YTL. - Price: 6 € (+Postage)

Ederi: 10

HASDER'le 30 YIL 30

2007 YILLIĞI SAYI:55 2007, Yıl: 21, Sayı: 55

Sahibi Halk Sanatları Vakfı (HASDER) adına Ali NEBİH

Aziz ENER Tuncer BAĞIŞKAN

HASDER Arşivi

Grafik-Baskı

HASDER Dervişpaşa sokak No:17 Arabahmet Lefkoşa - Kıbrıs. Tel:(0392) 227 08 26 Fax: (0392) 228 77 98 Web site: www.hasder.org E-mail: [email protected]

"Halkbilimi" nin bu sayısının yayınlanmasına katkıda bulunan BELÇA LTD.'e teşekkür ederiz Halkbilimi 1 İÇİNDEKİLER Okurlara ...... 2 Siyasal Dönüşüm: Sarayönü’nden Ekran Önüne...... 60 Ali NEBİH Gürdal HÜDAOĞLU Short Summary Of Contents...... 3 Engin Anıl KTÖS ve Eğitim ...... 78 Şener ELCİL Eski Kıbrıs Gelenekleri üzerine Kutlu Adalı’nın kitabı “Dağarcık”tan alıntı - Sellain T’api Kuzey Kıbrıs’ta Nüfus Olgusu...... 80 Kutlu Adalı Muharrem FAİZ

20. Yüzyılın İlk Yarısındaki Gazetelere Göre Müzik Derlemeleri...... 93 Kıbrıs Türk Toplumunun Ekonomik Durumu ...... 9 Selçuk GARANTİ Ahmet AN Garutsalı Ahmet Efendi ve Yorgancı Dalevera Usta....99 İnönü Köyünde Şehidalarla İlgili İnanışlar...... 14 Eren BAŞARAN Çağın ZORT Kıbrıs’ta “Göz Dutması”na Dayalı İnanç ve Yetmiş Dört Sonrası Genelde Kültür Ve Özde Karpaz .19 Uygulamalar...... 105 Özkan YIKICI Tuncer BAĞIŞKAN

Masal derlemeleri ...... 28 : From a Rural Society to a 1-Yüz Gasap da Güzelliktir Modern Capital ...... 126 2-Köpek Ahmet Giorgos PSALTIS 3-Armutçu’nun Dediği Fatma KÜKRER Kıbrıs Türk Ve Rum Ağızlarında Söyleyiş Benzerlikleri (Spoken Similarities Beetween 1-Gocagarının Baklaları...... 32 Turkish Cypriot and Greek Cypriot Dialects)...... 131 2-Gacolu Elbise Mahmut İSLAMOĞLU - Şevket ÖZNUR 3-Ali İle Veli Engin ANIL XI. Çocuk ve Masal Sempozyumu Bildirileri

Tremeşe Köyünde Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Hızır ...... 140 Rumların Düğünleri ...... 33 Bekir KARA Mehmet Ali TREMEŞELİ Masal ve Çocuk Eğitimindeki Yeri...... 143 Balos For All Cypriots Tüm Kıbrıslılar İçin Oğuz M. YORGANCIOĞLU Balos - Halk Dansı...... 37 Dr. Andreas PAPANDREOU Kıbrıs Mutfağı ve Yemekleri İle İlgili Bir Ortaçağ Belgesi...... 145 Halk Dili Karşılaştırması Örneği Karadeniz Ahmet ERDENGİZ Bölgesi-Kıbrıs...... 49 Nesibe AKINTUĞ Kıbrıslı Ermeniler ile Kıbrıslı Türkler Arasındaki Sosyal ve Kültürel İlişkiler...... 149 XXV. Halkbili Sempozyumu Ahmet AN Açılış Konuşması...... 51 Ali NEBİH Gomikebir’de Gelenek ve Göreneklerimiz...... 159 Gülay KOMİLİ Kuzey Kıbrıs Ekonomisi Nereden Nereye...... 52 Ali EREL Denizden Gelen Özlenen Konuklar ...... 172 Altay SAYIL Kıbrıslı Türklerin %75’i Mutlu! ...... 56 Yaşar ERSOY Kıbrıs’ta Pithkiavli Flütü: Morfolojisi ve Yapımı The Pithkiavli Flute in : Morphology 2 Halkbilimi

Okurlara

Değerli Okurlar, Kıbrıs’taki ilk ve tek “Folklor Arşiv ve Kütüphanesi”ni İnsan yapamayacağı şeyin sözünü vermemeli derler. bünyesinde barındıran, Halk Sanatları Enstitüsü’nü Ne yazık ki geçtiğimiz yıl Halkbilim Dergisini mart topluma kazandıran ve son olarak da henüz aktif hayata ayında yayınlama hedefimize karşın ağustos ayı geçmese de Komikebir’deki (Büyükkonuk) “Eski Yağ içerisinde sizlere sunabildik. Maddi kaynak bulmak için Değirmeni Evi” projesini hayata geçiren bir yapıya yaptığımız çalışmaların uzun sürmesi yanında, bazı yazar ulaştık. arkadaşlarımızın makalelerinin elimize geç gelmesi ne- deniyle dergimizin yayınlanması gecikmiştir. Bu yıl, Yarattığımız bu değerlerin hep kendimizden vererek, Vakıflar Bankası’na ek olarak Belça Ltd’in de dergimize özverili çalışmalar sonucu ortaya çıktığı bilinciyle, son- katkı koyması bizi memnun etmiştir. suza dek süreceği hamasetini yapmadan; Kıbrıs Türk “Halkbilimi Dergisi” sadece Kuzey Kıbrıs’ta değil, toplumuna kazandırılmasının haklı gururunu yaşıyoruz. Güney Kıbrıs’ta da beğeni toplamakta ve dergimizde HASDER, toplumsal kültür mirasımızın ve toplumsal yazı yayımlatmak isteyen akademisyen ve Halkbilimi kimliğimizin devamlılığı ve geliştirilmesi için etkinlik- araştırmacıları bize ulaşmaktadır. Bu yıl Kıbrıslı Rum ler yapmıştır. Toplumumuzun kimliksel uyanışında bir araştırmacı-yazar dostlarımızın dergimizde yazıları katkımızın olduğuna inanıyoruz; ama ne yazık ki ülkem- Türkçe / İngilizce olarak yayınlanmıştır. Böylesi bir izin sorma gir hanına çevrildiği günümüzde, nü- durum bizi tümden 2 dilli bir yayın yaratabilir miyiz fusumuzun yüzbin Kıbrıs Türkü’ne karşın içinde şeklinde düşündürse de, böylesi bir projenin hayata Türkiye’den buraya aktarılan nüfusla beşyüzbin olarak geçmesi verili koşullarımızda; en azından şimdilik telaffuz edilmesi mücadelenin bizi aştığını göstermek- olanaklı görünmemektedir. tedir. Toplumumuzda buna karşı mücadele edebilecek Dergimizde yaptığımız bir diğer değişiklik de yabancı maddi temele sahip kararlı örgütlenmelerin az olması ya okurlarımız için yazıların hemen hemen tümünün da yetersiz olması, mücadeleyi ileriye taşıyamamaktadır. başlangıcında İngilizce bir özetini vermemizdir. Türkç- Sürerdurumdan çıkar sağlayanların çokluğu da bu eye yabancı bir okur yazının tamamını okumak isteye- doğrultuda kararlı adımlar atılmasını engellemektedir. cekse o zaman bir tercüman bulmak durumunda Kıbrıslıların toplumsal kültür zenginliğinin gelecek kalacaktır! kuşaklara aktarılması, çağdaş, çoğulcu, çok kültürlü Bu sayıdaki diğer önemli bir değişiklik ise dergimizin demokratik bir yaşam arzusuyla güçlü iradelerin yeniden bundan sonra ISSN numarasıyla birlikte basılıyor örgütlenmesi ve mücadelenin yükseltilmesi dileğiyle… olmasıdır. Değerli dostlar, Halkbilimi 1977’den 2007’e HASDER’le 30 yıl geride kaldı. 1980’li yıllarda sivil toplum örgütlerinin küçük salon girişi, veya lokallerinde halk dansları çalışmaları ya- parken, bugün uygun çalışma salonu olan, Kuzey Halkbilimi 3 Short Summary of Contents

Engin ANIL*

People should never give promises that they would an appropriate folk dancing practicing hall of HASDER never hold. Last year we had promised, it would be the in Kaymakli district, it is running the one and only Folk- last time that “The Halkbilimi” was being published late. lore Archive and Library, The Folk Arts Institute and Unfortunately, we were unable to keep this promise and lately the Old Olive Mill House in the village of this year we are even later. Komikebir (Büyükkonuk). But we have got good news for you. For the first Now, please let me to give a short summary of the time we have taken the ISSN code for our periodical. contents for some articles that do not have a summary A new improvement of our annual is that, we have supplied by the author. got a short summary at the beginning of nearly each ar- Fatma Kükrer contributed with 3 folk tales compiled ticle in English for our foreign readers. For the ones from her mother (p.28) The first one is about an old which the authors have not been able to supply a short women who wanted to get beautiful despite her old age summary we are providing the theme of their articles (Please Flay Butcher and Make me Beautiful) the sec- down below. ond one is Ahmet The Dog and the third one is What the Many Greek Cypriot friends have also contributed Pear Seller Tells. to our periodical in English. With our own efforts we Engin Anıl has also compiled 3 small folk tales on have supplied the Turkish translation of the articles as page 32. 1-) The Broad Beans of the Old Woman 2-) The well on the same pages as of the article. Many thanks to Dress with Lacework, and the last one 3-) Ali and Veli two young volunteers Arda Kuran and Halil Saka who In the article on page 49 Nesibe Akıntuğ, tries to have helped us for a more accurate translation of the ar- compare and find out the similarities between the varia- ticles. tions of Turkish dialects in with the local Turkish 2007 was 30th anniversary of the foundation of Cypriot dialect. HASDER, The Folk Arts Foundation. What things can Selçuk Garanti on page 93 supplies us the notes of be important in ones lives. Marriage, business, a family some musical pieces. According to the order of printing etc. But for the members of HASDER, and especially for the first one is Ah Leymosun (page 93 original, 94 com- the members of its executive board, HASDER has been poed), Arabiye Atışması (page 97 original, 98 composed) more important than anything. No guests have been ac- Gülay Komili from the village of Komikebir cepted at the nights when meetings of the executive (Büyükkonuk) sent us a lot of collected material of folk- board was held, no holidays were taken when there was loric and cultural traditions and applications (p. 160). The something to be done for HASDER. Members have al- first tradition she has presented is about the wedding tra- ways sacrificed from themselves, their families and re- ditions. Then, Tarhana making (p. 164), Carob and the lationships. Was it worth? Of course yes. The awards, by products (p. 166), Olive Harvesting and its’ by prod- celebrations, and the appreciations we have received up ucts (p.170) to now shows that we have been in the correct way. Emine Hür contributed our periodical with the Practicing folk dances of Cyprus in small halls of method of “Distilling Eau de Rose from Roses”. We are non governmental associations in 1970’s up to now happy to see this small article in our annual as an old tra- HASDER has made a significant progress. Apart from dition that is only living in some homes today.

* HASDER Halksanatları Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi 4 Halkbilimi

Eski Kıbrıs Gelenekleri üzerine Kutlu Adalı’nın kitabı “Dağarcık”tan alıntı

Sellain T’api Kutlu ADALI

“Kimi köprü bula- daha ilginç geliyordu bize. maz geçmeğe kimi su “Bu Sellain T’api nedir?” diyorduk. bulamaz içemeye...” “İşte Sellain T’api dir. Bir köy adıdır” diyorlardı. Öğretmenler arasında bu köy çok ad yapmıştı. Hele Bozdağ’da köylü- yeni mezun olan öğretmenler Sellain T’api adını duymak nün isteklerini, dilek- bile istemiyorlar: lerini, yakınmalarını “Bana Sellain T’api çıkarsa ne yapacağım?” diye sız- dinledikten sonra, lanıyorlar. Şakacılar ise: “Seni Sellain T’api ye tayin et- Selçukluya (Sellain mişler” diyerek bu sızlananlara çatmaktan sonsuz beğeni T’api) ye gitmek iste- duyuyorlardı. Öğretmenlerin sızlanması ilgimizi çeken diğimizi söyledik. ikinci bir nendi. “Ne yapacaksınız” gi- Üçüncüsü köyde ölüleri gömecek topraklı yer olma- bilerden yüzümüze masıydı! Arazi taşlık olduğundan, çukur derin kazılmıyor, baktılar. ölüler toprakta yüzsü bir betide örtüldüğü için, kokusu hem “Buradan yol var köyü tedirgin ediyordu, hem de köpekler ölüleri çıkararak mı?” dedik. “Yok” yiyorlardı! Topraksız köy mü olurdu!... dediler. “Köyü çıkınca yol çatallaşır, siz sola sapan yolu Dördüncüsü; köylü atalarının kurmuş olduğu köyü bı- takib ediniz. Karşınıza ilk Mosfiler çıkacak. Rum köyü- rakıp kaçmak istiyorlar: “Hükümet bize başka bir yerden, dür. Üç buçuk mil sonra Sellain T’api’ye varırsınız. Zaten Lefke’den ötede yeni köy yapsın!” diyorlardı. ondan oyana da başka yol yoktur.” Beşincisi, altıncısı: köyün taşıtı yoktu, kahvesi yoktu, “Alevkaya’ya geçilmez mi?” dedik. bakkalı yoktu, sulama suyu yoktu, imamı yoktu... “Alevkaya ile Sellain T’api karşılıklı iki yamaç üze- İşte bütün bu nedenler yüzünden köyü merak ediyor; rindedir. İkisinin arası çok sarp uçurumdur. Keçi yolların- köylünün yaşayışını yakından görmek istiyorduk. dan dolambaçlı gidilir.” “Tamam mı?” Köylüler yüzümüze çok yabansı baktılar. Bir nen söy- “Tamam...” lemek istiyorlardı. Birisi dayanamadı: Sürdük arabayı. Çatallaşan yolun soluna sapınca, yol “Peki beyler” dedi. “Ne edeceksiniz orada? Kimi bu- dikleşmeye, önümüzde iri taşlar, iri yarıklar belirmeye baş- lacaksınız? Yirmi kişi ya var ya yoklar! Onlar çoban, da- ladı. Araba ilerledikçe yol dikleşiyor, yol dikleştikçe üze- varların ardında. Sonra yol bozuk, üstelik hep dağ rindeki yarıklar derinleşiyor, taşlar daha da irileşiyordu. tırmanacaksınız. Sağ sol uçurum. Gidemezsiniz, nerdeyse Annaşılan yapıldığı günden buyana yol hiç onarılmamıştı. yağmur da başlayacak!” Yağmur yolun toprağını akıtmış, arklar açmış, bütün taşları “Yani bu araba gider değil mi?” oraya çıkarmıştı. “Gider gitmeye ama... Bilmem arabaya yazık olur.” Ağır ağır Mosfilere geldik, geçtik. Yol daha kötüleş- Köye gitmemiz gerekli değildi ama görmek istiyoruz meye başladı. Araba sert yokuşu zor tırmanıyor, bükümleri bu köyü. Bu merakımız yeni değil...Öteden beri: “ Bir fır- gücün dönüyordu. Sık sık yağmurun açtığı arkalara düşen sat düşse de gitsek şu köye” diyoruz. İşte bu fırsat düştü iki tekerleklerin boşa döndüğü, arabanın kalbur gibi sallanı- üç mil yakına gelmişken görelim şu köyü dedik. Merakı- şından, keçi gibi sıçrayışından anlıyorduk. Bir ara araba mızın nedenleri şu! Önce köyün adı bütün köy adlarından sert bükümü açık alamayışımızdan çıkamadı, söndü. Geri Halkbilimi 5 geri gitmeye başladı. Sol tekerlekler yağmurun yol açtığı “O da.” arklardan birinin içine girdi. Girmesiyle altının yere sü- “Hadi eyvallah.” rünmesi, arka dingilin taşlara çakılması bir oldu. Araba ne “Güle Güle.” öne, ne geriye bir karış gitmiyor, arka düşmüş tekerlek Bir bükümü dönünce, üstünde Türk bayrağı dalgala- boşa dönüyor, yol dik olduğu için de sağ tekerleğin gücü nan, yeni bir yapı çıktı önümüze. Görünürlerde iri bir zey- arabayı yürütmeye kafi gelmiyordu. Altına taşlar koyduk: tin ile badem ağacının altında gölgelenen, bir de eski destek görsün boşa dönmesin diye... Taşları fırlattı attı. kulübe vardı. Bütün çalışmalarımız sonuç vermedi. Ne yapabilirdik? Bir Arkadaş: yandan gök gürüldüyor, bir yandan da güneşin son ışıkları “Köy bu olsa gerek.” Dedi. bulutların üzerinde renk değiştiriyordu. Bayrak dalgalanan yapının altında durduk. Alt yamaçta “Ne yapacağız?” dedim arkadaşa. keçi otlanan, şekilsiz giysiler içerisinde, yanık kirli yüzlü “Birader çok da kötü oturdu...” diye yanıtladı beni. üç kız çocuğu yabansı yabansı bize bakıyordu: Mosfileri bir mil ya geçmiş ya geçmemiştik. Köy görünü- “Nasılsınız çocuklar” diye seslendik. Sonra bayraklı yordu ama görünürde kimse yoktu. yapıyı göstererek “Burası nedir?” diye sorduk. “Ne yapalım?” dedim. “Okul.” Dediler. Arkadaş bir ara düşünür gibi yaptı. “Öğretmen köyde mi?” “Türk gavura muhtaç olmaz” dedi. “Aleti edavatı yok “Şimdi oyanı yürüdü. Ordadır.” mu arabanın?” Çocuklara bir bir adlarını sorduk. Birinin Hatice, biri- Çıkarttık bütün avandanlıkları. Grikoyu taktık. Araba- nin Zalihe, birinin se Hacer’di. Hacer birinci sınıf ötekiler nın sağını son noktasına değin yükselttik. Arabanın altı ise ikinciydi. Hatica sınıftaki öğrencilerin sayısını par- yerden kalkmış, arka dingil taşlardan kurtulmuştu. Arkadaş maklarıyla saymaya çalışırken, Zalihe “On!” diye bağırdı. güçlükle arabanın altına girdi. Taşların köklerini anahtarla Sorumuzu daha önce yanıtladı. ayıklamaya başladı. Arabanın altına ben de uzandım. Böy- Badem ile zeytin ağaçlarının altındaki kulübenin lece bir saat, taşların temizliği ile uğraştıktan, kan ter önünde durduk. Kulübe olmasaydı gene de duracaktık. içinde kaldıktan sonra arabayı arktan çıkarabildik. Bir mil Çünkü yol bitiyor sağ sol uçurumlaşıyordu! sonra yoldaki yarıklar azaldı, yol topraklaştı. Şimdi sağı- Arabanın durması ile kulübedeki köylülerin dışarı atıl- mızda solumuzda uçurumlar vardı. Solumuzda dalga dalga ması bir oldu. Sarı saçlı, mavi gözlü, dişleri kumlaşmış bir alabileceğine tepeler uzanıyordu. Sağımızda korkunç uçu- genç elini uzattı: rumda bıraktığı izlerle , işaretlerden köye yaklaşmış oldu- “Hoşgeldiniz.” Dedi. ğumuzu anladık. Gerçekten biraz sonra üç ip keçisinin “Öğretmen misiniz?” iplerini çekiştiren bir yaşlı adam çıktı önümüze. “Evet adım, Veli...” “Merhaba dayı.” Dedi Sonra köylüyle bir bir toka ettik. Kulübenin içine gir- “Merhaba merhaba.” dedi. dik. İçerisi zindan gibiydi. Güngöre denen bir nen yoktu. “Türk müsün?” Daracık kapıdan giren ışıkla yetiniliyordu salt. Oturmadık. “Nereli?” Ayakta göz gezdirdik. Üç tirge, üç dört oturak, raflarda içki “Heeee” şişeleri, kadehler, tabaklar... Duvarda Atatürk’ün renkli bir “Hangi köydensin?” resmi... Meğer bu kulübe köyün kahvesiymiş. “Buradan. “Dışarıya otursak Bay Veli” dedik. Tirgelerden birini Sellain T’apili.” dışarıya çıkardılar, badem ile zeytin ağacının altına otur- “Köye daha çok var mı?” duk. Burası tepenin en uç yeriydi. Karşımızda koyak, tepe “Geldiniz sayılır.” tepe, kıyıya doğru genişleyerek uzanıyor, Erenköy’de de- “Muhtar köyde mi?” nizle son buluyordu. Tam solumuzda koyakın karşı tepe- “Köyde...” sinde Alevkaya görünüyordu. İki köy arasındaki uzaklık, “Öğretmen” 500 metre ya var ya yoktu. Tepenin en ucundaki yapının, 6 Halkbilimi okul direğinde dalgalanan bayrağın, ay ile yıldızı seçili- Söylediklerini öğretmen bize Türkçe özetliyordu. Sözle- yordu. rine köyün kuruluşundan başladı: “Alevkayaya yol yok mu?” “300 yıl önce nerden geldiğini bilmeyen bir Türk çoban “Hayır. Yol burda biter. Gördüğünüz gibi vadi çok sarp. davarları ile gelmiş, buraya barınmış. Karşıda görünen ya- Hep uçurumdur, geçit vermez. Fakat keçi yollarından git- maçları denize değin toprağı saymış. Bir süre sonra, Gü- mek mümkündür. Biz oradan gider geliriz. Ta dereye kadar nebakan yönünden bir türk çoban daha gelmiş, davarları inecen sonra tekrar çıkacan. Çok yorucudur. Bir saat kadar ile... İlk çobandan yer istemiş. O da yalnızlıktan kurtulmak sürer.” için bir miktar toprak vermiş. “Al buraları senin olsun “Bir yol yapılması için uğraşılmadı mı?” komşu olalım” demiş. Bir süre sonra yine bir çoban gelmiş Çok uğraşıldı. Para olduğunda ilk fırsatta ele alınacak- ona da yer vermişler. Çocukları olmuş, barınmak için yeni mış. Burayı kim düşünür beyler? Topu topu on öğrencisi evler ağıllar yapmışlar; köy ortaya gelmiş. olan bir köy. Daha düne kadar bu geldiğiniz yol da yoktu. Köyün hemen dibinde, arka yamaçlar üzerinde kuru- Keçi yollarından gidip gelinirdi.” muş olan Ayyorgudi’nin de geçmişi böyle. Oraya 200 yıl Muhtar yamaçta keçilere göz kulak oluyordu, genç ba- önce bir Türk çoban gelmiş yerleşmiş. Sonra bir iki çoban demleri yemesinler diye. Bizi görünce keçileri ağıla soktu daha gelmiş. Evler ağıllar yapmışlar, toprağı işlemeye baş- geldi. Öğretmen tanıştırdı. lamışlar. “Köyümüzün yeni muhtarı Türkçe konuşur.” Çobanların dört beş mil içerde, dağlar arasındaki bu “Merhaba muhtar bey, nasılsınız?” sarp kayalık yamaçlara yerleşmelerinin nedeni şuymuş; Sonra oturanları bir bir tanıştırdı. Uzun boylu, iri yapılı, O yıllarda korsanlar geceleri ışık gördükleri, ya da Cyrano burunlu, kırmızı yüzlü adam, eski muhtardı. insan yaşadığını bildikleri kıyılara çıkarak, koyun, keçi, Türkçe konuşamıyordu. buğday, un gibi yiyecek maddelerini kaldırır; karılarına “Merhaba.” Dedik. kızlarına saldırır, hatta onları da kaçırırlarmış. Korsanla- “Yasas: “ dedi. Eli sopalı, ayakları çizmeli, kolunda ya- rın bu saldırılarından kurtulmak için ta buralara yerleş- zılı bir teneke bağlı olan adam iki köyün korucusu (deste- mişler. ban) idi. Türkçe biliyordu fakat, Türkçe konuşan olmadığı Kimi çoban da hırsızlık yapıp adam öldürdüğünden, için ancak kendisi ile Türkçe konuşanlara konuşuyordu! yakalanmasın diye buralara gizlenmiş, öteki çobanların ya- Türkçe bilen bir başka köylüsüyle nedendir bilinmez yine nında çalışmış. Rumcayı yeğliyordu. Eski muhtar köyün kuruluşunun ilk insanlarını anlat- Pala bıyıklı, sevimli yüzlü genç, çobandı. Türkçe ko- tıktan sonra öğretmene sorduk: nuşuyordu. “Evler nerede?” Kırmızı şiş yüzlü, başında kırmızı bir bez sarılı, şal- Öğretmen hemen arkamızdaki badem ağaçlarının ar- varlı, çizmeli adam çobandı. Hiç Türkçe bilmiyordu. Öğ- kasında görünen kulübeleri göstedi. retmen: “İşte evleri, ağılları, orada gördüklerinizdir. Konuşma- “Ona seslenmeyin efendi” dedi. “Bir haftadır geceli nız bitince gideriz yakından görürsünüz. Bir kere yaşana- gündüzlü içiyor, sözünü bilmez.” cak yer değiller.” Dedi. Enez esmer, ellilik adam; askerlik yapmış, sonra kö- Sonra eski muhtar öteki köylülerin de yeni muhtarın yüne çekilmiş, karınca kararınca geçinip gidiyordu. Çok da uyarmaları katılmaları ile köyün, dileklerini isteklerini, sessiz zararsız bir görünüşü vardı. Türkçe biliyordu. Üç yakınmalarını sıraladı. keçiyi iplerinden çekiştirerek gelen şu ihtiyar,76 yaşında Birincisi; köylünün sürüp ekecek toprağı yoktu. Bu gö- idi. Çat pat Türkçe konuşabiliyor, meramını anlatabili- rünen geniş arazi, gerçi onlarındı ama, görüldüğü gibi ka- yordu. yalıktı, yamaçtı, uçurumdu. Tanışma bitmişti. Sağdan soldan köyün dertlerinden İkincisi; her aile ancak bir kaç hayvan besleyebili- söz açtık. Köyün derdi çoktu: yordu. Çünkü hem su yoktu hem keçi beslemek yasaktı. Önce Cyriano burunlu eski muhtar konuşmaya başladı. Üçüncüsü; köy sarp bir tepenin üzerinde çıkmaz sokak Halkbilimi 7 gibiydi. hiç kurtulamıyoruz. Şeherde dilenen kim varsa, o mutlaka Dördüncüsü; mezarlık yapacak yer yoktu. Bir ölüyü çı- Dilliryalıdır. Köylerimize memur gelirmiş, kimseyi bula- karıp, başka bir ölüyü gömüyorlardı, mezarlıktan gelen mazmış. Nerde yahu muhtar dermiş, dilenmeye gitti der- koku ile çocuklar tedirgin oluyorlardı. Okul ile mezarlığın lermiş. Azaları sorarlarmış onlarda dilenmeye gitti arasını yol ayırıyordu. Beşincisi; bakkal, şirket taşıt yoktu. derlermiş. Çobanı sorarlarmış, o da dilenmede, kadınları Altıncısı; evler barınacak gibi değildi, sağlık yoktu, yaşa- sorarlarmış onlarda hep dilenmede, memur da kızar ka- yış yoktu. Köyden her yetişen kaçıyor, ya bir daha gelmi- çarmış. Köye öğretmen gelirmiş, görürmüş ki muhtarı, yor ya da yılda bir kaç kez 3-4 dönüm toprağını sürüp azası, kadını, çobanı dilenir. Çocuklar okula değil dilen- biçmeye, bademlerini toplamaya geliyordu. Köye dokto- meye giderler, bıraktığı gibi kaçarmış köyden. “Hepsi di- run uğradığı yoktu... Ebe yoktu! lenci yahu halkın” derlermiş. Adam dilenmesin de ne Köylü bütün bunlar göz önünde tutularak, köyün başka yapsın? İşi yok işlesin, toprak yok eksin, beleş yok yesin. bir yere taşınmasını istiyordu. Uğraşmalar sonucu hükü- Ona buna el açıyorlar, yaşayıp gidiyorlar. Şimdi dilenen met, Mansur ile Erenköy göçmenlerini, hepsine ev yap- kalmadı. Son iki kadın kalmıştı onlarda geçen yıl öldüler. mayı taahhüt ettiğini bildirmiş, fakat köylü, toprak Fakat, adımız çıktı ona inmez dokuza! Korkarım biz aya verilmediği için bunu reddetmişti. adam çıktığı halde dilliro olarak kalacağız!” Eski muhtar: Öğretmen: “Köyümüzün hem yeri hem de havası çok güzel. Fakat “Gelin evleri dolaşalım. Yaşayışlarını yakından göre- sürülüp ekilecek toprağımız yok. Bunun için çok fakiriz, siniz.” Dedi. gelişmedik, geride kaldık. İşte bu adam muhtarımızdır. Kı- Kalktık, bir kişiyi sığacak genişlikteki köy evlerine lığına bakın, dilenciden farkı var mı? Ben eski muhtarım. giden keçi yoluna düzüldük. Öğretmen: “İşte bütün evler Kılığımı kıyafetimi görüyorsunuz. Bu gördüğünüz çoban bunlar.” Dedi. yemin ederim bir haftadır içiyor. Öğretmen ise bu yılın “Ağıllar başka yerde mi?” geçmesini dört gözle bekliyor. İşte orada gördüğünüzde “Evler ağıllar hep aynı yerde gördüklerinizdir.” evlerimiz; afedersiniz içine hayvan bağlasan durmaz. Bu Yolun yer yer genişleyen kısımlarını öğretmen göste- durum karşısında hükümet bizi beş altı mil öteye yerleş- rerek: “İşte bu düzlükler evlerin damlarıdır. Şimdi üstünde tirmek istiyor. Toprakta vermiyor; gelelim, sürelim, biçe- yürüdüğünüz yol değil, evlerin damlarıdır! Ev yapmaya lim, ekelim... Hayvanlara yükletelim gidelimmiş. Laf mı müsait yer olmadığı için, bütün evler üst üste bu yamaca bu? Hani sürülüp ekilecek toprak? Velhasıl biz zavallı köy- yapılmıştır. Arka duvarlarını hep yamaç teşkil etmektedir.” lülerle alay ediyorlar.” Gördüğümüz şu: Bir dönüm yamaç üzerinde, gelişigüzel Yeni muhtar: yapılmış, aralarında bir kişinin geçebileceği yollar olan, “Şevki doğru diyor beyler.” Dedi. “Bizi buradan ya al- topu topu 7-8 ev... Fakat ne damı var ne bacası ne kiremidi sınlar, ya da bize toprak versinler. Arkamızdaki tepelerin ne de güngörleri! Kare gibi bir yapı, içi ya sıvalı ya sıva- içinde işe yarar ağaç yok; orman dairesi zaptetti. Temizle- sız, döşeme toprak dam toprak, mağra gibi ağıl gibi yerler, yezsin yasak, süremezsin yasak, bir keçini görse ormancı sanki de büyük bir ağıl kümesi önündeyiz! keçiyi önüne katarak gelir. Keçiyi zapteder, raporu basar, Evlerin ortasındaki kısımda bir çeşme var. El, yüz, ça- mahkemeye verir, hayvanı şehre götürür, götürme parasını maşır, bulaşık orda yıkanıyor. Akan sabunlu suların, dara- da senden alır, üstelik bir da ceza yersin. Vallahi bizi bu- cık yollarda kıvrılan, evlerin temellerini, kapılarını yalayan radan alsınlar, Lefke’den oyana bir ovaya yerleştirsinler, izleri görülüyor. Badem ağaçlarının dallarında, çalılardan köleniz olalım başka hiç bişey istemeyiz!” Korucu: “Bize, yapılmış çitlerin üzerinde çocuk bezleri, çamaşırlar... Ev- yani Dilliryadaki bu 8-10 köyün ahalisine şeherliler Dilliro lerin içi görünmüyor. Kapıdan giren ışıkla yetiniliyor. Bir der. Kötü manada hakaret olarak kullanırlar bu sözü: yürü evin içine göz attık. Tek odaydı. Karanlıktan seçebildiği- be dilliro işine derler, elin dillirosu gelmiş bize akıl öğre- mize göre odada bir kaç yatak seriliydi hasırlar üzerin; an- tecek. Bak şu dilliroya. Şeherlinin ağzında her kötü ma- laşılan ana baba çoluk çocuk hep bir yerde yatıyordu. naya gidiyor bu... Bir de adımız dilenciye çıktı.; bundan Kapının hemen arkasındaki kısım, tenekelerle tahtalarla 8 Halkbilimi kesilmiş, içinde 3-4 keçi var. Anladık ki burası da ağıl. Ev- yordu kendisine seslenmemizden cesaretlenerek dışarı lerin hiç bir yerinde yüz numara yok. Yamacın evlerden çıkdı, konuşmaya başladı. Kadının dili Singer makinesi uzak bir yerine gidip, çömeliyorlar. Kimi evlerin duvarla- gibi söylüyordu. Bize çocuklarını gösteriyor, oturdukları rında Atatürk’ün renkli resimlerini seçebiliyoruz. Bunla- kulübenin, duvarlarını damını işaret ediyordu. rın çoğu çerçevesiz. Yerli güncelerin bayram sayılarından Kadın yaşayışlarından, durumlarından yakınıyor: kesilmiş, duvarlara çakılmış. Bir çok evde bataryalı yay- “Bizimkisi de yaşayış mı?” diye soruyordu. Evi öteki maç vardı. Dağ başında şehirle aralarında onunla bir bağ evler gibiydi. Duvarları taştan, çamurdan örülmüş kaba ya- kurabiliyor, avunuyorlardı. pılıydı. Duvarlara kirişler oturtulmuş, üzerine çok sık çalı Kadınların çocukların bakışları ürkekti. Bu daha çok döşenerek çamurla sıvanmıştı. Kadın: meraklarındandı. Dağ başında ne arıyorduk? Kimdik, ne “Bu dam bir gün çökecek, öleceğiz. Akıtmasın diye her için gelmiştik? Fotoğraflarını neden çekiyorduk? Ne ya- yıl damın üzerine çamur yığıyordu. Bu kirişler bu yükü, pacaktık? bu duvarlar bu ağırlığı ne kadar çekecek? Bizi kurtarın Köye girerken gördüğümüz üç kız çocuk, güneş bat- efendiler bu yaşayıştan, anlatın durumumuzu.” Diyordu. mak üzere olduğu için keçilerini iplerinden çekerek yanı- Ağlıyordu. mızdan geçtiler. Hayvanları yerlerine sokup, kapılarının Bir başka kulübenin önünde, çalı yakmış, yufka pişiren önlerinde bize bakmaya başladılar. kadına seslendik. Türkçe bilmiyordu. Bize pişirdiği yuf- Öğretmene: kalardan uzattı, aldık. “Köyde bayrak var mı?” diye sorduk. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Kadın gökteki bulut- “Çoğunda var.” Diye yanıtladı. lara bakarak, Sonra: “Hem yağsın isteriz hem de yağmasın!” dedi. Sonra da “Kız Hatice, Zalihe getirin bayraklarınızı bakayım” ekledi: dedi. Çocuklar evlerin içine daldılar. Az sonra ellerinde “Yollar ıslanmadan gidin efendiler. Uçurumlardan Türk bayrağı kapıların önünde göründüler. Gözlerimiz ya- kayıp düşmeyesiniz. Tanrı yol açıklığı versin. Bizim için şardı. Köyün ortasındaki çeşmenin dibinde, evinin kapısı de uğraşınız. Bizi, hiç olmazsa çocuklarımızın emekleye- önünde duran bir kadına seslendik. Çarşafsızdı.(*) bileceği düz bir yere yerleştiriniz.” “Merhaba teyze” *** “Merhaba teyze” Sellain T’api denen köyü görmüş, merağımızı gider- “Nasılsın hanım?” miş, ama derdimize dert katmıştık. Yol boyunca köyü, köy- “Nasılsın hanım?” lüyü düşündüm. Günlerce yaşayışları, evlerinin hali “Ne yapıyorsun yemek mi pişiriyorsun?” gözümün önünden gitmedi. Bir gün Kıbrıs Tarihini karış- “...... !!!!” tırırken, gözüme ilişen şu tümcelerle irkildim; “M.Ö. Hiç yanıt vermedi, gözlerini yere dikti. İçinde bir üzül- 5800-2600 yılları arasında Cilalı Taş Devri’ne değin ka- müşlük bir üzüntü duyduğu yüzünden okunuyordu. Nite- lıntılardan ele geçen buluntulara dayanarak tarihçiler, bu kim dayanamadı ağlamaya başladı. Kadın Türkçe devrin insanlarının daire şeklinde, temelleri taştan, üzeri bilmiyordu, o yüzden sözlerimizi papağan gibi tekrarlı- çamur ile ağaçlarla kaplı evlerde yaşadıklarını yazarlar.” yordu. Sonra tepenin öteki yüzüne, Ay. Yorgudi’ye geçtik. Ay. (*): Dillirya, Karpas, kısmen de Baf köylerinde Türk kadınları Yorgudi’ye uçurumlu keçi yollarından iniliyor. Evler, ya- çarşaf giymezler. Onların bu hali bizi bazı düşüncelere götürmek- şayış gene özdeş betide! Çocukların emekleyebilmesi için tedir. Örneğin: çok eskiden, Müslümanlıktan önce, Orta Asya’dan bile düz yer yok! Her yan uçurum. Her yan iniş, yokuş, Anadolu yolu ile gelmiş Türkler olmaları gibi. dik.. Analar çocuklarına nasıl olurda göz kulak olabiliyor- lar? Şaşırdık kaldık. Bir kulübenin önünde çocukları ile duran bir kadına seslendik. Kadın gençti, dört çocuğu vardı. Türkçe bilmi- Halkbilimi 9

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma... 20. Yüzyılın İlk Yarısındaki Gazetelere Göre Kıbrıs Türk Toplumunun Ekonomik Durumu

Ahmet An*

SUMMARY 22 Temmuz 1878’de Kıbrıs’ta 300 yıldan fazla süren This paper gives various views from the early Turkish Osmanlı egemenliği sona erip de, İngiliz yönetimi baş- Cypriot newspapers about the economical situation of ladığı zaman, ada az gelişmiş bir durumdaydı. Kıbrıs’a the Turkish Cypriot community at the beginning of the getirilen en önemli yeniliklerden biri de ilk defa bir ba- British rule and later in the first half of the 20th Century. sımevinin kurulmasıydı. Ağustos 1878’de Larnaka’da The writers complain that the biggest problem of the basılıp, yayımlanan ilk gazete, İngilizce ve Rumca ola- community was that they were not productive and active rak iki dilde yazılar yayımlayan “Cyprus/Kipros” adlı in the economical life, remaining as consumers and civil haftalık gazete olmuştu. servants. Kıbrıs’ta Kıbrıslı Türkler tarafından Türkçe olarak basılan ilk gazete olan haftalık Saded ise, 1889 yılında ancak 16 sayı (11 Temmuz-14 Kasım 1889) yayımlana- bilmişti. Daha çok bazı ilanlara yer veren bu gazetenin ne yazık ki günümüze kadar ulaşabilen nüshaları bulunma- maktadır. Saded’ten 2 yıl sonra 25 Aralık 1891’de yayımlanan ikinci Türkçe gazete, yine haftalık çıkan Zaman gaze- tesi olup, Kıraathane-i Osmani’nin katkılarıyla kurulan ilk Türk basımevinde basılmıştı. 1892 yılında Zaman ga- zetesinde yer alan bir makalede, Kıbrıs adasında yaşa- makta olan Türk toplumunun zenginleşme ve ilerlemesi için öncelikle okulların ders programlarının ıslah edil- mesi gerektiği üzerinde durulmuştu. Zaman gazetesinden ayrılan Jön Türkçü grubun 1893’de çıkarmaya başladığı Kıbrıs gazetesinin yayın amaçları arasında, yine “vatanımıza, eğitimimize elden geldiğince hizmet etmek, vatan sevgisini öğretmek” vardı. Adadaki en önemli sıkıntının eğitimin geri olması, İslam köylerinde okullar açarak ders programlarının dü- zenlenmesi, kadın ve kızların okuma yazma öğrenmeleri gerektiği vurgulanmaktaydı. (Kıbrıs, 10 Nisan 1893)

*Araştırmacı - yazar. 10 Halkbilimi

Kıbrıs İslam toplumunun ekonomik yapısı üzerine okulları olmadığından Rumca konuştukları ve cahil köy- kaleme alınmış olan ilk yazılar da yine bu dönemde Kıb- lüler olarak kaldıkları belirtilmekteydi. Bunlar arasında rıs gazetesinde yer almıştır. Bir yanda yerel hükümetin, hatta dinlerini değiştirenler vardı. Köylerde yeni ilk- ticaret ve ziraata gerekli korumayı göstermediğinden ya- okullar, Lefkoşa’da da bir lise açılmalıydı.Adada sakin kınılmakta, öte yanda da halkın gerekli rağbet ve yardımı 164.191 Hıristiyana karşı, sadece 47.926 Müslüman göstermediğinden şikayet edilmekteydi. Sanayinin geli- vardı. 10 sene sonra Müslümanların nüfus olarak önemi şemediği Kıbrıs’ta üretilen zirai, dokuma ve dericilik gibi kaybolacaktı. sanayi ürünlerinin geliştirilerek, üretimin artırılması ge- 1897’de Lefkoşa’da 30-40 Rum tüccar varken, Kıb- rektiği vurgulanırken, eski sistemlerle üretim yapılarak, rıslı Türklerin sadece 4-5 tüccarı vardı ve işlem hacmi vakit ve emek harcandığı, maliyetin yükseldiği, herke- çok daha azdı. Osmanlı döneminde ticaret İslamların sin ürünlerini tercih etmeye başladığından Kıb- elinde iken, daha sonra tedricen Hıristiyanlara geçmişti. rıs’ta üretimin çökme tehlikesiyle karşı karşıya İşsiz Müslümanların göç sorunu, daha sonraki yıl- bulunduğuna dikkat çekilmekteydi. Ülke dışında eğitim larda da devam etti. 27 Mayıs 1907 tarihli Mirat-ı Zaman gören az sayıdaki kişiler adaya gelince memuriyet, avu- gazetesinde yer alan “Hicret” başlıklı yazıda şöyle den- katlık ve bazıları da ticarete atılıyor, ama Sanayi Oku- mekteydi: “Mecbur kalmadıkça göç etmek, şer’an caiz luna giden yoktu. Adada Müslüman tüccar ve sanayi değil. Adada azalmaya değil, bilakis çoğalmaya çalışa- sahiplerinin sayısı, binde birlik bir oranında idi, ancak, lım. Sanat öğrenelim. Sanat sayesinde ticaret yapalım. onlar da mükemmel değildi. Okullarda daha çok dini bil- Kahvehanelerde oturmakla, tavla, dama, kağıt oyna- giler veriliyordu. Okuma, yazma, tarih, hesap, fen gibi makla insan maişetini temin edemez.. Çalışmalı, para ka- bilimler de öğretilmeliydi. Rüştiye mezunları, Hıristiyan zanmalıyız. Hizmetçi olmamalı, hizmetçi çocukları gibi, bunları öğrenmiyordu. Oysa onlar, daha kullanmalıyız.” çok gayret ediyordu. 1909’da İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin gece mek- 25 Haziran 1894 tarihli Kıbrıs gazetesinde yer alan tepleri açarak eğitimin yaygınlaşması çabası, Kıbrıs’a da bir makalede, 16 yıllık İngiliz yönetimi sonrasında ada- yansımıştı. Örneğin Mirat-ı Zaman gazetesinin 29 Mart daki durumu şöyle anlatılmaktaydı: “İdarenin değişme- 1909 tarihli nüshasından öğrendiğimize göre, Leymo- sinden itibaren, ada Müslümanları, her açıdan sun’daki Siliku köyünde böyle bir gece mektebinin açı- mahrumiyete, sefalete düştü, eski hakları yok oldu. Kıb- lışında konuşan köy öğretmeni Hacı Sadık Efendi, rıs Meclisinde nüfus oranına göre, yani 9 Rum, 3 Türk Rumları örnek gösteriyor, eğitimin şart olduğunu vurgu- şeklinde temsil edildiler. Yıldan yıla göçlerle nüfus luyordu azaldı, fakirlik arttı, İslam Maarifi çöktü. Memuriyet ka- İstanbul’da hekimlik yapan ilerici bir Kıbrıslı Türk pıları kapatıldı. İşine son verilen Kıbrıslı Türklerin ye- olan Dr.Hafız Cemal, 1906-1909 yılları arasında Kıb- rine Kıbrıslı Rumlar getirildi.Özellikle belediyelerde rıs’ta bulunmuş ve gençler için bir Sanayi Mektebi kur- Müslüman nüfus istihdam edilmedi. Polis idaresinde öz- muştu. Burada Türk ve Alman ustalar tarafından veri ile hizmet etseler bile,mükafat ve ilerlemeye ulaşa- ayakkabıcılık, marangozluk, demircilik, ciltçilik ve şem- madılar.” siye tamirciliği gibi çeşitli el sanatları öğretilmekteydi. Müslüman Maarif Komisyonu üyesi Mehmet Faik Bunun yanında Rumca, İngilizce, Arapça, Almanca ve Bey’in İstanbul’daki Sadrazam Halil Rifat Bey’e gön- Fransızca gibi yabancı dilleri öğreten bir akşam okulu derdiği 10 Ağustos 1896 tarihli raporda da İngiliz yöne- açılmıştı. Dr.Hafız Cemal, iki yıl büyük özverilerde bu- timine suçlamalarda bulunulmakta, eğitim görüp adaya lunmuş ama eğitim faaliyetlerine karşı, dinci gericilerin dönen gençlerin iş bulamayıp, diğer Osmanlı vilayetle- tepki ve baskıları yüzünden, okullarını kapatarak adayı rine göç ettiği, adada kalanların işsiz olup, evleneme- terke zorlanmıştı. diklerinden şikayet edilmekteydi. Köylerdeki Kıbrıs Dr.Hafız Cemal, 1909’da yayımladığı “Kıbrıs Os- Türklerinin de, Hıristiyanlar arasında kalıp, Türk ilk- manlılarına Mahsus İstikbal Programı” başlıklı çalışma- Halkbilimi 11 sını 31 Mayıs 1909’dan itibaren Mirat-ı Zaman gazete- Hıristiyanlar sanata, ticarete yönelirken, Müslümanlar sinde yayımlamış ve yine aynı yıl “Kıbrıs’ta geçen dört memuriyete yöneliyor ve zevkü safaya para harcıyorlar.” senelik hayatım” başlıklı hatıralarında şunları yazmıştı. 10 Ocak 1920 tarihli Doğru Yol gazetesinde yazan “Kıbrıs Türklerinin eğitim, öğretim ve sanattan yoksun Mehmet Remzi, “Kendine güveni olmayan kişi ve mil- olduklarını söyleyebilirim... Adamızın hiçbir köy ve ka- letler, girişken, kararlı kişi ve milletlerin egemenliği al- sabasında Türk olarak bir tek hekim, eczacı, diplomalı tına girer” başlıklı bir makalesinde, Kıbrıslı Türklerin ebe bile yoktu. 60 bini aşkın Türk halkının tıp, eczane ve yalnız Lefkoşa’da bir tasarruf sandığı bulunduğunu be- ebelik ihtiyacını Rumlar sağlıyor. Lefkoşa’da ve her kaza lirterek, milli bir ticari bankanın kurulmasının kaçınıl- merkezinde mükemmel Rumca, İngilizce, Fransızca ve maz olduğunu vurgulamaktaydı. Türkçe bilen yüzlerce muktedir Rum avukatlarına karşı Doğru Yol gazetesi, 1. kuruluş yıldönümü münase- çıkarak, milletinin haklarını savunup koruyacak Türk betiyle 13 Ağustos 1929 (Sayı:49) tarihli nüshasında yer avukatlarımız yok. Her ne kadar 1-2 tane avukatımız son alan bir makalede şunları yazmaktaydı: “Elli sene önce dönemde adaya gelmişlerse de, yeterli değildir... İşte zengin idik, bugün fakir olduk. 50 yıl önceki eğitim dü- Türklerin sanatkarları: Şamişici, yoğurtçu, muhallebici, zeyi ile bugünkü durumumuz ölçülsün. Aradaki fark his- yemenici, şerbetçi, dondurmacı, sahlepçi, çaycı, çörekçi, sedilmeyecek kadar azdır.” kahveci, nalbant, yorgancı, keçeci, börekçi, kahvaltıcı, Davul adlı mizah gazetesi, 1 Nisan 1923 tarihli tellak, hamamcı, hancı, uşak, yük arabacısı, hizmetçi, (Sayı:39) nüshasında, Kıbrıslı Türklerin ekonomik du- hamal, ırgat, çiftçi. Bir buçuk lira maaş alan kamu gö- rumu ile ilgili olarak şu bilgileri vermekteydi: “Köylü revlilerinin hemen tümü Lefkoşa’da, biraz da Baf’ta bu- borç içinde, gırtlağına kadar gömülmüştür. Malı mülkü lunuyordu. Bazı kunduracılar, vasıfsız bahçeciler, beyler, bütün Aftos zenginlerine ipotek edilmiş de, bizim zen- paşalar, ağalar. Az sermayeli küçük bakkallar, eski tarz ginlerimizin hâlâ köşe bucak saklanmaya bakıyorlar. berberler, saat tamircileri. Milli kalkınma konularında Bütün köylerde eğitimsizlik egemen, tarım ilkel bir şe- Rumlar, genellikle birlik, işbirliği ve dayanışma içinde... kilde, ticaret hepten Rumlarda, sanat adına Türklerde hiç Türklerde birbirini çekememe, kavga, özgürlük kavra- birşey yok. Demirci, pabuççu, marangoz, kısacası bütün mını kötüye kullanarak, sürekli zevk ve safa içinde eğ- sanat onlarda. Bizde ise kasap bir, yorgancı iki. Daha ne lenip gitme, günü birlik yaşama var. Türklerin %60’ı isteriz? Tek tük yetişmiş sanatkarlar Lefkoşa’da, dışarıya çocuklarını okutamaz. Bazıları İstanbul okullarında çıkmıyor... Adada Türk varlığının en çok hissedildiği yer okutsa bile, büyük adam ve meslek sahibi olamıyorlar Lefkoşa.Rum mahallesinde semaya yükselen binalar. Rumlardan 200 yıl geriyiz.” Türk mahalleleri köstebek yuvası gibi çamurdan kulü- Kavanin Meclisi üyeliğinde bulunmuş olan Mustafa beler. Şimdi sorarım: İleri mi, geri mi?” Hami Bey, 26 Haziran 1911 tarihli (Sayı:1) Vatan gaze- Avukat Fadıl Niyazi, 25 Ocak 1924 tarihli (Sayı:3) tesinde başlayan “Sosyo-ekonomik dertlerimizden” baş- Birlik gazetesinde yer alan “Kazanç Yolları” başlıklı ma- lıklı yazı dizisinde şu soruyu sorup, yanıt aramaktaydı: kalesinde şunları yazmaktaydı: “ Adada Müslüman ha- “Biz niçin zengin olamıyoruz? Kuşkusuz, zenginliğe yatını gözden geçirirsek, görürüz ki, atalarımızın giden yolları aramadığımızdan.” Hami Bey ayrıca, kız- çiftlikleri, paraları, hazır kazançları artık tarihe kavuş- lar için de ortaokulların açılmasını önermekteydi. muştur. Onların bize yadigar bıraktıkları o büyük serveti, 1911’de Osman Cemal Efendi tarafından bastırılan yarım yüzyıl içinde elimizden kaçırdık. Bugün yaşamak 46 sayfalık “İntibah” (Uyanış) adlı kitapçıkta, şunlar yer için dört elle çalışmak mecburiyetindeyiz. Adada bizim almaktaydı: “30 yıldan beridir maarif, evkaf meseleleri için hemen yalnız üç kazanç alanımız vardır: Çiftçilik, ile hırlaşıp, boğuşuyoruz. Hiçbir sonuca ulaşamıyoruz. sanat, ticaret. Bunlar milli varlığımızın üç ayağını oluş- Toplumun başındakiler, maksatlarına ulaşana kadar ken- tururlar.” dilerini vatanperver, milliyetperver gösteriyor. Sonra Haber gazetesi, 20 Ekim 1934 tarihli ilk sayısında şu tembellik, işleri ağırdan alma ve çıkar politikası izliyor. değerlendirmeyi yapmıştı: “Aradan bu kadar seneler geç- 12 Halkbilimi miş olduğu halde, henüz içine giremediğimiz bir saha sında yer alan “Kıbrıs’ta Türk varlığı sağlam temellere varsa, o da kazanç sahasıdır... Bizim için terakki yolu, bu dayanmalıdır” başlıklı makalede şu şikayete yer ver- sahaya girdikten sonra açılabilir.” mekteydi: “Büyük bir dirayetsizlik gösterdik, hazineler Bir yıl sonra, Ses gazetesi de 3 Ekim 1935 tarihli nüs- değerindeki milli serveti elden kaçırdık. Zaafa ve fakra hasında (Sayı:14) yer alan “Kendi Durumumuz” başlıklı düştük. Türk tüccarlarla dolu pazarları rakip unsura dev- başyazısında, yine ticaret ve sanatın önemini vurgular- rettik. Tek bir cümle ile ifade edelim, efendi iken, uşak ve ken, “adada Türk ulusunun tutunabilmesi için en çok ti- bir hiç olduk. Çünkü zamanın emrettiği terakki hamlele- caret ve sanayi alanlarında yer tutmak gerektiği”nin altını rine ayaklarımızı uyduramadık... Teşkilatsızız. KATAK’ı çizmekte ve şöyle yazmaktaydı. “Bu hakikat, en evvel oluşturduk, ama bazı kurucu arkadaşlar onu ağır eleştiri- bizim tarafımızdan bulunmuş ve meydana çıkarılmış bir lerle yıkmaya çalıştı.” şey değildir. Doktor Hafız Cemal senelerce evvel bu ha- Rıza Burçak adlı bir yazar, 11 Ocak 1946 tarihli Söz kikat uğruna büyük fedakarlıklar yapmıştır. Ses’ten evvel gazetesinde yer alan “Geriliğimizin Sebepleri” başlıklı çıkan Kıbrıs Türk gazeteleri, bilhassa Masum Millet’de yazı dizisinde, idealsizlik ve memur zihniyetini bunun bu yolda çok takdire değer yazılar yazmışlar, Türk tecim nedeni olarak göstererek, okuyucularına ticari hayata ve endüstrisinin ilerlemesine çalışmışlardır... Hükümet- atılma gerektiğini tavsiye etmekteydi. ten, bir tecim, bir de sanat mektebinin açılmasını iste- Masum Millet gazetesini çıkaran Avukat J.M. Rifat, mek, Türk önderlerinin büyük bir vazifesidir.” Yeni Fikirler dergisinin Mayıs 1946 tarihli ilk sayısında Aynı gazete 14 Kasım 1935 tarihli nüshasında da yer alan “Çarşı İnkılap Müzesidir” başlıklı makalesinde Kıbrıs’ın sanayileşmesi konusunu işlerken, Rum ve Er- şöyle demekteydi: “Dr.Hafız Cemal Beyin 1904’de menilerin sanayi tesisleri kurmalarına ve Rum basınının memlekette politeknik eğitim kurma çabası reddedildi... sanayileşmeye verdiği öneme değinmekte; 5 Mart 1936 Memur ve muallim izdihamına ihtiyaç yoktur...” tarihli nüshasında da, “Kıbrıs Ticaret Odası’nın Yönetim Görüldüğü gibi 1900’lü yılların başından başlayarak Kurulunda bir tek Kıbrıslı Türkün bulunmaması acı bir Kıbrıs Türklerin en büyük sorunu, üretici hayattan mahrumiyettir” diye yazmaktaydı. kopuk, ekonomik yaşamın dışında, tüketici memurlar Ses gazetesi, 30 Temmuz 1936 tarihli nüshasında yer olarak kalmalarıdır. alan “Endüstrilerimiz” başlıklı başyazıda, “Türkiye’de M.Kemal Deniz, 6 Aralık 1946 tarihli Ateş gazete- birçok endüstri tesisinin bankalar tarafından kurulduğunu sinde şu satırları yazarken kendini çok mutlu hissetmek- hatırlatarak, Kıbrıs’ta da ilk fabrikanın, ayrı bir şirket ha- teydi: “Son günlerde Türk gençlerimiz arasında da linde Lefkoşa Türk Bankası tarafından açılması dileğinde ticarete karşı bir heves uyanmaktadır. Bugün liseyi biti- bulunmaktaydı. ren epeyi arkadaşlarımız ticaret hayatına atılmışlar veya Söz gazetesi 5 Nisan 1938 tarihli nüshasında, Kava- atılmağa çalışmaktadırlar. Bundan on sene evvel, memur nin Meclisi eski üyelerinden Necati Özkan’ın bir tütün olma zihniyeti hüküm sürmekte idi. Hatta birçok anneler fabrikası tesisi için gerekli izni aldığını ve Kıbrıs Vapur çocuğunu beşikte sallarken “Çocuğum uyusun da büyü- Şirketi Ltd’nin resmen tescil edildiğini duyururken, 10 sün ve bir daireye katip olsun” temennisinde bulunur- Mayıs 1938 tarihli Söz’de ise, yine Necati Bey’e ait Ma- lardı...Ticaretin en kazançlı bir yol olduğunu görüyoruz. rangoz ve Doğrama Fabrikası, Çini Mozaik Fabrikası, İşte son günlerde kurulan üç Türk ticaret şirketi: Türk Si- Kereste ve Hırdavat Mağazası’nın ilanı yer almaktaydı. nema Şirketi, Atai Kardeşler, Halil Ali ve oğlu. Bu kı- 29 Haziran 1943 tarihli Halkın Sesi gazetesinde kay- mıldayışın bizi ne kadar sevindirdiğini asla tahmin dedildiğine göre, adada bulunan 5 Rum tütün fabrika- edemezsiniz.” sında ayda 17.500 okka sigara üretilirken, Necati “Gürses” imzasını kullanan bir sütun yazarı da, 7 Özkan’ın fabrikasında 13 okka tütün işlenmekte ve 520 Eylül 1947 tarihli Ateş gazetesinde yer alan “İktisad ala- paket sigara üretilmekteydi. nında yükselmeye çalışmalıyız” başlıklı makalesinde, si- Haftalık Yankı gazetesi, 24 Eylül 1945 tarihli nüsha- nemalara, para düşmanı eğlence yerlerine ve kumara Halkbilimi 13 yönelen akına bir son verilmesi çağrısında bulunmak- Kıbrıslı Türkler artık kendilerine ait bir Türk çarşı- taydı. sından söz edebilmekteydiler. Eczacı Timur Azmioğlu tarafından kaleme alınan ve 11, 12 ve 13 Haziran 1947 tarihli Hürsöz gazetelerinde dizi yazı halinde yayımlanan “Kıbrıs Türk İktisadiyatı, “Bu bildiri, 20 Mayıs 2004 tarihinde Lefkoşa’da Kıb- Sanat ve Ticaret Durumu” başlıklı yazılar, Halkın Sesi rıs Üniversitesi Türk Araştırmaları Bölümü tarafından gazetesinin 29 Nisan 1948 tarihli nüshasında çıkan ve düzenlenen “Orta Doğu Basınında bir konu olarak Eko- gazetenin düzenlediği yarışmada ikincilik ödülünü ka- nomi” başlıklı ve “Orta Doğu’da Basının Tarihi” üze- zanan “Şimdiye kadar içtimai sahada neden geri kal- rine düzenlenen uluslararası konferansların 6. dık?” konulu makale ve 1 Mayıs 1948 tarihli Kurun toplantısında sunulmuştur. “ gazetesinde yer alan Lise 1. sınıf öğrencilerinin aytışma konusu “Memuriyet mi, serbest meslek mi?” diğer ör- nekler olarak verilebilir. Yine 1948 yılında, grev yapan maden işçilerini des- teklemek üzere yayımlanan ilk solcu Türk gazetesi olan Emekçi de 19 Mayıs 1948 tarihli ilk nüshasında, işçile- rin örgütsüz olduğundan şikayet etmekte ve şöyle de- mekteydi: “Kıbrıs Türkleri bugün arazisiz köylü ve çiftçi, şehir, kasaba maden ve liman işçilerinden ibaret bir küt- ledir. Ticaret ile iştigal eyleyen veya fabrikatör takımın- dan yekün bir tüccar sınıfına malik değildir.” İrfan Hüseyin, 9 Temmuz 1948 tarihli Türk Sözü ga- zetesinde yer alan “İktisadi Davalarımız” başlıklı başya- zısında şu serzenişte bulunmaktaydı: “Yahudiler ekonomiyi ele geçirirken, Araplar uyumaktaydı... Nerede bizim müteşebbis iş adamlarımız? Halen en muhteşem şekli ile kurulmakta olan Lidra Palas, bir Rum şirketi yerine Türk şirketi tarafından inşa edilse idi zarar mı ederdi? Bu kadar bol doktorumuz vardır, birleşip de bir hastahane açsalar, müşteri kıtlığına mı uğrarlar?” Sonunda, Necati Özkan’a ait 15 Kasım 1950 tarihli İstiklal gazetesinde yer alan “İftihar edilecek Türk çar- şısı” başlıklı bir makalede yer alan şu satırlar, Lef- koşa’daki Mecidiye Sokakta yer alan işyerlerini sayarken, bir Türk çarşısının oluşmakta olduğunu haber vermekteydi: “Tamamile Türk çarşısı halini alan bu yolda (Mecidiye Sokakta) mobilyacılar, terziler, kundu- racılar, eczahaneler, ithalatçılar, pastahaneler, döşemeci- ler, Türk Bankası, İstiklal gazetesi ve matbaası, TC Devlet Hava ve Demir Yolları, Güven Sigorta Acente- liği, kitapçı, ciltçi ve tuhafiyeci, taksi yazıhanesi, veles- bitçi, berber, bakkal, Kardeş Ocağı, muhasebe ofisi sıralanmaktadır.” 14 Halkbilimi

Derleme...Derleme...Derleme...Derleme...Derleme...Derleme...Derleme... İnönü Köyünde Şehidalarla İlgili İnanışlar

Çağın ZORT*

KÖYDE YAŞAM olan bir köydür. Şu anda Köyde yaşayanların bir kısmı Geçmişteki yaşam biçimimizle bugünkü yaşam biçi- devlet dairelerinde, bir kısmı özel iş yerlerinde çalış- mimizi karşılaştırdığımız zaman aralarında pek çok fark- makta ve bir kısmı da tarım ve hayvancılıkla uğraşmak- lılık olduğunu görmekteyiz. Bugün sahip olduğumuz pek tadır. İlkokul öğrencilerinin büyük kısmı köyümüzdeki eşya geçmişte yoktu. İnsanlar -tabir yerinde ise- ezile- ilkokula bazılar ise şehirlerdeki ilkokullara devam et- rek, binbir güçlükle yaşamlarını sürdürürlerdi. İnsanlar mektedirler. Ortaokul ve lise öğrencilerinin de büyük yaşamak için doğa ile sürekli savaşmak zorundaydılar. kısmı, –içerisinde ortaokulu da olan-Akdoğan Polatpaşa Erkekler gündüz ovada koyunla, kuzuyla, ekip biçmeyle Lisesi’ne, bir kısmı da şehirlerdeki ortaokul ve liselere uğraşmakta, kadınlar ise kendi veya başkalarının bah- devam etmektedir. Üniversite çağına gelmiş öğrenciler çelerinde ekip biçmeyle uğraşırlardı. Köylünün mali du- de KKTC’deki ve Türkiye’deki üniversitelere öğrenim rumu elverişli olmadığı için çocuklarını genelde görmektedirler. ilkokuldan -bazen ilkokul 2. veya 3. sınıftan- sonra okut- Köyümüzde belediye ve muhtarlık bulunmaktadır. mazlardı. Çocuklar da ailelerine günlük işlerde yardım Ayrıca sağlık ocağı, spor kulübü ve ilkokul da vardır. 30- ederlerdi. 40 yıl öncesi düşünülürse köylünün çoğu tarım ve hay- Temel besin maddesi olan ekmek; avludaki taş fırın- vancılıkla uğraşmaktaydı. Geçimlerini bu şekilde larda , yemekler, yere yan yana konan iki taştan yapılan sağlıyorlardı. Fakat o dönemdeki tarım ve hayvancılık ocakta yakılan ateşlerin üzerinde pişirilirdi. Yemek pi- da bugünkü gibi gelişmiş teknolojik aletlerle yapılmı- şirmek, çamaşır yıkamak, yıkanmak için gerekli olan su yordu. İnsan gücü ön plandaydı. Hemen hemen her iş mahalledeki çeşmelerden veya kuyulardan taşınırdı. Er- insan gücüyle yapılmaktaydı. Bu işler sadece erkek ta- kekler geceleri de çalışırlardı. Kimi çiftliklerde, mandı- rafından değil, kadın ve hatta çocuklarla birlikte yürütü- ralarda uğraşmakta, kimisi yemek ve ekmek pişirmek lürdü. için yakılacak odunları toplamak için ovaları gezerlerdi. Topladıkları odunları eşek sırtlarında veya katır araba- KÖYÜMÜZDEKİ ŞEHİDALAR VE larıyla eve getirirlerdi. Eskiden ulaşım katırlarla yapıl- ADAK YERLERİ maktaydı. Hasılı erkeklerin gündüzden sonra da işleri Şehidalar; geçmiş yıllarda, savaşlar sırasında şehit bitmiyordu. Kadınlar ise bütün işlerini gece yapmaya ça- düşmüş insanlar olduğuna inanılır. İnsanlara zaman lışırlardı. Haliyle çamaşırlar da diğer işler gibi gece yı- zaman görünen bu kişilerin, insanlar tarafından kendile- kanırdı. Kadınlar gece kalkar, odunlarla çamaşır rine yardımda bulunduklarına inanılmaktadır. İnsanlar bu kazanının altını yakar ve suyu ısıtarak çamaşırlarını yı- şehit düşen insanların(şehidaların) yattıkları yerleri zi- karlardı. Yani hayat gündüz de gece de devam etmek- yaret ederek adaklar adamaktadırlar. Geçmişte bir küçük teydi. kap içine konan kandil ile adak yapılırken, günümüzde İNÖNÜ mum yakılarak adak yapılıyor. İnsanlar dileklerinin ger- İnönü; Gazimağusa’ya bağlı nüfusu 1250 civarında çekleşmesi halinde tekrar gelip mum yakmaktadırlar. Bir

* Öğretim Görevlisi. Yakın Doğu Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. Halkbilimi 15 manada dileklerinin olmasından duydukları sevinçlerini Yazda dışarıda yatardık diye söze başlıyor ve o olayı, ve duygularını dile getirmektedirler… o günü yaşayarak anlatıyor Feriha abla. Eşi Ahmet Bom- boz (merhum) ; o zaman ektikleri ve ara sıra çaldırdık- HASAN HÜSEYİN… ları (o yıllarda ekilen mahsülleri gece çalıyorlarmış. Bir Bu yatır şu inanca dayanır: kez Ahmet Bomboz’un pamuklarını da çalmaya kalk- İnönülü Feriha Bomboz’un kayınvalidesinin kayın- mışlar. Ondan sonra Ahmet Bomboz, pamuk tarlasını sık validesi bir akşam (yıl aşağı yukarı 1950. Feriha Hanım sık gözetlemeye gidermiş) pamuklara bakmaya gitmiş. yeni evlenmiş.) çamaşır yıkamak için kalkıp, avludaki Feriha Hanım da dışarıda yatıyormuş. Ansızın şır şır diye ocakta su kaynatmış. O sırada ocak taşının üzerinde cüb- bir ses duymuş. Bizim adam geldi galiba, demiş. Ben de beli bir adamın oturduğunu görmüş. Kadın o anda bir epeyce dalmışım hiç duymadım. Derken Feriha Hanım çığlık atmış ve çok korkmuş. Cübbeli adama bakmış. kalkıp gözlerini açmış. Bir de bakmış ki ne görsün. Av- Adam: lusundaki kuyunun başında boyu 2-2.5 m’yi bulan büyük -Korkma kızım ben de senin gibi insanım, sizin gibi bir gölge. Kadın bu gölgeyi görünce tabii ki hırsızdır di- bir adamım. Ben Hasan Hüseyin’im demiş. Git Eşme- yerek çığlık atmaya başlamış. O büyük gölge, duvar bo- neoğlu ’na söyle o develeri üstüme bağlamasın. Bütün yunca gitmiş ve yukarıda bahsettiğimiz ve Feriha gece beni tepeliyorlar ve rahatsız ediyorlar, ben giderken Hanım’ın kayınvalidesinin kayınvalidesi tarafından gö- yerimi belli edeceğim, ama sen sakın birine söyleme, size rülen Hasan Hüseyin’in yerimi belli ettim dediği ve bir yararım dokunacak. Yeter ki beni pazartesi ve perşembe kül yığını bıraktığı yerde kaybolmuş. Tabii çığlığı duyup günleri aydınlatın demiş ve ardından kaybolmuş. koşan komşuları ona, gördüğünün hırsız değil şehida ol- Kadın telaşla koşup eve gelmiş. Ama telaşlı olduğu duğunu söylemişler. Acaba bu şehit, Feriha Bomboz’un her halinden belli oluyormuş. Bunu kocasına söylemeye komşuları tarafından daha önce görüldü mü? Sorusunu korkmuş çünkü gördüğü şehida kendisine, birine söy- sorabiliriz ama soruyu sorduğumuzda da cevap bula- leme diye tembih etmiş. Kocası: madık. Derken, Feriha Hanım bu şehiti aynı gece rüya- -Ne bu telaş, ne oldu da bu kadar heyecanlısın diye sında da görmüş… sormuş. Hasan Hüseyin yatırı ile ilgili olaylar bunlarla biti- Feriha Hanım’ın kayınvalidesi: yor. - Hiç bir şey yok, demiş. Feriha Bomboz, yaşadığı tüğler ürperten üçüncü ha- Feriha Hanım’ın kayınvalidesinin kocası: diseyi anlatıyor. Feriha Hanım yine bu yaşananlardan - Anladım demiş adam sen biriyle buluştun onun sonra bir gece saat 2:00 sularında çamaşır yıkamak için için söyleyemiyorsun. uyanmış. Feriha Hanım avluya çıkıp suyu ısıtmış. Isınan Feriha Bomboz’un kayınvalidesi başından geçenleri, suyu çamaşır teknesine dökmüş. (Kendisinin söylediğine çaresiz anlatmış. Adam dinlemiş ve seslenmemiş. Sabah göre) teknesinin başında büyük bir delik varmış. Tam kalktıkları zaman yerimi belli edeceğim dediği yerde bir suyu döküp de ayağa kalkarken o deliğe çok hızlı bir şe- kömür yığını bulmuşlar. Ondan sonra şehidayı (Hasan kilde büyükçe ve kertenkeleyi andıran bir hayvan geç- Hüseyin’i) başka hiç görmemişler. miş ve “ben sana demedim mi gece çamaşır yıkamayasın, “gündüzler sizin geceler de bizim” demiş. Feriha Bomboz; bu olayı, kayınvalidesinin kayınva- Feriha Bomboz o anda eve girmiş ve sabah olana kadar lidesinden öğrenmiştir. Şehidayı bir daha görüşmemiş- çıkmamış. Çok korkmuş. O günden sonra Feriha Hanım ler demiştik ama, sadece yıl 1952’ye kadar. onu (her ne iseydi) hiç görmemiş. Bu olaydan sonra Fe- riha Bomboz, şehidanın yerine küçük bir anıt yaptırmış. Yine bize bu bilgileri veren Feriha Bomboz; bu olay- O gün bu gündür bu şehidaya köylüler gelip dua edip onu dan iki yıl sonra (1952) anlattığı olayla bağlantılı tüğler aydınlatırlar. Adağı olan gelip bir mum yakar ve dileğini ürpertici başka bir olay anlatıyor…. diler. 16 Halkbilimi

Yaptığımız araştırmada Feriha Bomboz’un avlusunda bulunan şehida Hasan Hüseyin’e mum yakan bir kişiye Şu anda Aysel Ayter’in evinde bulunan ve Aysel Ha- rastladık: Feriha Hanım’ın komşusu Atiye (Acarca) nım’ın oğlu tarafından küçük bir anıtı yaptırılan bu yerde Hanım, eşi Battal Acarca’nın (merhum) eskiden çalıştığı yatan şehidayı pekçok insan ziyaret edip mum yakmak- ancak bir müddet ayrıldığı işine tekrar dönmesi için (ha- tadır. Hastaysam iyi olayım, geleyim şahidayı yakayım yattayken) için bir adak adamış ve eğer işine geri dönerse denir. Olduktan sonra ben aydınlandım sen de aydınlan gidip Hasan Hüseyin’i aydınlatacağım (ona mum yaka- denir ve fatiha…duası işte ne biliniyorsa okunur. cağım) demiş. Atiye Hanım’ın söylediklerine göre adını Şehidanın bulunduğu yer ve ev 1978 yılına kadar – zikrederek adamak gerekliymiş. Nitekim bir iki ay sonra yani Aysel Ayter orayı satın alana kadar- Çatozlu Meh- eşi işine geri dönmüş. Dolayısıyla Atiye Hanım’ın dileği met Bullici’ye aitmiş. Şehidanın bulunduğu yer de ağıl gerçekleşmiş. Atiye Hanım da abdest almış ve gidip olarak kullanılmaktaymış. Aysel Ayter’in anlattıklarına Hasan Hüseyin’e mum yakmış. göre eve Çatozlu Mehmet’in sahibi olduğu günlerde, şe- hidaya mum yakmak için gelen kadınlar yanlışlıkla ağılı DİĞER BİR SÖYLENCE da ateşe vermiş. Bullici (Çatozlu Mehmet) de şehidanın İnönü’de çok iyi bilinen bir diğer efsanevî olay yak- olduğu yeri yıkmış. Evi Aysel Ayter’e sattıktan sonra da, laşık 45-50 yıl önce yaşanmış. Bu olayı da olaya şahit Aysel Ayter’in oğlu tarafından bu şehida anıtlaştırılmış. olanlardan aktarıyoruz. (Namiye Havutcu, Fatma Gür- selen). HÜRREM DEDE… Anlatılana gelince… Eskiden gaz ocağı yoktu. İn- Bir başka rivayet de yine köyümüzde Seniha Kira- sanlar yemeklerini odunlarla yaktıkları ateşlerde pişirir- cıoğulları’nın (merhume) evinin önünde bulunan şehida lerdi. Dolayısıyla eskiden odun toplama işi de yaygındı ile ilgilidir. Şu anda Seniha Hanım’ın evinde kızı Şev- ve odunlar geceleri toplanırdı. Bu iş yakacak toplamaya kiye Şenay Kiracıoğulları oturuyor. Şevkiye Hanım’ın gitmek veya yakacağa gitmek diye tabir edilir. Yakacağa bize verdiği bilgiler şöyle: geceleri ay aydınken gidilirdi. İşte böyle bir gecede Açıkçası ben de pek bir şey bilmiyorum. Büyükler- Fatma Gürselen ve iki çocuğu, Namiye Havutcu’nun den duyduklarıma göre burada yatan Hürrem Dede diye evine gitmişler. Fatma Hanım’ın eşi Halil Gürselen (mer- bir kişiymiş. Eskiden savaş döneminde burada şehit düş- hum), yakacak toplamak için ovaya gitmiş. O sırada müş. Bu kişi ak sakallı, beyaz yüzlü bir kişiymiş. Bu şe- Fatma Gürselen’in çocuklarıyla Namiye Havutcu’nun hidaya da köyden ve köy dışından insanlar gelip mum çocukları rahat durmuyorlarmış. Bağırıp çağırıyorlar- yakmaktadırlar. mış…. Derken gecenin geç vakitleri olmuş… çocuklar yine gürültü ediyorlarmış… tam o sırada Fatma Gürse- SONUÇ: Günümüzde her ne kadar da bu gibi söy- len rast gele pencereden bakıvermiş. Bir de ne görsün lencelere inananlar azalmışsa da yine de bir dileği olan, …. Başı (Osmanlı sarıkları gibi..) sarıklı bir adam. Uzun başı darda olan kişiler çaresiz kaldıkları zaman kendile- boylu, nur yüzlü, yapılı, ak sakallı, beyaz elbiseli, par- rine en yakın olan köylerdeki şehidalardan medet um- makları oldukça kalın ve her parmağında bin bir renkli maktadırlar. Bu tip yerleri her kesimden insan ziyaret mumlar olan bir zat. O anda Fatma Hanım çığlık atmaya etmektedir. başlamış ve Namiye Hanım’a çağırarak “aman genap- laaa ….” diyerek ağlamaya başlamış. Namiye Hanım da HAVVA ALİ GÜLER’İN YAŞADIĞI o anda ne olduğunu bilmeden o çığlıktan dolayı dua oku- OLAĞANÜSTÜ ANI: maya başlamış aman şehidam seni rahatsız ettik…. tü- Bu efsanevî anlatı Havva Ali Güler’in annesi Afet ründen cümleler söylemiş. Ama o hiçbir şey söylemeyeip Yorgancı Mehmet(merhume) ve babası Ahmet Yorgancı giderek uzaklaşmış, kaybolmuş… ondan sonra o gün bu Mehmet’in(merhum) evlendiği yıllara rastlar. Havva gündür de görülmemiş… Güler, kendisinin doğduktan sonra öğrendiği bu olayı Halkbilimi 17

şöyle anlatıyor: Bey: Afet Hanım ve Ahmet Bey evlenmiş. Evlendikten -sen, ben eve tez geleyim diye söylüyorsun. Dikkat sonra (Havva Hanım’ı doğurmadan önce) ilk çocuğunu et de keçileri de kaçırmayasın. doğurmuş. Çocuk 12 yıl yaşamış. 12 yaşındayken bir gün Demiş yani inanmamış. rahatsızlanarak aniden ölmüş. Günler geçmiş. Afet Ertesi gece yine gece yarısı olduğu zaman bir gece Hanım bu sefer (10 yıl sonra) Havva (Ali Güler’i) Ha- önce yaşananlar yine yaşanmış. Gelen nur yüzlü kadın nım’a hamile kalmış. Takvimler 1930’u gösterdiğinde Afet Hanım’a yine yatağı oradan kaldırmasını söylemiş Havva Hanım doğmuş. Doğduktan bir müddet sonra ve gitmiş. Ahmet Bey eve geldiği zaman Afet Hanım Havva Hanım da rahatsızlanmış. Havva Hanım’ın rahat- olanları anlatmış. Ama Ahmet Bey yine inanmamış. sızlanmasından dolayı bir korku almış onları. Acaba bu Bunun üzerine Afet Hanım: çocuk da diğer çocuğum gibi ölecek mi? Sorusu akılla- -Görmek istiyorsan yarın akşam evde kal ve kendin rını kurcalamaya başlamış. Kendileri ve komşuları evle- şahit ol demiş. Ahmet Bey de kabul etmiş. rinde bir uğursuzluk olduğuna kanaat getirmişler ve Üçüncü gece Afet Hanım, Ahmet Bey ve küçük kızı Köprü’ye taşınmışlar (taşınmadan önce İnönü’de ikamet aynı yerde, dışarıdaki yatakta yatıyorlarmış. Gece yarısı etmekteydiler). Ahmet Bey Köprü’deki bir çiftlikte olduğu zaman bu sefer üç nur yüzlü kadın gelmiş. kâhya olarak çalışmaya başlamış. Aynı zamanda da bir Afet Hanım’a: köy kahvehanesini de çalıştırırmış. Gündüz çiftlikle gece -uyuyor musun? kahveyle uğraşmaktan eve gelmesi sabahı bulurmuş. Afet Hanım: Afet Hanım eşinin bu eve geç gelişlerine çok sinirleni- -Hayır uyumuyorum. yormuş. Ama bir şey demiyormuş. Kadınlar çocuğu alıp sevip okşadıktan sonra Ahmet Kaldıkları eve arılar yuva yapmış. Onlar da arılara Bey’in olduğu tarafa geçmişler. Ahmet Bey yatakta arka ilaç sıkmışlar. Ta ki bu arılar gitsin dışarıda yatalım de- üstü yatıyormuş. O şekilde yatırken kadının biri Ahmet mişler ve yataklarını dışarıya çıkarmışlar. Birinci gece Bey’in ellerini çapraz olacak şekilde tutmuş ve Ahmet Afet Hanım kızını (Havva Ali Güler’i) alarak dışarıdaki Bey’in göğsünün üzerine bastırmaya başlamış. Ahmet yatağa yatmışlar. Gece yarısı olmuş fakat Ahmet Bey Bey öleceğini sanmış. Ahmet Bey’e: kahveden henüz gelmemiş. Afet Hanım yattıktan sonra -Kadın sana üç defa oldu bu yatağı kaldırmanızı söy- şır şır diye bir ses duymuş. Kalkıp baktığında ne görsün. lüyor ama sen ona inanmıyorsun, demiş. Beyaz elbiseli nur yüzlü bir kadın baş ucunda duruyor. Ama bu sırada bastırmaya devam ediyormuş. Ahmet Afet Hanım’a: Bey tam kendinden geçerken Ayetü’l-Kürsî’yi okumaya -Uyuyor musun? başlamış. Kadın Ahmet Bey’e: Afet hanım cevap veriyor: -Ah kâfir beni yaktın, demiş ve Ahmet Bey’i bıraka- -Hayır. rak karanlıkta kaybolmuşlar. aralarında şu konuşmalar geçiyor: Ahmet Bey de geri geleceklerini düşünerek yatağı -çocuk nerede? kaldırmış ve onları bir kere daha görmemiş… -işte burada. SONUÇ: Yaşananları anne ve babasından öğrenen -Çocuğu ver de biraz seveyim. Havva Ali Güler bu yaşananları bize anlatırken hâlâ Nur yüzlü kadın kundaktaki bebeği almış, okşayıp gözleri yaşarmakta ve hüzünlenmektedir. sevmiş, öpmüş ve geri vermiş: KAYNAK KİŞİLER -Al çocuğunu yatır. Ama yatağınızı buradan kaldırın. Burası bizim geçek yolumuzdur . Derleyen : Çağın ZORT Demiş ve yürüyüp gitmiş, giderek kaybolmuş. Derlenen: Havva Ali Güler Ahmet Bey sabaha karşı eve gelmiş. Afet Hanım Derlenen Tarih: 2006 olanları anlatmış. Taşınmak istediğini söylemiş. Ahmet Doğum Tarihi ve Yeri: 1930 – İnönü 18 Halkbilimi

Mesleği: Ev Hanımı DİPNOTLAR Eğitimi: ilkokul. 1. Eşmeneoğlu: Orada yaşayan bir aile. Kadının yan kom- şusu. Bu adamın döveleri varmış. Anlatılanlara göre bu adam evi- Derleyen: Çağın ZORT nin yanındaki boş araziye bu develerini bağlarmış. Ama ertesi gün hayvanın ön ayaklarından birisi kururmuş (tutulurmuş). Adam da Derlenen Tarih: 2007 bunun sebebini merak edermiş. Meğerse develerin ayaklarını Derlenen Kişi: Aysel Meryem Ayter Hasan Hüseyin denilen ve orada yattığını söyleyen bir şehit (şe- Doğum Tarihi ve Yeri: 1944 Tatlısu hida) kurutuyormuş. Meslek: Ev Hanımı 2. O dönemde de erkekler mutaassıpmış. O yüzden kadınlar Eğitim: İlkokul kocalarından çok korkarlarmış. 3. Eskiden çamaşırlar avluda yıkanırdı. 4. “ben sana demedim mi” sözüyde daha önce bir uyarı ver- Derleyen: Çağın ZORT dim manası çıkmaktadır. Feriha ablaya sordum daha önce bu ko- Derlenen Tarih: 2007 nuda bir uyarı veya bir tehdit ya da bir görüntü…. Aldın mı? Diye. Derlenen Kişi: Namiye Havutcu Ama kesinlikle böyle bir uyarı almadığını söylüyor. Tahminime Doğum Tarihi ve Yeri: 1925 İnönü-Sinde göre Feriha Hanım’ın da cevabını bulmakta zorluk çektiği sorunun Meslek: Ev Hanımı cevabı yatırken gördüğü gölgeydi. Çünkü daha önce de aynı yer- Eğitim: İlkokul den geçip kaybolmuştu. Bu “bu işten vazgeç. Bak sana görünüp ihtar ediyorum” anlamında bir ihtar olabilir. 5. Olayı anlatan Namiye ve Fatma Hanım’ın; o anı, gözleri Derleyen: Çağın ZORT dolu dolu, sanki yaşamış gibi anlatmaları bizleri de derinden etki- Derlenen Tarih: 2007 lemiştir. Derlenen Kişi: Feriha Bomboz 6. Genapla: Dayı veya amca karısı. Doğum Tarihi ve Yeri: 28 Temmuz 1930 Vadili 7. Burası bizim her gece geçtiğimiz yoldur. Her gece bu gü- Meslek: Ev Hanımı zergâhı kullanırız anlamında. 8. Havva Ali Güler, benim ninemdir. Eğitim: İlkokul

Derleyen: Çağın ZORT Derlenen Tarih: 2007 Derlenen Kişi: Atiye Acarca Doğum Tarihi ve Yeri: 12 Şubat 1963 İnönü Meslek: Ev Hanımı Eğitim: İlkokul

Derleyen: Çağın ZORT Derlenen Tarih: 2007 Derlenen Kişi: Fatma Gürselen Doğum Tarihi ve Yeri: 30.04.1936 Çamlıca Meslek: Ev Hanımı Eğitim: İlkokul

Derleyen: Çağın ZORT Derlenen Tarih: 2007 Derlenen Kişi: Şevkiye Şenay Kiracıoğulları Doğum Tarihi ve Yeri: 09.05. 1958 Meslek: Hizmetli Halkbilimi 19

İnceleme, tartışma...İnceleme, tartışma...İnceleme, tartışma...İnceleme...

Yetmiş Dört Sonrası Genelde Kültür Ve Özde Karpaz

Özkan YIKICI* SUMMARY Kuzey Kıbrıs’ın yetmiş dört sonrasında kazandığı You will be reading the about the direct political and kültürel kimliği incelenirken sadece kulaktan dolma bil- other various interferences on the social and political gilere itibar edilmemesi gerektiği görüşündeyim.Ger- life of the Cypriot Turks after 1974. These interferences çekçi bir sonuç için ciddi bir araştırma ve gözlem have culturally and socially affected in a great deal and aşamasından geçilmesi şarttır. changed the lifestyles of the . In the ar- Günümüzde yaygın olan gerçekleri gizleme ve men- ticle we have tried to investigate in detail how this cul- faat elde etme çabaları ile en gerçek olguların bile giz- tural interaction came about in particular the Karpas lendiğine veya değiştirildiğine tanık olmaktayız.Dahası, Peninsula and in general all around North Cyprus. The bazen yapılan dost sohbetlerinde samimiyetle dile geti- subject also deals about the cultural changes in relation rilen şikayetler ya da yakınmaların bile resmi kayıtlara to the new conditions. The writer has tried to use a so- geçirilmesi söz konusu olduğunda, söylediğini inkar ciologic way prefereably rather than a politcal to inspect etme, yalanlama alışkanlığı da ne yazık ki yaygın- the matter. laştı.Tüm bunlar herkesin de tahmin edebileceği gibi araştırmacıların işini zora sokmakta, edinilen her bilginin titizlikle incelenmesini zorunlu kılmaktadır. Günümüz toplumunda söylemekten üzüntü duydu- ğum davranış modelleri de yukarıda bahsettiğim gerçek- leri gizleme politikası yüzünden yaygınlaşmıştır. En basit ve güncel gelişmeler dahil olmak üzere birçok konu bilen için tehlikeli hale getirilerek açığa çıkarılması en- gellenmiştir. Bu nedenle insanlar sokakta yürürken gör- dükleri gerçekleri, işyerlerinde karşılaştıkları tutumları, tanık oldukları olayları yok saymak zorunda bırakılmış- lardır. Dahası da vardır: Uluslararası arenada hiçbir geçerli- liği olmayan ifadeler de ortaya atarak bunların savun- ması yapılmakta ve ortaya gerçekçiliği olmayan, ithamlar üzerine kurulmuş bir siyaset çıkarılmaktadır.İşin acısı bu davranış bozukluklarını kültürümüze mal et- mektedirler. Bugün gündemimizi oluşturan her siyasi konunun so- nuca bağlanması için izlenmesi gereken hukuki kurallar vardır. Oysa bizde sorunları kanuna göre çözmek değil,

*Araştırmacı - Yazar. 20 Halkbilimi kanunu sorunlara uydurmak modeli daha yaygındır. alanlarına yerleştirilme çabaları dönemin koşullarını Bunun sonucunda toplumsal uçlar ve ayrıcalıklar ortaya oluşturmaktaydı. Yine o dönemde kurumsal örgütlenme- çıkıyor. En acısı da bir süre sonra bunların uydurma ol- ler değil, teşkilat tipi yapıyla yönetsellik yaygındı. Siya- duğunu unutarak inançla savunmaya geçmemizdir. sal olarak ise ayrı bölge örgütlenmesi ve gizlenmeyen Siyasal oluşum modeli, oluşturulan düşünce sistemi “Türkiye ile bütünleşme” stratejileri ve ideolojisi söz ve onunla şekillenen kültürel değerler ne yazık ki bu ku- konusuydu. Kültürel rallarla işlendi. Doğruluğu herkesçe bilinen en basit ol- olarak ne sivil açılımlı bir ortam, ne de demokratik gular dahi yanlış, çıkarcı anlayışa göre şekillenen kavram yaşam biçimi vardı. Böyle bir ortamda kültürel gelişim karmaşasına dönüştürüldü. Torpilin olmadığı yerde işle- olması beklenemezdi. Görüldüğü gibi yetmiş dört son- rin yürümeyeceği inancı kök saldı. Eskiden yüz kızartıcı rasındaki kültürel yapı siyasi faktörlerle yoğrulmuştur. suç olarak bildiğimiz rüşvet, yolsuzluk vb. kavramlar da Bunda da siyasi hedeflerin rolü büyüktür. Ayrıca Rum şahsi çıkarlar uğruna sıradanlaştı. Doğruyu söylemekten mallarının paylaşımı da dönemin kültürüne farklı bir açı- korkan insanların artmasıyla inkarcı ve “bana ne”ci dü- lım kazandırmıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: şünce yaygınlaştı. Artık öyle bir aşamaya geldik ki; sanki gözümüze bir sis perdesi örüldü. Bunları olağan görü- A:Ganimetçiler: yor, karşı durmuyoruz. Hele bu yolla kazananlar, gücüne Oluşan zeminde, ganimet olgusu yeni bir kültürel ya- güç katanlar çarkın dönmesi için ellerinden geleni yap- pıyı oluşturuyordu. Kapmalar, yağmalamalar, eşe dosta maktadırlar. Mağdurlar ise uğradıkları haksızlıkları kaba paylaştırmalar o yıllarda yaygınlaşan davranış modelle- kuvvet ve saldırgan bir üslupla ifade etme yoluna git- ridir. Sınırların çizilmesiyle adanın yüzde yetmişe yakın mektedirler. Böylece her geçen gün doğrulardan uzakla- zenginlikleri de kuzeyde kalmıştı. Yani önümüzde pay- şılır.Bu çalışmanın temel konusu tüm bunları içine alan, laşılacak bir pasta oluştu. Bu pasta siyasi kanatların iste- yeniden sentezlenen kültürel yapıdır. ğine göre rüşvetlendirilip dağıtılmaya başlandı. Konumuzun içinde özellikle yetmiş dört sonrası Kıb- Geleneksel kültürden ganimet kültürüne geçen Kuzey rıs’taki kültürel etkilenmeler, bunlara neden olan koşul- kesiminde bir anda bambaşka insan tipleri oluşmaya baş- lar işlenecektir. Konu, sınırı çizilen çerçeve içerisinde ladı. Kültürümüzün temel taşları yok edilerek, kırılan ya- her şeyin tam anlamıyla ortaya dökülmesi için yeterli de- pısal değerler yerine bireyselcilik, ganimetçilik anlayışı ğildir. Ancak siyasi yönden tanık olduğumuz çelişkile- gelişti. İnsanlar, kolay yoldan kazanmanın tadına vara- rin, oldukça çarpık olan bu yapının oluşmasına zemin rak bunun için zemin oluşturdu. Sonuçta da emeksiz ka- yarattığını düşünmekteyim. Yetmiş dört Kıbrıs’ı, özel- zanan elit kesimler ortaya çıktı. Kırılan otantik kültürün likle Kuzeyi için kültürel etki bakımından oldukça farklı yerini ganimet kültürü alarak çarpık değerleriyle gelişti faktörler taşıyordu.Kıbrıs coğrafyası, çizilen sınırla artık ve yeni bir sosyal yapıya dönüştü. Bu, kabul edilemez siyasal ve sosyal bakımdan resmen ikiye ayrılıyordu. bir durumdur. Böylelikle adada iki ayrı yapı kendine yabancılaşarak ge- lişiyordu. Bu ister istemez iki toplum arasındaki farklı- B:Nüfüs ve Kültür: lıkları da arttıracaktı. Kuzey, yetmiş dört sürecinden Potansiyel nüfus, yetmiş dört sonrasında demografik itibaren ayrı Türk kesimi olarak devam ederken, başka yapı dengesini değiştirerek bambaşka bir kültür olma yo- faktörler de konuya hissettirmeden girmeye başlayacak luna girdi. Siyasal hedefler doğrultusunda Türkiye’den ve durumun oluşum sürecini oldukça etkileyecekti. taşınan nüfus kültürel bakımdan yeni oluşumlara gebe O dönemde, Türk toplumunda kültürel anlamda olu- oldu. Gelenler, nihayetinde bambaşka bir coğrafyanın şan kurumsal yapı eksiklikleri vardı. Altmışlarda sürekli kültürünü de beraberinde getiriyordu. Böylelikle “adaya Türkiye eksenli etkilenmeler de oluyordu. Burada siya- yabancı olan” bir nüfus yapısı oluştu. Bu insanlar, kendi sal faktörlerin rolü büyüktür. Ateşkesin olması, sınır ay- kültürleriyle birlikte gelip yerleştiler. Dahası nüfus den- rımı nedeniyle göçmenlerin varlığı ve yeni yaşam gesini de leyhlerine Halkbilimi 21

çevirdiler. Siyasi çıkarlar için yapılan bu işlemler lukları çağdaşlık değeri olarak ortaya atmaları ve özgür- adaya sonradan gelen aşırı nüfusun buraya uyum sağla- lük simgesi yapmalarıdır. Bu çarpık durumlar, yozlaşan masına gerek bırakmayacak bir zemin hazırladı. Onlar topumumuzda gelişecek zemini kolayca buldu. Evrensel kendi değerlerini koruyarak buradaki kültürü asimile et- gelişmelerin kültürel etkisi derken de mutlaka önemli di- tiler. namikleri ifade etmek şarttır: Nitekim zamanla kendi bölgesel derneklerini dahi Yetmiş dört sonrasında dünyadaki teknolojik geliş- kurdular. Karadenizliler, Hataylılar, veya dernek olma- meler insan ilişkilerinde oldukça çarpıcı devinimler ya- salar da Kürtler kimliklerini gayet normal kullanılır oldu. rattı. Bilgisayarlar sayesinde açılan sanal ortamlar, insan Bununla ilişkili bir çok köy ve mahalleye de yerel ilişkilerindeki tabusal yıkımlar ve diyalog biçimleri ol- isimler değil, Türkiye’deki isimler verildi. Kıbrıs’ta pek dukça sarsıcı sonuçlar da doğurdu. O kadar ki sanal ilişki bilinmeyen başlık parası, imam nikahlı sistemi de gelişti. Araştırmadan tutun da en kirli işe dek veya çok eşli evlilik kültürüne burada da sıkça rast- bu cihazdan faydalanılmaya başlandı. Bu da insanlar ara- lanmaya başlandı. Böylelikle adanın kuzeyinde yerleşik sına mesafelerin girmesine yol açtı. Ayrıca hızlı teknoloji Kıbrıslılardan ziyade taşınan nüfusun ağırlık kazandığı sayesinde müzikten televizyona, çeşitli sanat dallarına yeni bir kültür ve yaşam biçimi oluştu. Hele iç siyaseti- ve eğitime kadar çok yönlü kültürel yansımalar oldu. mizin TC çevrelerince idare edilmesi de ayrı bir olaydır. Bizde otantik kültürel birikimin güçlü olmaması, sos- yal ve kültürel yönden kurumsallaşamama, sosyal ve si- C: Kaçakçılık: yasal olarak hep dış dinamikli bir eksende olmamız Yetmiş dört sonrası oluşan popülasyonla birlikte ka- sonucunda, yeni oluşan her dalgaya kolayca kapılma ze- zanç yollarına kaçakçılık yerleşti. Kaçak valizcilik, sınır mini kendini hissettirdi. İnsan ilişkilerinden tutun da sos- kaçakçılığı, daha sonra uyuşturucudan insan kaçakçılı- yal değerlere kadar her şey sonradan gelenin ğına kadar varan illegal olaylar o derece sıklaştı ki ha- tetiklenmesini sağladı. yatımızda doğal bir hal aldı. E: Sosyal çarpıklık etkeni: D: Uluslararası etkiler: Yetmiş dört sonrası boşalan Rum yerlerine gerek gü- Yetmiş Dört Harekatı sonrası adamızdaki alışılmış neyden gelen yerel kesim, gerekse giderek yerli nüfusu hayat tarzı altüst olurken, dünyada hem görsel kültür pat- geçen Türkiye göçmenleri yerleştirildi. Bu insanlar kent- lama yapıyor, hem de neoliberalizm başlıyordu. Özel- ler veya önemli köylere üretim olgusu düşünülmeden likle insanları politikadan uzaklaştırmak için önemli yerleştirildi. Bu arada kuzeydeki insanlar da oturdukları hareketler başlatılıyordu. Bireyselleştirmeler, öğrenci- yerlerden bu kalan bölgelere yerleşmeye yöneldiler. Bir leri eğlenceye ve başka alanlara kaydırmalar, cinsel iliş- anlamda kapan kapana, yandaşa, güce göre yer vermeler kileri yaygınlaştırmalar, sosyal dokuları kırmak için aldı başını gitti. Bu tip yerleşim anlayışı sonuçta günü- ortaya atılan davranış modellerinden bazılarıdır. Her ko- müzdeki kentleri ve köyleri yarattı. Karmakarışık ama nuyu piyasalaştırarak, medyadan örgütlerden destek ala- içinde bulundukları sosyal kültürden yoksun olan insan rak kontrolü sağlama, bu anlayışın hedefi olmuştur. kalabalıkları bunun resmini kendileri yaşayarak çizdiler. Zaten Kuzeyde ne bir sosyal doku vardı, ne de yeni olu- Handikap olarak da en başta altyapı sorunu ve insanlar şan kültür yapısının değerleri güçlüydü. Bu nedenle dün- arası ilişkiler ortaya çıktı. Yaşanılan bu karmaşalar ise yadaki olaylardan bihaber bir gençlik yetişmeye başladı. toplum veya daha dar sosyal nitelikli değerlerin giderek Eğlence mekanları, uyuşturucu kullanımı, alkol satışları yok olmasını da beraberinde getirdi. Bu arada gelenek- garip bir sokak üslubu kullanılarak geliştirilen ifade şe- sell dayanışma ve insani ilişkiler bazı çevrelerce aranır killeri neticesinde apolitik, tüketimci ama sorumsuz oldu. Bu hal, koşulların yarattığı sonuçların, tercihlerin insan tipleri gelişti. İlişkilerde sosyal değerler daraldı. ve plansızlıkların getirisidir. Bunlar dışında siyasetteki Ortak paydalar yok edildi. Garip olan, tüm bu olumsuz- uygulamalar da oldukça önemli faktör oldu. İç ve dış si- 22 Halkbilimi yasetin bu konuda önemli katkısı vardır. Özellikle Tür- kamu alanları- , kamu sisteminden eğitime, sağlıktan ula- kiyeleştirme veya sosyal muhalefet olmaması, insanları şıma -kamu hizmetleri- hızla yok edilme yoluna gidildi. kontrol etme argümanları ve bazı modelleri uygulama is- Bu kamusal kültürün de yok edilme çabasıdır. Oldukça temleri sonucu garip sosyal yapılar oluştu. Kaçak olgusu fazla nüfusun gelişi, kaçak insan ticareti gibi yeni olay- yaşamın dinamiği, kumar olgusu da onu besleyen kanal ların güçlenerek gelişmesi, yabancıların; en başta da “İn- olunca işler daha bir karıştı. Toplumsal boşluk, demo- giliz Yahudilerin” yerleşmesi, değişik isimler altında kratikleşme olmaması, düşünce eksiklikleri ve iç dina- yabancı sermaye bağlantılı örgütlerin olması, yeni tüke- mik fakirlikleri yeni dönemdeki sosyal dokuyu bu tim alanı olarak projelerle kazanma, bir çok alanın faali- olumsuzlukların çerçevesinde oluşturdu. yetlerinin yabancı kesimlere göre şekillendirilip parasallaştırılması yeni kültür sentezinin sonuçlarıdır. F:Tüketim Toplumu Yaratma Olgusu: Kaçakçılık kültürü zenginleşti, kamusal anlayış ye- Önemli kültürel etkenlerden biri de yetmiş dört son- rine, para kapma projeli argümanlı yapılar oluştu; cılız rası oluşan kültür ve sosyal dengenin gelişmemesidir. örgütler hükümetleşip uluslararası projeli paracılar oldu; Ganimetçilik, kolay kazanma, yandaşa göre paylaşım ve sosyal dokular, kamusal anlayışlar tükendi. Garip para- daha nice olumsuz tercih, sonuçta giderek tüketen ama dokslu çok tabelalı örgütler arttı ama sosyal denge de üretimden kopan bir aleyhimize döndü. Yetmiş dört sonrasını gözlemleyip dü- kültürü de yarattı. Dağıtarak bir gecede zengin şünmeye başlayınca, öncelikle bağımlı olma kültürünün yapma, kirli sermaye kuralıyla kâr elde etme argüman- değer kazandığı ve siyasi çıkarlar uğuruna Türkiye’den ları, üretime değer verilmemesi giderek gelişti. Bu, tü- gelenlerin kurumsal yapılardaki güçlerinin arttığı da an- keten ama üreten olmayan bir toplum yarattı.Böylesi laşılır. Buna bir de uluslararası hukuka aykırı bölge olma kültür ise hep kullanma ve kullandırma duygularını oluş- da eklenince, gayri nizami kurallar da etkileşip yaşam turdu. Üretmeyen yaratıcı da olamaz. Bu da verilenin biçimi oluyor. Sanki dış fenomenler olmadan yaşanamaz doğruluğunu veya yanlışlığını fark etmeyen, yaşamı sor- düşüncesi maddiyata bağlanarak güçlendirildi. Vurgula- gulayamayan insanlar topluluğu yarattı. Kendi tüketici mak istediğim bu bağımlılığın salt güvenlikle kalmadı- olup üretmeyenlerin oluşturduğu boşlukları da başkaları ğıdır. Eskiden beri söylenegelen “Türkiyesiz yok olma” doldurur. ifadesi yetmiş dört sonrası tutumlarla daha da derinleşti- Yukarıda yetmiş dört sonrası kültürel etkileri olan rildi. Hayatta kalmak adına olumsuzluklar, yanlışlar ve bazı olgulardan söz ettim. Buna dahası eklenebilir. Bu- bağımlılıklar, yani siyasi olarak ne gerekiyorsa oldu. Bu rada özellikle siyasal tercihin belirleyici olduğu gözden normal dışı işlerin olması adanın kaçırılmamalıdır. Ayrıca sosyal değerlerin altüst olması, kendine has konumundan dolayıdır. Çalışmak kılıfı, dıştan gelen nüfus ve yeni yerleşim şekli oldukça etkili ucuz iş adıyla nüfus kaydırıldı. Bir dönem yine bölge ko- oldu. Tabii sosyal örgütlenme olmaması, demokratik şulları nedeniyle bavul ticaretine mekan oldu. Yasal ol- yapı eksikliği ve birikim oluşmaması da önemli paradoks mayan bir çok yağma dağıtım yapıldı. Bunlarla yeni oluşturdu.Yetmiş dörtle başlayan süreçte değişik dö- kazanç kapıları açıldı. İç kaynak kullanmaktan çok, dış nemler yaşandı. Özellikle Kıbrıs’taki yetmiş dört kültü- kaynaklı düşünce oluşturuldu. İşler burada da durmadı: rünü araştıranlar veya sosyal-siyasal incelemesini Dıştan gelecek öğrenciye dayalı ve içte kolayca ticari yapanlar şu farkı bilsinler: rant sağlayacak üniversiteler kuruldu. Dünyada ve Tür- Yetmiş dörtle başlayan gelişmeler Annan Planı son- kiye’de sorun olan kirli ne varsa buraya taşındı. Ada ku- rası yeni bir sıçrama yaptı. Bu öylesine bir sıçrama oldu marhaneler, uyuşturucu trafiği ve insan ticareti ki, hem yeni paylaşım yapıldı, hem de kamuya ait ne aracılarının merkezi olma sürecine girdi. Zaman zaman varsa yok edilmeye çalışıldı. Annan Planı sonrası eski bu işleri aklayan kuruluşlar da burada oluşturuldu. Tüm tutum devam ettirilirken, yeni anlayışlar da gelişiyordu. bunlar Örneğin kamu adına ne varsa -orman, deniz kıyısı gibi ekonomik yönden kazandırıyor gibi görülse de, Halkbilimi 23 esasta yeni bir bağımlılıktır ve şahsi fayda sağlamak dü- kat çekici sosyal - kültürel bazı farklılıklar gösterdi. şüncesiyle geliştirilmiştir. Bu çarkın içine girenler art- Bölge, gerek coğrafi konumu, gerekse merkezi siyaset- tıkça potansiyel bir güç oldular ve artık bunlara karşı lerle oluşan ilişkiler sonucu kendine has kültürel olgular çıkanların oranı da nötürleşti. Annan Planı sonrası bu da yarattı. Ayrıca dini ve iklimsel faktörlerin yarattığı durum daha da vahimleşti. Nedeni bazı kamusal yerle- farklar da yörenin kültürel önemini ortaya çıkardı. Siya- rin de bu girdaba sokulmasıdır. Üstelik bazı sivil toplum silerin de Karpaz’a karşı üstlendiği roller ve ortaya koy- örgütlerinin de maddi kaynak uğruna bu yelpazeye ka- duğu hedefler doğrultusunda bölgede çelişkiler içeren tılmasıdır. olgular da iç içe geçti. Dikkat edin, Annan Planı sonrasında kamusal alan- Yetmiş dört öncesinde Karpaz’ın iki özelliği öne çı- lara bağlı oluşturulan sivil örgütler daha çok öne çıkarıl- kıyordu. Birincisi dini açıdan kutsal adledilen yapılar, mıştır. Bunlar her kesime açılmıştır. Böylelikle daha yeni ikincisi de yaşayıştaki geleneksel tarz. Karpaz, giyimden travmalar da oluşmaya başlamıştır. Şimdi düşünün: müziğe kadar otantik kültürü yansıtıyordu. Yaşam bi- Bizim onca yeni nüfusa, onca öğrenciye ihtiyacımız var çimleri ve varolan dünya görüşleriyle “Karpaz İnsanı” mı? Görüntüde yapılan yatırımlar genel yapıya uygun betimlemesi de oldukça sık kullanılan bir ifade olmuştu. mu? Gayri nizami işlerin normal görülmesi gerekir mi? Kıbrıs’taki birçok yere göre otantik değerlerin en çok de- Bunlar birilerine kazandırdığı için siyasette ihtiyaç gibi ğişime uğradığı yer de yine Karpaz’dır. Bugün karşı- sunuluyor. İşte bunca yanlış, nüfus değişimi nedeniyle mızda gördüğümüz Ortodoks kiliselerinin buradaki bildik kültür kuralarımızı yeniden düzenledi. Yaşantımız, varlığı, adanın en ucu olmasından dolayı uğradıklarını bizce yanlış, onlarca doğru olan bu düzende akıp gidi- bildiğimiz korsanlara karşı savunma ve sığınma yerleri, yor. Alışılan “bir yerlere bağımlı kalma kültürü” kök- giyimde “Karpaz donu” gibi elbise modelleri, yöre öy- leşti. Daireye girerken, terfi alırken, borç dahi almak için, küleri, oyunları ve türkülerini yansıtan müzik yapıtları işin olsun diye, hizmetten yararlanmak için torpil, yani bölgesel karakteri yansıtan ve akla ilk gelen unsurlardır. merkezdeki birinin yakını olmak şart oldu. Burada kültürel olarak örneklendirilebilecek bir çok eski Konuşulması gereken diğer kuram da, her yönüyle bilgi ve olgu vardır. Yemekten düğün geleneklerine, dini bağımlı olup esastan yani özümüzden gittikçe uzaklaş- yerlerden kalelere veya yetiştirilen ürünlerden oluşturu- mamızdır. Kurulan üniversitelerden ucuz iş gücüne, ya- lan yerleşim yerlerine dek Karpaz kültürü kendine has tırım yapacak sermayeden, güvenlik adına arttırılan karakteristik unsurlar taşır. Karpaz’ı konuşuyorsanız ve yabancı nüfusla yaratılan bir yapı yerleşti. Bu uyumsuz yetmiş dört sonrasına da değinmek isterseniz, konuyu bir yapı kentlerde, sağlık ve eğitim hizmetlerinde, kısacası de siyasi noktadan ele almanız şarttır. Aksi takdirde hep günlük yaşamın her alanında kendini hissettirmektedir. bir eksik bulacaksınız. Kendimce gördüğüm birkaç can Kimilerine kazandırmakta, kimilerine de kaybettirmek- alıcı noktayı belirteyim. tedir. Fakat en can alıcı nokta toplumda insani yönümüzü Kıbrıs sorunuyla birlikte Karpaz’a can alıcı bazı rol- ve değer yargılarımızı hiçe sayan kirli bir kültüre ulaş- ler verildi. Altmışlarda adanın parçalanması veya ilhak- mamızdır. lar masalarda gizlice konuşulurken, ada Yunanistan’a bırakılmaya çalışılırken, Karpaz bölgesini Türkiye’ye üst YETMİŞ DÖRT SONRASI KARPAZ’DA KÜL- olarak verme gibi planlar tartışıldı. İşte o zamanlardan TÜRLEŞME: beri Karpaz, stratejik konumu itibariyle Türk çevrele- Karpaz, adanın doğusuna doğru incelerek uzanır ve rince önem kazandı. yarımada özelliği göstererek dikkatleri üzerine çeker. Bölge üzerindeki ikinci siyasi hareket ise yetmiş dört Adanın genel yapısından farklı olarak, doğuya uzanan sonrası oldu. Yapılan antlaşmalarda Karpaz, hep Türki- burun olup, giderek incelir. Karpaz’ın sadece coğrafi ye’nin adanın kuzeyini denetlemesine olanak sağlaya- yönden değil, siyasi yönlerden de önemi büyüktür. Genel cak bir konumda tutuldu. Böyle bir durumda burada merkezlerden en uzak olan yer olması sonucunda da dik- kalan Rumlara ayrı bir statü verileceği öngörüldü. Ancak 24 Halkbilimi

Karpaz yarımadası yetmiş dörtten sonra, bunlardan ta- handikap yaratmaktadır.Türkiye’den gelen nüfus da çe- mamen farklı bir oluşum sürecine girdi. şitlilik gösterdiği için onlar arasında da ortak bir kültür Kıbrıs’ta ve Karpaz’da yaşanan süreçler hakkında bağı yoktur. Karadenizliler, Kürtler veya başta Antep gibi verdiğimiz bu ön bilgilerden sonra esas konumuza gire- şehirlerin insanlarını bunlara örnek verebiliriz. Bunların biliriz. ortak değil, farklı kültürleri vardı. İçlerinden bazısı her Yetmiş dört sonrası bir çok alanda olduğu gibi kültür yatırımını Türkiye’ye yönlendirirken, bazısı da burada araştırmalarında da paradokslar olmaktadır. Özellikle kalıcı olma şansına oynuyordu. Yetmiş dört sonrası ya- Türkiye’den gelen insanların taşıdıkları kültür veya bu- şanan böylesi bir karmaşadan sonra Karpaz’da kozmo- radaki etkileri hesaba katılmak istenmez. Fakat onca ya- polit bir kültür var oldu. şananı da yok saymak doğru bir tutum değildir. Hala Karpaz, yerleşen yoğun nüfusu hem yoğurmaya hem buraya getirilen Türkiyeli sayısının geldiği noktaya ve de reddetmeye olan eğilimleri bir arada yaşıyordu. Red- burada yarattığı etkiye rağmen, bir çok araştırmada olay- detme tavrı bir yanda Türkiyeleştirme, öte tarafta ları sadece bir kesime göre değerlendirme yolu seçil- “Rum’a ayıptır” duruşu ile etkisini arttırdı. Bölge, geç- miştir. Bu özellikle kültürel araştırmalarda objektif mişiyle geleceği arasındaki tüm ilişkiyi katbetme yoluna değerlendirmelere olanak tanımamaktadır. Gelen Türki- giriyordu. Bu değişimlerin ilk olarak aile yapılarında yeli göçmenlerin buraya taşıdığı kendi kültürel gerçekleri kendini gösterdiğini görüyoruz. Daha önceleri uzaklar- ve buradaki etki-tepki ilişkisi ortada dururken, bazı de- dan baktığımız çok eşli aile biçimleri, başlık parası ile ğerlendirmeler hala eski duruma göre yapılmak isten- kız satma, imam nikahlı yaşama, burada yeni nüfusun mektedir. Bu nedenle aileden tutun da başka bir çok getirdiği kültürdür. Bu farklara sanatta da rastlamakta- değerin etkisi, yaptığı dönüşüm hesaba katılmadan her yız. Müzikte artık kemençe, -daha yaygın olarak da-saz şeyi olduğu yerde tutmak istemektedirler. Bu da çoğu gibi enstürmanların kullanıldığını görüyoruz. Kullanılan zaman gerçekle yüzleşmeyi engelleme çabasıdır. Konu- dil farkı da dikkat çekici diğer durumdur. Karpaz’ın yet- muz olan Karpaz belki de bunun en canlı örneklerinden miş dört sonrası değişimini anlamak için detaylara gir- biridir. Buraya oldukça fazla sayıda göç oldu. Öyle ki meden, ona uzaktan bakmak bile yeterlidir. Değişen yerli nüfusun çoğu güneye giderken, buraya da o denli nüfus yapısı başka ülkeden geldiği için ister istemez bul- Türkiyeli göçmen yerleşmiştir. Bu durumun, bölgeye duğu kültürü reddetme olayını yaratmaktadır. Haritada gelen “yeni yabancı nüfus olayı” olarak kavranması ge- değiştirilen köy isimlerinde bu başkalaşımı görmek ko- rekir. Bölgeye, otantik tarihi yapısına yabancı olan insan laydır. Eski Rum köyleri ağırlıklı olarak Türkiyeleşen kesimi yerleşti. Bu da kültür konuşulurken göz önünde isimlerle adlandırıldı. (Örneğin: Yeni Erenköy gibi.) Gü- tutulması gereken en yalın gerçektir. Gelen insanın kendi neydeki bu köy ismine Kuzeyde “yeni” ismi konuldu. anlayışını taşıması kadar doğal bir durum olduğu gibi, Güneyden gelen Kıbrıslı Türkler bu yörede oldukça geldiği yerin kültürünü sahiplenmesi veya yabancılık ya- azdır. Hatta “Yalusa” diye anılan köyde, antlaşmalar ge- şaması da doğaldır. Ancak burada rastlanan düşman reği Rumların kalmaları, fakat bunları göndermek için görme ve kendini tek doğru olarak kabullenme hareketi- de Güneyden gelen Erenköylülerin bile bile buraya yer- dir ki mutlaka dikkate alınmalıdır. leştirildiği de o dönemde çokça konuşulan bir konuydu. Yetmiş dört sonrası Karpaz kültürüne bakarken, ilk Kısacası yetmiş dört sonrasındaki Karpaz, ada sorunu- karşımıza çıkan yukarıda anlatmaya çalıştığımız gerçek- nun en önemli aynası oldu. Burada gelişmeyle değil, ye- tir.Yani buraya Türkiye’nin değişik yörelerinden oldukça niden yaratılan nüfus yapısıyla bambaşka bir döneme yoğun bir nüfusun gelip yerleşmesidir. Güneyden gelen doğru giriliyordu. Üstelik bir antlaşma durumunda geri nüfusun oranı oldukça azdır. Ayrıca buradaki Türkiyeli- dönme hakkı eski sahiplerine verilmesine rağmen bu ge- lerin elçilik kurumuyla ilişkili olması başka önemli nok- lişmeler yaratılıyordu. Bugün özellikle Rum köyleri artık tadır. Nitekim en başta elçilik, sorunların ve istençlerin eski isimleri unutularak yeni Türkçeleşmiş kimlikleriyle adresi olarak hep karşımıza çıkmaktadır. Bu da başka bilinmektedir. Buralara yerleşen Türkiyeli kesimlerin Halkbilimi 25 eski isimleri dahi bilmedikleri de sıkça rastlanan bir olay- lıp yağmalandı. İkinci ganimet dönemi, bir çeşit kaçak- dır. Hal böyleyken bambaşka bir Karpaz dönencesi olu- çılık olan insan ticaretini de bu bölgede adeta patlama şuyordu. Hele de gelen nüfusla yerel siyasetin ilişki noktasına getirdi. Denizden gelen ve güneye gönderil- kıskacı da bu farklılaşmayı tetikliyordu. mesi planlanan insanların maceralarından anlatanlar olur. Değişen ve altüst olan yapı en başta yağmacılara ya- Bu anlatılanlar, resmi makamlar karşısında nedense hep radı. Bilinçsizce hareket edenler o dönemde oldukça saklanmaya çalışılmaktadır. Birçok yerde lüks arabalı bi- fazla tarihi eser kaçakçılığı da yaptı. Hatta bazı kilise ile rileri olunca, ya devletten ya da elçilikten alınan kay- ilgili ekon davaları uluslararası yargıya kadar taşındı. naktan veya kaçak ticaretlerden söz edilir. Bu da bölgede Bazı yerli yaşlıların bana anladıklarına göre, o dönemde gelişen çarpık kültürün önemli değerlerinden biri oldu. oldukça fazla eski eser satıldı. Daha doğrusu yağmalandı. Bu yöre genelde, “yönlendirilen insan” yapısını taşır. Bu da elbet doğaldı, çünkü burayı tanımayan, bilmeyen Özellikle seksen bir seçimlerinde sırf muhalefete oy ver- hatta konuya oldukça yabancı kesim geliyordu. Bunla- dikleri için adadan sürülen Türkiyeli örnekler hep kafa- rın buradaki kültürü bilmeleri mümkün olamazdı. Bunda lara yer etti. sadece siyasi kesimlerin rolü vardı. Buna bir de gele- Söylediklerimizi somutlayacak olursak ; Adaya ger- nekselleşen, sürekli Kıbrıslılığı reddetme ve Türk ekse- çekleştirilen ilk göç dalgası Karpaz’a olmuştur. Nüfus ninde Türkiyeleşme anlayışı da katılarak kültürel akışı ile öncül olan Karpaz, ekonomik veya başka alan- yağmaya ve yerelin kültür hazinesindeki birikiminin de larda diğer yörelerdeki gibi hızlı değişim gösteremedi. yok olması eklendi. Zamanla bambaşka bir Karpaz Bu durum bölgeyi hem fakir gibi göstermekte hem de iç mozaiği oluşuyordu. Karpaz’da önceleri verme-alma göçe neden olmaktadır. Bu olumsuzluklar, yörenin daha üzerine kurulan rant kültürü, doksanlardaki tapu verme da dikkat çekmesini sağladı. Karpaz, daha merkezci, kararıyla satmalar ve almaların artmasıyla bozuldu. Daha daha müdahaleli alan oldu ve hizmet bakımından muh- önceleri “hava parası” kuralı ile alınan tapularla resmen taç konuma getirildi. Genelde Kuzey Kıbrıs özde ise havadan gelen mala konuldu. Bunu yutmaya hazır ke- Karpaz konusundaki kültürel oluşumu anlamak için, yu- simler kendi aralarında bir döngü oluşturarak bu yapıyı karıda anlatılanların daha iyi anlaşılması için, sosyolo- tetikledi. Zamanla kamu yerleri jik göç olayını açıklamak ihtiyaç haline geliyor. Çünkü ve kültürel alanlar da bu açılımla yağmalanmaya baş- yetmiş dört sonrası görülen göç olayı, bilinen ve sosyo- landı. Böylelikle Karpaz da rant kültürü kıskacında yol lojik olarak kafalara yerleşen kuramdan farklı bir boyut- aldı. Mal satarak merkeze yakın iskan alımları kolay ka- tadır. Bunlar bilinmeden, göz önünde tutulmadan zanma kültürünü geliştirdi. Hele ekonomik değerin az yukarıda anlatılan göç kuramı bildik göç olayıyla karış- olduğu ve geri kalmış özellikleri olan yörede bu rant kül- tırılabilir. türü daha hızlı gelişti. Bu arada gelen yoğun nüfus ke- Özde Karpaz’da görülen yetmiş dört sonrası göç dal- simi burada işleyip kazandıklarını kendi ülkelerine gasının oluşturduğu her türlü oluşum, kültürel değerlere yatırma sürecine girdi. Öte yandan Türkiye’deki bağları de yansımaktadır.Gelen göç dalgası, otantik özellikleri daha zayıf olanların -özellikle Güneydoğu kökenli vb.- koruma kaidesini taşımadı. Bu nedenle göçmenlerle yerli burada yerleşik hayata geçme çabaları oldu. Bu da bu- kesimin ortak coğrafyada, ortak bir kültür yaratması söz raya gelme nedenlerinin, sağlanan imkanlar doğrultu- konusu değildir. Göçmenler normalde ilgili ülkede sos- sundaki kaçınılmaz sonucudur. yolojik yapıları etkileyecek sayıya ve boyuta ulaşmaz- Karpaz’da esas yağma “Annan Planı” sonrası oluşan lar. Onlar gittikleri yerlerde bir altyapı oluştururlar. Bizde ikinci ganimet dönemindedir. Deyim yerindeyse “cin şi- ise göçmenler siyasal-sosyal koşullarla oldukça sorun ya- şeden çıktı”. Yabancı sermayeli kaynaklar, özellikle şarlar. Ülke kültüründe alt kültür mozaiğine oturup çar- kamu alanlarındaki idarenin hızla ele geçirilmesi, orman pıklıklar ve sosyal sorunlarla o ülkede uyumdan tutun da alanlarından milli parka dek kendini açıkça hissettirdi. kendini korumaya dek geniş yelpazeli sorunlar yaşa- Bu geri kalmış bölge, adeta sermayenin gücüyle kuşatı- maktadırlar. Kıbrıs’ın Kuzeyinde yetmiş dört sonrası olu- 26 Halkbilimi

şan göç dalgası bu nedenle bilinen sonuçları yaratmadı. başka olmak zorundadır. Üstelik kuzeye gerçekleştirilen göç dalgası daha Bölge, ileri aşamalar için de siyasal nedenlere alet çok siyasi amaçlı nüfus artışını öngörmektedir. Bu- edilerek, kültürü yeniden oluşturma, parçalama dönem- raya gelenler ne göç dalgasının buraya yansıması, ne de leri yaşamaya adaydır. Bölgenin statik durumu, askeri çeşitli sorunlarla buraya kaçan insanlar topluluğudur. Ge- üst olma ve eski sahiplerinin geri dönme aşaması nede- lenler merkezi siyasetin genel hedefi çerçevesinde ta- niyle bugün konuştuğumuz Karpaz’ın yarın aynı değer- şındı. Gelenlere mülk dağıtımına kadar varan cazip lerini de yeniden ele almak zorunda kalacağız. Çünkü olanaklar sağlandı. Türkiye ile olan bağlar ise hep canlı onca göçler ve yerleşimlere karşın oluşan olgular ansızın tutuldu. Hatta gelenler göçmenlikten çıkarılarak yerle- yeni bir siyasal sıçrama sonucunda parçalanarak bam- şim hakkı kazandı. Doksanlar sonrası ise “işçi” adıyla da başka dönemece girmek zorunluluğunu taşıyacaktır. ikinci göç dalgası da eklendi.Bunlar, altyapısı sağlam Nasıl ki yetmiş dört öncesi kültür yapısı ile yetmiş dört kesim gibi görülse de siyasi hedef aynıdır.Öte yandan sonrası kültür nüfus yapılarıyla altüst olduysa, ileride baştan beri gelen nüfusun Türkiye’nin en geri bölgele- oluşacak siyasal değişimler veya nüfussal rinden olması da buradaki çarpıklıkları yansıtma bakı- kırılmalar sonucu da yeni olgulardan söz etmek zo- mından önemlidir. runda kalacağız. Bu hareketlerle Kıbrıs kültürü veya coğrafi kimliği Yaşadığımız kültürel değerler ortadadır. Ancak çar- yerine, hep Türk ve giderek Türkiyeleşme kuramı öne pık bir de görüntü vardır. Köylerin adı Tükçeleştirilirken çıktı. Bunun en son göstergesi, Karpaz’daki milli park kurulan ticari amaçlı işletmelerin (lokanta,otel gibi) de tartışmasında yıkılan, burundaki tarihi eser ve bölgedeki ismi yabancı olmaktadır. Bafra’daki otellerden tutun duyarsızlıktır. Olay karşısındaki bu tavır, bölge halkının Karpaz’daki restorantlara dek bu kimliksel çarpıklık ba- öz kültürümüze karşı beslediği öfkenin duruşudur. Coğ- rizdir. Hatta yerel kesimde de böyle oluyor. Yalusa, Yeni rafyanın aynı, yerleşik insanların oldukça farklı kültürde Erenköy adını alırken, kurulan otellere Malibur veya Te- olması yanında, kalan yerli kesimin de kendi kültürel- resa adı verildi. Böylesi çarpıklıklar her ülkede rastlanan sosyal oluşumlarının zayıf olması sonucunda adeta bam- bir sorundur. Bu dahi sorgulanmıyor.Türkleşme ideolo- başka bir değerler sistemi de gelişti. Bölgedeki jisinin yaşandığı en uç noktalarda bile yabancı isimli ku- bilinçsizlikle burası bir de askeri, stratejik, dini ve üst ruluşlar aynı yelpazede devam ediyor. Siyasetin ortak, bölgesi gibi önemli olayların içine çekildi. Sadece Tür- etnik bütünsel çabasına karşın da ne yerel olgular daral- kiyeli-Kıbrıslı değil, Karadenizli, Kürt gibi kavramlar da tılabildi, ne de uluslararası etkilerle oluşan yabancılık de- çok kolay telaffuz edilmeye başlandı. ğeri reddedilebildi. Başarılı olunan sadece adanın diğer Burada yaşayan halk için kendi üretip tüketen, kapalı, tarafı denilen kesimin birikimlerinin yok edilerek ya- ilişkisi zayıf gelenekten uzak yaşayanlar ifadesini kul- bancılaşmasıdır. lanmamız yanlış olmasa gerek. Oluşan ve evrenselleşen Bölgede yetmiş dört öncesi yaşayan yerel Türk nü- uluslararası değerlerin salt buraya yansımasıyla, insan- fusu ise, sonradan gelişen süreçte, Karpaz’ın öz kültü- lardaki etkilenmeyle ortaya çıkan değerler sistemini de rüne sahip çıkamadığı gibi bu yeni dalgaya kendini anlatmak yetmiyor. Çünkü kültürler arası etkileşim ne kaptırdı. Ancak bölgedeki geri kalmışlık sonucu da kadar gerçek ise, sürekli nüfus akışıyla bambaşka değer- yerli köylüler başka alanlara göç etti. Eskiden Türklerin lere sahip toplulukların gelmesi sonucunda etkilerin alı- önemli yerleşim yerlerinden olan Kaleburnu nüfusu şılmışın dışında normlara uzanması da o kadar normaldir. şimdi oldukça azalmıştır. Bu da madalyonun diğer yü- Ayrıca ortak otantik değerlerin bütünleşmemesi değişik züdür. Tabi bu karmaşa ile birlikte insanların yaşamı coğrafi gerçekler ve siyasal hedefler sonucu, buraya ge- devam ediyor. lenlerle yerleşikler arasında değer karmaşası yaşanması Genelde Kuzey Kıbrıs üzerinde araştırma yapanlar olağandır. Kıbrıs kökenli müzikte keman ve ezgi tınısı Karpaz gerçeğinden uzak duramaz. Yetmiş dört öncesi başka ses verirken, Karadeniz kemençesi ve horonu bam- ve sonrasındaki siyasal, nüfussal ve sosyal değişim ger- Halkbilimi 27

çeği mutlaka göz önünde tutulmalıdır. Bundan uzak ya- değiştirilen yer isimlerinden yaşanan güncel olaylara dek pılan araştırmalar hep yanlış ve saptırılmış neticeler or- çeşitli göstergeler kültür farkını ortaya koymaktadır. Kar- taya koyar. Karpaz’ın kültürünü incelerken, değişen paz üzerindeki siyasal belirsizlikler ise devam etmekte- nüfusun niteliklerini, siyasal hedefler sonucunda oluşan dir. Bu nedenle bir zamanların Türk-Rum Karpaz’ı örgütlenmeyi, sosyal ilişki ağını göz ardı ederseniz çok değişik dinli etnik yapıyla otantik döneme damgasını vu- yanılır, yanlış bilgi sunarsınız. Yetmiş dört sonrası deği- rurken, günümüzde gelinen Karpaz’da, Türkiyeli kesim- şen nüfus ve bunun siyasi anlamını sosyal gerçeklikten lerin siyasi merkezli kontrolü etkili olmaktadır. Gerçek uzak, salt, oradaki bir isimle araştırma yapar ve bunu olan, yetmiş dört sonrasında bambaşka bir Karpaz ve geçmişle birlikte ele almak isterseniz, ilk başvuracağınız Karpaz insanının varlığıdır. Karpaz, sadece orada yaşa- insan kaynaklarından çarpıcı bulgulara ulaşırsınız. Otan- yan için değil, oradan yararlanmak isteyen nice kesimler tik dönem veya geçişle ilgili bilgilerde, Karpaz’ın geçmiş için de önem taşıyan bölge olmaktadır ve örtülmeye de yaşamını değil, Karadeniz’i, Güneydoğuyu bulursunuz. çalışılmaktadır. Müzikte “Karpazida”yı değil “Horon”u, Adıyaman’ı Yetmiş dört öncesi ve sonrası Karpaz’ı, kültürel yön- veya “Keman”, “Laudo” yerine “Kemençe sazı”nı du- den inceleyen halkbilimciler şu iki olguyu yakalarlar: yarsınız. Zaten yetmiş dört sonrası sunulan otantik kül- Yetmiş dört sonrası Karpaz’ı araştırırken, kültürü şekil- türü reddetme düşüncesi Rum ile özdeşleştirip, lendiren iki eğilim bulurlar. Birincisi, teknolojiyle şekil- Türkleştirme alternatifiyle doldurulmaya çalışılmaktadır. lenen kültürel değerlerdir.En basiti evlerden yükselen Geçmişi yaşayan yerel nüfus oranı burada azdır. Bu ger- televizyon uyduları, bilgisayarlar ve daha nice kültürel çekler bizi her ne kadar siyasetten uzak durmaya itse de, değerler üzerinde etki de yapacak cihazların hayata giri- en basit konuda karşımıza yine siyasal kıskacı çıkarıyor. şidir. Bu görsel araçlar insanların değer yargılarından Bu nedenle hep şunu vurguluyorum: Konuya eğilirken, yaşam standartlarına kadar etki etmiştir. Otantik değil siyasal etkiyi, değişen insan yapısını ve parçalanan sos- görsel kültürlenme ile uluslararası açılımlar kazandırıl- yal yapıyı mutlaka ele almak gerekiyor. Ne yazık ki si- maya çalışılmıştır. yaset kıskacı ve gelen nüfusun buradaki durumu zaman Karşımıza çıkan ikinci eğilim ise bambaşkadır. Özel- zaman bazı konularla yüzleşmemizi oldukça zorlaştırı- likle yetmiş dört sonrası altüst olan sosyal ve siyasal yor. olaylar bahsedilen durumun aynasıdır. Konuşulan dilden Konuyu toparlarsak, Karpaz’ın yetmiş dört sonra- köy isimlerine, yükselen camilerden yeni adetlere dek sında yeniden oluşum sürecine girdiği görülüyor. İyi bambaşka bir yapıyla da buluşulmaktadır. veya yanlış olsa da... Bu nedenle Karpaz’ın geçmişte va- Karpaz, ilerleyen zamanlarda girilecek siyasi süreç- rolan kültür yapısını incelerken, yabancı nüfusun oluş- lere göre oluşacak değişimler doğrultusunda şüphesiz ki turduğu yaşam tarzının bambaşka olduğu ve aralarında farklı insan manzaralarıyla karşımıza çıkacaktır. Değiş- benzerlik olmadığı görülür. Sonuçta da Karpaz yetmiş meyecek tek gerçek ise Karpaz’ın Kıbrıs’ın doğuya uza- dört sonrasında eski birikimlerini kurumsallaştırarak nan burnu olmasıdır. uluslararası süreçte varlığını koruyamadı. Aynı coğrafya üzerinde farklı değerler bütünlüğüne sahip iki kültür bir arada durmaya çalışıyor. Karpaz, aynı toprak parçası ve tarihiyle dururken, yetmiş dört sonrasında insan yapısı aynı durmuyor. Değişen insan yapısı elbette kültürel an- lamda da kendini hissettirmiştir. Karpaz’da kalan yerli Türkler dışında buradan giden yoğun rum nüfusu da vardır. Eskiden Kıbrıslı Rum-Türk denirken, yetmiş dört sonrasında Rumların yerini Türki- ye’nin değişik kesimlerinden gelen halk almıştır. Artık 28 Halkbilimi

Masal derlemeleri...Masal derlemeleri...Masal derlemeleri... 1-Yüz Gasap da Güzelliktir 2-Köpek Ahmet 3-Armutçu’nun Dediği

Fatma KÜKRER* Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur olmuş. Düğünün son günü küçük kocakarı ablasının bu- saman içinde, zamanın birinde iki kızkardeş kocakarı ya- ruşuk derisini çekip çekip ipliklerle bağlamış. Gerdek ge- şarmış. Kocakarıcıklar çıkan kısmetlerini beğenmedik- cesi gelmiş. Kralın oğlu gelinin yüzünü açmış bir de ne leri için hiç evlenememişler. İkisi beraber yaşayıp görsün her tarafında düğümler. Kolları,bacakları da öyle. giderken, bir gün kralın oğlunun evlerinin civarında do- Bir düğümü gösterip laştığını görmüşler. -Bu nedir? diye sorarmış. Kocakarılardan küçüğü hemen koşmuş, oturağa gül- Kocakarı suyu doldurmuş. Kralın oğlu evlerinin önüne geldiğinde -Mezdeki çıkısı. oturağı dışarı dökmüş. Oturaktaki1 gülsuyu kralın oğlu- -Bu? nun üzerine dökülmüş. Kocakarı başlamış bağırmaya. -Karanfil çıkısı, -Gözün körolmasın, kralın oğlunun geçmesini bekle- -Bu? yemez miydin de döktün oturağı kralın oğluna, diye ba- -Susam çıkısı,bu bahar çıkısı.. Kralın oğlu bu ne diye ğırmış sordukca kocakarı bildiği bütün baharatları sölyemiş. Kralın oğlu üzerini koklamış. Çok güzel gülsuyu ko- Kralın oğlu dayanamamış. Kocakarıyı tuttuğu gibi bah- kusu. çeye fırlatmış. Kocakarı bir ağaca asılı kalmış. Ordan pe- -Sidiği böyle kokarsa kendi bakalım ne kadar güzel bir riler geçiyormuş. Perilerin yanında hasta olan kızları da kızdır, diye düşünmüş. varmış. Periler kızın hastalığına çare bulamamışlar. Kızın Hemen kocakarıların evine görücüler göndermiş.Gö- iyileşmesi için gülmesi lazımmış. Periler ne yaptılarsa rücüler kocakarıların evine gitmişler. Küçük kocakarı, kızı güldürmeyi başaramamışlar. Hasta kız ağaca asılı -Kızkardeşimi kralın oğluna veririm ama düğün olma- her tarafı düğümlü kocakarıyı görünce gülmeye başla- dan kızkardeşimin yüzünü kimseye göstermem, demiş. mış. Kız güldükçe hastalığı iyileşmiş. Periler çok mutlu Görücüler çok ısrar edince, olmuşlar. Kocakarının yanına gitmişler. -Yarın gelin size anahtar deliğinden serçe parmağını -Dile bizden ne dilersen, kızımız sayende iyileşti de- göstereyim, demiş. mişler.? Kocakarı demiş ki, Görücüler gidince bütün gece abasının serçe parma- -“Benim bir tane dileğim var. Beni ayın ondördü gibi ğını emmiş. Ertesi gün kralın oğlu ve görücüler kocaka- güzel bir kız yapın. Görenler güzelliğime hayran olsun.” rıların evine gelmiş. Büyük kocakarının serçe parmağını Periler kocakarının dileğini yerine getirmişler. Sabah anahtar deliğinden kralın oğluna göstermişler. Kralın olmuş. Kralın oğlu. oğlu bakmış güğül gibi yumuşacık pespembe bir parmak. -“Akşam o kocakarıyı bahçeye attım. Ne oldu, ne -Tamam. Bu kızı alıyorum, parmağı da çok güzel yapar gideyim bakayım demiş. Ağacın yanına gelince bir demiş. de ne görsün güzeller güzeli bir kız ağacın altında otu- Kırk gün kırk gece düğün yapılmış, kocakarı gelin ruyor. Kralın oğlu;

*Öğretmen-Araştırmacı. Halkbilimi 29 -Ah ben senin kıymetini bilemedim. Akşam gözlerim KÖPEK AHMET kör mü olduydu da güzelliğini göremedim. Beni affet Bir varmış bir yokmuş, innallahtan başka kimsecikler demiş. Kızı almış odalarına dönmüşler. Tekrar eğlence- yokmuş . Köyün birinde bir kadın üç kızı ile beraber ya- ler yapılmış. Kralın oğlu da kız da çok mutlu uyumuşlar. şarmış. Günlerden bir gün kapıları çalınmış, yaşlı bir Küçük kocakarı merak içindeymiş. Acaba abama ne kadın evlerine konuk olmuş. Kızlar kadına her türlü hür- oldu? Belki de kralın oğlu onu öldürdü, diye kendi ken- meti göstermişler, kahveler , börekler ağırlamışlar kadın dini yermiş. Dayanamamış saraya gitmiş. Muhafızlara çok memnun kalmış. “Kızlar gitmeden sizin falınıza ba- -Kralın oğlu ile evlenen benim kızkardeşimdir. Onu kayım ister misiniz? Diye sormuş. Kızlar “bak teyzeci- görmeye geldim, demiş. Muhafızlar kocakarıyı çok güzel ğim “ demişler.Büyük kıza “Aman kızım senin talihin bir kızın odasına götürmüşler. Kocakarı gözlerine inana- çok güzel çıktı, padişahın oğlu ile evlenecen” ortanca mamış. Yalnız kaldıklarında kıza “Kızım senin talihinde çok güzel sen da vezirin oğlu -Aba ne oldu sana? Nasıl böyle güzel bir kız oldun? ile evlenecen” demiş. Sıra en küçük kıza gelmiş , kadın diye sormuş. “Ne deyim sana kızım senın kaderin Köpek Ahmet’dir” Kız da demiş. -Sen beni saraya getirince,bir kasap buldum, bütün de- Gün gelmiş falcının dediği çıkmış. Önce büyük rimi yüzdürdüm. Derim yüzülünce böyle güzel bir kız kız padişahın oğlu ile sonrada ortanca kız vezirin oğlu oldum demiş. Kocakarı hemen fırlamış, bir kasap bul- ile evlenmişler. muş. Kasaba Ablalarının evlediğini gören küçük kız “Aman -Beni hemen yüz” demiş. Kasap anacığım falcının dedikleri bir bir çıktı. Ben nasıl evle- -Hiç olur mu hanım, dayanaman ölün, ben seni yüze- nirim Köpek Ahmet’le bir çare bulalım anacığım der, ağ- mem” demiş. Kocakarı çok ısrar edince peki olur demek larmış. zorunda kalmış. Başlamış kocakarıyı yüzmeye, biraz Bir sabah annesi “ Hade kızım hazırlık yapalım, yola yüzer kocakarıya sorarmış. koyulalım buralardan uzaklara gidelim belki kaderin de- -Hanım çok ağrın? İstersen vazgeçeyim? Kocakarı ğişir”demiş. Fırını yakmışlar, peksemetler pişirmişler. -Yüz kasap da güzelliktir. Ben bağırsam da sen devam Peksemetleri torbaya doldurmuşlar, ana kız yola koyul- et dermiş. Kasap biraz daha yüzer gene sorarmış, muşlar.Gide gide bir su başına varmışlar.Suyun başına -Hanım artık durayım? Kocakarı oturmuşlar, peksemetlerini ıslatıp yemeğe başlamışlar. Yüz kasap da güzelliktir, dermiş. Kasap biraz daha Ansızın yakışıklı bir oğlan yanlarına gelmiş.Kıza ve an- yüzmüş bakmış kocakarı dayanamayacak,ölecek. nesine selam vermiş. “Ne böyle hanımlar buralarda ne -Vazgeçelim mi hanım?”demiş. Kocakarı “ ararsınız” diye sormuş. - Yüz kasap da güzelliktir, deye deye can vermiş. Kız- “Ah oğlum ah ne sen sor ne ben söyleyim falcının kardeşine yaptığı iyiliğin karşılığında ondan kötülük gör- biri kızıma kaderinin Köpek Ahmet olduğunu söyledi müş. Ben da bıraktım da geldim. ben da aldım kızımı uzaklara götüreyim da belki kaderi 1- Oturak: Eskiden insanların tuvalet ihtiyacı için kullanılan değişir” demiş. Oğlan, kıza bakmış “Teyzeciğim, gızını çinkodan yapılmış portatif kap. bana vermezmin?” diye sormuş. Kadın “Aman oğlum, kızımı Köpek Ahmet’e vereceğime, sana veririm” demiş. Derleyen: Fatma Kükrer Kız ile vedalaşmış ve evine dönmüş. Kaynak Kişi: Ayten Avni Oğlan, kızla yürüye yürüye bir eve gelmişler. Oğlan Doğum Yeri: Kasaba – BAF “Burası bizim evimiz. Artık burda yaşayacayık” demiş. Doğum Tarihi: 1935 Kız bakmış; evde eşyalar tamam, mutfak yiyecek mal- Masalı Öğrendiği Kişi: Melek Hasan, zemeleriyle dolu, evi çok beğenmiş. Oğlan “Ben gidiyo- Doğum Tarihi: 1914 rum, biraz işim var. Sen ne isdersen pişir, kurtar. Beni Doğum Yeri: Aytottoro – Lârnaka bekleme”. Kız yemekler yapmış, oğlanı beklemeye baş- lamış, ama oğlan geri gelmemiş. Arada bir gün gelir, 30 Halkbilimi kızla yemeğe otururmuş, ama çok az yemek yer, “Hade Köpek Ahmet artık kızın gerçekte kim olduğunu öğ- ben gidiyorum” diyerek ortadan kaybolurmuş. Zaman rendiğinden emin olmuş. Kızın yanına gelerek “ Ben geçtikçe kız şüphelenmeye başlamış. Günün birinde kız, Köpek Ahmet’im. Ama hiç merak etme, sana hiçbirşey oğlanın gizlice peşine takılmış. Oğlan evin dışında bir yapmayacağım” demiş. Kızı erkek kılığına koyup padi- odaya girmiş; bir anda köpek olmuş, ölü kuş ve hayvan- şahın sarayına götürmüş, ve yanına bir de küçük köpe- ları iştahla yemeye başlamış. Kız, oğlanın Köpek Ahmet cik vermiş. olduğunu, kaderinden kaçamayacağını anlamış. Niçin Köpek Ahmet’ın misafirine sarayda çok ihtimam gös- çok az yemek yediğini çözmüş. Çünkü Köpek Ahmet, terilmiş. Padişahın oğlu saraya gelen bu misafirle arka- sebze yemekleri, çorbalar, börekler değil; hayvan leşle- daşlık etmeye başlamış. Bir süre sonra oğlan, padişah riyle beslenmeyi severmiş. Gördükleri karşısında da çok babasının yanına giderek “Baba, Köpek Ahmet’in getir- korkmuş, korkudan titreyerek eve dönüp yatağına yat- diği misafir erkek olamaz. Erkek olduğuna inanmam. Mi- mış. Köpek Ahmet döndüğünde kızı yatakta görünce safir kesinlikle kızdır” demiş. Padişah; “Aman oğlum hiç “Noldun böyle?” diye sormuş. Kız korkusundan gördük- olur mu? Köpek Ahmet erkektir dediyse, erkektir” demiş. lerini söyleyememiş, sadece “Hasdayım. Onun için yatı- Oğlan çok ısrar edince, “Tamam, oğlum” demiş padişah; rım” demiş. Köpek Ahmet kızın kendini gördüğünü “Misafiri al, Has Bahçe’ye çıkar. Güllere giderse kızdır. anlamış. Ama emin olmak istemiş. Günler geçer, kız hala Karanfillere giderse erkektir. Dene bakalım”. Köpek Ah- yataktan çıkmazmış. Köpek Ahmet bir gün eve geldi- met’in köpeciği konuşmaları dinleyip, kızın yanına koş- ğinde “Hasdalığın çok uzun sürdü. İsdersan deyzene muş. “Padişahın oğlu senin kız olduğundan şüphelendi. haber vereyim da gelsin baksın sana” demiş. Köpek Ah- Seni deneyecek, sakın güllerin yanına gitme” demiş. Bir met’in aslında niyeti, kızın kendini köpek haliyle görüp süre sonra padişahın oğlu kıza bahçeyi gezelim diye tek- görmediğini öğrenmekti. Köpek Ahmet isdediği her kı- lifte bulunur. Bahçeye çıkarlar. Padişahın oğlu “Hade gel, lığa girebilirdi. Kızın teyzesinin kılığına girip eve gel- gül toplayalım” der kıza. Köpecik tarafından tembihle- miş. Kıza “Nasılsın gızım? Gocan sana iyi bakar?” diye nen kız “Napacayık gülleri? Bırak onları kızlar toplasın. sormuş. Kız teyzesine güvenememiş. “Gocam çok iyi, Biz karanfillerin olduğu bölüme gidelim” der. Padişahın çok mutluyum” demiş. Hava kararmaya başlayınca oğlu babasının yanına çıkar. Padişah sorar; “Noldu oğlum “Hade gızım, ben artık evime gideyim” diyerek teyze kı- bahçede?” lığındaki Köpek Ahmet, kızın yanından ayrılmış. Oğlan; “Baba, Köpek Ahmet’in misafiri karanfillere Günler geçer, ama hala kız korkusundan yatak- gitdi” der. Padişah; “Gördün mü oğlum? Ben sana er- tan çıkamazmış. Bir gün Köpek Ahmet yine kızın yanına kektir dedim. İnanmadın. Aha karanfillere gitdi. Artık gelmiş. Bakmış kız yatakta tir tir titrer, “İsdersan anneni vazgeç bu sevdadan” der. Padişahın oğlu misafirin kız getireyim. Böyle yalnız kalma” demiş. Bir süre sonra olduğundan emindir. Israr etmeye devam eder. Padişah, kızın annesinin kılığına girmiş. Kızın yanına giderken oğluna “Bak oğlum, yarın panayır başlaycak. Al misafiri “Deyzesine söylemedi ama; annesine benim kim oldu- panayıra götür. İncik-boncuk, kolyelere giderse kızdır. ğumu söyler” diye düşünmüş. Kızın yatağına yaklaşınca Çakıcıklara, bıçacıklara giderse oğlandır” der. Köpecik “Noldu gızım sana böyle? Neçin sarardın soldun?”demiş. yine konuşulanları dinler ve kıza haber verir. Ertesi gün “Ah anacığım ah!” demiş kız. “Beni uzaklara kaçırmaya padişahın oğluyla misafir panayıra giderler. Padişahın çalışdın ama, nereye gidersak gidelim, kaderim değiş- oğlu, “Gel, kolyelere boncuklara bakalım” der kıza. Kız; medi. Kocam Köpek Ahmet’tir. Bir gün beni da yeme- “Napacayık kolyeyi boncuğu? Kızlar baksın onlara. Biz sinden korkarım. Titremem korkumdandır” demiş. Hava çakıcıklara bıçacıklara bakalım” der. Saraya döndükle- kararmaya başlayınca “Hade gızım, kaderimizi değişe- rinde padişah oğluna sorar; “Noldu oğlum?”, oğlan “Mi- medik. Yapacak bişey yok. Ben evime gideyim” diyerek safir çakıcıklara gitdi, baba” der. Padişah; “Gördün mü kalkmış. Kız “Nolur anacığım! Beni bırakma! Hiç ol- oğlum? Artık bu meraktan vazgeç. Misafir oğlandır.” der. mazsa ikı üç gün kal” dediyse de, “Yok kızım, yok. Ben Padişahın oğlu derdinden ve merağından günden gideyim” diyerek kızın yanından ayrılmış. güne sararır solar. Yataklara düşer. Oğlunun halini gören Halkbilimi 31 padişah, “Oğlum, Köpek Ahmet’in misafirinden çok ğini söylemeye çekinir, utanır. Yemeğe otururlar. Kay- daha değerlidir benim için. Bu misafir yok olmazsa, nana “Armutcunun dediğini de gelin” diye tutturur. oğlum bu dertden kurtulamayacak” diye düşünür. Adam- Oğlan, “Nedir ama bu armutcunun dediği” diye sorar. larına büyük bir ateş yakılması için emir verir. Köpecik Gelin çekine çekine, “Bugün armut almaya çıkdım kapı- konuşulanları kıza haber verir. Kız, Köpek Ahmet’ten nın önüne. Ananın sesini duydu armutcu. Evlendirin gen- korktuğu için kız olduğunu söyleyemez. Ateşte yakılmayı dini dedi.” der kocasına. Oğlan da “Tamam, anama beklemeye başlar. Padişahın adamları kızı ateşe atıyor- münasip bir koca bulacağım” der. Ertesi gün kocakarı ken bir anda Köpek Ahmet orada belirir. “Napdınız mi- canlanır. Beşiği bozar. Ev işlerinde gelinine yardım eder. safirime? Emanetimi böyle mi koruyacaktınız?” diye Bir kaç gün sonra gelin “Ana, bu akşam sana görücü ge- bağırmaya başlar. Padişah; “Oğlum, misafirinin kız ol- lecek” der. Kocakarı sevinçle hazırlanır. Kısmetini bek- duğunu düşündü. Ona aşık oldu. Günden güne sararıp lemeye başlar. Akşamüstü bir adam gelir. Odanın kuytu soldu. Oğlumu kaybediyorum. Başka çarem kalmadı. Ya bir köşesine oturur. Gelen misafir yüzünün bir bölümü misafirini al git, ya da onu yok edeceğim” der. O zaman de örter. Kocakarı “Yanıma gel! Yanıma! Yanıma gelirsan Köpek Ahmet “Oğlun doğru bildi, padişah. Size getirdi- evin sağ köşesinde bir ballas1 altın var; senin olsun!” ğim misafir kızdır” der. Kızın başını açar. Padişahın oğ- Gelen adam yerinden kıpırdamaz. Kocakarı “Yanıma luyla kız evlenirler. Kırk gün kırk gece düğün devam gel! Yanıma! Evin sol köşesinde bir ballas altın var; ya- eder. Onlar erer muradına, biz çıkalım kerevetine. Ben nıma gelirsan, senin olsun!” Misafir yine yerinden kı- da bırakdım da geldim. mıldamaz. Kocakarı “Yanıma gel! Yanıma! Yanıma gelirsen evin ortasında gocaman bir ballas altın var, hepsi Derleyen: Fatma Kükrer senin olsun!” der. Oğlan o zaman dayanamaz. Yüzünü Kaynak: Ayten Avni açar. “Ben senin oğlunum. Sıkıntı çekdiğmizi görün. Bir Yaş: 74 tane altın bana vermedin. Elin adamına ballas ballas altın Doğum Yeri: Baf vereceydin, ha?” der kocakarıya. Kocakarı utancından, üzüntüsünde çatlar, oracıkda can verir. Oğlanla gelin, ömür boyu mutlu yaşarlar. Ben da bırakdım da geldim.

1-Ballas:Topraktan yapılmış su kabı. (Bazı bölgelerde ARMUTÇU’NUN DEDİĞİ bardak olarak da biliniyor.) Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kasaba- nın birinde bir aile yaşarmış. Yeni evlenen oğlan her gün sabah erkenden işine Derleyen: Fatma Kükrer gider, gelin de kayınvalideyle evde kalırmış. Kayınvali- Kaynak: Ayten Avni denin evde bir beşiği varmış, bu beşikte yatar ve gelin de Yaş: 73 onu sürekli sallarmış. Bir gün, kapılarının önünden ar- Doğum Yeri: Baf mutçu geçiyormuş. Gelin armut almaya kapının önüne çıkmış. Armutçu gelinin sepetine armutları doldururken “ıııh ıııııh ıııgh” diye inleme seslerini duymuş. “Kimdir gızım bu inileyen? Hasdanız mı var?” diye geline sor- muş. Gelin; “Yok armutçu efendi. Hasdamız yokdur. Ga- yınvalidemi sürekli beşikde sallarım. Beşik durunca aha böyle iniler”. Armutçu “Gızım, evlendirin gendini da gurtulasınız” der. Akşam olur, kızın kocası eve döner. “Napdınız bugün?” diye sorar. Kayınvalide “Armutcu- nun dediğini de gelin” der. Ama gelin armutçunun dedi- 32 Halkbilimi

Masallar...Masallar...Masallar...Masallar...Masallar...Masallar... 1-Gocagarının Baklaları 2-Gacolu Elbise 3-Ali İle Veli

Engin ANIL*

Gocagarının Baklaları Gacolu Elbise Üşüdüm anam üşüdüm, Oğlu bir gün anasını goymuş kırmızı küpün içine yu- Dağdan elma düşürdüm varlayarak götürür gendini. Gocagarı da çıplakmış ama. Elmacığımı kaptılar, Gadının biri görmüş. “Nedir a oğlum yabdığın?” demiş. Beni yola saldılar, Oğlan “aha, anamı gezdiririm” demiş. “E, küpün içinde Yolda bir arı buldum, ne arar” demiş gadın. Oğlan da “napayım, elbisesi yok Arıyı kuşa verdim geysin onun için böyle gezdiririm onu” demiş. Gadın Kuş bana kanat verdi “vereyim bari benim giysilerden da geysin” demiş. Go- Kanatlandım uçmaya cagarı başını küpten çıkarıp “gacosu1 var mı ya hanım’ Cennet kapısını açmaya demiş. Gadın “yok, gacosuzdur” deyince “gacosu olma- Bir vurdum açılmadı yan elbiseyi napayım ben, hade oğlum gidelim” demiş. Bir daha vurdum açıldı Yazı yazan kızı var, Ali ile Veli Yazı yazan oğlu var Kocakarı devamlı iniler ıh, ah çekermiş. Oğlan anne- Pakla gadar biti var, sine sorar. Anne, neyin var? N’esden? Kocakarı, birşe- Değirmen gadar götü var, yim yok a oğlum. N’esteyim? Dermiş. Bir, üç beş en Havuz gadar boku var. nihayet kocakır baklayı ağzından çıkarmış ve oğluna “ay oğlum, evlenmek isterim” demiş. Gocagarının biri süpürürkan bir pakla bulmuş. Pak- Oğlan “Kaçıncı defa be anne?” diye sormuş. “Ne ka- layı napayım napayım demiş. Dönmüş dolaşmış bahçe- çıncı defası ay oğlum” demiş kocakarı. Sonra başlamış nin bir köşesine ekmiş. Gitmiş gelmiş hergün bakmış saymaya. Ali ile Veli, iki de onun evvelisi, Ramazan’ınan suvarmış baklayı. Bakmış bakla çiçek açtı. Baklalar oldu çoban, bir da rahmetlik buban. Çok mu görün ay artık. Hırsızlar baklaları çalmasın diye a...ına “bak ben oğlum?” demiş. hamama gidiyorum yıkanayım. Sen baklalara göz kulak ol da çalmasınlar” demiş. O da gitti kondu pakla ağacına *Gaco: Elbisede işlenmiş süs Kervan geçermiş yoldan, görmüşler paklalar büyüdü, ol- gunlaştı “gidin be kesin bu paklalardan da yeylim” demiş İsim: (Kaynak kişinin isteği üzerine verilmemiştir. kervancıbaşı. Gitmişler kessinler paklaları o yandan go- İsmi yanımızda mahfuzdur. nuşmuş gocagarının a..ı “Paklam hamdır, bekleyen a..’dır, sahibi hamamdadır. Sakın kesmeyin paklaları.

*Halkbilimi araştırmacısı. Halkbilimi 33

Alıntı...Alıntı...Alıntı...Alıntı...Alıntı...Alıntı...Alıntı...Alıntı...Alıntı... Tremeşe Köyünde Kıbrıslı Türk Ve Kıbrıslı Rumların Düğünleri Mehmet Ali Tremeşeli “Ayios Spiridon’un Çanları” Kitabından alıntı

SUMMARY ilişkiler beni de etkilemiş, yumuşatmıştı ama yine de Ni- The article is an extract from the book by Mehmet Ali yazi olayını unutamıyordum. Buna rağmen hayatım Rum Tremeşeli, “The Bells of Ayios Spiridon” published arkadaşlarımla çok tatlı bir şekilde geçiyordu. Futbola among the “Galeri Kültür” publicaitons. The book tells devam ediyor, her pazar mutlaka bir maç yapıyorduk. the author’s life story and his struggle with the EOKA Yabancı köylere giderken kulüp tarafından kiralanan bir members in his village Tremeşe. This extracted part gives otobüse futbolcular, kulüp başkanları, seyirciler, hep bir- in detail the wedding traditions of the Cypriot Turks and likte biner ve hep bir ağızdan Rumca türküler söylerdik. Greeks in the same village in 1950’s. Dönüşte eğer galibiyet alırsak bu türküler daha bir coşku ***** ile söylenirdi. Böyle zamanlarda otobüs kahvenin Alttaki metinde yer alan Tremeşe köyündeki Rum ile önünde durur ve köylülerimiz bizi adeta birer savaş kah- Türk Düğünleriyle ilgili iki bölüm, Mehmet Ali Treme- ramanı gibi karşılardı. Rum köylüler bizlere konyak, şeli’nin anılarını içeren Ayios Sipiridon’un Çanları adlı şarap veya yorgunluk kahvesi ısmarlarlardı. Ancak mağ- kitabından Galeri Kültür Yayınları’nın izniyle yayınlan- lup dönersek türküler söylenmez ve bahsettiğim ikram- mıştır. Bizleri bu konuda izinlendiren Remzi Halluma’ya lardan hiçbiri de yapılmazdı. Yalnız bir kural hiç teşekkür eder, başarılı yayın çalışmalarının devamını di- değişmezdi: Biz üç Türk, otobüs ücretimizi ödemek is- leriz. tediğimizde Rum kulüp arkadaşlarımız, kulüp idarecile- rimizden biri veya bir taraftar, hemen elini cebine atıp (TREMEŞE) RUM DÜĞÜNLERİ bizim ücretimizi öder, ya da otobüs şoförüne “Türk ar- 1950’li yılları başında köydeki Türk ve Rumların kadaşların ücreti bendendir.” derdi. Bize hiçbir zaman arası oldukça iyiydi. Her sürü sahibi Türk’ün aynı mes- tek kuruş ödetmezlerdi. O zamanlar sporcular dahil her- lekten bir Rum ile karşılıklı yardımlaştığı çok sıkça gö- kes ücretini kendi cebinden verirdi. Her zaman Rum dü- rülmekteydi. Örneğin, bayramlarda Türklerin sürülerini ğünlerine davet edilir, Rum arkadaşlarımızla birlikte Rum meslektaşları alır, ovaya otlatmaya götürürdü ki gecenin geç saatlerine kadar yer içerdik. Türkler de bayram namazına ve bayramlaşmaya gidebil- Söz, Rum düğünlerine gelmişken bunlar hakkında sinler. Paskalya yortularında ise bu kez görevi Türk ço- biraz bilgi vermek istiyorum: Önce, biri gelinin, biri de banlar devralır ve Rumların sürülerini otlatırlardı. Ayrıca damadın ailesinden olmak üzere iki güzel kız ellerinde yaz mevsimi gelip de sürüler geceleri dağlarda kalmaya gümüş gülümdanlarla köyün tüm Rum evlerini dolaşıp başlayınca Türk ve Rum çobanlar, sürüleri karıştırıp işi sözlü olarak herkesi düğüne davet ederlerdi. Düğünler dönüşümlü olarak yürütürlerdi. Paskalya yortularında genellikle perşembe ikindi üzeri başlardı. Müzisyenler Rumlar, Türk dostlarına boyalı yumurta ve çörek, kafes bir kemancı ve bir de lavtacıdan oluşurdu. Lavta, bizim ve pilavuna gönderirler; Türkler ise bayramlarda sadece ud diye bildiğimiz müzik aletinin bir benzeridir. Türkler, çörek ve kafes yaparak bir sepet içerisinde Rum ailele- Rum düğünlerine daha farklı bir şekilde davet olunur- rine hediye ederlerdi. Türkler ve Rumlar arasındaki bu lardı. Gelinin veya damadın babası iyi ilişkileri olan Türk 34 Halkbilimi evlerine gelir, Türkleri düğüne şahsen davet ederdi. Bu tavuk ve hindilerle akşama bir ziyafet sofrası hazırla- davet şekli tüm Türkleri kapsamazdı. Az sayıda Türk bu nırdı. Düğünün en can alıcı zamanı pazar günleri yaşa- şekilde davet edilirdi. Ender de olsa tüm Türk halkını nırdı. Akşam üzeri gelin, baba evinden gelinliğini giyip kapsayan bir davet şekli de vardı ki düğün sahibi Rum, damat ile birlikte çıkardı. Arkasından, onları ellerinde Türk kahvesine gelerek büyük beyaz bir mum yakardı. beyaz mumlarla genç kızlar takip ederdi, onları da büyük Böylece tüm Türkler düğüne davet edilmiş olurdu. Dü- kalabalık izlerdi. Yaya olarak hep birlikte son ayin için ğünler perşembe ikindi üzeri köy kahvesinde başlar, saat kiliseye gidilir, oradan da gelin evine yürünürdü. Yolda sekiz civarında da damat evine taşınırdı. Evin avlusuna gelin ve damadın geçtiğini görenler de onları ya tüfek ya masalar kurulur, içki ve yemeklerle donatılırdı. Mezeler da tabancalarla havaya ateş açarak karşılarlardı. Eğlence arsında leblebi, fıstık, ceviz içi, sucuk, kuru üzüm olurdu. gelin evinde de sürer, o gece gelin ve damat çok sayıda İçkiler genellikle Hacı Pavlo konyağıydı. Arkasından dansa kalkarlardı. Kutlamalar yine sabaha dek sürerdi. fırın kebabı, fırında patates sunulurdu. Pazartesi ise damadın evinde çok yakın akraba ve arka- Fırın kebabı sırf domuz etinden yapılmışsa düğün sa- daşlar toplanır, müzik eşliğinde yemekler yenilir, içkiler hiplerinden biri Türk misafirlerin masasına giderek “Size içilirdi. Gelin ve damadı rahatsız etmemek amacı ile eğ- fırın kebabı ikram edemediğimiz için özür dileriz” derdi. lence en geç 11’de son bulurdu. Fırın kebabının arkasına birkaç çeşit daha yemek gel- Gerek babamın saygınlığı, gerekse benim futbol ta- dikten sonra son yemek olarak makarna ikram edilirdi. kımında oynamam ve Rum arkadaşlarımla olan samimi- Yemek, içki ve eğlence sabahın erken saatlerine kadar yetimden dolayı Rum düğünlerinde ben de bulundum. sürerdi. Gecenin ilk saatlerinde sadece müzisyenlerin Anlattığım düğünlere defalarca şahit oldum. Bunların çalıp söylemesine rağmen sonraları herkes coşar ve tüm arasından dikkatimi en çok çeken şey ise, bu düğünlerin masalar hep bir ağızdan şarkılar, türküler okurlardı. hiçbirinde de kavga çıkmayışı oldu. Herhangi bir sür- Böyle olunca müzisyenler susar ve sadece müzik çalar- tüşme çıksa bile düğüne gölge düşmemesi için sineye çe- lardı. kilir ve düğünden sonra halledilirdi. Genellikle, sadece bekar olan kızlar gruplar halinde kalkarak dans ederler, erkekler ise yerlerinde oturup el (TREMEŞE) TÜRK DÜĞÜNLERİ çırparak onlara eşlik ederlerdi. Kızların dansından sonra Köydeki Türk düğünlerinin ikili bir yapısı vardı. erkekler iki kişi olarak karşılıklı kalkarlar ve Kıbrıs ha- İlki, yalnızca kadınlar arasında yapılan eğlencelerdi. valarını oynarlardı. Bu oyunlardan bazılarının isimleri: İkincisine ise hem kadınlar, hem erkekler katılırdı. Brotos, Defteros, Tritos (Birinci, İkinci, Üçüncü anlam- Kadın eğlencelerinde müzisyenler üç kişiden olu- larına gelir) sonra Sirto yapılır ve düğündeki Türk genç- şurdu. Müzisyen takımı, biri gözleri görmeyen erkek bir leri için de Çiftetelli ve Arabi’ye çalınırdı. Eğlenceler kemancı, tef çalan bir kadın ve darbukacı başka bir ka- böyle devam ederken sevgililer sık sık göz göze gelir, dından oluşurdu. Genellikle bu iki kadın genelev emek- birbirlerini yakından görme şansını bulurlardı. Köyün lisiydi. Yaşlanan genelev kadınları darbukacı, tefçi olur, seçkin delikanlıları oynarken onları şereflendirmek için ya da genelevde temizlik işlerine bakarlardı. Keman de müzisyenlerin önlerinde duran tabaklara bu gençlerin çalan erkeğin de kör olması şarttı. Çünkü bu tip eğlen- arkadaşları ve köylüler tarafından para atılırdı. Atılan pa- celere sadece kadınlar katılırlar ve çok rahat davranmak ranın miktarı ne kadar çok ise oynayan gencin de say- isterlerdi. Kadınlar genellikle profesyonel dansözlere taş gınlığı o kadar fazla demekti. Tatlı düğün alemleri böyle çıkaracak şekilde karşılıklı göbek atarlardı. Çocukken bu sürüp giderken eğlenceler cumartesi ve pazar geceleri düğünlere annem tarafından çok götürüldüm. Küçükken doruğa ulaşırdı. Cuma gün akşamüzeri müzisyenler tüm bir problem çıkmadı da yaşımız 12-13 olunca bazen beni Rum evlerini tek tek dolaşırlar, her evin kapısında çeşitli içeriye almamaya başladılar. Bazı düğün sahipleri “Bun- parçalar çalarlar, ev halkından birisi de dışarıya çıkıp on- ların içeride işi ne?” diyerek bizi kapının önünde bırakı- lara üç dört tane tavuk verirdi. Rum evlerinden verilen yorlardı. “Kazık kadar adamlarsınız, siz başka yerlere” Halkbilimi 35 diyerek savuşturulduğumuz çok olmuştur. Düğün evin- açın, rahat oynasınlar!” diye bağırırlardı. Bu böyle sürer, den kovulunca kahveye giderdik. Ancak bu defa da aradaki mesafe bir açılır bir kapanırdı. Uyarıyı yapan henüz çocuk olduğumuz, kahveye gelecek kadar adam saygın insanların esas amacı ise oynayanlara yer açmak olmadığımız söylenerek kahveden de kovulurduk. Bizi değil, kadınlarla erkekleri birbirlerinden uzak tutmaktı. düğün evinden kovduran genellikle çılgınca göbek atan, Uyarılar, ne erkeklerin ne de kadınların hoşuna giderdi. bunu kocalarının duymasını istemeyen kadınlardı. Ama, çaresiz, geleneklere uyma zorunluluğu ile de karşı Düğün evi genellikle gelinin evi olur, eğer gelinin evi çıkamazlar, söyleneni yaparlardı. çok küçük ise bir yakınının evi düğün evi olarak kulla- Kına gecelerinin klasik manzaralarından biri de bekar nılırdı. Cumartesi ikindi üzeri “Hamam Dönme” vardı. kızların daima en önde durmalarıydı. Önde yer bulama- Düğün evinin avlusunda bir grup kadın daire oluştura- yan bekar kızlar ise diğer kadınların da yardımları ile beş cak şekilde toplanırlardı. Dairenin ortasına bir testi ko- altı sandalyeyi birbirine dayar tutunarak sandalyelerin nulurdu. Biri gelinin, diğeri damadın ailesinden olan iki üzerine çıkıp ayakta dururlardı. Böylece, hem erkekler genç kız ellerinde büyük beyaz mumlarla testinin etra- onları, hem de onlar erkekleri görebilirlerdi. Genellikle fında yedi kez dönerlerdi. Bu arada da çalgıcı kadınlar- her düğünden sonra köyde nişanlananların sayısı artardı. dan bir tanesi testinin etrafında dans eder ve genç kızların Genç erkekler için kına geceleri bir anlamda bir tür “er yedinci turu tamamlamasına az kala testiyi büyük bir meydanı” sayılırdı. Kendini göstermek, kızların dikka- güçle yere atarak kırardı. Böylece “Hamam Dönme” de tini çekmek isteyen delikanlılar mutlaka oyun alanına son bulurdu. Düğün coşkusunun zirveye ulaştığı gece çıkar, iki kişi olarak karşılıklı becerilerini sergilerlerdi. kına gecesiydi. Bu geceyi genç kızlar ve delikanlılar Bazı erkek karakterler ise can attıkları halde hiçbir büyük bir sabırsızlıkla beklerlerdi. Çünkü onların birbir- zaman kendiliklerinden oyuna kalkmazlar, hep köyün lerini yakından görebilecekleri tek fırsattı. Kına geceleri orta yaşlı erkeklerinin onları çekerek kaldırmalarını bek- cumartesi gecesi yapılırdı. Saat 11 sıralarında kadınlar lerlerdi. Epeyi naz ettikten sonra oynamaya başlarlar, arasında bir kaynaşma başlar, erkekler gelecek diye hepsi sanki genel istek üzerine bunu yapıyorlarmış gibi bir kendine bir çekidüzen verirdi. Her 5-10 dakikada bir hava yaratırlardı. Bazen daha da ileriye giderek, kendi- pencerelerden bakılır, erkeklerin geliyor olup olmadık- lerini oyuna kaldıran erkeklerin çekiştirerek ceketlerini ları kontrol edilirdi. Saat 12 gelindiğinde ise köyde say- çıkarmasına kadar bu naz oyununu sürdürürlerdi. Zorla gınlığı olan yaşını başını almış birkaç erkek, düğün evine ceketlerinin çıkarılmasının esas sebebi ceketlerin altında, gelir ve kına için hazır olunup olunmadığını sorarlardı. bellerinde olan bıçak veya tabancayı özellikle kadınlara, Kadınların hazırlığı tam değil ise olumlu cevabı bekler, düğün halkına göstermekti. Ama asla işi bozuntuya ver- hazırlık tamamlanınca da kahveye dönerek diğer erkek- mezler, sanki kazara ortaya çıkmış gibi yaparlar ve bel- lere “Hadeyin be uşaklar, buyurun kınaya!” derlerdi. lerindeki tabanca veya bıçakla oyunlarını oynarlardı. Kahve kapatılır, lüks lambasının eşliğinde kınaya gidi- Kızlar arsında en popüler erkekler ise bu silahla oyna- lirdi. Erkekler gelince tüm kadınlar avluya çıkarak er- yanlardı. Çünkü kalkıp silahla oynamak, nişanlanmak kekleri karşılarlardı. Müzisyenlerle kadınların için hazır olunduğu anlamına gelirdi. Bazıları oynarken oluşturduğu sıranın birkaç metre önüne sandalye konu- coşarak bellerindeki bıçağı çekerler, oyun alanının tam lurdu. Kadınlar ayrı gruplarda, karşı karşıya oturtulurdu. ortasına saplarlardı. Oyun arkadaşı da cebinden bir men- Erkeklerin oynayabilmesi için bu iki grubun arasında 5- dil çıkararak, mendilin bir ucundan biri, öteki ucundan 6 metrelik bir koridor bırakılırdı. Ancak bu koridor sü- diğeri tutarak figürler yaparlar ve oynayanlardan biri sırt rekli olarak daralırdı. Bir taraftan erkekler kadınlara daha üstü dönerek yerdeki bıçağı ağzı ile alırdı. Belinde bıçak yakın olmak için öne doğru yaklaşırken, diğer taraftan yerine tabanca olanlar da aşka geldikleri zaman belle- da kadınlar aynı şekilde davranır ve ara sürekli olarak rindeki tabancayı çekerek havaya birkaç el ateş ettikten kapanırdı. Köyün saygın kişileri yüksek sesle halkı uya- sonra yine yerine sokarlardı. Bunlar artık gelenek haline rarak, “Arkadaşlar, lütfen geri çekilin, oynayanlara yer gelmişti. Halk tarafından çok hoş karşılanır, eğlencenin 36 Halkbilimi katmerlendiğinin bir göstergesi olarak algılandırdı. kadar yaklaşması ile kornalar çalmaya başlardı. Düğün Zaman zaman düğünler için görevlendirilen bölge pol- sahibi ile çalgıcıları uyarılırdı. Otobüs yavaşlatılır ve kar- isleri de olurdu. Silah atıldığı zamanlar bu görevli polis- şılama havasının çalmaya başlayıp başlamadığına bakı- ler düğün evinden ayrılarak olayı göremeyecekleri bir lırdı. Eğer başlamışsa herkesin neşesi yerine gelir, yere giderlerdi. Bu taşkınlıkları her zaman göz ardı eder- havaya ateş açılır, kornaya basılırdı. Müzik ile karşılan- ler ve düğünde gördüklerini hemen unuturlardı. Kına ge- mak, önemsenmenin bir göstergesiydi. Hatta müzisyen- celerinde kadın ve erkeklerin bir kaç saat karşı karşıya lerin otobüse doğru yürümeleri beklenirdi. gelmelerinden sonra erkekler düğün evini terk eder, ka- Mutlaka karşılanmaları gerekenler de vardı. Bunlar, dınlar ise vur patlasın çal oynasın kabilinden sabaha civar köylerin kabadayıları, ünlü ve başarılı davar hır- kadar eğlenceye devam ederlerdi. sızları, adam bıçaklamaktan hapse girenler özellikle kar- O yıllarda çok köyde elektrik yoktu. Kına gecelerinde şılanmak isterlerdi. Bu kabadayılar genellikle düğüne aydınlatma, kahvelerden taşınan lüks lambaları ile yapı- otobüsle değil de kendi adamlarından oluşan beş altı ki- lırdı. Bu lambalar uzun boylu olan erkeklerin kafasının şilik gruplarla gelirlerdi. Düğün yerine yaklaştıklarında üstüne oturtulurdu ve adamlar bunları elleri ile tutarlardı. önden adamlarından birini gönderirler, geldiklerini, do- Lüks lambalarının başların üzerinde tutulması oldukça layısıyla, karşılanmayı beklediklerini bildirirlerdi. Adım- zordu. Buna rağmen bu iş için çok gönüllü çıkardı. Genç larını seyrekleştirirler ve “Karşılama Havası”nın kızların dikkati bu genç adamlar üzerinde toplanırdı. çalmasını beklerlerdi. Eğer, “Karşılama Havası” çalın- Pazar günü öğleden sonra saat 2 ile 4 arasında kuşak ku- mazsa bu kez de havaya ateş açılırdı. Bununla, hem gel- şanırdı. Kuşak kuşanmak demek müzik eşliğinde gelin diklerini hem de sabırlarının tükenmiş olduğunu ilan ile damadın göğsüne para veya birinci derecedeki akra- ederlerdi. Bu uyarıyı alan düğün sahibi büyük bir telaş ile balar tarafından ziynet eşyası takılması demekti. Ku- müzisyenleri önlerine katarak karşılama havasını çaldı- şanma işi bitene kadar müzik sadece Kozan Marşını çalar rır ve bu misafirleri ayakta karşılar, onlara eşlik ederdi. ve kesinlikle oyun oynanmaz-dı. Düğünün bu kesiti gelin Daha önceden başkaları için ayrılmış olsa bile en iyi yer- ve annesinin en çok göz yaşı döktüğü zamandı. Bu, ge- lere bunları oturturlardı. Böylece arzu edilen karşılama linin baba evindeki son saatleri anlamına gelmekteydi. tamamlanmış olurdu. Eğer düğün sahibi bu sözü edilen Kuşak kuşanmadan sonra gelin, koca evine anne babanın kişileri karşılamakta kusur eder, onlara hafife alındıkla- göz yaşlan ile gönderilirdi. Silah atışları gelinin evden rını düşündürürse düğün sahibine bunun bedelini çok çıkmasına eşlik eder, damadın evinde gelin yine silah ağır ödetirlerdi. Bu gibi hallerde düğün sahibi, çeşitli atışları ile karşılanırdı. Gelinin damat evine girmesi ile tehlikelerle karşı karşıya kalırdı: Sudan bir bahane bula- düğün noktalanırdı. rak birileri ile atışırlar, düğünün tadını kaçırırlardı. Kadın kadına düğün eğlenceleri gibi erkek erkeğe Düğün sahibinin davarı varsa bir müddet sonra davarının düğün eğlenceleri de cuma günleri akşam üzeri başlardı. bir kısmını çalarlardı. Eğer düğün sahibinin sürüsü yok İki tür çalgı vardı: Davul, zurna veya keman, darbuka ve ise bu kez de ağaçlarını bir gece içinde balta ile keser- ut. Düğün için bunlardan birisi tercih edilirdi. Halk ara- lerdi. Çevrede uyguladıkları yasadışı baskıcı yöntemler- sında davul ve zurnadan oluşan gruba “kalın çalgı”, den dolayı düğünlerde, gerek karşılama ve gerekse keman, darbuka ve uttan oluşan ekibe de da “ince çalgı” ikramlarda bu kişiler her zaman öncelikli ve imtiyazlıy- denirdi. Genellikle tercih kalın çalgılardan yanaydı. dılar. Halk da bunlara saygı duymasa bile öyle görünmek Erkek erkeğe düğün eğlencelerinde müzik hep kahvede zorunda kalırdı. çalınmaya başlardı. Bu düğünlerin, iki önemli özelliği Bu zümrenin sahte saygınlığı, 1955’te EOKA ve vardı. Birincisi tüm civar köylerin erkeklerinin düğüne VOLKAN’nın kurulmaları ile son bulur. mutlaka davetli olması, ikincisi de gelen misafirlerin davul zurnanın çaldığı “Karşılama Havası” ile karşılan- masıydı. Misafirleri getiren otobüslerin köye 500 metre Halkbilimi 37

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...

Balos For All Cypriots Tüm Kıbrıslılar İçin Balos - Halk Dansı

Türkçeye Çevirenler: Engin ANIL, Halil Saka Dr. Andreas Papandreou*

Kıbrıs Danslarında 5. Erkek ve Kadın The dances of Fifth Men’s Kartzilamas and the Karşılamaları Balos olarak da adlandırılabilir. Fifth Women’s Kartzilamas (of Cyprus) may, also, be called Balos.

(Panais Kyprianou- left- Byron Georgiou – right, , Cyprus 1965)

Balos’un Amacı Balos Purpose Balosun amacı duyguları ifade etmektir. (esas olarak The purpose of Balos is the exhibition of feelings hayatta ve aşkta olan başarısızlıklarının yanında bir (mainly failure generally in life and in love in particular kadının bir erkeğe karşı çekiciliği) . Bu hem dans eden and the attraction of a woman to a man) of the dancer- hem de şarkı söyleyen bir oyuncunun öncelikle sesi ile singer with the use, as a first priority, of vocal music and, daha sonra da hareketiyle bunu göstermesidir. as a second priority, movement.

*Halk Dansları Araştırmacısı - Akademisyen. 38 Halkbilimi Halkbilimi 39 40 Halkbilimi Halkbilimi 41 42 Halkbilimi

Balos’un Tanımı Definition of Balos 5. kadın ve erkek karşılamaları sözle ve hareketle The Fifth Men’s Kartzilamas and the Fifth Women’s ayni kişi tarafından sergilendiği zaman bu oyun balos Kartzilamas, when they are performed with the use of olarak adlandırılabilir (Papandreou 2007). vocal music and movement, from the same person(s), BALOS’UN FORMLARI may be called Balos (Papandreou, 2007). Balos 7/8 ritminde dört karşılamanın suit olarak oynanmalarının dışında bağımsız olarak oynanan bir FORM OF BALOS oyundur. Bu formuyla Balos Panayırlarda, kutlamalarda Balos is danced in the 7/8 rhythm and, often, it was bir yarışma oyunu olarak da kendini göstermiştir. Daha used as an independent dance, i.e. outside the regular önceleri Kıbrıs’ta, Hristiyanlığın henüz yayılmadığı suite of the four Kartzilamas. Through such a form, dönemlerde “Aziz Afrodit” kutlamaları olarak Balos was used in dance competitions in several “pany- adlandırılan şimdi ise “kataklismo” kutlamaları olarak gyria” and celebrations, during the Kataklysmos cele- geçen günlerde oynanan bir oyundur. Bu oyunda oyun- brations (formerly St. Aphrotide’s celebrations, during cular hem seslerini hem de hareketlerini beraber icra ede- the pre-christian times of Cyprus), wherever singers bildiklerini gösterdikleri bir Kıbrıs oyunları programının could, if they wanted or the social climate as appropriate, bir parçası olmuştur. to present or project, mainly, their vocal skills, within a dance or Cypriot program. Kadın ve Erkekler İçin Balos Hem erkekler hem de kadınlar için bir Balos oyunu Balos for Men or Women vardır. “Balos,” genelde erkeklerin oynadığı bir oyunu There is a Balos for men and a Balos for women. işaret eder çünkü kastedilen kadın Balos’undan çok Usually, the name of Balos refers to that one of men, be- erkekler için olan bir Balos’tur. Averof’un 1978’de cause it was used much more than the Balos for women. kadınlar için ayrı bir Balos ezgisi bulunduğunu be- Even though there is music for the women’s Balos lirtmesine karşın 1999 yılına kadar Kıbrıslı bir kadının (Averoff, 1978), there is no evidence until the year 1999, bu müzikle şarkı söyleyip dans ettiği kaydedilmemişti. that a Cypriot woman sang or danced the Balos for women. Hem Kadın Hem De Erkekler İçin Balos Hem kadın hem erkekler için Balos, kadın ve erkek- Balos for Both Men and Women lerin ayni anda ve beraber dansetmeleridir. Balos bu for- Balos for Men and Women means the dance of Balos mda a) Kadın ve erkeklerin geleneksel olarak birarada from both men (man) and women (woman) at the same dans etmemeleri nedeniyle b) ayni anda hem dans edecek time. hem de şarkı söyleyebilecek yeteneğe sahip olan kadın This form of Balos was not danced in Cyprus, be- ve erkek bulunmasının zorluğundan dolayı Kıbrıs’ta dans cause a) traditionally men and women were supposed to edilmiyordu. perform separately, and b) it was not easy to find a man and a woman who both were excellent singers and BALOS MÜZİĞİ dancers. Balos müziği önemli ölçüde şarkı söylemeye dayanır. Melodisi “Amanes” olarak adlandırılan müzikten esin- BALOS MUSIC leninerek veya doğaçlama olarak icra edilir, ve müzik Balos in based, to a considerable degree, on singing. sanatının oyundaki sunumudur. The melody, based on the amanes type of music and / or improvised, is so designed as to project itself as the main Balos’ta Şarkı Söyleyip Dans Etmek means of artistic musical presentation. Daha önceden söylendiği gibi Balos’ta şarkı söyle- Halkbilimi 43 mek oyundan daha önceliklidir. Bu nedenle bir oyuncu- Singing and Dancing in Balos nun (kadın veya erkek), Balos’ta şarkı söyleyebilmesi As explained earlier, singing has a higher priority onu yüceltirken oynayamaması ona herhangi bir değer over movement in Balos. For this, even though the per- kaybettirmemektedir. formance of Balos by a dancer upgrades him, a dancer’s Şüphesiz ki Balos’ta bir oyuncunun mükemmelliği lack of skill in performing Balos does not downgrade “Amanes” veya doğaçlama müziğini icra etmesine ek him (her). olarak avarajın üstünde ikinci karşılama ve sirto oyunları Of course, excellence in Balos performance is attrib- hareketlerini de başarıyla yapabilmesine dayanır. Takdire uted to a singer who impresses with is vocal qualifica- şayan Balos oyuncusu iyi bir ses yanında Kıbrıs tions in performing amanes/ improvised type of music, Danslarını iyi icra eden bir oyuncudur. but, at the same time, he must present his above average movement qualifications of the Syrtos or Second Kartzil- Balos Müziğinin Yazım (Notaları) amas type movements. Dancer distinction in Balos could Aşağıda (yan sayfada)Antonakis Yassemidhis’in be bestowed on someone, who is talented with excellent (2001) el yazması notalarını görmektesiniz. Notaların bir voice and movement skills in Cypriot dancing. diğer versiyonunu Averof’un (1978) kitabında bula- bilirsiniz. Balos Music Manuscript In the greek version of this paper the unpublished BALOS’TA ŞİİR manuscript of the Balos music as written by Antonakis Balos’ta şiirin temaları dansın içerisinde yer alır ve Yassemidhis (2001) is presented. Other versions of the sonları uyaklı, Kıbrıs Rumca’sında “çattisma” denilen dance may my looked for in Averoff (1978). iambic 15’heceli beyitler halinde söylenir. POETRY IN BALOS Balos’un Sözlü Kısımlarının Konuları Poetry in Balos is related to topics presented in the Balos’un sözlü kısımları aşk acısını veya aşk local part of the dance and takes the form to rhyming sorunlarından dolayı doğan üzüntüleri anlatmaktadır. iambic 15syllable couplets, called in Cypriot Greek “tsi- Balos’taki diğer konular hayatın anlamı, sağlık, attista”. yaşlanma, ölüm veya insanların genel olarak karşılaştıkları sorunlar olabilir. Topics of the Vocal Part of Balos The theme of the vocal part of Balos expresses sor- BEYİTLER row, which is usually coming from love sufferings and/ Balos’ta konularına göre işlenmiş beyitlerden bazıları or problems. Other themes, which might be introduced in aşağıda verilmiştir. Balos, deal with the meaning of life, health in reference to love, death, getting old, and, generally, human hard- Hayatın Anlamı ships. Ne kadar uzun yaşayacak olsam da ne anlamı var hayatın Ölüpte toprağa karışacak olduktan sonra. COUPLETS Some couples which can be used in Balos, presented Hayatın Acıları by theme, are the following: Annemin bağışladığı can varken, ve yaşıyorken Neden zevk almayım hayatta ölümden önce (Paul Geor- The Meaning of Life giou, Kalo Horio, , 1983) What should I do with my life even if as much life lies ahead of me Since there is death and the body would Şimdi derin bir ah çekse de, dissolve. Tabiat yine de çiçeklenip meyvelerini verecek 44 Halkbilimi

Gökyüzü kâğıt olup denizle birleşse de Life’s Sufferings Yetmeyecektir yine de acılarımı yazmaya (Mavroko- Why should I not sense joy, before I close for ever rdhatos, 2003, p.366) my eyes A mother gave birth to me as well and I want to live (Paul Georgiou, Kalo Horio, Limassol, 1983). Ölüme Davet Ey yukardaki Tanrı, gönder Ölümü aşağı Sighing, like now, the wild trees would bloom Alsın şu yaralar içindeki vücudumu (Mavrokord- And they would turn fruitful. hatos,2003, p. 366) In case the sky becomes paper and the sea ink Aşk Won’t be enough for me to write my sufferings Üzüm elde etmek için bağı budamak gerek, (Mavrokordhatos, 2003, p. 366). Bakir bir kızı da öpmek ve sevmek gerek (Kallinikos, 1951, pp.101-107) Invitation to Death Geceleri dolaşan ya hırsızdır ya cani God, who art in heaven, send Death down Ya da gizli aşkını arayan divani. To take my body which is full of injuries

Aşk Acısı Çekme Love Aman Allahım, nehirler kurudu, susuz kaldı kuşlar, The vineyard needs pruning in order to produce Göz yaşlarımı içip sususluğunu gideriyor onlar. grapes And the virgin needs flirting and kissing (Κallinikos, Senin yüzünden beş kat fırın altında yanmaktayım, 1951, pp.101– 107). Yılan zehiri içtiğim halde halâ daha yaşamdayım. (Kallinikos, 1951, pp101 -107) Whoever walks at night must be stealing or killing Or has a secret love looking for her (Zerva, 1983) Siyah Kuzey rüzgârı, siyah fırtına esti, Yandı vücudum hiç tedavi edilmeyecek şekilde. Love Suffering (George Ornitharis, Frenaros, Mağusa, (1912-1998) Aman. the rivers dried up and the birds were thirsty And they drank tears from my eyes and quenched Sakınmak their thirst. Ne kötü bir zamandı sana rast gelmek, Bana ilk olarak konuşman ve aşka ermek. (George Because of you, five furnaces burn on me Ornitharis, Frenaros, Mağusa, (1912-1998) I even drink snake poisons and can they not harm me (Kallinikos, 1951, pp. 101 – 107). Aman Allahım ne kötü gözlerimi açamamak, Aman Allahım ne kötü yaralı yüreğimi rahatlatama- Black North wind and black storm blew mak. (Neofytos Konstantinu, Letybu,1941 - ) And my body was burned and have no cure (George Ornitharis, Frenaros, Famagusta, (1912 - 1998 ) Karda kavrulur, ateşte donarım, Rüzgârda ıslanır, suda kururum. (Byron Georgiou, Refrain Prastio, Limassol, 1918 - ) Bad be the time we met And you first spoke to me and we fell in love (George Dayanamaz acıma çektiğim ezgilere, Ornitharis, Frenaros, Famagusta, 1912 - 1998 ) Halkbilimi 45

İç çektiğimde ağlar, ağladığımda tepki verir toprak, (Gregoris Asshotis, Asha, 1933 - ) Aman. I can’ t raise my eyes Aman. To give comfort to my injured heart (Neofy- tos Konstantinu, Letybu, 1941 - ). Günlere doymayan, geceleri uyumayan Seni düşünmekten durmayan şu kalbime ne yapayım? I burn in the snow and I am cold in the fire (Neofytos Konstantinu, Letybu, Pafos 1941 - ) In the wind I get wet and I dry in the water (Byron Georgiu, Prastio, Limassol, 1918 - ). Ölüm ve Aşk Gözlerimi kapadığımda çektiğim acıyı anlayabilmen When I sigh the earth cries, when I cry the earth re- için, sponds Söyleyeceğim sana dinlemen için (Chrystostomos Because it can’t afford my sufferings and sorrows Dimitriu, Kadhares, Pafos, 1911 – 1988) (Gregoris Asshotis, Asha, 1933 - ).

Gidiyorum öteki dünyaya, What should I do to my heart which thinks of you Tüm doktorlar haykırsa da istemiyoruz burda yay- Which is hungry for several days and doesn’t sleep gara. at night (Neofytos Konstantinu, Letybu, Pafos, b. 1941).

Ölümümün yalan olmasını isterdim Death and Love Göreyim kimler sever ve ağlardı benim için. (Artemu When I am going to die, I am going to ask for you Gregory, Assha, 1900 -1957) So that you feel the complaint with which I am going to close my eyes with (Chrystostomos Dimitriu, Ked- hares, Pafos,1911 - 1988; )

BALOS’TA HAREKET I am going to the underworld and all the doctors shout Balos’ta solo şarkı söylemede çeşitlilik yaratma We don’t want there souls which who sigh a lot. amacıyla kullanılan dans ikincil derecede önemlidir. Buna ek olarak sözel parçaya da hareket eklenmektedir. I wish when I died wasn’t true Balos’ta şarkıyı söyleme önemli olduğu halde hareket de So that I could look at who loves and cries for me önem taşımaktadır. Çünkü iyi bir Balos gösterisinde (Artemu Gregory, Assha, 1900 - 1957). Kıbrıslı dansçıların özgünlük, beceri ve karakterlerinin dışavurumları gibi öğeler olmalıdır. (Papandreou. 1998) Balos, içinde amanes tipi şarkı söyleme içermesi MOVEMENT IN BALOS itibarıyla bir dans olarak adlandırılmasa da performansın Movement is secondary in Balos and it is used to bütününde zenginleştirici olarak dansın kullanılması ne- form variety in difficult solo singing. In addition, through deniyle dans olarak da adlandırılabilir. movement, the vocal parts are supplemented by move- Çoğu defa hareket Balos’un başlangıcında dansın ment. Even though, singing is important in Balos, still başladığını sonunda da dansın bitmek üzere olduğunu movement remains important, as an excellent Balos per- bildirmek amacıyla kullanılmıştır. Bu ne bir kanun ne formance should include the characteristics of original- de tercihi bir olaydır. Gerçekte dansın birinci bölümü ity, creativity, and personal expression of the dancer/ hareketsi orkestral bir giriştir. Dansın başlangıcında dancers in the Cypriot dialect (Papandreou, 1988). melodinin ilk kısmında tesbit edilen hareket şarkıyı Balos may not be called dance, because its basis is söyleyecek olanın (dansçı olmasa da) veya dansçıların amanes type of singing, but calling Balos a dance is ap- yerlerini ve pozisyonlarını alma hareketleridir. propriate, because there is a clear and necessary option of 46 Halkbilimi

Balos’ta hareket etmenin bir diğer amacı da a) Kıbrıs introducing movement, which can enlighten the whole Rumca’sında iki mısaralı yani beyitsel olan ve “çattizma” performance. olarak adlandırılan atışma / atışmacanın bittiğini belirt- Several times movement in Balos in used at the be- mek, b) bir diğer beyiti söylemeye hazırlanması için ginning, as a sign that the dance has already started, and şarkıcıya zaman kazandırmaktır. at the end of the dance, as a sign that the dance is com- ing to its completion. This, however, is neither a rule nor Balos’ta Temel Figürler a preference. In reality, most of the times, the first part of Bir açıdan, Balos’ta figürler tıpkı ikinci karşılamada the dance is orchestral without movement. The only ob- olduğu gibidir. Yüzyüze ve ileri geri gidilip gelinerek served movement at the beginning of the dance, at the oynanır. Ama Balos’un temposu sirto veya ikinci introductory part of the melody, is the taking of positions, karşılama tempolarından daha düşüktür. mainly, from the singer and the dancer (s), in case the singer is not a dancer as well. Balos’un Bölümleri Another purpose of movement in Balos is a) to serve Balos aşağıda belirtildiği gibi 3 değişik bölümde as a sign that the poetic couplet (tsiattisto in Cypriot oynanır. Bu bölümler yeni beyitlerle dans sona erene Greek) has ended, and b) to serve as a break for the kadar tekrarlanır. singer to get prepared for the next couplet.

1- Kemanın girişi: Basic Step in Balos Keman laûddanın eşliğinde müziksel girişi yapar. Bu From a movement point of view, Balos steps are iden- bölümde şarkıcılar (dansçılar) isterlerse mendille tical to those from the Second Kartzilamas, which are tutuşarak oynayabilirler performed face to face, front and back; in a slower tempo, of course, since the Balos tempo is usually slower 2- Şarkı: than that of Kartzilamas as well as of Syrtos. Şarkıyı söyleyecek olan isterse orkestraya yaklaşıp başını hafifçe kaldırır, sağ avuç içini ağzına doğru tutar, Balos Parts (isterse – büyük bir ihtimalle oyuncunun mimiği- çn.) The Balos presentation is, usually, based on the fol- ve 15 heceli iki mısralı beyitini söyler. İkinci dansçı lowing three parts, which may be repeated, continuously, (şarkıcı) eğer varsa dans edilen alanda isterse yürür with new couplets each time, until the end of the dance. veyahut da bir kenara çeklip hareketsiz durup dinler. 1. Violin introduction: 3- Hareket: The violin, accompanied by the lute, leads the or- Vokal bölüm biter bitmez nakarat kısmı denilen ve chestral introduction. During this introduction, singers müziğin çalındığı yerde iki şarkıcı bir daire içerisinde may dance and use a handkerchief as well. sirto veya ikinci karşılama figürleriyle oynar.Bu bölümde beyiti söylemiş olan kişi, bir başkası veya müzisyenler- 2. Song: den biri ritim, tema, stil veya değişik bir perdeden başka The singer – dancer may approach the orchestra, raise bir beyit ekleyebilir. Eğer beyit müzisyen veya dıştan biri his head a little, place his right hand palm close to his tarafından eklenmişse dansçılar dansa devam edebilir. mouth (optional), and sing a 15 syllable line couplet. The Eğer beyiti son söyleyen bir beyit daha söylersa oyun second dancer, in case there is one, may walk inside the arkadaşı oynamaya devam eder. dance floor or stand somewhere still.

Balos’un Parçalarının Organizasyonu 3. Movement: Balos’un organizasyonu daha önceden belirtildiği As soon as α vocal part is over, face to face dance be- gibi üç bölüm – orkestral giriş, şarkı ve dans- halindedir. tween two dancers, in a circle using Second Kartzilamas Halkbilimi 47

Bu üç parça çeşitli şekillerde organize edilebilir. Bunlar- or Syrtos steps in the orchestral part of the dance, called dan bazıları aşağıdaki gibidir. «refrain». At this part, the same singer or his partner or 1. Orkestral giriş, şarkı, dans someone else and/ or the musician may present and ad- 2. Orkestral giriş, dans, şarkı ditional couplet, which may, of course, be different form 3. Orkestral giriş, hareket the previous one in terms of rhythm, pitch, style, and 4. Orkestral giriş, şarkı topic. In case the couplet is presented from the violinist 5. Şarkı, orkestral giriş, dans or someone else, the two dancers may dance. In case the 6. Şarkı, dans, orkestral müzik couplet is presented from the singer of the previous cou- 7. Şarkı, dans plet, then his partner may dance by himself. 8. Şarkı, orkestral müzik Organization of the Parts of Balos Presenting Balos, as described earlier, is, usually, SONUÇLAR based on three parts – the orchestral introduction, song, Balos, tüm Kıbrıslıların günümüze kadar gelen bir and movement. These three parts could be organized in dansıdır. various ways. Some of these are the following: Balos, suit olarak oynanan 1., 2., 3., ve 4. karşılamaların sonuna eklenecek karşılama türü bir Orchestral introduction, song, movement. danstır. İlk dört dansta hareketlere verilen önem bu Orchestral introduction, movement, song. dansta şarkıya verilmiştir. Dans ikincil plândadır ve Orchestral introduction, movement. bunda amaç beceri isteyen vokal performansa bir Orchestral introduction, song. çeşitlilik katmaktır. Ayrıca, şarkının beceri isteyen solo Song, orchestral music, movement. bölümlerinde, oyuncuya dinlenme imkanı sağlamak için Song, movement, orchestral music. hareket şarkı söylemenin yerini alabilir. Song, movement. Balos’un figürleri oyuncuların bir çember çizerek Song, orchestral music. oynadıkları sirtolardan türetilmiş figürlerdir. Balos’ta müzik sirtoya göre daha yavaş bir tempoda çalındığından CONCLUSIONS oyun da yavaş oynanmaktadır. Balos is a dance of all Cypriots and can be performed Balos’un sözlü kısımlarında işlenen konu genellikle to day, as well. aşk acısını anlatmaktadır. Diğer işlenen konular ise Balos is a Kartzilamas type of dance, which can be hayatın anlamı, ölüm, ve insanların acı çekmesidir. added to the suite of the first four dances of Kartzilamas. The emphasis on movement given to the four first dances is transferred to vocal music. Movement has a secondary role and it is used in order to show variety in the hard singing skills required by the dancer –singer. In addition, movement may cover the vocal parts of difficult solo singing at the time a break is needed. Movement steps in Balos originate form Syrtos which may me performed in a circle, like in Kartzilamas, in a more slow motion, since the music speed in Balos in slower than in Syrtos. Topics used in the vocal part of the dance refer to sor- row, usually arising from love problems. Other topics in- clude the meaning of life, death, and human suffering, in general. 48 Halkbilimi

KAYNAKÇA BIBLIOGRAPHY/ REFERENCES

Averoff, George. Kıbrıs Dansları. ,Kıbrıs Araştırmaları cilt. 19 Averoff, George. Cyprus dances. Cyprus Studies, vol. 19 (1955), (1955), Lefkossia, 1956, pp. 145-184. Lefkoşa, 1956, sf. 145-184. Averoff, George. Cyprus popular dances. Lefkossia: Cyrpiot Averoff, George. Popüler Kıbrıs Dansları. Lefkoşa: Kıbrıs Studies Company, 1978. Araştırmaları Şirketi, 1978. Averoff, George. Songs and dances of Cyprus, second edition. Averoff, George. Kıbrıs Şarkıları ve Dansları, ikinci basım. Lefkossia: Bank of Cyprus Cultural Center, 2001. Lefkoşa: Kıbrıs Bankası Kültür Merkezi, 2001. Averoff, George. Interview. Kaimakli, Lefkossia. 21 February Averoff, George. Röportaj. Kaymaklı, Lefkoşa. 21 Şubat 1983. 1983. Artimatas, Dimitris. Röportaj. Paralimni, 12 Mayıs 1983. Artimatas, Dimitris. Interview. Paralimni, 12 May 1983. Lefkos- Lefkoşa, 14 Ocak 1983. sia, 14 January 1983. Vassili, Christos. Röportaj. . Palimetoho, Lefkoşa, Şubat 1983. Vassili, Christos. Interview. . Palimetoho, Lefkossia, February Georgiou, Byron. Love Couples (yayımlanmamiş mektup), Tra- 1983. honi, Limasol, 13 Haziran 1983. Georgiou, Byron. Love couples (unpublished letter), Trahoni, Georgiou, Byron. Röportaj. Trahoni, 11 Haziran 1983. Lemessos, 13 June 1983. Georgiou, Paul. Röportaj.. Kalo Horio, Limasol, 11 Haziran Georgiou, Byron. Interview. Trahoni, 11 June 1983. 1983. Georgiou, Paul. Interview.. Kalo Horio, Lemessos, 11 June Yassemidhis Antonakis. Balos (yayımlanmamiş metin) Strovo- 1983. los, Lefkoşa, 2001. Yassemidhis Antonakis. Balos (unpublished manuscript.) Stro- Dimitriou, Theofilos, Patroklos Dimitriou, and Chryssostomos volos, Lefkossia, 2001. Dimitriou. Röportaj, Kedhares, Baf, 14 Haziran 1983. Dimitriou, Theofilos, Patroklos Dimitriou, and Chryssostomos Zevas, Christos [Κousiappis Lefteris]. Balos. Kıbrıs Folklorü, Dimitriou. Interview. Kedhares, Pafos, 14 June 1983. yıl 13, sayı 33, Lefkoşa, 1983, sf. 315. Zevas, Christos [Κousiappis Lefteris]. Balos. Folkloric Cyprus, Kallinikos, Theodhulos. Kıbrıs Folklor müziği, Lefkoşa, 1951. year 13, issue 33, Lefkossia, 1983, p. 315· Konstantinu Neofytos. Röportaj. Letybu, Baf, 12 Haziran 1983. Kallinikos, Theodhulos. Cyprus folk music, Lefkossia, 1951. Latsis Andreas. Röportaj. Aradhipu, 17 Mart 1983. Konstantinu Neofytos. Interview. Letybu, Pafos, 12 June 1983. Liontaris Xenis. Röportaj. Lefkoşa, 6 Mayıs 1983. Latsis Andreas. Interview. Aradhipu, 17 March 1983. Mapuras Andreas. Röportaj. Aradhipu, Larnaka, 11 Nisan, 1983. Liontaris Xenis. Interview. Lefkossia, 6 May 1983· Mavrokordhatos, George. Dhikomo, Dün ve Bugün. Lefkoşa, Mapuras Andreas. Interview. Aradhipu, Larnaca, 11 April, 1983. 2003. Mavrokordhatos, George. Dhikomo, yesterday and today. Ornitharis, George. Röportaj. Frenaros, Mağusa, 15 Mayıs 1983. Lefkossia, 2003. Papandreou, Andreas. Kıbrıs Danslarına Giriş, Lefkoşa 1988. Ornitharis, George. Interview. Frenaros, Famagusta, 15 May Papandreou, Andreas. Kıbrıs’tan Balos. Bu araştırma raporu 21. 1983· Dünya Dans Araştırmaları Konferansı’da sunulmuştur, Papandreou, Andreas. Introduction to Cyprus dances, Lefkossia Atina, Yunanistan, 5-9 Eylül 2007. 1988. Polikarpu Dimitris. Röportaj. Lefkoşa, 15 Nisan 1988. Papandreou, Andreas. Balos from Cyprus. Paper presented at the 21st world conference in dance research, Athens, , 5-9 Sept. 2007. Polikarpu Dimitris. Interview. Lefkossia, 15 April 1988. Halkbilimi 49

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma... Halk Dili Karşılaştırması Örneği Karadeniz Bölgesi-Kıbrıs

Nesibe AKINTUĞ*

“Halk Dilini Koruyalım” başlıklı çalışmada amacım Kıb- AVURT :Yanağın alt kısmı rıs ve Türkiye’nin her bölgesinde var olan Halk Dili araş- B tırmalarını inceleyip, gerektiğinde kendi araştırmamı BÖCÜK :Böcek yapıp, Kıbrıs ve Türkiye’deki halk dili varyasyonlarını BÖĞÜR :Gövdenin yan tarafı karşılaştırıp varsa olası ortaklıklarını tespit etmektir. BİSOKUM :Çok küçük “Halk Dilini Koruyalım” başlıklı çalışma çok geniş bir BİŞİBABA :Yağda kızarmış hamur - Kıbrıs ağ- coğrafyaya yayılmış, müthiş zaman ve finans gerektiren zında:BİŞİ bir çalışmadır. Size sunacağım kısım, sadece küçük bir C bölümüdür. Bu bölümde Halkbilim Araştırma Yöntem- CİBİLLİYET :Soy Sop lerinden Coğrayfa Yöntemi ve Halkbiliminde Alan Araş- CİMCİK :Sertçe sıkmak tırması tekniklerinden Gözlem tekniği kullanılmıştır. CİMİNLİK :Sinekten koruyan perde - Kıbrıs ağ- Elde edilen halk dili verileri Karadeniz Bölgesi’nde, zında:CİBİNLİK Amasya iline bağlı Gümüşhacıköy ilçesi ve yöresinde COF-COFLU :Herhali ile çok süslü halk dilini korumak amacıyla Faruk Namlı tarafından ya- Ç pılmış, GÜMÜŞHACIKÖY ve yöresinde halk dili ola- ÇEMBER :Baş Örtüsü rak kullanılan ve eski zamanlarda kullanılıp ÇAPUT :Bez unutulan kelimeler, isimli bir sözlük çalışması verile- ÇÖMELMEK :Eğilmek riyle karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak bahsedilen sözcük- D lerin Kıbrıs ağzında da, bazı kelimelerde küçük bir ses DÜRME :Katlama farkı ile, bazılarında ise tamamen aynı seslendirmeyle DEMİN :Az önce aynı anlamlarda kullanıldığını tesbit ettim. DÖNGEL :Muşmula Aşağıda bu kelimelerin Kıbrıs ağzında da aynı anlamda İ kullanılanlarını gösteren çalışmayı bulacaksınız: Seslen- İSKEMLE :Sandalye dirmesi tamamen aynı olmayan kelimeleri gösterirken şu İLENGER :Bakır tabak - Kıbrıs örnek uygulanmıştır, ör; CİMİNLİK : Sinekten koruyan ağzında:LENGER:Kova perde - Kıbrıs ağzında:CİBİNLİK. Seslendirme farkı K olmayan sözcüklerde herhangi bir uygulama yapılma- KASILMAK :Böbürlenmek mıştır. KENEF :Hela A M AHA :İşte MIK :Çivi - Kıbrıs ağzında: MIH AMELE :İşçi MISMIL :Çok iyi, sağlam AMEL :İshal MEYMENETSİZ :Hayırsız AKRAN :Yaşıt MIYMINTI :Uyuşuk, sevilmeyen kişi

*LAÜ- Öğretim görevlisi 50 Halkbilimi

ZEKLENMEK :Alaylı taklit etmek - Kıbrıs ağzında: MIZMIZ :Yavaş iş gören kişi ZEFLENMEK, ZEVKLENMEK.

O KAYNAKÇA

ONCAĞIZ :O kadarcık Goldstein, Kenneth S. Sahada Folklor Deneme Me- todları, MİFAD Yayınları, -1977 ONCACIK :Azıcık http://www.millifolklor.com ÖTEGÜN :Evvelsi gün - Kıbrıs ağzında:ÖTEĞEGÜN http://www.dilimiz.com/faruknamli POTİN :İskarpin, ayakkabı PEŞKÜR :Havlu - Kıbrıs ağzında:PEŞKİR S SAKU :Ceket - Kıbrıs ağzında:SAKKO SİNİ :Büyük tepsi SİLME :Ağzına kadar SOKUM :Lokma Ş ŞİPİDEK :Çabucak, hızlı - Kıbrıs ağzında:ŞIPPA- DAK ŞİKARİMİŞ :Çok önemli olmayan - Kıbrıs ağzında:ŞİKARMIŞ T TAĞAR :Ağzı geniş su küpü - Kıbrıs ağzında:TAHAR TOSBAĞA :Kaplumbağa TENTENE :Oya, dantel - Kıbrıs ağzında:TENTE TOSTOPARLAK :Yusyuvarlak U URBA :Elbise Ü ÜTMEK :Oyunda kazanmak - Kıbrıs ağzında: YÜT- MEK

Y YANE :Öyle yani Z ZIRNIK :Hiçbirşey

ZİBİDİ :Kıyafeti düzgün olmayan Halkbilimi 51

XXV. Halkbili Sempozyumu

Açılış Konuşması

Ali NEBİH*

miyiz. Tüm renklerin mavi, tüm renklerin yeşil veya kırmızı olduğu bir yerde hayatın güzelliklerini renklerin dokusunu yaşamak mümkün mü? Amerika’da Amerika’lı, Türkiye’de Türkiye’li, Kıbrıs’ta Kıbrıs’lı olarak yaşa- mak, Dünyanın tüm renklerini hissetmek için kendi özgün kültürümüze, kendi kültü- rel kimliğimize sahip çıkmalıyız... Kültürel kimliğimize sahip çıkmak amacıyla 30 yıl önce yola çıkan bir avuç idealist gencin çalışmaları ile başlayan HASDER macerası, okul bahçelerinde , sendika salonlarında yapılan çalışmalardan sonra 1986 yılında Ayluga Kilisesi’nin res- tore edilip kullanıma girmesiyle büyük bir devinim kazanmış ve bugün 250 faal üye, 55 kurucu üye, 25 Mütevelli Kurulu üyesi, Sayın Bakan, değerli konuklar 25’inci Halkbilimi 11 çalışanı , Kıbrıs Folklor Arşiv ve Kütüphanesi, Halk Sempozyumuna hoşgeldiniz. Sanatları Enstitüsü, Ayluga Sergi Salonu, Çalışma Sa- Otuzuncu kuruluş yıldönümünü yaşadığımız bu yıl lonları ile ilgili halkbilimi alanında en büyük kurum ha- düzenlediğimiz sempozyumda çeşitli alanlardan sem- line gelmiştir. pozyumumuza katılan değerli konuşmacılarımızla ülke- Bugün geldiğimiz noktada gerek kültür emperyaliz- mizin 30 yılını değerlendirmeyi uygun gördük. minin ağır baskısı gerekse hızla bozulan nüfus yapımız- Bugün globalleşen dünyayla birlikte gelişen finans dan dolayı yaşadığımız dejenerasyon ve asimilasyon kapitalin tüm dünyadaki hakimiyeti ve tek bir pazar ol- sürecine karşı hep beraber, birlikte mücadelemizi sür- gusu, ortak bir dünya kültürüne gidiş olarak kendini his- dürmeliyiz. settirmektedir. İşte biz HASDER olarak 30 yıldır bu mücadele için Bu da tenk bir rengin dünyaya hakim olması de- varız ve bundan sonra da bu mücadeleye devam edece- mektir ,bir an için en sevdiğiniz rengi düşünün, bu renk ğiz. Kıbrıs’ta, Kıbrıs’lı olarak yaşayabilmenin şartlarını en sevdiğimiz renk olsa bile tek bir renkle yaşayabilir- yaratmaya çalışacağız.

*HASDER Başkanı. 52 Halkbilimi

XXV. Halkbili Sempozyumu Kuzey Kıbrıs Ekonomisi Nereden Nereye...

Ali EREL*

North Cyprus Economy, Where Are We Heading... “Kıbrıs Türk Toplumunun ekonomik, sosyal, folklo , eğitim ve sendikal yaşam, politik kültür ve politik ha- Due to the insistence of the recognition of a separate reketler, yanında siyasal ve demografik olarak nereden state, Turkish Cypriots have been under economic bur- nereye gelindiğini ve geleceğe doğru yönü” den, besides political price. The result is; a very heavy dependence on Turkey. Giriş The large and excessive government sectors together with the losses of the government controlled economic Kuzey Kıbrıs ekonomisinin, nüfusu ve dar toprak units are two of the reasons of the very high taxes impo- alanı ile küçük ülke ekonomilerinin tipik özelliklerini ta- sed. Investment environment is not a welcoming one. şıması gerekirdi. Normal şartlarda bu özellikler genel- Because of the communal appraisal and the external likle üretim kaynaklarının ve iç pazarın kısıtlı olması, pressures starting from 2001, contacts between the two ekonomik yapıda çeşitliliğin olmaması ve ekonomik communities on the island became possible from 2003. ölçek kullanımının sınırlı olması şeklinde yansır. Bu Since 2004, Cyprus is an EU territory. North Cyprus durum, dikkat edilmezse dış ticarete bağımlılığı ve eko- economy to survive has no other way but to integrate nominin dış şoklara karşı kırılgan olmasını getirir. Ada with the southern part and the EU common market. olması nedeniyle de dış pazarlara ulaşım dezavantajlı If the correct and timely measures will not be taken, gerçekleşir. Siyasi engellerin olmadığı durumlarda, eko- the changes that already started will be bitter. Due to the nomik aklın gereği olarak sıkıntılardan kurtulmanın yolu, construction boom in north Cyprus last few years the bit- hizmet sektörlerini geliştirmekten geçer. terness of the situation is not well felt yet. This is exactly why; the authorities in the north are Kıbrıs sorunun çözümsüzlüğü ve on yıllardır kuzey getting restless and using police force against the con- Kıbrıs’ta bağımsız ayrı bir devletin kabulü yönünde ısrar sumers shopping from the south. edilmekte olması neticesinde ortaya çıkan uluslararası dışlanmışlık, ekonomik ve politik soyutlanmışlık kuzey Ali Erel Kıbrıs’ta yatırım ve üretim riskini artırmaktadır. Tüm 6 Dec. 2007 bunlar kuzey Kıbrıs’ın istikrarlı ekonomik gelişimi için bazı imkansızlıklar yaratmaktadır. Bu durum, ekonomi- nin içine kapanık kalmasını getirmiş ve ekonomik akti- viteler açısından Türkiye’ye tam bağımlı bir yapı ortaya çıkarmıştır.

* İş insanı. Halkbilimi 53

kuzey Kıbrıs ekonomisi sağlıklı gelişememiştir. Ekono- Bu ekonomik bağımlılığın; siyasi dürtülerle dizayn mik kuralların hiç bir dönemde ekonomik akıl ile şekil- edilmiş bir netice mi, yoksa kötü ekonomi yönetimleri- lenmediği, yatırımın ve rekabetin korunmadığı, nin etkisi altında ekonomik akılla bağdaşmayan uygula- verimliliği düşük kırılgan bir ekonomi ortaya çıkmıştır. maların bir neticesi mi olduğu hep tartışılacaktır. Ancak Kamu yönetimi aşırı büyütülmüş ve hantaldır. Hormon- bir gerçek vardır; kuzey Kıbrıs ekonomisi kendi ayakları lanmış kamu yönetimini beslemek ve devletin ekonomik üzerinde durmayı başaramamıştır. Yakın coğrafyadaki aktör olmasından ortaya çıkan zararları karşılamak için ekonomilerle rekabet etmeyi seçmek yerine birkaç yıl hükümetler tarafından salınan vergiler çevre ekonomi- öncesine kadar tam kapalı bir ekonomi şeklinde tutul- lere göre birkaç misli olmuştur. Ekonominin %60 ının muştur. kayıt dışında olması ve devletin özel yatırımcıyı kendine rakip görmesi nedeniyle yatırım iklimi gelişmemiş, eko- Ekonomik bağımlılığın önemli bir nedeni de, uygu- nomik aktörler serbest piyasa kuralları ile tanışmamıştır. lanan siyasi politikalar gereği kuzey Kıbrıs’ta kullanılan resmi para biriminin Türk Lirası (TL/YTL) olmasında Sanayi Holding, Cypruvex, Süt Ürünleri Kurumu, ısrar edilmesidir. Bu durum nedeniyle Türkiye’de mey- Tarım Ürünleri Kurumu, Hava Yolu Şirketi, Turizm İş- dana gelen siyasi ve ekonomik depremler eş zamanlı ola- letmeleri ve daha onlarca KİT’i kullanarak devlet tüm bu rak kuzey Kıbrıs’ta daha ağılaşarak yaşanmıştır. sektörlerde özel sektör girişimcisinin gelişimini engelle- miştir. KİT’ler sadece özel sektörün gelişimini engelle- 1974 yılından itibaren kuzey Kıbrıs’a gerek kamu memiş, hükümetler tarafından “arpalık” olarak maliyesi maksatları gerekse de fiziki ve sosyal altyapı kullanıldıkları için demokratik yapıyı yıpratmış, bütçede ihtiyaçları için Türkiye teknik ve mali kaynak aktarımı açtığı kara delikler nedeniyle Türkiye’ye mali bağımlığın sağlamıştır. Türkiye’den yapılan söz konusu mali kay- artmasına neden olmuştur. nak aktarımları hibe veya krediler şeklinde yapılmakta ve kayıt altında tutulmaktadır. Bu bağlamda iki ülke ara- Bu arada; 1950li yılların sonlarından itibaren günü- sında çok sayıda Ekonomik ve Mali alanlarda İşbirliği müze kadar yarım asırdır hala devam eden çağ dışı kam- Protokolleri ve Antlaşmaları imzalanmıştır. Ancak, özel- panyalar, baskı ve korkutma politikaları neticesinde likle iki ülke arasındaki yasal mevzuat uyumsuzlukları Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında ekonomik neden gösterilerek ticari alanda, kuzey Kıbrıs’ın Türkiye işbirlikleri ve karşılıklı ticaret gelişmemiştir. Toplumsal pazarına erişiminde her zaman zorluklar yaşanmıştır. başkaldırı ve uluslararası baskılar neticesinde 2003 yı- lından itibaren ada üzerindeki iki ekonominin Yeşil Hat Kuzey Kıbrıs’ta üretilen bazı ürünlerin Türkiye’ye gi- üzerindeki teması ilk kez ve kısmen mümkün hale gel- rişi yıllarca engellenmiş, bu nedenle birçok üretim sek- miştir. Bu temas neticesinde ortaya çıkan durumda kuzey törü gelişememiştir. Türkiye pazarına dönük üretim Kıbrıs ekonomisinin sağlıksız yapısı daha görünür hal yapmak maksadı ile kurulan bazı tesisler kuruluş aşa- almış ve bu şekli ile yaşatılabilmesinin artık mümkün ol- malarında iflas etmiş veya kapanmıştır. Kuzey Kıbrıs’ta madığı ortaya çıkmıştır. üretilen alkollü içkiler ve beyaz eşya üretim yatırımları bunlara örnektir. Buna karşılık Türkiye ürünleri her Taşıdığı ekonomik potansiyel etkileri bakımından zaman kuzey Kıbrıs’a engelsiz girebilmiştir. 1974 ten iti- şimdiki yapı kuzey Kıbrıs ekonomisi açısından artık sü- baren ticari ilişkiler, kuzey Kıbrıs aleyhine 4 milyar do- rüdürülebilir olmaktan çıkmıştır. Geldiğimiz aşamada sa- larlık bir açık yaratmıştır. dece siyasi değil ekonomik açıdan da ciddi kararların verilmesi kaçınılmaz olmuştur. Kuzey Kıbrıs ekonomisi eninde sonunda tüm Kıbrıs adası üzerinde ve Avrupa Bir- Türkiye gibi büyük ancak istikrarsız bir ekonomi ve liği ile ekonomik entegrasyona girecektir. Gerekli ted- çarpık gelişen ekonomik entegrasyon ile baş edemeyen birlerin alınmaması halinde yarım asırlık hataların 54 Halkbilimi düzeltilmesi, kuzey Kıbrıs ekonomisinde rekabetin ko- içinde hareket etmeye başlamıştır. runması, devletin ekonomiden çıkması, istikrarlı bir para birimine geçilmesi tahmin edilenden çok daha sancılı Kuzey Kıbrıs ekonomisinin yıllar içinde olacaktır. 2005 yılından itibaren bu ekonomik sancılar Türkiye’den etkilenmesi. artarak gelmiş ancak henüz kısmen hissedilmektedir. İki ülke arasındaki ilişkilerin çift yönlü olduğu düşü- Ancak; 2004 – 2006 arasında kuzey Kıbrıs’ta yaşanan nüldüğünde, iki ekonomi arasında yaşanan kaynak akı- inşaat patlaması nedeniyle acıların hissedilmesi topluma şının iki yönlü değerlendirmesini yapmak gerekir. gecikmeli yansımıştır. Ya ekonomik aklın gereği yapıla- Türkiye’den kuzey Kıbrıs’a gelen kaynak aktarımların- caktır ya da kuzey Kıbrıs ekonomisinin güney ile yeni dan farklı olarak kuzey Kıbrıs’tan Türkiyr’ye aktarılan başlayan teması tekrardan koparılacaktır. Kuzey Kıbrıs kaynaklar kayıt altına alınmamıştır. Bu nedenle ulaşıla- pazarını yeniden kendi içine kapatma kararını verecek bilen bazı rakamlardan ve tahminlerden hareket etmek hükümetler için bu karar siyasi ihtihar etkisi yaratma po- kaçınılmazdır. tansiyeline sahiptir. Buna rağmen, Türkiye’nin AB viz- Konuya bakış sadece mali kaynak hareketleri üzerin- yonu ve kuzey Kıbrıs’taki etkisi nedeniyle böyle bir den olmamalıdır. 1974 yılından itibaren başlayan süreçte kararın verilmesi de henüz tamamen olanak dışı değil- Türkiye kuzey Kıbrıs ekonomisini istediği yönde şekil- dir. lendirmiştir. O güne kadar Kıbrıs Türk toplumunun sahip Diğer taraftan, kuzey Kıbrıs ekonomisinin verimlili- olduğu bir ekonomik yapıdan bahsetmek mümkün ol- ğinin ve rekabet gücünün düşük olduğu gerçeği, güney madığı için kuzey Kıbrıs’taki ekonomik faaliyetlere şekil Kıbrıs ile etkileşimin arttığı 2007 yılı sonlarında ortaya vermek nisbeten kolay olmuştur. Kıbrıslı Rumların 1974 çıkmış gibi görünse de aslında Türkiye ile 1974 ten beri yılında geride bıraktığı “ganimet” üzerine kurulmuş olan devam eden ilişkilerde bu sıkıntılar hep yaşanmıştır. bu ekonomi, nüfus / mal ve hizmet üretim tesisleri ora- Kuzey Kıbrıs’tan Türkiye’ye aktarılan ancak kayıt dışı nına göre dünyanın en şanslı ekonomilerinden biri olarak olduğu için üzerinde konuşulmayan mali transferler, Tür- yola başlamıştır. Teknoloji, araç gereç ve ham madde de- kiye’den gelen mali katkıların kat kat üzerindedir. Dış ti- poları ile terkedilen yüzlerce üretim ve turizm tesisi caret açığı, kullanılan YTL para birimi, Türkiye 1990lı yıllara gelindiğinde dibe vurmuştur. 2000 li yılla- üzerinden sağlanan yolcu ve mal taşımacılığı, kuzey Kıb- rın başında, Türkiye’deki bankalar krizinin ve yaşanan rıs’ta çalışanların ülkelerine gönderdiği gelirleri, sivil- hiper enflasyonun da etkisi ile kuzey Kıbrıs’ta sosyal pat- lere satış yapan askeri kantinler, yasal veye gayri yasal lama gerçekleşmiştir. yollardan Kıbrıs’ta ikamet eden Türkiyeli nüfusun aldığı Kapalı ekonomi içinde döviz sıkıntısı çekilen yıllarda eğitim ve sağlık hizmetleri vs. gibi yöntemlerle Türki- Türkiye kendi tüketicisinin ihtiyaçlarını kuzey Kıbrıs’tan yeye aktarılan mali kaynağa birkaç örnektir. Son yıllarda sağlayacağı bir yapının oluşmasını sağlamıştı. Mukaye- Türkiye’den sadece posta yolu ile kayıt dışı gelen mal- seli olarak daha liberal uygulamalara geçildiği yıllarda ların toplamı, güney Kıbrıs’tan yapılan alış verişlerin ise Türkiye’ye yolcu beraberi mal girişi (bavul ticareti) toplamından az değildir. Askeri kantinlerin; işçilik, fon, engellenmişti. Türkiye’deki yüksek öğretim kurumları- gümrük vergisi, gelir vergisi ve KDV ödemeden sivil nın ihtiyacı karşılayamadığı dönemde ise kuzey Kıbrıs’ta halka yapılan satışlar da neticede kuzey Kıbrıs ekono- üniversitelerin büyümesi desteklenmiştir. Türkiye’de ka- misi içindeki ekonomik aktörleri haksız rekabet ile karşı panan kumarhaneler de yine kuzey Kıbrıs’a taşınmıştır. karşıya bırakmakta, devlet bütçesinde açıklara neden ol- KT Hava Yollarını kontrolü altında tutan Türkiye, hava maktadır. taşımacılığının rekabete açıldığı 2000 li yıllarda bu hava Yarı açık şartlarda ekonomiyi yönetmenin kolay ol- yolunu devletci anlayışa sahip KKTC Hükümetine sat- mayacağını farkeden siyasi irade polisiye tedbirlere baş- mış ve ayni dönemde kuzey Kıbrıs’a yapılan hava taşı- vurmaya başlamıştır. İzin vermesi halinde “Mandıra macılığını da rekabete açmıştır. Bu örnekler daha da Ekonomisi” ne geri dönüşarzulanmaktadır. Pazar ekono- çoğaltılabilir. misinin terbiye edici etkisi arttıkça, yönetenler panik Avrupa Birliği’nin 1990 lı yılların ortalarından itiba- Halkbilimi 55 ren Kıbrıs ve Türkiye bağlamında sürece dahil olması, lar eşit şartlarda katılabilecektir. AB’nin kuzey Kıbrıs po- Türkiye ile kuzey Kıbrıs arasındaki ekonomik ilişkileri litikaları gereği günün sonunda uygulanması kaçınılmaz de etkileme potansiyeli yaratmıştır. 2004 yılında Kıbrıs olan ada üzerindeki serbest ticaret uygulaması da yine Cumhuriyeti’nin fiilen AB üyesi olması ve paralelinde AB’nin özgürlükleri ve rekabetci uygulamaları çerçeve- Türkiye’nin de AB ile giriş müzakerelerine başlamış ol- sinde uygulanacaktır. Türkiye ve kuzey Kıbrıs’taki siya- ması nedeniyle Kıbrıs sorunu Avrupalılaşmıştır. Kuzey siler bu konuda henüz hazır olmasalar ve bu nedenle Kıbrıs’taki ekonomi yönetimi henüz farkında olmasa çelişkili tavırlar içine giriyor olsalar da, Avrupa Birliği bile, Avrupa Birliği artık kuzey Kıbrıs ekonomisini etki- kuzey Kıbrıs ekonomik yapısını etkisi altına almaya baş- leme potansiyeline sahip esas güç haline gelmiştir. Kıb- lamıştır ve bu sürecin durdurulması ve geriye döndürül- rıslı Türklerin Avrupa Vatandaşları haline gelmeleri de mesi mümkün değildir. Türkiye’nin AB ilişkileri gereği ayrıca Avrupa Birliğine sorumluluklar yüklemektedir. de bu konuda olumsuz tavırlara olanak sağlamamakta- Kıbrıslı Türkler’in insan hakları, siyasi, sosyal ve eko- dır. nomik yaşam kaliteleri, henüz Kıbrıslı Türkler bunun far- 2004 yılından itibaren yaşanan birkaç yıllık süreçte, kına varıp haklarını talep etmiyor olsa bile, bu haklar Kıbrıslı Türkleri AB’ye ve Kıbrıslı Rumlara yakınlaştır- Avrupa Birliği’nin güvencesi altındadır. mak, ada üzerinde ekonomik işbirlikleri ve ekonomik en- Dokuz diğer ülke ile birlikte Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tegrasyon sürecini başlatmak ve bu yöntem ile ortaya AB üyesi olduğu Giriş Antlaşması’nın ekindeki Proto- çıkacak yeni zemin üzerinde Kıbrıs’ta siyasi çözümü zor- kol 10 ile AB muktesebatı kuzey Kıbrıs’ta askıya alın- layacak olan esas anahtar faktörün AB olduğu farkına mıştır. Bu şartlarda Avrupa Komisyonu Kıbrıslı Türkler varılmıştır. Bir taraftan AB politikaları, karşı taraftan ise için bazı tüzükler hazırlamıştır. Yeşil Hat Tüzüğü ile ki- Kıbrıslı Türkleri AB değerlerinden uzak tutmak, güney şilerin ada üzerinde serbest dolaşımı ve 135 Euro ya Kıbrıs ile mümkün olduğunca az ekonomik ilişki içine kadar ticari nitelik taşımayan malların Yeşil Hat’tı geç- girmesine olanak sağlamak ve bu yöntemle siyasi çö- mesi kişilerle mümkün hale gelmiştir. Halk sağlığını il- zümü Türkiye’nin AB üyeliğine kadar geciktirmek iste- gilendiren hayvansal ürünlerin geçişi yasaktır. Ayrıca, yen iki dinamik birbiri ile çatışmaya başlamıştır. Avrupa kuzey ve güney Kıbrıs’ta üretilen ticari nitelikli mallar Birliği tüzüklerinin uygulanmasında kuzey Kıbrıs’ı yö- da karşılıklı olarak diğer pazara ulaşabilmektedir. netenlerin ortaya koyduğu tavırlar işte bu çelişkinin dışa Sınırlı olsa da söz konusu tüzükler ile kişilerin, mal- yansımasıdır. ların, hizmetlerin ve kapitalin güney ve kuzey Kıbrıs ara- Kıbrıs Türk Toplumu olarak, siyasi ve ekonomik ya- sında dolaşımının sağlanmış olması, kuzey Kıbrıs şamımız bakımından son yarım asırda nereden geldiği- ekonomisinin serbest pazar ekonomisine dayalı faaliyet- mizi biliyoruz da nereye gideceğimiz henüz belli lerden etkilenmeye başladığının bir başlangıcıdır. 2003 değildir. Bu bir yaşam kavgası olacaktır. Toplumsal var- yılında Kıbrıs’ta iki taraf arasında geçişlerin başlaması lığın devamı için her bir Kıbrıslı Türke görevler düş- ve 2004 yılından itibaren Yeşil Hat ve daha sonra Mali mektedir. Destek Tüzüklerinin uygulamaya girmesi ile artık kapalı ekonomilerde uygulanan; rekabeti korumayan, tüketici yönelimlerini dikkate almayan, devletin ekonomide aktör olma ısrarının devam ettiği ve çağ dışı korumacı yön- temlerle kuzey Kıbrıs ekonomisini yönetmek mümkün değildir. Tüketici bu tarz yaklaşımlara tepki göstermeye başlamıştır. Yıllardır kuzey Kıbrıs’ta uygulanan İhale Yasası, AB’nin Mali Destek Tüzüğü uygulamaları ile neredeyse etkisiz kalacaktır. Bu tüzük altında açılan ihalelere tüm AB Gümrük Birliği Bölgesi’nde bulunan kişi ve kurum- 56 Halkbilimi

XXV. Halkbili Sempozyumu

Kıbrıslı Türklerin %75’i Mutlu!

Yaşar ERSOY

SUMMARY Bir söz vardır “Varılan sonuç o güne kadar yapı- There is a saying "the result we have today is a sum- lan işlerin özetidir.” Şimdi izin verirseniz bu özete bir mary of what has been done up to now". What we have bakalım; yani yaşadıklarımıza şahitlik yapalım. today is a community which has been forced to quit pro- Bu toplum yıllar boyunca, aylar boyunca, karanlık duction, whose demographic structure has been changed geceler boyunca, sokaklarda, alanlarda akıttığı kanlar bo- and whose democracy is constantly meddled with. A re- yunca, korkular, baskılar boyunca, yenilerek, yenerek, gime in which the community is ruled by the rules of loot kazanarak, kaybederek ulaştı bu günlere. Niçin? Yaşamı and theft, pluralism instead of democracy... An aliena- güzelleştirmek ve yüceltmek için; insanları mutlu, yöne- ted community, foreign now to its own history, its identity ticileri erdemli güzel bir ülke için; kanlı ve acılı bir geç- and pushed to embrace nihilism. A community that star- mişten çıkıp gelen bu toplumu, bu kez isteyerek ve ted destroying its environment while it is being extermi- bilerek hiçlemek ve yok etmek için bir göbek bağımlılı- nated by others. A community that has come to accept a ğının içine mahkum ederek zehirlemektedirler. Bu ze- life in this order, or in fact, disorder. Without even ques- hirlenme nedeniyle toplum dinamizmini, moral tioning it... Then again, according to a 2007 public sur- değerlerini, üretkenliğini yitirerek ücretli ve maaşlı tü- vey, this community is living happily! ketici kullar haline getirildi. Neden? İstedikleri gibi yö- netebilmek için. 1974 sonrası toplumu, “ganimet toplumu”na dönüştürdüler, taşıma nüfus ile demografik yapısına mü- dahale ettiler, demokratik yapısı ise Ankara’nın militer, bürokratik ve politik müdahaleleriyle güdükleştirildi, iğdiş edildi. Politik kültür ve politik hareketler daha doğ- rusu demokrasi kültürü, yani yaşam biçimi – rüşvet, par- tizanlık, adam kayırmacılık, oy ticareti, rant kollama, politik dalavere ile yozlaşma, değersizleştirme sürecine sokuldu, hatta sonlandırıldı. Toplumun tüm değerleri al- tüst edilirken, yozlaşma giderek yaygınlaştı, kavram kar- maşasına girildi; yaygınlık adına saygınlık ayaklar altına alındı, kargaları bile güldürecek siyasilerin ezberleri top- luma ezberlettirildi, sapla saman karıştırıldı, atla eşek ya- rıştırıldı, ahbap çavuş ilişkileriyle en belirgin Halkbilimi 57 başarısızlıklara övgüler düzüldü, yalan yanlış bilgilerle Ve bu son günlerde birbirimize boş ve heyecansız kamuoyu yanıltıldı, suya sabuna dokunmamak ne kokar gözlerle bakarak soruyoruz: NE OLDU BİZE? ne tüter olmamak kimilerine saygınlık kazandırdı, top- Bu toprakları, bu toplumu sevdiğimizi söyleyip de lum adına iri iri iddialarla mangalda kül bırakılmadı, so- çektiği acılarla yanmıyorsak; uğradığı haksızlıklara halâ rumluluktan kaçıldı, sorumsuzluğa alışıldı, adam göz yumuyor, türlü hesaplarla ses çıkarmıyorsak eğer; kayırma ayak kaydırma olağan görüldü, dedikodu alıp insanlıktan da, dürüstlükten de, yurtseverlikten de söz başını gitti, ne oldum delisi kimi yöneticiler koltuğu psi- etmek hakkımız değildir elbet. kolojik tatmin aracı gördü, vefasızlık, saygısızlık aldı yü- Derdiyle, umuduyla, umutsuzluğuyla, acısıyla rüdü, sevgisizlik kol gezdi, bedel ödemeden hak talep bizim olan bu topraklarda; her birimiz, kendi payımıza edildi, köşe dönmecilik, kolaycılık toplumun en geçer er- düşen ödevleri yapmıyorsak, namuslu kavgalardan bah- demleri(!) haline geldi. Ve en önemlisi bu toplum da ve- setmek hakkımız olamaz. rili olan ve ganimete, yalana dolana, sahteciliğe, Kendi kendimizin, kendi tarihimizin, günümüzün, seviyesizliğe, tüketime; demokrasiyle değil de kleptok- dünümüzün ve geleceğimizin sahibi, koruyucusu, iyileş- rasi ve plütokrasiye dayalı olan bu düzeni daha doğrusu tiricisi ve zenginleştiricisi olamazsak bu topraklarda ya- düzensizliği sorgulamadan kabul ederek yaşamayı sin- şamaya ve var olmaya hakkımız da olamaz. direbilmiştir. Ve herşeyi Godot’un gelip çözmesini bek- Bir toplum ancak yarattığı, ürettiği kültürle var lemeye koyulmuştur. Ve bu bekleyiş sonucu toplum bu olur. Kültür üretmeyen toplumlar erimeye ve yok olmaya kez tüm değerlerine, tarihine, coğrafyasına yabancılaşa- mahkumdurlar. rak hiçlenme ve yok edilme sürecinin sonuna gelmiştir. Dünyanın hızla geliştiği ve değiştiği bir dönemde; Değerli konuklar; “Kör olmaktan daha kötüsü iletişim ve bilgi çağını yaşadığımız ve 2000’li yıllara gir- nedir” diye sormuşlar. Cevap “Kör olmamak ama yine mek üzere olduğumuz bir zamanda; kültür yaratan top- de hiçbir şey görememek” olmuş. lumlar ile kültür yaratamayan toplumlar arasındaki 13 yıl önce Lefkoşa Belediye Tiyatrosu olarak “Bişey uçurum, gittikçe derinleşiyor. Çağdaş bir kültür yarata- Yap Met” oyununu seyirciye sunduğumuz zaman Girne mayan ya da kültüre sahip çıkamayan toplumlar erimeye, Caddesi ve Sarayönü Meydanı’nda da “Yaşamak ve Var yozlaşmaya, bütün değerlerini kaybetmeye yazgılıdır- Olmak İçin Bişey Yap Ey Kıbrıslı Türk” diye bir lar... İsterse o toplumun bireyleri dolar milyarderi olsun- eylem yapıp bildiri dağıtmıştık. lar! Bildiri şöyledir: Kültür, insanın yaşam savaşında, duygu, akıl ve Çok zor günler yaşıyoruz! Sıkıntılı günler. Değerlerin özgürce iradesini kullanarak oluşturduğu bir yaşam bi- altüst olduğu, insanların intihar ettiği günler. Kültürel çimi, bir düzendir. yozlaşmanın hızlandığı, kimlik bunalımının arttığı, eri- Yaşam biçimimizin ve düzenimizin, ülkemizi ve menin çoğaldığı günler. Demografik yapının değiştiril- bizleri getirdiği noktayı hep birlikte yaşıyor, görüyoruz. diği, kendi ülkemizde yabancılaştığımız günler Geldiğimiz noktadan ancak “Bişey Yaparak”, yaşıyoruz. Gençlerin işsiz kaldığı, göç ettiği, ailelerin da- üreterek, yaratarak; yeni, güzel, yararlı bişey yaparak ğıldığı günler yaşıyoruz. kurtulabiliriz. Bilgi ve yeteneğin çöpe atıldığı, erdemli kişilere Yurdunu seven insanların sorumluluğuyla BİŞEY kara çalındığı, testiyi kıranla suyu dolduranın bir tutul- YAPMAK ZORUNDAYIZ! duğu, adam kayırmacılığın, partizanlığın, beleşçiliğin ya- Bütün olumsuzluklara, kötü yönetime ve yöneti- şandığı günler. cilere, çapsızlara, üretimsizliğe dur demek için BİŞEY Yangınların, müdahalelerin ve her türlü kirlenme- YAPMAK! nin yaşandığı, üretimin durduğu, yeni yararlı güzel bir Çok geç olmadan bu topraklarda yaşamak ve var şeyin yapılmadığı günler yaşıyoruz. olmak için BİŞEY YAPALIM... BİŞEY YAP KIBRISLI Duyarsız, tepkisiz günler... TÜRK! 58 Halkbilimi

Değerli dinleyenler, 13 yıl önce dağıttığımız bil- bilir. Ama “ahmakça bir iyimserlik yerine, farkında- diride ve sahnelediğimiz “Bişey Yap Met” oyununda lıktan kaynaklanan kötümserliği” yeğlerim. Böylece vurguladığımız zor günler yaşamayı geride bıraktık. sorunun farkındalığını sağlayarak çözüm sınırlarını da Şimdi yok oluş günleri yaşıyoruz. Hamlet sorunuyla genişletebilitiz inancındayım. Tabii ki dünyamızda ya- karşı karşıyayız; “VAR OLMAK YA DA OLMA- şanan ve kapitalizmin zaferi olarak nitelendirilen globa- MAK” sorun bu! lizasyonun bu yaşadıklarımızı direk olarak Değerli dostlar, biçimlendirdiğini de vurgulamak isterim. Shakes- Yaşamak ve var olmak için doğru sorulara doğru ce- peare’nin deyişiyle “Dünya zıvanadan çıkıyor”. Gök vaplar vermek gerekir. kubbe delinmiştir, doğanın dengeleri bozulmuştur, küre- 1- Kıbrıslı Türkler hangi geçmişin sahibidirler? selleşme uğruna küresel ısınma hayatı yok etme nokta- 2- Hangi günün hazırlığı içindedirler? sına getirilmiştir. Sermayenin küreselleşmesi ile 3- Hangi geleceğin iddiasını taşımaktadırlar? toplumların dirlik düzenliği kalmamış, toplumlar küre- 4- Kimliğini hangi niteliklerde görmektedir? selleşme adına Amerikanlaştırıldı. Soğuk savaş dönemi 5- Evrensel işlevini hangi rolde ele almaktadırlar? sona ermiş küreselleşen elit zenginlerin kapitalist piyasa 6- Gelip geçtiğimiz bu dünyaya bırakmayı amaçla- ekonomisiyle insan insan olmaktan, doğa doğa olmak- dığı izi hangi doğrultuda görmektedir? tan, toplum toplum olmaktan, bilim bilim olmaktan, 7- İnsanlık ailesine hangi mütevazı katkıyı getirmek sanat sanat olmaktan çıktı. Her şey metalaştı. K. Marx’ın istemektedir. vurguladığı gibi “Metalar dünyası büyüdükçe, insan- 8- Ve bütün bu soruların yanıtını verdikten sonra lar dünyası küçülüyor.” bunların gerçekleşmesi için hangi mücadeleyi vermek- Sermaye - meta – piyasa fetişizminin doruk nok- tedir? tasında yaşandığı bu postmodern çağda, insanı yok ede- İşte doğru sorulara doğru cevaplar veremediğimiz ve rek yerine metaları ya da insanileştirişmiş metalar doğru mücadeleler ortaya koyamadığımız için ganimete, konmaktadır. Ortak değer, toplumsal bilinç ve kollektif kleptokrasi ve plütokrasiye dayalı, verili olan bu düzeni iradeye bağlanmaktan çıkmış kendi bencil doyumları pe- daha doğrusu düzensizliği toplum olarak sesimizi çıkar- şinde at koşturan bireyler ile üretim ilişkilerinin ortadan madan her dönemin politik oligarşisi ile “çıkarbirliği” kalktığı, onun yerine tüketim ilişkilerinin egemen olduğu mübadelesi anlaşması oluşturduk. yağmaya ve tüketime açık bir düzen geliştirilmiştir. İnsan Demokrasi kültürüne dayalı değil de ganimete, ve toplumlar tarihsel ve toplumsal temellerden kopartıl- kleptokrasiye ve plütokrasiye dayalı düzende aktörlerin mış, nedensellik üzerine düşüncesi iğdiş edilmiş, geçmiş değişmesine rağmen toplum ile politik oligarşi arasında ve gelecek bağlantıları kesilmiştir. Böylece insan ve top- oluşturulan “çıkarbirliği” mübadelesi anlaşmasında lum bütün bu kavramlara ve değerlere yabancılaştırıl- “veren memnun, alan memnun”... Herkes, her kesim be- mıştır. Bilinçleri global sermayenin istediği yönde lirli bir oranda ganimetten, kleptokrasi ve plütokrasi dü- yoğrularak bastırılmış, korkuları ve arzuları manipüle zeninden nemalandı... Kimi %10, kimi %30, kimi %100, edilerek ve bir sansaysonlar düzeni olarak eğitimi ve kimi %1500... böylece ganimet dağıtanı, kleptokrasi ve gündelik yaşamı da kendine tabii kılmıştır. Kısaca global plütokrasiden faydalanmaya imkan vereni seçmek top- sermayenin felsefesi olan postmodernizm tarihsel, top- lumun gelenekselleşmiş seçim kültürünü oluşturdu. Bu lumsal, sınıfsal, kültürel kimlikleri parçalayarak, atomize oluşturulan “seçim kültürüne” Ankara’nın militer, si- ederek, elit zenginlerin global egemenliğini sağlamak ve yasi ve bürokratik müdahalesi de eklenince kendine, ta- sürü tüketim toplumları yaratmaktır. rihine, coğrafyasına, kültürüne yabancılaşan, eriyen ve Değerli konuklar global sermayenin felsefesi olan yok olma sürecini hızla yaşayan toplum Hamlet’in so- postmodernizm temel unsurları olan rastlantısallık, yapı runu ve akıbeti ile karşı karşıya kaldı. bozumu, tutarsızlık, sansasyon, bulamaç, geyik, imaj, yü- Çok kötümser bir tablo çizdiğimi düşünenler ola- zeysellik, mutasyona uğramışlık, gelip geçicilik, kay- Halkbilimi 59 ganlık, kaypaklık, reprodüksiyon, iki yüzlülük, bin bir makla gerçekleşir” diyor. yüzlülük, yüzsüzlük, şizofrenik ego, belirsizlik, çok kim- Zenon mu biliyor, yoksa biz mi biliyoruz... Biz lik, yığılmış kimlikler, parçalanma, kuralsızlaşma ile bir mutluluğu bilgelikte ya da doğaya uygun yaşamakta anlayış empoze etmektedir. Bu empoze edilen anlayış- değil, dağlarımızı vandalca delmekte, delerek taş ocak- larla medya medyamacılığı, televizyon dizileri, magazin larına dönüştürmekte, ağaçlarımızı keserek, yakarak, boş programları, haberleri, reklamlar vs. şekillenmetedir. Ya- araziler yaratarak lüks villalar yapmakta; susuz ülkemizi şamı ve insanı bir biriyle ilgisiz ŞİMDİYE bağlantısız havuzlu villalar hatta apartmanlarla doldurmakta, parsel BURAYA indirgeyerek, parçaladığına ve şizofrenleşti- parsel betonlaştırmakta, paraya endeksli bir eğitimde, rildiğine tanık olmaktayız. Böyle bir dönemde gerek ül- köşe dönmede, makamda, şöhrette, markada, tüketimde kemizde gerek dünyamızda yaşananlara karşın Kıbrıslı uygun görmekteyiz. Türklerin %75’inin mutluluğu hem toplumsal psikolo- Değerli dinleyenler; jiye hem bireysel psikolojiye yeni çalışma alanları yara- Eski ABD başkanı Rosewelt şöyle diyor: “Politikada tabileceği inancındayım. hiçbir şey tesadüfi değildir. Bir şey vuku buluyorsa, o 1974 sonrası toplum kuzeyde toplandı, dinamizm hadisenin, bu şekilde zuhur edeceğinin önceden plan- yakaladı. KTFD, siyasi partiler, ekonomik yapı – toplu- landığına emin olabilirsiniz”. Yani her şey önceden mun iradesi derken 1981 seçim sonuçlarına müdahale, hatta yıllar öncesinden planlanıyor. Ülkemizin bölün- 1986 Özalist politikaların dayatılması sonucu düşürülen mesi, çatışmalar, acılar, çözüm planları, çözümsüzlükler, UBP – TKP hükümeti, 1990 seçimlerinde müdahale ve böl ve yönet, tavşana kaç tazıya tut politikları, görüşme- yaşanan meclis ve yerel seçim boykotu... 1995 – 1996 ler, görüşmemeler... Hiçbir şey tesadüfi değilmiş. yılları DP – CTP hükümetine yapılan müdahale ve Özker Değerli dostlar; Özgür’ün “Davul benim boynumda, tokmak başka- Bu cennet ada nasıl bir ülke? sının elinde” açıklaması sonucu CTP’de yaşanan geliş- Bu ülkede başbakanın evine, şimdiki cumhurbaşka- meler ve değişmeler ve ardından CTP – DP hükümetinin nının evine, gazetecilere, iş adamlarına faili meçhul bom- devrilmesi ve UBP – DP hükümetinin kurdurulması. balar atıldı. Bu ülkede faili meçhul cinayetlerin dosyaları 2001 yılında UBP – TKP hükümetini düşürmek için Gü- polis karakolunun tozlu raflarına terkedildi. Bu ülkede venlik Kuvvetleri Komutanı’nın “Gaz Çıkarma” ope- seçim sandıkları kaçırıldı, kullanılmış oy pusulaları çöp rasyonunda Başbakan Yardımcısı Mustafa Akıncı’ya ve bidonlarında bulundu... Bu ülkede kışlalarda seçim san- TKP’ye yönelik girişimleri ve sonuçta hükümetin düşü- dıklarıyla oynandı, gemilerle seçmenler taşındı, bir gece rülerek UBP – DP hükümetinin kurulması, yaşanan bu de yurttaş yapıldı... Bu ülkede hükümetleri halkın de- süreçte futbolcu transferi gibi millet vekilleri transfer- mokratik iradesi değil Ankara’da iş başında olanların ter- leri, ekonomik iflaslar, mudiler, Annan Planı süreci, re- cihleri belirledi. Bu ülke mış gibi demokrasiden çıkmış ferandum, kapıların açılışı ve çözümden yana partilerin meclisler ve hükümetlerle yönetilmeye çalışıldı. Bü ülke toplum önünde imzalayarak verdikleri garanti belgesine hesapsız yaşanan, hesapların sorulmadığı, sürekli erte- rağmen CTP – DP hükümetinin kurulması, sonra yine lendiği, hatta yapanın çalanın yanına kar kaldığı bir Ankara’dan esen rüzgarlarla bu roller değişerek aynı se- iklim, yani aklı olanın aklını yitirmeden yaşamaya çaba- naryonun farklı aktörler tarafından oynanışı, ÖRP’nin ladığı ama yine de delirdiği bir coğrafya! kuruluşu ve CTP – DP hükümetinin düşürülmesi yerine Herkese mutluluklar! CTP – ÖRP hükümetinin kurdurulması, yine rüşvet id- diaları, millet vekili transferleri vs vs vs... Ama tüm bu yaşananlara karşın 2007’de KADEM’in yaptığı anket so- nucunda toplumun %75’inin mutlu olduğu belirlendi. Zenon da “En yüksek erdem mutlu yaşamaktır. Buna da bilgelikle varılır, bilgelikse doğaya uygun davran- 60 Halkbilimi

XXV. Halkbili Sempozyumu Siyasal Dönüşüm: Sarayönü’nden Ekran Önüne

Gürdal HÜDAOĞLU*

ABSTRACT GİRİŞ 1974’ten sonra adanın kuzeyinde müstakil bir yaşam Politics has been undergoing through a change in the kuran Kıbrıslı Türkler, toplumsal dönüşüm halindedirler. Turkish Cypriot community. This change has been the re- Bu dönüşüm, geleneksel yaşam formlarının yenileriyle sult of a larger transformational movement that has been ikamesine neden olmaktadır. Ticaret ağırlıklı ekonomik affecting the whole of the social structure. Turkish Cypri- aktiviteler yoluyla sağlanan servet birikimi, Kıbrıs Türk ots have been going through a change process that is re- toplumunun modernleşmesine aralanan kapı designing the economical, social, cultural and political durumundadır. Bu gelişme, senkronize yönelimlerle structure of the system. This process which has under- bütünlenmektedir. Sosyal ve siyasal alanlar, mined the traditional structure of the social relations net- modernleşmeyi haber veren farklılaşmalarla yüklüdür. work is of a “modern” character. The commercial Kıbrıslı Türklerde siyaset, modernleşmenin tesiriyle, inclination that has anachronised the traditional politi- geleneğinden sert kopuşlar gerçekleştirmekte; Batı tipi cal establishment in North Cyprus has become evident liberal anlayışla yoğrulmakta; medyatikleşmekte ve bil- in the 1990s. During those years, political parties have imsel yöntemlere yaslanan teknik bir karaktere bürün- begun using local as well as foreign agencies for election mektedir. campaigns, employing political advertisements and Modernleşmenin muhayyel kökleri 19’uncu yüzyıl image experts and focusing their attention to utilizing the sonlarına uzanmaktadır. Küçük aydın öbekleri, Osmanlı media in the most effective manner. TV has become the sonrası dönemde yoğunlaşan milliyetçi Rum tazyiki primary medium for campaigns in a short period of time karşısında, ticaretin gelişmesini ve eğitimin and public polls have risen in importance as a scientific yaygınlaşmasını elzem sayan bir toplumsal tekamül guide in defining the boundaries of new politics. The muhayillesi geliştirmişlerdi. Böylece zihinsel alt yapısı public potential had never been completely wiped out oluşan modernleşmenin, güçlü bir pratik yönelim halini from the living space during the traditional period in almasıysa, esas olarak 1974’ten sonra gerçekleşmiştir. spite of chronic democratic problems present through- Rumlar’dan yalıtılmış müstakil yeni yapı, ‘ulusal’ nite- out history. The public had amassed a sizable political likli pazar işlevi görmüş ve ticaret sınıfının semirip energy in villages and streets beginning from the end of güçlenmesine yaramıştır. Türkiye’deki liberal ekonomi the 19th century despite numerous obstacles present. anlayışından mülhem serbest piyasacı açılımların tahkim This energy had served to keep the public in the centre of ettiği tecimsel ortam, toplumsal altüst oluşlara kaynaklık political arena even though it only surfaced in the form etmiştir. of small social leaks. The problem we are facing today is 1878 sonrasında toplum içinde gerek Osmanlı’daki that veins facilitating the flow of this public energy into gelişmelerden etkilenen ve ideolojik izler taşıyan fikirsel political arena have been all clogged up. ayrışmalar oluşmaya başlamış, gerekse Rum toplumu-

*Akademisyen (YDÜ), köşe yazarı. Halkbilimi 61 nun ilerlettiği mücadelesine yönelik tepkisellik- bütünüyle temelsiz değildir. En azından “özgür basın” ten beslenen bir eylemlilik hali doğmuştu. Örgütlerin ütopyası, modernleşmenin ilk safhalarında siyasal kurulduğu, hatta siyasi parti denemelerine girişildiği bu demokrasi mücadelesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu dönemde çeşitli mitingler tertiplenmiş, kampanyalar ütopya, oy hakkına bile sahip olmayan alt katmanları, düzenlenmiş ve böylece sokak, siyasal mücadele alanına siyasal ve toplumsal olaylara karşı ilgili ve hareketli dönüşmeye başlamıştı. Bu dönemde basına, şeffaf kılarak, aslında siyasetin tabana doğru genişlemesini bağlılıkları doğrultusunda hareket eden, nahif politik sağlamıştır (Keane, 1999: 48). Basın özgürlüğü ilkesi, dolayımcılık rolü düşüyordu. Bu, politik alanda başrolü modern demokratik toplumun doğuş evresinde, bu yurttaşlara bırakan oldukça mütevazı bir roldü. toplumun kurucu ilkelerinden birisi olarak ortaya çıkmış Modernleşme temayülünün önüne katıp götürdükleri ve Batılı ülkelerin demokratik mücadele geleneğinin arasında geleneksel basın da bulunmaktadır. Piyasanın önemli mevzilerinden birisi haline gelmiştir (Köker, E., cazibesi, basında önemli karakter değişikliklerine yol 1998: 121-122). Fakat liberallerin “basın özgürlüğü” açmıştır. Siyasal angajmanlı fikir gazeteciliği irtifa kavramsallaştırması, bugünkü koşullarda, farklı görüş ve kaybederken, tecimsel kitle gazeteciliği yükselmiş; düşüncelerin ortaya çıkmasına, yayılmasına ve yaşam reklam ajansları ve iş dünyasıyla kurulan ilişkilerin göl- alanlarını biçimlendirecek bir potansiyele dönüşmesine gesi, içeriklerin üzerine düşmeye başlamıştır. imkân sağlayacak kapsayıcılığa sahip olmaktan epey Yeni toplumsal ortam ve medya yapısı, politikayı, ge- uzaktadır. lenekten moderne taşımaktadır. İdeolojilerin silkelendiği, Politik alanın kurulmasında oynadığı tarihi role merkezde kümelenmenin yoğunlaştığı ve profesyonel karşın, basının, bugün demokratik işlevini kusursuz takdimlerin önem kazandığı yeni dönemde, medya, olarak yerine getirdiğini iddia etmek mümkün değildir. siyasetin temel mecrası haline gelmiştir. Siyasetin, Hatta kitle iletişiminin yaygınlaştığı ve yoğunlaştığı bu medya tarafından topluma akıtılan imge ve mesajlar çağda, eşit demokratik katılım hakkına ulaşma şansında dolayımıyla kurulan bir alana dönüşmesi; modern çağın azalma söz konusudur (Meyer, 2004: 10). Sennett (1996: liberal paradigmadan türeyen demokrasiye ilişkin 352), modern medyanın toplumda olup bitenler üzerine sorunlarının Kuzey Kıbrıs’a intikaline yol açmaktadır: insanların sahip olduğu bilgiyi sonsuza dek artırmasına karşın, onların bu bilgiyi politik bilgiye dönüştürmelerini 1. MEDYA VE SİYASET sonsuza dek yasakladığını belirtmektedir. Sholle (1999: Medyanın siyasal işlevleri ve demokrasiye etkisi, 296) ise, televizyonun, bireylerin kendi kültürlerini ve Batı orijinli modernleşme nosyonunu içkinleştiren yer- böylece toplumsal dünyanın karşı açıklamalarını üretme lerde genellikle optimist bir kavrayışla ele alınmaktadır. kapasitelerini azalttığını; demokratik seçim yanılsaması Batı modernizasyonunu evrensel hedef olarak kodlayan yarattığını ve siyasal olanı dışlayan, teknik ve kişisel “kalkınmacı” kuramsal yaklaşımı “gelişme” gayretine dünyayla sınırlı bir oydaşma tesis ettiğini belirterek, harç yapan ülkelerde, medyanın muhayyel konumunu da bütün bunların pratik sorunların kamusal tartışmadan sözü edilen bu yaklaşım belirlemektedir. Böylece medya, dışlanmasına yani depolitizasyona yol açtığını siyasal kamuya hayat veren; yurttaşlar topluluğunun vurgulamaktadır. Keza, kitle iletişim araçlarının gerçek mümtaz bir müttefiki olarak yüceltilmektedir. Bu nikbin- dünyayı çarpıtarak yansıttığını düşünen Walter Lipp- lik, basının kamusal bilinçle hareket ettiğine, siyasal mann, bu çarpık yansının insanların kafalarındaki görün- katılımın önünü açtığına, çoksesliliği yaşattığına ya da tüleri oluşturmak yoluyla zihindeki dünya ile gerçek “dördüncü kuvvet” olduğuna ilişkin klasik liberal önk- dünya arasında bir uçurum yarattığını kaydetmektedir. abullerin, toplumsal zihin dünyasına akmasına yol Lippmann’a göre kamuoyunun yapay “hayalet” dünyası, açmaktadır. klasik demokrasi anlayışının temel unsuru olan Liberal sistemin, kamusal bilinçle hareket eden özgür “herşeyden haberdar olan birey” kavramını basın sayesinde demokratik nitelik kazandığı görüşü geçersizleştirmekte ve yurttaşların gerçek yaşama ideal 62 Halkbilimi biçimde müdahalelerini engellemektedir (aktaran Mutlu, tartışma, politika oluşturmaya katılma ve politik eylem 1991: 78). Medyada kendine yer açmaya çalışan siyaset, aracılığıyla kendi programlarını ortaya koyma fırsatına kendi mantığından uzaklaşmaktadır. Çünkü medya, sahip olmayan halkın yegane hakkı, başka yerlerde ödünsüz bir “şimdicilik” mantığına sahiptir. Oysa hazırlanan politikaları onaylamaktan ibarettir (Chomsky, siyasalın özü, sonuçları belirsiz süreçlerin telaşsız bir 2002: 23). Öyleyse, “seçim mücadelesi kurumsal hızda akmasındadır. Fakat medyanın bu telaşsız hıza güvenceye kavuşturulmuş bir kamusallık çerçevesinde, tahammülü yoktur ve “yeni olanı, yeni şeyi” öne çıkarma kanaatler arasında zaten yürütülmekte olan bir alışkanlığını siyasal konularda da sürdürme münakaşanın neticesi olarak oluşmaz artık.” (Habermas, eğilimindedir. Bu yüzden siyasal süreçlerin medya 1997: 351). tarafından kısıtlı olarak yansıtılması ya da hiç Heller (1993), modern demokrasiyi tehlikeye düşüren yansıtılmaması sonucu kaçınılmazlaşmaktadır (Meyer, üç kurumun varlığından söz etmektedir: Çokuluslu 2004: 62). şirketler, askeri kuruluşlar ve gizli polis örgütleri. Bu üç Modern toplumlarda medya-siyaset ilişkisi, gerçekte, kurumun ortak özelliği seçimle işbaşına gelen organların idealize edildiği gibi kusursuz değildir. Medya, denetiminden kaçabilmeleri ve kuşatılmış demokrasi yönetilenlerin yönetenler üzerinde kontrol ve denetim sorununa yol açmalarıdır. John Keane (1999: 101) de, sağlamasına yarayacak şekilde çalışan ve böylece siyasal “gizlilik, kurnazlık ve örgüt içinde zorunlu tek kamunun güçlenmesine katkı koyan bir aracı olmaktan görüşlülüğe dayanan polis ve askeri aygıtların” uzaklamış görünmektedir. Yeni yönelim, siyaseti demokratik devletlerin normal özellikleri arasında yer medyanın yörüngesindeki bir alan haline getirmektedir. aldığını belirterek, bunların siyasal demokrasiye ve Siyasetin medya merkezli olarak biçimlenmesi, iletişim özgürlüğüne taban tabana zıt olduğunu tespit et- yurttaşlar topluluğunun pasifizasyonuyla neticelenmek- mektedir. Ne var ki modern devletlerde demokrasiyi tedir. Zira “medya, kendi meşruiyetini kurduğu tahrip eden şey sadece, Heller ve Keane’in işaret ettiği ‘çoğulculuk ve iletişimsel zenginlik’ söylemiyle siyaseti seçim dışı kurumlar değildir. Seçimlerin kendisi de, ve kamusal alanı kuşatmış, büyük ölçüde ‘söz’e ve siyasetin bilimsel bir mecra olarak düzenlenmesi ve ‘görüntü’ye indirgenmiş yeni bir siyasal etkinlik medya merkezli profesyonel çalışmaya indirgenmesi kavrayışı getirmiş, siyasal katılmanın kamuoyu sonucunda demokratik niteliğini kaybetmektedir. En yoklamalarıyla sınırlı bir etkinliğe dönüşmesinde önemli gelişmiş demokrasi örneği olarak gösterilen ülkelerde, bir rol oynamıştır.” (Doğanay, 2003: 33). Oysa seçimler, eşitlikçi bir temsiliyet ortamı sağlamak yerine, demokrasiye ulaşmak için, siyasal liderliği tabana toplumun geniş kesimlerini dışlayan bir mekanizmaya bağlayan iletişim hatlarında asgari bir simetriye, bilgi ve dönüşebilmektedir. ABD seçimlerinin çarpık bir şekilde sav akışı için yeterince gelişmiş bir kamusal alana ve seyrettiğini vurgulayan Chomsky (2000: 186), bu yüz- tartışma ya da konsensüse ulaşma çabalarını teşvik eden den toplumun en alttaki beşte üçünün çıkarlarının siyasi bir toplumsal iletişim ortamına ihtiyaç vardır (Meyer, sistemde temsil edilmediğini kaydetmektedir. Keza 2004: 14). “Çünkü demokrasi ideal biçiminde, her “süpermarket” gibi çalışan liberal demokratik sistemde, şeyden önce toplumsal aktörlerin taleplerinin siyaset bol çeşit var gibi görünse de seçeneklerin tümü önceden düzeyinde kabul edildiği veya reddedildiği, fakat her hazırlanıp uygun olan yerlere yerleştirilmiş haldedir. halükârda tartışıldığı (...), çoğulculuğun hakim olduğu Hazırlananın içinden seçim yapılması yüzünden, bir sistem(dir.)” (Kentel, 1991). Kamusal iletim hatları yaratıcılık ve belirleme özgürlüğü kısıtlıdır (Kozanoğlu, kopan ve medya alanına sıkışıp dolayımlı hale gelen 1995: 22). modern siyaset, demokrasiye hizmet edebilecek durumda Modern toplumların, kamusal müzakere süreçlerini değildir. Bu tarz siyaset, dar kapsamda tasarlanmıştır ve dışlayan, medya merkezli seyirlik siyasete sürüklenmesi, yurttaşı katılımcı olarak değil tüketici ya da gözlemci esas olarak pozitivist siyaset anlayışının bir sonucudur. olarak kodlamaktadır. Dolayısıyla bilgilenme, araştırma, Demokrasiyi yarış halindeki partilerin iktidar mücade- Halkbilimi 63 lesi olarak yorumlayan pozitivist siyaset, sistemin kamusal işlevlerini yerine getirirlerken, kesin bilimsel sorgulanmasını imkânsızlaştıran bir bilim anlayışına önerilere esas olarak II. Dünya Savaşı günlerinden yaslanmaktadır. Liberalizm, pozitif metotla çalışan ve itibaren yönelmişlerdir (Habermas, 2004: 79). Siyasal insanın doğa üzerindeki egemenliğini pekiştirmesini aktörlerin, belli amaçlarını benimsetmek amacıyla, çeşitli sağlayan doğa bilimleriyle teknolojik ilerlemelere büyük iletişim tür ve tekniklerini kullanmaları anlamında önem atfetmektedir. Liberalizme göre rasyonel esaslara siyasal iletişim, antik Yunan’a kadar götürülebilecek eski uygun bir yasama faaliyeti, insanı toplum içinde özgür bir kavram olmakla birlikte (Aziz, 2003), akademik bir kılarken, bilimsel ilerleme de insana doğa karşısında alan olarak, politikanın bilimselleşmesi sürecinde var üstünlük ve özgürlük kazandırmaktadır. Dolayısıyla lib- edilmiştir (Köker, E., 1998: 21). 1950’li yıllarda sosyal eralizmle pozitivist bilim anlayışı arasında örtüşme söz bilimlerin tümünü etkisi altına alan pozitivist konusudur. Nitekim liberalizm kendisini ampirizmle; paradigmanın siyaset bilimi alanındaki yansımalarından tutuculuğu ise idealizmle eş saymaktadır (Köker, L., birisi, demokrasinin özgürlük, eşitlik, katılma gibi 1998). Mevcut sistemi bilimsellik adı altında yüceltip değerlerden soyutlanarak bir tür hükümet oluşturma yön- meşrulaştıran pozitivist siyaset anlayışı, bunu yaparken temi diye tanımlanmasıdır (Köker, 2004: 30-31). “olması gereken” ile “olan” arasında kesin bir ayrıma Demokrasinin salt siyasal iktidarı belirleme metodu gider ve bilimin değer yargılarından arındırılması ilke- olarak görüldüğü bu dönemde, kamuoyunun bilimsel sine yaslanır. Bu yaklaşım, kurulu sistemin sorgulanması olarak tanımlanması amacıyla politika bilimi ile iletişim ihtimalini devre dışında tutumaktadır (Köker, L., 1998). bilimi arasında köprü kurulmuş ve politik iletişimin Oysa Batı demokrasisi, siyaseti yeniden tanımlamayı temelleri atılmıştır (Köker, L., 1998: 22). Kalabalık ve gerektiren ciddi ve sürgit bir krizin içindedir. Beck medyalarla kamuoyunun nüfuzu altındaki 20’nci yüzyıl (1999), yalnızca kuralları uygulayan bugünkü siyaset kitle toplumuyla, 18’inci yüzyılda ortaya çıkan oy kul- anlayışının yerine, kuralları değiştiren yeni bir siyaset lanma ve söz hakkına dayalı demokrasi modeli arasında anlayışının konulması gerektiğini belirtmekte ve bir tür doku uyuşmazlığından söz edilebilir. Siyasal siyasetçi siyasetinin, toplumun siyasetiyle; iktidar siyase- iletişim, “siyasete katılan niceliklerin ve siyasal tininse biçimlendirici siyasetle yer değiştirmesi zarure- davranışın konusunu oluşturan sorunların sayısal tine işaret etmektedir. Bu radikal reform anlayışını artışıyla birlikte demokrasinin yaygınlaşması, ayrıca “siyasallığın icadı” diye formüle eden Beck, parlamenter nabız yoklamaları ve medyalarla birlikte siyasal oyunun demokrasiyi, hukuk devleti düzenini, insan haklarını ve görünürlüğünün artışıyla ilişkili olan siyasetin yeni bir bireyin özgürlüğünü Avrupalı modernliğin kazanımları düzeyi” olarak tezahür etmiştir (Wolton, 1991). arasında saymaktadır. Beck’in yeni siyaset kavrayışı, bu Pozitivizm, profesyonel gazetecilik normalarını da kazanımları değil ama bunların sanayi toplumunun belirlemiştir. Liberal demokratik ülkelerde, kitle iletişim kalıplarına hangi biçimde döküldüklerinin araştırmalarının pozitivist yönseme içine girmesiyle bir- sorgulanmasını içermektedir. Baumann (2005: 246-247) likte gazetecilik okullarında hukuk ve iktisat alanlarında da modern demokrasinin halihazırda iki tehditle karşı sıkışmış bir mesleki eğitim yaklaşımı gelişmiştir karşıya olduğunu kaydetmektedir. Tehditlerden ilki (Kejanlıoğlu, 2004: 68). Nasıl ki pozitivist bilim kamusalın “iyi addedilen şeyi” yasalaştırma ve anlayışının araştırmacıdan beklentisi, değer yargılarından yasalaştırılan şeyi uygulama konusundaki artan arınarak gözlenebilen gerçekliğin bilgisine ulaşmak güçsüzlüğü, diğeri ise özel sorunları kamusal meseleler idiyse, gazeteciden de beklenen siyasal yanlılığından içinde yeniden biçimlendirme ve kamusal refahı özel arınıp, olayları habere dönüştürmek olmuştur (İnal, tar- projeler ve görevler içinde yeni bir biçime sokma ihsiz: 15-16). Endüstriyel koşullar uzmanlaşmış pratiğindeki zayıflamadır. gazeteciliği; bu ise basında “tarafsızlık” nosyonunu Politikanın bilimselleşmesi eğilimi büyük ölçüde doğurmuştur. Böylece basın kuruluşları, ekonomik 20’nci yüzyılın ortalarına doğru belirmiştir. Politikacılar, amaçları için belirli politik güçlerini feda etmişlerdir 64 Halkbilimi

(McChesney, 2006: 24). Özellikle Batılı ülkelerde politika teknik bir uğraşı olarak “Nesnel” ve “tarafsız” basın, siyasal iletişim yürütülmektedir. Fakat gösterileşmiş ve medyatikleşmiş çalışmaları için oldukça elverişli bir ortamdı. Politikayı, siyaset tarzı, modernleşme temayülü gösteren Batı dışı pazarlama stratejisine denk düşen bir uzmanlık alanı bölgelere doğru da yayılım göstermektedir. olarak kavrayan yeni siyaset anlayışı (Köker, E., 1998: 22), siyasal yanlılığı lanetleyen modern basından, pro- 2. KIBRISLI TÜRKLERDE SİYASET fesyonel yaklaşımlarla yararlanmaya yönelmiştir. Bu Kıbrıslı Türklerde siyasallaşma, Osmanlı Tanzimat çerçevede reklam ve halkla ilişkiler sektörü politik alana devrinde, halkın yönetsel mekanizmaya sınırlı katılımını da kaymış; basın konferanslarının düzenlenmesi, basın mümkün kılan düzenlemelerle başlayıp, Büyük Britanya bildirilerinin hazırlanması ve politik kişiliklerin takdi- egemenliği döneminin yine sınırlı katılıma elverişli minde uzmanlık bilgisi devreye girmiştir (Köker, E., koşullarında ivme kazanan sürecin ürünüdür. Bu sürecin 1998: 22-23). Halkla ilişkiler dünyasıyla haber önemli bir bölümünde siyaset, ‘seçme’ ve ‘seçilme’ dünyasının birbirine karıştığı 1960’lı yıllarda gazeteciler, açısından seçkinlerin uğraşısı olagelmiştir. Fakat aynı 18’inci yüzyılın sonundan beri ellerinde tuttukları süreç, avamı siyasal kamunun etkin bir parçası haline ge- özgürce haber yayma tekelini kaybetmeye tiren boyutlara sahiptir. Özellikle geniş halk kesimlerinin başlamışlardır. Aralarında hükümetlere ve partilere bağlı aktif siyasallık sergiledikleri meydan gösterileri, sokağın olarak çalışan halkla ilişkiler uzmanlarının da bulunduğu siyasetle bağ kurmasını sağlamıştır. Zaman içinde özel- profesyonel kadroların etkisiyle, iletişim giderek “bir likle seçme hakkının tabana yayılması, rıza peşindeki erk kurum tarafından yayımlanan ve bu kuruma övgüler sahiplerini, köy ve şehir meydanlarına çekmiştir. Böyle- düzen bir söylem” haline dönüşmeye yüz tutmuştur (Ra- likle yaşam alanları siyasetin merkezine yerleşmiştir. monet, 2000: 64-65). Kıbrıs Türk siyasi tarihinin hemen her döneminde, Medya toplumlarında siyasetin doğasında, özellikle yurttaşı siyaseten nahifleştiren demokrasi dışı faktörler siyasetçilerin iletişimsel davranışında; parlamentolar ve var olmuştur. Ama demokrasi sorunlarına karşın, sokak, partiler gibi önemli aktörlerin rolünde ve göreli siyasette edindiği merkezi konumu pek yitirmemiştir. ağırlığında; siyasal sürecin niteliğinde; sorun çözme Köy kahvehaneleri, lokaller ve meydanlar, gizli ya da stratejilerinin seçiminde ve bu politikaların başarı açık baskı dönemlerinde bile, kâh örtük kâh sarih şekilde umutlarında gözlenebilen kaymalar yaşandığını belirten siyasal müzakere ve mücadele mekânı olmayı Meyer, medyanın demokrasiyi köklü bir dönüşüme sürdürmüştür. uğrattığını kaydetmekte ve medya demokrasisini kendi Kahvehaneler, sokaklar ve meydanlar, 1974’ten sonra kuralları, sınırlamaları, seçenekleri, kaynakları, nüfuz başlayan yeni toplumsal dönemde siyasetin merkezi ol- kanalları ve sınırları olan yeni bir siyasal rejim ya da maya devam etmiştir. Hatta buralardaki politik oluşum olarak nitelemektedir (2004). Medya odaklı hareketlilik, siyasal rekabet nedeniyle daha da demokrasi, ister yeni bir rejim olarak görülsün, isterse canlanmıştır. Fakat yeni koşullar, yeni toplumsal biçim- kitle demokrasisinin yeni bir kertesi olarak anılsın, sonuç lenmelere yol açıyordu. Ekonomik, sosyal ve kültürel itibarıyla yeni bir toplum ve siyaset modelinin farklılaşmaların yanısıra politikada da evrilme alamet- doğmasına yol açmakta ve siyasal alanı kolektif leri başgöstermişti. Bir bakıma siyaset de, diğer alanlar dayanışmanın alanı olmaktan çıkarıp, seçim gibi tecimselleşme temayülünün ağına takılmıştı. Yine kampanyalarıyla şekillenen basit bir izlenceye de tecimselliğin etkilerinin güçlü bir şekilde hissedilmesi dönüştürmektedir (Doğanay, 2003: 35-36). için aradan biraz daha zamanın geçmesi gerekmiştir. Liberal çoğulcu paradigmanın geçerli olduğu ülkel- 1990’lı yıllarla birlikte geleneksel siyasal anlayış ve yön- erde siyaset; uzmanların, araştırmacıların ve temleri anakronik hale getiren yeni bir ortam oluşmuştur. reklamcıların belirlediği stratejilere uygun olarak icra Bu ortam, tecimsel koşulların iyice kıvamını bulmuş edilen medya odaklı, seyirlik bir etkinliğe dönüşmüştür. olmasının sonucuydu. Halkbilimi 65

1990’lı Yıllar: 1990’lı yıllarda tecimsel tazyik, ge- yoktu. Hâlâ daha adaylar ve liderler arasında leneksel siyaseti güçlü bir şekilde sarsmıştır. 1990 açıkoturumlar gerçekleştirilmiyordu. Reklam filmi sonrasını farklı kılan en önemli gelişmelerden birisi, yayını da yoktu. Fakat televizyon konuşmalarındaki per- Kuzey Kıbrıs’ta tecimsel medyanın doğmasıdır. Önce formanslar eskisinden daha çok ilgi çekiyordu. Artık işadamı Asil Nadir’in basın alanına girmesi, arkasından gazetelerde liderlerin televizyonda bıraktıkları izlenim- özel radyo ve televizyonların kurulması, siyasal leri yorumlayan yazılara rastlanıyordu. Halkın Sesi’nde gazeteciliğin sonunu hazırlamıştır. Böylece siyasal 10 Nisan günü yayınlanan “Yarışı başlattılar” başlıklı mesajlarını halka ulaştırma telaşındaki politikacıların, habere göre “Cumhurbaşkanı adaylarının televizyon medyayı kullanırken yeni stratejiler geliştirmeleri konuşmalarını izleyen siyasi gözlemciler, Denktaş’ı gerekmiştir. Öte yandan medyanın dolayımladığı ‘kendinden emin’; Bozkurt’u ‘inandırıcı gibi’; mesajların önemi eskisinden daha fazlaydı. Çünkü halkın Durduran’ı ise ‘Avrupalı havasında’ bulmuşlardı.” kamusallık duygusu da tecimsel kuşatma altına girmişti. 1990 seçimlerinde televizyonun etkisi BRT’den çok “Tarafsızlık”, medyanın yanısıra halkta da yükselen ide- TRT’nin yayınlarında hissedildi. CTP ile TKP’nin oloji durumundaydı. boykot gerekçesi olarak öne sürdükleri “Türkiye’nin mü- Bu koşullarda partilerle politikacılar, imaj ve reklam dahalesi”nden kastettikleri şey büyük ölçüde TRT tele- konularında profesyonel yardım almaya yöneldiler. vizyonunda yayınlanan bir açıkoturumdu. TRT’nin Siyasetin, imaj mühendislerinin ve uzman reklamcıların KKTC seçimlerine müdahale nitelikli yayınları Nisan ayı etkisi altına girmesine yol açan bu durum, sokağın başlarında kurum içinde sorun olmaya başlamış; hatta bu siyasal niteliğini aşındırıp, medyayı politikanın yeni yüzden 3 Haber Dairesi Başkan Yardımcısı görev- merkezi olarak inşa etmiştir. Bu arada kamuoyu lerinden alınmıştı. Fakat TRT’nin seçimlere yönelik eğilimlerini rakamsal değerlendirmelere tabi tutan anket yayınları bundan sonra da devam etti. CTP ve TKP yetk- çalışmaları 1990 sonrasının siyasal yapısını belirleyen ilileri, özellikle Türkiye kökenli seçmenler üzerinde önemli bir işlev görmüştür. baskı oluşturduğunu düşündükleri bu açıkoturumu 1990 seçimlerinde, propaganda stratejileri boykot nedenlerinin başında sayıyorlardı. bakımından ciddi paradigma değişiklikleri ortaya İşadamı Asil Nadir’e ait Kıbrıs Medya Grubu’nun çıkmıştır. İlk bakışta sokak ağırlıklı bir kampanya süreci 1990 seçimlerindeki etkisi de büyük olmuştur. Seçim at- yaşandığı görülse de medyanın daha önce hiç olmadığı mosferine girildiğinde ülkedeki en etkili medya gücü kadar etkili bir mecraya dönüştüğü gözden Kıbrıs, Bozkurt ve Yeni Gün gazetelerinden oluşan bu kaçmamalıdır. Öte yandan Kıbrıs Türk siyasal tarihinde gruptu. Özellikle Kıbrıs gazetesi ciddi tiraja sahipti. bir ilk gerçekleşmiş ve seçim kampanyası için profesy- Gazetenin ortalama günlük satışı Nisan’da 9163, onel şirketler devreye sokulmuştur. Türkiye’de Anavatan Mayıs’ta 8797 ve Haziran’da 9271 olarak gerçekleşmişti. Partisi (ANAP) için yürüttüğü Amerikanvari kampa- Asil Nadir, dönemin iktidarıyla son derece iyi ilişkilere nyalarla gündeme gelen İstanbul merkezli Cen Ajans, sahipti. Hükümet Nadir’e pek çok yatırım olanağı ve 1990 seçiminde UBP’nin kampanyasını üstlenmiştir. Bu, kolaylığı sağlıyordu. Buna tepki gösteren muhalefet, Kıbrıs’ta siyasetin değişimine işaret eden çok önemli bir ülkenin “Nadirland”a dönüştürülmek istendiğini gelişmeydi. Daha önce parti yönetimleri bünyesinde savunuyordu. Yaklaşık bir yıl önce “tarafsızlık” vur- oluşturulan siyasetçi ağırlıklı kampanya ekiplerinin gusuyla yayına başlayan Kıbrıs gazetesi, 1990 devlet yerini, uzman siyasal iletişimcilerden oluşan profesyonel başkanlığı ve milletvekilliği seçiminde tek bir muhale- ekipler almaya başlamıştı. fet etkinliğine yer vermedi. DMP’yle ilgili haberler vardı Televizyon 1990’da artık yaygın olarak izlenen bir fakat bunların tümü, bu partiyi sert bir şekilde eleştiren medya durumundaydı. Dolayısıyla etkisi artmıştı. Gerçi haberlerdi. Sık sık DMP liderlerinin, Rum siyasilerle BRT’de propaganda konuşmaları için adaylara ve par- değişik zamanlarda yaptıkları görüşmelerin fotoğraflarını tilere belirli süreler ayrılması dışında yeni açılımlar yayınlayan gazete genel olarak “ihanet” temasını 66 Halkbilimi işliyordu. Kıbrıs’ta hemen her gün “Özgür’le Akıncı’dan 1- İlk yenilik anketlerin başlamasıdır. 1993’te tarihte yine hançer”, “CTP’nin sinsi çalışması”, “Rumlar’ın tek ilk kez bir seçim öncesinde kamuoyu araştırmaları umudu Akıncı’nın başbakanlığı”, “Rum Yunan umudu yapılıyor ve bunlar gazetelerde yayınlanıyordu. An- Bozkurt” ve “CTP: KKTC kökleşmemeli” türü başlıklara ketlerde hangi partinin yüzde kaç oy alacağı başta olmak yer veriliyordu. Gazetenin muhalefete yönelik “ihanet” üzere, liderlerin halk desteğinin ne kadar olduğu ya da suçlaması ve seçmene verdiği “Rumlar’a karşı uyanık seçmenin önemsediği konuların nasıl sıralandığı gibi ol” mesajı Denktaş’ın kampanya konseptiyle bire bir çeşitli soruların yanıtları aranıyordu. Anket konusunda örtüşüyordu. Denktaş’ın temel kampanya sloganı “22 Asil Nadir’in medya grubuna bağlı COMAR Araştırma Nisan: Karar Günü -Risk Büyük-” şeklindeydi. Kıbrıs’ta Şirketi başı çekiyordu. COMAR’ın yaptığı çalışmalar DMP’nin paralı ilânı da yoktu. Ayrıca gazetenin gelişmiş Kıbrıs gazetesinde yayınlanıyor ve böylece geniş baskı tesisleri İsmail Bozkurt’la DMP’ye kapatılmıştı. kitlelere ulaşıyordu. Ayrıca Halkın Sesi gazetesi POLAR Bu yüzden muhalefet afiş ve broşürlerini Türkiye’de adlı şirketin yaptığı araştırmaları okuyucularına bastırmak zorunda kalmıştı. İsmail Bozkurt, bu durum- aktarıyordu. Başka anket kuruluşları da seçim için dan “Bir posterimizi bile basmadılar. İstanbul’da alandaydı. Bu arada sahte anketçiler türemişti. Merkezi bastırmak zorunda kaldık” diyerek şikâyetçi olmuştu İstanbul’da bulunan Sosyal İktisadi Araştırmalar (SİAR) (Halkın Sesi, 20 Nisan 1990). şirketi adına anket yaptığını söyleyen bir grup ortaya Kuzey Kıbrıs’ta siyaset yapma tarzındaki farklılaşma çıkmıştı. SİAR Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Tanla 1990’lı yılların ortalarına doğru kendini iyice belli etm- anketle hiçbir ilişkilerinin olmadığını açıklamak zorunda eye başlamıştır. Modern yöntemlerin, yıllarca gelenek- kalmıştı (Kıbrıs, 4 Aralık 1993). sel usullerin geçerli olduğu siyasal alana akışı 2- Kampanya yöntemleri bakımından ortaya çıkan ik- yoğunlaşmış durumdaydı. Profesyonelleşme, politikayı inci yenilik televizyonda açıkoturumların başlamasıdır. hızla sarmalıyordu. Gerçi televizyon seçim konuşmaları için 1985’ten beri Yeni arayışlar içinde olan partilerin başında CTP kullanılıyordu. Fakat parti başkanları ilk kez 1994’te aynı geliyordu. Türkiye’den gelen bir uzman ekibin CTP’nin stüdyoda buluşmuşlardı. BRT, yerel seçimler öncesinde ve parti Genel Başkanı Özker Özgür’ün imajıyla ilgili “Belediyeler ve Yerel Yönetimler” konulu bir açıkoturum çalışmalar yaptığı konuşulmaya başlamıştı. CTP, yıllardır düzenlemişti. Banttan yayınlanan açıkoturuma sadece SSCB’ye yakın sosyalist bir parti olarak anılıyordu. Par- Meclis’te temsil edilen 4 partinin başkanı çağrılıydı. tinin sembol rengi kırmızıydı. Fakat parti artık kendini Öteki partiler kendilerinin dışarıda bırakılmış olmasını ideolojik revizyona tabi tutmak zorunda hissediyordu. antidemokratik bularak protesto etmişlerse de sonuç Bir yandan SSCB’nin dağılması ve dünyada sosyalizmin değişmemiş ve Kıbrıs Türk siyasi tarihinin 10 Haziran büyük bir sarsıntı geçirmesi, öte yandan ülkenin içinden 1994’teki ilk açıkoturumu 4 başkanın katılımıyla geçmekte olduğu ekonomik ve sosyal süreçler CTP’yi gerçekleştirilmiştir. merkeze çekiyordu. Partinin geleneksel algısını yıkmaya 3- Kampanya mesajlarının eskisinden daha profesy- yönelik ilk taktiksel adımı kırmızı renkle vedalaşmak onelce hazırlanması üçüncü yenilik olarak dikkat çek- oldu. Amblemdeki kırmızı zemin kaldırıldı. Partinin mektedir. 1993’ten itibaren partilerin afişlerine ve gazete sembol rengi artık yeşildi. Parti Başkanı Özker Özgür ilanlarına uzman eli dokunmaya başlamıştır. Bazı par- “Dünya değişiyor. Haliyle CTP de dünya ve toplumla tiler Kıbrıs’ta faaliyet gösteren reklam ajanslarıyla, bazı birlikte elbette değişecektir” demişti (Kıbrıs, 8 Aralık partilerse Türkiyeli ajanslarla çalışıyorlardı. Artık ilân- 1993). lardaki mesajlar temel kampanya stratejisine uygun 1993, 1994 ve 1995 seçimlerindeki kampanya süreç- olarak düzenleniyordu. Hemen hemen her parti, bir ya leri, Kıbrıs Türk siyasetindeki profesyonelleşme da bir kaç slogan saptayarak yola çıkıyordu. Eskinin slo- eğilimini açığa çıkaran bir dizi yeniliğe sahne oldu. Bu gan karmaşasının yerini istikrarlı slogan takdimleri çerçevede özellikle yedi yenilikten söz edilebilir: almıştı. Mesaj kurgulamadaki profesyonelleşme eğilimi, Halkbilimi 67 slogan seçiminin yanısıra afiş ve ilânlardaki dizayn ve 5- Beşinci yenilik, tarihsel olarak siyasal alanın fotoğraflarla da kendini belli ediyordu. Geçmiş seçim- merkezinde yer alan sokağın daha önce hiç olmadığı lerde adaylarla parti başkanlarının vesikalık resimlerinin kadar disipline edilmesidir. Buna aynı zamanda, siyasetin kullanılmasına alışılmıştı. Fakat 1993’ten itibaren bu sokaktan medyaya taşınması sürecini görünür kılan bir alışkanlık bozulmaya başladı. dizi gelişme eşlik ediyordu. Partilerin sokaktaki propa- 4- Kampanya dönemlerinde partilerin basını kul- ganda faaliyetleri gerek yeni yasal düzenlemelerle lanma yöntemleri çeşitlenmiş; keza basının seçimleri gerekse kampanya ekiplerinin yönlendirmesiyle daha yansıtma biçimi yeni boyutlar kazanmıştı. Bu, dördüncü düzenli hale gelmişti. Önceki seçimlerde köyler ve yenilikti. Geçmişte paralı ilânlar, basın bildirileri ve kentler adeta afişlerle kaplanıyordu. Dileyen dilediği basın toplantılarıyla gazetelerde kendilerine yer bulmaya yere afiş yapıştırıp pankart asabiliyordu. Bu durum 1993 çalışan siyasi partiler, yeni arayışlara yönelmişlerdi. Bu, seçiminden itibaren değişti. YSK’nın girişimiyle partiler parti gazeteciliği geleneğinin kırılmaya yüz tutması ve arasında bir centilmenlik anlaşması imzalandı. Buna kitle basınının gelişmeye başlamasıyla bağlantılı bir göre, partiler YSK’nın belirlediği panolar dışına afiş as- arayıştı. Partiler için, kitle gazeteleri aracılığıyla geniş mama sözü verdiler. YSK, aynı yıl seyyar hoparlörleri seçmen gruplarına ulaşma şansı doğmuştu. Bu şansı de yasakladı. Fakat bu yasak sonraki seçimlerde hafi- değerlendirmek için etkili haberlere konu olmak gerekiy- fletildi ve partilerin belli başlı saatlerde anons ordu. Özellikle Kıbrıs gazetesinin bu kez 1990’dakinden yapmalarına müsade edildi. farklı olarak tarafsız sayılabilecek bir yayın politikası 6- Partilerde, 1993 seçiminden itibaren sadece büyük izlemesi partilerin iştahını kabartıyordu. Partilerin prop- kentlerde miting düzenleme eğilimi öne çıkmıştır. Köy aganda büroları, gazetelere kampanya konseptleriyle mitinglerinde azalma yaşanırken kentlerdeki mitingler uyumlu haberler göndermeye başlamışlardı. Kıbrıs ve de biçim değiştirmeye başlamıştır. Mitingler adeta Halkın Sesi seçim dönemlerinde bir kaç sayfalarını seçim siyasal niteliklerini kaybediyorlardı. 1993’ten itibaren için ayırıyorlar ve bu sayfalarda ağırlıklı olarak partilerin miting organizasyonlarında siyasal görünümü gönderdiği haberlere yer veriyorlardı. Haber dilinde silikleştiren bir yönelim açığa çıkmıştır. Mitingler artık hazırlanan ilânlar da çoğalmıştı. Ayrıca gazetecilerle popüler sanatçıların sahne aldığı şölenlere dönümüştü. sıcak ilişkiler kurma amaçlı etkinliklerde artış vardı. Bu durum, geleneksel kampanya yöntemlerinin terk Seçim zamanlarında arka arkaya basın kokteyli ve basın edilmekte olduğunu gösteren yeniliklerden altıncısıdır. yemeği organizasyonları düzenleniyordu. Adaylarla parti Siyasal mitinglerden ‘şölen miting’lere geçiş, politik başkanlarının gazeteleri ziyaret etmesi yaygınlaşmıştı. mesajlara atfedilen önemin aşınmaya yüz tuttuğunu Gazetelerin seçim haberlerinin giderek hafifletmeye göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Siyasal başladıkları dikkat çekiyordu. Ciddi haberlerle renkli bağları zayıflayan kitleler, beğendikleri sanatçıları izle- haberler artık yan yanaydı. Kıbrıs gazetesi 1993 seçi- mek üzere meydanlara toplanıyor ve bu şekilde sınırlı bir minde tüm parti başkanlarıyla röportajlar yapmış ve politik katılım sergilemiş oluyorlardı. Partilerse, politik tümünün “kimlik kartı”nı yayınlamıştı. Burada liderin çağrışımları olan “miting” sözcüğünü bile kullanmaktan doğum yeri, doğum tarihi, eğitimi, mesleği, medeni hali, imtina ediyorlardı. Halk artık “şölen”lere çağrılıyordu. en beğendiği politikacı, en beğendiği yazarlar, en çok ilgi Mitinglerin lansmanı liderler, adaylar ya da siyasal duyduğu sanat dalları, en fazla hoşlandığı müzik türü, mesajlarla değil, sanatçılarla yapılıyordu. Miting taraftarı olduğu futbol takımı, kullandığı arabanın ilânlarında politik amaçlı organizasyondan çok, eğlence markasıyla modeli, hobileri ve en sevdiği yemek gibi amaçlı organizasyon vurgusu vardı. Şarkıcıların konser özel bilgiler yer alıyordu. Öte yandan Halkın Sesi, duyurusu gibi hazırlanan ilânların sayısı hiç de az “Onları hiç böyle görmediniz: Onlar da çocuktu” diyerek değildi. 1993’ten itibaren kampanyalarda sahne alan ünlü parti liderlerinin çocukluk fotoğrafını ön sayfadan şarkıcı sayısında büyük bir patlama yaşanmıştır.1 yayınlamıştı. 7- 1993’te ortaya çıkan ve kampanya yöntemleri 68 Halkbilimi bakımından söz edilmesi gereken son yenilik, seçmene giriyordu. Yeni başkan Mehmet Ali Talat’la birlikte CT- ulaşma tekniklerindeki çeşitlenmedir. Bu çerçevede tele- P’nin siyasal iletişimde profesyonel tekniklere yönelik fonlu propagandadan, helikopterli bildiri dağıtımından ilgisi daha da arttı. Talat başkan seçilir seçilmez, ve seçimlik kasetlerden bahsetmek mümkündür. Bazı Türkiye’den 3 uzman getirtilmişti. Uzmanlardan biri partiler telefonlu propagandaya başvurarak, kampanyaya reklam metin yazarı, biri görsel yönetmen, diğeri yazar ilginç bir boyut getirmişlerdi. Bu çerçevede ya aboneler ve araştırmacıydı. Bu üçlü, Talat’ın kamuoyuna lansmanı otomatik olarak aranıyor ve parti başkanının banda için stratejiler geliştiriyor ve bunlara uygun mesajlar alınmış mesajı dinletiliyordu ya da dileyen vatandaşların düzenliyorlardı. 1998 seçimleri, 1996 kurultayından son- arayacağı özel hatlar kuruluyordu. Öte yandan, partiler, raki ilk seçimlerdi. Yeni yönetimin profesyonelleşmeye seçim şarkılarından oluşan birer müzik kaseti çıkararak verdiği önem 1998’de de etkili olmuş ve seçim kampanyalarını renklendirmeye gayret ediyorlardı. kampanyası uzmanların ellerine teslim edilmişti. CTP 1998’de artık özel radyo ve televizyon yayınları da kampanya ekibi, haber bildirilerine de el atmış başlamıştı. Bu bakımdan medyanın seçimlere etkisi biraz durumdaydı. Klasik seçim bildirilerinin yerini daha artmış durumdaydı. Parti temsilcileri özel tele- kurgulanmış metinler almıştı.2 vizyon ve radyolardaki programlara konuk olarak 2000’li Yıllar: Kıbrıs Türk siyasetinde 2000’li görüşlerini aktarma şansına kavuşmuşlardı. yıllarda, profesyonel ve medya odaklı iletişim stratejileri Açıkoturumlar, yaygınlık kazanmıştı. BRT, “Üçüncü iyice ön plana çıkmaya başladı. 2000’li yıllardan önce Boyut” programında 28 belediyenin başkan adaylarını uzman yardımına ağırlıklı olarak seçim dönemlerinde sırayla tartıştırıyordu. Kimisi binin, kimisi 2 binin altında başvurulurken, bu yeni dönemde politik oluşumlarla ak- seçmeni olan beldelerin adayları onbinlerce seyirci törlerin lansman kaygısı seçim dışı zamanlara taştı. önünde projelerini anlatmak durumunda kalıyorlardı. Politikacıların imaj kurslarından geçirilmesi, beden dili Televizyon deneyimi olmayan adayların çoğu kendiler- eğitimi alması ve fiziki görünümlerinin uzman ine ayrılan süreleri tamamlamayı başaramıyordu. Önün- rötuşlarına tabi tutulması yaygınlık kazandı. Medyayı deki metni okurken zorlanan ve bu yüzden güç durumda etkin şekilde kullanmak üzere stratejik çalışmalara hız kalan çok sayıda aday vardı. verildi. Medya, yeni koşullarda en önemli siyasal mecra Bu arada Türkiye’den yayın yapan ve KKTC’de de haline gelmişti. Özel radyo ve televizyonlar, siyasal yaygın olarak izlenen bazı televizyon kanalları seçimlere yanlılıkları piyasacı saikten beslenen maliklerin ilişkin özel yayınlar gerçekleştirerek parti başkanlarını elindeydi. Üstelik bu kanallar kendilerini her kesime konuk ediyorlardı. Bu kanallarda sergilenecek perfor- seslenen “tarafsız” yayınlar yapmak zorunda mans seçmene etkili bir şekilde ulaşmaya çalışan lider- hissediyorlardı. Öte yandan piyasacı gazetelerin ler için büyük önem taşıyordu. Öte yandan 1998’de ilk hakimiyet kurduğu basın ortamında siyasal bağlılıkların kez seçimlere yönelik radyo ve televizyon reklamları terk edilmesi süreci yaşanıyordu. Yani geleneksel olarak yayınlanmıştır. Her parti reklam filminin izlenme oranını siyasal duruş sergileyen basın yerini; olabildiğince artırmak için gazeteler yoluyla yayın saatini önceden yansız görünmeye ya da yanlılığını gizil olarak duyurmaya gayret ediyordu. yansıtmaya çalışan, merkezde kümelenmiş yayın CTP, 1998’deki seçim kampanyalarını, rakiplerinden kuruluşlarından müteşekkil “modern” medyaya terk daha profesyonelce yürüttü. CTP Propaganda Sekreteri etmek üzereydi. Feridun Önsav, uzmanlığa verdikleri önemi “bilime 2000 sonrasında ülkede önemli bir siyasal altüst inanan bir parti olduğumuz için siyasal reklam yaşandı. Bu altüst sonrasında geleneksel iktidar güçten tekniklerini kullanıyoruz” diyerek ifade etmişti. Önsav düştü. 2000’lerin başında cılız bir muhalefet görüntüsü propaganda ekibini yurt dışından katılımlarla veren CTP bir kaç yıl içinde birinci parti haline geldi. oluşturduklarını açıklamıştı (Kıbrıs, 23 Kasım 1998). Kıbrıs sorunu konusundaki milliyetçi söylem büyük bir CTP, 1998 seçimlerine yeni bir başkanın liderliğinde yenilgiye uğradı. Halk, Rumlar’la Türkler’in ortak de- Halkbilimi 69 vlet çatısı altında birleşmesine onay verdi. Bu amaçla tar- Başta televizyon olmak üzere medyanın gücüne kani ihin en kalabalık mitingleri gerçekleştirildi. Halk mey- olan siyasal çevreler, 2004 heyecanı yatıştıktan sonra, danlara döküldü. Bu durum, siyasetin meydandan medya odaklı iletişim stratejilerine daha da fazla önem medyaya kaydığı savıyla çelişiyor gibi dursa da gerçek vermeye başladılar. Partilerin, belediyelerin ve böyle değildir. 2004’te gerçekleştirilen Annan Planı bakanlıkların profesyonel halkla ilişkilere yönelik ilgisi referandumunda “evet” ve “hayır” kampları arasındaki arttı. Bu amaçla, halkla ilişkiler birimleri kuruldu. Ben- mücadele gerçekte medyada geçmiştir. Tarafların zerleri ilk kez 1990’lı yıllarda bazı kent belediyelerinde görüşleri gazete, televizyon ve radyolar kanalıyla oluşturulan bu birimler, makamlarla yurttaşlar arasındaki topluma akıtılmıştır. Planın detayları medya dolayımıyla ilişkiyi medya dolayımlı, kurgulanmış mesajlar öğrenilmiştir. Mitinglerin başlama saatine dek sürdürülen aracılığıyla yeniden biçimlendirmeye başladı. radyo ve televizyon yayınlarıyla halk katılıma teşvik Kuruluşundan itibaren, siyasal duruşunu bir kaç kez edilmiştir. Dolayısıyla büyük mitingleri, plan lehine köklü değişime uğratan CTP, bu yeni dönemde, siyaset- yürütülen medyatik propagandadan ayrı düşünmemek teki nitelik dönüşümünü en iyi okuyan parti olduğunu gerekmektedir. gösteren önemli açılımlara girişti. Bu çerçevede ilk Annan Planı ilk gündeme geldiği zaman, plana olarak partinin adı değişti. Tüzük değişikliğiyle “CTP” yandaş ve karşıt kamplar hemen oluşmadı. Plan bol isminin yanına “Birleşik Güçler” ifadesi getirildi. Ayrıca sayfalı ve epey teferruatlıydı. Çok sayıda karmaşık mad- parti logosunda değişiklik yapıldı. “Birleşik Güçler” vur- desi vardı. Meale muhtaç diplomatik hükümler içeriy- gusu, CTP’nin ideoloji dışı kitlesel açılımının teza- ordu. Bir tür teknik metindi. Orijinalinin sadece İngilizce hürüydü. Partinin kapıları artık kendini daha önce hiç dilinde kaleme alınmış olması işi daha da zorlaştırıyordu. CTP’li hissetmemiş ya da siyasal duruşu hep CTP’den Bazı maddeler Türkçeye çevrildikten sonra gerçek farklı olmuş kesimlere de açılmıştı. Parti bu şekilde, anlamlarından uzaklaşabiliyordu. Bu ortamda, Kıbrıs kendi siyasal geleneğiyle bağını iyice gevşettiğini ilân Türk siyasi tarihinde daha önce hiç olmadığı kadar etmiş oluyordu. CTP bu yolla, siyasal aidiyetini dönem- uzman odaklı bir tartışma süreci doğdu. Radyo ve tele- sel ikna süreçlerinde oluşturmaya yatkın tarafsız seçmen vizyonlarda emekli diplomatların, akademisyenlerin, kitlesiyle arasına sağlam bir iletişim köprüsü inşa ediy- hukukçuların, ekonomistlerin ve politikacıların katıldığı ordu. ‘İdeolojik arınma’ çabası, partinin seçim sayısız program yapıldı. Böylece yurttaşların çoğu hiç ilânlarından da kolaylıkla anlaşılabiliyordu. “Sağ-sol okumadıkları plan hakkında uzmanların medyada cepheleşme değil, tüm toplumla birleşme” sloganı, kam- dolayımladığı bilgiler ışığında kanaat geliştirmeye panya boyunca sıklıkla kullanılmıştı. yöneldiler. 2003 seçiminde, o güne kadar bir siyasal lidere tat- Bu süreçte, siyasetçi profili de değişmeye başladı. bik edilmiş en profesyonel imaj mühendisliği Partiler medyanın popüler hale getirdiği simalarla, me- uygulaması gerçekleşmiştir. CTP BG Genel Başkanı dyatik lansmana elverişli kişilerin peşine düştüler. Mehmet Ali Talat, yurttaşın önüne yeni bir görünüş ve Yabancı dil bilmek, prestijli bir uzmanlık ünvanına ya da yeni bir tarzla çıkarılmıştır. Saçları kazınan ve gözlük- başarılı bir özel sektör geçmişine sahip olmak ve yeni leri yenilenen Talat, cep bilgisayarı ya da dizüstü teknolojilere uyumlu görünmek dikkat çekici avantajlar bilgisayarıyla eskisinden daha çok görünür olmuştu. olarak öne çıkmaya başladı. Radyo ve televizyonlardaki Televizyonlardaki tartışma programlarına bilgisayarıyla performanslarıyla dikkat çeken yeni ve medyatik simalar, katılan Talat bu yolla “çağdaş lider” izlenimi yaratmaya hemen akabinde siyasette de öne çıkmışlardır. Keza çalışıyordu. Kimi açıkoturumlarda, özellikle UBP lideri 2003’ten itibaren, seçmenle ilişkisini geleneksel Derviş Eroğlu’nun konuşması sırasında, bilgisayarıyla çerçevede kuran adayların çoğu eskisi kadar destek meşgul olmaya başlayan Talat böylelikle “çağdışı şeyler sağlayamazken, medyada sivrilen adaylar dikkat çekici savunan eski tarz politikacılara karşı yenilikçi lider” başarılar elde etmişlerdir. görüntüsü vermeye gayret ediyordu. Annan Planı’nın 70 Halkbilimi kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğunu ve Kıbrıslı yaşadıklarını dile getirirken, tarih içinde yolculuğa Türkler’in daha fazla zaman kaybetmemesi gerektiğini çıkmış gibiydi: ‘Evet seçimler vardı. Bizim partinin ana kampanya teması olarak işleyen CTP BG’nin lideri reklam işleriyle ilgilenen firma benim de dış Talat’ın açıkoturumlarda yine Eroğlu konuşurken zaman görünüşümde yeniliğe gitmemi tavsiye etti. Bizi seven zaman dikkat çekecek şekilde saatine bakması da insanlardı, öyle abartıldığı gibi imaj makerler falan ge- oldukça ilginç bir gizli mesaj yöntemi olarak öne tirtmedik. Saçlardan bahsediyorsunuz ama, saç vardı da çıkıyordu. Televizyonda başka taktikler daha biz mi uzatmadık.” (Star Kıbrıs, 14 Mayıs 2007) uygulanıyordu. Annan Planı’nın müzakere süreci belli Afrika gazetesinin 24 Kasım 2007 günkü başlı kritik tarihlere endeksliydi. Kimi AB zirve başyazısında, Talat’ın imaj çalışmasını yapan firmanın, toplantılarına kadar geçilmesi gereken eşikler vardı. Bu CTP BG tarafından değil Türkiye’deki Net Holding’in bakımdan her bir günün süreç bakımından önemi sahibi Besim Tibuk tarafından ödendiği iddia edilmiştir.3 büyüktü. Bir açıkoturumda UBP lideri Derviş CTP BG dışındaki diğer partiler de kampanyalarında Eroğlu’nun konuşması sırasında Talat’ın cep bilgisayarı profesyonel destek alıyorlardı. Fakat hiçbirinin ekranını yakın plan görüntüye getiren yönetmen, CTP kampanyası CTP BG’ninki kadar imaj yönelimli ve çok BG liderinin 2004 takvimini incelediğini izleyicilerin bil- boyutlu değildi. UBP, kampanyasını tamamen Annan gisine getirmişti. Planı karşıtlığına yaslamıştı. “Sağduyuya oy ver” ana Talat’ın afiş ve ilân fotoğrafları da stratejik sloganıyla yola çıkan UBP, Annan Planı’nı savunan par- çalışmanın ürünüydü. Talat, partisi tarafından, tilerin başa gelmesi halinde Kıbrıslı Türkler’in bütün tar- Denktaş’ın yerine yeni toplum lideri olarak lanse ihi kazanımlarını yitireceği temasını işliyordu. Gazete, edilmek isteniyordu. Fakat Talat’ın kişisel karizması radyo ve televizyon reklamlarıyla ağırlığını koymaya Denktaş’la mukayese edilebilecek düzeyin çok çalışan UBP, büyük kentlerde gerçekleştirdiği mitin- altındaydı. Daha önce yapılan anketlerde Talat, genel- glerde Özcan Deniz gibi popüler sanatçıları sahneye likle karizma sıralamasında sonlarda yer alıyordu. çıkarıyordu. Parti, özellikle kampanya müzikleri ve tele- 2003’teki imaj yönelimli reklam kampanyasında, Talat’a vizyon reklamları için Türkiye’den profesyonel hizmet modern iletişim teknikleri yardımıyla yapay bir karizma satın alıyordu. Bu arada basında, UBP’ye kampanya oluşturulması hedeflenmişti. 2003 kampanyasının en boyunca kullanılmak üzere Türkiye’deki Milliyetçi dikkat çekici fotoğrafı, bu çabanın yansımasıydı. “Evet! Hareket Partisi (MHP) yönetimi ile Ankara Ticaret Odası Avrupa göründü. Evet şimdi görüşelim. Evet Talat Başkanı Sinan Aygün tarafından seçim otobüsü görüşmeci” ifadesine yer verilen ilânda Talat, okuyucuya gönderildiği iddiaları yer almıştı (Kıbrıs, 20 Kasım yukarıdan bakmasını sağlayacak şekilde alt açıdan 2003). UBP, seçim dönemine denk gelen bayram vesile- çekilmiş fotoğrafıyla yansıtılmıştı. Mehmet Ali Talat’ın siyle, Derviş Eroğlu imzalı kuşe kağıda basılmış mektu- seçim bürosu tarafından haberlerde kullanılmak üzere plar bastırmıştı. Mektupların sayısı seçmen sayısıyla gazetelere dağıtılan fotoğrafları da, yeni bir ‘toplum lid- eşitti. Öte yandan Eroğlu’nun banda alınmış seçim eri’ yaratma stratejisiyle uyumlu oldukça profesyonel mesajı tüm telefon abonelerine otomatik olarak fotoğraflardı. Mehmet Ali Talat, daha sonra bir gazetenin ulaştırılıyordu. Eroğlu’nun mesajı yaklaşık 1,5 dakika kendisiyle yaptığı röportajda, yeni imajının bir sürüyordu. çalışmanın ürünü olduğunu doğrulamıştır: DP de Annan Planı karşısında olumsuz bir refleks “2003 yılı içinde dış görünümünde değişmeler mey- sergilemişti. Gerçi DP yönetimi 2004’teki referandum dana geldiğini hatırlattık Talat’a... ‘2003 yılında imaj döneminde uzun bir kararsızlık sürecinden sonra seç- maker kavramıyla tanıştık. Bir anda saçlarınız kısaldı, menini serbest bırakma kararı almıştı fakat 2003’teki büyük gözlükler yerine daha modern seçenekler tercih seçimlerde plana karşı kampanya yürütmüştü. “Gelecek edildi ve şık takımlar giymeye başladınız. Bugün de bu biziz” sloganını üreten DP kampanya ekibi, Talat, Akıncı imajla yaşamınızı sürdürüyorsunuz.’ Talat o dönemde ve Erel’i Avrupa’daki bazı odakların maşası olmakla Halkbilimi 71 itham ediyordu. DP’ye yakın kimi çevreler, partinin başkan adaylarına kılık kıyafet ve beden dili eğitimi radyo ve televizyonu etkili bir şekilde verdi. Bu amaçla adaylar bir kaç kez yemekli kullanamamasından yakınıyordu. İsmet Kotak (2003), toplantılarda bir araya getirildiler. Ayrıca her bölgeden DP yönetiminin propagandasını şu sözlerle eleştirmişti: adaylar daha küçük gruplar halinde eğitime tabi tutuldu. “DP, bu kez gazete ilânları ile halka yaklaşmaya çaba Bu eğitimlerde adaylara açık renkli takım elbise yerine harcamaktadır. Televizyon ve radyolardan bile uzak tavrı siyah renkli ceket giymeleri telkin edildi. Ayrıca anlaşılmış değildir. Seçim için çıkarılan gazetelerinde konuşmaları sırasında nelere dikkat etmeleri gerektiği bile doğru dürüst parti propagandası yapmayıp basında öğretildi. Aynı uzman ekip, adayların fotoğraf çekim- tarafsız görünerek kitle almaya çaba harcadıklarını lerinde hazır bulundu ve onları yönlendirdi. Seçimi kaza- sananlar olmalı.” narak Alayköy Belediye Başkanı olan Hulusi Manisoy, BDH ise en çok başkan Akıncı’nın televizyonlardaki bu eğitim sürecinin, eski alışkanlıkları nedeniyle oldukça tartışma programlarında sergilediği başarılı performansa zorlu geçtiğini ifade etmektedir: güveniyordu. Ayrıca medyadaki reklamlar yoluyla “Seçim hazırlıkları aşamasında önce CTP’nin mesajlarını aktarmaya çalışıyordu. BDH, miting düzen- eğitiminden geçtik. Konuşmadan giyime kadar lemek yerine salon şölenleri tertiplemeyi tercih ediyordu. kendimize çekidüzen verdik. İnsanın alışkanlıklarından Yeni kurulan ÇABP, “Yeni dinamikler, yeni vizyon, vazgeçmesi zor.” (Yenidüzen, 30 Haziran 2006). yeni parti” temasını işlemeye çalışıyordu. Parti yeni bir Bu arada Cumhurbaşkanlığı da, yurttaşla iletişimini siyasal tarz yaratma peşindeydi. Parti başkanı Ali Erel’in klasik usullerle kuran bir yer olmaktan çıkmıştı. Daha kot pantolonlu ve tişörtlü seçim gezileri gazetelerde yer Talat’ın görevi teslim alma töreninde sarayın ka- buluyordu. İşadamlarının partisi, Türkiye’den dönemin muoyuyla kuracağı iletişimin farklılaşacağının sinyalleri en popüler sanatçılarını getirtmekte sıkıntı çekmemişti. alınmıştı. Yeni Cumhurbaşkanı’nın ant içme töreni Teoman ve Ebru Yaşar, ÇABP’nin “Çözüme Evet öncesinde özel kutlama programı düzenlendi. Bu amaçla Şöleni”nde sahne almışlardı. Cumhuriyet Meydanı’ndan saraya kadar halkın Talat’ı karizmatik bir lider haline getirmeye yönelik ağırlanması için kokteyl masaları düzenlendi. Yollar imaj yönelimli çalışmalar 2005 seçiminde de sürmüştür. çiçeklerle ve balonlarla donatılarak, yerlere mersin Bu çerçevede “Dönem Başladı. Hepimize Kutlu Olsun” dalları serpildi. Sarayın önünde havai fişek gösterisi başlıklı bir seçim broşürü hazırlandı. Broşürde Talat’ın yapıldı. Bir müzik grubu tarafından şarkılar söylendi. özgeçmişi, herhangi bir siyasetçi olmadığı izlenimi Folklor gösterisi sunuldu. Pek çok televizyon tarafından yaratmaya dönük olarak alışılmışın dışında bir üslupla canlı olarak yayınlanan kutlamalar, 101 pare top atışıyla kaleme alındı. Özgeçmiş, baştan sona doğuştan lider sürdü. Talat, ant içtikten bir kaç gün sonra “Saray halka özellikli, üstün meziyetlere sahip, sıradışı bir politikacıyı açılıyor” temalı bir mesaj pompalanmaya başlandı. tasvir ediyordu. Özgeçmişte, Talat’ın daha küçük bir “Sarayın halka açılması” denilirken ne kastedildiği pek çocukken zekâsıyla öğretmenlerinin dikkatini çektiği be- belirgin değildi. Bu mesajı teyit edecek herhangi bir lirtiliyor ve cumhurbaşkanı olacağını çocukken belli somut adımsa atılmamıştı. Fakat, günlerce medyada ettiği anlatılıyordu. Özgeçmişte yazıldığına göre “müzik işlenerek mesajın zihinlerde yer etmesi hedeflenmişti. dehası” oğlu ve “Almanya’dan mastırlı” kızı, Talat’ın tek Talat’ın döneminde bir yenilik olarak kusurunun aşırı titizlik, mükemmeliyetçilik ve dakiklik “Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü” makamı ihdas edildi. olduğunu düşünüyorlardı. Eşi ise, “o kadar dürüst, art Böylece sarayda haftalık mutat basın brifingleri dönemi niyetsiz ve açıksözlü birisinin diğer politikacılarla nasıl başladı. Ayrıca saray bahçesine şık bir kürsü konduru- başa çıktığını anlamakta güçlük çekiyordu.” larak açıklamaların buradan yapılması sağlandı. Talat, CTP BG, imaj odaklı kampanya çalışmalarını 2006 saraydaki vaktini nasıl geçirdiğine ilişkin çeşitli maga- yerel seçiminde, en küçük beldelere kadar genişletti. zin içerikli röportajlar vermeye de başlamıştı. Bu röpor- Türkiye’den gelen 3 uzman, partinin tüm belediye tajlarda bahçeyle özel olarak ilgilendiğini; limon 72 Halkbilimi ağaçlarına kendi elleriyle aşı yaptığını ve sarayın Bulutoğluları’nı giyim, beden dili ve hitabet konularında odalarını öğrenmekte güçlük çektiğini anlatıyordu. Talat yönlendirmekti. ayrıca gazetecilerle sabah kahvaltısında ya da öğle Kıbrıs Türk siyasetinin geleneksel niteliklerindeki yemeğinde sık sık buluşmaya başlamıştı. Haberlerde ve çözülme bugün iyice belirginleşmiş durumdadır. köşe yazılarında Talat’ın sağlığına dikkat ettiği, sıkı bir Yurttaşlar, bir bakıma siyasal alanı boşaltmış ve evlerine diyet programı uyguladığı ve simiti çok sevdiğine dair çekilmişlerdir. Politik örgütlerle liderlerin siyasal özel bilgilere kolaylıkla rastlanabiliyordu. Talat ken- faaliyetlerinde, medya, merkezi bir konum elde etmek- disiyle yüzyüze görüşenlerde, beden dili taktikleri tedir. Tecimsel niteliği ağır basan yeni medyayı etkin kullandığı intibası bırakmaktadır. Afrika gazetesi şekilde kullanmak içinse profesyonel ekiplerin yardımına yazarlarının sarayda Talat’la gerçekleştirdiği buluşmaya başvurulmaktadır. Siyasal iletişim uzmanlarının, politik katılan köşe yazarı Ümit İnatçı (2005), Talat’la ilgili alandaki yönlendiriciliği, seçim zamanlarının dışına izlenimlerini yazarken şu saptamalarda bulunmuştur: taşmıştır. Artık partiler stratejik iletişim çalışmalarına “(...)Masaya geçtik. Eline çatal bıçak almasına girişmek için bir sonraki seçimin kapıya dayanmasını rağmen zaman zaman onları masaya bırakıp kulak beklememektedirler. Neredeyse her partinin sürekli faal memesini okşaması veya işaret parmağıyla burun dibini olan basın ve halkla ilişkiler büroları vardır. Ayrıca poli- dudağına doğru sıyırması Hollywood starlarının sık sık tik çevreler, ihtiyaç duydukça imaj ve iletişim eğitimleri başvurduğu iletişim yöntemidir. Ellerin baş-yüz alanında organize etmektedirler. dolanması ikna yeteneğini güçlendiriyor...” Yurttaşların siyasal taraflılıklarını terk etmesi süre- Talat döneminde, anketlere büyük önem verilmeye ciyle koşut olarak partiler de ideolojilerini kaybetmekte- başlandı. Cumhurbaşkanlığınca kamuoyunun çeşitli dirler. Partiler kendilerini uçlardan uzak ve merkeze konulardaki eğilimlerini öğrenme amaçlı bazı yakın oldukları izlenimini yaratacak şekilde takdim et- araştırmalar yaptırılmaktadır. Talat’ın politikalarıyla meye özen göstermektedirler. Ayrıca dolaşıma soktukları açıklamaları bu anket sonuçlarına göre dizayn edilmek- görüşler, merkeze yığılmış tarafsız kitlenin kabul tedir. edebileceği biçimde dizayn edilmektedir. İdeolojik Medyayı etkili kullanmanın ve başarılı propaganda nahifleşmenin, CTP’nin “BG” formülüyle kazandığı yapmanın büyük faydasını gören CTP BG, 2006 yerel görünürlük, bugün öteki partilerin tavırlarıyla iyice seçiminde Lefkoşa’da aynı silahla vurulmuştur. DP netleşmektedir: Lefkoşa adayı Cemal Bulutoğluları’nın medya odaklı Kendisini sosyal demokrat olarak tanımlayan TKP ile kampanyası 200 bin sterlinlik bir bütçeye sahipti. BDH 2007 yılında birleşti. Yeni partinin isminin ne Bulutoğluları, DP’nin adayı olmakla birlikte hiçbir par- olacağını belirlemek üzere bir grup çalışması yapıldı. İki tiye mensup değilmiş gibi hareket etmeyi yeğliyordu. partinin saptadığı kişilerden oluşan ve aralarında Her fırsatta “Ben politikacı değilim” diyen Bulutoğluları, uzmanların da yer aldığı grup, çeşitli isim seçenekleri üz- tarafsız ve iş bitirici bir işadamı görüntüsü vermeye erinde müzakere yürüttü. Sonuçta “Sosyal Demokrat çalışıyordu. Seçime az bir süre kala düzenlenen ‘Lefkoşa Parti” seçeneği ağır bastı. Fakat parti yönetimlerinin Halk Şöleni’, Bulutoğluları’nın siyasal mesajları önüne konulan bu isim kabul görmedi. Sosyal Demokrat önemsemeyip, dikkat çekici magazinel etkinliklerle Parti adının reddedilmesinin temelde iki gerekçesi vardı: taraftar toplamaya yöneldiğini ortaya koyacak türdendi. Birinci gerekçe, TKP geleneğinin bu isimden Şölen iki mankenlik ajansının ortaklaşa düzenlediği çıkarsanmayacağı endişesinden kaynaklanıyordu. İkinci “Kırmızı defile” ile açılmış; çeşitli sanatçıların sahne gerekçeyse, bu denli açık ideolojik vurgu içeren bir almasıyla sürmüştü. Şölenin finalindeyse “Ponpon ismin, sosyal demokrat olmayan kesimler için ürkütücü kızlar”ın gösterisi vardı. Cemal Bulutoğluları’nın kişisel olacağı iddiasından besleniyordu. Neticede yeni partinin imajı konusunda çalışmalar yapmak üzere, DP tarafından adı “Toplumcu Demokrasi Partisi” olarak ilân edildi. Türkiye’den iki uzman getirtilmişti. Bunların görevi, 2006’da kurulan ve CTP BG ile koalisyon Halkbilimi 73 hükümetinde yer alan Özgürlük ve Reform Partisi mesaj vermek için başka yollara da başvurmaktadır. (ÖRP), merkezde konuşlanan partilerden birisidir. Parti Türkiye’de büyük ilgi gören Kurtlar Vadisi adlı tele- yönetimi her fırsatta “sağda ya da solda değil, merkezde vizyon dizisinin bir bölümünde rol alan Denktaş, bunu yer aldıklarını” tekrarlamaktadırlar. halka mesaj verme kaygısının bir yansıması olarak 2007’nin Aralık ayında kurulan Halk İçin Siyaset Par- nitelemiştir. tisi (HİS) de ideolojileri lanetleyen bir söylemle yola Yeni koşullarda gazete, radyo ve televizyonlarda çıkmıştır. HİS lideri Ahmet Yönlüer, özellikle muhalefet kendilerine yer bulmak isteyen tüm politikacılar, medya partilerini, “halktan kopuk, soyut fikirlere ve katı ide- patronlarıyla iyi ilişkiler geliştirmeye çalışmaktadırlar. olojik yaklaşımlara dayalı siyaset yürütmekle” Örneğin, “Ahmet Yönlüer, Din İşleri Başkanlığı görevin- suçlamaktadır. HİS Basın Bürosu tarafından 30 Eylül den istifa etmesinden hemen sonra işadamı Asil Nadir’le 2007’de yayınlanan basın açıklamasında Yönlüer’in şu baş başa bir görüşme gerçekleştirmiştir.” (Halkın Sesi, ifadeleri yer almaktadır: 29 Ağustos 2007). “HİS Hareketi’nin ileri sürdüğü siyaset anlayışını biz Lansman kaygısındaki politikacıların, medyayı kul- ideolojik anlamda kabaca sağ-sol siyasi ayrımı temelinde lanma stratejilerinin önemli bir ayağınıysa köşe tanımlamıyoruz. Zaten bütün dünyada son 15 yılda sağ- yazarlarıyla kurdukları “dostluk” ilişkileri sol ideolojilerin içi boşaldı ve gittikçe birbirine oluşturmaktadır. Köşe yazarları, etkin politikacılarla yaklaştılar. Gelişmiş toplumlarda artık siyaset kabaca bir kurdukları samimi ilişkileri yansıtarak, bir tür güç ve ideolojiye dayandırılarak yapılmıyor.” itibar gösterisi sergilemektedirler. Böylece politikacılar Yönlüer, aynı açıklamada, Türkiye’de ‘dört eğilimi mesajlarını kolaylıkla akıtmalarını; gazetecilerse buluşturan’ Anavatan Partisi (ANAP)’nin kurucusu ayrıcalıklı konumlarını ilân etmelerini sağlayan bir ittifak Turgut Özal’ı anmayı da ihmal etmemiştir. oluşturmaktadırlar. Uluslararası Tarım Örgütü’nde yöneticilik yaparken Medya-siyaset bağlantısının güçlendiği bu yeni Serdar Denktaş tarafından ülkesine davet edilen ve dönemde, profesyonel iletişim çalışmaları ile imaj 2004’te CTP BG-DP koalisyonunda Tarım ve Orman operasyonları oldukça yaygınlaşmıştır. İmaj politik Bakanı yapılan; daha sonra Mehmet Ali Talat tarafından alanda önem kazanmış durumdadır. Partiler ve liderler, Cumhurbaşkanı Müsteşarlığı’na getirilen Raşit Pertev, mesajlarıyla görünümlerine titizlik göstermeye 2007’nin son aylarında parti kurmak üzere başlamışlardır. Bu amaçla profesyonel uzman yardımı müsteşarlıktan istifa etti. Pertev, istifasından sonraki ilk alan çok sayıda politikacı ve örgüt bulunmaktadır. basın toplantısında, kuracağı partinin “sağa da sola da Başbakan Ferdi Sabit Soyer, 2007’nin Ekim ayında hitap edeceğini” açıkladı. Böylece kendisini yelpazenin kendisiyle özdeşleşen bıyıklarını kestirdi. Soyer’in merkezine oturtan siyasal gruplara bir yenisi eklenmiş bıyıklarını kestirmesi kamuoyunda büyük ilgi uyandırdı. oldu. Soyer, ısrarlı sorular üzerine bıyıklarını berberinin Siyasal alanın meydandan medyaya kayması, politik yanlışlıkla kestiğini söylemişse de, bu açıklaması pek gruplarla partilerin bütün adımlarını medyaya göre ikna edici bulunmadı. Soyer’in bıyıklarının yanlışlıkla atmalarına yol açmaktadır. Eski Cumhurbaşkanı Rauf değil planlanarak kesildiğini, 8 Ekim gecesi tüm tele- Denktaş’ın, siyasal mesajlarını verme tarzındaki vizyonlarda yayınlanan “Ulusa Sesleniş” konuşmasından modernleşme, adeta Kıbrıs Türk siyasetindeki dönüşümü çıkarsamak mümkündür. Soyer’in bu konuşması özetlemektedir. Geçmişte Sarayönü Meydanı’nda “değişim”temasıyla örülmüştü. TAK Ajansı tarafından toplanan kalabalıklara seslenen Denktaş bugün artık haberleştirilen konuşmanın flaşı da “değişim ekran önünde konuşmaktadır. Denktaş, ART’de zorunluluğu”ydu. Soyer’e yakın Yenidüzen gazetesiyse, “Denktaş’ın Gündemi” adlı haftalık bir sohbet programı TAK’ın haberini Soyer’in bıyıksız fotoğrafı eşliğinde yapmaktadır. Bu program bir bakıma, geleneksel köy ve “Soyer: Değişimi gerçekleştireceğiz, değişim şarttır” meydan sohbetlerinin modern versiyonu gibidir. Denktaş başlığıyla yansıtmıştır. Böylelikle, Soyer’in dış 74 Halkbilimi görünüşündeki değişimle toplumsal değişim arasında bir oldukça uzun süredir aktif politikada olan bir birey bağ oluşturulmaya çalışıldığı; ayrıca medyanın “bıyık- olarak tv ekranlarına ve gazetelere yansıyan sonucun, değişim” ilişkisini kurması için çaba harcandığı verilen paraya değdiğini tasdik edebilirim.” anlaşılmaktadır. ÖRP Genel Başkanı Turgay Avcı’nın Dışişleri Bakanı Bir başka “bıyık operasyonu” Ahmet Yönlüer’in sıfatıyla gerçekleştirdiği bir yurt dışı gezisinde, Türkiye lansmanında gerçekleştirilmiştir. Yönlüer, Din İşleri Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la karşılaştığı ve Dairesi Müdürü’yken, din adamı görüntüsünü Erdoğan’ın Avcı’ya “Turgayım” diye seslendiği bil- bütünleyen bıyıklara sahipti. Bu görevinden ayrılıp HİS gisinin, basın bildirisi yoluyla tüm medyaya yayılması, Hareketi’ni kurar kurmaz bıyıklarını kestirdi ve ÖRP’nin, enformasyonu profesyonel olarak düzenleme toplumun önüne yeni görüntüsüyle çıktı. Yönlüer, bu stratejisinin göstergesidir. Bu arada ÖRP üst düzey yetk- şekilde, din eksenli bir parti kurduğu iddialarını ilileri, Kasım 2007’de Türkiye’den gelen bir uzman zayıflatmayı ve her kesimden yurttaşın iltihakına heyet tarafından, bir otelde imaj kampına alınmışlardır. elverişli “tarafsız” bir görünüm edinmeyi umuyordu. HİS Kamuoyundan gizli tutulan bu eğitimi, Türkiye’de Hareketi’nin bu türden iletişim hamlelerini yöneten bir 2007’de yapılan genel seçimde Adalet ve Kalkınma Par- birim oluşturduğu anlaşılmaktadır. Hüseyin Ekmekçi tisi (AKP)’nin Seçim Koordinasyon Merkezi Başkanı (2007), “HİS için siteler kurulduğundan, Yönlüer’e tele- olan, aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediye vizyon programları ayarlandığından ve köy gezileri or- Başkanı Danışmanı olarak görev yapan İsmail Hakkı Tu- ganize edildiğinden” söz ederek, bütün bunları “ciddi bir runç ile Anka Danışma Grubu ortaklarından, “yaşam şov” olarak nitelemektedir. koçu” Mahir Ünal vermiştir. ÖRP de, “şov” ağırlıklı siyaset yürüten partiler Yeni ortamda, siyasetçiler medyatik şovlara çok daha arasında dikkat çekmektedir. Cenk Mutluyakalı yatkın görünmektedirler. Sıradışı görüntülerle medyada (2007)’ya göre, “son derece profesyonel çalışan” ÖRP, yer bulan siyasetçi sayısı her geçen gün artmaktadır. bu iş için “acaip para harcamaktadır.” Partinin Kasım Buna ilişkin çok sayıda örnek sıralanabilir: 2007’de yapılan 1. Olağan Kurultayı’ndaki şatafata işaret Cumhurbaşkanı Talat’ı bir spor mağazasının açılışında eden Mutluyakalı, kurultay davetiyesinin maliyetinin objektifler önünde basket atışı yaparken; sarayın bile büyük bütçe gerektirdiğini kaydetmiştir. bahçesindeki limon ağacını budarken; dilek ağacına bez Mutluyakalı, ÖRP’nin profesyonel beyin takımı arasında bağlarken; atletizm yarışında eşiyle birlikte koşarken ya bazı gazetecilerle ajansların isminin geçtiğini de da ‘sağlık için spor’ etkinliğinde bisiklet sürerken kaydetmiştir. ÖRP Kurultayı’na Alman Sosyal Demokrat görmek mümkündür. Medya mensupları önünde ufak Partisi (SPD)’ni temsilen katılan Ozan Ceyhun (2007) gösteriler yapan başka politikacılar da vardır. Maliye ise, izlenimlerini şöyle aktarmıştır: Bakanı Ahmet Uzun, Çin’den ithal edilen tasarruflu am- “ÖRP gerçekten çok profesyonel bir çalışma ile püllerden birini yakarak Ercan Havaalanı’nda poz gerçekte hayatlarında değil bir kurultaya gitmek belki bir verirken, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Salih Usar, parti toplantısı bile görmemiş bir kitleyi seferber etmiştir. gazetecilere açık bir maskeli baloya korsan kılığında Türkiye’de olsa ‘kömür dağıttılar herhalde’ şüphesi katılmış ve baloda bir de konuşma yapmıştır. uyandıracak bir kalabalık idi. Salonda bu iş için yüklü para aldığı belli olan sanırım Türkiyeli zayıf ve yarım SONUÇ sakallı ve de kravat takmamaya özen göstermiş bir Siyasetin medyatikleşmesi, Kuzey Kıbrıs’ı, liberal görevli bazen harkese ıslık çalmalarını söyleyerek ve demokrasilerde açığa çıkan karakteristik sorunlar için kendi de ıslık çalarak, bazen elinde fotoğraf makinesi son derece davetkâr kılmaktadır. Siyasetin meydandan önemli resimlerin çekildiğine emin olmak isteyerek medyaya kaymasının yol açmakta olduğu belli başlı aldığı paranın hakkını vermeye çalışmaktaydı. Politikacı sorunlar şunlardır: bir babanın oğlu olmanın haricinde lise yıllarından beri -Politik mesajlarla faaliyetler, muhtaciyet ilişkisi tesis Halkbilimi 75 edilmiş medyanın içerim prensiplerine uygun olarak 1)Medyatik siyasetin yol açtığı sorunlar, modern Batı dizayn edilmekte ve özüyle yabancılaşmaktadır. Slogan- dünyası için hiç de yeni sorunlar değildir. Kuzey Kıbrıs, lar, semboller, imgeler ve imajlar, siyasal alanı modernleşme sürecini oldukça geç yaşamış bir yer kaplamaktadır. olarak, bu türden bir politik yamulmanın yol açacağı -Yurttaşların, siyasetin eyleyeni olma niteliği tahrip tahribatı önceden gözleme şansına sahiptir. Bu sayede olmaktadır. Kamusal birey, medyanın dolayımladığı kur- kriz daha da büyümeden sorunu erken teşhis etmek gusal politik mesajları tüketen pasif seyirci durumuna mümkündür. Üstelik yıllar süren deneyimlerden gerilemektedir. Kamusal alanların içi boşalmakta, çıkarsanmış çözüm formülleri, Kuzey Kıbrıs için de yurttaşla politika arasındaki mesafe açılmaktadır. kurtarıcı reçeteler durumundadır. Bu noktada liberal -Medyada yeterli temsil imkânı bulamayan politik demokrasi modelinin gerçek bir demokrasiye gruplar, hızla politik alanın dışına püskürtülmektedirler. evrilebilmesi için yürütülmekte olan demokrasiyi -Kamuoyu araştırmaları, kamusal bireyi, ait olduğu yeniden tanımlama çabalarına ve bu çabaların kaynaklık kamusal gövdeden kopartıp ayırmakta ve rakamsal ettiği süreçlere ilgisiz kalmamak büyük önem göstergeden ibaret kılmaktadır. Böylece kamuoyu, kazanmaktadır. eyleyenlerin değil sayıların tanımladığı bir şeye 2)Kuzey Kıbrıs’ta modernleşme ve piyasa hareket- dönüşmektedir. leri, sanayileşmiş Batı ülkelerindekine kıyasla, mütevazı -Medyanın temsil stratejilerine uygun hareket etme ölçülerde yaşanmaktadır. Bu durum, serbest pazarcı zi- kaygısı, müzakere süreçlerini besleyen siyasal söylem hinsel kabarmanın, kamusal dinamikler yardımıyla çeşitliliğini bozmakta; ideolojlerin merkezde yatıştırılması için fırsatlar sunmaktadır. Piyasanın, yaşam toplaşmasına yol açmaktadır. alanlarını henüz dört koldan sarmalamamış olması da, -Slogan ve lider odaklı lansman çalışmaları yüzün- politik alanın medyatik ve tecimsel istilası karşısında ka- den siyasi partilerin programları, ideolojileri ve kadro musal mevzilenme şansını yaşatmaktadır. nitelikleri önemini yitirmekte; seçmenlerin tercihleri, 3)Siyasal gazetecilik geleneği, kötürümleşmesine analitik olmaktan uzaklaşmaktadır. karşın henüz son nefesini vermiş değildir. Bu geleneğin -Politikacılar, medya üzerinden patronlar dünyasıyla tortularına, yer yer medyanın yeni ve güçlü tecimsel bağ oluşturmaktadırlar. Etkili medya kuruluşlarının yayınlarında dahi rastlamak mümkündür. Medyadaki sahipleriyle iyi ilişkiler kurmak, politikacılar için siyasaldan tecimsele geçiş sürecinde, siyaseti önceleyen yaşamsal önem kazanmakta; bu durum çıkar takaslarına bu mirasla etkileşim, kamusal yayıncılık potansiyelini zemin hazırlamaktadır. Ayrıca, pahalı iletişim artırmaktadır. Bu sayede medya alanında, farklı kesim- kampanyaları için duyulan kaynak ihtiyacı, partileri ser- lerin kamusal müzakereye dahlini önemseme bilinciyle, maye çevrelerinin kapısına dayamaktadır. Bu yüzden politikanın gerçek anlamını gözetme duyarlılığının toplumsal katmanların siyasal alandaki temsiliyetlerinde geliştirilebileceğine dair umut beslemek olasıdır. ciddi eşitsizlikler başgöstermektedir. Yukarıdaki sorunların tümü, Kıbrıs Türk siyasi hayatını tehdit etmektedir. Bir kısmı kapsülde bekleyen, bir kısmı siyasal bünye tarafından halihazırda emilmekte KAYNAKLAR olan bu sorunlar, Batı’da yıllardır deneyimlenen liberal Aziz, Aysel. 2003. Siyasal İletişim. Ankara: Nobel temsil krizini Kuzey Kıbrıs’a çağırmaktadır. Yine de Yayın. böyle bir krizin önlenebilmesi için bütün olanaklar tama- Bauman, Zygmunt. 2005. Bireyselleşmiş Toplum. men yitirilmiş değildir. Kuzey Kıbrıs için, medya-siyaset (Çev. Yavuz Alogan). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. ilişkisini yeniden tanımlama ve politikayı kamusal Beck, Ulrich. 1999. Siyasallığın İcadı. (Çev. Nihat faaliyet olarak kodlama imkânı yaratan üç avantajdan söz Ülner). İstanbul: İletişim Yayınları. etmek mümkündür: Ceyhun, Ozan 2007. Dost Acı Söyler. Star Kıbrıs. 76 Halkbilimi

26 Kasım. s.11. Emel Coşkun; Erdoğan Usta). İstanbul: Kalkedon Chomsky, Noam. 2000. Yeni Dünya Düzeninde Yayıncılık. Yalanlar ve Gerçekler. (Çev. Selen Göbelez). İstanbul: Meyer, Thomas. 2004. Medya Demokrasisi, Medya Mavi Ada. Siyaseti Nasıl Sömürgeleştirir. (Çev. Ahmet Fethi). İs- Chomsky, Noam. 2002. Medya Gerçeği. (Çev. Ab- tanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. dullah Yılmaz; Osman Akınhay). İstanbul: Everest Mutlu, Erol. 1991. Televizyonu Anlamak. Ankara: Yayınları. Gündoğan Yayınları. Doğanay, Ülkü. 2003. Demokratik Usuller Üzerine Mutluyakalı, Cenk. 2007. “12 Yaşında Anne.” Yeniden Düşünmek. Ankara: İmge Kitabevi. Yenidüzen, 27 Kasım, s.5. Ekmekçi, Hüseyin. 2007. Yönlüer, Suçlamaları Ramonet, Ignacio. 2000. Medyanın Zorbalığı. (Çev. Çürütsene. Yenidüzen. 29 Eylül. s.7. Aykut Derman). İstanbul: Om İletişim. Habermas, Jürgen. 1997. Kamusal Alanın Yapısal Sennett, Richard. 1996. Kamusal İnsanın Çöküşü. Dönüşümü. (Çev. Tanıl Bora; Mithat Sancar). İstanbul: (Çev. Serpil Durak; Abdullah Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı İletişim Yayınları. Yayınları. Habermas, Jürgen. 2004. İdeoloji Olarak Teknik ve Sholle, David J. 1999. Eleştirel Çalışmalar: İdeoloji Bilim. (Çev. Mustafa Tüzel). İstanbul: Yapı Kredi Teorisinden İktidar/Bilgiye. M. Küçük (Der.), Medya İk- Yayınları. tidar İdeoloji. Ankara: Ark Kitapları. Heller, Agnes. 1993. Biçimsel Demokrasi Üzerine. J. Wolton, Dominique. 1991. Medya, Siyasal İletişimin Keane (Der.), Sivil Toplum ve Devlet, Avrupa’da Yeni Zayıf Halkası. Birikim, Sayı 30. Yaklaşımlar. (Çev. Erkan Akın). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Gazeteler İnal, M. Ayşe. Haberi Okumak. İstanbul: Temuçin Halkın Sesi, Mart-Haziran 1990. Yayınları. Halkın Sesi, Ağustos 2007. İnatçı, Ümit. 2005. “Talat’ı Okumak.” Afrika. 3 Kıbrıs, Kasım-Aralık 1993. Eylül. s.11 Kıbrıs, Nisan 1995. Keane, John. 1999. Medya ve Demokrasi. (Çev. Kıbrıs, Haziran 1998. Haluk Şahin). İstanbul: Ayrıntı Yayınları. Kıbrıs, Kasım-Aralık 1998. Kejanlıoğlu, Beybin. 2004. Türkiye’de Medyanın Kıbrıs, Kasım-Aralık 2003. Dönüşümü. Ankara: İmge Kitabevi. Kıbrıs, Şubat-Nisan 2005. Kentel, Ferhat. 1991. Demokrasi, Kamuoyu ve Sabah, 19 Şubat 2005. Siyasal İletişime Dair. Birikim, Sayı 30. s.39-44. Star Kıbrıs, 14 Mayıs 2007. Kotak, İsmet. 2003. Kervan Yolu. Halkın Sesi. 19 Yenidüzen, 30 Haziran 2006. Kasım. s.13. Kozanoğlu, Can. 1995. Demokrasinin Beşiği Süper- 1 1976’daki Halkçı Parti mitinglerinde Melike market mi?. Cogito, Sayı 5. s.21-24. Demirağ sahneye çıkmıştı. Demirağ, döneminin popüler Köker, Eser. 1998. Politikanın İletişimi İletişimin şarkıcıları arasında yer almakla beraber, politik yanıyla Politikası. Ankara: Vadi Yayınları. tanınan bir sanatçıydı. Yeni gelen sanatçılarınsa böyle bir Köker, Levent. 1998. İki Farklı Siyaset. Ankara: özellikleri yoktu. Mitinglerde Harun Kolçak, Bendeniz, Vadi Yayınları. Fatih Erkoç, Gül Erda, Fatih Mühürdar, Bora Gencer, Köker, Levent. 2004. Modernleşme Kemalizm ve Aydın, Oya-Bora ikilisi, Jale, Osman Yağmurdereli, Demokrasi. İstanbul: İletişim Yayınları. Yonca Evcimik, Soner Arıca, Of Aman Nalan ve Emel McChesney, Robert W. 2006. 21. Yüzyılda İletişim Müftüoğlu gibi politik mesaj verme kaygısı taşımayan Politikaları, Medyanın Sorunu. (Çev. Çiğdem Çidamlı; piyasa şarkıcıları sahne alıyordu. Halkbilimi 77

2 Yeni tarz, özellikle Lefkoşa Belediye Başkanı Ahmet Uzun’a ilişkin haberlerde kolaylıkla fark edili- yordu. “Çevre Günü’nde evlerinin bahçesini düzenledi- ler” başlığıyla aktarılan haberde Ahmet Uzun’un çevreye verdiği önem, kendi bahçesine gösterdiği özenle açık- lanmıştı. Haber, eşiyle birlikte bahçede çalışan Ahmet Uzun’u eğili vaziyette bir çiçeğe dokunurken yansıtan fotoğrafla desteklenmişti (Kıbrıs, 7 Haziran 1998). Uzun bir başka haberdeyse trompet çalarken yansıtılmıştı. “Kültür ve sanatta öncülük edeceğiz” başlıklı haberin fo- toğrafında CTP adayı, ikisi gitar çalıp biri şarkı söyleyen üç gence trompetiyle eşlik ederken görülüyordu (Kıbrıs, 17 Haziran 1998). 3 Annan Planı referandumuyla başlayan ve siyasal al- tüst oluşlara sahne olan sürecin ABD ve ona yakın Soros Vakfı tarafından organize edildiğine ilişkin iddialar var- dır. Özellikle Rauf Denktaş ve ona yakın çevreler tara- fından dile getirilen bu iddiaya göre, Kuzey Kıbrıs’ta, eski Doğu Bloku ülkeleriyle Sovyetler Birliği’nin dağıl- masından sonra bağımsızlaşan bazı devletlerde gerçek- leştirilen ve her biri özel bir isimle anılan Amerikan destekli siyasal operasyonların bir benzeri tatbik edil- miştir. İddia sahipleri, Kuzey Kıbrıs’taki “Yasemin Dev- rimi” öncesinde pek çok muhalif partiyle örgütün ve bazı medya mensuplarının, finansal ve fikri olarak desteklen- diklerini öne sürmektedirler. Bu çerçevede Kuzey Kıb- rıs’ta Amerikan tarzı propaganda yöntemlerinin uygulanması için özel yardımlar yapıldığı ileri sürül- mektedir. Soros Vakfı’nın Türkiye bacağını oluşturan Net Holding’in CTP BG ile kurduğu yakın ilişki bu iddianın kanıtı sayılmaktadır. 78 Halkbilimi

XXV. Halkbili Sempozyumu KTÖS ve Eğitim

Şener ELCİL*

Ülkemizde eğitim ve sendikal örgütlenme süreçleri liyetçilik ve ırkcılığın toplumları nereye sürüklediği ko- Kıbrıs sorununa bağlı gelişme göstermişlerdir. Adamızda nusunda ibret verici gelişmelerdir. Milliyetcilik ve ırkcı- İngiliz Sömürge Yönetiminin baskıları ve yasaklarına lık propagandaları ile toplumların ayrılığının alt yapısını rağmen sendikal örgütlenme milliyet ayrımı yapılmadan hazırlayanlar, silahlı çatışmaya ve kan dökülerek top- 1950’li yıllara kadar başarı ile yürütülmüştür. Kıbrıslı lumların ayrılığını kalıcılaştırmayı başarmışlardır. Tüm Türkler ve Rumların bu başarılı örgütlenmelerinin önüne bu süreçlere öğretmenler en büyük katkıyı koymuşlardır. geçebilmek için milliyetçilik bir ayrılık unsuru olarak Yaşanan ayrılıktan en çok etkilenen Kıbrıslı Türkler ol- emekcilerin önüne sürülmüştür. Buna bağlı olarak muştur. Adanın %1 alanında sıkışan Kıbrıslı Türkler eko- EOKA ve TMT örgütleri emeğin kardeşliğini savunan nomik, sosyal ve siyasal olarak çok büyük zorluklarla kesimlere karşı sürdürdüğü silahlı eylemleri ile emek ör- karşı karşıya kaldılar. 1968 yılında dünyadaki gelişmeler gütlerini milliyet temeline göre bölmüş ve ayrı ayrı ör- adamızdaki durumu da etkilemiş ve toplumsal kurtuluş gütlenmeler ortaya çıkmıştır. Sendikal örgütlenme bu adına arayış içine giren öğretmenler sendikal örgütlenme şekilde seyrederken öte yandan tarihsel olarak incelen- ile gereken çıkışı yaptılar. Kıbrıs Türk Öğretmenler Sen- diğinde iki toplumun eğitim sistemlerinin her zaman ayrı dikası’nın kuruluşu ile birlikte baskı altında tutulan top- yapılandığını görürüz. Bu yapısal ayrılığın temelinde de lumun siyasi, sosyal ve ekonomik talepleri sendikamız yine din ayrılığı ve milliyetcilik vardır.. 1960 Kıbrıs tarafından seslendirilmeye başlanmıştır. Cumhuriyeti kurulduğu zaman eğitim alanındaki bu ay- Toplumsal konuların seslendirilmesi örgütlenme ve rılık anayasa ile kayıt altına alınıp, kalıcılaştırılmıştır. örgütlü mücadeleyi geliştirerek, siyasi taleplerin ortaya 1963 yılı itibarı ile yaşanan toplumsal çatışmalar, mil- çıkmasını getirmiştir. Toplumsal talepler arasında eğitim

*Öğretmen, sendikacı. Halkbilimi 79 her zaman ilk sırayı almıştır. Bunun altında yatan sebep limsel ve kaliteli eğitim alması sağlanmalıdır. Ülkemiz- ise eğitimin toplumu şekillendirmesi gerçeğidir. Milli- deki siyasal sorunun varlığını ortadan kaldırmak, buna yetçi temelde gelişen eğitim sistemimiz tamamen toplu- bağlı olumsuz olarak gelişen tüm süreçleri olumluluğa mumuza yabancı bir içerikte, edilgen bireyler döndürecektir. yetiştirmeye dayalı olarak gelişmiştir. Eğitim yasaları- mız, müfredatlarımız, programlarımız, öğrenci merkezli olmaktan uzak, ezbere dayalı ve toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmemiştir. Sistem sınavları bir amaç olarak belirlendiğinden, kişinin kendini geliştirmesi değil, sı- navdan başarılı olması esastır. Önyargıları, ortadan kal- dırmak, hoşgörü ve paylaşmayı öğrenmek yerine, ırkcı, milliyetci söylemlerle milli sembol fetişizmi ders amaç- larında, araçlarında ve içeriklerinde bol bol yeralmakta- dır. Eğitim, sosyal devlet olmanın gereği anayasa ve ya- salarımızda yeralmasına rağmen parasız olmaktan çıka- rılmıştır. Özel okullar devlet eli ile teşvik edilmekte, kamusal eğitime ayrılan bütçe azaltılmaktadır. Bu geliş- meler devlet okullarının her geçen gün daha da kötü bir duruma gelmesine sebep olmaktadır. Bu gelişmelere pa- ralel olarak ülkedeki nüfusun siyasi sebepler yüzünden bilinmemesi planlamayı engellemektedir. Kıbrıs soru- nuna bağlı bu olumsuzluk, ucuz işgücüne bağlı nüfus ha- reketliliğini getirerek eğitim ve sağlık alanlarında çok ciddi boyutlarda sorunlar yaratmaktadır. Eğitim altyapı- ları ve öğretmen planlaması yetersiz kalmaktadır. Tüm bu gelişmeler sendikalar tarafından dile getirilip, müca- delenin önemli alanlarını teşkil etmektedir. KTÖS kurulduğu günden beri “Öğretmen sorunları ile toplum sorunları iç içedir” prensibini kendine temel bir amaç edinmiştir. Bu amaç doğrultusunda Kıbrıslı Türkler’in en temel hakkı olan kendi kendini yönetme hakkını her zaman ön plana çıkarmaktadır. Bu temel çıkış noktası aslında eğitim gibi önemli bir konuyu da içermesine rağmen, sendika siyasetle uğraşıyor gibi po- litik saldırılara uğramaktayız. Sendikaları siyasetten ayır- mak mümkün değildir. Aslında ülkemizde verilen siyasi mücadeleden rahatsız olan egemen çevreler bu şekilde bir tutum içine girerek tepkilerini ortaya koymaktadırlar. KTÖS “Parasız, bilimsel ve demokratik” bir eğitimi savunmaktadır. Eğitim dili, dini, rengi, etnik orjini, gel- diği ülkesi ve cinsel tercihleri ne olursa olsun insanlığın temel bir hakkıdır. Bu hak parasız olmalı ve herkesin bi- 80 Halkbilimi

XXV. Halkbili Sempozyumu

Kuzey Kıbrıs’ta Nüfus Olgusu

Muharrem FAİZ*

A. Introduction Giriş According to calculations, it is estimated that one out of each 35 persons bears the status of migrant during the Yapılan hesaplamalara göre 20002li yılların başında beginning of 2002s. Without doubt, this situation should her 35 kişiden 1’nin göçmen statüsünde olduğu tahmin be handled together with more general phenomenon of edilmektedir. Kuşkusuz bu durum günümüz koşullarında homelessness/statelessness and with its reasons. The “sa- yaşanan daha genel bir yersizleşme/yurtsuzlaşma olgusu cred” limits, which were established to meet the needs ve bunun nedenleriyle birlikte ele alınmalıdır. Çokuluslu of the capitalism in time are now facing corrosion again şirketlerin daha etkin hale geldiği, üretimin giderek daha to meet the changing (intensifying) needs of the same çokuluslu bir kayış üzerinde devam ettiği bu “yeni” system again, under these “new” conditions where the koşullarda, zamanında kapitalizmin ihtiyaçlarına cevap multinational corporations have become more effective vermek üzere oluşturulan “kutsal” sınırlar; yine aynı sis- and where the production continues on a more multina- temin değişen(yoğunlaşan1 ihtiyaçlarına cevap verecek tional band. Neoliberal globalization is not only an eco- biçimde aşınmaya uğramaktadır. Bu genel değişimin nomic project but also has a political component. arkaplanını oluşturduğu insan hareketleri tarihte People’s movements, which’s background is formed by görülmemiş bir yoğunluk kazanmıştır. Zamanında efen- this general alteration has gained a density which has disinin malı olmaktan kurtulmuş ve emeğini piyasada never been seen before. Workers, who at a time were “özgürce” satan işçiler, bu sefer giderek artan biçimde freed from being properties of their masters, who were ulusal sınırların dışında da emeğini pazarlama şansına selling their work “freely” on the market, now increas- sahip olmaktadır. Kuşkusuz bu sınırlamalar içermekte- ingly have the chance to market their works beyond the dir ve belli (ihtiyaçlara göre) sınırlamalara tabidir. Ancak national borders. Without doubt, this includes limitations yeni dünya koşullarında emek piyasası salt iç dinamikler and is subjected to certain (according to needs) limita- tarafından değil, giderek artan biçimde dış dinamikler tions. However, the labour market under the new world tarafından da etkilenen bir özellik kazanmaktadır. Bun- conditions increasingly gains a characteristic that is af- dan böyle sadece sınırlar içindeki işsizler değil, ancak, fected not only by the internal dynamics but also by ex- sınır dışındakiler (ulusal sınırlar içine gelenler ya da ge- ternal dynamics. From now on not only the jobless tirilme potansiyeli olarak tutulan/bulunan) de en düşük people within the borders but the ones beyond the border ücretlerle, en kötü koşullarda sömürülmek üzere önemli (who come within the national borders or kept/are under bir “yedek ordu” işlevi görmektedirler. Böylece

*Sosyolog, akademisyen. Halkbilimi 81 the potential of being brought) of are also functioning as çalışanların her türlü kazanımı, örgütlenme ve dayanışma a “reserve army” to be exploited with the lowest wages. gücü sürekli bir tehdit altında tutulmaktadır. Kapital- Thus all kinds of gains of the workers, their power of izmin değişen/yoğunlaşan ihtiyaçları, hem üretim being organised and solidarity is being kept under con- mekanlarını hem de emek piyasasını ulusötesi hale tinuous threat. Altering/intensifying needs of the capi- getirmiştir. talism has changed both places of production and labour market into infra-national state. Değişen koşullara uyum sağlamak üzere değişik ülkelerde farklı uygulamalara rastlamaktayız. Merkezi We are coming across with different practices in differ- kapitalist ülkelerde (Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ent countries in order to accommodate to altering condi- Birliği ülkeleri, Japonya) dahi göçmenlerin gerek tions. It is seen that even in central capitalist countries ülkelere giriş koşullarında, gerekse giriş yaptıkları ülkel- (United States of America, the , and erdeki sahip oldukları haklarda önemli farklılıklar olduğu Japan) there are significant differences whether with the gözlenmektedir. Bu yüzden göç etmiş insanlara ilişkin conditions for migrants to enter a country or the rights olarak sırasıyla, they have in the country they have entered. That is why l Ülkeye giriş koşulları respectively, l Geçici ikamet koşulları l Conditions of entry to a country l Daimi ikamet koşulları l Conditions for temporary residence l Aile birleşmeleri l Conditions for permanent residence l Vatandaşlık hakları l Family unifications l Kültürel/kimlik hakları ve temsiliyet sorunları l Citizens’ rights l Cultural/identity rights and problems of repre- BUNLARA İLİŞKİN KAVRAMLAR VE İÇERİK- sentation LERİ: göç politikaları, çokkültürlülük, farklılık hakları, vb. sürekli tartışma konusu olmaktadır. İnsan hareketleri CONCEPTS PERTAINING TO THESE AND THEIR ülkeler için öylesine büyük bir önem kazanmıştır ki, CONTENTS: immigration policies, multiculturalism, konuyla ilgili ulusal politikalar oluşturulmakta, siyasi rights of diversity etc concerning immigrated people are partiler programlarında göç olgusuna yaklaşımları ile continuously point at issue. Human movements have seçim kazanma hesapları yapmaktadırlar. Bunların gained such an importance for countries that, national ötesinde vatandaşlar ve sivil toplum örgütleri konuyu policies are being established regarding the issue, and sürekli gündemde tutmakta, göçün çeşitli toplumsal political parties are preparing plans for winning elections süreçler üzerindeki etkilerini tartışmaktadırlar. with their approach to the fact of immigration in their programmes. Beyond these, citizens and civil society or- B. Dünya, Avrupa Birliği ve Kuzey Kıbrıs: Ben- ganisations consistently keep it as the current issue, and zerlikler ve Farlılıklar discuss affects of immigration on various social processes. Dönemler: Dünya’da ve Avrupa Birliği ülkelerinde insan hareketleriyle ilgili gelişmeleri 4 ana tarih aralığı B. The World, European Union and North Cyprus: ile dönemleştirebiliriz: Similarities and Differences l 1940-1950: Savaş ve bu savaştan dolayı yaşanan 15 milyonluk kitlesel göç dönemi i. Periods: We could put the developments regarding the l 1950-1970’lerin başı: Almanya, Fransa, İn- human movements in world and in the European Union giltere’ye bu ülkelerin işgücü ihtiyacını gidermek üzere countries in periods with 4 main intervals of date: alınan göçler. Bunlar daha çok ilgili ülkelerin l 1940-1950: War and mass immigration act of 15 sömürgelerinden getirilen işçilerdi. Örneğin Almanya’ya 82 Halkbilimi million people caused by war. giden ilk kuşak Türkler gibi l Beginning of 1950-1970s: immigrations to Ger- l 1974-1980: İşçi alımının durması, aile many, France and Britain, to meet these countries’ need birleşmeleri. Bu dönemde işçi alımı durma noktasın for work force. These were mainly workers brought from ageliyor. Ancak döneme damgasını vuran tartışmalar, the colonies of the relevant countries. For example, the yasal düzenlemeler aile birleşmeleri üzerinde duruyor. first generation Turks who had gone to Germany. l 1980-2002: Sığınmacılar, iltica dönemi. Latin l 1974-1980: Cessation of receiving workers, fam- Amerika, Balkanlar, Afrika, Orta Doğu’da devam eden iç ily unifications. The worker intake comes to a stand still karışıklıklar ve buralardan ayrılma durumunda kalan during this period. However, discussions that mark the insanların iltica talepleri dönemi meşgul ediyor. Bu arada period focus on legal arrangements and family unifica- iltica başlığı altında daha iyi çalışma ve yaşam koşulları tions. için ülkesinden ayrılan insan sayısı da artıyor. l 1980-2002: Defectors, asylum period. Local con- l Son dönem: Yasa dışı yollarla girişler dönemi. flicts in Latin America, Balkans, Africa and Middle East 2000’li yılların başında “yeni dünya düzeni”nin Güney and demands of people who had to leave these places for ile Kuzey ülkeleri arasında meydana getirdiği muazzam asylum occupies the period. Meanwhile, number of peo- yaşam standardı farklılığından kaynaklanan sorunlar ve ple who leave their countries for better living and work- bu sorunlardan kaçmak isteyen insanların oluşturduğu ing conditions under the title of asylum increases. yoğun göç dalgası gözleniyor. Havasız kamyonlarda l Latter period: period of illegal entries. Problems günlerce saklanarak, her türlü güvenlik önleminden sourcing from the enormous differences between stan- mahrum gemilere salkım saçak doluşarak vb. yola çıkan dards of living created by the “new world order” among insanlar, yoğun bir insan ticareti sonucunda daha iyi Southern and Northern countries in the beginning of yaşam koşullarına sahip olduklarını duyduklara göç et- 200s and wave of immigration created by people who meye çalışmaktadırlar. Bugün için gideceği ülkeye wanted to run away from these problems are observed. girmeyi başaran 450-500 bin kaçak göçmen olduğu People who set off by hiding in stuffy trucks for days, hesaplanmaktadır. Bu yüzden günümüzde en yoğun and by crowding into ships lacking all kinds of security tartışılan konu kaçak göçün önlenmesidir. measures etc, are trying o immigrate to countries, as a Bu noktada belirtilmesi gereken en önemli konu, result of an intensive human trafficking, that they heard yasalar konusundaki çalışmalar ve uygulamaların bir to have better living conditions. Currently it is estimated standarda sahip olmadığıdır. Ülkeler çeşitli sözleşmeler that there are 450-500 thousand illegal immigrants, who temelinde ör. İnsan hakları, azınlık hakları vb. belli have succeeded in entering the country they indented to düzenlemelere istikrar kazandırma eğilimi göstermekte- go. That is why the most discussed issue today is pre- dirler. Ancak örneğin Avrupa Birliği gibi “sosyal sorum- venting illegal migration. luluk” boyutu güçlü ulusötesi oluşumlara ait ülkelerde The most important issue to be specified at this dahi, birçok durumda çokuluslu şirketlerin ve yerel ser- point is that studies and practices on laws have no stan- mayenin ihtiyaçlarının koşullayıcı olmaktadır. İşte çift dards. Countries are trying to stabilize certain regulations yönlü bu dinamiklerin (bir yanda koruyucu haklar ve based on various agreements – for example: human yasalar, diğer yandan salt sermayenin ihtiyaçları) etkisi rights, minority rights etc. However, even in countries, ile ortaya çıkan bir fiili durum söz konusudur. Bu fiili with having “social responsibility” dimensions that be- durum şöyle özetlenebilir. Bir kısım ülke ülkeye girişleri long to powerful formations beyond nations such as the nisbeten kolay tutup vatandaşlık haklarını uzun bir European Union, needs of the multinational corporations döneme yayarken, diğer bir grup ülke ülkeye girişleri zor and local capital set the conditions. There, a de facto state tutup girenleri kısa süredevatandaşlık haklarından that appears with the effect of these two-way dynamics yararlandırmaktadır. (protective rights and laws on one hand and absolute needs of the capital on the other) is the issue. This de Farklı ülkelerinde günümüzdeki durum: Halkbilimi 83 facto state can be summarised as this: while some coun- tries keep entries into country relatively easy and spread l De facto ve de jure nüfuslar: the citizenship rights into a long period, another group wDe facto nüfus belli bir tarihte, belli sınırlar içindeki of country keep entries into country hard and let the in- herkesi kapsamaktadır. De jure nüfus“daimi ikametgah” coming benefit from the citizen rights in short term. (usual residence) tanımı ise o ülkede sürekli kalmakta olanları anlatmakta olup, bu kategoriye girebilmek için Current situation in different countries: gereken süre 6 aydan 1 yıla kadar değişmektedir. Bu konuda ülkeler farklı tanımlara sahiptir. l De facto and de jure populations: l Algılanan tehdidin yükselmesi ve sınırlamalar wDe facto populations encompass everyone on a cer- konusunda kamuoyu baskısı tain date within certain borders. As for the definition of wEkonomik tehdit: Doğu Avrupa ülkelerinden gelen de jure population “usual residence”, it defines people göç who are permanently receding in that country and re- wKültürel tehdit: Müslümanlar quired duration for to be included into this category dif- wEle alınmadığında kriz dönemlerinde: IRKÇILIK fers from 6 months to 1 year. Countries have different l Göçle ilgili yasalarda her ülkenin kendi definitions regarding the issue. koşullarının önemli görülmesi l Increase of the perceived threat and pressure of w“Dolaşım ve yerleşim özgürlüğü” konusundaki the public opinion regarding the limitations. temel hükümlere karşın, üye ülkelere bile sınırlama ge- wEconomic threat: immigration from Eastern Euro- tirilmesi ör. Bulgaristan, Romanya pean countries wGizli göçmenliği engelleyici girişim (Recommen- wCultural threat: Muslims dation 1211) tavsiyesi (AB Parlementosu) wDuring the crisis periods when not handled: wAile birleşmeleri konusunda sürenin artırılması: RACISM 1’den 2-3 yıla çıkarılması l Considering own conditions of each country re- l Vatandaşlık konusundaki eğilimler garding immigration related laws wVatandaşlık: En erken zamanda (İsveç, Kanada) wDespite basic rules on “freedom of movement and ENTEGRASYON ENTEGRASYONU KOLAYLAŞTI- settlement” imposing limitations even to member coun- RICI GÖRÜYORLASüreç sonunda vatandaşlık: (Al- tries. For example: Bulgaria, Rumania. manya, İsviçre) BAŞARILI BİR ENTEGRASYONUN wRecommendation an initiative to prevent hidden “ÖDÜLÜ” olarak görülüyor emigrant (Recommendation 1211) (EU Parliament) wKan bağı: Dışarıya göç veren ülkeler (İsveç, Nor- wIncrease of the duration regarding family unifica- veç) ve Almanya); ülke dışında doğan çocuklara va- tions: increasing from 1 year to 2 or 3 years tandaşlık veriyorlar l Tendencies regarding citizenship wToprak bağı: bir devletin sınırları içinde doğan her- wCitizenship: INTEGRATION as soon as possible kes. Daha çok bir ülkenin işgal edilen topraklarına yer- (Sweden, Canada) they are CONSIDERING INTE- leşen topuluklarca tercih ediliyor. (Anglosakson ülkeler, GRATION AS FACILITATIVE; citizenship at the end of Latin Amerika) the process: (Germany, Switzerland) IS SEEN AS THE “REWARD” OF A SUCCESSFUL INTEGRATION wConsanguinity: Countries that give emigrants (Swe- l Bazı oranlar: den, Norway) are giving citizenship to children who are wABD: Göç politikası: %2-3’ü geçmeyecek biçimde born out of the country (yılda 700,000) wLand tie: Everyone born within the borders of a wAlmanya: 2040’da göç edenlerin nüfus içindeki state. It is mainly preferred by communities that settle in oranı %24 olacak the occupied lands of a country (Anglo-Saxon countries, wBirçok AB ülkesinde 9-14% arasında 84 Halkbilimi

Latin America) wGENEL BİR SONUÇ/EĞİLİM: Ülkeye giriş/ika- met için çok sıkı kuralları olanlar, bu hakkı verdikten l Some proportions: sonra daha erken vatandaşlık veriyorlarÜlkeye giriş/ika- wUSA: Migration policy: Configured for not exceed- met konusunda daha esnek olanlar, çok daha geç ve ko- ing 2-3% (700,000 annually) şullu vatandaşlık veriyorlar wGermany: rate of the immigrants among the popu- Kuzey Kıbrıs lation will be 24% in 2040 wBetween 9-14% in many EU countries w1975’den itibaren Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den toplu wA GENERAL CONCLUSION/TENDENCY: those olarak getirilen insanlarlatemas kurma biçimi ve bil- that have strict rules for entry/residing in country are gilendirilmeleri (Kıbrıs Rum mülkleri konusundaki giving citizenship earlier after they had given this right; vaatler vb.) those that are more flexible with entry/residing in coun- wYerleştirme biçimi (toplu olarak belli köylere) try are giving conditioned and late citizenship. Bu insanlarla kurulan ilişkinin niteliği ve yüklenen misyon North Cyprus Ve bütün bunların bağlamı ülkede yaşanan insan hareketlerinin salt bir ekonomik veya demografik olgu wMethods of communicating with people who were olarak ele almanın yetersizliğini ortaya koymaktadır. brought to North Cyprus in masses starting from 1975 Aslında dünyadaki bütün insan hareketlerin hem and informing them ( (pledges regarding the Greek ekonomik hem de bununla ilişkili olarak politik Cypriot properties etc) (ekonomi dışı zor) boyutları vardır. Ancak Kuzey wMethod of settling (Collectively to certain villages) Kıbrıs’taki insan hareketinin hem Dünya’daki birçok wQuality of the relations set with these people and örnekten, hem de Güney Kıbrıs’tan olan özgün farklarını the imposed mission (ki bu çok önemlidir) ortaya koyabilmek için “ekonomik And the context of all these it propounds the insuffi- zora” göre “ekonomi dışı zor”un taşıdığı ağırlığı ortaya ciency of taking the human movements practiced in the koymak gerekmektedir. Veya bir başka deyişle country as sole economic or demographic phenomenon. “ekonomik zor” ile “ekonomi dışı zorun” birbirlerine As the matter of fact, all human movements throughout nasıl eklemlendiğine ve nasıl bir kombinizasyon the world have both economic and political dimensions oluşturduğuna bakmak gerekmektedir. in relation with these (non-economic forces). However, Birinci kriter açısından bakıldığı zaman, 1975-76 in order to put the basic differences of the human move- döneminden farklı olarak günümüzde, Kuzey Kıbrıs’a ment in North Cyprus both from many examples on the gelen insanlar Kuzey’deki emek piyasasının talepleri ve world and from South Cyprus (this is very important), it gelip/giden/kalan akrabaların/arkadaşların bil- is required to propound the weight the non-economic gilendirmesi/tavsiyesi ile buraya gelmekte ve biraz sonra force bears in comparison to economic force. Or in other özetlemeye çalışacağım belli aşamalardan sonra kalmaya words, we should look into how the “economic force” karar vermektedir. Bütün bu süreç Dünyada ve çeşitli and “non-economic forces” are connected to each other Avrupa ülkelerinde yaşanan dinamikler ile önemli benz- and formed what kind of a formation. erlikler göstermektedir. Ancak bu süreç başladığı andan When reviewed on the angle of the first criteria, unlike itibaren ona eşlik eden “ekonomi dışı zor” öğeleri Kuzey the 1975-76 period, currently people who come to north Kıbrıs’ı diğer ülkeleren farklı kılmaktadır. Bu öğelerin Cyprus are coming here on demands of the labour mar- neler olduğuna bakalım: ket in the North and through instructions of their rela- Süreç kendiliğinden başlamakta, ancak başladıktan tives/friends who come/go/stay in North Cyprus and sonra Türkiye iktidar ağları (odak yerine ağ kelimesi ter- after certain phases, which I will try to explain are de- cih edilmiştir) tarafından sürvelansa/gözetime tabi ciding to stay. This entire process shows similarities to tutulmaktadır. Akış yönü Kuzey Kıbrıs’a doğru Halkbilimi 85 86 Halkbilimi those dynamics experienced in World and in various Eu- olduğunda gelen insanların sayısının elden geldiğince ropean countries. However, elements of non-economic fazla olmasını sağlamak için, giriş koşullarıyla ilgili forces that accompany the process ass soon as it starts, olarak, bugün dolaşım ve yerleşim özgürüğü konusunda makes North Cyrus different than other countries. Let us en liberal düzenlemeye sahip olan Avrupa Birliği üyesi look into what these elements are: ülkelerin hiçbirinde görülmeyen bir uygulama devrede The process starts spontaneously but once it started it is tutulmaktadır. subjected to surveillance/observation by the power net- Ülkede daimi ikamet ve vatandaşlık konusundaki works of Turkey (network was preferred instead of cen- yapısal düzenlemelerin tümü Kuzey Kıbrıs’a gelen tre). A practice that is not seen any of the member Türkiye kökenli insanların burada sürekli olarak countries of the European Union, which have the most kalmasını sağlayacak biçimde evrilmekte ve buna liberal regulations regarding the freedom of movement meşruluk kazandırmayı amaçlamaktadır. Ancak buna and settlement is being kept active in order to keep the uygun olmayan sınırlı sayıdaki örnekte ise hem bir devlet number of people as high as possible when the direction aygıtları ör. Güvenlik Kuvvetleri (yasal olmayan sürede of flow is towards the North Cyprus. çıkış yapmayan insanların gönderilmesi konusundaki son Entire regulations regarding permanent residence in the kararı verme mercisi olarak) veya polis (Çalışma Dairesi country and issues of citizenship are being evolved to en- tarafından yeri ve konumu belirlenip bildirilen kişileri sure permanent settlement of Turkish origin people com- bulup işlem yapma konusundaki isteksizlik) ing to North Cyprus and aim to legalise this. However, Ancak Kuzey Kıbrıs ile Türkiye Cumhuriyeti with the limited number of examples that do not match arasındaki asimetrik ve masum olmayan ilişiki, this both state organs, for example Security Forces (as (yayılmacı itkiye de sahip olduğundan), aynı zamansda the ultimate authority for sending people who did not de- “içseldir”. İçsel olması sözü edilen ilşkinin, aynı za- part during the legal duration) or police (unwillingness manda buradaki sermaye sınıfının kendi gelişmesinin fore finding and start legal procedures regarding the peo- temel dinamiği olarak işlev görmesinden ple whose locations and statues were determined by the kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle, Kuzey Kıbrıs’a de Department of labour). facto durumu korumak, pekiştirmek ve yeniden üretmek However, the relation between North Cyprus and the Re- için “getirilen/gelmeye mecbur bırakılan” (bu ayrım öne- public of Turkey, which is not an innocent one, (because mini yitirmiştir) nüfus, aynı zamanda Kuzey ser- it has an expansionist effects), is intrinsic at the same mayesinin birikim yapılarının (sermaye birikim time. The mentioned relation’s state of being intrinsic bunalımı, sermayenin genişlemesi, pazar sorununun min- sources from functioning as the fundamental dynamic of imize edilmesi, mal/mülk talanı, arazi kullanımı vb.) en self-development of the capitalist class. In other words, önemli bileşeni haline gelmiştir. Bir başka deyişle Kuzey the population “brought/forced to come” (this distinction Kıbrıs sermayesinin önde gelenleri salt işbirlikçi kom- has lost its importance)to North Cyprus to preserve, prador bir sınıf değildir. Aynı zamanda kendi gelişme stiffen and reproduce the de facto state, has at the same olanakları da berhava/paralize edilmiş bir sınıf olarak time become the most important component of the accu- sürecin organik aktörleri haline gelmiştir. Dolayısı ile mulative structures of the North capital (capital accu- TC’nin Kıbrıs’taki tahakkümü için en önemli öğelerden mulation crisis, expansion of the capital, minimising of biri olan, nüfus aktarımı, Kuzey Kıbrıs sermayesi için de the market problem, pillage of properties, land usage elzemdir. Hem ekonomik olarak (ucuz emek + emek etc). In other words, front benchers of the North Cyprus’s piyasasının yeniden düzenlenmesi + örgütlenme ve capital are not solely a collaborator comprador class. At dayanışma olanaklarının berhava edilmesi + the same time, as a class, which’s own opportunities of eğitim/sağlık/sosyal politikalar konusundaki taleplerinin development has been blown up/paralysed by asymmet- nefesinin kesilmesi vb.); hem de birçok ekonomi dışı rical relations with Turkey, they had become organic ac- süreç için. Kuzey’de Kıbrıs Rum mallarının, tors of the process. Consequently, transfusion of topraklarının talanı ve gaspı, Karpaz topraklarının park Halkbilimi 87 population, which is one of the most important elements dışındaki amaçlar için kullanımı konusu buna verilebile- for Turkey’s domination in Cyprus, is a necessity for the cek örneklerdir. capitalists of the North Cyprus. Both economically Türkiye Cumhuriyeti ise bu süreçte bütün olup biten- (cheap labour + rearrangement of the labour market+ leri gözetmekte ve EX POST ONAYINI sağlamaktadır. blowing up the opportunities of organisation and soli- Bu önemli yapısal özellikleri dikkate almada Kıbrıs’ın darity+ cutting the airflow of demands on kuzeyine akan nüfusun salt ekonomik nedenlerden education/health/social policies) and for many non-eco- kaynaklandığını iddia etmek, filin kulağıyla yetinmektir. nomic procedures. Pillage and seizure of Greek Cypriot Bu konudaki yorumlar masum bir bütünü görememek- properties, lands in the North, and usage of the lands of ten kaynaklanmıyorsa, yapısal olanı dikkate almayan Karpaz with intentions other than parks are examples for titiz bir seçmeci anlayışın ürünüdür. Ancak sonuçta ne these. olursa olsun verili olanı yeniden üreten bir duruşa denk As for the republic of Turkey, it oversees everything that gelmektedir. is happening throughout this entire process and provides Sınıfsal bakış açısı, İdeoloji ve hegemonya müca- its EX POST CONFIRMATION. Claiming that flow of delesi the population to the North of Cyprus sources solely from economic reasons without considering these struc- Nüfus konusunda yaşanan süreci değerlendirme tural characteristics and operations of non-economic anlayışı, birçok diğer toplumsal olguda olduğu gibi forces, is being contented with the ear of an elephant. If farklılıklar taşımaktadır. Uzun yıllar egemen olan interpretations on the issue are not sourcing from an in- anlayış, konuyu hiç tartışılmaması gereken bir tabu kon- nocent failure of being able to see the whole, then they umunda tutmuştur. Bu anlayışa ve bu anlayışın en steril- are products of a finicky choosy understanding that does ize temsilcilerinden biri olan Rauf Denktaş’a göre bu not consider the structural field. However, no matter ülkeye “gelen de, bu ülkeden ayrılan da Türktür”. Ve bu what happens at the end, it equates to a stand that repro- konuyu tartışmaya açmak art niyetli bir girişim olup, duces of the given. sadece düşmana hizmet etmek anlamına gelmektedir. Bu görüşün bir versiyonu olarak 1975 ile 1980’li yıların Standpoint based on classes, struggle of ideology and başına kadar olan sürede öne sürülen ve ünlü Cuco2 ra- hegemony porunda da yer alan iddia şuydu. “Türkiye’den Kıbrısın Understanding of evaluating the experienced process re- Kuzeyine gelen insanlar, daha önce Türkiye’ye göç etmiş garding the issue of population bears differences as in eski Kıbrıslılardır”. Hiçbir meşruluk kaygısı taşımadan many other social facts. The understanding, which has ifade edilen bu yalanın, 1980’li yılların başından itibaren been dominant for years, has kept the issue at a position farklı bir kılıkla dolaşıma sokulduğu gözlenmiştir. Yeni of a taboo that should not be discussed at all. According anlayış, gelip yerleşen kişilerin Kuzey Kıbrıs’ta belli bir to this understanding and Rauf Denktaş, who is one of süre ikamet etmelerinden kaynaklanan hakları üzerinde the most sterilize representatives of this understanding, durmaktadır. Gerçekten de Dünyanın diğer bölgelerinde “Both whoever comes to and goes from this country are de ikamet süresi göçmen konumundaki kişilerin hakları Turks”, and starting this issue is a malevolent initiative açısından önemli bir ölçüt olarak kullanılmaktadır. Bu and means serving the enemy. The assertion that was konuya yapılan vurgu, 1990’lı yılların başından itibaren, submitted between 1975 and the begging of 1980s as a Kuzey Kıbrıs’ta doğan Türkiye kökenli kişilerin hakları version of this view, and that was in the famous Cuco söylemi ile eklemlenmiştir. Bu noktada bu “yeni” hak- report was this: “People who come to the North of lar söyleminin ideolojik niteliği üzerinde durmanın yararı Cyprus from Turkey are in fact Cypriots who have im- olacaktır. Çünkü herhangi bir hakka bulunduğu migrated to Turkey before.” It was observed that this lie, bağlamdan soyutlanarak kendinden memkul bir değer at- which did not have any concerns legitimacy, was put into fetmenin, nasıl amaçlananın tam tersine sonuçlar ürettiği circulation in a different appearance. The new under- özellikle 2000’li yıllarda deneyim ile vakidir. Nitekim 88 Halkbilimi standing focuses on rights of those who had come and Kuzey’e yönelik insan akışıyla ilgili bir başka rapor 2 settled in North Cyprus sourcing of residing for a certain Mayıs 2003’de Raportör Jakko Laakso güncellenmiş ra- period in North Cyprus. Indeed, duration of residence of porunda Cuco’nun bulgularını döğrulamış ve şunları the people who are in the position of being migrants is eklemiştir: “yerleşiklerin naturalizasyonu (vatandaşlık considered as an important criterion regarding their dahil) yeni gelişleri teşvik etmekte ve Kuzey’deki gizli rights at other regions of the world also. The emphasis on kolonizasyonu pekiştirmektedir.”3 the issue has been merged with the expression of rights Her türlü demokratik hak toplumsal mücadelelere of the Turkey-origin people who were born in North elde edilen, birikime dayalı bir kazanımdır. Ve geri Cyprus starting from the beginning of 1990s. At this götürülmesine izin verilmemesi gereken mevzilerdir. point, it will be useful to focus on ideological quality of Ancak bu genel kabul her kavram, ve nihayet her türlü this expression of “new” rights, because it’s a fact that at- hak söyleminin tarihselliğini ve toplumsal bağlamında tributing any right with a self-claimed value produces ele alınması gerektiğini bize unutturmamalıdır. Tarih just the contrary results of the targeted in 2000s. Like- içinde tanıklık edildiği üzere kapitalizm her türlü wise, another report regarding the people transfusion to kavramı, toplumsal hareketi, hakkı messetme gücüne the North, in the updated report of reporter Jakko Laakso, sahiptir. Bu messetme salt etkisiz kılma olarak değil, aynı Cuco’s findings were justified and these were added: zamanda kendi amaçları için kullanmayı da “naturalisation of the settlers encourages new arrivals kapsamaktadır. Rodezya devrimci marşlarının güzellik and stiffens secret colonisation in the North.” yarışması açılış seromenisinde kullanıldığı, Che poster- All kinds of rights are acquisitions based on accumula- lerinin spor ayakkabı reklamındaki temel öğe olarak tion and gained as the result of social struggles, and are kullanıldığı, Deniz Gezmiş’in pembe dizi kahramanı positions that should not be allowed to degrade. How- yapıldığı günleri yaşıyoruz. Zamanında nefes almasına ever, this general acceptance should not make us to for- izin verilmeyen sivil inisiyatifler, günümüzde neo-liberal get the historical attributions of each concept and finally ideolojinin ve piyasanın önünü açan, ideolojisini yayan of all kinds of expressions and that they should be han- organik kurumlara dönüşmüştür. Dağılan Sovyetler dled within the social scope. As witnessed throughout Biliği’nden kopan Cumhuriyetler, ve birçok Afrika ülke- the history, capitalism has the power of absorbing all si’nde sivil toplum örgütleri çokuluslu şirketlerin hem kinds of concepts, social movements and rights. This ab- ideolojik, hem de maddi pratikler bağlamında önünü sorption do not only include making ineffective but using açan toplumsal aktörler olarak işlev görmektedir. Üstelik for its own purposes at the same time. We are going bu çokuluslu şirketler ve onların ulusötesi kurumları through days where the revolutionary anthems of Rhode- tarafından finanse edilerek. İnsan hakları konusunda kap- sia are used at the opening ceremonies of beauty con- kara bir karneye sahip olan ülkeler, bugün büyük bir tests, posters of Che are being used as the main element ikiyüzlülükle tam da bu insan hakları söylemi ile çoku- of the sports shoes, and Deniz Gezmiş has become a hero luslu şirketlerin çıkarlarını korumak üzere ulus devlet of a soap opera. Civil initiatives, which were not allowed perspektifini (ki bu merkezde ve özellikle periferide bir to breathe in time, currently have been transformed into zamanlar yine kapitalizmin ihtiyaçlarına cevap veriy- organic institutions that open the way for the neo-liberal ordu) ve bu perspektife ait otoriter/antidemokratik yöne- ideology and its market, and that spreads its ideology. timleri (ki askeria/faşist yönetimleri ve onların sürekli Republics split off from the cracked-up Soviet Union and insan hakları ihlallerini içeriyor) tasfiyeye yönelmiştir, civil society organisations in many African countries are ve bunu hergün gerçekleştirmektedir. functioning as social actors that open the way for the Bu noktada kapitalizmin sözü edilen messetme multi-national corporations, both ideologically and phys- potansiyelinin mutlak, karşı konulamaz bir güce ical practices. Moreover, by being financed by these dayandığı söylenemez. Ama ona güç kazandıran temel multi-national corporations and by their institutions be- dinamik günlük yaşamımız içindeki uygulama ve yond nations. Countries that has jet black reports re- söylemlerimizin niteliğidir. Kavramları, hak söylemini Halkbilimi 89 garding the human rights have currently headed towards kendinden menkul değeri olan bir olgu olarak devreye dissolution the perspective of nation-state (it was again sokarsak, bu günün sonunda verili yapısal kapitalist meeting the needs of the capitalism once within this focal öğeleri yeniden üreten bir etki bırakır. Bir başka deyişle and periphery) and the authoritarian/antidemocratic ad- kapitalizmin messetme gücünü besleyen en önemli öğe ministrations (which include military/fascist administra- sistem olarak kullanmaya/messetmeye soyunduğu tions and their constant violation of human rights) with kavramları sorgulamaktan ve bu çerçevede anlamlarını a great hypocrisy to protect the benefits of the multi-na- derinleştirmekten vazgeçmektir. tional corporations. Bu bağlamda değerlendirildiği zaman Kuzey Kıbrıs’a At this point, it cannot said that the capitalism’s potential nüfus aktarımı konusundaki tartışmalarda en tehlikeli of absorbing is based on an irresistible absolute power. söylem “gelenler zaten gidenlerdi” ya da “gelen Türk However, the basic dynamic that brings power in it is the giden Türk” söylemleri değil; güya insan/göçmen quality of practice within our daily life and of our ex- sorunlarını dile getiren neo-liberal bir “haklar” pressions. If we put the expression of right into action as söylemidir. Tehlikelidir; çünkü verili ilişkiler a self-proclaimed fact, this leaves an effect that repro- bütünlüğünü ideolojik olarak yeniden üretme açısından duces given structural capitalist elements at the end of geçmiş dönemdeki söylemlerle aynı işleve sahiptir. the day. In other words, the most important element that Ancak her ikisi de (milliyetçi ve neo-liberal) aynı feeds capitalism’s power of absorbing is refraining from hegomonik anlayışın farklı versiyonlarıdır. Olup biten, questioning, and gaining depth to meanings of concepts bugün için meşruluk krizi yaşayan bir söylemin yerine, that as the system it intends to use/absorb within this dünyada egemen olan bir başka söylemin (aynı zamanda framework. finanse de edilerek4) ikame edilmesidir. When evaluated within this context, the most dangerous Bu yeni söylemin öne çıkardığı noktalar nelerdir? expression regarding the discussions on transfusion of “Türkiye kökenli insanlara karşı ırkçılık yapılıyor”, population today are not only “the comers were actually “Türkiye kökenli insanlara karşı ayrımcılık yapılıyor” the goers” or “both the comers and goers are Turks” but vb. Aslında bu duyarlılık sahte bir duyarlılıktır. Çünkü is a neo-liberal expression of “rights” which as if it Kuzeye gelen insanları aşağılayan, ayrımcılığa tabi tutan voices human/immigrant problems. It is dangerous, be- onları en ağır biçimde sömüren sermaye sınıfıdır. Ancak cause it has the same function with the expressions dur- ünlü “şeytanca işler, şeytan aktörler” süreci çalışmakta ing the past period regarding the ideologically ve en ağır koşullarda çalıştırılıp, hayvanların rahat reproduction integration of given relations. However, yatamayacağı yerlerde barındırılan, temizlik olanağı they are both different versions of the same understand- sağlanmayan işçiler (aslında büyük çoğunluğu köylüler) ing of hegemony (nationalistic and neo-liberal). What is daha sonra “bunlar hayvan gibi yaşarlar, hayvan gibi actually happening is putting another expression which kokarlar, bundan daha fazlasına layık değildirler” is dominant through the world in place of another ex- denerek aşağılanmaktadırlar. Bir başka deyişle onların pression (financed at the same time ), which undergoes bu durumda yaşamasına neden olanlar, onların bu körtü a crisis of legitimacy. durumunu yine onların “kişisel özellikleri” ile What are the points this new expression highlights? “seg- açıklamakta ve üzerlerindeki sorumluluğu “ırkçılık” ile regating the Turkey-origin people” “Discrimination çalışanların üzerine atmaktadırlar. Ayrımcılık, ırkçılık, against Turkey-origin people” etc. actually this is a fake aşağılama tutumunun kaynağı Kuzey Kıbrıs üst sensitivity because it is the capitalist class that insults sınıflarından toplumun diğer kesimlerine bulaşmaktadır. people who come to the North, discriminate them and Bu bulaşmadan zaman zaman Kıbrıs solunun da exploit them at the extreme. However, the famous etkilendiği doğrudur. Nitekim, toplumun geniş process of “evil acts, evil actors” works and workers who katmanları izlenen nüfus politikası ve bu konudaki are set to work under the hardest conditions, and ac- hegomonik söylemi açık etmek yerine, insanlar üzerine commodated at places where even the animals cannot odaklanmakta, onların giyim şeklini, plajdaki davranışını 90 Halkbilimi feel comfortable (actually most of them villagers but not vb. eleştirmektedir. Liberal söyleme at oynatma alanı workers) later are insulted as “these live like animals, bırakan eğilim ise tam da budur. Yapısal olan politikayı smell like animals, they do not deserve more than this.” hiç görmeyen, sınıfsal bir analizin yanından geçmeyen In other works, ones who are to blame for their living bir sahte duyarlılık, emin (ve risksiz) bir konumdan atıp under such conditions again explain their bad situation tutmaktadır. Ortada ne hakkında konuşulan insanları with heir “personal characteristics” and put their re- sendikalaştırma girişimi vardır, ne de onların sorunlarını sponsibility on workers with “racism”. The source of dis- kamusal alana taşıma kaygısı. Hedef varsa yoksa izlenen crimination, racism and insulting manners of the upper nüfus politikaları konusunda rahatsızlığını ifade eden classes of the society, contaminates the other sectors of muhalifler. Yaşadığı gelişmelerden dolayı Şair Mehmet the community. It is true that from time to time, the Yaşın’ın dediği gibi adeta “yıldırım çarpmış yumurtaya” Cyprus left is also affected from this contamination. dönen, günlük ilişkilerinde kendini hergün daha nefes- Eventually, instead of disclosing the population policy siz hisseden Kıbrıslıtürkler güya ırkçılıktan kurtarılacak. in practise and this hegemonic expression, large layers Konum belidir, ve günün sonunda hegomonik olan of the community focus on people and criticise their söylemin farklı aksesuarlarla yeniden üretimidir. dressing styles, attitudes in beaches etc. and the tendency that allows liberal expression to rule is exactly this. A Mevcut durum fake sensitivity which never sees the policy that is struc- tural and do not come near to a categorised analyse rants Bilindiği üzere Kuzey Kıbrıs’ta ne uluslararası from a secure (and without risk) position. There is neither ölçütlere uygun, ne de ülke ihtişyaçlarını dikkate alan bir any attempt for unionising the people who are spoken nüfus sayımı yapılmamıştır. Dolayısı ile rakamlar bir- about nor concern for taking their problems to a public birtleriyle çelişmektedir. Yıllarca sayım yerine “projek- field. The targets are the oppositions who voice their dis- siyonlarla” idare edilmiş ve hem ülke insanları, hem de comfort regarding the followed population policies. uluslararası camiayla adeta alay edilmiştir. 2006 yılının Turning almost into a “thunderstruck egg” as Mehmet mart ayında Devlet Planlama Örgütü’nün resmi Yaşın the poet says, Turkish Cypriots who feel even more yayınında projeksiyona dayalı nüfus 216,000 olarak gös- breathless each day are allegedly are to be saved of terilirken, sayımın yapıldığı Nisan ayında nüfus 256,000 racism. The position is obvious and at the end of the day, olarak ilan edilmiştir. Kapsam açısından ciddi bir it is reproduction of the dominating expression with dif- eksikliğin yaşandığı sayımda, tanımlarda da önemli ferent accessories. yanlışlıklar yapılmış ve de jure nüfus ile de facto nüfus arasındaki fark sadece 9,000 olarak gösterilmiştir. Current situation Açıklanan rakamlar temelinde yapılan incelemede köken As it is obvious, a census that matches the international olarak Kıbrıslı (ancestral home) olanların sayısı 133,000 criteria and considers the needs of the country hasn’t dolayında olup, vatandaş olan Türkiye kökenlilerin sayısı been made in North Cyprus. Thus the figures contradict da 46,000’dir. Ancak bunların yanında 74,000 dolayında with each other. For years, “projections” substituted cen- yine Türkiye kökenli bir nüfus bulunmaktadır. Sayıma suses and both the people and the international commu- alternatif bazı diğer kaynaklarda ise farklı rakamlar or- nity were mocked. While the official publication of the taya çıkmaktadır. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti State Planning Department in 2006 showed the projec- vatandaşlarının Kıbrıs’ın Kuzeyine giriş ve çıkış istatis- tion based population as 216,000, population was an- tikleri bu alternatif kaynaklardan biridir. nounced as 265,000 on April when the census was done. Tablo 1: Kuzey Kıbrıs’a TC ve KKTC giriş-çıkış During the census where a serious deficiency the scope, istatistikleri also considerable mistakes were done with the defini- Giriş-çıkış istatistikleri nüfus hesaplamalarında bazı tions and difference between the de jure and the de facto sapmalar içerse de; genel tabloyu gösterme açısından population was shown as little as 9,000. according to a vazgeçilemez bir kaynaktır. Tablo 1’de de görüldüğü Halkbilimi 91 study based on the revealed figures the number of origi- üzere Türkiye kökenli kişilerin giriş-çıkış sağlaması nally Cypriots (ancestral home) is about 133,000 and yapıldıktan sonra Kıbrıs’ın Kuzeyinde kalan sayısı number of Turkey-origin people who became citizens are 193,617’dir. Kuşkusuz bu rakama Kuzey Kıbrıs’ta doğan 46,000. However, alongside this, there is again a Turkey- çocukları eklenmeli ve ölenlerin sayısı çıkarılmalıdır. origin population of about 74,000. Different figures ap- Yaklaşık 26,000 TC kökenli öğrenci ve görevli de bu pear on some other sources which are alternative to the rakamdan düşülmelidir. Ancak her halde Kuzey census. For example statistics on arrival and departure Kıbrıs’taki Türkiye kökenli nüfus 2006 yılında yapılan of citizens of the Republic of Turkey (RT) are one of sayımdan çıkarsandığı gibi 120,000 dolayında değil; these alternative sources. 220,000 ile 230,000 arasındadır. Bu rakama ne zaman ulaşıldığına bakıldığı zaman, Table 1: statistics of RT (Republic of Turkey) and Birleşmiş Milletler Annan Planı Referandumu sonrasının TRNC arrivals and departures to and from North özel bir yere sahip olduğu görülmektedir. Cyprus Although statistics on entry-departure contain some de- Tablo 2: Kuzey Kıbrıs’ta daimi ikamet edenlerin flections with calculations on population, it is an indis- ülkeye geliş yılına göre sayıları pensable source for showing the overall picture. As seen in the Table 1, after proofing of the entry-departure of Tablo 2’den de görüleceği üzere 2003 yılından sonra Turkey-origin people, number of those remain in the toplam 59,849 kişi Kuzey Kıbrıs’a gelmiş ve daimi North of Cyprus are 193,617. Without doubt, children olarak ikamet etmeye başlamıştır. Rakamlara bakıldığı who were born in North Cyprus should be included into zaman (bu rakamdan TC kökenli görevli ve öğrenciler this figure and the number of the deceased excluded. düşülmelidir) 2003 sonrasının 1975-76 döneminden Also about 26,000 RT-origin students and officials sonra en yoğun nüfus akışına tanıklık eden dönem should be excluded from this figure. However, at any olduğu ortaya çıkmaktadır. case, the number of Turkey –origin population in North Cyprus is not 120,000 as it is the inference of the census 1974 yılından bu yana KKTC vatandaşlarının giriş ve in 2006, and is between 220,000 and 230,000. çıkışlarına bakıldığı zaman ise dışa göç konusunda bir When looked into fore when this figure was reached, it eğilim gözlenmektedir. KKTC vatandaşları arasında is seen that post-referendum period for United Nations’ iltica talebi ile İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerine gittiği has a special place. tahmin edilen 3,500-4,000 dolayında TC kökenli insan ve çeşitli amaçlarla geçici olarak yurt dışında bulunan Table 2: number of those permanently resides in Kıbrıs kökenliler rakamdan düşüldüğü zaman yaklaşık North Cyprus in accordance of their year of entry to 35,000 Kıbrıslıtürkün daimi olarak ülkeden ayrıldığı the country. görülmektedir. As it seen from the Table 2, totally 59,849 people have Ayrıntılar içinde kaybolmadan genel tabloya come to North Cyprus after 2003 and started to reside bakıldığı zaman son 30 yıllık dönemde Kıbrısın permanently. When looked into the figures, (RT-origin Kuzeyine yoğun bir TC’li nüfus akışı olduğu, ve officials and students should be excluded from this fig- Kıbrıslıtürklerin de belli dönemlerde yoğunlaşmak üzere ure) it appears that the post-2003 period is a period that dışa sürekli göç verdiği sonucu çıkarılabilir. Rakamlara witnesses the most intensive transfusion of population bakıldığı zaman bunun Kıbrıs’ın Kuzeyinde “radkal bir after the period of 1975-1976. demografik değişiklik” anlamına geldiği açıktır. When looked into entries and departures of TRNC citi- zens since 1974, a tendency regarding migration is ob- Not: Gelecek yazıda bidirinin demografik served. When about 3,500-4,000 RT origin people who değişikliklerin Kıbrıuslıtürkler üzerindeki etkisi ve bu are estimated to have gone to Britain and to other Euro- konuda geliştirilebilecek stratejiler konusundaki kısmı 92 Halkbilimi pean countries seeking asylum and Cyprus-origin peo- yayınlanacaktır. ple who are temporarily abroad due to various reasons are excluded from the figure, it is seen that approxi- Dipnotlar mately 35,000 Turkish Cypriots have left the country 1 Kapitalizmin bu yeni ihtiyaçlarının eskiden bu yana permanently. var olan ve giderek yoğunlaşan ihtiyaçlar mı (ihtiyaçla- When looked into overall picture without getting lost in rın devamlılığı); yoksa tamamen yeni üretim biçiminin details, an outcome could be reached that during the re- doğuduğu yeni ihtiyaçlar mı (tamamen yeni) olduğu tar- cent 30-year period, there has been an intensive flow of tışılan bir konu olup, konumuz açısından burada çok RT-origin population to the north of Cyprus and Turkish büyük bir önem taşımamaktadır. Cypriots are constantly migrating to other countries in- 2 1991 yılında Avrupa Konseyi Göç, Göçmenler ve tensifying in certain periods. When looked into figures, Demografi Komitesi üyesi olan İspanyol parlementer Al- it is obvious that this means that there is a “radical de- fons Cuco, Kıbrıs’ta da yaptığı görüşmeler sonucunda mographic change” in the North of Cyprus. (dönemin yetkilileri dahil) Kuzey’deki nüfusun “radikal biçimde değiştirilmekte olduğunu” yazmıştır. Note: the next article to be published will include affects 3 Bu rapor 24 Haziran 2003 tarihinde Avrupa Kon- of demographic changes on Turkish Cypriots and strate- seyi parlementerler Assemblesinde kabul edilmiştir. gies that could be developed in relation with the issue. 4 Bu söylemi dolaşıma sokanların, bunu basit bir si- yasi tercih olarak yapmadıkları çok açıktır. Bu minvalde Endnotes yorum yapanların hem mevki, hem de finansal kaynağa 1-Whether capitalism’s these new needs are long stand- sahip olmaları rastlantı değildir. ing and gradually intensifying needs (continuity of needs) new needs aroused from the new production method (entirely new) is the point of issue, and does not bear much importance regarding our issue here. 2-At the end of meetings of Alfons Cuco, the Spanish parliamentarian, member of the Committee of Immi- grants and Demography of the European Council in Cyprus in 1991 (including the authorities of the pe- riod) has written that the population in North Cyprus “was being changed radically” . 3-This report was accepted at the Parliamentary Assem- bly of the on June 24, 2003. 4-It is obvious that the ones who circulate this expres- sion do not do this as a simple political choice. It is not a coincidence that ones who make comments on this direction have both positions and financial sources. Halkbilimi 93

Derlemeler...Derlemeler...Derlemeler...Derlemeler...Derlemeler...

Selçuk GARANTİ*

*Kıbrıs Halk Müziği Araştırmacısı. 94 Halkbilimi Halkbilimi 95 96 Halkbilimi Halkbilimi 97 98 Halkbilimi Halkbilimi 99

Deneme...Deneme...Deneme...Deneme...Deneme...Deneme...Deneme... Garutsalı Ahmet Efendi ve Yorgancı Dalevera Usta Eren BAŞARAN* Summary Aşağıdaki şiirsel öykücükler gerçek olaylardan ka- Ahmet Efendi, The Phaeton Owner leme alınmıştır. In the 1950 years, during evenings , in Nicosia a “Garutsalı Ahmet Efendi” adı altında şiirsel öykümü splendiferous phaeton – a horse-drawn carriage- was ilk kez 21 Ocak 2001 tarihinde hazırladım ve bu başlık passing from bus terminal towards north.The man who altında 23 Ocak 2001 tarihinde KIBRIS gazetesinde ya- was sitting behind of the phaeton was “Ahmet Efendi The yımlanmıştır. Buraya aldığım “Garutsalı Ahmet Efendi Phaeton Owner”. In Nicosia, in the north part of the ve Köpekleri” adlı şiirsel öykü ise onun epeyce gelişti- road junction nearby the bus terminal, at the place rilmiş ve resimlendirilmiş , oldukça değişik bir versi- which is stretched out as V shape, Ahmet Efendi had a yondur. terrific farm. Diğer şiirsel öykü “Yorgancı Dalevera Usta” adlı şi- irsel öykü , ilk kez “Yorgancı Durali Usta” adı altında 1 Nisan 2001 tarihinde kaleme alınmıştır ve 11 Nisan 2001 tarihinde KIBRIS gazetesinde yayımlanmıştır.Şim- Mr. Dalevera, The Quilt Maker diki buraya aldığım, evvelkinin epeyce değişik ve geliş- In the old times, it was widespread to tell stories and tirilmiş bir versiyonudur. folk tales.This tiny story I heard in the 1973 years. In Eskiden Ağırdağ ve civarındaki köylerde , soğuk kış very old time, the quilt-maker master Mr. Dalevera, was gecelerinde , gençlere anlatılagelen bu öykünün aslını going to nearby villages of the Ağırdağ village in order çok yıllar önce, kayınvalidem Sn.Şaziye M. HAFI- make quilts and earn his living. This tiny story tells the ZOĞLU’ndan, muhtemelen 1973-1977 yılları arasında quilt-maker master’s interfering to none of his business. dinlemiştim.Kendisine haliyle müteşekkirim. Daha sonra sözkonusu yorgancı ustanın adının “Du- rali” değil de “Dalevera” olduğunu öğrendim. “Durali” başka bir öyküye aitti.Anlatımı ile kaleme almam ara- sında epeyce zaman geçince, öykülerde geçen isimleri , kayıt tutmadığım için karıştırmışım.Bu yazı dolayısıyla, daha evvelki hatamı da düzeltmiş oluyorum... Bu yazının resimlemeleri tarafımdan yapılmıştır. “Garutsa” [1] resmi hariç, diğerleri kara-kalem kullan- maksızın, MS paint programında yapılmıştır. “Sele” [2] resmi , renkliden bilgisayarda siyahbeyaza dönüştürül- müş bir fotoğraftır.Eski günlerimizi canlandıran, bu iki öykücüğü beğeneceğinizi umuyorum.

GARUTSALI AHMET EFENDİ 1950 yıllarında Lefkoşa’da günümüzdeki otobüs ter- *EMO Bilim dergisi Yayın Kurulu Üyesi 100 Halkbilimi minal kavşağının kuzeye bakan kısmında, Geceleri masal anlatır, V harfi biçimindeki arazinin olduğu yerde apartman Ninni de söylerdi anneleri : daireleri yoktu.Bugünkü gibi binalar da yoktu. Bunların yerinde alabildiğince aşağılara kuzeye kadar Ahmet Efendi’nin bahçesi uzanıyordu.Bu büyük bahçe içinde bir de havuz bulunuyordu.Bahçenin hudutlarında selvi ağaçları diziliydi. Bahçede bir sürü atlar gezinirdi. Bir sürü de köpek vardı. Konu komşu kendi aralarında ona “Garutsalı Ahmet Efendi” diyorlardı. Oralarda 1950 yıllarında , Lefkoşa’da bugünkü oto- büs terminal kavşağının kuzey batı kısımlarında sadece beş altı tane kerpiçten yapılmış tek haneli evler vardı.Maarif Kolejinin yakınlarında bir yeldeğirmeni de vardı ve oralarda kerpiç kesilirdi.Yeldeğirmeninin gü- nümüzde demir iskeletleri kısmen duruyor. O zamanlar kerpiçten ev yapılacağında , damına kamış koyarlar, ka- mışları bağlarlar, ve tavana döşenen kamışlar çamurla sı- vanırdı. “Garutsalı Ahmet Efendi ve Köpekleri” adlı şiirsel öykü, onyaşlarında bir çocuğun izlenimlerini yan- sıtmaktadır. Aradan yarım asırdan fazla bir zaman geç- mesine rağmen , unutulmayan anılardır. CAM FANOZLU LAMBA RESMİ

1. GARUTSALI AHMET EFENDİ Uyusun da büyüsün ninni, ve KÖPEKLERİ Tıpış tıpış yürüsün ninni. Ahmet Efendi’nin bahçesinde, Dan dini dan dini dasdana en uçlarda kuzey kısmında, Danalar girdi bostana, yanyana iki de kerpiç ev vardı. Govcala bostancı danayı Ahmet Efendi’nin, Yemesin lahanayı... bahçıvanı vardı, seyisleri vardı. *** *** Bu öykünün nakledeni, Bu bahçenin batı kısmında, on yaşlarında bir çocuktu o zamanlar, Şimdiki Kolejin yanında o zamanlar evlerinde elekrik de yoktu: bir de yeldeğirmeni vardı : Bir teneke lambasuyu [3]bulunurdu evde, Kırık dökük hani şimdi de duruyor ya, Hem islim , hem de fanozlu lamba için. Geçen yıllarda fırtınadan, *** pervaneleri yere, yanıbaşına düşmüş Yemek pişirmek için islimi, ancak iskeleti sağlam duruyor... Geceleyin zifiri karanlık oldu mu, *** aydınlatmak için evin içini , Belki yarım asırdan da önceleri, Fanozlu[4] lambayı yakarlardı, yeldeğirmeni yakınında sıvasız, Lambasuyulu fanozlu lambaları, kerpiçten, hanaylı bir evde oturuyorlardı. aydınlatırdı ortalığı geceleri... Evden on adım ileriye, kuzeye doğru Ancak hernedense, Bir tavşan kümesi yapmıştı babası, hafiften gaz kokardı geceleri, Üst katta annesi , üç kardeşine Babası “Belki aydınlığın bedelidir.” derdi Halkbilimi 101

“Bu fanozlu lambanın kokusu”. Oralarda ne ev vardı, ne de bina. *** Ta uzaktan görülürdü geçerken Ahmet Efendi, Geceleri masal anlatırdı, garutsanın arka koltuğunda, Ninni de söylerdi anneleri, ve önde garutsa sürücüsü Dan dini dan dini dasdana kırbacını şaklatırdı... Danalar girdi bostana, Govcala [5 ] bostancı danayı Yemesin lahanayı... Uyusun da büyüsün ninni, Tıpış tıpış yürüsün ninni.

GARUTSA RESMİ

Akşamları beş altıya doğru hiç şaşmazdı, hemen her akşam, Garutsayla geçerdi Ahmet Efendi Şimdiki terminal yerinden kuzeye kavşağa doğru, Gelişini duyan köpekleri, Karşılamaya çıkardı Ahmet Efendi’yi.

Akşamın sessizliğinde , Derin izler bırakarak kulaklarda, Koro halinde havlardı, Ahmet Efendi’nin köpekleri... Çoluk çocuk , duyan herkes anlardı, Ahmet Efendi’nin geldiğini : LAMBASUYULU İSLİM RESMİ Garutsayla toprak yoldan geçtiğini. Konu komşu fısıltıyla, Akşamları beş altıya doğru, “Hali vakti yerindedir, Geçerdi garutsasıyla toprak yoldan, Garutsalı Ahmet Efendi’nin” Ahmet Efendi gelirdi, derdi... Atlarının çıngırak şıngırtısı duyulurdu uzaklardan, *** Sürücüsü önde, kendisi arkada otururdu... Aradan yıllar geçti. Şimdiki Terminal yerinden kavşağa doğru, Zaman akıp gitti. 102 Halkbilimi

Beşaltı sene sonra birgün, Konu komşu fısıltıyla, Küçük Kaymaklı’da iken, “Hali vakti yerindedir, Ahmet Efendi’nin öldüğünü duydu. Garutsalı Ahmet Efendi’nin” derdi... *** *** Yıllar sonra, ellerinde kuş lastiği, Ne bahçe kalmıştı yerinde, çoluk çocuk Küçük Kaymaklı’dan Ne de bahçe olduğu belliydi artık, serçe avlamak için, Ne ahır kalmıştı, ne de köpekler, bahçeye doğru yol aldılar : Ne garutsa vardı artık, O bahçe ıssız ve sessiz duruyordu artık. Ne koşulu atlar. Kerpiçten boş ahırlar, Ne de azdırılınca saldıran, Bakımsız, yaban otlarıyla dolu bahçe, gofalak [6] mı gofalak , Kırlangıçlar fır dönüyordu etrafta, köpekleri kalmıştı, Ahırların içinde dışında, Herşeyin yerinde yeller esiyordu, Belli ki yuvaları vardı civarda. Ne seyisi kalmıştı, ne bahçıvanı, *** ardından ne varsa yok olmuştu. Kuş yakalmak için, Ne binek atları kalmıştı, Bahçeye gelirdi, Ne de onu karşılayan köpekleri . ta uzaklardan çocuklar. Sanki herşey toz olmuştu... *** *** Ahırların içinde atılı bir sürü evrak : Herşeyin yerinde yeller esiyordu, Sağlığında belki de, Ne bahçe kalmıştı yerinde, Garutsalı Ahmet Efendi, Ne de bahçe olduğu belliydi artık, ne kadar da çok ehemmiyet verirdi, Ne ahır kalmıştı, ne de köpekler, bu pullu mühürlü ,imzalı evraklara: Ne garutsa vardı artık, Üzerlerinde pullar envai çeşit. Ne koşulu atlar. Uçuşuyordu etrafta kağıtlar, *** Kıral taçlı, Osmanlı tuğralı pullar, Zaman akıp geçti, herşeyi değiştirerek. darmadağın olmuştu herşey ... Sadece kırık dökük bir yeldeğirmeni Osmanlıca, eski Türkçe yazılar üzerlerinde, orada kalakaldı : Garutsalı Ahmet Efendi’nin, Onu söküp atamamışlar, çok ehemmiyet verdiği bu evraklar : sebebi nedir bilinmez... Uçuşuyordu ahırda havalarda. *** Bir ara Ahmet Efendi’yi düşündü, Oralarda bir zamanlar, Garutsalı Ahmet Efendi’yi düşündü, Yeldeğirmeninin güney batısında, Ahmet Efendi’nin ihtişamını düşündü : Çamurla samanı yoğurarak, Kerpiç kesiyordu güneş yanığı insanlar, Akşamın sessizliğinde , Kare biçimli tahta kalıplarıyla, Derin izler bırakarak kulaklarda, Diziyordu kerpiçleri esmer tenli ustalar... Koro halinde havlardı, Ahmet Efendi’nin köpekleri... Çoluk çocuk , duyan herkes anlardı, Ahmet Efendi’nin geldiğini : Garutsayla toprak yoldan geçtiğini. Halkbilimi 103

o köyde de bir eve çağırmışlar, Bizim Yorgancı Dalevera Usta’yı, buyur etmişler,mutfağın yanıbaşına, kilimi de döşemeye yazmışlar[7] o da bağdaş kurup oturmuş, başlamış hemen işceğizine, sol elinde tambur, sağ elinde tokmak, vura vura pamuk atıyormuş havaya, taka tuka taka tuka... *** Yorgancı Dalevera Usta, YELDEĞİRMENİ RESMİ sol elinde tambur,sağ elinde tokmak, havaya pamukları atarak, 2.YORGANCI DALEVERA USTA yastık yorgan yaparmış, Çok eskiden, belki de bir asır önce, çeyizlerini hazırlarmış Ağırdağ köyünde bir yorgancı ustası varmış, isteyen tazelere,başgöz olacak kızlara, Ona herkes Yorgancı Dalevera Usta dermiş, koca bekleyen dullara,yastık yorgan yaparmış, Ev ev dolaşır, tamburuna tokmağını vura vura, vururmuş tamburuna Yorgan yaparak geçimini sağlarmış. taka tuka taka tuka... *** *** Köy köy dolaşırmış, Girne bölgesinde, Gittiği bu evde, evin üç kızı varmış, Ağırdağ köyü civarlarında, büyüğü Huriye, ortancası Nuriye, ve isteyen tazelere,başgöz olacak kızlara, küçüğü de Duriye imiş. koca bekleyen dullara,yastık yorgan yaparmış, Öğle yemeği için , tamburuna vura vura, çorba yapıyorlarmış mutfakta : taka tuka taka tuka... Önce Hüriye gelmiş, girmiş mutfağa, bakmış tencerede pişen çorbanın tadına eksik bulmuş tuzunu, birkaç kaşık tuz koymuş. *** Ardından da Nuriye gelmiş, bakmadan çorbanın tadına , nasıl olsa tuzu eksiktir,demiş, o da birkaç kaşık koymuş çorbanın tuzunu. *** Huriye gitmiş,ardından da , YORGANCI TAMBURU VE TOKMAĞI RESMİ Duriye gelmiş mutfağa, Almış eline bir tahta kaşık, Bu minvalde günün birinde, nasıl olsa tuzu eksiktir,demiş civarda bir köye gitmiş, o da tuz koymuş çorbaya. 104 Halkbilimi

*** Büyük kız Nuriye : “Ayyy!”diye çığlık atmış, Çıkarmadan sesini sedasını, “Bu çorba yenmez, çok tuzlu, yorgancı görüyormuş bu garabeti, Bir kaşık tuz koymuştum çorbaya, tokmağını da vuruyormuş, Nasıl oldu bu gariplik? Hayret doğrusu !” kocaman tamburuna, Ortanca kız Huriye hemen : pamuklar da fırlıyormuş havaya, “Abla!... Kusuruma bakmayın benim,” demiş. taka tuka taka tuka... “Bilmeden ben de koymuştum tuzunu.” *** Küçük kız Duriye de : Bir ara bakmış ki kimsecikler yok, “Ya ben de koymuştum.”demiş. ne ortalıkta, ne mutfakta, Kızların hepsi teker teker , o da gitmiş girmiş mutfağa, saymışlar kendi kusurlarını. almış eline bir tahta kaşık, Yorgacı Dalevera Usta da dayanamamış tencerenin kapağını açmış, “Bağışlayın kızlar beni siz.”demiş. bir kaşık tuz o da koymuş çorbaya. “Sizi teker teker tuz koyar görünce, ve tokmağının sesi duyuluyormuş, Ben de geri duramadım,atıldım öne siperimden : sarkacın vuruşları gibi,ta uzaklardan, Benim de tuzum biberim olsun dedim. taka tuka taka tuka... Değil mi ya! Özenle yaptığınız bu çorbada , *** Bir dolu kaşık tuz da ben koydum.” Öğle olmuş,yemek vakti gelmiş, Yazmışlar döşemeye kilimlerini, ve en güzel sestalarını [ 8 ] , en renkli selelerini. [1] Garutsa (Kıbrıs ağzı) : Türkiye Türkçesinde “fayton”de- mektir. [2] Sele : Ortasında çukurluk yoktur.Yukarıda resimde göste- riliyor. [3 Lambasuyu (eskiden Kıbrıs ağzı) /gazyağı [4] Fanozlu (Kıbrıs ağzı) / Fanuslu [5]Govcala (Kıbrıs ağzı) / 1.Kovala 2.Kime istersen git, şi- kayet et, umurumda değildir. [6]Gofalak (Kıbrıs ağzı) ( Ağırdağ yöresi) azdırılınca kaba- dayılık taslayan (kişi) [7] (Kıbrıs ağzı) yazmışlar / sermişler.Örnekler : 1.Kilim yazmak/kilim sermek 2.Çarşaf yazmak/çarşaf sermek 3.Çamaşır asmak/ çamaşır sermek . 4.Döşemeye yazmak/ döşe- meye sermek. [ 8 ] Sesta ; ortası çukurca olan sele demektir.

SELE FOTOĞRAFI Herşey hazır olunca, Yorgancı Dalevera Usta’yı da, buyur etmişler sofraya. Hepsi birden kaşık salmış,çanaklara çorbaya: Halkbilimi 105 Kıbrıs’ta “Göz Dutması”na Dayalı İnanç ve Uygulamalar*

Tuncer BAĞIŞKAN**

Bu araştırmanın konusu, en eski çağlardan başlayarak görmediği nazar inançları uygulamalarına da itibar ettiği Kıbrıs’ın yakın geçmişine, hatta günümüze kadar uza- anlaşılmaktadır. Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere nan ve Kıbrıs genelinde “Göz Dutması” (“Gözü Duttu”) geçen bu inançları benimsemesek de, bunların toplumu- şeklinde telâffuz edilen göz, nazar ve hasede dayalı inanç muz içinde varlıklarını şu veya bu şekillerde sürdürmeye ve uygulamaların irdelenmesidir. Bugüne kadar gerçek- devam ettiği de bir gerçekliktir. leştirilen araştırmalara dayalı bulgular ışığında, nazar ile nazardan korunmak, kötülüklerin uzaklaşmasını sağla- I. Antik Çağlarda Komşu Ülkelerdeki Nazar mak ve bolluk bereketi artırmak amacıyla “tılsım” İnançları (Amulette), “muska”, “göz taşı” veya “nazar boncuğu” Cam veya fayans gibi malzemeler ortaya çıkmadan bulundurma (veya takınma) inancının evrensel bir nite- önce, büyülerden, hastalıklardan, çarpılmadan ve diğer lik taşıdığı anlaşılmaktadır.(1) Göz ile nazar inancı Yu- kötülüklerden korunmak amacıyla çeşitli tılsım ve mus- nanlılar tarafından “Matisma”, İngilizler tarafından “Evil kalar takınılmaktaydı. Bir kötülüğe, nazara veya hasede Eye”, Fransızlar tarafından “Mauvais Oeil”, Almanlar ta- maruz kalan insanların mutlak surette çarpılacağına ina- rafından “Böser Blick”, Araplar tarafından “Elayn” nılırdı ki, bu inancın kökleri tarih önceki Mısır, Babil, (Göz) ile “İsabet-i Ayn” (Göz değmesi), İranlılar tara- Sumer, Akad ve Anadolu’ya uzanmaktadır.(6) fından “Bednezer” (Kötü Göz), Hintliler tarafından M.Ö 10200-8000 yılları arasına tarihlenen Anadolu “Sihir”, Anadolu insanları tarafından “Nazar”, “Göz Çayönü kazılarında bulunan taştan yapılmış küçük hay- Değmesi”, “Göze Gelme”, “Pis Göz”, “Kötü Göz”, van figürininin sırtında delik olması itibariyle bir muska “Kem Göz”, “Göz”(2) ve Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı (amulet) olarak kullanılmış olabileceği öne sürülmüş- Rumlar tarafından ise yaygın olarak “Göz Dutması”(3) ve tür.(7) (Resim 1) nadiren “Nazar Değmesi” şeklinde telâffuz edilmektedir. Kötü ruhların şerrine uğrayan veya başkalarında bu- lunmayan bir özellikten, nitelikten dolayı kıskanılan, im- renilen insan, hayvan ve hatta ağaçların bile kimi kişilerin nazarına uğrayarak zarar göreceklerine yakın geçmişimizde inanıldığı gibi, şimdi bile inanılmaktadır. Bu nedenle ‘göz taşı’ , nazarlık veya tılsımların, onları taşıyan kimseleri büyüye, hastalıklara, nazara (“Göz dut- masına”) ve diğer kötülüklere karşı koruyacağı ve kötü- lükleri uzaklaştırma gücüne sahip olduğu inancı yaygın olarak kabul görmektedir. Ancak İslamiyet’in bir şey ta- kınmak suretiyle korunmayı kabul etmemesine karşın(4) “nazar değmesi”ni kabul ettiği kaydedilmektedir.(5) Yine de İslâmiyet’in yasaklamasına karşın halk inançları çoğu batıl (boş) inançlara itibar ettiği gibi, İslamiyet’in ön- Resim 1- Anadolu’daki Çayönü kazısında bulunan muska amaçlı küçük hayvan figürini 106 Halkbilimi

Kuzey Mezopotamya’da M.Ö 6000 yılına tarihlenen Halaf kültüründe de muska inancı vardı.(8) M.Ö II’ inci bine tarihlenen Anadolu Hitit Kültüründe kötülüklerden korunmak için boyuna, muska yerine geçen küçük heyk- elciklerden pandantifler asılırdı.(9)(Resim 2) Mısırda ön-

Resim 3- Mavi renkli malzemelerden yapılmış Mısır muskaları

Resim 2- Pandantif olarak kullanılan Hitit kaynaklı heykelcik

Resim 4- Mısır kaynaklı “Wedjat Gözü” veya “Horus celeri loğusaların, yeni doğan çocukların ve yatakların Gözü” koruyucu tanrısı “Bes” idi. Daha sonra onun yerini, yine yapılmış nazar boncukları da eklenmiştir. Nazar bon- ona benzeyen “Ahâ” adı verilen tanrı almıştır. Bunların cuklarının görevi, nazarın kaynağı olan varlıktaki öldü- fayans, cam macunu ve camdan yapılmış küçük heykel- rücü veya hasta edici kötü gücü üzerine çekmek suretiyle ciklerinin üst başlarında birer halka bulunması itibariyle onu taşıyan varlıkların korunmasını sağlamaktır. boyuna bir kordon aracılığıyla takıldıkları anlaşılmakta- Bağdat yakınında “Gulkishar” döneminden (M.Ö dır. 1690-1696) tarihlenen bir tablette cam yapımı anlatıl- Yine Mısırda 30. Hanedan Dönemine (yani M.Ö 380- maktadır.(11) Yine M.Ö VII. Yüzyıla ait Asurbanipal’ın 343) tarihlenen mezarlarda, genellikle mavi renkli fa- (M.Ö 669-631) kitaplığından gelen belgelerde camın ya- yanstan yapılmış muskalar bulunmuştur.(Resim 3) pılışı anlatılırken, fırının uğurlu bir zamanda yapılması, Bunlar arasında “Wedjat Gözü”(Resim 4), “Horus fırına “Bereket Tanrıları”nın resimlerinin yerleştirilmesi, Gözü”, “Osiris Gözü”, “Skarabe” (Bok Böceği) ve hay- fırına temiz olmayanların yaklaşmaması, her gün yere van başlı tanrı heykelcikleri yeniden doğuşu simgeler- kutsal şarap dökülmesi, fırına malzeme koymadan tanrı- ken, kem gözlerden korunmak amacıyla taşındıkları da lara kurban kesilmesi, buhur yakılması ve işçilerin arın- (10) kaydedilmektedir. Tılsım amacıyla önceleri heykel- masının sağlanması kuralları dikkat çekmektedir.(12) cikler boyuna asılırken, bunlara daha sonraları camdan Halkbilimi 107

II. Kıbrıs Arkeolojisinde Nazar İnancı ve Nazar Boncukları

Kıbrıs’ta nazardan korunma inancının Neolitik dö- neme kadar uzandığı genellikle kabul görmektedir. Neo- litik döneme tarihlenen Hirokitya kazılarında ölülerin boyunlarında bulunan ve Kıbrıs’ın jeolojik yapısında bu- lunmayan Cornelian ile steatit taşından ve iskelet dişin- den (“Dentalium Shells”) yapılmış olan kolyelerin tılsım amacı taşıdıkları öne sürülmüş bulunmaktadır.(13) (Resim 5)

Resim 6- Baf’ta bulunan Kalkolitik devre ait amulet

Resim 5- Kemik ile diğer malzemelerden yapılmış tılsım amaçlı Hirokitya kolyesi Kıbrıs’taki nazar inancının ilk kaynağı Mısır (Mısır Deltası’ndaki Naukratis Kolonisi) olarak gösterilirken, ikinci kaynağının ise Suriye olduğu üzerinde durulmak- tadır. Nazar amacıyla kullanılan malzemelerin genellikle mavi renkli olmaları ise dikkat çekicidir. Kıbrıs’ta Kal- kolitik döneme tarihlenen “Amulet” olarak bilinen idol- lerin de tılsım amacıyla kullanılmış olabileceği literatüre girmiştir. (Resim 6 – 7) Kıbrıs’ta fayanstan yapılmış olan nazar boncukları ilk kez Geç Tunç Devrinde (M.Ö 1625-1050) ortaya çıkmış ve devir süresince devam etmiştir.(14) Bu boncuklar ile tılsım amaçlı Amuletlerin Suriye-Filistin kaynaklı olup Mısır karakterinde yapıldıkları ve Fenikeli tacirler tara- fından Suriye üzerinden Kıbrıs, Rodos, batı Yunanistan ve hatta Etrüsk’e kadar yayıldıkları kaydedilmektedir.(15) Bunların Kıbrıs’ta yapılmış olma olasılığı bulunmakla Resim 7- Kıbrıs’ta bulunan kalkolitik devre ait tılsım birlikte, Astarte figürinleriyle birlikte bulunmuş olmaları kuvvetli bir olasılık olarak görülmüştür.(16) nedeniyle Suriye üzerinden Kıbrıs’a getirilmeleri daha Kıbrıs’taki en erken Mısır örnekleri Cypro-Geomet- 108 Halkbilimi

Resim 10- Kition’da bulunan cam hamurundan Resim 8- Lapta’da bulunan Geometrik I devrine ait yapılmış Arkaik II dönemin son safhasına tarihlenen nazar boncuğu nazar boncuğu rik II dönemine ait olup., bunlar Arkaik dönemde büyük cuğu Arkaik II döneminin son safhasına tarihlendiril- oranda artış göstermiştir.(17) Bu boncukların kullanımına miştir.(19) Geometrik devrin sonuna kadar (M.Ö 700) devam edil- - Marion’da gerçekleştirilen arkeolojik mezar kazıla- miştir. rında Arkaik II döneminden başlayarak Klasik I döne- - Nitekim Lapta’da yapılan arkeolojik kazılardaki mine kadar tarihlenen (M.Ö 600-400) cam macunundan Geometrik I devrine ait bir mezardaki ilk gömüyle bir- yapılmış mavi renkli yuvarlak nazar boncukları ele geç- likte, Kıbrıs’ın jeolojik yapısında bulunmayan Steatit ta- miştir.(20) (Resim 11) şından yapılmış bir nazar boncuğu bulunmuştur. - Amatus’ta gerçekleştirilen arkeolojik mezar kazıla- Üzerinde nazar boncuklarında olduğu gibi halka şeklinde bezemeler bulunmaktadır.(18) (Resim 8 - 9) - Kition’da gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda cam hamuru ile yapılmış, koyu glazürle sıvanmış ve üzerinde inkrustasyon tekniğiyle yapılmış göz motifleri bulunan nazar boncuğu ele geçmiştir.(Resim 10) Bu nazar bon-

Resim 11- Marion’da bulunan mavi renkli cam macu- nundan yapılmış Arkaik-Klasik dönemlere tarihlenen nazar boncuğu rında Arkaik II dönemin başı ile sonuna tarihlenen (M.Ö 600-475 – M.Ö VII-VI. yüzyıl) cam hamurundan yapıl- Resim 9- Lapta’da bulunan Geometrik I devrine ait mış yeşil-beyaz renkli yuvarlak nazar boncukları ele geç- nazar boncuğu Halkbilimi 109 miştir. Ayni mezarda Amulet ( tılsım-muska) olarak kul- lık (“haset etmeleri”) karşısında “gözlerinin tuttuğuna” lanılan Mısır tanrısı BES heykelciği ile Scarabe mühür- ve uğrusuzluk getirdiklerine inanıldığından, bu kişilerin ler de bulunmuştur. Scarabelerin ve tılsım amacıyla kendileri ile bakışlarından sakınılırdı. Özellikle çocuk- kullanılan malzemelerin Mısır Deltasındaki Naukra- ların göz ve nazara karşı savunmasız olduklarına inanıl- tis’den ithal edildiği öne sürülmüş bulunmaktadır.(21) dığından, “Göz Dutması”na karşı bu gibi kişilerden - Ay.İrini’de gerçekleştirilen arkeolojik mezar kazıla- korunmaları gerekirdi. Gözü tutan bir kişinin başka bir rında Arkaik II döneminin başına ait (M.Ö 600) skarabe şahsı özelliklerinden dolayı övmesi halinde, övülen kişi- olarak bilinen mühürler, Mısır tanrıları arasında bulunan nin, gözü tutan kişiye “Gözün g.ötüne” veya “Gözü ola- Bes, Horus ve diğer Mısır tanrılarına ait tılsım (Amulet) nın gözü g-tüne” demesi yaygın bir telâffuz şekliydi. amaçlı heykelcikler ve açık mavi steatit taşından yapıl- Nazara uğrayan çocuklar önce ağlamaya başlarlar, ye- mış bir baş ile birlikte, “Horus Gözü” olarak adlandırılan meden içmeden kesilip hastalanırlar, zayıflarlar ve en so- çok renkli camdan yapılmış silindirik ve ortası delik nunda da tedbir alınmazsa ölürlerdi. Bu nedenle göz ve nazar boncukları da bulunmuştur.(22) (Resim 12) hasetten kaynaklanabilecek hastalıkları tespit edip has- - İlk kez camdan yapılan gerçek anlamdaki nazar talığa neden olan nazarın ortadan kaldırılması için deği- şik uygulamalar içine girilirdi. Ancak ayni kaynaktan çıkan ve ayni amaca yönelik olan uygulamalardaki var- yasyon ile bölgesel farklılıkların aydınlatılabilmesi için konuların ayrı ayrı ele alınıp incelenmesi gerektiğinden, göz ile hasetten kaynaklanan hastalıkları sağaltma uygu- lamaları aşağıdaki şekilde ele alınıp irdelenmiştir. 1. Nazar boncuğunun (Nazarlık) göz ile hasedi etki- sizleştirme gücüne sahip olduğuna inanıldığından, Kıb- rıs genelinde evlere, yetişkinler ile çocuklara, hayvanlara ve hatta eşyalara bile nazar boncuğu takılırdı, (K.K. 237)(26) takınılmaya da devam edilmektedir. (Resim 13- 14) Ancak kişilerin “söz dutmasından” korunabilmeleri

Resim 12- Ay.İrini’de bulunan Arkaik devre tarihlenen nazar boncuğu boncukları Arkaik dönemde ortaya çıkmış ve yaygın bir gelişme göstererek Kıbrıs’taki Klasik, Helenistik ve Roma Devirleri boyunca devam etmiştir.(23)

III. Kıbrıs’ın Yakın Geçmişinde Nazar (Göz Dut- ması) İnancı

Kıbrıs’ın antik dönemlerinde olduğu gibi yakın geç- mişimizde hatta günümüzde bile, çoğu hastalıkların göz (24) ve hasetten kaynaklandığına inanılmaktadır. Kıbrıs ge- Resim 13- Günümüz nazar boncukları nelinde nazarın insanların ölümlerine neden olma, mey- veli ağaçları kurutma, ağaçları kökünden sökme, kaleleri için tek bir nazar boncuğu takmaları gerekirdi. Bir kişi- yıkma ve hatta dağları bile devirme gücüne sahip oldu- nin iki ayrı nazar boncuğu takması halinde, iki nazar ğuna inanılırdı.(25) Bazı kişilerin hayranlık veya kıskanç- boncuğunun birbirlerini gözetleyecekleri ve bu nedenle 110 Halkbilimi

benzemesi nedeniyle bunların şeytanları uzaklaştırma ve göz ile hasedi bertaraf etme gücüne sahip olduğuna ina- nılırdı.(28) (Yine de Kıbrıs genelindeki bazı köylerin ci- varında bulunan Osmanlı döneminden öncesine ait antik mezarlarda ele geçen madeni sikkelerin de bu şekilde kullanıldıkları bilgilerinin edinildiği sempozyuma katılan halkbilim araştırmacımız sayın Oğuz Yorgancıoğlu tara- fından şifahi olarak bilgimize getirildiğini de belirtelim) 3. Göz ile hasedin olumsuz etkilerini yok edebilmek için elbiseler (K.K. 232) veya iç çamaşırları(29) ters giyi- lirdi. Ayni uygulama, yapılması olası büyülerden korun- mak için veya yağmur duasına çıkılacağında (K.K. 123) da yapılırdı. Elbiselerin ters giyilmesi halinde isteklerin Resim 14 Günümüz nazar taşı gerçekleşeceğine de inanılmaktaydı (K.K. 26). de takıldıkları kişileri koruma görevini yapamayacakları 4. Evlerdeki odaların çıkış kapılarının üst başına bay- varsayılırdı (K.K. 26). Bazı kişiler gözün ‘nur’ olduğuna kuş ayağı asılırdı (K.K. 102). inandıklarından, hastalıkların göz ve hasetten değil de 5. Nazardan korunmak veya evlere uğur getirmesi nefesten kaynaklandığına inanırlardı (K.K. 275). amacıyla evlerin ve genellikle de iş yerlerinin giriş kapı- 2. Çocukların beşiklerine altın bir para ile bir göztaşı sının üst başına üzerine “Bismillahirahmanirahim” ya- birlikte konurdu.(27) Bazen ise, üzerinde Arapça yazılar zılı bir levha (Resim 16), at nalı (Galici) (K.K. 26, 128, bulunan Osmanlı gümüş paralarının (urubiyelerin) bir 129) (Resim 17-19), nazar boncuğu (K.K. 237) (Resim ucu delinip bir kancaya geçirildikten sonra çocukların beşiklerine veya yetişkinlerin elbiselerinin görünmeyen bir yerine kancalanırdı. Büyük ninem İstincolu Emmu Nazlı ninemden teyzeme bir hatıra olarak kalan böyle bir tılsım üzerindeki gümüş Osmanlı sikkelerden biri 1808 tarihini taşırken, Urubiye olan diğerinin ise 1909 tarihini taşıdığı belirlenmiştir.(Resim 15) Osmanlı gümüş sikke- lerinin üzerlerindeki eski Türkçe yazıların kurandakilere

Resim 16- Bir giriş kapısının yanında “Bismillahirah- manirahim” yazılı levha

20), at nalı ile nazar boncuğu birlikte (Resim 21), koç başı iskeleti veya bir çift boynuz (K.K. 103) (Resim 22), bir şişe okunmuş su (K.K. 26, 220) ve içine yılan konmuş bir şişe asılırdı.(30) (Kıbrıslı Rumlar ile Ermeniler ise ev- lerinin sokak kapılarının üst başına bir haç koymaktadır) (Resim 23-24) Çocukların beşikleri veya yastıklarına, Resim 15- Bir kancaya geçirilmiş durumda Osmanlı nazarlık ve/veya ortasında nazarlık (Göztaşı) bulunan bir gümüş paraları Halkbilimi 111

Resim 17- Bir evin giriş kapısının üst başına asılı at Resim 20- Bir evin giriş kapısının üst başına asılı nazar nalı (Lefkoşa) taşı (Lefkoşa)

Resim 18- Bir evin giriş kapısının üst başına asılı at Resim 21- Bir evin giriş kapısının üst başına asılı at nalı (Lefkoşa) nalı ile nazar taşı (Lefkoşa)

Resim 19- Bir evin giriş kapısının üst başına asılı at Resim 22- Bir evin giriş kapısının üst başına asılan bir nalı (Lefkoşa) çift boynuz (Lefkoşa) 112 Halkbilimi

yanlarına alacaklarına inanılırdı. Bu nedenle çocuklara “ne güzel çocuk” diye hayranlık belirtileceğine, “ne çir- kin çocuk” denilerek kötülenirlerdi. Böyle yapılması ha- linde şeytanların da o çocuğu beğenmediklerinden dolayı onu yanlarına almayacağına inanılırdı (KK. 26). 9. Nazara uğrayan çocukların alınlarına kara yağ sü- rüldükten sonra içten dışa doğru iki başparmakla ovu- lurdu.(35) 10. Hastaların sağaltılması öncesinde nefesi keskin okumuşlar tarafından Haset Duası okunup hastanın yü- züne üflenirdi (K.K. 26). 11. Çocukların yüzüne üç kez tükürüldükten sonra Resim 23- Bir Rum (veya Ermeni) evine ait sokak “41 kere maşallah” denirdi (K.K.26). kapısının haç motifli tepe penceresi (Lefkoşa) 12. Bazen çocuğun bir tarafına yılan kemiği veya yedi delikli göz boncuğu denilen nazar boncuğu takılır, kundaklarının içine ise şap (İngilizcesi: Alum) bağla- nırdı.(36) 13. Tespih ağacından kesilen bir dal, ipliğe bağlanıp odanın duvarına asılırdı. Bazen bu dalın üzerine Nazar Duası da okunurdu. Eğer evin erkeğinin nazardan ko- runması istenirse, bu tespih dalından boncuk büyüklü- ğünde bir parça kesilip ortası delinir ve erkeğin dizinin altına, çangar çizmesine veya dağarcığına bir iplikle bağ- lanırdı (K.K. 280). (Bazı bölgelerde çangar çizmelerine deniz karavolli kabuğu ile değişik boncukların da asıl- dığı tespit edilmiştir) Kişilerin hastalıklarının “Tespi- hine uğramak” ve “Boncuğuna uğramak” şeklinde Resim 24- Bir Ermeni evine ait sokak kapısının haç mo- tanımlanması ise (KK.265), tespih, boncuk ve nazar ara- tifli tepe penceresi (Lefkoşa) sında bir ilişkinin olduğunun düşünülmesine neden ol- nal asılması adettendi.(31) maktadır (K.K. 265). 6. Evlerin giriş kapılarının üst başına, olduğu şekliyle 14. İğde meyvesinin çekirdeği ile iğde ağacının na- bir nal asılması Kıbrıs genelinde adettendir.(32) Ancak zarı önleme gücüne sahip olduğuna inanılırdı. Bu ne- bazı kişilerin, üzerinde Kuran-ı Kerim’deki Haset Duası denle iğde meyvesinin çekirdeğinin ortası iğne ile delinir yazılı olan bir kağıdı nalın etrafına doladıkları ve bunun ve içinden bir iplik geçirilerek boyuna kolye gibi ası- da etrafına bir kumaş sardıktan sonra nalın ortasına bir lırdı.(37) Yine çift öküzlerinin evin nimeti, bereketi ve tek göz taşı (nazar boncuğu) koyup evlerinin giriş kapıları- gelir kaynağı olduğuna inanıldığından, onları göz ve na- nın üst başına astıkları bilgileri de edinilmektedir.(33) zardan korumak için boyundurukları iğde ağacından ya- 7. Yeni doğan çocukların nazardan ve kötü ruhlardan pılırdı. Boyunduruğun iğde ağacı odunundan yapılması korunmaları amacıyla beşiklerine veya yastıklarının al- halinde, bu odunun hayvanları, gözü tutan kişilerin kö- tına Kuran-ı Kerim, okunmuşlara yazdırılan muska veya tülüklerinden koruyacağı varsayılırdı (K.K. 26). makas konurdu. Bunlara kötü ruhların yanaşamayaca- 15. Evdim, Kandu ve Paramal’da göz ile hasede karşı ğına inanılırdı (K.K.131).(34) nefesi güçlü bir hocaya Mandragora (Adam Otu) mus- 8. Çocuklara güzel olduklarının söylenmesi halinde kası yaptırılıp göğse asılması adettendi. Bir beze 41 tane onları göz tutacağına ve/veya şeytanların onları beğenip besmele yazılıp içine bir parça mandragora otunun Halkbilimi 113

(Mandragora Vernalis) kökü konur ve sıkıca sarılarak muska yapılırdı. Bu muskalar genellikle yeni evlenen gençlerin göğüslerine zifaf odasına girecekleri gece ta- kılırdı. Muska takılmadan önce törene katılan tüm er- Resim 25- kekler toplu halde camiye gidip namaz kılarlar ve namaz Buhurdanlıkta sonrasında ise toplu halde mumlarla, dua okunarak ve kurutulmuş zeytin şarkı söylenerek düğün evine gelinirdi. Gelin ile güve- yapraklarıyla tütsü yinin muhabbetli olmaları için onlara önce ‘güvercin pa- lazı’ (yavru güvercin) yedirilirdi. Güveyi zifaf odasına gireceği sırada hoca dua okuyarak muskayı güveyinin göğsüne takardı. Güveyi daha sonra zifaf odasına girene kadar yetiştiren (ona erişebilenler) arkasına bir yumruk atardı (K.K. 3). yapraklarıyla tütsü 16. Sürekli hasta olup iyileşmeyen çocukların hasta- yapmaktan daha etkin olduğuna inandıklarından tütsüle- lıklarının nazardan kaynaklandığına inanan Aytottoro ve mede lazmarin bitkisinin kurutulmuş yapraklarını kulla- Evretulu Türk ile Rum kadınlar, hastalanan çocuklardaki nırlardı (K.K. 193, 211, 228).(40) Hacca gidip gelen bazı nazarı yok etmek için değişik bir uygulama içine girer- okumuşların beraberlerinde getirdikleri amber kabuğu, lerdi (K.K. 43, 193). Hasta olan çocuklar aileye kanı ka- öd ağacı ve kara buhurdan ölülerin ruhuna tütsü yapıl- rışmamış (yani yabancı olan) iki kadına teslim edilirdi. dığı kaydedilmektedir.) Yine de Kıbrıs genelinde yaygın Kadınlardan biri çocuğu alıp köyün mezarlığına götürür olarak kurutulmuş zeytin yaprağıyla tütsü yapılması ve “bu çocuk iyileşecekse beş güne kadar iyileşsin, öle- adettendi. Tütsü yapmanın değişik şekilleri vardı. Ge- cekse beş güne kadar ölsün” diye niyet tutulduktan sonra, nellikle üzerlerine bir okumuş tarafından besmele çekil- Salı günü ölen bir kişinin mezarı üzerinde üç defa cirile- meden dua okunan zeytin yapraklarıyla tütsü yapılırdı nirdi. Niyet tutulurken hastalar için konan süre 3, 5, 7, (K.K. 73, 177, 206, 211, 228, 232, 237, 239, 242, 275). 40 veya bir ay olabilirdi. Hasta çocuğu mezarın üzerinde Besmelenin kutsal olması nedeniyle ateşte yanmadığına cirileyen kadın, onu mezarın üzerine bırakıp oradan ay- inanıldığından, tütsü amaçlarıyla kullanılacak zeytin dal- rılırdı. Bir müddet sonra diğer kadın başka bir yoldan larına besmele çekilmeden dua okunurdu. Ancak yine de oraya gidip çocuğu alır ve mezarlığa geliş yolunun dı- zeytin ağacının kendinden okunmuş olduğuna inanıldı- şındaki başka bir yoldan evine götürürdü. Böyle yapıl- ğından tütsü amacıyla kullanılacak zeytin yapraklarının ması halinde çocuğun niyette belirtilen sürede sağlığa üzerlerine dua okunmadan tütsü amaçlarıyla da kullanıl- kavuşacağına veya öleceğine inanılırdı. (Bu uygulamayı ması adettendi. (K.K. 26) Çobanlar davarlarını otlatmaya gerçekleştiren kaynak kişinin çocuğu beşinci günde ölm- götüreceklerinde veya davarlarıyla otlaktan evlerine geri üştür) (K.K. 43)(38) döndüklerinde, hanımları kapının eşiğinde durarak on- 17. Göz ve hasetten korunmak için Kıbrıs’taki en ları ve hayvanlarını buhurdanlık (tütsülük) veya bir kev- yaygın uygulama şekli, evlerin, evlerdeki yetişkinler ile gir içinde yaktıkları zeytin yapraklarıyla tütsülerlerdi çocukların, hayvanların ve çeşitli eşyaların, kişilerin eko- (K.K. 177). nomik durumlarına bağlı olarak metalden veya genellikle Tütsü amacıyla kullanılacak zeytin dallarının temini de pişmiş topraktan yapılmış bir buhurdanlık (tütsülük) ile tütsü amacıyla kullanılması uygulamaları aşağıda sı- veya bir kevgir içinde yakılan zeytin yapraklarıyla dua rayla belirtildiği şekilde yapılmaktaydı: okunarak (genellikle Kuleuzuler okunarak) tütsülenme- a- Tütsü amacıyla toplanacak zeytin dalları ile zeytin siydi.(Resim 25)(39) Nadiren de olsa Evretu köylülerinin yaprakları: okumuş hocalardan Hafız Mehmet Efendi’ye danıştık- - Zeytin ağaçlarının çiçek açma mevsimine denk tan sonra, göz ve hasede karşı lazmarin (biberiye) bitki- düşen dönemde (K.K. 117, 228, 237); (41) sinin kurutulmuş yapraklarından tütsü yapmanın zeytin - Hiç dedikodu duymayan dört yol ağzındaki bir 114 Halkbilimi zeytin ağacının kıbleye bakan (K.K. 232); tarafından (K.K. 211, 228) veya - Zeytin yaprağı tütsüsünün güneş batmadan yapıl- - Zeytin ağacının kıbleye bakan tarafından (K.K. 73, ması adettendir. Bu nedenle ilk olarak evin ahalisi sonra 153, 239, 275) bir dal öne eğilip üzerine üç Fatiha, üç evin odaları ve en sonunda ise ahırlar tütsülenirdi;(44) İhlas ve üç Kuluvallahu Ehat Sureleri okunup üf- - Çıktıkları geziden evlerine dönen insanların nazar lendikten sonra besmeleyle kesilir.(42) ihtimaline karşı kendileri ile çocuklarını tütsülemeleri b- Zeytin dalları ile yaprakları toplandıktan sonra : adettendi;(45) - Dua dinlemeleri (kutsanmaları - avsınlanmaları) için -Tütsü yapılırken bir tütsü kabı veya bir kevgirin kırk gün süreyle camilerde (K.K. 177, 228, 237) veya ki- içine yanmış kömür ve bunun da üzerine zeytin yaprak- lisedeki sunağın yanında bekletilirlerdi (K.K. 3, 94, ları konur. Kömür üzerine konan zeytin yapraklarından 133, 138, 151, 177, 211, 228, 237);(43) birinin çatlayıp bir yandan bir yana savrulması halinde o - Evin Kıble duvarına asılıp 40 gün süreyle bekletilir eve veya evdeki kişi veya varlıklara karşı gözü olan bi- ve her gün üzerlerine bir dua okunur (K.K. 239); rinin bulunduğu yorumu yapılır. (46) Kaç adet zeytin yap- - Besmele çekilmeden üzerlerine 1 veya 3 Kuluval- rağı çatlarsa, o kadar sayıda gözün bulunduğu lahu Duası okunup üflenir (K.K.73, 275) (Besmelenin varsayımında bulunulur. Bu gibi durumlarda yaygın ola- kutsal olduğuna ve yanmayacağı inanıldığından oku- rak “gözü olanın gözü çıksın” şeklinde beddua edilmek- nacak dualar öncesinde besmele çekilmezdi); tedir. Daha sonra insanların tütsülenmeleri için tütsü kabı - Toplanan zeytin dallarının üzerine “Haset Duası” (veya kevgir) kişilere doğru uzatılır, onlar da ellerini du- okunup üflenir (K.K. 206) mana uzatıp sallamak suretiyle dumanı üzerlerine çekip c- Zeytin dalları ağaçtan kesilmeden önce üzerlerine tütsülendikten sonra, tütsü amacıyla kullanılan tütsü kabı yedi defa “Felek Suresi”(K.K. 211, 228) veya üç Fatiha, kişilerin başlarının üzerinde üç tur yapacak şekilde do- üç İhlas ve üç Kuluvallahu Ehat Sureleri okunur ve her landırılır (K.K. 26). dua okunduktan sonra üzerlerine üfürülürdü. Daha sonra d- Tütsü tamamlandıktan sonra geriye kalan kömür- dallar besmeleyle ağaçtan kesilirdi. (Bu dallar evin du- ler ile küller, içinde su bulunan bir tasa döküldükten varına asılıp kuruduktan sonra tütsü amaçlarıyla kulla- sonra: nılırdı) - Tas içindeki sudan göz hasede uğrayanlara, üzerle- Zeytin dalları (veya zeytin yaprakları) toplandıktan rindeki göz ile hasetin uzaklaşması için serpiştirilir sonra kurumaları için evde beklenir ve ondan sonra aşa- (K.K. 228); ğıdaki şekillerde tütsü amacıyla kullanılırlardı: - Tas içindeki su, göz ve hasetin evden uzaklaşması - Buhurdanlık veya kevgirdeki kömürün üzerine 3 için, evin önünden geçen yola savrularak dökülür (K.K. veya 7 yaprak konup tütsü yapılır (K.K. 228); 26); - Tütsü sadece üç yaprakla yapılır (K.K. 239); - Evin önünden geçen yola sırtını veren kadınlar, taş - Tütsülüğe üç kömür konur ve üzerine de çeşitli dua- içindeki su, kömür ve zeytin küllerini, önlerinden arka- ların okunduğu bir sırada 3 veya 7 zeytin yaprağı atılır. larına doğru yola savurup dökerler (KK 26, 211, 228); O sırada, ya “Gözü olanın gözü çıksın”, ya “Gözü olanın - Tas içindeki kül ve kömürler, evin avlusundaki ayak gözü götüne”, ya da yaygın olarak şu sözler söylenir : basmayan bir yere dökülür ve üzerleri toprakla örtülür. “Ela gözlü, mavi gözlü, baldırı kıllı, seyrek dişli ve çatık Bunun ise evdeki gözün de bu şekilde kaybolması (yok kaşlılar. Bu zeytin yaprakları elimde nasıl dönerse, onla- olması) anlamı taşıdığı varsayılmaktadır (K.K. 239); rın da gözleri böyle dönsün” denir (K.K. 211) (Mavi - Kömür ile küller evin batıya bakan duvarının önüne gözlü kişilerin gözlerinin çok tutuğuna inanılmasına kar- veya genellikle bu duvarın önündeki bir suya dökülür. şın, bazı kadınlar, mavi gözlü çocuklarının olmasını is- (Bu uygulama güneşin batıp kaybolduğu gibi, nazarın da terlerdi. Bu nedenle hamile olduklarını uzun süre gizli güneş gibi yok olup kaybolması anlamı taşıdığı ifade tutarlardı. Hamile olduklarını uzun süre gizleyebilen ka- edilmektedir) (K.K. 232). dınların mavi gözlü çocuk doğuracaklarına inanılırdı) e- Karpaz bögesindeki Aysimyo (Avtepe) köylüleri- Halkbilimi 115 nin yaygın olarak kullandıkları çok ilginç bir tütsüleme rinde taşımları için bir muska ve dükkanlarının önüne şekli vardı. Öncelikle bir buhurdanlığın içerisine, evin serpmeleri için bir avuç buğday verirdi. Şişedeki suyun bir köşesinden alınan bir miktar örümcek ağı, soğanın dükkanı göz ve hasetten koruyacağına, muskanın, taşı- dış kabuğu, sarımsağın dış kabuğu ve bir miktar zeytin yanı koruyacağına ve dükkanın önüne serpilen buğday- yaprağı konduktan sonra evin ahalisi ile evin her yanı ların dükkanın karınca gibi işlemesini sağlayacağına tütsülenirdi. Tütsü yapılırken de şu sözler söylenirdi: inanılırdı. (K.K. 220) Bazı kişiler ise dükkanlarının işle- “Çatık gaşlının, seyrek dişlinin, mesi için hocalara “karınca duası” yazdırıp bu duayı dük- Mavi gözlünün, kanlarına asarlardı. (K.K. 103, 106); Baldırı gıllının, - Okumuş kişiler aşağıdaki duayı bir kağıt üzerine ya- Çocuk etmeyenin, zarlar ve bu kağıdın evin görülebilecek yüksek bir ye- Gözü göğe, götü yere yapışa. rine asılmasını öğütlerlerdi. Böyle yapılması halinde evin Elem tere fiş nazardan korunacağına inanılırdı. Yazılan dua şöyleydi : Kem gözlere şiş.” “Bismillahi O iruke min külli şeyin yuzike vamin küllü 18. Göz ile hasede uğrayan hastaları sağaltmak için aynin ve hasidin allahü yeşfik” (Meali : Allahın adıyle; okumuşlara baş vurulması yaygın bir inanç şekliydi. sana eziyet veren her tülü şeyden, nazardan ve hasetten Okumuş kişiler bir hoca veya bir hacı kadın olabileceği Allah seni korusun) (K.K. 73, 221). Bazıları ise hocalara gibi, köyün kilise papazı da olabilirdi. Okumuşların yaz- muska yaptırmak yerine sadece “Nazar Duası” veya dıkları muskalar ağıllara asılır, okunan sular ise ağıllara “Haset Duası”nı okurlardı. (K.K. 73, 221); serpiştirilirdi (K.K. 193, 214). Yapılan muskalar bazen - Göz ile haset nedeniyle hayvanları hasta olan ço- hayvanların yalaklarına (Gurna – Barna Bahna) da ko- banlar bir okumuşa baş vururlardı. Okumuşlar mürek- nurdu (K.K. 219). Yetişkinler ile çocuklara da muska ya- kepli kalemle bir kağıda “Haset Duası” yazarlar, üç tane pılıp elbiselerinin görünmeyen bir yerine iliştirilmesi de muska yaparlardı. Üzerine haset duası yazılan kağıt yaygın adetlerimiz arasında yer almaktadır. Okumuşların bir bardaktaki suyun içine konur ve mürekkebin suya da- uygulamaları arasında bölgesel farklılıklar olmasına kar- ğılmasından sonra ise bu su ağıllar ile evlere serpiştiri- şın, “okunmuş su” ile “muska yapma” uygulamaları iti- lirdi. Yapılan üç muskadan biri sürünün sahibine, diğeri bariyle aralarında bir benzerlik vardır. Bölgesel sürünün en yaşlı hayvanına asılır, üçüncü muska ise ağıla farklılıklar gösteren uygulamalardan saptayabildiklerim gömülürdü (K.K. 250); şunlardır: - Hayvanları hasta olan Arapköylü çobanlar, - Baf kazasına bağlı Evretu (Dereboyu) köyünün “Ayazma Koymak” amacıyla köy papazını evlerine ça- Türk ve Rumları, göz ve nazar nedeniyle hastalanan hay- ğırırlardı. Bu papaz, bir elinde tutuğu süslü leğenin için- vanların sağlıklarına kavuşabilesi amacıyla köydeki deki suya okuyup üfledikten sonra diğer elindeki bir Mehmet Hoca’ya giderlerdi. Hoca bir suyun içinde oku- demet lazmarın dalını suyun içine batırırdı. Daha sonra yup üfledikten sonra bu suyun hayvanlara içirilmesini bu dalın üzerindeki suyu ev ile ahırların her yanına ve öğütlerdi. Böyle yapılması halinde hayvanların sağlıkla- evdeki insanlara serpiştirirdi (K.K. 184).(47) Böyle yapıl- rına kavuştuğu iddia edilmektedir (K.K. 193); ması halinde evdeki nazar ile kötü ruhların o evden uzak- - Dükkanları göz ile haset nedeniyle işlemeyen laşacağı varsayılırdı. (Rum papazların goncoloz denen Ay.Varvaralı köylüler ile çevresindeki diğer köylüler, Kalikatzaroi’yi ev ile köyden uzaklaştırmak için yılba- “Ayvarvaralı Hoca” olarak bilinen kişiye giderlerdi. şından sonra gelen 5. gündeki lokmaların dama atıldığı Hoca, kendisine başvuran kişinin adını, yaşını ve anası- günde ayni uygulamayı yaparlardı)(48) nın adını aldıktan sonra masanın üzerine iki büyük zar 19. Kıbrıs genelinde ve özellikle de Baf kazasına atardı. Gelen sayılara göre bir kitaba bakıp alınması ge- bağlı bazı Türk ve Rum köylerinde “Amadi” olarak bili- rekli önlemleri söylerdi; nen ve “Göz Suyu” anlamına gelen suların göz ile hasedi - Bu amaçla kendine giden kişilere, dükkanlarına as- önleme gücüne sahip olduğuna inanılırdı (K.K. 190, 193, maları için su dolu küçük bir şişe okunmuş su, üzerle- 205, 207, 214, 219, 256, 267). Kaynaklarında göz gibi 116 Halkbilimi bir girdap oluşturmaları bu suların başlıca özelliğiydi. hasede karşı ekinlerin (demetlerin) arasına konurdu Bugüne kadar saptayabildiğim bu sular ile bunlarla ilgili (K.K. 219). Bugüne kadar yumurta gibi kokması nede- uygulamalar şöyledir:(49) niyle kükürtlü oldukları anlaşılan bu gibi sular Kurtaka, - Milou ile Yiolou köylerinin cıvarındaki (veya Milou Varsa, Monyat, Galobanayot, Pedula köyleri ile Ay. köyü yanındaki) yerden kaynaklanan ve bir girdap oluş- Anargirus Manastırında da saptanmış olmasına karşın, turduktan sonra içine atılan cisimleri denize doğru sü- bunların çevresinde herhangi bir inanç veya uygulama- rüklediği söylenen “Amadi”(Göz) suyu vardı. Çok nın var olup olmadığı şimdilik bilinmemektedir. tehlikeli bir yer oluşu nedeniyle kaynağın olduğu yere 20. Kıbrıs genelinde “Korkuluk Çıkartma” ve “Has- tek kişinin inebileceği şekilde bir duvar yapılmıştı. Ev talığın kaynağını belirleme” amacıyla hasta kişilerin ile hayvanları göz ile hasetten korumak amacıyla, gece adına bir hocadan icazet alan bir okumuş tarafından hasta olunca, hiç kimse görmeden su kaynağına gidilir, bura- adına “kurşununu Dökme”, ”tuzunu dökme” ve “Tuz ile dan bir kova su alınır, alınan su evlere, hayvanlara, eş- Kurşun Dökme” adıyla uygulamalara gidilirdi. Kıbrıs ge- yalara ve ekinlere serpiştirilir, ayrıca hayvanlara da nelinde bu iş, okumuş hocalardan ziyade, bir veya bir- içirilirdi. Böyle yapılması halinde kişilerin canlarıyla kaç hocadan icazet (izin) alan ve “Mulla” olarak bilinen mallarının göz ve hasetten korunacağına inanılırdı (K.K. okumuş kadınlar tarafından yapılırdı. Bu kadınlar hoca- 190, 193, 214); lardan ders alırlar veya bildikleri yöntemleri hocaların - Hirsofu (Altıncık) köyünün yanındaki yerden kay- huzurunda tatbiki olarak gerçekleştirirlerdi. Uygulamalar naklanan “Amadi” suyu vardı. Hayvanların göz ve ha- hocalar tarafından tatminkar bulunursa onlara kurşun setten korunmaları için, gece olunca hiç kimse görmeden veya tuz dökme izini verilirdi. Bir hocadan izin alma- hayvanlar bu suyun kaynağına götürülürdü. Orada hay- yanların yapacakları uygulamaların geçersiz olduğu iddia vanlara teker teker çanları takılır ve kuyruklarından ke- edilmektedir. silen bir tutam kıl suya atılırdı. Kaynaktan bir kova su Kurşun veya tuzun dökülmesiyle beliren yılan, alındıktan sonra, yine hiç kimse görmeden eve geri geli- köpek, araba, silah, göz ve diğer şekillere dayanılarak nir ve bu sudan hayvanlara serpiştirilirdi. Böyle yapıl- hastalığın kaynağı belirlenmekte, böylece hastalığa göre ması halinde hayvanların göz ve hasetten değişik sağaltma yöntemleri uygulanmaktaydı. Bu ko- etkilenmeyeceğine inanılırdı (K.K. 205, 207); nuya ilişkin olarak Kıbrıs genelinde detayları da içeren - İstinco (Tabanlı) köyündeki Ay. Haralambi Kilise- çok değişik uygulamalar bulunması itibariyle, bu konu- si’nin yanında bulunan “Halases” (veya Halassa) pına- nun, uygulamalardaki bölgesel farklılıkları da içerecek rından hiç kimse görmeden geceleri gidilip bir kova su şekilde ele alınıp irdelenmesi daha uygun görülmektedir. alınırdı. Alınan su göz ve hasede karşı evlere, ağıllara ve 21. Kurşun Dökme: Yakın geçmişimizde hastalıkla- kümeslere serpiştirilirdi (K.K. 256); rın nedeninin öğrenilip hastanın sağlığına kavuşmasını - Lukrunu (Olukönü) köyünün yanında “Neron Don sağlamak için kurşununun dökülmesi adettendir. Kıb- Ammadyu” (Göz Suyu) olarak bilinen suyun göz ile ha- rıs’ta genellikle korkuluk çıkartmak için hastanın adına sede karşı kullanılması adetten olduğundan, hiç kimse bir okumuşa kurşun döktürülürken, şeytanların şerrine görmeden geceleri bu suya gidilip su alınır ve bu su ev- veya göz-hasede uğrayanların adına da kurşun dökül- lere, ağıllara serpiştirilirdi. Bu suyun yanında Rum köy- düğü öğrenilmektedir. Kıbrıs’taki kurşun dökme uygu- lülerinin “Grommi” adını verdikleri “Soğan Panayırı” lamaları Güney Anadolu’daki Türkmen yapıldığı da kaydedilmektedir (K.K. 267); oymaklarındakilerin bir benzeri olması itibariyle hayli - Pitargu (Akkargı) ile Episkopi (Piskobu) arasında dikkat çekicidir.(50) yumurta gibi koktuğu söylenen bir göz suyu vardı. Gece Hastanın adına kurşunun dökülebilmesi için kurşunu hiç kimse görmeden bu suya yaya olarak gidilip su alınır dökecek okumuş kadın ile hastanın aç karnı (yemek ye- ve yine hiç kimse görmeden eve geri dönülürdü. Alınan memiş) olması gerekirdi (KK. 215). su bir şişeye konup evin kapısının üst başına veya ağılın Kurşun dökmesi için baş vurulan okumuş kadın önce kapısının üst başına asılırdı. Orak zamanı bu şişe, göz ve “Allah rızası için niyet ettim (Ayşe) oğlu (Tuncer’in) üs- Halkbilimi 117 tündeki korkuluğunu çıkartmak (def etmek) için kurşu- dece baş üstüne konan tasa) eritilen kurşun dökülür. nunu dökmeye” diye niyette bulunur (K.K. 265, 273). (K.K. 270, 273, 209, 215) Dökülürken de üç defa “Al Hasta olan kişi okumuşun önündeki bir sandalyeye kesikliğini ver kuvvetini. Al sarılığını ver kırmızılığını oturtulur ve başı kırmızı renkli bir yemini ile denir. (K.K. 185) örtülür.(K.K. 145, 250, 249, 270, 273, 209, 265, 185) Tas içindeki suya dökülünce sertleşen kurşun, oku- (Kırmızı renkli yemeninin anlamı, hastayı sarartan has- muş kadın tarafından alınır ve neye benzediği incelenir. talığın uzaklaşması ve kırmızı renkli –sağlıklı- olması (K.K. 265, 273, 209, 185, 145, 250) Bu arada hastaya tas içinmiş) (K.K.185) içindeki sudan üç yudum su içirilir, sonra bu suya okun- Daha sonra bir kalburun içine bir tas konur.(K.K. 265, duktan sonra hastanın elleri, ayakları, göğsü, alnı ve yüzü 145, 250, 215) (Bazı bölgelerde kalbur kullanılmaz – bu suyla ovulur. (K.K. 265) K.K. 171, 270, 265, 145, 250, 215) Bu tasa bölgesel fark- Kurşun yeniden kepçe içerisinde eritilir ve bu sefer lılıklar içeren değişik malzemeler konur. Tasın su doldu- de ayni işlem sırasıyla hastanın sağ omzunda, sol om- rup içine gümüş bir para (genellikle bir şilin) konması zunda, yüreğinin üzerinde, sağ dizinde ve sol dizinde tek- “Suyun gümüşlenmesi” şeklinde anılmaktadır. Bazı böl- rarlanır. (K.K. 185, 273, 209) Son kurşun döküleceğinde gelerde kalburun içine bir tas ve diğer yanlarına ise bir eritilen kurşun tasın içindeki suya değil de yere dökülür. dilim ekmek ile bir soğan konur.(K.K. 265) Tasın içine (K.K. 273, 209) Son olarak dökülen kurşun hangi şekli konan ve bölgesel farklılıklar içeren malzemeler ise şöy- almışsa hatanın o şeyden korkup hastalandığına yorum- ledir : lanır. (K.K. 273, 209, 265, 145, 250) Her kurşun dökül- - Su+1 turunç yaprağı+1 gümüş yüzük (K.K. 271, düğünde kurşunlar mutlak surette incelenir. Eğer dökülen 221) veya 1 gümüş para (K.K.271); kurşun pürüzsüz ise döküldükleri yerin hastalıklı olma- - Su+1 veya 3 yeşil yaprak+1 gümüş para (K.K. 221, dığına, eğer dökülen kurşun kararmış, üzerinde iğne şek- 270, 273, 209); linde çıkıntılar varsa veya dağınık (üfelenmiş) ise, - Su+5 çeşit yaprak (zeytin, ekşi, portakal, turunç ve döküldükleri yerin hasta olduğuna yorumlanırdı. (K.K. nar yaprağı)+1 gümüş para (K.K. 265, 185, 273, 209, 270, 221, 271) Eğer baş üzerinde dö- 215); külen kurşun delikli ise, hastanın başının ağrıdığına yo- - Su+7 adet kuru bakla+I adet gümüş para (K.K. rumlanırdı. (K.K. 265) Eğer tastaki suya bakla konmuş 265); ise bu baklalar da incelenirdi. Eğer yan yana üç bakla- - Su+3 gül yaprağı+3 ekşi yaprağı+ 3 tutam tuz nın üzerinde boylu boyunca bir bakla görülürse, bu şekil (K.K. 145, 250) ölülerin mezarlığa taşındıkları sala benzediğinden hasta- Yukarıdaki malzemeler tasın içine konduktan sonra nın öleceğine yorumlanır (K.K. 265). okumuş kadın değişik dualar (Ayetül Kürsü, İhlas Suresi, Bazı bölgelerde ilk kurşun hastanın ilkin sağ omzuna, Tebbet Yeda Suresi ve genellikle de Haset Duası) (K.K. sol omzuna ve en sonunda başına konurken her seferinde 185) okuduktan ve bu malzemeleri de makasla karıştır- eritilen kurşun tasa dökülür ve işlem sonrasında tasta üç dıktan(K.K.265) sonra hasta ile suya üfleyerek suyu av- kurşun kümesi oluşmuş olur (K.K. 265). Bazı bölgelerde sınlar.(K.K. 185,265) ise baş üzerine kalburla birlikte konan tas içerisindeki Yukarıdaki işlemler yapılırken, bir yandan da av tü- suya kurşun dökme işlemi üç kez tekrarlanır (K.K. 145, feğine ait bir fişek açılarak içindeki kurşunlar bir kepçe 250, 221, 270, 271, 249). veya cezveye konup mangalda yanan ateşte eritilir. (K.K. Bazı bölgelerde birinci kurşun başa dökülüp kurşun- 265, 185, 273, 209, 215, 270, 221, 271) lar incelendikten sonra ayni işlemler sağ ile sol omuzun Hastanın ilk kurşunu döküleceğinde kalburun için- üzerinde, yüreğin üzerinde ve dizlerin üzerinde tekrarla- deki tas alınıp (veya bu tas kalburla birlikte alınıp) (K.K. nır. (K.K. 185) Bazı bölgelerde ise eritilen ilk kurşunun 221) hastanın önünde durulur ve İhlas Duası ile Fatiha bir kısmı hastanın başında, bir kısmı yürek üzerinde ve Suresi okunduktan sonra (K.K. 270, 265) hastanın başı- geriye kalan kurşun ise dizler üzerinde tekrarlanır ve su nın üstüne konan kalbur içindeki su dolu tasa (veya sa- içinde oluşan üç kurşun kümesi ayrı ayrı incelenir. Bu 118 Halkbilimi yöntemle yapılan işlemden son kurşun hastanın belinde Kurşunu dökülen hastanın sağlığına kavuşabilmesi gerçekleştirilir ve bu sefer eritilen kurşunun tamamı tasın için, kurşunu dökene mutlak surette para verilmesi gere- içine veya yere dökülür (K.K. 265). kirdi. Para verilmemesi halinde hastanın sağlığına ka- Son kurşun döküldükten sonra hastaya tastan alınan vuşmayacağına ve hastanın ağırlık ile nüsübetinin (yani üç yudum su içirilir veya üç yudum su tasın içindeki tu- hastalığının) kurşunu dökene geçeceğine inanılırdı. Bu runç yaprağıyla içirilir (K.K. 271). Bazı bölgelerde her nedenle tasın içine konan gümüş para kurşunu dökene kurşun döküldükten sonra tasın içindeki sudan kurşun bırakılırdı (K.K. 185, 265, 145, 250, 270). dökülen kişinin oynak yerlerine, ellerine, yüzüne, yüre- 22. Tuz Dökme: Hastalıklara neden olduğu varsayı- ğine, dizlerine ve ayaklarına sürülür (K.K. 265, 185, 271, lan “korkuluk çıkarılması”, ya da hastalıkların nedenle- 271, 249, 221). rinin teşhis edilmesi için en yakın bir okuma Son kurşun dökülüp de hastaya üç yudum su içiril- başvurulması adettendi. Örneğin ; Hastalar Dizdar köy- dikten ve bu sudan oynak yerlerine sürüldükten sonra deki “Sultan Aba” olarak bilinen beyaz çarşaflı bir Türk sıra bölgesel farklılıklar içeren başka işlemlerin yapıl- kadına götürülürken (K.K. 247), Singrasi köyünün Türk masına gelir. Şöyle ki: ve Rum hastaları da köyün okumuşu olan bir Rum ka- - Tastaki su hastanın önünden arkasına doğru dökülür dına götürülürlerdi. (K.K. 185); Bu uygulamaların yapıldığı en uygun saat ise güneşin - Hasta sokak kapısının eşiğine (K.K. 270) veya üç dulunduğu (güneşin battığı) vakitti. (K.K. 268) Hastala- ya da dört yol ortasına götürülüp tas içindeki su hastanın nan çocukların annesi gün dulumundan önce köydeki 3 önünden arkasına doğru savrulup dökülürken (K.K. 221, veya 7 evden hiç sormadan çalı, odun ve tuz alarak 271, 215) üç defa “Ver eyliğimi al hastalığını, al hastalı- köyün okumuşuna giderlerdi. ğını ver eyliğimi” denir (K.K. 221, 271, 270); Okumuş ilkin ocağı üç taş ile kıbleye karşı kurulur - Eğer kalburun içine daha önce soğan konmuşsa, bu (K.K. 204, 73, 184, 228). Bazı bölgelerde ocak okumuş soğan hastaya verir ve soğanı alan hasta başında yemeni kadın tarafından kurduğu gibi, bazı bölgelerde ise “ba- olduğu halde hiç kimseye bakmadan koşarak evin kapı- şından tek nikah geçmiş” bir kadın tarafından kurulur. sından yola çıkar ve gördüğü ilk kişiye üç kez “Al has- (K.K. 218, 204, 73, 184) Ocak kurulduktan sonra içine talığımı ver iyliğimi” derdi. Sonra elindeki soğanı getirilen çalılar ile odunlar konur, onların da üzerine bir önünden arkasına doğru atınca koşarak eve girip oku- kara sac konur (K.K. 268). muşun önüne otururdu. O sırada kalburun içinde bir Ocağa kara bir sac konduktan sonra içine bölgesel ekmek dilimi varsa kendisine yedirilir (K.K. 265). farklılıklar içeren aşağıdaki malzemeler konur : Son kurşun döküldükten sonra bu kurşunun tamamı - Sacın üç kenarına birer eşek (merkep) dışkısı konur (K.K. 271, 221, 249) veya bu kurşundan yedi topak (K.K. 247, 268, 231); (küme) (K.K. 265, 145, 250) alınır ve hastanın başına ör- - Sacın üç kenarına birer eşek dışkısı, ortasına ise bir tülen kırmızı yemeni içerisine sarıldıktan sonra hastanın hayvan nalı kor (K.K.228); yastığının altına konması için ailesine verilir. Bu kurşun - Okumuş dualar okurken sacın üç kenarına birer eşek hastanın yastığının altında üç gün bekletilir (K.K. 271, dışkısı, sacın ortasına tuz ile hastanın başından kestiği 221, 249, 265, 185, 209, 215). Üç günden sonra bu kur- bir tutam saç kor (K.K. 247); şun evin dışına (K.K. 209), evin batısındaki ayak bas- - Sacın üç kenarına birer eşek dışkısı, ortasına ise bir mayan bir yere (K.K. 265, 209, 271, 221, 249, 270, tas konur (K.K. 218); 215),(51) veya dört yol ağzındaki ayak basmayan bir yere - Sacın üç kenarına birer eşek dışkısı, ortasına 3 tutam (K.K. 265, 271, 221, 249, 270) atılır. Çaput ile kurşunla- tuz ve bir kenarına bir dilim ekmek konur (K.K. 73, 184, rın hastalığı simgelediğine inanıldığından, bunların atıl- 204); masıyla hastalığın da evden çıkmış olacağı varsayılırdı. - Sacın iki kenarına birer eşek dışkısı, bir kenarına bir (K.K. 265, 221, 249, 270, 271) Atılan çaput ile kumaşı kömür ve bir kenarına bir dilim ekmek konur (K.K. 185); bulup alana hastalığın geçeceğine inanılırdı (K.K. 249). - Sacın üç kenarına 3 adet eşek dışkısı, 3 topak tuz ve Halkbilimi 119

3 dilim ekmek konur (K.K. 218). şekil belirginleşmiş olur) Diğer taraftan sacın ortasına konan bir tasın içine su, - Okumuş kadın bir elinde tas, diğer elinde makas ol- tuz (veya makas – K.K. 218) ve gümüş bir para konur duğu halde “Niyet ettim bu çocuğun korkuluğunu çı- (K.K. 268, 228, 234, 231). Bu tas geçici olarak sacın or- kartmaya diye niyette bulunur (K.K. 204, 73, 184). Sonra tasına konduğu gibi (K.K. 218), Kıbrıs genelinde oku- da elindeki makası sırasıyla önce ocağın bir taşına ve muşun tası elinde tutması yaygın bir uygulama şeklidir. sonra da tas üç kez değdirmek suretiyle üç defa Kulu- Suya gümüş paranın konması “Suyun gümüşlenmesi” vallahu suresi okur ve tasa üfürür. Ayni işlemi ocağın şeklinde telaffuz edilirken, bunun hasta kişinin üzerin- diğer iki taşına da uygulayıp sacın üzeri ile hastanın yü- deki hastalığın da suya atılan gümüş para gibi soğuması züne tastaki sudan serpiştirir (K.K. 204, 73, 184). şeklinde izah edilmektedir (K.K. 204, 73, 184). Hasta çocuk sacın üzerinde üç defa atladıktan sonra: Ocağa sac konduktan sonra ocaktaki çalı ile odunlar - Okumuş kadın çocuğa tastaki sudan üç yudum su okumuş tarafından (K.K. 204, 173, 184), bazı bölgelerde içirir ve elini tastaki suya batırıldıktan sonra hastanın yü- ise başından tek evlilik geçmiş “bütün başlı bir kadın” reğini, yüzünü ve ellerini suyla ovar (K.K. 204, 73, 184). tarafından (K.K. 218) yakılır. Ocak yakıldıktan sonra de- Bu arada saca serpiştirilen suyun etkisiyle sacda dağılan ğişik bölgesel uygulamalar gerçekleştirilirdi. Şöyle ki: tuzların aldığı şekil incelenir. Tuz ne şekli almışsa has- - Okumuş kadın önde ve arkasında ise hasta olduğu tanın o şeyden korktuğu veya hastalığın o şeyden kay- halde tasın içindeki tuzlu sudan saca tuzlu su serpiştir- naklandığı teşhisi konur (K.K. 204, 73, 184) ve sac dikten sonra saçtan dumanlar çıkmaya başladığı sırada içindeki bir dilim ekmeğin bir kısmı hastaya yedirilir okumuş önde ve arkasında ise hasta olduğu halde (Eğer (K.K. 204, 73, 184). Sonra okumuş kadın hastayı ve ge- hasta bir bebek ise okumuş onu kucağına alır ) tasın et- riye kalan ekmek ile tası alarak kapının önüne çıkar ve rafında üç kez dolanılır ve daha sonra hastadan sacı sağ yoldan kedi veya köpek geçerse ekmeği onlara atar ve ayağıyla üç kez atlaması istenir (K.K. 204, 73, 184, 268, elindeki tastaki suyu üç defa “Al korkuluğunu ve eyli- 228, 234). (Bazı bölgelerde bu işlem yapılıp hasta ocağın ğini” dedikten sonra hastanın önünden arkasına doğru üzerinden üç kez atladıktan sonra arkasına bakmadan sokağın içine döker (K.K. 204, 73, 184). Sonra da hasta sokak kapısına doğru koşarken okumuş kadın da tasın arkasına hiç bakmadan koşarak eve girer. (K.K. 204, 73, içindeki tuzlu suyu kızgın sacın içine döker. Suyun bu- 184) Böyle yapılınca hastadaki korkuluğun çıkacağı harlaşmasıyla hastalığa neden olan şeyin şekli sacın üze- veya hastalığın kaynağının teşhis edileceği varsayılır rinde belirmiş olur - K.K. 268) Hasta sacı üç kez (K.K. 218). atlarken okumuş kadın elindeki tas içerisindeki tuzlu Ender olarak bazı ailelerin göz tutan çocuklarının suyu hasta ile saca doğru serpiştirir. Bazı bölgelerde adına ateşe tuz attıkları, tuzun çatlamasıyla göz tutan ço- çocuk üç kez sacın etrafında döndürüldükten ve sacı üç cuklarını ateşin üzerinde çevirdikleri ve böylece çocuk kez atladıktan sonra tastaki tuzlu suyun tamamı kızgın üzerinde olan gözlerin çatlayıp kör olacağına inanıldığı sacın içine dökülür (K.K. 228, 234). Bazı bölgelerde bu kaydedilmektedir.(52) işlemden sonra okumuş, tastaki sudan hastaya üç yudum 23. Tuz ile Kurşun Dökme: Üç adet taş alınarak bir su içirtir (K.K. 204, 73, 184). O sırada saca daha önce ocak kurulur, üzerine de ters olarak bir “Gara Sac” konur. serpiştirilen veya dökülen tuzlu suyun yanması sonucu Sacın üç kenarına birer adet merkep dışkını konur. Diğer beliren şeklin, hastalığın nedeni olduğu varsayılır (K.K. yandan bir tas alınıp içine su, gümüş bir para ve tuz 247, 204, 73, 184, 228, 234). konur. Ocaktaki çalılar yakılınca korkuluğu çıkarılacak - Hasta sacın üzerinden sağ ayağı ile üç kez atlarken hasta çocuğu sol kucağına alan okumuş kadın sacın et- okumuş kadın elindeki tastaki tuzlu sudan kızgın saca ve rafında üç kez döner. Bu arada sol elinde tutuğu kurşun hastanın yüzüne elindeki tastaki tuzlu sudan serpiştirir tanelerini sacın üzerine atarken, sağ elinde tuttuğu tas- (K.K. 231). Bazı bölgelerde makas tuzlu suya batırıldık- taki suyu hastanın yüzüne serpiştirir. Üzerine su serpiş- tan sonra makasla serpiştirme işlemi yapılır (K.K. 218). tirilen hastanın irkilip silkinmesiyle hastadaki (Böylece sacdaki tuz ıslanıp yanınca hastalığa neden olan korkuluğun döküleceği varsayılır. Bu arada sacın ateşten 120 Halkbilimi kızarmasıyla saca atılan kurşun da erimiş olur. Kurşunun DİP NOTLAR aldığı şekle bakılarak hastanın nereden korktuğuna karar verilir. Bu işlem tamamlandıktan sonra tasın içine hasta- * Bu bildirinin ilk şekli 20-21 Nisan 2006 tarihleri nın ailesi tarafından konan gümüş para uygulamayı arasında Lefke Avrupa Üniversitesi ile Lefke Beledi- yapan okumuşa kalır (K.K. 283). yesi işbirliğiyle gerçekleştirilen VII. Lefke Edebiyat Buluşması (Kuzey Kıbrıs Gelenek ve Görenekleri) IV. Son Söz Sempozyumunda bildiri olarak sunulmuş ve Son söz olarak sizlere, bazı kişilerin gözlerinin tut- Yrd.Doç.Dr. Hasan Köksal tarafından bu amaçla yayın- ması nedeniyle insanlara verdikleri zararları konu alan lanan sempozyum dergisinde yer almıştır. Daha sonraki eski bir olay ve halkbilimi araştırmacılarımızdan sayın çalışmalarla genişletilen bu araştırma şimdiki son şek- Oğuz Yorgancıoğlu’nun derlemiş olduğu bir maniyi ak- lini almıştır. tararak konumu sonlandırmış olayım.(53) ** Arkeolog - Araştırmacı Yazar Bir zamanlar Lefke’de “Vankadra” lakabıyla bilinen (1) Tılsım, Kıbrıslı Rumlar arasında “Filakto” adıyla bilmektedir gözü çok tutan bir adam varmış. Kime göz korsa ona zarar verirmiş. O sıralarda Mağusa’da birbirleriyle reka- (2) Yrd. Doç. Dr. Feriha Akpınarlı, “Anadolu’da Nazar ve Nazar- lıklar”, I. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyum bet içinde olan iki hırdavat tüccarı varmış. Bu tüccarlar- Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları no:1799, Ankara, 1966, dan birine ait malların belli bir günde Mağusa s.158-164; Orhan Hançerlioğlu, İslâm İnançları Sözlüğü, gümrüğüne gemiyle geleceğini diğeri öğrenmiş. Bu mal- Remzi Kitapevi(3.Basım), İstanbul, Şubat 2000, s.419 ların gelmesi halinde iflas edeceğini anlayan diğer tüccar, gelen gemiye göz koyup batırması için geminin limana (3) Rumlar göz tutmasına ayni şekilde “Epyasen don do amadi” geleceği gün Lefkeli Vankadra’yı alıp Mağusa limanına derler. Kıbrıs Rum Ortodoks kilisesi de göz tutmasına inan- makta olup “Vaskania” adıyla anılmaktadır. N.G. Kyriazi, götürmüş. İkisi de denizin kenarına oturup geminin Kypriaki Barimia, Larnaka, 1940, s.270; G.X. Papaharallapus, ufukta görünmesini beklemeye başlamışlar. Belli bir süre Kipriaka ithi Ke Ethima, Levkosia-Kypros, 1965, s.63 sonra geminin direğini ufukta gören tüccar, gemiye göz koyması için Vankadra’ya seslenmiş. Ancak Vankadra (4) Yrd.Doç.Dr. Feriha Akpınarlı, “Anadolu’da Nazar ve Nazar- ufka baktığı halde gemiyi görememiş. Bakmış bakmış lıklar”, I. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyum yine görememiş. Ancak aradan bir süre geçtikten sonra Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları no:1799, Ankara, 1966, s.158-164 geminin farkına varınca, yanında oturan tüccara : “Vay be ne keskin gözün var” der demez, tüccar gözlerini (5) Orhan Hançerlioğlu,İslâm İnançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi avuçlarıyla kapatarak çığlıklar atmaya başlamış. Tücca- (3.Basım), İstanbul, Şubat 2000, s.419 rın iki gözü de hemen kör olmuş. Lefkeli Vankadra’ya mal edilen bu olayın bu gün bile hem Lefke’de, hem de (6) İsmet Zeki Eyuboğlu, Anadolu İnançları – Anadolu Mitolojisi, Kıbrıs’ın çoğu yerlerinde bilindiği öğrenilmektedir. s.102 Ve şimdi de göz-hasetle ilgili olarak sayın Oğuz Yor- (7) Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi Eski Anadolu ve gancıoğlu’nun derlediği maniyi aktarıp bildirimizin su- Trakya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.45 numuna son verelim : “Çiçeğin gözü vardır (8) Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi 9, Mezopotamya ve Eğrisi düzü vardır Eski Yakındoğu, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996, s. 49,150 Bize nazar değmesin (9) Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi Eski Anadolu ve Herkesin gözü vardır” Trakya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003, s.149

Beni sabırla dinlediğinizden dolayı teşekkür eder, (10) Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi Eski Mısır, İletişim saygılar sunarım. Yayınları, İstanbul, 1986, s.207; Orhan Hançerlioğlu, İslam İnançları Sözlüğü, s. 420 Halkbilimi 121

Geometric,Cypro-Archaic and Cypro-Classical Periods, Vol. (11) Prof. Önder Küçükerman, Göz Boncuğu, Türkiye Turing Oto- IV.Part.2, Stockholm, 1948, s.411-412; Gjerstad, E., and ot- mobil Kurulu Yayını, İstanbul, 1987, s.18-19 hers, The Swedish Cyprus Expedition, Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, Vol. II, Stockholm, (12) Prof. Önder Küçükerman, Göz Boncuğu, Türkiye Turing Oto- 1934, Pl. CLIX, 29-30; Gjerstad, E., and others, The Swedish mobil Kurulu Yayını, İstanbul, 1987, s.20-21 Cyprus Expedition, Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, Vol. II, Stockholm, 1934, pl. CCXLII, 1- (13) Vassos Karageorghis, Archaeologia Mvndi, Nagel Publishers, 3 Geneva, 1968, Illustration.23; P. Dikaios, A Guide to the Cyprus Museum, Nicosia, 1961, s.8 (24) Bazıları hastalıkların nefesten kaynaklandığını önere sür- mektedir.(K.K. 275) (14) E. Gjerstad and the others, The Swedish Cyprus Expedition, Vol.IV, part.ID, Stockholm, 1948, s.596-598 (25) N.G. Kyriazi, Kypriaki Barimia, Larnaka, 1940, s.270; Mus- tafa Gökçeoğlu, Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, (15) E. Gjerstad, The Swedish Cyprus Expedition, The Cypro- Galeri Kültür Yayınları, Lefkoşa, 1988, s.111 Geometric,Cypro-Archaic and Cypro-Classical Periods, Vol. IV.Part.2, Stockholm, 1948, s.411-412, 417-419 (26) Demetrios Stylianou, “The Inner Life of Cyprus”, Romantic Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972, s.231; (16) E. Gjerstad and the others, The Swedish Cyprus Expedition, Tuncer Bağışkan, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Vol.IV, part.ID, Stockholm, 1948, s.596-598 Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halbilimi Dergisi, Sayı : 88/3 (11), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Kasım 1988, (17) E. Gjerstad, The Swedish Cyprus Expedition, The Cypro- s.23; İbrahim Davulcu,”İnsan Ömrünün Çeşitli Safhalarına ait Geometric,Cypro-Archaic and Cypro-Classical Periods, Vol. Adet ve İnanışlarımız”, Halk Sanatları Derneği Sempozyum- IV.Part.2, Stockholm, 1948, s.417 ları, KKTC Turizm ve Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1986, s.302 (18) E. Gjerstad and others, The Swedish Cyprus Expedition, Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, (27) Oğuz M. Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk Folkloru,Mağusa, Ağus- Vol. I, Stockholm, 1934, s.259, Pl. LVII, Fig. 2/7 tos 2000, s.215

(19) Gjerstad, E., and others, The Swedish Cyprus Expedition, (28) K.K. 26 ; Kıbrıslı Rumlar ise ön yüzlerinde Constantinopo- Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, lis yazısı ve arka yüzlerinde ise haç motifi bulunan Bizans altın Vol. III, Stockholm, 1937, Pl. XXXIX.4, no.196, s.35 sikkelerini çocukların beşiklerine asarlardı. Sikke üzerindeki haçın kötülük ile göz ve haseti uzaklaştırma gücüne sahip ol- (20) Gjerstad, E., and others, The Swedish Cyprus Expedition, duğuna inanılırdı. G.X. Papaharallapus, Kipriaka ithi Ke Et- Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, hima, Levkosia-Kypros, 1965, s.63 Vol. II, Stockholm, 1934, Pl. XIV.2, Marion Mezarı 9, No: 3; SCE Vol. II, Mezar:92, No: 24b, Pl. LXXXIV.2 ; SCE, Vol.II, (29) Oğuz M. Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk Folkloru, Mağusa, Ağus- Mezar: 26, No.11a, Pl. CLIX; SCE, Pl.CLIX.29.30 tos 2000, s.215

(21) Gjerstad, E., and others, The Swedish Cyprus Expedition, (30) Oğuz M. Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk Folkloru, Mağusa, Ağus- Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, tos 2000, s.215 Vol. II, Stockholm, 1934, Tomb.9, No:3, Pl.XIV; P. Dikaios, A Guide to the Cyprus Museum, Nicosia, 1961, s.47,113 (31) K.K.103 ; Oğuz M. Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk Folkloru, Ma- ğusa, Ağustos 2000, s.215 (22) Gjerstad, E., and others, The Swedish Cyprus Expedition, Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, (32) Pavlos Xiutas, Kypriaki Laografia don Zoon, Lefkosia, 2001, Vol. II, Stockholm, 1934, Pl. CCXLII, 2-3, No: 2612(b), s.25 2612(a); P. Dikaios, A Guide to the Cyprus Museum, Nicosia, 1961, s.111-112 (33) Melek Mustafa Diana, Doğu Tarihi: 1932, Yer: Lefkoşa

(23) E. Gjerstad, The Swedish Cyprus Expedition, The Cypro- (34) Kıbrıslı Rumlar, makasın haça benzemesi nedeniyle kötü ruh- 122 Halkbilimi

ların makasa yanaşamayacağına inanırlar: G.X. Papaharalla- s.13; (Demetrios Stylianou, “The Inner Life of Cyprus”, Ro- pus, Kipriaka ithi Ke Ethima, Levkosia-Kypros, 1965, s.63 mantic Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972, s.221 (35) Oğuz M. Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk Folkloru, İkinci Baskı, Mağusa, Ağustos 2000, s.215 (45) Tuncer Bağışkan, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbilimi Dergisi, (36) İbrahim Davulcu, “İnsan Ömrünün çeşitli Safhalarına ait adet Sayı: 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, ve inanışlarımız”, Halkbilim Sempozyumları 1-IV, s.203; s.13; (Demetrios Stylianou, “The Inner Life of Cyprus”, Ro- Hüray Mear, Kıbrıs Türk toplumunda doğum, evlenme ve mantic Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972, ölüm ile ilgili adet ve inanışlar, KKTC. Milli Eğitim ve Kül- s.221 tür Bakanlığı Yayınları No.22, Ankara, 1992, s.49 (46) Mustafa Gökçeoğlu, Tezler ve Sözler III, Lefkoşa, 1994, (37) K.K. 26 ; Kaynak kişim bu bilgiyi 80 yaşındaki Hamitköylü s.217-218 Hüseyin Çavuştan derlenmiştir ; İbrahim Davulcu, “İnsan Öm- rünün Çeşitli Safhalarına ait Adet ve İnanışlarımız”, Halkbilim (47) Demetrios Stylianou, “The Inner Life of Cyprus”, Romantic Sempozyumları I-IV, İstanbul, 1986, s.302 Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972, s.231; Tuncer Bağışkan, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve (38) Tuncer Bağışkan,“Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbilimi Dergisi, Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halbilimi Dergisi, Sayı : 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, Sayı : 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, s.13 s.16 (48) Demetrios Stylianou, “The Inner Life of Cyprus”, Romantic (39) Hasane Ilgaz, Kıbrıs Notları, Kadın Gazetesi Yayımı No.1, Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972, s.231 İstanbul, 1949, s.115 (49) Tuncer Bağışkan, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk (40) Tuncer Bağışkan,“Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve ve Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbilimi Dergisi, Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbilimi Dergisi, Sayı : 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, Sayı: 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, s.12-13 s.216,217,218 (50) Ali Riza Yalman (Yalgın), Cenupta Türkmen Oymakları II, (41) Tuncer Bağışkan,“Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Kültür Bakanlığı Yayınları No.256, Yayımlar Dairesi Başkan- Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbilimi Dergisi, lığı Başvuru Kitapları Dizisi No:12, İstanbul, 1993, s.514-517 Sayı: 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, s.s.217 (Dip not: 410) (51) Ali Riza Yalman (Yalgın), Cenupta Türkmen Oymakları II, Kültür Bakanlığı Yayınları No.256, Yayımlar Dairesi Başkan- (42) Tuncer Bağışkan,“Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve lığı Başvuru Kitapları Dizisi No:12, İstanbul, 1993, s.516 Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbilimi Dergisi, Sayı: 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, (52) İbrahim Davulcu, “İnsan Ömrünün çeşitli Safhalarına ait adet s.s.217-218 ve inanışlarımız”, Halkbilim Sempozyumları 1-IV, s.203; Bu uygulama aşağıdaki “Tuz Dökme” bahsinde detaylarıyla bir- (43) Demetrios Stylianou, “The Inner Life of Cyprus”, Romantic likte ele alınıp irdelenecektir. Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972, s.231; Rupert Gunnis, Historic Cyprus, Kemal Rüstem and Bro. Edi- (53) Oğuz M. Yorgancıoğlu, Kıbrıs Türk Folkloru, Genişletilmiş tion, Nicosia-Cyprus, 1973, s.325, 418; Maria Paraskevopou- İkinci Baskı, Mağusa, Ağustos 2000, s.215 lou, Reserches into the Traditions of the Popular Religious Feasts of Cyprus, Nicosia, 1982, s.19,49; Tuncer Bağışkan, Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm, s.217

(44) Tuncer Bağışkan, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halbilimi Dergisi, Sayı : 88/4 (12), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Aralık 1988, Halkbilimi 123

KAYNAK KİŞİLER

Kaynak Kişi Adı – Soyadı Yaş Doğum Yeri Künye No.(D.Tarihi) ————————————————————————————————————————————— 3 Nurettin Zekai Altan 49 Evdim 26 Suna Şukri Hacıçorba 1945 Lefkoşa 43 Zehra Tahsiner (Mevlitci) 78 Mağusa (Vefat Etti) 73 Fatma M. Mülazim 1917 Hamid Mandrez (Ay. Yanni) 94 Ahmet Hulusi Karamanoğlu 75 Anoyira (Taşlıca) 102 Elmaziye Esat Ermanav 66 Aya - Dilekkaya (Vefat Etti) 103 Şaziye Arif 75 Lefkoşa 106 Naime Onbaşı 62 Sinde (İnönü) 117 Fati Durmuş Arıoğlu 60 Komikebir (Büyükkonuk) 123 Özkan Akansel 42 Korovya (Kuruova) 128 Bandelis Tavuşanis 80 Dipkarpaz (Rizokarpasso)(Vefat Etti) 129 Aleksandra Arfa Hacıbanayi 40 Dipkarpaz (Rizokarpasso) 131 Cafer Yüzüğülen 64 Ay. Andronikos (Yeşilköy) 133 Nahide Özkasırga 53 Koççina (Erenköy) 138 Resmiye Ziya 60 Koççina (Erenköy) 151 Osman Kerim Belet 55 Çatoz (Serdarlı) 153 Kamer Belet 49 Çatoz (Serdarlı) 177 Meryem Birol 67 Yorgoz (Tepebaşı) 184 Ülfet Ali 82 Klepini (Arapköy) 190 Ahmet Özerdem 61 Tera (Çakırlar) 193 Cemaliye Hasan 75 Evretu (Dereboyu) 205 Pembe Mahmut Beyit 46 Hirsofu (Altıncık) 206 Cemaliye Mahmut Beyit 68 Hirsofu (Altıncık) 207 Mahmut Beyit 72 Hisofu (Altıncık) 211 Nezihe Cavit Ziya 62 Aynikola (Esentepe) 214 Mustafa Batıbeniz 70 Arşimndrida 219 Mehmet İsmail Yulaf 76 Yeroşibu 220 Muslu Akgüney 55 Koloni (Yolüstü) 221 Derviş Naim 78 Dimi (Timi) 228 Ahmet Çelik 63 Platinisso (Balalan) 232 Zehra Ekmekçi 40 Gonedra (Gönendere) 235 Mehmet Muhtaroğlu 1910 Aloda (Atlılar) 237 Hatice Azizoğlu 64 Vuda 239 Dervişe Yusuf İskitsa 83 Aytottoro (Ayios Teodoros) 242 Mülkiye Cemal 70 Kasaba - Baf 249 Fatma Osman 58 Yukarı Arodez (Kalkanlı) 250 Hüseyin Bayram Özmüezzin 78 Lapidyu (Bozalan) 256 Fatma Direkoğlu 60 Vreçça 265 Ayşe İbrahim Hammal 75 İskele (Tuzla) 267 Seydali Keresteci 58 Antroligu (Gündoğdu) 124 Halkbilimi

270 Zekiye Zihni 74 Lefke 271 Adile Alparslan 60 Baf 275 Arif Karabeniz 75 Kırnı (Vefat Etti) 280 Meftine Yolaş 55 Lefke ——- Melek Mustafa Diana 1932 Lefkoşa

Not : Kaynak kişilerin yaşları 1992 yılında (yani 14 yıl önce) kaydedildiği şekliyle bırakılmıştır.

KAYNAKÇA AKPINARLI, Yard.Doç.Dr. Feriha, “Anadolu’da Nazar ve Nazarlıklar”, I. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuç- ları Sempozyum Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları no:1799, Ankara, 1966 Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi 9, Mezopotamya ve Eski Yakındoğu, İletişim Yayınları, İstanbul, 1996 Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi Eski Anadolu ve Trakya, İletişim Yayınları, İstanbul, 2003 Atlaslı Büyük Uygarlıklar Ansiklopedisi Eski Mısır, İletişim Yayınları, İstanbul, 1986 BAĞIŞKAN, Tuncer, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar, Halkbi- limi Dergisi, Sayı : 88/3 (11), Has-Der Yayını, Lefkoşa-Kıbrıs, Kasım 1988 BAĞIŞKAN, Tuncer, “Karşılaştırma Yöntemiyle Kıbrıslı Türk ve Rumlarda Ortak İnanç ve Uygulamalar”, Halkbi- limi Sempozyumları II, K.K.T.C. Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, Kültür Dizisi No:43, Ankara, 1997 BAĞIŞKAN, Tuncer, Kıbrıs Türk Halkbiliminde Ölüm, K.K.T.C Milli Eğitim, Kültür,Gençlik ve Spor Bakanlığı Ya- yınları Kültür Dizisi no.36, Ankara, 1997 DAVULCU, İbrahim,”İnsan Ömrünün Çeşitli Safhalarına ait Adet ve İnanışlarımız”, Halk Sanatları Derneği Sem- pozyumları I, KKTC Turizm ve Kültür Banklığı Yayınları, İstanbul, 1986 DİKAİOS, P., A Guide to the Cyprus Museum, Nicosia, 1961 EYUBOĞLU, İsmet Zeki, Anadolu İnançlar -Anadolu Mitolojisi, Geçit Kitabevi, İstanbul, 1987 HANÇERLİOĞLU, Orhan, İslâm İnançları Sözlüğü, Remzi Kitabevi (3.Basım), İstanbul, Şubat 2000 GJERSTAD, E., and others, The Swedish Cyprus Expedition, Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, Vol. I-II, Stockholm, 1934 GJERSTAD, E., and others, The Swedish Cyprus Expedition, Finds and Results of the Excavation in Cyprus 1927-1931, Vol. III, Stockholm, 1937 GJERSTA, E.& the others, The Swedish Cyprus Expedition, Vol.IV, part.ID, Stockholm, 1948 GJERSTAD, E., The Swedish Cyprus Expedition, The Cypro-Geometric,Cypro-Archaic and Cypro-Classical Periods, Vol. IV.Part.2, Stockholm, 1948 GÖKÇEOĞLU, Mustafa, Tezler ve Sözler III, Lefkoşa, 1994 GUNNIS, Rupert, Historic Cyprus, Kemal Rüstem and Bro. Edition, Nicosia-Cyprus, 1973 ILGAZ, Hasane, Kıbrıs Notları, Kadın Gazetesi Yayımı No.1, İstanbul, 1949 KARAGEORGHIS, Vassos, Archaeologia Mvndi, Nagel Publishers, Geneva, 1968 KÜÇÜKERMAN, Prof. Önder, Göz Boncuğu, Türkiye Turing Otomobil Kurulu Yayını, İstanbul, 1987 Halkbilimi 125

KYRİAZİ, B.G., Kypriaki Barimia, Larnaka, 1940 (Türkçe Anlamı : Kıbrıs Atasözleri) MEAR, Hüray, Kıbrıs Türk toplumunda doğum, evlenme ve ölüm ile ilgili adet ve inanışlar, KKTC. Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları No.22, Ankara, 1992 PAPAHARALAMBUS, G.X., Kipriaka ithi Ke Ethima, Levkosia-Kypros, 1965 (Kitabın Türkçe anlamı: Kıbrıs’ın gelenek-görenekleri) PARASKEVOPOULOU, Maria, Reserches into the Traditions of the Popular Religious Feasts of Cyprus, Nico- sia, 1982 STYLİANO, Demetrios, “The Inner Life of Cyprus”, Romantic Cyprus, 14th revised Edition, Nicosia Cyprus, 1972 XIUTA, Pavlos, Kypriaki Laografia don Zoon, Lefkosia, Publication of Scientific Reserch Center, 2001 (Rumca yayın) (Türkçe anlamı : Bavlos Chudas, Kıbrıs Hayvan Folkloru, Bilimsel Araştırma Merkezi Yayını, Sayı: XXXVIII, Lefkoşa, 2001) YALMAN (YALGIN), Ali Riza, Cenupta Türkmen Oymakları II, Kültür Bakanlığı Yayınları No.256, Yayımlar Dai- resi Başkanlığı Başvuru Kitapları Dizisi No:12, İstanbul, 1993 YORGANCIOĞLU, Oğuz M., Kıbrıs Türk Folkloru, Genişletilmiş İkinci Baskı, Mağusa, Ağustos.2000 126 Halkbilimi

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma... Nicosia: From a rural society to a modern capital Giorgos PSALTIS* Nicosia: From a rural society to a modern capital from the street. The houses were initially one-storey The town of Lefkosia or Nicosia as dates back to the constructions, located in the plot in a way that the hou- Neolithic Era. Its strategic position almost in the middle se’s portico and courtyard faced south whatever the po- of the island, between the two mountains in the valley of sition of the plot was in relation to the street direction. the river Pedieos and its unique climate, secured the town This orientation criterion vanished almost completely in continuous growth and prosperity in comparison with the the 19th century when the available urban space dimi- other towns of the island. It is not at all accidental that nished due to the increase of request for urban dwellings. Nicosia has been the capital of Cyprus since the Byzan- During Byzantine times, the courtyard-house remained a tines times, despite its disadvantage of lack of contact one-storey construction but it extended its volume to oc- with the coast and the consequent concern of the suc- cupy the entire privileged plot side, thus gaining a more ceeding conquerors. The Venetians preferred Famagusta urban character. In addition, the phenomenon of the in- and the Ottomans preferred Larnaca as the capital, both sertion of the “taberna” (part of the building dedicated of them coastal towns and important ports. It seems tho- to commercial use) was observed in the side of the plot ugh that Nicosia was destined to remain the capital of facing the street for direct access. the island, succeeding in sustaining balance even thro- The evolution of the typology and of the urban tis- ugh its own division. sue experienced radical influences with the arrival of the The Byzantines, who ruled the island for the longest Lusignans, their feudal system and the import of the period (330 AD – 1191), named Nicosia capital of French Gothic style. Furthermore, the distinction of the Cyprus and fortified the town with a castle that determi- urban from the rural areas was succeeded through the ned the development of the urban tissue in its proximity. construction of defence walls. The estates within the The castle stood in the current Paphos Gate area, half in- walls started to gain a more urban character, for example side and half outside the future Venetian walls, at the by doubling their height, even though the procedure of south-east edge of the area in development. As the ex- “urbanisation” of the urban/rural estates lasted several pert Danilo Demi explains in his typology study for the centuries. The existing religious poles and the new feu- capital, this area was composed of big urban/rural esta- dal estates appeared to be fenced entities within the wal- tes (mainly religious poles) located in the urban struc- led town with the main building situated in the middle ture that the Byzantines inherited from the Roman of the estates/poles within its internal fence in order to allotment system. The building typology of these estates distinct residential uses from the surrounding farming must have been the Roman “domus”, or the so called uses. Therefore, it appeared to be a miniature model of rural courtyard-house, that through its evolution (expan- the wider urban structure. In these walled poles, the va- sions, additions and architectural elements i.e. “porticos” rious ethnic groups that lived it the town were organised and “loggias”) established itself as the main architectu- around the central building(s) and had access to the pub- ral unit. The entrance to the “domus” was through the lic road network through a route that led to a gate. The yard, via a doorway in the fence that separated the plot importance of trade gave a boost to the “taberna” phe-

*Architect ,Università degli studi di Roma “La Sapienza”, Prima Facoltà di Architettura “Ludovico Quaroni” Halkbilimi 127 nomenon that probably led to transforming the fences on ments were turned into mosques with the addition of mi- the sides of the plots that faced the streets, into “taber- narets adapting them to the religious beliefs of the new nas”. In the empty spaces between the feudal estates and society. At the same time the recognition of the Orthodox the Greek Orthodox poles, the Lusignan Kings ordered Church by the Ottoman Authorities offered the chance the construction of a series of public buildings and lands- for development of its intact existing religious poles, capes in gothic style for the needs of the administration while the construction of new churches took place usu- and of the aristocratic class. The gothic style slowly pe- ally on the ruins of older ones. The religious poles served netrated the local architecture and managed to adapt to as the nucleus around which the various ethnic groups the local needs and typology to such an extent that one that composed the town’s population took place were or- could hear speaking about the “Cypriot Arch”! ganised. Their importance and influence resulted in the The rounded arch imported in Cyprus with the arri- creation of the town’s quarters -”machalla” (quarter in val of the Venetians in 1489 did not succeed in overri- Turkish) – and their denomination after the poles’ names. ding the established gothic one, probably due to the short By the end of the Ottoman period there were twenty-five time of the Venetian rule. The Venetians restricted the quarters (few of them mixed) in Nicosia. “urban space” with the demolition of the Lusignan walls The population in the town saw its number increa- and the construction of the current Renaissance ones. sing rapidly due to two very important demographic This action resulted in the diversion of the river’s flow changes: the first one was the permission of the natives and the creation of an urban axis perpendicular to the to settle permanently into the walled town and the se- previous north to south one used mainly by the Byzanti- cond one was the increase of workers brought from Tur- nes. The new “forma – urbis”, obtained by these acti- key as a boosting for local production. The sudden need ons, was more coherent to the Venetian Renaissance for residential units in the town caused the urban tissue culture. The new axis was created to reinforce the rou- to go through various phases of intense urbanisation in tes leading to Famagusta, the most important port of the order to satisfy the increasing request. The procedure of island for the control of trade with the Middle East. As a “allotment fragmentation” that took place in the farming result, Nicosia did not experience radical changes in the estates (described extensively by D. Demi in his typo- internal urban tissue or the construction of many public logy study), occurred in the walled city in the same way. buildings. However, the typology of the courtyard-house The complex urban mansions (deriving from the court- evolved by following examples already consolidated in yard-houses) began to subdivide in smaller plots and au- the motherland. tonomous entities. The road network was developed by The Ottomans arrived on the island while the Vene- opening new dead-end streets that would lead to the tians were still constructing the new town walls, con- newly obtained plots. The network became even more quering the town in the summer of 1571. During the first complex. Its development followed more or less the years of the Ottoman period, Nicosia started to experi- same logic until the first decades of the 20th century ence the first alterations of its urban landscape that trans- when it mainly finalised its current labyrinth aspect. The formed it into an oriental capital. The character of the streets were often not wider than 2-3 metres, width that town changed radically and remained more or less the was determined by the means of transport of those years: same until the British rule in 1878. Nicosia saw some of mules and chariots. The lack of social life during the Ot- its previous monuments changing use or style – a proce- toman period deprived the streets from becoming, along dure already observed in the town’s urban tissue with the with the few squares, the classic urban space for mee- succession of conquerors - in order to host the new func- tings and socialising. As a result, the streets were mainly tions of the Ottoman culture and mentality. New public left unpaved and the town often appeared to be sunk in structures such as libraries, public baths, aqueducts and the mud. During the last years though, more attention inns appeared in the urban tissue defining its develop- was given to the streets and the phenomenon of their de- ment, while many existing Byzantine and Latin monu- nomination started to take place. The Austrian Archduke 128 Halkbilimi

Ludwig Salvator, during his visit in the town in 1873, the town but the most important was the Women’s Mar- mentioned in his trip narration that the names of the stre- ket, which used to be held until the middle of the 20th ets and the numbering appeared in white Turkish and century. Greek letters on a blue plate. The streets were often According to other travellers, one could identify named after adjacent monuments or after the professions emerging from the town’s walls, a series of minarets and that they hosted i.e. the Goldsmiths’ street or after their high palms that confirm the oriental aspect of the capital. principal characteristic i.e. Arasta street – which in Tur- Others stated that the Venetian element had almost va- kish means street that hosts the same professions, even nished from the town and emphasised the astonishing though it also gained the meaning of covered street. difference in the construction materials, ornamental ele- Many of these names are used until today like Arasta ments and volume of the buildings according to the fi- Street. Due to its predominant commercial use, it was nancial situation and rank (summed up in social class) probably covered by the “tourades” – temporary shading of the owner. The houses of the lower class were usually structures that beared probably also the sign of the merc- one-storey structures bearing a flat roof and were cons- hant. It used to be part of the medieval route that led from tructed in bricks of clay and straw. L. Salvator noticed the west along the river to Santa Sophia (transformed in that there were few stone houses, some of them decora- Selimie Mosque), the main cathedral of the town; on the ted with gothic arches, whilst the majority were cons- same route, the Venetians later placed one of the three tructed in bricks with their foundations in stone to gates of the new town walls, the Paphos Gate. The crea- guarantee a higher level of security in case of an earth- tion of the walls and the modification of the river flow quake. What’s more important though, from a social gave birth to a new west to east axis that divided the town point of view, is his observation that in the mixed quar- in two almost equal sectors: one in the north and one in ters the houses were simply covered with soil mixed with the south. This was the old river bed that was slowly oc- straws, a statement that suggests that co-existence resul- cupied during the Ottoman rule and began to host more ted easier for the lower classes! The houses of the Turks and more craftsmen and merchants. The intersection of were identified by the star alone or with a crescent whe- this new axis with the existing north to south one – from reas those of the Greeks by the cross. Kerynia Gate to Ledras street – soon became the core of Regarding new constructions, the orientation crite- the town. During the last years of the Ottoman period the rion for the construction mentioned previously, was market area expanded along secondary streets. The rapid abandoned and instead the criterion for maximising the increase of merchants and craftsmen concentrating in this surface of the building in contact with the street was area transformed the centre of the town into a dense and adopted indicating a more urban approach. In this way, continuous bazaar. Nicosia became famous for its huge the courtyard-house would have its short side/façade pla- oriental markets that attracted people not only from other ced along the road whatever the plot position and the places across the island, but also from the surrounding road direction. The covered entrance corridor – “iliakos”: regions. The market became the heart of the town. It was in Greek the space from where the light entered - that led the par excellence place for gathering, socialising and of directly to the yard, was used in the past as a distributio- course for satisfying ones needs. It was a true evidence nal element but mainly as work space. As the typologies of collaboration among the various ethnic groups. The evolved and the town assumed a more urban aspect more craftsmen were organised according to their profession constructions began to double their volume by building and they mainly located their shops along the same another floor along the street. This phenomenon was street. L. Salvator described the market of Nicosia as a strictly connected to the social and economic power of typical oriental market: open, with rugs covering the stre- the owner. The corridor ceased to be used as work space ets. The shops were narrow and long and they were illu- and kept only its distribution use. It would lead to the co- minated only through the door and rarely through a high urtyard through a portico where an open staircase led to window. He counted 23 different markets in the core of the upper floor. Sometimes the staircase would be pla- Halkbilimi 129 ced in the courtyard along the portico but it had to gua- in all in seriousness a tray holding what? Four cups of rantee direct access to the reception room of the floor. coffee as big as egg cups. Receiving people revealed itself as a fundamental social Edmond Duthoit was one of the numerous travellers, activity for the bourgeoisie that started slowly to form architects, archaeologists and nobles from Western Eu- during the Ottoman times. It was composed mainly by rope that visited the island during the last decades of the civil servants, church tax collectors, merchants and loa- Ottoman rule to study the eastern regions and collect pre- ners. The main reception room was placed above the en- cious information and archaeological treasures. This was trance/”iliakos” and was used by women for working and imposed by the spirit of the 19th century and its various meeting purposes. To increase light and to allow women Historical and Architectural Revivals but it was accele- - according to the Muslim culture - to be in contact with rated from the ongoing conflict between the forces of the street life without being seen, a sort of bow-window Western Europe to consolidate themselves in the ex re- typical of the ottoman architecture was added to existing gions of the declining Ottoman Empire. two-storey constructions as en extension of the repre- The diplomacy of Great Britain proved itself to be sentative living room. The “cumba” – as it is called in the most efficient. In 1878, the island passes under the Turkish – was also used in new constructions to an extent control of the British after the agreements signed bet- that it managed to merge with the existing typology in ween Turkey and Great Britain during the summer of the such a blending mode that it became a typical element same year. The garden-city aspect of Nicosia, compo- of local architecture. The use of the “cumba” continued sed by rural-urban mansions continued to characterise until the first two decades of the 20th century. the town until the end of the ottoman period when the In cases of high rank or wealthy owners, a building town mainly forms its urban structure as the map of Kitc- fusion of two adjacent “L” units could occur or a volume hener (1881) clearly shows. At the beginning of the 20th doubling of the building towards the yard. Regarding the century the capital will start facing the phenomenon of same cases, sometimes a second – more private – recep- urbanism and will expand slowly outside the walls. The tion room was found adjacent to the main living room. end of the British rule, will find Nicosia ‘involved’ in the This second living room – the sofa room – was the room procedure of merging with its surrounding villages – sa- where only men could have their coffee and smoke sit- tellites into an urban continuum. ting on very low sofas placed along its three sides. Ed- Nicosia appears to be one of the best representatives mond Duthoit, a French architect and archaeologist sent of urban multicultural transformation in the eastern Me- to the island in year 1865 described the Turkish cere- diterranean; a perfect example of stratifications and la- mony of receiving guests: yering of cultural elements, symbols and architectural On arrival at the Pasha we were made to sit or lie on styles that derived from the various conquerors. The fu- the divan and they brought the tsibouk, long pipes 1.5 to sion of the most characteristic and predominant elements 2.00 meters long. Here the pipe, its dimension, body of gave birth to a linguistic expression that will later, du- amber varying in thickness, have their significance and ring its contemporary history under the British Colonial one kind of pipe is given to one type of person and not to rule, be further developed and identified as vernacular another. One started with compliments and banalities... architecture. then a tray arrived covered with purple muslin embroi- dered with gilded stars and brought in by four officers. The coffee was followed at an interval by another tray Bibliography and another cover and by another four officers. This tray Lefkosia Municipality. “Kypriaki zoi kai koinonia. contained quite large bowls full of lemonade and oran- Ligo prin tin anexartisis kai mehri to 1984”, Dialexis Lai- geade, it was the sorbet. Imagine four men dressed in va- kou Panepistimiou, Lefkosia 1993. rious colours half in European manner, half in the Demi, Danilo. “The Walled City Of Nicosia - Typo- Turkish, wearing pantaloons and without socks, bringing logy Study”, UNDP, Nicosia, 1997. 130 Halkbilimi

Keshishian, K. Kevork. “Lefkosia, I protevousa tis Kyprou allote kai tora”, Moufflon, Lefkosia1989. Maratheftis, F. S. “Location and development of the town of Leucosia (Nicosia) Cyprus”, Lefkosia Munici- pality, Lefkosia 1977. Michaelides, M. Agni. “Chora i Palia Lefkosia” , Za- vallis Press, Lefkosia 1977, (2nd ed. Theopress, Lefko- sia 1985). Salvator, Ludwig. “Levkosia, the capital of Cyprus, by Archduke Luis Salvator of Austria”, Kegan C. Paul and Co., London 1881, (3rd ed., Trigraph Ltd, 1983). Severis, Rita and Bonato, Lucie. “Along the most beautiful path in the world – Edmond Duthoit and Cyprus”, Bank of Cyprus Group, Nicosia 1999. Halkbilimi 131

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma... Kıbrıs Türk Ve Rum Ağızlarında Söyleyiş Benzerlikleri (Spoken Similarities Beetween Turkish Cypriot and Greek Cypriot Dialects)

Mahmut İSLAMOĞLU* - Şevket ÖZNUR**

Introduction Since the beginning of humankind, verbal literature keeps alive society’s and therefore people’s roots, cul- GİRİŞ tures and customs throughout generations via words. Sözlü yazın, başlangıçtan bugüne değin, toplumların, The subject of idioms that we are going to deal, func- köklerini, ekinlerini, gelenek ve göreneklerini “söz” ara- tions as a type of verbal literature. cılığıyla, kuşaktan kuşağa aktararak yaşatmaktadır. Language is the most important existence of a society Dil bir toplumun en önemli varlığıdır, dili olmayan and without a language a society can easily disappear. toplumlar, yok olmaya mahkumdurlar. Bugün günden Today, by the disappearance of a lot of world languages güne yok olan, bir çok Dünya diliyle birlikte, o toplulu- societies are also disappearing. How developed a lan- ğun ekini de yok olmaktadır. guage is related to the society’s culture that created it. A Bir dilin gelişmişliği o dili yaratan toplumun ekiniyle language is as reach as its society’s culture. ilgilidir. Ekin, yani maddi ve manevi üretimlerin toplamı Throughout the ages, idioms were changed and put ne derece zengin ise dili de o derece zengindir. into a form and some words added and removed. Bu bağlamda; bizim ele alacağımız deyimler konusu Turkish and lived together on this is- da, sözlü ekinin bir türü olarak bu işlevini yerine getir- land for long years and affected each other on almost mektedir. every subject. They developed common likings but at the Deyimler, çağlar boyu değiştirilip yeniden biçimlen- same time protected their own values. Turkish Cypriots dirilmişlerdir. Kuşaktan kuşağa, ağızdan ağıza aktarılır- gave a lot of words to Greek Cypriot accent and Greek larken az da olsa eklemeler ve çıkarmalar olmuştur. Cypriots gave a lot of words to Turkish Cypriot accent. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar yıllar boyu bu ada üze- Today it has been proved that there are 3500 Turkish rinde yaşamışlar birbirlerini her konuda etkilemişlerdir. words in Greek Cypriot accent. Ortak beğeniler yaratırken, kendi toplumlarına özgü de- In this way, Greek Cypriots and Turkish Cypriots ğerleri,gelenek-görenekleri koruyup, yaşatmışlardır. gave each other a lot of idioms. In this aspect there are Bugün konuşma dili olan Kıbrıs Ağzı’nda Rumlar- Türk- more than 1000 word patterns (idioms) and in this study lere, Türkler-Rumlara ait birçok sözcüğü kullanmakta- we are going to dwell upon with 56 of them. dır. Günümüzde Kıbrıs Rum Ağzında kullanılan sözcüklerden 3500 tanesinin Türkçe sözcükler olduğu kanıtlanmıştır. (Bak. İslamoğlu3,Öznur4,Yangullis5)

*Halkbilimi araştırmacısı. **YDÜ, Öğretim görevlisi, Halkbilimi araştırmacısı. 132 Halkbilimi

Bu bağlamda iki toplumun dili arasındaki etkileşim Rumca Okunuşu:Angali,angalya(angalista) sadece sözcüklerle sınırlı kalmamış, aynı etkileşim ken- Anlamı:Angali:kucak dini deyim ve deyişlerde de göstermiştir. Biz bu yazımızda 1000’den fazla olan bu kalıp söz- Angalya:kucak’ın çoğul şeklidir. lerden 56 tanesi üzerinde duracağız. Angalista:kucak kucağa, kucaklaşmış.

Not:Rumcanın peltek d sesini İngilizcenin Th sesiyle Örnek cümle: Τζοιμούνται αγκάλι‘ αγκαλιά. vermek durumundayız. Türkçesi: Kucak kucağa uyurlar.

3-Αδρωπος της οκκάς II. BÖLÜM. Rumca Okunuşu: Athrobos dis okkas. Deyimler ve kalıplaşmış söz dizinlerini oluşturan söz- Anlamı: Okkalı adam (Ağırlığı olan) cükler bir araya geldiklerinde; sözcük düzeyinde ayrı ayrı sahip oldukları anlamlardan çok farklı anlamlara bü- Rumca Açıklaması: (επί αξιοσέβαστων ανθρώπων). rünebilirler. Kıbrıs deyimlerine baktığımız zaman Rumca Türkçesi:Saygın kişiler için söylenir. ve Türkçe arasında çok büyük benzerlik bulunduğunu hatta bire bir örtüştüğünü görmekteyiz. Büyük bir ihti- 4-Ακόμα το στόμαν της μυρίζει γάλαν malle bu sözlerin bir çoğu; Kıbrıs Rum Ağzına Türkler- Rumca Okunuşu: Agoma do isdomandis mirizi ğala den geçmiştir. Kıbrıs adasında Türklerin ve Rumların Anlamı: Ağzı daha süt kokar. birlikte yaşadığı karma köylerin sayıca çok olması; gün- lük yaşayışta, iş yerinde vb. birçok yerde kültür alışveri- Rumca Açıklaması: για όσους δεν ενηλικιώθηκαν ακόμη şinde bulunan Kıbrıslıların dillerini de etkilemiş, bu και είναι άπειροι etkilenme beraberinde pek çok deyim, sözcük ve söz di- Türkçesi: Reşit çağa ulaşmamışlar, deneyimleri eksik zinlerinin ortak kullanılmasını sağlamıştır. olan kişiler için söylenir. Aşağıda örnek olarak verdiğimiz sözlerin birçoğu Rumlar tarafından çok beğenilip kullanılmaktadır. Bunun Örnek Cümle:Γάλαν της μάνας της κόμα το στόμαν της yanı sıra şunu da önemle belirtmek gerekir; Rumcada μυρίζει. kullanılan bir çok sövgü sözcüğü Türkçedir. Türkçesi: Ağzında hâlâ anasının süt kokusu vardır.

1-Αγκάλεσά σε στον Θεόν 5- Αλλάξαμεν τταράφκια Rumca Okunuşu: Angalesa se isdon Theon. Rumca Okunuşu::Allaksamen tarafgâ Anlamı:Seni Allaha dava ettim. Anlamı:Taraf değiştirdik.

Açıklama:(για δικαστική υπόθεση που παραμένει Rumca Açıklaması:επί αλλαγής θέσεων, ιδεών και ανοικτή) φιλοσοφίας της ζωής) Rumca Açıklaması: Sonuçlanmamış, açık kalan davalar Türkçesi:Yer değişikliği, fikir ve yaşam felsefesi deği- için söylenir. şikliği için kullanılır.

Örnek cümle: Αγκάλεσά σε στον Θεόν τζι η δίκη εννά Örnek cümle: Άμα γεράσουμεν τζί, οι δκυο τζι αλλάζουμεν μείνει έτσ’ αννοιχτή. τταράφκια. Türkçesi: Seni Allaha dava ettim, böylece dava açık ka- Türkçesi:İkimiz de yaşlanıp da taraf değiştirince. lacaktır. 6-Αννοίει καβκάν (=προκαλεί καβγά) 2-Αγκάλι‘, αγκαλιά (αγκαλιαστά) Halkbilimi 133

Rumca okunuşu:Anniyi gavgan Anlamı:Kavga çıkarır. 11-Αφησεν βασιέττιν (για τελευταία επιθυμία): Rumca okunuşu:Afisen vasiettin. Örnek cümleler: Ενρήκεν άλλους δίχως νουν κι άλλον Rumca açıklaması:Son arzu καβκάν αννοίξαν. Βλ. φρ. Αννοίει στους καβκάδες. a)Akılsızları buldu ve bir defa daha kavga çıkardılar. Örnek cümle:Εις το χωρκόν του να ταφεί άφησεν b)Kavgaya açılır.(Kavga çıkarır) βασιέττιν. Türkçesi:Köyünde gömülmeyi vasiyet etti. 7-Αντίναξα γιακκάν: 12-Βάλλει την κκελλέν του πάνω Rumca okunuşu:Andinaksa yakkan. Rumca okunuşu:Vallidin kellen du bano. Anlamı:Yaka silktim. Anlamı:Üstüne başını koyar.(yani başı üstüne bahse girer) (για έντονη αποδοκιμασία κακής, πονηρής ή ψεύτικης συμπεριφοράς, ακαταστασίας, ακαθαρσίας σπιτιού κ.ά.) Rumca açıklaması: (για όσους υποστηρίζουν κάτι με Rumca açıklaması:Aşırı derecede kötü davranışlar, hile- σιγουριά). kârlık,yalancılık, tertipsizlik, ev kirliliği vb. Durumları Türkçesi:Bir şeyi kesin olarak savunma amacıyla söyle- kınamak amacıyla söylenir. nir.

Örnek cümle: Χιναεκλίκκιν που’ σιε πάνω του τζεϊνος ο Örnek cümle: Βλ. φρ. Βάλλω την τζε-φαλήν / κκελλέν μου Κωστής... έπραξα τον τζι αντίναξα γιακκάν! πάνω. O Kosti amma hiyanettir. Elinden yaka silktim. Türkçesi: Burada yer alan “Hinaeklikkin” biçimindeki söz de Türk- a)Başımı koyarım. çeden geçme bir sözcüktür. b)Kellemi koyarım.

8-Αξίζει ππασάν (επί καλοπέρασης): Rumca oku- 13-Βαρεί η οκκά του nuşu:Aksizi paşan.(Güzel yaşam sürenler için söylenir) Rumca okunuşu:Vari i okka du. Anlamı: Paşa değerindedir. Anlamı:Okkası ağır basar.

Örnek cümleler: Με μιαν στολήν καθένας τους αζίζασιν Rumca Açıklaması: (για έκτακτο χατίρι σε φίλους). ππασάδες. Πρβ. φρ. Zούμεν ππαϋαλλίκκιν. Türkçesi:Dostlar için özel hatır. a)Herbirinin sırtında bir üniforma vardı,paşalar gibiydi- ler. 14-Βαστά τους ο καΐλες b)Paşalık sürüyoruz. Rumca okunuşu:Vasta dus o gailes. Anlamı:Onları gaile alır. 9-Ασκοσσου [τουρκ.aşkolsun] (=μπράβο!). Rumca okunuşu:Aşgossun. Türkçe olduğu belirtilmek- Rumca açıklaması: (επί αγωνίας, ενδιαφέροντος για tedir. “Bravo” yani aferin biçiminde bir açıklama yer al- κάποιον ή για κάτι) maktadır. Birisiyle veya bir şeyle ilgiden dolayı duyulan heyecan için söylenir. 10-Ατέ κετζ [τουρκ. geç] (=πέρασε). Rumca okunuşu:Adı geçs. Bunun da Türkçe olduğu be- Örnek cümleler: Εβάσταν τους ο καΐλεςπως εννα lirtilmekte. ζωντάνεψει Πρβ. φρ. Έπιασέν με ο καΐλες; / Εν μ’ Türkçesi:Haydi geç. έπκιασεν ο καΐλες. 134 Halkbilimi a)Canlanacak diye gaile çekiyorlardı. Rumca okunuşu:Ya lellin du Arabi b)Gailesi beni tuttu. Anlamı:Arabın yalellisi c)Gailesi beni tutmadı. Rumca Açıklaması: (για κάτι που δεν έχει τέλος). 15-Βρίσκει αβάτταν Türkçesi:Sonuçlanmayan konularda söylenir. Rumca okunuşu:Vriski Avattan 20-Γιατί τξαι που λαλείς Anlamı:Avanta bulur. Rumca okunuşu:Yadi ce bu lâlis. Anlamı:Kıbrıs Ağzıyla(Neçin da deñ) Rumca açıklaması: (για όσους βρίσκουν δωρεές) Bedava bulanlar için kullanılır. Rumca açıklaması: (φρ. συνήθως εξακολουθητική για το υπόλοιπο της διήγησης). Örnek cümleler: Βρίσκει αβάτταν ο Χαμπής τζαι κάμνει Türkçesi:Genellikle konuşmanın devamı esnasında söy- μας τα τούτα Πρβ. φρ. Τρώει τζαι πίννει αβάτταν /Πίννει lenir. αβάτταν. Türkiye Türkçesinde yoktur.Farklı olarak “Nerde kal- a)Hambi avanta bulduğu için bize bunları yapar. mıştık”denir. b)Avanta yiyip içer. c)Avanta içer. 21-Γρόνια τζαι ζαμάνια Rumca okunuşu:Hronya ce zamanya. 16- Βρίσκει τα χαζίρικα Anlamı:Seneler ve zamanlar. Rumca okunuşu:Vriski da haziriga Anlamı:Hazır bulur. Rumca açıklaması: (για πολύν καιρό). Türkçesi:Uzun zaman için söylenir. Rumca açıklaması: (για όσους τα βρίσκουν έτοιμα). Hazır bulanlar için söylenir. Not:Zaman sözcüğü Rumcaya Türkçeden geçmiştir.

17-Βρίσκουν του αΐπιν. 22-Γυρεύκει τταναχάν / ττεναχάν: Rumca okunuşu:Vriskun du aibin Rumca okunuşu:Yirefgi tanahan/tenahan Anlamı:Ona ayıp(kusur)bulurlar. Anlamı:Tenha aramaktadır.

Ο άνθρωπος ο γρήγορος δεν του βρίσκουν αΐπιν. Rumca açıklaması: (για όσους γυρεύουν ευκαιρία) Anlamı:Çabuk çalışan kişiye kusur bulmazlar. Açıklaması:Fırsat kollayanlar için söylenir.

Örnek cümle: Πρβ. φρ. Έΰει αΐπιν. Rumcadan örnek cümleler: Εγύρευκεν τον τταναχάν για Açıklaması:Ayıbı vardır. να τους ιτσακκώσει / Γιατί γυρεύκουν ττεναχάν ‘τσά... να σας κόψουν σόττον. Πρβ. φρ. Βρίσκω ττεναχάν / Ήβρεν 18-Για πατ για χατ [τουρκ. Haddı-bat-mak] τταναχάν. Rumca okunuşu:Ya bat ya hat(Türkçe olduğu belirtili- a)Onları yakalamak için tenha zamanı kolluyordu. yor) b)Sizi parasız pulsuz bırakmak için tenha zaman ararlar. Anlamı:Ya hat ya bat c)Tenha bulurum. d)Tenha buldu. Rumca açıklaması: (επί κέρδους ή ζημίας) Türkçesi:Ya kâr ya zarar 23-Γυρεύκω αφορμήν καβκά: 19-Γιαλέλιν του Αράπη Rumca okunuşu:Yirefgo aformin gavga. Halkbilimi 135

Anlamı:Kavga çıkarmak için bahane arıyorum. Rumca örnek cümle: Εσο‘ ‘ν το ξέρεις, τζάνουμου, πως θα σας δώσω πάσιν. Rumca açıklaması: (για όσους δίνουν αφορμή για Sizi yeneceğimi biliyorsunuz canım. καβγάδες) Örnek cümlede Türkçeden baş sözcüğüne ilâveten canım Türkçesi:Kavga çıkarmak için sebebiyet verenler üze- sözcüğünün de yer alması çok ilginç. rine söylenir. 27-Διώ τέρσιν Rumca örnek cümle: Τι εγίώνη, φίλε, αφορμήν για τον Rumca okunuşu:Thiyo dersin καβκάν γυρεύκω. Anlamı:Ders veririm. Ben mi ahbap, kavga çıkarmak için bahane arıyorum. Rumca açıklaması: (=κάνω μάθημα) 24-Δεν του πήρεν τεστούριν Türkçesi: Ders yaparım. Rumca okunuşu: Then du biren desduri. Anlamı:Ona destur vermedi. Ona hiç fırsat tanımadı. Rumca örnek cümleler: Μήπως τζαι ‘γίώ ‘μαι ατζαμής, διώ του κόσμου τέρσιν /Εννά ‘ρτω φέτι να σας δω και σας Rumca Açıklaması: (για όσους δε διευκολύνουν) δώσω τέρσιν. Türkçesi:Kolaylık göstermeyenler için kullanılır. a)Yoksa ben acemimiyim,dünyaya ders veririm. b)Bu yıl gelip sizi görecek ve size ders vereceğim. Rumca örnek cümle: Ετράβησεν την κάμαν του, δεν του (Birinci örnek cümlede ders sözcüğüne ek olarak Türk- πήρεν τεστούριν. çeden acemi sözcüğünün geçtiği de görülmekte) Kamasını çekti,ona destur vermedi.

25-Δια μας πα‘ στην κκελλέν 28-Έβαλεν νιέττιν Rumca okunuşu:Thia mas basdin kellen. Rumca okunuşu:Evalen niyettin Anlamı:Başımıza vurur. Anlamı:Niyet etti.

Rumca açıklaması: (επί τιμωρίας, κυρίως από το Θεό) Rumca Açıklaması: (=έθεσε ως στόχο): Türkçesi:Genellikle Allah tarafından cezalandırılma Türkçesi:Hedef olarak seçti bahis konusu olunca söylenir. Örnek cümle: Έβαλεν το νιεττιν του δια την Ιταλίαν Rumca örnek cümle: Δια μας πα’ στην κεφαλήν, πέρκι Türkçesi:İtalya’ya gitmek için niyetlendi.(niyet etti) σωφρονιστούμεν. Belki islâh oluruz diye başımıza vurur. Örnek cümlede Türkçe kellen sözcüğü yerine Rumcanın 29-Έβγαλ‘ μας σελαμέττιν: kefali(yani baş) sözcüğü geçmekte. Bu arada Türkçeden Rumca okunuşu:Evğal’mas selâmettin. geçen berki(belki)sözcüğü dikkat çeker. Anlamı:Bizi selâmete çıkar.

Rumca açıklama: (=λυπήσου μας, λύτρωσε μας) 26- Διώ πάσιν: Türkçesi:Bize merhamet et,bizi kurtar Rumca okunuşu:Thiyo Başin. Anlamı:Baş veririm.(yani başa geçerim) Örnek cümle: Α! Παναγιά μου, έλεγα, κι έβγαλ‘ μας σελαμέττιν. Rumca açıklama: (επί νίκης εναντίον κάποιου) Türkçesi:Ey Meryem anam, “bizi selâmete çıkar” diyor- Türkçesi:Birilerine karşı zafer kazanıldığında söylenir. dum. Rumca duada dahi Türkçe sözcüklere yer verilmesi son 136 Halkbilimi derece ilginç bir olay. Türkçesi:Söyle söyle dilimde tüğ bitti.

34-Εβλέπασιν νεπέττιν 30-Εβκάλαν τελλάλην Rumca okunuşu:Evlebasin nebettin. Rumca okunuşu:Evkalan dellâlin. Anlamı:Nöbet beklerlerdi. Anlamı:Dellâlladılar. Rumca açıklaması: (=φρουρούσαν εκ περιτροπής) Rumca açıklaması: (=ντελάλισαν, διαλάλησαν) Türkçesi:Korkarak nöbet bekliyorlardı.(Tutuyorlardı) Türkçesi: Dellâlladılar. Örnek cümle: Μήπως και φευγατίσουν τους, εβλέπασιν Örnek cümle: Τζαι τζείνοι πιον σ‘ ούλην την γην τελλάλην νεπέττιν έν‘ που βκάλαν. Πρβ. φρ. Εξεβήκαν σικουβέστρον. Anlamı:Onları kaçırmamak için nöbet tutuyorlardı. Türkçesi:Onlarsa artık tüm araziyi dellâla(Dellâlladılar) verdiler.İflas ettiler. 35-Εβλόμωσές μας με τα λαφαζαννίκκια σου Rumca okunuşu:Evlomoses maz me da lâfazannikia su. Anlamı:Lâfazanlıklarınla başımızı ağrıttın. 31-Εβκάλαν τον ττάρτιν Rumca okunuşu:Evkalan don tartin. Rumca açıklaması: (=μας ζάλισες με τις φλυαρίες σου). Anlamı:Onu tart ettiler. Türkçesi:Gevezeliklerinle başımızı ağrıttın.

Rumca açıklaması: (=τον διέγραψαν). 36-Εγίνηκα χαζίριν: Türkçesi:Onu sildiler. Rumca okunuşu:Eğinika hazirin Anlamı:Hazır oldum. 32-Έβκαλεν νάμιν / άκουσμαν: Rumca okunuşu:Evkalen namin. Rumca açıklaması: (=ετοιμάστηκα) Anlamı:Namı çıktı.(Nam çıkardı) Anlamı:Hazırlandım, hazır oldum. Örnek cümle: Μεν κόψεις την ιδέαν μου τζί εγίνηκα Rumca açıklaması: (=διαφημίστηκε, έχει φήμη) χαζίριν. Türkçesi:Ün yaptı,ünlendi. Türkçesi:Fikrimi değiştirme, çünkü ben hazır oldum.

Örnek cümleler: Το δίτζιον για την πομονήν έβκαλεν μ ιάλον νάμιν. Βλ. φρ. Έβκην το νάμιν του / Έόει νάμιν. 37-Εγίνηκεν τουτούκκιν: Türkçesi: Rumca okunuşu:Eğiniken dudukki a)Adalet sabrıyla ün yapmıştır. Anlamı:Dümbül düdük oldu b)Namı çıkmıştır. c)Namı vardır. Rumca açıklaması. (=διαδόθηκε παντού) Türkçesi:Her tarafa yayıldı. 33-Έβκαλεν η γλώσσα μου μαλλιά: Örnek cümle: Πκιον εγίνηκεν τουτούκκιν τζί έσσω τζί έζω Rumca okunuşu:Evgalen i ğlossa mı malya. του γύρου. Πρβ. φρ. Εγίνην σεΐριν / Εκαμαν του σεΐριν. Anlamı:Dilimde tüğ bitti. Türkçesi: Rumca açıklaması: (=τον συμβούλεψα μακρηγορώντας) a)Artık her tarafta hem içeride hem dışarıda dümbül Türkçesi:Ona uzun uzadıya öğüt verdim. düdük(Kıbrıs’ta)oldu. Örnek cümle: Πε πε έβκαλεν η γλώσσα μου μαλλιά. Halkbilimi 137

38-Εγινήκετε ρεζίλιν: Türkçesi:Bu kötü bir haberdir. Rumca okunuşu: Eğinigete rezilin. Anlamı:Rezil oldunuz. 43-Έν‘ αχάπαρος! Rumca örnek cümle: Τζι ίσια γινήκετε τ ζειαμαί ρεζίλιν, Rumca okunuşu:En ahabaros χώματα. Anlamı:Habersizdir. Türkçesi:Doğrudan rezil, (rüsva) toprak oldunuz. Rumca açıklaması: (για όσους δεν έχουν ιδέα για κάτι). 39-Εν του χαλά χαττίριν Türkçesi:Herhangi bir konuda hiç bilgisi olmayanlar için Rumca okunuşu:En du halâ hattirin. söylenir. Anlamı:Hatırını kırmaz. 44-Έν‘ γιαβάσης Rumca açıklama: (=δεν του χαλάει χατίρι): Rumca okunuşu:En yavaşis. Açıklaması:Hatırını kırmaz. Yine Türkçe hatır sözcüğü Anlamı:Yavaştır. ile anlatmaya çalışması ilginç. Örnek cümle: Δεν χαλά το χαττίριν της, έχει θεόν δικόν Rumca açıklaması: (για αργούς, νωθρούς και της. βραδυκίνητους). Türkçesi:Allah var, hatırını kırmaz. Türkçesi:Yavaş hareket edenler için söylenir.

40-Εν του ‘μεινεν χάλιν. 45-Έν‘ γιασάκκιν Rumca okunuşu:En du minen hali. Rumca okunuşu:En yasakkin. Anlamı:Hali kalmadı. Anlamı:Yasaktır.

Rumca açıklama: (=δεν πάει καλά η υγεία του) Rumca açıklama: (επί απαγορευμένων καταστάσεων ή Anlamı:Sağlığı iyiye gitmiyor. πραγμάτων) Anlamı:Yasaklama durumlarında kullanılır. 41-Εν φελάς ππαράν Örnek cümle: Εν‘ γιασάκκιν να μασαιφοφορείς. Rumca okunuşu:En felâs paran. Türkçesi:Bıçak taşıma yasaktır. Anlamı:Para etmezsin.Değerin yoktur.(On paraya paha- lısın) 46-Εν‘ με το νάμιν Rumca okunuşu:En me do namin. Rumca açıklama: (=δεν αξίζεις τίποτε) Anlamı:Namı vardır. Anlamı:Hiç değerin yoktur. Örnek cümle: Εσούνη εφ φελάς ππαράν. Rumca açıklama: (για πασίγνωστους). Türkçesi:Sen hiç para etmezsin.Kıbrıs ağzıyla “on pa- Anlamı:Çok iyi bilinen kişiler veya şeyler için söylenir. raya pahalısın, anlamında” Örnek cümle: Πρβ. φρ. Έβκαλεν νάμιν / Έβκην το νάμιν του. 42-Έν‘ άσσημον χαπάριν Anlamı: Rumca okunuşu:En aşşimon habarin. a)Namı çıktı. Anlamı:Kötü haberdir. b)Namı çıkmıştır. (Açıklamadaki sözcükler de yine Türkçeden geçmedir.) Rumca açıklama: (επί κακής είδησης): Anlamı:Kötü haber için söylenir 47-Έν‘ κουρτισμένος του καβκά Rumca örnek cümle: Τούτον εν‘ άσσημον χαπάριν. Rumca okunuşu:En gurdizmenos du gavga 138 Halkbilimi

Anlamı:Kavga etmek için kurulmuştur. Anlamı:Kendilerine söylenenlere inanmayan veya farklı düşünenler için söylenir. Rumca açıklaması: (=είναι προδιατεθειμένος για καβγά): Anlamı:Kavgaya önceden hazırlanmıştır., niyetlidir. 52- Άρτζεψεν ταμπουράν (ενν. η κοιλιά) Örnek cümleler: Τούτος έν’ κουρτισμένος του καβκά. Rumca okunuşu: Arçepsen tambura. (karnın gurlaması) Πρβ. φρ. Εκουρτίσαν καβκάν. Anlamı:Tambura gibi ötmeye başladı. (Yani açlıktan Türkçesi: ötürü karnın gurlamaya başladığını anlatır.) a)Bu kavga çıkarmak için kurulmuştur. b)Kavga çıkardılar. 53-Ας μείνουσιν μαύρα που την κκελλέν σου 48-Έν‘ νακκουρίν εξίκκιν Rumca okunuşu: Azminusin mavra bu din kellessu Rumca okunuşu:Eu nakkuri eksikkin. Anlamı: Kıbrıs Ağzında “Başından beytambal galsın” Anlamı:Azacık eksiktir. anlamındadır.

Rumca açıklaması: (για λειψούς, ενν. στο μυαλό κ.ά.). Rumca açıklaması:(επί παραίτησης από κάποιο έργο Anlamı:Eksik olan şeyler için özellikle akıl yönünden, που ενδιαφέρει τρίτο πρόσωπο): söylenir. Anlamı:Üçüncü kişiyi ilgilendiren bir olayda kişinin cayması. 49-Έπαιζεν τον πιλμέζην Rumca örnek cümle: Τζαι τα χωράφκια ας μείνουσιν Rumca okunuşu:Ebezen don bilmezin. μαύρα που την κκελλέν σου. Anlamı:Bilmezlikten geliyordu. Anlamı:Tarlalar da başından beytambal galsın”.

Rumca açıklaması: (εψ ψευδοπαλικαράδων): Anlamı:Yalancı kabadayılar için söylenir. 54-Βρομά παρούτιν. Πρβ. φρ. Μυρίζει παρούτιν. Örnek cümle: Αλλ‘ όμως η κοτζάκαρη έπαιζεν τον Rumca okunuşu:Vroma barudin. πιλμέζην / Anlamı:Fakat kocakarı bilmezlikten geliyordu. Anlamı: Barut kokar. Kıbrıs Ağzında “Barut tüter.”

50-Πετάσσει τα φέσια του. Rumca okunuşu:Bedasi da feşadu. 55-Γινάτιν του γαδάρου / καμήλου (επί Anlamı:Fesini de atar.(Rumcada fes çoğul olarak kulla- πεισματάρηδων). nılmıştır.) Rumca okunuşu: Yinadin du ğatharu/ gamilu. Türkçesi: Eşek inadı/deve inadı. Örnek cümle:(για όσους αρέσκονται σε κάτι) Anlamı:Birşeyden çok hoşlananlar için söylenir. 56-Γεναίκα της οκκάς (επί σοβαρής και καλής νοικοκυράς) Örnek cümle:Πρβ. φρ. Σύρνει τα φέσια του. Rumca okunuşu: Yenega tis okkas (ebi sovaris ge galis Anlamı:Fesini de atar. nigogiras) Anlamı:Okkalı kadın. Yani dört dörtlük kadın anlamın- 51- Ακούω τα βερεσιέ dadır. Rumca okunuşu: Aguo da veresiye Anlamı: İş ola dinlerim anlamındadır. Örnek cümle: Ήτουν γεναίκα της οκκάς, ο κόσμος το γνωρίζει. Rumca açıklama:για όσους δε δίνουν πίστη ή Okunuşu: İdun yenega dis okkas, o gozmos do ğnorizi. αδιαφορούν σε όσα τους λέμε. Anlamı: Dört dörtlük kadındı cümle alem biliyor. Halkbilimi 139

TOPRAĞINI İTEN ÇİÇEĞE DAĞLARININ, TEPELERİNİN DUMANLI EĞİMİNE.

Sonuç: Sizlere sunmaya çalıştığımız deyimlerin hemen hemen hepsinde Türkçe sözcüklerin bulunması tesadüfi değil- Kaynakça: dir. 400 yıla yakın bir süre adada varlığını sürdüren Os- manlı Egemenliğinin ada toplumları üzerindeki etkisi Ѓιαγκουλλη γ. Κωνσταντινου, Λεξικό κυπριακής yadsınamaz. Verdiğimiz örneklemelerden de anlaşılacağı φρασεολογίας, Έκδοση Κέντρου Ερευνών The Philips üzere Kıbrıs Rum halkının dilinde; günümüzde hâlâ var- College, Λευκωσία 2005, σσ. 152. lığını sürdüren deyim ve deyişlerin anlamlarının Türkçe Dipnotlar: ile birebir olması, bu deyim ve deyişlerde çok sayıda 1 Dr. Araştırmacı-Yazar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. 2 Türkçe sözcüğün kullanılması; Türk dilinin Rum dilini Yakın Doğu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim görevlisi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti. nasıl etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu deyim ve dey- 3 İslamoğlu,Mahmut, Kıbrıs Rumcasında Türkçe Sözcükler, Sayfa işlerin Türk kültür öğeleri olduklarının daha iyi anlaşı- 137-150.Kıbrıs Türk Kültür ve Sanatı,1994.Lefkoşa. labilmesi için Türkçe deyimler sözlüklerine bir göz 4Öznur,Şevket,Kıbrıs Rum Halk Edebiyatı’nda Türk Kültürü İz- atmak yeterli olacaktır. leri,VI.Türk Kültürü Kongresi 21-26 Kasım 2005,Ankara. Pek çok uygarlığın beşiği olan Akdeniz’de; Çe- 5 Yangullis, Konstantinos,Türk Sözleri Kıbrısın Lehçede,Lefkoşa şitli kültürlerin harmanlandığı merkez durumundaki Kıb- ,2003. 6 İslamoğlu, Mahmut-Öznur, Şevket, Kıbrıs Türk ve Rum Masal- rıs Adası’nın kültürüne göz attığımızda, Türk kültür larının Ortak Benzerlikleri, 266-297, XI. KIBATEK-Yakın öğelerinin ne denli ağır bastığı net bir şekilde görüle- Doğu Üniversitesi Edebiyat Şöleni, 23-28 Ekim 2005,Lefkoşa cektir. Deyimlerin pek çoğu bir öyküye, efsaneye ve kay- YDÜ Kampusu. nağa dayanır. Aynı havayı solumanın, aynı sevinç ve 7 İslamoğlu, Mahmut-Öznur, Şevket,XII.Çapuras’ın Ağıtları Işı- üzüntüleri paylaşmanın, aynı coğrafyada yol almanın ge- ğında O Dönemin Sosyal Yaşamı. Lefke Avrupa Üniversitesi tirdiği karşılıklı etkileşim sonucunda Türk ve Rum kül- VII. Edebiyat Buluşması.20-21 Nisan 2006. 8 İslamoğlu, Mahmut-Öznur, Şevket, Kıbrıs Türk ve Rum Halk türlerinin birbirinden etkilenmesi oldukça tabiidir. Bu Edebiyatlarında Fatma Hanım Ağıtlarının İncelenmesi. etkilenme dilsel anlamda kendini daha da yoğun bir şe- XII.KIBATEK Uluslararası Edebiyat Şöleni 2006,Azerbay- kilde göstermektedir. Şöyle ki; Kıbrıs Rum halkbilimi can. uzmanlarının literatüre kazandırdıkları yapıtlar incelen- 9 İslamoğlu, Mahmut, I.Uluslararası Balkan Türkoloji Sempoz- diğinde Türkçe’den Rumca’ya 3500 sözcüğün geçmiş ol- yumu “Rum-Yunan Kültürlerinde Türk Kültür Etkileri”3-6 duğu ortaya çıkar. Halk anlatılarının pek çoğunda da Aralık 2002. Mostar (Bosna-Hersek) Türk kültür öğelerine bolca rastlanmaktadır.(Bak.İsla- moğlu-Öznur 678) Dilsel anlamdaki benzerlik mutfak kültüründe de kendini belirgin bir şekilde gösterir. Rum mutfak kültüründe çok sayıda Türk yemeğinin ve söz- cüğünün bulunması hepimizi şaşırtacak niteliktedir. (Bak.İslamoğlu9)

Yazımı usta şair Edip Cansever’in dizeleriyle sonlandırmak istiyoruz.

İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER O YERİN SUYUNA, O YERİN TOPRAĞINA BENZER SUYUNDA YÜZEN BALIĞA 140 Halkbilimi

XI. Çocuk ve Masal Sempozyumu Hızır*

Bekir KARA*

* (Ölümsüzlüğüne ve kul bunalınca yardıma koştu- şaşırmış. Fakat çok da sevinmiş çocuklarının karını do- ğuna inanılan ulu kişi.) yurma fırsatını yakaladığı için. Ertesi gün çocukları ya- nına katarak konağa götürmüş. Konağın hanımı kapıyı Evvel zaman içinde açar açmaz suratı asılmış. Hatta birden bire kıskançlı- Kalbur saman içinde ğından çatlayacak hale gelmiş, çünkü fakir kadının ço- Develer mandala oynardı cukları onca fakirliğe karşın, kendi çocuklarından daha Eski harman içinde. güzel, daha sağlıklı olduklarını fark etmiş. Gün boyunca çocuklara bakıp durmuş ve her bakı- Bir zamanlar köyün birinde çok fakir, beş çocuklu bir şında öfkesi bir o kadar daha kabarıyormuş. Nihayet bir aile yaşarmış. Babaları ne kadar uğraştıysa da, çalışabi- fırsatını bulmuş; fakir çocukları annelerinden uzak bir lecek bir iş bulamamış, beş çocuğunun karnını, doğadan odaya götürüp sorular sormaya başlamış: topladığı yiyeceklerle doyurmaya çalışıyormuş. Baba ah “Size soracağım soruları isterim ki, doğru yanıtlaya- vah ile çocuklarını doyurma uğraşında iken hastalanmış sınız çocuklar.” ve ölmüş. Beş çocukla yalnız kalan anne iş aramaya baş- Çocuklar hep bir ağızdan; “biz yalan söylemeyiz,” lamış. İş için nereye başvurduysa, kabul görmemiş. Artık diye yanıt vermişler. çocuklarını doyuramayacak kadar fakirleşen anne, cim- Kadın sahte bir gülücükle, bir süre tek tek çocukların riliği ile ünlü çok zengin bir ailenin konağında çalışmaya yüzüne baktıktan sonra; “Anneniz sizi neyle besler ki, razı olmuş ve işe başlamış. Fakir kadının çalışmaya baş- bu kadar güzel oldunuz?” diye sorar. ladığı evin kadını cimri olduğu kadar kötü yürekliliği ile Çocuklar bir birlerine bakınmışlar. En büyük kardeş; de ün salmıştı. Fakir kadın; üç gün, beş gün, on gün ça- “Biz çok fakiriz. Babamız da yok. Annem, gece eve gel- lışmasına karşın, evin kadını, fakir kadına bir kuruş ücret diğinde önce hepimizi banyoya koyup yıkar, paklar, bile vermeğe yanaşmamış. On beş gün, yirmi gün der- temiz giysiler giydirir, sonra eteğindeki unları silkeleye- ken, beşinci aydan da gün almasına karşın, cimri kadın, rek ekmek yapar. O ekmekle karnımızı doyurur uykuya bir kuruş bile vermeye yanaşmamış. Fakir kadın artık yatarız. Fakirliği dert etmeyiz, ulaşamayacağımız hiçbir dayanamamış ve kadına dert yanmış, hakkı olan parayı şeye özenip üzülmeyiz. Fakirliğimizi sorun yapmayız ve istemiş. Evin kadını, “daha kaç gün çalıştın ki, para isti- hep mutlu olmaya çalışırız,” demiş. yorsun? Seni hâlâ sınamaktayım. Hem seni sürekli bu- Cimri kadının, öfkesi ve kıskançlığını artık denetle- rada çalıştıracağım kesin mi ki, benden para istiyorsun? yemez hale gelmiş. Önce seni tanımalıyım, huyunu-suyunu öğrenmeliyim. “Ben çocuklarımın her istediğini yerine getiriyorum. Ama madem en büyük sorunun çocuklarının karnını do- Meyvelerin en olgununu, etlerin en semizini seçerek ye- yurmaktır, yarın çocuklarını da al bize getir, öğle- diriyorum. En kaliteli kumaşlardan giysiler, ayakkabılar akşam karınlarını doyurur, alır gidersin evine,” demiş. giydiriyorum. Yine de bu fakir çocuklar kadar güzel, sağ- Fakir kadın, konağın zengin hanımının bu önerisine çok lıklı değiller. Kiminin ayakları eğri, kiminin saçı seyrek,

*Araştırmacı - yazar. Halkbilimi 141 kimin boyu kısa, kimisi ise çok sıska... Üstelik yüzleri patatese dönüşmüş. Mutfağa koşarak ekmek dolabına bir tuhaf. Kaşları gözlerine, gözleri suratlarına uymuyor. bakmış. Dolap ekmek doluymuş. Şaşkındı fakir kadın Madem öyle, bundan sonra yapacağımı ben bilirim,” di- ama, yine de hemen masa kurmuş. Elini her uzattığı yer- yerek öfkeyle baş sallayarak fırlamış odadan kaçmış. den yiyecek bir şeyler bulmuş ve masayı donatmış. Düşünmüş düşünmüş iyilik yerine yine kötülüğü seçmiş Adam oturmuş yemeğini yemiş, karnını doyurmuş. ve ertesi gün, fakir kadına yeni bir önlük, bir etek dikti- Kadın ise şaşkınlığından dili tutulmuş, öylece kalmış rerek evine dönerken onları giymesini emretmiş. Yaşlı adamın karşısında. Fakir kadın çok üzülmüş. Çocuklarını nasıl doyura- Adam; “Biliyorum ki, senin de, çocuklarının da cağını düşüne düşüne evine dönmüş. Tencereye birkaç karnı aç. Hadi uyandır çocuklarını karınlarını doyur, öyle dere taşı koyup, ateşi yakmış. Çocuklar sabırsızlıkla ye- yatır” demiş. meğin pişmesini beklerken fakir kadın yüreği kan ağla- Kadın, aç uyuyan çocuklarını uyandırmış. Bir de bak- yıp, için için ağlıyormuş ki; kapı çalınmış. Kadın mış ki, yaşlı adam ortada yokmuş. Yeniden bakmış, ten- “hayırdır” diyerek kapıyı açmış. Kapıda tanımadığı yaşlı ceresine ekmek dolabına. Gördüklerine inanamamış. Her bir adam duruyormuş. yer yiyecekle doluymuş. Çocuklarının karnını doyurup “Buyur dede!” demiş kadın, “gir içeri.” uyuttuktan sonra, uzun bir süre yaşlı adamın kim oldu- Yaşlı Adam yorgun ve bitkin bir haldeymiş. Eve bir ğunu düşünmüş ama, tabii ki, kim olduğunu anlayama- göz atmış. Her taraf tertemizmiş ama, belli ki, geldiği mış. Yaşlı kadın düşüncelerinden, şaşkınlığından evin insanları çok fakirmiş. sıyrıldıktan sonra çevresine bakınmış. Bir de bakmış ki, “Kusura bakmayın,” demiş yaşlı adam, “çok uzaktan Yaşlı Adamın yemek yediği tabakta küçücük bir para ke- geliyorum. Ekmeğim, suyum tükendi. Üç günden beri sesi varmış. Çevresine bakınarak para kesesini eline açım.” almış. Evirmiş çevirmiş ve hemen kapıyı açarak dışarıya Kadın boyun büküp, düşünceye dalmış. Ekmeği ye- çıkmış. “Yaşlı Adam... Yaşlı Adam” diye çağırmış ama, meği olsa hemen masa kurup yaşlı adamı doyuracağını hiçbir yanıt alamamış. Eve dönüp oturmuş. Yavaş yavaş düşünüyormuş ama, çaresiz boyun büküp öylece kalmış. keseyi açmış. Elini para kesesine daldırmış ve bir avuç “Kusura bakma dede,” demiş, “karnını doyurmayı altın çıkarmış. Bir daha uzatmış elini, avucu altınla dol- çok isterdim ama, maalesef evde yiyecek hiçbir şey muş. Bir daha daldırmış, bir avuç altın daha çıkarmış. O yok.” günden sonra küçücük para torbasına elini her soktu- Yaşlı Adam gülümseyerek; “A kızım,” demiş, “iyice ğunda avucu altınla doluyormuş. İşte o günden sonra baktın mı mutfağına, ekmek dolabına?” kadın, aynı temiz yüreğiyle çocukları ile çok mutlu bir “Baktım dede,” demiş, “bu gece çocuklarımı bile do- yaşama kavuşmuş. yuracak yiyecek bir şey bulamadım.” Ben de onları mutluluğuyla baş başa bırakıp geldim. “Çok acıktım be kızım, öyle cimri olma. İşte tence- rede patates kaynıyor. Bir patates bana yeter,” demiş Masalların çocuklar üzerindeki etkisi: yaşlı Adam. Zamanımızın altmış/yetmiş yıl öncesine gidip, o gün Kadın, Yaşlı Adamın kulağına eğilerek; “O kayna- ve geceleri yeniden yaşarsak sanırım Masalların değe- yanlar dere taşıdır dede. Çocuklarımın uykuları gelin- rini daha iyi anlayacağız ve ben sizi altmış/yetmiş yıl ön- ceye kadar onları avutmak için tencereye koydum,” cesine götürmek istiyorum. demiş. Elli-altmış yıl önce, ülkemiz insanlarının çoğu köy- Adam yine gülümseyerek; “Bir kez daha bak mutfa- lerde yaşıyordu. Köylerde elektrik yoktu. Teknoloji şim- ğına; belki bir şeyler bulursun, çünkü artık açlıktan düşüp diki gibi bu kadar gelişmemiş ve günümüzdeki gibi bayılacağım,” demiş. yaygınlaşmamıştı. O günlerin geceleri, şimdiki geceler Kadın bildiği halde kalkıp tencerenin kapağını açıp gibi kısa değildi, çünkü insanlar güneşin batması ile baktı. Gözlerine inanamadı. Tencereye koyduğu taşlar evine kapanır, gün ağardıktan sonra evinden çıkar işine 142 Halkbilimi giderdi. mek için onların ilgisini çekecek tek çare, onlara masal Elli yıl öncesinde aileler bugünkü gibi az nüfusa anlatmaktı ve bu görevi de çoğu kez nineler üstlenirdi. sahip değildi. Her ana, halk değişiyle “Allah’ın verdiği Şunu belirtmek isterim ki; her masal, her öykü ve her canı” doğurmayı görev bilir, her doğuracağı canın, evine efsane çocukları doğru yönde etkilemez. Nasıl ki günü- kısmetiyle geleceğine inanırdı. müzde; her dizi filim, sinema filmi, çizgi filim veya her- Uzun kış gecelerinde ocağın etrafına toplanan kala- hangi bir TV yayını çocuklara uygun değil, o günlerde balık aile fertleri; anne, baba, nene, dede ve evlatlar der- de; masallarda, öykülerde, efsanelerde de aynıdır. Daha ken sayı, on beşi, bazen yirmiyi bulurdu. kestirmeden söylemek gerekirse; her masal, her öykü, Evler genellikle tek odadan oluşurdu. Erken yatırıl- her efsane çocukları doğru yönde etkilemez. O nedenle, salar, çocuklar gece yarısı uyanıp muziplikleri ile herkesi çocuklara anlatılacak veya okutulacak masallar iyi se- rahatsız edecekleri gün gibi aşikârdı. Şunu da belirteyim çilmeli. Korkutmayan, öğüt veren, doğru yönlendiren, ki; çocuklar yüz yıl evvel neyse şimdi de öyledir. Özel- ahlâk değerlerimize uygun olanlar seçilerek çocuklara likle bir araya gelen çocuklar, yerinde duramazlar, bir- okutulması veya anlatılması bana göre çok önemlidir. birleriyle didişirler, kavga ederler, muziplik yaparlar. Seksen yıl öncesinde, masal anlatan nineler çoğu kez Kısacası bir dakika bile rahat duramaz, oturamazlar. Kar- bilmeden, bazen de bilerek, çocukları yanlışa yönlen- deş de olsalar davranışları değişmez. Hatta daha da huy- dikleri de oluyordu. O günlerdeki ahlâk değer yargıla- suzlaştıklarını söylersem yalan olmaz. Durum böyle rımızın tavizsiz uygulanmasını yeğleyen yaşlılar, olunca, çocukları belli saate kadar uyumamasını sağla- anlattıkları masallar, özellikle cinsellik konusunda ço- mak için, anneye, babaya veya dede ile nineye iş düşerdi. cukların gelişimini kötü etkileyen konuları da işledikle- Daha çok nineler üstlenirdi bu görevi, çünkü Kıbrıs Türk rine tanık olanlardan biriyim. Halkının Kültüründe; “gece kahveye çıkmayan Adamı Örneğin ninem bazı geceler anlattığı masalın ara- adamdan sayılmazdı.” Sırası gelmişken kısaca kahve sına sekiz yaşına gelmiş kız çocukların, erkek çocuk- kültürümüzden de bahsetmeden geçemiyeceğim. larla oynamamasını öğütler, masallar arasına sıkıştırdığı Altmış/seksen yıl önce, nüfusu ne olursa olsun her olaylarla örnekler verirdi. Örnek vermem gerekirse; köyde mutlaka bir kahve vardı. Günümüzde de bu aynı “Erkek çocuklarının penisi ile çok oynamamsını, eğer şekilde devam ediyor. Kahve deyip geçmemek lâzım. oynarsa penisinin kopup düşeceğini söylerdi.” Köylerdeki kahveler insan ilişkilerinin gelişmesine, her Günümüzde iyi seçilmiş masallar, çocukların ufkunu türlü sorunun konuşulmasına ve dostlukların devamını genişletir. Geleceğine yönelik düşler kurmasını sağlar. sağlamasına oldukça etkili bir ortam oluşturuyordu. Her Bazen kendini masal kahramanlarının yerine koyar veya akşam mutlaka bir konu üzerinde tartışma açılır ve tartı- yaptıklarını örnek seçer. Bu yönüyle bile masalların iyi şılan konu sorun ise tatlıya bağlanması sağlanırdı. Kah- seçilmesini ve toplumdaki kötü ile iyi karakterlerin sı- vede konuşulacak bir konu bulunmazsa, çocuklar gibi nırları kesin çizgilerle çizilmesi ve güncelleştirerek, ibret itişirler-kakışırlar bir birlerini dürtükleyerek gülüşüp eğ- verici olaylarla örgüleştirilmesi gerekmektedir. lenirlerdi. Uzun kış gecelerinde konuşulacak önemli bir Kısacası seçilmiş iyi masallar çocukların gelişmesini konu yoksa, bir birlerine erotik fıkralar anlatıp gülüşür- sağlama açısından gerekli ve vazgeçilemeyecek kay- lerdi veya Darb-ı mesel diye adlandırdıkları öğüt verici naklar olduğunu göz ardı edemeyiz. Teknolojik olara, in- masallar anlatırlardı. Bu konu ayrı bir araştırma konusu- sanoğlunun nereden nereye geldiğinin değerlendirmesini dur çünkü, eski kahveler her şeyin konuşulduğu tartışıl- yapmakta yardımcı olur. Kısacası, her masal, her çocuk dığı bir kültür evinden farksızdı. öyküsü, çocukları doğru yönlendirmez. Geleceğin bü- Şimdi biz yine altmış/yetmiş yıl öncesindeki gecelere yükleri çocuklara, geleceği düşleyecek bilgileri içeren dönelim. ama, oluşamayacağını bildiğimiz bazı gelişmelerden ve Yukarda da bahsettiğim gibi, kalabalık ortamda ço- konulardan uzak tutulması gerektiğini düşünüyorum. cukların muzipliklerini, kavgalarını, didişmelerini önle- Halkbilimi 143

XI. Çocuk ve Masal Sempozyumu Masal ve Çocuk Eğitimindeki Yeri

Oğuz M. YORGANCIOĞLU*

Yazı dilimizde masal, halk dilinde mesel olarak onu yönlendirdikçe olgunlaşır ve gerçek kimliğini ortaya kullanılan bu sözcüğün anlattıkları, her iki sözcüğün çıkarır. Bu sebeplerden dolayı her anne/baba çocuğuna anlattıklarından çok daha geniştir. Yalnız çocuklara değil, en az haftada bir masal anlatmalıdır. On yaşına kadar ise 1960 öncesi yetişkinlere de anlatılıyordu.Köylerde,yaz her gece bir masal anlatması daha faydalıdır. Çünkü akşamlan geniş avlularda veya köy meydanına toplanan masal çocuğun hayal gücünü artırır. Masal çocuğu sabırlı kadınlar, bir taraftan iş yaparken, bir taraftan da masal yapar. Masal çocuğu paylaşımcı ve adil yapar. Kötülük anlatırlardı.Çocuklanyla gelenler de bu masalları can yapıp kırk katır ve kırk satır cezasından kaçınmasını kulağı ile dinlerlerdi. Masalın ahlâki amaçlarla sağlar. Ve nihayet masal, çocuğun sorunlara çare söylendiği kuşku götürmez bir gerçektir.Günümüzde bile aramasını, onun yaratıcı olmasını sağlar.Ruh sağlığı ayni amaçla söylendiği/ anlatıldığı apaçık ortadadır. yerinde, paylaşımcı ve adil insanlardan oluşan, bilgili ve Kaba kuvvete, hilekârlığa ve kötülüğe baş vuranların hoşgörülü bir toplum huzur ve mutluluk içinde olur.Ki eninde sonunda ortaya çıktığı ve cezalandırıldığı, iyi lik medeniyetlerin amacı da bundan başka bir şey değildir. yapanların mükâfatlandmldığı ana tema olarak işlenir. Masalların olağanüstü olaylarla süslü olmalarına Kişilerin sabırlı olmaları, acele etmemeleri, sonucun gelince.. Galiba günümüzde bu iddia geçerliliğini hemen değil, yavaş yavaş ve sonradan ortaya çıktığı yitirmiş veya yitiriyor gibidir. Niçin mi ? Çünkü masal- vurgulanır. larda anlatılan ve olağan üstü kabul ettiğimiz pek çok şey Her şey önce düşüncedir, sonra söz olur. En sonunda gerçekleşmiştir. Artık insan, yunus balığının karnında da eyleme dönüşür, var olur. Masalın görevi değil ama denizaltı aracının içinde deniz dibinde budur.Çocuklara anlatılmasından gaye de budur.Ve dolaşabilmektedir.Yeryüzünü uçan büyük kuştan değil, masal, çocuk eğitiminde olağanüstü faydalıdır. Bu sebe- çok daha yükseklerden uzay araçlarından hatta uzay ple çocuklara ,özellikle uykudan önce anlatılmalıdır. istasyonlarından seyredebilmektedir. Astronotlar, Neden uykudan önce ? araştırmalarım dünya dışı bir ortamda yapabilmekte- Çünkü çocuk beyni henüz yüklü değildir. Algılamaya dirler. Kişiler artık büyü cü kürelerinde değil ama tele- açıktır. Ve çocuk o gün gördük lerini/ duyduklarını, vizyon ekranlarında , telefon ekranlarında veya radar yaşadıklarını rüyasında yeniden yaşar. Ve rüyasında ken- ekranlarında en gizli ve en uzak varlıkları gerçek boyut dini her olayın kahramanı olarak görür. Sorunlara çare ve renkleriyle izlenebilmektedir, insanoğlu tele fonla üretir. Etrafın sevgisini kazanır ve ruhsal dinginliğe veya telsizle dünyanın herhangi bir yerindeki tanıdığına ulaşır. Zamanla kendini her şeyin ve herkesin üstünde anında ulaşabilmekte ve sesini duyabilmektedir. görmeğe, onların düzeninden sorumlu hissetmeğe başlar. Görünmezlik de artık olağanüstülüğünü yitirmiştir. Sorumluluk duygusu öyle oluşur. Kimliği, yavaş yavaş En gelişmiş radarların bile tesbit edemediği uçaklar ama sağlıklı gelişir. yapılmakta ve silâh olarak kullanılmaktadır. Veya tam Yaşı ilerledikçe ve kimliği geliştikçe düşünce ve tersi, büyük ölçekli radyo teleskoplarla en küçük duygularını çevresinde uygulamaya başlar. Yakın çevresi varlıklar görülebilmekte ve hastalıklar bu şekilde teşhis

*Halkbilimi araştırmacısı. 144 Halkbilimi ve tedavi edilmektedir.Uzaydaki uydular aracılığı ile Kırılan/bozulanları yerine koyamadılar. Bu sebeple yeryüzünde ki her şeyi ve herkesi nerede olursa olsun zaman aşımı içinde o eserlerin sadece adlan kaldı. Yeni görebilecek sistemler geliştirilmiştir.Deniz altındaki nesiller yalnız isimlerini duydukları bu varlıkları/araçları, varlıklar bile böylece izlenmektedir. görmedikleri için, atalarının hayal ürünü olarak kabul et- Bir varlığın istediği an bir başka yere ulaşması da tiler. Yaşanmış ama kendilerinin şahit olamadığı o gerçekleşmiştir. Amerikalıların gerçekleştirdiği trans- geçmiş yaşama “Mesel” deyip geçtiler.Ama nesiller portasyon olayı bu konudaki en büyük kanıttır. boyu da akıllarından çıkaramadılar. Bu hatırlama, bir itici Özel uçaklara yerleştirilen özel sistemlerle yeryüzünü güç oldu. Zaman içinde o hedefe yöneldiler ve masal- izlemek... Askeri, meteorolojik,ekonomik gözlemler yap- larda her anlatılanı tek tek yeniden yarattılar. mak. Bu gözlemler sayesinde düşman anında izlenmekte Anlatılanlar, yapılır ve yaşanır oldu. Her şey yeniden ve zayıf tarafından anında vurulmaktadır. Kasırgalar, tay- gerçekleşti. Kısacası insanoğlu 20. yüzyılda,ölüleri funlar anında gözlenmekte ve insanlar zama nında uyanl- diriltme dışında masalları gerçekleştirdi. makta,zararlar en aza indirgenmektedir. Bütün bu gelişmelere rağmen insanoğlu masaldan Tıp alanındaki durum da daha geri değildir. Rady- vazgeçemedi. Çünkü ona ihtiyacı var. Yalın gerçekler oteleskoplarla insanın her hücresi gözlenmekte, teşhis ona ağır geliyor. Peşinden sürükleneceği hayallere, çe- konmakta ve gereğince tedavi uygulanmaktadır. İnsan- kici hedeflere ihtiyaç duyuyor. Belki de hiç vazgeçmiye- lar, belli ısı derecelerinde dondurulmakta ve canlı olarak cek. Biz de çocuklarımıza günümüze/çağımıza uygun saklanmaktadırlar. Hasta bedenler, bu yöntemle hasta - masallar anlatmaya devam edeceğiz. Çünkü aradığımız lıklarına çare bulununcaya kadar emniyet altına iyiliğe ve adalete henüz ulaşamadık. O yüksek teknolo- alınmaktadır. jiyi henüz yakalayamadık.... Peki o zaman Ormandaki Ev, Süpürgeci Güzeli Masallardaki iyilik teması...O ne zaman masallanndaki “”uyuma anlatma” niye olağanüstü gerçekleşecek diye soranlar çıkabilir. Dünya nın henüz kabul edilsin ? Neden bir kenara atılsın da ciddiye zülüm altında inlediği, kaba kuvvetin hakim olduğu ve alınmasın ? adaletsizliğin kol gezdiği günümüzde bu soruyu sormak 21. yüzyıla girdiğimiz bu günlerde insanlığın ulaştığı da en büyük haklan... bilim ve teknoloji düzeyi, masal konusundaki Onlara da cevabımız hazırdır. Pek yakında, diyoruz. kanılarımızı değiştirmemizi, en azından bu konuda Kesinlikle pek yakında... Çünkü dinlerin emrettiği budur. yeniden düşünmemizi gerektiriyor. Ali Baba masalm- Bütün sosyal kurumların temel hedefi budur. Bazı Büyük daki “Açıl Sisam Açıl” şifresini olağanüstü buluyoruz da devletlerin entrika larına rağmen, Birleşmiş Milletlerin bir kumanda aletinin düğmesine basarak bir televizyonu temel amacı ve uğraşı budur... devreye koymayı, bir kapıyı açmayı, yanına Uğrunda bunca çaba ve emek harcandığına göre iyi- yaklaştığımız zaman fotosel sistemi ile çalışan bir lik ve adalet pek yakında insanlar arasında yerini alacak, kapının kendiliğinden açılmasını olağan görüyoruz. O insanlık kötülüklerden ebediyen kurtulacaktır. O zaman zaman kendi yargılanmızdan şüphe etmemiz gerekmez da masalların bizzat kendileri gerçekleşmiş olacaktır.. mi ? Bunca örnekten sonra ben masal konusunda şöyle düşünüyorum..... Boyutunu bilemediğimiz bir geçmişte, insanoğlu bugünkünden çok daha gelişmişti. Bilim, kültür ve teknoloji çok daha ileri seviyedeydi. Bugün bilemediğimiz sebeplerden insanlık büyük bir felâkete uğradı. Çok az insan kurtuldu. Kurtulanlar, o teknolo- jinin yarattığı aletleri kullanmasını biliyorlardı sadece. Nasıl yapıldıklarını bilmiyorlardı. Nasıl tamir edile - ceklerini de bilmiyorlardı. Sadece kullandılar. Halkbilimi 145

İnceleme...İnceleme...İnceleme...İnceleme...İnceleme...İnceleme...

Kıbrıs Mutfağı ve Yemekleri İle İlgili Bir Ortaçağ Belgesi

Ahmet ERDENGİZ*

SUMMARY kırsal kesim mutfağı. Bu farklı mutfakların kesiştiği pek rich in taste and style remains es- söylenemez; çünkü kırsal kesimlerde yaşayan köylüle- sentially unresearched. Arabs, Byzantines, Lusignans, rin ve şehirlerde yaşayan işçi ve hizmetlilerin asilzade Venetians, Ottomans and finally the British all left their mutfaklarını oluşturan gıdalara ulaşmaları çoğu zaman marks on the Cypriot way of cooking, preserving and ekonomik açıdan mümkün değildir. Bugünün insanına even serving food. Recently, William Woys Weaver, Pro- inanılmaz gelse de bazı gıda türlerinin tüketim hakkı ise fessor of Food Studies at Drexel University in Phila- yasa ile belli sınıflara verilmiştir. delphia published a medieval document titled “Le Jardin Bu iki paralel mutfak arasında geçiş ve kalıntıları Regal du Pin” (2006), which provides valuable insight to bugüne kadar ulaşan üçüncü mutfağın doğuşu ise çoğu the fruit production, cooking and consumption in 15th zaman toprak veya ticaret kökenli şehir burjuvazisinin century Cyprus. ortaya çıkışı ile mümkün olabilmiştir. Gerek yerel ge- rekse Kıbrıs dışından gelenlerle oluşan bu burjuvazi kır- sal kesim ve asilzade mutfağının çeşitli unsurlarını başarı ile birleştirmiştir. Bu üçüncü mutfağa bilahare, 16. yüz- Bir ülkenin mutfağı sözkonusu coğrafyanın sosyal, yıldan itibaren Osmanlı saray mutfağından da katkılar kültürel, folklorik, ekonomik tarihinin bir aynasıdır. olmuştur. Ancak 16. yüzyıla gelinceye kadar Kıbrıs mut- Tarih boyunca pekçok kültürün kesişme noktasında kal- fağı genel şeklini almıştı. mış olan Kıbrıs’ın mutfağı da böylesine zengin bir gö- Bu mutfağın asillerle ilgili kısmı (haute cuisine) rüntü yansıtmasına rağmen yeterince incelenmemiş hatta başta Fransa ve İtalya, daha doğru bir deyişle Venedik- gerçek anlamda hiçbir sistematik araştırmaya tabi tutul- Floransa olmak üzere Batı’dan ve Orta Doğu mutfağın- mamıştır. Folklorik amaçlı olarak tespit edilen köy ye- dan özellikler taşımasına rağmen Batı’da “Vyaunds de meklerinin beş-on hamur yemeği ile üç-beş turşunun Chypre” denecek bir ekol yaratmış ve bu genel isim al- Kıbrıs’ın mutfağını ve onun arkasında yatan sosyo-eko- tında pekçok Ortaçağ Avrupa yemek kitaplarında Kıbrıs nomik tarihi açıklaması tabii ki mümkün değildir. Kıbrıs kökenli yemek tarifleri yeralmıştır. mutfağı ve bu mutfağı oluşturan yerel ve ithal bitki ile Diğer yandan kırsal kesim ve genel halk mutfağı hayvani gıdalarla ilgili bilgiler pekçok Ortaçağ Lâtin, ekonominin de dayatması ile tipik bir Akdeniz mutfağına Arap ve Bizans kaynağında dağınık durumdadır. dönüşmüştür. Soslu, etli, baharatlı zengin sofralarının ye- Tarihi Kıbrıs mutfağı da diğer ülkelerde de olduğu meklerinin ekonomik nedenlerden dolayı yer alamadığı gibi iki paralel ve oldukça farklı mutfaktan oluşmaktadır. bu ikinci mutfak daha çok bakliyata, yabani otlara, bazı Bir tarafta sosyo-ekonomik açıdan en üstte bulunan ve kuru ve yaş meyvelere dayalı olarak gelişmiştir. Bu mut- ülkenin yönetimine hakim olan asillerin mutfağı, diğer fağın Ortaçağlarda sebze, peynir türleri ve yağlar açısın- tarafta ise toprağa bağlı ve yarı köle statüsünde bulunan dan pek zengin olduğu söylenemez.

*Araştırmacı - Yazar. 146 Halkbilimi

Kıbrıs mutfağı veya daha doğru bir deyişle mutfak- tı’da olduğu gibi, çiğ meyve-sebze tüketimi hemen yok ları Osmanlı İmparatorluğu’nun adaya hakim olması ile gibidir. Batı’da gelişen yaygın bir inanca göre çiğ önemli değişikliklere uğramıştır. Bunun en önemli ne- meyve-sebze tüketiminin vücut sağlığı açısından mah- deni, kendisi de kompoze bir mutfak olan zengin Os- surları vardır. Ayrıca asillerin “hayvanlar gibi yeşillik ve manlı mutfağının Kıbrıs’a ulaşmasının yanısıra adanın çiğ meyve yemesi” düşünülemeyecek kadar kaba bir sosyal yapısındaki önemli değişimdir. Latin dönemi top- davranıştır. Örneğin Lâtin kaynakları Kıbrıslıların çiğ lumsal yapısı ile onu oluşturan sınıflar ortadan kalkmış, soğan tüketiminden alaycı bir tavırla bahseder. kırsal kesimde yaşayan toprağa bağlı fakir halk özgürlü- Bahçedeki ağaçlar arasında iki kez bahsi geçen elma ğüne kavuşarak ekonomik açıdan yeni imkânlara sahip ağaçlarının cinsi hakkında bilgi verilmemiştir. Kıbrıs olmuştur. Bu ekonomik fırsatlar kırsal mutfağı zengin- asilzade mutfağında elmanın farklı tüketim şekli vardır. leştirmiş, diğer taraftan da şehir merkezlerine yerleştiri- Genellikle ekşi elma türleri et haşlamalarına katılmakta- len Osmanlı esnaf ve zanaatkârlar ile yönetici sınıflar dır. Dolayısı ile bugünlerde fazlaca üretilmeyen ekşi (ulema, askerler, bürokratlar v.s.) kendi getirdikleri mut- elma Lüzinyan dönemi mutfağında adeta patates ve fakla yerli burjuvaziye ait mutfağı harmanlayarak yeni, havuç görevi yapmaktadır. Ayrıca elma püreleri yapıl- daha zengin ancak daha Doğulu bir mutfak yaratmışlar- makta, dilim veya pestil halinde kurutularak tüketilmek- dır. tedir. Yazının başında da belirtildiği üzere Kıbrıs mutfağı Kıbrıs’ta asillere ait feodal köylerde elma üretimine ile ilgili bilgiler pekçok kaynakta dağılmış durumda bu- büyük önem verildiği bazı köylerin elma ismini taşıma- lunmaktadır. Bunlar arasında dini metinler olduğu gibi sından bellidir. Weaver, Leontios Makhaira’dan alıntıyla, hukuki külliyatlar da bulunmaktadır. Bu hukuki metin- Katomilla köyünün isminin Ekatomelies’den (100 Elma lerden biri Amerikalı Profesör William Woys Weaver ta- Ağacı) bozma olduğunu ifade etmektedir. rafından incelenerek “Le Jardin Regal du Pin” adı altında Belgede zikredilen bir diğer meyve ağacı da zerda- yayınlanmıştır. Yazımızın bundan sonraki bölümü Wea- lidir. Zerdalinin tüketimi ile ilgili bilgiler bu meyvenin ver’in Kıbrıs mutfağı açısından önem arzeden bu araş- de daha çok kurutularak veya pestil şeklinde yendiğini tırmasına dayanmakta olup ileride yayınlanmak üzere göstermektedir. Daha çok asilzade sofralarında görülen üstünde yaptığımız uzun soluklu araştırmanın bir bölü- bu meyve, et, soğan ve şarap ile özel toprak kaplarda pi- münün özetidir. şirilen bir yemeğe bolca miktarda katılıyordu. Weaver’in yayınladığı belge 1468 tarihli olup, Kıb- Zerdali yemeklerinin ününün Kıbrıs dışına da taştığı rıslı Ermeni Sisli George’un (George Sisiou) işletme- 1350 tarihli bir Alman yemek kitabında da yeralmasın- sinde bulunan bir bahçenin yine adamızda yaşamakta dan bellidir. Weaver bu meyve püresinin tarifini şöyle olan Suriye asıllı Hristiyan Arap Theodore Ibn Said’e vermektedir: “Zerdalileri alınız, (herhalde çekirdekleri devri ile ilgilidir. Bahçenin yeri tam olarak bilinmese de çıkartıldıktan sonra), koyulaştırılmış (yoğunlaştırılmış) bazı örneklerinin Osmanlı Dönemi Lefkoşası’na kadar badem sumadasında iyice pişiriniz. Üzerine şeker saçı- gelebildiği Lefkoşa meyve-sebze bahçelerinden biri ol- nız. Pürenizi sıcak veya soğuk olarak tüketebilirsiniz.” duğu şüphesizdir. Bahçede bulunan bir diğer ağaç da Şam Gülü, Kıb- Belgede bahçe içerisinde bulunan ağaçların listesi rıs Türkleri arasında bilinen ismi ile kokulu güldür. Gül, de verilmektedir. Bu ağaçlar daha çok halkın mutfağına Kıbrıs mutfağında önemli bir tüketime sahiptir. Önce- da girme olanağı bulunan meyvelerin ağaçlarıdır. Şeftali, likle çiçek petallerinden reçeller yapılmaktadır. Bu re- muz ve limon gibi asilzade mutfaklarına giren ve özel çeller daha çok tavuk kızartmaları ile birlikte kraliyet vergilerine tabi meyve ağaçları sözkonusu bah- yenmektedir. Diğer bir tüketim alanı da gülsuyu üreti- çede bulunmaktadır. midir. Hamamlarda ve kozmetik olarak tüketilmesinin Yapılan araştırmalar Kıbrıs halk/köylü mutfağında yanısıra pekçok yemeğin vazgeçilemez katkı maddesi- pekçok meyve ve sebzenin pişirilmeden tüketildiğini dir. Özellikle ucuz türleri halk arasında mutfakta kulla- göstermektedir. Diğer yandan asilzade mutfağında, Ba- nılmaktadır. Weaver, köylü ve kent soylu Rumların Halkbilimi 147 gülsuyu ile pişirdikleri bir Orta Çağ Kıbrıs yemeğini lerinde yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Weaver’in ver- şöyle tarif etmektedir: “Küçük parçalara kesilmiş keçi diği bir tarife göre kuzu veya süt danasının eti küçük par- veya domuz ciğeri (veya başka domuz sakatatı) susam çalara bölünerek taze gınnap ile iyice pişiriliyor, içerisine yağında iyice yumuşayıncaya kadar pişirilir, içine önce- bir çeşit kokulu salyangoz da katmak suretiyle yemek den kızartılmış et köftesi, bahar ve kimyon katılır. Yemek yoğunlaştırılıyor ve sarı bir renk verebilmek için safran öğütülmüş nohut ve mezdeki katılarak yoğunlaştırılır ve da katılarak servis yapılıyordu. üzerine gülsuyu konarak servis yapılır. Tadını ekşimsi Dut ağaçları da bahçede önemli yer işgal etmekte yapabilmek için içerisine ekşi nar suyu da eklenebilir.” idiler. İpekçiliğin yanısıra beyaz dut ağacının kerestesi- Orta Doğu’nun ve Kıbrıs’ın da ekonomik açıdan nin Kıbrıs’ta özellikle Orta Çağlarda sandalye yapımında zeytinden sonra en önemli ağacı sayılan incir de belgede kullanıldığı bilinmektedir. Beyaz dut meyvesi daha çok yerini almaktadır. İncir, fakir-zengin her sınıf insanın tavuk ve güvercin etleri ile pişirilmekte, kara dut ise taze günlük diyetinde yer alan önemli bir Ortaçağ yiyeceğidir. ve kurutularak meyve olarak, asil mutfaklarında kırmızı Fakirler taze ve kurutulmuş inciri ekmek ile yiyerek tü- et yemeklerinde, reçellerde ve aperatif şarap yapımında ketirken, zengin mutfağında çeşitli incirli yemekler ve kullanılmaktadır. Ayrıca yaz aylarında Trodos Dağların- tatlılar yapılmaktadır. Bunlardan biri prasa ve incirin dan kraliyet ailesi için getirilen karın üzerine dökülerek şarap ile özel toprak kaplarda pişirilmesidir. Badem ve yendiği bilinen bir şerbetin yapımında da kara dut kulla- anason ile karıştırılarak yapılan incir ezmesinin ise Bi- nıldığı bilinmektedir. zans kaynaklı olduğu tahmin edilmektedir. Kuru incirle- Weaver’in belgesinde zeytin ağaçlarından da bahse- rin harup pekmezinde pirişirilmesi ile yapılan tatlı ise dilmektedir. Zeytinin salamura edilerek yenmesinin ya- Lüzinyan asilzadelerinin sofralarını süslemektedir. Kıb- nısıra yağ olarak yemeklerde kullanılması zannedildiği rıs’tan çıkarak 1300’lü yıllarda Batı mutfaklarına kadar gibi Orta Çağ Kıbrıs’ında yaygın değildir; çünkü iyi ka- giren bir incir tatlısının tarifi ise şöyledir: “İncirleri, (her- lite zeytin yağı çok pahalıdır ve ancak asilzade mutfak- halde kuru incir), alarak iyice eziniz, sonra safran ve ba- larında yer alır. Buna mukabil en düşük kalite zeytin yağı harat ekleyiniz. Bu karışımı ince hamur bezesi ile ise daha çok fakirlerin aydınlatma aracı olarak yaygın bir sararak, (sigara böreği gibi), yağda kızartınız. Üzerlerine şekilde kullandıkları kandillerde yakılır. Zengin veya sulandırılmış bal dökünüz. Sıcak veya soğuk yenebilir.” fakir mutfaklarının Orta Çağ’da vazgeçilemez yağı, Belgede sözü edilen bir diğer ağaç da asma ağacı, susam yağıdır. yani üzümdür. Çiğ ve kurutulmuş olarak tüketilmesinin Bahçedeki portakal (belki de turunç) ağaçları da yanısıra, sirke ve şarap yapımında da kullanılan üzümün, daha çok taze yenen meyveleri için değil bu meyvelerden Kıbrıs mutfağında pekçok rölü vardır. Koruk üzümler üretilen üsareler (meyve suları) ve pişirilmek üzere ya- pekçok et yemeğinde ekşi tadı vermek üzere kullanıl- rarlanılan meyveleri için ekiliyordu. Özellikle turunç maktadır. Bugün artık yapılmayan ancak olgunlaşmış suyu Kıbrıs mutfağında limon suyu yerine kullanılıyor. üzümlerin güneş altında küflenmesinden elde edilen Ayrıca şeker ile birlikte kaynatılarak ağda kıvamına ge- üzüm ezmesi asil sofralarını süslemekte idi. Aynı şekilde tirilmek suretiyle tatlı gibi yenebiliyordu. Ayrıca domuz ağzı iyice kapatılmış toprak testilerde küflenip erimeye eti ile yapılan yemeklerde sirke niyetine de kullanılabi- bırakılan fermente edilmiş üzüm çökeleği de sofralarda liyordu. Elle yenilen yağlı yemeklerden sonra, turuncun, yerini almaktaydı. Ayrıca asilzade sofralarını süsleyen elleri temizlemek maksadı ile de kullanıldığı tahmin edi- bir tür aperatif tatlı şarap da üzüm ve incir karışımından liyor. 15. yüzyılda Kıbrıs’ta yaygın şekilde üretilmeye elde edilmekteydi. başlanan şeker portakalının nasıl tüketildiğine dair elde Bahçede bulunan bir diğer ağaç türü de şimdilerde bilgi bulunmamaktadır. artık pek bulunmayan gınnap (hünnap) ağacıdır. 6. yüz- Weaver bahçedeki şeftali ağaçları ile ilgili olarak yılda Kıbrıs’a geldiği tahmin edilen bu ağacın meyvesi Kıbrıs Orta Çağ kaynaklarında fazlaca bilgi bulunmadı- Lüzinyan dönemi yemek tariflerinde yeralmaktadır. Taze ğını ifade etmektedir. Kurutularak tüketildiği, bazı et ye- ve kurutulmuş olarak tüketilmesinin yanısıra et yemek- meklerine katıldığı ve şarap ile marine edilecek 148 Halkbilimi kızartmalardan sonra yendiği tahmin edilmektedir. olarak kabul edilen öğle yemeğinin adanın hemen her Bahçede ayrıca yemişleri yemek ve tatlılarda kulla- yanında aynı saatlerde yenmesi idi. Lâtin Kilisesi gün or- nılan fıstık çamı da yetiştirilmektedir. Özellikle saray tasını belirleyen vakitte çaldırdığı kilise çanları ile sa- mutfaklarının vazgeçilemez malzemelerinden olan çam dece asillerin değil köylü ve işçilerin de gün ortası fıstığı soslarda ve haşlamalarda bolca bir şekilde kulla- yemeklerini yiyebilecekleri ve soluklanabilecekleri za- nılmaktadır. manı tüm halka duyuruyordu. Belgede atıfta bulunulan bir diğer meyve ağacı da eriktir. Cinsi belirtilmemiş olmasına rağmen büyük bir olasılıkla siyah erik (Mürdüm eriği) olma olasılığı yük- sektir. Zengin veya fakir sofralarında nasıl tüketildiğine dair fazlaca bilgi yoktur. Kurutularak tüketilmesi büyük olasılıktır. Orta Doğu’da önemli bir yeri olan nar ağacı da bah- çede yeralmaktadır. Kıbrıs narının hem ekşisinin hem de tatlısının beyaz/açık pembe olduğunu biliyoruz. Kırmızı renklisi günümüzde adaya getirilmiştir. Nar ekşisi Kıbrıs yemeklerinin vazgeçilmez tatlandırıcısıdır. Ayrıca su- yundan şurup yapılarak içilmektedir. Ekşi nar ise yıl bo- yunca saklanarak suyundan yararlanılmaktadır. Nar taneleri ise et yemeklerine katılarak pişirilmekte, kırsal kesimde ise tatlıların üzerine çiğ olarak serpiştirilerek tü- ketilmektedir. Bahçede ayrıca ceviz ağaçları da mevcuttur. Kuru- tularak yenen meyvesinin yanısıra bugün hala daha Kıb- rıs’ta üretilen ceviz macunu yapımında kullanılan meyvesi için de ekilmekte idi. Orta Çağ Kıbrıs’ında şe- kerin yaygınlaşmasından önce bal veya hurma şurubu ve harup pekmezi ile de yapıldığı bilinmektedir. Önemli ve pahalı bir gıda maddesi olarak tüketilmesinin yanısıra, özellikle yağı ilaç yapımında da kullanılmakta idi. Weaver incelemesinde Lüzinyan asilzadelerinin Batı tarzında yemeklerini yediklerini, misafirlerini masalarda ağırladıklarını ifade ediyor. Kıbrıslı asilzadelerin sofrada Batı’daki akrabalarının aksine elleri yerine iki dişli Bi- zans usulü çatallar kullanmayı tercih ettikleri bilinmek- tedir. Başlangıç olarak büyük kızartmalarla başlayan yemekte, pek çok et yemeği küçük parçalara bölünmüş olarak misafirlere ikram ediliyordu. En son gelen tatlılar arasında tatlı soslarda pişirilmiş kızartılmış balıklar ve kuşlar dikkati çekiyordu. Bu kuşların ötücü kuşlar ara- sından seçilmesine özen gösteriliyordu. Kıbrıslılar misafir ağırlamadıkları zaman Doğu usu- lünde alçak minder ve yer yastıklarına oturup yemek ye- meyi tercih ediyorlardı. İlginç yanı en önemli yemek Halkbilimi 149

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma... Kıbrıslı Ermeniler ile Kıbrıslı Türkler arasındaki sosyal ve kültürel ilişkiler

Ahmet AN*

SUMMARY Bu makalede, 1570-1’de Osmanlıların Kıbrıs’ı fet- The paper starts with the history of the Arme- hetmesi ile 1960’lı yılların başına kadar olan dönemde nian community in Cyprus. Their help to the Ottomans Kıbrıs’taki Ermeni ve Türk toplumları arasındaki sosyal during the conquest of Nicosia in 1570, the Armenian ve kültürel ilişkiler araştırılmaktadır. Bu çalışmanın monuments in Cyprus and the cultural contacts with the amacı, Kıbrıslı Ermeniler ile Kıbrıslı Türkler arasında Turkish community during the British occupation and af- çeşitli sosyal ve kültürel alanlarda var olan kaynaşma ve terwards are dealt in the later parts. dostluğu göstermektir. The population of the and its distribution on the island, their status after the Republic Tarihsel geçmiş of Cyprus was declared, are the following topics. When 1571’de Osmanlı İmparatorluğu’nun Kıbrıs’ı ele ge- it comes to the international relationships between the çirmesinden önce, adaya ait olmayan çeşitli kültürler, Armenian Cypriots and the Turkish Cypriots, many Kıbrıs’ı etkilemişti. Kıbrıs’ta, Venedik yönetiminin so- examples are given from the Turkish Cypriot newspa- nunda, 200,000 kadar bir nüfus bulunmakta olup, ço- pers, where the two communities cooperated in the fields ğunluk Rum Ortodoks Hıristiyanlarda idi. of music, commerce, football and social life. Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası haline Among the cultural figures are music teacher of geldikten sonra, Anadolu’dan nüfus aktarması yapıldı ve the Turkish Lycee Bedelion, historian Maksudian, who daha sonra Kıbrıslı Türkler, adanın ikinci en büyük top- contributed historical articles in the Turkish Cypriot lumu olarak ortaya çıktı. Kıbrıs’ta 6. yüzyıldan beri bir newspapers, the bookseller and writer Keshishian, the Ermeni azınlığı, 7. veya 8. yüzyıldan beri de bir Maronit football players of the AYMA, such as Sarkis, Terzian and azınlığı bulunmaktaydı.1 many others. Ada, Bizans İmparatorluğu’nun bir parçası iken (395- 1191), Roma İmparatoru II. Justin veya onun halefi Mau- rice Tiberius zamanında, 3,000 kadar Ermeni tutsak Kıbrıs’a getirildi. Bunlar, adadaki ilk Ermeni nüfusu oluşturdu. Kilikya’da oluşan Ermeni devleti de, 11. yüz- yılda Kıbrıs’a bir saldırıda bulunmuştu.2 Isaak Komnenos’un 1184’de Antakya’dan Kıbrıs’a vali olarak atanması ve ardından onun, imparatorluk merkezine karşı düzenlediği isyan, Kıbrıs’ta tedhişin bir yöntem olarak kullanılmasına yol açtı. Üçüncü Haçlı Se- feri sırasında, Komnenos’u yenerek adayı 1191 yılında ele geçiren Arslan Yürekli Richard, Fransız tarih kitap-

*Araştırmacı - yazar. 150 Halkbilimi larında ‘Erminler’ diye anılan ve Komnenos’un ordu- rak çok hoş kemerleri bulunmaktadır. Manastırın ya- sunda yer alan Kıbrıslı Ermenilere karşı savaşmıştı.3 nında, Melikyan ve Uzunyan ailelerinin adını taşıyan bir Hatta Komnenos’un en yetenekli askerlerinden biri, bir Ermeni İlkokulu vardır. Bu okulu, Melikyan ailesi 1921 Ermeni idi.4 yılında inşa ettirmiş, Uzunyan ailesi de 1938’de yeni sı- Ermeniler, 13. yüzyılın başında Kıbrıslı Rumlarla bir- nıflar ekleyerek genişletmişti.9 Ne yazık ki, Ermenilere likte, Kıbrıs nüfusunu oluşturanlar arasında yer almak- ait bütün bu binalar, bugün çok kötü durumda olup, top- taydı. Adadaki Ermeni köylerinden biri olan Armenahor tan bir tamirata ihtiyaç duyulmaktadır. (Armenokhori), 1307’de Templar Şövalyelerinin yenil- 1571 yılında çıkarılan bir fermanla, Lefkoşa’daki Baf mesinden sonra, Hospitalier Şövalyelerinin eline geçti.5 Kapısı yanındaki Surp Asvadzadzin (Meryem Ana) Kili- Kıbrıs’taki Ermeni toplumu, Lüzinyan (1192-1489) sesi’nde Ermeni Kıbrıslıların dini törenlere başlaması ve Venedik (1489-1571) yönetimleri sırasında gelişti. için izin verilirken, 1642 yılında çıkarılan bir başka fer- Mağusa’daki Ermeni Kilisesi, 14. yüzyıldan, bir başka manla da, Girne kazasındaki Surp Magar Ermeni Ma- deyişle Lüzinyan döneminden kalmadır. O zamanki Er- nastırı’nın vergiden muaf tutulması sağlanmıştı.10 meni piskoposu, Lefkoşa’da otururken, ikinci önde 1963 yılındaki toplumlararası karışıklıklara kadar, gelen piskopos da bir ara Mağusa’da oturmaktaydı. hem Kıbrıslı Ermeniler ve Kıbrıslı Türkler, hem de Kıb- Küçük Ermenistan Kralı 6. Leo’nun 1393’de Paris’te öl- rıslı Latinler ile bazı zengin Kıbrıslı Rumlar, Arabahmet mesi üzerine, erkek mirasçısı olmadığından, Kıbrıslı I. Mahallesi’nde birlikte yaşamaktaydılar. Baf Kapısı ile James, Kudüs ve Kıbrıs Krallığı yanında, Küçük Erme- Sarayönü Meydanı arasında ve Viktorya Sokağı çevre- nistan Krallığı’nı da üstlenmek zorunda kalmıştı. Lüzin- sinde yer alan bu bölge, Kıbrıslı Türkler tarafından Er- yan egemenleri bu durumu, adanın Venedikliler meni mahallesi diye de anılmaktadır. Lefkoşa’nın tarafından işgaline kadar korudu.6 merkezindeki en iyi ikamet bölgesi olan bu mahallede, Eski Ermeni köyleri olan Leymosun kazasın- Osmanlı döneminde yüksek rütbeli Türk devlet memur- daki Armenahor, Baf kazasındaki Armenu, Mağusa ka- ları, Kadı ve Paşalar da yaşamaktaydı. zasındaki Sparthariko ve Girne kazasındaki Kornekepos, Ermeni Kilisesi’nin Kıbrıslı Ermeniler üzerinde belli zaman içinde Ermeni sakinlerini yitirdiler. bir etkisi vardır ve Ermeni adet ve geleneklerine göre ye- tişen birçok Kıbrıslı Ermeni, Ermeniceyi, ana dili olarak Osmanlı (1570-1878) ve Erken İngiliz (1878-1915) öğrenirken, Rumca ve İngilizce gibi diğer dilleri de ile- Dönemleri tişimlerinde kullanmaktadır. Latinlerden hoşlanmayan Kıbrıslı Ermeniler, 1570 1738’de adayı ziyaret Richard Pococke, Lefko- Eylül’ünde Lefkoşa’nın ve 1571 yazında Mağusa’nın şa’da yaşamakta olan Ermenilerin sayısının çok az oldu- Osmanlı Türkleri tarafından muhasarası sırasında Türk- ğunu ve bunların da çok yoksul olduklarını kaydetmişti. lere yardım etmişlerdi. 9 Eylül 1570’de Lefkoşa’nın fethi Pococke, Ermenilerin bir kilise, bir başpiskopos ve kır- sırasında, Ermenilerin Baf Kapısı’nı açarak, askerlerin sal bölgede bir manastırlarının bulunduğunu yazmak- şehre girmesini sağladıkları kaydedilmiştir.7 Daha sonra taydı.11 Burada sözü edilen, Beşparmak dağları Baf Kapısı’nın denetimi Kıbrıslı Ermenilere verilmişti.8 üzerindeki Alevkayası Orman İstasyonu’nun 1 mil batı- Baf Kapısı yanında bulunan, 14. yüzyılda inşa edil- sında ve Kythrea (Değirmenlik)’dan 4 mil uzaklıkta bu- miş ve Venedikliler tarafından kullanılmış olan Bene- lunan Surp Magar Manastırı’dır. 10,000 dönümlük bir dictine Manastırı da, kısa bir süre Osmanlılar tarafından araziye sahip olan bu manastır, daha önce Mısırlı Kop- tuz deposu olarak kullanıldı, ama daha sonra Padişah ta- tik Hıristiyanlara ait olup, takriben 1550 yılında Ermeni rafından Kıbrıs Beylerbeyi Muzaffer Paşa’ya gönderilen toplumuna verilmişti. Depremle yıkılan esas bina, 1811- 27 Nisan/25 Mayıs 1571 tarihli fermanla, bu hizmetle- 14’te yeniden inşa edildi. İngiliz yönetimi sırasında, rine karşılık Ermenilere ödül olarak verildi. Lefkoşa’daki 1895’te Lefkoşa Ermeni Öksüzleri Fonu tarafından dev- bu Ermeni manastırının 40’tan fazla odası ve estetik ola- ralınarak, yaz kampı olarak kullanılmaya başlandı. Kıb- Halkbilimi 151 rıslı Ermeniler, burada her yıl 1 Mayıs’ta, dinsel bir pa- Mısır’a, oradan da, adada İngiliz işgalinin başlamasın- nayır düzenlemekteydi.12 dan sonra Kıbrıs’a geldi. 1880 yılında Larnaka’da sadece Osmanlı yönetimi 1811’de manastırın yanına, bir ki- beş sayı yayımlanan “Ümit” adındaki bu gazete, uzun lise inşa etmek için Ermenilere izin verince, Ermeniler zamandan beri Osmanlıya ait olan Kıbrıs adasını sattığı de memnuniyetlerinin bir nişanesi olarak, kilisenin giriş için padişahı eleştirmekteydi. Ümit gazetesinin Kıbrıs’ta yerindeki ön duvara yerleştirdikleri bir mermer zemin yayımlanması, Abdülhamit’in protestosundan sonra ya- üzerine, o zamanki padişahın tuğrasını kazıyıp işlediler.13 saklandı.16 Sarafyan, daha sonra, 16 Haziran 1889’da, Ne yazık ki Surp Magar Manastırı da, halen kötü bir du- ikinci Türkçe gazete olarak Dik-el-Şark (Doğu’nun Ho- rumdadır. rozu) adlı gazeteyi çıkarttı, ama o da kapatıldı.17 Kıbrıs’taki Osmanlı yönetiminin sonuna gelindi- Kıbrıs’taki Ermeni nüfusu, Birinci Dünya Savaşı sı- ğinde, Kıbrıslı Ermeniler, Müslüman Kıbrıslılarla ol- rasındaki soykırım ve onu izleyen etnik temizlik sıra- dukça kaynaşmış durumdaydılar. Osmanlı döneminin sında artmıştı. Osmanlı padişahı 2. Abdülhamit sonuna doğru Kıbrıs’ı ziyaret etmiş olan Avusturyalı (1907-1908) ile Talat Paşa (1915-1918)’nın baskı dö- Archduke Louis Salvator, 1873’de yayımladığı izlenim- nemleri sırasında, birçok Ermeni Kıbrıs’a kaçınca, ada- lerinde, “Ermeniler, her yerde Türklerle kaynaşmışlar” daki Ermenilerin sayısı 8,000’e ulaştı. 1925 yılına diye yazmaktaydı.14 Çünkü Ermeniler, çok iyi Türkçe ko- gelindiğinde, çoğu Amerika, Kanada ve Avrupa ülkele- nuşabilmekte ve Osmanlı İmparatorluğu’nun neresinde rine göç ettiler. 1921’de Kıbrıs’taki Ermenilerin sayısı yaşarlarsa yaşasınlar, Türk adetlerini benimsemiş ve sos- 1,197 iken, bu sayı 1931’de 3,337’ye yükselmişti.18 yal, ticari ve kültürel yaşamda Türklerin yakın dostları Kıbrıslı Ermeniler ile Kıbrıslı Türkler arasındaki eği- ve ortakları haline gelmişlerdi. tim alanındaki işbirliği İngilizler 1878’de Kıbrıs’ı işgal edip yönetimi dev- İlk Kıbrıs Türk özel okulu olan Numune-i Terakki raldıkları zaman, adada 150 kadar Ermeni bulunmak- Mektebi, 1883 yılında Ermeniler ile Kıbrıslı Türklerin taydı, ama daha sonra, başka Ermeniler de Anadolu’dan işbirliğinin bir ürünü olarak kuruldu. Kıbrıs’taki İngiliz Kıbrıs’a göç ettiler. İngiliz işgalinin ilk yıllarında, adada işgalinin başlamasından dört yıl önce, Artin Keşişyan İngilizce konuşabilen herhangi bir Kıbrıslı Türk yetkili adında 18 yaşındaki bir Ermeni genci, Kayseri’den Lef- bulunmadığı için, Anadolu göçmeni Ermeniler, Türkçeyi koşa’ya gelip, tarakçılık ve kürkçülük yapmak üzere bir çok iyi bildiklerinden Osmanlı belgelerinin okunması ve dükkan kiraladı. Ayrıca çarşıdaki gece bekçisinin oğlu İngilizceye çevrilmesinde İngiliz yönetimine yardımcı olan Hasan’ı da yanına alarak, bir yandan onun ilk ve oldular. Ruth Keşişyan şöyle yazmaktadır: orta okulda okumasına yardım ederken, öte yandan da “Apisoghom Ütücüyan adındaki bir Ermeni, boş zamanlarında ona tarakçılık sanatını öğretti. Daha Osmanlı devletine ait belgelerin resmi tercüme- sonra, Hasan’a Lefkoşa’da bir tarakçı dükkanı açarak, sini yapmak ve yeni oluşmuş İngiliz yönetimi iyi bir kazanç kaynağı sağladı. Kürkçü Artin Ağa, bu- için Türkçe tercümanlık yapmak üzere Kıb- nunla da kalmayıp Hasan’ın tarakçı dükkanında bazı rıs’taki İngiliz Valisi tarafından İstanbul’dan önde gelen Kıbrıslı Türklerin çocuklarının eğitim gör- davet edildi. Onun oğlu olan Hrand Utücüyan mesini sağladı. Ömerye Mektebi’ndeki görevinden istifa da, ada 1914’de ilhak edilip, 1925’de tam bir etmiş olan Lisani Efendi ile işbirliği yaparak, Kıbrıs’ta İngiliz Taç Kolonisi olarak ilan edilinceye ka- ilk modern özel Kıbrıs Türk okulunu kurdu. O zaman İs- darki dönemde, bu tercümanlık görevini sür- tanbul’daki en büyük kitabevi olan Tefeyyüz Kütüpha- dürdü.”15 nesinin sahibi, Artin Ağa Keşişyan’ın amcası idi ve Ermeniler, İngiliz döneminin başlarında, sayılarının okulun kitaplarını da o sağladı. Okul, kısa sürede halk az olmasına karşın, Kıbrıs toplumu içinde önde gelen ki- arasında yayıldı. Üçüncü bir oda eklenmesine rağmen şilere sahiptiler. Kıbrıs’ta Türkçe dilinde basılan ilk ga- yetersiz kalınca, boş bulunan Arabahmet Mektebine nak- zeteyi, Aleksan Sarafyan adlı bir Ermeni çıkarmıştır. ledildi. Birkaç yıl sonra da, şimdiki Barclays Bankasının Sarafyan, Anadolu’dan kaçmak zorunda kalınca, önce bulunduğu yerdeki Tüccarbaşızade Hacı Derviş Efen- 152 Halkbilimi di’nin kazinosuna aktarıldı. Numune-i Terakki Mektebi, vardır; fakat bu varlık, Melkonian Okulu yapıldıktan ve nihayet 1888’de, Ayasofya Mektebi ile birleştirildi.19 açıldıktan sonra daha canlı bir surette duyulmuştur. Artin Ağa Keşişyan, evladı gibi sevdiği Hasan öldü- Yarım milyon (yanlış-A.An) İngiliz lirasını bu uğurda ğünde, onun cenaze masraflarını ödemiş ve annesine de vakfeden Baron Melkonian, hiç şüphe yoktur ki cemaa- ölünceye kadar her Cuma günü üç kuruş vermişti.20 Daha tine büyük iyilik yapmış ve adını ölmezler sırasına koy- da ilginç olan, gazeteci-matbaacı M.Akif’ten özetlediği- muştu.”23 miz bu öykünün 1957’de Hürsöz gazetesinde yayımlan- 1946 yılında yapılan Lefkoşa Belediye Meclisi se- mış olmasıdır. çimlerine 5,264 Kıbrıslı Rum, 1,460 Kıbrıslı Türk, 642 Ayrıca, ilk Kıbrıslı Türk kitabevinin kurulması da Kıbrıslı Ermeni, 94 Katolik, 20 İngiliz ve diğerleri olmak Artin Keşişyan’ın desteğiyle gerçekleşmiştir. Keşişyan üzere toplam 7,480 seçmen katılmıştı.24 Buna göre Kıb- Efendi’nin kendisi gibi tarakçı olan kayınbiraderi Na- rıslı Ermeniler, yaklaşık %9’luk bir oran ile Lefkoşa’daki sipyan Efendi, 1908’de İstanbul’da meşrutiyetin ilanın- en büyük üçüncü toplumu oluşturmaktaydı. dan sonra, Kayseri’den gelip, Lefkoşa’ya yerleşti. Aynı yıl Söz gazetesinde yazan bir Ermeni okuyucu, Nasipyan Efendi’nin o zaman Artin adlı oniki yaşında şöyle demekteydi: bir oğlu vardı ve Hüseyin Resmi Efendi’den Türkçe ders- “Daha yüz sene evveline kadar, Anadoludaki leri almaktaydı. Artin Nasipyan Efendi, bir gün Hüseyin Ermeniler ve Karamanlı Rumlar, Ermeniceyi ve Resmi Efendi’ye kitapçılık yapmasını tavsiye ederek, Rumcayı ne bilirler, ne de konuşurlardı. (...) Er- Maarif Dairesi’nden de yeni ders yılının kitap listesini meniler ve Rumlar, Türk idiler, yalnız mezhep- aldı. İstanbul’daki Tefeyyüz Kütüphanesinin sahibi olan leri itibarile Hıristiyan olduklarından, bunlara amcasının oğlu Partih Efendi’den de kitaplar sağlandı. Ermeni ve Rum denirdi. Biz bunu babalarımız- Hüseyin Resmi Efendi, kunduracı Sandıkçızade Mustafa dan böyle duyduk, analarımızdan böyle işittik... Efendi ile birlikte paylaştığı bir dükkanı kiralayarak, “10 Erivan Cumhuriyeti’ne gitmek yanlıştır.”25 Temmuz Kütüphanesi”ni açtı. 1909’dan, Hüseyin Resmi Birinci Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’dan gelip Efendi’nin kronik akciğer hastalığından öldüğü 1913 yı- Kıbrıs’a yerleşen bir Ermeni tarafından kaleme alındığı lının ortasına kadar bu binada faaliyet gösteren kütüp- açık olan bu çok ilginç alıntı, -Anadolu’daki Rumlar hane, yine onu kuran Artin Keşişyan Efendi tarafından gibi- Türkçe konuşmaktan, Ermenice konuşmaya geçen boşaltıldı. Bugün aynı yerde, Kemal Rüstem Kitabevi Anadolu Ermenilerinin kimlik yapısındaki kaymayı da bulunmaktadır.21 göstermektedir. Modern zamanlar öncesinde, Akde- niz’deki Ermeniler, Rumlar ve Türkleri birbirinden ayı- İngiliz Döneminin Ortaları (1915-1948) ran, en başta onların dinleri idi. Burada ilginç olan husus, Melkonyan Enstitüsü, özel Ermeni okullarının ya- bu Ermeni okuyucunun, Ermenileri (ve Rumları) ilgi- nında, ana eğitim kurumunu oluşturmaktaydı. Bu okul, lendiren bir konuyu, Türkçe olarak bir Türkçe gazetede Mısır’da doğmuş olan Krikor ve Garabed Melkonyan dile getirmesiydi. kardeşler tarafından, 1915 soykırımının ardından, 1924- Her ne olursa olsun, Ermeni nüfusundaki artış, onla- 26 yıllarında inşa edilmiş ve okula onların adı verilmişti. rın daha belirgin olarak spor ve sanatta olmak üzere, ada- 54,000 Sterlin’e mal olmuş ve zamanında türünde en nın sosyal ve kültürel yaşamına daha büyük oranda büyük kuruluş idi.22 Bugün kapanmıştır. Melkonyon Ens- katılmaları sonucunu getirmiştir. titüsü’nün bugün dünyaya yayılmış olan 2,000 mezunu arasında, Türkiye’nin tanınmış kültür adamlarından Pars Futbol Kulüpleri Tuğlacı gibi önde gelen bazı kişiler de vardır. “Söz” adlı Kıbrıs’ta futbol her zaman ya sağ (milliyetçiler) veya bir Kıbrıs Türk gazetesi 1937 yılında Melkonyan Ensti- sol (kosmopolitler) tarafından aşırı derecede politikleşti- tüsü ile ilgili şu övgü dolu satırları yazarak, takdirlerini rilmiştir. Lefkoşa Türk Lisesi’nin Futbol Kulübü, belirtmişti: 1920’lerde aralarında Ermeni Eytam Mektebi ve Ermeni Kıbrıs’ta çok eski zamandan beri Ermeni cemaatı Esnaf Kulübü’nün de bulunduğu diğer okulların futbol Halkbilimi 153 takımlarıyla maç yapmıştır.26 Ermeni Spor Derneği (Kay- lıklı makalesinde bu deneyimi hakkında şu bilgileri ver- zak), Mart 1931’de ilk Kıbrıs futbol Kulüplerinin top- mektedir: lantısı yapıldığı zaman, katılan yedi kulüpten biri idi. “1927 Kanunisani (Ocak) iptidasında vazifeye başla- Diğer katılımcılar şunlardı: Lefkoşa Türk Spor Kulübü mak üzere Kıbrıs Türk Lisesi Bando Muallimliği’ne ve beş Kıbrıs Rum kulübü (AMOL, Pezoporikos, AEL, davet olundum. 1921’de başlayan bando azalarından APOEL ve Trust).27 ancak bir kişi vardı ve büsbütün yeniden teşkil edilmesi Resmi olmayan ilk futbol şampiyonası, Kıbrıs Rum lazım geliyordu. kulüpleri arasında yapıldı ve daha sonra Kıbrıs Türk ve Bandoda bulunan talebenin duhuliyesinin yarısı ba- Ermeni kulüpleri de buna katıldı. Ahmet Sami Topcan’ın ğışlanmış olduğundan teşkilatı yapmakta güçlük olmadı. anlattığına göre, bu resmi olmayan turnuvaların birinde, Do-re-mi’den başladık ve gün be gün terakkisine çalış- Ermeni takımı Kayzak’ın şampiyon olması üzerine, Kıb- maktan geri kalmadık. rıslı Rumlar bundan hoşnut olmamış ve çarşıdaki Ermeni 1927-28 devresine başladığımızda bando talebesin- tüccarları aleyhine bir çarşı ambargosu başlatmış; bunun den 8 talebe eksilmişti, yeniler tayin edildi ve devam sonucunda da, Ermeni Kayzak kulübü, futbol faaliyetle- ettik. rini durdurmak zorunda kalmıştı.28 1928-29’da Müdür Mr.Henri bandoya ehemmiyet Bir grup Ermeni genci, 1934’de Ermeni Genç Er- verdi ve bu sene zarfında fazla terakki ettik. 1929-30 se- kekler Derneği (İngilizce İlk Harfleriyle AYMA=Arme- nesinde yine aynı veçhile devam ettik. Lakin mezuniyet nian Young Men’s Association)’ni kurdu. Derneğin dolayısıyla bandodan 7-8 talebenin eksilmesine rağmen, futbol takımı, 1947-48 futbol sezonunda Kıbrıs Futbol bandomuzu yine devam ettirdik. Çünkü daha evvelden Federasyonu (KOP) üyeliğine kabul edildi. Kıbrıs Ulu- istidatlı bazı talebeye -muavin olmak için- öğretirdim. sal Ligi içinde, Ermeni ve Kıbrıs Türk takımları arasında 1930-31 Mr.Grand zamanında bandodan mada bir de karşılaşmalar yapılmaktaydı. Aşağıdaki dipnotta, 20 kar- orkestra (ince saz) teşkiline teşebbüs edildi. Bu senenin şılaşma, gol sonuçlarıyla birlikte verilmektedir.29 Bu kar- Mayıs 10’unda treni mahsusla mektep Mağusa’ya te- şılaşmalar, çok kıyasıya ve sportmence bir havada nezzühe (geziye) gitti ve gündüz futbol oyununda ve geçmekteydi. gece de lise fakir talebesi menfaatine verilen müsame- Edebiyat, Tiyatro ve Müzik Alanlarındaki İşbirliği rede bandomuz da birçok parçalar çaldı. Kıbrıslı Ermeniler ile Kıbrıslı Türkler, sporda olduğu 1931-32 Canon Newham zamanında bandomuz te- gibi, kültürel alanda da işbirliği içindeydiler. Kıbrıslı rakkide idi. Mektep o sene Girne’ye senelik tenezzühünü Türkler, 1920’lerde çeşitli tiyatro oyunları sahnelemeye yaptı ve bando da beraber idi. Orada deniz kıyısında bir- başladıkları zaman, bazı Ermeni ve Kıbrıslı Rum kadın- çok halk önünde bir hayli parçalar çaldık. lar da buna katıldılar. Kıbrıslı Türk kadınların, dinsel tu- 1932-33 Müdür İ.Hikmet Bey geldiğinde, bando- tuculuk yüzünden sahneye çıkmalarına izin muzu teşkil eden efendilerin hemen bütünü de müptedi verilmemekteydi.30 Emekli öğretmen Hasan Saffet Ho- (yeni öğrenci) idi ve bir sene zarfında büyük bir terakki calar, Arna Hanım, Marika, kukla oynatıcısı Afrotar, Vik- gösterdiler. Bir orkestra teşkil etmek için müdür beyle tor, İlhami’nin kumpanyasında çalışan Peruz Hanım ve teşebbüste bulunduk ve lisemizin son müsameresinde diğerleri gibi bazı Ermeni sanatçıların varlığını hatırla- lise tarihinde görülmedik 35 kişilik bir orkestra takımı maktadır.31 Köşe yazarı Eşref Çetinel de, Peruz Ha- icrayı ahenk etti. Musiki zevki gittikçe tevassu ediyordu. nım’ın, 1924’de Mağusa’da Kıbrıslı Türklerin 1933-34’te bandomuzda yalnız 12 aza kalmıştı. Yine sahneledikleri tiyatro oyunlarında rol alan tek kadın ol- mektepten mezun olan ve Türkiye’ye tahsil için giden ta- duğunu babasından duyduğunu aktarmıştır.32 lebenin eksilmesi dolayısıyla yeniden tayin ettik ve işe Kıbrıslı Türklerle iyi ilişkiler içinde olan meşhur başladık. Bu sene mektep Larnaka’ya tenezzühe girdiği Kıbrıslı Ermenilerden biri de, Lefkoşa Türk Lisesi ban- esnada orada sahilin muhtelif mevkilerinde bandomuz dosunun müzik öğretmeni olan Bedelyan Efendi idi. H. güzel musiki parçalarını terennüm ederek Larnaka halkı Bedelyan, lisenin yıllık dergisinde yer alan “Bando” baş- için güzel bir gün yaşattı. 154 Halkbilimi

Bu defa senelik müsameremizde bandomuzun çaldığı Darülelhan Konserinin çok başarılı geçtiğini haber vere- parçalar müsamereye teşrif edenler üzerinde iyi bir tesir rek şöyle yazmıştır: bıraktığı gibi, bu meyanda mektebin sabık müdürü “Klasik alafranga eserlerle bize üç saat kadar Mr.Canon Newham’dan alınan mektupta, bandomuzun çok güzel dakikalar yaşatan Darülelhan’da 20 şayanı takdir bir surette terakki etmiş olduğunu beyan kadar musikişinas kardeşimiz yer almaktaydı.”35 etmiş ve tebriklerde bulunmuş olduğunu burada ilaveten Kıbrıslı bir Ermeni olan avukat, şair ve tarihçi Nubar zikrini münasip görüyorum.”33 Maksutyan LL.B, Kıbrıs Türk edebiyat dergilerinden Bedelyan, Lefkoşa Türk Lisesi’nin bandosunu 25 yıl- Dünya’da çeşitli makaleler yayımlamıştı. İlk makalesi dan fazla bir süre yönetti. Bu görevden alındığı zaman, derginin Mart 1946 tarihli 7. sayısında yayımlanan ve 6 Mayıs 1949 tarihli Halkın Sesi gazetesinde bir makale daha önce İngiliz dergisi “Great Britain and the East”de yayımlayan köşe yazarı Hakkı Süha, bu olayı ağır bir şe- çıkmış bir yazısının Türkçe çevirisiydi: “Eski Kıbrıs’a kilde eleştirdi. Bedelyan, daha sonra gençlere özel keman Bir Bakış”. Haşmet M.Gürkan’ın belirttiğine göre, der- dersleri vererek, Kıbrıs Türk toplumu ile olan bağlarını ginin yazı işleri müdürü olan Hüseyin Cahit, yazının sürdürdü ve öğrencileri bugün bile onu hâlâ sevgiyle kendi dergisinde de yayımlaması için Maksutyan’ın ıs- anımsamaktadır. rarla rica ettiğini anlatmış ve Maksutyan, yazılarının Bir başka Kıbrıslı Ermeni müzisyen olan Keğam Ce- Dünya’da çıkmaya başlaması üzerine, bir gece tüm lâlyan, kanunu ile çeşitli klasik Türk müziği gruplarında Dünya yazarlarını Gamaor adlı Ermeninin meyhanesine yer almış ve toplumlararası çatışmaların başladığı Aralık davet ederek, onlara bir güzel ziyafet de çekmişti. Mak- 1963’e kadar sanatını icra etmiştir. Celâlyan, Kıbrıs sutyan’ın Dünya’daki makalelerini İngilizceden Türk- Radyo Yayın Korporasyonu’nun radyo ve televizyo- çeye çevirenler, Ahmet Muzaffer Gürkan ile Nazif nunda, Zeki Taner ve Mustafa Kenan’ın toplulukları ile Süleyman idi.36 birçok program yapmış ve halk konserlerinde de büyük Nubar Maksutyan’ın bazı tarih konulu makaleleri, takdir toplamıştı. 1954 yılında Kıbrıslı Türkler tarafından yaygın olarak İki toplumun müzik alanındaki işbirliğinin uzun ve okunan iki gazetede daha yayımlanmıştı. Bu makalelerin başarılı bir geçmişi vardır. Örneğin Söz gazetesi, 1938 bir listesini aşağıdaki dipnotunda bulabilirsiniz.37 yılında şunları yazmıştır: Lefkoşa’nın sosyal ve ekonomik dokusuna Erme- “Kıbrıs Filarmonik Kurumu’nun son kon- nilerin katkısı serinde Ermenice, Rumca ve Türkçe Kıbrıs Kıbrıslı Ermenilerin çoğu başarılı işadamlarıydı ve halk türküleri çalındı... Konserde mevki alan özellikle kuyumculuk, terzilik, fotoğrafçılık ve halı satı- Türk müzikseverleri cidden büyük başarılar şında öne çıkmışlardı. Kıbrıslı Türk yazar Hizber Hik- göstermiş ve bu sahada Ermeni ve Rumlardan metağalar, “Eski Lefkoşa’da Semtler ve Anılar” adlı geri olmadığını isbat etmişlerdir.”34 kitabında, 1950’lere kadar Kıbrıslı Türk, Rum, Ermeni Bundan 15 yıl sonra, 24 Mart 1953’te Hürsöz gaze- ve Latinlerin yan yana yaşadıkları Tophane mahallesin- tesi de şunları yazmıştır: deki bazı Ermeni ailelerden söz etmektedir: “Darülelhan, Mustafa Kenan başkanlığında “Mahallenin en uzun sokağı olan Tophane konserler hazırlıyor. İlk konser 14 Nisan’da Mescidi (Graniku) Sokağının bir ucunda, geniş verilecek. Konsere iştirak edecekler arasında avlulu tek katlı kerpiç bir evde Sarkis Değir- Kıbrıs’ın en yüksek piyano sanatkârlarından menciyan adında bir arabacı ve ailesi ya- biri olan Miss K.Guebenlian ile Mağusa’dan şardı...Büyük kızı Mara Türkiye’de doğmuş ve viyolensel amatörü Dr.Kostas Petridis ve polis buraya iki üç yaşında gelmişti. Alis ve Arman bandosundan birkaç kıymetli musikişinasın da adındaki kızları ise halis “Tophaneli” idiler. Da- bulunarak programı zenginleştireceği öğrenil- hiliye mütehassısı Dr Tumanyan, oğlu Onnik miştir.” makinist, kızı Luise de müzik öğretmeni idi. O Hürsöz gazetesi 16 Nisan 1953 tarihli nüshasında, sokaktan her geçişte, kulaklarımız tatlı piyano Halkbilimi 155

nağmeleri ile dolardı. O zaman bizde henüz bir bayan olan Nazik Garabaşyan, Kufi H.Okay ve Ni- müzik öğretmeni olmadığından, dönemin tanın- yazi Reşat adlı Kıbrıslı Türklerin sahibi bulunduğu Şoför mış ve varlıklı bazı Türk ailelerinin kızları mat- Okulu’na yeni bir isim bulma yarışmasına katılarak, mazel Luise’den piyano dersi “OKAY” adını önermiş ve bedava bir öğrenci sürüş alırdı...Mahalledeki Ermenilerden biri de Setrak kursu kazanmıştı.42 Bijyan idi. Bijyan, ünlü Lidra caddesindeki ma- Bir başka Kıbrıslı Ermeni olan Vartan Malyan, bir za- ğazasında gömlek imalatı ve satışı yapardı. Oğlu manlar Arabahmet Mahallesinde yaşamakta olan ailele- Hamparsun bir süre babasıyla çalıştıktan sonra rin bir listesini bize vermektedir: Diş doktorları Londra’ya gitmiş ve orada iyi bir iş sahibi ol- Dr.Sarıyan ve Dr. Muradyan, fotoğrafçılar Zartaryan, muştu. Mermerci Agop Yerganyan vardı. Eski Avedisyan ve Yervant, bakkal papaz Hovanes, dülgerler Anadolu muhacirlerinden olan sabuncu Garabet Vartan, Deliferyan ve Vaharjak, bezirgan Artin Bohçal- Nalçacıyan Efendi, avluya kurduğu işyerinde yan ve daha bir çokları. Malyan Efendi, Kıbrıslı Türkle- çamaşır sodası ve yeşil sabun imal ederdi...”38 rin de dükkanlarının bulunduğu Arasta Sokaktaki Hikmetağalar, ayrıca bu mahallede yer alan Uzunyan Ermeniler arasında şu isimleri anımsamaktadır: Delifer- Sokağı’nın adının, zamanında bu bölgede bulunan (Top- yan, Bedelyan, Daduryan, Kostanyan, Kazancıyan ve Çi- hane Mahallesi’nin adı 1945’de Ay Andrea Mahallesi çekçiyan.43 olarak değiştirilmiştir) Hacı Sofu’lara ait bir eski zaman Ben de çocukluk günlerimden, şu Ermeni adlarını bahçesini satın alan Artin Uzunyan oğlu tenekeci Dik- anımsamaktayım: Dayımın işvereni, sabuncu Gabriyel ran’a izafeten verildiğini belirtmektedir. Babası Artin ise, Kasparyan, çıraklık döneminden sonra anneme 1932’de “vaktiyle Anadolu’dan göç ederek Kıbrıs’a gelen, gelir- terzilik diplomasını veren terzi Madame Şinorik, anne- ken de tenekeler dolusu sade yağlarının altında çil çil Os- min tanıdığı Arasta’daki kumaş tüccarı Onnik ve Karnik manlı altınlarını kaçıran Ermenilerden birisi” imiş.39 kardeşler, 1960’lı yılların başında ev sahibimiz de olan Dikran Uzunyan 1957’de öldüğü zaman, Kıbrıs Türk ga- ve annemin berberi Peruz Hanım, babamın özel günlerde zetesi Hürsöz’de çıkan bir yazıda, Uzunyan’ın Lefko- beni götürdüğü ve kebap ve lahmacun yediğimiz Parsek şa’ya Diyarbakır’dan geldiği ve bir tenekeci yanında Amca, sevdiğimiz renkli meşrubatı üreten Bambakyan çalıştıktan sonra, bisiklet tamiri ile uğraştığı yazılmıştı. ve diğerleri. 1907’de Bay Petridis ile çalışmaya başlamış ve yıllarca Birçok Kıbrıslı Ermeni, adlarını uluslararası planda birlikte ticaret yapmışlardı.40 Uzunyan, bu ortaklıktan ay- da duyurdular. Örneğin müzik öğretmeni Vahan Bedel- rıldıktan sonra, Sultanyan adlı bir başka Ermeni ile bir yan’ın öğrencileri Manuk Parikyan, Levon Çilingiryan şirket kurmuş ve yıllarca Kıbrıslı Türkler, buradan Rale- ve Hartun Bedelian; piyano öğretmeni Sirvart Çilingir- igh marka bisikletlerini ve Philips marka ilk radyolarını yan; kardiyoloji uzmanı Dr Vatçe Kalbiyan; yazar Oh- almışlardı. annes Şöhmelyan; BM’de yüksek görevlerde bulunmuş Kıbrıslı Türklerle bağlantıları olan ve birçok Kıbrıslı olan Benon Sevon; Larnaka’dan tanınmış gömlek ima- Türk müşterileri olan daha başka Kıbrıslı Ermeni iş latçısı Stefan Harutunyan; ressam Vartan Taşçıyan; ilk adamları da vardı. Örneğin Lefkoşa’da suni gübre ithal baskısı 1946’da yapılmış olan “Herkes için Romantik eden Ornik Zekeryan, kumaş satan beş dükkanı bulunan Kıbrıs Rehberi” adlı kitabın yazarı ve halen kızı Ruth Artin Bohçalyan, lokum ve diğer yemişleri ithal eden şe- Keşişyan tarafından işletilen Muflon Kitabevi’nin kuru- kerci Ornik, Krikor ve Nersesyan adlı Ermeniler. Bir cusu Kevork K. Keşişyan; araba yarışçısı Vahe Terziyan; Kıbrıslı Ermeni olan Krikor Efendi’ye göre, Kıbrıs’a “Cyprus Weekly” gazetesinde hizmet veren gazeteci çift ayakkabıyı ilk olarak Ermeniler getirmiştir. Bundan önce Georges ve Lana der Partogh, “Financial Mirror” gaze- Kıbrıslılar “çarık” ve “çangar” giymekteydiler. Ermeni- tesinin yazı işleri müdürü olan oğulları Masis. Tanınmış ler ayrıca giydikleri pantolon ile, çakşır (vraka) denen bir başka Ermeni ise, İstanbul’da iki kitabımın basımında bol pantolon giymekte olan Kıbrıslıları etkilemişlerdi.41 yardımcı olan arkadaşım yayıncı Masis Kürkçügil’dir”.44 1954 yılında, Beliğ Paşa Sokağı’nda oturan Ermeni Kıbrıslı Ermeniler ile Kıbrıslı Türkler arasındaki sos- 156 Halkbilimi yal ve ekonomik ilişkilerle ilgili bu ayrıntılı bilgiler, iki rasyonlarını kurdular ve spordaki toplumlararası işbirliği toplumun Lefkoşa’da birbiriyle kaynaşmış yaşamını or- sona ermiş oldu. taya koymaktadır. Ermeni veya Türk Kıbrıslıların kültü- Kıbrıslı Ermenilerin çoğu, iyi bir yaşam düzeyine sa- rel mirasının ayrı değil, birbiriyle iç içe olduğunu hipti ve 1963’den önce, Kıbrıs Türk toplumundan daha kanıtlamaktadır. Sadece günlük yaşamlarında maddi açı- fazla vergi ödemekteydiler. Kıbrıslı Türkler, 1958’de dan birbirlerine dayanmakla kalmayıp, ayrıca sosyal ve Lefkoşa’nın Türk kesimindeki mahallelerde ayrı bir be- kültürel açıdan da birbirlerine destek olmuşlardı. lediye oluşturdukları zaman, Kıbrıslı Ermeni işadamları meslek vergilerini bu makama vermeyi tercih ettiler.49 Tedhiş, toplumlar arası ilişkileri bozuyor Ama 1963’deki toplumlararası çatışmalardan sonra, Er- Söz gazetesi Haziran 1937’de, İngilizce yayımlanan meniler, ya Rumların ajanı olmakla suçlandılar, ya da “Embros” adlı gazetede çıkan ve Baron R. Takvoryan ta- Kıbrıs Türk yeraltı örgütü TMT (Türk Mukavemet Teş- rafından kaleme alınmış olan “Kıbrıs ulusal ruhu” baş- kilatı) tarafından Kıbrıs Türk mahallelerinden ayrılma- lıklı bir tartışma yazısını aktarmıştı. Kıbrıslı Ermeni ları için tehdit edilmeleri üzerine, Lefkoşa’nın Rum yazar Takvoryan, makalesinde Kıbrıslı Rumlar ile Kıb- kesiminde yaşamayı tercih ettiler. rıslı Türklerin sosyal ve ticari durumlarını karşılaştır- Toplumlararası tedhiş, Kıbrıslı Ermenilerin sayısının makta, daha sonra da son zamanlarda hareketlenen azalmasına da yol açtı. Dr.R. Takvoryan, 1947’de Erme- Kıbrıs’ın “ulusal ruhu”na değinerek şu eleştirileri yap- nilerin nüfusunun 4,000’den fazla olduğunu tahmin et- maktaydı: Adada sadece Rumlar ve Türkler bulunma- mekteydi.50 Ama Vartan Malyan, EOKA mücadelesi maktadır, Ermeniler ve İngilizler de vardır. Kıbrıslı başladıktan sonra, birçok Ermeni ailesinin İngiltere ve Rumlar arasında artan milliyetçiliği de eleştiren Takvor- Amerika’ya göç ettiklerini belirtmektedir.51 1960’da Kıb- yan Efendi, Kıbrıs’a özerklik verilmesi taleplerine karşı rıs Cumhuriyeti ilan edildiği zaman, Lefkoşa’da 2,500, çıkmaktaydı.45 Larnaka’da 800, Mağusa’da 250 ve geriye kalan az sayı Kıbrıs Rum yer altı örgütü EOKA’nın Kıbrıs’ı Yuna- da kırsal bölgelerde olmak üzere, adada 3,628 Ermeni nistan’a bağlamak için tedhiş mücadelesine başlamasın- yaşamaktaydı. dan bir yıldan az bir süre önce, 4 ile 9 Mayıs 1954 1970’lerde Lübnan ve İran’dan ve daha sonra da, Er- tarihleri arasında Kıbrıs karma futbol takımı İsrail’i zi- meni Sovyet Cumhuriyeti’nin çökmesi ardından, daha yaret etmişti. Kıbrıs karmasında on Kıbrıslı Rum, beş önce 1963’te toplumlararası çatışmalardan sonra göç Kıbrıslı Türk (Çetinkaya’dan Erol, Erdoğan ve Defte- etmiş olan bazı Ermeni aileler Kıbrıs’a geldiler.52 ralı, AEL’den Kamuran ve Sevim) ve bir Kıbrıslı Ermeni Yakın geçmişte, Çetinkaya futbol kulübü, emekli fut- (AYMA’dan Sarkis der Avedisyan) yer almaktaydı.46 bolcular için bir gece düzenlediğinde, anı plaketi alan 4 Daha sonra Çetinkaya, 27 Şubat 1955’de AYMA ile Rum ve 19 Türk Kıbrıslı yanında, 2 de Ermeni Kıbrıslı bir futbol karşılaşması yaptı.47 Bu, iki futbol kulübü ara- vardı (Sarkis Bedikyan ve Rober Kostanyan).53 sındaki son karşılaşma olacaktı. Çetinkaya futbolcuları, Kıbrıslı Ermenilerin sayısı halen 2,500 kadar olup, 3 Nisan 1955’de, Pezoporikos futbol takımı ile oynamak Bayan Susan Pattie’nin deyişiyle, “sadece 1963 ve üzere GSP Stadyumuna gittiği zaman, içeriye alınmadı- 1974’deki tedhiş olaylarının getirdiği güvensizlik değil, lar. Özcan Özcanhan’a göre, Kıbrıs Türk takımına, stad- ayrıca ülke dışında iş olanakları aramanın getirdiği yeni yumun Rum Ortodoks Kilisesine ait olduğu ve hareketlilik ve başka toplumlardan evlilikler ve asimi- Pezoporikos’un da Çetinkaya ile maç yapamayacağı söy- lasyon korkuları ile kimliklerini korumaya çabalamakta- lendi. Kıbrıslı Türk futbolculara, “Siz İngilizlerin ya- dırlar.”54 nında saf tutarak, EOKA mücadelesine zarar verdiniz” (Bu çalışma, ilk defa, 24 ve 25 Kasım 2007 tarihle- dendi.48 Çetinkaya olayı, KOP nezdinde protesto etti, rinde Kıbrıs Avrupa Üniversitesi tarafından düzenlenen ama sonradan Kıbrıs Türk takımlarıyla futbol karşılaş- “Kıbrıs’ın Azınlıkları: Geçmiş, Şimdi ve Gelecek” baş- ması yapılmaması kararı alındı. Bunun üzerine Kıbrıs lıklı konferansta İngilizce olarak sunulmuştur.) Türk futbol kulüpleri, Ekim 1955’de kendi futbol fede- Halkbilimi 157

ğerler, Cilt:1 (1782-1899), A. An (Ankara, 2002), s.138-139. Dipnotlar 20 Hürsöz, 13 Ocak 1957. 21 Hürsöz, 3 Şubat 1957: aktaran A. An, Kıbrıs’ın Yetiştirdiği De- ğerler, Cilt:1 (1782-1899), A. An (Ankara, 2002), s. 494-495. 1 A. An, Kıbrıs Kültürü Üzerine Yazılar, Lefkoşa 1999, s.14-15; G. 22 Takvorian, ‘The Armenian Community’. Hill, A , 4 cilt. (Cambridge, 1940-1952), Cilt 23 Söz, 12 Haziran 1937 (No.: 1052). 1, s. 281 ve 305, Cilt. 2, s. 2-3; Andrekos Varnava, ‘The Ma- 24 Söz, 27 Ocak 1946 (No.:2754) ronite Community of Cyprus: Past, Present and Future’, Al- 25 Söz, 3 Şubat 1946 (No.:2760) Mashriq: A Quarterly Journal of Middle East Studies, I, 2, 26 Kıprıs Erkek Lisesi Mecmuası 1933-1934 Yıllığı, s.79-80 Eylül 2002, s.45-70. 27 Kıbrıs Devlet Arşivi, SA/1/630/1931 2 Hill, Cilt.1, s. 281. 28 Halkın Sesi, 6 Temmuz 1989 3 Rupert Gunnis, Historic Cyprus, London 1947, s.175 29 A. An, İlk Kıbrıs Türk Futbol Takımları ve Çetinkaya’nın Tarihi 4 , 5 Kasım 1985. (1902-1963), Lefkoşa 2007. * 7 Mart 1948- Lefkoşa Türk 5 Hill, Cilt.2, s. 2. Spor Kulübü (LTSK) ve AYMA Lefkoşa’da karşılaştı, Sonuç: 6 Gunnis, Historic Cyprus, s. 101. 0-0 7 Papken I., Hai Kibros (Antelias-Beirut, 1936), s. 27, 87: aktaran * 9 Mayıs 1948- Lefkoşa’da Paok lig maçında, LTSK “B”, AYMA Hill, Cilt.2, s. 3. “B” takımını 7-5 yendi. 8 Papouran, Kipros Gueghzi, 1903, s .63, 68: aktaran Hill, Cilt. 2, * 9 Ocak 1949- Lefkoşa’da oynayan LTSK ve AYMA, 2-2 bera- s. 3. bere kaldı. “B” takımlarında LTSK, AYMA’ya 5-1 yenildi. 9 Ruth Keshishian, ‘Armenian Community of Cyprus: 6th Century Ekim 1949’da, the LTSK Çetinkaya ile birleşerek, Çetinkaya AD to the Present Day’, Cyprus Today, Ocak- Nisan 2002, s. Türk Spor Kulübü (ÇTSK) adına aldı ve KOP üyeliğini sür- 32. dürdü. Şimdi daha güçlü hale gelmişti. 10 ibid, s. 28. * 23 Ekim 1949- ÇTSK, Olimpiyakos ve AYMA karmasını 2-1 11 C.D.Cobham, Excerpta Cypria: Materials for a History of yendi. Cyprus (Cambridge, 1908), s. 260 ve 269. * 3 Aralık 1949- ÇTSK, Kıbrıs ligindeki beşinci maçında AY- 12 R.Takvorian, ‘The Armenian Community’, The Island of MA’yı 3-1 yendi. Cyprus-An Illustrated Guide and Handbook, compiled and * 2 Nisan 1950- ÇTSK “B”, AYMA “B” takımını 3-0 yendi. edited by L.&H. Mangoian (Bristol, 1947), s. 19-21; G. Gri- * 5 Mayıs 1950- Çetinkaya ping-pong takımı, AYMA’yı 16-9 ye- vaud, ‘Les minorities orientales à Chypre’, Chypre et la Me- nerken, H.Taşçıyan, şampiyonlar şampiyonu oldu. Çetinkaya diterranée orientale, eds. Y. Ioannou, F. Metral and M. Yon kaptanı Muammer Mutlu, Çolakoğlu Kupasını aldı. (Lyon, 2000), s. 49. * 15 Ekim 1950- Çetinkaya, Kıbrıs Futbol Federasyonu (KOP) 13 A. C.Gazioglu, The Turks in Cyprus (London, 1990), s. 264. menfaatine oynanan maçlara katıldı. Çetinkaya-Olimpiyakos 14 L. Salvador, Lefkosia: The Capital of Cyprus, yeni baskı. (Lon- Karması, Apoel-AYMA karmasını 3-2 yendi. don, 1983), s. 18. * 4 Şubat 1951- Çetinkaya “B”, AYMA “B” takımını 5-2 yendi. 15 Ruth Keshishian, ‘Armenian Community of Cyprus’, s. 30. Aynı gün AYMA menfaatına oynanan bir başka maçta, AYMA 16 CO67/9, 82, Salisbury to Biddulph, 19 February 1879; CO67/9, “A” takımı Çetinkaya “A” takımını 2-1 yendi. 115, Salisbury to Biddulph, 9 March 1879; Ibid., 128, Salis- * 25 Şubat 1951- Çetinkaya, AYMA’ya 1-2 yenildi. bury to Biddulph, 17 March 1879; CO67/14, immediate, FO * 29 Nisan 1951- Çetinkaya AYMA’yı Lefkoşa’da 3-0 yendi. to Post Master General, 4. February 1880; Ibid., Post Office, * 17 Şubat 1952- Kıbrıs İkinci Liginde, Çetinkaya “B”, AYMA to FO, 3 March 1880; CO67/20/15727, 345, Biddulph to Kim- “B”yi 3-1 yendi. berley, 25 August 1881; Ibid., Kimberley to Biddulph, Sep- * 24 Şubat 1952- Çetinkaya, ligteki 7. maçında AYMA’yı 1-0 tember 1881; Gazioglu, The Turks in Cyprus, s. 267. yendi ve ilk devreyi lider bitirdi. 17 A. Cl. Sophocleous and P. Papademetris, in Cyprus, * 21 Haziran 1952- Çetinkaya, AYMA’ya 2-6 yenildi. Nicosia 1991, s.21, ‘Sahibi bir Türk olan ilk Kıbrıs Türk ga- * 14 Aralık 1952- Çetinkaya, AYMA’yı 7-0 yendi. zetesi, 11 Temmuz 1889’da Lefkoşa’da yayımlandı. Sadet adlı * 8 Şubat 1953- Çetinkaya, Kıbrıs Kupasındaki ikinci turda AY- haftalık bu gazeteyi Kasabalı Mehmet Emin Efendi çıkar- MA’yı 3-1 yenerek, yarı finale yükseldi. maktaydı. Küçük boyutlarda olup (30x7 inç), ömrü kısa sürdü. * 8 Haziran 1953- Çetinkaya, AYMA’yı 4-2 yendi. Sadece 16 sayı çıktıktan sonra, 14 Kasım 1889’da yayımını * 7 Kasım 1953- Çetinkaya, AYMA’yı 3-1 yendi. durdurdu. (ibid.) * 4-9 Mayıs 1954-Kıbrıs Karması İsrail’i ziyaret etti ve Kıbrıs 18 Annual Report on the Social and Economic Progress of the Pe- Karması kadrosunda 10 Kıbrıslı Rum, 5 Kıbrıslı Türk (Çetin- ople of Cyprus, London 1931, s.5-6. kaya’dan Erol, Erdoğan ve Defteralı, AEL’den Kamuran ve 19 Hürsöz, 27 Ocak 1957: aktaran A. An, Kıbrıs’ın Yetiştirdiği De- 158 Halkbilimi

Sevim) ve 1 Ermeni (AYMA’dan Sarkis) yer almaktaydı. İlk olan Ermeni iş adamlarının listesi: Agop Nalçacıyan (işa- maçta 2-2 berabere kalırlarken, ikinci maçta İsrail, Kıbrıs’ı 2- damı), Mıgırdıç Mıgırdıçyan (işadamı), Rupen Çilingiryan (bi- 1 yendi. siklet satıcısı), Parsek Zartarian ve oğlu (komisyoncu), Keğam * 27 Şubat 1955- Çetinkaya, AYMA’yı 4-3 yendi. Celâlyan (şekerci), Hacik Kasparyan (işadamı), Mişel Boh- 30 Rasıh Işıkman, Kıbrıs’ta Tiyatro, No.2, Bozkurt, 13 Şubat 1961 çalyan (işadamı) vd. 31 Neriman Cahit, İkinci Hamur, Lefkoşa, Şubat 2006, s.320 50 R. Takvorian, ibid. 32 Halkın Sesi, 17 Haziran 2001 51 Yeni Düzen, 8 Kasım 2005 33 Kıprıs Erkek Lisesi Mecmuası 1933-1934 Yıllığı, s. 92-95 52 Simerini, 13 Ekim 1995 34 Söz, 9 Nisan 1938 (No.:1151) 53 Kıbrıs, 24 Haziran 2003 35 Hürsöz, 24 Mart 1953 ve 18 Mart 1953 54 Cyprus Weekly, 23 Mayıs 1997, Susan Pattie, Faith in History: 36 Haşmet M.Gürkan, Yeni Kıbrıs, Ocak 1985, s.35. Maksutyan Armenians Rebuilding Community (Smithsonian Institution Efendi’nin Dünya dergisinde yayımlanmış olan diğer maka- Press, 1997). leleri şunlardır: * Temmuz 1946, No.9- Kıbrıs’ta Bulgarların katliamı ve St.Hila- rion’da Kıraliçe Penceresi * Ağustos 1946, No.10- Kıbrıs’ın İki Tarihi Mabedi: İki Ayasofya * Eylül 1946, No.11- Kıbrıs’ın Ortaçağ Kırallığı ve Komşu Dev- letler -1. Kısım * Ekim 1946, No.12- 2. Kısım (Tercüme eden: A.Muzaffer Gür- kan) 37 * Hürsöz, 3 Aralık 1949- Tarihte Kıbrıs’ın Nüfusu * Halkın Sesi, 5 Şubat 1954- Kıbrıs’ın İki Tarihi Mabedi: İki Aya- sofya Camileri * Hürsöz, 6 Şubat 1954, Yakın Şark Tarihinden Bir Sayfa: Kıb- rıs’ın Ortaçağ Kırallığı ve Komşu Devletler, iki makale * Hürsöz, 23 Şubat 1954- Yezitlerin Tuhaf Hikayesi * Hürsöz, 27 Şubat 1954- Eski Kıbrıs’a Bir Bakış, iki makale * Halkın Sesi, 2 Mart 1954- Tarihi Araştırmalar – Kıbrıs’ın Eski Nüfusu * Halkın Sesi, 13 Mart 1954- Kıbrıs’taki Ermeni Manastırı * Hürsöz, 27 Mart 1954- Kıbrıs’ın Çeşitli Tarihi İsimleri (2 ma- kalede 17 isim var) * Halkın Sesi, 13 Nisan 1954- Kıbrıs’ın Tarihi Ay. Hrisostom Ma- nastırı “Yüzbir Evler” Kalesinin Kraliçesi * Hürsöz, 10 Haziran 1954, Büyük Bir Kralın Kaderi (Efsanevi Bir Hikaye) 38 Eski Lefkoşa’dan Semtler ve Anılar, İstanbul 1996, s.182-187 39 ibid, p.178 40 30 Haziran 1957 41 Halkın Sesi, 17 Haziran 2001 42 Halkın Sesi, 9 Haziran 1954 43 Yeni Düzen, 8 Kasım 2005 44 Kıbrıs Nereye Gidiyor?, İstanbul, Haziran 2002, İkinci baskı Nisan 2003 ve Kıbrıs: Dün ve Bugün, Editör: Masis Kürkçü- gil, İstanbul 2003. 45 Söz, 26 Haziran 1937 (No.:1056) 46 İlk maçın sonucu 2-2 ve ikincisinde de İsrail Kıbrıs karmasını 2- 1 yenmişti. 47 Çetinkaya, 4-3 yenmişti. 48 Yeni Düzen, 28 Mart 2005 ve 16 Temmuz 2006 49 Bozkurt, 25 Ocak 1959.Türk belediyesine meslek vergisi ödemiş Halkbilimi 159

Derlemeler...Derlemeler...Derlemeler...Derlemeler...Derlemeler... Gomi Kebir’de Gelenek ve Göreneklerimiz Gülay KOMİLİ*

DÜNÜRCÜLÜK Evlenme çağına gelen erkekler görüp beğendikleri veya tavsiye edilen kızlar , sorulup soruşturulur ve mü- nasif görülür ise aile büyükleri tarafından dünürcü gi- derlerdi. Dünürcü gidilecek olunan kız tarafına haber edilir, kız tarafı hazırlanır ve aile büyükleri toplanıp dü- nürcü gidilirdi. Dünürcü-görücüler genelde mubarek gün olan Cuma günleri giderlerdi. 1950-60 yılları ön- cesi dünürcü gidilen kız kapı arkasına veya başka odaya saklanır ve damat tarafından görülmezdi.damat gelini düğün gecesi görürdü. 1960 yıllarından sonra artık iste- nen kız gelen dünürcülere sadece kahve getirir ve tekrar başka odaya giderdi. Kahve sonrası yapılan mevsimine göre yapılan macun, eğer macun yoksa yemiş ağırlanırdı. Oğlan tarafı kız istemeye gittiğinde bazen manzuneler de söylerlerdi.Büyükkonuk’da oğlan tarafı kız tarafına , Uzun uzun gozler, Yeter olsun sözler İşte geldik bizler Ne dersiniz sizler?

Kız tarafının cevabı olumsuz ise şu cevabı verir,

Tencerede gaynayan otdur, Ben yemem, garnım tokdur Sizin söylediğiniz sözler

Eğer cevap olumlu ise , Benim fikrimde yoktur.

Eğer cevab olumlu ise,

Tencerede gaynayan otdur, Ben yemem, garnım tokdur. Bu söylediğiniz sözlere , 160 Halkbilimi

Hiçbir deyeceğim yoktur.” Derlerdi. için hazırlık yapmak için herkes dağılırdı.

Eğer manzune söylenmez ise iki aile arasında yapı- KINA GECESİ lan konuşma neticesinde karar o anda verilmez ve “biz Kına gecesinden bir gün önce düğün sahipleri veya size haber ederiz”derlerdi.Eğer uygun görülür ise ertesi para karşılığı tutulan kadınlar tüm köyü dolaşıp gülüm- gün olumlu haber oğlan tarafına iletilir ve uygun bulunan danlık içine konan kolonya veya dağıtılan küçük mum- bir gün tekrar gidilir ve yüzük almak için kasabaya gidi- lar ile köylüyü kına gecesine ve düğüne davet ederlerdi. lecek gün tayin edilirdi. Kız oğlanan oğlan kıza yüzük Eğer başka köylerdeki kişiler davet edilecekse , köy ca- alırdı. Kız tarafı oğlan için , oğlan tarafı ise kız için hu- misine büyük bir mum yollanır camide yakılır ve tüm mayın veya katottan hazırladıkları bohçaları düğün günü köylü davet edilmiş olurdu. Kına gecesi perşembe gecesi bir birlerine verirlerdi. Bohça içine iç çamaşırı, yapılırdı. Bir sonraki düğün günü için gelen gelin onarı- havlu,çorap konurdu. cısı gelinin saçını düzeltip az da makyaj yapardı.Gelin onarıcısı damat tarafından araba tutularak köye getirilir NİKAH ve gelin evinde kalarak kına gecesi ve düğün günü gelin Nikah genelde kına gecesi yapılacak olan gecenin kızın saçını ve makyajını yapardı. Gelin kıza nasihat da gündüzü yapılırdı.1960 yılları ve öncesi nikah kız evinde ederdi. Çalgıcılar gelin evinde veya büyük evi olan bir zamanın hocası (imamı) kutup Hoca tarafından kıyılırdı. evde çalmaya başlarlar ve köy kadınları da Kutup hoca kız evine gider orda dua okurdu. Kıza ve oğ- toplanırdı.Toplanan kadınlar çok olduğu, ve ev sahibinin lana ayrı ayrı kabul edip etmediğini sorar onlarda “aldım yeteri kadar sandalyesi olmadığından dolayı, sürgüler kabul ettim” derlerdi. (tarlada tezek düzeltmek için kullanılan uzun ve kalıno- dun parçası) kare şeklinde dizilir kenarda çalgıcılar or- YORGAN KAPLAMA tada gelin ve oynayan olurdu. Kadınlara çalgı çalan Düğünden 3-4 gün önce yorgan kaplanırdı. Yorgan kişinin, kadınları ve oynamalarını görmesin diye kör ol- ailenin gelir düzeyine bağlı olarak fakir aileler üç yor- ması gerkirdiBu yüzden bölgede bulunan kör Balalanlı gan , durumu daha iyi olan aileler beş, yada yedi yorgan kemaneci İbrahim Ahmet Gülkaya (Güldamlası) ,yine dikerlerdi.Gelin evinde toplanan köy kadınları, gelinin Balalanlı tambuçici(elek)Zühre, Kilitkayalı düplekçi evine götüreceği yorganları güle oynaya kaplarlardı. Ge- (darbuka)Hanife ile kına gecesi ve düğünler için çağrı- linin yatağına konacak olan çilte (yatak) de lırdı. Bütün gece çalgılar eşliğinde şarkı söyleyip oyna- dikilirdi.Çilte dikilirken mendil açılır için para konup yarak eğlenirlerdi. Gece yarısı gelin saklanır ve çalğıcı kapatılır ve çilte içine kapatılırdı. (Gelin evine gittiği tarafından bulunması istenirdi. Çalgıcı gelini bulunca al- zaman paraya sıkışırsa çilteyi söküp buradaki parayı alıp kışlanır ve bir köşeye oturtulur. Başına toplaktan yapı- kullanırdı. ) Yatak dikildikten sonra üzerinden küçük lan bir kâse konur , isteyen gidip içine para atarlardı. erkek çocuk takla atılırdı (cilenirdi).(İnançlara göre, ge- Gece yarısından sonra kına gecesindeki kadınlara hellim linin ilk çocuğu oğlan olsun diye yapılırdı) Yorgan Çar- ekmek dağıtılırdı. Kına leblebi, kuru üzüm,fıstık dolu şamba günü kaplanırdı. paner içerisinde kadınlara dağıtılırdı. İsteyen kına alır ve para atılırdı. Sabaha yakın güneş doğana kadar devam HAMAM eden eğlence, güneş doğarken gelinin kınalanması ile Perşembe günü köy kadınları ve genç kızlardan olu- sona ererdi. İki eli ve iki ayağı kınalanan gelin yatağa şan kalabalık gelin ile birlikte genç kızların elinde mum- kucakta taşınıp götürülürdü. lar ve bir desti ile gelin evinin avlusunda isteyen mahallede döner şarkı söyler ve oynarlardı. Desti içine Kadınlar gelin evinde kına gecesi yaparken erkekler pamuk çekirdeği, buğday (uğur ve bolluk getirsin diye) de kahvehanede kına gecesi yaparlardı. Adamlara kah- yemiş, bozuk para koyulurdu. Oynadıktan sonra desti veye adam çalgıcı gelirdi.Serdarlılı Karagözlü, Kilitka- gelin evinde kırılırdı.Gecesi yapılacak olan kına gecesi ya’lı hasan Ömer, Lefkoşa’lı Altıparmak. Kahvehaneye Halkbilimi 161 gelen köylü erkekler çalgıcı eşliğinde sabaha kadar eğ- lenirlerdi. Damatın tek eline kına yakılırdı. Gelin çehiz ÇALGICILAR HAKKINDA HİKAYELER yaparken, çehizine erkeklerin kına gecesinde kına yak- 1- Hakkı Derman, yahnili el makarnasını çok se- tıktan sonra bağlamaları için mendil dikerdi.Erkekler el- verdi. Gittiği düğünlerde eğer düğün sahibi makarna yap- lerine kına yaktıktan sonra ellerine bağlarlardı. mamış ise düğün sahibine makarna yaptırır yerdi sonra müzik çalmaya başlardı. Ve giderken de evine götürmek GELİN ONARICISI için de alındı.Eğer makarna yoksa çalgı çalmaz ve dü- Kasabalardan genellikle Mağosa’dan gelirdi. 1945- ğünü yapmazdı. Kilitkaya’lı bir düğün sahibi Hakkı Der- 1960 yılları arasında Mağosalı Boyalı Fatma ve Nezire man’nın bu huyundan usanmış ve ona bir oyun adındaki kadın gelin saçını ve makyajını yapardı.Gelin yapmış.Pişirilen makarna üzerine hellim ile birlikte onarıcısına ait olan tokalar ve takılar ile gelin hanım sabun rendeledi.Sabunlu makarnayı yiyen Hakkı Der- süslenirdi. Halk arasında elmas diye bilinen parlak toka- man tuvaletten çıkamadı ve hiç çalgı çalamadı.Bunun larla gelinin saçı taranır ve tek tek küçük tokalarla bir üzerine Hakkı Derman bir daha düğünlerde makarna is- sanat eseri niteliğinde düzgün ve güzel gelin saçı yapı- tememiş. lırdı. 1960-1970 yılları arasında ise bu işi Hanım Abla denen Mağosa’lı kadın yapardı. Halk arasında kadın 2- Bladanisyolu Kör İbrahim , Gomi’de yapılan onarıcı olarak bilinen kadına yenge de denirdi. Emine Ömer ile Hüseyin Ahmet Hoca’nın düğününde keman çalarken Gomi’li hasan ÇALGICILAR (MÜZİK GURUBU) kızı Rasiha tarafından görülüp beğenilmiş ve düğün bi- Çalgıcılar düğünü yapıp eğlendiren kişilerdi. Damat tene kadar Kemaneci Kör İbrahim’e badem kırıp ,badem tarafından kaldıkları yerlerden alınır ve uzaktan gelenler içi yedirmiş.Çalgıcılara efkara gelip daha iyi çalgı çal- bir gece damat evinde misafir edilirdi. Kına gecesi ve dü- sınlar diye düğün sahibi bir dardak konyak döküp yanıda ğünde kadınlara çalgı çalıp şarkı söyleyen kişinin kör ol- ise meze olarak lebledi , badem,kuru üzüm verirlerdi. ması ve kadınları görmemesi lazımdı. Aradaki bu muhabbetten anlaşan iki genç daha sonra ev- lenmişler.Halâ hayatta olan çift Bladanisyo (Balalan) 1940’lı yıllarda düğün yapan çalgıcılar, köyünde kalmaktadırlar. Batrışlı (Tuzluca’lı Rum ) Kör şalo GOMİ’DE DÜĞÜN 1950’li 1960’lı yıllarda düğün yapan çalgıcılar Düğün genellikle Cuma günleri yapılırdı. Sabahle- Bladinasyon ‘lu Kör İbrahim (Güldamlası) yin erkenden kalkılır, düğünde gelen misafirlere ağırla- Balalan’lı tambuçici Zühre hanım nacak olan yemekler hazırlanırdı. Becerikli köy Kilitkaya’lı düplekçi Hanife hanım kadınları düğün sahibini yalnız bırakmaz ve yardım eder- lerdi. Düğün sahibinin yeteri kadar malzemesi tabak,çatal,sini,masa,sandalye,bıçak,tepsi vs. yoksa 1970’li yıllarda düğün yapan çalgıcılar , köylü kadınlar kendi evlerinden düğün sahibine kullan- Çatozlu (Serdarlı) Karagözlü , davul çalardı, ması için ödünç verirlerdi. Yapılan yemekler arasında , Mağosa’lı Hakkı Derman , Cümbüş çalardı, patates fırında etli, bulgur pilavı, yaprak dolması, patates Eftagomi’li (Yedikonuk) Hasan Ömer, kemaneci, köftesi, salata vardı. Düğün sahipleri Çarşamba günü dü- Kırıkya’lı (Kilitkaya) Zurnacı , zurna çalardı. ğünde yenecek ekleri yoğrur ve pişirirdi. Perşembe ge- cesinden ekmekler dilimlenir, patatesler soyulurdu. Lefkoşa’da Asmaaltı’nda Vadili’li Ahmet Dayının Maddi durumu iyi olmayan düğün sahibi var ise durumu kahvesinde bölgelerden gelen tüm çalgıcılar toplanır, ve iyi olan köylüler tarafından ekmek, yemek malzemesi düğünü olan veya çalgıcı isteyen kişiler buraya gelip is- yardımı yapılırdı.Damadın gumberosu (sağdıcı) da- tediği çalgıcıyı kiralayıp alır ve düğününü yapardı. mada, gelinin gumerası (geline yardımcı) geline düğün 162 Halkbilimi

kişi”Es re mübarek es” diye nağra atar ve paralar tabağa atmayanlar tarafından atılırdı.Düğün sonrası toplanan pa- ralar düğün sonrası çalgıcılar arasında paylaşılırdı. Ak- şamüzeri düğün biter, yenge hanım eşliğinde gelin ve köy halkı gelini damata teslim etmek üzere giderler. Geç- tikleri sokaklarda evinin önünden geçilen Rum kadınlar zeytin yaprağı ile gelini tütüdürlerdi.Gelin evine girince yenge denen kadın geline nasihatlar eder, damat erkekler tarafından eve getirilir yumruklanarak kapıdan içeri iti- lirdi. Düğün sonrası gelin onarıcı ve çalgıcılar bahşiş- lerini , düğün yemeklerinden kendileri için ayrılan yemeklerini alıp damat ailesi tarafından yerlerine bıra- kılırdı.

masrafları için yardımcı olurlardı. Damat tarafı gombe- roya , gelin tarafı ise gumeraya gömlek, peşkir (havlu) hediye ederlerdi.

Yemekler bir taraftan hazır olurken, gelin hanımda gelin onarıcısı tarafından düğün için hazırlanırdı. Gelin hazır olunca düğün başlardı. 1970 öncesi erkekler kah- vehanede, kadınlar gelin evinde düğün yaparlardı. Düğün sahibleri yada düğüne giden kişiler çalgıcıya parça parçalatırdılar (istek parça istemek). Çalgılar çalı- nır, oyunlar oynanır, yemekler yenir sonra gelin ve da- mata para takılırdı. Çalgıcıların önüne bir tabak konur ve oyuna kalkan tabağa para atardı.Eğer oyuna kalkan yoksa veya çalgıcıya para az giderse şarkı söyleyen Halkbilimi 163

Bulgur

lir (evin çatısına taşınır). Temiz bir haşa veya çarşaf üzerine serilen buğday kurutulur. Yak- laşık üç gün içinde buğday kurur. Kuruyan buğday torbalara yerleştirilip un değirme- ninde öğütülür. Şimdiki zamanda un değir- menlerinde öğütülen bulgur eskiden hep elde şöromilo (el değirmeni) ile öğütülürdü.

Un değirmeninde bulgur öğütme makinesi ile bulgur öğütmek; öğütülecek olan buğday su ile hafif nemlendirilir. Nemlendirilmesi- nin sebebi ise bulgurun daha ince öğütülme- sidir. Öğütülen bulgur yine yüksekce bir

Bulgur, buğdayın öğütülüp kırılmış halidir. Bulgur, duyurucu, besleyici, lezzetli ve lifli bir yiyecek malze- mesidir. Bulgur ağustos ayı sonunda, güneşleri etkisini kaybetmeye yüz tuttuğu zamanda hazırlanır. Aşırı sıcak- lar buğdayın yanmasına ve renginin koyu olmasına sebep olduğu için , güneşlerin etkisini kaybetmeye başladığı ağustos ayı sonuna doğru yapılması tavsiye ediliyor.Her buğdaydan bulgur olmaz.Buğday ciberunda veya kara- başak cinsi sert buğdaydan yapılır. Bulgur yapılmak üzere ayrılan buğday un eleği içe- risine konur ve ayıklanır. Buğday içerisindeki arpa , ya- bancı oy tohumları ve taşlar tek tek seçilerek temizlenir. Zahmetli ve uzun süren bir iş olduğu için eskiden gece- leri kadınlar bir evde toplanır ve bulgurluk bugday ayık- lanırdı (temizlenirdi).Gündüzleri başka işlerle uğraşan kadınlar geceleri birbirlerine yardım ederek bulgur ya- pılacak olan buğdaylar ayıklanırdı. Odun ateşi yakılıp üzerine kazan , kazan yarım olacak kadar su konur. Te- mizlenen bulgurluk buğday kazan içine ilave edilir. Buğ- day yumuşayıp açılana kadar pişirilir. Pişirilen bulgur köfünler içine çıkarılıp soğuk su ile yıkanır. Soğuyup suyu süzülen buğday yüksek bir yerde veya dama çeki- 164 Halkbilimi

döndürmek içinde tahta sapın girdiği bir ikinci delik bu- lunur. İkinci taşın orta deliği çapı büyük olup öğütülmek istenen malzeme ortadaki delik içine konur ve ve şoro- milonun eli ile sağdan sola doğru döndürülerek çevri- lir.Orta delikteki malzeme bittik sonra eklenir. Eskiden herkesin evinde şoromilo bulunmazdı. Evinde şoromi- losu bulunulan eve gidilip öğütülmek istenen malzeme orda öğütülürdü.

BULGURDAN YAPILAN YEMEKLER

BULGUR PİLAVI Domatesli bulgur pilavı,küçük karavolli ile yapılan karavollili pilav, yeşil baklalı pilav, mocendra bulgur pi- lavı, tavuk sulu pilav , sade , yoğan diyanisili pilav v.s. çeşitlerde yapılır. Bulgur pilavı, bir bardak bulgur iki bardak su ölçü- sünde yapılıp isenilen katkı maddeleri konarak yapılan bir tür pilav çeşidir.

BULGUR ÇORBASI Yemek olarak yapılan pilavdan fazla kalanı içerisine su katılarak yapılan bir çorba çeşididir. Eski zamanlarda fakirlik olduğu için fazla yapılan yemek çorba yapılarak değerlendirilir, ve sabahleyin kahvaltı olarak değerlen- yerde kuruması için temiz bir çarşaf veya haşa üzerinde dirilirdi. güneşde kurutulur. Şoromilo ile (el değirmeni) bulgur öğütmek; kuru- BULGUR KÖFTESİ tulmuş buğday elle çevrilen şoromilo ile öğütülür.Öğü- Bulgur köftesi günümüzde de en popüler yemekleri- tülen bulgur ilk önce galburda sonra ise sısam eleğinde nizdendir. Islatılıp hamur yapılan bulgur, ceviz büyük- elenir. Elenen bulgur rüzgara verme yöntemi ile kabuk- lüğü kadar parçalar alınır ortası açılıp kıyma konup ları temizlenir. Temizlenen bulgur kumaş torbada arada kapatılır ve oval bir şekil verileler yapılır. Yapılan bul- bir güneşletilir ve rütübetsiz bir yerde saklanırsa bir sene gur köfteleri kızgın zeytin yağında kızartılıp pişirilir. dayanır.Bulgur yökün öğütüldüğü gibi yemek pişirile- cek ölçülerde azar azar da öğütülürdü. Eski zamanlarda bulgur buğdayı pilin içerisinde saklanıp yemek yapıla- cağı zaman istendiği kadar alınıp şoromilo ile öğütü- lürdü.

ŞOROMİLO (EL DEĞİRMENİ ) İki yassı taştan oluşan şoromilo, taşların biri altta or- tası delik ve içinde bir tahta parçası olur. Üsteki taşında ortası delik olup alttaki taşın üzerinde oturur, üstteki taşı Halkbilimi 165

Harnıp

harup ağacı ekili olan köylerden biri. 1974 öncesi kurulan harup bahçeleri, dağdan sökülen küçük yabani harup fideleri düzenli olarak ek- ilip tutanan kadar eşeklerle taşınan sular ile sulanır, tutan harup fideleri daha iyi verim ver- meleri için aşılanırdı. 1974 öncesi yıllarda hükümetim çıkardığı bir yasa ile alçak ormanların tarıma kazandırılması ve ağaçların korunması için, kim alçak orman temizler ve tertiplerse tarla ve üzerindeki ağaçlar o kişinin olurdu.Böylelikle dönümlerle tarla ve binlerce ağaç tarıma kazandırılmıştı. Ayıklanan orman tarlaları içerisinde bulunan ağaçlarda aşılanarak daha iyi bir ürün alınmaya başlandı.

HARNIP HASATI İskele Bölgesinde harnıp hasatı genellikle HARNIP AĞACI Ağustos ayının 15’den sonra yapılmaktadır. Uzun Harnup (Kıbrıs dilinde harnıp) Latince ismi Ceratonia Siligua, bir Akdeniz ağacıdır. Akd- enize kıyısı olan ülkelerde yabani olarak yetişir. Meyvalarından yararlanmak için aşısı yapılır. 5- 10 metre boyuna kadar yükselebilen kışın yaprağını dökmeyen ilkbaharda yeşil çiçek açan ve yazın siyak uzun boynuza benzeyen meyva veren bir ağaçdır. Yetişmesi için her türlü imkana sahip olmasına karşın Kıbrıs’ın her yerinde bu ağacı göremzsiniz.En büyük düşmanı fareler, keçiler ve kömür yapmak için ağaçları kesen insanlar. Tarım Bakanlığı geçmiş yıllarda farelerle mücedele projesi başlatmış fakat sonu getir- ilmedi için pek verimli bir sonuç alınamadı.Umarız önümüzdeki günlerde zararlılar ile ilgili ciddi bir mücadele başlatılır ve başarılı olunur. Kıbrıs’ın siyah altını olarak bilinen bu ürünü hep birlikte koruyup daha da çoğalması (sopalarla) deyneklerle ağaç üzerinden yere düşürülen ve yaygınlaşması için elimizden geleni yapmamız harnıp meyvaları toplanıp torbaya yada traktör arabasına gerekir. hima olarak dökülür. Toplanan harnıplar tartılır gerek Büyükkonuk, Kıbrıs’da en fazal ve düzenli olarak köy kooperatifine gerekse özel şahıslara satılır. Ürününü 166 Halkbilimi

Yeşil Harnıbın Kullanılışı Yeşil harnıp idrar arttırıcı olark bilinmekle beraber fazla yenmesi ishal yapar.

Harnıbın İçindeki Maddeler Şekerler, karbonhidratlar, yağ, selüloz tanen ve azotlu bileşikler taşımaktadır.

HARNIP PEKMEZİ Pekmez yapmak için seçilen harnıplar temiz bir kumaş ile tek tek silinir.Temiz bir haşa (çarşaf) üzerine konan taş üzerinde tahta tokuş veya taş ile harnıplar ezilir. Ezilen harnıplar zeytin hasatı başlamadan ve değirmende yağ çıkarılmadan önce belirlenen bir tarihte satmak istemeyen kişiler harnıbı pekmez yaptıkları gibi yağ değirmeninde un şeklinde öğütülür. Belirlenen tarih hayvanlarına da yem olarak kullanırlar. İyi bir besi yemi tüm köylüye duyurulur.Öğütülmüş olan harnıp posaları ve süt yapıcı özelliği vardır. evde galburlanır. (Kalbur içerisinde sallanır). Galbur altına düşen un şeklindeki harnıp posası unnuri yapımı Köy kooperatifleri veya özel şahıslar tarafından için ayrılır. toplanan harnıplar İskele Boğazında bulunan Kıbrıs Türk Harup İşletmeleri LTD. satılır. 2007 yılı harnıp be- Büyük olan ve galbur üzerinde duran harnıp posaları deli .49 YKR olarak belirlenmiştir. geceden bir kazan içerisinde suya konur. Kazanın yarısı harnıp yarısı su doldurulur. Ekmek teknesi üzerine iki tahta konur, tahtalar üzerine yerleştirilen köfün içine bir HARNIBIN İŞLENMESİ İHRACAATI gece önceden kazanda bekleyen harnıp posaları ve suyu Harnıp Kıbrıs Türk Harup İşletmelrinde işlem dökülür ve süzülür.İki sarı taç (veya ateşe dayanıklı gördükten sonra çekirdeği çıkarılır. Çekirdek ve posa büyük taş) üzerine iki kalın demir konur, altına odun olarak ayrılır. Posada ince,orta, kalın olarak üç bölümde ateşi yakılır. Demirler üzerine yerleştirilen kazan içine ayrılır. bir gece önceden harnıp posaları ile bekletilip süzülen su konur ve kaynatılır. Harnıp posaları hayvanlara yem HARNIP ÇEKİRDEĞİ olarak kullanılır. Kaynayan su aşınır, su aşındıkça üzer- Harnıp çekirdeği Türkiye, İspanya, Fas gibi dış ine hazırlannış ve süzülmüş sudan ilave edilir. Bu işlem ülkelere satılır. Harnıp çekideğinin kullanıldığı alanlar, su bitene kadar devam edilir. Kaynayıp aşınan su pekmez kozmetik alanı, ilaç yapımı, band şeridi, cd yapımı, kom- kıvamına gelince ateşten alınır ve soğutulur. Soğutulan posto bif kutusu olarak kullanılan ambalajların iç pekmez kavanozlara konup saklanır. yüzeyindeki koruyucu tabakanın yapılması başlıca kullnılan yerlerdir. HARNIP PEKMEZİNİN FAYDALARI Harnıp perkmezi, kan yapıcı özelliği olduğu için kan HARNIP POSASI yapar. Demir yönünden oldukça zengin olduğundan Harnıp posası iç piyasada kullanımanın yanında demir eksikliğinde kullanılır. Öksürük ilacı yerine Türkiye’yede ihracaat yapılıyor.Harnıp posası besi yemi kullanılır. Sıcak ve zinde tutuğundan dolayı kışın soğuk ve harnıp pekmezi yapımında kullanılır. günlerde yenmesi tavsiye edilir.Küçük bebeklere demir takviyesi için yoğurt ile karıştırılarak yedirilir. Halkbilimi 167

edilip karıştırılır. İyice karışan karışım ekmek üzerine HARNIP PETMEZİNİN VE POSASININ YİYE- sürülüp yenir. CEKLERDE KULLANILMASI KULLANILIŞI UN HELVASI HARNIP POSASI Saç içine konan yerli un pembeleşinceye kadar UNNURİ sürekli karıştırılarak kızartılır. Kızaran un içine harnıp petmezi ilave edilir. Bulgur pilavı kıvamına gelene kadar Yağ Değirmeninde öğütülen harnıp posası elekden göz kararı ile petmez ilave edilir. Ateşten alınıp geçirilir. Elek altı olan un şeklindeki posalarsı sini içine soğumaya bırakılır. Hazırlanan karışım elle alınıp avuç konur. Saçta sade olarak kızartılan kabuklu (siyah) sısam içinde şekil verilip yenir. sini içindeki harnıp posası ile karıştırılır. Hazırlanıp elde edilen karışıma unnuri demir. Unnuri küçük tabaklara Köylerde kış gecelerinde gelen misafirlere o an konup servis edilir. yapılıp ağırlanırdı. Kömür ateştinde yapılan ev halkı ve misafirleri ağırlamak için yapılır, şimdilerde unutulan DERŞELLUKYA (GULLURİKYA) bir yiyecektir. İstenilen miktarda un ve su karıştırılır ve hamur yapılır. Yapılan hamur yarım saat dinlendirilir. Din- PETMEZLİ SÜT lendirilen hamur el ile uzun şeritler açılır. Harızlanan Petmezli süt genellikle küçük çocukların içtiği süte uzun şeritlere şekil verilir. Hazırlanan derşellukya şeker niyetinde konur. Küçük çocuğun ihtiyacı olan hamurları panerlere dizilir. Sıcak suda haşlanan demiri ilaçlardan değil de doğal yoldan ve daha sağlıklı derşellukya hamurları üzerine pişirilen miktara bağlı bir şekilde alması çok önemli olaraktan üzerine açınmış harnıp pekmezi dökülür. Pet- mezle de bir defa daha pişirilen derşellukyaların altından Petmez bardak içine iki parmak kadar konarak üzer- ateş söndürülür.İsteğe göre gerek ılık gerekse soğuk ine soğuk su ilave edilerek de içilir. (Limonata şeklinde) olarak servis yapılır. Harnıp petmezinden sısam bastı ve bastellide yapılır.

Petmez yapımı için kaynatılan harnıp posalarının suyu açınmadan öncede alınan su ile de derşellukya yapıldı.Bu şekilde yapılan derşellukya, sıcak aşınmamış harnıp suyu içine atılan hamur parçalrı pişirilir.Bu şekilde yapılan tatlıya aşınmış harnıp petmezi ilave edilmez.

Genelde kışın yapılan bir tür tatlı çeşidi olup, özel sayılan misafirleri ağırlamak için yapılır. Genel olarak çok beğenilen bir tatlı türüdür.

PETMEZLİ TAHİN Genelde kışın yapılan ve sabah kahvaltısında kullanılan reçel yerine geçebilecek bir tatlıdır. Kullanılacak miktara bağlı olarak isteğe göre ayarlanır. İki kahve fincanın sısam tahini , iki çorba kaşığı harnıp petmezi eğer istenirse iki çorba kaşığıda arı balı ilave 168 Halkbilimi

Tarhana

TARHANA yardımı ile fetta fetta kesilip kurutulur, bazı bölgelerde Geleneksel yiyeceklerimizden olan tarhana yazın ise fetta fetta kurutulan tarhana ufalanıf un haline getir- temmuz –ağustos aylarında yapılıp özellikle kışın tercih ilir. edilip pişirilen bir çorba çeşidimizdir. Tarhana çobası oldukça besleyici, karnı tok tutucu ve enerji veren bir Üç gün güneşte kurutulan tarhana daha sonra yiyecektir. Eski zamanlarda fakir insanların yapıp yediği kumaştan dikilen sakulli (torba) içinde rutubetsiz havalı ve “Dar Hane” yiyeceği olarak isimlendirilirdi. “Dar yerde saklanır. Ara da bir güneşletilen tarhana bir yıl Hane” ismi günümüze “Tarhana” isim değişikliği ile dayanır. Günümüzde taze kesilen tarhanalar pişirilecek ulaştı. miktarlarda naylon poşetlere konarak derin dondurucu- larda da saklanır.Eski zamanlarda tarhana toprak su des- TARHANA YOĞURDU tisi içine konup desti ağzı kumaş ile bağlanır. Kumaşın Tarhana yoğurdu konacak büyükçe bir kap üzerinde de çamur ile suğanır, çamur kuruyana kadar hazırlanır, ilk gün yoğurt çalınacak süt pişirilir hafif ılık güneşte bırakılıdı. Desti üzerindeki çamur kuruyunca olunca yoğurt çalınır.(Yoğurt çalma, süte yoğurt olması havalı ve rutubetsiz yerde muafaza edilirdi. Tarhana için katılan mayaya denir.) pişirilmek istendiği zaman desti üzerindeki kumaş yavaş Yoğurt çalınan kapın üstü ince bir bez veya tülbent yavaş açılıp tekrar bağlanırdı. ile örtülür. Tarhana yoğurduna bir gün pişmiş bir gün pişmemiş süt dökülür.Tarhana yoğurdu üç gün en fazla TARHANA BUĞDAYI bir hafta yapılabilir, daha fazla bekletilirse çok ekşili olur Tarhana buğdayı, sert buğday olarak bilinen ve yenmez. Kaynatılacağı gün yoğurt içine süt ilave ciberunda ve karabaşak isimli buğdaylardan seçilir. edilmez.Yoğurt içine tuz ilave edilip karıştırılır. Ateş üz- Tarhana buğdayı olarak ayrılan buğday içindeki yabancı erine konan kazan içine tarhana yoğurdu dükülür. Yoğurt ot tohumları ayıklanır. Temizlenen buğday hafif ıslatılır içine soyulmuş sarmısak ilave edilir.sarmısak hem ve bulgur öğütme makinesinde öğütülür. Öğütülen lezzetli olmasını hemde sarmısak piştiği zaman buğday güneşte kurutulup rüzgara verilir kabuklarından tarhananın kaynadığı ve kıvama geldiği anlaşılır. Ateş ayrılan buğday tarhana yapımı için kullanılmaya hazırdır. üzerinden alınan yoğurt içine karacoşşo ve yavaş yavaş tarhana bulguru eklenir.Krema kıvamına gelince Tarhana çorbası sade, hellimli, kızartılmış hellimli, soğuması için üzeri örtülür. Eğer tarhana akşam dometesli, palazlı, tavuklu, keklikli olarak değişik kaynatıldı ise ertesi gün, sabah kaynatıldı ise akşam ke- damak tatlarında yapılabilir. silir.

Soğuyan tarhana hamuru büyük parçalar halinde alınıp ekmek teknesinde süt ile ıslatılıp yoğrulur. Yoğrulan tarhana hamurundan küçük parçalar alınıp uzun şeritler halinde kalem kalınlığında yapılıp paner- lere yerleşitirir. Panerlere yerleştirilen tarhanalar dama serilen temiz bir çarşaf üzerine serilir. Arada karıştırılarak altınında kuruması sağlanır. Bu yöntem genellikle Karpaz bölgesinde yapılmaktadır. Baf böl- gesinde ise tarhana hamuru küçük bir parça kamış Halkbilimi 169

Zeytin Hasatı

Neden ? Onlar bizim atalarımızın bize bıraktığı bir hazine.Lütfen biraz daha duyarlı olalım çevremizi ,doğamızı, kültürümüzü ko- ruyup dört elle sarılalım. Başka Kıbrıs, başka Karpaz, başka Büyükkonuk yok.

Büyükkonuk’ta köy içerisinde atalarımızın hatırladığı üç tane mekanik sis- temde ,dört tane de insan gücü ve hayvan gücü ile çalışan yağ değirmeni vardır. Şu anda epeyce tamirat isteyen mekanik güçle çalışan bir değirmen kaldı.Birtane eski sistemde hay- van gücü ile çalışan yağ değirmeni de restore edilmek üzere. Köy dışında tesbit edilip bili- nen iki tane eski yöntemde zeytin yağı değirmeni ve yapılan bir kazı sonucu tarihi çok eskilere dayanan bir zeytin yağı değirmen işlevi ortaya çıkmıştır. Zeytin Hasatı Büyükkonuk, sıra olarak ekilmiş ve populasyonu Zeytin hasatı eylül ayının son Cumartesi günü bakımından en fazal yerli zeytin ağacı olan köylerden başalar. Bu yıl 29 eylül Cumartesi günü başladı. Geçen biri.Doğal olarak dağda yetişen zeytin ağacı fideleri yıllara göre bu yıl zeytin hasatı çok azdı. Hatta bazı sökülüp düzlük olan tarlalara ekilmiş ve tarlalarda bulu- köylerde bulunan yağ değirmenleri faaliyete bile nan kuylardan kova ile çıkardıkları su ile yada köyden eşekler üzerine dizilen destilerle taşınan su ile sulanıp yetiştiriliyordu. Dağdan sökülen zeytin fi- deleri genelde yabani olup aşı kıvamına geldiğinde dımışkı ağaçtan alınan gözlerle aşılanıyordu. Böyle- likle düzlük olan tarlalarda dönümlerce zeytin bahçeleri oluşturuldu. Ormanlık alan içerisinde kalan ağaçlar ise budama ve aşılama metodu ile sahiplenen kişilere ağaç koşanı vermek süreti ile bir çok zeytin ağacı tarıma kazanıldı. Yıllar önce çok zor koşullarda yetiştirilen ve tarıma kazandırılan bu güzelim ağaçlar gerek yol yapmak maksatı gerekse ısınmak maksatı ile katlediliyorlar. Eski insanlar doğasına, toprağına, çevresine dört elle sarılırken günümüzde ise doğa, çevre ve kültürümüzün bir parçası olan tarihi ağaçlarımız birçok insanın omurunda bile değil. 170 Halkbilimi

içinde kaynatılır. Zeytinin kaynadığını, kevgir içine alındığında buruşuyor ve bastırdığında yumuşadıysa kıvamına gelmiş demektir. Kay- nayan zeytin, zeytin kevgiri ile köfünlere çıkarılır, soğuk su ile durulandıktan sonra dama çekilir. Zeytinler damda yığın olarak dökülür. Üzeri haşa ile örtülen zeytinler üçüncü gün seyrekleştirilip bir parmak kalınlığında dam üzerine dağıtılır. Arada bir karıştırılan zeytinler kuruyunca toplanıp değirmene götürülür. İlk kesilip kara yağ çıkarılan yağın rengi simsiyahdır. Eğer zeytin olgunlaştıktan sonra kara yağ çıkarılır ise rengide açık olur. Karayağ Kıbrıs’a özgü bir yağ olup genel- likle Karpaz Bölgesinde yapılan bir yağ çeşididir. Kara zeytin yağı genellikle haşlamalarda ve salatalarda kullanıldığı gibi, geçmedi. Son zamanlarda teknolojinin getirdiği kara yağla yumurta kızartan ve pişirilen kolaylıkla kurulan zeytin yağı değirmenleri iş gücünden ve zamandan tasaruf etmemizi sağladı. Fakat lezetten çok ödünler verildi. Eski yağ değirmenlerinden çıkarılan yağın gerek tadı gerkse kokusu başkadır. Özellikle hay- van gücü ve insan gücü ile ilkel yöntemlerle çıkarılan yağ sızma yağ olarak değerlendirilip tadı ve kokusu tamamen başka idi.

Zeytin hasatı için; merdiven, haşa ve torbaya ihtiyaç duyulur. Son yıllarda bulunan yeni metotlar zeytin kesme işini kolaylaştırdı. Zeytin kesme tarağı ve değişik model ve şekilde zeytin kesme makineleri, zeytinleri yapraklarından ayırmak için özel hava veren makineler ve zeytin ayıklama makineleri işleri biraz daha kolaylaştırdı. Fakat işler makine gücü ile kolaylaşırken zeytin kalitesi ve yağ kalitesinden de ödün verilmeye başlandı. Zeytin nekadar az zedelenir ve yağ çıkarılırken nekadar az makine işlemi görürse o kadar kaliteli ürün alırız.

KARA (siyah ) YAĞ Kara yağ, zeytin hasadına başlandığında kesilen ilk yeşil zeytinden yapılır. Çok fazla olgunlaşmamış olan yeşil zeytin toplanır. Bir iki gün evde biriktirilen zeytin- ler odun ateşinde kocaman büyü kazanlar veya vareller Halkbilimi 171 yemeğin (özellikle molohiya) üzerine az bir miktarda kaba aktarılır içine kalın tuz konup ovularak eritilir. döküldüğü rastlanır. Tuzun kararında olduğunu anlamak için kap içine çiğ bir yumurta konur. Yumurta suyun üstünde duracak seviy- ÇİĞ YAĞ (YEMEKLİK YAĞ) eye gelince tuzu tamamdır demektir. Tuzlu su çalısdez Çiğ yağ olgunlaşmış ve pişirilmeyen zeytinden elde kabına dökülür içine birde limon tuz ilave edilip kapağı edilir. Tarladan toplanan olgunlaşmış zeytinler kapatılır. Arzu edip kokusunu sevenler kap içine bir iki yıkandıktan sonra suyunu çekmesi için iki üç gün damda dal maraho ilave edebilir. bekletilip yağ çıkarılır. Tarladan kesildiği gibi temizle- nen zeytinler ayni gündende yağ çıkarılır. Evde çok bek- GULUMBADEZ letilen zeytinin yağı asitli olur.Karayağ çıkarılacak olan Gulumbadez bir tür zeytin turşusu sayılır. Gulum- zeytin aksine çiğ yağ çıkarılacak olan zeytin nekadar badez yapılacak zeytin cinsi ayrıdır. Halk arasında fazla olgunlaşır ise yağıda o kadar güzel olur. Avrupa zeytin diye tabir edilen irice bir cins olan zeytin- den yapılır. Seçilen zeytinler üzerine keskin bir bıçak Çiğ zeytin yağı genellikle yemeklerde kullanıldığı ucu ile iki çizgi şeklinde kesik atılır.Kesik atılan zeytin- gibi salatalarda da kullanılır. ler çakızdes tuzlu suyunda bekletilir.

SİYAH ZEYTİN Yemeklik siyah zeytin olgunlaşmış zeytinden özel- likle siyahlaşmaya yüz tutmuş veya tamamen siyah zeytinden yapılması tavsiye edilir.Oldunlaşmış siyah zeytinden yapılan yemeklik zeytin daha yumuşak ve lezettli olur. Yeşil olgunlaşmamış zeytinden yapılan yemeklik zeytin sert olur.

Siyah yemeklik zeytin yapılmak üzere ayrılan zeytin- ler bir gece suda bırakılır. Sudan çıkarılan zeytinler kalın tuzla, zeytinleri tuz kaplayacak kadar konup bekletile- cek kaba yerleştirilir. Yeşil zeytinleri kapalı bir kapta tuzlayıp arada alt üst olsun diye karıştırılıp 40 gün bek- letilmesi, siyah zeytinleride tuzlayıp köfün içerisinde bekletilmesi tavsiye edilir.

ÇAKIZDEZ Yeşil zeytinden yapılan ve Kıbrıs’a ait olan bir zeytin saklama metodudur. Eğer uzun bir süre sonra kullanılacaksa, fazla olgunlaşmamış yeşil zeytinlerin kırılması ve suyunun bir gün değiştirilip tuzlanması tavsiye edilir. Eğer erken tüketilecekse, oldunlaşmış zeytin seçilip kırılır. Üç gün her gün olmak kaydı ile suyu değiştirilir. Suyu değiştirilen zeytinler tuzlanır, bir hafta içinde kıvamına gelir. Çakızdes zeytinin tuzlu suyunun hazırlanması; Çakızdes konan kap içine su doldurulur.Su başka 172 Halkbilimi

Deneme - Araştırma...Deneme - Araştırma...Deneme - Araştırma...

Denizden Gelen Özlenen Konuklar

Altay SAYIL*

SUMMARY kestiler. Ama biz, Kıbrıs'ı almakla onların kollarını kes- The Island of Cyprus had remained under the Admi- tik. Kesilen sakal daha gür büyür - fakat kesilen kol bir nistration (Sovereignty) of the Ottoman Turkish Empire daha yerine gelmez" diyen Sokollu Mehmet Paşa'nın bu for three hundred and eight years. In the year of 1878, sözü, deniz ilişkilerinin tarih kültürümüze yansımasından the administration of Cyprus was handed over to En- kaynaklanmaz mı? Muaviye döneminde Müslümanların gland and the imagination of ENOSIS (the union of ilk deniz savaşını Kıbrıs'a gerçekleştirildiği olay, bize Cyprus with Greece) by the Greek Cypriots and as the Hala Sultan'la bütünleştirip yaşamımıza nüfuz etmiştir. result of the fact that the British protected them, the Turks Bunun da kökeni deniz değil midir? Küfavül-biha (de- of Cyprus were reduced to the status of second class ci- nizler kitabı), muhtevasında Kuzey Afrika, Akdeniz ada- tizens. Due to such historical reasons, the Turkish people ları deniz savaşlarını ve fetihlerini içeriyor. Piri Reis'in of Cyprus have always longed for Turkey. In the paper, ceylan derisi üzerindeki dünya haritasında bugün dahi bi- whichs shall submit, the enthusiasm of the Turkish pe- linmeyen gerçekler yansıtılmıştır. Piri Reis bir denizci- ople of Cyprus within the historical and social events of dir. the sea literature and their reflection towards the poems Tanrı, kâinatı 4 unsur üzerine yaratmıştır. Tümüne the articles and the songs (ballads) will take place. The anasır-ı erbaa denir. Bunlar; su, hava, ateş ve topraktır. sources related with the subject are the local newspapers Su, unsurunun taksiminde; denizler, okyanuslar başta which were published in the 1930’s, the 1940’s, the gelir. Nuh'un Gemisi, denizlerle olan macerası, gemisin- 1950’s and the 1960’s. The original photographs and the den dışarıya gönderdiği güvercinin bir zeytin dalı ile dön- persons, who lived in the 1930’s and who witnessed the mesi ve barışa ışık tutması; açılan denizin bir adayı events. günşığına çıkarmasında değil midir? Musa ve Firavun savaşında Kızıldeniz'de yaşanan med-cezir (gel-git) olayı bir deniz olayı değil midir? Dünyamız karalarını çepeçevre saran denizler araştı- Yakın tarihimizdeki Tsunamiler ayrı bir örnektir. rıldıkça, yazıldıkça, önümüzde, bu denizler kadar engin Şarkılarımızda, güftelerimizde, terennülerimizle baş- ufuklar açılmaktadır. tacı değil midir? Deniz edebiyatı ise halkların sosyal ve politik yapısı Balık isteriz denizden, yüzme isteriz, denizde yüze- ile bütünleşmiştir. Toplumların tarihine, edebiyatına, riz. Denizin masmavi görünümü, ufka uzanan çizgileri, coğrafyasına, yaşamına ve uluslararası ilişkilerine de et- kükreyen dalgaları, sahile vuran, yorulmayan dalgalar. kileyici bir şekilde yansımıştır. Bu görüşümüzü, değişik Bunlar denizin bize yansıyan güzellikleri, denizin bize örneklerle kanıtlayalım. Meselâ 1570-71, Kıbrıs'ın fethi verileridir. derken, deniz amirali (kaptan-ı derya) Piyale Paşa'yı, Deniz kıyısının, tarih ve ülke ekonomisine ne kadar Kılıç Ali Paşa'yı anımsamamak mümkün değildir. Aynı katkı sağladığı da hepimizce malumdur. Arşimet’in Ev- zamanda, “İnebahtı'da gemilerimizi yakmakla sakalımızı rika - Evrika (buldum - buldum) diyerek hamamdan sıç-

*Araştırmacı - Yazar Halkbilimi 173 raması olayının getirisi; suyun kaldırma gücünü saptayıp riydi. buna bağlı olarak denizde tekneler yüzdürülmesidir. Mağusa rıhtımında Hamidiye’nin limana gelişine Kur’an-ı Kerimin Rahman Suresi’nde deniz ile ilgili tanık olan Avukat Ahmet Mithat Berberoğlu, Hamidiye şu sözler yer almaktadır: “Merace’l-bahreyni yeltekıyân”, kruvazörünün limanda demirli bulunduğu sırada tanık ol- “iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir.” Ce- duğu olaya, Yeşilada Dergisi’nde “Bir Hatıra-Bayrağın belitarık Boğazı’nda yaşanan deniz olayları denizin bize Gölgesinde” başlıklı makalesinde şöyle yer verdi: gösterdiği mucizelerdir. “Sene 1938... Haziran ayındayız. Bunaltıcı yaz sıcak- Denizden su içilmez. Denizde gark olunur (denizde larının delikanlılık çağında yaşıyoruz. Kıbrıs Türkleri boğulunur, denizde batılır). Denize bağlı olarak oluştu- büyük bir heyecan içindedir. Adanın her köşesinden gelen rulan güç, deniz gücü; bahriye, taht-ül bahir deniz ayrı genç dimağları çatısı altında toplayan biricik Türk Lise- bir dünyadır. Deniz canlılarının yaşam yerleri denizler- si’nde de bir kaynaşma var. Kaza merkezlerinde, bilhassa dir. Deniz dışındakiler, denizde yaşayamaz. Lefkoşa’daki kulüplerde hummalı hazırlıklar görünüyor. Kıbrıs’ta 1938 yılında Türklerin heyecan yaşadığı ve Acaba bütün bu olağan üstü heyecanın, kaynaşmanın, milli duyguların kamçılandığı tarihi bir olay yaşanmıştı. faaliyetin sebebi ne idi?.. Hamidiye kruvazörü (savaş gemisi), 20 Haziran 1938 Her sene Haziran ayında, geçmişin derinliklerine tarihinde Kıbrıs’ı ziyaret etmişti. Mağusa Limanı’na uğ- biraz daha gömülen o heyecanlı günlerin tatlı ve acı ha- radığı sırada, Bahriye’de okul gemisi olarak hizmetteydi. tıraları tazelenmektedir. Günlerden beri söylenti halinde Ancak günlerce önceden bahriyeye ait geminin, Kıbrıs’a kulaktan kulağa dolaşan bir haber katileşmişti; Türk deniz geleceği haberinin adada duyurulması üzerine, halkta filosuna mensup Hamidiye harp gemisi Mağusa limanını büyük bir heyecan başlamıştı. Kıbrıs Türkü, o yıllarda İn- ziyaret edecekti. giliz yönetiminde ve siyasi baskı altındaydı. Baskıların Türk topraklarının çelikten bir kalesi halinde deniz üs- nedeni de, Rumların 1931 yılında İngilizlere karşı isyanı tünde seyreden Hamidiye harp gemisinin Kıbrıs’ı ziya- üzerine, Rumların yanında, olayla hiçbir ilgisi olmayan reti, Türk cemaatı için sonsuz bir heyecan ve sevinç Türklere de birçok kısıtlamalar ve bayrak asma yasağı ge- kaynağı olmuştu. Binlerce Kıbrıslı Türk, hem Türk do- tirilmesiydi. Sonraki yıllarda yasaklar biraz yumuşatılmış nanmasının bir temsilcisi olan gemiyi hürmetle selâmla- ve Türk Bayrağı’nın sadece Cuma günleri minarelere mak, hem de Anavatandan getirilmiş bir bardak su asılmasına göz yumulmuştu. içebilmek veya Anavatan havasının temas ettiği yerlere Türkiye’den bahriye okul gemisinin 1938 yılında Kıb- ellerini yahut yüzünü sürebilmek için Mağusa’ya akın rıs’a ziyareti büyük bir olaydı. O günleri hatırlayan kişi- ediyordu. lerin anlattığına göre, Hamidiye’nin Mağusa Limanı’na Senelerdir Türk’ün ay-yıldızlı bayrağını görmemiş, geleceği gün eğer olanak olsaydı tüm Kıbrıs Türk halkı, olan Türk cemaatı için, geminin şerefli bayrağını doya 7’den 70’e Mağusa Limanı’nda hazır olurdu. doya seyredebilmek, kaçınılmaz bir fırsat doğmuştu. Kıbrıslı Türklerden Hamidiye kruvazörünü görmek Gemi Mağusa limanına girip rıhtıma yaklaştıkça halkın için Mağusa Limanı’na gidemeyenler çok üzülmüştü. heyecan ve sevinci artıyor, sabırsızlanan halk gemiye Hatta Hamidiye’nin, limana girişini izlemek isteyen bazı doğru yaptığı ileri hareketlerle denizin mevcudiyetini lise öğrencilerinin izinsiz olarak Mağusa’ya gitmeleri unutuyor gibiydi. Artık şu'ur değil, kitle ruhu hakimdi; üzerine okul idaresi öğrencilere sert ihtarda bulunmuş bir yandan sevinç çığlıkları, diğer yandan izdihamın ya- ancak ceza vermemişti. rattığı gürültü liman rıhtımlarında bir mahşer manzarası O günleri yaşayanların anlattığına göre, Mağusa sur- yaratmıştı. larının limana bakan bölümlerinin üzeri hınca hınç do- Herkes bir an evvel gemiye el sürmek, onun toplarına luydu. Karşılayıcıların attığı sloganlardan bazıları, sarılarak bol bol gözyaşı akıtmak kaptanın ellerini “Anavatan – Yaşasın Atatürk – Hoşgeldiniz – Yaşayın Va- öpmek, gemideki anavatanın cesur evlâtlariyle hasbıhal rolun – Her Zaman Geliniz – Size Hasret Olduk” sözle- etmek için can atıyordu. 174 Halkbilimi

Birdenbire köpürerek yatağına sığamayan ırmaklar arasında bulunan, heyecandan ve izdihamdan denize dü- gibi coşan halkın kontrolu hemen hemen imkânsız bir hal şenler de vardı. almıştı. Hamidiye hakkında Ergin Birinci’nin “M. Necati Geminin rıhtıma dayanması ile halkın gemiye hücum Özkan (1899-1970)” isimli eserinde şu bilgiler anlatıl- etmesi bir oldu. Zaten muhtemel kazalara meydan ver- maktadır: memek. için, halkın kolaylıkla ve vakit kaybetmeden ge- “Hamidiye Kruvazörü, Osmanlı savaş gemilerinden miyi ziyaret edebilmesini sağlıyacak tedbirler alınmıştı. olup 2. Adülhamit zamanında İngiltere'den satın alındı. Gemiye girenler nerdeyse birbirlerini çiğniyeceklerdi; 3805 tonluk 22.2 mil süratinde bir kruvazördü. Önceleri köylerden gelenlerin beraberlerinde kurbanlık kuzular, adı Abdulhamit iken sonra HAMİDİYE olarak değişti- koçlar ve çeşitli hediyeler getirdiği görülüyordu, Hamin- rildi. neler, büyük babalar, Türkiye’deki evlâtlarının veya to- 1908 yılından sonra, Osmanlı Donanması'nda önemli runlarının askerliğe ait resimlerini de getirmeği işler gördü. Sısam Adası İsyanı'nın bastırılmasında etkili unutmamışlardı. Gemideki subaylara göstererek onları ta- oldu. 31 Mart olayında, hareket ordusuna katılan do- nıyıp tanımadıklarını soracak ve selâm göndereceklerdi. nanma birlikleri arasındaydı. Akdeniz donanma tatbika- Bütün gemi bir anda dolmuştu. Rıhtımda kalanlar tına katıldı. büyük bir telâş içinde idiler. Ya gemiye girebilmek fırsa- Balkan Savaşı yıllarında, İstanbul'un Bulgarlar'a karşı tını kaçırırlarsa... Gemidekiler sanki ne olur, hazır gemiye savunulmasında büyük yararlılık gösterdi. Bu arada Ka- girmişken hareket “ediveriniz, de hep beraber Anavatana radeniz'e çıktığı bir sırada Bulgar torpidoları tarafından kavuşalım” der gibi, yaşlı gözleriyle kaptan ve subaylara yaralandı. Onarıldıktan sonra Çanakkale Boğazı’nda. bakıyordu. İmroz ve Bozcaada dolaylarında Yunan harp gemilerine Gemiye girenler, teker teker, büyük kurtarıcı Ata- karşı koydu. türk'ün gemideki büstü önünde saygı ile eğildikten sonra 1912’de Rauf Orbay (Hüseyin Rauf Orbay) kuman- kıç tarafta devamlı ve büyük bir kalabalık halinde top- dasında Akdeniz'de çeşitli savaşlara katıldı. Yunan li- lanmışlardı. Kadın, erkek, genç ihtiyar toplu olarak manlarını bombaladı. Yaptığı başarılı akınlarla barışın hasretini çektikleri şerefli Türk bayrağının Kıbrıs lima- imzalanmasına yardımcı oldu. Mondoros Mütareke- nında dalgalanmasını büyük bir gururla seyrediyordu. si'nden sonra Haliç'e çekildi. Kimi ihtiyar ellerini havaya kaldırmış dua ediyor, anne- Türkiye Cumhuriyeti'nin ilânından sonra tekrar önem ler ise sevinçten yaşaran gözlerini kurularken Tanrıya kazandı. Kumandan gemisi görevini yaptı. Manevralara şükrediyordu. katıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk deniz okulu olarak Bir aralık küçük bir sandalın içinde birkaç kişilik bir tarihe geçti. grubun gemiyi dolaştıktan sonra kıç tarafta muayyen bir Uzun süre hatıra olarak korunan HAMİDİYE ZIRH- yerde tutunmaya gayret ettiği görüldü. Gemidekilerin LISI, 10 Eylül 1964’te hurdacılara satıldı... orada neye dolaştıklarını sorması ürerine, sandalın kü- Sağladığı başarılarla halk arasında efsaneleşen HA- reklerini idare eden geniş omuzlu, iri gözlü esmer bir MİDİYE ZIRHLISI için l Şubat 1915'te tunçtan bir de genç gür sesiyle, madalya çıkarıldı. Hamidiye Madalyası olarak adlandırı- - Kaç yıldır Anavatana hasret çektik, şimdi fırsat bul- lan madalyanın bir yüzünde padişah tuğrası, diğer yü- muşken birkaç saat olsun bayrağımızın gölgesinde yaşa- zünde ise Hamidiye'nin resmi vardı. mağa gayret ediyoruz! dedi. Hamidiye kruvazörü ile ilgili bu bilgiyi verdikten Sandal, gemideki Türk bayrağının denize düşen göl- sonra, 20 Haziran 1938 Pazartesi günü Kıbrıs'ın Mağusa gesinde dolaştı ve güneş ufukta kayboluncaya kadar bay- Limanı’na gelişini, Türk denizcilerinin Kıbrıslı Türkler rağın gölgesinden ayrılmadı.” ve hatta Rumlar tarafından karşılanışını ve adamızda ge- O günkü karşılayıcılar arasında bulunan ve henüz 8 çirdiği unutulmaz günleri, elimizdeki belgelerden yarar- yaşında olan Türkolog - Araştırmacı-Yazar Harid Fe- lanarak aktarmaya çalışıyoruz. dai’nin verdiği bilgiye göre rıhtımda mahşeri kalabalık Söz gazetesi, Hamidiye'nin Kıbrıs'ı ziyareti ile ilgili Halkbilimi 175 haberi şu şekilde veriyordu: "Hamidiye'nin iki gün kadar Mağusa'da bulunuşunun ti- “HAMİDİYE GELİYOR- Türkiye Cumhuriyeti Hü- caret aleminde canlı hareketler yapılmasına yardım ettiği kümeti'nin ilk deniz okulu Hamidiye zırhlısı önümüzdeki ve bez ve kazmir ticarethanelerinde 7-8 yüz liralık bir Pazartesi günü Mağusa limanında bulunacaktır. alışveriş olduğu" yazılmaktadır.. . Avukat Bay M. Zekâ'nın gazetemize vaki olan beya- 20-22 Haziran 1938'de Mağusa Limanı'nı ziyaret eden natından anlaşılıyor ki Mağusa'da Hamidiye subaylarını okul gemisi Hamidiye'nin karşılanışı milliyetçi gösteri- karşılamak ve ağırlamak için esaslı tertibat alınmıştır. lere neden olmuş ve limanda "Anavatan" "Yaşasın Ata- Öğrendiğimize göre Türkiye Konsolosu Türk deniz- türk" sloganları ile sevgi gösterilerinde bulunulmuştur... cileri şerefine Lefkoşa'da 200 kişilik bir ziyafet verecek- İngiliz Valisi, 24 Haziran 1938 tarihli bir raporunda, tir. Bu ziyafette Hamidiye bandosu hazır bulundurulacak bu durumu İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'na rapor etmiş ve türlü havalar çalarak ziyafete iştirak edenleri eğlendi- ve SÖZ ve SES gazetelerinin milliyetçi yayınlar yaptı- recektir." ğını bildirmiştir.” Söz, aynı günkü sayısında “ŞİMENDİFER İDARE- Bu raporda ayrıca 5000 kişilik bir kalabalığın "Yaşa- Sİ'NİN BİR LÜTUFKÂRLIĞI” başlığı altında Hamidi- sın Atatürk" diye bağırdığı ve ziyaretçilerin gemiye çıkıp ye'nin Kıbrıs'ı ziyareti ile ilgili başka bir habere de yer ziyarette bulundukları belirtilmiştir. veriyor ve şunları duyuruyordu: O günleri yaşayanların anlattığına göre Necati Özkan, "Memnuniyetle öğreniyoruz ki, Şimendifer İdaresi, Hamidiye Zırhlısı'nı karşılamaya götürdüğü kasaplara Türkiye'nin mektep gemisi Hamidiye'nin Mağusa'da bu- verdiği direktif doğrultusunda, kasaplar vapur limana lunacağı günler için Lefkoşa'dan Mağusa'ya günde iki demir atar atmaz, ceplerinde özel olarak bulundurdukları defa tren işletecek ve Mağusa'ya gitmek isteyenlere bıçaklarla, kalabalığın önüne gerilen halatları keserek, büyük kolaylık gösterecektir." polis kordonunu yarmışlar ve "Yaşasın Türkiye, yaşasın Babalarımızın ve o günleri yaşayan atalarımızın an- Atatürk" sesleriyle Hamidiye'ye tırmanarak okul gemi- lattığına göre Hamidiye'yi karşılamak için Dip Baf’tan, sini gezmişlerdir. Dipkarpaz'a kadar binlerce Türk Mağusa'ya akın etmiş ve Yine Necati Bey'e yakın kişilerin anlattığına göre Ne- gemide görevli Türk subaylarına ve diğer personele cati Özkan, Hamidiye'nin Mağusa Limanı'na demir attığı büyük tezahüratta bulunulmuştur. günün akşamı da gemi kaptanı Albay Necati Özdeniz ve Hamidiye Zırhlısı’nın, Mağusa ziyaretini de içine alan bahriyeliler onuruna Lefkoşa'da Rum kesiminin ortasında AKDENİZ SEYAHATİ'ne İstanbul'dan hareketle 11 Ha- olan Lefkoşa Belediye binasında yemekli bir resepsiyon ziran 1938'de İskenderiye Limanı’na uğramış, orada 3 vermiştir. gün kaldıktan sonra Hayfa'ya geçmiş ve Mağusa'dan Necati Özkan bu kez de önceden bir plân yapmıştır. sonra ise Hatay'ın İskenderun Limanı’na demir atmıştı... Resepsiyonda bir konuşma yapar. Konuşması esnasında Hamidiye'ye İskenderun'da büyük bir karşılama prog- hazırladığı plân gereği verdiği talimat uyarınca Bayraktar ramı uygulanmıştır. Burcu'ndaki gibi belediye binasının bulunduğu burçta Hamidiye'nin programı ile ilgili haberler gazetelerde göndere Türk Bayrağı'nı çektirir. O zaman bayrak çek- yer almaktaydı. mek yasaktır. Ama yarattığı bu emrivaki karşısında sö- Haber şöyledir: mürgecilerin de yapabilecek bir şeyleri kalmamıştır.” "Mağusa 20 Haziran 1938 Türkiye'nin Deniz Okulu Hamidiye Zırhlısı bugün öğ- leden sonra limanımıza geliyor. Burada alınan tertibata göre kasabamızda Türk Ocağı, Belediye İdaresi ve İngiliz Kulübü tarafından Türk de- Hamidiye’nin Kıbrıs ziyareti Rumca gazetelerinin de nizcileri şerfine ziyafetler verilecektir. gündeminde yer almıştı. “Esperini”de yayınlanan Rumca Gazeteler, Hamidiye'nin gelişi ile çarşının canlandı- bir şiirin çevirisi: ğını ve iyi bir alış veriş yapıldığına da işaret edilmektedir. “HOŞGELDİNİZ 176 Halkbilimi

Hoş geldiniz arkadaşlar! Geçen günden beri Mağusa limanında bulunmakta Bize saadet getirdiniz olan Türk deniz okulu HAMİDİYE subaylarının dün Lef- Nasıl oldu, böyle ansızın koşa’yı ziyaretleri münasebetiyle Türk halkının yaptığı Bizi aklınıza getirdiniz; kabul resmi görülecek bir şeydi. Hangi rüzgâr esiverdi Türk deniz askeri ve subayları ile bando takımı Ma- Görelim diye, bize geldiniz. ğusa’dan hareketle ö.s. 4.30 (16.30)'da Lefkoşa'ya gel- Size çelenkler takalım, mişlerdir. Birlikte yiyip içelim Lefkoşa'daki şimendifer istasyonunda daha saat 1.00 Hoş geldiniz arkadaşlar!... (13.00) olmadan binlerce Türk birikmiş ve gelecek Türk Davul zurna çalınacak deniz askerlerini selâmlamak için kızıl güneş içinde sa- Adanın bir ucundan öbürüne duyulacak atlerce beklemişlerdir. Sizi selâmlamak ve karşılamak için Tren hattının her iki yanı, Kaymaklı köyüne kadar Bu andaki ferahımız uzayıp giden raylar etrafında, yani bir millik mesafe içe- Yazı ile anlatılmaz risinde Kıbrıslı Türkler etten bir duvar oluşturmuşlardır. Şimdi ki beraberiz Bu halk kitlesi, güneşin kavurucu sıcaklığı altında Ve içimizdesiniz. sabır ve metanetle, gelecek misafirleri alkışlamayı bek- lemiştir. Hoş geldiniz arkadaşlar !... Polis Müfettişi Mustafa Şevki Efendi'nin idaresi al- Bizim mavi sularımızda tında bulunan bir polis müfrezesi, elele vererek bir kordon En hakiki dost ve sevgililersiniz kurmuş ve halkın raylara yaklaşmalarını önlemeğe çalış- Bizim öz yurdumuzda mıştır... Bugünkü gelişinizi Saat 4.25'te yüksek ağaçlara ve ambar binalarına çıkıp Memleketimize onur verişinizi yer alabilen gözcüler, trenin gelmekte olduğunu haber Bundan dolayı bayram ediyoruz. vermişlerdi. O anda düzen bozulmuş, kurulan kordon çözülmüş ve Hoşgeldiniz arkadaşlar!... halk rayların üzerine kadar yığılmıştır... Bu güzel adamızda Tren, istasyona girince, halk coşkun bir heyecan ve Aramızda çok kalmasanız da sevgi ile vagonlara saldırmış, gelen deniz askerlerini ku- Bizim öz yurdumuzda caklayıp öpmeğe başlamıştır. Gelip sizi gördük diye Kardeş Ocağı'ndan gelen bir heyet, misafirleri oto- En sempatik bir sevinçle mobillere alarak, kulübe götürmüş ve orada pek hareketli Gönüllerimiz taşmakta, bir surette karşılanmışlardır.

Hoş geldiniz arkadaşlar!... LÜTFİ KÂMİL ANLAR’DAN HAMİDİYE ANISI Safalar getirdiniz 1917 Leymosun doğumlu olan ve 1938 yılında Ley- Şimdi sizi görünce mosun’da yaşayan Lütfi Kamil Anlar’ın Hamidiye anısı: Ve siz de bizi tanıyınca; “Hamidiye’nin Mağusa’ya geleceğini öğrenince, Ley- Buradan çıkıp gidince mosun Türkleri çok sevinmişti. Biz de bahriyelileri görme Yurdunuza ulaşınca sevincine katılmak amacıyla, Mağusa’ya götürülmek için Bizden selâm götürünüz taksici bir Rumla anlaştık. Hamidiye’nin geleceği gün Atatürk'e sununuz...” Lârnaka üzerinden Mağusa’ya gitmek için hareket ettik. Yolda, aynı amaçla Mağusa’ya giden birçok araç vardı ve RUMCA YAYIN YAPAN ELEFTHERİA GAZETE- birbirimizle yolda sanki yarış halindeydik. Hatta bizim Sİ'NİN VERDİĞİ HABER şoför arabanın benzin pedaline son haline kadar basar ve Halkbilimi 177

‘bu kuduzda başka çekmez’ diye çok kez söylenirdi.” rak gümrük memurlarının bulunduğu mahalle gelebildik. Buraları şanlı bayraklarımızla süslenmişti. 1949 yılında Çorum Milletvekili olan Hasane Ilgaz ile Göz yaşlarımızı içimize sindire sindire çantalarımızın Türkiye öğretmen kafilesi de İskenderun’dan hareketle, muayenesini bekledik ve bir köşede durduk. Kıbrıs’ı deniz yoluyla ziyaret etmişlerdi. Türkiye’ye dö- Halbuki gümrük memurları bize büyük kolaylık gös- nüşlerinde Hasane Ilgaz yayınladığı “Kıbrıs Notları” adlı termiş, ve yalnız bir tek sorudan ibaret olan arama işini eserinde anlattığı Larnaka’ya yapılan deniz yolculuğu, şöylece tamamlamıştı: edebiyat yanında belgesellik özelliği de taşımakta, o gün- - Bavullarda, çantalarda yaş meyvanız var mı?. Hep lerin deniz yolculuğuna ışık tutmaktadır. Aktarıyoruz: beraber cevap verdik: Hayır yok... “DUMLUPINAR VAPURU’NDA - Tenzilâtlı güverte İşte o kadar... Herkes ödenmesi lâzım olan gümrük biletleriyle vapura girilmiş, her arkadaş kendisine bir yer ücretini ödemiş ve çantasını hamala vererek işini bitir- hazırlamağa koyulmuştu. Tentelerle kapatılarak muha- mişti.” faza edilmiş olan güvertede âdeta gecekondular kurul- muştu. Rüzgârın gelmek ihtimali olan cepheler bavullar, 31 Ağustos 1945 tarihli Halkın Sesi gazetesinde Dr. çantalar ve sepetlerle müstahkem bir mevki gibi örülmüş, Fazıl Küçük’ün Aksu Vapuru ile ilgili yayınlanan yazısı: elbiseler, mantolar asılmış, termoslar, su şişeleri, yiyecek “AKSU VAPURU’NDA… - Saat 11 buçuk Lârnaka paketleri yerlerini almıştı. Limanı’ndayız. Ufuktan dumanlar görünüyor. Her geçen Herkes o kadar neşeli idi ki grup grup birbirimize ya- dakika gözlerimiz önüne çelik bir tekneyi biraz daha yak- pılan misafirliklerde ev sahibi durumunda olanlar, çiko- laştırıyor ve arka tarafında dalgalanan al sancağı biraz lata, şeker, yemiş, hattâ kahve ikramları yapıyor, bantlar daha iyi fark ediyorduk. ve yerlere serilmiş örtüler misafir gelenlere ikram edili- Saat tam 12’de demirini atan Türk vapurunun güver- yordu. tesindeyiz. Beyazlara bürünmüş, tunç yüzlü genç zabit- Vapur yolculuğu da tren yolcuğu gibi çok neşeli ve lerle karşı karşıya bulunuyoruz. Takdim ediliyor… canlı geçti. Herkes şahsî meziyetlerini ortaya koyarak bir- Tanışıyoruz… Henüz 35 yaşını dolduran Adnan Bey bi- birini eğlendirmekten zevk duyuyor, uyumak kimsenin rinci kaptan ve yine aynı seneler içinde olduğunu tahmin hatırına gelmiyordu. Hafif bir rüzgârın okşayıcı dalgaları ettiğimiz Cevdet Bey ikinci kaptan… insanın bütün vücudunu sarıyor, Akdenizin kendine hâs Birbirimizi sevip anlaşmamıza birkaç dakika kâfi gel- olan mavi renkleri, küçük dalga çırpıntıları, mehtabın miştir. Artık daha açık bir lisan ve kalple konuşabiliyor- suyun üzerindeki titremeleri, insanın gözlerini kamaştı- duk. Etrafımız genç zabitlerle sarılmıştı. Onların rıyor, herkes bu müstesna geceyi doya doya, kana kana delaletiyle lüks salonlara çekiliyor ve nefis Türk sigara- seyretmek istiyordu. Bu arada marşları, şarkıları, mono- ları ile buz gibi taş delen sularını midelerimize bol bol in- logları dinlemeğe gelen Dumlupınar kaptanı sayın Neca- diriyorduk. ti'den yolculuk ve Lârnaka için bilgiler toplama işi de Bu çok kısa zamanda ne kadarda samimi olmuş, bir- ihmal edilmiyordu. birimizi anlamış idik… Genç Cumhuriyetin bu genç ev- İskenderun’dan 170 mil uzakta olan Lârnaka’yı 17 lâtları ne kadar cana yakın, ne kadar sevimli simalar idi… saat sonra gördük. Yaklaştıkça güzelleşen bu liman terte- Öten beriden konuşuyor, gülüşüyoruz, Türk varlığı- miz büyük binalarıyle derhal dikkatimizi çekti. Motör- nın his edildiği bu güzel adaya gelmelerinden hepsi mem- lerle bizi karşılamağa gelen Kıbrıs Türk öğretmenleriyle nun… Her vakit ve daima limanlarımıza uğramalarını tanışma merasiminden sonra birbirimizle kucaklaştık. bizden daha fazla özleyen denizcilerle durmadan çene ça- Güvertede karşılıklı konuşmalar oldu. Biraz sonra bu mi- lıyoruz. safir seven meslek arkadaşlarımızın nezareti altında mo- Çok sempatik birinci ve ikinci kaptanların terbiye ve törlerle sahile çıktık. nezaketi önünde herkes hayran… Yüzlerce vatandaşın “hoş geldiniz!” sadaları ve çeşitli Artık yemek vakti gelmiş, beyaz örtüler ve vazolarla sevgi tezahürleri arasında, güçlükle kendimize yer aça- süslenen tertemiz yemek salonunda yine sevimli kaptan- 178 Halkbilimi ların etrafında toplanmış idik. Soğuk, Türk mamulâtı bi- muş gibi derin bir istirahata çekilmişti. Güya güzel san- ralar ve onların acılığını giderecek olan ördövlerle mide- cağın daha serbest dalgalanmasını, daha asude uzaklara lerimizin kapılarını açıyoruz. Bunun arkasına nefis pirinç renk vermesine müsaade eder gibi idi. Denizin her tarafı pilâvı… Bu biraz daha iştahımızı kabartmış gibi idi. Mi- sessiz, yalnız vapurun içi Türkçe seslerle, sabahın doğ- deler başka şeyler daha bekliyordu. Salon kadar temiz kı- masını haber veren kuşların çıkardığı şakrak sesler kadar yafetli garsonlar bu defa da porselen tabaklar içine kaynaşıp duruyor ve bize yeni ve daha mesut günlerin do- yerleştirilmiş rostolarla yanımıza yaklaşıyor, artık mide- ğacağını müjdeliyordu. ler kapılarını kapamak üzere… Fakat görünen bezelyeye Bu 6 saat ne kadar da çabuk geçmişti. Hudut ve me- de yer vermemek olmuyor ki… Hele bunların hepsinin safesi mahdut bir güvertede dakikalar, nasıl azgın azgın üzerinde durmak isteyen ve şimdiye kadar itiraf ederim bir nehrin suları gibi çabuk akıp gidiyordu. Haberimiz ol- ki, ne Avrupa ve ne de Ankara ve İstanbul’un hiçbir lo- muyordu. kantasında tatmağa muvaffak olmadığım buzlu mütead- Dalmıştım. Uzaklardan görünen “dumanlı dağları” dit meyvelerden ve Antepfıstığının koku saçan seyrediyordum. kompostosunu da bitirdikten sonra kolanları birkaç san- Oradan gelen temiz ve serin rüzgârlarla ciğerlerimi timetre gevşetmiş ve kahvelerimizi de Türk sigaralarının biraz daha fazla doldurmak, biraz daha yorgun vücudumu refakatinde içmiş bulunuyorduk… dinlendirmek istiyordum. Bütün bu tatlı hülyalar içinde Lârnaka’nın sahildeki cehennemi sıcağını, bu lüks yaşarken hafif bir elin dirseğime dokunduğunu hissettim. Türk vapurunda, bizim mahallimizde hiç de hissetmiyor Başımı çevirdim. Yine aynı tebessümle karşımda Cevdet ve aksine olarak temiz ve serin deniz havası vücudumuzu Bey’i gördüm. Allaha ısmarladık dedi, köprüye çıkıyo- okşuyor ve karanın terletici sıcaklarını unutturuyordu. rum hareket zamanı gelmiştir. Gözlerimiz adeta yaşarmış İstanbul ve Ankara semalarının temiz havasını adeta bir vaziyette el ele verirken, iki vücuttan çıkan elektrik, güverteden teneffüs ediyor ve Türk Cumhuriyetinin genç bir sevgi huzmesi kalplerimize kadar gidiyor ve bu ayrı- nesli arasında esen samimiyet bağlarını buradan tama- lıktan duyduğumuz acı ve kederin derecesini biraz daha mıyla hissediyor bir vaziyette idik. arttırıyordu. Ufkun sisleri nazarlarımızı biraz daha uzaklara ulaş- Birkaç dakika daha geçti. Trablus’a yol alan “Aksu’ya tırmaktan bizi menediyor gibi idi. Artık vapurun her ta- son bir sevgi ile baktık. Akdeniz’in mavi sularına pembe rafında serbestçe dolaşan ve adanın 4 köşesinden küme bir gölge veren şanlı Türk bayrağını bir kere daha selam- küme akın eden köylü, şehirli Türk çocukları ile meraklı ladık. Genç Türk bahriyelisi önünde hürmetle bir kere ecnebiler vapuru doldurmuştu. daha eğilerek Lârnaka sahillerine yorgun ve titrek bacak- Her kafilenin önünde genç bir Türk zabiti rehberlik larımızı atabildik. ediyor ve her Türk’ün göğsünü gururla kabartacak Akde- 25 sene evvel çamurlar içinde parçalanan bu güzel niz’in mavi sularına gölge veren al sancağın nasıl dalga- bayrağımızın uçsuz denizlerde dalgalandığını görmekle landığına seyrediliyordu. duyduğumuz sevinci, nasıl ve ne suretle ifade edebilece- Düşünüyorum. Bizim için ne bahtiyarlıktır ki asırlarca ğimizi bilmiyorum. Barbarosların hâkimiyeti altında kalan bu deniz, bugün Genç Cumhuriyetin kısa bir zamanda Akdeniz’de tek- tekrar olarak çok sevdiği al sancağına kavuşmuş oluyor. rar hâkim bir mevkie girmeğe muvaffak olması hiç şüp- Bu ne büyük gündür ki, sahillerde esen sıcak rüzgâr tek hesizdir ki Büyük Atanın, İsmet İnönü, Şükrü bir ağacın yaprağını harekete getirmezken denizin rüz- Saraçoğlu’nun ölmez eserlerinden biridir. Bunu tarih hiç gârları Türk sancağını biraz daha harekete getiriyor, biraz şüphesizdir ki daima övecek ve Türk Milleti büyüklerinin daha hasretini çektiği mavi sulara ninni söylemesine yar- başardığı bu emsalsiz işlerle daima gurur ve sevinç du- dım ediyordu. yacaktır. Yaşasın genç Türk Cumhuriyeti yaşasın genç Görüyordum, sabahleyin dalgalı, oynak sular artık Türk Bahriyelileri…” susmuş, uykusuna dalmış bir çocuk vaziyeti almıştı. Lâr- naka’nın daimi kucaklaşan bu afacan suları artık yorul- 12 Kasım 1982 tarihli Halkın Sesi Gazetesi’nde Dr. Halkbilimi 179

Fazıl Küçük’ün “Fırtınalar” başlıklı yazısında Koalisyon Gemi gelir dayanır hükümetlerine uyumlu çalışmaları konusunda önerilerde Al gannara boyanır bulunurken denizlerdeki fırtınaları örnek gösteriyordu. On beş günnük evliyim “FIRTINALAR - Kış kapılarımızı çalıyor. Denizlerde, Buna can mı dayanır ? karalarda fırtınalar seyahata çıkmak zorunda kalanları korkutacak kadar sert esmeye başladı. Son iki gün deniz- Gemi göründü başdan lerin altını üstüne getirmiş, yolcu vapurlarını limanlara Yâr geliyor savaşdan hapsetmiş, uçak seferleri aksamış, karada yürüyen araba- Bir evlendim olmadı, ların önüne kırılan ağaçlar birikmiş, büyük bir huzursuz- Evleneceğim başdan luk yaratılmış idi ise de, nihayet hızını almış, hayat normale dönmüştür, Geminin ambarına Bizim bir de, 'siyasî havamız' vardır. 981'lerden baş- Mum yakdım şamdanına layan fırtına her ne kadar zaman ve zaman şiddetini kay- Anne beni evlendir betmiş ise de, tam bir sükûnet haline gelmiş değildir. Hacılar Bayramı'na Birkaç ay kendimizi huzur içinde hisseder gibi olmuşsak Geminin direğine da, uzun zaman devam edememiş, birden bire yine de- El verdim küreğine ğişmiş, toplumu düşündürecek kadar bozulmuştur.” Bende merak yoğudu Sen godun yüreğime DENİZLE İLGİLİ MANİLERİMİZ Halkbilimci Oğuz Yorgancıoğlu’nun “Kıbrıs Türk Geminin tahdasına Folkloru’ndan Derlemeler - Maniler” adlı eserinden de- Mum yakdım ortasına nizle ilgili manileri alıntı yaptık: Ana beni evlendir Bayramın haftasına

Gemi geçer engini Deniz dalgasız olmaz Ara da bul dengini Kapu halkasız olmaz Aslan sütü içip de Ben müfdüye danışdım Aslan sanma gendini Gızlar, gocasız olmaz

Gemi geçer engini Denizde gezen gemi Ara da bul dengini Beni da gezdir e mi? Duydum beni onuttun Yolcular arasından Tavlayınca zengini Seçeyim sevdiğimi

Gemi geldi dayandı Denize dalacağım Başdan başa boyandı Bir balıg alacağım Hayatı altüst oldu Başındaki aglını Ondan sonra uyandı Bilesin, alacağım

Gemi geldi, durdu mu? Denizin dibi oyuk İsgeleye vurdu mu? Üstünde gezer gayık Yâr beni brağıp gitmiş, Güzellik sarhoşuyum Benden güzel buldu mu? Bir gün gezemem ayık 180 Halkbilimi

Denizin gumu olsam Serin serin Balığın pulu olsam Haber getirse senden Yârim gelse ikânsa Seni getirse Her yanına dolansam. Bir kuru daldır gözümde firkat Denizin ortasında Yaprağa hasret Yıkandım kurnasında Bahara hasret Benim bir yârim vardır Kucak kucak Kıbrıs'ın ortasında Sepet sepet ıztırap Bir sevgili, bir aşık'ım Denizlerden garadan Ezelden beri Yâr gelir Angara'dan Vatana hasret Dutan gözden saklasın Yarına hasret Seni bana Yaradan Vapur denizi yarar Dağ başı duman Sevda yolunu arar Yollar duman Çok nazlanma sevdiğim Kıbrıs duman Çok nâz, sevdaya zarar Duman, duman, gözlerim duman Bir kuş var çırpınır vatandan ayrı Vapur denizde gider Bir kuş var çırpınır yarından ayrı Gün gelir yolu biter Hasretle yanan, yanan Limana varana dek Sevda gözümde tüter Acı acı uzar bulut Kara kara tüter duman Vapur geliyor tamam Sende iman Aman sevdiğim aman Bende iman Tayfalar yakışıklı Vatan vatan artar iman Kapdanı da bir tamam Bir rüzgâr esse denizden Vapurun kıçındayım Bir rüzgâr esse Deryalar içindeyim Serin serin Anne beni vurdular Haber getirse senden Al gannar içindeyim VATANIM Seni getirse... ŞİİRLER 1953 Şair Selma Saygın’ın 1953 yılında vatan olarak gör- düğü Türkiye’ye hasret duygularını yazdığı şiirde belirt- BİR RÜZGÂR ESTİ DENİZDEN mişti. 1974’de de Türk askerinin Kıbrıs’a gelişinden Bir rüzgâr esti sonra “Bir Rüzgar Esti Denizden” şiiriyle de Türkiye’ye Serin serin kavuştuğunu vurgulamıştı. Haber getirdi senden VATANIM HASRET Seni getirdi... Bir rüzgâr esse denizden 1974 Bir rüzgâr esse Halkbilimi 181

Hamidiye Gemisinin 20 Haziran 1938 Mağusa Limanı’na girişi Hamidiye Gemisi, Mağusa Limanı’nda. (Altay Sayıl Koleksiyonu) 20 Haziran 1938 (Altay Sayıl Koleksiyonu)

Hamidiye personeli Kardeş Ocağında. 21 Haaziran 1938 (Ergin Birinci Koleksiyonu) Savarona Gemisi Mağusa Limanında

Aksu Vapuru Lârnaka Limanı’nda Mağusa Limanı’nda (Altay Sayıl Koleksiyonu) (Nazif Bozatlı Koleksiyonu) Hamidiye Gemisi, Mağusa Limanı’nda. 20 Haz. 1938 182 Halkbilimi

21 Haziran 1938 tarihi akşamı, Kardeş Ocağı ve diğer ilgililerin davetlisi olarak Lefkoşa’ya gelen Hamidiye subayları yazlık bir sinemada onurlarına verilen yemekte Lefkoşalılarla görülmektedir.

21 Haziran 1938 tarihi akşamı düzenlenen yemekten başka bir görünüm. Halkbilimi 183

KIBRIS’TA PİTHKİAVLİ FLÜTÜ Morfolojisi ve Yapımı THE PITHKIAVLI FLUTE IN CYPRUS: Morphology and Construction

Türkçeye Çevirenler: Engin ANIL, Arda Kuran Elli MICHAEL*

Kıbrıslı Türklerin yaygın With the exception of the zurna olarak kullandığı zurna dışında, (used exclusively by Turkish- “pithkiavli” Kıbrıslıların tek ge- Cypriots), the flute pithkiávli is leneksel nefesli çalgısıdır. the only traditional wind instru- Coğunlukla çobanlar tarafından ment of the Cypriots. It has boş zamanlarında ve been mainly - but not exclu- hayvanların otlanma saat- sively -played by the shepherds lerinde çalınan bir çalgıdır. during their leisure time or Pithkiavli sözcüğünün anlamı while their animals were graz- halk müzisyenleri tarafından bil- ing. The meaning of this instru- inmemektedir, ancak bununla il- ment’s name is unknown to folk gili etimolojik olarak en uygun musicians. açıklama Pieris Zarmas2 tarafından yapılmıştır.

Enver Kavaz, musician from Dali

Zarmas’a göre, bu isim çocuk ve flüt kelimelerinin The only possible etymology of it is given by Pieris bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Bu nedenle savını Zarmas2. He argues that pithkiávli(n) (πιδκιαύλι[ν]) de- “bu alet başlangıçta çocuklar tarafından kullanılıyordu” rives from the word παιδίαυλος (παιδί ‘child’ + aυλός diye sürdürür. Bugün sahip olduğumuz kaynaklarla ‘flute’) Thus, he continues, this instrument was initially Zarmas’ın ileri sürdüğü köken ve kullanımla ilgili bilgi- used by children. From our contemporary standpoint, nei- ther the etymology nor the use of the instrument that leri ıspatlamak mümkün değildir ancak bunlar kab- Zarmas suggests can be proven; they are both acceptable uledilebilir önerilerdir. Kıbrıslı Türkler (özellikle Rumca as propositions however. Turkish-Cypriots, particularly bilenler) bu çalgı için pithkiavli adını kullanırlar. Kaval those who can speak Greek, use the same name for this (Gaval) ve daha düşük oranda Dillidüdük (dille çalınan instrument. Kaval (Gaval) or, in a lesser extend, dilli boru) sözcükleri bu çalgı için, özellikle Kıbrıslı Türk düdük (=whistle with a tongue, probably meaning duct) araştırmacılar tarafından kullanılan isimlerdir. Kemanın are also used, especially by the Turkish-Cypriot re- (ki tamamen ithal bir çalgıdır) dışında hem Kıbrıslı searchers. Other than the violin - which is in any case im- Türkler hem de Kıbrıslı Rumlar tarafından farklılık ported – the pithkiávli is the only native musical göstermeksizin en yaygın biçimde kullanılan yerli çalgı instrument used to a considerable degree by both Greek- pithkiavli (dillidüdük) dir. Üstelik dambuça ile birlikte and Turkish-Cypriots without any differentiation. More-

*Ethnomusicologist 184 Halkbilimi

üretimi ve kullanımı tamamen adada yer almış, dış ülkel- over, together with the frame drum dambuchiá, it is prob- erden ithal edilmemiştir. ably the only indigenous instrument, its construction and Morfolojik olarak, “pithkiavli”, içte bir diğer kamış practice having evolved directly on the island and not im- bulunduran ve fipple olarak bilinen ve “recorder” ile ported from neighbouring countries. “flageolet” in da dahil olduğu uçtan üflemeli flütler kat- ♦♦♦ Morphologically, the pithkiávli falls into the category egorisine girmektedir. “Fipple” borunun üst kısmından of end-blown flutes with internal duct, also known as fip- digdörtgensel olarak kesilmiş ve hilâl biçiminde bir ple flutes, to which the recorder and the flageolet also be- rüzgâr yönü oluşturan tahta tapayı anlatmaktadır. Kıbrıslı long. The word ‘fipple’ refers to the wooden plug which dillidüdük yapımcıları bu kısma “pinna” veya Yunan- is inserted into the diagonally cut upper end of the pipe ca’dan gelme “tapa” kelimesini karşılık olarak forming a crescentic windway. The Cypriot pithkiávli- kullanmaktadır. Bu tip ayni guruptan olan müzik makers tend to call this block pínna or use the Greek aletlelerinin özelliği kamışın üst kısımlarına doğru ön equivalent term tápa. A unique feature of this family of kısmında tapaya çok yakın / teyet hava yolunun instruments is the rectangular or square window-like aper- devamını sağlayan tabanı keskin bir kenar yaratmak ture cut on the front of the pipe, immediately adjacent to üzere eğilmiş dikdörtgenimsi / karemsi bir pencerenin the plug and in continuation to the windway, the base of bulunmasıdır. Kıbrıslılar buna “shelion”i veya “heli- which is bevelled so as to produce a sharp edge. The Cypriots call this opening shelióni or helidóni3, while doni”3 derken organolojistler buna ağız4 demektedirler. organologists use the word ‘mouth’4. The pipe of the in- Müzik aletinin boru kısmında bir adet başparmak ve altı strument is further equipped with usually six fingerholes adet de diğer parmaklar için delik bulunmaktadır. Bu de- and one thumbhole, which are opened with the help of ei- likler ya keskin bir bıçak ya da kızgın bir demir çubukla ther a sharp knife or a hot iron rod. açılmaktadır. The main body of the instrument consists of a cylin- drical pipe open at both ends, normally the length between AĞIZ BÖLÜMÜNÜN PARÇALARI two nodes from a single piece of reed. The type of reed used (arundo donax) grows everywhere in Cyprus as well Windway: Üfleme yeri as all Mediterranean regions, especially close to marshes Beak: gaga (ağız kısmı) and on riversides. Despite the fact that it can be found eas- ily and in large quantities, its physical characteristics, Lip: Dudak which bear resistance to change, significantly influence Bevel:Eğim the form and the shape of man-made objects. Since it can-

Aletin esas kısmı kamıştan yapılmış iki ucu acık silindirik bir borudur. Boyu kamışın iki Windway boğumu arasındaki uzunluktur. Kullanılan kamış Kıbrıs’ta ve genellikle tüm Akdeniz ülkelerinde bataklık ve dere Beak yataklarında yetişen türdür (arundo donax). Büyük miktar- Lip larda ve kolaylıkla bulunmasına rağmen değişikliğe direnç gösteren fiziksel özellikleri el Bevel yapımı ürünlerin şekil ve biçim- lerini önemli ölçüde etkiler. The parts of the mouthpiece Halkbilimi 185

Frontal and cross-sectional view of the pithkiávli and naming of its parts 186 Halkbilimi

Tahta ve kil kadar kolay şekillendirilememesinden dolayı not be as easily reshaped as other materials, such as wood flütlerin yapısından kaynaklanan bazı sınırlamalar or clay, some restrictions exist on the construction of çıkardığı sesi etkiler. Kamışın boyu ve çapı veya flutes (i.e. the length and the diameter of the cane or the duvarlarının kalınlığı doğal yapısına bağlıdır ve elle thickness of the wall are naturally given and cannot be değiştirilemez. Kamış bulmakta zorlanan bazı müzikçiler manually altered), which also affect their sound. Many musicians might also use plastic pipes – like those used by flüt yapımında plastik borular kullanabilirler (elektrikçi- electricians for securing wires – to make their flutes, ap- lerin kullandığı borular). Plastik dayanıklılık ve renk parently when having difficulties in procuring canes. Plas- tonu olarak kamış için uygun bir alternatiftir. Ancak tic is considered a suitable substitute for reed since it hemen hemen her müzisyenin hemfikir olduğu bir produces a similar tone colour and it is more durable. dezavantajı vardır: Plastik flüt, çalgıcının nefesinden However, every musician agrees on one distinct disad- oluşan nemi kamış kadar iyi ememediğinden dolayı uzun vantage: since it does not absorb the moisture caused by sureli çalınamaz. İçinde biriken nemden dolayı sesi the player’s breath, like reed does, it prevents one from kısılır. playing for a long period of time. Moisture accumulates Yazılı kaynaklar kavalın geçmişte nadiren akbabanın inside the pipe and the sound is thus muted. Written kanat kemiğinden yapıldığını göstermektedir. Bu gelenek sources mention that in rare cases the pithkiávli was made 5 şimdilerde terkedilmiştir ancak böyle bir kemik flüt of a vulture’s wing bone . This custom is not practised anymore, but an example of such a bone flute can be seen örneği ve daha başka halk çalgıları Lefkoşa’daki Halk in the Museum of Folk Arts in Nicosia together with other Sanatları müzesinde sergilenmektedir. Bunun yanında folk instruments. Other than that, some makers have tried bazı yapımcılar bambu ve alüminyum gibi maddelerle fashioning pithkiávlia from any material they could find kavalı modernize etmeye çalışmışlardır. Tahtadan kaval in their way, such as bamboo or aluminium pipes. Nobody yapan kimse bilinmemektedir. is known to have made or seen a pithkiávli from wood. Kaval yapılacak kamışın alt uçtaki boğumu olduğu gibi kalırken üst boğum kesilip bir açıklık oluşturulur. When making a pithkiavli, the cane should be cut in Daha sonra buradan içeriye blok yerleştirilir. Alt boğum such a way that one node remains intact on the bottom daha sonra oyularak boru açılır. Alttaki boğumun tama- end, while the top end remains open with the node being men değil de kısmen kesilmesinin nedeni büyük bir ihti- cut away so that the block can later be inserted. The node which remains attached on the reed will then be bored, in malle ses tonu kalitesindeki farktır. Ayrıca bu teknik order for an open pipe to be created. The reason for leav- havanın tüpün altından kolaylıkla çıkmasını ing the lower end of the tube only partially open and not engellediğinden silindire üflemek daha az yorucu cutting away the node completely probably lies in the dif- olmaktadır. ference in tone quality. Moreover, this technique prevents Kaval yapımı için boğumlar arası mesafesi uzun olan the air from escaping too freely from the end of the tube kamışlar aranıp bulunmalıdır. Normal uzunluk bir ayak and blowing into the cylinder becomes less tiring. veya 13 inç veya 30 santimdir. Buna rağmen daha uzun veya daha kısa kamışlardan oluşan kavallar vardır. For making a pithkiávli, reeds with a long inter-node Kavalın toplam boyu 27 cm ile 38 cm arasında length must be searched for. The normal length of this dis- değişebilir. Bazı müzisyenler uzun, orta ve küçük boy- tance should be about one foot, i.e. around thirteen inches daki flütleri tanımlamak için sırasıyla kapatiko, meziko or thirty centimetres, although pithkiávlia with a shorter or longer cane may be found. The overall length of a pithk- ve psilariko sözcüklerini kullanırlar. Kapatiko’nun sesi iávli might thus vary from 27cm to 38cm. Some musi- derin ve kaba, meziko orta ayarda ama yüksek seslidir. cians use the terms kabátiko, méziko and psiláriko to Psilariko ise oldukça yüksek tonda ses verir. describe flutes of a long, medium, and small size respec- tively and of a specific sound quality. Kabátiko has a deep Müzikaletinin tonik’i (üretilen en düşük tonlu ses) and coarse sound, méziko is medium tuned with a rather kamışın boyu ile ilgilidir. Kamış uzadık sonra temel ses high voice, while psiláriko plays in a very high tone area. de o derece düşük olacaktır; bununla ters olarak kamış Halkbilimi 187 ufaldıkça kavalın sesi daha yüksek tonda olacaktır. The tonic of the instrument (i.e. the lowest tone pro- Kamışın ön tarafında açılmış olan delikler kapanıp duced) is defined by the length of the cane. The longer the açıldıkça değişik notalar üretilmiş olur. Birçok kavalda pipe, the lower the fundamental tone of the instrument parmakla kapatılıp açılan – yedi notalı gam üretmeye will be; conversely, the shorter the length of the pipe, the yeterli olan – eşit büyüklükte 6 delik bulunur. Yine de 7 higher the flute will be tuned. By opening and closing the holes which are bored on the frontal side of the cane dif- delikli kavallar bulmak mümkündür. 5 delikli kaval da ferent notes are produced. Most pithkiávlia have six fin- olabileceğine inandığım halde böylesi bir kavala daha gerholes of equal size – the number which is needed for rastlamadım. Her flütün arka kısmında, belirli tonları playing a seven-note scale - but it is not unusual to find çıkarmaya ve sesi kontrol etmeye yarayan, başparmak some with seven. Although I was assured that a pithkiávli aracılığıyla kapatılıp açılan bir delik daha bulunmaktadır. with five fingerholes is also possible, I could not find enough evidence to support it. Each flute has a thumbhole Parmak ile kapatılıp açılan boşlukları delmek kavalda at the rear which helps to produce some tones and control gerekli olan gamın notalarını belirleyeceği için çok the sound. önemli bir adımdır. Söyleşi yapılan kaval yapımcılarının hiçbiri ses perde ayarı için gerek elektronik gerekse Boring the fingerholes is a very critical step, since başka bir alet kullanmamaktadır. Dahası kavalın son ton- their place determines the notes of the fundamental scale of the pithkiávli. None of the makers interviewed uses an laması diye bir endişe yoktur. Amatör müzik aletçisinin electric tuner or any other device for controlling the pitch mükemmel tonajlı bir müzik aleti üretme gibi bir düşün- of each note. What is more, no concern has been observed cesi yoktur. Kavalı rastgele tonlanmış olacaktır. Esas ton on the flute’s final tuning. The amateur instrument maker da kamışın uzunluğu ile ilgilidir ve notaların belirli bir does not think of making a perfectly intonated instrument. perdesi yoktur. Müzikçinin esas isteği, istediği parçaları His pithkiávli will be randomly tuned – the fundamental çalabilmesi için gerekli olan notaları üretebileceği, tone depending primarily in the length of the pipe – while hemen hemen doğruya yakın bir ölçekte çalan bir müzik each note might have no absolute pitch. The main con- aleti yapmaktır. Yapımda oluşacak olan bir hata aleti ça- cern of the musician is how to produce an approximate larken onun tarafından giderilecektir. Bu anlamda dilli scale that will allow him to produce the tones he needs for düdüğün üstündeki parmakların yerleştirileceği delikle- playing the melodies he wants. Any shortcomings on the construction of his instrument will be overcome by him rin yerlerinin belirlenmesi tamamıyla müzisyenin o de- during playing. Since he usually plays alone anyway, he liklere kolaylıkla yetişmesini sağlamak amacıyla will never need to tune his pithkiávli in a way to match belirlenmiştir. Bu nedenle deliklerin yerleri eşitlik ilkesi with any other instruments. The decisive factor in choos- çerçevesinde belirlenmektedir. Buna göre de tüm delik- ing the place on the pipe where the fingerholes should be ler birbirinden hemen hemen ayni uzaklıkta olmalıdır. bored is therefore the ease with which the musician can İlk delik genellikle kamışın ortasına açılır. Başparmağın reach them while playing. For this reason, they go by the yerleşeceği arkadaki delik ise başparmağın doğal olarak principle of equidistance; this means that all holes should duracağı yerdir ki bu da genellikle ön taraftaki iki deli- be in equal or almost equal distance from one another, the ğin arasındadır. first one usually placed in the centre of the cane. The thumbhole is normally made where the thumb naturally Block (pinna) –dil – kuru silindirik defne (arodafni falls - usually right between the two frontal fingerholes. A block (the pínna) made of a cylindrical piece of dry veya aroamna) veya zakkum ağacı (nerium oleander) arodáfni or aroámna, i.e. oleander wood (nerium olean- 6 dalından yapılmaktadır. Bu dil borunun köşegen olarak der)6, is firmly fitted into the pipe at the head of the in- kesilmiş baş tarafından içine kuş gagası oluşturacak bir strument, which is cut diagonally so as to form a ‘beak’. şekilde sıkıca yerleştirilir. Bu dilin bir kısmı tabanda bir A piece of the block is removed vertically so that a flat meyil oluşturacak şekilde diklemesine hafifçe kesilir. surface with a slight gradient is created at its base. When Dil, borunun içine yerleştirilince bu yüzey ile borunun the block is inserted into the pipe a crescent space is iç tarafı arasında genişlik gittikçe kaybolur. Bu “rüzgâry- formed between this surface and the inner wall of the tube, 188 Halkbilimi olu” olarak adlandırılan ve aleti çalanın nefesini tübe the width of which gradually diminishes. This is the (boruya) gönderen geçittir. Dilin üstündeki eğim hava ‘windway’ – the passage that leads the player’s breath into yolunun çalanın ağzına ulaşmasını sağlar. the tube. The bend on the face of the block is responsible for leading the air stream directly into the mouth (she- Shelioni tapanın hemen altında dillidüdüğün ön lióni). The shelióni is a rectangular or square opening cut sıradaki deliklerinin sırasında üst tarafta keskin bir bıçak with a sharp knife immediately below the plug and ile kesilmiş olan dikdörtgen veya kare şeklinde bir straight opposite the row of the fingerholes on the front penceredir. Bu delik sesin üretilmesinin başlangıç yeri side of the pipe. This aperture is of great importance since olduğu için önemlidir. Nefes, çalanın ağzından çıkıp dilin it initiates the sound production. When the breath from aralık bıraktığı dar geçitten geçip shelioniye (ağıza) the player’s mouth passes through the slit left after the in- ulaşır. Dudağın sert kısmıyla bastırıp üfleyince nefesin sertion of the block, it is directed towards the opening of bir kısmı dışa kaçıp bir kısmı da borunun içerisine the shelióni. When striking the sharp edge of the lip, part giderken bu hava akımı borunun iç taraflarına çarpıp of the air escapes from the mouth while the rest moves akseder ve titreşen bir ses sütunu oluşturur. into the tube, reflecting off the walls and creating a vi- brating air column thus producing the sound.

Making the opening of the holes with a knife Boring the holes with a hot iron rod

Türk dillidüdük yapımcılarına göre yapım sürecinin All pithkiávli-makers agree that the most important en önemli kısmı güzel bir ses çıkması için tapaya uyumlu part of the construction procedure is how to make the she- bir shelioni yapılmasıdır. Eğer bu iki parça başarılı bir lióni in accordance with the plug so that a nice sound is şekilde üretilmezse düdük “ötmeyecektir” (den moloa). produced. If these two parts are not successfully made, then the pithkiávli will not ‘confess’ (den moloá). Special Üfleme yerinin, shelioni’nin keskin kısmına yön- artistry and wood-cutting skills must be employed in order lendirilmesi için tapanın ustalık ve beceriyle to shape the plug in such a way so that the opening of the şekillendirilmesi gerekmektedir. Müzik aletlerinin windway created leads directly to the sharp edge of the mükemmelliğiyle öğünen dillidüdük yapımcıları kaval shelióni where the air stream must be directed. ‘Making yapımında en önemli şeyin “pinna” ve “shelioni”nin the pínna and the shelióni is the greatest art of the pithki- yapımı olduğunu belirtirler. avli’ said those who, proud of their own instruments, be- lieve themselves to be good authorities on the construction Halkbilimi 189

Dillidüdüğe bazen, sesin kalitesini hiçbir şekilde etk- process. ilemeyen süslemeler de yapılmaktadır. Müzikçiler bazen Sometimes the pithkiavli might have some kind of isimlerinin baş harflerini dillidüdüğe yakarak yazarlar. decoration, which however does not influence the sound Bazen belirli bir desen vermek için bıçaklarıyla üzerini production at all. Musicians might engrave or burn their oyarlar, yanık izinin kalması için çıplak ateşe tutarlar. initials on their instrument, use a knife to create a typical incised design, singe spots with a hot rod iron or hold the Bir diğer tartışılan yöntem de dillidüdüğe yılan derisinin flute over a naked flame so that the burn is imprinted on geçirilmesidir. Engerek veya kırbaç yılanı öldürülüp de- the cane. A rather controversial way of decorating the risi soyulduktan sonra kokusundan arındırmak için tuz pithkiávli is by passing it through a snakeskin. After ve sirke içerisine yatırılır. Bu deri dillidüdüğe geçirilince killing a snake such as a viper aletle adeta emişirler. Bu or a whip-snake and flaying it, tamamıyle süsleme amacıyla the skin is left for some days yapılan bir işlemdir ve sesin in salt and vinegar to dry out kalitesini hiçbir şekilde etkile- and get rid up its nasty smell. mez. Bu anlamda dillidüdüğü When the flute is inserted into yılan derisiyle süslemek the skin, the two materials tamamıyla müzikçinin estetiği fuse. The purpose of this method is purely ornamental ve çevre bilinci ile ilgili bir and does not influence the olaydır. Birçok müzisyen musical function of the instru- sürüngenlerin bu amaçla ment at all. For this reason, the öldürülmesine karşı olmaları decision to use a snakeskin is nedeniyle bu süsleme tarzını up to the musicians’ aesthetics benimsemezler. and environmental conscious- ness. Many musicians dis- SÜSLEME RESİM- agree with this practice LERİ because they consider it un- Her müzikçi, kendi estetik necessary and cruel to the rep- tiles. ve akustik anlayışına göre dil- Christos Kyprianou tarafından yapılmış olan Pinna’nın (dilin) profilden ve önden Each musician is also a lidüdük yaptığı için bir aynı görünüşü. craftsman, making his own zamanda bir zanaatçıdır da. Profile and frontal view of a pínna made by pithkiávlia, according to his Dillidüdüğün yapısı hakkında Christos Kyprianou aesthetics and personal kollektif bir farkındalık olsa acoustical taste. Despite a col- da her müzisyen kendi aletini meydana getirmek için lective awareness about the structure of the pithkiávli, kendi metodunu izlemektedir. each maker follows his own path in bringing his instru- Dillidüdüğün yapımı ne- ment in that specific form. silden nesile sözlü olarak Though a general pattern is aktarılmaktadır. Birçok dil- followed by every maker, lidüdük yapımcısı gençlik- each might diverge from it on several details, making his lerinde dillidüdük yapımının method of construction indi- beceri ve sırrını öğrenmek için vidual. ihtiyar çobanların dillidüdük The basic way of making a yaptıkları ve sürülerini pithkiávli is mainly orally otlattıkları yerleri sıklıkla zi- transmitted. Most makers ex- yaret ettiklerini anlatırlar. The ‘beak’ The mouth ‘shelióni’ plain how when they were Gördüklerini taklit ederek bu young they used to frequent 190 Halkbilimi aleti yapmaya ilk başladıklarında ne kadar acemi places where older shepherds made their instruments – olduklarını ama yapa boza, deneme-yanılma yoluyla mostly in the field while the flock grazed – so that they hem göz hem de ses açısından en iyi neticeyi alana kadar could watch the various phases of construction and ‘pick nasıl ulaştıklarını anlatırlar. Geleneksel dillidüdük up the secrets’ of the trade. Then they would imitate what yapımcısının bu işte ne matematiksel hesabı ne de teorik they had observed, in the beginning somewhat awk- wardly, proceeding by trial and error until their ears and plânlamaları vardır. Onlar, müzik aletlerinin her bir eyes were satisfied that the best result had been achieved. parçasını ya gözlemleme ya da basit ölçümlere dayanan No traditional craftsman uses any mathematical calcula- ve uzun yılların verdiği deneyimleri neticesinde yaparlar. tions or theoretical projections; they all make every part of their instrument by judging with the eye or using simpli- Kıbrıs dillidüdüğüne benzer başka müzik aletleri Ak- fied ways of measuring, based on their long experience deniz, Orta Doğu hatta daha ötelerde ama değişik which has given them the ability to proceed empirically. hamadeler kullanılarak yapılmaktadır. Ben burada ♦♦♦ Kıbrıs’a kültürel olarak diğer ülkelerden daha yakın olan Other folk instruments similar to the Cypriot pithki- Yunanistan ve Türkiye’deki benzerlerinden avli can be found throughout the Mediterranean and Mid- bahsedeceğim. Yunanistan’da bu tip bir düdük Ege dle Eastern cultures or even beyond, only with different Adalarında kullanılan souravli denilen flüt çeşididir. materials. I shall mention here the analogous examples from Greece and Turkey – the two countries that are cul- Morfolojik olarak Kıbrıs dilli düdüğüne benzemekte olan turally closer to Cyprus than any other. In Greece, this bu müzik aleti ufak variasyonlarla farklılık göstermek- type of flute is called the sourávli7 and is mainly played in tedir. Türkiye’de yaygın olan olarak boru şeklinde var the Aegean islands. It is morphologically similar to the olan ve dilli kaval, dilli düdük, hatta çoban düdüğü pithkiávli, with minor local variations. The widespread olarak adlandırılan düdükler genellikle çam, erik ağacı, Turkish duct flutes - generally called dilli kaval, dilli şeftali ağacı odunlarından yapılmaktadır. Kamıştan düdük or even coban düdüğu (shepherd’s flute) – are usu- yapılan ve dilli kamış kavalı veya kamış düdüğü gibi ally made of different kinds of wood, like pine, plum düdüklerden, Laurence Picken’ın anılmaya değer olan wood, apricot tree etc. The existence of reed flutes, called “Türkiye’nin Müzik Aletleri” isimli kitabında dilli kamış kavalı or kamış düdüğu (kamış = reed) is men- bahsedilmiş olsa da, kitap bunların yerel olarak nasıl tioned in Laurence Picken’s memorable work ‘Folk Mu- sical Instruments of Turkey’. However, no information kullanıldıkları veya nasıl yapıldıkları konusunda bilgi

Different types of decoration Halkbilimi 191

A pithkiávli decorated with snakeskin içermemektedir. Bu flüt, köken olarak Türkiye’nin could be found on their construction or local use. They güneyindeki Hatay5 bölgesinden çıktığı görünse de appear to originate in the southern province of Hatay8, Türkiye’nin her trafında çocuk oyuncağı olarak though they exist throughout Turkey, basically as chil- kullanılmaktadır. Yapı olarak Kıbrıs dillidüdüğüne çok dren’s toys. Although their structure is similar to that of benzeseler de deliklerin sayısı 2 ile 6 arasında the pithkiávli, they differ in several aspects: the number of their fingerholes can vary from two to six; the reed node değişmekte, “kamış boğumu” boru boyunca çeşitli yer- is placed on variable positions on the length of the tube; lerde olabilmekte, tüpün iç duvarı boyunca bir yiv a groove is cut away from the inner surface of the wall of açılmakta ve havanın buradan çıkması sağlanıp tapa da the pipe to form the windway; and the plug is made from değişik tahtalardan yapılmaktadır. a different kind of wood9. Dillidüdüğün nispeten basit yapısı ve diğer bölgel- erdeki müzik aletlerinin değişik varyasyonlarının olması The relatively simple structure of the pithkiávli as well yanında, diğer benzer müzik aletlerinin evrimsel as the variations which are obvious in the instruments of değişikliği onun Kıbrıs’ta icat edildiğini göstermektedir. other regions point to the fact that it must have originally Dillidüdük, yahut diğer adıyla pithkiavli’nin kültürel göç been invented in Cyprus, parallel to the evolution of its sonucu ve yer yer dolaşarak sonunda Kıbrıs’a varmış foreign counterparts. A cultural migration of the instru- olması ihtimal dışı değildir, ancak yeterli kanıt ment from one place to another cannot be completely ruled out, but cannot be seriously considered either, due to bulunmadığı için bunu ihtimal ciddiye alınamaz. insufficient evidence.

DİP NOTLAR END NOTES 1 Bu makale “Kıbrıs’ta Pitkhiavli Flütü” isimli bir 1 This article is an extract from a Magister dissertation “Uzmanlık Tezinden” bizzat yazar tarafından gerçekleş- entitled ‘The pithkiavli flute in Cyprus’ (Free University tirilen Ağustos 2006’dan Ekim 2007’e kadar tüm Kıbrıs Berlin, January 2008), which was based on an ethnomusi- çapında sürdürülen etnomüziklojik alan araştırmasından cological field research was conducted by the author from alıntıdır. (Berlin Özgür Üniversitesi, Ocak 2008). Araş- August 2006 until October 2007 all over Cyprus. The in- tırmamda kaynak olan kişiler –ki onlara çok şey borçlu- formants – to whom I am mostly indebted - included the following musicians: Andreas Christakkos, Andreas yum- Andreas Christakkos, Andreas Theodoulou, Theodoulou, Charalambos Charalambous, Charalambos Di- Charalambos Charalambous, Charalambos Dimosthe- mosthenous, Christos Kyprianou, Enver Kavaz, Michalis nous, Christos Kyprianou, Enver Kavaz, Michailis Kou- Kouloumis, Panagis Kremmastos, Renos Ktoros, Restem lomis, PanagisKremmastos, Renos Ktoros, Rüstem Mustafa, Takis Efthymiou and Yiannis Ttikkis. Mustafa, Takis Efthymiou ve Yiannis Ttikkis’tir. 2 ZARMAS, Pieris. 1993. Pigés tis Kypriakís Dimotikís 2 Zarmas, Pieris. 1993. Piges tis Kypriakis Dimotikis Mousikís (Sources of Cypriot folk music). Research Centre Mousikis, (Kıbrıs halk müziğinin kaynakları). Kutsal of the Holy Monastery of Kykkos, Nicosia 3 Kykkos Manastırı Araştırma Merkezi, Lefkoşa. Helidóni in Greek literally means ‘swallow’, shelióni 3 Helidoni Rumca’da sözlük anlamıyla “kırlangıç” being just the Cypriot way of pronouncing the word. Some makers insist that shelióni got this name, because demektir. Shelioni sözcüğün Kıbrıslıca telâffuz şeklidir. just like the swallow sings this is the part which makes the Bazı yapımcılar shelioni isminin buna verilmesinin ne- pithkiávli sound. deninin tıpkı kırlangıçın da pithkiavli gibi ayni yerden 4 See PICKEN, Laurence. 1975. Folk Musical Instruments ses çıkarmasından olduğunu söylemektedir. of Turkey. Oxford University Press, London 4 Bak. PICKEN, Laurence. 1975. Türkiye Halk Mü- 5 ANOYIANAKIS, Fivos. 1999 ‘Music in Cyprus’ In: ziği Çalgıları.Oxford University Press Londra Cyprus – Popular Music. Peloponnesian Folklore Foun- 192 Halkbilimi

5 ANOYIANAKIS, Fıvos. 1999 ‘Kıbrıs’ta Müzik’ In: dation, pp. 14-21; XIOUTAS, Paulos. 1978. Kypriakí Kıbrıs – Halk. Müziği. Peloponez Folklor Vakfı, pp. 14- Laografía ton Zóon (Cypriot Animal Folklore), Cyprus 21; XIOUTAS, Paulos. 1978. Kypriaki Laografia ton Research Centre, Nicosia Zoon, (Cypriot Animal Folklore), Kıbrıs Araştırma Mer- 6 Although theoretically other kinds of soft wood could kezi, Lefkoşa. also have been appropriate for making the pínna, all 6 Teorik olarak diğer yumuşak dokulu odunlar da makers stick to oleander, probably due to oral tradition. pinna yapımında kullanılacağı gibi tüm yapımcılar belki 7 Floyéra is a similar type of flute in Greece, with the dif- de sözlü bir gelenek olarak aktarıldığından dolayı ağı ference that it is ductless and has no mouth, i.e. the sound (zakkum) kullanmaktadırlar. is produced from an open end by directing one’s breath appropriately. Despite this organological variation though, the terms floyéra and sourávli are used indis- criminately throughout Greece – a fact that might cause inconvenience. For more details on both instruments see ANOYIANAKIS, Fivos. 1979. Greek Popular Musical Instruments. National Bank of Greece, Athens:147-163 8 See ÜNGÖR, Ethem Ruhi. 1992. ‘Kıbrıs’ta Musiki’ (Music in Cyprus), In Halkbilimi, vol.28, pp.13-26; PICKEN ibid. 9 PICKEN ibid., 425-471 Halkbilimi 193

Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma...Araştırma... Imbikle Gül Suyu Çıkartmak Emine HÜR*

1- Imbık (İmbik) 2- Kokulu güller

3- Gül suyu çıkarmaya hazır imbik.

Bir düşündüm de; çiçeklerin kralı gülün, ağacındaki devrinde saraylarda kraliçelere ve asalet şemsiyesi kibirli duruşu ve kişiyi binbir gece masallarına altındaki süzel kadınlara bir vesileyle sunulan rengarenk sürükleyen vazodaki albenisiyle insanları etkileyişi, güllerin, gizli aşıkların elinden melekler kadar güzel geçmişin kim bilir ne kadar derinliklerinden gelmekte- prenseslere tenhalarda, büyük bir aşkla sunuluşunu ro- dir. Sarayların has bahçelerinden tutun da evinde bir karış manlarda okudukça ve filmlerde gördükçe duygulanma- toprağı olan kulübede yaşayanlar bile bu çiçeği mak elde değil. Saraylılardan bahsettimse kimseler bahçelerinde bulundurmaktan onur duyarlar. Tarihin her gücenmesin. Sevilen her bayan sevenin kraliçesi ya da 194 Halkbilimi prensesidir. Biliyorum ama saraylı olmak yine de bir ine hemen soğuk su doldurulur ve işlem 3-4 saat devam başkadır. eder. 2-3 litre datık su alındıktan sonra işleme son verilir. Güllerin, Kıbrıslı olarak bizim yaşamımızda her Şekil 3. Elde edilen su gülün kokusunu içermektedir. zaman olacak olan başka bir değeri daha vardır; suları... Belli bir süre bekletildikten sonra kullanıma hazırdır. Mevlitlerde, dinleyenlerin ellerine döktüğümüz ve ölen- Kokulu güllerden şurup da yapılmaktadır.İki litre lerimizin ruhuna gönderdiğimiz, misafirlere güzel kaynar suda bir gece bekletilen yetmiş seksen kadar gül kokması için ikram ettiğimiz, en romantik olanı da (es- ertesi gün süzülüp temizlenir. bir bardak suya bir bardak kiden) evli bayanların yatağa girmeden önce göğüslerine, şeker formülü ile şurup hazırlanır. Bardaklara iki parmak ak gerdanlarına ve vücutlarına sürdükleri gül suları... kadar dökülen şurubun üzeri soğuk su ile doldurulup sev- “Karnı tok sırtı bütün” insanoğlu fantazisini de enlere ya da misafirlere ikram edilir. saf şurup olarak yaşayacaktır doğal olarak. içildiği zaman kabızlık giderici bir özelliğe sahiptir. ( Gül suyunu kullanmak güzeldir de, elde edilişini izhal şeklinde) biliyormuyuz? Merak edenlerin olduğunu düşünerek an- Gül çiçeklerinden reçel de yapılır. Genelde tecrübei nemden öğrendiğim kadarıyla ilgilenenlerin bilgisine eller tarafından belli bir ölçü olmadan, tahminen yüz sunmayı bir görev bildim. kadar gülün taç yapraklrı bir litre kadar suda bir kilo İnsanı kokusuyla büyüleyen güller sabahın erken kadar şeker ilavesiyle kısıkı ateşte yarım saat kadar saatlerinde çiğliyken toplanıp bir seleye doldurulur. kaynatılır. Soğuduktan sonra severek yenen bir reçel Yeteri kadar biriktikten sonra ya imbik ya da kalaylı hazırlanmış olur. bakır tencereler kullanılarak, işlem başlatılır. Şöyle ki; Turunç çiçeklerinden ve güldamlası yaprak ve çiçek- gül suyu imbikten elde edilecekse yıkanıp temizlenen lerinden de çiçek suyu çıkarılır. Birbuçuk kilo çiçeğe 4- imbiğe güller doldurulur. Bir ölçü güle bir ölçü su ek- 5 litre su ilave edilerek yapılır. En kokulu ve en makbul lenip imbik kapatılır. Kapağın deposuna su konmadan çiçek suyu turunç çiçeklerinden elde edilmektedir. önce kahve pişirilecekmiş gibi çok kısık ateşe oturtulur. Çiçek suları, tatlılarda, makyaj temizliğinde ve mevl- Daha sonra depo su ile doldurulur. Şekil 3. Su ısınıp itlerde kullanılır. Cilde güzel bir koku ve yumuşaklık buharlaşmaya başladıktan sonra imbiğin ülüğünden verir. Yazıma ninemin bir sözüyle son veriyorum; “ damlayacak olan suyun birikmesi için altına bir kavanoz Yüzünüze gözünüze gül suları serpilsin.” konur. Kapaktaki su ılıdıkça diğer ülükten boşaltılan yer-

1- Şemsiye kapaklı tencere. 2- Gülün ve çukur kabın yerleştirilişi. Halkbilimi 195

3-Ocağa konmadan önce ağzı hamurla sıvanan tencere.

İmbik bulunmayan yerlerde eski bakır tencerelerde de çiçek suyu çıkarılabilir. Kalaylanmış tencereye güller yerleştirildikten sonra belli miktarda su konulup, tencerenin orta yerine de damıtma suyunun kapaktan süzüldükten sonra toplanacağı çukur bir kap oturtulur. (Kurutulmuş güllerden de gülsuyu çıkarılabilir) Bakınız Şekil 2. Sonra kapak ters çevrilerek etrafı hamurla sıvanır. Hava alması böylece önlenen tencerenin kapağına hamura değmeycek şekilde su doldurulup, kahvelik kadar çok az ateşe oturtularak üç dört saat devamlı olarak ılıyan su değiştirilir. Yapanın tecrübesine dayanarak işleme son verilir. Soğuyan tencerenin kapağınaki hamurlar çıkarılıp çukur kapta biriken çiçek suyu temiz ve kapaklı şişelere doldurularak serinyerde muhafaza edilir. Not: Kalaylı bakır tencere, guzu tenceresini görüntü- leri resimlemek amacıyla kapının önüne koymuştum. İşlemi yapmadan tencere çalındı, şok oldum. Çok üzüldüm ve kalaysız küçük tencere kullanmak zorunda kaldım. 196 Halkbilimi HASDER’den Haberler

Hasan ABOHORLU*

HASDER BAŞKANI KANİ KANOL’UN rilmektedir. Ayrıca Çocuk Kulubünde 14 çocuk, Genç- KİTABI YAYINLANDI... lik Kulübü ortaokul grubunda 4 gence de halk dansları HASDER Başkanı Kani Kanol’un “Kıbrıs Halk- eğitimi verilmektedir. danslarının Yakın Geçmişi” isimli kitabı yayınlandı. 80’li 2006 yılı başı başlayan bu proje, çocuk terkini ön- yıllarda HAS-DER bünyesinde yürütülen köy araştırma- leme ve çocuk terki riski taşıyan aileleri sosyal yönden larında elde edilen bulguları kitap olarak yayınlayan desteklemek ve bu aileleri yararlı bir şekilde topluma ka- HASDER Başkanı Kani Kanol, her gün yozlaşmakta zandırmayı amaçlamaktadır. olan Kıbrıslı kimliği ve kültürünü bilmek, korumak ve geliştirmenin kendini Kıbrıslı hisseden herkesin görevi HASDER EKİBİ ULUSLARARASI ÇEVRE olduğuna inanıyor. KONGRESİNDE GÖSTERİ YAPTI Kitaba ulaşmak isteyen okuyucular, Halk Sanatları Yakın Doğu Üniversitesi’nin düzenlediği “Çevre, Enstitüsü (228 9020) veya HASDER Folklor Arşivi ve Yaşam ve Sürdürülebilirlik” konulu Uluslararası Çevre Kütüphanesi (227 0826) yanında Çocuk Kulübü Yöneti- Kongresi’nin kapanış günü olan 24 Şubat’ta YDÜ Ata- cilerine de başvurabilirler. türk Kültür Kongre Merkezi büyük salonunda düzenle- nen gecede HASDER halkdansları ekibi gösteri sundu. HALK SANATLARI VAKFI, MÜTEVELLİ L.T.B. Türk Halk Müziği Topluluğu’nun konserinin ar- HEYETİ OLAĞAN TOPLANTISI 5 ŞUBAT’TA dından sahneye çıkan HASDER ekibinin gösterisi kon- YAPILDI... greye katılan yabancı konukların Kıbrıs kültürü Halk Sanatları Vakfı (HASDER) Mütevelli Heyeti hakkında bilgi sahibi olmalarına katkıda bulunurken, Toplantısı 5 Şubat 2007 akşamı HASDER Merkezinde özellikle Kartal ve Orak oyunları izleyenlerin büyük il- yer aldı. Toplantıda, HASDER’in 2006 yılı içerisinde gisini çekti. gerçekleştirdiği faaliyetlerin raporu ve mali rapor sunu- larak, heyet üyeleriyle görüş alışverişlerinde bulunuldu. KOBİ CENTER HASDER’LE İŞBİRLİĞİ İLE EL HASDER’in genel yapısıyla birlikte ayrıca HASDER’in İŞLERİ YARIŞMASI DÜZENLİYOR 30. kuruluş yılı kapsamında yapılması düşünülen etkin- Kobi Center’in organize ettiği El İşleri Yarışması liklerle ilgili üyelerin düşüncelerinin tartışıldığı toplan- HASDER ile işbirliği içerisinde gerçekleştiriliyor. tıda ortaya atılan önerilerin değerlendirilmesi Seramik, ahşap oymacılığı, dokuma, nakış, örü- kararlaştırıldı. cülük ve farklı malzemelerden oluşacak ürünler olmak üzere toplam 6 kategoride gerçekleştirilecek olan yarış- HASDER’DEN SOS ÇOCUK TERKİNİ mada her kategori birincisi 1000 USD, ikincisi de 500 ÖNLEME PROJESİ’NE KATKI... USD ödül alacak. HASDER Halk Sanatları Vakfı’nın SOS Çocukköyü Yarışma şartnameleri HASDER Halk Sanatları Ens- Çocuk Terkini Önleme Projesi’ne katkıları devam edi- titüsü’nden ve Kobi Center’den alınabilir. Ürünler 11- yor. Proje kapsamında yer alan 7 anneye HASDER Halk 14 Nisan 2007 tarihleri arasında Kobi Center’e teslim Sanatları Enstitümüzde ücretsiz olarak elişi kursları ve- edilecek. Halkbilimi 197

tıldı. 19 – 24 Nisan 2007 tarihleri arasında düzenlenen FOLK-DER’İN FUTBOL TURNUVASINDA festivale katılan HASDER Çocuk Kulübü halkdansları HASDER İKİNCİ OLDU ekibi, yerli halk ve diğer yabancı ekipler tarafından bü- Lefkoşa Folklor Derneği, FOLK-DER’in 10. kuruluş yılı yük ilgi gördü. Aileler yanında misafir edilen HAS- nedeniyle 17 Şubat’ta düzenlediği halı saha futbol tur- DER’li çocuklar ev sahibi çocuklarla sıcak arkadaşlıklar nuvasına katılan HASDER takımı ikinci oldu. Turnu- kurdular. vada, yarı finalde Folk-Der’i 8-0 gibi farklı bir skorla geçen HASDER, finalde karşılaştığı TUFAD takımıyla HASDER RESİM ŞÖLENİ 14 NİSAN’DA çekişmeli geçen maçını, son dakikada yediği golle 6-5 YAPILDI kaybederek ikinci oldu. HASDER takımı oyuncuları HASDER’in 30. Yılı etkinlikleri kapsamında ger- Ahmet, Halil, Hasan, Özkan, Ferruh, Cem ve Mehmet çekleştirilen “Resim Yapma Şöleni” 14 Nisan 2007 Cu- sonuca üzülseler de “önemli olan böylesi anlamlı bir et- martesi günü Sarayönü meydanında gerçekleştirildi. kinliğe katılmış olmaktır” diye duygularını dile getirdi- HASDER Resim Yapma Şöleni’ne katılan Çocuk Ku- ler. HASDER Çocuk Kulübü olarak kendilerini kutlar lübü üyeleri, HAS-DER merkezinden Sarayönü Meyda- başarılarının devamını dileriz... nı’na kadar ellerinde çevre, trafik ve sağlık konulu pankartlar taşıyarak yürüdüler. Meydandaki etkinlikte HASDER’Lİ MİNİKLER FOLK-DER’İN RESİM önce HASDER çocuk korosu şarkılar söyledi sonra ço- YAPMA ETKİNLİĞİNE KATILDILAR cuklar yerde serili bezler üzerinde resimler yaptılar ve Folk-Der’in 17 Mart’ta düzenlediği “Resim yapma bezleri Kuğulu Park’a kadar taşıdılar. etkinliği”ne HASDER Çocuk Kulübü’nden Minikler Grubu da katıldı. Lefkoşa Folklor Derneği’nin “10. Ku- HASDER VE KOBİ CENTER’İN EL İŞLERİ ruluş Yılı” nedeniyle düzenlediği etkinlik Folk-Der’in YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ VE SERGİ lokalinde yer aldı. HASDER Çocuk Kulübü Minikler AÇILIŞI YAPILDI grubunun da katıldığı etkinlikte Minikler hem resim yap- HASDER’in KOBİ Center’le işbirliği ile düzenlediği tılar hem de yüzlerini boyatarak eğlen- diler. “El işleri Yarışması”nın ödül töreni ve sergi açılışı 2 Mayıs akşamı Atatürk Kültür Merkezi’nde yapıldı. Tö- HASDER ESTONYA’DA ATÖLYE ÇALIŞMASINA rene katılan Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Canan Öz- KATILDI toprak ödül verdi ve serginin açılışını da yaptı. Estonya’nın Kohla Jarve kentinde 1-10 Mart tarihleri arasında düzenlenen atölye çalışmasında el yapımı sa- HASDER 4. ÇOCUK ŞENLİĞİ natsal kağıt konusu işlendi. HASDER adına, Özkan Gür- 6 HAZİRAN’DA YAPILDI ler, Yücel Yazgın, Fatoş Yorgancıoğlu, Havva Angın ve HASDER’in 30. Kuruluş Yılı Etkinlikleri çerçevesinde Eylem Kanol’un katıldığı organizasyonda ayrıca her ül- yer alan 4. Çocuk Şenliği, 6 Haziran’da HASDER kenin kültürel danslarından oluşturulan birleşik bir dans Merkezi’nde gerçekleştirildi. çalışması da yapıldı. Şenlikte, HASDER Çocuk Kulübü halkdansları grupları ve minikler grubu yanında çocuk korosu ve Lefkoşa Vakıf Anaokulu dans grubu da gösterilerini sundular. HASDER’Lİ ÇOCUKLAR BURSA’DA FESTİVALE KATILDILAR HASDER YILDIZLAR HALKDANSLARI EKİBİ HASDER Çocuk Kulübü halkdansları ekibi, Bursa Ni- “İPEK FESTİVALİ”NE KATILDI lüfer Belediyesi ve Nilüfer Belediyespor Kulübü tara- HASDER yıldızlar halkdansları ekibi Yeşil Barış Hare- fından 6. Geleneksel Spor Şenliği kapsamında keti’nin 13 Mayıs’ta Bellapais Manastırı’nda düzenle- düzenlenen Uluslararası Halk Oyunları Festivali’ne ka- diği “İpek Festivali”ne katılarak gösteri sundu. 198 Halkbilimi

Çoğunluğu turistlerden oluşan kalabalık bir izleyici kit- HASDER’Lİ GENÇLER SLOVENYA BİLİM lesinin ilgi gösterdiği festivalde HASDER’in yanı sıra KAMPINDA 23 Nisan İlkokulu halkdansları ekibi, İki Toplumlu halk- HASDER Gençlik Kulübü 23-31 Temmuz tarihleri ara- dansları ekibi ve Kıbrıs Havaları Topluluğu da yer aldı. sında Slovenya’da düzenlenen Fen Bilimleri kampına katıldı. A.B. Gençlik programları çerçevesinde finanse HASDER Gençler Halkdansları Ekibi FOLK- edilen Fen Bilimleri kampı fen bilimlerine duyarlılığı, DER’in gecesine katıldı sevgiyi ve ilgiyi artırmayı amaçlamıştı. HASDER gençler halkdansları ekibi Lefkoşa Folklor Derneği (FOLK-DER)’in 15 Mayıs’ta Atatürk Spor Sa- HASDER KURULUŞUNUN 30. YILINI lonu’nda düzenlediği “Dans dağarcığımız” Halkdansları RESEPSİYONLA KUTLADI… Şöleni’ne katıldı. HASDER Halk Sanatları (Derneği) Vakfı 30’uncu kuru- Çeşitli halkdansları ekiplerinin katıldığı gecede HAS- luş yıldönümünü resepsiyonla kutladı. Resepsiyon, 19 DER ekibinin gösterisi izleyicilerin beğenisini kazandı. Ekim Cuma akşamı Halk Sanatları Enstitüsü’nün bahçe- sinde yeni hizmete giren “Galif Cafe”de yer aldı. Re- HASDER Gençler Halkdansları Ekibi “Hellim sepsiyona çok sayıda HASDER’li yanında Milli Eğitim Partisi”nde gösteri yaptı ve Kültür Bakanı Canan Öztoprak ve Lefkoşa Belediye Süt Üreticileri Birliği’nin 18 Mayıs’ta Girne Yat Li- Başkanı Cemal Bulutoğluları da katılarak birer konuşma manı’nda düzenlediği “Hellim Partisi”nde gösteri sunan yaptılar. HASDER ekibi özellikle turistlerin yoğun ilgisini çekti.

HASDER 11. Çocuk ve Masal HASDER HALKDANSLARI EKİBİ Sempozyumu yapıldı POLONYA’DA FESTİVALE KATILDI YDÜ ile işbirliği içinde 16 Mayıs’ta gerçekleştirilen, HASDER Halkdansları ekibi 2 – 16 Temmuz 2007 ta- Ali Nesim’in yönettiği sempozyuma Bekir Kara, Oğuz rihleri arasında Polonya’da düzenlenen Pod Kyczera Yorgancıoğlu ve Mustafa Gökçeoğlu konuşmacı olarak Folk Festivaline katıldı. Legnica ,Gorlice, Lubin, Rudna katıldılar. ve Krynica kentlerini kapsayan festival süresince 26 kez sahne gösterisi yapan HASDER yirmibinin üzerinde iz- HASDER ve SOMA AKRİTON GENÇLERİ leyiciye danslarımızı ve halkmüziğimizi tanıttı. HAS- KIBRIS’I TARTIŞTI… DER ile birlikte Rusya, Ukrayna, Kosta Rika, Nepal, Soma Akriton ve HASDER Gençlik Kulübü’ne üye top- İtalya, İsrail, Slovakya ve Çek ekiplerinin de katıldığı lam 30 Kıbrıslı Türk ve Rum genç, kendi irade ve ola- festivalde dramatize oyunlarımız Kartal, Orak ve Kozan naklarıyla Kıbrıs’taki mevcut durumu değerlendir- mek çok ilgi gördü. Festivale katılan tüm ekipler kayak tesis- ve birlikte neler yapılabileceğini tartışmak amacıyla 9 ve leri ve kaynak suları ile ünlü Krynica kentine hayran 16 Haziran 2007 tarihlerinde önce Soma Akriton’un Lef- kaldı. HASDER’li gençler Polonya’dan güzel izlenim- koşa’nın güneyindeki merkez binasında ve ikinci hafta lerle ayrıldılar. ise HASDER’in Lefkoşa’nın kuzeyindeki merkez bina- sında buluştu. Gençler uzun bir aradan sonra yeniden bir- HASDER, HALKDANSLARI MÜZİKLERİ likte olmaktan memnun olduklarını ve işbirliği yapmaya CD’Sİ ÇIKARDI devam ederek iki toplum arasındaki dostluk ve güven or- KIBRIS HALKDANSLARI CD’si HASDER tarafından tamına katkıda bulunmak için çalışacaklarını vurguladı- derlenen 27 adet Kıbrıs halkdansının müziklerinden olu- lar. şuyor. İlk baskısı yoğun ilgi gören ve ikinci baskısı da satışa sunulan HASDER Halkdansları Müzikleri CD’si, HASDER müzisyenleri Çağatay Darbaz ve Hasan Abo- horlu’nun özverili çalışmaları ve katkılarıyla hazırlandı. Halkbilimi 199

HALK SANATLARI VAKFI GENEL HASDER 25. HALKBİLİMİ SEMPOZYUMU KURULU YAPILDI GERÇEKLEŞTİRİLDİ HASDER, Halk Sanatları Vakfı’nın kurucular kurulu Atatürk Kültür Merkezi’nde, 6 Aralık 2007 akşamı dü- toplantısı 24 Kasım Cumartesi günü HASDER Merke- zenlenen sempozyumun açış konuşmasını M.E.K.B. zinde gerçekleştirildi. Kurulda faaliyet raporu sunuldu Canan Öztoprak yaptı. Sempozyuma sunulan bildiriler ve mali rapor aklandı. Kurucular kurulu tarafından seçi- ve konuşmacılar; 1974’den günümüze; “Kültür ve len 25 kişilik Mütevelli Heyeti, 26 Kasım akşamı yap- Sanat”-Yaşar Ersoy, “Sosyal Yapı ve Demografik tığı toplantıda HASDER başkanı ve yönetim kurulu Konum”- Muharrem Faiz, “İş Yaşamı ve Ekonomi”- Ali üyelerini seçti. Başkanlığa tek aday olarak katılan Ali Erel, “Politik Kültür ve Politik Hareketler”- Gürdal Hü- Nebih oybirliği ile seçildi. Yeni yönetim kurulu şu üye- daoğlu, “Eğitim ve Sendikal Yaşam”- Şener Elcil. lerden oluştu; Engin Anıl, Hasan Ekmekçi, Öcal Erten, HASDER başkanı Ali Nebih’in yönettiği sempozyum Hasan Çağlıoğlu, Aziz Ener, Ayşe Kayalı, Handan Nebih, soru, cevap, tartışma bölümüyle son buldu. Akın Eylen, Özkan Gürler ve Hasan Abohorlu… HASDER YILDIZLAR HALKDANSLARI EKİBİ HASDER EKİBİ MACARİSTAN’DA FESTİVALE MAKEDONYA’DA FESTİVALE KATILDI KATILDI HASDER Yıldızlar halkdansları ekibi 14-20 Eylül 2007 HASDER Halk Dansları ekibi Macaristan’ın Székesfe- tarihleri arasında Makedonya’nın İstibinya şehrinde dü- hérvár kentinde düzenlenen 12.nci Royal Days Interna- zenlenen 22. IFF ISTIBANJSKO ZDRAVOZIVO halk- tional Folk Dance Festival’e katıldı. Macaristan Kıralı dansları festivaline katıldı. Romanya, Arnavutluk, St. Stephen anısına her yıl 14-21 Ağustos tarihlerinde Hırvatistan, Litvanya, Bulgaristan, Türkiye, Ukrayna, gerçekleştirilen festivale HASDER’in yanısıra Cezayir, Kıbrıs ve Makedonya’dan ekiplerin katıldığı festivale İzrail, Kanada, Çin, Meksika, Portekiz, Sırbistan, Slo- 24 dansçı, 3 eğitmen ve 2 yöneticiden oluşan 29 kişilik vakya ve Türkiye’den ekipler katıldı. HASDER’in ser- kafileyle katılan HASDER ekibinin sergilediği danslar- gilemiş olduğu 15 ve 60 dakikalık sahne gösterileri dan özellikle dramatize oyunlar yerli halk ve konuk ekip- büyük bir beğeni ile izlendi ve dakikalarca alkışlandı. ler tarafından büyük ilgi ve coşkuyla izlendi. Müzik grubumuzun verdiği sokak konserlerinde ezgile- rimiz tarihi taş sokaklarda yankılandı. HALKBİLİMİ DERGİSİ 20. YILINDA 54. SAYIYA ULAŞTI HASDER GENÇLİK KULÜBÜ’NDEN Kuzey Kıbrıs’ta Halkbilimi alanında ilk ve en uzun süreli LEFKOŞA GENÇLİK GÜNLERİ yayın olma özelliğine sahip olan Halkbilimi dergisinin HASDER Gençlik Kulübü 10-13 Ağustos 2007 tarihleri 54. sayısı yayımlandı. arasında “Lefkoşa Gençlik Günleri” adı altında gençlik festivali düzenledi… 10 Ağustos’da UKÜ halısahasında yer alan “Gızlar Sa- haya Çıkarsa” futbol turnuvasıyla başlayan etkinlik, 11 Ağustos’da HASDER merkezindeki yuvarlak masa top- lantısı ve Halk Sanatları Enstitüsünde başlayan “Veles- bitnan Surlariçi Turu” ile devam etti. 12 ve 13 Ağustos’da HASDER merkezindeki sahne üstü etkinlik- lerinde müzik, dans ve tiyatro gösterileri yer aldı… Genç sanatçıların fotoğraf sergisi yanında duvar üzerine grafiti yazımı yapıldı ve son gece duvarın yıkımı ile etkinlik son buldu.