SAYI: 09 ŞUBAT 2018

ÜCRETSİZDİR SARIYER BELEDİYESİ KENT KÜLTÜRÜ VE YAŞAM DERGİSİ

“Ne gelir elimizden insan olmaktan başka” Doğumunun 90. yılında EDİP CANSEVER ŞÜKRÜ GENÇ / Sarıyer Belediye Başkanı

Merhaba Sevgili Dostlar,

Elinizde tuttuğumuz YEŞİL MARTI’nın Şubat YEŞİL MARTI’nın bu sayısında da yine SARIYER’imizin, sayısında, yine bir efsaneye, yine Türk Şiiri’nin tarihi, turistik, doğal ve kültürel güzelliklerine ilişkin temel taşlarından birine ayırdık kapak konumuzu. bölümleri okuyabilirsiniz. Mesela, İsmail Bakar’ın kaleminden, “Sarıyer’in Anıt Ağaçları”nı.

Orhan Alkaya’nın kullandığı tabirle “Biraz Üç Alman yazardan üç kısa masalın ve Türk günün içinde, biraz da dışında, zamanınsa tam Sineması’nın çok yönlü sanatçılarının yer aldığı içinde” olmuş bir şaire.. EDİP CANSEVER’e… bölümlerimiz de ilginizi çekebilecek sayfalarımız arasında. Hani şu, “..Ve yazmış olacağım bir de.. Her Şeref Birsel, yine bir efsane şairimiz Özdemir dönemde, her çağda. Sevdanın kendi özgü Asaf’ın Lavinia şiirini, Metin Yeğin de diliyle…” diyen CANSEVER… Hemingway’i analiz etti bu sayımız için. Hani şu, “Bütün sanatsal türler, şiirin Sarıyer Belediyesi’nin önemli kültür sanat etkinlikleri potasında eriyebildiğince, şiirin doğal ÖYKÜ YARIŞMASI’nın detaylarını gereçleridirler” diyen CANSEVER… Mayıs ayında yapılacak geleneksel EDEBİYAT Hani, şair kişinin tanımını yaparken, “Şair, GÜNLERİ’ne ilişkin bilgileri ve yine Belediyemiz’in kendi kişiliğini şiirinin ardında gizlemesini iyi yeni modern kompleksi bünyesinde yakında açılacak bilmelidir” diyen CANSEVER.. olan BKSM (BOĞAZİÇİ KÜLTÜR SANAT MERKEZİ)’nin duyurularını da bu sayımızda bulabilirsiniz. En güzel dizeleri, yaşamından kesitlerle çarpıcı fotoğraf albümü ile ve hakkında yazılan nefis Kısacası, yine dopdolu bir YEŞİL MARTI ile anlatım ve analizlerle karşınızdayız. EDİP CANSEVER sayfalarımız, bu sayının en Kültür, Sanat, Sevgi, Barış ve Huzur dolu günler önemli içerikleri arasında. diliyorum.

Yeşil Adres: Kültür SAYI: 09 ŞUBAT 2018 [email protected] Merkezi, Derbent Mahallesi Sahibi: T.C. SARIYER BELEDİYESI ADINA ŞÜKRÜ GENÇ Akgün Caddesi No: 1 Sarıyer / Genel Yayın Yönetmeni Editör Yayın Kurulu CENGİZ KAHRAMAN ASLAN ÖZDEMİR Halil Genç [email protected] [email protected] Vecdi Çıracıoğlu www.sariyer.bel.tr Filiz Coşkun 444 1 722 Genel Koordinatör Yayın Koordinatörü Cengiz Kahraman İSMAİL ERDEM VECDİ ÇIRACIOĞLU Aslan Özdemir [email protected] vecdihisar @gmail.com Baskı: Turkuvaz Haberleşme ve Yay. A.Ş. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Kreatif Yönetmen Sabah Matbaa Tesisleri Sancaktepe / İstanbul ÖNDER KÖMÜR MUSTAFA GÖKMEN Tel: 0216 585 90 00 [email protected] [email protected]

3 Yeşil DOSYA: EDİP CANSEVER

sandığı da olmuştur belki... türlü görünmeyenin apayrısı / EDIP CANSEVER Bayan Sara, “Tanrım / bana Gün günden sevdaya benzer”e öykümü geri ver” dediğinde, uzatırsak, beliren sürekli¬likte Bir gün bir su birikintisinde asıl sözü, “bu otelden de “ölünen yüzler gibi bir Seni Günlere Böldüm bunalmıştım” ol¬duysa eğer, bütündür adamlar”ı mı buluruz? tanıdım sakallarımı kendimde, Manastırlı Hilmi Bey’e İşte bam teli! Ölen yüzler Seni günlere böldüm, seni aylara mektup yazan Cemile’yle Cemal’i değil, ölünen yüzler... Asyatik Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim Edip Cansever’de buluşturan bir bir mitologyanın kendine Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla kerteriz görme konusunda, sayısız projeksiyonu... Edip Cansever’in, EDİP CANSEVER haklar bulabilirim demektir. niye söylensel önyüzlü uzun Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi Her şeyi bir bir anımsıyordu! şiirlere bağlandığını anlar gibi Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşısında. Cumhuriyet’e geçişle hatırat oluyorum, bu yazıyı yazarken. geleneğimizin geri sayması iyi mi “Gitmek”i yazmıştı defterine Şiirler söylenir, şiirler biter ol¬muştur acaba? Ya hatırladıklarını çoktan! Ama gitmedi gibi görünür. Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da şiire değil de düzyazıya geçseydi? Hayır! Hep gitti... Yahut kaç potansiyel şair, Nereye? Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin hatıralarında boğulmuştur? “Ve aşklar ki şekilsiz Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa. “Bahar Sezgisi Bahar Ötesi— eylemlerdir gün günden” den, Bütün günler yenileşir her bekleyişte Bahar Ertesi” şiirinin sonunda, “Ama her şeyden önce / Ona “Bir başka yol bulmalı bana kalırsa” bir merhaba desem”e... Ve bütün dünler, bütün geçmişler dedikten hemen sonra, tam dokuz “Ne çıkar siz bizi anlasanız da Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok / Evet, siz bizi anlamasanız da “nasıl” eklemiştir. Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle. İşte, o inanılmaz geniş alnının ne çıkar / Eh, yani ne çıkar siz hiçbir kırışığında boğulmamasını, bizi anlamasanız da.” Önünde Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti gövdesinden gelen sesi değil, sonunda, “Ne gelir elimizden insan Sonra bütün bulutlar hep birden geçti yarattığı auranın sesini dinlemesine olmaktan başka?” bağlayabilir miyiz. Herkesin Gözlerinin o derin tarihinde, Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime. hemen anlayabileceği haliyle “Hangi hoş kokulu zamanların, söylersek; ürettiği yazıda —şiirde— acıyla unutulmuş / Çağların boğulmamış az şairdendir. Bunu, katı bilinci”! Kimbilir, dağınık Bu Gemi Ne Zamandır Burada zamanın içinde olmayı seçen¬ler olmayan dağılımının bir açıklaması Bu gemi ne zamandır burada klasmanı içinde(n) söylüyorum... da buradadır belki. Çoktan boşaltmış yükünü “İnsan şiiri çoğu kez Güçlü ve yılgın! Sunduğunda yazdıktan sonra düşünüyor.” bu da vardır. Yılgın: asla umut Gece de olmuş, rıhtım da bomboş İşte bir kendinin ‘kazıcısı’ndan, en beslememiş gibi görünür-- aslında Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa hakiki şiiri sözü! beklentidir burada ‘umut’un Buradan giderek, içini dışa karşılığı... Ufkunu aurasında tutan Arkada, güvertede çıkardıktan sonra, zihninin gizli da budur belki... Ah, neresinden baksam sessizlik gene. kompartımanlarını deşifre ettikten Ama güçlü... Hep yazdı! son ana sonra, bir de aynaya bakmış mıdır? kadar yarattığını üretti... Yılgınlığı Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye Orada, “Bütün yüzler birbirine ne kadar filozofik ise güçlülüğü o İçerde üç beş kişi karıştı”dan vazgeçip, “Günaydın” kadar reeldi. demiş midir atılmış bir kâğıt Hep bakmıyormuş gibi bakan, Yalnızlık üç beş kişi parçasına? görmüyormuş gibi gören yüzünde, Bir kadeh rakı söylerim kendime İşte benim soru(nu)m, tam da bu arka plan vardır: Güçlülük! Bir kadeh rakı daha söylerim kendime bu noktada, Cansever’in, yüzüne “Bir gün bir su birikintisinde bakma serüvenine karşı duyduğum tanıdım sakallarımı”. İşte -Söyle be! ne zamandır burda bu gemi derin merakta düğümleniyor. yaklaşıldı şimdi o yüze... Bundan -Denizin değil hüznün üstünde “Bir gün seninle ve mıdır Edip Cansever’in hep sevişmeden / sevdaya baktık sakalsızlığı? n Belki yarın gidecek ikimiz”in tarihini, “Tut ki ben her Bir anı gelecek bir başka anının yerine. İnsan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine. Adsız Bir Çiçek Bir çehrenin şiiri için önsöz Rengini dünyaya ilk defa sunan Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim EN ÇOK “bir”i kullandı. “Bir” ki, ipince humourunu kaç kişi Sevgilim sen kalmıştın sen, ey sonbahar ORHAN ALKAYA ayrımsamıştır, bile¬mem... ılımı, dörtnala gelen”... “İyimser Çünkü Edip Cansever’in Bana ‘sen bir şairsin’ dediğin zaman. neresi midir? Tam olarak söylemek humour’u, “Mendilimde kan bir duvarcıyım her gün bir tuğla tanımlanan arasındaki ayrım kadar Yalnız sana yazıyorum bu şiiri düşürürüm elimden”... “Bir tutam istemem ama, bana tıraşlı bir sabah keskindir burası... “Gezginim, açık sesleri” kırılganlığındaydı. “Bir saçın öne düşüştü”... “Belli belirsiz yüzünü düşündürdü bu yazdığım. denizlerden yanayım / Bir de ölü nedir ki bir ölüm nedir / İstersen bir şiir gibi okuma bir birim”... Biraz daha geliştirirsek, “insan Akdenizliyim, bu işte böyle kalır Acıyla kirlenmektir, acıyla Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu Bir’di ve birisiydi... yaşadığı yere benzer” dizesini / —...— / Biz ki bir konuşuruz, sevinmektir”. Şiirde akustik’i aradı. Alnıyla —ilk bulabiliriz. Giderek, Mefharet Hanım’ı geriye on şey kalır”. Ne kadar az nokta, virgül Soğuklar başlayınca havalanıp ve son kez Amerikan Hastanesi’nin düşünmekten de alıkoyamıyorum Bu noktada, aynı şiirden — kullanmış. Düzyazıyı mı Millerce yol katettikten sonra Reanimasyon Servisi’nde kendimi. Sonrası kalır— giderek. “Vakit dağıtıyordu, bilincini mi birbirine Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle. ayrımsadığım— ayakları arasındaki O da bir “temsil” şairiydi. vakit incelen vakit” dersem, uluyordu? akustik gibi. Belki... Temsil ne midir? Biraz, günün açıklan¬maya başlar ayrım. Otel saplantısını da hep Ve yazmış olacağım bir de Buradan gelen bir dağılımı vardır. içinde ve dışında olmaktır... Yüzünde taşıdığı melankoli, şiir düşünmüşümdür. Sanırım, Her dönemde her çağda Ama hiç dağınık olmadı sanki... Zamanınsa tam içinde! tarihine olan sımsıkı ve gösterişsiz gidilecek en uzak yerdi orası... Bütün şiirleri bir kesişim Gün ya da süre ile zaman bağlılığındandı, diyorum. Sürekli Dünyası öyle içrekleşmişti ki, Sevdanın kendine özgü diliyle. noktasında buluşur bence. Orası arasındaki ayrım... Tanımlayanla derinleşti mi bu melankoli? O kadar alnının kırışıklarını bir dalgalı deniz

4 5 Yeşil DOSYA: EDİP CANSEVER BAŞLANGIÇ ŞİİR ÜSTÜNE SÖYLEŞİ NOTLARI Doğanın bana verdiği bu ödülden Çıldırıp yitmemek için “NE GELİR ELİMİZDEN İNSAN OLMAKTAN BAŞKA” İki insan gibi kaldım EDIP CANSEVER Birbiriyle konuşan iki insan.

Benden veya benim kuşa- DOĞUMUNUN 90. YILINDA ğımdan önce yazılmış şiirleri 1 kendi değerleriyle başbaşa bırakarak araya kesin bir çizgi çizdiğime inanıyorum. Bu çizginin başlangıç noktasına, oluşumuna, bugüne gelişine, kısacası belli bir şiir sürecinin ayrıntılarına değin- mek istemiyorum. EDIP CANSEVER Oteller kenti, şiirimin vardığı son durak değil elbette. Ne var ki, bundan sonra şunu şunu amaç- lıyorum da demiyorum. Çünkü amaçlamak, özel olsun, biçimsel SOYUT olsun şematizmin şiirde geçerli olduğunu kanıtlamak anlamına gelir ki, bu da şiirin özgül işleyişine SOMUT ters düşer. Bireyi toplum içinde ŞIIRIN soyutluğu somutluğu sorunu somut olarak görünür çok tartışıldı. Gene de belli bir sonuca 2 duruma getirmek, giderek varılamadı. Kapalı şiir için soyut, daha da derinlerine inerek, “anlamsız şiir” için soyut, toplumcu onun içsel dramını kurcalamak olmayan şiir için soyut, hatta yeni cabasındayım. şiirlerin tümü için soyut denildi. Gerçi Şiirle düşünmek! yalnızca soyut şiirle, somut şiir arasındaki buna inanırım. Şiirle ayrım kesin olarak belirlenmiş değil. 3 düşünmenin karşıtı felsefe Değil ama, işe bu yönden bakanlar da yapmaktır. Felsefe ise şiirin temeli yok denecek kadar az. Soyut kavramı, olan imgeyi dışlar. Gene felsefe giderek, sanatta, felsefede kullanılan duygusallığa da karşıdır. anlamından da soyutlanarak, Şu da var: Uzun şiirlerimde konuşma dilimize yerleşen bir basitlik hiçbir sorunsalı yanıtlamaya simgesi oluverdi. Yergiler, suçlamalar kalkışmam. Sorular sormaya, bu bile hep aynı kavrama başvurularak soruları çoğaltmaya (ama yanıtsız yapılıyor. bırakmaya) çalışırım hep. Nedeni, Bir şiirin “nedir”liği, “nasıl”lığı yazdıkça bilmediklerime, tanı- kadar, o şiire bakan kişinin şiir ekini, madıklarıma, daha önce duyup algısı, deneyleri, yorum gücü de değerlendirmesiyle somut bir düşünmediklerime rastlarım da önemlidir. Yani şiirin soyut ya da Yeşil ipek gömleğinin yakası görünüme kavuşuyor. Soyut araçlardan ondan. Zaten insanın iç dünyasını somut bir izlenim bırakması, yazarı Büyük zamana düşer. yararlanması bakımından şiir de, bu kesin olarak tanıtlamak demek, kadar okuyucuyu da ilgilendirir. Ama mantık kurgusunun dışında kalamaz. saltık insanı yokken var etmek ben bu konuyu ters yönden, yalnızca Her şeyin fazlası zararlıdır ya, İşte şiirin şiiri, düşüncenin düşünceyi anlamına gelmez mi? ozanın tutumu bakımından incelem somutlaması da budur, bence. Büyük büyük sorunlara istiyorum. Yapacağım iş -ama doğru, Fazla şiirden öldü Edip Cansever. “Örgensel bütünlük” diye el atmak şiiri küçültebilir ama yanlış - soyut-somut ikilemesini betimlediğimiz bu şiir ortamı, dural bir kanımca. (Ayrıca büyük kaldırmayı denemek... 4 durum da değildir. Çünkü sürekli olarak sorunlar nedir, küçük sorunlar İlkin şöyle bir soru soralım Cemal Süreya şiirler arası bir savaştan söz açılabilir; nedir, bu da başlı başına bir kendimize : Şiiri şiirden soyutlamak tıpkı canlı varlıklarda olduğu gibi, tartışma konusudur.) Örneğin mümkün müdür? Yani ilk günden şiirler de zamanla ya birbirlerini yok pek yaygın olan Hamlet bugüne dek yazılmış şiirlerle ortak bağlılığıyla oranlıdır. İşte şiirin şiirden bütünlük adına yapılan ya da yapılacak ederler, ya düzeltip değerlendirirler. tipini günümüz aydınıyla ne gelince, öyküden çok bir “anlat- Şiirlerimdeki kişiler satranç yedeğinde nesneler de aynı bir düzen kurulmuştur da, bu soyutlanması, ozanın bu bütünlüğe her türlü işlem, kendiliğinden bir Başka şiirlerin hışmına uğramış bir karşılaştırdığımızda , Hamlet’in ma” söz konusudur burada da. Ayrı- taşlarına benzerler. Onlar, işlemi sürdürüyorlar. düzenin dışında kalabilen şiirler boşvermesi; şaşırtıcılıkla, dayalı bir somutlama eylemine geçiştir. şiir ya tükenip yerini boşaltır, ya da kişiliğinde daha bir büyüklük ya ca her şiir önünde sonunda (az ya da düşsel ya da gerçek, bende Üçüncü bölümdeki üç ka- olmuş mudur? Olmuşsa, bunlar 7 gösteriyle yetinmesi demektir. Şiir, insani değerlerden, ölümsüz yıllar sonra ötekilere baskın çıkabilir. da derinlik bulabileceğimizi hiç çok) bir “anlatma” değilse nedir? olup bitenlerin toplamıdırlar olsa vas, zaman kavramını ortadan canlılıklarını, etkinliklerini, işlevlerini Ayrıca şiirler şiirlere eklenerek, özlerden, yaşam koşullarından, çağını Bu aynı zamanda bir somutlaşma sanmıyorum. Şair yetinmesini Ekleyeyim : Sait Faik’ in “Hişt olsa. kaldırmakla görevli. Acılarını sürdürebilmişler midir? Hiç dil, yapı v.b. bakımından nasıl bir yansıtmaktan kopmazlığıyla da somut savaşıdır - kimi dönemlerde soyut diye bilmeli; büyüklüğü, derinliği dilde Hişt” öyküsünde ne kadar şiir varsa, Gene de... iyi tanıyan Bayan Sara ise, cin sanmıyorum. Yıkıcı bir şiir akımı bile düzen yaratılıyorsa; çeşitli şiirlerdeki bir olgudur. Ama kimi dönemlerde nitelendirdiğimiz şiirlerin, sonradan aramalıdır. benim şiirlerimde de o kadar öykü Şair kendi özel kişiliğini şiirinin kadehlerinin eşliğinde değişik yıktığı değerlerle beslenmek, geride çeşitli öğeler de, duygular, düşünüler şiirin bu niteliği farkedilmeyebilir. somut bir nitelik kazanması gibi -. Bütün sanatların şiire, şiirin vardır. ardında gizlemesini iyi bilmelidir. bir orkestraya katılıyor; “Dişi bıraktığı dil, biçim, yapı özelliklerini de birbirleriyle kaynaşıp çözülerek Dil zorluğu, soyut araçlar, yeni şiir Bu işlem, bu arınma bir ozanın kendi de sanatlara katkısı vardır Diyebilirim ki, bütün sanatsal tür- Forster, “Yazarın yüzü okuyucunun bir İsa gibi” kendi kendini kaynak yaparak güçlenmek bu düzenle çakışırlar. Örneğin daha öğeleri bir engel olarak dikilebilir şiirleri arasında da olabilir. elbette. Örneğin Oteller ler, şiirin potasında eriyebildiğince, yüzüne çok yaklaşıyor,” der. yaşama ya da ölüme çivili- zorundadır. Bırakalım dünya şiirini, 5 önceki dönemlerde yazılmış bir şiirin karşımıza. Soyut araçlar dedik; evet, Öyleyse soyut dediğimiz şiirler ne Kenti’ nin “Sera Oteli” bölümün- şiirin doğal gereçleridirler. Güzellik düşündürücüdür. yor. Doğrusu iyi bilmiyorum, kendi ozanlarımızı, örneğin bir anlamını, bugün için küçümseyebiliriz bu bizim çelişmeye düştüğümüz kapalı, ne anlamsız, ne de toplumcu deki düzyazısal şiirler dikkatle Dünya yazınında bütün yazın Bu yüzden de lirizmle yaşama mı, ölüme mi? Bütün A.Haşim’i, Y.Kemal’i yadsıyarak, ama, o anlamdan koptuğumuzu, hiç sanısını uyandırmamalı. Bilimler bile, olan şiirlerdir. Soyut şiir olsa olsa daha okunduğunda görülecektir ki, türleri iç içe geçebiliyor. Bizde hiçbir ilişkim olmadı bildiğim bilemediklerimden onlarla ilgimizi büsbütün keserek 8 mi hiç etkilenmediğimizi söyleyemeyiz insanın salt bir yanıyla ilgilenmekte yazılmamış bir şiirdir; bir de dediğimiz dizelerden daha yoğun bir dizeler ise bu tutum yadırganıyor diyebilirim. “Liriği söyleyen kimse, sızan bir kan gibi kitabı kendi ozanlık katına erişebilirmiyiz? Şiir 6 kolayca. Çünkü ozanlar salt yeni , insanı insandan soyutlayarak, gibi yazılmış görünüp de, belli bir şiir bireşimi ön plana geçmektedir. nedense. Bence bu karşılıklı trafiği kendi duygulanışının bilincinden rengine boyuyor. tarihi içinde yer alan, çağdan çağa duygular, yeni heyecanlar peşinde gerçekte ona somut bir nitelik düzeninde yer almamış, geleneğinden Bu böyleyse, bir düzyazı örgüsü, yadsımak, şiirimizi alışkanlıklardan çok, duygu anının bilincindedir,” Köklerinden uygulanabilen, kendi öz gerçeğini değillerdir. Onların gerçek çabaları, kazandırmıyorlar mı? Felsefe için kopuk, geleceğe yönelmemiş, salt bir düzyazı dokusu şiiri çerçevele- kurtararak çeşitlendirememekten, der James Joyce. aldığı suyun yitirmeden değişebilen bütün şiirler, kamusal duyguya, kamusal isterlere de durum aynı : o da yaşamımıza ozanını ilgilendiren her türlü şiir miyor, bunaltmıyor, onun özgür onu dünya şiirinin süreci dışında Oteller Kenti’inde yalnızca yeterliliğini canlı, yaşaması olan örgensel (organik) 10 bir yön vermek, buna bir çeşitlilik, yeni yepyeni anlamlar katmakla kalmıyor, soyuttur. yapısını kısıtlamıyor demektir. düşünmekten başka hiçbir anlama insanlar insanlara yaklaşıp ya da yetersizliğini bir ağaç bir bütünlük kurarlar. Şiirin somutluğu bir biçim, en önemlisi de yeni bir kişilik ortaya attığı düşünce biçimlerinin Uzun şiirlerimdeki öykü öğesi- gelmiyor. kopmuyor. Onların ne kadar bilebilirse... n da önce bu örgensel bütünlüğe 9 kazandırmaktır. Diyeceğim, örgensel dizgelerinin birbirlerini etkileyip EDIP CANSEVER 6 7 Yeşil DOSYA: EDİP CANSEVER

yana kendi şiirinde bile bir “tamam Cansever ise S. Birsel’in bu ilgisini EDIP CANSEVER oldu” hükmüne bağlayamıyor Canse- şöyle anlatır: “Şiirle başlayan, şiirle ver-belki ortalama bir şair olmadığın- süren bir dostluk kuruluyor aramızda. dan! Şiirin gerçek değerlerini, yapı ve teknik , Bir Şiirden adlı, şairler özelliklerini anlatıyor uzun uzun. Özel- İçinden Doğru Sevdim Seni üzerine yazılarını topladığı kitaptaki likle dizenin ne olduğunu örnekleriyle “Önsöz Yerine”de şöyle der: “Şiir üstüne vurgulayaraktan bende gerçek bir şiir İçinden doğru sevdim seni bütün çözümlemeler, bütün kurallar, yaklaşımı sağlıyor. O günlere dek duy- hep ama hep ortalama şairler için. madığım tadlar ediniyorum. ‘Masa da Bakışlarından doğru sevdim de Zaten bir bakarsanız, şiir üstüne konuş- Masaymış Ha’ şiirimi yazdığım zaman Ağzındaki ıslaklığın buğusundan tuklarımızı, bütün sorunları, büyük, iyi nasıl sevindiğini, beni nasıl yüreklendir- Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de şairlerin şiirleri değil mi getiren? (Doğru- diğini hâlâ anımsarım.” Beni sevdiğin gibi sevdim seni yu çağrıştıran kötü örnekler dışında.) Cansever’in ikinci kitabından “Bir gün gene bir büyük şairden, vazgeçemediği dört şiirden öteki Kar bırakılmış karanlığından. bugün usumuza bile gelmeyen şeyler üçü “Dipsiz Testi”, “Mesire Yerleri” ve (…) öğrenivereceğiz. Birtakım yeni şeylere “Şekerli Gerçek”tir. Ölümünden sonra şaşkınlıkla bakacağız onda. Birtakım bütün şiirleri basılırken, “mizacımı yeni yönelmeler, yeni kurallar, şiir üstü- belirtmekten uzak şiirler” düşüncesiy- Yerçekimli Karanfil ne bütün bildiklerimizi yenileyiverecek. le, bile isteye yok saydıkları bir yana, Başlayacağız onları konuşmaya. Onları dergilerde kalmış şiirlerinin külliyatına Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde açıklamak için yeni çabalara girişeceğiz alınıp alınmaması konusu uzun uzadı- artık. Bir yeni kuşak bu konuşmalarla, ya tartışıldı. O günlerdeki tartışmalar, Oysaki seninle güzel olmak var bu çabalarla büyüyecek. bu yazıyı yazarken kütüphanemden Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi “Herkes bu sorunları konuşadursun, çektiğim Yerçekimli Karanfil’in (Toplu Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda o sıralarda yeni bir büyük şair bütün bu Şiirleri I) arasından düşen fotokopideki boşuna çabalara uzaktan gülümsemek- dört şiirle kendini anımsattı. Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. te olacak mutlaka.” Yenilik dergisinin Ocak 1954 tarihli Edip Cansever son kitabı Oteller ilk sayısında, Ömer Edip Cansever Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Kenti yayımlandıktan bir yıl sonra imzalı dört şiir: “Dipsiz Testi”, “Benlik yaşama veda etti. Son şiirleri, şiir yazıları Duygusu”, “İnsanlık Sevgisi” ve “Şekerli Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel ve söyleşileri Gül Dönüyor Avucumda Gerçek” başlıklarını taşıyor. Uzatmaya- O başkası yok mu bir yanındakine veriyor adıyla ölümünden bir yıl sonra kitaplaş- yım, 16 kısa dizeden oluşan “İnsanlık Derken karanfil elden ele. Gül Dönüyor tırıldı. Hüseyin Cöntürk, bu kitaba da Sevgisi” 14 dizelik kıtadan ayrılan şu alınan 1962 tarihli yazısında “Cansever iki dizeyle bitiyor: “Ben düşündüm için, çok arayan, çok değişen bir buldum/ Bütün şiirlerimde onu Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle şair denmiştir. Doğrudur” diyor. yazdım”… Bu iki dize onun poeti- Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil yan, sinirleri bozulmıyan, yanılmıyan kasının ipuçlarını daha o zamandan ŞIIRI konu alan yazılar enikonu bir “şiir Avucumuzda Edip Cansever, 1960’ta bir soruştur- Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk bilgisi” dizgesi oluşturur bana kalırsa. sanatkâr, olduğu yerde sayandır.” maya verdiği yanıtta şöyle der: “Şair barındırıyor diye düşünüyorum. Diye- Bu “bilgi”nin şiire yön vermedeki etkisi Modern şiirimizin tarihsel seyrinde yeniliksiz edemez. Diyebilirim ki, ceğim şu ki; Edip Cansever’in anısına Birleşiyoruz sessizce. “dil bilgisi”nin ya da “gramer” kural- “Şair yeniliksiz edemez. Diyebilirim ki, özgün verimleriyle şiir kültürüne yeni- günümüz şairinin işi yenileşmek saygı, onun öznel seçkisine vurgu saklı larının dilin tarihsel seyri üzerindeki günümüz şairinin işi yenileşmek değil, likler katmış ustalardan birçoğu tıpkı değil, durmadan yenilenmek..” Edip kalmak kaydıyla, yayımladığı yayım- kadardır. Dilin kuralları nasıl zamanla gibi sürekli bir arayış, Cansever’in bu değişme tutkusunu, ilk lamadığı her ne varsa külliyatında Masa da Masaymış Ha değişiyorsa-çünkü dil değişiyor, şiirin durmadan yenilenmek..” öyle ki kendi bulunduğu aşamayı bir şiirlerinin birçoğunu reddetmeye vardır- görmek, ulaşabilmek, onu konu alacak “kural”ları, bilgisi de yeni verimlerin adım ileriye taşıma, bir bakıma kendini dığı bilinir. İlk kitabı İkindi Üstü’nü (1947) araştırmalar açısından yadsınamaz bir Adam yaşama sevinci içinde getirdiği buluşlarla değişiyor. Ama aşma yürekliliğini gösterebildiğin- bütünüyle yok sayar. İkinci kitabı, 25 gerekliliktir. Masaya anahtarlarını koydu öte yandan gelişmiş bir dilin kuralları İBRAHİM BAŞTUĞ dendir ki Türkçe çok kısa süre içinde şiir içeren Dirlik Düzenlik’ten (1954) ise Edip Cansever “Oteller Kenti oturmuş olmaklığının akılda tutulma- modern bir şiir geleneği kurabildi. An- sadece dört şiiri toplu basıma alır. Bu şiirimin vardığı son durak değil elbet- Bakır kaseye çiçekleri koydu sı gerektiği gibi gelişmiş bir dilin şiir şey söyledi. Ben hiçbirine uyduğumu az sekter değildim. Klasik halk vezinleri cak ne yazık şiirimiz, dilimizin kaderini şiirlerden “Masa da Masaymış Ha”yı, te” dedikten kısa süre sonra yaşama Sütünü yumurtasını koydu birikiminin de kurallarının değilse bile sanmıyorum. Demek ki bir adı da yok ve kafiyeleriyle şiir yazdıktan sonra, paylaştı. Modern dilbilimin geldiği nok- Salah Birsel’in çok beğenmesine borç- veda etmese, arayışını ve değişimini Pencereden gelen ışığı koydu vasatının bilgisinin kuşaktan kuşağa yaptığımın, konmamış, belki ileride bir şekilde yenilikler aramağa başladım, tadan uzaklığımız bir yana henüz nasıl luyuz bana kalırsa. S. Birsel bu şiir için sürdürecek; şiiri kuşkusuz yeni durak- aktarılması beklenir. Burada dikkatten ad da konabilir buna. Ya da hiç konma- kendime göre bir çeşit serbest vezinle bir yazım (imla) kılavuzunda uzlaşıla- günlüğünün 14 Temmuz 1954 tarihli lara uğrayacaktı. Öyleyse haber salın Bisiklet sesini çıkrık sesini kaçmaması gereken bir nokta vardır yacaktır, şairler tek tek ele alınacaktır yazmağa başladım. Bunun temelinde madıysa, şiirin modernleşme serüveni yaprağına şöyle yazar: “Denilebilir ki, “Pegasos’un sırtındaki ozana”; Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu bana göre; eleştirmenin işlevidir bu! Dil ileride. Ama ülkemizde şiir eleştirisi yok yine de halk şiirinin ölçüleri, hatta de gereğince özümsenemedi! Dönüp ‘Masa da Masaymış Ha’ şiiri, sadece elinden ansızın düşürdüğü gül dönü- Adam masaya bilginine düşen görevi şiir işinde üst- gibi bir şey. Çok az, ya da yeterli değil, bazen aruz vardı, kafiye ve dil bahsinde dönüp aynı şeyleri tartışıyoruz… bu şiir, Cansever’i, Ahmet Muhip, yor avucumuzda… n lenecek bir eleştirmenin yokluğunda o yüzden de hiçbir gerçek daha henüz de öyle, ama şiirin yalnız böyle yazı- Hal böyle olunca da kendi göbeğini Oktay Rifat, Cahit Külebi katına Aklında olup bitenleri koydu şiir antolojiniz ne kadar zengin olursa açığa çıkmıyor.” lacağını, bunun biricik şekil olduğunu kesmek şaire düşüyor! çıkarmıştır.” Ne yapmak istiyordu hayatta olsun, yeni kuşaklar Sisyphos’un kaderi iddiaya kalkıştım. Uzun zaman sevda Edip Cansever, “Şiir Üstüne Söyleşi İşte onu koydu misali hep aynı tartışmaları yineleyip şiiri yazmadım. Hatta şiirlerimde ‘yürek’ Notları”nda şöyle diyor: “Benden veya SEKTERLIK, O BÜYÜK Kimi seviyordu kimi sevmiyordu duracaktır! DÜŞMANIMIZ! kelimesini kullanmadım, yürek şuurun benim kuşağımdan önce yazılmış Genç bir şairdim, bir usta (ya da Verimleriyle modern şiirimizin değil, duygunun sembolüdür diye. şiirleri kendi değerleriyle baş başa Adam masaya onları da koydu yaşlı) şairden duyduğum “Edip Can- “tanımının” oluşmasında yadsına- Zaman oldu en renkli, en ahenkli şekil- bırakarak araya kesin bir çizgi Üç kere üç dokuz ederdi sever şair değil” cümlesi karşısındaki maz katkıları bulunan Nâzım Hikmet lerin peşinde koştum, halka söylemek çektiğime inanıyorum. Bu çizginin Adam koydu masaya dokuzu şaşkınlığım arada bir aklıma gelir. Bu “Sanat bahsinde sekterlik en büyük istediklerimi bu şekillerle söylersem başlangıç noktasına, oluşumuna, cümledeki yargının cüreti bana kalırsa düşmanımızdır” dedikten sonra şöyle daha hoşa gider, daha kolay dinlenir, bugüne gelişine, kısacası belli bir Pencere yanındaydı gökyüzü yanında söyleyenin bilgisizliğinden (belki bir devam ediyor: “Sekterlik nihilistliğin bir daha dokunaklı olur diye düşündüm. şiir sürecinin ayrıntılarına değin- Uzandı masaya sonsuzu koydu husumetten, ideolojik tutumdan vs.) çeşididir. Sekter, kendi zevkinden başka Zaman oldu, büsbütün tersine, en mek istemiyorum. Bir bira içmek istiyordu kaç gündür çok, eleştirinin kurumsallaşmamışlığıy- her şeyi, bütün görüşleri inkâr eder. sade, en göze görünmez şekillerle halka “Oteller Kenti şiirimin vardığı la ilgilidir. Hele şekil meselesinde sekterliğin kötü- türkümü dinletmek istedim. Ne zaman son durak değil elbette. Ne var ki, Masaya biranın dökülüşünü koydu Edip Cansever bir söyleşisinde lükleri sayılamayacak kadar çoktur. Ka- yanıldım? Bence öylesi de lazım, böylesi bundan sonra şunu şunu amaç- Uykusunu koydu uyanıklığını koydu kendisinin İkinci Yeni akımıyla ilişkilen- fiyeli, vezinli şiir yazılmaz diyenler de, de, daha nice nicesi de. Sanatkâr, hal- lıyorum da demiyorum. Çünkü Tokluğunu açlığını koydu. dirilmesini değerlendirirken eleştirinin/ kafiyesiz, vezinsiz şiir yazılmaz diyenler ka türküsünü dinletmek için en uygun amaçlamak, özsel olsun, biçimsel eleştirmenin önemine vurgu yapıyor: kadar dar kafalıdır. Şiir öyle de yazılır, şekilleri durup dinlenmeden, ömrünün olsun şematizmin şiirde geçerli Masa da masaymış ha “Çünkü ben İkinci Yeni akımı böyle de. Edebiyat dili, hele şiir dili ha- sonuna kadar aramak zorundadır. olduğunu kanıtlamak anlamına Bana mısın demedi bu kadar yüke diye bir akım kabul etmiyorum yallerle, teşbihlerle falanla ortaya çıkar, Bazen bu araştırmalar aylarca süren gelir ki, bu da şiirin özgül işleyişine Bir iki sallandı durdu ki” cümlesinden sonra şöyle sürdü- ancak böyle bir dil şiir dilidir demek ne bir baş ağrısından, sinir bozukluğun- ters düşer.” rüyor: “Kurumsal bir şey değil, çünkü kadar yanlışsa, tersini kabul etmek de dan başka sonuç vermez. Olsun. Bazen Son şiir kitabı Oteller Kenti’nde Adam ha babam koyuyordu ayrı ayrı yazılar yazıldı, herkes ayrı bir o kadar yanlıştır. Gençliğimde, ben de yanılır. Yanılsın. Başı aylarca ağrımı- bile geldiği yeri, şiirin genel tanımı bir 8 9 Yeşil DOSYA: EDİP CANSEVER

topların arası iki yüz metre ama köyün içinden geçmek gerekiyor. Bunları düşü- nürken, Çingene Ahmet içeri girdi. Siyah geniş Amerikan elli altı model bir Chev- rolet’si var, taksici. Ondan rica ettim, beni Kale’nin önüne götürmesini için. Kendisi çok esprili adamdır. “Ne o komünist, korkuyor musun? Yiyiyorsa geçsene Köy’ün Ruhi Bey içinden,” dedi. Gülmeye başladık. Ahmet Ağabey, dedi. “Kavga “Ne var orada?” edeceğiz şairle, beni düelloya çağırdı. Bekletmeyelim!” dedim. Ahmet Ağabey, “Alla müşteri. İşte o zamanlarda herkes kendi başına kalır ve yalnızlığını, diğer alla, sizin aklınıza akıl sır ermez, haydi gidelim bari, benim de canım sıkılıyordu,” VECDI ÇIRACIOĞLU masadakiyle, çok şeyler anlatan ince bir selamla paylaşır. dedi. Arabayla kapının önüne geldi. Hesabı ödedim. Arkadaşım arabanın ön koltu- Artık geri dönüş yoktur benim için. Çünkü, çağıran tragedya dedi ki: ğuna, ben, arkasına deniz tarafına oturdum, Kale’ye yollandık. … / Başlar ceplerimizin alkolle işleyen saatleri… Şimdilerde denize paralel iki devasa top, o zamanlar denize dik dururdu. Şair İnsansız anı yoktur. Var mıdır? … / Ya alkol olmasaydı. Bir uzun bardaklarımız vardı. Herkes birbi- Edip, toplardan birinin üzerine ata biner gibi oturmuş, arkadaşı onu çekiştirerek Edip Cansever rinden artardı / Bulanık bungun artardı / … indirmeye çalışıyor, o inmemekte direniyordu. Boğaz’dan şimdikinden uzak tek Basiret ve şeytan kol kola, yüzlerindeki hain gülücükle yapacaklarını yapıp, tük gecen arabalar bu manzara karşısında yavaşlıyor ve içindekiler şaşkın gözlerle EYLÜL ayıydı… 1980 yılının 12 Eylül’ünün taze günleriydi… kanıma çoktan girmişti. onlara bakıyordu. Mor günlerden yüz binlerce insan gibi ben de nasibimi kendi payıma almış- Köy’den geçemezdim. Maslak’a geldim ve İstinye tarafından bir taksiyle Av- ... / Koro Başı: Hepimiz tanrı kaldık, kimse mutluyum demesin / … tım. Bana düşen üleş; korkuyu beklemekti… cı’nın önünde indim. İçerde müşteri yoktu. Cam kenarına oturmak, dışarıdan Arabadan indim ve ona doğru kararlı adımlarla yaklaştım. Beni görünce irkil- Yıllarca oturduğum, üniversiteyi bitirdiğim, ahşap evleriyle, deniziyle, insan- görülmem demekti. Denizi görebilen uzun bir masaya oturup sırtımı duvara di. Belki de geleceğimi ummuyordu. Toparlandı. Kargısı şiir, değirmenleri yaşam larıyla kaynaşıp hayatımda yeni bir devir açan, o zamanlar Boğaz’ın şirin köyle- verdim. Garson Erol geldi. Uzunca bir süre görünmememin sebebini çok olmuş bir Don Kişot’tu karşımdaki. Arkadaşı, Sancho Panza misali koluna yapışmış rinden, Rumeli Hisarı’na, hakkımda yapılan bir ihbardan ötürü gidemiyordum. iyi bildiğinden fazla konuşmadan masaya bir şeyler getirdi ve buzdolabının Edip - Mefharet Cansever, sık sık gittikleri Rumeli Hisarı’ndaki Avcı İçkili Aşevi’nde onu kararından vazgeçirmeye çalışıyor ama o inatla aşağıya inmekte direniyordu. Oysa, canım o kadar çok istiyordu ki bir öğlen rakısı yapmak! Hasan Av- yanındaki sandalyesine oturup eli çenesinde düşüncelerine daldı. Tomris, Turgut Uyar ve küçük Turgut Uyar ile. Sol başta oturan, Avcı’ya gittiklerinde Suskundu. İçkili aşevindeki halinden eser yoktu. Belki aklından kelimeler geçiyor, onlara daima hizmet veren, edebiyatçıların aileden dostu Garson Erol. cı’nın içkili aşevinde, geçmişte arkadaşlarla oturduğumuz masalardan birinde … / Biz bir de çok eski zamanlardan kalmış olurduk. Ve bir de / Sert gözünün önünde mısralar uçuşuyordu. Belki de Boğaz’ın kuzeyden esen sert bir sempozyum oluşturarak hülyalara dalmak, kanaviçeler işlemek, bir yerlere; içkiler içerdik belliydi. Hep gözlemişimdir, müşterisi az içkili aşevine girenler, nedendir bilinmez, havası iyi gelmiş, esrikliğini bir nebze olsun almıştı. denizin ve göğün mavisinde, uçsuz ovaların yeşilinde kaybolmak… – Bu tuhaf akşamları kim çizdi / Ve kirli / Ve büyük bir sirk çadırı insan yanı ister ve orada kim varsa yakınına otururlar. Onlar da öyle yaptı. Birbirle- … / Çağımıza girerdik, kaygan ve boyutsuz bir anlam biçiminde / Kuru- Bir insanın en mutlu zamanları kendini böylesine kandırdığı ve insana gibi, uçsuz bucaksız rine dayanarak gelip, bizim masanın ucuna çaprazlama oturdular. Pek anlaşılma- muş bir kan kokusu ağzında / Kemikten bir av borusu tadında / Ağrılı bir büyük bir haz veren gelgeç mayhoş bir zamanı yaşıyordum. / Bu tuhaf akşamları kim çizdi / Biz içkiler içerken. / … yan peltek konuşmalarından Kavaklar’dan başlayarak, Boğaz’ın karşılıklı bütün içkili hayvanın benekleri üstünde / Çağımıza girerdik / Çağımıza girerdik, çift- “Bir güç…” dedim, kendi kendime, “ne olacaksa olsun. Özlem ve rakı- Az sonra Hisar’dan arkadaşımı gördüm yoldan geçerken. Pencereden aşevilerinde içe içe, Çingene Vapuru gibi Hisar’a kadar geldiklerini anladım. Bağıra- leşip bırakırdık çağımızı / Bırakınca giderdik / Bırakınca giderdik. / Sonra ya değer…” içeri ısrarlı baktı. Elimle işaret ederek içeri gelmesini istedim. Canının sıkılmış rak küfürlü konuşuyorlardı. Saçları dökülmüş olanı peçetelere bir şeyler karalıyor, her şey giderdi. Ve artık / Bir silah patlasa, bir kurşun / Doğayı baştan İnsan, alabildiğine yalnız olduğunda ya da iletişim kurma isteğiyle gönlünü olduğu her halinden belliydi. Geldi ve karşıma oturdu. Ben daha bir şey söyle- okuyor ve “Anlamazlar, anlamazlar… Şiirden anlamazlar… Sen de anlamazsın!..” başa kanatan / Bir Kurşun olurdu. İçkilere dönerdik. / Çünkü başka ne herkese açmak için neden gündüz rakısını seçer? meden, “Ne kadar sıkıcı günler yaşıyoruz?” gibisinden laflar etti. Ona da servis diyerek küfrü basıyordu. Arkadaşı onu dinler gözükerek, alttan alıyor, bir şeyler vardı, alkoller bizi yıkardı / Sığ denizler gibiydi alkol, geçerdi üstümüzden Gündüz içkileri, bir sempozyumdur; bir insan, bir içki sempozyumu, az yaptılar ve konuşmadan sadece içmeye devam ettik. geveliyor ama küfürden de payını almadan edemiyordu. / Ve birden bırakırdı bizi / Biz böyle kalırdık da çakıllaşmış ve beyaz / insanla konusu işlenen. Tek kişilik; sunucusunun dinleyici, dinleyicisinin Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyorum ama hava kararmaya başlamıştı Bir şey oldu. Sessizlik… Bir şey sessizlikti. Şiirden söz eden, suskun suskun Seslerimiz birbirinden artardı… / … sunucusu olduğu sempozyumlardır gündüz içkileri, kendi kendine dinletidir… ki kapı açıldı ve içeriye iki kişi girdi. bana bakmaya başladı. Kalkık kaşlarının siper yaptığı gözleri melül ve derinlere “Sizden özür diliyorum,” dedim. Şaşkındı. Geniş açılı kaşları dikleşti. Rahatlar Konuşmayan insanların sarayı içkili aşevinin gündüz rakısı, yalnız insanların … / Herkes nerelerden olsa biraz sarkardı / Bir şeyden, bir olaydan, bakıyordu. Bir şey söyleyecekti, ağzını açtı, sonra sustu. Ben de bakmaya başla- gibi oldu. “Eh, meh!” gibisinden birkaç kelime etti. “Siz, şair Edip Cansever’siniz. Sizi oturumudur. Yalnızlığın tadı orada, masanıza oturduğunuzda başlar ve tanı- korkunun ilk yerinden / İşkenceler biraz olsun sarkardı / Ve duvar dım. Bakışlarımız dikleşti. “Mesela!” dedi, karşısındakine dönüp, beni kastederek, tanıyamadım. Kusura bakmayın!” dedim. Kitabından söz ettim. Yanındaki arka- dık tanımadık ne kadar dost varsa gıyabında sizi ziyaret eder. kâğıtları sarkardı ve sinek pislikleri, ampuller / İntihar zabıtları sar- “Mesela şu arkadaşa soralım şiirden anlar mı? Ama o da anlamaz. Zira o solcu. daşına baktı. Yüzüne, ‘Ben sana söylememiş miydim?’ dercesine bir ifade yerleşti. Daha akşamcı demkeşler sökün etmemiştir. Sizin gibi düşünen ve sizin gibi kardı / … Solcular Nazım Hikmet’ten anlar. Bizi tanımaz bile bunlar…” Ona Celal Sılay’dan, Bursa’dan ve ne zaman edebiyatla ilgili köşeye sıkışsam sığın- yalnız düşünceleriyle baş başa kalmak isteyen bir, bilemediniz iki masa vardır İkisi de ayakta duramayacak kadar sarhoştu. Garson Erol’un onları tanıdığı … / Biz bütün görme gücüyle görürdük sesimizi / Renksizdi / Ve nasıl dığım babamdan bahsettim. “Affettim seni,” dedi. kirliydi ki, her günkü kuşkulardan / Her türlü engellerden, aşklardan ve Kollarından tuttuk aşağıya indirdik. Bir şeyler konuştuk pek hatırlamadığım. kurallardan / - Sesimizi duyuyor musunuz. Hayır! / Sesimizi duyuyor mu- Hazır araba vardı. Onları Bebek’te İnşirah Sokak’ta bırakırken adresini verdi. Son, sunuz./ Evet! / Yani işte böyle biz / Tek anlamlı iki söz parçası olan. / … her sarhoş kavgası gibiydi. Öpüştük ve ayrıldık. Tragedya böylesine erken bitmişti. Önüme doğru karaladığı peçeteleri savurdu. Arkadaşıma baktım. Omuzları- AĞIT / Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi bir gün savaşımız / Hak edilmiş nı kaldırdı. “Nereden anladın? Ben kavun muyum? Dibimi mi kokladın?” dedim. hüzünlerimiz olacak mı bizim de / Dönüp dönüp arkamıza baktığımız / Küfrederek, “Ulan beş yüz gram bıyığın var, bir de şiirden anlamıyorsun,” diyerek Bir dünya kalıntısı üstünde / Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim olduğu yerden üzerime pike yapma girişiminde bulundu. Bulundu bulunmasına de... ama gücü olmadığından masanın üzerine düştü ve olan oldu. Şimdilerde aklıma hep takılıyor: Ne olaydı da, şiirli peçetelerden birini alaydım!.. Ayağa kalktım. Masaya başını yaslamış, öylece bana bakıyordu: … / Şimdi bir yerlerden bakıyor gözleri. Ve bütün kaygılardan / Sarkı- h h h yor bir yanık lekesi gibi / … Erol koştu geldi, kaldırdı. Küfrederek eline almaya çalıştığı çatal, bardak ve do- Yazarken arada bir aklıma Edip Cansever geliyor. Yay gibi gerilmiş kaşlarının kunmadıkları meze tabaklarını bana atmaya çabalıyordu. Masanın örtüsünü çekti, bir saçak gibi koruduğu muzip, zeki ve şeytâni parlayan gözleri gözlerimin önün- üzerindekiler yere saçıldı, şiirli peçeteler uçuştu… den gitmiyor. Uyarır gibi bakıyor zaman zaman o melül gözler… Arkadaşı ve Erol koluna girdi. Dışarıya çıkartmaya çalıştılar. “Erkeksen dışarı gel. O gün Avcı’dan içeriye giren “Ruhi Bey’di”, Edip Cansever değil. Kendi kendinin Gel dövüşelim. Kale’nin önünde, topların orada bekliyorum seni. Gel de solculu- hâl durumunu soran, sınayan, dengeleyen ve hayata dair geçer not veren Ruhi ğunu görelim. Bunlar şiirden anlamaz, bunlar şiirden bir b.k anlamaz kardeşim,” Bey. Beyaz yakalı siyah önlüğünün kalbinde parlak saten kırmızı kurdele, aldığı not diyerek arkadaşıyla uzaklaşırken, pencerenin önünde durdu ve işaret parmağını ‘Yıldızlı Pekiyi…’ sallayarak, “Göreceksin sen!” diye bağırdı. Tekrar geri dönüp, içeri girecekmişçesi- Yaşamda geriye gidiş… O günden gerilere anılar seyahatinin önüne geçilmez ne son bir hamle yaptı ama arkadaşı bırakmadı. Belli ki koluna sıkı girmişti. bir yürüyüş... Düz bir yol onun ki, düz bir yürüyüş uzun yolda, sarsarice atılmış … / Sonra herkes içerdi, devinirdi durmadan / Yani bir çılgınlık yörün- adımlarla. Bir şîrkâr, nasıl başka yürür gizli dünyasında?.. gesi, ağrılı tutsak / Gün iskeletinin yanında / Ve sallantılı / Dururdu /… … / Ansızın bir rüzgâr çıktı demin / Çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgâr Ortalığı toparladılar. Arkadaşıma, “Çattık kardeşim, al başına belayı!” dediğim- / Kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü / Yakıyor gözkapaklarımı da / Topla- de, “Yahu adamı tanımadın mı? Ünlü şair Edip Cansever’di o,” cevabını aldım. yıp getiriyor anılarımı bir bir / Uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı. Hatırladım. Edebiyata yabancı bir insan değildim. Arkasında fotoğrafı basılı bir (Kaç türlü girilirdi anılardan içeri? / 1- İşte bir zambağın özsuyunun içilişi gibi / şiir kitabı vardı bende. de Yayınevi’nden çıkmıştı. İsmini hatırlayamadığım kitabın 2- Süt emer gibi bir memeden / Bütün renklerin ve bütün kokuların bir anda bilinişi arkasındaki fotoğraftan tanımıştım. / 3- Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iç çekişi. / …) O da öğle rakısı sempozyumuna gelmişti. Böyle rakılar görüntü yakalamaktı. Gözümün önüne peçeteye yazılmış şiirler, havada uçuşan çatal, kaşık, tabaklar, Hele hele bir de denizsiz yapamayan şîrkâr bir insansa sempozyuma gelen, yaka- koşuşan garsonlar ve küfür kâfirlerle aklımda Edip Cansever var... ladığı görüntü daha da başka özellikler taşırdı. Gecelere inat, sevimli kaçamaklar- Yaz aylarından biri… Aslında bildik mekândır içkili aşevi. Belki, eski adıyla “Sidik- dır o anlar ve sevgilisi hayat; dingin, sessiz ama her şeyiyle anlaklı, anılı düşüncele- li”, sonradan Krapen’deki “İmroz”. Belki de Çiçek Pasajı’ndaki “Kim Kime, Biz Bize”… rin zamanıdır. … / Her yanı aynalarla çevrili bir içkili aşevindeydim / Sırçaları dökül- Edip Cansever, Avcı’daki öğle rakısında içkisini sindiremeden beni yakalamıştı, müş aynalarla / Parça parça görüyordum kendimi / … denizden attığı oltasıyla karadan insan yakalayan balık misali… Pervasız küfürbaz sarhoş Şîrkâr, ruhu şiirle içeri girer. Şiir, şöylesine kolaçan O an, bir süre düşündüm. ‘Gideyim mi, gitmeyeyim mi şair düello randevusu- eder metafor rüzgârlarıyla içkili aşevi havasını. Dipte tek garson uyuklayarak na?!’ diye. Sonra, dedim ki kendi kendime, “Gideyim. Ne olacak? Ne kadar öfkeli pineklemekte, üzerine sinekler konup kalkmaktadır. olursa olsun, edebiyatla, şiirle uğraşan bir insandan hiç zarar gelir mi?..” … / Mermer masaların altından yorgun gövdeleriyle / Çıktıkları zaman Beklediğini adım gibi biliyordum. Sarhoş insanın nasıl davrandığını kendimden serserilerin / Ve Pasaj temizlenmeye ve karlar kürenmeye başladığı za- bilirim. Kafasını takmışsa muhakkak yapar. Yalnız bir sorun var! Avcı’yla Kale’deki man / Masmavi iki yengeç gibi bakmaya başladığı zaman gözleri garson 10 11 Yeşil DOSYA: EDİP CANSEVER DOSYA: EDİP CANSEVER

Vasil’in / Tam o zaman / … Şiire göre Şîrkâr’ın dekoru hazır, beklemektedir. İşte tam bu anlarda, boş sahneye bir oyuncu girer. Bu, bir çokpaltolu karnabahargülüdür… Kısmen dökük ŞAİRİN FOTOĞRAF ALBÜMÜ saç ve sakalı yağlı kirden yapış yapış bir gül. Menşei belirsiz içtiklerinin şişirdiği karnının üzerine, kemer yerine urgan sardığı, pantolonunu çekmiş bir laterna- cıdır o. Oraya gelenlerin konuşmaya karşı küskünlüğüyle tanıdığı ama geçmişini bilmedikleri bir oyuncu: Tavşan dudak Toma… Sallanarak gelir, şiirin tam karşısı- na, dışarıdaki masalardan birine oturur. Çabuk geçmeyen bu geniş zamanlarda içkisini sindire sindire yuvarlayan Şîrkâr, içeri giren demkeşin gözlerinden onun ne ümitlerle oraya geldiğini ve ne aradığını çok iyi bilir. Çünkü, aynı dil karşılıklı konu- şulur bu meşum ve meyus zamanlarda. … / Düzeltip arada bir bıyıklarımı / Uçları hafifçe ıslak / Bir ara pencere camında kendime baktım / Baktım ki, ben Ruhi Bey / Nasıl olan Ruhi Bey / Daha nasılım / … Şiir, Şîrkâr’ı uyarır: “İşte beklediğin geldi ve seni buldu!.. Haydi bakalım…” Ve şiir, adamı dikkatle izlemeye başlar. … / Nasıl olacaksınız Ruhi Bey / Bugün de erkencisiniz Ruhi Bey / Şa- rapla bira mı içiyorsunuz Ruhi Bey / Böyle sabah sabah Ruhi Bey / Akşam akşam Ruhi Bey Akşam sabah Ruhi Bey / Cigara almaz mıydınız Ruhi Bey / Yakalım Ruhi Bey, yakalım / Böyle üşümüyor musunuz Ruhi Bey / Benim de ayak- kabılarım su alıyor Ruhi Bey / Ne olur ne olmaz / Önümüz kış Ruhi Bey / Ee, daha nasılsınız Ruhi Bey / -İyiyim, iyiyim. / … Başkalarıyla konuşmayan sahnenin tek oyuncusu tavşan dudaklarını kıpır- datarak kendi kendiyle konuşmaya başlar. Pinekleyen garson istemsiz kalkar ve ekşimik yüzle bir kadeh içki verir. … / Kirazla bir kadeh rakı içti / Çıkarken boy aynasına kendime baktım / Oldukça yakışıklıydım / Gömleğim temizdi, beyaz ceketim / Tertemizdi ve ayakkabılarım / Pantolonum ütülü / … Şiir o an, Şîrkâr’ın binasındaki eksik tuğlayı bulduğunu anlar. Çünkü, Şîrkar’ın, içinden bir türlü atamadığı, çocukluğundan, gençliğinden ve şimdilerinden sıyrı- larak onun dünyasına girdiğini anlar. Şiir, başıhoş Şîrkâr’ın, o gün orada yazmaya eğilimli olduğunu, yatkın bir duyarlılıkla yüklü olduğunu çok iyi bilir. Balözünü çiçekten almıştır. Şîrkâr, dışarı çıkar. Kalabalıklara karıştıktan sonra İstanbul’u adım adım dolaşmak ister ve denizsiz asla yapamaz. Ruh şiir bilir ki, Şîrkâr’ın yaşamı, bir kıyının yaşamı gibidir. … / Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı / Caddeler, işhanları kahve- camına serpişip, aşağıya doğru mecrasını bulmaya çalışan nehirler gibi akmaya ler ayarlandı / İçkili aşeviler, genelevler / Pasajlar, dar sokaklar, geçitler / başladığında, camdan dışarı denize doğru baktım. Yağmur tabiatı silmiş; deniz, Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey / Ve bütün ilişkiler / Birden yerini gözleri pırılkara genç bir kızın yüzü gibi apaydınlıktı. Böylesine deniz uzaklardaymış aldı. / … gibi geldi bana. Çingene vapuru gibi Boğaz’ın Avrupa, Asya yakalarını zikzaklayarak evine gelen … / Gözlerim, gözlerim benim / Denizi ilk defa gören bir çocuğun / Bir- Şîrkâr’dadır sıra. Az sonra, nereden ve nasıl geldiği belli olmayan şiir, Şîrkâr’ın denbire yaşlanması neyse. / … bedeniyle iç içe geçerek bütünleşmiş, sözcüklerine, dizelerine dönüşüvermiş ve O gün orada, Bebek Körfezi’ni gören evinde fazla kalmadım. Yanında, kesme doğan bir çocuğun ağlama sesleri uzaklardan çoktan duyulmaya başlamıştır. kristal küçük bir bardağa konulmuş nane likörü mentanın eşliğindeki, yine aynı Günlerce masadan kalkmayacakmışçasına çocuğunu büyütmeye çalışır. Artık güzellikteki fincandaki kahvemi içtikten sonra kalkmak için izin istedim. Israrcı ol- ağzına damla alkol koymayacak, olan sigaraya olacaktır. Yer gibi içecek, dumanını madı. O günden aklımda kalanlardan biri de her iki tabağın kar gibi beyaz tentene tüttürecektir sigaraların. tığ örgüsü küçük tabaklıklarıydı. Kar beyaz tabaklıkları incitmeden itinayla içtim … / O gün sigara içtim akşama kadar / -İkinci gün aldılar sigaramı- / Ve ikramını… saatler biraz sarardı / Sarardı tüm ayrıntılar. / … Apartmandan çıktım, merdivenlerden inerek Bebek yokuşundan aşağıya vurdum kendimi. Boğaz’ın kuzeyden esen yeli iç ferahlatan fettandı. Yel ara ara h h h göğsümü yoklarken, az ötedeki caminin yanından görülen deniz tembel, esneyip duruyordu. Ziyaretine gittiğim gün, öğlene doğru yağmur yağmıştı. Bebek’ten Etiler’e, İnşi- … / Bir kara parçası sanır insan / Düştü mü başı derde / Kendini açık rah Sokak’tan yukarıya verdiği adrese doğru yürüdüm. Yokuşun bir kavisle bükül- denizlerde. / Şimdi bir kıyı bile değil / Bir ufuk çizgisi bile değil / … düğü yeri geçtikten sonraydı evinin merdivenleri. Edip Cansever’i o günden sonra bir daha görmedim. Aradan yıllar geçmişti ki Yağmur yokuşu yukarıdan aşağıya yıkamış, ortalık mis gibi su ıtırı kokuyordu. şiir dünyasından göç haberini gazetelerden öğrendim. Bodrum’da beyin kanaması Gözle görülebilen her yer, yeni çıkan güneşle aydınlıktı. Yağmur doğayı yıkamış, geçirmiş, İstanbul’da hayata derin bakan gözlerini yummuştu. güneş, gözleri kamaştıran berraklıkla kurutmaya çoktan başlamıştı. … / O kadar bekledim ki, geliyorum / Ölümü bekledim geliyorum / Bir Zili çaldım. Eşi Mefharet Hanım kapıyı açtı. Kendimi tanıttım. Nezaketle içeri ölüyü ve ölümün bütün inceliklerini / Bekledim geliyorum buyur edildim. Büründüğü zırh, elindeki kargı, atı döküm tunç bombart ve yardım- Ben Ruhi Bey, mutlu olan Ruhi Bey / Ölümü gömdüm, geliyorum / cısından yoksun gerçek bir Don Kişot vardı karşımda: Şair… Güneşler buz gibiydi, geliyorum / Ve bütün kötülükler / Ölümün armaları Oturduğu koltuktan kalkarak parlayan gözleriyle sıcak baktı. Öyle sakindi ki. gibiydi / Size anlatırım, geliyorum. / … Belki de dış dünyadan, onu rahatsız eden yaşamın haytalıklarından gerçek zırhının İçkili Aşevi Avcı’da 12 Eylül faşist darbesinden kendi payına düşeni aldı ve ca- limanına sığınmıştı: Evi… Varsıl döşenmiş evine hâkim tarafın eşi olduğu o kadar miye komşuluğu söz konusu edilerek kapatıldı. Oradan denizi seyretmek yok artık. aleniydi ki… O yerinde durmayan enerjisi gitmiş olan şair, akmış durulmuş, ka- Şimdilerde, “Atina Kıyıları!” dediğim karşı kaldırım, Köy’ün tek sandal çekeki rıncanın su içtiği gibiydi. Berraktı ve ara ara gülümsüyordu. Hayata ve şiirine her de anlamsız bir betonla kapatarak dolduruldu. Denizle insan arasındaki bağı ko- ne kadar gülümser durmaya çalışırsa çalışsın, hüznü apaçık ortadaydı. Bu haliyle pardılar… Sandalcılar yeis; sandallar, belediyenin Sarıyer’deki çöplüğünde yalnızlık- deniz kabuklularını andırıyordu. İçi yumuşak, dışı kireç kitin karışımı bir karapaks… larıyla baş başa. Evine, eşine ve yardımcı kadına karşı saygılı davranıyordu, bana gösterdiği ilgi Beykoz’dan esen rüzgârla karışık bazen yağmur damlaları Hisar’da yüzüme dü- gibi. Ara ara suskunlaşıyor ve bu aralarda kendi dünyasına yolculuklar yapıyordu. şerken, denize baktığımda, Avcı’nın ve Edip Cansever’in evinin camındaki yağmur Geçmişi, hele hele yaşadığımız o meşum günü yok sayarcasına, yalnızca bulun- tanelerinin ardında onun yüzünü görür gibi oluyorum. Yağmurun serpiştirdiği duğumuz günden, gelecekten bahsettik karşılıklı. Geniş salonun bir köşesinde bir haylaz damlalar hüzünlü yüzünden kayıyor. Deniz, militan bir şairin bir şiirinden sandalyeye ilişen eşi sessiz ve dikkatli bizi dinliyordu. Şiirden hiç söz etmedi. Altın çekili derinlerde gibiymiş gibi geliyor ve alıp başımı öylesine Bebek’e doğru yürü- fiyatlarından ve Kapalıçarşı esnafından dem vurdu, ben de mühendislikten… yorum. Bir ara, yeniden yağmaya başlayan dişil bulutların sunduğu, şöylesine gelip ge- … / Ve sordu gene / Ölümle kaplı o kirli cümle: / Siz Ruhi Bey nasılsınız / Ben çici yağmurun cama şiddetli serpişmesiyle irkildik. Yağmur damlaları pencerenin Ruhi Bey nasılım / Anladım anladım / Ve şimdi iyi biliyorum artık nereye. / … n 12 13 Yeşil DOSYA: EDİP CANSEVER ÖYKÜ

EDIP CANSEVER RÜSTEM Ağbi kral bir ağbimizdi. neredeyse öğle olmuştu ve ben, Kimse söylemezdi ama ben, adını, artık is tıslayan bir canavara MENDİLİMDE KAN SESLERİ bir cihan pehlivanından aldığını Aşk yakışır insana dönüşmüş harabe binaya bakarken, bilirdim. Koluna bilezik gibi doladığı daha dün bu saatlerde çalıştığım tespihin imamesini parmaklarının büfenin önünden içeriye uzanan Her yere yetişilir arasına sıkıştırıp elinin üstünden HALİL GENÇ sabırsız elleri düşünüyordum. Hiçbir şeye geç kalınmaz ama aşırması, kıvrak dokunuşlarla Islak bir ölüm sessizliğindeydi Çocuğum beni bağışla tanelere taklalar attırması yalnız dingil, aaaşk,” diye sırtına vurmuş Makinelerde de çalışırdı, görürdüm. kapının önü. İçeriden şırıltılar Ahmet Abi sen de bağışla onun yapabileceği bir şeydi. berberin, kahveci Cıngıl. Dürüp Atölyeye gelen ve tamamlanan geliyordu. Yangından çıkardıkları Durup dururken öfkelenirdi derleyip kalbinin içerilerinde bir siparişleri mağazalara dağıtan kömürleşmiş bedenlerin üzeri Boynu bükük duruyorsam eğer ağbim. Sahici miydi öfkesi yerde sakladığı sırrı ortalık yere da oydu. Hava atarak anlatırken gazete kâğıtlarıyla örtülmüştü. İçimden öyle geldiği için değil emin olamazdım. Ustam, serilmiş gibi kıpkırmızı olmuş duymuştum, oralardaki tezgâhtar İnanmak istemiyordum boş gözlerle Ama hiç değil “neye öfkelendiğini kulaklarını ama cevap da vermemiş Rüstem kızlarla da iş pişirirmiş bir yandan. bakarken. Ah güzel Ahmet abim benim kessen söylemez!” derdi ondan ağbim. Sol kaşını kaldırarak şöyle Atölyede kaçak ayakkabı dikermiş Tanımak mümkün değilmiş ama İnsan yaşadığı yere benzer yana bakmadan. Ben ustamın bir bakmış Cıngıl’a, kızacak gibi kızlara ve kızlar yolunu gözlerlermiş onlardan biriymiş Rüstem ağbim. O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer yalancısıyım, böyle zamanlarda dudaklarını büzmüş, sonra kaçırmış bunun... İzleyenler anlatıyordu, sabahın kimse yanında yöresinde bulunmak gözlerini. Susmuş da susmuş. Ben bilirim de Rüstem ağbim ilk saatlerinde birinci kattaki boya Suyunda yüzen balığa istemezmiş. Derken dağılıverirmiş Suratındaki şaşkınlıkla gezelemiş bilmez miydi bunları? Bilirmiş ama atölyelerinin birinde başlamış Toprağını iten çiçeğe öfkesi. Sonrasında neye, kime bir süre, gelip çöker gibi oturmuş susarmış. Bir fısıltı sıkışıyordu lafın yangın ve tiner kutuları arka arkaya Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine öfkelendiğini kendisi de unuturmuş. tabureye yeniden. Sonra birden, tam burasına! Bir kızı mı varmış patlayınca bir anda her tarafı Konyanın beyaz Hani böylesine de kalenderdi. “ulan bu olmaz!” demiş sıkılı dişleri Rüstem ağbimin ne? Naciye’den kaplayıvermiş. Çalışanlar binaya Antebin kırmızı düzlüğüne benzer Mahmutpaşa’nın daracık arasından. “Olur mu lan bu, olmaz!” birkaç yaş büyük! Kayıpmış ama henüz giriyor oldukları için kaçıp Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir sokaklarında birbirinin içine girmiş Öfkeli de değilmiş sesi. Kim için kız, Rüstem ağbimi çiğneyip bir kurtulmuşlar. Denize benzer ki dalgalıdır bakışları dükkânların, işporta sergilerinin demiş, olan ya da olmayan neymiş, taksiciyle kaçmış. Anlayacağınız, Naciye’nin takıldığı oğlan da Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına ve tezgâhların karmaşasında anlayamamışlar. karısı da ölünce bir başına kalmış kaçıp kurtulanlar arasındaydı. Öylesine benzer ki tanıdım Rüstem ağbimi. Fırının Oysa sataşmalara, didişmelere, ağbim. Birliktelermiş hatta. Anlattığına göre, Ve avlularına yolunu şaşırdığım bir günde. Tüm atışmalara hep uzak dururdu Güzel kızdı Naciye. Atölyeye ilk yangın büyümeden söndürülür (Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi) sokağı boydan boya örten renk Rüstem ağbim. Seksek oynayan geldiğinde kucakta severlermiş nasılsa diye üst katlara çıkmışlar Ve sözlerine renk tentelerden süzülen ışıklar çocuklar gibi birer atlayarak bunu. Karın tokluğuna çalışmış önce, ama merdivenlerin girişindeki gizemli gölgeler yaratıyordu, sabah tıkırdayan dikiş makinelerini, yıllarca. Kirli pasaklı ortalıkta mazgalları açamadıkları için arada (Yani bir cep aynası alım-satımına belki) uykusu gözlerimde. O dükkâna, hararetle işleyen dokuma gezeler, sağı solu silip süpürür, getir sıkışıp kalmışlar. Dumanlar arasında Ve bir gün birinin adres sormasına benzer beriki mağazaya bakayım derken tezgâhlarını, köselecilerin çekiç götür işi yaparmış. İlik aç, iplik sar birbirlerini kaybetmişler sonra da. Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne karıştırmıştım yolu ve geçip seslerini, ütülerin cızırtılarını derken kesmeyi biçmeyi öğrenmiş Yemin ediyordu Naciye’yi çok aradım Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına gitmiştim fırının önünden. Sonra da duymaz, zamanın uzağına çekilirdi. ve şimdi tezgâhı varmış başköşede. diye. Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına fırından aldığım bir çuval ekmeği Kendini bütün seslere kapatır, İki yanaktan gamzeli, şehla bakışlı, Dışarı çıktığında Naciye’nin binada Minibüslerine, gecekondularına büfeye kadar taşımama yardım hiçbirini duymazmış gibi, lastik, ortasından ayırdığı sarı saçlarına kaldığı anlaşılmış. Oğlan yeniden Hasretine, yalanına benzer etmişti. tiner, deri, ıslak toz, solüsyon kondurduğu iki örüğü zıplatarak içeri girmeye cesaret edemezken, Anısı işsizliktir Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi Sevmişti beni Rüstem ağbi, ve kumaş kokan koridorlarda incecik boynunda gezdiren, kısacık kızın ikinci katta olduğunu öğrenen Acısı bilincidir O çocuklar büyüyecek hissediyordum bunu. “Sokaklarda gezelerdi. başörtüsünü ikide bir çekiştirip, Rüstem ağbim duraklamadan Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan O çocuklar büyüyecek sürteceğine,” demiş ustama, “okul Usta, tavla oynadığı kendisine yeşillenen oğlanlara bir dalmış içeri. İtfaiye gelmiş o sırada Gülemiyorsun ya, gülmek O çocuklar... harçlığını biriktiriyor.” arkadaşlarıyla konuşurken şekilde gülücükler yetiştiren ve de ve ne yaptılarsa önünü alamamışlar Bir halk gülüyorsa gülmektir Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Yaptığı belli bir iş yokmuş öğrendim Rüstem ağbimin aklını durmaksızın fıkırdayan Naciye… pencerelerden fışkıran alevlerin. Rüstem ağbi’min. Uzun çelen kızın kim olduğunu. Tezgâh Şu daracık büfede çırak olmak Ah Rüstem ağbim, bilmez Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi. Umudu dürt Umutsuzluğu yatıştır yol şoförüymüş eskiden. ve makine başında büyüyen yerine, hanın ocağında çaycı olsam miydim ben senin pehlivan kuvvetin Diyeceğim şu ki Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Kamyoncuların mola verdikleri bir kızlardan biriymiş Naciye. Şu, handa nasıl güzel olurdu! Gözlerinin olduğunu! Dirseğin iskemleye dayalı Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler istasyonda, yolda yoldaş olurlar herkesin âşık olduğu, kucağına önüne inen saçları yüzünden Yazın en sıcak gününde bile --Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben-- Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi diye yanına aldığı iki adamın düşürmeye çalıştığı overlokçu burnunun ucunu bile göremeyen yanından ayırmadığı ceketini Cıgara paketinde yazılar resimler Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse saldırısına uğramış. Adamlar fena haspa! Aynen böyle demişti ustam, çocuğun yerinde ben olsam! İkide oradaki bir su variline daldırdığı gibi, Resimler: cezaevleri Çocuklar, kadınlar, erkekler dövmüşler bunu, soymuşlar da “haspa! Herkesle gönül eğlendirir, bir düşen pantolonunu çekiştire dumanların arasında kaybolmuş. Resimler: özlem Trenler tıklım tıklım ve her şeyini alarak kamyona Rüstem’in ayarını da elinden çekiştire koridorlarda dolanırken Ağlayarak Naciye’nin adını Resimler: eskidenberi Trenler cepheye giden trenler gibi atlayıp kaçmışlar. Bir zaman bırakmaz!” Daha da yeniyetmeymiş tezgâhlarda çalışan kızları bağırıyormuş ağbim. Ve bir kaşın yukarı kalkık İşçiler Almanya yolcusu işçiler kendine gelememiş. Sonrasında Naciye, ama bir süredir peşinde dikizlemenin ötesinde hiçbir iş Kenarda toplaşan kadınların Sevmen acele Kadınlar şehir içi nakliye işleri yapmış dolanmaya başlayan oğlan için beceremeyen, topladığı markaları, ortasında, içini çekerek, boğulur Dostluğun çabuk Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi başkalarının yanında. Derken bir olmadık cilveler yaparmış. Sigarasını aldığı bir kaçamak öpücükle gibi ağlıyordu Naciye. Ağbim bunu Bakıyorum da simdi Ellerinde bavullar, fileler taksi düşürmüş bir yerden, zamanla alır, haftalığının birazını bile verirmiş geri dağıtan o sünepe çocuğun bulduğunda bayılmak üzereymiş iki! Kiraya vermiş onları ve böyle babasından gizli! Güya oğlan, “ikimiz yerinde. Ustanın, “haydi oğlum filan dumandan. Ceketi sarıp çocuk O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Kolonyalar, su şişeleri, paketler geçiniyormuş. için biriktiriyorum ben, ev kuracağız dükkândan falanın istediği tostu kucaklar gibi kucaklamış ve deli Onlar ki, hepsi Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi Herkes severdi ağbimi. evleneceğiz” dermiş sağda solda. götürüver,” demesine kalmazdım gibi alevlerin ortasına dalmış Biz eskiden seninle Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Gönülden severlerdi hem de. Belli Dermiş ama eline geçen her hiç olmazsa. Hani ustanın “adam yeniden. Korkma diyormuş ha bire, İstasyonları dolaşırdık bir bir Ah güzel Ahmet Abim benim etmezdi ama hem koruyucu, hem kuruşu kuşlara yatırırmış. Kuşlara gönderip aldırsınlar,” benim oğlum kurtaracağım seni… O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Gördün mü bak kollayıcıydı. Çocuğu da yaşlıyı da... ve güvercinlere… Akşam paydostan kimsenin hizmetçisi değil,” demesi Nasıl sarıldıysa, bir süre Nazilli kokardı Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar “Amma uzattın ollum,” sonra Gülhane Parkı’na götürürmüş hoşuma gitse de... ağbimin kollarının arasından sıyırıp Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Ve dağılmış pazar yerlerine memleket diye çıkışmış bir gün berbere. kızı ve daha neler neler… Bir Uyanmamla yataktan fırlamam alamamışlar Naciye’yi. Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Genzinden gelen tok keresinde Naciye’nin çalıştığı bir olmuştu o sabah. Telâş içinde “Dersin, yanmak güzelleştirmiş Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Gelse de sesiyle zangırdamış aynalar. atölyedeki kızlar bakarken, bir şişe annemi aradım evde. Güneş adamı,” diyordu kalabalıktan biri. Kadının ütülü patiskalardan bir teni Öyle sürekli değil “Dokunmadığın kıl, dibine birayı soluk almadan devirmiş yükselmişti çoktan ve ben hâlâ “Her yanı kavrulmuştu, kömür Upuzun boynu Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün girmediğin çentik kalmadı, bizim büfenin önünde. Hani Naciye evdeydim. “Gece yangın çıkmış,” olmuştu her yanı, ama yanmamıştı Kirpikleri O kadar çabuk ensemizin haritasını çıkarttın lan!” için değil bir tek, oğlanın havası! dedi annem endişeyle, çalıştığın gözleri.” Mayışmış kalfa, “sıraya girecekler Anasının gözüymüş yani beter han bütünüyle yanmış. İtfaiye hâlâ Gözlerinden sızan ışık, üstüne Ve sana Ahmet Abi O kadar kısa birer birer, Rüstem ağbimi bitirim! söndürememiş yangını.” kapaklandığı Naciye’den yana İşte o kadar. uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki yollarda bekleyecek kızlar, “diye Oğlanı tanıdım. Ayakkabı Ne yedim, nereme yedim akarmış demek. Sofranı kurardı yaltaklanmış sonra da. modeli tasarlar, saya ve mukavva bilemedim. Aşk, yakışmış Rüstem ağbime Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar “Âşk lan ağbini güzelleştiren kalıpları keserdi alt katların birinde. Mahmutpaşa’ya vardığımda demek. n Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Çocuklar doğururdu Mendilimde kan sesleri. 14 15 Yeşil ŞUBAT TAKVIMİ HAZIRLAYAN: VECDİ ÇIRACIOĞLU

AY’IN AYIN BALIKÇI DÜĞÜMÜ AYIN BALIK YEMEĞİ AY’IN HALLERİ ŞUBAT AYI FIRTINALARI HALLERİ 2 Şubat: Hamsin Fırtınası 01 4 Şubat: Fırtına (3 gün) 15 10 Şubat: Fırtına (3 gün) 13 Şubat: Fırtına 20 Şubat: 1. Cemrenin Düşmesi (Havaya) AYIN 02 23 Şubat: Fırtına (2 gün) 16 27 Şubat: 2. Cemrenin Düşmesi (Suya) yalnız gemİsİ AYIN BALIĞI DUMLUPINAR DENIZALTI GEMISI 03 Akdeniz’de yapılan NATO Dumlupınar’a tam baş 17 BLUE SEA tatbikatına katılan tarafından bindirmişti. 1. İnönü ve Dumlupınar Darbenin şiddetine denizaltı gemileri, Gölcük’e dayanamayan Dumlupınar, KANADA USULÜ KALKAN IZGARA dönmek üzere yola çıktılar. birkaç saniye içinde BENIM ADIM Malzeme: 1 kilo kalkan (porsiyonluk devam edilir. Ateşten alınıp soğumaya 04 3 Nisanı 4 Nisan’a bağlayan Çanakkale Boğazı’nın karanlık 18 parçalar halinde). ½ çay bardağı bırakılır. gece Çanakkale Boğazı’na ve soğuk sularına gömüldü. FENER BALIĞI tereyağı. 2 adet orta boy rendelenmiş Balıklar geniş bir kaba sırayla yerleşti- giriş yaptı iki denizaltı gemisi, Donanmamıza 16 soğan. 2 diş rendelenmiş sarımsak. rilir. Üzerine pişirilmiş ve soğumuş sos Sırtım koyu esmer, karnım sularda açılır. Yavrularım gelişip olacaklardan habersiz Kasım1950-04 Nisan1953 1 çay bardağı domates suyu. ½ bardak dökülür. Yarım saat bekletilir. Bu süre beyazdır. Derim kaygandır. İnce küçük fener balığı halini gelince eve dönüyordu. 02.10 tarihleri arasında hizmet limon suyu. ¼ çay kaşığı karabiber. 2 içinde birer kez alt-üst edilir. pullarla örtülüyümdür. İki sırt kendi hayatlarını yaşatmak için sularında Dumlupınar veren denizaltımızda kaza İSTIRANGULA 05 çay kaşığı tuz. Balıklar sostan çıkarılarak silkelenir. İyi 19 yüzgecine sahibim. Birincisi dip sularında yaşamaya başlarlar. İstanbul yönünden gelen anında güvertedeki 8 kişiden Halat çıması üzerine yapılan çıma piyanının, halat Yapılışı: Soğan ve sarımsak bir yanmış kor ateşi üzerindeki yağlanmış antenimdir. Karın ve göğüs Etim oldukça lezzetlidir. Ancak İsveç bandıralı Naboland 5’i kurtarıldı. İçerideki 81 kolları yuvaları üzerinden ters olarak yürütülmesi tencereye konarak tereyağında yumu- ızgaraya dizilir. 8 dakika çevrilerek pi- yüzgeçlerim avımı hızlı fırlayıp şeklen çok çirkin olduğumdan, şilebi ile çarpıştı. Naboland, mürettebat şehit oldu. suretiyle yapılan piyan. Bu şekilde yapılan çıma şayıncaya kadar karıştırılarak pişirilir. şirilir. Kapta kalmış sos tekrar üzerine birden yakalamam için geniş restoranlarda beni soranlara piyanlarına İstirangula çıma piyanı denir. Balıkların dışında geri kalan malzeme sürülüp 7-10 dakika müddetle yine ve kaslı oluşmuştur. Üremem yakışıklı hemcinslerim gösterilir. üzerine ilave edilir. 5 dakika ağır ateşte çevire çevire pişirilip servis edilir. Bu 06 ilkbahardan yaz ortalarına kadar Olta ile yakalanmam zordur. Dip 20 AYIN DENİZ KİTAPLARI karıştırılmak suretiyle pişirilmeye miktar 5 kişiliktir. devam eder. Yumurtalarım orta ağları düşmanlarımdır. AYIN TABLOSU 07 AYIN DENİZCİLİK TERİMLERİ 21

BU AYKI TERIMLERIMIZI GEMICI DILINDEN SEÇTIK. Dalga: Deniz yüzeyinin doğa bazı ilave şekil ve desenleri bulunan etkinleri veya suni hareketlerden ve yalnızca harp gemileri tarafından 08 kaynaklanan, tepe ve çukurlardan çekilen sancak. 22 oluşan periyodik hareketlerdir. Bu Koç Boynuzu: Halatların volta doğa etkenleri ve suni etkenler: edilmeleri için gerekli yerlere Denizlerin Akdeniz Deniz Kurdu, a- Rüzgarlar, b- Gemilerin konulan madenden yapılmış boynuz Güzelleri, ve Akdeniz Jack London, hareketlerinden kaynaklanan, c- şeklindeki araç. Osman Dünyası, Çev: Fadime 09 Denizdeki depremlerden doğan, Nevcet: Eratın yatak ve diğer Kademoğlu, Fernand Braudel, Kahya, 23 d- Med/Cezir (Gel/Git) olayından eşyalarını koydukları brandayı Duran Ofset Eren Yayıncılık İş Bankası Yayınları doğan akıntıların doğurduğu denizin bağlamak için kullanılan halat. hareketleridir. Pabuç: Dikme, puntel gibi metallerin Eğlenmek: Hareket halinde bulunan yerlerinden oynamaması için bir geminin herhangi bir sebeple oturdukları zemin üzerine açılan Şevket Dağ- Rumeli Hisarı ve Boğaziçi 10 makinelerini stop ederek durması yuvalar. AYIN denİz araç gerecİ 24 veya pek ağır yolla seyretmesi. Tehlike Sancağı: İnfilak edici veya Harp Sancağı: Bazı devletler yanıcı maddeleri alan veya veren tarafından kullanılan ve kendi milli bir geminin pruva direğine çektiği AYIN denİz yazarı bayraklarının esas renklerini havi, uluslararası burak (B) sancağı. 11 Hasret 25 AYIN JACK LONDON Denize dönmek istiyorum! şİİrİ Asıl adı John Griffith Mavi aynasında suların: London olan Jack boy verip görünmek istiyorum! London 1876’da San 12 Denize dönmek istiyorum! Francisco’da doğdu. 26 Annesi Amerikalı, Gemiler gider aydın ufuklara gemiler gider! babası ise İrlanda’lı bir serseriydi. Düzensiz Gergin beyaz yelkenleri doldurmaz keder. bir öğrenim gördü. HANIM İĞNESI Elbet ömrüm gemilerde bir gün olsun nöbete yeter. 13 Bir yıl koleje, bir yıl da 27 İstanbul’da Haliç’te ve Boğaziçi’nde kullanılan 1-3 çifte kira LUMBOZ: California Üniversitesi’ne kayıkları. Bunlar küçük gezintiler yapmak veya iskeleler ara- Ve madem ki bir gün ölüm mukadder; devam etti. Denemediği sında, yakın mesafelerde gitmek için kiralanan İstanbul’a has Gemilerin iç kısımlarını aydınlatmak için bordalara ve Ben sularda batan bir ışık gibi iş kalmadı. En büyük kayıklardı. Piyadeler kürekçileriyle iskelelerde müşteri bek- güvertelere açılmış olan yuvarlak delikler. Lumbuz sularda sönmek istiyorum! tutkusu açık denizler ve Ayın Maceraperestİ Ayın lerlerdi. Kıç tarafı şişkince bir mekik formunda olan piyadeler terimi bu delklerin etrafına oturacak şekilde pirinçten Denize dönmek istiyorum! uzun yollardı. Vahşetin 14 yapılmış içeriye doğru açılması sağlanan cam kapağı ve Çağırışı ile üne kavuştu. 28 fevkalade hızlı giderlerdi. Arka kısmında, müşterinin oturması Denize dönmek istiyorum! için minderli, döşemeli oturma yeri vardı. Piyade kayıklarına, iç taraftan cam kapağı kapatan madenden yapılmış kör 22 Kasım 1916’da ince uzun yapılarından dolayı, Hanım İğnesi de denirdi. kapakların tümünü ifade eder. Nazım Hikmet intihar etti.

16 17 Yeşil SARIYER’İN TARİHİ

“Büyükdere’ye vardığımızda vakit he- ve kutsal sayılan mekânlarda bulunan nüz erkendi. Akşamüzeri, biraz çayırda ya da folklorik bir hikâyesi olan en az dolaşıp İstanbul’a gelip giden seyyahlar- 100 yıl ve daha yukarıda yaşa sahip dan bahsini çok duyduğumuz, buradaki olan ağaçlar ‘Anıt Ağaç’ sayılmıştır. Re- meşhur çınar ağacını görmek istedik. likt, endemik ve nadir görülen egzotik Kökleri birbirine yapışık, muazzam göv- türler dışındaki bütün ağaç türlerinde deli, yedi sekiz çınar ağacı, aralarında göğüs çapı 70 cm. ile anıt ağaç için mi- oldukça geniş bir boşluk bırakarak bir nimum sayılan ölçü çapı arasında kalan çember şeklinde yükseliyordu.” bireylerin tamamı ‘Korunmaya Değer Serin ve güzel bir gölge elde etmek Ağaç’ sayılmıştır. Relikt (soyu tükenen), için bundan daha mükemmel bir ağaç endemik (sadece yöreye has) ve nadir bulmak zordur diyen Olivier çınar ağacı görülen egzotik (doğal yayılış alanı dı- ve yetiştirildiği bölgeler hakkında ansik- şında) türler için korunmaya değer ağaç lopedik bilgiler verir. statüsünün alt sınırı 50 cm. alınmıştır. “Çınar ağacı, hemen bütün doğuda İBB Park Bahçe ve Yeşil Alanlar çok boldur ve kendiliğinden yetiş- Daire Başkanlığı Avrupa Yakası Park ve mektedir. Anadolu’da, Yunanistan’da, Bahçeler Müdürlüğü’nün 2014 yılında Adalar’da ve Suriye’de, su boylarında hazırlamış olduğu, Anıt ve Korunmaya çok rastlanır. Şeklinin ve yapraklarının Değer Ağaçlar için yapılmış en geniş güzelliği ve gölgesinin serinliği nede- kapsamlı çalışma olan İstanbul’un niyle Fransa’da bol bol yetiştirilmesi Doğal Mirası Anıt Ağaçlar Avrupa Yakası gereken bir ağaçtır. Biraz nemli ve adlı çalışmadan aldığımız bilgilere göre verimli bir toprakta, Avrupa’da hiçbir Sarıyer ilçesi sınırları içinde 936 tane ağacın ulaşamayacağı boyutlara erişir. Anıt ve Korunmaya Değer Ağaç bulun- Bilindiği gibi Romalılar, çınar ağacını maktadır. Sarıyer’in en yaşlı Anıt Ağacı İtalya’ya götürerek orada yetiştirmeye eski adı Bilezikçi Çiftliği olan Bahçeköy ve çoğaltmaya başlamışlardır. Kırlarda, İstanbul Üniversitesi Araştırma Orma- bahçelerde ve evlerde kadar çok çınar nı’nda bulunan tam 1377 yaşındaki yetiştirilmiştir.” Londra Çınarı’dır. Çınarın çapı:459 cm., 1832 yılında İstanbul’a gelen Ame- boyu:12 m., gövde çevresi :1753 cm. Bu rikalı doğa bilimci James de Kay’a göre, ağaç, çapı ve gövde çevresi açısından dünyada eşiz olan Büyükdere Çınarı’nın da Sarıyer rekoruna sahiptir. Sarıyer’in bir daire şeklinde dizilmiş sekiz farklı en uzun ağacı rekoru ise Maden Ma- gövdesi vardır. Aynı kökten çıksa da tek hallesi, Çırçır Deresi Sokak’ta bulunan ağaç olduğu söylenemeyecek ağaç 150 165 yaşındaki Londra Çınarı’na ait. Bu AĞAÇ kadar insana yakın ve onun kar- bahseder gibi, bu gezginler ondan söz Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul An- otelciliği yaptığını anlatmaktadır. fitlik bir alanı kaplamaktadır. çınar tam 45 metre boyunda; Çınarın şısında durmadan görünüm değiştiren, etmişlerdir. Büyükdere çayırında, deniz siklopedisi’ne baktığımızda Büyükdere “Büyükdere’nin güneyinde köye çapı:118 ve gövde çevresi 490 cm’dir. ona en azından dört tabloyu, hem de kıyısına yakın bir yerde, semaya doğru Çınarı’na dair çok ilginç bilgiler buluruz. GEZGINLERIN KALEMINDEN ismini veren engin bir vadi veya düzlük Yapılan anıt ağaç tespitleri incelendi- insan ömrünü on kere, yirmi kere aşan yükselmiş olan ulu çınar Büyükdere 1914 de çıkan Fenni Hayatı Nebat adlı BÜYÜKDERE ÇINARI var. Güzel alan anlamına gelen (derin ğinde; devasa sedir, ardıç, karaçam ve bir zaman parçası boyunca, bıkmaksı- Bir zamanlar Çınarı’dır. Çınar Büyükdere tarihinde kitabında Ali Rıza Bey bu ağaç hakkında Avrupalı seyyahlar, tarihçi, edebiyatçı körfez/koy ya da derin dere) kelime- kayınların daha çok orman alanlarında zın sergileyen başka bir yaratık var mı? önemli bir yere sahiptir. Öyle ki Batılılar, aşağı yukarı şöyle der: “Boğaziçi’nde, ve ressamlar arasında adeta İstan- sinin çevirisi olan Büyükdere ya da tek ağaç ya da orman parçaları halinde, Hep bir yerde duran, bizden nice önce Büyükdere’yi genelde I. Haçlı Seferi Büyükdere Çayırı’ndaki, önce içinde bul’un simgesi sayılan Büyükdere Çınarı ‘geniş vadi’ de arada sırada kullanılıyor. çınar başta olmak üzere servi ve meşe- gelmiş, bizden sonra kalan ağaç, vefalı, komutanı Godefroy de Bouillion’un büyük bir kahve bulunan çınar şimdi hakkında çok sayıda seyyahın yazıları En çok göze çarpan dekorlardan biri, lerin yerleşim alanları içi ve civarındaki sözünde mutlaka duran, bizden yana, 1096’da gölgesine çadırını kurduğunu harp dolayısıyla, Osmanlı askerlerine bulunmaktadır. Bu seyahatnamelerden büyüklük açısından dünyada eşsiz oldu- kutsal ve mistik mekânlarda tek ağaçlar bizimle dost, güvenilir-yaslanılır, hem Sarıyer’in söyledikleri anıtsal bir çınar ağacıyla barınak olmuştur. Avrupalılar bu ağaca, şöyle bir sunuş yapabiliriz. ğunu tahmin ettiğim çınar ağacıdır. O halinde bulunduğu görülür. kocaman, hem durağan, sevgili komşu özdeşleştirirler. Bundan dolayı çınara “Platane de Godefroy de Boullon” Büyükdere Çınarı’na Alman gezgin kadar büyük ki, geçen sene Sadrazam, Çelik Gülersoy’dan bir alıntı ile başla- ağaç, dostluğu yetmezmiş gibi, en azın- “Haçlıların Çınarı”, “Godefroy de Bouilli- adını verirler. Çünkü 1096 yılında haçlı ve yazarlar da ilgi göstermişlerdir. birliklerin başkentin içine ve etrafı- dığımız yazımızı, yine onun İstanbul’un dan yılda dört kez, bize bir de, sessizce, on Çınarı” adını verirler. ordusu kumandanı G. De Bouillon bu 1869’da Leipzig’de Dr. Karl Müller na yerleştiğini görünce çadırını içine Anıt Ağaçları adlı kitabından Ağaca yüz renkli bir şov düzenler; kuş cıvıl- Dünyaca tanınan binlerce yıl ya- çınarın altında karargâh kurmuştu. tarafından yazılan Das Buch der Pflan- kurmuş. Aynı kökten çıksa da, tek ağaç Övgü bölümünden alıntıyla bitirelim: tısı, ışık oyunundan, rüzgâr uğultusu, anıt ağaçları şındaki Büyükdere Çınarı semtten Bu yaşlı ağaç görünüşte üçe ayrılmış zenwelt adlı kitabın 235. sayfasında olduğu kolay kolay söylenemez. Bir da- “Yazın ayrı bir senfonidir bu, güzün yaprak hışırtısından , dört dörtlük çok daha ünlüdür. Çınarın gövdesinin dokuz gövdenin tabii şekilde kaynaş- Büyükdere Çınarı’nın bir resmi vardır. ire şeklinde dizilmiş sekiz farklı gövdesi başka sazlar çalar. Kış gelip karlarla, konserler verir, iç ezen şölenler çeker. çevresinin 32 metre, boyunun ise 60 m ması ile meydana gelmiştir. İki gövdenin Kitabın 235. sayfasında ağaç hakkında var ve çevresi yaklaşık 150 fitlik bir alanı buz renginde, gelin telleriyle donandı- Bu cümlelerin sahibi İstanbul aşığı İSMAİL BAKAR olduğu, 19.yy’da içinde bir kahve bulun- birleşmesi ile hasıl olan birinci gurubun şöyle deniyor. “Büyükdere Çınarı’nın 90 kapsıyor. Daha önce daireyi hemen he- ğında da, ağlatacak kadar güzel olur. Çelik Gülersoy İstanbul’un Anıt Ağaçları duğu, 20.yy başlarındaki bazı notlarda çevresi 1865 yılında yapılan incelemede fus (bir fus 0,305 metre) yüksekliğinde men tamamlayan altı tane daha varmış Karları, yağmur yıkasa, çırılçıplak kalsa kitabının Ağaca Övgü bölümünde ne de ise gövdesinin çevresinin 45 metreyi 10,80 metre, yalnız bir gövde olan ikinci ve 150 fus çevresinde, ortası 80 fus ge- ama neredeyse varlıklarından bir iz bile bile. Gövdesinden sular inen, dalları si- güzel özetler ağaç sevgisini. tarihinde sahip oldukları özel yerleri ile Platanus Orientalis adıyla bilinen çınar bulduğu ancak artık sadece kök ve göv- grubun çevresi 5,40 metre, ve öteki altı nişliğinde oyuk ve ağacın işgal ettiği yer bırakmadan kaybolmuşlar.” yahlaşmış, yağmurla giyinen ağaç kendi Alpay Kabacalı ise İstanbul’dan Anıt Ağaçlar her türlü önlem alınarak ağacı, iki çeneklilerden, gövdesi kalın, de olarak kaldığı belirtilmektedir. gövdenin birleşmesinden hasıl olan 500 fus karedir. Yaşı ise 4000 yıl tahmin başına bir şiirdir. Ya bir de akşamları, Sesler ve Renkler kitabında İstanbul’un mutlak suretle korunması ve doğal mi- uzun ömürlü, geniş yapraklı, büyük ve Boğaziçi’nin yeşillikleri arasında, üçüncü grubun gövdesi ise 23 metre- edilmektedir.” SARIYER’IN EŞSIZ TARIHINE karşıda güneş batarken, ufuktaki yan- Meşhur Ağaçları bölümünde şu cümle- ras olarak gelecek nesillere bırakılması gösterişli bir ağaçtır. Meyvesi yoktur ve tabiatın bir sembolü olarak yüzyıllarca dir. Bu çınarın boyu 60 metre, hepsinin William H. Ablett tarafından 1880’de TANIKLIK EDEN ANIT AĞAÇLAR gınlarla, bütünleşir, renklerin üstüne lere yer verir: “Gövdeleri oyulmuş kalın zorunlu olan kültür hazinelerimizden- elyafı gevşek dokulu olduğu için kereste yaşayan bu anıt ne yazık ki bugün artık kapladığı alan da 112 metre karedir. Londra’da basılan English Trees and Anıt Ağaç sayılabilmek için minimum çizilir, tablolaşır, anıtlaşır, dalları soyun- dallı çınarlar, büyük serviler bu şehrin dir. Kamu yararı açısından çok yüksek olarak kullanılmaz; genellikle süs ağacı yok. I. Dünya Savaşı sırasında gövde Planting adlı kitapta Büyükdere çınarın- çapa ulaşmamış olsa dahi tarihi, mistik muş ağaç. Pembe, sarı, mor, erguvan, en yaşlı ağaçları değil midir? Bazıları kim değere sahip olan bu ağaçlar, amacı ne olarak yetiştirilir. Çınar ağaçları, kaide- kavuğunda bulunan kahvehanenin çay II. MAHMUT SIK SIK UĞRARDI dan şöyle bahsedilmektedir: “Boğaziçi ufukları baştan başa, görünmez bir bilir kaç asırdır, güzel baharlar yaşamış, olursa olsun her türlü çevre düzenle- lerine doğru çoğunlukla gövdelerine ocağından çıkan yangınla mahvolmuş, Gerek çınar, gerekse Büyükdere sırtlarında bazı ulu çınarlar görülmüş- fırça ile, boyayıp duran gurup, insanın yüzlerini, seslerini merak ettiğimiz kah- melerinde “Muhafazası Mutlak Zorunlu” nazaran iki, hatta üç misli bir gövde ge- kalan parçası da ortadan kalkmıştır. Çayırı, Büyükdere tarihinde önemli yer tür. Hususiyle Büyükdere Çayırı’nda bir “Büyükdere zihnini bozan, sessiz bir senfonidir, ramanlarını görmüş, eski şehir halkının olan objeler niteliğindedir. Hiçbir gerek- nişliğine sahip olurlar. Öyle ki çoğu za- Böylece Evliya Çelebi’nin “Hudâ yapısı işgal etmiştir. Sultan II. Mahmut sık sık tanesi gezginlerce 7-8 ağaç görünüşün- uzakta. Ama bana kalsa kışın, özellik- Çınarı’nın 90 fus (bir eğlencelerine, hüzünlerine şahit olmuş- çe ile kesilmeleri ya da bir başka yere man ağaç ihtiyarlıktan kuruyunca, eski çınar” dediği “Yedi Kardeşler” adıyla gider ve sözünü ettiğimiz çınarın altında de bir gövdeye malik olarak vasıflandırı- le, kış akşamı, bu akıl dağıtan resim, tur. İstanbul’un bazı eski ağaçları tarihî taşınmaları mümkün değildir. Orman kökünden çepeçevre yeni filizler fışkırır bilinen dünyanın en büyük ve en uzun oturur, yeniçerilerin tokmak oyununu lır. Toprak seviyesinde çevresi 141 ayak fus 0,305 metre) önünde bir ağaç silueti, bir ağaç çizgisi birer hüviyet taşımaktadır. İsimleri türlü dışındaki tabiat varlıklarının ve değerle- ve bunlar büyüyerek farklı çınarlardan ömürlü ağaçlarından biri yok olup seyredermiş. Ayrıca zamanın musikişi- (43 metre), dalların çevresi 130 ayak yüksekliğinde ve ister. Güneşin bu son renklerine, yani vakalarla tarihe geçmiş, asırlarca geniş rinin koruma altına alınması, Türkiye’de oluşan bir daire meydana getirirler. gitmiş günümüze ulaşmamıştır. naslarına burada konserler verdirirmiş. idi. Eğer o tek bir ağaç farz edilmiş olsa 150 fus çevresinde, her yanı boyayarak, sessiz veda mesaj- dalları altında eski hatıralar söylenip ilk defa 1983 yılında gerçekleşebilmiş Aynı bir kökten çıkmış gibi duran, Dünya ağaç literatürüne “Büyükde- Sultan II. Abdülhamid zamanında bir Asya ve Avrupa’nın en büyük çınarı ola- ortası 80 fus ları gönderen ve uzaklaşan, yani bizden durmuştur. İnsan, çok defa, hafif rüz- ve bu yolda ilk hükümler, 1863 sayılı ama birbirine çok yakın dikilmiş çeşitli re Çınarı” adı ile geçmiş olan bu ağaç kolağası olan Tayfur Ağa hatıra defterin- caktı. De Candolle onu iki bin yaşında genişliğinde oyuk ve kopan güne, dünyamızdan cevap gârlarla yaprakları fısıldaşan ağaçlardan kanunda bulunmaktadır. gövdelerden oluşan bir ağaçlar gru- yalnız İstanbul’un ve Türkiye’nin değil de Büyükdere Çayırı’nda bir kır kahve- tahmin ediyor.” ağacın işgal ettiği yer veren, onu en iyi anlayan, hem duygulu, geçmiş asırların hikâyelerini dinler gibi bu; yapısı ve görünüşü o kadar ulu yeryüzünün en büyük ve en uzun sinden bahsetmektedir. Namlı mesi- Fransızların en büyük doğa bilimci- 500 fus karedir. Yaşı hem uyumlu, en eski, en kalıcı, sadık oluyor.” DÜNYANIN EN BÜYÜK ve olağanüstü ki, yüzyıllar boyunca ömürlü ağaçlarından biri olmuştur. Bir renin şehre uzaklığı dolayısı ile burada leri arasında gösterilen Antoine Olivier bir dosttur, ağaç. Önde yalın dallarıyla, Hem yaş, çap ve boy itibariyle alışıl- ÇINARLARINDAN bu şehre gelmiş olan yabancılardan rivayete göre 4000 yıllık yaşını aşmış birkaç gün safa sürmek için gelenlere, 1792 yılında Büyükdere’ye varır varmaz ise 4000 yıl tahmin çizilmiş bir ağaç yoksa, bitmemiş bir mış ölçülerin üzerindeki boyutlarıyla, BÜYÜKDERE ÇINARI birçoğunun özel ilgisini çekmiştir. olan bu meşhur çınar I. Dünya Savaşı’n- kahvecinin hasırlar üzerine gayet temiz soluğu seyyahlardan adını çok duyduğu edilmektedir.” tablo kalır, ufuktaki büyük yangın…” hem de yöre folklorunda, kültür ve Platanaceae türünden, Latince İstanbul’un anıtlarından, camilerinden dan sonra heder edilmiştir. yer yatakları sererek bir çeşit açık hava Büyükdere Çınarı’nda alır. 18 19 Yeşil SARIYER’İN TARİHİ

SARIYER ilçesi Anıt Ağaç ve Korunmaya Değer Ağaç sayısı açısından İstanbul’un SARIYER’IN ANIT AĞAÇ en zengin ilçelerinden biridir. Sık sık YARALI ve YALNIZ BİR ŞAİR: alıntılar yaptığımız İstanbul’un Doğal VE KORUNMAYA DEĞER Mirası Anıt Ağaçlar adlı kitaba göre Sarıyer ilçe sınırları içinde bulunan Anıt Ağaç (A.A.) ve Korunmaya Değer AĞAÇLARI Ağaç (K.D.A.)’ları semtlere göre şöyle sıralayabiliriz: RUMELIHISARI: Londra Çınarı, Nafi Baba çap:175 cm., boy:23 m., gövde çevresi:703 AHMET ERHAN Sokak, yaş: 413 yıl, çap:223 cm., cm. (A.A). Fıstık Çamı, Büyükdere Fidanlık, hem de babası TİP’in Aybar eden çağı bekledi. Durdu bekledi. yaş:193 yıl, çap: 77cm., boy:15m., göde boy:13 m., gövde çevresi:645 cm. (A.A). ŞEREF BİLSEL kanadından “yerli” bir demokrattı. Necatigil’in “çok çiğ çağ” deyişindeki Sakız Ağacı, Yahya Kemal Caddesi, yaş: çevresi:264 cm. (K.D.A.) “GECEYARISI, k a r a n l ı k b i r b o z k ı r d a Dağın iki yanında ölenlere karşı aynı geriye dönüşle bekledi: 233 yıl, çap:133 cm., boy:12 m., gövde KOZDERE MAHALLESI: Saplı Meşe, Bahçeköy Cad.., yaş: 207 yıl, çap:118 cm., Işıklar içinde akan bir acıyı duyan; oğulların eksilmesinden “İpsiz ruhum, sarsak, serseri çevresi:820 cm. (A.A). Himalaya Sediri, korkunç kederler biriktiren, “buz otobanlarda sırtında heybesiyle Boğaziçi Üniversitesi, yaş: 224 yıl, çap:83 boy:20 m., gövde çevresi:481 cm. (K.D.A.). t r e n k a d a r y a l n ı z ı m üstünde yürür gibi” kendi canını cafelerdetuborg bira ve patates cm., boy:21 m., gövde çevresi:374 Londra Çınarı, Bahçeköy Cad.,, yaş: 116 yıl, içinde onca insan, içinde dünya...” çap:97 cm., boy:19 m., Gövde Çevresi:475 acıtarak susan biri. Türkçeye, özellikle cipsiyle cm. (K.D.A.). Akdeniz Servisi, Boğaziçi (A.A.). Saplı Meşe, İstanbul Üniversitesi Sadece ‘yaralı’ ve ‘yalnız’ mı? ‘Alaca’ cm. (A.A.). konuşma dilinin özelliklerine son durdun bir yerde, çağını Üniversitesi, yaş: 195 yıl, çap:72 cm., Orman Fakültesi, yaş: 499 yıl, çap:217 cm., sözcüğü de bana Ahmet Erhan’ı MADEN MAHALLESI: Londra Çınarı, Çırçır derece hâkim; hangi sözcüğün hangi bekliyorsun.” boy:16 m., gövde çevresi:251 cm. (K.D.A.). boy:8 m., gövde çevresi:732 cm. (A.A.). hatırlatır. Kendi kuşağı (1980’ler) Deresi Sok. yaş: 383 yıl, çap:207 cm., Bir röportajında bu şiirle ilgili BALTALIMANI: Büyük Çiçekli Manolya, Mamut Ağacı, Bahçeköy Orman İşletme içinde belirmiş bir şair değildi; bir dizede nereye oturacağını bilen ve boy:21 m., gövde çevresi:610 cm. (A.A.). Baltalimanı Hastanesi, yaş: 242 yıl, çap:138 Müd. Bahçesi, yaş: 417 yıl, çap:139 cm., çoğu zaman da yazdıklarında -tıpkı bu şöyle diyecektir: “Son dizesi önemlidir Doğu Çınarı, Kilyos Cad., , yaş: 315 yıl, önceki (70’ler) kuşağın arasından cm., boy:22 m., gövde çevresi:555 cm. boy:23 m., gövde çevresi:592 cm. (A.A.). topraklarda akıp giden gündelik dilin bu şiirin. Sanki o dize için yazılmış çap:197 cm., boy:16 m., gövde çevresi:612 yükselmiş, yazdıklarıyla sesini (A.A.). Doğu Çınarı, Süleyman Ağa Camii, Yalankoz, Valide Sultan Caddesi, yaş: bir tamamlayıcı unsuru gibi- ironiyi gibi... Biraz Amerikanvari bulundu. cm. (A.A.). Anadolu Kestanesi, Çırçır Deresi edebiyatımızın “ağır” kulaklarına yaş: 188 yıl, çap:134 cm., boy:15 m., gövde 256 yıl, çap:146 cm., boy:16 m., gövde elden bırakmayan bir dikkate sahipti. Öyle düşünenler ya sonradan haksız Sokak, yaş: 266 yıl, çap:166 cm., boy:34 duyurmuş bir şairdi. İlk yazdığı ve çevresi: 512 cm. (K.D.A.). Doğu Çınarı, çevresi:417 cm. (A.A.). Su Sediri, İstanbul Şiirlerinde “anne” vurgusu, anneye çıkmış olmalılar ya da gerçekten Londra Çınarı, Köybaşı Caddesi, Villa m., gövde çevresi:650 cm. (A.A.). Londra dikkat çeken şiirlerinin tamamı 12 rengini yalnızlıktan alan kuşatmanın Behçet Kemal Çağlar Lisesi, yaş: 165 yıl, Üniversitesi Orman Fakültesi, yaş: 230 yıl, Park, yaş: 264 yıl, çap:165 cm., boy:29 m., Çınarı, Çırçır Deresi Sokak, yaş: 165 yıl, Eylül cuntasından önce kaleme yöneliş sanki kendisiyle birlikte her yer “Amerika” oldu. Eskiden yol çap:118 cm., boy:21 m., gövde çevresi:556 çap:85 cm., boy:19 m., gövde çevresi:314 onun şiirin sürekli bir katman gövde çevresi:995 cm. (A.A.). Fıstık Çamı, çap:118 cm., boy:45 m., gövde çevresi:490 alınmış ve yayımlanmıştır. Daha sonra babasının söyledikleridir. Erhan’da kenarlarında şarap içerdi insanlar, cm. (K.D.A.). cm. (A.A.). oluşturduğunu görür. Gerek aşk gerek Köybaşı Caddesi, yaş: 225 yıl, çap:90 cm., cm. (A.A.). aslolan, belki görünmeyen ama yer artık otobanlar var; eskiden koltuk EMIRGAN: Gümüşi Ihlamur, Emirgan BELGRAD ORMANI: 1953 yılında 7 gelen; şiirleri şarkılara dökülmüş ev gerekse ölüm bu yalnızlık içinden boy:22 m., gövde çevresi:281 cm. (A.A.). RUMELIKAVAĞI: Bir rivayete göre bölgede tutan “baba” temidir. meyhaneleri vardı, şimdi barlar. Çağını Korusu, yaş:368 yıl, çap:184 cm, boy: 22 tane bendi içine alan Belgrad Ormanı, kimi şairlerin yazdıklarında Ahmet resmedilir. Yalnızlık şairi, dünyaya TARABYA: Doğu Çınarı, Yaniköy Tarabya bulunan büyük kavak ağaçları dolayısı “Hayat, daha önce söylemiş miydim bekliyorsun gelsin diye. Gelince de bir m. gövde çevresi:610 cm. (A.A.). Atlas suyun miktarına ve kalitesine yaptığı Erhan’ın ilk şiirlerinin izlerine kolaylıkla tutunmayı aşıp dünya karşısında bir Caddesi, yaş: 559 yıl, çap:260 cm., boy:18 ile bölge bu adı almıştır (çınara kavak Ben babamın oğluyum, unutulmuş sürü belayla karşılaşıyorsun. Acısını Sediri, Emirgan Korusu, yaş: 248 yıl, önemli koruma fonksiyonu göz önünde rastlayabiliriz. Belki de bu yüzden m., gövde çevresi:924 cm. (A.A.). Mamut denilmektedir.). Doğu Çınarı, Sarıyer “duruş” sahibi olmak noktasında da çap:92 cm., boy:17 m., gövde çevresi:356 bulundurularak Bakanlar Kurulu kararı ile Ahmet Erhan adı anılınca 12 Eylül bir tarih gibi...” çekiyorum, haklı çıkmanın acısını...” Ağacı, Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü, Rumelifeneri Yolu, yaş: 376 yıl, çap:203 hırpalar; kimseye “yaranamadığı”nı, bir cm. (K.D.A.). Fıstık Çamı, Emirgan Korusu, “Koruma Ormanı” olarak ilan edilmiştir. Babasının ölümüyle eline aldığı Bu dize Ahmet Erhan’ın özellikle yaş: 399 yıl, çap:133 cm., boy:23 m., gövde cm., boy:23 m., gövde çevresi:680 cm. vurgusu da beraberinde geliyor. bakıma “araf”ta kaldığını beyan eder. yaş: 218 yıl, çap:87 cm., boy: 14 m., gövde Doğu Kayını, yaş: 670 yıl, çap:65 cm., alkol bayrağını ölene dek yere doksanlı yıllar sonrasında dünyanın, çevresi:664 cm. (A.A.). Sahil Sekoyası, (A.A). Londra Çınarı, Liman Caddesi, yaş: Ahmet Erhan, sosyal realizmin son Memleketin sanat/edebiyata yansımış çevresi: 312 cm. (K.D.A). Erguvan, Emirgan boy:23 m., gövde çevresi:781 cm. (A.A.). düşürmedi ama intihara da inanmadı. dolayısıyla Türkiye’nin geçirdiği, her Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü, yaş: 320 yıl, çap:200 cm., boy:17 m., gövde kuşağındandır. Nâzım gibi bir devi yerli değerlerine, seslerine komşudur; Korusu, yaş: 128 yıl, çap:80 cm., boy:10 Doğu Çınarı, yaş: 269 yıl, çap:168 cm., Yazdıklarında hep özlem, hatırlayış, anlamda yeniden yapılanmanın 304 yıl, çap:92 cm., boy:21 m., gövde çevresi:790 cm. (A.A.). Doğu Çınarı, Sarıyer barındıran bu akımın içinde ayakta bu değerleri savunurken bir “taraf” m., gövde çevresi:302 cm. (A.A.). Toros boy:27 m., gövde çevresi:596 cm. (A.A). çevresi:360 cm. (K.D.A.). Duglas Göknarı, Rumelifeneri Yolu, yaş: 269 yıl, çap:168 durmuş, kendine kulvar açmıştır. sıla vardı. Ve bütün bunların altında sonucu karşısında kurulmuş bir cümle Sediri (Lübnan Sediri), Sakıp Sabancı ZEKERIYAKÖY: Londra Çınarı, Zekeriyaköy kılınma isteği onu yaralar. O, hem Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü, yaş: cm., boy:23 m., gövde çevresi:640 cm. 12 Eylül döneminde de yükselen “kalbim sen hâlâ burada mısın” sorusu gibidir. “Alacakaranlık” dediği de farklı Caddesi, yaş: 582 yıl, çap:176 cm., boy:20 Caddesi, yaş: 398 yıl, çap:215 cm., boy:12 yazdığı her eseriyle “karanlık çökünce 300 yıl, çap:100 cm., Boy:22 m., gövde (A.A). eşliğinde çarpan bir hayat. Ucundan değildir bundan, zaman değişmiştir m., gövde çevresi:488 cm. (A.A.). Sahil m., gövde çevresi:515 cm. (A.A.). Londra bir ses olmuştur. İnsanlar bu şiirleri sokağınıza / köşede ben varım çevresi:380 cm. (A.A.). Doğu Çınarı, BAHÇEKÖY: İstanbul Üniversitesi kıyısından teknolojik devrime ve onun sadece ve insanlar başka yerlerdedir Sekoyası, Sakıp Sabancı Caddesi, yaş: Çınarı, Zekeriyaköy Caddesi, yaş: 390 yıl, okudu, direnmek, özlemek, arkadaş unutamazsın” diyen Müslüm’e kulak Muhtar Caddesi, Ayazma Kilisesi, yaş: Araştırma Ormanı: Eski Bilezikçi Çiftliği edebiyata ulanan internet ortamına artık. Erhan, acının bilinci içinden 438 yıl, çap:146 cm., boy:22 m., gövde çap:211 cm., boy:15 m., gövde çevresi:896 olmak bahsinde bu şiirlerden güç veren hem Galatasaray’ı destekleyen, 280 yıl, çap:175 cm., boy:21 m., gövde arazisinin kamulaştırılmasıyla 1983 yılında dahil oldu. Orada da kendini var bakar diğer bütün bilgilenilecek çevresi:531 cm. (A.A.). Doğu Çınarı, cm. (A.A.). aldı. Bunu, Türk edebiyatının ani bir çevresi:631 cm. (A.A.). İstanbul Üniversitesine geçen Araştırma Sabancı Caddesi No:26, yaş: 267 yıl, KILYOS: Londra Çınarı, Osman Görgün kırılmayla (12 Eylül) sağa yöneldiği alanlara. “insanlar işlerine gider, KIREÇBURNU: Londra Çınarı, Gümrükçü Ormanı’nda bulunan çınar ve dışbudak çap:167 cm., boy:27 m., gövde çevresi:575 Sokak, yaş: 242 yıl, çap:151 cm., boy:19 ben acıya giderim” demişliğinin İshak Cami, yaş: 260 yıl, çap:162 cm., ağaçları, yaşları itibariyle tüm İstanbul’un dönemde yapmıştır. “Göğün AHMET ERHAN cm. (A.A.) m., gövde çevresi:514 cm. (A.A.). Saplı önü ve arkası yalnızlıkla kesilmiştir. boy:17 m., gövde çevresi:586 cm. (A.A.). tarihine tanıklık etmiştir. karanlık denizlerinde yelkenlerini REŞITPAŞA: Toros Sediri (Lübnan Sediri), Meşe, Kilyos Cad., yaş: 146 yıl, çap:91 cm., İçinde hapis vardır, gül vardır; içinde Londra Çınarı, Suyolcu Bekar Sok., yaş: Londra Çınarı, İstanbul Üniversitesi şişiriyor ay” dizesiyle başlayan ilk Zergerdan Sok, yaş: 333 yıl, çap:111 cm., boy:12 m., gövde çevresi:318 cm. (K.D.A.). gökyüzü vardır, anılar vardır. Sivas 203 yıl, çap:145 cm., boy:27 m., gövde Araştırma Ormanı, yaş: 1377 yıl, çap:459 kitabı: “Alaca Karanlıktaki Ülke” dağ boy:21 m., gövde çevresi:560 cm. (A.A.). Dişbudak, Kale Cad., yaş: 104 yıl, çap:87 OĞUL çevresi:556 cm. (A.A.). Doğu Çınarı, cm., boy:12 m., gövde çevresi:1753 cm. ateşiyle fenerler yakmıştır. Denebilir katliamı onun hayatında bir dönüm Fıstık Çamı, Zergerdan Sok, yaş: 220 yıl, cm., boy:17 m., gövde çevresi:362 cm. Raifbey Sok, yaş: 115 yıl, çap:96 cm., (A.A.). Doğu Çınarı, İstanbul Üniversitesi ki Ahmet Erhan 1970’in slogancı Anne ben geldim, üstüm başım noktası olur; bir kaybediş, yeniden çap:88 cm., boy:20 m., gövde çevresi:298 (K.D.A.). boy:18 m., gövde çevresi:358 cm. (K.D.A.). Araştırma Ormanı, yaş: 819 yıl, çap:321 geçmişe, yalnızlığa kara bir su gibi cm. (A.A.). Londra Çınarı, Şirin Sokak, yaş: USKUMRUKÖY: Saplı Meşe, Uskumruköy kuşağı içinden kendine apayrı, Uzak yolların tozlarıyla perişan BÜYÜKDERE: Londra Çınarı, Aya Paraskevi cm., Boy:21 m., gövde çevresi:1088 cm. damlayıp duran ve mıhlanan alkol 204 yıl, çap:146 cm., boy:21 m., gövde Mezarlığı., yaş: 139 yıl, çap:87 cm., hiç kimseye benzemeyen ama Rum Kilisesi, yaş: 250 yıl, çap:127 cm., (A.A.). Doğu Çınarı, İstanbul Üniversitesi Çoktan paralandı ördüğün kazak olur. Geçmişin biriktirdiği “bayraksız çevresi:456 cm. (A.A.). boy:17 m., gövde çevresi:265cm. herklesin anlayacağı şahsi bir bildirge boy:24 m., gövde çevresi:879 cm. (K.D.A.). Araştırma Ormanı, yaş: 819 yıl, çap:321 Üzerinde yeşil nakışlar olan bir ülke” özlemi yerini umutsuzluğa, İSTINYE: Sivri Meyveli Dişbudak, İstinye (K.D.A). Dişbudak, Kilyos Cad.., yaş: çıkarmıştır. Kitabın adındaki “alaca” Londra Çınarı, Çayırbaşı Caddesi, Sarıyer cm., boy:1221 m., gövde çevresi:1088 cm. Mezarlığı, yaş: 253 yıl, çap:158 cm., boy:20 120 yıl, çap:100 cm., boy:22 m., gövde ifadesini çok rahatlıkla “acı”ya tahvil karamsarlığa -ama asla kötümserliğe Belediye Başkanlığı (eski), yaş: 190 yıl, Anne ben geldim, yoruldum artık m., gövde çevresi:271 cm. (A.A.). Ehrami çevresi:378cm. (K.D.A). değil- bırakır. Son şiirlerinin çoğunda çap:136 cm., boy:22 m., gövde çevresi:532 edebiliriz. Ve daha ilk şiirlerindeki Servi, İstinye Mezarlığı, yaş: 227 yıl, çap:84 Garipçe Londra Çınarı, Garipçe Cad., Her yolağzında kendime rastlamaktan bunun izleri görülür. cm. (K.D.A.). Fıstık Çamı, Çayırbaşı bazı dizelerine yerleşen akustik, daha cm., boy:25m., gövde çevresi:295 cm. Garipçe Camii, yaş: 162 yıl, çap:116 cm., İlk günden son ânına Ahmet Caddesi, Merkez Parkı yaş: 190 yıl, çap:76 sonra, başka şairlerin şiirlerinde de Hep acılı, sarhoş ve sarsak (K.D.A.). Akdeniz Servisi, İstinye Mezarlığı, boy:23 m., gövde çevresi:378 cm. (K.D.A.).: Erhan’ın yazdıklarında baskın olan cm., boy:15 m., gövde çevresi:278 cm. karşımıza çıkacaktır: yaş: 216 yıl, çap:80 cm., boy:26 m., gövde Londra Çınarı, Garipçe Cad., yaş: 160 yıl, Şiirler çırpıştıran bi adam (K.D.A.).Gümüşi Ihlamur, Aya Paraskevi “Gülmek için geç artık / Ağlamak bir taraf daha var: Kendi üzerinden çevresi:286 cm. (K.D.A.). Doğu Çınarı, çap:114 cm., boy:22 m., gövde çevresi:420 Rum Kilisesi, yaş: 154 yıl, çap:96 cm., içinse erken” (Ahmet Erhan) (I. tekil şahsın özne olduğu mısralar Emirgan Cad-İstinye Cad.,yaş: 167 yıl, cm. (K.D.A.). Kurumuş kuyunun suyu, boy:16 m., gövde çevresi:700 cm. (K.D.A.). üzerinden) konuşması. İçeride çap:119 cm., boy:21 m., gövde çevresi:580 MASLAK KASRI: Porsuk, yaş: 267 yıl, “sevmek için geç ölmek için erken” SARIYER: Doğu Çınarı, Şehit Mithat incirin sütü çoktan çekilmiş bulunmuşu, yaşanmış olanı yazıyor. cm. (K.D.A.). çap:99 cm., boy:12 m., gövde çevresi:260 (Attilâ İlhan) Yılmaz Cad, yaş: 165 yıl, çap:118 cm., Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi Şiirinin okurla kurduğu samimi bağı YENIKÖY: Yeniköy’deki çınarlar cm. (A.A.). Sivri Meyveli Dişbudak, yaş: Ahmet Erhan’ın bütün şiiri o boy:18 m., gövde çevresi:379 cm. (K.D.A.). biraz da burada aramak gerek. Ahmet 1900’lü yılların başında çoğunluğu 108 yıl, çap:90 cm., boy:17 m., gövde ilk hamlenin ardında birikir. İlk Ayrık otları, dikenler bürümüş Londra Çınarı, Şehit Mithat Yılmaz Cad., İtalya’dan getirilen “Platanus acerifolia” çevresi:291 cm. (K.D.A.). Gürgen,yaş: şiirlerinden son şiirlerine değin Erhan şiiri, biraz da kendi hikâyesini yaş: 144 yıl, çap:103 cm., boy:25 m., ağaçlarıyla, Dolmabahçe Caddesi’nden 150 yıl, çap:94 cm., boy:16 m., gövde Kapıdaki çıngırak kararmış nemden şiire taşıyabilmenin, şiir üzerinden gövde çevresi:441 cm. (K.D.A.). değişmez bir özellik olarak Erhan başlayarak Çayırbaşı ve Belgrad Ormanı çevresi:278 cm. (K.D.A.). aktarabilmenin serüvenidir. Bu “ben” PTT EVLERI MAHALLESI: Doğu Çınarı, şiirinde doğrudan hayatın içinden Atnalı ve sarmısak duruyor ama istikametinde padişah yolu olarak AYAZAĞA: Doğu Çınarı, Cendere Cad., Su vurgusunun içinde arkadaşlıklar, eski Okul Caddesi, yaş: 383 yıl, çap:207 cm., alınmış görüntülere dayalı bir dikilmiştir. Fıstık Çamı, Kalender Caddesi, Medeniyetleri Müzesi, yaş: 383 yıl, çap:207 Oğlum, mektup yaz diyen dünyanın örtülmüş değerleri vardır. boy:16 m., gövde çevresi:761 cm. (A.A). atmosfer ve bu atmosferi kâğıda Atadan Sokak, yaş: 313 yıl, çap:116 cm., cm., boy:23 m., gövde çevresi:842 cm. n Sesin hala kulaklarımda Belki bu yüzden yaşayan; hayatın boy:14 m., gövde çevresi:280 cm. (A.A.). Doğu Çınarı, Okul Caddesi, yaş: 280 yıl, taşıyan günlük konuşma dilinin içinde koştururken gelip bizi bulan, yalınlığı dikkat çeker. Bu yalınlığın Anne ben geldim, ağdaki balık içinde hayatın pek çok sahnesinden alnımıza dokunan, yaralı ve yalnız bir KAYNAKÇA l İstanbul’un Doğal Mirası Anıt Ağaçlar. Avrupa Yakası. İstanbul: İBB, 2014 alınmış, herkesin evine uğrayan Bardaktaki su kadar umarsızım şiirdir, Ahmet Erhan’ın yazdıkları. l Aysu, Çiğdem. “Büyükdere”. İstanbul Ansiklopedisi, Cilt:2, s.359 l Kabacalı, Alpay. İstanbul’dan Sesler ve Renkler. İstanbul: TSKB, 1999 derin kesikler vardır. Bu yalınlığı Dizlerin duruyor mu başımı koyacak? l Eyice, Semavi. Bizans Devrinde Boğaziçi. İstanbul: Yeditepe, 2007 l Kay, James De. 1831-1832 Türkiye’sinden Görünümler. Ankara: ODTÜ, 2009 Aynamı gölgede unuttum l l içine alan yörünge ise “yalnızlıkla” Gülersoy, Çelik. İstanbul’un Anıt Ağaçları. İstanbul: TURİNG, 1984 Koçu, Reşad Ekrem. İstanbul Ansiklopedisi, Cilt:6, s.3249 Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın.. Uzak kılındım kıyılarıma l l kuşatılmıştır. Zaten Erhan’ın şiir Güngör, Necati. Boğaziçi Büyüsü. İstanbul: İnkılap, 1999 Olivier, Antoine. 18. Yüzyılda Türkiye ve İstanbul. İstanbul: Kesit Yayınları, 2007 n serüvenine yakından bakanlar bu, Merakım güneşti oysa

20 21 Yeşil ÖYKÜ SİNEMA Alman Yazarlardan Üç Kısa Masal

ÇEVİREN: NAFER ERMİŞ

Yaşlı Ernst Ressamın Bloch Hikayesi BU, arkadaşlarına son resmini gösteren yaşlı ressamın hikayesidir: Resimde bir park görülüyordu, dar bir yol, ağaçların ve suyun kenarında yumuşak bir şekilde ilerleyen bu yol, gide gide bir sarayın küçük kırmızı Walter kapısına varıyordu. Ama arkadaşları Benjamin ressama bakmak istediklerinde, o tuhaf kırmızının onun hemen o masalsı kapıya ulaşmış ve önünde Karadut Omleti önünde durmakta olduğunu sessizce durmuştu. O sırada dönüp Çok yönlü sinemacılarımız gördüler; ressam artık yanlarında arkasına baktı, gülümsedi, kapıyı açtı BIR zamanlar, dünyanın bütün duyguları hemen unuttum. Ama yıllar değildi. O dar yoldan yürüyüp gitmiş, ve gözden kayboldu. güçlerini ve hazinelerini kendinin sonra, krallığımın her yerine adamlar ‘YEŞILÇAM dünyasının renkliliği eder. Yine o günlerde tanıdığı Yıldız ilan eden bir kral vardı. Ama o bütün salıp o anneciği arattım. Ne yazık ki kadar Yeşilçamlıların dünyası da çok MESUT KARA dergisinin yazı işleri müdürü Sezai bunlara rağmen mutlu olmamış, bütün aramalar boşa gitti. Ne yaşlı renkli, çok yönlüydü. On parmağında Solelli’nin ısrarı ve teşvikiyle, derginin yıllar geçtikçe üzüntüsü arattıkça kadını ne de karadut omletini yapan on marifet vardı birçoğunun. Örneğin dedim. ‘Biz bir dergi çıkartacağız, duyduğu sinemaya, 1947 yılında açtığı yarışmaya katılır ve birinci artmıştı. Bunun üzerine bir gün birini bulabildik. Şimdi, eğer benim Yeşilçam’ın kralı Ayhan Işık, ressamdır, bize yazar mısınız?’. ‘Yazarım’ dedim. Şadan Kamil’in yönettiği ‘Gençlik seçilir. İlk filmi “Yavuz Sultan Selim ve aşçıbaşını çağırdı ve şöyle dedi: bu son arzumu yerine getirebilirsen ‘çirkin kral’ Yılmaz Güney, Fikret Bunlar Turhan ve İlhan Selçuk’tu, Günahı’ filminde başrol oynayarak Yeniçeri Hasan”da Gülistan Güzey, “Uzun zaman bana sadakatle hizmet sana kızımı vereceğim ve krallığımın Hakan, Cüneyt Arkın edebiyatçı, Sadri Kırkbirbuçuk’u çıkartıyorlardı. Onlara başlayan Orhon Murat Arıburnu, Orhon M. Arıburnu ve Ayla Karaca ile ettin ve soframı her zaman harika varisi yapacağım. Ama eğer sonuçtan Alışık ressam-edebiyatçı, Hulki Saner, öyküler yazmaya başladım. Ardından Albay olan babasının görevinden oynar. Hayatı da soyadı da değişmiştir yiyeceklerle donattın. Bunun için memnun kalmazsam, bunu hayatınla Muzaffer Tema, Sami Hazinses, Ülkü Akbaba’da, Ertem Eğilmez ve Refik dolayı, Anadolu’nun birçok şehrini artık Ayhan Işık’ın. sana müteşekkirim. Ama sanatını ödeyeceksin.” Bunun üzerine aşçıbaşı Erakalın müzisyen, Bülent Oran Erduran’ın çıkardığı Tef’de, yine dolaşır çocukluk yıllarında. Bu Hulki Saner, Haydarpaşa son bir defa daha sınamak istiyorum. şöyle dedi: “Efendim, o halde cellâdı mizah yazarı, Süleyman Turan çizgi- Turhan Selçuk’la İlhan Selçuk’un nedenle çeşitli okullarda geçer Lisesinde okurken; Kadıköy Halk Bana Karadut-omleti yapacaksın, hemen çağırabilirsiniz. Çünkü ben bu romancıdır. çıkardığı Dolmuş’da öykü ve öğrencilik hayatı. Konya Askeri Okulu, Evi caz orkestrasında klarnet üstelik tıpkı elli sene önce ilk gençlik karadut omletinin sırrını ve o vicdansız Sinemacı olmanın yanı sıra sanatın romanlar yazıyordum. Politikayla Maltepe ve Bursa askeri liselerinin çalmaya ve konserler vermeye Ernst yıllarımda yediğim ve sevdiğim şekilde. tereden kekiğe kadar içine konan diğer dallarında da ürünler vermiş, ilgim yoktu fakat gençliğin verdiği ardından Haydarpaşa Lisesi’ne başlar. Haydarpaşa Lisesi’nden O zamanlar babam doğudaki kötü bütün baharatları biliyorum. Hatta adını diğer sanat disiplinlerine de bir kabadayılıkla, mizah olsun diye gelir. Liseden sonra bir süre Hukuk mezun olduktan sonra İstanbul Penzoldt düşmanlarına karşı savaş halindeydi. karıştırırken söylenen tekerlemeyi ve yazdırmış saymakla bitmeyecek kadar politikacılara bulaşmak istiyordum. Fakültesi’ne devam eder. İkinci Üniversitesi kimya fakültesine gider. Çin Ama düşmanlarımız bizi yendi ve biz bütün zahmetlerin boşa gitmesini çok isim vardır Yeşilçam’da. Dolmuş dergisinde ‘Eşşeklikten Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Fakülte yıllarında öğretmenlik ve Masalı de oradan kaçmak zorunda kaldık. istemiyorsak, karıştırırken o şimşir Popüler Yeşilçam filmlerinin eşşekliğe’ diye bir roman yazıyordum. okulunu da yarım bırakıp askere müzisyenlik yapmaya devam eden Gece gündüz durmadan kaçtık, babam kaşığın her zaman soldan sağa doğru senaryo rekortmeni Bülent Oran, aynı Olay Nuh’un gemisinde geçiyor, gitmek zorunda kalır. Askerlik dönüşü Saner, çeşitli radyo programlarına ve ben, ta ki karanlık bir ormana döndürülmesi gerektiğini de biliyorum. zamanda 50’li, 60’lı yılların yakışıklı hayvanların isyanı var. Bir sabah edebiyat fakültesine kaydolur. katılır orkestralar idare eder. 1946 Neden Savaş İlan Edilemez ulaşıncaya dek. Sonra ormanın içinde Ama yine de, yüce kralım, bunlar beni jönlerindendi. Lisedeyken bisiklet fabrikaya gittim, iki sivil polis Öğretmenlik, belediyede yılında metalurji lisansı yapmak üzere yolumuzu kaybettik ve en sonunda ölümden kurtaramaz. Yine de benim almak istiyordur, bunun için para beni bekliyor. Beni alıp savcılığa memurluk, Tasvir-i Efkâr gazetesinde ABD’ye gider. Amerika’da kaldığı süre İKI komşu halk arasındaki güzel karısıyla birlikte mutlu bir karşımıza bir kulübe çıktığında, açlıktan omletimi beğenmezsiniz. Çünkü, kazanması gerekiyordur. Komşuları götürdüler. Benden yaşça büyük olan muhabirlik yapar. İlk şiirlerini, şiirler de içerisinde okuduğu üniversitenin savaş kaçınılmaz olduğu zaman, hayat sürüyor. Birbirlerini seviyorlar. ve yorgunluktan bitkin haldeydik. sizin o zaman omlete kattığınız bütün “Şaka dergisinde işçi arıyorlar fakat iyi ahbap olduğum, çok sevdiğim yazan ve “kültürlü bir kadındır” dediği senfoni orkestrasında klarnet düşman komutanlar, komşu Bu da onların dünyanın en mutlu Orada yaşlı bir annecik yaşıyordu, bizi diğer baharatları nereden bulabilirim istersen tatilde orada çalış” der ve Esat Adil Bey vardı, onu çağırttık. annesi Nesibe hanıma okur. İlk şiirleri çalmaya devam eder. Girdiği kilise ülkeye en kolay hangi noktadan insanları olduğu anlamına geliyor. dostça karşıladı ve içeri buyur etti. Bir ki: Ölüm tehlikesini, ölümden kaçan bir mektup yazarak derginin sahibine Savcılıkta ‘Bülent Oran benim çok 1936 yılında Edebiyat dergisinde korosunda bariton olarak şarkı söyler. girilebileceğini araştırmak üzere Bir çocukları var. Şimdi eğer biz süre ocağın başında bir şeyler yaptı. insanın pür dikkat kesilmiş halini, gönderir Bülent Oran’ı. Cağaloğlu’nda sevdiğim, yakın bir arkadaşım. yayınlanır. Bu dönem yazdığı şiirlerini Berkley’deki California üniversitesinde öncü kuvvet gönderdiler. Kolcular o küçük toprak parçasını kullanıp Dönüp yanımıza geldiğinde, elindeki o ocağın sıcaklığını, yabancı birinin ikinci katta, sıvaları dökülmüş, sarı Hayvanlara meraklı bir insandır. 1940 yılında Kovan adını verdiği öğrenimine devam ederken büyük geri döndüklerinde efendilerine düşman ülkeye girmeye kalkarsak bu tabakta karadut omleti duruyordu. evinde, karanlık bir geleceğin önündeki badanalı bir yerdir. Mektubu verir. Her yazar da meraklı olduğu alanda kitabında toplar. 1947 yılında, bir caz orkestrasında ünlü cazcı Herb durumu yaklaşık olarak şu sözcüklerle mutluluğu bozmak zorunda kalacağız. Ama omletten ilk lokmayı henüz o sıcak misafirperverliği?” İşte böyle “Ah evladım, dün birini aldık işe” yazar. Bu romandaki hayvanları Sayın Türkiye’de (belki de dünyada) ilk kez Miller ile birlikte çalışmaya başlar. anlattılar: Komşu ülkeye girilebilecek O halde savaş ilan edemeyiz.” almıştım ki içim birden avuntuyla, konuşmuştu aşçıbaşı. Kral bir süre diyen adama “Ben de yazı yazayım Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve “resimlendirilmiş şiir sergisi” açar. 27 yaşında Türkiye’ye döner. Ankara tek bir sınır noktası vardı. “Ama Bunu komutanlar da ister istemez kalbim yepyeni umutlarla doldu. O suskun kaldı ve sonra, aşçıbaşına öyleyse der. Devamını şöyle anlatır milletvekillerine benzetmek fikri Ayhan Işık’ın, Ayhan Işıyan olarak da askerliğini yaparken Şekip Ayhan orada,” dediler, “küçük, namuslu bir kabullendiler ve savaş ilan edilemedi; zamanlar henüz çok küçüktüm ve bu sayısız hediyeler vererek onu Bülent Oran; “O kadar kibardı ki sizden çıkmıştır. Eğer bunda ısrar öyküsü 1926 yılının Mayıs ayında, Özışık, Yahya Benekay, Ümit Aksu çiftçi yaşıyor. Küçük kulübelerinde, herkesin kavrayabileceği gibi. harika yemeğin bana yaşattığı hoş hizmetinden azat etti. ‘sen kim oluyorsun, yazı yazacaksın’ ederseniz size, karşı dava açarım’ İzmir’de başlar. Yoksul bir çocukluk ve Erdem Buri ile birlikte kurdukları demedi. Aksine aynı kibarlıkla ‘yazı dedi ve biz kurtulduk.” yaşar. Babasını kaybettiğinde altı orkestrada konserler vermeye başlar. yazmak kolay bir iş değil, ayrıca mizah Çocukluğundan itibaren ilgi yaşındadır. Aile İstanbul’a göçer. 50’li yıllarda bir süre gazetecilikle de n Kainatın ufalıp bir varlıktan ibaret n Aşk öyle bir varlıktır ki onda doğu yazısı daha da zordur’ dedi. ‘Olsun’ Küçük yaşlarda bir kunduracının ‘uğraşır’. kalması, tek bir varlığın genişleyip AŞK ÜSTÜNE SÖZLER kimyası var – Mevlana dedim ben de. ‘Peki, yaz getir’ dedi. yanında çırak olarak çalışmaya. Tiyatroda oyunculuğa başladığı, tanrıya kadar varması; işte aşk n Her şeyin başlangıcı, ortası ve Bir mizah öyküsü yazdım götürdüm. Ortaokul yıllarında Paşabahçe sahneye çıktığı günlerde Güzel budur… Victor Hugo Aradan 3-4 gün geçtikten sonra Sinemacı olmanın Cam Fabrikası’na girer, işçi olarak. Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne n Değişiklikler karşısında değişen n Aşkın ucu bucağı yoktur, ama sonudur - La Cordaire tekrar gittim. Beni kapıda görünce Darphanede lastik mühür yapmaya de kayıt yaptırır Sadri Alışık. Sahne, n Aşkın tabii olanı asla yanılmaz – aşk aşk değildir. Shakespeare sonsuz değildir – Senancour yanı sıra sanatın diğer n Aşk zaman kaybındanbaşka bir başlar. O günlerde Güzel Sanatlar Dante hemen ayağa kalktı. Yazıyı çok dallarında da ürünler resim derken sinemaya da adım n Aşk güzelliğin aracılığıyla çoğalma n Aşk … kendinden geçme ve şey değildir – Goethe beğenmiş, ‘sen mizahta çok şeyler Akademisi’nin resim bölümüne de atar. Sonraki yıllarda şiir ve müzik de n Her aşk, peşinde bir ezeliyet fikrini arzusudur – Sokrates karmakarışık olma manasına gelir – yapabilirsin’ dedi. İlk mizah öyküm vermiş, adını diğer kayıt yaptırır. Akademide okurken eklenir uğraşlarına. n Aşk bir akıl hastalığıdır – Eflatun taşır – Ahmet Hamdi Tanpınar Mevlana de sürdürür çalışmayı. Artık “Ressam Yetmişli yıllarda birçok sinemacı n Aşk kendini unutup yalnızca ‘Radyo Tamircileri’ Şaka dergisinde sanat disiplinlerine de Ayhan Işıyan”dır ve Bab-ı li’de çeşitli gibi Sadri Alışık da gazinolarda n Aşk içimizde bulunan şeylerin en sevgilinin saadetini aramaktır – n Aşk tek bir saçla bile bizi n Türlü türlü cefanın basıldı böylece. Yanılmıyorsam 1942 yazdırmış saymakla dergilerde ressam olarak çalışıyordur. sahneye çıkar. Oyunculuğunu ilahisidir – Oscar Wilde friedrich von schiller arkasından sürükler – Aleksander Adını aşk koymuşlar – ya da 43 yılıydı. Sonra Kahkaha dergisine öyküler yazmaya başladım. bitmeyecek kadar Çok düzgün bir fiziği vardır. 1.80 televizyon dizilerinde sürdürür. n Pope Dostluk kendi seçimimizdir, aşk n Aşkın alt derecesi şehvetle karışık, n Aşk karşılıklı iki geçici hevesten ve Bir gün Cağaloğlu Yokuşu’ndan çok isim vardır boyunda, ela gözlü, yakışıklı bir Sinema dışında şiirler yazar, resimler böyle değildir, o gönülden doğar.. üst derecesi Allah’a yakındır – İsmail n Aşk ve talih cesur olanın dostudur iki vücudun yakınlığından başka bir iniyorum, birbirine çok benzeyen Yeşilçam’da. gençtir. Türkiye yayınevinde çalışırken, yapar. “Merhaba İstanbul’um” şiiri, madam de stael Habib sevuk – Publius Aviidius Naso şey değildir – Chamfort iki genç, ‘Bülent Bey, sizden bir şey Atlas Film’in sahibi Murat Köseoğlu, Avni Anıl tarafından bestelenir. rica edeceğiz’ dediler. ‘Buyurun’ Ayhan Işıyan’a artist olmasını teklif Şarkıyı İnci Çayırlı okur. n

22 23 Harfleri bağlarken kullanacağımız çizgi yalnızca noktaların üzerinden geçebilir. Başka bir harfin üzerinden geçemez. Yandaki oyunda A harfini bağlarken D harfinin üzerinden geçilmiştir. Yani hatalı bir hamle yapılmıştır. Şimdi örnekteki oyunun doğru çözümünü gösterelim.

Yeşil ÖYKÜ HİKÂYE

Örnek sorular ABC BAĞLAMACA TAHLİYE Bir Aşk Şiirinin Hikâyesi: Lavinia

çıkacak gibi oluyor. Durup ÖZDEMIR Asaf (d. 11 Haziran 1923, Ankara Mevhibe Beyat. Babası eski bir vali’dir. ZAFER DORUK bekliyorum. Geliyor... Süzülmüş, - ö. 28 Ocak 1981, İstanbul), Cumhuriyet ŞEREF BİRSEL Güzel Sanatlar Akademisini bitirdikten ABC Bağlamaca Nedir? Nasıl Oynanır? olgunlaşmış. Saçlarını sarıya dönemi Türk şairlerdendir. Asıl adı sonra resim öğretmenliği ve stilistlik Sağlam kalmış birkaç sokak boyamış... Gözlerinde, sözlüsünü Halit Özdemir Arun’dur. Şebinkarahisar “Şimdi kesin ve kısa cevap vereyim: Beni yapar. Edebiyata, sanata düşkün, çok lambasının sarı ışığında, ellerim yedi yıl sonra gören birinin ışığını kaymakamı Mehmet Asaf Bey’in oğludur. suçlu bulmak sana kuvvet veriyor, bunu güzel alımlı bir kadındır. Mevhibe Beyat’a pardösümün cebinde, kısalıp göremiyorum. Kapıdaki sütçüye Atatürk’ün çalışma arkadaşı Mehmet psikolojik tahlil yoluyla mektuplarından pek çok isim takılmış; Violetta, Gilda, ABC Bağlamaca Nedir? Nasıl Oynanır? uzayan gölgemle birlikte baktığı gibi bakıyor: Sütü bozuk Asaf, rahatsızlanıp hayata veda edince çıkarttım. Hiç istemezdim böyle olsun, Marlin...Ona uzaktan âşık olan Oktay yürüyorum. Evden fazla çıkmış bir sütçü... Atatürk, İnönü’den Özdemir’in iyi bir acı fakat gerçek. Bunlar benim bir iyilik Akbal ise hikâyelerinde ondan ‘Hisya’ uzaklaşmıyorum, eşle dostla “Cemile…” okulda okutulmasını ister. Önce Fransız duygumun yanlış aksetmesinden doğup olarak bahsedecektir. Özdemir Asaf, pek görüşmüyorum, kahveye Sözü uzatmaya niyeti yok: Lisesi’ne yazdırılır, ardından Galatasaray genişleyen hikâyeler. Sana yüzde yüzünü Mevhibe’den aşk bahsinde karşılık alamaz. gitmiyorum; evde oturuyorum, Doğrudan dalıyor. “Bak kardeşim,” Cevapları Sayfa 28’de Lisesi’ne devam eder. Özdemir, İstanbul’da belirttiğim için kendime kızmıyorum. İlhan Selçuk’la 1952’de evlenen Mevhibe Cevapları canım sıkılınca göle inip balık diyor, “ben de cahildim, yaptım Acıbadem’deki köşklerinde kadınların Mevhibe hikâyesine istinad etmeden de Beyat, ikinci evliliğini o sıralarda Mücap tutuyorum, mahallenin çevresinde bir hata. Aradan yedi sene geçti. ABC BAĞLAMACA NEDİR? NASIL OYNANIR? arasındaki tek erkek olarak büyür. 1942 senin komplekslerini çözümleyeceğine Ofluoğlu’nun kurduğu İstanbul Oda tur atıyorum, parkta oturuyorum... Evlendim, çocuk sahibi oldum. yılında Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun eminim. O hikâye benim enayiliğimin Tiyatrosu’nda çalışan Öztürk Serengil’le ABC Bağlamaca Nedir? Nasıl Oynanır? Sokaklarına geliyorum. Işıkları İyi bir kocam var. Kendisi gurbet olur. İstanbul Üniversitesi’nde, önce Hukuk de hikâyesidir. Şimdi o da yok, o eski yapar. Mevhibe yıllar sonra şunu itiraf yanıyor. Dönmüşler. Evlerinin eldedir. Etraftan gören olur, Fakültesi’ne, sonra İktisat Fakültesi ve enayiliğimde yok.” İkinci eşi Türkiye’nin edecektir: “Hayatım boyunca iki adam önünden geçiyorum, sokağın laf ederler... Abim bugün seni Gazetecilik Enstitüsü’ne devam ettiyse de akademik eğitim almış ilk kadın sevdim biri Edip Hakkı bey, diğeri ise sonundan dönüp bir daha görmüş. Evin önünde dolaşıp 1947’de yüksek öğrenimini yarıda bırakır. fotoğrafçısı olan Yıldız Moran’dır. Bu malumunuz İlhan...” Yıllar sonra İlhan geçiyorum, perdelerde gezinen duruyormuşsun. ‘Git ona de Zaman ve Tanin gazetelerinde çevirmen evlilikten Gün, Olgun ve Etkin isimlerinde Selçuk, bir sevgililer günü yazısında gölgeleri inceliyorum. Yedi yıl ki,’ dedi, ‘bizden uzak dursun. olarak çalışır. Özdemir Asaf’ın ilk yazısı ise üç oğlu olmuş. Onun en bilindik Mevhibe Beyat’a dair şu ifadeleri bekledim, bir gece daha beklerim. Başımıza bela açmasın.’ Bak, sana 1939’da Servet-i Fünun- Uyanış dergisinde şiirlerinden olan Lavinia’dır. kullanacaktır:: “Fırtınalı bir ilişkinin tensel

Eve dönüyorum. Sabaha kadar kardeşim diyorum. Git. Genç, çıkmış. 1953 yılında da Sanat Basımevi’ni Özdemir Asaf’tan iki yıl sonra, 2 terinde köpüklenen dalgasını yaşarken, ABC bağlamaca eşit aralıklı harfler ve noktalardan oluşan karesel bir zemin üzerinde yatakta dönüp duruyorum. güzel adamsın. Sana evet diyecek kurarak kitaplarını Yuvarlak Masa Mayıs 1925’te İstanbul’da doğmuştur. gönüllerde dolaşmanın çekiminden de hazırlanmış zeka oyunudur. OyundakiABC bağlamaca amaç harfleri eşit aralıklı çiftleri harfler ile eşle şvetirmektir. Yani HarfleriA harfi rasgele eşleştirmiyoruz. Bunu Sigaradan ağzımın içi zehir gibi; kadın çoktur, eminim. Yolun ABC bağlamaca eşit aralıklı harfler ve noktalardan oluşan karesel bir zemin üzerinde Yayınları adı altında yayımlamış. R’leri vazgeçemiyordu; ileride bunun hesabını ile diğer A harfini, B harfi ile diğnoktalardaner B harfini, oluşanC harfi kareselile C harfini bir zemin gibi. üzerinde yaparken uymamız gereken bazı iki nefes çekip söndürüyorum, kül da, bahtın da açık olsun. Benim hazırlanmış zeka oyunudur. Oyundaki amaç harfleri çiftleri ile eşleştirmektir. Yani A harfi söyleyemeyen şairin şiirlerinde en çok acıyla vereceğinden habersizdi.” hazırlanmış zeka oyunudur. OyundakiHarfleri baamaçğlarken yataykurallar ya da var. dikey Oyuncuyu çizgiler düşünmeye kullanmamız gerekir. Kırmızı renkli çizgi tablası doluyor. peşimi bırak!” ile diğer A harfini, B harfi ile diğer B harfini, C harfi ile C harfini gibi. sevgi, ayrılık, ölüm, umutsuzluk temaları 1980 yılında hastalanan Özdemir Asaf, Harfleri rasgele eşleştirmiyoruz.harfleri Bunu çiftleri yaparken ile eşleştirmektir. uymamız hatalı gereken Yani bir A hamledir. bazıharfi kurallar Çünküteşvik var. ne eden yatay ve ne oyunu de dikey oynamayı çizilmi ş tir. Kuşluk vakti kalkıp yine Dönüp gidiyor… Şimdi ben öne çıkar. 28 Ocak 1981’de 57 yaşındayken hayata Harfleri rasgele eşleştirmiyoruz. Bunu yaparken uymamız gereken bazı kurallar var. gidiyorum. Bakkalın yanında, nereye giderim, nereyeOyuncuyu sığarım? dü şünmeye teşvik edenile diğer ve oyunuA harfini, oynamayı B harfi zevkli ile diğer kılan B kurallar harfini, bunlar.zevkli Şimdi kılan kurallar bunlar. Şimdi bu Özdemir Asaf’ın başından iki evlilik veda etmiş, Rumelihisarı Mezarlığı’na Oyuncuyu düşünmeye teşvik eden ve oyunu oynamayı zevkli kılan kurallar bunlar. Şimdi elektrik direğinin dibinde durup Neresi saklar beni, hangibu kuralları pislik öğrenelim. C harfi ile C harfini gibi. kuralları öğrenelim. geçmiştir. İlk eşi Sabahat Selma Tezakın’a defnedilmiştir. “Adını gizleyeceğim/ Sen de Harfleri bağlarken yatay ya da dikey çizgiler kullanmamız gerekir. Kırmızı bu renkli kuralları çizgi öğ renelim. bekliyorum. Abisi çıkıyor, beni paklar? Sırtımda birikmiş körkütük âşık olduğu söylenir. Özdemir bilme, Lavinia” dizelerinin yer aldığı, yıllar hatalı bir hamledir. Çünkü ne yatay ne de dikey çizilmiştir. görünce kötü kötü bakıyor, bir suçlardan silkelenip arınmak ya Asaf, yıllar sonra 30 Ocak 1959’da İsveç’e sonra Feridun Düzağaç’ın sesinde ölümsüz sigara yakıp kibrit çöpünü bana da işlediğim suçların toplamından ABC bağlamaca eşit aralıklıHarfleri harfler bağlarken ve noktalardan yatay oluyaş anda kareseldikey çizgiler bir zemin üzerinde giden Sabahat S. Tezakın’a yazdığı bir şarkıya dönüşen, ‘ölüm çiçeği’ anlamına doğru fırlattıktan sonra yürüyüp oluşmuş bir karadeliğe girmek hazırlanmış zeka oyunudur.kullanmamız Oyundaki amaç gerekir. harfleri Kırmızı çiftleri renkliile eşle çizgiştirmektir. hatalı Yani bir A harfi mektubunun bir yerinde şöyle diyor: gelen ‘Lavinia’yı okuyalım. n ile diğer A harfini, B harfi ile diğer B harfini, C harfi ile C harfini gibi. gidiyor. için mi, bilmiyorum, koşar adım Harflerihamledir. bağlarken Çünkü yatay ne ya yatay da dikey ne de çizgilerdikey çizilmiştir. kullanmamız gerekir. Kırmızı renkli çizgi

Karşıya geçiyorum, kahveye yürüyorum, kilometrelerce Harfleri rasgele ehatalışleştirmiyoruz. bir hamledir. Bunu Çünkü yaparken ne yatay uymamız ne de gereken dikey çizilmi bazı kurallarştir. var. Harfleri birbirine bağlayan çizgiler birbirini kesmemelidir. Yandaki şekilde A harflerini girip gözlerden uzak bir yere yürüyorum. Aklıma böyle Oyuncuyu düşünmeye teşvik eden ve oyunu oynamayı zevkli kılan kurallar bunlar. Şimdi bağlayan kırmızı çizgi ile C harflerini bağlayan sarı çizgi birbirini kesti ği için hatalı bir oturuyorum. Gene de görüp durumlarda kaçıp sığındığım bu kuralları öğrenelim. gelenler oluyor, “Geçmiş olsun” sığınak geliyor. Şehrin hamle yapılmıştır. Lavinia diyorlar. Gözümü karşıdaki kenarlarında bir mahalleye bakkaldan ayırmıyorum; olur ya, geliyorum, sokaklar karanlık,Harfleri birbirine bağlayan çizgiler birbiriniHarfleri kesmemelidir. birbirine Yandakibağlayan şçizgilerekilde birbiriniA harflerini Sana gitme demeyeceğim. öteberi almaya çıkar. Önümdeki evlerin tek tük ışıkları bayanıyor.ğlayan kırmızı İki çizgi ile C harflerinikesmemelidir. bağlayan Yandaki sarı çizgi şekilde birbirini A harflerini kestiği içinbağlayan hatalı bir Üşüyorsun ceketimi al. son çaya dokunmadım, ağzımın katlı, sofalı ahşap bir evinhamle önünde yapılmıştır. kırmızı çizgi ile C harflerini bağlayan sarı çizgi Günün en güzel saatleri bunlar. duruyorum. Biraz soluklandıktan içi buruş buruş, havasızlıktan birbirini kestiği için hatalı bir hamle yapılmıştır. Yanımda kal. başım ağrıyor. Dışarı çıkıyorum… sonra kapıyı vuruyorum. Harfleri birbirine bağlayan çizgiler birbirini kesmemelidir. Yandaki şekilde A harflerini Gitsem, kapısını çalsam, “Sen bir Merdivenlerden ayak sesleri bağlayan kırmızı çizgi ile C harflerini bağlayan sarı çizgi birbirini kestiği için hatalı bir Sana gitme demeyeceğim. kere olsun görüşe gelmedin, ama duyuluyor. Az sonra sürgüyü hamle yapılmıştır. Yine de sen bilirsin. ben seni unutamadım, çıktım çekip kapıyı açıyor. Beni karşısında Harfleri bağladıktan sonra tek bir nokta bile açıkta Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim, geldim işte,” desem... İçeride görünce şaşırıyor, bir süre öyle kalmamalıdır. Yani harfleri bağlarken kullandığınız İncinirsin. çok düşündüm. Ben eski ben kalıyor. “Girebilir miyim?” diyorum. Harfleri bağladıktan sonra tek bir nokta bile açıkta kalmamalıdır. Yani harfleri bağlarken çizgiler bütün noktaların üzerinden geçmiş olmalıdır. değilim. O adam, rahmetli, gelse “Gir, gir!” diyor. “Ne zaman çıktın kullandığınız çizgiler bütün noktaların üzerinden geçmiş olmalıdır. Yandaki oyunda Yandaki oyunda harflerin tümü birbirine bağlanmıştır. Sana gitme demeyeceğim, şimdi anama avradıma küfretse sen?” harflerin tümü birbirine bağlanmıştır. Ancak üzerinden çizgi geçmeyen iki nokta vardır. O Ancak üzerinden çizgi geçmeyen iki nokta vardır. Ama gitme, Lavinia. yine seslenmem. Yaptım işte Merdivenleri çıkarken yüzden bu oyun için doğru bir çözüm olmamıştır. Adını gizleyeceğim O yüzden bu oyun için doğru bir çözüm olmamıştır. bir cahillik. Boşuna elimi kana kalçalarını inceliyorum: Oldukça Harfleri bağladıktan sonra tek bir nokta bile açıkta kalmamalıdır. Yani harfleri bağlarken Sen de bilme, Lavinia. buladım. Onca yılımız heder oldu. kilo almış, etleri biraz sarkmış Pişmanım, desem… Annesi çıkar. ama ateş bu: Benim gibikullandı hangiğınız çizgiler bütün noktaların üzerinden geçmiş olmalıdır. Yandaki oyunda Özdemir Asaf (1923- 1981) Arkasından abisi çıkar, “N’oluyor, kurumuş dala düşse, harflerinyakar. tümü birbirine bağlanmıştır. Ancak üzerinden çizgi geçmeyen iki nokta vardır. O kiminle konuşuyorsun?” der. “Son geldiğimde, ‘Kaldıryüzden bu oyun için doğru bir çözüm Harfleriolmamış tır.bağlarken kullanacağımız çizgi yalnızca Harfleri bağladıktan sonra tek bir nokta bile açıkta kalmamalıdır. Yani harfleri bağlarken Kapıda beni görürler. duvardaki şu fotoğrafı’ demiştim. noktaların üzerinden geçebilir. Başka bir harfin kullandığınız çizgiler bütün noktaların üzerinden geçmiş olmalıdır. Yandaki oyunda “Ne zaman çıktı bu?” Hatırlıyorsun değil mi?” Harfleri bağlarkenüzerinden kullanaca geçemez.ğımız çizgi Yandaki yalnızca oyunda noktaların A harfini üzerinden geçebilir. Başka bir harflerin tümü birbirine bağlanmıştır. Ancak üzerinden çizgi geçmeyen iki nokta vardır. O “Ne istiyormuş?” “Hatırlıyorum,” diyor. “Ama ne harfin üzerinden geçemez.bağlarken YandakiD harfinin oyunda üzerinden A harfini geçilmiştir. bağlarken D harfinin üzerinden yüzden bu oyun için doğru bir çözüm olmamıştır. “Bilmem? Gelmiş işte. yapayım, geçmişten elimde bir bu geçilmiştir. Yani hatalı bir hamleYani yapılmı hatalı şbirtır. hamle yapılmıştır.

Düzeldiğini söylüyor. Pişmanmış.” kaldı... Hem, fotoğrafsız duvar, ne Şimdi örnekteki oyunun doğru çözümünü gösterelim. “İnandın sen de öyle mi?” bileyim, bana çok boş geliyor. Çok “Sordun mu, bu kaçıncıymış soğuk...” diye?” Demir karyolanın üzerinden En iyisi, gönüllü hapishanem... uzanıp eski kocasıyla olan Yok. Evde de yapamam şimdi. fotoğrafını ters çeviriyor. “Işığı Şimdi örnekteki Kahvede biraz daha oturacağım. söndür öyle gel,” diyor. “Niye?” oyunun doğru Tekrar sokağın karşısına geçerken diyorum. “Unuttun mu?” diyor. çözümünü evden çıkıp bana doğru geldiğini “Ben karanlıkta yapmaktan gösterelim. görüyorum! Kalbim yerinden hoşlanırım.” n Örnek sorular

24 25

Cevapları

Yeşil BİR YAZAR-BİR ŞEHİR

Jack London ikinci gruba girer mesela; Her edebiyat okurunun içinde belki ‘Deniz Kurdu’nun geçtiği bir macera bir yazarlık saklıdır diye düşünerek yaşamamıştır ama yollardan o kadar ustanın nasıl yazdığına bakalım bir çok geçmiştir ki öykü o gerçeğin içinden de. Hemingway kısa öykülerin nasıl sıyrılıp çıkmıştır zaten. yazıldığına dair –sonra yayınlamaktan Hemingway tabii ki ikinci gruptandır. vazgeçtiği– bir önsözde, ‘Zorunlu yazan Hayatı en ez romanları kadar macera bir yazara öykü yazmaya kalkışmaması doluydu. Bütün romanlarında, tavsiye edilir. Denerse de zoraki mimarın öykülerinde bu şiddetli macera duygusu kaderiyle karşılaşması kaçınılmaz olur. Hemingway vardır. Küba’da yaşarken, kendisine göre Bu kader, zoraki fagotçunun sonu kadar çok huzurlu hayatında, yani kendisinden yalnızlığa mahkûm bir kaderdir.’ diyordu. başka kimsenin pek olay çıkarmadığı Bir boksörü anlattığı ‘Elli bin papel’ bir yaşantı sırasında bile, bu sakinlik öyküsünde Scott Fitzgerald’a uyup içinden, denizden ve tekrar etmeliyim çıkardığı ve çok pişmanlık duyduğu Küba ve ki bir kasırgaya başvurmadan bir ‘yaşlı anekdotu yazarken başka bir ipucu adam’ ortaya çıkarmak onun ustalığıdır. veriyordu, kendinize güvenin; Bu romanda bütün şeyler, yaşlı balıkçı, “Benny’yi bu kadar kolay nasıl hallettin, deniz, balık tutmak sakinlik sembolüdür Jack?” diye sordu asker. nasıl yazmalı? aslında, köpek balıklarının dışında, hatta “Benny acayip zeki bir boksör,” kılıç balığı bile. Bu kadar deniz sakinliğinin dedi Jack. “Sürekli oraya kapanıp, içinde sayfalarca sürükleyen bir gerilimi düşünüyordu. O düşünüp dururken ben ortaya çıkarma ustalığıdır bu. Bu tam da de yumrukları saydırdım.’ … karşıtları buluşturmanın çarpıcılığıdır. Bir de Marquzs’in de yazmaya ilişkin METİN YEĞİN Bunu sadece sakinliğin içinden bir Hemingway’den öğrendiğim dediği macera çıkartarak da yapmıyordu şey var; ‘Yazınızı yarına ne yazacağınızı Hemingway, aynı zamanda bir maceranın bildiğiniz bir yerde bırakın’ tüyosu... Bu çırağının yanına eli boş dönme DENIZ kenarında ya da denize açılınca coşkulu kısmında bir müzik esi gibi, – yüzden Hemingway, o çoğu zamana olasılığını boğazınızda hissedersiniz. huzur bulur insan. Küçük bir kayıkla koca orkestranın aniden sustuğu çarpıcı ayakta yazdığı daktilosunun yanındaki Her şeyi denizde geçen bir öyküde, işin balık tutmak, bazen saatlerce suya bir sessizlik gibi yani– bir sakinliğe duvara kağıtlara her gün kaç kelime kolayı olan bir kasırga da patlatmadan sallandırılmış oltanın sadece birazcık düşürerek de bizi şaşırtabiliyordu. yazdığını yazar ve asar. Bunun uğur yazmanın olağanüstü ustalığıdır bu. olsun kıpırdamasını beklemek, güneşin Mesela öykülerinden birinde matadorun getirdiğini düşünür. Çünkü her Roman yazarlarını iki büyük gruba ilk ışıklarında denizde olmak, sanki göğsünü fırçalayan (!) boğanın geri maceracının batıl (!) inançları vardır bölüyordum kafamda hep. Kimileri sizi seyretmek için karşınıza dizilmiş dönüşünü ‘kendi köşesine dönen bir kedi’ ve buna ihtiyacı da vardır. Fakat daha çok kendi sakinliklerinde bulutları seyretmek ve her şeyden öte diye anlatıyordu. Öykünün en şiddetli her durumda bu tüyo, her sabah öykülerini yaratıyorlardı. Mesela mavinin ortasında olmak. Bir ressama yerine sıkıştırılmış, bir başka sükunet başlangıcında boş sayfaya uzun uzun Proust uzun yıllar tutsak kaldığı –ama sipariş verebilse, ‘bana huzurun sembolü değil mi bu? bakmayı engeller. Çok sevdiğim bir şeydir belki de özgür demek gerekir buna, resmini yapabilir misin?’ deseniz, ilk Bu yüzden Hemingway’in neredeyse bu. Harika bir kitap ya da yazı okurken nereden baktığınıza bağlı!– hastalığıyla olarak bunlar gelirdi aklına herhalde. bütün yazdıklarında, birinci dünya birden bitmesin diye bırakıp ara vermek boğuşurken, bir yandan da sizi Hemingway ise bu huzurun içinde savaşını, orada aldığı derin yarayı, gibidir. Sabah –ya da akşam– olsa da sürükleyecek metinleri yazıyordu. vurur sizi. ‘Yaşlı adam ve Deniz’de ya İspanya devrimini, ikinci dünya savaşını yazsam hazzıdır bu. Acı rom, ezilmiş taze Hermann Hesse, pek kalabalık da bizde yayınlandığı ilk ismiyle ‘İhtiyar ya da sıradan bir günü dehşetli hale nane ve yeşil limon kabuğu işte! olamayan Montagnola köyündeki yıllar Balıkçı’da yaptığı budur. Bu huzurdan sokan günlük öfke patlamalarını, her Maceranın hayatı, hayatın macerayı süren sakinliğinde eserlerini ortaya müthiş bir mücadele çıkarır. 84 şeyini bulabilirsiniz. Küba’da, eski birbirine çektiği yazarlardan biridir çıkarıyordu. Diğer grupta ise mesela gündür balık tutamadan eve dönen Havana’nın Obispo Sokağı’na, Ernest Hemingway. Savaşlara, İspanya devrimine John Steinbeck vardır. Bu yazarların yaşlı balıkçının gerginliği sizin sırtınıza Hemingway’in hatırına öncelikle kendisinin gitmesi bu cümlenin ilk tarafını öyküleri, doğrudan hareketin, eylemin yüklenir birden. Özellikle de onu yenilenmiş, uzun süre kaldığı Ambos doğru kılar ama ikinci bölümü, yani içinde olanlardan. Mesela ‘Bitmeyen sürekli kıyıda bekleyen küçük çocuğun, Mundos otelinin 511. numaralı odasına, hayatın macerayı çekmesi ise bir hayatın Kavga’sında, o bu grevi yaşamasa yine Küba’daki San Francisco de mistik tarafıdır. Eşlerinden birinin hayatın kitabın bu kadar güzel olamayacağını Paula’daki evinin sükunetine, sürekli sakinliğinden sıkılarak terk ettiği Küba’da düşünürsünüz ya da tam tersine balığa çıktığı ve balıkçılarla Pulitzer devrimin yaşaması, onun ısrarla orada o yazmasaydı bu grev hiçbir iz ödülünün parasını yediği Cojimar’a da kalmasının mistik bir tarafı değil midir ya bırakmadan ortadan yok olacaktır diye. romanlarında rastlarsınız mutlaka. Artık da Marquez’in anlattığı gibi, yıllar sonra Birbirlerine ihtiyaçları var gibidir. İlk Küba’da Hemingway adıyla özdeşleşmiş bile Fidel’in hâlâ yanında ‘benim ustam’ gruptakilerin nasıl ‘huzur’a ve sakinliğe Daiquiri’nin acı rom içinde ezilmiş nane, diye taşıdığı Hemingway kitabı. Yani hangi ihtiyacı varsa, ikinci gruptakilerin de buz ve yeşil limon kabuğunun bileşimi hayatı yaşarsanız, o hayatı da sizi bekler harekete, devrime ihtiyaçları vardır. gibidir bütün yazdıkları; acı ve çok lezzetli. bulursunuz… n

26 27 Yeşil BULMACA CEMİL CAHİT YAVUZ LEKE OYUNLARI SARIYER KÜLTÜR BULMACASI

YUKARIDAN AŞAĞIYA 1.Sarıyer’in meşhur böreği – Sarıyer’in 27 mahalesinden biri – “… Sahası” (Kocataş Mahallesi’nde bir yer). 2. Sonsuza kadar – “Fındık …” (Sarıyer’in bir membası). 3. Sıvı ölçüm biriminin simgesi – Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir – Su – Kısaca retweet. 4. Sene – “… Boğaziçi’nde / Bir garip Orhan Veli’yim” (Orhan Veli Kanık). 5. Özenli, düzgün – Giysi içine konan kolalı bez – Bir Osmanlı tarihçisi. 6. Bir çöl sürüngeni – Sarıyer’in bir mahallesi – Namuslu. 7. Bazıları Sıcak Sever ve Yaz Bekarı adlı filmlerde de oynayan aktrisi simgeleyen harfler – İskambilde birli – Meşin ya da hasır sofra. 8. Fayda, çıkar – “Mustafa …” (Oğuz Atay’ın hocası ve roman kahramanı). 10. Sarıyer’in bir mahallesi – Kuzu sesi – Satrançta bir taş. 11. Çıplak – Bir şeyin yere bakan yanı. 12. Bir aydınlatma aracı – “… Tüblek” (Karikatürist). 13. Lale’nin ünsüzleri – Bir hitap ünlemi – Uzaklık SOLDAN SAĞA anlatan sözcük. 14. Karışık renkli 1. Resimdeki Sarıyer beldesi – Sarıyer’in değişmez bir lezzeti – Dolma, sarma malzemesi. 2. Sarıyer’de bir plaj – “… – İskambilde papaz. 15. İran’da bir Ataman Klasik Otomobil Müzesi” (Ferahevler’deki müze) – “…’dan Kısırkaya’ya Sarıyer” (İbrahim Balcı’nın kitabı). şehir – Rumelifeneri’ndeki tarihi kale – 3. Berilyumun simgesi – Dinle devlet işlerini karıştırmayan – Bir işteki engelleri yenme kararı – Sarıyer’e bağlı bir Sterin simgesi. 16. Belirti – Karabiber semt ve mahalle. 4. “… Soysal” (Kara Deniz Beyaz Işık Rumeli Feneri’nin yazarı) – Tunus’un plaka imi – Fazıl Hüsnü ağacı – Bir masal kuşu. 17. Açıklama Dağlarca’nın bir şiir kitabı – Sarıyer Bahçeköy’deki orman. 5. Sarıyer’de çok sevilen bir canlı – Sarıyer’e bağlı bir – Bakı – Gayrimenkul sahiplik belgesi. köy – Fena değil – Bir bağlaç. 6. Emirgan’daki borsa – Bilgisayarlı tomografi – Bir malın gemide teslim fiyatı. 7. Yaz 18. Kuvvetlendirme, takviye etme – aylarında, karadan denize doğru esen hafif rüzgar – Yüzdeki bıçak yarası. 8. “…lı Köşk” (Sakıp Sabancı Müzesi’nin Sarıyer’de bir orman – En gelişmiş olduğu Emirgan’daki köşk) – Ağaçlıklı yol – Övme kasidesi. 9. Her birine on – “… Çelebi” (Sarıyer hakkında yazı yazan röntgen. 19. Zaman parçası, vakit ilk kişi). 10. Notada durak işareti – Voltamperin simgesi – Kabaca evet. 11. Örnek – “Büyük …” (Sarıyer’de bir plaj) – Sarıyer’de bir üniversite – Bir burç – Boru sesi – Yüzyıl (Kısa). 12. Alev – “… Suyu” (Belgrad Ormanı’nda bir tabiat parkı) – Düşkünlük, dayanamama. adı – Uzaklık. 20. Rumeli Hisarı’ndaki 13. “Yazıklar olsun” ünlemi – “İki” anlamı veren önek – Protein sentezine yardımcı olan bir asit türü – Hattat cilası – bir türbe – “… Ziya Öniş Stadyumu” Neptünyumun simgesi – Bir takımın gözde oyuncusu. 14. Rumelifeneri Mahallesi’ndeki bir cami – “…köy” (Sarıyer’in (Sarıyer Merkez Mahallesi’ndeki bir köyü). 15. “… Evleri” (Sarıyer’de bir mahalle) – Acil Kurtarma Timi – Kilyos’da bir beach club – Sergen. stadyum).

HAZIRLAYAN: ILKER MUMCUOĞLU

F A R B A T A M R I T Ü T U K A T T P

U R M U K S U A A Ğ A N A Z A M A R N O

S A F N R A H A A N R E İ D L U T

U I F A A Z M T E Ş E N L A Z A L A Y

Y Y R T L İ T N N A M İ L F E N U M U N

Ü A H L A V K Ö B S E

A Y İ L V E R A N O D

B R T A A N E L A T A

Cevapları

A Ç A F E M E T L E M

B O F T T C T S İ B

İ K E H E İ A Y A K R I S I K Y İ D E K

F İ D A R G L E B U S A E N T T İ L A

A Ğ A Z A Y A M İ Z A A K İ A L E B

ABC BAĞLAMACA CEVAPLARI

N A Y İ Ş A L A R U M U K N I T L A

Ç İ İ B E L L A H U M S O Y L İ K

SARIYER KÜLTÜR BULMACASI CEVAPLARI

Örnek sorular

Cevapları

28 29

gösterelim. çözümünü ru ğ do oyunun örnekteki imdi Ş

tır. ş yapılmı hamle bir hatalı Yani tir. ş geçilmi

larken D harfinin üzerinden üzerinden harfinin D larken ğ ba harfini A oyunda Yandaki geçemez. n üzerinde harfin

ka bir bir ka ş Ba geçebilir. üzerinden noktaların yalnızca çizgi ımız ğ kullanaca larken ğ ba Harfleri Örnek sorular

gösterelim. çözümünü ru ğ do oyunun örnekteki imdi Ş

tır. ş yapılmı hamle bir hatalı Yani tir. ş geçilmi

larken D harfinin üzerinden üzerinden harfinin D larken ğ ba harfini A oyunda Yandaki geçemez. n üzerinde harfin

ka bir bir ka ş Ba geçebilir. üzerinden noktaların yalnızca çizgi ımız ğ kullanaca larken ğ ba Harfleri Yeşil AJANDA

SARIYERKÜLTÜRSANAT MÜZİKAL KONSER ŞUBAT 2018 04/10/18/21 ŞUBAT 02 ŞUBAT 7 Kocalı Hürmüz Sadiye Erimli 04 Şubat S.15:30 Sarıyer Türk Müziği Topluluğu TİYATRO 10 Şubat S.20:30 S.20:00 18 Şubat S.15:30 YAŞAR KEMAL KÜLTÜR MERKEZI 01 ŞUBAT 12 ŞUBAT 21 Şubat S.20:30 Arkadaşlarım Hayvan Çiftliği TIM SHOW CENTER 16/17 ŞUBAT Kurbağa ve Altıdan Sonra Juri Gilbo Murbağa Tiyatro & D22 11 ŞUBAT St. Petersburg Rus Oda Filarmonisi Kelime Yayınları S.20:30 Balerin Prensesler S.21:00 Çocuk Oyunları ENKA İBRAHİM BETİL Altınok Tiyatrosu TIM SHOW CENTER Atölyesi ODİTORYUMU S.14:00 S.15:00 UNIQ ISTANBUL / 17 ŞUBAT RIFAT ILGAZ KÜLTÜR 06 ŞUBAT 13/25 ŞUBAT UNIQ HALL Barış İçin Müzık Orkestrası & MERKEZI / NEJAT Bir Valize Ne Bir Yaz Gecesi The Nucleo Project UYGUR SAHNESI Sığar ki? Rüyası 21/23 ŞUBAT S.11:30 Ankara Sanat 13 ŞUBAT / S.20:30 Sertab’ın Müzikali ENKA İBRAHİM BETİL ODİTORYUMU 02 ŞUBAT Tiyatrosu 25 ŞUBAT / S.15:00 S.20:30 Dost Çevre S.20:30 UNIQ ISTANBUL / UNIQ ISTANBUL / 21 ŞUBAT Mek Çocuk Tiyatrosu ENKA İBRAHİM BETİL UNIQ HALL UNIQ HALL Zekâi Tunca Besteleri Konseri S.13:00 & 15:00 ODİTORYUMU Sarıyer Belediyesi Türk Sanat BİLETLER ‘te RIFAT ILGAZ KÜLTÜR 16/18/24 ŞUBAT Müzigi Korosu MERKEZI / NEJAT 09 ŞUBAT Sözcük Dükkânı S.20:00 YAŞAR KEMAL KÜLTÜR MERKEZI UYGUR SAHNESI Umut Sarıyer Belediye SARIYER BELEDİYESİ SARIYER BOĞAZİÇİ KÜLTÜR Beykent Üniversitesi Tiyatrosu 24 ŞUBAT MERKEZİ SANAT 02 ŞUBAT Tiyatro Topluluğu S.13:30 Emel Sayın Godot’yu S.20:00 RIFAT ILGAZ KÜLTÜR S.21:00 Beklerken RIFAT ILGAZ KÜLTÜR MERKEZI / NEJAT TIM SHOW CENTER Studio Oyuncuları MERKEZI / NEJAT UYGUR SAHNESI S.20:30 UYGUR SAHNESI BİLETLER ve www.uniqistanbul.com ENKA İBRAHİM BETİL 17/24 ŞUBAT YAŞAR KEMAL ANISINA ODİTORYUMU 10/17/23/25 ŞUBAT Öldürdüğüm Esrarengiz Müzik Adam EDEBIYAT VE YAŞAM 03 ŞUBAT Kutusu Sarıyer Belediye Panel: Prof. Dr. Sedat Sever / Masa ile Koca Ayı Sarıyer Belediye Tiyatrosu Yalvaç Ural / Şafak Pala / S.14:00 Tiyatrosu S.20:00 Çiğdem Odabaşı / Sevengül SARIYER’İN YENİ KÜLTÜR MERKEZİ UNIQ ISTANBUL / S.13:30 RIFAT ILGAZ KÜLTÜR Solmaz / Adnan Binyazar UNIQ HALL RIFAT ILGAZ KÜLTÜR MERKEZI / NEJAT Sergi: Gençleri Edebiyatla MERKEZI / NEJAT UYGUR SAHNESI 24 ŞUBAT Buluşturmak 03 ŞUBAT UYGUR SAHNESI Küratör: Sevengül Solmaz Oyunun Oyunu 24 ŞUBAT S.20:00 Fazla Mesai Tiyatro 10 ŞUBAT Arzu YAŞAR KEMAL Okuma Tiyatrosu: Yaşar Kemal ÇOK YAKINDA Grubu Eskicinin Tazesi Tramvayı KÜLTÜR MERKEZI metinlerinden okuma tiyatrosu S.20:00 Sarıyer Belediye S.20:30 RIFAT ILGAZ KÜLTÜR Tiyatrosu UNIQ ISTANBUL / MERKEZI / NEJAT S.20:00 UNIQ HALL KAPILARINI AÇIYOR UYGUR SAHNESI RIFAT ILGAZ KÜLTÜR WORKSHOP SERGİ MERKEZI / NEJAT 27 ŞUBAT 03 ŞUBAT 05 ŞUBAT UYGUR SAHNESI Şafakta 05 ŞUBAT Begüm Cana Martı- Buluş İmmortalis Naturae - Ölümsüz Doğa Özgür 635 10 Metre Sergiler 2 adet 310 m² 6 Adet 800 Pürtelas Tiyatro 10 ŞUBAT Benimle Aksesuar Tasarımları Sergisi Dokuma Koltuk derinliğe için 300 150 m² Açık Tek Araçlık Grubu Arzu Tramvayı Dot S.13:00 S.15:00 Kapasiteli sahip m² Fuaye Prova Alan Kişilik, Otopark S.20:30 S.20:30 S.20:30 SARIYER BELEDİYESİ HİZMET BİNASI BÜYÜKDERE35 Salon 260 m²’lik Alanı Alanı 2 Adet İmkânı UNIQ ISTANBUL / UNIQ ISTANBUL / ENKA İBRAHİM BETİL 19 ŞUBAT Sahne büyük UNIQ HALL UNIQ HALL ODİTORYUMU 07 ŞUBAT Mirat-ı Hüda Kulisler Serra Akıncı Hak Aynası Mozaik Ahşap Oyma S.13:00 Hat Sergisi Sarıyer Belediyesi Kültür ve Sanat Merkezleri BÜYÜKDERE35 Salih Zeki Tekin/ BOGAZİÇİ KÜLTÜR SANAT MERKEZİ Geleneksel Pınar Mah. Günyüzü Cad.No.1 Maslak/Istanbul 444 1 722 KERMES El Sanatları Sanatçısı YAŞAR KEMAL KÜLTÜR MERKEZİ 12 ŞUBAT S.13:00 Çamlıtepe Mah. Akgün Cad. No:11, 34457 Sarıyer / İstanbul 444 1 722 SARIYER BELEDİYESİ HİZMET BİNASI B BLOK Sevgililer Günü SARIYER RIFAT ILGAZ KÜLTÜR MERKEZİ / NEJAT UYGUR SAHNESİ Kermesi BELEDİYESİ (PINAR MAHALLESİ) Sehit Mithat Yılmaz Cad. No.85 Sarıyer / İstanbul 444 1 722 Hayat Sevince Güzel HİZMET BİNASI S.13:00 RAUF DENKTAŞ KÜLTÜR MERKEZİ SARIYER BELEDİYESİ Ayazağa Mahallesi, Naci Canan Tuncer Sok. 34396 Sarıyer / İstanbul SARIYER BELEDİYESİ HİZMET BİNASI BOĞAZİÇİ KÜLTÜR SANAT MERKEZİ

30 #boğazdaedebiyat

ŞIIR TEKNESI İMZA GÜNLERI SÖYLEŞILER KITAP FUARI

Sariyerbld www.sariyer.bel.tr SariyerBelediye Sariyer.tv.tr 444 1 722