T.C. KOCAEL İ ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

FRANZ VON PAPEN’ İN ’DAK İ BÜYÜKELÇ İLİK YILLARI

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

BANU EL

ANAB İLİM DALI : ULUSLARARASI İLİŞ KİLER PROGRAMI : S İYAS İ TAR İH

KOCAEL İ, 2006 T.C. KOCAEL İ ÜN İVERS İTES İ SOSYAL B İLİMLER ENST İTÜSÜ

FRANZ VON PAPEN’ İN ANKARA’DAK İ BÜYÜKELÇ İLİK YILLARI

YÜKSEK L İSANS TEZ İ

BANU EL

ANAB İLİM DALI : ULUSLARARASI İLİŞ KİLER PROGRAMI : S İYAS İ TAR İH

DANI ŞMAN: YRD. DOÇ. DR. BEK İR GÜNAY

KOCAEL İ, 2006 SUNU Ş

Bu çalı şma, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne yüksek lisans tezi olarak sunulmak üzere, Yrd. Doç Dr. Bekir Günay’ın danı şmanlı ğında hazırlandı.

Franz von Papen’in Ankara’daki Büyükelçilik yıllarını mercek altına aldı ğım bu çalı şmamın Türk Diplomasi Tarihi kapsamında yapılmı ş çok az sayıdaki incelemelerin devamı niteli ğinde olmasını arzu ettim. Osmanlı Devleti’nde diplomasinin kurumsalla ştı ğı yıllardan günümüze kadar gerek ülkemizde görev yapmı ş yabancı diplomatlar, gerek yabancı ülkelerdeki Türk diplomatları bir çok dönemde devletlerarası ili şkilere ve dolayısıyla tarihe yön verebilme şansını yakalamı ştır. Türk Diplomasi Tarihi çerçevesinde faaliyetlerinin incelenmesi gereken bu diplomatlara ili şkin ara ştırmaların sayısı yok denecek kadar azdır. Nitekim, Türkçe olarak yayınlanmı ş anı, biyografi ya da otobiyografi miktarı da parmakla sayılabilecek kadardır. Çalı şmamın, Türk Diplomasi Tarihi dahilindeki kapanması çok güç bo şlu ğun en azından küçük bir bölümünü doldurmasını hedefleyerek bu konuyu seçtim.

Franz von Papen’in Ankara’da büyükelçilik yaptı ğı günlerin, İkinci Dünya Sava şı dönemine denk geliyor olmasının kaynak konusunda bana büyük bir kolaylık sunaca ğını umut etmi ştim. Söz konusu dönemle ilgili Alman ar şiv belgeleri kamuya açılmı ştı. İncelememde ben de bu belgelerden faydalandım. Türkiye’de söz konusu döneme ili şkin yapılan ara ştırmalarda hep Alman ar şiv belgelerinden faydalanılmı ştı. Bu ara ştırmaların yapıldı ğı günlerde, Türk ar şiv belgelerinin kamuya açık olmaması bu durumun ba şlıca sebebiydi. Tamamı olmamakla birlikte Cumhuriyet Ar şivi’ndeki döneme ili şkin belgelerin bir bölümünün ara ştırmacıların kullanımına açılmı ş olması benim için bir şans oldu. Böylelikle, çalı şmamda Alman ar şiv belgeleri ve Rus ar şivinde yer alan di ğer Alman belgelerinin yanında Türk ar şiv belgelerini de kullanabildim. Bu belgeler ı şığında Türk – Alman ili şkilerini de ğerlendirirken, II

Franz von Papen’in Alman dı ş politika belirleyicilerinin direktifleri dı şındaki bireysel duru şunu ortaya koymaya çalı ştım.

Franz von Papen ile ilgili olarak yazılmı ş tüm biyografilere ula ştım ve inceledim. Çok az baskı yapmı ş ve oldukça eski tarihlerde basılmı ş olan bu eserlere ula şmam oldukça zor oldu. Bir ço ğu antika niteli ği kazanmı ş olan eserlere oranla daha yeni olan çalı şmalar dahi edinilmesi güç olan kitaplardı. Bahsi geçen çalı şmaların büyük bir bölümü Türkiye’de hiçbir şekilde bulunamamakla birlikte, yurtdı şındaki kütüphanelerde bile izlerine rastlanamıyordu. Bu eserlere ula şabilmek için uzun bir süre büyük bir çaba harcadım ve sonunda hepsine ula şabildim. Lakin, maliyeti bir ö ğrenci için çok büyük oldu.

Franz von Papen’in hatıraları ve hakkında yazılmı ş olan tüm eserlerde Türkiye Büyükelçilik yılları son derece yüzeysel olarak anlatılmı ştı. Bu durum beni çok memnun etti. Zira Franz von Papen’in Türkiye’deki yıllarını ayrıntılarıyla incelemi ş olan ilk ki şi ben olacaktım ve yaptı ğım çalı şma konusunda bir ilk olarak bir çok ara ştırmacıya da kaynaklık edebilecekti. Umuyorum ki, Cumhuriyet Ar şivi’nin yeni belgeleri kamuya açmasıyla birlikte bu konuyu yeniden incelemek isteyen ara ştırmacılara yardımcı olabilir ve Franz von Papen’in hayatına ve Türkiye’deki Büyükelçilik yıllarına ilgi duyan tarih severleri çalı şmam ile tatmin edebilirim.

Benden, maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen, uykusuz gecelerimde bana e şil eden annem ve babama şükranlarımı sunarım. Ufkumu geni şleten, bana yol gösteren, ara ştırmamın fikir babası çok de ğerli hocam Yrd. Doç. Dr. Sayın Bekir Günay’a da sonsuz te şekkürlerimi sunarım. Onlar olmasaydı, bu çalı şma olmazdı.

Kocaeli, Mayıs 2006 BANU EL III

İÇİNDEK İLER

SUNU Ş...... I

İÇİNDEK İLER...... III

ÖZET...... VII

ABSTRACT...... IX

KISALTMALAR...... XI

GİRİŞ ...... 1

I – FRANZ VON PAPEN’ İN HAYATI...... 5

A – FRANZ VON PAPEN’ İN ÇOCUKLUK YILLARI ...... 5

B – FRANZ VON PAPEN’ İN E Ğİ TİM HAYATI ...... 8

C – FRANZ VON PAPEN’ İN AMER İKA VE MEKS İKA YILLARI...... 11

D – B İNBA ŞI FRANZ VON PAPEN ...... 19

1 – Batı Cephesinden Filistin Görevine ...... 19

2 – Ate şkes Sonrası Geli şmeler ...... 21

3 – Franz von Papen’in Sivil Hayata Dönü şü ...... 26

E – FRANZ VON PAPEN’ İN POL İTİK KAR İYER İ...... 29

1 – Prusya Meclisi ...... 29

2 – Franz Von Papen’in Almanya Ba şbakanı Olu şu ...... 36 IV

3 – Lozan Konferansı...... 42

4 – Hitler İktidarı ve Almanya’da Yeni Dönem...... 46

F – FRANZ VON PAPEN’ İN D İPLOMAT İK KAR İYER İ...... 59

1 – Franz von Papen’in Avusturya Büyükelçili ği...... 59

2 – Franz von Papen’in Türkiye Büyükelçili ği...... 68

II – TÜRK – ALMAN İLİŞ KİLER İ...... 69

A – OSMANLI DEVLET İ DÖNEM İNDE TÜRK – ALMAN İLİŞ KİLER İ... 69

1 - II. Abdülhamid Döneminde Türk – Alman İli şkileri...... 76

a) Askeri Alanda İş birli ği ...... 76

b) II. Willhelm’in 1. Osmanlı Ziyareti ve 1890 Türk – Alman Ticaret Antla şması.. 77

c) II. Abdülhamid ’ in Ba ğdat Demiryolu’na Verdi ği Önem Ve Hattın İş leyi şi:...... 79

d) II. Willhelm’in Türkiye’yi İkinci Ziyareti Ve Sonuçları: ...... 80

e) Ba ğdat Demiryolu ve Dünya Politikasına Etkileri: ...... 82

2 - İttihat ve Terakki Dönemi Türk – Alman İli şkileri...... 85

a) Almanya , II. Abdülhamid ve Jön Türkler:...... 85

b) İkinci Me şrutiyet’in İlanı İle İttihat ve Terakki Cemiyeti:...... 88

c) Me şrutiyet Türkiye’sinin İlk Zamanlarında Osmanlı ve Almanya:...... 89

d) İttihat ve Terakki Cemiyetinin Etkinli ğini Arttırması ve Alman Dı ş Politikası: ... 91

e) 1. Dünya Sava şı Öncesinde Türkiye ve Almanya: ...... 93

f) Türk – Alman İttifak Antla şması ve Birinci Dünya Sava şı:...... 95 V

B – TÜRK İYE CUMHUR İYET İ – ALMANYA İLİŞ KİLER İ...... 98

1 - Weimar Cumhuriyeti Dönemi’nde Türk – Alman İli şkileri...... 98

a) Siyasi İli şkiler: ...... 98

b) Ekonomik İli şkiler:...... 101

c) Kültürel İli şkiler:...... 102

d) Askeri İli şkiler:...... 103

2 - Nazi Dönemi Türk – Alman İli şkileri (1933 – 1939) ...... 105

a) Siyasi İli şkiler: ...... 105

b) Ekonomik İli şkiler:...... 107

c) Kültürel İli şkiler:...... 110

d) Askeri İli şkiler:...... 111

III – FRANZ VON PAPEN’ İN ANKARA BÜYÜKELÇ İLİK YILLARI ...... 113

A – FRANZ VON PAPEN VE TÜRK HÜKÜMET İ...... 113

1 - Franz von Papen’in Ankara Büyükelçili ğine Atanması...... 113

2 - İkinci Dünya Sava şı’nda Türk Dı ş Politikası ...... 119

a) 1939 Yılında Türk Dı ş Politikası ...... 121

b) 1940 Yılında Türk Dı ş Politikası ...... 129

c) 1941 Yılında Türk Dı ş Politikası...... 133

d) 1942 Yılında Türk Dı ş Politikası ...... 141

e) 1943 Yılında Türk Dı ş Politikası ...... 148

3 – Türk – Alman Antla şmaları ...... 153

4 – Franz von Papen’in Türk Siyasileri ile Özel İli şkileri...... 168 VI

B –TÜRK İÇ VE DI Ş POL İTİKASINI YÖNLEND İRME FAAL İYETLER İ173

1 - Franz von Papen ve Türk Basını ...... 173

2 - Franz von Papen ve Turancılık...... 180

C – İST İHBARAT SAVA ŞLARI VE FRANZ VON PAPEN ...... 197

D – FRANZ VON PAPEN’E SU İKAST G İRİŞİ Mİ ...... 203

E – TÜRK – ALMAN İLİŞ KİLER İNİN KES İLMES İ ...... 207

IV – FRANZ VON PAPEN' İN SON YILLARI ...... 211

A – FRANZ VON PAPEN VE NUREMBERG MAHKEMELER İ ...... 211

B – FRANZ VON PAPEN VE DENAZ İFİKASYON MAHKEMELER İ....215

C - FRANZ VON PAPEN' İN EMEKL İLİK YILLARI...... 217

D – FRANZ VON PAPEN’ İN ESERLER İ...... 220

SONUÇ...... 221

YARARLANILAN YAYINLAR...... 225 VII

ÖZET

Zengin, toprak sahibi, Katolik bir ailenin çocu ğu olan Papen kariyerine profesyonel asker olarak ba şladı. Birinci Dünya Sava şı’nın ba şlangıcında Washington’da askeri ata şeydi. Espiyonaj ve sabotaj faaliyetleri ortaya çıkınca, 1915 yılında geri ça ğrıldı. Sava şın sonuna kadar Batı cephesinde ve Filistin’deki Dördüncü Türk Ordusu’nda subay olarak görev yaptı.

Sava ş sonrasında Almanya’ya geri dönen, monar şi yanlısı Papen politikaya girmeye karar verdi. Katolik Merkez Partisi’nin sa ğ kanadının bir üyesi olarak Prusya meclisinde parlamenterlik yaptı.

1932 yılında Hindenburg’un atamasıyla Almanya ba şbakanı oldu. Papen, hükümeti sa ğcı ve otoriter bir hükümetti ama politik tabandan ve parlamento deste ğinden yoksundu. Papen, Meclisteki en büyük ikinci parti olan Nazileri yatı ştırmak için SA’lara konmu ş olan yasa ğı 15 Haziran’da kaldırdı. 20 Temmuz’da ise Prusya’daki Sosyal Demokrat Hükümeti da ğıttı. Dı ş ili şkilerde ise Almanya’ya Versay ile getirilen sava ş tazminatlarını hemen hemen kaldırabilme ba şarısını gösterdi.

Papen’in görevden çekilmesiyle, yerine Schleicher ba şbakan oldu. Franz von Papen, bu dönemde Hitler ile anla şmı ş ve Hindenburg’u Hitler’in ba şbakanlı ğı konusunda ikna etmi ştir. Kurulan yeni hükümette ba şbakan yardımcılı ğı görevini alan ve Nazi olmayan milliyetçiler tarafından desteklenen Papen, kabinedeki önemli bakanlıkların ço ğunlu ğunu almakla, Nazileri dizginleyebilece ğini ummu ştu. Ne kadar yanıldı ğını anlaması için çok beklemesi gerekmemi ş, ancak yinede Hitler’le birlikte çalı şmaya devam etmi ştir. Hitler’in 30 Haziran 1934’teki SA temizli ğinden hayatını zar zor kurtaran Papen, olaylardan 3 gün sonra ba şbakan yardımcılı ğından istifa etmi ştir. Bir süre sonra Avusturya Büyükelçili ği’ne atanmı ş ve Avusturya’nın ilhakı için çalı şmı ştır.

Türk – Alman işbirli ğinin 19’uncu yüzyılda ba şlamasından, Birinci Dünya Sava şı sonuna kadar Türkiye ve Almanya arasındaki ili şkiler gitgide yakınla şmı ştır. İlk büyük sava şın sona ermesinden sonra Türkiye ve Weimar VIII

Cumhuriyetleri diplomatik ili şkilerini yeniden kurmu şlardır. Weimar ve Nazi dönemlerinde de Türk - Alman ili şkileri hergün daha da yakınla şmı ştır.

Franz von Papen, 1939’da Türkiye’nin müttefiklere katılmasını önlemek amacıyla Türkiye’ye büyükelçi olarak atanmı ştır. Papen, Filistin görevi nedeniyle, birçok Türk arkada şa da sahipti. Türkiye’de ve Orta Do ğu’daki Alman Propagandası’nın şefi olarak çalı ştı. Faaliyetleri Nazi direktiflerine uygundu. Ancak, ço ğu zaman üstleriyle çatı şmı ş ve Türkiye’nin sava şın dı şında kalabilmesi için de var gücüyle çalı şmı ştır.

Papen, 1945 yılında müttefiklerce tutuklanmı ş ve sava ş suçluları mahkemesinde yargılanmı ştır. Nurnberg’te agresif sava şı hazırlamadı ğına kanaat getirilmi ş ve beraat ettirilmi ştir. Lakin, Alman mahkemeleri tarafından Nazi oldu ğu gerekçesiyle suçlu bulunmu ş ve sekiz yıl hapis ile cezalandırılmı ştır. 1949 yılında yeniden yargılanan Papen, beraat etmi ş ve tüm hakları kendisine iade edilmi ştir. Franz von Papen, 1969 yılında hayatını kaybetmi ştir. IX

ABSTRACT

The son of a wealthy Catholic landowning family, Papen began his career as a professional soldier. At the beginning of , he was military attaché in Washington, but after being implicated in cases of and sabotage, he was recalled in 1915. Until the end of war, he served as a soldier both in western front and in the 4th Turkish Army in Palestine.

Returning after the war to , Papen, a monarchist, decided to enter politics. With the membership of the ultraright wing of the Catholic Centre Party, he had been a parlimanter in Prussian Landtag.

He became the Chancellor of Germany in 1932 with the apointment of Hindenburg. Papen established a rightist, authoritarian government without a political base or voting majority in the Reichstag. In an effort to appease the Nazis, who formed the second largest party in Parliament, he lifted the ban on the Nazis' paramilitary on June 15 and deposed the Social Democratic government of Prussia on July 20. In foreign affairs, he achieved the virtual cancellation of Germany's reparations obligations under the Treaty of Versailles.

After the resignment of Papen, Schleicher was appointed as Chancellor. Papen came to terms with Hitler and persuaded Hindenburg to appoint the Nazi leader to the chancellorship. As vice chancellor, Papen, whose fellow non-Nazi nationalists received a majority of the ministerial posts, naively thought he could restrain the Nazis. Though he soon realized how mistaken he had been, he continued to serve Hitler. Papen narrowly escaped with his life during Hitler's purge of the SA on June 30, 1934, and he resigned the vice chancellorship three days later. He was then sent as ambassador to , for whose annexation to Germany he worked.

With the beginning of Ottoman – German partnership in the 19 th century, the relations between Turks and Germans became closer until the end of World War I. By the end of the first big war, and the Weimar X

Republic formed diplomatic relations again. Both in Weimar and Nazi period, the relations between two country got everyday closer.

Franz von Papen became ambassador to Turkey in 1939, where he attempted to keep that country out of an alliance with the Allies. Papen, used to have lots of Turkish friends because of his Palestine duty. He had been the chief of German Propaganda in Turkey and in the Middle East. He worked with the Nazi order. But he was mostly opposed to his uppers, and did everything that he could do to take Turkey away from war.

Papen was arrested by the Allies in April 1945 and placed on trial as a war criminal. Found not guilty by the Nürnberg tribunal of conspiracy to prepare aggressive war, he was sentenced to eight years' imprisonment by a German court as a major Nazi, but in 1949, on his appeal, was released and fined. He lost his life in 1969. XI

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birle şik Devletleri

DDP : Deutsche Demokratische Partei (Alman Demokrat Partisi)

DVP : Deutsche Volks Partei (Alman Halk Partisi)

NSDAP : Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei ( Alman Nasyonal Sosyalist İş çi Partisi )

OKW : Oberkommando der (Savunma Bakanlı ğı)

S.A. : Sturm Abteilung (Nazi Saldırı Bölüğü)

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü

SPD : Sozialdemokratische Partei Deutschlands (Alman Sosyal Demokrat Partisi)

S.S. : (Nazi Emniyet Kuvvetleri) 1

GİRİŞ

Binlerce yıllık dünya tarihinde kayıtlara geçmi ş, efsanelere konu olmu ş, devirlere isim vermi ş, abidelere ismi kazınmı ş, ça ğ açmı ş, ça ğ kapamı ş birçok önemli şahsiyet yer almı ştır. Tarihe yön veren bu insanlar yaptıkları i şlerle oldukça ön plana çıkmı şlardır. Öyle ki tarih sayfalarına kazınmalarına neden olacak ba şarı ya da ba şarısızlıklarında kendilerine destek olan kurmaylarının ya da dü şmanlarının isimleri ya hiç geçmez ya da unutulur.

İnsan sosyal bir varlıktır. Çevresinde gerçekle şen olaylardan, ileti şim içerisinde bulundu ğu insanlardan etkilenir; kendi kararlarının da do ğrultusunda karakterini ve gelece ğini şekillendirir. Kimi insanlar ise, kendi hayatlarını şekillenirken bilerek ya da bilmeyerek toplumların da geleceklerini şekillendirir ve tarihin akı şına yön verirler. Örne ğin; Viyana Üniversitesi Resim Bölümü Ö ğretim Üyeleri tarafından yetenekli bulunmu ş ve üniversiteye ö ğrenci olarak kabul edilmi ş olsaydı, adını sadece sanat tarihi kitaplarında okuyabilecektik. 20. Yüzyıl Tarihi ise çok farklı şekillenmi ş olacaktı. Bir yüzyıla; yakın geçmi şimize; günümüze ve hatta gelece ğimize az ya da çok şekil vermi ş Hitler gibi bir karakterin ortaya çıkmasına onun yeteneksizli ğine kanaat getirerek bir ölçüde neden olmu ş bir üniversite hocası tarihin bu şekilde tezahür etmesinden ne kadar sorumlu tutulabilir?

Genellikle devlet ya da hükümet ba şkanlarının isimleri göze çarpar tarih sayfaları karı ştırılırken. Orduları komuta eden askerler de tarihin önemli aktörleri olagelmi şlerdir. Ancak, devletlerarası ili şkilere yön veren diplomasinin kurumsalla ştı ğı 19. Yüzyıldan itibaren kimi önemli bürokrat ya da diplomatların da isimleri tarihin önemli hadiseleri anlatılırken zikredilmeye ba şlanmı ştır.

Tüm bu özellikleri kendisinde barındırmaktadır Franz von Papen. Ulusal birli ğini tamamlayarak modern dünyanın en önemli aktörü olarak ortaya çıkan Alman Devleti’yle e ş zamanlı olarak yeti şen ve tarihe yön 2

verebilme şansını yakalamı ş birkaç Alman’dan biri olmu ştur. Geride bıraktı ğımız yüzyılın kırılma noktalarında Alman devletinin geli şimine de çok benzer özellikler göstererek hem asker, hem hükümet ba şkanı, hem de diplomat kimlikleriyle damgasını ba şarı ve ba şarısızlıklarıyla vurmu ştur tarih sayfalarına...

Üç ayrı görev alanındaki icraatlarıyla tarihin akı şına yön vermi ş bir şahsiyettir Franz von Papen. Bismarck ile kurulan ve sa ğlamla ştırılan Alman Birli ğini bir dünya gücü haline getirmek için çalı şan Kayzer II. Willhelm döneminde bir asker olarak ba şladı ğı kariyeri, I. Dünya Sava şı’nı hazırlayan günlerde askeri istihbarat alanında geli şen Papen; ba şarıları ve ba şarısızlıklarıyla gençli ğine ra ğmen gözardı edilemeyecek bir ün sahibi olmu ştur. İlk dünya sava şında cephede kazandı ğı tecrübelerini takiben politikaya transfer olması, Alman Şansölyeli ğine kadar yükselmesi ve tüm bu süreci mühürlercesine Hitler’in iktidarı ele geçiri şi hep “Papen” isminin ün kazanmasını hızlandırmı ştır.

Hitler hükümetinin büyükelçisi sıfatıyla Avusturya’nın ilhakını hazırlayan ki şi olması, II. Dünya Sava şı’nda da Almanya’nın Ankara Büyükelçili ği görevini ifa etmesi ve Nürnberg Mahkemelerinde beraat eden birkaç Alman’dan biri olması Papen’i tarih sayfalarında ismi en çok ve en uzun soluklu geçen şahsiyetlerden biri yapmı ştır.

Ankara’daki elçilik yıllarını mercek altına alaca ğımız bu çalı şmanın ilk bölümü Franz von Papen’in hayat hikayesinden olu şmaktadır. Tezimin konusu, Franz von Papen’in Ankara Büyükelçilik Yılları oldu ğu için Franz von Papen’in 1939 yılında Ankara’ya gelmesine kadar olan hayat hikayesi ilk bölümde konu edilmi ş ve Franz von Papen’in daha sonraki yılları ilerleyen bölümlerde tarih sırasına göre aktarılmı ştır.

İkinci Bölümde, Türk – Alman ili şkileri de ğerlendirilmi ştir. Osmanlı Dönemi’nde ba şlayan Türk – Alman ili şkileri Birinci Dünya Sava şı’nın sona ermesine kadar olan süreçte oldukça ileri boyutlarda seyretmi ş, ancak sava ş sonunda diplomatik ili şkiler kesilmi ştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti ile Weimar Almanya’sı arasındaki diplomatik ili şkilerin yeniden tesis edilmesi, ili şkilerin 3

geli şmesi ve Nazi dönemiyle birlikte yeni bir boyut alması bu bölümün konularıdır. Türkiye ile Almanya arasındaki ili şkilerin tarihsel geli şimini ortaya koymak, İkinci Dünya Sava şı Dönemindeki ili şkileri do ğru de ğerlendirebilmek açısından büyük bir önem ta şımaktadır.

Franz von Papen’in Ankara Büyükelçilik yıllarını mercek altına aldı ğım üçüncü bölüm ise, 5 ana bölümden olu şmaktadır. Birinci bölümde, Franz von Papen’in Türk – Hükümeti ile olan ili şkileri ayrıntılandırılmı ştır. Papen’in büyükelçi olarak Ankara’ya atanması, Türkiye’ye gelip yeni görevine ba şlaması ve yeni görevindeki ilk görü şmeleri konu edilerek bölümün girizgahı yapılmı ştır. Ayrı bir ba şlık altında, İkinci Dünya Sava şı Dönemi’ndeki Türk Dı ş Politikası etüt edilmi ş, Türk – Alman münasebetleri de ğerlendirilmi ş ve Franz von Papen’in bu ili şkiler dahilindeki bireysel duru şu ortaya konmu ştur. Papen ile Türk Hükümeti ili şkileri ba şlı ğı altında incelenebilecek bir di ğer önemli konu olan Türk – Alman Antla şmaları belgeler ı şığında irdelenmi ştir. Bölüm içerisindeki son önemli konu ise Papen’in Türk Siyasileri ile özel ili şkileridir. Franz von Papen’in Ankara’daki özel hayatını ortaya koydu ğum bu bölümde, Türk Hükümet çevreleriyle Papen’in hususi ili şkileri, ki şiler bazında de ğerlendirilmi ştir.

Papen’in Ankara’daki Büyükelçilik yıllarını içeren bölümün ikinci ana ba şlı ğı, Türk İç ve Dı ş Politikasını Yönlendirme Faaliyetleri şeklindedir. Diplomatların ba şlıca görevi, görev yaptıkları ülkeleri kendi ülkelerinin dı ş politikasına uygun bir şekilde yönlendirebilmektir. İkinci Dünya Sava şı Döneminde Franz von Papen, basın ve turancılık argümanından faydalanmı ştır. Dünya tarihinde hiçbir dönemde, Franz von Papen’in yürüttü ğü gibi bir propaganda programı yürütülmü ş de ğildir. Bu nedenle, basın ve turancılık konuları ayrı ayrı irdelenmi ştir.

Dönemin bir di ğer önemli konusu ise Franz von Papen’den ayrı dü şünülemeyecek istihbarat sava şları konusudur. İkinci Dünya Sava şı boyunca Ankara yerli ve yabancı yüzlerce ajanın cirit attı ğı bir şehir olma özelli ğini kazanmı ştır. Edinilecek her türlü bilginin hayati bir önem taşıdı ğı 4

dönemde Çiçero hadisesi patlak vermi ş, Franz von Papen yine gündeme oturmu ştur.

Papen’e yönelik suikast giri şimi dönemin bir di ğer önemli konusudur. Birçok belgenin varlı ğına ra ğmen dönemin en karı şık ve şaibeli olayı olan bombalı saldırı ve altında yatanlar de ğişik açılardan de ğerlendirilmeye çalı şılmı ştır.

Bahsi geçen bölüm dahilinde incelenen son konu, Türk – Alman ili şkilerinin kesilmesidir. Franz von Papen’in bu günlerde ya şadıkları aktarılmı ş ve Türkiye’yi terk edi şi konu edilmi ştir.

Son bölümler ise, Franz von Papen’in Nürnberg’te yargılanması, son yılları ve yazmı ş oldu ğu eserlere ili şkindir.

Bu çalı şma Franz von Papen’in biyografisi niteli ğini ta şımakla birlikte, Papen’in Türkiye Büyükelçilik yıllarını ayrıntılandırdı ğımız bölümleriyle İkinci Dünya Sava şı Türkiye’sine farklı bir bakı ş açısı getirmektedir. Ço ğu zaman, Alman dı ş politika belirleyicilerinin direktiflerine uygun dü şmekle birlikte, Papen’in bireysel duru şu Türkiye’nin kaderini belirlemekte etkili olmu ştur. Türk Hükümeti’nin İkinci Dünya Sava şı’nda sava ş dı şı kalabilmesinde en büyük pay Papen’indir. Nazi Hükümeti bakı ş açısıyla bakıldı ğında Türkiye’yi Almanya yanında sava şa sokamaması nedeniyle ba şarısız olarak de ğerlendirilecek olan Papen, ço ğu zaman Alman Dı şişleriyle çeli şen duru şuyla Türkiye’nin yanında yer almı ş ve Türkiye’yi sava ş dı şında tutabilmi ştir. Oldukça fanatik bir Alman vatanseveri olması, mantıklı öngörülerini ço ğu zaman gölgeleyememi ştir. 5

I – FRANZ VON PAPEN’ İN HAYATI

A – FRANZ VON PAPEN’ İN ÇOCUKLUK YILLARI

Franz von Papen 29 Ekim 1879’da Almanya’nın Westphalia eyaletine ba ğlı Werl’de dünyaya gelmi ştir. Babası August von Papen, emekli süvari yüzba şısıydı. Annesi ise, görevi sona erince Düsseldorf’a yerle şen emekli süvari yüzba şısı Albert von Steffens-Deimborn’un kızıydı. Franz’ın anne ve babası 1872 yılında Düsseldorf’ta evlenmi ştir. 1

Franz von Papen’in ailesi ve kökenine ili şkin bilgiler Avrupa’ya ait ar şiv belgeleriyle sabittir. Aristokrat bir aileden gelen Franz von Papen’in kökeninin ortaça ğa kadar takip edilebildi ği belirtilmektedir. Kökeni hakkında Papen’in aktardı ğı bilgiler dikkat çekicidir;

“ Ailem, Westphalia’nın batı Alman vilayetinden, Soest yakınlarındaki Werl’den geliyor. Yüzyıllar boyunca yerel tuzlu su kuyularını i şletme hakkına sahip olan, kalıtsal tuzculardan olu şan küçük bir gruba mensubuz. Tuz, ortaça ğa ait dönemlerde önemli bir mamuldü ve söz konusu tuzcu aileler sekizinci yüzyıla ait tarih kayıtlarında görünmektedir. Bizden isim olarak ilk kez 1262’de Arnsberg Kontu III. Gottfried’in emrinde olarak bahsediliyor ve 1298 yılında Werl şehrindeki tuzlu su kuyularında uzun süreli hakları olması gereken belirgin bir Albert Pape saptanmı ştır. Onlar şüphesiz Charlemagne döneminde de çalı şıyorlardı...” 2

15. Yüzyılın geride bırakılmasıyla birlikte aile köy a ğalı ğından daha üst bir seviyeye yükseldi. 3 Aralık 1485’te Wilhelm Pape, Kont Claudius von Tecklenburg’tan krallı ğın şövalyelik arazisini almı ştır. 4Aileye ili şkin daha önceki bilgilerin bölük pörçük olmasına ra ğmen 1494’te ölen Willhelm von Papen’den itibaren Franz von Papen’e kadar olan aile soya ğacı bellidir.

1 Henry M. And Robin K. Adams , REBEL PATRIOT A Biography of Franz von Papen , Santa Barbara, 1987, s.1. 2 Franz von Papen, Der Wahrheit Eine Gasse , Innsbruck, 1952, ss.13-14. 3 H.W. BLOOD-RYAN, Franz von Papen His Life and Times , London, 1939, s.18. , Richard W. Rolfs S. J. , The Sorcerer’s Apprentice The Life of Franz von Papen , Lanham,1996,s.2. 4 BLOOD-RYAN, a.g.e. , s.18, ROLFS S.J. , a.g.e. , s.2. 6

Willhelm von Papen Werl Belediye Ba şkanı ve Koeningen arazisinin yakınlarının da sahibidir. 5 15 Nisan 1708 tarihinde ise Papen ailesi Habsburg İmparatoru tarafından Viyana’da hayat boyu soylulu ğa yükseltilmi ş ve Papen isminin önüne “von” öneki getirilmi ştir. 6

Papen ailesinden yüzyıllar boyunca bilim adamları, ekonomistler ve din adamları yeti şmi ştir. Öyle ki; Hıristiyanlı ğın Katolik mezhebine mensup ve sıkı sıkıya ba ğlı, Avrupa’nın soylular sınıfında yer alan ve ekonomik güçleri gözardı edilemeyecek durumda olan Papen’lerin iyi bir e ğitim almaları da kaçınılmazdı. Habsburg İmparatorlu ğuna ve Kolonya Ba şpiskoposlu ğuna ba ğlılık ve hizmet, Papen ailesinin asırlar süren en büyük gelene ğiydi. Franz von Papen ise bu gelene ği hatıralarında şu şekilde kaleme almı ştır;

“ Bu hikayeler ve gelenekler geli şimimin arka planını olu şturdu. Ailemin mensupları Kutsal Roma İmparatorlu ğu’na ve Kolonya Ba şpiskoposlu ğuna yüzyıllar boyunca hizmet etmi şlerdir. Eski İmparatorluk Napolyon’un akınları sonucunda çökünce ailem Viyana’daki İmparator’a ba ğlılı ğını sürdürdü....” 7

Papen’in de dile getirdi ği bu gelenek ve İmparatorlu ğa ba ğlılık babası Friedrich Franz’ın da Prusya ordusuna katılmasına neden olmu ş, böylelikle “askeri hizmet” de köklü aile geleneklerinin arasındaki yerini almı ştır. Papen, babasının askeri görevlerine de hatıralarında de ğinmi ştir;

“ 1839’da do ğan babam, Bismarck’ın politikasının bir bölümü olan Alman Devletlerinin birle ştirilmesine rehberlik eden 1864, 1866 ve 1870 sava şlarında yer almı ştır.” 8

Franz von Papen daha küçük bir çocukken bile tarihe ve askeri mevzulara kar şı oldukça ilgiliydi. Bunun dı şında çocuklu ğu oldukça normaldi. Öyle ki, her çocuk gibi oynadı ğı ele avuca sı ğmaz oyunlar ve sıkı fiziksel antrenmanlar Papen’in atletik figürüne katkıda bulunan ba şlıca etkenlerdir.

5 PAPEN, a.g.e. , s.14. 6 Albertus dictus Papa et Hermanus filius ejus, Sälzer zu Werl (“Albert by name Papa, and his son Hermann, the Salters of Werl”), “Papen Stammtafel,” published in Gothaischen Geneologischen Taschenbuch (Marburg: Deutsches Adelsarchiv,1933), pp.396-397. den ROLFS S.J. , a.g.e. , s.2. 7 PAPEN, a.g.e. , s.15. 7

Katı ebeveynlerin bir çocu ğu olarak, ki oldukça sıkı ve taviz vermez Katoliklerdi, Papen’in devlet ve kilise ili şkileri üzerinde oldukça belirgin fikirlerinin olması herhalde ki sürpriz olmasa gerektir.9

İş te Franz von Papen; aristokrasinin, Katolik Hristiyanlı ğın, Kutsal Roma İmparatorlu ğuna ba ğlılı ğın en önemli erdemler ve gelenekler sayıldı ğı bir Avrupa zümresinin çocu ğu olarak do ğmu ştur. Bireylerin ki şiliklerinin olu şumunda şüphesiz en önemli etken aile bireyleri ve yakın çevrenin karakteristik özellikleridir. İş te Franz von Papen’in okul öncesi çocukluk yılları bahsi geçen gelenekler çerçevesinde şekillenmi ştir.

8 PAPEN, a.g.e. , s.15. 8

B – FRANZ VON PAPEN’ İN E Ğİ TİM HAYATI

Franz von Papen, Werl’deki yerel ilkokulda ö ğrenimine ba şlamı ştır. İlkokul ça ğlarında Franz hem babasından hem de Almanya ve Avrupa’daki geli şmelerden etkilenmi ş ve askeri okula gitmek için kar şı koyulamaz bir istek duymaya ba şlamı ştır. Zira Papen’in ilkokul yıllarının da yeraldı ğı 1880 ve 1890’lı yıllar Alman Kayzer’i II. Willhelm’in Almanya’nın güne şin içerisindeki yerini alması gerekti ği yönündeki çalı şmalarının ba şladı ğı döneme de denk gelmektedir. Annesinin tüm kar şı çıkmalarına ra ğmen babası Franz’ı 11 ya şında Bernsberg’teki harp okulu ö ğrencisi yeti ştiren akademiye yerle ştirmi ştir. 10

1891 ve 1895 yılları arasında Franz bahsi geçen akademide öğrenimini sürdürdü. Bir çok Alman yüksek sınıfında da oldu ğu gibi, Franz bu dönemde liberal sanatlara ili şkin pek az e ğitim almı ştır. Kayzer’e ve ülkeye ba ğlılık, stres altında çalı şma ile fiziksel egzersizle kazanılan özellikler gibi bir Prusya askerinde bulunması gereken özelliklerin kazandırılması ise söz konusu e ğitimin temelini olu şturmaktaydı.

1895 Paskalyasında sadece 15 ya şında olan Papen, görevlendirilmemi ş subay olarak, harp okulu ö ğrencilerinin ana birli ğinin yer aldı ğı Berlin yakınlarındaki Gross-Lichtenfelder’e transfer oldu. Devam eden iki sene içerisinde Berlin’in kültürel ve bilimsel zenginleriyle tanı şma imkanını bulan Papen; müze, enstitü, tiyatro ve opera ziyaretleriyle önceki e ğitimi içerisinde yer almayan sanat ve Alman Kültürü konularında kendisini yeti ştirme imkanını bulmu ştur. Lichtenfelder’deki son senesinde, 17 ya şındayken, 19 ö ğrenci ile birlikte bir yıl daha kalma hakkı kazanan Papen’e kıdemli grubunun bir üyesi olarak liderlik vasıflarını geli ştirme imtiyazı verildi. Bu senenin sonunda ise di ğer harp okulu ö ğrencilerinden 6 ay kadar önce ikinci te ğmen olarak görevlendirildi.

Askeri hizmet bran şını seçmesi gereken zaman geldi ğinde ise Franz’ın küçük ya şlarından gelen atlara olan zaafı onu süvari sınıfını seçmeye

9 BLOOD-RYAN, a.g.e. , s.19. 10 PAPEN, a.g.e. , s.19. 9

yöneltmi ştir. 15 Mart 1898’de ise babasının da eskiden görev yapmı ş oldu ğu, Düsseldorf’ta konu şlanmı ş olan 5. Westphalia Uhlan Birli ği’nde görevlendirilmi ştir. 11

Düsseldorf’ta yer alan bu birlikte özellikle askeri usullerle at sürmek konusunda uzmanla şan Papen, gitgide engel atlama bran şına da merak salmı ştır. Büyük bir heves ve azimle çalı şan Papen o dönemde Almanya’da oldukça popüler olan bu spor dalındaki kariyerine ba şlamı ştır.

Düsseldorf’taki e ğitimini ba şarıyla tamamlayan genç te ğmen Süvari Binicilik Okuluna ba şlamak üzere Hanover’e tayin edildi. Hanover’de iken Franz’a ba şarılarından ötürü İngiltere’ye gitme hakkı tanındı. İngiltere’de geçirdi ği birkaç ay içerisinde at sürmek, tilki avlarına katılmak ve özellikle çok aktif bir sosyal hayatın keyfini çıkarmak gibi normal ya şantısından çok farklı aktiviteler içerisinde bulmu ştur Franz kendini. 12

Süvari e ğitimini tamamlamak üzere İngiltere’den Almanya’ya geri dönen Papen varlıklı bir sanayici olan Rene’ von Baca-Galhou’nun evinde sık sık misafir olmu ştur. İş te ileride a şık olaca ğı kadın olan Martha’yı yani von Bach- Galhou’nun en küçük kızını o davetlerde tanımı ştır. Martha’da aynı Franz gibi koyu ve gelenekçi bir Katolik olarak yeti ştirilmi şti. Politikaya en ufak bir ilgi duymayan Martha, entelektüel disiplinlerle de hiç alakalı de ğildi. Aralarındaki tüm farklılıklara ra ğmen Martha evliliklerinde Franz’ın en büyük destekçisi olarak büyük fedakarlıklar gösterecekti. Altı ay süren bir arkada şlık dönemi sonrasında Franz ve Martha 3 Mayıs 1905’te Martha’nın evinde evlendiler. 3 hafta süren İtalya balayından sonra Franz’ın askeri e ğitimine devam edece ği Düsseldorf’a dönen çift yeni evlerine yerle ştiler. Franz burada e ğitimini sürdürürken Martha’da ev i şleri ve di ğer kadınsal görevlerini yerine getiriyordu. Çiftin 5 çocu ğundan ilki olan Antoinette, 16 Nisan 1906’da burada dünyaya geldi. 13

11 PAPEN, a.g.e. , s.24., Tibor Koeves, Satan In Top Hat , New York, 1941, s.30. , Oswald Dutch , The Errant Diplomat , London, 1940, s.28. 12 PAPEN, a.g.e. , s.29. 13 PAPEN, a.g.e. , ss.31-32. , KOEVES, a.g.e. , s.30. , DUTCH , a.g.e. , ss.28-30. 10

Bu dönemde, Franz en büyük hayali olan Genel Kurmay Subayı olabilmek için büyük bir azimle çalı şmaya ba şladı. Nitekim en sonunda 28 ya şındayken zorlu imtihanları geçerek, ailesini de Düsseldorf’ta bırakarak yeni kariyerinin ba şlayaca ğı Berlin’e do ğru yola çıktı.

Devam eden üç yıl içerisinde Franz son derece sıkı olan bir program dahilinde dersler, münazaralar ve askerlik ilminin ayrıntılarıyla me şgul oldu. Tüm bu u ğra şların arasına Strasbourg ve Trier’deki yaz okulları da girmekteydi. Fransa’da geçirdi ği bu dönemlerde Fransızcasını da oldukça ilerleten Papen bir bakıma ilerleyen yıllarında gerçekle ştirece ği diplomatik görevleri için de ön hazırlık yapmaktaydı. Nihayet Papen bu zorlu dönemindeki çalı şmalarının hasadını topladı ve 1911 Nisanına kadar sürecek olan üçlü bir süreç için 150 askerle birlikte Genel Kurmay için çalı şma hakkını kazandı. Kısa bir süre sonra ise İstihbarat Operasyonları hakkında e ğitim alaca ğı 2 senelik bir hak daha kazandı ğının haberini alacaktı.

Franz von Papen, 1913 yılında e ğitimlerini ba şarıyla tamamladı ve yüzba şı rütbesine yükseldi. Bir süre sonra bahar geldi ğinde ise Birle şik Devletler Almanya Büyükelçili ğinde ve Meksika Ortaelçili ğinde askeri ata şe olarak çalı şması için ikili bir görev teklifi aldı. Bu teklifi e şi Martha ile bir süre tartı ştıktan sonra kabul etti. Sonunda e şi ve ailesiyle gerçekle ştirdi ği kısa bir ho şça kal ziyaretinden sonra Papen, 6 Ocak 1914’te Bremerhaven’den kalkan bir gemiyle Amerika Birle şik Devletlerine do ğru yola çıktı. 14 11

C - FRANZ VON PAPEN’ İN AMER İKA VE MEKS İKA YILLARI

Genç subay Papen, çok fırtınalı bir deniz yolculu ğu sonrasında 14 Ocak 1914’te New York’a ula ştı ve buradan Alman Büyükelçili ği’ndeki görevine ba şlamak üzere Washington’a gitti. Alman Büyükelçisi Kont Johann Bernstroff idi. Papen’in buradaki görevi ev sahibi ülkenin askeri hareketleri hakkında mümkün olabildi ğince bilgi toplayıp, bunları Alman Elçili ği ve Berlin’deki Sava ş Ofisi vasıtasıyla hükümete sunmaktı. Papen aynı zamanda Alman Ordusunun Amerika’daki resmi temsilcisiydi ve iki ülkenin askeri güçleri arasında irtibatçı görevini de yerine getirmekteydi.

Barı ş döneminde bir askeri ata şenin görevleri zor ya da karma şık de ğildi. Washington’daki ilk aylarında Papen’in ajandası ak şam partileri, tiyatro ve opera gibi pek çok daveti içeren sosyal aktivitelerle doluydu. Bu dönemde Papen bir çok önemli şahsiyetle de tanı şma imkanını bulmu ştur, ki Franklin Delano Roosevelt ve Wilson hiç şüphesiz bu ki şilerden en önemlileridir. 15

Papen’in ilk önemli görevini alması için çok beklemesi gerekmemi ştir. Birle şik Devletler Meksika’nın uluslararası durumundaki gerginlikle u ğra şmak durumunda kalmı ş ve bu durum Papen’in görev yo ğunlu ğunun artmasına neden olmu ştur. 1913 Şubat’ında Meksika Hükümetini devirerek kendisini ba şkan ilan eden General Victoriano Huerta hem Birle şik Devletlerce tanınmazken hem de ülke dahilindeki muhalif gruplarla kar şı kar şıya kalmı ştı. Birle şik Devletler’de oldu ğu gibi Büyük Britanya ve Japonya Hükümetleri de Meksika'daki olayları yakından takip etmekteydi. Alman Dış İş leri ve Sava ş Ofisleri de Meksika’daki olayların seyrini ilgiyle izliyordu. Alman Savunma Sanayii ise Meksika’daki devrim ko şullarından avantaj kazanmak için harekete bile geçmi ş ve Huerta yönetimine silah satabilmek için anla şma yolları aramaya ba şlamı ştı. İş te Bernstroff Papen’i bu amaçla Meksika’ya gitmesi için görevlendirmi ştir.

14 PAPEN, a.g.e. , s.37. 15 PAPEN, a.g.e. , s.39. 12

Birkaç Meksikalı grubun arasında cereyan eden iç gerginlik sonunda uluslar arası bir hadise halini almı ştır. ABD, 21 Nisan 1914’te güçlerini Vera Cruz’da konu şlandırmasıyla “sava ş gemisi” diplomasisini denemeye koymu ştur. Ba şkan Wilson hükümeti, bu askeri müdahaleyi Huerta hükümetinin Amerikan bayra ğı asmayı reddetmesine bir misilleme olarak görmekteydi. Meksika ise bu durumu egemen bir devlete tecavüz olarak yorumlamaktaydı. Huerta artık sadece Meksikalı devrimci gruplar Zapata ve Caranza tarafından de ğil Amerikan güçleri tarafından da saldırıya uğramaktaydı.

Papen’in buradaki görevi ise sadece taraflar arasındaki çatı şmanın ayrıntılarını Berlin’e bildirmekten ibaret kalmamı ştır. Meksiko City’deki Alman Kolonisini devrimcilerden gelebilecek saldırılara kar şı hazırlamak öncelikli görevi olmu şsa da; Papen askeri istihbarat alanında oldukça büyük bir tecrübeyi Meksika’da kazanmı ştır. Vera Cruz’daki Amerikan operasyonlarını durmadan çalı şarak incelemi ş ve Berlin’e rapor etmi ştir. Vera Cruz’da USS Arkansas’tan Amiral Badger ve General Funston ile tanışma şansını yakalamı ştır. Bu görü şmelerde her ne kadar ABD’nin Meksika’ya saldırıp saldırmayaca ğını ö ğrenememi ş de olsa silah üniteleri, askeri malzeme ve toplam Amerikan silah gücü gibi bilgileri kapsayan askeri verileri rapor halinde üstlerine sunmu ştur. Papen aynı zamanda Amerika’nın sanayi kapasitesini de rapor etmi ş ve bu rapora dayanarak Avrupa’da bir sava şın çıkması halinde ABD’nin önemli bir faktör olaca ğını da öngörmü ştür. 16

Papen’in Meksika görevi az hadiseli olmu ş ve Almanya’nın Meksika hükümetini etkileyebilmesi açısından ise çok az faydayla sonuçlanmı ştır. Ancak Dı şişleri Ofisiyle olan prosedür ve diplomatik politikalar konusunda tecrübe kazanan Papen için özellikle espiyonaj ve hile dünyası hakkında bilgi ve tecrübe edinmesi açısından oldukça faydalı bir görev olmu ştur. Bu tecrübeleri özellikle Avusturya ve Ankara Büyükelçili ği görevlerinde büyük yardımcısı olacaktır.

16 PAPEN, a.g.e. , ss.42-43. 13

Papen; 1 a ğustos 1914’te Almanya’nın Rusya’ya sava ş ilan etti ğini Amerikalı General Frederick Funston’dan ö ğrendi. 17 Bir sonraki gün hemen yola çıkan Papen, Washington’a ula şmadan önce Avrupa çoktan bir sava ş alanına dönmü ştü. Avrupa’daki sava şı okyanusun di ğer ucundan 2 sene daha takip etmek durumunda kalacak olan genç yüzba şı aynen Kayzer Willhelm gibi Almanya’nın büyük bir dünya gücü olarak sahneye çıkma vaktinin geldi ğine inanmaktaydı. Amerika’da geçirece ği 2 senesi daha olan Papen, ülkesine hizmet etmek amacıyla hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacaktı.

1914 Temmuzundan, 1915 Aralıklına kadar Franz von Papen, Birle şik Devletler’deki en yo ğun adamdı. Wall Street 60 Numara’nın 25. Katında çok geni ş bir ofisi vardı, ancak Washington’daki elçilik ve çevre şehirlerdeki tüm Alman ajanlarıyla da ileti şim halindeydi. 18

Amerika’nın sava ştaki tarafsızlı ğının sürdürülmesi Alman askeri ba şarıları için büyük önem ta şımaktaydı. Amerika’nın kar şı safta sava şa dahil olması Almanya için büyük bir tehlikeydi ve bu ihtimalin gerçekle şmemesi için Amerikan kamuoyuna yönelik ciddi bir propaganda çalı şması yapılıyordu. ABD’deki Alman propagandasının en iyi sonuçları do ğurabilmesi için Papen de aynen tüm Alman kolonisi gibi büyük u ğra şlar vermekteydi.

Amerikan basınında Alman askeri ba şarıları ve ittifak devletlerinin zayıf savunmaları hakkında yapılan yayınlar çok ciddi bir yer edinmi şti. New York Sun man şetlerinin bir ço ğu von Bernhardi gibi Alman subayları tarafından hazırlanıyordu. 19 1915’ten sonra “Ba şkan, Mr. Bryan ve Mr. Lansing aleyhindeki saldırgan makalelerin” ortaya çıkmaya ba şladı ğı The Fatherland isimli gazetenin editörü ise Washington DC’deki Alman Büyükelçili ği’nin finansal danı şmanı olan Heinrich Albert’ten para alan Mr. Viereck isimli bir şahıstır. 20 Papen, sadece Viereck’i tanıyordu, ancak Albert’in pro-cermen editörle olan finansal ili şkisi hakkında bilgisi vardı. 21

17 PAPEN, a.g.e. , s.44. 18 KOEVES, a.g.e. , s. 2. 19 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.9. 20 ROLFS S.J. , a.g.e. , ss.9-10. 21 George Sylvester Viereck’ten Yüzba şı von Papen’e 4 Aralık 1915’te yazılmı ş olan bir mektup, Papen’in bu ili şkiden haberi oldu ğunu ortaya koymaktadır . “Selection from Papers 14

Papen’in askeri ata şe olarak esas görevi; sava şın gidi şatında önemli rol oynayabilecek filo hareketleri, askeri teçhizat sevkıyatları gibi her türlü askeri bilgiye ula şmaktı. Askeri istihbarat alanındaki esas görevini yerine getirmek için öncelikle New York Wall Street’teki G. Amnisick&Company isimli şirketle ba ğlantı kurmu ştur. Şirketin direktörü , Papen’i de ya şadı ğı yerdeki Alman Kulübünden tanıyan Adolph Pavenstedt isimli bir Alman vatanda şıydı. Papen aynı zamanda eski Alman askeri ata şesi yüzba şı Boy- Ed’le de ba ğlantı kurmu ştu. Amerika’nın her yerinde Papen’e ba ğlı olarak görev yapan Alman ajanları her türlü askeri bilgiyi düzenli olarak rapor etmekteydiler. Amnisick şirketi ise Papen ve söz konusu Alman ajanları arasındaki ba ğlantıyı sa ğlayan bir nevi paravan şirket halini almı ştı. İngiliz ve Amerikan istihbarat örgütlerinin ilgisinden uzak kalabilmek bu olu şumun en büyük nedeniydi. Amnisick şirketi bilgi alı şveri şini sa ğlama i şlevinin yanında Papen’in gizli operasyonları için gereken paranın gerekli yerlere aktarımını da yapmaktaydı. 22

Sava ş alanından çok uzakta yer alan Amerika gibi tarafsız bir ülke sava şın gidi şatını belirleyebilecek çok önemli bir unsurdu. Amerika’da bir istihbarat a ğı kurmu ş olanlar tabi ki sadece Almanlar de ğildi. Avrupa’daki sava şın tarafları olan devletlerin istihbarat te şkilatları da okyanusun di ğer tarafında büyük bir mücadele vermekteydiler. Taraflar için gerekli olan sava ş teçhizatları ve hammadde için ABD çok önemli bir kaynaktı.

Sava şın çok erken dönemlerinde İngiliz, Fransız ve Rus ajanları Amerikan fabrikalarına çok büyük mühimmat ve silah sipari şleri vermeye ba şlamı şlardı. Aynı şekilde Almanya’da ihtiyacı olan malzemeleri Amerika’dan temin ediyordu ancak büyük miktarlı sipari şlerin teslimatı hiçbir şekilde mümkün olamıyordu. Zira Amerika ve Avrupa arasındaki deniz yolları İngiliz ve Fransız bahriyesi tarafından korunuyordu ve Almanya ya da müttefiklerine ta şınan hiçbir sava ş malzemesinin geçi şine izin verilmiyordu. İlk olarak, Papen dı şişlerine Almanya’nın Amerikan firmalarından daha çok sava ş malzemesi alması gerekti ğini ve bu şekilde İngiltere ve Fransa’nın elde of Captain von Papen” Falmouth, January 2&3, 1916 (London: HMSO,1916), No.23, p.12, National Archives, No. 701.6211/358 den aktaran ROLFS S.J. , a.g.e. , s.21. 15

edece ği mamul miktarının azaltılabilece ğini bildirmi ştir. Lakin Alman Sava ş Departmanı bu öneriyi reddetmi ştir. 23 O dönemde Amerikan sanayicileri büyük miktarda sava ş mühimmatı üretimine geçmi şlerdi. Do ğal olarak Almanya’nın Amerikalı sanayicilerden mühimmat satın alması İngiltere ve Fransa’nın ki kadar kolay olmuyordu. Bu durumun olumsuzluklarından kurtulmak için Papen Amerika’da Amerikan ismi ve Amerikan bir direktörle Almanya'nın kendi fabrikasını kurması gerekti ğini ortaya koymu ştur. Bu perdenin arkasında; Almanya kendisi için gerekli olan sava ş malzemesi kapsamında Amerikan pazarındaki satın alınabilecek her türlü mamulü satın alıp depolayabilecek ve sevkıyatlarını gerçekle ştirebilece ği zamanlarda ise Almanya‘ya aktarabilecekti. Nitekim Papen bu fikrini çok kısa bir zaman içerisinde uygulamaya sokmu ştur. Mart 1915’te; George Hoadley isimli ve her şeyiyle bir Amerikan firması görünümünde olan bir fabrika kurmayı ba şarmı ştır. Amerikan endüstrisinin sonraki 2 sene boyunca üretece ği ve sava ş malzemeleri üretiminde kilit faktörler olan tüm hidrolik pres ve barut bu yolla Almanya adına satın alınmı ştır. Papen bunu planlarken Almanya’nın satın alma yoluyla bloke etmi ş oldu ğu bu malzemelerin sava ş mühimmatına dönü ştürülüp, İngiltere ve Fransa’ya pazarlanmasının önüne geçmeye çalı şmı ştır. 24 Papen aynı zamanda barut üretiminde gerekli olan aside dayanıklı konteynerleri üreten sanayicilerle de uzun süreli antla şmalar imzalama imkanını da yakalamı ştır. 25

Amerika’da oldu ğu dönemde Papen’in ilgilendi ği bir di ğer konu da sahte pasaportlardı. Alman Ajanları’nın müttefik devletlere sızabilmelerini sa ğlamak amacıyla, Danimarka, Norveç, İsviçre, İsveç, Hollanda pasaportları sahiplerinden satın alınıyor ve üzerlerinde de ğişiklik yapılarak Alman ajanlarının kullanımına sunuluyordu. Bu tip pasaportlar aynı zamanda Amerika’dan Almanya’ya dönmek isteyen Alman vatanda şları için de temin

22 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.10. 23 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.11. 24 PAPEN, a.g.e. , ss.61-62. , DUTCH , a.g.e. , s.38. 25 PAPEN, a.g.e. , s.61. 16

edilmekteydi. Almanya’ya geri dönemeyen Almanlar, tarafsız ülke pasaportları vasıtasıyla rahatlıkla Almanya’ya geri dönebiliyorlardı. 26

Sava şın patlamasından kısa bir süre sonra; 1914 A ğustosu’nda Bridgeman -Taylor isimli bir bay Kanada güçlerinin Fransa’ya naklini engellemek amaçlı bir plan ile Papen’e gelir. 27 Kanada’daki Welland kanalının kilitlerini havaya uçurmanın iyi bir plan oldu ğuna inanan Papen söz konusu adama patlayıcıları alması için 700.00 $ verir. Lakin giri şim ba şarısızlıkla sonuçlanır ve sabotajcı yakalanır. 28 Welland kanalı projesi Papen’in son giri şimi olmayacaktır. 1915 Ocak ayında Werner Horn; Kanada ve Birle şik Devletler arasındaki en önemli demiryolu hattı üzerindeki Vanceboro köprüsünü patlatmayı önerir. 29 Lakin 2 Şubat 1915’te suikastı gerçekle ştirmeye çalı şırken yakalanır. Soru şturmasında giri şimi Papen’in deste ğiyle gerçekle ştirdi ğini itiraf eden Horn hem Kanada hem de ABD basınında Alman Büyükelçili ği ile ilgili bir skandalın patlamasına da neden olmu ştur. Alman Büyükelçili ği Franz von Papen’in söz konusu adamla en ufak bir ilgisinin olmadı ğı yönünde açıklamalarda bulunmu ştur. Ancak Papen’in bu sabotaj giri şimindeki payı daha sonra belgelerle kanıtlanmı ştır. 30

Papen’in de içerisinde bulundu ğu bu ba şarısızlıklar ve bunun dünya kamuoyuna yansıması Berlin’in Papen’i bu tip aktivitelerden el çektirmeye zorlamı ştır. Lakin Almanya’nın espiyonaj ve sabotaj giri şimleri devam etmek zorundadır ve Yüzba şı von Rintelen bu politikanın devamı için Amerika’ya gönderilecektir. Von Rintelen’in yönetti ği operasyonlar Alman gizli operasyonlarını tehlikeye atacak kadar risk ta şımaya ba şlar ve Papen ile Yüzba şı Boy-Ed bir telgrafla bu durumu Berlin’e bildirir. Barlin tarafından geri ça ğrılan Rintelen İngiliz otoriteleri tarafında yolda yakalanarak tutuklanır. 31

26 DUTCH , a.g.e. , ss.56-57. 27 PAPEN, a.g.e. , ss.57-58. 28 Memorandum concerning Captain von Papen , Lansing Rept. , p.14. den aktaran ROLFS S.J. , a.g.e . , s.13. , KOEVES, a.g.e. , s. 19. , DUTCH , a.g.e. , s.42. 29 PAPEN, a.g.e. , s.58. 30 Falmouth Papers, check #87, $700.00, January 18,1915, “for Horn.” dan aktaran ROLFS S.J. , a.g.e . , s.13. 31 DUTCH , a.g.e. , s.55. 17

Tüm bu zaman zarfında Alman Büyükelçili ği, von Papen ve elçili ğin finansal danı şmanı olan Heinrich Albert Amerikan Güvenlik Departmanı tarafından sıkı bir takip altına alınmı ştı. 1915 yazında Albert birçok gizli belgenin bulundu ğu el çantasını bir trende unutarak dı şarı çıkmı ş, saniyeler içerisinde durumun farkına varıp trene geri binmesine ra ğmen çantasını yerinde bulamamı ştır. Albert’in bu tatsız olayı Papen’e bildirmesi ve resmi olarak çantanın aratılmasına ra ğmen Almanya adına olumlu bir haber alınamamı ştır. Nitekim çanta çoktan Amerikan Gizli Servisinin eline geçmi ştir. Kayıp çanta, Alman ekonomik ve propaganda aktivitelerine ili şkin birçok belgeyi barındırmaktaydı. Kriminal hiçbir belgenin çıkmadı ğı çanta ve içerdi ği belgeler anti-Alman basını için taze kan olmu ş ve Almanya kar şıtı dü şüncelerin kuvvetlenmesine çanak tutmu ştur. 32

Bu geli şmeler Papen’in sosyal imajını oldukça sarsmı ştır. Tüm bu olayların üzerine ise Papen’in e şine yazdı ğı bir mektupta konuyla ilgili olarak kullandı ğı ifadeler tuz biber ekmi ştir. Papen’in e şine çalınan evrak çantasıyla ilgili geli şmeleri de anlattı ğı mektubunda Amerikalılar hakkında öyle ifadeler kullanmı ştır ki; mektup ortaya çıktı ğında kendisini Amerika Birle şik Devletleri’nde isteyen bir tek Amerikalı dahi kalmamı ştır:

“. . . Bu idiot Yankilere her zaman çenelerini kapatmalarını söyledim. . . ” 33

Papen’in bu ifadesinin ortaya çıkması barda ğı ta şıran son damla olmu ş ve hakkında Amerika’dan sınır dı şı edilmesi anlamına gelen “persona non grata” kararı çıkmı ştır. Papen hakkında çıkan tüm skandallar ve “Yanki” söylemiyle Papen’in Anti-Amerikancı olarak şim şekleri üzerinde toplaması Büyükelçi Bernstorff’un Berlin’i von Papen’in artık Birle şik Devletler’de barınamayaca ğına yönelik bilgilendirmesiyle sonuçlandı. Berlin tarafından hemen geri ça ğrılan Papen, 22 Aralık 1915’te Almanya’ya do ğru yola çıktı. Ancak yolda İngiliz görevlilerinin yaptı ğı aramalarda Papen’in Amerika’daki faaliyetlerine ili şkin birçok yazılı dokümanına el konulmu ş, ancak Papen diplomatik dokunulmazlı ğı oldu ğu için serbest bırakılmı ştır.

32 PAPEN, a.g.e. , ss.67-68. , KOEVES, a.g.e. , ss.52-53. , DUTCH , a.g.e. , ss.60-61. 18

8 Ocak 1916’da Papen Almanya’ya ula şmı ş; Düsseldorf’taki e şi ve ailesiyle birkaç gün vakit geçirdikten sonra , üstü olan General Erich von Falkenhayn’a Amerika ve Meksika görevi hakkındaki son raporunu sunmak üzere Berlin’e gitmi ştir.

Son derece ba şarılı bir ö ğrencilik, spor ve askerlik dönemi sonrasında Amerika görevi esnasında ya şadı ğı ba şarısızlıklar ya da fiyaskolar gerçekten dikkat çekicidir. Hayatı boyunca elini attı ğı her i şte ba şarılı olmu ş insan sayısı herhalde ki bir elin parmaklarını geçmeyecektir. İnsan hayatındaki ba şarısızlıkların ba şarılardan çok daha büyük bir tecrübe kazandırdı ğı ise şüphe duyulamayacak bir gerçektir. İstihbarat sava şlarının en yo ğun şekilde ya şandı ğı, teknolojik imkanların ve ileti şim araçlarının günümüzdekinden çok daha geride oldu ğu bir dönemde von Papen’in ya şadı ğı bir takım ba şarısızlıkları fiyasko olarak tanımlamak ne kadar do ğrudur? Sava ş zamanında ulusların kaderini belirleyecek ve sava ş ko şullarında mubah sayılacak türde giri şimlerden bir bölümünün ba şarısızlıkla sonuçlanması; Alman gizli belgelerinin çe şitli şekillerde kar şı grupların eline geçmesi o dönemde ya şanan istihbarat sava şlarının olası sonuçları dahilinde de ğerlendirilmeli ve bütün fatura Franz von Papen’e çıkarılmamalıdır. Zira Franz von Papen’in ba şarısızlıkları bir bakıma Amerikan ve İngiliz Gizli Servislerinin ba şarılarından do ğmaktadır.

33 DUTCH , a.g.e. , ss.61-62. , 19

D – B İNBA ŞI FRANZ VON PAPEN

1 – Batı Cephesinden Filistin Görevine

1916 Şubatı’nın ortalarında Yüzba şı von Papen, yeni görevi için ça ğırılmı ştır. E şi ve ailesine veda ettikten sonra 20 Şubat’ta yeni görev yeri olan 2. Batalyon Yedek Alayı 93 Numaralı 4. Muhafız Piyade Tümeni’ne gitmi ş ve komuta görevini almı ştır. 34

Papen’in tümeni Almanya çevresindeki sava şlarda birçok kayıp vermesine ra ğmen 1917 yılına kadar büyük ba şarılar elde etmi ştir. Papen; Kayzer’e olan ba ğlılı ğını, Alman Devleti’nin bütünlü ğüne ve geli şimine olan özlem ve inancını disiplinli ve iyi e ğitilmi ş bir Prusya askeri olarak sava ş meydanında Amerika görevindekinden çok daha mükemmel bir biçimde kanıtlayabilmi ştir. Verilen kayıplara ra ğmen defansif taktiklere getirdi ği modifikasyonlar son derece ba şarılı olmu ş ve bu ba şarısı Hindenburg ve Ludendorff gibi üstlerinin gözünde Yüzba şı Papen’i oldukça yükseltmi ştir.

Papen, Dördüncü Muhafız Tümenindeki görevini bir süre daha sürdürmü ştür. Defansif sava şlarda yorulmak ve korku nedir bilmeden çalı şmı ş ve ününü peki ştirmi ştir. Batı Cephesinde geçen birkaç ay sonrasında, Falkenhayn Ordu Grubunun Operasyon Departmanı Ba şı olarak Orta Do ğu’ya gitme görevi alan Papen binba şı rütbesine yükseltilmi ştir. 35

Falkenhayn’la bulu şan Binba şı Papen küçük bir grupla birlikte ’a do ğru yola çıkmı ş ve 1917 Haziran’ında Altın Boynuz’a ula şmı ştır. Söz konusu Alman Subay grubu Asya Kolordusu adı verilen askeri gücü düzenlemek için İstanbul’a gelmi şti. 36 Papen, sava ş alanındaki geli şmelerle yakından ilgilenmesine ra ğmen A ğustos sıcaklarının ba şladı ğı zamana kadar İstanbul’da masa ba şında çalı şmalarını sürdürmü ştür. İş te tam bu günlerde İngiliz General Allenby Filistin’deki İngiliz ordusunun ba şına geçmi ştir. İngiltere’nin bölgede etkinlik kazanması Almanya’nın Ba ğdat’a yönelik harekatlarını tehlikeye dü şürebilecekti. Bu durum Falkenhayn’ın Ba ğdat’taki

34 BLOOD-RYAN, a.g.e. , s.70. , PAPEN, a.g.e. , s.85. 35 BLOOD-RYAN, a.g.e. , s.75. , PAPEN, a.g.e. , s.87. 36 PAPEN, a.g.e. , s.88. 20

ve tüm di ğer yerlerdeki güçlerini Filistin tarafına kaydırmasına neden olmu ş; Papen ise 7. Türk Ordusu ve Alman Asya Kolordusunun geli şi için gerekli hazırlıkları yapması ve Kudüs çevresindeki savunma hatlarının güncellenmesi için Filistin’e gönderildi. 37

1917 Ekim’inden Aralık ayına kadar Papen General Allenby’nin ordularına kar şı yapılan sava şlarla me şgul olmu ştur. 7 Aralık gecesi İngiliz orduları Kudüs’e yönelik ikinci saldırılarına ba şlamı ş, şehir ancak 3 gün dayanabilmi ştir.11 Aralık günü Allenby şehre girmi ş ve Kudüs böylece dü şmü ştür. Söz konusu tarihlerde Franz von Papen’in ne yapıyor oldu ğuna ili şkin ise farklı kayıtlar bulunmaktadır. Bunlardan ilki ve üzerine en çok yazılıp çizilen; Papen’in kıyafetlerini ve gizli belgelerini geride bırakarak pijamalarıyla Kudüs’ten kaçmaya zorlandı ğıdır. 38 Halbuki, Papen hatıralarında söz konusu dönemde Almanya’da ailesinin yanında oldu ğunu belirtmi ş ve ele geçirilen belgelerin sava şın genel durumu ve gidi şatına ili şkin özel mektuplardan ba şka bir şey olmadı ğını iddia etmi ştir. 39

Binba şı Papen, kendisine e şlik eden Franz von Spee ile birlikte 1918 Ekim’inde İstanbul’a gelmi ş ancak Filistin tarafına geri dönememi ştir. Türk makamları Ekim ayında teslim olmaya karar verdikleri zaman Papen de Alman Asya Güçlerinden geriye kalanların Karapınar’daki da ğlara geri çekilmesini organize etmekle görevlendirilmi şti. Papen ve güçleri sava şın sona erdi ğini i şte bu da ğlarda ö ğrendiler. Ate şkes ilan edilmi ş, Kayzer ve çevresi Hollanda’ya kaçmı ş, Büyük Alman İmparatorlu ğu diye bir şey ortada kalmamı ştı.

37 PAPEN, a.g.e. , s.89. 38 BLOOD-RYAN, a.g.e., s.83. , DUTCH , a.g.e. , ss.76-79. 39 PAPEN, a.g.e. , ss.107-108. 21

2 – Ate şkes Sonrası Geli şmeler

Almanya’nın yenilgisini ö ğrenmek von Papen için büyük bir şok olmu ştu. Almanya’nın sava şta yenilmi ş olması özellikle son dönem geli şmeleri göz önünde bulunduruldu ğunda çok da şaşırtıcı de ğildi. Lakin Kayzer’in sadık bir hizmetkarı olan Franz von Papen için bu durum fazlasıyla elem vericiydi. Şunu da kabul etmek gerekir ki sava şta yenilmi ş bir ordu subayının, hele de ülke sınırlarından çok uzaktaki bir cephe görevindeyse, akıbetini kestirebilmek de oldukça güçtür. Tüm bunlara ek olarak Ba şkan Wilson eski rejimle muhatap olmayı reddetti ği için Kayzer’in tahttan el çektirildi ği haberleri de cepheye ula şmaktaydı. 40 Von Papen o günlerde hissettiklerini şu şekilde ifade etmi ştir;

“Jenerasyonlar boyunca inandı ğımız her şeyin sonuydu, sevdi ğimiz ve uğruna sava ştı ğımız her şeyin yok olmasıydı...” 41

9 Kasım 1918’de Papen, emri altındaki kuvvetleri İstanbul’un Moda semtine kadar getirme görevi almı ştır. Lakin Moda’ya varmaları Kasım ayının sonlarını bulacaktır. Almanya’ya geri dönü şleri organize edilene kadar Alman birlikleri burada enterne edilecektir. Von Papen söz konusu dönemde ya şadıklarına hatıralarında da yer vermi ştir. Alman Birliklerine Moda’ya kadar eşlik etmekle görevlendirilmi ş Binba şı von Papen bu transfer konusunda Mustafa Kemal Pa şa ile de görü şmeler yapmı ştır;

“Marschall Liman Von Sanders görevden ayrılınca yerine Mustafa Kemal Pa şa geçti. Onu ’da ziyaret ettim. Son görü şmemizde bizim Asya Kolordusu’nun transferine yardım edece ğine söz vermi şti. Pa şa; memleketinin durumunu çok kara görüyordu. Halifenin imparatorlu ğunun kurtarılmasının insan üstü bir gayret gerektirdi ğini anlatıyordu. Ola ğanüstü olaylar sadece ola ğanüstü ki şiler tarafından gerçekle ştirilir. Mustafa Kemal Pa şa bunu ba şardı.” 42

40 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.28. 41 PAPEN, a.g.e . , s.110. 42 PAPEN, a.g.e ., s.109. 22

Liman Von Sanders’in anılarında da söz konusu günler yer almaktadır. Dönemin Sadrazamı Ahmet İzzet Pa şa 30 Ekim 1918 tarihli telgrafında von Sanders’e komutayı Mustafa Kemal Pa şa’ya bırakarak İstanbul’a gelmesini tebli ğ etmi ştir. Telgrafta Alman Subay ve askerlerinin de İstanbul’a gönderilmesi talebi de yer almaktaydı. 43

Görülüyor ki Franz von Papen ile Mustafa Kemal Pa şa’nın; memleketlerinin vaziyeti ve gelece ği hakkındaki tereddütleri o günlerde birbirlerine fazlasıyla benzemekteydi. Türkler ba ğımsızlıklarını sava şarak kazanacaklardı. Ancak Almanlar için durum son derece farklıydı. Papen, Almanya’nın yenilgisini takiben Kayzer’in tahtından feragat etmesine ek olarak Bol şeviklik ve kırmızı bayraklı isyanın, imparatorlu ğun son dinamiti oldu ğunu belirtmekteydi. 44

Alman askeri gücünün Moda’da enterne edildi ği günler, Papen için de son derece sıkıntılı geçmi ştir. Papen ve Liman von Sanders arasında ya şanan sorunlar bu günlere dair dikkat çeken hadiselerdir. Liman von Sanders Büyükada’daki ikametgahından Moda’ya sık sık gelip Alman Birli ğini ziyaret ediyordu. Papen ve di ğer yüksek rütbeli subaylar, von Sanders’in Moskova kökenli devrimcilere sempati duydu ğunu ve bunu Alman askerlerine yaymaya çalı ştı ğını dü şünmekteydiler. Bu durum, Alman Birli ği içerisinde disiplinsizliklere neden olacak ve müttefiklerin birli ğin enterne ko şullarını sıkıla ştırmalarına imkan verebilecekti.

“Bu durumu kıdemli subaylarla görü ştüm. Benden Marschall’ı ziyaret etmemi ve ondan komuta görevini bırakıp Almanya’ya geri dönmesini rica etmemi istediler.” 45

Lakin Sanders kendi suçlandı ğı sebepler ile Papen’i suçlamı ş ve Alman Askeri hakiminden Papen’in yargılanmasını talep etmi ştir. Papen- Sanders görü şmesinin sona ermesinden itibaren bir saat bile geçmemişken von Papen Askeri Hakim tarafından aranmı ş ve Papen böylelikle kendisi

43 Liman Von Sanders, Türkiye’de 5 Yıl , İstanbul,1968, ss.355-358. 44 PAPEN, a.g.e . , s.110. 45 PAPEN, a.g.e. , s.110. 23

hakkında yapılan suçlamaları ö ğrenmi ştir. Papen mahkemede kendisini her şekilde savunabilece ğini ve hakikatleri anlatmı ştır. Bu yargılamanın Almanya dı şında yapılmasının mümkün olamayaca ğını ve Mare şal Hindenburg’u da durumdan bizzat haberdar edece ğini de sözlerine eklemi ştir. 46

Moda’da adil bir yargılama ile kar şı kar şıya kalamayaca ğına hüküm getiren Papen, mümkün oldu ğunca çabuk Almanya’ya gitme ve durumu Mare şal Hindenburg’a bildirme kararı almı ştır. 47 Papen, Kont Spee ile birlikte sivil kıyafetlere bürünerek önce halkın arasına karı şmı ş, sonra da Alman sıhhiye gemisi “Jerusalem” e saklanarak İtalya kıyılarındaki Spezia’ya kadar ula şmayı ba şarmı ştır. Oradan İsviçre sınırına do ğru yola çıktılar ve en sonunda 6 Ocak 1919’da Münih’e vardılar. 48

Von Papen’in Almanya’ya vardı ğı bu günler belki de Alman ulusunun gördü ğü en kara ve karma şık günlerdi. Sava şta yenik dü şmü ş büyük bir devletten geriye kalanlara çe şitli gruplar sahip çıkmı ştı ve bu durum Almanya’yı ciddi iç karı şıklıklarına sürüklemekteydi. Hemen silah bırakı şmasından sonra Almanya’da üç devrimci odak noktası belirmişti. Kiel’de kentin i şçi ve denizcileri bir “i şçiler ve askerler konseyi” kurarak merkezi otoriteye kar şı çıktılar. Bu durum ba şka bazı kentlere de sıçradı. Münih’te kentin sendikacı ve sosyalistleri bir Yahudi sosyalisti olan Kurt Eisner’in ba şkanlı ğında Bavyera Cumhuriyeti’ni ilan ettiler. Berlin’de ise sosyalist Ebert ve Schedemann, II. Willhelm’i tahtından feragate zorlayarak geçici bir hükümet kurdular. 49

Franz von Papen henüz İstanbul’dayken Almanya’daki geli şmelere ili şkin haberleri alıyordu. Ancak Münih’e adım attı ğı gün kar şıla ştıkları, durumun çok daha vahim oldu ğunu ortaya koyuyordu. Kurt Eisner liderli ğindeki sosyalist hareket Münih çevresinde ciddi karı şıklıklara neden olmu ştu. Sokaklar şiddetli gösterilere sahne oluyordu. Öyle ki Münih tren istasyonunda sosyalist hareket sempatizanları Papen’in apoletlerini bile

46 PAPEN, a.g.e. , s.110. 47 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.28. 48 PAPEN, a.g.e. , s.111. 49 Oral Sander , Siyasi Tarih 1918-1914 , Ankara, 2000, s.17. 24

sökmeye kalkı şmı ştı. Eski askerlerden olu şan Serbest Ordu üyeleri Papen’in Münih’ten ayrılmasına ve Hindenburg’un Baltık denizindeki Kalberg’te olan karargahına ula şmasına yardımcı oldular. Papen, Hindenburg’a Osmanlı İmparatorlu ğu’nun çökü şü, son askeri birlikler ve enterne edilmeleri hakkındaki tüm bilgileri burada aktardı. Von Sanders ile dü ştü ğü muhalefeti ayrıntılarıyla anlatan Papen, Türkiye’deki Alman askerinin onuru adına bir takım adımlar atılmasının şart oldu ğuna da dikkat çekti. Papen, tüm hadiselerin sorumlulu ğunu üzerine aldı ğını ve Von Sanders’in iddialarıyla mahkemede kar şıla şmaya hazır oldu ğunu belirtti. 50 Hindenburg’un cevabı ise oldukça ilginçtir;

“General Liman von Sanders’i yeterince iyi tanıyorum. Duru şunun anahtarını bana zaten veriyor. Soru şturma ya da mahkemeye gerek yok. Bu konuyu kapanmı ş sayabilirsiniz.” 51

9 Ocak 1919’da Papen – Hindenburg görü şmesi ya şanırken Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg tarafından yönetilen bir isyan Berlin’de patlak veriyordu. Lakin bu ayaklanma kanlı bir biçimde bastırıldı. Önde gelen iki komünist, Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg öldürüldü. Di ğer yandan Millet Meclisi seçimlerinde de açıkça cumhuriyetçi ve demokrat partiler olan SPD, Demokrat Parti (DDP – Deutsche Demokratische Partei) ve Katolik Merkez büyük bir ço ğunluk topladı. 52 Devrim ve şiddetin kendisini çok ciddi bir biçimde hissettirdi ği bu günler Franz von Papen için de zor katlanılır cinstendi. Köklü bir Katolik – Prusyalı gelene ğiyle yeti şen ve Kayzer’e inanılmaz derecede ba ğlı olan bir aileden gelen, yıllarını Büyük Alman Devleti’ne hizmetle geçirmi ş bir subay için Almanya’daki istikrarsızlık ve belirsizlik büyük bir sıkıntı ve yıkımdı.

Papen, bu zor günleri ailesiyle birlikte vakit geçirerek atlatmaya çalı şmak istiyordu. Sava ş esnasında e şi Martha ve dört çocu ğu Saar’daki Wallerfangen’de ya şamı şlardı. Papen, sonunda Martha ile irtibata geçebildi. Düsseldorf’taki annesinin evinde bulu şmak üzere e şiyle anla ştı. Papen,

50 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.29. 51 PAPEN, a.g.e. , s.111. 52 Harold James, Alman Kimli ği –1770’den bugüne - , İstanbul, 1999, ss.129-130. 25

müttefiklerin kendisinin Wallerfangen’e geçi şine izin vermeyeceklerini dü şünüyordu. Daha büyük bir ihtimal ise Saar’a yakla ştı ğı taktirde Fransızlar tarafından tutuklanabilecek olmasıydı. Ailesini Düsseldorf’a ça ğırmasının sebebi i şte buydu. Tüm bu geli şmelere ek olarak müttefiklerin Almanya’daki asker sayısını da sınırlayacak olması Papen’i sivil hayata yönlendirdi. Weimar Cumhuriyeti’nin kuruldu ğu günler aynı zamanda Papen’in sivil ya şantısının da ba şladı ğı günler oldu. Binba şı Franz von Papen, apoletlerini çıkartarak ordudaki görevinden ayrıldı. Artık Alman ulusuna sivil olarak hizmet edebilece ği günleri bekleyecekti. 26

3 – Franz von Papen’in Sivil Hayata Dönü şü

Papen, askerlikten ayrılı şını resmile ştirecek haberi beklerken çocukluk döneminden alı şık oldu ğu kırsal ya şama da geri dönmeyi kararla ştırmı ştı. Çocukluk anılarının izleri, onu her zaman huzurlu ve sakin köy hayatı hayallerine sevk etmi şti. Tehlikeli ve çok stresli askerlik günlerinde topra ğı işleyen köy insanlarına özenmi şti. Ailesiyle birlikte geçirece ği sakin ve huzurlu günler artık yanı ba şındaydı. Böylelikle kendi yurdu olan Westphalia’da bir malikane kiraladı.

Haus Merfeld, ahırlarıyla birlikte devasa me şe a ğaçlarının çevreledi ği eski bir köy eviydi. Martha, Saarland’taki aile eviyle kar şıla ştırdı ğında burada ya şamayı fazlasıyla ilkel buluyordu. Öyle ki, burada elektrik, kanalizasyon ve su tesisatından eser yoktu ve en yakın ana yol ya da tren yoluna millerce uzaktaydı. 53 Tüm bu dezavantajlara ra ğmen Papen’lerin yeni hayatlarına alı şmaları çok uzun sürmedi.

Merfeld’deki kom şuları sıradan çiftçilerdi. Toprağı i şliyorlardı, güçlü dini inanı şları vardı ve davranı şlarında dürüst ve namusluydular. 54 Kom şular yeni gelenlere kar şı normal olarak biraz mesafeli davrandılar. Ancak çok kısa bir zamanda “Baron” un kendi muhafazakar Katolik inançlarını payla ştı ğını ve her gerekti ğinde yardıma hazır bir insan oldu ğunu fark etmeye ba şladılar. 55

Merfeld Haus’taki ilk 2 senesinde Papen, centilmen bir çiftçinin hayatını ya şadı. Binicilik ve avcılık gibi hobilerini de gerçekle ştirme imkanını buldu. Papen’in tarımsal hakların koyu bir savunucusu olması yerel politik liderlerin dikkatini çekmi ştir. Yerel politikacılar, Franz von Papen’i Prusya parlamentosunda muhtemel bir temsilci olarak i şte bu dönemde görmeye ba şlamı şlardır.

Askerlik kariyerini nihayete erdirmesini takip eden bu günler Papen için yeni hizmet sahasını planlayabilece ği müthi ş bir fırsat olmu ştur. Bütün geçmi şi, tecrübeleri, Alman Devleti’nin geli şimi ve 1. Dünya Sava şı’na giri şi,

53 PAPEN, a.g.e. , s.149. 54 PAPEN, a.g.e. , s.149. 55 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.31. 27

dünyadaki çıka çatı şmaları, politika, siyasi ya da ekonomik grupla şmalar gibi bir çok konu üzerinde duruyor; bu dü şüncelerle vakit geçiriyordu. Alman ulusuna hizmet edece ği günlerin çok yakında yeniden gelece ğini biliyordu. Almanya’nın güzel günleri geride kalmı ştı. Kayzerlik ve Prusya Monar şisi utanılacak bir cumhuriyete dönü şmü ştü ona göre. 56 Alman halklarının içine itildi ği bu utanç çemberini kırabilmek içinse özellikle eski askerlere ihtiyaç duyulacaktı. Onun gibi eski subayların gençlere aktarabilece ği çok fazla bilgi vardı. Papen, siyasete atılarak halkına daha büyük fayda sa ğlayabilece ğini dü şünmeye ba şlamı ştı. Bu dü şüncelerle u ğra şırken dünya görü şünü ve politik duru şunu da netle ştirmeye çalı şıyordu. Lakin bu pek de kolay olmayacaktı. Aldı ğı askeri e ğitim politik bir duru ş sergilemesine pek imkan vermiyordu.

“Almı ş oldu ğumuz askeri terbiye bize itaat etmesini ö ğretmi şti, politika yapmayı de ğil...” 57

Tüm bu dü şüncelere yo ğunla ştı ğı inziva günleri Papen’in politik duru şunu da belirginle ştirmesi açısından oldukça verimli geçmi ştir. Papen, muhafazakar bir yapıya sahipti. Gelenek ve prensiplerin çok önemli oldu ğunu dü şünüyor ve hayatının her alanında geleneklere uygun olarak ya şamaya çalı şıyordu. Tüm bunlara ra ğmen bu gelenek ve prensiplerin geli şmenin önünü maskelemesine ise şiddetle kar şı çıkmaktaydı. Ona göre muhafazakar bir insan daima ilerici olmalıydı. 58

Yeni Cumhuriyetin kurulu şunda muhafazakarlık ve Katolik prensiplerinin çok önemli bir paya sahip olması gerekti ğini savunan Papen, Batı modeli bir demokrasi örne ği olan Weimar Anayasasının Roma-Katolik öğretisine tamamen ters dü ştü ğünü dü şünüyordu. Ortodoks Marksizmini ise büyük bir tehlike olarak görüyordu. 59

Bu dönemde, Friedrich Ebert liderli ğindeki Weimar Koalisyon Hükümeti Versay Antla şması’nın zorlayıcı hükümlerini kabul etmek zorunda

56 PAPEN, a.g.e. , s.116. 57 PAPEN, a.g.e. , s.116. 58 PAPEN, a.g.e. , s.117. 59 PAPEN, a.g.e. , ss. 117-118. 28

kalmı ştır. Zorla kabul ettirilen bu antla şma, büyük sava şın en büyük sorumlusu olarak Almanya’yı gösteriyordu. Yeni bir savaşın önlenmesi amacıyla her şekilde Almanya’nın elinin kolunun ba ğlanması amaçlanmı ştı. Düzenlemenin en çok ele ştirilen yönü olan a ğır ekonomik tazminatların altında yatan neden buydu. Düzenlemenin bu yönü yenilginin psikolojik olarak kabullenilmesini daha da zorla ştırarak Almanları öfkelendirmekle kalmıyordu; ayrıca ekonomik açıdan son derece saçmaydı. 60 Antla şmayla birlikte Almanya, Alsace-Lorraine, Saar, kısmen Schleswig ve Silezya’nın bir bölümünü kaybetmi şti. Bu toprak kayıpları Almanya için demir rezervlerinin neredeyse %75’inin kaybedilmesi anlamına geliyordu; bu çok a ğır ekonomik bedel kırılan Alman milli gururunun yanında önemsiz bile sayılabilirdi. Weimar sonsuza dek ulusal zillet damgası ta şıyacaktı. 61 Tüm bunlara ek olarak Rus devrimi örne ği ve getirdikleri hala hafızalarda tazeydi ve Papen seküler, liberal Weimar Cumhuriyeti’nin Almanya’yı komünizm tehlikesinden koruyabilece ğine zerre kadar inanmıyordu

1920 Baharında Ruhr’da patlak veren komünist hareket Papen’in tereddütlerini de haklı çıkarır nitelikteydi. Yine aynı sene içerisinde Kapp darbesi gerçekle şti. Wolfgang Kapp liderli ğinde 13 Mart 1920 tarihinde Kurucu Meclis’in da ğıtıldı ğı ve Weimar Anayasası’nın feshedildi ği ilan edildi. Bu darbe hareketine kar şı hükümete ba ğlı olan ordu bile edilgin bir tutum aldı. Buna ra ğmen Kapp darbesi ba şarılı olamadı. 62 Ebert hükümeti, sisteme kar şı çıkan Ruhr komünistlerine kar şı da harekete geçti.

Ruhr’daki isyanın yankıları Dülmen’e ula ştı ğında, Papen lokal çiftçileri korumak amacını ta şıyan bir gönüllü toplulu ğu olu şturdu ve çalı şmalarda bulunda. Nisan’ın sekizi itibariyle söz konusu isyanın önüne geçilmi şti. Tüm bu geli şmeler Papen’in fikirlerini netle ştirmesine yardımcı oldu. Bütün hayatını orduda subay olarak ülkesine hizmet ederek geçirdikten sonra tekrar hizmet sunması gereken günler gelmi şti. 1920 yılının son bulmasıyla, Papen de politika dünyasına girme yönündeki kararını vermi ş oldu.

60 J.M. Roberts, Yirminci Yüzyıl Tarihi , Ankara, 2003, ss.251-252. 61 JAMES, a.g.e. , s.134. 62 SANDER, a.g.e. , s.19. 29

E – FRANZ VON PAPEN’ İN POL İTİK KAR İYER İ

1 – Prusya Meclisi

Ruhr ayaklanmasından birkaç ay kadar sonra Westphalia Çiftçiler Birli ği Ba şkanı Freiherr Engelbert von Kerkerick zur Borg birkaç arkada şıyla birlikte, Papen’e Prusya Meclisi seçimlerine Merkez Parti üyesi olarak katılma teklifiyle geldi. 63 Papen, politika hayatına girmeye karar vermi şti, ancak hangi partiye katılması gerekti ği konusunda tereddütleri devam ediyordu. Kendi muhafazakar görü şlerini payla şan çe şitli partiler mevcuttu, ancak bir süre üzerinde dü şünüp ta şındıktan sonra Merkez Parti’nin kendisi ve kariyeri için daha uygun oldu ğuna karar verdi. Gerçi Merkez Parti’de de kendisini rahatsız eden bir çok şey mevcuttu. Parti içerisindeki liberal grubun varlı ğı büyük bir eksiydi. Zaten söz konusu liberal grup Papen’in üyeli ğine de şiddetle kar şı çıkmaktaydı. Marksizmin her türlüsüne kar şı olan Papen, Sosyal Demokratların da dahil oldu ğu Weimar Koalisyonu’nda Merkez Parti’nin yer alıyor olmasını da hiç uygun bulmuyordu. 64 Ona göre komünistler ve sosyalistler arasında çok az bir fark vardı. 65 Merkez Parti, Sosyal Demokratlar ile olan ba ğlarını koparmalı ve sa ğ kanattaki partilerle bir araya gelmeliydi. De ğerler ve geleneklerin restorasyonu ancak bu şekilde sa ğlanabilir ve Almanya yeniden Avrupa’nın kalbinde Hristiyanlı ğın koruyucusu olabilirdi. 66

Von Kerkerinck ve Papen’in Katolik çevresi Papen’i 1921 Şubat’ında yapılacak Prusya Meclisi seçimlerine katılması yönünde çok desteklediler. 67 Parti içerisindeki liberal grubun tüm kar şı çıkmalarına ra ğmen, muhafazakarların talepleri ve çalı şmaları sayesinde Papen’in adaylı ğı kabul edildi.

6 Haziran 1920’deki ulusal seçimlerde de oldu ğu gibi 20 Şubat’taki Prusya seçimleri de Weimar politikasında bir takım de ğişikliklerin olmaya

63 PAPEN, a.g.e. , s.123. 64 ROLFS S.J. , a.g.e . , ss. 40-41. 65 PAPEN , a.g.e. , s.118. 66 ROLFS S.J. , a.g.e . , s.41. 67 PAPEN, a.g.e. , ss.149-151. 30

ba şladı ğını göstermi ş, Almanya’da sa ğ görü şlü partiler yükseli şe geçmi ştir. Merkez Parti en çok oy alan ikinci parti konumunu korumu ştur. Kuzey Westphalia’nın çiftçileri adayları olan Franz von Papen’e büyük bir destek göstermi ş ve böylelikle Papen’in politik kariyeri Prusya Meclisi’nde Merkez Parti’nin bir üyesi olarak ba şlamı ştır. Politik bir kariyere ba şlamak için çok kötü bir dönem oldu ğunu dü şünen Papen, ülkenin kötü durumuna ra ğmen kendisini politik hayatın içine bırakmı ştır. 68

Papen, 1921-1924 yılları arasındaki ilk dönemde Merkez Komite sekreterli ği görevinde çalı şmı ş ve özellikle tarımsal konular üzerinde ate şli konu şmalar yapmı ştır. Merkez komite meclisteki en önemli komiteydi çünkü hükümete bütçe konusunda tavsiyeler veriyordu. Papen komitenin bir üyesi olarak finansal konular dı şında tarımsal konular üzerinde de çalı şmı ştır.

Merkezin, sa ğa do ğru yakla şması Papen’in en büyük amacıydı. Tüm partilerdeki muhafazakarlar bir araya gelmeliydi. Sosyalistlerin kilise ve devleti birbirinden uzakla ştırmak amaçlı laik söylemlerine kar şılık verilmeliydi. Hristiyanlı ğın prensipleri, Alman ulusunun istikbali için takip edilmesi gereken en önemli rehberdi. Muhalif söylevleriyle Papen, gerek Sosyal Demokratların gerekse kendi partisi içerisindeki liberal grubun en büyük rahatsızlık kayna ğıydı. İyi bir hatipti. Tarımın sosyalle ştirilmesine o kadar kar şıydı ki her fırsatta bu politikanın toprak sahipleriyle çalı şanlar arasındaki kadim ve dostça ili şkiyi baltalayaca ğını öne sürüyordu.

Almanya’da gerek yerel gerekse ulusal platformda cereyan eden siyasi tartı şmalar ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın ülkenin gidi şatına pek tesiri olmuyor gibiydi. Mark gitgide de ğer kaybediyordu. Halk sefalet ve açlık içerisindeydi. Bu durumun tek sorumlusu olarak ise cumhuriyet görülüyordu.

Hükümetin ekonomiyi stabilize etme çabaları devam ederken, Almanya’nın yardımına İngiliz ve Amerikan Hükümetlerinin giri şimiyle hazırlanan Dawes Planı yeti şti. Dawes Planı, 1924 yılında Almanya’nın tamirat borcunu taksitlere böldü ve belirli bir tavan da saptamadı. Bu düzenleme Alman ekonomisine belli bir rahatlık getirdi. Ancak, Almanya ile

68 PAPEN, a.g.e. , s.126. 31

fizik garantiler pe şinde ko şan Fransa’nın gerek tamirat borcu konusundaki ısrarı ve gerekse Almanya’yı “çevreleme politikası” ili şkilerin daha da kötü yönde geli şmesine yol açtı. 69 Fransa, Ruhr bölgesini i şgal etti. Alman cumhurba şkanı Ebert’in de destek verdi ği pasif direni ş nedeniyle mi, yoksa dı ş güçlerin baskısından ötürü mü bilinmez; Fransa bir süre sonra güçlerini Ruhr’dan çekti. Dawes Planı ve dı ş yardımlar sayesinde Alman ekonomisi 1929 yılına kadar büyük ölçüde dengede kalabilmi ştir.

Dawes Planı mecliste oylanmadan önce Papen de Westphalia Çiftçiler Birli ğinde plana destek verdi ğini açıklıyordu. Ulusun ekonomik ba ğımsızlı ğını tehdit edebilecek de olsa Alman ekonomisinin stabilize edilebilmesi için gerekli bir adımdı Dawes Planı Papen’e göre.

1924 yılının Mayıs ayında yapılan seçimlerde Sosyal Demokratlar oldukça büyük bir oranda oy kaybettiler. Alman milliyetçileri ve Hitler'in Nasyonal Sosyalistleri sandalye miktarlarını toplamda 62’den 127’e çıkardılar. Sadece Merkez Partisi’nin oyları neredeyse sabit kaldı. Papen’in görü şüne göre bu seçimler Merkez ile milliyetçi partiler arasında bir koalisyon hükümeti kurulabilmesi için iyi bir fırsattı. A ğustos ayında meclis Dawes Planı’nı oyladı ve kabul etti. Ancak, Papen’in de arzu etti ği koalisyonun gerçekle şip gerçekle şemeyece ği aynı yılın Aralık ayında belli olacaktı. Çünkü 7 Aralık 1924 tarihi hem millet meclisi hem de Prusya meclisi seçimlerinin yapılaca ğı gün olarak belirlenmi şti.

Bu seçimler için Papen yine Kuzey Westphalia adayı olarak belirlenmi şti. Yerel listede 6. Sırada yer aldı ğı için tekrar seçilmesi garantiydi. Kampanyasında; tarım ürünleri için koruyucu tarifeler, daha dü şük vergiler için ça ğrı, tarımsal ürünlerdeki tüm fiyat kontrollerinin kaldırılması gibi argümanlar yer alıyordu. 70 Mayıs seçimleri Papen’in de arzu etti ği gibi Almanya’nın daha muhafazakar hale geldi ğini gösteriyordu ve Papen Aralık seçimlerinden daha da umutluydu. Nitekim, Dawes Planı taraftarlarına güven oyu veren Alman halkı, aynı zamanda sosyalistlerin de ipini çekmi şti. Sosyal Demokratlar 131 sandalye kaybederken Merkezciler, Demokratlar ve Halk

69 SANDER, a.g.e ., s.20. 32

Parti seçimi büyük kazançlarla kapattılar. Büyük sürpriz ise Milliyetçilerden geldi ve ulusal meclisteki sandalyelerini 103’e çıkardılar. 9 Ocak 1925’te Stresemann’ın önerisiyle Hans Luther ba şbakan oldu. 71

Prusya meclisi seçimlerinde de Sosyal Demokratlar kan kaybettiler. Milliyetçiler ise 6 sandalye daha kazanmı ş ve 109 sandalye ile meclisteki en büyük ikinci parti haline gelmi ştir. 5 Ocak 1925’te Prusya parlamentosunun ilk sezonu açıldı. Partiler arası farklılıkların do ğurdu ğu kriz hükümet ba şkanı Braun ve kabinesinin ayın 25’inde görevden çekilmesine neden oldu. Bu sadece, güven oyuna çekimser kalan taraf olan ve Merkez Parti’nin parlamento grubunun ço ğunlu ğuna kar şı ba şkaldıran Papen ve birkaç arkada şı için gerekli bir durumdu. Bu durum sol liberal basında öyle büyük bir sansasyona yol açtı ki, Papen ki şisel ve politik olarak ciddi saldırılara maruz kaldı. Tüm bu geli şmelere ra ğmen ayın otuzunda Braun tekrar seçildi. Bu sefer Papen ve arkada şları da Braun için oy kullandılar, zira Braun’un bu sefer DVP’yi koalisyon için ikna edebilece ğini umuyorlardı. Lakin bu gerçekle şmedi ve yeni oylama için Şubat’ın 10’u belirlendi.

Merkez partinin bir üyesi olan Willhelm Marx sonunda yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi. Papen de ; Prusya’nın ihtiyaçlarını gözetece ği, sa ğ partilerle koalisyon olu şturaca ğı ya da en azından sivil uzmanlardan olu şacak bir kabine kuraca ğı umuduyla destek verdi. Papen, Prusya ve Almanya hükümetlerinde homojenlik istiyordu. Merkez Parti parlamento grubu toplantılarından birinde, Marx’ı e ğer Weimar Koalisyonu gibi bir kabine kuracak olursa ona güven oyu vermeyece ği konusunda uyardı. 72

18 Şubat’ta Marx kabinesini parlamentoya tanıttı. Marx, Demokrat ve Merkez parti üyeleriyle birlikte, İçi şleri Bakanı olarak Sosyal Demokrat Karl Severing’i de kabineye dahil etmi şti. Takip eden 2 gün boyunca Severing hakkında sıcak tartı şmalar ya şandı. Milliyetçiler ve Halk Parti ile Papen ve 20 arkada şı Severing konusuna dikkat çektiler ve güven oylamasına gidilmesini

70 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.46. 71 ROLFS S.J. , a.g.e. , ss.46-47. 72 ADAMS, a.g.e . , s.123. 33

istediler. 73 Marx, yeterli güven oyunu alamadı. Marx’ın yenilgisini takip eden günlerde Parlamentodaki Merkez delegeleri Merkez Parti yönetimine Papen ve destekçisi Leonartz’ın biran önce Merkez Parti’den çıkarılması yönünde sert bir mektup yolladı. Merkez Partili delegeler Papen ile hiçbir surette çalı şmaya devam edemeyeceklerini bildiriyorlardı. Papen’in savunası ise Marx’la şahsi bir sorunu olmadı ğı şeklindeydi. Marx’ın ki şili ğine büyük bir güveni oldu ğunu, ancak Marx’ın uyarıldı ğının aksine Weimar Koalisyonu şeklinde bir kabine olu şturdu ğunu söylüyordu. Marx’a güven oyu vermemesinin tek sebebi buydu. 74

Parti içerisindeki bu fikir ayrılıkları ve gerginlikler nihayet sonuca ba ğlandı. Papen’in üyelikten çıkarılmamasına lakin parti dahilinde disiplinin korunabilmesi için tüm komite görevlerinden ayrılmasına karar verildi. Papen artık parti içerisindeki “kara koyun” 75 olmu ştu.

Tüm bu geli şmelerin üzerine, Almanya Cumhurba şkanı Ebert’in ölmesi ve yeni bir Cumhurba şkanı seçiminin gerekmesi hem Alman siyasi partilerini hem de Merkez Parti üyelerini birbirine dü şürdü. Siyasi partiler kendi adaylarını belirlediler. Lakin Merkez Parti içerisindeki gruplar cumhurba şkanlı ğı seçimlerinde destekleyecekleri aday hususunda bir türlü konsensusa varamıyorlardı. 25 Mart 1925’te yapılan cumhurba şkanlı ğı seçimlerinde 7 adaydan hiçbiri yeterli ço ğunlu ğu sa ğlayamadı ğı için 26 Nisan’da yeni seçimlerin yapılmasına karar verildi. Merkez Parti bu seçimlerde Sosyal Demokratlarla birlik oldu ve cumhurba şkanlı ğı adayı Marx’ı destekledi. Papen ise bu duruma tahmin edilece ği üzere kar şıydı. Sonunda Büyük Alman Devleti’nin Mare şali Paul von Hindenburg cumhurba şkanlı ğına adaylı ğını koydu. Hindenburg’un cumhurba şkanı olabilmesi için Papen büyük bir gayretle çalı şmı ştır. Nitekim 26 Nisan’da Paul von Hindenburg, Weimar Cumhuriyeti’nin yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmi ştir.

73 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.49. 74 ADAMS, a.g.e. , s.123. 75 PAPEN, a.g.e. , s.132. 34

Hindenburg’un cumhurba şkanı seçilmesini takip eden günlerde Prusya’da da hükümetin olu şturulması bekleniyordu. Franz von Papen’in şahsıyla özde şle şen parti içi muhalefet cumhurba şkanlı ğı seçimlerinde oldu ğu gibi hükümet olu şturulmasında da kendini gösterecekti.

5 Mayıs’ta Prusya Parlamentosu sosyalist Otto Braun liderli ğinde bir hükümet kurulması için toplandı. Papen, her zaman oldu ğu gibi bu olu şuma da kar şı oldu ğunu gösterdi. Merkez Parti içerisindeki sol grup Weimar olu şumuyla vücut bulmu ş liberal prensipleri savunuyordu. Papen’in ba şını çekti ği sa ğ grup ise eski aristokratik düzeni özlemekteydi. Parti içerisindeki liberal grup ne kadar kalabalık olursa olsun, Papen’in partiden ihraç edilmesine cesaret edilemiyordu. Papen’in eski, aristokratik düzeni özleyen büyük bir oy potansiyeli vardı. Kendi seçim bölgesindeki çiftçilerin haklarını kıyasıya savunan bir parlamenter olan Papen’e büyük bir destek de çiftçilerden geliyordu. Tüm bunların dı şında Franz von Papen’in “Germania” gazetesinin editoryal kadrosu üzerinde ciddiye alınması gereken bir nüfuzu vardı. İş te tüm bunlar, Papen’in parti politikasının tersine duru şunun önüne geçilememesini açıklayan sebeplerdi. 76 Tüm bunlara ra ğmen Papen Merkez Parti’yi kendi istedi ği yöne çekmeyi ba şaramadı.

Hindenburg, cumhurba şkanı olunca meclisi da ğıttı ve 20 Mayıs’ta yeni seçimlerin yapılmasına karar verdi. Bu yeni seçimler Papen’in parlamentodaki sandalyesini de kaybetmesine neden oldu. Parti içerisindeki liberal grup Papen’in tekrar seçilememesi için gereken çözümü bulmu şlardı. Papen’in ismini bölgesindeki seçim listesinde 10. Sıraya kaydırdılar.

Seçimlerin sonuçları hem Prusya’da hem de Almanya genelinde sola do ğru bir kayı ş oldu ğunu gösterdi. Westphalia’da ise beklendi ği üzere Merkez Parti sadece dokuz sandalye kazanmayı ba şardı ve böylelikle Papen’in tekrar seçilmesi mümkün olamadı. 77 Lakin Papen’in politik kariyeri henüz bitmi ş de ğildi. Germania gazetesinde makaleler yazarak Almanya’daki politik geli şmeleri de ğerlendiriyor ve ses getiren ele ştiriler yapıyordu. 1930 yılının Şubat ayında ise, muhafazakar arkada şlarından biri olan Theodor

76 ROLFS S.J. , a.g.e. , ss.54-55. 35

Roeingh’in sebebi bilinmeyen bir şekilde parlamentodan çıkarılmasıyla,bir süreli ğine tekrar sandalyesine kavu ştu.

77 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.56. 36

2 – Franz Von Papen’in Almanya Ba şbakanı Olu şu

1930 yılının Mart’ında ekonomik buhranın do ğurdu ğu depresyon sosyal Demokrat Ba şbakan ve Büyük Koalisyon’un kurucusu Hermann Müller’in görevden ayrılmasına neden oldu. Tüm dünyada oldu ğu gibi Almanya’da çok önemli geli şmelere gebeydi. Hindenburg görevdeki ilk 5 yılında monar şi yanlısı görü şünü hiçbir şekilde ortaya koymamı ş, ülkeyi demokratik prensiplerle yönetmi şti. Lakin cumhurba şkanının ya şı ileriyordu ve o ğlu Oskar’ın da arkada şı olan General Kurt von Schleicher’in etkisi altına girmeye ba şlıyordu.

Dünya çapında etkili olan ekonomik buhran, zaten zor koşullar içerisinde olan Almanya’yı fazlasıyla sarsmı ştı. Açlık ve i şsizlik iyice kendini göstermi şti. Solda, Komünist Parti güç kazanmaya ba şlamı ştı, sa ğda ise Hitler’in Nasyonal Sosyalistleri hızlı bir ivmeyle yükseli şe geçmi şti. Di ğer partiler ise parlamentoda basiretsizce yer i şgal ediyorlardı.

Sonunda, Alman Parlamentosu’ndaki koalisyon olu şturma çabalarının meyve vermemesi üzerine Schleicher Hindenburg’a yeni bir planla geldi. Schleicher’e göre; partilerden ba ğımsız, ola ğanüstü durumlar için ola ğanüstü yetkilerle donatılmı ş ve cumhurba şkanına kar şı sorumlu bir hükümet, atanmı ş bir ba şbakanın altında olu şturulursa Almanya’da istikrar sa ğlanabilirdi. Lakin, parlamento da tamamen dı şlanmamalıydı. Bu nedenle ba şbakan parlamentodan bir isim olmalıydı. Schleicher’in ba şbakan olması için önerdi ği isim Merkez Parti’den Heinrich Brüning’di. Brüning, kendi partisiyle ba ğlantıda olacak ve Merkez’den destek alacaktı. Aynı zamanda , muhafazakar görü şleri sayesinde Halk Partisi içerisindeki sanayicilerden de destek gelmesini sa ğlayacaktı. Schleicher’in planı tuttu ve cumhurba şkanının da deste ği ile Brüning Almanya’nın ilk atanmı ş ba şbakanı oldu. 78

Schleicher ile Papen arasındaki ili şkinin geçmi şi ise ikisinin ordudaki günlerine dayanıyordu. Papen ve Schleicher Papen’in Prusya Meclisi delegeli ği döneminde de görü şmü şlerdi. 1928 seçimlerinde sandalyesini

78 Almanya’da 2 ba şbakan daha bu şekilde i ş ba şına gelecektir. Franz von Papen ve Kurt von Schleicher. 37

kaybeden von Papen Schleicher ile ili şkisini devam ettirmeye özen göstermi ş ve özellikle ikisinin de üyesi oldu ğu Baylar Kulübü vesilesiyle bu iki isim sık sık bir araya gelmi ştir. Asker kökenli olan bu iki insan da kalben monar şisttiler. Birbirlerine çok paralel dü şünceleri vardı. Hemfikir oldukları en önemli konu Sosyal Demokratların bir şekilde elimine edilmesi gereklili ğiydi. Schleicher ordu ve devletin iç içe olması gerekti ğine inanıyordu. Halbuki Papen buna kar şıydı. Ordu sadece devleti korumak için gerekliydi. Ona göre ordunun siyasetle i şi olmamalıydı.

Brüning Almanya Ba şbakanı oldu ğunda Franz von Papen Prusya Parlamentosunda vekildi, aynı zamanda Germania gazetesinde makaleler yazmaya devam ediyordu. Papen, Brüning’in muhafazakar ekonomi politikalarını taktir ediyor ve destekliyordu. Ancak Sosyal Demokratlara fazla tolerans gösterdi ğini dü şünüyordu. Brüning hakkında hatıralarında şu cümleleri kullanmı ştır;

“Yeni ba şbakan, toplumun büyük bir bölümü tarafından dürüst ve güvenilir bir adam olarak tanınıyor ve be ğeniliyordu... Dr. Brüning’e olan tam sempatim ve onun muhafazakar duru şuna olan inancımla, onun adaylı ğını destekleyebilmek için ula şabilece ğim her noktayı ısıtmaya çalı ştım.” 79

Bruening, parlamentonun ço ğunlu ğunu uygulamaya sokmak istedi ği bir takım mali önlemler için ikna etmeyi ba şaramadı. Bunun üzerine Hindenburg’tan Anayasa’nın 48. Maddesine dayanarak Cumhurba şkanı Kararnamesi ile mali önlemleri yasala ştırmasını istedi. Lakin parlamento cumhurba şkanından parlamentoyu da ğıtmasını talep etti. Brüning yeni seçimlerle belki de kendi hükümetine daha fazla destek olacak bir parlamento olu şmasını umut ediyordu.

Eylül ayında yapılan seçimler Almanya’yı çok daha farklı günlerin bekledi ğinin bir i şaretiydi. Naziler ve komünistler inanılmaz bir ba şarı sa ğladılar ve sandalye sayılarını fazlasıyla arttırdılar. Parlamentodaki sandalye oranlarındaki bu radikal de ğişim Brüning’in de i şini zorla ştıracak nitelikteydi. 38

1931’den Mayıs 1932’de görevden ayrılı şına kadar Brüning, özellikle ekonomik krizi a şmaya yönelik önlemler almaya çalı şmakla vakit harcadı. Hayata geçirmeye çalı ştı ğı programlar; Komünistler, Naziler ve Milliyetçiler tarafından devamlı reddedildi. 1931 yılı, be ş milyonluk i şsiz ordusu, iflas durumuna gelmi ş orta sınıfıyla, borçlarını ödeyemeyen köylüleriyle, çalı şamaz durumda Parlamentosuyla, güçlükler içinde çabalayıp duran hükümetiyle, gün geçtikçe bunayan seksen dört ya şındaki Cumhurba şkanıyla gürültü patırtı içinde geçip giderken, Nazi şefleri artık daha fazla beklemeyeceklerine inanmaya ba şladılar. 80 Aynı zamanda, Nazilerin seçimlerde kazandı ğı ba şarı Almanya’nın bir çok bölgesinde Nazi kökenli şiddet içerikli hareketlerin ba şlamasına da neden oldu. Brüning’in Almanya’da istikrarı sa ğlamak konusundaki ba şarısızlı ğı artık ortadaydı.

1932 Nisan’ındaki cumhurba şkanlı ğı seçimleriyle birlikte, Schleicher Nazilerle ba şa çıkabilecek adamın Brüning olmadı ğına dair kararını vermi şti. 81 Hindenburg, bu seçimlerde ikinci ve son kez cumhurba şkanı olarak seçildi.

Schleicher, seçimlerden önce ve sonra Hitler’le birçok görü şme yaptı. Amacı Nazilerin de bir koalisyon hükümetinde yer almasını sa ğlamaktı. Cumhurba şkanlı ğı seçimlerinden hemen sonra Schleicher Hitler’e yeni planını açıkladı. Hükümet dü şmek üzereydi, parlamento feshedilebilecekti. SA ve SS kıtaları aleyhindeki hüküm yürürlükten kaldırılacaktı. Ancak bütün bunların kar şılı ğında Hitler’in cumhurba şkanı tarafından atanacak bir hükümeti tolare etmesi bekleniyordu. 82

Nihayet 29 Mayıs Pazar günü Hindenburg Bruening’i yanına ça ğırdı ve hemen istifa etmesini istedi. Ertesi gün istifa verildi.83 Bruening’in istifasını verdi ği gün Hindenburg ve Hitler bir araya gelmi ştir. Schleicher’in Hitler’e vadetti ği ko şulları Hindenburg kabul etti ğini belirtmi ş, Hitler de

79 PAPEN, a.g.e. , s.159. 80 William L. Shirer, Nazi İmparatorlu ğu 1 Do ğuşu Yükseli şi Çökü şü ,Türkçesi:Rasih Güran, İstanbul, 2002, s.197. 81 ROLLFS S.J. , a.g.e. , s.83. 82 ROLLFS S.J. , a.g.e. , s.84. 83 SHIRER, a.g.e . , s.215. 39

cumhurba şkanlı ğı kararnameleriyle devleti yönetecek bir hükümete destek verece ğini tekrar açıklamı ştır.

İki gün sonra Schleicher yeni kabine önerisiyle Hindenburg’un huzuruna çıkmı ş Nazilerin deste ğinin de sa ğlandı ğı yeni kabine de kendisinin Savunma Bakanı olarak görev alaca ğını bildirmi ştir. Bu olu şum ile Sosyal Demokratlar, ki parlamentonun hala en kalabalık parti grubuydu, bir siyasi güç olmaktan uzakla ştırılmı ş oluyordu. Bu durum; Hindenburg, Schleicher ve yeni ba şbakan adayının da uzun zamandan beri arzuladı ğı bir şeydi. Schleicher’in ba şbakan olması için Hindenburg’a önerdi ği isim ise eski süvari subayı, Amerika askeri ata şesi, ünlü centilmen binici ve muhafazakar monar şist Franz von Papen’di. 84 Franz von Papen, bu planı ö ğreni şini hatıralarında şöyle anlatmı ştır;

“Bir gün beni Schleicher aradı ve yüz yüze görü şmek istedi ğini söyledi. 28 Mayıs’ta Schleicher’i Berlin’deki bürosunda ziyaret ettim. Bana politik durum hakkında şu bilgileri verdi; hükümet krizi devam ediyordu ve Cumhurba şkanı bütün partilerden ba ğımsız, uzmanlardan olu şan bir kabine kurulmasını istiyordu. Bu durum bana teknik olarak imkansız görünüyordu. Schleicher bana çok ate şli bir şekilde Brüning’le neden devam edemeyece ğini anlattı. Brüning’in tek taraflı SA yasaklaması ile NSDAP’ye kar şı bir tutum içerisine girdi ğini ve Hindenburg’u da di ğer partiler kar şısında çok zor durumlara soktu ğunu anlattı.” 85

Bu görü şme, ikilinin her zamanki ola ğan politik sohbetlerinden biri gibi ba şlamı ştı. Ancak Schleicher sonunda hiç beklenmedik bir şekilde Papen’e teklifini yaptı. Papen’in cevabı , böyle bir göreve hazırlıklı olmadı ğı, seve seve her türlü yardımı yapaca ğı ancak ba şbakanlı ğı kabul edemeyece ği şeklindeydi. Konu şma şu şekilde devam etti;

“ – Ama ben sizi ya şlı adama önerdim! O da sizin bu görevi üstlenmenizi çok istiyor.

84 ROLLFS S.J. , a.g.e. , ss.84-85. 85 PAPEN, a.g.e. , s.182. 40

– Acele etmi şsiniz! İki ta şın arasında bu kadar mühim bir konuda kara veremem!

– Bu iyili ği bana ve Hindenburg’a yapmalısınız. Ben bu i şi sizden daha iyi yapabilecek birisini bulamıyorum.” 86

Hindenburg ve Schleicher’e göre nihayet Almanya’yı birbirleriyle dost olan insanlardan olu şan bir kabine yönetecekti. Ancak Franz von Papen’in bu konuda ciddi tereddütleri mevcuttu. Özellikle Nazilere verilen vaatler canını sıkan ba şlıca mevzuuydu. Sonunda ya şlı Hindenburg, Papen’i ikna etmeyi ba şarmı ştır. Hindenburg’un kendisinden bu görevi kabul etmesini özellikle rica etmesi ve kendisine bunun Almanya ve Alman ulusuna hizmet etmek adına bir görev oldu ğunu hatırlatması nedeniyle Papen yeni Alman Şansölyeli ği görevini, bir bakıma kabul etmek zorunda kalmı ştır da diyebiliriz. 87 Papen, ba şbakanlık görevini kabul ettikten sonra, cumhurba şkanı kendisine yeni hükümetin en önemli departmanlarını yönetmek üzere öngörülmü ş ki şilerden olu şan listeyi sundu. 88 Uzun tartı şmalardan sonra kabineyi olu şturacak isimler belirlendi.

Franz von Papen’in ba şbakanlı ğına çok fazla tepki gelmi ştir. Özellikle basında Papen aleyhinde yazılmamı ş yazı kalmamı ştır. Fransız ve İngiliz diplomatlarından da ciddi tepki cümleleri yükselmi ştir. Franz von Papen’in özellikle Amerika Birle şik Devletleri görevindeki icraatları, bu iki devlette daha fazla şüphe uyandırıyordu. Bu nedenle Papen’in prestijini sarsacak hiçbir açıklamadan kaçınılmıyordu. 89

1 Haziran 1932’de Merkez Parti’den Papen’e bir uyarı geldi. Sert bir ifadeyle yazılmı ş uyarıda yeni hükümetin hiçbir hareketinden Merkez Parti’nin sorumlu tutulamayaca ğı belirtiliyor ve Papen’den bu şekilde ba şbakan

86 PAPEN, a.g.e. , s.184. 87 PAPEN, a.g.e . , ss.187-188. 88 Franz von Papen kabinesinin ayrıntıları için bkz. Adams, a.g.e . , s.134. 89 Berlin’deki Fransız elçisi bu sırada şunları yazmı ş: “Cumhurba şkanının davranı şı şüphe ile kar şılanıyor. Herkes sadece gülüyor, gülümsüyor ya da kahkahayla gülüyor, çünkü Papen’in bir özelli ği var: ne dostları, ne de dü şmaları onu ciddiye alıyorlar... Lüzumsuz, falso yapan, yalancı, hırslı, bo ş, hileci ve entrikacı bir adam olarak tanınıyor.” , SHIRER, a.g.e ., s.216. 41

olmasının nedenlerini açıklaması bekleniyordu. 90 Papen’in hiçbir siyasi deste ği yoktu. Reichstag üyesi bile de ğildi. En çok Prusya Landtag’ında bir sandalye i şgal edebilmi şti. Üyesi bulundu ğu Merkez Partisi, lider Bruening’e oynadı ğı oyuna kızarak, Ba şbakan tayin edilir edilmez onu oy birli ğiyle üyelikten attı. 91

Hindenburg’un, kabineyi 92 açıklamasından 2 gün sonra Hitler ve Schleicher bir araya geldi. Daha önce anla şmı ş oldukları konularda hala hemfikirdiler. Bir sonraki gün Papen’in iste ği ile Hindenburg meclisi da ğıttı. Yeni seçimler 31 Temmuz’da yapılacaktı. Franz von Papen özellikle iktisadi bunalıma bir çözüm bulunabilmesi amacıyla konusunda uzman iktisatçılar ile bir çok görü şme yapmı ştır. Lakin bu dönemde Papen’in önüne gelen ve onu en çok me şgul eden SA ve SS birliklerine konulmu ş olan yasa ğın kaldırılması konusuydu. Papen, bu yasak kaldırıldı ğı taktirde ülkenin sivil sava şa sürüklenebilece ği endi şesini fazlasıyla ta şımaktaydı. Bu konu hakkında çok fazla görü şme yapıldı. En sonunda Nazilerden gelen yo ğun baskılar sonucunda, Papen söz konusu yasa ğın kaldırılmasına göz yummak zorunda kaldı. 15 Haziran’da yasa ğın kaldırılması kabinede oylandı ve kabul edildi. 16 Haziran’da ise Hindenburg’un onayı ile yasak kaldırıldı.

Ba şbakanlı ğının ilk günlerinde Papen’i son derece zorlu ve Almanya açısından önemli bir görev beklemekteydi. Papen, Lozan Konferansına katılacak ve ülkesini temsil edecekti. Diplomatik toplantılar konusunda deneyimi olmasına ra ğmen Papen oldukça büyük bir heyecan duymaktaydı. Çünkü Lozan’dan getirece ği haberler, ülkesi ve hükümeti için büyük bir önem ta şıyacaktı. Özellikle beklentilerini kar şılayacak sonuçlar alamadan Almanya’ya dönecek olursa, seçimlerde sa ğcıların deste ğini de kaybedebilecekti. Çok dikkatli olması gerekiyordu. Ba şarı hem ülkesi, hem de kendisi için şarttı.

90 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.91. 91 SHIRER, a.g.e ., s.216. 92 Franz von Papen’in ba şbakanlı ğı altında toplanan kabineye “Baronlar Kabinesi” ismi verilmi ştir. 42

3 – Lozan Konferansı

Lozan konferansı, Franz von Papen’in dünyanın önemli ülkelerinden biri olan Almanya’yı ba şbakan olarak temsil etti ği ve tarihin kırılma noktalarından biri oldu ğu halde tarihçiler tarafından önemsenmemi ş ya da göz ardı edilmi ş bir geli şmedir. Bu konferansta Avrupa’da barı ş ve güven ortamını sa ğlayabilmek amacıyla gerekli adımlar atılabilmi ş olsaydı ya da bu adımların atılabilmesine izin verilseydi Avrupa ve Dünya, II. Dünya Sava şı’yla ya şanmı ş tüm acıları belki de ya şamayacaktı. Ama böylesine bir sava ştan da rant elde etme pe şinde ko şan güçler de muhakkak ki mevcuttu. Her ne kadar bir çok yayında Hitler’i iktidara ta şıyan ki şi ve dolayısıyla II. Dünya Sava şı’nın da bir bakıma sorumlusu olarak Franz von Papen gösterilse de , gerçek suçlular çok daha farklıdır.

Dı ş politikada hükümet önceden belirlenmi ş silahsızlanma, tamiratlar ve ekonomik kriz gibi Almanya’nın da odak noktasında olduğu uluslararası müzakerelere devam etmek zorundaydı. Papen ve Alman delegasyonu bu nedenle öncelikli olarak Lozan konferansına yo ğunla şmak durumunda kalmı ştır. 93 Franz von Papen Lozan’a gelir gelmez, arabasına atlayıp basın mensuplarının bulundu ğu yere giderek diplomasi ve konferanslar tarihinde hiçbir ülke ba şbakanının yapmadı ğı bir giri şimde bulunmu ştur. Dünyanın gözünü basın yoluyla üzerine çeken Papen, bu davranı şının bilinçli bir hareket oldu ğunu, böylelikle basının ilgisinin de Almanya’nın durumu ve talepleri üzerinde yo ğunla şmasını planladı ğını belirtmi ştir. 94 Lozan’daki ilk görü şmesini de Fransa ba şbakanı Herriot ile yapmı ştır. Ailesinden gelen Fransız yakınlı ğını ve mükemmel fransızcasını Lozan’daki tüm görü şmelerde etkili bir biçimde kullanmı ştır. Lozan’daki ilk oturumda söz alan Papen, mükemmel Fransızcası ile hitabetteki yetene ğini göstererek, dünya ekonomik buhranı ve Almanya’daki durum hakkında uzun ve etkili bir konu şma

93 Alman Delegasyonu Ba şbakan Papen, Dı şişleri Bakanı Neurath, Finans Bakanı Krosigk, Ekonomi Bakanı Warmbold ve ekiplerinden olu şuyordu. ADAMS, a.g.e. , s.140. 94 PAPEN, a.g.e. , s.199. 43

yapmı ştır. Papen, bu konu şmasıyla fazlasıyla sempati topladı ğını aldı ğı alkı şların çoklu ğuna ba ğlamaktadır. 95

Papen’in tüm etkileyicili ği, konu şma becerisi ve tartı şma zekasına ra ğmen Lozan’daki kendine has diplomasi tarzı tartı şmaya açıktı. Papen, bir diplomatın sahip olması gereken en önemli özellik olan sabırdan yoksundu. Ço ğu zaman delegasyonunun fikir ve tavsiyelerini bile almadan hareket ediyordu. Papen’in ani hareketleri ço ğu zaman İngiliz tarafını irite etmi ş, Fransızları ise tedirgin etmi ştir. 96

Fransa’da aynen Papen gibi yeni ba şbakan olmu ş olan Herriot, özellikle iç politikaya önem vermekteydi. Fransa’da ekonomik refahın sa ğlanaca ğına dair vaatlerle i ş ba şına gelmi ş olan hükümet için, Almanya’dan tahsil edilecek olan 7 Milyar Marklık sava ş tazminatı hayati bir önem ta şıyordu. Almanya’nın ekonomik durumu ise Fransa’dan daha iyi de ğildi. 7 Milyar marklık sava ş tazminatı Alman halkının sırtına biniyordu ve halkı radikal siyasi olu şumları desteklemeye itmekteydi. 97 Almanya için çok önemli olan bir di ğer husus ise, Almanya’nın sava şın sorumlusu oldu ğuna dair ibarenin antla şma metinlerinden çıkartılmasıydı.

Papen, daha o günlerde İngiliz ve Fransızları olabileceklere kar şı uyarıyordu;

“Benim hükümetim Almanya’nın son halk hükümetidir. E ğer ben bu konferanstan ba şarısız dönecek olursam, beni sa ğ ya da sol radikaller dü şüreceklerdir.”

Papen, bu sözlerinin Herriot tarafından anla şıldı ğını, ancak şantaj olarak de ğerlendirildi ğini belirtmektedir. Papen’e göre bu konferans Almanya ve Fransa arasında bir ba şlangıç ta şı olmalıydı. Aksi taktirde konferans sonuçsuz kalmı ş demekti. 98

95 PAPEN, a.g.e. , s.200. 96 ROLFS S.J. , a.g.e. , ss.107-108. 97 PAPEN, a.g.e. , s.201. 98 PAPEN, a.g.e. , s.202. 44

Papen, konferansın ilk günlerinde son derece iyi dileklerle, olumlu sonuçlanmasını umdu ğu planlar geli ştiriyordu. Yüzyıllarca sava ş içerisinde olmu ş olan Fransa ve İngiltere gibi iki devlet, nasıl kar şılıklı dostluk ve güven içerisinde ittifak olu şturabilmi şler ise, bu Fransa ve Almanya için de dü şünülebilirdi. Fransa’nın olumlu yakla şması halinde, Almanya kendisine dü şen her türlü vazifeyi yerine getirecekti. Papen’e göre en kısa ve en sa ğlam yol bir antla şmadan geçmekteydi. Her ne kadar iki ülke halkları böyle bir giri şime hazır olmasa da Fransız halkının güvenlik endi şeleri giderilebilirdi. Fransız subaylarının Alman Genel Kurmayının önemli noktalarında görev yapmalarını sa ğlayacak askeri bir antla şma bu sorunu çözmeye yardımcı olabilecekti. 99

Papen, MacDonald’a , yeni bir borç yükü olacak olan Alman Demiryolu hisselerinin sava ş tazminatlarının kar şılı ğı olarak Fransa’ya devredilmesi opsiyonunun neden mümkün olmadı ğını belirten bir mektup yollamı ş ve Almanya'nın nelere hazır oldu ğunu bildirmi ştir;

“Almanya Avrupa’nın restorasyonu için her türlü maddi ve ekonomik iştirake hazırdır. Almanya 5 yıllık bir silahsızlanma antlaşmasına hazırdır. Avrupa’daki gerilimi ortadan kaldırmak amacında olan Almanya, di ğer ülkelerle silah gücü olarak e şit olmak sevdasında de ğildir. Biz İngiltere, Fransa ve İtalya hükümetleriyle i şbirli ği antla şmasına hazırız. Böyle bir antla şma Almanya tarafından gelebilecek her türlü beklenmedik hareketi engelleyecektir.” 100

Papen, Herriot ve Fransa tarafının bu fikirden çok memnun kaldı ğını ve Herriot’un verdi ği direktifler do ğrultusunda kendi fikirlerinin bir antla şma tasla ğına dönü ştürüldü ğünü belirtmektedir. Fransız tarafı Almanya ile yapılacak böylesi bir antla şmaya sıcak bakmaya ba şlamı ştı. Herriot ve kabinesi, Almanya ile yapılacak bir antla şmanın tahsil edilecek sava ş borçlarından daha de ğerli oldu ğuna karar vermi şlerdi. Herriot konferansın ba şından itibaren Almanya ve Fransa arasında arabuluculuk yapmaya çalı şan İngilizlerin de fikrini almak için MacDonald’la görü şmeye karar verdi.

99 PAPEN, a.g.e. , ss. 202-203. 45

Franz von Papen bu görü şmede hiç beklenmeyen bir şey oldu ğunu ifade etmektedir. İngilizler iki devletin antla şmasına şiddetle kar şı çıkmı ş ve böyle bir antla şmanın İngiltere’yi izolasyona sürükleyece ğini savunmu şlardır. Franz von Papen, MacDonald’ın bu antla şmaya gösterdi ği tepkinin İngiliz tutanaklarında yer almadı ğını ifade etmektedir. 101 Almanya’nın sava ş tazminatı ödememesine Amerika Birle şik Devletlerinden de tepki gelmi ştir. Amerikan Halkı Avrupa Sava şının finansörü olmak istemiyordu. 102 Nitekim, bu antla şma giri şimi özellikle İngiliz tarafının etkisiyle sonlandırılmı ştır. Papen; geli şmeleri şöyle de ğerlendiriyordu;

“ Şunu anladım ki Fransızlar İngiliz dostlu ğunu Alman barı şına tercih ediyor. .. Eski imparatorluk politikası, Avrupa için hep uyguladıkları ve ba şarılı oldukları politika. Ama artık Avrupa için çok küçük bir politika bu... Bütün çabalarıma ra ğmen, Avrupa’daki barı şın Alman-Fransız barı şı üzerine kurulabilece ğine İngilizleri ikna edemedim.” 103

Franz von Papen’in tüm ümitleri bo şa çıkmı ştır. Olası Fransız-Alman antla şmasının suya dü şmesinden sonra sava ş tazminatı yani para konusu konferansın tek mevzusuna dönü şmü ş ve Papen Almanya’nın sava şın suçlusu oldu ğuna dair ibarenin kaldırılması için çok fazla çaba sarfetmi ştir. Sıcak tartı şmalarla geçen görü şmelerde 7 milyar marklık sava ş tazminatı 3 milyara indirilmi ştir. Lozan’da İngilizler ve Fransızların yine elele oldu ğu tüm dünyaya yansıtılmı ştır. Papen’e göre batılı güçler sorumluluklarını yerine getirememi şler ve Almanya’da Hitler’in iktidara geçmesine bir bakıma çanak tutmu şlardır. Almanya’nın son halk hükümetine izin vermemi şler ve Almanların istediklerini çok kısa bir süre sonra Hitler çok farklı bir yöntemle elde etmeyi ba şarmı ştır. 9 Temmuz'da sona eren Lozan Konferansın’dan çıkan sonuç tüm Avrupa ve Dünyayı saran büyük sava şın ve onca acının da tek sebebi olmu ştur.

100 PAPEN, a.g.e. , s.203. 101 PAPEN, a.g.e. , ss.204-205. 102 ROLFS S.J. , a.g.e. , s. 107. 103 PAPEN, a.g.e. , s.207. 46

4 – Hitler İktidarı ve Almanya’da Yeni Dönem

Lozan Konferansı’nın son bulmasıyla birlikte Papen ülkesinde kendisini çok daha zor ko şullar bekledi ğini gördü. Lozan’dan çıkan sonuçları seçim propagandası olarak algılayan siyasi partiler ve medya Papen hükümetine hemen yüklenmeye ba şlamı şlardı.

Hükümeti döneminde Papen’in önüne gelen en büyük sorun Prusya ve Almanya ikili ği sorunuydu. Almanya’nın en büyük federal cumhuriyeti olan Prusya ve Alman hükümeti arasında 1871’de Alman Birli ği kuruldu ğundan bu yana her zaman çe şitli sorunlar olmu ştu. Lozan’ı takip eden günlerde ise Prusya ve Almanya arasındaki dualizmin yarattı ğı sorunlar ayyuka çıkmı ştı. İş sizlik ve fakirlik hat safhadaydı. Ancak en önemli sorun Komünistler ve Nazi güçleri arasındaki sıcak çatı şmalardı ki, bu da Almanya’yı sivil sava şın eşiğine getirmi şti. Ani ve etkili bir çözüm şarttı. Prusya hükümeti ise etkili olmaktan çok uzaktı. Hamburg yakınlarındaki Altona’da patlak veren kanlı olaylar Papen’e istedi ği fırsatı verdi. Hindenburg’tan gelen izinle acil durum kararı alındı ve Prusya’nın yönetimi Reich hükümetine geçirildi. Artık, Prusya’yı Reich Komisyonu yönetecekti ve Papen de Prusya Komiseri olacaktı. Bu duruma Prusya Parlamentosu’ndan ve Prusya devlet ba şkanı Hirtsiefer’den ciddi protestolar geldi.

31 Temmuz 1932 seçimleri i şte bu atmosferde gerçekle şti. Lozan’dan çıkan netice ve hükümetin Prusya hükümetine yönelik hareketleri seçim sonuçlarını ciddi olarak etkileyecek geli şmelerdi. Seçim günü geldi ğinde sokaklardaki gerginlik de fazlasıyla artmı ştı. Her ne kadar Papen hükümetinin hiçbir siyasi partiyle ba ğlantısı yoktuysa da, birçok siyasi parti Papen hükümetine yüklenmek yoluyla seçim propagandalarını şekillendiriyorlardı. Papen ve Schleicher ise topluma silahlanma konusundaki Alman taleplerinin hükümet tarafından kovalanaca ğını bildiriyor ve hükümetin Lozan’daki kazanımlarını anlatıyordu. 104

31 Temmuz seçimleri, Nasyonal Sosyalist Parti için büyük bir zafer oldu. Naziler 13.745.000 oy kazanarak Reichstag’da 230 sandalye ele 47

geçirdiler. Parlamento’nun kolayca en büyük partisi oldular, ama 608 sandalyelik parlamentoda yine de ço ğunlu ğu tutturamamı şlardı. 105 Sosyal demokratlar 133 sandalye ile ikinci, komünistler ise 89 sandalye ile parlamentonun üçüncü büyük partisi oldu. Merkez Parti de sandalye sayısını 68’den 73’e çıkarmı ştı. Papen’in tek destekçisi olan Hugenberg liderli ğindeki Alman Milliyetçileri ve di ğer partiler parlamentoya giremedi.

Seçimleri takip eden günler Almanya için pek ho ş de ğildi. Nazilerin şiddet içerikli gösterileri, saldırılar, cinayetler, bombalama eylemleri Almanya’nın her yanını sarmı ştı. Seçimleri takip eden birkaç günü ailesiyle birlikte geçirmek üzere Berlin’den ayrılan Papen’in yerine kabineye ba şkanlık eden Gayl liderli ğinde, ülkede barı şı sa ğlayabilmek için yolların tartı şıldı ğı ilk kabine toplantısında silah ta şımanın yasaklanması konusu ön plandaydı. Almanya’da ve özellikle Prusya’daki şiddetin sorumluları bulunmaya çalı şılmı ş ve çözüm yolları aranmı ştır. Papen Berlin’e döndü ğünde kabine toplantısında bir karar alınamadı ğını ö ğrenmi ş ve sokaklardaki şiddete son vermek için sıkı tedbirleri derhal almı ştır. Bu duruma ise Nazilerden ciddi tepkiler gelmi ştir.

Seçimlerin sonuçları Papen’i çok fazla tedirgin etmemi ştir. Papen ve yanda şları parlamentoyu da ğıtabilmek için Hindenburg’u bir kararname imzalamaya ikna etmi şlerdir. Böylelikle parlamento henüz i şe ba şlamadan feshedilecek ve Papen hükümeti Almanya’yı istikrara kavu şturabilecek reformları siyasi partilerden ba ğımsız bir biçimde gerçekle ştirebilecekti. Schleicher ise ba şbakan kadar rahat de ğildi; ba şbakanlık yardımcılı ğı, bazı kabine üyelikleri ve Prusya’nın kontrolü gibi tekliflerle Hitler’i kazanmaya çalı şıyordu. 106 Lakin olaylar çok farklı bir biçimde gerçekle şti. Naziler ve Merkez Parti parlamentonun ilk toplantısında ortak irade gösterdiler ve Goering’i parlamento ba şkanı seçtiler.

Aynı günlerde Papen hükümetinin yüzle şmek zorunda kaldı ğı bir di ğer önemli sorun da, Almanya’daki i şsizlik problemiydi. 1932 yılında, toplam 6

104 ROLFS S.J. , a.g.e. , ss.151-154. 105 SHIRER, a.g.e ., s.218. 106 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.177. 48

milyon i şsiz nüfus bulunmaktaydı. Almanya’da istikrarın sa ğlanabilmesi için ba şarılı bir ekonomik program uygulanması gerekiyordu. Aç ve sefil halkı, özellikle radikal siyasi olu şumlar istedikleri gibi yönlendirebiliyordu. Zaten seçimlerden çıkan sonuçlar da bunu ortaya koymu ştu.

Papen, Eylül’ün ilk günlerinde ekonomik programını halka sundu. Münster Programı adı verilen bu plan ile i şsizlikle ba şa çıkılması planlanmı ştı ve i şverenlere vergiler konusunda büyük kolaylıklar sa ğlanıyordu. Papen’in ekonomik programına çok farklı tepkiler gelmi ştir. Sendikalar, planın işverenlerin tek taraflı zenginle şmesine sebep olaca ğını öne sürdüler. Sosyal demokratlar ise bu planın diktatörlü ğe atılan bir adım oldu ğunu haykırıyorlardı. Alman Sanayicileri ise Papen’e tebrik mesajları ya ğdırıyordu.

Papen kabinesi ekonomik krizi giderecek giri şimlerle alakadar olurken, parlamentoda Nazilerle Merkez Parti arasında bir koalisyon kurma çalı şmaları yapılıyordu. Görü şmelerde, hem Naziler hem de Merkezciler Papen’in ekonomik programına kar şı çıkıyordu. Halkın deste ğinin ancak çalı şan bir parlamento ile tekrar kazanılabilece ğinde hemfikirdiler. Merkez Parti, Hindenburg’un güvenini kazanabilecek bir Naziyi ba şbakan olarak görmeye dahi hazırdı.

Ancak Franz von Papen’in planı çok farklıydı. Almanya’daki kaos ve kriz ortamının kaldırılabilmesi amacıyla, Hindenburg’tan alınan yetki ile parlamento da ğıtılacaktı. Almanya’da istikrarın sa ğlanaca ğı güne kadar Papen hükümeti ülkeyi cumhurba şkanlı ğı kararnameleriyle yönetecekti. Ancak i şler Papen’in planladı ğı gibi gitmedi.

12 Eylül 1932’deki ilk parlamento oturumunda Komünist Parti’si lideri Ernst Torgler gündemde de ğişiklik yapılmasını talep eden önergesini parlamentoya sundu. Torgler, 4 Eylül’deki ekonomik programı da kapsayan acil durum kararlarının yürürlükten kaldırılmasını ve hükümet için güven oyuna gidilmesini talep etti. Torgler’in talebine hiç kimse kar şı koymadı ve 2 konu parlamento gündemindeki yerini aldı. Papen, ise toplantıya Cumhurba şkanına imzalattı ğı, kendisine parlamentoyu da ğıtma yetkisini veren kararnameyi getirmeyi unutmu ştu. Nazilerin istedi ği yarım saatlik 49

arada, ba şbakanlıktan söz konusu kararnameyi getirttirdi, ancak bu da pek işine yaramadı.

Parlamento yeniden toplandı ğı zaman Papen geleneksel kırmızı çantayla ortaya çıktı. Çantada acele getirtmi ş oldu ğu Parlamentoyu da ğıtma kararı vardı. Ama kararı okumak için kürsüye çıkmak isteyince Reichstag Ba şkanı kendisini görmezlikten geldi. Kıpkırmızı kesilen von Papen kararı havada sallıyor, bütün Parlamentoya gösteriyordu. Goering’ten ba şka herkes bunu görüyordu. Goering gülümseyen yüzle ba şka yanlara bakmaktaydı. Sonra Goering oylamaya geçilmesini istedi. Bir tanı ğın sonradan anlattı ğına göre, Papen’in yüzü hiddetten kıpkırmızıyken bembeyaz olmu ştu. Papen Ba şkanın kürsüsüne ko ştu ve da ğıtma kararnamesini kürsüsünün üzerine attı. Goering hiç aldırı ş etmedi ve oylamaya geçilmesini emretti. Papen hiçbirisi Parlamentoya dahil olmayan bakanlarıyla birlikte salondan çıkıp gitti. Milletvekilleri oylarını kullandılar: 32’ye kar şı 513 oyla hükümet devrildi. Ba şkan masasının üzerine hiddetle atılmı ş ka ğıt parçası o zaman Goering’in gözüne ili şti. Ka ğıdı alıp bütün meclise okudu ve Anayasa uygun bir ço ğunlu ğun oyu ile yerinden atılmı ş bir Ba şbakan tarafından imzalandı ğı için hiçbir geçerli ği olmadı ğını söyledi. 107

Böylesine ilginç bir şekilde Papen hükümetinin dü şmesi Almanya’yı yine belirsizli ğe sürüklemi ştir. Alman parlamentosu, Papen hükümetine kar şı oldu ğunu göstermi ş ancak kamuoyunda soru i şaretleri olu şmasının önüne geçememi ştir. Özellikle Nazilerin Komünistlerle i ş birli ği yapmı ş olması bir çok ki şiyi rahatsız ve tedirgin etmi ştir. 6 Kasım’da yeniden yapılması kararla ştırılmı ş olan seçimler ise halkın zaten bıktı ğı seçim sürecinin, söylevlerin ve propaganda faaliyetlerinin yeniden ba şlaması anlamına geliyordu. Üstelik yeni seçimler siyasi partiler için de yorgunluk ve maddi sıkıntı demekti. Üstelik sanayiciler ve banka patronları da Papen hükümetini destekliyor ve hükümeti dü şüren partilerin finansörü olmak istemiyordu.

6 Kasım seçimlerinde Alman ulusunun ülkedeki politik durumdan duydu ğu rahatsızlık su yüzüne çıkmı ştır. Seçim sandıklarından çıkan

107 SHIRER, a.g.e. , s.225. 50

sonuçlar Nasyonal Sosyalistlerin son seçimlerden bu zaman kadar geçen icraatlarından kaynaklanan rahatsızlı ğın ciddi ölçüde arttı ğını ortaya koyuyordu. Naziler, iki milyon oy kaybederek, 34 sandalyelerinden oldular. Komünistlerin oyları da dü ştü, ancak sandalye sayıları 89’dan 100’e çıktı. Sosyal Demokratlar oy kaybettiler. Papen’i destekleyen Milliyetçi Parti neredeyse bir milyon fazla oy kazandı. Bu seçim, özellikle Naziler için büyük bir darbe oldu. Meclisin en kalabalık partisi konumunu kaybetmeyen Nasyonal Sosyalistler dü şen sandalye sayıları nedeniyle iktidar pazarlıklarındaki güçlerini de bir ölçüde kaybettiler.

Bunu gözlemleyen Papen Hitler’den görü şme talep etmi ş, ancak Nazi liderinin çok fazla şart ko şan yanıtı Papen’in anla şma ümitlerini tüketmi ştir. Aynı günlerde Schleicher de Papen’e yeni bir teklifle gelmi ş ve Papen kabinesinin çekilmesini istemi ştir. Schleicher’in perde arkasından ülke yönetme sevdası henüz tükenmemi ştir. Hükümet için yeni planları olan Schleicher, bu planlarında Franz von Papen’e yer vermemektedir. Schleicher’e göre Hindenburg’un siyasi partilerle daha rahat pazarlık yapabilmesi Baronlar Komitesi’nin i ş ba şında olmamasına ba ğlıydı. Nitekim, Franz von Papen hükümeti 17 Kasım’da istifasını verdi.

Yeni kabinenin olu şturulabilmesi için çok sayıda görü şme ve pazarlık yapıldı. Hindenburg Hitler’in iki yoldan birisini seçmesini istedi: belirli bir program için Reichstag’da sürekli bir ço ğunluk elde edebilece ğine aklı kesiyorsa Ba şbakan olacaktı, yoksa Cumhurba şkanının ba şkanlı ğında Papen’in kuraca ğı ve ülkeyi ola ğanüstü kararnamelerle yönetecek yeni bir kabinede Ba şbakan Yardımcısı olacaktı. 108 Hitler, parlamentoda ço ğunlu ğun deste ğini alamazdı, ancak ba şbakan yardımcılı ğını da kabul etmiyordu. Bu nedenle bir anla şmaya varılamadı.

Papen de aslında bunu bekliyordu. Hindenburg’un kendisini tekrar göreve ça ğıraca ğından son derece emindi. 1 Aralık’ta Hindenburg’la bir araya gelen Papen, kendi fikirlerini ortaya koymu ş ve ba şbakan olarak ülkeyi kararnamelerle yönetmeye devam edece ğini ve anayasa de ğişikli ği

108 SHIRER , s.g.e., s.227. 51

gerçekle şmeden parlamentoyu kesinlikle da ğıtmayaca ğını söyledi. Papen’e göre istikrar ve Almanya’nın gelece ği için kendi hükümeti ve ciddi bir anayasa de ğişikli ği şarttı. Papen için istikrarsızlı ğın ve kötü gidi şin tek sorumlusu zaten Batı modeli demokrasiydi ve monar şik düzene büyük bir özlem duyuyordu. Bunun içindir ki, Papen birçok ki şi tarafından monar şiyi Almanya’ya yeniden getirebilmek amacıyla anayasa de ğişikli ği yapmaya çalı şmak ile suçlanmı ştır.

Schleicher, Papen’in dü şüncesine şiddetle kar şı çıktı. Cumhurba şkanının Anayasa üzerine etti ği yemini göz önünde bulundurarak Papen’in planını onaylamayaca ğını dü şünüyordu. Üstelik kendisi bir hükümet kuracak olursa parlamentodan güven oyu alabilece ğine emindi. Lakin Hindenburg hükümeti kurma görevini tekrar Papen’e verdi.

Hindenburg’un yanından ayrılan Schleicher ve Papen uzun süre tartı ştılar. Schleicher bu sonuçtan hiç memnun kalmamı ştı. Papen, Schleicher’in perde arkasından ülke yönetme sevdasından vazgeçti ğini ve artık bizzat yönetimi ele almak istedi ğini en sonunda anlamı ştı. Schleicher’den destek ya da en azından süre istedi. Ancak bir anla şmaya varamadılar. Ayrılırlarken; Schleicher son sözünü söyledi; “Küçük papaz, zor bir yol seçtin”. 109

Bir sonraki günün sabahında Papen kabineyi topladı ve işinin gerçekten de ne kadar zor oldu ğunu ö ğrendi. Schleicher, Hindenburg’un Papen’e verdi ği görevi uygulamanın imkansız oldu ğunu, aksi taktirde ülkenin anar şiye sürüklenece ğini belirtmi ştir. Polis ve ordunun her hangi bir isyan durumunda güvenli ği sa ğlayacak kadar güçlü olmadı ğını belirten Schleicher, genelkurmayın Binba şı Ott’u bu konuda bir ara ştırma yapması için kabinenin emrine verdi ğini de söyleyerek, sunumunu yapması için Binba şı Ott’u toplantı salonuna davet etmi ştir. Ott’un verdi ği bilgiler gerçekten son derece önemliydi. Federal hükümetin ve ayrı ayrı devlet hükümetlerinin ellerinde bulunan kuvvetlerle hem cephelerin savunulması, hem de Naziler ve Komünistler kar şısında düzenin sa ğlanmasının mümkün olmadı ğını anlatan

109 PAPEN, a.g.e. , s.245. 52

Ott, ayrıca ola ğanüstü hal ilan edilmesinden mümkün oldu ğunca kaçınılması gerekti ğinin tavsiye edildi ğini bildiriyordu. 110 Önce Kayzer’i tahtından uzakla ştıran, sonra da Schleicher’in te şvikiyle General Groener’le Ba şbakan Bruening’i tasfiye eden ordunun şimdi de kendisini harcamakta oldu ğunu Papen büyük bir hayret ve acıyla gördü. 111

Derhal Hindenburg’a ko şan Papen, artık iyice ya şlanmı ş olan Hindenburg’tan bekledi ği son cevabı aldı. Hindenburg, artık çok ya şlandı ğını ve bir iç sava şın sorumlulu ğunu ta şıyamayaca ğını söylüyor; bir kez de Schleicher’in talihini denemenin tek umutları oldu ğunu belirtiyordu.

Böylece Kurt von Schleicher 2 Aralıkta Ba şbakan olmu ştur. Papen’e sus payı olarak Paris elçili ğini teklif etmi ş, ancak Papen kabul etmemi ştir. Papen belki Hindenburg kendisini yakınlarda istedi ği için, belki de yeniden iktidarı ele geçirmeye yönelik planları oldu ğu için Paris Büyükelçili ği görevine sıcak bakmamı ştır. Schleicher’in ba şbakanlı ğı ise sadece 57 gün sürebilmi ş, planlarını gerçekle ştirebilmesi için kendisini destekleyecek bir ço ğunluk deste ği bulamamı ştır. 112

Papen, Schleicher’in ba şbakan olmasını takip eden ilk haftanın sonunda kendi planlarını uygulamaya sokmu ştur. 10 Aralık’ta Baylar Kulübünde söylevini verdikten sonra Hitler ve di ğer Nazilerle mali ili şkileri olmu ş olan Baron Kurt von Schroeder ile özel bir görü şme yaptı. Bu görü şme meyvesini verdi ve Papen ile Hitler 4 Ocak günü Schroeder’in evinde bir araya geldiler. Hitler, büyük ölçüde oy kaybetmi ş bir liderdi, Papen ise dü şmü ş bir ba şbakandı. O gün Hitler ile Papen arasında neler konu şuldu ğu, ne gibi pazarlıklar yapıldı ğı net de ğildir. Papen Hitler’e Schleicher hükümetine katılmasını tavsiye etti ğini belirtirken, Schroeder Papen ve Hitler’in iktidar pazarlı ğı yaptı ğını iddia etmektedir. Gizli bir görü şme olarak organize edilen toplantının, gazetecilerce görüntülenmesi ve man şet olması Almanya’da yeni bir skandal olarak yorumlanmı ştır.

110 PAPEN, a.g.e. , ss.247-248. 111 SHIRER, a.g.e. , s.230. 112 PAPEN, Vom Scheitern Einer Demokratie.1930-1933 , Mainz, 1968, s.343-344. 53

O günden sonra da bir çok görü şme ve bol miktarda pazarlık yapılmı ştır. Hindenburg’un o ğlu Oskar von Hindenburg da Hitler’in etkisi altına girmi ştir. Schleicher tüm çalı şmalarına ra ğmen istedi ği parlamento deste ğini sa ğlayamamı ş ve sonunda Hindenburg – o ğlundan gelen baskının da etkisiyle – Papen’i Hitler ba şkanlı ğında ve anayasaya uygun bir hükümet kurma yollarını ara ştırmakla görevlendirmi ştir. Hindenburg, Hitler’in ba şbakan olması ihtimalinden her ne kadar nefret etmi şse de hem kendisine yapılan baskılardan, hem de ya şının verdi ği acizlikten ötürü artık bu ihtimale daha fazla kar şı çıkamamı ş ve bu kararı almı ştır.

Sonunda 30 Ocak 1933 günü yeni kabine olu şturuldu. Hitler’in ba şbakanlı ğında olu şturulan hükümet büyük ölçüde Papen ve Hindenburg’un istedi ği gibiydi. Önemli bakanlıkların ço ğu Papen’in yanda şı olan muhafazakarlara bırakılmı ştı. 113 Papen, bu şekilde Nazileri dizginleyebilece ğine inanıyordu. Kendisinin de Ba şbakan Yardımcısı ve Prusya Komiseri olarak görev aldı ğı kabinede Nazilere göre 3’e kar şı 8 ço ğunlu ğa sahip olan muhafazakarların Hitler’in a şırılıklarını durdurabilece ği ümidi hakimdi. Tamamen anayasaya uygun olarak iktidar koltu ğuna oturan Hitler’in ise durdurulmaya hiç niyeti yoktu.

Aynı günün ak şamı Hitler’in ba şbakanlı ğı ilan edildi. Naziler büyük bir co şkuyla sokaklara döküldü. Papen o saatlerde bu co şkunun çok uzun sürmeyece ğinden fazlasıyla emindi. Kabinenin 11 üyesinden sadece üçü Nazi Partisindendi ve Papen için onları bir kö şeye atmak an meselesiydi. 31 Ocak’ta yeni kabine ilk toplantısını gerçekle ştirdi. Toplantıda, yeniden seçimlere gidilmesi kararla ştırıldı. Papen için seçimler istedi ği reformları yapabilmesini sa ğlayacak ve böylece batı modeli demokrasiden kurtulu şu sa ğlayacak bir araçtı. Hitler ise iktidarda olmanın verdi ği avantajla, devlet aygıtlarını da rahatlıkla kullanacak ve tek ba şına iktidar olmasını sa ğlayacak %51’lik parlamento ço ğunlu ğunu yakalamaya çalı şacaktı. Yeni seçimlerin yapılaca ğı tarih olarak 5 Mart günü belirlendi.

113 Kabinenin ayrıntıları için bkz. DUTCH , a.g.e. , s.179. 54

Seçimlere bir hafta kala, 27 Şubat ak şamı Reichstag yangını ya şandı. Ak şam saatlerinde gerçekle ştirilen kundaklama olayını tam olarak kimin gerçekle ştirdi ği hiçbir zaman ö ğrenilemedi, ancak bu tatsız hadise Nasyonal Sosyalistlerin fazlasıyla i şine yaradı. 28 Şubat günü Hitler Hindenburg’a “Halkın ve Devletin Savunmasını” öngören bir kararname imzalatmı ştır. Böylelikle özellikle komünistlere kar şı büyük bir avantaj kazanılmı ş, gerekli görüldü ğü durumlarda devleti tehdit ettikleri gerekçesiyle Komünistlere kar şı yaptırım uygulama hakkını elde etmi şlerdir.

Böylece Hitler bir hamlede yalnız siyasi dü şmanlarını resmen susturmakla ve onları istedi ği zaman tutuklama hakkını elde etmekle kalmıyor, aynı zamanda , Komünist tehlikesini resmen ayyuka çıkarmakla milyonları bulan orta sınıf halkta ve köylüde, bir hafta sonra yapılacak seçimlerde Nasyonal Sosyalizme oy vermedikleri taktirde Bol şeviklerin iktidarı ele alacakları korkusunu yaratıyorlardı. 114

Hitler ve ekibi Almanya’da e şi benzeri görülmemi ş bir seçim kampanyası gerçekle ştirdiler. Yapılan tüm propagandaya ra ğmen, Weimar Almanya’sının son demokratik seçimleri olan 5 Mart seçimlerinde Naziler oylarını be ş buçuk milyon arttırabildiler ve genel oy sayısının ancak %44’ünü elde edebildiler. Merkez Partisi ve Sosyal Demokratlar da bir önceki seçimlere oranla daha iyi sonuçlar almı şlardı. Komünistlerin oyları bir milyon kadar azalmı ştı. Papen’i destekleyen Hugenberg ve Milliyetçileri ise genel oyların sadece % 8’ini alabilmi şti.

52 sandalyeleri olan Milliyetçiler, Nazilerin 288 sandalyeleriyle birlikte Reichstag’da 16 sandalyelik bir ço ğunluk sa ğlamı şlardı. Bu kadar bir ço ğunluk hükümetin günlük i şlerini yürütmek için belki yeterdi ama, Hitler’in parlamentonun onayı ile bir diktatörlük kurabilmesi için gereken üçte iki ço ğunluk henüz yoktu. 115

Pozisyonunun seçimlerden sonra zayıflamasına ra ğmen Papen, Hitler’i hala dizginleyebilece ğine ve monar şinin restorasyonuna yönelik

114 SHIRER, a.g.e ., s.255. 115 SHIRER, a.g.e ., s.257. 55

planlarını tamamlayabilece ğine inanıyordu. 116 Bu nedenle Hitler’in isteklerine bir süreli ğine boyun eymeye devam edecekti. Hitler’in yeni planı kabinesine dört yıllı ğına yasama yetkisi verecek bir kanun çıkartmaktı. Böyle bir kanun anayasa de ğişikli ği anlamına gelece ği için parlamentonun üçte ikisinin deste ği gerekiyordu. Reichstag yangınından sonra 28 Şubat’ta Hindenburg’a imzalattıkları kararname oylamanın yapılaca ğı gün muhalif millet vekillerinin oylamaya katılması sorununu zaten çözüyordu. Hitler Merkez Parti’nin de kendisini destekleyece ğinden emindi. Hugenberg’in kabine içi muhalefetine ra ğmen plan devreye sokulacaktı. Bu planı gerçekle ştirebilmek için Naziler büyük bir şov hazırlamı ştı. Yeni meclisin açılı şı, Bismarck’ın 1871’de İkinci Alman İmparatorlu ğu’nun ilk parlamentosunu açtı ğı 21 Mart gününde gerçekle ştirilecekti ve mekan olarak Potsdam’daki Garnizon Kilisesi seçilmi şti. Belirlenen mekan Prusyacılı ğın ve büyük Alman İmparatorlu ğu’nun ihti şamlı günlerini hatırlatan çok önemli bir yerdi. 21 Mart günü Hitler öylesine büyük bir şov gerçekle ştirdi ki, Almanya’nın eski günlerini özleyen her kesimden insan Führerin etki alanına kendi iradesiyle girmi ş oldu. Hindenburg bile gösteriden fazlasıyla etkilenmi şti. Ancak Hitler’in zaten kaldırmak istedi ği parlamentonun açılı ş törenine neden bu kadar özen gösterdi ği çok yakında anla şılacaktı.

Parlamento, 23 Mart’ta Kroll Opera binasında toplandı. Yetki kanunu tasarısı parlamentoya sunuldu. Resmi adı “Halkta ve Almanya’daki Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Kanun” olarak geçen ve parlamentonun yasama yetkisini hükümete devredecek olan bu kanun çok önemli maddeler içeriyordu. Yasama yetkisi, Alman bütçesinin denetimi, yabancı devletlerle yapılacak antla şmaların onaylanmasını ve Anayasa de ğişikli ği hakkını parlamentodan alıp, hükümete devrediyordu. Bundan ba şka tasarı, kabinesinin çıkaraca ğı kanunların Ba şbakan tarafından hazırlanmasını öngörüyor ve bunların “Anayasaya aykırı olabilece ğini” kabul ediyordu. 117 Parlamentoda ya şanan tartı şmalara ra ğmen, tasarı 441’e 84 oyla kabul edildi. Tasarıya sadece Sosyal Demokratlar kar şı çıkabilmi ştir. Tasarının kabulüyle birlikte Hitler, resmen ve kanunen , parlamento iradesiyle Almanya’nın diktatörü olmu ştur.

116 ROLFS S.J. , a.g.e. , s.261. 56

Bu tarihten itibaren Almanya’nın bütün kurumları birer birer Nazilerin eline geçti. Bir yıl içerisinde Almanya’nın federal yapısı ortadan kaldırıldı, tüm siyasi partiler kapatıldı ve tüm silik direni şler sindirildi. Papen, Prusya komiserli ği görevinden alındı. Buna ra ğmen Papen, Hitler’i daha ılımlı bir hale getirebilmek için çalı şmalarını sürdürecekti. Ancak kabine içerisindeki muhafazakar kesim gitgide etkisini yitirdi. Papen, siyasi partilerin kapatılması ya da etkisizle ştirilmesi sürecine müdahale edemedi. Demokrasiye ve parlamenter düzene zaten hiçbir zaman sıcak bakmamı ştı. Belki de kendi hayallerini son derece sert ve acımasız bir şekilde Hitler gerçekle ştiriyordu. Papen, Hohenzollern Hanedanından bir kralı hayal etmi şti , ancak kar şısında Avusturyalı bir diktatör duruyordu. Bu durumdan ne kadar rahatsız da olsa yapılabilecekler artık fazlasıyla kısıtlıydı.

Papen, özellikle Katolik Kilisesi ve Katolik Basını gibi her türlü Katolik organizasyonu için çalı şmı ştır. Kiliselere yönelik Nazi şiddeti için gelen şikayetler ço ğalınca Papen bu konuya Hitler’in ilgisini çekmek istemi ş ve bunu gerçekle ştirebilmek için de Vatikan’ı ziyaret etmeyi tasarlamı ştır. Nitekim Hitler de Vatikan ile dostça ili şkiler kurmayı arzu etmi ş ve böylelikle Almanya ile Vatikan arasındaki görü şmeler hız kazanmı ştır. Görü şmelerde bir çok sorun ya şanmı ştır. Nazilerin kiliselere yönelik baskısı ve bundan dolayı özellikle Almanya’nın güney kesimlerinde halk üzerinde daha etkili olan kilisenin Nazilere yönelik tavır alması ve Merkez Partisi’nden gelen uyarılara ra ğmen Almanya ile Vatikan arasında antla şma imzalanmı ştır. Papen, uluslararası hukuk kurallarına uygun olarak imzalanan Concordat’ın Almanya’daki Katolik Kilisesini ve Katolikleri koruyaca ğını ummu ştur. Ancak Hitler’in verdi ği sözleri tutmak gibi bir alı şkanlı ğı hiçbir zaman olmamı ştır ve Vatikan’a verilen sözler de aynı akıbete u ğrayacaktır.

Ba şbakan yardımcılı ğı göreviyle her ne kadar hiçbir fonksiyonu yokmu ş gibi görünse de, özellikle di ğer bakanlıklar gibi özel sorumluluklar yüklemeyen bir görevde olması Papen’in hareket alanını da geni şletmi ştir. Papen, tüm kabine toplantılarına katılmı ş, Hitler’le hemfikir olmadı ğı her konuda sesini yükseltmi ştir. Franz von Papen’in hala ta şıdı ğı umutla yaptı ğı

117 SHIRER, a.g.e . , s.260. 57

tüm Hitler kar şıtı giri şime ra ğmen bu görevde kalabilmi ş olması ise onun hala Hindenburg’un gözdesi olmasına ba ğlanabilir. Hitler’in tüm hareketlerine kar şı tepkisiz kalan ordu büyük ölçüde Hindenburg’a göre hareket etmi ş ve olayları sadece izlemekle yetinmi ştir.

Tüm bu zaman içerisinde birçok yüksek rütbeli subayı da etkisi altına alan ve Hindenburg’tan sonra devlet ba şkanı olaca ğını kesinle ştiren Hitler için Papen ve yanda şları gitgide bir tehlike olmaktan çıkmaya ba şlamı ştır. Cumhurba şkanı’nı son ziyaretinde, kendisine hala güvenildi ğini anlayan Papen, 17 Haziran’da Marburg Üniversite’sindeki söylevinde Propaganda Bakanı Goebbels’i protesto etmi ş ve ele ştirilerini ba ğıra ba ğıra haykırmı ştır. Goebbels bu konu şmanın yayılmasını engellemek için her yolu denemi ş, ancak Papen konu şma metnini yabancı gazetelere sızdırmayı ba şarmı ştır. Marburg söylevi Almanya'da da dünyada da büyük yankı yaratmı ştır. Papen söylevinin yasaklanmasına çok sinirlenmi ş; 20 Haziran’da Hitler’le görü şmü ş ve ikinci derece bir bakanın söylevini yasaklamasına göz yumamayaca ğını ve Hindenburg’u durumdan haberdar edece ğini söyleyerek istifasını vermi ştir. Nitekim takip eden günlerde Hitler, Hindenburg ve ordu tarafından ikaz edilmi ş; Almanya’da düzeni sa ğlamadı ğı taktirde, Hindenburg’un ola ğanüstü hal ilan edece ği ve ordunun yönetime el koyaca ğı kendisine bildirilmi ştir.

Artık her geçen saat Naziler için ölüm kalım meselesiydi. Nihai karar verildi. Naziler ciddi bir temizleme operasyonuna ba şladılar. S.A’lar ile birlikte bir çok önemli ki şi de öldürüldü. Schleicher ve e şi evlerinde S.S’ler tarafından öldürülmü ş, yakın arkada şı General Kurt von Bredow’da aynı akıbete uğramı ştır. Tüm Nazi kar şılarının planlı bir şekilde öldürüldü ğü bu kanlı temizlikten Franz von Papen sa ğ kurtulmu ştur.

Franz von Papen, ye ğeninin Westphalia’daki dü ğünü için Berlin’den 25 Haziran’da ayrılmı ştı. Arkada şı Edgar Jung’un tutuklandı ğını oraya henüz vardı ğında ö ğrendi. Ertesi gün Berlin’e geri dönen Papen, durumu protesto etmek için hemen Himmler’in ofisine gitti. Kendisine Jung’un yabancı ülkelerle illegal ba ğlantıları oldu ğu için soru şturma amaçlı olarak tutuklandı ğı 58

ve birkaç gün içerisinde serbest bırakılaca ğı söylendi. 118 Ancak dört gün sonra fırtına koptu.

30 Haziran günü, Papen’in bürosu bir S.S takımı tarafından altüst edildi. Sekreteri Bose, masasının ba şında öldürüldü; birkaç gün önce Gestapo tarafından tutuklanmı ş olan yakın i ş arkada şı Edgar Jung da hapishanede öldürüldü; yine i ş arkada şlarından Katolik Hareketi’nin lideri Erich Klausener Ula ştırma Bakanlı ğı’ndaki bürosunda katledildi; geri kalan memurları, özel sekreteri Barones Stotzingen de dahil olmak üzere hepsi toplama kamplarına gönderildiler. 119

Bürosundan aldı ğı telefonla do ğru olay yerine ko şan Papen, S.S birlikleriyle kar şıla ştı. Himmler ile birlikte çalı şan Goering; S.A’nın ikinci ihtilali ba şlattı ğını Papen’e bildirmi ştir. 120 Aynı gün Papen, kendisini ziyarete gelen kızı, o ğlu ve evde hukuk sınavlarına çalı şmakta olan di ğer o ğlu Franz ile ev hapsine alındı. Martha ve di ğer iki kızı Bremen’de tekne gezisinde olduklarından evde de ğillerdi. Dı ş dünya ile ba ğlantısı 3 gün boyunca kesilen Papen, hep tutuklanmayı beklemi ş ancak üçüncü günün sonunda serbest bırakılmı ştır. Serbest kalan Papen, daha önce vermi ş oldu ğu istifasının kabul edilmesini talep etmi ş ve bir daha hiçbir kabine toplantısına katılmamı ştır. 2 Ağustos’ta 87 ya şındayken Hindenburg’un da hayatını kaybetmesiyle Hitler’in önündeki son engel de kalkmı ştır.

118 ROLLFS S.J. , a.g.e. , s.299. 119 SHIRER, a.g.e. , s.291. 59

F – FRANZ VON PAPEN’ İN D İPLOMAT İK KAR İYER İ

1 – Franz von Papen’in Avusturya Büyükelçili ği

Almanya’nın ele geçirilmesi Hitler’in Almanya egemenli ğinde bir Avrupa yaratma planlarının sadece ilk bölümüydü. Hitler, gerçek Almanya’nın tüm Alman halklarının ya şadı ğı topraklar oldu ğuna inanıyor ve en kısa zamanda Almanya ve Avusturya’nın birle şmesini istiyordu. 121 Hitler her gün biraz daha Almanya diktatörlü ğüne yakla şırken Nasyonal Sosyalizm Avusturya’da da yükseliyordu. Avrupa’nın di ğer büyük devletleri de Orta Avrupa’ya yönelik Alman politikasından endi şe etmeye ba şlamı şlardı. Nitekim, Mussolini’nin te şvikiyle Fransa, İngiltere ve İtalya Avusturya’nın ba ğımsızlı ğına dikkat çeken bir deklarasyon yayınladılar. Bir ay sonra 17 Mart 1934’te ise Mussolini Avusturya ve Macaristan ile Roma Protokollerini imzaladı. Bu antla şmalar İtalya ve Avusturya arasındaki ba ğları daha da kuvvetlendiriyordu.

Tüm bu geli şmelere ra ğmen Avusturya Nazileri Dollfuss hükümetine kar şı çalı şmalarını sürdürüyordu. Nitekim 25 Haziran 1934 günü Avusturya Ba şbakanı Dollfuss Viyana’da Naziler tarafından öldürüldü. Radyo istasyonunu ele geçiren Naziler Dollfuss’un istifa etti ği haberini yaymaya ba şladılar. İste ği dı şında gerçekle ştirilen bu hadiseler Hitler’i fazlasıyla rahatsız etmi ştir. Avusturya’da ise Kurt von Schuschnigg’in idaresindeki hükümet kuvvetleri yönetimi tekrar ele geçirmi ş ve asileri tutuklamı ştır.

Hitler çok daha erken tarihlerde bir Avusturya Lejyonu kurulmasına karar vermi şti. Zamanı geldi ğinde bu ordu vasıtasıyla Avusturya’yı i şgal edebilecek ve Avusturya’yı Almanya ile birle ştirebilecekti. Avusturya’daki darbe giri şiminden sonra Mussolini’nin sınıra asker yı ğmaya ba şlaması Hitler’i fazlasıyla tedirgin etmi ş ve hemen Avusturya’daki darbe giri şiminin zalimce bir cinayet oldu ğunu belirten resmi bir açıklama ile bu durumun Avusturya’nın iç meselesi oldu ğunu vurgulamı ştır.

120 İlk ihtilal Nazilerin Komünistleri ve Sosyal Demokratları etkisizle ştirmesidir. İkinci ihtilal ise muhafazakarlara kar şı yapılmı ştır. 121 Adolf Hitler , Kavgam , İstanbul, 2003, s.8. 60

Papen’in yeni Avusturya büyükelçisi olarak seçilmesi i şte bu günlere denk gelmektedir. Viyana’daki Alman büyükelçisinin geri çağrılması ve i şine son verilmesinden sonra, Hitler’in Avusturya’ya yönelik planlarını gerçekle ştirebilmesi için Franz von Papen’in Viyana’ya gitmesi kararla ştırılmı ştır.

Papen, çok kısa bir zaman içerisinde durumdan bizzat Hitler tarafından haberdar edilmi ştir. Viyana’daki darbe giri şimiyle olu şan uluslar arası krizi atlatabilmek için görevi kabul etmesi gerekti ği; diplomatik yetenekleri, Alman – Avusturya ili şkilerine olan ilgisi ve vatanseverli ği dolayısıyla bu görevi yerine getirebilecek tek ki şi oldu ğu yine Hitler tarafından kendisine bildirilmi ştir. 122 Son dönemde ba şına gelen onca olaya, asistanlarının ve yakın arkada şlarının katledilmesine, kendisinin zorla ev hapsine alınmasına ra ğmen Papen’in tüm bunlardan sorumlu olan hükümetin elçili ği görevini kabul etmesi normal de ğildir. Vatanseverli ğinin; ailesinin ve kendisinin hayatından duydu ğu endi şenin önünde yer aldı ğını da dü şünmek o günün ko şulları göz önünde bulunduruldu ğunda pek mantıklı bir yakla şım olmaz. Nitelim Papen Viyana’ya gitmeyi kabul etmi ş, ancak birtakım şartlar ileri sürmü ştür;

1) Habicht görevden alınmalı ve Avusturyalı Nazilerle ili şkisi tamamen kesilmelidir,

2) Alman Nazi Partisi’nin Avusturya’nın iç i şleriyle ilgilenmesi yasaklanmalıdır,

3) Avusturya ve Almanya arasındaki birlik problemi asla kuvvet kullanarak çözülmemeli, evrimsel yollara bırakılmalıdır,

4) Avusturya ve Almanya arasında dostça ili şkiler kuruldu ğunda görev de normal olarak sona ermelidir. Bu nedenle “Özel Misyon Şefi” sıfatıyla görevlendirilmelidir,

122 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.317. 61

5) Alman Dı şişleri Bakanlı ğı’nın altında çalı şmamalı, sadece Hitler’e kar şı sorumlu olmalıdır. 123

Böyle bir anla şmaya ili şkin herhangi bir kayıt bulunamamasına ra ğmen , Hitler’in ko şulları kabul etti ğini söylemek mümkündür. Zira, Habicht hemen görevden alınmı ş, 3 A ğustos 1934’te Münih’teki Avusturya Nazi Partisi bürosu kapatılmı ştır. Sonunda Papen’in daha önce vermi ş oldu ğu istifası da kabul edilmi ş ve yeni görevine hazırlanmasına izin verilmi ştir.

Papen’in elçilik için Avusturya makamlarına güven mektubunu sunmasından sonra Avusturya uzun bir süre tereddüt etmi ş ve Papen’i kabul etmemi ştir. Dünyanın da birçok yerinden gelen ikaz mesajları Avusturya’nın elini kolunu ba ğlamı ş, sonunda Marburg konu şmasını dikkate alan Avusturya yetkilileri Papen’in Nazilerle arasındaki sorunları da göz önünde bulundurarak ve Alman Dı şişlerinin de baskısıyla Papen’in kabulünü gerçekle ştirmi şlerdir.

Papen, kendi ekibiyle Metternichgasse’deki ya şlı elçilik binasına yerle şti ği gün buradaki elçilik personeliyle tanı ştı. Bu zorlu görevi kabul etmesinin nedenlerini dü şünürken ve endi şelerini yenmeye çalı şırken Ballhaus Platz’daki ilk resmi ziyareti moralini fazlasıyla bozdu. Ballhaus Platz 1815’teki Viyana Kongresinin de toplandı ğı ünlü eski bir saraydı. Makineli tüfek ta şıyan yüzlerce korumanın çevreledi ği saraydaki toplantı ise tüfeklerin metalinden bile daha so ğuktu. Devlet ba şkanı Miklas, Schuschnigg ve Dı şişleri Bakanı Berger-Waldenegg ile ilk kez burada görü ştü. Yaptı ğı iyi dilek konu şması o kadar so ğuk kar şılandı ki, buradaki toplulu ğun Papen’i Almanya’da Merkezi parçalayan, Bruening’in dü şüşünü hazırlayan ve Hitler’in yükselmesini sa ğlayan ki şi olarak gördü ğü ve onun varlı ğından rahatsız oldu ğu bir kez daha ortaya çıktı. Nazilerin Katoliklere yönelik kötü muamelesi ve buna ra ğmen Papen’in Vatikan’la Concordat sa ğlayan ki şi olması ona yönelik soru i şaretlerini daha da arttırıyordu. Avusturya’nın Franz von Papen’i Almanya büyükelçisi olarak kabul etmeme iste ğinin altında yatan nedenler işte bunlardı.

123 PAPEN, Wahrheit... , s.383. 62

Bir sonraki gün Papen Schuschnigg ve Berger-Waldenegg ile bir araya geldi. Papen Almanya ve Avusturya arasında dostça ili şkilerin yeniden tesis edilmesinin önemiyle ba şladı konu şmasına. Avusturya tarafı ise Almanya’nın içi şlerine karı şıyor olmasından son derece rahatsızdı. Aslında Schuschnigg dü şünce olarak Papen’e çok yakındı. Muhafazakardı. Almanya’nın ihti şamlı günlerini ve mümkünde Kutsal Roma-Cermen İmparatorlu ğu’nun yeniden kurulmasını istiyordu ki, bu da Almanya ve Avusturya’nın birle şmesi anlamına geliyordu. Ancak bu birle şme kesinlikle Hitler diktatörlü ğünde gerçekle şmemeliydi. Papen de barı ş içerisinde bir birle şmenin taraftarıydı , ancak Hitler’in izleyece ği yollar hakkında ciddi tereddütleri mevcuttu.

Avusturya hükümeti en çok Avusturya Lejyon’undan şikayetçiydi. Avusturya’nın şikayetleri sık sık Papen’e bildiriliyordu, ancak Hitler cephesinden olumlu bir yakla şım gözlemlenmiyordu. Barı ş içerisinde bir birle şmenin yolu Josef Leopold liderli ğindeki Avusturya Nazilerinden geçiyordu Papen’e göre. Avusturya Nazileri kamuoyunun güvenini kazanabilirse bir çok şey daha kolay halledilebilecekti. Ancak Leopold Papen’le anla şamadı.

Hitler, 21 Mayıs’ta Mecliste yaptı ğı konu şmasında Almanya’nın Avusturya’nın iç i şleriyle ilgilenmedi ğini ve Avusturya’yı Almanya’ya katmak için zorlamada bulunmayaca ğını açıklıyordu. Bu konu şmada Viyana’da da yankı bulmu ş ve Schuschnigg 29 Mayıs’ta kar şılık olarak kesinlikle Almanya kar şıtı bir politika izlemediklerini ilan etmi ştir.

Almanya ve Avusturya’dan gelen kar şılıklı iyi niyet açıklamaları 1935 yılının devam eden ayında Papen’in bir antla şma tasla ğını Avusturya makamlarına sunmasıyla devam etmi ş ancak Avusturya hemen cevap vermemi ştir. İki ay kadar sonra Papen görü şmelerin artık ba şlaması için Avusturya Hükümetine baskı yapmaya ba şlamı ştır. Berger ile bir görü şmesinde, Papen Hitler’in kendisini Alman Hükümeti adına görü şmelerde bulunmak ile görevlendirdi ğini bildirmi ştir. Ancak kendisine hükümetin henüz bir pozisyon olmadı ğı cevabı verilmi ştir ki, bu da 63

Avusturya’nın garantörü ya da koruyucusu durumunda olan Mussolini’ye danı şmadan bir harekette bulunulmayaca ğı anlamına geliyordu. 124

3 Ekim 1935’te İtalya Habe şistan’ı i şgal etmi ş, Roma protokolleri nedeniyle Avusturya ve Macaristan ile Arnavutluk Milletler Cemiyeti’nde İtalya lehinde oy kullanmı şlardır. Milletler Cemiyeti’ne kar şı yapılan bu irade beyanı Avusturya Hükümeti’ni oldukça zor bir durumda bırakmı ştır. Avusturya makamlarının içerisine dü ştü ğü bu zor durum Almanya için bir avantaj olarak nitelendirilmi ş ve bir Alman-Avusturya antla şmasına da zemin hazırlamı ştır.

İtalya’nın gerçekle ştirdi ği i şgaller ve ilgisinin Avusturya üzerinden di ğer yönlere kayması Avusturya’nın koruyuculu ğuna devam edememesine neden olmu ştur. Schuschnigg, Mussolini ile Roma’da gerçekle ştirdi ği görü şmeden iyi haberlerle dönmü ş ve hemen solu ğu Papen’in yanında almı ştır. Alman- Avusturya antla şması için görü şmelerin son kısmının biran önce tamamlanması iste ğini belirtmi ş ve Papen’de kar şılı ğında hemen bir Centilmenlik Antla şması hazırlamı ştır. Hitler ve Alman dı şişlerinin direktifleri do ğrultusunda yapılan görü şmeler sonucunda 11 Temmuz günü Almanya- Avusturya antla şması imza edildi. Antla şmayla; Almanya Avusturya’nın ba ğımsızlı ğını tanıyordu ve içi şlerine karı şmayaca ğını taahhüt ediyordu; Avusturya ise dı ş i şlerinde Almanya’ya paralel bir politika izlemeyi kabul ediyordu. Temmuz antla şmasını gerçekle ştiren Papen Bayreuth’a uçarak Hitler, Goebbels ve Neurath’la bulu ştu. Papen, gerçekle ştirdi ği ba şarılı görü şmelerden ötürü tebrik edildi. Şuana kadar Özel Misyon Şefi sıfatını kullanarak çalı şmı ş olan Papen’e artık Avusturya Büyükelçisi sıfatını kullanması yine Bayreuth’taki görü şmelerde teklif edildi.

11 Temmuz 1936 tarihli Avusturya – Almanya antla şmasının Hitler’i bu derece mutlu etmesinin sebebi tabi ki yukarıda bahsetmi ş oldu ğumuz antla şma maddeleri de ğildi. Söz konusu antla şmayla birlikte bir de gizli antla şma imzalanmı ştı. Bu antla şma Avusturya Nazilerine ciddi tavizler veriyordu. Antla şmanın onaylanmasından sonraki dönemde ise Papen,

124 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.326. 64

Schuschnigg’i Almanya ve Avusturya’nın birle şmesine yönelik politika uygulamaya sevk etmeye çalı şmı ştır.

Bol şevik tehdidine kar şı genel kurmaylar arasında i şbirli ği yapılması teklifini getiren Alman tarafı, bu i şbirli ğini de kendi çıkarları do ğrultusunda kullanmı ş ve askeri gücünün boyutlarını Avusturya tarafına abartılı bir biçimde sergilemi ştir.

1937 yılı boyunca Almanya tarafından finanse edilen Avusturya Nazileri gitgide artan bir şekilde şiddet içeren hareketlerde bulunmu ştur. Avusturya sokaklarındaki gerginlik, hükümete yönelik ele ştirileri de beraberinde getirmi ştir. İş te tam bugünlerde Nazilerin, Schuschnigg’e yönelik bir suikast giri şiminde bulunacaklarına dair dedikodular çıktı. Nazilere yönelik bir baskın sırasında, Hitler’in delegesi tarafından yazdırılmı ş bir belgeden Avusturya Nazilerinin 1938 ilkbaharında açık bir isyan çıkaracakları, Schuschnigg bu isyanı bastırmaya te şebbüs etti ği taktirde, “Almanlar tarafından Alman kanı akıtılmasını önlemek üzere” Alman ordusunun Avusturya’ya girece ği anla şılıyordu. 125 Avusturya Nazilerinin planlarına ili şkin olarak ortaya çıkan belgelerin birinde Papen’e de suikast düzenlenece ği belirtiliyordu. Öyle ki, bir çok önemli şahsiyeti çıkarları u ğruna gözden çıkarmı ş olan Naziler için Franz von Papen gözden çıkarılamayacak kadar önemli de sayılmazdı. Papen öldürüldü ğü taktirde Avusturya Nazilerine kar şı harekete geçebilecek Avusturya makamları, Hitler’in Avusturya Lejyonunun müdahalesi için de bir sebep olu şturmu ş olacaktı. Bu ve benzeri haberler ve dedikoduların iyice yo ğunla ştı ğı günlerin sonunda, Papen 4 Şubat günü Almanya’dan aldı ğı bir telefonla görevden alındı ğını ö ğrendi. Hitler’in Avusturya’ya kar şı daha şiddetli bir giri şimde bulunaca ğını öngören Papen’in ilk i şi Hitler’le yaptı ğı yazı şmaların kopyalarını İsviçre’ye göndermek oldu.

O günler hem Avusturya’nın hem de dünyanın gelece ği açısından son derece önemli geli şmelere sahne oluyordu. Berlin – Roma Mihveri kurulmu ştu; Hitler ve Mussolini arasındaki ili şkiler gitgide samimile şiyordu.

125 SHIRER, a.g.e. , s. 415. 65

Papen’in Avusturya’daki görevine son verilmi şti; Papen’in hem Baronlar Kabinesinde hem de Hitler Papen hükümetinde dı şişleri bakanlı ğı görevini yürüten Neurath da görevden alınmı ştı. Hitler'’n çevresinde kalan tüm muhafazakarlar böylece uzakla ştırılmı ş oldu. Schuschnigg artık Avusturya için kötü günlerin çok yakında oldu ğunu anlıyordu. Zira Avusturya'yı koruyacak bir İtalya yoktu, di ğer Avrupa devletleri de pek ilgili gibi görünmüyordu.

Elçilikten alındı ğının ertesi günü Papen sebepleri ö ğrenmek için solu ğu hemen Hitler’in yanında aldı. 5 Şubat’ta gerçekle şen bu görü şmede Papen Hitler’i Schuschnigg’le yüz yüze görü şmesi için ikna etti. Hemen Viyana’ya dönen Papen, Schuschnigg’i de durumdan haberdar etti. Schuschnigg kabul etti, ancak 11 Temmuz 1936’daki Alman – Avusturya antla şmasına ba ğlı kalınaca ğının kabul edilmesini istiyordu. Hitler, Schuschnigg’in şartını kabul etti ve görü şme için 12 Şubat tarihi belirlendi.

12 Şubat 1938 günü gerçekle şen ve tarih sayfalarına Berchtesgaden Görü şmesi olarak geçen toplantıya Avusturya’yı temsilen Schuschnigg ve Avusturya Dı şişleri Yardımcısı Schmidt katıldı. Alman tarafı ise oldukça kalabalıktı. Hitler, yeni dı şişleri bakanı Ribbentrop, OKW’nin ba şkanı Keitel, Avusturya Lejyonu komutanı General Reichenau ve hava kuvvetlerinden General Sperrie Papen dı şındaki di ğer isimlerdi.

Görü şmelerde, Hitler Schuschnigg’e fazlasıyla yüklendi. Öyle ki Schuschnigg sonunda Hitler’in son şartlarını sormak durumunda kaldı. Schuschnigg Hitler’in sunaca ğı şartları, görü şmeye verilen kısa bir aradan sonra çok acı bir biçimde ö ğrenecekti.

İki Avusturyalı küçük bir antrede sinirlerini yatı ştırdıktan sonra, yeni Alman Dı şişleri Bakanı Ribbentrop’la Papen’in yanına alındılar. Ribbentrop kendilerine daktilo ile yazılmı ş iki sayfalık bir “anla şma” tasarısı verdi; bunların Hitler’in son istekleri oldu ğunu ve tartı şılmasına kendisinin izin vermedi ğini söyledi. Hemen imza etmeleri gerekiyordu. Schuschnigg sonunda Hitler’den kesin bir şey elde etti ğinden ötürü memnundu. Ama belgeyi okur okumaz memnunlu ğundan eser kalmadı. Çünkü aslında bu, 66

Avusturya hükümetinin bir hafta içinde Nazilere teslim olmasını isteyen bir Alman ultimatomuydu. 126

Bu hem Schuschnigg hem de Papen için tam bir sürpriz oldu. Schuschnigg, yapılan baskılara ve tehditlere kar şı koyamayarak Hitler ile anla şmak zorunda kaldı. Avusturya Anayasasına göre böyle bir antla şma ancak cumhurba şkanı tarafından onaylanabilece ği için Hitler’in verdi ği bir haftalık süreyi kabul ederek antla şmayı imzaladı. İmzaladı ğı antla şma şu şartları içeriyordu; Avusturya’da Nazi Partisi’ne kar şı konulmu ş olan yasak kaldırılacaktı; hapiste bulunan bütün Naziler affedilecekti; Nazi taraftarı Viyanalı Avukat Dr. Seyss-Inquart İçi şleri Bakanı olacak ve kendisinin polis ve emniyet üzerinde yetkisi tanınacaktı. Nazi taraftarlarından Glaise Horstenau da Sava ş İş leri Bakanlı ğına getirilecek, Alman ordusuyla Avusturya ordusu arasında daha yakın ili şkiler kurulması için birtakım tedbirler alınacak ve yüz subayın sistemli olarak de ğiştirilmesi bu tedbirler arasında bulunacaktı. Son istek de şuydu: “Avusturya’nın Alman ekonomik sistemine katılması için gereken hazırlıklar yapılacak. Bu amaç için Dr. Fischboeck Maliye Bakanı olacaktır.

Avusturya’nın ilhakını hazırlayan bu antla şmanın yürürlü ğe konması bir çok engelle kar şıla ştı. Avusturya Devlet Ba şkanı Miklas antla şmanın ko şullarına şiddetle kar şı çıktı. Gelen baskılar ve ülke içinde artan gerilimin sonucunda, 1938 yılının devam eden günlerinde Avusturya Şansölyesi , ba ğımsızlı ğı korumak ümidiyle ve cesurca son bir hamle yaptı. Almanya'yla birle şme ya da ba ğımsızlık üzerine bir referandum yapılmasına karar verdi. Referanduma kesinlikle kar şı çıkan Hitler, askeri müdahale argümanını ba şarıyla kullanarak Schuschnigg'e iktidarı Nazi partisine devretmesi için baskısını arttırdı. Son derece iyi planlanmı ş bir darbe sonucu Avusturya Nasyonal Sosyalist Partisi Viyana'da 11 Martta kontrolü ele geçirince, Alman orduları Avusturya'ya hiçbir direni şle kar şıla şmadan girebildi. Avusturya'nın ilhak edilmesine uluslararası tepki beklendi ği gibi yumu şak oldu. Versailles Antla şmasına göre Avusturya ve Almanya'nın

126 SHIRER, a.g.e. , ss.421-422. 67

birle şmesi yasaklanmı ştı ve bunun garantörü durumunda olan İtilaf Devletleri ise Almanya’yı sadece protesto etmekle yetindi. 68

2 – Franz von Papen’in Türkiye Büyükelçili ği

Franz von Papen, Avusturya görevini tamamladıktan sonra ülkesine dönmü ş ve bir süre sonra da kendisine Ankara Büyükelçili ği görevi teklif edilmi ştir. 1939 yılı ba şında Almanya’nın Türkiye Büyükelçisi ünvanıyla yeni görevine ba şlayan Franz von Papen, Türkiye’nin Almanya ile diplomatik ili şkilerini kesti ği 1944 yılına kadar bu görevde kalmı ştır.

Franz von Papen, Almanya’nın bu göreve getirebilece ği o dönemdeki en tecrübeli isimdir. Askerlik hayatı içerisinde Türkiye’de bulunmu ş ve Türklerle iyi ili şkileri olmu ş bu isim, Almanya Ba şbakanlı ğı gibi çok önemli bir görevden sonra diplomasi yeteneklerini Türkiye’de de sergilemi ştir. İkinci Dünya Sava şı ko şullarında dünyanın en önemli merkezi konumunda olan Ankara’ya tüm devletler en iyi diplomatlarını göndermi şlerdir. Franz von Papen de Almanya’nın Türkiye’deki en yetkili temsilcisi olmu ştur.

Görevi süresince, Almanya’daki dı ş politika odaklarının ciddi baskılarına maruz kalmı ş, Türk Hükümet yetkilileriyle iyi ili şkiler kurmu ş ve Türkiye’nin sava ş dı şı durumunu korumasında büyük eme ği geçmi ştir. Türkiye’nin tarafsızlı ğı ya da sava ş dı şı kalması ço ğu zaman Alman Dı şişlerinin politikasına da uygun dü şmü ştür. Türkiye’nin Almanya yanında sava şa dahil edilmek istendi ği ve bu yüzden ciddi baskıların yapıldı ğı dönemlerde Franz von Papen, Alman Hükümet politikalarına kar şı gelmemekle birlikte bir çok konuda Alman Dı şişleriyle kar şı kar şıya gelmi ş ve sorunlar ya şamı ştır. Kendi inisiyatifiyle yapmı ş oldu ğu bir çok görü şme, Türkiye’nin sava ş dı şı konumunu sürdürebilmesinde etkili olmu ştur.

İsmet İnönü’nün barı ş için arabuluculuk yapma iste ğine, özellikle sava şın ikinci yarısından itibaren sıcak bakmı ş ve Alman Hükümetine müzakerelere oturması için telkinlerde bulunmu ştur. Lakin Franz von Papen’in getirdi ği bu öneri Berlin tarafından çok sert bir şekilde kar şılanmı ş ve Papen’in Berlin’le zaten kötü olan ili şkilerini daha da sarsmı ştır.

Franz von Papen’in Ankara’daki Büyükelçilik yılları ilerleyen bölümlerde ayrıntılarıyla anlatılacaktır. 69

II – TÜRK – ALMAN İLİŞ KİLER İ

A – OSMANLI DEVLET İ DÖNEM İNDE TÜRK – ALMAN İLİŞ KİLER İ

1870’lere kadar ‘’Almanya’’ adında bir devletten söz etmek mümkün de ğildi. 19. Yüzyılın ba şlarında Cermen kökenli olu şumlara baktı ğımız zaman 39 küçük Alman dükalı ğının varlı ğını görürüz. Cermen a ğırlıklı bir yapıya sahip olan ama yinede imparatorluk olmasının getirdi ği bir sonuç olarak Almanları tam anlamıyla temsil edemeyen Avusturya İmparatorlu ğu ve bahsi geçen dükalıklar Avrupa’daki Cermen kültürünü ya şatmı şlardır.

Berlin’de Brandenburg Büyük Dükası Friedrich Willhelm’in 1713 tarihinde krallı ğını ilan etmesi Prusya Devletinin tarih sahnesine çıktı ğı tarih ve hadisedir. I. Friedrich ve 1740 da ölümünden sonra krallı ğın ba şına geçen II. Friedrich Willhelm (Büyük Friedrich) - ki çok iyi bir idareci ve te şkilatçı olmasıyla tanınmaktadır.- Cermen yapısının a ğırlıkta oldu ğu Avusturya İmparatorlu ğuna yönelik bir yayılma politikası izlemi şlerdir. Büyük Friedrich’in verdi ği ba şarılı sava şlar Prusya’nın Avrupa’da geli şmesini ve geli şmesini sa ğlamı ştır.

Alman ulusal birli ğinin kurulmasına giden süreçte en büyük rol şüphesiz Prusya Ba şbakanı Otto Von Bismarck’a aittir. Avusturya’ya kar şı Fransa ve Rusya’nın yansızlı ğını sa ğlayarak 1866’da elde etti ği Sadova zaferi ve 1870’te bu kez Avusturya ve Rusya’nın tarafsızlı ğını sa ğlayarak Sedan Sava şı’nda Fransa İmparatoru III. Napolyon’u yenilgiye u ğratması sadece Bismarck’ın uyguladı ğı akılcı ve ileri görü şlü politikalara ba ğlanabilir. Bu zaferler önce Kuzey Germen Konfederasyonunun ve 1871 Frakfurt Barı şı sonrasında da Alman Ulusal Birli ği’nin kurulmasını sa ğlamı ştır.

Alman Ulusal Birli ğinin kurulmasının uluslararası politika açısından en önemli sonucu Viyana Kongresi ile kurulmu ş bulunan Avrupa güç dengesini temelinden bozmu ş olmasıdır. Avrupa’nın en güçlü devletlerinden olan 70

Fransa ile Avusturya , Prusya’ya yenilgilerinden ve güçlü bir Almanya’nın do ğmasından sonra güç ve etkinliklerini büyük ölçüde yitirdiler. 127

1871 yılında Alman Ulusal Birli ğinin kurulması Bismarck’ın yeni iç ve dı ş politika uygulamalarını da beraberinde getirmi ştir. İç politika , kurulan birli ği peki ştirmek ve endüstri devrimini yakalayarak iktisadi kalkınmayı gerçekle ştirmek amaçlı düzenlemeleri içermekteydi. Bunların gerçekle şmesi ise barı ş ortamını koruyacak dı ş politika uygulamalarına ba ğlıydı.

Bismarck yeni olu şmu ş ulusta kendine özgü , baskıcı bir siyasal yapı kurdu. Almanya için benimsedi ği anayasa demokratik yolla seçilmi ş bir parlâmento olan Reichstag’ı getiriyordu ama, bu Parlamento’nun yalnızca vergiler ve tartı şma konusunda sınırlı yetkileri vardı. 128 Gerçek iktidar Alman İmparatoru ve danı şmanlarındaydı. Hatta Bismarck’ın şansölye oldu ğu dönemde - II. Willhelm’in Bismarck’ı istifa etmeye zorladı ğı döneme kadar- Kaiser’in Bismarck’ın yanında pasif kaldı ğı bile söylenebilir.

Bismarck öncelikle kapitalizmin sanayi ve ticarette geli şmesini sa ğlamak için eski kar şıtları olan liberallerle ittifak yaptı. Bu ittifak tutucu Katolik azınlı ğı kar şısına alması demekti. İlerleyen yıllarda ekonomik çöküntüye kar şı sanayi ve tarımı gümrük tarifeleriyle korumak gerekti ği kanısına varınca liberallerle yapılmı ş olan ittifakın benzeri bu sefer tutucu Katoliklerle yapılmı ştır. Bu kez dü şman yeni geli şmekte olan , Alman sanayi işçileri sınıfını temsil eden Sosyal Demokrat Partiydi (SPD). Tamamen ekonomik hedeflere yönelik uyguladı ğı iç politikaların ne kadar ba şarılı oldu ğu tartı şılır ama o günün şartlarında , kurdu ğu ittifak ve kar şılıklı güvenlik antla şmalarıyla hem Almanya’da hem Avrupa’da barı şçı bir istikrar ortamı sa ğladı ğı bir gerçektir. Lakin, Bismarck’ın Almanya’nın ‘’doygunlu ğa ula şmamı ş’’, Avrupa’ da ki statükoyu korumaya hevesli ve deniza şırı topraklar edinmeye iste ği olmayan bir güç oldu ğunu ısrarla söylemesinden sonra 129 Alman tavrında de ğişiklikler gözlenmeye ba şlayacaktır ve bu

127 Oral Sander, Siyasi Tarih İlkça ğlardan 1918’e , 9.Baskı, Ankara , 2001, s.224 128 Grolier International Americana Encyclopedia , 1.Cilt , İstanbul , 1993 , s.293 129 Paul Kennedy , Büyük Güçlerin Yükseli ş ve Çökü şleri , Ankara , 1991, s.247 71

sömürgesel geri kalmı şlık Almanya’yı Osmanlı İmparatorlu ğu’na yönlendirecektir.

Almanya , öncelikle ulusal birli ğini geç sa ğlaması ve sonrasında kendi iç geli şmeleri nedeniyle dünyanın sömürgeler halinde payla şımı mücadelesinde geç kalan bir görünüm sergilemekteydi. Özellikle Fransa ve İngiltere’nin ba şını çekti ği klasik sömürgecilikte Afrika’dan pay koparmaya çalı şan Almanya’nın pek ba şarılı oldu ğu söylenemez.

Sanayisi büyük bir hızla geli şen Almanya bir süre Rusya odaklı bir iktisadi emperyalizm politikası izlemi ş ve askeri bir müdahale söz konusu olmadan bu ülkenin hammaddelerini çekebilme ba şarısı gösterebilmi ştir. Lakin endüstriyel geli şimini çabuk tamamlayan Rusya Almanya için iyi bir mü şteri ya da sömürü oda ğı olmaktan erken çıkmı ştır.

Bundan sonra Almanya Uzakdo ğu ve Ortado ğu’da ki eski imparatorlukların payla şımı sürecine katılacaktır. Ama yepyeni bir usul geli ştirip , uygulamaya sokarak.

Bu bölgelerin kendi özgün ko şulları (merkezi devlet vb.) , hem de Avrupalı yayılmacı ülkelerin kendi içlerindeki geli şmelerin (tekelle şme, finans, sermaye, sanayinin hakimiyeti vb.) sonucu olarak buralardaki yayılmacı politikalar ‘’do ğal olarak’’ özgün olmalıydı ve nitekim zamanla kendini iyice dayatan bu gerçeklik dikkate alınarak geli ştirilen yöntemler 20. yüzyılda iyice oturacak ve yaygınla şacaktı , yani yeni ve dolaylı sömürgecilik. 130 Almanya , sömürgecili ğe kar şı oldu ğunu , ülkelerin toprak bütünlü ğüne ve ba ğımsızlıklarına saygı gösterdi ğini , yatırımlarla yarı sömürge ülkelerin geli şmesine yardımcı olmak istedi ğini sık sık belirterek barı şçı yayılma yöntemleri izliyor ve böylece dolaylı sömürgecilik yönteminin ilk uygulayıcısı oluyordu.

130 B. Bülent Can , ‘’Almanya’nın Türkiye’de Koloni Kurma Planları’’ , Toplumsal Tarih Dergisi ,(A ğustos 1994), Cilt II , Sayı.8 , s.50 72

Bundan böyle Osmanlı İmparatorlu ğu’nun Asya toprakları Alman emperyalizminin ‘’güne şteki yerini’’ almak için verdi ği kavgada en önemli yayılma alanı olacaktı. 131

13 Haziran – 13 Temmuz 1878 tarihleri arsında gerçekleşen Berlin Kongresi 19.yüzyılın en önemli diplomatik görü şmelerinden biridir ve sonunda imzalanan Berlin Anla şması Osmanlı İmparatorlu ğu için önemli sonuçlar ortaya çıkarmı ştır. Bulgaristan yarı ba ğımsızlık statüsüne kavu şurken ,Bosna-Hersek Avusturya-Macaristan idaresine bırakılmı ştır. İş te Osmanlı İmparatorlu ğu, bu döneme girdi ğinde Avrupa devletlerinin ve Avrupa sermayesinin sıkı baskısı altındaydı. Osmanlı dı ş borçları gitgide artmı ş, toplanan vergiler ,dı ş borç ödemesine yönlendirilmesi amacıyla Düyunu Umumiye’ye aktarılmı ştır. Do ğal kaynakların i şletilmesi hakkı da, yabancı sermayeye verilmeye ba şlanmı ştır.

Midhat Pa şa’nın gerçek kurucusu oldu ğu fakat bir banka olarak daha sonra te şekkül eden Ziraat Bankası dı şında ulusal bir banka yoktu ve Osmanlı İmparatorlu ğu güçlü yabancı bankaların istilasına u ğramı ştı. 132

Sanayi devrimi yakalanamamı ş ,gerekli e ğitim ve altyapı olmadı ğından modern sanayi olu şturulamamı ştır. Yerli üretici yabancı sanayi ürünleriyle rekabet edememi ş ve bunların da ötesinde tarım gelirleri de gitgide azalmı ştır.

Gitgide kendini açıkça hissettiren ekonomik bunalım e ğitim,bürokrasi ve orduda reform ihtiyacını arttırmı ştır. Osmanlı Devleti ile Almanya arasındaki yakınla şma II. Abdülhamid dönemiyle birlikte ba şlayacaktır.

Sultan II. Abdülhamid’i Almanya’ya yakla ştıran pek çok nedenden söz edebiliriz. Öncelikle şehzadeli ği döneminde Sultan Abdülaziz’le çıktı ğı Avrupa seyahati sırasında Almanya’yı görme ve inceleme fırsatı yakalamı ş oldu ğunu belirtmek gerekiyor. Bir yazarımız da ;Yeni Osmanlılar’ın me şrutiyet hareketi

131 Lothar Rathmann , Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Giri şi , İstanbul , 2001 , s.21 132 İlber Ortaylı , Osmanlı İmparatorlu ğu’da Alman Nüfuzu , İstanbul , 2001, s.46. 73

sebebiyle, veliahtlı ğı zamanında zihninde uyanan İngiliz dü şmanlı ğının onu Almanlar safına itti ğini belirtmektedir. 133

Almanya’daki rejim ile Osmanlı rejimi arasındaki benzerli ğe de dikkat çekmek gerekir. Almanya ‘da da meclis bulunuyordu ancak son karar imparator ve hükümetteydi, hatta II.Abdülhamid’in Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nı kapatması üzerine Bismarck Osman Nizami Pa şa’ya konu ile alakalı olarak şunları söylemi şti :’’iyi ettiniz parlâmentoyu bertaraf eylediniz. Çünkü,bir devlet, Millet-i vahideden mürekkep olmadıkça onun faydasından ziyade zararı olur .‘’ 134 Bu sözler rejimler arasındaki benzerli ğin iki devleti birbirine yakla ştıran bir etken oldu ğunu şüphesiz göstermektedir.

Osmanlı’nın Almanya’ya yakla şmasını Osmanlı açısından me şru kılan esas sebepleri de belirtmek gerekir. Öncelikle Osmanlı’nın Almanya ile ortak sınırı mevcut de ğildir. Almanlar’ın sömürgelerinde Müslüman halklar bulunmamaktadır. Geçmi şte ,bu sebeplere de ba ğlanabilecek şekilde,iki ülke arasında hiçbir kötü ili şki ya şanmamı ştır.

Son ve belki de en somut neden olarak 19.yüzyılın son çeyre ğinde Almanya dı şındaki büyük devletlerin Osmanlı’ya kar şı dü şmanlıklarını açıkça göstermi ş olmaları gösterilebilir.

Bahsi geçen yeni ve dolaylı sömürgecilik kavramı Almanya’da belli çevrelerde yayılırken , Almanya ; Osmanlı İmparatorlu ğu ile ticari , siyasi ve ekonomik ili şkilerde di ğer Avrupa devletlerine göre daha büyük bir hızla ilerlemekteydi. Osmanlı Devleti Klasik Dönemden ba şlayarak birçok Avrupa devletiyle ticari ili şkiler kurmu ş ve bu ili şkiler kapsamında birçok Avrupa'lı devlete çe şitli imtiyazlar tanımı ştır. Örne ğin ba şlangıcının belli olmadı ğı bir tarihte Almanya’nın Bavyera bölgesi ile Osmanlı İmparatorlu ğu arasında ticari ili şkiler oldu ğu bilinmektedir. Bavyera Yakın Do ğu ile olan ticari münasebetlerini Venedikli , Cenovalı , Fransız , İspanyol ve Avusturyalı tüccarlar aracılı ğıyla yürütmü ş ve bu durum 19. Asrın son çeyre ğine kadar

133 Süleyman Kocaba ş , Pancermenizm’in ‘’ Şark’a Do ğru’’ Politikası Tarihte Türkler Ve Almanlar , 1988 , s.46. 134 M. Raif Ogan , Sultan II. Abdülhamid Ve Bugünkü Muarızları , İstanbul , 1956 , s.33. 74

devam etmi ştir. 135 Prusya’nın Osmanlı – Yakın Do ğu ticaretiyle fazla ilgilenmemesi , buna kar şılık Avusturya konsoloslarının Osmanlı İmparatorlu ğu’nda nüfuzlu bir durumda bulunması dolayısıyla Bavyeralı tüccarların sık sık Avusturya temsilciliklerine ba şvurduklarını görürüz. 136

Osmanlı İmparatorlu ğu Bavyera’ya genellikle pamuk ihraç ederken ; Osmanlı’da Alman oyuncak ve hırdavatlarıyla kuma ş ve porselenin ra ğbet gördü ğünü söyleyebiliriz. Bunun dı şında 19. yüzyılın sonlarına yakla şırken birkaç Alman firmasının da yava ş yava ş Osmanlı topraklarında etkinlik kazanmaya ba şladı ğını da belirtmemiz gerekir. Ancak Alman ticareti 1870’li yıllara kadar Osmanlı İmparatorlu ğu’nda büyük boyutlara ula şamamı ştır. 137 Alman dı ş ticaretinin Osmanlı pazarlarına yönelik faaliyetleri ancak 19. yüzyılın son yirmi yılında ba şlayabilecek ve etkinle şecektir. Almanların bunu ba şarabilmesinde , Abdülhamid’in kendilerini di ğer ülkelere göre daha ‘’zararsız’’ görmesinin katkısı büyüktür. Osmanlı İmparatorlu ğu için ‘’zararsız’’ olmak ise kendi topraklarına göz dikilmemesi ve kendi tebaası konumundaki , özellikle Hıristiyan azınlıkların kı şkırtılmaması ve bunların ayrılıkçı hareketlerinin desteklenmemesi anlamına geliyordu. 138 Ayrıca, Alman ticaret sermayesi ve yatırımlarının örgütlü olarak Osmanlı ülkelerinde faaliyete geçebilmesi için büyük demiryolu yatırımlarını , gemicilik ,faaliyetlerinin geli şmesini ve Alman bankacılı ğının ciddi deste ğini bekledi ğini de belirtmemiz gerekir. 139

1862 ve 1890 yıllarında Almanya ile yapılan ticaret antla şmaları Alman tüccarlarına yabana atılamayacak imtiyazlar sa ğlamaktaydı.

Bunların dı şında Almanya’nın Osmanlı’ya nüfuz etmesi , ordu ve mülki te şkilatta gerçekle ştirilmeye çalı şılan modernle şmeye yardım edecek heyetler ve Ba ğdat demiryolu sayesinde olmu ştur. Bilindi ği üzere Almanya Osmanlı

135 Rıfat Önsoy , ‘’19. Asrın İkinci Yarısından Alman İmparatorlu ğunun Kurulu şuna Kadar Bavyera’nın Osmanlı İmparatorlu ğu’ndaki Ticareti’’ , VIII.TTK Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler ,(Ekim 1976) , Cilt II , Sayı 8 , s.1423. 136 ÖNSOY , a.g.m. , s.1424 137 Daha ayrıntılı bilgi için bkz. , ÖNSOY, a.g.m. , s.1427. 138 Mesut Keskin – B. Bülent Can , ‘’Almanya’nın Türkiye’de Koloni Kurma Planları – II’’ , Toplumsal Tarih Dergisi , (Kasım 1994) , Cilt II , Sayı 11 ,s.18. 139 ORTAYLI , a.g.e . , s.57. 75

İmparatorlu ğu ile daha önce de sınırlı ticari ili şkilerde bulunmu ş ancak bu ticareti di ğer Avrupa devletlerinin geli şmi ş deniz ta şımacılı ğı aracılı ğıyla yapmak durumunda kalmı ştır. Almanya’nın demiryolu ta şımacılı ğına bu denli önem vermesinin sebebini bu durum olu şturmaktadır. Almanya’nın bütün dünyadaki ticari yayılmasının nedenlerinden biri de ucuz , bol mal üretimi ve İngiltere ve Fransa’ya göre geç kalarak gerçekle ştirebildi ği sanayiini modern ve elveri şli yöntemlerle kurmasıdır. 140 20. Yüzyıla yakla şırken II. Abdülhamid her ne kadar denge politikası izlemek için u ğra şmı şsa da Avrupa’da Osmanlı İmparatorlu ğu’nu destekleyecek güç kalmamı ştır. Kolonizasyon sürecinde ba şarılı olamamı ş ama sanayile şmesini hızlı bir biçimde gerçekle ştirmi ş yeni Avrupa gücü Almanya , Osmanlı topraklarında Anadolu ve Mezopotamya’ya yaptı ğı ve yapaca ğı yatırımlar ile artan hammadde ve petrol ihtiyacı dolayısıyla Osmanlı İmparatorlu ğu’nun yanında uzun bir süre bulunacaktır.

140 ORTAYLI , a.g.e . , s.58. 76

1 - II. Abdülhamid Döneminde Türk – Alman İli şkileri a) Askeri Alanda İş birli ği

Osmanlı İmparatorlu ğu’nda görev yapan ilk Alman subay , II. Selim devrinde gelen Albay von Goetze’dir. Bir di ğer önemli isim II. Mahmud tarafından getirtilen Moltke’dir. Ancak Alman askeri misyonunun Osmanlı ordusuna giri şi Sultan II. Abdülhamid döneminde gerçekle şmi ştir.

Abdülhamid Osmanlı kurumlarında gerçekle ştirece ği ıslahatlar kapsamında ; Almanya’dan askeri personel , idari memur ve hukukçu taleplerinde bulunmu ştu. Hem askeri hem sivil memurlar için önerilen maa ş ve tüm olanaklar Osmanlı memurlarının çok üzerindeydi ve bu memurlar Alman yasalarına tabi olacaklardı. Gelecek askeri personel Osmanlı üniforması ta şıyacak ancak Alman subayı konumlarını koruyacaktı. Ayrıca , üç sene zarfında , isterlerse Alman ordusuna geri dönebilmeleri garanti edilmi şti. 141 Ancak maa şların yüksekli ği ve Osmanlı ordu göreviyle çok daha kolay terfi edebilme olana ğı bu subaylar için Osmanlı’yı cazip kılıyordu. Örne ğin Albay von Kaehler gelir gelmez Osmanlı ordusunda mirliva rütbesi ile göreve ba şladı ve von Kaehler Pa şa oldu. 142 1885 yılında ise Mare şal rütbesine ula şmı ştı. 143 Kaehler ölümüne kadar kadar Osmanlı İmparatorlu ğu’nda kaldı ğı 3 sene boyunca Osmanlı ile Almanya arasında silah ticareti anla şmaları için çalı şmı ştır.

Osmanlı ordusuna giren bu subaylar kendilerini burada sadece tek seçici , danı şman ve ö ğretmen olmakla yükümlü sayıyorlardı. Ama üniformasını ta şıdıkları ordunun gelenek ve kurallarına uymamaları nedeniyle

141 Murat Özyüksel , ‘’ Abdülhamit Dönemi Dı ş İli şkileri ‘’ , Türk Dı ş Politikasının Analizi , Derleyen: Faruk Sönmezo ğlu , Der Yayınları , İstanbul , 2001 , s.11. 142 ORTAYLI , a.g.e . , s.108. 143 ÖZYÜKSEL , a.g.m. , s.12. 77

danı şmanlıkta çok yararlı olamamı şlar ve Türk komutanlarla anla şmazlı ğa dü şmü şlerdir. 144

Kaehler’in ölümünden sonra yerine Colmar von der Goltz getirilmi ştir. Her ne kadar Goltz’a çok yüksek maa ş ve rütbe verilse de , yabancı olmanın getirdi ği bir güvensizlik söz konusuydu. Ancak Goltz askeri e ğitimde etkili olmu ş ve yeni yeti şen ordu mensuplarında Alman hayranlı ğı yaratabilmi ştir. Goltz Pa şa ordudaki görevini politik oyunlar için de kullanan bir ajan misyonundaydı. Goltz , Avrupalı büyük güçler arasında denge politikasını inatla devam ettirmek için u ğra şan Sultan Abdülhamid’i Almanya tarafına çekebilmek adına büyük u ğra şlar vermi ştir. Bununla birlikte Goltz Pa şa’nın da her çalı şması Alman şirketlerinin lehine gerçekle şen silah sipari şi anla şmalarını beraberinde getirmi ştir.

Sultan Abdülhamid ordudaki ıslahat için Alman subayları ça ğırmanın yanında Türk subayları da Alman ordusuna gönderme planları da yapmaktaydı. Sultan II. Abdülhamid devrinde çe şitli dönemlerde gruplar halinde Türk subayı – Alman üniforması giymek ko şulu ile – Alman ordusuna eğitim amaçlı olarak gönderilmi ştir. Ancak gerek liyakatli subay seçiminde titiz davranılmaması , gerekse gidenlere gerçek e ğitimden çok Alman ordusunun görkeminin gösterilmesiyle yetinilmesi bu uygulamadan gere ği kadar iyi sonuç sa ğlanamamasının nedenidir. 145 Bu durumdan Sultan Abdülhamid’in de haberdar oldu ğu bilinmektedir ve orduda Alman hayranlı ğı giderek artmı ştır.

Yine Sultan II. Abdülhamid döneminde jandarma örgütünde de birtakım ıslahatlar yapılmaya çalı şılmı ş ancak donanmaya gerekli önem verilememi ştir.

144 ORTAYLI , a.g.e. , ss.108-109. 145 ORTAYLI , a.g.e. , s.118. 78

b) II. Willhelm’in 1. Osmanlı Ziyareti ve 1890 Türk – Alman Ticaret Antla şması

II. Willhelm’in tahta geçmesi ve Bismarck döneminin sona ermesiyle beraber Almanya’nın Avrupa’ya yönelik uyguladı ğı denge politikasının yava ş yava ş zayıfladı ğı ve Osmanlı’ya yönelik politikaların etkinlik kazandı ğını görürüz. Bunda Kaiser II. Willhelm’in etkisi yadsınamaz bir gerçektir. II. Willhelm 1889 yılında İstanbul’u ziyaret etmi ştir. Şahsının da dahil olaca ğı daha yakın Alman – Osmanlı ili şkilerinin Alman ekonomisine ve Almanya’nın artan prestijine daha da katkısı olaca ğını dü şünmü ştür. Her şeyin hatır ve gönül ile yapıldı ğı bir ülkede Alman te şebbüsü için iyi fırsatlar seziyor , siyasi nüfuzunu kullanarak yararlar sa ğlayabilece ğini görüyordu. 146

O dönem hariciyecilerinden Esat Cemal hatıratında Kaiser II. Willhelm hakkında şunları söylemektedir : ‘’Alman İmparatoru II. Willhelm öyle garip adamdı , öyle garip halleri vardı ki , maiyetindekiler çok kere bu davranı şlarından dolayı sıkıntıya dü şüyorlardı . – Bir ak şam sarayda yapılan bir kabul töreninde ben de bulunmu ştum . Almanya İmparatoru kıdem sırasıyla yer almı ş olan sefaretler erkanının önünden geçerek , sefirlerle ayrı ayrı konu şuyor .....’’ 147 Bu satırlar herhalde - Almanya’nın doru ğa çıkan yayılma politikasının yanında – II. Willhelm’in de ğişik karakterinin de tarihte ilk kez bir Avrupa İmparatorunun Osmanlı Sultanının aya ğına kadar gitmesinde etkili oldu ğunu açıklayabilir. Kayzer , II. Abdülhamid’i ziyaretinde Ba ğdat Demiryolu in şaatının Almanya’ya verilmesinin hem iki ülke arasındaki ili şkileri sarsılmaz hale getirece ğini hem de Almanya’nın Türk ordusuna yapaca ğı yardım ve takviyeleri daha da arttıraca ğını ısrarla belirtmi ştir. Bu ziyaret Osmanlı’da Alman nüfuzunun artmasına katkıda bulunmu ştur. Nitekim , 28 A ğustos 1890 tarihinde Almanlara geni ş ekonomik ve ticari imkanlar sa ğlayacak olan Türk – Alman Ticaret Antla şması imzalanacaktır.

Bu ticaret antla şması Osmanlı İmparatorlu ğu içinde Alman ticaretine mutlak bir üstünlük sa ğlıyordu , ayrıca ilerleyen zamanlarda Alman tüccar ve

146 KOCABA Ş , a.g.e. , s.75 147 Esat Cemal Paker , Siyasi Tarihimizde Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları , İstanbul , 2000 , s.82 79

giri şimcilerine ciddi kolaylıklar sa ğlayacaktı. Antla şmanın en ilginç yanı ise Osmanlı hükümetinin çok dü şük bir gümrük tarifesi uygulamasının sürdürülmesine ikna edilmi ş olmasıydı. Antla şma Osmanlı’ya Almanya içerisinde benzer haklar tanımakla birlikte , fiiliyatta Osmanlı lehine hiçbir sonuç do ğurmamı ştır diyebiliriz. 1890 Ticaret Antla şması , Almanlar lehine ağırlıklı bir özellik ta şıyor, Türkiye’yi Almanya’nın açık pazarı haline getirmeyi esas alıyordu. 148 Bu antla şmadan sonra Alman ekonomisinin baskısı Osmanlı üzerinde iyice arttı. Ba ğdat demiryolu bu baskının ana noktası oldu. c) II. Abdülhamid ’ in Ba ğdat Demiryolu’na Verdi ği Önem Ve Hattın İş leyi şi

1888 yılında Ba ğdat Demiryolu imtiyazını Almanlara veren II. Abdülhamid , bu hattın Ba ğdat ve Basra’ya kadar uzatılmasını istiyordu. Bu hattın Osmanlı Devleti’ne getirece ği ekonomik ve stratejik katkıları göz önünde bulunduruyor , bunun da özellikle Avrupa – Uzak Do ğu arasındaki kara ticaret yolunun eski i şlerli ğine kavu şmasıyla gerçekle şece ğine inanıyordu. Bu yolun özellikle Suriye ve Mısır’la birle ştirilmesi durumu ise yeni ticaret yolları açacak ve Osmanlı’nın bundan kar elde etmesi söz konusu olabilecekti. Sultan II. Abdülhamid’e göre ne Almanya’nın ne de Alman sömürgelerinin Osmanlı’yla ortak sınırının olmaması , Almanya’nın sadece ekonomik ve ticari menfaatler gözetmesine neden olacaktı. Bu nedenle Ba ğdat Demiryolu imtiyazı Rusya ve İngiltere yerine Almanya’ya verilmeliydi.

II. Abdülhamid’in demiryolu projesine bu denli önem vermesinin tek sebebi ekonomik de ğildir. Aynı zamanda yönetim , askeri ve stratejik a ğırlıklı amaçları da mevcuttur. Elveri şli ve hızlı ula şım araçları , yollar , demiryolları Osmanlı yöneticileri için devlet otoritesinin devamı açısından zorunlu bir araçtı. Bir ana hat ; Osmanlı egemenli ğini içten ve dı ştan gelebilecek tehlikelere kar şı güvenlik altına alacaktı. 149 Nitekim II. Abdülhamid , demiryollarının artması ile İmparatorlu ğun askeri yönden güçlenece ği , isyan

148 KOCABA Ş , a.g.e . , s.77 149 Yrd. Doç. Dr. İsmail Yıldırım , ‘’Osmanlı Demiryolu Politikası ve Sonuçları’’ , Türk Dünyası Ara ştırmaları , ( Şubat 1999) , Sayı: 118 , s.50. 80

ve e şkıyalı ğın anında önlenebilece ği ama bunun yanında tarım ürünlerinin de pazara sevk edilip , zenginli ğin artaca ğı fikrindeydi. 150

Demiryolu hattı , 1893 yılında Ankara’ya ula ştı. 151 Uzatılması için yeni bir imtiyaz antla şması daha gerekiyordu. Anla şma tasla ğında , hattın Kayseri, Diyarbakır ve Musul üzerinden Ba ğdat’a ula şması öngörülmü ştü. Rusların itirazları güzergahın Konya’dan geçmesine neden oldu. Konya’ya kadar olan hat 1895 yılında tamamlanmı ştı. Böylece Ba ğdat Demiryolunun 535 kilometresi ( İzmir – Konya arası) gerçekle şmi ş bulunuyordu. 152

Bu tarihten sonra Osmanlı İmparatorlu ğu üzerinde Alman diplomasisi daha da yo ğunluk kazanacaktır. 1897 yılında yeni büyükelçi olarak , Alman Dı şişleri Bakanlı ğı Müste şarı Baron Marschall von Bieberstein’ın atanması ve 1898 yılında Kaiser II. Willhelm’in Do ğu gezisi kapsamında Sultan II. Abdülhamid’i ikinci kez ziyaret edecek olması Alman emperyalizmi açısından Osmanlı’nın ne kadar önemli oldu ğunun bir göstergesidir. d) II. Willhelm’in Türkiye’yi İkinci Ziyareti Ve Sonuçları:

Bismarck döneminin sona ermesi , Almanya’nın Avrupa’ya yönelik denge siyasetinin de sona ermesi demek olmu ş ancak Almanya için emperyalist bir sıçramayı zorunlu kılmı ştır. 1888 yılında imparator olan II. Willhelm siyasi alanda , George von Siemens ise ekonomik alanda bu sıçramanın motoru olacaklardı. Bu şimdiye kadar dı şa açılmaya çekinen Bismarck’ın politikalarının yerine II. Willhelm’in ‘’barı şçıl yayılma’’ ilkesine oturttu ğu Weltpolitik ve Alman sermayesini ilk defa politik amaçla kullanıma sokan ve kendinden sonraki Alman sermayedarlarına örnek olan G. Von Siemens’in ekonomi politikalarının uygulanması demekti . 153 Bu politikalar Almanlara Ba ğdat demiryolu imtiyazı ile 1890 Türk – Alman Ticaret Antla şmasıyla gelen birçok ekonomik faydayı beraberinde getirmi ştir.

150 E. Ziya Karal , Osmanlı Tarihi , Cilt:7 , Ankara , 1962 , s.175. 151 Daha ayrıntılı bilgi için bkz. , ORTAYLI , a.g.e . , s.141. 152 KOCABA Ş , a.g.e . , s.79. 153 İlhan Pınar , ‘’Kayzer II. Willhelm’in Do ğu Gezisi Ba ğlamında Alman İmparatorlu ğu’nun Osmanlı’ya Yönelimi Üzerine’’ , Tarih ve Toplum Dergisi , (Aralık 1993) , Sayı:120 ,s.39. 81

Ba ğdat Demiryolu Hattı , Türk – Alman i şbirli ği ile kurulan ‘’Osmanlı – Anadolu Demiryolu Şirketi ‘’ tarafından Konya’ya kadar getirilmi ştir. Hattın uzatılması için yeni bir imtiyaz antla şması gerekmekteydi. Bu dönemde Almanların İngiltere , Fransa ve Rusya ile olan rekabetleri doruk noktasına ula şmı ş , hattın Basra’ya kadar uzatılması Almanlar için fazlasıyla gerekli hale gelmi ştir. Bu gereklilik, Kaiser II. Willhelm’e II. Abdülhamid’i yeniden ziyaret ettirecektir.

Osmanlı – Almanya ili şkileri , II. Willhelm’in ikinci kez Osmanlı İmparatorlu ğu’nu ziyaretiyle en üst seviyeye ula ştı. 18 Ekim 1898 tarihinde Hohernzollern yatıyla İstanbul’a gelen İmparator ve İmparatoriçe’nin kar şılanmaları , artık sırtını bu ülkeye yaslamı ş olan Osmanlı İmparatorlu ğu’nda , beklendi ği üzere , oldukça görkemli olmu ştu. II.Willhelm kendisi için tahsis edilen özel bir vagon ile Anadolu’nun içlerine kadar tamamlanan demiryolunu inceleme fırsatı yakaladı ve olumlu izlenimler edindi. Bu ziyareti sırasında Hereke Halı Fabrikasını gezen Alman Kaiser için Hereke sahilinde özel bir kö şk yaptırılmı ş olması Osmanlı’da Alman dostlu ğuna ne kadar önem verildi ğinin bir göstergesidir.

Willhelm’in gezisi Kudüs , Beyrut ve Şam illerine kadar devam etti. Kudüs’ te Luther Kilisesi açılmı ş , Katoliklere Meryem Ana Kilisesinin arsası ba ğışlanmı ştır. Willhelm bu gezisi sırasında ziyaret etti ği Şam’da Selahattin-i Eyyubi’nin mezarı ba şındaki ünlü konu şmasında , Abdülhamid’e misafirperverli ği için te şekkür ediyor , Padi şah’ın ve dini önderi oldu ğu 300 milyon Müslümanın dostu ve koruyucusu oldu ğunu ilan ediyordu. Müslüman halkların büyük bir bölümünün İngiliz ve Fransız sömürgelerinde ya şıyor olması bu iki dünya gücü açısından bu konu şmayı son derece sakıncalı ve tehditkar kılıyordu.

Bu gezi Kaiser’in Suriye ve Filistin’de etkinli ğini arttırmı ştır. Alman dini kurumları , yüzyılın sonlarına do ğru yakla şıldı ğında Alman dı ş politikası ve Kaiser’in do ğu gezisine paralel bir şekilde Suriye ve Filistin’de faaliyetlerini arttırmı şlardı ve Alman deste ğiyle daha da arttıracaklardır. 82

Gezi süresince yaptıkları görü şmelerde İmparator ile Sultan , Anadolu Demiryolu’nun Fırat üzerinde kurulacak bir gemi i şletmecili ğiyle birlikte Basra’ya kadar uzatılması ve Mezopotamya bölgesinde sulama kanalları in şası konularında fikir birli ğine varmı şlardı. 154 II. Willhelm’in Osmanlı’yı ikinci kez ziyareti öncelikle Anadolu Demiryolu Şirketi’nin Haydarpa şa Limanı imtiyazını elde etmesi sonucunu do ğurdu. 23 Aralık 1899 tarihinde Deutsche Bank ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan sözle şmeyle Osmanlı İmparatorlu ğu Ba ğdat Demiryolu imtiyazını yine Anadolu Demiryolu Şirketine veriyordu. e) Ba ğdat Demiryolu ve Dünya Politikasına Etkileri

Anadolu’da Almanlara demiryolu yapımı imtiyazlarının ilk verildi ği dönemde , yani 1888 yılından sonra , bu durum İngiltere tarafından iyi kar şılanmı ştı. Bunun sebebi ise , İngiltere’nin Ortado ğu’da Rus yayılmacılı ğının önlenmesini istemesiydi. 1899 yılında II. Willhelm’in ikinci ziyareti üzerine , yine aynı imtiyazın Almanlara verilmi ş olması İngiltere’yi yine aynı sebepten ötürü ho şnut ediyordu. İngiltere Boer Sava şı ile iyice yıpranmı ştı. Ortado ğu i şleriyle pek ilgilenmiyordu. Ayrıca , Rusya ve Fransa’yla arasında olan , Asya ve Afrika’daki sömürgecilik rekabeti de İngiltere’nin Almanlara meyline sebep olmu ştur. 155

Rusya açısından aynı durum incelendi ğinde durumun daha farklı oldu ğu görülür. Rusya , Ba ğdat demiryolu imtiyazının Almanya’ya verilmesine ba şından beri kar şıdır. Bu hattın Osmanlı’ya getirece ği faydalar Rusya’ya aynı oranda zarar getirecektir. Avrupa malları Ortadoğu’ya Anadolu üzerinden kolayca gidecek , Rus ürünlerinin hakim oldu ğu Ortado ğu pazarları Avrupa sanayi ürünleriyle dolacaktı , bu da Rusya’nın ticari menfaatlerini zarara sokacaktı. Osmanlı’nın Kafkaslara asker sevki kolayla şacak bu da yine Rusya’nın aleyhine olacaktı.

Fransızlar ise , İngiltere gibi ilk zamanlarda Ba ğdat Demiryolu’nu kendileri için ciddi bir tehlike olarak görmemi şlerdir.

154 ÖZYÜKSEL , a.g.m . , s.24. 155 KOCABA Ş , a.g.e . , s.86. 83

5 Mart 1903’te Almanlarla bir imtiyaz anla şması daha imzalandı. Bu anla şma , demiryolunun Konya’dan Basra’ya kadar uzatılmasını öngörüyordu. Düyun- u Umumiye İdaresi , demiryolunun geçece ği illerin gelirinin bir kısmını ‘’teminat akçesi’’ olarak şirket adına garanti edecekti. 156 Demiryolunun geçti ği yerlerdeki kamu arazisi ve üzerindeki do ğal kaynaklardan ( ta ş, kum, kereste vb.) yararlanılacaktı. Çevredeki madenler şirket tarafından işletilebilecek ve hat boyunca arkeolojik kazı yapılabilecekti. Yine şirkete Fırat ve Dicle üzerinde gemi i şletme imtiyazı da veriliyordu.

Ba ğdat Demiryolu sebebiyle Almanlar , bu demiryolu güzergahına Alman göçmenleri yerle ştirmeyi dü şünmü şlerdi. Pancermenist politikalar , Osmanlı topraklarına Alman göçmenlerin yerle ştirilmesini ve bundan ticari ve politik faydalar edinilmesini amaçlıyordu. Bu olu şum aynı zamanda Rus tehlikesi ve Panislavizme kar şı da bir engel olu şturacaktı. Ancak Babıali ve Sultan II. Abdülhamid Almanların açıkça çe şitli imtiyazlar da sunarak (ekonomik yardım , gümrük birli ği vb.) teklif etti ği göçmen yerle ştirilmesi fikrine şiddetle kar şı çıkmı ştır. ‘’ Alman göçü’’ meselesinin Türk-Alman ili şkilerine getirece ği tehlikeyi gören Almanlar , daha sonra bundan vazgeçmi şler , bu meseleyi tekrar ortaya atmanın , iki ülkenin arasını açmaya çalı şan dü şmanların elinde koz olaca ğını belirtmi şlerdir. 157

Özellikle 1903’te Basra’ya kadar uzanacak demiryolu imtiyazının Almanya’ya verilmesi İngiltere ve Fransa’nın çıkarlarına ters dü şmü ştür. Batıda Haleb’ten Şam yoluyla Hicaz’a , Do ğuda ise Basra körfezine kadar uzanacak bir Alman demiryolu ; İngiltere’nin Mısır ve Hindistan’daki siyasi ve iktisadi egemenli ği için en büyük tehlike olarak görülüyordu. 158 İngiltere , ilk zamanlardan itibaren Osmanlı ve Almanya arasındaki demiryolu imtiyaz münasebetlerini engellemeye çalı şmı ştır. Ancak , II. Abdülhamid’in İngiliz kar şıtı tutumları İngilizlerin gerek Almanya ile olan ili şkileri baltalama çalı şmalarını gerekse İngiltere’nin bizzat demiryolu imtiyazı elde etme çalı şmalarını engelleyen bir sebep te şkil etmi ştir.

156 KOCABA Ş , a.g.e . , s.87. 157 KOCABA Ş , a.g.e . , s.89. 158 ORTAYLI , a.g.e. ,s.158. 84

Uluslararası Politikada yeni bir ça ğ açan 1903 Ba ğdat Demiryolu İmtiyaz Andla şması , Almanya’da da kendi nüfuzlarındaki Ba ğdat Demiryolu’na tepki duyan milletler kadar huzursuzluk ve endi şe yaratmı ştır. Almanya içerisinde , Bismarck taraftarları , Sosyalistler ve Sosyal Demokratlar gibi ciddi muhalif gruplar olu şmaya ba şladı ve demiryolu hakkındaki endi şelerini seslerini yükselterek her fırsatta dile getirdiler.

Almanlar , Ba ğdat Demiryolu sebebiyle devletler arasında meydana gelecek çatı şmaları ortadan kaldırmak için bir formül bulmu şlardı : Demiryoluna bütün devletleri ortak etmek! 159 İngiltere ‘de bu ortaklık teklifi ciddi tartı şmalara yol açtı. Sonunda inisiyatifin Almanlarda olması nedeniyle İngiltere’nin ortak olması kabul edilmedi. Rusya ticari ve siyasi çıkarlarından ötürü Demiryolu projesine hep kar şıydı. Bu yüzden ortaklık teklifi direkt reddedildi. Fransız kapitalistleri ile Almanya arasında 23 Ekim 1903’te Brüksel’de konu ile alakalı bir anla şmaya varılmı ştı ancak Ba ğdat Demiryolu’nu sömürgeleri ve ticari etkinli ği açısından ciddi bir tehlike olarak gören Fransız hükümeti bu anla şmayı reddetmi ştir.

Bu devletler arasında , Almanya’nın artan gücüne kar şı , ittifak görü şmeleri ve anla şmaları yapılmaya ba şlamı ş , Almanya demiryolu hattı boyunca çembere alınmak istenmi ştir. İngilizler , Ortado ğu’daki ekonomik ve ticari menfaatlerini korumak , yeni demiryolu imtiyazları almak , Basra körfezindeki nüfuzunu geli ştirmek ve Arap milliyetçili ğini güçlendirmek amacıyla ciddi faaliyetlerde bulunmu ştur.

159 KOCABA Ş , a.g.e. , s.95 85

2 ) İttihat ve Terakki Dönemi Türk – Alman İli şkileri a) Almanya , II. Abdülhamid ve Jön Türkler

Jöntürklerin ‘’ İttihad-ı Osmani’’ ile ba şlayan örgütlenmeleri 1890’lı yılların sonlarına do ğru Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti ile devam etmi ştir . Jön Türkler; orta sınıf asker ve sivil aydınlardan olu şuyordu. Basın yollu propaganda ve darbe giri şimleri gibi eylem yöntemleri kullanmaktaydılar. Amaçları Osmanlı İmparatorlu ğu’nda bir ‘’meclis-i me şveret ‘’ in kurulmasını sa ğlayarak siyasi iktidarın payla şılmasını kurumla ştırmak , bir kuvvetler ayrımı sa ğlamaktı. 160

1897 de gerçekle ştirilen gizli bir Jön Türk kongresini haber alan Sultan Abdülhamid’in bu konuda söyledikleri dikkat çekicidir ;

‘ ’Milleti aydınlatmak , terakki ettirmek gibi riyakarane bahaneler bularak mevcut düzeni yıkıp , atalarının asırlardır yaptıklarını mahvederek sözde yenilik getirmek istiyorlar ; hakikatte istedikleri hükümetimin tecrübeli idarecilerini devirerek yerlerine geçmek ve iktidara sahip çıkmaktır. Bunlar dinlerini , vatanlarını inkar eden riyakar , sefil bir çetedir .Öyle olmasa can dü şmanımız olan hristiyan kuvvetleriyle anla şarak vatanda şlarının , dinda şlarının mahvına çalı şmazlardı.’’ 161

Burada sözü geçen hristiyan kuvvetleri İngilizler ve Fransızlardır. Nitekim bu dönemde Osmanlı – Alman ili şkileri II. Abdülhamid ve II. Willhelm’in şahsında gitgide geli şmekte ve samimile şmektedir. 162

Me şrutiyet propagandalarının iyice hız kazanmı ş oldu ğu 1905 yılında ise Sultan Abdülhamid durumu şu şekilde yorumlamaktadır;

‘’Me şrutiyetle idare edilebilmek için , memleketimiz kafi derecede olgun de ğildir. Bizim için bir felaket olur çünkü bu idare bütün fertler arasında müsavatı icap ettirir. Bizde ise böyle bir şey mümkün de ğildir...... Bizim Jön

160 Şerif Mardin , Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895 – 1908 , İstanbul , 2003 , s.31. 161 Sultan Abdülhamit , Siyasi Hatıratım , İstanbul , 1999 , s.57 162 Sultan Abdülhamit Alman Kayzeri için ‘’dostum’’ ifadesini kullanmaktadır . bkz . Sultan Abdülhamit , a.g.e. , s.62. 86

Türkler hayalperesttirler , çünkü bizde Kanun-i Esasi’yi ve me şruti hükümeti ilan etmek umumi bir karı şıklı ğı davet etmek ,herkesi birbirine dü şürmek demektir.’’ 163

20. yüzyılın ba şlarında Almanya II. Abdülhamid Türkiye’sine kar şı uyguladı ğı politikayı açık olarak ortaya koymaktadır. Bu politikanın esasını , Türkiye’yi güçlendirmek ve onun toprak bütünlü ğünü korumak te şkil ediyordu. 20. Yüzyılın ba şlarında İngiltere ve Fransa için Almanya ciddi bir tehlike olarak belirmeye ba şlamı ştır. Bu tehlikeye kar şı Rusya’ya yakla şılmı ş , bu da Rusya’nın dı ş politikasına ba ğlı olarak Osmanlı’nın gözden çıkarılması sonucunu do ğurmu ştur. 1878 Berlin Andla şmasını takiben Osmanlı İmparatorlu ğu gitgide zayıflamı ş , da ğılma noktasına gelmi ştir. İngiltere ve Fransa’nın daha önce uzun bir süre uygulamı ş oldu ğu Osmanlı İmparatorlu ğu’nun toprak bütünlü ğünü koruma politikası artık önemlili ğini kaybetmi ş , artık yıkılacak olan bir ülkenin stratejik bölgelerine yerle şme politikası önem kazanmı ştır. İngiltere 1878’de Kıbrıs’a , 1882’de Mısır’a , 1890’lı yıllarda Basra Körfezine yerle şmi ş , Fransa Tunus’u i şgal etmi ş , Suriye ve Filistin’e göz dikmi şti.

20. yüzyılın ba şlarındaki bu durum göz önünde bulunduruldu ğunda Almanya ve Türkiye’nin birbirlerine daha da yakla şması gerekiyordu , nitekim öyle de oldu. Almanya , Üçlü İtilaf’ın çemberine alınmamak için Türkiye’ye , Türkiye ise ba şta Rusya olmak üzere İngiltere ve Fransa’dan gelecek tehlikeleri bertaraf etmek için Almanya'ya yakla şıyordu. 164

Önceki bölümlerde , Sultan II. Abdülhamid’i Almanya’ya yakla ştıran sebepleri belirtmi ştik. 20. Yüzyılın ba şlarında da bu yakla şma kendini iyice göstermeye devam etti. Sultan , Osmanlı Devleti’ne İngiltere, Rusya ve Fransa’dan gelebilecek tehdit ve tehlikelere kar şı Almanya’yı bir denge unsuru olarak görmeyi dı ş politikasının esası yapmı ştı. Vambery’e göre , Sultan Abdülhamid her şeyi kendi ki şili ğinde birle ştirmekte , her şeyle

163 Sultan Abdülhamit , a.g.e. , s.87. 164 KOCABA Ş , a.g.e . , s.118 87

ilgilenmektedir. 165 Sultan , Bismarck’ınkine benzer bir denge politikasını ustaca uygulamı ş ve bunun için de Avrupa politikasına hakim olmayı iyi bilmi şti. Yine Vambery’e göre Sultan bir Avrupa Sava şı dı şında hiçbir şeyin Osmanlı’ya çok ciddi bir zarar veremeyece ğini biliyor ve bunun için de çalı şıyordu. 166

Sultan Abdülhamid , Almanlara olan yakınlı ğına ra ğmen ülkesinin gelece ğine tehdit olarak gördü ğü Avrupa Sava şına meydan vermemek için Almanya ile olan ili şkilerinde temkinli olmaya çalı şmı ştır. Amacı ‘’tarafsızlık’’ ve ‘’denge’’ politikasını sürdürebilmekti. Bu nedenle gerek ordudaki ıslahatlar gerekse iktisadi ve ticari imtiyazlar konusunda Almanya’nın her istedi ğini yerine getirmiyor , Osmanlı menfaatlerini ön planda tutmaya çalı şıyordu.

20. Yüzyılın ba şlarında Avrupa’da genel bir sava ş tehlikesinin belirmesi , Türkiye’nin Alman ittifakına alınması zorunlulu ğunu do ğurdu. Ancak Sultanın uyguladı ğı istikrarlı tarafsızlık politikası bunun mümkün olamayaca ğını açıkça ortaya koymu ştur. Hayati çıkarlarını devamlı ön planda tutan Almanlar , bu sırada Türkiye’yi istedikleri do ğrultuda bir statüye sokmak için Sultanca kar şı ‘’alternatif’’ aramaya ba şladılar. 167 Bu alternatif 1985’li yıllardan itibaren Jön Türkler olacaktır. Jön Türklerin Sultan’a kar şı İngiltere ve Fransa tarafından kullanılmak istedi ğini gören Almanya’da bir ihtilalle gidici olabilece ği dü şüncesiyle Sultan’a kar şı , muhalif unsurları el altından destekleyerek , yeni düzende kendisine zemin aramaktan geri kalmıyordu. 168

Jön Türkler de ba şarılarının yabancı devletlerin yardımına ba ğlı oldu ğunu dü şünüyordu. İngiltere’nin deste ğine , Alman deste ğinin de eklenmesi Jön Türklerin Almanya’dan fazlasıyla medet ummasını, bu ba ğlamda Almanya ile ili şkiler kurulması ve yayın organlarının da Almanca çıkarılması gibi sonuçlar do ğurmu ştur. Almanlar , aynen İngiltere gibi mason localarıyla Jön Türklere destek vermeye ba şlamı ştır. II. Abdülhamid bir yandan Avrupalı güçlere bir yandan da ülkedeki me şrutiyetçilere kar şı

165 Mim Kemal Öke , Vambery Belgelerle Bir Devletlerarası Casusun Ya şam Öyküsü , İstanbul , 1985 , s.42 166 ÖKE, a.g.e. , s.60 167 KOCABA Ş , a.g.e. ,s.123 168 KOCABA Ş , a.g.e. ,s.124. 88

İmparatorlu ğun toprak bütünlü ğünü ve geleneksel Osmanlı sistemini korumak için çok çalı şmı ştır. Uzun padi şahlık döneminin son yıllarında , imparatorluk içindeki ve dı şındaki dü şmanlarıyla mücadelesi daha da sertle şirken Birli ği fikrinin pek güvenilemeyecek ideolojik gücünü kullanmaya yöneldi. 169 Nitekim , ayrı bir ara ştırma konusu olabilecek , Panislamizm ba şarılı olamamı ştır. Bu süreç 1908 Jön Türk ihtilaline kadar devam etmi ştir. b) İkinci Me şrutiyet’in İlanı İle İttihat ve Terakki Cemiyeti

1908 yılına gelinirken İttihat ve Terakki Cemiyeti oldukça güçlenmi ş durumdaydı. Ancak bir ihtilal beklenmiyordu. Sultan Abdülhamid’in hafiye te şkilatı da cemiyete yönelik sıkı çalı şmalar içerisindeydi . Bu durum cemiyet içerisinde tedirginliklere yol açıyordu.

İlk olarak 3 Temmuz günü Niyazi Bey tarafından bir isyan çıkarıldı. Sultan Abdülhamid '‘n bu isyana kar şı almaya çalı ştı ğı hiçbir tedbir ba şarılı olmamı ştır . Bu günleri takiben isyanlar yayılmaya ba şladı. Manastır Müslümanları me şrutiyet talebi ile ayaklandılar . Bundan sonra da Firzovik olayı patlak verdi . Bu olay da me şrutiyetin lehine gerçekle şmi ştir. Bu olayla Makedonya üzerindeki kontrolünü iyice kaybeden Sultan Abdülhamid , kendisi ilan etmedi ği takdirde Makedonya’da me şrutiyetin ilan edilece ğini ve oradan da bütün imparatorlu ğa yayılaca ğını anlamı ş ve 23 Temmuz gecesi Me şrutiyet’i ilan etmi ştir.

Sultan Abdülhamid;

‘’ Millette me şruti idareye kar şı istidat ve kabiliyet gördü ğüm için vükelanın kararını beklemeden meclisin toplanmasını irade ettim. Me şrutiyeti hiçbir zaman kaldırmayaca ğımı ve saltanatta bulundukça muhafaza edece ğimi yemin ederek sizlere bildiriyorum ve bunu herkese bildirmenizi istiyorum . İnşallah Meclis-i Mebusan’nımız devletimize ve milletimize hayırlı

169 Dr. Philip Staddard , Te şkilat-ı Mahsusa , İstanbul , 1994 , ss.13-14. 89

işler görür de vatanımız her türlü saadete nail olur. Cenab-ı Hak cümlemizi tevfikat-ı samedaniyesine mazhar eylesin.’’ 170 demi ştir.

1905 senesinde , memleketin me şrutiyetle idare edilebilmek için yeterince olgun olmadı ğını beyan etmi ş olan Sultan , 1908’de memleketin kafi derecede uygun bulundu ğunu belirtmektedir. Aralarında üç sene bulunan bu iki beyanat arasındaki çeli şki , Sultan II. Abdülhamid’in II. Me şrutiyet’i ilan ederken ba şka çıkı ş yolu bulamamı ş olmasının bir göstergesi sayılabilir.

Me şrutiyet’in ilanıyla beraber cemiyet yönetimde etkin olmaya ba şladı . Harbiye ve Bahriye Nazırlarının kim tarafından seçileceği konusunda İttihat ve Terakki ile yönetim kar şı kar şıya kalmı ş ancak cemiyet etkinli ğini göstermi ş ve kendi istedi ği ki şileri bu makamlara getirmi ştir. Bunun üzerine Sait Pa şa hükümeti istifa etmi ş ve Kamil Pa şa devreye girmi ştir.

İş te Osmanlı İmparatorlu ğu’nda son olarak yeni bir döneme II. Me şrutiyet’in ilanı ile girilmi ş , İttihat ve Terakki Dönemi ba şlamı ştır. c) Me şrutiyet Türkiye’sinin İlk Zamanlarında Osmanlı ve Almanya

Özellikle Sultan II. Abdülhamid döneminde a ğırlık kazanan ve Almanya deste ğiyle gerçekle ştirilen ordu ıslahatları Osmanlı subayları arasında Alman hayranlı ğının ve taraftarlı ğının gitgide artması ve yayılmasına neden olmu ştu.1908 Jön Türk ihtilalini gerçekle ştirenler arasındaki asker kökenli grubun da ço ğu Alman taraftarıydı. İhtilali gerçekle ştirenlerin sivil kanadının tümü ve asker kökenlilerin küçük bir bölümü ise koyu birer İngiliz ve Fransız taraftarıydılar. Bu nedenle II. Me şrutiyetin ilan edildi ği dönemde memleket genelinde İngiltere ve Fransa yanlısı bir hava esiyordu.

Sultan’ın mutlakiyetçi rejimine kar şı olarak örgütlenmi ş Jön Türklerin , Sultan Abdülhamid’in yakın dostu olarak görülen Almanya’ya da kar şı olması anla şılabilecek bir şeydir. Bu dönemde Sadrazam olan Kamil Pa şa‘nın İngiltere’ye sempatisi bulunmaktaydı. Bu dönemde ülke içerisindeki birçok

170 Sultan Abdülhamid Han’ın İkinci Me şrutiyet’in ilanı hakkındaki nutku , BOA , YEE , 23 , 314 , 12 , 71 – IIIa dan aktaran Ömer Faruk Yılmaz , Belgelerle Osmanlı Tarihi ,Cilt 4 , İstanbul , 2000 ,s.211. 90

kurumu ıslah etmek üzere İngiltere'den uzmanlar getirilmi ş , iktisadi birtakım imtiyazları da İngiltere ve Fransa’ya verme e ğilimi gitgide artmı ştır. Milli Türk bankasının kurulması için İngilizlerle i şbirli ğine gidildi. Marmara , Suriye kıyıları , Kızıl Deniz , İran Körfezi , Makedonya ve Arnavutluk kıyılarındaki deniz ula ştırmasının modernizasyonu için iki İngiliz şirketiyle anla şmalar yapılmı ştır.

‘’Osmanlı kabinesinde hemen , İran Körfezi ile Ba ğdat arasındaki demiryolu hattı , Mezopotamya’nın sulanması , Dicle ve Fırat’ta gemi işletilmesi , Basra Ba ğdat ve Kuveyt liman tesislerinin yapım ve denetimi konularında İngilizlere imtiyaz verilmesi sorunu tartı şılmaya ba şlandı.’’ 171 Bu tartı şmalar Almanya’da ciddi endi şeleri de beraberinde getirmi ştir. Alman Dı şişleri Bakanlı ğı Sömürgeler Bölümü hukuk danı şmanı ve Deutsche Bank yöneticilerinden Helfferich’in , 1908 sonbaharında bankanın genel müdürü Gwirmer ‘e yazdı ğı mektupta kullandı ğı ifadeler bu tedirginli ği gözler önüne sermektedir;

‘’ İran Körfez’ine de ğin uzanan ‘Alman Ba ğdat Demiryolu’ dü şü , tümüyle suya dü şmü ştür.’’ 172

5 Ekim 1908’ de Bosna – Hersek Avusturya tarafından ilhak edilmi ş . Bulgaristan Prensli ği krallık şeklini aldı ğını ilan etmi ş , ertesi gün ise Girit Yunanistan’ca ilhak edilmi ştir. Almanya hükümeti ise Bosna – Hersek ‘in ilhakını onaylamı ştır. Bu durum Osmanlı ‘da Almanya’ya olan tepkileri gitgide arttırmı ş hatta birtakım Alman malları boykot bile edilmi ştir.

İş te, ihtilalin hemen sonrasında Osmanlı ile Almanya arasındaki ili şkilerin görünümü bu çizgideydi. Almanya do ğuda bir bir büyük çabalarla elde etti ği bütün kazançlarını bir çırpıda kaybetmek üzereydi.

171 RATHMANN , a.g.e. , s.94. 172 RATHMANN , a.g.e. , s.95. 91

d) İttihat ve Terakki Cemiyetinin Etkinli ğini Arttırması ve Alman Dı ş Politikası:

Osmanlı‘daki bu yeni olu şum Almanya’nın Osmanlı’da yeni bir iktidar arayı şı içerisine girmesine neden olmu ştur. Yukarıda da bahsedildi ği üzere İngiliz sempatizanlarının yönetimde etkinlik kazanmı ş olması Alman çıkarlarına ters dü şen bir olu şumdur. Almanya bundan böyle Jön Türklerin Alman sempatizanı olan askeri kökenli grubuna deste ğini arttıracaktır. Alman ve İngiliz taraftarı gruplar arasındaki iktidar kavgası bu dönemde hız kazanacak , 31 Mart 1909 Vakası ortaya çıkacaktır. İsyan dolayısıyla Selanik’ten İstanbul’a gelen ‘’Hareket Ordusu’nun ba şında bulunan Mahmut Şevket Pa şa173 İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin de deste ğini alarak yönetimde etkin hale gelmi ştir. Mahmud Muhtar Pa şa174 Mahmut Şevket Pa şa’nın İttihat ve Terakki'’in deste ğiyle her tarafta ba ş gösteren bir istibdat ve baskı siyaseti izledi ğini belirtmi ş ve bu dönem hakkında şunları söylemi ştir ;

‘’Artık memleket bir örfi idare ve cebri seçimler devresine girdi ğinden , ne söz hürriyeti ne basın serbestisi , ne de muhalif partiler namına ortada bir şey kaldı.’’ 175

Almanya’nın bu olu şumlara yakla şımını ise Mahmud Muhtar Pa şa şöyle de ğerlendirmektedir;

‘’Reel-politik ekolünden olan Alman diplomatları yeni idarenin görünü şünden etkilenmeyip , vaktiyle Yıldız Sarayı ile kurdukları , en sonra da bir Enver ile te’yid edecek oldukları rabıtaları evvela Mahmut Şevket ve yanda şları ile yeniden kurmaya ko ştular , şöyle ki , Almanya kendine mahsus olan alı ş-veri ş siyasetinden hiç ayrılmadı.’’ 176

İttihat ve Terakki’nin Osmanlı yönetiminde etkin konuma gelmesi ve muhalif unsurlara kar şı sıkı tedbirler alarak yerini sa ğlamla ştırması Alman nüfuzunun Osmanlı topraklarında yeniden ya şam kazanmasına neden

173 Alman von der Goltz’un tavsiyesiyle ba şa geçirilmi ştir. 174 Almanya’da e ğitim almı ş ve görevde bulunmu ş dönemin subaylarındandır. 175 Mahmud Muhtar , Maziye Bir Nazar Berlin Andla şmasından Harb-i Umumi’ye Kadar Avrupa ve Türkiye – Almanya Münasebetleri , Ötüken Ne şriyat , İstanbul , 1999 , s.113. 92

olmu ştur. Almanların i şini kolayla ştıran bir di ğer durum ise İngiltere ve Fransa’nın Me şrutiyet döneminde de emperyalist politikalarını devam ettirmeleri ve Osmanlı’nın dı ş borç ihtiyacına olumlu cevap verememeleridir. Almanya , Osmanlı’nın dı ş borç talebine İngiltere ve Fransa’dan daha uygun ko şullarda bir cevap sunmu ş ve böylelikle nüfuzunu Sultan Abdülhamid dönemindekinden bile yüksek hale getirmeyi ba şarmı ştır. İttihat ve Terakki’nin de Almanya’ya samimiyetle yakla şmasına ra ğmen , Alman dı ş politikasının dü şmanca görüldü ğü dönemler de olmaya ba şlamı ştır.

II. Me şrutiyetin ilanından hemen sonra Bosna –Hersek’in Avusturya tarafından ilhakıyla ba şlamakla beraber , İtalya’nın Trablusgarp üzerindeki emelleri ve Balkan Harbi sebebiyle Alman – Türk ili şkilerinde problemler ya şanmı ştır.

Almanya yine kendisi gibi Cermen kökenli Avusturya’yı , kendisinin do ğuya yayılma amacını gerçekle ştirirken bir köprü olarak kullanmaktaydı. Bu nedenle Avusturya’nın Balkanlar üzerine geni şlemesini onaylayan bir politika izliyordu . Bu durum da, Osmanlı çıkarlarıyla çatı şıyordu.

Almanya‘nın İtalya’ya yönelik politikasının amacı ise olası bir dünya sava şında İtalya’nın kendi tarafında sava şmasını sa ğlamaktı. Fransa’nın Afrika’ da kendi lehine bir geni şlemeye gitmesi durumunun da İtalya‘nın desteklenmesi yoluyla giderilmesi planlanmı ştı. Almanya, Osmanlı’nın Trablusgarp , 12 Ada gibi topraklarını bu amaç u ğrunda gözden çıkartmı ştır. Türk – İtalyan harbinde Almanya çift taraflı bir politika izleyerek iki ülkeyi birden desteklemi ştir.

Balkan Harbi’nde ise durum daha da dikkat çekicidir. Balkan Harbi Almanya ve Avusturya’yı çember içine almak , Balkanlarda onlara dü şman olu şumlar yaratmak , Almanya – Anadolu demir ve karayolu ba ğlantılarını kesmek amacıyla tertip edilmi ştir. Sava şın hemen öncesinde Almanya‘nın İttihatçılara Balkanlardan çekilme tavsiyesi vermek gibi anlam verilmesi güç hareketleri de olmu ştur. Alman Askeri Heyeti Ba şkanı Von der Goltz, ba şkentin İstanbul’dan Anadolu’ya ta şınmasını istemi ştir. II. Wilhellm 1912

176 MUHTAR , a.g.e. , s.114. 93

tarihli bir mektubunda , Balkan devletlerinin genişlemesinin ancak Osmanlı aleyhine gerçekle şece ğini , bunun da sava ş yoluyla olaca ğını belirtmi ştir. 177 Bu sava ş Almanya ve Avusturya’nın aleyhine geli şmi ş , beklenildi ği üzere Almanya ve Avusturya’nın Do ğu yolu kesilmi ştir. Balkan Harbi’nin sonunda kuvvetli bir Sırbistan Devleti ortaya çıkmı ştır. Nitekim Sırbistan’ın ‘’Büyük Sırbistan’’ hayali ile Bosna – Hersek ‘i ele geçirme politikasına ba şlaması ve Avusturya’nın buna kar şılık vermesi çok yakında I. Dünya Sava şını ba şlatacaktır. e) 1. Dünya Sava şı Öncesinde Türkiye ve Almanya

Trablusgarp sava şının üzerine Balkan sava şının ba şlaması , Almanya‘nın bu iki sava ş için takınmı ş oldu ğu tutumun Osmanlı aleyhine gerçekle şmesi , dönemin İttihatçı hükümetinin pasif politikalarının üzerine bir de Balkan Sava şının a ğır sonuçları da belirmeye ba şlayınca 23 Ocak 1913 günü İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinden Enver , Talat ve Yakup Cemil Bab-ı Ali baskınını gerçekle ştirdi. Kamil Pa şa hükümeti istifaya zorlandı ve yerine tam bir ittihatçı hükümet Mahmut Şevket Pa şa ba şkanlı ğında kuruldu. Yeni hükümetin kurulmasını fırsat bilen Bulgaristan kurulmu ş olan barı şı bozarak sava şa devam etti. Balkanlarda bütün cephelerde sava ş kaybedilince Osmanlı Devleti barı ş iste ğinde bulundu. 30 Mayıs 1913'te imzalanan anla şmaya göre ; Midye – Enez hattı sınır olarak kabul ediliyor , Edirne Bulgaristan’a veriliyor , Arnavutluk sınırlarının tayini ve adaların gelece ği büyük devletlere bırakılıyor ve Osmanlı Girit üzerindeki tüm haklarından vazgeçiyordu.

Balkan ma ğlubiyetinden bir süre sonra Mahmud Şevket Pa şa bir suikast sonucunda hayatını kaybedince yerine Mısırlı Halim Pa şa getirildi. Mısırlı Halim Pa şa‘nın sadarete gelmesiyle İttihat ve Terakki ‘nin en hareketli dönemi ba şlıyordu.

Bulgaristan’ın Balkan sava şından sonra yayılmacı politikalarına devam etmesi sonucu di ğer Balkan devletleriyle arası açıldı . Böylece II. Balkan

177 Stefanos Yerasimos , Azgeli şmi şlik Sürecinde Türkiye , Cilt :2 , İstanbul , 1977, s.1078. 94

Sava şı ba şlamı ş oldu. Edirne’nin fırsattan istifade yeniden Türk sınırlarına katılması memleket dahilinde büyük sevince neden oldu ve bu durum İttihatçılar tarafından kendileri lehine propaganda malzemesi olarak da kullanıldı. II. Balkan Sava şı sonrasında Halim Pa şa hükümetinde önemli de ğişiklikler yapıldı . Üç önemli nezaret , üç İttihatçının eline geçiyordu . Enver , yarbaylıktan pa şalı ğa yükseltilerek Harbiye Nazırı ; Cemal ise Bahriye Nazırı oldu . Talat ise zaten Dahiliye Nazırı idi. Böylece hükümet tamamiyle İttihat ve Terakki‘nin eline geçmi ş oldu.

Bu son dönemde Almanya’nın Türklere kar şı dü şmanca gözüken tutumları ve Balkan Sava şının kötü sonuçları ülke içerisinde Almanya ‘ ya kar şı bir antipati ği de beraberinde getirmi şti. Sava ştan sonra mevcut Alman subayları geri gönderilmi ş , Alman Askeri Heyeti’nin ıslahatlarının hiçbir pozitif fayda sa ğlamadı ğı inancı da yayılmaya ba şlamı ştı. Ordu Trablusgarp’ta ve Balkanlarda mahvolmu ştu ve yeniden düzenlenmesi icap ediyordu . İngiltere ve Fransa yeni müttefikleri Rusya devreye girince Türkleri gözden çıkarmı şlardı. Bu ko şullar altında Türkiye tekrar Almanya ‘ya yönelmek durumunda kalmı ştır.

Mahmut Şevket Pa şa döneminde ordunun ıslahı için Almanya’dan yeni bir ıslah heyeti talebinde bulunuluyor . Alman Büyükelçisi Wangenheim aracılı ğıyla iki devlet arasında görü şmeler ba şladı. Wangenheim , ordunun yönetimde etkin durumda oldu ğu Osmanlı’ya nüfuz etmek için bu yardım talebinin kesinlikle kullanılması gerekti ğine inanıyordu. ‘Almanlar , Türkiye’de ordunun büyük etkili gücünü , rejim ,iktidar ve nüfuz de ğişmelerinde temel karar ve icra unsuru oldu ğunu görerek ve ordunun bu özelli ğinden kendi lehlerine faydalanmak hesabıyla , askeri heyetin gönderilmesine ‘’evet’’ derler.’ 178 Ancak Almanlar eski tecrübelerini ve genel sava ş ihtimalini de göz önünde bulundurarak bu sefer oldukça a ğır şartlar ileri süreceklerdir. Askeri ıslah heyeti ba şkanı en yüksek Türk askeri rütbesini ta şıyacak ve kesin yetki ile donatılacak ; Genelkurmay , Alman subayları tarafından tekrar te şkilatlandırılacak ; bütün askeri e ğitim ve ö ğretim tamamen Almanların

178 KOCABA Ş , a.g.e. , s.140 95

elinde olacak ; İstanbul ve Halep’teki kolordu ve tümen komutanlıklarına Almanlar atanacak ; hiçbir Alman subayı Türk emrine verilmeyecek ; maa ş ve rütbeleri yükseltilecekti . Bütün bu şartlar İttihatçı hükümet tarafından kabul edildi ve 1914’te Liman von Sanders ba şkanlı ğındaki Alman heyeti Türkiye’ye geldi. Böylece Alman nüfuzu , yeniden ve çok daha kuvvetli bir biçimde Osmanlı’ya giriyordu.

Jön Türk hükümetleri ; kendi içlerindeki çok taraflı yapının da bir sonucu olarak birçok büyük devleti gözeten denge siyasetleri uygulamaya çalı şmı şlarsa da , özellikle Balkan Sava şında , bu politikanın ba şarısızlı ğı ortaya çıkmı ştır . Artık Osmanlı’da , sava ş öncesinde , tek bir devlete sırtını dayama siyaseti hakim olmaya ba şlamı ştır. İngiltere yeni müttefiki Rusya’yı göz önünde bulundurarak Osmanlı’yı gözden çıkarmı ştır . 1914 yılında bir davet üzerine Fransa’ya giden Bahriye Nazırı Cemal Pa şa’da hükümetinin verdi ği yetki ile Fransa’ya ittifak teklifinde bulunmu ş ancak Fransa, böyle bir ittifak için müttefiklerine danı şması gerekti ği yanıtını vermi ştir. Fransa’nın müttefiklerinin İngiltere ve Rusya oldu ğu göz önünde bulunduruldu ğunda bunun mümkün olmadı ğı zaten ortadadır. Geriye sadece Almanya ihtimali kalıyordu . f) Türk – Alman İttifak Antla şması ve Birinci Dünya Sava şı

Almanya’ya ilk ittifak teklifi Eylül 1913’te yapıldı . Ancak , Alman hükümeti Türkiye’yi bir ittifak için hazır görmüyor ve böyle bir ittifakın pahalı ve riskli olaca ğını dü şünüyordu . Alman siyasileri , Avusturya Sırbistan’a ultimatom verene kadar , Türkiye ile bir ittifaka girmeyeceklerini tekrarlayıp durdular. 179 Avusturya’nın Sırbistan’a ultimatom vermesi Rusya’nın duruma müdahale etmesine , Almanya’nın da Avusturya’ya arka çıkarak olası sava şın ba şlamasına neden olacak ve sava ş geni şleyecektir. Bu nedenle Sırbistan’ a ultimatomun verildi ği gün olan 23 Temmuz 1914’te Almanya İstanbul Büyükelçisi Wangenheim aracılı ğıyla Said Halim Pa şa hükümetine ba şvurarak ittifak teklifinde bulunmu ştur.

179 KOCABA Ş , a.g.e. ,s.148. 96

Almanya , olası sava şta yükünü hafifletmek için Osmanlı’yla İngiltere ve Rusya’ya kar şı yapılacak ittifakın , açılacak yeni cepheler vasıtasıyla , kendi yükünü hafifletece ğine inanıyordu.

Said Halim Pa şa , Sultan Re şad ve hükümetin ileri gelenleri arasında Alman ittifakı gizli olarak görü şülmeye ba şladı. Talat Pa şa ; Enver Pa şa , Halil Bey ve kendisinin bu konuda hemfikir oldu ğunu belirtmekte ve konu hakkında şunları söylemektedir :

‘’Mevcudiyetimizi muhafaza edebilmek için Türkiye’nin böyle bir Avrupa devleti ile ittifak etmesi elzemdi ve Türkiye ancak ilim , sanat ve sanayii ve ticaret bakımından bu derece ilerlemi ş bir devletin yardımı ile kendi mevcudiyetini ve terakkisini temin edebilir. Sadrazam , müzakereleri bizzat idare etmek istedi ğini bildirdi ve bu meseleyi gizli tutmamızı rica etti. Henüz resmi ve muayyen teklif olmadı ğından di ğer arkada şlara hiçbir şey söylenmemesini arzu etti ğini bildirdi. Biz derhal bu teklifin bir harb tehlikesinden do ğmu ş oldu ğunu anladık . Bir devletin zayıf Türkiye’yi ittifakına almak istemesi için bu derece ehemmiyetli bir sebebin mevcut olması gerekti ğini tabii buluyorduk. Fakat bizim dü şüncemiz , bir umumi harbin çıkmayaca ğını ve bizim de bir kere bu ittifaka girmekle artık devletimizi her türlü tehlikeden korumu ş olaca ğı merkezinde idi.’’ 180

Alman Hükümeti Türkiye’nin olumlu cevabına kar şılık olarak , anla şma için istedi ği ko şulları Wangenheim aracılı ğıyla Sadrazama yolladı. Ko şullar şu şekildeydi; Her iki devlet , Avusturya ve Sırbistan arasındaki anla şmazlık üzerinde tarafsız kalacak ; Almanya Avusturya – Macaristan’la beraber sava şa girerse Türkiye’de Rusya’ya sava ş açacak ; Sava ş durumunda Alman Askeri Heyeti Türk ordusunda etkin görev yapacak ; e ğer sava ş olmazsa anla şma hükümsüz kalacaktır.

Sadrazamın itirazları üzerine Almanya ‘’ Bir tehdit olu şması halinde Almanya , gerekli olursa Osmanlı İmparatorlu ğu’nun arazisini silahla müdafaayı üstüne alır’’ maddesini kabul etmi ştir.

180 Enver Bolayır , Talat Pa şa’nın Hatıraları , İstanbul , 1946 , ss.23-24. 97

Anla şma 2 A ğustos 1914’te Osmanlı Sadrazamı ve Wangenheim arasında imzalandı. Said Halim Pa şa , Cemal Pa şa , Enver Pa şa , Talat ve Halil Beylerin şahsi fikirleri bu anla şmanın imzalanmasında esas te şkil etmi ştir. Alsas-Loren meselesi , deniz rekabeti , Cermen – Slav çatı şması ve Osmanlı İmparatorlu ğu üzerinde Ba ğdat Demiryolu sebebiyle süregelen nüfuz mücadelesi gibi sebeplerle Dünya Sava şı ba şlamı ş ve anla şmadan iki gün sonra 4 A ğustos 1914’te Almanya Türkiye’nin kendi safında sava şa girmesini talep etmi ştir.

Türkiye , Enver Pa şa’nın şahsi politikalarının yardımıyla Goben ve Breslav gemilerinin Rus limanlarını bombalamasıyla beraber Dünya Sava şına dahil olmu ştur .

Bu durumdan rahatsız olan bir takım İttihatçılar hükümetten istifa etmi ş olsalar da , İttihat ve Terakki , Birinci Dünya Sava şı bitene kadar ülkeyi tek- parti olarak yönetmi ştir.

Bu dönemde özellikle ön plana çıkan isim Büyük bir Alman hayranı olan Enver Pa şa’dır. Enver Pa şa , Osmanlı ordusunu Almanlara teslim eden anla şmayı Liman von Sanders ve Wangenheim’le tek ba şına yapmı ştır. İttihat ve Terakki Partisi kanalıyla , memleketin sivil idaresinde de tek söz sahibi olan Enver Pa şa 19 Temmuz 1914’te Meclis-i Mebusan’ı kapatmı ştır. Anla ştı ğı tek insan olan Talat Pa şa’yı da sadrazamlık koltu ğuna oturtmu ştur.

Enver Pa şa , sava şın ba şından sonuna kadar ba şkomutan olarak kalmı ştır. Almanlar ,Enver Pa şa’nın iktidarına son derece önem vermi şler ve en zor ko şullarda bile kendisini desteklemi şlerdir. Zira bu dönemde Enver Pa şa’nın iktidarı kaybetmesi , Almanların da Türkiye’deki nüfuzunu kaybetmesiyle sonuçlanacaktı. Lakin Birinci Dünya Sava şı Almanya’nın da Osmanlı Devleti’nin de felaketi olmu ştur. 98

B – TÜRK İYE CUMHUR İYET İ – ALMANYA İLİŞ KİLER İ

1 - Weimar Cumhuriyeti Dönemi’nde Türk – Alman İli şkileri a) Siyasi İli şkiler

Birinci Dünya Sava şı’ndan yenilgi ile ayrılan Almanya’nın devamı olan Weimar Almanya’sı ve Osmanlı Devleti’nin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti dı ş politika açısından benzer sorunlarla yüzle şmek durumunda kalmı ştı. Almanya’ya dayatılan Versay Antla şması ve Türkiye’ye dayatılan Sevr Antla şmasına, her ne kadar benzer nitelikli antla şmalar da olsa; iki devletin tepkileri çok farklı olmu ştu. Almanya, Versailles’i kabul etmek durumunda kalırken, genç Cumhuriyet Türkiye’si kendisine dayatılanlara Mustafa Kemal önderli ğinde kar şı çıkmı ş ve mücadelesinin kar şılı ğını Lozan’da kısmen de olsa kazanabilmi şti. Almanya ise Versay’ın boyunduru ğundan çıkabilmek adına diplomasiye ba şvurmu ş ve ancak kazanımları pek fazla olamamı ştı. Birinci Dünya Sava şında müttefik olan ve köklü ili şkileri bulunan Türkiye ve Almanya’yı yakla ştıran çok önemli bir sebep daha mevcuttu; Ortak dü şmanlar. Lakin iki genç devletin hemen ili şki kurabilmesi de mümkün de ğildi. Türkiye Lozan’da daha önceki antla şmalarla sınırlanmı ş haklarını da geri kazanınca Almanya ile diplomatik münasebetlere giri şebilmesinin önündeki en büyük engel de kalkmı ş olacaktı; ancak iki devletin co ğrafi açıdan uzaklıkları ile iç ve dı ş politika sorunları bir ba şka engeldi. Tüm bu güçlüklere ra ğmen Türkiye Almanya ile diplomatik ili şkiler kurabilmek için Lozan’dan birkaç ay sonra giri şimlerine ba şlayabilmi ştir. Almanya’da Türkiye’nin bu giri şimlerini cevapsız bırakmamı ştır.

Nitekim Alman Dı şişleri Bakanlı ğı 5 Ocak 1924 tarihinde Almanya’nın Bükre ş Elçisi Dr. Hans Freytag’ı, bir dostluk antla şması imzalaması amacıyla Türk Hükümeti ile ili şki kurmak ve görü şmelere ba şlamakla görevlendirdi. Alman Devlet Ba şkanı Ebert tarafından Freytag’a verilen yetki belgesi ise, hemen bu sıralarda İstanbul’a gönderilmekteydi. 181 Freytag’ın yapaca ğı görü şmeler a ğırlıklı olarak iki ülke arasında ekonomik ili şkiler

181 Cemil Koçak , Türk – Alman İli şkileri (1923-1939) İki Dünya Sava şı Arasındaki Dönemde Siyasal, Kültürel, Askeri ve Ekonomik İli şkiler , Ankara, 1999, s.7. 99

ba şlatılabilmesine yönelik olacaktı. Lozan antla şması henüz taraf ülkeler tarafından onaylanmadı ğı için Almanya Türkiye’ye ye bir büyükelçi atanması Almanya açısından henüz mümkün de ğildi. Ancak Freytag’ın Türkiye’de açılabilecek Alman Konsoloslukları hakkında görü şmelerde bulunması istenmi şti. Freytag Alman ile Türkiye arasında bir dostluk antla şması imzalamak için de bir süre sonra yetkilendirildi. 3 Mart’ta imzalanan ve 16 Mayıs’ta yürürlü ğe giren Türk-Alman Dostluk Antla şması ile Almanya ile Türkiye arasındaki diplomatik ili şkiler yeniden kuruldu. Sıra iki devletin kar şılıklı elçi atamalarına gelmi şti. Rudolf Nadolny güven mektubunu sunmu ş ve 8 Mayıs 1924 tarihinde agreman almı ştır. 8 Ekimde ise Kemaleddin Sami Pa şa Berlin Hükümetine güven mektubunu sunmu ştur.

Ankara’nın ba şkent ilan edilmesi uluslar arası arenada da yankı uyandırmı ştı. Büyükelçilikleri İstanbul’da bulunan birçok devlet Ankara’ya yerle şmek istememi ş ve Türk Dı şişleri Bakanlı ğı’nın bir süreli ğine İstanbul’a ta şınması için de baskı yapılmı ştır. Almanya ise Ankara’da Büyükelçilik binası yapımına ba şlayan ilk devlet olmu ştur.

Alman cumhurba şkanı Ebert’in ölümünden sonra cumhurba şkanı seçilen Hindenburg döneminde de Türk Alman dostlu ğuna özel bir önem verilmi ştir. Hindenburg ve Atatürk arasındaki mektupla şmalarda geçmi şte olan Türk – Alman dostlu ğunun hala devam etti ğine ve devam ettirilmesi gerekti ğine dikkat çekilmi ş , iki lider her zaman kar şılıklı iyi dileklerde bulunmu şlardır.

Sava ştan hemen sonra, Sovyetler Birli ği, Almanya ve Türkiye’nin uluslar arası politikada tecrit edilmeleri, bu üç devlet arasında bir yakınla şma temeli sa ğlıyordu. Nitekim Milli Mücadele yıllarındaki Türk-Sovyet dostlu ğu 17 Aralık 1925 tarihinde iki ülke arasında dostluk ve saldırmazlık antla şmasının imzalanmasıyla da ha da önemli bir a şamaya ula ştı. 182 Türkiye ve Sovyetler birli ği arasındaki dostça ili şkiler Almanya’nın Türkiye ile olan ili şkilerini de kuvvetlendirmekteydi. Nitekim, Almanya ile Sovyetler Birli ği arasında da bir süre sonra bir saldırmazlık ve tarafsızlık antla şması imzalanmı ştır.

182 KOÇAK, a.g.e. , s.17. 100

Bu üç devlet arasındaki yakınla şmada bir süre sonra bir takım sorunlar da ya şanmı ştır. Birinci Dünya Sava şı’ndan sonra Milletler Cemiyeti’nin dı şında kalmı ş olan bu üç ülkeden ilk olarak Almanya Milletler Cemiyeti’ne ba şvurmu ştur. Ba şvurunun yapıldı ğı sene olan 1926 yılında Milletler Cemiyeti’ne kabul edilen Almanya dı ş politikadaki tecrit edilmi şli ğinden kurtulmak için Batı ile iyi ili şkilerde bulunmak istiyor ve dı ş politikasını da bu yönde temkinli bir biçimde olu şturmaya çalı şıyordu. Türkiye ve Sovyetler Birli ği’nin Milletler Cemiyeti’ne bakı şı ise Almanya’dan oldukça farklıydı. Almanya, hem Türkiye’yi hem de Sovyetler Birli ği’ni Milletler Cemiyeti’nde görmek istiyordu. Bu dönemde Türkiye ile Milletler Cemiyeti arasındaki ba şlıca sorun Musul Sorunuydu. Musul’un Milletler Cemiyeti kararıyla Irak’ın mandasına bırakılması kararı özellikle Türkiye ve İngiltere arasındaki ili şkileri gittikçe gerginle ştirmekteydi. Bu durum Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne bakı şını da ciddi ölçüde etkiliyordu. Nitekim tam da bu dönemde imzalanmı ş olan Sovyetler Birli ği – Türkiye Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması İngiltere, Türkiye ve Sovyetler Birli ği arasında da bir krize neden olmu ştu. Almanya özellikle bu dönemde daha temkinli ve dengeli bir politika izlemeye çalı şıyordu. Zira Türkiye’nin Milletler Cemiyeti’ne üye olabilmesi ancak Musul sorununun çözümüyle mümkün olabilecekti. Musul sorununun Türkiye’nin aleyhine sonuçlanmasından sonra da Almanya Türkiye’ye kar şı mümkün olabildi ğince temkinli hareket etmi ş ve Türk – Alman dostlu ğunu bozabilecek çıkı şlardan kaçınmı ştır.

Bu dönemde Türkiye’nin dı ş tehdit olarak algıladı ğı son derece önemli bir di ğer sorun ise Mussolini’li İtalya’nın yayılmacı politika izlemeye ba şlamı ş olmasıydı. Almanya bu dönemde bo ğazlar sorunu ile de ilgileniyordu. Türkiye’nin bir Balkan Birli ği kurma yolundaki giri şimlerini de yakından takip eden Almanya’ya göre Türkiye’ye yönelik olası bir İtalyan tehdidinin arkasında İngiltere yatıyordu ve İngiltere Türkiye’ye Musul konusunda baskı unsuru olarak İtalyan tehdidini kullanıyordu. Almanya bu dönemde Türkiye’yi rahatsız edecek nitelikte İngiliz ve İtalyan yanlısı politikalar izlemekten de özenli bir biçimde kaçınmaktaydı. 101

Weimar Cumhuriyeti döneminde Türk – Alman ili şkileri incelenirken göze çarpan en önemli geli şme ise Türk Dı şişleri Bakanı Tevfik Rü ştü Aras’ın Almanya gezisi ve yapmı ş oldu ğu birçok görü şmedir. 1929 Baharında gerçekle şen bu gezide Tevfik Rü ştü Alman Dı şişleri Bakanı Stresemann ve Cumhurba şkanı Hindenburg ile birtakım görü şmeler yapmı ş ve bir çok konu hakkında görü şmü ştür. Türk ve Alman dı ş politikaları, Afganistan’ın durumu, Balkan politikası, İtalya ve Milletler Cemiyeti konuları ile Almanya ve Avusturya’nın birle şmesi hususları görü şülen ba şlıca konular olmu ştur. Sıcak bir ortamda gerçekle şen tüm görü şmeler, Türk-Alman dostlu ğunun önemli simgeleri olarak tarih sayfalarına yazılmı ştır. b) Ekonomik İli şkiler

1923’ten Nazilerin iktidarı ele geçirdi ği 1933 senesine kadar olan süreçte Türk – Alman ili şkilerinin önemli bir bölümünü ekonomik ili şkilerin olu şturdu ğunu söylemek mümkündür. İlk senelerde iki ülkeye uygulanan yasaklar nedeniyle geli şemeyen siyasi ili şkiler yerine iki ülke arasındaki ticari ili şkilerin geli şimine önem verilmi ş, daha sonraları ise yine iki ülke arasındaki sorunsuz ve dostça seyreden siyasi münasebetler ekonomik ili şkilerin, sermaye transferlerinin ve ticaretin de daha sa ğlıklı gerçekle şmesine kaynaklık etmi ştir.

Alman sermayesi 1920’li yıllardan ba şlamak üzere Türkiye’deki bir çok sektöre yönelik yatırımlar yapmı ştır. Çimento, madencilik, in şaat, elektrik, havagazı ve ticaret alanında faaliyet gösteren bir çok yerli şirket Alman sermayesi ile güç kazanmı ştır.

Türkiye’ye yönelik Alman yatırımlarının en önemlisi Kayseri de kurulan uçak fabrikasıdır. Bu fabrikanın açılı ş sürecinde kredilerle ilgili bir çok sorun ya şandı. Junkers’in mali sorunlarına kar şın, “Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi” (Tomtasch) adını alan Türk- Alman kurulu şunca yürütülen projenin ilk aşaması kısa sürede, planlandı ğı gibi tamamlandı ve Kayseri Uçak Fabrikası 6 Ekim 1926 tarihinde açıldı. 183 Kayseri’deki uçak fabrikasının dı şında havacılık ile ilgili bir di ğer önemli Alman yatırımı Lufthansa’nın Türkiye’de 102

hava ula şımı kurma projesinin hayata geçirilmesiyle hayat buldu. Türkiye’de ki posta ve kargo uçu şlarının hakları Lufthansa’ya verilirken, aynı zamanda Ankara ve Berlin arasında uçu şların ba şlamasına yönelik giri şimlerde de bulunulmu ştur.

Türkiye’deki demiryolu in şaatlarının devam ettirilebilmesi amacıyla Türkiye ve Almanya arasında çok sayıda görü şme yapılmı ştır. Kayseri- Ulukı şla ve Kütahya-Balıkesir hatlarının yapımı için Türkiye Alman Bankalar Konsorsiyumu’ndan kredi alma imkanı bulmu ş ve iki demiryolu hattının yapımını yine Alman Julius Berger Tiefbau firması üstlenmi ştir. Türkiye’ye demiryolu malzemesi sevk edilebilmesi için, Alman şirketlerinden olu şan Krupp Konsorsiyum’u kurulmu ş. Türkiye yine kredi kar şılı ğında demiryolu malzemesi sevkıyatını da gerçekle ştirmi ş oluyordu. Yine bu dönemde Ba ğdat Demiryolu’nun Anadolu içerisinde kalan kısmı Deutsche Bank’tan hisselerinin satın alınması yoluyla gerçekle şmi ştir.

1920’li yılların sonuna do ğru Türkiye ekonomisinin iyi durumda olmaması ve kredi geri ödemelerinde sorunlar ya şanması Alman Sermayesi’nin Türkiye’ye yönelik bakı şını kısmen de ğiştirmi ştir. Bir cazibe merkezi olmaktan çıkan Türkiye’ye yeni krediler de sa ğlanması bu nedenle olanaksız hale gelmi ştir. Dünya ekonomik buhranı ise tüm bu sürecin üzerine tuz biber ekmi ştir. c) Kültürel İli şkiler

Yeni kurulan bir devlet olan Türkiye’nin modernle şme süreci kapsamında olu şturulan bir çok yeni kurumda ve modernle ştirilmesine çalı şılan geleneksel kurumlarda bilgi ve deneyim açısından iyi düzeyde olan insanlara ihtiyaç duyuluyordu. Bu kapsamda özellikle Almanya’dan bir çok konuda uzman Türkiye’ye gelmi ş ve uzun yıllar görev yapmı ştır.

Türk İçi şleri ve Ziraat bakanlıklarında Alman uzmanlar görev yapmı ş ve bu bakanlıkların çalı şma ko şullarının düzenlenmesi ve sistemli bir hale sokulabilmesi için çalı şmı şlardır.

183 KOÇAK, a.g.e. , s.71. 103

Özellikle imar , sa ğlık ve tarımla ilgili devlet dairelerinde Alman uzmanlarının etkisinden ve çalı şmalarından söz etmek mümkündür. Bunların dı şında Türk çalı şanların da e ğitim alabilmeleri ve tecrübe kazanabilmeleri amacıyla Almanya’ya yollandıkları da bilinmektedir.

Özellikle yüksek ö ğretim alanında Almanya ile Türkiye arasında sıkı bir işbirli ği göze çarpmaktadır. Cumhuriyetin ilk yılarından itibaren, Türk Üniversitelerinde kadro alan Alman profesörler dı şında bir çok ö ğrenci de Almanya’daki üniversitelerde e ğitim almak için Almanya’nın çe şitli kentlerine gitmi şlerdir.

Türkische Post Almanca bir günlük gazete olarak, siyasal ili şkilerin yeniden kurulmasından hemen sonra, Rudolf Nadolny’nin giri şimleri sonucunda, adeta yarı resmi nitelikte kuruldu. Gazetenin ilk sayısı 17 Mayıs 1926 tarihinde İstanbul’da yayınlandı. 184 Latin alfabesiyle ilk Almanca-Türkçe sözlük ise Alman Lisesi ö ğretmeni Heuser tarafından kaleme alındı ve Türkische Post’un yayını olarak 1931 senesinde basıldı. 185

Almanya ve Türkiye’nin güzel sanatlar alanında da etkile şimde bulundu ğu gözlemlenmektedir. Atatürk’ün resim ve heykellerinin yapılması için bir çok Alman sanatçı Türkiye’ye getirilmi ştir. Özellikle Ankara ve İstanbul’un altyapı problemlerini çözebilmek için yine Alman uzmanların yardımına ba şvurulmu ş , modern ve görkemli binalar yapılması için de Alman mimarlar Türkiye’ye davet edilmi ştir. d) Askeri İli şkiler

Osmanlı döneminde Sultan II. Abdülhamid döneminde hız kazanan ve Birinci Dünya Sava şı’nın sonuna kadar devam eden Türk – Alman silah arkada şlı ğı, söz konusu iki devlet arasındaki siyasi ili şkilerin yeniden ba şlaması ile yine eski günlerdeki halini almı ştır. Versay Antla şması’nın Alman ordusuna getirdi ği sınırlamalar nedeniyle i şsiz kalan bir çok Alman subay ve askeri uzmanı için Türkiye yeni bir i ş sahası olmu ştur. Yıldız Askeri

184 KOÇAK, a.g.e ., ss.44-45. 185 KOÇAK, a.g.e . , s.43. 104

Harp Akademisi’nde ders veren Alman subaylarının dı şında, bir çok Alman Bahriye subayı da Türk Deniz Kuvvetlerinde görev ve danı şmanlık yapmı ştır.

Türk – Alman dostluk antla şmasının imza edilmesinden sonra Türk askeri ö ğrencileri ve subayları Almanya’daki harp akademilerine giderek eğitim almı şlar ve tecrübe kazanmı şlardır.

Alman Deniz Kuvvetleri’ne ait bir sava ş gemisi olan Emden kruvazörü, 30 A ğustos 1928 tarihli seyahat planı uyarınca, 11-16 Şubat 1929 tarihlerinde İstanbul’u ziyaret etti. 186 Türk askeri ve siyasi makamlarının büyük ilgi gösterdi ği ziyaret iki ülke ili şkileri açısından son derece önemlidir.

İki devlet arasındaki askeri ili şkilerin bir bölümünü ise Türk Savunma Endüstrisinin geli ştirilmesi ve Türk Ordusuna silah temini amacıyla yapılan görü şmeler olu şturmu ştur. Nitekim Türkiye silah ihtiyacının bir bölümünü temin etmek için Alman firmalarıyla irtibata girmi ş ve çe şitli antla şmalar yapmı ştır.

186 KOÇAK, a.g.e. ,s.48. 105

1 - Nazi Dönemi Türk – Alman İli şkileri (1933 – 1939) a) Siyasi İli şkiler

Bu bölümde Nazilerin Almanya’da iktidara geçti ği yıl olan 1933’ten Franz von Papen’in Ankara Büyükelçisi olarak atandı ğı 1939 yılına kadar geçen altı sene içerisindeki Türk – Alman ili şkileri incelenecektir. Hitler’in Almanya’da iktidarı ele aldı ğı 1933 senesinden sonra Almanya’nın dı ş politik yakla şımlarında ciddi bir de ğişme göze çarpmaktadır. Almanya Versay’la kendisine getirilen sınırlamaları yıkmak için diplomatik ve barı şçı yöntemler kullanmaktan vazgeçmi ş, süregelen statükoyu de ğiştirmek amacıyla güç gösterileri ve askeri güç kullanma gibi fiili eylemlerde bulunmaya ba şlamı ştı. Türkiye ise taleplerinin yerine getirilmesi amacıyla uluslararası antla şmalarla belirlenmi ş sınırların dı şına kesinlikle çıkmamakta ve diplomatik yolları sonuna dek kullanmaktaydı.

Cenevre’de ba şlayacak olan Silahsızlanma Konferansı’nda Alman Delegasyonu’na liderlik edece ği için Türkiye Büyükelçilik görevinden ayrılan Nadolny’nin yerine iki yıl kadar sonra Frederick Hans von Rosenberg atanmı ştır. 11 Aralık 1933 tarihinde güven mektubunu sunan Rosenberg’in görevine ba şlamasını takip eden günlerde Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Kemaleddin Sami Pa şa’da Berlin’de hayatını kaybetmi ş ve yerine hemen Mehmed Hamdi Arpag atanmı ştır.

Almanya’da Nazilerin iktidara geçmesi ve Alman Komünist Partisi’nin kapatılması Alman – Sovyet ili şkilerini olumsuz yönde etkilemi ştir. Aynı zamanda Türk dı ş politikasının da temelini olu şturan Türk – Sovyet dostlu ğu nedeniyle Türk – Alman ili şkilerinde de bir yıpranma söz konusu olmu ştur. 3 Aralık 1934’te gerçekle şen Tevfik Rü ştü – Neurath görü şmesinde de bu konu ağırlıklı olarak yer bulmu ş, Almanya’ya Sovyetler Birli ği ile ili şkilerini geli ştirmesi yönünde tavsiyelerde bulunulmu ştur.

Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Rosenberg ise 1935 yılının Mayıs ayında emekliye ayrılınca Ankara’daki Büyükelçilik makamı yine bir süre bo ş kalmı ş; 106

yeni büyükelçi Keller’in ataması ancak 4 Eylül’de gerçekleşmi ş ve 28 Ekim’de güven mektubu Türk makamlarına sunulmu ştur. Bu dönemde Almanya ile Türkiye’nin ili şkilerini etkileyen en önemli husus Berlin – Roma yakınla şmasıdır. İtalya’yı tehdit olarak algılayan Türkiye, Almanya’nın İtalyan hareketlerine verdi ği destek ya da gösterdi ği tepkisizlik nedeniyle gitgide daha fazla tedirgin olmaya ba şlamı ştır. İtalyan tehdidine yönelik olarak Türkiye’nin en önemli giri şimi Balkan Paktı olmu ştur. Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya arasında siyasi i şbirli ği ve olası bir İtalyan saldırısına kar şı ortak hareket etme amacıyla tasarlanarak olu şturulmu ş Balkan Paktı Almanya’yı özellikle rahatsız etmi ştir. Almanya’nın yeni dı ş politikası uyarınca nüfuz alanı olarak belirlenmi ş Balkan Devletleri üzerinde Türkiye’nin etkin olması Alman çıkarlarına ters dü şmü ştür.

Yeni dı ş politik açılımları nedeniyle Hitler hükümetinin giri şti ği bir dizi hareket hem Türk – Alman ili şkilerini hem de Avrupa barı şını sarsacak nitelikler ta şıyordu. 1933 yılında Cenevre Silahsızlanma Konferansı’ndan ve Milletler Cemiyeti’nden ayrılan Almanya, 1935 yılında Versay ile yasaklanmı ş olan zorunlu askerlik hizmetini yeniden ba şlatmı ş ve Versay’ın ko şullarını tanımadı ğını dünyaya haykırmı ştır. Almanya’nın yeniden silahlanması ve İtalya ile yakın ili şkiler kurması her ne kadar Türkiye’yi endi şelendirmi ş olsa da Türkiye bu argümanı bo ğazların silahlandırılması konusunda kullanacaktır. 1936 yılının ilk aylarına gelindi ğinde ise Almanya Ren bölgesinin Versay’la tanınmı ş statüsünü tanımadı ğını ve Alman askerinin bölgeye girece ğini açıklıyordu. Bundan birkaç ay kadar önce ise İtalya Habe şistan’ı önce i şgal sonra da ilhak etmi şti. Türkiye bu hadiselere olan tepkisinde Milletler Cemiyeti kararlarına uymu ştur.

1936 yılının yaz aylarında Montrö’de toplanan konferansın sonucunda 20 Temmuz 1936’da imzalanan Montrö Bo ğazlar Sözle şmesi ile Türkiye bo ğazlar üzerindeki haklarını tekrar kazanıyordu. Montrö Konferansı’nın devam etti ği günlerde ve Sözle şmenin imzalanmasından sonra Türkiye ile hem Almanya arasındaki ili şkiler hem de Sovyetler Birli ği arasındaki ili şkiler daha da gerginle şmi ştir. Almanya her ne kadar Türkiye’nin Montrö’de almış oldu ğu sonuçtan ötürü tereddütlerini ortaya koymu ş ve çekincelerini 107

bildirmi şse de Almanya’nın o dönemki Viyana Büyükelçisi Franz von Papen Türkiye’nin Montrö’deki ba şarılarından ötürü son derece memnun oldu ğunu ifade etmi ş ve Viyana’daki Türk Elçili ği aracılı ğıyla bu dileklerinin Türkiye Ba şbakanı İsmet İnönü’ye iletilmesini sa ğlamı ştır. 187

Almanya ile Türkiye’nin co ğrafi açıdan birbirine uzak olması özellikle Nazi dönemindeki Alman çıkı şlarından Türkiye’nin pek fazla rahatsız olmasına neden olmadı. Türkiye nasıl Sevr Antla şması’na kar şı çıktıysa Almanya’nın da Versay antla şmasına kar şı çıkı şı ço ğu zaman haklı bulunmakta ve Türk kamuoyundan destek görmekteydi. Nitekim Almanya 1938 yılında Avusturya’yı ilhak etti ği zaman Türkiye açıkça bir tepki göstermedi. Lakin çok kısa bir süre sonra Almanya Çekoslovakya’yı ilhak etti ği zaman durum bir ölçüde de ğişmi ştir. Balkanları, ekonomik hinterlandı olarak görmeye ba şlayan Almanya’nın do ğuya do ğru bir açılım içerisine girece ği ve bununda Türkiye’nin Balkanlardaki çıkarlarını tehlikeye dü şürece ğine yönelik dü şünceler artmı ş. Gitgide bozulan Türk – Sovyet ili şkilerine kar şılık Türkiye’nin İngiltere ile daha iyi ili şkiler kurmaya ba şlamı ş olması Türk – Alman ili şkilerinde de gerilimli günler ya şanmasına sebep olmu ştur. b) Ekonomik İli şkiler

1933 – 1939 yılları arasında Almanya ve Türkiye arasındaki ili şkilerin özellikle ticari alanda yo ğunla ştı ğı göze çarpmaktadır. Nazilerin iktidara gelmesinden sonra Almanya’nın ekonomi politikalarında da ciddi bir de ğişiklik ya şanmı ştır. Alman endüstrisinin kalkındırılması için üretilen sanayi ürünlerine uygun pazarlar yaratılabilmesi amacıyla Alman hükümeti ciddi bir atak yapmı ştır. Almanya’nın yeni pazarları olarak tanımlanan Balkanlar ve Yakın Do ğu ülkelerinin hükümetleriyle yapılan görü şmeler meyvelerini vermi ş ve Almanya’nın arzu etti ği ko şullarda ekonomik ili şkiler ba şlatılmı ştır. Almanya için uygun ko şullarda ticaret, satılan malın kar şılı ğında nakit yerine hammadde ve tarımsal ürünler alma anlamına gelmekteydi.

187 Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti VI nci Daire Umum Müdürlü ğü, 030.10 , 231.537.11 , (10.08.1938) , s.1. 108

Ekonomik kalkınma için kaynak arayı şında olan Türkiye için Almanya’nın ko şulları son derece makuldü. Nitekim Türk Hükümetinin de ısrarları ile Türk – Alman Ticaret Antla şması 10 A ğustos 1933 tarihinde imzalandı. Bu tarihten 1936 yılına dek Türk – Alman Ticaret Antla şmaları eski ticaret antla şması temel alınarak yapılmaya devam etti. 188

Almanya Türkiye’ye ilk planda demiryolu malzemesi, maden tesisleri, tekstil için donanım, gemi ve askeri malzeme sevk ediyordu. Almanya’nın en ünlü kimya firmaları Türkiye ile i ş yapıyorlardı. 189 Türkiye’de Alman yatırımları ve kar şılıklı ticaret ciddi oranda artmı ştı. Öyle ki Türk kamuoyunun bundan rahatsız olmaya ba şladı ğı zamanlar da oldu. Bir süre sonra Türkiye bazı projelerde İngiliz sermayesini kullanmaya ba şladı. Türkiye Alman iktisadi baskısını azaltmak için bunu bir çare olarak dü şünmü ştü. Lakin Almanya da küstürülmek istenmiyordu ve bu nedenle Türk hükümeti dengeli bir politika izlemeye çalı şıyordu. 1937 yılı ba şında Alman Krupp firmasına gemi sipari şleri verildi. 190

Türkiye’nin bir süre sonra serbest dövizle alı şveri ş yapmak istemesi ve Almanya’nın Türkiye’deki ekonomik etkinli ğinden rahatsız olması nedeniyle yeni bir ticaret antla şmasında direnmesi, uzun ve çok sayıda görü şme sonrasında olumlu sonuçlanmı ştır. Türkiye ile Almanya arasında yeni bir ticaret antla şması 26 Temmuz 1938 tarihinde imzalanabilmi ştir. Bu antla şmayla , Türk malları kontenjan sınırlamasından kurtuluyordu. Bir süre sonra İngiltere ile bir Kredi Antla şması imzalayacak olan Türkiye’ye kar şı Almanya’nın tutumu görece sertle şecektir. Türkiye hem barı ş döneminde hem de Dünya Sava şı yıllarında hem siyasi hem de ekonomik olarak tek bir devletin hegemonyasına girmemek adına bir çok manevra yapmı ştır.

Türkiye’ye yönelik Nazi iktisadi politikasını ve Türkiye’nin özellikle 1939 yılı itibariyle uyguladı ğı karı politikayı, Türkiye’nin Berlin Büyükelçili ğinden Türk Dı şişleri Bakanlı ğına sunulmu ş olan bir rapordan ve buna verilmi ş kar şılıklardan anlamak mümkündür. 10 Mart 1939 tarihli, Berlin Büyükelçili ği

188 KOÇAK, a.g.e. , s.150. 189 KOÇAK, a.g.e. , s.203. 190 KOÇAK, a.g.e. , ss. 204-205. 109

raporunda, Özel bir görü şme sırasında Üçüncü Reich erkanından bir şahsın Türkiye ile Almanya arasındaki iktisadi ili şkilere yönelik bir konu şma yaptı ğından bahsedilmektedir. Raporda ismi bildirilmemi ş şahıs genel olarak şu mevzulara deyinmektedir; “ Türkiye ziraat ve sanayisini geli ştirebilmek için büyük çabalar sarf etmektedir. Almanya ise gıda ve hammaddelere muhtaç bir vaziyettedir. Her türlü politik problemlerden ayrı tutularak iki tarafın da ihtiyaçlarının giderilmesi mümkündür. Böylelikle Almanya, Alman ulusunun gıdasını emniyete almı ş olacak, Türkiye ise daha kısa yoldan refaha kavu şabilecektir.”. Büyükelçilik ise, Almanya ile kurulacak ticari ili şkilerde bunların göz önünde bulundurulmasının faydalı olaca ğına karar vermi ş ve Türk dı şişlerine bahsi geçen raporunu sunmu ştur:

“Almanya memleketimizde pamuk, yapa ğı ve buna mümasil ziraat maddelerinin istihsalini tezyid etmek ve kendi ihtiyaçlarını temine çalı şmakla İngiltere ve Amerika gibi bu gün siyaseten ve rejim itibarile uzak kaldı ğı memleketlerin iktisadi boyundu ğundan kurtulmayı ve ayni zamanda çok fazla muhtaç oldu ğu bu maddeleri mübadele suretile elde etmek imkanını temin eylemeyi istifdah etmektedir.” 191

Bu raporu alan Şükrü Saraço ğlu ise, Almanya’nın bu çe şit tekliflerine kar şı uyanık davranılması gerekti ği ve ciddiye alınmaması konusunda Berlin’i uyarmayı uygun bulmu ş192 ve konuyu Ba şbakanlı ğa ta şımı ştır. Ba şbakanlıktan da olumlu bir yanıt alınmı ştır. 193 Görüldü ğü gibi, 1939 yılı ba şında Türkiye’nin Almanya’ya yönelik iktisadi politikaları da oldukça temkinlidir. Bu dönemde Türkiye’nin Müttefik kanadına yakla şıyor olması da hiç şüphesiz Türk-Alman iktisadi ili şkilerini de etkilemi ştir.

191 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Berlin Büyükelçili ğinin 10 Mart 1939 Tarihli ve 330/114 Sayılı Tahriratı Sureti” , 030.10. , 231.559.15. , s.3. 192 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti, 030.10. , 231.559.15. , (27.3.1939), s.2. 193 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 030.10. , 231.559.15. ,6/1455 , (27.3.1939), s.1. 110

c) Kültürel İli şkiler

1933 – 1939 seneleri arasında da çok sayıda Alman uzman ve ö ğretim görevlisi Türkiye’deki kurumlarda ve üniversitelerde görev yapmaya devam etmi ştir. Nazi döneminde artan Alman yatırımları nedeniyle Türkiye’de çalı şan Alman sayısında da büyük bir artı ş gözlenmi ştir.

Bu dönemde Türkiye ve Almanya arasındaki kültürel ili şkiler incelenirken üzerinde özellikle durulması gereken bir konu olarak Türkiye’de yapılmaya ba şlayan Nazi propagandası kar şımıza çıkmaktadır. Özellikle İstanbul’dan yayın yapan Turkische Post gazetesi Türkiye’deki Nazi propaganda araçlarının ba şında geliyordu.

1938 yılının Mart ayında İstanbul’u Alman Gençlik Te şkilatı Ba şkanı Baldur von Schirach ziyaret etmi ştir. Schirach’ın ziyareti tam anlamıyla propaganda amaçlı olmasa dahi, İstanbul’daki Alman kolonisine da ğıtmı ş oldu ğu ne şriyat Alman Propagandasına hizmet etmi ştir. Hitler Gençlik Şefi ile Yabancı gençlik şefi arasındaki soru ve cevaplardan olu şan yazıda, Türkiye’de ya şayan Alman gençlerinin yapması gereken şeyler anlatılmaktadır. Öyle ki, Türkiye’deki Alman gençleri komünistler dı şındaki bütün gençlerle iyi ili şkiler kurmaları için uyarılıyor ve yurtdı şında olsalar dahi ülkeleri için çalı şmaya davet ediliyorlar. Avrupa’da ve dünyada barı şın yine gençlik tarafından tesis edilebilece ği de yazılanlar arasında mevcuttur. Bu propaganda ne şriyatının Alman Kolonisi dı şına da da ğıtıldı ğı anla şılmaktadır. Dahiliye Vekaleti, bu belgeyi ele geçirir geçirmez tercüme ettirmi ş ve Ba şbakanlı ğa, Hariciye Vekaletine ve Genel Kurmay Ba şkanlı ğına rapor halinde sunmu ştur. 194

Weimar Cumhuriyeti döneminde Türkiye’de iki tane Alman okulu vardı. 1934 yılında özellikle Ankara’daki büyükelçilik personelinin çocuklarının okuması için bir Alman okulu daha açıldı. Bu Alman okullarında da bir çok Türk ö ğrenci de e ğitim görüyordu. Bu dönemde de Almanya’ya bir çok uzman eğitim almaları ve tecrübe kazanmaları amacıyla gönderilmi ştir. Almanya’ya

194 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 231.558.15. , No:10620 , (8.3.1938). 111

Türkiye’den gönderilen personellerin dı şında, yüksek sayılarda yüksek öğrenim ö ğrencisi Almanya’nın bir çok kentindeki üniversitelere gitmi ş ve eğitimlerini burada tamamlamı şlardır.

Türk – Alman kültürel münasebetlerini adına bu dönemdeki en önemli geli şme Türk gazetecilerinden olu şan bir heyetin Almanya’ya gitmesidir. 23 Nisan – 5 Mayıs 1935 tarihleri arasında gerçekle şen bu gezinin bir benzeri 1939 yılında Hitler’in 50. Ya ş günü için de gerçekle ştirilecektir. Özellikle gazetecilerin davet edilmesi, Almanya’nın gücünün abartılarak Türk halkına gösterilebilmesi amacıyla gerçekle ştirilen propaganda taktiklerinin içerisinde de ğerlendirilmelidir. d) Askeri İli şkiler

Türkiye ile Almanya arasındaki yakın askeri ili şkiler 1933 – 1939 yılları arasında da devam etmi ştir. Almanya’nın Türkiye ile kurdu ğu askeri ili şkilerin geli şmesinde Nazilerin siyasi nüfuz alanı yaratma politikaları da etkili olmu ştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev alan Alman subaylarının özellikle yüksek rütbeli askerler ile kuracakları sıkı ili şkiler, ordunun en azından Almanya’ya kar şı negatif bir tavır alması ihtimalinin önüne geçilmesini sa ğlayacaktı.

Türk ordusunda görev almak üzere gelen Alman subaylarının özellikle Türk Deniz Kuvvetlerinde görev aldıkları dikkat çekmektedir. Bunun sebebi denizaltılar konusunda yeterince tecrübe kazanmı ş olan Alman subaylarının Türk subaylarına yeterli e ğitimi verebilecek kapasitede olmalarıydı.

Yine bu dönemde bir çok Türk subayı da Almanya’da e ğitim almı şlardır. Türkiye’nin Berlin Büyükelçili ği’nden 27 Nisan 1936 tarihinde Alman Dı şişleri Bakanlı ğı’na gönderilen bir yazıda, halen Karlsruhe’de teknik yüksek okulda e ğitim gören yedi Türk subayının de ğişik Alman fabrikalarında staj görmeleri için Alman Dı şişleri Bakanlı ğı’ndan onay talep edilmektedir. 195

195 KOÇAK, a.g.e ., s.187. 112

Almanya’nın 1930’lu yılların sonlarına do ğru iyice güç kazandırdı ğı ordusu ile yaptı ğı şovenist tatbikatlara ço ğu zaman yabancı devletlerden de askeri temsilciler ça ğırılmaktaydı. Almanya böylelikle hem ordusunun hem silah teknolojisinin kuvvetini bütün dünyaya ispat etme hem de korku uyandırma şansını elde etmi ş bulunuyordu. 1938 yılının Eylül ayında yapılacak olan Alman askeri manevralarında gözlemci olarak bulunması için bir Türk heyeti de Almanya’ya davet edilmi şti. Bu davet, bizzat Alman orduları Ba şkumandanı General von Brauchitsch tarafından yapılmaktaydı. Alman Birinci Kolordusu’nun 19 – 23 Eylül tarihleri arasında yapaca ğı manevralarda iki yüksek rütbeli subay ve bir emir subayının da bulunması isteniyordu. Davet, Dı şişleri Bakanlı ğı’na ula ştıktan sonra, Türk Heyeti’nin 18 Eylül’de Almanya’nın Königsberg şehrinde tatbikat için hazır bulunmalarında bir sorun olmadı ğına karar verilmi ş ve nihai karar için durum, Ba şbakanlı ğa bildirilmi ştir. 196 Ba şbakanlık ise bu kararı 5 Eylül tarihinde onaylamı ş ve aynı gün Dı şişleri Bakanlı ğı’nı onay konusunda bilgilendirmi ştir. 197

Bu dönemdeki askeri ili şkilerin temelinde de her dönemde oldu ğu gibi silah ticareti yatmaktaydı. Askeri teçhizat konusunda Almanya’ya ba ğlı olacak bir Türkiye siyasi olarak da Nazi etkisi altına girecekti. Almanya’nın özel bir önem verdi ği silah ticareti sayesinde Türk ordusunun gücü hakkında da fikir sahibi olunabiliyordu.

196 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti, 030.10. , 231.559.6. , 18316/439 , (26.08.1938) , s.2. 197 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti, 030.10. , 231.559.6. , No: 6254 , (5.9.1938) , s.1. 113

III – FRANZ VON PAPEN’ İN ANKARA BÜYÜKELÇ İLİK YILLARI

A – FRANZ VON PAPEN VE TÜRK HÜKÜMET İ

1 - Franz von Papen’in Ankara Büyükelçili ğine Atanması

1938 yılının mart ayında Viyana’daki görevinden ve dolayısıyla Avusturya’dan ayrılarak Wallerfangen’deki evine dönen Papen, 12 ay boyunca ailesiyle birlikte dinlenmi ş, vaktini av partileri ve di ğer sosyal aktivitelerle geçirmi ştir. Tüm bu zaman içerisinde eviyle Berlin arasında mekik dokumu ş; Almanya ve dünyadaki tüm geli şmeleri dikkatli bir biçimde takip etmi ştir. Bu günler Hitler’in sava ş planlarının şekillendi ği günlerdi. Almanya ve Avusturya birle şmi şti. Hitler’in “Ya şam Alanı” politikasının sıradaki bölümü Çekoslovakya üzerinde uygulanacaktı. Nazilerin politik hedefleri Südet Almanlarını da etkilemi şti. Südet Almanları örgütlenmi şti. Hitler, Südet Almanları için self determinasyon hakkı istiyordu. 198 Südet Almanları hiçbir zaman Almanya’ya dahil olmadıkları ve her zaman Avusturya’nın bir parçası olarak kaldıkları halde, yine de Almanya’ya katılmak istiyorlardı. 199

Anschluss’un gerçekle şmesi üzerinden bir sene bir gün geçmi şti ki, 13 Mart 1939’da Alman kuvvetlerinin Prag’a girdi ğini Papen radyodan ö ğrendi. Çekoslovakya’nın harita üzerinden silinmesinden sonra sıra Polonya’ya gelmi şti. İtalyan kuvvetlerinin 7 Nisan’da Arnavutluk’a girmesiyle tansiyon iyice artmı ştı. İş te tam bu günlerde Dresden’de bulunan Papen, Dı şişleri Bakanı Ribbentrop’tan aldı ğı acil durum telefonuyla İtalyan i şgalinin ayrıntılarını ö ğrenmi ştir. Bu görü şmeyle Papen 200 , aynı zamanda çok acil olarak Türkiye’nin İtalya’ya yönelik endi şelerini gidermek amacıyla Ankara’ya gitmesi gerekti ğini de ö ğrenmi ştir. 201

198 ROLFFS S. J. , a.g.e. , ss.381-382. 199 SHIRER, Nazi İmparatorlu ğu 2 Do ğuşu Yükseli şi Çökü şü , İstanbul, 1992, ss.458-459. 200 PAPEN, a.g.e. , s.502. 201 PAPEN, a.g.e. , s. 503. , ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.382. 114

Papen, hemen Berlin’e gitmi ş ve Ribbentrop’la görevin ayrıntılarını görü şmü ştür. Aslında olası bir sava ş durumunda eski bir subay olan kendisinin yeniden göreve ça ğırılaca ğını tahmin ediyordu.

Nisan ayının ortalarından itibaren, Papen durumu dı şişlerindeki di ğer uzmanlarla ve Hitler’le görü şmü ş; konuyla ilgili tüm resmi rapor ve yazı şmaları gözden geçirmi ştir. 202 Ribbentrop aslında daha önceki tarihlerde Ankara Büyükelçili ği teklifiyle Papen’e birkaç kez gelmi şti. Ancak Papen’den olumlu bir yanıt alamamı ştı. Lakin son günlerdeki geli şmeleri de göz önünde bulunduran Papen görevi kabul etmi ştir. Papen, anılarında “Bir subay olarak Batı Duvarında görev almaktansa, yanlı şlıkları düzeltmek için” öneriyi kabul etti ğini belirtiyor. 203

Franz von Papen, görüldü ğü gibi Avusturya görevinden sonra Ankara görevini de kabul etmi ştir. Kendisine ve çevresine bir çok zararı dokunmu ş olan Nazi İktidarının bir elçisi olarak Viyana’dan sonra Ankara görevini de kabul etmi ş olması akıllarda soru i şareti bırakmaktadır. Ancak, görevi kabul etmedi ği taktirde ailesinin ve çevresinin zarar görebilece ği ihtimali hala mevcuttu. Sava ş çıktı ğı taktirde zorunlu olarak askere ça ğrılabilirdi. Gerçi her halükarda gönüllü olarak Alman ordusuyla sava şa katılacak kadar vatanseverdi, ancak ailesiyle birlikte tarafsız ve sava ş dı şı bir Türkiye’de yine Almanya için çalı şmak muhtemelen daha cazip gelmi şti.

Alman Hükümeti’nin bu görev için Franz von Papen’i tercih etmesi, Papen’in uzun bir süre yine bu bölgede görev yapmı ş ve dolayısıyla hem bölgeyi hem de bölgenin insanlarını görece daha iyi tanıyor olmasıyla da ilgilidir. Franz von Papen de görevi kabul ederken bunları göz önünde bulundurmu ş olmalıdır. Ülkesi için söz konusu bölgede görev yapabilecek, kendisinden daha iyi ve avantajlı özelliklere sahip ba şka bir ki şinin olmadı ğını mutlaka dü şünmü ş olmalıdır.

202 ADAMS , a.g.e . , s.333. 203 PAPEN , a.g.e. , s.504. , KOÇAK , Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938 – 1945) Cilt 1 , İstanbul , 2003 , s.362. 115

İtalya’nın Arnavutluk’u i şgal etmesi, Türkiye tarafından öncelikle Balkanlara sonra da kendisine yönelik bir hareket olarak algılanacaktı. Papen de, di ğer Alman yetkilileri de bu durumun farkındaydı. 204 Alman – İtalya yakınla şması Türkiye’yi daha da fazla tedirgin ediyordu. Barışı korumak ve Avrupa’da gittikçe karma şıkla şan askeri ve politik çatı şmaları yumu şatmak için Papen her yolu deneyecekti ve buna yönelik olarak Ribbentrop’ta hiçbir şüphe bırakmamı ştı. 205 Papen, Türkiye’yi amacının bu oldu ğuna kesinlikle inandırmalıydı. Papen’in Türkiye’deki görevi barı şı sa ğlamaktan ziyade Türkiye’nin İngiltere ve Fransa yanında sava şa girmesini önlemek ve tarafsız kalmasını sa ğlamaktı. 206

Papen 18 Nisan’da resmen Ankara Büyükelçisi olarak atanmı ştır. Nisanın son haftasında Orient – Ekspres’le yola çıkan Papen207 , 26 Nisan’da İstanbul’a varmı ştır. 208 İstanbul’da Papen’i Alman Konsolosu ve Alman kolonisinden çok kalabalık bir grup kar şıladı. Papen, burada çok önemli bir haber aldı. Stalin’in temsilcisi Potemkin Türk Hükümeti ile görü şmelerde bulunacaktı. Bu nedenle, Papen, aynı günün ak şamı Ankara’ya hareket edip, mümkün olabildi ğince çabuk Dı şişleri Bakanı Saraço ğlu ile görü şmeye karar vermi ştir. 209 Papen, 27 Nisan’da kızı Isabella, sekreteri bayan Rose ve yaveriyle birlikte Ankara’ya ula şmı ştır. Elçilik personeli ve elçili ğin di ğer çalı şanlarıyla tanı ştıktan sonra, aynı günün ak şamı Saraço ğlu ile dı şişlerindeki makamında ilk görü şmesini yapmı ştır. 210

Franz von Papen ile Şükrü Saraço ğlu’nun 27 Nisan’daki görü şmeleri Almanya’nın Papen’den beklentileri do ğrultusunda geli şti. Saraço ğlu ve Papen’in ileti şim kurmaları çok kolay oldu. Papen, bu görü şmeden ve Saraço ğlu’nun ki şili ğinden son derece memnun kalmı ştı:

204 PAPEN, a.g.e. , s.506. 205 PAPEN, a.g.e. , s.506. 206 PAPEN, a.g.e. , s.506. , KOÇAK , Türkiye’de Milli.... , s.363. 207 PAPEN , a.g.e. , s.506. 208 KOÇAK , Türk – Alman .... , s.143. 209 PAPEN, a.g.e. , s.506. 210 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.387. 116

“ Saraço ğlu kendine özgü fikirleri olan açık fikirli bir adamdı. Onunla konu şmak çok rahattı çünkü son derece açık sözlüydü. Hemen sonraki günlerde güven mektubumu sunabilirdim.” 211

Papen öncelikle Almanya’nın tüm sorunlarını barı şçı yollardan çözmek istedi ğini, ancak Mihver’e yönelik çevreleme politikasına kar şı tüm güçlerini kullanmaktan çekinmeyeceklerini belirtmi ştir. Berlin Türkiye’nin tarafsızlık politikasını her ko şulda destekledi ğini de belirtiyordu. 212 Nazi Almanya’sı sorunlarının çözümünde barı şçı yollar kullanaca ğını iddia ediyordu, ama kısa geçmi şinde bile yeterince kan dökülmü ştü. İtalya’nın Arnavutluk’a giri şi, Ege adalarında çok fazla İtalyan kuvveti konu şlandı ğına dair bilgiler Türkiye’yi fazlasıyla rahatsız etmekteydi.

Saraço ğlu, bu görü şmede Türkiye’nin Almanya’ya kar şı dostça bir tutum içerisinde oldu ğunu belirtmi ştir. Papen’e göre Türkiye’nin İtalya’ya yönelik endi şelerini giderebilmek için tek bir yol mevcuttu. Bu da İtalya’nın ya da bizzat Mussolini’nin resmi bir açıklamayla Türkiye’ye garanti vermesi şeklinde gerçekle şebilirdi. Yine Papen’e göre Hitler de Almanya’nın Balkanlarda sadece ekonomik çıkarları oldu ğunu açıklamalıydı. Ancak bu şekilde hem sıradaki Potemkin görü şmesinin hem de Türk – İngiliz ili şkileri etkilenebilecek ve Türkiye’nin tarafsızlı ğı garanti edilebilecekti. Papen, görü şmenin olumlu geçti ğini ve Saraço ğlu’yu büyük ölçüde etkilemeyi ba şardı ğını ifade etmi ştir. 213 Papen, Almanya’nın tarafsızlı ğını korumayı sürdürecek bir Türkiye’ye ciddi savunma malzemesi yardımı da yapmaya hazır oldu ğunu yine bu görü şmede bildirmi ştir. 214

Papen’in Ankara’da geçirdi ği ilk gece Saraço ğlu görü şmesinin sona ermesinden sonra ba şlamı ştır. Almanya’ya görü şme ile ilgili bilgiler gönderildikten sonra ertesi gün Cumhurba şkanı İsmet İnönü’yü makamında ziyaret edecek olan Papen görü şme için ön hazırlıklarını yapmı ştır. Nitekim 29 Nisan günü gerçekle şen İnönü – Papen görü şmesi de çok önemli olmakla

211 PAPEN, a.g.e. , s.506. 212 KOÇAK, Türk- Alman.... , s.143. 213 KOÇAK , Türk – Alman .... , s.144. 214 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.387. 117

birlikte içerik olarak Saraço ğlu – Papen görü şmesinden pek de farklı de ğildi. Franz von Papen hatıralarında İsmet İnönü hakkında birkaç cümlelik bir bilgi verdikten sonra konu şmalarının içeri ğini anlatmaktadır. Uzun süren bir sohbetten sonra İnönü, Alman – İtalyan dostlu ğunu da göz önünde bulundurdu ğu vakit Arnavutluk’taki durumdan son derece rahatsız olduğunu açıklamı ştı. İnönü, Papen’in verdi ği barı ş vaatlerini memnuniyetle kabul ediyordu, ancak garantileri yeterli bulmuyordu. İnönü, bu konuda özellikle İtalya’yı örnek gösteriyor ve İtalya’nın verdi ği barı ş mesajları ile icraatlarının hiç örtü şmedi ğine dikkat çekiyordu. Ciano’dan alınan haberlere göre İtalya, Arnavutluk’a daha da fazla kuvvet yı ğmayı planlıyordu. Bu durum ise hem Balkanları hem de Türkiye’yi ciddi olarak rahatsız ediyordu. İnönü, Papen’e Almanya’nın bu duruma destek verip vermeyece ğini sormu ştur. Papen, buna şiddetle kar şı çıkmı ş; İnönü’ye Hitler ve Ribbentrop’un görü şlerini tekrar anlatmak suretiyle güvence vermeye çalı şmı ştır. İnönü ise, Türkiye’nin İngilizlerle ve Fransızlarla olan antla şmalarının henüz sadece “deklarasyon” şeklinde oldu ğunu ve henüz sonuçlandırılamadı ğını ifade etmi ştir. Bu bilgiyi öğrenen Papen, İnönü’den biraz süre istemi ştir. Bu süre içerisinde Almanya’ya geri dönüp Hitler’le görü şecek ve onu İtalyan dostlarını bir yön de ğişiminde bulunmaya sevk etmesi için ikna edecekti. İnönü de Papen’in çalı şmalarının sonuçlarını görmeyi bekleyece ğine dair söz vermi ştir. İyi bir atmosferde, iyi dileklerle sonuçlanan bu görü şmenin hemen sonrasında, Hitler’e ve Ribbentrop’a Türkiye’nin çekinceleri konusunda çok uzun telgraflar çeken Papen, Arnavutluk’a yı ğdı ğı askeri gücün azaltılması için İtalya’ya baskı yapılması gerekti ğini ve hatta İtalyanların bir dostluk i şareti olarak Türkiye’nin 3 mil yakınındaki iki adayı Türklere vermesinin de bir çok şeyi düzeltebilece ğini bildirmi ştir. 215

İş te Franz von Papen’in Ankara Büyükelçili ğine atanması , Ankara’ya gelmesi ve dinlenmeden görevine ba şlaması bu şekilde, son derece kısa bir zaman aralı ğında gerçekle şmi ştir. Günün ko şulları göz önünde bulunduruldu ğunda bu kadar hızlı bir atama normal sayılmalıdır. Papen’in hem Saraço ğlu ile hem de İnönü ile ilk görü şmeleri oldukça samimi bir

215 PAPEN , a.g.e. , ss.506-507. 118

ortamda ve ba şarılı geçmi ştir. Devam eden günlerde bu isimlerin görü şmeleri neredeyse günlük ola ğan bulu şmalar halini alacaktır. 119

2 - İkinci Dünya Sava şı’nda Türk Dı ş Politikası

Birinci Dünya Sava şı’nın sona ermesiyle İtilaf devletleri yenilgiye uğrattıkları İttifak Devletlerine çok a ğır ko şullara sahip çe şitli antla şmalar imzalattılar. Almanya , 28 Haziran 1919 tarihli Versailles Antla şmasını imzalayarak ülkesinin oldukça büyük bir bölümünü ve sahip oldu ğu sömürgelerini İtilaf Devletlerine vermek durumunda kaldı ve büyük bir sava ş tazminatı ödemekle cezalandırıldı. 10 Eylül 1919 tarihli Saint Germain Antla şması ve Trianon Antla şmasıyla Avusturya – Macaristan İmparatorlu ğu’nun sonunu getirdi. İmparatorlu ğun yerine Avusturya , Macaristan , Çekoslovakya devletleri kuruldu. Bunun dı şında imparatorluk topraklarının büyük bir kısmı da Polonya , Yugoslavya , Romanya ve İtalya gibi devletlere verildi. Neully Antla şması, Büyük Bulgaristan Devleti’nin parçalanmasına neden oldu. Toprakların büyük bir bölümü Yunanistan ve Yugoslavya’ya terk edildi.

10 A ğustos 1920 tarihli Sevr Antla şması Osmanlı İmparatorlu ğu’nun parçalanmasını beraberinde getirdi. Ancak Türkiye halkının Mustafa Kemal’le beraber verdi ği Milli Mücadele sonrasında, Lozan Barı ş Antla şması (24 Temmuz 1923) imzalandı ve 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Cihan Harbi’nin ardından yapılan barı ş düzenlemeleri konusunda en iyi bilinen olgu , bu düzenlemelerle , ikinci ve daha büyük bir sava şın önlenememi ş oldu ğudur. 216 İmzalanan bu antla şmalar Avrupa’nın siyasi dengesini bozucu yönde bir etkide bulunmu ştur. Osmanlı , Avusturya – Macaristan , Almanya İmparatorlukları parçalandı , yine sava ş sırasında Rus Çarlı ğı yıkıldı. İmzalanan antla şmaların a ğır ko şulları , özellikle Versailles Antla şmasının Almanya’da yarattı ğı büyük ho şnutsuzlu ğun Hitler ve Nasyonal Sosyalist İş çi partisinin taraftar toplamasına neden olması II. Dünya Sava şına giden yolu hazırladı.

İtalya’da ise durum daha farklıydı. I. Dünya Sava şından yenik ayrılan devletlerden biri olmamasına kar şın İtalya’nın sava ştan fayda elde 120

edememesi ve ekonominin zayıflaması Mussolini ve Fa şist iktidarı ortaya çıkardı. Sömürgecilik hareketleri ba ğlamında Arnavutluk’un himaye altına alınması , Habe şistan’a saldırılması yine II. Dünya sava şını hazırlamı ştır.

Almanya ve İtalya 1936’da anla şarak Roma – Berlin Mihveri adındaki birli ği olu şturdular. Bu birli ğe daha sonra Japonya da katılmı ştır. İngiltere ve Fransa bu geli şmeleri yakından izlemi şler ve uzun bir süre Milletler Cemiyeti’nin silahsızlanma kararına ba ğlı kalmı şlardır. Almanya ve İtalya’nın hızla silahlandı ğı bu dönemde İngiltere ve Fransa’da anla şarak Müttefik Devletleri olu şturmu şlardır.

Hitler , ülkesinde elde etti ği siyasi ve ekonomik kuvvet ve destekten güç alarak Avrupa Devletlerinden isteklerini arttırdı. Avusturya ilhak edildi. Versailles Antla şması’nın tanınmadı ğı ilan edildi. Sovyetler Birli ği ile saldırmazlık antla şması imzalandıktan sonra Polonya üzerindeki niyetler açı ğa vuruldu. Hitler; “Bu yolla İngiltere ve Fransa’nın Polonya’ya verdikleri askeri güvencenin bo ş oldu ğunu göstermek ve bu iki devletin niyetlerinin ciddi olup olmadı ğını denemek istiyordu.” 217

Nitekim Almanya 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırdı. İngiltere ve Fransa’nın kar şılık vermesiyle II. Dünya Sava şı ba şlamı ş oldu.

216 ROBERTS, a.g.e . , s.249. 217 SANDER , a.g.e. s.112. 121

a) 1939 Yılında Türk Dı ş Politikası

“Lozan Antla şması’ndan 19 Ekim 1939 ‘da imzalanan Türk – İngiliz – Fransız Antla şmasına kadar geçen süre içinde Türkiye çok yanlı bir dı ş politika izlemekle birlikte “güçlü dostların” gereklili ğini kabul etmek zorunda kaldı.” 218 Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra özellikle Sovyetler Birli ği ile yakın ili şkiler geli ştirmi ştir.

1939 yılındaki, Türk – Alman ili şkileri açısından en önemli geli şmelerden biri Hitler’in 50. Ya ş gününü kutlamak üzere Türkiye’den büyükçe bir heyetin Almanya’yı ziyaret etmesidir. Hariciye Vekaleti’nden Ba şvekalet’e onaylanması için 6 Nisan 1939 tarihinde gönderilmi ş olan bir rapor şu şekildedir:

“Alman Devlet Reisi Hitlerin 50 inci senei devriyesi münasebetile yapılacak merasime Hükümetimiz namına Nafia Vekili General Ali Fuat Cebesoyun refalkatinde Genel Kurmay ikinci Ba şkanı Asım Gündüz ile Meb’uslarımızdan General Pertev Bele Falih Rıfkı Atay Yunus Nadi, Necmettin Sadak ve Hüseyin Cahit Yalçından mürekkep hey’etimizin iştirakleri ve kendilerine yol masraflarından ba şka Türkiye sınırlarından itibaren seyahat ve Alman Hükümeti tarafından gönderilen programa göre Berlinde ikamet eyliyecekleri be ş günlük yevmiyelerinin 2/9390 sayılı kararnameye göre verilmesi ve Reisin gündeli ğine 10 Türk zam yapılması ve siyasi pasaport ve lüzumu kadar serbest döviz verilmesi ve icap eden tahsisatın Maliye Vekaleti bütçesinin masarifi gayrı melhuze tertibinden tediyesi hususlarının karar altına alınmasına Yüksek Müsaadelerini saygılarımla arz ederim.” 219

Ba şvekalet bu dilekçeyi hemen takibe almı ş ve gerekli i şlemleri çok kısa bir sürede tamamlamı ştır. 220 Nitekim, üst düzeyde siyasetçi, diplomat,

218 Selim Deringil , Denge Oyunu , İstanbul , 2003 , s.69. 219 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Hariciye Vekaletinin 6/4/1939 tarih ve 35028/136 numaralı yazısı sureti” , 030.10 , 231.559.17. , s.2. 220 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi, Ba şvekalet , 030.10 , 231.559.17. , s.1. 122

asker ve basın mensuplarından olu şan Türk Heyeti 20 Nisan’da Hitler ile görü şmü ş ve 1 Mayıs’ta Türkiye’ye dönmü ştür. 221

2 Mayıs 1939’da Ba şbakan Refik Saydam ve Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu ile ayrı ayrı görü şen Franz von Papen, Türkiye’nin İtalya’ya yönelik tereddütlerinin devam etti ğini ö ğrenmi ştir. Nisan sonunda İnönü ile yaptı ğı görü şme sonrasındaki raporunda belirtti ği hususları Alman makamlarına tekrar iletmi ş ve Alman Hükümeti’nin İtalya’ya baskı uygulaması gerekti ğini hatırlatmı ştır. 222 Nitekim Papen’in çabaları az da olsa sonuç vermi ş; Almanya’nın da baskılarıyla İtalyan Dı şişleri Bakanı Ciano, Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Hüseyin Ragıp Baydur’a; İtalya’nın Türkiye’den politik, ekonomik yada toprak konularında hiçbir talebi olmadı ğını ve Türkiye’yi tehdit edebilecek hiçbir harekette bulunmayaca ğını açıklamı ştır. 223 Berlin’in bu tip giri şimleri Ankara tarafından memnunlukla kar şılanmı ştır ancak Türk – İngiliz ili şkilerinin seyri bu geli şmelerin dı şında tutulmu ştur.

1930’lu yılların sonlarına do ğru Türk – İngiliz ili şkileri ısınmaya ba şlamı ştır. Bu dönemdeki en büyük sorun Fa şist İtalya’nın Akdeniz üzerindeki emelleri olmu ştur. 8 Nisan 1939 tarihinde İtalya’nın Arnavutluk’u istila etmesi, Türkiye’yi İngiltere’nin yanında yer almaya yöneltmi ş ve 12 Mayıs 1939’da Türkiye ve İngiltere ortak bir bildiri yayınlamı ştır. Buna göre , Türkiye Do ğu Akdeniz’de gerçekle şecek bir İtalyan saldırısında İngiltere ile beraber hareket edecektir. Özelikle İtalyan tehdidi nedeniyle İngiltere ile yakınla şmaya ba şlamı ş olan Türkiye’nin 1930’lu yılların ikinci yarısında Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerinde de gitgide bir so ğuma gözlemlenmi ştir. Ancak Türkiye’nin tarafsızlık ve barı ş yanlısı politikası tüm devletlerle dengeli ili şkiler kurması zaruriyetini getiriyordu ki, Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ile olan ili şkilerine de önem vermesi şarttı. Türkiye’nin İngiltere ile yayınladı ğı bu deklarasyon Sovyetler Birli ği’nde de olumlu yankılanmı ştır. Nitekim, Türkiye İngiltere ve Fransa arasındaki tüm görü şmelerden Sovyetler Birli ği son bir ay

221 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.361. , KOÇAK, Türk-Alman... , s.139. 222 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VI , Nr. 315, (3.5.1939) , 1625/388 , ss.685-686. 223 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VI , Nr. 317 , (3.5.1939) , 1625/388 , s.690. 123

içerisinde itinayla haberdar edilmi şti. 27 Nisan’da Ankara’yı ziyaret eden Potemkin ile İnönü arasındaki konu şmalarda Türkiye’nin Batı devletleriyle imzalayaca ğı olası bir antla şma hakkında da uzun konu şmalar yapılmı ştır. Franz von Papen’in tüm çabaları sonuçsuz kalmı ş ve Türk – İngiliz Ortak Deklarasyonu 12 Mayıs’ta açıklanmı ştır. Papen’in Türkiye’ye gelmesi ve göreve ba şlamasından hemen sonra imzalanan İngiliz – Türk Deklarasyonu’na Almanya’nın tutumu oldukça yumu şak olmu ştur. Siyasi arenada tepkisini göstermekten çekinen Almanya, ticari konularda tutumunu sertle ştirecektir.

Gerçi Papen, bir Türk- İngiliz deklarasyonunu önlemekte ba şarısız kalmı ştı. Fakat bu, henüz kesin bir ittifak antla şması de ğildi ve kesin antla şmaya kadar, bundan böyle Papen’in amacı, Türkiye ile İngiltere arasında bit ittifak antla şmasının imzalanmasını engellemek ya da en azından içerece ği yükümlülükleri azaltmak yönünde olacaktır. 224

İngiltere’nin Türkiye ile böyle bir antla şmaya varmak istemesinin en büyük sebebi, Türkiye’nin insan gücünün çıkacak olası bir sava şta büyük bir fayda sa ğlayaca ğı gerçe ğiydi. Akdeniz’in do ğusunda açılacak yeni bir cephe İngiltere ve Fransa’nın i şini oldukça rahatlatacaktı. Ancak Türk ordusu askeri ekipman ve teçhizat açısından son derece zayıftı. Öyle ki, modern cihazlarla ve silahlarla donatılmı ş bir orduya kar şı şansı son derece azdı. Zira son 20 yıl içerisinde, sava ş tekniklerinde de ciddi bir de ğişiklik ya şanmı ştı. Zırhlı tanklara ya da hava bombardımanlarına süngülü tüfekli Türk ordusunun bile dayanamayaca ğı ortadaydı. Zaten Türk ordusunun teknik eksiklikleri hem Türk siyasetçilerinin sava şa dahil olmamak için kullandıkları en büyük koz ve ikinci dünya sava şının seyrini de ğiştirebilecek en önemli unsurlardan biri olmu ştur. Sava şın ba şlamasını takip eden aylarda sık sık gündeme gelecek olan bu konu, Türkiye’nin di ğer devletlerle yaptı ğı bir çok görü şmenin de temelini olu şturmu ştur. Türk – İngiliz Deklarasyonu yayınlanmadan önce yapılan görü şmelerde , Türkiye’nin, İtalya’nın adalara yaptı ğı kuvvet yı ğınaklarından ötürü duydu ğu endi şe giderilmeye çalı şılmı ş, olası bir sava ş durumunda İngiliz ve Fransız donanmalarının İtalyan donanmasına kar şı 124

üstün gelece ği anlatılmı ştır. Türkiye’nin İngiltere ve Fransa’nın yanında sava şa girmesinin, Mihver güçlerini hem taktik hem de moral açısından zayıflataca ğı dü şünülüyordu.

Franz von Papen yeni talimatlar almak ve görü şmelerde bulunmak için 15 Mayıs’ta Ankara’dan ayrılmı ş ve Almanya’da bir çok önemli görü şme yapmı ştır. Lakin Franz von Papen’in bu dönemde Türkiye’den ayrılmasının altında yatan çok önemli bir sebep daha vardı. Türk – İngiliz Ortak Deklarasyonunun Papen göreve ba şladıktan sonra çok kısa bir zaman içerisinde imzalanmı ş olması Papen’i umutsuzlu ğa sevk etmi ş ve artık Türkiye’de yapabileceklerinin çok kısıtlı oldu ğuna inanmaya ba şlamı ştır. 15 Mayısta Ankara’dan ayrılan Papen, İstanbul’a geldi ği gün Nazi Te şkilatı Reisi Kresten Mevs ile görü şmü ş ve ona sıkıntılarını bildirmi ştir. Franz von Papen’in Kresten Mevs’e bildirdiklerini haber alan İçi şleri Bakanlı ğı ise bu bilgileri ba şbakanlı ğa rapor etmi ştir. Rapora göre, Franz von Papen; “Beni bu vaziyette Türkiyeye gönderdiler, halbuki ben gelinceye kadar her şey olup bitmi ş,Berlinde bana vakıt var dediler...” demi ştir. Franz von Papen’in Almanya’ya döndükten sonra tekrar Türkiye’ye dönmemek için Hitler’i ikna etmeye çalı şmak istedi ği de yine bu raporda belirtilmi ştir. 225 Lakin, Franz von Papen tekrar Türkiye’ye dönmesi gerekti ği konusunda ikna edilmi ştir. Almanya’da kaleme almı ş oldu ğu 20 Mayıs tarihli raporunda Almanya’nın Türkiye’ye yönelik politikasını de ğerlendiren ve çözümlemelerde bulunan Papen; Türk – İngiliz Deklarasyonu’nun Türkiye’nin ba şka devletlerle benzer antla şmalarda bulunmasını engellemedi ğini, Türkiye ile İtalya arasında benzer bir Saldırmazlık Deklarasyonu geli ştirilebilece ğini ve böylelikle Türkiye’nin tarafsızlı ğının sa ğlanabilece ğini belirtiyordu. Türkiye’nin tamamen kaybedilmesinin Almanya’nın Orta Do ğu ile olan ili şkilerini de ciddi ölçüde sarsaca ğını ifade eden Papen, Almanya’nın Türkiye’ye yaptı ğı 20 yıllık yatırımın da bo şa gidece ğini ve Türkiye’nin tamamen İngiltere ve Fransa tarafına kayaca ğını ifade ediyordu. 226 Tam bu günlerde imzalanan Alman –

224 KOÇAK , Türkiye’de Milli.... , s.387. 225 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 231.560.6. , (19.6.1939), s.1. 226 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VI , Nr.413, (20.5.1939) , 96/107 , ss.820-825. 125

İtalyan İttifak Antla şması ise Türkiye’nin Almanya’ya kar şı tutumunu etkileyen bir geli şme olmu ştur.

Franz von Papen Haziran ayının ilk haftasında Türkiye’ye dönmü ştür. Ankara’ya gelmeden önce Tarabya’daki yazlık Alman sefaret binasına giden ve burada İtalyan Sefiri ve konsoloshane erkanı, Alman konsoloslu ğundan Libel ve kalabalık bir grubun kar şıladı ğı Papen, öncelikle Libel’le görü şmü ş daha sonrada Türkiye’deki Alman konsoloslarını kabul etmi ştir. 227 Papen, Ankara’ya geri dönü şünden hemen sonra Saraço ğlu ve Menemencio ğlu ile görü şmü ştür. Türk basınında Almanya aleyhinde çıkan yazılardan dolayı endi şelerini belirten Papen, bu konuyla ilgilenilece ği bilgisini almı ştır. Türk tarafının İtalya’ya yönelik endi şeleri ve Alman – İtalyan İttifakı konusundaki görü şlerini alan Papen; Türkiye’nin, sadece Do ğu Akdeniz ya da Balkanlarda kendi güvenli ğini tehdit edebilecek hareketlere kar şı tutum alaca ğını, di ğer bölgelerdeki sorunlarda kesinlikle tarafsızlı ğını koruyaca ğını ö ğrenmi ştir. Nitekim 22 Haziran tarihinde Türk – Fransız Ortak Deklarasyonu da yayınlanmı ş ve Almanya’nın Türkiye’ye yönelik politikası daha da sertle şmi ştir.

1939 yılının Temmuz ayında Türk Dahiliye Vekaletine gelen bir habere göre Alman Büyük Elçisi Von Papen Türk kamuoyunu hükümet aleyhine çevirebilmek için büyük miktarlarda para harcamakta ve harcanan paranın miktarının bir milyon ingiliz lirası gibi çok büyük bir miktarda oldu ğundan söz edilmektedir. Dahiliye Vekili Faik Öztrak hemen bu konuda hükümeti bilgilendirmektedir. Ba şvekalete sunulan raporda, Franz von Papen’in kamuoyunu hükümet aleyhine çevirmek gayretinin altında Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile olan ili şkilerini bozmak, Türkiye’de komünizm korkusu yaratarak Türk- İngiliz antla şmalarını uygulanmaz hale getirmek amacının yattı ğı bildirilmektedir. 228 İlerleyen günlerde Franz von Papen’in bu gibi çalı şmalarının ne derecede ba şarılı oldu ğu da ortaya çıkacaktır. Papen, Türkiye’nin İngiltere ve Fransa ile bir ittifak antla şması imzalamasının önüne

227 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti, 030.10. , 231.939.11. , (6.7.1939) , s.1. 228 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti, 030.10. , 231.560.12. , (21.7.1939) , s.1. 126

geçemeyecek ancak antla şmanın Türkiye’de gittikçe büyüyen Sovyet korkusu nedeniyle uygulamaya sokulmasına engel olabilmeyi ba şaracaktır.

1939 yazında Türk ve Alman yetkilileri arasındaki görü şmelerin büyük bir bölümü ticaret konusunda olmu ştur. İngiltere ile yakın ili şkiler kuran Türkiye’ye yönelik, askeri teçhizat ve silah transferlerinde Almanya sınırlamalara gitmi ştir. Önceden parası ödenmi ş olan malzemeleri göndermek konusunda bile yava ş davranan ya da hiç yollamayan Almanya ile Türkiye arasında ço ğu zaman ili şkiler gerginle şmi ştir.

24 A ğustos 1939 tarihinde ise Almanya ve Sovyetler Birli ği arasında Saldırmazlık Paktı imzalanmı ştır. Bu pakt Türkiye’nin Sovyetler Birli ği’ne kar şı daha daha temkinli bir tutum içerisine girmesine ve kendisini Batılı müttefikler arasında görmesine neden olmu ştur. “Nazi – Sovyet Antla şması’nın bir ba şka boyutu da Almanya ve İtalya’nın bu geli şmeden sonra Türkiye’ye ba şka gözle bakmaları ve onu Batı’dan koparma çalı şmalarını yo ğunla ştırmalarıdır.” 229 Türk - Sovyet ili şkilerini bir bakıma baltalayan bu geli şme ile gitgide İngiltere ile yakınla şan Türkiye’ye yönelik Alman politikası da daha temkinli bir hal almı ştır. Almanya, Türkiye’nin tarafsızlı ğının korunabilmesi amacıyla her türlü çabayı gösterecek ve bunun için Sovyetler Birli ği ile de görü şmelerde bulunacaktır. Almanya’nın özellikle Franz von Papen ile Türkiye’ye tarafsızlık konusunda baskılarını arttırdı ğı bu dönemde, İngilizler de bir Türk İngiliz İttifak Antla şması’nın biran önce imzalanması için baskılarını arttırdılar. Ancak Türkiye bu günlerde kendisi üzerindeki baskıları iyi bir pazarlık aracı olarak kullandı ve İngiltere’den büyük miktarda kredi taleplerinde bulundu. İngiltere artık bu tip Türk taleplerine daha sıcak bakmak zorunda kalmı ştı. Aynı günlerde Almanya da Türkiye’yi Türk-Alman kredi antla şmasının iptali ile tehdit ediyorlardı. Sava şan her iki taraf için de bu kadar önemli bir pozisyona sahip olan Türkiye , pazarlık gücünü sonuna kadar kullanmaya ba şlamı ştır.

İngiltere’nin Atina Büyükelçisi Palairet 25 A ğustos’ta “akıl almaz bir rivayetin” kendisine ula ştı ğını ve bu rivayete göre Nazi – Sovyet Paktının

229 DER İNG İL , a.g.e. , s.81. 127

Ankara’da Von Papen tarafından tezgahlanmı ş oldu ğunu , bunun bir yan antla şmasının da Türkiye’nin barı ş cephesine ihanet etmesi ve Almanlarla işbirli ğine gitmesi oldu ğunu bildiriyordu. 230

İngiliz hükümeti , Nazi – Sovyet Paktı Moskova’da resmen imzalanıncaya kadar elini kolunu kavu şturup beklemedi. 21 A ğustos Ak şamı geç vakit Berlin’de Ribbentrop’un bir Alman – Rus anlaşması imzalamak üzere Moskova’ya gidece ği açıklanınca İngiliz kabinesi harekete geçti. Ayın yirmi ikinci günü ö ğleden sonra toplandı ve bir bildiri yayımlayarak , Sovyet – Nazi saldırmazlık paktının “ İngiltere’nin bütün dünya önünde yerine getirece ğini durmadan söyledi ği Polonya garantisini hiçbir suretle etkilemeyece ğini” kesin olarak belirtti. 231

Sonunda 2 Eylül sabahında Almanya Polonya’yı i şgal etmi ş , Müttefikler duruma müdahale etmi ş ve II. Dünya Sava şı ba şlamı ştır. İş te tam bu günlerde Almanya Türkiye’deki Alman vatanda şlarının hemen Almanya’ya dönmesi gerekti ğine ili şkin bir karar almı ş ve karar Alman Büyükelçili ği tarafından Türkiye’deki Almanlara bir mektupla tebli ğ edilmi ştir. Mektubu alan Almanların derhal Ankara’daki büyükelçili ğe gelerek pasaportlarını almaları ve Almanya’ya geri dönmeleri istenmi ştir. 232 Dahiliye Vekaleti derhal hükümeti konu hakkında bilgilendirmi ştir. 233 Bu durum Türkiye ve İngiltere arasındaki müzakereleri hızlandırmı ş , Türkiye mali kredi ve destek konusundaki isteklerini arttırmaya ve bu konudaki ısrarcılığını sürdürmeye ba şlamı ştır. Türkiye bu şekilde davranarak hem Sovyetler Birli ği’ndeki durumun netle şmesini beklemi ş , hem de askeri yetersizliklerinin giderilmesini sa ğlamı ş olmaktaydı.

Bu dönemde Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu , Sovyetler Birli ği’ni ziyaret etmi ş , Alman baskısıyla Sovyetlerin yerine getirilmesi güç şartlar öne süren anla şma tasla ğı ile kar şı kar şıya kalınmı ş ve bu durum İngiltere’nin

230 FO 371/R6872/661/67 den DER İNG İL , a.g.e. , s.84. 231 SHIRER , Nazi İmparatorlu ğu 2 , s.691. 232 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Ankara Vilayetinden Alınan 2/9/939 tarihli ve 19382 sayılı yazısına ili şik Almanca mektubun sureti” , 030.10 , 231.560.21. , s.2. 233 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10 , 231.560.21., (6.9.1939) , s.1. 128

işine yarayacak şekilde Türkiye’yi Sovyetler Birli ği’nden uzakla ştırmı ştır. Bu durumu takiben , Türk – İngiliz – Fransız Antla şması 10 Ekim 1939’da imzalanmı ştır.

Antla şmaya göre , İngiltere ve Fransa Türkiye’nin herhangi bir Avrupa ülkesi tarafından saldırıya u ğraması halinde aktif olarak destek vereceklerdi. Ancak tersi bir durumda Türkiye tarafsız kalacaktı. Türkiye , Sovyetler Birli ği ile olası bir sava ş durumunda antla şmayı uygulamaktan muaf tutulmu ştur.

Bunun dı şında İngiltere ve Fransa , Türkiye’ye sava ş malzemesi kredisi olarak 25 milyon sterlin , 16 milyon sterlin de ğerinde külçe altın ve 3,5 milyon sterlinlik bir kredi transferi sa ğlayacaklardı. 234

Türk – İngiliz – Fransız Antla şması’nın imzalanmasına kadar geçen süre içerisinde çok yo ğun bir şekilde çalı şan Franz von Papen, zaman zaman Ribbentrop ile de ters dü şmü ştür. Papen’in, Almanya’nın İtalya’ya yönelik baskı yapması konusundaki tavsiyeleri Alman – İtalyan ili şkilerini zedeleyebilecek nitelikte bulunmu ş ve Papen çok kez ikaz edilmi ştir. Türk – Fransız Deklarasyonunu takip eden günlerde Almanya, Orta Do ğu ve Arap ülkelerine yönelik propaganda faaliyetlerini arttırmış ve Türkiye’yi sert bir dille Hatay konusunda ele ştirmeye ba şlamı ştır. A ğustos ayında Berlin’e yeni büyükelçi olarak atanan Hüsrev Gerede’nin de çalı şmaları sonuç vermemi ş ve Türk – Alman ili şkileri gitgide so ğumu ştur. Öyle ki, Franz von Papen’in Üçlü İttifak Antla şmasının imzalanmasından hemen sonra yeni talimatlar almak için Almanya’ya gitmesini takip eden 1939 yılının son aylarında Almanya’nın Türkiye üzerindeki siyasi etkisi yok denecek kadar azalmı ştır.

234 Treaty of Mutual Assistance between His Majesty in Respect of the United Kingdom , The President of the French Republic and the President of the Turkish Republic , Ankara (October 19,1939)Cmd6165(trety Series No:4 , House of Commons Sessional papers, Vol.XII(1950) den aktaran DER İNG İL, a.g.e. , s.95. 129

b) 1940 Yılında Türk Dı ş Politikası

1940 senesi II. Dünya Sava şı’nın yayılmaya ba şladı ğı sene olmu ştur. 1939 yılı sonlarında imzalanan Türk – İngiliz – Fransız Antla şması Türkiye açısından büyük bir ba şarı olarak görülebilir. Türkiye , kendini sava şın dı şında tutarken , bir yandan da askeri yetersizli ğini öne sürüp dı ş yardım almayı da sa ğlamı ştır. Ancak, önceden tahmin edilemeyen çok önemli geli şmeler olmu ştur. İtalya’nın sava şa girmesiyle Türk – İngiliz – Fransız Antla şması yürürlü ğe girmi ş, Fransızların asla geçilemeyece ğini iddia ettikleri Maginot Hattı saatler içerisinde Almanlar tarafından çökertilmi ştir.

1940 yılının ilk aylarından itibaren Türkiye ile Almanya arasındaki ili şkiler kısmen de olsa iyile şmeye ba şlamı ştır. Almanya’nın Türkiye’den gelecek kroma ihtiyaç duyması ve Türkiye’ye uygulanan sert ekonomi politikasının Türkiye’nin tarafsızlı ğını etkileyebilece ği endi şesi Almanya’yı bu politikayı yumu şatmaya sevk etmi ştir.

1940 yılının yazında Fransa’nın yenilgisi ve Almanya ile mütareke imzalaması, birçok devletin dı ş politikasında önemli de ğişiklikler yaratacaktır. 235 Nitekim Türkiye’de bu geli şmelerden ciddi ölçüde etkilenmi ştir. Türkiye, Türk – İngiliz – Fransız Antla şması’na göre müttefiki durumunda olan Fransa’nın yenilgisiyle sarsılmı ş ve daha temkinli bir dı ş politika izlemeye ba şlamı ştır.

Bu dönemde Bakü olayı ortaya çıkmı ştır. Fransa’nın ; Sovyet Rusya’nın i şletti ği ve üretiminin büyük bir bölümünü Almanya’ya ihraç etti ği Bakü petrol yataklarının hava saldırısıyla bombalanması yoluyla Mihver devletlerine büyük bir darbe indirebilecek tasarısı gerçekle ştirilememi ştir. Zira böyle bir saldırının gerçekle ştirilmesi Fransız uçaklarının Türk hava sahasını kullanmasını gerektirmekteydi. Türkiye’nin böyle bir şeye resmen izin vermesi sava şa girmesi anlamına gelirdi ki bu da Türkiye’nin istemedi ği bir şeydi. Ancak Türkiye’nin bu hava sahası ihlalini görmezlikten gelmesi olasılı ğı da vardı ancak İngiltere böyle bir oldu bittiye , sava şın ilerleyen

235 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.494. 130

günlerini de göz önünde bulundurarak , taraftar de ğildi. 236 Nitekim , sava şın hız kazanması , Almanya’nın Norveç’i istila etmesi ve İngiltere’nin burada yenilgiye u ğraması “Bakü Planı’nı” ortadan kaldırdı. Ancak Bakü Planı’nın ortaya çıkması özellikle Türk – Sovyet ili şkilerini derinden sarsmı ştır. Almanya’nın ortaya çıkardı ğı Fransız belgelerine dayanılarak ortaya atılan Bakü Planı’na Türk Dı şişleri Bakanı Saraço ğlu’nun olumlu baktı ğı ve bu yönde görü şmeler yaptı ğına dair iddialar dünyada ve Sovyetler Birli ği’nde şok etkisi yaratmı ştır. Almanya’nın cephelerdeki askeri ba şarılarının artması Türkiye’nin Üçlü İttifak Antla şması’na imza atmasına bir bakıma sebep olan Saraço ğlu’yu Alman destekçilerinin gözünde kötü bir duruma sokmu ş ve 1940 yazı Türkiye’de hükümet de ğişikli ğine gidilece ği söylentileriyle geçmi ştir. Almanya’nın, İngiliz yanlısı olarak tanımladı ğı Saraço ğlu Türkiye’de de ele ştirilmeye ba şlanmı ştır. Alman Propaganda Bakanlı ğı ile Alman Dı şişlerinin ortaya atılan Bakü Planı ile Türkiye’de Alman yanlısı bir hükümet ya da en azından Alman yanlısı bir dı ş i şleri bakanını i ş ba şına getirmeyi amaçladıkları dü şünülebilir.

Almanya Fransa’ya girmi ş , çok güçlü olarak gösterilen Maginot hattı Alman ordusuna direnememi ş ve Fransa çökmü ştür. Hitler’in ko şulları Fransız elçisine 20 Haziran günü tarihin garip bir cilvesi olarak , Almanların 1918 Mütarekesini imzaladı ğı Campeigne ormanlarındaki aynı vagonda iletildi. Mütareke görü şmeleri sürerken Almanlar Loire hattını geçtiler. 22 Haziran’da Almanların ko şulları kabul edildi. Ate şkes , 25 Haziran gece yarısı saat 01.35’te yürürlü ğe girdi ve bunu İtalya ile yapılan mütareke izledi. 237

Papen, 20 Mayıs 1940 tarihli raporunda, Alman askeri ba şarısının bizzat İnönü’yü de etkiledi ğini yazıyordu. Hariciye Vekaleti, daha 24 Mayıs’ta sava şın ba şından beri ilk kez, di ğer tarafsız devletlerle birlikte, Alman Büyükelçili ği onuruna, bir davet vermi şti. Papen, Ankara’daki hava de ğişimini hemen saptamı ştı. 238 1940 yılının Haziran ayı da bu atmosferde ba şladı. Papen’in İnönü ve di ğer önemli Türk yetkilileriyle yaptı ğı bir çok görü şme Türk – Alman ili şkileri açısından oldukça olumlu bir havada geçiyordu.

236 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam 1938 –1950 , İstanbul, 1985, ss.159-160. 237 Liddell Hart , II. Dünya Sava şı Tarihi I , Çev: Kerim Ba ğrıaçık , İstanbul, 2002 , s.93. 131

Türkiye’nin İtalya’ya yönelik tereddütleri devam etmekteydi ancak Almanya Türkiye’ye İtalya için fazlasıyla güvence veriyordu. Nitekim, Türkiye İtalya’nın sava şa katılması halinde dahi mümkün olabildi ğince tarafsız kalınması kararını da vermi şti. Ancak, uluslararası politika açısından ve müttefiklere verilen vaatler için bu konuda resmi bir açıklama muhakkak ki yapılmayacaktı. Bu durumun farkında olan Franz von Papen yine de her olasılı ğa kar şı İtalya’nın resmi bir açıklamada bulunması için çalı şmalarını sürdürmü ştür.

11 Haziran 1940’ta ise İtalya Müttefiklere sava ş ilan etmi ştir. Bu durum , Türk – İngiliz Antla şmasına göre (Sava şın Do ğu Akdeniz’e sıçraması nedeni ile) Türkiye’nin de sava şa katılması anlamına geliyordu. Ancak Türkiye , antla şma maddesine geçerlilik kazandırmama yolunu seçmi ş , İngiltere’de Türkiye’nin tarafsızlı ğını korumasının Balkanları ve Ortado ğu’yu koruyaca ğı dü şüncesiyle bu durumu onaylamak durumunda kalmı ştır. Türkiye , bu yükümlülükten üçlü pakta dayanarak kaçma şansını elde etmi ştir.

Franz von Papen 14 Haziran’da kaleme aldı ğı raporunda Türkiye’nin sava ş dı şı kalma konusundaki tutumunu resmile ştiren açıklamasını Alman Dı şişlerine iletmi ştir. İtalya’nın sava şa katılmasıyla, Türkiye’nin sava şa katılamayaca ğı belirtilmi ş buna sebep olarak da Sovyet Çekincesi gösterilmi ştir. 239 Aslında Fransa’nın yenilgisi Üçlü İttifak’ı büyük ölçüde zedelemi şti. Almanya’nın ba şarıları Türkiye’de de ciddi bir etki yaratmı ştı ve Türk – Alman ili şkileri bu durumdan olumlu etkileniyordu. Nitekim bu günlerde gittikçe hız kazanan Türk – Alman görü şmeleri, olumlu sonuçlanmı ş ve Temmuz ayında Türk – Alman Ticaret Antla şması imzalanmı ştır.

Bo ğazlar üzerindeki emelleri, Sovyetler Birli ği’nin Almanya tarafından tamamen gözden çıkarılmasına neden olmu ştur. Fransa’nın çökü şü ve Almanya’nın di ğer ba şarıları hem dünyada hem de Türkiye içerisinde Alman hayranlı ğının artmasına neden olmu ş ve müttefiklerin yenilgisi insanların gözünde kesinle şmeye ba şlamı ştır.

238 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.495. 239 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band IX , Nr.424 , (14.6.1940) , 265/172 , s.316. 132

Türk meclisi içerisinde de de ğişik görü şler belirmi ş ve vakit kaybetmeden Almanya’ya yakla şılması gerekti ği dü şüncesi taraftar toplamaya ba şlamı ştır.

1940 yılının sonlarına do ğru Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne saldırı planı netle şmeye ba şlamı ş ve Türk – Alman ili şkilerinin iyiye gitmesi her zamankinden fazla önem kazanmı ştır. Hem Alman tarafından hem de Türk tarafından kar şılıklı iyi niyet görü şmelerinin hızlandı ğı 1940 yılı sonlarında Papen’in Alman Dı şişlerine gönderdi ği bir mesajda; Hitler’in Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla göndermi ş oldu ğu tebrik mesajına İnönü’nün te şekkür etti ğini bildiriyordu. Papen aynı zamanda, Türk tarafının kendisine Suriye ya da Trakya üzerinden bir tehdit gelmedi ği taktirde sava ş dı şı kalmak konusunda kararlı oldu ğunu da bildirmekteydi. 240

7 Ekim’de Alman kuvvetleri Romanya’ya , 28 Ekim’de ise İtalyanlar Yunanistan’a girmi ştir. İtalya’nın Yunanistan’a girmesi Türkiye’den tereddütlü gözlerle izlenmi ştir. Almanya’nın Bulgaristan ile olan ili şkisi de Türk-Alman ili şkilerini gerginle ştiren bir durum olmu ştur. Almanya’nın Balkanlara yönelik politikası hakkında tereddütleri olan Türk yetkililerine her fırsatta Almanya’nın Türkiye’ye yönelik bir tehdit olmadı ğını hatırlatan Papen’in çabalarına ra ğmen Ankara’da bir çok uykusuz gece ya şanmı ştır. Türkiye Bulgaristan’a bir nota vererek ,Yunanistan’a saldırdı ğı durumda Türkiye’nin sava ş ilan edece ğini bildirmi ştir. Yunan halkının bir süre direnebilmesine ra ğmen İngiliz yardımı da yeterli olmayacak ve Yunanistan mihver egemenli ğine girecektir. Türkiye’ye bir çok sözlü güvence vermi ş olan Papen’e göre Türkiye’nin sava ş dı şı durumunun sa ğlanması için yazılı bir güvence gerekmekteydi. Ancak Alman Hükümeti görü şmelerin devam etmesini istemekle birlikte bir anla şmaya varılması konusunda aceleci davranmıyordu. Almanya’nın Romanya’ya yı ğmaya ba şladı ğı kuvvetler ve İngiltere’nin Yunanistan’a yönelik bir saldırı oldu ğu taktirde Türkiye’nin Almanya’ya kar şı sava şa girmesi konusundaki baskıları Türkiye’yi oldukça zor bir durumda bırakmı ştır. Türk ordusunun teçhizat yönündeki zayıflı ğı ve İngiltere’nin yeterince destek verememesi

240 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XI, Nr.254, (30.10.1940), 265/172 , s.448. 133

Türkiye’yi İngiltere ile ortak hareket etmekten uzak tutuyordu. Berlin’den gelen haberler de hiç şüphesiz Türkiye’nin sava ş dı şı kalmak istemesinin altında yatan büyük bir sebepti. Zira, Türkiye’nin bir şekilde sava şa dahil olması, kar şısında Alman ordusunu bulması anlamına gelecekti ki, bu da Türkiye’nin hiç arzu etmedi ği bir şeydi. Türkiye’de İngiliz Büyükelçisi K- Hugessen ile yapılan resmi görü şmelerde Türk ordusunun modern silahlar olmadan sava şa katılması, hem de Almanya ve Sovyetler Birli ğine kar şı sava şmasının hiçbir ko şulda mümkün olamayaca ğı belirtiliyordu.1940 yılı Türkiye’ye her taraftan yapılan baskılar altında sona erdi. c) 1941 Yılında Türk Dı ş Politikası

1941 yılı itibariyle Avrupa’nın çok büyük bir bölümü Mihver egemenli ği altına girmi ştir. Bulgaristan Mart ayında Mihver’e katılmı ş, Yugoslavya ve Yunanistan Nisan’da Almanya tarafından tamamen i şgal edilmi ştir. Suriye , Alman yanlısı Vichy Fransa’sının elindedir. Irak’ta ise Alman yanlısı subaylar hükümeti ele geçirmi ştir. Türkiye’nin kom şularından sadece Sovyetler Birli ği ve İran mihver güdümünde de ğildir. Ancak Türkiye’nin Sovyetlere duydu ğu güven ciddi biçimde sarsılmı ş. İran’da ise takip eden dönemde Türkiye’nin hiç istemedi ği bir İngiliz – Sovyet i şgali ya şanmı ştır. Görünürde Türkiye’nin müttefiki olan İngiltere ise tüm cephelerde savunmadadır. 241 1941 yılı Türkiye açısından son derece önemli ve tehlikeli bir yıl olacaktır.

1941 yılının ilk günlerinde İngiltere’nin Türkiye’yi sava şa dahil edebilmek için çok yo ğun çalı şmaları ve baskıları sonuçsuz kalmı ş, Türkiye sava şa dahil olamayaca ğını tekrar tekrar açıklamı ştır. Buna kar şılık Türkiye ve Bulgaristan ortak bir beyanname yayınlayarak iyi kom şuluk ve dostluk ili şkilerine atıfta bulunmu şlar ve birbirlerine sınır garantisi vermi şlerdir. Ancak söz konusu deklarasyonda Bulgaristan’ın Alman ordusuna topraklarından geçi ş izni verip veremeyece ği konusunda bir madde mevcut de ğildi. Dolayısıyla, Bulgaristan üzerinden Yunanistan’a saldırabilecek bir Almanya’nın da böylelikle önü açılmı ş oluyordu. Ancak, böyle bir durum söz

241 DER İNG İL , a.g.e. , s.133. 134

konusu oldu ğu taktirde Türkiye’nin sava şa dahil olması gerekti ğini savunan İngiltere yine baskı yapmaya ba şlıyor ve Türkiye buna kar şı çıkıyordu.

Bulgaristan’ın Mihver’e katılması ve 2 Mart’ta Alman ordusunun Bulgaristan’a girmesi Türkiye’de zaten beklenen bir durumdu. Papen vasıtasıyla Almanya’dan gelen haberler olumluydu. Almanya’nın Türkiye’ye yönelik bir hareketi olmayacaktı. Özellikle bu dönemde Hitler ve İnönü arasındaki ki şisel yazı şmalarla Türk – Alman ili şkileri daha da ısınmı ştı. Almanya’nın Türk basınından ötürü duydu ğu rahatsızlık giderilmi şti.

Alman Ordusu’nun Bulgaristan’a girmesi üzerine, İngiltere, Türkiye’yi sava şa katılması için, son kez ikna etmeye çalı şacaktır. Londra’nın çabaları ile, Türk – Sovyet görü şmeleri ba şlamı ş ve iki ülke arasında bir yumu şama görülmü ştü. Artık Türkiye, Sovyetler Birli ği’ni gerekçe göstererek, sava şa katılmaktan kaçınamazdı. 242 Bu görü şmeler sonuç vermi ş ve 25 Mart’ta Türk – Sovyet Ortak Deklarasyonu açıklanmı ştır. Buna göre iki taraftan biri saldırıya u ğradı ğı taktirde di ğer devlet tarafsız kalacaktı.

1941 yılının Nisan ayı içerisinde Türk – Alman ili şkileri giderek ısınmı ştır. Almanya, Yunanistan ve Yugoslavya’ya girmi ş ancak Türk – Yunan sınırı hakkında da garanti vermi ştir. İtalya’nın da Yunanistan’a girmesiyle iyice karı şan Balkanlar, Türkiye’nin de Trakya sınırlarında bir takım askeri önlemler almasına neden olmu ştur. Önce Trakya’da bulunan askeri birlikler Anadolu yakasına nakledilir. Türkiye’yi Avrupa’ya ba ğlayan ve Meriç nehri üzerindeki tüm köprüler havaya uçurulur. İngiliz askeri uzmanlar, Anadolu’da savunma hatları olu şturmaya ve hava alanları in şasına ba şlarlar. 243 Türkiye’de alınmakta olan bu önlemler aslında olası bir İtalyan işgaline kar şıdır. Aslında, Almanya’nın da Türkiye’ye yönelik saldırı planları oldu ğu geçmi ş günlerde Türkiye’yi sindirmek amacıyla Alman yetkililer tarafından bilinçli olarak sızdırılmı ştır. Ancak, bu durum sadece Türkiye’nin sava ş dı şı durumunun sürdürülebilmesi amacıyla yapılmı ş taktiksel hareketler olarak de ğerlendirilmelidir. Alman ordusunun ba şarıları, teknolojik üstünlü ğü o kadar çok anlatılmı ş ve abartılmı ştır ki, Türk ordusunun zaten

242 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.544. 135

yetersiz teknolojisiyle bu orduya kar şı bir şansının olamayaca ğı artık herkesçe bilinmeye ba şlamı ştır. Bu dönemde, gerek Nazi gençlik örgütleri vasıtasıyla gerekse Franz von Papen’in faaliyetleriyle gitgide artan Alman propagandası ile Türkiye’nin sava şa girmekten olabildi ğince kaçınması amaçlanmı ş ve bu ba şarılmı ştır. Bu ba ğlamda de ğerlendirildi ğinde Franz von Papen ülkesine kar şı olan sorumlulu ğunu layıkıyla yerine getirmi ş olmakla birlikte, Türkiye’yi sava ş dı şında tutabildi ği için te şekkürü fazlasıyla da hak etmektedir.

Balkanlarda ya şanan hareketlilik ve Almanya’nın Yugoslavya’ya girmesi Türkiye’nin Balkan Paktından do ğan yükümlülükleri nedeniyle sava şa dahil olmasını zorunlu kılmı ş, ancak Türkiye yine de bundan kaçınmı ştır. Türkiye’nin sava ş dı şı konumunu koruması bu dönemde Müttefiklerin de lehine olmu ştur. Türkiye’ye yapılacak askeri malzeme yardımları konularında görü şmeler yine bu günlerde hız kazanacaktır. Alman kuvvetlerinin, Yunanistan içlerine ilerlemeleri devam etmi ş ve Türkiye’ye verilen sözlü güvence nedeniyle Türk sınırına yakla şılmamı ştır.

1941 yılının bahar aylarında Balkanlardaki Alman ve İtalyan askeri kuvvetlerinin Türkiye’de yarattı ğı endi şeler en yüksek doza ula şmı ştı. Hem yetkililer hem de halk Almanya’nın sıradaki hedefinin Türkiye olup olmayaca ğını merak ediyordu. Bu endi şenin farkında olan Papen, Türkiye’ye artık sözlü güvenceler yerine resmi bir güvence verilmesini istiyordu. Ancak, Alman tarafı bir süre daha sözlü güvencelerle yetinecekti. 16 Nisan’da Saraço ğlu ile görü şen Papen, Alman güvencelerini sıralamı ş ve Almanya’nın Türkiye’nin güvenini kazanabilmek için Yunanistan sınırları içerisindeki İstanbul – Sofya demiryolu hattının yönetimini Türkiye’ye devretmeyi arzu etti ğini belirtmi ştir. 244 Ancak bu konu aylarca görü şüldükten sonra çözüme kavu şmu ş ve Türkiye hattın yönetim hakkını devralmı ştır. Bu dönemde Ege’deki bazı Yunan adalarına da asker çıkaran Almanya’ya Türk Hükümeti yeni bir teklif getirmi ş ve bir süreli ğine Türkiye’ye çok yakın olan Ege adalarının yönetimini almak istemi ştir. İyice güç kaybeden müttefikler

243 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.548. 136

Türkiye’nin sava ş dı şı kalması için çaba sarf ediyor, ancak Almanya Ankara’dan taleplerini büyük ölçüde arttırıyordu. Öyle ki, Almanya artık Türkiye’nin kendi tarafında sava şa dahil olması için bile çaba sarf etmeye ba şlamı ştı. Ancak, Türkiye Almanya’ya kar şı çıkmamakla birlikte, görü şmelerin süresini uzatarak zaman kazanmaya ve böylelikle olabildi ği kadar sava ş dı şında kalmaya çalı şıyordu. Irak’ta gerçekle şen darbeyle Alman yanlısı bir hükümetin i ş ba şına gelmesi ve Alman propagandasıyla Orta Do ğu’daki Arap Milliyetçili ğinin bu sefer İngiltere’ye kar şı kı şkırtılması Türkiye’nin durumunu daha da riskli hale getirmi ştir. Irak’taki hükümeti devirmek için harekete geçen İngiliz ordusuna kar şı Irak’a destek göndermek durumunda kalan Almanya için en kısa ve güvenli yol Türkiye sınırlarından geçiyordu. Bu nedenle Türkiye ile Almanya arasındaki en gergin günler ve geceler bu dönemde ya şanmı ştır.

Almanya’nın çok acil olarak Türk topraklarından transit geçi ş izni almak için anla şma yollarını aradı ğı bu dönemde, Almanya ve Türkiye arasında yapılacak bir saldırmazlık antla şması da gündeme gelmi şti. Berlin, Türkiye’nin transit geçi ş izni vermesine kar şılık, Türkiye’nin olası yeni toprak taleplerini de kar şılamaya hazırdı. Alman dı şişlerinden Papen’e ve dolayısıyla Ankara’ya bu konuda ciddi baskılar gelmeye ba şlamı ştı.

Papen, 12 Mayıs’ta Saraço ğlu ile görü şmü ştür. Saraço ğlu Papen’e, Türkiye’nin transit geçi ş izni vermesinin sava şa davetiye çıkarmak oldu ğunu belirtmi ştir. Almanya’dan Türkiye’ye yönelik bir silah yardımı ihtimalinin olup olmadı ğını ö ğrenmek isteyen Saraço ğlu’ya, Papen olumlu yanıtlar vermi ştir. Ancak, Saraço ğlu’nun bu görü şmedeki esas beyanatları Almanya ile İngiltere’nin bir barı ş yapmasının gereklili ğine yönelik olmu ştur. Franz von Papen bu görü şmeye ili şkin raporunda, kendi izlenimlerini aktarmı ş ve bir Türk – Alman antla şmasının yakında imzalanabilece ğini üstlerine bildirmi ştir. 245 12 Mayıs günü Franz von Papen’in İnönü ile de özel bir görü şme yaptı ğını İnönü’nün hatıra defterlerinden ö ğreniyoruz. Aynı gün

244 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.303 , (10.4.1941) , 265/172 , ss.748-750. 245 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.514, (13.5.1941) , 2361/488 , ss.545-552. 137

Kazım Karabekir ile ö ğle yeme ği yemi ş ve satranç oynamı ş olan İnönü’nün ikinci misafiri ise Papen olmu ştur. Meclisteki Alman yanlısı grubun ba şını çeken Kazım Karabekir ile Papen’in aynı gün İnönü’yü ziyaret etmeleri dikkat çekicidir. Nitekim, Kazım Karabekir’in İnönü – Papen görü şmesine de katılmı ş oldu ğu tahmin edilebilir. 246 Lakin, Franz von Papen’in 13 Mayıs’ta kaleme aldı ğı ve İnönü ile görü şmesini anlattı ğı raporunda Kazım Karabekir’in adı geçmemektedir. Papen, görü şmenin uzun zamandır ya şanan en sıcak görü şmeleri oldu ğunu bildirmekteydi. Papen’in anlattı ğına göre, İnönü bir Türk-Alman saldırmazlık antla şmasına hazırdı. Aynı zamanda Almanya’ya askeri teçhizat kar şılı ğında krom verece ğini de garanti etmekteydi. 247 Ayın 13’ünde tekrar Saraço ğlu ile görü şen Papen Almanya ile Türkiye arasında bir saldırmazlık paktı için Berlin’in görü şmelere hazır oldu ğunu bildiriyordu. Papen, Almanya’nın Türkiye’den askeri birliklerini ve malzemelerini geçirmek niyetinde olmadı ğını, ancak Türk – Alman Ticaret Antla şması’na da uygun olarak sadece silah vb. askeri malzemenin transit geçi şine izin verilmesinin istenildi ğini bildiriyordu. Türkiye ile Almanya arasında gizli ya da açık bir antla şma bu konuyu resmile ştirmek için imzalanabilirdi. Papen, yine bu görü şmede Hitler’den İnönü’ye özel bir mektup getirmi ş ve Türk dı şişlerinden kendisine İnönü ile özel bir görü şme ayarlanmasını rica etmi ştir. 248 İnönü ile Papen’in 15 Mayıs’ta biraraya gelmesi beklenirken, Papen’in ricası üzerine görü şme bir gün öncesine alınmı ş ve 14 Mayıs’ta İnönü ve Papen biraraya gelmi ştir. Papen, Hitler’in mektubunu İnönü’ye sunmu ştur. 16 Mayıs’ta ise bir Papen – Saraço ğlu görü şmesi daha ya şanmı ştır. 249 Bu görü şmelerin hepsi oldukça olumlu ve sıcak atmosferlerde geçmi şti. Türkiye ve Almanya’yı gitgide birbirine yakla ştıran söz konusu görü şmeler sonrasında Papen’in edindi ği izlenim Türkiye’nin transit geçi ş iznini verece ği yönündeydi. Almanya, bu izin kar şılı ğında Türkiye’yi toprakla mükafatlandırmak da niyetindeydi. Ancak Berlin’e göre Türkiye ile imzalanacak bir saldırmazlık antla şması da sadece

246 İsmet İnönü, Defterler (1919 – 1973 ) 1. Cilt , Hazırlayan: Ahmet Demirel, İstanbul, 2001, s.297. 247 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.514, (13.5.1941), 2361/488, ss.545 – 552. 248 İNÖNÜ, a.g.e. , s.297. 249 İNÖNÜ, a.g.e. , s.298. 138

bu izne ba ğlıydı. Alman cephanelerinin transit geçi şi sırasında, bu malzemelerle birlikte belirli oranda Alman askerinin de gizli olarak ta şınması söz konusuydu. Almanya’nın Türkiye’ye yönelik baskısı ve aynı oranda vaatleri de artıyordu.

Bu dönemde Ankara’da Alman taraftarları faaliyetlerini arttırmı ştı. Balkanlarda ard arda gelen Alman ba şarıları bu kesimin Almanya’nın yenilmezli ği savını destekliyor ve Türkiye’nin İngiltere ile fazla yakın ili şki kurarak Alman askeri gücü kar şısında yalnız kaldı ğını söylemelerine yol açıyordu. 250

Alman Dı şişleri Bakanı Ribbentrop’un 17 Mayısta Papen’e çekti ği telgraf önemlidir. Ribbentrop Türklerle biran önce anla şmaya varılmasını arzu etmekte ve Papen’e şu direktifleri vermektedir: “Türkiye'yle resmi bir anla şmaya varılmasıyla birlikte, silahların ve sava ş malzemesinin sınırsız olarak bu ülkeden geçirilmesini sa ğlayacak gizli bir anla şma da imzalanacaktır. Gizli anla şma Türkiye'nin, sözü edilen malzemeyi gerekli personelle ta şımaya kar şı durmayaca ğı biçimde düzenlenmelidir. Bu, silahlı kuvvetlerin, kılık de ğiştirerek geçirilmesine izin verilmesi anlamına gelecektir. Eğer Türkiye'de personelle birlikte sava ş malzemesi ve silah nakli konusunda uygun bir e ğilim görürsek, Edirne sınırında ölçüsü belli bir de ğişiklik yapılması ve bir Ege adasının kendilerine verilmesi vaat edilebilir. Anla şmanın, yalnız hafif sava ş malzemesi , yani İran vb. yerlerdeki silah sa ğlanmasıyla ilgili anla şmalarımızın gerektirdi ği nakliyat gibi de ğil, daha önemli hareket anlamına geldi ği açıktır. Onların önemini takdir bize ait olacaktır. Bu konuda bütün karı şıklıkları gidermek gerekir. Aynı zamanda, devletler hukuku uygulamasında öngörülen tek malzeme nakli durumunun, devletin tarafsızlı ğına uygun oldu ğuna i şaret etmek gerekir.” 251

Almanlarla yapılan müzakerelerde Türk tarafı askeri teçhizat transferi konusunda çok kesin bir tavır sergilemi ştir. Ribbentrop’un Türk yakla şımına kar şı yorumu oldukça dikkat çekicidir:

250 DER İNG İL , a.g.e. , s.140. 251 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.538.(19.5.1941) , 265/172 , ss.855 – 857. 139

“Belki de İngiliz tarafında kalmakla bizim tarafımıza geçmek arasındaki tereddütleri ; İngiltere’nin yanında daha uygun ko şullar elde edecekleri dü şüncesinden kaynaklanıyor.” 252

Bu yakla şıma Von Papen şu tepkiyi vermi ştir;

“Türkiye’nin bizimle İngiltere arasında Pazar yerinde bir alıcı gibi tereddüt içinde gidip geldi ği görü şü yanlı ştır. Yanlı ş olmaktan da öte buradaki devlet adamlarının özellikle Cumhurba şkanı’nın prestijinin ve fikir yapısının anla şılmamı ş oldu ğunu gösterir.....

...... Türk Hükümetinin bizim önerece ğimiz bir iki ada ve İngilizlerin önerece ği Suriye hududundaki ufak tefek bir tadilat u ğruna saygınlı ğını kurban edece ği görü şü son derece hatalıdır.” 253

Nitekim, Ribbentrop’un da yakla şımı Irak’taki sava şın sona ermesiyle de ğişecek ve daha ılımlı bir hal alacaktır. Ribbentrop’un 13 Haziran tarihli telgrafıyla Von Papen’e verdi ği cevap şu şekildedir:

“Anla şmada Türkiye'nin önceki itirazlarını gidermek istememizin orada, bu ülkeyi zorla İngiliz kampından çıkarıp Alman kampına sokmak istedi ğimiz izlenimini uyandırdı ğını yazıyorsunuz. Bu, yanlı ş bir izlenimdir. Size bildirmi ş oldu ğumuz gibi, Türkiye'nin tarafsızlı ğa dönmesinden ba şka hiçbir iste ğimiz yoktur.” 254

Görüldü ğü gibi Franz von Papen , Türk çizgisini iyi analiz etmi ş bir ki şi olarak Ribbentrop ve Alman Hükümetini ılılmlıla ştırmak için büyük çaba sarfetmektedir. Papen ve Numan Menemencio ğlu 26 Mayıs’ta bir araya gelmi ştir, görü şme olumlu bir atmosferde geçmi ş ancak 27 Mayıs’taki görü şme Almanya’nın sava ş malzemelerinin transit geçi şinde ısrar etmeleri nedeniyle tıkanmı ştır. 3 Mayıs’ta Papen yeni Alman teklifleriyle gelmiş ve Berlin’in cephane transferinden vazgeçti ğini bildirmi ştir. 4 Haziran ak şamı

252 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Vol. XII. , Nr:565 , (29.5.1941),265/172 , s.881. 253 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Vol. XII. , Nr:566 , (29.5.1941), 265/172, s.883-886.. 140

Saraço ğlu ile bir araya gelen Papen yeni Alman projesini sunmu ştur. 255 Papen görü şmelere devam etmi ş ve en nihayetinde 14 Haziran günü Menemencio ğlu ve Papen anla şma tasla ğı konusunda anla şmı şlardır. 17 Haziran’da parafe edilen Türk – Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması 18 Haziran’da imzalanmı ştır. 256

22 Haziran Pazar sabahın ilk saatlerinde , Almanlar , Rus sınırını geçtiler. Artık üç büyük kol , Baltık deniziyle Karpatlar arasında ucu buca ğı görünmeyen topraklara , sonunu kimsenin tahmin edemeyece ği bir sava şa do ğru dolu dizgin ko şuyordu. 257

Türk – Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması’nı takip eden günlerde Türk – Alman ticari münasebetlerini de geli ştirmek amacıyla ba şlayan müzakerelerde, Türkiye’nin Almanya’ya krom satmasına ili şkin sorunlar ya şanmı şsa da 9 Ekim 1941 tarihinde Türk – Alman Ticaret Antla şması da imzalanmı ş ve Türkiye 1943 yılının Ocak ayında ba şlamak kaydıyla Almanya’ya silah kar şılı ğında krom satmayı kabul etmi ştir. 258

Bu durum Türkiye’nin İngiltere ve Almanya arasında çok daha temkinli bir politika izlemesi gereklili ğini do ğurmu ştur. Özellikle İran’ın Sovyetler Birli ği ve İngiltere tarafından i şgali durumu iyice gerginle ştirmi ştir. 1941 yılının ikinci yarısında Alman askeri ba şarılarının hız kazanması Türkiye’ye Almanya tarafından yapılan baskıyı arttırmı ştır. Almanya, artık Türkiye’nin tarafsızlı ğı ile yetinmiyor, Türkiye’nin Mihver tarafında sava şa dahil olması için her türlü baskıyı yapıyordu. Bu dönemde Türkiye’deki Alman propagandası kendisini olabildi ğince hissettirmekteydi. Gerek halktan, gerekse siyasi ve askeri yetkililerden büyük bir bölümü bir Alman zaferine kesin gözle bakmaktaydı. Ancak hem İnönü hem de hükümet içerisinde temkinli bir politika izlenmesi gerekti ği görü şü de oldukça yaygındı. Amerika Birle şik Devletleri’nin de sava şa dahil olması Türkiye’ye yönelik Müttefik baskısını arttırabilirdi, ancak

254 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.363,(13.6.1941),265/172, 252-253. 255 İNÖNÜ, a.g.e. , ss.299-300. 256 İNÖNÜ, a.g.e. , ss.301-302. 257 HART , a.g.e. , s.171. 141

Türkiye’nin tarafsızlı ğı bir süre için müttefiklerin de i şine gelecek ve Türkiye’ye yapılan “sava şa gir!” ça ğrıları daha az duyulur hale gelecektir.

d) 1942 Yılında Türk Dı ş Politikası

1941 yılı sonundaki Japonya’nın Pearl Harbour baskını ve sonrasında Amerika Birle şik Devletlerinin de sava şa dahil olması II. Dünya Sava şı’nın sınırlarını tamamen geni şletmi ştir ve sava şın kaderini de etkilemi ştir.

İngiltere ile Sovyetler Birli ği’nin İran’ın i şgaliyle birlikte daha da yakınla şması Türkiye’yi tedirgin etmi ştir. Nitekim Türkiye, İran’ın akıbetine benzer bir durumla kar şıla şmak istememektedir. Bu nedenle, dı ş politikada stresli günler ve geceler yeniden yo ğunla şmı ş Türkiye İngiltere’den gelecek tepkileri beklemeye ba şlamı ştır. Ocak ayının ilk haftasında İngiltere Dı şişleri Bakanı Eden, Türkiye’ye bekledi ği haberi vermi ş ve İngiltere’nin Türkiye’ye verdi ği tüm sözleri tutmaya devam edece ğini bildirmi ştir. 259 Aslında, Türkiye’nin İngiltere yönelik şüpheleri çok azdı. Türkiye’de Sovyetler Birli ği’ne yönelik olarak gitgide büyüyen şüphe ve endi şe Türkiye’yi İngilizlerden de uzakla ştırabilirdi. Ancak, Almanya’nın Rus steplerinde git gide hız kaybetmesi Türkiye’yi de farklı dü şüncelere sevk ediyordu. Almanya’nın Türkiye’ye saldırabilmesi ihtimali her zaman mevcut olmu ştu. Rusya topraklarında Alman kuvvetlerinin hız kaybetmesi Türkiye’ye hem zaman kazandırıyordu, hem de Almanya’nın uzunca bir süre yeni bir cephe açamayaca ğından ötürü Türkiye’nin kendisini daha güvende hissetmesine kaynaklık ediyordu. Ancak, Sovyetler Birli ği’nin sava ş sonrasında Avrupa ve Yakın Do ğuda bir tehdit olabilecek ölçüde güçlenmesi de Türkiye’nin arzu etmedi ği bir şeydi.

Aynı günlerde Türkiye kesin tarafsızlı ğa daha da yakla şırken sava şan iki tarafa da bunun onların çıkarına oldu ğunu söylemekteydi. 260

258 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , ss.630-635. , Johannes Glasneck, Türkiye’de Fa şist Alman Propagandası , Çeviren:Arif Gelen, Birinci Baskı, ss.177-184. 259 DER İNG İL, a.g.e. , s.168. 260 DER İNG İL, a.g.e. , s.167. 142

Franz von Papen’in Alman Dı şişleri Bakanlı ğı’na gönderdi ği 5 Ocak Tarihli Telgraf 1942 yılı itibariyle Türkiye’nin durumunu özetler niteliktedir;

“Olayların geli şmesi kar şısında Türkiye kendini dü şmanlıklar dı şında tutmak ve kendine ait olmayan çıkarlar için herhangi bir tarafa katılmaya zorlanmamak konusundaki de ğişmez iste ğini tekrarlamakta açık olarak belirtmektedir.....

.... Türk dü şüncesine göre, Anglo - Amerikan blokundakiler arasında yenilmez olarak yalnız Amerika görünmektedir......

.... Ba şka bir sonuç da, Anglo - Amerikan blokunun zaferi olacaktır. Türkiye'nin dü şüncesine göre bu, Avrupa'nın Sovyet yardımıyla çökü şü olacak; İngiltere ve Amerika onu durduramayacak ve sava ş sonucu aç kalmı ş, yoksulluk içinde yorgun Avrupa'nın Bol şevikle şmesini önleyemeyecektir.” 261

Von Papen ise bu dönemde Almanya’nın silah gücüyle kesin zafer kazanamayaca ğını anladı ğını ve Türk giri şimlerini destekledi ğini iddia etmi ştir. 262 Franz von Papen’in de giri şimleri do ğrultusunda Almanya’dan Türkiye’ye gelecek silah yardımları Türkiye’nin sava ş dı şı halini korumasını sa ğlayabilecekti. 1942 yılı Türkiye’nin Almanya’dan da ciddi ölçülerde silah almaya ba şladı ğı bir yıl olmu ştur. Türkiye’nin müttefik tarafına kaymasını önleyebilmek için Berlin de bu konuya önem vermi ş ve Papen’in görü şleri do ğrultusunda hareket etmeye ba şlamı ştır. Lakin, Franz von Papen’in görü şleri ile bu dönemdeki giri şimleri arasında çeli şkiler de fazlasıyla mevcuttur. Zira, Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne kar şı giri şti ği sava şta ba şarıya ula şması ihtimali her zaman mevcuttu ve Alman Kuvvetlerinin Kafkaslara kadar gelebilmesi ihtimali Türkiye’nin dı ş politikasını da etkileyecekti. Franz von Papen’in Türkiye’de yönetti ği propaganda ve kulis faaliyetleri, Almanya’nın Kafkaslara girmesi ihtimaliyle ortaya çıkabilecek olan geli şmeleri de garanti altına almaya yönelikti. Kafkaslarda olu şabilecek

261 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı B6 – 42 Gİzli,Nr:16, (5.1.1942),s.186. 262 PAPEN , a.g.e. , s.549. 143

Alman egemenli ğinin garanti altına alınmasında da Türkiye’nin yardımı şarttı. Zira Sovyetler Birli ği’nin egemenli ği altında ya şayan Türk halkları için Türkiye’den gelebilecek her türlü destek Almanya için de hayati bir önem ta şıyordu. Bu nedenle özellikle 1942 yılında Türkiye’deki ve dünyadaki Turancılara yönelik propaganda hareketleri de artacak ve Franz von Papen bu politikanın uygulanmasında ba ş rolü üstlenecekti. Nitekim, 1942 Şubat’ında Franz von Papen’e yönelik olarak gerçekle ştirilen suikast giri şimi ba şarısızlıkla sonuçlanmı ştır. Bu hadise, Türkiye’deki Sovyet aleyhtarı tutumu kuvvetlendirmi ş ve Türkiye’yi Almanya’ya yakınla ştırmı ştır.

1941 yılını 1942’ye ba ğlayan kı ş aylarındaki Alman taarruzu çok etkili olmadı. Ancak ilkbaharla birlikte yeni bir saldırının planları hazırdı. Asıl taarruz, Karadeniz’de bulunan güney cephesinden ba şlayacak, Don ve Donets havzaları arasından ilerleyecekti. A şağı Don havzasına ula şıp burayı aştıktan sonra, harekat güneye, Kafkasya petrol bölgesine yönelirken, di ğer kol do ğuya, Volga üzerindeki Stalingrad’a yönelecekti. 263 1942 yılının ilkbahar aylarında hızla ilerlemeye devam eden Alman Orduları, yaz aylarında da, Sivastopol dahil olmak üzere, Kırım yarımadasının tamamını i şgal etmi ş ve yaz aylarının sonuna do ğru da, Stalingrad’ı ku şatmı ştır. 264 Nitekim Almanya, Stalingrad’ın da büyük bölümünde egemen olacaktır. Almanya’nın bu denli hızlı ilerlemeye ba şlayan askeri ba şarıları Türkiye’de de ciddi yankılar buldu. Ancak, Almanya’nın da artık Türkiye’yi yanına çekme vakti gelmi şti ve bu konuda Türkiye’ye yapılan baskılar da böylelikle yeniden artmaya ba şlamı ştır.

1942 yılında gerçekle şen hükümet de ğişimiyle Türkiye’nin yeni dı şişleri bakanı olan Numan Menemencio ğlu ile Franz von Papen, bu ko şullar altındaki ilk görü şmelerini 26 A ğustos 1942 tarihinde yaptılar. Franz von Papen’in aynı gün kaleme aldı ğı rapor şu şekildedir:

“Bugün Numan'la, yeni görevine ba şladıktan sonraki ilk görü şmemi yaptım. Numan, Führer ve Dı şişleriyle ilgili Devlet Bakanı tarafından Arıkan'a gösterilen iyi kabule te şekkür etti, şu dü şünceleri ileri sürdü:

263 HART, a.g.e. , s.261. 144

İmparatorluk Dı şişleri Bakanı adına kendisine ikinci defa iletilen ve Rusya'nın yenilgisinden sonra bile İngiltere'yle ayrı bir barı ş yapma sorununu söz konusu olmadı ğı yolundaki beyanı belirtti.

İmparatorluk Dı şişleri Bakanının, "Türkiye henüz, anla şıldı ğına göre, bu sava şta kimin galip gelece ğini dü şünmektedir" şeklindeki ifadesine kar şılık, do ğal olarak kendisinin de katıldı ğı Türk Genel Kurmayının görü şünü anlatmaya giri şti.

Türk Genel Kurmayı, Stalingrad'ın i şgalinin bu yılki askerî harekatın yönünü çizece ğine inanmaktadır.

Rus sorununun çözümlenmesi Stalingrad'ın kuzeyine ilerlemek Kubichev - Moskova demiryolunu ele geçirmekle mümkündür.

Bu durumda, Rus ordularının merkez grubuyla kuzey grubu için yalnızca tek bir demiryolu kalacaktır. O da Rusların sava şı tamamen kaybetmesine yol açar.

Ruslar üç hafta önce, Alman silahlı kuvvetlerine kar şı kuzey ve merkez kısımlarında şaşırtma hücumuna giri şerek dikkati kaydırmak için yedeklerini sava ş alanına sürmü şlerdir. Bu, stratejik bir hatadır.

Karkas harekatı, Kubichef hücumu dolayısıyla merkez ve kuzey kesimlerinde Rus silahlı kuvvetlerinin tamamen yok edilmesine oranla ikinci derecede bir önem ta şır.

Bu durumun bilançosunu çıkarırken Türk Genel Kurmayı yıl sonuna Almanların Rusları zayıf dü şürüp bu sava şta hakim bir faktör olmaktan çıkaca ğı kanısındadır. Buna güneyden gelen Anglo - Amerikan malzemesine kar şı giri şilen ku şatma da eklenecektir.

Numan şu beyanda bulundu:

İmparatorluk Dı şişleri Bakanının yukarıda sözü edilen beyanı gerekçesiz gibi görünmektedir.

264 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.627. 145

Genel durum hesaba katılır ve Türkiye'nin şimdiye kadar şimdi de oldu ğu gibi Bol şevik Rusya'nın tamamen yenilgiye u ğramasıyla çok yakından ilgilendi ği prensibinden hareket edilirse, onun İngiliz baskısı sonucu Rus hükümetiyle, daha önce imzalanan dostluk paktının yürürlükte oldu ğuna ili şkin bir açıklama yapması dı şında hiçbir görü şmeye girmedi ği için açıkça görülecektir.

Numan, Moskova'daki yeni Türkiye Büyükelçisinin de Ruslarla hiçbir görü şmeye girmemesi konusunda talimat aldı ğını kesin olarak dile getirmi ştir. Rusların, Türkiye tarafından verilen güvenceye kar şılık bazı birlikleri Türk sınırından çekti ği konusundaki Alman şüphelerini ciddiyetle reddetmek gerekti ğini söyledi.

Beyanlarından dolayı Numan'a te şekkür ettim ve son zamanlarda Rusların zayıfladı ğı, Türkiye için artık tehlike olu şturmadı ğı, halbuki Karadeniz'e yaslanmı ş Almanya'nın gelecekte Türkiye'nin çıkarları için küçümsenemeyecek bir tehlike olu şturaca ğına ili şkin İngiliz ve Amerikan propagandalarına fazla kulak verdiklerini de saklamadım.

Numan bu görü şü heyecanla ve kuvvetle reddetti. Müttefikler sorunu kendisine bu şekilde göstermek isteselerdi bile o, büyük bir Slav imparatorlu ğunun hiçbir zaman Türkiye için bir tehlike olu şturmaktan uzak duramayaca ğını, tersine Türklerin kendileri için Alman kom şulu ğunda hiçbir tehlike görmediklerini ;çünkü Führer'in hiçbir durumda veya uzun zaman için Rus probleminin kesin çözümünü, bir sınır duvarı çekmekle aramayaca ğını anlattı (bunun ısrarla savunulması gerekirdi) fakat Almanya'nın inzibati kontrolü altında bir dizi devlet yaratılacaktı.

Almanya'nın kar şısındaki Rus probleminin çözümü son derece güçtür.

Türkiye, bütün görü ş noktalanndan (üç harf grubu okunamadı) ve bu nedenle Alman İmparatorlu ğuna mümkün sınırlar içinde yardıma hazırdır.

Ülkesi emperyalist bir politikayla yönetilmedi ği ölçüde, çıkarları siyasal azınlıklarının kültür hayatını sa ğlam bir temele oturtma iste ğine ba ğlanmı ştır. 146

Ayrıca Türkler ülkelerinde ya şayan ayrı ırktan halkların, kültürel özelliklerini sürdürmeleri ko şuluyla Alman etkisinde kalmasına razıdırlar.

Panslavizm tehlikelerine kar şı ortak sava şta ancak bu yol o halkların işbirli ği yapmasını sa ğlar.

Türkiye'nin hangi noktalarda i şbirli ği yapabilece ği şeklindeki soruma Numan, bu yardımın ülkesi için tarafsızlı ğını koruma gereklili ğiyle sınırlı oldu ğu, fakat me şru çıkarlarının söz konusu yerde yardımının sa ğlanabilece ği cevabını verdi.

Numan, idari ve ki şilerle ilgili sorunlar dahil, Türkiye'nin fikrini almak istedi ğimiz, bütün konuların kendisine sorulmasını istedi.

29 A ğustosta özel bir kuryeyle gönderdiğim ve İş gal Altındaki Do ğu Bölgeleri Bakanlı ğı temsilcilerinin yapmı ş oldu ğu yolculuklara ili şkin yazıda yine bu sorunu ayrıntılarıyla ele almaktayım.

(Bir grup harf okunamadı) Donanma konusunda Numan şöyle konu şmu ştur: Burada, yalnızca tek bir belirli soru var: Türkiye'nin çıkarlarına uygun bir yerde enterne. (Her halde kesinlikle bu, Akdeniz limanlarında olmayacak.) Burada, hiçbir de ğişmeye tahammül edilemez.

Moskova konferansının sonucu üzerindeki dü şüncesini ö ğrenmek istedi ğimde "Kubichef diplomatik çevreleri gevezelik etmekten ho şlanıyorlar." şeklinde bir cevap aldım. Bununla birlikte bugünlerde, Londra'daki büyükelçisinden ayrıntılı haber bekliyor o zaman bana bilgi verecek. Şüphesiz Kafkaslarda ikinci bir cephe açmak kararı alınmı ştı. Şimdiye kadar Ruslar, topraklarında yabancı orduların kullanılması için yapılan bütün önerileri kesinlikle reddettiler. Son günlerde yani Polonya birlikleri İran'a gönderilmi ştir.

Aynı şekilde Rus sınırındaki varlıkları bir i şbirli ği sembolünden ba şka bir şey olmayan iki İngiliz pilotu da ülkelerine geri gönderilmi ştir. 147

Bununla birlikte Rusya'nın güney Kafkasya sorununda bu prensibi bırakmak amacında oldukları izlenimi uyanmaktadır.

Vorochilof ve Wilson'un atamaları bunu kanıtlar.

İki Amerikan birli ğinin Basra yakınlarında bulundu ğu anla şılıyor.

Burada Numan "Türkiye'yi ne şekilde olursa olsun (metin okunmuyor) ikinci cephenin Türkiye üzerinden açılması yolunda zorlamak için Müttefikler tarafından yapılan bütün öneriler kaçınılmaz olarak onlarla sava şı ifade eder. "Böyle bir durum her şeyden önce Türkiye'nin çıkarlarına kar şılık verir." fakat Numan onun aynı şekilde Almanya'ya da yararlı oldu ğu inancındadır.

Sonuç olarak, bakan, silah kredisiyle ilgili sorunlar üzerindeki Alman - Türk görü şmelerini ele alan bir muhtıra verdi. Onların uzmanlara ba ğlı kalmasına ve uzamasına üzüntülerini bildirdi.

Müzakere heyetine gösterilen sıcak kabulle de belirtildi ği gibi o, böyle bir anla şmanın politik zorunluluklar yönünden dikte edilece ğini dü şünmekteydi. Türkiye'nin durumuyla ilgili olarak do ğan yanlı ş izlenim sonucu görü şmelerin çıkmaza girmesine üzülmektedir.

Görü şmelerin geli şmeleri konusunda bana bilgi verilmedi ğini söyledim....” 265

Türkiye bu dönemde tarafsızlı ğını her ko şulda koruyaca ğını üstüne basa basa belirtmi ş. İki taraftan gelen her türlü yardımı tarafsızlı ğını bozmayacak şekilde kabul etmi ş ancak her iki tarafında baskısını fazlasıyla kabullenmek ve a şırı temkinli olmak durumunda kalmı ştır. Sava şın Müttefikler lehine dönmesi bile Türkiye’nin bu gergin konumunu de ğiştirmemi ştir.

Bir yandan El – Alamein’de İngiliz kar şı saldırısının Rommel’i Kuzey Afrika’dan sökmesi ve Mısır’ın böylelikle kurtarılı şı , öbür yandan

265 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı 74 Gİzli,Nr:26 , (26.8.1942),s.213. 148

Stalingrad’da Sovyetlerin zaferi , Türkiye üzerindeki baskıyı arttıracaktır. 266 1942 yılının sonlarına do ğru Türkiye, müttefikleri de askeri zayıflıkları konusunda ikna edebilmeyi ba şarmı ş ve özellikle ABD’den Türkiye’ye ciddi ölçülerde askeri malzeme gelmeye ba şlamı ştır. Türkiye’de ki Mihver yanlısı hava ne kadar etkin de olsa, Türkiye Almanya lehine tarafsızlı ğını bozmamı ş ve her iki taraftan da askeri yardım alabilme ba şarısını göstermi ştir.

İngiltere , ABD ve Sovyetler Birli ği bu dönemde Mihver’in biran önce yenilmesinin , Türkiye’nin sava şa dahil olmasına ba ğlı oldu ğu konusunda fikir birli ğine varmı ştır ve bu do ğrultuda Türkiye’ye baskı kurmayı ana amaç olarak benimseyeceklerdir. Türkiye özellikle Alman tehdidinin henüz geçmedi ğini öne sürmü ştür. Türkiye için söz konusu olan ikinci tehdit ise Sovyet yayılmacılı ğıdır ve Sovyet unsuru Türkiye’nin sava şa dahil olması için İngiltere tarafından bir tehdit olarak yo ğun bir şekilde kullanılacaktır.

e) 1943 Yılında Türk Dı ş Politikası

1943 yılı Türkiye açısından en önemli ve kritik yıl olmuştur. Müttefik devletler sava şta üstünlü ğü ciddi bir biçimde ele geçirmi şler ve Türkiye’ye yükümlülüklerini yerine getirmesi için baskıyı arttırmı şlardır. Mihver devletleri ise savunmadaki taraf konumunu almakla birlikte hala Türkiye’ye zarar verebilecek kadar yakın bir mesafede bulunmaktadırlar.

Bu dönemde Türkiye ilkesel olarak sava şa girmeyi kabul etmi ş ancak bu sefer de askeri hazırlıklarının yetersiz oldu ğu konusu üzerinde diretmeye ba şlamı ştır.

Kazablanka Konferansı’nda Müttefik Devletlerin Almanya’nın ko şulsuz teslimiyeti üzerinde anla şmı ş olmaları Türkiye’yi tedirgin etmi ştir. Zira Almanya’nın parçalanması Avrupa’daki güçler dengesini tamamen bozacak ve Sovyet yayılmacılı ğına da zemin hazırlayacaktı.

266 DER İNG İL, a.g.e. , s.182. 149

“19 Haziran 1943’te Hugessen Londra’ya gönderdi ği bir raporda “Yüzde yüz güvenilir bir kaynaktan” aldı ğı habere göre , Menemencio ğlu’nun Papen’le yaptı ğı son görü şmede şunları söyledi ğini belirtiyordu : “Biz Almanya’nın yok edilmesini istemiyoruz. Bu tahribata katkıda bulunmayız. Onun (Almanya’nın) mevcudiyeti Avrupa için önemlidir.” 267

Özellikle İngilizler tarafından Menemencio ğlu Alman yanlısı olarak görülmektedir.

Adana Konferansı’nda Türk tarafı, Sovyetler Birli ği’nin olası emperyalist giri şimlerinin Türkiye açısından tehlikeli oldu ğu üzerinde beyanatlarda bulunurken , İngiltere böyle bir tehlikenin bulunmadı ğını savunmu ştur. Konferansta Türkiye’ye yapılacak askeri ve teknik yardım konularında anla şmaya varılmı ş , Türkiye askeri yardım konusunu sava şın dı şında kalabilmek için sonuna kadar çe şitli şekillerle kullanmı ştır.

25 Temmuz 1943 tarihinde Mussolini’nin devrilmesi ile İtalyan tehlikesi hem dünya hem de Türkiye açısından ortadan kalkmı ştır. Bu durumu kullanarak Türkiye’yi sava şa sokmak isteyen İngiltere , Ege adalarını ele geçirip Türkiye’nin güvenini sa ğlamak istemi ştir. Ancak Almanya’nın da aynı bakı ş açısıyla yakla ştı ğı Ege’de İngilizler yenilgiye u ğramı ştır.

Türkiye bu dönemde adalardaki İngiliz askerlerine yiyecek temin ederek , askerlerin gizli bir şekilde adalardan tahliyesini sa ğlayarak İngiltere’nin yanında oldu ğunu belli etmi ş ancak sıcak sava şa girmekten kaçınmı ştır.

Bu dönemde de Almanya’nın Türkiye üzerindeki baskısı devam etmekteydi. Franz von Papen, Türkiye’nin tarafsızlı ğını hiçbir şekilde bozmayaca ğına emindi ve Almanya’nın sava ş meydanlarında ba şlayan ba şarısızlıklarının devam edece ğine ve artık Müttefiklerle masaya oturulması gerekti ği inancındaydı. Nitekim, Almanya’dan kendisine yollanan direktifleri de yerine getirmek durumundaydı. Bu dönemde Almanya, belki de son bir çare olarak Türkiye’ye On İki adaları teklif etmi ştir. Ankara’daki Alman

267 FO 371/R 5378/55/44. ‘den DER İNG İL , a.g.e . ,s.189. 150

istihbarat şefi, Naci Perkel ile bir araya gelmi ş ve Franz von Papen’in mesajını iletmi ştir. Franz von Papen’e Almanya’dan gelen direktiflere göre Almanya, adaları Türkiye’ye teslim etmek istemektedir ve Papen’den Türk Hükümetinin buna verece ği cevabı iletmesi istenmi ştir. Lakin, Papen; Türkiye’nin bunu kabul etmeyece ğine emindir ve bu nedenle Almanya’ya, böyle bir teklifin yapılmamasının daha iyi olaca ğına dair görü şlerini içeren bir mesaj yollamı ştır. Dı şişlerinden gelecek olan cevabı beklerken de Türkiye’nin bu konuya nasıl bakaca ğını ö ğrenmek üzere İstihbarat Şefini Naci Perkel ile görü şmesi için görevlendirmi ştir. Nitekim, Naci Perkel Saraço ğlu’nu durumdan haberdar etmi ş ve şu direktifleri almı ştır; “İstihbarat Şefini bu ak şam kabul ile kendisine şu cevabı veriniz: “Dü şündüm, ta şındım teklifinizi oldu ğu gibi ba şvekile götürecek olursam ba şvekilin, bana, almanların bu adaları teslimden maksatları nedir, Adalar kelimesinin manası neleri ihtiva eder, bu teslimde bir takım şartlar olacakmıdır, oradaki almanları kontrol ve silahları Türklere mal etmekten ibaretmidir, Bu adaları teslim aldıktan sonra Türkiye istedi ği gibi hareket edebilecekmidir, Bu adaları mesela İngiltere Hükumetine devir edebilecekmidir? Gibi suallere maruz kalaca ğımdan emin oldu ğum için evvel emirde bu gibi noktalar hakkında tenvirimin zaruretini duydum” dersiniz. Alaca ğınız cevapları bana getirirsiniz”. 268 1943 yılının Eylül ayında ya şanan bu geli şmeyi Kars’taki İnönü’ye derhal rapor eden Saraço ğlu İnönü’den şu yanıtı almı ştır: “ Dü şündü ğünüz do ğrudur. Adaları, kayıtsız ve şartsız kullanmak üzere alabiliriz. Yoksa bu yüzden İngilizlerle ve Yunanlılarla ihtilafa giremeyiz.”. 269 Görüldü ğü gibi, 1943 yılının sonlarına do ğru Türk Dı ş Politikası tekrar Müttefiklerin lehine kaymakla birlikte, iki taraftan gelen tekliflerden de mümkün olabildi ğince yararlanılmaya çalı şılmı ştır. Almanya, adaları kayıtsız ve şartsız olarak Türkiye’ye devredecek olsaydı, Türkiye bu konuda gerekli giri şimleri yapacak ve hatta adaları teslim alabilecekti.

Alman Dı şişlerinin Türkiye’ye böyle bir teklifte bulunması Türkiye’nin tarafsızlı ğını garanti etmek içindi. Papen, Türkiye’nin tarafsızlığını uzun bir süre daha koruyaca ğına emindi ancak Ribbentrop’un endi şeleri vardı.

268 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “ Şükrü Saraço ğlu’nun İsmet İnönü’ye 25.9.1943 tarihli Mektubu” , 030.01. , 40.240.13 , No:394 , (25.9.1943) , ss.1-2. 151

Müttefik ba şarılarının artmasıyla Türkiye’nin müttefikler yanında sava şa girme iste ğinin de artaca ğından şüphe ediliyordu. Ancak, bu günlerde Franz von Papen’in Almanya’nın müttefiklerle müzakerelere oturma zamanının geldi ği yönündeki dü şünceleri de artmı ştı.

19 Ekim’de toplanan Moskova Konferansı’nda Türkiye’nin tarafsızlı ğının Balkanları korumak yoluyla , Alman lehine oldu ğu hakkında görü ş birli ğine varılmı ştır. Türkiye’ye yapılan silah yardımının Sovyet Yayılmacılı ğı ihtimaline kar şı Türkiye’yi güçlendirmek amaçlı oldu ğu yönündeki Sovyet kaygıları yatı ştırılmaya çalı şılmı ştır. Konferans sonunda İngiltere ve Sovyetler Birli ği arasında imzalanan protokol ile Almanya’nın en kısa zamanda yenilgiye u ğratılması , Türkiye’nin 1943 sona ermeden sava şa dahil edilmesi ve Türkiye’nin Müttefik Devletlere her türlü kolaylı ğı270 tanımasının sa ğlanması kararla ştırıldı.

Müttefiklerin gözünde, Türkiye, 1943 yılı ba şından itibaren izledi ği tarafsız politika ile, müttefik davasına zarar vermeye ba şlamı ştı ve bu politika, artık Almanya’nın yararına sonuçlar do ğuruyordu. Türkiye, Balkanlar üzerinden Avrupa’ya girmeyi planlayan müttefik ordularının önünde bir engel durumundaydı ve bu tutumuyla nesnel olarak, Alman Ordusu’na yardımcı oluyordu. Sonuçta, Türkiye, artık müttefik orduları karşısında engel olmaktan çıkarılmalıydı. 271

Eden ve Menemencio ğlu’nun Kahire’de gerçekle şen bulu şması II. Dünya Sava şı Tarihi açısından bir dönüm noktası olmu ştur. 17 Kasım 1943’te Türkiye ilke olarak sava şa girme kararı almı ştır. Ancak bu karar taktik bir geri çekilmeden ba şka bir şey olmamı ştır. Yukarıda da de ğinildi ği gibi Türkiye askeri yetersizliklerini öne sürecektir.

269 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “ İsmet İnönü’nün Şükrü Saraço ğlu’na 26.9.1943 tarihli Mektubu” , 030.01. , 40.240.19, (26.9.1943) , s.3. 270 Türkiye Müttefik Hava Kuvvetlerine üslerini açacaktı. 271 Cemil Koçak , Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938-1945) Cilt 2 , İleti şim Yayınları, İstanbul , 2003 , s.165. 152

Bu dönemde gerçekle ştirilen Tahran Konferansı özellikle İngiltere’nin Sovyetler ve ABD’yi Türkiye’ye askeri destek sa ğlamak ko şuluyla sava şa girmesini hızlandırmak amacındaki çalı şmalarıyla geçmi ştir.

Kahire Zirvesi Türkiye açısından belki de en önemli toplantı olmu ştur. Zira burada Türkiye üzerine yapılan baskı doruk noktasına çıkmı ştır. Türkiye , İngiltere tarafından , şimdi sava şa girmedi ği taktirde sava ş sonunda Sovyetler kar şısında yalnız kalabilece ği konusunda ikaz edildi. Amerika ise Türkiye’nin askeri yetersizliklerinin sava şa girmekten kaçınmasını anla şılır kıldı ğı yolunda açıklamalarda bulundu. İnönü ve Menemencio ğlu Kahire’de , kendileri için Alman tehlikesinin henüz çok yakın oldu ğunu savunmu şlardır. Türkiye’de askeri üs yapımı için İngiliz personelinin sivil olarak Türkiye’ye sokulması konusuna ise Menemencio ğlu şiddetle kar şı çıkmı ştır. Amerikan ve İngiliz temsilcileri Türk sınırları içerisinde kurulacak askeri tesislerin Almanya’nın tepkisine yol açmayaca ğını iddia etmi ş olsalar bile Franz von Papen Numan Menemencio ğlu’na böyle bir durumun Almanya tarafından sava ş ilanı olarak algılanaca ğını söylemi ştir. 272 Türkiye , sava şa dahil olmasının ancak askeri yardımın tamamlanması yoluyla olabilece ğini bildirmi ş ve ihtiyaç duyulan askeri teçhizata ili şkin oldukça yüklü bir liste sunmu ştur.

Bu dönemde ajan Çiçero vasıtasıyla elde etti ği bilgiler, Franz von Papen’in İngiltere ve müttefiklerin gücünü iyice anlamasına ve Almanya’nın askeri olarak ezilmek yerine müttefiklerle biran önce müzakerelere oturması gereklili ğine inanmasına sebep olmu ştur.

Türkiye 1943 yılı sonunda en kritik döneme girmi ş ve artık bir karara varması müttefiklerce talep edilmi ştir.

272 PAPEN , a.g.e. , s.513-516. 153

3 – Türk – Alman Antla şmaları

26 Temmuz 1938 tarihinde imzalanan en son Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın bir senesi doldu ğu zaman Maliye Bakanlı ğı’na ba ğlı memurlar ve kurumların ne şekilde hareket edecekleri, antla şmanın devem edip etmeyece ği gibi sorunlar ortaya çıkmı ş ve bu konuda bir çok kurum içi yazı şma yapılmı ştır. Ticaret Vekaletinin Ba şbakanlıkla birlikte Hariciye ve Maliye Vekaletlerine de göndermi ş oldu ğu 26 Haziran 1939 tarihli rapora göre; Türkiye’nin Almanya ile olan ticari ili şkileri konusunda yapılan ve Numan Menemencio ğlu’nun ba şkanlık etti ği bir toplantı yapılmı ştır. Bu toplantıda; “Almanya ile münasebatımızın bugünkü seyri hakkında Almanlar tarafından ihracatımıza kar şı tedbir alınmadıkça bizim de bu ihracatı geçen sene oldu ğu gibi serbest bırakmamız ve böylelikle ihracat veçhesinin de ğiştirilmesi için lüzumlu tedbirlere, 1940 senesine kadar tevessül edecek vakıt bulmamız hayırlı olur.” neticesine varılmı ştır. 273 Görüldü ğü gibi, Türk – Alman ticari münasebetlerinin kar şılıklı iyi niyet esaslarına göre şekillendirildi ği bir dönemde, yinede Türk-Alman ili şkilerinin devam eden günlerde nasıl bir şekil alaca ğı dönemin uzmanları ve yetkilileri tarafından bile öngörülememektedir.

1939 yılının Haziran ayında hala geçerlili ğini korumakta olan son Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın ise 31 A ğustos 1939 tarihinde yürürlükten kalkaca ğı bilgisi yine aynı raporda mevcuttur. Antla şmanın yürürlükten kalkacak olmasının piyasada bir takım endi şelere sebep oldu ğu belirtilmektedir. Almanya ile takas usulü ile gerçekle ştirilen süregelen ticaretin Türkiye’yi Almanya’ya ba ğlı kılabilece ği endi şesi ve Türkiye’nin serbest döviz ile ticaret yapabilece ği yeni ticari ili şkiler kurma arzusunda oldu ğu, ancak Almanya ile olan ticari ili şkilerdeki belirsizli ğin Türk ticaret politikasının hareket alanını da daralttı ğına i şaret edilmektedir; “Almanlarla olan ahdi vaziyetimiz bu manzarayı arzederken di ğer taraftan, harici ticaretimize ait esaslı ve şumullü bazı mütaleatı ihtiva eyleyen döviz komisyonu raporu üzerine henüz bir karar verilememi ş olması dolayısile elyevm müzakere

273 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 231.560.14. , (26 Haziran 1939) , s.4. 154

halinde bulundu ğumuz İsviçrelilere ve müzakere arifesinde bulundu ğumuz Fransızlara kar şı takip edilecek hattı hareket henüz tespit olunamamı ş bulunmaktadır.” 274 Türk mamüllerinin serbest dövizli piyasalara çıkamamasından ötürü ya şanan sıkıntılar ve biranönce alınması gereken tedbirler hakkında ayrıntılı bilgiler yine sözkonusu raporda verilmi ştir. 275 Yine 26 Haziran 1939’da Ticaret Vekili tarafından Hariciye Vekaletine gönderilen bir yazıda yine aynı konulara vurgu yapılmı ş ve Almanya ile olan ticari ili şkilerin netle ştirilmesi için giri şimlerde bulunulmasının gereklili ğine i şaret edilmi ştir; “Bugünkü vaziyetin, velev muvakkaten dahi olsa, bu vuzuhsuzluk içinde devamının tecviz olunamiyaca ğı Sayın Vekaletlerince takdir buyurulaca ğı a şikardır. Almanya ile ticari münasebatımıza elyevm müessir amillerin ikitisat harici unsurlar olmasına binaen kar şı tarafın mevcut antla şmaların devam ettirilip ettirilmeyece ği hakkındaki karar veya temayüllerinin bilinmesi ve vaziyetin tavazzuhu ittihaz edilecek hattı hareketin tayini için lüzumlu görülmü ş olmakla icap eden te şebbüsatın bir an evvel intacına müsaadelerini saygılarımla rica eylerim.” 276

Papen’in de görevine ba şlamı ş oldu ğu 1939 yılının Nisan ayında, Türkiye’nin İngiliz blo ğuna girmesini engelleyen en önemli faktörün Türkiye’nin Almanya’ya ekonomik olarak ba ğlılı ğı oldu ğu ifade ediliyordu. Mayıs ayında yayınlanan Türk – İngiliz Ortak Deklarasyonu Almanya’da şaşkınlıkla kar şılanmı ştır. Zira Almanya, Türkiye’den aldı ğı en önemli mal olarak Kromu gösteriyor ve Türkiye’den temin etti ği di ğer her şeyi ba şka ülkelerden de temin edebilece ğine inanıyordu. Türkiye’nin kendisine fazlasıyla ba ğımlı oldu ğuna inanan Almanya Türkiye’ye kar şı koz olarak ticaret antla şmalarını kullanabilece ği inancındaydı. Ancak Türkiye’nin Almanlar yerine İngilizlerle ticari i şbirli ğine gidebilmesi ihtimali de yine Alman yetkililerin canını sıkan bir konuydu.

274 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 231.560.14. , (26 Haziran 1939) , s.4. 275 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 231.560.14. , (26 Haziran 1939) , s.5. 276 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 231.560.14. , (26 Haziran 1939) , s.7. 155

Türk ve Alman Hükümetleri’nin 1939 yılı Mayıs ayı içerisinde Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın uzatılıp uzatılmayaca ğını görü şmesi gerekiyordu. Ancak Mayıs ayının ikitisadi meseleleri görü şmek için politik açıdan uygun bir dönem olmadı ğına karar veren Alman hükümetinin çekinceleri nedeniyle söz konusu görü şmelerin Eylül ayında yapılması uygun bulunmu ştu. Bu süre içerisinde Türk – Alman siyasi ili şkilerinde bir geli şme ya şanırsa, antla şma yenilenebilecekti.

12 Mayıs’ta yayınlanan Türk – İngiliz Ortak Deklarasyonu nedeniyle; 24 Mayıs’ta, Alman Hükümeti, 31 A ğustos’ta sona erecek olan Türk Alman Ticaret Antla şması’nın uzatılması için yapılacak görü şmelerin kesilmesini kararla ştırdı. 277

Mayıs’ın son haftasın Berlin’de bulunan Franz von Papen’e de söz konusu antla şma için birtakım bilgiler verilmi şti. Türkiye’ye ticari e şya sevkıyatının normal olarak devam edece ği, ancak antla şmanın sona erece ği 31 A ğustos tarihinden sonra e ğer antla şma yenilenmez ise iki ülke arasındaki mal alı ş veri şi için bir temel de kalmayaca ğı ifade ediliyordu. 278 Görüldü ğü gibi Almanya Türkiye’ye sevk edece ği Alman mallarını Türkiye’nin politik tutumuna kar şı bir tehdit unsuru olarak kullanmakta ve bu do ğrultuda Türk – Alman Ticaret Antla şmasını askıya almaktaydı. Ancak Türkiye’nin bu konuya tavrı oldukça sert olmu ştur. Almanya’nın Türkiye’ye kullandı ğı kozun bir benzerini de Türkiye Almanya’ya kar şı kullanmı ş ve Almanya’yı bir bakıma “krom” ile tehdit etmi ştir. Türkiye’ye dönen Papen ile Menemencio ğlu arasında Haziran’ın ilk günlerinde yapılan bir görü şmede Alman tarafına krom sevkıyatında kısıntıya gidilece ği haberi verilmi ştir. 279 Geride bıraktı ğımız sayfalarda de ğindi ğimiz ve Türk Ticaret Vekaleti’nin ya şadı ğı sıkıntıları ve beklentilerini anlatan raporların dikkate alındı ğı ve Türk Dı şişlerinin bu konuda giri şimlerde bulundu ğunu Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi Hamdi Arpag’ın bu dönemde yaptı ğı görü şmelerden

277 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Nr. 435 , (24.5.1939) , 2950/576 , ss.520-525. 278 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Nr. 454 , (30.5.1939) , 7996/E 575 , ss.626-628. 279 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VII , Nr. 495 , (8.6.1939) , 1625/384 , ss.931-938. 156

anla şılmaktadır. Arpag’ın Berlin’de yapmı ş oldu ğu görü şmelerde, Almanya’nın bu konuda hala tereddütlerinin oldu ğu ve antla şmanın yenilenmesine yönelik görü şmelerin henüz ba şlayamayaca ğı ö ğrenilmi ştir. Arpag, aynı zamanda krom sevkıyatında gerçekle şen kısıntının Almanya’da yarattı ğı üzüntüyü de ö ğrenmi ştir. Ancak bu giri şimler de sonuç vermemi ş, Türkiye Almanya’nın tutumuna kar şılık krom sevkıyatını gittikçe azaltmı ş ve yava şlatmı ştır.

21 A ğustos 1939 tarihinde Türk Hükümetine antla şma ile ilgili olarak sunulan Alman Şartlarının çok a ğır ve ultimatom niteli ği ta şıması konusu Saraço ğlu ve von Papen’i bir araya getirmi ştir. Papen, bu görü şmede Alman taleplerinin reddedildi ğini ö ğrenmi ştir. Ancak, Almanya ile devam ettirilecek iktisadi ili şkilerin Türk ekonomisini rahatlatacak olması Türk Hükümetini Almanya ile anla şma yolları aramaya sevk etmi ştir. Nitekim Saraço ğlu Papen’e Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın en geç dört hafta içerisinde uzatılmasını şart ko şmu ştur. 280 Alman Hükümeti’nin verdi ği cevap do ğrultusunda hemen Dı şişleri Bakanlı ğı’na bir yazı ile Almanya’nın antla şmayı 30 Eylül 1939 tarihine kadar yani bir aylı ğına uzatmaya karar verdi ğini bildiren Franz von Papen, Türk Hükümetinin ret cevabıyla kar şıla şmı ştır. 281 Böylelikle yenilenmeyen ve uzatılmayan Türk – Alman Ticaret Antla şması sona ermi ş ve İkinci Dünya Sava şı’nın ba şlamasıyla birlikte Türk – Alman ticari ili şkileri tamamen durmu ştur.

1939 yılının Eylül ayıyla birlikte kesilen Türk – Alman ticari münasebetleri iki devleti de etkilemi ştir. Türkiye, Almanya’nın yerine İngiltere’yi koymaya çalı şmı ş, ancak Türk ekonomisi tüm çabalara ra ğmen ciddi bir zarar görmü ştür. Almanya, Sovyetler Birli ği ile imzalamı ş oldu ğu ticaret antla şması dolayısıyla, Türkiye’den hammadde ithalatının kesilmesinden do ğan açı ğı rahatça kapatabiliyordu. 282 Ancak, Türkiye’den de krom alamayan Almanya da ciddi sıkıntılar ya şıyordu. Türkiye ile Almanya

280 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945, Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VII , Nr.247 , (24.8.1939) , 96/107 , s.951-952. 281 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VII , Nr.406 , (28.08.1939) , 8342/ E590 , ss.163-164. 282 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.485. 157

arasında ya şanan politik problemler 1940 yılının ilk aylarında da etkisini göstermekteydi. Bu günlerde tekrar yo ğunla şan Papen – Saraço ğlu görü şmelerinde Türk – Alman İktisadi Münasebetleri de yeniden konu edilmeye ba şladı. Papen, Alman Hükümeti’nin Türk – Alman iktisadi münasebetlerine önem verdi ğini ve Türk-Alman Ticaret Antla şması’nın yenilenmesinin istenildi ğini bildiriyordu. Ancak, sava şın ba şlaması nedeniyle İngiltere’nin Türkiye’ye yaptı ğı baskılar artmı ştı ve Türkiye’nin Almanya’ya krom satması istenmiyordu. Türkiye’nin de bu nedenle krom satıp satmamak konusunda tereddütleri mevcuttu. Türkiye öncelikle Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın yenilenmesini, krom sorununun ise görü şmeler yoluyla çözüme kavu şturulmasını istiyordu. Ancak, Almanya’dan aldı ğı direktifler nedeniyle Papen bu opsiyona şiddetle kar şı çıkmaktaydı. Ancak, Türkiye ve Almanya arasında yeniden bu konuda görü şmelere ba şlanması iki tarafın da istedi ği bir şeydi.

1940 yılının ilk ayında Alman Dı şişlerine yolladı ğı bir raporda, Türk Ticaret Vekaleti ile bir anla şmaya varıldı ğını bildiren Papen, Alman Hükümeti’nin bu anla şmaya uymasının siyasi ili şkileri düzeltmek açısından çok önemli oldu ğunu bildiriyordu. 283 Bununla birlikte, 24 Ocak 1940 tarihinde, Türkiye ile Almanya arasında, 7.500.000 TL (15.000.000 Alman Markı (RM)) de ğerinde bir mal alı şveri ş listesi kabul edilecektir. Bu, miktar bakımından hayli dar kapsamlı geçici bir antla şmaydı. 284 Bu konuda 1940 ilkbaharı boyunca devam eden görü şmeler, Almanya’nın Fransa kar şısındaki zaferiyle birlikte hız kazandı. Türkiye’nin mümkün olabildi ğince sava ş dı şı kalaca ğı yönündeki haberler Alman Hükümeti’ni de oldukça yatı ştırmı ştı. Nitekim, İnönü Numan Menemencio ğlu’nu Türk – Alman Ticaret Antla şması’nı imzalaması için yetkilendirmi ş, yapılan bir dizi görü şme sonrasında 25 Temmuz 1940 tarihinde Türk – Alman Ticaret Antla şması imzalanmı ştır. Bu antla şmayla Türkiye Almanya’dan hammadde kar şılı ğında sanayi ürünleri ithal edecekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 7 A ğustos 1940

283 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VIII , Nr.512, (6.1.1940) , 4531/E 144 , ss.250-251. 284 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.490. 158

tarihinde onaylanan antla şma, 21 milyon küsur Türk Lirasından olu şacak bir alı şveri şi resmile ştiriyordu. 285

Sava ş malzemeleri dı şındaki en önemli ithal ürünler bu dönemde de demiryolu malzemeleri ve araçlarıydı. 25 Ekim 1940 tarihinde Ula ştırma Vekaleti Devlet Demiryolları ve Limanları İş letme Umum Müdürlü ğü’nden Ba şbakanlı ğa yollanan bir raporda Türk – Alman Ticaret Antla şması uyarınca yapılan demiryolu malzemelerinin ithaline ili şkin antla şmalar hakkında bilgi verilmektedir. Devlet Demir Yolları ile Krupp, Lokomotivfabrik Essen, Henschel u. Sohn, Linke Hoffman Werke , Wagonfabrik Wegman, Maschinenfabrik Esslingen, Maschinen Fabrik Augsburg, Berliner Maschinenbau, Schwartzkopf Berlin, Siegener Eisenbahnbedarfs Şirket ve Fabrikalarının mümessilleriyle lokomotif ve vagon imal ve teslimi için yapılan müzakerelerin sonuçlandırılması amacıyla yazılan bu raporda; görü şmelerde iskonto ve kur konularında ya şanan sorunlar aktarılmaktadır. 286 Anla şmaların sonuçlandırılabilmesi hükümetlerin kar şılıklı onaylarına bırakılmı ştır. Ba şbakanlı ğa gönderilen raporun sonunda, konunun çözüme kavu şturulabilmesi için şu ifadeler yeralmaktadır;”Ancak bir anla şma zeminine vasıl olmak gayretile hüsnü niyet gösteren fabrikalar murahasları kıymetlerin R.Marka tahvilinde tarafımızdan Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti nezdinde te şebbüsatta bulunulmasını temenni ederek diger mes’elelerin de hallini tarafeyn hükumetlerin kararlarına bırakmak suretile mukavelelerin akit ve teatisine hazır olduklarını bildirmeleri üzerine hazır olan lokomotif ve vagonların bir an evel sevk ve celbini temin için zeyil mukavelelerin akti imkanı temin edilmi ştir.” 287

6 Kasım 1940 tarihinde ise Ticaret Vekaleti’nden ba şbakanlık makamına sunulan bir raporda 25 Temmuz 1940 tarihli Türk – Alman Ticaret Antla şması’na göre ithal edilen malların gümrükten geçi ş izinleri konu edilmektedir. Antla şmanın imza edilmesinden sonra Sümer Bank ve Kızılay’a

285 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Nafia Vekaleti, “Türkiye ile Almanya arasında yapılan ticaret anla şması H.” , 030.10. , 232.561.26. , 3319/15051, (13.12.1940), ss.3-4. 286 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Münakalat Vekaleti , 030.10. , 232.561.20. , (25.10.1940) , ss.1-2. 287 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Münakalat Vekaleti , 030.10. , 232.561.20. , (25.10.1940) , s.3. 159

gelen ve di ğer acil malzemeler grubuna giren ilaçların gümrük izinlerinin verilmi ş oldu ğu bildirilmektedir. Yine Türk – Alman Ticaret Antla şmasına uygun olarak Almanlarca ifası, Türk makamlarınca da kabulü gerçekle şmi ş olan A1, B1 ve C1 listelerine dahil eski sipari şlere ait malların gümrükten geçirilmesi için Ticaret Vekaletine gelen talepler do ğrultusunda, bu sipari şlerin varolan antla şmalara uygunlu ğu dolayısıyla gerekli ithal izinleri derhal verilmi ştir. Ancak makine, elektronik ve ka ğıt ürünlerinde miktarlardan kaynaklanan sorunlar nedeniyle gerekli izinler askıya alınmı ş ve ba şbakanlı ğın bu konuda bilgi vermesi talep edilmi ştir. 288

Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın uygulamalarına ili şkin ek antla şmalar ve notları imza yetkisi bulunan Franz von Papen ile Numan Menemencio ğlu arasında 1940 yılının ilerleyen günlerinde de bir çok görü şme yapılmı ştır. 17 Aralık 1940 tarihinde bir araya gelen Papen ve Menemencio ğlu kar şılıklı notalarla antla şmanın uygulamasına yönelik yeni kararları resmile ştirmi şlerdir. İki tarafın da imza etti ği nota şu şekildedir;

“Bay Büyük Elçi,

25 Temmuz 1940 tarihinde imzalanan Almaya ile Türkiye arasında ticari mübadelelere mütedair hususi Anla şmaya merbut olup hükümleri meriyette berdevan bulunan Kliring A hesabı bakiyeyi matlubu hakkındaki mektubun muhteviyatını tatbiken Cumhuriyet Hükümetinin/Rayh ∗ Hükümetinin a şağıdaki hususlarda mutabakatını bildirmekle şeref kesbeylerim;

I – Hali tasfiyede bulunan A hesabının şimdilik takribi bir bakiyeyi matlubu ad olunan 7.233.660 türk liralık bir mebla ğ merbut 1 numaralı listede gösterilen türk mallarının mubayaası ve Almanyaya ihracına tahsis olunacaktır.

288 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 232.561.23, (6.11.1940), ss.1-2. ∗ Numan Menemencio ğlu’nun Türkiye adına imza etti ği vesikada “Cumhuriyet Hükümetinin” ifadesi yer almaktadır. Franz von Papen’in Almanya adına imza etti ği vesikada “Rayh Hükümetinin” ifadesi yer almaktadır. 160

II – 2 numaralı listede gösterilen mallar 25 temmuz 1940 tarihli hususi • anla şmaya ba ğlı A1, B1, C1 listesinde/listelerinde yazılı olan malların Türkiye’ye idhali, mezkür listeler umumi kıymetinin %50 sine beli ğ olunca, Almanyaya ihrac olunacaktır.

Şurası mükerrerdir ki icra veya iptal olunacak mukaveleler hususunda, 25 temmuz 1940 tarihli hususi Anla şma ile bugünkü tarihli Anla şma derpi ş edilmi ş bulunan müddetler zarfında anla şılacaktır.

III – İş bu mektubun hükümleri derhal mevkii meriyete girecektir.

İhtiramatı faikanın lutfu kabulünü rica ederim Bay Büyük Elçi. “ 289

Türkiye ve Almanya’nın 25 Temmuz 1940 tarihli Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın uygulamasına dair verdikleri bu kar şılıklı notalarla karara ba ğlanan hükümler do ğrultusunda, söz konusu notada da belirtilen 1 numaralı listede sıralanan Türk ihraç malları; darı, ya ğlı tohumlar, zeytinya ğı, prine ya ğı, tiftik, sair keçi kılı, afyon, keten, deri, palamut, palamut hülasası, tütün, taze ve konserve balık, bakla ve nohut, ku ş yemi, kepek ve küsbe, ceviz ve fındık, hurda ve incir ile ba ğırsaktan olu şmaktadır. 290 2 numaralı listede sıralan ürünler ise; darı, ya ğlı tohumlar, zeytinya ğı, prine ya ğı, tiftik, sair keçi kılı, afyon, keten, deri, palamut ile palamut hülasasıdır. 291 Görüldü ğü üzere, yukarıda sayılan birinci listedeki mallar Almanya’ya Türkiye’nin ihraç edece ği ürünlerdir ve bu ürünlerin toplam fiyatı 7.233.660 Türk Lirası olarak belirlenmi ştir.

Alınan bu karar onaylanması için Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu tarafından 25 Aralık 1940 tarihinde ba şbakanlı ğa gönderilmi ş, ba şbakanlık

• Numan Menemencio ğlu’nun Türkiye adına imza etti ği vesikada “listesinin” ifadesi yer almaktadır. Franz von Papen’in Almanya adına imza etti ği vesikada “listelerinin” ifadesi yer almaktadır. 289 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , “17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notaları” , 420/19, ,(17.12.1940). 290 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , “17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notalarına Ek olarak Sunulmu ş Liste I” , 420/19, ,(17.12.1940). 291 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , “17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notalarına Ek olarak Sunulmu ş Liste II “ , 420/19, ,(17.12.1940). 161

İcra Vekilleri Heyeti ise 30 Aralık 1940 tarihli karar ile kar şılıklı notalarla kabul edilmi ş olan antla şmayı onaylamı ştır. 292

Numan Menemencio ğlu ve Franz von Papen aynı tarihte 25 Temmuz 1940 tarihli Türk – Alman Ticaret antla şmasının uygulamasına ili şkin bir kararı daha resmile ştirmi şlerdir. Söz konusu antla şmanın 2 numaralı protokolü uyarınca, Cumhuriyet Hükümeti’nin iade olunacak bonolardan madut bulunmayan ve Türk milli bankalarınca iskonto edilmi ş olan hazine bonoları tutarının – altı milyon türk lirasına kadar – tütün ve fındık ihracıyla kar şılaması kararla ştırılmı ştır. 293

Bu karar da onaylanması için Dı şişleri Bakanı Şükrü Saraço ğlu tarafından 26 Aralık 1940 tarihinde ba şbakanlı ğa gönderilmi ş, ba şbakanlık İcra Vekilleri Heyeti ise 18 Ocak 1941 tarihli karar ile kar şılıklı notalarla kabul edilmi ş ve dı şişleri bakanlı ğınca sevkedilmi ş olan antla şmayı onaylamı ştır. 294

Alınan bu iki kararın da uygulamaya koyulabilmesi için bir karar daha gerekli olmu ş ve Hariciye Vekaleti tüm geçmi ş yazı şmaların kopyalarını da içeren bir dosyayla yine Ba şbakanlı ğın onayını istemi ştir. Maliye bakanlı ğından da alınan uygunluk raporuyla birlikte Ba şbakanlık İcra Vekilleri Heyeti 1 Mart 1941 tarihinde anla şma hükümlerinin uygulanmaya ba şlamasına karar vermi ştir. 295

1941 yılının bahar ayları Balkanlarda ya şanan ciddi bir hareketlilikle geçmi ştir. Önceki bölümlerde de anlatıldı ğı üzere özellikle Almanya’nın Türkiye üzerinden Irak’a sava ş malzemesi geçirebilmek için yaptı ğı baskı nedeniyle Türkiye oldukça tedirgin günler geçirmi ştir. Bu dönemde hem

292 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti , 87411/664 , 420/19, ,(25.12.1940). , T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 87411/664, 420/19, ,(3.1.1941). 293 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notaları , 420/19, ,(17.12.1940). 294 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti , 87520/670 , 420/19, ,(26.12.1940). , T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 87520/670, 420/19, ,(17.1.1941). 295 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti , 761/26 , 420/19, ,(21.1.1941). , T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Maliye Vekaleti, 54266/2130, 420/19, ,(18.2.1941). , T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 54266/2130, 420/19, ,(1.3.1941). , T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 030.18.01.02. , 94.12.13, 2/15298, (1.3.1941). 162

İngiltere’den hem de Amerika Birle şik Devletleri Türkiye’nin sava ş dı şı konumunu sürdürmesi gerekti ği kanısına varmı ş ve Türkiye’nin Balkan Paktı’ndan kaynaklanan sorumluluklarından kaçınmasına dahi göz yummu ştur. Almanya’nın Yugoslavya’ya girmesi nedeniyle Balkan Paktı’na göre sava şa dahil olması gereken Türkiye, bu yükümlülü ğünü yerine getirmemi ştir. Türkiye’ye yönelik Alman baskısı bazı günlerde fazlasıyla artmı ş kimi zaman ultimatom boyutlarına varmı ştır. Almanya, Türkiye üzerinden Türk – Alman Ticaret Antla şması’na uygun olarak silah geçirmek istemi ş, Türkiye’nin asker geçirilmesine de göz yumması kar şılı ğında Türkiye’ye yeni toprak vaatlerinde bulunulmu ştur. Nitekim, Türkiye ile Almanya arasında Türk – Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması imzalanacaktır, ancak bunun sebeplerini de iyi analiz etmek gerekir. İngiliz ordusunun Irak’taki Alman yanlısı hükümeti devirmesi ve orta do ğudaki sava şın bitmesi Almanya’nın Türkiye üzerinden teçhizat geçirmesi zorunlulu ğunu ortadan kaldırmı ştır. Bu nedenle Türkiye ile Almanya arasındaki pazarlık şartları yumu şamı ştır. Lakin bu dönemde Hitler’in Sovyet Rusya’ya saldırı politikası da neredeyse kesinlik kazanmı ş durumdadır. Almanya’nın i şgal etti ği Balkanlar’daki di ğer sınır kom şusu olan Türkiye ile iyi ili şkiler kurması artık bir zorunluluk halini almı ştır. Türkiye üzerinden gelebilecek bir müttefik saldırısının önü, bir saldırmazlık antla şmasıyla kesilmeliydi. Bu nedenle 1941 yazında, Papen’in Ankara’daki görü şme trafi ği de ciddi ölçülerde hızlanmı ş ve Türk – Alman ili şkileri açısından en verimli düzeye yükselmi ştir.

Türk – Alman ili şkilerindeki düzelme kendisini Türk – Alman Ticari ili şkilerinde de gösterecektir. Haziran ayının ilk günlerinde, Hariciye Vekaleti için Ticaret Vekaleti tarafından Türk – Alman ticari münasebetleri hakkında yapılan bir de ğerlendirme, 1940 tarihli en son Türk – Alman Ticaret Antla şması’nın imzalanmasından sonraki ili şkilerin detaylarını sunması açısından son derece önemlidir. Rapora göre, 16 Mayıs tarihinde Türkiye’nin ithalatı 4.816.000 , ihracatı ise 3.489.000 Türk lirasıdır. Gümrükten henüz geçmemi ş olan mallarla beraber Türkiye’nin Almanya’dan ithalatının 5 milyon civarında oldu ğu tahmin edilmektedir. Bu miktar, 25 Temmuz 1940 tarihli 163

anla şmayla karara ba ğlanan miktarın ancak ¼’üne denk gelmektedir. Raporda, bu durumun olası sebepleri sıralanmı ştır. Antla şmanın uygulamasına geçilebilmesi için uzunca bir süre bürokratik i şlemlerle uğra şılmı ş ve anla şma bu sebeple ancak 1941 yılı ba şında uygulanır hale gelmi ştir. Balkanlarda yolların ciddi şekilde bozulmu ş olması ba şka bir sebeptir. Ancak esas sorunlar, mübadele ve kliring sisteminin kifayet etmemesinden kaynaklanmaktadır. İthalatın ihracat kar şılı ğında yapılıyor olması ticari hareketlili ği ciddi ölçüde etkilemi ş ve anla şmadan fayda elde edilmesini minimum düzeye indirmi ştir. 25 Temmuz’da anla şmanın yenilenmesi icap etti ğinde bu konuların üzerinde durulması gereklili ği önemle vurgulanmı ştır. 296

Türk – Alman ticari ili şkilerinin görünürde iyi bir vaziyet seyretti ği bu günler Türk – Alman siyasi ili şkilerinin de görüntüde oldukça iyi oldu ğu günlerdir. Zira uzun günler süren görü şmelerden sonra 18 Haziran 1941 tarihinde Türk – Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması imzalanmı ştır. Bu antla şma ile iki devlet, kar şılıklı olarak, birbirlerinin sınırlarına yönelik bir tecavüzde bulunmayacaklarını ve tüm sorunlarını dostça çözmeye çalı şacaklarını resmi olarak beyan etmi şlerdir. Türkiye’de Almanya’ya yönelik bir güven havası olu şmu şsa da Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne saldırması bir çok ki şinin uzun zamandır ilk kez rahat uyumasına sebep olmu ştur.

Çe şitli sebeplerden ötürü uygulamada ba şarısız kalan Türk – Alman Ticaret Antla şması ile ilgili yeni görü şmelere 1941 yılında ba şlanmı ş ancak bir geli şme kaydedilememi ştir. Türkiye, Almanya ile imzalayaca ğı yeni ticaret antla şması ile ilgili görü şmelerde bulunması için 10 Temmuz 1941 tarihinde gerekli görevlendirmeleri yapmı ştı. Almanya ile müzakerelere oturacak ekibin ba şında her zaman oldu ğu gibi Hariciye Vekaleti Umumi Katibi Numan Menemencio ğlu vardı. Numan Menemencio ğlu, yine antla şmayı imzalamakla da yetkilendirilmi şti. 297 Türkiye ile Almanya arasında imzalanmı ş olan Alman işgali altına giren Svilengrad – Pityon hattının Türkiye tarafından i şletilmesine dair mukavelenin imzalanması için Hariciye Vekaleti Umumi Katibi Numan

296 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti, 030.10. , 232.562.2 , 5/10755. 164

Menemencio ğlu ile Devlet Demir Yolları Umum Müdürü Fuat Zincirkıran Bakanlar Kurulu kararıyla yetkilendirilmi şti. 298 Türk – Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması’nı takip eden günlerde ba şlayan görü şmelerde, Almanya Türkiye’ye sava ş malzemesi vermesi kar şılı ğında Türkiye’den krom almaya talip oluyordu. Ancak, Almanya’ya krom sevkıyatı konusunda ciddi bir sorun vardı, zira Türkiye yaptı ğı gizli bir antla şma ile krom üretiminin hepsini müttefiklere göndermekteydi ve antla şma 8 Ocak 1943 tarihinde son bulacaktı. Bu nedenle bu tarihe kadar Türkiye’nin Almanya’ya krom sevk edebilmesi mümkün de ğildi. Berlin’den gelen baskılar, görü şmelerin yarıda kesilmesi ihtimalini de do ğurmu ştu. Lakin, iki taraf ta görü şmelerin kesilmesini arzu etmiyordu. Franz von Papen de, Berlin’e uyarılarda bulunmu ş ve Almanya’nın krom haricinde çok önemli hammadde ihtiyaçlarının da oldu ğunu hatırlatmı ştı. Nitekim, Türk – Alman Ticaret Antla şması, 9 Ekim 1941 tarihinde imzalanmı ştır.

9 Ekim 1941’de imzalanan anla şma, 31 Mart 1943’e kadar 96 milyon Türk lirası (192 milyon RM) tutarında kar şılıklı mal de ğiştoku şunu öngörüyordu. I sayılı listedeki Türk hammaddeleri (bunlar arasında 15 Ocak 1943’ten ba şlayarak verilecek 45.000 ton krom cevheri, 12.000 ton bakır, 8.000 ton zeytinya ğı, 7.000 ton pamuk; merinos, ham deri, i şlenmi ş deri, vb. vardı), IA sayılı listede bulunan Alman malları ile (sava ş malzemesi, demir ve çelik, makine, ta şıt araçları, bakır ürünleri ve ilaç) de ğiştoku ş edilecekti. 55 milyon Türk liralık tütün, II sayılı listede toplanan 41 milyon liralık kuru meyve, vb., IA sayılı listedeki mallar (sava ş malzemesi ve bakır ürünleri dı şında) kar şılı ğında %50 oranında ve her çe şit Alman malı kar şılı ğında da %50 oranında verilecekti. 299 Yine aynı gün, kar şılıklı bir nota de ğişimi ile, ba şka bir antla şma daha yapılacak ve taraflar, bu antla şma ile, gelecekteki krom sevkiyatının ko şullarını da saptayacaklardı. 300 Buna göre Almanya’nın Türkiye’ye sava ş malzemesi ihraç etmesi gerekiyordu ve önce IA sayılı listede öngörülen 18 milyon liralık çoklukta, ayrıca da çeşidi ve de ğeri sonra

297 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü, 030.18.01.02. , 95.60.14. , (10.7.1941). 298 T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü, 030.18.01.02. , 95.59.13. , 2/16168 , (10.7.1941), s.1. 299 GLASNECK, a.g.e. , s.183. 165

kararla ştırılacak ba şka mallar teslim edilecekti. Bunlarla, Türkiye’nin 1943 ve 1944 yıllarında Almanya’ya vermeyi yükümlendi ği180.000 ton krom cevheri ödenmi ş olacaktı. 301 Antla şmanın imzalanması Türkiye ve Almanya için büyük bir ba şarı olarak de ğerlendirilirken, İngiltere ve ABD söz konusu antla şmayı protesto etmi şlerdir.

Türkiye ile Almanya arasındaki ticari münasebetlerin düzenlenmesi ve düzgün bir şekilde ilerleyebilmesinde Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin ve özellikle Büyükelçi Papen’in çok fazla eme ği olmu ştur. 11 Şubat 1942’de, Türk pamu ğu ve bakırı alımlarının hızlanması için uyarıda bulunulmasının ardından, Nisan ayı sonunda Ankara Büyükelçili ği pamuk, zeytinya ğı, fındık, bakır ve antimon cevherinin yüklenmeye hazır oldu ğunu Almanya’ya bildirmi ştir. Etibank ile Deutsche Bank’ın finanse etti ği “Kupferaffinerie Hamburg” arasındaki bakır ticaretinin gerçekle şmesinde de yine Alman Büyükelçili ği yardımcı olmu ştur. 302

Alman, Krupp firması da Türkiye’den gelecek olan krom madeninin daha erken ve daha çabuk teslim edilmesi için Türkiye’de etraflı çalı şmalarda bulunmu ş ve 24 A ğustos 1942’de, 1943 yılı için 45.000 ton krom cevheri teslim mukavelesi imzalanmı ştır. Krom’un Almanya’ya daha hızlı ula ştırılması için Alman yetkililer büyük bir hızla çalı ştılar. Havaya uçurulan Meriç köprüleri yeniden in şa edildi. Demir yollarına yatırım yapıldı ve en önemlisi kromu İstanbul Bo ğazı’ndan ta şımak için Marmara – İstanbul – Burgaz güzergahında Alman yük tekneleri trafi ği ba şladı. Hem krom nakliyatının sa ğlanması hem de Türkiye’de Alman firmalarının tekelle şmesi için büyük bir imkan sa ğlayan Türk Demir Yollarına yönelik Alman yatırımları da bu dönemin en önemli geli şmeleri arasındadır. Bu yüzden demiryolları yönetimi, Haziran 1942’de Berlin’e bir heyet yolladı. Bu heyet, Deutsche Bank, - Krupp, Otto Wolf, Ferrostahl, Stahlunion ve Siemens firmalarının biraraya geldi ği – “Türkiye ortaklı ğı”, Dı şişleri Bakanlı ğı ve Reich Demiryolları yönetimi ile 22 milyon RM de ğerinde 15 lokomotif , 200-300 vagon, yedek parça ve takım

300 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.634. 301 GLASNECK, a.g.e. , s.183. 302 GLASNECK, a.g.e. , s.185. 166

tezgahları konusunda bir satı ş mukavelesi imzaladı. 303 Birçok önemli Alman firması da Türkiye ile antla şmalar imzalamı ştır.

Franz von Papen, 12 Temmuz 1942’de Menemencio ğlu’na göndermi ş oldu ğu bir notada aynı tarihte imzalanan bir Türk – Alman ek mukavelesinin IV. Maddesinin öngördü ğü VIII. fiyat grubundan gönderilecek sava ş malzemesinin listesini sunuyordu. Listede; Krupp malı 20 D.C.A sahra topu , Bochum malı 40 hafif top, 64 parça Skoda marka da ğ topu bulunmaktaydı. 304

Bu dönemde oldukça iyi ko şullarda seyreden Türk – Alman ili şkileri, özellikle Türkiye’deki Mihver yanlılarının Almanya’nın ba şarılarından etkilenmeleri ve Almanlarla birlikte hareket etmeye yönelik taleplerini arttırmaları nedeniyle bu seviyeye gelmi şti. Gerçekten de hem mecliste, hem orduda hem de basında ciddi bir Alman hayranlı ğı mevcuttu. Türkiye’nin, Almanya’dan bütün modern silah ihtiyacını kar şılayabilece ğine ciddi ölçüde inanması, Türkiye’yi İttifak kuvvetlerinden de uzakla ştırabilecekti. Bu nedenle Almanya, Türkiye’ye yönelik silah sevkiyatını ciddi oranlarda hızlandırmı ştı. Üstelik, Türkiye’nin Almanya’dan daha fazla silah alabilmesine ili şkin bir kredi antla şması da öngörülüyordu. Uzun bir süreye, çe şitli anla şmazlıklardan ötürü yayılmak durumunda kalan Türk – Alman Kredi Antla şması görü şmeleri ancak 31 Aralık 1942 yılında meyvesini vermi ştir.

31 Aralık 1942’de Clodius ile Hozar kredi anla şmasını imzaladılar. Anla şmaya göre, Reich hükümeti, 1943 Şubatı ile A ğustosu arasında Türkiye’ye 100 milyon RM de ğerinde sava ş malzemesi teslim edecek olan bir “Alman firmaları çalı şma grubu” kurulmasını ve bu gruba gerekli kredinin verilmesini sa ğlıyordu. Kredi, on yıl içinde Türk ürünleri verilerek ödenecekti. Verilecek malzemenin bu anla şmaya ekli listesinde önemli maddeler olarak şunlar vardı:

60 5 cm’lik tanksavar topu 38;

303 GLASNECK, a.g.e. , ss. 186-187. 304 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Menemencio ğlu’na” , Gizli,Nr:24 , (12.7.1942),s.209. 167

265 ağır makineli tüfek 34;

32 tank, III tipi (5 cm’lik bir top ve iki makineli tüfekle donatılmı ş);

35 tank, IV tipi (7,5 cm’lik bir top ve iki makineli tüfekle donatılmı ş);

1 zırhlı komuta arabası;

1 ağır ta şıt aracı onarım ve bakım atölyesi;

60 Fuke – Wulf 190 avcı uça ğı. 305

Bu antla şma hem Almanya için hem de Türkiye için bir ba şarı olarak de ğerlendirilmelidir. Almanya, Kızıl Ordu tarafından mağlûp edilmeye ba şladı ğında Almanya, hem acil krom ihtiyacını kar şılayabilece ği bir kaynak elde etmi şti, hem de kar şılı ğında verdi ği silahların kendisine kar şı kullanılmayaca ğından emin olmu ştu. Türkiye ise silah teknolojisindeki yetersizlikleri giderebilece ği bir kayna ğa daha kavu şmu ştu. Müttefiklerden ciddi tepkiler almı ş da olsa, Alman ve Sovyet tehdidinin hala geçerli oldu ğu konusunda İngiltere ve ABD’yi ikna etmeyi ba şarmı ştır. Sava şın sonuna kadar sava ş dı şı tutumunu korumayı ba şarmı ş ve sava şın her iki tarafından silah yardımı alabilmi ştir.

305 GLASNECK, a.g.e. , ss.192-193. 168

4 – Franz von Papen’in Türk Siyasileri ile Özel İli şkileri

Franz von Papen, askeri kariyeri dahilinde Amerika Birle şik Devletleri’ne Askeri Ata şe olarak tayin olmasıyla birlikte diplomasiye adım atmı ş, ancak Almanya’ya geri döndü ğü vakit kendisini sava ş alanlarında bulmu ştur. Daha sonra Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki ittifak nedeniyle Osmanlı Devleti üzerinden Orta Do ğu’ya kadar yolculuk yapmı ş, Türk subayları ile omuz omuza görev yapmı ş, birço ğu ile güzel dostluklar kurmu ştur.

Birinci Dünya Sava şı’ndan sonra kurulan Yeni Almanya’da ve Avusturya’da geçirdi ği yıllardan sonra tekrar Türkiye’ye dönen Papen için bu geri dönü ş çok da zorla olmamı ştır. Zira, Nazi yönetiminin, Almanya’da kaldı ğı her gün kendisi ve ailesi için bir tehdit oldu ğunu bilen ve tüm ko şullar dahilinde Almanya’ya hizmet edecek derecede bir vatansever olan Papen, nihayet Almanya’nın Ankara Büyükelçili ği görevini kabul etmi ştir.

Askerlik yıllarından tanıdı ğı yerlerde, dostlarının arasında görev yapacak olması onun için bir şans olmu ştur. Türkiye’de tanı şaca ğı birçok yeni insan da vardı. Özellikle yüksek rütbeli subaylar Franz von Papen’in Ankara’da sık sık biraraya geldi ği ki şilerdi.

Türkiye’nin sava ş dı şı konumunu koruyabilmesinde en büyük etkisi olan, Türk ordusunun modern silahlardan yoksunlu ğu konusu eski bir subay olan Franz von Papen ile üst düzey Türk subaylarını da biraraya getiren ve yakınla ştıran en önemli konuydu. Aslında, Cumhurba şkanı İnönü ve Hükümet çevrelerinden birçok isim de modern sava ş teknikleri ve silahlar konusuna ilgi duymaktaydı. Artık sava şların, modern silahlar, uçaklar, tanklar olmadan kazanılamayaca ğı herkesin farkında oldu ğu bir husustu. Franz von Papen , Büyükelçilikte verdi ği davetlerde önde gelen Türk yetkililerini modern silahlar konusunda bilgilendirebilmek için elinden geleni yapmıştır. Çok geli şmi ş olan Alman sava ş sanayisi o günlerde her gün yeni bir araç ya da silah üretmekteydi. Papen, askeri ata şesinin de yardımlarıyla Alman savunma sanayisi hakkında bilgilendirici toplantılar yapıyor ve bu toplantılara İnönü, Fevzi Çakmak, Ali Fuad Erden gibi çok önemli isimler dahi katılıyordu. Alman 169

ordularının sava ş meydanlarında çekilmi ş filmleri gösteriliyor ve modern sava ş yöntemleri, Türk ileri gelenlerine izlettiriliyordu. 306 Özellikle sava şın ilk yıllarında bu tip toplantılar ve amaçlı bilgilendirmeler Türk ordusunun acizli ğini ve müttefikler saffında sava şa girildi ği taktirde Türk ordusunun ba şına gelebilecekleri ortaya koymak için yapılıyordu. Ancak, amaç ne olursa olsun bu durum Franz von Papen’in bu bilgilendirme toplantıları sayesinde bahsi geçen isimlerle iyi dostluklar kurmasının önüne geçememi ştir.

İkinci Dünya Sava şı süresince, bir dönem için Alman Dı ş Politikasına da uygun olmak ile birlikte, Franz von Papen’in önde gelen Türk yetkilileriyle kurmu ş oldu ğu ikili ili şkilerin altında hep kadim Türk – Alman dostlu ğu ya da silah karde şli ği yatmaktadır. Papen’in, Ali Fuad Erden - ki İnönü’nün çok yakın arkada şıdır – ile olan ili şkisi bu temelde de ğerlendirilmelidir. Nitekim, Refet Pa şa da Franz von Papen’in Birinci Dünya Sava şı sırasında birlikte görev yaptı ğı bir Türk generalidir ve ili şkileri son derece içli dı şlıdır.

Franz von Papen’in Numan Menemencio ğlu ile olan ili şkilerinin de oldukça iyi oldu ğu anla şılmaktadır. Menemencio ğlu’nun Franz von Papen üzerinde oldukça olumlu bir etki bıraktı ğı söylenebilir. Zira Franz von Papen, Numan Menemencio ğlu’nun zekasını hatıralarında ço ğu yerde övmektedir. 307

İnönü ile Papen arasındaki ili şkilerin son derece seviyeli ve protokole uygun oldu ğunu belirtmek gerekir. Kar şılıklı saygı esaslarına dayanan İnönü – Papen ili şkisi Türk – Alman ili şkilerinin en yakın oldu ğu dönemlerde dahi samimi bir ili şkiye dönü şmemi ştir. İnönü’nün tüm devletlere e ş mesafeli duru şu kendisini Türk – Alman ili şkilerinde de göstermi ş, kadim Türk – Alman silah karde şli ğinin yarattı ğı ve Papen’in Türk subaylarıyla kurmu ş oldu ğu gibi bir dostluk Papen ve İnönü arasında kurulmamı ştır. Nitekim, Franz von Papen’e 1942 yılında düzenlenen suikast giri şimi sonrasında İnönü ailesi Franz von Papen’in konutuna derhal çok güzel bir çiçek arajmanı ile birlikte

306 PAPEN, a.g.e. , s.515. 307 PAPEN, a.g.e. , s.544. 170

geçmi ş olsun mesajlarını göndermi ş, ancak özel bir ziyaret gerçekle şmemi ştir. 308

Papen’e yönelik suikast giri şiminden sonra Franz von Papen, İsmet İnönü ve Mevhibe İnönü ile birlikte Berlin Salon Orkestrası’nın konserini şeref locasında birlikte izlemi ştir. 309 Arkada şlık boyutunda olmayan İnönü – Papen ili şkisi yine de samimiyet barındıran bir ili şki olagelmi ştir. Zira ilerleyen yıllarda İnönü ve Papen mektupla şacak ve irtibatlarını koparmayacaktır.

Franz von Papen’in görev süresi boyunca Türkiye’nin Almanya Büyükelçisi olarak görev yapmı ş olan Hüsrev Gerede ve Hamdi Arpag ile de yakın ili şkileri olmu ştur. Türk Büyükelçileri Berlin’den Ankara’ya geldikleri zaman Franz von Papen şereflerine ziyafetler vermi ş ve kalabalık grupları Alman Büyükelçili ği’nde a ğırlamı ştır. 310

1940’lı yıların Ankara’sı henüz yeni kurulan bir şehir havasını ta şıyordu. Sosyal etkinlikler parmakla sayılacak kadardı. Dönemin büyük metropolleriyle ya da en azından İstanbul ile kar şıla ştırıldı ğı vakit Ankara bir çok açıdan kısır kalmı ş bir şehirdi. Kı şları hava çok so ğuktu, yazın ise bir o kadar sıcaktı. Yazları, ya ğmurun u ğramadı ğı Ankara havası, kuru ve tozluydu. Özellikle, yabancı devlet temsilcileri için Ankara oldukça sıkıcı bir yerdi. Nadir olan tiyatro ya da konserler dı şında diplomatlar bo ş vakitlerini briç ya da poker partilerinde geçiriyorlardı. 311 Franz von Papen, ise bu partilere zevkle i ştirak etmekle birlikte yazın Büyükelçili ğe tahsis edilmi ş havuzda yüzüyor, kı ş mevsiminde ise kayak yapıyor ve kurt avlarına katılıyordu. 312

Franz von Papen’in atçılık sporuna ve avcılı ğa büyük bir ilgi duymaktaydı ve Almanya’da bu konulardaki yetenekleriyle tanınmı ş bir isimdi. Ankara’ya geldi ği zaman da bu hobilerini devam ettirmeye özen göstermi ştir. Ankara çevresinde özellikle ördek avına sık sık giden Franz von

308 PAPEN, a.g.e. , s.552. 309 Gülsün Bilgehan, Mevhibe – II , Ankara, 1998 , s.73. 310 Tevfik Rü ştü Aras, Görü şlerim, İstanbul, 1968,s.52. 311 PAPEN, a.g.e. , s.550. 312 PAPEN, a.g.e. , ss.556-557. 171

Papen, ördek avını kolayla ştırmak için de çe şitli yöntemlere ba şvurmu ştur. Zira, Ankara çevresindeki çorak ve engebesiz araziler ördek avını zorla ştıran unsurlardı. Franz von Papen, Ankara hayvanat bahçesinden ödünç almı ş oldu ğu ördeklerin ayaklarına ip ba ğlamak suretiyle onları göle salmı ş ve bu sayede yaban ördeklerinin de göle gelmesini amaçlamı ştır. Ördek avına davet etti ği Ata şe Moyzisch ile e şi de söz konusu gün Franz von Papen’e eşlik etmi ştir. Aynı gün Franz von Papen’e ve iple ba ğladı ğı ördeklerine ate ş edilmi ş, ördekler ölmü ş Franz von Papen de bir saçma vasıtasıyla kula ğından hafif olarak yaralanmı ştır. Tüfeklerin patlaması ile korkan ve çok sinirlenen Papen net olarak göremedi ği di ğer avcılara bildi ği bütün hakaretleri haykırmı ştır. Olay yerinin uza ğına park edilmi ş araçta ise Bayan Moyzisch beklemekteydi. Franz von Papen’e ate ş edenleri yakından görmü ş olan Bayan Moyzisch söz konusu şahısların Amerikan Büyükelçisi Steinhardt ve Rus Büyükelçisi Gospodin Vinogradov oldu ğunu söylemi şti. Ya şanan bu hadise, Ankara’daki istihbaratçıların ne kadar etkili çalıştı ğını göstermesi açısından çok önemlidir. Zira, farklı saflardan üç meslekta şın aynı gün aynı yerde ve ellerinde av tüfekleriyle kar şıla şmı ş olması küçük bir şehir olan Ankara için bile imkansız gibidir. Nitekim, Franz von Papen, meslekta şlarına sarfetmi ş oldu ğu kaba sözlerden son derece rahatsız olmu ş ve birkaç gün içerisinde İsveç ve İsviçre Dı şişleri bakanlarını şahsen arayarak, özürlerini iletebilmesi için kendisine aracı olmalarını istemi ştir. Ya şanan, bu hadise ülkeler arasında bir krize yol açmadan bu şekilde kapanmı ştır. 313

Franz von Papen, Türkiye’de bulundu ğu yıllar içerisinde özellikle yaz aylarında sık sık İstanbul’a da gitmi ş ve Almanya’nın Tarabya’daki yazlık elçilik binasında da kalmı ştır.

Franz von Papen’in Ankara’ya ili şkin hatıralarının birinci sırasını e şiyle Çankaya Bulvarı’nda yaptıkları gezintiler almaktadır. O dönemde Ankara’nın en i şlek caddesi olan Çankaya Bulvarı’nda gezintiler yapmak tüm Ankaralıların oldu ğu gibi Papen ailesinin de en büyük keyiflerinden biri olmu ştur. Franz von Papen, bu caddede hep tanıdık simalarla kar şıla şıldı ğını, birbirlerini tanımayan insanların dahi bir süre sonra

313 MOYZISCH, a.g.e. , ss.17-19. , PAPEN, a.g.e. , ss.556-557. 172

birbirlerine a şina olduklarını anlatmaktadır. Hatta Papen, caddedeki yürüyü şler sırasında insanların birbirleriyle o kadar sık kar şıla ştıklarını ve artık tanımazlı ğa vurup bir süre sonra selam bile vermediklerini not etmi ştir. Papen, özellikle İngiliz Büyükelçisi K-Hugessen’ı bu insanlardan ayrı tutmuş ve günde kaç kez kar şıla şırlarsa kar şıla şsınlar Hugessen’in şapkasını çıkarmak ve e ğilmek suretiyle kendisine ve e şine her zaman selam verdi ğini belirtmi ştir. Franz von Papen de Hugessen’in selamına her zaman kar şılık vermi ştir. Dü şman saflarda olmalarına ra ğmen Hugessen’in centilmenli ği Franz von Papen’i har zaman etkilemi ştir. 314

Franz von Papen’in Türkiye’de en samimi oldu ğu Türk dostu Refet Pa şa’dır. Refet Pa şa ile Papen arasındaki samimiyet öyle boyutlardadır ki, Franz von Papen’e kar şı düzenlenmi ş suikast giri şiminden sonra, daha önce cephede birlikte sava şmı ş oldu ğu Refet Pa şa kendisini hemen ziyaret etmi ştir. Refet Pa şa, cepheden sonra bomba sesleriyle yeniden kar şıla şmalarını bir tesadüf olarak yorumlamı ş ve Papen’e sarılarak kahkahalarla gülmü ştür. Franz von Papen de Refet Pa şa’nın şakacılı ğından oldukça ho şnut gibidir. 315

314 PAPEN, a.g.e. , s.515. 173

B –TÜRK İÇ VE DI Ş POL İTİKASINI YÖNLEND İRME FAAL İYETLER İ

1 - Franz von Papen ve Türk Basını

Nazi döneminde, Alman devlet örgütlenmesinde propaganda çok önemli bir rol oynamı ştır. Nazilerin iktidara ta şınmasında, Avusturya’nın ilhak edilmesinde çok büyük bir etkisi olan propaganda faaliyetleri, Almanya’nın Balkanlar, Yakın ve Orta Do ğu’daki ekonomik ve siyasi çıkarları açısından da son derece önemli olmu ştur. Alman Dı şişleri Bakanlı ğı ve Goebbels’in Propaganda Bakanlı ğı Almanya dı şına yönelik propaganda faaliyetlerini elçilikler vasıtasıyla yürütmü şlerdir. İkinci Dünya Sava şı’nın gidi şatına yön verebilecek en önemli devlet olan ve Alman ekonomik çıkarlarında da merkezi önemi olan Türkiye Cumhuriyeti; Alman Propaganda faaliyetlerinden nasibini fazlasıyla almı ştır.

Dı şişleri Bakanlı ğı, dı ş ülkelerdeki Alman derneklerini propaganda ve casusluk merkezleri olarak kullanabilmek için bir çok düzenleme yapmı ş ve bu konularla ilgilenecek özel daireler, Dı şişleri örgütü içindeki yerini almı ştır. Hitler’in iktidara geçti ği 1933 yılından ba şlamak üzere, Türkiye’de propaganda altyapısını hazırlayan Almanya, ilerleyen senelerde ciddi bir propaganda faaliyetine giri şmi şlerdir. Türkiye’de propaganda faaliyetlerinin öncelikli hedefi Türkiye’de Sovyet kar şıtı bir hava yaratmak üzerine olmu ştur. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra oldukça sıkı ve dostça ili şkiler kuran Türkiye ve Sovyetler Birli ği arasında bir gerilim yaratmak Almanya’nın en büyük amacı olmu ştur. Sovyetler Birli ği’nin Avrupa’yı Bol şevikle ştirmek istedi ği yönündeki propaganda özellikle Balkan ve Orta Avrupa ülkeleri üzerinde yapılmaya çalı şılırken, Türkiye için ayrı bir politika uygulanmı ştır. Türkiye için tarihten, yani us çarlı ğının bo ğazlara inme konusundaki yüzyıllarca eski tutkusundan sözde bir “Rus tehlikesi” çıkarmaya yarayan ba şka bir yöntem uygulanıyordu. 316 Bu yöntemin ba şarıya ula ştı ğında 1930’lu yılların ikinci yarısından itibaren bozulan Türk – Rus ili şkilerinden de belli oluyordu.

315 PAPEN, a.g.e. , s.552. 316 GLASNECK, a.g.e. , s.13. 174

1930’lu yıllardan ba şlayarak, eski Türk – Alman dostlu ğunu öne çıkaran yakla şımlar da gitgide artmaya ba şlamı ştır. Her ne kadar, Türkiye, Türk – Alman silah karde şli ğinin Birinci Dünya Sava şı’nda ne gibi sonuçlarla son buldu ğunu çok iyi hatırlasa da, bu materyal de Türkiye’de ciddi oranda taraftar toplamaya ba şlamı ştır. Türk – İngiliz – Fransız Antla şması imzalandı ğında Almanya, bir yandan Türkiye’nin güneye do ğru yayılma amacı oldu ğu konusunda Araplara uyarı ça ğrıları yaparken, bir yandan da Türkiye’nin güneye do ğru yayılmasının Türkiye’nin do ğal geli şmesi olaca ğını Türkiye’ye duyuruyordu. Türkiye’de, Kerkük ve Musul’un hala anavatana katılmasını arzulayan insanların Almanya’nın bu söylemlerinden de etkilenebilmi ş olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak, İkinci Dünya Sava şı’nın ba şında Türk Hükümetinin ileri gelenleri Türkiye’nin yeni topraklar edinebilmesi hayalinden bile çok uzaktılar.

18 Haziran 1941 tarihli Türk – Alman Dostluk ve Saldırmazlık Antla şması’yla birlikte Türk ve Alman Hükümetleri arasında ciddi bir yakınla şma gözlemlenmi ştir. Türkiye’de kendisine yönelebilecek olası bir Alman saldırısından kurtulmu ş olmanın verdi ği rahatlama, Sovyetler Birli ği’ne duyulan öfke ile birle şmi ştir.

Fa şist propaganda aygıtının Türkiye’yi Alman politikası yönünde etkilemek için yararlandı ğı yöntemlerden birkaçını ele almak isteyince, ilk planda modern yı ğınsal haberle şme araçları ve bunlar arasında da basın göz önüne gelir. Alman Dı şişleri Bakanlı ğının Siyaset Dairesinde Yakındo ğu şubesinin 1939’a kadar müdürü olan Werner-Otto von Hentig, bununla ilgili olarak,1940’ta, basın propagandası bakımından Türkiye’de son derece elveri şli olan durumdan yararlanılmasını istedi. 317 Nitekim, İttifak güçleri de aynı amaçla Türk basınını etkilemeye ba şlamı şlardı ve Almanya’nın Türk Basınında pozitif bir yer edinmesi di ğerlerine göre daha güç olacaktı. Zira 1939 yılı Türkiye’nin İttifak güçleriyle iyice yakınla ştı ğı bir dönemdi ve Hükümet basında Alman taraftarı yazıların çıkmasına kesinlikle müdahale edecekti.

317 GLASNECK, a.g.e. , s.18. 175

Türkiye’deki Alman Propagandasının ba şlıca araçları olan Beyo ğlu ve İstanbul dergileri Fransızca dilinde, Yeni Dünya Türkçe, Goebbels’in Bakanlı ğı tarafından yayınlanan Signal Fransızca, Almanca, İngilizce ve Türkçe olarak çıkıyordu. Bu dergilerin dı şında İstanbul’da günlük gazete olarak yayınlanan Türkische Post vardı. Alman gazeteleri olan Völkischer Beobachter ve Deutsche Allgemeine Zeitung Türkiye’ye de ula şıyor ve bir çok ki şi tarafından okunabiliyordu. DNB ve Transcontinent-Press gibi Alman Haber ajanslarının Türkiye’de de büroları mevcuttu ve bu ajanslar bültenleri vasıtasıyla Türk dergi ve gazetelerine de haberlerini yollayabiliyorlardı. Bu ajanslar Türk Hükümeti’nin de sıkı takibi altındaydı.

25 Mayıs 1940 tarihinde Dahiliye Vekaleti’nden Ba şbakanlı ğa sunulmu ş olan bir rapora göre; D.N.B. Ajansı İstanbul muhabiri Brell, birkaç günden beri Transazean ajansının İstanbul muhabiri oldu ğunu söyledi ği Schmidt adlı birini yanında gezdirmektedir. Bu adamın hal ve hareketleri askeri personele tabi olabilece ği izlenimini yaratmı ştır. Brell yanındaki Schmidt isimli şahısla birlikte Beyo ğlu’ndaki Galatasaray kar şısındaki Hatay Pastahanesinde bir grup gazeteciyle sohbet ederken Türk basınında çıkan haberlere de ğinmi ştir:

“Türk gazetecilerine bakacak olursanız; müttefikler birkaç saat sonra Köln şehrine gireceklerdir. Her sabah daha yatakta iken Türk gazetelerini alır, ve şişirme ba şlıklarına bir göz atarak saatlarca gülerim. Şimdilik bundan daha büyük bir zevkim yoktur. Habe şistan’da İtalyan ordusunu, Lehistan’da ve Norveç’te Alman ordusunu imha ettiren Türk gazeteceileri; şimdi de Belçika ve Felemenk’teki Alman ordularını imhaya çalı şıyorlar; Fakat bu sefer muvaffak olamayacaklardır. Türk matbuatının bütün gayretlerine ra ğmen harp bu sene bitecektir. Bakalım Türk gazetecilerinin gözleri ne zaman açılacak?” 318

318 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 232.561.10. , No:1765 , s.1. 176

Rapora göre Schmidt de söze karı şmı ş;Türkleri çok sevdi ğini ve bu gafletlerinden ötürü onlara cidden acıdı ğını belirtmi ştir. Dahiliye Vekaleti bu raporu Ba şbakanlıkla birlikte Hariciye Vekaletine de sunmu ştur. 319

Meclis grup tartı şmalarında özellikle Cumhuriyet gazetesinin 11 Ağustos 1940 tarihinde kapatılması üzerine 21 A ğustos’ta yapılan görü şmelerde Hariciye Vekili Saraço ğlu Papen’in durum hakkındaki beyanatını aktarmı ştır;

“İngilizlerle ittifakınızı ve şimdiye kadarki hattı hareketinizi do ğru buluyoruz. Ancak ajans ve gazetelerde Alman dü şmanlı ğı do ğru de ğildir...... Almanlarla ticaret muahedesi Mecliste tasdik olundu ğu zaman Alman dostlu ğu hakkında mecliste tek kelime söylenmemesi teessürümüze mucip oluyor.” 320

Bu toplantılarda bulunan Kazım Karabekir ise geçmi şteki Türk – Alman dostlu ğuna i şaret etmekte , Almanların Türkiye ile antla şma çabalarını samimi bulmakta ve basında gere ğinden fazla Alman dü şmanlı ğı yapıldı ğını savunan ki şilerin ba şında gelmektedir. 321

Türkiye’de ve özellikle İstanbul’da büyük bir okuyucu kitlesine sahip olan Türkische Post gazetesi, Türkiye’nin ilk Alman Büyükelçisi Rudolf Nadolny tarafından kurulmu ştu ve Türkiye’de yatırımları olan Deutsche Bank ve di ğer büyük Alman şirketlerinden büyük bir maddi destek alıyordu. Nazilerin iktidara geçmesinden sonra Türkische Post’un Genel Yayın Yönetmenli ğine de bir Nazi atanmı ş ve gazetenin propaganda içerikli yayınları Alman Dı şişleri ve Propaganda Bakanlıklarının politikaları do ğrultusunda şekillendirilmeye ba şlanmı ştır.

Türkiye’de çıkan 1931 tarihli Türk Basın Yasası Türk Hükümeti’nin Türk Basınını devlet politikası do ğrultusunda denetleyebilmesine olanak tanımaktaydı. Özellikle, Türkiye’nin Müttefiklerle sıkı ili şkilerinin oldu ğu

319 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 232.561.10., No:1765 , ss.1-2. 320 Kazım Karabekir , CHP Grup Tartı şmaları – Ankara’da Sava ş Rüzgarları – II. Dünya Sava şı , Emre Yayınları , (5.Baskı) , İstanbul , 2000,s.219. 177

sava şın ilk yıllarında Almanya’nın Türk basın organlarını, özellikle gazetelerini etkileyebilmesi ve Alman taraftarı yazılar yazılmasını sa ğlaması mümkün de ğildi. Türkiye’nin diplomatik olarak Almanya’ya yakınla şmasının sa ğlanması ve Türk Hükümeti’nin Almanya lehine politikalar üretmesinin sa ğlanması Türk basınının ele geçirilmesi ya da en azından etkilenebilmesi açısından büyük bir önem ta şımaktaydı. Bu noktada Franz von Papen’in önemi su yüzüne çıkmı ş ve Franz von Papen Türk Hükümet yetkililerinden Türk Basınında Almanya aleyhinde çıkan yazılar konusunda yardımcı olunmasını istemeye ba şlamı ştır. Franz von Papen’in gerçekle ştirdi ği yo ğun kulis faaliyetleri en azından Almanya hakkında daha objektif haber ve makaleler yazılabilmesine de kaynaklık etmi ştir.

Hitler’in 50. Ya şgünü kutlamalarına katılan bir grup gazeteci , Almanya’da geçirdikleri günlerde Alman yetkilileri tarafından çok iyi ağırlanmı ştı. Kendilerine Almanya’nın sanayi ve askeri gücü olabildi ğince abartılı bir şekilde de tanıtılmı ştı. Cumhuriyet gazetesinden Yunus Nadi, bu geziden sonra ve özellikle 1941 yılı sonrasında Alman yanlısı görü şlerini yansıtan ve çok ses getiren makaleler yazmı ştır.

O dönemdeki , Alman propagandası ve basında çıkan Alman yanlısı haberler hakkında dönemin ünlü gazetecisi Zekeriya Sertel şunları söylemekteydi:

“İkinci Dünya Sava şı’nın arifesinde bulunuyorduk. Yabancı devletlerin Türkiye’deki propaganda faaliyeti de bir kat daha artmıştı. Alman propagandası etkisiz kalmıyordu. Alman terbiyesi görmü ş bazı subaylar Almanya’ya kar şı bir sevgi duyuyorlardı. Almanya’da yeti şmi ş gençlerin birço ğu Hitler’e hayrandı. Memleketteki fa şistler de Almanya’ya dayanıyorlardı. Almanya, Atatürk’ün ölümünden sonra Von Papen’i Türkiye’ye sefir göndermi şti.” 322

Nitekim Türkische Post ya da Signal gibi Alman Propaganda yayınları da zaman zaman Hükümet tarafından kapatılabilmi şti. Türk basının da yer

321 KARABEK İR , a.g.e. , s.221 – 222. 322 Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım , İstanbul, 1977, ss.222-223. 178

alan Alman kar şıtlı ğı 1941 yılı Haziranında imzalanan Türk – Alman ve Dostluk Antla şmasıyla da son bulacak ve Sovyetler Birli ği taarruzuna ba şlayan Almanya Türk Basınındaki bir çok gazete ve yazar tarafından da desteklenmeye ba şlayacaktır. Özellikle, Turancı yazarların ve Turancı yayınların da artmaya ba şlaması yine bu dönemde gerçekle şmi ştir. Turancı yazar ve yayınlardan “Franz von Papen ve Turancılık” bölümünde ayrıntılarıyla bahsedilmi ştir. Bu tarihe kadar Türk basınına yön veren hükümet, artık Alman yanlısı yayınlar yapan Türk basınından etkilenmeye ba şlamı ştır. 17 – 19 Kasım 1941 tarihlerinde de elçi Schmidt ba şkanlı ğındaki Alman Basın Heyeti Ankara’yı ziyaret etmi ş ve Türk basınındaki sorunlar konusunda önerilerde bulunmu ştu.

Almanya’nın Türk Basınını etkileyebilece ği en önemli araçları Türkiye’de yatırımlarda bulunan Alman şirketleriydi. Alman Şirketleri , Almanya aleyhinde yazılar çıkması durumunda gazeteler verdikleri reklamları kesebiliyor ve Türk gazetelerini çok zor durumda bırakabiliyorlardı. Nitekim, gazetelerin yayınlanabilmesi için en önemli madde olan ka ğıdın da büyük bölümü Almanya’dan Türkiye’ye geliyordu. Türk gazetelerinin maddi olarak ayakta kalabilmeleri büyük ölçüde Almanların da insafına kalmı ştı. Nitekim , Franz von Papen’in yönetti ği ve Türk basınına yönelik ciddi bir Alman yatırımı da mevcuttu. Gazete sahipleri, yazı i şleri görevlileri ve kimi gazeteciler Alman yatırımlarından paylarına dü şeni de alıyorlardı.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin resmi yayın organı konumunda olan Ulus gazetesi hükümetin denge politikasına uygun olarak yayın yapmaktaydı. Ulus’un ba şyazarlarından Esmer müttefik yanlısı makaleler yazarken, Atay ise Alman dostlu ğuna önem veren makalelerini yayınlamaktadır.

Bu dönemdeki gazetelerden Cumhuriyet ve Tasvir-i Efkar “Alman dostu” olarak nitelendirilebilir. Nitekim, sol e ğilimli Tan gazetesi Cumhuriyet gazetesini “Goebbels’in Avukatı” olarak tanımlamaktadır. Nadir Nadi’nin tersini ileri süren görü şlerine kar şın, kanıtlar Yunus Nadi ve “Cumhuriyet”in sava ş yıllarında Alman çıkarlarını destekledi ğini göstermektedir. Söz geli şi, Peyami Safa ve sava şın büyük döneminde “Cumhuriyet” gazetesi 179

kadrosunda bulunan Emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, kesinlikle Mihver’e sempati besleyen ki şilerdi. 323

Yine bu dönemde yayınlanmakta olan Ak şam, Vakit ve İkdam gazeteleri daha objektif ya da orta yollu olarak tanımlanabilecek yayınlar yapmaktaydı. Yeni Sabah, Tan, Son Telgraf ve Vatan gazeteleri ise Müttefik yanlısı görü şleriyle dikkat çeken di ğer gazetelerdir.

323 Edward Weisband, 2. Dünya Sava şı ve Türkiye , İstanbul, 2003, ss.64-65. 180

2) Franz von Papen ve Turancılık

Alman kuvvetlerinin Sovyetler Birli ği sınırları içerisindeki ilerleyi şleri ve Türk kökenli halkların ya şadı ğı bölgelere kadar sokulmaları, Almanya’nın bu durumu Türkiye’yi Mihver tarafına çekebilmek amacıyla bir araç olarak kullanabilmesi imkanını do ğurmu ştur. Türklerin yo ğun olarak ya şadı ğı bölgeler olan Kırım ve Kafkaslar gibi alanlarda Türkiye ile i şbirli ği yapılabilmesi ihtimali, Almanya’nın Sovyet sınırları içerisindeki Türk halklarını Türkiye’ye yönelik propaganda malzemesi olarak kullanmasına sebebiyet vermi ştir. Bu ba ğlamda, özellikle Türkiye’deki Turancılar hedef alınmı ş, Türkiye’de gitgide artan Turancı görü şler sayesinde olu şturulabilecek kamuoyu ile Türk karar mekanizmalarını yönlendirebilmek amaçlanmı ştır. Almanya’nın askeri ba şarıları zaten Türkiye’de Alman yanlısı grupların olu şmasına neden olmu ştu. Almanya’dan hem korkuluyordu, hem de askeri ba şarıları sevinçle kar şılanıyordu. Mecliste, hükümet çevrelerinde ve hatta hükümet içinde bile Almanya’ya yakınlık duyan ya da en azından politik açıdan Almanya ile ili şkilerin daha yakın olması gerekti ğine inanan azımsanamayacak bir ço ğunluk olu şmu ştu.

Türkiye’ye sava şın ilk günlerinden itibaren çe şitli toprak teklifleriyle gelinmi şti. Ancak, Türkiye sınırları haricinde bir toprak talebi olmadı ğını sık sık resmi açıklamalarla ilan etmi şti. Ancak, Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne sava ş ilan etmesini takip eden günlerde Türkiye’yi Mihver yanında sava şa dahil edebilmek ya da en azından Müttefiklerden tamamen koparmak için, Almanya Türkiye’ye bir takım topraklara ili şkin vaatler vermeye de ba şlamı ştır. Almanya’nın özellikle Türkiye’deki Turancılara yönelik politikası ise iyi programlanmı ş ve altyapısı sa ğlam bir politikadır.

Osmanlı İmparatorlu ğu’nun son dönem ça ğda şla şma hareketleri içerisinde do ğmu ş olan Türk Milliyetçili ği’nin bir devamı niteli ğinde olan Turancılık Ziya Gökalp tarafından Türkçülü ğün uzak ülküsü olarak tanımlanmı ştır. Türkçülerin uzak mefkuresi, Turan namı altında birle şen Oğuzları, Tatarları, Kırgızları, Özbekleri, Yakutları dilde, edebiyatta, kültürde 181

birle ştirmektir. 324 Ancak, Ziya Gökalp’e göre Turanın olu şması uzak bir hedef ve tatlı bir hayalden ibarettir. 325 Türk Milliyetçili ği Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulabilmesinde çok önemli bir etken olmu ştur. Türkiye Türklerinde, Cumhuriyet döneminde de “dı ş türklere kar şı duyulan ilgi devam etmi ş ve İslamiyet gibi siyasi önemi olan güçlü bir ideoloji meydana getirmi ştir. 326 Özellikle, Türk Tarih Kurumu’nun ara ştırmalarıyla birlikte kendisini besleyen Turancılar, Sovyetler Birli ği’ne ve komünizme duyulan öfkenin artmasıyla birlikte güçlenmi şler ve taraftar toplamı şlardır. Özellikle, Nazilerin Almanya’da iktidara gelmesini takip eden yıllarla birlikte Nazilerle birlikte çalı şan Rusya ve Şark uzmanları Türk kökenli halklar konusunda da ciddi ara ştırmalar yapmı şlardır. Özellikle Turancılık konusunda yapılan Nazi ara ştırmaları, Nazilerin olası Sovyet Taarruzu sırasında ve sonrasında Türk kökenli halklara kar şı uygulanacak propaganda saldırısında temel olarak kullanılacaktı.

Papen 25 Temmuz 1941’de Ribbentrop’a, “etkili Türklerin”, Alman ba şarıları ile birlikte, Sovyetler Birli ği’nde turancılık hareketinin otomatik olarak geli şece ği görü şünde olduklarını bildirdi. Ancak, Almanya genelinde bu görü şün tersini savunanlar da vardı. Sovyetler Birli ği’nde Panturanizmin halk yı ğınları içerisinde kendili ğinden geli şebilece ği pek mantıklı bir yakla şım olarak görülmüyordu. Ancak Alman hükümeti bu tip yakla şımları umursamamı ştır. Müste şar Woermann, 28 Haziran 1941’de, Reich Dı şişleri Bakanlı ğında bir “Rusya komitesi” kurdu, Komitede Elçi von Hentig, “Güney- Do ğu Rus halklarının (Kafkas halkları, Kırgızlar, Tatarlar vb.) sorunlarından” sorumlu olacaktı. Bunun dı şında Hentig, 10 Ekim 1941’de, Nuri Killigil (ço ğunlukla eski adı ile Nuri Pa şa diye anılır) ve turancılık hareketi için irtibat memuru seçildi. Bu görevler için kendisinin yerini Şubat-Mart 1942’de Elçi von Tippelkirch aldı; ama Hentig, Dı şişleri Bakanlı ğına, önde gelen turancılarla temasları konusunda raporlar göndermeyi sürdürdü. 327

324 Ziya Gökalp, Türkçülü ğün Esasları , İstanbul , 1970, ss.26-27. 325 GÖKALP, a.g.e. , s.28. 326 David Kushner, Türk Milliyetçili ğinin Do ğuşu (1876-1908), İstanbul, 1979, s.159. 327 GLASNECK, a.g.e. , s.200. 182

Almanya’nın Sovyet topraklarına ili şkin planları a ğırlıklı olarak burada bulunan petrol kaynaklarına yönelikti. Sovyetler Birli ği’ne yapılan Alman taarruzlarının buradaki Sovyet Kar şıtı Türk halklarını da etkileyecekti. Bu, aslında sadece Almanların beklentisiydi. Zira, Sovyet sınırları dahilinde ya şayan Türk halklarının panturanist görü şleri yok denecek kadar azdı ve Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne girmesiyle burada ya şayan Türklerin Sovyetler Birli ği’ne kar şı kendili ğinden örgütlenmeleri ya da ba ş kaldırmalarını beklemek akıllıca olmazdı. Bu nedenle, Almanya’nın hem bu bölgelere hem de Türkiye’ye yönelik olarak uygulayaca ğı propaganda faaliyetleri, Türk halklarında milliyetçi duyguları ortaya çıkartma ve kuvvetlendirmeye yönelik olacaktır. Ancak, bu propaganda faaliyetlerinin özellikle Türkiye’yi Alman çıkarlarına ters dü şecek bir şekilde politika üretmeye de sevketmemesi gerekiyordu. Bu nedenle Almanya son derece planlı ve temkinli bir biçimde hareket etmeliydi.

Franz von Papen’in 5 A ğustos 1941 tarihinde Tarabya’daki yazlık sefaret binasında kaleme aldı ğı ve Panturanizm hareketi ile ilgili bilgilerini Alman Dı şişlerine aktardı ğı raporu son derece önemlidir:

“Rusya'daki Alman ba şarılarını gördükten sonra, Türk hükümet çevreleri, Türk - Sovyet sınırının ötesinde bulunan yurtta şlarının ve özellikle Azerbaycan'daki Türk - Mo ğolların kaderiyle gitgide daha çok ilgilenmektedirler.

Bu çevreler açıkça 1918'e dönmeye hazırdırlar ve çok de ğerli petrollerinin bulundu ğu Bakü'yü ele geçirmek istemektedirler. Bu nedenle bir kısmı Abdülhamit döneminde, benzer yönetimlerde çalı şmı ş birkaç ki şiden kurulu uzmanlar komitesi bu sorunla ilgili bütün yayınları derleme ve Türkiye'nin do ğusundan Hazar Denizi'ne kadar, Türkiye'ye ortak sınırı bulunan Türk - Mo ğollarının oturdu ğu bölgelerle yeni Türkiye'nin birle şmesini isteyen Türkiye'deki, ayrıca Türkiye dı şında, özellikle İran Azerbaycan'ındaki göçmenlerin listesini yapma görevini yüklenmi ştir. Bu grubun şefi, halen İstanbul milletvekili olan Şükrü Enis Bahça'dır. Ailesi birkaç nesilden beri 183

Türkiye'de ya şıyorsa da bu zatın Tatar oldu ğu söylenmektedir. Aynı gruba giren di ğer ki şiler şunlardır:

Nuri Pa şa (Enver Pa şa'nın karde şidir. Bir zamanlar İslam Ordusu adı verilen orduda önemli bir mevkii vardı. Özellikle, karde şinin Panturancı planına sempatizan olmakla tanınır.)

Prof. Zeki Velidi (Ba şkırdır) [Togan], İstanbul Üniversitesi'nde profesördü. Atatürk'le uyu şmazlıkları dolayısıyla bu üniversiteyi bırakıp geçici olarak Viyana'da sonra Halle ve Bonn'da yerle şmek zorunda kaldı.

Ahmed Cafer (Ahmed Said Cafer de denir). Hiçbir şekilde güvenilecek insan de ğildir. Aynı zamanda hükümetin casusudur. Hala, General Sikorski'nin Londra'daki Promethous te şkilatıyla ilgileri oldu ğu söylenir. Türkolog olarak Ahmed Caferoglu adıyla tanınır.

Bu gruba, geçenlerde Ankara'daki görü şmelere katılan Kabil'deki Türkiye Büyükelçisi Memduh Şevket (Esendal) de girmektedir. Kendisi memur oldu ğundan, hükümetin politikasından ayrı bir politika izleyemez. Böylece yukarıda adı geçenlerle aynı safta da tutulamaz, şimdilik, do ğu Türk - Mo ğollarının gerçek bir dostu olarak görünmektedir.

Azerbaycan dı şındaki do ğu Türk - Mo ğol halkları, yani Volga Türk - Mo ğolları, Tatarlar, Türkmenler vb. konusuna gelince, Türk hükümet çevreleri onları dı ştan ba ğımsız bir devlet şeklinde birle ştirmek istemektedirler. Bu devlet. Batı Türk Mo ğollarının, aynı zamanda kültür "danı şman’’ları olarak etkili siyasal roller alaca ğı bir Do ğu Türk - Mo ğol Devleti olacaktır.

Fakat bu planlar hiçbir şekilde Do ğu Türk Mo ğollarının isteklerine kar şılık olmamaktadır. Do ğululara göre, Yeni Türkiye'de toplanan Türkler yalnız son zamanlarda de ğil, yıllardan beri gerçek milliyetçilik duygularını kaybetmi şlerdir. Bakü'de, Türkiyeli Türk - Mo ğolları Türkçe konu şan levanten sayarlar ve onlarla mümkün oldu ğu kadar az temas etmek isterler. Bu, yüz- lerce yıllık bir geli şimin sonucudur. Osmanlı imparatorlu ğu'nun son zamanlarında yüksek saray memurları ve imparatorluk memurları arasında 184

Türk oranı çok azdı. Yüksek memurlar Türkler arasından değil, sırasıyla Macar, Arnavut ve Abdülhamit zamanında ise, Çerkez ve Araplar arasından seçilmi ştir. (Bu tarihi dü şünceler ve bu siyasal görü ş noktası, Tebriz'deki ilgili çevrelerle yapılan siyasal görü şmelerde sık sık do ğrulanmı ştır.) Tebrizliler de aynı şekilde Azerbaycan Türk - Mo ğollarından olduklarından ve kendilerini Bakü'deki Türk - Mo ğollarla aynı kandan saydıklarından tamamen günceldir. Tebriz'de bu hareketin belli ba şlı liderlerinden biri olan zatın bizzat İran genel valisi oldu ğunu belirtmeden geçemeyece ğim.)

Hareketin lideri eskiden oldu ğu gibi yine, Mehmed Emin Resulzade'dir. (E şitlik anlamına gelen "Müsavat" partisinin kurucusu).

Resuizade'nin, Polonya Genel Karargahının bir kolundan ba şka bir şey olmayan "Prometheus" hareketiyle ili şkileri vardır. Polonya 1939'da dü şünce Genel Karargah'ın İsviçre'ye transfer edilen ve Pilsudsky fonları adını alan fonlarıyla ya şamı ştır. 1940'ta o siyasal bir görevle, Londra'da Sikorssky'nin yanındaydı. Sonra, öbür Polonyalı mültecilerle birlikte Bükre ş'te oturdu. Mali konu bir yana bırakılırsa Resuizade büyük çapta bir politikacıdır. (Türkiye topraklarındaki, "Prometheus" te şkilatının öbür Türk üyeleri son zamanlarda Almanya'ya dü şman bir ruhla ortaya çıktıklarından Resuizade'yi ihtiyatlı bir gözle görmek gerekir.) Onun Türkiye'deki temsilcisi, yardımcısı olan ve halen İstanbul yakınında er hüviyetiyle Türk ordusuna hizmet eden Mirza Bala'dır. Mirza Bala hakkında, kendisine sadık olmasından ba şka bir şey söylenemez. Güvenilir ki şinin fikrine göre bu iki ki şiyle çalı şmak ilginç olacaktır. (Ba şka bir güvenilir ki şiye göreyse -bir Türk - Mo ğol- onları bir yana bırakmak lazımdır. Geçmi şleri ve mali ba ğlantıları dolayısıyla kendilerine güvenilmez ve yeni Azerbaycan devletinin kurulmasında hiçbir rol verilemez.) Bu yeni Azerbaycan devleti öbür do ğu Türk – Mo ğollarının sorumlulu ğunu yüklenmek istemiyor. Tersine onların, yani Volga Türk - Mo ğolları, Tatarlar, Türkmenler v.b.'nin da ğınık ya şadıkları, özellikle ekonomik anlamda geri oldukları için kendi kendilerini yönetemeyecekleri ve uzun bir evrimden geçmeleri gerekti ğini dü şünüyor. Azerbaycan ihtilal hareketi, kendilerini devletçili ğe götürecek bir özelli ği programında öngörmü ş de ğildir. Güvenilir 185

ki şi bu rolü Ruslara bırakmamanız gerekti ğini ve Alman te şkilatıyla tecrübesinin onların son geli şmesinde egemen olmasını salık vermektedir.

Almanya Güneydo ğuda mümkün oldu ğu kadar kuvvetli bir devlet kurarak Rusları her zaman tehdit etmeye özel bir önem vermeli. Ukrayna bu problemi yeterli ölçüde çözmü ş de ğildir. Ukraynalılar Slavdır ve Bulgarlarla Sırplar gibi her an Ruslarla olan ortak geçmi şlerini hatırlayabilirler. Türk - Mo ğollar için böyle bir durum hiç söz konusu olamaz.

Ben, İran hükümetinin de aynı şekilde Türk - Mo ğollarla çok ilgili oldu ğuna i şaret edince, güvenilir ki şi bunun çok do ğal oldu ğu yolunda bir cevap vermi ştir. Halen İran'daki Fars ve Türk - Mo ğollarının sayısı birbirine eşittir. Bu ki şinin kendisi de Türk - Mo ğol ailesindendir. Böyle bir de ğişmenin seçmeye de ğer oldu ğu kendisine anlatılırsa ve ba ğımsızlı ğını böylece koruyabilece ğini görürse, Şah. İran - Arap olan ülkesini bir kalemde karı şık nüfusa sahip bir ülke durumuna getirebilir. Tebriz Genel Valisi'nin Devrimci Harekette oynadı ğı rolü bu açıklar.” 328

Raporda da görüldü ğü üzere daha 1941 yılında Türkiye’de Turancılık oldukça etkiliydi. Franz von Papen’in yaptı ğı gizli görü şmeler sonucunda edindi ği ve çok güvenilir bir ki şiden ö ğrendi ğini iddia etti ği bilgiler gerçekten son derece dikkat çekicidir. Bu dönemde, Türkiye’de önemli Turancılardan olu şan ve Panturanist politikalara göre ara ştırmalarda bulunmakla görevlendirilmi ş bir komisyonun mevcut oldu ğu belirtilmektedir. Aktardı ğımız rapora ek olarak Ankara Hükümetince Do ğu – Türk Mo ğolları sorunu için güvenilir ki şiler arasında, Tatar asıllı General Hüseyin Emir Erkilet’in de oldu ğu ifade edilmektedir. Türkiye’de Türkiye’nin do ğu sınırlarından ba şlamak üzere Hazar Denizi’ne kadar olan ve Türk kökenli halkların ya şadı ğı toprakların Türkiye ile birle şmesi gerekti ğini savunan ciddi bir topluluk mevcuttu. Bu bölgelerin dı şında ya şayan Türk Halkalarının ise ayrı bir devlet olarak birle şmesi gereklili ği Türk Hükümet çevrelerince de desteklenmekteydi.

328 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , No: A 3018 –41 , Gizli , Nr.10 , (5.8.1941), ss.174-177. 186

Nitekim, yine 5 A ğustos 1941 tarihli Weiszaeker’den Ribbentrop’a gönderilmi ş bir raporda, Weiszaeker’in Türkiye’nin Berli Büyükelçisi ile yaptı ğı bir görü şme aktarılıyordu. Rapora göre, Gerede konu şmayı Sovyet Sınırlarında ya şayan Türk kökenli halklara getirmi ş ve Kafkaslarda bir Çerkez tampon devletinin kurulabilece ğini açıkça söylemekle birlikte Hazar Denizi’nin do ğusunda ba ğımsız bir Türk devleti de kurulabilece ğini ima etmi ştir. 329 Türk dı şişleri bakanlı ğına ba ğlı ve Türk dı ş politikası do ğrulusunda hareket etmesi gereken diplomatik bir temsilcinin sadece kendi fikirleri do ğrultusunda görü şmelerde bulunamayaca ğından hareketle, Türk hükümetinin özellikle Türk halklarına ili şkin yeni olu şumlara sıcak baktı ğını söylemek mümkündür. Türkiye’nin resmi dı ş politikasında toprak taleplerine kesinlikle yer verilmemi ştir, ancak yeni olu şacak Türk devletlerinin de Türk dı ş politikasıyla çeli şen bir noktası da bulunmamaktadır.

Türkiye’deki panturanist hareketlerin desteklenmesinde Franz von Papen ba şrolü üstlenmi ştir. Türkiye’deki turancılarla ili şkilerini geli ştirmek konusunda oldukça hızlı davranan Papen, hem siyasetçilerle, hem de sivil ve askerlerle ili şkilerini geli ştirmi ştir.

Alman sava ş yönetimi için turancılıktan yararlanma konusunda somut önlemler, temelde Papen’in görü şleriyle uygun dü şüyordu. Papen bu konuda şunları önermi şti:

1 – “Rus imparatorlu ğunun yeniden düzenlenmesinde çıkarların ortaklı ğını ortaya koyan, özveride bulunmadan ürün alınamayacağına dikkati çekecek” bir Alman basın ve radyo kampanyası açılması;

2 – “Do ğudaki sava ş meydanlarında elegeçen Türk kökenli ve Müslüman tutsakların... ayrı bir kampa” konması, burada kendilerini “uygun görülen ki şilerin aydınlatması ve onlara ders vermesi”. Bunlar inançlı ki şiler olarak Türkiye üzerinden eski yurtlarına geri gönderilecekler ya da “özel görev verilerek uçakla indirileceklerdi. 330

329 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Weiszaeker’den Ribbentrop’a” , No:494 , Gizli,Nr:11, (7.3.1942),s.178. 330 GLASNECK, a.g.e. , s.205. 187

Franz von Papen bu konuda İsmet İnönü ile de bir görü şme yapmı ştır. 28 A ğustos’ta gerçekle şen bu görü şmede İnönü, Sovyetler Birli ği’nin yenilgisi kesin olarak belli olmadan bu gibi konular üzerinde konu şmanın çok erken oldu ğunu bildirmi ştir.

Görüldü ğü gibi, Türk Hükümeti, resmi politikada, ilke olarak panturanist e ğilimleri red ediyor, ancak Kırım bölgesindeki ve Kafkaslar’daki Türk kökenli kom şu halkaların gelece ği konusuna tamamen ilgisiz kalmak da istemiyordu. 331

Papen, Ribbentrop’un onayı ile Nuri Pa şa’nın Berlin’e bir gezi yapmasını sa ğladı. Burada kendisi 10, 11, 18 ve 25 Eylül günlerinde Müste şar Weizsaecker ve Müste şar Yardımcısı Woermann ile uzun görü şmeler yaptı. Müste şar ve yardımcısı bu görü şmeleri Ribbentrop’a aktardılar. Nuri, Berlin’deki Türkiye Büyükelçili ği ile ba ğlantı da kurdu. Ba şbakan Saydam’ın da bu geziden haberi vardı. Nuri Paşa, söz konusu görü şmelerde Türkiye’deki Panturanist hareketin, Türkiye dı şındaki Türk halklarının özerk devletler kurmasını istedi ğini; Türkiye ile birle şmeleri gibi bir durumun söz konusu olmadı ğını, lakin bu yeni devletlerin siyasi olarak Türkiye’ye paralel hareket edeceklerini belirtiyordu. Türkiye için birtakım sınır tadilatlarının da yapılması görü şünü ta şıyan Nuri Pa şa; Musul, Kerkük ve Suriye’den bir miktar topra ğın Türkiye’nin hakkı oldu ğunu da belirtmekteydi. Nuri Pa şa, kendi fikirlerini destekleyen bir çok ordu mensubu oldu ğunu ve özellikle yeni topraklar hususunda gerekli çalı şmaları yapacak bir hükümetin de i şba şına gelece ğini bildiriyordu. 332 Nitekim, bir süre sonra Türkiye’de müttefik yanlısı olarak gösterilen hükümet dü şecek ve yeni hükümet kurulacaktır. Türkiye’deki turancı politikaların Almanya tarafından desteklenmesi de ancak belli şartlar kar şılı ğında olabilecekti. 1941 yılının ikinci yarısından itibaren Türkiye’nin ittifak kuvvetlerinden mümkün olabildi ğince uzakla şması ve Almanya ile yakınla şması istenmi ş ve bu do ğrultuda Alman makamları tüm çabalarını da sarfetmi şlerdir.

331 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.663. 332 GLASNECK , a.g.e. , ss.205-206. 188

İstanbul Harp Akademisi Müdürü Ali Fuat Erden ve emekli General Hüsnü Erkilet 15 Ekim ve 5 Kasım 1941 tarihleri arasında Almanya’nın Do ğu cephesine bir gezi yaptılar. Burada, Erden ve Erkilet Hitler’le de görü şmü ştü. Papen, bu geziden hemen sonra Ali Fuat Erden ile görü şmü ş ve bu görü şmeyi dı şişleri bakanlı ğına rapor etmi şti. Papen’ e göre Erden’in görü şmeleri son derece olumlu geçmi şti. İki general de kendilerine yapılan muameleden çok etkilenmi ş ve çok mutlu olmu ştu. Özellikle Hitlerin kendilerine gösterdi ği alakadan çok memnun kalmı şlardı. Ali Fuad Erden, söz konusu gezide Rus esirlerinin bulundu ğu kampları da gezmi ş ve özellikle Türk – Mo ğol asıllı esirlere daha iyi davranılmasını rica etmi ştir. Papen, raporunda harekat sonuçlandıktan sonra Kırım’da bir Tatar Devleti kurulması önerisini getirmekte ve bunun Türkiye’yi olumlu bir biçimde etkileyece ğine işaret etmektedir. Papen, geziden hemen sonra Erden’in Dı şişleri Bakanı, Genel Kurmay Ba şkanı ve Cumhurba şkanı ile bir görü şme yaptı ğı ve bu görü şmenin tam 6 saat sürdü ğü bilgisini de vermektedir. Papen’e göre hükümet de generallerin bu gezisine özel bir ilgi göstermi şlerdir. 333 Erden de hatıralarında Hitler’in kendilerine “1940 kasımında Molotof Berlin’e geldi ği zaman benden İstanbul’u ve Bo ğazları istedi. Ben reddettim,” dedi ğini ifade etmektedir. 334 Bu gezide Erkilet’in Turan ile ilgili taleplerini de açıkça dile getirdi ği ifade edilmektedir. 335

1941 yılının Kasım ayında Erkilet ile von Hentig’in son derece samimi oldukları ve mektupla ştıkları ar şiv belgeleriyle sabittir. Erkilet ve von Hentig kar şılıklı mektuplarında son derece samimidirler. Erkilet’in talimatları do ğrultusunda Almanya’ya gönderilen ve Erkilet’in Kırım’da ba ğımsız bir Tatar Devleti kurulması yönündeki talepleriyle de örtüşür şekilde iki Kırım Türk’üne Hentig vasıtasıyla hemen vize verilmi ş olması gibi konular mektuplarda yeralmaktadır. 336 Yine, Hentig’in Wehrmann’a sunmu ş oldu ğu 24 Kasım tarihli raporu ise Türk Genel Kurmay Ba şkanına ili şkindir. Rapora

333 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Weiszaeker’den Ribbentrop’a” , No:494 , Gizli,Nr:11, (7.3.1942),s.178 334 Ali Fuad Erden, İsmet İnönü, Ankara, 1999, s.221. 335 GLASNECK, a.g.e. , s.207. 336 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’den Hüseyin Emir Erkilet’e Mektup” , Nr:13 , (17.11.1941) , s.182. , SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Erkilet’ten Hentig’e” , Nr.15 , (27.11.1941) , s.185. 189

göre Çakmak, Türk – Alman ili şkilerinin yalnız Turancılık temeline dayanabilece ğini belirtmi ştir. Ayrıca, sava ş esirleri arasında hareket etmek üzere derhal Almanya için adamlarını da görevlendirmeye hazırdı. 337

Türkiye, resmi açıklamalarında hiçbir toprak talebi olmadı ğını ifade etmeye devam etmekle birlikte, Sovyetler Birli ği’nin çökmesi ihtimaline göre çalı şmalar da yapmı ştır. 1939 yılından itibaren Türkiye’de turancı görü şlere sahip dergiler yayınlanmaya ba şlamı ştır. Bu dergilerin en önemlileri: Reha Oğuz Türkkan’ın çıkarttı ğı ve yazı kadrosunda Hüseyin Namık Orkun, Nihal Adsız, Nejdet Sancar ve Abdülkadir İnan gibi isimlerin bulundu ğu Bozkurt dergisi; Cemal Tigin’in çıkarttı ğı ve yazı kadrosunda Rıza Nur, Fethi Teveto ğlu, Nejdet Sancar, Abdülkadir İnan, Hüseyin Namık Orkun ve Emin Hekimgil’in bulundu ğu Kopuz Dergisi ; Reha O ğuz Türkkan tarafından yayınlanan Ergenekon Dergisidir. Bozkurt dergisi, 1940 yılında ve 1942 yıllarında tekrar yayınlanmaya ba şlamı ştır. Bu dergilerin yazar kadrolarında, dönemin turancı görü şleriyle bilinen hep aynı yazarları makaleler yayınlamı şlar ve görü şlerini halka duyurmu şlardır. Reha O ğuz Türkkan ve Zeki Velidi Togan’ın turancı görü şlerini yansıtan birçok kitabı da yine bu yıllarda yayınlanmı ş ve oldukça ses getirmi ştir. 338 Özellikle 1942 yılı sonrasında birçok pantürkist dergi çıkmı ş ve uzun süre yayında kalabilmeyi ba şarmı ştır ve bu hükümetin de bir bakıma göz yumması ya da desteklemesi sonucunda olabilmi ştir. Turancıların bu derece örgütlü bir biçimde hareket edebilmeleri ve taraftar toplayabilmelerinin altında tabiki Alman deste ğinin de büyük bir önemi vardı. Hatta Almanya’nın bu amaçla Türkiye’de ciddi miktarlarda para harcadı ğı da gerçekti. Nitekim, Ribbentrop’un 5 Aralık 1942’de Papen’e göndermi ş oldu ğu telgraf durumu kanıtlar niteliktedir;

“20 Kasım tarihli ve a-6154 sayılı bildirinize cevaben, malî durumların yetersizli ği dolayısıyla Türkiye’deki dostlarımızı destekleyebilmemiz için size be ş milyon altın Reichsmark gönderilmesini emrettim.

337 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’den Erdmansdorf ve Wehrmann’a” , Nr.14 , (24.11.1941) , s.183. 338 KOÇAK, Türkiye’de Milli... , s.672. 190

Bu parayı rahatça ve bol bol kullanmanızı ve kullanma yeri hakkında bana bilgi vermenizi rica ederim.” 339

Franz von Papen’in Almanya’dan gelen bu paraları hangi isimlere transfer etti ği konusunda bir bilgi mevcut de ğildir. Ancak, bu dönemde Alman yanlısı taraflarıyla dikkat çeken Turancıların hepsi olmasa bile bir bölümünün Almanya’dan maddi destek görmü ş olabilmesi ihtimali fazlasıyla yüksektir.

Franz von Papen’in bizzat ili şkide bulundu ğu Turancıların ba şında Nuri Killigil gelmekteydi. Nitekim, Papen Nuri Pa şa’nın Almanya’ya gidip görü şmelerde bulunmasını da bizzat organize etmi şti. Franz von Papen’in General Ali Fuad Erden ile de görü şmelerinin oldu ğunu önceki sayfalarda belirtmi ştik. Ancak, Papen’in turancılık hususlarında ili şki içerisinde bulundu ğu son derece önemli bir isim daha vardı. Papen ve Hentig Dr. Harun ve General Mürsel Baku vasıtasıyla Türk Genelkurmay Ba şkanı Mare şal Fevzi Çakmak ile de ili şki kuruyorlardı. Nitekim, Çakmak henüz 1941 yılında Türk – Alman ili şkilerinin turancılık üzerine kurulabilece ğini ifade etmi ştir. 340 13 Mayıs 1942 tarihinde ise Papen Mürsel Pa şa ile bir görü şme yapmı ştır. Mürsel Bakü , Papen’e Mare şal Çakmak ile uzun bir görü şme yaptı ğını söylemi ş ve konu ile ilgili sivil şahıslara Almanya’ya çıkı ş izninin derhal verilece ğinin temin edildi ği haberini getirmi ş. Çakmak, Almanya’ya gidecek askeri personel için bir çözüm yolu bulamadı ğını ancak harekatın gidi şatına göre subaylar için de izin verilebilece ğini belirtmi ştir. Rapordan anla şıldı ğı kadarıyla, Çakmak , Almanya’nın Sovyetler Birli ği ile olan sava şında ba şarılı olması ihtimali halinde Türkiye’nin de aktif destek vermeye ba şlayabilece ğini belirtmekteydi. Papen – Baku görü şmesinde Baku Papen’e Rusların yeni uçak fabrikaları kurdu ğu ve bu fabrikaların yerleri hakkında askeri ve stratejik önemi olan bilgiler de vermi ştir. 341

339 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri ,”Ribbentrop’tan Papen’e” , No:1526 Gizli , Nr:34 , (5.12.1942) , s.241. 340 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’den Erdmansdorf ve Wehrmann’a” , Nr.14 , (24.11.1941) , s.183. 341 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğı’na” , No: A2632 – 42 , Nr.22 , (24.11.1941) , s.205. 191

1 Haziran tarihinde ise Hentig Prof. Garoun ile bir görü şme yapmı ş ve bu görü şmenin özetini kaleme almı ştır. Garoun, Mare şal Çakmak’ın güvenilir bir ki şi oldu ğunu belirtmektedir zira Türkiye’nin sava şa girmesi konusunda kendisiyle en az 5 kez görü şmü ştür. Çakmak, Türkiye’nin sava şa girmesinin hemen hemen kaçınılmaz oldu ğuna ve Türk ordusunun yeterli silah ve cephane sa ğladı ğında sava şa girebilece ğine inanmaktadır. Çakmak'’ göre Türk ordusu İran üzerinden Bakü'ye yürüyecektir. Kafkaslardaki hedeflere hücum söz konusu de ğildir. İngilizlerin İran’da hiçbir müdahalede bulunmayaca ğı, fakat Rusların ciddi bir direnç gösterecekleri dü şünülmektedir. Hentig raporunda , Profesörün Türk Hükümet çevrelerinden ve Mare şal’den edindi ği izlenimlerin Papen’in ilettiklerinin tersine gittikçe büyüyen bir turancılık hareketine i şaret etti ğini de belirtmektedir. 342

Franz von Papen, Numan Menemencio ğlu ile dı şişleri bakanı olduktan sonra yaptı ğı ilk görü şmesinde , Menemencio ğlu’nun Türkiye’nin özellikle Kafkaslarda kurulacak olan tampon devletlere sıcak baktı ğını, buralarda ya şayan halkaların kültürel özelliklerine dokunulmaması kaydıyla Alman etkisinde kalmalarının bir problem olu şturmadı ğı yönünde bir açıklamada bulunmu ştur. 343 Hemen ertesi gün yeni ba şbakan Şükrü Saraço ğlu ile görü şen Papen, a ğırlıklı olarak Türk – Mo ğol sorunu üzerinde konu ştuklarını ifade etmektedir. Franz von Papen’in 27 A ğustos 1942’de kaleme aldı ğı rapor şu şekildedir;

“Bugün yeni Ba şbakan Saraço ğlu'na ilk ziyaretimi yapım.

Türkiye'nin genel durumunu ele alan görü şme sırasında dün Numan'a yaptı ğım gibi, Rus sorunu üzerine dü şüncelerinin ne oldu ğunu sordum.

Bay Saraço ğlu bu konuda önce bir Türk, sonra bir Ba şbakan olarak cevap vermek istedi ğini söyledi.

342 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’in Garoun’la Yaptı ğı Görü şmenin Özeti” , Gizli , Nr.23 , (1.6.1942) , s.207. 343 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı 74 Gİzli,Nr:26 , (26.8.1942),s.213. 192

Türk olarak Rusya'nın tamamen yok olmasını tutkuyla istemekteydi. Rusya'nın yok edilme giri şimi Führer'in büyük ve her yüzyılda ancak bir kere rastlanabilecek büyük i şlerindendi.

Rusya'nın yok edilmesi, Türk halkının sonsuz rüyasıydı. Her Türk, hatta yazılarında İngiltere'yi tutan Hüseyin Cahit bile ba şka türlü dü şünemezdi. Son bir demecinde Saraço ğlu Türk - Mo ğol fikrine ba ğlılı ğını dile getirerek bu duygunun dolaylı biçimde açık duruma gelmesini sa ğlamı ştır.

Rus problemi; Almanya tarafından yalnızca, bir yandan Rusya'da oturanlardan yarısının yok edilmesi öbür yandan da azınlık ulusların oturdu ğu Rusla ştırılmı ş bölgelerde Rus nüfusundan kurtarılıp kendi öz karakterlerine kavu şturulması, Mihver devletleriyle gönülden i şbirli ği yapmaya davet edilmesi ve Slav kar şısı bir ruhla e ğitilmesi ko şuluyla çözülebilir ancak.

Rusya'nın önemli miktarda insan potansiyelini yok etmek sorununda Müttefikler do ğru bir yol izlemektedirler. Ulusal azınlıkların yerle şmi ş oldu ğu bölgelerin gelecekteki yapısı hakkında Führer'in vermi ş oldu ğu kararı Saraço ğlu bilmemektedir. Bu bölgeler halklarının büyük bir kısmı Türk - Mo ğol'dur. Türkiye'yi sorunun çözümünde rol almaya götüren do ğal ilgi buradadır.

Bir süre önce, Führer'in de verdi ği görevle Cumhurba şkanına Türkiye'nin, yeni Avrupa'nın güney do ğusunda güçlü bir ileri karakol olu şturması gerekti ğini söylemi ştim. Onu hatırladım.

Sonuç olarak halen Rusla ştırılmı ş olan ülkelerdeki Türk - Mo ğol halkı sorununun dikkate alınması gerekmektedir.

O ülkelerdeki aydın sınıfın, var oldu ğu ölçüde ya Bol şevikli ğe döndü ğü ya da Bol şeviklik yönünden yok edildi ği açıktır. Bu nedenle bu ülke gençlerinden bir kısmını Türk üniversitelerine göndermek gerekecektir. Gelecekte taraflar arasında tam bir i şbirli ğini ancak yeni ku şak sa ğlayabilir. 193

Almanya, fikirlerini ö ğrenmek, hizmetlerinden yararlanmak için bu ülkelerin orijinal halkından olan mültecilerinden bir kısmım imparatorlu ğuna ça ğırmı ştı. Onlardan bir kısmı Almanya'nın Türk - Mo ğol halkına kendi kendini yönetme hakkı verme amacında olmadı ğı ve o bu halkları Almanya'nın yönetimsel ve inzibati nüfuzu altındaki devletlerde toplamak istedi ği inancıyla geri döndüler.

Saraço ğlu Führer'in bu dü şüncede oldu ğuna inanmaktadır.

Rusların yakın bir gelecekte bütünüyle bozguna u ğramaları durumunda, bu devletler ayrı ırklardan olan halklarıyla birlikte bizden özgürlüklerini ve yeniden canlandırmalarını beklemektedirler. Onları hayal kırıklı ğına u ğratmamalıyız. Azınlıklar da bizi hayal kırıklı ğına uğratmayacaklardır. Bir Türk olarak Saraço ğlu dü şüncelerini böylece açıklamı ştır.

Ba şbakan olarak o, Ruslara Türk - Mo ğol azınlı ğını yok etmek için en küçük bir gerekçe vermemeye dikkat etmek zorundadır. Rusların öbür uluslar kar şısındaki korkusu çok iyi bilinmektedir. Kendi toprakları üzerinde Polonyalı, İngiliz ve Amerikan sava şçılarını kabul etmemesi bundandır.

İran'da Türkiye'ye sempatilerini dile getirmi ş olan Azerbaycanlılar son zamanlarda köyleriyle birlikte tüm olarak yok edildiler.

Buradan, kesin olarak tarafsız bir politika izlemenin gere ği ortaya çıkmaktadır.

Ba şbakan olarak Saraço ğlu, Türkiye'yi tehlikeye atmamak için tarafsızlı ğı kesin olarak korumak durumundadır. Çünkü ona göre, yakın oldu ğu tartı şmasız kabul edilecek Rus yenilgisi İngilizleri barı ş istemeye zorlayacaktır.

Avrupa'ya barı ş getirecek bu olana ğı kaçırmamaya çalı şmalı.

Beyanları için ba şbakana te şekkür ettim ve hangi anlamda Türkiye'nin belirli bir yardımını dikkate alabilece ğimizi ve ele geçirdi ğimiz toprakların 194

yönetimiyle yeniden örgütlendirilmesi sırasında Türk çıkarlarını ne şekilde anlayabilece ğimizi sordum.

Dün Numan'ın yaptı ğı gibi Saraço ğlu da gerekirse benimle bu pratik sorunlar üzerinde gizli konu şabilece ğini ya da bu konu şmaları sürdürmek için üçüncü bir ki şi atanabilece ğini do ğruladı

Ba şbakan bugün denetleme için Rus sınırına gidiyor. Bana, bu bölgeleri bilmedi ğini ve ki şisel izlenimler edinmek istedi ğini söyledi. Samsun yoluyla Ankara'ya dönecek.

Ba şbakanın Rusya olaylarının özellikle Kafkasya'daki olayların geli şimini canlı bir ilgiyle izleyece ği ve bu sorunda benimle sıkı ili şki kuraca ğı izlenimiyle oradan ayrıldım.

Bu sorunlar aynı şekilde i şgal Altındaki Do ğu Toprakları Bakanlı ğını temsil eden Prof. von Mende'yle birlikte de incelenmi ştir. Görü şmeye ba şka bir mülteciler çevresiyle ilinti kuran S.S Tugay Komutanı Zimmermann da katılmı ştır.

Bütün bu görü şmelerden şunları çıkarabilirim:

Türkler, uzun zaman için yalnızca, de ğişik bölgelerdeki azınlıkların aktif bir işbirli ği ruhuyla e ğitilir ve onlara Alman ruhu, ekonomist ve askerli ği yönünde bir kadroyla ba ğımsızlık duygusu a şılanırsa Rus probleminin çözümü olasıdır, diye dü şünüyorlar. iyi modellerden (söz gelimi Birmanyadaki Japonlardan) örnek alarak, Kafkas ve Hazer ötesi ülkelerinde, yönetici makam olan hükümetin ba şına geçecek ora asıllı bize uygun bir ki şi bul- malıyız.

Bu ki şinin yanına, görünü şte danı şman olarak ikinci planda kalacak fakat hükümet eden, yöneten ve sorumlu makamı elde bulunduracak bir Alman atamak gerekir.

Bu ki şinin emrinde, önemli sayıda yerli elemanların katıldı ğı yeteri kadar yönetim dairesi bulunmalıdır. 195

Ulusal azınlıkların, izole bölgelerde şimdiden kurdu ğu lejyonlar, askeri birliklerin yaratılması yolunda çok iyi bir çekirdek gibi görünmektedir.

Silahlı kuvvetler te şkilatının ve polisin dı şında, mümkün oldu ğu ölçüde, yerlilerden biriyle temsil edilmesi gerekir.

Yerli halktan, o bölgeye uygun bir ki şi seçerken Numan ve Saraço ğlu'yla yapmı ş oldu ğum görü şmelerden anla şılaca ğı gibi ne zaman olursa olsun Türk yöneticilerine danı şabilecek ve onların dikkatini politik biçimlenmelere çekebilece ğim.

Bu öneri açıkça, Ukrayna ve Rusya'nın i şgal edilmi ş öbür bölgelerinde ortaya çıkan, sırf Alman hükümet ve yönetimi şeklinde farklıdır. Fakat, Kafkas ve Hazer ötesi devletleri konusundaki önerisinde dı ş politika birinci derecede bir rol oynamaktadır.

Eğer Türkiye'yle ilgilenmiyorsak, e ğer yaygın İslam diniyle belirlenmi ş faktörleri kullanmak istemiyorsak bu ülkelerin i şgal ve yönetimi sırf Alman olan bir polis rejimine dayandırılabilir.

O halde Türkler kaçınılmaz olarak yeni Avrupa'nın dı şında bulunacak ve böyle yanlı bir tutumun sonuçları çok çabuk görülecektir.

Kafkasya'da Alman orduları muzaffer olarak ilerledi ğine göre, bu ülkelerde yeni yönetimin ilk elemanlarını yaratmak gerekir. Führer'in daha önce izledi ği genel politik plan çerçevesi içinde bu sorunu bir karara ba ğlaması ivedi görünmektedir.” 344

Franz von Papen aynı gün Ankara’dan ayrılmı ş ve İstanbul’a gitmi ştir. 28 A ğustos’ta Saraço ğlu ile yaptı ğı görü şmeye ili şkin yeni bir rapor daha yazmı ştır. Papen, bir gün önceki Saraço ğlu görü şmesinde, Saraço ğlu’ndan belirli ki şilerin Türkiye’den geçi şlerine de göz yumulaca ğı konusunda kendisinden söz aldı ğını ifade etmekte ve Saraço ğlu ile ba şlayan yeni

344 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı A 524-42 Gİzli,Nr:27 , (27.8.1942),s.218. 196

dönemin Alman politikası için yeni açılımlar sa ğlayabilece ğine olan inancını da belirtmektedir. 345

Görüldü ğü gibi, Türkiye tarafsızlık ve sava ş dı şı tutumunu sürdürmeye çalı şmakla birlikte sava şın gidi şatı konusundaki alternatif durumları da gözönünde bulundurarak alternatif politikalar üretme yolunu tercih etmi ştir. Bu durum, turancılık konusunda da aynı şekildedir. Resmi açıklamalarda Türkiye’nin hiçbir toprak talebi olmadı ğının altı çizilirken, gayrı resmi görü şmelerde Türk Hükümeti de Turancılık konusuna önem vermi ş ve dı ş Türklere yönelik politikalar olu şturmu ştur. Franz von Papen’in bu yöndeki aktif çalı şmaları göz ardı edilecek gibi de ğildir. Türkiye’de Sovyet kar şıtı görü şlerin etkinlik kazanmasına yönelik olarak çalı şırken, bu konudaki ba şarının ancak Turancı görü şlerin desteklenmesinden geçti ği farkedilmi ştir. Türkiye’de Alman propagandası ve Turancılara destek verilmesi Franz von Papen’in bizzat yönetti ği i şlerin ba şında gelmi ş ve özellikle Almanya’nın Sovyet Taarruzunun ba şlamasından sonra Türk Hükümeti de buna göz yummu ştur. Bu do ğrultuda Franz von Papen’in hem üst düzey askeri yetkililerden Turancılı ğa destek verenlerle olan ili şkileri, hem de üst düzey Hükümet yetkilileriyle olan ili şkileri belgelerle sabittir. Türkiye’nin resmi olarak toprak talebi olmamı ş olsa da Türk hükümetine özellikle Franz von Papen vasıtasıyla getirilen toprak teklifleri Türk hükümeti ve İnönü tarafından itinayla incelenmi ş ve de ğerlendirilmi ştir. Almanya’nın Sovyetler Birli ği kar şısında askeri zafere ula şabilmi ş olsaydı belki de Türkiye hükümetçe de de ğerlendirilmi ş olan toprak konularında resmi açıklamalarda ve hatta giri şimlerde bulunabilecekti. Sovyetler Birli ği’nin çökü şü Türk Hükümeti tarafından da ciddi olarak arzulanan bir konuydu. Türkiye bu arzusunu gizlemekten de çekinmiyordu. Sovyetler Birli ği , Almanya tarafından çökertilebilseydi, Türkiye o dönemde olu şturdu ğu politikalar do ğrultusunda yeni olu şacak Türk devletleri üzerinde ciddi bir siyasi nüfuz olu şturmayı planlıyordu. Her ne kadar zaman zaman Kafkaslar’daki Türk halklarının ya şadı ğı toprakların anavatana katılması zaman zaman çe şitli ki şiler

345 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı 1205 Gİzli,Nr:28 , (28.8.1942),s.223. 197

tarafından dile getirilmi şse de Türk resmi makamlarının bu konuda bir beyanatları bulunmamı ştır.

C – İST İHBARAT SAVA ŞLARI VE FRANZ VON PAPEN

İkinci Dünya Sava şı’nın gidi şatı belki de dünya üzerindeki hiçbir yerden Ankara’dan takip edilebildi ği kadar iyi ve net bir şekilde izlenemezdi. Ankara’nın hem politik olarak sava şın iki tarafına da e ş mesafede duruyor olması, hem de çatı şmaların tam ortasında bir co ğrafi mekanda bulunuyor olması belki de Ankara’nın bu oranda önem kazanmasını sa ğlamı ştı. Sava şan iki tarafın da en önemli diplomatları Ankara’da görevlendirilmi şti. İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Hughe Knatchbull-Hugessen’di. Türklerin büyük saygı gösterdikleri, dönemin en yetenekli en tecrübeli diplomatlarından bir tanesiydi. Zaten, Ankara gibi dünyanın o dönemdeki en önemli noktasına gönderilmi ş olmasının altında yatan neden de buydu. İngiltere’nin böylesine önemli bir vazifeyle görevlendirebilece ği daha tecrübeli ve daha uygun bir diplomatı yoktu. K-Hugessen, Ankara’ya gelir gelmez centilmenli ği ile nam salmı ş ve herkesin taktirini kazanmı ştı. Aynı durum, Franz von Papen için de geçerliydi, her ne kadar gençli ğinde üstlendi ği Amerika göreviyle kötü bir nam salmı ş olsa da; e ğitimi, kültürü ve tecrübeleriyle şapka çıkarılacak cinsten bir beyefendiydi. Franz von Papen, Ankara’ya gelene kadar olan mesleki kariyerinde ba şarı ve ba şarısızlıklarıyla ölçülemeyecek bir tecrübenin sahibiydi. Birinci Dünya Sava şı’nda Türkiye’de asker olarak görev yapmı ş olması da Türkiye’de kuraca ğı ili şkiler açısından kendisi ve Almanya için büyük bir avantajdı.

Siyasi ve askeri her türlü bilginin altın de ğerinde oldu ğu sava ş yıllarında Ankara sokakları her milletten istihbaratçının cirit attı ğı yerlerdi. Bu son derece önemli bilgi ve haberlere ula şabilmek amacıyla istihbaratçılarla birlikte diplomatlar da büyük bir enerjiyle çalı şmaktaydılar. Diplomatlar, ki şisel ba ğlantıları ve yaptıkları kulis faaliyetleriyle hayati önem ta şıyan bilgilere ula şmaya çalı şıyorlardı. Aynı zamanda kendi ülkelerinin istihbarat örgütlerine 198

de görev yaptıkları ülkede her türlü kolaylık ve olanağı sa ğlayabilmek için de büyük bir çaba sarfediyorlardı.

Franz von Papen’in özellikle Türk askeri personeliyle kurdu ğu yakın ili şkiler kendisine ihtiyacı oldu ğu bilgilerin bir bölümünü sa ğlamaktaydı. Ancak, her şey büyükelçinin ki şisel giri şimleriyle ö ğrenilemiyordu. Öyle ki, büyük elçinin her hareketi bile di ğer ülke istihbaratçıları tarafından da takip edilmekteydi ve bu Papen'’n mümkün olabildi ğince temkinli olmasını da gerekli kılıyordu.

Dahiliye Vekaleti ve Milli İstihbarat Te şkilatı da Franz von Papen’in pe şindeydi. Nitekim, Papen’in bir çok hareketi ve çok özel ortamlarda sarf etti ği sözcükler bile anında Dahiliye Vekaletine ve oradan da Hükümete ve İnönü’ye ula ştırılabilmekteydi.

Franz von Papen ile Alman Dı şişleri yetkilileri arasında yapılan bir çok yazı şmada, Papen’in bir çok bilgiyi “çok güvenilir bir ki şiden” aldı ğına dair cümleler mevcuttur. Bu durumda, Franz von Papen’in hükümet çevresinden ya da en azından bakanlıklarda hakim pozisyona sahip bürokratlardan bir ve ya birkaçıyla ili şkisi oldu ğu tahmin edilebilir.

İkinci Dünya Sava şı’ndaki en önemli istihbarat olayı bugün bile tartı şılan ve hala haberlere bile konu olan Çiçero Hadisesi’dir. Çiçero, yani İlyas Bazna (Elyesa Bazna) İkinci Dünya Sava şı’nın en gizemli casusuydu. “Yüz yılın casusu” olarak da anılacak olan İlyas Bazna, bir Arnavut göçmeniydi ve İngiltere’nin Ankara büyükelçisi Sir Hudge Knatchbull- Hugessen'in kavasıydı.

İlyas Bazna, 1904 yılında Pri ştine'de do ğmu ştur. 1918 yılında Sırplar'ın Pri ştine'yi i şgali üzerine anne ve babasıyla İstanbul'a göç eden İlyas Bazna, askerlik hizmetinin bir kısmını Çankaya Kö şkü'nde Atatürk'ün yanında yapmı ş, terhis olduktan sonra ticaret hayatına atılmı ş ise de ba şarılı olamamı ştır. 1930-1944 yılları arasında Yugoslavya, Amerika Birle şik 199

Devletleri, Alman ve İngiliz Büyükelçilikleri'nde şoför, kavas ve özel hizmetli olarak çalı şmı ştır. 346

İlyas Bazna belki büyük servet sahibi olabilmek arzusuyla, belki de babasının ölümünden sorumlu tuttu ğu İngilizlere nefretinden, artık casusluk yapmaya, bunun için de İngilizlerden elde edece ği gizli bilgileri Almanlara satmaya karar vermi şti. 26 Ekim 1943 ak şamı eski patronu, Alman Sefareti birinci sekreteri Jenke vasıtasıyla, Von Papen’in adamlarından, istihbaratçı Ludwig Moyzisch’le temas kurdu. 347 Moyzisch, Alman Büyükelçili ğinde çalı şmakla birlikte Franz von Papen’e ba ğlı de ğildi. İlk önceleri Himler daha sonra Kaltenbrunner tarafından yönetilmi ş olan ve bir bölümünü Nachrichtendienst’in olu şturdu ğu RSHA tarafından görevlendirilmi şti. 348

Von Papen’in sürekli bo ğuşmak durumunda kaldı ğı problemlerin pek ço ğuna Berlin’deki amirleri sebep oluyordu. Bunun nedeni, Almanya’nın dı ş politikasını belirlemek isteyen çok sayıda üst düzey yetkilinin bulunmasıydı. 349 Nitekim , Papen’in ba ğlı oldu ğu Dı şişleri Bakanı Ribbentrop dı şında Almanya dı şındaki hadiselerle ilgili bir çok Nazi Kurumu vardı. Nazi Partisi Dı ş Örgütü ve Ba şkanı Boble , İstihbarat Örgütü ve Lideri Kaltenbrunner gibi pek çok ki şi Franz von Papen’e talimatlar ya ğdırıyor ve Papen’in haberi olmadan Türkiye’ye yönelik hareketlerde bulunuyordu. Alman Dı şişlerindeki bu çok ba şlılık , Franz von Papen’i zor durumda bırakıyordu. İş te, Çiçero hadisesindeki Moysisch’in şefi de Franz von Papen’inkinden farklıdır.

Franz von Papen’in tüm bu örgütler ve ba şkanlarıyla da ki şisel problemleri vardı. Bu problemler aslında, Franz von Papen’in Alman yetkililerinin planlarının tersine hareket etmesinden kaynaklanıyordu. Özellikle Papen ve Ribbentrop’un hiç anla şamadıkları da bilinen bir gerçekti. Franz von Papen’in özellikle İnönü ve Saraço ğlu’nun da deste ğiyle Almanya’nın İngilizlerle barı ş masasına oturması gerekti ği konusunda Alman

346 “Mit’in Tarihçesi” , (http://www.mit.gov.tr/tarihce/ikinci_bolum_E2_1.html) , (14.04.2006). 347 L.C. Moyzisch, Çiçero Operasyonu , İstanbul, 2004, ss.29-37. 348 MOYZISCH , “Franz von Papen’den Son Not” , a.g.e. , s.193. 349 MOYZISCH , a.g.e. , s.9. 200

Hükümeti’ni sık sık uyarması Papen’in Nazilerce istenmeyen adam olmasına neden olmu ştu. Franz von Papen’e göre barı ş ancak kar şılıklı müzakereler yoluyla sa ğlanabilirdi. Ancak ne Ribbentrop’un ne de Hitler’in böyle bir şeyi duymaya bile tahammülü yoktu.

Almanya’nın gerilemeye ba şladı ğı ve müttefiklerin askeri ba şarılarının artmaya ba şladı ğı 1943 yılından itibaren, Papen ve Almanya’daki yetkililer arasındaki problemler de gittikçe artmı ştı. Bu dönemde, Çiçero hadisesi ya şanmı ş ancak Almanya’daki yetkililer Çiçero vasıtasıyla edinilen hiçbir bilgiyi kullanmamı şlar ve Papen’in ikazlarına da kulak asmamı şlardır.

1943 yılının Ekim ayında Jenke vasıtasıyla Moyzicsh ile irtibata geçen ve Almanlara çok gizli İngiliz Belgelerini satmak isteyen İlyas Bazna’ya Franz von Papen tarafından Çiçero ismi takılmı ştır.

“Bu hiç uygun de ğil. Hayal gücünden yoksun. Ona onun bile bilmeyece ği bir kod isim bulmalıyız. Çok sayıda gayet sarih belgeye sahip oldu ğu için ona Çiçero diyelim.” 350

Franz von Papen, Moyzisch’ten ilk belge foto ğraflarını aldı ğı gün, Moyzisch’e Alman Büyükelçili ği’nde de Çiçero gibi çalı şanlar bulunup bulunmadı ğını sormak vasıtasıyla espri yaparak gergin olan ortamı yumu şatmaya çalı şmı ştır. 351

Nitekim, Çiçero Leica Marka bir foto ğraf makinesiyle İngiliz belgelerinin foto ğraflarını çekerek, filmleri Moyzisch’e ula ştırmı ş ve her biri için bazen 15.000 bazen 10.000 sterlin almı ştır. Bu belgeler, ki hepsi ya gizli ya çok gizli ibaresini ta şıyordu. Çiçero, ço ğunlukla Moyzisch’in arabasında filmleri teslim ediyor ve parasını alıyordu. Bir gece, Ankara sokaklarında bir limuzin tarafından takip edilmi şlerdi. Filmlere konu olabilecek bu kovalama sahnesinden Moyzisch ve Çiçero kurtulmu şlardı ama korkuları uzun bir süre geçmemi şti. Nitekim bu hadiseden birkaç gün sonra Moyzich’in katıldı ğı bir davette Türk Dı şişlerinden üst düzey bir Bürokrat, Moyzisch’in yanına gelmi ş

350 MOYZISCH , a.g.e . , s.61. 351 PAPEN, a.g.e. , s.580. 201

ve geceleri daha dikkatli araba kullanması konusunda kendisini uyarmı ştır. 352 Görüldü ğü gibi, Türk İstihbaratı’nın Çiçero hadisesinden ya da en azından Moyzisch’in İngiliz Sefareti’nden bir çalı şanla ili şkisi oldu ğundan haberi olmu ştur.

Çiçero, Sofya’nın bombalanması, Moskova, Kahire, Tahran konferansları, Sovyetler Birli ği’ne gidecek yardımlar ve kod adı Overlord Operasyonu olan Normandiya Çıkartması’nın planları gibi İkinci Dünya Sava şı’nın kaderini de ğiştirecek belgelerin foto ğraflarını da Almanlar’a ula ştırmı ştır. Yukarıda da bahsetmi ş oldu ğumuz ve Alman Dı şişlerindeki çok ba şlılık bu belgelerin kullanılmasına engel olmu ştur. Kaltenbrunner, Moyzisch’in söz konusu belgeleri, Papen’e göstermesini yasaklamı ş. Fakat Moyzisch hemen Papen’i durumdan haberdar etmi ştir. Franz von Papen, bu duruma üzülmekle birlikte çok sinirlenmi ş ve Ribbentrop’un bu kararı onaylaması halinde istifa edece ğini belirtmi ştir. Türklerin, İngiltere yanında sava şa girmesine az kaldı ğı yönündeki İngiliz belgelerini, Moyzisch vasıtasıyla okuyan Papen, hemen Numan Menemencio ğlu ile görü şmü ş ve Türkiye’nin sava şa girmesine engel olabilmek için Menemencio ğlu’na Almanların dü şünüldü ğünden çok fazla şey bildiklerini hissettirmi ştir. Nitekim, Menemencio ğlu bu görü şmenin hemen sonrasında Hugessen ile görü şmü ş ve Almanların birçok şeyden haberdar olduklarını bildirmi ştir. Nitekim , yeni gelen belgelerle birlikte Moyzisch’in belgeleri Papen’e gösterdi ği gerçe ği de ortaya çıkmı ştır. Belgelerde şu cümleler yazmaktaydı:

“Papen, gere ğinden fazla şey biliyor.” 353

Bu dönemde Alman Büyükelçili ğinde Moyzisch’in sekreteri olarak çalı şmaya ba şlamı ş ve Alman diplomatlarından birinin kızı olan Nele Kapp’ın da Amerikan İstihbarat Güçleriyle ba ğlantıya geçip kar şı casusluk yapması Çiçero Operasyonu’nun sonunu getirmi ştir.

352 MOYZISCH, a.g.e. , ss.119-127. , Elyesa Bazna , Ankara Casusu Çiçero , Çev: Feride Kurtulmu ş , İstanbul , 2000, ss.92-96. 353 BAZNA, a.g.e. ,s.96., MOYZISCH , a.g.e. , s.132. , PAPEN, a.g.e. , s.581. 202

Berlin’den gönderilen İngiliz Sterlinlerinin büyük bölümünün sahte çıkması sonucunda parasız kalan İlyas Bazna, sava ş sonrası Almanya’yı mahkemeye vermi ş, hatta bir miktar tazminat da alabilmi ştir. 1960’larda anılarını sattı ğı Stern dergisinden ve yazdı ğı “Ben Çiçero’ydum” kitabından bir miktar para kazanabilmesine ra ğmen , 1970’te, Münih’te 66 ya şında, yoksul bir gece bekçisi olarak hayatını kaybetmi ştir.

Berlin, ba şta Dı şişleri Bakanı Von Ribbentrop olmak üzere, ikili oynayan bir casus olabilece ği endi şesiyle, Çiçero’nun elde etti ği belgelere güvenmedi. Alman Dı şişlerindeki kurumlar arası çeki şmeler, belgelerin uygun bir biçimde kullanılabilmesine engel oldu. Artık, sonlarının geldi ğini anlamaktan aciz Alman yetkilileri belgeleri dikkate almaktan çok uzaktılar. Nitekim, Franz von Papen , Overlord Operasyonu’nu da bu belgelerden çözmü ş ve Almanya’yı haberdar etmi şti. Ancak, Franz von Papen’in uyarılarıyla çok daha erken ve daha iyi ko şullarda müzakere masasına oturabilecekken Almanya acizli ğini ortaya koymu ş ve belgeleri de ğerlendirememi ştir. 203

D – FRANZ VON PAPEN’E SU İKAST G İRİŞİ Mİ

Franz von Papen’in Türkiye’de giri şti ği casusluk faaliyetlerinin en önemlisi Rusya’ya kar şı olandır. 1941 yılının ikinci yarısından itibaren Alman ordusunun Sovyet Rusya içlerine do ğru ilerlemesi ve bu nedenle Türkiye’yi Mihver yanında sava şa katılmaya ikna edebilmek için Alman baskısının artması, otomatik olarak Türkiye’de Rusya aleyhinde propaganda yapılmaya ba şlanmasına sebep olmu ştur. Türkiye’ye yönelik gerçek ya da gerçek dı şı Rus planlarının gündeme bomba gibi dü ştü ğü çok sayıda gün ya şanıyordu. Türkiye’de özellikle Rusların Bo ğazlara yönelik politikalarından ötürü ciddi bir Rus aleyhtarlı ğı ba ş göstermi şti. Bu durum, Almanya’ya kar şı bir sempati do ğurmu ştu. Almanya’nın Rusya’ya kar şı askeri ba şarıları Türkiye’de nedeni pek anla şılamayan ciddi sevinç gösterileriyle kar şılanıyordu. Almanya’nın Rus topraklarında ilerlemeye ba şlamasıyla Sovyetlerin dü şmanlı ğını iyice üzerine çekmi ş olması muhtemel olan Franz von Papen’e 24 Şubat tarihinde suikast giri şiminde bulunulmu ştur.

Her sabah genellikle aynı saatlerde e şi ile beraber dairesinden Elçilik binasına giden Franz von Papen patlayan bombalardan kurtuldu. Patlamanın etkisiyle yere yuvarlanan çift patlamadan kıl payı kurtulmu ştu. Ancak hemen arkalarında yürümekte olan bir kadın ve iki genç kız bombanın etkisiyle yaralanmı ştı. 354 Hadise hemen, Ankara Emniyetine bildirilmi ş ve Şükrü Saraço ğlu durumdan haberdar edilmi ştir. Takip eden saatlerde İçi şleri Bakanı Faik Öztrak ve Ankara Valisi Nevzat Tando ğan Alman Büyükelçili ğine gelmi şlerdir. Daha sonraki saatlerde de Saraço ğlu ve Menemencio ğlu Papen’i ziyaret etmi şlerdir. Aynı gün Franz von Papen, olay hakkında ayrıntılı inceleme yapılması için yetkililere ba şvurur. 355

Aynı günün ak şamı, Ali Fuad Erden’in kontunda verilen bir davete Franz von Papen de katılmı ş ve davetlilerle suikastın ardında yatan gerçekler tartı şılmı ştır. Büyük bir bölümünü üst düzey subayların olu şturdu ğu davetlilerin büyük bir bölümünde bu saldırının Franz von Papen’i ortadan

354 Tan , (25.2.1942). 355 Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie E , Band I , Nr.280, (24.2.1942) , 61/40, s.356. 204

kaldırmak için Gestapo tarafından yapıldı ğı dü şüncesi hakimdi. Lakin Franz von Papen, böyle bir olasılı ğa inanmamı ş ve suikastın arkasında Rusların oldu ğunu savunmu ştur. 356

Olay mahallinde yapılan ara ştırmalar sonunda, suikastçinin, bombayı atarken, bombanın elinde patlaması sonucunda, parçalanarak öldü ğü saptanır ve soru şturma hızla ilerler. 357 Ankara Emniyetinin yaptı ğı incelemeler do ğrultusunda, suikastı gerçekle ştirmeye çalı şırken ölen ki şinin Ömer Tokat adında Yugoslav muhaciri bir komünist oldu ğu tespit edilmi ştir. Ömer Tokat’ın suç ortakları ise yine Yugoslav muhaciri Abdurrahman Sayman ve Süleyman Sav adında iki Türk Vatanda şı ile Sovyetler Birli ği İstanbul Konsoloslu ğunda görevli iki Sovyet vatanda şıydı. 358

5 Mart 1942’de ise tahkikat hakkında resmi açıklama yapılmı ştır. Suikastı gerçekle ştirmeye çalı şırken ölen Ömer Tanlak isimli şahsın Üsküp’ten Türkiye’ye gelen bir muhacir oldu ğu ve 9 Haziran 1941 tarihinde Türk vatanda şlı ğına kabul edildi ği bildirilmektedir. Tanlak’ın Komünist olduktan sonra Türkiye’ye gelip İstanbul Hukuk Fakültesi’nde ö ğrenim görmeye ba şladı ğı tespit edilmi ştir. Tanlak’ın olayla ilgisi oldu ğu tespit edilen arkada şlarının da Yugoslavya’dan Türkiye’ye gelen ve Türk vatanda şlı ğına geçen komünistler oldu ğu ifade edilmektedir. Bu ki şilerin, Ankara ve İstanbul’da yabancı devlet mensuplarına kar şı suikast hazırlı ğında oldukları ve yabancılar hakkındaki tahkikatların da devam etti ği yine resmi tebli ğde belirtilmi ştir. 359 İsimleri Pavlov ve Kornilov olan iki Rus çok kısa bir süre içerisinde Türk yetkilileri tarafından tutuklanacaktır.

Franz von Papen’in 7 Mart tarihinde kaleme almı ş oldu ğu raporunda bu konulara de ğinilmektedir. Papen, raporunda, Ruslardan birinin Kayseri’de tevkif edildi ğini, Rus Ba şkonsoloslu ğu’nun Pavlov isimli Rus’un ba ğışlanması için giri şimlerde bulundu ğunu ancak bunun Türk yetkililerince kabul edilmedi ğini ve Rus Ba şkonsoloslu ğuna Pavlov’un teslim edilmesi için bir gün

356 PAPEN, a.g.e. , s.552. 357 KOÇAK, Türkiye’de Milli..., Cilt:1 , s.617. 358 Ulus , (25.2.1942) 359 Ulus , (6.3.1942). 205

süre verildi ğini belirtmektedir. Pavlov teslim edilmedi ği taktirde zorla tevkif edilecektir. Aynı raporda son derece ilginç bir nokta daha mevcuttur. Papen, Basın Şubesi Şefi’nin kendisini telefonla arayarak Rus’a kar şı alınan polis önlemlerini ö ğrenmek istedi ğini rapor etmektedir. İlgili servislere, büyükelçinin telefonda konuyla ilgili bilgi veremeyece ği de hatırlatılmaktadır. 360 Bu durum, Ankara’daki istihbarat sava şları da göz önünde bulunduruldu ğunda telefonların dinleniyor olabilece ği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Zira, telgrafların da şifreli gönderildi ği bu günlerde müttefik gizli servislerinin Alman telefonlarını dinletebilme ihtimali oldukça yüksektir.

Franz von Papen 9 Mart’ta Dı şişlerine göndermi ş oldu ğu telgrafta konuyla ilgili olarak Numan Menemencio ğlu ile görü ştü ğünü belirtmektedir. Rus Konsoloslu ğu bir piyade taburu tarafından çevrilmi ş, ba şka çare bırakılmadı ğı için Pavlov teslim edilmi ştir. Pavlov do ğal olarak her şeyi inkar etmi ş ve 3. derece sorguya çekilmeye ba şlanmı ştır. Papen, gazetelerde yazıldı ğının aksine Rus Büyükelçisi’nin Türkiye’yi terk etmedi ğini de rapor etmektedir. 361

Yakalanan Rus Ajanları , Sovyetler Birli ği’ni bu i şe dahil edecek itiraflarda bulunmaktan çekindiler ve on altı yıl sekiz ay cezaya mahkum edildiler . Ancak ilerleyen yıllarda Türkiye’nin Nazilerle ili şkisini çekmesi sonrasında , Ruslar serbest bırakılmı ştır. 362

Franz von Papen’e yönelik bu suikast giri şiminin altında yatan nedenler ve ki şiler hala büyük bir sırdır. Almanya’nın iddia etti ği ve Türkiye’nin de kabul etti ği gibi suikast gerçekten Sovyetler Birli ği tarafından organize edilmi ş olabilir. Türkiye’nin Almanya ile iyi giden ili şkilerini bozarak Türkiye’yi Sovyetler Birli ği ile Müttefikler yanında sava şa sokmak istenmi ş olabilir. Franz von Papen’e kar şı giri şilen eylemden Alman Hükümeti’nin Türkiye’yi sorumlu tutması ve Türkiye’ye kar şı cephe alması tasarlanmı ş

360 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , No:355 , VII Siyasi Kısma 307 Gizli, Nr.19, (7.3.1942),s.200. 361 SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , No:363 , VII Siyasi Kısma 308 Gizli, Nr.20, (9.3.1942),s.201. 362 Emrullah Tekin, Alman Gizli Operasyonları ve Türkler , İstanbul, 2002, s166. , TEK İN, Gizli Ordular, İstanbul, 1998, ss.185-186. 206

olabilir. Ancak günün ko şulları göz önünde bulunduruldu ğunda bu pek akla yatkın gelmemektedir. Zira, Franz von Papen ya da her hangi bir Alman’a yönelik bir harekette, Alman Hükümetinin var olan politikasını de ğiştirmesi ve yeni bir cephe daha açmasını beklemek pek akıllıca bir beklenti olmayacaktır. Bu nedenle, ne Sovyetler Birli ği’nin ne de Müttefik gizli servislerinin böyle bir suikast giri şiminde bulunabilecek olması, istenen sonuçları do ğurmayaca ğı için mümkün de ğildir. Geriye kalan bir di ğer ihtimal ise, bu suikast giri şimini bizzat Almanya’nın organize etti ğidir. Nasyonal Sosyalistlerle zaten iyi ili şkileri olmayan Franz von Papen, Almanya için gözden çıkarılabilir bir ki şidir. Daha önce Avusturya’da da oldu ğu gibi, Nazilerin Franz von Papen’e yönelik bir suikast giri şimiyle, ba şarıya ula şsa da ula şmasa da, daha büyük siyasi ba şarılar elde etmeyi ummu ş olabilecekleri kabul edilebilir bir şeydir. Franz von Papen’in haliyle böyle bir plandan haberinin olması beklenemez ve Suikastın altında Rusların parma ğının oldu ğuna inanması ve iddia etmesi gayet normaldir. Ancak, söz konusu suikastın Türkiye’nin Sovyetler Birli ği ve Komünizme olan güvensizli ğini kat kat arttırdı ğı ve Türkiye’yi Almanya’ya daha da yakla ştırdı ğını söylemek mümkündür. Bu nedenle, suikast giri şiminin altında Rusların de ğil de Almanların yattı ğını söylemek, tam olarak kesin olmamakla birlikte, daha mantıklıdır. 207

E – TÜRK – ALMAN İLİŞ KİLER İNİN KES İLMES İ

1944 yılında askeri yardım maksatlı görü şmeler devam etmekle beraber Müttefiklerin baskısı kısmen azalmı ş, hatta Türk- İngiliz ili şkilerinde so ğuma ya şanmı ştır. 19 Nisan’da ABD ve İngiltere Büyük Elçileri Numan Menemencio ğlu’na Almanya’ya krom satı şının durdurulması için bir nota verdiler. 363 Uzun bir süredir, sanayi ürünleri ve silah kar şılı ğında Türkiye’den Almanya’ya gönderilen kromun satı şının durdurulması acilen talep edilmekteydi. Ancak Türkiye, Almanya’ya krom satmama taahhüdünü Mayıs ayına kadar erteleyecek ve vakit kazanacaktır. Lakin, 20 Nisan günü Menemencio ğlu, Franz von Papen’i Mayıs ayından itibaren Almanya’ya krom sevkiyatının durdurulaca ğı konusunda bilgilendirmi ştir. 364 1944 Mayıs’ında Türkiye’nin İngiltere ve Almanya’ya ihraç etti ği ve büyük anla şmazlıkları da beraberinde getiren “kromun Almanya ve mihver devletlerine ihracı” Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla durdurulmu ş bu da Müttefik devletlerde büyük bir sevinç ya şanmasına neden olmu ştur. Ancak, Almanya bu kararı oldukça so ğuk kar şılamı ştır. Türkiye, hem Franz von Papen vasıtasıyla hem de Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi vasıtasıyla Almanya’ya tarafsızlı ğın korunaca ğı mesajları yollamaktaydı. 365 Bu dönemde Almanya’ya yönelik müttefik hava taarruzları da hız kazanmı ş ve Almanya’yı oldukça zor günlerin bekledi ği su yüzüne çıkmı ştır. 366 Almanya, hergün İngiliz ve ABD hava saldırılarıyla yüzle şmek durumunda kalırken , bir yandan da Rusların saldırısını beklemeye ba şlamı ştır.

6 Haziran 1944’te Normandiya çıkarması ba şlamı ştır. İki gün sonra ise İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Knatchbull-Hugessen Almanya’ya ait ve sava ş malzemeleriyle yüklü üç geminin Türkiye’nin Karadeniz kıyılarından geçti ği haberini ajanları vasıtasıyla ö ğrenmi ş ve hemen Türk Hükümetini Montreaux Antla şması hükümlerini uygulaması ve gemileri durdurup araması

363 KOÇAK , Türkiye’de Milli ... , Cilt 2, s.240. 364 PAPEN, a.g.e. , s.596. 365 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Almanya’nın Umumi Durumu Hakkında Rapor” , 030.10. , 232.563.19. , (5.6.1944) , s.2. 366 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Almanya’nın Umumi Durumu Hakkında Rapor” , 030.10. , 232.563.19. , (5.6.1944) , s.2-3. 208

için ikaz etmi ştir. Papen’den gemilerin sava ş gemisi olmadı ğını ö ğrenen ve bu do ğrultuda hareket eden Menemencio ğlu, gemilerin a ğır silahlarla dolu oldu ğunun ortaya çıkması sonucunda istifaya zorlanmı ştır. 367 Franz von Papen, ya şanan olaylarda kendisinin de yanlı ş bilgilendirildi ğini ve Numan Menemencio ğlu’nun görevden ayrılmasından ötürü çok üzüldü ğünü, ancak ya şananların Menemencio ğlu ile olan ili şkisini bozmadı ğını belirtmektedir. 368

Alman gemilerinin ticaret gemisi adı altında sava ş malzemesini bo ğazlardan geçirdiklerinin ortaya çıkması sonucunda , Müttefikler tarafından Alman yanlısı olarak görülen Dı şişleri bakanı Numan Menemencio ğlu 15 Haziran 1944’te görevinden istifa etmi ştir. Bu durum Müttefik devletlerde büyük bir sevinçle kar şılanmı ştır.

Menemencio ğlu’nun istifası, Müttefiklerin Türkiye üzerinde son bir kez daha baskı kurmayı denemesine yol açmı ştır. 15 Haziran 1944’te İngiltere Almanya ile diplomatik ili şkilerini kesmesi için Türkiye’ye resmi olarak müracaat etmi ştir. Türkiye’nin Almanya ile diplomatik ili şkilerini kesmesi ise ancak 2 A ğustos 1944’te gerçekle şmi ştir.

Bu dönemde Hitler’e yönelik bir suikast giri şimi ba şarısız olmu ş ve takip eden günlerde, barı ş giri şimleri dolayısıyla kendisinin kara listeye alınmı ş olabilece ği ihtimali Franz von Papen’in kendisi ve ailesi için endi şelenmesine neden olmu ştur. Türkiye’nin Almanya ile diplomatik ili şkilerini kesti ğini ö ğrenen Franz von Papen, hemen Almanya’ya dönmeyi dü şünmü ş, ancak Müttefiklerin Almanya’daki ilerleyi şlerini gözönünde bulundurunca endi şeleri artmı ştır. Gestapo ya da Hitler çevresindeki di ğer grupların Papen’i Almanya’da suçlamaları ve katletmeye çalı şmaları uzak bir olasılık de ğildi. Nitekim, o günlerde Müttefiklerden de birçok ki şi Papen’in hayatından endi şe duymaktaydı. 1944 yazında Papen, Müttefiklere sı ğınabilece ği ya da Almanya’ya geri dönmemesi konularında birçok telefon ve mesaj almı ş, ancak kendisinin bir vatansever oldu ğunu, ne ko şulda olursa

367 PAPEN, a.g.e. , s.599. , ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.411. 368 PAPEN, a.g.e. , s.599. 209

olsun ülkesini terk etmeyece ğini söylemi ş ve kendisine gelen teklifleri geri çevirmi ştir. 369

Almanya’ya geri dönmek için tüm hazırlıklarını tamamlayan Papen , öncelikle İnönü ile vedala şmı ştır. İnönü, Papen’e tarihsel olu şumların özel ili şkilerini zedeleyemeyece ği hususunda teminat vermi ş ve Papen’e olası barı ş görü şmelerinde seve seve arabuluculuk yapabilece ğini söylemi ştir. 370

Papen, 5 A ğustos 1944’te Ankara’dan Almanya’ya do ğru hareket etmi ştir. Hem Ankara’da hem de İstanbul’da kendisini kalabalık gruplar yolcu etmi ştir. Treni İstanbul’dan kalktıktan sonra, istasyonlardan birinde Papen, Roncalli ile bir görü şme yapmı ştır. 371 Papen’in çabaları sayesinde Roncalli 1500 Musevi çocu ğunu Gestapo’nun elinden kaçırabilmi ş ve onları İsrail’e ula ştırabilmi ştir. 372 Treni, Bulgaristan’ı geçtikten sonra Budape şte’ye yönelmi ştir. Papen’in, Gestapo tarafından tutuklanaca ğına yönelik endi şeleri tren Almanya sınırından geçti ğinde fazlasıyla artmı ştı. Zira, Hitler’e suikast düzenleyenlerle ba ğlantısının duyuldu ğuna inanıyordu. Birlikte seyahat etti ği torununa, e şine iletmesi için son bir mesaj verdi. Torunundan Dresden’de ayrılan Papen, do ğru Berlin’e gitmi ş, tutuklanmayı beklerken Dı şişleri Protokolü tarafından kar şılanmı ştır. 373

Hitler’in kendisiyle görü şmek istedi ğini ö ğrenen Papen, gece trenine binerek do ğru Hitler’in karargahına gitmi ştir. 6 A ğustos 1944’te Hitler’i son kez gören Papen, Hitler’in sinirli halinden ötürü tedirgin olmu ştu. Hitler, birden bire yatı şmı ş ve konuyu Türkiye’ye çevirmi ştir. Papen, raporunu sunmu ş ve İnönü’yle yaptı ğı son görü şmeyi anlatmı ştır. Daha sonra Papen, Hitler’i son kez müttefikler ile müzakerelere oturması için ikna etmeye çalı şmı ş, ancak bir sonuç alamamı ştır. Hitler sinirlenmi ş ve tam odayı terketmek üzereyken dönüp, Papen’e içinde Orduya Katkı Düzeninin Silah şör Haç Ni şanı” bulunan

369 PAPEN, a.g.e . ,s.601. 370 PAPEN, a.g.e. ,s.600. 371 ADAMS, a.g.e . , s.432. 372 ROLLFS S. J. , a.g.e . , s.412. 373 PAPEN, a.g.e. , s.603. , ROLLFS S. J. , a.g.e . , s.412. 210

bir kutu uzatmı ş ve Papen’e, “Ülkenize bir çok katkıda bulundunuz. Türkiye görevinizin son bulması sizin hatanız de ğildir.” demi ştir. 374

Hitler’i son kez gördükten sonra bir süre daha Berlin’de kalan Papen, Eylül ayında kendisini çok daha kötü günlerin bekledi ği Wallerfangen’e do ğru yola çıkmı ştır.

374 PAPEN, a.g.e. , ss.604-606. , ROLLFS S. J. , a.g.e . , s.412. , ADAMS, a.g.e ., s.433. 211

IV – FRANZ VON PAPEN’ İN SON YILLARI

A – FRANZ VON PAPEN VE NUREMBERG MAHKEMES İ

Franz von Papen, Wallerfangen’deki evine 1944 yılının Eylül ayında döndü ğünde sava şın tüm gerçekli ği de ona kadar geldi. O ana kadar, sava şı gazetelerden, radyo yayınlarından ya da Berlin’deki Dı şişleri ile irtibat kurarak takip ediyordu. Ancak, Saarland’ın köy ve kasabalarının huzuru Müttefik hava saldırılarıyla birdenbire bozuldu. Sakin yollar, kaçı şan korkmu ş kalabalıklarla dolmu ştu. Papen ve ailesinin de kaçı şan insanların arasına katılması artık an meselesiydi.

Kasım ayının sonunda Birle şik Devletler Üçüncü ordusunun sesleri artık Wallerfangen’den de duyulabiliyordu. 29 Kasım’da Papen, artık evini terk etmesi gerekti ğini bildiren bir telefon aldı. E şiyle birlikte yola çıkan Papen, Saar’ı geçerek Coblenz yakınlarındaki ve bir tanıdı ğının sı ğına ğının bulundu ğu Gemünden’e geldi. Birkaç saat sonra da o ğlu Franz ve kızları İsabella ve Margarete de yanlarındaydı. 375 Papen, artık bir mülteci de ğil firari de olmu ştu. Amerikan güçleri yakla şınca, Papen yeniden kaçmak zorunda kaldı. Bu sefer e şini ve kızı Margarete’i Gemünden’de bıraktı. Westphalia Stockhausen’de ya şayan evli kızının yanına ula şmaya çalı şıyordu ki, Amerikan askerleri Ruhr’u ku şattı. Papen, orman içerisinde küçük bir kulübeye sı ğınmak zorunda kaldı. Nihayet, 9 Nisan 1945’te esas evi ku şatıldı ve ba ştan a şağı arandı. Ertesi gün, Amerikan Birli ği Papen’in saklandı ğı kulübeye ula ştı. Kendisine kimli ği sorulan Papen, kim oldu ğunu açıklar açıklamaz tutuklandı. Bundan sonraki 4 yılının hapishanelerde geçece ğini hiç dü şünmemi şti. 376

Oğlu ve damadıyla birlikte oldukça kalabalık bir koruma ordusuyla birlikte birçok köy ve kasabadan geçerek yol aldılar. Bu kasabaların içerisinde Papen’in hayatında önemli yerleri olan Werl ve Dülmen de vardı. Haltern’den kalkan bir uça ğa bindirilerek Amerikan Ordu Karargahı’nın

375 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.427. 376 ROLLFS S. J. , a.g.e. , ss.427-428. 212

bulundu ğu Wiesbaden’e getirildiler. 377 Papen, toplama kamplarının şok edici ko şullarını ilk kez burada ö ğrendi. Papen, toplama kamplarının varlı ğından haberdardı. Lakin, toplama kamplarında özellikle Yahudi’lere kar şı giri şilen malum muameleler hakkında en ufak bir fikri ya da duyumu dahi yoktu. Papen, gibi bir çok Alman da sava ş yıllarında toplama kamplarında olan bitenden habersizdi. Öyle ki, Papen Nürnberg’te toplama kamplarındaki deh şet görüntülerini izlemeye zorlanmı ş, lakin görmeye dayanamadı ğı gibi midesinden de rahatsızlanmı ştır. 378

Franz von Papen, hiçbir suretle Hitler, Goebbels, Himmler, Streicher ve Bormann gibi radikal antisemitistlerle birlikte de ğerlendirilemez. Ancak, 1934 senesinde yapmı ş oldu ğu bir konu şması Papen’in ba şını Nüremberg’te oldukça a ğrıtmı ştır. Papen, bahsi geçen konu şmasında her ülkenin kendi kanını koruma hakkı oldu ğu belirtmi ştir. Almanya’daki Yahudi’lerin yabancı olarak kabul edilmesi , yani vatanda ş olmamalarının gereklili ğini savunmu ş ancak Yahudilerin haklarının da yasalarla korunması gereklili ğine i şaret etmi ştir. Papen, Hristiyanlık’ta ırkçılı ğa yer olmadı ğına da parmak basmı ştır.

Papen’in koyu bir Katolik olarak, Yahudileri bu açıdan de ğerlendirmesi son derece normal olmakla birlikte, Türkiye’de kendi inisiyatifi ile Roncalli’nin 1500 Musevi çocu ğunu Nazilerin elinden kaçırmasına yardım etmi ş olması çok önemliydi. Musevilere sempatisi ve onlara yardım edebilmek için ciddi riskleri göze almı ş olması Nüremberg’te onun için bir avantajdı.

Papen, uzunca bir süre oradan oraya ta şınmı ş ve nihayet A ğustos ba şında Luxemburg yakınlarındaki Mondorf hapishanesine Göring, Ribbentrop, Rosenberg ve Streicher gibi isimlerin yanına getirilmi ştir. Buradan, Luxembourg havaalanına götürülerek C-47’lere bindirilmi şlerdir. Uçaklar, Nasyonal Sosyalizmin yargılanaca ğı Nuremberg şehrine inmi ştir. 379

Tutuklular, uçaktan indirildikten sonra Adalet Sarayı’na getirildiler. Hapishanenin bir kanadı onlar için hazırlanmı ştı. Hücreler, mahkeme

377 PAPEN, a.g.e. , s.612. 378 PAPEN, a.g.e. , ss.614-615. 379 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.429. 213

salonuna en yakın yerdeydi ve Papen 47 numaralı hücrede tutuluyordu. 380 Ta ş duvarlar arasında bir yatak, bir sandalye ve küçük bir masayla ya şamak zorunda kalan Papen’in ve di ğer tutukluların birbirleriyle ya da gardiyanlarla konu şmaları kesinlikle yasaktı. Tüm bu iç karartıcı atmosferle birlikte, Franz von Papen’in ne ile suçlandı ğına dair bir fikrinin olmaması onu daha da zor duruma sokmaktaydı. 381

Mahkeme öncesi soru şturmalar ancak 3 Eylül’de ba şladı. Thomas J. Dodd, Papen’in sorgusunu yapan Amerikalı’ydı ve Papen Dodd’u sessiz, dürüst ve kibar bir olarak tanımlamaktaydı. Papen’e yönelik suçlamalar; Hitler’i iktidara ta şıması ve Avusturya’nın ilhakı konularında olaca ğı için Dodd’un sorgulaması da bu paraleldeydi.

Papen, 19 Ekim’de hakkındaki suçlamaları ö ğrendi. Papen, insanlık suçları ile itham edilmiyordu, Papen’e yapılan suçlama sava şı hazırladı ğı yönündeydi. Hitler’in iktidara gelmesinde ve Avusturya’nın ilhakında Papen’in oynamı ş oldu ğu roller, onun Nuremberg’te yargılanma sebebiydi.

Papen’in savunması iki önemli noktada yo ğunla şıyordu. Öncelikle 1932-1934 yılları arasındaki faaliyetlerini ortaya koyup, Hitler için çalı şmadı ğını kanıtlamalıydı. Kanıtlaması gereken ikinci nokta Avusturya’nın ilhakı konusundaydı. Papen, kendisini aklayabilecek belgelere sahip de ğildi, ancak elle tutulur şahitleri vardı. Papen’in savunmasını kolayla ştıran en önemli geli şme ise Göring’in itirafnamesi olmu ştur. Göring itirafnamesinde Avusturya’nın ilhakı hususunda tüm sorumlulu ğu kabul etmi ştir.

Franz von Papen’in Marburg Söylevi de Nuremberg’te oldukça etkili olmu ştur. Papen, Marburg söyleviyle de, kabinedeki oturumlarda da Hitler’e en çok kar şı çıkan isim oldu ğunu ifade etmi ş ve mahkemeyi ikna edebilmi ştir. 382

Franz von Papen, Naziler için de ğil, Almanya için çalı ştı ğını üstüne basa basa her duru şmada ifade etmi ştir. Papen’e göre Avusturya ve Türkiye

380 Franz von Papen, bu hücrede 12 A ğustos 1945’ten 15 Ekim 1946’ya kadar kalmı ştır. 381 PAPEN, a.g.e. ,s.623. 382 Eugene Davidson, The Trial Of The Germans 1945-1946 , NewYork, 1966, s.217. 214

görevlerini kabul etmesinin altında yatan tek neden de ülkesine hizmet etmek istemi ş olmasıdır.

28 Eylül’de, aile ziyaretlerine konmu ş olan yasak kaldırılmı ş ve 29 Eylül günü hapishane ailelerin akınına u ğramı ştır. Bu yasa ğın kaldırılma sebebi hiç şüphesiz birkaç gün içerisinde kararın açıklanacak olması ve bir çok ki şinin hüküm giyecek olmasıdır. Nitekim, 1 Ekim günü gelip çattı ğında mahkeme son kez kararları açıklamak için toplanmı ştır. Gergin geçen oturumların sonunda Papen’in Schacht ve Fritzsche ile birlikte suçsuz bulunan üçüncü ve son ki şi oldu ğu açıklanmı ştır. Oturum sonunda bu üç isim serbest bırakılmı ştır. Papen’in sorgulamasını yapan Dodd, hemen Papen’in yanına gelmi ş, onu tebrik etmi ş ve kendisine bir kutu Havana purosu hediye etmi ştir. 383

Büyük bir gazeteci toplulu ğu tarafından kar şılanan Papen, di ğer 2 isimle birlikte bir basın açıklaması yapmı ş ve sonrasında yeme ğe gitmi ştir. Ancak, kısa bir süre sonra, kızgın bir Alman toplulu ğu ile kar şıla şmı şlardır. Almanlar, Nuremberg’ten çıkan sonuçları protesto etmekteydiler. Bavyera Cumhurba şkanı Willhelm Högner, Shacht, Papen ve Fritzsche için tutuklama kararı çıkartmı ştı. Almanya, Nuremberg Mahkemelerinden sonra Franz von Papen’i bir de Denazifikasyon yargılamalarına tabi tutacaktı. 384 Ancak her şeyi Almanya için yaptı ğını ifade eden Papen’e Almanlar sırtlarını çevirecektir. 385

383 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.438. 384 ADAMS, a.g.e. , s.452. 385 DAVIDSON, a.g.e. , s.218. 215

B – FRANZ VON PAPEN VE DENAZ İFİKASYON MAHKEMELER İ

Bavyera otoriteleri tarafından serbest bırakıldıktan sonra Papen, eski bir asker arkada şının evinde kalan e şi Martha ve kızı Margarete ile biraraya geldi. Papen, hakkındaki nihai karar belli olana kadar Alman polisi ile ba ğlantı halinde kalmak zorundaydı.

Franz von Papen’in sa ğlık sorunları ve ilerlemi ş ya şı nedeniyle hapishane ortamında kalmamasına izin verilmi şti. Ancak, Papen şehir dı şında bir sanatoryumda dinlenme talebinde bulununca, bu iste ği reddedilmi şti. Ancak, St. Theresa hastanesinde, Katolik rahibeler gözetiminde birkaç ay kadar kalmasına müsaade edildi. Ancak devamlı polis gözetiminde tutulmaktaydı.

1947 yılının Ocak ayında, davasının derhal görülmeye ba şlayaca ğını Denazifikasyon Ba şkanı Loritz’den ö ğrendi. Mahkeme yine Nuremberg’te yapılacaktı. Nuremberg Mahkemelerinde kendisine yöneltilmi ş olan suçlamaların aynısı tekrar yöneltildi. Franz von Papen’in Schroeder’in evinde Hitler ile bulu şması ve o gün orada bulunanların ifadeleri do ğrultusunda Papen, Hitler’i iktidara ta şımak ile suçlanmaktaydı. Franz von Papen’in Hindenburg’u Hitler’in ba şbakan olması konusunda ikna etmesi de Franz von Papen’e konuyla ilgili olarak yöneltilmi ş di ğer bir suçlamaydı.

Franz von Papen, mahkemece suçlu bulundu. Alınan kararlar Franz von Papen’in sekiz yıl boyunca çalı şma kampında tutulmasını, 5000 Alman Markı ödemesini ve tüm sivil haklarının alınmasını öngörmekteydi. 386 Bu do ğrultuda Papen, Nuremberg’teki çalı şma kampının hastanesine gönderildi. Ancak, avukatları hakkında çıkna kararı de ğiştirebilmek için her türlü çalı şmayı yapıyorlardı. Bu dönemde eski bir Nazi olan bir hükümlü tarafından darpedilen Papen’in sa ğlık durumu da kötü şekilde etkilenmi ştir. 387

1947 yılından 1949 yılına kadar Franz von Papen bir çalı şma kampından di ğer birine dola ştı durdu. 1948 yılının Mayıs ayında geçirdi ği

386 PAPEN, a.g.e. , s.661. 387 ADAMS, a.g.e. , s.455. 216

kalp krizi nedeniyle Franz von Papen hastaneye kaldırıldı ve tedavi edildi. Bu arada, Papen hakkında verilen kararları kaldırmak için çabalayan avukatları Dr. Kubusckok ve o ğlu Franz Junior von Papen, Papen davasının yeniden görülmesini sa ğladılar. Yeni dökümanlar do ğrultusunda yapılan ikinci duru şmada Franz von Papen’in II. Derece suçlu oldu ğuna hüküm getirildi ve Papen, iyile ştirme çalı şmalarında kullanılmak üzere 30.000 Alman Markı ödemesi kar şılı ğında serbest bırakıldı. Bu mahkeme sonrasında Papen, oy kullanmak, mülk satın almak, politik ofis tutmak, araba kullanmak gibi tüm sivil haklarına da yeniden sahip olmu ştur. 388

388 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.440. , ADAMS, a.g.e. , s.455. 217

C – FRANZ VON PAPEN’ İN EMEKL İLİK YILLARI

Yargılanmaları sona eren ve tutuklulu ğu kalkan Papen, hayatının geri kalan kısmını Obersachbach’taki Siyah Orman yakınlarındaki yeni evinde geçirmi ştir. Franz von Papen’in son yıllarındaki tüm çalı şmaları, kendisine yöneltilen suçlamalara kar şı koymaya yöneliktir.

Bu konulardan en önemlisi Çiçero hadisesi olmu ştur. Papen, yargılanırken ve sonrasında Çiçero olayı ile ilgili bir çok yayın yapılmı ş ancak, son cevabı Ata şe Moyzisch bir kitap yazarak koymaya çalı şmı ştır. Franz von Papen, İngiliz Meslekta şını küçük dü şürebilecek açıklamalarda bulunmaktan özenle kaçınmı ş ve Moyzisch’in kitabına da kar şı çıkmı ştır. Lakin, sonunda mecburen gerek Moyzisch’in kitabına bir son not yazarak gerekse daha sonra kendi hatıralarında konuyu anlatarak dünyayı bilgilendirme yolunu seçmi ştir.

Tüm çalı şmaları en sonunda meyvesini vermi ş ve 13 Nisan 1956 yılında Bavyera’da görülen yeni bir dava ile tamamen aklanmış ve normal bir vatanda şın tüm haklarına yeniden sahip olmu ştur. 389

Franz von Papen’in 1960 yılında Türkiye’yi ziyaret etmesine kadar olan süre içerisinde özellikle Papa ile son derece samimi ili şkileri dikkat çekmektedir. Papen, Türkiye Büyükelçili ği sırasında Roncalli vasıtasıyla tanı ştı ğı ve daha sonra Papa John XXIII ile oldukça iyi ili şkiler kurmu ş ve Vatikan’ı ziyaret etmi ştir.

1960 Mayıs’ında ise Franz von Papen ve Isabella Türkiye’yi ziyaret etmi ştir. Ziyaretlerinin sebebi, 89. Ya şını kutlayacak olan Pertev Demirhan Pa şa’nın davetine katılmaktır. Franz von Papen, tutuklulu ğu bittikten sonra Türkiye’deki dostlarıyla devamlı mektupla şmı ştı ve onları yeniden görecek olmanın sevinciyle doluydu. Papen ve Isabella’nın yolculu ğunun planlandı ğı gibi ve sorunsuz geçmesi için bir Boeing Jet’i ayarlanmı ştı. Münih’ten kalkan uçak iki saat 15 dakikada İstanbul’a inmi şti ki, bu Papen için bir mucizeydi.

389 ADAMS, a.g.e. ,s.463. 218

Papen, Pertev Pa şa için Hilton’da bir do ğumgünü partisi vermek istemi ş, ancak Ordu’nun parti organizasyonu nedeniyle bundan vazgeçilmi ştir.

Pertev Pa şa onuruna verilen davette, ordunun her kademesinden davetliler ile Papen ve Pertev Pa şa’nın tüm dostları katılmı ştı. Davetten sonraki gün Papen, Roncalli ile yüzyüze görü şme imkanını buldu, St. George kilisesini ziyaret etti ve İnönü ile ba ğlantı kurdu. İlerleyen günlerde yapılacak olan darbe olasılı ğı konusunda bilgilendirilen Papen 2 gün içerisinde Almanya’ya geri dönmü ştür.

1961 yılının Şubat ayında Franz von Papen’in e şi Martha von Papen hayatını kaybetmi ştir.

Franz von Papen’in 1960 yılı sonrasında da İsmet İnönü, Kemal Tunçay ve Pertev Demirhan ile yazı şmalarını sürdürdü ğü Türk ar şiv belgeleriyle sabittir. 390 Franz von Papen, 1962 yılının Cumhuriyet Bayramı’nda Türkiye’ye gitmeyi çok arzu etmi ştir. 391 Cumhuriyet Bayramı resmi geçitlerini yeniden izleyebilmeyi çok arzu eden Papen, davet edilmesi halinde gelebilece ğini ifade etmi ştir. 392 Pertev Demirhan, Franz von Papen’in Türkiye’ye davet edilebilmesi için çaba göstermi ştir ve İnönü’yü Franz von Papen’in bu konudaki arzusu konusunda bilgilendirmi ştir. 393 Nitekim, Ekim ayının ortalarına do ğru Franz von Papen İsmet İnönü tarafından özel olarak Ankara’ya davet edilmi ştir. Cumhuriyet Bayramını ve kendi do ğumgününü yine Ankara’da kutlamayı büyük bir arzuyla isteyen Franz von Papen bu daveti sevinçle kabul etmi ştir. Davet günü önce İstanbul’a oradan da Ankara’ya İsabella ile birlikte uçan Papen, özel bir davet olması nedeniyle büyük bir ilgi beklemektedir. Lakin, Ankara’ya vardı ğında İsmet İnönü, Mevhibe İnönü, Türk Dı şişleri Bakanı ve Papen’in çok samimi arkada şı Feridun Erkin ve düzinelerce foto ğrafçı ile kar şıla şan Papen oldukça

390 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “ İnönü’den Papen’e Mektup” , 030.01. , 126.816.3. , (27.03.1962) , T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Papen’den İnönü’ye Mektup”, 030.01. , 126.816.3. , (27.02.1962). 391 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Franz von Papen’in Kemal Tunçay’a Mektubu” , 030.01. , 33.198.4. , (5.8.1962), ss.1-2. 392 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Von Papen tarafından Gn. Pertev Demirhan’a yazılmı ş mektuptan pasajlar” , 030.01. , 33.198.4. , s.3. 219

şaşırmı ştır. İnönü’nün dinçli ğinden ve temiz siyasetinden çok etkilenerek Türkiye’yi son kez terketmi ştir. 394

1964 yılında, Franz von Papen’in Alman Ordusu’nun eski bir subay olması dolayısıyla alması gereken emekli maa şı kendisine ba ğlanmı ştır. 395

Güncel siyasi konularda ve Nazi dönemi hakkında yazılar yazan, röportajlar veren Franz von Papen en son olarak Weimar Dönemi üzerinde çalı şmaya ba şlamı ş ve sonunda ikinci kitabı olan “Vom Scheitern einer Demokratie” 1968 yılında yayınlanmı ştır.

Franz von Papen 1969 yılının Nisan ayında hastalanmı ş, 2 Mayıs 1969 tarihinde ise Obersachbach’ta hayatını kaybetmi ştir.

393 T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Pertev Demirhan’ın İsmet İnönü’ye mektubu” , 030.01. , 33.198.4. , (9.7.1962) , ss.4-5. 394 ADAMS, a.g.e. , s.495. 395 ROLLFS S. J. , a.g.e. , s.441. 220

D – FRANZ VON PAPEN’ İN ESERLER İ

Franz von Papen, ya şadı ğı dönem nedeniyle dünyadaki çok önemli geli şmelere şahit olmu ş ya da bizzat bu geli şmelerin içerisinde ya şamı ş çok önemli bir şahsiyettir. Günümüz dünyasının bu günkü şeklini almasını sa ğlayan iki büyük dünya sava şında da görev yapmı ş olan Papen, bu günlerde ya şanan geli şmeleri, yapılan görü şmeleri, sava şları anlatabilecek kadar uzun ya şayabilmi ş ve tecrübelerini insanlarla payla şabilmi ştir. Kendisine Nürnberg’te ve daha sonra Almanya’daki yerel mahkemelerde bir çok suçlama yöneltilmi ştir. Hitler’in iktidara gelmesine katkıda bulunması ve daha sonra onun hizmetinde çalı şmaya devam etmesi kendisine yöneltilen en ciddi suçlamalardır.

Franz von Papen, hukuki olarak aklandıktan sonra, ya şadıklarını anlatabilmek, yaptıklarını açıklayabilmek ve en önemlisi tarihçiler için dönemi anlatan birinci a ğızdan bir kaynak bırakabilmek için öncelikle hatıralarını kaleme almı ştır.

1952 yılında tamamladı ğı ve aynı yıl basılan “Wahrheit Eine Gasse” isimli “Çıkmaz yolun Hakikati” anlamını ta şıyan anıları dünyada çok ses getirmi ş ve İngilizce, Fransızca ve İspanyolca dillerine çevrilmi ştir. Özellikle, Almanya’daki Weimar ve Nazi Dönemleri hakkında yapılmış olan bütün ara ştırmalarda Franz von Papen’in hatıralarına ba şvurulmu ştur.

Franz von Papen, Hatıralarını yayınladıktan sonraki dönemde de kendisini halkın gözünde aklayabilmek için çok sayıda giri şimde bulunmu ş, ara ştırmacılara yardım etmi ş ve makaleler yayınlamı ştır.

Ölümünden bir yıl önce tamamladı ğı ve Almanya’da iktidarda oldu ğu yıllarını anlattı ğı “Vom Scheitern einer Demokratie. 1930-1933” isimli kitabı ise 1968 senesinde basılmı ştır. Bu kitabı, ilk kitabına göre daha az tanınmakla birlikte, ara ştırmacılar için önemli bir kaynaktır. 221

SONUÇ

Franz von Papen’in Ankara’da, Almanya Büyükelçisi olarak görev yaptı ğı yıllar Almanya’nın, Türkiye’nin ve tüm dünyanın kaderinin belirlendi ği, gelece ğinin şekillendi ği yıllar olmu ştur. İkinci Dünya Sava şı’nın müsebbibi Nazi Hükümeti’nin büyükelçisi sıfatıyla görev yaptı ğı Ankara’da ço ğu zaman Almanya’dan almı ş oldu ğu direktiflere uygun olarak, Almanya için hareket eden Papen, birçok konuda Alman dı ş politika belirleyicileri ile çatı şmı ştır.

Franz von Papen’in Alman dı ş politikası paralelinde Alman propagandasını yönetmesi, Almanya’dan aktarılan kaynakları Alman propagandası için cömertçe da ğıtması Franz von Papen’in sava ş sonrası yıllarda Türkiye’de bile günah keçisi yapmı ştır. İkinci Dünya Sava şı sırasında Turancılara yönelik Alman deste ği, Franz von Papen’in şahsıyla özde şle şmi ştir. Dönemin bir çok ünlü turancısıyla ili şkisinin olması, Türk askeri erkanından turancılık fikrine yakın olanların zaten Papen’in yakın arkada şları olması bu durumun ba şlıca sebepleridir. Turancılık fikirleri dönemin basınında da Almanya’nın Sovyetler Birli ği taarruzunun ba şlamasıyla hız kazanmı ştır. Lakin, bu akımın güçlenmesi Sovyet kar şıtlı ğının yükselmesiyle paralel olarak de ğerlendirilmelidir.

Almanya’nın Sovyetler Birli ği’ne kar şı ba şlatmı ş oldu ğu taarruz, Türkiye’de büyük bir sevinçle kar şılanmı ştır. Bunun iki sebebi vardır. Birincisi, Almanya’nın Türkiye’ye yönelik askeri bir harekette bulunmayaca ğı bir bakıma kesinle şmi ştir. Ancak ikinci ve çok daha önemli nedeni ise, Türkiye’de uzunca bir süredir ve ba şarıyla uygulanmakta olan Sovyet aleyhtarı propagandadır. Sovyetler Birli ği’nin Çarlık Rusya’sının devamı oldu ğu ve Bo ğazlara yönelik taleplerinin devam etti ği yönündeki propaganda faaliyetleri, Türkiye’de ciddi bir Sovyet kar şıtı ço ğunlu ğun olu şmasına kaynaklık etmi ştir. Yine bu dönemde, Sovyetler Birli ği sınırlarında ya şayan ve Türk etnik kökenli halkların varlı ğına dikkat çekilmi ş ve Türkiye’de Turancı görü şlerin yayılması hız kazanmı ştır. Ciddi bir propaganda hareketiyle toplumda yerle ştirilmi ş olan bu yeni bilinç, Sovyetler Birli ği’ne yönelik Alman saldırısının büyük bir sevinçle kar şılanmasına sebebiyet vermi ştir. 222

Almanya’nın Moskova’ya do ğru ilerleyi şi, Sovyetler Birli ği’nin da ğılabilmesi ihtimalini do ğurmu ştur. Bu durum ise Türkiye’deki çe şitli kesimlerin Sovyetler Birli ğindeki Türk halklarının gelece ğiyle daha fazla ilgilenmesini sa ğlamı ştır. Özellikle Kafkaslardaki Türk halklarına yönelik, kimi zaman hayali kimi zaman ise kurumsalla şmı ş politikaların üretilmesi yine bu sürecin bir sonucudur. Tüm bu geli şmelerde, Alman hükümetinin büyükelçisi olan Franz von Papen’in isminin birinci sırada zikredilmesi ise son derece do ğaldır.

Türkiye’nin İkinci Dünya Sava şı boyunca resmi politikası konumunda olan ve Türkiye’nin hiçbir şekilde herhangi bir toprak talebinde bulunmadı ğı görü şü yanlı ştır. Almanya’nın Türkiye’ye Yunan adalarından üçünü teklif etmesi gündeme gelmi ş, İnönü ve Türk Hükümeti bu konuyu uzunca bir süre tartı şmı ştır. Nihayetinde, Almanya’nın söz konusu adaları kayıtsız şartsız teslim etmesi halinde adaların teslim alınabilece ğine karar verilmi ş, ancak bu durum gerçekle şmemi ştir. İkinci Dünya Sava şı sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin statükocu ve pasif bir dı ş politika izledi ği yönünde ele ştiriler her dönemde yapılmı ş ve İnönü, uyguladı ğı denge politikası dolayısıyla bir çok fırsatı kaçırmı ş olmakla sık sık suçlana gelmi ştir. Lakin, gün ı şığına çıkmı ş belgeler, durumun böyle olmadı ğını kanıtlamaktadır. Türkiye, stratejik öneme sahip adaları Almanya’dan teslim alabilece ği kararına varmı ş, lakin Türkiye’nin bu tip bir hamleyi yapabilmesine olanak tanıyacak nitelikte ko şullar olu şmamı ştır.

Franz von Papen’in ço ğu zaman Alman dı ş politikasına paralel olmakla birlikte, sergilemi ş oldu ğu bireysel duru ş Türkiye’nin sava ş dı şında kalabilmesinde fazlasıyla etkili olmu ştur. Alman askeri gücünün ve geli şmi ş sava ş sistemlerinin ne boyutlara varabildi ğini Türk hükümet çevrelerine tanıtabilme imkanını yakalamı ş olan Papen, Türkiye’nin olası bir Alman saldırısı kar şısında hiçbir şansının olmadı ğı gerçe ğinin algılanmasına katkı sa ğlamı ş ve Türkiye sava ş boyunca askeri yetersizliklerini öne sürerek sava ş dı şında kalabilmi ştir. 223

İkinci Dünya Sava şı’nda Türkiye’nin sava ş dı şı kalabilmesinde Franz von Papen’in sa ğlamı ş oldu ğu faydalar göz ardı edilmemelidir. Franz von Papen’in Türkiye’deki ki şisel ili şkileri Franz von Papen’in Türk Politika belirleyicilerine ula şabilmesindeki en önemli faktördü. Papen’in Birinci Dünya Sava şı sırasında ba şlatmı ş oldu ğu dostluklar 1940’lı yıllarda da kendisini göstermi ştir. Franz von Papen ve Türk askeri erkanından gerek aktif görevlerine devam eden, gerekse emekli olan ancak Türk siyasetinin şekillendirilmesini etkileyebilecek nüfuza sahip bir grup asker arasındaki dostluk mertebesindeki ili şkiler, Türkiye’nin kaderini de ğiştirebilecek nitelikte olmu ştur. Türkiye’nin sava ş dı şında kalabilmesini sa ğlayan askeri yoksunlukları ve bunların hangi derecelerde oldu ğunun Türk askeri ve siyasi yetkililerince kavranabilmesinde Franz von Papen’in eski bir subay olarak oynadı ğı rol son derece büyük olmu ştur. Nitekim, sava şın her döneminde İnönü liderli ğindeki Türkiye Cumhuriyeti, askeri yetersizliklerini öne sürerek sava ş dı şında kalabilmeyi ba şarısını göstermi ştir. Franz von Papen’in Türkiye’de büyükelçi sıfatıyla geçirdi ği yıllar, Türkiye için bir şans olmu ştur. Türkiye’nin sava ş dı şı konumunu koruyabilmesi Franz von Papen’in propaganda faaliyetleriyle desteklenmi ştir. Hükümeti etkilemek yoluyla Türk basınını da yönlendirebilme imkanını yakalamı ş ender bir isimdir. Dönemin okur yazarlık, teknoloji gibi ko şulları gözönünde bulunduruldu ğunda büyük bir kamuoyu yaratabilmesi mümkün olamamı ştır ancak Türk aydın kesiminden, askeri erkandan, basın mensuplarından ve politikacılardan olu şan geni ş bir kalabalı ğı etkilemeyi ba şarabilmi ştir.

Almanya’nın askeri ba şarılarından, ilk zamanlarda sevinç duyan Franz von Papen, 1942 yılı ba şlarından itibaren Almanya’nın ma ğlûp olaca ğına kanaat getirmi ş ve Alman Hükümeti’ni müttefiklerle müzakerelere oturması için ikna etmeye de gayret etmi ştir. Lakin, Papen’in bu fikirleri Berlin’de oldukça sert kar şılanmı ş, Papen’in özellikle Ribbentrop ve Hitler ile zaten çok iyi olmayan ili şkileri daha da bozulmu ştur. Franz von Papen’in Almanya’nın barı ş masasına oturtulabilmesi için son derece önemli çalı şmaları olmu ştur. Alman dı ş politika belirleyicilerine yapmı ş oldu ğu telkinler, kendisini oldukça zor durumlarda bırakabilmi ştir. 224

Çe şitli açılardan bakıldı ğında Franz von Papen, de ğişik şekillerde yorumlanabilir. Ba şarı ya da ba şarısızlıkları ise hangi taraftan baktı ğınız ile do ğru orantılı olacaktır. Franz von Papen’in hayatıyla ilgili ve ya şadı ğı dönemlere ili şkin bir çok gerçek hala bir sır niteli ği ta şıyor olabilir. Birçok şey belki hiçbir zaman açı ğa çıkamayacak da olabilir. Büyük ölçüde netle ştirilebilecek hadiseler dı şında, kesin olarak belirtebilece ğimiz tek husus Franz von Papen’in gerçek bir vatansever oldu ğu ve her adımını Almanya için attı ğıdır. Birçok Musevi’nin Nazi baskısından kaçırılmasına kariyerini ve belki hayatını da riske atarak yardım etmi ş olması Nazi Hükümetine de ğil de sadece Almanya’ya hizmet etti ğinin çok açık bir kanıtıdır. Türkiye’nin ise Franz von Papen için özel bir yeri oldu ğu da rahatlıkla dile getirilebilir. 225

Yararlanılan Yayınlar

Kitaplar:

- Abdülhamit , Sultan. Siyasi Hatıratım , İstanbul ,1999.

- ADAMS, Henry M. And Robin K. . Rebel Patriot A Biography of Franz von Papen , Santa Barbara, 1987.

- ARAS, Tevfik Rü ştü. Görü şlerim, İstanbul, 1968.

- AYDEM İR, Şevket Süreyya. İkinci Adam 1938 –1950 , İstanbul, 1985.

- Bazna ,Elyesa. Ankara Casusu Çiçero , Çev: Feride Kurtulmu ş, İstanbul, 2000.

- BLOOD-RYAN, H.W.. Franz von Papen His Life and Times , London, 1939.

- DAVIDSON, Eugene. The Trial Of The Germans 1945-1946 , NewYork, 1966.

- BOLAYIR , Enver. Talat Pa şa’nın Hatıraları , İstanbul, 1946 .

- DER İNG İL , Selim. Denge Oyunu , (3. Baskı) , İstanbul, 2003.

- DUTCH , Oswald. The Errant Diplomat , London, 1940.

- ERDEN, Ali Fuad. İsmet İnönü, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1999. 226

- GLASNECK, Johannes. Türkiye’de Fa şist Alman Propagandası , Çeviren:Arif Gelen, Ankara , Birinci Baskı.

- GÖKALP, Ziya. Türkçülü ğün Esasları , İstanbul , 1970.

- Grolier International Americana Encyclopedia , 1.Cilt , İstanbul, 1993.

- HART , Liddell. II. Dünya Sava şı Tarihi I , Çev: Kerim Ba ğrıaçık , (4. Baskı) , İstanbul, 2002.

- HİTLER , Adolf. Kavgam , Çeviren:Akmet Çuhadır, İstanbul, 2003.

- İNÖNÜ, İsmet. Defterler (1919 – 1973 ) 1. Cilt , Hazırlayan: Ahmet Demirel, İstanbul, 2001.

- JAMES, Harold. Alman Kimli ği –1770’den bugüne - , İstanbul, 1999.

- KARABEK İR , Kazım. CHP Grup Tartı şmaları – Ankara’da Sava ş Rüzgarları – II. Dünya Sava şı , (5.Baskı), İstanbul, 2000.

- KARAL , E. Ziya. Osmanlı Tarihi , Cilt:7 , Ankara , 1962.

- KENNEDY , Paul. Büyük Güçlerin Yükseli ş ve Çökü şleri , Ankara, 1991.

- KOCABA Ş, Süleyman. Pancermenizm’in ‘’ Şark’a Do ğru’’ Politikası Tarihte Türkler Ve Almanlar , 1988.

- KOÇAK , Cemil. Türk – Alman İli şkileri (1923-1939) İki Dünya Sava şı Arasındaki Dönemde Siyasal, Kültürel, Askeri ve Ekonomik İli şkiler , Ankara, 1999. 227

------Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938 – 1945) Cilt 1 , İstanbul, 2003.

------Türkiye’de Milli Şef Dönemi (1938 – 1945) Cilt 2 , İstanbul, 2003.

- KOEVES, Tibor. Satan In Top Hat , New York, 1941.

- KUSHNER, David. Türk Milliyetçili ğinin Do ğuşu (1876-1908), İstanbul, 1979.

- MARD İN , Şerif. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri 1895 – 1908 , İstanbul, 2003.

- MOYZISCH, L.C. . Çiçero Operasyonu , İstanbul, 2004.

- MUHTAR, Mahmud. Maziye Bir Nazar Berlin Andla şmasından Harb-i Umumi’ye Kadar Avrupa ve Türkiye – Almanya Münasebetleri , İstanbul, 1999.

- OGAN , M. Raif. Sultan II. Abdülhamid Ve Bugünkü Muarızları , İstanbul : Alkaya Matbaası , 1956.

- ORTAYLI , İlber. Osmanlı İmparatorlu ğu’da Alman Nüfuzu , İstanbul: İleti şim Yayınları, 2001.

- ÖKE , Mim Kemal. Vambery Belgelerle Bir Devletlerarası Casusun Ya şam Öyküsü , İstanbul: Bilge Yayıncılık, 1985.

- PAKER, Esat Cemal. Siyasi Tarihimizde Kırk Yıllık Hariciye Hatıraları , İstanbul, 2000. 228

- PAPEN, Franz von . Der Wahrheit Eine Gasse , Innsbruck, 1952.

------. Vom Scheitern Eine Demokratie.1930-1933 , Mainz, 1968.

- RATHMANN, Lothar. Alman Emperyalizminin Türkiye’ye Giri şi , İstanbul, 2001.

- ROBERTS, J.M. . Yirminci Yüzyıl Tarihi , Ankara: Dost Kitabevi, 2003.

- ROLFS S. J.,Richard W. . The Sorcerer’s Apprentice The Life of Franz von Papen , Lanham, 1996.

- SANDER, Oral . Siyasi Tarih İlkça ğlardan 1918’e , 9.Baskı , Ankara: İmge Kitabevi, 2001.

------Siyasi Tarih 1918-1914 , 8. Baskı , Ankara: İmge Kitabevi, 2000.

- SANDERS, Liman Von. Türkiye’de 5 Yıl , İstanbul:Burçak Yayınevi, 1968.

- SERTEL, Zekeriya. Hatırladıklarım , İstanbul, 1977.

- SHIRER, William L.. Nazi İmparatorlu ğu 1 Do ğuşu Yükseli şi Çökü şü ,Türkçesi:Rasih Güran, İstanbul, 2002.

------Nazi İmparatorlu ğu 2 Do ğuşu Yükseli şi Çökü şü , İstanbul, 1992.

- STADDART , Dr. Philip. Te şkilat-ı Mahsusa , İstanbul, 1994. 229

- TEK İN, Emrullah. Alman Gizli Operasyonları ve Türkler , İstanbul, 2002.

------Gizli Ordular, İstanbul, 1998.

- WEISBAND, Edward. 2. Dünya Sava şı ve Türkiye , İstanbul, 2003.

- YERAS İMOS , Stefanos. Azgeli şmi şlik Sürecinde Türkiye , Cilt :2, İstanbul, 1977.

- YILMAZ , Ömer Faruk. Belgelerle Osmanlı Tarihi ,Cilt 4 , İstanbul, 2000. 230

Ar şiv Belgeleri:

- “Selection from Papers of Captain von Papen” Falmouth, January 2&3, 1916 (London: HMSO,1916), No.23, p.12, National Archives, No. 701.6211/358.

- Memorandum concerning Captain von Papen , Lansing Rept. , p.14.

- Falmouth Papers, check #87, $700.00, January 18,1915, “for Horn.”

- Albertus dictus Papa et Hermanus filius ejus, Sälzer zu Werl (“Albert by name Papa, and his son Hermann, the Salters of Werl”), “Papen Stammtafel,” published in Gothaischen Geneologischen Taschenbuch (Marburg: Deutsches Adelsarchiv,1933).

- Sultan Abdülhamid Han’ın İkinci Me şrutiyet’in ilanı hakkındaki nutku , BOA , YEE , 23 , 314 , 12 , 71 – IIIa

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti VI nci Daire Umum Müdürlü ğü, 030.10 , 231.537.11 , (10.08.1938).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 231.558.15. , No:10620 , (8.3.1938).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Berlin Büyükelçili ğinin 10 Mart 1939 Tarihli ve 330/114 Sayılı Tahriratı Sureti” , 030.10. , 231.559.15.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti, 030.10. , 231.559.15. , (27.3.1939). 231

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 030.10. , 231.559.15. ,6/1455 , (27.3.1939).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti, 030.10. , 231.559.6. , 18316/439 , (26.08.1938).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti, 030.10. , 231.559.6. , No: 6254 , (5.9.1938).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Hariciye Vekaletinin 6/4/1939 tarih ve 35028/136 numaralı yazısı sureti” , 030.10 , 231.559.17.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 231.560.6. , (19.6.1939).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti, 030.10. , 231.560.12. , (21.7.1939).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi, Ba şvekalet, 030.10 , 231.559.17.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 231.560.14. , (26 Haziran 1939).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Ankara Vilayetinden Alınan 2/9/939 tarihli ve 19382 sayılı yazısına ili şik Almanca mektubun sureti” , 030.10 , 231.560.21.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10 , 231.560.21., (6.9.1939). 232

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti, 030.10. , 231.939.11. , (6.7.1939)

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , Dahiliye Vekaleti , 030.10. , 232.561.10. , No:1765.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Nafia Vekaleti, “Türkiye ile Almanya arasında yapılan ticaret anla şması H.” , 030.10. , 232.561.26. , 3319/15051, (13.12.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Münakalat Vekaleti , 030.10. , 232.561.20. , (25.10.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti , 030.10. , 232.561.23, (6.11.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Almanya’nın Umumi Durumu Hakkında Rapor” , 030.10. , 232.563.19. , (5.6.1944).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “ Şükrü Saraço ğlu’nun İsmet İnönü’ye 25.9.1943 tarihli Mektubu” , 030.01. , 40.240.13 , No:394 , (25.9.1943).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “ İsmet İnönü’nün Şükrü Saraço ğlu’na 26.9.1943 tarihli Mektubu” , 030.01. , 40.240.19, (26.9.1943).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , “17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notaları” , 420/19, (17.12.1940). 233

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , “17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notalarına Ek olarak Sunulmu ş Liste I” , 420/19, ,(17.12.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , “17 Aralık 1940 Tarihli Türk – Alman Kar şılıklı Notalarına Ek olarak Sunulmu ş Liste II “ , 420/19, ,(17.12.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti , 87411/664 , 420/19, ,(25.12.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 87411/664, 420/19, ,(3.1.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 030.18.01.02. , 94.12.13, 2/15298, (1.3.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü, 030.18.01.02. , 95.59.13. , 2/16168 , (10.7.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti , 87520/670 , 420/19, ,(26.12.1940).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 87520/670, 420/19, ,(17.1.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Hariciye Vekaleti , 761/26 , 420/19, (21.1.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Maliye Vekaleti, 54266/2130, 420/19, ,(18.2.1941) 234

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , T.C. Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü , 54266/2130, 420/19, ,(1.3.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ticaret Vekaleti, 030.10. , 232.562.2 , 5/10755.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuiyet Ar şivi , Ba şvekalet Kararlar Dairesi Müdürlü ğü, 030.18.01.02. , 95.60.14. , (10.7.1941).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Almanya’nın Umumi Durumu Hakkında Rapor” , 030.10. , 232.563.19. , (5.6.1944).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “ İnönü’den Papen’e Mektup” , 030.01. , 126.816.3. , (27.03.1962).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Papen’den İnönü’ye Mektup”, 030.01. , 126.816.3. , (27.02.1962).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Franz von Papen’in Kemal Tunçay’a Mektubu” , 030.01. , 33.198.4. , (5.8.1962).

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Von Papen tarafından Gn. Pertev Demirhan’a yazılmı ş mektuptan pasajlar” , 030.01. , 33.198.4.

- T.C. Ba şbakanlık Cumhuriyet Ar şivi , “Pertev Demirhan’ın İsmet İnönü’ye mektubu” , 030.01. , 33.198.4. , (9.7.1962).

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VI , Nr. 315, (3.5.1939) , 1625/388. 235

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VI , Nr. 317 , (3.5.1939) , 1625/388

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VI , Nr.413, (20.5.1939) , 96/107

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band IX , Nr.424 , (14.6.1940) , 265/172

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XI, Nr.254, (30.10.1940), 265/172

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.303 , (10.4.1941) , 265/172

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.514, (13.5.1941) , 2361/488

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.538.(19.5.1941) , 265/172

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Vol. XII. , Nr:565 , (29.5.1941),265/172 236

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Vol. XII. , Nr:566 , (29.5.1941), 265/172

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band XII.2, Nr.363,(13.6.1941),265/172

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Nr. 435 , (24.5.1939) , 2950/576

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Nr. 454 , (30.5.1939) , 7996/E 575

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945, Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VII , Nr. 495 , (8.6.1939) , 1625/384

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945, Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VII , Nr.247 , (24.8.1939) , 96/107.

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VII , Nr.406 , (28.08.1939) , 8342/ E590.

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie D , Band VIII , Nr.512, (6.1.1940) , 4531/E 144.

- Akten Zur Deutschen Auswaertigen Politik 1918 – 1945 , Aus dem Archiv Auswaertigen Amts , Serie E , Band I , Nr.280, (24.2.1942) , 61/40, 237

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , No: A 3018 –41 , Gizli , Nr.10 , (5.8.1941).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Weiszaeker’den Ribbentrop’a” , No:494 , Gizli,Nr:11, (7.3.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’den Hüseyin Emir Erkilet’e Mektup” , Nr:13 , (17.11.1941).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’den Erdmansdorf ve Wehrmann’a” , Nr.14 , (24.11.1941).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Erkilet’ten Hentig’e” , Nr.15 , (27.11.1941).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı B6 – 42 Gİzli,Nr:16, (5.1.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , No:355 , VII Siyasi Kısma 307 Gizli, Nr.19, (7.3.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , No:363 , VII Siyasi Kısma 308 Gizli, Nr.20, (9.3.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğı’na” , No: A2632 – 42 , Nr.22 , (24.11.1941). 238

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Hentig’in Garoun’la Yaptı ğı Görü şmenin Özeti” , Gizli , Nr.23 , (1.6.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Menemencio ğlu’na” , Gizli,Nr:24 , (12.7.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı 74 Gİzli,Nr:26 , (26.8.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı A 524-42 Gİzli,Nr:27 , (27.8.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri, “Papen’den Dı şişleri Bakanlı ğına” , Sayı 1205 Gİzli,Nr:28 , (28.8.1942).

- SSCB Dı şişleri Bakanlı ğı Ar şivi, Alman Dı şişleri Dairesi Belgeleri ,”Ribbentrop’tan Papen’e” , No:1526 Gizli , Nr:34 , (5.12.1942).

- Treaty of Mutual Assistance between His Majesty in Respect of the United Kingdom , The President of the French Republic and the President of the Turkish Republic , Ankara (October 19,1939)Cmd6165(trety Series No:4 , House of Commons Sessional papers, Vol.XII(1950)

- FO 371/R 5378/55/44

- FO 371/R6872/661/67 239

Makaleler:

- CAN, B. Bülent. ‘’Almanya’nın Türkiye’de Koloni Kurma Planları’’ , Toplumsal Tarih Dergisi , Cilt II , Sayı.8 .(A ğustos 1994),50- 54.

- KESK İN, Mesut - CAN, B. Bülent. ‘’Almanya’nın Türkiye’de Koloni Kurma Planları – II’’ , Toplumsal Tarih Dergisi , Cilt II , Sayı 11. (Kasım 1994) ,18-25.

- ÖNSOY, Rıfat . ‘’19. Asrın İkinci Yarısından Alman İmparatorlu ğunun Kurulu şuna Kadar Bavyera’nın Osmanlı İmparatorlu ğu’ndaki Ticareti’’ , VIII.TTK Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler , Cilt II , Sayı 8 .(Ekim 1976), 1423-1425.

- ÖZYÜKSEL ,Murat . ‘’ Abdülhamit Dönemi Dı ş İli şkileri ‘’, Türk Dı ş Politikasının Analizi , Derleyen: Faruk Sönmezo ğlu , İstanbul: Der Yayınları , 2001,5-32.

- PINAR, İlhan. ‘’Kayzer II. Willhelm’in Do ğu Gezisi Ba ğlamında Alman İmparatorlu ğu’nun Osmanlı’ya Yönelimi Üzerine’’ , Tarih ve Toplum Dergisi , Sayı:120. (Aralık 1993),38-41 .

- YILDIRIM , İsmail. ‘’Osmanlı Demiryolu Politikası ve Sonuçları’’ , Türk Dünyası Ara ştırmaları , Sayı: 118. ( Şubat 1999),49-53.

Süreli Yayınlar:

- Tan , (25.2.1942).

- Ulus , (25.2.1942).

- Ulus , (6.3.1942).

E – Kaynaklar:

“Mit’in Tarihçesi” , (http://www.mit.gov.tr/tarihce/ikinci_bolum_E2_1.html) , (14.04.2006).