YIL1 SAYI9 ATÖLYESİ 1 Kasım 2020 Editör KIBRIS 15 GÜNLÜK EDEBİYAT & SANAT BÜLTENİ Mehmet EKİCİ ŞŞveiiriir ALTI FERSAH ANILAR KUŞ ÜSTÜ UMUT geçmişin ip uçlarıydı anılar: Ayaksız ve kanatsız bir kuş iken yüreğim SanatSanat DONE 1 Uçmaya heveslendi Yabancı bir çoğul çatık kaşlı esmer bir sessizlikti babam Sabahın ilk ışıklarını gebe bırakan ılık Sokulmak istiyordu hayallerime nefes almayı unuturdu öfkelendiği zaman rüzgarlar

Üşüyordu uykularım su gibi bir imgeydi annem Aklaşan sakallarımı sırladı Yıldızlar düşüyordu ellerime düşlerini yıkardı zamanın kurnasında Adını bilemediğim o uzak diyarlardan Kıskıvrak yakalanmıştım sana ve gülümserdi içindeki ıssızlığa Toprağımın özüne sinen Bir çocuk kadar masumdum En makbul baharat kokularını içirdi bana Ve itaatkârdım düşlerime.. haşhaş tarlasında kırk yaşını kırardı ninem Oysa benim kuşlarım vardı ovalarda uçuşan seksen beşine çok çile çok sevinç vardı Yüreğimi kanatlarının altında taşırdı birçoğu DONE 2 beyaz ve mor çiçeklerin göğsüne takardı Birçoğu da Kaf Dağı’na tünerdi. Didik didik ederken geçmişimi afyon buğusu ellerini Aralanıyordu hüznün kapısı Uçmayı bilmeyen bir kuş iken yüreğim bir tek ağzı vardı dedemin Bir söylenti işte zümrüt taçlı kuşlar geçerdi masallarından Kaçmaya heveslendi Dedikodu, rastlantının ötesi. gökyüzünde saklardı peri kızlarını Kirpiklerimin ucuna çarptı gökyüzü Çok isteyerek sevmiştim seni ve muhteşem atlar doğardı kaleminden Her solgun karanfil ve her tomurcuk gül Gözleri göç kahvesi dört nala uçmaya hazır Göz pınarlarımdan taşan sularla büyür Gözlerini aç Göçmen kuşlar döner durur başımda Unutma hep hatırla beni.. başucunda kırmızı pabuçlarla uyuyan Ayaklarım az biraz yorgun gözlerim vardı o zamanlar İhtimal, taşımaz gövdemi sana DONE 3 mısır koçanı bebeklerim Bir körebe oyununda çalmıştın gözlerimi Başlangıcın etrafında toplanmıştık elma şekeri sevinçlerim Haydi, geri ver bana cici kitaplar içine akardı çocukluğum Öncesi çok kalabalık ertesi eksik büyürdü usul usul uysal çocukluğum… Kayısı bahçesinde bir ırgat Aşka doğru uçmayı özler iken yüreğim Bir sandık dolusu emek Filiz ÇELİK DOĞRU Durmaya heveslendi Ve biz bugün Tanımsız ve tarifsiz sözlerimin ardına düştü Bir yaş daha yaşlanmıştık SONELER birden Vakti sukut olsun sözlerim Elim ayağım dolaştı birbirine Biz zalime başkaldırmıştık. Sone - 5 Duymak istemediğim her şey aşikar oldu Duaya durdu bir mü’minin elleri DONE 4 Meyvesi çocuk olan çamurdan ağaç mıyız Cesaretim kara gözlerimin akında rehin Yarasa misali gece sobesi Peki nereye koyduk așkları, umutları Bașımızdan dolanan bu kara bulutları Can havliyle çırpınan kanadı kırık kuşum Çıkma karşıma bu gece Zaman seccadesinde șaklayan kırbaç mıyız Uçmaya çalıştıkça Dokunma doğduğum eve Tenime batıyordu elleri Batıl bir inanç benimkisi Hiç sorduk mu yoksula, karnını tok mu aç mıyız Çözülmez bir bilmece her neyse, Kırdık mı gönlümüzde ‘ikbal’ denen putları Sordukça çoğalıyor yașamın boyutları Mehmet EKİCİ Bırak tanışmayalım bu gece Yoksa sonsuza yaslı ilahî miraç mıyız Zaten sabaha çıkmam ben Ormanda ölürüm belkide. Soruların cevabı senindir okuyucu Nere varırsa varsın cevapların bir ucu gün olur Ben ‘elest’te verdiğim cevabıma sadığım DONE 5 gün olur düşen yiğit kalkar düştüğü yerden Altı fersah üstü umut Sen sevgilim yeniden bulduğum cevabımsın Tuhaf bir dünya gezegen Ömür denen kadehten içmeye susadığım giden yorgun süvari döner gittiği yerden Her şey dahil sınırsız yaşamak ‘Așk’ denen iksir ile mayalı șarabımsın Bir kere olsun sadece insan olmak Hüseyin Avni CENGİZ çekilir en gümrah ırmağın delişmen suyu Çok mu zor aç kalmak utanır su, kanın su olup aktığı yerden Yokluğu var günde paylaşmak.... “Cumhuriyeti biz böyle kazandık” (97. yıl kutlu olsun!) hürriyet ateşiyle tutuşursa bir millet DONE 6 isyan filizlenir ümidin bittiği yerden Kiremit kırmızısı gül kurusu

Kavruk bir anadolu türküsü diriliş müjdesini işittik kutlulardan Selam söyle dost eline Bu giden kırlangıçlar sürüsü doğrulur yeni bir çağ asrın çöktüğü yerden Bahtiyar ol oğul Sözün olsun kavuşmak ötüken dağlarından bozkurt ünler bir zaman Zaten değil mi ki silkinir anadolu günün doğduğu yerden Hayat bir ömür törpüsü

Alper ÖZSAKINÇ Turan BORANOĞLU 1933/Uşak, Cumhuriyet Bayramı, [Foto Kazım]

[email protected] © Bu bültenin telif hakkı yoktur. Para ile satılmaz. Dijital ve basılı olarak çoğaltılabilir ve yayımlanabilir. Sayfa: 1 15 GÜNLÜK EDEBİYAT & SANAT BÜLTENİ YIL:1, SAYI: 9 1 Kasım 2020 Şiir ve Sanat Atölyei 1449. YILDÖNÜMÜ MEVLİD AŞK OKUDUM Gurbet Elde Yaman Oldu Halimiz Allâh adın zikredelim evvela PEK HAZİN BİR Vacib oldu cümle işte her kula AŞK DOKUDUM Gurbet elde yaman oldu halimiz MEVLİD GECESİ Allâh adın her kim ol evvel anâ Ben bu gönül tezgahında Sılaya varmaya nice çağlar var Her işi âsan eder Allâh anâ Ah ederim elim erişmez yare Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed, Aşk dokudum, aşk okudum Allâh adı olsa her işin önü Erenlerin dergahında Aramızda yıkılası dağlar var Hergiz ebter olmaya anın sonu Aylar bize hep Muharrem oldu! Aşk okudum, aşk dokudum Bir kez Allâh dese şevkile lisan Akşam ne güneşli bir geceydi... Ne yaman eğlenip kaldık burada Dökülür cümle günah misli hazan Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu! Her güçlüğü bile bile Dilerim Mevla'dan erem murada İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen Her murada erişir Allâh diyen Âlem bugün üç yüz elli milyon Göznuruyla, sabır ile Bana derler neyin kaldı sılada Aşk ile gel imdi Allâh diyelim Mazlûma yaman bir âlem oldu: Yumak yumak, çile çile Demezler ki bir ciğerim dağlar var Aşk dokudum, aşk okudum Dert ile göz yaş ile ah edelim Çiğnendi harîm-i pâki Şer’in; Ola kim rahmet kıla ol padişah Bir yiğit düşünce kaldıran olmaz Ol Kerimü ol Rahimü ol ilâh Nâmûsa yabancı mahrem oldu! Bir ömür yana yakıla Eyilik dururken kem demek olmaz Birdir ol birliğine şek yokdürür Beyninde öten çanın sesinden Yazdığım sığmaz akla Bu kadar gurbette eğlenmek olmaz Gerçi yanlış söyleyenler çok dürür Binlerce minâre ebkem oldu. Acımadım kırkdört yıla Aşk okudum,aşk dokudum Ne diyeyim ayağımı bağlar var Cümle alem yok iken ol var idi Allah için, ey Nebiyy-i Ma’sûm, Yaradılmıştan Gani Cebbâr idi Bozulmaz mı alnındaki yazılar İslâm’ı bırakma böyle bîkes, Var iken ol yok idi ins-ü melek Sevgi insanlığın özü Göz göz oldu yaralarım sızılar Arşü ferşü ayü güm hem nüh felek İslâm’ı bırakma böyle mazlûm. Odur aydınlatan bizi Kerem'im der dinleyin hey gaziler Sün ile bunları, ol var eyledi Hak yolunda oldum terzi Birliğine cümle ikrar eyledi Mehmet Akif ERSOY Aşk dokudum, aşk okudum Derdin koyup benim için ağlar var Kudretin izhâr edüp hem ol Celil (18 Şubat 1913) Aşık Kerem Birliğine bunları kıldu delil Günahından, sevabından ‘Ol! ‘ dedi bir kere var oldu cihan İçtim aşkın şarabından Dudağında Yangın Varmış Dediler ‘Olma! ‘ derse, mahv olur ol dem hemân SANIYORSUN Uluların kitabından Haşre dek ger denilirse bu kelâm Aşk okudum, aşk dokudum Dudağında yangın varmış dediler, Nice haşr ola, bu olmaya temâm Tâ ezelden yayan koşarak geldim. Edebimden susuyorum, Pes Muhammeddir bu varlığa sebeb Alev yanaklara sarmış dediler, Sıdk ile ânın rızasına kıl taleb Sen, korkuyor sanıyorsun, Aşk için şan da, şeref de Sevda seli oldum, taşarak geldim. Okum saplı bu hedefte Ey azizler işte başlarız söze Hep kinimi kusuyorum, Yıllar yılı bir gergefte Kapılmışım aşk oduna bir kere, Bir vasiyet kılarız illa size Katlanırım her bir cefaya, cevre Sen, gülüyor sanıyorsun. Aşk dokudum, aşk okudum Ol vasiyyet kim derim hem tuta Uğraya uğraya devirden devre Mis gibi kokusu canlarda tüte Bütün kâinatı aşarak geldim. Bu kadar arsızlık olmaz, Ümit Yaşar aşkla bende Hakk Teala rahmet eyleye anâ Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü, Kim beni ol bir dua ile anâ Kefen altın olsa dolmaz, Kötülük olmaz sevende Bu can kaldıkça bu tende Ben gönlümü sana verdim götürü. Her kim diler bu duada buluna Eğri adam yolun bulmaz, Sana meftûn olduğumdan ötürü Fatiha ihsan ede ben kuluna Aşk okurum, aşk dokurum. Sarhoş oldum Neyzen, coşarak geldim. … Sen, buluyor sanıyorsun. (1409-Bursa) Ümit Yaşar OĞUZCAN Neyzen TEVFİK Süleyman Çelebi (1346? 1351?–1422) Yolumu ayırdım senle, Yalan demiyorum dinle, • Bugün muhabbet tohumu AYARSIZIM ekmeyen, yarın Cennette Tuba KİTAP OKUMA NOTLARI Te k b a şına ağl a i n l e , dalından meyve alamaz. BOSTAN-GÜLÜSTAN Sen, kanıyor sanıyorsun. • Ağzına kadar benlik suyuyla Şeyh Sâdi Şirazi Beş tellidir dolmuş bir kandil olursan, Asıl adı, Ebû Muhammed Sa‘dî Müşerrifüddîn Duvarda asılı kırık sazım sende ışık olur mu? Meclisleri, (Şerefüddîn) Muslih b. Abdillâh b. Müşerrif Sen yoluna, ben yoluma, mum gibi sinesinde yanacak bir Şîrâzî’dir. 1210 yılında Şiraz'da doğdu. Gerek Doğu, gerekse Batı dünyasında engin irfanıyla tanınan Sâdi, Çıkmazsın artık karşıma, Bilmezler mi? Bilirler elbet! şey bulunan insanlar aydınlatır. çağının felsefesini hayata uygulayıp, her olaydan bir • Şelale azametle aktığı için, hikmet prensibi çıkararak bunları eserlerine aktardı. Ne olur girme koluma, Ben beş bin yılllık aşığım. Asırlık ömrünün üçte birini ilim tahsiline, bir o yukarıdan aşağıya yuvarlanır. kadarını seyahate, gerisini ise tespitlerini yazmaya Sen, istiyor sanıyorsun. Çiğ ise küçük ve âciz olarak ayırdı. Sâdi Şirazi 1291 yılında Şiraz’da vefat etti. Yoksun mızrabım düştüğü için güneş onu muhabbetle yukarılara çıkarır. Bil ki, Yozcu, senden bıktı, ağlar sızım. • Ecel birinin canına kastettiği söylemiş. Hem sermayeyi, hem de kârı

Delirdi, tepeye çıktı, yarsızım zaman, onun önce keskin gözünü bağlar. kaybetmektense, dükkanın kapısını sabahtan • Kıyısı görünmeyen bir suda, yüzücünün gururu işe Bütün sevgisini yıktı. Düzenim yok epeydir kapamak daha faydalıdır. yaramaz! • Gençliğin siyahlığı aklanıncaya kadar, ihtiyarın Sen, seviyor sanıyorsun. • Dedikoducular kadar kalbi fesat kimse yoktur. ayarsızım. Onlar cahil ve kötü düşünceli olduklarından, dostlar saçındaki beyazlık onu mezara götürür. • arasına her zaman düşmanlık sokarlar. Halbuki Kişi az yemeyi âdet edinirse, gelen sıkıntıları kolay Hakan YOZCU sonradan dostlar barışır, fitneciler mahcup olurlar. karşılar. Eğer bolluk içinde can beslemişse, darlık Mustafa Parlak • Arkadaş! Hazreti Peygamberin yaptığından görünce sıkıntıdan ölür. • fazlasını yapmaya kalkışma. Derecesiz beyazlık Zincirden kurtulmuş bir köle, zindana atılan isteme. Çok beyazlık da, çok siyahlık da istenmez. efendiden daha mutludur. DONUK AŞK • • Çirkin huy, insanı Cehenneme götürür. Güzel huy Arkadaş! Senin bal diye bayıldığın arının iğnesine ise Cennetten gelmiştir. Haydi altının gümüşün yok, değmez. Kendi pekmezine kanaat etmen daha Yine akşam oldu, bir tatlı dilin de mi yok! hayırlıdır. • Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine, • Sabır, insana önce zehir gibi görünür. Fakat ruhuna Baharda, çiçeklerini sonuna kadar saçıp savuran Uzaklık aynı gerçi, kök salınca bala dönüşüyor. ağaç, yazın elbette meyvesiz kalır. • Heryerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi, • Büyüklerle konuşurken sert söyleme. Ondan sertlik Bir sevgili aşığına şöyle söylemiş: Sen kendi itibarını düşünürsen benim senin yanında ne Yine akşam oldu orda olduğu gibi, görürsen sen yumuşak ol. Unutma ki, başarı tatlı dille kazanılır. kıymetim var? Görebiliyorum seni burdan da, • Sevda çadırının kapısında ölene değil, ordan sağ Aynısıydı ordayken de, • "Hiç yaşamamak, yıllarca hata içinde yaşamaktan iyidir!" diyen Lokman Hekim ne kadar güzel çıkana şaşılır! Uzaklıktan korkmuyorum belki de, [Kitap’tan alıntılar.] Orada da aynıydı uzaklık gerçi Donuklaşmış oldu artık bu, ATALAR SÖZÜ Baca eğri de olsa dumanı doğru çıkar. Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi, Galiba ben baştan kaybetmişim, ,delilik .هوس “Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık heves Arapça hws kökünden gelen hawas 1 kaybetmiş… cinnet, fantezi, 2. boş şeylerle gönül eğleme” sözcüğünden alıntıdır. Allah bes, bâkî heves: Allah Sezai KARAKOÇ LUGATÇE yeter, başkası gelip geçici istektir, hevestir.

[email protected] © Bu bültenin telif hakkı yoktur. Para ile satılmaz. Dijital ve basılı olarak çoğaltılabilir ve yayımlanabilir. Sayfa: 2 15 GÜNLÜK EDEBİYAT & SANAT BÜLTENİ YIL:1, SAYI: 9 1 Kasım 2020 Şiir ve Sanat Atölyei HİKÂYECİ Halil CİBRAN Kerkük’ten Yola Çıkak Kerkük'ten yola çıkak Meczup’ta, Halil Cibran’ın gençlik Gidek Erbil'e Erbil'e döneminde yazdığı “normal” bir insanın toplumda müzikAltından köprü kurak işleyebilmesi için, insanın benliğini çürüten ve bu Varak Erbil'e Erbil'e benliği kolektif bir amaç uğruna tekrar tanımlayan bir Görek Türkmen ocağın dünyada kimliğini idame ettirebilmesi için birtakım Sevgi muhabbet saçağın maskelere bürünmesi gerektiği ele alınır. Kişinin Bir kuş tekin uçağın Konak Erbil'e Erbil'e maskesinden arınması, düşünmesi, konuşması ve Kerkük'ten yola çıkak kendi olabilmesi, toplumun gözünde onu meczup Gidek Erbil'e Erbil'e kılar. Cibran, bu maskelerden kurtulan, özbenliğine Altından köprü kurak karşı dürüst olan ve hakikatin peşinden koşan bir Varak Erbil'e Erbil'e insanın özgür olduğunu dile getirir; fakat bunun da AHMET TUZLU Ana baba yurdumuz Bilmedi kimse kadrimiz bir bedeli vardır; bu bedel de yalnızlıktır. DİNLE Unutamayiz derdimiz Otuz dört kısa hikâyeden oluşan bu kitapta Cibran, Yanak Erbil'e Erbil'e maskelerinden arınmış bir meczubun gözünden okuyucuya benzersiz bir toplum eleştirisi sunar.

Nasıl Meczup Oldum? sinemaKökler Bana nasıl meczup olduğumu sordunuz. Şu şekilde gerçekleşti: Bir gün, tanrılar doğmadan Senaryo: Eran Riklis&Suha Araf çok önce, derin bir uykudan uyandım ve yedi hayatım boyunca biçimlendirip taktığım yedi Yönetmen: Gilbert Moses , David Greene , John Erman-1977 (Süre: 93 dakika) maskenin de çalındığını fark ettim. Kalabalık sokaklarda maskesiz bir halde dolaşıp Oyuncular: Louis Gossett Jr., Ralph Waite, O.J. Simpson, Edward Asner, “Hırsızlar, hırsızlar, lanet olasıca hırsızlar!” diye haykırdım. film hakkında… 1977 yılında ABD’de, 1981 yılında da TRT de altı bölüm olarak yayınlanan, Kadınlar ve erkekler benimle alay ettiler, bazısı da benden korkup evlerine kaçtı. kölelik ve özgürlük kavramlarını masaya yatıran mini dizi Kökler (Roots), 1767 yılında, Afrika’dan köle tüccarları tarafından kaçırılıp, Amerika’da köle olarak Pazar yerine vardığımda, evin çatısında duran bir genç “O bir meczup!” diye bağırdı.Ona satılan Kunta Kinte’nin hikayesi anlatılmaktadır. bakmak için kafamı yukarı kaldırdım; güneş çıplak yüzümü öpüyor ve ruhum güneşin Afrika da sıradan bir hayatı olan Kunta Kinte, ava çıktığı bir gün, dış dünyadan gelen köle avcıları da Afrika sahillerine çıkmıştır. Siyahi halkı aşkıyla tutuşuyordu, geri istemiyordum maskelerimi. Bir coşkuya kapılarak yakalayıp ülkelerine köle olarak satmaya götürürler. Yakalananların arasında haykırdım:”Kutsansın, maskelerimi çalan hırsızlar kutsansın!” Kunta Kinte de vardır. Kabilesinden, annesinden babasından ayrı bir diyara giden Kunta Kinten’in Türkçe İşte böyle meczup oldum ben. yeni hayatı artık işkence ve aşağılanma içerisinde geçecektir. Kölelik ismi olan Altyazılı Toby’yi kullanmayı reddetti. İZLE Meczupluğumda buldum özgürlüğü ve esenliği: yalnızlığın getirdiği özgürlüğü ve Kökleri onu yaşama bağladı ve kahramanlıklarıyla kuşaktan kuşağa fısıldandı. Ta ki

Tennessee’de yetişen bir gence ulaşıncaya kadar. Onun adı Alex Haley’di ve Kunte Kinte’nin

anlaşılmamış olmanın esenliğini, zira bizi anlayanlar içimizde var olan şeyi zincire vururlar. ismini Dünya’ya duyurdu.

Ama esenliğim yüzünden gereksiz bir gurur hissetmeyeceğim. Hapisteki bir hırsızın

esenliği bile, diğer hırsızın esenliğine bağlıdır. Anton Pavlovich Chekhov Dostum (29 Ocak 1860 – 15 Temmuz 1904) DKÜNYAİTAP KLAS/İLIKKLERİ ESERLERİ Dostum, göründüğüm gibi değilim ben. Görünüşüm, üzerime giydiğim, beni senin [OYUNLAR ]- (1886) - (1886) - Paskalya sorularından ve seni de benim ihmalkârlığımdan koruyan, itinayla dokunmuş bir giysiden (1881 ) - Tütünün Zararlı Etkileri Arifesi (1886) - Bir Beyefendi Arkadaş (1886) Üzerine (1886, 1902 ) - Kuğu Şarkısı (1887 ) - - Özel Meclis Üyesi (1886) - Koro Kız (1886) ibarettir. (1887 ) - Ayı (1888 ) - Kendine Rağmen - Bir Talihsizlik (1886) - (1886) - Bir Trajedi (1889 ) - Düğün (1889 ) - Tatiana (1886) - Shrove Tuesday (1886) - Ev (1887) -

Repina (1889) - Ahşap Şeytan (1889 ) - Bir Mutluluk (1887) - İlk Yardım (1887) - Kaçak

Dostum, içimdeki “ben” sessizliğin evinde ikamet eder ve orada daima farkına varılmaz, Evlilik Teklifi (1890 ) - Şenlikler (1891 ) - (1887) - Siren (1887) - Sığır Satıcıları (1887) Martı (1896 ) - Vanya Amca (1897 ) - Üç Kız - Erkekler (1887) - (1887) - erişilmez olarak kalacaktır. Kardeş (1901 ) - Kiraz Bahçesi (1904) Başlıksız Bir Hikaye (1888) - Uykulu (1888) - Sinir Bozukluğu (1889) - Bahis (1889) -

ROMANLAR (1890) - Köylü Eşleri (1891) - Ne söylediğime inanmanın ne de yaptığıma güvenmeni isterim. Zira sözlerim senin Çekim Partisi (1884)- Bozkır (1888) - Bir Düş Çekirge (1892) - Sürgünde (1892) - 6. Öyküsü (1889) - Düello (1891) - Bilinmeyen Bir Koğuş (1892) - Kara Keşiş (1894) - düşüncelerinin yakınlarından, eylemlerim de senin harekete geçme isteğinden ibarettir. Adamın Hikayesi (1893)- Üç Yıl (1895 ) - Rothschild'in Kemanı (1894) - Öğrenci Hayatım (1896 ) - Köylüler (1897) (1894) - Edebiyat Öğretmeni (1894) - Boynundaki Anna (1895) - Beyaz Kaş (1895) “Rüzgar doğu yönden esiyor” dediğinde, “Evet, doğu yönden esiyor” derim, zira ruhumun KISA HIKAYELER - (1895) - Asma Katlı Ev (1895) - rüzgarın sırtında değil, denizin derinliğinde yattığını bilmeni istemem. Gizemli Bir Doğa (1883)- Bir Hükümet Petcheneg (1897) - Evde (1897) - Katibinin Ölümü (1883) - Şişman ve Zayıf Sepete (1897) - Davadaki Adam (1883) - Şikayet Defteri (1884) - Cerrahi (1898) - Bektaşi üzümü (1898) - (1884) - Bukalemun (1884) - İstiridye (1884) - Aşk Hakkında (1898) - Ne benim denizin derinlerinde gezen düşüncelerimi anlayabilirsin ne de ben anlamanı Yaşayan Kronoloji (1885) - Küçük Kızartma (1898) - Bir Doktorun Ziyareti

isterim senden. Benim isteğim, denizle yalnız kalmaktır. (1885) - Balık (1885) - Bir Horsey Adı (1885) (1898) - Resmi Görevde - Avcı (1885) - Kötü Adam (1885) - Çavuş (1899) - Darling (1899) -

Prishibeyev (1885) - Çocuklar (1886) - Köpekli Kadın (1899) -

Dostum, seninle gündüz olan benimle gecedir, tepelerde dans eden öğle ışıklarından ve Sefalet (1886) - Requiem (1886) - Geçitte (1899) - Piskopos

(1886) - Ivan Matveyich (1886) - Cadı (1886) (1902) - Nişanlı (1903)

e

s

t t

i s

k

vadi boyunca sessizce uzanan eflatun gölgelerden söz etmiş olsam bile; zira sen ne e

a

n

a t

e e

t t t

karanlığımın şarkılarını duyabilir ne de yıldızlara doğru çırpılan kanatlarımı görebilirsin ve t

s i s i

k e k es ik es ik

ben de beni görüp duymadığın için memnuniyet duramı. Benim isteğim, geceyle yalnız s tet tet

a

n &

a att k i t t s e kalmaktır. san e ESTETİK veSANAT MİMARİ & SANAT Korkuluk t a n a s FELSEFESİ ENDÜLÜS Bir zamanlar bir korkuluğa dedim ki: “Kimsenin olmadığı bu tarlada tek başına durmaktan İSLAM MİMARİSİ bıkmadın mı?” Endülüs İslam Sanatının bilinen en önemli temsilcileri, az sayıda olmalarına rağmen, mimari eserlerdir. Mimari, kendine has bir O da dedi ki: “Korkutmanın hazzı o kadar derin, o kadar uzun solukludur ki asla yorulmam ustalık ve ince zevkin bir ürünü olan bundan.” binalarıyla hem yazı, hem plastik sanatlar ve hem de seramik gibi sanat kolları açısından Bir süre düşündükten sonra, “Bu doğru, bu hazzı ben de yaşamıştım” dedim. ana kaynak olup seçkin bir yere sahiptir.

O da dedi ki, “Sadece içi saman dolu olanlar bilebilir bunu.”

Daha sonra beni övdüğünü ya da küçümsediğini anlayamadan ayrıldım yanından.

Gecen bir yıl içinde o korkuluk bir filozofa dönüştü.

Onun yanından tekrar geçtiğimdeyse, iki karganın şapkasının altında yuva yaptığını gördüm.

[email protected] © Bu bültenin telif hakkı yoktur. Para ile satılmaz. Dijital ve basılı olarak çoğaltılabilir ve yayımlanabilir. Sayfa: 3 15 GÜNLÜK EDEBİYAT & SANAT BÜLTENİ YIL:1, SAYI: 9 1 Kasım 2020 Şşiiriir vetahlilleri Sanat Atöly akademisiei SAZIMA Ahmet KABAKLI Ben gidersem sazım sen kal dünyada Gizli sırlarımı aşikar etme Âşık Veysel’in “Sazıma” şiiri, çok bakımdan derin manalar ihtiva ettikten Dükkânım yağma olsun” Lâl olsun dillerin söyleme yalan Garip bülbül gibi ah u zar etme başka, bilhassa Âşıklık töresinde “saz”ın kutsiyetini.. Bir de, sanatın her ne deyişleriyle anlattığını kadar “ferdî” de olsa “çoğul” ıstırap ve emeklerin mahsulü olduğunu dile hatırlayalım.) “Petek”, balın Gizli dertlerimi sana anlattım getirmektedir. yapıldığı yerdir. O arıyı, yani Çalıştım sesimi sesine kattım ilhamı, düşünceyi, gayreti, Bebe gibi kollarımda yaylattım Edebiyatımızda ve belki de dünya edebiyatında “saz”a söylenmiş şiirlerin en ıstırabı bekler. Bir bakıma Hayali hatır et beni unutma güzeli budur. Daha önceki ozan ve âşıklarda birkaç tesirli mısra ve kıt’a sanatın tarlasıdır. Petek, bulunsa da, saza bu ölçüde samimî, âşıkane, sevgiliye veya evlâdına seslenir Bahçede dut iken bilmezdin sazı Veysel’in saz’ıdır. Cömertlik Bülbül konar mıydı dalına bazı gibi seslenen olmamıştır. ve hamaratlıkla her oluşa Hangi kuştan aldın sen bu avazı açıktır: Getirilen malzeme ile Söyle doğrusunu gel inkar etme Şiirin sondan ikinci kıt’asmda “Giyin kara libâs, yaslan duvara” mısraı geçiyor “bal”ın (sanatın) en lezzetlisi ya... 1953 yılında, Aydın’da Veysel ile geçirdiğim bir hafta içinde, bu mısraı Benim her derdime sen ortak oldun onda meydana gelecektir. “Giyin kara donu yaslan duvara" şeklinde âşıkın ağzından işitmiştim. Ağlarsam ağladın gülersem güldün “Veysel de arı”dır. Çiçekleri, Veysel’in, sazı ile “âşık-mâşuk” hâlini ve bu yoldaki merasime de şair ile Sazım bu sesleri turnadan m’aldın insanları, ustadan gelen oturup kalkmalarımız sırasında şahit olmuştum. Saz, çıplak bırakılmazdı. Pençe vurup sarı teli sızlatma bilgileri, hünerleri, şahsî “Kara dona" yani kılıfına bürünmüş olarak getirilirdi. Köşeye bucağa da dertleri, arkadaşlarının ve Ay geçer yıl geçer uzarsa ara konulmaz. Şairin yanı başında bir koltuğa yaslanırdı. Veysel’den saz çalması Giyin kara libas yaslan duvara toplumun ıstıraplarını istenmez, ayıp olurdu. Kendisi, bir müddet yeme, içmeden sonra şefkatle ona Yanından göğsünden açılır yara dolaşacak, “peteği” ilhamlar dönerek: “Sazımın karnı acıktı, doyuralım gayrı” derdi. Yâr gelmezse yaraların elletme aktaracaktır. Sonunda Âşık’ın canı istedikçe; “cânân”ı alıp vermesi, gecede birkaç kere tekrarlanırdı. mutlaka sazına dönerek, Sen petek misali Veysel de arı İnleşir beraber yapardık balı Şiirin tahliline, 1. ve 5. kıt’aları beraber alıp başlayalım: Âşık, en yakınma, şiirini orada yapacaktır. Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı sırdaşına, “mâşukuna” bir “vasiyet” şeklinde söze giriyor. Hatta, bedduası Bu iki mısrada, kavramı Ben babamı sen ustanı unutma içinde bir de yemin ettiriyor: “Gizli sırlarımı açığa vurma! Yabancılara (ilgisiz tamamlayan can alıcı kelime kaygısız kimselere) sakın söyleme sırrımı!.. Söylersen lâl olsun dillerin! (dilin AŞIK VEYSEL “inleşmek”tir. “İnleşir” fiili, tutulsun)... Bülbül biraz garip hafifmeşreptir, âşıklık sırrını (yüksek sesle arının petek üzerinde öterek) aşikâr eder. Sen ona benzeme, temkinli ol. Sır sakla!” çalışırken çıkardığı sesi ve petekle didişircesine 1. Kıt’ada, dünyaya en değerli, en yakın, en sevilen (cânân) olarak bıraktığı ortak ıstıraplarını dile getirmektedir. Sazı ile sazının “yas tutmasını” da istiyor. “Yaslan!., fiili, bu bakımdan (yas tut! ve Veysel’in “inleşerek” ortaklaşa yaptıkları sanat bir sırtını daya! anlamlarına) tam yerinde kullanılmıştır. “Kara libas giyen” saz, bakıma arı ile bütün dünyanın, bütün tabiatın, İlâhî hem tabiî olarak âşıkından (efendisinden) başkasına açılmayacak, sır ve beşerî ilhamların, acı ve sevinçlerin, aşk ve vermeyecek, muhabbet kelâmı etmeyecek... Hem de, ayrılan ve yıllarca şevklerin bir araya getirilmesi, bir potaya dönmeyen sevgilisinin matemini tutmuş olacaktır. Saz, böyle kara don içinde indirilmesidir. Sanatkar, fikir adamı icat eder, kalıp çalınmadıkça (okşanmadıkça, sevilmedikçe, karnı doyurulmadıkça, düşünür ve bir “petekte” onları sanat hâline getirir. hatırı sorulmadıkça) yavaş yavaş çürüyecektir (ihtiyarlayacaktır). “Yanından, Ama, o sanatın, o fikrin oluşunda kaç arkadaşın, göğsünden, yaralar açılacaktır” Ama sakın! “Yâr” (Veysel) gelmezse, dünyada olup biten kaç vak’anın, insan başından yaraların elletme (tedavi edilmesine izin verme) diyor. Yani âşık, sırdaşlığın geçen nice neşeli, yıkıcı, kurtarıcı olayların, hakkı için, (bencillik ederek) dünyada hiçbir insandan istemeyeceği bir ş eyi ayrılıklar ve ümitlerin, kopuşlar ve buluşmaların, o sazından istiyor. Ebedî katlanmayı, mahşerde buluşuncaya kadar sanata kulak verenlerin, ümit bağlayanların, onu mahremiyetine el değdirmemeyi istiyor... Bu aşk yolunda her yaranın acısına sevenlerin ilham, tesir ve iştirakleri vardır. Kaldı ki tahammül etmeyi sazına vasiyet ediyor. Mevlevîlikte sembol ney’dir. Âşıklıkta saz (petek, tarla, sırdaş, sevgili vs. olarak) şiirin oluşunda, şairi kadar hak timsal de “saz”. Mevlâna, Mesnevî’sini: “Bişnev ez ney’le başlatır: sahibi bulunmaktadır. Bunu Âşık Veysel’in sazına olan sevgisi ile karışık dostluğu ve mahremiyeti ile dolaşık olarak, şiirin başka kıt’alarında da Dinle neyden ki şikâyet ediyor. Ayrılıkları hikâyet ediyor. İnsan ruhunun Tanrı görmekteyiz: yurdunda, İlâhî vahdetten (ney-istan’dan) kopmak dolayısıyla duyduğu ıstırabı ney en yakıcı sadalarla dile getirmektedir. Tasavvufun bu Gizli dertlerimi sana anlattım “besmele”sinde, yakıcı elem ve şikâyetlerin sebebi, Allah’a duyulan hasret ve Çalıştım sesimi sesine kattım “aşk”tır. Bebe gibi kollarımda yaylattım Benim her derdime ortak sen oldun Veysel de, bu şiirinde âşıklığın tasavvuf dilini, yanık, garip çilelerini ve aşkını Ağlarsam ağladın, gülersem güldün… söyleyen “saz”ı bir bakıma “ney” gibi kutsileştiriyor. Ney nasıl sırlar nakletmekte ve “ayrılıklardan” söz açmakta ise, Veysel de “sazına” ömür “Sazıma” şiirinin diğer bölümlerinde de “saz”ın sürekli Canlı bir varlık, bir boyunca sırlar, çileler, ıstıraplar dinletmiştir. O sırlar işte âşık-mâşuk arasında insan, bir sevgili, bir “bebe” gibi ele alındığı, sırdaşlık töresinin ileri kalmalı, el dokunulmadan ve dillere düşmeden Allah’a götürülmelidir. Sanatın, götürüldüğü, sazından kendisinin hatırlanmasını istediği görülmektedir. sonuçta ferdî de olsa, “çoğul” ıstırap, ilham ve emeklerin mahsulü olduğu Kısacası âşık, sanatına birinci yardımcı saydığı saz’ından “ebediyet” talep fikrini de, bu şiirin son kıt’asından tutarak araştıralım: etmektedir.

Sen petek misâli Veysel de arı Veysel’in bu şiirinde (bütün gerçek âşıklarda olduğu gibi) saz, rastgele bir İnleşir beraber yapardık balı. alet, bir çalgı olmaktan çıkarılmış, gönülde çok yüce makamlar verilmiştir. Ahlâk, vefa, sırdaşlık gibi “insan sevgili”de daima aranan ama, insan sevgilide Yunus gibi köylü şair, tabiatın içinde bir âşık olan Veysel en ince, en geniş ve asla bulunmayan bütün vasıf ve değerleri, Veysel, sazından istemektedir. soyut düşünceyi, köylünün tanıdığı maddî, basit teşbihlerle anlatıyor. (Yunus’un, İlâhî aşkta ermişliğini, Allah’ı bulduğunu! “Ballar balını buldum- [Şiir İncelemeleri, Türk Edebiyatı Vakfı, 2. Baskı, 2003, s.274-277]

[email protected] © Bu bültenin telif hakkı yoktur. Para ile satılmaz. Dijital ve basılı olarak çoğaltılabilir ve yayımlanabilir. Sayfa: 4