Charles King
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
PERA PALAS'TA GECE YARISI MODERN iSTANBUL'UN DO�UŞU KiTAP YAYlNEVi- 317 TARİH VE CO�RAFYA - 99 PERA PALAS'TA GECE YARISI - MODERN İSTANBUL'UN DO�UŞU j CHARLES KING ÖZGÜN ADI MIONIGHT AT THE PERA PALACE ·THE BIRTH OF MODERN ISTANBUL © 2014, CHARLES KING © 2015, KİT AP YAYlNEVi LTD. AKÇALI AJANS İLE YAPILAN ANLAŞMAYA DAYANARAK YAYlNLANMlŞTlR TANITIM İÇİN YAPILACAK KISA AllNTlLAR DIŞINDA HiÇBİR YÖNTEMLE ÇO�ALTILAMAZ FOTO�RAF TELiFLERi PERA PALACE HOTEL )UMERIAH (SAYFA 12) YAPI KREDi BANKASI SELAHATTiN Giz KOLEKSiYONU ÇEViRi AYŞEN ANADOt KiTAP TASARIMI YETKiN BAŞARlR, BEK KAPAK TASARIMI DiLEK ÇETİNKAYA TASARlM DANIŞMANLI�I BEK GRAFiK UYGULAMA VE BASKI MAS MATBAACILIK A.Ş. KA�ITHANE BİNASI HAMiDiYE MAHALLESi, SOCUKSU CADDESi NO. 3 34408 KA�ITHANE-İSTANBUL SERTİFİKA NO: 12055 T: (0212) 294 10 00 F: (0212) 294 90 80 E: [email protected] 1. BASlM OCAK 2016, İSTANBUL 2. BASlM ŞUBAT 2016, İSTANBUL ISBN 978-605-105-148-2 YAYlN YÖNETMENi ÇAl:ATAY ANADOt KİTAP YAYlNEVi LTD. KAl:!T HANE BİNASI HAMİDİYE MAHALLESi, SOl:UKSU CADDESi NO. 3/l-A 34408 KAl:!THANE İSTANBUL SERTİFİKA NO: 12348 r: (0212) 294 65 55 F: (0212) 294 65 56 E: [email protected] w: www.kitapyayinevi.com Pera Palas•ta Gece Yarısı Modern İstanbul'un Doğuşu CHARLES KiNG ÇEVİRİ AYŞEN ANADül KitapYAYlNEVi Hocam ve dostum OWilin Partenie için İÇİNDEKİLER PERA j BEYotıu HARiTAsı 6 ÖNSÖZ 7 ÖNDEYİŞ IS GRAND ÜTEL 25 KURŞUNİ GEMİLER 41 İŞGAL 55 DiRENiŞ 73 BotAziçi'NDE MosKOVA 91 KoNSTANTİNUPOLis nı "SAVAŞTAN SONRA DüNYA CAZA DALMlŞTI" 129 "MAZİ KALBİMDE BiR YARADIR" 147 MODERN ZAMANLAR 167 PEÇENİN ÖTESiNDE 185 BiR SiNCAP GiBi YAŞAMAK 201 ADA HAYATI 215 KRALİÇE 233 KUTSAL BiLGELİK 243 GöLGE SAVAŞLARI 263 BELGELER 289 MunuıutuN KAPısıNDA 315 SONDEYİŞ 335 TEŞEKKÜR 345 NOTLAR 349 KAYNAKÇA 373 DiziN 389 Kilise (. Cami Sinagog - . Tünel Tramvay Yolu Eyüp Galata Köprüsü Unkapanı Köprüsü Hal ç Kabristan Yolu ile Çapulcular Sokağı köşesindeki Pera Palas'ın ana giriş kapısı. era Palas'ta Gece Ya nsı için araştırmaya başladıktan kısa bir süre sonra P İstanbul'daki bir salıaftan eski bir rehber kitabı satın aldım. istanbul Belediyesi'nin 1934'te yayınladığı bu kitabın adı kısaca İstanbul Şehir Rehberi'ydi. Kitapta şehrin ayrıntılı haritalannın yanı sıra sokak adları, bina lar ve belli başlı kamu kurumlarının tam bir listesi vardı. Kitabın olağanüstü bir zaman makinesi olduğunu düşündüm. Bugünkü şehri dolaşırken kulla nabilirdİm bu rehberi; başımı indirip haritaya bir göz atar, kaldırıp bulundu ğum sokağa bakar, sonra yine rehbere bakıp bu köşede, o arsada eskiden ne olduğunu keşfeder, böylece geçmişi hemen önümde "görebilirdim." Haftalar boyu İstanbul'da böyle dolaştım. Ama asıl keşfım, reh berdeki basılı metnin yanına kurşun kalemle yazılmış notlardı. Anlaşılan, kitabın elbette adını asla bilemeyeceğim eski sahibi, metindeki anahtar ibareleri eski harflerle Osmanlıcaya çevirmişti. Derkenadardaki el yazı sını gördüğüm an, rehberin beni iki savaş arasındaki İstanbul'un sadece fiziki dünyasına değil, bir bakıma, o çağın şehrinin zihinsel, kavramsal, hatta duygusal dünyasına da taşıyacağını anladım. Sonuçta; elimdeki kitabın sahibi 1934 gibi geç bir tarihte bile eski yazıdan yeni yazıya tam geçernemiş biriydi. Kısmen de olsa, hala eski imparatorlukta yaşıyordu. O da bir zaman gezginiydi; hayatı Osmanlıcadan Türkçeye, imparator luktan cumhuriyete, İslam devletinden laik devlete, o sarsıcı değişimlerle geçmişti. Bu kitabı yazarken rehberin sahibine benzeyen insanlarla karşılaş tım. Sayfa 129'da gördüğünüz haremağaları çağlar ötesiydi. Sayfa 9ı'deki PERA PALAS'TA GECE YARISI 9 Rus dansçı kızlar da öyle. Sayfa 315'teki Yahudi mülteciler gibi sayfa 215'teki balıkçılar ya da 263'teki itfaiyeci ya da sayfa 41'deki vapur yolcuları, hepsi aynı dönüşümü yaşıyordu. Her şeyin ötesinde, bütün karmaşıklığı ve trajedisiyle bu insanların bildiği dünyayı öğrenmek istiyordum. Bir şehir, bir ülke ve fa rklı cemaatlerden bireyler için kendilerini yeniden tanımlamak gibi zahmetli bir süreçten geçmenin nasıl bir şey olduğunu bilmek istiyordum. Tarihçiler çoğu kez zamanla beliren değişimlere büyük yapısal güçlerin yol açtığından söz eder. Devrimlerden söz ederiz, imparatorluk ların çöküşünden, savaşlardan, insanların büyük göçlerinden; hepsinin sabit başlangıç ve bitiş tarihleri vardır. Ama kimse hayatını böyle yaşamaz. Başınızdan geçen bir olayın büyük bir "tarihi" değişime mi işaret edeceği ni, yoksa sizin başınızdan geçmiş olmasının ötesinde herhangi bir kalıcı önemi olmayıp çabucak unutulan bir olaya mı dönüşeceğini bilmenizin imkanı yoktur. Bu sorun, modern Türkiye'nin tarihyazımında özellikle vahimdir. 1923, geleneksel olarak bir tür "Sıfır Yılı" gibi ele alınır; her şey o an birden bire değişmiştir, eski alışkanlıklar bir kenara itilmiş, herkes yeni cumhuri yeti inşa etme görevini üstlenmeye karar vermiştir. Oysa tabii ki işler böyle olmamıştır. İnsanlar varoluş biçimlerini ne aniden değiştirmiş, ne de buna bütünüyle gönüllü olmuşlardır. Pera Palas'ta Gece Yansı, bu hikayenin bir kısmını anlatmaya çalışıyor. Kemalist projeye hiç de coşkuyla sarılmayan mürnin muhafazakarları ele alıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan, iki savaş arasındaki yıllarda milliyetçilerce baskı altına alınan hatırı sayılır sayıdaki dini ve etnik azınlık üyelerinin yazgısından söz ediyor. İstanbul'a çürümüş bir şehir olarak yeniden can vermiyor (bu imge, tabii ki gelenek sel Kemalist anlatının bir parçasıdır, her şey bir yana, geleceğin Ankara'ya ait olması gerekiyordu); daha ziyade, müzik, cinsellik ve toplumsal cinsiyet ilişkileri gibi önemli alanlarda geleneğin ve yeniliğin çoğu kez şaşırtıcı biçim lerde iç içe geçtiği bir yer olarak görüyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin yükselişi, eski doğruların bizi inandırmaya çalıştığından çok daha zengin, çok daha karmaşık, dolayısıyla çok daha ilginç bir hikayedir. İki savaş arası yıllar Atatürk'ün hayatı gibi sadece bir yaşamöyküsü yazma meselesi değildir: bu 10 yılların, yeni Türk tarihçiler kuşağının taptaze gözlerle incelemeye başladı ğı çok daha nüanslı boyutları vardır. Tarih yazarları artık Türkiye tarihinde geçmişte büyük ölçüde yasaklanan "karanlık noktalar" dan söz edebiliyorlar: Ermeni soykırımı, Rumların kaderi, Yahudilerin statüsü, muhafazakar Müslümanlara nasıl davranıldığı, Kemalizm karşıtlarının yaşamı, Türk Solu'nun tarihi, Türk feminizminin aldığı biçimler, tahripkar şehir plancılığı... Bütün bunlardan dürüstçe, açıkça ve eleştirel açıdan söz etmek Türkiye'deki tarihyazımını daha güçlü kılacak, Türkiye'nin yakın tarihini daha da derinlemesine anla mamızı sağlayacaktır. Benim çalışınam da son on yılı aşkın bir zamandır Türkiye ve başka ülkelerdeki akademisyenlerin bu alanlardaki çalışmala rının dikkati çekecek kadar çoğalmış olması sayesinde zenginleşmiştir. Umudum, yeni bir muhafazakarlık döneminin bu hatırı sayılır ilerlemeyi ezip geçmemesidir. İyi tarihyazımının en büyük düşmanı, geçmişin tescilli olduğu inancıdır. Yani geçmişin başka bir çağın halkıyla bugünün halkı arasında temel bir süreklilik olduğunu iddia eden bir ya da öbür topluluğa "ait" oldu ğuna inanmak Oysa geçmiş, "Türk tarihi", "Ermeni tarihi" ya da "Yunan tarihi" diye güzelce paketlenmiş değildir. Öyle olduğunda ısrar edenler tarihçi değil tarih tacirleridir; geçmişin bir versiyonunu satarken öteki versiyonunu hesaba katmamakta bir çıkarı olanlardır. Tarihi insanların gerçekten yaşadıkları biçimde yazmamız gerektiğine her zaman kuvvetle inanmışımdır; karman çorman bir biçimde, hep birden konuşan birçok ses halinde, kimi zaman ciddiyetle, kimi zaman azıcık çılgınca, kesintileriyle, kopukluklarıyla, arada sırada dikkatimiz dağılarak, durarak, bir meyhanede bütün gece süren bir sohbet gibi. Yıllar geçtikçe bir tarihçinin başlıca görevinin sadece geçmişteki olgu ları anlamaya çalışıp sonra da bunlara birer yorum sunmak olmadığına inan maya başladım. Benim için tarih, ahlaki hayal gücümüzü çalıştırınanın bir yoludur. Akademik tarih çoğu zaman insanlık tarihindeki şaşaalı güçlere ayrı calık tanır; ama bir su damlasındaki dünya, küçücük şeylerin insanlık duru mu hakkında anıtsal şeyleri açığa çıkarışı, bana her zaman daha çekici geldi. Buna bazen "mikro tarih" diyorlar, ama bu tür tarihin son derece "makro" bir PERA PALAS'TA GECE YARISI II amacı var: dünyayı yalnızca bir an için, başka bir zaman ve yerdeki insanların o anda gördügü gibi görmeye çalışmak ve böylece sıradan insanlığımıza dair anlayışımızı derinleştirmek. Eğer geçmiş çağlarda yaşamış insanlara sevecen bir anlayışla yaklaşınayı başaramazsak, bugünümüzü paylaştığımız insanla rın hayatlarını gerçekten aniayabilme umudumuz kalmaz. Şu halde tarih tek ve doğruluğu su götürmez bir aniatı ortaya koy makla ilgili değildir. Ulusu yüceitmekle ya da çocuklara kökenierinin bir masal versiyonunu öğretmekle ya da vatansevediği teşvik etmekle ya da Türkiye ve başka ülkelerdeki politikacıların iddia ettiği başka şeylerle de ilgili değildir. Tarih, geçmişe dair kendi anlayışımızı eleştirmek, ölmüş git miş insanları anlama yeteneğimizi arhrmak, bir de güçlüyü eleştirip zayıfı kavrama yeteneğimizi keskinleştirmekle ilgilidir. Geçmiş şaşırtıcı olmaktan çıktığında, muzaffe r ulusun muhteşem bir hikayesi haline geldiğinde, bir bilim olarak yararsız hale gelmekle kalmaz, bir sanat olarak korkunç derece de sıkıcı hale gelir. CHARLES KiNG Nisan 2015 12 ÖN SÖZ "Yeryüzünde bin adam ölür ve bin bir adam doğup bir adamdan çoğalır derler. Öyle bir geniş ülke, büyük şehirdir ki İstanbul, içinde bin adam ölse yine adam denizinden omuz omuzu sökmez, böyle bir gulgule-i Rum'dur." -EvıiYA ÇELEBİ, Seyahatname, 17. yüzyıl. Saray boş, çeşmesi susmuş, Kadim ağaçlar