi , Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993.

KEPENEK, Yakup ve YENTÜRK, Nurhan, Türkiye Ekonomisi , Remzi Kitabevi, İstanbul 2000.

KODAMAN, Bayram, Cumhuriyet’in Tarihi – Fikri Temelleri ve Atatürk , SDÜ. Yayınları, Isparta 1999.

KOÇAK, Cemil, Türkiye’de Millî Şef Dönemi 1938 – 1945 , Cilt I, İleti şim Yayınları, Ankara 1986.

199

_____, Türk – Alman İli şkileri (1923 – 1939), İki Dünya Sava şı Arasındaki Dönemde Siyasal, Kültürel, Askeri ve Ekonomik İli şkiler , T.T.K. Yayınları, Ankara 1991.

KOHN, Hans, Panslavizm ve Rus Milliyetçili ği, Çev: Agâh Oktay Güner, Türk Dünyası Ara ştırma Vakfı, Ankara 1991.

KONGAR, Emre, Devrim Tarihi ve Toplum Bilimi Açısından Atatürk , Remzi Kitapevi, İstanbul 1998.

Kültür Bakanlı ğı Yayınları. Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası, C. I, Ankara 1992,

_____, Atatürk’ün Millî Dı ş Politikası, C. II, Ankara 1992.

LEONHARD, Wolfgang, Bugünkü Sovyet İdeolojisi II , Çev: Cemil Ziya Şanbey, Millî E ğitim Basımevi, Ankara 1980.

LUXEMBURG, R., Siyasal Yazılar ( 1917–1918 ), Verso Yayınları, Ankara 1989.

ORAN, Baskın, Türk Dı ş Politikası , C. I, İleti şim Yayınları, İstanbul 2002.

ÖZGÜLDÜR, Yavuz, Türk-Alman İli şkileri 1923–1945 , Genelkurmay Basımevi, Ankara 1993.

PARLA, Reha, Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Temelleri , Özdilek Matbaası, Lefko şe 1987.

PER İNÇEK, Mehmet, Atatürk’ün Sovyetlerle Görü şmeleri , Kaynak Yayınları, İstanbul 2005.

POLATKAN, Salih, I. Ve II. Dünya Sava şları , Gül Matbaası, İstanbul 1984.

ROOSEVELT, Eliot, İfşa Ediyorum: Atlantik, Kasablanka, Kahire, Tahran, Yalta Konferanslarının İç Yüzü , Çev: Semih Yazıcıo ğlu, Nebio ğlu Yayınları, Tarih Dizisi: 32, İstanbul.

MADANO ĞLU, Cemal, Anılar (1911–1953) , Evrim Yayınevi, İstanbul 1982.

MARD İN, Şerif, Türk Modernle şmesi , İleti şim Yayınları, İstanbul 1997.

May Yayınları, İkinci Dünya Sava şı’nın Gizli Belgeleri, Almanya Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivinden Almanya’nın Türkiye Politikası 1941–1943 , Çev: Muammer Sencer, İstanbul 1968.

MERAY , L. Seha , Lozan Barı ş Konferansı , C. I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1993.

MOUR İS, Andre, Amerika-Rusya , Cem Yayınları, İstanbul 1968.

200

MURPHY, J.T., Stalin , Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Ankara 1976.

MÜDERR İSO ĞLU, Alptekin, Kurtulu ş Sava şının Mali Kaynakları , Maliye Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1973.

_____, Kurtulu ş Sava şının Mali Kaynakları , Ankara Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurulu, A.A.M., Ankara 1980.

MÜTERC İMLER, Erol ve ÖKE, Mim Kemal, Dü şler ve Entrikalar, Demokrat Parti Dönemi Türk Dı ş Politikası , Alfa Basım, İstanbul 2004.

NAD İ, Nadir, Perde Aralı ğından , Ça ğda ş Yayınları, İstanbul 1991.

NUR, Rıza, Lozan Hatıraları , Bo ğaziçi Yayınları, İstanbul 1991.

TAN İLL İ, Server , Yüzyılların Gerçe ği ve Mirası , C.IV , Adam Yayınları , İstanbul 1999.

TENG İRŞENK, Yusuf Kemal, Vatan Hizmetinde , Kültür Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 2001.

TEVETO ĞLU , Fethi, Türkiye’de Komünist ve Komünist Faaliyetler 1910 – 1960 , Ay Yıldız Yayınları, Ankara 1967.

TURAN, Şerafettin, Türk Devrim Tarihi , C. III, Bilgi Yayınları, Ankara 1995.

TUNÇAY, Mete, Türk Tarihi , C. III, Der: Sina Ak şin, İstanbul 1999.

______, Eski Sol Üzerine Yeni Bilgiler , Belge Yayınları, İstanbul 1982.

Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, İnönü’nün Söylev ve Demeçleri (1919 – 1946) , Cilt I, İstanbul 1946.

SANDER, Oral, Siyasi Tarih 1918–1994 , İmge Kitabevi, Ankara 1996.

SARAY, Mehmet, Sovyet Tehdidi Kar şısında Türkiye’nin NATO’ya Giri şi, III. Cumhurba şkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeler , A.K.D.T.Y.K., Ankara 2000.

SARICA, Murat, I. Dünya Sava şından Sonra Avrupa’da Barı şı Kurma ve Sürdürme Çabaları 1919–1929 , İ.Ü. S.B.F., İstanbul 1982.

SARINAY, Yusuf, Türkiye’nin Batı İttifakına Yöneli şi ve NATO’ya Giri şi 1939– 1952 , Kültür ve Turizm Bakanlı ğı Yayınları, Ankara 1988.

SHAW, J.Stanford, Osmanlı İmparatorlu ğu ve Modern Türkiye , C. II, E Yayın- ları, İstanbul 1983.

201

SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Antla şmaları , C. I, T.T.K. Yayınları, Ankara 1983.

Şİ MŞİ R, N. Bilal, Lozan Telgrafları 1922–1923 , C. I, T.T.K.B., Ankara 1990.

UYAR, Hakkı, Sol Milliyetçi Bir Türk Aydını Mahmut Esat Bozkurt , Büke Yayınları, İstanbul 2000.

WE İSBAND, Edward , 2. Dünya Sava şı ve Türkiye , Örgün Yayınevi, İstanbul 2002.

_____ , İkinci Dünya Sava şında İnönü’nün Dı ş Politikası, Çev: M. Ali Kayabal, Milliyet Yayınları, Tarih Dizisi No: 32, İstanbul 1974.

Milliyet Yayınları, Yakın Tarihimiz .( İkinci Dünya Sava şı Yılları)

YAZICI, Fahri, Tahran, Yalta ve Potsdam Konferansları , Sinan Yayınları, İstanbul 1972.

YERAS İMOS, Stefanos, Türk – Sovyet İli şkileri, Ekim Devriminden Millî Mücadele’ye , Gözlem Yayınları, İstanbul 1979.

ZÜRCHER, J.Eric, Modernle şen Türkiye’nin Tarihi , İleti şim Yayınları, İstanbul 1999.

B. MAKALELER

AÇIKALIN, Cevat, “Cevat Açıkalın’ın Anıları: 2. Dünya Sava şı’nın İlk Yılları (1939-1941)”, Belleten , C.LVI, S. 217, A.K.D.T.Y.K., T.T.K.B., Ankara 1992.

ADIGÜZEL, Hüseyin, “Atatürk, Nerimanov ve Kurtulu ş Sava şımız”, İleri Dergisi , S. 21, Nisan-Mayıs-Haziran 2004,

AKAD, Tanju, “Her şey Berlin’de Ba şladı Berlin’de Bitti” Popüler Tarih , S. 63, Temmuz 2005.

AKBULUT, Erden, “Çok Partili Ya şam ve Sol”, Toplumsal Tarih , S.149, Mayıs 2006.

AKIN, Veysi, “Lozan Barı ş Antla şması (24 Temmuz 1923)”, C. XVI, Türkler , Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002.

ALACAKAPTAN, Aydın Güngör, “Türk-Sovyet İli şkileri 1921–1945”, Ça ğda ş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyumu , T.T.K.B., Ankara 1999.

ARMAO ĞLU, Fahir, “Atatürk ve Milletler Cemiyeti”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Ankara 1981. 202

_____ ve SOYSAL, İ., “Türkiye’nin Hitler Almanya’sı ile İli şkileri”, Ça ğda ş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyumu . T.T.K.B., Ankara 1999.

ASLAN, Yavuz, “Türkiye Komünist Te şkilatının Erzurum’a Yönelik Faaliyetleri ve Kazım Karabekir – Mustafa Suphi İli şkilerine Bir Bakı ş”, Erzurum Kongresi Ve Kurtulu ştan Günümüze Erzurum I. Uluslararası Sempozyumu , Erzurum 2002.

AYBARS, Ergün, “Millî Mücadele’de İngiliz Basını”, I. Uluslararası Atatürk Sem - pozyumu , A.A.M., Ankara 1994.

Aydınlık Yayınları, “Bo ğazlar Meselesi, Lozan ve Montrö”, Komünist Enternasyon - al Belgelerinde Türkiye Dizisi, İstanbul 1977.

BİLGE A. Suat, “Montrö Bo ğazlar Sözleşmesi”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempoz- yumu , Türk Atlantik Antla şması Derne ği Ankara 1981.

BOWEN, Wayne, “Türkiye ve İkinci Dünya Sava şı: Taraflı Fakat Sava şmayan Ülke ”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Çev: Mehmet Emin Baysal, C. XVI, Ankara 2002.

BURÇAK, Salim R., “Millî Mücadele Döneminin Dı ş Politikası”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Ankara 1981.

ERASLAN, Cezmi, “Türk Basınında Balkan Paktının De ğerlendirilmesi”, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri , İ. Ü. Edebiyat Fakültesi, Basımevi, İstanbul 1996.

GÜNE Ş, İhsan, “Millî Mücadele Dönemi Bütçeleri”, I. Uluslararası Atatürk Sempozyumu , A.A.M., Ankara, 1994.

İRGE, Filiz, “Orta Asya’da Uyanan Milliyetçili ğin Sebepleri ve Sonuçları”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , C. 6, S. I, Edirne 2005.

KODAMAN, Bayram, “Lozan Antla şması ve Türkiye”, S.D.Ü. Bülteni , S. 28, Isparta 2003.

KODAMAN, Bayram, “Lozan Barı ş Antla şması (24 Temmuz 1923)”, S.D.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi , S. 8, Isparta 2003.

KÖN İ, Hasan, “İttifak Politikası ve Barı ş Sistemi”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sem- pozyumu , Ankara 1991.

_____, “Türkiye’nin Batı İle İli şkileri”, Atatürk’ün Dı ş Politikası Sempozyumu , Türk Atlantik Antla şması Derne ği, Ankara 1981.

203

SARAY, Mehmet, “Atatürk’ün Sovyet Politikası”, I. Uluslararası Atatürk Sempoz - yumu, A.A.M., Ankara 1994.

SEYD İ, Süleyman, “İngiltere’nin Türk-Sovyet İli şkilerini İyile ştirme Çabaları (1939- 1940) ”, Arayı şlar , S. 13, Isparta 2005.

SOYSAL, İsmail, “Avrupa’da Kuvvet Dengeleri”, Ça ğda ş Türk Diplomasisi: 200 Yıllık Süreç Sempozyumu , T.T.K. Basımevi, Ankara 1999.

_____, “Türk-Fransız Siyasal İli şkileri”, Belleten, C. 47, S. 188, Ekim 1983.

Şİ MŞİ R, N. Bilal, “80. Yılında Lozan’dan Günümüze”, S.D.Ü. Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi , S. 8, Isparta 2003.

C. TEZLER

ÇOBANO ĞLU, A.Tuncer, Siyasi Olaylarla 1917–1945 Türk – Sovyet İli şkileri , İ.Ü. Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1988.

KODAMAN, Barçın, Sevr ve Lozan’da Ermeni Sorunu , S.D.Ü. Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Isparta 2002.

TAC İBAYEV, Ra şid, Sovyet Kaynaklarına Göre Türk – Sovyet Münasebetleri (1925–1945) , İ.Ü. Yayınlanmamı ş Doktora Tezi, İstanbul 2002.

TUNÇ, Murat Tuncer, 1923 – 1953 Yılları Arasında Türkiye – Sovyetler Birli ği İli şkileri , H.Ü. Yayınlanmamı ş Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1993.

D. GAZETELER

Cumhuriyet Gazetesi

Milliyet Gazetesi

Tan Gazetesi

Tanin Gazetesi

Ulus Gazetesi

Vakit Gazetesi 204

E. İNTERNET KAYNAKLARI

Avrupa Konseyi, < http://www.tbmm.gov.tr/ul_kom/akpm/orta/main_genel.html ,> (Eri şim Tarihi: 18.06.2006).

Atatürk Sonrası Türkiye, http://www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II12.pdf , (Eri şim Tarihi: 04. 07,2006).

Atatürk Sonrası Türkiye,< www.ait.hacettepe.edu.tr/egitim/ait203204/II11.pdf >, (Eri şim Tarihi: 10.04.2006).

CAN ŞEN, Fulya, “Prag mı? (Bir Daha Asla)”,< http://ntvmsnbc.com/news/268882.asp >,(Eri şim Tarihi: 10.06.2006).

Çelik Pakt ,“20. Yüzyıl Tarihi”

GASIMOV, Musa, “Bakû’nün Kurtulması Uğruna Türk Diplomasisinin Mücadelesi, 1918 Yılı”, Avrasya Dosyası , < www.avsam.org/tr/yazidosyagoster.asp?ID=34 ,> (Eri şim Tarihi: 10.02.2006).

Komintern,< http://tr.wikipedia.org/wiki/Komintern#Komintern.27in_Kurulmas.C4.B1 , >, (Eri şim Tarihi: 12.05.2006).

KONGAR, Emre, < http://www.kongar.org/na_200503.php >, (Eri şim Tarihi: 10.07.2006).

KUZEY, Fırat,“Bol şevikler ve Atatürk”, İleri Dergisi , S. 25, s. < http://ileri.turksolu.org >, (Eri şim Tarihi: 26.04.2006).

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurulusunun 80. Yıldönümü, Rus-Türk İliskilerinde İlk Adımlar , (Eri şim Tarihi: 07.04.2006).

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurulusunun 80. Yıldönümü. Rus-Türk İli şkilerinde İlk Adımlar , , (Eri şim Tarihi:10.04.2006).

İkinci Dünya Sava şı Öncesi Sovyet Barı ş Çabaları ve Türkiye, S. 257/ NO. 157. , (Eri şim Tarihi: 27.05.2006).

Stalin, Roosevelt ve Churchill’in Gizli Yazı şmalarında Türkiye 1941–1944, , (Eri şim Tarihi: 10.06.2006).

ÜŞÜMEZSOY, Şener, “Türk Solu ve Kemalizm”, İleri Dergisi, (Eri şim Tarihi: 20.04.2006).

, (Eri şimTarihi:12.0 5.2006).

(Eri şim Tarihi: 22.05.2006).

205

, “How To be a Good Dictator” (Eri şim Tarihi: 12.06.2006).

(Eri şim Tarihi: 13.02.2006).

(Eri şim Tarihi. 12.05.2006). 206

EKLER

207

EK- 1

19 Ekim 1939 Tarihinde İmzalanan Üçlü İttifak Antla şmasının 2 Numaralı Protokolü

Protokol No: 2

Aşağıda imzaları bulunun ve usulüne tevkifan bu hususta salâhiyettar kılınmı ş olan murahhaslar, Fransa, Birle şik Krallık ve Türkiye arasındaki muahedenameyi imza ettikleri sırada bervech-i ati hususta mutabık kalmı şlardır: Yukarıda adı geçen muahedename mucibince Türkiye tarafından alınmı ş olan taahhütler, bu memleketin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ittihadı ile müsellah bir ihtilâfa sürüklenmesini mücib olacak veya intaç edecek bir harekete onu icbar edemeyecektir. İş bu protokol, Fransa, Birle şik Krallık ve Türkiye arasında bugünkü tarihle akdolunan muahedenamenin ayrılmaz bir cüz’ü olarak telakki olunacaktır. Ankara’da üç nüsha olarak, 19 ilkte şrin 1939’da yapılmı ştır. R. Massigli H.N.Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam

SADELE ŞMİŞ HÂL İ Protokol No: 2 Aşağıda imzaları bulunan ve bu konuda usulüne uygun olarak görevlendirilmi ş olan delegeler, Fransa, Birle şik Krallık ve Türkiye arasındaki antla şmayı imza ettikleri sırada a şağıdaki konuda karar birli ği sa ğlanmı ştır. Yukarıdaki antla şma gere ği Türkiye’nin üzerine almı ş oldu ğu yükümlülükler nedeniyle, bu devletin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birli ği ile silahlı bir anla şmazlı ğa sürüklenmesini gerektirecek veya neden olacak bir harekete zorlanmayacaktır. İş bu protokol, Fransa, Birle şik Krallık( İngiltere) ve Türkiye arasında bugünkü tarihle imzalanan antla şmanın ayrılmaz bir maddesi olarak kabul edilecektir. Ankara’da üç nüsha olarak, 19 Ekim 1939’da yapılmı ştır R. Massigli H.N.Knatchbull-Hugessen Dr. Refik Saydam

Kaynak: F. Cemal Erkin, Türk-Sovyet İli şkileri ve Bo ğazlar Meselesi , s. 413. 208

EK- 2

Türkiye’nin NATO’ya Giri şine Sovyet Tepkisi (Pravda İzvestiya, 4 Kasım 1951, s.2)

Sovyet Rusya’nın Ankara Büyükelçisi A.A Lavriçev, 3 Kasım günü Ba şbakan yardımcılı ğı ve dı şişleri bakan vekili görevini muvakkaten yürüten Ahmet Ağao ğlu ile görü ştü ve Sovyet hükümetinin kendisine tevdi etti ği Şu notayı verdi: “Basında bildirildi ğine göre Kuzey Atlantik İttifakı Konseyi yaptı ğı son toplantıda Türkiye’yi bu ittifaka davet etmek karan almı ştır. Türk hükümetinin bu teklifi kabul edece ğini dü şünen Sovyet hükümeti Türkiye Cumhuriyeti hükümetine su hususları hatırlatmak lüzumunu hissetmektedir: Sovyet hükümetinin elinde bulunan resmi belgelere göre, Kuzey Atlantik ittifakı üyelerinin bu ittifakı sivil savunma maksadıyla kurmadıklarını do ğrulamaktadır. İttifak üyelerinin iddiasına göre bu paktın kimsiye saldırmak istemedi ği açıklanmaktadır. Fakat gerçek bunun tam tersi olup, ittifakın mütecaviz maksatlar için kuruldu ğu ve bundan dolayı barı şı bozaca ğı ve uluslararası güvenli ğe hizmet etmeyece ği bildirilmektedir. Atlantik ittifakı’nın kuruldu ğu günden beri cereyan eden olaylar, ittifak üyelerinin mü şterek ordu kurma çabaları, Batı Almanya’yı yeniden silahlandırma ve Hitler generallerinin önderli ğinde olu şturulan Batı Almanya ordusunu da içine alan bu NATO ordusu, silahlanmanın hızlandırılarak artırılması, di ğer NATO ülkelerinde kurulan Amerikan askeri üslerinin geni şletilmesi ve alınan çe şitli askeri tedbirler Atlantik ittifakına mensup devletlerin ABD önderli ğinde emperyalist ve mütecaviz bir politika takip edeceklerini göstermektedir. Elimizde bulunan belgelere ve bilgilere di ğer bilgilere göre Türk topraklarında Amerika kumandanlarının ve uzmanlarının yardımıyla çe şitli yerlerde hava ve deniz üsler kurulmaktadır. Bu hava üslerinin önemli bir kısmı Sovyetler Birli ği sınırlarına yakın yerlerde kurulmaktadır. Çok açık bir şekilde belli olmaktadır ki, Atlantik İttifakı’na davet edilen Türkiye’nin, Atlantik ile hiçbir alâkası olmadı ğı halde, topraklarının emperyalist devletler tarafından Sovyetler Birli ği’ne kar şı tecavüz maksadıyla üsler kurdukları anla şılmaktadır. 209

Sovyet hükümeti, Türkiye hükümetinden yukarıda belirtti ğimiz hususlar hakkında bir açıklama yapmasını beklemektedir. Çünkü Sovyetler Birliği, kom şusu olan Türkiye’de bu tip geli şmelere duyarsız kalamaz. Türkiye hükümetinin üzerine dü şen sorumlulu ğu yerine getirece ği ve Atlantik İttifakı’nın Türkiye toprakları üzerinden tavır içine girmeyece ğini umuyoruz. Türk hükümetinin bu konuyu acilen yeniden dü şünüp dikkate almasını Sovyet hükümeti olarak zaruri gördü ğümüzü belirtmek isteriz.

Kaynak: Mehmet Saray, Sovyet Tehdidi Kar şısında Türkiye’nin NATO’ya Giri şi, III. Cumhurba şkanı Celal Bayar’ın Hatıraları ve Belgeler , s. 235–236. 210

EK- 3

NASIL İYİ B İR D İKTATÖR OLUNUR? (Stalin’in Yönetim Anlayı şı ile İlgili Anlatılan Bir Hikâye)

Stalin ölüm dö şeğinde iken, yerine geçecek olan ki şiyi seçmek ister. Kar şısına en güçlü iki aday getirilir. Stalin adaylara birer ku ş getirmelerini emreder. Ku şlar gelince, Stalin birinci adaydan ku şu avucunda tutmasını ister. Birinci aday ku şu avucuna alır fakat ku ş rahat durmamakta ve sürekli çırpınmaktadır. Bunun üzerine birinci aday ku şu elinden kaçırmamak için avucunu sıkmaya ba şlar ve bir süre sonra ku ş ölür. Sıra ikinci adaya geldi ğinde, ilk adayın yaptı ğı yanlı şı yapmamak için ikinci aday avucunu gev şek tutar ve ku ş kısa sürede kaçar. Stalin her iki adaya da küçümser tarzda bakarak kendisine bir ku ş getirilmesini ister. Ku ş getirilince hemen ku şun tüylerini yolar ve ku şu avucuna alır. Üşüyen ku ş çaresiz olarak kendi iste ği ile Stalin’in avucuna girer.

Kaynak: (http://www.rjgeib.com/thoughts/stalin/stalin.html , “How To be a Good Dictator”) 211

FOTO ĞRAF VE HAR İTALAR 212

MİLL İ MÜCADELE DÖNEM İNE A İT FOTO ĞRAFLAR

16 Mart 1921, Rusya ve Türkiye arasında dostluk ve karde şlik Antla şması’nın imzalama töreninde, (Kaynak: http://www.turkey.mid.ru/0img/20-30gg/foto%205.jpg )

Büyük Taarruzdan önce Konya civarında yapılan tefti ş gezisi sırasında Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Rusya büyükelçisi S.Aralov, askeri ata şe K.Zvonarev ve Azerbaycan Büyükelçisi İbrahim Abilov, 23 Mart 1922 (Kaynak: http://www.turkey.mid.ru/0img/20-30gg/foto%206.jpg ) 213

1930’LU YILLARDA TÜRK-SOVYET İLİŞ KİLER İNE A İT FOTO ĞRAFLAR

SSCB Dı şişleri Halk Komiseri Litvinov’un Türkiye’yi ziyareti. Litvinov, Tevfik Rü ştü Aras ve Surits onursal kıta önünden geçerken, Ekim 1931. (Kaynak: http://www.turkey.mid.ru/0img/20-30gg/foto%209.jpg)

Türkiye Ba şbakanı İsmet İnönü, 1932 yılında Leningrad’ı ziyaret ederken. (Kaynak: http://www.turkey.mid.ru/0img/20-30gg/foto%2010.jpg)

29 Ekim 1933 Tarihinde, M.K. Atatürk ve SSCB Askeri ve Deniz işleri Halk Komiseri K.E.Voroşilov. (Kaynak: http://www.turkey.mid.ru/0img/20-30gg/foto%2012.jpg) 214

2.DÜNYA SAVA ŞI SIRASINDA DÜZENLENEN KONFERANSLAR İLE İLG İLİ FOTO ĞRAFLAR

Yalta Konferansında Churchill, Roosevelt ve Stalin. ( Kaynak: http://academic.brooklyn.cuny.edu/history/core/pics/0255/img0039.jpg)

Kahire Konferansında Roosevelt, İnönü ve Churchill. ( Kaynak: http://www.turkish-embassy.si/c10.jpg.)

Potsdam Konferansında Churchill, Truman ve Stalin (Kaynak: http://www.dhm.de/lemo/objekte/pict/Nachkriegsjahre_photoGrosseDrei/index.jpg.) 215

Ermeni Milliyetçisi Pro Armenia Dergisinin Kars Antla şması’nın Yıldönümünde, “Türkler ve Bol şevikler Ermenileri Nasıl Hakladılar” Ba şlıklı Kapa ğı

27 Ekim 1933 Tarihinde Voro şilov’un Türkiye’ye Geli şi ile İlgili Cumhuriyet Gazetesinde Yer Alan Man şet.

216

stanbul stanbul İ , Yay.,C. II, Sebil Moskof Mezalimi Moskof lu, ğ

. ) 1992, s. 1992, 297 ine DairKadir ( ine Mısırlıo Harita. Kaynak: ğ stedi İ Bölmek

Cumhuriyetine Rusların AltıTürkiye’yi Ayrı Sovyet

217

ÖZGEÇM İŞ

Ki şisel Bilgiler:

Adı ve Soyadı: Cenk ŞEN

Do ğum Yeri: Afyonkarahisar

Do ğum Yılı: 15.09.1977.

Medeni Hali: Evli

Eğitim Durumu

Lise: 1991–1995 Antalya Aksu Anadolu Ö ğretmen Lisesi

Lisans: 1995–1999 Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca E ğitim Fakültesi, Tarih Ö ğretmenli ği

Yüksek Lisans: 1999- Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen- Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü

Yabancı Dil Düzeyi

1. İngilizce : Orta Düzeyde

İş Deneyimi

2000–2006 : Milli E ğitim Bakanlı ğı’nda Sosyal Bilgiler Ö ğretmeni olarak hala çalı şmaktayım .

2000–2001: İstanbul, Ba ğcılar: Münir Nurettin Selçuk İlkö ğretim Okulu 2001–2002: Isparta, Yalvaç: Çetince İlkö ğretim Okulu 2002-… Afyonkarahisar, Dinar: Cengiz Topel İlkö ğretim Okulu