TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AKDENİZ’DEKİ DEMOKRASİ TEŞVİKİ

POLİTİKALARI: MISIR ÖRNEĞİ

Doktora Tezi

Ertuğrul Cevheri

Ankara-2018

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AKDENİZ’DEKİ DEMOKRASİ TEŞVİKİ

POLİTİKALARI: MISIR ÖRNEĞİ

Doktora Tezi

Ertuğrul Cevheri

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Çağrı Erhan

Ankara-2018

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLER ANABİLİM DALI

Ertuğrul Cevheri

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN AKDENİZ’DEKİ DEMOKRASİ TEŞVİKİ

POLİTİKALARI: MISIR ÖRNEĞİ

Doktora Tezi

Tez Danışmanı : Prof. Dr. Çağrı Erhan

Tez Jürisi Üyeleri

Adı ve Soyadı İmzası

………………………………………. ……………………….

………………………………………. ……………………….

………………………………………. ……………………….

………………………………………. ……………………….

………………………………………. ……………………….

Tez Sınavı Tarihi: ………………………

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE

Bu belge ile, bu tezdeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunulduğunu beyan ederim. Bu kural ve ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları andığımı ve kaynağını gösterdiğimi ayrıca beyan ederim. (……/……/2……..)

Tezi hazırlayan öğrencinin Adı ve Soyadı

……………………………………

İmzası

…………………………………….

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ...... İ KISALTMALAR ...... İV GİRİŞ ...... 1 BİRİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL VE KURAMSAL TARTIŞMALAR ...... 23 A. OTORİTER MUKAVEMET PARADİGMASI ...... 25 1. Arap İstisnacılığı/Müslüman İstisnacılığı (Kültürel Faktörler/Dini Faktörler) ...... 26 2. Materyal Faktörler ...... 26 B. DEMOKRATİKLEŞME PARADİGMASI ...... 27 1. Demokratikleşmenin Yerel Faktörler Üzerinden Açıklaması ...... 28 a. Modernleşme Teorisi ve Demokratikleşme (Yapı Temelli Açıklama) ..... 28 b. Orta Sınıflar ve Demokratikleşme ...... 31 c. Modernleşme Teorisinin Karşıtları (Aktör Temelli Açıklamalar) ...... 32 2. Demokratikleşmenin Dış Faktörler Üzerinden Açıklaması ...... 35 a. Demokratikleşme Dalgaları ve ‘Kartopu Etkisi’ ...... 35 b. Demokrasi Teşviki ...... 37 (1) Liberal Yaklaşım ...... 45 (2) Realist Yaklaşım ...... 50 (3) Eleştirel Yaklaşım ...... 56 İKİNCİ BÖLÜM: AB’NİN AKDENİZ POLİTİKALARINDA DEMOKRASİ TEŞVİKİ-İSTİKRAR ARAYIŞI DENGESİ ...... 63 A. AB-GÜNEY AKDENİZ İLİŞKİLERİ ...... 64 1. Barselona Süreci ...... 68 2. Avrupa Komşuluk Politikası ...... 77 B. AB’NİN AKDENİZ’DEKİ DEMOKRASİ TEŞVİKİ POLİTİKALARI ...... 81 1. Demokrasi ve Demokrasi Teşvikinin Yasal Dayanakları ...... 81 2. Demokrasi Teşvikinde Kullanılan Araçlar ...... 85 a. Antlaşmalar ve Ortaklıklar Üzerinden Demokrasi Teşviki ...... 87 (1) Barselona Süreci’nde MEDA I VE MEDA II Desteklemeleri ...... 87 (2) Avrupa Komşuluk Politikası’nda ENPI/ENI Desteklemeleri ...... 95 b. Sivil Toplum Üzerinden Demokrasi Teşviki ...... 111 (1) MDP/DİHAA Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki ...... 117 (2) Arap Baharı Sonrası Ortaya Çıkan Sivil Toplumun Desteklenmesine Yönelik Araçlar ...... 125 i. Demokrasi için Avrupa Bağışı Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki ...... 126 ii. Sivil Toplum Tesisi Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki ...... 128 c. Yaptırımlar ...... 130 C. AKDENİZ’DE DEMOKRASİ TEŞVİKİ-İSTİKRAR DENGESİ: İSTİKRAR UĞRUNA DEMOKRASİ TEŞVİKİNİN GERİ PLANA ATILMASI ...... 132 1. AB’nin Akdeniz’deki Demokrasi Teşviki Faaliyetlerinde Retorik ve Pratik Arasındaki Uçurum ...... 132

a. AB’nin Aktörlüğü Üzerine Tartışmalar ve Aktörlüğün Demokrasi Teşviki Üzerindeki Etkisi ...... 134 b. Çıkarların Retorik ve Uygulama Arasında Farklılık Doğmasına Yol Açması ...... 136 2. Demokrasi Teşvikinin Geri Plana Atılması ...... 139 a. MEDA ve ENPI/ENI Projelerinde Demokrasi Teşvikinin Geri Planda Kalması ...... 141 b. DİHAA’da GONGO’ların Desteklenmesi ve İslamcı Aktörlerin Devre Dışı Bırakılması ...... 144 c. Negatif Koşulsallığın Devre Dışı Bırakılması ve Pozitif Koşulsallığın Potansiyelinden Faydalanılmaması ...... 146 3. ‘Demokrasi Teşviki’ Politikalarının Bölge Rejimlerini Güçlendirmesi ...... 149 a. AB Tarafından Desteklenen Sınırlı Politik Liberalizmin Otoriter Rejimlerde ‘Baskı Azaltıcı’ Etki Yapması ...... 151 b. Demokrasi Teşviki Adı Altında Yürütülen Faaliyetlerin Otoriter Rejimleri Ekonomik Açıdan Daha Güçlü Kılması ...... 153 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: AB’NİN MISIR’LA OLAN İLİŞKİLERİNDE DEMOKRASİ TEŞVİKİ ...... 156 A. MISIR’IN SİYASİ VE EKONOMİK ÖZELLİKLERİ İLE MISIR-AB İLİŞKİLERİ ...... 157 1. Mısır’ın Siyasi Yapısı ...... 158 a. Mübarek Öncesi Dönem ...... 158 b. Mübarek Dönemi ...... 161 c. Arap Baharı ve Sonrası Dönem ...... 163 2. Mısır’ın Ekonomik Yapısı ...... 166 3. Mısır-AB İlişkileri ...... 169 B. AB’NİN MISIR’DAKİ DEMOKRASİ TEŞVİKİ FAALİYETLERİ ...... 174 1. Antlaşmalar ve Ortaklıklar Üzerinden Mısır’da Demokrasi Teşviki ...... 174 a. MEDA I ve MEDA II Desteklemeleri ...... 174 b. ENPI/ENI Desteklemeleri ...... 179 2. Sivil Toplum Üzerinden Mısır’da Demokrasi Teşviki ...... 187 a. MDP/DİHAA Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki ...... 197 b. EED Üzerinden Mısır’da Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki ...... 201 3. Yaptırımlar Üzerinden Mısır’da Demokrasi Teşviki ...... 203 C. MISIR’DA DEMOKRASİ TEŞVİKİ İSTİKRAR DENGESİ: İSTİKRAR UĞRUNA DEMOKRASİ TEŞVİKİNİN GERİ PLANA ATILMASI ...... 215 1. İstikrarlı Bir İş Birliği Ortağı Olarak Mübarek Rejimi ...... 215 2. Mısır’da Demokrasi Teşvikinin Geri Plana Atılması ...... 218 3. Arap Baharı: Yeni Bir Başlangıç mı, Yoksa Eskinin Aynısı mı? ...... 223 4. AB Politikalarının Mısır’daki otoriter rejimi güçlendirmesi ...... 226 SONUÇ ...... 233 KAYNAKÇA ...... 241 ÖZET ...... 289 ABSTRACT ...... 291 EKLER ...... 293 EK 1: BARSELONA SÜRECİ’NE DAHİL GÜNEY AKDENİZ ÜLKELERİ İÇİN 1995 VE 2005 YILLARINDA FREEDOM HOUSE VERİLERİ ...... 293

ii

EK 2: 2007-2010 YILLARI ARASINDA GÜNEY AKDENİZ ÜLKELERİNDE YÜRÜTÜLEN DİHAA PROJELERİ ...... 294 EK 3: 2013-2016 YILLARINI KAPSAYAN AB-MISIR TİCARET DENGESİ ...... 295

iii

KISALTMALAR

AAD: Avro-Arap Diyaloğu

AASTB: Avro-Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi

AB: Avrupa Birliği

ABA: Avrupa Birliği Antlaşması

ABD: Amerika Birleşik Devletleri

ABİHA: Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma

AESK: Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi

AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu

AGİT: Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı

AGS: Avrupa Güvenlik Stratejisi

AiB: Akdeniz için Birlik

AKÇT: Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu

AKDD: Arap Kadınları Dayanışma Derneği

AKP Ülkeleri: Asya, Karayip ve Pasifik Ülkeleri

APİB: Avrupa Politik İş Birliği

AT: Avrupa Toplulukları

ATÇD: Avrupa Topluluğu Çalışmaları Derneği

AYB: Avrupa Yatırım Bankası

BASTİB: Büyük Arap Serbest Ticaret Bölgesi

BMENA: The Broader Middle East and North Africa

Initiative (Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey

Afrika Girişimi)

BMGK: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi

CARDS: Community Assistance for Reconstruction,

Development and Stabilisation (Yeniden

iv

Yapılanma, Kalkınma ve İstikrara Yönelik

Toplum Yardımı)

CIA: Central Intelligence Agency (Merkezi İstihbarat

Teşkilatı)

DİHAA: Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı

DİHAG: Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Girişimi

DKSTB: Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi

DKK: Devrimci Komuta Konseyi

DTÖ: Dünya Ticaret Örgütü

ECU: European Currency Unit (Avrupa Para Birimi)

EED: European Endowment for Democracy (Demokrasi

için Avrupa Bağışı)

EİP: Eğitim İyileştime Programı

ENI: European Neighbourhood Instrument (Avrupa

Komşuluk Aracı)

ENPI: European Neighbourhood and Partnership

Instrument (Avrupa Komşuluk ve Ortaklık Aracı)

Euratom: European Atomic Energy Community (Avrupa

Atom Enerjisi Topluluğu)

EuroMeSCo: Euro-Mediterranean Study Commission (Avro-

Akdeniz Çalışmaları Komisyonu)

FIS: Front Islamique du Salut (İslami Selamet Cephesi)

GAP: Global Akdeniz Politikası

GIA: Groupe Islamique Arme (Silahlı İslami Grup)

v

GONGO: Government Organized Non-Governmental

Organization (Hükümet Tertipli Sivil Toplum

Örgütü)

GSYH: Gayri Safi Yurt İçi Hasıla

HSH: Hür Subaylar Hareketi

IMF: International Monetary Fund (Uluslararası Para

Fonu)

KSF: Kalkınma Sosyal Fonu

KOBİ: Küçük ve orta büyüklükte işletme

MEDA: Mesures D’accompagnement (Eşlik eden

tedbirler)

MDP: MEDA Democracy Programme (MEDA

Demokrasi Programı)

MSKYK: Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi

MUİHK: Mısır Ulusal İnsan Hakları Konseyi

NED: National Endowment for Democracy (Demokrasi

için Ulusal Bağış)

ODGP: Ortak Dış ve Güvenlik Politikası

ÖAP: Özgürlük ve Adalet Partisi

PDP: PHARE Democracy Programme (Phare

Democracy Programme)

PHARE: Pologne, Hongrie Assistance a ala Reconstruction

Economique (Polonya ve Macaristan

Ekonomilerinin Yeniden Yapılanması için

Yardım)

vi

SAP: Stabilisation and Association Process (İstikrar ve

Ortaklık Süreci)

SMP: Sanayi Modernizasyon Programı

SPMK: Siyasi Parti Meseleleri Komitesi

SPRING: Support for Partnership, Reform and Inclusive

Growth (Ortaklık, Reform ve Kapsayıcı Büyüme

için Destek)

SRDP: Sağlık Reformunun Desteklenmesi Programı

SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

STT: Sivil Toplum Tesisi

TACIS: Technical Aid to the Commonwealth of

Independent States (Bağımsız Devletler

Topluluğuna Teknik Destek)

UCM: Uluslararası Ceza Mahkemesi

UDP: Ulusal Demokrasi Partisi

YAP: Yenilenmiş Akdeniz Politikası

YAŞ: Yüksek Askerî Şûra

vii GİRİŞ

Tıpkı diğer uluslararası örgütler gibi, örneğin “Uluslararası Para Fonu” (International

Monetary Fund, IMF) veya Dünya Bankası, Avrupa Birliği’nin (AB) de Soğuk Savaş

öncesi kalkınma politikalarında demokrasinin teşvik edilmesi herhangi bir yer tutmamıştır. Soğuk Savaş döneminin realpolitik mantığı çerçevesinde Batılı devletler ve

örgütler, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere otoriter rejimlerle birliği yapmaktan ve bu rejimleri açık bir şekilde desteklemekten kaçınmamışlardır. General

Pinochet dönemi Şili’si – demokratik yollarla göreve gelmiş Salvador Allende hükümetinin “Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (Central Intelligence Agency, CIA) da dahliyle devrilmesini de göz önünde bulundurduğumuzda – ve Somoza ailesinin hâkim olduğu yıllarda Nikaragua bu konuda gösterilebilecek en iyi örneklerdendir. Verilen destekler elbette bu iki örnekle sınırlı değildir, Akdeniz de dahil dünyanın her bölgesinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) veya daha genel bir biçimde ifade edecek olursak komünizm/sosyalizm karşıtı bütün otoriter rejimler veya diktatörlükler bu karşıtlıklarına binaen açık bir şekilde destek görmüşlerdir.

Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle beraber Batı bloğu açısından Sovyet tehdidinin de ortadan kalkmasının etkisiyle yalnızca yapısal uyuma dair ekonomik politikalar değil demokrasi ve hukukun üstünlüğü gibi yönetişim ile alakalı konular da tüm Batılı devletlerin ve örgütlerin gündemine girmeye başlamıştır. Şüphesiz ki AB de evrensel bir değer olduğu öne sürülen demokrasinin yükselişinden muaf olmamıştır, 90’lı yıllarda demokrasi, AB’nin kalkınma politikalarının hedeflerinden biri haline gelmiştir.

Dahası, demokrasi aynı zamanda AB’nin kalkınma politikalarının koşulu haline gelmiştir, başka bir şekilde ifade edecek olursak demokratik prensiplere veya bu prensiplerle bağdaştırabileceğimiz kavramlara, örneğin insan hakları, saygı gösterilmesi veya riayet edilmesi AB’nin dağıtmış olduğu yardımları alabilmek için uyulması gereken koşullardan biri haline gelmiştir.

Demokrasinin yardım için bir koşul haline gelmesi AB’nin farklı bölgelerde uyguladığı politikalarda gözlemlenebilmektedir. Örneğin eski Sovyet coğrafyasındaki ülkelerle imzalanan ortaklık ve iş birliği antlaşmaları, Afrika, Karayip ve Pasifik ülkelerine (AKP

Ülkeleri) yönelik iş birliğini düzenleyen Cotonou antlaşması ve son olarak Akdeniz’de yer alan AB komşularıyla yapılan ortaklık antlaşmaları demokrasinin hem hedef hem de koşul olması bakımından önem arz etmektedir. Dahası, 90’lı yıllarda demokrasi veya daha spesifik bir biçimde ifade etmemiz gerekirse demokratik prensiplere saygı, AB’ye

üye olmak için yerine getirilmesi gereken şartlardan biri olmuştur.

Demokratik koşulsallığın ve demokratikleşme hedefinin kâğıt üzerinde AB kalkınma politikalarının bir parçası haline gelmesi söz konusu politikaların kararlılıkla takip edildiği anlamına gelmemektedir. Özellikle genişleme bağlamında kararlı bir biçimde uygulanan demokratik koşulsallığın diğer bölgelerde aynı azimle takip edildiğini söylememiz güçtür. Özellikle Akdeniz bölgesi bu kapsamda önemli bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Barselona Süreci öncesi, yani Soğuk Savaş öncesinde ağırlıklı olarak ekonomik konularda devam eden iş birliği Barselona Süreci’nin başlamasından günümüze kadar olan süreçte de bu niteliğini korumuştur. Geçmişte başta serbest ticaret olmak üzere ekonomik konularda iş birliğine terörizmle mücadele ve göçmenlik gibi yeni iş birliği alanları eklenmişse de demokrasi ve demokrasiyle alakalı yönetişim konularında yapılan iş birliğinde kayda değer bir ilerleme yaşanmamıştır. Yani başka bir ifadeyle, Akdeniz bölgesinin otoriter rejimleriyle yapılan iş birliği veya ortaklık, bu rejimlerin otoriter niteliğinde herhangi bir değişme yaşanmadan aynı şekilde ilerlemeye devam etmiştir.

2

AB üye ülkeleri, Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkelerin ekonomilerinde önemli yer tutarlar. Güney Akdeniz ülkeleri açısından AB üye ülkeleri hem en önemli ithalat hem de en önemli ihracat ortağıdır. Ancak söz konusu ticaretin dengeli bir ticaret olduğunu iddia etmemiz güçtür, AB’nin Akdenizli ortakları – Libya istisna tutulmak kaydıyla –

AB üye ülkeleriyle yaptıkları ticarette önemli bir miktarda açık vermektedirler. Bu açığın olmasının iki önemli sebebi vardır. Bunlardan birincisi Güney Akdeniz

ülkelerinin sanayilerinin gelişmiş Avrupa sanayileriyle rekabet etme imkânın olmamasıdır, dolayısıyla Akdeniz’in güneyinden Avrupa’ya aktarılan veya ihraç edilen

ürünler katma değeri yüksek teknolojik ürünler olmaktan çok petrol ve doğalgaz gibi hammaddelerdir. İkinci sebep olarak ise tarım ürünlerinin ticaretini gösterebiliriz. Tarım

ürünleri Güney Akdeniz ülkelerinin AB üye ülkeleriyle olan ticaretinde göreceli olarak avantaja sahip olduğu tek alan olsa da bu ülkelerin sahip olduğu avantaj, AB’nin

Akdeniz’in güneyinden gelen tarım ürünlerine karşı sergilemiş olduğu korumacı politikalar yüzünden hiçbir zaman gerçek potansiyeline ulaşmamıştır. AB’nin korumacı politikalar sergilemesindeki en önemli etken, varlığı ve modus operandisi serbest ticaret mekaniklerine aykırı olan ortak tarım politikasıdır. AB, Güney Akdeniz’le olan ilişkilerinde sıklıkla ticaretin serbestleştirilmesini sağlamak amacıyla veya daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak Güney Akdeniz ülkelerinin uyguladıkları serbest ticaretin önündeki engellerin kaldırılmasına yönelik faaliyetlerde bulunurken aynı zamanda kendi içinde yer alan serbest ticarete yönelik engellerin – en azından tarım

ürünlerine yönelik olanları – kaldırılmamasında bir sakınca görmemektedir.

Soğuk Savaş öncesi dönemde ağırlıklı olarak ekonomik alanda sürdürülen ilişkiler

Soğuk Savaş sonrası dönemde de bu özelliğini önemli ölçüde korumuştur. Elbette bu diğer alanlarda iş birliğinin tamamen gözden çıkarıldığı anlamına gelmemelidir,

3

özellikle göçmenlik ve terörle mücadele gibi diğer konularda da Soğuk Savaş sonrası dönemde bölgenin otoriter rejimleriyle iş birliğine gidilmiştir. Ayrıca, diğer konular kadar önemli olmasa da yönetişime dair konularda da özellikle de yolsuzlukla mücadele veya yargı modernizasyonu gibi iyi yönetişim prensipleriyle eşleştirebileceğimiz gibi konularda da belirli bir ölçüye kadar iş birliği sürdürülmüştür. Soğuk Savaş sonrası dönemde, retoriksel olarak önem kazanmasına rağmen neredeyse gözden çıkarılan belki de tek konu Güney Akdeniz’de demokratikleşmenin sağlanmasına yönelik hamlelerdir veya başka bir şekilde ifade edecek olursak demokrasinin teşvik edilmesidir.

Genişleme kapsamında oldukça kararlı bir biçimde takip edilmesine rağmen, eski

Sovyet coğrafyasında ise genişleme kapsamındaki kadar olmasa da belirli bir ölçüye kadar uygulanan demokrasi teşviki politikaları neden Akdeniz bölgesinde büyük ölçüde geri plana atılmıştır? Bu soruyu cevaplayabilmemizin anahtarı bölgenin siyasal yapısında yatmaktadır. En azından Arap Baharı’na kadar olan dönemde Güney Akdeniz bölgesi, İsrail hariç, otoriter rejimler tarafından yönetilmiştir. Söz konusu otoriter rejimlerin Güney Akdeniz gibi çalkantılı bir bölgede istikrar sağladığına yönelik olan inanç, bölgedeki demokrasi teşviki politikalarının içeriğinde önemli bir kısıtlamaya gidilmesine yol açmıştır. Demokrasi teşviki politikaları tamamen terk edilmese de politik liberalleşme yerine ekonominin liberalleşmesine öncelik verilmiştir. Demokrasi teşvikinin tamamen gözden çıkarılmamasının en önemli sebebi, evrensel bir kavram olduğunu öne sürebileceğimiz demokrasinin uygulanmakta olan ve bölge halkları açısından önemli sonuçları olan liberal ekonomi politikalarının daha az tartışmalı hale gelmesini sağlamasıdır. Ancak ilerleyen bölümlerde de tartışılacağı üzere liberal ekonomi politikaları sonucunda bölgede kayda değer bir demokratikleşme yaşanması bir yana, söz konusu politikalar daha güçlü otoriter yönetim biçimlerinin ortaya

çıkmasına yol açmıştır. Bunda en büyük pay, demokratik kurumların denetimi altında

4 yapılmayan başta özelleştirmeler olmak üzere liberal ekonomi politikalarının alt sınıflar ve sıklıkla demokratikleşmenin sürükleyicisi olduğu iddia edilen orta sınıflar yerine rejim elitlerinin veya rejim yanlısı elitlerin güçlenmesine yol açmasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bölgede zaten problemli olan gelir eşitsizliğinin, Batılı aktörlerin de yoğun dahli sonucu uygulanan liberal ekonomi veya neoliberal ekonomi politikalar sonucu kontrol edilemez bir hale gelmesidir. Tunuslu seyyar satıcı

Muhammed Buazizi’nin kendini yakması sonucu Arap Baharı olarak adlandırdığımız olaylar silsilesinin ortaya çıkmasındaki belki de en önemli sebep bölge halklarının yoğun sosyoekonomik eşitsizlikler altında yaşaması ve bu durumdan yaşamış olduğu memnuniyetsizlikleri aktarabilecekleri demokratik politik kurumların veya uygulamaların – örneğin seçimler – olmamasıdır. Dolayısıyla söyleyebiliriz ki AB’nin uygulamış olduğu liberal ekonomi politikaları kısa vadede demokratikleşmenin aleyhinde ve otoriter rejimlerin lehine olsa da uzun vadede AB’nin arzulamış olduğu otoriter rejimler altında istikrarı tehdit etme niteliğine sahip olmuştur.

Arap Baharı bölge tarihi ve dünya tarihi açısından çök önemli bir olay olsa da söz konusu olayı bölge politikasının demokratikleşmesi açısından bir milat olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Arap Baharı sonrası 3 ülkede – Tunus, Mısır ve Libya, ayrıca bir güney Akdeniz ülkesi olmasa da Yemen’i de dahil edersek 4 – bölgenin uzun süredir iş başında olan otoriter liderleri koltuklarından olmuşlardır, hatta Muammer

Kaddafi yalnızca koltuğundan değil canından da olmuştur. Ancak söz konusu ülkelerde lider değişimlerinin yaşanması daha demokratik yönetim biçimlerinin ortaya çıktığı anlamına gelmemelidir, günümüz itibarıyla yalnızca Tunus’ta demokratik bir yönetim biçiminin ortaya çıktığını iddia etmemiz mümkündür. Tunus harici diğer ülkelerde ise daha demokratik yönetim biçimleri çıkması bir yana, daha otoriter yönetim biçimleri ortaya çıkmıştır, örneğin Mısır’da, Hüsnü Mübarek döneminde zaten oldukça problemli

5 bir durumda olan sivil toplum ve sivil toplum üzerindeki baskılar Abdülfettah El Sisi döneminde daha kötü bir hal almıştır. Fas ve Ürdün gibi rejim değişikliği yaşamayan

ülkelerde ise, protestolara karşılık yapılacağı iddia edilen reform hamleleri tam anlamıyla uygulanmaya konmamıştır, bu durumun özellikle Fas’ta gözlemlenebildiğini söylememiz mümkündür.

Arap Baharı’nın Fas ve Ürdün gibi ülkelerde nispeten daha ılımlı geçmesi ve rejim değişikliğiyle sonuçlanmamasının en önemli sebeplerinden biri yapılan ekonomik reformların sınırlı politik reformlarla desteklenmesidir. Tunus gibi kapalı rejimlerin aksine Fas ve Ürdün’deki otoriter rejimler bir hayatta kalma stratejisi olarak sınırlı

ölçekte reform hareketleri izleme yoluna gitmişlerdir. Bu sebepten dolayı esasında otoriter bir lider olan Fas Kralı 6. Muhammed – babası ve aynı zamanda selefi 2.

Hasan’ın aksine – özellikle Batı basınında sıklıkla reformist bir lider olarak anılmaktadır. Bu duruma tek istisna olarak Cezayir’i göstermemiz mümkündür. İç savaşı takip eden süreçte politik alanda kayda değer bir reform sürecinden geçmemesine rağmen Arap Baharı’nın – bazı protesto olaylarını göz ardı etmemek kaydıyla –

Cezayir’e sıçradığını söylememiz olası değildir. Ancak bunda en önemli etkenlerden biri 100.000’in üzerinde insanın canına mal olan iç savaşın anılarının taze olması ve dolayısıyla Cezayirlilerin önemli bir kısmının herhangi bir çatışmaya yol açması muhtemel protesto hareketlerinden kaçınmasının da etkisi vardır.

Fas ve Ürdün gibi ülkelerin sınırlı reform politikaları tam olarak da AB’nin Güney

Akdeniz’de yürüttüğü demokrasi teşviki stratejisiyle uyumludur. Bahsettiğimiz gibi

AB’nin demokrasi teşviki politikaları siyasal alanın değil de ekonomik alanın liberalleştirilmesine yani pazar ekonomisinin hâkim olmasına yönelik türden bir stratejidir. Doğrudan politik alanın hedef alındığı reformlarda ise pazar ekonomisinin

6 daha verimli işleyebilmesine yönelik bir amaç güdülmektedir, örneğin AB’nin

Akdeniz’de sıklıkla izlediği stratejilerden biri yolsuzluk ve kara para aklama gibi pazar ekonomisinin işleyişine yönelik engellerin ortadan kaldırılması için yargının güçlendirilmesidir. Yani yargının güçlendirilmesindeki temel amaç yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü gibi doğrudan demokratikleşmeyle eşleştirebileceğimiz – otoriter rejimlerin gücünün kısıtlanmasından dolayı – konularda iyileşme sağlanması değil pazar ekonomisinin daha kusursuz işleyişinin sağlanmasıdır. Ekonominin liberalleştirilmesine yönelik değil de doğrudan politik alanın liberalleştirilmesine yönelik nadir zamanlarda ise temel amaç demokratikleşmeden çok siyasal alanın kısmi bir şekilde liberalleştirilmesidir. AB’nin Akdeniz’de en çok takip ettiği siyasal reform faaliyetleri kadın ve çocuk hakları gibi kendi içlerinde önemli olduğu şüphe götürmeyen ancak siyasal alanın doğrudan demokratikleşmesine yönelik olmayan dolayısıyla otoriter rejimlerin varlığını tehdit etmeyen türden reform faaliyetleridir. Ancak yine de belirtmeliyiz ki, özellikle kadın haklarını doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde demokratikleşmeyle ilişkilendirmemiz mümkündür.

AB’nin demokrasi teşviki stratejisinin aslında demokratikleşmeyi geri plana attığının bir diğer kanıtı da AB’nin bölgenin otoriter rejimlerine olan bakış açısında yatmaktadır.

AB’nin bölge rejimleriyle olan ilişkilerinin temel altyapısını oluşturan ortaklık antlaşmaları AB’ye – veya teknik olarak söyleyecek olursak antlaşmanın taraflarına – demokratik prensiplerin ihlali durumunda ortaklık ilişkisini askıya alma olasılığını sunmasına rağmen AB, tarihsel olarak Akdeniz’in güneyiyle olan ilişkilerinde bu maddeye başvurmamıştır. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, AB, Barselona Süreci boyunca güneyli komşularında yaşanan demokratik prensiplerin göz göre göre ve defalarca ihlal edilmesini görmezden gelmiş – ilerleme raporlarında yer alan son derece ihtiyatlı eleştiriler ve Avrupa Parlamentosu’nun belirli zamanlar yayımladığı eleştirel

7 kararlar istisna tutulmak kaydıyla – başka bir ifadeyle siyasal koşulsallığa başvurmama yoluna gitmiştir. AB’nin bölgedeki demokrasi teşviki stratejisi bölgenin otoriter rejimlerini karşısına almaktan çekinen, aksine söz konusu rejimlerle iş birliğine gitme

üzerine dayalı bir modeldir, demokratikleşmeden en çok zararı görecek tarafın otoriter rejimler ve söz konusu rejimlerin liderleri olduğu düşünüldüğünde iş birliğine dayalı bir yöntemin etkili olmayacağı söylenebilir, zaten Güney Akdeniz bağlamında da AB’nin faaliyetlerinin kayda değer bir demokratikleşme sağlamadığı açıktır. Hatta ilerleyen bölümlerde daha detaylı aktarılacağı üzere AB’nin söz konusu politikalarının otoriter rejimlerin daha da güçlenmesine yol açtığı söylenebilir.

İddialı retoriğin aksine AB’nin Akdeniz’de demokrasi teşvikini geri plana atması kuşkusuz ki önemli bir olaydır. Ancak burada ilgilenmemiz gereken esas mesele demokrasi teşvikinin neden geri plana atıldığıdır. Demokrasi teşvikinin Akdeniz’de geri plana atılmasının en önemli sebebi AB’nin söz konusu bölgede yaşadığı

‘demokratikleşme-istikrar/istikrarı sağlama’ ikilemidir. Bölgede yaşanacak bir demokratikleşmenin, güney Akdeniz gibi zaten hassas olan bir coğrafyayı daha da istikrarsız hale getireceği dolayısıyla da göçmenlik, terörizm ve serbest ticaret gibi konularda yapılan iş birliğinin sekteye uğrayacağı düşüncesi AB’yi Akdeniz’de demokrasi teşviki konusunda gönülsüz davranmaya, hatta söz konusu girişimleri neredeyse tamamen rafa kaldırmaya itmiştir. İşte demokratikleşme-istikrar ikilemi de tam olarak budur, AB, bölgede yaşanması muhtemel demokratikleşmenin sonuçlarını kestiremediğinden/sonuçlarından çekindiğinden, otoriter rejimleri ve söz konusu rejimlerle çeşitli konularda yaptığı iş birliğini – ekonomik, güvenlik ve siyasal alanlarda, ki bu son alana oldukça önemli bir bölgesel gerçek olan Orta Doğu Barış

Süreci’ni de ekleyebiliriz – gerçekleşmesi muhtemel demokratikleşmeye nazaran ehveni

şer olarak kabul etmesidir.

8

AB’nin diğer bölgelerde değil de Akdeniz’de yaşanacak bir demokratikleşmeden

çekinmesinin sebebi bölgenin kendine has siyasi yapısında mevcuttur. Bölgede yaşanacak demokratik bir kırılmadan veya daha spesifik bir biçimde ifade edecek olursak bölgede serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesinden en çok fayda görecek kesimin bölgede faaliyet gösteren siyasal İslamcılar olacağı kesindir. Yakın geçmişe ait bir örnek olarak, Arap Baharı sonrası Tunus’ta gerçekleşen serbest ve adil seçimleri siyasal İslamcı Ennahda partisinin kazanmasından da anlaşılabileceği üzere bölgenin siyasal İslamcıları, serbest ve adil seçimlerde, hatta bazı durumlarda serbest ve adil olmayan seçimlerde bile örneğin 2005 Mısır parlamento seçimleri, genel olarak başarılı bir tablo sergilemektedirler. Bu başarının arkasında ideolojik etkenler kadar maddi unsurlar da etkilidir, neredeyse 30 yılı aşkın bir süredir bölgede uygulanan neoliberal ekonomi politikaları sonucu devletin servis sağlama sektöründen çıkması sonucu ortaya

çıkan boşluğu genel olarak İslamcı gruplar doldurmuş ve bölge halklarına çeşitli konularda örneğin sağlık ve eğitim, hizmet sağlamışlardır.

Siyasal İslamcıların seçim başarılarına ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir biçimde değinilecektir. Burada önemli olan konu AB’nin söz konusu başarılardan neden rahatsızlık duyduğu ve hatta çekindiğidir. AB’nin veya genel olarak Batı dünyasının siyasal İslamcılara olan bakış açısı bir günde şekillenmekten çok bazı olayların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Soğuk Savaş sonrası özellikle iki önemli olayın siyasal

İslamcılara yönelik bakış açısını şekillendirdiğini söylememiz mümkündür.

Bu olaylardan ilki olarak 90’lı yılların başında Cezayir’de yaşanan demokratikleşme denemesini ve bu başarısız denemeden sonra çıkan olayları gösterebiliriz. Dönemin

Cezayir Cumhurbaşkanı Şadli Bin Cedid, Cezayir’de düzenlenmesi muhtemel çok

9 partili seçimleri bir fırsat olarak görüyordu. Bin Cedid’e göre farklı kutuplara ayrılmış

Cezayir toplumunda yapılacak seçimler sonucunda ortaya çıkması muhtemel bölünmüş parlamento Bin Cedid’in işini oldukça kolaylaştıracaktı, başka bir şekilde ifade etmek gerekirse Bin Cedid, bölünmüş bir parlamentonun olduğu bir ortamda rakiplerini saf dışı bırakıp cumhurbaşkanlığı yetkilerini rahat bir biçimde kullanabileceğini düşünüyordu. Yani sonuç olarak Cezayir’de çok partili seçimlerin düzenlenmesi demokratikleşmeye yönelik atılmış sahici bir adımdan çok Bin Cedid tarafından yapılan pragmatik ve stratejik bir hamleydi. Sebebi ne olursa olsun, Cezayir’in tarihinde ilk kez gerçekleşen adil ve serbest seçimlerin ilk turu, Bin Cedid’in istediği biçimde değil, siyasal İslamcıların yani “İslami Selamet Cephesi’nin” (Front Islamique du Salut, FIS) açık bir zaferiyle sonuçlanmıştır. Yalnızca Cezayir’de değil Avrupa’da da büyük yankı uyandıran bu sonuçların hem bölge siyaseti hem de uluslararası siyaset açısından önemli sonuçları olmuştur.

Cezayir ordusu, çok partili denemenin sonucunda siyasal İslamcıların birinci çıkmasının faturasını Bin Cedid’e kesmiş ve onu istifaya zorlamıştır. Dahası ilk turu henüz sonuçlanmış seçimlerin ikinci turu iptal edilmiş ve ordu yönetime el koymuştur.

Gerçekleşen bu askeri darbe sonucunda çeşitli İslamcı gruplar, başta “Silahlı İslami

Grup” (Groupe Islamique Arme, GIA) olmak üzere askeri yönetime karşı silahlı mücadele başlatmışlardır. 10 yılı aşkın süren iç savaş sonucunda daha önce de belirtildiği gibi 100.000’in üzerinde Cezayirli hayatını kaybetmiştir. Ancak iç savaşın etkileri sadece Cezayir’le sınırlı kalmamıştır, göçmenlik ve terörizm gibi konular

üzerinden Avrupa açısından da önemli bir güvenlik tehdidi oluşmuştur. Cezayir’deki askeri rejime karşı savaşan İslamcı gruplar yalnızca söz konusu rejimi değil terör saldırılarıyla Avrupa ülkelerini de hedef almışlardır, örneğin GIA, Fransa’nın

Cezayir’deki askeri rejimi desteklediği gerekçesiyle bir Air France uçağını kaçırıp üç

10 yolcusunu öldürmüş, daha sonrasında ise Fransa’nın farklı yerlerinde bombalı saldırılar düzenlenmiştir.

Cezayir’de yaşanan olaylar sonucunda AB’nin ve AB üye ülkelerinin siyasal İslam’ı istikrar karşıtlığı ve terörizmle eşleştirmesi şaşırtıcı olmamalıdır. Bu gelişmenin de etkisiyle Barselona Süreci boyunca AB politikaları, siyasal İslamcıları çeşitli taktiklerle kontrol altında tutan otoriter liderleri karşısına almaktan kaçınan – söz konusu süreç yaptırım haklarını örneğin maddi yardımların kesilmesini saklı tutmasına rağmen – aksine bu rejimlerle iş birliğine dayalı bir temele oturmuştur. Elbette siyasal İslamcılara veya siyasal İslam’a olan karşıtlığı AB politikalarının tek belirleyicisi olarak addetmek doğru bir yaklaşım olmaz. Sonuç itibarıyla, AB üye ülkeleri ve Güney Akdeniz’in otoriter rejimleri arasında enerji kaynakları, ticaret, göçmenlik, terörizmle mücadele ve

Orta Doğu Barış Süreci gibi hassas ve önemli konularda çıkar ortaklığı mevcuttur.

Ancak yine de siyasal İslam karşıtlığının belirli bir ölçüye kadar AB politikasının belirleyicisi olduğunu söylemek mantıklıdır.

AB’nin siyasal İslamcılara bakışını etkileyen veya değiştiren ikinci olaydan bahsetmeden önce bahsetmemiz gereken bir diğer önemli olay 11 Eylül saldırılarıdır. 11

Eylül saldırıları yalnızca dünya tarihi açısından değil Batılı aktörlerin demokrasi teşviki politikaları açısından da oldukça önemli bir olaydır. Dönemin ABD başkanı George W.

Bush, saldırıların yani terörizmin nedeni olarak Orta Doğu’da mevcut olan demokrasi eksikliğini göstermiş ve ABD’nin politika değişikliğine gideceğinin sinyalini vermiştir.

Bush’a göre uzun yıllar boyunca diktatörlerin tolere edilmesi ABD’yi daha güvenli bir hale getirmemiştir, dolayısıyla demokrasi teşvikini merkeze alan bir dış politika değişikliğine ihtiyaç vardır.

11

ABD’nin demokrasi teşvikini dış politikasının merkezine oturtması büyük ölçüde retoriksel düzeyde kalmış, Mısır ve Suudi Arabistan gibi otoriter ama dost rejimlerle iş birliğine aynı şekilde devam edilmiştir. Bir farklılık olarak ABD’nin söz konusu rejimlere, tam olarak demokratikleşme olarak adlandıramasak da siyasal alanın kısmi olarak liberalleşmesine yönelik bazı konularda baskı yapmasını gösterebiliriz, örneğin ileride de bahsedileceği üzere Mısır’ın önemli liberal figürlerinden biri olarak kabul edilebilecek ’in tutuklanmasından sonra ABD tarafından Mübarek yönetimine yapılan Ibrahim’in serbest bırakılmasına yönelik baskıları bu bağlamda değerlendirebiliriz. Demokrasi teşvikinin veya sadece demokrasinin söylemsel düzeyde kaldığı bir diğer konu ise Irak’ın işgaliydi, Irak’a ‘demokrasi getirilmesi’ söz konusu

ülkeye yönelik harekâta ideolojik zemin hazırlamak için kullanılmışsa da önemli bir

çoğunluk tarafından bu gerekçe inandırıcı bulunmamış ve sonuç itibarıyla demokrasi teşviki önemli bir ölçüde itibar kaybına uğramıştır.

AB’nin 11 Eylül saldırılarına tepkisi, özellikle demokrasi teşviki kapsamında düşündüğümüzde, ABD’ninki kadar radikal olmasa da birtakım politika değişimlerinin yaşandığını söylememiz mümkündür. AB, saldırı sonrası ağırlıklı olarak kültürel diyaloga önem verse de Güney Akdeniz’de demokrasi teşvikinin kurumsallaşması adına birtakım adımlar atılmıştır. Bunlardan en önemlisi, ABD’nin demokrasinin teşvik edilmesi adına ortaya koyduğu girişimlerden biri olan “Genişletilmiş Orta Doğu ve

Kuzey Afrika Girişimi’ne” (The Broader Middle East and North Africa Initiative,

BMENA) paralel bir girişim olarak kabul edebileceğimiz ve aynı zamanda bir demokrasi teşviki aracı olan Avrupa Komşuluk Politikası’na (Komşuluk Politikası)

AB’nin yalnızca doğulu komşularının değil güneyli komşularının da dahil edilmesidir.

Komşuluk Politikası doğrudan 11 Eylül’e veya Akdeniz’e yönelik hazırlanmış bir politika aracı olmaktan çok AB’nin 2004 genişlemesine yönelik planladığı adımlardan

12 biri olsa da yine de bu araca Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkelerin de dahil edilmesi demokrasi teşviki bakımından, en azından kâğıt üzerinde, önemli bir adımdır. Zaten 11

Eylül sonrası Akdeniz’de demokrasinin teşvik edilmesine ilişkin değişimler bununla sınırlı kalmamış hem AB’nin hem de üye ülkelerin Orta Doğu’ya yönelik yönetişim yardımlarının miktarı artmış ayrıca demokrasi teşviki politikalarının içeriğinde değişikliğe gidilmiştir, örneğin 2003 yılında demokrasi ve insan haklarının teşvikine yönelik yeni prensipler kabul edilmiştir.

AB’nin 11 Eylül sonrası demokrasi teşvikinde gittiği değişikliklerin ne kadar sahici ne kadar kozmetik olduğu başka bir çalışmanın konusu olsa da söyleyebileceğimiz tek şey,

2006 yılında yaşanan bir olayın söz konusu değişikliklere bir son vermesidir. AB’nin demokrasi teşviki politikalarını şekillendiren ikinci önemli olay kabul edebileceğimiz bu gelişme Filistin’de düzenlenen seçimlerdir. 2006 yılında Filistin’de gerçekleşen ve

AB’nin kendi seçim gözlem misyonu tarafından da serbest ve adil olduğu tescillenen seçimler sonucu siyasal İslamcı Hamas, El-Fetih’i geride bırakarak parlamentoda

çoğunluğu ele geçirmiştir. Demokrasinin minimal şartı olarak kabul edebileceğimiz serbest ve adil seçimler sonucu AB’nin – ve aynı zamanda ABD’nin – terör örgütleri listesinde yer alan, İsrail şehirlerine sıklıkla roket saldırıları düzenleyen ve 1988 sözleşmesinde İsrail’i “yok etmekten” söz eden – her ne kadar yakın geçmişte yayımladıkları sözleşmelerinde 1967 sınırlarını kabul edeceklerini belirseler de – bir

örgütün görev başına gelmesi hem AB hem de ABD açısından önemli bir açmaza yol açmıştır. Sonuç itibarıyla AB’nin teşvik ettiği demokratik prensiplerin pratiğe dökülmesinin sonucu olarak gerçekleşen seçimler başta İsrail’in güvenliği olmak üzere bölge barışını ve dolayısıyla da istikrarı tehdit etme potansiyeline sahip bir örgütün

Filistin’inde iş başına gelmesiyle sonuçlanmıştır.

13

İşte 2006 Filistin seçimleri tam olarak da AB normlarının ve çıkarlarının kafa kafaya

çarpıştığı bir vakadır. Seçimler sonrası AB, Hamas’a demokrasiyle veya demokratik koşulsallıkla bağdaştıramayacağımız ültimatomvari şartlar sunmuş, söz konusu şartların kabul edilmemesinden sonra da Hamas’a yönelik, yardımların kesilmesi suretiyle yaptırımlar uygulama yoluna gitmiştir. Yani başka bir ifadeyle AB, çıkarları ve normları

çatıştığı zaman, normları ikinci plana atarak serbest ve adil bir şekilde gerçekleşen ve dolayısıyla Filistin seçmeninin demokratik arzularını yansıtan bir seçimi yok sayma yoluna gitmiştir.

Sonuç itibarıyla 2006 Filistin seçimleri hem AB’nin hem de ABD’nin siyasal İslam’ı bir güvenlik sorunu olarak görme yönündeki tutumlarını perçinlemiştir. Dolayısıyla da siyasal İslamı Güney Akdeniz de dahil Orta Doğu’nun herhangi bir kesiminde iktidara taşıma potansiyeli olan seçimler veya genel biçimiyle demokrasinin teşviki tamamen olmasa da büyük ölçüde askıya alınmıştır. Bu durum özellikle de 11 Eylül sonrası,

çoğunlukla retoriksel düzeyde de kalsa, demokrasinin teşviki için önemli bir taarruz başlatan ABD açısından geçerlidir. Ancak AB de 2006 Filistin seçimlerine kayıtsız kalmamış ve demokrasi teşviki faaliyetlerinin boyutu ve içeriğinde birtakım kısıtlamalara gidilmiştir. Bu duruma en büyük kanıt olarak “Akdeniz için Birlik” (AiB) projesini gösterebiliriz. 2007 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından can çekişen Barselona Süreci’ni canlandırmak amacıyla – elbette projenin

Türkiye’nin AB adaylığına alternatif olması amacıyla da dizayn edildiğini göz ardı etmemeliyiz – ortaya atılan ‘Akdeniz Birliği’ 2008 yılında AiB adıyla faaliyete geçtiğinde demokrasi ve demokratikleşmeyle ilgili konuları baypas ederek enerji, ulaşım ve çevre gibi teknik konularda iş birliğine odaklanmıştır.

14

Arap Baharı’nın AB’nin demokrasi teşviki politikalarında ne ölçüde değişiklik yarattığı tartışma konusudur. Ayaklanmaların hemen ertesinde AB üst düzey yetkililerinden adeta günah çıkarma niteliğinde açıklamalar gelmiştir. İlerleyen bölümlerde de detaylı bir biçimde işleneceği üzere, AB yetkilileri otoriter rejimlerin desteklenmesine veya söz konusu rejimlerle iş birliği yapılmasına dayalı modelin uzun vadede sürdürülebilir olmadığına dikkat çekmişler ve farklı modellerin ön plana çıkarılması gerekliliğini belirtmişlerdir. O dönemde ortaya atılan veya ön plana çıkarılan ‘sürdürülebilir demokrasi’ ve ‘sürdürülebilir istikrar’ gibi kavramları bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Bu açıklamalara paralel olarak AB gerçekten de Arap Baharı sonrası, demokrasi teşvikiyle bağlantılı olarak birtakım politika değişikliklerine gitmiştir. Bu değişiklikleri gerek yeni araçlar ortaya koymak gerekse de mevcut araçların içeriğinde değişikliğe gitmek, örneğin daha fazla kaynak ayrılması, olarak sıralayabiliriz. AB’nin Arap Baharı sonrası yeni politikalar ortaya koyması şaşırtıcı olmamalıdır çünkü her şeyden önce AB, rüzgârın otoriter rejimler değil de protestoculardan yana esmeye başladığını anladığı anda göstericileri kazanmak adına veya daha uzun vadeli düşünecek olursak, Arap

Baharı sonrası kurulacak düzende daha fazla söz sahibi olabilmek adına demokrasinin daha ön planda olduğu bir retorik benimsemiş ve bu doğrultuda adımlar atmıştır. Jose

Manuel Barroso’nun genç Araplara hitaben “sizin yanınızdayız” demesi bu bağlamda değerlendirilebilir. Henüz yakın geçmişte AB politikalarının reform ya da değişim yanlılarından değil de otoriter rejimlerden yana olduğunu göz ardı etmeden söyleyebiliriz ki AB, Arap Baharı sonrası demokrasi teşviki politikalarında belirli bir değişimi öngören bir irade ortaya koymuştur.

AB’nin Arap Baharı sonrası yeni politikalar ortaya koymasının şaşırtıcı olmamasının bir diğer sebebi bölgedeki otoriter rejimlerin niteliğiyle alakalıdır. Arap Baharı öncesinde

15 bölgenin kapalı rejimleri olan ve söz konusu nitelikleriyle bölgede istikrar sağladıkları

öne sürülen Mısır ve Tunus gibi ülkelerdeki rejimlerin aslında sanıldıkları kadar sağlam temellere dayanmadıkları ve popüler halk ayaklanmaları karşısında adeta birer kâğıttan kaplan olduklarının ortaya çıkmasından sonra AB, bölgeye yönelik politikalarında demokrasinin veya genel manasıyla yönetişimin önemine daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Arap Baharı öncesi AB’nin bölgede yürüttüğü sınırlı politik reform politikalarına başarıyla iştirak eden Fas veya Ürdün gibi ülkelerde Arap Baharı’nın nispeten daha az çalkantılı geçmesinin – elbette Arap Baharı’nın söz konusu ülkelerde nispeten daha az çalkantılı geçmesini sadece sınırlı politik reformlara bağlayamayız, başka faktörlerin de devrede olduğunu söyleyebiliriz örneğin Fas monarşisinin dayandığı dini meşruiyet – AB’nin sınırlı politik reformların teşvik edilmesi yönündeki kararlılığını arttırdığını söyleyebiliriz.

AB’nin Arap Baharı sonrası demokrasinin teşviki konusunda getirmiş olduğu retoriksel ve kurumsal değişiklikler – örneğin yeni araçların ortaya konması – demokrasi teşvikinin Güney Akdeniz’de daha kararlı – eskiye nazaran – yürütülmesine yol açmış mıdır? Veya cevaplamamız gereken başka bir soru olarak, Arap Baharı sonrası AB’nin demokratikleşme-istikrar ikilemine yönelik bakış açısında veya başka bir şekilde ifade edecek olursak istikrarın demokratikleşmenin önüne konulmasına yönelik AB tutumunda herhangi bir değişiklik olmuş mudur? Bu soruların yanıtını verebilmemiz için incelememiz gereken olay Arap Baharı’ndan yalnızca 2 sene sonra Mısır’da gerçekleşmiştir. Bu bakımdan söyleyebiliriz ki Mısır’ın örnek ülke olarak seçilmesi tezimiz bakımından oldukça önemlidir çünkü Mısır örneği Arap Baharı sonrası AB’nin demokrasi teşviki politikalarının test edilmesi bakımından önem teşkil etmektedir.

16

Detaylarına bu bölümde değil de 3. bölümde değineceğimiz Mısır gelişmelerine AB, başka ülkelerde yaşanan askeri darbelere verdiği kararlı tepkilerden uzak bir tepki vermiş, hatta yaşananları bir darbe olarak nitelemekten kaçınmıştır. Daha sonrasında ise

AB, Mısır’daki askeri yönetime herhangi bir yaptırım uygulama yoluna gitmemiştir ve günümüzde Mısır’a yönelik yardımların olağan bir şekilde aktarılmaya devam ettiğini söyleyebiliriz, hatta pek çok AB ülkesi darbe sonrası Mısır güvenlik güçlerine silah satışının yasaklanması yönündeki kararı askıya almıştır. Burada önemli olan, Hüsnü

Mübarek’in devrilmesinin ardından serbest ve adil seçimler sonucu iş başına gelen

Muhammed Mursi yani Müslüman Kardeşler iktidarının demokratik nitelikleri değildir, ki zaten üçüncü bölümde de detaylı bir biçimde değinileceği üzere Mursi iktidarı demokratik açıdan tartışılabilecek kararlara imza atmış ve yeteri kadar kapsayıcı bir yönetim ortaya koyamamıştır. Burada önemli olan nokta demokrasinin minimal şartı olduğu kabul edilen serbest ve adil seçimler sonucu iş başına gelmiş bir iktidarın askeri darbeyle devrilmesine neredeyse sessiz kalınması hatta üstü kapalı olarak kabullenilmesidir. Söz konusu olayda, AB, Arap Baharı öncesi eğilimlerini anımsatır bir biçimde, askeri yönetimin Mısır’da ve dolayısıyla bölgede gerekli olan istikrarı sağlayabileceği düşüncesiyle – özellikle Mursi döneminde yaşanan karışıklıkları da göz

önüne aldığımızda – askeri darbeyi üstü kapalı bir biçimde kabullenmiştir. Başka bir

şekilde ifade edecek olursak tıpkı Arap Baharı öncesinde olduğu gibi AB, istikrar ve demokrasi gibi bir norm karşı karşıya geldiğinde demokrasiden yana değil istikrardan yana olmuştur, yani bu bağlamda söyleyebiliriz ki AB açısından güney Akdeniz’de demokratikleşme-istikrar ikilemi hala tam anlamıyla çözülebilmiş değildir.

Bu tezin temel sorunsalı AB’nin farklı bölgelerde veya farklı bağlamlarda uyguladığı demokrasi teşviki politikalarından farklı sonuçlar almasıyla bağlantılıdır. AB neden başka bağlamlarda örneğin genişleme süreci veya – belirli bir ölçüye kadar – doğu

17 bölgesi, uyguladığı demokrasi teşviki politikalarında başarılı sonuçlar alırken Akdeniz bölgesine yönelik uyguladığı politikalarda, tüm iddialı retoriğe ve harcanan paraya rağmen, başarılı sonuçlar alamamaktadır, hatta başarılı sonuçlar bir yana demokrasi teşvikinin hedefi ülkelerde neden göz ardı edilemeyecek demokratik gerilemeler yaşanmaktadır? Bu sorunsal tezin ilerleyen bölümlerinde tartışılırken Müslüman istisnacılığı veya Arap istisnacılığı gibi özcü açıklamalar kullanılmayacaktır. Aynı

şekilde Güney Akdeniz’de neden demokratikleşmenin gerçekleşmediğini açıklamaya yönelik rant ekonomisi veya milli gelir gibi yerel değişkenler kullanılmayacaktır. Bu demokratikleşmede – veya demokratikleşememede – yerel faktörlerin önemsiz olduğu anlamına gelmemelidir. İlerleyen bölümlerde de görüleceği üzere yerel faktörler bir

ülkenin demokratikleşmesinde oldukça önemli yer tutarlar, zaten literatürde de ağırlıklı olan görüş bir ülkenin demokratikleşmesinde yerel faktörlerin rolünün, uluslararası faktörlerin rolünden daha önde olduğudur.

Ancak son yıllarda uluslararası veya dış faktörlerin de en az yerel faktörler kadar önemli olduğunu belirten oldukça önemli çalışmalar yayımlanmıştır. Bu çalışmalar spesifik olarak dış faktörlerden birine, hatta belki de en önemlisine, yani demokrasi teşvikine odaklanmaktadır. Son yıllarda yayımlanan bu çalışmaların bazıları demokrasi teşvikinin hedef ülkelerde hangi araçlar veya yöntemler üzerinden yürütüldüğünü tespit edip demokrasi teşvikinin daha efektif bir şekilde işleyebilmesine yönelik saptamalarda bulunur. Yani söyleyebiliriz ki, demokrasi teşvikine yönelik çalışmaların azımsanamayacak bir kısmı ‘problem çözme’ mantalitesine sahiptir. Bir kısmı da demokrasi teşviki aktörleri tarafından finanse edilen söz konusu çalışmalar sonuç kısımlarında demokrasi teşvikinin nasıl daha efektif işleyebileceğine yönelik tavsiyelerde bulunurlar.

18

Bu tez de tıpkı yukarıda bahsi geçen çalışmalar gibi AB’nin demokrasi teşvikinde kullandığı araçlar ve yöntemlerin – tezimiz bağlamında konuşacak olursak Akdeniz’de kullanılan araçlar ve yöntemlerin – ortaya konmasına yer vermektedir. Ancak diğer

çalışmalardan farklı olarak bunun yapılmasının sebebi demokrasi teşvikinin daha efektif işleyebilmesini sağlamak değildir, başka bir şekilde ifade edecek olursak bu tez

‘problem çözme’ mantalitesine sahip değildir. AB’nin Akdeniz’e yönelik demokrasi teşviki faaliyetlerinin temel sorunu az kaynak ayrılması veya söz konusu ayrılan kaynakların efektif olarak harcanmaması değildir. AB’nin Akdeniz’deki demokrasi teşviki politikalarının temelinde demokratikleşme-istikrar ikileminin çözülmemesi yatar, bu ikilem ortadan kalkmadan söz konusu politikaların demokratikleşme sağlaması bir yana otoriter rejimleri daha güçlü kılması yani demokratikleşmenin aleyhine sonuçlar doğurması bile olasıdır. Yani Akdeniz’deki demokrasi teşviki politikalarına daha fazla para harcanması sonucunda bölgede kayda değer bir demokratikleşmenin gerçekleşmesi mümkün gözükmemektedir, zaten bugüne kadar uygulanan politikalardan herhangi bir sonuç alınamaması da – ve hatta demokratik alanda gerilemelerin yaşanması – bu durumu doğrular niteliktedir.

Bu tez, AB’nin Akdeniz’deki mevcut demokrasi teşviki politikalarının otoriter rejimlerin hayatta kalma stratejileriyle önemli ölçüde uyuştuğunu, dolayısıyla da söz konusu rejimlerin otoriter niteliklerinin artmasına katkı sağladığını iddia ederek literatüre katkı yapmayı hedeflemektedir. Demokrasi teşviki literatürünü geniş olarak nitelendirmemiz mümkündür, ancak bu çalışmaların önemli bir çoğunluğu yukarıda belirtilen önermeye ilişkin görüş bildirmemektedir. AB’nin Akdeniz’deki demokrasi teşviki faaliyetlerinin inefektif olduğuna dair görüşler yaygın olsa da bölgedeki demokratik eğilimlerin veya çabaların demokrasi teşviki politikalarından zarar gördüğüne ilişkin görüşler yaygın değildir. İlerleyen bölümlerde de bahsedileceği üzere,

19

Francesco Cavatorta ve Vincent Durac ikilisi gerek birlikte hazırladıkları çalışmalarında gerekse de bireysel çalışmalarında demokrasi teşviki politikalarının – en azından

Akdeniz bağlamında – otoriter yönetim biçimlerine destek sağlayan yönüne değinen nadir yazarlardandır.

Demokrasi teşvikine ilişkin geniş bir literatür olsa da aynı durumun Türkçe literatür için de geçerli olduğunu söylememiz mümkün değildir. Demokrasi teşvikiyle alakalı son yıllarda bazı tezler yazılmış olsa da söz konusu tezler sayı olarak diğer uluslararası ilişkiler konularının oldukça gerisinde kalmaktadır. Demokrasi teşvikinin alt konuları olarak ya ABD’nin ya da AB’nin demokrasi teşviki faaliyetleri seçilmiştir. AB’nin

Akdeniz’deki demokrasi teşviki faaliyetlerine yönelik yazılmış herhangi bir doktora tezi bulunmamaktadır, söz konusu bölgeye ilişkin yazılmış yalnızca 1 adet yüksek lisans tezi bulunmaktadır. Aynı şekilde, demokrasi teşvikine ilişkin yazılmış Türkçe makalelerin sayısı da oldukça azdır, yine de son yıllarda farklı adlar altında da olsa örneğin

‘demokrasi yayma’ veya ‘demokrasi geliştirme’, demokrasi teşvikine ilişkin makalelerin yayımlanmaya başlandığı gözlemlenebilir. Son olarak, bu tezin yazarının bildiği kadarıyla demokrasi teşvikine ilişkin yazılmış herhangi bir Türkçe kitap mevcut değildir, ancak Belgin Akçay ve İlke Göçmen’in editörlüğünde hazırlanan Avrupa

Birliği: Tarihçe, Teoriler, Kurumlar ve Politikalar adlı kitabın demokrasi teşvikine ilişkin özel bir bölüm ayırdığını söyleyebiliriz. Sonuç olarak belirtebiliriz ki, bu tez, demokrasi teşviki açısından oldukça sınırlı olan Türkçe literatüre katkıda bulunmayı hedeflemektedir.

Bu tezin birinci bölümü demokratikleşme ve demokrasi teşvikine ilişkin kuramsal ve kavramsal tartışmalara ayrılmıştır. Üstteki kısımlarda da belirtildiği gibi – ve ayrıca ilerleyen bölümlerde de tekrar değinileceği üzere – demokratikleşmenin uluslararası

20 faktörlerinin, demokratikleşmenin yerel faktörlerinden daha baskın olduğu düşünülmediğinden kavramsal tartışmalara demokratikleşme ve söz konusu demokratikleşmenin yerel faktörlerinden başlanmıştır. Ancak tezimiz açısından uluslararası faktörler yani demokrasi teşviki de oldukça önemli olduğundan dolayı 1. bölümün 2. kısmı demokrasi teşvikine ilişkin kavramsal ve kuramsal tartışmalara ayrılmıştır. Demokrasi teşvikine ilişkin teoriler incelenirken Jeff Bridoux ve Milja

Kurki’nin gitmiş olduğu sınıflandırma kullanılacaktır, yani demokrasi teşviki teorileri

üç kampa ayrılacaktır, realist teori, liberal teori ve eleştirel teori.

İkinci bölümde AB’nin demokrasi teşviki faaliyetleri bölgesel bir analiz üzerinden yani

Akdeniz bölgesinin güneyi üzerinden incelenecektir. Burada önemli olan husus, odak noktanın Birlik düzeyinde politikalar olacağıdır, Birlik üyelerinin ülke bazında yürütmüş olduğu demokrasi teşviki faaliyetleri bu tezin kapsamı dışındadır. Ancak

AB’nin birlik bazındaki politikalarını etkileyecek üye devlet politikalarına, örneğin

Mısır’a yönelik alınmış silah satış yasağı kararını delen üyeler, tezde değinilecektir.

Tezin bu bölümünde AB’nin Akdeniz’in tamamındaki demokrasi teşviki faaliyetleri incelenirken Peter Kotzian, Michele Knodt ve Sigita Urdze üçlüsünün yaptığı sınıflandırmadan faydalanılacaktır yani AB’nin demokrasi teşviki faaliyetleri devletler

üzerinden, sivil toplum üzerinden ve yaptırımlar olmak üzere üç ayrı kanaldan ele alınacaktır. Devletler üzerinden demokrasi teşviki incelenirken temel odak noktaları

AB’nin bu amaca yönelik kullandığı araçlar olan Barselona Süreci ve Komşuluk

Politikası olacaktır. Ne Barselona Süreci ne de Komşuluk Politikası, doğrudan demokrasi teşvikine yönelik tasarlanmış ve sadece bu amaca hizmet eden araçlar olmasa da ilerleyen bölümlerde de görüleceği üzere söz konusu araçların finansal kolları olan

Mesures D’accompagnement (MEDA) ve Avrupa Komşuluk Ortaklığı Aracı (European

Neighbourhood Partnership Instrument, ENPI) demokrasi teşvikine önemli bir yer

21 vermektedir, en azından kâğıt üzerinde. Akdeniz’de demokrasi teşvikinin sivil toplum

üzerinden incelenmesinde ise temel alınacak esas araç AB’nin bu konuya ilişkin özel olarak kullandığı Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Aracı’dır (DİHAA).

DİHAA’nın yanı sıra, Arap Baharı sonrası ortaya koyduğu yeni araçlar da incelemeye tabi tutulacaktır.

Üçüncü ve son bölümde, ikinci bölümde bölgesel incelemeye tabi tutulan demokrasi teşvik araçları bu sefer örnek ülke Mısır’ın incelenmesi için kullanılacaktır. Mısır’ın

örnek ülke olarak incelenmesi tezimiz açısından oldukça önemlidir çünkü Arap Baharı sonrası AB’nin demokrasi teşviki politikalarında yaşanmış olduğu iddia edilen değişimin en iyi test edilebileceği ülke, Arap Baharı sonrası önce serbest ve adil seçimlerin yürütüldüğü, daha sonrasında ise bir askeri darbenin yaşandığı Mısır’dır.

AB’nin söz konusu gelişmelere verdiği – veya vermediği – tepki, AB’nin Arap Baharı sonrası demokrasi teşviki politikalarında kayda değer bir değişimin yaşanıp yaşanmadığını test edebilmek açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, özellikle Mübarek döneminde Mısır, Güney Akdeniz gibi istikrar açısından problemli olarak bir bölgede istikrar kaynağı olarak görüldüğünden Mısır’ın örnek ülke olarak seçilmesi, Güney

Akdeniz’de var olduğu iddia edilen demokratikleşme-istikrar ikileminin de teste tabi tutulması açısından önemlidir.

22

BİRİNCİ BÖLÜM: KAVRAMSAL VE KURAMSAL

TARTIŞMALAR

23

Demokratikleşme, basit bir şekilde tanımlamak gerekirse “demokratik olmayan bir rejimden, demokratik bir rejime geçiştir”1 Demokratikleşmeyi, bu dikotomik ifadeden farklı olarak, “bir politik sistemin – bu sistem ister demokratik, ister otoriter veya isterse de ikisinin arasında olsun – daha demokratik hale gelme süreci” şeklinde de tanımlamak olasıdır.2 1980’li ve 1990’lı yıllarda dünya siyasetinde yaşanan gelişmeleri demokratikleşme/geçiş paradigması üzerinden değerlendirmek oldukça popüler bir hal almıştı.3 Demokratikleşme/geçiş paradigması kısaca otoriter rejimlerin çeşitli aşamalardan geçerek demokrasiye yöneleceklerine dair inançtır.4 Thomas Carothers’a göre demokratikleşme/geçiş paradigmasının en önemli özelliği otoriter bir rejimden uzaklaşma emareleri gösteren veya kısmi bir politik liberalleşme yaşayan her ülkenin, demokrasi olmaya aday bir geçiş ülkesi olarak gösterilebilmesidir.5 “Ekonomik düzey, siyasi geçmiş, kurumsal miras, etnik yapı, sosyokültürel gelenekler veya diğer “yapısal”

özelliklerin” geçiş ülkelerinin dönüşümünde çok önemli bir rol oynamaması

Carothers’ın belirttiği bir diğer önemli özelliktir, zaten bu sebepten dolayı demokratikleşme “Moğolistan, Arnavutluk veya Moritanya gibi beklenmedik yerlerde” ortaya çıkabilmiştir.6 Yani özetlemek gerekirse demokratikleşme paradigmasını savunan yazarlar her ülkenin belirli kademeleri olan bir geçiş sürecinden sonra demokratikleşebilme kapasitesine sahip olduğunu belirtirler.

Ancak her yazar yukarıda bahsi geçen türden bir demokratikleşme potansiyeline yönelik inancı paylaşmamaktadır. Bu sebepten dolayı demokratikleşme/geçiş paradigmasının

1 Richard Rose, “Democratic and Undemocratic States,” içinde Democratization, der. Christian W. Haerpfer et al. (New York: Oxford University Press, 2009): s. 11. 2 Patrick Bernhagen, “Measuring Democracy and Democratization,” içinde Democratization, der. Christian W. Haerpfer et al. (New York: Oxford University Press, 2009): s. 25. 3 Michelle Pace ve Francesco Cavatorta, “The Arab Uprisings in Theoretical Perspective,” Mediterranean Politics vol. 17, no. 2 (2012): s. 127. 4 Laurel E. Miller ve Jeffrey Martini, “How Does Arab Spring Compare to Third Wave Transitions?” Ağustos 2012, erişim tarihi 25 Ocak 2017, http://www.rand.org/blog/2012/08/how-does-arab-spring- compare-to-third-wave-transitions.html). 5 Thomas Carothers, Critical Mission: Essays on Democracy Promotion (Washington DC: Carnegie Endowment for International Peace, 2004), s. 168. 6 ibid., s. 170. 24 tam karşısında yer alan rakip bir paradigmanın varlığından bahsetmek mümkündür.

Özellikle 2000’li yıllarda demokratikleşme paradigmasına yönelik eleştirileriyle gündeme gelen ve ‘otoriter mukavemet’ olarak adlandırılabilecek bu paradigma kısaca

Arap dünyasında varlığını uzun süreler sürdürmeyi ‘başaran’ otoriter rejimlerin bu

‘başarısını’ açıklayabilmek için otoriter yönetimlerin neden ve nasıl ayakta kaldığına yönelik mekanizmaların incelenmesi gerektiğini savunur.7 Demokratikleşme/geçiş ve otoriter mukavemet arasında gerçekleşen paradigmalar-arası bu tartışma tezimiz açısından da önemlidir çünkü demokrasi teşviki politikalarının başarılı olma şansı doğrudan bu paradigmalar-arası tartışmanın sonuçlarıyla da alakalıdır. Örneğin Güney

Akdeniz bölgesindeki ülkelerde herhangi bir sebepten dolayı demokratikleşmenin gerçekleşemeyeceğine yönelik bir varsayım doğruysa ya bu devletlere yönelik demokrasi teşviki faaliyetleri nafile bir çabadır ya da bu devletlere/bu bölgeye yönelik, diğer bölgelerden farklı bir strateji geliştirilmesi gerekmektedir.

A. Otoriter mukavemet paradigması

Otoriter mukavemet paradigması içinde iki ayrı kamp arasında yaşanan bir paradigma içi tartışmanın varlığından söz edilebilir. Bunlardan ilki Arap istisnacılığı veya

Müslüman istisnacılığı gibi, özcü temele dayalı kültürel varsayımlardır. İkinci varsayım ise bu kültürel yaklaşımları reddedip – veya bu kültürel yaklaşımların rolünü minimalize edip – başta petrol gelirleri olmak üzere çeşitli materyal faktörlerle, Arap dünyasında otoriter rejimlerin süregelirliğini bağdaştırmaktır. Bu iki kamp, otoriter rejimlerin varlığını farklı veriler üzerinden açıklasalar da vardıkları sonuç aynıdır.

Demokratikleşme/geçiş süreci paradigmasının iddia ettiğinin aksine, otoriter rejimleri demokratikleşmeye taşıyan, belirli önkoşullardan bağımsız, bir süreçler bütünü yoktur.

Demokratikleşme/geçiş paradigmasının, demokratikleşme yolunda olduğunu iddia ettiği

7 Pace ve Cavatorta, “The Arab Uprisings,” s. 127. 25 geçiş ülkelerinin yalnızca ufak bir kısmı demokratikleşme yönünde pozitif adımlar atabilmektedir –100 ülkeden yalnızca 20’ye yakını – geri kalan ülkeler diktatörlük ve demokrasi kutupları arasında yer alan ‘gri bir bölgeye’ girmişlerdir. Bu bölgedeki

ülkeler demokratik rejimlerin bazı özelliklerini taşısalar da söz konusu ülkelerde önemli demokratik noksanlıklar mevcuttur.8

1. Arap İstisnacılığı/Müslüman İstisnacılığı (Kültürel Faktörler/Dini Faktörler)

Arap istisnacılığı/Müslüman istisnacılığı kısa bir şekilde tanımlayacak olursak batılı liberal demokratik sistemin, İslami değerlerle veya Araplara ait kültürel değerlerle uyumsuz olduğu iddiası üzerinden Arap dünyasındaki otoriter rejimlerin muvaffakiyetini açıklamaktır. Arap istisnacılığıyla ilişkilendirilebilecek görüşleri savunan en önemli yazarlardan biri olan tarihçi Bernard Lewis’e göre, İslam uygarlığında Batılı liberal demokrasinin gerçekleşme olasılığı – diğer uygarlıklara nazaran – oldukça azdır.9 Aynı şekilde Elie Kedourie de temsili ve anayasal bir demokrasiyle eşleştirilebilecek kavramların – seçimler, bağımsız yargı ve yasalarla denetlenen yürütme organı gibi – İslami politik kültüre tamamen yabancı olduğunu öne sürer.10

2. Materyal Faktörler

Arap/İslam dünyasında otoriter rejimlerin muvaffak olma olgusunu kabul eden, fakat bunu etnik veya dini sebepler yerine farklı materyal veriler üzerinden açıklamaya

çalışan yazarlar otoriter mukavemet paradigmasının bir diğer kampını oluşturur.

Örneğin Larry Diamond açısından, Arap siyasi yaşamında otoriter rejimlerin hakimiyet sürmesinin sebebi bu rejimlerin bir kısmının önemli petrol kaynaklarına sahip olması

8 Carothers, Critical Mission, s. 171-172. 9 Bernard Lewis, “Islam and Liberal Democracy,” The Atlantic, Şubat 1993, erişim tarihi 25 Ağustos 2016, http://www.theatlantic.com/magazine/archive/1993/02/islam-and-liberal-democracy/308509/ 10 Ellie Kedourie, Democracy and Arab Political Culture (Londra ve Portland: Frank Cass & Co. Ltd., 1994), s. 2. 26 yani bu rejimlerin azımsanmayacak rant gelirlerine erişimlerinin olmasıdır.11 Bu kaynaklara erişimi olmayan ülkeler içinse, örneğin Mısır, Ürdün ve Fas gibi, dış devletlerin yaptığı yardımlar bir nevi petrol rantı fonksiyonunu üstlenir.12 Rantçı devlet13 kavramı üzerinden Arap istisnacılığını açıklamaya çalışan bir başka çalışma da Ahmet

Kuru tarafından yazılmıştır.14 Orta Doğu’daki otoriteryen eğilimin süregelirliğini açıklamak için güçlü kolluk kuvvetlerinin varlığını ortaya atan Eva Bellin15, Arap

Baharı’nın ortaya çıkmasından sonra görüşlerini kısmi bir biçimde de olsa revize etmek zorunda kalmıştır.16

B. Demokratikleşme Paradigması

Tıpkı otoriter mukavemet paradigmasında olduğu gibi demokratikleşme/geçiş paradigmasında da farklı paradigma-içi tartışmaların/kampların olduğunu öne sürmek mümkündür. Bu tezde izlenecek yöntem demokratikleşme teorilerinin sınıflandırılmasının, demokratikleşmeye yol açan faktörlerin yerel ve uluslararası olarak ayrılması şeklinde olacaktır. Ancak bu sınıflandırmanın taraflarının birbirinden tamamen bağımsız olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Literatürde ağırlıklı olan

11 Larry Diamond, “Why are there no Arab Democracies?,” Journal of Democracy vol. 21, no. 1 (2010): s. 98. 12 ibid., s. 101. 13 Rantçı devlet veya rantçı ekonomi kısaca tanımlamak gerekirse “hatırı sayılır miktarda dış ranta bağımlı olan bir ekonomidir, burada ranttan anlaşılan doğal kaynaklara sahip olmanın ödülüdür”. (Vincent Durac ve Francesco Cavatorta, Politics and Governance in the Middle East [Londra: Palgrave, 2015], s. 101). Bu tanım her ne kadar sadece doğal kaynaklar üzerinden – örneğin hidrokarbon kaynaklar – bir rantçı devlet kavramı oluşturuyorsa da “İşçi dövizi” (remittance), turizm gelirleri ve dış yardımların ve hatta Mısır’a özel kabul edilebilecek bir şekilde Süveyş Kanalı’nın gelirlerinin de rant olarak kabul edilebilmesi mümkündür. (Joshua Stacher, “The World According to Beblawi,” Middle East Research and Information Project, 11 Temmuz 2013, erişim tarihi 27 Ağustos 2016, http://www.merip.org/world- according-beblawi ). Burada tekrar hatırlanması gereken konu safi rant ekonomisi diye bir durumun söz konusu olmadığıdır, Hazem Beblawi’nin de belirttiği üzere, bir devletin rant ekonomisi olması demek, o devletin tüm gelirlerinin rant odaklı olması demek değildir çünkü tüm ülkelerin ekonomisinde çeşitli rant unsurları vardır. Önemli olan rant olanaklarının ekonomiyi domine etmesidir (Hazem Beblawi, “The Rentier State in the Arab World,” Arab Studies Quarterly vol. 9, no. 4 [1987]: s. 384). 14 Ahmet T. Kuru, “Authoritarianism and Democracy in Muslim Countries: Rentier States and Regional Diffusion,” Political Science Quarterly vol. 29, no. 3 (2014): s. 401. 15 Eva Bellin, “The Robustness of Authoritarianism in the Middle East: Exceptionalism in Comparative Perspective,” Comparative Politics, Ph.D. Programs in Political Science, University of New York vol. 36, no. 2 (2004): s. 144. 16 Eva Bellin, “Reconsidering the Robustness of Authoritarianism in the Middle East: Lessons from the Arab Spring,” Comparative Politics, Ph.D. Programs in Political Science, University of New York vol. 44, no. 2 (2012). 27 görüş geçmişte demokratikleşmeyi sadece yerel faktörler üzerinden açıklamak iken son yıllarda ağırlıklı olan eğilim yerel faktörlerin uluslararası faktörlerle desteklenmesidir.

1. Demokratikleşmenin Yerel Faktörler Üzerinden Açıklaması

Demokratikleşme olgusunu yerel faktörler üzerinden açıklarken sosyo-ekonomik yapısal faktörler kullanılabileceği gibi, elitlerin seçimlerine dayanan aktör temelli açıklamalar da yapmak mümkündür. Örneğin Seymour Martin Lipset, ekonomik gelişme sonucu yaşanan modernleşmenin demokratikleştirici etkisine dikkat çekerken,

Guillermo O’Donnell ve Philippe Schmitter gibi isimler başta rejim elitleri olmak üzere aktörlerin rolüne vurgu yaparlar zira hüküm süren ekonomik koşullardan bağımsız olarak demokrasi en nihayetinde siyasi aktörler tarafından “seçilir, uygulanır ve sürdürülür”.17 Tüm bu yapı temelli veya aktör temelli açıklamaları demokratikleşmenin yerel faktörleri adı altında genel bir şekilde kategorize etmek mümkündür. Aynı şekilde

– ileriki kısımlarda da görülebileceği üzere – demokratikleşmenin uluslararası faktörlerinde de yapı/aktör temelli bir sınıflandırma yapmak olasıdır.

a. Modernleşme Teorisi ve Demokratikleşme (Yapı Temelli Açıklama)

Seymour Martin Lipset, 1959 yılında, nicel bir metodoloji kullanarak yaptığı analiz sonucu, ekonomik gelişme – veya ekonomik kalkınma – ve demokratikleşme arasında bir nedensellik ilişkisi olduğunu öne sürmüştür.18 Schumpeterci ve Weberci bir demokrasi anlayışı benimseyen19 Lipset’e göre bir ulus, ekonomik alanda başarılı olduğu müddetçe demokrasiyi sürdürebilme şansını arttırabilir.20 Lipset tarafından, birbirinden bağımsız bir şekilde sunulan zenginlik, – yani kişi başına düşen gelir, kişi

17 Philippe C. Schmitter, “Interest Systems and the Consolidation of Democracies,” içinde Reexamining Democracy: Essays in Honor of Seymour Martin Lipset, der. Gary Marks ve Larry Diamond (Newbury Park: Sage, 1992). 18 Seymour Martin Lipset, “Some Social Requisites of Democracy: Economic Development and Political Legitimacy,” The American Political Science Review vol. 53, no. 1 (1959). 19 ibid. s. 71. 20 ibid. s. 75. 28 başına düşen motorlu araç sayısı, kişi başına düşen doktor sayısı ve bin kişiye düşen radyo, televizyon ve gazetelerin sayısı – sanayileşme, kentleşme ve eğitim değişkenleri, birbirleriyle yakın etkileşim içine girerek ortak bir faktör olan ekonomik gelişmeyi oluştururlar ve Lipset’e göre, bu ortak faktör ile demokrasi arasında bir bağıntı vardır.21

Lipset, savunduğu bu görüşle, modernleşme teorisinin en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilir. Andrew Linklater, kendi ifadesiyle “ağır bir biçimde kusurlu” olan modernleşme teorisini şu şekilde özetler:

“1950’lerde ve 1960’larda, pek çok Batılı entelektüel, eski kolonilerin, Batı’nın

ekonomik ve siyasi gelişmesini takip edeceğine inanıyordu. ‘Modernleşme

teorisyenleri’, ‘geleneksel’ toplumların yaklaşan ekonomik ve siyasi

kalkınmaları hakkında konuşuyorlardı. Onlar, yeni devletlerin, Avrupa’da

gerçekleşmiş olan ulus inşa sürecinden geçeceklerinden eminlerdi. Yeni

devletler demokratikleşecek ve Batı serbest pazar ekonomisini taklit edeceklerdi.

Kısaca, artan küresel bağlılık, ideal toplum ve yönetim üzerinde geniş bir

uzlaşıya varılmasına yol açacaktı”.22

Genel olarak modernleşme teorisi, daha spesifik olarak ise Lipset’in görüşleri başka yazarlar tarafından da ele alınmıştır. Örneğin, Harvard Üniversitesi ekonomi profesörü

Robert Barro, kendi yaptığı ülkeler arası çalışmanın sonuçlarının, Lipset’in kuramını doğrular bir nitelikte olduğunu öne sürmektedir23; Adam Przeworski ve Fernando

Limongi ise, Lipset’in kuramını genişletmek ve geliştirmek amacıyla eleştirme yoluna gitmişlerdir.24 Przeworski ve Limongi, Lipset’in ortaya attığı ekonomik gelişme ve demokrasi arasındaki ilişkinin iki farklı biçimde açıklanabileceğini iddia ederler.

21 ibid. s. 75-80. 22 Andrew Linklater, “Globalization and the Transformation of Political Community,” içinde Globalization of the World Politics, der. John Baylis, Steve Smith ve Patricia Owens (New York: Oxford University Press, 2011), s. 533. 23 Robert J. Barro, “Determinants of Democracy,” Journal of Political Economy vol. 107, no. 6 (1999): s. 160. 24 Adam Przeworski ve Fernando Limongi, “Modernization: Theories and Facts,” World Politics vol. 49, no. 2 (1997). 29

Bunlardan birincisi demokrasinin doğrudan ekonomik gelişmeye bağlı olarak ortaya

çıkmasıdır, ikincisi ise demokrasilerin, ekonomik gelişmeden bağımsız olarak ortaya

çıkması, fakat bir kez ortaya çıktıktan sonra demokrasilerin, ekonomik açıdan gelişmiş

ülkelerde ayakta kalma olasılığının daha fazla olmasıdır. Przeworski ve Limongi, ilk açıklamanın, yani modernleşme teorisinin ‘içsel’ bir açıklama olduğunu öne sürerler, ikinci açıklama ise “dışsal” bir açıklamadır.25 Yani kısacası, Przeworski ve Limongi, demokrasinin ortaya çıkması ve demokrasinin sürdürülebilmesi arasında bir ayrıma gitmişlerdir. Przeworski ve Limongi, ekonomik gelişme ve demokratikleşme arasındaki içsel nedenselliğin zayıf olduğunu belirtirler, öte yandan dışsal nedenselliğe yönelik kuvvetli ampirik kanıtlar vardır: kişi başına düşen geliri 4.000 Amerikan dolarının

üzerinde olan bir ülkede demokrasinin ortadan kalkma olasılığı sıfıra yakındır.26

Stephen J. King ekonomik gelişme ve demokratikleşme arasındaki ilişkiye karşı

çıkmamakla beraber farklı ekonomik gelişme modelleri arasında ayrım yapma yoluna gitmektedir. King’in kendi ifadesiyle, politik kültürü “ham ve etno-merkezci” olan modernleşme teorisi, kapitalist ekonomik gelişme ve demokratikleşme arasındaki ilişkiyi layıkıyla yorumlayamamaktadır, dolayısıyla pazar ekonomisine yönelik reformların, demokratikleşme potansiyeli taşıyıp taşımadığının doğru bir şekilde değerlendirilmesi mümkün değildir.27 King, ekonomik gelişme sağladığına inanılan piyasa reformlarına yönelik iki farklı yaklaşım olduğunu öne sürer: neoliberal yaklaşım ve “paylaşmacı büyüme”. Ticaretin serbestleştirilmesi, fiyatların arz-talebe göre belirlenmesi yani serbest bırakılması, devletin ekonomideki rolünün azalması ve

özelleştirmelerin yaygınlaşması gibi temel özellikleri olan ve tüm bunlara ilaveten artan gelirin eşit bir şekilde dağılmaması yönündeki kaygılardan muaf olan neoliberal model,

25 ibid. s. 156-158. 26 ibid. s. 165-167. 27 Stephen J. King, Liberalization Against Democracy: The Local Politics of Economic Reform in Tunisia (Bloomington: Indiana University Press, 2003), s. 8. 30 demokratikleşmeye yol açmak bir yana, demokratikleşmeyi tehdit etme potansiyeline sahipken, Asya ülkelerinin tecrübelerinden ortaya çıkan paylaşmacı büyüme modeli, toplumsal dengeleri demokratikleşmenin lehine çevirme yetisine sahiptir.28 Yani kısacası King, ekonomik gelişme ve demokratikleşme arasındaki ilişkiyi sorgulamak yerine, ekonomik gelişmeye giden yollardan biri olan neoliberal modeli problematize etme yoluna gitmektedir.

b. Orta Sınıflar ve Demokratikleşme

Modernleşme teorisiyle bağlantılı olarak kabul edilebilecek bir diğer ekonomi temelli yapısalcı açıklama, demokratikleşmenin varlığını orta sınıfların gelişmesi üzerinden yapılmaktadır. Örneğin Lipset, artan zenginliğin, demokratikleşmeye yol açtığını öne sürerken bunu orta sınıfların gelişmesi üzerinden açıklama yoluna gitmektedir. Lipset’e göre, artan zenginlik yalnızca işçilerin toplumsal koşullarını değiştirmekle kalmaz, genel olarak toplumun dinamikleriyle de oynar. Toplumun yapısı “alt sınıfların büyük yer kapladığı uzatılmış bir piramitten, içinde büyüyen bir orta sınıfın olduğu elmas

şeklinde bir yapıya” dönüşür.29 Lipset’e göre, orta sınıfların, demokratikleşmede önemli bir rolü vardır, zira büyük bir orta sınıfın, merkez ve demokrat partileri ödüllendirmek ve ayrıca aşırı grupları devre dışı bırakmak gibi çeşitli misyonları vardır.30

Elbette, orta sınıflar ve demokratikleşme arasındaki ilişkiye tek dikkat çeken tek yazar

Lipset değildir. Geçmişte Aristoteles’ten31, günümüzde Francis Fukuyama’ya kadar32 pek çok yazar, orta sınıflar ve demokratikleşme arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştir.

28 ibid. s. 12-14. 29 Lipset, Social Requisites of Democracy, s. 83. 30 ibid. 31 Aristotle, Politics, (Harmondsworth, Middlesex: Penguin Books, 1962), s. 171-173. 32 Fukuyama, 2013 yılında Brezilya’da ve Türkiye’de gerçekleşen protestolarda orta sınıfların başı çektiğini savunur. (Francis Fukuyama, “The Middle Class Revolution,” The Wall Street Journal, 28 Haziran 2013, erişim tarihi 6 Eylül 2016, http://www.wsj.com/articles/SB10001424127887323873904578571472700348086) 31

Orta sınıfların varlığının, demokratikleşme açısından olumlu bir etki yarattığı yönündeki inanç, Barrington Moore Jr. tarafından şu şekilde özetlenmiştir: “Burjuva yoksa, demokrasi de yoktur.”33 Moore’un çalışmasından etkilenen – ve yazdıkları kitabın adını, Moore’un kitabına gönderme yapacak şekilde seçen – Daron Acemoğlu ve James A. Robinson da, orta sınıfların demokratikleştirici rolüne dikkat çekerler.

Acemoğlu ve Robinson’a göre, elitler ve kitleler arasında bir tampon bölge olan orta sınıflar, demokrasiyi elitler için daha katlanılabilir hale getirmekte – çünkü kitlelerden göreceli olarak daha varlıklı olan orta sınıflar, genel olarak elitlerin tercih ettiği politikaları destekleme eğilimindedir – ve kitleleri ayaklanmaktan alıkoyan siyasi değişimlerin ortaya konmasını sağladığından dolayı, demokrasinin ortaya çıkmasında sürücü koltuğundadırlar.34

Her yazar, Moore’un orta sınıfların dönüştürücü gücü hakkındaki kati görüşlerine katılmamaktadır. Örneğin, Ergun Özbudun orta sınıfların büyümesinin demokratikleşmeye yol açacağı yönündeki önermenin test edilmek için çok geniş bir hipotez olduğunu öne sürer – ayrıca orta sınıf kavramı da, sosyal bilim analizine tabi tutulabilme açısından çok geniştir – Özbudun’a göre, orta sınıflar her zaman demokratik bir güç olmak bir yana, bazı koşullar altında otoriter rejimleri bile destekleyebilirler.35

Dietrich Rueschemeyer, Evelyne Huber Stephens ve John D. Stephens üçlüsü ise, demokratikleşmede, orta sınıflardan çok, işçi sınıfının etkili olduğunu öne sürerler.36

c. Modernleşme Teorisinin Karşıtları (Aktör Temelli Açıklamalar)

33 Barrington Moore Jr., Social Origins of Dictatorship and Democracy: Lord and Peasant in the Making of the Modern World (Boston: Beacon Press, 1966), s. 418. 34 Daron Acemoğlu ve James A. Robinson, Economic Origins of Dictatorship (New York: Cambridge University Press, 2006), s. 38-40. 35 Ergun Özbudun, “The Role of the Middle Class in the Emergence and Consolidation of a Democratic Society,” Ankara Law Review vol. 2, no. 2 (2005): s. 100. 36 Dietrich Rueschemeyer, Evelyne Huber Stephens ve John D. Stephens, Capitalist Development and Democracy (Chicago: Chicago University Press: 1992). 32

Lipset’in en önemli karşıtlarından biri olan Arjantinli siyaset bilimci Guillermo

O’Donnell ve onun ortaya atmış olduğu ‘bürokratik otoriteryanizm’ kavramı modernizasyon teorisinin karşısında durur. O’Donnell’a göre, özellikle ithal ikameci bir modele dayalı ekonomik büyüme, Latin Amerika’da demokratikleşmeye yol açmak bir yana, “yeni, daha güçlü ve daha kalıcı otoriter yönetim biçimlerinin” ortaya çıkmasına yol açmıştır.37 Samuel Huntington da tıpkı O’Donnell gibi ekonomik-gelişme ve demokratikleşme arasındaki mekanik ilişkinin karşıtları arasındadır. Huntington’a göre, ekonomik gelişme bir ülkeyi demokratikleşmeye değil politik sistem değişikliğine iter.

Huntington’ın burada bahsetmek istediği şey şudur: Bir ülkenin ekonomik olarak gelişmesi demek, o ülkenin bir ‘seçim alanına’ veya ‘geçiş alanına’ ulaşması demektir.

Bu geçiş alanına ulaşan ülkenin seçecek olduğu modern politik sistem mutlaka demokrasi olmak zorunda değildir – elbette demokrasi de yapılabilecek seçimlerden biridir. – Eğer demokrasiye geçiş gibi bir zorunluluk olsaydı, Doğu Asya’daki yeni sanayileşen ülkelerin veya Güney Amerika’daki bürokratik otoriter devletlerin de demokrasiye geçmesi gerekirdi. Kesin olarak tahmin edilebilecek bir şey varsa o da ekonomik olarak kalkınan ülkelerdeki eski ve geleneksel olan politik kurumların, modern versiyonlarıyla değişecek olmasıdır. Bu yeni kurumların veya genel olarak konuşacak olursak yeni politik sistemin demokratik olup olmayacağını belirleyecek başka faktörler vardır, örneğin kültürel değerler, elitlerin tavrı ve dış etkiler.38

Lipset’in aksine O’Donnell demokratikleşmede yerel aktörlerin rolüne vurgu yapar.

Örneğin O’Donnell, Schmitter ile beraber yazdığı kitabında demokratikleşmenin gerçekleşebilmesi için geçilmesi gereken kademeleri detaylı bir şekilde işlemiştir.

O’Donnell ve Scmitter demokrasiye giden yolu şu şekilde tanımlamışlardır: Otoriter

37 Guillermo O’Donnell, Modernization and Bureaucratic Authoritarianism, (Berkeley: University of California, Institute for International Studies, 1973), s. 3-15, ve s. 113-114. 38 Samuel P. Huntington, “Will More Countries Become Democratic?” Political Science Quarterly vol. 99, no. 2 (1984): s. 218. 33 rejimlerin yönetiminde yer alan ‘ılımlı’ grupların muhalefetle girmiş olduğu

‘antlaşmalar’ sonucu bir liberalleşme ve geçiş süreci başlar.39 Liberalleşme sürecinin etkisiyle, toplumun farklı kesimlerinin de katılımıyla sivil toplumun hareketlenmesi gerçekleşir.40 Sivil toplumda yaşanan bu ani değişimler otoriter rejimlerin hem ılımlı hem de ‘tutucu’ kanatlarını mevcut açılımları devam ettirme mecburiyetinde bırakır,

örneğin tutucu kanat açısından bakacak olursak, açılımların bir askeri darbe sonucu boşa çıkarılmasının bedeli gitgide daha da artmaktadır.41 Sivil toplumun hareketlenmesi, serbest ve adil seçimlerin düzenlemesine varan bir demokratikleşme sürecinin ortaya

çıkmasına neden olur.42

Otoriter rejimlerin bir geçiş süreci yaşayarak demokratikleşmesini sağlayan yukarıdaki aşamaları birer doğa kanunu olarak nitelendirmek doğru bir yaklaşım değildir. Zaten

O’Donnell ve Schmitter’ın da belirttiği gibi her an bir şeylerin ters gitmesi ve geçiş süreci yaşayan ülkelerin tekrardan en başa dönmeleri olasıdır. Örneğin sivil toplumda yaşanan hareketlenmenin fazla aktif ve saldırgan bir hal alması, geçiş sürecinin başındaki otoriter yönetimin çok daha baskıcı bir formuna geri dönüş yaşanmasını mümkün kılabilir.43 Ayrıca liberalleşme süreci, demokratikleşmenin öncesinde ortaya

çıkıp daha sonrasında demokratikleşmeye yol açıyor olsa da, bazı durumlarda liberalleşmenin, demokratikleşme olmadan da ortaya çıkması mümkündür, O’Donnell ve Schmitter bu türden rejimleri “liberalleşmiş otoriteryanizm” (dictablanda) olarak sınıflandırır.44 Demokratikleşmenin gerçekleşmesi açısından yaşanabilecek aksilikler bir yana burada vurgulanması gereken husus – özellikle de demokratikleşme/geçiş paradigması açısından – liberalleşmeyle başlayan bir sürece giren tüm otoriter

39 Guillermo O’Donnell ve Philippe C. Schmitter, Transitions from Authoritarian Rule: Tentative Conclusions about Uncertain Democracies (Baltimore, MD: The Johns Hopkins University Press, 2013), s. 42-54. 40 ibid., s. 55. 41 ibid. s. 62. 42 ibid. s. 66-74. 43 ibid., s. 76. 44 ibid., s. 9-10. 34 rejimlerin, demokrasiye giden yolda olan geçiş ülkeleri olarak kabul edilebilmesidir yani yukarıda bahsedilen demokratikleşme mantığı bu aktör temelli açıklamanın temelinde bulunmaktadır.

2. Demokratikleşmenin Dış Faktörler Üzerinden Açıklaması

Demokratikleşme literatüründe son yıllarda öne çıkan gelişme, demokratikleşme olgusunu kuramsal olarak açıklarken yerel faktörlerin, dışsal faktörlerle desteklenmesidir. Ancak dışsal faktörlerin yerel faktörleri tümüyle devreden çıkarması gibi bir durum söz konusu değildir, burada söz konusu olan durum demokratikleşmenin mevcut yerel dinamiklerinin dış etkenlerle etkileşim içine girmesidir. İstisnai durumlar hariç45, bir ülkede yaşanan demokratikleşmenin tamamen dışsal kaynaklara dayanan açıklamasını yapmak olası değildir. Peki dışsal faktörlerden kastedilen şey tam olarak nedir? Burada hem aktör temelli – örneğin bir devletin dışarıdan müdahalesi – hem de yapısal etkenlerden bahsetmek mümkündür. Örneğin Christian Haerpfer bu etkenleri aşağıdaki gibi sıralamıştır:

“…değişen uluslararası ittifakların rolü, global ekonomik sistemin

liberalleşmesi, bilginin küreselleşmesi yoluyla demokratik fikirlerin yayılması,

uluslararası ticaret ve turizm, ulusal hükümetler ile hükümet dışı örgütlerin de

dahil olduğu uluslararası örgütlerin demokrasiyi teşviki ve Brezhnev

Doktrini’nin ortadan kalması gibi uluslararası kritik olaylar.”46

a. Demokratikleşme Dalgaları ve ‘Kartopu Etkisi’

Samuel Huntington dünya tarihinde yaşanan demokrasiye geçişleri ‘demokratikleşme dalgaları’ adı altında bir araya getirme yoluna gitmiştir. Huntington’a göre bir

45 Bu istisnalara örnek olarak İkinci Dünya Savaşı sonrası, savaşın mağlup devletleri Almanya ve Japonya’ya ABD tarafından “demokratik, liberal kapitalist” rejimlerin yerleştirilmesi gösterilebilir (Mark Peceny, Democracy at the Point of Bayonets [University Park: The Pennsylvania State University Press, 1999], s. 222). 46 Christian W. Haerpfer et al., “Introduction,” içinde Democratization, der. Christian W. Haerpfer et al. (New York: Oxford University Press, 2009): s. 11. 35 demokrasi dalgası “belirli bir zaman dilimi içerisinde, aksi yönde yaşanan geçişlere sayıca üstünlük kuracak bir şekilde, demokratik olmayan rejimlerin toplu olarak demokrasiye geçiş yapmalarıdır”.47 Huntington modern dünya tarihinde 3 tane demokratikleşme, 2 tane de karşı demokratikleşme dalgası – daha önce demokrasiye geçiş yapmış rejimlerin tekrar demokratik olmayan rejimlere toplu bir şekilde geri dönüş yapması – olduğunu öne sürer.48

Huntington’ın demokrasi dalgalarının sebebi olarak gösterdiği faktörlerden birisi de

‘gösterim etkisi’ veya ‘kartopu etkisidir’. Huntington demokratikleşmede kartopu etkisini şu şekilde izah eder:

“Bir ülkede başarılı bir demokratikleşmenin yaşanması diğer ülkelerde de

demokratikleşmenin yaşanmasını teşvik eder, bu ya diğer ülkelerin de benzer

problemler yaşamasından ve bu problemler ne olursa olsun, demokratikleşmenin

bu problemlere çözüm olacağına yönelik inançtan kaynaklanır ya da

demokratikleşen ülkenin güçlü olmasına ve/veya bir politik ve kültürel simge

olarak görülmesiyle alakalıdır.”49

Huntington açısından kartopu etkisi – üçüncü demokratikleşme dalgası özelinde – demokratikleşme dalgalarının ortaya çıkmasındaki sebeplerden yalnızca birisidir, diğer sebepler otoriter rejimlerin gitgide demokratikleşen dünyada yaşadıkları meşruiyet sorunları, 1960’lı yılların eşsiz global ekonomik büyümesi, Katolik kilisesinin doktrininde ve faaliyetlerinde yaşanan önemli değişim ve AT (Avrupa Toplulukları),

47 Samuel P. Huntington, The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth Century (Norman: University of Oklahoma Press, 1993), s. 15. 48 Arab Baharı’nın dördüncü demokratik dalga olarak kabul edilip edilemeyeceği, siyaset bilimcilerin tartışmakta olduğu bir konudur. Örneğin (Larry Diamond, “A Fourth Wave or False Start,” Foreign Affairs, 22 Mayıs 2011, erişim tarihi 17 Ağustos 2016, https://www.foreignaffairs.com/articles/middle- east/2011-05-22/fourth-wave-or-false-start ). veya (Stephen R. Grand, “Starting in : The Fourth Wave of Democratization?,” Brookings, 10 Şubat 2011, erişim tarihi 18 Ağustos 2016, https://www.brookings.edu/opinions/starting-in-egypt-the-fourth-wave-of-democratization/ ). 49 Huntington, The Third Wave, s. 100. 36

AB ve ABD gibi aktörlerin dış politikalarında yaşanan değişikliklerdir.50 Burada dikkati

çekilmesi gereken konu yukarıda bahsedilen bütün maddelerin demokratikleşmenin içsel mekaniklerini51 destekleyen veya bu mekaniklere olanak sağlayan faktörler olmasıdır. Huntington’ın da belirttiği gibi tüm bu genel faktörler demokratikleşmenin lehinedir fakat bu faktörlerin varlığı her hâlükârda demokratikleşmenin ortaya çıkacağı manasına gelmemektedir zira “demokratik bir rejim trendler tarafından değil, insanlar tarafından kurulur.”52 Ancak belirtmek gerekir ki, Huntington, diğer yazarlara kıyasla demokratikleşmenin dışsal faktörlerine oldukça önem vermektedir, kendisinin de ifade ettiği gibi dış hükümetler ve kurumlar bazı şartlar altında demokratikleşmede “nihai” rol oynayabilmektedir.53

b. Demokrasi Teşviki

Demokratikleşmenin dışsal etkenlerinden biri olan demokrasi teşviki kısaca “bir dış aktörün, hedef bir ülkeye, demokratik yönetim kurumlarının inşasını sağlamak veya destek olmak amacıyla müdahale etmesidir”54 Demokrasi teşviki ile beraber burada bahsedilmesi gereken bir diğer kavram ise “demokrasi yardımıdır” (democracy assistance). Peter Burnell, demokrasi yardımını, daha kapsayıcı bir kavram olan demokrasi teşvikinin metotlarından biri olarak nitelendirir.55 Benzer bir şekilde düşünen

Richard Youngs’a göre demokrasi yardımı, demokrasi teşvikinin pozitif angajmana dayalı yaklaşımlarından biridir. Youngs, demokrasi yardımını “demokratik kurum ve uygulamaları güçlendirmeyi hedefleyen projelerin fonlanması için kalkınma

50 ibid., s. 45-46. 51 Huntington bu mekaniklere kitabında detaylı bir şekilde değinmektedir (ibid., s. 109-163). 52 ibid., s. 107. 53 ibid., s. 85. 54 Christopher Hobson ve Milja Kurki, “Introduction: The Conceptual Politics of Democracy Promotion,” içinde The Conceptual Politics of Democracy Promotion, der. Christopher Hobson ve Milja Kurki (Abingdon ve New York: Routledge, 2012), s. 3. 55 Peter Burnell, “From Evaluating Democracy Assistance to Appraising Democracy Promotion,” Political Studies vol. 56, no. 2 (2008): s. 417. Peter Burnell, “International Democracy Promotion: A Role for Public Goods Theory,” Contemporary Politics 14, no. 1 (2008): s. 38. 37 yardımlarının kullanılması” olarak tanımlar.56 Jeff Bridoux ve Milja Kurki ise, bu iki görüşten farklı olarak, demokrasi yardımı ve demokrasi teşviki kavramlarının,

“demokrasi desteği” (democracy support) kavramı ile beraber benzer kavramlar olduğunu ve dolayısıyla birbirlerinin yerine kullanılabileceğini belirtirler.57

Peki demokrasi teşvikinin aktörleri, hedef ülkelerdeki demokratik kurumların ve geleneklerin ortaya çıkmasını nasıl sağlarlar veya ortaya çıkmış demokratik kurum ve gelenekleri nasıl güçlendirirler? Demokrasiyi teşvik etmenin yolu, demokratik bir sistemin belli başlı alanlarında – Youngs bir demokratik sistemin üç farklı alanı olduğunu belirtir: siyasi-kurumsal alan, sivil toplum ve ekonomik alan58 – çeşitli yaklaşımlarla yürütülen – örneğin zor kullanmaya ya da koşulsallığa dayalı yöntemler – politikalara dayanır. İçinde siyasi partilerle beraber, devletin kurumlarının da yer aldığı59 siyasal-kurumsal alana yönelik politikalar ‘tepeden-aşağı’ faaliyetler olarak kabul edilirken, sivil toplumun güçlendirilmesine yönelik çalışmalar ‘tabandan-yukarı’ mantığıyla yürütülen demokrasi teşviki faaliyetleri olarak kabul edilir. Bu iki yaklaşıma ek olarak yeni bir yaklaşımın daha ortaya çıktığını iddia eden yazarlar da mevcuttur.

‘Demokratik yönetişim teşviki’ olarak adlandırılan bu yaklaşımın hedefi ne tepeden- aşağı demokrasi teşviki modelinde olduğu gibi hedef ülkelerin hükümetleridir ne de tabandan-yukarı demokrasi teşviki modelinde olduğu gibi sivil toplumdur, dolayısıyla bu yeni model, diğer modelleri tamamlayan daha yatay düzlem temalı bir yaklaşımdır.60

Geleneksel demokrasi teşviki yaklaşımlarından farklı olarak amaç devlet kurumlarının dönüştürülmesinden çok kamu sektöründeki kurallar ve uygulamaların AB

56 Richard Youngs, The European Union and the Promotion of Democracy: Europe’s Mediterranean and Asian Policies (New York: Oxford University Press, 2001), s. 21. 57 (Jeff Bridoux ve Milja Kurki, Democracy Promotion: A Critical Introduction [Londra ve New York: Routledge, 2014], s. 67). Aynı şekilde bu iki kavramı birbiriyle aynı anlamda kullanan başka yazarlar da mevcuttur örneğin (Markus Hahn, The Euro-Mediterranean Partnership: The Barcelona Process since 1995 [Hamburg: Diplomica Verlag, 2009], s. 16). 58 Youngs, Europe’s Mediterranean and Asian Policies, s. 14. 59 ibid. 60 Anne Wetzel, “The Promotion of Participatory Governance in the EU’s External Policies: Compromised by Sectoral Economic Interests,” Democratization vol. 18, no. 4 (2011): s. 979-980. 38 müktesebatına yakınsamasıdır.61 Daha spesifik olarak ifade etmek gerekirse, demokratik olmayan bir rejimde bile, demokratik idare kural ve uygulamalarının teşvik edilmesi sonucu şeffaflık, hesap verilebilirlik ve katılımcılık prensiplerinin öne çıktığı demokratik yönetişimin ortaya çıkarılması mümkündür.62

Ekonomik alan üzerinden demokrasi teşviki faaliyeti yürütülmesi ise başlı başına bir tartışma konusudur. Sonuç itibarıyla demokrasi, en basit biçimiyle, ekonomik alandan bağımsız olan bir yönetim biçimidir. Ancak modernleşme teorisine olan inanç ve liberal demokrasinin ulaşmış olduğu hegemonik statü, ekonomik alanın liberalleştirilmesinin bir demokrasi teşviki aracı olarak önümüze çıkmasına yol açmıştır.63 Huntington,

ABD’nin demokrasiyi teşvik etme sürecinde yapması gereken şeylerden birinin, gelişmekte olan ülkelerde pazar ekonomisinin desteklenmesi olduğunu açık bir şekilde belirtir.64 Ekonomik alanın liberalleştirilmesinin yollarından biri de serbest ticaretin

önünün açılmasıdır ki AB de bu alanda, serbest ticaret antlaşmaları üzerinden oldukça aktiftir. John Ikenberry, serbest ticaret ve demokratikleşme arasındaki ilişkiyi şu şekilde formüle eder: Serbest ticaret refaha sebep olur, refah demokrasiye yol açar, demokrasi de barışı sağlar.65

Demokrasi teşvikinin hangi alanlarda yürütüldüğü kadar, hangi yöntemlerle yürütüldüğü de önemli bir konudur. Zorlayıcı yöntemlerin ekstrem bir örneği olarak kabul edilebilecek silahlı güç kullanma yoluyla demokrasi getirmek gerçekçi bir

61 Tina Freyburg et al., “EU Promotion of Democratic Governance in the Neighbourhood,” Journal of European Public Policy 16, no. 6 (2009): s. 918. Tina Freyburg et al., “Democracy Promotion through Functional Cooperation? The Case of the European Neighbourhood Policy,” Democratization 18, no. 4 (2011): s. 1028. 62 ibid., s. 917. 63 Youngs, Europe’s Mediterranean and Asian Policies, s. 15. 64 Huntington, “Will More Countries Become Democratic,” s. 218. 65 G. John Ikenberry, “America’s Liberal Grand Strategy: Democracy and National Security in the Post- war Era,” içinde American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, der. Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi (New York: Oxford University Press, 2000): s. 114. 39 seçenek olarak gözükmemekle beraber66, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal ederken başvurduğu gerekçelerden birinin ‘demokrasi getirmek’67 olması, demokrasi teşviki faaliyetlerinin itibarını önemli bir ölçüde sarsmıştır.68 Bir başka zorlamaya dayalı yöntem olarak negatif koşulsallık gösterilebilir. Koşulsallık, “bir devletin veya uluslararası örgütün, bir diğer devlete yönelik sunduğu yardım veya ticari imtiyaz gibi faydaları, bazı politik veya ekonomik koşulların gerçekleşmesine bağlamasıdır”69

Negatif koşulsallık ise, bu yapılan yardımların, politik ve ekonomik koşullar sağlanmadığı takdirde “azaltılması, durdurulması veya ortadan kaldırılmasıdır”70 Son olarak bahsedebileceğimiz zorlamaya dayalı yöntem ise politik ve ekonomik yaptırımlardır. Özellikle ekonomik yaptırımlar, Soğuk Savaş sonrası dönemde devletlerin ilk olarak başvurduğu bir yöntem olarak gözükmektedir.71

Zorlamaya dayalı yöntemlerle demokrasi teşviki faaliyetinin yürütülüp yürütülemeyeceği, demokrasi teşviki ve egemenlik arasındaki hassas ilişkiyle doğrudan

66 Mark Peceny, ABD’nin askeri müdahalelerin tek başına bir ülkede demokratikleşmeye yol açmasının mümkün olmadığını, müdahalelerin ancak serbest ve adil seçimlerin desteklenmesi gibi politik alanın liberalleştirilmesi yönünde çabalarla desteklenmesi sonucu demokratikleşmenin ortaya çıkabileceğini öne sürer. (Mark Peceny, “Forcing Them to Be Free,” Political Research Quarterly 52, no. 3 [1999]: s. 552- 553). Mathias Grossklaus ve David Remmert ise, demokrasi ve insan hakları gibi ‘kültürel-tarihsel konseptlerin’ zorlamaya dayalı yöntemlerle teşvik edilmesinin olanaksız olduğunu iddia eder, bunun yerine ‘yumuşak güce’ dayalı mekanizmalar gereklidir (Mathias Grossklaus ve David Remmert, “Political Steering: How the EU Employs Power in its Neighbourhood Policy Towards Morocco,” Mediterranean Politics vol. 21, no. 3 [2016]: s. 350). 67 George W. Bush, 2003 yılında, Gaziler Günü’nde yaptığı bir konuşmada, Irak’ın işgalinin amaçlarından birinin ‘demokrasi getirmek’ olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir (George W. Bush, “President Bush Discusses Iraq War in Veteran Days,” The White House, erişim tarihi 10 Eylül 2016, http://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/2003/11/20031111-10.html ). Barack Obama ise selefi Bush’un aksine demokrasinin başka devletlere dayatılamayacağını düşünmektedir (Barack Obama, “Remarks by the President at the Cairo University,” The White House, erişim tarihi 2 Ekim 2016, https://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-cairo-university-6-04-09 ). 68 Michael McFaul, Advancing Democracy Abroad: Why We Should and How We Can, (Lanham ve Plymouth: Rowman & Littlefield Publishers, 2010), s. 4. Thomas Carothers, “The Backlash Against Democracy Promotion,” Foreign Affairs vol. 85, no. 2 (2006): s. 64. Laurance Whitehead, “Losing the ‘Force’? The ‘Dark Side’ of Democratization after Iraq,” Democratization vol. 16, no. 2 (2009): s. 216. 69 Karen E. Smith, “Engagement and Conditionality: Incompatible or Mutually Reinforcing?,” içinde New Terms of Engagement, der. Richard Youngs (Londra: The Foreign Policy Centre , 2005): s. 23. 70 ibid. 71 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 55-56. 40 alakalıdır. Sonuç itibarıyla, eşit hukuksal statüye sahip72 – her ne kadar uygulamada farklılıklar olsa da örneğin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK), bazı devletlerin kalıcı üyeler olması ve dolayısıyla veto hakkına sahip olmaları gibi – egemen ulus devletlerin, içişlerine belirli istisnalar harici karışılamayacağı73 uluslararası hukukun genel prensiplerinden74 biri haline gelmiştir. Devletlerin içişlerine karışılamayacağı prensibi teoride sorunsuz gibi gözükse de uygulamadan doğan tartışmaların olduğu açıktır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM), ABD ve

Nikaragua arasında yaşanan olaylara yönelik 27 Haziran 1986 tarihinde verdiği karar, uygulamaya bir nebze olsun ışık tutabilir. UCM, verdiği kararda şu şekilde bir bölüme yer vermiştir:

Her egemen devletin kendi içişlerini, dışarıdan bir müdahale olmaksızın

yürütmesi, içişlerine karışmama prensibine dahildir. Devletlerin, bu yönde bir

prensip olduğuna dair opinio juris türünden ifadeleri sayısızdır. Mahkeme bu

prensibin, kendi içtihadında belirtildiği şekliyle, ABD ve Nikaragua’nın da dahil

olduğu uluslararası örgüt ve konferansların kabul ettiği çok sayıda kararname ve

deklarasyon tarafından yansıtıldığını not eder. Bu sebepten dolayı bu metin,

ABD ve Nikaragua’nın, evrensel geçerliliği olan bu yapılageliş prensibini

kabullendiğine şahitlik eder. Yapılageliş hukukundaki bu prensibin içeriğine

gelinecek olunursa, mahkeme, bu davayla alakalı bazı asli unsurları tanımlar:

yasaklanmış bir müdahale, her devletin, devlet egemenliği prensibi gereğince

özgürce karar vermeye hakkı olduğu konularla ilgili olmalıdır – örneğin politik,

72 Bakınız: Birleşmiş Milletler Antlaşması, I. bölüm, 2. madde, 1. fıkra. (“Birleşmiş Milletler Antlaşması,” Birleşmiş Milletler, erişim tarihi 17 Eylül 2016, https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3-30.pdf ). 73 Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın I. Bölüm, 2. madde, 7. fıkrası bu durumu şu şekilde ifade eder: “İşbu antlaşmanın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletlere herhangi bir devletin kendi iç yetki alanına giren konulara müdahale yetkisi vermediği gibi üyeleri de bu türden konuları işbu Antlaşma uyarınca bir çözüme bağlamaya zorlayamaz; ancak, bu ilke VII. Bölümde öngörülmüş olan zorlayıcı önlemlerin uygulanmasını hiçbir biçimde engelleyemez”. (ibid.) 74 Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk (Ankara: Turhan Kitabevi, 2011), s. 150-151. “Non-Intervention [Non-interference in Domestic Affairs],” Encylopedia Princetoniensis: The Princeton Encylopedia of Self Determination, erişim tarihi 17 Eylül 2016, https://pesd.princeton.edu/?q=node/258 41

ekonomik, sosyal ve kültürel sistemlere yönelik tercihler ve dış politikanın

formüle edilmesi. – Zorlamaya dayalı yöntemlerle bu seçimlere yönelik bir

müdahale, özellikle kuvvet kullanmanın direkt askeri müdahale biçimiyle veya

dolaylı bir şekilde huzur bozucu aktivitelere destek biçimiyle olsun, yanlıştır.75

Yukarıdaki alıntıdan anlaşılabileceği gibi, bir ülkede zorlamaya dayalı yöntemlerle demokrasinin teşvik edilmesi veya tesis edilmesi hukuki açıdan tartışmalıdır çünkü her devlet, egemenlik hakları gereği, demokratik olsun veya olmasın, kendi politik sistemlerini kendi başlarına tayin etme hakkına sahiptir.

Demokrasi teşviki ve devletlerin egemenliği ilkesi arasında yaşanabilecek olası bir

çatışmaya literatürde de değinilmektedir, örneğin Oxford Üniversitesi’nden Laurance

Whitehead’e göre bu çatışmaya yönelik iki farklı yaklaşım vardır. Bu yaklaşımlardan ilki, tüm ‘gerçek demokrasilerin’, demokratik olmayan rejimleri, gerektiği takdirde egemenlik ilkesini askıya alacak bir şekilde, rejim değişikliğine ikna etmek hatta zorlamak amacıyla iş birliği yapması gerektiğini savunan “demokrasi militanlığıdır”

(democracy-militant). İkinci yaklaşım ise, çok ekstrem durumlar hariç, tüm devletlerin, ister demokratik olsun ister olmasın, kendi içişlerini, diğer devletlerin müdahalesinden bağımsız bir şekilde yürütmesi gerektiğini öne süren “egemenlik militanlığıdır”

(sovereignty-militant).76 Whitehead, uluslararası sistemin mevcut koşulları altında, birinci opsiyonun çok geçerli bir seçenek olmadığını iddia eder, demokrasinin yaygınlaşması için, demokrasi teşvikinin, devletlerin egemenlik haklarına saygılı bir biçimde yürütülmesi gerekmektedir,77 çünkü günümüzde devletlerin, başka devletlerin

75 “Military and Paramilitary Activities in and against Nicaragua,”International Court of Justice, erişim tarihi 18 Eylül 2016, http://www.icj-cij.org/docket/?sum=367&p1=3&p2=3&case=70&p3=5 76 Laurance Whitehead, “State Sovereignty and Democracy: An Awkward Coupling,” içinde New Challenges to Democratization, der. Peter Burnell ve Richard Youngs (Abingdon ve New York: Routledge, 2010), s. 30-31. 77 ibid. s. 41. 42 rejimlerini değiştirmeye yönelik güç kullanmasının uluslararası hukuk açısından meşruiyeti yoktur.78

Whitehead’in bahsettiği biçimde, devletlerin egemenlik haklarıyla çatışmadan, devletlerin içişlerine hedef devletlerin rızası olmadan müdahale etmeyen, hedef

ülkelerle iş birliğine dayalı demokrasi teşviki yaklaşımlarının da var olduğu öne sürülür.

Demokrasi teşvikinin iş birliğine dayalı yaklaşımları arasında yukarıda tanımı yapılan demokrasi yardımı ve sivil toplum yardımı79 gibi yöntemler gösterilebilir. Bu iki yönteme ilaveten ‘ilerleme’, ‘teşvik’, ‘ödül-tabanlı’, ‘dağıtımsal’ veya ex-ante gibi terimlerle tabir edilen, kısacası içinde zorlamaya dayalı unsurların olmadığı öne sürülen80 pozitif koşulsallık da iş birliğine dayalı yöntemler arasında gösterilebilir.81

Demokrasi teşviki politikasının dizayn edilmesinde ve uygulanmasında asıl söz sahibi olanın demokrasi teşvikinin hedef kitlesi olan gruplar kısacası ‘yerliler’ olduğunu belirtmek, iş birliğine dayalı yaklaşımlarının ortak özelliğidir.82

Neredeyse bir asırdır bağımsız bir disiplin olarak varlığını sürdüren Uluslararası

İlişkiler disiplininin aksine göreceli olarak daha yeni bir çalışma alanı olan demokrasi teşvikinde kuramsal analizlerin çok fazla yer tuttuğu söylenemez, yapılan çalışmaların

çoğu betimleyici niteliktedir.83 Ancak bu demokrasi teşviki çalışmalarında kuramsal tartışmaların yaşanmadığı anlamına gelmemelidir. Bridoux ve Kurki’ye göre demokrasi teşvikine yönelik iki tip ana-akım kuramsal yaklaşım vardır: liberalizm ve realizm. Bu

78 Whitehead, “Losing the ‘Force’” s. 223. 79 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 55. 80 Johannes Wiedemann, The European Union as Promoter of Democracy: Seminar Paper (Norderstedt: Grin, 2011), s. 10. 81 Youngs, Europe’s Mediterranean and Asian Policies, s. 26. Richard Youngs, Democracy Promotion: The Case of European Union Strategy (Brüksel: Centre for European Policy Studies, 2001), s. 16, erişim tarihi 29 Eylül 2016, https://www.ceps.eu/system/files/book/77.pdf 82 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 60. 83 Jonas Wolff ve Iris Wurm, “Towards a Theory of External Democracy Promotion: A Proposal for Theoretical Classification,” Security Dialogue vol. 42, no. 1 (2011): s. 78. Carothers, Critical Mission, s. 5. 43 iki yaklaşıma, her ne kadar realist ve liberal yaklaşımlar kadar yer bulamasa da içine

Kurki’nin de dahil edilebileceği, realist ve liberal yaklaşımların aksine, bir ‘problem

çözme’ mantalitesine sahip olmayan ve başka bir epistemolojik gelenekten beslenen eleştirel teoriyi de eklemek mümkündür.84

Bridoux ve Kurki, demokrasi teşviki teorilerinin sınıflandırmasını, çıkarlar-değerler sürekliliği üzerinden yapma yoluna giderler. Bridoux ve Kurki’ye göre realist yaklaşım, devletlerin demokrasi teşviki politikalarında çıkarların baskın rolüne işaret eder; liberal yaklaşım ise, çıkarların politika üzerindeki etkisini tamamen reddetmemekle beraber, demokrasinin ‘iyi’ bir değer olmasına vurgu yapar, başka bir deyişle devletlerin demokrasi teşviki faaliyetlerinde bulunması bir yan etki olarak devletlerin fayda görmesine yol açabilir, ancak özü itibarıyla demokrasi teşviki, evrensel ve doğru değerlerin ilerlemesine yol açması bakımından önemlidir. Eleştirel teori ise bu iki yaklaşımın, özellikle de realizmin ortaya koyduğu değerler ve çıkarlar arasındaki var olduğu öne sürülen ödünleşim ilişkisine yönelik alternatif bir bakış açısı sergiler, eleştirel teorinin yapmaya çalıştığı şey, değerler ve çıkarların birbirlerine bağlı olan doğasına dikkat çekip, realizm ve liberalizmin ortasında kabul edilebilecek bir şekilde kendini konumlandırmaktır.85

84 (Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 17). Uluslararası ilişkiler “büyük tartışmalarının” (great debate) dördüncü tartışmasında post-pozitivist tarafı benimseyen, insanlığı her türlü tahakküm ilişkisinden “kurtarmayı” (emancipation) hedefleyen eleştirel yaklaşımın sağladığı önemli katkılardan biri var olanın bilgisine objektif bir ulaşılabilmesinin mümkün olmadığını öne sürmek ve bilgi-iktidar ilişkisini tartışmaya açmaktır. İtalyan neo-Marksist Antonio Gramsci’nin başta hegemonya kavramı olmak üzere fikirlerini uluslararası ilişkiler literatürüne taşıdığından dolayı eleştirel teorinin en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilebilecek Robert W. Cox’un da belirttiği gibi hiçbir teori, mevcut güç ilişkilerinden bağımsız bir şekilde, gerçeği objektif olarak ortaya koyamaz, “teori her zaman birileri için ve bazı amaçlar içindir.” (Robert W. Cox, “Social Forces, States and World Orders: Beyond International Relations Theory,” Millenium-Journal of International Studies vol. 10, no. 2 (1981): s. 128). 85 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 36-41. 44

(1) Liberal Yaklaşım

Kökenlerini Wilsoncu idealizmden veya ütopyacılıktan86 alan liberal yaklaşım günümüzde biraz daha farklı bir boyut almıştır, artık çıkarların da en azından değerler kadar uygulanan politikaları etkilediği gerçeği hem akademisyenler hem de politika uygulayıcıları tarafından kabul edilmektedir. Ancak liberal teorisyenlere göre bu gerçek, demokrasi teşvikinin tamamen çıkarlara dayalı olduğunu öne sürenlerin haklı olduğu manasına gelmemektedir. Liberal teorisyenler, demokrasi ve özgürlük gibi kendi içinde

‘iyi’ olduğu öne sürülen değerlerin devletlerin çıkarları ile eşleştirilmesi sonucu bir politikanın uygulandığını iddia ederler, örneğin evrensel ve iyi bir değer olan demokrasi teşvik edilir çünkü bu türden bir uygulama güvenlik ve stabilite gibi getiriler sağladığından dolayı Batılı devletlerin çıkarınadır.87 Meşruiyetini modernleşme teorisinden alan, 1960’lı yıllarda üçüncü dünya ülkelerinin toplumlarına yönelik uygulanan ABD politikalarının altında da benzer bir mantık mevcuttur, yani söylendiği gibi “tüm iyi şeyler bir arada gider”.88

Michael McFaul, Francis Fukuyama, Michael Mandelbaum, John Ikenberry, Tony

Smith, Beate Jahn gibi yazarların demokrasi teşvikinin liberal kampında yer aldıkları

öne sürülebilir. Yalnızca demokrasinin değil, aynı zamanda demokrasi teşvikinin de evrensel bir değer olduğunu öne süren McFaul’a göre demokrasi teşvikinin özellikle uzun vadede ABD’yi daha güvenli bir yer haline getirmek gibi bir özelliği olsa da, çoğu

86 Uluslararası İlişkiler disiplininde, devletlerin ‘doğru olanı’ yapmak uğruna çıkarlarını fedakârca bir tarafa itmesi, genellikle 1913-1921 yılları arasında ABD başkanlığı yapmış Thomas Woodrow Wilson’un fikirleriyle özdeşleştirilir. Wilsoncu idealizmin, ütopyacılık olarak addedilmesi, başta ABD’li teolog Reinhold Niebuhr olmak üzere realist yazarların, Wilson’un fikirlerinin naif bir moralizme dayandığı, dolayısıyla da gerçek yaşamın siyasal gerekliliklerini göz ardı ettiğine yönelik eleştiriler yöneltmesinden dolayı olmuştur. (Torbjon L. Knutsen, Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi, çev. Mehmet Özay [İstanbul: Açılımkitap, 2006], s. 289-290). 87 Bridoux ve Kurki, A Critical Introduction, s. 36-38. 88 Thomas Carothers, “Foreword,” Democratization vol. 19, no. 3 (2012): s. 389. Whitehead, “Losing the ‘Force’?” s. 223. 45

ABD başkanı bu stratejik çıkarı geri plana atmak eğilimindedir, demokrasi teşvikini başka stratejik ve ekonomik çıkarlar uğruna geri plana atmadıkları zamanlarda ise hangi

ülkeye demokrasi getirilip getirilmeyeceği konusunda seçici davranmaktadırlar, örneğin

Franklin Roosevelt’in Polonya’da demokrasinin tesis edilmesinden çok Fransa’daki demokratikleşmeye önem vermesi gibi.89 Yani McFaul’un söylemek istediği şey şudur: demokrasi teşviki, evrensel bir değer olan demokrasinin tüm dünyada tesis edilmesini sağlamasının yanında, başta ABD olmak üzere demokrasi teşviki faaliyetlerinde bulunan devlet ve uluslararası örgütlerin de çıkarınadır her ne kadar uygulamada birtakım nedenlerden dolayı demokrasinin teşvik edilmesi sekteye uğrasa da. Bu sebepten dolayı, yaşanan tüm aksiliklere rağmen – örneğin demokrasinin desteklenmesine yönelik sınırlı kaynaklar ayrılabilmesi – ABD demokrasiyi teşvik etmelidir.90

McFaul, Fukuyama ile birlikte yazdığı ileri tarihli başka bir makalede ise değerler ve

çıkarlar arasındaki ilişkiyi ABD’nin demokrasi teşviki politikaları üzerinden irdeler.

Fukuyama ve McFaul makalelerinde, ABD’nin demokrasi teşvikine yönelik realist eleştirilere yer verirler: ABD’nin demokrasi ve insan hakları gibi değerler üzerinde durması, petrol, güvenlik ve ticaret gibi çıkarlardan taviz verilmesine yol açabilir. Bu durum, Orta Doğu gibi bölgelerde daha da belirgindir, zira Mısır, Ürdün, Fas ve Suudi

Arabistan gibi otoriter rejimler aynı zamanda ABD’nin “yakın stratejik müttefikleridir”.91 Fukuyama ve McFaul’ün bu eleştiriler karşısındaki cevabı özel durumları dikkate alan bir politika formüle etmektir: örneğin Suudi Arabistan gibi, mevcut otoriter rejime gerçekçi bir demokratik alternatifin olmadığı ülkelerde demokrasi konusunda ısrarcı olmak stratejik açıdan mantıklı gözükmemekle beraber,

89 Michael McFaul, “Democracy Promotion as a World Value,” The Washington Quarterly vol. 28, no. 1 (Kış 2004-05): s. 158. 90 McFaul, Advancing Democracy Abroad, s. 23. 91 Francis Fukuyama ve Michael McFaul, “Should Democracy be Promoted or Demoted,” The Washington Quarterly vol. 31, no. 1 (Kış 2007-08): s. 30. 46

Pakistan gibi gelişkin bir orta sınıfın mevcut olduğu bir ülkede demokrasinin desteklenmesinin riskleri daha azdır, aynı şeyi Fas ve Türkiye gibi ülkeler için de söylemek mümkündür.92 Fukuyama ve McFaul, tüm bu eleştirilere rağmen, değerler ve

çıkarlar arasında bir ödünleşim ilişkisi olmadığından dolayı ABD’nin demokrasi teşviki faaliyetlerine, “yeni stratejiler ve daha iyi usuller” geliştirmek kaydıyla devam etmesi gerektiğini savunurlar,93 ancak McFaul ve Fukuyama’nın demokrasi teşvikine yönelik

önerdikleri ad hoc temelli yaklaşım, demokrasi teşvikinin normatif boyutunu zayıflatır niteliktedir.

Tony Smith’e göre liberalizmin üç temel ögesinden biri olan demokrasi teşviki – liberalizmin diğer temel ögeleri dünya ekonomik sisteminin serbest piyasalara dayanması ve çatışmaları kontrol altına alabilmek için uluslararası örgütlerin öne

çıkarılmasıdır94 – ahlaki açıdan doğru olmakla beraber aynı zamanda ABD’nin dünya

üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Smith’e göre bu önerme ‘ulusal güvenlik liberalizminin’ en önemli yapıtaşıdır.95 Ulusal güvenlik liberalizmi, kurulduğu günden itibaren ABD’nin dış politikasında etkili olmuştur, örneğin Marshall planına verilen destek ve Almanya’nın işgal altında tutulması, ulusal güvenlik liberalizminin uygulamadaki en önemli örneklerinden biridir.96

Henry Kissinger, George Kennan, Walter Lipmann ve Charles Krauthemmer gibi realist yazarlara bir cevap niteliğinde olan makalesinde Ikenberry, ABD’nin demokrasi teşviki politikalarını neo-Wilsoncu bir dürtü olmaktan çok, ABD’nin stabil ve göreceli olarak barışçıl bir dünya yaratmak adına başvurduğu, gizli ve liberal ‘büyük stratejinin’

92 ibid. s. 30-31. 93 ibid. s. 24. 94 Tony Smith, “National Security Liberalism and American Foreign Policy,” içinde American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, der. Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi (New York: Oxford University Press, 2000): s. 90. 95 ibid. s. 85. 96 ibid. s. 98-99. 47 pragmatik, sofistike ve aynı zamanda gelişen bir yüzü olarak yansıtmaktadır.

Ikenberry’e göre Amerikan siyasetinin hem sağ hem de sol kanadını ortak bir noktada buluşturma kapasitesi olan bu büyük strateji her ne kadar realistler tarafından eleştiriye uğrasa da, genel itibariyle oldukça tutarlı bir çerçevedir ve ABD’nin hem kendi değerlerini yaymasında hem de menfaatlerini güvence altına almakta oldukça başarılı olmuştur.97 ABD’nin bu büyük stratejisi kökenlerini realist düşünceden alan diğer daha geleneksel büyük stratejilerle ve bu büyük stratejilerden doğan kuvvetler dengesi,

çevreleme politikası ve Realpolitik gibi dış politika uygulamalarıyla rakiptir.98

Demokrasi teşvikinin kuramsal yaklaşımlarını, Bridoux ve Kurki’nin aksine 3 değil 4 farklı kampa – realizm, liberalizm, radikaller ve inşacılar – ayıran Jahn, tüm bu kampların demokrasi teşvikinin belirli bir parçasını kavrayabildiğini ama bütüncül resmi görmekten uzak olduklarını belirtir. Jahn bu görüşünü pekiştirmek için “kör adamlar ve fil” metaforunu kullanır: Bir filin farklı bölgelerine sırasıyla dokunan beş kör adam, dokundukları bölgeleri yanlış bir biçimde sırasıyla bir duvar, bir mızrak, bir ip, bir ağaç gövdesi ve bir yılan olarak tanımladıklarından dolayı karşılarındaki hayvanın doğasını bütünüyle algılamayı başaramazlar. Tüm bu kuramsal kampların, tıpkı bir fili tanımlamaya çalışan kör adamlar gibi, demokrasi teşvikini bütünüyle kavrayamamalarının sebebi liberal ideolojiyi oluşturan politik, ekonomik ve güvenlikle alakalı unsurları bir araya getirememeleridir.99 Mevcut teoriler ve bu teorilerden yola

çıkarak yürütülen demokrasi teşviki politikaları liberalizmin ya ekonomik ya da politik boyutuna dayandıklarından dolayı başarısızlardır. Örneğin gerekli ekonomik

önkoşulların sağlanmadığı bir ortamda demokratik siyasi kurumların

97 G. John Ikenberry, “Why Export Democracy?: The ‘Hidden Grand Strategy of American Foreign Policy,” The Wilson Quarterly, Bahar 1999, erişim tarihi 18 Aralık 2014, https://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/exdem.htm 98 G. John Ikenberry, “America’s Liberal Grand Strategy,” s. 104. 99 Beate Jahn, “The Tragedy of Liberal Democracy: Democratization, Intervention, Statebuilding (Part I),” Journal of Intervention and Statebuilding vol. 1, no. 1 (2007): s. 88-89. 48 yaygınlaştırılması/oluşturulması – yani demokrasi teşvikini liberal demokrasinin sadece politik boyutu üzerinden ele almak – bu yeni kurumlarda demokratik olmayan politikaların izlenmesine yol açabilmektedir.100

Jahn mevcut yaklaşımlar yerine, liberalizmin tüm unsurlarını bir araya getiren, liberalizmin en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilebilecek John Locke’un temel görüşlerinden ortaya çıkan alternatif bir liberal yaklaşım önermektedir. Bu alternatif yaklaşım pazar ekonomisi ve “uzlaşıya dayalı yönetim” arasında “dinamik ve yapıcı” bir ilişki ortaya koymaktadır.101 Jahn’a göre, Locke’un fikirleri demokrasinin teşvikinde rastlanan bir başka kavramsal zayıflığa da çözüm bulmaktadır: liberal demokrasi teşvikinin yerel ve uluslararası boyutları arasındaki ayrım.102 Locke yazılarında uluslararası alanın demokratikleşmeye olan etkisine yer vermiştir, Jahn bu etkiyi şu

şekilde özetler: Özel mülkiyet, bireysel özgürlüğün ve dolayısıyla liberal politik kültürün en temel oluşturucusu olduğundan dolayı, liberal demokrasinin yayılması için

özel mülkiyetin yayılması gerekmektedir, özel mülkiyetin yayılma yolu ise kamusal varlıkların özelleştirilmesi yoluyla olmaktadır. Fakat kamuya ait olanın özelleştirilmesi demek özellikle kamuya bağlı belirli bir kesimin etkilenmesi anlamına gelmektedir ve bu da liberal bir demokrasiyi olumsuz etkileyecek toplumsal bölünmelere ve gerilmelere yol açar. İşte uluslararası alan, kolonileşme üzerinden – özel mülkiyete sahip olmayan kesimlere toprak sahibi olma fırsatı sunduğundan – bu toplumsal gerilimi azaltıcı bir role sahiptir. Jahn’a göre, Locke’un liberalizminde mevcut olan uluslararası alan, mevcut demokrasi teşviki yaklaşımlarında çok fazla yer bulamamaktadır, her ne kadar yeni yeni küreselleşmenin etkilerine atıf yapılıyor olsa da.

Ancak Jahn’a göre bu kadarı yeterli değildir, demokrasi teşviki üzerine çalışan yazarlar

100 Beate Jahn, “Rethinking Democracy Promotion,” Review of International Studies vol. 38, no. 4 (2012): s. 702. 101 Jahn, “The Tragedy of Liberal Democracy,” s. 89. 102 Jahn, “Rethinking Democracy Promotion,” s. 687. 49 ve bu sektörde çalışanlar Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) etkisini en az seçim yardımı ve sivil toplum desteğinin etkisi kadar önemsemelilerdir.103

(2) Realist Yaklaşım

İnsan doğasına ve genel olarak uluslararası ilişkilere yönelik pesimist bir bakış açısı sergilediklerinden dolayı özellikle liberal kanattan yazarların tepkisini çeken realist düşünürler104 devletlerin dış politika tercihlerinde çıkarların, değerlerden ve ahlaki kaygılardan daha etkili bir belirleyici olduğunu/olması gerektiğini savunurlar:

“Realistler, anarşi ve bencilliğin ahlaki kaygılar peşinden gitmeyi mümkün kılacak alanı katı bir şekilde kısıtladığı için, devletlerin anarşi durumunda ahlaki olmayı kaldırmayacaklarını söylemenin çok fazla bir abartı olmayacağını savunur”, her ne kadar bu ampirik gerçeklik, ahlakı, dış politikadan tamamen soyutlamak için geçerli bir neden olmasa da.105

Uluslararası İlişkiler disiplinin çalışma alanlarından biri olan demokrasi teşvikinde de realistlerin benzer bir tutum takındıkları gözlenmektedir. Örneğin realistlere göre demokrasiyi teşvik etmek ABD’nin vazifesi değildir106 çünkü John Harper’ın da belirttiği gibi ABD’nin, demokratik olmayan fakat – ABD’ye bağımlı olduklarından dolayı – güvenilir pek çok müttefiki vardır örneğin “Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan,

Güney Kore, Singapur, Endonezya, Tito’nun Yugoslavya’sı, Salazar’ın Portekiz’i,

Franco’nun İspanya’sı, askeri yönetim esnasındaki Türkiye ve demokratikleşme trendi

öncesi Latin Amerika’nın önemli bir kısmı” ve geçerli bir dış politika ancak güvenilir müttefikler üzerinden yürütülebilir. Bir ülkeyle güvenilir bir ortaklık kurabilmenin yolu

103 ibid., s. 703. 104 Robert G. Gilpin, “No One Loves a Political Realist,” Security Studies vol. 5, no. 3 (1996): s. 3. 105 Jack Donnelly “Realizm,” içinde Uluslararası İlişkiler Teorileri, der. Scott Burchill et al., çev. Ali Aslan ve Muhammed Ali Ağcan (İstanbul: Küre Yayınları, 2013): s. 18. 106 Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi, “Introduction,” içinde American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, der. Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi (New York: Oxford University Press, 2000): s. 4. 50 o ülkede demokrasi olup olmamasından çok ortak çıkarların olup olmamasına bağlıdır.107 Harper kadar katı olmasa da demokrasi teşviki faaliyetlerini benzer bir realist

çerçeveden değerlendiren yazarlar da mevcuttur örneğin Randall Schweller, Gorm Rye

Olsen ve Francesco Cavatorta gibi.

Schweller, demokrasi teşviki eleştirisini, ‘demokratik barış kuramına’108 olan karşıtlığı

üzerinden oluşturma yoluna gitmektedir. Schweller’a göre, demokratik barış kuramı,

Thomas Hobbes başta olmak üzere realistler tarafından savaşların çıkmasına sebep olarak gösterilen faktörlerin ancak bazılarını ortadan kaldırabilir. Bu sebepten dolayı, mevcut demokratik alanın genişletilmesi – yani başka bir ifadeyle demokrasinin teşvik edilmesi – devletler arası kalıcı bir barışın ortaya çıkmasına yol açmayacaktır.

Demokrasinin yaygınlaşması, potansiyel çatışmaların bazılarının engellenmesini sağlayabilir ancak bu uluslararası sistemde bir kırılma yaşanacağı anlamına gelmemelidir, mevcut sistem her zamanki haliyle kalmaya devam edecektir: “güç ve etki için mücadele”.109

Schweller’e göre, içinde yaşadığımız dünyanın kaynakları sınırsız değil de kısıtlı olduğundan dolayı elde olan kısıtlı kaynakların nasıl dağıtılacağı konusunda her zaman

çekişmeler olacaktır çünkü mevcut sistemin anarşik yapısında dağıtımın nasıl yapılacağını belirleyen üst bir otorite yoktur. Bu sebepten dolayı tüm devletler bir

107 Harper’ın verdiği bazı örnekler güncel olmasa da makaledeki genel realist mantığın geçerliliğini koruduğunu söylemek mümkündür. (John L. Harper, “The Dream of Democratic Peace: Americans Are Not Asleep,” Foreign Affairs, 1 Mayıs 1997, erişim tarihi 17 Ekim 2016, https://www.foreignaffairs.com/articles/1997-05-01/dream-democratic-peace-americans-are-not-asleep ). 108 Demokratik barış kuramı özellikle Bill Clinton’ın başkanlığı döneminde ABD dış politika retoriğinde önemli bir yere sahip olmuştur (McFaul, Advancing Democracy Abroad, s. 14). Clinton, demokratik barış kuramının modus operandisini 1994 yılında yaptığı bir konuşmada şu şekilde özetlemiştir: “En nihayetinde güvenliğimizi sağlama ve kalıcı bir barış inşa etmenin en iyi stratejisi başka yerlerde demokrasinin ilerlemesini desteklemektir. Demokrasiler birbirine saldırmaz [vurgu benim]. Onlar (demokrasiler) daha iyi ticaret ve diplomasi ortakları olurlar.” (Bill Clinton, “Address Before a Joint Session of the Congress on the State of the Union,” The American Presidency Project, erişim tarihi 5 Kasım 2016, http://www.presidency.ucsb.edu/ws/?pid=50409 ). 109 Randall Schweller, “Democracy Promotion: Realist Reflections,” içinde American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, der. Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi (New York: Oxford University Press, 2000): s. 43. 51

şekilde demokratik olsa bile bazıları fakir ve hallerinden memnun olmayacaktır, bu devletler için kıt kaynaklara erişim bir ölüm kalım meselesi haline gelecektir.110 Her ne kadar demokratik barış kuramcıları, demokrasinin getirdiği refah sonucu kısıtlı kaynaklar probleminin ortadan kalkabileceğini öne sürse de, Schweller ampirik araştırmaların farklı bir nedensellik ilişkisini gösterdiğini öne sürer: demokrasi her zaman refah ve bolluk getirmeyebilir, ancak ticaretin refah getirdiğinden, refahın da demokrasinin doğrudan ortaya çıkmasına yol açmasa da demokrasiyi desteklediğinden bahsedilebilir.111 Aslına bakılacak olursa ticaretin her zaman refah getirmesi diye bir durum söz konusu değildir, serbest ticarette kazananlar kadar kaybedenler de vardır.112

Ayrıca uluslararası sistemin anarşik yapısından dolayı ekonomik gelişmenin her zaman devletlerarası çatışmaları ortadan kaldırması söz konusu değildir, sonuç itibariyle bazı durumlarda, örneğin farklı etnik gruplar arasında, herkesin net kazanç elde etmesinden

çok herkesin göreceli olarak ne kadar kazandığı yani kimin ne kadar daha fazla kazandığı daha önemlidir.113

Schweller, demokrasi teşviki faaliyetlerinin dünyaya kalıcı bir barış getireceğine inanmamaktadır, zaten Schweller’a göre kalıcı barış her durumda iyi değildir, örneğin

ABD tarih boyunca dış savaşlardan önemli kazançlar elde etmiştir. Ayrıca Schweller’e göre Amerikalılar demokrasinin teşvik edilmesiyle gerçekten de ilgili değildir,

Amerikalıların asıl ilgili oldukları şey küresel Amerikan hegemonyasının devam etmesidir. Endonezya’da veya Sudan’da demokratik yollarla işbaşına gelmiş bir hükümetin olup olmamasının ABD’nin çıkarları açısından bir önemi yoktur. Tüm bunlara rağmen Schweller’a göre ABD’nin göstermelik bir şekilde de olsa, en azından retorik düzeyde demokrasi teşviki faaliyetlerinde bulunmasında bir sakınca yoktur,

110 ibid. s. 48-49. 111 ibid., s. 53. 112 ibid. 113 ibid., s. 57-58. 52

çünkü bu faaliyetler az da olsa ABD’nin çıkarlarına katkı sağlayabilir.114 Schweller’in düşünce yapısı, realist paradigmanın tipik bir örneğidir: demokrasi ve demokrasinin teşviki kendi içlerinde bir değer olarak tanımlanmaktan çok araçsal bir muameleye tabi tutulmaktadırlar, yani demokrasinin teşvik edilmesi ancak devletlerin çıkarlarına hizmet ettiği ölçüde dikkate alınması gereken bir olgudur. Üstelik demokrasi teşviki faaliyetlerinin ne yoğunlukta yapılacağı yine devletlerin çıkarlarıyla doğrudan ilişkilidir, bir devletin demokrasi teşvikini, kendi çıkarlarına hizmet ettiği müddetçe, sadece retorik düzeyde tutması son derece mümkündür, uygulamada ise demokrasi teşviki adı altında, hedef ülkelerdeki demokratik olmayan rejim ve uygulamaların göz ardı edilmesi, hatta ve hatta söz konusu rejim ve uygulamaların örtülü bir biçimde desteklenmesi olasılık dahilindedir.

Demokrasi teşviki alanının önemli yazarlarından biri olarak kabul edilebilecek

Cavatorta, AB’nin Kuzey Afrika’da yürüttüğü demokrasi teşviki faaliyetlerini jeopolitik bir analiz üzerinden değerlendirir.115 Cavatorta’ya göre batılı aktörlerin Akdeniz bölgesindeki demokrasi teşviki faaliyetlerinde retorik ve uygulamalar arasında önemli tezatlıklar vardır. “Enerji kaynaklarının korunması, demografik tehditlerin yatıştırılması, yeni pazarlar bulma zorunluluğu, İsrail’e verilen destek ve siyasal

İslam’ın alternatif bir yönetim tarzı olmaktan çıkarılması” gibi jeostratejik gereklilikler,

Güney Akdeniz’deki demokratikleşme/demokrasi teşviki sürecinin durdurulmasına yol açmıştır.116 AB/ABD-Mağrip ilişkilerinde anahtar kelime demokrasi değil istikrardır.

Yukarıda bahsi geçen gereklilikler sağlandığı müddetçe bölgedeki tüm rejimler, demokratik olsun veya olmasın, demokratik Batı dünyası tarafından kabul görecektir.

Batı dünyasının çıkarlarını sağlayan otoriter rejimler bunun karşılığını çeşitli ‘ödüllerle’

114 ibid., s. 61-62. 115 Francesco Cavatorta, “Geopolitical Challenges to the Success of Democracy in North Africa: Algeria, Tunisia and Morocco,” Democratization vol. 8, no. 4 (2001). 116 ibid., s. 176. 53 alırlar örneğin doğrudan yabancı yatırımlar, küresel ekonomiye entegrasyonun nimetlerinden yararlanıp, olumsuz etkilerinden korunmak – bu olumsuz etkilerin bedelini rejim ve rejim yandaşları değil halk ödemektedir çünkü otoriter rejimler vatandaşlarına karşıtlıklarını ifade etmeyi sağlayacak bir açıklık bırakmamaktadır – siyasal İslamcılarla tüm yollardan mücadele etme özgürlüğünün sağlanması – veya mücadele edilmesine göz yumulması – gibi.117

Cavatorta, içinde AB’nin ve AB ülkelerinin de bulunduğu – özellikle de Fransa – batılı güçlerin Kuzey Afrika’daki demokratikleşmeyi desteklemek bir yana, demokratikleşme sürecine köstek olduklarını düşünmektedir. Örneğin ülkesindeki yürütme mekanizmasını ve kolluk kuvvetlerini elinde tutan Kral 6. Muhammed, Batı dünyasındaki müttefiklerinin de yardımıyla – 6. Muhammed Batı tarafından desteklenmektedir çünkü Kral Orta Doğu Barış Süreci’nde İsrail’e destek vermektedir – neoliberal ekonomik reformların kesintiye uğramamasını sağlamaktadır ve İslami hareketi kontrol altında tutmaktadır – Fas’taki demokratikleşme sürecini gasp etmiştir.

Gerçek gücü elinde tutan ve aynı zamanda ülkesindeki mutlak dini otorite olarak kabul edilen Kral yüzünden, hükümete ve muhalefete fazla bir hareket alanı kalmamaktadır.118

Barcelona Süreci’ni ve bu sürecin bir parçası olan demokrasi teşviki politikalarını realist bir çerçeveden değerlendiren Cavatorta’ya göre, liberal bir bakış açısıyla ele alındığında başarısızlık olarak kabul edilebilecek Barselona Süreci, aslına bakılacak olursa başarılıdır çünkü AB bölgedeki statükoyu korumakla beraber çıkarlarını da sağlama almayı başarmıştır.119 AB’nin kendi değerlerini – yani demokrasi, insan hakları ve

117 ibid. 118 ibid., s. 189-190. 119 Cavatorta’nın, üç meslektaşıyla beraber yayınladığı bu makalenin yazıldığı tarihte (2008) bölgedeki statükonun, dolayısıyla istikrarın korunduğu doğrudur, fakat bu durum yalnızca birkaç yıl içinde, bölgede yaşanan önemli bir olaylar silsilesi (Arap Baharı) yüzünden değişmiştir (Francesco Cavatorta et al., “EU 54 hukukun üstünlüğü – ihraç etme suretiyle güvenliğini sağlama yoluna gitmesi üzerine kurulu olan Barselona Süreci, bu beklentileri kuruluşunun ilk 10 yılında karşılayamamıştır120, bu durumu açıklayabilmek için çeşitli sebepler ortaya atılmıştır: bölge rejimlerinin başarılı hayatta kalma stratejileri oluşturmaları, üye ülkeler arasında yaşanan görüş farklılıkları veya kurumsal zayıflıklar gibi.121 Ancak tüm bu açıklamaların ortak bir noktası vardır: normatif bir güç olmasının da etkisiyle AB, çevre

ülkelerde demokrasinin teşvik edilmesiyle samimi bir şekilde ilgilidir çünkü bu aynı zamanda AB’nin güvenliğinin de sağlanması anlamına gelmektedir.122 Fakat AB’nin

Güney Akdeniz’de izlediği politikalar, değerlerin ihraç edilmesi yoluyla güvenliğin sağlanması anlayışına taban tabana zıttır, bu politikalara örnek olarak bölgenin elitlerini ihya eden ekonomik ortaklıklar, koşulsallığa başvurmaktan kaçınma, bölgenin otoriter rejimlerinin kolluk kuvvetlerini alakadar eden anlaşmalar yapma ve muhalefet partileriyle pozitif bir angajman içine girmeme gösterilebilir.123 Kısacası Cavatorta,

AB’nin Fas’ta yürüttüğü demokrasi teşviki faaliyetleri üzerinden şu sonuca ulaşır: – bu sonucun tüm Orta Doğu bölgesi için genellenebilmesi olasıdır – Güvenlik ve istikrar gibi gerekçeler uğruna demokrasi ve insan hakları gibi normlar geri plana atılmıştır. Dış politikanın bu şekilde formüle edilmesi, geleneksel realist öğretinin varsayımlarının doğru olduğu anlamına gelmektedir.124

Olsen, AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerini realist bir analiz üzerinden ele alır.

Olsen’in de belirttiği gibi realistler ve neo-realistler devletlerin davranışlarının ulusal

çıkarlar tarafından belirlendiğini öne sürer. Demokrasi ve insan hakları gibi ‘yumuşak’ meseleler tamamen önemsiz olmasalar da, güvenlik ve ekonomik çıkarlar gibi hayati

External Policy-Making and the Case of Morocco: ‘Realistically’ Dealing with Authoritarianism?,” European Foreign Affairs Review vol. 13, no. 3 [2008]: s. 3). 120 ibid., s. 6. 121 ibid., s. 3. 122 ibid., s. 7. 123 ibid., s. 11. 124 ibid. s. 19-20. 55 meselelerin yanında her zaman ikinci derecede öneme sahip olacaklardır.125 AB’nin 4 farklı ülkedeki – Güney Afrika, Kenya, Nijer ve Cezayir – demokrasi teşviki faaliyetlerini inceleyen Olsen’e göre, hayati çıkarların söz konusu olmadığı Kenya hariç diğer hiçbir ülkede, demokratikleşme, insan haklarına saygı ve ‘iyi yönetişim’ ciddi bir

şekilde takip edilmemiştir.126 Tezimizle de alakalı olarak örneğin Cezayir’de, demokrasi ve insan haklarının teşviki yalnızca kağıt üzerinde kalmıştır çünkü çoğu AB ülkesi,

Cezayir’in askeri yönetimini, FIS’e nazaran ehvenişer olarak kabul etmektedir.127

(3) Eleştirel Yaklaşım

Demokrasi teşvikine eleştirel kuram üzerinden yaklaşmak AB’nin – veya başka bir demokrasi teşviki aktörünün, örneğin ABD’nin – demokrasi teşvikinde yer alan noksanlıkları eleştirmekten – örneğin Richard Youngs’ın yapılan mevcut eleştirileri

ılımlı bir şekilde ele alarak yeniden eleştirmesi gibi128– daha başka bir şeydir. Eleştirel teori, sosyal bilimlerin, genel veya evrensel yasalar ortaya koyabileceğine yönelik inanca karşı çıkmak demektir.129 Yani ortada her şeyden önce epistemolojik bir tartışma, pozitivist bilimin ötesine geçmeye yönelik bir çaba vardır. Eleştirel teori demek, devletlerin çıkarlarına öncelik tanımanın ötesine geçip – örneğin bu durumu demokrasi teşviki alanı açısından ele alacak olursak gerek realist gerek liberal yaklaşımların demokrasi teşvikini devletlerin çıkarları üzerinden değerlendirmesi gibi – tüm dünyadaki en çok ezilen veya marjinalize olan kesimlerin organik entelektüelleri olma

125 Gorm Rye Olsen, “Europe and the Promotion of Democracy in Post Cold War Africa: How Serious is Europe and For What Reason,” African Affairs vol. 97, no. 388 (1998): s. 347. 126 (ibid., s. 366-367). Son dönemlerin popüler kavramlarından biri olan iyi yönetişim kavramına ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir biçimde değinilecektir. 127 (ibid., s. 361-363). Olsen’in, AB’nin politikalarının şekillenmesinde – özellikle Kuzey Afrika’da – Fransa’nın önemli etkisine yaptığı vurgu, Olsen’in, AB’nin otonom bir dış politika aktörü olup olmadığı hakkında veya AB’nin ulusüstü mü yoksa uluslararası bir örgüt mü olduğu konusundaki görüşleri hakkında önemli bir ipucu vermektedir. 128 Richard Youngs, “European Approaches to Security in the Mediterranean,” The Middle East Journal vol. 57, no. 3 (2003): s. 414-415. 129 Craig N. Murphy, “The Promise of Critical IR, Partially Kept,” Review of International Studies vol. 33, no. S1 (2007): s. 117. 56 gayretidir130, her ne kadar çok başarılı olmasa da. Eleştirel teori hakkında ve özellikle eleştirel teorinin diğer yaklaşımlardan farklılıkları hakkında çok daha fazla şey söylenebilir ancak bu tezde eleştirel teorinin tüm yönlerinin ele alınması planlanmamaktadır; burada belirtilmesi gereken mesele şudur: Disiplinde mevcut olan pozitivist tarafgirliğe131 ve bu pozitivist tarafgirliğin – ya da pozitivist yazarların – başta rölativizm temelli eleştirilerine rağmen132 belirli sayıda yazarın eleştirel kuramdan beslenerek demokrasi teşviki alanına önemli katkılar sunduğu gözlemlenebilir. Bu yazarlara örnek olarak William Robinson, Milja Kurki, Julie Hearn, Rita Abrahamsen,

Alison Ayers, Barry Gills ve Steve Smith gibi isimler gösterilebilir.

William Robinson’a göre, ABD’nin dış ülkelerde yürütmüş olduğu birtakım faaliyetler demokrasi teşviki yerine poliarşi teşviki adı altında incelenmelidir. Poliarşi terimini

Robert Dahl’dan ‘ödünç’ alan ve değişikliğe uğratan Robinson, poliarşiyi şu şekilde tanımlar: “Küçük bir grubun ulus-aşırı sermayenin adına yönettiği ve karar alma mekanizmasına yönelik geniş katılımın, sıkı bir şekilde denetlenen seçim sürecinde yarışan elitler arasında seçim yapmakla sınırlandığı bir sistem.”133 ABD’nin demokrasi teşviki adı altında poliarşiyi teşvik etmesi, ABD dış politikasında yaşanan bir değişikliğin belirtisidir, bu değişim dış ülkelere müdahale ederken zor kullanmaya dayalı yöntemlerden rıza devşirmeye dayalı ikna etme yöntemlerine geçilmesidir.134

Geçmişinde Latin Amerika’daki askeri rejimleri ve diktatörlükleri, Afrika’daki beyaz azınlığa ve tek partiye dayalı diktatörlükleri ve Asya’daki baskıcı rejimleri desteklemekten çekinmeyen ABD – bu diktatörlüklere ve otoriter rejimlere destek

130 ibid., s. 118. 131 Mervyn Frost, “A Turn not Taken: Ethics in IR at the Millenium,” Review of International Studies vol. 24, no. 05 (1998): s. 123. 132 Nicholas Rengger ve Ben Thirkell-White, “Introduction: Still Critical After all These Years? The Past, Present and Future of Critical Theory in International Relations,” Review of International Studies vol. 33, no. S1 (2007): s. 11. 133 William I. Robinson, “What to Expect from US “Democracy Promotion” in Iraq,” New Political Science vol. 26, no. 03 (2004): s. 442. 134 William I. Robinson, Promoting Polyarchy: Globalization, US Intervention and Hegemony (Cambridge, New York ve Melbourne: Cambridge University Press, 1996), s. 2. 57 verilmesinin sebebi bu rejimlerin istikrar ve sosyal kontrol sağladıklarına inanılmasıdır

– Robinson’a göre 1970’li yıllarda demokrasi teşviki aygıtları yaratıp, dünyanın farklı

ülkelerinde – daha önce otoriter rejimlerin kollandığı ülkeler de dahil – demokrasi teşviki politikaları izlemeye başlamıştır.135 Bu değişikliğin altında ahlaki kaygılardan

çok ABD’nin ve ulus-aşırı sermayenin çıkarlarını gözeten hesaplamalar yatar: demokrasi teşvikinin amacı elitlerin iktidarda olduğu, sosyal ve politik gerginlikler yaşayan demokratik olmayan rejimlerin ortadan kaldırılarak, yerlerine görünürde demokratik olan poliarşilerin getirilmesidir, burada hedeflenen asıl amaç popülist ve kitlesel tandanslı demokratikleşme yönündeki çabalara ket vurmaktır.136 Yani amaç demokrasi getirmekten çok, dünya sisteminde ayrıcalıklı bir konuma sahip olan, başını

ABD’nin çektiği grubun çıkarlarını tehdit eden ‘gerçek’ demokratikleşmenin önüne geçmektir137 bu yolda izlenen politika ise popülist politikalar izleyen elitlerin yerine ulusaşırı elitlere bağlı, kapitalist üretimin efektif bir şekilde yürümesini sağlayan yerel teknokratik elitlerin getirilmesidir.138

Dile getirdiği fikirlerle kendini ana akım literatürden farklı bir yerde konumlandıran

Robinson’ın görüşlerini çeşitli açılardan eleştirmek olasıdır. Robinson tarafından

1970’li yıllardan itibaren gerçekleştiği öne sürülen ABD dış politikasındaki paradigma değişikliğinin – yani diktatörlüklerin açık bir şekilde desteklenmesi yerine, demokrasilerin veya Robinson’ın ifade ettiği gibi poliarşilerin teşvik edilmesi – aksine kanıtlar bulmak mümkündür. ABD’nin otoriter rejimlere yönelik sunduğu destek veya bu türden rejimlerle yakın iş birliğine gidilmesi 1970’li yıllarda sona ermiş değildir,

özellikle Orta Doğu bölgesinde bu durum oldukça belirgindir.139 Robinson’ın kendisi de,

135 ibid., s. 15-16 136 ibid., s. 6. 137 ibid., s. 16. 138 ibid., s. 35. 139 Bilindik bir örnek olarak, ABD’nin, özellikle George W. Bush yönetiminde Zeynel Abidin Bin Ali ve onun otoriter rejimiyle kurduğu yakın müttefiklik ilişkisi gösterilebilir. Bin Ali yönetimindeki Tunus’u, 58 en azından Orta Doğu bölgesinde, bu gerçekliği kabul etme yoluna gitmektedir.140

Ancak Robinson’ın iddia ettiğinin aksine, Irak’ın işgalini – hatta Afganistan’ın işgalini, eğer Orta Doğu’yu geniş bir biçimde tanımlayacak olursak – Orta Doğu’da yaşanan bir poliarşi teşviki furyasının parçası olarak göstermek mümkün değildir. Irak’ın işgalinin

‘demokrasi’ retoriğiyle süslenmesi de bu durumu değiştirmeyecektir. Eğer Irak’ın işgalinin ana motivasyonu gerçekten Saddam Hüseyin rejiminin yerine bir poliarşi tesis etmek olsaydı ve bu yeni poliarşik rejimin bölgenin diğer ülkelerine sirayet etmesi hedeflenseydi, ABD’nin bölgedeki davranışlarının bir örnek olması beklenirdi. Ancak böyle bir durum söz konusu değildir, Irak’ın işgaliyle başlayan süreçte ABD, bölgede poliarşik rejimlerin oluşmasına yönelik faaliyetler sürdürmek bir yana, bölge rejimleriyle başta teröre karşı mücadele olmak üzere çeşitli alanlarda iş birliğine gitmiş, bu rejimlere yönelik verdiği desteği sürdürmeye devam etmiştir. Verilen bu desteğin

Arap Baharı’nın son dönemlerine kadar sürdüğü gözlemlenebilir, ancak bölgenin otoriter rejimlerinin ayakta kalamayacağı anlaşıldıktan sonra verilen desteğin kesilmesi yoluna gidilmiştir. Robinson’ın uluslararası sermayeyi, tek bir bütün halinde, liberal hegemonyayı yayma amacıyla hareket eden bir aktör olarak yansıtması, eleştirilebilecek bir diğer konudur. Nitekim Kurki de benzer bir konuya dikkat çekmektedir, ona göre

Robinson, demokrasi teşvikinin küresel sermayeyle olan ilişkisi hakkında yeteri kadar ampirik kanıt sunamamaktadır.141

Gills; Joel Rocamaro ve Richard Wilson ile beraber yazdığı makalesinde, tıpkı

Robinson gibi, sözde demokrasi teşviki politikalarının ‘gerçek demokratikleşme’

ABD açısından cazip bir müttefik haline getiren pek çok özellik mevcuttu: dış yatırımlara olanak sağlayan neoliberalizm, anti-terörizm konusunda iş birliği ve farklı siyasi görüşleri kısıtlayıcı bir forma bürünen sekülarizm (Richard Falk, “Ben Ali Tunisia was Model US Client,” Al Jazeera, 25 Ocak 2011, erişim tarihi 15 Kasım 2016, http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2011/01/201112314530411972.html ). 140 Robinson’a göre ABD ve onun Batılı müttefikleri tüm dünyada poliarşiyi teşvik ederken, Orta Doğu’da ise, Irak’ın işgaline kadar olan sürede, “şeyhlerin, monarşilerin ve otoriter rejimlerin” iktidarda olmalarını tercih etmeye devam etmişlerdir (Robinson, “US “Democracy Promotion” in Iraq,” s. 443). 141 Milja Kurki, Democratic Futures: Revisioning Democracy Promotion (Abingdon ve New York: Routledge, 2013), s. 10,224,237. 59

çabalarını önlemeye yönelik bir aktivite olduğunu belirtmektedir. Robinson’un, poliarşi diye nitelendirdiği, ‘gerçek demokrasi’ yerine teşvik edilen politik sistem, Gills,

Rocamaro ve Wilson tarafından ‘düşük yoğunluklu demokrasi’ olarak adlandırılmaktadır.142 Ekonomik liberalleşmenin ve uluslararasılaşmanın politik muadili olan düşün yoğunluklu demokrasi, küresel sermayenin üçüncü dünya ülkelerindeki

çıkarlarına hizmet edebilmesi amacıyla Batı tarafından özel olarak dizayn edilmiştir.143

Özellikle toplumun daha az ayrıcalıklı kesimlerinin daha fazla ekonomik sıkıntılar yaşamasına sebep olabilecek neoliberal ekonomi politikalarıyla sıklıkla yan yana gelmek, düşük yoğunluklu demokrasi teşvikinin en önemli özelliklerinden biridir.144 İşte bu sebepten dolayı, Gills, Rocamaro ve Wilson açısından mevcut düşük yoğunluklu demokrasi teşviki politikalarının ‘gerçek bir demokratikleşme’ sağlama potansiyeli yoktur zira ekonomik kaynakların yeniden dağıtımı kayda değer bir şekilde yapılmadığı müddetçe, adamakıllı bir sosyal reform gerçekleşmediği müddetçe temsili demokrasinin kurumları, her ne kadar görünürde demokratik olsalar da, demokratik olmayan toplumlarda rastlanan güç ilişkilerini yansıtmaya devam edecektir.145

Demokrasi teşviki faaliyetlerinin, liberalizmle veya neoliberal ekonomik politikalarla iç içe geçmiş olmasına yönelik tespit başka yazarlar tarafından da örneğin hem Ayers146 hem de Abrahamsen147 tarafından dile getirilmiştir. Bu durumu dile getiren başka bir yazar olan Hearn’e göre, Afrika kıtasında, Batılı aktörler tarafından toplumların demokrasi yönündeki algılarını değiştirmeye yönelik çabalar vardır, bu algı değiştirme

142 (Barry Gills, G. Joel Rocamora ve Richard Wilson, “Low Intensity Democracy,” içinde Low Intensity Democracy: Political Power in the New World Order, der. Barry Gills, Joel Rocamora ve Richard Wilson [Londra ve Boulder: Pluto Press, 1993], s. 8). Aslına bakılacak olursa Robinson da poliarşi terimine ek olarak, düşük yoğunluklu demokrasi terimini de kullanmaktadır (Robinson, Promoting Polyarchy, s. 4). 143 Gills, Rocamora ve Wilson, “Low Intensity Democracy,” s. 5. 144 ibid., s. 26. 145 ibid., s. 29. 146 Alison J. Ayers, “Demystifying Democratisation: The Global Constitution of (Neo)Liberal Polities in Africa,” Third World Quarterly vol. 27, no. 2 (2006). 147 Rita Abrahamsen, “The Victory of Popular Forces or Passive Revolution? A Neo-Gramscian Perspective on Democratisation,” The Journal of Modern African Studies vol. 35, no. 1 (1997): s. 131. 60

çabalarının yöntemi bölgedeki Batı yanlısı sivil toplum örgütlerinin desteklenmesi

şeklindedir. Örneğin Güney Afrika’da liberal tandanslı sivil toplum örgütlerinin desteklenmesi yoluyla, Güney Afrikalıların demokrasiye yönelik algılarını, sosyal demokrasiden prosedürel demokrasiye çevirmek yönünde bir gayret vardır.148

Demokrasi teşviki politikalarıyla, sosyo-ekonomik açıdan eşitsiz bir toplum olan Güney

Afrika’nın daha eşitlikçi bir topluma dönüşmesine olanak sağlayabilecek türden bir demokrasi anlayışının teşvik edilmesine yönelik bir çabadan çok; ırkçılık temeline dayalı kapitalist bir sistemden, özünde yine kapitalist fakat ırkçı olmayan bir sisteme geçişin sorunsuz bir şekilde sağlanması hedeflenmektedir.149

Demokrasi teşvikine yönelik eleştirel yaklaşımların başarılı olduğu en önemli konulardan birisi liberalizm ve demokrasi arasındaki ilişkiye dikkat çekmektir.

Akademik çevrelerin ve karar alıcıların çoğunluğunun aksine eleştirel teorisyenler, liberalizm ve demokrasinin bir elmanın iki yarısı gibi düşünülmesine karşı çıkarlar, liberalizm ve demokrasinin liberal demokrasi çatısı altında bir araya gelmesi kaçınılmaz bir doğa gerçeği olmaktan çok belirli bir tarihsel sürecin sonucudur ve bu süreçte de tartışılması gereken bir mesele, “özünde tartışmalı bir kavram” (essentially contested concept) olan demokrasinin liberal versiyonunun tarihin nihai noktası şeklinde sunulması üzerinden belirli devletlerin veya grupların çıkarlarının gerçekleştirilmesidir.

Eleştirel teorisyenlerin tartışmaya açtığı bir diğer konu, ‘demokratik olmayan’ devletlere örnek bir model olarak sunulan liberal demokrasinin, yarattığı derin gelir eşitsizliklerinden dolayı demokratikleştirebilme potansiyelinin olup olmamasıdır, bu tartışmalarla da alakalı olarak alternatif demokratik modellerin en azından tartışmaya açılması, demokratikleşme potansiyelinin ortaya çıkabilmesi açısından önemlidir.

148 Julie Hearn, “The ‘Uses and Abuses’ of Civil Society in Africa,” Review of African Political Economy vol. 28, no. 87 (2001): s. 48-49. 149 Julie Hearn, “Aiding Democracy? Donors and Civil Society in South Africa,” Third World Quarterly vol. 21, no. 5 (2000): s. 825. 61

Eleştirel teorinin literatüre yaptığı katkıyı göz ardı etmeden, eleştirel teoriyi, özellikle de

Robinson’ın görüşlerini, bu tez ve Güney Akdeniz bölgesi açısından değerlendirdiğimiz zaman iddia edebiliriz ki, Soğuk Savaş’ın son dönemecinden itibaren gerçekleştiği öne sürülen, tüm dünyanın, elitlerin hakiminde olan poliarşik rejimlerle donatılması projesinin Güney Akdeniz’de yürürlüğe girmesi söz konusu değildir. Robinson’ın belirttiğinin aksine, Irak’ın işgali, bölge ülkelerinin rejimlerinin poliarşik sistemlerle değiştirilmesi açısından bir kırılma noktası değildir. Güney Akdeniz bölgesinde hem

AB hem de ABD tarafından demokrasi teşviki faaliyetlerinin yürütülmesi olgusal bir gerçekliktir ancak bir başka olgusal gerçeklik de yürütülen bu çalışmaların sonuçlarının oldukça sınırlı kalmasıdır. Minimalist demokrasinin en önemli hatta belki de tek şartı kabul edilebilecek serbest ve adil seçimler, bölge ülkeleri arasında yalnızca İsrail ve

Tunus’ta – Tunus’ta serbest ve adil seçimlerin yapılması, Arap Baharı’nı takip eden süreçte gerçekleşmiştir, yani Tunus’ta bu şekilde bir geleneğin olduğunu iddia etmek mümkün değildir – yapılmaktadır.150

150 Bölgede hangi ülkelerde serbest seçimlerin yapılıp yapılmadığının belirlenmesi amacıyla Freedom House’un verileri kullanılmıştır: (“Tunisia,” Freedom House, erişim tarihi 7 Aralık 2016, https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/tunisia ) ve (“Israel,” Freedom House, erişim tarihi 7 Aralık 2016, https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/israel ). 62

İKİNCİ BÖLÜM: AB’NİN AKDENİZ POLİTİKALARINDA

DEMOKRASİ TEŞVİKİ-İSTİKRAR ARAYIŞI DENGESİ

63

A. AB-Güney Akdeniz İlişkileri

Roma İmparatorluğu zamanlarından beri süregelen bir Avrupa inşası olarak kabul edebileceğimiz151 Akdeniz bölgesi tarihsel olarak farklı problemlerin yaşandığı bir coğrafya olmuştur. 20. yüzyılda dekolonizasyon sürecinin tamamlanmasına bağlı olarak bölgede bağımsız devletlerin ortaya çıkmasıyla beraber bu problemlerin hız kazandığını söylememiz mümkündür. Söz konusu problemlerin en önemlileri olarak bölgede yaşanan çatışmaları ve bu çatışmaların tetiklediği göç dalgalarını ve uluslararası sonuçları da olan terörizmi gösterebiliriz. Bu önemli problemlere ek olarak Filippos

Pierros, Jacob Meunier ve Stan Abrams üçlüsü farklı problemlerden de bahsetmektedirler örneğin çevresel yıkım, ekonomik az gelişmişlik, dini hoşgörüsüzlük ve insan haklarının ihlali gibi.152 Bu problemlerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu söylememiz mümkündür, örneğin bölgede hâkim olan ekonomik az gelişmişlik terörizmin yapısal sebeplerinden bir tanesidir. Birbiriyle ilintili olan bu problemlerin hangilerinin daha önemli olduğu göreceli veya tartışmalı olsa da tartışmalı olmayan tek konu söz konusu bütün problemlerin AB ve üye ülkeler açısından önemli bir tehdit oluşturduğudur. Söz konusu tehditlerin bertaraf edilmeye çalışılması AB’nin Akdeniz bölgesine yönelik münhasır bir politikalar bütünü izlemeye yönelmesinin altında yatan en önemli sebeptir.

AB’nin Akdeniz’in güneyine yönelik politikalar uygulaması Barselona Süreci ile başlamış değildir, her ne kadar Barselona Süreci’ni başlatan 1995 tarihli Barselona

Konferansı bu konuda bir milat kabul edilse de. Bölgedeki ülkelerin Avrupalı güçlerden bağımsızlıklarını kazanması 1960’lı yılların başı itibarıyla tamamlanmış olsa da bu yeni bağımsızlığını kazanmış ülkelere karşı topluluk düzeyinde politikalar geliştirme

151 Münevver Cebeci ve Tobias Schumacher, “The EU’s Constructions of the Mediterranean (2007- 2013),” MED RESET Working Papers no. 3 (2017): s. 4. 152 Filippos Pierros, Jacob Meunier ve Stan Abrams, Bridges and Barriers: The European Union’s Mediterranean Policy, 1961-1998 (Aldershot ve Brookfield: Ashgate, 1999), s. 40. 64

çabalarının başlaması 1970’li yılları bulmuştur. Bu yolda atılan ilk adımın 1972 yılında ortaya konulan Global Akdeniz Politikası (GAP) olduğunu söylemek mümkündür.

GAP, ardılı Barselona Süreci’nin aksine çok taraflı bir yapıya sahip olmaktan çok,

Güney Akdeniz ülkeleriyle yapılan karşılıklı antlaşmalara dayalı iki taraflı bir politika aracıydı. Ancak belirtilmesi gerekir ki, AT 1972 yılından önce bile GAP çatısı altında olmasa da Roma Antlaşması’nın 238. maddesi uyarınca hali hazırda Güney Akdenizli komşularıyla ortaklık antlaşmaları yapmaktaydı. Bu antlaşmalar herhangi bir politik iş birliğini öngörmeyen, uzun vadede antlaşmaya taraf ülkeler arasında bir serbest ticaret alanının oluşturulmasını hedefleyen ticaret antlaşmalarıydı.153 Bu ortaklık antlaşmaları yalnızca Güney Akdenizli ülkelerle değil başka ülkelerle de yapılmaktaydı örneğin

Türkiye’yle yapılan 1963 tarihli Ankara Antlaşması gibi. Ancak Ankara Antlaşması’nın aksine Güney Akdeniz ülkeleriyle yapılan ortaklık antlaşmaları tam üyelik sürecine hazırlık olacak şekilde bir gümrük birliğinin kurulmasını hedeflememekteydi.

GAP’ın devreye girmesiyle beraber 1970’li yıllarda yukarıda bahsi geçen dar kapsamlı ticaret antlaşmalarının yerine daha geniş konularda birlikte çalışmayı hedefleyen iş birliği antlaşmaları yapılmıştır. Libya154 hariç tüm Güney Akdeniz ülkeleriyle yapılan bu söz konusu antlaşmalarda genel olarak üç farklı alanda iş birliği öngörülmekteydi. Bu alanlardan ilki tıpkı 1960’lı yıllardaki ortaklık antlaşmalarında olduğu gibi gümrük vergilerini ve kotalarını ilgilendiren ticari iş birliğiydi. İkinci alan finansal ve ekonomik meselelerde iş birliğini öngörüyordu. Burada söz konusu olan – en azından kâğıt

üzerinde – eşit taraflar arasında bir iş birliği idiyse de aslında var olan durum Güney

Akdenizli üye olmayan ülkelerin piyasa koşullarının altında faiz oranlarına sahip olan

çeşitli fonlarla ‘desteklenmesiydi’ örneğin “Avrupa Yatırım Bankası’nın” (AYB)

153 “Cooperation Agreements between the EEC and the Maghreb Countries,” Commission of the European Communities, erişim tarihi 11 Nisan 2017, http://aei.pitt.edu/7755/1/7755.pdf 154 Libya ile bir iş birliği antlaşmasının yapılmamasının en önemli sebebi Kaddafi rejiminin başta 1988 tarihinde Pan-American Havayolları’nın 103 sefer sayılı uçuşuna gerçekleştirilen terör saldırısı olmak üzere diğer uluslararası terör saldırılarıyla ilişkili olmasıdır. 65 sunduğu fonlar tarafından. İş birliğinin gerçekleştiği son alan ise sosyal konularla alakalıydı örneğin Avrupa’daki göçmen işçilerin yaşam kalitelerinin yükseltilmesi ve bu işçilere AT vatandaşlarına tanınan hakların sağlanması gibi.155

Görülebileceği üzere GAP çerçevesinde yapılan iş birliği antlaşmaları, 1960’lı yılların ortaklık antlaşmalarına kıyasla daha farklı alanlarda iş birliğini içerse de yine de söylememiz gerekir ki bu antlaşmalar günümüzde Barselona Süreci bünyesinde yapılan ortaklık antlaşmalarına nazaran oldukça dar kapsamlıdır. Tıpkı aynı dönemde (1975) imzalanan çok taraflı 1. Lome Sözleşmesi’nde olduğu gibi bu iş birliği antlaşmalarında da, örneğin AT ve Fas arasında imzalanan 1976 tarihinde imzalanan ve 1978 tarihinde yürürlüğe giren iş birliği antlaşmasında, demokrasiye veya genel olarak politik alanda herhangi bir iş birliğine yapılmış bir atıf yoktur.156 Bu antlaşmanın dikkat çekici

özelliklerinden biri taraflar arasında iş birliği konseyinin kurulmasıdır, yalnız Barselona

Süreci’nden farklı olarak çok taraflı kurulmuş herhangi bir yapı söz konusu değildir, bahsi geçen iş birliği konseyleri antlaşmaya taraf her bir Güney Akdeniz ülkesiyle AT arasında ayrı ayrı oluşturulmuştur.

Daha en başından itibaren iddialı bir proje olmadığını söyleyebileceğimiz GAP’ın etkisi, 1970’li yıllarda AT’nin Kuzey Akdeniz ülkelerine yönelik (İspanya, Portekiz ve

Yunanistan) genişleme politikalarının da etkisiyle oldukça sınırlı kalmıştır. Bu ülkelerin tam üye olmasıyla beraber AT, domates, patates ve zeytinyağı gibi Güney Akdeniz’den gelen ürünler bakımından kendi kendine yeter bir hale gelmiştir dolayısıyla da 1980’li yılların sonuna kadar, “Avro-Arap Diyaloğu’nun” (AAD) hayata geçirilmesi gibi istisnalar hariç, genel olarak AT’nin bu bölgeye yönelik ilgisinde bir zayıflama

155 “Euro-Mediterranean Cooperation (Historical),” MEDEA Institute, erişim tarihi 12 Nisan 2017, http://www.medea.be/en/themes/euro-mediterranean-cooperation/euro-mediterranean-cooperation- historical/ 156 “Document 21976A0427(01),” EUR-Lex, erişim tarihi 12 Nisan 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal- content/EN/TXT/?uri=uriserv:OJ.L_.1978.264.01.0002.01.ENG&toc=OJ:L:1978:264:TOC 66 olmuştur.157 Ancak Soğuk Savaş’ın bitimini takip eden süreçte, Avrupa Politik İş

Birliği’nin (APİB) de ortaya konmasıyla beraber AB’nin Güney Akdeniz’e yönelik yeni politika hamleleri olmuştur. Bu hamlelerden ilki GAP’ın, “Yenilenmiş Akdeniz

Politikası” (YAP) adı altında yeniden ortaya konulmasıdır.

1990 yılında AB Komisyonu tarafından ortaya atılan ve 1992 yılında faaliyete geçen

YAP’ın ömrü GAP’dan bile kısa sürmüş ve 1995 yılında varlığı ortadan kalkmıştır. 5 yıl gibi kısa bir sürede tarihin derinliklerine karışan ve ne demokrasi teşviki bakımından158 ne de yeni çok taraflı kurumlar yaratılması bakımından GAP’dan bir farkı olmayan159 YAP’ın belki de en ayırt edici özelliği Güney Akdenizli ülkelere yapılan finansal yardımların, bu ülkelerdeki insan haklarının ihlaline bağlı olarak dondurulabilmesini sağlayan bir maddenin ortaya konulmasıdır.160 Nitekim bu maddeye dayanarak Avrupa Parlamentosu, 1992 yılında Fas’a yönelik finansal protokolü onaylamama yoluna gitmiştir.

AB-Güney Akdeniz ilişkilerinin tezimiz açısından önemli olan dönemi Soğuk Savaş’ın sonlanmasından itibaren yaşanan süreçtir çünkü AB’nin Akdeniz’in güney yakasında yer alan komşularına yönelik demokrasi teşviki faaliyetlerini başlatması Soğuk Savaş’ın bitimini takip eden yıllarda gerçekleşmiştir. Daha spesifik olarak söyleyebiliriz ki

AB’nin Güney Akdenizli komşularına yönelik demokrasi teşviki faaliyetleri Barselona

Süreci kapsamında başlamıştır, dolayısıyla AB-Güney Akdeniz ilişkilerinin incelenmesi

157 Federica Bicchi, “Euro-Mediterranean Relations in Historical Perspective,” içinde The Euro- Mediterranean Dialogue: Prospects for an Area of Prosperity and Security, der. Foundation for European Progressive Studies (Roma: Solaris s.r.l., 2009), s. 16, erişim tarihi 12 Nisan 2017, http://www.feps- europe.eu/assets/b87820bf-4b3f-4fc4-a5c8-3787c88fec55/feps_ie_euromed.pdf 158 Richard Youngs, “The European Union and Democracy Promotion in the Mediterranean: A New or Disingenuous Strategy?,” Democratization vol. 9, no. 1 (2002): s. 40. 159 Literatürden görüşler de bu durumu doğrular niteliktedir, örneğin (Ricardo Gomez, “The EU’s Mediterranean Policy: Common Foreign Policy by the Back Door,” içinde A Common Foreign Policy for Europe?: Competing Visions of the CFSP, der. John Peterson ve Helene Sjursen [Londra ve New York: Routledge, 1998], s. 140). 160 “Euro-Mediterranean Cooperation (Historical),” 67

Barselona Süreci’nin temelinin atıldığı tarih olan 1995 yılından itibaren başlayacaktır.

Barselona Süreci’nin incelenmesi birinci bölümü oluştururken, her ne kadar resmi olarak Barselona Süreci’nin devamı olmasa da bu sürecin fonksiyonlarının pek çoğunu

üstlendiğinden dolayı bu sürecin mirasçısı kabul edilebilecek ve demokrasi teşviki alanında önemli bir girişim kabul edilebilecek Komşuluk Politikası’nın faaliyete geçmesiyle (2004) beraber başlayan süreç incelemenin ikinci kısmını oluşturacaktır.

1. Barselona Süreci

AB’nin Güney Akdeniz’e yönelik ilk önemli ve büyük çaplı bölgesel politikası 27-28

Kasım 1995 tarihlerinde Barselona şehrinde gerçekleşen Avro-Akdeniz Konferansı’nın sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Konferansa katılan 15 AB üyesi ülkenin ve Filistin

Ulusal Yönetimi’nin de dahil olduğu 12 Akdeniz ülkesinin161 imzalaması sonucu ortaya

çıkan Barselona Deklarasyonu’nu gerek Güney Akdeniz’e yönelik bölgesel politikalar açısından, gerekse de bu bölgeye yönelik demokrasi teşviki faaliyetleri açısından bir milat olarak kabul etmek mümkündür çünkü Akdeniz bölgesinde demokrasinin güçlendirilmesi, Barselona Deklarasyonu’nun hedeflerinden biridir.162

Barselona Deklarasyonu, AB üyesi ülkeler ve üye olmayan Akdenizli ülkeler arasında

üç farklı alanda yapılacak bir iş birliği sürecini öngörmektedir. Aynı zamanda “sepet”

(basket) olarak da adlandırılan bu üç alan siyasal ve güvenlik ortaklığı, ekonomik ve finansal ortaklık ile sosyal, kültürel ve insani meselelerde ortaklıktır. Barış ve istikrara dayanan ortak bir alan oluşturmak gibi genel bir hedefe sahip siyasal ve güvenlik sepeti demokrasiye ilaveten hukukun üstünlüğü, ifade, düşünce ve toplanma özgürlüğü gibi temel hürriyetler ile insan hakları gibi normların gözetilmesi de bu sepetin hedefleri

161 Barselona Konferansı’na yalnızca Güney Akdeniz ülkeleri değil, o dönemde henüz AB’ye tam üye olmayan ama yine de katılım sürecinde olan Türkiye, Malta ve Kıbrıs gibi Kuzey Akdeniz’de yer alan ülkeler de iştirak etmiştir. 162 “Barcelona Declaration,” European Union External Action, erişim tarihi 13 Nisan 2017, http://www.eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/docs/bd_en.pdf 68 arasındadır. Demokrasinin yanı sıra tüm bu diğer normların da sepete eklenmesi,

AB’nin demokrasiyi ele alırken liberal modele yakın durduğunun bir kanıtı olarak gösterilebilir.

Barselona Süreci’nin öncüllerine (GAP ve YAP) göre en önemli farklılıklarından biri bu diğer iki girişime kıyasla çok taraflı bir yapıya sahip olmasıdır. Barselona Süreci’nin

çok taraflı olmasının altyapısı Barselona Deklarasyonu ile beraber atılmıştır. Bu doğrultuda atılan bir adım AB troikasından ve her Akdenizli ortaktan seçilen bir temsilciden oluşan ‘Barselona Süreci için “Avro-Akdeniz Komitesi’nin’ kurulmasıydı.

Bu komitenin amacı dışişleri bakanlarının toplanmasına kadar olan sürede düzenli toplantılar düzenleyip gerekli hazırlıkları yapmaktı.163

Bu doğrultuda atılan bir diğer adım ise uzun vadede, Orta Doğu Barış Süreci’ne de yönelik bir Avro-Akdeniz paktının kurulmasıydı. Bu proje Barselona Deklarasyonu’nun kabul edilmesinden yaklaşık 4 yıl sonra Stuttgart’ta düzenlenen Avro-Akdeniz Bakanlar

Konferansı’nın sonuç bildirgesinde ‘Barış ve İstikrar için Avro-Akdeniz Şartı’ adı altında ortaya konulmuş olsa da Barselona Süreci’nin Güney Akdenizli ortaklarının itirazlarının da etkisiyle bu proje hiçbir zaman hayata geçmemiştir. Güney Akdenizli ortakların temel itiraz noktası İsrail’in Filistin toprakları üzerindeki işgaliyle ve

Filistin’e bir devlet statüsü verilmemesiyle alakalıydı. Güney Akdenizli ortaklar bu gibi

önemli ‘sert güvenlik’ meseleleri çözüme kavuşmadan daha derin bir güvenlik iş birliğine girmek istemiyorlardı. Aksine AB’nin önerdiği modelde Akdeniz bölgesindeki tüm çatışmaların kaynağı yerel faktörlere bağlanıyor ve bu yerel faktörlerle bölge

163 ibid. 69 rejimlerinin ilgilenmesi gerektiği belirtiliyordu dolayısıyla Orta Doğu Barış Süreci gibi sistemik konular göz ardı ediliyordu.164

Barselona Süreci’nin çok taraflı anlayışı yalnızca politik konularla alakalı birinci sepette değil, ekonomik ve finansal konularda iş birliğini hedefleyen ikinci sepette de mevcuttur. Ekonomik ve finansal konulardaki iş birliğinin amaçlarından biri Barselona

Süreci’nin katılımcıları arasında bir serbest ticaret bölgesinin kurulmasıydı. Avro-

Akdeniz Serbest Ticaret Bölgesi (AASTB) olarak adlandırılan bu serbest ticaret bölgesinin 15 yıl içinde yani 2010 yılı itibarıyla tamamlanması hedefleniyordu. Tüm

Güney Akdeniz ülkelerini – ve ayrıca AB üyelerini de – kapsayacak bir şekilde bir serbest ticaret bölgesinin kurulması gibi iddialı bir proje AB’nin/AT’nin Barselona

Süreci öncesi Güney Akdeniz politikalarında mevcut değildi. Örneğin GAP kapsamında yapılan iş birliği antlaşmaları çok taraflı bir serbest ticaret bölgesinin kurulmasını

öngörmemekteydi, bu antlaşmaların temel amacı, antlaşmanın tarafları arasında ticareti arttıracak engellerin ortadan kaldırılmasıydı, örneğin endüstriyel ürünlerde gümrüklerin indirilmesi gibi. Yapılan bu antlaşmalar yalnızca antlaşmalarının taraflarını yani AT’yi ve antlaşmanın yapıldığı Akdenizli ortağı bağlıyordu. Tıpkı Avro-Akdeniz şartı gibi, bölgenin siyasi koşullarının da etkisiyle, AASTB de günümüzde hayata geçebilmiş bir proje değildir.

Barselona Süreci’ni genel hatları ile çok taraflı bir araç olarak nitelendirmek mümkünse de tıpkı GAP’ın iki taraflı iş birliği antlaşmaları gibi, sürecin Güney Akdenizli ortaklarıyla AB arasında ikili iş birliğine zemin hazırlayan ortaklık antlaşmaları da

Barselona Süreci’nin bir parçasıdır. Barselona Konferansı’nı takip eden yıllarda Libya

164 Hans Günter Brauch, Mohammad El-Sayed Selim ve P. H. Liotta, “Security Concepts for Cooperation in the Mediterranean: Conclusions and Outlook for the 21st Century,” içinde Security and Environment in the Mediterranean: Conceptualising Security and Environmental Conflicts, der. Hans Günter Brauch et al. (Berlin, Heidelberg ve New York: Springer-Verlag, 2003), s. 986. 70 ve Suriye hariç bütün Güney Akdenizli ülkelerle ortaklık antlaşmaları imzalanmıştır.

1995 yılında Tunus ve İsrail’le, 1996 yılında Fas’la, 1997 yılında Filistin ve Ürdün’le,

2001 yılında Mısır’la ve 2002 yılında Cezayir ve Lübnan’la imzalanan bu antlaşmalar, antlaşmanın imzalandığı ülkelerin koşullarına bağlı olarak spesifik farklılıklar gösterebilse de içerikleri itibarıyla tüm antlaşmaların benzerlikler gösterdiğini söylemek mümkündür. Örneğin tüm antlaşmaların 2. maddesine göre demokratik prensiplere ve insan haklarına saygı bu antlaşmaların “zaruri bir unsurudur” (essential element).

Demokratik prensiplere ve insan haklarına saygıyı içeren bu ikinci madde yalnızca

Barselona Süreci’ne dahil ülkelerle yapılan ortaklık antlaşmalarında değil AB’nin dış

ülkelerle yapmış olduğu tüm ticaret antlaşmalarının 2. maddesinde “zaruri unsur maddesi” (essential element clause) olarak yer alır.

Ortaklık antlaşmaları, Barselona Deklarasyonu’nda ortaya konan hedeflerin gerçekleşebilmesini sağlayabilmek amacıyla bir nevi yol gösterici nitelikte olan çerçeve belgelerdir. Yasal dayanağını Avrupa Birliği’nin İşleyişi Hakkında Antlaşma’nın165

(ABİHA) 237. maddesinden alan bu antlaşmalar AB ve Güney Akdenizli ülke arasında kurulan ortaklık ilişkisinin hangi koşullar altında ve hangi kurumlar üzerinden yürütüleceğine dair hükümler içermektedir. Bu hükümlerden biri bakanlar düzeyinde bir ortaklık konseyinin kurulmasıdır. Belirli aralıklarla toplanan ortaklık konseyleri, AB ile ortak üye arasındaki ortaklık sürecine yönelik değerlendirmelerde ve açıklamalarda bulunurlar.

165 Lizbon Antlaşması’nın imzalanması sonucu adını değiştiren 1957 tarihli Avrupa Ekonomik Topluluğunu Kuran Antlaşma (Treaty establishing the European Economic Community) veya bilindik adıyla Roma Antlaşması günümüz itibariyle tüm AB kurumlarının işleyişini belirleyen iki temel dokümandan biridir öyle ki AB yetkilileri bulundukları tüm eylemlerin antlaşmalarla uyumlu olup olmadığını devamlı kontrol etmektedirler (Ian Bache, Stephen George ve Simon Bulmer, Politics in the European Union [New York: Oxford University Press, 2011], s. 225-227). 71

Ortaklık antlaşmaları özellikle antlaşmanın tarafları arasındaki serbest ticaretin işleyişi konusunda oldukça teknik detaylara sahip belgelerdir. Örneğin AB ile Mısır arasında imzalanan ve 2004 yılından beri yürürlükte olan ortaklık antlaşmasının en geniş kısmı, ikinci başlık altında toplanan ve malların serbest dolaşımıyla alakalı hükümleri içeren bölümdür. Antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç 12 yıl içerisinde AB ile Mısır arasında bir serbest ticaret bölgesinin faaliyete geçmesini öngören AB-Mısır ortaklık antlaşmasının ikinci başlığı (madde 6) endüstriyel ürünlere ek olarak hayvansal

ürünler ile işlenmiş ve işlenmemiş tarım ürünlerine yönelik gümrük vergilerinin kademeli bir şekilde düşürülmesine yönelik detaylı hükümler içermektedir.166 Bu bakımdan AB demokrasi teşviki politikalarının altında yatan liberal mantığın özellikle de neoliberal mantığın Barselona Süreci’ne ve bu sürecin en önemli unsurlarından biri olan ortaklık antlaşmalarına yansıdığını söylemek mümkündür. Zaten Patrick Holden’ın da belirttiği gibi Barselona Sürecine dahil olan bir ülke eğer halihazırda üye değilse

DTÖ’ye katılmalıdır.167

AB-Mısır Ortaklık Antlaşması’nda ya da genel olarak bahsetmek gerekirse AB’nin diğer Güney Akdeniz ülkeleriyle yaptığı ortaklık antlaşmalarında serbest ticarete yönelik hükümlerin geniş yer kaplaması şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olarak kabul edilebilecek husus, AB ile Güney Akdenizli ortaklar arasındaki politik iş birliğini

öngören kısma, yani Barselona Deklarasyonu’nun birinci sepetiyle alakalı olan konulara

üstünkörü bir şekilde değinilmesidir. Barselona Deklarasyonu’nun amaçlarından biri demokrasinin güçlendirilmesi olmasına rağmen ortaklık antlaşmalarında demokrasinin güçlendirilmesine veya teşvik edilmesine yönelik kapsamlı hükümler yoktur.

166 “Euro-Mediterranean Agreement: Establishing an Association between the European Communites and their Members States, of the one Part, and the Arab Republic of Egypt, of the other Part” EUR-Lex, erişim tarihi 17 Nisan 2017, http://eur- lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2004:304:0039:0208:EN:PDF 167 Patrick Holden, “The European Union’s MEDA Aid Programme: What Kind of Development Partnership?,” erişim tarihi 18 Nisan 2017, http://www.business.mmu.ac.uk/edpsg/docs/DP28.pdf 72

Demokrasinin Güney Akdeniz bölgesine yönelik ortaklık antlaşmalarındaki rolü; barış, güvenlik ve kalkınma gibi diğer kavramlarla beraber “politik diyalogun” içerdiği konulardan biri olmaktan ibarettir. Halbuki AB’nin diğer bölgelerdeki ülkelerle imzaladığı ortaklık antlaşmalarında AB ve ortak üye arasındaki politik diyaloğun hedefleri açık bir şekilde belirtilmiştir. AB ve Ukrayna arasında 2014 yılında imzalanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren Ortaklık Antlaşması’nın hedeflerinden biri demokratik prensiplere saygının güçlendirilmesidir.168 Bu bakımdan AB’nin Barselona Süreci kapsamında Güney Akdenizli ülkelerle imzaladığı ortaklık antlaşmalarının yine Güney

Akdenizli ülkelerle 1960’lı yıllarda imzalanan ortaklık antlaşmalarından ve 1970’li yıllarda Barselona Süreci kapsamında imzalanan iş birliği antlaşmalarından fazla bir farkı yoktur. Barselona Süreci’nin ortaklık antlaşmaları her ne kadar politik konularda iş birliğine değiniyor olsa da – aynı şekilde sosyal ve kültürel meselelere de – bu antlaşmaların özünde serbest ticaret antlaşmaları olduğunu öne sürmek yanlış bir yaklaşım olmaz.

Barselona Süreci’nin tam anlamıyla bir başarısızlık örneği olduğunu öne sürmek abartılı değildir. Barselona Süreci’nin 10. yıl dönümünde Birleşik Krallık ve özellikle de

İspanya’nın girişimleriyle tıpkı ilk konferansta olduğu gibi Barselona şehrinde ve liderler düzeyinde toplanan Barselona Konferansı, genel sürecin başarısızlığını vurgularcasına tam bir fiyasko olmuştur. Bu konferansa üst düzey katılım AB tarafında

Lüksemburg hariç tam olarak gerçekleşmişse de AB üyesi olmayan ortaklarda üst düzey katılım sadece iki ülkenin yetkilileriyle sınırlı kalmıştır yani Türkiye’yi temsilen dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve Filistin Ulusal Yönetimi’nin başkanı olan

Mahmud Abbas. 2005 tarihli bu konferans yalnızca katılım açısından değil, ulaşılan sonuçlar açısından da oldukça sınırlı kalmıştır. Bu konferansta nispeten önemli

168 “Association Agreement: Between the European Union and its Members States, of the one Part, and Ukraine, of the other Part,” EU Law and Publications, erişim tarihi 17 Nisan 2017, http://publications.europa.eu/resource/cellar/4589a50c-e6e3-11e3-8cd4-01aa75ed71a1.0006.01/DOC_1 73 sayılabilecek sadece iki konuda uzlaşıya varıldığını söylemek mümkündür, bu konular

‘terörizme karşı Avro-Akdeniz tüzüğü’ ve 5 yıllık bir çalışma planının oluşturulmasıdır.

Ancak bu sınırlı sonuçlarda bile ikinci Barselona Konferansı’nın ya da daha genel bir biçimde konuşacak olursak 10 yıl boyunca devam eden Barselona Süreci’nin zayıflıklarını yansıtan bulgulara rastlamak mümkündür. İlk bakışta terörizme karşı bir tüzük üzerinde uzlaşıya varmak bir başarı olarak gözükse de, Richard Gillespie’nin de belirttiği gibi bu tüzük, terörün tanımı üzerinde bir uzlaşıya varılmadan yapılmıştır.169

Kabul edilen tüzükte bir tanımı andıran en yakın ifade terörizmin tüm tezahürleriyle kınanmasına ilişkindir, ancak tüzük bu tezahürlerin detaylandırılması konusunda herhangi bir madde içermemektedir.170 Bu durumun eksikliğinden dolayı hassas ve aynı zamanda göreceli bir kavram olan terörizmle mücadele daha zor bir hale gelmektedir.

Terörizmin tanımı üzerinde uzlaşıya varılamaması şüphesiz ki önemli bir durumdur ancak bu durumdan daha da önemlisi – veya Barselona Konferansı açısından konuşacak olursak, bu durumdan daha da kötüsü – ortaklar arasında uzlaşıya varılamamasından dolayı bir sonuç bildirgesinin yayımlanmamasıdır. Alvaro Vasconcelos’a göre ortak bir sonuç bildirgesinde uzlaşıya varılamamasının en önemli sebeplerinden biri İsrail’in

Filistin meselesinde BM kararlarının tanınmasına yönelik olan itirazıdır.171

Barselona Süreci’nin başarısızlığının tek gerekçesi, 10. yıldönümünde gerçekleşen

Barselona Konferansı’nın bu süreci yeniden canlandıramaması değildir. Elbette bu konferansın başarısız olması bu sürecin başarısı açısından önemli bir göstergedir, ancak bu konferansın öncesindeki dönemi ele alacak olursak, ilk olarak 1995 yılında ortaya konan Barselona Deklarasyonu hedeflerinin, özellikle de çok taraflı hedeflerin

169 Richard Gillespie, “Onward but not Upward: The Barcelona Conference of 2005,” Mediterranean Politics vol. 11, no. 2 (2006): s. 274. 170 “Euro-Mediterranean Code of Conduct on Countering Terrorism,” European Union External Action, erişim tarihi 02 Mayıs 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/summit1105/terrorism_en.pdf 171 Alvaro Vasconcelos, “Barcelona 2005: The Democratic Issue Comes into the Picture,” erişim tarihi 02 Mayıs 2017, http://www.iemed.org/anuari/2006/aarticles/aVasconcelos.pdf 74 gerçekleştirilebildiğini iddia etmek oldukça güçtür. Akdeniz bölgesinde bir serbest ticaret bölgesi kurulması hedefini ele alacak olursak, 2005 yılı itibarıyla Barselona

Süreci bu hedefi gerçekleştirebilmekten oldukça uzak kalmıştır. 1997 yılında 15 Arap

ülkesi arasında imzalanan ve bu ülkeler arasında bir serbest ticaret bölgesi (Büyük Arap

Serbest Ticaret Bölgesi, BASTİB) kurulmasını hedefleyen antlaşma ile 2004 yılında imzalanan ve 2007 yılında yürürlüğe giren, Fas, Tunus, Mısır ve Ürdün arasında bir serbest ticaret bölgesi oluşturan Agadir Antlaşması gibi olumlu gelişmeler yaşansa da söz konusu süreci elde edilen sonuçlar itibarıyla değerlendirdiğimizde başarılı olarak nitelendiremeyiz.172

Barselona Süreci’nin başarısız olduğu tek bölgesel iş birliği alanı ekonomi değildir.

Politik ve güvenlik konularında iş birliğini öngören ve barış ile istikrara dayalı bir

Akdeniz bölgesi oluşturmayı planlayan birinci sepette de istenilen sonuçlara ulaşılamamıştır. Barselona Süreci boyunca bölge güvenliği açısından önemli bir problem teşkil eden Filistin-İsrail meselesi ve bu mesele üzerinden tüm Güney Akdeniz coğrafyasında hissedilen Arap dünyası-İsrail gerginliği ortadan kalkmadığı gibi 2000 yılında başlayan İkinci İntifada ve Barselona Süreci’ne dahil ülkelerin önemli kentlerinde – tarihsel sırayla Kazablanka, İstanbul, Madrid ve Londra173 – gerçekleşen terör saldırıları gibi yeni gelişmeler bölge barışının, güvenliğinin ve istikrarının daha da sarsılmasına yol açmıştır.

Yalnızca bölgesel iş birliğini değil, iki taraflı ilişkileri de göz önünde bulunduracak olursak – yani Güney Akdenizli ortaklarla AB arasındaki iki taraflı ilişkileri – farklı bir

172 Belirtmemiz gerekir ki, AASTB’nin faaliyete geçmesi için öngörülen son tarih 2005 değil 2010 yılıydı. Ancak tahmin edilebileceği üzere AASSTB bölgedeki siyasal olayların da etkisiyle 2010 yılında faaliyete geçme hedefini ıskalamıştır ve daha önce de belirtildiği gibi bu tezin yazıldığı tarih itibarıyla hayata geçebilmiş değildir. 173 Londra bir Akdeniz şehri değildir ama Birleşik Krallık Barselona Süreci’nin bir parçasıdır, dolayısıyla Barselona Süreci’nin birinci sepetini değerlendirirken Londra’da yaşanmış bir terör saldırısını da göz önünde bulundurmak mümkündür çünkü birinci sepetin hedeflerinden biri terörizmle mücadeledir. 75 tabloyla karşılaşmayız. Hem demokratik prensiplere hem de insan haklarına saygı gösterme, Barselona Deklarasyonu’nun da açık bir şekilde belirttiği gibi tüm ortakların

üstlenmesi gereken bir yükümlülük olmasına rağmen, Barselona Süreci’ne dahil olan hiçbir Güney Akdeniz ülkesinde, insan hakları ve demokratikleşme konularında, kayda değer bir iyileşme yaşanmamıştır.

EK 1’deki tablodan da anlaşılabileceği üzere Barselona Süreci boyunca, Lübnan hariç hiçbir ülkede politik sistemin niteliğinde, olumlu veya olumsuz, bir değişme olmamıştır.

Lübnan’da yaşanan olumlu yönde değişim ise hem politik haklarda hem de sivil

özgürlüklerde yaşanan nispeten küçük değişimlerin neticesinde olmuştur. Yani ifade edebiliriz ki, Lübnan’ın yaşamış olduğu değişim, örneğin Suriye veya Libya gibi kapalı rejimlerin yaşaması muhtemel değişimlerden farklıdır, Lübnan’da bu iki ülkeye kıyasla, halihazırda birtakım politik ve sivil hakların bulunduğunu öne sürmek mümkündür.

Dolayısıyla Lübnan’daki politik ve sivil haklardaki birer puanlık değişim Lübnan’ın politik sisteminde değişiklik olmasına yol açmıştır.

Başarısız sonuçlarına rağmen Barselona Süreci’ne AiB adı altında günümüz itibarıyla devam edilmektedir. Ancak AiB, Barselona Süreci’nin faaliyet gösterdiği alanlarda aktif olmaktan çok – tezimizle de alakalı olarak demokrasi teşviki de bu alanlara dahil edilebilir – bazı teknik konularda, örneğin iş gelişimi, enerji, çevre, ulaşım, anti terörizm ve göçmenlik gibi, dar iş birliği alanlarını kapsamaktadır. Barselona Süreci’nin

2008 yılında AiB adı altında yeniden canlandırılması Güney Akdeniz bölgesine yönelik yeni bir yükümlülükten çok dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir projesidir. Sarkozy bu yeni projenin

Türkiye’nin AB tam üyeliğine yönelik bir alternatif olmasını hedeflemiştir. Ancak projenin hayata geçmesi, Almanya’nın itirazları sonucu, Sarkozy’nin kafasında olan

76 modelden yani Akdeniz Birliği’nden farklı olarak, daha dar kapsamlı bir şekilde AiB adı altında olmuştur.

2. Avrupa Komşuluk Politikası

Barselona Süreci en başından itibaren, çok taraflı olmasının da tesiriyle etkisiz kalmıştır. Barselona Süreci’nin çok taraflı yapısını sorunlu hale getiren ve bölgesel iş birliğinin sekteye uğramasına yol açan en önemli mesele Orta Doğu Barış Süreci’nde arzulanan gelişmenin sağlanamamasıydı, hatta İkinci İntifada gibi hadiseleri göz önüne alırsak bir gerilemenin varlığından bile söz etmek mümkündür.

Tüm bu gelişmeler göz önüne alındığında Komşuluk Politikasının, Barselona Süreci’nin yerine geçmesi şaşırtıcı olmamaktadır.174 Ancak bu, Komşuluk Politikasının Barselona

Süreci’nin yerine geçmesi için tasarlandığı manasına gelmemektedir. Aksine, can

çekişen Barselona Süreci, AB’nin bazı üyelerinin de etkisiyle yeni oluşturulan

Komşuluk Politikasına eklemlenmiştir.175 Komşuluk Politikasının ortaya atılması

AB’nin Güney Akdeniz’e yönelik özel bir planlama yapmasının sonucu değildir. Eğer bir planlamadan bahsetmemiz gerekirse bu planlama 2004 genişlemesi sonrası AB’nin

önemli ölçüde değişecek sınırlarına – ve dolayısıyla komşularına – yönelik yapılmıştır, ancak göz önünde bulundurulan değişim AB’nin doğu sınırlarıyla ilgilidir.

AB’nin Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta,

Polonya, Slovakya ve Slovenya’yı kapsayan 2004 büyük genişlemesi AB’nin komşuluk

174 AB dokümanlarında ENP’nin Barselona Süreci’ni ortadan kaldırmaktan çok tamamlayacağı veya yenileyeceği söylense de (Michael Emerson ve Gergana Noutcheva, “From Barcelona Process to Neighbourhood Policy,” erişim tarihi 02 Mayıs 2017, www.iemed.org/anuari/2005/anarticles/anemersonnoutcheva.pdf ) gerçekte olan durum Komşuluk Politikası’nın Barselona Süreci’nin fonksiyonlarının önemli bir kısmını üstlenmesidir örneğin MEDA fonlarının yerini Komşuluk Politikası kapsamında dağıtılan ENPI fonlarının alması gibi. 175 Karen E. Smith, “The Outsiders: The European Neighbourhood Policy,” International Affairs vol. 81, no. 4 (2005): s. 758-759. 77 politikasında çok önemli sonuçlara yol açmıştır. Bu sonuçlardan belki de en önemlisi

AB’nin doğu sınırlarının önemli ölçüde değişip Beyaz Rusya, Ukrayna ve Rusya ile doğrudan komşu olunmasıdır. Bu ülkelerle komşu olunması AB’nin hem güvenlik algısında hem de bu algıdan şekillenen dış politikasında değişiklikler yaşanmasına yol açmıştır. Örneğin 2004 genişlemesinin arifesinde yayımlanan ve hala geçerliliğini koruyan 12 Aralık 2003 tarihli Avrupa Güvenlik Stratejisi’nde (AGS) ilk olarak

Avrupa’ya yönelik tehditler sıralanmış176 daha sonrasında ise bu tehditlerle mücadeleye yönelik stratejik hedefler belirtilmiştir. Bu stratejik hedeflerden ikincisi “komşuluk bölgemizde güvenlik inşa etmektir.” AGS’ye göre AB’ye yeni katılan ülkeler bir yandan AB’nin güvenliğini arttırırken öte yandan AB’yi ‘sorunlu bölgelere’ daha da yakınlaştırmaktadır. Dolayısıyla AB, kendi güvenliğini sağlama açısından bu sorunlu bölgelerde bir ‘iyi yönetilen ülkeler grubu’ oluşturmak zorundadır.177

AB’nin komşu bölgelerde iyi yönetilen ülkeler oluşturmaya yönelik politikalarının ilk sinyali 2002 yılının Aralık ayında, dönemin AB Komisyonu başkanı Romano Prodi tarafından verilmiştir. Prodi, Avrupa Topluluğu Çalışmaları Derneği’nin (ATÇD) 6. zirvesinde yaptığı bir konuşmada genişleme politikalarının başarısına dikkat çekmiştir.

Ancak Prodi’ye göre “genişleme politikaları sonsuza dek süremez” dolayısıyla bir noktadan itibaren “Avrupa’nın nerede bittiğine dair yani Avrupa’nın sınırlarına dair tartışmaların yapılması gerekir.” Bu tartışmalara paralel diğer tartışmalar ise bu sınırların dışında kalan ülkelere yani komşu ülkelere yönelik nasıl politikalar izleneceği ile alakalıdır. Prodi’ye göre “AB, kendi sınırlarının dışındaki bölgelerde yer alan komşulardan bir ‘dost ülkeler grubu’ oluşturabilmek için mevcut komşuluk politikalarından daha fazlasını ortaya koymalıdır.” AB bu ülkelere bir ortaklıktan daha

176 Bu tehditler terörizm, kitlesel imha silahlarının yaygınlaşması, bölgesel çatışmalar, aciz devlet durumu ve organize suçtur (“A Secure Europe in a Better World: European Security Strategy,” European Council- Council of the European Union, erişim tarihi 05 Mayıs 2017, https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cmsUpload/78367.pdf ). 177 ibid. 78 fazlasını – tam üyelikte verilenler kadar olmasa da – vermek zorundadır. Prodi’nin

“kurumlar hariç her şey” şeklinde özetlediği bu yaklaşım tam üyelik vaadine dayanmamakla beraber hiçbir zaman bu ihtimali tamamen göz ardı etmemelidir.178

Prodi’nin ortaya koymuş olduğu ‘sıradan bir ortaklıktan daha fazlası, tam üyelikten daha azı’ şeklinde özetlenebilecek bu model 2003 yılının başı itibarıyla AB tarafından

şekillendirilmeye başlanmıştır. 2003 yılının Mart ayında AB Komisyonu tarafından

Avrupa Parlamentosu’na ve Liderler Zirvesi’ne yapılan bir bildirimle detaylandırılan

‘geniş Avrupa-komşuluk’ modeli179 19-20 Haziran 2003 tarihli Selanik Liderler

Zirvesi’nde Geniş Avrupa/Yeni Komşuluk adıyla180 kabul edilmiştir. 2003 yılının

Temmuz ayında komşuluk politikasına yönelik bir bildirim daha yayımlayan AB

Komisyonu bu bildirimde müstakbel komşuluk politikasının hangi ülkelere yönelik olacağını belirlemiştir, yeni komşuluk politikasının Güney Akdeniz ülkelerini, Rusya’yı ve bağımsızlığını Sovyetler Birliği’nden yeni kazanmış ülkeleri yani Beyaz Rusya,

Moldova ve Ukrayna’yı kapsaması planlanıyordu.181 16-17 Ekim 2003’te Brüksel’de düzenlenen Liderler Zirvesi’nde bir kez daha onay alan yeni komşuluk girişimi AB

Komisyonu’nun devam eden çabaları sonucu 2004 yılının Mayıs ayında ‘Avrupa

Komşuluk Politikası’ resmi adı altında son şeklini almıştır.

Komşuluk Politikası’nın ortaya çıkan son hali, ilk planlanan versiyonundan daha geniş

çaplı olmuştur çünkü AB’nin Güney Akdeniz’de ve doğuda yer alan komşularına ilaveten üç Kafkas ülkesi yani Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan da Komşuluk

178 Romano Prodi, “A Wider Europe-A Proximity Policy as the Key to Stability,” 5-6 Aralık 2002, erişim tarihi 08 Mayıs 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-02-619_en.htm 179 “Wider Europe-Neighbourhood: A New Framework for Relations with our Eastern and Southern Neighbours,” European Union External Action, erişim tarihi 05 Mayıs 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/pdf/com03_104_en.pdf 180 “Thessaloniki European Council 19 and 20 June 2013: Presidency Conclusions,” European Council- Council of the European Union, erişim tarihi 08 Mayıs 2017, http://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-11638-2003-INIT/en/pdf 181 “Paving the Way for a New Neighbourhood Instrument,” European Commission, erişim tarihi 08 Mayıs 2017, http://ec.europa.eu/regional_policy/sources/docoffic/official/communic/wider/wider_en.pdf 79

Politikası kapsamına dahil edilmişlerdir. Ancak bu üç ülkenin aksine Rusya, daha önce geniş Avrupa projesinin içinde yer almasına rağmen Komşuluk Politikası’na resmi olarak dahil olmamıştır. Kendini AB’nin diğer komşularından farklı bir yerde konumlandıran Rusya, AB’yle daha ‘eşit’ temele dayanan bir ortaklık kurmayı tasarlamıştır. Bu kapsamda 31 Mayıs 2003 tarihinde St. Petersburg’da bir AB-Rusya zirvesi gerçekleştirilmiş ve bu zirvede AB ve Rusya arasında 4 ortak alana dayanan bir ortaklık ve iş birliği antlaşmasının imzalanmasına karar verilmiştir. Bu ortak alanlar: 1) ekonomi 2) özgürlük, güvenlik ve adalet 3) dış güvenlik ve 4) kültürel meseleleri de kapsayan eğitim ve araştırmadır.182

Komşuluk Politikası’nın en temel amacı, Komşuluk Politikası strateji belgesinde de belirtildiği gibi, istikrarın güçlendirilmesi ile güvenlik ve refaha dair 2004 genişlemesi sonrası ortaya çıkan faydaların komşu ülkelerle paylaşılmasıdır. Yine strateji belgesinde belirtildiği gibi bir diğer temel amaç genişlemiş AB’yle komşu ülkeler arasında yeni sınırların ortaya çıkmasını engellemek ve söz konusu komşu ülkelerin, siyasi, güvenlik, ekonomik ve kültürel alana dair çeşitli AB faaliyetlerinde yer almasını sağlamaktır.183

Bu temel amaçların gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla izlenecek yöntem ise bir dizi önceliğin tanımlanması ve tanımlanan bu önceliklerin ortak oluşturulan – yani AB ve komşu ülkeler tarafından – ‘eylem planlarına’ dahil edilmesidir, söz konusu eylem planlarında her önceliğin gerçekleştirilmesi için farklı alanlarda örneğin siyasi diyalog ve reform veya ticaret, çeşitli eylemler tanımlanmıştır.184

Komşuluk Politikası, Barselona Süreci’nin aksine iki taraflı bir politika aracıdır dolayısıyla Komşuluk Politikası’na iştirak eden hemen hemen her ülkeyle ayrı ayrı

182 “EU-Russia Summit: Joint Statement,” European Council-Council of the European Union, erişim tarihi 09 Mayıs 2017, https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/er/75969.pdf 183 “European Neighbourhood Policy Strategy Paper,” EUR-Lex, erişim tarihi 16 Mayıs 2017, http://eur- lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:2004:0373:FIN:EN:PDF 184 ibid. 80 eylem planları oluşturulmuştur. Komşuluk Politikası her ne kadar teorik olarak AB’nin bütün komşularını kapsasa da Libya ve Suriye’yle eylem planları oluşturulmamıştır zira bu ülkelerle AB arasında Barselona Süreci’ne dair veya bu süreçten kaynaklanan herhangi bir akdi yükümlülük yoktur ve eylem planları, en azından güneyli ortaklar açısından bakacak olursak, yalnızca Barselona Süreci’ne ortaklık antlaşması yoluyla dahil olan ülkeler ile icra edilir.185 Totaliter bir rejim olan ve hakkında ‘Avrupa’nın son diktatörlüğü’ türünden tanımlamalar yapılan Beyaz Rusya da Komşuluk Politikası’nın kapsadığı ülkelerden biri olmasına rağmen bu ülkeyle AB arasında herhangi bir eylem planı yürürlüğe konmamıştır. Komşuluk Politikası’nın en önemli prensiplerinden biri olan ‘farklılaştırma’ gereğince eylem planları her ülkenin ihtiyaçlarına ve imkanlarına bağlı olarak hazırlanır yani başka bir şekilde ifade edecek olursak tüm eylem planlarında yer alan öncelikler, eylem planının hedef aldığı ülkenin koşullarına göre farklılıklar gösterebilir.186

B. AB’nin Akdeniz’deki Demokrasi Teşviki Politikaları

1. Demokrasi ve Demokrasi Teşvikinin Yasal Dayanakları

Avrupa Birliği Antlaşması’nın (ABA) en güncel halinin187 2. maddesinde de belirtildiği gibi demokrasi, AB’nin üzerine inşa edildiği değerlerden birisidir – diğer temel değerler insanlık onuru, özgürlük, eşitlik, hukukun üstünlüğü ve içine azınlık haklarının da katılabileceği insan haklarına saygıdır188 – Demokrasinin temel bir değer olarak hukuki

185 Her ne kadar AB ve Suriye arasında önce 1994 yılında daha sonra ise 2008 yılında bir ortaklık antlaşması parafe edilmişse de bu antlaşma hiçbir zaman imzalanmamış dolayısıyla yürürlüğe girmemiştir. 186 “European Neighbourhood Policy Strategy Paper.” 187 Bu güncelleme 2007 yılında imzalanan Lizbon Antlaşması’nın 2009 yılında yürürlüğe girmesiyle gerçekleşmiştir. Lizbon Antlaşması için bakınız: (“Treaty of Lisbon amending the Treaty on European Union and the Treaty establishing the European Community,” EUR-Lex, erişim tarihi 27 Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:C:2007:306:FULL:EN:PDF ). 188 (“Consolidated Version of the Treaty on European Union,” EUR-Lex, erişim tarihi 09 Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=celex%3A12012M%2FTXT). Demokrasinin temel bir değer olduğunu belirten bir başka önemli doküman ise “Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’dır” (Charter of Fundamental Rights of the European Union) (“Charter of Fundamental Rights of the European Union,” European Parliament, erişim tarihi 23 Mart 2017, 81 statü kazanması, Maastricht Antlaşması çerçevesinde AT’nin AB’ye dönüşmesiyle beraber gerçekleşmiştir; Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT), Avrupa

Ekonomik Topluluğu’nu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu’nu (Euratom) AT

çatısı altında bir araya getirmesinden dolayı Füzyon Antlaşması olarak da adlandırılan

1965 tarihli Brüksel Antlaşması’nda demokrasiye yapılmış herhangi bir atıf yoktur.189

1986 yılında Avrupa Tek Senedi’nin 1957 Roma Antlaşması’nı modifiye etmesiyle beraber Avrupa projesi gitgide daha politik bir boyut kazanmaya başlamıştır Bunun en açık belirtisi APİB’in Avrupa Tek Senedi bünyesinde resmiyet kazanmasıdır. APİB,

Avrupa Tek Senedi’yle beraber ortaya çıkmış bir kavram değildir zira APİB’in ilk ortaya çıkışı 1970 yılında üye ülkelerin hükümetlerinin uzlaşıya varması sonucu olmuştur.190 Ancak hükümetlerarası niteliğinin de bir sonucu olarak, Avrupa Tek

Senedi’ne kadar olan süreçte APİB’in üye ülkeler arasındaki dış politika iş birliğini koordine etme başarısı oldukça sınırlı kalmıştır.191

Avrupa projesinin ekonomik alana ilaveten siyasi alanda da daha fazla aktif hale gelmesinin bir sonucu olarak, AB’nin dış politika hamleleri, AB’ye ait olduğu öne sürülen değerler etrafında – mesela demokrasi gibi – şekillenmeye başlamıştır. 28

Kasım 1991 tarihli bir Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi (AB Bakanlar Konseyi) kararnamesi sonucu, demokrasi ve insan hakları gibi normlar, AB’nin dış ülkelerle

http://www.europarl.europa.eu/charter/pdf/text_en.pdf). Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girmesiyle beraber yasal açıdan bağlayıcı bir hale gelmiştir (“EU Charter of Fundamental Rights,” European Commission, erişim tarihi 23 Mart 2017, http://ec.europa.eu/justice/fundamental-rights/charter/index_en.htm). 189 “Merger Treaty,” Wikisource, erişim tarihi 09 Mart 2017, https://en.wikisource.org/wiki/Single_European_Act 190 Desmond Dinan, Ever Closer Union: An Introduction to European Integration (Basingstoke: Palgrave Macmillan, 2010), s. 31. 191 Desmond Dinan, Avrupa Birliği Tarihi çev. Hale Akay (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2013), s. 250. 82 yaptığı yardım ve ticaret antlaşmalarına girmeye başlamıştır.192 Örneğin AT’nin 1975 yılında AKP ülkeleriyle yaptığı ticaret ve yardım antlaşması olan 1. Lome

Sözleşmesi’nde demokrasi atıflarına veya demokrasiye dayalı herhangi bir koşulsallığa rastlanmazken,193 yine AKP Ülkeleri’yle yapılan bir başka antlaşma olan, 2000 tarihli

Cotonou Antlaşması’nda, demokratik ilkelere katkı yapmanın öneminden bahsedilmiştir. Dahası, aynı antlaşmanın 96. maddesine göre, önemli ihlallerin varlığı durumunda antlaşmanın tarafları gerekli önlemleri alma hakkına sahiptir.194 Bir nevi negatif koşulsallık manasına gelebilecek bu maddeye dayanarak AB, 2002 yılında

Zimbabve’ye yaptırım politikası uygulamaya başlamış – kalkınma fonlarının aktarımının durdurulması suretiyle – bu uyguladığı yaptırımları 2014 yılına kadar sürdürmüştür.195 Zimbabve’ye ek olarak, Fiji, Orta Afrika Cumhuriyeti, Gine-Bassau,

Togo ve Madagaskar gibi Afrika ülkelerine de, Cotonou Antlaşması’nın imzalandığı tarihten itibaren çeşitli yaptırımlar uygulanmıştır.196

1991 tarihli kararnameden kısa bir süre sonra imzalanan, AB’nin kurucu antlaşması olan Maastricht Antlaşması, demokrasinin AB açısından rolünün hukuksal bir kesinlik kazanmasına yol açmıştır. Antlaşmanın F maddesine göre, AB’nin parçası olan devletlerin yönetim biçimi demokratik prensipler etrafında şekillenmiştir.197 Bu

192 “Resolution on Human Rights, Democracy and Development,” International Institute for Democracy and Electoral Assistance, erişim tarihi 11 Mart 2017, http://archive.idea.int/lome/bgr_docs/resolution.html 193 “ACP-EEC Convention,” Eminent Persons Group, erişim tarihi 10 Mart 2017, http://www.epg.acp.int/fileadmin/user_upload/LOME_I.pdf 194 “Document 22000A1215(01),” EUR-Lex, erişim tarihi 10 Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal- content/EN/TXT/?uri=CELEX:22000A1215(01). 195 “EU Paves Way for Resuming Direct Aid to Zimbabwe,” Euractiv, 18 Şubat 2014, erişim tarihi 10 Mart 2017, http://www.euractiv.com/section/development-policy/news/eu-paves-way-for-resuming- direct-aid-to-zimbabwe/ 196 “Article 96 of the Cotonou Agreement - Consultation Procedure,” European Council-Council of the European Union, erişim tarihi 10 Mart 2017, http://www.consilium.europa.eu/en/policies/eu- africa/article-96-cotonou-agreement/ 197 (“Treaty on European Union,” EUR-Lex, erişim tarihi 19 Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal- content/EN/TXT/PDF/?uri=OJ:C:1992:191:FULL&from=EN ). AB hukukunun birincil kaynaklardan biri olarak kabul edilen Maastricht Antlaşması’yla beraber demokrasinin AB hukukunun bir parçası olması demek, Maastricht Antlaşması öncesi demokrasinin AB açısından hiçbir öneme sahip olmadığı manasına gelmemelidir. Örneğin 1973 yılında, dönemin AT üye 83 maddeden de anlaşılabileceği gibi, AB demokrasiyle yönetilen ülkelerden oluşan bir topluluktur, dolayısıyla, AB’ye sonradan katılacak ülkelerin de demokratik prensiplere bağlı olması gerekmektedir. Ayrıca birliğe katılan demokratik ülkeler daha sonrasında da demokratik yapılarını muhafaza etme zorunluluğundadır. ABA’nın 7. maddesine göre demokratik prensiplerin ihlali, ihlalde bulunan ülkenin üyelikten çıkarılmasına yol açabilir.198 Bu gereklilik, 1993 tarihinde Kopenhag’da gerçekleşen Liderler Zirvesi sonrası hukuksal bir boyut kazanmıştır. Kopenhag Kriterleri olarak adlandırılan bu gereklilikler üç farklı gruba ayrılabilir: Politik kriterler, ekonomik kriterler ve AB müktesebatını üstlenebilme kapasitesi. Kopenhag politik kriterlerinden biri demokrasiyi sağlayan kurumların istikrarlı bir şekilde var olmasıdır – diğer politik kriterler hukukun

üstünlüğü, insan hakları ile azınlık haklarına saygı gösterilmesi ve korunmasıdır. 199 –

AB, aday ülkelerde demokrasi kriterinin sağlanıp sağlanmadığı konusunu, senelik yayınlanan ilerleme raporları üzerinden tutarlı ve kararlı bir biçimde takip etmektedir.

İlerleme raporlarında yer alan demokrasi bölümü kendi içinde 4 ayrı alt başlığa ayrılmıştır: Seçimler, parlamento, yönetişim ve sivil toplum.200

Maastricht Antlaşması’nda yalnızca demokrasiye değil demokrasinin teşvikine de yasal zemin kazandıran bölümler mevcuttur, örneğin bu antlaşmanın J maddesinin, 1. fıkrasının 2. bendine göre AB Ortak Dış ve Güvenlik Politikasının (ODGP) amaçlarından biri “demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve insan hakları ile temel

ülkelerinin tamamı yani 9 ülke AB’nin kimliğine yönelik yayımlamış oldukları bir deklarasyon sonucu, “temsili demokrasinin” (representative democracy) savunulması gereken değerlerden biri olduğunu bildirmişlerdir (“Declaration on European Identity,” Centre Virtuel de la Connaissance Sur l’Europe, erişim tarihi 25 Mart 2017, http://www.cvce.eu/content/publication/1999/1/1/02798dc9-9c69-4b7d-b2c9- f03a8db7da32/publishable_en.pdf ). 198 “Consolidated Version of the Treaty on European Union.” 199 “Accession Criteria,” European Commission, erişim tarihi 11 Mart 2017, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/policy/glossary/terms/accession-criteria_en 200 İlerleme raporlarında yer alan bu alt başlıklar AB’nin demokrasi teşviki politikalarının içeriği hakkında önemli ipuçları vermektedir. Bu 4 alt başlığa ek olarak Kosova, Sırbistan ve Türkiye’nin ilerleme raporlarında fazladan bir alt başlık daha vardır: Kolluk güçleri üzerinde sivil denetim. Makedonya’da ise fazladan olan alt başlık istihbarat servisleri üzerinde olan denetimdir. Tüm aday ülkeler için senelik olarak yayınlanan ilerleme raporları hakkında daha fazla bilgi edinebilmek için bakınız: (“Strategy and Reports,” European Commission, erişim tarihi 12 Mart 2017, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/countries/package_en ). 84

özgürlüklere saygıyı geliştirmek ve sağlamlaştırmaktır.”201 Maastricht Antlaşması

üzerinde değişiklik sağlayan diğer antlaşmalarda da (Amsterdam, Nice ve Lizbon) demokrasinin ve demokrasi teşvikinin statüsü tekrardan teyit edilmiştir.202 Lizbon

Antlaşması itibariyle en güncel halini alan ABA’nın 21. maddesi, AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerinin yasal altyapısını kesin bir dille oluşturmaktadır.203 ABA’yla beraber AB’nin yönetilmesine dair bir diğer antlaşma olan ABİHA’nın 205. maddesi de,

AB demokrasi teşvikinin yasal dayanaklarından biridir.204 Demokrasi teşviki yalnızca birincil kaynaklar değil ikincil kaynaklar açısından da AB hukukunun bir parçasıdır

örneğin AB Bakanlar Konseyi’nin 1999 yılında çıkardığı demokrasi teşvikiyle alakalı düzenleme gibi.205

2. Demokrasi Teşvikinde Kullanılan Araçlar

AB’nin Güney Akdeniz’deki demokrasi teşviki politikalarında kullandığı araçların incelenmesi, Peter Kotzian, Michele Knodt ve Sigita Urdze’nin yapmış olduğu sınıflandırma üzerinden yapılacaktır, yani AB’nin demokrasi teşvikine yönelik yürüttüğü faaliyetler üç kategori altında toplanacaktır: 1) Sivil toplum desteği 2)

Antlaşmalar – ve bu antlaşmalara dayanan ortaklıklar – üzerinden demokrasi teşviki ve

3) Yaptırımlar.206 Bu üçlünün yapmış olduğu sınıflandırmanın demokrasi teşvikine yönelik AB söylemleriyle de uyumlu olduğu söylenebilir. Örneğin 2006 yılında dönemin ‘Dış İlişkiler ve Avrupa Komşuluk Politikası’ndan sorumlu komiseri’ Benita

201 “Treaty on European Union.” 202 Örneğin Amsterdam Antlaşması’nı ele alacak olursak, demokrasinin açık bir şekilde AB’nin kurucu değerlerinden biri olarak kabul edilmesi, ilk defa bu antlaşmanın Maastricht Antlaşması üzerinde getirdiği bir değişiklik sonucu olmuştur, ilgili değişiklik ve diğer bütün değişiklikler için bakınız: (“Treaty of Amsterdam Amending the Treaty on European Union, the Treaties Establishing the European Communities and Certain Related Acts,” European Parliament, erişim tarihi 14 Mart 2017, http://www.europarl.europa.eu/topics/treaty/pdf/amst-en.pdf ). 203 “Consolidated Version of the Treaty on European Union.” 204 “Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European Union,” EUR-Lex, erişim tarihi 19 Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/en/TXT/?uri=CELEX:12012E/TXT 205 “Council Regulation (EC) No 976/1999 of 29 April 1999,” European Council-Council of the European Union, erişim tarihi 10 Mayıs 2017, http://www.ohchr.org/EN/Issues/RuleOfLaw/CompilationDemocracy/Pages/CouncilRegulation.aspx 206 Peter Kotzian, Michele Knodt ve Sigita Urdze, “Instruments of the EU’s External Democracy Promotion,” Journal of Common Market Studies vol. 49, no.5 (2011): s. 1004. 85

Ferrero-Waldner tarafından AB’nin temel demokrasi teşviki aracının, içine Komşuluk

Politikası’nın da dahil edildiği, coğrafi programlar olduğu belirtilmiştir.207 Komşuluk

Politikası her ne kadar doğrudan Güney Akdeniz bölgesine özel bir program olmayıp,

AB’nin tüm komşularına yönelik olsa da AB’nin güney komşuları, Komşuluk

Politikası’nın altında ayrı bir başlık olarak yer alırlar.208 Komşuluk Politikası’nın devreye girmesinden önceki süreçte ise AB’nin güney komşularına yönelik demokrasi teşviki faaliyetlerinin yürütüldüğü araç Barselona Süreci’ydi.209

Ferrero-Waldner’ın bahsetmiş olduğu bir diğer demokrasi teşviki yöntemi, hedef

ülkelerin yönetimleriyle, coğrafi programlar üzerinden ortaklık kurmaktan çok doğrudan hedef ülkelerin popülasyonlarını odak noktasına alan sivil toplum desteğidir.

AB’nin sivil toplum desteği için kullanmış olduğu temel araç Ferroro-Waldner’in da belirtmiş olduğu gibi DİHAG’dır.210 Ferrero-Waldner ayrıca genişleme sürecini de demokrasi teşvikinin bir parçası olarak nitelendirmektedir211 ancak Güney Akdeniz

ülkeleri genişleme sürecinin bir parçası olmadıklarından dolayı genişleme süreci

üzerinden demokrasi teşviki bu tezde ayrı bir başlık altında incelenmeyecektir.

Yaptırımların AB’nin demokrasi teşvikinde ne derece kullanıldığı ayrı bir tartışma konusudur. Ferrero-Waldner tarafından ayrı bir demokrasi teşviki başlığı altında değerlendirilmeyen yaptırımlar ise Kotzian, Knodt ve Urdze’ye göre demokrasi teşvikinin en ‘güçlü’ aracıdır. Ancak buna rağmen, bu üçlünün de belirttiği gibi yaptırımlar sadece demokrasi teşvikinde değil, genel olarak da AB tarafından oldukça

207 Benita Ferrero-Waldner, “Remarks on Democracy Promotion,” 7 Aralık 2006, erişim tarihi 19 Mart 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-06-790_en.pdf 208 “Southern Neighbourhood,” European Commission, erişim tarihi 05 Nisan 2017, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/neighbourhood/southern-neighbourhood_en 209 Daha önce de bahsedildiği gibi Barselona Süreci, günümüzde AiB çatısı altında devam etmektedir ancak bu süreç demokrasi teşvikinden çok daha teknik konularda iş birliğinin gerçekleştiği bir platforma evirilmiştir. 210 Ferrero-Waldner, DİHAG’ı coğrafi programların yapmış olduğu demokrasi teşvikine destek sağlayan bir araç olarak değerlendirir (“Remarks on Democracy Promotion”). 211 ibid. 86 sınırlı bir şekilde kullanılmaktadır.212 Bu sebepten dolayı Ferrero-Waldner’ın yaptırımlara sadece üstünkörü bir şekilde değinmesi şaşırtıcı değildir. Güçlü – veya başka bir bakış açısıyla etkili – bir araç olmasına rağmen AB’nin demokrasi teşvikinde yaptırımlara başvurmamasını değerlendirirken demokrasi teşviki ve egemenlik arasındaki – birinci bölümde bahsedilen – veya demokrasi teşviki ve rejim değişikliği arasındaki hassas ilişkiyi de göz önünde bulundurmakta fayda vardır.

a. Antlaşmalar ve Ortaklıklar Üzerinden Demokrasi Teşviki

(1) Barselona Süreci’nde MEDA I VE MEDA II Desteklemeleri

Ortaklık antlaşmalarının içeriğinden de anlaşılabileceği gibi serbest ticaretin sağlanması

Barselona Süreci açısından oldukça önemli olsa da tüm sürecin bu amaca yönelik olduğunu iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir. AB, Barselona Süreci boyunca,

Barselona Deklarasyonu’nun hedeflerinden biri olan demokrasinin güçlendirilmesine yönelik politikalar da izlemiştir. Barselona Süreci kapsamında demokrasinin teşvik edilmesine yönelik projelerin desteklenmesi MEDA adı verilen finansal enstrüman tarafından yapılmaktaydı. 23 Temmuz 1996 tarihli bir AB Bakanlar Konseyi tüzüğü sonucu faaliyete giren MEDA’nın amacı Barselona Deklarasyonu’nun tüm iş birliği alanlarına yani sepetlerine yönelik girişimlerin finansal olarak desteklenmesiydi, tüzük metninin 2. madde, 3. fıkrasında da belirtildiği gibi bu desteğe yönelik, 1999 yılına kadar olan süreçte 3424,5 milyon ECU’luk (European Currency Unit) bir bütçe ayrılması planlanmıştı.213 Barselona Süreci’nin Güney Akdenizli ülkelerinin bu sürece uyum sağlayabilmelerini kolaylaştırabilmek adına ya da daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak bu ülkelerin özellikle serbest ticarete yönelik reformları

üstlenebilmelerini sağlamak adına 1999 yılına kadar MEDA adı altında destek sunan bu

212 Kotzian, Knodt ve Urdze, “Instruments of the EU,” s. 1005. 213 “Council Regulation (EC) No 1488/96 of 23 July 1996” European Council-Council of the European Union, erişim tarihi 19 Nisan 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal- content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:31996R1488&from=SK 87 fon, 2000 yılında yapılan güncellemeler sonucu MEDA II adını almış ve 2006 yılına kadar faaliyet göstermiştir. MEDA I/MEDA II Güney Akdeniz bölgesine özgü olsa da,

AB’nin başka bölgelere yönelik benzer finansal enstrümanları da mevcuttur, örneğin eski Sovyet coğrafyasında bulunan ülkelerin reform süreçlerinin desteklenmesi amacıyla kullanılan Bağımsız Devletler Topluluğu’na Teknik Destek (Technical Aid to the Commonwealth of Independent States, TACIS) veya İstikrar ve Ortaklık Süreci’ne

(Stabilisation and Association Process, SAP) dahil Balkan ülkelerine finansal destek sağlayan Yeniden Yapılanma, Kalkınma ve İstikrara Yönelik Toplum Yardımı

(Community Assistance for Reconstruction, Development and Stabilisation, CARDS).

Barselona Süreci çok taraflı bir dış politika unsuru olmasına rağmen, bu sürecin ana finansal aracı olan MEDA bünyesindeki fonların yalnızca %14’ü bölgesel aktiviteler için kullanılmıştır, geri kalan miktar sürecin Güney Akdenizli ortaklarına doğrudan, ikili kanallar aracılığıyla aktarılmıştır. Burada dikkati çeken nokta bu fonların tüm

Akdenizli ortaklara değil yalnızca Güney Akdenizli ülkelere – Türkiye hariç olmak

üzere – aktarılmasıdır. Barselona Süreci’nin Kuzey Akdenizli ortaklarından olan Kıbrıs ve Malta, yüksek seviyede ekonomik gelişmişliğe sahip olduklarından dolayı MEDA fonlarından pay almamışlardır.214 Bu fonların %90,4’lük kısmı AB Komisyonu tarafından düzenlenen hibelerden oluşurken geri kalan %9,6’lık kısım AYB tarafından dağıtılan kredilerdir.215

MEDA I özelinde konuşacak olursak, AB’nin Güney Akdenizli ortaklara dağıtılacağını

öngördüğü yaklaşık 3,5 milyar Euro’luk bütçenin sadece 890 milyon Euro’luk bir

214 Bir Güney Akdeniz ülkesi olarak kabul edilebilecek olmasına rağmen İsrail’de aynı sebeplerden dolayı bu fonlardan pay almamıştır. (“Report from the Commission: Annual Report of the MEDA Programme 1999,” European Commission, erişim tarihi 19 Nisan 2017, http://aei.pitt.edu/42931/1/com2000_0472.pdf ). Ancak bu üç ülke iki taraflı fonlardan pay almamalarına rağmen çok taraflı fonlardan diğer ortaklarla beraber faydalanmışlardır (Savaş Biçer, “Avrupa Birliği’nin Akdeniz Politikası ve Barselona Süreci,” içinde Dünden Bugüne Avrupa Birliği, der. Beril Dedeoğlu [İstanbul: Boyut Kitapları, 2003], s. 411). 215 ibid. 88 kısmı, yani %26’sı Güney Akdenizli ortaklara dağıtılmıştır. İddialı bütçenin aksine oldukça mütevazi sayılabilecek bu miktardan Suriye hiçbir şekilde pay alamamış – 99 milyon Euro’luk bir bütçe öngörülmesine rağmen – Lübnan ise dağıtılması hedeflenen

182 milyon Euro’nun yalnızca 1 milyon Euro’sunu elde edebilmiştir. AB Komisyonu, senelik yayımlanan MEDA raporunda, planlanan bütçe ve dağıtılan asıl miktar arasındaki büyük farklılığı çeşitli gerekçeler üzerinden açıklamaya çalışmıştır, örneğin

Cezayir’e öngörülen fonlardan yeteri kadar verilmemesinin sebebi Cezayir’de yaşanan siyasi karışıklıklardır veya Türkiye’nin öngörülen yardımların sadece % 4’ünü alabilmesinin sebebi Türkiye’de yaşandığı öne sürülen insan hakları ihlalleri sebebiyle

Avrupa Parlamentosu’nun uyguladığı yaptırımlardır.216 MEDA fonlarının planlanandan

çok daha az miktarda dağıtılması, Güney Akdenizli ortakların Barselona Süreci’ndeki reformları, özellikle de ekonomiyi ilgilendiren yapısal reformları, gerçekleştirirken oldukça zorlanmalarına ve dolayısıyla da bu reformların aksamasına yol açmıştır.

2000-2006 yılları arasındaki dönemi kapsayan MEDA II, MEDA I’e kıyasla hem

Güney Akdenizli ortakların desteklenmesine daha fazla bütçe ayırmış – bölgesel ve iki taraflı fonlarla beraber 5,053 milyar dolarlık bir bütçe yani MEDA I’e göre yaklaşık %

47.5’luk bir artış – hem de ayrılmış bu bütçenin, yine MEDA I’e kıyasla, daha fazla bir miktarını yani % 62.9’luk bir dilimini Güney Akdenizli ortaklarına aktarmıştır.217 Ancak sadece MEDA I ve MEDA II arasındaki bütçe fazlalığından yola çıkarak AB’nin

MEDA I dönemine kıyasla MEDA II döneminde demokrasi teşvikine daha fazla bütçe ayırdığını – veya demokrasi teşvikine yönelik daha fazla efor sarf ettiğini, daha fazla proje yürüttüğünü vs. – öne sürmek doğru bir yaklaşım olmaz. Çünkü, AB’nin

216 (ibid.). İnsan hakları ihlallerinin gerekçe gösterilerek Türkiye’ye yapılan yardımların kesilmesi veya azaltılması, Barselona Süreci boyunca koşulsallığa başvurulmasının nadir örneklerinden biridir. 217 “Evaluation of the Council Regulation N 2698/2000 (MEDA II) and its Implementation: Volume I: Main Report,” European Commission, erişim tarihi 20 Nisan 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/evaluation-cooperation-ec-meda2-1264-main-report- 200906_en_2_0.pdf 89

Barselona Süreci kapsamında demokrasiyi teşvik etmesindeki esas problem ayrılan genel bütçenin yetersizliğinden çok bu söz konusu bütçede demokrasinin teşvik edilmesine yönelik projelerin payının göz ardı edilebilir olmasıydı. Vera van Hüllen’in de belirttiği gibi MEDA I süreci boyunca demokrasi teşvikiyle alakalı projelere ayrılan miktar genel bütçenin yalnızca %0,36’sıydı, üstelik bu zayıf miktardan sadece iki

ülkeye pay düşmüştü yani Cezayir’e 5 milyon ECU ve Fas’a 4 milyon ECU.218

MEDA I sürecinde demokrasi teşvikine neredeyse hiçbir şekilde yer verilmediğini kanıtlayabilmenin en iyi yolu bu süreç boyunca fonlanan faaliyetleri daha detaylı bir

şekilde ortaya koymaktır. AB Komisyonu, Güney Akdeniz’e yönelik iki taraflı MEDA operasyonlarını beş farklı tema etrafında sınıflandırmıştır. Bunların arasından en fazla pay alan tema – 1,04 milyar ECU’luk bir rakam yani yapılan tüm iki taraflı yardımların

%30’u – ekonomik geçişin desteklenmesidir. Bütçeden aldığı pay bakımından ekonomik geçişin desteklenmesi fonlarını yakın bir şekilde takip eden – genel bütçeden aldığı %29’luk pay itibarıyla – ikinci tematik fon, eğitim ve sağlık gibi sektörlerin desteklenmesini içeren sosyo-ekonomik dengenin desteklenmesidir. Yine ekonomik reformlarla ilişkilendirilebilecek bir başka tema ise MEDA I bütçesinden %15’lik pay alan yapısal uyum kolaylıklarıdır. Bu üç tematik fon kadar desteklenmese de bütçeden

%7’lik pay alan çevrenin desteklenmesi ve %4,5’luk pay alan kırsal kalkınma da

AB’nin finanse ettiği diğer iş birliği alanlarıdır.219

Anlaşılabileceği üzere AB’nin MEDA I çerçevesinde desteklediği alanların hiçbiri demokratik prensiplerin teşvik edilmesiyle alakalı değildir, hatta belirtebiliriz ki genel olarak politik konularda iş birliği iki taraflı fonların gündeminde olan bir konu değildir.

Ancak politik iş birliği, MEDA I’in bölge çapında yürüttüğü faaliyetlerin alt

218 Vera van Hüllen, “EU Democracy Promotion in the Mediterranean: Cooperation against all Odds?,” KFG Working Paper Series vol. 9, (2009): s. 11. 219 “Annual Report of the MEDA Programme 1999.” 90 başlıklarından biridir. Politik iş birliği başlığı altında yürütülen faaliyetler bazı çok taraflı kurumların/mekanizmaların ya hayata geçirilmesi, örneğin “Avro-Akdeniz

Çalışmaları Komisyonu” (Euro-Mediterranean Study Commission, EuroMeSCo), ya da hayata geçirilmeye çalışılmasıdır mesela Avro-Akdeniz Şartı gibi. Yapılan tüm bu kurumların oluşturulmasına yönelik iş birliğine ilaveten doğal ve insan kaynaklı afetlere yönelik sivil savunma, Barselona Süreci kapsamında yapılan ikili antlaşmaların saklanmasına yönelik bir kasa kurulması, insan haklarına ve silahsızlanmaya dair sözleşmelerle alakalı bilgi alışverişi ve diplomatların eğitilmesi gibi konularda da

MEDA I süreci boyunca AB ve Güney Akdenizli ortaklar arasında bir iş birliği gerçekleşmiştir.220 Tüm bu verilerden de açıkça görülebileceği gibi nispeten ikincil

öneme sahip konularda, oldukça sınırlı bir bütçeyle – yukarıdaki kısımlarda da belirtildiği gibi iki taraflı faaliyetlere kıyasla yalnızca % 14’lük bir bütçe çok taraflı veya bölgesel faaliyetler için kullanılmaktadır – yürütülen politik iş birliğine yönelik projeler doğrudan demokrasinin teşvik edilmesini hedeflememektedir. En iyi ihtimalle söyleyebiliriz ki politik iş birliğine yönelik projelerden biri olan insan haklarına dair sözleşmelerle alakalı bilgi alışverişi doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkilendirilebilir.

MEDA II’de demokrasinin teşvikine ayrılan bütçede, MEDA I’e kıyasla ufak bir iyileşme yaşanmışsa da yapılan bu iyileştirmenin oranı, MEDA II genel bütçesinde yaşanan artışa göre oldukça sınırlı kalmıştır. MEDA II kapsamında yürütülen projeleri

ülke bazında ele almak bu konunun daha net bir şekilde ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Örneğin Cezayir için ayrılan yaklaşık 338 milyon ECU’luk yardımda doğrudan demokrasinin desteklenmesine yönelik herhangi bir pay bırakılmamıştır. Cezayir’e yönelik yapılan planlamada doğrudan demokrasi teşvikiyle alakalı olmasa da, daha

220 ibid. 91 demokratik bir toplumun ortaya çıkmasını sağlayabilecek iki proje mevcuttur, bunlardan birincisi medya sektörüne yönelik 5 milyon ECU’luk bir yardım ve sivil toplumun desteklenmesine yönelik 10 milyon ECU’luk bir yardım.221 Sivil toplumun desteklenmesine dair proje doğrudan demokrasiyle alakalı çalışmalar yapan sivil toplum

örgütlerinin desteklenmesini hedeflememektedir, genel olarak amaç toplumsal hayatın tüm yönlerine yönelik faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin desteklenmesi, spesifik olarak amaç ise Cezayirli sivil toplum örgütlerinin kalkınmaya dair projeleri

üstlenebilme kapasitelerine destek verilmesidir.222 Yalnızca Cezayir’de değil, diğer

ülkelerde de farklı bir tablo yoktur. AB’nin Barselona Sürecindeki önemli partnerlerinden biri olan Mısır’da demokrasi, insan hakları ve yönetişimin desteklenmesine MEDA II süresince yalnızca 5 milyon Euro ayrılmıştır. Bu rakam hem

MEDA II süresince Mısır için ayrılan genel bütçeye tekabül eden 695,4 milyon

Euro’nun223 yanında hem de bu bütçeden pay alan bazı diğer projelerin yanında nispeten

önemsiz kalmaktadır. Örnek vermek gerekirse sadece risk altındaki çocukların korunmasına 20 milyon Euro’luk bir bütçe ayrılmıştır.224 Her ne kadar kendi içinde

önemli olsa da bu projenin tezimiz açısından asıl önemi AB’nin Güney Akdenizli ortaklarına dair önceliklerini gözler önüne sermesidir. Ürdün’de demokrasi, insan hakları ve yönetişimin desteklenmesi konusunda Mısır’dakinden yalnızca 2 milyon

Euro fazla yani 7 milyon Euro’luk bir pay bırakılmıştır. Suriye ve Filistin MEDA bütçesinden genel olarak, diğer ortaklara kıyasla, daha az miktarda pay almaktadır ve bu göreceli olarak az olan payda demokrasinin teşvikine dair münhasır projeler yoktur.225

221 Esther van der Meer et al., “Mid-term Evaluation of the MEDA II Programme: Final Report,” 18 Temmuz 2015, erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://edz.bib.uni-mannheim.de/daten/edz-h/az/05/meda- evaluation-midterm-report-2005_en.pdf 222 “Euro-Mediterranean Partnership Algeria: National Indicative Programme 2005-2006,” European Commission, erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127718.pdf 223 “Mediterranean Neighbourhood Countries: Commitments and Payments (€million),” European Union External Action Service, erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/docs/meda_figures_en.pdf 224 Van der Meer, “Mid-term Evaluation,” s. 129. 225 ibid. s. 131-135. 92

Fas, MEDA II fonlarından en fazla yararlanan ülke olmasına rağmen226 insan haklarına yönelik projeleri kapsayan başlığa yalnızca 2 milyon Euro’luk bir bütçe ayrılmıştır ve demokrasi bu bölümde bir alt başlık olarak yer almaktadır.227 Bu ayrılan 2 milyon

Euro’ya ek olarak 3 milyon Euro da demokrasi ve insan haklarının güçlendirilmesi için

çalışan sivil toplum örgütlerinin desteklenmesine ayrılmıştır.228 Tıpkı Fas gibi MEDA fonlarından önemli bir pay olan Tunus’ta ise sadece 1.5 milyon Euro’luk bir miktar sivil toplumun desteklenmesi amacıyla ayrılmıştır229 ancak daha önce de söylendiği gibi sivil toplumun desteklenmesi doğrudan demokrasinin desteklendiği anlamına gelmemektedir. Tüm bu Güney Akdenizli ülkelerin aksine, daha öncesinde MEDA I fonlarının alıcısı olan Türkiye, 1999 Helsinki Zirvesi’nde resmi olarak adaylık statüsü kazandığından dolayı MEDA II fonlarından herhangi bir pay almamıştır.

Genel bir değerlendirme yapmamız gerekirse Barselona Süreci boyunca demokrasinin teşvik edilmesi oldukça sınırlı bir şekilde yürütülmüştür hatta 2000 yılına kadar olan zamanda yani MEDA I fonlarının kullanıldığı dönemde demokrasinin teşviki neredeyse tamamen gözden çıkarılmıştır. Bu bakımdan Barselona Deklarasyonu’nun hedefleri arasında üstü kapalı bir hiyerarşinin varlığından söz etmek mümkündür, politik konulardaki iş birliği – bu iş birliğinin içinde demokratik politik sistemlerin geliştirilmesi de vardır – ekonomik ve finansal konularda yapılan iş birliğinin oldukça gerisinde kalmıştır. Bu bakımdan Barselona Süreci’nin ve bu sürece dayanan ortaklık antlaşmalarının Dünya Bankası ve IMF tarafından dış ülkelere yönelik uygulanan yapısal uyum programlarıyla benzerlikler taşıdığını iddia etmek mümkündür. Tıpkı

üçüncü dünya ülkelerinde ekonomik liberalleşmeyi hedefleyen yapısal uyum

226 “Mediterranean Neighbourhood Countries.” 227 “Euro-Mediterranean Partnership Morocco: National Indicative Programme 2005-2006,” European Commission, erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://edz.bib.uni-mannheim.de/daten/edz- ma/gdex/04/nip_05_12_en.pdf 228 ibid. 229 Van der Meer, “Mid-term Evaluation,” s. 136. 93 programları gibi Barselona Süreci’nin – ya da daha spesifik bir şekilde belirtmemiz gerekirse bu süreç kapsamında imzalanan ortaklık antlaşmalarının – en önemli hedeflerinden biri hatta belki de en önemlisi ticaretin serbestleştirilmesi yoluyla ekonomik liberalleşmenin sağlanması olmuştur. Ancak bu liberalleşme sürecinin eşit ortaklar arasında yürüyen bir iş birliği olduğunu iddia etmek güçtür zira ekonomik liberalleşme veya genel olarak Barselona Süreci AB’nin direktifleri etrafında

şekillenmektedir.230 Üstelik Güney Akdenizli ülkelerin göreceli olarak üstünlüğü elinde tuttuğunu iddia edebileceğimiz tek sektör olan tarımda gümrüklerin kaldırılması

AASTB’nin yani Barselona Süreci’nin dışında tutulmuştur.231 Bu bakımdan Barselona

Süreci’nin AB ülkeleri ve Güney Akdenizli komşuları arasında olan asimetrik ilişkileri ortadan kaldırması bir yana, daha da güçlendirdiğini öne sürmek mümkündür. Tüm bunlar göz önüne alındığında Barselona Süreci’ni emperyalist bir proje olarak nitelendiren görüşlerin varlığı sürpriz olmamaktadır.232 Örneğin Bradford Dillman’ın

Barselona Süreci’ni ABD’nin Orta Doğu’daki hegemonyasına rakip hegemonik bir proje olarak görmesini de bu bağlamda değerlendirebiliriz.233

Barselona Süreci’nin emperyalist bir proje olarak nitelendirilmesini abartılı bir eleştiri olarak kabul etmek mümkünse de bu eleştiriler, ortaklar arasındaki asimetrik ilişkiye dikkati çekmeleri bakımından oldukça önemlidir. Barselona Süreci’nden kaynakladığını iddia edebileceğimiz bir başka asimetrik ilişki ise Güney Akdenizli ülkelerin yönetici elitleri ve halkları arasında var olan asimetrik ilişkidir. Bu asimetrik ilişki elbette ki tamamen AB politikalarından kaynaklanmamaktadır ancak iddia edebiliriz ki, AB’nin

230 Fouad Zaim, “The Third Generation of Euro-Mediterranean Association Agreements: A View from the South,” Mediterranean Politics vol. 4, no. 2 (1999): s. 36-37. 231 Hahn, The Euro-Mediterranean Partnership, s. 28. 232 Zaim, “The Third Generation of Euro-Mediterranean Association Agreements,” s. 37. Bechir Chourou, “The Challenge of Democracy in North Africa,” Democratization vol. 9, no. 1 (2002): s. 34. 233 Bradford Dillman, “International Markets and Partial Economic Reforms in North Africa: What Impact on Democratization,” içinde The European Union and Democracy Promotion: The Case of North Africa, der. Richard Gillespie ve Richard Youngs (Londra ve Portland: Frank Cass Publishers, 2002), s. 68. 94

öncülüğünde yürütülen ekonomik liberalleşmeyi teşvik edici faaliyetler zaten halihazırda rejim elitlerinden yana olan dengenin kitleler aleyhine daha fazla bozulmasına yol açmaktadır.234 Ekonomik alanının liberalleştirilmesine yönelik politikaların negatif yönlerinden rejim elitlerinden çok bu zümreye dahil olmayan vatandaşlar etkilenmektedir. AB’nin de teşvik etmesi sonucu uygulanan ekonomik liberalleşme politikaları, en azından Güney Akdeniz bağlamında gelir eşitsizliğinin artmasına yönelik sonuçlar doğurduğundan ve gelir eşitsizliğinin varlığı genel olarak demokratikleşmenin aleyhinde bir durum olarak kabul edildiğinden dolayı Barselona

Süreci’nin demokratikleşmeye katkı sağlamaktan çok zarar verdiğini söyleyebiliriz.

(2) Avrupa Komşuluk Politikası’nda ENPI/ENI Desteklemeleri

Demokrasinin teşvik edilmesi veya eylem planlarında yer alan terminolojiyi kullanacak olursak demokrasinin güçlendirilmesi Komşuluk Politikası’nın en önemli hedeflerinden biridir. Bu durum hem doğu hem güney komşuları için geçerlidir, hemen hemen tüm eylem planlarında demokrasinin güçlendirilmesi en başta sıralanan öncelikler arasında yer alır. Örneğin Ermenistan, Gürcistan, Lübnan, Ukrayna, Ürdün ve Tunus’un eylem planlarında demokrasinin veya demokratik kurumların güçlendirilmesi/konsolide edilmesi bir numaralı öncelik olarak yer almaktadır. Azerbaycan ve Moldova’nın eylem planlarında ise demokrasinin güçlendirilmesi ikincil öncelik olarak yer almaktadır, bu durumun sebebi Dağlık Karabağ sorununun çözümüne barışçıl katkı yapmanın

Azerbaycan açısından birincil öncelik olmasıdır. Moldova için birincil öncelik ise

Transdinyester sorununun çözümüne yönelik çaba sarf etmektir. Filistin ve Mısır’ın eylem planlarında ise demokrasiyle alakalı öncelikler üçüncü sırada yer alır. Hem

234 Hazem Kandil’in de gayet net bir biçimde ifade ettiği gibi, bölgede Batı dünyasının da teşvikiyle gerçekleştirilen ekonomik liberalleşme bölge halklarından çok iktidardaki veya iktidar yanlısı elitlerin lehinedir (Hazem Kandil, “Why Did the Egyptian Middle Class March to Tahrir Square,” Mediterranean Politics vol. 17, no. 2 [2012]: s. 210). Aynı şekilde Rosemary Hollis de Arap devletlerindeki elit tabakanın piyasa serbestisine başarılı bir şekilde adapte olmalarına dikkat çekmektedir (Rosemary Hollis, “No Friend of Democratization: Europe’s Role in the Genesis of the ‘Arab Spring’,” International Affairs vol. 88, no. 1 [2012]: s. 84). 95

Filistin hem de Mısır’da demokrasinin üçüncü sırada yer almasının sebebi Orta Doğu

Barış Süreci’nin diğer önceliklere göre daha önde olmasıdır. Fas ve İsrail’de ise demokrasinin güçlendirilmesi bir öncelik olarak nitelendirilmez. Bu elbette demokrasinin iki ülkenin eylem planlarında hiçbir şekilde yer almadığı manasına gelmez, örneğin İsrail’in eylem planında demokrasi ortak bir değer olarak addedilir ve ortak değer olan demokrasinin teşvik edilmesi yapılması gereken eylemlerden biridir.

İsrail, AB tarafından yerleşik bir demokrasi kabul edildiğinden dolayı, İsrail’in eylem planında demokrasinin güçlendirilmesinin bir öncelik olarak nitelenmemesi şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan tıpkı İsrail’in eylem planında olduğu gibi Fas’ın eylem planında da demokrasinin güçlendirilmesinin bir öncelik olarak sayılmamasıdır. Bu durumda tıpkı İsrail gibi Fas’ın da AB tarafından üstü kapalı bir biçimde bir yerleşik demokrasi olarak kabul edildiğini iddia etmek mümkündür.235

Demokrasinin teşvik edilmesi veya güçlendirilmesi Komşuluk Politikası’nın

önceliklerinden biri olsa da – ve bu tez açısından en önemlisi olsa da – eylem planlarında başka önceliklerin de olduğunu görmek mümkündür. Bu öncelikler farklı gruplar altında sınıflandırılır örneğin Ürdün’ün eylem planında öncelikler üç genel başlık altında sınıflandırılmıştır bu başlıklar politik, ekonomik ve sosyal ile bilimsel ve insanidir. Bu üç başlık altında tam olarak 54 tane öncelik sıralanmıştır ve aynı zamanda bu önceliklerin nasıl gerçekleştirilecekleri konusunda izahat veren alt başlıklar da eylem

235 Özellikle Batılı politikacılar tarafından Fas’ın model bir ülke olarak sunulması – ve aynı şekilde mevcut Fas hükümdarı Kral 6. Muhammed’in reformist bir yönetici olarak sunulması – yönünde bir eğilim olsa da, örneğin (“Q&A: Morocco’s Referandum on Reform,” BBC, 29 Haziran 2011, erişim tarihi 25 Aralık 2016, http://www.bbc.com/news/world-africa-13964550 ) veya (Haim Malka ve Jon B. Alterman, Arab Reform and Foreign Aid: Lessons from Morocco [Washington DC: Center for Strategic and International Studies, 2006], s. 72), Fas’ın demokratik bir yönetim biçimine sahip olduğunu öne sürmek mümkün değildir, güncel demokrasi endeksleri de bunu doğrular niteliktedir örneğin “Economist Intelligence Unit’in” (EIU) 2016 verilerine göre Fas hibrit bir rejim olarak sınıflandırılır (“The Economist Intelligence Unit’s Democracy Index,” The Economist, erişim tarihi 17 Mayıs 2017, https://infographics.economist.com/2017/DemocracyIndex/ ). Aynı şekilde Freedom House da Fas’ı kısmen özgür bir ülke olarak nitelendirir, bu Freedom House terminolojisine göre Fas’ın bir hibrit rejim olduğu manasına gelmektedir (“Morocco,” Freedom House, erişim tarihi 17 Mayıs 2017, https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/morocco ). 96 planlarında yer alır236 Bu durumda eylem planlarının, ortaklık antlaşmalarına nazaran

AB ve ortak üyeler arasındaki iş birliğini daha fazla bir biçimde detaylandırdığını iddia etmek olasıdır. Ancak bu eylem planlarının ortaklık antlaşmalarına oranla daha geniş bir iş birliğini öngördüğü anlamına gelmemelidir zira eylem planlarının amacı ortaklık antlaşmalarındaki iş birliği çerçevesini ortadan kaldırmak yerine bu mevcut çerçeveyi daha ‘hedefe yönelik’ hale getirmektir.237

Komşuluk Politikası eylem planlarında yer verilen önceliklerden biri demokrasiyi veya demokratik kurumları güçlendirmek olduğundan bu önceliklerin gerçekleştirilmesine yönelik faaliyetlerin demokrasi teşviki olarak kabul edilebileceğini söylemek mümkündür. Bir demokrasi teşviki aracı olan Komşuluk Politikası’nın demokrasiyi teşvik etme yöntemi eylem planında yer alan demokrasi önceliğine yönelik eylemlerin desteklenmesi şeklindedir. Burada destekten kasıt ortak ülkelerin demokrasiye yönelik – veya genel olarak eylem planlarında bahsi geçen tüm önceliklere yönelik – reformları gerçekleştirdikçe çeşitli teşviklerle ödüllendirilmesidir. Bu ödüller tüm eylem planlarında yer almaktadır, ancak katılımcı ülkelerin niteliğine göre farklılıklar gösterebilmektedir, örneğin yine Ürdün’ün eylem planından yola çıkacak olursak, eylem planına taraf olan iki aktörün – yani AB ve Ürdün – ortak değerlere bağlılığına ve eylem planındaki öncelikleri gerçekleştirebilme kapasitesine bağlı olarak AB ve Ürdün arasında ‘ileri statü’ bir ilişkinin kurulması mümkün olabilecektir. Bu ileri statü ilişki

Ürdün açısından çeşitli ‘avantajlar’ barındırmaktadır, mesela AB programlarına katılma veya çeşitli AB kurumlarıyla iş birliği gibi.238 Tüm bu verilerden yola çıkarsak

Komşuluk Politikası’nın pozitif koşulsallığa dayalı bir dış politika aracı olduğunu iddia edebiliriz çünkü AB üyesi olmayan ortak üyeler reform sürecinde başarılı oldukları

236 “EU-Jordan Action Plan,” European Union External Action, erişim tarihi 18 Mayıs 2017, https://eeas.europa.eu/sites/eeas/files/2013_jordan_action_plan_en.pdf 237 Serida L. Catalano ve Paolo R. Graziano, “Europeanization as a Democratization Tool? The Case of Morocco,” Mediterranean Politics vol. 21, no. 3 (2016): s. 369. 238 “EU-Jordan Action Plan.” 97 müddetçe AB tarafından verilen çeşitli ödüllere sahip olurlar tıpkı Ürdün’ün ileri statü

çatısı altında AB’ye olan ilişkilerini bir ileri seviyeye taşıma şansına sahip olması gibi.

Ortak üyelerin eylem planlarındaki öncelikleri ne ölçüde gerçekleştirebildiğinin takibini yapacak olan kurumlar Barselona Süreci ortaklık antlaşmaları ile kurulmuş olan alt- kurumlardır. Komşuluk Politikası sürecinin takibi veya değerlendirilmesi için yeni kurumların oluşturulmayıp Barselona Süreci esnasında ortaya çıkmış yapılardan faydalanılması şaşırtıcı değildir; çünkü Komşuluk Politikası, ortaklık antlaşmalarından ortaya çıkan iş birliği çerçevesini devam ettiren bir dış politika aracıdır. Komşuluk

Politikası reform sürecinin değerlendirilmesi ise AB Komisyonu ve Yüksek Temsilcilik tarafından yayımlanan senelik ilerleme raporları tarafından yapılmaktadır. Bu durumda

Komşuluk Politikası sürecinin AB genişleme sürecini andırdığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumu normal karşılamamız gerekir çünkü hem genişleme sürecinde hem de Komşuluk Politikası’nda AB Komisyonu önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca

Prodi’nin “kurumlar hariç her şey” ifadesinden de anlaşılabileceği gibi Komşuluk

Politikası, genişleme süreciyle birtakım benzerlikler gösterir, ya da Judith Kelley’in ifade ettiği gibi Komşuluk Politikası, genişleme süreci göz önüne alınarak modellenmiştir.239

Reform sürecinin takibi kadar önemli bir başka konu da reform sürecinin hangi araçlarla desteklendiğidir. Komşuluk Politikası’nın başlamasına paralel olarak bu yeni politika aracını destekleyecek yeni bir finansal araç ortaya atılmıştır. ENPI olarak adlandırılan bu fon MEDA veya TACIS gibi aynı fonksiyonlara sahip fakat bölgesel nitelikte olan finansal araçların yerini almıştır. Ancak belirtmemiz gerekir ki ENPI’nin faaliyete geçmesi Komşuluk Politikası ile aynı zamanda olmamıştır, Komşuluk Politikası’nın ilk

239 Judith Kelley, “New Wine in Old Wineskins: Promoting Political Reforms through the New European Neighbourhood Policy,” Journal of Common Market Studies vol. 44, no. 1 (2006): s. 30. 98 iki yılında (2004-2006) ortak ülkelerin reform süreçlerinin finansal olarak desteklenmesi yine MEDA ve muadili bölgesel fonlar üzerinden olmuştur. 2006 yılında

çıkan bir düzenleme sonucu yürürlüğe giren ve 2014 yılına kadar ENPI adıyla faaliyet gösteren Komşuluk Politikası’nın finansal aracı bu tarihten itibaren “Avrupa Komşuluk

Aracı” (European Neighbourhood Instrument, ENI) adı altında faaliyetlerine devam etmiştir.

Burada tezimiz açısından da önemli olduğundan belirtmemiz gerekir ki ENPI’yi yürürlüğe sokan düzenlemede demokrasinin teşvik edilmesi veya düzenlemede ifade edildiği gibi aktaracak olursak “demokratikleşmenin desteklenmesi” ENPI’nin amaçlarından biridir. Ancak demokratikleşmenin desteklenmesi diğer iş birliği alanlarının gerisinde kalmıştır, örneğin hukukun üstünlüğü ve iyi yönetişimin teşvik edilmesi demokratikleşmenin desteklenmesinin oldukça önünde yer almaktadır.240

Burada dikkati çekilmesi gereken bir diğer konu ENPI’nın finansal olarak desteklediği iş birliği alanlarının çokluğudur. Demokratikleşmenin desteklenmesiyle beraber – ve aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin, çoğulcu medyanın ve seçimlerin – ENPI tam olarak 29 farklı iş birliği alanını finansal olarak desteklemeyi taahhüt etmiştir. Bu alanlar arasında sınır yönetimi, tarihsel ve kültürel mirasın korunması veya vatandaşlar için gıda güvenliğinin arttırılması gibi birbirine uzak olarak kabul edilebilecek konular da mevcuttur.241 Dolayısıyla söyleyebilmemiz mümkündür ki ENPI’nin sahip olduğu finansal havuz, sayısı oldukça fazla olan iş birliği alanları arasında dağılmaktadır ve bu da demokratikleşme dahil tüm iş birliği alanlarının daha az pay almak zorunda kalması anlamına gelmektedir.

240 “Regulation (EC) No 1638/2006 of the European Parliament and of the Council,” EUR-Lex, erişim tarihi 19 Mayıs 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal- content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32006R1638&from=LVN 241 ibid. 99

ENPI – ve aynı zamanda ENI – ile MEDA benzer fonksiyonlar gösteren finansal araçlardır yani hem MEDA hem de ENPI’nin temel fonksiyonu AB’nin ortaklık ilişkisi kurduğu ülkelerin çeşitli alanlarda yürüttüğü reform faaliyetlerinin desteklenmesidir.

Bununla beraber iki araç arasında bazı farklılıkların da olduğunu söyleyebiliriz. Her

şeyden önce iki araç arasında ciddi bir bütçesel farklılık mevcuttur. MEDA II’nin 5,053 milyar Euro’luk bütçesine karşılık ENPI’de bu rakamın iki katından daha fazlasına karşılık gelen 11,2 milyar Euro’luk bir bütçe ayrılmıştır.242 Bu iki bütçe de yedi yıllık zaman dilimlerini – 2000-2006 ile 2007-2013 – kapsadığından dolayı bu iki bütçeyi doğrudan karşılaştırmak olasıdır. Elbette belirtmemiz gerekir ki MEDA bölgesel bir finansal araçtır yani bu araç Güney Akdeniz’deki komşu ülkelerin desteklenmesine yöneliktir, öte yandan ENPI AB’nin adaylık perspektifi olmayan – Ukrayna hariç – tüm komşularına yöneliktir. Bu sebepten dolayı MEDA ile ENPI’yi bütçesel açıdan karşılaştırmak istiyorsak yapmamız gereken şey ENPI’nin genel bütçesinde Akdeniz bölgesine ayrılan kısmı tespit etmektir. Bunu yaptığımız zaman karşımıza çıkan rakam

6,940 milyar Euro’dur.243 Bu rakamlardan iki sonuca ulaşmamız mümkündür. Birinci sonuç ENPI’nin Akdeniz ülkelerine ayrılan kısmının MEDA II’ye göre neredeyse 2 milyar Euro daha fazla olduğudur. İkinci sonuç ise ENPI’nin kendi içinde Akdenizli komşulara dağıtılan miktarın, doğulu komşulara dağıtılan miktarın (2,491 milyar Euro) neredeyse 3 katına eşit olmasıdır. Böylesine bir orantısızlığın çıkmasındaki en önemli sebep Arap Baharı ve bu olayın yol açtığı gelişmelerdir. 2014 yılında ENPI’nin yerine devreye giren ENI, bütçe artış trendini sürdürmüş ve 2014-2020 arası zaman dilimi için

242 Egidio Canciani, “European Financial Perspective and the European Neighbourhood and Partnership Instrument,” erişim tarihi 18 Mayıs 2017, http://www.iemed.org/anuari/2007/aarticles/aCanciani.pdf 243 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: 2007-2013 Overview of Activities and Results,” European Commission, erişim tarihi 19 Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/overview_of_enpi_results_2007-2013_en_0.pdf 100 tam olarak 15,4 milyar Euro bütçe ayırmıştır. Bu rakam AB’nin dış politika için ayırdığı bütçenin %24’üne karşılık gelmektedir.244

Peki göreceli olarak iddialı kabul edilebilecek bu bütçenin Güney Akdenizli ortaklara dağıtılması hangi kanallar üzerinden yapılmaktadır? ENPI’nin ve onun mirasçısı olarak kabul edilebilecek ENI’nin bu kapsamda 5 farklı kanala sahip olduğunu söylememiz mümkündür. Bu kanallar: 1) iki taraflı yardım programları 2) bölgesel yardım programları 3) bölgeler arası destekleme 4) ‘sınır ötesi iş birliği’ ve 5) ‘yönetişim tesisi’ fonu.245 AB üyesi ülkeler ile ortak üyeler arasında doğrudan bağ kurmayı hedefleyen sınır ötesi iş birliği ile yönetişim tesisi, ENPI/ENI’nin MEDA’dan farklı olan

özellikleridir.246 Ayrıca iki farklı bölge arasında – doğu ve güney – bir iş birliğini hedeflediğinden dolayı bölgeler arası desteklemenin de yeni bir destekleme kanalı olduğunu söylememiz mümkündür zira Barselona Süreci ve onun finansal aracı olan

MEDA tek bir bölgeyi yani Güney Akdeniz bölgesini hedef almaktadır.

i. İki Taraflı Programlar

ENPI/ENI kapsamında dağıtılan fonların önemli bir çoğunluğu iki taraflı programlar

üzerinden dağıtılmaktadır. 2007-2013 yıllarını kapsayan ENPI finansal aracı kapsamında dağıtılan 9,836 milyar Euro’nun 8,049 milyar Euro’luk bir kısmı yani yaklaşık %81,83’lük bir kısmı iki taraflı programlar üzerinden AB’nin komşu ülkelerine aktarılmıştır. Tezimizle de alakalı olduğundan dolayı bu aktarılan rakamın Güney

Akdeniz ülkeleri arasında dağılımını inceleyecek olursak 283,8 milyon Euro Cezayir’e,

244 “Financing the ENP,” European Union External Action, 18 Ağustos 2015, erişim tarihi 22 Mayıs 2016, https://eeas.europa.eu/headquarters/headquarters-homepage/8410/financing-the-enp_be 245 “Improving the EU’s Aid to its Neighbours: Lessons Learned from the ENPI, Recommendations for the ENI,” European Parliament, erişim tarihi 22 Mayıs 2017, http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/note/join/2012/433694/EXPO- AFET_NT(2012)433694_EN.pdf 246 “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI),” European Commission, erişim tarihi 22 Mayıs 2017, http://ec.europa.eu/europeaid/funding/european-neighbourhood-and-partnership- instrument-enpi_en 101

736 milyon Euro Mısır’a, 23 milyon Euro İsrail’e, 515,1 milyon Euro Ürdün’e, 249,5 milyon Euro Lübnan’a, 21,6 milyon Euro Libya’ya, 1168,9 milyon Euro Fas’a, 2353,1 milyon Euro Filistin’e, 160,3 milyon Euro Suriye’ye ve 636,6 milyon Euro Tunus’a transfer edilmiştir.247

Peki AB tarafından ENPI finansal aracı üzerinden dağıtılan bu fonlar tam olarak nasıl harcanmaktadır veya daha teknik bir şekilde ifade edecek olursak Komşuluk Politikası eylem planlarında yer alan hangi öncelikler ENPI tarafından desteklenmektedir? Bu soruların cevabını verebilmemiz için incelememiz gereken belgeler her ülkeye yönelik

özel olarak hazırlanan ‘ülke strateji belgeleri’ ve ‘ulusal gösterge programlarıdır’. Ülke strateji belgeleri 7 yıllık bir dönemi kapsayacak şekilde, tüm Güney Akdeniz ülkeleri için AB komisyonu tarafından hazırlanır.248 Bu belgeler “iş birliğine yönelik uzun dönemli hedefler belirler ve müdahale edilecek öncelik alanlarını tanımlar.”249 Ulusal gösterge programları ise hazırlandıkları ülkenin strateji belgelerine bir nevi yanıt niteliğinde olan ve 4 yıllık dönemler için hazırlanan belgelerdir. Bu belgeler, ülke strateji belgelerinin tanımlamış olduğu öncelik alanlarına ne kadar bütçe ayrılacağını ve ayrılacak bu bütçenin dağıtımının hangi kriterlere tabi olacağını düzenlemektedir.250

Güney Akdeniz ülkeleri için hazırlanan ülke strateji belgeleri ve ulusal gösterge programları, AB’nin Güney Akdeniz’deki demokrasi teşviki faaliyetlerinin içeriğini ortaya koyabilmemiz açısından oldukça önemlidir. Yapılan bu inceleme sonucunda genel bir değerlendirme yapmamız gerekirse demokrasiye veya demokrasinin

247 “European Neighbourhood and Partnership Instrument.” 248 Ülke strateji belgeleri yalnızca Barselona Süreci’ne ve ENP’ye dahil olan Güney Akdeniz ülkeleri için değil, AB’nin iş birliği içinde olduğu bütün ülkeler için hazırlanır. Örneğin AB’nin Cotonou Antlaşması kapsamında ortaklık ilişkisi kurduğu Afrika ülkeleri için de ülke strateji belgeleri hazırlanır. Aynı şekilde bu durum ulusal gösterge programları için de geçerlidir. 249 “Euro-Mediterranean Partnership and MEDA Regional Activities,” European Commission, erişim tarihi 24 Mayıs 2017, http://www.emwis.org/overview/fol101997/fol221357/infonotes_200506- en.pdf/download/1/infonotes_200506-en.pdf 250 ibid. 102 güçlendirilmesine yönelik projeler, diğer projelere nazaran, örneğin küçük ve orta büyüklükte işletmelerin (KOBİ) desteklenmesi veya su sektörüne yönelik reformlar, daha geri planda kalmaktadır ve hatta bazı zamanlarda tamamen göz ardı edilmektedir.

Bu durumun İsrail – ve Arap Baharı sonrası Tunus – hariç otoriter rejimlerin hakimiyet sürdüğü Güney Akdeniz gibi bir bölgede yaşanması demek AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerinin daha da fazla sorgulanabileceği anlamına gelmektedir. AB

Komisyonu’nun yayımlamış olduğu ülke strateji belgelerinin tümünde demokrasinin güçlendirilmesi veya genel olarak bu amaca yönelik politik reformlar en başta yer alan bir öncelik olmasına rağmen demokrasinin güçlendirilmesine olan bağlılık çoğu zaman retorik düzeyde kalmaktadır ve uygulanan projelere yeteri kadar yansımamaktadır.

Cezayir’in 2007-2010 yılları arasındaki dönemi kapsayan ulusal gösterge programını inceleyecek olursak bu 4 yıllık dönemde doğrudan demokrasinin güçlendirilmesine yönelik ortaya atılmış herhangi bir proje olmadığını görürüz. Genel olarak politik reformlara yönelik kabul edilebilecek tek proje “YARGI II” (JUSTİCE II) adlı projedir.

Ancak bu proje Cezayir’de demokratikleşme sürecinin desteklenmesine yönelik kabul edilebilecek nitelikte bir proje değildir. Genel olarak tarafsız ve bağımsız bir yargının varlığını bir ülkedeki demokratikleşme süreci için önemli kabul etmek mümkündür, ancak Cezayir’e yönelik geliştirilen YARGI II projesi tarafsız ve bağımsız bir yargının tesis edilmesinden çok Cezayir’deki hapishane sistemini modernize etmeyi ve cezaevi ile gözaltı koşullarını uluslararası standartlara yakınlaştırmayı hedefleyen bir projedir.251

Dolayısıyla YARGI II projesini doğrudan Cezayir’de demokrasinin teşvikine yönelik bir proje olarak kabul etmemiz mümkün değildir hatta bu proje değil doğrudan dolaylı olarak bile demokrasi teşviki ile bağdaştırılamaz. Ancak ilginç bir şekilde Vera van

Hüllen, YARGI II projesini demokrasinin teşviki kapsamında bir proje olarak

251 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: Algeria Strategy Paper 2007-2013 & National Indicative Programme 2007-2010,” European Commission, erişim tarihi 24 Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/csp-nip-algeria-2007-2013_en.pdf 103 değerlendirmiştir.252 Aynı şekilde 2011-2013 dönemini kapsayan ulusal gösterge programında da demokrasinin teşvik edilmesine yönelik herhangi bir projeye kaynak ayrılmamıştır ancak diğer projeler cömert sayılabilecek miktarlarda desteklenmiştir

örneğin balıkçılığın ve akuakültürün desteklenmesine yönelik bir proje olan DIVECO

II’ye tam olarak 30 milyon Euro’luk bir kaynak ayrılmıştır.253

Diğer ülkelerin de ulusal gösterge programları incelendiğinde benzer tablolarla karşılaşmak olasıdır. Ancak elbette ülkeden ülkeye farklılıkların da gözlemlenmesi mümkündür. Örneğin Lübnan’ın ulusal gösterge programını inceleyecek olursak, 2007-

2010 yılları arasında Lübnan için ayrılmış 187 milyon Euro’nun 22 milyon Euro’su yani

%11,76’sı siyasi reformların desteklenmesi için ayrılmıştır. Bu 22 milyon Euro’luk rakamın 10 milyon Euro’su yargı sisteminin bağımsızlığı ve verimliliği için ayrılmışken, geriye kalan 10 milyon doğrudan demokrasi ve insan haklarının desteklenmesine yönelik ayrılmıştır.254 Peki ayrılan bu bütçeyle demokrasi ve insan haklarının desteklenmesi tam olarak hangi eylemler üzerinden yapılmaktadır?

Lübnan’ın ulusal gösterge programına göre demokrasi ve insan haklarının desteklenmesi için 6 farklı hedef belirlenmiştir. Bu hedefler: 1) seçim yasalarının ve seçim sisteminin reforme edilmesi; 2) insan haklarına yönelik bir ulusal eylem planının hazırlanmasının ve uygulanmasının desteklenmesi, ayrıca ifade, toplanma ve

örgütlenme özgürlüklerinin teşvik edilmesine yönelik idari çerçevenin reforme edilmesi; 3) kadınların siyasi karar alma mekanizması da dahil olmak üzere toplumsal yaşamın tüm alanlarında katılımlarının arttırılması; 4) Çocuk işçiler de dahil, ihmal ve istismar edilmiş çocukların korunmasına yönelik politika geliştirilmesi ve çocukların

252 Van Hüllen, “EU Democracy Promotion in the Mediterranean,” s. 11. 253 “Instrument Europeen de Voisinage de Partenariat: Algerie Programme Indicatif National 2011-2013,” European Commission, erişim tarihi 24 Mayıs 2017, https://library.euneighbours.eu/content/algeria- national-indicative-programme-2011-2013 254 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: Lebanase Republic Country Strategy Paper 2007-2013 and National Indicative Programme 2007-2010,” European Commission, erişim tarihi 24 Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/csp-nip-lebanon-2007-2013_en.pdf 104 refahına dair bir strateji oluşturulması; 5) yolsuzlukla mücadeleye ilişkin önlemlerin güçlendirilmesi ve yolsuzlukla mücadeleyle alakalı meselelerde Lübnan güvenlik güçleriyle uluslararası aktörler arasında iş birliği sağlanması ve 6) Lübnan’daki politik, sosyal ve ekonomik reformların gerçekleştirilmesinde sivil toplum örgütlerinin aktif rol oynama kapasitelerinin arttırılmasıdır.255 Lübnan’da demokrasi ve insan haklarının desteklenmesiyle alakalı iki önemli ama farklı konunun öne çıktığını iddia etmek mümkündür. Bunlardan ilki demokrasinin teşvikinde kadın hakları ve çocuk hakları gibi kendi içlerinde önemli olan fakat doğrudan demokratikleşmeye yönelik olmayan ve en

önemlisi bölgenin otoriter rejimlerini rahatsız etmeyecek – veya onların hakimiyetini tehdit etmeyecek256 – türden politikalara ağırlık verilmesidir. Özellikle kadın haklarına verilen önemin Akdeniz bölgesine özgü olduğunu söylemek mümkündür.257 İkinci

önemli konu ise demokrasiyle alakalı olmaktan çok iyi yönetişimle ilişkilendirilebilecek yolsuzlukla mücadelenin, demokrasi ve insan haklarının desteklenmesi çatısı altına alınmasıdır.

Güney Akdeniz’deki tüm devletlerin ülke strateji belgeleri ve ulusal gösterge programları incelendiğinde258 2007-2013 yılları arasındaki dönemde yaklaşık olarak 301 milyon Euro’nun doğrudan veya dolaylı olarak demokratikleşmenin desteklenmesi için ayrıldığı söylenebilir. Bu miktarın kesin bir rakam olduğunu iddia etmek doğru bir yaklaşım olmaz çünkü finansal olarak desteklenen hangi faaliyetlerin demokrasinin,

255 ibid. 256 Gordon Crawford, “European Union Development Co-operation and the Promotion of Democracy,” içinde Democracy Assistance: International Co-operation for Democratization, der. Peter Burnell (Londra ve Portland: Frank Cass Publishers, 2000), s. 111-112. Federica Bicchi, “Democracy Assistance in the Mediterranean: An Overview,” Mediterranean Politics vol. 14, no. 1 (2009): s. 71. 257 Rosa Balfour, “Principles of Democracy and Human Rights: A Review of the European Union’s Strategies Towards its Neighbours,” içinde Values and Principles in European Union Foreign Policy, der. Sonia Lucarelli ve Ian Manners (Abingdon ve New York: Routledge, 2006), s. 125. 258 Muammer Kaddafi dönemi Libya’sı için ülke strateji belgesi ve ulusal gösterge programı hazırlanmamıştır dolayısıyla bu dönemde Libya’ya ENPI fonlarının olağan akışı sağlanmamıştır. Ancak bu dönemde Libya’ya yönelik 2 “özel önlem” (special measure) alınmıştır, bunlardan birincisi Libya’da patlak veren HIV/AIDS krizine yönelik Bingazi Eylem Planı’dır (EU HIV Action Plan for Benghazi, BAP) ikincisi ise göçmenliğe yöneliktir (“Action Fiche for Libya,” European Commission, erişim tarihi 25 Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/aap-financial-support-to-the-eu-hiv- action-plan-for-benghazi-libya-af-2007_en.pdf ). 105 dolaylı ya da doğrudan, teşvikine yönelik olduğunun kesin cevabını vermek her zaman olası olmayabilir. Örneğin ENPI finansal aracı üzerinden AB’nin demokrasi teşvikinde kullandığı miktarı hesaplayan Vera van Hüllen’e göre 2007-2010 yıllarında Mısır’da demokrasinin teşviki için 40 milyon Euro bütçe ayrılmıştır.259 Ancak bu rakam “Mısır’ın demokrasi, insan hakları ve yargı alanlarında reformları desteklemek” üst başlığındaki tüm öncelikleri kapsamaktadır. Bu üst başlığın altında üç alt başlık veya alt-öncelik mevcuttur, bunlar 1) Siyasi gelişimin ve ‘merkezsizleştirmenin’ desteklenmesi ve iyi yönetişimin teşvik edilmesi; 2) İnsan haklarının korunması ve teşvik edilmesi ile

çevrenin korunmasında sivil toplumun dahlinin sağlanması; 3) Yargı yönetiminin modernizasyonunu desteklemek ve güvenliğin arttırılmasıdır.260 İlk iki alt-önceliğin bir

şekilde demokratikleşme ile ilişkilendirilmesi mümkünken üçüncü alt-önceliğin

Mısır’daki demokratikleşme süreci ile bağdaştırılması olanaklı gözükmemektedir zira otoriter bir rejimin yargı sisteminin daha modern bir hale getirilmesi o rejimin daha demokratik hale geleceğinin teminatı değildir. Başka bir ifadeyle, otoriter bir rejimde modern bir yargı sisteminin ortaya çıkması gayet mümkündür. Eğer illa bir yargı sistemiyle demokratik bir rejim arasında bağdaştırma yapmamız gerekirse söyleyebiliriz ki bir yargı sistemi ne kadar tarafsız ve bağımsızsa, bu yargı sisteminin içinde bulunduğu rejim o kadar demokratiktir, en azından liberal demokratik model için böyle bir ön kabul olduğunu belirtmek mümkündür. Dolayısıyla üçüncü alt-önceliğin yani 10 milyon Euro bütçeye sahip ‘yargı yönetiminin modernizasyonunun desteklenmesinin’ demokrasi teşviki çatısı altına alınması mantıklı değildir, yani Mısır’daki demokrasi teşviki faaliyetlerinin bütçesi hesaplanırken 40 milyon Euro yerine 30 milyon Euro’luk bir rakamın ortaya konulması daha doğrudur.

259 Van Hüllen, “EU Democracy Promotion in the Mediterranean,” s. 11. 260 “Egypt Country Strategy Paper 2007-2013,” European Commission, erişim tarihi 25 Mayıs 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/pdf/country/enpi_csp_egypt_en.pdf

106

2011-2013 yıllarını kapsayan dönemde, hali hazırda dağıtılmakta olan ENPI fonlarına ilaveten, Güney Akdeniz ülkelerine yönelik, 700 milyon Euro’luk bütçeye sahip261 bir ek destekleme yaratılmıştır. Ortaklık, Reform ve Kapsayıcı Büyüme için Destek

(Support for Partnership, Reform and Inclusive Growth, SPRING), adından da anlaşılabileceği gibi doğrudan Arap Baharı’na yönelik tasarlanmış bir finansal araçtır.

‘Daha fazlaya daha fazla’ prensibine ya da daha teknik bir biçimde ifade edecek olursak pozitif koşulsallığa dayanan bu ad hoc finansal araç Güney Akdeniz ülkelerine 2011-

2012 yılları arasında 390, 2013 yılında ise 150 milyon Euro’luk ek destek sağlamıştır.262

ii. Çok Taraflı/Bölgesel Desteklemeler

Tıpkı MEDA I/MEDA II finansal aracında olduğu gibi ENPI/ENI kapsamında da ikili projelere ek olarak tüm ortakların katıldığı bölgesel projeler yürütülmüştür. ENPI’nin finansal kaynaklarının ülkeler bazında nasıl dağıtılacağı ülke strateji belgeleri tarafından belirlenir, söz konusu belgeler – daha önce de belirtildiği gibi – ortaklar arasındaki iş birliğiyle alakalı hedefleri tespit etme ve bu kapsamda müdahale edilecek öncelik alanlarını tespit etmektedir. Bölgesel kaynakların kullanımının veya dağıtımının düzenlenmesinde ise ülke strateji belgelerinin fonksiyonunu belirli aralıklarla yayımlanan ‘bölgesel strateji belgeleri’ üstlenir. Aynı şekilde ülke strateji belgelerine eşlik eden ulusal gösterge programlarının bölge çapındaki muadili ‘bölgesel gösterge programlarıdır’. Dolayısıyla ENPI/ENI kapsamında yürütülen çok taraflı veya bölgesel projeleri ortaya çıkarabilmemiz için yapmamız gereken bölgesel strateji belgelerini ve bölgesel gösterge programlarını incelemeye tabi tutmaktır.

261 “The EU’s Response to the “Arab Spring”: The State-of-Play after Two Years,” European Council- Council of the European Union, erişim tarihi 26 Mayıs 2017, http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_Data/docs/pressdata/EN/foraff/135292.pdf 262 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: 2007-2013.” 107

2007-2013 yılları arasındaki 7 yıllık zaman dilimini kapsayan bölgesel strateji belgesi, bölgesel iş birliğine yönelik üç öncelik alanı belirlemiştir. Bu öncelik alanları 1) Yargı, güvenlik ve göçmenlik meselelerinde iş birliği, 2) sürdürülebilir ekonomik gelişme ve

3) Sosyal gelişme ve kültürel değişimlerdir.263 İlginç kabul edilebilecek bir şekilde politik konularda iş birliği bir öncelik olarak nitelendirilmemiştir. Ancak buna rağmen

2007-2013 bölgesel strateji belgesine karşılık gelen 2007-2010 bölgesel gösterge programı, politik konulardaki iş birliğini bir öncelik olarak gündemine almıştır.264 2007-

2010 bölgesel gösterge programı, bölge çapındaki projelerin fonlanabilmesi için 343,3 milyon Euro’luk bir kaynak ayrılmasını öngörmüş ve ayrılan bu miktarın tamamı söz konusu projelerde kullanılmıştır.265

2007-2010 yılları arasında ENPI bünyesinde, politik, yargı, güvenlik ve göçmenlik iş birliği başlığı altında 4 farklı bölgesel proje yürütülmüştür. Bunlardan ikisi güven arttırıcı önlemlerdir, ilk güven arttırıcı önlem projesi sivil savunmaya yönelik iken ikincisi Orta Doğu Barış Süreci’yle alakalıdır. Üçüncü proje yargı, güvenlik ve göçmenliğe dairdir. Bu projenin yargı alt başlığındaki amaçlar yargı sisteminin modernize edilmesi ve daha efektif bir hale getirilmesi, Eurojust gibi Avrupalı organizasyonların da dahliyle yargısal iş birliğinin gerçekleştirilmesi, aile hukukuna dahil meselelerde iş birliğinin sağlanmasıdır. Güvenlik alt başlığındaki amaçlar ise organize suç, uyuşturucu, para aklama, insan kaçakçılığı ve terörizmle mücadele gibi konularla ilişkilidir. Ve son olarak göçmenlik alt başlığında gerçekleştirilmek istenen amaçlar arasında göçmenliğe dair bilgi edinebilmek için araştırma yapmak, deniz sınırlarının kontrolünü gerçekleştirmek ve yasal göçmenlik kanallarını teşvik etmek

263 “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI): Regional Strategy Paper (2007-2013) and Regional Indicative Programme (2007-2010) for the Euro-Mediterranean Partnership,” European Commission, erişim tarihi 31 Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/rsp-rip- euromed-2007-2013_en.pdf 264 ibid. 265 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: 2007-2013.” 108 vardır. Tüm bu faaliyetler için bölgesel fonların %13’ü kadar yani yaklaşık 44,6 milyon

Euro’luk bir bütçe öngörülmüş ve öngörülmüş bu bütçenin yaklaşık 39 milyon Euro’luk bir kısmı kullanılmıştır.266 ENPI bünyesindeki son bölgesel proje siyasi çözümlemedir.

Siyasi çözümlemenin amaçlarından biri başarılı EuroMeSCo örneğinden yola çıkarak

Avro-Akdeniz dış politika enstitüleri kurulması ve bunlardan bir ağ oluşturulmasıdır.

Bir diğer amaç ise Avro-Akdeniz ekonomik kurumlarından oluşan bir ağın geliştirilmesi ve sağlamlaştırılmasıdır.267

Görülebileceği üzere ENPI’nin 2007-2010 yılları arasında finanse ettiği politik iş birliği alanında demokrasinin teşvik edilmesine dair herhangi bir proje yürütülmemiştir. 2007-

2010 yılları arasında demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkili olarak kabul edebileceğimiz tek proje politik iş birliği başlığı altında değil sosyal gelişim ve kültürel değişimler başlığı altında yer alan “cinsiyet eşitliği ve sivil toplum” (egalite de genre et societe civile) projesidir. Bölgesel gösterge programında da belirtildiği gibi bu projenin amaçlarından biri demokratikleşmenin güçlendirilmesi ve sivil toplumun Avro-Akdeniz ortaklığına katılımının arttırılmasıdır.268 Bu projeye ayrılan miktar yalnızca 16 milyon

Euro olduğu için, ENPI’nin 2007-2010 arası bölgesel faaliyetlerinde kullanılan 343 milyon Euro’nun yalnızca 16 milyon Euro’su yani yaklaşık %4,6’sı demokrasi teşviki faaliyetlerinde kullanılmıştır.

Demokrasi teşviki faaliyetlerinin bölgesel genel bütçede fazla yer kaplamamasıyla alakalı olarak, 2011-2013 yıllarında, 2007-2010 arası döneme kıyasla göreceli olarak bir iyileşme vardır. 2011-2013 yılları arasındaki dönem için yayımlanmış olan bölgesel gösterge programından da görülebileceği üzere 4 ana başlıkta yürütülen projelerin finanse edilmesi için 288 milyon Euro’luk bir kaynak ayrılmış ve ayrılan bu kaynağın

266 ibid. 267 “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI): Regional Strategy Paper (2007-2013).” 268 ibid. 109 tümü – tıpkı 2007-2010 döneminde olduğu gibi – harcanmıştır.269 Bu 4 ana başlık 1)

Ortak bölgesel kurumlar, güven arttırıcı önlemler ve medya gelişimi, 2) Bölgesel entegrasyon, yatırım ve mevzuat yakınsaması, 3) Sürdürülebilir kalkınma, ve 4) Sosyal içerme ve kültürel diyalogdur.270

2011-2013 yılları arasında demokrasinin teşvik edilmesiyle bağdaştırabilecek projeler 4. ana başlık/öncelik olan ‘sosyal içerme ve kültürel diyalog’ kapsamında yürütülmüştür.

Örneğin bu projelerden biri olan ‘gençlik de dahil sivil toplumun’ desteklenmesi bu projelerden biridir. 2011-2013 bölgesel gösterge programından da görülebileceği gibi bu projenin genel amacı gençliğin ve sivil toplumun desteklenmesi suretiyle bölgesel düzeyde ‘daha demokratik tartışmaların’ gerçekleşmesini sağlamaktır. Yani başka bir

şekilde ifade edilecek olursa gençliğin ve gençlik örgütlerinin desteklenmesi planlanmaktadır ve bu destek sayesinde gençlerin bulundukları toplumu ve demokrasiyi geliştirmeleri hedeflenmektedir.271 Ayrıca, doğrudan demokrasinin teşvik edilmesiyle bağlantılı olmasa da, cinsiyet eşitliğine yönelik yürütülen projenin demokratikleşme sürecine katkı sağlama potansiyeli olduğunu iddia etmemiz mümkündür çünkü cinsiyet eşitliği ve demokratikleşme arasında pozitif bir ilişki olduğu açıktır, toplumun yarısını oluşturan kadınlar tam politik haklara sahip değilse söz konusu toplumun demokratik olmak gibi bir durumu yoktur.272 Sonuç olarak bu iki projeye ayrılan bütçenin sosyal içerme ve kültürel diyalog alt başlığı/önceliği için ayrılan bütün bütçeye denk geldiğini varsayarsak bile görürüz ki, 2011-2013 yılları arasında demokrasinin teşviki için

269 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: 2007-2013.” 270 “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI): Regional Indicative Programme (2011- 2013) for the Euro-Mediterranean Partnership,” European Commission, erişim tarihi 03 Haziran 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/financing-the-enp/regional_indicative_programme_(2011- 2013)_en.pdf 271 ibid. 272 Ronald Inglehart, Pippa Norris ve Christian Welzel, “Gender Equality and Democracy,” erişim tarihi 03 Haziran 2017, https://www.hks.harvard.edu/fs/pnorris/Acrobat/Gender%20equality%20&%20democracy.pdf 110 bölgesel düzeyde ayrılan miktar tüm bütçenin %14’dür yani yaklaşık 40.32 milyon

Euro’dur.273

b. Sivil Toplum Üzerinden Demokrasi Teşviki

Sivil toplum ve demokratikleşme arasında pozitif bir korelasyon olduğunun iddia edilmesi, yani başka bir şekilde ifade edecek olursak, güçlü bir sivil toplum ile güçlü bir demokrasi arasında nedensellik ilişkisi olduğu yönündeki iddia literatürde sıklıkla tekrarlanmaktadır.274 Ancak sivil toplumun her zaman demokratikleşmeyi desteklediğine ilişkin önermeye her yazar katılmamaktadır, örneğin Petr Kopecky ve

Cas Mudde’ye göre her sivil toplum örgütünün demokratikleştirici bir potansiyeli yoktur. Aynı şekilde, tanımsal olarak sivil toplum içine dahil olmayan örgütler mutlaka demokratikleşmenin aleyhine faaliyet gösterecekler şeklinde bir kural yoktur.

Dolayısıyla sivil toplum üzerine yapılan ampirik araştırmalar, sivil toplum örgütleri ve demokratikleşme arasındaki ilişkiyi varsaymak yerine bu ilişkinin doğasına yönelik

çalışmalar yapmalıdırlar.275

Sivil toplum ve demokratikleşme arasındaki ilişkiye dair görüş ayrılıkları, sivil topluma yönelik takınılan farklı ideolojik bakış açılarından dolayı kaynaklanmaktadır. Sivil toplumu liberal bir perspektiften değerlendirmek demek hangi aktörlerin sivil topluma dahil olup hangilerinin olmadığına ilişkin ideolojik bir karar almaktır. Liberal yazarlar, sivil topluma dahil örgütlerin liberal ve çoğulcu olması gerektiğine dair bir ön kabule sahip olduklarından dolayı276 bu tanıma uymayan bazı örgütler örneğin milliyetçi

273 “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI): Regional Indicative Programme (2011- 2013).” 274 Örneğin (Jean Grugel ve Matthew Louis Bishop, Democratization: A Critical Introduction [Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2014], s. 136), (Larry Diamond, “Rethinking Civil Society: Toward Democratic Consolidation,” Journal of Democracy vol. 5, no. 3 [1994]: s. 4), veya (Amy Hawthorne, “Middle Eastern Democracy: Is Civil Society the Answer?” Carnegie Papers vol. 44, [2004]: s. 5). 275 Petr Kopecky ve Cas Mudde, “Rethinking Civil Society,” Democratization vol. 10, no. 3 (2003): s. 11. 276 Diamond, “Rethinking Civil Society,” s. 15. 111

örgütler sivil toplumun kapsamı dışında bırakılmaktadır. Ancak sivil toplumun bu

şekilde yani ideolojik ve aynı zamanda dar kapsamlı olarak değerlendirilmesi ampirik açıdan hatalı değerlendirmelerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır, öyle ki milliyetçi

örgütler liberal hatta demokratik olarak kabul edilemeyecek olmalarına rağmen özellikle

Doğu Avrupa’da oldukça güçlü bir taban desteğine sahiptir ve bu bakımdan çoğunlukla kendi ülkelerinin tabanlarından çok Batılı donörleriyle etkileşim içinde olan ve dolayısıyla “sanal sivil toplum” olarak adlandırılabilecek Batı yanlısı, liberal ve demokratik sivil toplum örgütlerine kıyasla bulundukları toplumun sorunlarıyla – Batılı donörlerin sorunlarıyla daha fazla ilgilenen liberal sivil toplum örgütlerinin aksine – daha fazla ilgilenmektedir.277 Tezimizle de alakalı olarak iddia edebiliriz ki Doğu

Avrupa’da milliyetçi örgütlerin sahip olduğu taban desteğine Güney Akdeniz’de sahip olan gruplar yine liberal ve Batı yanlısı olmayan, hatta bazı çevreler tarafından demokratik olmadıkları iddia edilen İslamcı örgütlerdir.

Literatürde en çok atıf yapılan liberal sivil toplum tanımlarından biri Larry Diamond tarafından yapılmıştır. Diamond sivil toplumu “gönüllülük esasına dayalı, – büyük

ölçüde – kendi kendini yaratan, kendi kendini destekleyen, devletten özerk ve bir yasal düzen tarafından veya bir dizi paylaşılan kural tarafından sınırlanan organize sosyal yaşam” olarak tanımlar.278 Bu tanımın liberal olarak addedilmesinin sebebi sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkide gizlidir. Sivil toplum, Diamond veya genel olarak liberalizm tarafından birey ve devlet arasına yerleştirilmektedir ve aynı zamanda sivil toplum, devletin gücünü kontrol altında tutan fakat devletin varlığına veya statükoya karşı çıkmayan bir şekilde konumlandırılmaktadır. Ancak bu durum, sivil toplumun farklı kurguları için geçerli değildir, örneğin sivil toplumun radikal yorumlamalarında

277 Kopecky ve Mudde, “Rethinking Civil Society,” s. 2-5. 278 Diamond, “Rethinking Civil Society,” s. 5. 112 sivil topluma biçilen rol devletin dönüştürülmesidir [vurgu orijinalinde mevcut].279

Liberal bakış açısına göre sivil toplum, birey ve devlet arasında bulunan “aracı bir varlık” olduğundan dolayı aile kurumunun ve kişisel çıkarlar değil de kamu çıkarlarına odaklandığından dolayı ticari işletmelerin sivil toplum dışında tutulduğunu söylemek mümkündür.280

Sonuç itibarıyla AB’nin de sivil toplumun önemli bir destekçisi olduğunu söylemek mümkündür çünkü AB, farklı araçlar üzerinden – örneğin DİHAA veya “Demokrasi için Avrupa Bağışı” (European Endowment for Democracy, EED) – diğer ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarını yaygın bir şekilde desteklemektedir. Dolayısıyla bu faaliyetlerin incelenmesi ve aynı zamanda AB resmî belgelerinde sivil toplumun desteklenmesine dair bölümlerin incelenmesi AB’nin sivil topluma ve sivil toplumun desteklenmesine yönelik yaklaşımını ortaya koyacaktır.

AB’nin sivil topluma yönelik yaklaşımını en net bir şekilde ortaya koyan belgelerden biri 1999 yılında Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi’nin (AESK) bildirmiş olduğu değerlendirme raporudur. Bu raporda hem sivil toplumun tarihsel kökenlerine hem de modern sivil toplumu fikirleriyle şekillendiren düşünürlere yani liberal kanattan Alexis de Tocqueville, Emile Durkheim ve Max Weber ile sosyalist kanattan Friedrich Hegel ve Karl Marx’a atıflar yapılmaktadır.281 Tüm bu tartışmaların ışığında bir sivil toplum tanımı yapmaya yeltenen bu rapor, belki de şaşırtıcı olmayacak bir şekilde genel bir tanım yapma yoluna gitmektedir, rapora göre sivil toplum “bireyler ve grupların

279 Grugel ve Bishop, Democratization: A Critical Introduction, s. 137-138. 280 Diamond, “Rethinking Civil Society,” s. 5-6. 281 “Opinion of the Economic and Social Committee on ‘The Role and Contribution of Civil Society Organisation in the Building of Europe’,” EUR-Lex, erişim tarihi 07 Haziran 2017, http://eur- lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:51999IE0851&from=EN 113 bulunduğu, devletten ortaya çıkmayan ve devlet tarafından yönetilmeyen tüm faaliyetleri kapsayan bir çatı terimdir” ve bu toplum demokrasiyi ‘kucaklamaktadır’.282

AESK’in bu raporu yalnızca sivil toplumu tanımlama yoluna gitmez, aynı zamanda sivil topluma dahil olduğu düşünülen aktörleri de belirleme yoluna gitmektedir. Bu aktörler arasında içine işçi ve işveren sendikalarının dahil edilebileceği sosyal ortaklar, sosyal ortaklara dahil olmayan fakat ekonomik ve sosyal aktörleri temsil eden örgütler, insanları ortak amaçlar için bir araya getiren hükümet dışı örgütler mesela çevre

örgütleri, insan hakları örgütleri, tüketici dernekleri, hayır kuruluşları vs., toplum temelli örgütler, örnek vermek gerekirse gençlik örgütlenmeleri veya aile dernekleri ve son olarak belki de en önemlisi olarak kabul edilebilecek dini topluluklar vardır.283 Dini topluluklar önemlidir – en azından tezimiz açısından – çünkü bu topluluklar AB tarafından sivil topluma dahil edilmelerine rağmen, pratikte, yani özellikle Güney

Akdeniz’e yönelik sivil toplumun desteklenmesi faaliyetlerinde – daha önce de bahsedildiği gibi – devre dışı bırakılmaktadırlar. Ancak belirtebiliriz ki, AB’nin Güney

Akdeniz’de dini toplulukları yani İslamcı örgütleri sivil toplum desteklemesinin dışında tutması kavramsal ya da ideolojik bir seçim olmaktan çok – örneğin bu örgütlerin liberal ve/veya demokratik değerlere bağlı olmadığını öne sürmek – daha somut sebeplere dayanmaktadır. Başka bir şekilde ifade edecek olursak AB’nin sivil toplum desteğinde

İslamcı örgütleri devre dışı bırakmasının sebebi bu örgütlerin bulundukları ülkelerdeki otoriter rejimlerle alakalıdır. AB, bu rejimlerin tepkisini çekmek istemediğinden ya da otoriter rejimlerle iş birliğine dayalı demokrasi teşviki faaliyetlerinin sekteye uğramaması adına İslamcı sivil toplum örgütlerini desteklememe yoluna gitmektedir.

AESK raporları tavsiye niteliğinde olup, yasal olarak bağlayıcı bir etkiye sahip değildir.

Bununla birlikte söz konusu rapora çeşitli AB belgeleri tarafından atıf yapıldığından

282 ibid. 283 ibid. 114 dolayı bu raporun, ya da en azından atıf yapılan kısımların, yasal bir statü kazandığını iddia etmek mümkündür. Örneğin 2001 yılında AB’nin yönetişime dair yayımlamış olduğu beyaz kitap, sivil toplum meselesine değinirken, ya da daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak, bu beyaz kitap hangi aktörlerin sivil toplum örgütü olarak kabul edilebileceğinden bahsederken 1999 tarihli rapora atıfta bulunur.284

Sonuç olarak AB, açık bir şekilde belirtilmese de sivil toplumun liberal/neoliberal modelini benimsemektedir. Liberal modelde mevcut olan araçsal mantık – özellikle de liberal bir ekonomiyi benimsemiş bir devletin sağlayamadığı servislerin sağlanması konusunda ve aynı zamanda kapitalizmin ‘aşırılıklarının frenlenmesi’ ve ‘sosyal açıdan sorumlu’ bir kapitalizmin yaratılmasında285 – AB’nin sivil toplum politikalarında da mevcuttur. Sivil topluma veya sivil toplumun desteklenmesine yönelik AB resmî belgelerinde sivil toplumun ‘servis sağlayıcı’ yönüne sıklıkla vurgu yapılır.286 Ayrıca

AB’nin sivil toplum algısı daha dar kapsamlıdır, radikal modelin veya alternatif modelin benimsemiş olduğu geniş kapsamlı sivil toplum algısı – yani “geleneksel veya komünal” olanı işin içine katmak – AB’nin sivil toplum desteği politikalarını

şekillendirmemektedir. Sayıca az olsalar da, AB’nin sivil toplum desteğinin kavramsal temellerini inceleyen çalışmalar da AB’nin liberal modeli benimsediğini ortaya koymaktadırlar.287 Aynı zamanda söyleyebiliriz ki, AB, radikal veya eleştirel modele –

Marx ve Hegel’e yapılan atıflara rağmen – yakın durmamaktadır, zira radikal modelde devletin varlığının kendisi kadar, kapitalist ekonomik ilişkiler de sivil toplumun

284 “European Governance - A White Paper’,” European Commission, erişim tarihi 07 Haziran 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_DOC-01-10_en.htm 285 Janice Giffen, Lucy Earle ve Charles Buxton, “The Development of Civil Society in Central Asia,” NGO Management and Policy Series vol. 17, (2005): s. 7. 286 Örneğin (“The Roots of Democracy and Sustainable Development: Europe’s Engagement with Civil Society in External Relations,” European Commission, erişim tarihi 09 Haziran 2017, http://eur- lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:2012:0492:FIN:en:PDF veya (“European Governance - A White Paper’,”). 287 Örneğin (Özge Zihinoğlu, European Union Civil Society Policy and Turkey: A Bridge too Far [Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2013], s. 7), veya (Vera Axyonova ve Fabienne Bossuyt, “Mapping the Substance of the EU’s Civil Society Support in Central Asia: From Neo-liberal to State Led Civil Society,” Communist and Post-Communist Studies vol. 49, [2016]). 115 bağımsızlığını tehdit eden bir unsur olarak görülse de288 AB, sivil toplumun ekonomik büyümedeki araçsal rolüne sıklıkla vurgu yapmaktadır.

Kavramsal tartışmalarla beraber tezimiz açısından önemli olan bir diğer konu AB’nin diğer ülkelerdeki sivil toplum örgütleriyle hangi kanallar üzerinden etkileşim içine geçtiğidir. Nathalie Tocci bu konuda üç farklı kanalın olduğunu ifade etmektedir, bunlardan ilki sivil toplum örgütleriyle diyalog kurulmasıdır, ikincisi sivil toplum

örgütlerine eğitim verilmesidir ve son olarak üçüncüsü sivil toplum örgütlerinin ve bu

örgütlerin yürüttüğü projelerin finansal olarak desteklenmesidir.289 Tezimiz açısından en

önemli etkileşim kanalı sivil toplum örgütlerinin finansal olarak desteklenmesidir çünkü iddia edebiliriz ki sivil toplum üzerinden demokrasinin teşvik edilmesi en çok demokrasi ve insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin ve bu

örgütlerin yürüttüğü projelerin finansal olarak fonlanması sayesinde olur. AB’nin sivil toplumu desteklemek için kullandığı araçların en önemlisi, global düzeyde faaliyet gösteren DİHAA’dır. 1994 yılında bir ‘araç’ değil de bir ‘girişim’ olarak ortaya atılan, o zamanki adıyla Demokrasi ve İnsan Hakları için Avrupa Girişimi (DİHAG) daha sonrasında MEDA Demokrasi Programı (MEDA Democracy Programme, MDP) ve

PHARE290 Demokrasi Programı (PHARE Democracy Programme, PDP) gibi bölgesel sivil toplum destek fonlarının yerini almıştır.

AB’nin MDP, DİHAA, EED gibi araçlar üzerinden sivil toplum desteğinde bulunması, sivil toplumun yalnızca bu araçlar üzerinden desteklendiği manasına gelmemelidir. AB aynı zamanda MEDA I/MEDA II ve bu araçları takip eden ENPI/ENI üzerinden de sivil

288 Simone Chambers, “A Critical Theory of Civil Society,” içinde Alternative Conceptions of Civil Society, der. Simone Chambers ve Will Kymlicka (Princeton: Princeton University Press, 2002), s. 90. 289 Nathalie Tocci, “The European Union, Civil Society and Conflict: An Analytical Framework” içinde The European Union, Civil Society and Conflict, der. Nathalie Tocci (Abingdon ve New York: Routledge, 2011), s. 3-5. 290 PHARE’ın açılımı “Polonya ve Macaristan Ekonomilerinin Yeniden Yapılanması için Yardımdır” (Pologne, Hongrie Assistance a la Reconstruction Economique). 116 toplumun desteklenmesine yönelik faaliyetlerde de bulunmuştur. Ancak belirtmemiz gerekir ki, MEDA veya ENPI üzerinden sivil toplumun desteklemesi, desteklenen

ülkelerin hükümetleri üzerinden gerçekleşir. DİHAA üzerinden sivil toplumun desteklenmesinde ise, AB, diğer ülkelerin hükümetlerini atlayarak doğrudan sivil toplum örgütleri ile etkileşime geçer. DİHAA, bu yaklaşımından dolayı – ve aynı zamanda global düzeyde olmasından dolayı – “emsalsiz” olarak nitelendirilmektedir.291

Öte yandan MEDA ve ENPI’nin sivil toplum desteğine yaklaşımı, sivil toplumun – ya da en azından sivil toplumun liberal modelinin – en önemli prensiplerinden biri olan

‘devletten bağımsız olma/otonom olmayı’ ihlal eder gibi gözükmektedir. Dolayısıyla, tezimizin yapısıyla da bağlantılı olarak bu bölümde MEDA ve ENPI’nin sivil toplumla alakalı faaliyetleri yerine yukarıda bahsi geçen araçların faaliyetlerine odaklanılacaktır.

(1) MDP/DİHAA Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki

1994 yılında Avrupa Parlamentosu’nun önerisi sonucu hayata geçen, o zamanki haliyle bir araç değil de bir girişim olan DİHAG, tüm demokrasi ve insan haklarının teşvik edilmesine yönelik faaliyetleri bir araya toplamasından dolayı önemli olarak kabul edebileceğimiz B7-70 kodlu bir bütçe başlığıdır. MDP292 ise 1995 yılında, o zamanki adıyla DİHAG’ın bir alt bütçe başlığı olarak (B7-705N) hayata geçirilen bir bölgesel fondur.293 Ancak bu sebepten dolayı Güney Akdeniz’de sivil toplum üzerinden demokrasi teşviki faaliyetlerinin başlangıç tarihini 1995 olarak göstermek doğru bir yaklaşım olmaz çünkü AB tarafından, daha önce de atıf yapılan 1991 tarihli AB

Bakanlar Konseyi kararnamesinin sonucu olarak kalkınmaya dair bütçeye insan hakları

291 Annabel Egan ve Laurent Pech, “Respect for Human Rights as a General Objective of the EU’s External Action,” KU Leuven Working Paper vol. 161, (2015): s. 17. 292 Adından dolayı karıştırılabilecek olsa da MDP’nin doğrudan MEDA ile bir bağlantısı yoktur. Bahsedildiği gibi MDP, B7-70 kodlu bütçe kanalı üzerinden finanse edilmektedir, MEDA’nın finanse edilmesi ise B7-4100 kodlu bütçe kanalı üzerinden olmuştur. 293 Nadim Karkutli ve Dirk Bützler, “Final Report: Evaluation of the MEDA Democracy Programme 1996-1998,” Nisan 1999, erişim tarihi 11 Haziran 2017, http://ec.europa.eu/europeaid/how/evaluation/evaluation_reports/reports/med/951460_en.pdf 117 ve sivil toplumla alakalı projelerin gerçekleştirilebilmesi için kaynak aktarılmıştır.

Ancak bu erken dönem faaliyetlerin sadece “az miktarda” bir kısmı Güney Akdeniz’de gerçekleşmiştir.294 Vera van Hüllen bu projelere yalnızca 1 milyon Euro’luk bir miktarın aktarıldığını belirtmiştir.295

MDP hem sivil toplum örgütlerinin hem de kamu kuruluşlarının katılabileceği bir program olarak 1996 yılında faaliyete geçmiştir. Bu fonun 8 farklı müdahale alanı olduğunu söylemek mümkündür. Bu alanlar: 1) insan hakları, 2) azınlık ve çocuk hakları, 3) kadın hakları, 4) sosyo-ekonomik haklar, 5) medya/ifade özgürlüğü, 6) hukukun üstünlüğü, 7) demokrasi ve 8) güven arttırıcı önlemler.296 MDP, tüm bu farklı alanların desteklenebilmesi adına 1996 yılı için 9 milyon ECU, 1997 yılı için 8 milyon

ECU ve 1998 yılı için 10 milyon ECU olmak üzere toplam 27 milyon Euro bütçe ayırmış ve ayrılan bu bütçe ile 148 farklı proje desteklenmiştir, yani proje başına ortalama yaklaşık 182 bin ECU’luk bir miktar ayrılmıştır.297 Bu rakamlar ışığında ifade edebiliriz ki MDP’ye ayrılan miktar, aynı dönemde MEDA için ayrılan miktarın

(3424,5 milyon ECU) yanında oldukça mütevazi kalmıştır.

Ayrılan bu mütevazi miktarın ülkeler arasındaki dağılımını inceleyecek olursak – bölgesel projeler için ayrılan %27’lik dilimi bir kenara bıraktığımız takdirde – dağılımın

şu şekilde olduğunu görürüz: %20 Batı Şeria ve Gazze (Filistin), %16 İsrail, %10 Fas,

%6 Cezayir, %5 Ürdün, %5 Lübnan, %4 Mısır, %4 Türkiye/Kıbrıs, %1 Suriye ve %1

Tunus. Bu dağılımın Filistin ve İsrail’in lehine olmasının sebebi bu iki ülkeye yönelik

‘çatışma çözümü’ projelerinin yoğun bir biçimde uygulanmasıdır. Ancak belirtmemiz gerekir ki, 1998 yılında MDP çatısı altında Orta Doğu Barış Süreci’ne yönelik bu türden

294 Vera van Hüllen, EU Democracy Promotion and the Arab Spring: International Cooperation and Authoritarianism, (Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2015), 59. 295 Van Hüllen, “EU Democracy Promotion in the Mediterranean,” s. 11. 296 Karkutli ve Bützler, “Final Report,” s. 36. 297 ibid. s. 12. 118 projeler yürütülmemesine rağmen iki ülke üst sıradaki yerlerini korumaya devam etmiştir.298 MDP’den yüzde olarak en düşük payı alan iki ülke olan Suriye ve Tunus aynı zamanda MDP’den pay alan ülkeler arasında en otoriterleri olarak kabul edilebilir hatta bu iki ülkenin – en azından 1990’lı yılların ikinci yarısında – totaliter rejimlere sahip olduğunu iddia etmek mümkündür.299 Dolayısıyla, AB’nin ‘emsalsiz’ olarak nitelendirdiği, sivil toplumun desteklenmesi esnasında bölge rejimlerinin rızasına gerek duymama özelliği teoride sorunsuz gözükmesine rağmen uygulamada işe yaramamıştır.

MDP fonlarından en çok yararlanan Fas veya Lübnan, demokratik olmasa da politik açıdan belirli bir ölçüde serbestliklere sahip ülkelerdir.

MDP kaynaklarının coğrafi değil de tematik olarak dağılımına baktığımız zaman en çok pay alan temanın %19 ile güven arttırıcı önlemler olduğunu görmek mümkündür.300 Bu durum şaşırtıcı değildir zira daha önce de bahsedilen ve İsrail ile Filistin’de yoğun olarak yürütülen çatışma çözümü projeleri, güven arttırıcı önlemler adı altında geçer.

Güven arttırıcı önlemleri hemen takip eden tema insan haklarıdır (%16). En yüksek

üçüncü yüzdeye sahip tema %14’lük pay ile kadın haklarıdır. Kadın hakları, benzer bir tema olan çocuk ve azınlık haklarının payı (%4) ile birleştirildiği zaman %18’lik bir paya sahip olup en fazla fonlanan ikinci tema haline gelmektedir. Bu durum dikkate

şayandır çünkü kadın ve çocuk hakları kendi içlerinde önemli olsalar da hem otoriter rejimlerin tepki göstermediği türden haklardır hem de kadın ve özellikle de çocuk haklarını – özellikle de çocuk haklarını – doğrudan demokratikleşmeyle özdeşleştirmek

çok olası değildir, ancak elbette kadın ve çocuk haklarının gelişmesinin bir ülkede yaşanan demokratikleşme sürecine dolaylı olarak katkı yaptığını söylemek mümkündür.

Ancak bu durumun, yani kadın ve çocuk haklarının ön planda olmasının AB tarafından

özel olarak planlanıp planlanmadığı ayrı bir tartışma konusudur zira AB’nin proje

298 ibid. s. 33-34. 299 ibid. s. 34. 300 ibid. s. 36. 119 seçiminde uygulamış olduğu strateji “reaktiftir” yani hangi projelerin uygulanacağı tamamen AB’ye kalmayıp gelen başvurular etrafında şekillenmektedir.301 Geri kalan temaların payları ise sivil topluma destek %13, demokrasi %12, hukukun üstünlüğü %8, medya ve ifade özgürlüğü %8 ve son olarak sosyo-ekonomik haklar %6’dır.302

MDP ve PDP gibi bölgesel fonların faaliyetleri 1999 yılında sona ermiştir, bu tarihten itibaren bu bölgelere yapılan sivil toplum desteği global bir girişim olan ve halihazırda bu bölgesel fonları kapsayan DİHAG çatısı altında sürdürülmüştür. 1999 yılı aynı zamanda DİHAG’ın yasal dayanağı hakkındaki tartışmalarının son bulduğu yıldır, AB

Bakanlar Konseyi aynı yıl içinde iki tane düzenleme yayımlayarak, Avrupa Adalet

Divanı’nın 1998 tarihinde vermiş olduğu bir karardan kaynaklanan ve destek uygulamalarının geçici bir süre durmasına yol açan meşruiyet tartışmalarını çözümleme yoluna gitmiştir.303

DİHAG, sivil toplum üzerinden demokrasi ve insan haklarının desteklenmesinin yalnızca coğrafi boyutunu değiştirmekle kalmamış aynı zamanda birtakım yenilikler de getirmiştir. Bu yeniliklerden biri tematik önceliklerle alakalıdır. DİHAG ile birlikte finansal olarak desteklenen temaların kapsamında daraltmaya gidilmiştir. DİHAG ile beraber 4 ana temanın desteklenmesine öncelik verilmiştir, bu temalar: 1)

Demokratikleşmenin, iyi yönetişimin ve hukukun üstünlüğünün desteklenmesi, 2) idam cezasının kaldırılmasına yönelik faaliyetler, 3) işkence ve cezadan muaf olmayla mücadele ile uluslararası mahkemelere destek ve son olarak 4) ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve azınlıklar ile yerel halklara ayrımcılıkla mücadele.304 Ancak belirtmeliyiz

301 ibid. s. 3. 302 ibid. s. 36. 303 Annette Jünemann, “From the Bottom to the Top: Civil Society and Transnational Non-Governmental Organizations in the Euro-Mediterranean Partnership,” Democratization vol. 9, no. 1 (2002): s. 95. 304 “The European Union’s Role in Promoting Human Rights and Democratisation in Third Countries,” European Commission, erişim tarihi 14 Haziran 2017, http://aei.pitt.edu/37812/1/com2001_0252en01.pdf 120 ki ana önceliklerin azaltılması, MDP kapsamındaki ana önceliklerin ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir, orada bulunan önceliklerin bazıları, DİHAG kapsamındaki ana önceliklerin alt öncelikleri haline gelmiştir, örneğin MDP’de bir ana öncelik olarak yer alan kadın hakları, DİHAG’da demokratikleşme, iyi yönetişim ve hukukun

üstünlüğü temasının alt başlığı olarak yer almaktadır.305 2005-2006 arasını kapsayan dönem için öncelikler yine değişmiştir, bu yıllar arasında öncelikler ya da yeni adıyla kampanyalar: 1) adaleti ve hukukun üstünlüğünü teşvik etme, 2) insan hakları kültürünü geliştirmek, 3) demokratik süreci teşvik etmek, ve 4) eşitliği, barışı ve toleransı ilerletmek olmuştur.306 DİHAG’ın getirmiş olduğu bir diğer yenilik ise ‘odak ülkelerdir’.

AB’nin “politik ve kalkınma önceliklerine” göre seçilen bu ülkeler307 DİHAG kapsamında dağıtılan yardımların yoğunlaştığı ülkeler olarak kabul edilmektedir. Odak

ülke olarak kabul edilmeyen devletler ise bölgesel projeler hariç diğer ikili projelerden herhangi bir pay almayacaklardır. Güney Akdeniz ülkeleri açısından konuşacak olursak yalnızca 4 devlet odak ülke olarak seçilmiştir yani Cezayir, Filistin, İsrail ve Tunus.308

DİHAG bünyesindeki önceliklerin desteklenmesinin üç farklı araç üzerinden yapıldığı söylenebilir, bu araçlar hedeflenmiş projeler, mikro projeler ve makro projelerdir.309

Hedeflenmiş projeler, proje çağrısına çıkılmadan, DİHAG kapsamındaki genel demokratikleşme ve insan hakları hedeflerinin gerçekleştirilebilmesi adına büyük yerel ve uluslararası örgütlerle gerçekleştirilen – örneğin Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) ve Afrika Birliği gibi – projelerdir.310 Mikro ve makro projeler ise yapılan çağrılar sonucu yürürlüğe konan ve bütçeleri bakımından farklılıklar

305 ibid. 306 “Implementation of the European Instrument for Democracy and Human Rights,” EuropeAid, erişim tarihi 14 Haziran 2017, https://www.bond.org.uk/data/files/resources/164/eidhr.pdf 307 ibid. 308 Patrick Holden, “Hybrids on the Rim: The European Union’s Mediterranean Aid Policy,” Democratization vol. 12, no. 4 (2005): s. 469. 309 Federica Bicchi, “Dilemmas of Implementation: EU Democracy Assistance in the Mediterranean,” Democratization vol. 17, no. 5 (2010): s. 983. 310 “European Initiative for Democracy and Human Rights (EIDHR) (2000-2006),” EUR-Lex, erişim tarihi 15 Haziran 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-content/GA/ALL/?uri=uriserv:r10110 121 gösteren projelerdir. Ancak her iki türden projeler de tüm örgütlere açık olsa da pratikte makro projeler, sahip oldukları önemli bütçelerden dolayı yalnızca uluslararası veya

AB’de yerleşik örgütlerin kullanımına açıktır.311

2000-2006 yılları arasında yürütülen projeleri tematik ve coğrafi olarak incelemek,

AB’nin Güney Akdeniz’deki sivil toplum üzerinden demokrasi teşviki faaliyetlerini anlayabilmemiz açısından önemlidir. AB Komisyonu’na ait bir alt kurum olan

EuropeAid’in 2000-2006 yıllarına ilişkin yayımladığı bir rapora göre AB, bahsi geçen bu yıllar arasında 2379 tane proje yürütmüştür. Bu projelerden 104 tanesi yukarıda üçlü sınıflandırmaya dahil olmayan, AB’nin kendi başına yürüttüğü seçim gözlem misyonlarıdır, geriye kalan 2275 proje için 614 milyon Euro gibi bir miktar ayrılmıştır bu da proje başına ortalama yaklaşık 269,890 Euro gibi bir rakamın düştüğünü gösterir.312 Bu 2275 projenin 57 tanesi Filistin’de, 39 tanesi Fas’ta, 39 tanesi Mısır’da,

38 tanesi İsrail’de, 30 tanesi Ürdün’de, 27 tanesi Cezayir’de, 20 tanesi Lübnan’da, 7 tanesi Suriye’de ve 6 tanesi Tunus’ta yürütülmüştür, tüm bu projelere ilaveten 10 tane bölgesel projeyi de ilave edersek Güney Akdeniz’de toplam 273 proje yürütüldüğünü söylememiz mümkündür.313 Yani tüm dünyada yürütülen projelerin yalnızca yüzde

12,1’i Güney Akdeniz’de yürütülmüştür, Güney Akdeniz bu rakamla diğer bölgelerin gerisinde kalmaktadır, örneğin Asya Pasifik ülkelerinde tam olarak 456 tane proje (%

20) yürütülmüştür.314 Güney Akdeniz’de yürütülen projelerin göreceli olarak az olmasının sebebi olarak yalnızca 4 ülkenin – Cezayir, İsrail, Filistin, Tunus – odak ülke

311 Bicchi, “Democracy Assistance in the Mediterranean,” s. 66. 312 “European Initiative for Democracy & Human Rights 2000-2006: Promoting Democracy & Human Rights Worldwide,” EuropeAid, erişim tarihi 16 Haziran 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/publication-compendium-promoting-human-rights- worldwide-2000-2006_en_0.pdf 313 ibid. 314 ibid. 122 olarak gösterilmesini kabul edebiliriz. Ancak ifade etmemiz gerekir ki DİHAG, 2004 yılında tüm Güney Akdeniz ülkelerini dahil etme yoluna gitmiştir.315

DİHAG projelerinin coğrafi dağılımında en dikkati çeken noktalardan biri, göreceli olarak serbest rejimlerde – örneğin Fas veya Ürdün – tamamen kapalı rejimlere kıyasla

– Tunus, Suriye ve Libya – çok daha fazla proje yürütüldüğüdür, bu üç rejimde yalnızca

12 tane proje yürütülmüştür, özellikle Libya’ya odaklandığımız zaman, Libya’nın iştirak ettiği 3 bölgesel proje hariç Libya sivil toplum örgütleriyle hiçbir ikili proje yürütülmemiştir. Bu rakamlar ışığında iddia edebiliriz ki, teoride var olan DİHAG’ın

özerkliği pratikte etkisiz kalmıştır, genel olarak demokrasi ve insan haklarına yönelik projeler en çok göreceli olarak politik serbestliklere sahip ülkelerde, örneğin Fas’ta yürütülmüştür. Mısır bu konuda tek istisna olarak gözükmektedir, Hüsnü Mübarek dönemi Mısır’ı kapalı bir rejim olarak kabul edilebilmesine rağmen 2000-2006 yılları arasında Mısır’da tam olarak 34 tane proje yürütülmüştür.

2000-2006 DİHAG projelerinin tematik olarak dağılımına baktığımızdaysa 16 farklı temada dağılımın şu şekilde olduğunu görürüz: insan haklarının korunması ve teşvik edilmesiyle alakalı 67 proje, cinsiyet eşitliğiyle alakalı 44 proje, yönetişim için 37 proje, hukukun üstünlüğü ve içine ceza sistemlerinin de dahil olduğu yargı için 26 proje, sivil toplumun güçlendirilmesiyle alakalı 21 proje, çocuklar ve çocuk haklarıyla alakalı 20 proje, işkenceyle mücadele için 13 proje, ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele için 10 proje, barışçıl uzlaşıyla alakalı 6 proje, azınlıklara ve etnik gruplara mensup bireylerin haklarıyla alakalı 6 proje, engelli bireyler için 5 proje, insan kaçakçılığıyla alakalı 2 proje, idam cezasının kaldırılması için 1 proje, insan hakları savunucuları, diyalogu ve koruma mekanizmaları için 1’er proje.316 Bu tabloya göz attığımız zaman

315 Bicchi, “Democracy Assistance in the Mediterranean,” s. 71. 316 “European Initiative for Democracy & Human Rights 2000-2006,” 123 iddia edebiliriz ki MDP’de hakim olan mantık genel olarak DİHAA’nın ilk dönemi olarak kabul edebileceğimiz DİHAG döneminde de (2000-2006) korunmuştur, yani gerçekleştirilen projelerin çoğunluğu başta kadın ve çocuk hakları olmak üzere insan haklarıyla alakalıdır. Kadın ve çocuk haklarını beraber ele aldığımızda bu iki alanda yürütülen projelerin toplam sayısı (64), insan haklarının korunması ve teşvik edilmesi için yürütülen projelerin (67) hemen ardından ikinci sıradadır. İçine doğrudan demokrasinin teşvik edilmesine yönelik projelerin de dahil edilebileceği yönetişim temasında ise yalnızca 37 proje yürütülmüştür, üstelik bu projelerin bazıları demokratikleşmenin desteklenmesinden çok iyi yönetişim ve iyi yönetişime ait prensiplerle alakalıdır. Örneğin 126664 kod numarasıyla Fas’ta yürütülen yönetişime ait projelerden biri iyi yönetişim prensiplerinin takip edilebilmesi için Fes şehrinde bir gözlemevi kurulmasıdır.317

2006 yılında çıkan 1889 sayılı bir düzenleme sonucu318 öncesinde bir ‘girişim’ olan

DİHAG, bir ‘araç’ olmuştur yani DİHAA adını almıştır. DİHAA’nın öncülünden en

önemli farkı mikro projelerin ‘ülke tabanlı destek şemaları’ olarak adlandırılmaya başlanmasıdır. Bir diğer önemli farklılık desteklenen yeni temaların sınıflandırılması konusunda yaşanmıştır. 2007-2010 finansal dönemini kapsayan periyotta 9 farklı ana temaya yönelik projeler desteklenmiştir. Bu temalar: 1) İdam cezası ve işkence, 2)

Demokrasi ve hukukun üstünlüğü, 3) Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar, 4) Cezadan muaf olmayla mücadele, 5) Temel hakları koruma, 6) Cinsiyet ve kadın hakları, 7)

İnsan hakları eğitimi ve kapasite oluşturma, 8) Irkçılık ve ayrımcılık ve 9) çocuk

317 ibid. 318 “Regulation (EC) No 1889/2006 of the European Parliament and of the Council of 20 December 2006,” EUR-Lex, erişim tarihi 20 Haziran 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal- content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32006R1889&from=EN 124 haklarıdır.319 Bu temalar da kendi içlerinde bölünmektedir, örneğin idam cezası ve işkence konularında ayrı ayrı projeler yürütülmüştür. Bu temaları içeren projelerin coğrafi olarak dağılımını yaptığımız zaman bir tablo oluşturmamız mümkündür.

EK 2’deki tablodan görülebileceği üzere, 2000-2006 yılları arasında mevcut olan, göreceli olarak açık ülkelerde daha fazla proje gerçekleştirilmesi mantığı, 2007-2010 yılları için de geçerlidir. Güney Akdeniz ülkeleri arasında en çok proje 20 adet ile

İsrail’de yürütülmüştür. İsrail’i takip eden ülke ise 19 proje ile Fas’tır. Diğer devletlere nazaran kapalı rejimlere sahip olduğunu öne sürebileceğimiz Libya ve Suriye’de hiç ikili proje yürütülmemiş – ancak Suriye 1, Libya ise 3 bölgesel projeye iştirak etmiştir –

Tunus’ta ise yalnızca 1 proje yürütülmüştür. 2000-2006 yıllarıyla benzeşen bir diğer

öğe ise tematik dağılımdır, tıpkı 2000-2006 yılları arasında olduğu gibi doğrudan demokrasi üzerine yürütülen projelerin sayısı (15), kadın ve çocuk haklarına yönelik yürütülen projelerin sayısının (28) ancak yarısına denk gelmektedir.

(2) Arap Baharı Sonrası Ortaya Çıkan Sivil Toplumun Desteklenmesine Yönelik

Araçlar

Arap Baharı’na kadar olan süreçte sivil toplumun doğrudan desteklenmesine yönelik yalnızca tek bir araç (DİHAA) mevcut iken, Arap Baharı sonrası iki farklı araç faaliyete geçirilmiştir yani EED ve Sivil Toplum Tesisi (STT). Bu iki aracın ortaya konulmasında Arap Baharı’nın etkisi oldukça fazla olsa da iki araç da yalnızca AB’nin güneydeki komşularına yönelik değildir, örneğin EED 2015 yılından beri AB’nin yalnızca bütün komşularına yönelik değil komşularının da komşularına – örneğin

Moritanya veya Irak – yönelik projeler yürütmeyi gündemine almıştır. Ancak yine de

Akdeniz ülkeleri hem EED’nin hem de STT’nin gündeminde önemli yer tutmaktadır.

319 “European Instrument for Democracy and Human Rights: Compendium 2007-2010,” European Commission, erişim tarihi 20 Haziran 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/european-instrument- democracy-and-human-rights-compendium-2007-2010_en 125

Örneğin STT’nin bütçesini ele alacak olursak söz konusu bütçenin Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkelerle AB’nin doğusunda yer alan ülkeler arasında eşit bir şekilde paylaştırıldığını görürüz.320

Bu iki araç hakkında düşünülmesi gereken en önemli konulardan biri bu araçların

AB’nin hali hazırda mevcut olan sivil toplum desteği aracı DİHAA’dan ne ölçüde farklılaştığıdır – ve aynı zamanda birbirlerinden – ya da başka bir şekilde ifade edecek olursak bu araçların hangi ölçüde katma değer sağladığıdır. Örneğin EED’nin

DİHAA’dan yeterince farklılaşmaması zaten kısıtlı olan kaynakların yeterince efektif kullanılmayacağı ve DİHAA kapsamında karşılaşılan sorunların aynı şekilde yaşanacağı yani kısacası AB sivil toplum desteğinin ‘örtüşme’ problemi yaşayacağı anlamına gelmektedir. Düşünmemiz gereken bir diğer önemli konu bu iki sivil toplum desteği aracına ne ölçüde bütçe ayrıldığıdır, ayrılan bütçenin az olması demek, bu araçların sivil topluma yapacağı katkının – DİHAA’dan hangi ölçüde farklılaşırlarsa farklılaşsınlar – marjinal olacağı anlamına gelmektedir.

i. Demokrasi için Avrupa Bağışı Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve

Demokrasi Teşviki

AB’nin Arap Baharı sonrası ortaya çıkan demokrasi ve değişim rüzgarlarını yakalayabilmek adına ortaya koyduğu kurumlardan biri olan EED hem adını hem de

özerk yapısını Amerikalıların 1983 yılında kurmuş olduğu Demokrasi için Ulusal

Bağış’tan (National Endowment for Democracy, NED) ödünç almıştır. Tıpkı NED’in

ABD Kongresi’nden para almasına rağmen özerk bir yapıya sahip olması gibi EED de

üye devletlerden ve AB kurumlarından para almasına rağmen özerk bir yapıya sahip

320 Jacqueline Hale ve Viorel Ursu, “From Funder to Partner? Prospects for the European Neighbourhood Policy’s Civil Society Facility,” Ekim 2011, erişim tarihi 30 Ekim 2017, https://www.opensocietyfoundations.org/sites/default/files/funder-partner-20111019.pdf 126 olacak şekilde dizayn edilmiştir. Ancak verilen bu destekten dolayı teoride geçerli olan

özerkliğin pratikte ne derece geçerli olduğu ayrı bir tartışma konusudur.321

2011 yılının Aralık ayında AB Bakanlar Konseyi tarafından yayımlanan deklarasyonla kurulduğu ilan edilen EED’nin temel amacı – deklarasyonda da belirtildiği gibi – ‘derin ve sürdürülebilir demokrasinin’ teşvik edilmesidir.322 Derin ve sürdürülebilir demokrasi kavramı, tıpkı EED’nin kendisi gibi AB tarafından Arap Baharı’ndan sonra ortaya atılmıştır. Kısaca derin demokrasi olarak da adlandırılan bu kavram dönemin AB

Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton tarafından içinde “siyasi reformları, seçimleri, kurumsal inşayı, yolsuzlukla mücadele, bağımsız yargı ve sivil toplum desteğini” barındıran bir çatı kavram olarak tanımlanmıştır.323 EED, derin ve sürdürülebilir demokrasiyi teşvik edebilmek adına içinde ağırlıklı olarak sivil toplum kuruluşlarının da bulunduğu farklı aktörleri desteklemektedir ve tıpkı DİHAA’da da olduğu gibi bu aktörlerin desteklenebilmesi için bölge rejimlerinin rızasına ihtiyaç duyulmamaktadır.324

Ancak DİHAA’dan farklılaşabilmek ve katma değer sağlayabilmek adına desteklenecek grupların DİHAA fonlarından halihazırda faydalanmayı başaramayan veya DİHAA’nın alanına girmeyen aktörler – örneğin siyasi partiler – olması hedeflenmiştir.

321 Julia Leininger ve Solveig Richter, “The European Endowment for Democracy between Wishful Thinking and Reality. Flexible and Unbureaucratic,” Kasım 2012, erişim tarihi 21 Haziran 2017, https://www.die-gdi.de/briefing-paper/article/the-european-endowment-for-democracy-between-wishful- thinking-and-reality-flexible-and-unbureaucratic/ 322 “Declaration on the Establishment of a European Endowment for Democracy,” European Council- Council of the European Union, erişim tarihi 21 Haziran 2017, http://register.consilium.europa.eu/doc/srv?l=EN&f=ST%2018764%202011%20INIT 323 Catherine Ashton, “Remarks by the EU High Representative Catherine Ashton at the Senior Officials’ Meeting on Egypt and Tunisia,” 23 Şubat 2011, erişim tarihi 01 Nisan 2017, https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/foraff/119459.pdf 324 Hrant Kostanyan ve Magdalena Nasieniak, “Moving the EU from a Laggard to a Leader in Democracy Assistance: The Potential Role of the European Endowment for Democracy,” CEPS Policy Brief no. 273 (2012): s. 4. 127

“Desteklenmeyeni desteklemek” iddiasıyla yola çıkan ve her sene ortalama 7-8 milyon

Euro civarında bir bütçe ayıran EED325 toplam olarak 378 projeyi desteklemiştir ancak güvenlik gerekçesiyle bu projelerin hepsinin bilgileri paylaşılmamıştır.326 Bilgileri paylaşılan 378 projenin 121 tanesi Güney Akdeniz ülkelerinde yürütülmüştür. Bu 121 projenin 39 tanesi Tunus’ta, 22 tanesi Suriye’de, 17 tanesi Filistin’de, 15 tanesi

Lübnan’da, 11 tanesi Fas’ta, 7 tanesi Ürdün’de, 6 tanesi Mısır’da, 2 tanesi Libya’da ve son olarak 1’er tanesi Cezayir ve İsrail’de yürütülmüştür.327 Bu dağılımlardan yola

çıkacak olursak, ‘desteklenmeyenin desteklenmesi’ düsturunun ve katma değer sağlayabilmenin yalnızca kısmen gerçekleştirildiğini söylememiz mümkündür çünkü her ne kadar İsrail ve Fas gibi DİHAA’dan rahat bir şekilde yararlanan ülkeler EED’den göreceli olarak daha az faydalansa da, kapalı rejimlere sahip olduğu kabul edilecek devletlerden yalnızca Suriye’de EED aktif bir şekilde faaliyet gösterebilmiştir. Fas’ta yürütülen seçimlere katılımın arttırılması için şarkı bestelenmesinden, Ürdün’de

‘geleceğin liderlerinin’ yetiştirilmesine kadar farklı alanlarda faaliyet gösteren EED’nin yarattığı etki ise – bazı üye devletlerin EED’yi maddi olarak desteklemekte gönülsüz davranması başta olmak üzere bazı olanaksızlıkların da etkisiyle – ENPI veya DİHAA gibi temel araçların etkisinin yanında oldukça mütevazi kalmaktadır.

ii. Sivil Toplum Tesisi Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi

Teşviki

İlk olarak “Demokrasi ve Paylaşılan Refah için Ortaklık” (A Partnership for Democracy and Shared Prosperity) bildirimi ile ortaya atılan STT, EED’nin aksine doğrudan bir

AB ya da tam olarak ifade etmek istersek bir AB Komisyonu girişimidir. STT 2012-

325 Richard Youngs, “The European Endowment for Democracy, Two Years On,” 04 Eylül 2015, erişim tarihi 01 Kasım 2017, http://carnegieeurope.eu/strategiceurope/?fa=61190 326 “We Support (Egypt),” European Endowment for Democracy, erişim tarihi 22 Haziran 2017, https://www.democracyendowment.eu/we-support/?country=algeria 327 ibid. 128

2013 dönemi için 45,3 milyon Euro’luk bir bütçe ayırmıştır328, bu bütçenin yalnızca yarısının güney ülkelerine ayrıldığını da göz önünde bulundurursak, senelik yaklaşık

11,3 milyon Euro’luk bir miktarın AB’nin Akdenizli komşularındaki sivil toplumun desteklenmesi için ayrıldığını görürüz. Bu miktar, EED’nin bölge için ayırdığı miktara kıyasla daha fazla olsa da benzer araçların bütçeleriyle kıyaslandığında oldukça geride kalmaktadır. Örneğin NED’in 2012-2013 yılları için ayırdığı genel bütçe yaklaşık 230 milyon dolardır329, yani STT’nin aynı dönem için ayırdığı miktarın yaklaşık 4,3 katıdır.

Dolayısıyla söyleyebiliriz ki, STT, sivil toplumun desteklenmesine katkı değer sağlasa bile bütçesel sebeplerden ötürü sağlanan bu katkı sınırlı olacaktır.

STT’nin ne derece katma değer sağladığı da ayrı bir tartışma konusudur. Örneğin desteklenmeyeni destekleme prensibine sahip olan ve bu bağlamda kayıtlı olmayan hükümet dışı örgütleri de destekleyen EED’nin aksine330 STT’nin böyle bir iddiası yoktur. Güney Akdeniz ülkelerinde örgütlenmeye dair yasaların ne derece baskıcı olduğunu ve bu baskıcı yasalardan kaçınabilmek adına pek çok yapılanmanın resmi bir

şekilde örgütlenmekten kaçındığını göz önünde bulundurduğumuzda STT’nin sağladığı katma değer hakkında soru işaretleri oluşmaktadır. Ancak literatürde STT’nin katma değer sağladığına dair, özellikle gençliğin ve marjinalize olmuş grupların organize edilmesi bağlamında, görüşler de mevcuttur.331

328 “European Commission Announces Increased Support for Civil Society in the Neighbourhood Area,” European Commission, 30 Kasım 2012, erişim tarihi 30 Ekim 2017, http://europa.eu/rapid/press- release_IP-12-1298_en.htm 329 “Management Assistance Report: Oversight of Grants to the National Endowment for Democracy,” Office of Inspector General, Haziran 2015, erişim tarihi 30 Ekim 2017, https://oig.state.gov/system/files/aud-si-15-34.pdf 330 “A New and Ambitious European Neighbourhood Policy,” European Commission, 25 Mayıs 2011, erişim tarihi 31 Ekim 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_IP-11-643_en.htm?locale=EN 331 Örneğin (Jamie Balfour-Paul, “Power to the People? Reactions to the EU’s Response to the Arab Spring,” 15 Kasım 2011, erişim tarihi 30 Ekim 2017, http://policy- practice.oxfam.org.uk/publications/power-to-the-people-reactions-to-the-eus-response-to-the-arab-spring- 189549 ) veya (Hale ve Ursu, “From Funder to Partner?”). 129 c. Yaptırımlar

Daha önce de bahsedildiği gibi demokrasiyi teşvik etmenin metotlarından biri yaptırımların uygulanmasıdır, özellikle negatif koşulsallık formunda yaptırımların uygulanması AB’ye katılım sürecindeki aday ülkelerde demokratikleşme sürecinin daha pürüzsüz bir şekilde ilerlemesini sağlamıştır. Dolayısıyla iddia edebiliriz ki, yaptırımlar

AB açısından da demokrasinin teşvik edilmesinde kullanılan yöntemlerden biridir.

AB’nin yaptırımlara yaklaşımını inceleyecek olursak genel olarak üç farklı kanalın olduğunu söylemek mümkündür, bunlardan birincisi geleneksel diplomatik araçları kapsar örneğin ODGP kapsamında takınılan “ortak tutumlar” (common position) veya

AB Liderler Zirvesi açıklamaları, ikinci kanal daha materyal faktörlerin devrede olduğu

ODGP yaptırımlarıdır ve son kanal ise yasal olarak bağlayıcı olan AB dokümanlarında yer alan politik koşulsallık maddeleridir.332 Ancak belirtmemiz gerekir ki, politik koşulsallığı yalnızca negatif koşulsallık haline büründüğü zaman yaptırım olarak kabul etmemiz olasıdır zira pozitif koşulsallık, içinde herhangi bir zorlayıcı unsura sahip olmadığından ötürü negatif koşulsallıktan ayrılmaktadır ve farklı bir yere konumlandırılmaktadır. İlk iki kanal, yani diplomatik ve materyal yaptırımlar her ne kadar demokrasi teşviki için özel olarak tasarlanmamış olup AB’nin dış ilişkilerinde kullanabilmesi için sahip olduğu genel araçlar olsalar333 da bu iki kanalın da AB tarafından demokrasi ve insan haklarıyla alakalı dış politika süreçlerinde – buna demokrasi teşviki de dahildir – kullanılmasında bir sakınca yoktur.

Daha önce de bahsedildiği gibi, Barselona Süreci kapsamında imzalanan ortaklık antlaşmalarında ortak değerler olduğu öne sürülen demokrasi ve insan hakları, antlaşmaların zaruri unsurudur, yani bu söz konusu ortaklıkların geçerli olabilmesi için antlaşmaların taraflarının bu ortak değerlere uymaları veya saygı göstermeleri

332 Van Hüllen, EU Democracy Promotion and the Arab Spring, s. 71. 333 ibid. 130 zorunludur. Taraflardan birinin bu zaruri unsuru ihlal etmeleri durumunda antlaşmanın diğer tarafları ‘gerekli önlemleri’ almakta serbesttir. Dolayısıyla iddia edebiliriz ki,

Barselona Süreci kapsamında negatif koşulsallığa başvurmanın hukuki altyapısı mevcuttur. Barselona Süreci’nin gayrıresmî mirasçısı Komşuluk Politikası’nda doğrudan bir zaruri unsur maddesi olmasa da demokrasinin, insan haklarının, hukukun

üstünlüğünün ve temel özgürlüklerin tehdit edildiği durumlarda AB, Komşuluk

Politikası bünyesinde yapılan yardımları ad hoc olarak gözden geçirme yetkisine sahiptir.334 Dolayısıyla hem Barselona Süreci hem Komşuluk Politikası kapsamında negatif koşulsallığa başvurmanın hukuki altyapısı AB açısından mevcuttur. Literatürden

örnekler de bu durumu doğrular niteliktedir.335

Negatif koşulsallığın kullanımında hukuki açıdan herhangi bir problem olmasa da bu durum AB’nin sıklıkla bu yönteme başvurduğu anlamına gelmemelidir. AB-Güney

Akdeniz ilişkilerinin tarihi boyunca yani gerek Barselona Süreci’nde gerekse de

Komşuluk Politikası sürecinde AB, Güney Akdeniz’de demokratik prensipler ve insan hakları yaygın bir şekilde ihlal edilmesine rağmen, herhangi bir şekilde negatif koşulsallığa başvurma yoluna gitmemiştir.336 Üstelik bu durumun yalnızca Güney

Akdeniz’de değil, diğer bölgeler ve ülkelerde de örneğin Ukrayna’da, gözlemlendiğini bildiren görüşler de mevcuttur.337

334 “Regulation (EC) No 1638/2006.” 335 Örneğin (Kelley, “New Wine in Old Wineskins,” s. 30), veya (Nathalie Tocci ve Jean-Pierre Cassarino, “Rethinking the EU’s Mediterranean Policies Post-1/11,” IAI Working Papers 11|06 [2011]: s. 18). 336 Richard Youngs, “Democracy Promotion as External Governance?,” Journal of European Public Policy vol. 16, no. 6 (2009): s. 909. Ingeborg Tömmel, “The New Neighbourhood Policy of the EU: An Appropriate Response to the Arab Spring?,” Democracy and Security vol. 9, no. 1-2 (2013): s. 29. Van Hüllen, EU Democracy Promotion and the Arab Spring, s. 25, 58, 67-68, 104. Vera van Hüllen, “The European Union and Democracy Promotion in the Mediterranean: Strategic Choices after the Arab Spring,” içinde Policy Change in the EU’s Immediate Neighbourhood: A Sectoral Approach, der. Tanja A. Börzel ve Katrin Böttger (Baden-Baden: Nomos, 2012), s. 127. 337 Youngs, “Democracy Promotion as External Governance?,” s. 903. 131

Barselona Süreci ve Komşuluk Politikası – ve ayrıca negatif koşulsallık – özelinden

çıkıp genel olarak AB’nin Akdeniz politikasını ele aldığımız zaman da farklı bir tabloyla karşılaşmayız. Tarihsel olarak AB, özellikle Sahra altı Afrika ülkelerine yönelik yaptırımlara yaygın bir biçimde giderken, Güney Akdeniz’de bu durumun gözlemlenebileceğini iddia etmek mümkün değildir. Güney Akdeniz’de iki ülke bu duruma istisna teşkil etmektedir: Libya ve Suriye. Ancak bu iki ülkeye yönelik yaptırımların motivasyonu demokrasi ve insan haklarının ihlaliyle alakalı değildir.

Libya ve Suriye’ye yönelik yaptırım uygulanmasının sebebi bu iki ülkenin “terörizme sponsor olmasıdır.”338 Yani sonuç olarak söyleyebiliriz ki, AB’nin Güney Akdeniz bölgesindeki, demokrasi ve insan haklarının ihlaline yönelik yaptırım politikası gerek negatif koşulsallık açısından gerekse de diplomatik ve özellikle de materyal yaptırımlar açısından oldukça zayıftır. Bu durum şaşırtıcı değildir zira AB’nin Güney Akdeniz’deki demokrasi teşviki politikası bölgedeki otoriter rejimlere karşıtlık üzerinden

şekillenmemektedir, aksine bu rejimlerle iş birliğine dayalı bir politika söz konusudur.

C. Akdeniz’de Demokrasi Teşviki-İstikrar Dengesi: İstikrar Uğruna Demokrasi

Teşvikinin Geri Plana Atılması

1. AB’nin Akdeniz’deki Demokrasi Teşviki Faaliyetlerinde Retorik ve Pratik

Arasındaki Uçurum

Literatürde de sıklıkla dile getirildiği gibi339 AB’nin Akdeniz’deki demokrasi teşviki faaliyetlerinde retorik ve uygulama arasında önemli bir ayrım söz konusudur. İddialı

338 Andreas Boogaerts, Clara Portela ve Edith Drieskens, “One Swallow Does not Make Spring: A Critical Juncture Perspective on the EU Sanctions in Response to the Arab Spring,” Mediterranean Politics vol. 21, no. 2 (2016): s. 212. 339 Rosa Balfour, “EU Political Dilemmas in North Africa and the Middle East: The Logic of Diversity and the Limits to Foreign Policy,” içinde The EU and its Neighbours: Values versus Security in European Foreign Policy, der. Gergana Noutcheva, Karolina Pomorska ve Giselle Bosse (Manchester: Manchester University Press, 2013), s. 74,82. Bezen Balamir Çoşkun, “Values and Security: The EU’s Dilemma of Democracy Promotion in the Middle East,” içinde The EU and its Neighbours: Values versus Security in European Foreign Policy, der. Gergana Noutcheva, Karolina Pomorska ve Giselle Bosse (Manchester: Manchester University Press, 2013), s. 86,100-101. Rosa Balfour, Human Rights and Democracy in EU Foreign Policy: The Cases of Ukraine and Egypt (Abingdon ve New York: Routledge, 2012), s. 4. 132 retoriğe rağmen AB’nin Akdeniz’deki demokrasi teşviki faaliyetleri gerek uygulanan yöntemler gerekse de alınan sonuçlar bakımından oldukça etkisiz kalmıştır. Hatta

Barselona Süreci’nin başlangıcından itibaren yaşanan süreci göz önünde bulundurduğumuzda bölge ülkelerinde kayda değer bir demokratikleşmenin yaşanması bir yana, söz konusu ülkelerin yönetimlerin demokratik niteliklerinde göz ardı edemeyeceğimiz gerilemeler yaşanmıştır. Arap Baharı’nın hemen öncesinde Mübarek rejiminin içinde bulunduğu durum bu konuda bir örnek olarak gösterilebilir. Zaten Arap

Baharı’nın en önemli sebeplerinden – bölgede uygulanan neoliberal ekonomi politikaların yol açtığı/arttırdığı sosyo-ekonomik eşitsizlikleri de göz ardı etmeksizin – biri de zaten problemli olan politik hakların daha da erozyona uğramasıdır.

AB’nin Akdeniz’deki demokrasi faaliyetlerindeki retorik-pratik uyuşmazlığını açıklayabilmek adına farklı türden açıklamalar ortaya konmuştur. Bu açıklamalardan biri AB’nin aktörlüğüne ilişkin tartışmalarla yakından alakalıdır. Ancak AB’nin tutarlı bir aktör olup olmamasını demokrasi teşviki politikaları üzerinde bağımsız bir değişken olarak kabul etmeyen türden açıklamalar da mevcuttur. Yani başka bir şekilde ifade edecek olursak, AB’nin uluslararası sistemin diğer aktörlerine kıyasla otonom bir

şekilde faaliyet gösterebilme kapasitesinin340 AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerinin başarısında – veya başarısızlığında – doğrudan bir etkisi yoktur. Odaklanmamız gereken

Tommaso Virgili, “The “Arab Spring” and the EU’s “Democracy Promotion” in Egypt: A Missed Appointment?” Perspectives on Federalism vol. 6, no. 3 (2014): s. 47. İrem Aşkar Karakır, “Limits of EU Democracy Promotion in the Arab Middle East: The Cases of Egypt and Morocco,” Uluslararası Hukuk ve Politika vol. 10, no. 38 (2014): s. 58. Alvaro Vasconcelos, “Perceptions from Egypt and Palestine on the EU’s Role and Impact on Democracy Building in the Middle East,” erişim tarihi 13 Temmuz 2017, https://www.idea.int/sites/default/files/publications/chapters/the-role-of-the-european-union-in- democracy-building/eu-democracy-building-discussion-paper-19.pdf . Cavatorta, “Geopolitical Challenges to the Success of Democracy,” s. 176. Tocci ve Cassarino, “Rethinking the EU’s Mediterranean Policies,” s. 5. Richard Youngs, “Europe’s Flawed Approach to Arab Democracy,” Ekim 2006, erişim tarihi 12 Aralık 2016, http://www.cer.org.uk/publications/archive/essay/2006/europes- flawed-approach-arab-democracy . Omayma Abdel-Latif, “Egypt-EU Relations: Where is Democracy,” 7 Haziran 2010, erişim tarihi 8 Ocak 2017, http://www.iemed.org/observatori/arees-danalisi/arxius- adjunts/copy_of_focus/Egypt-EU%20Relationship_Where%20Is%20Democracy.pdf

340 Aktörlüğün bu basit tanımı Gunnar Sjöstedt’e aittir (Gunnar Sjöstedt, The External Role of the European Community [Westmead: Saxon House, 1977], s. 16). 133 esas konu AB’nin aktörlüğü değil, çıkarların retoriğin pratiğe dökülmesini nasıl engellediğidir.

a. AB’nin Aktörlüğü Üzerine Tartışmalar ve Aktörlüğün Demokrasi Teşviki

Üzerindeki Etkisi

Ulusüstü bir örgütlenme yapısına sahip olduğundan sui generis bir aktör olarak kabul edebileceğimiz AB’nin üye devletlerden otonom faaliyet gösterme kapasitesinin ne derece olduğuna yönelik tartışmalar AB’nin kurulduğu ilk günden bu yana yoğun bir

şekilde yaşanmıştır. Örneğin Hedley Bull’a göre AB’nin sivil bir güç olması bir yana,

AB’yi geleneksel anlamda bir aktör olarak kabul etmek bile olası değildir.341 Ancak

Bull’ın görüşlerinden yaklaşık 20 yıl sonra Ian Manners AB’nin yalnızca sivil bir güç değil aynı zamanda normatif bir güç olarak da kabul edilebileceğini de belirtmiştir,

Manners’a göre AB kendi normlarını342 uluslararası sistemin diğer aktörlerinin gözünde normal hale getirme kapasitesine sahip olduğundan dolayı AB’yi normatif bir aktör olarak kabul etmemiz mümkündür.343

AB’nin otonom bir aktör şeklinde faaliyet gösterme kapasitesinin var olup olmadığının

– veya varsa da hangi ölçüde mevcut olduğunun – AB’nin dış politikasının ne derece efektif olduğunu belirlediği iddia edilmiştir. Bazı yazarlara göre AB’nin demokrasi teşviki politikalarında retorik ve uygulama arasındaki bariz bir farklılık olmasının sebebi AB’nin kendi içerisindeki uyumun problemli olmasından kaynaklanmaktadır, yani AB Komisyonu ve üye devletler tek bir bütün halinde hareket eden bir aktör

341 Hedley Bull, “Civilian Power Europe: A Contradiction in Terms?”, Journal of Common Market Studies Vol. 21, No. 2 (1982), s. 151. 342 Manners AB’nin 5 adet temel normu olduğunu öne sürmektedir, bu normlar barışın merkeze alınması, özgürlük fikri, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve son olarak insan hakları ve temel özgürlükleri saygıdır. Tüm bu temel normlara ek olarak 4 adet ikincil derecede öneme sahip normlar da mevcuttur, bu normlar sosyal dayanışma, anti ayrımcılık, sürdürülebilir kalkınma ve iyi yönetişimdir (Ian Manners, “Normative Power Europe: A Contradiction in Terms?” Journal of Common Market Studies, Vol. 40, No. 2 [2002], p. 242-243). 343 ibid. s. 236. 134 olamadıklarından dolayı AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerinde retorik ve uygulama arasında farklılıklar oluşmaktadır.344 Örneğin bu yazarlardan Richard Youngs’a göre

AB’nin Balkanlar’da demokrasiyi derinleştirebilmesi için “tutarlı ve açık” bir stratejisinin olmamasının sebebi AB’nin üye devletleri arasında demokrasi ve diğer meseleler arasındaki ilişkiye dair önemli görüş farklılıklarının olmasıdır.345

AB’nin aktörlük kapasitesi ve demokrasi teşviki politikalarının efektifliği veya başarısı

– yani belirlenen hedeflerle elde edilen sonuçların örtüşmesi – arasında bir nedensellik ilişkisi kurmak oldukça tartışmalı bir konudur. AB’nin efektifliğini “uyumluluk”

(coherence) bağımsız değişkeni346 ve Roma Tüzüğü’ne taraf olma örnek olayı üzerinden inceleyen Daniel C. Thomas’a göre “AB uyumluluğu AB dış politikasının efektifliğini arttırır” hipotezini destekleyecek kanıt mevcut değildir.347 Aynı şekilde Thomas’a göre

“AB uyumluluğu AB dış politikasının efektifliğini azaltır” hipotezini de destekleyen kanıtlar da bulmak olası değildir348, AB’nin diğer devletleri Roma Tüzüğü’ne katılmayı ikna edebilmesini – veya edememesini – belirleyen başka faktörler vardır örneğin ABD etkisi.349 Roma Tüzüğü’ne diğer ülkelerin katılımının sağlanması örnek olayını değil de, tezimizle de alakalı olarak, AB’nin demokrasi teşviki faaliyetlerini örnek olay olarak aldığımız zaman da benzer bir tabloyla karşılaşırız yani AB’nin demokrasi teşviki politikalarının, en azından Akdeniz bölgesi kapsamında, efektif olmamasının altında aktör olabilme kapasitesinden başka sebepler mevcuttur. Zaten AB’nin efektif olmayan

344 Tanja A. Börzel ve Vera van Hüllen, “One Voice, One Message, but Conflicting Goals: Cohesiveness and Consistency in the European Neighbourhood Policy,” Journal of European Public Policy Vol. 21, No. 7 (2014), s. 1034. 345 Youngs, “Democracy Promotion as External Governance?,” s. 908. 346 Thomas doğrudan aktörlüğü değil de uyumluluğu bağımsız değişken olarak kullansa da uyumluluğun aktörlük kriterlerinden biri olduğunu söylememiz mümkündür, en azından Joseph Jupille ve James A. Caporaso bu şekilde görüş bildirmektedir (Joseph Jupille ve James A. Caporaso, “States, Agency and Rules: The European Union in Global Environmental Politics,” içinde The European Union in the World Community, der. Carolyn Rhodes [Boulder: Lynne Rienner Publishers, 1998], s. 213-229). 347 Daniel C. Thomas, “Still Punching below Its Weight? Coherence and Effectiveness in European Union Foreign Policy”, Journal of Common Market Studies Vol. 50, No. 3 (2012), s. 471. 348 ibid. 472. 349 ibid. 135 veya başarısız demokrasi teşviki politikalarını aktörlük kapasitesi üzerinden açıklamamız olası değildir çünkü AB’nin farklı bağlamlardaki, örneğin genişleme süreci, demokrasi teşviki politikaları oldukça efektiftir, daha önce de bahsedildiği gibi genişleme sürecine dahil olan ülkelerde, AB’nin de etkisiyle, önemli ölçüde demokratikleşme gerçekleştirilmiştir.

b. Çıkarların Retorik ve Uygulama Arasında Farklılık Doğmasına Yol Açması

AB’nin çıkarlarının Akdeniz’de demokrasi teşviki politikalarını nasıl etkilediğini ortaya koymadan önce ortaya koymamız gereken bir olgu Akdeniz’de var olduğu öne sürülen demokratikleşme-istikrar/istikrarı sağlama ikilemidir. Literatürde de sıklıkla atıf yapılan350 demokratikleşme-istikrar ikilemi kısaca bir ülkede yaşanacak demokratikleşmenin kısa vadede istikrarsızlığa yol açacağına dair inançtır. Örneğin

1991’de Cezayir’de düzenlenen seçimler ve sonrasında yaşananlar bu duruma örnek gösterilebilir. Cezayir örneğinden de anlaşılabileceği gibi demokratikleşme-istikrar ikileminden Güney Akdeniz özelinde kastedilen bir ülkede demokratikleşme sürecine paralel olarak serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesi ve bu seçimlerin sonucunda siyasal İslamcıların başa gelmesiyle beraber söz konusu ülkede istikrarın bozulmasıdır.

Güney Akdeniz’de gerçekleşen veya gerçekleşecek serbest ve adil seçimlerin, bölgenin otoriter rejimlerinden çok siyasal İslamcıların faydasına olacağını hem literatürden351

350 Van Hüllen, EU Democracy Promotion and the Arab Spring, s. 23-24. Thomas Demmelhuber, “The European Neighbourhood Policy (ENP) and Its Implementation in the Southern Mediterranean: The Case of Egypt,” Center for European Integration Studies Discussion Paper, (2007), p. 18. Tanja A. Börzel, Thomas Risse ve Assem Dandashly “The EU, External Actors and the Arabellions: Much Ado About (Almost) Nothing,” Journal of European Integration Vol. 37, No. 1 (2015), s. 17-18. Roberto Aliboni, “Promoting Democracy in the EMP: Which Political Strategy?,” EuroMeSCo Reports (2004): s. 15. Cavatorta et al., “EU External Policy-Making,” s. 11. Balfour, “Principles of Democracy and Human Rights,” s. 127. Timo Behr, “The EU and Arab Democracy,” içinde Hard Choices: The EU’s Options in a Changing Middle East, der. Timo Behr (Helsinki: The Finnish Institute of International Affairs, 2011), s. 82-83, https://www.files.ethz.ch/isn/128717/FIIA_28_Behr_web.pdf 351 Durac ve Cavatorta, Politics and Governance in the Middle East s. 122. John L. Esposito, Tamara Sonn ve John O. Voll, Islam and Democracy After the Arab Spring (New York: Oxford University Press, 2016), s. 214. Thomas Carothers, “The Continuing Backlash Against Democracy Promotion,” içinde New Challenges to Democratization, der. Peter Burnell ve Richard Youngs (Abingdon ve New York: Routledge, 2010), s. 66. Richard Youngs, “Energy: A Reinforced Obstacle to Democratization?” içinde New Challenges to Democratization, der. Peter Burnell ve Richard Youngs (Abingdon ve New York: Routledge, 2010), s. 175. Michael McFaul ve Tamara Cofman Wittes, “The Limits of Limited Reforms,” 136 hem de bölge siyasetinden örneklerle352 ortaya koymak mümkündür. Siyasal

İslamcıların serbest ve adil seçimlerdeki başarısını ideolojik faktörler yerine daha somut sebeplere bağlamamız mümkündür353, özellikle 1980’li yılların başlangıcından itibaren bölgede neoliberal ekonomi politikalarının uygulanmasıyla beraber devletin servis sağlamaya yönelik faaliyetlerden önemli ölçüde çekilmesi sonucu ortaya çıkan boşluğu

İslamcı gruplar doldurmuş ve sağladıkları çeşitli hizmetlerle – örneğin okula giden

çocuklara servis hizmeti verilmesinden tutun da evlenme çağına gelmiş gençlerin evlendirilmesine kadar – taban desteği kazanma yoluna gitmişlerdir.

Bölgede yaşanacak demokratik bir kırılmanın veya daha spesifik olarak ifade edecek olursak bölgede serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesinin yalnızca bölge ülkeleri ve halkları açısından değil, AB ve üye ülkeleri açısından da önemli sonuçları vardır.

Demokratik seçimler sonrası yeni bir Cezayir vakasının yaşanmasının AB üzerinde yalnızca yeni bir göçmenlik dalgası yaratması açısından sonuçları yoktur – her ne kadar bu da oldukça önemli bir konu olsa da –, aynı zamanda demokratikleşme sonucu iktidar değişiminin yaşanması AB’nin bölge rejimleriyle yürüttüğü istikrarlı iş birliğinin –

Suriye ve belirli bir ölçüye kadar Libya’yı bu kapsamın dışında tutmamız mümkündür –

Journal of Democracy vol. 19, no. 1 (2008): s. 19. Daniel Neep, “Dilemmas of Democratization in the Middle East: The Forward Strategy of Freedom,” Middle East Policy vol. 11, no. 3 (2004): s. 82. Francesco Cavatorta et al., “EU External Policy-Making,” s. 18. Whitehead, “Losing the ‘Force’?” s. 230. F. Gregory Gause III, “Can Democracy Stop Terrorism?,” Foreign Affairs, Eylül/Ekim 2005, erişim tarihi 13 Ocak 2017, https://www.foreignaffairs.com/articles/middle-east/2005-09-01/can-democracy-stop- terrorism Youngs, “Europe’s Flawed Approach.” to Arab Democracy.” 352 1991 yılında Cezayir’de düzenlenen ilk serbest ve adil parlamento seçimlerini siyasal İslamcı parti FIS kazanmıştır fakat FIS’in bu zaferi askeri darbeyi ve onu takip eden bir iç savaş sürecini tetiklemiştir. Tunus’ta, Bin Ali rejiminin yıkılmasından sonra 2011 yılında yapılan, Tunus tarihinin ilk serbest ve adil seçimlerini ‘ılımlı İslamcı’ Ennahda Partisi kazanmıştır. Karşı bir örnek olarak belirtmek gerekirse, üç yıl sonra yapılan genel seçimlerde Ennahda parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmiştir. Son bir örnek olarak, Filistin’de gerçekleşen 2006 seçimlerini göstermek mümkündür. Bu seçimleri, AB’nin ‘terörist listesinde’ yer alan (“EU Terrorist List,” European Council-Council of the European Union, erişim tarihi 12 Aralık 2016, http://www.consilium.europa.eu/en/policies/fight-against-terrorism/terrorist-list/ ) siyasal İslamcı Hamas kazanmıştır. 353 Samer Shehata, Mısır’da düzenlenen 2005 parlamento seçimleri sırasında yapmış olduğu saha çalışmasında Mısır seçmenlerinin parti mensubiyeti veya ideolojik etkenlerden çok sağlanan hizmetlerin kalitesine bağlı olarak oy verdiklerini ortaya koymuştur (Samir Shehata, “Inside an Egyptian Parliamentary Campaign,” içinde Political Participation in the Middle East, der. Ellen Lust-Okar ve Saloua Zerhouni [Boulder ve Londra: Lynne Rienner Publishers, 2008]: s. 95). Shehata’nın Mısır’da ulaşmış olduğu bu sonuçları bölge geneline uyarlamak yanlış bir yaklaşım olmaz. 137 riske girmesi demektir. AB, bölge rejimleriyle çeşitli konularda – birinci bölümde

Francesco Cavatorta’tan yapılan alıntıda da bahsedildiği gibi – yakın bir iş birliği sürdürmektedir, bu iş birliğinin kapsamında enerji güvenliği, serbest ticaret, başta sınır güvenliği, geri kabul antlaşmaları ve hareketlilik ortaklıkları olmak üzere göçmenlik meseleleri ve terörizm ile mücadele, Orta Doğu Barış Süreci’ne destek verilmesi gibi konular vardır.

AB açısından bölgede iki seçenek mevcuttur. Bu seçeneklerden birincisi bölgedeki otoriter rejimlerin yerlerinde kalması ve söz konusu rejimlerle yürütülen iş birliğinin devam ettirilmesidir. İkinci seçenek ise demokrasi teşviki politikalarının da etkisiyle bölgede gerçekleşen rejim değişiklikleri sonrası nasıl politikalar izleyeceği kestirilmesi zor olan354, ancak AB’nin veya genel olarak Batı dünyasının çıkarlarına aykırı politikalar izlemesi muhtemel355 siyasal İslamcıların başa gelmesidir. Bölgede otoriter rejimler yerine seçmenlerin oyuyla başa gelen yönetimlerin otoriter rejimlerden farklı politikalar izleyeceği açıktır. Örneğin Mübarek rejimi, Mısır halkının yoğun tepkisine rağmen Irak’ın 2003 yılındaki işgalini, 1991 yılında verilen açık desteğin aksine, doğrudan olmasa da üstü kapalı bir biçimde desteklemiş356, sahip olduğu etkili kolluk kuvvetleri sayesinde yoğun protesto gösterilerini kontrol altında tutmayı başarmıştır.

Halkının isteklerine karşı daha duyarlı demokratik bir rejimin savaş karşıtı bir politika

354 Siyasal İslamcı grupların Batı dünyasıyla iş birliğine gidip gitmeyeceği, bu grupların Batı’nın çıkarlarına aykırı davranıp davranmayacağı tartışmalı bir konudur. Radikal grupların, Batı dünyasıyla zıtlaşma olasılığı çok daha yüksekken, radikallik seviyesi azaldıkça, iş birliği olasılığının da arttığını söylemek mümkündür. Örneğin, Arap Baharı’nın gerçekleşmesinden önceki dönemde Michael Emerson ve Richard Youngs’ın bir çalışması için röportajlara tabi tutulan siyasal İslamcılardan pek çoğu, iktidara gelmeleri halinde, Avrupa pazarlarına yönelik liberal ekonomik reformları, mevcut rejimlerden daha etkili bir biçimde takip edeceklerini belirtmişlerdir (Michael Emerson ve Richard Youngs, “Political Islam and the European Neighbourhood Policy,” içinde Political Islam and European Foreign Policy: Perspectives from Muslim Democrats of the Mediterranean, der. Michael Emerson ve Richard Youngs [Brüksel: Centre for European Policy Studies, 2007], s. 11). 355 Francesco Cavatorta ve Vincent Durac, “Diverging or Converging Dynamics? EU and US Policies in North Africa – An Introduction,” içinde The Foreign Policies of the European Union and the United States in North Africa, der. Francesco Cavatorta ve Vincent Durac, (Abingdon: Routledge, 2009): s. 5. 356 Mübarek rejimin vermiş olduğu destek koalisyon güçlerine uçuş izni ve Süveyş Kanalı’nın açılması şeklinde olmuştur (Tarek Masoud, “Egypt,” içinde The Middle East, der. Ellen Lust [Thousand Oaks: CQ Press, 2014]: s. 473). 138 izlemesi daha olasıdır. Genel olarak halkının taleplerine daha duyarlı bir rejimin yalnızca Irak’ın işgali meselesinde değil diğer konularda da başta AB ve ABD olmak

üzere Batı dünyasının çıkarlarına aykırı politikalar izlemesi muhtemeldir.

AB’nin ikinci seçeneği takip etmesi, bir başka deyişle Akdeniz’de iddialı retorikle uyuşan bir demokrasi teşviki politikaları bütünü uygulaması, AB’nin söz konusu bölgedeki çıkarlarını riske atması anlamına gelmektedir. Böyle bir uygulamayı ancak

Wilsoncu bir idealizm ile açıklamamız mümkündür, AB’nin, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerini üye olmayan Akdenizli ülkelere ihraç etmesi, ancak AB’nin – ve AB’yi oluşturan üye ülkelerin – kendi çıkarlarını geri plana atması sayesinde gerçekleşebilir. Ancak AB demokrasi politikalarının incelemeye tabi tutulmasından da anlaşılabileceği gibi AB, birinci seçeneği takip etmeyi tercih etmektedir, bölgede otoriter rejimlerin sağladığına inanılan istikrarın ve bu istikrar altında gerçekleştirilen çıkarların korunması adına bölgedeki demokrasi teşviki faaliyetlerinin içeriğinde önemli bir kısıtlamaya gidilmektedir. Bu kısıtlamanın sonucunda da demokrasi teşviki retoriği ve uygulaması arasında önemli bir uyuşmazlık ortaya çıkmaktadır.

2. Demokrasi Teşvikinin Geri Plana Atılması

Peki demokrasi teşvikinin içeriğinde kısıtlamaya gidilmesi tam olarak ne anlama gelmektedir? AB, Akdeniz bölgesinde, çıkarlarıyla çatışması oldukça muhtemel olmasına rağmen demokrasi teşviki faaliyetlerini tamamen rafa kaldırmamıştır. Aksine, milyonlarca Euro, tıpkı diğer bölgelerde olduğu gibi Akdeniz bölgesine de demokrasi teşviki adı altında aktarılmaya devam etmektedir. Ancak odaklanmamız gereken esas mesele demokrasi teşviki faaliyetlerine harcanan miktar değil, söz konusu faaliyetlerin içeriğidir. Daha önceki bölümlerden de anlaşılabileceği üzere AB’nin Akdeniz’de

139 yürüttüğü demokrasi teşviki faaliyetleri bölgedeki baskıcı rejimleri karşısına almaktan

çok, söz konusu rejimlerle iş birliğine dayalı bir modeli benimsemektedir. Bunun en

önemli kanıtı AB’nin bölge rejimlerine karşı yaptırımlara, negatif koşulsallık da dahil hiçbir şekilde başvurmamasıdır. Negatif koşulsallık yerine AB’nin tercih etmiş olduğu model, zorlamaya dayalı unsurlardan arındırılmış olduğu öne sürülen pozitif koşulsallıktır. AB’nin bölge rejimlerini karşısına almaktan kaçındığının bir diğer kanıtı

MEDA ve ENPI/ENI kapsamında yürütülen bütün projelerin – doğrudan demokrasinin teşvikine yönelik projeler de dahil – üye ülkelerin rejimlerinin onayına tabi olmasıdır.

MEDA ve ENPI/ENI kapsamında, bölge rejimlerinin dahli olmayan veya bu rejimlerin onayını almayan herhangi bir projenin yürütülebilmesi söz konusu değildir. Yani başka bir şekilde ifade edecek olursak, ENPI/ENI projelerinin demokratikleştirici potansiyeli ancak bölge rejimlerinin izin verdiği ölçüde gerçekleşebilmektedir.

Demokrasi teşvikinin içeriğinin kısıtlanmasının tek belirtisi iş birliğine dayalı bir model benimsenmesi değildir. Genel olarak demokrasi teşvikinin oldukça sınırlı yürütülmesinin veya başka bir ifadeyle demokrasi teşvikinin geri plana atılmasının üç farklı belirtisi vardır. Bunlardan birincisi MEDA ve ardılı ENPI/ENI kapsamında yürütülen projelerin çoğunluğunun demokrasi teşvikiyle bağlantısı olmayıp, kapasite oluşturmaya yönelik olmasıdır.357 Kapasite oluşturmaya yönelik olmayan projelerde ise politik alanın demokratikleştirilmesinden çok ekonomik alanın liberalleştirilmesine odaklanılmaktadır.

İkinci olarak bahsedebileceğimiz belirti DİHAA kapsamında yürütülen projelerle alakalıdır. DİHAA kapsamındaki projeler, projelerin yürütüldüğü ülkelerin

357 Kapasite oluşturmaya verilen önem yalnızca Akdeniz bölgesinde değil diğer bölgelerde de geçerlidir örneğin AB’nin doğudaki komşularına yönelik uygulanan politikalarda (Natalia Shapovalova ve Richard Youngs, “EU Democracy Promotion in the Eastern Neighbourhood: A Turn to Civil Society?” FRIDE Working Paper, no. 115 [2012]: s. 2).

140 yönetimlerinin onayına tabi olmadıklarından dolayı iş birliğine dayalı model kapsamına girmeseler de AB’nin bu projeleri yürütme tarzı, AB’nin demokrasi teşvikinin içeriğinin kısıtlı olduğuna dair önemli ipuçları vermektedir. AB’nin demokratikleştirmeye yönelik sivil toplum desteği teoride sorunsuz gibi gözükse de uygulamadaki bazı meseleler

AB’nin sivil toplum desteğini oldukça problemli hale getirmektedir. Bu meselelerden ilki AB’nin sivil toplum desteğine bölge ülkelerinde faaliyet gösteren “hükümet tertipli sivil toplum örgütlerini de” (Government organized non-governmental organization,

GONGO) dahil etmesidir. İkinci ve daha önemli olarak kabul edebileceğimiz mesele ise

AB’nin, taban desteğine sahip olmalarına rağmen İslamcı örgütleri sivil toplum desteğinin dışında bırakmasıdır.

Üçüncü ve son olarak bahsedebileceğimiz belirti Güney Akdeniz ülkelerinde yaşanan demokrasi ihlallerinin AB tarafından yaptırımsız bırakılması, yaşanan ilerlemelerin ise tutarlı bir şekilde ödüllendirilmemesidir. Demokratik koşullsallık genişleme kapsamında gayet etkili kullanılan bir yöntem olmasına rağmen Barselona Süreci ve

Komşuluk Politikası kapsamında demokratik koşulsallığa nadiren başvurulmuştur, yani başka bir ifadeyle AB’nin Akdenizli ortaklarıyla kurduğu ilişkilerin temel değerlerinden biri olan demokrasinin ihlal edilmesi AB tarafından yaptırımsız bırakılmıştır.

a. MEDA ve ENPI/ENI Projelerinde Demokrasi Teşvikinin Geri Planda Kalması

Yukarıdaki bölümlerden anlaşılabileceği üzere, MEDA ve ENPI/ENI projelerinde genel olarak yönetişime ayrılan pay diğer önceliklerin yanında oldukça mütevazi kalmaktadır.

Kapasite oluşturma belirli bir tanımı olmayan, muğlak bir kavram olsa da bu kavramı – tezimizle de bağlantılı olarak – devlet kurumlarının güçlendirilmesi olarak

141 tanımlamamız mümkündür.358 Kapasite oluşturmanın reformlar için gerekli olan kurumların inşasına yönelik teknik ve finansal yardım sağladığı iddia edilse de359 devlet kurumlarının baştan inşasının/güçlendirilmesinin demokratikleşmeye yol açacağı kesin değildir. Örneğin MEDA kapsamında Fas’ta yürütülen kapasite oluşturma projelerinden biri yargının modernizasyonuna yöneliktir. Aynı zaman diliminde yürütülen iki yönetişim projesinin tam olarak 6 katı bütçeye sahip bu projenin360 ne derece demokratikleşmeyle alakalı olduğu tartışmalıdır çünkü daha önce de bahsedildiği gibi otoriter bir rejimde de yargının modernize edilebilmesi mümkündür, demokratikleşme açısından önemli olan yargının modernizasyonu değil yargının bağımsız olması ve hukukun üstünlüğünün sağlanmasıdır.

Kapasite oluşturmaya yönelik projeler de dahil, AB’nin MEDA ve ENPI/ENI kapsamında yürüttüğü bütün projelere üstü kapalı bir mantık hakimdir. Neoliberal olarak tanımlayabileceğimiz bu mantık yüzünden MEDA ve ENI/ENPI kapsamında yürütülen projelerde politik koşulsallık yerine ekonomik koşulsallık uygulanmaktadır yani ekonomik reformlara yönelik projeleri başarıyla gerçekleştiren ülkeler MEDA ve

ENPI/ENI’nin finansal araçları tarafından ‘ödüllendirilmektedir’.361 Bu neoliberal mantık yalnızca ekonomik alanın liberalleştirilmesine yönelik projelerde değil tüm projelerde kendini gösterir, örneğin yargının güçlendirilmesine yönelik uygulanan projelerde amaç – demokrasinin teşvik edilmesi hedefiyle de uyumlu olarak – güçler ayrılığı ilkesini sağlamlaştırmak değil yolsuzluk ve kara para aklama gibi konularla mücadeledir yani esas amaç demokratikleşmenin sağlanması değil serbest pazar

358 Rosa Balfour, Francesca Fabbri ve Richard Youngs, “Report on Democracy Assistance from the European Union to the Middle East and North Africa,” erişim tarihi 11 Ekim 2017, https://www2.warwick.ac.uk/fac/soc/pais/research/researchcentres/irs/euspring/euspring_eu_demo_assist ance_on_template.4.pdf 359 Tanja A. Börzel ve Yasemin Pamuk, “Pathologies of Europeanisation: Fighting Corruption in the Southern Caucasus,” West European Politics vol. 35, no. 1 (2012): s. 81. Börzel, Risse ve Dandashly “The EU, External Actors and the Arabellions,” s. 148. 360 Van Hüllen, EU Democracy Promotion and the Arab Spring s. 92. 361 Vicky Reynaert, “Explaining EU Aid Allocation in the Mediterranean: A Fuzzy-Set Qualitative Comparative Analysis,” Mediterranean Politics vol. 16, no. 3 (2011): s. 408. 142 ekonomisinin kusursuz bir şekilde işlemesini sağlamaktır.362 Bu bağlamda AB’nin

Akdeniz’e yönelik politikalarında demokrasinin teşvik edilmesinden çok iyi yönetişim prensiplerinin teşvik edilmesinin ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Yalnızca demokratik rejimlerde değil, demokratik olmayan rejimlerde de bulunabilecek iyi yönetişim prensipleri, demokratikleşmeden çok serbest pazar ekonomisinin daha verimli işleyip işlememesiyle ilgilidir.

Belirli bir bakış açısından AB’nin desteklediği ekonomik liberalleşmeye yönelik reformları da demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkilendirmek mümkündür çünkü birinci bölümde de bahsedildiği gibi bir ülkede gerçekleşen ekonomik gelişmenin demokratikleşmeye olanak sağladığı iddia edilmiştir. Modernleşme teorisiyle bağdaştırabileceğimiz bu tarzdan görüşler AB’nin Akdeniz bölgesine yönelik politikaları için de esin kaynağı olmuştur. Ancak daha önce de belirtildiği gibi AB’nin ekonomik kalkınma için seçmiş olduğu modelin – yani başta serbest ticaret olmak

üzere, serbest pazar ekonomisinin hâkim kılınmaya çalışılması – Akdeniz bölgesinin güneyinde bir demokratikleşme dalgasına yol açtığını iddia etmemiz mümkün değildir.

Dahası neoliberal ekonomik modelin – en azından kısa vadede – yol açtığı/daha da derinleştirdiği sosyo-ekonomik eşitsizlik, Güney Akdeniz halklarının demokratik haklarını kullanabilme kapasitesini daha da azaltmıştır.

Sonuç olarak belirtebiliriz ki, MEDA ve ENPI/ENI projelerinde ekonomik konulara veya daha spesifik olarak ifade edecek olursak ekonomik kalkınmaya verilen önem, yönetişimle alakalı konulara verilen önemin oldukça önüne geçmiştir, AB’nin ekonomik kalkınma için seçtiği modelin – yani neoliberal modelin – etkilerini de göz

önünde bulundurduğumuzda MEDA ve ENPI/ENI projelerinin demokratikleştirici

362 Vicky Reynaert, “Preoccupied with the Market: The EU as a Promoter of ‘Shallow’ Democracy in the Mediterranean,” European Foreign Affairs Review vol. 16, no. 5 (2011): s. 628.

143 potansiyeli oldukça problemli hale gelmektedir. Ancak söz konusu potansiyelin sınırlı kalması yalnızca ekonomik liberalleştirmeye verilen önemden kaynaklanmamaktadır.

MEDA ve ENPI/ENI finansal araçlarını demokrasi teşviki açısından problemli kılan başka bir mesele yönetişimle ilgili projelerin içeriği ile alakalıdır. AB’nin söz konusu finansal aracı üzerinden desteklediği projelerin yalnızca çok az bir kısmı doğrudan demokrasinin teşvikine yönelik projelerdir. Geriye kalanlar ise ya iyi yönetişimin teşvik edilmesine yöneliktir ya da yukarıdaki kısımlardan da anlaşılabileceği kadın ve çocuk hakları gibi apolitik nitelikte yani otoriter rejimlerin varlığını tehdit etmeyen, doğrudan değil de ancak dolaylı bir şekilde demokratikleşmeyle bağdaştırabileceğimiz türden projelerdir.

b. DİHAA’da GONGO’ların Desteklenmesi ve İslamcı Aktörlerin Devre Dışı

Bırakılması

Daha önce de bahsi geçen GONGO’lar, bulundukları toplumlardaki hükümetlere bağlı veya bu hükümetlerin yoğun etkisi altında kalan sivil toplum örgütleri olarak otoriter rejimlerin etkisini zayıflatıp bireylerin demokratik haklarını kullanabileceği alanlar açmak bir yana, bu rejimlere meşruiyet kazandırma yönünde faaliyet göstermektedirler.

GONGO’lar pek çok farklı bölgede var olsalar da Akdeniz bölgesindeki otoriter rejimlerde, özellikle de rejim liderlerinin eşlerinin de önemli katkılarıyla, örneğin Suzan

Mübarek, Leyla Trabelsi veya Kraliçe Rania, oldukça yoğun bir biçimde faaliyet göstermektedirler. Haliyle GONGO’ların AB’nin Akdeniz’deki demokrasi teşviki faaliyetlerinde, özellikle de tabandan yukarı sivil toplum desteği açısından oldukça

önemli etkileri vardır.

144

GONGO’ların devletin gücünü kontrol altında tutmak bir yana devleti daha güçlü kıldığı düşünüldüğünde363, önemli bir demokrasi teşviki aktörü olarak kabul edebileceğimiz AB’nin sivil topluma yönelik faaliyetlerinde GONGO’ları desteklemekten kaçınması beklenmektedir. Ancak ilginç sayılabilecek bir şekilde AB – bir başka önemli demokrasi teşviki aktörü ABD’den farklı olarak – faydalı olacağı düşüncesiyle, GONGO’ların desteklenmesinde ısrarcı olmaktadır.364

AB’nin destekleyeceği sivil toplum örgütlerini seçerken toplumun tüm kesimlerini kucaklayan bir yaklaşım benimsemekten çok ideolojik kökenli belirli kısıtlamalara gitmesi, sivil toplum üzerinden demokrasi teşvikinin demokratikleştirici potansiyelini zayıflatan bir başka etkendir. AB, bulundukları ülkelerdeki otoriter rejimlerin siyasi olarak en önemli karşıtı olarak kabul edilebilecek siyasal İslamcı gruplarla etkileşim içine girmemeyi tercih etmektedir.365 Batı toplumlarının aksine daha geleneksel bir sivil toplum yapısına sahip olan Güney Akdeniz ülkelerinde “sufi hareketleri, köy ve

şehirdeki ulemalar, cami görevlileri, ihtiyarlar meclisi” gibi geleneksel aktörler, sivil toplum örgütlerinin gösterdiği fonksiyonu üstlendiğinden dolayı366 bu aktörlerin AB tarafından devre dışı bırakılması demek AB’nin sivil toplum üzerinden sürdürdüğü demokrasi teşviki çabalarının etkisinin zayıflaması anlamına gelmektedir. Ayrıca,

363 Salam Kawakibi, Suriye’deki GONGO’ları incelediği makalesinde GONGO’ların devlete üç farklı fayda sağladığını belirtir. Bunlardan birincisi ekonomik reformlardan dolayı sosyo-ekonomik servislerin sağlanmasından çekilen devletin yarattığı boşluğu doldurmaktır. İkinci sağlanan fayda yeni ortaya çıkan sosyal grupları gerek maddi gerekse manevi imkanlar sunarak devlete bağlamaktır. Üçüncü ve son olarak sağlanan fayda ise yabancı donörlerden – örneğin Suriye bağlamında düşünecek olursak Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (United Nations International Children’s Emergency Fund, UNICEF) – alınan hatırı sayılır finansmandır (Salam Kawakibi, “The Paradox of Government-Organized Civil Activism in Syria,” içinde Civil Society in Syria and Iran: Activism in Authoritarian Context, der. Paul Aarts ve Francesco Cavatorta [Boulder ve Londra: Lynne Rienner Publishers, 2013], s. 172-173). 364 Richard Youngs, “European Approaches to Democracy Assistance, Learning the Right Lessons?” Third World Quarterly vol. 24, no. 1 (2003): s. 134. 365 Federica Bicchi, “Want Funding? Don’t Mention Islam: EU Democracy Promotion in the Middle East,” CFSP Forum vol. 4, no. 2 (2006): s. 10. Youngs, “European Approaches to Security,” s. 423. 366 Michelle Pace, “Interrogating the European Union’s Democracy Promotion Agenda: Discursive Configurations of ‘Democracy’ from the Middle East,” European Foreign Affairs Review vol. 15, special issue (2010): s. 622 145

İslamcı aktörlerin devre dışı bırakılması, demokrasinin en önemli iki boyutundan biri olan “kapsayıcılığın” da ihlal edilmesi anlamına gelmektedir.367

c. Negatif Koşulsallığın Devre Dışı Bırakılması ve Pozitif Koşulsallığın

Potansiyelinden Faydalanılmaması

Hem negatif hem de pozitif koşulsallık zaman içinde AB’nin Akdeniz ülkeleriyle olan kurumsal ilişkilerinin, en azından kağıt üzerinde, bir parçası olmuştur – sırasıyla Avro-

Akdeniz ortaklık antlaşmalarının zaruri unsur maddesi ve Komşuluk Politikası’nın resmi olarak başlaması – Ancak AB’nin Akdeniz ülkeleriyle olan ilişkilerinde pozitif koşulsallık ve negatif koşulsallığın uygulanması bakımından bir farklılık göze

çarpmaktadır, yani negatif koşulsallık Akdeniz bağlamında tamamen gözden

çıkarılmışken pozitif koşulsallık ise demokrasiden başka kriterler üzerinden uygulamaya konmaktadır. Negatif koşulsallığın devre dışı bırakılması bölgede yaşanan bütün demokrasi ve insan hakları ihlallerinin yaptırımsız kalmasına yol açmakta ve söz konusu ihlallerin faili devletleri ileride benzer eylemlerde bulunma konusunda cesaretlendirmektedir. Demokrasi ve insan hakları ihlallerinin Akdeniz bölgesinde gitgide daha da kötüye gitmesi, örneğin Mısır’da olduğu gibi, bu durumun en önemli kanıtıdır. Pozitif koşulsallığın demokrasi hariç başka kriterler üzerinden uygulanması ise zaten Akdeniz bağlamında etkinliği tartışmalı olan demokrasi teşvikinin daha da etkisiz hal gelmesine yol açmaktadır.

Akdeniz’in güneyinde demokratik prensiplerin nasıl ihlal edildiğinin detaylı bir analizi bu tezin kapsamı dışındadır. Ancak 3. bölümde de kullanılacak bir sınıflandırma

üzerinden bölgedeki ihlalleri 3 grup altında kategorize etmek olasıdır. Bu gruplar

367 Daha önce de bahsi geçen poliarşi, Robert Dahl’ın günümüz demokrasilerini tanımlamak için ortaya attığı bir terimdir. Dahl’a göre bir poliarşinin iki temel boyutu vardır yani kapsayıcılık ve “mücadele” (contestation) (Robert A. Dahl, Polyarchy: Participation and Opposition [New Haven ve Londra: Yale University Press, 1971], s. 4).

146 muhaliflere yönelik baskılar/muhalefetin susturulması, seçimlerin serbest ve adil düzenlenmemesi/seçimlere hile karıştırılması ve son olarak yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılmasıdır. Tezimiz açısından önemli olan kısım bu üç grup altındaki ihlallerin AB tarafından yaptırımsız bırakıldığının ortaya konmasıdır.

Barselona Süreci’nin başlangıcından Arap Baharı’na kadar olan süreçte, İsrail hariç hiçbir ülkede, istisnai durumlar hariç serbest ve adil seçimler düzenlenmemiştir. İki istisnai durum olarak Filistin ve Fas’taki seçimleri ortaya koymamız mümkündür. 2006 yılında Filistin’de düzenlenen ve AB’nin kendi seçim gözlem misyonu tarafından da serbest ve adil olduğu tescillenen parlamento seçimlerini AB’nin terör örgütleri listesinde yer alan Hamas kazanmıştır. AB, seçimler sonrası ortaya çıkan Hamas yönetimini boykot etmiş ve söz konusu yönetime yönelik yardımları durdurma kararı almıştır. İkinci istisna olarak Fas’ta düzenlenen seçimleri öne sürebiliriz. Bölgedeki diğer Arap ülkelerinin aksine Fas’taki seçimler göreceli olarak daha serbest ve adil bir biçimde düzenlenmektedir. Ancak Fas’ta düzenlenen seçimlerin en önemli sorunu serbest ve adil olmamasında değil seçimlerin ‘anlamlı’ olmamasıyla ilişkilidir.

Seçimlerin anlamlı olması demek, seçilen kişilerin ‘güce’ erişimlerinin olmasıyla alakalıdır. Ancak Kral 6. Muhammed ve çevresindeki elitler (Mahzen) gücü ellerinde bulundurmaya devam ettiklerinden dolayı – 2011 reformlarına rağmen – Fas’ta böyle bir durum söz konusu değildir, 2017 itibarıyla da bu durumun değiştiğini söylememiz mümkün değildir.

Fas ve Filistin harici ülkelerde serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesi bir yana, mevcut seçimlerin zaten problemli olan demokratik niteliklerinde önemli gerilemeler yaşanmıştır. 3. bölümde detaylı bir şekilde incelenecek olan Mısır seçimleri bu konuda verilebilecek en önemli örnektir. Aynı şekilde Tunus açısından da benzer bir durum söz

147 konusudur, örneğin 2009 seçimleri öncesi anayasada yapılan “hesaplanmış” bir değişiklik sonucu pek çok parti liderinin seçimlerde aday olabilmesinin önü tıkanmıştır.368

Barselona Süreci’ne dahil ülkelerde bu gelişmeler yaşanırken yani demokrasinin temel

şartı olarak kabul edilebilecek serbest ve adil seçimlerin düzenlenmesi sistematik olarak engellenirken AB söz konusu ülkelere yönelik negatif koşullsallık mekanizmasını işletmeme yoluna gitmiştir. AB’nin bölge ülkelerine yönelik hazırladığı “ilerleme raporlarında” seçimlerde yaşanan tüm düzensizliklere değinilmiş olmasına rağmen369,

AB Liderler Zirvesi bu raporları – veya raporun seçimlere yönelik içeriğini – dikkate almama yoluna gitmiştir. Seçimlerde yaşanan düzensizliklerin AB Liderler Zirvesi tarafından dikkate alınıp alınmaması önemlidir çünkü bir ülkeye yönelik negatif koşulsallık mekanizmasının işletilip işletilmeyeceğine dair karar ‘nitelikli çoğunluk oylamasıyla’ AB Liderler Zirvesi’ne aittir.370

‘Daha fazlaya daha fazla’ prensibiyle çalışan ve dolayısıyla hedef ülkelerin demokrasi ve insan hakları kriterleri açısından geriye gitmesini engelleyecek bir mekanizmaya sahip olmayan pozitif koşulsallık, yalnızca söz konusu ülkeleri daha ileriye taşıma potansiyeline – vaadedilen ‘ödüllerin’ niteliğine bağlı olarak – sahiptir. Ancak pozitif koşulsallığın söz konusu potansiyelinin Akdeniz bağlamında ortaya çıktığını söylememiz mümkün değildir. Bunun sebebi olarak literatürde farklı açıklamalar yapılmaktadır, örneğin ödüllerin demokrasi kriterlerine bağlı olarak değil de başka

368 Guadalupe Martinez Fuentes, “Divisive Electoral Policies within Authoritarian Elections: The Tunisian Casuistry (1989-2009),” The Journal of North African Studies vol. 15, no. 4 (2010): s. 531. 369 Örneğin 2008 Mısır yerel seçimlerindeki düzensizliklere yönelik tespitler (“Implementation of the European Neighbourhood Policy in 2008: Progress Report Egypt,”European Commission, erişim tarihi 11 Aralık 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/pdf/progress2009/sec09_523_en.pdf ) 370 Van Hüllen, EU Democracy Promotion and the Arab Spring, s. 68. 148 kriterlere – örneğin bazı ekonomik ve stratejik çıkarlara – bağlı olarak verilmesi371 veya hedeflerin açık bir şekilde belirtilmemesi ve ilerlemeyi ölçecek kıstasların ortaya konmaması gibi.372 Sebep ne olursa olsun söyleyebiliriz ki, Arap Baharı’na kadar olan süreçte pozitif koşulsallığın tutarlı ve kararlı bir şekilde uygulanması Akdeniz bağlamında gerçekleşmiş değildir. Arap Baharı sonrası dönemde ise pozitif koşulsallık, en azından önceki döneme kıyasla, daha etkin bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır,

örneğin Tunus özelinde konuşacak olursak, Tunus’un demokrasiye yapmış olduğu geçiş gerek ileri statü gerekse de artan finansal destek olarak Tunus’a geri dönmüştür.

3. ‘Demokrasi Teşviki’ Politikalarının Bölge Rejimlerini Güçlendirmesi

AB, demokratikleşme-istikrarı sağlama ikileminde, kendisini oluşturan üye devletlerin

çıkarlarının da etkisiyle demokratikleşmeden veya demokrasi teşvikinden yana değil istikrardan yana olmuştur. Bunun sonucu olarak AB’nin Akdeniz’e yönelik politikaları, bölge ülkelerinde demokrasinin gerçekten teşvik edilmesine yönelik değil otoriter rejimlerin statükosunu korumaya yönelik türden politikalar olmuştur. Ağırlık yönetişimle ilgili konulara değil ekonomik konulara, daha spesifik olarak belirtecek olursak, ekonominin liberalleştirilmesine verilmiştir. Bu elbette yönetişimle ilgili konuların tamamen gözden çıkarıldığı anlamına gelmemelidir, ancak yönetişimle ilgili konular genel olarak ikinci plana atılmıştır, atılmayıp göz önünde oldukları durumlarda ise ilgi odağı ya demokratikleşmenin özüne ilişkin meseleler olmaktan çok dolaylı meseleler olmuştur – örneğin kadın ve çocuk hakları – ya da pazar ekonomisinin verimliliğine ilişkin iyi yönetişim prensipleri olmuştur. Uzun vadede geçerliği tartışmalı olsa da otoriter rejimlerin istikrarı sağladığı/istikrarı koruduğu inancı yüzünden, AB’nin bölgeye yönelik demokrasi teşviki politikaları bölge rejimlerini karşısına almaktan çok onlarla iş birliğine gitmeye dayalı, siyasi alanın liberalleştirilmesine yönelik – sınırlı

371 Behr, “The EU and Arab Democracy,” s. 82. 372 Börzel ve Pamuk, “Pathologies of Europeanisation,” s. 83. 149 türden reform hareketleri hariç – değil de ekonomik alanın liberalleştirilmesine dayalı olmuştur.

Tüm bu anlatılanlar ışığında belirtebiliriz ki, AB politikalarının bölge ülkelerinde yüzeysel değil de anlamlı bir şekilde demokratikleşme sağlaması – veya ilk bölümde kullanılan mantığı burada da işletecek olursak – anlamlı bir demokratikleşmenin ortaya

çıkmasına yardımcı olması mümkün gözükmemektedir. Aksine, AB politikalarının bölgedeki otoriter yönetim biçimlerinin daha da güçlenmesine katkıda bulunduğunu söylememiz mümkündür. Literatürde de değinilen373 bu durumu daha iyi anlayabilmemiz için öncelikle bahsetmemiz gereken kavram, Steven Heydemann’ın

“yükseltilmiş otoriteryanizm’idir”374 (upgraded authoritarianism). Heydemann’e gröe

Arap dünyasındaki otoriter rejimler, 5 özellik geliştirerek otoriter yönetim biçimlerini

“yükseltmişlerdir”, yani başka bir ifadeyle söz konusu rejimler çeşitli yöntemlerle kendilerini daha dayanıklı veya güçlü hale getirmişlerdir. Bu 5 özellik veya yöntem: 1)

“Sivil toplumun sahiplenilmesi ve kontrol altına alınması”, 2) “siyasi mücadeleyi yönetme”, 3) “selektif ekonomik reformların faydalarından yararlanma”, 4) “yeni iletişim teknolojilerini kontrol etme”, 5) “uluslararası bağlantıları çeşitlendirmek”.375

Özellikle 1. ve 3. maddeler, otoriter rejimlerin gerçekten de daha dayanıklı hale gelmelerinde önemli rol oynamışlardır, örneğin AB gibi demokrasi teşviki aktörleri tarafından da desteklenen GONGO’lar sayesinde otoriter rejimlerin sivil toplumu kontrol altına almaları veya pasifize etmeleri kolaylaşmıştır.

373 Örneğin (Vincent Durac ve Francesco Cavatorta, “Strengthening Authoritarian Rule through Democracy Promotion? Examining the Paradox of the US and EU Security Strategies: The Case of Bin Ali’s Tunisia,” British Journal of Middle Eastern Studies vol. 36, no. 1 [2009]), (Cavatorta ve Durac, “Diverging or Converging Dynamics?” s. 7), (Vincent Durac, “The Impact of External Actors on the Distribution of Power in the Middle East: The Case of Egypt,” içinde The Foreign Policies of the European Union and the United States in North Africa, der. Francesco Cavatorta ve Vincent Durac, [Abingdon: Routledge, 2009]: s. 73), (Francesco Cavatorta, “International Politics of the Middle East,” içinde The Middle East, der. Ellen Lust, [Thousand Oaks: CQ Press, 2014]: s. 409). 374 Steven Heydemann, “Upgrading Authoritarianism in the Arab World,” The Saban Center for Middle East Policy at the Brookings Institution Analysis Paper no.13 (2007). 375 ibid. s. 5. 150

İşte tezimizdeki analizin Heydemann’ın analizinden ayrıştığı nokta tam olarak burada ortaya çıkmaktadır. Bu tez, ‘yükseltilmiş otoriteryanizm’ gerçeğini kabul ederken, söz konusu gerçeğin ortaya çıkışı konusunda farklı bir gerekçe öne sürmektedir.

Heydemann, ‘yükseltilmiş otoriteryanizm’ yöntemlerinin özellikle ABD’nin yürüttüğü demokrasi teşviki politikalarına ya da başka bir ifadeyle ABD’nin demokratikleşme için baskı uygulamasına karşılık bir adaptasyon mekanizması olduğunu savunurken376, bu tezde demokrasi teşviki politikalarının – spesifik olarak AB’nin demokrasi teşviki politikalarının – otoriteryanizmin yükselmesine doğrudan katkıda bulunduğu iddia edilmektedir.

Batılı donörler ve özellikle de AB tarafından uygulanan demokrasi teşviki politikalarının hedef aldıkları otoriter yönetimleri iki farklı boyuttan daha güçlü kıldıkları iddia edilebilir. Bunlardan ilki siyasi, ikincisi ise ekonomik açıdandır.

Ekonomik açıdan daha güçlü hale gelmeyi ise dolaylı ve doğrudan olmak üzere iki farklı biçimde sınıflandırmak mümkündür, otoriter rejimlerin demokrasi teşviki faaliyetleri sonucu doğrudan bütçe desteği alması söz konusu rejimlerin doğrudan güçlenmesine yol açarken, (selektif) ekonomik liberalleşme sonucu rejim elitleri veya rejim yanlısı elitlerin güç kazanması ise otoriter rejimlerin dolaylı olarak güçlenmesine sebep olmaktadır.

a. AB Tarafından Desteklenen Sınırlı Politik Liberalizmin Otoriter Rejimlerde

‘Baskı Azaltıcı’ Etki Yapması

Daha önceki bölümlerde de belirtildiği gibi, AB’nin Akdeniz bölgesine yönelik demokrasi teşviki faaliyetleri, özellikle de söz konusu faaliyetlerin politik boyutu, rejim

376 ibid. s. 31. 151 değişikliğine – yani demokratik olmayan bir rejimden demokratik rejime geçiş – yol açacak kadar iddialı ve kararlı türden faaliyetler olmaktan çok sınırlı ölçekte değişime yol açan, dolayısıyla siyasal İslamcıların iktidara gelme olasılığını ortadan kaldıran türden faaliyetlerdir. Richard Youngs bu türden faaliyetleri – ya da genel olarak AB’nin

Orta Doğu’daki demokrasi teşviki faaliyetlerini – “baskı azaltıcı” faaliyetler olarak nitelendirir.377 Gerçekten de Youngs’ın belirttiği gibi, sınırlı türden politik reformlar – veya politik alanın sınırlı bir şekilde liberalleştirilmesi – otoriter rejimlerin üzerindeki toplumsal baskının azalmasına katkıda bulunarak söz konusu rejimlerin daha stabil hale gelmesine yol açmaktadır. Arap Baharı’nın daha şiddetli yaşandığı ülkelerin, Mısır ve

Tunus gibi, nispeten kapalı rejimler olması bir tesadüf değildir. Aynı şekilde, Arap

Baharı’nın nispeten daha ılımlı yaşandığı ülkelerin, Fas veya Ürdün gibi, bölgenin göreceli olarak daha açık rejimlere sahip olması da tesadüf değildir.

Aslına bakılacak olursa, belirli bir bakış açısından, Fas ve Ürdün gibi ülkelerin, AB’nin de desteklediği reform faaliyetlerinin etkisiyle – elbette ki söz konusu ülkelerdeki reform hareketlerini yalnızca AB’nin desteğine bağlamak doğru bir yaklaşım olmaz – daha demokratik bir hale geldiği iddia edilebilir. Zaten Freedom House, Fas ve Ürdün’ü

“kısmen özgür” olarak nitelendirirken, Mısır’ı – veya Arap Baharı öncesi dönemde

Tunus’u – özgür olmayan ülkeler olarak tanımlamıştır.378 Başka bir demokrasi endeksi olan EIU da Fas’ı hibrit bir rejim olarak tanımlarken Mısır’ı otoriter bir rejim olarak tanımlamaktadır.379 Ancak bu türden bir sınıflandırma, demokrasinin özüne ilişkin olanı

377 Youngs, “Democracy Promotion as External Governance?,” s. 911. 378 Freedom House, bir ülkedeki hak ve özgürlükleri – “politik haklar” (political rights) ve “temel özgürlükler” (civil liberties) – ölçtüğünden dolayı ülkeleri demokratik/demokratik olmayan/yarı demokratik veya hibrid rejim terimler üzerinden sınıflandırmak yerine ‘özgür’, ‘özgür olmayan’ ve ‘kısmen özgür’ gibi terimler üzerinden sınıflandırmak yoluna gitmektedir. Ancak bu terimlerin demokrasi/otoriteryanizm sınıflandırmasında karşılığı olduğunu iddia etmek yanlış bir değerlendirme olmaz, yani Freedom House tarafından ‘özgür olmayan’ diye nitelendirilen bir rejimin otoriteryan, ‘özgür’ diye nitelendirilen bir rejimin demokrasi ve son olarak ‘kısmen özgür’ olarak nitelendirilen bir rejimin de hibrit bir rejim olduğunu belirtmek mümkündür. 379 İlgili ülkelerin demokrasi endeksleri için bakınız: (“The Economist Intelligence Unit’s Democracy Index.”) 152 geri plana attığından dolayı problemli bir hal almaktadır. Anlamlı sonuçlar ortaya

çıkaran serbest ve adil seçimleri demokrasinin özü olarak kabul ettiğimizde Fas veya

Ürdün’ü hibrid rejimler olarak kabul etmemiz zorlaşmaktadır çünkü özellikle Fas, seçimlerin anlamlı sonuçlar ortaya çıkarması bakımından önemli problemler yaşamaktadır. Dolayısıyla, Fas ve Mısır’ı iki otoriter ülke olarak tanımlamak – elbette belirli hak ve özgürlüklerin Fas’ta daha erişilebilir olduğunu kabul etmek kaydıyla – daha mantıklı bir yaklaşımdır.

b. Demokrasi Teşviki Adı Altında Yürütülen Faaliyetlerin Otoriter Rejimleri

Ekonomik Açıdan Daha Güçlü Kılması

Daha önce de bahsedildiği gibi, AB’nin demokrasi teşvikinde kullandığı araçlarda –

örneğin MEDA, ENPI/ENI – genel olarak neoliberal bir mantık hakimdir, yani söz konusu araçlar üzerinden yürütülen faaliyetlerin önemli bir çoğunluğu serbest pazar ekonomisinin yerleştirilmesine veya yerleşik olduğu durumlarda daha etkin kılınmasına yöneliktir. Söz konusu faaliyetlerin uzun vadede demokratikleşmeye yol açacağı iddia edilse de Akdeniz’in güneyinde 1980’li yıllardan beri uygulanmakta olan ekonomik liberalleşme politikalarının kayda değer bir demokratikleşmeye yol açmadığı açıktır.

Aksine ekonomik liberalleşme politikalarının kitleler yerine rejim elitlerinin veya rejim yanlılarının lehine olduğunu, dolayısıyla da söz konusu politikaların daha kalıcı otoriter rejimlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu söylememiz yanlış olmaz.

Ekonomik liberalleşmeyi en basit haliyle devletin ekonomik alandaki rolünün azalması olarak tanımlarsak söz konusu kavramla özdeşleştirebileceğimiz en yakın politika uygulamasının özelleştirme olduğunu görürüz. Ancak Gerd Nonneman’ın da belirttiği gibi ekonomik liberalleşme yalnızca özelleştirmeden ibaret değildir, ekonomik liberalleşme genel olarak devletin her türlü aktivite ve süreçten örneğin fiyatlar veya

153

üretim direktifleri, kontrolünü çekmesidir. Son olarak ekonomik liberelleşmenin bir de dışsal boyutu vardır, o da dış ticaretin serbestleştirilmesidir.380 Özellikle serbest ticaret ve özelleştirme, AB’nin özel önem verdiği konular arasındadır. Vicky Reynaert’e göre

AB’nin 2002-2013 yılları arasında Akdeniz bölgesi ülkelerine yapmış olduğu finansal yardımın önemli bir kısmı – örneğin Mısır’da tüm projelerin %40,6’sı ve Tunus’ta tüm projelerin %62,1’i – serbest ticaret, özelleştirme ve özel sektörün reforme edilmesi gibi konularla alakalı projeler üzerinden aktarılmıştır.381 Ekonomik liberalleşmeyle ilgili projelere önem verilmesinin en önemli sonuçlarından biri yönetişimle ilgili projelerin – ki bunların içine demokrasinin doğrudan teşvik edilmesine yönelik projeleri dahil edebiliriz – geri plana atılmasıdır. Ancak ekonomik liberalleşmeye verilen önemin demokratikleşme üzerindeki etkisi yalnızca bununla sınırlı değildir. Serbest ticaret ve

özelleştirmeye önem verilmesi aynı zamanda toplumsal dengeleri rejim yanlısı elitlerin lehine bozmaktadır ve söz konusu dengenin de bir ülkede yaşanması muhtemel demokratikleşme üzerinde önemli etkileri vardır.

Raymond Hinnebusch, rant elde etme kapasitesini azalttığından dolayı post-populist otoriter rejimlerin382 geniş çaplı özelleştirmelere girme isteğinin azaldığını iddia etse de383 Güney Akdeniz ülkelerinin yaygın bir şekilde özelleştirme hamlelerine başvurduğu açıktır. Ancak aynı şekilde açık olan bir diğer durum bu özelleştirmelerin veya genel olarak ekonomik liberalleşmenin Akdeniz’in güneyinde bir demokratikleşme dalgasına yol açmadığıdır, böylece söz konusu ekonomik liberalleşmenin sonucunda devletten bağımsız bir kapitalist sınıfın ortaya çıkacağı ve bu sınıfın demokratikleşmeyi

380 Gerd Nonneman, “Economic Liberalization: The Debate,” içinde Political and Economic Liberalization: Dynamics and Linkages in Comparative Perspective, der. Gerd Nonneman (Boulder ve Londra: Lynne Rienner Publishers, 1996): s. 4. 381 Vicky Reynaert, “Democracy Through the Invisible Hand? Egypt and Tunisia,” içinde The Substance of EU Democracy Promotion: Concepts and Cases, der. Anne Wetzel ve Jan Orbie, (Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2015): s. 151. 382 Hinnebusch’un terminolojisinde popülist rejimler, infitah sürecinden geçmeleriyle beraber post- popülist bir döneme girnişlerdir (Raymond Hinnebusch, “Authoritarian Persistence, Democratization Theory and the Middle East: An Overview and Critique,” Democratization vol. 13, no. 3 [2006]: s. 384). 383 ibid. 385 154 hedefleyen bir koalisyonun liderliğini üstleneceği yönündeki iddianın384, en azından

Güney Akdeniz bağlamında geçerli olmadığını söyleyebiliriz. Güney Akdeniz’de yaşanan özelleştirmeler sonucu yeni bir kapitalist sınıfın ortaya çıktığı doğrudur, ancak söz konusu sınıfın devletten bağımsız olduğunu iddia etmemiz mümkün değildir. Güçlü siyasi bağlantılara sahip, kamu kuruluşlarının tepe noktalarında önemli yerler tutan ailelerin özel sektörden aktörlerle kurduğu ortaklıklar sonucu ortaya çıkan bu sınıf

özelleştirmenin getirdiği gelirlere el koyarak servetlerini arttırmışlardır.385 Bu durumu

Cezayir’de386, Suriye’de387, Mısır’da388 yani kısacası bütün Güney Akdeniz ülkelerinde gözlemlemek mümkündür.

AB’nin teşvik ettiği ekonomik liberalizm politikalarının dolaylı yoldan otoriter rejimleri daha güçlü kılmasını kabul ettiğimizde bile AB politikalarının otoriter rejimler

üzerindeki etkisini tam olarak açıklamış olmayız. Göz önünde bulundurmamız gereken bir diğer husus, söz konusu politikaların otoriter rejimlere doğrudan sağladığı katkı veya maddi destektir. AB’nin Akdeniz bölgesine yaptığı yardımların yaklaşık %50’si doğrudan bütçe desteği şeklinde yapılmaktadır.389 Doğrudan bütçe desteğinde, AB yardımları doğrudan hedef ülkenin hazinesine aktarıldığından dolayı, suistimale de açık olan söz konusu yardımlar otoriter rejimleri ekonomik açıdan daha güçlü hale getirmektedir.

384 ibid. 385 Dina Jadallah, “Economic Aid to Egypt: Promoting Progress or Subordination?,” Class, Race and Corporate Power vol. 3, no. 2 (2015). 386 Stephen J. King, The New Authoritarianism in the Middle East and North Africa (Bloomington: Indiana University Press, 2009), s. 164. 387 Heydemann, “Upgrading Authoritarianism,” s. 14. 388 Jerzy Zdanowski, Middle Eastern Societies in the 20th Century (Newcastle upon Tyne: Cambridge Scholars Publishing, 2014), s. 291. 389 Rosa Balfour, “EU Conditionality after the Arab Spring,” IE MED Papers vol. 16 (2012): s. 23. 155

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: AB’NİN MISIR’LA OLAN

İLİŞKİLERİNDE DEMOKRASİ TEŞVİKİ

156

A. Mısır’ın Siyasi ve Ekonomik Özellikleri ile Mısır-AB İlişkileri

93 milyonluk nüfusuyla Güney Akdeniz bölgesinin en kalabalık ülkesi olan Mısır,

Güney Akdeniz’in bölgesel güçlerinden biridir. Ayrıca Mısır, 1958 yılında Suriye’yle

Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin kurulması ve Camp David Sözleşmesi’nin sonucu olarak

İsrail’in tanınması gibi konularda bölgede öncü bir devlet olmuştur. Ancak bazı yönlerden de Mısır, bölgenin diğer ülkeleriyle önemli benzerlikler göstermektedir. Arap

İstisnacılığı kavramını doğrular bir nitelikte Mısır tıpkı bölgenin diğer ülkeleri gibi, bağımsızlığını kazandığı tarihten itibaren otoriter liderler tarafından yönetilmiştir. Arap

Baharı’nı takip eden ve 2013 darbesine kadar olan kısa süreçte bile her ne kadar serbest ve adil seçimlerle işbaşına gelen bir devlet başkanı olduysa da bu devlet başkanının yapmış olduğu bazı hamleler geçmiş başkanların döneminde rastlanan anti-demokratik uygulamaları anımsatmıştır.

1952 yılında Kral 1. Faruk’un bir askeri darbe sonucu devrilmesinden itibaren Mısır,

Arap Baharı’na kadar olan dönemde üç farklı lider tarafından yönetilmiştir. Bu liderler

Cemal Abdül Nasır, Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek’tir. Genellikle basit bir şekilde

‘Arap sosyalizmi’ olarak tanımlanan Nasırizm ideolojisine de adını veren dolayı Nasır hem Mısır hem de dünya tarihi açısından oldukça önemli bir liderdir. Öte yandan tezimiz için önemli olan dönem 1981-2011 yıllarını kapsayan Mübarek dönemi olacaktır. AB’nin demokrasi teşviki politikalarının önemli bir kısmı Mübarek’in 30 yıllık iktidarı boyunca uygulanmıştır. Dolayısıyla Mısır’ın tarihsel arka planı incelenirken Mübarek öncesi dönem ile Mübarek dönemi ayrı ayrı ele alınacaktır. Ayrı ele alınacak bir diğer dönem ise Mısır’daki Mübarek hegemonyasına son veren Arap

Baharı sonrası dönem olacaktır. 2011’den günümüzde değin olan bu dönemde önce kısa dönemli bir demokratikleşme süreci yaşanmış, fakat daha sonrasında yaşanan gelişmeler bu sürecin ani bir şekilde sonlanmasına yol açmıştır.

157

1. Mısır’ın Siyasi Yapısı a. Mübarek Öncesi Dönem

1922 yılında bağımsızlığını Birleşik Krallık’tan kazanan Mısır, Güney Akdeniz ülkeleri arasında bağımsızlığını elde etmiş ilk ülkedir. Bağımsızlığın ilanı Birleşik Krallık’ın

1922 yılında yapmış olduğu tek taraflı bir deklarasyon sonucu gerçekleşmiştir. Mısır’ın bağımsızlığı, 4 alanın – haberleşme, Mısır’ın dış güçlerden gelecek bir saldırı karşısında savunulması, azınlıkların ve yabancıların çıkarlarının korunması ile Sudan – Birleşik

Krallık’ın kontrolüne bırakılması sonucunda gerçekleşebilmişti. Bu sebepten dolayı

Steven Cook, Mısır’ın bağımsızlığını “yarı-bağımsızlık” (quasi-independence) olarak nitelendirmektedir.390 Bu yarı bağımsızlık dönemi, liberal-milliyetçi bir çizgiyi takip eden ve Saad Zaglul Paşa tarafından kurulan Vafd partisi ve Kral 1. Fuad arasında bir güç mücadelesi şeklinde geçmiştir. Mısır’ın (yarı) bağımsızlığını kazanmasında aktif bir rol oynayan Vafd ile monarşi arasındaki temel anlaşmazlık konuları Britanyalıların

Mısır’daki askeri varlığı ve Süveyş Kanalı’nın Britanyalıların korumasında kalmasıydı.

1936 yılında Birleşik Krallık ve Mısır arasında imzalanan bir antlaşma sonucu Vafd,

Birleşik Krallık askerlerinin Mısır’dan çekilmesiyle birincil anlaşmazlık konusunda bir zafer elde etse de Birleşik Krallık’ın Süveyş Kanalı’ndaki askeri varlığı devam edecekti.

Ayrıca Mısır’a bir saldırı olması durumunda Birleşik Krallık’a Mısır’ı savunma yetkisi verilmişti. Bu yetkilerden ötürü Birleşik Krallık’ın Mısır üzerindeki askeri nüfusunun tam olarak ortadan kalkmadığı iddia edilebilir.391

30 yıl süren (1922-1952) monarşik dönemde yaşanan en önemli gelişmelerden biri hatta belki de en önemlisi 1948 yılında Arap devletleri ve İsrail arasında gerçekleşen ve

İsrail’in zaferiyle sonuçlanan savaştır. Bu savaşın hem Mısır açısından hem de

390 Steven A. Cook, The Struggle for Egypt: From Nasser to Tahrir Square (New York: Oxford University Press, 2012), s. 23. 391 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2012) (İstanbul: Der Yayınları, 2013), s. 708. 158 bölgedeki diğer ülkeler açısından günümüze değin süren önemli sonuçları olmuştur.

Başta Mısır olmak üzere Arap devletlerinin bağımsızlığını yeni ilan etmiş bir devlet olan İsrail karşısında almış oldukları küçük düşürücü yenilgi, tüm Arap ülkelerinde mevcut yönetimlerin tepki çekmesine yol açmıştır. Mısır’daki monarşi de bu tepkilerden muaf değildir.392 1948’de gerçekleşen savaştan yalnızca 4 yıl sonra, Hür Subaylar

Hareketi (HSH) olarak adlandırılan bir grup subayın yapmış olduğu bir darbe sonucu

Kral 1. Faruk tahttan indirildi yerine henüz 6 aylık olan oğlu Fuad geçirildi. Ancak yalnızca bir yıl sonra 2. Fuad’ın göstermelik hükümdarlığı da sona erdirildi ve Mısır’da cumhuriyet ilan edildi. Yeni cumhuriyetin ilk devlet başkanı HSH’nin liderlerinden

Muhammed Necib oldu ancak HSH’de yaşanan iç çekişmelerin sonucu olarak 1954 yılında Necib iktidarı Cemal Abdül Nasır’a devretmek zorunda kaldı.393

14 yıl süren Nasır başkanlık döneminin dış politikadaki en önemli olayları 1956 yılında ortaya çıkan Süveyş Krizi, 1958-1961 yılları arasında Suriye ile gerçekleştirilen birleşme ve 1967 yılında Arap ülkeleri ile İsrail arasında gerçekleşen Altı Gün

Savaşı’dır. Arap devletlerinin ağır yenilgisiyle sonuçlanan bu savaş sonucunda, Sina

Yarımadası Mısır’ın elinden çıkmıştır. Bu ağır yenilgi sonrasında Nasır başkanlık görevinden istifa ettiğini duyurmuş ancak Mısır halkının yoğun desteği sonucu istifa kararından vazgeçmiştir. Savaş sonrası Nasır iktidarda kalmaya devam etmişse de bu savaşı Nasırizmin sonu olarak nitelendiren görüşler mevcuttur.394

392 “Revolution Bred by Defeat,” Al Jazeera, 29 Şubat 2008, erişim tarihi 08 Ağustos 2017, http://www.aljazeera.com/focus/arabunity/2008/02/20085251932846436.html . 393 Nasır pratikte iktidarı 1954 yılında devralsa da Nasır’ın resmi olarak Mısır devlet başkanı ilan edilmesi 1956 yılında gerçekleşen ve halkın Nasır’ın başkanlığı yönünde % 99,9 olumlu oy kullandığı referandum sonucu olmuştur. 394 Örneğin (Shadi Hamid, “The End of Nasserism: How the 1967 War Opened New Space for Islamism in the Arab World,” 05 Haziran 2017, erişim tarihi 09 Ağustos 2017, https://www.brookings.edu/blog/markaz/2017/06/05/the-end-of-nasserism-how-the-1967-war-opened- new-space-for-islamism-in-the-arab-world/ ), veya (Cook, The Struggle for Egypt s. 98). 159

Nasır döneminde iç politikada ise eski monarşik düzenin tüm kalıntılarını ortadan kaldıracak adımlar atılmıştır, örneğin bu kapsamda parlamento ve tüm siyasi partiler kapatılmıştır. Siyasi partilerin kapatılmasından doğan boşluğu doldurabilmek adına, darbeden beri ülkenin idaresini üstlenen Devrimci Komuta Konseyi (DKK) tarafından bir kitle partisi olan Özgürlük Partisi kurulmuştur. Bu parti klasik tarzda bir parlamento partisi olmaktan çok öğrenciler veya işçiler gibi çıkar gruplarını kontrol edebilmek adına askeri rejim tarafından ortaya konulmuş bir araçtı.395 Özgürlük Partisi ilerleyen yıllarda önce Ulusal Birlik daha sonrasında ise Arap Sosyalist Birliği adı altında tekrardan ortaya konmuşsa da bu partilerin hiçbiri demokratik parlamenter bir sisteme yönelik atılmış adımlar değildi. Nasır döneminde toplumun farklı kesimlerine yönelik engelleme faaliyetlerinde bulunulmuştur. Mısır’da kurulan ve bu ülkede oldukça fazla destekçisi olan Müslüman Kardeşler, Nasır döneminde en çok baskıya uğrayan gruplardan biri olmuştur. 1954 yılında bir Müslüman Kardeşler üyesinin Nasır’a suikast girişiminde bulunması da gerekçe gösterilerek bu örgütün pek çok üyesi hapse atılmış veya idam edilmiştir. Örgütün önemli ideologlarından biri olarak gösterilebilecek

Seyyid Kutub da idam edilen isimler arasındadır. Nasır döneminin baskı ortamından yalnızca siyasal İslamcılar değil solcular da nasibini almıştır. Darbeden kısa bir süre sonra İskenderiye yakınlarındaki bir tekstil fabrikasındaki işçilerin grevi DKK tarafından sert bir biçimde bastırılmış396, bu işçiler yargılanmış ve içlerinden ikisi idam edilmiştir.397

1970’de geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Nasır’ın yerine yine HSH’de yer almış bir başka isim olan Nasır’ın yardımcısı Enver Sedat devlet başkanı olmuştur.

395 William L. Cleveland ve Martin Bunton, A History of The Modern Middle East (Boulder: Westview Press, 2017), s. 291. 396 ibid. 397 Deena Gamil, “Textile Strike Clampdown – A Sign of Repressive Times in Egypt,” Equal Times, 01 Mart 2017, erişim tarihi 13 Ağustos 2017, https://www.equaltimes.org/textile-strike-clampdown-a-sign- of?lang=en#.WZBlw62Q28o ). 160

Ancak hem Nasır hem de Sedat HSH’nin içinde olmalarına rağmen bu iki ismin devlet başkanlıkları arasında önemli farklılıklar söz konusu olmuştur. Her şeyden önce iç politikada ‘düzeltici reform’ adı altında politik ve ekonomik liberalleşmeye yönelik reform faaliyetlerinde bulunulmuştur. Dış politikada ise Nasır döneminde takip edilen

‘pozitif tarafsızlık’398 terkedilmiş, ABD’nin başını çektiği Batı ittifakına yanaşılmıştır.

Bu yanaşmanın bedeli ise İsrail’le yapılan barış antlaşması olmuştur ve bu sayede Mısır,

İsrail’le barış yapan ilk Arap devleti olmuştur. Ancak bu yapılan barış antlaşmasının hem Mısır hem de Sedat açısından önemli sonuçları olmuştur. Mısır’ın Arap

Birliği’ndeki üyeliği dondurulurken, organizasyonun genel merkezi Kahire’den Tunus’a taşınmıştır. Sedat ise 1973 Yom Kippur Savaşı’nın bir sonucu olarak kazandığı ‘geçiş kahramanı’ ünvanına rağmen Mısır halkının özellikle de siyasal İslamcıların yoğun tepkisine maruz kalmıştır. Bu yoğun tepkiyle de bağlantılı olarak Sedat, 1981 yılında El

Cihad adlı örgüte bağlı militanlar tarafından öldürülmüştür.

b. Mübarek Dönemi

Enver Sedat’a düzenlenen suikast sırasında yaralanan başkan yardımcısı Hüsnü

Mübarek, o tarihten 2011 yılına kadar kesintisiz bir şekilde Mısır’ın devlet başkanlığı görevini yürütmüştür. Her ne kadar Mübarek iktidarının ilk yıllarında politik sistemin demokratikleştirilmesine yönelik adımlar atılsa da – örneğin 1984 parlamento seçimi,

1952 yılından biri yapılan en serbest seçimdi399 – daha sonraki dönemde Mübarek rejimi daha fazla baskı unsurlarına dayanma yoluna gitmiştir. Sedat suikastının hemen ardından ilan edilen olağanüstü hâl Mübarek iktidardan düşene dek yürürlükte kalmaya

398 Nasır dönemi dış politikası pozitif tarafsızlık adı altında pragmatik bir eğilime sahipti. En azından teoride tarafsızlık sürdürülerek dönemin iki süper gücünden de fayda elde etmek hedeflense de aslında olan Sovyetler lehine olan bir eşitsizlikti, ABD’den gelen yardım Mısır’ın, ABD’den kendi parası üzerinden (yani Mısır lirası) buğday alabilmesiyle sınırlıydı. ABD-Mısır ilişkilerinin gelişmesini engelleyen iki faktör vardı, bunlardan ilki Nasır’ın SSCB’den gelen askeri yardımı reddetmemesiydi, ikincisi ise Nasır ve ABD arasında İsrail’e dair – ABD İsrail’i tereddütsüz bir biçimde desteklerken, Nasır İsrail’e karşı Arap davasının liderliğini üstlenmekteydi – yaşanan anlaşmazlıktı (Cleveland ve Bunton, A History of The Modern Middle East, s. 291). 399 ibid. 398. 161 devam etmiştir. Bu dönemde yalnızca Mübarek rejimine yönelik silahlı mücadele yürüten ve başta turistler olmak üzere sivil hedeflere saldıran radikal gruplarla değil

Müslüman Kardeşler de dahil bütün İslamcı gruplarla yoğun bir şekilde mücadele edilmiştir. Özellikle Mısır İstihbarat Genel Müdürlüğü’nün başı olan Ömer Süleyman’ın liderliğinde yürütülen bu mücadele başarılı olmuş, silahlı mücadele yürüten İslam

Cemaati ateşkes ilan etmek zorunda kalmıştır.400

Mübarek’in 30 yıllık iktidarı boyunca bazı reform faaliyetlerinde bulunulmuşsa da bu reformlar daha çok göz boyamaya yönelik olup gerçek demokratikleştirici potansiyele sahip olmaktan veya Mübarek’in Mısır üzerindeki hakimiyetine ciddi bir tehdit oluşturmaktan uzaklardı. Örneğin Mısır Anayasası’nda yapılan bir değişiklik sonucu

Mısır tarihinde ilk defa çok adaylı başkanlık seçimlerinin yapılmasının yolu açılmıştır.

Ancak bu değişikliği takiben yapılan 2005 seçimlerinde hem aday olmak isteyenlerin

önüne bürokratik engeller çıkarılmış hem de aday olabilmeyi başarmış siyasetçiler

çeşitli baskı unsurlarıyla sindirilmeye çalışılmıştır. Örneğin adaylığını açıklamış liberal

Yarın Partisi’nin lideri Ayman Nur seçimlerden önce usulsüzlük yaptığı iddiasıyla gözaltına alınmış, daha sonra ise gelen yoğun tepkilerin sonucu olarak şartlı tahliye edilmiştir. Uluslararası seçim gözlemcilerinin yer almadığı seçimlerde Nur oyların yalnızca %7’sini alabilmiştir, Mübarek ise ezici bir çoğunlukla yani oyların %88,5’ini alarak tekrardan devlet başkanı seçilmiştir.401 Seçimleri kaybetmesine ek olarak Nur, seçimlerde Mübarek’in karşısına aday olarak çıkmanın bedelini 5 yıllık hapis cezasına

çarptırılarak ödemiştir. Kısaca belirtebiliriz ki, 2005 başkanlık seçimleri de dahil

Mısır’da tepeden inme hiçbir siyasi reform, Mübarek iktidarının etkisinin azaldığına dair bir belirti değildi, aksine Mübarek, iktidar partisi olan Ulusal Demokrasi

400 Jason Brownlee, Democracy Prevention: The Politics of the US-Egyptian Alliance (New York: Cambridge University Press, 2012), s. 62-63. 401 Brian Whitaker, “How Mubarak Won the Election,” The Guardian, 13 Eylül 2005, erişim tarihi 21 Ağustos 2017, https://www.theguardian.com/world/2005/sep/13/worlddispatch.egypt 162

Partisi’ndeki genç ve liberal kanadı temsil eden oğlu Cemal’i kendisinin yerine geçmesi için hazırlıyordu.

Mübarek döneminde dış politikada ise Sedat dönemindeki ABD eksenli politika aynı

şekilde devam ettirilmiştir. Nasır döneminde mevcut olan, Mısır’ın dış etkilere direnmekte Arap dünyasının başını çekmesi durumu tamamen terkedilmiş, Mısır’ın bütün ‘stratejik oryantasyonu’ Mübarek tarafından pragmatik bir şekilde, Orta Doğu’da var olduğu öne sürülen Pax Americana ile uyumlu hale getirilmiştir.402 Özellikle

Hamas’a karşı takınılan hasmane tutum veya Birinci ve İkinci Körfez Savaşlarında

Mısır’ın koalisyon güçlerine yaptığı katkılar Mısır halkının çoğunluğunun tepkisini

çekse de, Mübarek, toplumu baskı altında tutması sayesinde Amerikan yanlısı politikalar izleyebilmeyi sürdürebilmiş ve bu politikaların karşılığını cömert bir şekilde almıştır.403 Demokratik yollarla başa geldiğinden dolayı halkının isteklerine karşı daha duyarlı bir rejimin Mübarek rejimi kadar ABD yanlısı politikalar izleyemeyeceği açıktır.

c. Arap Baharı ve Sonrası Dönem

Mısırlı rejim karşıtlarının, Mısır’da Ulusal Polis Günü olarak kutlanan 25 Ocak tarihine denk gelecek bir şekilde bir protesto düzenlemesi, Arap Baharı olarak adlandırılan olaylar bütünün Mısır ayağının başlangıcı olarak kabul etmek mümkündür. Ancak elbette ki Mısır toplumunda bu olayın çok daha öncesine dayanan bir memnuniyetsizlik dalgası olduğu açıktır. Mübarek döneminde uygulanan neoliberal ekonomik politikaların kitlelerin yararına olmaktan çok rejim yanlısı elitlerin faydasına olması ve

402 Tarek Osman, Egypt on the Brink: From Nasser to the Muslim Brotherhood (New Haven ve Londra: Yale University Press, 2013), s. 192-193. 403 ABD’nin, özellikle Orta Doğu Barış Süreci ve İsrail’in güvenliği için hayati öneme sahip olan Mübarek rejimini 60 milyar doların üzerinde bir para harcayarak nasıl ayakta tuttuğuna dair başarılı bir çalışma için bakınız: (Brownlee, Democracy Prevention).

163 bu ekonomik politikalardan olumsuz etkilenen Mısırlıların memnuniyetsizliklerini aktarabilecekleri demokratik kanalların Mısır’da mevcut olmaması veya efektif bir

şekilde işlememesi Mısır toplumunun patlama noktasına gelmesine yol açmıştır. Bu bağlamda, Mısırlı göstericilerin sloganlarının ‘ekmek, özgürlük ve sosyal adalet’ olması

şaşırtıcı olmamaktadır.404

25 Ocak 2011 tarihinde başlayan protestolar kısa süre içinde yüzbinlerce insanın katıldığı bir kitle hareketine dönüşmüştür. Mübarek rejimine bağlı polis güçlerinin ve

Mübarek yandaşlarının protestoları bir türlü kontrol edememesinden dolayı Mısır ordusu kontrolü sağlamak için sokaklarda konuşlanmaya başlamıştır. Ancak Mısır ordusunun göstericilere ateş açmayı reddetmesi sonucu zorda kalan Mübarek göstericilerle uzlaşmak adına birtakım ödünler verse de bu çabalar göstericileri eylemlerinden vazgeçirmek için yeterli olmamıştır. İlk protesto gösterisinden yalnızca

18 gün sonra yani 11 Şubat 2011 tarihinde Mübarek, devlet başkanlığı görevinden istifa etmek zorunda kalmış ve Mısır Silahlı Kuvvetleri Yüksek Konseyi (MSKYK) ülkenin yönetimini fiilen üstlenmiştir.405

Mübarek’in istifasını ilk etapta protestocular için bir zafer olarak nitelendirmek mümkünse de aslında bu yaşanan gelişmeyi büyük çaplı bir demokratik kırılma olarak yansıtmak doğru değildir. 30 yıl boyunca Mısır’ı otoriter bir şekilde yöneten

Mübarek’in büyük bir çaplı bir protesto sonucu iktidardan düşmesi her ne kadar önemli bir olay olarak kabul edilebilecekse de Mübarek’in inşa etmiş olduğu güvenlik devleti

404 Mısırlı göstericilerin ekmek, özgürlük ve sosyal adalet etrafında şekillenen taleplerine yönelik detaylı bir analiz için bakınız: (Andrea Teti ve Gennaro Gervasio, “The Unbearable Lightness of Authoritarianism: Lessons from the Arab Uprisings,” Mediterranean Politics vol. 16, no. 2 [2011]). 405 Arap Baharı’nın Mısır ayağının nasıl şekillendiğine dair ayrıntılı bilgi için bakınız: (“Timeline: Egypt’s Revolution,” Al Jazeera, 14 Şubat 2011, erişim tarihi 21 Mart 2018, https://www.aljazeera.com/news/middleeast/2011/01/201112515334871490.html ) ve (“Hosni Mubarak Resigns as President,” Al Jazeera, 11 Şubat 2011, erişim tarihi 21 Mart 2018, https://www.aljazeera.com/news/middleeast/2011/02/201121125158705862.html ).

164 ve ordunun sahip olmuş olduğu ayrıcalıklı konum büyük ölçüde korunmuştur.406

Mübarek’in kendisi görev başında olmasa da kendisinin kurduğu rejim hala ayaktayken acele bir şekilde parlamento ve başkanlık seçimlerinin yapılması407 Mısır’da yaşanması muhtemel köklü bir değişimin önünü tıkamıştır. 2012 yılının Mayıs ve Haziran aylarında yapılan seçimler sonucu Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi ikinci turda oyların %51,7’sini alarak Mısır’ın yeni devlet başkanı olmuştur. Kısa süren başkanlığı boyunca Mursi oldukça tartışmalı kararların altına imza atmıştır. Mursi’nin

çıkarmış olduğu ve Mursi’ye yargı denetiminin dışında yetkiler tanıyan başkanlık kararnamesi Mursi’nin rakipleri tarafından “anayasal darbe” olarak adlandırılmış ve

Mursi yönetimi yoğun protestolarla karşı karşıya kalmıştır.408 2013 yılında gerçekleşen yoğun katılımlı Mursi karşıtı gösterilerin kesilmemesi üzerine silahlı kuvvetler bir kez daha müdahale etmiş ve verdikleri ültimatomun Mursi tarafından kabul edilmemesi sonucu Mursi silahlı kuvvetler tarafından devrilmiş ve gözaltına alınmıştır. Mursi’nin devrilmesinden sonra Mısır’da 2014 yılında yapılan seçimlerde Mursi döneminin savunma bakanı ve aynı zamanda Mısır Silahlı Kuvvetleri’nin başkanı olan Abdülfettah

El Sisi, daha önceki dönemlerde Mısır’da yapılan başkanlık referandumlarının oy oranlarını anımsatır bir nitelikte oyların %96’sını alarak Mısır’ın yeni devlet başkanı seçilmiştir.

Mısır’ın siyasi yapısı hakkında genel bir değerlendirme yapmamız gerekirse 1922-1952 yılları arasında uygulanan “liberal deneyin”409 ortaya çıkarmış olduğu düzen hariç410

406 Brownlee, Democracy Prevention, s. 156. 407 “Egypt Back to the Future: Scoring Points, Making None,” Al Jazeera, 28 Temmuz 2013, erişim tarihi 22 Ağustos 2017, http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2013/07/2013728122856571495.html 408 Peter Beaumont, “Protests Erupt Across Egypt after Presidential Decree” The Guardian, 23 Kasım 2012, erişim tarihi 22 Ağustos 2017, https://www.theguardian.com/world/2012/nov/23/protests-egypt- presidential-decree 409 Osman, Egypt on the Brink, s. 40. 410 1923 anayasasını Mısır’da demokratikleşme yolunda atılmış bir ilk adım olarak kabul etmek mümkünse de bu anayasa krala tanımış olduğu geniş yetkilerden ötürü demokratik açıdan problemlidir, bu yetkiler arasında parlamentonun tek taraflı feshedilebilmesi, senato üyelerinin % 40’ını atayabilme ve 165

Mısır’da hiçbir lider döneminde demokratik bir sistemin mevcut olduğunu söylememiz mümkün değildir. Demokratik yollardan iş başına gelen Muhammed Mursi’nin kısa süren başkanlığında bile demokrasiye dair yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Elbette farklı liderlerin başkanlık dönemleri arasında bazı ayrımlara gidebilmemiz mümkündür. Nasır döneminde meşruiyetin popülizm ve refah politikaları yoluyla tabandan-yukarı bir

şekilde elde edilmesi önce Sedat daha sonrasında ise Mübarek döneminde son bulmuş, bu iki liderin döneminde kitlelerin rızası gücün yukarıdan-aşağı bir şekilde empoze edilmesi üzerinden elde edilmeye çalışılmıştır.411 Ancak bu farklılıkları büyütme yoluna gitmemiz akılcı bir davranış olmayacaktır zira Mısır’ın üç önemli liderinin (Nasır, Sedat ve Mübarek) iktidarı boyunca tüm muhalif kesimlere özellikle de siyasal İslamcılara yönelik yoğun baskılama faaliyetlerinde bulunulmuş, temel hak ve özgürlükler askıya alınmıştır, bu durum özellikle 30 yıl boyunca olağanüstü halin geçerli olduğu Mübarek döneminde daha belirgindir. Üç lider de demokratik seçimler sonucu değil tek adaylı referandumlar sonucu görev başına gelmeye ve görevlerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Mübarek iktidarının son yıllarında çok adaylı başkanlık seçimleri düzenlenmeye başlanmışsa da Mübarek’in karşısına çıkan adayların önüne gerek bürokratik gerekse de fiili engeller çıkarılmıştır. Kısacası Mısır’da otoriter bir geleneğin hâkim olduğunu öne sürmek yanlış bir yaklaşım değildir, bu durumun günümüz itibarıyla geçerli olduğunu söylememiz mümkündür.

2. Mısır’ın Ekonomik Yapısı

Monarşi dönemi Mısır’ının aşiret düzeninin hakim olduğu bir ekonomik yapıya sahip olduğunu söylememiz mümkündür, zaten 1952 darbesiyle ülkenin yönetimini ele alan

parlamentodan çıkmış yasaları veto edebilme vardır (“Constitutional ,” ConstitutionNet, erişim tarihi 22 Ağustos 2017, http://www.constitutionnet.org/country/constitutional-history-egypt ). 411 Osman, Egypt on the Brink, s. 79.

166

DKK’nın amaçlarından biri de söz konusu düzeni ortadan kaldırmaktı.412 Burada aşiret düzeninden kasıt ekilebilir arazilerin önemli çoğunluğunun belirli bir zümrenin elinde toplanmasıydı, 1947 yılında Mısır’da toprak sahiplerinin %94’ü ekilebilir arazilerin yalnızca % 34’üne sahipti, geri kalan arazilerin tamamı %6’lık dilime mensup toprak sahipleri tarafından paylaşılmaktaydı.413 Toprak sahipliğinde mevcut olan bu eşitsizliğin bir tarım reformuyla ortadan kaldırılmaya çalışılması Nasırist ekonomi politikalarının ilk ayağını oluşturuyordu. Nasırist ekonomi politikalarının ikinci ayağı ise kamu sektörüyle ilgiliydi. 1950’li yılların sonu ile 1960’lı yılların başında Mısır’ın hemen hemen bütün büyük işletmeleri kamulaştırılarak ülkenin sosyo-ekonomik piramidinin aşağı kısmında yer alan milyonlarca insana iş olanakları sağlanmıştır. Bu iki ayaklı politikanın sonucu olarak Mısır’ın gayrı safi yurtiçi hasılasının (GSYH) yaklaşık %75’i

ülkenin zenginlerinden ya devlete ya da küçük işletmecilere aktarılmıştır.414

Sedat’ın başkanlığından itibaren Nasır döneminin devletçi politikaları terkedilmiş, infitah (açılım) adı verilen bir strateji izlenmeye başlanmıştır. Bu stratejinin amacı kilit sektörlerdeki kamu mülkiyetini ve devletin hizmet sektörü ile dış ticaretteki hâkim rolünü ortadan kaldırıp serbest piyasa ekonomisine dayalı bir modele geçiş yapmaktı.415

Ancak serbest piyasa ekonomisine yapılan bu geçiş Mısır ekonomisi açısından olumlu sonuçlar doğurmadı. Mark Cooper’a göre infitah, en azılı destekçilerini bile şoke eder bir nitelikte başarısızlıkla sonuçlanmıştı, bu dönemde tüketimin artmasına rağmen

üretimin aynı oranda artmaması –endüstriyel faaliyetlerin ekonomideki rolünün

412 John Waterbury, The Egypt of Nasser and Sadat: The Political Economy of Two Regimes (Princeton: Yale University Press, 1983), s. 48. 413 Stella Margold, “Agrarian Land Reform in Egypt,” The American Journal of Economic and Sociology vol. 17, no. 1 (1957): s. 10. 414 Osman, Egypt on the Brink, s. 40. 415 Ahmad El-Sayed El-Naggar, “Economic Policy: From State Control to Decay and Corruption,” içinde Egypt: The Moment of Change, der. Rabab El-Mahdi ve Philip Marfleet (Londra ve New York: Zed Books, 2009), s. 34. 167 azalmasının da etkisiyle – sonucu dış borçlanma önemli bir ölçüde artmıştır.416 Mısır hükümeti, oluşan bu negatif tabloyu ortadan kaldırma adına 1976 yılında IMF ile bir stand-by antlaşması yapmak için görüşmelere başlamıştır. Stand-by antlaşması beraberinde bir istikrar paketinin de uygulanmasını ön görüyordu ve bu paketin temel

özellikleri de devlet harcamalarının azaltılması ve temel gıdalardaki sübvansiyonların kesilmesiydi.417 Sübvansiyonların 1977 yılının Ocak ayında kesilmesinden dolayı temel gıda ürünlerinin fiyatlarındaki yaşanan artışlar tüm ülke çapında ‘ekmek isyanları’ olarak da anılan yoğun ayaklanmaların çıkmasına yol açmıştır.

Mübarek döneminde de tıpkı Sedat döneminde olduğu gibi başta özelleştirmeler olmak

üzere neoliberal ekonomi politikaları, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşların telkinleriyle uygulanmaya devam etmiştir. Ancak bu, tüm reformların kararlı bir biçimde takip edildiği manasına gelmemelidir. Mübarek rejimi hali hazırda önemli bir problem olan işsizliğin daha da vahim boyutlara ulaşmasından çekindiğinden dolayı ekonominin daha da liberalleşmesine mesafeli durmuştur. Bu sebepten dolayı 1990’lı yılların ikinci yarısına kadar Mısır sanayisinin önemli bir bölümü kamu kesiminde kalmaya devam etmiştir ancak yine de 1996-1997 yıllarında önemli bir özelleştirme hamlesi olarak 100’ün üzerinde devlet şirketinin – bu rakam kamu sektörünün %45’ine denk gelmektedir – özelleştirilmesi planlanmıştır.418

Mısır ekonomisi her ne kadar Mübarek döneminde uygulanan neoliberal ekonomi politikalarının sonucu olarak etkileyici sayılabilecek büyüme rakamlarına ulaşsa da, ekonomide yaşanan bu büyüme toplumun tüm katmanlarına nüfuz etmemiş, halkın

416 Mark N. Cooper, The Transformation of Egypt (Abingdon ve New York: Routledge, 2013), s. 106- 107. 417 Waterbury, The Egypt of Nasser and Sadat, s. 367. 418 Trevor Parfitt, “Europe’s Mediterranean Designs: An Analysis of the Euromed Relationship with Special Reference to Egypt,” Third World Quarterly vol. 18, no. 5 (1997), s. 878. 168

önemli bir kısmı yoksul ve işsizlik oranları yüksek kalmaya devam etmiştir.419 %7’lik bir büyüme oranının yakalandığı 2008 yılında bile temel gıda ürünlerinin sübvansiyonlarının kesilmesinden dolayı 1977 yılındaki ekmek isyanlarını anımsatan protesto gösterileri ortaya çıkmıştır.420 Özellikle 2000’li yıllarda etkisini arttıran neoliberal ekonomik reformlar, rejimle kuvvetli bağlantılara sahip elitler ve yoksul halk kitleleri arasındaki zaten mevcut olan uçurumu daha da büyütmüş ve bu uçurumun gitgide büyümesi Mısır da dahil Arap dünyasının çoğunluğunda Arap Baharı olarak adlandırdığımız geniş çaplı bir halk hareketinin ortaya çıkmasına yol açmıştır, bu bağlamda Arap Baharı ayaklanmalarını “neoliberalizmin doğrudan reddedilmesi” olarak karakterize eden görüşlerin varlığı şaşırtıcı değildir.421

3. Mısır-AB İlişkileri

Mısır ile AT arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ilk olarak 1966 yılında gerçekleşmişse de bu iki taraf arasındaki ilişkilerin resmi bir antlaşma çerçevesinde yürütülmesi 1977 yılında imzalanan iş birliği antlaşmasından sonra olabilmiştir. Mısır, bu antlaşmanın imzalanmasından önce 1969 yılında en çok gözetilen ulus statüsünü elde edebilmek için AT ile görüşmeler yürütmüş ve 1972 yılında bu statünün kazanılmasına yönelik bir antlaşma imzalamıştır ancak daha kapsamlı bir antlaşma olan 1977 iş birliği antlaşması 1972 antlaşmasının yerini almıştır.422 1977 antlaşması Mısır ve AT arasında yapılacak iş birliğini iki farklı başlık altında sınıflandırmıştır. Bu başlıklardan ilki ekonomik, teknik ve finansal konularda iş birliğini öngörüyorken ikinci başlık ticarete

419 Richard Javad Heydarian, How Capitalism Failed the Arab World: The Economic Roots and Precarious Future of the Middle East Uprisings (Londra ve New York: Zed Books, 2014), s. 68. 420 “The Mismanagement of the Bread Crisis,” Daily News Egypt, erişim tarihi 02 Ağustos 2017, https://dailynewsegypt.com/2008/03/18/the-mismanagement-of-the-bread-crisis/ ). 421 Marc Lynch, “The Big Think Behind the Arab Spring,” Foreign Policy, 28 Kasım 2011, erişim tarihi 30 Ağustos 2017, http://foreignpolicy.com/2011/11/28/the-big-think-behind-the-arab-spring/ 422 Emad Gad, “Egyptian-European Relations: From Conflict to Cooperation,” The Review of International Affairs vol. 3, no. 2 (2003), s. 186. İlgili antlaşmanın metni için bakınız: (“Cooperation Agreement between the European Economic Community and the Arab Republic of Egypt,” World Bank, erişim tarihi 02 Eylül 2017, http://wits.worldbank.org/GPTAD/PDF/archive/EC-Egypt.pdf ).

169 ilişkin meselelerle ilgilidir. Siyasi konularda herhangi bir iş birliğini öngörmeyen ve tamamen ekonomik ve ticari konulardaki iş birliğine odaklanan bu antlaşmanın 37.

Maddesi uyarınca iki taraf arasında bir iş birliği konseyi kurulmuştur.423 Bu antlaşmanın oluşturduğu süreç kapsamında, Mısır’ın ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sağlamak amacıyla – antlaşmanın giriş kısmında da belirtildiği gibi – Mısır’la toplam 1,463 milyar ECU değerinde toplam 4 finansal protokol imzalanmıştır, bu miktarın 661 milyon ECU’su komisyon bütçesinden hibe olarak sağlanmış, geri kalan miktar ise

AYB tarafından kredi olarak dağıtılmıştır.424 Üye olmayan Akdeniz ülkeleri için dağıtılan toplam yardımların %31’ine denk gelen bu miktar sayesinde Mısır, söz konusu

ülkeler arasında en çok finansal destek alan ülke olmuştur.425 İş birliği antlaşması kapsamında yapılan yardımlar, günümüzde ortaklık antlaşması kapsamında yapılan yardımlardan belirli bir ölçüde farklıdır zira iş birliği antlaşması kapsamında yapılan yardımlar herhangi bir şekilde koşulsallığa tabi değildir.

1995 yılında Barselona Süreci’nin başlamasından sonra Mısır, tıpkı diğer Güney

Akdeniz ülkeleri gibi iş birliği antlaşmasının yerini alacak bir ortaklık antlaşmasının imzalanması için AB ile görüşmelere başlamıştır. Mısır ve AB arasında 2001 yılında parafe edilen ortaklık antlaşması 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. İş birliği antlaşmasında yer alan ekonomik ve ticari konulardaki iş birliğine ek olarak ortaklık antlaşmasında siyasi, yasadışı göçmenlik, sosyal ve kültürel meselelerde de iş birliği yapılması öngörülmüştür. Siyasi meselelerde iş birliğinden kasıt barış, güvenlik, demokrasi ve bölgesel konularda, veya daha genel bir biçimde ifade edilecek olursa, ortak çıkarlarla alakalı bütün konularda yapılan iş birliğidir (madde 4).426 Tıpkı diğer

423 ibid. 424 “Historical Background,” European Commission, erişim tarihi 02 Haziran 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-95-2_en.htm 425 ibid. 426 “Euro-Mediterranean Agreement: Establishing an Association between the European Communites and their Members States, of the one Part, and the Arab Republic of Egypt, of the other Part.” 170 ortaklık antlaşmalarında olduğu gibi Mısır’ın yapmış olduğu antlaşmanın da 2. maddesi zaruri unsur maddesidir yani demokratik prensiplere ve temel insan haklarına saygı antlaşmanın zaruri unsurlarıdır, bu zaruri unsurlardan birinin ağır bir şekilde ihlal edilmesi durumunda antlaşmanın tarafları ‘gerekli önlemleri’ almakta serbesttirler

(madde 86).427 Ortaklık antlaşmasının imzalanmasıyla iş birliği antlaşmasının ve bu antlaşmaya bağlı kurumların varlığı ortadan kalkmıştır, örneğin Mısır ve AB arasında var olan iş birliği konseyinin yerini ortaklık konseyi almıştır.428

Ortaklık antlaşmasının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren günümüze değin olan süreçte

Mısır ve AB arasındaki ticaret hacmi iki katından fazlasına – 2004 yılında 11,8 milyar

Euro’dan 2016 yılında 27,3 milyar dolara – çıkmıştır, 2016 yılı itibariyle geçerli olan

27,3 milyar dolarlık ticaret hacmi iki taraf arasındaki ticarette ulaşılmış en yüksek rakamdır.429 Her ne kadar Mısır, geleneksel olarak ABD ile yakın bir müttefiklik ilişkisi içerisinde olsa da – özellikle siyasi konular ve askeri yardımlar bakımından – AB de geleneksel olarak Mısır ile önemli bir ticaret ilişkisi içindedir, 2016 yılı itibarıyla

AB’nin Mısır’ın ticaret hacmindeki payı %31,3’dür ayrıca AB, Mısır’ın hem bir numaralı ihracat hem de bir numaralı ithalat partneridir.430 Mısır ve AB arasındaki ticaret ilişkisinde AB’nin lehine bir dengesizlik söz konusudur. 2016 yılını baz alacak olursak mal ticaretinde AB lehine 14 milyar Euro’luk bir avantaj söz konusudur, servis ticaretinde ise mal ticaretinin aksine neredeyse denge kabul edebileceğimiz bir durum söz konusudur.431 İki taraf arasındaki mal ticaretinde Mısır aleyhine bir dengenin oluşması şaşırtıcı bir durum değildir zira Mısır’ın göreceli olarak avantaja sahip olduğu tarım sektörü büyük ölçüde ortaklık sürecinin kapsamı dışında bırakılmıştır. Ayrıca mal

427 ibid. 428 Antlaşmanın ilgili maddesi (Madde 74) için bakınız: (“Euro-Mediterranean Agreement: Establishing an Association between the European Communites and their Members States, of the one Part, and the Arab Republic of Egypt, of the other Part.”). 429 “Countries and Regions: Egypt,” European Commission, erişim tarihi 10 Eylül 2017, http://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/egypt/ 430 ibid. 431 ibid. 171 ticaretinde oluşan dengesizliği göz önünde bulundurarak belirtebiliriz ki Mısır sanayisi henüz Avrupalı muadilleri ile rekabet edecek seviyeye ulaşmamıştır. Bunu anlamamızın en iyi yolu Mısır ve AB arasındaki ticaretin içeriğine odaklanmaktadır, Mısır’ın AB’ye ihraç ettiği malların önemli bir kısmını yakıt ve madencilik ürünleri (%43,2) ile kimyasallar (%13,2) oluştururken, Mısır’ın AB’den ithal ettiği malların önemli bir kısmı makineler ve ulaşım araçlarıdır. Başka bir ifadeyle Mısır, AB’den yoğun şekilde sanayi ürünleri ithal etmektedir (%37,9).432 Mısır ile karlı bir ticaret yürüten AB, Mısır ile olan ticari ilişkilerini daha ileri bir boyuta taşımak istemiştir. Bu kapsamda AB,

Mısır ile ‘Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Bölgesi’nin’ (DKSTB) oluşturulması için görüşmeler yürütmüştür.433

Özellikle Mübarek döneminde AB ile Mısır arasında bir ‘stratejik ortaklık’ kurulduğunu söylemek mümkündür.434 Daha önce de bahsedildiği gibi Mısır her ne kadar Sedat döneminden beri askeri ve ekonomik yardımlar konusunda ABD’ye bağımlı olsa da bu bağımlılığın azaltılmasına yönelik Avrupa ülkeleriyle ve AB ile yakın ilişkiler kurulmaya çalışılması Mübarek dönemi dış politikasının önemli ayaklarından biri olmuştur.435 Bu stratejik ortaklığın AB ve AB üyesi ülkeler açısından oldukça önemli faydaları olmuştur, örneğin İtalya ve Mısır’ın 2007 yılında yapmış olduğu geri kabul antlaşması, Mübarek rejiminin radikal İslamcılara karşı yürütmüş olduğu mücadele veya Mısır’ın Orta Doğu Barış Süreci’nde üstlenmiş olduğu rol gibi. Mısır veya daha spesifik bir şekilde ifade olursak Mübarek rejimi AB açısından stratejik olarak oldukça

önemli olduğundan dolayı AB’nin Mısır’da Mübarek rejimine yönelik protestolara tavrı

432 ibid. 433 “EU Seeks Wider Trade Agreement with Egypt,” Reuters, 10 Şubat 2014, erişim tarihi 11 Eylül 2017, http://www.reuters.com/article/us-egypt-eu/eu-seeks-wider-free-trade-agreement-with-egypt- idUSBREA191QI20140210 434 Mübarek döneminde Mısır ve AB arasında kurulan ilişkiyi farklı şekillerde ifade etmek mümkünse de Peter Seeberg’in ‘stratejik ortaklık’ ifadesi uygun bir tanımlama olarak gözükmektedir (Peter Seeberg, “EU and Constitutionalism in Egypt: EU Foreign and Security Policy Challenges with a Special Focus on the Changing Political Setting in the MENA-Region,” European Foreign Affairs Review vol. 18, no. 3 [2013]: s. 424). 435 Balfour, Human Rights and Democracy s. 92. 172 oldukça ihtiyatlı olmuştur. Protestoların başlamasından iki gün sonra AB Yüksek

Temsilcisi Catherine Ashton yaptığı açıklamada iki tarafa da –yani Mısırlı yetkililer ve protestocular – itidal çağrısında bulunmuştur.436 Mısır’daki protestolarda güç kullanımı

çoğunlukla tek taraflı olmasına rağmen – yani güvenlik güçleri barışçıl niteliğe sahip gösterilere orantısız güç uygulamasına rağmen – Ashton’ın yaptığı itidal çağrısının çift taraflı olması dikkate değer bir husustur. Mübarek rejimine yönelik yaptırımlar – yani

Mübarek’in kendisi ve yakın çevresinin mal varlıklarının dondurulması – ancak

Mübarek iktidardan düştükten bir ay sonra gerçekleştirilmiştir.437

AB, Mübarek sonrası dönemde, Mübarek döneminde kurulan stratejik ortaklığı sürdürebilmek adına birtakım adımlar atmıştır. Bu adımlardan belki de en önemlisi

2012 yılında Mısır ve AB arasında bir ‘görev gücünün’ kurulmasıdır. Arap Baharı sonrası dönemin demokrasi ve insan hakları rüzgarını da arkasına alan bu girişim

özellikle ekonomik alanda mevcut olan iş birliğini derinleştirmeyi hedeflemiştir. Bu kapsamda Mısır’a hali hazırda almış olduğu yardımlara ilaveten 800 milyon Euro’ya yakın ek kaynak vadedilmiştir – 303 milyon Euro’su hibe ve 450 milyon Euro’su kredi olmak üzere.438 – Bu dönemde atılan bir diğer önemli adım ise henüz Akdeniz bölgesinde uygulanmayan ve yalnızca Moldova ve Gürcistan ile gerçekleştirilen

‘hareketlilik ortaklığının’ Mısır ile de gerçekleştirilmesinin gündeme getirilmesidir.439

436 Catherine Ashton, “Statement by the EU High Representative Catherine Ashton on the Events in Egypt,” 27 Ocak 2011, erişim tarihi 11 Eylül 2017, http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_Data/docs/pressdata/EN/foraff/118963.pdf 437 İlgili AB Bakanlar Konseyi tüzüğü için bakınız: (“Council Regulation (EU) No 270/2011,” EUR-Lex, 22 Mart 2011, erişim tarihi 11 Eylül 2017, http://eur- lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2011:076:0004:0012:EN:PDF ). 438 “EU Egypt Task Force Fact Sheet,” European Council-Council of the European Union, 14 Kasım 2012, erişim tarihi 11 Eylül 2017, http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/foraff/133513.pdf 439 Seeberg, “EU and Constitutionalism in Egypt,” s. 416. 173

B. AB’nin Mısır’daki Demokrasi Teşviki Faaliyetleri

AB’nin Mısır’daki demokrasi teşviki faaliyetlerinin ortaya konulması, ikinci bölümde de kullanılan Kotzian, Knodt ve Urdze’nin sınıflandırılması üzerinden yapılacaktır.

Yani ilk olarak Mısır’a yönelik kullanılan, sırasıyla MEDA I, MEDA II, ENPI ve ENI fonları incelenecek ve bu fonların kullanımının ne kadarının demokrasinin teşvik edilmesiyle ilgili olduğu açıklanacaktır. Daha sonrasında ise AB’nin sivil toplumun desteklenmesine yönelik en önemli aracı olarak kabul edebileceğimiz DİHAA’nın ve aynı zamanda yine sivil toplumun desteklenmesine yönelik bir araç olan EED’nin

Mısır’daki kullanımları incelenecektir. Son olarak ise bir demokrasi teşviki yöntemi olarak kabul edebileceğimiz yaptırımların Mısır’da ne ölçüde kullanıldığı ve şayet

Mısır’a yönelik yaptırımlar kullanılıyorsa söz konusu yaptırımların demokratik prensiplerin ihlal edilmesine bağlı olup olmadığı ortaya konacaktır.

1. Antlaşmalar ve Ortaklıklar Üzerinden Mısır’da Demokrasi Teşviki a. MEDA I ve MEDA II Desteklemeleri

MEDA I finansal aracının yürürlüğe girmesinden önce Güney Akdeniz ülkelerinin desteklenmesi finansal protokoller üzerinden olmuştur. Daha önce de bahsedildiği gibi

MEDA I öncesi Mısır’a yönelik, toplam tutarı yaklaşık 1,5 milyar ECU olan 4 adet finansal protokol uygulanmıştır. Barselona Süreci’nin başladığı 1995 yılından itibaren ise Mısır, diğer Güney Akdeniz ülkeleriyle birlikte MEDA I kapsamına dahil edilmiştir.

1996-1999 yıllarını kapsayan MEDA I bütçesinin 698,7 milyon Euro’luk kısmı, yani genel bütçenin yaklaşık %17’si Mısır’da yürütülen projelerin desteklenmesi için ayrılmıştır, bu bakımdan Mısır, Fas’ın ardından en büyük yüzdeye sahip ikinci

174 devlettir.440 Ancak belirtilmesi gerekir ki ayrılan 698,7 milyon Euro’luk bütçenin yalnızca 221,5 milyon Euro’luk kısmı yani %31,7’lik bölümü Mısır’daki projelerin yürütülmesi için kullanılmıştır.441

MEDA I kapsamında Mısır’da yürütülen projelerden en fazla pay alanı, 250 milyon

Euro’luk bütçe ile “Sanayi Modernizasyon Programı’dır”. AB’nin desteğine ek olarak

Mısır hükümeti tarafından da 106 milyon Euro’luk bir ödenekle desteklenen bu projenin temel amacı Mısır sanayisini serbest ticaret ortamının rekabetçi koşullarına karşı hazırlayabilmektir. Bu kapsamda küçük ve orta ölçekte girişimlere özel bir önem veriliyordu.442 Mısır ekonomisinin serbest ticaret ortamı koşullarına geçişini kolaylaştırmayı hedefleyen tek MEDA I projesi SMP değildir. Ayrıca AYB tarafından da 54,5 milyon Euro’luk faiz oranı teşviki ve 29 milyon Euro’luk risk sermayesi sağlanmıştır.443 Sonuç itibarıyla AB, MEDA I finansal aracı üzerinden, serbest ticaret ortamına geçişi desteklemeye yönelik, Mısır ekonomisine toplam 333,5 milyon

Euro’luk bir kaynak aktarmıştır.

Sosyo-ekonomik dengenin desteklenmesi, MEDA I kapsamında gerçekleştirilmek istenen bir diğer hedeftir. Bu hedefin gerçekleştirilmesine yönelik üç farklı proje yürütülmüştür. Bu projelerden birincisi “Kalkınma Sosyal Fonu’nun” (KSF) 155 milyon

Euro’luk bir bütçeyle desteklenmesidir.444 1991 yılında kurulan ve bir yarı devlet kuruluşu olarak kabul edilebilecek KSF yalnızca AB değil Dünya Bankası gibi kuruluşlar tarafından da desteklenmektedir. KSF’nin başlıca amacı, Mısır’da uygulanan yapısal uyum programlarından olumsuz olarak etkilenen insanlar için bir ‘güvenlik ağı’

440 “Report from the Commission to the Council and the European Parliament: Annual Report of the MEDA Programme 2000,” European Commission, erişim tarihi 21 Eylül 2017, http://unpan1.un.org/intradoc/groups/public/documents/CAFRAD/UNPAN003120.pdf ). 441 ibid. 442 Ashraf Mishrif, Investing in the Middle East: The Political Economy of European Direct Investment in Egypt (Londra ve New York: I.B. Tauris Publishers, 2010), s. 110-111. 443 “Annual Report of the MEDA Programme 2000.” 444 ibid. 175 oluşturmaktır.445 Sosyo-ekonomik dengenin desteklenmesi kapsamında finanse edilen diğer iki proje 100 milyon bütçe ayrılan ve yine Dünya Bankası ile ortak yürütülen

“Eğitim İyileştirme Programı” (EİP) ile 110 milyon Euro bütçe ayrılan “Sağlık

Reformunun Desteklenmesi Programı’dır” (SRDP).446

Görülebileceği üzere 1996-1999 yıllarında MEDA I kapsamında Mısır’da yürütülen projelerin hiçbirisi doğrudan demokrasinin teşvik edilmesiyle ilgili değildir. Hatta demokrasinin teşvik edilmesi bir yana, yürütülen projelerin hiçbirisi genel olarak siyasi konularda herhangi bir iş birliğini öngörmemektedir. MEDA I’e yönelik olan düzenleme, siyasi istikrarın ve demokrasinin desteklenmesini açık bir şekilde Avro-

Akdeniz ortaklığının üç bölümünden biri olarak göstermektedir.447 Ancak Mısır’da veya genel olarak tüm Güney Akdeniz ülkelerinde gözlemleyebileceğimiz üzere MEDA I finansal aracının ağırlık vermiş olduğu konu Avro-Akdeniz ortaklığının bir başka bölümü olan AASTB’nin kurulmasıdır. Dolayısıyla Mısır’da yürütülen projeler de ya doğrudan bu amacın gerçekleştirilmesini için ya da bu amaç gerçekleştirilirken ortaya

çıkması muhtemel sorunları ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Zaten Mısır’da yürütülen projelerin bir kısmının Dünya Bankası ile ortak yürütülmesi bu projelerin içeriği hakkında önemli ipucu vermektedir. Sonuç olarak belirtebiliriz ki, serbest ticaret ve neoliberalizm arasındaki yakın ilişkiyi de göz önünde bulundurduğumuzda, MEDA

I’in formüle edilmesinde ve özellikle de uygulanmasında neoliberal bir mantığın hâkim olduğunu öne sürmek yanlış olmaz.

2000-2006 yılları arasında faaliyet gösteren MEDA II finansal aracı, Mısır’da yürütülen projelere toplam olarak 592,5 milyon Euro’luk bir bütçe ayırmıştır, bu miktar MEDA II

445 Magdy Moussa, “Regulation and Supervision of Microfinance in Egypt,” Essays on Regulation and Supervision no. 21 (2007): s. 6-7. 446 “Annual Report of the MEDA Programme 2000.” 447 “Council Regulation (EC) No 1488/96 of 23 July 1996.” 176 bütçesinin yaklaşık %11,7’lik bir kısmına denk gelmektedir.448 MEDA I’den MEDA

II’ye geçiş esnasında, Mısır’a ayrılan pay açısından konuşacak olursak, hem genel toplam olarak hem de yüzde olarak bir azalma söz konusudur, üstelik yalnızca 4 yıllık bir dönemi kapsayan MEDA I’in aksine MEDA II’nin 7 yıllık bir dönemi kapsadığı düşünüldüğünde, Mısır’ın aldığı toplam miktardaki azalma daha da dikkat çekici bir hal almaktadır. Ancak bu azalma yanıltıcı olmamalıdır çünkü MEDA II kapsamında Mısır’a yalnızca 592,5 milyon Euro ayrılmasına rağmen Mısır’ın asıl almış olduğu miktar, yani

Mısır’a yapılan toplam ödeme 695,4 milyon Euro olmuştur.449 Yani başka bir ifadeyle

2000-2006 yılları arasında Mısır, kendisine yönelik bütçeden 102,9 milyon Euro daha fazla para almıştır. Mısır’ın 1996-1999 yılları arasında, planlanandan çok az biçimde sadece 221,5 milyon Euro aldığını düşündüğümüzde iki finansal araç arasında (MEDA I ve MEDA II) Mısır açısından önemli bir iyileşme olduğu açıktır

Mısır özelinde baktığımız zaman MEDA I ve MEDA II arasındaki tek fark rakamsal veya bütçesel değildir. Mısır’da bir ilk olarak yönetişimle alakalı projeler finansal olarak desteklenmiştir. MEDA II bütçesinden, Mısır’da yönetişim üst başlığının desteklenmesine 25 milyon Euro’luk bir miktar ayrılmıştır.450 Ayrılan bu miktar, Mısır açısından bir ilk olması bakımından önemli olsa da genel olarak MEDA II finansal aracından Mısır’a ayrılan miktarın yanında oldukça mütevazi kalmaktadır. Yönetişime yönelik ayrılan 25 milyon Euro, Mısır’a ayrılmış toplam bütçenin yalnızca %4,2’lik bir kısmını oluşturmaktadır.

Yönetişime yönelik 25 milyon Euro’nun ayrılmasının Mısır’da demokrasinin doğrudan teşvik edildiği anlamına gelip gelmediği tartışmalı bir konudur. Vera van Hüllen, söz konusu miktarın doğrudan demokrasinin teşvik edilmesine yönelik kabul edilebileceğini

448 “Evaluation of the Council Regulation N 2698/2000 (MEDA II) and its Implementation.” 449 “Mediterranean Neighbourhood Countries: Commitments and Payments (€million).” 450 ibid. 177 belirtmektedir.451 Bu konuya ilişkin görüş bildirebilmemiz için yapılması gereken, yönetişime dair ayrılmış 25 milyon Euro’nun hangi projelerde harcandığını incelenmesidir. Yönetişime ayrılmış 25 milyon Euro’nun 20 milyon Euro’su “Sosyal

Gelişim ve Sivil Toplum: Risk Altındaki Çocuklar” adlı proje için ayrılmıştır. Adından da anlaşabileceği üzere risk altındaki çocukların korunmasıyla alakalı olan bu proje 5 farklı gruba dahil olan risk altındaki çocukların topluma yeniden entegre edilmesine yöneliktir: 1) Eğitim göremeyen kız çocukları, 2) Sünnet edilme riski altında olan kız

çocukları, 3) Sokak çocukları, 4) Çocuk işçiler, 5) Engelli çocuklar.452

Risk altındaki çocuklara yönelik projeden geriye kalan 5 milyon Euro’luk miktar demokratikleşme, insan hakları, sivil toplum ve iyi yönetişim konularına ayrılmıştır.

Mısır’a yönelik 2005-2006 yılları arasında yayımlanan ulusal gösterge programında da görülebileceği üzere, bahsi geçen bu konuların desteklenebilmesi için 6 farklı hedef ortaya konulmuştur: 1) Toplumun farklı kesimlerinin demokrasi ve insan hakları konusundaki farkındalığını arttırmak, 2) İfade, fikir ve toplanma özgürlüklerini teşvik etmek, 3) Medyanın kalitesini uluslararası standartlara yakınlaştırmak, 4) Kadın haklarını ve kadınların hayatın her kesimine (politik, ekonomik ve sosyal) katılımlarını güçlendirmek, 5) Çocuk haklarının uluslararası sözleşmelere bağlı olarak korunmasının sağlanması, 6) Sivil toplumun kapasitesinin arttırılması ve katılım sağlayan tüm aktörler arasında diyalog sağlanması.453

Sonuç olarak 2000-2006 yılları arasında demokrasinin teşvik edilmesi için en iyi ihtimalle 5 milyon Euro gibi mütevazi bir rakam ayrılmıştır. Bu rakam, aynı yıllar için

Mısır’a ayrılan 592,5 milyon Euro’luk toplam bütçenin yalnızca %0,84’lük bir kısmını

451 Van Hüllen, “EU Democracy Promotion in the Mediterranean,” s. 11. 452 Mishrif, Investing in the Middle East, s. 109. 453 “Euro-Med Partnership Egypt: National Indicative Programme 2005-2006,” European Commission, erişim tarihi 25 Eylül 2017, http://edz.bib.uni-mannheim.de/daten/edz-ma/gdex/04/nip_05_10_en.pdf 178 oluşturmaktadır. Bu göz ardı edilebilir rakam yalnızca genel bütçenin yanında değil, yönetişime dair yürütülen bir diğer proje olan risk altındaki çocukların korunmasının yanında da oldukça mütevazi kalmaktadır, 2000-2006 yılları arasında risk altındaki

çocukların korunması için, demokratikleşme, insan hakları, sivil toplum ve iyi yönetişim konularının tümüne birden ayrılan bütçenin tam 4 katı bütçe ayrılmıştır. Bu gerçeklik, AB’nin MEDA finansal aracı üzerinden Mısır’a yönelik olan önceliklerine dair önemli ipuçları vermektedir, Güney Akdeniz bölgesinde geçerli olan, demokratikleşme ve insan haklarının başka öncelikler adına geri plana atılması durumu aynen Mısır’da da geçerlidir. Tıpkı Güney Akdeniz’de olduğu gibi Mısır’da da gözlemleyebildiğimiz bir diğer konu kadın ve çocuk haklarına verilen göreceli önemdir.

b. ENPI/ENI Desteklemeleri

MEDA I/MEDA II’den ENPI’ye geçiş kapsamında ‘sürdürülebilir sosyo-ekonomik gelişmenin desteklenmesi’ önceliğinin bir alt başlığı olan ‘demokratikleşmenin, insan haklarının, sivil toplumun ve iyi yönetişimin desteklenmesi’ kendi başına bir öncelik olarak 2007-2013 yıllarını kapsayan ulusal gösterge programında yer almıştır.454 2007-

2013 yıllarını kapsayan diğer öncelikler ise sırasıyla ‘Mısır ekonomisinin rekabet gücünü ve üretkenliğini geliştirmek’ ile ‘gelişme sürecinin sürdürülebilirliğini sağlamaktır’.455 Öncelikler konusunda yaşanan kağıt üzerindeki bu değişimin uygulanan politikalara ne ölçüde yansıdığı ayrı bir tartışma konusudur ve tezin ilerleyen bölümlerinde incelenecektir.

Tezin ikinci bölümünde de bahsedildiği gibi 2000-2006 yıllarını kapsayan MEDA II’ye kıyasla, 2007-2013 yıllarını kapsayan – yani her iki finansal araç da 7 yıllık dönemleri kapsamaktadır – ENPI’nin bütçesinde iki katın biraz fazlası şeklinde bir artış olmuştur.

454 “Egypt Country Strategy Paper 2007-2013.” 455 ibid. 179

2007-2013 yılları arasında ENPI bütçesinden Mısır’a tam olarak 1,007 milyar Euro’luk bir miktar ayrılmıştır, bu rakam 11,2 milyar Euro’luk genel bütçenin %8,99’luk bir kısmına karşılık gelmektedir. Bu rakamları MEDA II dönemi rakamlarıyla karşılaştırdığımızda Mısır’a ayrılan bütçe rakamsal olarak önemli bir biçimde artmasına rağmen Mısır’ın toplam bütçeden almış olduğu miktarın yüzdesinde yaklaşık %2,8’lik bir düşüşün olduğu görülebilir. Ayrıca belirtmemiz gerekir ki Mısır’a ayrılan 1,007 milyar Euro’nun 90 milyon Euro’su Arap Baharı sonrası yürürlüğe giren SPRING finansal aracına aittir.456 Mısır için 1,007 milyar Euro gibi iddialı sayılabilecek bir rakamın ayrılması, ayrılan bu miktarın tümünün Mısır’a ödendiği manasına gelmemektedir. Mısır için 1,007 milyar Euro ayrılmasına rağmen bu miktarın sadece

736 milyon Euro’luk bir kısmı, bir başka deyişle %73’ü Mısır’a ödenmiştir.457 Yine de bu rakamlar üzerinden konuşacak olursak söyleyebiliriz ki MEDA I’den ENPI’ye geçiş kapsamında Mısır’ın almış olduğu ödemeler bakımından önemli bir iyileşme olmuştur.

AB’nin Mısır’daki demokrasi teşviki faaliyetlerini incelerken ele almamız gereken tek mesele Mısır’a ne kadar bütçe ayrıldığı değildir. Bu bütçenin ne kadarının demokratikleşmeyle – veya insan hakları gibi bağlantılı konularla458 – alakalı projelere harcandığı da oldukça önemlidir. Göz önünde bulundurmamız gereken bir diğer konu da Arap Baharı sonrası AB politikalarında yaşanan retoriksel düzeydeki değişimin uygulanan politikalar düzeyinde bir değişikliğe yol açıp açmadığıdır, başka bir ifadeyle

Arap Baharı sonrası dönemde AB’nin demokratikleşmeye ve insan haklarına yaptığı

456 “European Neighbourhood and Partnership Instrument.” 457 ibid. 458 İnsan hakları ve demokratikleşmenin ne ölçüde bağlantılı olduğu tartışmalı bir konudur – örnek bir tartışma için bakınız: (Thomas Carothers, “Democracy and Human Rights: Policy Allies or Rivals,” The Washington Quarterly vol. 17, no. 3 [1994]) – ancak liberal demokratik modelde insan hakları ve demokrasinin bağlantılı kavramlar olduğuna dair bir ön kabul olduğunu düşündüğümüzde ve ayrıca AB’nin de demokrasinin liberal modeline yakın durduğunu göz önünde bulundurduğumuzda söyleyebiliriz ki, AB açısından insan haklarının teşvik edilmesi veya korunması doğrudan demokratikleşmeyle alakalı bir eylemdir. 180 vurgunun459 bu konularda uygulanan projelerin sayısında bir artışa yol açtığını söyleyebilir miyiz? Mısır’a yönelik yayımlanan ve 2011-2013 yıllarını kapsayan ulusal gösterge programı yukarıda belirtilen sorunun cevaplanması bakımından oldukça

önemlidir. Bu belge Arap Baharı’nın hemen sonrasındaki dönemi kapsamaktadır.

Ayrıca 2007-2010 yıllarını kapsayan ulusal gösterge programını da incelediğimizde demokrasiye yönelik projeler bakımından değişiklik olup olmadığını gözlemleme fırsatını elde edebiliriz.

2007-2010 yılları arasında yönetişim üst başlığına dahil 3 tane proje yürütülmüştür. Bu projelerden ilki siyasi gelişimin, merkezsizleştirmenin ve iyi yönetişimin teşvik edilmesidir.460 Bu projenin amaçlarından biri Mısır’daki seçim sisteminin iyileştirilmesine yönelik hedefler içerdiğinden dolayı461 13 milyon Euro’ya sahip bu projenin doğrudan demokrasi teşvikine yönelik olduğunu söyleyebiliriz. Geri kalan projelerden biri insan haklarıyla alakalıdır. 17 milyon Euro bütçeye sahip bu projenin üç tane temel amacı vardır: 1) İnsan haklarının teşvik edilmesi ve korunması, 2) Kadın ve

çocuk haklarının korunması, 3) Sivil toplumun rolünün güçlendirilmesi ve çevrenin korunmasına sivil toplumun dahil edilmesi.462 Daha önce de bahsedildiği gibi demokratikleşme ve insan hakları arasında güçlü bir bağlantı olduğundan dolayı bu projenin de demokrasinin teşvikiyle ilişkilendirilmesi mümkündür.

Mısır’da yönetişime dair yürütülen son projenin, yani yargının modernize edilmesi ve güvenliğin artırılması projesinin demokrasi teşvikiyle bağdaştırılması ayrı bir tartışma

459 Bu konuda itiraf niteliğinde sayılabilecek bir açıklama dönemin Genişleme ve Komşuluk Politikası’ndan sorumlu komiseri Stefan Füle tarafından gelmiştir. Füle’ye göre Arap Baharı öncesi dönemde AB, ‘realpolitik’ olarak bile adlandırılamayacak ve ancak ‘kısa vadecilik’ olarak tanımlanabilecek bir dürtüyle bölgede istikrarın ancak otoriter rejimler tarafından sağlanabileceğine inanmış ve bu yüzden bölgedeki yerel demokratik güçlerin yanında yeterince duramamıştır (Stefan Füle, “Speech on the Recent Events in North Africa,” 28 Şubat 2011, erişim tarihi 02 Ekim 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-11-130_en.htm ). 460 “Egypt Country Strategy Paper 2007-2013.” 461 ibid. 462 ibid. 181 konusudur. 10 milyon Euro’luk bir bütçeye sahip bu projenin hedefleri arasında yargı kapasitesinin ve verimliliğinin arttırılması, yasadışı göçmenlik ve insan kaçakçılığı ile mücadele, uyuşturucuyla mücadelede ulusal çabanın arttırılması ile terörizmin finansal kaynaklarına yönelik önlemlerin alınması vardır.463 Bu hedeflerin hiçbirisini demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkilendirmemiz mümkün değildir. Bu yargıyla ilişkili konuların demokratikleşmeyle bağlantılı olmadığı anlamına gelmemelidir, yargının tarafsızlığı ve özellikle de yürütme erkinden bağımsızlığı demokratikleşme açısından oldukça önemli konulardır. Ancak yargının modernleşmesi veya yargının yasadışı göçmenlik, uyuşturucu ve terörizm gibi konularla mücadele etme kapasitesinin artırılmasının doğrudan demokrasiyle veya demokratikleşmeyle bağlantısı yoktur. Daha

önce de belirtildiği gibi otoriter bir rejime sahip bir ülkenin modern bir yargıya sahip olması gayet mümkündür. Yargıya yönelik reformların kendi içinde bir değer olarak görülmeyip yasadışı göçmenlik ve terörizm gibi güvenlik konularına yönelik araçsal bir muamaleye tabi tutulması, AB’nin Akdeniz bölgesine güvenlik perspektifinden baktığının önemli bir kanıtıdır. Yargının modernizasyonuna yönelik projeyi kapsam dışında bırakırsak, 2007-2010 yılları arasında Mısır’da demokrasinin teşvik edilmesi için 30 milyon Euro’luk bir bütçenin ayrıldığını görürüz. Bu miktar, aynı dönemde

Mısır’da desteklenen diğer önceliklerle, yani Mısır ekonomisinin rekabetçiliği ve

üretkenliğinin arttırılması ile sürdürülebilir bir kalkınma sürecinin sağlanması, kıyaslandığında oldukça mütevazi kalmaktadır çünkü ilk önceliğe dahil projelere 220 milyon Euro, ikinci önceliğe dahil projelere ise 298 milyon Euro toplam bütçe ayrılmıştır.464

2011-2013 yılları arasında yönetişim üst başlığına dahil 4 farklı proje yürütülmüştür. Bu projelerden biri tıpkı 2007-2010 yılları arasında olduğu gibi yargının modernizasyonuna

463 ibid. 464 ibid. 182 yöneliktir ve tıpkı 2007-2010 yılları arasında olduğu gibi yargının modernizasyonuna

10 milyon Euro’luk bir bütçe ayrılmıştır465, başka bir deyişle Mısır’da yargının modernizasyonuna aynı şekilde devam edilmiştir. Aynı şekilde devam edilen diğer projeler siyasi gelişimin, merkezsizleştirmenin ve iyi yönetişimin teşvik edilmesi –

2011-2013 bütçesi 5 milyon Euro, yani bir önceki döneme kıyasla 8 milyon Euro’luk bir azalma – ile insan haklarının teşvik edilmesi ve korunmasıdır – 2011-2013 bütçesi

15 milyon Euro, yani bir önceki döneme kıyasla 2 milyon Euro’luk bir azalma. – 466. Bu rakamlar ışığında söyleyebiliriz ki, Arap Baharı sonrasındaki dönemde demokrasi ve insan haklarına yönelik projelerin içeriğinde bir değişiklik olmamışsa da bütçesel olarak bir miktar azalma mevcuttur.

Yönetişime dahil yürütülen dördüncü ve son proje “mevzuat, kurumsal ve yasama ortamının geliştirilmesidir”. Genişleme sürecinde de mevcut olan, aday ülkenin yasalarının ve uygulamalarının mümkün olabildiğince AB müktesebatına ve uygulamalarına yakınsamasına benzer bir mantık güden bu proje iki araç üzerinden –

‘eşleştirme’ ve ‘teknik destek’ Mısır’ın kurumsal yapısını ve yasalarını AB standartlarına yaklaştırmayı istemektedir ve bu sayede Mısır kamu idaresinin performansının arttırılması ve diğer yürütülen projelerin daha başarılı olması hedeflenmektedir.467 20 milyon Euro bütçeye sahip bu proje doğrudan demokrasi teşvikine yönelik olmasa da hem diğer demokrasi teşviki ile alakalı projelerin etkisini arttırmayı hedeflemektedir hem de AB müktesebatının ve uygulamalarının benimsenmesinin demokratikleştirici bir etki yaratacağını söylememiz mümkündür.

465 “European Neighbourhood and Partnership Instrument: Arab Republic of Egypt National Indicative Programme 2011-2013,” European Commission, erişim tarihi 25 Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/nip-egypt-2011-2013_en.pdf 466 ibid. 467 ibid. 183

Yukarıda bahsi geçen 20 milyon Euro’luk proje de hesaba katıldığında, 2011-2013 yılları arasında AB, ENPI finansal aracı üzerinden Mısır’da demokrasinin teşvik edilmesine 40 milyon Euro bütçe ayırmıştır. Bu miktar 2007-2010 arasındaki bütçeden yalnızca 10 milyon Euro fazladır, dolayısıyla Arap Baharı sonrası – değişen retoriğe rağmen – AB’nin demokrasi teşviki politikalarında – en azından ENPI finansal aracı bakımından – radikal bir değişiklik olmamıştır. Yönetişim önceliği, diğer önceliklerle kıyaslandığında, çok daha az miktarlar almaya devam etmiştir – genel bütçenin yalnızca

%11,1’i –, 2011-2013 yılları arasında ekonominin daha verimli ve rekabetçi olmasına yönelik 189 milyon Euro – genel bütçenin %42,2’si –, sürdürülebilir kalkınmaya 210 milyon Euro – genel bütçenin %46,7’si – bütçe ayrılmıştır.468

Komşuluk Politikası’nın ‘gözden geçirilmesi’ şeklinde sunulan “Değişen Komşulara

Yeni Yanıt: Avrupa Komşuluk Politikası’nın Gözden Geçirilmesi’nde” Akdeniz

ülkelerine yönelik, 2013 yılına kadar dağıtılmak üzere, 1,242 milyar Euro’luk ek kaynak yaratılmasına ve bu yeni ‘ortak bildirim’ derin demokrasinin desteklenmesine

özel önem vermesine rağmen469 Mısır’da yönetişimin desteklenmesine yönelik bütçede ciddi bir artış yaşanmamıştır. Dahası, 2011-2013 yılları arasında yönetişimin teşvik edilmesine yönelik planlanan 50 milyon Euro’luk bütçenin tamamı genel sebeplerden dolayı işlenmemiştir – ya da başka bir ifadeyle işlenen bütçeye yansımamıştır470 – ve dolayısıyla bu konuda Mısır’a herhangi bir ödeme yapılmamıştır.471 Buna rağmen

Mısır’a, ad hoc bir finansal fon olarak ENPI’ye dahil edilen SPRING üzerinden 90

468 ibid. 469 “A New Response to a Changing Neighbourhood: A Review of European Neighbourhood Policy,” European Commission- European Union External Action, 25 Mayıs 2011, erişim tarihi 03 Ekim 2017, https://eeas.europa.eu/sites/eeas/files/review_en.pdf 470 AB’nin ENPI’ye yönelik bütçesinde veya AB’nin genel bütçesinde “planlanmış bütçe” (programmed budget) ve “işlenmiş bütçe” (committed budget) arasında farklılık vardır. Planlanmış bütçe, AB’nin bir konuda ne kadar harcayacağı hakkında genel bir göstergeyken, işlenmiş bütçe ise planlanmış bütçenin spesifik olarak hangi önceliklere ayrılacağının resmiyete dökülmüş halidir (Federica Bicchi, “The Politics of Foreign Aid and the European Neighbourhood Policy Post-Arab Spring: ‘More for More’ or Less of the Same,” Mediterranean Politics vol. 19, no. 3 [2014]: s. 326). Dolayısıyla bu örnekte olduğu gibi planlanmış bütçeyle işlenmiş bütçe arasında farklılıklar olması doğaldır. 471 “European Neighbourhood and Partnership Instrument.” 184 milyon Euro’luk bir bütçe işlenmiştir.472 Ancak bu miktarın demokrasi teşvikiyle ilişkilendirilmesi doğru bir yaklaşım olmaz çünkü SPRING’in Mısır’a yönelik ayrılan kısmı ağırlıkla, yani 60 milyon Euro’luk bir miktar, çocukların, özellikle de kız

çocuklarının eğitime olan erişimlerini arttırmayı ve çocuk işçiliği ile mücadele etmeyi hedeflemektedir, geri kalan miktar ise Kahire’deki informal alanların geliştirilmesine

(20 milyon Euro) ve Mısır’ın yoksul bölgelerine sosyo-ekonomik destek sağlayan sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesine ayrılmıştır.473 Mısırlı çocukların eğitime erişimlerinin arttırılması kendi içinde önemli bir hedef olmasına rağmen, bu hedefi doğrudan demokratikleşmeyle veya demokrasinin teşvik edilmesiyle bağdaştırmamız olası değildir, aynı şekilde SPRING kapsamında takip edilen diğer hedeflerin de doğrudan demokrasi teşvikine yönelik hedefler olmadığı açıktır. Yani özetlememiz gerekirse, Arap Baharı sonrası ENPI kapsamında Mısır’da demokrasinin teşvik edilmesine yönelik ayrılan miktar artmamış hatta azalmıştır, üstelik Arap Baharı sonrası faaliyete geçen ve hedeflerinden birinin açık bir şekilde “demokratik reformların sağlamlaştırılması”474 olan SPRING kapsamında da Mısır’da herhangi bir demokrasi teşviki faaliyeti yürütülmemiştir.

Aynı şekilde Avrupa Konseyi ile ortaklaşa yürütülen ve AB’nin Arap Baharı sonrası – yani Ocak 2012’de – ortaya koyduğu bir başka ad hoc finansal araç olan “Güney

Programı” 2012-2014 yılları arasında 4,8 milyon Euro gibi bir bütçeyle yargının bağımsızlığının ve efektifliğinin artması, iyi yönetişimin teşvik edilmesi, insan haklarının güçlendirilmesi ve korunması ile demokratik değerlerin teşvik edilmesi gibi

472 “Action Fiche for Egypt,” European Commission, erişim tarihi 05 Ekim 2017, https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/sites/near/files/c_2013_8416_aap_part_ii_annex_en.pdf 473 ibid. 474 “Action Fiche for the Southern Neighbourhood Region Programme: Support for Partnership, Reforms and Inclusive Growth (SPRING),” European Commission, erişim tarihi 05 Ekim 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/aap-financing-neighbourhood-south-spe-p1-general- budget-af-20110926_en.pdf 185 konulara ağırlık vermiştir.475 2014 sonrası bir miktar artışla 7 milyon Euro’luk – ve ayrıca Avrupa Konseyi’nden gelen 325 bin Euro’luk bir miktar – bir bütçeye sahip olan bu finansal araç iki Akdeniz ülkesine yani Fas ve Tunus’a öncelik verdiğinden dolayı

Mısır bu finansal araçtan yararlanamamıştır ancak yine de Mısır’a – tıpkı Libya’ya olduğu gibi – ad hoc taleplerde bulunma fırsatı tanınmıştır.476

Genel bir değerlendirme yapmamız gerekirse, MEDA I finansal aracının devreye girdiği

1996 tarihinden ENI’nin faaliyete geçtiği 2014 yılına kadar hem Akdeniz’e yönelik genel bütçede hem de Mısır’a yönelik bütçede mutlak bir artış yaşanmışsa da – ancak daha önce de belirtildiği gibi Mısır’ın aldığı miktar mutlak olarak artmışsa da, genel bütçede olan artışa kıyasla bir azalış söz konusudur – Mısır’da demokrasi teşvikine yönelik faaliyetlerin finansal olarak desteklenmesinde aynı oranda bir artış olmamıştır.

Hatta belirtmemiz gerekir ki Arap Baharı sonrası dönemde diğer Akdeniz ülkelerinin demokrasi teşvikine yönelik aldığı miktarlardaki artışın aksine Mısır’a aktarılan tutarda ciddi bir azalış yaşanmıştır. Yaşanan bu azalmanın sebebi demokratik prensiplerin takip edilip edilmemesine bağlı bir koşulsallık olmaktan çok Mısır’daki yeni rejimin

‘hazmetme kapasitesi’ ve Mısır’ın IMF’yle yeni bir antlaşma imzalayamamasıyla alakalıdır, zaten 2014 ve sonrası Mısır tekrardan otoriter bir rejime geçiş yapsa da finansal yardımın Mısır’a aktarılması olağan bir şekilde devam etmiştir.477

AB ve Mısır arasında ortaya konan eylem planında478 iki taraf arasındaki politik diyalogun (1. öncelik) ve demokrasinin güçlendirilmesi (3. öncelik) en başta yer alan

öncelikler olmasına rağmen pratikte demokrasinin teşvik edilmesi veya güçlendirilmesi

475 “Strengthening Democratic Reform in the Southern Neighbourhood,” Council of Europe-European Union, erişim tarihi 11 Ekim 2017, http://south-programme-eu.coe.int 476 Balfour, Fabbri ve Youngs, “Report on Democracy Assistance.” 477 ibid. 478 “EU/Egypt Action Plan,” European Union External Action, erişim tarihi 11 Ekim 2017, https://eeas.europa.eu/sites/eeas/files/egypt_enp_ap_final_en1_0.pdf 186 diğer önceliklere göre, örneğin ticaret veya göçmenlik, oldukça geri planda kalmaktadır.

Yani başka bir şekilde ifade edecek olursak, AB-Mısır eylem planında, kâğıt üzerinde olanın aksine tersten bir hiyerarşi söz konusudur ve demokrasinin güçlendirilmesi gibi – veya liberal demokrasinin unsurları olarak kabul edebileceğimiz insan hakları, hukukun

üstünlüğü, yargı bağımsızlığı vb. – retorik düzeyde önem atfedilen konular, çeşitli kaygılardan ötürü, örneğin istikrarın korunması veya güvenliğin sağlanması, geri planda kalmakta ve hatta bazen tamamen gözden çıkarılmaktadır. Bu durumun ilerleyen yıllarda da değişmesi beklenmemektedir çünkü son yıllarda AB’nin göçmen akınlarını kontrol altına alabilmek için güneydeki komşularına aktardığı miktar politik reformların desteklenmesine ayrılan miktarın katbekat üzerindedir.479

2. Sivil Toplum Üzerinden Mısır’da Demokrasi Teşviki

Mısır’da 18 farklı alanda faaliyet gösteren 40.000’in üzerinde kayıtlı sivil toplum kuruluşu olmasına rağmen480 bu kuruluşlara yönelik devlet tarafından yoğun baskılama ve kontrol etme faaliyetlerinde bulunulmasından dolayı Mısır’da klasik anlamda bir sivil toplum alanının mevcut olup olmadığına yönelik tartışmalar yaşanmaktadır.481

Mustapha Al-Sayyid’e göre bir topluluğa sivil toplum niteliği atfedilebilmesi için o topluluğun üç özelliğe sahip olması gerekmektedir: 1) Farklı sosyal gruplar ve sınıflardan oluşan resmi kuruluşların varlığı, 2) Hoşgörü geleneği ve azınlık haklarının

çoğunluk tarafından kabul edilmesi, 3) Devlet otoritesinin keyfi bir şekilde kullanılmasının sınırlanmış olması.482 Al-Sayyid’e göre Mısır toplumunda bu üç

özellikten yalnızca ilki bulunduğundan dolayı Mısır’da en azından Batılı anlamda bir

479 “Report on Democracy Assistance from the European Union.” 480 Catherine Herrold ve Mona Atia, “Competing Rather than Collaborating: Egyptian Nongovernmental Organizations in Turbulunce,” Nonprofit Policy Forum vol. 7, no. 3 (2016): s. 394. 481 Eberhard Kienle, A Grand Delusion: Democracy and Economic Reform in Egypt (Londra ve New York: I.B. Tauris Publishers, 2001), s. 39. 482 Mustapha K. Al-Sayyid, “A Civil Society in Egypt?,” Middle East Journal vol. 47, no. 2 (1993): s. 230. 187 sivil toplum alanının var olduğunu öne sürmemiz mümkün değildir.483 Ancak yine de bu konuda farklı görüşlerin de var olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir, bu görüşlere göre Kavalalı Mehmet Ali Paşa döneminde başlayan modernizasyon süreciyle bağlantılı olarak ortaya çıkan işçi sınıfı ve profesyonellerin oluşturduğu orta sınıf

örgütlenerek Mısır’da sivil toplumun oluşmasına öncülük etmişlerdir.484

İkinci bölümde değinilen Larry Diamond’ın sivil toplum tanımı üzerinden Mısır

örneğini ele aldığımızda söz konusu örneğin sivil toplum tanımının belki de en önemli

özelliği olarak kabul edebileceğimiz ‘sivil toplumun devletten bağımsız olması’ ilkesini ihlal ettiğini öne sürebiliriz. Genel olarak iki sebepten dolayı Mısır’da devletten bağımsız bir sivil toplum alanının olmadığını iddia edebiliriz. Bunlardan ilki sivil toplum örgütlerinin gerek kuruluş/örgütlenme aşamasında gerekse de faaliyetleri sırasında devlet tarafından yoğun baskılara maruz kalmasıdır. Maruz kalınan bu baskı hem kısıtlayıcı yasalar üzerinden bürokratik engeller şeklinde olabilir hem de sivil toplum örgütlerinin parçası olan aktivistlerin fiziki olarak engellenmesi – örneğin hapse atılma, işkence görme vs. – şeklinde olabilir. İkinci sebep ise, Orta Doğu’da sıklıkla rastlanan GONGO’ların Mısır’da da yaygın bir şekilde faaliyet göstermesidir. Aslında sivil toplum örgütü görünümünde olmalarına rağmen ya doğrudan ya da dolaylı bir

şekilde bağlı bulundukları devletler tarafından kontrol edilen bu örgütler, sivil toplumun bir parçası olan diğer örgütlerle gerek insani gerekse de maddi kaynaklar için rekabet ederler ve GONGO’lar, bağlı bulundukları devletlerle ve hatta uluslararası donörlerle kurmuş oldukları yakın ilişkiler sayesinde diğer sivil toplum örgütlerine kıyasla bu kaynakları elde etmede daha başarılı olmaktadırlar. Dolayısıyla GONGO’ların, sivil topluma mensup ve devletten bağımsız bir şekilde faaliyet gösteren diğer sivil toplum

örgütlerinin faaliyetlerini kısıtlayıcı bir niteliğe sahip olduğunu söyleyebiliriz.

483 ibid. 239. 484 Hamdy Abdel Rahman Hassan, “The State and Civil Society in Africa: A North African Perspective,” African Journal of Political Science and International Relations vol. 3, no. 2 (2009): s. 70. 188

Sivil topluma yönelik baskılama faaliyetleri her ne kadar Mübarek döneminde başka bir boyut kazanmışsa da kökenleri Nasır dönemine kadar uzanmaktadır. 1964 tarihinde

çıkarılan örgütlenemeye dair 32 no’lu yasa sayesinde Mısır yönetimi, sivil toplum

üzerinde mutlak bir otoriteye sahipti. Bu yasa sayesinde Mısır yönetimi, hem kurulma aşamasında olan örgütleri engelleme şansına hem de halihazırda faaliyet gösteren

örgütleri dağıtma şansına sahiptir.485 Örneğin bu yasa kapsamında 1991 yılında Dr.

Nawal el-Saadawi’nin liderliğinde faaliyet gösteren “Arap Kadınları Dayanışma

Derneği” (AKDD) kapatılmış – bu derneğin kapatılmasının asıl sebebi Dr. el-

Saadawi’nin başta Körfez Savaşı olmak üzere Mübarek rejimine eleştiriler yöneltmesidir –, dahası kapatılan bu derneğin varlıkları ellerinden alınarak, bir hükümet yetkilisinin yönetimi altındaki, daha az bilindik bir GONGO’ya aktarılmıştır.486

32 no’lu yasanın yerine 2002 yılında 84 no’lu yasa yürürlüğe girmişse de bu yeni yasa sivil toplum açısından yeni özgürlükler getirmemiş, aksine mevcut özgürlüklerin daha da daralmasına yol açmıştır. Örnek vermek gerekirse bu yasa tüm sivil toplum

örgütlerinin ‘siyasi faaliyetlerde’ bulunmasını yasaklamıştır. İlgili yasanın 11. maddesinde de belirtildiği gibi siyasi faaliyetlerde bulunmak siyasi partilere özgü olduğundan dolayı sivil toplum örgütleri siyasi faaliyetlerde bulunamazlar.487 Siyasi faaliyetler ifadesi muğlak bir ifade olduğundan ve ilgili yasada politik faaliyetlerin tam olarak neyi içerdiği belirli olmadığından dolayı pek çok sivil toplum örgütü çeşitli zorluklar yaşamıştır. Örgütlenme yasasının getirmiş olduğu bu kısıtlamayı – ve yasanın getirdiği diğer kısıtlamaları – aşabilmek adına özellikle insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları farklı yasal kimlikler almaya çalışarak, örneğin özel

485 Kienle, A Grand Delusion, s. 33. 486 Dennis J. Sullivan ve Sana Abed-Kotob, Islam in Contemporary Egypt: Civil Society vs the State (Boulder ve New York: Lynne Rienner Publishers, 1999), s. 25. 487 “Law on Non-governmental Organizations,” Refworld, erişim tarihi 15 Ekim 2017, http://www.refworld.org/docid/5491907d4.html 189

şirket kimliği, faaliyetlerini yürütmeye çalışmışlardır.488 Siyasi aktivitelerde bulunan

örgütlerin yasaklanıp, diğer örgütlerin faaliyet göstermesinin – belirli kısıtlamalar altında – serbest bırakılmasının Mısır yönetimi açısından bazı avantajları vardır. Her

şeyden önce sosyal hizmetler sağlamaya yoğunlaşmış yani apolitik bir düzlemde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları Mısır gibi neoliberal ekonomi politikaları izleyen ülkelerin elini rahatlatmaktadır çünkü bu türden ekonomi politikaları devletin servis sağlamadaki rolünün kademeli olarak azalması anlamına gelmektedir. Özellikle

İslami vakıflar bu konuda önemli bir rol oynamaktadır ve bu sebepten dolayı bu türden

örgütlenmeler profesyonel sivil toplum örgütlerine kıyasla daha fazla taban desteğine sahiptirler. Siyasi alanda faaliyet göstermeyen sivil toplum örgütlerinin Mısır yönetimine sunduğu bir diğer fayda ise örgüt sayısı bakımından zengin bir sivil toplumun ortaya koymuş olduğu – göstermelik de olsa – çoğulcu toplum görüntüsüdür.

Arap dünyasındaki en baskıcı örgütlenme yasalarından birisi olarak kabul edilen

84’nolu yasa489, Mısır’da sivil toplum örgütlerine yönelik baskının yalnızca bir boyutunu oluşturmaktadır. Sivil toplumun bir başka kanadını oluşturduğunu söyleyebileceğimiz siyasi partilerin etkinlikleri de kısıtlayıcı yasaların etkisiyle azalmaktadır. Arap Baharı’na kadar olan dönemde geçerli olan 1977 tarihli 40 no’lu yasa pek çok bakımdan Mısır’da çok partili siyasi yaşamın sağlıklı bir şekilde gelişmesini engellemiştir. Örneğin ilgili yasanın 4. maddesinin 4. fıkrasına göre bir parti sınıfsal veya dini temeller üzerine kurulamaz.490 Bu sebepten dolayı hem Müslüman

Kardeşler hem de komünistler uzun yıllar boyunca kendi partilerini kurma şansını elde edememişlerdir. Özellikle Müslüman Kardeşler’in sahip olduğu geniş taban desteği

488 Kristina Kausch, “Defenders in Retreat: Freedom of Association and Civil Society in Egypt,” FRIDE Working Paper, no. 82 (2009): s. 7. 489 ibid. s. 5 490 “Law No 40 of the Year 1977, Concerning the Political Parties System and its Amendments,” Ace Project, erişim tarihi 18 Ekim 2017, http://aceproject.org/ero- en/regions/mideast/EG/Law%20No.%2040%20of%201977%20-%20english.pdf/view 190 düşünüldüğünde bu durum, zaten temsiliyet açısından problemli bir durumda olan

Mısır’daki politik sistemin daha da problemli bir hale gelmesine yol açmıştır. Ancak belirtmeliyiz ki, Müslüman Kardeşler, bu yasağı ya diğer partilerle seçim ittifakı yapma yoluna giderek – örneğin 1984 yılında Vafd ile seçim ittifakı yapılması – ya da bağımsız adaylar gösterme yoluna giderek aşmaya çalışmıştır, örneğin 2005 seçimlerinde Müslüman Kardeşler ile bağlantılı 100’e yakın bağımsız aday parlamentoya girmiştir.

40’nolu yasanın 8. maddesinde de belirtildiği gibi bir siyasi partinin kuruluşuna yönelik başvurunun değerlendirilmesi 9 kişiden oluşan ve kararlarını oy çokluğuyla alan “Siyasi

Parti Meseleleri Komitesi’nin” (SPMK) denetimindedir. Kâğıt üzerinde bağımsız olan bu komite gerçekte doğrudan yürütmeye bağlıdır, örneğin komitenin başkanı olan kişi – yani oy eşitliği durumunda sonucu belirleyen kişi – aynı zamanda Mısır parlamentosunun üst kanadı olarak kabul edilebilecek Şura Konseyi’nin de başkanıdır.

Şura Konseyi’nin hemen hemen tamamı geleneksel olarak iktidar partisi UDP tarafından oluşturulduğundan dolayı söyleyebiliriz ki Mısır’da yeni bir partinin kuruluşu uzun bir süre boyunca doğrudan yürütmenin, daha da spesifik olarak belirtecek olursak devlet başkanının takdirine bırakılmıştır. Zaten bu sebepten dolayı Mübarek dönemi boyunca Mısır’da yalnızca çok az sayıda siyasi partinin kuruluş başvuruları kabul edilmiştir, örneğin Ayman Nur’un Yarın Parti’sinin kuruluş başvurusu ancak üç defa reddedildikten sonra kabul edilmiştir.491 Ancak buna rağmen bazı siyasi partiler mahkeme kararları sayesinde resmi statü kazanmayı başarmışlardır.492 Yine de bir siyasi partinin mahkeme kararıyla kurulması, o partinin SPMK’nin etki alanından kurtulduğu

491 Yarın Partisi’nin kuruluş başvurusunun 3 kere reddedilmesine gerekçe olarak partinin politik programının diğer mevcut partilerin politik programlarından yeteri ölçüde farklılaşmaması gösterilmiştir (Nihad Gohar, “Mapping Participation in Egypt,” içinde Political Participation in the Middle East, der. Ellen Lust-Okar ve Saloua Zerhouni [Boulder ve Londra: Lynne Rienner Publishers, 2008]: s. 176). Partilerin kuruluş başvurularının ‘farklılaşım’ gerekçe gösterilerek reddedilmesi, SPMK’nin elinde olan bir başka kısıtlayıcı yetkidir. 492 Ninette S. Fahmy, The : State-Society Relationship (Abingdon ve New York: Routledge, 2002), s. 71-72. 191 anlamına gelmez, çünkü SPMK’nin bir partinin lisansı askıya alma, gazetesini kapatma ve kararlarını tersine çevirmeye yetkisi vardır. Dahası, SPMK’nin, ‘ulusal çıkarları’ gözeterek, bir siyasi partinin kapatılmasına yönelik Mısır Yüksek İdari

Mahkemesi’nden talepte bulunmaya hakkı vardır.493

40 no’lu yasa 2011 yılında Mısır “Yüksek Askeri Şura’sı” (YAŞ) tarafından 12 no’lu yasa ile değiştirilse de yeni yasa, eski yasanın bazı kısıtlayıcı özelliklerini korumuştur

örneğin dine dayalı partilerin kurulmasının yasaklanması gibi.494 Bu yasağa rağmen

Müslüman Kardeşler, Özgürlük ve Adalet Partisi (ÖAP) adı altında örgütlenmiş ve

2012 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmıştır. 2013 darbesi sonrası dönemde

Müslüman Kardeşler yasaklanıp, siyasi partileri ÖAP kapatılsa da söyleyebiliriz ki siyasi partilerin temsili açısından Mübarek dönemine kıyasla nispeten bir iyileşme söz konusudur. 2015 seçimlerinde 44 parti yarışmış ve sonuç olarak 7 siyasi partiden oluşan ve Mısır devlet başkanı El Sisi’ye yakın olan seçim koalisyonu ‘Mısır Aşkı İçin’ seçimden galip çıkmıştır.495 Bu sonuçlar ışığında söyleyebiliriz ki, Mübarek döneminin aksine, yani doğrudan devlet başkanına bağlı tek bir partinin domine ettiği yasama organının aksine Sisi döneminde parlamentonun kısıtlı bir çoğulcu yapısı vardır.

Parlamentonun çoğulcu yapısı kısıtlıdır çünkü tıpkı Mübarek döneminde olduğu gibi

Sisi döneminde de devlet başkanının parlamento üzerinde açık bir hakimiyeti vardır.

Zaten El Sisi döneminde (2014) çıkan yeni seçim yasası da siyasi partilerin etkinliğini azaltmayı hedeflemiştir.496

493 “The Political Parties Law,” Human Rights Watch, erişim tarihi 18 Ekim 2017, https://www.hrw.org/legacy/backgrounder/mena/egypt0107/2.htm 494 Dina Guirguis, “Egypt Opposition Divided over New Political Parties Law,” 30 Mart 2011, erişim tarihi 19 Ağustos 2017, http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/egypt-opposition- divided-over-new-political-parties-law 495 Ayah Aman, “ Prepare for Elections… But Do they Really Matter? ,” Al-Monitor, 15 Ekim 2015, erişim tarihi 19 Ekim 2017, http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2015/10/egypt-parliament- elections-mubrarak-sisi-parties-candidates.html 496 “Egypt Political Parties Concerned over New Parliamentary Election Law,” Reuters, 06 Haziran 2014, erişim tarihi 19 Ekim 2017, https://www.reuters.com/article/us-egypt-election/egypt-political-parties- concerned-over-new-parliamentary-election-law-idUSKBN0EH16L20140606 192

Yasal engellerin yanı sıra Mısır’da sağlıklı bir sivil toplum alanının ortaya çıkmasını engelleyen bir diğer durum Mısır’daki GONGO’ların varlığıdır. Tıpkı Güney Akdeniz bölgesinin tamamında olduğu gibi GONGO’lar, Mısır’da da yoğun bir biçimde faaliyet göstermektedir. GONGO’ların varlığı, ilk bakışta Mısır’daki sivil toplum açısından olumlu bir durum gibi gözükse de – sayıca daha kalabalık bir sivil toplumun daha zengin bir sivil toplum olduğunu varsayarsak – gerçekte bambaşka bir durum söz konusudur. Her şeyden önce GONGO’ları sivil toplumun bir parçası olarak tanımlamamız olası değildir çünkü GONGO’lar sivil toplumun en önemli prensibini yani devlet ve birey arasında konumlanmayı, ya da devletten bağımsız olmayı ihlal etmektedir. Ancak tek mesele sivil topluma dahil edilip edilmeme meselesi değildir.

GONGO’lar tanım gereği sivil topluma ait olmasalar bile pratikte diğer sivil toplum

örgütleriyle rekabet ederler ve daha önce de belirtildiği gibi bu durum genellikle

GONGO’ların lehine sonuçlanır. GONGO’lar, sahip oldukları kaynakları devletin gücünü kontrol altında tutmak için kullanmak bir yana, söz konusu kaynakları devletin otoriter politikalarını desteklemek için kullanırlar. Dolayısıyla sivil toplum ve demokratikleşme arasında pozitif bir ilişki olduğunu öne süren varsayım, GONGO’ların egemen olduğu Mısır gibi ülkelerde daha sorunlu bir hal almaktadır.

GONGO’lar, özellikle Mübarek döneminde Mısır’da yaygın bir şekilde faaliyet göstermişlerdir. Mübarek’in akrabaları ve yakın çevresinde olan kişiler ya doğrudan ya da dolaylı olarak bazı sivil toplum örgütlerinin destekçiliğini yapmışlardır. Mübarek’in eşi Suzan Mübarek bu konuda gösterilebilecek en iyi örnektir. Suzan Mübarek, “Ulusal

Kadın Konseyi’nin” başkanlığını, “Helioplis Hizmetler Gelişimi Topluluğu’nun” kuruculuğunu ve başkanlığını ve ayrıca “Çocukluk ve Kalkınma için Mısır

193

Topluluğu’nun” kuruculuğunu üstlenmiştir.497 Suzan Mübarek’in hamiliğini üstlendiği sivil toplum örgütlerinin dikkat çekici noktası bu örgütlerin insan hakları ve demokrasi gibi politik konulara eğilmekten çok servis sağlamaya odaklanmasıydı. Tüm bu

örgütlere ek olarak, Suzan Mübarek’in kendi adını taşıyan bir vakıf da mevcuttu ve bu vakıf batılı donörler tarafından desteklenmekteydi, Mısır’lı GONGO’ların Avrupalı donörlerden para koparmakta ne kadar uzman olduğu498 düşünüldüğünde bu durum

şaşırtıcı olmamaktadır.

Yalnızca Suzan Mübarek değil, Mübarek ailesinin bir diğer ferdi yani Hüsnü

Mübarek’in oğlu Cemal Mübarek de Mısır’da sivil toplumun bir parçasıymış gibi gözüken GONGO’ların önemli destekçilerinden biriydi. Çevresindeki iş dünyasından isimlerle beraber iktidar partisi UDP’nin genç ve yenilikçi kanadını temsil eden Cemal

Mübarek, Mısırlı gençlere makul fiyatlı evler sunmayı hedefleyen “Gelecek Vakfı” ile gençleri iş piyasasına hazırlayabilmek adına eğitmeyi planlayan “Gelecek Nesil

Vakfı’nın” başkanlıklarını üstlenmiştir.499 Tıpkı Suzan Mübarek’in desteklediği

GONGO’lar gibi Cemal Mübarek’in desteklediği GONGO’lar da servis sağlama

üzerine yoğunlaşmıştır. Aynı şekilde bir diğer benzer nokta da Cemal Mübarek’in

GONGO’larının da uluslararası donörler tarafından desteklenmesidir.500 Ancak farklı bir nokta olarak belirtebiliriz ki Gelecek Nesil Vakfı, üyeliği yalnızca elit sınıfa mensup iş adamlarına açık olan, özelleştirme ve serbest ticaret gibi konuları gündemine alan501 yani kısacası neoliberal bir dünya görüşüne sahip bir örgüttür. Bu bağlamda Gelecek

Nesil Vakfı gibi neoliberal dünya görüşüne sahip örgütlerin servis sağlamaya yönelik

497 Heydemann, “Upgrading Authoritarianism,” s. 8. 498 Andrea Teti ve Gennaro Gervasio, “After Mubarak, Before Transition: The Challenges for Egypt’s Democratic Opposition,” Interface: A Journal for and About Social Movements vol. 4, no. 1 (2012): s. 108. 499 Jason Brownlee, Authoritarianism in an Age of Democratization (New York: Cambridge University Press, 2007), s. 134. 500 Dina Jadallah, US Economic Aid in Egypt: Democratisation and Reform in Egypt: Strategies for Democratisation and Reform in the Middle East (Londra ve New York: I.B. Tauris Publishers, 2016). 501 ibid. 194 faaliyetlerde bulunması şaşırtıcı değildir çünkü neoliberalizmin öngördüğü sistemde devlet, servis sağlamaya yönelik faaliyetlerden çekilir ve söz konusu faaliyetler pazar ekonomisinin mekaniklerine ve hayır kuruluşları gibi özel teşebbüslerin iradesine bırakılır.

Mısır’da GONGO’ların faaliyet göstermesi Mübarek ailesinin üyelerinin girişimleriyle sınırlı kalmamıştır. Bizzat rejimin kendisi, göreceli olarak bağımsız bir şekilde faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerini geri plana atıp, demokrasi ve insan hakları gibi siyasi konuları kendi tekeline alabilmek adına bazı girişimlerde bulunmuştur. Bu konuda atılmış adımlardan belki de en önemlisi 2003 yılında, doğrudan UDP tarafından “Mısır

Ulusal İnsan Hakları Konseyi’nin” (MUİHK) kurulmasıdır. Mübarek rejimi üzerinde hiçbir yaptırım gücü olmayan ve bir “vitrin süsü” olarak502 araçsal bir muameleye tabi tutulan bu kuruluş bir Mübarek rejimi projesi olmasına rağmen günümüzde hala faaliyetlerini devam ettirmektedir. MUİHK, insan hakları ve demokrasi gibi konuların devlet ya da rejim tekeline alınması yönünde atılan adımlardan yalnızca biridir, bu kapsamda benzer ‘ulusal’ örgütler de kurulmuştur, örneğin Ulusal Kadın Konseyi veya

“Ulusal Anne ve Çocuk Konseyi” gibi.503 Ancak bu türden örgütlerin kurulması

Mısır’da insan hakları veya demokratikleşmede elle tutulur bir iyileşmenin yaşanmasına yol açmamıştır, tam tersine bu örgütler Mısır’da yaşanan bariz insan hakları ihlallerine sessiz kalarak bu yaşanan ihlallerin bir nevi meşrulaştırılmasına katkıda bulunmuşlardır.

Özetlememiz gerekirse, özellikle Mübarek döneminde, Mısır’da sivil toplumun gelişmesine ve sağlıklı bir şekilde faaliyet göstermesine yönelik yoğun engellemelerden

ötürü – ve aynı zamanda devletin sivil toplumu tekeline almak istemesinden dolayı –

502 Steven A. Cook, “The Right Way to Promote Arab Reform,” Foreign Affairs vol. 84, no. 2 (2005): s. 94. 503 Maha Abdelrahman, “The Nationalisation of the Human Rights Debate in Egypt,” Nations and Nationalism vol. 13, no. 2 (2007): s. 297. 195 devletten otonom bir sivil toplum alanının ne derece mevcut olduğu – 40.000’in

üzerinde kayıtlı sivil toplum örgütünün varlığına rağmen – tartışmalı bir konudur. Bu durumun tarihsel bir arka planı olduğu açıktır ve günümüz itibarıyla geçerliliğini koruduğunu söylememiz mümkündür.504 Ancak yine de Mısır’daki sivil toplumun varlığını yok saymaya yönelik bir yaklaşım doğru olmaz. Her ne kadar sivil topluma dahil edilip edilemeyecekleri tartışma konusu olsa da505, ikinci bölümde Michelle

Pace’in bahsettiği geleneksel aktörlerin, yani İslami aktörlerin Mısır toplumunda önemli bir yer tuttuğunu söylememiz mümkündür. Bu türden kuruluşlar demokrasi ve insan hakları gibi alanlarda faaliyet göstermeyip Mübarek rejimini doğrudan karşılarına almaktan kaçınsalar da infitahla beraber devletin çekildiği eğitim, sağlık gibi alanlarda

Mısır toplumuna sosyal hizmetler sağlamışlardır.

Mısır’da İslami/geleneksel topluluklara ek olarak 2000’li yıllarda ortaya çıkan bir başka gelişmenin Mısır’da daha canlı bir sivil toplumun ortaya çıkmasına katkı sağladığı söylenebilir. Bu gelişme, teknolojinin de desteğini alan ve yeni nesil olarak adlandırabileceğimiz sivil toplum örgütlerinin ortaya çıkmasıdır. Baskıcı yasalardan kaçınabilmek adına resmi olarak örgütlenme yoluna gitmeyen, sosyal medyayı aktif bir

şekilde kullandıklarından daha esnek bir yapıya sahip olan ve farklı sınıf ve ideolojilerden katılımcılar barındıran bu gruplar farklı alanlarda Mübarek rejiminin anti- demokratik uygulamalarına ve insan hakları ihlallerine karşı çıkmışlardır. Bu tanıma

504 Arap Baharı sonrası döneme ilişkin örnek tartışmalar için bakınız: (Stephen McInerney, “SCAF’s Assault on Egypt’s Civil Society,” Foreign Policy, 28 Eylül 2011, erişim tarihi 29 Ekim 2017, http://foreignpolicy.com/2011/09/28/scafs-assault-on-egypts-civil-society/ ), (Amira Mikhail, “The Obliteration of Civil Society in Egypt,” Open Democracy, 06 Ekim 2014, erişim tarihi 22 Ekim 2017, https://www.opendemocracy.net/north-africa-west-asia/amira-mikhail/obliteration-of-civil-society-in- egypt ) veya (Herrold ve Atia, “Competing Rather than Collaborating,”). 505 Mısırlı sosyolog Saad Eddin Ibrahim din temelli siyasi partilerin veya kuruluşların sivil topluma dahil edilip edilemeyeceğini tartışırken çoğulculuk ilkesini öne çıkarır, yani Ibrahim’e göre İslamcı bir siyasi parti veya kuruluş çoğulculuk ilkesini kabul ettiği müddetçe sivil toplumun bir parçası olarak kabul edilebilir (Saad Eddin Ibrahim, Egypt, Islam and Democracy: Critical Essays [Kahire ve New York: The American University in Cairo Press, 2002], s. 263). Ibrahim, sivil toplumun liberal tanımını benimsediğinden dolayı İslamcı toplulukların sivil topluma dahil edilip edilmeyeceğini tartışırken çoğulculuk ilkesini ön plana çıkarması doğaldır. İslamcı toplulukların sivil topluma dahil edilip edilmeyeceğine yönelik vereceğimiz cevap en nihayetinde sivil toplumun hangi tanımını benimsediğimizle alakalıdır. 196 uyan örgütlere örnek olarak Hüsnü Mübarek’in üst üste 6 dönem başkan olma olasılığına ve aynı zamanda başkanlığın baba Mübarek’ten oğul Mübarek’e geçme düşüncesine karşı çıkmak amacıyla 2004 yılında örgütlenen “Mısır Değişim Hareketi”

(veya sıkça kullanılan Arapça sloganlarıyla yani ‘yeter’ anlamına gelen ) ile

Mısır’ın Mahalle El Kübra şehrindeki tekstil işçilerini desteklemek amacıyla 2008 yılında sosyal medya üzerinden örgütlenen “6 Nisan Gençlik Hareketi” gösterilebilir.

Teknolojinin de katkılarıyla, insan hakları aktivistleriyle halk kitlelerini bir araya getirmeyi başaran – taban desteği sıkıntısı yaşayan, klasik anlamda örgütlenmeye sahip diğer insan hakları ve demokrasi örgütlerinin aksine – bu türden topluluklar, Arap

Baharı’nın Mısır ayağında, yani Mübarek rejimine yönelik protestolarda kritik rol oynamışlardır. Örneğin 2010 yılında, polislerin uyuşturucu ticaretinden pay alırken

çekilmiş görüntüsünü internete yüklediği için polis tarafından dövülerek öldürülen 28 yaşındaki Halid Said’in anısına internette kurulan ‘Hepimiz Halid Said’iz’ grubu,

Mübarek rejimine karşı düzenlenen protesto gösterilerinde önemli rol oynamıştır.

Benoit Challand, Batılı donörlerce yürütülen sivil toplum desteğinin ve bu desteğin hedef aldığı klasik anlamda örgütlenme yapısına sahip hükümet dışı örgütlerin Arap

Baharı ayaklanmalarında hiçbir rolü olmadığını şu cümleyle açıklamak istemiştir:

“Demokratikleşme için tahsis edilmiş yardımın bir senti bile Orta Doğu sokaklarına akan insanlara katkıda bulunmamıştır.”506

a. MDP/DİHAA Üzerinden Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki

1996-1998 yılları içinde MDP kapsamında Mısır’da 8 adet proje yürütülmüştür, bu rakamı diğer Akdeniz ülkelerinde yürütülen projelerin sayısıyla kıyasladığımız zaman

Mısır bazı ülkelerin önünde yer alsa da – örneğin aynı zaman diliminde Tunus’ta yalnızca iki adet proje yürütülmüştür – İsrail veya Fas gibi ülkelerin gerisinde

506 Benoit Challand, “The Counter-Power of Civil Society and the Emergence of a New Political Imaginary in the Arab World,” Constellations vol. 18, no. 3 (2011): s. 274. 197 kalınmıştır, bu bağlamda Mısır’a MDP kapsamında yalnızca 1 milyon ECU’luk bir miktarın – yani tüm Akdeniz ülkelerine aktarılan toplam miktarın yalnızca %4’ü – aktarılması şaşırtıcı olmamaktadır.507 Mısır, aynı dönemde faaliyet gösteren MEDA finansal aracından en fazla pay alan ülke olmasına rağmen, MDP’den göreceli olarak daha az pay alması ilk bakışta çelişkili bir durum gibi gözükse de aslında bu durumun açıklamasını yapmamız mümkündür. MEDA projeleri çoğunlukla hedef ülkelerin hükümetleriyle birlikte yürütüldüğünden ve Mısır hükümeti de bu konuda AB’yle iş birliğine yanaştığından dolayı Mısır’da MEDA kapsamında kapsamlı projelerin yürütülmesi doğaldır. Ancak MEDA’nın aksine projelerin sivil toplumdan katılımcılarla yürütüldüğü MDP’ye Mısır’dan katılımın az olması, Mısır’daki sivil toplumun durumu da göz önüne alındığında, olağandır. Yani iddia edebiliriz ki, ikinci bölümde de bahsedilen, AB’nin MDP ve DİHAA finansal araçlarında kullandığı ‘reaktif’ strateji yüzünden Mısır sivil toplumunun MDP’ye iştiraki sınırlı kalmıştır.

1996-1998 yılları arasında Mısır’da yürütülen projelerin tematik dağılımını incelediğimiz zaman dengeli bir dağılımın olduğunu söyleyebiliriz. Yürütülen projelerin

%33’ü demokratik ve çoğulcu sivil toplumun desteklenmesi, %22’si hukukun

üstünlüğü, %22’si demokrasi ve %22’si kadın haklarıyla alakalıdır.508 Burada dikkat

çekici olan husus MEDA ve takipçisi ENPI/ENI’de gözlemlediğimizin aksine MDP’de, kadın haklarının veya genel olarak insan haklarının, demokratik prensiplerin desteklenmesinin önüne geçmemesidir. Ancak bu durum, MDP’ye dahil olan her ülke için geçerli değildir, örneğin Lübnan’daki yürütülen projelerin yarısı insan haklarıyla alakalıdır ve doğrudan demokrasinin teşvik edilmesine yönelik bir proje yürütülmemiştir.509

507 Karkutli ve Bützler, “Final Report,” s. 121. 508 ibid. 509 Ancak yine de aynı dönemde Lübnan’da, demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkilendirebileceğimiz hukukun üstünlüğüne yönelik bir proje yürütülmüştür (ibid. s. 130). 198

MDP kapsamında yürütülen demokrasi teşviki projelerinden en dikkat çekici olanı,

“İbn-i Haldun Kalkınma Çalışmaları Merkezi” tarafından yürütülen, seçmenleri siyaset ve seçim hakları konusunda eğitmeyi hedefleyen projedir. 170.000 ECU’luk bütçeye sahip bu projenin510 önemi yürüttüğü faaliyetlerden çok merkezin kurucusu Mısırlı sosyolog ve akademisyen Saad Eddin Ibrahim’in tutuklanmasına yol açmasından kaynaklanmaktadır. 2000 yılında gözaltına alınan ve 45 gün boyunca gün boyunca gözaltında tutulan Ibrahim, 2002 yılında ‘hükümet izni olmadan dış yardım kabul etme’,

‘Mısır’ın dış dünyadaki imajını lekeleme’ ve ‘AB Komisyonu’ndan gelen yardım parasını zimmetine geçirme’ suçlamalarıyla 7 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.511 Siyasi amaçlı olduğu sıklıkla dile getirilen bu süreç ilerleyen bölümlerde daha detaylı bir biçimde tartışılacaktır. MDP kapsamında yürütülen bir diğer önemli demokrasi teşviki projesi de “Mısır Kadın Seçmenler Birliği” tarafından 145.000 ECU’luk bütçeyle yürütülen, İbn-i Haldun Merkezi’nin yürüttüğü seçmen eğitim projesini kadınların katılımı açısından tamamlamayı hedefleyen bir projedir.512

2000-2006 yılları arasında faaliyet gösteren ve MDP’nin aksine coğrafi sınırlamaya tabi olmayan DİHAG kapsamında Mısır’da 39 proje desteklenmiştir. Yani, bu dönemde

DİHAG kapsamında yürütülen tüm projelerin – toplam 2275 proje – yalnızca %1,71’i

Mısır’da yürütülmüştür. Bu rakamın daha yüksek olmamasının, örneğin Filistin’de olduğu gibi, en önemli sebeplerinden biri Mısır’ın ‘odak ülke’ olarak kabul edilmemesi dolayısıyla da 2004 öncesi Mısır’la bölgesel projeler hariç ikili projelerin yürütülmemesidir. Yine de belirtmeliyiz ki Mısır’da yürütülen projelerin sayısı, Mısır bir odak ülke olmamasına rağmen göreceli olarak yüksektir, Mısır bu dönemde en çok

510 ibid. s. 125-126. 511 Mona El-Ghobashy, “Antinomies of the Saad Eddin Ibrahim Case,” Middle East Research and Information Project, 15 Ağustos 2002, erişim tarihi 26 Ekim 2017, http://www.merip.org/mero/mero081502 512 Karkutli ve Bützler, “Final Report,” s. 126. 199 proje yürütülen ikinci Akdeniz ülkesi olmuştur. Zaten bir ülkenin odak ülke olarak kabul edilmesi – veya edilmemesi – bir ülkede yürütülen projelerin sayısını etkileyen bir faktör olmakla beraber tek belirleyici faktör değildir, örneğin odak ülke olarak kabul edilmesine rağmen 2000-2006 yılları arasında Tunus’ta yalnızca 6 adet proje yürütülmüştür.

2000-2006 yılları arasında Mısır’da yürütülen projelerin tematik dağılımını incelediğimiz zaman bir numaralı temanın 9 proje ile yönetişim olduğunu görürüz.

Geriye kalan projelerin tematik dağılımı ise 8 cinsiyet – yani kadın haklarına yönelik projeler –, 6 sivil toplumun güçlendirilmesi, 5 insan haklarının korunması ve teşvik edilmesi ile temel özgürlükler, 4 hukukun üstünlüğü ve adalet, 2 barışçıl uzlaşı ve mültecilerin haklarının savunulması ve işkencenin önlenmesi 1’er adet şeklindedir. En

çok projenin yönetişime yönelik yürütülmesi ilk bakışta AB’nin kadın ve çocuk haklarına verdiği önemden doğrudan demokrasi teşviki lehine – en azından Mısır’da – vazgeçtiğine yönelik bir izlenim uyandırabilir. Ancak yine de kadın hakları ve çocuk hakları beraber ele alındığında en çok projenin (11 proje) bu alanda yürütüldüğü görülebilir. Ayrıca yönetişim alanında yürütülen projelerin bazıları, yani 4 tanesi, yönetişim başlığı altında yer alsalar da kadınların haklarına yönelik projelerdir.513 Ancak bu, yönetişim başlığı altında yürütülen projelerin hiçbirinin demokratikleşmeyle doğrudan bağlantısı olmadığı anlamına gelmemelidir, “Demokratik Sürecin Teşvik

Edilmesi” veya “Seçim Gözlemcileri Eğitim Programı” gibi projeler doğrudan demokrasinin teşvik edilmesini hedeflemektedir.

2007 yılından itibaren bir ‘araç’ olarak faaliyet göstermeye devam eden DİHAG, demokrasinin teşvik edilmesini yönetişim teması altında olan bir öncelik olmaktan

513 Örneğin bu projelerden bir tanesi Mısır’da kadın hakimlerin sayısını arttırmayı hedeflemektedir. 200

çıkarıp kendi başına – hukukun üstünlüğüyle beraber – bir tema haline getirmiştir.

Dolasıyla DİHAA kapsamında Mısır’da yürütülen demokrasi teşviki faaliyetlerini tespit etmemiz daha kolaydır. Ancak DİHAA’nın ilk yıllarında yani 2007-2010 yılları arasında Mısır’da doğrudan demokrasinin teşvikine yönelik tek bir proje dahi yürütülmemiştir. Demokrasiyle veya demokrasinin teşvikiyle bağdaştırabileceğimiz tek proje hukukun üstünlüğüne yönelik 134 bin Euro’luk bütçeyle yürütülen projedir, bu projeyle kadınların liderlik özelliklerinin ve seçimlere katılımlarının desteklenmesi hedeflenmiştir. Aynı dönemde, bu projeye ek olarak ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ile çocuk haklarına yönelik 3’er, cinsiyet ve kadın haklarına yönelik 2 ve son olarak işkence ile ırkçılık ve ayrımcılığa yönelik 1’er proje olmak üzere toplamda 11 proje yürütülmüştür. Yani Arap Baharı’nın hemen öncesindeki dönemde DİHAA kapsamında demokrasinin teşvik edilmesi iyice geri plana atılmıştır. Ancak demokrasinin aksine, kadın ve çocuk haklarına verilen önem aynı şekilde sürmeye devam etmiştir.

b. EED Üzerinden Mısır’da Sivil Toplumun Desteklenmesi ve Demokrasi Teşviki

EED’nin ilk faaliyete geçtiği günden beri Mısır’da, güvenlik gerekçesi ile anonim bir

şekilde yürütülen projeler hariç – şayet varsa – 6 adet proje yürütülmüştür ve bu projelerin yürütülebilmesi için 750.000 Euro gibi bir bütçe ayrılmıştır. Bu rakam ilk bakışta az bir miktarmış gibi gözükse de aslına bakılacak olursa Akdeniz ülkeleri arasındaki en yüksek miktardır.514 Bu rakamlar da göz önünde bulundurulduğunda

EED’nin Mısır’daki demokrasi teşviki faaliyetlerinin ne ölçüde katma değer sağladığı tartışmalı bir hal almaktadır. Bunun sebebi EED’nin Mısır’da sayıca az proje yürütmesi ve yürütülen bu projelerin masraflı projeler olmasıdır. Bu durum EED’nin kuruluş

514 Beata Przybylska-Maszner, “European Endowment for Democracy – The Experience of the Projects Implemented in Egypt,” içinde Relations between The European Union and Egypt after 2011 – Determinants, Areas of Co-operation and Prospects, der. Anna Potyrala, Beata Przybylska-Maszner ve Sebastian Vojciechowski (Berlin: Logos Verlag Berlin GmbH, 2015), s. 154. 201 felsefesini ve katma değer sağlamaya yönelik misyonunu ihlal eder niteliktedir.

EED’nin en önemli prensibi desteklenmeyenin desteklenmesi olmasına rağmen Mısır gibi sivil topluma yönelik yoğun baskılama faaliyetlerinin olduğu bir ülkede bu prensip gerçekleştirilememiş ve tıpkı MDP/DİHAA sürecinde olduğu gibi yürütülen projelerin sayısı sınırlı kalmıştır.515 Yani başka bir şekilde ifade edecek olursak Mısır’daki sivil topluma yönelik baskıların da etkisiyle, tıpkı MDP/DİHAA kapsamında olduğu gibi

EED kapsamında da AB’nin sivil topluma yönelik çabaları göreceli olarak etkisiz kalmıştır. Aynı şekilde Mısır’da ihlal edilen bir diğer EED prensibi de her bir projeye ayrılan bütçeyle alakalıdır. EED’nin katma değer sağlayabilmek adına ortaya koyduğu bir başka prensip – MDP/DİHAA’nın aksine – küçük projelere ağırlık verilmesidir516, yani proje başına düşen ortalama miktarın MDP/DİHAA’ya göre daha az olmasıdır.

EED başka ülkelerde örneğin Suriye’de daha fazla katma değer sağlamaktadır çünkü

Suriye’de yürütülen projelerin sayısı göreceli olarak fazla (22) ve bu projelere ayrılan ortalama bütçe göreceli olarak daha düşüktür.517

Her ne kadar yalnızca 6 adet proje yürütüldüğünden çok sağlıklı bir değerlendirme yapma olasılığı olmasa da – örneğin bu bakımdan Tunus’ta yürütülen projelerin incelenmesi daha sağlıklı sonuçlar verebilir – Mısır’da yürütülen projelerin tematik olarak dağılımını incelediğimiz zaman söyleyebiliriz ki demokrasinin doğrudan teşviki en önemli öncelik olarak karşımıza çıkmaktadır, EED’nin ilk faaliyete geçtiği günden

515 Elbette Mısır gibi sivil toplumun yoğun baskılar altında olduğu bir ülkede gerçekte yürütülen projelerin sayısının deklare edilenden çok fazla olma olasılığı, düşük de olsa mevcuttur. 516 (Petr Pribyla, “European Endowment for Democracy: What is on the Menu?,” 05 Aralık 2012, erişim tarihi 31 Ekim 2017, https://foreignpolicyblogs.com/2012/12/05/european-endowment-for-democracy- what-is-on-the-menu/ ). EED’nin “icra direktörü” (executive director) Polonyalı diplomat Jerzy Pomianowski de minimum proje bedelinin düşürülmesinin önemine dikkat çekmiştir (“Jerzy Pomianowski: The Only Chance of Moldova is to Preserve its Energy and its Civil Society’s Quality,” IPN, 23 Haziran 2016, erişim tarihi 01 Kasım 2017, http://www.ipn.md/en/special/77289 ). 517 EED kapsamında Suriye’deki projelere aktarılan miktarın güncel bilgisine ulaşmak mümkün olmasa da Maria Ligor 2014 yılı itibarıyla bu rakamın 500.000 Euro olduğunu belirtmiştir (Maria Ligor, “European Endowment for Democracy – Supporting the Unsupported,” Europolity vol. 8, no. 2 [2014]: s. 79). Yani bu miktarı göz önünde bulundurarak söyleyebiliriz ki Mısır’a kıyasla Suriye’de çok daha fazla küçük çaplı proje yürütülmüştür. 202 beri Mısır’da demokrasinin doğrudan teşvikine yönelik iki adet proje yürütülmüştür. Bu projelerden ilki demokrasi yanlısı aktivistlere hukuki yardım sağlamak iken diğeri ise seçimlerin daha adil bir şekilde gerçekleştirilebilmesi adına 1500 Mısırlının eğitilmesidir. Geriye kalan projeleri ise demokrasinin doğrudan değil dolaylı olarak teşvik edilmesiyle ilişkilendirmemiz mümkündür, başka bir şekilde ifade edecek olursak bu projeler ifade özgürlüğü gibi özellikle liberal demokrasiyle bağdaştırabileceğimiz kavramların teşvik edilmesiyle alakalıdır. Geriye kalan 4 projeden birincisi “kadınların güçlendirilmesine”, ikincisi ifade özgürlüğünü teşvik etmeye ve üçüncüsü ise

“geleceğin politikacıların” eğitimlerine yöneliktir. Demokrasinin teşvik edilmesiyle bağdaştırması en zor olan proje ise dördüncü ve son proje olan Maraya’dır, bu proje kapsamında Maraya adında “özgürlük ve adalete” ilişkin kültürel bir derginin kurulması hedeflenmiştir.518 Aslına bakılacak olursa, bu projeyi bile bir şekilde demokrasinin teşvik edilmesiyle ilişkilendirmek mümkündür, sonuç itibarıyla özgürlük ve adalet kavramlarının demokrasiyi çağrıştırdığını iddia edebiliriz.

3. Yaptırımlar Üzerinden Mısır’da Demokrasi Teşviki

İkinci bölümde de bahsedildiği gibi AB, Akdeniz’e yönelik politikalar izlerken bölge

ülkelerine – ve tezimizin üçüncü bölümüyle alakalı olarak Mısır’a – yönelik yaptırımlara gitmeme yolunu tercih etmektedir. Dolayısıyla Mısır ve yaptırımlar konusunu ancak göz ardı edilmiş demokrasi ve insan hakları ilkeleri üzerinden ele alabiliriz. Daha fazla kategori eklemek mümkün olsa da Mısır’da demokrasinin veya başka bir şekilde ifade edecek olursak demokratik prensiplerin ihlalini 3 farklı grup altında sınıflandırmak mümkündür. Bunlardan ilki muhalefete yönelik baskılama faaliyetleri veya susturma çabalarıdır. İkinci grup olarak seçimlere düzenli olarak hile

518 Maraya projesi ve Mısır’da yürütülen diğer tüm projeler hakkında detaylı bilgi edinebilmek için bakınız: (“We Support (Algeria),” European Endowment for Democracy, erişim tarihi 01 Kasım 2017, https://www.democracyendowment.eu/we-support/?country=egypt ).

203 karıştırılmasını veya seçimlerin adil ve serbest düzenlenmemesini gösterebiliriz.

Üçüncü ve son grup olarak ise demokrasiyle özdeşleştirebileceğimiz bir kavram olan – ve AB’nin de ‘derin demokrasinin’ bir parçası olarak gördüğü – yargı bağımsızlığının ihlalini gösterebiliriz. Tüm bu üç alanda yaşanan ve artarak ilerleyen ihlallere rağmen

AB, Mısır’a yönelik yaptırımlara gitmemekteki ısrarını sürdürmüştür.

1976 yılında çok partili hayata geçildiğinden beri Mısır’da kısıtlı bir muhalefet alanının varlığından söz edilebilse de aslında var olan durum gerek örgütlü gerekse de örgütsüz muhalefetin yaşam alanı bulmakta zorlanmasıdır. Baskıcı siyasi partiler yasası, bir

şekilde kurulmayı başarmış partilerin üzerinde bir kontrol aracı olarak dururken, resmi olarak yasaklanmış olmalarından dolayı partileşmeleri mümkün olmayan ancak aktiviteleri belirli bir ölçüde tolere edilen Müslüman Kardeşler gibi örgütler gözaltına alma, hapse atma ve işkence gibi taktiklerle sindirilmeye çalışılmıştır.

Bu çalışmada Mısır’daki muhalefet hareketlerinin detaylı bir analizinin yapılması hedeflenmemektedir. Burada yapılacak olan bazı muhalif grupların ve kişilerin faaliyetlerinin Mısır’daki rejim tarafından nasıl engellendiğini belirlemek ve AB’nin bu engellemelere/ihlallere olan tepkisini – veya tepkisizliğini – tespit etmektir. Her ne kadar arada bazı farklılıklar olsa da AB’nin gerek siyasal İslamcılara gerekse de Saad

Eddin Ibrahim veya Ayman Nur gibi liberal figürlere Mübarek rejimi tarafından yönlendirilen baskılama faaliyetlerine tepkisi yaptırım uygulamamak olmuştur.

Saad Eddin Ibrahim’in 2002 yılında AB’den ya da daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak AB Komisyonu’ndan para kabul etmek ve kabul edilen bu parayı zimmetine geçirmek suçlamalarıyla hapis cezasına çarptırılmasını AB tamamen göz ardı etmese de verilen tepkinin ne derece kuvvetli olduğu tartışmalı bir konudur. AB Parlamentosu,

204

Ibrahim’in aldığı hapis cezasıyla alakalı olarak 5 Eylül 2002 tarihinde bir karar almıştır.

Bu kararda AB Parlamentosu Mısır mahkemesinin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı hakkında endişesini dile getirmiş, Ibrahim’in yaşadığı sağlık sorunlarına dikkat çekmiş ve Ibrahim’in salıverilmesini bizzat Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek’ten talep etmiştir.519 Ancak bu karar, Ibrahim’in hapis cezasına çarptırılmasını herhangi bir

şekilde kınamamıştır. AB Parlamentosu bazı durumlarda siyasi tutuklamaları kınama yoluna giderken520, Ibrahim vakasını kınamaktan kaçınmış ve yalnızca AB

Başkanlığı’nın vakayı halihazırda yayımlamış olduğu bir deklarasyonla kınamış olduğunu anımsatmakla yetinmiştir.521 Ancak ilgili deklarasyon Ibrahim’in hapis cezasına çarptırılmasını kınamamış, yalnızca olay hakkındaki “derin endişelerini” belirtmiştir.522

Ibrahim, 2003 yılının Mart ayında, birkaç kez yeniden yargılandıktan sonra hakkındaki suçlamalardan beraat etmiştir. Ibrahim’in serbest kalmasında AB’nin hemen hemen hiçbir rolünün olmadığını söylememiz mümkündür. Eğer Ibrahim’in serbest kalmasında illa bir dış gücün etkisinin olduğunu söylememiz gerekirse o dış güç ABD’dir. Örnek vermemiz gerekirse Ibrahim’i mahkûm eden 2002 yılındaki mahkeme kararından sonra

ABD Kongresi bir düzenlemeye giderek Mısır’a gitmesi planlanan ilave askeri yardımı

519 “Egypt: The Case of Saad Eddin Ibrahim, European Parliament Resolution on Egypt,” EUR-Lex, erişim tarihi 02 Kasım 2017, http://eur- lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:C:2003:272E:0485:0486:EN:PDF 520 Örneğin AB Parlamentosu 5 Ekim 2017 tarihinde vermiş olduğu kararda aralarında Ilmı Umerov, Akhtem Chiygoz ve Myjkola Semena gibi isimlerin de bulunduğu Kırım Tatarlarının hapis cezasına çarptırılmalarını ‘ağır bir biçimde’ kınamıştır (“European Parliament Resolution of 5 October 2017 on the Cases of Crimean Tatar Leaders Akhtem Chiygoz, Ilmı Umerov and the journalist Mykola Semena (2017/2869(RSP)),” European Parliament, erişim tarihi 02 Kasım 2017, http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+TA+P8-TA-2017- 0382+0+DOC+XML+V0//EN ). 521 “Egypt: The Case of Saad Eddin Ibrahim.” 522 “Declaration by the Presidency, on Behalf of the European Union, on the trial in Egypt against Dr. Saad Eddin Ibrahim and the Employees of the Ibn Khaldoun Centre and Hoda Association,” European Commission, 30 Temmuz 2002, erişim tarihi 02 Kasım 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_PESC- 02-100_en.htm 205 durdurmuştur.523 Mısır’a yönelik uygulanan bu yaptırımın doğrudan İbrahim’in serbest kalmasına yol açıp açmadığını tespit etmemiz pek mümkün olmasa da524 zaten önemli olan bu durumun tespiti değildir. Burada önemli olan husus AB’nin aksine ABD’nin yaptırımlara gitmeyi tercih etmesidir. Ibrahim ABD’den değil de AB’den para kabul ettiği halde Ibrahim’in serbest kalması için aktif bir şekilde çaba gösteren taraf AB değil

ABD olmuştur. Ancak belirtmeliyiz ki, ABD’nin çaba göstermesinde Ibrahim’in ABD vatandaşlığına sahip olmasının da etkisi olmuştur.

Daha önce de bahsedildiği gibi Yarın Partisi’nin lideri ve milletvekili Ayman Nur, parlamento dokunulmazlığının kaldırılmasının ardından, 2005 yılının Ocak ayında başkan adaylığı için topladığı imzalarda sahtecilik yaptığı suçlamasıyla tutuklanmıştır. 2 ay sonra serbest bırakılan Nur, Mübarek karşısında başkanlık seçimlerinde yarıştıktan sonra tekrar tutuklanmış ve 2009 yılında sağlık sorunları nedeniyle salıverilene kadar hapiste kalmıştır. AB’nin Nur’un iki defa hapse gönderilmesine yönelik tepkisi, tıpkı

Saad Eddin Ibrahim vakasında olduğu gibi “kısa” bir deklarasyonla ‘endişelerini’ bildirmesiyle sınırlı kalmıştır.525 Aynı şekilde, yine Ibrahim vakasında olduğu gibi yaptırım uygulama yoluna gidilmemiştir, üstelik yaptırım konusu Avrupa

Parlamentosu’nda tartışılmasına rağmen.526

523 Kosheri, Rashed & Riad, “Egypt,” içinde Yearbook of Islamic and Middle Eastern Law: Volume 8, 2001-2002, der. Eugene Cotran ve Martin Lau (Lahey: Kluwer Law International, 2003), s. 361. 524 Yine de Lisa Blaydes, Ibrahim’in büyük ihtimalle ABD’nin yaptığı baskılar sonucu serbest bırakıldığını iddia etmektedir (Lisa Blaydes, Elections and Distributive Politics in Mubarak’s Egypt [New York: Cambridge University Press, 2011], s. 200). 525 Durac, “The Impact of External Actors,” s. 81. 526 Avrupa Parlamentosu’na mensup Emma Bonino, Nur’un tutuklanmasını yazılı bir soru önergesiyle parlamento gündemine taşımış ve AB-Mısır Ortaklık Antlaşması’nın 2. maddesini hatırlatarak – yani zaruri unsur maddesi – Mısır’a yönelik yaptırım çağrısında bulunmuştur (“Arrest of Eyptian Member of Parliament : Emma Bonino Introduces an Urgent Written Question to the European Commission and Council,” Radical Party, 01 Şubat 2005, erişim tarihi 03 Kasım 2017, http://www.radicalparty.org/en/content/arrest-egyptian-member-parliament-ayman-nour-emma-bonino- introduces-urgent-written-question- ). 206

AB’nin aksine ABD, Nur’un tutuklandığı ilk günden itibaren çok daha sert tepki göstermiş ve çeşitli yaptırımlar uygulama yoluna gitmiştir. Bu bağlamda dönemin ABD

Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın Mısır’a yapacağı resmi gezi ve ayrıca 2006 yılının Ocak ayında başlaması planlanan serbest ticaret görüşmeleri ABD hükümeti tarafından iptal edilmiştir.527 ABD’nin Nur meselesinde Mısır’a yaptığı baskılar sonuç vermiş – şüphesiz ki baskıların sonuç vermesinde Mısır’ın özellikle askeri yardımlar bakımından ABD’ye bağımlı olmasının önemli etkisi vardır – ve Nur, Hüsnü

Mübarek’in ABD’ye yönelik resmi ziyaretinden önce ilişkilerin tekrardan rayına oturabilmesi adına serbest bırakılmıştır.528

Mısır’da uygulanan baskı politikalarından yalnızca liberal isimler değil siyasal

İslamcılar da nasibini almıştır. Nasır döneminde başlayan ve Sedat döneminde ilan edilen olağanüstü halin de katkılarıyla, başta Müslüman Kardeşler olmak üzere İslamcı gruplara yönelik baskılama faaliyetleri Mursi’nin devrilmesinden sonra doruk noktasına ulaşmıştır. 2013 darbesiyle beraber Müslüman Kardeşler terörist bir grup olarak ilan edilip bir kez daha yasaklanmış, Mursi’yle beraber binlerce üyesi tutuklanmış ve binden fazla üyesi de öldürülmüştür.529 Tüm yaşanan bu gelişmeleri ABD yönetimi kınama yoluna giderken ve aynı zamanda ortak askeri tatbikatın iptal edilmesi suretiyle yaptırım uygularken530 AB de aynı şekilde doğrudan darbeyi kınamasa da yaşanan şiddet olaylarını kınamıştır. AB, geçmişte siyasal İslamcılara yönelik baskılama faaliyetlerini –

527 Michele Dunne, “Time to Pursue Democracy in Egypt,” Ocak 2007, erişim tarihi 20 Eylül 2017, http://carnegieendowment.org/2007/01/04/time-to-pursue-democracy-in-egypt-pub-18937 528 Kristina Kausch, “Assessing Democracy Assistance: Egypt,” FRIDE Project Report, (Mayıs 2010): s. 8. 529 “Egypt: Terrorist Tag Politically Driven: Designation Criminalizes Virtually All Brotherhood Activities,” Human Rights Watch, Aralık 2013, erişim tarihi 04 Kasım 2017, https://www.hrw.org/news/2013/12/28/egypt-terrorist-tag-politically-driven ). 530 (Heather Saul, “Obama Condemns Egypt Violence as Muslim Brotherhood Storms Government Building in Cairo,” The Independent, 15 Ağustos 2013, erişim tarihi 04 Kasım 2017, http://www.independent.co.uk/news/world/africa/obama-condemns-egypt-violence-as-muslim- brotherhood-storms-government-building-in-cairo-8762731.html ). Ancak haberde de bahsedildiği gibi ABD, Mursi’nin devrilmesini bir darbe olarak nitelendirmekten kaçınmıştır ve dolayısıyla Mısır’a yönelik yapılan senelik 1 milyar Dolar tutarındaki yardıma dokunulmamıştır. Yani söyleyebiliriz ki, Saad Eddin Ibrahim ve Ayman Nur’un hapsedilmelerine yönelik ABD tepkileri, ABD’nin siyasal İslamcıların maruz kaldığı muamele karşısındaki tepkisine nazaran daha serttir. 207

örneğin 2005 seçimlerinin hemen sonrasında yaşananlar – tolere etme yoluna giderken, yaşanan olaylar karşısında tutum değişikliğine gitmek zorunda kalmıştır. 21 Ağustos

2013 yılında toplanan AB Dışişleri Bakanları Konseyi, ender rastlanacak bir şekilde, iç olayların bastırılmasında kullanılacak gereçlerin ihraç izinlerini askıya almıştır.531

Ancak diğer yaptırımların aksine, AB Dışişleri Bakanları Konsey toplantısının sonuç bildirgesinde yer alan bu yaptırım hakkında bir karar veya yönerge çıkarılmadığından dolayı söz konusu yaptırımın herhangi bir yasal bağlayıcılığı olmamıştır, zaten bu sebepten dolayı da pek çok AB ülkesinin Mısır’a yönelik hafif ve ağır silah sevkiyatı devam etmiştir532

Sonuç olarak gerek Ibrahim ve Nur gibi liberallerin gerekse de siyasal İslamcıların maruz kaldığı baskılar karşısında AB temkinli bir tutum izlemiş ve yaptırımlara başvurmama yoluna gitmiştir. Bu bakımdan AB politikası, gerektiği takdirde kendisine ideolojik olarak yakın liberal figürleri korumak adına yaptırımlara gitmekten

çekinmeyen ABD politikasından ayrılmaktadır. Ancak AB politikası kendi içinde kısmi bir farklılık göstermektedir, yani liberal figürlere yönelik baskılara sınırlı bir şekilde tepki gösterilirken, örneğin deklarasyonlarla endişe bildirmek gibi, siyasal İslamcılara yönelik baskılar neredeyse tamamen göz ardı edilmiştir. Nathalie Tocci ve Jean-Pierre

Cassarino da aynı noktaya değinmektedirler, onlara göre AB’nin Nur ve Ibrahim’in hapsedilmelerine yönelik “açık sözlü” tepkileri, 2005 yılında Müslüman Kardeşlere mensup aktivistlerin gözaltına alınmasına sessiz kalınmasıyla çelişmektedir.533 AB’nin

Nur ve Ibrahim vakalarına tepkisini açık sözlü olarak nitelendirmek biraz iddialı bir değerlendirme olsa da ortada bir farklılığın olduğu açıktır.

531 “Council Conclusions on Egypt,” Council of the European Union, 21 Ağustos 2013, erişim tarihi 04 Kasım 2017, http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2013/september/tradoc_151710.pdf 532 “EU Arms Embargo in Egypt,” Stockholm International Peace Research Institute, erişim tarihi 04 Kasım 2017, https://www.sipri.org/databases/embargoes/eu_arms_embargoes/egypt/eu-arms-embargo- on-egypt 533 Tocci ve Cassarino, “Rethinking the EU’s Mediterranean Policies,” s. 5. 208

Eberhard Kienle’nin de belirttiği gibi Enver Sedat’ın Arap Sosyalist Birliği’ni feshettiği

1977 tarihinden itibaren düzenlenen bütün parlamento seçimleri UDP’nin parlamento

çoğunluğunu elinde tutmasını sağlayacak şekilde yürütülmüştür534, bu durum 2000’li yıllarda da Arap Baharı’na kadar sürdürülmüştür. Parlamento çoğunluğunu elinde tutmanın Mübarek rejimi açısından önemli faydaları vardı örneğin anayasayı değiştirecek çoğunluğa sahip olma ve istenilen yasaların sorunsuzca çıkarılması gibi.

Ancak parlamento çoğunluğuna sahip olmanın en önemli faydası başkanlık referandumlarıyla ilgilidir. 2005 yılındaki değişikliğe kadar Mısır’da kimin devlet başkanı olacağı çok adaylı seçimler üzerinden değil tek adaylı ve seçenekleri yalnızca

‘evet’ veya ‘hayır’ olan referandumlar üzerinden belirlenmiştir. Referandumlarda kimin tek aday olarak gösterileceğinin yetkisi ise parlamentoya aitti, yani bir kişinin devlet başkanlığına aday gösterilebilmesi için önce parlamentonun çoğunluğu tarafından aday gösterilmesi gerekmiştir. İşte bu sebepten dolayı Mübarek rejimi açısından parlamento

çoğunluğuna sahip olmanın büyük bir önemi vardır.

Mübarek rejimi parlamento çoğunluğuna sahip olmanın en garanti yolu olarak seçim hilelerini gördüğünden dolayı, Mübarek’in başkanlığı süresince hiçbir seçim serbest ve adil bir biçimde düzenlenmemiştir. Gerek seçmen listelerinde oynama yapılıp hayali insanların veya hayatta olmayan insanların yerine oy kullanılması şeklinde gerekse de

önceden doldurulmuş sahte oy pusulalarının sandıklara doldurulması türünden seçim hileleriyle oy oranının UDP lehine çıkması sağlanmıştır. Tüm bu hilelere ek olarak sandık başlarına güvenlik güçleri mensupları yerleştirilmiş ve ayrıca bazı şahıslara para verilerek bu insanların oy vermeye gelen vatandaşları caydırması hedeflenmiştir. Seçim günü yürütülen tüm bu faaliyetlere ilaveten Mısır’da seçimler hiçbir zaman eşit şartlarda

534 Eberhard Kienle, “More than a Response to Islamism: The Political Deliberalization of Egypt in the 1990s,” The Middle East Journal vol. 52, no. 2 (1998): s. 220.

209 mücadele eden adayların yarışı şeklinde gerçekleşmemiştir, UDP’den gösterilen adaylar devletin imkanları tarafından cömertçe desteklenmiş, özellikle Müslüman Kardeşler’e mensup muhalif adaylar ise yürürlükte olan olağanüstü halin de etkisiyle şiddet ve tutuklama gibi taktiklerle yıldırılmaya çalışılmıştır.

Seçimleri manipüle etmeye yönelik tüm bu çabaların büyük ölçüde başarılı olmasının da etkisiyle UDP’nin her seçim sonrası parlamento çoğunluğunu elinde bulundurması

şaşırtıcı olmamaktadır. Ancak yine de hemen hemen her seçimde muhalif gruplar kendilerine belirli bir alan açmayı başarmışlardır, her ne kadar bu alan UDP’nin sahip olduğu çoğunlukla kıyaslandığında oldukça sönük kalsa da. Örneğin 1987 yılındaki seçimlerde UDP oyların yalnızca %69,9’unu almıştır, bu yüzde, 1984 seçimleriyle kıyaslandığında (%72,9) UDP’nin oylarında bir gerileme yaşandığı ortaya çıkmaktadır.

Ancak 90’lı yıllarda UDP’nin oylarında yaşanan gerileme son bulmuştur ve örneğin

1995 seçimlerinden de görülebileceği üzere UDP’nin oy oranı (%94) ve dolayısıyla parlamentodaki çoğunluğu oldukça yüksek bir seviyeye çıkmıştır.535

90’lı yıllarda yaşanan gerilemeye rağmen 2000’li yıllar itibarıyla Mısır siyasetinde bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Daha önce de bahsedildiği gibi bu değişimin belirtilerinden bir tanesi çok adaylı bir şekilde düzenlenmeye başlanan başkanlık seçimleridir. 2005 parlamento seçimleri de bu değişimin bir diğer belirtisidir. Söz konusu seçimler kemikleşmiş muhalif partiler açısından bir başarısızlık olarak kabul edilebilecekse de –örneğin Mısır’ın köklü partilerinden Vafd yalnızca 6 milletvekili

çıkarabilmiştir – Müslüman Kardeşler bağımsız adaylar üzerinden 88 milletvekili

çıkarmayı başarmıştır, iktidar partisi UDP ise %75 çoğunlukla 311 milletvekiline sahip

535 Mısır’da politik çoğulculuğun ve muhalefetin temsil yeteneğinin azalmasına dair bir çalışma için bakınız: (Jason Brownlee, “The Decline of Political Pluralism in Mubarak’s Egypt,” içinde Islam and Democracy in the Middle East, der. Larry Diamond, Marc F. Plattner ve Daniel Brumberg (Baltimore ve Londra: The Johns Hopkins University Press, 2003). 210 olmuştur.536 Müslüman Kardeşler’in bu göreceli başarısını söz konusu örgütün organizasyon yeteneklerine mi yoksa Mübarek rejiminin muhalefete sınır bir alan bahşetmesine mi bağlamamız gerektiği tartışmalı bir konu olsa da537 odaklanmamız gereken esas mesele 2005 seçimlerinde muhalefetin, daha önce Mısır tarihinde görülmemiş bir şekilde, başarılı olmasıdır.

Ancak 2005 seçimlerinin hemen sonrasında ve hatta daha seçimler tamamlanmadan yaşanan gelişmeler, daha öncesinde yaşanan siyasal alanın kısmı liberalleşmesinin ne kadar yüzeysel olduğunun kanıtıdır. Seçimlerin düzenlenmesi esnasında Müslüman

Kardeşler’in başarılı olacağının anlaşılması üzerine örgütün 490 üyesi gözaltına alınmış geri kalan üyelerinin bazıları da hükümet yanlısı kişilerin saldırısına uğramıştır.538

Müslüman Kardeşler’in 2005 seçimlerindeki başarısının bir daha tekrarlanmaması adına

Mübarek rejimi, seçimlerin zaten problemli olan inandırıcılığını tamamen riske atmak pahasına 2010 seçimlerini oldukça sıkı tutmuş539 ve bunun karşılığında iktidar partisi

UDP için % 97 gibi yüksek bir oy oranı elde etmeyi başarmıştır. %97’lik bu oran, çok partili seçimlerin başladığı tarihten itibaren UDP’nin yakalamış olduğu en yüksek orandır. Serbest ve adil olma açısından Mısır tarihinin belki de en problemli seçimi olan

2010 seçimleri muhalefetin yasal sınırlar içinde hareket etme alanını neredeyse

536 Yoram Meital, “The Struggle over Political Order in Egypt: The 2005 Elections,” The Middle East Journal vol. 60, no. 2 (2006): s. 275. 537 Örneğin Yoram Meital, 2005 parlemento seçimlerinde – ve aynı zamanda başkanlık seçimlerinde – ABD’nin demokratikleşmeye yönelik faaliyetlerinin Mübarek rejimi üzerindeki etkisi olduğunu öne sürer (ibid. s. 261). 538 Rory McCarthy, “Muslim Brotherhood Finds Voice at the Ballot Box despite Mubarak Crackdown,” The Guardian, 24 Kasım 2005, erişim tarihi 07 Kasım 2017, https://www.theguardian.com/world/2005/nov/24/rorymccarthy.mainsection 539 Örneğin bu kapsamda 2007 yılında yapılan bir anayasa değişikliği sonucu yargının seçimler üzerindeki denetiminde önemli bir kısıtlamaya gidilmiştir, eskiden her seçim sandığının başında 1 yargı mensubu varken bu sayı yaklaşık olarak 20 sandığa 1 yargı mensubu olacak şekilde değiştirilmiştir (Michele Dunne ve Amr Hamzawy, “From Too Much Egyptian Opposition to Too Little – and Legal Worries Besides,” 13 Aralık 2010, erişim tarihi 07 Kasım 2017, http://carnegieendowment.org/2010/12/13/from-too-much-egyptian-opposition-to-too-little-and-legal- worries-besides/2ynu ). 211 tamamen ortadan kaldırdığından dolayı Dina Shehata bu seçimleri Mısır’da Arap

Baharı’nın tetikleyici faktörlerinden biri olarak göstermektedir.540

2010 seçimleri kuşkusuz ki Mısır siyaseti açısından önemli bir milat olsa da tezimiz açısından önemi bu seçimlerin AB-Mısır ortaklık antlaşmasının imzalandığı tarihten

(2004) sonra yapılmış olmasıdır. Söz konusu antlaşmanın 2. maddesinde de belirtildiği gibi demokratik prensiplere – ve aynı zamanda insan haklarına – saygı gösterilmesi antlaşmanın ‘zaruri unsuru’ olmasına rağmen Mısır, 2010 seçimleriyle birlikte demokratik prensiplere saygıyı ileri bir seviyeye taşımak bir yana söz konusu prensipleri tabiri caizse ayaklar altına almıştır. Burada önemli olan, demokratik prensiplerin bariz bir şekilde yok sayılmasına AB’nin vermiş olduğu – veya vermemiş olduğu – tepkidir. Daha önce de bahsedildiği gibi ortaklık antlaşmaları taraflara ‘gerekli

önlemleri’ alma hakkını tanımaktadır, dolayısıyla AB’nin Mısır’a yönelik yaptırım uygulama hakkının olup olmadığı tartışma konusu değildir. Esas tartışma konusu

AB’nin neden yaptırım uygulama yoluna gitmediğidir.

2010 seçimlerindeki ‘düzensizlikler ve seçim hileleri’ AB’nin Mısır’a yönelik hazırlamış olduğu 2010 ilerleme raporunda kendine yer bulmuştur.541 Ayrıca AB

Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton da, yaptığı açıklamada seçimlerdeki

‘düzensizliklere’ yönelik ‘endişelerini’ bildirmiştir.542 Michelle Pace’in de belirttiği gibi

Ashton’ın yapmış olduğu bu temkinli deklarasyon, AB’nin Mısır özelinde – ve Akdeniz bölgesi genelinde – demokrasi ve insan haklarının ihlalinde yaptırımların uygulanmasını

540 Dina Shehata, “The Fall of the Pharaoh: How Hosni Mubarak’s Reign Came to an End,” Foreign Affairs vol. 90, no. 3 (2011): s. 26. 541 “Implementation of the European Neighbourhood Policy 2010, Progress Country Report: Egypt,” European Commission, 25 Mayıs 2011, erişim tarihi 08 Kasım 2017, https://www.ecoi.net/file_upload/1788_1309447349_sec-11-647-en.pdf 542 “Statement by EU HR Ashton on the Elections to the Peoples Assembly of Egypt,” European Union Delegation to the United Nations – New York, erişim tarihi 08 Kasım 2017, https://eu- un.europa.eu/statement-by-eu-hr-ashton-on-the-elections-to-the-people%C2%92s-assembly-of-egypt/ 212 tamamen gözden çıkardığının bir kanıtıdır.543 Yani kısacası 2010 seçimlerinde yaşanan bütün düzensizlikler AB’nin gündeminde olmasına rağmen AB, herhangi bir yaptırım uygulama yoluna gitmemiştir. AB’nin yaptırımlar ya da negatif koşulsallık yerine pozitif koşulsallığa dayanan bir yaklaşım benimsemesi Mısır’da daha demokratik bir sistemin ortaya çıkmasını desteklememiştir, aksine bu model, bir gerilemenin yaşanmasına – 2005 ve 2010 seçimleri kıyaslandığında – engel olamamıştır.

Arap dünyasında bir istisna olarak kabul edilebilecek bir şekilde, Mısır yargısı tarihsel olarak kendini güçlü yürütme erkinden farklı bir şekilde konumlandırmayı başarmıştır.

2010 parlamento seçimleri itibarıyla yasamayla yürütmenin bir araya gelmesi tamamlanmış olsa da yani fiili bir güçler kaynaşması durumu ortaya çıksa da Mısır yargısı kendini bu kaynaşmanın dışında tutmayı kısmen de olsa başarmıştır. Ancak

Mısır yargısının bu başarısı kolay gerçekleşmemiştir çünkü yürütme erkinin yargıyı kontrol altına almak istemesinden dolayı bu iki erk sık sık karşı karşıya gelmişlerdir.

Mısır’da yargı bağımsızlığı için yargı ve yürütme erkleri arasında gerçekleşen mücadelenin en yakın ve önemli – gerek ulusal gerekse de uluslararası medyada kendine yer bulma bakımından – örneklerinden biri 2006 yılında gerçekleşmiştir544.

Yargıçlar Kulübü’nün iki önemli üyesi ve aynı zamanda Mısır Yargıtayı’nın iki başkan yardımcısı Mahmoud Mekki ve Hisham Bastawisi 2005 yılında düzenlenen çifte seçimlerde (başkanlık ve parlamento) yapılan hilelere yönelik düzenledikleri rapordan

543 Michelle Pace, “Egypt,” içinde The European Union and the Arab Spring: Promoting Democracy and Human Rights in the Middle East, der. Joel Peters (Lanham ve Plymouth: Lexington Books, 2012), s. 55- 56. 544 Yargıçlar ayaklanması diye bildiğimiz olay 2006 yılında gerçekleşse de Mohamed Sayed Said yargıçlar ayaklanmasının gerçek başlangıç tarihi olarak 1964 yılının gösterilebileceğini iddia eder. Yargı ve yürütme erkleri arasındaki yargı bağımsızlığı için olan mücadeleyi tarihsel bir çerçeveden ele alan Said’e göre 1964 yılında gerçekleşen “yargıçlar katliamını” (massacre of the judges) yargıçlar ayaklanmasıyla ilişkilendirmemiz mümkündür. Yargıçlar katliamı adını, Nasır döneminde Arap Sosyalist Birliği’ne katılmayı reddeden hakimlerin görevlerinden uzaklaştırılmalarından almıştır (Mohamed Sayed Said, “A Political Analysis of the Egyptian Judges’ Revolt,” içinde Judges amd Political Reform in Egypt, der. Nathalie Bernard-Maugiron [Kahire ve New York: The American University in Cairo Press, 2008], s. 21). 213 dolayı disiplin kuruluna sevk edilmişlerdir. Yargıçlar ayaklanması olarak adlandırılan bu olayda, iktidar partisine mensup veya yakın kişiler hariç Mısır toplumunun önemli bir kısmı, başta Kefaya ve Müslüman Kardeşler gibi topluluklar olmak üzere söz konusu yargıçların ve Yargıçlar Kulübü’nün yanında olmuştur.545

Mübarek rejimi tarafından yargının bağımsızlığına yönelik yapılan bu müdahale,

AB’nin Mısır’daki demokrasi teşviki faaliyetleri açısından önemli bir sınavdır. Yargı bağımsızlığı ve demokrasi veya demokratikleşme arasında yakın bir ilişki olduğundan546 dolayı demokrasi teşviki sektörünün önemli aktörlerinden biri olan ve ayrıca normatif bir aktör olduğu öne sürülen AB’nin izlemesi beklenen politika yargı bağımsızlığının tehlikeye girdiği Mısır’da bu durumu engellemek için olaya müdahil olmaktır. Ancak

AB, yargıçların yanında olmama yoluna gitmiştir, başka yazarlar da bu durumu doğrulamaktadır.547 Yargıçlar ayaklanması vakasına çalışmalarında sıklıkla yer veren yazarlardan biri olan Sarah Wolff’a göre AB’nin söz konusu ayaklanmaya tepkisiz kalmasının sebebi o dönemde gerçekleşen ve güçlükle ilerleyen eylem planı görüşmelerine zarar vermekten çekinmesidir.548 Yani kısacası AB, Mısır rejimi ile gerçekleştirdiği uzun dönemli iş birliğini riske atmamak adına Mısır’da bağımsız yargıya yönelik bir saldırıyı görmezlikten gelme yoluna gitmiştir.

545 Sarah Wolff, “Constraints on the Promotion of the Rule of Law in Egypt: Insights from the 2005’ Judges Revolt,” Democratization vol. 16, no. 1 (2009): s. 105. 546 Yargı bağımsızlığının demokratikleşmeyle ilişkilendirilmesinin sebebi “anayasal demokrasilerde yargı erkinin genelde anayasanın, hakların ve diğer demokratik prosedürlerin uygulanmasından sorumlu olmasıdır” ve bu sorumluluk yargının bağımsızlığına “aşırı derecede bağlıdır” (Christopher M. Larkins, “Judicial Independence and Democratization: A Theoretical and Conceptual Analysis,” The American Journal of Comparative Law vol. 44, no. 4 [1996]: s. 606). 547 Örneğin (Michelle Pace, Peter Seeberg ve Francesco Cavatorta, “The EU’s Democratization Agenda in the Mediterranean: A Critical Inside-Out Appoach,” Democratization vol. 16, no. 1 [2009]: s. 13). 548 Sarah Wolff, The Mediterranean Dimension of the European Union’s Internal Security (Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2012), s. 187. 214

C. Mısır’da Demokrasi Teşviki İstikrar Dengesi: İstikrar Uğruna Demokrasi

Teşvikinin Geri Plana Atılması

1. İstikrarlı Bir İş Birliği Ortağı Olarak Mübarek Rejimi

Hüsnü Mübarek’in yaklaşık 30 yıl süren iktidarı boyunca AB ve Mısır, farklı konuları içeren bir ortaklık ilişkisi içinde olmuşlardır. Göçmenlikle alakalı meselelere yönelik iş birliği, bu ortaklık ilişkisinin en önemli konularından biridir. Öyle ki, AB ve Mısır arasında ortaya konulan eylem planının önceliklerinden biri göçmenlikle alakalı konularda iş birliğine gitmektir, bu konular arasında “göçmenlik dalgalarının efektif yönetimi”, “geri kabul”, “bireylerin yasal hareketlerinin kolaylaştırılması” ve “yasal göçmenlere eşit muamele ve sosyal entegrasyonlarının kolaylaştırılması” gibi meseleler vardır.549 Aynı şekilde AB ve Mısır arasındaki ortaklık antlaşmasının 68. maddesi de antlaşmanın tarafları arasında bir geri kabul öngörmektedir yani AB üye ülkeleri, Mısır topraklarında yasadışı bir şekilde bulunan vatandaşlarını geri kabul etmekle yükümlüyken aynı şekilde Mısır da, AB üye ülkelerinde yasadışı bir şekilde bulunan vatandaşlarını geri kabul etmekle yükümlüdür. AB ve Mısır arasındaki – veya genel olarak AB ve Güney Akdeniz ülkeleri arasındaki – göçmenlik hareketi tek taraflı olmasına rağmen – yani bir AB vatandaşının Mısır’da yasadışı bir şekilde bulunma olasılığı, bir Mısır vatandaşının AB topraklarında yasadışı bulunması olasılığına kıyasla oldukça düşük olmasına rağmen – göçmenlik meselesinin çift taraflı bir mesele olarak sunulması veya ele alınması, AB ve Mısır arasındaki göçmenlik ‘iş birliğinin’ en ilginç

özelliğidir. Mısır’daki hayat şartlarının düşüklüğünün de etkisiyle Mısır ve AB arasındaki göçmenlik iş birliği etkili sonuçlar vermese de550, Mübarek sonrası dönemde

Mısır’ın 2 kez hareketlilik ortaklığına girmeyi reddetmesini de göz önünde

549 “EU/Egypt Action Plan.” 550 Ashraf S. E. Saleh ve Hanane F. Abouelkheir, “Egypt and the EU: An Assesment of the Egyptian Euro-Mediterranean Partnership,” Topics in Middle Eastern and African Economies vol. 15, no. 1 (2013): s. 58. 215 bulundurduğumuzda551 Mübarek döneminde göçmenliğe ilişkin ortaklığın belirli bir düzeyde faal olduğunu – en azından günümüze kıyasla – iddia edebiliriz.

Göçmenlik meselesine ilişkin iş birliği kadar önemli bir diğer mesele de terörizme yönelik iş birliğidir. Tıpkı göçmenlik meselesinde olduğu gibi terörizme yönelik iş birliği de AB-Mısır eylem planında yer alan önceliklerden biridir.552 Ve yine tıpkı göçmenlik meselesinde olduğu gibi Mübarek rejimi terörizmle mücadele veya terörizme yönelik iş birliği konusunda AB açısından veya genel olarak Batı dünyası açısından

önemli bir partner olmuştur.

Uluslararası terörizm ve terörizmle mücadele konularına Barselona Süreci’nde yer verilmiş olsa da 11 Eylül saldırılarına kadar olan süreçte – ve ayrıca Londra ve Madrid saldırıları – bu konular, özellikle de Güney Akdeniz bağlamında, AB ve AB

Komisyonu’nun gündeminde geri planda kalmıştır.553 Ancak 11 Eylül sonrası dönemde

AB, uluslararası terörizmi gündemine almakta ve ABD’nin uygulamaya koymuş olduğu terörle mücadele stratejisine adapte olmakta gecikmemiştir.554 ABD’nin terörle mücadele stratejisi resmi söylem olarak Orta Doğu’da demokrasinin teşvik edilmesine dayansa da, aslında olan durum bölgenin otoriter rejimleriyle terörle mücadeleye yönelik iş birliğine gidilmesidir. AB’nin terörle mücadele stratejisi de tıpkı ABD’nin stratejisinde olduğu gibi otoriter rejimlerle iş birliğine gitmeye dayanmaktadır. Birlik

551 (Anna Potyrala, “The European Union for the Promotion of Democracy Rule of Law and : The Cooperation with Egypt and Regional Organisations,” içinde Relations between The European Union and Egypt after 2011 – Determinants, Areas of Co-operation and Prospects, der. Anna Potyrala, Beata Przybylska-Maszner ve Sebastian Vojciechowski [Berlin: Logos Verlag Berlin GmbH, 2015], s. 138). Peter Seeberg, “Mobility Partnerships and the EU, Part I: Where are We Regarding Implementation and What Will Be the Consequences,” Temmuz 2014, erişim tarihi 18 Aralık 2017, https://static.sdu.dk/mediafiles/4/B/4/%7B4B436E70-4E30-4E2B-8D82- 2CDBDD9926E1%7D060714_Mobility_Seeberg1.pdf 552 “EU/Egypt Action Plan.” 553 George Joffe, “The European Union, Democracy and Counter-Terrorism in the Maghreb,” Journal of Common Market Studies vol. 46, no. 1 (2008): s. 154. 554 Michelle Pace, “The European Union, Security and the Southern Dimension,” European Security vol. 19, no. 3 (2010): s. 434. 216 düzeyinde politikalar olarak kabul edilemeyecek olsa da pek çok AB ülkesi ABD’nin

Avrupa topraklarında yürüttüğü ‘olağanüstü nakil’ operasyonlarına iştirak etmiş veya göz yummuştur.555 Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya

Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’nin 3. maddesi tarafından da yasaklanan olağanüstü nakle yönelik AB tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Michelle Pace bu durumu terörle mücadelenin ‘kirli işlerini’ Mısır veya Fas gibi ülkelere bırakmak olarak nitelendirmektedir, yani “liberal medeniyet alanıyla” kişilerin kaçırıldığı ve işkenceye maruz kaldığı “liberal olmayan alan” arasında sınır çekilme yoluna gidilmektedir.556

Göçmenlik ve terörizmle mücadele konularında Mübarek rejimi, AB açısından önemli bir ortak olsa da genel olarak Mısır’ın ne derece ideal bir ortak olduğu tartışma konusudur. Sonuç itibarıyla Fas ve Ürdün gibi ülkelerin aksine Mısır’da ekonomik reformlar ve sınırlı politik reformlar ancak selektif bir biçimde uygulanmıştır. Ancak buna rağmen Mübarek rejimi, AB açısından önemli bir ortak olmaya devam etmiştir,

çünkü Akdeniz bölgesi genelinde otoriter rejimlerin, Mısır özelinde de Mübarek rejiminin alternatifinin siyasal İslamcılar olduğu düşünüldüğünde, Mübarek rejimi

AB’nin gözünde ehvenişer olarak kalmaktadır. Daha önce de bahsedildiği gibi Akdeniz genelinde siyasal İslamcıların Batı dünyasının ve dolayısıyla AB’nin çıkarlarına ne derece aykırı davranacağı tartışma konusudur. Ancak Mısır özelinde bu konunun daha az tartışmalı olduğunu öne sürmemiz olasıdır. Bahgat Korany’e göre Mısır’da neo-

İslamcılar olarak adlandırılan grup demokrasinin belirli başlı prensiplerini, örneğin çok partililik, benimsemesine rağmen AB’nin çıkarlarına ters düşecek politikalar izleme eğilimine sahiptir, bu politikalara örnek olarak Camp David sözleşmesinin

555 ibid. s. 442. 556 ibid. s. 434. 217 dondurulması veya neoliberal ekonomi politikalarının terk edilmesi gösterilebilir.557

Dolayısıyla Mısır’a yönelik AB politikaları, veya genel olarak Batı dünyasının politikaları, siyasal İslamcıların başa gelmesine yol açması muhtemel büyük çapta bir demokratikleşmeden sakınılması etrafında şekillenmiştir. Yani başka bir şekilde ifade edecek olursak tüm eksikliklerine rağmen Mübarek rejimiyle yapılan istikrarlı iş birliği, kestirilmesi zor sonuçlara sahip olsa da AB’nin çıkarlarını tehdit etme potansiyeline sahip demokratikleşmeye tercih edilmiştir. Zaten bu gerçeğin farkında olduğundan dolayı da Hüsnü Mübarek – ve aynı zamanda Arap dünyasının diğer otoriter liderleri – sıklıkla “ya ben ya da İslamcılar” diyerek Batılı müttefiklerini üstü kapalı bir şekilde tehdit etme yoluna gitmiştir.558

2. Mısır’da Demokrasi Teşvikinin Geri Plana Atılması

Akdeniz’in güneyinde var olan demokratikleşme-istikrar ikileminden dolayı AB, söz konusu bölgede demokrasi teşviki faaliyetlerinin içeriğinde önemli bir kısıtlamaya gitmiştir. Bu durumun aynı şekilde Mısır’da da geçerli olduğunu iddia etmemiz mümkündür. MEDA ve ENPI kapsamında yürütülen projelerin içeriği bu konuda gösterilebilecek en önemli kanıttır. MEDA finansal aracının faaliyet gösterdiği 1999-

2006 yılları arasında doğrudan yönetişimle ilgili konulara göz ardı edilebilir bir miktar yani yalnızca 5 milyon Euro tutarında bir miktar aktarılmıştır. Dikkat edilmesi gereken husus bu miktarın doğrudan demokratikleşmeye yönelik değil yönetişimle ilgili konulara ayrılmasıdır, demokratikleşme, yönetişimle ilgili konulardan yalnızca birisidir.

Söz konusu dönemde MEDA finansal aracı ağırlığı politik alanın değil ekonomik alanın liberalleştirilmesine vermiştir, yürütülen projeler ya Mısır sanayisini serbest ticarete hazırlamaya yöneliktir (SMP) ya da yapısal uyum politikalarının Mısır halkı üzerindeki

557 Bahgat Korany, “Egypt’s Overdue Reform: A Prototype of the Middle East to Come?,” Mediterranean Politics vol. 11, no. 1 (2006): s. 87-88. 558 Philip Seib, “U.S. Public Diplomacy and Arab Islamists,” The Huffington Post, 13 Ocak 2012, erişim tarihi 18 Aralık 2016, http://www.huffingtonpost.com/philip-seib/us-public-diplomacy- islamists_b_1199011.html ). 218 olumsuz etkilerini hafifletmeyi hedeflemektedir (KSF). Yani kısacası bu dönemde

AB’nin finansal yardım politikalarında neoliberal bir mantığın hâkim olduğunu öne sürmemiz yanlış olmaz.

2007 yılı itibarıyla, yani ENPI finansal aracının devreye girmesiyle beraber yönetişimle alakalı konulara ayrılan tutarda bir miktar iyileşme yaşansa da öncelik yine Mısır ekonomisinin rekabetçiliğinin arttırılması ile sürdürülebilir bir kalkınma sürecinin sağlanmasına verilmiştir. 2007-2010 yılları arasında bu iki önceliğe, yönetişimle ilgili konulara ayrılan bütçenin yaklaşık 17 katı bütçe ayrılmıştır. Üstelik bu durum Arap

Baharı ile beraber değişmiş değildir, Arap Baharı sonrası demokrasinin teşvikine yönelik tüm söylemsel taahhütlere ve ortaya yeni atılan SPRING gibi finansal araçlara rağmen AB’nin demokrasinin teşvikine yönelik faaliyetlerinde önemli bir artış olmamıştır.

Yalnızca tepeden-aşağı demokrasi teşviki değil, tabandan-yukarı şeklinde gerçekleşen demokrasi teşviki yani başka bir ifadeyle sivil toplum desteği üzerinden de Mısır’da demokrasinin teşvik edilmesinin geri plana atıldığını iddia etmemiz mümkündür. Ancak tepeden-aşağı demokrasi teşvikinin aksine Mısır’da sivil toplum desteğinin demokratikleşme açısından problemli olmasının sebebi ayrılan bütçeyle alakalı değildir.

Aksine sivil toplum desteğinde – tepeden-aşağı veya hükümetler üzerinden demokrasi teşvikine kıyasla – demokrasinin teşvikine yönelik ayrılan bütçe çok daha dengelidir, hatta EED gibi araçlarda demokrasinin teşvik edilmesine yönelik pozitif ayrımcılık uygulandığını – en azından Mısır özelinde – söylememiz mümkündür. Yani kısacası, sivil toplum desteği özelinde konuştuğumuzda demokrasi teşvikinin geri planda kalmasının sebebi ayrılan bütçenin az olması değildir. Esas sebepler sivil toplum

219 desteğindeki alıcı seçimi – yani yardımın hangi aktörlere yönelik yapılacağı – ve sivil topluma yönelik baskılara AB’nin vermekten kaçındığı tepkidir.

AB’nin Akdeniz’e yönelik sivil toplum desteğinde İslamcı aktörlerle etkileşime geçmekten kaçındığından daha önce ikinci bölümde bahsedilmişti. Söz konusu aktörlerin otoriter rejimlerin politik gücünü kontrol altında tutmakla ne derece ilgilendikleri tartışmalı olsa da – daha çok servis sağlama üzerine yoğunlaştıklarından dolayı – daha az tartışmalı olan bir konu bu aktörlerin sahip oldukları geniş taban desteğidir. Elbette bu geniş taban desteğine sahip olmalarında sağlamış oldukları servislerin de önemli bir rolü vardır. Ancak AB, genel olarak bu türden aktörleri devre dışı bırakarak Batı yönelimli ve aynı zamanda profesyonelleşmiş sivil toplum

örgütleriyle iş birliğine gitmeyi tercih etmektedir. Sivil toplum desteğinde yalnızca bu aktörlerin desteklenmesinin demokratikleşme açısından iki sakıncası vardır. Birinci olarak bu aktörlerin genel olarak taban desteğinden yoksun olması demokratikleşmenin tabandan-yukarı gerçekleşmesine mâni olmaktadır, başka bir şekilde ifade edecek olursak taban desteğinin yoksunluğu demokratikleşmenin elit düzeyinde kalmasına yol açmaktadır. İkinci olarak, destek gören Batı yönelimli profesyonel örgütlerin bazılarının

GONGO’lar olması demokratikleşme açısından olumlu bir etki yaratmadığı gibi demokratikleşmenin aksine bir etki yaratması söz konusudur.

Özellikle Mübarek döneminde Mısır’da yoğun bir şekilde faaliyet gösteren GONGO’lar

Batılı donörler tarafından desteklenmiştir ve AB de bu Batılı donörlerden biridir559.

DİHAG değil de ENPI üzerinden dağıtılmış olsa da 2002-2006 yılları arasında demokratikleşme ve iyi yönetişime ilişkin dağıtılan 5 milyon Euro’luk kaynağın tamamı

“Ulusal Kadın Konseyi Ombudsman Ofisi”, “Ulusal İnsan Hakları Konseyi

559 Başka yazarlar da bu durumu değinmektedirler, örneğin (Alexander Duleba ve Lucia Najslova, “What Kind of EU Does the Mediterranean Need?,” Pasos Policy Brief no. 3 [2011]: s. 2) veya (Youngs, “European Approaches to Security,” s. 425). 220

Ombudsman Ofisi”, “Hükümet Dışı Örgütler Genel Federasyonu” ve “İnsan Hakları

Kapasite Artırımı Projesi” gibi yarı-devlet kuruluşlarına aktarılmıştır.560 Yalnızca ENPI projelerinde değil DİHAG ve DİHAA projelerinde de GONGO’larla iş birliği yapma yoluna gidilmiştir. Örneğin DİHAG çatısı altında 2000-2006 yılları arasında yürütülen projelerin biri, GONGO olarak kabul edilebilecek, yani başka bir ifadeyle tamamen devlete angaje olmuş “Kadınların Gelişimi ve Güçlendirilmesi için Dernek”561 üzerinden faaliyete geçirilmiştir. Aynı şekilde devlete kısmi olarak angaje olmuş, dolayısıyla yarı-

GONGO olarak kabul edilebilecek “Mısır Kadın Hakları için Merkez”562 de DİHAA kapsamında AB tarafından desteklenmektedir. Ancak yine de belirtilmesi gerekir ki

DİHAA kapsamında yalnızca GONGO’lar değil, devletle herhangi bir bağlantısı bulunmayan, küçük çaplı örgütler de desteklenmektedir.

Söz konusu küçük çaplı örgütler teorik olarak devletten bağımsız olsalar da Mısır’ın sivil toplum örgütlerine yönelik baskıcı yapısından dolayı bağımsız bir şekilde hareket etmeleri, dolayısıyla da demokratikleştirici potansiyellerine ulaşmaları oldukça zordur.

Daha önce de bahsedildiği gibi özellikle 1964 tarihli 32 no’lu yasa ve bu yasanın takipçisi 2002 tarihli 84 no’lu yasa Mısır sivil toplumu üzerinde önemli birer baskı unsuru olmuşlardır. Dolayısıyla AB’nin Akdeniz’e yönelik sivil toplum desteğinde atması gereken adımlardan biri de – sivil toplum desteğinin daha etkili sonuçlar verebilmesi adına – söz konusu yasaların ortadan kaldırılmasına veya içeriklerinin daha

özgür bir ortam sağlayacak şekilde değişmelerine önayak olmaktır. Ancak AB tarafından ne 32 no’lu yasanın ne de 84 no’lu yasanın değişmesine yönelik bir adım atılmıştır. AB ve Mısır arasındaki ortaklık konseyinin siyasal meselelere ilişkin alt

560 Aletta Norval ve Amr Abdulrahman, “EU Democracy Promotion Rethought: The Case of Egypt,” içinde Europe, the USA and Political Islam, der. Michelle Pace, (Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2011): s. 25. 561 Aliaa Dawoud, “Shifts in Treatment of Women’s Rights in Egyptian Media,” Journal of International Women’s Studies vol. 12, no. 4 (2011): s. 154. 562 ibid. s. 152. 221 komitesinde 84 no’lu yasaya yönelik eleştirel bir tutum takınılsa da563 ve aynı şekilde,

üstünkörü bir şekilde de olsa, Mısır için hazırlanan 2009 yılına ait ilerleme raporunda da aynı yasaya yönelik eleştiri getirilse de564, söz konusu eleştiriler AB politikalarında herhangi bir değişikliğe yol açmamıştır. Yani kısacası AB’nin Mısır’da sivil toplumu desteklemeye yönelik politikaları, sivil topluma yönelik baskıcı unsurları ortadan kaldırmayı hedeflemediğinden dolayı başarılı olma şansına sahip olmamıştır. Kuşkusuz ki AB’nin bu tutumunda Mübarek rejimini karşısına almaktan çekinmesinin de etkisi vardır.

AB’nin sivil topluma yönelik baskıcı tutumundan dolayı Mısır’a herhangi bir yaptırım uygulamaması türünün tek örneği değildir. Özellikle Mübarek döneminde yapılan tüm demokratik ve politik hak ihlallerine rağmen AB tarafından herhangi bir yaptırım uygulanmamıştır. Bu ihlallerin hangi şekilde gerçekleştiği yukarıdaki kısımlarda detaylandırıldığından dolayı bu bölümde tekrardan bahsedilmeyecektir. Burada önemli olan kısım yaptırımların uygulanmayışının AB’nin demokrasi teşviki politikaları açısından ne anlam ifade ettiğidir. AB’nin bazı düzensiz deklarasyonlar hariç Mısır’da demokrasinin veya demokratik prensiplerin açık bir şekilde ihlal edilmesine sessiz kalması AB’nin başka amaçlar uğruna Mısır’da – ikinci bölümden de anlaşılabileceği gibi yalnızca Mısır’da değil bütün Akdeniz coğrafyasında – demokrasinin teşvikini geri plana attığının bir kanıtıdır. Vincent Durac’ın da belirttiği gibi AB’nin ve aynı zamanda da ABD’nin, 2005 seçimlerinden bu yana Mısır’da otoriter rejimin “sağlamlaşmasına” yönelik kayıtsızlıkları/tepkisizlikleri AB’nin ve ABD’nin demokrasi teşviki politikalarındaki “kökleşmiş problemleri ve tutarsızlıkları” gözler önüne sermektedir.565

563 “EU Cooperation with Egypt in the Field of Governance,” European Court of Auditors, erişim tarihi 08 Ocak 2018, https://www.eca.europa.eu/Lists/ECADocuments/SR13_04/SR13_04_EN.PDF 564 “Implementation of the European Neighbourhood Policy 2009, Progress Country Report: Egypt,” European Commission, 12 Mayıs 2010, erişim tarihi 08 Ocak 2018, library.euneighbours.eu/sites/default/files/attachments/sec10_517_en.pdf 565 Durac, “The Impact of External Actors,” s. 80. 222

3. Arap Baharı: Yeni Bir Başlangıç mı, Yoksa Eskinin Aynısı mı?

Arap Baharı’na kadar olan süreçte AB’nin demokrasi teşvikini geri plana atıp, istikrarı sağlamak adına, ya da başka bir ifadeyle çıkarlarını korumak adına, otoriter rejimlerle iş birliğine gittiği açıktır. Zaten Arap Baharı’nın hemen sonrasında AB yetkilileri tarafından yapılan açıklamalar da bu durumun adeta birer itirafı niteliğindedir. Stefan

Füle’nin geçmiş yıllarda bölgedeki demokratik güçlerin yanında yer alınmadığına ilişkin açıklaması bu konuda ortaya konabilecek en önemli göstergedir. Aynı şekilde

Catherine Ashton da geçmişte takip edilen istikrar politikasının ‘sürdürülebilir’ olmadığına dikkat çekmiş, politik ve ekonomik reformların bir arada bulunduğu

‘sürdürülebilir bir istikrar politikasının’ gerekliliğinden bahsetmiştir.566 Son olarak dönemin AB Komisyonu başkanı Juan Manuel Barroso da geçmişte çok fazla kişinin demokrasiyle istikrarı takas ettiğini belirtmiştir.567

AB’nin Arap Baharı sonrası yeni politika araçları ortaya koyduğu, örneğin Demokrasi ve Paylaşılan Refah için Ortaklık, STT veya EED ve aynı zamanda yeni finansal araçları faaliyete geçirdiği, örneğin SPRING, açıktır. SPRING gibi yeni finansal araçlar her ne kadar demokrasinin teşvik edilmesine yönelik daha fazla kaynağın ayrılmasına yol açmasa da – Mısır örneğinden de görülebileceği gibi – sonuç itibarıyla söz konusu yeni araçlar Arap Baharı’na doğrudan reaksiyon bağlamında ortaya atılmışlardır. Ancak burada odaklanmamız gereken esas konu yeni araçların ortaya atılıp atılmadığı değil,

AB’nin kayda değer bir politika değişikliğine gidip gitmediğidir, ya da daha spesifik bir

şekilde ifade edecek olursak AB’nin demokrasi teşviki politikalarında herhangi bir değişikliğin yaşanıp yaşanmadığıdır. Bu konuyla alakalı literatürde farklı görüşlere

566 Catherine Ashton, “Remarks by the EU High Representative.” 567 Jose Manuel Durao Barroso, “Partners in Freedom: The EU Response to the Arab Spring,” 14 Temmuz 2011, erişim tarihi 02 Şubat 2018, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-11- 523_en.htm?locale=en 223 rastlamak mümkündür. Örneğin Rosa Balfour, Francesca Fabbri ve Richard Youngs

üçlüsü Arap Baharı sonrası AB’nin Güney Akdeniz’e ve dolayısıyla Mısır’a yönelik politika değişikliğine gittiğinden bahsederler, bunun kanıtı olarak da AB’nin bölgeye yönelik yaptığı yardımlardaki kayda değer artışı gösterirler.568 Ancak bahsedildiği gibi

AB’nin Akdeniz’in güneyinde yürüttüğü demokrasi teşvikinin temel problemi parasal konular değildir, özellikle de ENPI’nin bütçesini göz önüne aldığımızda. Zaten yaşanan bütçesel artışı politika değişikliği olarak değil de var olan politikanın devam ettirilmesi

şeklinde – elbette bütçe artışının getirdiği değişiklikleri göz ardı etmeden – değerlendirmemiz daha doğrudur. Bu üçlüden biraz daha farklı düşünen Timo Behr’e göre Arap Baharı, AB’nin yaşamış olduğu demokratikleşme-istikrar ikilemini ortadan kaldırmıştır ve AB’nin bölgeye yönelik politikalarında bazı değişiklikler yaşanmıştır,

Ancak bu değişimleri köklü olarak nitelendirmemiz mümkün değildir, örneğin AB,

Ennahda ile yakın ilişkiler geliştirirken, Müslüman Kardeşler’le arasına mesafe koyma yoluna – veya daha doğru bir biçimde ifade edecek olursak Arap Baharı öncesi koymuş olduğu mesafeyi koruma yoluna – gitmiştir.569 Yani kısacası Behr, bölge genelinde bazı politika değişikliklerinin yaşandığını kabul etse de bu durumun Mısır’da gerçekleşmediğini belirtmiştir. Ancak Behr, yaşanan bu değişikliğin bir paradigma dönüşümüne yol açacak kadar önemli olduğunu düşünmemektedir.570

Gerçekten de Mısır, Arap Baharı sonrası AB’nin politikalarında derinden bir değişikliğin olmadığını, ya da başka bir şekilde ifade edecek olursak AB’nin demokratikleşme-istikrar ikileminden hala kurtulamadığını – veya vazgeçemediğini – göstermek bakımından önemli bir örnektir. Bu durumu daha net bir biçimde ortaya koyabilmemiz adına yapmamız gereken hem Muhammed Mursi döneminde hem de

568 Balfour, Fabbri ve Youngs, “Report on Democracy Assistance.” 569 Timo Behr, “EU Foreign Policy and Political Islam: Towards a New Entente in the Post-Arab Spring Era?,” The International Spectator vol. 48, no. 1 (2013): s. 30. 570 Timo Behr, “The European Union’s Mediterranean Policies after the Arab Spring: Can the Leopard Change Its Spots?,” Amsterdam Law Forum vol. 4, no. 2 (2012): s. 87. 224

Mursi yönetiminin devrilmesinden sonraki dönemde AB’nin izlemiş olduğu politikaları inceleme altına almaktır.

Mısır tarihinde yapılan ilk serbest ve adil seçimler sonucu az bir oy farkıyla – yaklaşık

%3,5 – göreve gelen Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin askeri darbe sonucu devrilmesi sonucu AB’nin Mübarek sonrası dönemde sıklıkla vurgu yaptığı – başta görev gücünde olmak üzere – demokrasi ve insan hakları gibi normlar bir kez daha tartışmaya açılmıştır. Tüm antidemokratik uygulamalarına571 rağmen Mursi’nin bir askeri darbe tarafından devrilmesi sonucu AB nezdinde önemli tartışmalar yaşanmış ve AB’nin konuya ilişkin pozisyonu karışık572 hatta rahatsız edici573 olarak nitelendirilmiştir. AB

Yüksek Temsilcisi Ashton, darbe sonrası yayımlamış olduğu açıklamada tüm tarafları bir an önce demokratik sürece geri dönmeye davet etmiş ve aynı zamanda tüm şiddet olaylarını kınamıştır. Ashton’ın açıklamasındaki en dikkat çekici husus Mısır’da yaşanan olayların bir darbe olarak nitelendirilmemesidir. Bir diğer dikkat çekici husus ise Ashton’ın yeni yönetimden olan ‘tam bir şekilde kapsayıcı olabilme’ beklentisidir574,

Ashton’ın darbenin hemen sonrasında yeni yönetimden beklentilere sahip olabilmesi,

AB’nin Mısır’da olan darbeyi üstü kapalı bir şekilde kabullendiğine dair önemli bir veridir. Nitekim AB, darbeden sonra Mısır’a karşı herhangi bir yaptırım uygulama yoluna gitmemiş ve yeni yönetimle çeşitli konularda iş birliği yoluna gitmeyi tercih etmiştir, daha önce de bahsedildiği gibi bu konulardan biri de DKSTB’nin oluşturulması için yürütülen faaliyetlerdir. Yeni yönetimle insan hakları ve demokrasi konusunda

571 Başkanlığı devraldığı tarihten itibaren Mursi, anti demokratik kararlar verdiği suçlamasıyla yoğun eleştirilere ve protestolara maruz kalmıştır. Daha önce de belirtildiği gibi Mursi’nin vermiş olduğu en tartışmalı kararlardan biri Mursi karşıtları tarafından ‘anayasal darbe’ olarak adlandırılan, Kasım 2012 tarihli bir kararnamedir. 572 Michelle Pace, “Mixed Messages from the EU Won’t Help Solve Egypt’s Crisis,” The Conversation, 06 Ağustos 2013, erişim tarihi 01 Eylül 2017, https://theconversation.com/mixed-messages-from-the-eu- wont-help-solve--crisis-16595 ). 573 Andrew Rettman, “EU Reaction to Egypt Coup: Awkward. Disturbing,” EU Observer, 04 Temmuz 2013, erişim tarihi 12 Eylül 2017, https://euobserver.com/foreign/120766 ). 574 Catherine Ashton. “Statement by EU High Representative Catherine Ashton on Developments in Egypt,” 03 Temmuz 2013, erişim tarihi 15 Eylül 2017, http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_Data/docs/pressdata/EN/foraff/137704.pdf 225 herhangi bir iyileşme olmadığı halde ileri düzey ticaret görüşmelerinin yapılmasını AB

Komisyonu yetkilileri “iş iştir” mantığıyla savunmaya çalışmışlardır.575 Aynı şekilde – yukarıda da bahsedildiği gibi – bazı AB üye ülkelerinin Mısır’a yönelik silah ambargosundan kısa bir süre sonra vazgeçmeleri de – kuşkusuz ki AB üye ülkelerinin ambargodan vazgeçebilmelerinde AB Dışişleri Bakanları Konseyi’nin ambargo kararının bağlayıcı olmamasının da etkisi vardır – bu konuda gösterilebilecek bir diğer

örnektir.

Kısacası Arap Baharı sonrası AB’nin demokratikleşme-istikrar ikilemine dair algısında herhangi bir değişiklik olmamıştır, bu sebepten dolayı da yapılan politika değişiklikleri ya söylemsel düzeyde kalmış ya da yüzeysel değişiklikler getirmiştir. AB, askeri yönetimin istikrar sağlayacağı inancıyla askeri darbeyi üstü kapalı bir şekilde kabullenmiş576 ve tıpkı Arap Baharı öncesi dönemde olduğu gibi demokrasi ve insan haklarına yönelik ihlallere yönelik yaptırım uygulamama yoluna gitmiştir. Yani başka bir ifadeyle belirtecek olursak geçmişte var olan otoriter Mısır yönetimini – her ne kadar bir lider değişimi yaşanmış olsa da – bir ‘istikrar duvarı’ olarak görme alışkanlığı aynı

şekilde devam etmektedir.577

4. AB Politikalarının Mısır’daki otoriter rejimi güçlendirmesi

AB’nin demokrasi teşviki politikaları adı altında uyguladığı hedef ülkelerde sınırlı politik liberalleşmenin gerçekleştirilmesi politikasının bölgenin otoriter rejimlerinin

575 Helene Michou, “EU-Egypt Bilateral Relations: What Scope for Human Rights Advocacy?,” EU Observer, Haziran 2016, erişim tarihi 02 Eylül 2017, http://euromedrights.org/wp- content/uploads/2016/10/EuroMed-Rights-EU-Egypt-report-external-EN.pdf 576 AB her ne kadar Mısır’da yaşanan olayları darbe olarak nitelendirmeyip söz konusu olayları açık bir şekilde kınamaktan kaçınsa da benzer durumlarda her zaman aynı tepkiyi vermemiştir. Örneğin AB, 2008 yılında Moritanya’da yaşanan askeri darbeyi “demokratik yollarla seçilmiş bir hükümetin güç kullanarak görevden uzaklaştırılamayacağı” gerekçesine dayanarak açık bir şekilde darbe olarak tanımlamış ve kınamıştır (Marwa Fikry Abdel Samei, “The European Union’s Public Diplomacy towards the Arab Spring: The Case of Egypt,” The Hague Journal of Diplomacy vol. 10, [2015]: s. 134). 577 Richard Youngs, “Egyptian Chiemera,” 21 Kasım 2014, erişim tarihi 11 Ocak 2018, http://carnegieeurope.eu/strategiceurope/57285 226 hayatta kalma stratejileriyle uyuştuğundan ikinci bölümde bahsedilmişti. Bu durumun aynı şekilde Mısır’da da geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Mustapha Al-Sayyid’in aktardığına göre, Enver Sedat suikastından sonra başkanlık görevini devralan Hüsnü

Mübarek, selefinin aksine “ufak doz politik liberalleşmeyi” kendi iktidarına yönelik bir tehdit olarak görmüyordu578, dolayısıyla Mübarek, özellikle iktidarının ilk yıllarında bazı politik reform hamlelerinde bulunmaktan kaçınmamıştır.

Mübarek rejiminin reform politikalarını ne derece kararlı bir şekilde izlediği tartışmalı olsa da579 – bölgedeki bazı otoriter rejimlerin liderlerinin aksine, örneğin 6. Muhammed

– burada önemli olan mesele, AB’nin politik açıdan etkisi sınırlı, hatta apolitik reformlar olarak kabul edebileceğimiz alanlarda Mısır rejimiyle iş birliğine gitmesidir.

AB’nin burada doğrudan Mübarek rejimini güçlendirmek amacını güttüğünü kabul etmesek bile önemli olan söz konusu iş birliğinin ortaya çıkardığı sonuçtur.

AB’nin Mısır’da tepeden-aşağı reformu hedefleyen yalnızca politik alana yönelik politikaları değil, ekonomik alana yönelik politikaları da – veya daha spesifik bir şekilde edecek olursak ekonomik alanın liberalleştirilmesine yönelik politikaları da – Mısır’da otoriter rejiminin daha da güçlenmesine yol açmıştır. Bu durumun en önemli kanıtı olarak başta özelleştirme olmak üzere ekonomik liberalleşme politikalarından rejim yanlısı elitlerin önemli faydalar elde etmesini gösterebiliriz. Mısır’lı iş adamı Ahmad

Ezz bu konuya gösterilebilecek en önemli örnektir. 1995 yılında ufak ölçekte bir çelik fabrikası açtıktan sonra Ezz, başta Hüsnü Mübarek’in oğlu Cemal Mübarek’e yakınlığı olmak üzere bağlantılarını kullanarak devletten aldığı uygun krediler sayesinde kamuya

578 Al-Sayyid, “A Civil Society in Egypt,” s. 236. 579 Daha önce de bahsedildiği gibi 2005 seçimlerinde Müslüman Kardeşlerin bağımsız adaylar üzerinden elde ettiği başarının da etkisiyle, Mübarek rejimi reform uygulamalarını tamamen rafa kaldırımış ve bu da Mısır tarihinin en şaibeli seçimlerinin – 2010 seçimleri – yaşanmasına yol açmıştır. 227 ait çelik şirketlerini satın alıp, Mısır çelik endüstrisinin %60’ına sahip olmuştur.580

Sadece iş adamı kimliğiyle değil, siyasi kimliğiyle de öne çıkan Ezz, Mübarek dönemi

Mısır’ının dominant partisi UDP’de de önemli görevlerde bulunmuştur. Yalnızca Ezz değil, iktidara yakın diğer iş adamları da yapılan özelleştirmelerden menfaat elde etmişlerdir, örneğin Mısır Telekom’dan ilk GSM şirketini elde eden Naguib Sawiris ve devletin sahip olduğu Coca Cola şişeleme fabrikasını satın alan Mohamed Nosseir bu isimlerden bazılarıdır.581 Siyaset ve iş dünyasının böylesine iç içe geçtiği bir ortamda,

özelleştirme veya genel bir şekilde ifade edecek olursak ekonomik liberalleşme politikalarından böylesine istifade eden Ezz gibi iş adamlarının Mısır’da demokratikleşmeden yana olmayacakları açıktır. Raymond Hinnebusch’un da belirttiği gibi Mısır’da – bunu başka ülkelere uyarlamak olasıdır – yaşanması olası bir demokratikleşme sonucu neoliberal ekonomik reformlardan olumsuz etkilenen kitlelerin

– bu kitlelere elbette özelleştirmeler sonucu işten çıkarılan işçiler de dahildir – mobilize olmaları muhtemeldir582, dolayısıyla da Mısır’da demokratikleşme, rejim elitlerinin veya rejim yanlısı elitlerin çıkarlarını tehdit ettiğinden dolayı geri plana atılmıştır.

Mübarek döneminde – elbette bu politikaların başlangıcını Sedat dönemine kadar götürmemiz mümkündür – takip edilen liberal ekonomi politikaları sonucunda zaten varlıklı olan azınlık kesim servetlerine servet katarken, orta sınıf durgunlaşan gelir ve yükselen fiyatlarla uğraşmış, yoksul kesim ise – desteklemelerin de kesilmesinin etkisiyle – daha beter yoksulluk içine gömülmüştür.583 Orta sınıfların demokratikleşmenin lokomotifi olduğunun iddia edildiğini de hesaba kattığımızda bu

580 Ann M. Lesch, “Egypt’s Spring: Causes of the Revolution,” Middle East Policy vol. 18, no. 3 (2011): s. 41. 581 (Safinaz El Tarouty, Businessmen, Clientelism and Authoritarianism in Egypt [New York: Palgrave Macmillan, 2016], s. 100). Tıpkı bu tezde iddia edildiği gibi El Tarouty de Sawiris ve Nosseir vakaları üzerinden Mübarek döneminde gerçekleştirilen ekonomik liberalizm politikalarının Mısır’daki otoriter rejimi güçlendirdiğini iddia eder (ibid. s. 99). 582 Raymond A. Hinnebusch, “The Politics of Economic Reform in Egypt,” Third World Quarterly vol. 14, no. 1 (1993): s. 168. 583 K. V. Nagarajan, “Egypt’s Political Economy and the Downfall of the Mubarak Regime,” International Journal of Humanites and Social Science vol. 3, no. 10 (2013): s. 27. 228 durumun Mısır’daki ekonomik liberalleştirme politikalarının demokratikleştirici –

AB’nin stratejisiyle de uyumlu olarak – potansiyeli açısından oldukça problemli olduğunu söyleyebiliriz.

Bu tezde liberal ekonomi politikalarının her koşul altında demokratikleşmenin aleyhinde olduğu iddia edilmemektedir. Söz konusu önerme, farklı etkenlerin devreye girdiği – kültürel faktörler, orta sınıfların yapısı, ekonomik liberalleşmenin hızı ve boyutu vs. – ve test edilmesi kolay olmayan bir önermedir. Literatürde bu konuya ilişkin farklı görüşler mevcuttur.584 Bu önermenin test edilmesi bu tezin kapsamı dışındadır. Ancak tezimizle de bağlantılı olarak iddia edebiliriz ki, demokratik kurumların ve uygulamaların mevcut olmadığı ülkelerde uygulanan başta

özelleştirmeler olmak üzere neoliberal ekonomi politikaları demokratikleşme sağlamak bir yana demokratikleşmenin aleyhine etki göstermiştir. Enver Sedat döneminin ilk yıllarında uygulanmaya başlayan ve Hüsnü Mübarek döneminde hız kazanan Mısır ekonomisinin dönüştürülmesi daha demokratik bir yönetim biçiminin ortaya çıkmasına katkıda bulunmak bir yana, yukarıda da bahsedildiği gibi, Mısır’daki rejimin daha otoriter bir hale gelmesinde etkili olmuştur. Raffaella Del Sarto da benzer bir noktaya dikkat çekmektedir, “anlam ifade eden politik reformların yokluğunda Mısır’daki

584 Daha önce de alıntılandığı gibi Stephen King, neoliberal ekonomik modelin Tunus’ta demokratikleşmeye yönelik bir engel olduğunu savunur (King, Liberalization Against Democracy). Aynı şekilde Janine Clark da Mısır’da sivil toplumun incelenmesi üzerinden yaptığı analizde ekonomik reformların sivil toplumun üzerindeki baskıların azalmasına yol açmadığını iddia etmiştir (Janine A. Clark, “The Economic and Political Impact of Economic Restructuring on NGO-State Relations in Egypt,” içinde Economic Liberalization, Democratization and Civil Society in the Developing World der. Remonda Bensabat Kleinberg ve Janine A. Clark [Basingstoke ve New York: Palgrave, 2000]). Aksi bir görüş olarak Steven Fish ve Omar Choudhry ikilisi yaptıkları nicel bir çalışma sonucunda ekonomik liberalleşme politikalarının eski Sovyet coğrafyasında kısa vadede olmasa da uzun vadede demokratikleşme sağladığını öne sürmüştür (M. Steven Fish ve Omar Choudhry, “Democratization and Economic Liberalization in the Postcommunist World,” Comparative Political Studies vol. 40, no. 3 [2007]: s. 271). Fish ve Choudhry’nin de makalede belirttiği gibi Washington Uzlaşısı’nı yani başka bir ifadeyle neoliberal ekonomik prensipleri benimseyen yazarların çoğu bu prensiplere dayalı politikaların demokratikleşme sağladığına inanırlar (ibid. s. 256). 229 ekonomik liberalleşme süreci kompleks bir patronaj sistemi üzerinden siyasi güce bağlı yeni ekonomik elitlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.”585

AB’nin teşvik ettiği liberal ekonomi politikalarının Mısır’ın demokratikleşmesi

üzerinde yarattığı olumsuz etkiyi dolaylı olarak kabul edebiliriz. Ancak bunun yanı sıra daha doğrudan bir etkiden de söz edebilmemiz mümkündür. Söz konusu etki AB’nin

Mısır yönetimine yapmış olduğu doğrudan bütçe desteğidir. İkinci bölümde de bahsedildiği gibi AB’nin Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkelere yaptığı finansal yardımların azımsanmayacak bir kısmı yani yaklaşık %50’si doğrudan bütçe desteği

şeklinde olmaktadır. Bu durum aynı şekilde Mısır için de geçerlidir, hatta Mısır’a yönelik yapılan doğrudan bütçe desteğinin oranı %60’ı bulmaktadır.586 Mısır gibi yolsuzluğun veya yozlaşmanın yaygın olduğu587 bir ülkede finansal desteğin önemli bir kısmının doğrudan bütçe desteği şeklinde yapılması demek söz konusu yardımın politik amaçlar uğruna “ahbap çavuş kapitalizmine” (crony capitalism) dahil olmasının riske edilmesi anlamına gelmektedir. Zaten Mısır’daki aktivistler de bu konuya dikkat

çekmektedirler, onlara göre Mısır’daki gibi yozlaşmış bir yönetime yapılacak bütçe desteği, verilen paranın ahbap çavuş kapitalizminin bir parçası olan iş adamları arasında dağıtılacağından dolayı iyi bir fikir değildir.588 Aynı şekilde Avrupa Sayıştayı da 2013 yılında Mısır’da yönetişime ilişkin iş birliğine yönelik yayımladığı raporda bazı ülkelere yönelik yapılan bütçe desteği yardımlarında yolsuzlukla alakalı koşulsallık uygulanmasına rağmen söz konusu koşulsallığın Mısır gibi yolsuzluğun sıklıkla

585 Raffaella Del Sarto, “Normative Empire Europe: The European Union its Borderlands and the Arab Spring,” Journal of Common Market Studies vol. 54, no. 2 (2016): s. 224. 586 “EU Cooperation with Egypt.” 587 Yolsuzluğa ilişkin belki de en önemli endeks olarak kabul edilebilecek Corruption Perceptions Index’in 2016 verilerine göre Mısır 100 üzerinden 34 puanla – ne kadar düşük puan, o kadar yüksek yolsuzluk – 176 ülke arasında en yozlaşmış 108. ülkedir (“Egypt,” Transparency International, erişim tarihi 21 Ocak 2018, https://www.transparency.org/country/EGY ). Üstelik Mısır son yıllarda daha da geriye gitmiştir. Örneğin Mübarek döneminde, yani Arap Baharı’nın hemen öncesinde 2010 yılında Mısır 178 ülke arasında en yozlaşmış 98. ülkedir (“Corruption Perceptions Index,” Transparency International, erişim tarihi 21 Ocak 2018, https://www.transparency.org/cpi2010/results#CountryResults ). 588 Kausch, “Assessing Democracy,” s. 10. 230 rastlandığı bir ülkede uygulanmaması eleştirilmektedir.589 Doğrudan bütçe desteğinden

Mısır halkından çok otoriter Mısır rejiminin ve rejim yanlısı elitlerin – şüphesiz ki bu elitlere ahbap çavuş kapitalizmine dahil iş adamlarını da dahil edebiliriz – fayda sağlaması Mısır’da demokratikleşme açısından oldukça problemlidir çünkü ‘ahbap

çavuş kapitalistlerin’ otoriter rejimlere karşı kurulması muhtemel demokrasi kampına katılmak gibi bir dertleri yoktur590 zira demokratik bir yönetimin yaratacağı şeffaflık söz konusu aktörler açısından tehdit edicidir.591

AB’nin Mısır’a yönelik politikaları yalnızca tepeden-aşağı değil tabandan-yukarı demokratikleşme açısından da olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. AB’nin sivil topluma yönelik faaliyetlerinin Mısır’da – ve genel olarak bölge ülkelerinde – ağırlıklı olarak

GONGO’ların desteklenmesi üzerinden yürüdüğünü ve söz konusu durumun demokratikleşme açısından zararlı olduğuna daha önceki bölümlerde bahsedilmişti, dolayısıyla bu bölümde tekrardan GONGO’ların desteklenmesine değinilmeyecektir.

Bu bölümde değinilecek husus, AB’nin demokrasi teşviki politikalarında mevcut olan retorik ve uygulama arasındaki farklılığın veya tutarsızlığın demokrasi kavramına sivil toplum üzerinden verdiği zarardır ve bu zarar da haliyle demokratikleşme açısından olumsuz bir durum doğurmaktadır.

AB’nin demokrasi teşviki politikalarında retorik ve uygulama arasında farklılık olması, yani iddialı retoriğin aksine yapılan eylemlerin otoriter statükodan yana olması Mısır da dahil demokrasi teşvikinin hedef aldığı ülkelerin yerel aktivistlerinde ‘boş bir beklenti’

589 (“EU Cooperation with Egypt in the Field of Governance.”). Avrupa Sayıştayı’nın eleştirdiği bir diğer husus da AB ortaklık antlaşmaları insan haklarının ihlaline bağlı olarak bütçe desteğinin kesilmesine olanak sağlamasına rağmen söz konusu koşulsallığın AB tarafından kullanılmamasıdır (ibid.). 590 Hinnebusch, “Authoritarian Persistence,” s. 379. 591 Raymond Hinnebusch, “Globalization, Democratization, and the Arab Uprising: The International Factor in MENA’s Failed Democratization,” Democratization vol. 22, no. 2 (2015): s. 341 231 yaratmaktadır”592 Dahası, demokrasi teşviki retoriği ve uygulamaları arasında var olan bariz farklılıklar demokrasi fikrinin veya kavramının ‘itibarsızlaşmasına’ yol açmıştır593 ve bu da demokratikleşme için çaba sarf eden yerel aktörlerin işinin daha da zorlaşmasına yol açmıştır. Mısır’daki yerel İslamcı aktörler de bu konudan yakınmaktadırlar, örneğin Müslüman Kardeşler yönetiminde yer alan Mahmud

Ghozlan’a göre AB’nin bazı dış politika hamleleri, Avrupa’nın sunmuş olduğu demokratik modelin zayıflamasına yol açmaktadır, Ghozlan’ın kastetmiş olduğu dış politika hamleleri Arap dünyasındaki ‘diktatörlük sistemlerinin’ desteklenip demokratik seçimler sonucu göreve gelen Hamas yönetiminin terörist ilan edilip kuşatma altına alınmasıdır.594

592 Durac ve Cavatorta, “Strengthening Authoritarian Rule,” s. 19. 593 ibid. 594 Emad El-Din Shahin, “Political ,” içinde Political Islam and European Foreign Policy: Perspectives from Muslim Democrats of the Mediterranean, der. Michael Emerson ve Richard Youngs (Brüksel: Centre for European Policy Studies, 2007), s. 72-73.

232

SONUÇ

Geride kalan bölümlerde bu tezin temel önermesi olan AB’nin Akdeniz’in güneyine yönelik yaşamış olduğu demokratikleşme-istikrar ikileminden dolayı AB’nin, söz konusu bölgedeki demokrasi teşviki faaliyetlerinin içeriğini kısmasından dolayı bölgede kayda değer bir demokratikleşmenin yaşanmadığı, hatta kayda değer bir demokratikleşme yaşanmadığı gibi söz konusu faaliyetlerin içeriğinden dolayı otoriter rejimlerin güç kazanması test edilmiştir. Demokrasi teşvikinin içeriğinin kısıtlanmasından kasıt hem politik liberalleşme yerine ekonomik liberalleşmeye ağırlık verilmesi hem de diğer bölgelerde veya bağlamlarda, örneğin genişleme süreci, ortaya konan uygulamaların Güney Akdeniz kapsamında uygulamaya konmamasıdır. Bu uygulamalara örnek olarak negatif koşulsallığı ve yaptırımları gösterebiliriz.

Yukarıda bahsi geçen önermeye yönelik gerek ikinci bölümde – yani bölgesel analiz – gerekse de üçüncü bölümde – yani Mısır örneğinin incelenmesi – yeterli ölçüde kanıtların ortaya çıkarıldığını söylememiz mümkündür. İkinci bölümü baz alacak olursak, AB’nin politik liberalleşmeye yönelik reformları bir kenara bırakıp ekonomik liberalleşmeye yönelik reformlara ağırlık vermesinin en önemli kanıtı, AB’nin Güney

Akdeniz’e yönelik kalkınma politikalarının finansal araçları olan MEDA ve ENPI/ENI kapsamında yürütülen projelerin detaylı analizi sonucu ortaya çıkmıştır. Söz konusu projelerden de görülebileceği üzere ağırlık politik alanın değil ekonomik alanın liberalleştirilmesine verilmiştir. Dahası, politik alanın liberalleştirilmesine yönelik projelerde bile bir pazar ekonomisi mantığının hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin bölgede ortak bir tema olarak yargıya yönelik yani yönetişime yönelik yapılan reformlarda öncelikli amaç – demokratikleşmeyle de bağlantılı olarak – yargının bağımsızlığının sağlanması veya korunması değil yargının modernizasyonunun

233 sağlanmasıdır. Sadece demokratik yönetimlerde değil, otoriter rejimlerde de modern bir yargının bulunabileceği gerçeğini göz ardı etmeden iddia edebiliriz ki Akdeniz’in güneyinde yargı modernizasyonuna yönelik projelerin temel amacı, mülkiyet hakkı gibi pazar ekonomisi sistemlerinde önemli rol oynayan unsurların daha efektif bir şekilde korunmasına yöneliktir.

Bölgesel çapta demokratikleşmenin geri plana atılmasına ilişkin gösterilebilecek bir diğer kanıt negatif koşulsallığın ve yaptırımların geri plana atılmasıdır. Barselona

Süreci’nin başlamasından itibaren, yani bu süreç kapsamında Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkelerle ortaklık antlaşmaları imzalanmasına rağmen AB, güneyli komşularında, otoriter rejimlerin demokratik prensipleri ve insan haklarını açık bir şekilde ihlal etmelerine rağmen söz konusu rejimlere yönelik herhangi bir yaptırım uygulama yoluna gitmemiştir üstelik ortaklık antlaşmaları yaptırım uygulamaya yönelik yasal zemin hazırlasa da. Aksine, AB’nin bu bölgeye yönelik stratejisi, bu bölgedeki otoriter rejimlerle, politik alana yönelik reformların oldukça sınırlı olduğu, ekonomik alandaki reformların ise göreceli olarak daha yoğun uygulandığı bir iş birliğine dayalıdır.

İşte tam olarak da bu iş birliğine dayalı model, AB’nin politikalarının hedef ülkelerde demokratikleşme değil de otoriter yönetim biçimini pekiştirecek etki yapmasına yol açmaktadır. İş birliğine dayalı modelin en önemli özelliklerinden biri yapılan yardımların doğrudan bütçe desteği şeklinde yapılmasıdır. Doğrudan bütçe desteği

şeklinde yapılan yardımlar, Akdeniz’in güneyinde yer alan ülkelerde yaşanan yolsuzlukları da göz önüne aldığımızda oldukça problemli bir hal almaktadır. Söz konusu yardımlar, Barselona Deklarasyonu’nun amaçlarından biri olan demokrasinin geliştirilmesini etkisiz kılmaktadır çünkü ikinci bölümde de bahsedildiği gibi Barselona

Süreci’nin güneyli ortakları, bu süreç kapsamında gelen yardımları kendine bağlı ahbap-

234

çavuş kapitalistler yaratmak veya mevcut ahbap-çavuş kapitalistleri beslemek konusunda harcamakta uzmandırlar.

AB’nin Güney Akdeniz’e yönelik demokrasi teşviki politikaları ağırlıklı olarak bölgenin otoriter rejimleriyle iş birliğine dayalı bir modele bağlıysa da uygulanan tüm politikaların iş birliği modeli tarafından kapsandığını söyleyemeyiz. İş birliğine dayalı modelin bütçesinin yanında mütevazi de kalsa, AB, sivil toplumun desteklenmesine de bütçe ayırmaktadır. Teoride, hedef ülkelerin yönetimlerinin rızasına ihtiyaç duyulmadığından dolayı demokratikleştirici kapasite bakımından olumlu görülen sivil toplum desteğinin pratikte etkisi çeşitli nedenlerden dolayı kısıtlanmaktadır. Ayrıca,

AB’nin sivil toplum desteğine bölgenin tüm ülkelerinde faaliyet gösteren GONGO’ları veya yarı GONGO’ları da dahil etmesi demokratikleşme açısından oldukça problemlidir ve demokratikleşmenin aksine etki yapması oldukça muhtemeldir. Dahası,

GONGO’ların desteklenmesinin, bölgede taban desteğine sahip İslamcı aktörlerin veya grupların desteklenmesinin pahasına olması, sivil toplum desteğini iyice problematik hale getirmektedir.

Mısır örneği, ikinci bölümde bölgesel bir analiz üzerinden teste tabi tutulan önermelerin

ülke düzeyinde test edilebilmesi bakımından oldukça önemlidir. Bir bakıma Mısır, söz konusu önermelerin test edilebilmesi bakımından oldukça uyumlu bir örnektir.

Demokratikleşme-istikrar ikileminin AB’nin Mısır’a yönelik demokrasi teşviki faaliyetlerini – olumsuz bakımından – şekillendirmesi Mısır’da oldukça belirgindir,

Mübarek rejimi ile çeşitli konularda yapılan iş birliğinin riske atılmaması bakımından

AB, tıpkı ikinci bölümde bölge analizi üzerinden ortaya konulduğu gibi, Mısır’da da demokrasi teşviki faaliyetlerinin içeriğinde önemli bir kısıtlamaya gitmiştir. Barselona

Süreci sonrasında Mısır’da yaşanan tüm insan hakları ve demokratik prensiplerin

235 ihlaline rağmen AB, herhangi bir yaptırımda bulunma yoluna gitmemiştir hatta iddia edebiliriz ki çoğu zaman söz konusu ihlallere yönelik herhangi bir tepki dahi verilmemiştir.

Mısır’da yaşanan hemen hemen tüm ihlallere AB tarafından göz yumulması, Mısır’ın tezimizdeki önermeler açısından önemli bir örnek olmasının başka bir sebebidir. İddia edebiliriz ki, Mısır’da insan haklarının ve demokratik prensiplerin ihlal edilmesine başta

AB olmak üzere ABD gibi diğer demokrasi teşviki aktörlerinden güçlü bir tepki veya yaptırım gelmemesi, Mübarek rejimini, Barselona Deklarasyonu ve ilgili süreç kapsamında retorik olarak bağlı olunan demokratik prensipleri askıya almak veya ihlal etmek konusunda daha da cesaretlendirmiştir. 2005 seçimlerinden, 2010 seçimlerine kadar olan süreç, bu konuda verilebilecek en iyi örnektir. 2005 seçimlerinde Müslüman

Kardeşler’in bağımsız adaylar üzerinden elde etmiş oldukları göreceli seçim başarısı

Mübarek rejimini alarma geçirmiş ve hemen seçim sonrasında Müslüman Kardeşler’e yönelik baskılama faaliyetlere başlamıştır. Dahası, bir sonraki parlamento seçimleri olan

2010 seçimlerinde Mübarek rejimi çeşitli baskılama faaliyetleriyle yalnızca Müslüman

Kardeşler’e değil tüm muhalefete herhangi bir hareket alanı bırakmamış, bunun mükafatını da UDP’nin tarihinde elde etmiş olduğu en yüksek oy oranıyla almıştır.

AB’nin bölgeye yönelik demokrasi teşviki politikalarının bölgenin otoriter rejimleriyle iş birliğine dayanan yapısı Mısır seçimlerinde yaşanan yoğun usulsüzlüklerin engellenmesine yönelik bir etki göstermemiştir. Aksine, 2005 seçimlerinde yaşanan usulsüzlüklere yönelik ciddi bir yaptırım uygulanmaması, Mübarek rejimini 2010 seçimlerine de müdahale etme konusunda daha da cesaretlendirmiştir. AB’nin 2005 seçimleri sonrası yaptırım uygulaması halinde 2010 seçimlerinde farklı bir tabloyla karşılaşıp karşılaşmayacağımızı kesin olarak bilemesek de burada önemli olan AB’nin yaptırım uygulama yoluna gitmemesidir. Zaten 2005 seçimleri sonrası AB’nin yaptırım

236 uygulama yoluna gitmek bir yana, Mübarek’i tebrik etmesi AB’nin Mısır’a yönelik bakışını ve aynı zamanda demokratikleşme-istikrar ikileminde Mısır’ın durduğu yeri

özetler niteliktedir. AB’nin Mısır’daki otoriter liderleri veya rejimleri kazanmış oldukları seçim zaferleri sonrası tebrik etme geleneği günümüzde de devam etmektedir, son olarak El Sisi, 2014 başkanlık seçimlerinde oyların neredeyse tamamını alarak elde ettiği seçim zaferinden sonra AB tarafından kutlanmıştır.

Mısır, tezimizdeki bir diğer önerme olan Arap Baharı sonrası AB politikalarında yaşanmış olduğu iddia edilen değişimin çoğunlukla retoriksel ve yüzeysel olduğunun test edilmesi açından da önemli bir örnektir. Arap Baharı sonrası, Mısır da dahil bölge

ülkelerine yönelik, demokrasi teşviki bağlamında yeni araçların veya yeni finansal fonların ortaya konulduğu doğru olsa da söz konusu yeniliklerin Akdeniz’in güneyinde demokrasi teşvikine yönelik yeni bir dönüm noktası oluşturduğunu söylememiz mümkün değildir çünkü Akdeniz’de Arap Baharı öncesi demokrasi teşviki de dahil

AB’nin politikalarını şekillendiren demokratikleşme-istikrar ikilemi büyük ölçüde varlığını muhafaza etmiştir ve Mısır örneği de veya daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak Arap Baharı sonrası Mısır’da yaşanan gelişmeler ve AB’nin bu gelişmelere vermiş olduğu tepki bunun en önemli kanıtıdır, dolayısıyla da Mısır’ın

örnek ülke olarak seçilmesi oldukça önemlidir.

Demokratikleşme-istikrar ikileminin tamamen değil de büyük ölçüde korunduğunun iddia edilmesinin sebebi AB’nin, Arap Baharı sonrası Tunus’ta ortaya çıkan yeni yönetime yönelik tutumuyla alakalıdır. Zeynel Abidin Bin Ali rejiminin yıkılmasından sonra Tunus’ta düzenlenen serbest seçimler sonrası Tunus’ta siyasal İslamcıların yer aldığı parti olan Ennahda zafer elde edip, yönetime gelmiştir. Özellikle 90’lı yıllarda başlayan ve 11 Eylül saldırıları sonrası daha da pekişen siyasal İslam’ın tehdit olarak

237 görülmesi ve bölgeye yönelik politikaların bu tehdit algısı etrafında şekillenmesi,

Ennahda’nın seçim zaferi sonrası kısmi olarak sekteye uğramıştır. Başka bir ifadeyle

AB, Arap Baharı sonrası Ennahda yönetimindeki Tunus ile iyi ilişkiler kurmuş ve bu

ülkede demokratik reformların konsolide edilmesine adımlar atmıştır. AB’nin neden böyle bir politikaya gittiğinin incelenmesi bu tezin değil gelecekteki başka çalışmaların konusudur, dolayısıyla geride kalan bölümlerde bu konuya değinilmemiştir. Ancak burada söyleyebiliriz ki, AB’nin Ennahda yönetimine yaklaşımını şekillendiren temel etken, daha önce de bahsedildiği gibi, Arap Baharı sonrası ortaya çıkan demokrasi rüzgarlarından faydalanma isteğidir. AB’nin veya AB politikalarının Tunus’ta ortaya

çıkan demokratikleşme de herhangi bir olumlu katkısı olmamıştır, – hatta tezimizin temasıyla da uyumlu olarak iddia edebiliriz ki, AB politikaları Bin Ali rejiminin sağlamlaşmışına yönelik etki yapmıştır – AB’nin yapmış olduğu, Arap Baharı sonrası ortaya çıkan demokratik yönetimle iş birliği içine girmektir. Şüphesiz ki, AB’nin söz konusu tavrında – yani daha spesifik bir şekilde ifade edecek olursak geçmişte seçimlerle iş başına gelen siyasal İslamcı Hamas’ın dışlanıp, bir başka siyasal İslamcı parti olan Ennahda’yla ilişki kurulmasının – en önemli etken, Ennahda’nın bölgedeki diğer siyasal İslamcı gruplara veya siyasi partilere kıyasla daha ‘ılımlı’ görülmesidir.

Arap Baharı sonrası AB’nin yaşamış olduğu demokratikleşme-istikrar ikileminin geçmiş olduğu en önemli sınav Tunus değil Mısır örneğidir. Tıpkı Tunus’ta olduğu gibi

Mısır’da da Arap Baharı sonrası demokratik, yani serbest seçimler sonrası iş başına gelen bir yönetim kurulmuştur. Ancak Tunus’tan farklı olarak Mısır’da bir istikrar ortamı oluşmamış, Mısır’daki yeni yönetimin anti demokratik uygulamalarının da etkisiyle istikrarı tehdit eden iç karışıklıklar yaşanmıştır. Ve yine Tunus’tan farklı olarak, Mısır’da askeri cunta yönetime el koymuştur. Tüm kusurlarına rağmen demokratik yöntemlerle yani serbest ve adil seçimlerle iş başına gelmiş bir yönetimin

238 bir askeri darbe sonucu devrilmesi, AB’nin geçmişte yaşamış olduğu demokratikleşme- istikrar ikilemi açısından önemli bir sınavdır. Ancak üçüncü bölümden de görülebileceği üzere AB’nin söz konusu olaylara vermiş olduğu tepki, askeri darbeyi

üstü kapalı bir şekilde kabullenmek şeklinde özetlenebilir. Dahası, tıpkı Mübarek döneminde olduğu gibi yeni rejime yönelik de yaptırımlar uygulanmamaktadır ve demokrasi teşviki adı altında otoriter rejimle iş birliği modeline aynı şekilde devam edilmektedir. Ayrıca üye ülkelerin El Sisi’nin liderliğindeki otoriter Mısır yönetimiyle olan iş birliği de aynı şekilde devam etmektedir, örneğin Mısır’a yönelik silah satışının devam ettirilmesi gibi.

Öte yandan Mısır, demokrasi teşviki politikalarının otoriter rejimleri güçlendirmesi konusunda verilebilecek iyi bir örnek olsa da bölge ülkelerinden bazılarının Mısır’dan daha iyi bir örnek teşkil ettiği söylenebilir. Şüphesiz ki Mısır’da yaşanan demokrasi ve insan hakları ihlallerine yönelik herhangi bir şekilde yaptırıma gidilmemesinin veya yapılan yardımların doğrudan bütçe desteği şeklinde yapılmasının geçmişte Mübarek rejimini, günümüzde de El Sisi rejimini bir nevi daha güçlü kıldığını – ancak bu konuda en önemli payın ABD’nin Mısır yönetimine yapmış olduğu yardımlar olduğunu belirtmeliyiz – söyleyebiliriz. Ancak bu durumun bölgenin diğer ülkelerinde, örneğin

Fas veya Ürdün, daha net bir biçimde gözlemlendiğini iddia etmemiz mümkündür. Bu iki monarşi, AB’nin demokrasi teşviki kapsamında yürüttüğü sınırlı politik liberalleşme faaliyetlerine – örneğin kadın ve çocuk hakları konusunda yapılan iyileştirmeler – büyük ölçüde iştirak etmektedirler. Fas veya Ürdün’de yaşanan reform faaliyetlerini yalnızca AB etkisiyle açıklamamız doğru bir yaklaşım olmaz, ancak yine de AB’nin bu konudaki rolünü yadsımak akılcı bir davranış olmayacaktır. Söz konusu politik reformların, Fas’ın ve Ürdün’ün daha istikrarlı – ancak ne kadar daha demokratik oldukları tartışmalıdır – hale gelmesine en azından katkı sağladığı açıktır. AB’nin sınırlı

239 politik reformlar da dahil, Fas ve Ürdün’de yürüttüğü, demokrasi teşviki çatısı altında toplanabilecek bütün faaliyetlerin söz konusu ülkelerdeki otoriter yönetim biçimlerini nasıl ve ne ölçüde güçlendirdiği, gelecekteki çalışmalar açısından önemli araştırma konularıdır.

240

KAYNAKÇA

Abdel-Latif, Omayma. “Egypt-EU Relations: Where is Democracy?” 7 Haziran 2010.

Erişim tarihi 8 Ocak 2017, http://www.iemed.org/observatori/arees-

danalisi/arxius-adjunts/copy_of_focus/Egypt-

EU%20Relationship_Where%20Is%20Democracy.pdf

Abdelrahman, Maha. “The Nationalisation of the Human Rights Debate in Egypt,”

Nations and Nationalism vol. 13, no. 2 (2007): s. 285-300.

Abrahamsen, Rita. “The Victory of Popular Forces or Passive Revolution? A Neo-

Gramscian Perspective on Democratisation.” The Journal of Modern African

Studies vol. 35, no. 1 (1997): s. 129-152.

Ace Project. “Law No 40 of the Year 1977, Concerning the Political Parties System and

its Amendments.” Erişim tarihi 18 Ekim 2017, http://aceproject.org/ero-

en/regions/mideast/EG/Law%20No.%2040%20of%201977%20-

%20english.pdf/view

Acemoğlu, Daron ve James A. Robinson. Economic Origins of Dictatorship. New

York: Cambridge University Press, 2006.

Al-Sayyid, Mustapha K. “A Civil Society in Egypt.” Middle East Journal vol. 47, no. 2

(1993): s. 228-242.

Al Jazeera. “Revolution Bred by Defeat.” 29 Şubat 2008. Erişim tarihi 08 Ağustos

2017,

http://www.aljazeera.com/focus/arabunity/2008/02/20085251932846436.html

Al Jazeera. “Hosni Mubarak Resigns as President.” 11 Şubat 2011. Erişim tarihi 21

Mart 2018,

https://www.aljazeera.com/news/middleeast/2011/02/201121125158705862.htm

l

241

Al Jazeera. “Timeline: Egypt’s Revolution.” 14 Şubat 2011. Erişim tarihi 21 Mart 2018,

https://www.aljazeera.com/news/middleeast/2011/01/201112515334871490.htm

l

Al Jazeera. Egypt Back to the Future: Scoring Points, Making None.”, 8 Temmuz 2013.

Erişim tarihi 22 Ağustos 2017,

http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2013/07/2013728122856571495.html

Aliboni, Roberto. “Promoting Democracy in the EMP: Which Political Strategy?”

EuroMeSCo Reports (2004): s. 5-20.

Aman, Ayah. “Egyptians Prepare for Elections… But Do They Really Matter?” Al-

Monitor, 15 Ekim 2015. Erişim tarihi 19 Ekim 2017, http://www.al-

monitor.com/pulse/originals/2015/10/egypt-parliament-elections-mubrarak-sisi-

parties-candidates.html

Aristotle, Politics. Harmondsworth, Middlesex: Penguin Books, 1962.

Ashton, Catherine. “Remarks by the EU High Representative Catherine Ashton at the

Senior Officials’ Meeting on Egypt and Tunisia.” 23 Şubat 2011. Erişim tarihi

01 Nisan 2017,

https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/foraff/11

9459.pdf

Ashton. Catherine. “Statement by EU High Representative Catherine Ashton on

Developments in Egypt.” 03 Temmuz 2013. Erişim tarihi 15 Eylül 2017,

http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_Data/docs/pressdata/EN/foraff/137

704.pdf

Ashton, Catherine. “Statement by the EU High Representative Catherine Ashton on the

Events in Egypt.” 27 Ocak 2011. Erişim tarihi 11 Eylül 2017,

242

http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_Data/docs/pressdata/EN/foraff/118

963.pdf

Aşkar Karakır, İrem. “Limits of EU Democracy Promotion in the Arab Middle East:

The Cases of Egypt and Morocco.” Uluslararası Hukuk ve Politika vol. 10, no.

38 (2014): s. 33-67.

Axyonova, Vera ve Fabienne Bossuyt. “Mapping the Substance of the EU’s Civil

Society Support in Central Asia: From Neo-liberal to State Led Civil Society.”

Communist and Post-Communist Studies vol. 49, (2016): s. 207-217.

Ayers, Alison J. “Demystifying Democratisation: The Global Constitution of

(Neo)Liberal Polities in Africa.” Third World Quarterly vol. 27, no. 2 (2006): s.

321-338.

Bache, Ian, Stephen George ve Simon Bulmer. Politics in the European Union. New

York: Oxford University Press, 2011.

Balamir Çoşkun, Bezen. “Values and Security: The EU’s Dilemma of Democracy

Promotion in the Middle East.” İçinde The EU and its Neighbours: Values

versus Security in European Foreign Policy, derleyen Gergana Noutcheva,

Karolina Pomorska ve Giselle Bosse, s. 84-102. Manchester: Manchester

University Press, 2013.

Balfour, Rosa. “Principles of Democracy and Human Rights: A Review of the European

Union’s Strategies Towards its Neighbours.” İçinde Values and Principles in

European Union Foreign Policy, derleyen Sonia Lucarelli ve Ian Manners, s.

114-129. Abingdon ve New York: Routledge, 2006.

Balfour, Rosa. “EU Conditionality after the Arab Spring,” IE MED Papers vol. 16

(2012): s. 5-35.

Balfour, Rosa. Human Rights and Democracy in EU Foreign Policy: The Cases of

Ukraine and Egypt. Abingdon ve New York: Routledge, 2012.

243

Balfour, Rosa. “EU Political Dilemmas in North Africa and the Middle East: The Logic

of Diversity and the Limits to Foreign Policy.” İçinde The EU and its

Neighbours: Values versus Security in European Foreign Policy, derleyen

Gergana Noutcheva, Karolina Pomorska ve Giselle Bosse, s. 67-83. Manchester:

Manchester University Press, 2013.

Balfour, Rosa, Francesca Fabbri ve Richard Youngs. “Report on Democracy Assistance

from the European Union to the Middle East and North Africa.” Erişim tarihi 11

Ekim 2017,

https://www2.warwick.ac.uk/fac/soc/pais/research/researchcentres/irs/euspring/e

uspring_eu_demo_assistance_on_template.4.pdf

Balfour-Paul, Jamie. “Power to the People? Reactions to the EU’s Response to the Arab

Spring.” 15 Kasım 2011. Erişim tarihi 30 Ekim 2017, http://policy-

practice.oxfam.org.uk/publications/power-to-the-people-reactions-to-the-eus-

response-to-the-arab-spring-189549

Barro, Robert J. “Determinants of Democracy.” Journal of Political Economy vol. 107,

no. 6 (1999): s. 158-183.

Barroso, Jose Manuel Durao. “Partners in Freedom: The EU Response to the Arab

Spring.” 14 Temmuz 2011. Erişim tarihi 02 Şubat 2018,

http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-11-523_en.htm?locale=en

BBC. “Q&A: Morocco’s Referandum on Reform.” 29 Haziran 2011. Erişim tarihi 25

Aralık 2016, http://www.bbc.com/news/world-africa-13964550

Beaumont, Peter. “Protests Erupt Across Egypt after Presidential Decree.” The

Guardian, 23 Kasım 2012. Erişim tarihi 22 Ağustos 2017,

https://www.theguardian.com/world/2012/nov/23/protests-egypt-presidential-

decree

244

Beblawi, Hazem. “The Rentier State in the Arab World.” Arab Studies Quarterly vol. 9,

no. 4 (1987): s. 383-398.

Behr, Timo. “The EU and Arab Democracy.” İçinde Hard Choices: The EU’s Options

in a Changing Middle East, derleyen Timo Behr, s. 82-85. Helsinki: The Finnish

Institute of International Affairs, 2011.

https://www.files.ethz.ch/isn/128717/FIIA_28_Behr_web.pdf

Behr, Timo. “The European Union’s Mediterranean Policies after the Arab Spring: Can

the Leopard Change Its Spots?” Amsterdam Law Forum vol. 4, no. 2 (2012): s.

76-88.

Behr, Timo. “EU Foreign Policy and Political Islam: Towards a New Entente in the

Post-Arab Spring Era?” The International Spectator vol. 48, no. 1 (2013): s. 20-

33.

Bellin, Eva. “The Robustness of Authoritarianism in the Middle East: Exceptionalism in

Comparative Perspective.” Comparative Politics, Ph.D. Programs in Political

Science, University of New York vol. 36, no. 2 (2004): s. 139-157.

Bellin, Eva. “Reconsidering the Robustness of Authoritarianism in the Middle East:

Lessons from the Arab Spring.” Comparative Politics, Ph.D. Programs in

Political Science, University of New York vol. 44, no. 2 (2012): s. 127-149.

Bernhagen, Patrick. “Measuring Democracy and Democratization.” İçinde

Democratization, derleyen Christian W. Haerpfer, Patrick Bernhagen, Ronald F.

Inglehart ve Christian Welzel, s. 24-40. New York: Oxford University Press,

2009.

Bicchi, Federica. “Want Funding? Don’t Mention Islam: EU Democracy Promotion in

the Middle East.” CFSP Forum vol. 4, no. 2 (2006): s. 10-12.

Bicchi, Federica. “Euro-Mediterranean Relations in Historical Perspective.” İçinde The

Euro-Mediterranean Dialogue: Prospects for an Area of Prosperity and

245

Security, derleyen Foundation for European Progressive Studies, s. 14-20.

Roma: Solaris s.r.l., 2009. Erişim tarihi 12 Nisan 2017, http://www.feps-

europe.eu/assets/b87820bf-4b3f-4fc4-a5c8-3787c88fec55/feps_ie_euromed.pdf

Bicchi, Federica. “Democracy Assistance in the Mediterranean: An Overview.”

Mediterranean Politics vol. 14, no. 1 (2009): s. 61-78.

Bicchi, Federica. “Dilemmas of Implementation: EU Democracy Assistance in the

Mediterranean.” Democratization vol. 17, no. 5 (2010): s. 976-996.

Bicchi, Federica. “The Politics of Foreign Aid and the European Neighbourhood Policy

Post-Arab Spring: ‘More for More’ or Less of the Same.” Mediterranean

Politics vol. 19, no. 3 (2014): s. 318-332.

Biçer, Savaş. “Avrupa Birliği’nin Akdeniz Politikası ve Barselona Süreci.” İçinde

Dünden Bugüne Avrupa Birliği, derleyen Beril Dedeoğlu, s. 397-419. İstanbul:

Boyut Kitapları, 2003.

Birleşmiş Milletler. “Birleşmiş Milletler Antlaşması.” Erişim tarihi 17 Eylül 2016.

https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/3-30.pdf

Blaydes, Lisa. Elections and Distributive Politics in Mubarak’s Egypt. New York:

Cambridge University Press, 2011.

Boogaerts, Andreas, Clara Portela ve Edith Drieskens. “One Swallow Does not Make

Spring: A Critical Juncture Perspective on the EU Sanctions in Response to the

Arab Spring.” Mediterranean Politics vol. 21, no. 2 (2016): s. 205-225.

Börzel, Tanja A., Thomas Risse ve Assem Dandashly “The EU, External Actors and the

Arabellions: Much Ado About (Almost) Nothing,” Journal of European

Integration Vol. 37, No. 1 (2015), s. 135-153.

Börzel, Tanja A. ve Vera van Hüllen. “One Voice, One Message, but Conflicting Goals:

Cohesiveness and Consistency in the European Neighbourhood Policy.” Journal

of European Public Policy Vol. 21, No. 7 (2014), s. 1033-1049.

246

Börzel, Tanja A. ve Yasemin Pamuk. “Pathologies of Europeanisation: Fighting

Corruption in the Southern Caucasus.” West European Politics vol. 35, no. 1

(2012): s. 79-97.

Brauch, Hans Günter, Mohammad El-Sayed Selim ve Peter H. Liotta. “Security

Concepts for Cooperation in the Mediterranean: Conclusions and Outlook for

the 21st Century.” İçinde Security and Environment in the Mediterranean:

Conceptualising Security and Environmental Conflicts, derleyen Hans Günter

Brauch, Peter H. Liotta, Antonio Marquina, Paul F. Rogers ve Mohammad El-

Sayed Selim, s. 955-990. Berlin, Heidelberg ve New York: Springer-Verlag,

2003.

Bridoux, Jeff ve Milja Kurki. Democracy Promotion: A Critical Introduction. Londra

ve New York: Routledge, 2014.

Brownlee, Jason. “The Decline of Political Pluralism in Mubarak’s Egypt.” İçinde Islam

and Democracy in the Middle East, derleyen Larry Diamond, Marc F. Plattner

ve Daniel Brumberg, s. 48-57. Baltimore ve Londra: The Johns Hopkins

University Press, 2003.

Brownlee, Jason. Authoritarianism in an Age of Democratization. New York:

Cambridge University Press, 2007.

Brownlee, Jason. Democracy Prevention: The Politics of the US-Egyptian Alliance.

New York: Cambridge University Press, 2012.

Bull, Hedley. “Civilian Power Europe: A Contradiction in Terms?” Journal of Common

Market Studies Vol. 21, No. 2 (1982), s. 149-170.

Burnell, Peter. “From Evaluating Democracy Assistance to Appraising Democracy

Promotion.” Political Studies vol. 56, no. 2 (2008): s. 414-434.

Burnell, Peter. “International Democracy Promotion: A Role for Public Goods Theory.”

Contemporary Politics 14, no. 1 (2008): s. 37-52.

247

Bush, George W. “President Bush Discusses Iraq War in Veteran Days.” The White

House. Erişim tarihi 10 Eylül 2016, http://georgewbush-

whitehouse.archives.gov/news/releases/2003/11/20031111-10.html

Canciani, Egidio. “European Financial Perspective and the European Neighbourhood

and Partnership Instrument.” Erişim tarihi 18 Mayıs 2017,

http://www.iemed.org/anuari/2007/aarticles/aCanciani.pdf

Carothers, Thomas. “Democracy and Human Rights: Policy Allies or Rivals?” The

Washington Quarterly vol. 17, no. 3 (1994): s. 109-120.

Carothers, Thomas. Critical Mission: Essays on Democracy Promotion. Washington

DC: Carnegie Endowment for International Peace, 2004.

Carothers, Thomas. “The Backlash Against Democracy Promotion.” Foreign Affairs

vol. 85, no. 2 (2006): s. 55-68.

Carothers, Thomas. “The Continuing Backlash Against Democracy Promotion.” İçinde

New Challenges to Democratization, derleyen Peter Burnell ve Richard Youngs,

s. 59-72. Abingdon ve New York: Routledge, 2010.

Carothers, Thomas. “Foreword.” Democratization vol. 19, no. 3 (2012): s. 389-390.

Catalano, Serida L. ve Paolo R. Graziano. “Europeanization as a Democratization Tool?

The Case of Morocco.” Mediterranean Politics vol. 21, no. 3 (2016): s. 364-386.

Cavatorta, Francesco. “Geopolitical Challenges to the Success of Democracy in North

Africa: Algeria, Tunisia and Morocco.” Democratization vol. 8, no. 4 (2001): s.

175-194.

Cavatorta, Francesco. “International Politics of the Middle East.” İçinde The Middle

East, derleyen Ellen Lust, s. 396-428. Thousand Oaks: CQ Press, 2014.

Cavatorta Francesco, Raj S. Chari, Sylvia Kritzinger ve Arantza Gomez Arana. “EU

External Policy-Making and the Case of Morocco: ‘Realistically’ Dealing with

248

Authoritarianism?” European Foreign Affairs Review vol. 13, no. 3 (2008): s. 1-

20.

Cavatorta, Francesco ve Vincent Durac. “Diverging or Converging Dynamics? EU and

US Policies in North Africa – An Introduction.” İçinde The Foreign Policies of

the European Union and the United States in North Africa, derleyen Francesco

Cavatorta ve Vincent Durac s. 1-9. Abingdon: Routledge, 2009.

Cebeci, Münevver ve Tobias Schumacher. “The EU’s Constructions of the

Mediterranean (2007-2013).” MED RESET Working Papers no. 3 (2017): s. 1-

29.

Centre Virtuel de la Connaissance Sur l’Europe. “Declaration on European Identity.”

Erişim tarihi 25 Mart 2017,

http://www.cvce.eu/content/publication/1999/1/1/02798dc9-9c69-4b7d-b2c9-

f03a8db7da32/publishable_en.pdf

Challand, Benoit. “The Counter-Power of Civil Society and the Emergence of a New

Political Imaginary in the Arab World.” Constellations vol. 18, no. 3 (2011): s.

271-283.

Chambers, Simone. “A Critical Theory of Civil Society.” İçinde Alternative

Conceptions of Civil Society, derleyen Simone Chambers ve Will Kymlicka, s.

90-110. Princeton: Princeton University Press, 2002.

Chourou, Bechir. “The Challenge of Democracy in North Africa.” Democratization vol.

9, no. 1 (2002): s. 17-39.

Clark, Janine A. “The Economic and Political Impact of Economic Restructuring on

NGO-State Relations in Egypt.” İçinde Economic Liberalization,

Democratization and Civil Society in the Developing World derleyen Remonda

Bensabat Kleinberg ve Janine A. Clark, s. 157-179. Basingstoke ve New York:

Palgrave, 2000.

249

Cleveland, William L. ve Martin Bunton. A History of The Modern Middle East.

Boulder: Westview Press, 2017.

Clinton, Bill. “Address Before a Joint Session of the Congress on the State of the

Union.” Erişim tarihi 5 Kasım 2016.

http://www.presidency.ucsb.edu/ws/?pid=50409

Commission of the European Communities. “Cooperation Agreements between the

EEC and the Maghreb Countries.” Erişim tarihi 11 Nisan 2017,

http://aei.pitt.edu/7755/1/7755.pdf

ConstitutionNet. “Constitutional History of Egypt.” Erişim tarihi 22 Ağustos 2017,

http://www.constitutionnet.org/country/constitutional-history-egypt

Cook, Steven A. “The Right Way to Promote Arab Reform.” Foreign Affairs vol. 84,

no. 2 (2005): s. 91-102.

Cook, Steven A. The Struggle for Egypt: From Nasser to Tahrir Square. New York:

Oxford University Press, 2012.

Cooper, Mark N. The Transformation of Egypt. Abingdon ve New York: Routledge,

2013.

Cox, Robert W. “Social Forces, States and World Orders: Beyond International

Relations Theory.” Millennium-Journal of International Studies vol. 10, no. 2

(1981): s. 126-155.

Cox, Michael, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi. “Introduction.” İçinde American

Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, derleyen Michael

Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi, s. 1-17. New York: Oxford

University Press, 2000.

Council of the European Union. “Council Conclusions on Egypt.” 21 Ağustos 2013.

Erişim tarihi 04 Kasım 2017,

http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2013/september/tradoc_151710.pdf

250

Crawford, Gordon. “European Union Development Co-operation and the Promotion of

Democracy.” İçinde Democracy Assistance: International Co-operation for

Democratization, derleyen Peter Burnell, s. 90-127. Londra ve Portland: Frank

Cass Publishers, 2000.

Dahl, Robert A. Polyarchy: Participation and Opposition. New Haven ve Londra: Yale

University Press, 1971.

Daily News Egypt. “The Mismanagement of the Bread Crisis.” Erişim tarihi 02 Ağustos

2017, https://dailynewsegypt.com/2008/03/18/the-mismanagement-of-the-bread-

crisis/

Dawoud, Aliaa. “Shifts in Treatment of Women’s Rights in Egyptian Media.” Journal

of International Women’s Studies vol. 12, no. 4 (2011): s. 148-161.

Del Sarto, Raffaella. “Normative Empire Europe: The European Union its Borderlands

and the Arab Spring.” Journal of Common Market Studies vol. 54, no. 2 (2016):

s. 215-232.

Demmelhuber, Thomas. “The European Neighbourhood Policy (ENP) and Its

Implementation in the Southern Mediterranean: The Case of Egypt.” Center for

European Integration Studies Discussion Paper (2007), p. 3-21.

Diamond, Larry. “Rethinking Civil Society: Toward Democratic Consolidation.”

Journal of Democracy vol. 5, no. 3 (1994): s. 4-17.

Diamond, Larry. “Why are there no Arab Democracies?” Journal of Democracy vol.

21, no. 1 (2010): s. 93-104.

Diamond, Larry. “A Fourth Wave or False Start.” Foreign Affairs, 22 Mayıs 2011.

Erişim tarihi 17 Ağustos 2016, https://www.foreignaffairs.com/articles/middle-

east/2011-05-22/fourth-wave-or-false-start

Dillman, Bradford. “International Markets and Partial Economic Reforms in North

Africa: What Impact on Democratization.” içinde The European Union and

251

Democracy Promotion: The Case of North Africa, der. Richard Gillespie ve

Richard Youngs (Londra ve Portland: Frank Cass Publishers, 2002), s. 63-86.

Dinan, Desmond. Avrupa Birliği Tarihi. Çeviren Hale Akay. İstanbul: Kitap Yayınevi,

2013.

Dinan, Desmond. Ever Closer Union: An Introduction to European Integration.

Basingstoke: Palgrave Macmillan, 2010.

Donnelly, Jack. “Realizm.” İçinde Uluslararası İlişkiler Teorileri, derleyen Scott

Burchill, Andrew Linklater, Richard Devetak, Jack Donnelly, Terry Nardin,

Matthew Paterson, Christian Reus-Smit ve Jacqui True, s. 49-80. Çeviren Ali

Aslan ve Muhammed Ali Ağcan. İstanbul: Küre Yayınları, 2013.

Duleba, Alexander ve Lucia Najslova. “What Kind of EU Does the Mediterranean

Need?” Pasos Policy Brief no. 3 (2011): s. 1-12.

Dunne, Michele. “Time to Pursue Democracy in Egypt.” Ocak 2007. Erişim tarihi 20

Eylül 2017, http://carnegieendowment.org/2007/01/04/time-to-pursue-

democracy-in-egypt-pub-18937

Dunne, Michele ve Amr Hamzawy, “From Too Much Egyptian Opposition to Too

Little – and Legal Worries Besides.” 13 Aralık 2010. Erişim tarihi 07 Kasım

2017, http://carnegieendowment.org/2010/12/13/from-too-much-egyptian-

opposition-to-too-little-and-legal-worries-besides/2ynu ).

Durac, Vincent. “The Impact of External Actors on the Distribution of Power in the

Middle East: The Case of Egypt.” İçinde The Foreign Policies of the European

Union and the United States in North Africa, derleyen Francesco Cavatorta ve

Vincent Durac, s. 72-87. Abingdon: Routledge, 2009.

Durac, Vincent ve Francesco Cavatorta. “Strengthening Authoritarian Rule through

Democracy Promotion? Examining the Paradox of the US and EU Security

252

Strategies: The Case of Bin Ali’s Tunisia.” British Journal of Middle Eastern

Studies vol. 36, no. 1 (2009): s. 3-19.

Durac, Vincent ve Francesco Cavatorta. Politics and Governance in the Middle East.

Londra: Palgrave, 2015.

Egan, Annabel ve Laurent Pech. “Respect for Human Rights as a General Objective of

the EU’s External Action.” KU Leuven Working Paper vol. 161, (2015): s. 1-23.

El-Ghobashy, Mona. “Antinomies of the Saad Eddin Ibrahim Case.” Middle East

Research and Information Project, 15 Ağustos 2002. Erişim tarihi 26 Ekim

2017, http://www.merip.org/mero/mero081502

El-Naggar, Ahmad El-Sayed. “Economic Policy: From State Control to Decay and

Corruption.” İçinde Egypt: The Moment of Change, derleyen Rabab El-Mahdi

ve Philip Marfleet. s. 34-50. Londra ve New York: Zed Books, 2009.

El Tarouty, Safinaz. Businessmen, Clientelism and Authoritarianism in Egypt. New

York: Palgrave Macmillan, 2016.

Emerson, Michael ve Gergana Noutcheva. “From Barcelona Process to Neighbourhood

Policy.” Erişim tarihi 02 Mayıs 2017,

www.iemed.org/anuari/2005/anarticles/anemersonnoutcheva.pdf

Emerson, Michael ve Richard Youngs, “Political Islam and the European

Neighbourhood Policy.” İçinde Political Islam and European Foreign Policy:

Perspectives from Muslim Democrats of the Mediterranean, derleyen Michael

Emerson ve Richard Youngs s. 1-12. Brüksel: Centre for European Policy

Studies, 2007.

Eminent Persons Group. “ACP-EEC Convention.” Erişim tarihi 10 Mart 2017,

http://www.epg.acp.int/fileadmin/user_upload/LOME_I.pdf

253

Encylopedia Princetoniensis: The Princeton Encylopedia of Self Determination. “Non-

Intervention [Non-interference in Domestic Affairs].” Erişim tarihi 17 Eylül

2016. https://pesd.princeton.edu/?q=node/258

Esposito, John L., Tamara Sonn ve John O. Voll. Islam and Democracy After the Arab

Spring. New York: Oxford University Press, 2016.

EU Law and Publications. “Association Agreement: Between the European Union and

its Members States, of the one Part, and Ukraine, of the other Part.” Erişim tarihi

17 Nisan 2017, http://publications.europa.eu/resource/cellar/4589a50c-e6e3-

11e3-8cd4-01aa75ed71a1.0006.01/DOC_1

EUR-Lex. “Consolidated Version of the Treaty on European Union.” Erişim tarihi 09

Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/?uri=celex%3A12012M%2FTXT

EUR-Lex. “Consolidated Version of the Treaty on the Functioning of the European

Union,” Erişim tarihi 19 Mart 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-

content/en/TXT/?uri=CELEX:12012E/TXT

EUR-Lex. “Council Regulation (EU) No 270/2011.” 22 Mart 2011. Erişim tarihi 11

Eylül 2017, http://eur-

lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2011:076:0004:0012:EN:P

DF ).

EUR-Lex. “Document 21976A0427(01).” Erişim tarihi 12 Nisan 2017, http://eur-

lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/?uri=uriserv:OJ.L_.1978.264.01.0002.01.ENG&toc=OJ:L:197

8:264:TOC

EUR-Lex. “Document 22000A1215(01).” Erişim tarihi 10 Mart 2017, http://eur-

lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/?uri=CELEX:22000A1215(01)

254

EUR-Lex. “Egypt: The Case of Saad Eddin Ibrahim, European Parliament Resolution

on Egypt.” Erişim tarihi 02 Kasım 2017, http://eur-

lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:C:2003:272E:0485:0486:EN:

PDF

EUR-Lex. “Euro-Mediterranean Agreement: Establishing an Association between the

European Communites and their Members States, of the one Part, and the Arab

Republic of Egypt, of the other Part.”Erişim tarihi 17 Nisan 2017, http://eur-

lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:L:2004:304:0039:0208:EN:P

DF

EUR-Lex. “European Initiative for Democracy and Human Rights (EIDHR) (2000-

2006).” Erişim tarihi 15 Haziran 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-

content/GA/ALL/?uri=uriserv:r10110

EUR-Lex. “European Neighbourhood Policy Strategy Paper.” Erişim tarihi 16 Mayıs

2017, http://eur-

lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:2004:0373:FIN:EN:PDF

EUR-Lex. “Opinion of the Economic and Social Committee on ‘The Role and

Contribution of Civil Society Organisation in the Building of Europe’. ” Erişim

tarihi 07 Haziran 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:51999IE0851&from=EN

EUR-Lex. Regulation (EC) No 1638/2006 of the European Parliament and of the

Council.” Erişim tarihi 19 Mayıs 2017, http://eur-lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32006R1638&from=LVN

EUR-Lex. “Regulation (EC) No 1889/2006 of the European Parliament and of the

Council of 20 December 2006.” Erişim tarihi 20 Haziran 2017, http://eur-

lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32006R1889&from=EN

255

EUR-Lex. “Treaty of Lisbon amending the Treaty on European Union and the Treaty

establishing the European Community.” Erişim tarihi 27 Mart 2017, http://eur-

lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=OJ:C:2007:306:FULL:EN:PDF

EUR-Lex. “Treaty on European Union.” Erişim tarihi 19 Mart 2017, http://eur-

lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/PDF/?uri=OJ:C:1992:191:FULL&from=EN

Euractiv. “EU Paves Way for Resuming Direct Aid to Zimbabwe.” 18 Şubat 2014.

Erişim tarihi 10 Mart 2017, http://www.euractiv.com/section/development-

policy/news/eu-paves-way-for-resuming-direct-aid-to-zimbabwe/

EuropeAid. “European Initiative for Democracy & Human Rights 2000-2006:

Promoting Democracy & Human Rights Worldwide.” Erişim tarihi 16 Haziran

2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/publication-compendium-

promoting-human-rights-worldwide-2000-2006_en_0.pdf

EuropeAid. “Implementation of the European Instrument for Democracy and Human

Rights.” Erişim tarihi 14 Haziran 2017,

https://www.bond.org.uk/data/files/resources/164/eidhr.pdf

European Commission. “A New and Ambitious European Neighbourhood Policy.” 25

Mayıs 2011. Erişim tarihi 31 Ekim 2017, http://europa.eu/rapid/press-

release_IP-11-643_en.htm?locale=EN

European Commission. “Accession Criteria,” Erişim tarihi 11 Mart 2017,

https://ec.europa.eu/neighbourhood-

enlargement/policy/glossary/terms/accession-criteria_en

European Commission. “Action Fiche for Egypt.” Erişim tarihi 05 Ekim 2017,

https://ec.europa.eu/neighbourhood-

enlargement/sites/near/files/c_2013_8416_aap_part_ii_annex_en.pdf

256

European Commission. “Action Fiche for Libya.” Erişim tarihi 25 Mayıs 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/aap-financial-support-to-the-eu-

hiv-action-plan-for-benghazi-libya-af-2007_en.pdf

European Commission. “Action Fiche for the Southern Neighbourhood Region

Programme: Support for Partnership, Reforms and Inclusive Growth

(SPRING).” Erişim tarihi 05 Ekim 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/aap-financing-neighbourhood-

south-spe-p1-general-budget-af-20110926_en.pdf

European Commission. “Countries and Regions: Egypt.” Erişim tarihi 10 Eylül 2017,

http://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/egypt/

European Commission. “Declaration by the Presidency, on Behalf of the European

Union, on the trial in Egypt against Dr. Saad Eddin Ibrahim and the Employees

of the Ibn Khaldoun Centre and Hoda Association.” 30 Temmuz 2002. Erişim

tarihi 02 Kasım 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_PESC-02-100_en.htm

European Commission. “European Commission Announces Increased Support for Civil

Society in the Neighbourhood Area.” 30 Kasım 2012. Erişim tarihi 30 Ekim

2017, http://europa.eu/rapid/press-release_IP-12-1298_en.htm

European Commission. “Egypt.” Erişim tarihi 23 Mart 2018,

http://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/egypt/

European Commission. “Egypt Country Strategy Paper 2007-2013.” Erişim tarihi 25

Mayıs 2017,

http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/pdf/country/enpi_csp_egypt_en.pdf

European Commission. “EU Charter of Fundamental Rights.” Erişim tarihi 23 Mart

2017, http://ec.europa.eu/justice/fundamental-rights/charter/index_en.htm

257

European Commission. “Euro-Med Partnership Egypt: National Indicative Programme

2005-2006.” Erişim tarihi 25 Eylül 2017, http://edz.bib.uni-

mannheim.de/daten/edz-ma/gdex/04/nip_05_10_en.pdf

European Commission. “Euro-Mediterranean Partnership Algeria: National Indicative

Programme 2005-2006.” Erişim tarihi 22 Nisan 2017,

http://trade.ec.europa.eu/doclib/docs/2006/march/tradoc_127718.pdf

European Commission. “Euro-Mediterranean Partnership and MEDA Regional

Activities.” Erişim tarihi 24 Mayıs 2017,

http://www.emwis.org/overview/fol101997/fol221357/infonotes_200506-

en.pdf/download/1/infonotes_200506-en.pdf

European Commission. “Euro-Mediterranean Partnership Morocco: National Indicative

Programme 2005-2006.” Erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://edz.bib.uni-

mannheim.de/daten/edz-ma/gdex/04/nip_05_12_en.pdf

European Commission. “European Governance - A White Paper’.” Erişim tarihi 07

Haziran 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_DOC-01-10_en.htm

European Commission. “European Instrument for Democracy and Human Rights:

Compendium 2007-2010.” Erişim tarihi 20 Haziran 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/european-instrument-democracy-and-human-

rights-compendium-2007-2010_en

European Commission. “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI).”

Erişim tarihi 22 Mayıs 2017, http://ec.europa.eu/europeaid/funding/european-

neighbourhood-and-partnership-instrument-enpi_en

European Commission. “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI):

Regional Indicative Programme (2011-2013) for the Euro-Mediterranean

Partnership.” Erişim tarihi 03 Haziran 2017,

258

http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/financing-the-

enp/regional_indicative_programme_(2011-2013)_en.pdf

European Commission. “European Neighbourhood and Partnership Instrument (ENPI):

Regional Strategy Paper (2007-2013) and Regional Indicative Programme

(2007-2010) for the Euro-Mediterranean Partnership.” Erişim tarihi 31 Mayıs

2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/rsp-rip-euromed-2007-

2013_en.pdf

European Commission. “European Neighbourhood and Partnership Instrument: 2007-

2013 Overview of Activities and Results.” Erişim tarihi 19 Mayıs 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/overview_of_enpi_results_2007-

2013_en_0.pdf

European Commission. “European Neighbourhood and Partnership Instrument: Algeria

Strategy Paper 2007-2013 & National Indicative Programme 2007-2010.”

Erişim tarihi 24 Mayıs 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/csp-nip-algeria-2007-

2013_en.pdf

European Commission. European Neighbourhood and Partnership Instrument: Arab

Republic of Egypt National Indicative Programme 2011-2013.” Erişim tarihi 25

Mayıs 2017, https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/nip-egypt-2011-

2013_en.pdf

European Commission. “European Neighbourhood and Partnership Instrument:

Lebanase Republic Country Strategy Paper 2007-2013 and National Indicative

Programme 2007-2010.” Erişim tarihi 24 Mayıs 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/csp-nip-lebanon-2007-

2013_en.pdf

259

European Commission. “Evaluation of the Council Regulation N 2698/2000 (MEDA II)

and its Implementation: Volume I: Main Report.” Erişim tarihi 20 Nisan 2017,

https://ec.europa.eu/europeaid/sites/devco/files/evaluation-cooperation-ec-

meda2-1264-main-report-200906_en_2_0.pdf

European Commission. “Historical Background.” Erişim tarihi 02 Haziran 2017,

http://europa.eu/rapid/press-release_MEMO-95-2_en.htm

European Commission. “Implementation of the European Neighbourhood Policy in

2008: Progress Report Egypt.” Erişim tarihi 11 Aralık 2017,

http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/pdf/progress2009/sec09_523_en.pdf

European Commission. “Implementation of the European Neighbourhood Policy 2009,

Progress Country Report: Egypt.” 12 Mayıs 2010. Erişim tarihi 08 Ocak 2018,

library.euneighbours.eu/sites/default/files/attachments/sec10_517_en.pdf

European Commission. “Implementation of the European Neighbourhood Policy 2010,

Progress Country Report: Egypt.” 25 Mayıs 2011. Erişim tarihi 08 Kasım 2017,

https://www.ecoi.net/file_upload/1788_1309447349_sec-11-647-en.pdf

European Commission. “Instrument Europeen de Voisinage de Partenariat: Algerie

Programme Indicatif National 2011-2013.” Erişim tarihi 24 Mayıs 2017,

https://library.euneighbours.eu/content/algeria-national-indicative-programme-

2011-2013

European Commission. “Paving the Way for a New Neighbourhood Instrument.”

Erişim tarihi 08 Mayıs 2017,

http://ec.europa.eu/regional_policy/sources/docoffic/official/communic/wider/wi

der_en.pdf

European Commission. “Report from the Commission: Annual Report of the MEDA

Programme 1999.” Erişim tarihi 19 Nisan 2017,

http://aei.pitt.edu/42931/1/com2000_0472.pdf

260

European Commission. “Report from the Commission to the Council and the European

Parliament: Annual Report of the MEDA Programme 2000.” Erişim tarihi 21

Eylül 2017,

http://unpan1.un.org/intradoc/groups/public/documents/CAFRAD/UNPAN0031

20.pdf ).

European Commission. Southern Neighbourhood.” Erişim tarihi 05 Nisan 2017,

https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/neighbourhood/southern-

neighbourhood_en

European Commission. “Strategy and Reports.” Erişim tarihi 12 Mart 2017,

https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/countries/package_en

European Commission. “The European Union’s Role in Promoting Human Rights and

Democratisation in Third Countries.” Erişim tarihi 14 Haziran 2017,

http://aei.pitt.edu/37812/1/com2001_0252en01.pdf

European Commission. “The Roots of Democracy and Sustainable Development:

Europe’s Engagement with Civil Society in External Relations.” Erişim tarihi 09

Haziran 2017, http://eur-

lex.europa.eu/LexUriServ/LexUriServ.do?uri=COM:2012:0492:FIN:en:PDF

European Commission- European Union External Action. “A New Response to a

Changing Neighbourhood: A Review of European Neighbourhood Policy.” 25

Mayıs 2011. Erişim tarihi 03 Ekim 2017,

https://eeas.europa.eu/sites/eeas/files/review_en.pdf

European Council-Council of the European Union. “A Secure Europe in a Better World:

European Security Strategy.” Erişim tarihi 05 Mayıs 2017,

https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cmsUpload/78367.pdf

European Council-Council of the European Union. “Article 96 of the Cotonou

Agreement - Consultation Procedure.” Erişim tarihi 10 Mart 2017,

261

http://www.consilium.europa.eu/en/policies/eu-africa/article-96-cotonou-

agreement/

European Council-Council of the European Union. “Council Regulation (EC) No

976/1999 of 29 April 1999.” Erişim tarihi 10 Mayıs 2017,

http://www.ohchr.org/EN/Issues/RuleOfLaw/CompilationDemocracy/Pages/Co

uncilRegulation.aspx

European Council-Council of the European Union. “Council Regulation (EC) No

1488/96 of 23 July 1996.” Erişim tarihi 19 Nisan 2017, http://eur-

lex.europa.eu/legal-

content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:31996R1488&from=SK

European Council-Council of the European Union. “Declaration on the Establishment

of a European Endowment for Democracy.” Erişim tarihi 21 Haziran 2017,

http://register.consilium.europa.eu/doc/srv?l=EN&f=ST%2018764%202011%2

0INIT

European Council-Council of the European Union. “EU Egypt Task Force Fact Sheet.”

14 Kasım 2012. Erişim tarihi 11 Eylül 2017,

http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/EN/foraff/133

513.pdf

European Council-Council of the European Union. “EU-Russia Summit: Joint

Statement” Erişim tarihi 09 Mayıs 2017,

https://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/er/75969.p

df

European Council-Council of the European Union. “EU Terrorist List.” Erişim tarihi 12

Aralık 2016, http://www.consilium.europa.eu/en/policies/fight-against-

terrorism/terrorist-list/

262

European Council-Council of the European Union. “The EU’s Response to the “Arab

Spring”: The State-of-Play after Two Years.” Erişim tarihi 26 Mayıs 2017,

http://www.consilium.europa.eu/uedocs/cms_Data/docs/pressdata/EN/foraff/135

292.pdf

European Council-Council of the European Union. “Thessaloniki European Council 19

and 20 June 2013: Presidency Conclusions.” Erişim tarihi 08 Mayıs 2017,

http://data.consilium.europa.eu/doc/document/ST-11638-2003-INIT/en/pdf

European Court of Auditors. “EU Cooperation with Egypt in the Field of Governance.”

Erişim tarihi 08 Ocak 2018,

https://www.eca.europa.eu/Lists/ECADocuments/SR13_04/SR13_04_EN.PDF

European Endowment for Democracy. “We Support (Algeria).” Erişim tarihi 22

Haziran 2017, https://www.democracyendowment.eu/we-

support/?country=algeria

European Endowment for Democracy. “We Support (Egypt).” Erişim tarihi 01 Kasım

2017, https://www.democracyendowment.eu/we-support/?country=egypt

European Parliament. “Charter of Fundamental Rights of the European Union.” Erişim

tarihi 23 Mart 2017, http://www.europarl.europa.eu/charter/pdf/text_en.pdf

European Parliament. “European Parliament Resolution of 5 October 2017 on the Cases

of Crimean Tatar Leaders Akhtem Chiygoz, Ilmı Umerov and the journalist

Mykola Semena (2017/2869(RSP)).” Erişim tarihi 02 Kasım 2017,

http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+TA+P8-

TA-2017-0382+0+DOC+XML+V0//EN ).

European Parliament. “Improving the EU’s Aid to its Neighbours: Lessons Learned

from the ENPI, Recommendations for the ENI.” Erişim tarihi 22 Mayıs 2017,

http://www.europarl.europa.eu/RegData/etudes/note/join/2012/433694/EXPO-

AFET_NT(2012)433694_EN.pdf

263

European Parliament. “Treaty of Amsterdam Amending the Treaty on European Union,

the Treaties Establishing the European Communities and Certain Related Acts.”

Erişim tarihi 14 Mart 2017,

http://www.europarl.europa.eu/topics/treaty/pdf/amst-en.pdf

European Union-Council of Europe. “Strengthening Democratic Reform in the

Southern Neighbourhood.” Erişim tarihi 11 Ekim 2017, http://south-programme-

eu.coe.int

European Union Delegation to the United Nations – New York. “Statement by EU HR

Ashton on the Elections to the Peoples Assembly of Egypt.” Erişim tarihi 08

Kasım 2017, https://eu-un.europa.eu/statement-by-eu-hr-ashton-on-the-

elections-to-the-people%C2%92s-assembly-of-egypt/

European Union External Action. “Barcelona Declaration.” Erişim tarihi 13 Nisan 2017,

http://www.eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/docs/bd_en

European Union External Action. “EU/Egypt Action Plan.” Erişim tarihi 11 Ekim 2017,

https://eeas.europa.eu/sites/eeas/files/egypt_enp_ap_final_en1_0.pdf

European Union External Action. “EU-Jordan Action Plan.” Erişim tarihi 18 Mayıs

2017, https://eeas.europa.eu/sites/eeas/files/2013_jordan_action_plan_en.pd

European Union External Action. “Euro-Mediterranean Code of Conduct on Countering

Terrorism.” Erişim tarihi 02 Mayıs 2017,

http://eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/summit1105/terrorism_en.pdf

European Union External Action. “Financing the ENP.” 18 Ağustos 2015. Erişim tarihi

22 Mayıs 2016, https://eeas.europa.eu/headquarters/headquarters-

homepage/8410/financing-the-enp_be

European Union External Action Service. “Mediterranean Neighbourhood Countries:

Commitments and Payments (€million).” Erişim tarihi 22 Nisan 2017,

http://eeas.europa.eu/archives/docs/euromed/docs/meda_figures_en.pdf

264

European Union External Action. “Wider Europe-Neighbourhood: A New Framework

for Relations with our Eastern and Southern Neighbours.” Erişim tarihi 05

Mayıs 2017, http://eeas.europa.eu/archives/docs/enp/pdf/pdf/com03_104_en.pdf

Fahmy, Ninette S. The Politics of Egypt: State-Society Relationship. Abingdon ve New

York: Routledge, 2002.

Falk, Richard. “Ben Ali Tunisia was Model US Client.” Al Jazeera, 25 Ocak 2011.

Erişim tarihi 15 Kasım 2016.

http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2011/01/201112314530411972.html

Ferrero-Waldner, Benita. “Remarks on Democracy Promotion.” 7 Aralık 2006. Erişim

tarihi 19 Mart 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-06-

790_en.pdf

Fish, M. Steven ve Omar Choudhry. “Democratization and Economic Liberalization in

the Postcommunist World.” Comparative Political Studies vol. 40, no. 3 (2007):

s. 254-282.

Freedom House. “Israel.” Erişim tarihi 7 Aralık 2016,

https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/israel

Freedom House. “Morocco.” Erişim tarihi 17 Mayıs 2017,

https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/morocco

Freedom House. “Tunisia.” Erişim tarihi 7 Aralık 2016,

https://freedomhouse.org/report/freedom-world/2016/tunisia

Freyburg, Tina, Sandra Lavenex, Frank Schimmelfennig, Tatiana Skripka ve Anne

Wetzel. “EU Promotion of Democratic Governance in the Neighbourhood.”

Journal of European Public Policy 16, no. 6 (2009): s. 916-934.

Freyburg, Tina, Sandra Lavenex, Frank Schimmelfennig, Tatiana Skripka ve Anne

Wetzel. “Democracy Promotion through Functional Cooperation? The Case of

265

the European Neighbourhood Policy.” Democratization 18, no. 4 (2011): s.

1026-1054.

Frost, Mervyn. “A Turn not Taken: Ethics in IR at the Millenium.” Review of

International Studies vol. 24, no. 05 (1998): s. 119-132.

Fuentes, Guadalupe Martinez. “Divisive Electoral Policies within Authoritarian

Elections: The Tunisian Casuistry (1989-2009).” The Journal of North African

Studies vol. 15, no. 4 (2010): s. 521-534.

Fukuyama, Francis. “The Middle Class Revolution.” The Wall Street Journal, 28

Haziran 2013. Erişim tarihi 6 Eylül 2016.

http://www.wsj.com/articles/SB100014241278873238739045785714727003480

86

Fukuyama, Francis ve Michael McFaul. “Should Democracy be Promoted or Demoted.”

The Washington Quarterly vol. 31, no. 1 (2008): s. 23-45.

Füle, Stefan. “Speech on the Recent Events in North Africa.” 28 Şubat 2011. Erişim

tarihi 02 Ekim 2017, http://europa.eu/rapid/press-release_SPEECH-11-

130_en.htm

Gad, Emad. “Egyptian-European Relations: From Conflict to Cooperation.” The Review

of International Affairs vol. 3, no. 2 (2003): s. 173-189.

Gamil, Deena. “Textile Strike Clampdown – A Sign of Repressive Times in Egypt.”

Equal Times, 01 Mart 2017. Erişim tarihi 13 Ağustos 2017,

https://www.equaltimes.org/textile-strike-clampdown-a-sign-

of?lang=en#.WZBlw62Q28o

Gause III, F. Gregory. “Can Democracy Stop Terrorism?” Foreign Affairs, Eylül/Ekim

2005. Erişim tarihi 13 Ocak 2017,

https://www.foreignaffairs.com/articles/middle-east/2005-09-01/can-democracy-

stop-terrorism

266

Giffen, Janice, Lucy Earle ve Charles Buxton. “The Development of Civil Society in

Central Asia.” NGO Management and Policy Series vol. 17, (2005): s. 1-143.

Gillespie, Richard. “Onward but not Upward: The Barcelona Conference of 2005.”

Mediterranean Politics vol. 11, no. 2 (2006): s. 271-278.

Gills, Barry, G. Joel Rocamora ve Richard Wilson. “Low Intensity Democracy.” İçinde

Low Intensity Democracy: Political Power in the New World Order, derleyen

Barry Gills, Joel Rocamora ve Richard Wilson, s. 3-34. Londra ve Boulder:

Pluto Press, 1993.

Gilpin, Robert G. “No One Loves a Political Realist.” Security Studies vol. 5, no. 3

(1996): s. 3-26.

Gohar, Nihad. “Mapping Participation in Egypt.” İçinde Political Participation in the

Middle East, derleyen Ellen Lust-Okar ve Saloua Zerhouni s. 171-191. Boulder

ve Londra: Lynne Rienner Publishers, 2008.

Gomez, Ricardo. “The EU’s Mediterranean Policy: Common Foreign Policy by the

Back Door.” İçinde A Common Foreign Policy for Europe?: Competing Visions

of the CFSP, derleyen John Peterson ve Helene Sjursen, s. 133-151. Londra ve

New York: Routledge, 1998.

Grand, Stephen R. “Starting in Egypt: The Fourth Wave of Democratization?.”

Brookings, 10 Şubat 2011. Erişim tarihi 18 Ağustos 2016,

https://www.brookings.edu/opinions/starting-in-egypt-the-fourth-wave-of-

democratization/

Grossklaus, Mathias ve David Remmert. “Political Steering: How the EU Employs

Power in its Neighbourhood Policy Towards Morocco.” Mediterranean Politics

vol. 21, no. 3 (2016): s. 343-363.

Grugel, Jean ve Matthew Louis Bishop. Democratization: A Critical Introduction.

Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2014.

267

Guirguis, Dina. “Egypt Opposition Divided over New Political Parties Law.” 30 Mart

2011. Erişim tarihi 19 Ağustos 2017, http://www.washingtoninstitute.org/policy-

analysis/view/egypt-opposition-divided-over-new-political-parties-law

Haerpfer, Christian W. Patrick Bernhagen, Ronald F. Inglehart ve Christian Welzel.

“Introduction.” İçinde Democratization, derleyen Christian W. Haerpfer, Patrick

Bernhagen, Ronald F. Inglehart ve Christian Welzel, s. 1-9. New York: Oxford

University Press, 2009.

Hahn, Markus. The Euro-Mediterranean Partnership: The Barcelona Process since

1995. Hamburg: Diplomica Verlag, 2009.

Hale, Jacqueline ve Viorel Ursu, “From Funder to Partner? Prospects for the European

Neighbourhood Policy’s Civil Society Facility.” Ekim 2011. Erişim tarihi 30

Ekim 2017, https://www.opensocietyfoundations.org/sites/default/files/funder-

partner-20111019.pdf

Hamid, Shadi. “The End of Nasserism: How the 1967 War Opened New Space for

Islamism in the Arab World.” 05 Haziran 2017. Erişim tarihi 09 Ağustos 2017,

https://www.brookings.edu/blog/markaz/2017/06/05/the-end-of-nasserism-how-

the-1967-war-opened-new-space-for-islamism-in-the-arab-world/

Harper, John L. “The Dream of Democratic Peace: Americans Are Not Asleep.”

Foreign Affairs, 1 Mayıs 1997. Erişim tarihi 17 Ekim 2016,

https://www.foreignaffairs.com/articles/1997-05-01/dream-democratic-peace-

americans-are-not-asleep

Hassan, Hamdy Abdel Rahman. “The State and Civil Society in Africa: A North

African Perspective.” African Journal of Political Science and International

Relations vol. 3, no. 2 (2009): s. 66-76.

Hawthorne, Amy. “Middle Eastern Democracy: Is Civil Society the Answer?” Carnegie

Papers vol. 44, (2004): s. 1-24.

268

Hearn, Julie. “Aiding Democracy? Donors and Civil Society in South Africa.” Third

World Quarterly vol. 21, no. 5 (2000): s. 815-830.

Hearn, Julie. “The ‘Uses and Abuses’ of Civil Society in Africa.” Review of African

Political Economy vol. 28, no. 87 (2001): s. 43-53.

Herrold, Catherine ve Mona Atia. “Competing Rather than Collaborating: Egyptian

Nongovernmental Organizations in Turbulunce.” Nonprofit Policy Forum vol. 7,

no. 3 (2016): s. 389-407.

Heydarian, Richard Javad. How Capitalism Failed the Arab World: The Economic

Roots and Precarious Future of the Middle East Uprisings. Londra ve New

York: Zed Books, 2014.

Heydemann, Steven. “Upgrading Authoritarianism in the Arab World.” The Saban

Center for Middle East Policy at the Brookings Institution Analysis Paper no.13

(2007): 1-37.

Hinnebusch, Raymond A. “The Politics of Economic Reform in Egypt.” Third World

Quarterly vol. 14, no. 1 (1993): s. 159-171.

Hinnebusch, Raymond. “Authoritarian Persistence, Democratization Theory and the

Middle East: An Overview and Critique.” Democratization vol. 13, no. 3

(2006): s. 373-395.

Hinnebusch, Raymond. “Globalization, Democratization, and the Arab Uprising: The

International Factor in MENA’s Failed Democratization.” Democratization vol.

22, no. 2 (2015): s. 335-357.

Hobson, Christopher ve Milja Kurki. “Introduction: The Conceptual Politics of

Democracy Promotion.” İçinde The Conceptual Politics of Democracy

Promotion, derleyen Christopher Hobson ve Milja Kurki, s. 1-15. Abingdon ve

New York: Routledge, 2012.

269

Holden, Patrick. “Hybrids on the Rim: The European Union’s Mediterranean Aid

Policy.” Democratization vol. 12, no. 4 (2005): s. 461-480.

Holden, Patrick. “The European Union’s MEDA Aid Programme: What Kind of

Development Partnership?” Erişim tarihi 18 Nisan 2017,

http://www.business.mmu.ac.uk/edpsg/docs/DP28.pdf

Hollis, Rosemary. “No Friend of Democratization: Europe’s Role in the Genesis of the

‘Arab Spring’.” International Affairs vol. 88, no. 1 [2012]: s. 81-94.

Human Rights Watch. “Egypt: Terrorist Tag Politically Driven: Designation

Criminalizes Virtually All Brotherhood Activities.” Aralık 2013. Erişim tarihi

04 Kasım 2017, https://www.hrw.org/news/2013/12/28/egypt-terrorist-tag-

politically-driven ).

Human Rights Watch. “The Political Parties Law.” Erişim tarihi 18 Ekim 2017,

https://www.hrw.org/legacy/backgrounder/mena/egypt0107/2.htm

Huntington, Samuel P. “Will More Countries Become Democratic?” Political Science

Quarterly vol. 99, no. 2 (1984): s. 193-218.

Huntington, Samuel P. The Third Wave: Democratization in the Late Twentieth

Century. Norman: University of Oklahoma Press, 1993.

Ibrahim, Saad Eddin. Egypt, Islam and Democracy: Critical Essays. Kahire ve New

York: The American University in Cairo Press, 2002.

Ikenberry, G. John. “Why Export Democracy?: The ‘Hidden Grand Strategy of

American Foreign Policy.” The Wilson Quarterly, Bahar 1999. Erişim tarihi 18

Aralık 2014. https://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/exdem.htm

Ikenberry, G. John. “America’s Liberal Grand Strategy: Democracy and National

Security in the Post-war Era.” İçinde American Democracy Promotion:

Impulses, Strategies and Impacts, derleyen Michael Cox, G. John Ikenberry ve

Takashi Inoguchi, s. 103-126. New York: Oxford University Press, 2000.

270

Inglehart, Ronald, Pippa Norris ve Christian Welzel, “Gender Equality and

Democracy.” Erişim tarihi 03 Haziran 2017,

https://www.hks.harvard.edu/fs/pnorris/Acrobat/Gender%20equality%20&%20

democracy.pdf

International Court of Justice. “Military and Paramilitary Activities in and against

Nicaragua.” Erişim tarihi 18 Eylül 2016. http://www.icj-

cij.org/docket/?sum=367&p1=3&p2=3&case=70&p3=5

International Institute for Democracy and Electoral Assistance. “Resolution on Human

Rights, Democracy and Development.” Erişim tarihi 11 Mart 2017,

http://archive.idea.int/lome/bgr_docs/resolution.html

IPN. “Jerzy Pomianowski: The Only Chance of Moldova is to Preserve its Energy and

its Civil Society’s Quality.” 23 Haziran 2016. Erişim tarihi 01 Kasım 2017,

http://www.ipn.md/en/special/77289

Jadallah, Dina. “Economic Aid to Egypt: Promoting Progress or Subordination?” Class,

Race and Corporate Power vol. 3, no. 2 (2015).

Jadallah, Dina. US Economic Aid in Egypt: Democratisation and Reform in Egypt:

Strategies for Democratisation and Reform in the Middle East. Londra ve New

York: I.B. Tauris Publishers, 2016.

Jahn, Beate. “The Tragedy of Liberal Democracy: Democratization, Intervention,

Statebuilding (Part I).” Journal of Intervention and Statebuilding vol. 1, no. 1

(2007): s. 87-106.

Jahn, Beate. “Rethinking Democracy Promotion.” Review of International Studies vol.

38, no. 4 (2012): s. 685-705.

Joffe, George. “The European Union, Democracy and Counter-Terrorism in the

Maghreb.” Journal of Common Market Studies vol. 46, no. 1 (2008): s. 147-171.

271

Jupille, Joseph ve James A. Caporaso. “States, Agency and Rules: The European Union

in Global Environmental Politics.” İçinde The European Union in the World

Community, derleyen Carolyn Rhodes, s. 213-230. Boulder: Lynne Rienner

Publishers, 1998.

Jünemann, Annette. “From the Bottom to the Top: Civil Society and Transnational

Non-Governmental Organizations in the Euro-Mediterranean Partnership.”

Democratization vol. 9, no. 1 (2002): s. 87-105.

Kandil, Hazem. “Why Did the Egyptian Middle Class March to Tahrir Square.”

Mediterranean Politics vol. 17, no. 2 (2012): s. 197-215.

Karkutli, Nadim ve Dirk Bützler. “Final Report: Evaluation of the MEDA Democracy

Programme 1996-1998.” Nisan 1999. Erişim tarihi 11 Haziran 2017,

http://ec.europa.eu/europeaid/how/evaluation/evaluation_reports/reports/med/95

1460_en.pdf

Kausch, Kristina. “Defenders in Retreat: Freedom of Association and Civil Society in

Egypt.” FRIDE Working Paper, no. 82 (2009): s. 1-25.

Kausch, Kristina. “Assessing Democracy Assistance: Egypt.” FRIDE Project Report,

(2010): s. 1-21.

Kawakibi, Salam. “The Paradox of Government-Organized Civil Activism in Syria.”

İçinde Civil Society in Syria and Iran: Activism in Authoritarian Context,

derleyen Paul Aarts ve Francesco Cavatorta, s. 169-186. Boulder ve Londra:

Lynne Rienner Publishers, 2013.

Kedourie, Ellie. Democracy and Arab Political Culture. Londra ve Portland: Frank Cass

& Co. Ltd., 1994.

Kelley, Judith. “New Wine in Old Wineskins: Promoting Political Reforms through the

New European Neighbourhood Policy,” Journal of Common Market Studies vol.

44, no. 1 (2006): s. 29-55.

272

Kienle, Eberhard. “More than a Response to Islamism: The Political Deliberalization of

Egypt in the 1990s.” The Middle East Journal vol. 52, no. 2 (1998): s. 219-235.

Kienle, Eberhard. A Grand Delusion: Democracy and Economic Reform in Egypt.

Londra ve New York: I.B. Tauris Publishers, 2001.

King, Stephen J. Liberalization Against Democracy: The Local Politics of Economic

Reform in Tunisia. Bloomington: Indiana University Press, 2003.

King, Stephen J. The New Authoritarianism in the Middle East and North Africa.

Bloomington: Indiana University Press, 2009.

Knutsen, Torbjon L. Uluslararası İlişkiler Teorisi Tarihi. Çeviren Mehmet Özay.

İstanbul: Açılımkitap, 2006.

Kopecky, Petr ve Cas Mudde. “Rethinking Civil Society.” Democratization vol. 10, no.

3 (2003): s. 1-14.

Korany, Bahgat. “Egypt’s Overdue Reform: A Prototype of the Middle East to Come?”

Mediterranean Politics vol. 11, no. 1 (2006): s. 83-89.

Kosheri, Rashed & Riad, “Egypt.” İçinde Yearbook of Islamic and Middle Eastern Law:

Volume 8, 2001-2002, derleyen Eugene Cotran ve Martin Lau, s. 129-139.

Lahey: Kluwer Law International, 2003.

Kostanyan, Hrant ve Magdalena Nasieniak. “Moving the EU from a Laggard to a

Leader in Democracy Assistance: The Potential Role of the European

Endowment for Democracy.” CEPS Policy Brief no. 273 (2012): s. 1-8.

Kotzian, Peter, Michele Knodt ve Sigita Urdze. “Instruments of the EU’s External

Democracy Promotion.” Journal of Common Market Studies vol. 49, no.5

(2011): s. 995-1018.

Kurki, Milja. Democratic Futures: Revisioning Democracy Promotion. Abingdon ve

New York: Routledge, 2013.

273

Kuru, Ahmet T. “Authoritarianism and Democracy in Muslim Countries: Rentier States

and Regional Diffusion.” Political Science Quarterly vol. 29, no. 3 (2014): s.

399-427.

Larkins, Christopher M. “Judicial Independence and Democratization: A Theoretical

and Conceptual Analysis.” The American Journal of Comparative Law vol. 44,

no. 4 (1996): s. 605-626.

Leininger, Julia ve Solveig Richter, “The European Endowment for Democracy

between Wishful Thinking and Reality. Flexible and Unbureaucratic.” Kasım

2012. Erişim tarihi 21 Haziran 2017, https://www.die-gdi.de/briefing-

paper/article/the-european-endowment-for-democracy-between-wishful-

thinking-and-reality-flexible-and-unbureaucratic/

Lesch, Ann M. “Egypt’s Spring: Causes of the Revolution.” Middle East Policy vol. 18,

no. 3 (2011): s. 35-48.

Lewis, Bernard. “Islam and Liberal Democracy.” The Atlantic, Şubat 1993. Erişim

tarihi 25 Ağustos 2016.

http://www.theatlantic.com/magazine/archive/1993/02/islam-and-liberal-

democracy/308509/

Ligor, Maria. “European Endowment for Democracy – Supporting the Unsupported.”

Europolity vol. 8, no. 2 [2014]: s. 63-83.

Linklater, Andrew. “Globalization and the Transformation of Political Community.”

İçinde Globalization of the World Politics, derleyen John Baylis, Steve Smith ve

Patricia Owens, s. 528-543. New York: Oxford University Press, 2011.

Lipset, Seymour Martin. “Some Social Requisites of Democracy: Economic

Development and Political Legitimacy.” The American Political Science Review

vol. 53, no. 1 (1959): s. 69-105.

274

Lynch, Marc. “The Big Think Behind the Arab Spring.” Foreign Policy, 28 Kasım

2011. Erişim tarihi 30 Ağustos 2017, http://foreignpolicy.com/2011/11/28/the-

big-think-behind-the-arab-spring/

Malka, Haim ve Jon B. Alterman. Arab Reform and Foreign Aid: Lessons from

Morocco. Washington DC: Center for Strategic and International Studies, 2006.

Manners, Ian. “Normative Power Europe: A Contradiction in Terms?”, Journal of

Common Market Studies, Vol. 40, No. 2 (2002): s. 235-258.

Margold, Stella. “Agrarian Land Reform in Egypt.” The American Journal of Economic

and Sociology vol. 17, no. 1 (1957): s. 9-19.

Masoud, Tarek. “Egypt.” İçinde The Middle East, derleyen Ellen Lust, s. 448-477.

Thousand Oaks: CQ Press, 2014.

McCarthy, Rory. “Muslim Brotherhood Finds Voice at the Ballot Box despite Mubarak

Crackdown.” The Guardian, 24 Kasım 2005. Erişim tarihi 07 Kasım 2017,

https://www.theguardian.com/world/2005/nov/24/rorymccarthy.mainsection

McFaul, Michael. “Democracy Promotion as a World Value.” The Washington

Quarterly vol. 28, no. 1 (2004): s. 147-163.

McFaul, Michael. Advancing Democracy Abroad: Why We Should and How We Can.

Lanham ve Plymouth: Rowman & Littlefield Publishers, 2010.

McFaul, McFaul ve Tamara Cofman Wittes, “The Limits of Limited Reforms,” Journal

of Democracy vol. 19, no. 1 (2008): s. 19-33.

McInerney, Stephen. “SCAF’s Assault on Egypt’s Civil Society.” Foreign Policy, 28

Eylül 2011. Efrişim tarihi 29 Ekim 2017,

http://foreignpolicy.com/2011/09/28/scafs-assault-on-egypts-civil-society/

MEDEA Institute. “Euro-Mediterranean Cooperation (Historical).” Erişim tarihi 12

Nisan 2017, http://www.medea.be/en/themes/euro-mediterranean-

cooperation/euro-mediterranean-cooperation-historical/

275

Meital, Yoram. “The Struggle over Political Order in Egypt: The 2005 Elections.” The

Middle East Journal vol. 60, no. 2 (2006): s. 257-279.

Michou, Helene. “EU-Egypt Bilateral Relations: What Scope for Human Rights

Advocacy?” EU Observer, Haziran 2016. Erişim tarihi 02 Eylül 2017,

http://euromedrights.org/wp-content/uploads/2016/10/EuroMed-Rights-EU-

Egypt-report-external-EN.pdf

Mikhail, Amira. “The Obliteration of Civil Society in Egypt.” Open Democracy, 06

Ekim 2014. Erişim tarihi 22 Ekim 2017, https://www.opendemocracy.net/north-

africa-west-asia/amira-mikhail/obliteration-of-civil-society-in-egypt

Miller, Laurel E. ve Jeffrey Martini. “How Does Arab Spring Compare to Third Wave

Transitions?” 17 Ağustos 2012. Erişim tarihi 25 Ocak 2017.

http://www.rand.org/blog/2012/08/how-does-arab-spring-compare-to-third-

wave-transitions.html).

Mishrif, Ashraf. Investing in the Middle East: The Political Economy of European

Direct Investment in Egypt. Londra ve New York: I.B. Tauris Publishers, 2010.

Moore Jr., Barrington. Social Origins of Dictatorship and Democracy: Lord and

Peasant in the Making of the Modern World. Boston: Beacon Press, 1966.

Moussa, Magdy. “Regulation and Supervision of Microfinance in Egypt.” Essays on

Regulation and Supervision no. 21 (2007): s. 3-17.

Murphy, Craig N. “The Promise of Critical IR, Partially Kept.” Review of International

Studies vol. 33, no. S1 (2007): s. 117-133.

Nagarajan, K. V. “Egypt’s Political Economy and the Downfall of the Mubarak

Regime.” International Journal of Humanites and Social Science vol. 3, no. 10

(2013): s. 22-39.

Neep, Daniel. “Dilemmas of Democratization in the Middle East: The Forward Strategy

of Freedom.” Middle East Policy vol. 11, no. 3 (2004): s. 73-84.

276

Nonneman, Gerd. “Economic Liberalization: The Debate.” İçinde Political and

Economic Liberalization: Dynamics and Linkages in Comparative Perspective,

derleyen Gerd Nonneman, s. 3-30. Boulder ve Londra: Lynne Rienner

Publishers, 1996.

Norval, Aletta ve Amr Abdulrahman, “EU Democracy Promotion Rethought: The Case

of Egypt.” İçinde Europe, the USA and Political Islam, derleyen Michelle Pace,

s. 10-39. Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2011.

Obama, Barack. “Remarks by the President at the Cairo University.” Erişim tarihi 2

Ekim 2016, https://www.whitehouse.gov/the-press-office/remarks-president-

cairo-university-6-04-09

O’Donnell, Guillermo. Modernization and Bureaucratic Authoritarianism. Berkeley:

University of California, Institute for International Studies, 1973.

O’Donnell, Guillermo ve Philippe C. Schimitter, Transitions from Authoritarian Rule:

Tentative Conclusions about Uncertain Democracies. Baltimore, MD: The

Johns Hopkins University Press, 2013.

Office of Inspector General. “Management Assistance Report: Oversight of Grants to

the National Endowment for Democracy.” Haziran 2015. Erişim tarihi 30 Ekim

2017, https://oig.state.gov/system/files/aud-si-15-34.pdf

Olsen, Gorm Rye. “Europe and the Promotion of Democracy in Post Cold War Africa:

How Serious is Europe and For What Reason?” African Affairs vol. 97, no. 388

(1998): s. 343-367.

Osman, Tarek. Egypt on the Brink: From Nasser to the Muslim Brotherhood. New

Haven ve Londra: Yale University Press, 2013.

Özbudun, Ergun. “The Role of the Middle Class in the Emergence and Consolidation of

a Democratic Society.” Ankara Law Review vol. 2, no. 2 (2005): s. 95-107.

277

Pace, Michelle. “Interrogating the European Union’s Democracy Promotion Agenda:

Discursive Configurations of ‘Democracy’ from the Middle East.” European

Foreign Affairs Review vol. 15, special issue (2010): s. 611-628.

Pace, Michelle. “The European Union, Security and the Southern Dimension,”

European Security vol. 19, no. 3 (2010): s. 434.

Pace, Michelle. “Egypt.” İçinde The European Union and the Arab Spring: Promoting

Democracy and Human Rights in the Middle East, derleyen Joel Peters, s. 49-

64. Lanham ve Plymouth: Lexington Books, 2012.

Pace, Michelle. “Mixed Messages from the EU Won’t Help Solve Egypt’s Crisis.” The

Conversation, 06 Ağustos 2013. Erişim tarihi 01 Eylül 2017,

https://theconversation.com/mixed-messages-from-the-eu-wont-help-solve-

egypts-crisis-16595 ).

Pace, Michelle, Peter Seeberg ve Francesco Cavatorta. “The EU’s Democratization

Agenda in the Mediterranean: A Critical Inside-Out Appoach.” Democratization

vol. 16, no. 1 [2009]: s. 3-19.

Pace, Michelle ve Francesco Cavatorta. “The Arab Uprisings in Theoretical

Perspective.” Mediterranean Politics vol. 17, no. 2 (2012): s. 125-138.

Parfitt, Trevor. “Europe’s Mediterranean Designs: An Analysis of the Euromed

Relationship with Special Reference to Egypt.” Third World Quarterly vol. 18,

no. 5 (1997), s. 865-881.

Pazarcı, Hüseyin. Uluslararası Hukuk. Ankara: Turhan Kitabevi, 2011.

Peceny, Mark. Democracy at the Point of Bayonets. University Park: The Pennsylvania

State University Press, 1999.

Peceny, Mark. “Forcing Them to Be Free.” Political Research Quarterly 52, no. 3

(1999): s. 549-582.

278

Pierros, Filippos, Jacob Meunier ve Stan Abrams. Bridges and Barriers: The European

Union’s Mediterranean Policy, 1961-1998. Aldershot ve Brookfield: Ashgate,

1999.

Potyrala, Anna. “The European Union for the Promotion of Democracy Rule of Law

and Human Rights in Egypt. The Cooperation with Egypt and Regional

Organisations.” İçinde Relations between The European Union and Egypt after

2011 – Determinants, Areas of Co-operation and Prospects, derleyen Anna

Potyrala, Beata Przybylska-Maszner ve Sebastian Vojciechowski, s. 125-143.

Berlin: Logos Verlag Berlin GmbH, 2015.

Pribyla, Petr. “European Endowment for Democracy: What is on the Menu?” 05 Aralık

2012. Erişim tarihi 31 Ekim 2017,

https://foreignpolicyblogs.com/2012/12/05/european-endowment-for-

democracy-what-is-on-the-menu/

Prodi, Romano. “A Wider Europe-A Proximity Policy as the Key to Stability.” 5-6

Aralık 2002. Erişim tarihi 08 Mayıs 2017, http://europa.eu/rapid/press-

release_SPEECH-02-619_en.htm

Przeworski, Adam ve Fernando Limongi. “Modernization: Theories and Facts.” World

Politics vol. 49, no. 2 (1997): s. 155-183.

Przybylska-Maszner, Beata. “European Endowment for Democracy – The Experience

of the Projects Implemented in Egypt.” İçinde Relations between The European

Union and Egypt after 2011 – Determinants, Areas of Co-operation and

Prospects, derleyen Anna Potyrala, Beata Przybylska-Maszner ve Sebastian

Vojciechowski, s. 145-159. Berlin: Logos Verlag Berlin GmbH, 2015.

Radical Party. “Arrest of Eyptian Member of Parliament Ayman Nour: Emma Bonino

Introduces an Urgent Written Question to the European Commission and

Council.” 01 Şubat 2005. Erişim tarihi 03 Kasım 2017,

279

http://www.radicalparty.org/en/content/arrest-egyptian-member-parliament-

ayman-nour-emma-bonino-introduces-urgent-written-question- ).

Refworld. “Law on Non-governmental Organizations.” Erişim tarihi 15 Ekim 2017,

http://www.refworld.org/docid/5491907d4.html

Rengger, Nicholas ve Ben Thirkell-White. “Introduction: Still Critical After all These

Years? The Past, Present and Future of Critical Theory in International

Relations.” Review of International Studies vol. 33, no. S1 (2007): s. 3-24.

Rettman, Andrew. “EU Reaction to Egypt Coup: Awkward. Disturbing.” EU Observer,

04 Temmuz 2013. Erişim tarihi 12 Eylül 2017,

https://euobserver.com/foreign/120766

Reuters. “EU Seeks Wider Trade Agreement with Egypt.” 10 Şubat 2014. Erişim tarihi

11 Eylül 2017, http://www.reuters.com/article/us-egypt-eu/eu-seeks-wider-free-

trade-agreement-with-egypt-idUSBREA191QI20140210

Reuters. “Egypt Political Parties Concerned over New Parliamentary Election Law.” 06

Haziran 2014. Erişim tarihi 19 Ekim 2017, https://www.reuters.com/article/us-

egypt-election/egypt-political-parties-concerned-over-new-parliamentary-

election-law-idUSKBN0EH16L20140606

Reynaert, Vicky. “Explaining EU Aid Allocation in the Mediterranean: A Fuzzy-Set

Qualitative Comparative Analysis.” Mediterranean Politics vol. 16, no. 3

(2011): s. 405-426.

Reynaert, Vicky. “Preoccupied with the Market: The EU as a Promoter of ‘Shallow’

Democracy in the Mediterranean.” European Foreign Affairs Review vol. 16,

no. 5 (2011): s. 623-637.

Reynaert, Vicky. “Democracy Through the Invisible Hand? Egypt and Tunisia.” İçinde

The Substance of EU Democracy Promotion: Concepts and Cases, derleyen

280

Anne Wetzel ve Jan Orbie s. 149-161. Basingstoke ve New York: Palgrave

Macmillan, 2015.

Robinson, William I. Promoting Polyarchy: Globalization, US Intervention and

Hegemony. Cambridge, New York ve Melbourne: Cambridge University Press,

1996.

Robinson, William I. “What to Expect from US “Democracy Promotion” in Iraq.” New

Political Science vol. 26, no. 03 (2004): s. 441-447.

Rose, Richard. “Democratic and Undemocratic States.” İçinde Democratization,

derleyen Christian W. Haerpfer, Patrick Bernhagen, Ronald F. Inglehart ve

Christian Welzel, s. 10-23. New York: Oxford University Press, 2009.

Rueschemeyer, Dietrich, Evelyne Huber Stephens ve John D. Stephens. Capitalist

Development and Democracy. Chicago: Chicago University Press: 1992.

Said, Mohamed Sayed. “A Political Analysis of the Egyptian Judges’ Revolt.” İçinde

Judges amd Political Reform in Egypt, derleyen Nathalie Bernard-Maugiron, s.

19-25. Kahire ve New York: The American University in Cairo Press, 2008.

Saleh, Ashraf S. E. ve Hanane F. Abouelkheir. “Egypt and the EU: An Assesment of the

Egyptian Euro-Mediterranean Partnership.” Topics in Middle Eastern and

African Economies vol. 15, no. 1 (2013): s. 39-63.

Samei, Marwa Fikry Abdel. “The European Union’s Public Diplomacy towards the

Arab Spring: The Case of Egypt.” The Hague Journal of Diplomacy vol. 10,

(2015): s. 111-138.

Saul, Heather. “Obama Condemns Egypt Violence as Muslim Brotherhood Storms

Government Building in Cairoç” The Independent, 15 Ağustos 2013. Erişim

tarihi 04 Kasım 2017, http://www.independent.co.uk/news/world/africa/obama-

condemns-egypt-violence-as-muslim-brotherhood-storms-government-building-

in-cairo-8762731.html

281

Schmitter, Philippe. “Interest Systems and the Consolidation of Democracies.” İçinde

Reexamining Democracy: Essays in Honor of Seymour Martin Lipset, derleyen

Gary Marks ve Larry Diamond, s. 156-181. Newbury Park: Sage, 1992.

Schweller, Randall. “Democracy Promotion: Realist Reflections.” İçinde American

Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, derleyen Michael

Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi, s. 41-62. New York: Oxford

University Press, 2000.

Seeberg, Peter. “EU and Constitutionalism in Egypt: EU Foreign and Security Policy

Challenges with a Special Focus on the Changing Political Setting in the

MENA-Region.” European Foreign Affairs Review vol. 18, no. 3 (2013): s. 411-

428.

Seeberg, Peter. “Mobility Partnerships and the EU, Part I: Where are We Regarding

Implementation and What Will Be the Consequences.” Temmuz 2014. Erişim

tarihi 18 Aralık 2017, https://static.sdu.dk/mediafiles/4/B/4/%7B4B436E70-

4E30-4E2B-8D82-2CDBDD9926E1%7D060714_Mobility_Seeberg1.pdf

Seib, Philip. “U.S. Public Diplomacy and Arab Islamists.” The Huffington Post, 13

Ocak 2012. Erişim tarihi 18 Aralık 2016, http://www.huffingtonpost.com/philip-

seib/us-public-diplomacy-islamists_b_1199011.html

Shahin, Emad El-Din. “Political Islam in Egypt.” İçinde Political Islam and European

Foreign Policy: Perspectives from Muslim Democrats of the Mediterranean,

derleyen Michael Emerson ve Richard Youngs, s. 65-85. Brüksel: Centre for

European Policy Studies, 2007

Shapovalova, Natalia ve Richard Youngs. “EU Democracy Promotion in the Eastern

Neighbourhood: A Turn to Civil Society?” FRIDE Working Paper, no. 115

(2012): s. 1-18.

282

Shehata, Dina. “The Fall of the Pharaoh: How Hosni Mubarak’s Reign Came to an

End,” Foreign Affairs vol. 90, no. 3 (2011): s. 26-32.

Shehata, Samir. “Inside an Egyptian Parliamentary Campaign.” İçinde Political

Participation in the Middle East, derleyen Ellen Lust-Okar ve Saloua Zerhouni,

s. 95-120. Boulder ve Londra: Lynne Rienner Publishers, 2008.

Sjöstedt, Gunnar. The External Role of the European Community. Westmead: Saxon

House, 1977.

Smith, Karen E. “Engagement and Conditionality: Incompatible or Mutually

Reinforcing?” İçinde New Terms of Engagement, derleyen Richard Youngs, s.

23-29. Londra: The Foreign Policy Centre, 2005.

Smith, Karen E. “The Outsiders: The European Neighbourhood Policy.” International

Affairs vol. 81, no. 4 (2005): s. 757-773.

Smith, Tony. “National Security Liberalism and American Foreign Policy.” İçinde

American Democracy Promotion: Impulses, Strategies and Impacts, derleyen

Michael Cox, G. John Ikenberry ve Takashi Inoguchi, s. 85-102. New York:

Oxford University Press, 2000.

Stacher, Joshua. “The World According to Beblawi.” Middle East Research and

Information Project, 11 Temmuz 2013. Erişim tarihi 27 Ağustos 2016.

http://www.merip.org/world-according-beblawi

Stockholm International Peace Research Institute. “EU Arms Embargo in Egypt.”

Erişim tarihi 04 Kasım 2017,

https://www.sipri.org/databases/embargoes/eu_arms_embargoes/egypt/eu-arms-

embargo-on-egypt

Sullivan, Dennis J. ve Sana Abed-Kotob. Islam in Contemporary Egypt: Civil Society vs

the State. Boulder ve New York: Lynne Rienner Publishers, 1999.

283

Teti, Andrea ve Gennaro Gervasio, “The Unbearable Lightness of Authoritarianism:

Lessons from the Arab Uprisings.” Mediterranean Politics vol. 16, no. 2 (2011):

s. 321-327.

Teti, Andrea ve Gennaro Gervasio. “After Mubarak, Before Transition: The Challenges

for Egypt’s Democratic Opposition.” Interface: A Journal for and About Social

Movements vol. 4, no. 1 (2012): s. 102-112.

The Economist. “The Economist Intelligence Unit’s Democracy Index.” Erişim tarihi

17 Mayıs 2017, https://infographics.economist.com/2017/DemocracyIndex/

Thomas, Daniel C. “Still Punching below Its Weight? Coherence and Effectiveness in

European Union Foreign Policy.”, Journal of Common Market Studies Vol. 50,

No. 3 (2012), s. 457-474.

Tocci, Nathalie. “The European Union, Civil Society and Conflict: An Analytical

Framework.” İçinde The European Union, Civil Society and Conflict, derleyen

Nathalie Tocci, s. 1-27. Abingdon ve New York: Routledge, 2011.

Tocci, Nathalie ve Jean-Pierre Cassarino, “Rethinking the EU’s Mediterranean Policies

Post-1/11.” IAI Working Papers 11|06 (2011): s. 1-28.

Tömmel, Ingeborg. “The New Neighbourhood Policy of the EU: An Appropriate

Response to the Arab Spring?” Democracy and Security vol. 9, no. 1-2 (2013):

s. 19-39.

Transparency International. “Egypt.” Erişim tarihi 21 Ocak 2018,

https://www.transparency.org/country/EGY

Transparency International. “Corruption Perceptions Index.” Erişim tarihi 21 Ocak

2018, https://www.transparency.org/cpi2010/results#CountryResults

Uçarol, Rifat. Siyasi Tarih (1789-2012). İstanbul: Der Yayınları, 2013.

Van der Meer, Esther, Marjolein Peters, Roland Rodts ve Max van der Sleen. “Mid-

term Evaluation of the MEDA II Programme: Final Report.” 18 Temmuz 2015.

284

Erişim tarihi 22 Nisan 2017, http://edz.bib.uni-mannheim.de/daten/edz-

h/az/05/meda-evaluation-midterm-report-2005_en.pdf

Van Hüllen, Vera. “EU Democracy Promotion in the Mediterranean: Cooperation

against all Odds?” KFG Working Paper Series vol. 9, (2009): s. 1-30.

Van Hüllen, Vera. “The European Union and Democracy Promotion in the

Mediterranean: Strategic Choices after the Arab Spring.” İçinde Policy Change

in the EU’s Immediate Neighbourhood: A Sectoral Approach, derleyen Tanja A.

Börzel ve Katrin Böttger, s. 119-144. Baden-Baden: Nomos, 2012.

Van Hüllen, Vera. EU Democracy Promotion and the Arab Spring: International

Cooperation and Authoritarianism. Basingstoke ve New York: Palgrave

Macmillan, 2015.

Vasconcelos, Alvaro. “Barcelona 2005: The Democratic Issue Comes into the Picture.”

Erişim tarihi 02 Mayıs 2017,

http://www.iemed.org/anuari/2006/aarticles/aVasconcelos.pdf

Vasconcelos, Alvaro. “Perceptions from Egypt and Palestine on the EU’s Role and

Impact on Democracy Building in the Middle East.” Erişim tarihi 13 Temmuz

2017, https://www.idea.int/sites/default/files/publications/chapters/the-role-of-

the-european-union-in-democracy-building/eu-democracy-building-discussion-

paper-19.pdf

Virgili, Tommaso. “The “Arab Spring” and the EU’s “Democracy Promotion” in Egypt:

A Missed Appointment?” Perspectives on Federalism vol. 6, no. 3 (2014): s. 42-

75.

Waterbury, John. The Egypt of Nasser and Sadat: The Political Economy of Two

Regimes. Princeton: Yale University Press, 1983.

285

Wetzel, Anne. “The Promotion of Participatory Governance in the EU’s External

Policies: Compromised by Sectoral Economic Interests.” Democratization vol.

18, no. 4 (2011): s. 978-1000.

Whitaker, Brian. “How Mubarak Won the Election.” The Guardian, 13 Eylül 2005.

Erişim tarihi 21 Ağustos 2017,

https://www.theguardian.com/world/2005/sep/13/worlddispatch.egypt

Whitehead, Laurance. “Losing the ‘Force’? The ‘Dark Side’ of Democratization after

Iraq.” Democratization vol. 16, no. 2 (2009): s. 215-242.

Whitehead, Laurance. “State Sovereignty and Democracy: An Awkward Coupling.”

İçinde New Challenges to Democratization, derleyen Peter Burnell ve Richard

Youngs, s. 23-41. Abingdon ve New York: Routledge, 2010.

Wiedemann, Johannes. The European Union as Promoter of Democracy: Seminar

Paper. Norderstedt: Grin, 2011.

Wikisource. “Merger Treaty.” Erişim tarihi 09 Mart 2017,

https://en.wikisource.org/wiki/Single_European_Act

Wolff, Jonas ve Iris Wurm. “Towards a Theory of External Democracy Promotion: A

Proposal for Theoretical Classification.” Security Dialogue vol. 42, no. 1 (2011):

s. 77-96.

Wolff, Sarah. “Constraints on the Promotion of the Rule of Law in Egypt: Insights from

the 2005’ Judges Revolt.” Democratization vol. 16, no. 1 (2009): s. 100-118.

Wolff, Sarah. The Mediterranean Dimension of the European Union’s Internal

Security. Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2012.

World Bank. “Cooperation Agreement between the European Economic Community

and the Arab Republic of Egypt.” Erişim tarihi 02 Eylül 2017,

http://wits.worldbank.org/GPTAD/PDF/archive/EC-Egypt.pdf

286

Youngs, Richard. Democracy Promotion: The Case of European Union Strategy.

Brüksel: Centre for European Policy Studies, 2001. Erişim tarihi 29 Eylül 2016.

https://www.ceps.eu/system/files/book/77.pdf

Youngs, Richard. The European Union and the Promotion of Democracy: Europe’s

Mediterranean and Asian Policies. New York: Oxford University Press, 2001.

Youngs, Richard. “The European Union and Democracy Promotion in the

Mediterranean: A New or Disingenuous Strategy?” Democratization vol. 9, no.

1 (2002): s. 40-62.

Youngs, Richard. “European Approaches to Democracy Assistance, Learning the Right

Lessons?” Third World Quarterly vol. 24, no. 1 (2003): s. 127-138.

Youngs, Richard. “European Approaches to Security in the Mediterranean.” The Middle

East Journal vol. 57, no. 3 (2003): s. 414-431.

Youngs, Richard. Europe’s Flawed Approach to Arab Democracy.” Ekim 2006. Erişim

tarihi 12 Aralık 2016,

http://www.cer.org.uk/publications/archive/essay/2006/europes-flawed-

approach-arab-democracy

Youngs, Richard. “Democracy Promotion as External Governance?” Journal of

European Public Policy vol. 16, no. 6 (2009): s. 895-915.

Youngs, Richard. “Energy: A Reinforced Obstacle to Democratization?” İçinde New

Challenges to Democratization, derleyen Peter Burnell ve Richard Youngs s.

171-187. Abingdon ve New York: Routledge, 2010.

Youngs, Richards. “Egyptian Chiemera.” 21 Kasım 2014. Erişim tarihi 11 Ocak 2018,

http://carnegieeurope.eu/strategiceurope/57285

Youngs, Richard. “The European Endowment for Democracy, Two Years On.” 04

Eylül 2015. Erişim tarihi 01 Kasım 2017,

http://carnegieeurope.eu/strategiceurope/?fa=61190

287

Zaim, Fouad. “The Third Generation of Euro-Mediterranean Association Agreements:

A View from the South.” Mediterranean Politics vol. 4, no. 2 (1999): s. 36-52.

Zdanowski, Jerzy. Middle Eastern Societies in the 20th Century. Newcastle upon Tyne:

Cambridge Scholars Publishing, 2014.

Zihinoğlu, Özge. European Union Civil Society Policy and Turkey: A Bridge too Far.

Basingstoke ve New York: Palgrave Macmillan, 2013.

288

ÖZET

Soğuk Savaş sonrasında AB, demokrasi teşvikinin önemli aktörlerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Akdeniz bölgesi, AB’nin demokrasi teşviki faaliyetleri yürüttüğü bölgelerin başında gelmektedir. Ancak yakın bir incelemede görülebileceği üzere,

AB’nin bölgedeki demokrasi teşviki faaliyetleri başta serbest ve adil seçimler olmak

üzere politik alanın demokratikleşmesine yönelik faaliyetler olmaktan çok ekonomik alanın liberalleştirilmesine ve politik alanın yalnızca belirli reformlar üzerinden örneğin kadın ve çocuk hakları gibi otoriter rejimlerin varlığını tehdit etmeyen türden reformlar, sınırlı bir şekilde liberalleştirilmesine yönelik faaliyetlerdir. Genel olarak AB’nin

Akdeniz’in güneyine yönelik demokrasi teşviki stratejisi otoriter rejimleri karşısına almaktan çok onlarla iş birliğine gitmeye dayalıdır. Bu durumun temel sebebi AB’nin bölgede yaşamış olduğu demokrasi-istikrar ikilemidir. Bölgede gerçekleşecek bir demokratik kırılmanın sonucunda bölgenin zaten hassas olan istikrarının bozulacağı düşüncesi ve aynı zamanda bölgenin otoriter rejimleriyle sürdürülen iş birliğinin bozulacağı düşüncesiyle AB, bölgede yürütmüş olduğu demokrasi faaliyetlerinin içeriğinde önemli bir kısıtlamaya gitmiştir. Bölgede gerçekleşmesi muhtemel serbest ve adil seçimlerden en çok fayda görecek tarafın siyasal İslamcılar olması, AB’yi

Akdeniz’de demokrasi teşviki konusunda iki kez düşünmeye itmektedir ve bu da

AB’nin demokrasi teşviki konusundaki iddialı retorik ve uygulamalar arasında farklılıklar doğmasına yol açmaktadır. AB’nin siyasal İslam’ı özellikle istikrara yönelik bir tehdit olarak görmesi Soğuk Savaşı sonrası yaşanan iki olayın da etkisiyle

şekillenmiştir, bu iki olay 1991 Cezayir seçimlerini siyasal İslamcı FIS’in kazanması ve sonrasında gerçekleşen darbe ve iç savaş ile 2006 Filistin seçimlerini siyasal İslamcı

Hamas’ın kazanmasıdır.

289

AB’nin Akdeniz’in güneyine yönelik sınırlı demokrasi teşviki politikalarının, söz konusu politikaların hedefi olan ülkelerde kayda değer bir demokratikleşme yaratmadığı açıktır. Dahası, AB politikalarının bölgenin otoriter rejimlerinin güçlenmesine hizmet ettiğini savunmak yanlış olmaz. Bu durumun en önemli sebebi AB’nin de teşvikiyle yürütülen limitli politik reformların bölgedeki otoriter rejimlerin hayatta kalma stratejileriyle uyumlu olmasıdır. Ayrıca AB’nin demokrasi teşviki araçları olan

Barselona Süreci ve Komşuluk Politikası kapsamında yapmış olduğu maddi yardımların doğrudan bütçe desteği şeklinde yapılması da otoriter rejimlerin elini rahatlatır niteliktedir. Son olarak, AB’nin dahliyle bölge ülkelerinde gerçekleştirilen başta

özelleştirmeler olmak üzere ekonomik liberalleşme politikaları toplumsal dengeleri rejim elitleri veya rejim yanlısı elitler lehine bozduğundan dolayı Akdeniz’in güneyinde demokratikleşmenin aleyhinde etki yapmaktadır.

Örnek ülke Mısır’a yönelik demokrasi teşviki faaliyetleri, AB’nin bölge genelindeki demokrasi teşviki faaliyetlerini aynı şekilde yansıtmaktadır. Demokrasi-istikrar ikileminde istikrardan yana olan AB, Hüsnü Mübarek iktidarı boyunca demokrasi teşviki faaliyetlerinin içeriğinde önemli bir kısıtlamaya gitmiş ve ağırlığı ekonomik liberalleşme politikalarına vermiştir. Dahası, Mısır’da gerçekleşen insan hakları ve demokratik prensiplerin ihlal edilmesi göz ardı edilmiş ve herhangi bir yaptırım veya koşulsallık uygulanma yoluna gidilmemiştir. Retoriksel düzeyde olan değişime rağmen,

Arap Baharı sonrasında da Mısır’da AB’nin demokrasi-istikrar ikilemine olan bakış açısı değişmemiştir ve otoriter yönetim altında var olduğu iddia edilen istikrarın korunmasına yönelik politikalar izlenmeye devam edilmiştir.

Anahtar kelimeler: Avrupa Birliği, demokratikleşme, demokrasi teşviki, Akdeniz,

Mısır

290

ABSTRACT

The EU has emerged as a prominent democracy promotion actor after the Cold War.

The Mediterranean region is one of the pivotal areas of democracy promotion for the

EU. However, upon closer inspection, the EU’s democracy promotion activities on the region are not based on the democratization of the political space through free and fair elections but instead it puts emphasis on the liberalization of the economic space and also on limited political reforms such as women’s and children’s rights that do not threaten the existence of authoritarian regimes. In general, the EU’s democracy promotion strategy towards the southern part of the Mediterranean is based on cooperating with the authoritarian regimes of the region, instead of opposing them. The main reason for this is the democracy-stability dilemma that the EU faces in the region.

For the fear that a democratic watershed in the region would disrupt the stability in an already volatile region such as the South Mediterranean and also for the fear that the cooperation with the authoritarian regimes of the region would be disrupted, the EU has drastically reduced the extent of her democracy promotion activities in the region. The fact that the party that would benefit most from free and fair elections taking place in the region are political Islamists, makes the EU think twice about the promotion of democracy in the Mediterranean and this in return leads to a cleavage between the ambitious rhetoric of the EU and the actual practice. Two events after the Cold War has shaped the EU’s perception of political Islam as a threat: the victory of the Islamist FIS in the 1991 elections of Algeria and the subsequent civil war, and the victory of Islamist

Hamas in 2006 Palestinian Elections.

It is obvious that the EU’s limited democracy promotion campaign towards the

Southern part of the Mediterranean has not lead to substantial democratization in the region. Moreover, it is actually possible to argue that EU policies help strengthen the

291 authoritarian regimes of the region. The most important reason for that is related with the fact that EU’s limited political reform agenda in the region is compatible with the survival strategies of the authoritarian regimes of the region. Also, the way that the EU transfers aid to the regimes of the region through direct budget support provides relief for the said regimes. Finally, the economic liberalization policies, particularly privatization, that are being conducted with the involvement of the EU, disrupts the balance in a society for the benefit of regime elites or regime favoring elites, which in return acts against democratization.

Democracy promotion activities in the case country Egypt fully reflects the region wide democracy promotion activities by the EU. The EU, who favored stability in the democracy-stability dilemma, drastically reduced the extent of her democracy promotion activities and instead leaned towards economic liberalization during the entire rule of Hosni Mubarak. Moreover, violations of human rights and democratic principles that took place in Egypt were ignored and tolerated without appealing to any kind of sanctions or conditionality. Despite the rhetorical change, the EU’s stance towards democracy-stability dilemma has not changed after the Arab Spring and the policies towards upholding the authoritarian rule that supposedly provides stability, has continued.

Keywords: European Union, democratization, democracy promotion, Mediterranean,

Egypt

292

EKLER

EK 1: Barselona Süreci’ne Dahil Güney Akdeniz Ülkeleri için 1995 ve 2005 yıllarında Freedom House Verileri595

1995 P.H. 2005 P.H. 1995 S.Ö. 2005 S.Ö. 1995 S. 2005 S.

Cezayir 6 6 6 5 Ö. D. Ö. D.

Fas 5 5 5 4 K. Ö. K. Ö.

İsrail 1 1 3 2 Ö. Ö.

Libya 7 7 7 7 Ö. D. Ö. D.

Lübnan 6 5 5 4 Ö. D. K. Ö.

Mısır 6 6 6 5 Ö. D. Ö. D.

Suriye 7 7 7 7 Ö. D. Ö. D.

Tunus 6 6 5 5 Ö. D. Ö. D.

Ürdün 4 5 4 4 K. Ö. K. Ö.

Kısaltmalar: P. H.: Politik Haklar, S. Ö.: Sivil Özgürlükler, S.: Statü, Ö.: Özgür, Ö. D.: Özgür Değil, K. Ö.: Kısmen Özgür.

595 Bu tablo 1995 ve 2005 yıllarında Freedom House’un yayımlamış olduğu Freedom in the World adlı raporların verilerinden oluşturulmuştur. İlgili raporlara ulaşmak için bakınız: (“About Freedom in the World: An Annual Study of Political Rights and Civil Liberties,” Freedom House, erişim tarihi 04 Mayıs 2017, https://freedomhouse.org/report-types/freedom-world ). Freedom House raporlarında değerlendirilen ülkeler 1 ve 7 arasında bir puanlamaya tabi tutulurlar, 1 en iyi skoru 7 ise en kötü skoru simgeler yani örnek vermek gerekirse politik haklarda 7 puan alan bir ülke politik konularda en kısıtlı haklara sahiptir. Bir Güney Akdeniz ülkesi olan ve Barselona Süreci’ne dahil olan Filistin ile alakalı ilgili yıllara ait veriler Freedom House tarafından tutulmadığından dolayı Filistin bu tablonun içine dahil edilmemiştir. 293

EK 2: 2007-2010 Yılları Arasında Güney Akdeniz Ülkelerinde Yürütülen DİHAA Projeleri596

F. T. C. L. M. İ. FN. Ü. LN. S. B. Toplam

İ. C. 1 0 0 0 0 0 0 0 0 0 3 4

İşkence 0 0 0 0 1 1 2 0 1 0 4 9

Demokrasi 10 0 0 0 0 0 3 1 1 0 0 15

H. Ü. 2 0 0 0 1 0 1 2 0 0 1 7

E. S. K. H. 1 1 0 0 3 4 1 0 1 0 4 15

C. M. O. 0 0 1 0 0 1 0 0 1 0 3 6

T. H. K. 3 0 2 0 0 2 5 1 1 0 1 15

C. K. H. 1 0 3 0 2 1 1 8 0 0 1 17

İ. H. E. K. 1 0 3 0 0 5 3 1 2 0 2 17

O.

I. A. 0 0 2 0 1 6 0 1 1 0 0 11

Ç. H. 0 0 4 0 3 0 3 1 0 0 0 11

Toplam 19 1 15 0 11 20 19 15 8 0 19 127

Kısaltmalar: F.: Fas, T.: Tunus, C.: Cezayir, L.: Libya, M.: Mısır, İ.: İsrail, FN.: Filistin, Ü.: Ürdün, LN.: Lübnan, S.: Suriye, B.: Bölgesel, İ.C.: İdam Cezası, H. Ü.: Hukukun Üstünlüğü, E. S. K. H.: Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar, C. M. O.: Cezadan Muaf Olma, T. H. K.: Temel Hakların Korunması, C. K. H.: Cinsiyet ve Kadın Hakları, İ. H. E. K. O.: İnsan Hakları Eğitimi ve Kapasite Oluşumu, I. A.: Irkçılık ve Ayrımcılık, Ç. H.: Çocuk Hakları

596 Bu tablo, (“European Instrument for Democracy and Human Rights: Compendium 2007-2010,”)’de mevcut olan veriler kullanılarak tarafımdan hazırlanmıştır. Bu tabloya yalnızca iki taraflı projeler dahil edilmiştir.

294

EK 3: 2013-2016 Yıllarını Kapsayan AB-Mısır Ticaret Dengesi597

597 2013-2016 yılları arasındaki AB-Mısır ticaret dengesini gösteren bu tablo Avrupa Komisyonu’nun websitesi’nin Mısır ile ilgili bölümünden alınmıştır (“Egypt,” European Commission, erişim tarihi 23 Mart 2018, http://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/egypt/ ). 295