Xvii. Yüzyil Askerî Gelişimi Ve Osmanlilar: 1660–64 Osmanli-Avusturya Savaşlari
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
T. C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Doktora Tezi XVII. YÜZYIL ASKERÎ GELİŞİMİ VE OSMANLILAR: 1660–64 OSMANLI-AVUSTURYA SAVAŞLARI Özgür KOLÇAK 2502050039 Tez Danışmanı: Prof. Dr. Feridun M. EMECEN İstanbul 2012 Bu doktora tezi İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından 3316 nolu proje kapsamında desteklenmiştir. ii XVII. Yüzyıl Askerî Gelişimi ve Osmanlılar: 1660-64 Osmanlı-Avusturya Savaşları Özgür KOLÇAK ÖZ 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Avrupa askeri tarihi ile ilgilenen araştırıcılar, 16.-18. yüzyıllar arasında bir dönemde Avrupa kıtasını derinden etkileyen ve modern devlet aygıtının oluşmasında öncülük rolü üstlenen bir “askeri devrim” yaşandığını iddia etmektedirler. Günümüzde yaygın biçimde “askeri devrim tezi” olarak adlandırılan bu anlayışa göre, batılı güçlerin dünyanın geri kalanı üzerinde kurdukları siyasî ve askerî tahakkümün kökenleri bizatihi bu dönüşümde aranmalıdır. Bu noktada, dünya askerî tarihinin önemli bir parçası olan Osmanlı İmparatorluğu’nun tartışmalara dâhil edilmesi gerekmektedir. Bu doktora tez çalışması, “askeri devrim” tartışmasında Osmanlılara bir yer açma amacını taşımaktadır. 16. yüzyılın sonu ve 17. yüzyılın başında ilk örnekleri görülmeye başlayan askeri yeniliklerin olgunlaşmış ve standart uygulamalar haline gelmiş biçimlerini inceleyebilmek için 1660–64 savaşları vazgeçilmez bir sınama sahası sağlayacaktır. iii The 17th Century Military Development and the Ottomans: The Ottoman- Habsburg Wars of 1660-64 Özgür KOLÇAK ABSTRACT In the second half of the 20th century, European military historians has elaborated the scholarly view of a “military revolution” that changed the European continent in the 16-18th centuries and paved the way to the formation of the modern state. According to the military revolution thesis, the global dominance of western powers over the world owed much to military changes in the early modern period. At this point, it seems important to bring in the Ottoman early modern military experience into the debate. This study aims to place the Ottoman military structure within the early modern military revolution debate. In this respect, the Ottoman-Habsburg wars of 1660- 64 appear to be an indispensible example to check the supposedly overwhelming effects of the so-called military revolution since it has been asserted that the vital changes had taken place towards the end of the 16th and in the beginning of the 17th century. iv ÖNSÖZ Uzun soluklu uğraşımın daha ilk nefesinde, XVII. Yüzyıl Askerî Gelişimi ve Osmanlılar’ın askerî tarihin insanın ömründen çalan lojistik meselelerinden ziyade, canlı bir organizma olarak “ordu”yu ele alması gerektiğini çoktan aklıma koymuştum. Ben kabul etsem de, etmesem de, bu kararımda askerî birliklerin iaşe ve ibatesine ilişkin muazzam miktarlara ulaşan belge yığınlarının korkutucu görüntüsü elbette etkili olmuştur. Ne var ki, 1660–1664 Osmanlı-Habsburg savaşlarının stratejik ve taktik veçhelerini öğrenme isteğim, daha ziyade, 17. yüzyıl Osmanlı ordusunda hizmet eden savaşçı/askerleri mümkün olduğunca insanî yönleriyle ortaya çıkarma hevesimden kaynaklanıyordu. Bu haliyle bırakıldığında, Osmanlı askeri, şu veya bu şekilde, varlığını merhametsiz bir kesinlikle işleyen askerî bir mekanizmaya vakfetmiş bir nefer, ya da uhrevî bir amaç uğruna fani mevcudiyetinden vazgeçmeye hazır bir fedaî suretinde tasvir edilebilirdi. Hâlbuki tarihî verileri önemli ölçüde eğip bükmeden bu adanmışlık resmine ulaşabilmek zor görünmektedir. 17. yüzyıl Osmanlı “savaşçı”sını ortaya çıkarabilmek için öncelikle ordu terkibinin sağlıklı biçimde yeni baştan ele alınması gerekiyordu. Bu yolda ilk adımı attığım anda, esasında yalnızca Osmanlı ordu yapısıyla değil; bizatihi 17. yüzyıl Osmanlı devlet ve iktidar yapısıyla iştigal etmekte olduğumu anladım. Bu kez, bir nevi askerî müteahhit vasfıyla muharip kıtalar donatan veya Osmanlı merkezî alaylarının yönetiminden sorumlu subaylar kademesinden isimler hikâyenin baş aktörleri haline geldiler. Bu bağlamda en kayda değer ilişki biçimi, 1660–1664 savaşlarının planlamasını üstlenip askerî kıtaları cepheye taşıyan şahsiyetlerin çoğu vakit Osmanlı iktidarının belli başlı mevkilerini tasarruf edenlerle aynı kişiler olmalarıydı. Bu şahısların hemen altında hizmet eden ağa/zabit/çavuş/kethüda zümresi, bazı hallerde farklı kaynaklardan takip edilebilen sosyal kimlikleriyle askerî kıtaların sevk ve idaresini üstlenmenin yanı sıra, iv “kapı”sında hizmet ettikleri Osmanlı seçkininin siyasî ve diplomatik arenada eli ayağı oluyorlardı. Askerî devrim kuramı, Osmanlı savaşçısı ve Osmanlı idarî/askerî seçkinini aynı zeminde buluşturmak için eşsiz bir kuramsal çerçeve sunuyordu. Bu sayede, ilk bakışta birbirinden bağımsız görünen iki olguyu, yani erken modern devlet oluşumu ve 17. yüzyıl savaşçısının muharebe repertuarı ve taktik davranışlarını aynı anlatının başlıkları olarak yerleştirme imkânı doğdu. Bu kuram, çeşitli disiplinlerden ilim insanlarının katkılarıyla o denli geniş bir fikir yelpazesine yayılmış durumdadır ki, araştırmacının tartışmaların neresinde durduğunu sarahaten belirtmesi önemlidir. Ben de, askerî devrim kuramı bağlamında dile getirilen “batı tarzı savaş” gibi kültürel belirleyicilere karşı tavır alırken muharebe meydanını canlandırmada taktiksel öğeleri tarif etmede yardımcı olan fikirlerden azamî derecede istifade ettim. Dikkatli okuyucu, bu çalışmaya hâkim çift başlılığı kolayca fark edecektir. “Anlatının diriltilmesi”, tezimin amaçları bakımından vazgeçilmez önemde olduğundan Osmanlı savaşçısının muharebe davranışlarını resmetmeyi denediğim sayfalarda hatıra, rapor ve vekayiname tarzı yazılı kaynaklar temel bilgi kaynağını teşkil etti. Buna karşılık Osmanlı ordu terkibi ve iktidar yapısı arasındaki ilişkiyi ortaya koymayı amaçlayan veya 1660–1664 seferlerinin stratejik planlamasının ele alındığı bölümlerde arşiv belgelerinin tanıklığını esas aldım. Tabii ki, bu iki kaynak grubunun birbirini desteklemek adına bir arada kullanıldığı satırlar, tahminimce tezin en açıklayıcı ve ikna edici kısımlarını oluşturdu. Tezin bu halini almasında bazı kurumların teşekkürü hak eden maddî destekleri hayatî rol oynadı. 2006–2007 kışında Avusturya’daki ikametimi temin eden ÖAD (Österreichische Austauschdienst), bu dönemde verdiği destekle doktora tezimin muhtevasını belirlemek için ihtiyaç duyduğum araştırmaları gerçekleştirmeme imkân sağladı. 2008 sonbaharında, Leipzig’te, Herder Enstitüsü’nün davetlisi olarak katıldığım Almanca kursları, çalışmamın kaynak dillerinden birinin inceliklerini daha iyi anlamama yardımcı olurken, DAAD (Deutscher Akademischer Austauschdienst) bu münasebetle doğan harcamaların bir kısmını üstlenerek tezimi dolaylı yoldan destekledi. Türk Petrol v Vakfı, doktora araştırmalarım müddetince, farklı zamanlarda, hem şahsıma tahsis ettiği öğrenci bursu, hem de yurtdışı araştırmalarımda kullanmak üzere verdiği meblağla tek başıma altından kalkamayacağım maddî yükün bir bölümünü sırtımdan aldı. Nihayet, 2009’da, TÜBİTAK tarafından desteklenen Avusturya ziyaretim olmasaydı, tezimin önemli bir kısmını teşkil eden Almanca ana kaynak ve ikincil literatüre ulaşabilmem söz konusu bile olamazdı. Bu kurumların hepsine, araştırma planımı ciddiye alıp beni destekledikleri için şükran borçlu olduğumu belirtmek isterim. Saygıdeğer hocam Feridun Emecen, beni Osmanlı askerî tarihi çalışmam konusunda en başından beri teşvik etti. Sadece yazdıklarımı değil; düşünüp konuştuklarımı da yakından takip etti. Kendimi spekülasyonların cazibesine kaptırıp mana âlemine uçtuğum zamanlarda bile, zihnime ket vurup düşüncelerimi zincirlemektense, beni derin bilgi ve tecrübesiyle ikna etme büyüklüğünü gösterdi. Kendisiyle birlikte çalıştığım için ne denli mutlu olduğumu ifade etsem azdır. 2006’da, Trabzon’da tanıştığımızdan bu yana, beni adeta bir anne şefkatiyle kollayıp koruyan ve Avusturya’da tezimle ilgili araştırmalar yapabilmem için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Claudia Römer’in bu tezin ortaya çıkmasında hakkı büyüktür. O olmasaydı, Viyana’daki incelemelerim, belki de, sonunda olduğunun yarısı kadar bile verimli olmayacaktı. Pál Fodor ve Géza Dávid, Macaristan’a yaptığım ziyaretlerde beni ağırlama nezaketinde bulundular. Sándor Papp, çalışma konuma yakın ilgi göstererek bana yol gösterenlerden biri oldu. Doktora yolculuğum sırasında karşılaştığım bazı genç dimağlar, belki kendileri bilmeseler de, akıl yürütme yöntemimi şekillendirmede üzerimde doğrudan etki bıraktılar. Bu anlamda Günhan Börekçi, Kahraman Şakul, Baki Tezcan, Szabolcs Hadnagy ve Gültekin Yıldız’dan duyduklarım ve okuduklarım fikir dünyamı zenginleştirmeme vesile oldu. Kayhan Orbay, çalışmalarımı Avusturya’ya genişleterek zihnimin dar kalıplarını kırmamda oynadığı aracılık rolünün yanı sıra, uzun gecelerde bitmek tükenmek bilmeyen sohbetlerimiz vasıtasıyla neyi ne kadar bilmediğimi anlamama yardımcı oldu. Son olarak, bu sıkıntılı dönemde kahrımı çeken mesai arkadaşlarım Miraç Tosun ve Özgür Oral’a hicapla karışık şükran duyduğumu ifade etmek isterim. vi İÇİNDEKİLER ÖZ .................................................................................................................................... iii ÖNSÖZ ............................................................................................................................. iv İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii KISALTMALAR .............................................................................................................. ix GİRİŞ ................................................................................................................................