T. C.

ĠSTANBUL ÜNĠVERSĠTESĠ

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

KAMU YÖNETĠMĠ ANABĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

CUMHURĠYET’ĠN KURUCU KADROLARINDAN BĠR KĠMLĠK ANALĠZĠ: ġÜKRÜ KAYA (1883- 1959)

KADĠR AKYOL

2501030410

TEZ DANIġMANI

PROF.DR. ADALET BAYRAMOĞLU ALADA

ĠSTANBUL 2010

ÖZ Cumhuriyet’in Kurucu Kadrolarından Bir Kimlik Analizi: ġükrü Kaya (1883- 1959 ) Kadir Akyol Bu tez Tek Partili Dönem‟in dikkat çekici isimlerinden ġükrü Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemini (1927- 1938) konu almaktadır. Bu dönem içerisinde, ġükrü Kaya‟nın eylem ve söylemleri açıklanmaya çalıĢılırken, onun bir siyaset ve devlet adamı olarak ortaya koyduğu kimlik yapısının belirgin yönleri ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Devamında bu kimlik yapısının; dönemin hakim siyasal eğilimleri farklı bir ifadeyle dönemin lider kadrosunun sahip olduğu genel yönetici karakteristiği içerisindeki yerinin belirlenmesi, çalıĢmanın amaçlarından biri olmuĢtur. Varılan sonuç doğrultusunda, ġükrü Kaya‟nın eylem ve söylemlerinin, dönemin hakim siyasal eğilimleri ve Mustafa Kemal Atatürk baĢta olmak üzere lider kadronun tavır ve tutumları paralelinde bir seyir izlediğini, söylemek mümkündür. ÇalıĢma yöntemi olarak, döneme ait metinlerin taranması ve incelenmesi tercih edilmiĢtir.

ABSTRACT An Identity Analysis of the Founder Staff of The Republic: ġükrü Kaya (1883- 1959 ) Kadir Akyol This thesis mentions about the period of Ministry of Internal Affairs of ġükrü Kaya (1927-1938) ,one of the impressive characters of the Single-Party period. During this period, It has been attempted to reveal the important aspects of identity constructions of him as a politician and statesman for explaining ġükrü Kaya‟s actions and rhetoric. One of the objectives of the study is to determine the dominant political tendencies or the location of main leadership charcteristics of the leaders of the period. It is possible to state that the actions and rhetoric of ġükrü Kaya was parallel to the dominant political tendencies, attitude and behaviour of leader staff, mainly parallel to Mustafa Kemal‟s. It was perferred,as a way of study method, the analysis and scanning of the texts of the period.

iii ÖNSÖZ

1883 Ġstanköy doğumlu olan ġükrü Kaya; milli mücadele dönemi sonrasında 1923 yılında Muğla milletvekili olarak Meclis‟e katılmıĢtır. Meclis üyeliği sırasında, öncelikle Tarım Bakanlığı (22 Ağustos 1924- 22 Kasım 1924 ) , DıĢ ĠĢleri Bakanlığı (22 Kasım 1924- 3 Mart 1925) daha sonra 11 yıl boyunca kesintisiz olarak sürdüreceği Ġç ĠĢleri Bakanlığı (1 Kasım 1927- 11 Kasım 1938) görevlerini üstlenmiĢtir.

Üstlendiği görevlere ve bu görevleri üstlendiği tarihlere bakıldığında ġükrü Kaya‟nın Türkiye Cumhuriyeti‟nin inĢa sürecinde aktif rol alan asker- bürokrat kadronun bir üyesi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu süreç, batılı tarzda modern bir ulus- devlet ve ulus kurmak amacıyla; toplumsal, idari ve hukuki alanlarda yapılan köklü reformları içermektedir.

ÇalıĢma konumuz; bir bütün olarak bahsedilen sürecin kendisi değil, bu sürecin öznesi olan elit kadronun kimlik yapısının ġükrü Kaya figürünün söylem ve eylemleri üzerinden tartıĢılmasıdır. Bu tartıĢmanın tarihsel sınırları olarak, ġükrü Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemi seçilmiĢtir. ÇalıĢma boyunca eldeki veriler ıĢığında, ġükrü Kaya‟nın eylem ve söylemlerinden hareketle, devlet – toplum iliĢkileri bağlamında; vesayetçi, sınırlayıcı ve merkeziyetçi bir devlet anlayıĢının yanında kamusallığı öne çıkaran bir sivil kimliğinde taĢıyıcısı olabilen iki devlet adamı tipi arasındaki mesafe sorgulanmaya çalıĢılmıĢtır.

ÇalıĢma boyunca yaĢanan güçlüklere değinmek gerekirse, ġükrü Kaya‟nın yayınlanmıĢ bir otobiyografisinin veya kapsamlı bir biyografisinin bulunmaması; önemli bir eksikliktir. Ayrıca uzun yıllar Ġç ĠĢleri Bakanlığı yapmıĢ olmasına rağmen, çalıĢma içerisinde faydalanılan birkaç dar hacimli metin dıĢında; kendisiyle ilgili olarak hazırlanmıĢ akademik nitelikte bir çalıĢma mevcut değildir. Bu nedenle ġükrü Kaya‟nın yaĢamının belirli bölümlerini, ileride metin içerisinde görüleceği gibi tam anlamıyla aydınlatmak, mümkün olmamıĢtır. Bu eksikliği gidermek amacıyla, dönem

iv basını incelenmiĢ ve ayrıca dönemi yaĢamıĢ olan gazeteci ve siyasetçilerin otobiyografi veya biyografilerine baĢvurulmuĢtur.

Tez metninin hazırlanması sürecinde; ihtiyaç duyulan kaynaklara ulaĢılması konusundaki yardımları nedeniyle Sayın Ekrem Çevik‟e, ayrıca verdikleri destek nedeniyle annem Hatice Akyol‟a ve babam Kemal Akyol‟a teĢekkür ederim. Ayrıca tez danıĢmanlığımı yapmasının yanı sıra; tez konumun belirlenmesi ve tez metninin bitirilmesi süreçlerinde verdiği sınırsız destek ve moral nedeniyle Sayın Prof. Dr. Adalet Bayramoğlu Alada‟ya teĢekkür ederim.

v ĠÇĠNDEKĠLER

ÖZ...... III

ABSTRACT...... III

ÖNSÖZ...... IV

ĠÇĠNDEKĠLER...... VI

KISALTMALAR……………………………………………………IX

GĠRĠġ...... 1

I. BÖLÜM: ATATÜRK’ün YAKIN ÇEVRESĠNDEN SĠYASAL BĠR KĠġĠLĠK: ġÜKRÜ KAYA ( 1883- 1959 )...... 4

A. Cumhuriyet‟in Ġlanı Öncesinde ġükrü Kaya (1883- 1923 ) ...... 4 1. Milli Mücadele Dönemi ve ġükrü Kaya...... 7

a. Ġzmir Belediye BaĢkanlığı Dönemi...... 14

b. ġükrü Kaya‟nın Milletvekili Seçilmesi ve Lozan AntlaĢması‟nı Red Etmesi...... 17

B. Cumhuriyet Döneminde ġükrü Kaya...... 20 1. ġükrü Kaya‟nın Aktif Siyasal YaĢamının Kısa Tarihçesi...... 21 a. ġükrü Kaya‟nın, Ġsmet Ġnönü Tarafından Tasfiye Edilmesi...... 24 (1) Ġsmet Ġnönü‟nün BaĢbakanlık‟tan Ayrılması...... 25

vi (2) Ġsmet Ġnönü‟nün BaĢbakanlık‟tan Ayrılması Sonrasında YaĢanan Ġktidar ÇatıĢması ve ġükrü Kaya...... 31 2. Aktif Siyasal YaĢam Sonrasında, ġükrü Kaya...... 44

II. BÖLÜM: ATATÜRK DÖNEMĠ CUMHURĠYET TÜRKĠYE’SĠ ve ġÜKRÜ KAYA (1923- 1938)...... 47

A. Cumhuriyet‟in Ġlanından Serbest Cumhuriyet Fırkası Deneyimine Siyasal GeliĢmelerin Kısa Tarihçesi...... 47 1. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Deneyimi...... 52 2. Takrir- i Sükun Kanunu ve Sonuçları ...... 57

B. Serbest Cumhuriyet Fırkası Deneyiminden Parti- Devlet BütünleĢmesi...... 60 1. Serbest Cumhuriyet Fırkası Deneyimi...... 62 2. Cumhuriyet Halk Fırkası DıĢındaki Örgütlenmelerin Kapatılması ve Kontrol Altına Alınması...... 71 a. ġükrü Kaya‟nın Söylemleri IĢığında, Halkevleri...... 73 3. Basına Yönelik Düzenlemeler...... 76 4. Parti – Devlet BütünleĢmesi...... 80

III. BÖLÜM: TEK PARTĠLĠ DÖNEMĠN ĠÇ ĠġLERĠ BAKANI ġÜKRÜ KAYA ...... 89

A. ġükrü Kaya Dönemi Ġç ĠĢleri Bakanlığı Merkez TeĢkilatı Örgütlenmesi...... 91

B. 1426 Sayılı Vilayetler Ġdaresi Kanunu...... 94

vii C. 1580 Sayılı Belediye Kanunu...... 98

D. 2510 Sayılı Ġskan Kanunu...... 104

E. Umumi MüfettiĢlikler...... 111

SONUÇ...... 121 KAYNAKÇA...... 128 EKLER...... 140

viii KISALTMALAR

ARMH-C: Anadolu ve Rumeli Müdafaa- i Hukuk Cemiyeti CHF: Cumhuriyet Halk Fırkası CHP: Cumhuriyet Halk Partisi DP: Demokrat Parti HF: Halk Fırkası SCF: Serbest Cumhuriyet Fırkası TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TCF: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası

ix GĠRĠġ

Yapılan kaynak taramalarına dayanarak, henüz ġükrü Kaya üzerine hazırlanmıĢ herhangi bir tez çalıĢması olmadığını söylemek mümkündür. Genel olarak ġükrü Kaya‟nın kiĢisel yaĢamıyla ilgili verilere, belirli ansiklopedik metinlerde çok kısıtlı olarak yer verilmektedir. Bir siyaset ve devlet adamı olarak ġükrü Kaya ismine ise döneme iliĢkin belirli akademik metinlerde, ayrıca dönemin önde gelen siyasetçi ve gazetecilerinin yayınlanmıĢ çalıĢmalarında, dar bir kapsam içerisinde rastlanmaktadır. Bu nedenle, ġükrü Kaya‟nın her yönüyle ihmal edilmiĢ bir isim olduğu söylenebilir.

Yukarıda bahsedilen ihmal veya eksiklik, bu tez konusunun seçim ve hazırlanma sürecinde etkili olan dinamiklerden biri olmuĢtur. Bahsedilen dinamik, öncelikle olumlu anlamda; ġükrü Kaya ve hayatına yönelik bütünsel bir merakı ve araĢtırma isteğini tetiklemiĢtir. Aynı durumun olumsuzluğu ise eldeki sınırlı zaman dilimi içerisinde ġükrü Kaya ile ilgili verilerin toplanması ve ulaĢılan verilerin mümkün olduğunca verimli bir Ģekilde kullanılabilmesi kaygısıyla çalıĢmanın, bölümlere ve baĢlıklara ayrılması konularında karar vermeyi güçleĢtirmiĢtir.

Bahsedilen bu zemin doğrultusunda, öncelikle çalıĢma içerisinde, ġükrü Kaya‟nın eylem ve söylemlerinden kopuk teorik ve olgusal değerlendirmelerden, kaçınılmıĢtır. Bahsedilen olay ve olgular, genel olarak ġükrü Kaya ile iliĢkilendirilerek anlatılmaya çalıĢılmıĢ ve bu bağlamda metin içerisinde yer almıĢtır. Bu konuda bir örneklendirme yapmak gerekirse; özelikle incelenen dönem içerisinde CHP ve TBMM içerisinde yaĢanan siyasal çatıĢmalar veya hizipleĢmeler, ġükrü Kaya‟nın bahsedilen geliĢmeler içerisinde taraf olması veya olmaması kriterlerine dayanılarak, çalıĢma içerisinde yer bulmuĢtur. Bunu yaparken, döneme iliĢkin geniĢ kapsamlı akademik metinlerin1 ve dönem basınının rehberliğinden, faydalanılmıĢtır.

1 Özellikle Tek Partili Dönem boyunca CHP ve TBMM içerisinde yaĢanmıĢ olan siyasal çatıĢmaların belirli bir kronolojik sıralama gözetilerek, toplu bir Ģekilde incelendiği bir kaynak olarak Bkz. Hakkı Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Ġstanbul: Boyut Kitapları, 1998

1 ġükrü Kaya üzerine hazırlanan ilk tez çalıĢması özelliğini taĢıyan bu metin, 3 bölüme ayrılmıĢtır. ÇalıĢmanın birinci bölümü; yukarıda bahsedilen eksikliklerin yarattığı bir zorunluluk nedeniyle ġükrü Kaya‟nın yaĢamı üzerine odaklanmıĢtır. ÇalıĢmanın birinci bölümü; ġükrü Kaya‟nın yaĢamına iliĢkin her türlü ayrıntıyı barındırmak gibi büyük bir iddiayı taĢımamaktadır. Bununla birlikte, tespit edilebildiği ölçüde; farklı kaynaklarda dağınık bir Ģekilde bulunan ġükrü Kaya ile ilgili veri ve değerlendirmelere mümkün olduğunca tutarlı, toplu ve kronolojik bir sıra içerisinde yer verilmiĢtir. Bu bölümde; öncelikle ġükrü Kaya‟nın ailesi, eğitim hayatı, bir Osmanlı bürokratı olarak aldığı görevlerle sonraki yaĢamının milli mücadele yılları sırasındaki kesitine değinilmiĢtir. Daha sonra Cumhuriyet döneminde; ġükrü Kaya‟nın aktif siyasal yaĢamı, aldığı görevler, üyesi olduğu hükümetler üzerinden kısaca anlatılmıĢtır. ÇalıĢmanın birinci bölümünde, ġükrü Kaya‟nın, Mustafa Kemal Atatürk, Ġsmet Ġnönü ve Fevzi Çakmak baĢta olmak üzere lider kadronun önemli isimleri ile iliĢkileri ve bu iliĢkilerin onun siyasal yaĢamındaki etkilerinin değerlendirilmesi, geniĢ yer tutmuĢtur. Bahsedilen bölüm içerisinde son olarak ġükrü Kaya‟nın yaĢamının, aktif siyasetten çekildikten sonraki kesitine, kısaca değinilmiĢtir.

ÇalıĢmanın ikinci bölümü; Cumhuriyet‟in ilan edildiği 1923 yılı ve ġükrü Kaya‟nın aktif siyasal yaĢamının sona erdiği 1938 yılları arasındaki siyasal geliĢme ve olaylara ayrılmıĢtır. Bu siyasal geliĢme ve olaylar, ġükrü Kaya‟nın rolü ön plana çıkarılarak, incelenmeye çalıĢılmıĢtır. Bölüm hazırlanırken, ġükrü Kaya‟nın idari davranıĢ ve tutumlarının kendisini çevreleyen siyasal ve tarihsel ortamdan ayrı düĢünülemeyeceği noktasından hareket edilmiĢtir. Bu bölüm, doğal olarak yukarıda bahsedilen 15 yıllık dönemi her yönüyle incelemek gibi kapsamlı ve büyük bir iddia çerçevesinde hazırlanmamıĢ daha çok dönemin genel karakteristiği çıkarılamaya çalıĢılmıĢtır. Sınırları yukarıda belirtilen tarihsel sürecin incelendiği bölüm içerisinde; ġükrü Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yaptığı 1927- 1938 yılları arasındaki dönem ile birlikte bu göreve getirilmeden önceki 1923- 1927 yılları arasındaki dönem arasında ġükrü Kaya‟nın siyasal nitelikte eylem ve tutum almaları üzerinden karĢılaĢtırmalı değerlendirmeler yapılmaya çalıĢılmıĢtır.

2 ÇalıĢmanın üçüncü bölümü; ağırlıklı olarak ġükrü Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde uygulamaya konulmuĢ ve daha sonra neredeyse bütün bir Cumhuriyet dönemi boyunca yürürlükte kalarak idari ve siyasal geliĢmelerde belirleyici olan önemli hukuki düzenlemelere, ayrılmıĢtır. Bölüm içerisinde; öncelikle döneme iliĢkin iç politika önceliklerine değinilmiĢ daha sonra yukarıda bahsedilen düzenlemelerin ortaya çıkıĢında ġükrü Kaya‟nın rolü vurgulanmaya çalıĢılmıĢtır.

ÇalıĢmanın hazırlanması sürecinde; ġükrü Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemi ile ilgili veri toplamak amacıyla TBMM Zabıt Cerideleri, seçici bir üslupla taranmıĢtır. Bu yapılırken, ġükrü Kaya‟nın göreve baĢladığı Kasım 1927 ve Latin alfabesinin kabul edildiği Kasım 1928 tarihleri arasındaki, yaklaĢık 1 yıllık dönem, incelenememiĢtir. ÇalıĢmanın hazırlanmasında, ayrıca dönem basınından yararlanılmıĢtır. Bu yapılırken, 1934 yılında Ulus adını alacak olan Hakimiyeti Milliye gazetesi; Latin alfabesinin kabul edildiği Kasım 1928‟den ġükrü Kaya‟nın görevden ayrıldığı Kasım 1938 tarihine kadar olan 10 yıllık dönem boyunca kesintisiz olarak taranmıĢtır. Ayrıca bahsedilen süreç içerisinde; dönemin diğer gazeteleri seçici bir üslupla taranmıĢtır. Bunlara ek olarak, ġükrü Kaya‟nın yaĢamının aktif siyasetten çekildikten sonraki dönemi ile ilgili veri toplamak amacıyla; 1941- 1951 yılları arasındaki 10 yıllık süreç boyunca, Cumhuriyet gazetesi kesintisiz olarak taranmıĢtır. Yapılan bu tarama sonucunda; ġükrü Kaya‟nın Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıĢ çok sayıda makalesi olduğu tespit edilmiĢ ve bu makalelerin baĢlıkları kronolojik bir sıralamayla listelenmiĢtir. Bahsedilen listeye çalıĢmanın “ Ekler ” kısmında yer verilmiĢtir.

Eldeki sınırlı zaman dilimi içerisinde; ġükrü Kaya‟nın aile üyelerine ulaĢılamamıĢtır. ġükrü Kaya‟nın yaĢamı ile ilgili ilk elden verilere ulaĢılmasını önleyen bu eksiklik, dönemin önde gelen siyasetçi ve gazetecilerinin hatıralarına baĢvurularak, aĢılmaya çalıĢılmıĢtır.

3 I. BÖLÜM: ATATÜRK’ÜN YAKIN ÇEVRESĠNDEN SĠYASĠ BĠR KĠġĠLĠK: ġÜKRÜ KAYA (1883-1959)

Bu bölümde, ġükrü Kaya‟nın 1 yaĢamı, mümkün olduğunca kronolojik bir sıralama takip edilerek, anlatılmaya çalıĢılacaktır. Bunu yaparken, öncelikle Kaya‟ nın yaĢamının Osmanlı Ġmparatorluğu dönemindeki kesitine değinilecek; daha sonra bahsedilen zemin üzerine Kaya‟nın Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında aldığı siyasal görevler ve lider kadroyla iliĢkilerine yer verilecektir.

A.Cumhuriyet’in Ġlanı Öncesinde ġükrü Kaya (1883- 1923)

ġükrü Kaya, 9 Mart 1883 Ġstanköy (Kos Adası) doğumludur. Babası Müftüzade Ahmet RüĢtü Bey, annesi ise Ġstanköy‟lü Hatice Bisan Hanım‟dır. YaĢamındaki tek evliliğini Nahide Hanım ile yapmıĢ olan Kaya‟nın bu evlilikten; Bisan, Ahmet, Ülker, Umur adlarında dört çocuğu olmuĢtur.2

Ġlk ve orta öğrenimini doğum yeri olan Ġstanköy‟de yapan Kaya; 1898 yılında baĢladığı Midilli Ġdadi‟sini, 1900 yılında bitirdi. Daha sonra eğitim hayatını Ġstanbul‟ da sürdüren Kaya, 1902 yılında Galatasaray Lisesi‟ne 3 girdi. 1903 yılında ise, Lisenin Türkçe altıncı, Fransızca beĢinci sınıflarında eğitim görürken, aynı zamanda Ġstanbul Hukuk Fakültesi‟ne girdi. Önce liseyi, ardından 1908 yılında Ġstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Yarım kalan bir doktora deneyiminden sonra; 1909 yılında Fransa‟ya giderek Hukuk Fakültesi‟nde eğitim almaya baĢladı. 5 Ağustos 1912 tarihinde diplomasını alarak yurda döndü.4 Dönemin eğitim koĢullarının sınırlılığı göz önünde tutulursa, Kaya‟nın son derece iyi ve seçkin bir eğitim aldığını söylemek

1 Bundan sonra Kaya diyeceğiz. 2 Kaya‟nın aile üyeleri tarafından verilen ölüm ilanına bkz. 11 Ocak 1959 Cumhuriyet Gazetesi, Türk Ansiklopedisi, 21. c. , Ankara: MEB, 1974, s. 414 Kazım Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 3. c., Ankara: TBMM Vakfı Yayınları, 1993, s. 616 3 Kaya, Abdülhak Hamit Tarhan‟ ın ölümü üzerine kaleme aldığı kısa yazıda; Galatasaray Lisesi‟nde ünlü Ģair Tevfik Fikret‟ten edebiyat dersleri aldığından bahseder. ġükrü Kaya, Hamit Töreni Hatırası, Ġstanbul: Muallim Ahmed Halid Kitabevi, 1937, s. 4 4 Öztürk, a.g.e. , s. 616, Türk Ansiklopedisi, s. 414

4 mümkündür. Bu iyi eğitim Kaya hakkında; kültürlü, eğitimli bir Ģahsiyet ve devlet adamı, Ģeklinde ifade edebileceğimiz genel bir algılama ortaya çıkarmıĢtır.

Bu noktada Kaya‟nın aldığı eğitimin bir yan ürünü olarak ortaya çıkan, çevirmenlik yönünden bahsedebiliriz. Ġyi derecede Fransızca ve Ġngilizce bilen Kaya; yaĢamının ilerleyen yıllarında, edebi ve akademik alanlarda çeviriler yapmıĢ ve yayınlamıĢtır.5

Yurda dönüĢünden kısa bir süre sonra devlet hizmetine giren Kaya, ilk olarak ġubat 1912‟de Hariciye Nezareti Ticaret ĠĢleri ġubesi 4. Sınıf Katipliği‟ne atanmıĢtır. 6 Bu ilk deneyimin ardından, önce Edirne Merkez Sulh Mahkemesi Hâkimliği‟ne (Temmuz 1913- Ekim 1913) daha sonrada Edirne Merkez Bidayet Mahkemesi Hâkimliği‟ne atanmıĢtır. Devamında 3. Sınıf Mülkiye MüfettiĢliği‟ne atanan Kaya; bu görevdeyken 1913 yılında Bulgarlarla yapılan Ahali Mübadelesi Muhtelit Komisyonu‟na atanmıĢ, 1914 yılında ise Ġzmir‟deki Rum tehcirini (göç ettirme) teftiĢ etmekle görevlendirilmiĢtir. Daha sonra hükümet tarafından, Büyük Devletler BaĢ Tercümanları Heyeti‟ne seçilmiĢtir. Görüldüğü gibi son derece yoğun bir çalıĢma temposu içerisine giren Kaya; yine 1914 yılında, Muhacirin ve Ġskân AĢair Müdürü (Göçmen ve AĢiretleri YerleĢtirme Müdürlüğü), olmuĢtur. Kaya bu görevdeyken; bu dönemde gerçekleĢtirilen Ermeni tehcirini, teftiĢ etmek amacıyla Suriye (Halep) ve Anadolu‟da (Urfa, Gaziantep) bulunmuĢtur.7 Kaya 1916 yılı baĢlarında ise, AĢair ve Muhacirin Umum Müdürlüğü‟nün ( AĢiretler ve Göçmenler Genel Müdürlüğü), baĢına geçmiĢtir. Aynı kurumda Kaya‟nın yönetimi altında çalıĢan, Zekeriya Sertel‟ e göre, yukarıda bahsi geçen kurumun oluĢturulma amacı; yurt dıĢından gelen göçmenleri yerleĢtirmek ve ihtiyaçlarını karĢılamak, ayrıca yurt içerisinde göçebe olarak yaĢayan aĢiretlerin yerleĢik hayata geçmesini sağlamaktı. Kaya‟yı; Paris‟te eğitim almıĢ zeki ve bilgili bir genç olarak betimleyen Sertel, ayrıca Kaya tarafından

5 Kaya‟nın çevirileri için bkz. Ek 1: ġükrü Kaya‟nın Çevirileri 6 Ġncelediğimiz kaynaklarda Kaya‟nın aldığı görevler ve ünvanlar konusunda belirli bir paralellik olmasına rağmen bu görev ve ünvanları aldığı tarihler konusunda küçük farklılıklar vardır. KarĢılaĢtırmalı olarak bkz. Öztürk, a.g.e. , ss. 616-617, Türk Ansiklopedisi, s.414 7 Özellikle 1915 yılında, dönemin Dâhiliye Nezareti ile yapılan Ermeni tehciri konulu yazıĢmalarda ġükrü Kaya‟nın adına çok sık rastlanmaktadır. Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve Ġskânı, Ankara: Osmanlı Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü, 2007

5 kendisine yurt içindeki aĢiretler üzerine sosyolojik ve istatistikî veriler içeren raporlar hazırlaması yönünde direktifler verildiğini aktarır. 8

Osmanlı idaresi altında Kaya‟nın aldığı son resmi görev ise Ocak 1917 tarihinde atandığı 1. Sınıf Mülkiye MüfettiĢliği olmuĢtur. Bu görevi yaklaĢık 1 yıl kadar sürdüren Kaya, Ocak 1918 tarihinde, Ġzmir‟de özel iĢleri ile ilgilenmek amacıyla istifa etmiĢtir.

Kaya‟nın, Osmanlı idaresi dönemindeki yaklaĢık altı yıllık kariyerine bakıldığında; genel olarak Dâhiliye Nezareti ( Ġç ĠĢleri Bakanlığı) bünyesinde görev alması, çalıĢmamız açısından önemli bir olgudur. Bu dönemde, Ġttihat ve Terraki Cemiyeti iktidarı fiilen tek baĢına ele almıĢ, dolayısıyla Balkan SavaĢ‟ları (1912- 1913) ve 1. Dünya SavaĢı‟nın (1914-1918) yarattığı sorunlarla yüzleĢmek zorunda kalmıĢtır. Bu sorunlardan Kaya‟nın görev aldığı Dâhiliye Nezareti bağlamında bahsetmek gerekirse; genel olarak, iĢgal edilmiĢ topraklardan sürülmüĢ olan müslüman nüfusun yerleĢtirilmesi, buna karĢılık azınlıkların göç ettirilmesi, kısaca "nüfus mübadelesi"9 olarak ifade edebiliriz. Nüfus mübadelesinin yalnızca Ġttihat ve Terakki rejiminin karĢılaĢtığı bir sorun olarak değil, aynı zamanda Lozan AntlaĢması sonrasında genç Türkiye Cumhuriyeti‟nin devraldığı mirasın bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.10

Bu bağlamda Kaya‟nın bir Osmanlı bürokratı olarak çalıĢma deneyimini; ileride Cumhuriyet rejimi içerisinde alacağı görev ve sorumlulukları göz önünde tutarsak, bir staj dönemi olarak tanımlamak mümkün gözükmektedir. Kaya;

8 Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, Ġstanbul: Gözlem Yayınları, 1977 Ayrıca yukarıda bahsi geçen iki kurum hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Fuad Dündar, Ġttihat ve Terakki’ nin Müslümanları Ġskan Politikası (1913- 1918), 3. bs. Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2007, ss. 60- 61 9 Özellikle Balkan SavaĢları sonrasında Osmanlı Devleti ve Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan arasında; nüfus mübadelesi konusu müzakere edilmiĢ ve bu mübadeleyi gerçekleĢtirmek amacı ile komisyonlar kurulmuĢtur. Dündar. a.g.e. , ss. 66-70 10 Kaya‟nın ĠçiĢleri Bakanı olarak görev yaptığı dönemde (1927-1938); 1930, 1931 yılı bütçesi görüĢmelerinde yaptığı açıklamalar, nüfus mübadelesi sorununun Cumhuriyet kadrolarını ne derecede uğraĢtırdığı hakkında bize bir fikir verebilir. Bkz. Ekrem Ergüven, ġükrü Kaya Sözleri – Yazıları (1927-1938), Ġstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1937, ss. 64-70, 70-92

6 Cumhuriyetin devraldığı bürokratik yapı ve kadroları tanımasının yanı sıra, yeni rejimin üzerine kurulduğu coğrafi ve demografik yapıya son derece hâkimdi.

1. Milli Mücadele Dönemi ve ġükrü Kaya

Yukarıda bahsedildiği üzere Kaya; 1918 yılı baĢlarında, özel iĢleri ile ilgilenmek gerekçesiyle11 istifa eder ve Ġzmir‟e döner. Burada bulunduğu sırada, kısa bir süre Buca Sultanisi‟ nde (9 Ekim 1918- 7 Ocak 1919) öğretmenlik yapar.12 Bu dönemde Osmanlı devleti adına, I. Dünya SavaĢı‟nı sona erdiren Mondros AteĢkesi‟nin (30 Ekim 1918) imzalanması, Kaya‟nın hayatında önemli değiĢikliklere yol açar. Kaya; ateĢkes antlaĢmasından kısa bir süre sonra kurulan Ġzmir Müdafaai Hukuk Osmaniye Cemiyeti‟nin dıĢ iliĢkiler bölümüne seçilir.13

Fakat Kaya‟nın cemiyetteki çalıĢmaları, kısa bir süre sonra, ġubat 1919‟da Ġzmir‟de tutuklanmasıyla sona erer. Kaya; Mart 1919‟da, Ġstanbul‟a gönderilir ve siyasi tutukluların hapsedildiği Bekirağa Bölüğü‟ne konulur.14 Kaya‟nın Bekirağa Bölüğü‟ne getiriliĢinden; daha önce buraya konulmuĢ olan Tevfik RüĢtü Aras‟ın (1883- 1972), Celal Bayar‟a ( 1883- 1986) yazmıĢ olduğu bir mektupta bahsedilir.15

11 Kesin olmamakla birlikte Kaya‟nın Ġzmir‟de ticaret hayatına atıldığını söyleyebiliriz. Selim Ġlkin daha geç bir dönemi incelediği çalıĢması içerisinde yer verdiği 1922 yılına ait bir belgede; Kaya‟ nın "Ġzmir tüccarlarından Ġstanköy‟lü Müftüzade ġükrü Kaya" olarak kısaca tanıtılması dikkat çekicidir. Cumhuriyet öncesi dönemi konu alan metinlerde Kaya genel olarak; Mülkiye MüfettiĢi veya Ġskan ve AĢair Genel Müdürü olarak tanıtılır. Ġleride değinileceği üzere Kaya‟nın ġubat 1919- Eylül 1921 tarihleri arasında tutuklu bulunduğu ve Ġzmir‟in 15 Mayıs 1919- 9 Eylül 1922 tarihleri arasında iĢgal altında olduğu düĢünülecek olursa, yukarıdaki tanımlamanın geriye dönük olduğu söylenebilir. Selim Ġlkin, Türkiye Milli Ġthalat ve Ġhracat Anonim ġirketi, ODTÜ GeliĢme Dergisi, sayı 2, Ġlkbahar, 1971, s. 229 12 Türk Ansiklopedisi, s. 414 13 Mondros AteĢkes‟nden 7 gün sonra faaliyete geçen ve ülkenin iĢgal tehdidine karĢı kurulan cemiyetin kurucu üye ve idarecileri arasında Kaya‟nın adı yer almamaktadır. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952), Ġstanbul: Doğan KardeĢ Yayınları, 1952, s. 481 vd. Kaya‟ nın cemiyetle ilgisine dair somut bilgilere, Celal Bayar‟ın otobiyografik çalıĢmasının dipnotlarında rastlanır. Celal Bayar, Ben de Yazdım- Milli Mücadeleye GiriĢ, 2. bs. , c. 5, Ġstanbul: Sabah Kitapları, 1997, s. 205, Ayrıca Türk Ansiklopedisi, s. 414 14 Türk Ansiklopedisi, s. 414, Bezmi Nusret Kaygusuz, Bir Roman Gibi, 2. bs. , Ġzmir: Ġzmir BüyükĢehir Belediyesi Kültür Yayını, 2002, s. 149 15 Bahsedilen mektup 7 Aralık 1944 tarihinde yazılmıĢtır. Bayar, a.g.e. , s. 74

7 “ArkadaĢımız ġükrü Kaya da, Ġzmir‟den getirilerek sonradan yanımıza verilen hapislerdendi. Onunla da sık sık konuĢurduk. Bir gün bana memleketi Ġstanköy‟ de Ģahidi olduğu bir hikayeyi naklettikten sonra, “ DüĢmanlarımızın akılları varsa, bizi asarlar. Aksi takdirde kendilerinden biz hesap soracağız,” demiĢti.”

Bu noktada, Kaya‟nın tutuklanma nedenleri üzerine yoğunlaĢmanın, bize onunla ilgili belirli veriler sunacağını düĢünmekteyiz. Kaya‟nın tutuklanması konusunda, dikkat çekici olan, yaptığımız taramalarda bu yönde, birbirinden farklı gerekçeler ileri sürülmesidir. Bunlar; milli mücadele için faaliyette bulunmak 16, Ġttihat ve Terakki‟nin ileri gelenlerinden olmak 17, Ermeni tehcirine karıĢmak 18, Ģeklinde sıralanabilir.

Kaya‟nın Ġzmir Müdafaai Hukuk Osmaniye Cemiyeti‟nin faaliyetlerine katılarak, milli mücadele konusunda tavrını net bir Ģekilde ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Fakat Kaya‟nın yaĢamıyla ilgili yazılı basında yer alan metinlerde onun Yunan iĢgal tehdidine karĢı Ege bölgesindeki efeleri (silahlı çeteleri) örgütleyenlerden biri olduğu ileri sürülür.19 Bizce bu abartılı bir iddiadır. Kaya‟nın tutuklandığı ġubat 1919 tarihi bahsedilen örgütlenme için erken bir tarihtir. Genel olarak Ege bölgesinde silahlı direniĢin örgütlenmesi Ġzmir‟in iĢgal edilmesi (15 Mayıs 1919) ve sonrasında baĢlamıĢtır.

Kaya‟nın, Ġttihat ve Terakki ileri gelenlerinden olması ise tartıĢmalı bir konudur. Parti ileri gelenlerinden olduğu ileri sürülen Kaya‟nın, parti içerisinde herhangi bir görev almaması ve parti kongrelerinde adının geçmemesi dikkat çekicidir.20 Bize göre, Kaya‟nın Ġttihat ve Terakki‟nin ileri gelenlerinden olması,

16 Hakkı Uyar, “ġükrü Kaya”, Modern Türkiye’ de Siyasi DüĢünce: Kemalizm , c. 2, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, s. 80” 17 Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu, “ġükrü Kaya”, Hürriyet, 11 Ocak 1959 ayrıca Vakit, 11 Ocak 1959 18 Kaygusuz, a.g.e., s.155 19 Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu, “ġükrü Kaya”, Hürriyet, 11 Ocak 1959 Ulus, 12 Ocak 1959 Ege Bölgesinde, silahlı direniĢin örgütlenmesini ayrıntılı bir Ģekilde ele alan bir kitapta, Mahmut Esat Bozkurt (1892- 1943) ve Celal Bayar‟ın katkılarından bahsedilmekle birlikte, Kaya‟nın ismi geçmemektedir. Rahmi Apak, Ġstiklal SavaĢı’ nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu? ,Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990 20 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’ de Siyasal Partiler- Ġttihat ve Terakki- Bir Çağın, Bir KuĢağın, Bir Partinin Tarihi, c. 3, Ġstanbul: Hürriyet Vakfı Yayınları, 1989

8 doğruluğu tartıĢılır bir iddiadır. Elimizdeki verilere göre Kaya, Ġttihat ve Terakki teĢkilatı içerisinde herhangi bir resmi görev almadığı gibi bu partiyi temsilen aktif bir siyasetçi olarak, faaliyette bulunmamıĢtır. Kaya, Ġttihat ve Terakki iktidarı boyunca; bir siyasetçi veya parti görevlisi olarak değil, bir bürokrat olarak öne çıkmıĢtır.

Kaya‟nın Ġttihat ve Terakki ileri gelenlerinden olması konusundaki Ģüphelerimiz saklı kalmak kaydıyla, yaptığımız taramalarda onun bu partiye son derece yakın bir isim olduğuna dair bir algılamanın oluĢmuĢ olduğunu, söyleyebiliriz. Taylan Sorgun, Mondros AteĢkesi‟nin ardından yapılan tutuklamaların Ġtilaf Devletleri‟nin baskısıyla Osmanlı Hükümeti tarafından gerçekleĢtirildiği ve Ġttihat ve Terakki üyelerine yönelik olduğunu ileri sürmektedir. Taylan Sorgun‟a göre; Kaya, Ġttihat ve Terakki üyesi olduğu için tutuklananlar arasındadır.21 Kaya, Ġttihat ve Terakki iliĢkisi konusunda benzer saptamalara; Erik Jan Zürcher‟in Milli Mücadelede Ġttihatçılık adlı çalıĢmasında ve yazılı basındaki kimi metinlerde rastlanmaktadır. Zürcher‟e göre; Mustafa Kemal, Ġsmet Ġnönü (1884- 1973) baĢta olmak üzere Kaya‟nında dahil olduğu, Cumhuriyeti kuran kadronun büyük bir kısmı Ġttihat ve Terakki, kökenlidir.22 Mustafa Kemal‟in 15 Nisan 1923‟te Hâkimiyeti Milliye gazetesine verdiği bir demeçte “…Hepimiz onun ( Ġttihat ve Terakki ) azası idik…” Ģeklinde ifadesi, bu duruma kanıttır.23 Ayrıca Kaya‟nın ölüm tarihi olan 10 Ocak 1959 sonrasında yayınlanan gazete metinlerinde; Kaya ve babası Ahmet RüĢtü Bey‟in Ġttihat ve Terakki üyesi olduğundan bahsedilir.24 Bu konuda farklı bir veriye ise Selim Ġlkin‟in Türkiye Milli Ġthalat ve Ġhracat Anonim ġirketi adlı makalesinde rastlanmaktadır. Bahsedilen makaleye adını veren Ģirket; Ġzmir‟in Yunan iĢgalinden kurtuluĢundan (9 Eylül 1922), kısa bir süre sonra (19 Eylül 1922) kurulmuĢtur. Kaya, bu Ģirketin kurucu ortaklarındandır. Selim Ġlkin, makalesinde Ģirketin kurucu ortaklarının listesini verirken, bunlardan ittihatçı olanları ayrıca belirtir. Buna göre Kaya, ittihatçı değildir.25 Selim Ġlkin‟den aktardığımız ve azınlıkta

21 Tutuklananlar arasında Ġttihat ve Terakki mensupları çoğunluktadır. Taylan Sorgun, Mütareke Dönemi ve Bekirağa Bölüğü, 3. bs. , Ġstanbul: Kum Saati Yayıncılık, 2003, ss. 185, 218 22 Erik Jan Zürcher, Milli Mücadelede Ġttihatçılık, Çev: Nüzhet Salihoğlu, 2. bs., Ġstanbul: Bağlam Yayınları, 1995, ss. 222-223 23 Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952) , s. 560 24 Ulus, 12 Ocak 1959 Hürriyet, 11 Ocak 1959 25 Ġlkin, a.g.m. , s. 229

9 kalan bu veriye rağmen, Kaya‟nın yaĢamındaki belirli ayrıntıların, onu ittihatçılığı konusunda yukarıda değindiğimiz algılamayı desteklediğini, söyleyebiliriz.

Bu yöndeki ilk bulgulara Ekrem Ergüven‟in, Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde yaptığı konuĢmaları derlediği çalıĢmasının ön sözünde rastlamaktayız. Buna göre Kaya, Ġstanbul Hukuk Fakültesi‟nde öğrenci olduğu dönemde (1903- 1908), Ġstanbul, Sirkeci‟de kaldığı evde düzenlediği toplantılarda, Abdülhamit rejimi karĢıtı düĢüncelerini, arkadaĢlarıyla paylaĢmıĢ ve bu yönde propaganda yapmıĢtır. Hatta bu toplantılar nedeniyle Kaya, tutuklanmıĢ ve sorgulanmıĢtır.26 Bilindiği gibi, Abdülhamit rejimi karĢıtlığı; Ġttihat ve Terakki‟yi ortaya çıkaran muhalif siyasal ortamın temel dayanaklarından biriydi.27 Buna ek olarak Kaya, Ġttihat ve Terakki Ġzmir sorumlusu Celal Bayar tarafından düzenlenen konferanslarda, konuĢmacı olarak yer almıĢtır.28 Ayrıca, yukarıda bahsedildiği üzere, Kaya‟nın bir Osmanlı bürokratı olarak görev yaptığı dönemde (1912-1918) , Ġttihat ve Terakki iktidardadır ve ülke bürokrasisine hâkimdir. Böyle bir dönemde görev yapan Kaya‟yı, Ġttihat ve Terakki‟den uzak ve ilintisiz bir Ģahsiyet olarak tanımlamak güçtür.

Bu noktada Kaya, Ġttihat ve Terakki iliĢkisinin varlığını kabul etmekle birlikte, bu iliĢkinin ne zaman baĢladığı ve Kaya‟nın Ġttihat ve Terakki içerisindeki yeri konusunda kesin bir tanımlama yapmamız, mümkün değildir. Bu bağlamda, Ġttihat ve Terakki‟nin üye kayıtlarının olmaması 29 dolayısıyla Kaya‟nın Ġttihat ve Terakki üyeliği konusundaki saptamaların resmi bir belgeye dayanmaması ve Kaya‟ nın bir otobiyografisinin bulunmaması, iki önemli eksikliktir.

Dikkatimizi tekrar Kaya‟nın tutuklanma nedenlerine verirsek; baĢlangıçta Osmanlı Hükümeti tarafından gerçekleĢtirilen tutuklamaların Ġttihat ve Terakki iktidarına yönelik olduğu hatırlanacak olursa, Kaya‟nın tutuklanmasında bu partiyle yakınlığının önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Fakat daha sonra Kaya ile birlikte çok sayıda siyasetçi ve bürokratı, Malta‟ya sürecek olan Ġngilizlerin

26 Ergüven, a.g.e. , s. 3 27 Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952), ss. 103-104 28 Kaygusuz, a.g.e. , s. 133

10 yönelttikleri suçlamalar tamamen, Ermeni tehciri ile alakalıdır. Bu suçlama ifade edilirken Kaya‟nın Ġttihat ve Terakki‟ye yakınlığı yerine, onun bürokrat kimliğine vurgu yapılmaktadır.30

“1913- 1914 yıllarında Mülkiye müfettiĢiydi. 1914-15 yıllarında Halep ve Adana vilayetlerinde göçmen iĢleri ile görevlendirildi. Bu vilayetlerde Ermeni sürgünü onun yönetiminde yapıldı. Sürgün planlarını Adana ve Halep‟te kendisi yaptı. Sürgünde isteksiz davranan Halep Valisi Bekir Sami Bey‟i görevden attırdı…”

Güncelliğini halen koruyan, Ermeni tehciri ve bununla ilgili suçlamaların, Kaya ile iliĢkilendirilmesi istisnai bir durum değildir. Bilal N. ġimĢir, Ġngiliz arĢivlerini kullanarak hazırladığı Malta Sürgünleri adlı son derece ayrıntılı çalıĢmasında, bu iddiaların; Ġngiliz‟ lerin savaĢ suçlusu olarak gördükleri Ġttihat ve Terakki iktidarını ve bu iktidarla ilintili bütün tutukluları karalamak amacıyla kullandıkları, genelleyici bir suçlama olduğunu, öne sürmektedir.31 Toparlarsak, Kaya‟nın tutuklanmasında; Ġttihat ve Terakki‟yle iliĢkisinin yanı sıra Ermeni tehciri ile ilgili faaliyetlerinin etkili olduğu söylenebilir.

Kaya‟nın bir mahkum olarak yaĢamından kısaca bahsetmek gerekirse; Bekirağa Bölüğü‟nde tutulduğu sırada Mustafa Kemal tarafından ziyaret edilmiĢ olması, dikkat çekicidir. Mondros AteĢkesi sonrasında Ġstanbul‟a dönen Mustafa Kemal, Kaya ile birlikte Bekirağa‟da tutulan (1883- 1943) , Mithat ġükrü Bleda (1872- 1956) , Hüseyin Cahit Yalçın (1875- 1957) gibi Ģahsiyetleri ziyaret etmiĢtir.32 Bu ziyaretin Mustafa Kemal, Kaya iliĢkisinin baĢlangıcı olduğunu iddia edemeyiz fakat bu iki isim arasında gerçekleĢen ve bizim tespit edebildiğimiz, ilk görüĢme olduğunu söyleyebiliriz.

Kaya‟nın Bekirağa‟daki mahkûmiyeti; Ġngilizler tarafından 28 Mayıs 1919 tarihinde buradan alınıp, 2 Haziran 1919‟ da Malta‟ya sürülmesiyle 33 farklı bir boyut

29 Bu ayrıntıya, Erik Jan Zürcher dikkatimizi, çekmektedir. Zürcher, a.g.e. , s. 222 30 Foreign Office Archives 371-500‟ den aktaran Bilal N. ġimĢir, Malta Sürgünleri, Ġstanbul: Milliyet Yayınları, 1976 31 A.e. , ss. 122-123 32 Taylan Sorgun, a.g.e. , s. 276 33 ġimĢir, a.g.e. , s.123

11 kazanır. Kaya artık örgütlenme aĢamasındaki milli mücadele hareketinin uzağında bir sürgündür. Kaya ile birlikte sürgün edilenler arasında; Fethi Okyar, Ahmet Ağaoğlu (1869- 1939) , Hüseyin Cahit Yalçın, Abdülhalik Renda (1881- 1957) gibi, ileride Cumhuriyet rejimi içerisinde yerlerini alacak olan dikkat çekici Ģahsiyetlerde vardır.34 Bu dönemde Kaya‟ya yakın olan Hüseyin Cahit Yalçın, onun ruh halini Ģöyle betimler.35

“ġükrü kendi istikbalinden hiç de ümitvar görünmüyordu. Ġngilizlerin onu Ermeni tehciri meselesine bulaĢtırmak için tevkif ettiklerine kuvvetle ihtimal veriyor ve Ġngilizlerin bu sınıf menfilerden Ģiddetli bir intikam alacaklarını zannediyordu… Bu dertleĢme dakikalarında onu ufak bir vicdan huzuru temin edebilmek için kendisini ikna etmeye çalıĢıyordum.”

Yukarıda bahsedilen karamsar ruh haline rağmen, Kaya‟nın sürgün yılları kültürel ve edebi açıdan verimli geçmiĢtir. Bu dönemde Kaya; Ġngilizcesini geliĢtirmeye çalıĢmıĢ ve bunun bir ürünü olarak, Daniel Defoe‟dan Robinson Crouse‟yu 36 çevirmiĢ. Ayrıca, Henri Berau‟dan ġiĢko‟yu çevirerek, sürgündeki arkadaĢlarına Fransızca öğretmeye, çalıĢmıĢtır.37

Kaya‟nın sürgün hayatı; 6 Eylül 1921‟de 15 arkadaĢı ile birlikte firar etmesiyle son bulur. 38 Kaya, firar etmesinden sonra, Ġtalya ve Almanya üzerinden Anadolu‟ya döner.39

Kaya‟nın Anadolu‟ya dönüĢ tarihi hakkında net bir veriye sahip değiliz. Fakat Malta‟dan firar ettiği Eylül 1921 tarihini veri alarak, onun milli mücadeleye katkısının sınırlı bir düzeyde olduğunu söyleyebiliriz. Kaya‟nın yaklaĢık 30 ay süren mahkûmiyeti (ġubat 1919-Eylül 1921) sırasında, milli mücadele hareketi; Erzurum Kongresi (23 Temmuz- 7 Ağustos 1919) ve Sivas Kongresi (4-11 Eylül 1922) ile baĢlayan süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisi‟nin kurulmasıyla (23 Nisan 1923)

34 Malta sürgünlerinin tam listesi için bkz. a.e. , ss. 473-477 35 Hüseyin Cahit Yalçın, Tanıdıklarım, Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001, s. 166 36 A.e. , s.166 37 Uyar, a.g.e, s. 82 38 Ayrıntılı bilgi için bkz. ġimĢir, a.g.e. , ss. 436- 439 39 Öztürk, a.g.e. , s. 617

12 siyasal örgütlenmesini tamamlamıĢ, düzenli bir ordu kurularak silahlı mücadeleye giriĢilmiĢtir. Kaya Anadolu‟ya geçtiği sırada, Sakarya Muharebesi (23 Ağustos- 13 Eylül 1921) kazanılmıĢ, Yunan iĢgaline son verecek Büyük Taarruz‟un (26 Ağustos - 9 Eylül 1922) hazırlıklarına baĢlanmıĢtır. Dolayısıyla Kaya‟nın, milli mücadeleyi örgütleyen ve yöneten kadro içerisinde; en azından silahlı mücadelenin yürütüldüğü süreçte, aktif bir rolünün olmadığını söylemek mümkündür. Bunun nedeni düĢünsel bir farklılık değil, Kaya‟nın yaklaĢık 30 ay süren mahkumiyetidir. Daha önce değinildiği gibi Kaya; tutuklanması öncesinde Ġzmir Müdafaai Hukuk Osmaniye Cemiyeti faaliyetlerine katılarak, milli mücadele konusunda tavrını ortaya koymuĢtur.

Kaya, Anadolu‟ya dönüĢü sonrasında geliĢmeleri dıĢarıdan, izlememiĢtir. Kaya; Ankara‟da basılan, Yunus Nadi‟nin (1880- 1945) sahibi ve baĢyazarı olduğu Anadolu’da Yeni Gün gazetesinin, aralarında Tevfik RüĢtü Aras, Mahmut Esat Bozkurt‟unda bulunduğu yazar kadrosuna dâhil olmuĢ ve milli mücadeleyi destekleyen yazılar yazmıĢtır.40 Bununla birlikte Kaya; Cumhuriyetin ilanı öncesinde önemli görevlerde bulunmuĢtur. I. Lozan Konferansı‟na (20 Kasım 1922- 4 ġubat 1923) danıĢman olarak katılan Kaya, aynı dönemde iĢgalden kurtarılan Ġzmir‟de belediye baĢkanı seçilmiĢ, daha sonra II. Dönem TBMM‟ye milletvekili olarak katılmıĢtır.

Mudanya AteĢkesi (11 Ekim 1922) ile silahlı mücadeleyi sona erdiren Türk hükümeti; nihai antlaĢmanın yapılacağı Ġsviçre‟nin Lozan kentinde düzenlenecek konferansa davet edilir. Kaya; Türk tarafını temsil edecek heyette danıĢman olarak görev alır.41 Kaya, konferansta; azınlıklar, nüfus mübadelesi, kutsal emanetler, hilafet hukuku, eski eserler baĢlıklı müzakerelere katılır.42 Kaya, 4 ġubat 1923 tarihinde görüĢmelerin kesilmesi üzerine Türk heyetiyle birlikte, Türkiye‟ye döner.

40 Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu, Bilinmiyen Taraflariyle Atatürk, Ġstanbul: Yeni Çığır Kitabevi, 1959, s. 41 Bahsedilen gazetenin, kuruluĢu ve milli mücadeleye katkıları hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Nurettin Gülmez, KurtuluĢ SavaĢı’ nda Anadolu’ da Yeni Gün, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Atatürk AraĢtırma Merkezi, 1999 41 Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve Ġsmet PaĢa, 3. bs., Ankara: Bilgi Yayınevi, 1993, s. 49

13 a. Ġzmir Belediye BaĢkanlığı Dönemi

Kaya, Yunan iĢgalinden kurtarılması (9 Eylül 1922) sonrasında Ġzmir‟e döner.43 Fakat yukarıda belirtildiği gibi Kaya, 1. Lozan Konferansı‟na danıĢman olarak seçilmesi nedeniyle, kısa bir süre sonra, Ġzmir‟den ayrılır. Dolayısıyla Kaya, konferans süresince Ġzmir‟de yaĢanan geliĢmeleri, yurt dıĢından takip eder.

Bu dönemde Ġzmir‟de yaĢanan geliĢmelere değinmek gerekirse; iĢgal sırasında Yunanlılar‟la iĢbirliği yapan belediye baĢkanı Hacı Hasan PaĢa, Midilli adasına kaçmıĢtır. Dolayısıyla, belediye baĢkanlığı makamı boĢalmıĢtır. Bu sırada Düyun-ı Umumiye Ġzmir örgütü eski müdürü Abdülhalik Renda vekâleten Ġzmir valiliğine atanır. Abdülhalik Renda, aynı zamanda yeni belediye baĢkanını belirleyecek seçimlere kadar, belediye baĢkanlığı görevini üstlenir.44

4 Ekim 1922 tarihinde, belediye seçimlerinin yenileneceği, ilan edilir. 4 Kasım 1922 tarihinde ise belediye meclisi üyeliği için aday gösterilen ve aralarında Kaya‟nında bulunduğu, 21 kiĢilik bir liste ilan edilir.45 Seçimler sonrasında yeni belediye meclisi üyeleri kendi aralarında gizli oylama usulüyle yaptıkları seçimle Kaya‟yı belediye baĢkanı seçerler. Bu sırada Lozan‟da bulunan Kaya‟nın yerine vekalet etmesi için Avukat Bekir Behlül görevlendirilir.46 Bekir Behlül Bey‟in vekâleti; 1. Lozan Konferansı‟nın bitiĢ tarihi veri alınırsa, 2 aydan biraz daha uzun sürmüĢtür. Konferans sonrasında Ġzmir‟e dönen Kaya, burada ortalama bir Ģehrin

42 Öztürk. a.g.e., s.617 Rıza Nur, Lozan Hatıralarım, Ġstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1991, ss. 33, 82 43 Türk Ansiklopedisi, s.414 44 Çetin Özsağlamlar, “10 Eylül 1922” , Ege ManĢet, (Çevrimiçi), http:// www.egemanset.com.tr/ yazı_oku.php. , 03.01.2009 45 Aday listesi: Tahir Kenan (Beyrut eski belediye reisi), Ali Rıza, ġükrü Kaya, Dr. Esat, Dr MenekĢelizade Hüsnü, Tokadizade ġekip, Giridi RaĢid, Avukat Bekir Behlül, Ömer Muharrem, Moralızade Ahmed, Eczacı Süleyman Ferit, Avukat Hafız Edhem, Dr. TaĢlızade Edhem, Dr. ġehri, Kırımizade Ömer Lütfü, eski Mektupçu Kamil, Hacı YavaĢzade ġükrü, ġerbetçizade Hüseyin Galip, Avukat Fazıl Kasım, Evliyazade Refik ve UĢakizade Muammer Ahenk, 4 Kasım 1922‟ den aktaran Erkan Serçe, Tanzimat’ tan Cumhuriyet’e Ġzmir’ de Belediye (1868-1945), Ġzmir: 9 Eylül Yayınları, 1998, s. 174 46 Kazanan adaylar ve aldıkları oylar: Avukat Bekir Behlül (4230), Mektupçu Kamil (4086), Evliyazade Refik (3857), Kırımizade Ömer Lütfi (3603), Hacı Hüseyin (3545), Dr. ġehri (3096), Haydar ġükrü (3080), Eczacı Süleyman Ferit (3064), Alemdarzade Ethem (3058), ġükrü Kaya (2922), UĢakizade Muammer Bey (2817), Tokatizade ġekip Bey (2115) Tanin, 29 Kasım 1922‟ den aktaran Özsağlamalar, a.g.m.

14 beklediği belediye hizmetlerinin yanı sıra, iĢgal dönemi ve sonrasının yarattığı sorunlarla karĢılaĢır.

Bu dönemde Kaya‟yı en çok uğraĢtıran sorun, iĢgalin sona ermesinden hemen sonra çıkan ve Ġzmir‟in büyük bir kısmını etkileyen yangının neden olduğu tahribattır. 13 Eylül 1922‟de Ermeni mahallesinde baĢlayan47 yangın; Ġzmir‟in en canlı bölgeleriyle birlikte Ermeni, Rum ve ecnebi mahallelerininde dâhil olduğu ¾‟ lük bir kısmını yok etmiĢtir. Bu bağlamda Ġzmir; Erkan Serçe‟nin tabiriyle, yeniden kurulmaya muhtaç bir Ģehir görünümündedir.48 Yangının yarattığı tahribat; Ģehirde birbiriyle ilintili çeĢitli sorunlar ortaya çıkarmıĢtır. Yangının etkilediği alanın büyüklüğü ve Ģehir merkezine uzaklığı, hırsızlıkların artmasına, dolayısıyla asayiĢsizliğe; yanan evlerin çokluğu, ağır bir mesken buhranına, devamında hayat pahalılığına yol açmıĢtır.49 Bunlara ilaveten, hızla büyüyerek kentin sağlığını tehdit eder bir boyuta ulaĢan, temizlik sorunu,50 Kaya baĢkanlığındaki belediyenin acilen çözmesi gereken gündem maddelerinden biri olmuĢtur. Dolayısıyla, bu dönemde belediye; yangının yol açtığı sorunların çözümünün yanında, olağan belediye hizmetlerinin karĢılanması konusunda‟da sıkıntılar yaĢamıĢtır.

Kaya‟nın belediye baĢkanlığı sırasında gerçekleĢtirdiği dikkat çekici faaliyetlerden biri, dönem koĢulları içerisinde mütevazı fakat gerçekçi bir bütçe hazırlanmıĢ olmasıdır. Bahsedilen 1923 yılı bütçesinde öngörülen gelirlerin yüzde 96, 57‟sinin tahsil edilmiĢ olması buna kanıttır.51 Fakat Kaya‟ya göre mevcut bütçe ve kaynaklar, kısacası mali yapı; Ġzmir‟in yeniden imarını yapmak bir yana, Ģehrin günlük ihtiyaçlarını karĢılamaktan bile uzaktır. Kaya bu durumu Ģu sözlerle ifade eder:52

47 Kaygusuz, ag.e., s. 215 48 Serçe, a.g.e. , s.173 Ayrıca, Ġzmir yangını ve yarattığı tahribatla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Tülay Alim Baran, Bir Kentin Yeniden Yapılanması (Ġzmir 1923- 1938), Ġstanbul: Arma Yayınları, 2003, ss. 34-37 49 Baran , ss. 50- 54 50 Serçe, a.g.e. , s. 245 51 A.e. , s. 231 52 “Belediye Reisi Beyle Mülakat”, Türk Sesi, 16 Temmuz 1923‟ den aktaran a.e. , s. 246

15 “Yanan İzmir’in imar ve ihyasını münhasıran İzmir Belediyesi’ne yükletmek, orayı ebediyen harab kılmaya mahkum etmek demektir. Çünkü İzmir Belediyesi bu elindeki varidatla hususiyle Tilkilik veyahut İkiçeşmelik mahallesinden şu tenvirat veya bu esnaftan aldığı beş on kuruş varidatla o mahallelerin tanfizat, tenfirat gibi en ibtidai vazifesini ifa edemezken bir de koca şehrin imarına ve ihyasına kalkmak hayal ile uğraşmak demektir... yanan İzmir bütün Türkiye’ yi alakadar eden bir keyfiyettir. Orası ancak devlet gözüyle görüldüğü ve devletçilik nokta-ı nazarından düşünüldüğü zaman devletçe hallonulabilir.”

Kaya yukarıdaki sözleriyle, belediyenin mali yapısının zayıflığından bahsetmekle birlikte, Ġzmir‟ in yeniden imarının yerel değil, ulusal bir problem olduğunu vurgulamakta ve bu konuda devlet desteğinin bir zorunluluk olduğunun altını çizmektedir.

Kaya‟nın belediye baĢkanlığı döneminde, Ġzmir‟de yangından zarar görmüĢ olan bölgelerle ilgili olarak yapılan en somut çalıĢma; bu bölgelerin plan ve projelerinin çıkarılması görevinin, tanınmıĢ bir haritacı olan ġevki PaĢa‟ya verilmiĢ olmasıdır.53

Yine bu dönemde belediye, yangından zarar görmemiĢ bölgelerde, kanalizasyon sisteminin, yol ve kaldırımların tamir edilmesi gibi faaliyetlere giriĢmiĢtir. Ayrıca Kaya tarafından, belediye teĢkilatında değiĢiklikler yapılması planlanmıĢtır. Buna göre, belediye teĢkilat her biri kendi bölgesinden sorumlu, altı daireye ayrılacak ve her dairenin sorumluluk bölgesinde, halka ücretsiz sağlık hizmeti verecek birer dispanser açılacaktı.54

Kaya‟nın belediye baĢkanı olarak performansının değerlendirilmesi, son derece güçtür. Bunun en önemli nedeni Kaya‟nın fiilen çok kısa bir süre belediye baĢkanı olarak görev yapmasıdır. Belediye baĢkanlığının ilk iki aylık dönemini Lozan‟da geçiren Kaya, görev yaptığı dönem boyunca Ankara‟daki milli mücadele kadrolarıyla yakın iliĢki kurmuĢ, yerine vekil bırakarak sık sık Ankara‟ya gitmiĢtir. 55 Ġleride değinileceği üzere Kaya, bu yakın iliĢkinin neticesinde Haziran-Temmuz 1923‟te yapılan seçimlerde milletvekili seçilmiĢtir. Eylül 1923 tarihinde ise, belediye

53 A.e. , s. 246 54 A.e. , ss. 246- 247

16 baĢkanlığı ve milletvekilliğinin aynı anda yürütülemeyeceğini, ileri sürerek istifa etmiĢtir.56

b. ġükrü Kaya’nın Milletvekili Seçilmesi ve Lozan AntlaĢması’nı Red Etmesi

Bu noktada bir değerlendirme yapmak gerekirse, Kaya‟nın Anadolu‟ya dönüĢü sonrasında aldığı görevler; onun milli mücadeleyi yürüten kadrolar tarafından benimsediğinin birer kanıtı olarak görülebilir. Özelikle Kaya‟nın milletvekili seçilmesi, buna en somut örnektir. Bu durumu somutlaĢtırmak için, dönemin siyasi koĢul ve olaylarına kısaca değinmek gerekir.

Öncelikle, birinci dönem TBMM; ülkenin düĢman iĢgalinden kurtarılması gibi ortak ve siyaset üstü bir amaç etrafında toplanmıĢtı. Fakat homojen bir bütün değildi. Meclis içerisinde, kuruluĢundan kısa bir süre sonra, Tesanüt Grubu, Ġstiklal Grubu, Müdafaai Hukuk Grubu, Halk Zümresi, Islahat Grubu gibi, hizipler ortaya çıkmıĢtı. Mustafa Kemal, meclisin bütünlüğünü sağlamak ve karar alma süreçlerini hızlandırmak amacıyla kendine yakın milletvekillerinden oluĢan Birinci Grup veya Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Cemiyeti olarak adlandırılan bir grup kurdu.57 10 Mayıs 1921 tarihinde kurulan ve mecliste çoğunluğu elinde tutan A-RMHC‟ne karĢı, yaklaĢık bir yıl sonra, Temmuz 1922‟de Ġkinci Grup adıyla anılan bir muhalefet ortaya çıktı. Ġkinci Grup, varlığını Mustafa Kemal‟in tek kiĢilik otoritesine karĢı çıkma amacına dayandırırken, A-RMHC muhalifine göre daha laik, reformcu, devletçi bir görüntü çiziyordu.58

Kaya‟nın Malta‟da sürgün hayatı yaĢadığı dönemde, ortaya çıkan bu iki grup arasındaki gerilim milli mücadelenin zaferle sonuçlanması sonrasında giderek

55 A.e. , s. 183 56 Türk Sesi, 13 Eylül 1923‟ den aktaran Serçe, a.g.e. , s. 175 57 C.H.P. 25 Yıl, Ankara: Ulus Basımevi, 1948, s. 7

17 artmıĢtı. Bu gerilim; büyük ölçüde milli mücadele sonrasında yeni siyasal rejimin Ģekli ve niteliği üzerine oluĢan fikir aykırılıklarına dayanıyordu.59

Bilindiği üzere T.B.M.M. , milli mücadele dönemi boyunca fiilen elinde bulundurduğu siyasal iktidarı, 30 Ekim 1922‟de saltanatı kaldırarak, hukuken eline almıĢ ve ülkedeki tek hâkim güç haline gelmiĢti. Büyük tartıĢmalara yol açan bu geliĢmeye ilaveten, bu dönemde sürmekte olan Lozan Konferansı görüĢmelerinin yansımaları, meclisi sağlıklı bir çalıĢma ortamından uzaklaĢtırmıĢtı. Bu koĢullar içerisinde Mustafa Kemal‟in giriĢimiyle önce A-RMHC‟inde, ardından mecliste seçimlerin yenilenmesi kararı ( 1 Nisan 1923) alınmıĢtı.60

Bundan sonra seçim çalıĢmalarına ağırlık veren Mustafa Kemal; içlerinde Kaya‟nında bulunduğu milletvekili adaylarını bizzat kendi belirledi. 61 Haziran- Temmuz 1923 tarihlerinde yapılan seçimleri birkaç bağımsız aday dıĢında, A-RMHC adayları kazandı.62 Dolayısıyla seçim, Mustafa Kemal‟in baĢında bulunduğu laik, reformcu A-RMHC‟ne, muhalif Ġkinci Grup‟ un tasfiyesiyle sonuçlanmıĢtı. Bu arada Kaya, iki dereceli olarak yapılan seçimlerde, “312 oy alarak Muğla‟dan milletvekili seçildi.” 63

Dönem içerisinde göze çarpan siyasal geliĢmelerden biri ise, A-RMHC‟nin partileĢme giriĢimleridir. Bu giriĢimler Mustafa Kemal‟in 7 Eylül 1922‟ de, Ankara

58 Bahsedilen iki grup hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952), Ġstanbul, ss. 533-539 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’ nde Tek Parti Yönetimi’ nin Kurulması (1923-1931), 4. bs. , Ġstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2005, ss. 34-39 59 C.H.P 25 Yıl, s. 8 60 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk (1920-1927), 2.c., Ġstanbul: Kamer Yayınları, 1999, ss. 811-814, 819- 821 Tunçay‟a göre seçim kararının alınmasına yol açan en önemli neden, mevcut meclisin Lozan‟ da yapılacak antlaĢmayı kabul etmeyeceği yönündeki endiĢedir. Tunçay, a.g.e. , s. 42 61 (1883- 1957) ve Kılıç Ali‟ nin (1889- 1971) otobiyografilerinde; Mustafa Kemal‟ in adayların belirlenmesi sürecindeki etkisi açıkça görülmektedir. Özellikle Hilmi Uran‟ ın anlattıkları dikkat çekicidir. Hilmi Uran, Muğla‟da halk tarafından 300 imzalı bir dilekçeyle aday gösterildiğini fakat Mustafa Kemal‟ in açıkladığı aday listesinde yer bulamadığını belirtmektedir. Bu Ģekilde belirlenen aday listelerinin içerisinde, Muğla‟dan milletvekili adayı ve sonrasında milletvekili olan Kaya‟ nın adının bulunması konumuz açısından önemlidir. Hilmi Uran, Hatıralarım, Ankara, 1959, s. 160 Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, Ġstanbul: Sel Yayınları, 1955, ss. 120-121 Ayrıca adayların belirlenmesi süreci ile ilgili olarak Bkz. Atatürk, a.g.e. , ss. 728-729 62 Tunçay, a.g.e. , ss. 48-49 63 Öztürk, a.g.e., s. 617

18 basını aracılığıyla halkçılık prensibine dayalı, Halk Fırkası adıyla bir parti kuracağını ilan etmesiyle baĢlar.64 Bunu Mustafa Kemal‟in Dokuz Umde olarak anılan seçim programını ilan etmesi (8 Nisan 1923) takip eder. Ġlan edilen bu metinde, A-RMHC‟ nin Halk Fırkası‟na dönüĢeceği vurgulanır.65

Yeni partinin oluĢumuyla ilgili çalıĢmalar, seçimler sonrasında, 7 Ağustos 1923 tarihinde, Ankara‟da bulunan milletvekillerinin katıldığı toplantıyla baĢlar. 11 Eylül 1923‟e kadar süren toplantılar sonucunda, parti tüzüğü ve partinin yönetim organları oluĢturuldu. Bu tarihten itibaren A-RMHC üyesi milletvekilleri Halk Fırkası‟na katıldılar.66 Kaya‟nında dahil olduğu bu süreç içerisinde, seçimlerin tek galibi olan A-RMHC; ülkenin yönetimini 27 yıl boyunca elinde bulunduracak ve köklü reform hareketlerine giriĢecek Halk Fırkası‟ na dönüĢür.

Dolayısıyla Kaya‟nın T.B.M.M.‟ ye girmesinin, onun milletvekili statüsünü kazanmasını aĢan bir anlamı olduğunu söylemek mümkündür. Öncelikle Malta‟dan kaçıp Anadolu‟ya eski bir Osmanlı bürokratı olarak dönen Kaya için, bu durum aktif siyasal hayatının baĢlangıcıdır. Daha önemlisi, II. Dönem T.B.M.M. milletvekillerini bizzat kendisi belirleyen ve bunu yaparken önceki dönemin muhaliflerini tasfiye eden Mustafa Kemal‟in, Kaya‟yı siyasal düzeyde birlikte çalıĢmaya elveriĢli bir Ģahsiyet olarak değerlendirmesidir.

Seçimlerden sonra toplanan Ġkinci Dönem TBMM‟nin önündeki en önemli konu, Lozan AntlaĢması‟nın görüĢülmesi ve onaylanması sorunsalıdır. Bu gerekçeyle 23 Ağustos 1923 tarihinde yapılan görüĢmede ve 14 milletvekilinin karĢı oy kullandığı antlaĢma, onaylanmıĢtır. Daha önce belirttiğimiz gibi I. Lozan Konferansı‟ na danıĢman olarak katılan Kaya, red oyu verenlerden biridir. Kaya bu kararını, mevcut antlaĢma metninin Misakı Milli ile çizilen sınırları sağlayamamasına dayandırmaktadır. Yaptığı açıklamalara bakıldığında, Kaya‟nın itirazları, özellikle Batı Trakya ve On Ġki Adalar‟ın Türkiye sınırları dıĢında bırakılmasına yöneliktir.

64 Atatürk, a.g.e. , s. 718 65 C.H.P. 25 Yıl, s.19 66 A.e. , ss. 15-16

19 Ona göre, bu durum; Türkiye adına ekonomik anlamda bir kayba yol açacağı gibi, kurulmak istenen barıĢ ortamını‟da tehdit edecektir. Kaya‟nın açıklamalarında dikkat çekici olan nokta, itirazları ile ilgili olarak, mevcut hükümeti veya antlaĢmayı imzalayan heyeti suçlamaktan dikkatle kaçınması, sorumluluğu, emperyalist zihniyetli batılı diplomatlara ve hükümetlere yüklemesidir.67 Kaya, özellikle On Ġki Adalar konusundaki hassasiyetini; daha önce, danıĢman olarak katıldığı I. Lozan Konferansı sırasında, göstermiĢtir. Kaya bu konuda görüĢlerini, konferansa kendisi gibi danıĢman olarak katılan Celal Bayar aracılığıyla, Ġsmet Ġnönü‟ye aktarmıĢ, fakat istediği desteği bulamamıĢtır.68

Bugün Yunanistan‟la yaĢadığımız sınır sorunları düĢünülecek olursa, Kaya‟ nın son derece uzak görüĢlü bir siyasetçi olduğu söylenebilir. Fakat dönem koĢulları göz önüne alındığında, Kaya‟nın tavrının, meclis ve HF içerisinde muhalif bir hareket olduğunu söylemek mümkündür. Meclisteki diğer üyeler gibi, Kaya‟da milletvekilliğini büyük ölçüde Mustafa Kemal‟e borçludur. Mustafa Kemal‟in antlaĢmanın onaylanmasına yönelik tavrına rağmen, Kaya red oyu vermiĢtir.

B.Cumhuriyet Döneminde ġükrü Kaya (1923-1959)

Kaya‟nın Cumhuriyet dönemindeki yaĢamını konu alan bu baĢlık altında; onun aktif siyasal yaĢamını anlatırken, mümkün olduğunca indirgeyici bir üslup benimseyeceğiz. Bunun nedeni, çalıĢmamızın ilerleyen bölümlerinde, gereksiz tekrarlara girmekten kaçınmak isteyiĢimizdir.

Bu nedenle, öncelikle Kaya‟nın genel olarak yalnızca milletvekili statüsü taĢıdığı Ġkinci Dönem TBMM üyeliği (1923-1927) sırasındaki faaliyetlerine belirli ayrıntılara girilerek değinilecektir. Bakanlık yaptığı, yasama dönemleri ile ilgili olarak, yalnızca görev aldığı hükümetler ve bu hükümetlerin görev sürelerine

67 Muzaffer TaĢyürek, Mustafa Kemal PaĢa’nın Muhalifleri, Lozan’a Hayır Diyenler, Ġstanbul: Ġhtar Yayıncılık, 1995, ss. 354- 357 Hakkı Uyar, a.g.e. , s. 302 68 Cemal Kutay, (Celal Bayar’ın Yazmadığı ve Yazmayacağı) Üç Devirden Hakikatler, Ġstanbul: Alioğlu Yayınevi, 1982, ss. 160- 162

20 değinilecektir. Devamında Kaya‟nın aktif siyasal yaĢamının; Ġsmet Ġnönü‟nün CumhurbaĢkanı olmasıyla birlikte, sona ermesinin nedenlerine; eldeki veriler ıĢığında ve mümkün olduğunca geniĢ bir Ģekilde, değinilecektir. Son olarak, Kaya‟ nın aktif siyasal yaĢamının sonrasındaki faaliyetleri kısaca anlatılacaktır.

1. ġükrü Kaya’nın Aktif Siyasal YaĢamının Kısa Tarihçesi

Yukarıda bahsettiğimiz üzere, Lozan AntlaĢması‟na red oyu veren Kaya, 21 Kasım 1923 tarihinde antlaĢma metninin Fransız Hükümeti Evrak Mahzeni‟ne teslim etmekle görevlendirilir. 69

Kaya, bu görevlendirmeden kısa bir süre sonra, bir grup milletvekiliyle beraber Cuma günlerinin resmi tatil günü olarak kabul edilmesine yönelik bir kanun teklifi, verir. Cumhuriyet döneminde, çalıĢanlarla ilgili olarak yapılan, ilk hukuki düzenleme özelliğini taĢıyan bu teklif; 31 Aralık 1923 tarihinde mecliste görüĢülür ve 2 Ocak 1924‟de kabul edilerek, kanunlaĢır.70

Kaya, II. Dönem TBMM‟de, iki ayrı hükümette kısa sürelerle görev alır. Kaya, Ġkinci Ġsmet Ġnönü hükümetinde (6 Mart1924- 22 Kasım 1924) , görevden ayrılan Zekai Bey‟in yerine Ziraat Bakanı olur.71 Daha sonra bu kabinenin istifası üzerine kurulan, Fethi Okyar hükümetinde (22 Kasım 1924- 3 Mart 1924), DıĢ ĠĢleri Bakanı olarak görev yapar.72

Kaya‟nın DıĢ ĠĢleri Bakanlığı görevi, BaĢbakan Fethi Okyar‟ ın 3 Mart 1925 tarihinde mecliste, hükümetinin istifasını sunması üzerine, zorunlu olarak son bulur.

69 Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 3. c, s. 617 70 Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 1.c. , s. 258 71 Tunçay, a.g.e. , s.101 72 Kaya‟ nın görev aldığı hükümetler ve bu hükümetlerdeki değiĢiklikler için Bkz. Ek 2: ġükrü Kaya’ nın Görev Aldığı Hükümetler Bahsedilen ek hazırlanırken faydalanılan kaynaklar için Bkz. “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri,” ( Çevrimiçi ) http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/.htm (11.11.2009) Cafer Demiral, Türkiye’ nin 42 Hükümeti, Ankara: BaĢbakanlık Basımevi, 1973, ss. 66-67, 69- 73

21 Bu istifanın nedeni, ġeyh Said Ġsyanı (ġubat-Mayıs 1925) karĢısında, CHF ve meclis içerisinde ortaya çıkan fikir ayrılıklarıdır.

CHP içerisinde, Mustafa Kemal ve Ġsmet Ġnönü‟nün baĢını çektiği grup, Fethi Okyar hükümetinin isyan karĢısında aldıkları önlemleri yetersiz bulmakta ve CHF‟ den ayrılan milletvekillerinin kurduğu TCF‟yide kapsayacak daha sert ve geniĢ önlemler alınmasını istemektedirler. 2 Mart 1925 tarihinde, parti grubu toplantısında daha sert önlemler alınmasını içeren bir önerge, Fethi Okyar‟ın karĢı çıkmasına rağmen kabul edilir.73 Bunun üzerine yukarıda bahsedilen, istifa olayı gerçekleĢir.

ÇalıĢmamızın Ġkinci bölümünde ayrıntılı olarak üzerinde duracağımız ve Cumhuriyeti Takriri Sükûn Dönemi‟ne götüren bu süreçte, Kaya‟nın tavrı konumuz açısından önemlidir. Kaya süreç içerisinde Fethi Okyar‟la birlikte hareket etmiĢtir. Hasan Rıza Soyak‟ın aktardığına göre, yukarıda bahsedilen parti grubu toplantısı öncesinde; Mustafa Kemal, Kaya ile bizzat görüĢerek, onu isyanın bastırılması için daha sert önlemler alınması yönünde ikna etmeye çalıĢmıĢ, fakat baĢarılı olamamıĢtır.74 Kazım Özalp‟e (1882- 1968) göre, Kaya bu tercihi nedeniyle, yeni kurulan Üçüncü Ġsmet Ġnönü hükümetinde yer bulamamıĢtır.75

Kaya‟nın ġeyh Said Ġsyanı karĢısındaki tutumunu, Lozan AntlaĢması görüĢmelerindeki tavrıyla birlikte düĢündüğümüzde; onun Ġkinci Dönem TBMM‟ sinde, Mustafa Kemal ve Ġsmet Ġnönü gibi karizmatik liderlerin kontrolündeki çoğunluktan bağımsız bir siyasal tavır geliĢtirebildiğini söyleyebiliriz. Fakat bu durumu, Kaya‟nın siyasal yaĢamını bütünüyle tanımlayacak, açık ve kurumsallaĢmıĢ muhalif bir kimlik Ģeklinde tanımlamak, abartılı bir iddia olur. Aksi halde, Kaya‟ nın siyasal yaĢamının ilerleyen yıllarındaki yükseliĢini açıklamak güçleĢir. Elimizdeki verilere göre, Kaya yukarıda bahsedilen iki olay haricinde benzer bir siyasal tavır içerisine girmemiĢtir. Bu durumu TCF örneğinin aksine, CHF içerisinde geliĢen ve

73 Tunçay, a.g.e., ss. 144-145 74 Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ ten Hatıralar, Ġstanbul Yapı ve Kredi Bankası Yayınları, 2004, s. 316 75 Fethi Okyar ve Kaya ile birlikte hareket eden ġükrü Saraçoğlu‟ da hükümet dıĢında bırakılmıĢtır. Teoman Özalp, Kazım Özalp, Atatürk’ ten Hatıralar, Ankara: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 1992, s. 38

22 kalan, geçici fikir ayrılıkları Ģeklinde değerlendirmek mümkündür. Fethi Okyar istifası sonrasında Paris‟e büyükelçi olarak atanıp ülke dıĢına çıkarılırken, Kaya‟nın yalnızca hükümet dıĢında bırakılması, CHF ve meclis içerisinde çalıĢmasına izin verilmesi, bu durumun somut bir kanıtı olarak görülebilir.

Kaya‟nın II. Dönem TBMM‟de hükümet dıĢında bırakıldıktan sonra gerçekleĢtirdiği, en dikkat çekici faaliyetlerden birisi, 26 Haziran 1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun‟un hazırlanması sürecinde, aktif bir rol almıĢ olmasıdır. Kaya, kanun tasarısını hazırlayan Ġlmi Heyet‟e baĢkanlık etmiĢ ve tasarıyla ilgili Adliye Komisyonu‟na üye olmuĢtur.76 Kaya, ayrıca II. Dönem TBMM‟de milletvekilliği boyunca; Maliye, Anayasa, DıĢ ĠĢleri, Adliye komisyonlarında görev yapmıĢ ve DıĢ ĠĢleri komisyonunda baĢkanlık etmiĢtir.77

Kaya, II. dönem haricinde, III. , IV. , V. dönemlerde‟de Muğla‟dan milletvekili seçilmiĢtir.78 Kaya, III. Dönemden itibaren milletvekilliğinin yanı sıra, beĢ ayrı hükümette Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapmıĢtır. Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yaptığı hükümetler ve görev süreleri aĢağıda belirtilmiĢtir.79

1. IV. Ġsmet Ġnönü Hükümeti (2 Kasım 1927- 25 Eylül 1930) 2. V. Ġsmet Ġnönü Hükümeti (27 Eylül 1930- 4 Mart 1931) 3. VI. Ġsmet Ġnönü Hükümeti (4 Mayıs 1931- 1 Mart 1935) 4. VII. Ġsmet Ġnönü Hükümeti (1 Mart 1935- 1 Kasım 1937) 5. I. Celal Bayar Hükümeti (1 Kasım 1937- 11 Kasım 1938)

Yukarıdaki verilerden anlaĢılacağı üzere, Kaya yaklaĢık 11 yıl boyunca (2 Kasım 1927- 11 Kasım 1938) , Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapmıĢtır. Kaya bu yönüyle, 13 yıl DıĢ ĠĢleri Bakanı olarak görev yapan Tevfik RüĢtü Aras‟la birlikte,

76 Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 3. c. , s. 617 77 Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 1. c. , s. 539 vd. 78 Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 3. c., s. 617 79 Bkz. Ek 2: ġükrü Kaya’ nın Görev Aldığı Hükümetler

23 Atatürk dönemi Cumhuriyet hükümetlerinde en uzun süre görev yapan, iki bakandan biri olmuĢtur. 80

Kaya, 19 Haziran 1936‟da CHP Genel Sekreteri olarak görev yapmaya baĢladı. 81 Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapmasının yanı sıra, CHP Genel Sekreterliğini‟de üstlenen Kaya, bu dönemde artık kurumsallaĢmıĢ olan Tek Partili Rejim‟in en güçlü Ģahsiyetlerinden biri haline geldi.

Yukarıda bahsedildiği Ģekilde, iki ayrı görevi üstlenen Kaya için, bu dönem (1936-1938 arası) siyasal yaĢamının doruk noktasıdır. Fakat 10 Kasım 1938 tarihinde, Atatürk‟ün ölümü, Kaya‟nın siyasal yaĢamı üzerinde olumsuz sonuçlar doğurur.

a. ġükrü Kaya’nın, Ġsmet Ġnönü Tarafından Tasfiye Edilmesi

Ġleride ayrıntılı olarak değineceğimiz üzere, 11 Kasım 1938 tarihinde, CumhurbaĢkanı seçilen Ġsmet Ġnönü‟nün isteğiyle Aras ile birlikte Kaya‟da hükümet dıĢında bırakılırlar. Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟nın yanı sıra, CHP Genel Sekreterliğinden‟de alınan Kaya; 26 Mart 1939 tarihinde yapılan seçimlerde milletvekilliğine aday gösterilmez.82 Dolayısıyla, tamamen siyasal hayatın dıĢına itilir.

Kaya‟nın siyasal yaĢamın dıĢına itilmesini veya farklı bir ifadeyle tasfiye edilmesini; CumhurbaĢkanı olduğu gün hiç vakit kaybetmeden bu tasfiyeyi gerçekleĢtiren Ġsmet Ġnönü‟ye odaklanarak ve bu dönemde hükümet ve meclis içerisinde yaĢanan geliĢmeler üzerinden anlatmaya çalıĢacağız. Bize göre, Ġsmet Ġnönü‟nün Eylül 1937‟ de BaĢbakanlık‟tan ayrılması olayı ve bu tarihten sonra yaĢanan geliĢmeler, Kaya‟nın tasfiye edilmesi konusuna zemin olması açısından önemlidir.

80 Bundan sonra Aras, diyeceğiz. Aras, cumhuriyet döneminde, ilk olarak Üçüncü Ġsmet Ġnönü hükümetinde (4 Mart 1925- 1 Ocak 1927), Kaya‟ nın yerine DıĢ ĠĢleri Bakanı olmuĢ, bundan sonra görev aldığı hükümetlerde, Kaya ile birlikte çalıĢmıĢtır. Demiral, a.g.e., ss. 68-73 81 “Dahiliye Vekili dün Parti U. Sekreterliğine BaĢladı”,Cumhuriyet, 20 Haziran 1936

24 (1) Ġsmet Ġnönü’nün BaĢbakanlık’tan Ayrılması

Yukarıda bahsettiğimiz, Ġsmet Ġnönü‟nün baĢbakanlıktan ayrılması olayı, yıllarca birlikte çalıĢmıĢ iki devlet adamı, Atatürk ve Ġsmet Ġnönü arasında yaĢanan gerginliğin bir sonucudur. Biz burada, bu gerginliğin temel nedenlerini daha sonraya bırakarak, öncelikle konuyu Ġsmet Ġnönü‟nün bakıĢ açısıyla birlikte; Kaya ve Aras‟ ın içerisinde bulunduğu belirli olaylar üzerinden açıklamaya çalıĢacağız.

Ġsmet Ġnönü hatıralarında; Atatürk ile aralarındaki gerginliğin, birlikte çalıĢtıkları dönemin sonlarında özellikle 1936- 1937 yıllarında ortaya çıktığını belirtmektedir. Ona göre, uzun çalıĢma yıllarının kendisinde yarattığı yorgunluk ve bu dönemde Atatürk‟ün sağlık durumunun bozulması, birlikte çalıĢmalarını güçleĢtirmiĢtir.83 Fakat Ġsmet Ġnönü, baĢbakanlıktan ayrılması olayını konu aldığı bir baĢka metinde ise daha sert bir üslup tercih etmiĢtir. Ġsmet Ġnönü‟nün iddialarına göre, bu dönemde Atatürk meclis ve hükümetin çalıĢma saatleri dıĢında, aldığı kiĢisel kararları uygulatmaya çalıĢmıĢ, ayrıca hükümeti doğrudan bakanlarla iliĢki kurarak yönlendirme giriĢimlerinde bulunmuĢtur. 84

“Son senelerde hükümet azasının ayrı ayrı kendisine çok bağlı olmasını düĢünüyordu. Bunun için iptidai (basit, ilkel) usuller kullanmak istedi”

Ġsmet Ġnönü‟ nün yukarıda ifade edilen bakıĢ açısı içerisinde Kaya‟nın yeri, onun Atatürk‟ e karĢı, bir siyasetçi ve birey olarak mesafesiyle yakından ilgilidir.

Kaya, Ġsmet Ġnönü hükümetlerinde görev yapan ve Atatürk‟le herhangi bir prosedüre takılmaksızın doğrudan görüĢebilen, az sayıdaki siyasetçiden birisiydi.85

82Kaya ile birlikte Aras‟da milletvekilliğine aday gösterilmemiĢtir. Hakkı Uyar, “Tek Parti Döneminde Seçimler” , Toplumsal Tarih, sayı 64, 1999, s. 28 83 Ġsmet Ġnönü, Hatıralar- II, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1987, s. 289 84 Ġsmet Ġnönü‟nün ayrıca, baĢbakanlıktan ayrıldığı Eylül 1937‟ den ve ġubat 1939‟ a kadar kısa bir dönemi kapsayan ve yukarıda atıfta bulunduğumuz çalıĢmanın ekleri arasında yayınlanmıĢ olan kısa bir hatıratı vardır. A.e. , s. 321 Bu kısa hatırat ayrıca Metin Toker tarafından 1974 yılında Hürriyet gazetesinde yayınlanmıĢtır. Bkz. “Ġnönü‟ nün Hatıra Defterinden Sayfalar,” Hürriyet, Ocak 1974 85 Bozdağ‟a göre, Ġsmet Ġnönü haricinde Kaya, Aras ve Celal Bayar, Atatürk‟ le yakın iliĢki kurabilen, belli baĢlı siyasetçilerdi Ġsmet Bozdağ, Atatürk’ ün Sofrası, Ġstanbul: Emre Yayınları, 1995, ss. 209- 210 Aynı konuda bilgi için bkz. Afet Ġnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ ün El Yazıları,

25 Kaya, daha önce belirttiğimiz gibi Lozan AntlaĢması, ġeyh Said Ġsyanı‟nın bastırılması konusunda Atatürk‟le fikir ayrılıkları yaĢamıĢ olmasına rağmen, uzun yıllar Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapmasını veri kabul edersek, bu fikir ayrılıklarını aĢmıĢ ve onunla yakın bir iliĢki kurabilmiĢtir. Bize göre birbirlerini Cumhuriyetin ilanı öncesinde tanıyan bu iki isim arasındaki yakınlaĢma; II. Dönem TBMM‟si içerisinde yaĢanan çatıĢmaların Atatürk ve Ġsmet Ġnönü‟nün baĢını çektiği grup lehine sonuçlanması sonrasında kuvvetlenmiĢtir. Ġleride değinileceği üzere, Kaya‟ nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak göreve baĢladığı 1927 yılındaki siyasal ortam, onun yukarıda bahsettiğimiz iki olayda gösterdiği muhalif tavrın gerçekleĢtiği ortamdan çok farklıdır. Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yaptığı dönemde; CHP‟nin meclis ve ülke içerisinde örgütsel rakipsizliğini ilan ettiği, Tek Partili Rejim‟in oluĢtuğu ve kurumsallaĢtığı düĢünülecek olursa; Kaya‟nın II. Dönem TBMM‟sindeki siyasal duruĢunu ciddi bir Ģekilde gözden geçirdiği söylenebilir. Ġç ĠĢleri Bakanı olarak göreve geliĢi üzerinde kısa bir değerlendirme yaptığımız Kaya, bir siyasetçi olarak Atatürk ile iliĢkilerini Ģu Ģekilde özetlemektedir.86

“Son on dört sene içinde sırasıyla hariciye, adliye ve dahiliye vekilliği vazifelerini ifa ettim. Bütün bu müddet zarfında Atatürk bana bir defa bile kat‟ i bir emir vermemiĢtir. O bazı tavsiyelerde bulunmuĢtur, bu tavsiyeleri oturup müzakere ve münakaĢa etmiĢizdir; fakat hiçbir zaman bana Ģunu veya bunu yapmak emrini vermemiĢ ve vekillik iĢime asla karıĢmamıĢtır. Vekiller heyetinin bütün diğer azaları da kendi sahalarında aynı Ģeyin vaki olduğunu size temin edebilirler.”

Görüldüğü gibi, Kaya‟nın açıklamaları, Ġsmet Ġnönü‟nün iddialarını yalanlar niteliktedir. Fakat Atatürk gibi güçlü bir liderin, Kaya‟nın bahsettiği Ģekilde siyasi ve idari konularda bu derecede mesafeli olduğuna inanmak güçtür.

Fakat Ekim 1935 tarihinde Mason Locaları‟nın kapatılması olayı, bu konudaki Ģüphelerimizi doğrulayacak niteliktedir. Basın, CHP ve meclis içerisinde

Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1969, s. 3 Kaya, Atatürk ile iliĢkisini; aralarındaki resmi hiyerarĢinin dıĢında, bir arkadaĢlık olarak görüyordu. Halka yönelik konuĢmalarında, kendisini Atatürk‟ ün arkadaĢı olarak nitelendirebiliyordu. “Dahiliye Vekilinin Kemalyeri‟ nde Vatanperverane Bir Hitabesi,” Hakimiyeti Milliye, 26 Ağustos 1931 86 Rom Landau, “ Kemalizm Ruhu”, Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi (1923- 1938), Ed: Andaç Uğurlu, 2. bs., Ġstanbul: Örgün Yayınevi, 2003, s. 106

26 masonlar ve mason karĢıtları arasında tartıĢmaların arttığı bu dönemde 87; kendiside bir mason olan Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya,88 baĢlangıçta direnmesine rağmen, Atatürk‟ten aldığı direktif üzerine, Mason Locaları‟nın kendilerini fesh etmelerini sağlamıĢtır. 89 Bizce olayın geliĢim Ģekli, Ġsmet Ġnönü‟ nün Atatürk‟ le aralarındaki gerilimle ilgili olarak öne sürdüğü iddiaları doğrudan destekleyecek nitelikte değildir. Elimizde bu konuda Atatürk ve Ġsmet Ġnönü arasında bir fikir ayrılığı yaĢandığına dair bir veri yoktur. Fakat bu olayın geliĢim Ģekli; Kaya‟nın yukarıdaki açıklamalarının aksine, Atatürk‟ün ülkenin iç politikası, dolayısıyla Ġç ĠĢleri Bakanlığı üzerindeki etkisini gözler önüne sermektedir.

Bu nedenle; Atatürk, Kaya iliĢkisinin, Ġsmet Ġnönü‟nün BaĢbakanlıktan ayrılması üzerindeki etkisini tartıĢmak gerekli gözükmektedir. Bunu Ġsmet Ġnönü‟ nün Atatürk ile aralarındaki gerginliğin gerçekleĢtiğini ileri sürdüğü 1936 ve 1937 yılları arasında yaĢanmıĢ belirli olaylara değinerek gerçekleĢtirmeye çalıĢacağız.

Atatürk ve Ġsmet Ġnönü arasında ciddi fikir ayrılıklarına yol açan konulardan birisi, Hatay sorunuydu. YaĢamının son yıllarında Hatay‟ın Türkiye topraklarına katılması için büyük çaba harcayan Atatürk; bu konuda silahlı müdahaleyi içeren mümkün olduğunca sert bir tavır alınmasını istemektedir.90 Ġsmet Ġnönü ise bu konuda daha ılımlı ve uzun vadeli, diplomatik görüĢmelere dayanan bir politika izlenmesi taraftarıydı. 91 Bu konuda, Ġsmet Bozdağ‟ın aktardıkları dikkat çekicidir. Buna göre, hükümet içerisinde Aras, Atatürk‟e yakın bir tavır alırken; Kaya, Ġsmet Ġnönü‟nün savunduğu ılımlı ve diplomatik çözümden yanadır.92

87 Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, ss. 322- 323 88 CHP içerisinde, Kaya haricinde Tevfik RüĢtü Aras, Kazım Özalp, Cemil Ubaydın, gibi çok sayıda isim Mason Locaları‟ na üyeydi. Hangi tarihte mason olduğuna dair bir bilgiye sahip olmadığımız Kaya, masonlar arasında yüksek bir makam olan, 33. derece‟ ye 1929 yılında terfi etmiĢtir. Kemalletin Apak, Ana Çizgilerile Türkiye’ deki Masonluk Tarihi, Ġstanbul: Türkiye Mason Derneği tarafından üyelerine mahsus olarak bastırılmıĢtır, 1958, s 59 89 Ġlhami Soysal, “Masonluk- Türkiye‟ de Masonluk,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. 5, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1985, s. 1378 90 Ġnönü, a.g.e. , ss. 283- 284 91 Uyar, a.g.e., ss. 329- 330 92 Bozdağ‟ın aktardığına göre Kaya bu konuda görüĢlerini;” Bir Hatay için savaĢı göze almak, Fransa‟ yı karĢımıza çekmek, ne demek ? Bizim nüfusumuz her yıl Hatay ölçüsünde zaten büyüyor.” Ģeklinde ifade ediyordu. Ġsmet Bozdağ, Toprakta Bile Bitmeyen Kavga Atatürk- Ġnönü/ Ġnönü- Bayar, 2. bs., Ġstanbul: Emre Yayınları, 1995, ss. 136- 137

27 Falih Rıfkı Atay ve Asım Us‟a göre; Ġsmet Ġnönü ve Atatürk arasındaki gerginliğini su yüzüne çıkaran, Nyon Konferansı (10 Eylül 1937- 14 Eylül 1937) sırasında yaĢananlardır.93 Ġspanya iç savaĢı sırasında, kimliği belirlenemeyen denizaltıların, Akdeniz‟de güvenliği tehtid etmesi üzerine; Ġngiltere ve Fransa‟nın önderliğinde Ġsviçre‟nin Nyon kentinde bir konferans düzenlenmiĢtir. 10 Eylül 1937 tahinde baĢlayan konferansta Türkiye‟yi DıĢ ĠĢleri Bakanı olarak Aras temsil ediyordu. Konferansta yaĢanan geliĢmeleri; Ankara‟ da bulunan Ġsmet Ġnönü‟ ye aktaran Tevfik RüĢtü Aras, ayrıca bu bilgileri Ġstanbul‟da bulunan Atatürk‟le paylaĢıyordu. Aras‟ın katkısıyla gerçekleĢen bu üçlü görüĢme trafiği sırasında; konferansta alınan kararların Türkiye‟yi zor duruma düĢürebileceğine inanan Ġsmet Ġnönü hazırlanan antlaĢmanın onaylanmaması yönünde direktif vermiĢ ve bu konuda Atatürk‟ü bilgilendirmiĢtir. Fakat bu konuda Ġsmet Ġnönü‟den farklı düĢünen ve düĢüncelerini Atatürk ile paylaĢan Aras, Atatürk‟ ün direktifiyle, 14 Eylül 1937‟de antlaĢmayı imzalamıĢtır.94

Nyon Konferansı sonrasında yaĢanan, bira fabrikası olayı ise Atatürk, Ġsmet Ġnönü arasındaki gerilimi patlama noktasına getiren bir baĢka geliĢmedir. Özetlemek gerekirse; Atatürk Orman Çiftliği‟ni daha verimli hale getirmek isteyen Atatürk, burada kurulmuĢ olan bira fabrikasının geniĢletilmesi, fikrini ortaya atmıĢ, fakat bu projenin baĢarılı olamayacağını öne süren Ġsmet Ġnönü karĢı çıkmıĢtır. Bunun üzerine Atatürk‟ün direktifiyle, CumhurbaĢkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak; Danimarka‟dan getirttiği uzmanlara bu konuda bir araĢtırma yaptırmıĢ ve fabrikada üretilen biraların Ġstanbul‟da ĢiĢelenmesi kaydıyla kar elde edilebileceği sonucuna ulaĢmıĢtır. Ġsmet Ġnönü‟nün, ülkedeki bira üretim tekelini elinde bulunduran ve yeni bira fabrikasının geniĢletilmesine karĢı olan Bomonti ġirketi yetkililerinin etkisi altında kaldığına inanan Hasan Rıza Soyak; Danimarkalı uzmanların araĢtırması ile ilgili bilgileri Atatürk‟e aktarır. Bu görüĢme sırasında Atatürk ile birlikte bulunan

93 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Ġstanbul: Doğan KardeĢ Basımevi, 2. bs. , 1969, s. 495 Asım Us, Hatıra Notları (1930- 1950),Ġstanbul: Vakit Matbaası, 1966, s. 316 94Atay, a.g.e. , s. 495 Melih Tınal, Bir Siyasi KiĢilik Portresi Olarak Tevfik RüĢtü Aras, ( YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ġzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi- Atatürk Ġlke ve Ġnkılapları Enstitüsü, 2001, ss. 89- 93

28 Kaya, duyduklarını Ġsmet Ġnönü‟ye aktarır. Kaya, ayrıca aynı günün akĢamı Çankaya‟da yapılacak toplantıda, bira fabrikası konusunun ele alınacağını belirtir.95

Dönemin Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp‟e göre; Ġsmet Ġnönü, Kaya‟nın sözlerinden Çankaya‟da bira fabrikası konusunda kendisinden habersiz bazı kararlar alındığı, kanaatini edinir.96

Yukarıda bahsettiğimiz koĢullar içerisinde gerçekleĢen ve sofra olayı olarak anılan bu toplantının baĢlarında Atatürk; Orman Çiftliği‟nin bakımsız kaldığını öne sürerek Ziraat Bakan ġakir Kesebir‟i eleĢtirir. Buna tepki gösteren Ġsmet Ġnönü, Atatürk‟le doğrudan görüĢememekten ve araya baĢkalarının girmesinden yakınır. Ayrıca kendisinin ve hükümetinin devre dıĢı bırakılarak alınmıĢ olan kararların, daha sonra kendilerine tebliğ edilmesinden duyduğu rahatsızlığı ifade eder. Toplantı, Atatürk‟ün sofrayı terk etmesi üzerine, sona erer.97

Bu toplantıdan bir gün sonra Ġsmet Ġnönü BaĢbakanlık görevinden ayrılır. Bu olay baĢlangıçta, kamuoyuna Ġsmet Ġnönü‟nün izin alarak geçici bir süreyle görevden ayrıldığı Ģeklinde duyurulur. Konuyla ilgili 20 Eylül 1937 tarihinde Anadolu Ajansı‟ nın yayınladığı tebliğ Ģu Ģekildedir.98

“BaĢvekil Ġsmet Ġnönü‟ nün talep ve ricası üzerine, Reisicumhur tarafından kendisine bir buçuk ay istirahat için mezuniyet verilmiĢ ve BaĢvekil Vekâletine, Ġktisat Vekili Celal Bayar tayin olunmuĢtur.”

Vekaleten görevi üstlenen Celal Bayar; 25 Ekim 1937‟de Ġsmet Ġnönü‟nün istifa etmesi 99 sonrasında resmen baĢbakan olarak görev yapmaya baĢlar.

Bu noktada, dönem basınından Asım Us‟un; Ġsmet Ġnönü‟nün baĢbakanlıktan ayrılmasına yol açan olaylarda; Kaya ve Aras‟ın sorumluluklarının bulunduğunu 100

95Soyak, a.g.e. , ss. 668- 669 Atay, ss. 494, 496 96 Özalp, a.g.e. , s. 60 97Özalp, s. 60 Atay, a.g.e., s. 496 Soyak, a.g.e., s. 670 98Bozdağ, a.g.e. , s. 159 99 Fahri Çoker, Türk Parlamento Tarihi - Milli Mücadele ve T.B.M.M I. Dönem, Ankara: TBMM Vakfı Yayınları, 1995, s. 833

29 ileri sürmesi dikkat çekicidir. Bu bağlamda Hatay sorunu, Nyon Konferansı, bira fabrikası olayı gibi, Atatürk ve Ġsmet Ġnönü arasında fikir aykırılıklarına yol açan belirli geliĢmelerden bahsettik. Bu geliĢmeler Ġsmet Ġnönü‟nün, Atatürk ile aralarındaki gerginliğin ortaya çıktığını ileri sürdüğü dönemde, yani 1936 ve 1937 yıllarında yaĢanmıĢtır. Hatırlanacak olursa, Ġsmet Ġnönü, Atatürk‟ ün kendisini devre dıĢı bırakarak ve hükümetindeki bakanlarla doğrudan görüĢerek kararlar alınmasından rahatsızdır. Ġsmet Ġnönü‟nün bakıĢ açısıyla birlikte Asım Us‟un iddiasını ele alırsak; bu konuda sorumluluğun Kaya‟dan çok Aras‟ a ait olduğunu söylemek mümkündür. Atatürk‟e yakın olan ve uzun bir süre birlikte çalıĢmıĢ bu iki siyasetçinin bahsedilen yıllar ve olaylarda; birlikte hareket ettiklerini söylemek güçtür. Yukarıda bahsettiğimiz Hatay sorununda, Kaya‟nın aksine Aras‟ın Atatürk‟e yakın tavrı ve Nyon Konferansı sırasında Ġsmet Ġnönü‟den aldığı direktife aykırı giriĢimleri bu duruma kanıt olarak gösterilebilir. Elimizdeki verilere dayanarak, Kaya‟nın bu konudaki etkisinin bira fabrikası konusunda; Atatürk ve Hasan Rıza Soyak arasındaki konuĢmayı, Ġsmet Ġnönü‟ye aktarması ile sınırlı kaldığını söyleyebiliriz.

ġu ana kadar açıklamalarımız genel olarak, Ġsmet Ġnönü‟nün bakıĢ açısı çerçevesinde oldu. Bu bakıĢ açısı içerisinde kaldığımızda, Atatürk gibi güçlü bir liderin, 1936 ve 1937 yılları haricinde; gerek iç ve dıĢ politikada gerekse mevcut hükümetlerin oluĢumu ve çalıĢmaları konusunda; kurumsallaĢmıĢ parlamenter rejimlerdeki devlet baĢkanlarına benzer, mesafeli ve edilgen bir tavır içerisinde olduğuna yönelik bir anlam çıkmaktadır. Fakat bahsedilenden önceki yıllarda; Atatürk‟ün hükümete yönelik doğrudan ve tek taraflı müdahalelerde bulunduğuna tanık olmaktayız.

Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay‟ın görevden alınıp, yerine 19 Eylül 1932 tarihinde ReĢit Galip Bey‟in atanması ve bu geliĢmenin gece yarısı telgrafla Ġsmet Ġnönü‟ye iletilmesi verebileceğimiz örneklerden birisidir. Bunun haricinde, 9 Eylül 1932 tarihinde Ġktisat Bakanı Mustafa ġeref Bey‟in görevden alınıp yerine Celal

100 Us, a.g.e., s. 318

30 Bayar‟ın atanması, Ġsmet Ġnönü‟nün isteği ve bilgisiyle gerçekleĢmemiĢti.101 Bu konuda Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟nun izlenimleri dikkat çekicidir.102

“Belli ki, Ġsmet PaĢa o vakitten beri baĢvekillik otoritesinin gittikçe zayıflamakta olduğunu seziyordu. Mesela, takip etmek istediği ekonomik politikada iktisat vekili ile anlaĢmazlıklarının devam edip gitmekte ve arasıra ona birtakım tavizler vermek zorunluluğuna katlanmakta olduğuna Ģüphe yoktu.”

Dolayısıyla konuyu Ġsmet Ġnönü‟nün iddia ettiği gibi, 1936 ve 1937 yıllarında yaĢanmıĢ belirli olaylarla sınırlandırmak mümkün değildir. Ayrıca Ġsmet Ġnönü baĢbakanlıktan ayrıldıktan sonra, yerine daha liberal bir ekonomi politikasından yana olan Ġktisat Bakanı Celal Bayar‟ın getirilmesi konuya farklı bir boyut katmaktadır.

Konuya bu açıdan yaklaĢan Hakkı Uyar; BaĢbakan olarak Celal Bayar‟ın tercih edilmesinde, kendisinin ĠĢ Bankası Yönetim Kurulu BaĢkanı olarak gösterdiği baĢarılı performansın yanı sıra, 1930‟lu yılların Türkiye‟sinde ekonomik geliĢme sorunsalının ön plana çıkmasının yattığını vurgulamaktadır.103 Kaya ve Aras gibi daha ön planda olan isimler yerine Celal Bayar‟ın tercih edilmesini benzer bir Ģekilde yorumlayan Cemil Koçak‟a göre Atatürk, Ġsmet Ġnönü gerginliği; büyük ölçüde ekonomi politikasında yaĢanan fikir ayrılıklarına dayanmaktadır. 104

(2) Ġsmet Ġnönü’nün BaĢbakanlık’tan Ayrılması Sonrasında YaĢanan Ġktidar ÇatıĢması ve ġükrü Kaya

Nedenleri üzerine daha uzun tartıĢmaların yapılabileceği Ġsmet Ġnönü‟nün baĢbakanlıktan ayrılması olayı, Atatürk‟ün hastalığının ilerlemesiyle birlikte; meclis ve CHP içerisinde bir iktidar çatıĢmasının yaĢanmasına yol açmıĢtır. BaĢbakan olduğu dönemde rejimin en güçlü ikinci adamı olduğunu söyleyebileceğimiz Ġsmet

101 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, 2. bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1984, ss. 145- 148 Bahsedilen atamaların tarihleri için bkz. Ulus, 10, 20 Eylül 1932 102 A.e., s. 149 103 Uyar, ġükrü Kaya, s. 81 104 Cemil Koçak, Türkiye’ de Milli ġef Dönemi (1938- 1945) Dönemin iç ve dıĢ politikası üzerine bir araĢtırma, 3. bs., Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1. c., 2007, s.47 Bu dönemde, Falih Rıfkı Atay‟ın iddiasına göre; Kaya, Ġsmet Ġnönü‟den sonra baĢbakan olarak görev almayı beklemiĢtir. Bu iddiayı

31 Ġnönü‟nün, bu dönemde yalnızca milletvekilliği statüsünü taĢıyor olması; Atatürk‟ün sağlık durumunun ciddiyetinin anlaĢılması üzerine,105 ortaya çıkan yerine kim geçecek tartıĢmaları içerisinde Ġsmet Ġnönü‟nün ismini tartıĢılır bir hale getirmiĢtir. Falih Rıfkı Atay ise yıllar sonra yazdığı bir makalede; herhangi bir isim belirtmeden, Ġsmet Ġnönü‟ nün baĢbakanlıktan ayrılmasından sorumlu olan kiĢilerin, bunun gerçekleĢmesi sonrasında Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı, bazı giriĢimlerde bulunduklarını ileri sürmektedir. Atay‟a göre, bu giriĢimlerin nedeni, baĢlangıçta Ġsmet Ġnönü‟nün tekrar baĢbakan olmasını önlemekti. Fakat Atatürk‟ün hastalığının ilerlemesine paralel olarak, Ġsmet Ġnönü‟nün CumhurbaĢkanı olması, engellenmeye, çalıĢılmıĢtır.106

Bu dönemde meclis içerisinde Ġsmet Ġnönü taraftarları ve karĢıtları Ģeklinde tanımlayabileceğimiz, gruplaĢmalar ortaya çıkmıĢtır. Ġsmet Ġnönü‟nün baĢbakanlıktan ayrılması üzerine hükümetteki görevinden ayrılan eski Sağlık Bakanı , Ġsmet Ġnönü taraftarı grup içerisinde yer alanlardandır.107 Cemil Koçak‟ın belirttiğine göre; temel amacı Ġsmet Ġnönü‟nün cumhurbaĢkanı olmasını önlemek olan karĢıt grupta, Ġç ĠĢleri Bakanı ve CHP Genel Sekreteri Kaya, DıĢ ĠĢleri Bakanı Aras baĢı çekmektedir. Ayrıca bu grupta; Atatürk‟ün yakın çevresinden CumhurbaĢkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak (1888- 1970) ve Salih Bozok (1881- 1941) , Ali Çetinkaya (1878- 1949) gibi kiĢiler bulunmaktadır.108 Dönemin baĢbakanı olarak bu konudaki bilgisine baĢvurabileceğimiz Celal Bayar; bu dönemde meclis içerisinde çeĢitli gruplaĢmalar olduğunu doğrulamaktadır. Celal Bayar, veri kabul edersek, Kaya‟nın baĢbakanlık için Celal Bayar‟ın tercih edilmesini, beklemediğini söyleyebiliriz. Atay, a.g.e., s. 498 105 Atatürk‟ün hastalığının ciddiyeti; belirtileri daha önceden görülmekle birlikte, 1938 Mart‟ında yapılan kesin teĢhisle anlaĢılmıĢtır. Haldun Derin, Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933- 1951), Haz: Cemil Koçak, Ġstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995, s. 129 Kaya bu konuda yıllar sonra kaleme aldığı bir yazıda, Fransa‟ dan getirilen doktor Fiessinger‟in Atatürk‟ ün sağlıyla ilgili olarak Haziran 1938‟ de kendisine “Atatürk tıbbın müdahalesi ve tabiatın yardımı ile daha iki sene yaĢabilir…Onun için, siz Cumhuriyet‟in selameti için icap eden tedbirleri alınız” Ģeklinde bilgi verdiğini aktarmaktadır. ġükrü Kaya, “ GüneĢ Batıyor”, Hürriyet, 10 Kasım 1953 106 Falih Rıfkı Atay, “Himaye”, Dünya Gazetesi, 1 Ocak 1961 107 Uyar, Tek Parti Dönemi ve CHP, s. 336 Ġsmet Bozdağ‟a göre bu dönemde Ġsmet Ġnönü; meclis içerisinde büyük, ordu içerisinde küçük, halk arasında ise geniĢ gruplar tarafından destekleniyordu. Ġsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga, s. 199 108 Koçak, bu gruplaĢma içerisinde, Atatürk‟ ün taraf olmadığına dikkat çekmektedir. Koçak, a.g.e., ss. 120- 121

32 kendisinin bu tip gruplaĢmalara karĢı olduğunu vurgulamakta, Kaya ve Ali Çetinkaya‟nın ise Ġsmet Ġnönü karĢıtı gruba katıldıklarını belirtmektedir.109

Ġsmet Ġnönü‟nün cumhurbaĢkanı olmasını önlemeye yönelik dikkat çekici giriĢimlerden birisi Aras‟tan gelmiĢtir. Aras, Ġsmet Ġnönü‟nün Amerika BirleĢik Devletleri‟nde büyükelçi olarak görev alması fikrini ortaya atmıĢtır. Bu giriĢim gerçekleĢirse, Ġsmet Ġnönü milletvekilliği statüsünü kaybedecek ve 1924 Anayasası‟ nın 31. maddesi gereği, CumhurbaĢkanı seçilemeyecekti.110 Aras‟ın bu giriĢiminden, Ġsmet Ġnönü hatıralarında bahsetmektedir. 111

“Bir aralık, benim Amerika‟ ya büyükelçi tayin olacağım havadisi çıktı. Hiç haberim yoktu. Fena halde canım sıkıldı ve çok müteessir oldum. ġiddetli tepki gösterdim. Ġlk buluĢtuğum hafta Tevfik RüĢtü Aras Beye sordum. <> dedi, <> dedi. <> diye sorunca izah etti: <> Kendisine teĢekkür ettim. Ve kesin olarak kabul etmeyeceğimi, bundan vazgeçmesini bir arzuyu söylemiĢ olmamla onu bir vazife ile tamamlamak arasında fark olduğunu bildirdim. Çok sert konuĢtum ve <> dedim. Hulasa, çok Ģikayet ederek Tevfik RüĢtü‟ yü bundan vazgeçirdim.”

Aras ise GörüĢlerim adlı çalıĢmasında; kendisinin Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı hiçbir giriĢimde bulunmadığını ileri sürmektedir.112

“Kendisine karĢı bilerek bir kusurda bulunduğumu hatırladığım sayın Ġsmet Ġnönü‟ nün Atatürk‟ den sonra Devletimizin baĢına gelmesine sayın Celal Bayar, sayın ġükrü Kaya ile birlikte elimden geldiği kadar çalıĢtığım ve Ġkinci Cihan Harbi arifesinde ve esnasında memleketimizin faydasını o‟ nun etrafında toplanmakta gördüğüm halde gazabından kendini kurtaramadım.”

Fakat Aras; yukarıdaki açıklamalarının aksine, 1971 yılında Milliyet gazetesinde yayınlanan yazısında, Ġsmet Ġnönü‟nün Amerika BirleĢik Devletleri‟nde büyükelçi olarak görev alması yönünde giriĢimde bulunduğunu, kabul eder.113

109 Kurtul Altuğ, “Celal Bayar, Atatürk ve Ġnönü‟ yü Anlatıyor” Tercüman, 16 Haziran 1981 110 Koçak, a.g.e. , s. 121- 122 Ġlgili madde metni Ģöyledir; “Türkiye CumhurbaĢkanı, Büyük Millet Meclisi kamutayı tarafından ve kendi üyeleri arasından bir seçim dönemi için seçilir…” Kemal Gözler, Türk Anayasaları, : Ekin Kitabevi, 1999, s. 104 111 Ġnönü, a.g.e., ss. 298-299, 324 112 Tevfik RüĢtü Aras, GörüĢlerim, 2. c., Ġstanbul: Yörük Matbaası, s. 46 113 Tevfik RüĢtü Aras, “Neler Olacaktı?”,Milliyet, 14 Mart 1971

33 Aras‟ın yukarıda bahsedilen giriĢiminin sonuçsuz kalması üzerine, siyasi çevrelerde Ġsmet Ġnönü taraftarlarının çoğunlukta olduğu meclisin, seçimler aracılığıyla yenilenmesi yönünde söylentiler ortaya atılmıĢtır. Cemil Koçak‟a göre bu sayede Ġsmet Ġnönü meclis dıĢında bırakılacak, böylece CumhurbaĢkanı olması önlenecekti.114 Ġsmet Ġnönü‟ye göre, bahsedilen giriĢimin öncülüğünü, Kaya yapmıĢtır.115

“ġükrü Kaya, Meclisi yeniden intihap ettirmek için ciddi teĢebbüs aldı. BaĢvekil de buna taraftar idi. Atatürk Meclis‟ in açılmasına Ankara‟ ya gelemedi. Bu teĢebbüs dile düĢtü ve ret olunması muhakkak bir mahiyet arz etti.”

Falih Rıfkı Atay, seçimler aracılığıyla meclisin yenilenmesi yönündeki giriĢiminin varlığını doğrularken, bu giriĢimin Ġsmet Ġnönü‟nün iddiasının aksine Celal Bayar tarafından engellendiğini belirtmektedir.116 Dönemin Milli Savunma Bakanı Kazım Özalp ise Atatürk‟ ün ölümünden önce bir seçim yapılması fikrinin Kaya tarafından ortaya atıldığını ve mecliste doğrudan Kaya‟yı hedef alan bir muhalefetle karĢılaĢan bu giriĢimin, siyasi çevrelerde ciddi bir destek bulmadığını ileri sürmektedir.117

Atatürk‟ün ölümü öncesinde yaĢanan dikkat çekici geliĢmelerden biriside, siyasi çevrelerde cumhurbaĢkanlığı adaylığı için Ġsmet Ġnönü haricinde, farklı isimlerin ortaya atılmıĢ olmasıdır. Ġsmet Ġnönü bu konuyu Ģu Ģekilde ifade etmektedir. 118

“Ġki üç ay türlü Ģayialar çıktı. Haberler hep halef üzerine dolaĢıyordu, Mareşal (Fevzi Çakmak) Fethi Okyar- Celal Bayar. Bir aralık ve sonraları Dr Aras ve bilhassa Şükrü Kaya.”

114 Koçak,a.g.e., s. 123 115 Ġnönü, a.g.e., s. 324 116 Atay, a.g.e., s. 499 117 Kazım Özalp‟ in aktardığına göre erken seçim yapılması fikrine karĢı çıkanlar, “ġükrü Kaya ĠçiĢleri Bakanı ve aynı zamanda parti genel sekreteridir. ġu anda güçlüdür. Yapılacak seçimde kendisini tutan kimseleri Meclis‟e sokturabilir ve yeni Meclis‟e hakim olabilir” Ģeklinde itirazlarda bulunmuĢlardır. Özalp, a.g.e., s. 67 118 Ġnönü, a.g.e., s. 323

34 Ġsmet Ġnönü‟nün belirttiği bu beĢ kiĢiden, Fevzi Çakmak‟ın isminin cumhurbaĢkanlığı için ciddi bir biçimde gündeme geldiği söylenebilir. Fakat Kaya‟ nın cumhurbaĢkanlığına adaylığı konusu tartıĢmalıdır.119

Kazım Özalp, cumhurbaĢkanlığı adaylığı için Ġsmet Ġnönü karĢıtı siyasi çevrelerde ve ordu içerisinde Fevzi Çakmak ( 1876- 1950) isminin gündeme getirildiğini doğrulamaktadır. Fakat bu konuyu doğrudan Fevzi Çakmak ile görüĢen Kazım Özalp, onun Ġsmet Ġnönü‟nün adaylığından yana tavır aldığını, açıklamalarına eklemektedir.120 Aynı konuya değinen Ġsmet Bozdağ; 24- 27 Ağustos 1938 tarihlerinde Kaya‟nın, Fevzi Çakmak‟a cumhurbaĢkanlığına aday olması için teklifte bulunduğuna fakat net bir yanıt alamadığını ileri sürmektedir.121

Hakkı Uyar‟a göre, Fevzi Çakmak ile Aras ve Kaya‟nın aralarının açık olması, cumhurbaĢkanlığı konusunda bir uzlaĢma sağlanmasını önlemiĢtir.122 Dönem basınından Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu‟da benzer bir Ģekilde; Fevzi Çakmak ile Kaya arasındaki gerginliğin, cumhurbaĢkanlığı seçimlerini doğrudan etkilediğini, ileri sürmektedir.123 Ona göre, Fevzi Çakmak- Kaya gerginliği; Montrö AntlaĢması‟ nın (20 Temmuz 1936) imzalandığı tarihlerde yaĢanan bir olaya dayanmaktadır. Buna göre, Ege Denizi‟nde Türkiye sahilleri yakınında bulunan çok sayıda adacığın Lozan AntlaĢması‟nın ilgili maddelerindeki belirsizlikler nedeniyle sahipsiz olduğunu fark eden Kaya; bu adacıkların Türkiye tarafından iĢgal edilmesi gerektiği kanaatine varır. Bunu doğrudan Atatürk ile paylaĢan Kaya, Atatürk‟ ün direktifiyle konuyu Genel Kurmay BaĢkanı Fevzi Çakmak‟a açar. Fakat, Fevzi Çakmak bu öneriyi Türkiye‟yi savaĢa sokacağı gerekçesiyle kabul etmez. Bu görüĢmeden bir gün sonra düzenlenen ve Fevzi Çakmak‟ında davet edildiği Bakanlar Kurulu

119 Haldun Derin, siyasi çevrelerde Kaya‟ nın Avrupa basınında kendisi için propaganda yazıları yayımlattığına dair söylentiler çıktığını belirtmektedir. Kazım Özalp ise, seçimlerin yenilenmesi tartıĢmalarının yapıldığı günlerde, Kaya‟ nın kendisine “ Ġsmet Ġnönü benim de adayımdır” Ģeklinde bir ifade kullandığını vurgulamaktadır. Derin, a.g.e., s. 133 Özalp, a.g.e., s.67 Aynı zamanda Ġsmet Ġnönü‟ nün damadı olan, araĢtırmacı yazar Metin Toker, ġükrü Kaya‟ nın adaylığının abartılı bir iddia olduğunu ileri sürmektedir. Metin Toker, “Înönü‟ nün Hatıra Defterinden Sayfalar (Yorum- 3)”, Hürriyet, 15 Ocak 1974 120 Özalp, s. 66 121 Bozdağ, Bitmeyen Kavga, ss. 27-28 122 Uyar, ġükrü Kaya, s. 82

35 toplantısında; Kaya aynı konuyu tekrar tartıĢmaya açar. Fevzi Çakmak‟ın olumsuz tavrını sürdürmesi üzerine, Kaya düzenlenecek operasyonun sorumluluğunu üstlenir. Kaya, donanmanın Ġç ĠĢleri Bakanlığı emrine verdiği gemileri‟de kullanarak oluĢturduğu filo ile yüzlerce adacığı iĢgal ettirir.124

Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu‟nun aktardığı bu olay veri kabul edilirse, Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak yetkisini aĢtığı bu giriĢim; siyasal kültürümüzde mevcut olan asker- siyasetçi iliĢkisinin hassasiyeti ile birlikte düĢünüldüğünde, Fevzi Çakmak- Kaya gerginliğinin nedeni olarak görülebilir.

Fakat Abidin Nesimi; Fevzi Çakmak, Kaya çatıĢmasının varlığını doğrulamakla birlikte, bu çatıĢmanın Atatürk‟ün hastalığının ilerlediği dönemde ortaya çıkan iktidar çatıĢması ekseninde gerçekleĢtiğini ileri sürmektedir. Ona göre, bu çatıĢma; aslında Ġsmet Ġnönü taraftarları ile Kaya taraftarları arasında gerçekleĢmektedir. Ġsmet Ġnönü, Kaya taraftarlarını etkisizleĢtirmek için Fevzi Çakmak‟ın dolayısıyla ordunun nüfuzuna dayanırken; Kaya ise Ġç ĠĢleri Bakanı olarak nüfuzunu kullanmaktadır.125 Abidin Nesimi‟ye göre, Fevzi Çakmak ve Kaya‟nın birbirleri aleyhine yaptıkları veya yaptırdıkları propaganda faaliyetleri, aralarındaki çatıĢmanın bir baĢka yönünü yansıtmaktadır. Bu açıdan, Abidin Nesimi‟nin, Kaya ile ünlü Ģair Nazım Hikmet arasında geçen bir konuĢmadan aktardıkları dikkat çekicidir. Fevzi Çakmak‟a yönelik ağır ve tartıĢılır suçlamalar içeren ve Kaya‟ya atfedilen bu sözleri yorumsuz olarak aktarıyoruz. 126

123 Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu, Ordu ve Politika, Ġstanbul: Bedir Yayınları, 1967, s. 377 124 A.e. , ss. 371- 376 125 Abidin Nesimi iddialarına göre, Ġsmet Ġnönü taraftarlarının, Nazım Hikmet, Fuat Sabit, Cami Baykurt, Hikmet Kıvılcımlı gibi sol eğilimli kiĢileri, Kaya taraftarı olarak gördüklerini ve bu isimleri tasfiye etmeye çalıĢtıklarını eklemektedir. Ona göre Nazım Hikmet ve arkadaĢlarının “orduyu ve donanmayı isyana teĢvik etmek” suçlamasıyla tutuklanmalarının (Ağustos 1938) gerekçesi budur. Abidin Nesimi, Yılların Ġçinden, Ġstanbul: Gözlem Yayınları, 1977, ss. 146- 147 Nazım Hikmet‟ in tutuklanması ile ilgili farklı bir görüĢ için bkz. Mehmet Fuat, “ Fevzi Çakmak- ġükrü Kaya”, Yeni Dergi, 29. s., 1967, s. 77 126 Nesimi, s. 146 Sabiha Sertel ise bizzat görüĢtüğü Kaya‟ nın, kendisi gibi sol görüĢlü kiĢiler üzerinde siyasi tavırlarını değiĢtirmeleri için propaganda yaptığını doğrulamaktadır. Fakat Kaya‟ nın bunu yaparken Fevzi Çakmak veya faĢizm karĢıtı bir söylem kullanmadığını belirtmektedir. Sabiha Sertel, Roman Gibi, Ġstanbul: Belge Yayınları, 1987, ss. 183- 186

36 “Türkiye büyük bir hızla MareĢal F. Çakmak insiyatifi ile faĢizme doğru kaymaktadır. Ben bütün gücümle bunu önlemeye çalıĢıyorum… Fakat buna gücüm yetmiyor. Beni devirdikleri anda Türkiye faĢizmin kucağına düĢecektir. FaĢizm geldiği an, benden evvel siz tasfiyeye uğrarsınız. Bu itibarla sosyalistlik, komünistlik propagandasını bırakın… FaĢizme karĢı mücadelemde bana yardımcı olun”

Buna karĢılık, 1937 yılında, Fevzi Çakmak‟a yakın isimlerden Halil Yaver‟ in imzasıyla; Kaya ve Aras‟a karĢı ağır suçlamalar içeren Nereye Gidiyorsun Türkiye baĢlıklı bir kitap yayınlanır.127 Dönemin yükselen değeri, milliyetçiliğin ana tema olduğu bu kitapta; Aras oluĢumunda katkı sahibi olduğu Balkan Antantı nedeniyle, Türkiye‟nin çıkarları aleyhine hareket etmekle suçlanmaktadır. Ayrıca Kaya ve Aras; mason kimliklerine doğrudan vurgu yapılmadan, genel olarak masonluğun Türkiye ve Türklük karĢıtı bir örgütlenme olduğu belirtilerek, dolaylı yoldan eleĢtirilmektedirler. Devamında Türkiye‟nin çıkarları için, mason localarının kapatılmasından sonra yerlerini koruyan yüksek mevki sahibi masonların tasfiye edilmeleri gerektiği, ileri sürülmektedir.128 Kaya ve Aras‟ın mason oldukları hatırlanacak olursa; Abidin Nesimi‟nin kitabın içeriğiyle ilgili iddiasının doğru olduğu söylenebilir. Fakat bu kitabın yayınlanmasında, Fevzi Çakmak‟ın katkısının olduğuna dair iddianın, yalnızca Abidin Nesimi‟nin kiĢisel gözlemlerine dayandığı unutulmamalıdır.

Fevzi Çakmak‟ın cumhurbaĢkanlığı adaylığını kabul etmemesi; gerek kendisinin Ġsmet Ġnönü‟nün adaylığını desteklemesi, gerekse Kaya, Aras ikilisine mesafesi ekseninde düĢünülebilir. Fakat bu konu Fevzi Çakmak‟ın tavrına rağmen, daha sonra ortaya çıkan Atatürk‟ün vasiyeti tartıĢmaları sırasında, tekrar gündeme gelmiĢtir. Bu konu Ġsmet Ġnönü‟nün dönemle ilgili hatıralarında, yer almıĢtır.129

“ġükrü Kaya, H.R. Soyak baĢlıca (okunamamıĢtır) olarak Dr Aras ile beraber bir vasiyet koparmak veya uydurmak için çok çırpındılar. Son ana kadar bu ümidi muhafaza ettiler.”

127 Nesimi, s. 109 128Halil Yaver, Türkiye ve Balkanlar Nereye Gidiyorsun Türkiye? , Ġstanbul: Gütemberg Matbaası, 1937 129 Ġnönü, a.g.e. , s. 324

37 Elimizde Kaya ve Aras‟ın, Ġsmet Ġnönü‟ nün iddia ettiği Ģekilde bir giriĢimde, bulunduklarına dair bir bulgu, yoktur. Fakat Hasan Rıza Soyak, Atatürk‟ün kendisine sözlü bir vasiyette bulunduğunu ve kendisinden sonra cumhurbaĢkanı olarak Fevzi Çakmak‟ın seçilmesini istediğini ileri sürmektedir. Hasan Rıza Soyak bu konuyu doğrudan, dönemin BaĢbakanı Celal Bayar ile görüĢmüĢtür. Fakat bu giriĢim Celal Bayar‟ın, Hasan Rıza Soyak‟ı inandırıcı bulmaması nedeniyle sonuçsuz kalmıĢtır.130

Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı Fevzi Çakmak‟ın cumhurbaĢkanı adayı olması için yapılan giriĢimlerin sonuçsuz kalması üzerine, aynı teklif dönemin Meclis BaĢkanı Abdülhalik Renda‟ya yapılmıĢtır. Buna göre Aras ve Kaya, 20 Ekim 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı‟na davet ettikleri Abdühalik Renda‟ya, söz konusu teklifi yapmıĢ fakat istedikleri yanıtı alamamıĢlardır.131

ġu ana kadar, Ġsmet Ġnönü‟nün cumhurbaĢkanlığını önlemeye yönelik giriĢimleri; genel olarak bu dönemi yaĢamıĢ olan gazeteci ve siyasetçilerin hatıralarına dayanarak açıklamaya çalıĢtık. Bu metinlerden yaptığımız aktarmalar; metin sahiplerinin olaylara ve kiĢilere mesafeleri ve tavır almaları ölçüsünde belirli bir öznelliğe sahiptir. Fakat Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı giriĢimlerde bulundukları ileri sürülen Aras ve Hasan Rıza Soyak; yukarıda bahsettiğimiz bu giriĢimlerini, dolayısıyla içerisinde yer aldıkları ileri sürülen iktidar çatıĢmasını, kendi kalemlerinden çıkan metinlerle ve yine kendi bakıĢ açılarıyla doğrulamalarının, konuya belirli bir objektiflik kattığı göz ardı edilmemelidir.

Fakat Kaya‟nın bir otobiyografisinin bulunmaması nedeniyle,132 onun bu dönemde Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı tutumunu tam anlamıyla netleĢtirmemiz, mümkün

130 Soyak, a.g.e., ss. 717- 719 131 Karaosmanoğlu, a.g.e. , s. 154 Koçak, a.g.e. , s. 129 ġevket Süreyya Aydemir, Ġkinci Adam (1938- 1950), 2.c. , 7. bs, Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 1993, s. 21 132 Ġsmet Bozdağ; Kaya‟ nın Bursa‟ daki çiftliğinde muhafaza ettiği ve ağırlıklı olarak Atatürk ve Ġsmet Ġnönü iliĢkisinden bahsettiği bir otobiyografisinin bulunduğunu, fakat bu otobiyografinin, Kaya‟ nın ölümünden sonra ortadan kaybolduğunu ileri sürmektedir. Ġsmet Bozdağ bu konuda, tartıĢmalı bir akıl yürütme kullanarak, sorumluluğun Ġsmet Ġnönü‟ de olabileceğini, ima etmektedir. Bozdağ, a.g.e., ss. 28- 29 Yaptığımız taramalarda, Kaya‟ nın kiĢisel koleksiyonunun, varisleri tarafından 1980 yılında Beyazıt Devlet Kütüphanesi‟ ne bağıĢlandığını öğrendik. Bu koleksiyonda, Kaya‟ nın yaĢamıyla ilgili bir metin, bulunmamaktadır. 1511 adet kitap ve belgeden oluĢan ve içerisinde çok sayıda

38 değildir. Yukarıda aktardığımız döneme iliĢkin çok sayıda metinde, genel olarak Kaya‟nın, Ġsmet Ġnönü karĢıtı giriĢimlerde bulunduğuna dair açıklamalar yer almaktadır. Fakat azınlıkta kalmakla birlikte, bu genel algılamanın tam aksi yönünde, iddialarda mevcuttur. Nadir Nadi, bu dönemde basın çevrelerinde, hükümet içerisinde, Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı bir giriĢim hazırlandığına ve Kaya‟ nın bu giriĢimin baĢ aktörlerinden birisi olduğuna dair, söylentiler dolaĢtığını doğrulamaktadır. Fakat Nadir Nadi, çok zeki, kültürlü ve gerçekçi bir devlet adamı olarak tanımladığı Kaya‟ nın; Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı tavır almasının ülke, rejim ve kendi çıkarları açısından kötü bir tercih olacağını, bildiğini ileri sürmektedir. Bu bağlamda Nadir Nadi görüĢlerini, Atatürk‟ün ölümünden kısa bir süre önce Kaya tarafından düzenlenen bir basın toplantısından aktardığı konuĢmalarla desteklemektedir.133

“Bir gazeteci kendini tutamadı: -Yeni CumhurbaĢkanı kim olacak? diye sordu. ġükrü Kaya, soğukkanlılıkla: -Büyük Millet Meclisi kimi seçerse o olacak! dedi. Bir baĢkası, konuyu biraz daha deĢmek ümidiyle soru Ģeklinde ortaya Ģu iki sözcüğü attı: -MareĢal Çakmak? ġükrü Kaya‟ nın cevabı bu sefer daha kesin oldu: -MareĢal Çakmak mebus değildir!”

Yukarıda değinildiği üzere Kaya‟nın bir otobiyografisi yoktur. Fakat Kaya, 1953 yılında kaleme aldığı bir yazıda Atatürk‟ün hastalığının ciddiyetinin anlaĢıldığı dönemde, Atatürk‟ün yaĢamını kaybetmesi ihtimaline karĢı alınacak önlemler konusunda, Celal Bayar ile bir görüĢme yaptığından bahsetmektedir. Bu görüĢme Kaya‟nın kaleminden çıkan cümlelerle Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir. 134

“... BaĢvekile telefon ettim. Ertesi gün eve geldi. Vaziyeti olanı biteni görüĢüleni anlattım... Ben: Atatürk‟ ü kaybetmek bizim için büyük bir felakettir. Fakat bizim talihsizliğimiz bununla da kalmıyor. Bir taraftan onu tedavi ettirmeye çalıĢırken diğer taraftan da memleketi idareye, Cumhuriyeti ve teĢkilat kanunu muhafazaya ve yerine de Meclis tarafından halefinin intihabının teminine mecburuz. Ben, Atatürk‟ ün böyle hastalığını ve ölümünü hatırıma getirmezdim fakat ani bir kaza neticesinde öldüğü takdirde ne yapmak lazım geldiğini düĢünmüĢtüm.

Fransızca ve Ġngilizce eserin bulunduğu bu koleksiyon halen tasnif edilmemiĢ bir Ģekilde, bahsettiğimiz kütüphanenin depolarında muhafaza edilmektedir. 133 Nadir Nadi, Perde Aralığından, 4. bs. , Ġstanbul: ÇağdaĢ Yayınları, 1991, ss. 7- 8 134 ġükrü Kaya, “ GüneĢ Batıyor”, Hürriyet, 10 Kasım 1953

39 Zamanın BaĢvekiline (Ġsmet Ġnönü‟ yü kastediyor) , Meclis Reisine ve Genel Kurmay BaĢkanına söylemiĢtim. Esasta mutabık kaldık. Yapılacak iĢ Ģudur: Öyle meĢum bir hal vukuunda eğer toplu değilse derhal Millet Meclisini davet etmek. Atatürk‟ ün halefini intihap etmek. Atatürk‟ ün cenazesiyle beraber hükümetin istifasını da yeni Cumhurreisine vermekti. Tasvip ederseniz yine öyle yapalım. BaĢka tedbiriniz varsa konuĢalım dedim. BaĢvekil ( Celal Bayar) ayağa kalktı. Elini bana uzattı. Dediğin gibi yapacağımıza birbirimize namus sözü veriyor muyuz ? .. dedi. Elini sıktım. Evet dedim...”

Yukarıdaki ifadeler, Atatürk‟ün naĢının Etnografya Müzesi‟nden alınıp, Anıtkabir‟e yerleĢtirdiği 29 Ekim 1953 tarihinde, yayınlanan bir yazıdan alınmıĢtır. Böyle anlamlı bir gün dolayısıyla yayınlanmıĢ bir yazıda, Kaya‟nın yukarıdaki ifadeleri kullanması, dikkat çekicidir. Bu noktada Kaya‟nın, kendisine Atatürk‟ün hastalığı sırasında yaĢanan iktidar mücadelesi ile yöneltilen suçlamalara karĢı cevap vermeye çalıĢtığını, iddia etmek, güçtür. Kaya‟yı, bahsedilen dönemde açıkça Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı hareket etmekle suçlayan metinlerin çoğu, yukarıdaki yazının yayın tarihinden hatta Kaya‟nın ölüm tarihinden sonra yayınlanmıĢtır.

Kaya‟yı yukarıda bahsettiğimiz iktidar çatıĢması bağlamında suçlamayı veya aklamayı amaçlamadığımız ve Kaya‟nın tasfiye edilme nedenlerini tartıĢtığımız Ģu aĢamada; bu olayın aktif öznesi olan Ġsmet Ġnönü‟nün bakıĢ açısı, bize göre son derece önemli ve belirleyicidir. Yukarıda hatıralarından belirli alıntılar yaptığımız Ġsmet Ġnönü‟ye göre Kaya; Ġç ĠĢleri Bakanı olarak yetkisini, siyasi çevrelerde baskı kurmak için kullanan,135 seçimleri yenileyerek kendisini tasfiye etmeye çalıĢan, kendisi aleyhine Atatürk‟ten vasiyet alma giriĢiminde bulunan ve CumhurbaĢkanlığı için ismi gündeme gelmiĢ olan bir siyasetçidir.

CumhurbaĢkanlığı‟na adaylığı konusunda kendisine karĢı belirli giriĢimlerde bulunulduğuna değindiğimiz Ġsmet Ġnönü; Atatürk‟ün ölümünden bir gün sonra, 11 Kasım 1938 tarihinde tek aday olarak girdiği seçimde TBMM tarafından

135Ġsmet Ġnönü‟nün bu konuda, Kaya‟ya yönelik suçlamaları Ģu Ģekildedir: “ġükrü Kaya son zamanlarda herkesi takip ettiriyor. Tabii bu eski muhalifleri çok ayıp ve Ģiddetli bir surette tazip ediyor. Herkesi (iktidar mevkiinde olanlar) hayat endiĢesi ile muhafızlara, hususi muhafızlara gark etmek istiyor idi. Ġnönü, a.g.e. , s. 327

40 CumhurbaĢkanı, seçilmiĢtir. Kaya, seçim sırasında TBMM‟de olmasına rağmen oy kullanmamıĢtır.136

Kaya‟ya yaklaĢımını, yukarıda özetlediğimiz Ġsmet Ġnönü; cumhurbaĢkanı olduğu 11 Kasım 1938 tarihinde, hükümeti kurma görevini verdiği Celal Bayar‟dan, Ġç ĠĢleri ve DıĢ ĠĢleri bakanlarını değiĢtirmesini istemiĢtir.137

“Ġlk hükümet için dahiliye (Ġç ĠĢleri) ve hariciye (DıĢ ĠĢleri) vekillerini değiĢtirmesini Celal Bayar‟ a tavsiye ettim. Tereddüt ettikten sonra kabul etti: Dahiliyeye Dr. (Refik) Saydam Hariciyeye ġükrü Saraçoğlu”

Ġsmet Ġnönü, Kaya‟yı görevden alarak; bu dönemde Ġç ĠĢleri Bakanı‟nın aynı zamanda CHP Genel Sekreterliğini yürüttüğü hatırlanacak olursa; ülke yönetimi açısından iki kritik mevkiye birden kendisine yakın bir isim olan Refik Saydam‟ı getirmiĢ oldu.

Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟nda Kaya ve Refik Saydam arasında devir teslim töreni, 12 Kasım 1938 tarihinde gerçekleĢtirilmiĢtir.138 Kaya ve Aras‟ın hükümet dıĢında bırakılmaları baĢlangıçta basın tarafından olağan bir kabine değiĢikliği Ģeklinde karĢılanmıĢtır.139 Fakat daha sonra, CHP‟nin yayın organı Ulus gazetesinde yayınlanan bir yazıda, iki devlet adamı, ülkeye yaptıkları büyük hizmetler dolayısıyla övülmüĢ, kendilerine teĢekkür edilmiĢtir.140

Hüseyin Cahit Yalçın ise hükümetteki bu değiĢikleri; olumlu karĢılamıĢ ve bunu tek partili rejimde liberalleĢme yolunda bir adım olarak değerlendirmiĢtir.141

136 Us, a.g.e. , s. 320 Uran, a.g.e. , ss. 67- 68 Fakat bu oylama, basında Ġsmet Ġnönü‟ nün mecliste bulunan 348 milletvekilinin oy birliği ile seçildiği Ģeklinde duyurulmuĢtur. Cumhuriyet, 12 Kasım 1938 137 Ġnönü, a.g.e., s. 325 138 “Yeni Dahiliye, Adliye ve Hariciye Vekillerimiz dün vazifeye baĢladılar,” Yeni Sabah, 13 Kasım 1938 139 Ulus, 12 Kasım 1938, Cumhuriyet, 12 Kasım 1938 140 “Cumhuriyetin Ġki Kıymetli Evladı”, Ulus, 13 Kasım 1938 Cemil Koçak, bu yazıyı Ġsmet Ġnönü‟ nün yaptığı hükümet değiĢikliğine karĢı küçük bir direniĢ hareketi olarak yorumlamaktadır. Koçak, a.g.e., s. 149 141 Hüseyin Cahit Yalçın, “Hariciye ve Dahiliye Vekillerinin DeğiĢmesi Ne Mana Ġade Eder?” Yeni Sabah, 14 Kasım 1938

41 “Dahiliye vekaletinde vukua gelen tebeddülü (meydana gelen değiĢikliği), dahili siyasete aid geniĢ müsaadekar ve liberal iĢaretlerin ilk icraat müjdesi suretinde anlamak istiyoruz.”

Ġsmet Ġnönü‟nün hükümet dıĢında bıraktığı Kaya ve Aras ile ilgili yorumu ise oldukça serttir.142

“Dr. Aras ve Şükrü Kaya‟ nın iktidardan gitmeleri memlekete hakiki bir inĢirah (ferahlık) verdi. Kendilerine karĢı antipatinin bu kadar Ģamil (kapsamlı, geniĢ) olduğunu görmek herkesi ĢaĢırttı. “

Ġsmet Ġnönü‟nün, Kaya‟ya yönelik bu yorumunun; kendisinin baĢbakanlıktan ayrılması sonrasındaki döneme ve siyasal geliĢmelere yönelik olduğu söylenebilir. Bundan farklı olarak, yukarıdaki cümlelerden tek partili rejime ve uygulamalarına yönelik genel bir hoĢnutsuzluğun ifadesi gibi bir anlam çıkarılırsa; bu konuda Ġsmet Ġnönü‟nün, Kaya ile birlikte görev yaptıkları süre ölçüsünde sorumluluğu olduğunu, göz ardı edemeyiz. Kaya, Ġç ĠĢleri Bakanlığı görevini daha önce değinildiği üzere Birinci Celal Bayar Hükümeti (1 Kasım 1937- 11 Kasım 1938) haricinde, Ġsmet Ġnönü‟nün BaĢbakan olduğu dönem ve hükümetlerde üstlenmiĢtir.

Bu dönemde yaĢanan geliĢmelere kısaca göz atıldığında; CumhurbaĢkanı Ġsmet Ġnönü‟nün varlığı Türkiye ve CHP içerisinde güçlü bir Ģekilde vurgulanırken, Ġsmet Ġnönü‟nün baĢbakanlıktan ayrılmasından sonra, hükümet içerisindeki yerlerini koruyan Kaya ve Aras hızla tasfiye edilmiĢ, BaĢbakan Celal Bayar ise kısa bir süre sonra pasifize edilmiĢtir.

26 Aralık 1938 tarihinde düzenlenen, CHP Olağan Üstü Kurultayı‟nda; Atatürk “Ebedi ġef” ilan edilirken, Ġsmet Ġnönü “Milli ġef” ve “DeğiĢmez Genel BaĢkan” ünvanlarını almıĢtır.143 Celal Bayar ise CHP Parti Divanı‟nında seçimlerin yenilenmesi kararının alınması üzerine, 25 Ocak 1939 tarihinde hükümetinin istifasını vermiĢtir. Yeni hükümeti kurma görevi ise Ġsmet Ġnönü‟ye yakınlığıyla

142“Ġnönü, a.g.e. , s. 325 Aydemir‟e göre, Kaya; Aras ile birlikte Ġsmet Ġnönü‟ ye karĢı giriĢtiği bazı kulis faaliyetlerinin yanı sıra, doğu illerinde yaptığı bazı icraatler nedeniyle devleti zor durumda bırakmıĢ ve Ġsmet Ġnönü‟ nün tepkisini çekmiĢtir. Aydemir, a.g.e. , s. 20 143 Ulus, 2. bs, 26 Aralık 1938 Yeni Sabah, 27 Aralık 1938

42 tanınan Refik Saydam‟a verilmiĢtir.144 Dolayısıyla Atatürk‟ün ölümünden sonra kurulmuĢ olan ikinci Celal Bayar kabinesi, yalnızca 2,5 ay sürmüĢtür. Celal Bayar, siyasal yaĢamını 1946 yılına kadar CHP içerisinde milletvekili olarak sürdürmüĢ, DP Genel BaĢkanı olarak girdiği ve kazandığı, Mayıs 1950 seçimlerine kadar etkin bir görevde bulunmamıĢtır.

Celal Bayar, Ġsmet Ġnönü‟den aldığı hükümeti kurma görevini; kendisiyle baĢlarında Atatürk olmadan çalıĢamayacaklarını bilmesine rağmen, ülkenin çıkarları gereği kabul ettiğini, ileri sürmektedir. Celal Bayar, Ġsmet Ġnönü‟nün Kaya ve Tevfik RüĢtü Aras‟ın hükümet dıĢında bırakılmalarına yönelik isteğini ise Atatürk döneminin iki kıdemli devlet adamının yıpratılmasını istemediği için kabul ettiğini belirtmektedir. Celal Bayar‟a göre Kaya ve Aras; Atatürk‟e yakın iki devlet adamı olarak tanınmaları ve Ġsmet Ġnönü kendisine yakın isimlerden oluĢan bir kadroyla çalıĢmak ve kendisine özgü bir yönetim kurmak istediği için, hükümet dıĢında bırakılmıĢlardır. Ona göre, bu iki siyasetçinin daha sonra yapılan seçimlerde aday gösterilmeyerek, meclis dıĢında bırakılmaları, bu konudaki görüĢlerini doğrulamıĢtır.145 KiĢisel bakıĢ açısını yansıtmakla beraber Celal Bayar‟ın açıklamaları; Kaya ve Aras‟ın hükümet dıĢında bırakılmalarını, bu iki siyasetçinin Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı tutumları ekseninde değil, Ġsmet Ġnönü‟nün kendi otoritesini pekiĢtirme çabalarının bir parçası olarak görmesi, dikkat çekicidir.

Kaya ve Aras‟ın hükümet dıĢında bırakılmaları; Ġsmet Ġnönü‟nün kendilerine karĢı baĢlattığı tasfiye hareketinin ilk aĢaması olmuĢtur. Daha öncede belirttiğimiz gibi, Kaya ve Aras 26 Mart 1939‟da düzenlenen seçimlerde aday gösterilmeyerek, meclis dıĢında bırakılmıĢlardır.

Fakat Aras, Kaya‟dan daha farklı ve yumuĢak bir uygulamaya tabi tutularak, seçimler öncesinde Londra Büyükelçiliği‟ne atanıp, yurt dıĢına çıkarılmıĢtır. Hilmi Uran‟ın aktardığına göre; Aras bu atamayı “Hiç olmazsa ġükrü Kaya gibi açıkta

144 Ulus, 26 Ocak 1930 Celal Bayar hükümetinin istifası ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. NurĢen Mazıcı, Celal Bayar – BaĢbakanlık Dönemi (1937- 1939), Ġstanbul: Der Yayınları, 1996, ss. 127- 146 Ayrıca bu konuda Ġsmet Ġnönü‟ nün yorumları için bkz. Ġnönü, a.g.e. , ss. 325- 326

43 bırakılmadım”146 Ģeklinde yorumlayarak, memnuniyetini dile getirmiĢtir. Bu olayın, Atatürk dönemi Cumhuriyet hükümetlerinde uzun yıllar birlikte çalıĢmıĢ iki siyasetçi arasında, belirgin bir yol ayırımının baĢlangıcı olduğu söylenebilir. Aras; Londra Büyükelçiliği görevinden ayrılıp, Türkiye‟ ye döndükten sonra CHP dıĢında muhalif bir siyasal tavır almıĢtır.147 Kaya ise çalıĢmamızın ilerleyen sayfalarında değineceğimiz üzere, CHP dıĢında bir siyasal arayıĢ içerisinde olmamıĢtır.

Kaya‟ nın aktif siyasal yaĢamıyla ilgili açıklamalarımıza son vermeden önce, onun 11 yıl boyunca Ġç ĠĢleri Bakanı görev almasının arkasındaki dinamikler üzerine kısa bir değerlendirme yapmamız, gerekli gözükmektedir. Bize göre, aktif siyasal yaĢamı, Atatürk‟ ün ölümüyle son bulan Kaya‟nın uzun yıllar aynı görevi sürdürebilmesinin en önemli nedenlerinden birisi, onun Atatürk ile kurduğu yakın iliĢkidir. Atatürk dönemi Cumhuriyet hükümetlerinde Kaya‟nın, Aras ile birlikte uzun yıllar yerlerini koruyabilmesi ve bu iki isim üzerinde “yerleri değiĢtirilemez nitelikte iki bakan”148 Ģeklinde ifade edilen bir algılamanın ortaya çıkmıĢ olması, bizim ileri sürdüğümüz görüĢe bir kanıttır. Bu açıdan Atatürk döneminin değiĢmez Ġç ĠĢleri Bakanı olarak tanımlayabileceğimiz Kaya‟nın, Atatürk tarafından tercih edilmesinde; aldığı iyi eğitimin yanı sıra, Osmanlı Dahiliye Nezareti‟nde (Ġç ĠĢleri Bakanlığı) uzun yıllar çalıĢmıĢ bir bürokrat olmasının birer etken olabileceği, göz ardı edilmemelidir.

2. Aktif Siyasal YaĢam Sonrasında ġükrü Kaya

Kazım Öztürk‟ün kaleme aldığı kısa biyografide; Kaya‟nın, Atatürk‟ün ölümünden sonra kendisini siyasal yaĢamdan soyutlayarak Gemlik‟ te ( Bursa) çiftlik

145 Kutay, a.g.e., ss.163-164 146 Uran, a.g.e., s. 325 147 Tınal, a.g.e., s. 104 148 Bu algılamaya yönelik en güçlü vurgulama, Celal Bayar‟a aittir. Celal Bayar‟ ın 11 Kasım 1938 tarihinde kendisinden Kaya ve Aras‟ ın hükümet dıĢında bırakılmalarını isteyen Ġsmet Ġnönü‟ye karĢı, bahsedilen iki isim hakkındaki sözleri Ģu Ģekildedir. “ Malum- u Devletleri, ġükrü Kaya ve Tevfik RüĢtü Aras, Atatürk‟ün yerlerinde kalması ve hizmetlerine devamını kat‟iyetle istediği iki emektarı idi. Ben de hükümet reisi olarak sahalarındaki hizmetlerinden memnunum.” Kutay, a.g.e. , ss. 163- 164

44 iĢleriyle uğraĢtığından bahsedilmektedir.149 Bize göre, 10 Ocak 1959 tarihinde Ġstanbul‟da ölen Kaya‟ nın yaĢamının yaklaĢık 20 yıllık kesitini (26 Mart 1939- 10 Ocak 1959) kapsayan bu değerlendirme, tam anlamıyla doğru değildir.

1940‟lı yıllar boyunca dönem basınında, özellikle Cumhuriyet gazetesinde yaptığımız taramalarda; Kaya‟nın isminin siyasi çevrelerde, ağırlıklı olarak seçim dönemlerinde gündeme geldiğini, rahatlıkla söyleyebiliriz.

Bu bağlamda, Kaya‟nın siyasal yaĢamının sona ermesinden yaklaĢık 4 yıl sonra, ġubat 1943‟te yapılan genel seçimlerde, Ġstanbul‟ dan milletvekilliğine aday gösterilmesi dikkat çekicidir. Ġkinci seçmenlere tercih hakkı tanımak gerekçesiyle, 458 milletvekilliği için 530 adayın gösterildiği150 seçimlerde; Kaya meclise girememiĢtir.

Kaya‟nın ismi, DP‟nin muhalefeti karĢısında, hükümet ve CHP teĢkilatında değiĢim tartıĢmalarının yapıldığı 1947 Temmuz‟unda tekrar gündeme gelmiĢtir. GerçekleĢmemekle birlikte, 29 Temmuz 1947‟de Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan bir haberde; siyasi çevrelerde CHP Genel Sekreterliği için ile birlikte Kaya‟nın isminin anıldığından, bahsedilmiĢtir.151

Ayrıca Kaya, CHP‟nin karĢısında güçlü DP muhalefetinin bulunduğu; 15 Mayıs 1950 seçimleri için, tekrar eski seçim bölgesi Muğla‟dan milletvekilliğine aday gösterilmiĢtir.152 CHP‟de aday listeleri üzerinden büyük tasfiyelerin

149 Öztürk, Türk Parlamento Tarihi TBMM II. Dönem (1923- 1927), 3. c., s. 618 150 Bülent Tanör, Osmanlı- Türk Anayasal GeliĢmeleri (1789- 1980), 12. bs., Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004, s. 339 Bu uygulama ülkenin bütününde değil, Kaya‟ nın aday olduğu Ġstanbul‟ da dahil olmak üzere yalnızca 35 ilde uygulanmıĢtır. Bahsedilen yöntem ve Kaya‟ nın adaylığı için bkz. Cumhuriyet, 24 ġubat 1943 1943 seçimlerinde Kaya özelinde dikkat çekici bir baĢka nokta ise eski seçim bölgesi Muğla‟dan aday gösterilmemiĢ olmasıdır. 151 Cumhuriyet, 29 Temmuz 1947 CHP‟nin yayın organı Ulus‟ta benzeri bir habere rastlanmamıĢtır. bkz. Ulus, Temmuz 1947 152 Cumhuriyet, 23 Nisan 1950

45 yapılacağından bahsedildiği bu dönemde,153 seçimlere katılan Kaya; DP‟nin Muğla adaylarının, seçimi tam liste halinde kazanması üzerine, meclis‟e girememiĢtir.154

Dolayısıyla, bir daha aktif siyasal yaĢama dönememekle birlikte, Kaya‟nın 1943 ve 1950 seçimlerinde aday gösterilmiĢ olması, onun siyasal yaĢamdan kendisini tam olarak soyutlamadığının bir kanıtıdır.

Ayrıca bu dönemde Ġsmet Ġnönü‟ nün milletvekili adaylarının belirlenmesindeki etkisi155 göz önünde tutulacak olursa; Kaya‟ nın özellikle CHP‟ nin, DP gibi güçlü bir muhalefet partisiyle rekabet ettiği 1950 seçimlerinde aday gösterilmesi; bu iki siyasetçinin, geçmiĢte yaĢanmıĢ olayları geride bıraktıkları Ģeklinde yorumlanabilir.

Kaya‟nın, 1940‟lı yıllarda Cumhuriyet gazetesinde yayınlamıĢ çok sayıda yazısının bulunması; onun bu dönemde siyasal geliĢmeleri yakından takip ettiğinin, bir baĢka kanıtıdır.156 Düzensiz aralıklarla, dünya ve ülke gündemini meĢgul eden, olay ve olgular üzerine kaleme alınmıĢ bu yazılar; ağırlıklı olarak 1943, 1946, 1947, 1948 ve 1949 yıllarını içeren bir döneme yayılmıĢlardır.

153Bu dönemde henüz resmi aday listesi açıklanmadan, CHP‟de 200‟den fazla sayıda milletvekilinin, liste dıĢı bırakılacağından bahsedilmektedir. Cumhuriyet, 18- 19 Nisan 1950 154 Ulus, 16 Mayıs 1950 155 Hakkı Uyar, 1923’ ten Günümüze CHP Tüzükleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, 1. b.s. Ġstanbul: Kitap Matbaacılık, 2000, s. 15 156 Kaya‟ nın yazıları için bkz. EK 3: ġükrü Kaya’ nın Cumhuriyet Gazetesi’ nde Yayınlanan Yazıları

46 II. BÖLÜM: ATATÜRK DÖNEMĠ CUMHURĠYET TÜRKĠYE’SĠ ve ġÜKRÜ KAYA (1923- 1938)

ÇalıĢmamızın bu bölümünde, Atatürk dönemi Cumhuriyet Türkiye‟sinin kapsamlı ve ayrıntılı bir incelemesini yapmak gibi büyük bir iddiaya sahip değiliz. Bu bölümdeki temel amacımız; Kaya‟nın aktif bir siyasetçi olarak görev yaptığı siyasal atmosferi farklı bir söyleyiĢle onun eylem ve söylemlerini belirleyen siyasi dinamikleri açıklamaktır. Bunu yaparken döneme damgasını vuran siyasal olay ve süreçleri eldeki veriler ölçüsünde Kaya‟nın rolünü vurgulayarak açıklamaya çalıĢacağız.

A. Cumhuriyet’in Ġlanından Serbest Cumhuriyet Fırkası Deneyimine Siyasal GeliĢmelerin Kısa Tarihçesi

Cumhuriyetin ilanından, DP‟nin kurulduğu 7 Ocak 1946 tarihine uzanan yaklaĢık 23 yıllık dönemde; CHP‟nin meclis ve ülkenin yönetimine tek baĢına hakim olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bu dönemde TCF (17.11.1924- 03.06.1925) ve SCF (12.08.1930- 18.12.1930) ile gerçekleĢen iki kısa süreli giriĢim dıĢında, CHP örgütlü bir muhalefetle karĢılaĢmamıĢtır.

Bu giriĢimlerden TCF‟nin oluĢumunun, II. Dönem TBMM içerisinde gerçekleĢmesi dikkat çekicidir. Daha önce belirtildiği üzere, bu dönemin milletvekillerinin neredeyse tamamı; Mustafa Kemal tarafından seçilmiĢ ve bu yapılırken önceki dönemin II. Grup olarak adlandırılan muhalif kanadı tasfiye edilmiĢti.

TCF‟yi ortaya çıkaran dinamikler konusunda; Kaya‟nın 1947 yılında yazdığı bir makale aydınlatıcı olabilir. 157

157 ġükrü Kaya, Demokrasi Davaları- (C.H.P) ve (D.P.)‟nin karĢılıklı durumları, Cumhuriyet, 9 Ekim 1947

47 “Milli mücadele ve Ġstiklal Harbi içeride münakaĢasız ve mücadelesiz geçmemiĢti. Cumhuriyetin de daha ilk günlerinde Milli Mücadelenin ileri gelenleri arasında görüĢ farkları, anlaĢmazlıklar, ayrılıklar oldu. Sonra da Ģahsi nüfuzların muhtemel tahakkümlerinden çekindiklerini söyleyen, bazı inkılab hareketlerini vakitsiz bulan, rekabet ve husumetlerden münafil olan bazı değerli zatlar ayrıldılar, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular.”

Kaya‟nın bazı değerli zatlar olarak bahsettiği TCF‟nin kurucuları; Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, gibi milli mücadele hareketinin ön saflarında yer almıĢ Ģahsiyetlerdi. Bu Ģahsiyetleri TCF‟yi kurmaya iten geliĢmelerin, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilanıyla baĢladığı söylenebilir.

Yakın siyasal tarihimizin en önemli geliĢmesi olarak tanımlayabileceğimiz Cumhuriyetin ilanı; 158 özellikle bu sırada Ġstanbul‟da bulunan Rauf Orbay‟ın 1 Kasım 1923 tarihinde Vatan, ayrıca Tevhid-i Efkar gazetelerinde yayınlanan açıklamalarında; dolaylı yoldan toplumdan kopuk ve aceleye getirilmiĢ bir isim değiĢikliği Ģeklinde değerlendirilir. 159 Bu tarihlerde Cumhuriyet‟in ilanına ve ilan ediliĢ Ģekline karĢı Ġstanbul basınında‟ da ciddi tepkiler oluĢur.160

Rauf Orbay‟ın yukarıda kısaca değinilen açıklamaları; Ġsmet Ġnönü‟nün baĢını çektiği grup tarafından tepkiyle karĢılanır. Fakat 22 Kasım 1923 tarihinde düzenlenen parti grubu görüĢmelerinde Ġsmet Ġnönü tarafından sert bir Ģekilde eleĢtirilen Rauf Orbay‟ın bunu ılımlı bir üslupla karĢılaması parti içerisinde

158 Cumhuriyetin ilanı; Mustafa Kemal‟in verdiği 12 maddelik bir anayasa değiĢikliği teklifinin önce parti grubunda sonrada, mecliste kabul edilmesiyle gerçekleĢmiĢ. Mustafa Kemal Türkiye Cumhuriyeti‟ nin ilk CumhurbaĢkanı seçilmiĢ, Ġsmet Ġnönü ise yapılan anayasa değiĢikliği gereği CumhurbaĢkanı‟ndan aldığı yetkiyle ilk Cumhuriyet hükümetini kurmuĢtu. Bu konuda ayrıntılı bilgi için Bkz. Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e. , ss. 903- 911 Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, 2. c. , Ġstanbul: Doğan KardeĢ Yayınları, 1960, ss. 39- 42 159 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Atatürk, ss. 917- 927 Ali Fuat Cebesoy Cumhuriyet‟ in ilanının aceleye getirildiğini ve öncelikle yeni bir anayasa hazırlanması gerektiğini ileri sürerken , Kazım Karabekir ise “ Cumhuriyet taraftarıyım. Fakat Ģahsi saltanatın aleyhtarıyım.” Ģeklinde açıklamalar yapmıĢtır. Bkz. Cebesoy, ss. 42- 43, 54 160 Bu konuda Tanin gazetesinde Hüseyin Cahit Yalçın ve Tevhid- i Efkar gazetesinde Velit Ebuziyya‟ nın açıklamaları için Bkz. Karaosmanoğlu, a.g.e. , ss, 58- 59 Erik Jan Zürcher‟ e göre Ġstanbul basının Cumhuriyet aleyhtarlığı; 13 Ekim 1923 tarihinde Ankara‟ nın baĢkent ilan edilmesinden duyulan rahatsızlıkla birlikte düĢünülmelidir. Erik Jan Zürcher, ModernleĢen Türkiye’ nin Tarihi, 20 bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2006, s. 244

48 gerçekleĢebilecek bir bölünmeyi geçici olarak erteler.161 Fakat bu geliĢmelerin meclis ve parti içerisinde Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir ve Refet Bele liderliğindeki bir hizbin 162 varlığını ortaya çıkardığı söylenebilir.

Erik Jan Zürcher‟e göre meclis içerisinde ve Ġstanbul basınında oluĢan muhalefeti besleyen temel; Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında geleneksel ve dini bir kurum olan halifeliğin geleceğine iliĢkin kaygılardır.163 Cumhuriyet‟in ilanından yaklaĢık 4 ay sonra yaĢanan geliĢmeler, bu kaygıları haklı çıkarır.

3 Mart 1924 tarihinde TBMM‟de alınan kararla halifelik kaldırılır. Aynı tarihte alınan kararlarla ġer‟iye ve Evkaf Vekaleti kaldırılırken; Tevhid-i Tedrisat kanunu ile eğitim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı‟na bağlanır. Aynı tarihte birbiri ardına alınan bu kararların; laikleĢme yolunda önemli dönüm noktaları olduğu rahatlıkla söylenebilir.

Ayrıca bu dönemde yeni bir anayasanın hazırlanması meclis içerisinde büyük tartıĢmalara yol açan bir baĢka olgudur. 9 Mart- 20 Nisan 1924 tarihleri arasında yapılan görüĢmelerde; meclise sunulan anayasa taslağında CumhurbaĢkanı‟na tanınan geniĢ yetkiler, ciddi itirazlarla karĢılaĢır. Bu konuda belirli noktalara değinmek gerekirse, özellikle anayasa taslağında CumhurbaĢkanı‟na meclisi fesh etme yetkisi veren 25. madde; “milli egemenlik” , “meclis üstünlüğü” gibi milli mücadele döneminin temel dayanakları olmuĢ ilkelere dayanılarak eleĢtirilmiĢtir. Bu madde üzerinde yapılan eleĢtirilerin ġükrü Saraçoğlu, Mahmut Esat Bozkurt gibi, yukarıda bahsettiğimiz Rauf Orbay liderliğindeki hizbin dıĢında kalan isimlerden gelmiĢ olması, bu bağlamda oluĢan muhalefetin geniĢliğini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca bu madde üzerine, Ġsmet Ġnönü ile sert bir polemiğe giren Manisa milletvekili ReĢat Bey‟in tepkisi dikkate değerdir.164

161 Atatürk, ss. 936- 940, 950 Cebesoy, ss. 47- 54 162 Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, s. 304 163 Zürcher, a.g.e. , s. 244 Bu konuda ayrıca Mete Tunçay‟ın ayrıntılı çalıĢmasının “ Hilafet ve Muhalefet” baĢlıklı bölümüne Bkz. Tunçay, a.g.e. , ss. 70- 75 164 Cebesoy, a.g.e. , s. 73

49 “Kati kanaatim Ģudur ki farzımuhal Allah Cumhurreisi olsa (HaĢa sesleri) Melaikeyi Kiram Heyeti Vekile olsa, fesih salahiyetini verecek yoktur. ( AlkıĢlar, alkıĢlar) ”

Yukarıdaki tepkilere yol açan 25. madde red edilmiĢ, bunun haricinde CumhurbaĢkanı‟nın görev süresinin 7 yıl olması yönündeki 31. madde değiĢtirilerek, öngörülen süre 4 yıla indirilmiĢtir. Ayrıca CumhurbaĢkanı‟na, BaĢkomutanlık yetkisini veren 40. madde‟de değiĢikliğe uğrayarak; bu yetkinin TBMM‟nin manevi Ģahsında CumhurbaĢkanı tarafından temsil edilmesi kararlaĢtırılmıĢtır. Uygulamada ise ordunun barıĢ zamanında Genelkurmay BaĢkanı tarafından, savaĢ zamanında ise hükümetin seçeceği ve CumhurbaĢkanı‟nın atayacağı bir kiĢi tarafından komuta edileceği tasarlanmıĢtır. Ayrıca CumhurbaĢkanı‟nın uygun görmediği yasaları 1 ay içinde gerekçesiyle birlikte meclis‟e geri göndermesini içeren 35. madde; öngörülen sürenin 10 güne indirilmesi, bu yapılırken Anayasa ve Bütçe Kanunları istisna kabul edilerek CumhurbaĢkanı‟nın geri gönderebileceği yasalar arasından çıkarılması, Ģeklinde, değiĢikliklere uğramıĢtır.165

Özetleyici bir yaklaĢımla anlatmaya çalıĢtığımız bu geliĢmeler, önceki bölümde bahsettiğimiz üzere üyeleri dikkatle seçilmiĢ olan II. Dönem TBMM‟nin henüz farklı bir örgütlenmeye gitmemekle birlikte, ciddi bir muhalif potansiyele sahip olduğunu göstermektedir.

HF ve meclis içerisinde bölünmeyi açığa çıkaracak geliĢmelerin ise 20 Ekim 1924 tarihinde Muğla milletvekili Hoca Esat Efendi‟nin Mübadele ve Ġskan Bakanlığı aleyhine verdiği bir soru önergesinin, 27 Ekim 1924‟ te gensoru önergesine dönüĢmesiyle 166 baĢladığı söylenebilir. Bu sırada ordu mensubu milletvekillerinden Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy‟un, milletvekilliğini tercih ederek istifa etmeleri, Mustafa Kemal tarafından bir komplo giriĢimi olarak değerlendirilmiĢ.167 ġüphelenilen bu komploya karĢı; yukarıda bahsedilen iki Ģahısa

165 Meclis görüĢmelerinde; değiĢikliğe uğrayan maddeler ve yapılan tartıĢmalar hakkında Bkz. Cebesoy, ss. 73- 77 Mahmut Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ), Ankara: Turhan Kitabevi, 1972, ss. 43- 49 166 Atatürk, a.g.e. , ss. 964- 965 Cebesoy, ss. 105, 106 167 Atatürk, ss. 961- 962

50 görev devir teslim iĢlemlerini tamamlamadan meclise katılmamaları yönünde direktif verilmiĢ. Ayrıca diğer ordu mensubu milletvekillerinden; askeri ve siyasi ünvanları arasında bir tercih yapmaları istenmiĢtir. 168 Mustafa Kemal böylece kendisine bağlı komutanları meclisten çekerek, ordu üzerindeki denetimini pekiĢtirmiĢtir.169

Bu sırada yukarıda bahsedilen Mübadele ve Ġskan Bakanlığı hakkındaki gensoru önergesi ile ilgili meclis görüĢmeleri; 30 Ekim 1924 tarihinde baĢlamıĢ, 5 Kasım 1924‟te BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟nün meclisten hükümetinin genel politikasıyla ilgili güvenoyu istemesiyle170 farklı bir boyut kazanmıĢtır. Bu tarihten itibaren eleĢtirilere karĢı, ilgili bakanların yaptıkları konuĢmalarla geçen görüĢmeler; 8 Kasım 1924‟ te Ġsmet Ġnönü hükümetinin 1 milletvekilinin çekimser kaldığı oylama 148‟ e karĢı 19 oyla güven oyu almasıyla tamamlanmıĢtır.171

Hükümetin güvenoyu alması, 9 Kasım 1924 tarihinden itibaren HF‟dan istifaların baĢlamasına yol açar. Ġstifa eden milletvekillerinden Rauf Orbay‟ın istifa dilekçesinin içeriği; bahsettiğimiz geliĢmenin nedenleri hakkında bir fikir verebilir.172

“PerĢembe günü cereyan eden müzakereye verilen Ģekil, Ģimdiye kadar velev haricen olsun, muhafazasına çalıĢtığım birlik imkanını selbetti. Cumhuriyet idaresinin teyit ve takviyesine serbest çalıĢmak üzere fırkadan ayrıldığımı arzederim”

Bu Ģekilde baĢlayan istifaların sayısı 22 Kasım 1924 tarihinde 32‟ye ulaĢacaktır. Bu milletvekillerinden 4‟ü bağımsız kalmayı tercih ederken, 28‟i

168 A.e. , ss. 965- 972 169 Tunçay, a.g.e, s. 105 170 Atatürk, a.g.e. , s. 976 Cebesoy, a.g.e. , s. 107 171 Gensoru görüĢmeleri sırasında Tarım Bakanı olarak görev yapan Kaya‟ da söz almıĢtır. Kaya‟ nın konuĢması Mustafa Kemal‟ in ünlü Nutku‟ unda Ģu Ģekilde yer almıĢtır; “ …ġükrü Kaya Bey, özellikle Tarım Bakanlığı‟ nı tenkit eden bir konuĢmacıya cevap verdi ve Ziraat iĢlerinin güzel cümleler, güzel sözler ve güzel mantıklarla gizlenecek bir Ģey olmadığını açıkladıktan sonra: Bu toprağa yazılan bir eserdir. Onun sayfaları açık ve herkes tarafından okunmaktadır dedi ve ilave etti: Kalkıp da yüce Meclis‟ in huzurunda, Ģöyle yapıldı, böyle yapıldığı gibi demagoji yapılabilir mi ? bu ne cürettir ?” Atatürk, ss. 997- 998 172 Cebesoy, a.g.e. , s.109

51 Cumhuriyet tarihinin ilk muhalefet partisi olan TCF‟ nin kuruluĢunda yer alacaklardır.173

1. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Deneyimi

Ordu‟daki görevinden istifa ettiklerine daha önce değindiğimiz Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir Ankara‟ya dönerek, Rauf Orbay, Adnan Adıvar gibi HF‟dan istifa etmiĢ olan milletvekilleriyle yaptıkları görüĢmeler sonrasında yeni bir parti kurma çalıĢmalarını, baĢlatırlar. Yapılan çalıĢmalar sonucunda kurulacak yeni partinin kuruluĢ beyannamesi ve programı kısa bir sürede hazırlanır. 17 Kasım 1924 tarihinde Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟na verilen bir dilekçeyle; TCF‟nin kuruluĢu resmileĢir.174 TCF‟ nin Genel BaĢkanlığını Kazım Karabekir; Genel BaĢkan Yardımcıları ise Rauf Orbay, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy ise Parti Genel Sekreteri olmuĢtur.175

Bu Ģekilde kurulan TCF; Ġstanbul basınından Ġstiklal, Son Telgraf, Tevhid-i Efkar, Vatan gibi gazeteler tarafından desteklenir.176 HF cephesinde ise öncelikle yeni partinin isminde “Cumhuriyet” kelimesini kullanması rahatsızlık yaratır. Henüz TCF‟ nin kuruluĢ çalıĢmaları sürerken, ‟in teklifi üzerine HF parti tüzüğünde yapılan bir değiĢiklikle isminin baĢına “Cumhuriyet” kelimesi eklenir.177

Kaya‟nın TCF‟ nin kurulduğu dönemdeki görüĢleriyle ilgili elimizde bir bulgu yoktur. Fakat Kaya, yukarıda yer verilen 1947 yılına ait yazısında TCF‟yi HF ile karĢılaĢtırarak, Ģu Ģekilde tarif eder.178

173 A.e. , s. 116 174 A.e. , ss. 110- 111 175 Hikmet Bila, CHP 1919- 1999, Ġstanbul: Doğan Kitapçılık, 1999, s. 52 176 Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952) , s. 612 177 A.e. , s. 560 Ali Fuat Cebesoy‟a göre bu değiĢiklik, kurulacak muhalif partinin isminin önceden duyulması üzerine gerçekleĢtirilmiĢtir. Cebesoy, a.g.e. , s. 110 Bu konuda Mustafa Kemal‟ in görüĢleri ise Ģöyledir: “Cumhuriyet kelimesini ağızlarına almaktan bile çekinenlerin, Cumhuriyeti doğduğu gün boğmak isteyenlerin, kurdukları partiye Cumhuriyet ve hem de Terakkiperver Cumhuriyet adını vermiĢ olmaları, nasıl ciddiye alınabilir ve ne dereceye kadar samimi sayılabilir.” Atatürk, a.g.e. , s. 1000 178 Kaya, a.g.m. , Cumhuriyet, 9 Ekim 1947

52 “ Programları, Halk Fırkasını programına göre ve o günlerin fikir cereyanları arasında gerici ve sağda idi.”

Kaya‟ya ait bu kısa değerlendirmede dikkat çekici olan, TCF‟nin kurulduğu tarihte CHF‟ nin henüz bir programa sahip olmamasıdır. CHF‟nin ilk programı, Mayıs 1931 tarihinde yapılan III. Kurultayı‟nda hazırlanmıĢtır. Kaya‟nın CHF programı olarak tanımladığı metinlerin, 1 Nisan 1923 tarihli Dokuz Umde olarak adlandırılan seçim programı ve Eylül 1923‟de kabul edilen parti tüzüğü, olduğu söylenebilir.

Bu noktada, Kaya‟nın TCF programını nitelendirirken referans aldığı ve Cumhuriyet‟in ilanı öncesine ait bu iki metine kısaca değinmek zorunlu gözükmektedir. Dokuz Umde‟ nin 1. madde‟sinde; egemenliğin yalnızca millete ait olduğu, milletin yalnızca TBMM tarafından temsil edileceği vurgulanmıĢtır. 2. madde‟ de ise Kasım 1922 tarihli Saltanat‟ ın kaldırılmasına iliĢkin TBMM kararının değiĢtirilmeyeceği, açıkça belirtilmiĢtir. Bahsedilen metinde ayrıca savaĢ sonrasında ülkenin imarı ve kalkınması için yapılacak iĢler sıralanmıĢtır.179 1923 tüzüğü‟nün “genel ilkeler” bölümünün 1. madde‟sinde; HF Cemiyetler Kanunu gereğince kurulmuĢ, bir siyasi parti olarak tanımlanmıĢ. Aynı madde‟de HF‟ nın amaçları; milli egemenliğin halk tarafından halk için kullanılmasına rehberlik etmek ve Türkiye‟yi modern bir devlet haline yükseltmek ve Türkiye‟de kanunun gücünü bütün kuvvetlerin üzerinde hakim kılmaya çalıĢmak, Ģeklinde belirlenmiĢtir. Aynı metnin 2. madde‟sinde ise sınıflar üstü, her türlü ayırımı red eden, eĢitlikçi bir halk tanımlaması yapılmıĢtır. 180

Kaya‟nın TCF‟nin kuruluĢundan yaklaĢık 23 yıl sonra yaptığı bu değerlendirmelerin; CHF‟nin muhalif partiye bakıĢ açısını özetlediği söylenebilir. Özellikle TCF programının “Parti, dini düĢünce ve inançlara saygılıdır” ifadelerinin

179 Dokuz Umde tam metni için Bkz. CHP 25 Yıl , ss. 13- 14 180 1923 tüzüğü‟ nün tam metni için Bkz. Tunçay, a.g.e. , ss. 375- 384

53 yer aldığı 6. maddesi; muhalif partinin gericilik ithamlarıyla karĢılaĢmasına yol açmıĢtır. Bu konuda Mustafa Kemal‟in görüĢleri oldukça serttir.181

“Rauf Bey ve arkadaĢlarının kurdukları bu parti “Muhafazakar” adı altında ortaya çıkmıĢ olsaydı, belki bir anlamı olurdu. Fakat bizden daha çok ilerici olduklarını iddiaya kalkıĢmaları elbette doğru değildi. Parti, dini düĢünce ve inançlara saygılıdır ilkesini bayrak olarak eline alan kimselerin kimselerden iyiniyet beklenebilir miydi? Bu bayrak, yüzyıllardan beri cahilleri, bağnazları ve hurafelere inananları kandırarak özel çıkarlar sağlamaya kalkmıĢ olanların taĢıdıkları bayrak değil miydi? “

TCF‟nin programı üzerinden bir değerlendirme yapan Erik Jan Zürcher‟e göre ise muhalif parti, Batı Avrupa tarzı liberal bir oluĢum izlenimi veriyordu. TCF, laik ve milliyetçi politikalar açısından CHP ile benzer görüĢleri paylaĢıyor fakat onun gibi köktenci, merkeziyetçi ve otoriter eğilimlerine karĢı çıkıyordu. TCF, ademi merkeziyetçiliğe, güçler ayrılığına ve devrimci değiĢimden çok evrimci değiĢime inanıyordu. 182

Kısa ömürlü TCF deneyimi sürecinde yaĢanan siyasal geliĢmelere kısaca değinmek gerekirse, 21 Kasım 1924 tarihinde BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟nün istifa etmesi dikkat çekmektedir. Bu istifanın nedeni; Ġsmet Ġnönü‟nün sıkıyönetim ilan edilmesi yönündeki teklifinin, CHF grup toplantısında kabul edilmemesidir.183 Bu istifanın hemen ardından uzlaĢmacı bir kiĢilik olarak tanınan Fethi Okyar184 yeni hükümeti kurma görevini üstlenmiĢ ve önceki hükümette Tarım Bakanı olarak görev yapan Kaya, DıĢ ĠĢleri Bakanı olarak görev almıĢtır.

Fakat önceki bölümde kısaca değindiğimiz gibi Fethi Okyar Hükümeti; 13 ġubat 1924‟te patlak veren ġeyh Sait isyanının CHF içerisinde yarattığı görüĢ ayrılıkları nedeniyle uzun ömürlü olmamıĢtır. Fethi Okyar 25 ġubat 1924‟te CHF‟ nin sertlik yanlısı kanadının baskısı sonucu; DıĢ ĠĢleri Bakanı Kaya aracılığıyla TCF

181 Atatürk, a.g.e. , s. 1000 TCF programının tam metni için Bkz. Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952) , ss.616- 620 182 Zürcher, a.g.e. , s. 246 TCF program ve tüzüğünün liberal demokratlığı üzerine benzer bir yorum için Bkz. Tunçay, a.g.e. , s. 108 183 Cebesoy, a.g.e. , ss. 121- 122 Karaosmanoğlu, a.g.e. , s. 91 184 Erik Jan Zürcher‟e göre bu hükümet değiĢikliği ile; CHF‟ den kitlesel kopuĢların olması engellenmeye çalıĢılmıĢtı. Zürcher, a.g.e. , s. 246

54 ileri gelenlerini davet etmiĢ ve onlardan partilerini kapatmalarını istemiĢ fakat bu istek kabul edilmemiĢtir. 185 Aynı gün Fethi Okyar, meclise ġeyh Sait isyanı ile ilgili bilgi vermiĢ, ardından isyana karĢı doğu illerinde 1 ay süreyle sıkıyönetim ilan edilmesi ve Hıyanet-i Vataniye Kanunu‟nda, dinin siyasete alet edilmesini vatana ihanet suçları içerisine sokan bir değiĢiklik yapılması yönündeki teklifleri TCF‟ ninde desteği ile kabul edilmiĢtir.186

Fakat bu önlemleri yeterli bulmayan Ġsmet Ġnönü liderliğinde ve Mustafa Kemal tarafından desteklenen sertlik yanlılarının; 2 Mart 1925 tarihinde CHP Meclis Grubu‟nda verdikleri önerge; Fethi Okyar Hükümeti ve CHF içerisindeki ciddi görüĢ ayrılıklarını açığa çıkarır. Ġçlerinde Kaya ve ġükrü Saraçoğlu‟nun bulunduğu 6 bakan Fethi Okyar‟ la birlikte hareket ederken; Ticaret Bakanı Ali Cenani, Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Denizcilik Bakanı Ġhsan Eryavuz, ĠçiĢleri Bakanı Cemil Ubaydın mensubu oldukları hükümeti eleĢtirirler. GörüĢme sonucunda sertlik yanlılarının verdikleri önerge; 92‟ye karĢı 60 oyla kabul edilir. 187

Fethi Okyar, 3 Mart 1925 tarihinde, istifa eder. 4 Mart 1925 tarihinde III. Ġsmet Ġnönü Hükümeti, meclisten güvenoyu alarak göreve baĢlar. Daha önce değindiğimiz gibi Fethi Okyar ile birlikte hareket eden Kaya‟ya yeni hükümette görev verilmemiĢtir. Hükümet dıĢında kalan Kaya; bir süre dinlenmek amacıyla Ġzmir‟e dönmeyi düĢünmüĢ bu kararını Mustafa Kemal‟e bildirmek için, Çankaya köĢküne gitmiĢtir. Bu görüĢmede yaĢananları Hasan Rıza Soyak, Kaya‟dan dinleyerek Ģu Ģekilde aktarmıĢtır. 188

“ Yemek salonuna girince Atatürk bana bir taraftan yer gösterdi, bir taraftanda „Çok mu bekledin, niye derhal içeri gelmedin?‟ diye sordu. „ Vekiller Heyeti toplantı halindeydi de‟ cevabını verdim. „ Olsun, sen yabancı mısın ki?‟ diye buyurdu. Bu söz sofrada bir feveran (coĢkunluk, öfke) yarattı. Adliye Vekili Mahmut Esat Bozkurt ve onun arkasından Safer Arıkan, asabi halde, aleyhimde konuĢmaya baĢladılar. Ġsyan meselesindeki görüĢümü ve durumumu Ģiddetle tenkid ettiler ve benden hadiseye dair bazı Ģeyler sordular. „ Cevap versin bakalım‟ dediler. Atatürk

185 Fethi Okyar ile bahsedilen görüĢmeyi yapan TCF‟ liler Kazım Karabekir, Rauf Orbay ve Adnan Adıvar‟dır. Cebesoy, a.g.e. , s. 143 186 Zürcher, a.g.e. , ss. 249- 250 187 Cebesoy, a.g.e. , ss. 144- 145 188 Soyak, a.g.e. , ss. 316- 317

55 bunları sonuna kadar dinledi, arkadaĢların sözleri bitince bana döndü, „Cevap verecek misin?‟ dedi. HeyecanlanmıĢtım; yalnızdım; sofrada beni tutacak kimse görmüyordum. Müdafaam, bana karĢı daha büyük hücumlara, hatta kavgalara sebep olabilirdi; en önemlisi Atatürk ne diyecekti, bilmiyordum … Dik sesle cevap verdim: „ Müsaade buyurursanız PaĢam!‟ „Hayır sen bana müsaade et de cevabı ben vereyim. ArkadaĢlar! Eğer Hariciye Vekili olsaydım, ben de, arkadaĢımız ġükrü Kaya Bey gibi hareket ederdim‟ buyurdu. Bir anda o sinirli hava ile beraber bendeki heyecan ve teessür dağılmıĢtı; Ġzmir‟ e gitmekten vazgeçmiĢtim; mamafih Ģunu da itiraf ederim ki hadiseler muarızlarımı ( karĢı çıkıĢlarımı) haklı çıkarmıĢtır.”

Yukarıdaki açıklamalar veri kabul edilirse; bu durumun Lozan AntlaĢması ve ġeyh Sait isyanı konusundaki tavrına rağmen, Kaya‟ nın aktif siyasal yaĢamını sürdürebilmesinin ve sonraki yıllarda uzun süre Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapabilmesinin ardındaki en önemli etkenin, onun Mustafa Kemal‟e olan yakınlığı ve ondan aldığı destek olduğu yönündeki görüĢü doğruladığı söylenebilir.

Tekrar dönem içerisinde yaĢanan siyasal geliĢmelere dönersek; yukarıda bahsedilen hükümet değiĢikliği TCF açısından, adeta sonun baĢlangıcı olmuĢtur. BaĢbakan Ġsmet Ġnönü, hükümetinin güvenoyu almasından hemen sonra, TCF‟nin muhalefetine rağmen, ileride daha ayrıntılı olarak değineceğimiz Takrir-i Sükun olarak adlandırılan kanunu çıkartır. Ayrıca 7 Mart 1925‟te, biri isyan bölgesinde, diğeri merkezi Ankara olmak üzere isyan bölgesi dıĢında görev yapacak, 2 ayrı Ġstiklal Mahkemesi, kurulmuĢtur. 189

Bahsedilen önlemlerin alındığı bu dönemde, ġeyh Sait Ġsyanı elebaĢılarının Nisan 1925‟te yakalanması, Mayıs ve Haziran aylarında yargılanmalarıyla bastırılmıĢtır.190 TCF ise Ankara Ġstiklal Mahkemesi‟nin görüĢüne dayanılarak, hükümet tarafından, parti mensuplarının dini siyasete alet ettikleri, bu yönde propaganda yaptıkları, gerekçesiyle 3 Haziran 1925 tarihinde kapatılmıĢtır. 191

TCF‟nin bu Ģekilde kapatılmasından sonra siyasal yaĢamlarına bağımsız milletvekili olarak devam eden kiĢilerin çoğu; 1926 Haziran‟ında Mustafa Kemal‟e

189 Cebesoy, a.g.e. , ss. 148, 151 190 A.e. , ss. 166-167, 170- 171 191 A.e. ,ss. 160- 162

56 karĢı Ġzmir‟de düzenlenmesi planlanan suikast giriĢimi ile ilgili olarak yargılanmıĢ ve çeĢitli cezalara çarptırılmıĢlardır. 192

2. Takrir-i Sükun Kanunu ve Sonuçları

ġeyh Sait isyanının sürdüğü dönemde çıkarılan ve hükümete oldukça geniĢ, yoruma açık yetkiler tanıyan Takrir-i Sükun Kanunu; 3 maddeden oluĢan kısa bir metindir. 193

“Birinci Madde- Ġrticaa, isyana ve memleketin sosyal düzenini, huzur ve sükununu, emniyet ve asayiĢini bozmaya sebep olacak ve her türlü teĢkilat ve tahrikatı teĢvik ve teĢebbüs ve yayınları; Hükümet, Cumhurreisinin tasdikinden sonra re‟ sen ve idareten yasak etmeye mezundur. ĠĢbu fiileri iĢleyenleri Hükümet Ġstiklal Mahkemesine verebilir. Ġkinci Madde- ĠĢbu kanun neĢri tarihinden itibaren iki yıl müddetle yürürlükte kalacaktır. Üçüncü Madde- ĠĢbu kanunun tatbikine Ġcra Vekilleri heyeti memurdur.”

Yukarıdaki metinden anlaĢılacağı üzere, geçerliliği 2 yıllık bir süreyle sınırlandırılan Takrir-i Sükun Kanunu daha sonra 2 yıl daha uzatılarak, 1929 yılında kaldırılmıĢtır.194 Bahsedilen kanunun yürürlükte olduğu dönemde, hükümet tarafından TCF ile birlikte muhalefet odağı olarak görülebilecek, çeĢitli kurum ve kiĢilere karĢı kullanıldığı, söylenebilir.

Bu dönemin uygulamalarına bakıldığında, öncelikle basının hedef alındığını ve çok sayıda gazete ve derginin kapatıldığını, söylemek mümkündür. 195 Bahsedilen uygulamalara belirli örnekler vermek gerekirse; 6 Mart 1925‟te Ġstanbul‟da Tevhid-i Efkar, Son Telgraf, Ġstiklal, SebilürreĢat, Aydınlık, Orak Çekiç bir gün sonra ise Adana‟da Toksöz gibi yayınlar kapatılmıĢtır. 9 Mart 1925 tarihinde, Ġzmir‟de Saday-ı

192 A.e. , ss. 203- 216- 220 Zürcher, a.g.e. , ss. 254- 255 193 Soyak, a.g.e. , s. 316 194 Hıfzı Topuz, 100 Soruda Türk Basın Tarihi, Ġstanbul: Gerçek Yayınevi, 1973, s. 139 Kaya; Takrir- i Sükun Kanunu‟ nu ilan eden III. Ġsmet Ġnönü Hükümeti‟ nde yer almamıĢtır. Fakat bahsedilen kanunun yürürlükte olduğu dönemde kurulan IV. Ġsmet Ġnönü Hükümeti‟ nde, Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev almıĢtır. 195 Takrir-i Sükun Kanunu‟nun yürürlükte olduğu dönemde Ġstanbul‟da yayın yapan 14 günlük gazetenin sayısı 6‟ya düĢmüĢtür. Cebesoy, a.g.e. , s. 166 Ayrıca basına yönelik uygulamalar için Bkz. Topuz, a.g.e. , ss. 140- 144 Sertel , a.g.e. , s. 141 vd.

57 Hak, Trabzon‟da Ġstikbal ve Kahkaha, Ġstanbul‟da Press du Soir, Adana‟da Savha kapatılmıĢtır. Bunları 15 Nisan 1925‟te Tanin‟in hemen sonra Resimli Ay dergisinin, 12 Ağustos 1925 tarihinde ise Vatan‟ın kapatılmaları izlemiĢtir.

Bahsedilen gazete ve dergilerin kapatılması haricinde, çok sayıda basın mensubu tutuklanmıĢ, Ġstiklal Mahkemeleri‟nde yargılanarak çeĢitli hapis ve sürgün cezalarına çarptırılmıĢlardır. Bu basın mensupları arasında; Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Emin Yalman, Zekeriya Sertel, sonradan Halikarnas Balıkçısı olarak tanınacak Cevat ġakir Kabaağaçlı, Velit Ebuziyya gibi isimler vardır.

Takrir-i Sükun Kanunu ve Ġstiklal Mahkemeleri aracılığıyla muhalefetin susturulduğu bu dönemde; toplumsal, hukuki alanlarda büyük değiĢimler gerçekleĢtirmeyi hedefleyen çok sayıda reform hareketinin yapılmıĢ olması, dikkat çekici bir olgudur. Bu reformların gerçekleĢtirilmesinde ve topluma benimsetilmesinde; bahsedilen kanun ve mahkemelerin sağladığı, muhalefetsiz ortamdan faydalanıldığı söylenebilir. Bu konuda Mustafa Kemal‟in değerlendirmeleri, son derece açıklayıcıdır. 196

“Efendiler, milletimizin baĢına giymekte olduğu, cahillik, gaflet, taasup, yenilik ve ve medeniyet düĢmanlığının belirgin iĢareti gibi görünen fesi atarak, onun yerine bütün medeni dünyaca baĢlık olarak kullanılan Ģapkayı giymek ve böylece, Türk milletinin medeni toplumlardan zihniyet bakımından da hiçbir ayrılığı bulunmadığını göstermek kaçınılmaz oluyordu. Bunu, Takrir- i Sükun Kanunu yürürlükte olmasaydı yine yapacaktık. Fakat, bu uygulamada, kanunun yürürlükte oluĢu da kolaylık sağlamıĢ oldu denirse, bu çok doğrudur. Gerçekten de Takrir- i Sükun Kanunu‟ nu yürürlükte olması, bazı gericilerin, milleti geniĢ ölçüde zehirlemesine meydan vermemiĢtir.”

Bu dönemde yapılan belirli reform hareketlerinden kısaca bahsetmek gerekirse; öncelikle 25 Kasım 1925‟te ġapka Giyilmesi hakkında 671 sayılı kanun kabul edilmiĢtir. Bu kanunun kabulü öncesinde TBMM‟ de yapılan görüĢmelerde Bursa milletvekili Nureddin PaĢa yapılan düzenlemenin, anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bir önerge vermiĢ; bu önergeye karĢı Kaya söz alarak, ġapka Kanunu‟

196 Atatürk, a.g.e. , ss. 1005- 1006

58 nu savunmuĢtur. 197 Bu düzenleme, önce Erzurum daha sonra Sivas ve Kayseri‟de tepkiyle karĢılanmıĢ fakat bu tepkiler Ġstiklal Mahkemeleri aracılığıyla bastırılmıĢtır.198

30 Kasım 1925 tarihinde ise geleneksel toplum düzeninde köklü bir geçmiĢi olan; tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması yönünde bir düzenleme yapılmıĢtır. 199 Ayrıca Mete Tunçay‟ın çeviri yasalarla hukuk devrimi olarak adlandırdığı süreç içerisinde; önceki bölümde Kaya‟ nın hazırlanmasında katkılarından bahsettiğimiz Medeni Kanun daha sonra Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu ve Ticaret Kanunu kabul edilmiĢtir. Bu düzenlemelerden ilk ikisi Ġsviçre‟den, üçüncüsü Ġtalya‟dan, dördüncüsü ise Almanya ve Ġtalya‟dan alınmıĢtır. 200 1 Kasım 1928 tarihinde Latin alfabesinin kabulü ise yine bu dönem içerisinde yapılmıĢ köklü reformlardandır.

Dönemin tek partili ve muhalefetsiz niteliği göz önünde tutulacak olursa, Ekim 1927‟de toplanan II. CHF kurultayı; dikkate değer siyasal geliĢmelerindendir. Kurultay sırasında, Mustafa Kemal ünlü Büyük Nutku‟ nu okumuĢ, yeni bir parti tüzüğü hazırlanmıĢtır. Bu tüzüğün “ genel ilkeler” bölümünün 1. madde‟sinde CHF kendisini; cumhuriyetçi, halkçı ve milliyetçi bir siyasal parti olarak tanımlamıĢtır. Tüzüğün 3. maddesinde “ Fırka… devlet ve millet iĢlerinde din ile dünyayı birbirinden ayırmayı en mühim esaslarından addeyler.” Ģeklinde bir ifadeyle, dolaylı yoldan partinin laik niteliği vurgulanmıĢtır. Ayrıca, yeni tüzük gereği Mustafa Kemal; CHF‟nin değiĢmez genel baĢkanı, olmuĢtur.201

Bu noktada, Takrir-i Sükun Kanunu‟nun yürürlükte olduğu 4 yıllık dönemde, Kaya‟nın siyasal yaĢamı üzerinden kısa bir değerlendirme, yapmak gerekli gözükmektedir. Kaya, Takrir- i Sükun Kanunu öncesindeki muhalif tavrına rağmen, bahsedilen kanunun yürürlükte olduğu ilk iki yıllık dönemde bir milletvekili olarak biraz geri planda kalmasına rağmen, yukarıda özetleyici bir yaklaĢımla değindiğimiz

197 Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , ss. 151- 156 198 Zürcher, Milli Mücadelede Ġttihatçılık, s. 225 199 Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , s. 162 200 Tunçay, a.g.e. , s. 176 201 Ekim 1927 CHF tüzüğü tam metni için Bkz. A.e. , ss. 398- 412

59 reform hareketlerini yapan kadro içerisinde yer almıĢtır. Kaya, daha sonra üyelerinin önceki dönemde olduğu gibi bizzat Mustafa Kemal tarafından belirlendiği,202 III. Dönem TBMM‟ ye tekrar seçilmiĢ ve 1 Kasım 1927 tarihinde kurulan, IV. Ġsmet Ġnönü Hükümeti‟nde Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev almıĢtır.

B. Serbest Cumhuriyet Fırkası Deneyiminden Parti- Devlet BütünleĢmesine

Cumhuriyet tarihinin ikinci örgütlü muhalefet giriĢimi olan SCF; ortaya çıkıĢ biçimiyle TCF deneyiminden ayrılır. TCF milli mücadele dönemi lider kadrosu içerisindeki görüĢ ve yöntem farklılıkların doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıĢtır. SCF‟ nin ise iktidardaki CHF tarafından özellikle Mustafa Kemal‟in isteği ile kurulmuĢ veya kurdurulmuĢ, güdümlü bir parti olduğunu söylemek mümkündür.

Bu noktada yapay bir muhalefet partisi olarak tanımlanan SCF‟yi ortaya çıkaran dinamiklerden bahsetmek, zorunlu gözükmektedir. Dönem basınından, Zekeriya Sertel‟e göre tek partili siyasal sistemin yarattığı toplumsal hoĢnutsuzluk ve tepkiler, bunları fark eden Mustafa Kemal‟i muhalif bir partinin kurulmasını teĢvik etmeye, zorlamıĢtır. 203 Ona göre, bu dönemde CHF ile özdeĢleĢen TBMM, tamamen toplumdan kopuk bir kurum haline gelmiĢti. 204

“Büyük Millet Meclisi, halkı değil, Halk Partisini temsil eden göstermelik bir kurum olmuĢtu. Seçimlerde yalnız Halk Partisinin gösterdiği adaylara oy veriliyordu. Gerçekte bu seçim bile sayılamazdı. Halk artık bu göstermelik seçimlerden bıkmıĢ, oya katılmamaya baĢlamıĢtı. Seçimlere katılanların sayısı yüzde 25‟ i bulmuyordu.”

202 Genelleyici bir yaklaĢımla; milletvekillerini Mustafa Kemal‟ in CumhurbaĢkanlığı ve CHF Genel BaĢkanlığı döneminde Mustafa Kemal; Ġsmet Ġnönü‟ nün CumhurbaĢkanlığı ve CHF Genel BaĢkanlığı döneminde ise Ġsmet Ġnönü belirlemekteydi. Uyar, 1923’ ten Günümüze CHP Tüzükleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, s. 15 III. Dönem TBMM üyelerinin belirlenmesi ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz. Tunçay, a.g.e. , 180- 183 Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , ss. 228- 229 203 Sertel, a.g.e. , s. 192 204 A.e. , s. 191 SCF‟nin kuruluĢundan daha önce düzenlenen 1927 seçimlerinde katılım oranı; yaklaĢık olarak % 23‟tür. Bu oran 1931 seçimlerinde yaklaĢık olarak; % 45‟e, 1935 seçimlerinde ise % 68‟5 e çıkmıĢtır. Bu noktada, Sertel‟in yukarıdaki ifadelerinin SCF öncesi dönemi konu aldığı hatırlanacak olursa, 1927 seçimlerindeki katılım oranının düĢüklüğü dikkat çekicidir. Esat Öz,

60 Erik Jan Zürcher ise mevcut tek partili sistemin, toplumsal talep ve hoĢnutsuzluklarla birlikte CHF kadrosu içerisindeki görüĢ ayrılıklarının ifade edilmesine‟ de engel olduğunu ileri sürmektedir. Aynı araĢtırmacıya göre 1929 yılında patlak veren, dünya ekonomik bunalımının Türkiye‟ deki etkileri durumu daha‟ da kötüleĢtirmiĢti. Bu noktada oluĢan toplumsal hoĢnutsuzlukların, gerek meĢru bir zeminde temsil edilmesi, gerekse CHF kadrolarını harekete geçirmek için, muhalif bir partiye ihtiyaç duyulmuĢtu.205 SCF‟yi ortaya çıkaran nedenler olarak mevcut ekonomik koĢulların kötülüğü, 1929 bunalımının etkisini göz ardı etmeyen Mete Tunçay, ayrıca Haziran 1929‟daki Ağrı Ayaklanması‟nın yol açtığı askeri giderlerin yukarıda belirtilen koĢulları daha‟da ağırlaĢtırdığını ve bu durumun bahsedilen muhalif partinin oluĢumuna katkıda bulunduğunu, ileri sürmektedir. 206

Konuya farklı bir açıdan yaklaĢan Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟na göre ise, SCF; dönemin siyasi ve ekonomik koĢulları içerisinde, BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟nün kontrolsüz ve gittikçe ĢahsileĢen siyasal tavır ve gücünü, frenlemek amacıyla, kurdurulmuĢtur. 207

SCF‟nin kurulduğu dönemde, Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapan Kaya; bu konudaki görüĢlerini, aktif siyasal yaĢamının sona ermesinden sonra Cumhuriyet gazetesinde 9 Ekim 1947 tarihinde yayınlanan bir yazısında, açıklamıĢtır. Ona göre muhalif partinin oluĢumu, mevcut tek partili siyasal sistem içerisinde, hükümetin karar alma süreçlerinde yaĢadığı güçlükler ve kamuoyu‟nda hükümetin denetimsizliğine iliĢkin algılamayla, yakından ilgilidir. 208

“Hükümetler için tek partili meclisler, görüldüğünden ve sanıldığından çok daha güç ve tehlikelidir. Ġnsan taraftarını, aleyhtarından kolaylıkla ayıramaz. Fikirler

Türkiye’de Tek- Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım (1923- 1945) , Ankara: Gündoğan Yayınları, 1992, s. 160 205 Zürcher, a.g.e. , ss. 259- 260 206 Tunçay, a.g.e. , ss. 245, 249 Ağrı Ayaklanması ile ilgili farklı bir yaklaĢım ve SCF öncesi genel bir değerlendirme için Bkz. Goloğlu, a.g.e. , ss. 274- 276 207 Karaosmanoğlu, a.g.e. , s. 115 208 Kaya, a.g.m. , Cumhuriyet, 9 Ekim 1947 Mahmut Goloğlu ise Kaya‟ nın açıklamalarının aksine SCF‟nin kuruluĢu öncesinde TBMM‟ de karar alma süreçlerinde genel bir sessizlik ve isteksizlik olduğunu ileri sürmekte ve bu görüĢünü Mayıs 1930‟da kabul edilen 75 kanunun oybirliği kabul edildiği Ģeklinde bir veriyle desteklemektedir. Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , s. 274

61 daha hududsuz, eğer Parti Grupunda bir karar alınmamıĢsa reyler, daha kaypaktır. En acı tenkidlere, en ağır hücumlara, dostun sitemidir, diye hakkile cevap verilemez. Parti Gruplarındaki, encümenlerdeki, Meclisteki tartıĢmalar yetmiyormuĢ gibi efkarı umumiyede (kamuoyu ), hükümetin kontrolsüzlüğü Ģüphesi de vardır. Bu ve buna benzer sebeblerle demokrasiyi Ġngiliz sisteminde geliĢtirmek için Mecliste, hükümeti kontrol edecek ikinci bir fırka teĢkil edilmek istenildi, Serbest Fırka kuruldu.”

Toparlarsak, Takrir-i Sükun Kanunu sonrasında oluĢan tek partili yapının, karĢılaĢtığı ekonomik ve toplumsal nitelikli sorunları çözümlemekte belirli güçlüklerle karĢılaĢması, baĢta Mustafa Kemal olmak üzere CHF liderlerini muhalif bir partinin kurulmasını teĢvik etmek gibi bir arayıĢa, itmiĢtir.

Ahmet Ağaoğlu‟nun aktardığına göre; SCF‟nin kuruluĢu öncesinde Mustafa Kemal daha muhafazakar bir partinin kurulmasını istemiĢ fakat dönemin Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya böyle bir partinin Türkiye‟deki muhafazakar kitlenin geniĢliği nedeniyle tehlikeli olacağını, bunun yerine ülkede kökü olmayan ve kolay baĢa çıkılabilecek bir sosyalist parti kurulmasını teklif etmiĢtir. 209Ahmet Ağaoğlu‟nun aktardıkları, Kaya‟nın yukarıda yer verilen ifadeleriyle birlikte düĢünüldüğünde, CHF‟ nin etkinliği meclis içerisinde hükümeti denetlemekle sınırlı muhalif bir partiye ihtiyaç duyduğu söylenebilir.

1. Serbest Cumhuriyet Fırkası Deneyimi

Yukarıda güdümlü bir muhalefet giriĢimi olarak tanımlanan SCF‟nin kuruluĢuna, 1930 yılı Ağustos ayı baĢlarında; Paris Büyükelçiliği görevinden izinli olarak ayrılıp Türkiye‟ye dönmüĢ olan Fethi Okyar ile Mustafa Kemal arasında yapılan görüĢmeler sırasında karar verilmiĢtir.210 Fethi Okyar önceden kararlaĢtırıldığı üzere 9 Ağustos 1930 tarihinde Mustafa Kemal‟e hitaben bir mektup yazmıĢ. Bu mektupta genel olarak; hükümetin izlediği maliye ve ekonomi siyasetini eleĢtirmiĢ, mevcut tek partili siyasal yapının sakıncalarına değinmiĢtir. Devamında cumhuriyetçilik, laiklik ilkelerine bağlı fakat CHF‟den maliye, ekonomi ve iç siyaset

209 Ahmet Ağaoğlu, Serbest Fırka Hatıraları, 3. bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayıncılık, 1994, s. 27 210 Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , s. 276 Ġnönü, a.g.e. , ss. 225- 226 Ağaoğlu, a.g.e. , ss. 25- 30

62 konularında ayrılan bir parti kurmak niyetinde olduğunu bildirmiĢtir.211 Mustafa Kemal bu mektuba, 12 Ağustos 1930 tarihinde cevap vermiĢ; laiklik ilkesine bağlı yeni bir partinin kurulmasından memnuniyet duyacağını ve cumhurbaĢkanı olarak adil ve tarafsız bir tavır sergileyeceğini bildirmiĢtir. 212

Bahsedilen bu geliĢmelerin ardından SCF, 12 Ağustos 1930 tarihinde kurulmuĢtur. Genel BaĢkanlığı‟nı Fethi Okyar‟ın üstlendiği SCF‟ye, CHF‟den ayrılan içlerinde Mustafa Kemal‟in yakın çevresinden Nuri Conker, ayrıca Ahmet Ağaoğlu‟nun isimlerinin dikkat çektiği 15 kadar milletvekili katılmıĢtır. SCF programından kısaca bahsetmek gerekirse; partinin cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik ilkelerine bağlı olduğu belirtiliyor, vergilerin düĢürülmesi, çiftçi ve köylüye düĢük faizli kredi olanakları sağlanması gibi çeĢitli vaatlerde bulunuluyor, ayrıca tek dereceli seçim sistemi ve Türk kadınlarına siyasal haklarının tanınması savunuluyordu. 213 Bu Ģekilde kurulan SCF; Ġstanbul‟da Yarın ve Son Posta, Ġzmir‟ de Halkın Sesi, Hizmet, Yeni Asır gazeteleri tarafından desteklenmiĢtir. 214

Korkut Boratav‟a göre iktidar partisi CHF ile yukarıda güdümlü bir muhalefet denemesi olarak nitelendirilen SCF arasında: kesin çizgilerle ayrılmıĢ bir tutum ve felsefe farkı yoktu. Ġki parti arasındaki en belirgin fark; SCF‟nin yüksek vergilere ve bu vergi yükünün en önemli nedeni olan demiryolu siyasetine muhalefet etmesi, devlet tekellerinin özellikle liman tekellerinin kaldırılmasını istemesidir. 215

211 Bahsedilen mektubun tam metni için Bkz. Ağaoğlu, ss. 31- 33 212 “Gazi Hz. Fethi Beye Cevap Verdiler,” Hakimiyeti Milliye, 12 Ağustos 1930 Ahmet Ağağoğlu‟ na göre her iki mektubun metni; Mustafa Kemal, Fethi Okyar ve Ġsmet Ġnönü arasında yapılan görüĢmeler sırasında hazırlanmıĢtır. Ağaoğlu, ss. 30, 33- 35 213 SCF‟nin kuruluĢu ve programı için Bkz. “Serbest Cümhuriyet Fırkası TeĢekkül Etti,” Hakimiyeti Milliye, 13 Ağustos 1930 SCF‟ ye katılan milletvekilleri hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Tunçay, a.g.e. , ss. 260- 262 214 Tunçay, a.g.e. , ss. 258- 259 Takrir- i Sükun Kanunu‟ nun kaldırılmasından sonra Arif Oruç tarafından kurulan Yarın, Zekeriya Sertel ve Halit Ragıp Ergeç tarafından kurulan Son Posta gibi muhalif nitelikte gazetelere izin verilmesi; SCF‟ nin kuruluĢu ile birlikte düĢünüldüğünde, 1929 ve 1930 yıllarını kapsayan kısa dönemde Türkiye‟ de siyasal açıdan belirli bir yumuĢama yaĢandığının kanıtı olarak görülebilir. Hıfzı Topuz, a.g.e. , ss. 145- 147 Nuray Ertürk Keskin, “1930: Muhalefet ve Belediyeler Yılı,” Açıklamalı Yönetim Zamandizimi 1929- 1939, Ed: Birgül Güler Ayman, Ankara: Ankara Üniversitesi Basım evi, 2007, s. 108 215 Korkut Boratav, Türkiye’ de Devletçilik, Ankara: SavaĢ Yayınları, 1982, ss. 53- 54 Ġki parti hakkında karĢılaĢtırmalı benzer bir yorum için Bkz. “Meclisteki münakaĢalardan çıkan netice,” AkĢam, 6 Ekim 1930

63 SCF‟nin kurulması sonrasında yaĢanan siyasal geliĢmelere kısaca değinmek gerekirse; 1930 yılı Eylül baĢlarında Fethi Okyar‟ın, partisinin Ġzmir teĢkilatını kurmak üzere yaptığı seyahat sırasında yaĢanan olaylar ve burada düzenlediği mitingde muhalif partinin geniĢ halk kitleleri tarafından desteklendiğinin ortaya çıkması, CHF‟nin ve hükümetin tutumunun değiĢmesine, sertleĢmesine yol açmıĢtır.216 BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟nün beyanatına göre; Fethi Okyar‟ın Ġzmir ziyaret sırasında CHF binası ve Anadolu gazetesine ait bina taĢlanmıĢ, güvenlik güçlerinin müdahalesi sırasında, 3 kiĢi yaralanmıĢ yaralılardan biri daha sonra hayatını kaybetmiĢtir. Yine Ġsmet Ġnönü‟ye göre, hükümet Fethi Okyar‟ın düzenlemeyi düĢündüğü mitingi gerçekleĢtirebilmesi için gereken önlemlerin alınmasını, emretmiĢtir. 217 Ağaoğlu‟na göre, Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya bu dönemde; valilere, kaymakamlara ve nahiye müdürlerine gönderdiği genelgelerle; CHF‟dan yana tutum almaları yönünde emirler, vermiĢtir. Bu tutum değiĢikliğinin diğer bir önemli kanıtı; Mustafa Kemal‟in, CHF‟li milletvekili ve gazeteci Yunus Nadi‟nin kendisine hitaben yazdığı ve 9 Eylül 1930 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan açık mektuba verdiği cevapta gözlemlenebilir.218 Mustafa Kemal, Fethi Okyar‟ın Ġzmir seyahati sırasında yaĢanan olayları kınamıĢ ve kendisinin CHF dıĢında herhangi bir partiye mal edilemeyeceğini belirtmiĢ ve partiler arası mücadelelerdeki tavrını aĢağıdaki sözlerle ifade etmiĢtir. 219

“Ben, Cumhuriyet Halk Fırkasının Umumi Reisiyim. Bu teĢekküle tarihen bağlıyım. Bu bağı çözmek hiçbir sebep ve icap yoktur ve olamaz.”

216 Sertel, a.g.e. , ss. 194- 195 Goloğlu , Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , ss. 285- 286 Zürcher, a.g.e. , s. 261 CHF‟nin, SCF‟ nun bulduğu kitlesel destek karĢısındaki tutumu, CHF‟ li milletvekili ve yazar Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟ nun ifadeleri özetleyebilir: “… halen düĢünürüm ki, Fethi Bey muhalefet hareketini birdenbire miting meydanlarına dökmemiĢ ve muhalefet lideri vazifesini on kiĢilik grubu ile meclis içinde yerine getirmek yolunu tutmuĢ olsaydı acaba baĢarıyı kolaylıkla elde edemez miydi ?” Karaosmanoğlu, a.g.e. , s 120 217 “Hadiseler Hakkında BaĢvekilimizin Beyanatı”, Hakimiyeti Milliye , 24 Eylül 1930 218 Ağaoğlu, a.g.e. , ss. 51, 74 Ġç ĠĢleri Bakanlığının 5 Eylül 1930 tarihinde valiliklere gönderdiği genelgede; son dönemde Cumhuriyet „ e karĢı bir takım gerici ve yıkıcı propagandaların yapıldığı, bu gibi propagandalara karĢı ilgililerin hemen harekete geçmesi, amir ve memurların güç ve yetkilerini en geniĢ Ģekilde kullanmaları istenmiĢtir. Çetin Yetkin, S.C.F. Olayı, Ġstanbul: Otopsi Yayınları, 2004, s. 265 Ayrıca Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi , Devre 3, C. 20- 21, Ġ. 3, ss. 48- 49‟ dan aktaran Çetin Yetkin, Atatürk’ ün BaĢarısız Demokrasi Devrimi Serbest Cumhuriyet Fırkası, 2. bs. , Ġstanbul: Toplumsal DönüĢüm Yayınları, 1997, ss. 192- 193 219 “Reisicümhur Hz. Milleti Tenvir Ediyorlar,” Hakimiyeti Milliye, 10 Eylül 1930

64 25 Eylül 1930‟da IV. Ġsmet Ġnönü Hükümeti istifa etmiĢ, yeni hükümeti kurma görevini tekrar Ġsmet Ġnönü üstlenmiĢtir. 27 Eylül 1930‟da kurulan V. ismet Ġnönü Hükümeti‟nde; Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya yerini korumuĢ, Adalet, Milli Savunma, Eğitim, Bayındırlık ve Ġktisat Bakanlıklarında değiĢiklikler yaĢanmıĢtır. Bu hükümet değiĢikliği; muhalif basın tarafından, SCF‟ye karĢı hükümeti gençleĢtirme ve güçlendirme isteği, Ģeklinde yorumlanmıĢtır.220 Bu noktada, etkinliği meclis içerisinde hükümeti denetlemekle sınırlı kalması düĢünülen SCF‟nin bulduğu toplumsal destek ölçüsünde iktidar partisi CHF üzerinde beklenmedik bir baskı yarattığı, söylenebilir.

Ekim 1930‟da düzenlenen Belediye Seçimleri sırasında yaĢanan olaylar ise iki parti arasındaki iliĢkileri oldukça gerginleĢtirmiĢtir. Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın açıklamalarına göre; tek dereceli olarak yapılan ve kadınların ilk defa oy kullandığı belediye seçimlerinde, 502 belediyenin 22‟sini SCF adayları kazanmıĢtır.221 Seçimlerde çeĢitli yolsuzluklar yapıldığını ileri süren SCF‟ lilerin tepkilerinin hedefindeki isim; Ahmet Ağaoğlu‟nun aktardığına göre vali ve kaymakamlara “ Her ne pahasına olursa olsun intihaplarda Halk Fırkası kazanacaktır!” 222 Ģeklinde bir emir veren Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟dır.

SCF‟nin bahsedilen tepkileri; Fethi Okyar‟ın 3 Kasım 1930 tarihinde Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya hakkında verdiği gensoru önergesi ile resmiyet kazanmıĢtır. 223

“B. M. Meclisi riyasetine Son belediye intihabatında hemen her intihab dairesinde müntehiplerin serbestçe intihap haklarını kullanmalarına hükümet kuvvetleri tarafından gösterilen mümanaat ve müdahaleler ile umumiyetle intihap işlerine karıştırılan fesat ve yolsuzluklar hakkında dahiliye vekilinden istizahta bulunmak üzere müzakere açılmasını teklif ederim. Gümüşhane mebusu Ali Fethi”

220 Nuray Ertürk Keskin, a.g.m. , s. 109 Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , s. 288 221 TBMM Zabıt Ceridesi, 15.11.1930, Devre 3. , C. 3, Ġ. 5, ss. 48- 49 Mete Tunçay‟ a göre; belediye seçimlerinde geniĢ ölçüde bir baskı politikası izlendiğine Ģüphe yoktur. Tunçay, a.g.e. , ss. 273- 274 222 Ağaoğlu, a.g.e. , s. 115 223 AkĢam, 5 Kasım 1930

65 Bahsedilen gensoru önergesi mecliste kabul edilmiĢ, BaĢbakan Ġsmet Ġnönü söz alarak bu sırada Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın Ġzmir‟de bulunması nedeniyle, gensoru görüĢmelerinin, 15 Kasım 1930 tarihine ertelenmesini istemiĢ ve bu isteği kabul edilmiĢtir. 224

Önceden kararlaĢtırıldığı üzere, 15 Kasım 1930 tarihinde yapılan gensoru görüĢmelerinde; SCF adına önerge sahibi Fethi Okyar, CHF adına Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın yanı sıra iktidar partisinden 19 milletvekili söz almıĢtır.225 Konumuz bağlamında, özellikle ĠçiĢleri Bakanı Kaya ve SCF lideri Fethi Okyar arasında geçen polemiğe değinmek, zorunlu gözükmektedir.

Fethi Okyar; son belediye seçimlerinin iki partinin rekabet etmesi nedeniyle, toplumda seçimlere katılma yönünde büyük bir istek ve heyecan yarattığını, buna rağmen seçimlere katılım oranının çok düĢük olduğunu, belirtmiĢ. SCF‟ye oy vermek isteyenlerin; irtica, komünistlik, anarĢistlik suçlamalarıyla itham edilerek, baskı altına alındığını; bunun haricinde Ġç ĠĢleri Bakanlığı memurlarının ve kolluk kuvvetlerinin merkezden alınmıĢ bir emirle oy vermek isteyenleri engellediğini, ayrıca seçim kayıtlarında ve oy pusulalarında CHF lehine çeĢitli yolsuzluklar yapıldığını, ileri sürmüĢtür. Bahsedilen konularda çeĢitli örnekler veren Fethi Okyar; sorumluluğun aleyhinde gensoru önergesi verdiği Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟ya ait olduğunu vurgulamıĢtır. 226 Fethi Okyar, bahsettiği olaylar ile ilgili olarak Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın sorumluluğunun TBMM tarafından tespit edilmesi isteğini aĢağıdaki sözlerle, ifade etmiĢtir. 227

“Biz kazanmak, gaybetmek gayesinde değiliz efendim. Ġntihabatın (seçimin) serbestisi gayesindeyiz. Cümhuriyete ve milli hakimiyete karĢı kalplerimizde taĢıdığımızı söylediğimiz iman ve samimiyet namına Hükümet mefhumunda mündemiç (saklı, içkin olan) fikri adalet namına ümit ederim ki milli hakimiyet esasile bu kadar bariz

224 Hakimiyeti Milliye, 7 Kasım 1930 225 CHF adına söz alan 19 milletvekilinin isimleri için Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, 15.11.1930, Devre 3, C. 1, Ġ: 5, s. 23 226 Fethi Okyar‟ ın seçimlerde yolsuzluk yapıldığını ileri sürdüğü Ģehirler; Ġstanbul, Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Çanakkale, Kocaeli, Aydın, Bursa, Denizli, Muğla, Kütahya, Isparta, Malatya, Trabzon, Bolu, Gaziantep, KırĢehir, Giresun, Rize, Niğde, Çankırı ve Amasya‟ dır. A.e. ,, ss. 17-22 227 A.e. , s. 23

66 surette tearuz eden bu kanunsuzlukları tasvip etmemekte ve bundan mes‟ ul olan Dahiliye Vekilinin hareketini takbih etmekte bütün mecliste müttefik kalacaktır.”

Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya ise toplam seçmen sayısına oranla oy kullananların sayısının az olduğunu kabul etmekle birlikte, belediye seçimlerindeki katılım oranının önceki yıllarda yapılan seçimlerdekinden daha fazla olduğunu belirtmiĢ. SCF‟ nin kuruluĢundan kısa bir süre sonra hızlı ve düzensiz bir Ģekilde örgütlendiğini, bu nedenle parti içerisinde irticacı, komünist, anarĢist olarak nitelendirilebilecek kiĢiler bulunduğunu, Cumhuriyet‟e ve gerçekleĢtirilen reformlara karĢı propaganda yapıldığını, iddia etmiĢtir. Ayrıca SCF taraftarları seçimler sırasında çeĢitli olaylar çıkarmıĢ; bunlara karĢı hükümet, seçim güvenliğini ve vatandaĢların oy kullanma özgürlüğünü sağlamak amacıyla, emniyet ve asayiĢi sağlamıĢ, kanunları uygulamıĢtır. Kaya‟ya göre, vatandaĢların hak ve özgürlüklerini kullanabilmeleri için güçlü bir devlet otoritesinin kurulması, bir zorunluluktur. 228 Yine Kaya‟ya göre; SCF‟ nin özgürlük anlayıĢı; anayasa ve kanunlarda ifade edilenden farklıdır. 229

“Bilmiyorum bizim dünkü arkadaĢlarımız bu günkü liberaller hürriyeti hakikaten bu derece ifrata (ileri, aĢırı) vardırmıĢlarmıdır. Hürriyetin bu tarzı telakkisi derhal haber vereyim ki doğrudan doğruya anarĢistlerin tarzı telakkisidir… Bizim takip ettiğimiz sistem bu değildir. Bizim takip ettiğimiz sistem milli hakimiyetin timsali olan devlet otoritesini ve onun kanunlarını her zaman her yerde herkese karĢı hakim kılmaktır Mamafih ( bununla birlikte) ; hürriyetperverlikte Serbest Fırkadan ders alacak değiliz.”

Uzun gensoru görüĢmeleri sırasında, geçmiĢte Malta‟da birlikte sürgün hayatı yaĢamıĢ ve daha önce belirtildiği üzere Takrir-i Sükun Kanunu öncesinde aynı hükümette görev almıĢ, benzer bir siyasal tavır çizmiĢ olan Kaya ile Fethi Okyar‟ın; konuĢmalarında konuyu kiĢiselleĢtirerek ve birbirlerini dolaylı yoldan geçmiĢ siyasal tavırlarından sapmakla, suçlamaları dikkat çekicidir. Bu konuda Fethi Okyar‟ın Kaya‟ya yönelik sözleri Ģöyledir. 230

228 A.e. , ss. 47- 48 229 A.e. , s. 49 230 A.e. ,s. 63

67 “Biz öyle bir hürriyet istiyomuĢuz ki, benim eski arkadaĢım olan ġükrü Kaya Bey beni artık tanımamağa baĢlamıĢ ve nihayet bir anarĢist telakki etmiĢ ve ancak anarĢistlerin istediği hürriyeti istemeğe baĢlamıĢız. Evet belki aramızda hürriyet istemek noktai nazarından eski tanıĢtığımız günlere nazaran bir fark hasıl olmuĢtur. Bu fark benim hürriyet istemekte sabit kadem olmaklığımdan mı, yoksa ġükrü Kaya Beyin bu hususta biraz geri gitmiĢ olmasından mı ileri gelmiĢtir, bunu tetkik etmek lazımdır.”

Kaya ise yukarıda yer verilen ifadelere cevap verirken önce kendi siyasal kiĢiliğini açıklamaya çalıĢmıĢ, daha sonra Fethi Okyar‟ ın siyasal tavrını eleĢtirmiĢtir. 231

“ Hürriyet telakkisinde bir zamanlar beraber olduğumuzu, ancak kendisi ayni mevkii muhafaza ettiği halde benim geriye gittiğimi söylediler. Ben hiçbir vakit liberal olmadım. Ben her vakit milliyetçi ve devletçi olarak kaldım. Bu gün de devletçi ve milliyetçiyim… Fethi Bey de halk Fırkasından idiler. Sıfatlarını ve mevkilerini değiĢtiren ve sağa giden Fethi Beydir…”

Yukarıda Kaya, Fethi Okyar polemiği bağlamında anlatılmaya çalıĢılan gensoru görüĢmeleri; Ġç ĠĢleri Bakanı‟nın istediği güven oyu talebinin 210‟a karĢı 10 oyla kabul edilmesi üzerine sona ermiĢtir.232 SCF lideri Fethi Okyar; bahsedilen gensoru görüĢmesinden iki gün sonra, yani 17 Kasım 1930‟da partisini kapattığını, ilan etmiĢtir. 233

“ Büyük Gazimiz Mustafa Kemal Hazretlerinin teĢvik ve tasvibiyle Serbest Cumhuriyet Fırkasını tesis etmiĢtim. Kanaatimce bu teĢvik ve tasvip tabiatile fırkanın Gazi Hazretlerine karĢı siyasi mücadeleye girmesi ihtimalini bertaraf ediyordu. Esasen bu kanaat haricinde siyasi bir teĢekküle vücut vermek mesuliyetini hatırıma getirmemiĢtim. Halbuki tahakkuk eden Ģekle göre fırkamız atiyen Gazi Hazretlerile siyasi sahnede karĢı karĢıya vaziyette kalabileceği anlaĢılmıĢtır. Bu vaziyette kalacak siyasi bir teĢekkülün mevcudiyetini fırka müessisi sıfatıyle muhafaza ve idameyi muhal buluyorum. Bu suretle Serbest Cumhuriyet Fırkasının feshine karar verdim…”

Fethi Okyar‟ın kullandığı ifadelerden yola çıkılarak, Mustafa Kemal‟in dolayısıyla CHF‟nin teĢvik ve destekleriyle kurulan SCF‟nin, bu desteği yitirmesine paralel olarak, kendini feshetmek durumunda kaldığı, rahatlıkla söylenebilir. Bu noktada dikkat çekici olan, TCF deneyimi sırasında, Ġsmet Ġnönü liderliğindeki

231 A.e., s. 69 232 A.e. , s. 74 233 Hakimiyeti Milliye , 18.11.1930

68 sertlik yanlısı kanada karĢı, CHF‟nin ılımlı kanadını temsil eden Fethi Okyar ile birlikte hareket eden Kaya‟nın; SCF deneyimi sırasında ise CHF ve hükümetin muhalif partinin kapanmasına yol açan uygulamalarının önde gelen temsilcisi, olarak ortaya çıkmasıdır.

SCF‟nin kendini feshettiği 17 Kasım 1930 tarihinde; CumhurbaĢkanı Mustafa Kemal içlerinde Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya, Recep Peker, Falih Rıfkı Atay gibi CHF‟li milletvekilleri ve çeĢitli bakanlıklardan bürokratların bulunduğu, kalabalık bir grupla beraber, önceden tasarlanmıĢ bir Türkiye seyahatine çıkmıĢtır.234 17 Kasım 1930‟da baĢlayıp, 4 Mart 1931‟de biten seyahatte; öncelikle ülkenin Orta ve Kuzey Anadolu, daha sonra Trakya, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki çeĢitli Ģehirlerinde incelemelerde bulunulmuĢtur. 235 Mustafa Kemal‟e eĢlik eden grup içerisinde bulunan Ahmet Hamdi BaĢar‟a göre; kısa ömürlü olmasına rağmen SCF‟nin bulduğu toplumsal destek mevcut yönetime karĢı duyulan genel hoĢnutsuzluğun bir ifadesiydi ve bahsedilen seyahatte bu hoĢnutsuzluğun nedenleri ve çözüm yolları tespit edilmeye çalıĢılacaktı. 236 Mete Tunçay‟ın görüĢlerinin yalnızca bir gözlemci olarak okunmasını tavsiye ettiği 237 Ahmet Hamdi BaĢar‟ın tespitine göre, yaĢanan sorunların temelinde; mevcut yönetimin faaliyetlerindeki yasaklayıcı, sınırlayıcı yaklaĢım tarzı, yatmaktaydı.238

“… Tam yaranın üstüne parmak basılmıĢ, ve nihayet Ankara‟ dan ayrılalı yirmi dört saat olmadan memleketin hakiki derdi keĢfedilmiĢti. Hükümet, eskiden olduğu gibi, bugün de ancak yasak sayesinde iĢleri idare etmekteydi. Bu zihniyeti ve usulü kaldırmak, yerine yasağa değil, yapmağa dayanan yeni bir zihniyeti idareye sokmak lazımdı.”

Bahsedilen seyahatte asıl dikkat çekici olan, Mustafa Kemal‟in yaptığı kimi konuĢmalarla, SCF‟nin kapanıĢı sonrasında, iktidar partisi CHF‟yi yönlendirme

234 “Gazi Hz. Bugün Seyahate Çıkıyor,” Hakimiyeti Milliye, 18 Kasım 1930 Bahsedilen seyahat SCF‟ nin kapanıĢından önce kararlaĢtırılmıĢtır. AkĢam gazetesinde yayınlanan bir haberde; Mustafa Kemal‟in seyahat sırasında halka doğrudan temas edeceği, ihtiyaç ve sorunlarını yerinde tespit edeceğini; ayrıca bu seyahatin ülkenin genel yönetiminde önemli değiĢikliklere yol açabileceği, yazılmıĢtır. “Gazi Hz.‟ nin seyahati,” AkĢam, 6 TeĢrisani, 1930 235 Tunçay, a.g.e. , s. 295 236 Ahmet Hamdi BaĢar, Atatürk’le Üç Ay ve 1930’ dan Sonra Türkiye, 2. bs., Ankara: Ankara Ġktisadi ve Ticari Ġlimler Akademisi, 1981, s. 21 237 Tunçay, a.g.e. , s. 299

69 çabalarıdır. Bu bağlamda, 29 Kasım 1930 tarihinde, Trabzon‟da yapılan konuĢma, önemlidir. 239

“ KarĢımızda bir çok partiler varmıĢ gibi daha fazla bir çaba ile çalıĢmak, düĢüncelerimizi halk topluluklarının içine yaymak ve köylere kadar götürmek zorundayız. Her an tarihe karĢı, dünyaya karĢı davranıĢlarımızın hesabını verebilecek bir durumda bulunmak gerekir. DüĢünce ve davranıĢlarımızda bu kadar duygulu ve uyanık bulunarak ancak muhalifsiz bir partinin mahzurlarını ortadan kaldırmıĢ oluruz.”

Yukarıdaki konuĢmada Mustafa Kemal‟in yapılmasını istediği iĢlerden; CHF ile toplum arasında bir iletiĢim kopukluğu olduğunu tespit ettiğini ve ayrıca SCF sonrasındaki muhalefetsiz tek partili siyasal yaĢamın devam ettirileceği Ģeklinde yorumlanabilir.

Ayrıca SCF sonrasında, tek partili siyasal rejimin yerleĢmesi sürecinde, dinsel niteliğiyle öne çıkan 23 Aralık 1930 tarihli Menemen Olayı‟nın CHF kadrolarında yaĢattığı ĢaĢkınlık 240 ve tepkinin etkili olduğu, söylenebilir. 7 Ocak 1931 tarihinde Çankaya KöĢkü‟ nde Menemen olayı‟ nın değerlendirildiği toplantıda; Mustafa Kemal, Menemen halkının baĢka yerlere göç ettirilmesini ve Son Posta, Yarın gibi muhalif gazetelerin yöneticilerinin cezalandırılmasını istemiĢ. BaĢbakan Ġsmet Ġnönü, kendini fesh etmiĢ olan SCF‟nin Menemen Olayı‟ndaki sorumluluğunun ortaya çıkarılması gerektiğini ileri sürmüĢ. Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya ve Meclis BaĢkanı Kazım Özalp ise olayın tarikat bağlantıları üzerinde durmuĢ ve NakĢibendî tarikatının kaldırılması gerektiğini, ifade etmiĢlerdir.241 Bu noktada, yukarıda aktarılan değerlendirme tarzından, Menemen Olayı‟nın dönem içerisinde muhalif basın baĢta

238 BaĢar, a.g.e. ,s. 38 239 Goloğlu, Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ) , s. 300 240 Bu ĢaĢkınlık ve tepki Mustafa Kemal‟ in, orduya hitaben Genel Kurmay BaĢkanı Fevzi Çakmak‟ a gönderdiği mektubun içeriğinden anlaĢılabilir. “… Kublay (Kubilay) Beyin Ģehadetinde mürtecilerin gösterdiği vahĢet karĢısında Menemen‟deki ahaliden bazılarının tasvipkar bulunmaları, bütün cümhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir…” “Gazi Hazretlerinin Orduya Mektubu,” Hakimiyeti Milliye, 29 Aralık 1930 Menemen olayı, Ģeriat isterim sloganıyla ortaya çıkan DerviĢ Mehmet‟ öncülüğünde toplam 6 kiĢi tarafından, gerçekleĢtirilmiĢ ve kısa sürede bastırılmıĢtır. Tunçay, a.g.e. , s. 303 241 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Fahrettin Altay, 10 Yıl SavaĢ 1912- 1922 ve Sonrası, Ġstanbul: Ġnsel Yayınları, 1970, ss. 434- 437

70 olmak üzere CHF‟nin, kendisi dıĢındaki oluĢumlara karĢı alacağı siyasal tutumu etkilediği, söylenebilir.

2. Cumhuriyet Halk Fırkası DıĢındaki Örgütlenmelerin Kapatılması ve Kontrol Altına Alınması

SCF‟nin kapanıĢı sonrasında, yaĢanan geliĢmelere bakılarak; iktidar partisi CHF‟nin siyasal ve toplumsal düzeyde, örgütsel varlığının etkisini gittikçe arttırdığı, rahatlıkla söylenebilir. Bu durum öncelikle CHF dıĢında, mevcut kültürel ve toplumsal örgütlenmelerin kapatılması veya kontrol altına alınması Ģeklinde kendini göstermiĢtir.

Bahsedilen süreç içerisinde öncelikle, kökeni Cumhuriyet öncesine dayanan ve Ġttihat ve Terakki‟nin kültür kurumu olarak tanımlanan, Türk Ocakları, kapanmıĢ veya kapattırılmıĢtır. Daha önce, CHF‟nin 1927 yılındaki II. Kurultayı sırasında hazırlanan parti tüzüğünün, 40. maddesi gereği denetim altına alınan, 242 Türk Ocakları; 10 Nisan 1931 tarihinde düzenlenen kurultaylarında kendilerini fesh etmiĢ ve CHF ile birleĢmiĢlerdir. 243 Bu karar, Mustafa Kemal‟in 25 Mart 1931 tarihinde yaptığı konuĢma, üzerine alınmıĢtır. KonuĢma içerik olarak, adeta Türk Ocakları için alınmıĢ bir kararın, tebliği Ģeklindedir. 244

“Milletlerin tarihinde bazı devirler vardır, ki muayyen maksatlara erebilmek için maddi ve manevi ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve aynı istikamete sevketmek lazım gelir. Yaknı (yakın) senelerde milletimiz boyle bir toplanma ve birleĢme hareketinin verdiği mühim neticeleri idrak etmiĢtir. Memleketin ve inkılabın içeriden ve dıĢarıda gelebilecek tehlikelere karĢı masuniyeti için bütün milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması lazımdır. Tessüs tarihindenberi ilmi sahada halkçılık ve milliyetçilik akiydelerini neĢir ve tamime sadakatla ve iymanla çalıĢan ve bu yolda memnuniyeti mucip hizmetleri sepketmiĢ olan Türkocaklarının, aynı esasları siyasi ve tatbiyki sahada tahakkuk ettiren fırkamla bütün manasiyle yekvucut olarak çalıĢmalarını munasip gördüm… Aynı cinsten olan kuvvetler müĢterek gaye yolunda birleĢmelidir…”

242 Uyar, a.g.e. ,320 Tunçay, a.g.e. , ss. 306- 307 243 “Kurultay, Ocakların Cümhuriyet Halk Fırkası ile KaynaĢmasına Karar Verdi,” Hakimiyeti Milliye, 12 Nisan 1931 244 “Gazi Hazretlerinin, Fırkası Ġle Türk Ocaklarının KaynaĢması Hakkında Mütealaları,” Hakimiyeti Milliye, 25 Mart 1931

71 Yukarıdaki konuĢmanın; CHF‟nin 1930‟lu yıllarda Türk Ocakları ile birlikte her türlü toplumsal örgütlenmeyi kendi bünyesinde toparlama isteğinin ifadesi, Ģeklinde değerlendirilebilir. Bu durumun, CHF‟nin örgütsel düzeyde kendisiyle rekabet edebilecek oluĢumlara karĢı tutum almasının ve kendisine “örgütsel taban oluĢturma giriĢimlerinin” 245 bir sonucu olduğunu söylemek mümkündür. Dönem içerisinde, bahsedilen yaklaĢımı destekleyecek, belirli olaylar ve örnekler mevcuttur.

Mayıs 1931 tarihinde toplanan CHF 3. Kurultayı‟nda, yukarıda bahsedildiği üzere kendisini fesh ederek partiye katılma kararı alan Türk Ocakları‟nın bu kararı onaylanmıĢtır. 246 Türk Kadınlar Birliği ise Nisan 1935‟te düzenlenen son kongresinde; Türk kadınlarının bütün haklarına kavuĢtuğu ve birliğin varlığını sürdürmesinin bir anlamı kalmadığı ifade ederek, kendini feshetme kararı almıĢtır.247 Bahsedilen geliĢmeden yaklaĢık 5 ay önce, TBMM‟nin 5 Aralık 1934 tarihli kararıyla; Türk Kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı, tanınmıĢtır.

Mayıs 1935 tarihinde toplanan, CHF 4. Kurultayı‟nda kabul edilen parti programının 66. maddesinde sınıf esasına dayalı derneklerin kurulamayacağı, 67. maddesinde öğrenci derneklerinin siyasetle uğraĢamayacağı, 69. maddede ise uluslar arası amaçlarla kurulmuĢ ve kökü yurt dıĢında olan derneklerin yasaklanacağı, belirtilmiĢtir.248 Bu kurultaydan 5 ay sonra, Ekim 1935 tarihinde; Türkiye Mason Locaları, Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟nca verilen bir emir üzerine kapatılmıĢtır.249 Bu konuda, dönemin Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın katkılarından önceki bölümde, bahsedilmiĢtir.

Bu dönemde Zonguldak Maden Mühendisleri Kurumu, Türkiye Tiftik Cemiyeti, Ordu Maluller Birliği gibi kurumlar, CHF‟ ye bağlı tüzel kiĢilikler, haline getirilmiĢ. Ayrıca Türk Hava Kurumu, Kızılay ve Çocuk Esirgeme Kurumu, CHF‟ nin kontrolü altına girmiĢtir. 250

245 Bila, a.g.e. , s. 67 246 A.e. , s. 66 247 “Kadınlar Birliği de dün maziye karıĢtı ! ,” Cumhuriyet , 1 Mayıs 1935 248 C.H.P. Programı, Partinin Dördüncü Büyük Kurultayı OnaylamıĢtır, Ankara: Ulus Basımevi, 1935, ss. 49- 51 249 “ Türkiye Mason Locaları bir emirle kapatıldı,” Cumhuriyet, 14 Ekim 1935 250 Bila, a.g.e. , ss. 67- 68

72 a. ġükrü Kaya’nın Söylemleri IĢığında, Halkevleri

Halkevleri bu baĢlık altında; mümkün olduğunca Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın görev süresi ve onun söylemleriyle sınırlandırılarak, anlatılmaya çalıĢılacaktır.

Halkevleri‟nin kurulmasına iliĢkin olarak, CHF 3. Kurultayı‟nda kabul edilen parti tüzüğünün 75. maddesi gereği, vilayet idare heyetlerine; “... icap eden yerlerde halk evleri açmak ve idare etmek” 251 görev ve yetkisi verilmiĢtir. Halkevlerine yüklenen görevler bağlamında, aynı kurultayda kabul edilen parti programında henüz resmen adlandırılmasada; 6 okla sembolize edilen Kemalist ideolojinin temel ilkelerinin, bütün olarak kabul edilmiĢ olması önemlidir. Yeni parti programına göre daha önce kendini; cumhuriyetçi, halkçı, laik ve milliyetçi olarak tanımlayan CHF, ayrıca devletçi ve inkılâpçı bir parti olduğunu ilan etmiĢtir. 252

KuruluĢ talimatnamesine bakılarak; Ġtalya, Almanya, Çekoslovakya, Ġngiltere gibi ülkelerin kitlesel eğitim kurumları ve çalıĢmalarından etkilenilerek, halkevleri oluĢturulmaya, çalıĢıldığı söylenebilir. Ayrıca, halkevlerinden yukarıda bahsedilen 6 ilke ekseninde geliĢen CHF program ve ideolojisinin, topluma kabul ettirilmesi yönünde, bir beklentinin mevcut olduğu, açıktır. 253

“Fırkamızın program temelleri Cümhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, layıklık, inkılapçılıktır. Programımızı; bu ana ve temel prensiplerin hakimiyeti ve ebedileĢmesi için bu vasıflarda kuvvetli vatandaĢlar yetiĢtirilmesini, milli seciyenin türk tarihinin ilham ettiği derecelere çıkmasını, güzel sanatların yükseltilmesini, milli kültürün ve ilmi hareket ve faaliyetlerin kuvvetlendirilmesini ehemmiyetli vasıtalar olarak tespit ve iĢaret eder. Bu esas ve vasıtaların hepsi birden medeniyet yolunda Türklüğü kaybettiği uzun yılları cesur, atılgan ve yorulmaz hamlelerle kazanacak nesiller yetiĢtirmeği, medeniyet sahasında türkün tabii meziyet ve kabiliyetleriyle mütenasip Ģeref mevkiini tekrar almasını istihdaf eyler (amaçlar). Halkevlerinin gayesi bu uğurda çalıĢacak mefküreci (idealist ) vatandaĢlar için toplayıcı ve birleĢtirici yurtlar olmaktır.”

251 Tunçay, a.g.e. , s. 464 Öz, a.g.e. , s. 111 252 Tunçay, 475 253 Halkevleri Talimatnamesi için Bkz. Hakimiyeti Milliye, 18- 19 Aralık 1931 Cumhuriyet, 13 ġubat 1932

73 Bahsedilen talimatname gereği halkevlerinin çalıĢmalarını yürütebilmesi için, 9 ayrı Ģube kurulacaktır. 254

1. Dil, edebiyat, tarih Ģubesi 2. Güzel sanatlar Ģubesi 3. Temsil Ģubesi 4. Spor Ģubesi 5. Ġçtimai yardım Ģubesi 6. Halk dershaneleri ve kurslar Ģubesi 7. Kütüphane ve yardım Ģubesi 8. Köycüler Ģubesi 9. Müze ve sergi Ģubesi

Halkevleri ilk olarak, 19 ġubat 1932 tarihinde 14 Ģehirde, açılmıĢtır. Daha sonra halkevlerinin sayısı; dönem içerisinde hızla artarak, Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görevinin sona erdiği 1938 yılı içerisinde, 209‟u bulmuĢtur. 255

Kaya, 4. Dönem TBMM‟de 1932 yılı bütçe görüĢmeleri sırasında yaptığı konuĢmada, halkevlerinin; tek partili Cumhuriyet rejiminin idealize ettiği vatandaĢ tipinin yaratılması yönünde araçsal bir iĢleve sahip olduğunu, ifade etmektedir. Bahsedilen konuĢmada Kaya tarafından, demokrasi ve mevcut tek partili Cumhuriyet rejiminin eĢ anlamlı olgular Ģeklinde anlatılması, dikkat çekicidir. 256

“Her rejimin kendine göre vatandaĢ ve kendine göre memur tipleri vardır… Bizim aradığımız vatandaĢ, memleketin menfaatini, milletin mukadderatını tıpkı o memleketin baĢında bulunmuĢ en büyük mes‟ ul gibi düĢünerek, çalıĢarak bilen, bildiğini her yerde, her zaman söyliyerek memleketle alakadar olan vatandaĢtır. Bizim aradığımız vatandaĢ budur. Çünkü, demokrasi ve Cumhuriyet ne istibdatta olduğu gibi kafa kırar, ne de meĢruiyette olduğu gibi aldatır. Burada en çok rey sahibi idareyi yapar. Bu kadar reyim vardır. Ġdare benimdir der. Rey alabilmek için de behemehal memleketin iĢlerile alakadar olmak lazımdır. Alakadar etmek te

254 Bahsedilen Ģubelerle ilgili bahsedilen talimatname dıĢında ayrıntılı bilgi için Bkz. C.H.P. 15. Yıl, Ankara, 1938, ss. 15- 17 255 Halkevlerinin sayısal geliĢimi ve faaliyetleri için Bkz. C.H.P. 15. Yıl , s. 16 vd. Tevfik Çavdar, “Halkevleri,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 4. c. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1982 256 Ergüven, a.g.e. , s. 107 Kaya, bu konuĢmayı yaptığı sırada; 6. Ġsmet Ġnönü Hükümet‟ inde Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yapmaktadır.

74 Cumhuriyetin vazifesidir. Bugün Cumhuriyetin mukadderatına hakim olan Fırkamız da bunu yapmaktadır. Halkevleri sırf bunun için açıldı.”

1937 yılında halkevlerinin kuruluĢunun 5. yıldönümünde yaptığı konuĢmada Kaya; konuyu aydınlar ve toplum iliĢkileri bağlamında, ele almaktadır. Ona göre; aydınlar daha doğrusu yönetici sınıf, toplumun eğitim ve kültür seviyesini, kendisini ve yaptığı reformları anlayacak seviyeye, yükseltmek zorundadır. Buna göre halkevleri; bahsedilen amacı gerçekleĢtirmek amacıyla aydınlar ve toplum arasındaki iletiĢimin sağlanacağı kurumlardır. 257

“Kendine münevver diyen sınıf memur olalım, serbest olalım öğrendiklerimizi kendi gayretlerimizden, kendi kabiliyetlerimizden ziyade milletin yaptığı fedakarlığa medyunuz (borçluyuz). Hiç kimse, kendin bildim, kendim öğrendim diye övünecek vaziyette değildir. Eğer bizde mekteb açılmıĢsa ve elimize kitab verilmiĢse milletin verdiği vergiler ve vatanın muhafazası için bol bol döktüğü temiz ve asil kan seviyesidir (sayesindedir )… Ġçimizde hiç birimizin kendi müktesebatile ve kendi fikriyatiyle övünmeğe hakkı yoktur. Ta ki bu milletin her ferdi aĢağı yukarı onun fikrini anlıyacak hale gelmedikçe.. Eğer bizim fikirlerimizi ideallerimizi milletin büyük kütlesi olan halk anlamıyacak olursa biz eski zamanlarda olduğu gibi kendi hücresinde kapanmıĢ fal atmakla vakit geçiren filozoflara benzeriz… Türkün istiklalini kuran ve istikbalini koruyan bu inkılab ebediyet için kurulmuĢtur. Kuranlar prensipleri ve vasıtaları önümüze koymuĢlar ve elimize vermiĢlerdir. Münevverlerin büyük vazifeleri vardır. Bu büyük vazife zaten asil ve büyük Türk milletini tarihinin kendisinden beklediği mevkie çıkarmaktır… Bu büyük ideale az zamanda bizi kavuĢturacak olan müessese de Halkevleridir. Halkevlerini daima ziyaret etmek vatandaĢları muhtelif vesilelerle oraya celbederek kendilerile görüĢmk iktisadi, sosyal ve bedii ihtiyaçlarını ve vasıflarını yükseltmek lazımdır.

Kaya‟nın 1938 yılında halkevlerinin 6. kuruluĢ yıldönümünde yaptığı konuĢmada kullandığı ifadeler ise Cumhuriyet liderlerinin bahsedilen kurumlardan beklentilerini, özetlemektedir. 258

“Halkevleri Atatürk inkılabı prensiplerinin halk arasında yayılması derinleĢmesi ve kökleĢmesi için kurulmuĢtur. Halkevlerine ihtilalin yayın ve korum (koruma ) yurdu demek lazımdır.”

257 A.e. , ss. 268- 269 258 Hakimiyeti Milliye, 21 ġubat 1938

75 3. Basına Yönelik Düzenlemeler

Bu baĢlık altında, tek partili rejimin kurumsallaĢtığı 1930‟lu yıllarda, siyasal iktidarın mutlak sahibi CHF ve mevcut hükümetler tarafından Türk basınına yönelik olarak uygulamaya konulan yasal ve kurumsal düzenlemelere, Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟ nın etkisi bağlamında değinilmeye çalıĢılacaktır.

Dönem içerisinde, basına yönelik ilk ciddi düzenleme; 25 Temmuz 1931 tarihli ve 1881 sayılı Matbuat (Basın ) Kanunu‟dur. Bahsedilen kanun ile ilgili olarak yapılan meclis görüĢmelerinde, amacın; basın özgürlüğünü sınırlamak değil, bu özgürlüğün Cumhuriyet rejimi ve reform hareketlerine karĢı yayın yaptıkları iddia edilen bir grup gazeteci tarafından, kötü amaçlarla kullanılmasının engellenmesi olduğu, ileri sürülmüĢtür. 259 Basın Kanunu‟nun 3. maddesinde, gazete ve dergi gibi yayın organlarının kurulabilmesi için bildirim usulü yeterli bulunurken, sınırlayıcı ve yasaklayıcı hükümleri; özellikle 50. ve 51. maddelerde düzenlenmiĢtir. 260

“Madde 50- Memleketin umumi siyasetine dokunacak neĢriyattan dolayı Ġcra Vekilleri Heyeti gazete veya mecmualar muvakkaten tatil olunabilir… Bu suretle kapatılan bir gazetenin mesulleri tatil müddetince baĢka bir isim ile gazete çıkaramaz. Madde 51- Yabancı bir memlekette çıkan bir gazete veya mecmuaların Türkiyeye sokulması ve dağıtılması Ġcra Vekilleri Heyeti kararıyle menolunabilir. Dağıtılan nüshalar karardan evvel Ġcra Vekilleri Heyetinden müstacelen karar alınmak üzere Dahiliye Vekilinin emriyle toplattırılabilir. MenolunmuĢ gazeteleri memnuiyeti bilerek Türkiyeye sokan ve dağıtanlardan 300 liraya kadar ağır para cezası alınır.”

Basın Kanunu, 1930‟ lu yıllar boyunca; 14 Mayıs 1932, 4 Haziran 1932, 8 Haziran 1933, 23 Haziran 1934 ve 27 Haziran 1938‟da olmak üzere değiĢikliklere uğramıĢtır. Haziran 1938‟de yapılan kapsamlı değiĢikliklerle; gazete ve dergi çıkarmak; bildirim usulü yerine, ruhsatname alınması zorunluluğu getirilerek,

259 Meclis görüĢmelerinde Arif Oruç, Zekeriya Sertel‟ in baĢını çektiği bir grup gazeteci hedef alınmıĢtır. Meclis görüĢmeleri ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz. Topuz, a.g.e. , ss. 147- 150 Mahmut Goloğlu, Tek Partili Cumhuriyet (1931- 1938 ), Ankara: Goloğlu Yayınları, 1974, ss. 21- 30 Server Ġskit, Türkiyede Matbuat Ġdareleri ve Politikaları, Ankara: BaĢvekalet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü Yayınları, 1943, ss. 258- 259 260 Ayrıca kanunun 38. maddesinde; intihar olaylarının izinsiz yayınlanması, yasaklanmıĢtır. 40. maddede ise; saltanat, hilafet, komünizm ve anarĢizm lehine yayın yapmak yasaklanmıĢ, aksi yönde

76 güçleĢtirilmiĢtir. Ayrıca siyasi nitelikte gazete ve dergi çıkaracak kiĢilerin; bulundukları bölgenin nüfusuyla orantılı olarak, belirlenen miktarlarda teminat mektubu göstermeleri, zorunlu tutulmuĢtur. Bahsedilen kanun değiĢikliğinde bir baĢka dikkat çekici nokta ise eğitim kurumlarında disiplini bozacak nitelikte olayların, gazetenin çıktığı yerin en büyük mülkiye amirinden izinsiz yayınlanmasının yasaklanmıĢ, olmasıdır. 261

Dönem içerisinde Basın Kanunu ile düzenlenen basın özgürlüğünün sınırlarını ise uygulamada genel olarak Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya ve Recep Peker, Ali Kılıç gibi CHF yöneticilerinin tutumları, çizmektedir. 262 Bu konuda Kaya‟nın tutum ve uygulamaları hakkında fikir verecek, belirli örnekler mevcuttur.

Sabiha Sertel‟in öncülüğünde Mart 1936‟da yalnızca bir sayısı yayınlanan Projektör dergisi; hükümet tarafından toplatılır ve kapatılır. Bu olaya, Sabiha Sertel‟ in; “Mebus hanımlar, niçin susuyorsunuz ?” baĢlıklı bir makalesi, yol açmıĢtır. Bahsedilen makalede; TBMM‟de çalıĢan kadınlardan yol vergisi alınmasını amaçlayan bir kanun tasarısı görüĢülürken, evlerinde çalıĢmadan oturan burjuva kadınlarının vergiden muaf tutulması eleĢtirilmekte, mecliste bulunan kadın milletvekillerinden, iĢçi kadınların haklarını savunmaları, istenmektedir. Bu konuda Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya, Sabiha Sertel‟in aktardığına göre, Ģunları söylemiĢtir.263

“Bu komünizm propagandası değil de nedir? Bu dergide daha birçok ipsiz sapsız yazılar var. Sovyetler Birliği‟ nde Miçurin Metodu diye bir yazı. Bu halka da, bana da vız gelir. Ben bu gibi yazılardan korkarım. Sen hem iĢçi kadınları tahrik ediyor, hem de mebus bayanları vazifelerini yapmamakla suçlandırıyorsun. ĠĢte halk bu yazıya kulak asar. Onun için toplattım.”

hareket edenlerin 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezaları ile cezalandırılacağı, belirtilmiĢtir. Matbuat Kanunu tam metni için bkz. Hakimiyeti Milliye, 27-28-29 Temmuz 1931 261 Topuz, a.g.e. , ss. 160- 161 Ulus, 26 Haziran 1938 262 A.e. , s. 153 263 Sertel, Roman Gibi, s. 185 Uyar, a.g.e. , s. 147

77 Ayrıca Zekeriya Sertel‟in aktardığı bir baĢka olay; Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın basına yönelik uygulamalarının etkinlik alanının geniĢliğini göstermesi açısından önemlidir. 264

“Basına, doğrudan doğruya sansür uygulanmıyordu, ama manevi baskı o kadar ağırdı ki, çoğumuz sansürü bu baskıdan iyi buluyorduk. Çünkü basın sıkı bir kontrol altında tutuyordu. Basın Kanunu, hep basının aleyhine yorumlanıyordu. Hangi yazarın kime ve neye dokunacağına önceden kestirmek olanağı yoktu. Örneğin, ufak bir ziyaret için Romanya‟ ya davet edilmiĢtim, Sinai‟ de öğle yemeği yiyorduk. Derken bir adam telaĢla soframıza sokuldu, Sertel burada mı? diye sordu. Kim arıyor? Dedim. Sizi Ankara‟ dan telefonla istiyorlar, diye cevap verdi. Telefona gittim. KarĢıma ĠçiĢleri Bakanı ġükrü Kaya çıktı. O gün gazetemde çıkan bir baĢyazının hesabını vermemi istiyordu. Ġstediği açıklamayı yaptım mesele kapandı. Fakat hükümet baskısı beni orada bile bulmuĢtu.”

Dönem içerisinde; basına yönelik olarak gerçekleĢtirilen en önemli kurumsal düzenlemenin; 1931 yılında kapatılan, Matbuat Umum Müdürlüğü‟nün (Basın Genel Müdürlüğü ), Mayıs 1933‟de Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟na bağlı olarak yeniden kurulması 265 ile gerçekleĢtirildiği, söylenebilir. Bahsedilen kurumun oluĢturulmasının; basın üzerinde güçlü bir kontrol mekanizması kurulmasına ihtiyaç duyulmasından kaynaklandığı, söylenebilir. Bu ihtiyaç, Basın Genel Müdürlüğü‟nün yeniden kurulması nedeniyle; Kaya tarafından yayınlanan bir genelgede, açıkça ifade edilmiĢtir. 266

“… Türkiye‟ de bütün matbuat ve her türlü neĢriyat ve telkinlerin, içeri doğru Ģuurlu ve olgun, dıĢarı doğruda vahdetli ve vazıh bir manzara gösterebilmesi, bir devlet müessesi olan umum müdürlüğün muntazam ve metodik mesaisini olduğu kadar birer millet müessesi olan gazete, mecmua, radyo, sinema ve tiyatrolarımızın büyük inkılap ülküsüne yapıĢık çalıĢma ve baĢarma kararlarının da bir muhassalası (netice, sonuç) olacaktır. ”

Basın Genel Müdürlüğü‟nün görev ve etkinlik alanı oldukça geniĢ tutulmuĢ; basını denetleme konusunda inkılap prensiplerine, devlet siyasetine ve millet

264 Zekeriya Sertel, a.g.e. , ss. 213- 214 265 Ġskit, a.g.e. , s. 268 266 Ergüven, a.g.e. , s. 304

78 ihtiyaçlarına uygunluk gibi büyük ölçüde yoruma açık ve soyut kriterler getirilmiĢtir. 267

“Madde 1) Dahiliye Vekilliğine bağlı Matbuat Umum Müdürlüğünün vazifeleri Ģunlardır: A) Gerek memleket dahilinde ve gerek haricindeki siyasi, iktisadi, içtimai ve harsi hareketler bakımından yerli ve yabancı neĢriyatı takip etmek; B) Milli matbuatın inkılap prensiplerine Devlet siyasetine ve millet ihtiyaçlarına uygun olmasını temin eylemek; C) Matbuatın en mühim bir telkin ve terbiye vasıtası olmak vasfını tahakkuk ettirmek için tedbirler almak; D) Milli gazeteciliğimizin seviyesini yükseltecek tedbirlerin alınmasında rehberlik etmek. (Gazetecilik kursu ihdası, matbuat mensupları birliği ve kulübü vücude getirilmesi ve matbuat kongrelerinin yapılması ve saire gibi); E) Memleket haricinde Türkiyeyi tanıttırmayı ve menfi propagandalarla mücadeleyi temin eylemek; F) Kendi sahasında neĢriyat yapmak; G) Matbuat kanunun tatbikına nezaret etmek; H) Beynelmilel matbuat teĢekküllerile mesleki temas ve münasebetlerde bulunmak ; Ġ) Radyo, film ve tiyatro gibi efkarı umumiye ile alakadar olan vasıtaları murakabe etmek; Matbuat umum müdürlüğü bu vazifelerini alakadar vekaletler ve makamlarla temas ve muhabere ederek ifa eyler. Ġ) fıkrasında beyan olunan vasıtaların murakabesinde Maarif vekaletinin direktifleri nazarı itibare alınır.”

Görev süresi boyunca Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın kontrolü altında bulunan Basın Genel Müdürlüğü‟nün, dönem içerisinde gerçekleĢtirdiği en dikkat çekici faaliyetlerinden birisi, Mayıs 1935‟te düzenlenen 1. Basın Kurultayı‟dır. Kurultay‟ın açılıĢ ve kapanıĢ konuĢmalarını yapan Kaya; mesleki ve kurumsal açıdan basının, kamusal niteliğini vurgulamıĢ ve bu niteliği nedeniyle basın üzerindeki devlet kontrolünün, bir zorunluluk olduğunu, ifade etmiĢtir. 268 Bahsedilen kurultayda, ayrıca basının mesleki standartlarını geliĢtirmek, ileride Türk Basın Birliği ismiyle anılacak bir mesleki örgütlenme oluĢturmak yönünde, kararlar alınmıĢtır.269 Türk

267 Basın Genel Müdürlüğü‟ nün teĢkilat ve görevleri, 26 Mayıs 1934‟ te kabul edilen 2244 sayılı kanun ile belirlenmiĢtir. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 4, C. 1, Ġ. 57, s. 272 Basın Genel Müdürlüğü; bir denetim mekanizması olarak düĢünülmesinin yanı sıra, yurt içinde ve yurt dıĢında Cumhuriyet Türkiyesi‟ ni ve yapılan reformları tanıtmak amacıyla çeĢitli yayınlar yapmak gibi yapıcı bir iĢlevede sahiptir. Kaya‟ nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde Basın Genel Müdürlüğü tarafından yurt dıĢında La Turquie Kemaliste, Fotoğraflarla Türkiye; yurt içinde ise yeniden düzenlenen Ayın Tarihi dergisinin yayınlanması gibi çalıĢmalar yapılmıĢtır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. C.H.P. 15 Yıl, ss. 100- 101 268 Ergüven, a.g.e. , s. 169 Basın kurultayı ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz. Ulus, 16- 18 Mayıs 1935 269 Ġskit, a.g.e. , ss. 281- 282 Dönem basınından çok sayıda gazetecinin katıldığı kurultayda; ele alınan sorunların çözüm yolları genel olarak; basının devlet eliyle kalkınması temeline, dayanmaktadır. Topuz, a.g.e. , s. 153

79 Basın Birliği; yaklaĢık 3 yıl sonra, 27 Haziran 1938 tarihinde çıkarılan 3511 sayılı kanunla kurulmuĢtur. Kaya, bahsedilen kanun ile ilgili olarak, meclis görüĢmelerinde yaptığı konuĢmada; dönemin basın özgürlüğü anlayıĢını, adeta özetlemiĢtir. 270

“ Muharrirlerimiz memleket iĢlerini tenkitte serbesttirler. Tenkit hüriyetini ve çerçevesini tayin ve tahdid edecek, muharririn irfanı, vicdanı ve aklıselimidir. Böyle bir takdirin kanuni mesuliyeti de büyük olur. Bu takdir salahiyetinin geniĢ serbestliğinden doğabilecek mesuliyetleri her ferdin veya her muharririn ayrı ayrı telakkilerine bırakmıyoruz. Bütün milletin iradesinin ifadesi olan kanunların hükümlerine tevdi ediyoruz. Yazı hüriyetinin hâkimi muharrir, muharrir mesuliyetinin hakemi de hâkimdir… Hüriyetin tarifi çoktur ve güçtür. En iyi hüriyet memleketin menfaatine, milletin seciyesine (karakterine ) muvafık, devletin haklarını ve menfaatlerini koruyan hüriyettir.”

Toparlamak gerekirse; SCF‟nin deneyimi sonrasında, 1930‟lu yıllarda basına yönelik düzenleme ve uygulamaların temelinde; tek partili rejimi kurumsallaĢması süreci içerisinde siyasal iktidarın, ideal bir Türk basını yaratma isteğinin yattığı, söylenebilir. Bu süreç içerisinde aktif bir rol oynayan Kaya; ġubat 1934‟te yayınlanan bir makalesinde; yukarıda bahsedilen olguyu, açıkça ifade etmiĢtir. 271

“… Her rejim kendisine muvafık (uygun ) bir vatandaĢ tipi aradığı gibi bir matbuat tipi de arar. Esaslı inkılap yapan memleketler, gazetelerini de inkılabın yürüyüĢüne ve ahengine uydurmağı inkılapların yerleĢmesi ve bütünleĢmesini zaruret addediyorlar. Gazeteler de bu ahenge uymağı milli bir vazife sayıyorlar…”

4. Parti - Devlet BütünleĢmesi

Parti – devlet bütünleĢmesi olarak tanımlanan olgunun; SCF deneyimi sonrasında fiilen oluĢmuĢ olan tek parti iktidarının varlığını, dönem içerisinde kurumsal ve anayasal düzeyde, açıkça ortaya koyması Ģeklinde gerçekleĢtiği söylenebilir. Bahsedilen olgunun ortaya çıkıĢındaki önemli dönüm noktaları, Mayıs 1935 4. CHF Kurultayı ve bu kurultayda alınan kararlar, 18 Haziran 1936 tarihli bürokrasi ve CHF arasındaki iliĢkilerini bürokrasi lehine düzenleyen genelge ve 13

270 Ulus, 29 Haziran 1938 271 Ergüven, a.g.e. , s. 308 Hakimiyeti Milliye, 16 ġubat 1934

80 ġubat 1937 tarihinde CHF‟nin temel ilkelerinin anayasal güvence altına alınması, olarak sıralanabilir.

Parti – devlet bütünleĢmesi yönündeki amacın açıkça ifade edilmesi açısından, Mayıs 1935 4. CHF Kurultayı‟nda otoriter eğilimleriyle tanınan CHF Genel Sekreteri Recep Peker‟in 272 konuĢması, önemlidir. 273

“ Yeni programın göze çarpan farikası yeni Türkiyed zaten baĢtanberi devletle bir ve beraber çalıĢan Cumhuriyet Halk Partisinin varlığı, devlet varlığiyle birbirine daha sıkı bir surette yaklaĢıyor. Esasen partinin ana vasıfları olan cumhuriyetçilik, ulusçuluk, halkçılık, devrimcilik, devletçilik ve laiklik yeni program onaylandıktan sonra devletin de ana vasıfları halini alıyor.”

Bahsedilen kurultayda kabul edilen yeni parti programında; “Partinin güttüğü bütün bu esaslar, Kamalizm prensiplerdir.” ifadesi kullanılarak Kemalizm‟in CHP‟ nin resmi ideolojisi olduğu ifade edilmiĢtir. 274 Programın 5. maddesinde CHP; önceki programa paralel olarak kendisini; cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçı olarak tanımlamıĢtır. Bu noktada, Esat Öz‟ün siyasal sistemin iĢleyiĢiyle doğrudan ilgili olarak tanımladığı; cumhuriyetçilik, halkçılık ve milliyetçilik ilkelerinin 275 parti programında iĢleniĢine kısaca değinmek, CHP‟nin yöneten yönetilen iliĢkilerine bakıĢını yansıtmak açısından, önemlidir. Cumhuriyetçilik ilkesiyle, cumhuriyet rejimi; ulusal egemenliğin en iyi Ģekilde temsil edildiği sistem olarak, kabul edilmiĢ ve partinin cumhuriyeti her türlü tehlikeye karĢı koruyacağı, ifade edilmiĢtir. Levent Köker‟e göre cumhuriyet rejimini her türlü tehlikeye karĢı koruma düĢüncesi, halkın siyasal tercihlerini özgürce ifade edebileceği bir, çok partili sisteme izin vermemenin bir gerekçesi olarak görülmüĢtür. Ona göre; ulusun egemen olduğu cumhuriyet rejimine karĢı tehlikelerin, yine ulusun kendi içinden geleceği, düĢünülmektedir. 276 Milliyetçilik

272 Recep Peker, Mart 1931‟ de Saffet Arıkan‟ ın yerine CHF Genel Sekreterliği‟ ne, atanmıĢtır. Bila, a.g.e. , s. 67 273 Cumhuriyet, 14 Mayıs 1935 274 CHP programı tam metni için Bkz. C.H.P. Programı, Partinin Dördüncü Büyük Kurultayı OnaylamıĢtır, Ankara: Ulus Basımevi, 1935 275 Öz, a.g.e. , s. 142 276 Levent Köker, ModernleĢme Kemalizm ve Demokrasi, 2. bs., Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1993, s. 149

81 ilkesiyle, millet; dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı siyasal ve sosyal, bir bütün olarak tanımlanmıĢtır. Halkçılık ilkesinde önceki program ve tüzüklerdeki, mutlak eĢitlikçi, sınıf çatıĢmasını ve her türlü ayırımı red eden anlayıĢ sürdürülmüĢtür. Aynı ilke içerisinde halkın, dayanıĢmacı bir anlayıĢıyla; çiftçiler, esnaflar, iĢçiler, serbest meslek sahipleri, sanayiciler, memurlar, tüccarlar baĢta olmak üzere çeĢitli meslek gruplarından oluĢtuğu, ifade edilmiĢtir. Fakat burada dikkat çekici olan, halkçılığın; milliyetçilik karĢısında araçsal bir konumda değerlendirilmesidir. Bu noktada, CHP‟nin modern bir ulus- devlet yaratma idealine paralel olarak, bir ulus yaratmak zorunluluğunun, yukarıda bahsedilen halkçılık anlayıĢını, doğurduğu söylenebilir. Bu durum, parti programı metniyle birlikte; Recep Peker‟in yukarıda atıfta bulunulan konuĢmasında açıkça ortaya konmuĢtur.277

“… Ancak bizim istediğimiz ve anladığımız manada halkçı olmalıdır ki milliyetçiliğin en temiz ve saf bir değere çıkarır. Sade milliyetçilik Türk vatanının sınırı içinde, dil birliği, kültür birliğile mazi hatıralarına ve gelecek zamanın emellerine bağlılıkla birleĢme yapar. Fakat bu anlayıĢta birleĢmemiĢ olsa, daha içinde, sınıf, imtiyaz çarpıĢmaları kopmayan yani halkçı bir duygu ile birleĢememiĢ olan bir ulus yığını hak ve Ģerefte müsavi (eĢit ) teklerden kurulmuĢ bir ulusal birlik kütlesi vücude getiremez. Ulus yığını bu saf duygularla halkçı olmalıdır ki halk yığınları ulusculuğun yaptığı büyük kuvvetle birbirini seven, birbirine bağlanan büyük bir varlık teĢkil edebilsin…”

Tekrar parti- devlet bütünleĢmesi olgusuna değinmek gerekirse 1935 kurultayında kabul edilen parti tüzüğünün belirli maddeleri ile bahsedilen olgunun gerçekleĢmesi yolunda bazı adımlar atıldığını söylemek mümkündür. 278

“Parti- hükümet iliĢkilerini düzenleyen 64. madde ile, bucak, ilçe ve il kongrelerine yörenin en büyük mülkiye amirinin davet edilebileceği ve bu amirlerin, gerekirse açıklamalarda bulunabileceği belirtilmekte, 95. maddede de “Parti, kendi bağrından doğan hükümet teĢkilatıyla, parti teĢkilatını, birbirini tamamlayan bir birlik tanır” denilmektedir. 96 maddeyle de, parti- hükümet temasının merkezde, genel sekreter aracılığıyla, illerde ise il bakanları ve valilerce sağlanacağı hükme bağlanmaktadır.”

277 Cumhuriyet, 14 Mayıs 1935 Halkçılık ve milliyetçilik ilkeleri arasında benzer bir iliĢki için Bkz. CHP 15. Yıl , s. 11 Halkçılık ilkesi; milli mücadele döneminde anti bürokratik ve demokratik bir anlama sahipken; cumhuriyetin ilanı sonrasında özelikle 1930‟ lu yıllarda siyasal katılım ve temsil konularında, ciddi bir içerik değiĢikliğine, uğramıĢtır. Köker, a.g.e. , ss. 138- 149 Ġlhan Tekeli- Gencay Saylan, “Türkiye‟ de Halkçılık Ġdeolojisinin Evrimi,” Toplum ve Bilim, sayı 5- 6, (Yaz- Güz), 1978, ss. 44- 110 278 Bila, a.g.e. , s. 70

82 Bu noktada 1935 kurultayında açığa çıkan parti- devlet bütünleĢmesi sürecinde, söylemleriyle CHP Genel Sekreteri Recep Peker‟in isminin ön plana çıktığı söylenebilir. Fakat çeĢitli kaynaklarda, dönem içerisinde parti- devlet bütünleĢmesinde izlenecek yöntem ve uygulamalar konusunda Recep Peker‟in baĢta Atatürk ve Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya olmak üzere, lider kadronun önemli isimleriyle, ciddi görüĢ ayrılıkları yaĢadığı belirtilmektedir.

Hasan Rıza Soyak‟ın aktardığına göre; Recep Peker Mayıs 1935 4. CHP Kurultayı öncesinde, Ġtalya ve Almanya‟da oldukça masraflı, dedikodulara yol açan bir inceleme seyahatinin ardından faĢist nitelikleri ön plana çıkan yeni bir parti programı ve tüzüğü hazırlamıĢtır. Recep Peker‟in, BaĢbakan Ġsmet Ġnönü tarafından onaylanan tasarısı, Atatürk tarafından red edilmiĢtir. 279

Ayrıca bu dönemde Recep Peker‟in parti teĢkilatını, hükümet ve bürokrasiye egemen kılma giriĢimleri, sonuçsuz kalmıĢtır. Bu dönemde Ġzmir valisi Kazım Dirik ile CHP Ġzmir MüfettiĢi Hacım Muhittin arasındaki anlaĢmazlık, Recep Peker ve Kaya arasında bir gerilime yol açmıĢtır. Bahsedilen gerilimi; Kaya ve dönemin CHP milletvekili Ali Kılıç‟tan dinleyen Ġsmet Bozdağ, Ģu Ģekilde aktarmaktadır. 280

“Atatürk yaverine yeni bir emir verdi: - ġükrü Kaya‟ yı bulun! Yarım saat sonra ġükrü Kaya sofradaydı. Atatürk konuğunu ağırladıktan sonra Hacım Muhittin, Kazım Dirik çekiĢmesi üzerinde ne düĢündüğünü sordu. ġükrü Kaya konuĢtu: - PaĢam, ikisi de arkadaĢımız, geçinemiyorlar. Ben Recep‟ e (Peker ) Parti müfettiĢini değiĢtirmesini rica ettim, o bana “Sen Valini kaldır, bu adam iĢe yaramaz” dedi. Oysa Kazım PaĢa Ġzmir‟ de iyi çalıĢıyor, yerine daha iyisini de göndermen mümkün değil… Bu iĢten biraz baĢım ağrıdı… Atatürk‟ ün önündeki kadeh, dokunulmadan olduğu gibi duruyordu. ġükrü Kaya‟ ya: - Parti MüfettiĢi Valinin içine ne karıĢırmıĢ! Hele Recep‟ in sana Valiyi değiĢtirmeni salık vermesi ne demek? Nasıl bir yönetimdir bu? Sorumsuz MüfettiĢ, sorumlu Valiye buyruk verecek? Peki, bir Vali, Parti müfettiĢinin dediğini yapar da o iĢin sonu iyi çıkmazsa, sen Valinin mi yakasına yapıĢacaksın, Parti müfettiĢinin mi? . - Elbette Valinin - Öyleyse, Parti müfettiĢinin haddini bildirmek de sana düĢer… Gücün yetmiyorsa, BaĢvekil PaĢaya söyle…

279 Soyak, a.g.e. , ss. 61- 63 280 Bozdağ, Atatürk’ ün Sofrası, s. 153

83 Bahsedilen gerilim, Atatürk‟ün müdahalesi sonucu, CHP Ġzmir MüfettiĢi Hacım Muhittin‟in istifa ettirilmesiyle son bulmuĢtur.

Recep Peker, 15 Haziran 1936 tarihinde Atatürk tarafından görevden, alınmıĢtır. AkĢam gazetesinde yayınlanan habere göre, CHP Genel Sekreterliği görevini; geçici bir süreyle bu sırada BaĢbakanlık ve CHP Genel BaĢkan Vekilliği‟ni bir arada yürüten Ġsmet Ġnönü, üstlenecektir. 281 18 Haziran 1936 tarihinde ise CHP Genel Sekreterliği‟ne, Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya atanmıĢtır. Bu karar, aynı tarihte BaĢbakan Ġsmet Ġnönü tarafından yayınlanan beyanname ile ilan edilmiĢtir. Ayrıca bu beyanname ile parti- devlet bütünleĢmesi Recep Peker‟in tasarladığının aksine; hükümet ve bürokrasinin partiye egemen olması Ģeklinde, gerçekleĢtirilmiĢtir. Kaya‟yı, bahsedilen sürecin uygulayıcısı durumuna getiren, beyannamenin metni, Ģöyledir. 282

“Cumhuriyet Halk Partisinin memleketin siyasi ve içtimai hayatında güttüğü yüksek maksatların tahakkukunu kolaylaĢtırmak ve partinin inkiĢafını (geliĢmesini ) arttırmak ve hızlandırmak için bundan sonra faaliyeti ile hükümet idaresi arasında daha sıkı bir yakınlık ve daha ameli bir beraberlik sağlanmasına genbaĢkurca karar verilmiĢtir. Bu maksatla 1- Dahiliye vekili genyönkurul üyeliğine alınmıĢ ve kendisine partinin genel sekreterlik vazifesi verilmiĢtir. 2- Bütün vilayetlerde vilayet parti baĢkanlığına vilayetin valisi memur kılınmıĢtır. 3- Umumi müfettiĢler, mıntıkaları dahilinde bütün devlet iĢlerinin olduğu gibi parti faaliyet ve teĢkilatının da yüksek murakıp ve müfettiĢidirler. 4- Vilayetlerde ilyönkurca intihap edilmiĢ bulunan baĢkanlar üye durumunu almıĢ ve mansup veya mahallince müntahap mebus baĢkanların baĢkanlık vazifeleri hitam bulmuĢtur. 5- Bu beyannamenin icaplarını parti genel sekreteri olmuĢ bulunan dahiliye vekili takip ve tanzim edecektir. 6- Yukarıdaki maddeler bütün parti teĢkilatına, vilayetlere ve umumi müfettiĢliklere tebliğ olunmuĢtur. BaĢvekil ve C.H. Partisi genel baĢkan vekili Ġsmet Ġnönü”

Yukarıdaki beyannamenin uygulanmasına iliĢkin olarak, BaĢbakan Ġsmet Ġnönü ile Ġç ĠĢleri Bakanı ve CHP Genel Sekreteri Kaya tarafından 23 Haziran 1936‟

281 AkĢam, 15 Haziran 1936 282 Dahiliye vekili Parti Genel sekreteri oldu”, AkĢam, 19 Haziran 1936

84 da Ankara‟ya davet edilen 28 vali‟nin katıldığı bir toplantı düzenlenmiĢtir. 283 Aynı amaçla Kaya tarafından düzenlenen, 25 Haziran 1936 tarihli Ege Bölgesi valilerinin katıldığı Ġzmir toplantısını, Edirne‟ de 5 Temmuz 1936 tarihinde düzenlenen valiler düzeyinde bir baĢka toplantı, izlemiĢtir. 284

Yukarıda bahsedilen geliĢmeler, parti- devlet bütünleĢmesi sürecinde önemli bir dönüm noktasını teĢkil ederken, aynı zamanda önceki bölümde değinildiği üzere Kaya‟nın aktif siyasal yaĢamın en parlak döneminin baĢlangıcı olmuĢtur. Parti – devlet bütünleĢmesinin son aĢaması olarak değerlendirilebilecek ġubat 1937‟deki anayasa değiĢikliği; Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı ve CHP Genel Sekreterliği‟ ni birlikte yürüttüğü dönem içerisinde, gerçekleĢmiĢtir.

BaĢbakan Ġsmet Ġnönü ve 153 milletvekilin imzasıyla hazırlanan anayasa değiĢikliği teklifi; 285 5 ġubat 1937 tarih 3115 sayılı kanunla kabul edilmiĢtir. 286 Bu değiĢiklik sonrasında, 1924 Anayasa‟ sının 2. maddesi; “ Türkiye devleti; cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılabçıdır.” 287 Ģeklinde değiĢtirilmiĢtir. Burada dikkat çekici olan anayasa değiĢikliği ile ilgili olarak, hükümet adına BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟nün değil, Kaya‟nın söz almıĢ olmasıdır.

Meclis görüĢmelerinde yaptığı konuĢmaya Türk milletinin tarihsel kökeniyle ilgili genel bir açıklamayla baĢlayan Kaya; devletçilik ilkesiyle ilgili görüĢlerini ifade ederken, adeta CHP‟ nin lider kadrosunun ortak amacı olarak tanımlanabilecek modern bir devlet ve toplum yaratma idealini açıkça ortaya koymuĢtur. 288

“Cumhuriyet Halk Partisinin prensipleri evvelemirde modern bir devlet kurmaktır. Türkün tarihine, seciyesine, alicenaplığına ve gururu millisine muvafık olarak bir devlet yaratmaktı. Bu devletin vasıflarını ararken hepsinin ayrı ayrı

283 Ulus, 24 Haziran 1936 284 Ulus, 26 Haziran- 5 Temmuz 1936 285 Ergüven, a.g.e. , s. 233 286 Ulus, 6 ġubat 1937 287 Anayasa değiĢikliği teklifi metni için Bkz. Ulus, 5 ġubat 1937 288 Bkz. Ergüven, a.g.e. , s. 235 vd. “B.ġ. Kaya‟nın nutku,” Ulus, 6 ġubat 1936 Kaya‟nın ifadelerinin; 1923 tüzüğünün 1. maddesindeki “Türkiye‟ yi asri (modern ) bir devlet haline yükseltmek” cümlesi ve Atatürk‟ün sıkça ifade ettiği, “asri medeniyetler seviyesine ulaĢmak” hedefiyle birlikte düĢünüldüğünde, CHP‟nin lider kadrolarının ortak ideallerini yansıttığı, rahatlıkla söylenebilir.

85 tarihten alınmıĢ, icraattan alınmıĢ prensiplerle ayrı ayrı vasıflarını tayin etti. Bunların baĢında devletçilik gelir. Türk milleti Devletçidir. Asırların gösterdiği tarihin seyri ispat etmiĢtir ki modern tekniğin ve ekonominin, maliyenin teknik ve müspet icaplarına gündelik hayatlarını ferdi olarak cemiyet halinde uydurmıyanlar daima geri kalmağa mahkumdurlar. Ġlerlememek gerilemek, ezilmek demektir. Hayat mübarezesinde bu husus Devletler arasındaki hayat mübarezesinde geri kalmak çiğnenmek demektir.”

Aynı konuĢmada Kaya, halkçılık ilkesini; “ Bizim halkçılığımız halka doğru halk için değildir. Halk tarafından ve halkla beraber bir sistemdir” 289 Ģeklinde tanımlamıĢtır. Kaya, laiklik ilkesinin anayasal güvence altına alınması ile ilgili olarak kullandığı ifadelerle; bu ilkeyi siyasal iktidarın meĢruiyet kaynağının dünyevileĢtirilmesi, Ģeklinde tanımlamıĢtır. 290

“Mademki tarihte deterministiz, mademki icraatta pragmatik maddiyatçıyız, o halde kendi kanunlarımızı kendimiz yapmalıyız. Kendi cemaatimizi maverayı dünyaya taallük eden (dünya ötesi ile ilgili) her türlü endiĢelerden, her türlü lahuti ideallerden müberra olarak kanunlarımızı bu günün icaplarını maddi zaruretlerini göz önünde tutarak yapmalıyız… Onun içindir ki biz her Ģeyden evvel laikliğimizi ilan ettik. Kanunlarımızı ona göre yaptık. ”

Yukarıda bahsedilen anayasa değiĢikliği ile parti- devlet bütünleĢmesi sürecinin, tamamlandığı söylenebilir. Bu aĢamada, kendini sınıfsız imtiyazsız kaynaĢmıĢ halk kitlesinin tek temsilcisi olan ulusal bir parti olarak meĢrulaĢtıran CHP‟nin 291 devletle bütünleĢmesi; siyasal sistemin, ulus veya millet- parti- devlet özdeĢleĢmesi Ģeklinde bir görüntüye sahip olması, sonucunu doğurmuĢtur.

Genelleyici bir yaklaĢımla, SCF deneyimi sonrasında, meclis içinde ve dıĢında örgütlü bir muhalefete izin verilmemiĢ fakat 1931 ve 1935 seçimlerinde etkinliği sınırlı bir bağımsız milletvekilliği, uygulamasına gidilmiĢtir. 292 Tek parti iktidarı boyunca, halkın istekleri ifade etmesi açısından 1931 3. CHP Kurultayı‟ nda uygulamaya konulan, dilek sistemi yeterli görülmüĢtür. 293 Kaya‟nın görev süresiyle

289 Ergüven, s. 236 290 A.e. , s. 237 291 Uyar, Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, s. 70 292 Bu uygulama doğrultusunda, 4. Dönem TBMM‟ de 8, 5. Dönem TBMM‟ de 9 bağımsız milletvekili yer almıĢtır. Tunaya, Türkiye’ de Siyasi Partiler (1859-1952) , s. 561 293 Bu uygulamada, ocak ve bucak kongrelerinden baĢlayarak dilekler, 2 yılda bir düzenlenen il kurultaylarında derleniyor daha sonra 4 yılda bir düzenlenen CHP kurultaylarında, il dilekleri olarak sunuluyordu. Uyar, 1923’ten Günümüze CHP Tüzükleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, s. 37

86 sınırlı olarak, 1931 ve 1935 kurultaylarında Ġç ĠĢleri Bakanlığına yönelik bu dileklerden bahsetmek gerekirse; çeĢitli vergilerin düĢürülmesi, halkın iĢleri görülürken bürokratik iĢlemlerin hızlandırılması, ülkede asayiĢ ve emniyetin sağlanması, çeĢitli köy ve nahiyelerin sınırlarının değiĢtirilmesi, Ģeklinde sıralanabilir. 294

Bu bağlamda yukarıda Kaya‟nın kullandığı; halk için, halk tarafından ve halkla beraber, ifadesinin uygulamada dönemin yönetim anlayıĢını, ne derece yansıttığı tartıĢılır. Levent Köker‟e göre, 1930‟lu yıllarda halkın siyasal yaĢama ve yönetime katılması; “halk için, halka rağmen” formülü etrafında, geliĢmiĢtir. 295 Dolayısıyla, dönemin yönetim anlayıĢını, Kaya‟nın ifadelerinden çok Recep Peker‟ in aĢağıda yer verilen ifadelerinin daha iyi yansıttığını, söylemek mümkündür. 296

“Türk inkılâbı halktan gelerek, otoritelere karĢı yapılmıĢtır. Fakat inkılâb iktidar mevkiini alınca otoriteden halka doğru devam etmiĢtir. Bu devam esnasında halkın hakikatlere uzak kalmıĢ tabakalarından mukavemetler ve zorluklar görülmüĢtür.”

Tek parti- devlet bütünleĢmesi etrafında merkeziyetçi ve yöneten- yönetilen iliĢkileri açısından yukarıdan aĢağı bir yönetim tarzının benimsendiği dönem içerisinde; Hakkı Uyar‟ı takip edersek, Kaya‟nın rolü bir teorisyen veya ideologdan çok bir uygulayıcı olarak ön plana çıkmaktadır. 297

“ġükrü Kaya Kemalist ideolojinin teorisyenlerden biri değildir. Onun dikkat çekici özelliği Kemalist ideolojinin halka nasıl aktarılacağı/ Kemalist terbiyenin ve politikanın nasıl verileceği yönündeki çabalarıdır. Kaya, Kemalist ideolojinin belli baĢlı uygulayıcılarından birisidir.”

294 Hakimiyeti Milliye, 15 Mayıs 1931 Cumhuriyet, 10 Mayıs 1935 295 Köker, a.g.e. , ss. 138- 148 296 Recep Peker, Ġnkılap Dersleri Notları, Ankara: Ulus Basımevi, 1935, s. 20 297 Uyar, ġükrü Kaya, s. 83

87 Farklı bir içeriğe sahip olmakla birlikte, yabancı bir araĢtırmacı tarafından hazırlanan kısa biyografide, Kaya‟nın tekrar uygulayıcı yönüyle ön plana çıkan bir siyasetçi olarak değerlendirilmesi, dikkat çekicidir. 298

“… Muhalefetin sindirilmesinden sonra 1927‟ de Dahiliye Vekilliğine getirilince, laiklikten ödün vermeyen yeni düzenin sert bir uygulamacısı oldu.”

Kaya‟nın siyasal kimliğine yönelik bu değerlendirmelerin; onun yukarıda aktarılan halkevleri ile ilgili söylemleri ve basına yönelik uygulama ve düzenlemelerdeki rolüyle birlikte düĢünüldüğünde, göz ardı edilemeyecek bir doğruluğa sahip olduğu, söylenebilir.

298 Andrew Mango, Atatürk – Modern Türkiye’nin Kurucusu, Çev: Füsun Doruker, 2. bs. , Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 2004, s. 635

88 III. BÖLÜM: TEK PARTĠLĠ DÖNEMĠN ĠÇ ĠġLERĠ BAKANI ġÜKRÜ KAYA

Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev yaptığı 11 yıllık süre içerisinde (01.11.1927- 11.11.1938 ) ; kısa SCF deneyimi bir kenara bırakılırsa, tek partili siyasal yaĢamın hüküm sürdüğünü söylemek, dolayısıyla onun Ġç ĠĢleri Bakanlığı sürecini yukarıdaki baĢlık etrafında tanımlamak, mümkündür.

Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemi; önceki bölümde genelleyici bir yaklaĢımla anlatıldığı üzere, siyasal açıdan meĢruti- monarĢik bir rejimden cumhuriyet rejimine geçiĢi ve yeni modern bir ulus- devlet‟ in kuruluĢu çabalarını, kapsamaktadır. Dolayısıyla bu dönem, bahsedilen yönelim paralelinde yapılan idari, kurumsal ve hukuki düzenlemelere, sahne olmuĢtur. Bu bağlamda Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemi, yukarıda ve önceki bölümlerde bahsedilen genel atmosfer içerisinde yapılan belirli idari ve kurumsal düzenlemeler, etrafında açıklanmaya çalıĢılacaktır.

Bu noktada, dönem basını ve CHP metinlerinde, Cumhuriyet dönemini; Osmanlı dönemiyle karĢılaĢtırarak ve bunu yaparken birincisine olumlayıcı ikinciye olumsuzlayıcı değerler yükleyerek ifade eden genel yaklaĢım tarzının, Ġç ĠĢleri Bakanlığı teĢkilatı ve faaliyetleri bağlamında‟da geçerli olduğunu, söylemek mümkündür. Bahsedilen yaklaĢım tarzının en somut örneğini; 29 Ekim 1938 tarihli Son Posta gazetesinde yayınlanan, “Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine” baĢlıklı 2 tam sayfalık ilanda görmek, mümkündür. Bahsedilen ilanda; cumhuriyet dönemi Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟ nın geliĢimi, teĢkilat ve faaliyetleri, tamamen Osmanlı Dahiliye Nezareti ile karĢılaĢtırılarak, anlatılmaktadır. Yapılan karĢılaĢtırmayı yansıtması açısından, bahsedilen ilanın baĢlangıç kısmına, göz atmak yeterlidir. 1

“ Dahiliye Nezareti… gafil sarayın halkla temas organı idi. Saray için çalıĢır, saray için uğraĢır ve halkı hiçe sayardı. ġehirler harabdı, vatandaĢlar emniyetsizlik korkusu içinde idiler. Kırlar, yollar eĢkıya tehlikesi ile titrerdi. Alakadar memurlar bile bir Ģehirden bir Ģehre

1 “Dâhiliye Nezaretinden Dahiliye Vekaletine” , Son Posta, 29 BirinciteĢrin 1938

89 zaptiye müfrezeleri ile giderlerdi bu emniyetsizlik Ģehirlerdeki ekonomik faaliyete sekte vururdu… Refah… saray mensublarına münhasırdı… Dahiliye Vekaleti emniyetin, medeni hayatın, hürriyetin, huzurun halk tarafından kurulmuĢ halk için ve halkla birlikte çalıĢan bir müessesedir. Dahiliye Vekaleti vatandaĢların hayatını beĢikten mezara kadar takib eder. Doğan vatandaĢ medeni tescil iĢi ile Dahiliye Vekaleti ile temasa baĢlar. Dahiliye Vekaleti vatandaĢın medeni halini takib eder. Türkiye sınırları içinde yaĢıyanların kırlarda ve Ģehirlerde emniyetlerini tesis eder. Elektrik su, mezbaha gibi medeni ihtiyaçları temin eder. ġehir konforunu Ģehir ve köy hıfzıssıhhasını tatbik eder… Dahiliye Vekaleti vatandaĢı huzur ve emniyet içinde çalıĢmaya sevkeden bir müessesedir. Bu müessesenin organları Cumhuriyet devrinde verimli bir safhaya girmiĢtir.”

Ayrıca yukarıdaki yaklaĢım tarzına paralel ifadeler, cumhuriyetin ilanının 15. yıl dönümünde, CHP tarafından yayınlanan son derece ayrıntılı bir çalıĢmada‟da yer almıĢtır. 2

“Osmanlı devletinin mağlubiyeti ile neticelenen umumi harpten Türk millet fakrü zaruret içinde yorgun ve bitap çıktı. Memleketin her tarafı birer yangın yeri halinde idi. Ağır Ģartlarda bir mütarekename imzalanmıĢtı. Ġtilaf devletleri Anadolunun mühim mevkilerini iĢgal etmiĢ birbirlerini takib eden harbların neticesi olarak itiyat haline gelen Ģekavet (haydutluk, eĢkiyalık ), her tarafı istila etmiĢti. Yurda asayiĢ kalmamıĢtı. Köylerde ve kırlarda değil, Ģehirlerde bile emniyet yoktu. ġehirlerimiz ve kasabalarımız harap ve periĢan bir manzara arzediyordu. Osmanlı Ġmparatorluğunun keyfi idaresi Ģehirlerimizi ve kasabalarımızı metrük ve mühmel bırakmıĢtı. Köylerin idaresi bir usule, kanuna tabi değildi. Köylü ağır Ģartlar altında nefes alamıyacak bir hale gelmiĢti. Saltanatın hudutlarını çizdiği vilayetler, iftirakculuk havaiperverlik uyandırmıĢtı. Vilayet hudutlarının dairesi her vilayetin gerek umumi hizmetlerini ve gerek mahalli hizmetlerini ifa kudret ve kuvvetile ölçülememiĢti… Elim ve ağır Ģartlar içinde milletin idaresini ele alan Cümhuriyetin Ġç ĠĢleri Bakanlığı, yurda, evvelemirde asayiĢ temin etmek, vatandaĢları tam bir emniyete mazhar kılmak, köylerimizi, Ģehirlerimizi, kasabalarımızı, yeniden tanzim, tesis ve imar etmek, vilayetlerin idaresini, demokrasi prensiplerine halkın lehine uygun bir Ģekilde nizamlamak mevkıinde idi.”

Yukarıdaki ifadelerden, Osmanlı döneminden ve uzun savaĢ yıllarından devralınan kötü miras karĢısında, Kaya‟ nın baĢında bulunduğu Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟ ndan; ülkede emniyet ve asayiĢi sağlamak, ayrıca idari açıdan yeni bir örgütlenmeye gitmek yönünde beklentilerin olduğu açıktır.

2 Bahsedilen metin Kaya‟ nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟ ndan ayrılmasından kısa bir süre önce yayınlanmıĢtır. Dolayısıyla Kaya‟ nın görev yaptığı dönem içerisinde CHP‟ nin Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟ na dönük resmi bakıĢ açısını yansıtmaktadır. CHP 15. Yıl , s. 55

90 Bu beklentilerin, Kaya‟nın görev aldığı hükümetlerin programlarında yer alan; ülke iç politikasına yönelik önceliklerle uyumlu olduğu, söylenebilir. Kaya‟nın görev aldığı; IV. , V. ve VI. ve VII. Ġsmet Ġnönü Hükümetleri‟nin programlarında iç politikada ülkede emniyet ve asayiĢin sağlanması ve güçlü bir devlet otoritesi kurulması yönünde ortak hedefler belirlendiği, söylenebilir.3 Benzer yaklaĢımın sürekliliği açısından, Kaya‟ nın görev aldığı son hükümet olan I. Celal Bayar Hükümeti‟nin programında yer alan aĢağıdaki ifadelere göz atmak faydalı olabilir.4

“Parti programının emrettiği veçhile, bütün inkılap neticelerini, yurttaĢların tam güvenliğini ve ulusal düzeni, kanunlarımızla koruyan ve hiçbir hadise veya amil karĢısında sarsılmayan hükümet otoritesini temel sayıyoruz.”

Yukarıda bahsedilen hedef ve önceliklerin aynı zamanda Kaya‟nın baĢında bulunduğu dönemde; Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟na yönelik beklentileri ifade ettiği söylenebilir. Devamında bu beklentilerin; Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanı olarak gerçekleĢtirdiği faaliyetleri belirleyen belli baĢlı dinamikler olduğunu söylemek mümkündür.

A. ġükrü Kaya Dönemi Ġç ĠĢleri Bakanlığı Merkez TeĢkilatı Örgütlenmesi

Bu baĢlık altında Kaya‟nın görev aldığı dönem süresince; Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatının örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin geçirdiği değiĢiklikler anlatılmaya çalıĢılacaktır. Bu bağlamda, kısaca Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatının tarihsel geçmiĢinden bahsetmek; Kaya‟nın devraldığı örgütsel mirası ve bu mirasın onun döneminde geçirdiği değiĢiklikleri açıklamak açısından, faydalı olacaktır.

Geleneksel Osmanlı yönetim anlayıĢı içerisinde, günümüzün Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟nın iĢlevlerini yerine getirdiğini söyleyebileceğimiz “Sadrazam Kethüdalığı”; 1835 yılında önce Mülkiye Nezareti‟ne kısa bir süre sonra 1838 yılında

3 Ġsmail Arar, Hükümet Programları (1920- 1965 ) , Ġstanbul: Burçak Yayınevi, 1968, ss. 49- 66 4 A.e. , s. 69

91 Dahiliye Nezareti‟ne dönüĢtürülmüĢtür. Bu dönüĢümün sonucunda oluĢturulan Dahiliye Nezareti‟nin, Ġç ĠĢleri Bakanlığı ve merkez teĢkilatının, ilk örneği olduğu söylenebilir. 5

Kaya‟nın 1913- 1918 yılları arasında mülkiye müfettiĢi olarak Dahiliye Nezareti‟nde görev aldığı hatırlanacak olursa; bahsedilen nezaretin bu dönemdeki merkez teĢkilatı yapısına göz atmak faydalı olacaktır. Kaya‟nın göreve baĢladığı 1913 yılında, çıkartılan bir kararname ile Dâhiliye Nezareti merkez teĢkilatı aĢağıdaki Ģekilde düzenlenmiĢtir. Bakan yönetiminde: 6

1. Kalemi Mahsus 2. MüsteĢarlık 3. Muhasebe Müdüriyeti 4. Emniyeti Umumiye Müdüriyeti 5. Ġdare- i Umumiye- i Dahiliye Müdüriyeti 6. Umuru Mahalliye- i Vilayet Müdüriyeti 7. Umuru AĢair ve Muhacirin Müdüriyeti Hukuk MüĢavirliği 8. Memurin Müdüriyeti 9. Sicili Ahval Müdüriyeti 10. Nüfus Müdüriyeti 11. Hapishaneler Müdüriyeti 12. Evrak Müdüriyeti 13. Heyeti TeftiĢiye Müdüriyeti 14. Sıhhiye Müdüriyeti

Yukarıda bahsedilen teĢkilat yapısı bazı küçük düzenlemelerle birlikte, Ġstanbul Hükümeti‟nin TBMM tarafından ilga edildiği 4 Kasım 1922 tarihine kadar sürdürülmüĢtür.7 Bu noktada dikkat çekici olan TBMM‟nin açıldığı 23 Nisan

5 Tayfur ÖzĢen, “Cumhuriyetin 70. Yılında ĠçiĢleri Bakanlığının KuruluĢ ve Görevleri”, Türk Ġdare Dergisi, Sayı 401, 1993, ss. 132- 133 Selim Aybar, “Dahiliye Vekaleti Merkez TeĢkilatının KuruluĢ Tarihçesi”, Türk Ġdare Dergisi, Sayı 239, 1956, s. 39 6 ÖzĢen , ss. 135 Aybar, s. 40 7 ÖzĢen, s. 135 Aybar, s. 40

92 1920‟den yukarıda bahsedilen 4 Kasım 1922 tarihine kadar olan dönemde, ülkede ikili bir yönetim yapısının egemen olmasıdır. 3 Mayıs 1920 tarihinde kabul edilen “Ġcra Vekilleri Heyetinin Sureti TeĢekkülü Hakkında Kanun” ile Dâhiliye Nezareti‟ nin adı, Dahiliye Vekaleti‟ne çevrilmiĢ ve belirli değiĢiklikler yapılmakla birlikte genel olarak yukarıda bahsedilen teĢkilat yapısı benimsenmiĢtir.8

Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında, Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatına yönelik en önemli yasal düzenleme ise Kaya‟nın bakanlığı döneminde çıkarılan, 24 Mayıs 1930 tarih ve 1624 sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez TeĢkilatı ve Vazifeleri Kanunu‟ dur. Bu kanuna göre yeniden düzenlenen Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatını oluĢturulan birimler, aĢağıda belirtilmektedir.9

1. MüsteĢarlık 2. Hususi Kalem Müdürlüğü 3. Emniyet ĠĢleri Umum Müdürlüğü 4. Hukuk MüĢavirliği 5. Mahalli Ġdareler Umum Müdürlüğü 6. Nüfus ĠĢleri Umum Müdürlüğü 7. TeftiĢ ĠĢleri Umum Müdürlüğü 8. Vilayetler Ġdaresi Umum Müdürlüğü 9. Jandarma Umum Komutanlığı

1624 sayılı kanun; Kaya‟nın görev süresi içerisinde belirli değiĢikliklere uğramıĢ ve Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatı bünyesine, yeni birimler eklenmiĢtir. 9 Haziran 1930 tarihinde TBMM‟ de kabul edilen 1700 sayılı Ġç ĠĢleri Bakanlığı Memurları Kanunu10 ile bakanlık personeline iliĢkin konularda karar almak üzere; MüsteĢar baĢkanlığında Emniyet Genel Müdürü, Hukuk MüĢaviri, Mahalli Ġdareler, Nüfus ĠĢleri, Ġller Ġdaresi Genel Müdürleri ile TeftiĢ Heyeti BaĢkanı‟ ndan oluĢan,

8 Bahsedilen değiĢiklikler için Bkz. ÖzĢen, ss. 135- 136 9 1624 sayılı kanuna göre Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatını oluĢturan birimlerin, iç yapıları ve görevleri için Bkz. Vecihi Tönük, Türkiye’ de Ġdare TeĢkilatı, Ankara: Ġç ĠĢleri Bakanlığı Yayınları, 1945, ss. 11- 14 Aybar, s. 41 ÖzĢen, s. 136 10 “Dün Dahiliye Memurları Kanunu Kabul Edildi”, Hakimiyeti Milliye, 10 Haziran 1930

93 Müdürler Encümeni adlı bir birim oluĢturulmuĢtur.11 22 Mayıs 1933 tarihinde kabul edilen 2205 sayılı kanun ile kuruluĢuna önceki bölümde kısaca değindiğimiz Matbuat Umum Müdürlüğü; Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatına bağlı bir birim olarak, tekrar oluĢturulmuĢtur.12 Ayrıca Haziran 1936‟da çıkarılan 3046 sayılı kanunla, Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatına bağlı olmak üzere, Evrak Müdürlüğü adıyla yeni bir birim oluĢturulmuĢtur.13

Yukarıda belirtildiği üzere Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde kabul edilen 1624 sayılı kanun, belirli değiĢiklikler geçirmesine rağmen, 14 ġubat 1985 tarihli ve 3512 sayılı kanunun14 kabul edilmesine kadar olan yaklaĢık 55 yıllık bir zaman dilimi boyunca, yürürlükte kalmıĢtır. Bu veriye dayanarak, özellikle Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında idari, toplumsal ve hukuki boyutlarda çok sayıda reformun yapıldığı bir dönemde görev yapan Kaya‟yı; modern anlamda Ġç ĠĢleri Bakanlığı merkez teĢkilatının temellerini atan bir Ģahsiyet olarak tanımlamak mümkündür.

B. 1426 Sayılı Vilayetler Ġdaresi Kanunu

Bu baĢlık altında, 1426 sayılı Vilayetler Ġdaresi Kanunu ( Ġller Ġdaresi Kanunu) ve getirdiği yönetim anlayıĢı; ağırlıklı olarak meclis görüĢmelerinde bahsedilen kanun hakkında, hükümet adına görüĢ bildiren Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın açıklamaları etrafında incelenmeye, çalıĢılacaktır.

Birgül Güler Ayman‟ın, “baĢlatılacak devletçilik uygulamaları için gerekli olan merkezileĢtirilmiĢ taĢra yönetiminin kuruluĢunu” 15 , gerçekleĢtiren kanun olarak tanımladığı 1426 sayılı kanunun TBMM‟de kabul edildiği 18 Nisan 1929 tarihine kadar; II. MeĢrutiyet Dönemi‟nde kabul edilmiĢ olan 1913 tarihli Ġller Ġdaresi Kanunu yürürlükte kalmıĢtır.

11 ÖzĢen, a.g.m. , s. 137 12 Tönük, s. 15 Ġskit, a.g.e. , s. 268 13 Tönük, ss. 18, 20 14 ÖzĢen, a.g.m. , s. 130 15 Birgül Güler Ayman, “ Otuzlu Yıllarda Yönetim”, Açıklamalı Yönetim Zamandizini, s. 13

94 Dönemin BaĢbakanı Ġsmet Ġnönü, 23 Kasım 1927 tarihinde CHF 2. Kurultayı‟nda yaptığı konuĢmada; mülkiye memurlarının gereken yetkiye sahip olması için özen gösterilmesi ve bu konuda kanun hükümlerinin gözden geçirilmesi, Ġktisadi iliĢkiler ve coğrafi durum göz önünde tutularak nahiye teĢkilatı kurulması, yerel yönetimlere yeterli oranda yetki verilmesi, idari taksimatta sürekli reform yapılmasının, parti programında üzerinde önemle durulan konular olduğunu ifade etmiĢtir. Kaya‟ya göre, Ġller Ġdaresi Kanunu; yukarıda Ġsmet Ġnönü tarafından dile getirilen program çerçevesinde hazırlanmıĢtır.16

Kaya‟nın 1928 yılı bütçe görüĢmelerinde bahsettiğine göre; Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟nca hazırlanmakta olan kanun tasarısı, teknik nedenlerle yetiĢtirilememiĢ ve TBMM‟ne sunulması bir sonraki yasama yılına bırakılmıĢtır.17 Bu bağlamda bahsedilen kanun tasarısı; karma ve bütçe encümenleri tarafından gözden geçirildikten sonra, 14 Nisan 1929 tarihinde TBMM‟ne sunulmuĢtur.18

Hazırlanan Ġl Ġdaresi Kanunu metni 71 madde‟den oluĢmakta ve doğal olarak il ölçeğinde yapılacak düzenlemeleri kapsamaktadır. Fakat Ġl Özel Ġdareleri konusunda, bahsedilen kanun tasarısında bir düzenleme yapılmamıĢ, 1913 tarihli Ġl Ġdaresi Kanunu geçerli sayılmıĢtır.19 Bu konu meclis görüĢmelerinde kanun hakkında genel olarak olumlu bir yaklaĢım sergileyen Ġzmir Milletvekili Enver Bey tarafından, eleĢtirilmiĢ. Ankara milletvekili Talat Bey ise tepkisini; “Fırak altında Ģalvar”, ifadesiyle dile getirmiĢtir.20 Kaya ise yaptığı konuĢmada, Ġl Özel Ġdaresi ile ilgili bir kanun tasarısının meclise sunulmak üzere olduğundan bahsetmiĢ 21 fakat onun Ġç ĠĢleri Bakanı olarak görev aldığı dönem boyunca böyle bir düzenleme gündeme gelmemiĢtir.

Kaya‟nın meclis görüĢmeleri sırasında kullandığı belirli ifadelerden, hükümetin köylerle baĢlayan, nahiye ve illerle devam eden, umumi müfettiĢlikler ile

16 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 3, C. 1, Ġ. 54, 18.4.1929, s. 73 17 Ergüven, a.g.e. , s. 9 18 “Vilayetlerin umumi idaresine dair kanun layihası Mecliste” , Hakimiyeti Milliye , 14 Nisan 1929 19 Ayman, a.g.e. , s. 16 20 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 3, C. 1, Ġ. 54, 18.4.1929, ss. 76- 77

95 son bulan merkezi otoritenin yakın denetimine tabi olacak, bir idari sistem tasarladığı sonucu çıkmaktadır. Bu açıdan Kaya‟nın aĢağıdaki ifadelerine dikkate alarak ve Ġl Ġdaresi Kanunu bahsedilen sürecin bir parçası olarak değerlendirilebilir. 22

“Ġdare teĢkilatı bahsinde ise hükümetimizin programı malumdur. Köyleri takviye ederek komün kanunu ile temeli kurmak ve onun üzerine tam teĢekküllü nahiye dediğimiz kaza mahiyetindekileri ikmal ederek vilayetlere müntehi olmak üzere bunlara kafi salahiyetleri verdikten sonra merkezde yakın mürakabeyi temin için büyük mıntıkalara ayırarak umum müfettiĢlikler tesis etmek ! “

Bahsedilen kanunun baĢlangıç kısmında; illerin yönetiminde 1924 Anayasası‟ nın 91. maddesi gereği, tevsii mezuniyet ( yetki geniĢliği ) ve tefriki vazaif ( görev ayrılığı ) ilkelerinin benimsendiği, belirtilmiĢtir. 23 Bu bağlamda Kaya ise yaptığı açıklamalarda, mülkiye memurlarına ve yerel yönetimlere yeterli oranda yetki verilerek, 1924 Anayasası‟ nın getirdiği yetki geniĢliği ve görev ayrılığı ilkelerinin uygulanacağını belirtmiĢ. GörüĢülmekte olan kanun ile merkeziyetçiliğin esas alındığı bir yönetim anlayıĢı getirildiğini ileri sürmüĢ. Fakat bu yapılırken aĢağıdaki uzun alıntıdan anlaĢılacağı üzere, yetkilerin tek bir merkezde toplanmayacağını, olgusal olarak iki karĢıt yaklaĢım olarak tanımlanabilecek, merkeziyet ve ademi merkeziyet yaklaĢımları arasında bir denge arandığını, ifade etmiĢtir.24

“… Vilayetlerde Devletin kuvvet ve kudretini temsil edecek mes‟ ul makama memleketin asayiĢ ve huzurunu, vatandaĢların hukukunu ahenk ve imtizaç ve mesaisini temin etmek, merkezi olsun, mahalli olsun idari, iktisadi, içtimai faaliyetleri merkezin göstereceği umumi program ve direktifler dahilinde mahalli icabat ve zaruretlere mütabık olarak muayyen bir gaye etrafında toplayabilmek için kafi derecede idare ve murakabe salahiyeti vermekte kabil olur. Merkeziyet kuvvet ve vahdet temin eder. Evvel emirde takip ettiğimiz ve temin etmek istediğimiz gaye budur. Faka (fakat ) bir iltibastan (karıĢıklık ) korunmak için derhal ifade lazımdır ki temerküz ( bir yerde toplanmak) merkeziyetçiliğin temin edeceği kuvvet ve vahdeti kendi sıkleti altında ezer. Ġdareyi Hürriyeti tefekkür ve harakatından mahrum ve mefluç ( felç ) bir hale getirir. Aksi, yani tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif hudutlarını aĢarak vasi ve hudutsuz ademi merkeziyet te devletin kuvvetini ve vatanın vahdetini ihlal eder. Efendiler! Hükümetiniz bütün bu mülahaza ve endiĢeleri derpiĢ ederek bu kanunu ihzar etmiĢtir. Kanun iki münteha (uç ) arasında bu muvazaneyi (denge) temin etmek iddiasındadır.”

21 A.e. , s. 74 22 A.e. , s. 73 23 A.e. , s. 80 24 A.e. , s. 73

96 Ġl Ġdaresi Kanunu‟nun hazırlanmasında katkıları olan Burdur milletvekili Mustafa ġeref Özkan‟ın 25 açıklamaları; Kaya‟nın yukarıda aktarılan açıklamalarına paraleldir. Ona göre; yetki geniĢliği ilkesi, merkeziyetçi yönetim anlayıĢının bir türüdür. 26

“… Yalnız Ģu noktayı arz edeceğim ki tevsii mezuniyet kat‟ iyen merkeziyettir. Ġdarede merkeziyetçilik iki Ģekil arz eder. Biri temerküz Ģeklidir. Biri tevsii mezuniyet Ģeklidir… Tevsii mezuniyetle temerküzün yegane kıstası Ģundan ibarettir. Merkezi Hükümetin mutemadi olarak merkezi Hükümetçe tayin edilmiĢ vilayet otoritesi o vilayet dahilinde bizzat karar ittihaz etmeğe salahiyetdar olacak mıdır, yoksa iĢlerin dosyasını hazırlayarak, kararı vermek istirhamile dosyasını gönderecek midir? Eğer birinci Ģekil kabul olunursa tevsii mezuniyet, ikinci Ģekil kabul olunursa temerküz Ģekli kabul olunur. Yani iĢlerin bir kısmının vekillerin masasından alıp valinin masasına koymak tevsii mezuniyettir. Tevsii mezuniyetin teĢkilatı esasiye kanunumuz esas olarak, ve pek muvafık olarak vaz ettiği için bu lahiya bunu tatbik etmektedir.”

Kanunun içeriğine yönelik olarak belirli maddelere değinmek gerekirse, 1. maddede; 1924 Anayasası‟nın 89. maddesi gereğince, idari sistemde üçlü bir ayırıma gidilmiĢtir.27

“Madde 1. TeĢkilatı Esasiye kanununun 89 uncu maddesi mucibince Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebat noktayi nazarında vilayetlere, vilayetler kazalara, kazalar nahiyelere münkasemdir (bölünmüĢ ). Nahiyelerde kasaba ve köylerden terekküp (oluĢur) eder.”

Özellikle valilik makamı ile ilgili düzenlemelerin dikkat çektiği kanun metninin, 35. maddesiyle valilik; il düzeyinde en yetkili makam olarak, düzenlenmiĢtir.28

“ Madde 35. Adli ve askeri daireler müstesna olmak üzere vilayette mevcut bilumum Devlet daire ve müesseseleri valinin teftiĢ ve mürakabesi altındadır. Vali teftiĢ muamelesini bizzat yapabileceği gibi daire reisleri ve ait olduğu müfettiĢler vesatatile de icra eder.”

25 Nuray Ertürk Keskin, Türkiye’de Devletin Toprak Üzerinde Örgütlenmesi, Ankara: Tan Yayınları Kitabevi, 2009, s. 359 26 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 3, C. 1, Ġ. 54, 18.4.1929, s. 80 27 A.e. , s. 80 28 A.e. , ss. 93- 94

97 Ġl düzeyinde en yetkili makam olan vali; 17. maddede, illerde devletin ve her bakanlığın temsilcisi, bakanlıkların idari ve siyasi yürütme aracı olarak tanımlanmıĢ, ayrıca ilin genel yönetiminden sorumlu olduğu, belirtilmiĢtir.29

Ağırlıklı olarak yukarıda aktarılan Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın açıklamalarına dayanarak; merkeziyetçi bir yönetim anlayıĢının benimsendiğini söyleyebileceğimiz 1929 tarihli Ġl Ġdaresi Kanunu; 1949 yılına kadar yaklaĢık 20 yıllık bir süre boyunca yürürlükte kalmıĢtır.

C. 1580 Sayılı Belediye Kanunu

Bu baĢlık altında Kaya‟nın söylem ve katkıları ıĢığında; 1580 sayılı Belediye Kanunu‟nun hazırlanıĢı ve kabul ediliĢi süreci incelenmeye çalıĢılacak ve bu yapılırken bahsedilen kanun ile getirilmeye çalıĢılan belediyecilik anlayıĢı değerlendirilecektir.

Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında; 25 Eylül 1877 tarihli Vilayet- i Belediye Kanunu yürürlükte kalmıĢtır. Fakat bu kanunun, Cumhuriyet rejiminin idealize ettiği Ģehircilik ve belediyecilik anlayıĢını karĢılayacak düzeyde olmayıĢı, belediyeler üzerine yeni bir hukuksal düzenleme yapılması ihtiyacını doğurmuĢtur.30 Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında yeni bir belediye kanunun hazırlanması çalıĢmaları; Kaya‟nın selefi Mehmet Cemil Ubaydın‟ın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde (1925- 1927 ) , baĢlatılmıĢtır.31 Fakat Mehmet Cemil Ubaydın‟dan Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟nı devralan Kaya, bahsedilen kanunun hazırlanması ve kabul edilmesi sürecinde aktif rol almıĢtır.

29 A.e. , s. 87 30 Buna göre, belediyelerin karar organlarının yapısı ve belediyelere yüklenen iĢlevler açısından 1877 tarihli kanun; Cumhuriyet rejimin belediyeler konusunda istek ve talepleriyle, örtüĢmemektedir. Ġlhan Tekeli, Ġlber Ortaylı, Türkiye’ de Belediyeciliğin Evrimi, Ankara: Türk Ġdareciler Derneği, 1978, Erkan Serçe, a.g.e. , s. 186 31 Falih Rıfkı Atay, “ Belediye Kanunu ”, Hakimiyeti Milliye, 26 Mart 1930

98 Kaya, 1928 yılında yaptığı konuĢmada; mevcut belediye teĢkilatının yetersizliklerinden bahsederken ayrıca yeni belediye kanununun hazırlanması sürecinden bahsetmiĢtir. 32

“… Eski, harap, metruk, mühmel bırakılmıĢ (ihmal edilmiĢ ), Ģehirlerimizi tamir ve imar etmek, karanlık, dar ve tamirsiz, kaldırımsız, lağımsız, çamurlu yollarını tanzim etmek ve temizlemek, sokakları tenvir etmek (aydınlatmak) tanzifatta bulunmak hep belediyelere mevdu vezaiftir… Belediyelerin kuvvet ve salahiyetini arttırmak, menabii (zenginlik) hayatiyesini korumak ve artırmak zamanı çoktan gelmiĢtir. Belediyelerin teĢekkülüne ve salahiyetlerine ait Dahiliye Vekaleti ayrıca bir kanun lahiyası hazırlamaktadır. Yalnız vilayet kanununda söylediğim ihtiyava binaen gelecek sene devrei içtimaiyesine yetiĢtirebilecektir.”

Bahsedilen kanun tasarısı, 6 Mart 1929 tarihinde BaĢbakan Ġsmet Ġnönü‟nün imzası ile yani hükümetin teklifi olarak TBMM‟ne sunulmuĢtur. Fakat bahsedilen kanunun TBMM‟de görüĢülmesine; yaklaĢık 1 yıl sonra, 20 Mart 1930 tarihinde baĢlanmıĢtır. GörüĢmeler sonrasında 1580 sayılı belediye kanunu; 3 Nisan 1930 tarihinde TBMM tarafından, kabul edilmiĢtir. 33

1580 sayılı Belediye Kanunu‟nun gerekçesinde; kanunun hazırlanmasında temel ilkeler Ģu Ģekilde sıralanmıĢtır.34

1. Belediyeler arası eĢitlik 2. Belediyelerin icraatlarında serbestlik 3. Belediyelerin üzerinde güçlü bir merkezi yönetim denetimi 4. Halkın geniĢ katılımı ve denetimi 5. Belediyelerin hizmet olarak alanlarının geniĢletilmesi

32 Ergüven, a.g.e. , s. 15 Ayrıca, Kaya‟nın 1877 tarihli belediye kanununun yetersizliği ile ilgili açıklamaları; geçmiĢte Ġzmir Belediye BaĢkanlığı görevini üstlendiği döneme kadar uzanmaktadır. Kaya, bahsedilen kanun ile ilgili görüĢlerini Ģu Ģekilde ifade etmiĢtir; “… Bugünkü Belediye Kanunu elli altmıĢ senelik bir kanundur. Ve bu günkü ihtiyaca katiyen tekabül etmemektedir…” Türk Sesi, 16 Temmuz 1923‟ ten aktaran Serçe, a.g.e. , s. 247 33 Ġnan, a.g.e. , s. 4- 5 34 Sıddık Tümerkan, Türkiye’ de Belediyeler, Tarihi GeliĢim ve Bugünkü Durum, Ġstanbul: ĠçiĢleri Bakanlığı Yayınları, 1946, s. 247 vd. Tekeli-Ġlkin, a.g.e. , s. 50 vd.

99 Kanun gerekçesinde; belediyeler arası eĢitlik ilkesi Ģu Ģekilde ifade edilmektedir.35

“… Türkiye belediyeleri; tesis, hemĢerilik hukuku, selahiyet vazaif, intihabat, teĢekkül, mafevk idari makam tarafından murakebe; menabi‟ i varidat itibariyle bir müsavat irae ederler…”

Fakat yeni kanunda, yukarıda bahsedilen eĢitlik ilkesine aykırı olarak; Ġstanbul ve Ankara Belediyeleri ile ilgili olarak, belirli düzenlemeler yapılmıĢtır. Ġstanbul Belediyesi için belediye ve valilik teĢkilatları birleĢtirilmiĢ, valinin aynı zamanda belediye baĢkanı olarak görev alması öngörülmüĢtür. Ankara‟da ise valilikten ayrı bir belediye teĢkilatı düzenleniyor fakat belediye baĢkanının seçimi Ġç ĠĢleri Bakanı‟na, bırakılıyordu. 36

Belediyelerin icraatlarında serbestlik ilkesi ile ilgili olarak, belediye kanunu hazırlanırken Ġngiltere ve Japonya istisnaları dıĢında, belediyecilikte ilerlemiĢ uygar ülkelerin kanunlarının esas alındığı belirtilmiĢ.37 Belediyelerin icraatları veya faaliyetlerindeki serbestliği Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir.38

“… Belediyeler için Devlet kanunlarının ahkamına muarız olmamak (hükümlerine karĢı olmamak) Ģartıyle, mahalli temayül ve ihtiyaçların ifade ve emrettiği her türlü imar ve terakki kararlarını vermek ve tatbik etmek hususunda, cumhuriyet ferdleri gibi hukuku tabiyeden olan serbest‟ i sayüamel hakkı sarahaten tanınmıĢtır.”

Yukarıdaki ifadelerden anlaĢılacağı üzere belediyeler faaliyetleri konusunda; devletin kanun hükümleri ve yerel ihtiyaçlar doğrultusunda hareket etmek ile sınırlandırılmıĢtır.

Ġlhan Tekeli ve Ġlber Ortaylı‟ya göre; bahsedilen sınırlandırma; evrimsel olarak kent devletinden, feodal topluma daha sonrada kapitalizm ile oluĢan ulusal

35 Tümerkan, s. 247 36 Tekeli- Ġlkin, a.g.e. , s. 51- 52 37 Tümerkan, a.g.e. , s. 52 38 A.e. , s. 52

100 kapitalist devlet aĢamasında; merkezi yönetim ve yerel yönetim arasında ortaya çıkan iĢ bölümü ile örtüĢmektedir. 39 Ġki yazarın ortaya koyduğu yaklaĢım; TBMM‟de belediye kanunu ile ilgili görüĢ bildiren Kaya‟nın açıklamalarında somutlaĢmaktadır.40

“… vakıa Ģehirlerin etrafı yüksek surlarla, derin hendeklerle çevrildiği, biri birlerile düĢman muamelesi yaptığı ve bir Ģehirden diğer Ģehre gitmek için günlerce seyahat lazım geldiği milliyet hissi ve istiklal fikirleri ve vatandaĢlık muhabbet ve tesanüdü (karĢılıklı yardımlaĢma) Ģehirlerin dar duvarları içerisine sıkıĢtığı zamanlar belki Devletin bu vazifesine müdahale ve mürakabesine o kadar lüzum hissedilmeyebilirdi. Fakat Ģehirlerin duvarları yıkıldıktan, milliyet hisleri ve istiklal fikirleri Devlet sınırlarına dayandıktan sonra Ģehirler ve hemĢeriler arasında tesanüt bağları muhkemleĢti (sağlamlaĢtı). Mütekabil his ve ihtiyaçlar arttı. Belediye iĢlerinin tanzim ve mürakebesi sırf mahalli olmak vasfını kaybetti. Her Ģehir milletin her ferdini ve heyeti umumiyesini alakadar ve Devleti vazifedar eden umumi ve milli diğer tabirle Devlet meselesi mahiyetini aldı. Devletin nüfuz ve kudreti, milletin bütün mukadderatına hakim olacak Ģümulu iktisap edince milli hayat ve faaliyetin mühim sahaları olan belediyelerin bu kudretin mürakebesi altına girmesi ve Ģehirlerin de Devletin vesayet ve muavenetinden istifade etmesi zaruri oldu.”

Belediyeler üzerinde güçlü bir merkezi yönetim denetim kurma ilkesi, gerekçe metninde Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir.41

“ Belediye iĢlerinde Devlet kanunlarının temamii tatbikini temin ve belediyelerin kanuna muhalif icraatı süratle men ve tevkif edebilecek kuvvetli bir hükümet mürakebesi esasları ve mümkün tafsilatile Ģeraiti vaz edilmiĢtir.”

Yukarıdaki ifadeler önceki ilkede bahsedilen belediye faaliyetlerinin kanun hükümleri ile sınırlanması yönündeki yaklaĢımın bir uzantısı olarak görülebilir. Fakat yeni belediye kanununda yapılan düzenlemelerle; ayrıca merkezi yönetimin belediyelerin karar organlarının belirlenmesi sürecinde denetim kurması, sağlanmıĢtır. Buna göre il merkezi olan yerlerde belediye baĢkanlarının seçimi, valinin; il merkezi olmayan yerlerde belediye baĢkanlarının seçimi ise Ġç ĠĢleri Bakanı‟nın onayı ve CumhurbaĢkanı‟nın tasdiki ile kesinleĢmektedir. 42

39 Tekeli- Ortaylı, a.g.e. , s. 52 40 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 3, C. 1, Ġ. 37, 20.03.1930, s. 23 41 Tümerkan, a.g.e. , s. 249 42 Ġnan, a.g.e. , s. 281

101 Belediye kanunun bu yönü; Kars milletvekili Ahmet Ağaoğlu tarafından sert bir Ģekilde eleĢtirilmiĢtir. Ahmet Ağaoğlu‟na göre, yeni belediye kanunu metni; bahsedilen kanunun hazırlanması sürecinde aktif rol alan ve bu konuda TBMM‟ de görüĢ bildiren Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın ortaya koyduğu ve birbiriyle çeliĢen ikili bir kimlik yapısını içermektedir. Buna göre kanun metni; bir yandan Cumhuriyeti ve onun eseri olan kurumları geliĢtirmek kaygısına sahip vatandaĢ kimliği öte tarafta Ġç ĠĢleri Bakanı olarak hükümet ve devletin müdahaleci yönünü temsil eden Kaya kimlikleriyle sembolize edilebilecek iki karĢıt tutumu, barındırmaktadır. 43 Ayrıca Ahmet Ağaoğlu, tarihsel süreç içerisinde belediyelerin oluĢumunun devletin oluĢumuna göre öncelikli konumundan bahsetmiĢ ve devamında devletin veya merkezi otoritenin belediyelere müdahale alanının sınırlarının net bir Ģekilde ortaya çıkarılmasının öneminden bahsetmiĢtir. Bahsedilen yaklaĢım, aĢağıdaki ifadelerde açıkça görülebilir.44

“… belediye mefhumun nasıl telakkı ettiğimi arzetmeme müsaade buyurunuz. Bendenizce bir belediye ahalisinin nüfusundan sarfınazar (Komün) , dedikleri Ģey; müĢterek maddi ve manevi menafi, müĢterek hatıralar ve müĢterek an‟ aneler etrafında toplanmıĢ olan insanların yekununa belediye denir. Ġster bu belediye nüfusunun adedi beĢ olsun, on olsun ister Paris gibi beĢ milyon, Londra gibi yedi milyon olsun farkı yoktur… ĠĢte bu beldedir ve o bir (Komün ) dür… Efendiler bu noktai nazardan komün Ģehre takaddüm etmiĢtir, köy Ģehre takaddüm etmiĢtir. tarihen köyün kıdemi vardır. Köylerden büyüye büyüye Ģehirler husule gelmiĢtir. ġehirlerden de Devlet husule gelmiĢtir. Demek istiyorum ki komünü Devlet yapmaz… köylerin; Ģehirlerin daireleri tevsi ederek Devlet halini aldıktan sonra Devlet bu köyler, bu Ģehirlere lakayt kalamaz. Hiç Ģüphe yoktur ki Devlet bunların hepsini temsil ediyor. ġöyle veya böyle onunla alakadar olur. Bu alakadarlığın hududu nedir? efendim en mühim mesele budur…”

Kaya ise Ahmet Ağaoğlu‟na verdiği cevapta, yeni belediye kanunu hazırlanırken, devletin Ģehirler dolayısıyla belediyeler üzerindeki denetiminin öncelikli bir amaç olduğunu, açıkça ifade etmiĢtir.45

“Bizim belediye kanununda istihdaf ettiğimiz Ģehirleri Devlet yapmak değil Ģehirleri Devlet Ģehri yapmaktır. Her Ģehir Devletindir ve Devletin onun üzerinde mürakebesi olacaktır…”

43 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 3, C. 1, Ġ. 37, 20.03.1930, s. 24 44 A.e. , s. 25 45 A.e. , s. 31

102 Halkın geniĢ katılımı ve denetimi konusunda ise belediye seçimlerinin tek dereceli olarak yapılması ve kadınlara oy verme hakkının verilmesinin, 46 yeni belediye kanunun getirdiği olumlu düzenlemeler olduğu söylenebilir. Kadınlara oy verme hakkının tanınması; Mart 1929 tarihinde TBMM‟ye sunulan kanun tasarısında yer almamıĢ. Atatürk‟ün manevi kızı ve tarih profesörü olan Afet Ġnan‟ın isteği ve Atatürk‟ün teĢviki üzerine Kaya tarafından verilen bir önerge sonrasında, belediye kanunu tasarısına eklenmiĢtir.47 Ayrıca bu bağlamda, belediye meclisi görüĢmelerinin halka açık olması, öngörülmüĢtür. Fakat tek parti döneminde, belediye meclisini oluĢturan üyelerin öncelikle gizli parti grubu toplantıları gerçekleĢtirmeleri nedeniyle uygulamada istenen sonuçların alındığını söylemek kolay değildir.48

Belediyelerin hizmet alanlarının geniĢletilmesi kanun gerekçesinde Ģu Ģekilde yer almıĢtır.49

“Belediyelerin mecburi ve ihtiyari vazifeleri muayyen maddelerle tadat edilmekle beraber; salahiyetlerine ve imtiyazlarına dair kısımda kendilerine geniĢ bir sahai faaliyet alanı bırakılmıĢtır.”

Yukarıdaki ifadelerden anlaĢılacağı üzere, belediyelere yüklenen görevler isteğe bağlı olanlar ve zorunlu olanlar olmak üzere ikiye ayrılmıĢtır. Fakat bu ayırım yapılırken belediyelerin gelirlerinin büyüklüğüne göre, ayrıca bir sınıflandırma yapılmıĢtır.50

1580 sayılı Belediye Kanunu‟nun hazırlanması ve kabul edilmesi sürecinde aktif rol alan Kaya, daha önce bahsedildiği üzere kısa bir dönem Ġzmir Belediye BaĢkanlığı görevinde bulunmuĢtur. Hatırlanacak olursa bu görevi sırasında, Türk Sesi adlı yerel bir gazeteye verdiği demeçte; baĢında bulunduğu belediye teĢkilatının mali yapısının zayıflığından hareket ederek, belediyenin karĢılaĢtığı sorunların

46 Tekeli- Ortaylı, a.g.e. , ss. 54- 55 47 Bahsedilen olayın geliĢimi için Bkz. Ġnan, a.g.e. , ss. 3-4 48 Serçe, a.g.e. , s. 189 Tekeli – Ortaylı, s. 55 49 Tümerkan, a.g.e. , s. 249 50 Belediyelerin görevleri ve bahsedilen sınıflandırma hakkında ayrıntılı bilgi için Bkz. Tekeli- Ortaylı, a.g.e. , ss. 56- 57 Serçe, a.g.e. , ss. 56- 57

103 çözümü konusunda ulusal ve devletçi nitelikleri ağır basan bir bakıĢ açısına ihtiyaç duyulduğundan, bahsetmiĢtir. Bu açıklamalar, Ģu anda tartıĢılmakta olunan belediye kanunun, güçlü bir merkezi otorite veya devlet denetimini içeren yönü ile birlikte dikkate alınırsa; Kaya‟nın siyasal kimliği ile ilgili olarak merkeziyetçi ve sınırlayıcı bir devlet adamı profiline ulaĢmak, zor olmayacaktır.

D. 2510 Sayılı Ġskan Kanunu

Ġskan Kanunu ile ilgili açıklamada bulunmadan önce, Kaya‟nın yaĢamı üzerinden geriye dönük bir değerlendirme yapmak faydalı olacaktır. Hatırlanacak olursa Kaya‟nın bir bürokrat olarak Osmanlı Dahiliye Nezareti‟nde görev aldığı süreç (1913- 1918) ; Ġttihat ve Terakki iktidarının hüküm sürdüğü döneme denk gelmektedir. Bahsedilen dönemde, Balkan SavaĢ‟ları sonrasında yaĢanan toprak kayıpları nedeniyle ileride üzerinde Türkiye Cumhuriyeti‟nin kurulacağı Anadolu toprakları önem kazanırken; 51 Ġttihat ve Terakki iktidarının ideolojik öncelikleri değiĢmiĢtir. Çok uluslu bir imparatorluğu bir arada tutma kaygısıyla benimsenen Ġslamcılık ve Osmanlıcılık gibi ideolojiler karĢısında Türkçülük ideolojisi öncelik kazanmıĢtır.52 Bahsedilen siyasal ve tarihsel ortam içerisinde, Dâhiliye Nezareti‟nde görev yapan Kaya; çalıĢmanın 1. bölümünde belirtildiği üzere, ağırlıklı olarak yurt dıĢındaki Türk ve müslüman nüfusun yurt içindeki azınlıklar ile değiĢ- tokuĢ edilmesi yani nüfus mübadelesini gerçekleĢtirmek; yurt dıĢından gelen Türk nüfusun ve ayrıca yurt içindeki göçebe aĢiretlerin yerleĢtirilmesi veya iskan edilmesi gibi konularda çalıĢmıĢ ve uzmanlaĢmıĢtır. Bu bağlamda, belirli ayrıntılarına değineceğimiz 2510 sayılı Ġskan Kanunu ve bahsedilen kanun ile ilgili TBMM görüĢmeleri sırasında görüĢ bildiren Kaya‟ nın ortaya koyduğu yaklaĢım değerlendirilirken; onun geçmiĢte bir Osmanlı bürokratı olarak sahip olduğu deneyim ihmal edilmemelidir.

51 Ayrıntılı bilgi için Bkz. Dündar, a.g.e. , ss. 36- 38 52 Sina AkĢin, Jön Türkler ve Ġttihat ve Terakki, 3. bs. , Ankara: Ġmge Kitabevi, 1998, ss. 374- 375 Feroz Ahmad, Ġttihat ve Terakki (1908- 1914 ) , Ġstanbul: Sander Yayınları, 1971, ss. 227- 228 Dündar, ss. 30- 36

104 Bu baĢlık altında konu edilen Ġskan Kanunu; Uğur Mumcu‟nun aktardığına göre, ilk olarak 27 Nisan 1932 tarihinde Bakanlar Kurulu‟nca görüĢüldükten sonra, 2 Mayıs 1932 tarihinde TBMM‟ye sunulmuĢ,53 fakat bahsedilen kanunun TBMM‟de görüĢülmesi ve kabul edilmesi, yaklaĢık 2 yıl sonra gerçekleĢmiĢtir. Ġskan Kanunu ile ilgili TBMM görüĢmeleri; 7 Haziran 1934‟te baĢlamıĢ fakat KırĢehir milletvekili Lütfi Müfit Bey‟in kanun metninde yer alan bazı kelimelerin daha anlaĢılır bir Ģekilde ifade edilmesi isteğiyle vermiĢ olduğu önerge kabul edilerek, kanun tasarısı ilgili encümene geri gönderilmiĢ ve görüĢmeler ertelenmiĢtir.54 Ġskan Kanunu tasarısı; daha sonra 14 Haziran 1934 tarihinde tekrar TBMM gündemine alınmıĢtır.55

Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya TBMM‟de yaptığı konuĢmada; görüĢülmekte olan Ġskan Kanunu hazırlanırken, 4 ayrı konuda çözüm üretilmeye çalıĢıldığını ifade etmiĢtir. Bunlardan ilki; ülke içerisinde dengesiz olarak dağılmıĢ nüfusun daha dengeli bir Ģekilde dağıtılmasıdır. Buna göre; bahsedilen kanun sayesinde nüfusu yoğun illerden, nüfusu daha seyrek olan illere göç etmek isteyenlere yardım edilecektir. Ġkinci olarak; yurt dıĢından gelen ve muhacir olarak adlandırılan Türk nüfusun daha sağlıklı ve planlı bir Ģekilde yerleĢtirilmesi, sağlanacaktır. Üçüncü olarak; ülke içerisinde aĢiretler halinde yaĢayan ve sayıları 1 milyonu bulan göçebe bir nüfus vardır. Kaya‟ya göre, Ġskan Kanunu ile milli siyasi terbiyeden ve Cumhuriyet‟in nimetlerinden yararlanamayan bu nüfusun medeni bir Ģekilde yerleĢtirilmesi hedeflenmektedir. Dördüncü olarak Ġskan Kanunu; toprak sahibi olmayan veya baĢkasının toprağında kiracı olarak çalıĢan nüfusun, toprak sahibi olmasına yardım edecek belirli düzenlemeler, içermektedir.56 Ayrıca Kaya, konuĢmasının sonunda; Ġskân Kanunu‟na yönelik genel beklentiyi, “ Bu kanun tek dille konuĢan, bir düĢünen ayni hissi taĢıyan bir memleket yapacaktır” Ģeklinde ifade etmiĢtir. 57 Bu ifadelere

53 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 23, Ġ. 3, 02.05.1932, ss. 1- 4 ‟ ten aktaran Uğur Mumcu, Kürt Dosyası, 1. bs. , Ġstanbul: Tekin Yayınevi, 1993, s. 81 54 1930‟ lu yıllarda Türkçe‟ nin Arapça ve Farsça kelimelerden kurtarılarak sadeleĢmesi yönünde genel bir eğilimin olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda hazırlanan, Ġskan Kanunu metnindeki pek çok kelimenin ne anlama geldiği; milletvekilleri ile kanun tasarısını hazırlayan encümen üyeleri ve Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya arasında tartıĢmalara yol açmıĢtır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 65, 07.06.1934, ss. 68- 76 55 Hakimiyeti Milliye, 15 Haziran 1934 56 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 68, 14.06.1934, ss. 140- 141 57 A.e. , s. 141

105 paralel bir Ģekilde, Kaya‟nın 1935 yılında düzenlediği bir basın toplantısında kullandığı belirli cümleler; izlenecek iskan politikaları doğrultusunda; ulaĢılmak istenen hedefi açıkça göstermektedir. 58

“…Bundan baĢka Ģark vilayetlerimizi de iskan edeceğiz. Buradaki kür (kürt) ekaliyetini (azınlık) Türk unsuruna karĢı 1 2 nisbetinde bırakacağız. Ġstanbuldaki ekaliyetler meselesi mühim değildir. Memleketimizin Ģark vilayetlerindeki Kürt meselesi halledilirse som Türk bir devlet haline geleceğiz…”

Bu noktada, Ġskan Kanunun içeriğine değinmek gerekirse; 1. madde Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir.59

“…Türkiyede Türk ekimine (kültürüne ) bağlılık dolayısıyla nüfus oturuĢ ve yayılıĢının, iĢbu kanuna uygun olarak, Ġcra Vekillerince yapılacak programa göre, düzeltilmesi, Dahiliye vekaletine verilmiĢtir.”

Bu madde, 18 Kasım 1935 tarihinde TBMM tarafından yapılan düzenlemeyle, Ģu Ģekilde değiĢtirilmiĢtir. 60

“... Türkiyede Türk kültürüne bağlılık dolayısile nüfus, oturuĢ ve yayılıĢının bu kanuna uygun olarak Ġcra Vekilleri Heyetince yapılacak bir programa göre düzeltilmesi Dahiliye ve Sıhhat ve içtimai muavenet vekilliklerine verilmiĢtir.”

Kanunun 2. maddesinde ise ülke toprakları; Ġç ĠĢleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp Hükümet tarafından onaylanacak bir haritaya göre, 3 bölgeye ayrılmaktadır.61

“1 numaralı mıntıkalar: Türk kültürlü nüfusun tekasüfü (yoğunlaĢması, arttırılması) istenilen yerlerdir. 2 numaralı mıntıkalar: Türk kültürüne temsili istenilen nüfusun nakil ve iskanına ayrılan yerlerdir. 3 numaralı mıntıkalar: Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzıbat sebeplerile boĢaltılması istenilen ve iskan ve ikamet yasak edilen yerlerdir.”

58 Us, a.g.e. , s. 93 59 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 65, 07.06.1934, s. 70 60 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 5, C. 1, Ġ. 7, 18.11.1935, s. 80 61 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 68, 14.06.1934, s. 143 18 Kasım 1935 tarihinde yapılan değiĢikliğe göre; 2. maddede bahsedilen haritanın hazırlanması konusunda Ġç ĠĢleri Bakanlığı ile birlikte Sağlık Bakanlığı‟ da (Sıhhat ve Ġçtimai Muavenet Vekilliği ) görevlendirilmiĢtir. TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 5, C. 1, Ġ. 7, 18.11.1935, s. 80

106 Kanunun 4. maddesinde ise Türkiye‟ye girmelerine ve yerleĢmelerine izin verilmeyecek olanlar sıralanmıĢtır. 62

“A: Türk kültürüne bağlı olmayanlar, B: AnarĢistler, C: Casuslar, Ç: Göçebe çingeneler, D: Memleket dıĢına çıkarılmıĢ olanlar Türkiyeye muhacir olarak alınmazlar…”

3. maddede; Türkiye‟ye yerleĢmek amacıyla yurt dıĢından gelen Türk soyuna mensub veya Türk kültürüne bağlı göçebe veya yerleĢik; kiĢiler ve aĢiretlerin muhacir olarak adlandırılacağı ve bu grup içerisinde yer alanların ülkeye kabul edilmesi konusunda Ġç ĠĢleri Bakanlığının yetkili olduğu belirtilmiĢtir. Aynı maddede, Türkiye‟ye yerleĢmek amacında olmayan fakat zorunlu olarak iltica etmek isteyenlere mülteci denileceği ve bunların bulundukları yerin hükümetinden izin almaları, ayrıca 4. maddede sayılan gruplara dahil olmamaları Ģartıyla izin verileceği, belirtilmiĢtir.63

Kanunun 9. maddesi; göçebe hayatı yaĢayan Çingeneler ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebelerin yerleĢtirilmesiyle ilgilidir.64

“ Türkiye tabiiyetinde bulunan gezginci çingeneleri ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebeleri, toplu olmamak üzere kasabalara ve serpiĢtirme suretile Türk kültürlü köylere dağıtıp yerleĢtirmeğe; casuslukları sezilenleri sınır boylarından uzaklaĢtırmağa ve ecnebi tebaası gezginci çingeneleri ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebeleri milli sınırlar dıĢına çıkarmağa Dahiliye vekili salahiyetlidir.”

Kanunun 10. maddesi ile genel olarak aĢiretler ve bunlara bağlı olarak geliĢen ağalık, Ģeyhlik, beylik gibi feodal nitelikte unsurların kaldırılması ve ülke

62 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 68, 14.06.1934, s. 142 63 A.e. , s. 142 Ġskan Kanunu‟nun 3. Maddesinde Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟ na tanınan yetkilerin kullanılması konusunda; 18 Kasım 1935 tarihinde yapılan değiĢiklik sonrasında Sağlık Bakanlığı görüĢünün alınması Ģartı getirilmiĢtir. TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 5, C. 1, Ġ. 7, 18.11.1935, ss. 80- 81 64 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 68, 14.06.1934 , s. 143

107 içerisindeki feodal yapıların iskan yoluyla çözülmesinin amaçlandığı söylenebilir. Bu yaklaĢım aĢağıda yer verilen 10. madde metninde, görülebilir.65

“ A: Kanun aĢirete hükmi Ģahsiyet tanımaz. Bu hususta, her hangi bir hüküm, vesika ve ilama müstenit te olsa tanınmıĢ haklar kaldırılmıĢtır. AĢiret reisliği, beyliği, ağalığı ve Ģeyhliği ve bunların her hangi bir vesikaya veya görgü ve göreneğe müstenit her türlü teĢkilat ve teazzuvları kaldırılmıĢtır. B: Bu kanunun neĢrinden önce her hangi bir hüküm veya vesika ile veya örf adetle aĢiretlerin Ģahsiyetlerine veya onlara izafetle Reis, Bey, Ağa ve Ģeyhlerine ait olarak tanınmıĢ, kayıtlı, kayıtsız bütün gayrımenkuller Devlete geçer. Bu kanun hükümlerine ve Devletçe tutulan usullere göre gayrımenkuller muhacirlere, mültecilere, göçebelere, naklolunanlara, topraksız veya az topraklı yerli çiftçilere dağıtılıp tapuya bağlanır. Bu gayrımenkullerin aidiyeti tapu sicillerindeki kayıtlere göre tesbit olunur. Tapu sicillerinde aidiyete dair bir kayıt yoksa veyahut kayıtler yalnız Ģahıslar namına olupta halk arasında bunların aĢirete ait olduğu Ģayi bulunuyor ve aĢiret fertleri de bu gayrımenkullerden baĢkasına sahip bulunmuyorlarsa aidiyet, tahkikat üzerine, o yerin idare heyeti kararile hallolunur. Valilerce tasdik edilen idare heyetlerinin bu kararı katidir. C: Bu kanunun neĢrinden önce aĢiretlere reislik, Beylik, Ağalık, ġeyhlik yapmıĢ olanları ve yapmak isteyenleri ve sınır boyunda oturmasında emniyet ve asayiĢ bakımından mahzur bulunanları, ailelerile birlikte, münasip yerlere naklettirip yerleĢtirmeğe Ġcra Vekilleri Heyeti kararile, Dahiliye vekili salahiyettardır. Ç: Türk tebaasından olup ta Türk kültürüne bağlı bulunmayan aĢiretler fertlerinin dağınık olarak 2 numaralı mıntıkalara, Türk tabiiyetli ve Türk kültürlü göçebe aĢiretler fertlerini sıhhat ve yaĢama Ģartları elveriĢli yerlere nakledilip yerleĢtirmeğe; Türk tebaası olmayan Türk kültürüne bağlı bulunmayan göçebe aĢiretler fertlerini icaba göre Türkiye dıĢarısına çıkarmağa Dahiliye vekili salahiyetlidir.”

Yukarıdaki maddenin C ve Ç bentleri; 18 Kasım 1935 tarihinde yapılan düzenleme ile Ģu Ģekilde değiĢtirilmiĢtir. 66

“ C: Bu kanunun neĢrinden önce aĢiretlere reislik, beylik, ağalık, Ģeyhlik yapmıĢ olanların ve yapmak isteyenlerin ve sınırlar boyunda oturmasında emniyet ve asayiĢ bakımından mahzur bulunanların, aileleri ile birlikte, münasip yerlere naklolunmaları Dahiliye vekilliğinin teklifi üzerine Ġcra Vekilleri Heyeti kararile Sıhhat ve içtimai muavenet vekilliğince yapılır. Ç: Türk tabiiyetli ve Türk kültürlü göçebe aĢiretler ve ferdlerini sıhhat ve yaĢama Ģartları elveriĢli yerlere nakledip yerleĢtirmeye Sıhhat ve içtimai muavenet vekilliği; Türk tebaasından olub ta Türk kültürüne bağlı bulunmayan aĢiretler ve ferdlerinin dağınık olarak 2 numaralı mıntıkalara nakil ve yerleĢtirmeye Dahiliye vekilliğinin teklifi ile Sıhhat ve içtimai muavenet vekilliği; Türk tebaası olmayan ve Türk kültürüne bağlı bulunmayan göçebe ve aĢiretler ferdlerinin icaba göre Türkiye hududları dıĢarısına çıkarmağa Sıhhat ve içtimai muavenet vekilliğine malumat vermek Ģartile Dahiliye vekilliği salahiyetlidir.”

65 A.e. , ss. 143- 144

108 Yukarıdaki maddenin A bendinde yer alan ağalık, beylik, Ģeyhlik gibi geleneksel ünvan ve ayrıcalıkların yasaklanması; 21 Haziran 1934 tarihli Soyadı Kanunu ve 27 Kasım 1934 tarihli Lakap ve Ünvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun ile birlikte düĢünülmelidir. Bu çerçevede aĢiret düzenini, dolayısıyla feodal tarzda toplumsal yaĢam tarzını ve Osmanlı dönemini hatırlatan unvan ve ayrıcalıklar yasaklanırken yerine modern Batı Avrupa ülkelerindeki gibi soyadı uygulaması, getirilmektedir.

Ayrıca yukarıda atıfta bulunulan 10. maddenin B bendine dikkat edilirse; aĢiret reislerinin, Ģeyhlerinin ve beylerinin ellerinden alınan gayrı menkullerin; yurt dıĢından gelen göçmenlere, göçebe aĢiretlere ve topraksız köylülere dağıtılması amaçlanmıĢtır. Toprak dağıtımı konusu; ayrıca kanunun 48. maddesinde düzenlenmiĢtir. Madde metni aĢağıdaki gibidir.67

“ Muhacirlere, mültecilere, göçebelere, naklolunanlara verilecek olan topraklar ve yapılar dağıtılmazdan altı ay önce ilan olunur. Bu müddet içinde mülkiyet veya herhangi bir vaziyet dolayısıyla istihkak iddia edenler, o yerin Hükümetine ve ihtilaf hasıl olursa mahkemeye müracaatla haklarını ispat ettikleri takdirde mallarına aynen tesahüp (sahip olmak) ederler. Bu müddeti geçirdikten sonra bedelen baĢka hiçbir iddia dinleyemez. “

Bu noktada, Ġskan Kanunu‟nun; zorlayıcı yöntemlerle ülke içerisinde yeni bir yerleĢim politikası uygulamak dıĢında, ayrıca yurt dıĢından gelen göçmenlerle birlikte, yurt içindeki topraksız köylülere toprak dağıtarak, geleneksel veya feodal yönleri ağır basan toplumsal iliĢkiler ağını çözmeyi hedeflediği, söylenebilir.

Belirli ayrıntılarına değindiğimiz 2510 sayılı Ġskan Kanunu; 14 Haziran 1934 tarihinde, TBMM tarafından, kabul edilmiĢtir.

Yukarıda Ġskan Kanunu‟nun bahsedilen maddelerinde yer verilen toprak dağıtımı konusu ise 1930‟lu yıllarda topraksız köylüleri toprak sahibi yapmayı amaçlayan geniĢ çaplı bir reform giriĢiminin, bir parçası olarak düĢünülebilir. Toprak

66 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 5, C. 1, Ġ. 7, 18.11.1935, ss. 81- 82 67 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 68, 14.06.1934, s. 153

109 reformu; 1930‟lu yıllarda özellikle Atatürk ve Ġsmet Ġnönü baĢta olmak üzere Cumhuriyet liderleri tarafından sıkça dile getirilmiĢtir.68 Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya; toprak reformu konusunda, aktif rol alan politikacılar arasında sayılabilir. Kaya bu konudaki görüĢlerini; Haziran 1934‟te TBMM‟de yaptığı konuĢmada ifade etmiĢtir. 69

“… Bu gün memleketin beĢ milyon nüfusu baĢkalarının toprağında çalıĢmaktadır… Türk köylüsü Türkün efendisidir demek adeta bir süsten ibaret kalıyor. Bazı vilayetlerin yarısından fazlasında köylü baĢkalarının elinde olan topraklarda çalıĢmaktadır... Memleketin içinde baĢkalarının topraklarında çalıĢan binlerce halk vardır. Bunları topraklandırmak, Türkü toprağın efendisi yapmak, bizim en birinci borcumuzdur… Efendiler, eğer bu köylüyü toprak sahibi yapmayacak olursak, bu sanayi fabrikalarını kim için, hangi pazarlar için kuruyorsunuz? ArkadaĢlar bizim yaĢamamız 13 milyondan ibaret olan köylü tabakasını zengin etmekle ve behemehal kuvvetli yapmakla kabildir.”

Doğan Avcıoğlu‟nun aktardığına göre; 1933- 1934 yıllarında Kaya‟nın emriyle dönemin Nüfus Genel Müdürü Galip Peker tarafından bir toprak reformu kanun tasarısı, hazırlamıĢtır. Toprak ağalarının elindeki tapusuz hazine arazilerine; devlet tarafından el konularak, topraksız köylüye dağıtılmasını öngören bu kanun tasarısı, Tarım Bakanlığı ve DanıĢtay tarafından red edilmiĢtir.70 Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde, toprak reformu konusunda atılan en somut adım ġubat 1937 tarihinde anayasanın 74. maddesinde yapılan değiĢiklikle, gerçekleĢmiĢtir. Bu değiĢiklikle; yapılması hedeflenen toprak reformu, anayasal düzeyde ifade edilmiĢtir. DeğiĢiklik sonrasındaki madde metni, aĢağıda belirtilmiĢtir. 71

“Umumi menfaatler için lüzumu usülüne göre anlaĢılmadıkça ve mahsus kanunları mucibince değer pahası peĢin verilmedikçe hiçbir kimsenin malı istimval (el koymak) ve mülkü istimlak olunamaz. Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve ormanları devlet tarafından idare etmek için istimlak olunacak arazi ve ormanların istimlak bedelleri ve bu bedellerin tediyesi sureti, mahsus kanunlarla tayin edilecektir…”

68 Atatürk, 1936 yılında yaptığı TBMM açılıĢ konuĢmasında, Ġsmet Ġnönü ise Aralık 1936‟da yaptığı bir konuĢmada; toprak reformu yapılmasının gerekliliğinden bahsetmiĢlerdir. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Doğan Avcıoğlu, Türkiye Düzeni, Birinci Kitap, Ġstanbul: Tekin Yayınevi, 1982, ss. 489- 489 69 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 4, C. 1, Ġ. 68, 14.06.1934, s. 139 70 Avcıoğlu, a.g.e. , s. 489 71 Ulus, 5 ġubat 1937

110 8 Ağustos 1937 tarihli Ulus gazetesinde, hükümetin yeni bir toprak kanunu hazırladığı ve kısa bir süre içerisinde TBMM‟ye sunacağı Ģeklinde bir haber 72 yayınlanmasına rağmen; Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde böyle bir kanun gündeme gelmeyecektir.

E. Umumi MüfettiĢlikler

Bu baĢlık altında, tarihsel geçmiĢi Osmanlı dönemine uzanan ve Osmanlı siyasi ve idari yapılanmasında yeri olan Umumi MüfettiĢlik (Genel MüfettiĢlik) örgütlenmesi; 73 Cumhuriyet döneminde ağırlıklı olarak, Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemindeki kuruluĢu ve geliĢimi ön plana çıkarılarak, anlatılmaya çalıĢılacaktır.

Umumi MüfettiĢlik örgütlenmesi anayasal düzeyde 1921 Anayasası‟nın 22. ve 23. maddelerinde, yer bulmuĢtur. Bahsedilen madde metinleri aĢağıda belirtilmektedir. 74

“ Madde 22. Vilayetler, iktisadi ve içtimai münasebetleri itibariyle birleĢtirilerek, umumi müfettiĢlik kıtaları vücuda getirilir. Madde 23. Umumi müfettiĢlik mıntıkalarının umumi surette asayiĢinin temini ve umum devair muamelatının (genel resmi iĢlemeler) teftiĢi, umumi müfettiĢlik mıntıkasındaki vilayetlerin müĢterek iĢlerinde ahengin tanzimi vazifesi umumi müfettiĢlere mevdudur. Umumi müfettiĢler Devletin umumi vezaifile mahalli idarelere ait vezaif ve mukadderatı daimi surette murakebe eder.”

Anayasal düzeyde kabul gören Umumi MüfettiĢlik örgütlenmesi, milli mücadele döneminde uygulanamamıĢtır. Bu dönemde, bahsedilen örgütlenme ile ilgili olarak hazırlanan kanun tasarıları olmuĢ fakat bu tasarılar TBMM tarafından kabul görmemiĢtir.75 Buna rağmen Umumi MüfettiĢlik örgütlenmesi, Nisan 1923 tarihinde ARMH-C‟nin seçim programı olarak yayınlanan 9 Umde adlı metnin 1. maddesinde, yer bulmuĢtur. Bahsedilen maddede; 1921 Anayasası‟ nın 22.

72 “Rejimin Büyük Bir Eseri”, Ulus, 8 Ağustos 1937 73 Umumi MüfettiĢliklerin; Osmanlı döneminde kuruluĢu ve geliĢimi için Bkz. Cemil Koçak, Umumi MüfettiĢlikler, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2003, ss. 25- 34 74 Gözler, a.g.e. , s. 70

111 maddesine benzer bir Ģekilde; “…vilayetlerin iktisadi ve içtimai münasebetleri itibariyle birleĢtirilerek müfettiĢi umumilik kanunu... süratle intaç ve tatbik olunacaktır” 76 denilmektedir. Bu noktada, bir seçim programını; gelecekte yapılacak iĢlerin sıralanması Ģeklinde düĢünürsek, henüz uygulamaya geçilmemiĢ olmasına rağmen Umumi MüfettiĢlik örgütlenmesinin, Cumhuriyet‟in ilanı sonrasında kurulması düĢünülen idari yapının bir parçası olarak düĢünüldüğünü söylemek, mümkündür.

1924 Anayasa‟sı içerisinde yer verilmeyen Umumi MüfettiĢlik örgütlenmesinin kuruluĢu; 1927 yılında kabul edilen 1164 sayılı Umumi MüfettiĢlik TeĢkiline Dair Kanun ile gerçekleĢmiĢtir. 77 Bahsedilen kanunun 1. maddesine göre, Umumi MüfettiĢlik‟lerin kurulması ve kaldırılması ayrıca Umumi MüfettiĢler‟in atanması konularında, hükümet yetkili kılınıyordu. 3. maddede ise Umumi MüfettiĢlik‟lerin Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟na bağlı oldukları ve öncelikli görevlerinin görev bölgelerinde emniyet ve düzenin sağlanması olduğu belirtilmiĢtir. Aynı maddeye göre, Umumi MüfettiĢlikler diğer bakanlıklara ait yetkileri hükümet tarafından kendilerine bırakıldığı ölçüde kullanacaklardır. 78 Uygulamada, ilk Umumi MüfettiĢlik, 27 Kasım 1927 tarihinde kabul edilen “ Umumi müfettiĢlik teĢkiline dair olan 114 (1164) Numaralı Kanun mucibince tanzim olunan Umumi MüfettiĢlik vazife salahiyetlerine dair olan Talimatnamenin meriyete vazı hakkında kararname” 79 ile kurulmuĢtur. Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nında imzası olan bu kararnameye bağlı olarak yayınlanan talimatnamenin 1. maddesine göre, 1. Umumi MüfettiĢlik; Elazığ, Urfa, Hakkari, Bitlis, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van olmak üzere 8 ili kapsayacak bir bölgede, örgütlenmek üzere kurulmuĢtur. Bahsedilen örgütlenmenin baĢında bulunacak Umumi MüfettiĢ; Ġç ĠĢleri Bakanı‟nın önerisi ve hükümetin onayıyla atanacaktır. Bu noktada, 1. Umumi MüfettiĢ‟liğin kuruluĢu ile ilgili olarak Mete

75 Bu tasarılardan ilki Balıkesir milletvekili Vehbi Bey tarafından, ikinci tasarı ise dönemin hükümeti tarafından hazırlanmıĢtır. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Koçak, a.g.e. , ss. 40- 52 Keskin, a.g.e. , ss. 400- 404 76 CHP 25 Yıl, s. 13 77 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 2, C. 1, Ġ. 82, 25.06.1927‟ den aktaran Koçak, a.g.e. , s. 54 78 Kanunun tam metni için Bkz. Koçak, s. 71 79 Bahsedilen kararnamenin tam metni için Bkz. Koçak, ss. 303- 307 Ayrıca bahsedilen kararname‟ den geniĢ aktarmalar yapılan bir çalıĢma olarak Bkz. Tönük, a.g.e. , s. 45 vd.

112 Tunçay‟ın dikkati çektiği bir ayrıntı önemlidir. Mete Tunçay‟a göre; “ Umumi MüfettiĢ‟liğin ilk kurulma nedeni, 23 Ekim 1927‟ de sona eren Sıkıyönetimin yerini dolduracak bir yetke yaratmaktır.”80 Aynı talimatnamenin 7. maddesi ise Umumi MüfettiĢin idari hiyerarĢi içerisinde yerini göstermesi, açısından önemlidir. Bahsedilen madde metni, aĢağıda belirtilmektedir.81

“ Umumi müfettiĢ, mıntıkası dahilinde hükümetin vekili umumi vekillerin mümessilidir. Bu sıfatla baĢta Valiler olmak üzere bütün memurlar kendisine karĢı mesul ve gördükleri iĢlerden ve yaptıkları icrattan izahat ve hesap mecburdurlar. ”

Yukarıdaki maddenin içeriğine bakılarak, Umumi MüfettiĢlik‟lere; idari hiyerarĢi içerisinde iller ve merkezi otorite arasında bir kademeye oturtulduğu, söylenebilir. 82 1924 Anayasa‟sında yer verilmediği gibi 1929 yılında kabul edilen Ġller Ġdaresi Kanunu metninde‟de Umumi MüfettiĢlik‟ler ile ilgili bir düzenleme yoktur. Fakat Umumi MüfettiĢlik‟lerin idari hiyerarĢideki yeri konusunda; Kaya‟nın Ġller Ġdaresi Kanunu ile ilgili TBMM görüĢmelerinde kullandığı ifadelerin, yukarıda bahsedilen yaklaĢımı doğruladığı söylenebilir. Hatırlanacak olursa Kaya; hükümetin, köylerle baĢlayan ve Umumi MüfettiĢlik‟lerle son bulan merkezi otoritenin yakın denetiminin sağlanacağı bir idari sistem tasarladığından, bahsetmektedir.

Kaya‟nın görev süresi içerisinde, diğer Umumi MüfettiĢlik‟lerin kuruluĢundan bahsetmek gerekirse, 2. Umumi MüfettiĢlik; Trakya Umum MüfettiĢliği adıyla 19 ġubat 1934 tarihli bir kararname ile kurulur. 2. Umumi MüfettiĢ‟liğin görev alanını Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale illerinden oluĢmaktadır. 83 22 Mart 1934 tarihinde ise 2. Umum MüfettiĢliğin maaĢ ve masrafları ile ilgili olarak hazırlanan bir kanun tasarısı, TBMM‟ ye sunulmuĢ ve

80 Bahsedilen sıkıyönetim uygulaması, ġeyh Sait Ġsyanı nedeniyle ilan edilmiĢ 23 Kasım 1927 tarihinde uygulamadan kaldırılmıĢtır. Tunçay, a.g.e. ss. 146, 179 81 Koçak, a.g.e. , s. 305 82 Umumi MüfettiĢliklerin idari hiyerarĢi içerisindeki yeri ile ilgili ayrıntılı bilgi için Bkz. Keskin, a.g.e. , s. 411 vd. 83 Trakya Umumi MüfettiĢliği Namı ile Ġkinci Bir Umumi MüfettiĢlik TeĢkiline ve Bu Umumi MüfettiĢliğe Aid Kadronun Tasdikine Dair 2 150 Sayılı Kararname, BaĢbakanlık Cumhuriyet ArĢivi: 030.18.01.02 42.8.10, 19.02.1934‟ ten aktaran Koçak, a.g.e. , s. 127

113 kabul edilmiĢtir. Bahsedilen kanun tasarısı ile ilgili olarak söz alan Kaya: 2. Umumi MüfettiĢliğin kurulma gerekçesini Ģöyle ifade etmektedir. 84

“Türkiye Cümhuriyetinin eserlerinden (esaslarından ) birisi de halkçı olmasıdır. Biz müfettiĢi umumilikler ihdas etmekle hükümetin murakebe ve hizmetini halkımızın ayaklarına götürüyoruz. Bu esasla altı müfettiĢi umumilik olacaktır. Bütçenin müsaadesi oldukça bunu tatbik etmekteyiz. Birincisini Ģarkta yapmıĢtık. ġarkta yaptığımız umumi müfettiĢlikten beklenilen vazife ve hizmetleri azamisiyle aldık. Bundan cesaret alarak ikinci müfettiĢliği de Trakya‟ ya hasrediyoruz.”

Kaya‟nın açıklamalarına bakılarak; süreç içerisinde yeni Umumi MüfettiĢlik‟ ler kurulmasının planlandığı rahatlıkla söylenebilir. Bu bağlamda, Kaya‟nın görev süresi içerisinde 2 Umumi MüfettiĢlik daha kurulmuĢtur. 3. Umumi MüfettiĢlik; Erzurum, Kars, GümüĢhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon ve Ağrı illerini kapsayan bir bölgede örgütlenmek üzere, 23 Ağustos 1935 tarihinde kurulur. 85 4. Umumi MüfettiĢlik ise 6 Ocak 1936 tarihinde Tunceli, Bingöl ve 1. Umumi MüfettiĢlik bölgesinden alınan Elazığ illerini, kapsamak üzere kurulmuĢtur.86

4. Umum MüfettiĢliğin kuruluĢu, 25 Aralık 1935 tarihinde kabul edilen Tunceli Vilayeti‟nin Ġdaresi Hakkında Kanun ile birlikte düĢünülmelidir. Bahsedilen kanun 25 Aralık 1935 tarihinde TBMM gündemine getirilir ve kabul edilir.87 TBMM görüĢmelerinde söz alan Kaya konuĢmasında; eski adı Dersim olan bölgeyi tarihsel süreç içerisinde tanımlamaya çalıĢırken, aynı zamanda görüĢülmekte olan kanun tasarısının çıkarılma nedenlerini‟ de ortaya koymaktadır. 88

“ Tunçeli adı ile Ģimdi teĢkil edilecek vilayetin ve o bölgenin eski ismi Dersimdir. Dersim, eski zamanda da muayyen bir mıntıkaya verilmiĢ bir isim değildir. Fakat bu günkü idare bakımına göre Dersimin mesahai sathiyesi, uzunluk itibariyle 90, geniĢlik itibariyle 60 olarak heyeti umumiyesi 450- 500 kilometredir... Aslen Türk unsuruna mensub bir kitledir. Bu bölgenin ilk Türk tarihinde resmi olarak teması ġah Ġsmail ile Yavuz Sultan Selim muharebeleri zamanına tesadüf ediyor.

84 “Trakya U. MüfettiĢlik Layihası Kabul Edildi” Hakimiyeti Milliye, 23 Mart 1934 85 Üçüncü Umumi MüfettiĢlik Kurulması Hakkında 2 3199 sayılı Kararname, BaĢbakanlık Cumhuriyet ArĢivi: 030.18.01 57.70.15‟ den aktaran Koçak, a.g.e. , s.155 86 Dördüncü Umumi MüfettiĢlik Kurulmasına Dair 6 Ocak 1936 Tarih ve 2 3823 sayılı Kararname, BaĢbakanlık Cumhuriyet ArĢivi: 030.18.01 61.1.8 77-4 4‟ ten aktaran Koçak, s. 230 87 Ulus, 26 Aralık 1935 88 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 5, C. 1, Ġ. 21, 25.12.1925, s. 175

114 Ondan sonra memleketin bir çok kısımlarındaki usulü idare gibi o da yerli ağalara ve beylere verilerek idare olunuyordu. Tanzimatta vilayet teĢkilatı yapıldığı zaman burada‟ da vilayet teĢkil ediliyor. Fakat her nasılsa, ihmal, Dersimi olduğu gibi bırakıyor. Bu gün oranın içtimai teĢkilatı kurunu vüstai (Orta Çağ) bir teĢkilattır... Bu gün burası 91 aĢirete münkasemdir (BölünmüĢ ). 1876 dan bu güne kadar muhtelif zamanlarda Dersim üzerine 11 harekatı askeriye yapılmıĢtır. Halkı cahil, bir az da toprağın fakirliği dolayısıyla halkı fakir olur ve elide silahlı bulunursa tabii böyle bir yerde vukuat eksik olmaz. Böyle yerler her medeni memlekette bulunabilir. Fransada, Ġtalyada, Yunanistanda da böyle terler vardır... Cumhuriyet devrinin, Ģiarı, memleketin esaslı ihtiyaçlarını esasından tedavi eylemek olduğu gibi buraların da Cumhuriyetin feyizlerinden istifade etmesini temin edecektir. ġimdi müzakere edilecek kanun bu kanundur. Orada anormal bir Ģey yoktur. Efkarı umumiyeye arzetmek isterim ki, memleketimizde anormal bir bir vaziyet yoktur.”

Kaya‟nın açıklamalarına bakılırsa, eski adı Dersim olan bölgede devam eden feodal yaĢam tarzı ile birlikte emniyet ve asayiĢ sorunları bahsedilen düzenlemenin gerekçesi oluyordu.

Kanunun içeriğine değinmeden önce, Kaya‟nın yukarıdaki yaklaĢımı bağlamında tarihsel olarak yaklaĢık 4 yıl öncesine gitmek faydalı olacaktır. Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya; Kasım- Aralık 1931 tarihlerinde eski adıyla Dersim‟inde dâhil olduğu bir Doğu Anadolu seyahatine çıkmıĢtır. 89 Uğur Mumcu‟nun aktardığına göre; Kaya bu seyahati sırasında Dersim üzerine hazırladığı bir raporu, BaĢbakanlığa sunmuĢtur. Özetleyici bir yaklaĢımla bahsedilen rapora değinmek gerekirse, Kaya; yukarıdaki yaklaĢımına paralel bir Ģekilde Dersim‟deki aĢiretlere dayalı yaĢam tarzı ve bunun yol açtığı emniyetsizlik ve asayiĢsizlikten bahsediyor. Çözüm önerileri olarak, bölgedeki aĢiretlerin silahsızlandırılması, aĢiret ağalarının veya aĢiret ağası olabileceklerin göç ettirilmesi, bölgede yollar yapılması ve okullar açılması gibi öneriler sıralıyordu. Ayrıca bölgedeki adli sistem daha iyi iĢletilmeli, halka hükümet teĢkilatının yalnızca bir baskı mekanizması olmadığı anlatılmalı ve idari örgütlenme yeniden düzenlenmeliydi. 90 Kaya‟nın yukarıda yer verilen konuĢması ve az önce bahsedilen raporda yer alan önerileri birlikte düĢünülürse; onun görev alanı Tunceli‟ yide kapsayan 4. Umum MüfettiĢliğin kuruluĢu ve az sonra belirli ayrıntılarına değinilecek olan kanunun ortaya çıkıĢında, aktif rol aldığı, söylenebilir.

89 Bahsedilen seyahat Kasım ayı ortalarında baĢlamıĢ, 8 Aralık 1931 tarihinde bitmiĢtir. Hakimiyeti Milliye, 16 Kasım- 9 Aralık 1931 90 Bahsedilen rapor hakkından geniĢ bilgi için Bkz. Mumcu, a.g.e. , ss. 65- 74

115 Kısaca Tunceli Kanunu olarak ifade edeceğimiz düzenlemenin 1. maddesi Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir. 91

“ Tunceli vilayetine ordu ile irtibatı baki kalmak ve rütbesinin salahiyetini haiz bulunmak üzere korkomutan rütbesinde bir zat vali ve kumandan seçilir. Vali ve kumandan usulü veçhile Milli Müdafaa vekaletinin muvakkati alınmak Ģartile Dahiliye vekilinin inhası ve Ġcra Vekilleri Heyeti kararile tayin olunur. Bu vali ve kumandan teĢkil edilen Dördüncü umumi müfettiĢliğin de müfettiĢidir.”

Vali ve kumandan sıfatlarını taĢıyan makamın sorumlu olduğu bölgede; sahip olduğu geniĢ yetki alanını ifade etmek açısından, 2. maddenin içeriği önemlidir. 92

“Vali ve kumandan vilayet umur ve muamelatında ve vilayet memurları hakkında vekillerin kanunen haiz oldukları bütün salahiyetleri haizdir. Vali ve kumandan lüzum gördüğü takdirde vilayeti teĢkil eden kaza ve nahiyelerin hudud ve merkezlerini değiĢtirir ve keyfiyeti Dahiliye vekaletine bildirir.”

5. maddeye göre ise vali ve kumandan yetkisine sahip makam, il içerisinde görevli askeri memurlar hakkında askeri kanunların verdiği disiplin yetkisine sahiptir. Vali ve kumandan, sivil memurlar üzerinde‟de disiplin cezası verme hakkına sahiptir. Maddenin en dikkat çekici kısmı adli memurlar ile ilgili olarak Hakimler Kanunu gereğince verilecek cezaları uygulama konusunda, vali ve kumandanın yetkili kılınmasıdır. 93 31. madde ile vali ve kumandan; emniyet ve asayiĢ açısından gerekli gördüğü kiĢi ve aileleri yine Tunceli sınırları içerisinde bir baĢka yere nakletmeye veya Tunceli dıĢına çıkartmaya, yetkilidir. 94

Kanun tasarısı ile ilgili görüĢmelerde; küçük çaplı bir itiraza yol açan maddeler ise 32. ve 33. maddeler olmuĢtur. Söz konusu madde metinleri aĢağıda belirtilmektedir. 95

91 TBMM Zabıt Ceridesi, Dönem 5, C. 1, Ġ. 21, 25.12.1925, s. 175 92 A.e. , s. 175 93 A.e. , s. 176 94 A.e. , s. 178 95 A.e. , s. 178, 180

116 “ Madde 32- Vali ve kumandan her hangi bir Ģahıs hakkındaki takibatın tehirine ve cezaların teciline salahiyetlidir. Bu tehir ve tecil mürürü zamanın iĢlemesine mani olmaz. Madde 33- Ġdam hükümlerinin vali ve kumandan tarafından tecile lüzum görülmediği takdirde infazı emrolunur.”

Muğla milletvekili Hüsnü Kitapçı haklı olarak kanun tasarısının 32. ve 33. maddelerinde; 1924 Anayasası‟nın 26. maddesi gereğince yalnızca TBMM tarafından kullanılabilecek yetkilerin vali ve kumandana verilmesinin anayasaya aykırı olduğunu ifade etmiĢtir. Hüsnü Kitapçı, anayasa‟da değiĢiklik yapılmadıkça 32. ve 33. maddelerin kabulünün mümkün olmadığını ileri sürmüĢ ve bahsedilen maddelerin kaldırılması isteğiyle, bir önerge vermiĢtir. Hüsnü Kitapçı‟nın verdiği önerge red edilerek, 32. ve 33. maddeler olduğu gibi kabul edilmiĢtir.96

Kaya‟nın yukarıda aktarılan konuĢmasında, içerisinde anormal bir durum yaĢanmadığını ileri sürdüğü Tunceli ilinin ve aynı zamanda 4. Umum MüfettiĢliğin yönetimini üstlenecek vali ve kumandana yine yukarıda belirli maddeleri aktarılan Tunceli Kanunu ile olağanüstü yetkiler tanındığını söyleyebiliriz. Özellikle 32. ve 33. maddelerde verilen yetkilerin vali ve kumandan olarak görev yapacak Ģahısın hangi sınırlar içerisinde ve hangi durumlarda kullanacağının belirtilmemiĢ olması, bunu doğrulamaktadır. Tunceli Kanunu‟nu, dönemin siyasal ve idari koĢulları etrafında düĢünmek daha geniĢ bir bakıĢ açısı sağlayabilir. Bahsedilen kanun; idari açıdan 1929 tarihli Ġller Ġdaresi Kanunu, 1930 tarihli Belediyeler Kanunu ve ülke genelinde yaygınlaĢtırılmaya çalıĢılan Umumi MüfettiĢlik örgütlenmeleri aracılığıyla merkezi otoritenin kendini daha fazla hissettirdiği ve siyasal açıdan CHP‟nin tek parti iktidarını pekiĢtirdiği, ayrıca parti- devlet bütünleĢmesi yolunda önemli adımlar atıldığı bir süreç içerisinde çıkarılmıĢtır. Ayrıca Tunceli Kanunu‟nun kabul edilmesinden ve 4. Umum MüfettiĢliğin kurulmasından yaklaĢık 1 yıl önce, Ġskan Kanunu kabul edilmiĢtir. Bahsedilen kanun; topraksız köylüleri toprak sahibi yapmak, ülkedeki feodal nitelikli aĢiret düzenini kaldırmak, 1. ve 2. maddeleri gereği Türk kültürüne bağlılık esasına dayalı yeni bir iskan planı getirmek gibi amaçları

96 A.e. , s. 178, 180

117 içerisinde taĢıyordu. Daha bütünsel bir bakıĢ açısıyla çalıĢmanın 2. bölümünde belirtildiği üzere; içerisinde bulunulan tek partili dönemde; merkeziyetçi yönü ağır basan siyasi ve idari yapılanma oluĢturulmaya çalıĢılırken aynı zamanda modern bir ulus- devlet yaratma ideali etrafında çaba sarf ediliyordu. Bahsedilen bu çerçeve ile birlikte; yukarıda Kaya‟nın atıfta bulunulan ifadeleri Tunceli‟ye yönelik dönemin resmi bakıĢ açısını yansıttığı kabul edilirse; bu bakıĢ açısı içerisinde Cumhuriyet kadrolarının yapmak istediği siyasal, idari ve toplumsal nitelikte reformlara karĢı, feodal toplumsal iliĢkiler ağının hakim olduğu bölgenin yönetimi konusunda, bahsedilen kanunun çıkartılması, rahatlıkla anlaĢılabilir.

Bu bağlamda Tunceli Kanunu‟nun kabul edilmesinden çok kısa bir süre sonra kurulan 4. Umumi MüfettiĢliğin; ağırlıklı olarak Cumhuriyet rejiminin Tunceli ilinde gerçekleĢtirmek istediği faaliyetlerin uygulanması konusunda yoğunlaĢacağı, söylenebilir. Dönemin BaĢbakanı Ġsmet Ġnönü‟nün 14 Haziran 1937 tarihinde TBMM‟de yaptığı konuĢmaya bakılırsa; Tunceli‟de gerçekleĢtirilmek istenen reform programı hızla uygulanmaya baĢlanmıĢ, bu duruma karĢı olarak bölgede 1937 bahar aylarında bir isyan hareketinin ortaya çıkmıĢtır. Ortaya çıkıĢ nedenleri ve bastırılma yöntemiyle ilgili tartıĢmaların halen güncelliğini koruduğu Dersim Ġsyanı olarak adlandırılan olaylarla ilgili resmi görüĢü yansıtması açısından, Ġsmet Ġnönü‟nün yukarıda belirtilen konuĢması, önemlidir. Bu konuĢmanın, belirli bölümlerine aĢağıda yer verilmektedir.97

“Dahili siyasetimiz üzerinde tek mesele olarak eskiden Dersim dediğimiz Tunçeli vilayeti hadiselerinin esasını bugünkü vaziyetini huzurunuzda efkarı umumiyeye açıkça bildirmek isterim. Büyük meclisin malumudur ki hükümet iki senedenberi Tunçeli mıntıkasında hususi ıslahat programı takip etmektedir. Bu program, bu mıntıkayı medenileĢtirmek için bütün vasıtalarla ve hususi hükümler dahilinde orada geniĢ bir çalıĢma teferruatını ihtiva etmektedir. Bunu Ģimdiye kadar orada kanuna muhalefetten kuvvet ve zevk almıĢ bazı reisler iyi karĢılamadılar. Islahat programına mukavemet ve muhalefet etmek istediler. Bu bizi, tarihini tam söyliyemiyorum, mart nihayeti – nisan bidayetlerinde hususi askeri tedbirler almağı icab ettirdi. Orada Ģunu düĢündük; mukavemet eden ve hükümetin ıslahat programına muhalefet eden mıntıkada ne yapmalıyız? ġimdiye kadar olan Dersim tecrübeleri, orada hükümetin bir emrine karĢı muhalefet olunca mühim bir kuvvet toplayarak o mıntıkada ciddi tertibat yapmak ve bırakmak. Biz buna sel seferleri

97 “Hükümet Dersimde vaziyete hakimdir”, Ulus, 15 Haziran 1937 Dersim isyanını gerek resmi söylemi benimseyen kaynaklara gerekse resmi söylem dıĢındaki kaynaklara baĢvurarak inceleyen bir araĢtırma olarak Bkz. Mazıcı, a.g.e. , ss. 74- 86

118 dedik. Memleketin bir tarafında bir hadise çıkınca onu kuvvetli bir surette ve sel halinde gelip geçmekten bir fayda hasıl olmıyacağı kanaatinde bulunduk. Biz muhalefet edenlerin mukavemetlerini bertaraf ettikten sonra kendi programımızı hiçbir Ģey olmamıĢ gibi takib olunmasını esaslı vazifelerimizden saydık.... Bugünkü vaziyet Ģudur. Orada jandarma ve hükümet kuvveti tamamiyle teessüs etmektedir. Tunceli‟ de ıslahat programı olarak düĢündüğümüz tedbirler fasıla görmeksizin devam etmektedir. Yol yapıyoruz, mekteb yapıyoruz, karakol yapıyoruz. Bir iki ay müddetle bu iĢlere fasıla gelmiĢ olan yerlerde tekrar bu iĢlere baĢladık. ġimdiye kadar bu harekat ve faaliyet esnasında orada ciddi müsademeler olduğunu ve orada büyük zayiat geçtiğini zannetiklerini iĢittim. Onun için size Ģimdiye kadar ki yani üç ay zarfında uğradığımız hakiki zayiatı olduğu gibi söylemek isterim. 14 haziran, bugün aldığım rapora göre Ģimdiye kadar olan zayiat jandarma, asker ve muhafız kurucusu olmak üzere, 13 Ģehit 18 yaralıdır...”

Dersim isyanı lideri olarak anılan Seyyid Rıza, 12 Eylül 1937 tarihinde teslim olmuĢ, 98 yapılan yargılamadan sonra 15 Kasım 1937 tarihinde, Elazığ‟da idam edilmiĢtir. 99 BaĢbakan Ġsmet Ġnönü hatıralarında; Dersim sorununun kendisinin görevden ayrıldığı tarihte çözülmüĢ olduğunu, ileri sürmektedir.100 Fakat Ġsmet Ġnönü‟nün görevden ayrılmasından yaklaĢık 1 yıl sonra, dönem basınında yayınlanan haberlere bakıldığında; bölgede askeri operasyonların halen sürmekte olduğu görülmektedir. 101 Bu dönemde Ulus gazetesinde yayınlanan bir köĢe yazısı, Dersim isyanı konusunda resmi bakıĢ açısını yukarıda Ġsmet Ġnönü‟ nün açıklamalarına paralel bir Ģekilde, ifade etmektedir.102

“... Tunceli‟ nde cümhuriyetin büyük imar ve temdin programını durdurmak istiyen haydutluk kökünden kırıldı, emniyet ve asayiĢin istikrarı temin olundu. Artık Dersim, medeniyete açılmıĢtır, eskiden olduğu toplu kıyam ve Ģekavet yapılmasına imkan kalmamıĢtır. Bundan sonra devam edecek ciddi bir takip, burada haydutluğun kökünü kazıyacak, reisin, ağanın, ve Ģeririn zulmünden, tehdidinden boynunu kurtarmıĢ olan Tunceli‟ nin ezgin, yılgın ve ĢaĢkın on binlerce türkü vatandaĢlık hak ve Ģerefinin tadını tadacaklar, medeniyetin feyizlerine kavuĢacaklardır.”

Dersim Ġsyanı‟nın resmi bakıĢ açısı içerisinde; genel olarak Tunceli‟de yapılmak istenen reformlara ve imar faaliyetlerine karĢı buradaki bazı aĢiretlerin karĢı çıkması Ģeklinde tanımlandığı söylenebilir. Yukarıda belirli ayrıntılarına değinilen Tunceli Kanunu ve 4. Umumi MüfettiĢliğin kurulmasıyla uygulamaya

98 Ulus, 13 Eylül 1937 99 Ulus, 15 Kasım 1937 100 Ġnönü, a.g.e. , s. 269 101 “Dersim tedip hareketi son safhada”, Ulus, 30 Ağustos 1938 102 NaĢit Uluğ, “Dersim Medeniyete Açılıyor”, Ulus, 30 Eylül 1930

119 geçilen reform programı ile bölgeye medeni veya modern bir yaĢam tarzının getirileceği ileri sürülmektedir.

Fakat Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın 14 Haziran 1938 tarihinde Kültür Bakanlığı‟ na yazdığı bir yazının içeriği konunun farklı bir yönüne ıĢık tutmaktadır. Bu yazıda Kaya, Horasan kökenli Türk olan Dersim halkının, Farsça‟dan bozma Kırmanç denilen bir dili konuĢan insanlarla yakın iliĢkide bulundukları için zamanla ana dillerini ve Türk kimliklerini unuttuklarını ileri sürmektedir.. Kaya‟ya göre; Dersim‟ de yapılan reform programı çerçevesinde, Türk nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde kurulacak olan yatılı okullarda, Dersim‟den getirilecek kız ve erkek çocukları eğitilip, büyütüldükten sonra birbirleriyle evlendirilecek, daha sonra anne ve babalarından miras kalan mal ve arazilerin içinde birer Türk yuvası kurmaları sağlanacaktır. Kaya bu Ģekilde; Dersim‟de Türk kültürünün tam anlamıyla yerleĢeceğini ileri sürmektedir.103

Yukarıda bahsedilen Tunceli Kanunu; 1 Ocak 1940 tarihine kadar yürürlükte kalmıĢtır.104 Umumi MüfettiĢlik uygulamasının ülke içerisindeki yaygınlaĢması ise 1947 yılında 5. Umum MüfettiĢliğin kurulmasıyla sürmüĢtür. Fakat Umumi MüfettiĢlik‟ler 1 Ocak 1948 tarihinde fiilen, 1952 yılında ise hukuken uygulamadan kaldırılmıĢtır.105

103 Mazıcı, a.g.e. , s. 233 Kaya‟ nın Türkiye‟ deki etnik ve kültürel kimlikler konusunda benzer açıklamaları için Bkz. “Yabancı dil konuĢan Türkler”, Ulus, 10 Mart 1937 104 Mumcu, a.g.e. , s. 133 105 Koçak, a.g.e. , ss. 281- 282

120 SONUÇ

Bu tez çalıĢmasının konu aldığı ġükrü Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı dönemi ile ilgili değerlendirmelere geçmeden önce onun çok yönlü kiĢiliğinden bahsetmek gerekir. Kaya; çalıĢmanın birinci bölümünde bahsedildiği üzere iyi eğitimli, Ġngilizce ve Fransızca bilen ve bu özelliklerini yaptığı çevirilerle ortaya koyan bir kiĢiliktir. Kendisi, ayrıca milli mücadele yıllarında Anadolu‟da Yeni Gün, aktif siyasal yaĢamının sona ermesinden sonra 1940‟lı yıllarda ise Cumhuriyet gazetelerinde makaleleri yayınlanmıĢ bir gazetecidir. Dolayısıyla Kaya, Osmanlı Dahiliye Nezareti‟nde görev almıĢ bir bürokrat ve Atatürk dönemi Cumhuriyet Türkiye‟sinin önde gelen siyasetçilerinden olmasının yanı sıra bir çevirmen ve gazeteci olarak tanıtılabilir.

Çok yönlü bir kiĢilik olarak tanımladığımız Kaya‟nın, 11 yıl boyunca Ġç ĠĢleri Bakanlığı görevini yürütebilmiĢ olması konumuz açısından önemlidir. Kendisi çalıĢmanın birinci bölümünde belirtildiği üzere; Atatürk Dönemi Cumhuriyet Hükümetleri‟nde DıĢ ĠĢleri Bakanı Tevfik RüĢtü Aras‟tan sonra en uzun süre görev yapmıĢ ikinci isimdir. Kaya‟ nın görev aldığı hükümetler üzerine hazırlanmıĢ olan ek incelenirse; dönem hükümetlerinde DıĢ ĠĢleri ve Ġç ĠĢleri Bakanlıkları dıĢındaki diğer bakanlıklarda görev yapan isimlerin sık sık değiĢtiği rahatlıkla görülebilir. Milli mücadelenin önde gelen isimlerinden ve Atatürk‟ün yakın çalıĢma arkadaĢı olan Ġsmet Ġnönü‟nün bile aynı dönem içinde, uzun yıllar sürdürdüğü baĢbakanlık görevinden ayrıldığı unutulmamalıdır.

Bu bağlamda Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı deneyiminin bu derece uzun sürebilmesi üzerine değerlendirmeler yapmak zorunlu gözükmektedir. Öncelikle Kaya‟yı Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟na getiren süreç, düz çizgisel bir seyir izlememiĢtir. Kaya‟nın Malta Sürgünü dönüĢünde, 1. Lozan Konferansı‟nda danıĢman olarak görevlendirilmesi, ayrıca Ġzmir Belediye BaĢkanı seçilebilmiĢ olması; onun milli mücadeleyi yürüten kadrolar tarafından benimsendiğinin bir kanıtıdır. Fakat bunlar, onun bir anda, lider kadro içerisinde merkezi bir konuma geldiği anlamına gelmez.

121 Bu durum çalıĢmanın birinci ve ikinci bölümlerinde değinildiği üzere; Kaya‟nın belirli durumlarda, Atatürk ve Ġsmet Ġnönü‟nün baĢını çektiği çoğunluğa karĢı gösterebildiği, muhalif tavır ve tutumlarından anlaĢılabilir.

Kaya‟nın, 1923 yılında milletvekili seçildikten kısa bir süre sonra; 1. Lozan Konferansı‟na danıĢman olarak katılmıĢ olmasına rağmen, Lozan AntlaĢması‟nı red eden 14 milletvekilinden biri olması, bahsedilen duruma bir örnektir. Milletvekilliğini, Atatürk‟e borçlu olmasına ve TBMM‟de antlaĢmanın kabul edilmesi yönünde çoğunluğun ortaya koyduğu eğilime karĢı Kaya muhalif bir tavır sergilemiĢtir. Kaya‟nın bu muhalif tavrının; çalıĢmanın birinci bölümünde ortaya konan itiraz gerekçeleri ile birlikte düĢünülürse, lider kadroya ve yöntemlerine karĢı olmaktan değil, kendisinin doğum yeri olan Ġstanköy‟ünde dahil olduğu adaların bahsedilen antlaĢmanın kabulü sonrasında Türkiye sınırları dıĢında kalması gibi kiĢisel bir nedenden kaynaklandığı, göz ardı edilmemesi gereken bir varsayım olarak, düĢünülmelidir.

Kaya‟nın muhalif tavrına örnek verilebilecek diğer olay ise Fethi Okyar Hükümeti‟nde DıĢ ĠĢleri Bakanı olarak görev yaptığı sırada gerçekleĢmiĢtir. Kaya, ġeyh Sait Ġsyanı‟nın patladığı ve TBMM‟de TCF muhalefetinin ortaya çıktığı bir dönemde; CHP içerisinde Atatürk ve Ġsmet Ġnönü‟nün baĢını çektiği sertlik yanlısı kanada karĢı, BaĢbakan Fethi Okyar‟ın temsil ettiği ılımlı kanat ile birlikte hareket etmiĢtir. Kaya bu olaydan sonra DıĢ ĠĢleri Bakanlığı koltuğunu kaybetmiĢ fakat Fethi Okyar gibi yurt dıĢına büyükelçi olarak gönderilerek tasfiye edilmemiĢ, milletvekili olarak çalıĢmalarını TBMM içerisinde yürütmesine izin verilmiĢtir. Kaya‟nın, Fethi Okyar‟a göre daha yumuĢak bir yaptırıma maruz kalmasında, onun Atatürk‟e yakınlığının bir etkisi olduğu söylenebilir. Hatırlanacak olursa, bahsedilen olayın ardından Kaya Çankaya KöĢkü‟ne yaptığı ziyaret sırasında sert eleĢtirilerle karĢılaĢmıĢ, bu eleĢtiriler karĢısında Atatürk tarafından savunulmuĢtur. Atatürk‟ ün bu görüĢme sırasında Kaya‟yı savunurken; “ Hariciye Vekili olsaydım, ben de, arkadaĢımız ġükrü Kaya Bey gibi hareket ederdim” Ģeklinde kullandığı cümle veri alınırsa Kaya‟nın ġeyh Sait Ġsyanı ile ilgili tavrının büyük ölçüde dıĢ politika kaygılarından kaynaklandığı, yine bir varsayım olarak düĢünülebilir.

122 Fakat bu noktada Kaya‟nın yukarıda bahsedilen iki olaydaki muhalif tavrına rağmen, 1927 yılında Ġç ĠĢleri Bakanlığı görevini nasıl üstlenebildiği ve aynı görevde nasıl bu kadar uzun bir süre kalabildiği cevaplanması gereken sorular olarak ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda Kaya‟nın, Atatürk‟e yakın bir kiĢilik olması önemli olmakla birlikte tek baĢına yeterli bir gerekçe olarak görülemez. Hatırlanacak olursa, Atatürk‟e yakınlığı ile tanınan BaĢbakan Ġsmet Ġnönü, 1937 Eylül‟ünde; ağırlıklı olarak ekonomi politikasında yaĢanan görüĢ ayrılıkları nedeniyle görevden ayrılmıĢtır.

Konuyu farklı bir bağlamda tartıĢmak gerekirse; Kaya‟nın yukarıda bahsedilen iki olaydaki tutumu; bu iki olayın gerçekleĢtiği dönemin siyasal koĢulları içerisinde düĢünülmelidir. Hatırlanacak olursa, II. Dönem TBMM‟si içerisinden TCF gibi örgütlü bir muhalefetin ortaya çıkmasına olanak sağlayacak derecede bir siyasal çeĢitliliğe sahiptir. Ayrıca bu dönemde TBMM içerisinde; CHP dıĢına çıkmamakla birlikte, belirli konularda muhalif çıkıĢlar görülebilmektedir. 1924 Anayasası görüĢmelerinde, Mahmut Esat Bozkurt ve ġükrü Saraçoğlu‟nun gösterdikleri muhalif tutum, bu duruma örnektir. Ayrıca bahsedilen bu iki isim, sonraki yıllarda çeĢitli hükümetlerde bakan olarak, görev almıĢlardır. Dolayısıyla Kaya‟nın yukarıda bahsedilen iki olaydaki muhalif tutumu ve yaĢamının ilerleyen yıllarında gerçekleĢen siyasal kariyerindeki yükseliĢ, dönem koĢulları içerisinde istisnai bir durum, değildir.

Yukarıda bahsedilen iki olay; 1923- 1925 yılları arasında CHP içerisinde henüz güçlü bir parti disiplini oluĢmadığı bir dönemde gerçekleĢmiĢ ve bu dönemde Takrir-i Sükun Kanunu yürürlüğe girmemiĢtir. Bahsedilen kanunun yürürlüğe girmesinden sonra meclis içerisinde TCF muhalefeti dağıtılmıĢ, ayrıca basın kontrol altına alınmıĢtır. Sonraki yıllarda, CHP içerisinde parti disiplini katılaĢmıĢ ve ülke yönetiminde fiilen tek partinin söz sahibi olduğu bir siyasal yapı, ortaya çıkmıĢtır. Dolayısıyla Kaya 1927 yılında; CHP, TBMM ve ülke içerisinde otoriter yönleri ağır basan bir siyasal yönetim anlayıĢının hakimiyet kazandığı bir dönemde, Ġç ĠĢleri Bakanı olarak göreve baĢlamıĢtır.

123 Bu noktada ülke genelinde siyasal ortam değiĢirken, artık Ġç ĠĢleri Bakanı olan Kaya‟nın siyasal konum ve tutumunu değerlendirmek, gerekli gözükmektedir. Bu durum, özellikle 1930 yılında kısa SCF deneyimi sırasında yaĢanan geliĢmeler paralelinde, açıkça görülebilir. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde belirtildiği üzere, Kaya dönemin Ġç ĠĢleri Bakanı olarak SCF‟ye karĢı yürütülen baskı politikasının uygulayıcısı olmakla suçlanmıĢtır. Bu durum özelikle Fethi Okyar tarafından Kaya aleyhine verilen gensoru önergesi ile ilgili TBMM görüĢmelerinde açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu görüĢmelerde Kaya; 1925 yılında birlikte hareket ettiği Fethi Okyar tarafından, SCF‟ye karĢı uygulanan baskı politikasının ve belediye seçimlerinde yapıldığı ileri sürülen yolsuzlukların sorumlusu olarak suçlanmakla kalmayıp, ayrıca kendisinin geçmiĢteki siyasal tavrından uzaklaĢtığı, ileri sürülmüĢtür. Açıkçası, SCF deneyimi sırasında yaĢanan geliĢmeler tek baĢına Kaya‟nın sorumluluğu altında değil, CHP içerisinde, toplumsal destek bulan muhalefet partisine karĢı geliĢen genel tepkinin bir parçası olarak görülmelidir. Dönemin Ġç ĠĢleri Bakanı olarak Kaya‟dan farklı bir siyasal tavır geliĢtirmesini beklemek, mümkün değildir. Fakat Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya‟nın 1923 ve 1925 yılları arasında; bahsedilen örnek olaylarda parti ve meclis çoğunluğundan farklı bir yönde hareket edebilen Kaya‟dan farklı bir çizgide olduğu açıktır. Ġç ĠĢleri Bakanı Kaya artık lider kadronun önemli parçası olmakla birlikte, iktidar partisi CHP‟nin politikalarının önemli bir uygulayıcısıdır. Bu durum, Kaya‟nın uzun Ġç ĠĢleri Bakanlığı deneyimini açıklayıcı nedenlerden biri olarak, görülebilir.

Ayrıca Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı‟na getirilmesi ve bu görevi uzun yıllar yürütebilmesinde, onun Osmanlı Dahiliye Nezareti‟nde yaĢamıĢ olduğu deneyimin etkisi göz ardı edilmemelidir. Bu konuya, çalıĢmanın birinci ve üçüncü bölümlerinde, değinilmiĢtir. Buradan hareketle Kaya‟nın bürokrat olarak görev yaptığı bu dönemde; iktidarda olan Ġttihat ve Terakki‟nin; nüfus mübadeleleri aracılığıyla Anadolu‟da Türk nüfusun arttırılması ve göçebe aĢiretlerin yerleĢik hayata geçirilerek kontrol altına alınması yönünde düzenleyici bir politika yürüttüğünü söylemek mümkündür. Bu açıdan, eski bir Osmanlı bürokratı olarak bahsedilen konularda uzmanlaĢmıĢ olan Kaya‟nın; modern bir ulus- devlet kurma idealinin açıkça ifade edildiği Cumhuriyet Türkiye‟sinde uzun yıllar Ġç ĠĢleri Bakanı olarak

124 görev yapmıĢ olması, bir tesadüf olarak değil, rasyonel bir tercih olarak düĢünülmelidir. Kaya‟nın katkılarıyla ve onun Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde çıkartılmıĢ olan ve ülkenin nüfus mübadelesi ve yerleĢim politikasını düzenlemesinin yanı sıra aĢiretlere dayalı toplumsal düzene karĢı hükümler içeren Ġskan Kanunu; Kaya üzerinden yukarıda bahsedilen süreklilik bağlamında, düĢünülmelidir.

Devlet- toplum veya yöneten- yönetilen iliĢkileri bağlamında; Kaya‟nın bir siyaset ve devlet adamı olarak ortaya koyduğu yönetim anlayıĢının; tek partili dönemin genel koĢullarından ayrı düĢünülmesi, pek mümkün gözükmemektedir.

Bu bağlamda, öncelikle siyasal sistemin kuruluĢu dikkate değerdir. Siyasal iktidara meĢruiyet sağlayacak egemenlik kavramı veya olgusunun kaynağının, yalnızca ulus olduğu, dönem liderlerinin konuĢmalarında veya CHP tüzük ve programlarında sıkça vurgulanmaktadır. Egemenliğin kaynağı olan ulus veya toplum ise dönemin halkçılık anlayıĢı paralelinde, farklı çıkar ve taleplerden arındırılmıĢ, organik bir bütün olarak tanımlanmaktadır. Bu Ģekilde tanımlanan ulusun, egemenlik hakkını kullanması konusunda ise 1923 CHP tüzüğünün 1. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere, CHP kendisini rehber olarak tayin etmektedir. Vesayetçi yönetim anlayıĢının bir yansıması olarak görülecek bu yaklaĢım uygulamada; öncelikle TCF ve SCF örneklerinde olduğu gibi farklı siyasal taleplerin temsilcisi olabilecek örgütlü muhalefet giriĢimlerinin kısa sürede dağıtılması; ülkede tek partili bir siyasal rejim ortamının, ortaya çıkmasına yol açmıĢtır. Bu dönemde, Kaya özelikle SCF deneyimi sonrasında tek partili rejimin kurumsallaĢması sürecinde önemli katkıları olan bir siyasetçi olarak ön plana çıkmıĢtır. Kaya, çalıĢmanın ikinci bölümünde yer verildiği üzere halkevleri aracılığıyla, kendi ifadelerine göre rejimin idealize ettiği vatandaĢ tipinin ortaya çıkarılması için çaba sarf ederken; yine kendi ifadeleriyle rejimin idealize ettiği basının yaratılması sürecinde, aktif rol almıĢtır. Ayrıca CHP Genel Sekreteri Recep Peker‟in öncülüğünde baĢlatılan parti- devlet bütünleĢmesi süreci; 1936 yılında parti genel sekreterliği görevine getirilen Kaya tarafından devletin partiye egemen olması Ģeklinde sonuçlandırılmıĢtır.

125 Dönem içerisinde Kaya‟nın katkılarıyla 1930 yılında yerel seçimlerde, daha sonra 1934 yılında genel seçimlerde kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi son derece demokratik geliĢmelerdir. Fakat bu geliĢmelere rağmen, ulus- parti- devlet özdeĢleĢmesinin gerçekleĢtiği tek partili dönemde; toplumsal taleplerin ifade edilmesi açısından ilk kez CHP‟nin 1931 yılı kurultayında uygulamaya konan ve etkinliği tartıĢılır “dilek sistemi” yeterli görülmüĢtür. Tek partinin egemen olduğu dönemde yapılan seçimler; genelleyici bir yaklaĢımla parti liderlerinin hazırladığı milletvekili aday listelerinin onaylanması, Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir.

Yöneten- yönetilen iliĢkileri bağlamında dönemin yönetim anlayıĢını; çalıĢmanın ikinci bölümünde yer verilen Kaya‟ nın ġubat 1937‟de TBMM‟de yaptığı konuĢmasında ifade ettiği, “halk için halkla beraber” sloganının yansıttığını söylemek güçtür. Bu bağlamda dönemin yönetim anlayıĢını; yine çalıĢmanın ikinci bölümünde yer verilen Recep Peker‟e ait ifadelerden çıkarılacağı üzere, “halka rağmen halk için” formülünün daha iyi yansıttığı söylenebilir. Aslında Recep Peker‟ in ifade ettiği bu ikinci yaklaĢıma; yine Kaya‟nın 1937 yılında halkevlerinin 5. kuruluĢ yıldönümü nedeniyle yaptığı konuĢmada kullandığı ifadeler aracılığıyla ulaĢılabilir. ÇalıĢmanın ikinci bölümünde yer verilen konuĢma hatırlanacak olursa; Kaya aydınlardan, varlıklarını borçlu oldukları toplumu aydınlatmalarını, toplumun eğitim seviyesini yükseltmelerini istemektedir. KuĢkusuz toplumun aydınlatılması ve eğitilmesi son derece olumlu ve yapıcı bir istektir. Fakat Kaya bahsedilen konuĢmasında; toplumun, aydınların veya siyasal seçkinlerin yaptığı reform ve kanunları anlayabilecek Ģekilde eğitilmelerini istemektedir. Burada söz konusu olan toplumsal talep ve istekler değil; Recep Peker‟i izlersek halka rağmen halk için yaklaĢımı çerçevesinde gerçekleĢtirilen reformların, topluma benimsetilmesidir. Bu çerçevede Kaya‟nın ifadeleri, yukarıdan aĢağı bir hareket arz eden “toplumsal mühendislik” çalıĢmalarının bir parçası olarak görülebilir.

Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde idari açıdan merkeziyetçi yönleri ağır basan bir sistem oluĢturulmaya çalıĢıldığı açıktır. Kaya‟nın katkılarıyla hazırlanan ve kabul edilen 1426 sayılı Ġller Ġdaresi Kanunu ve 1580 sayılı Belediye Kanunu‟nun yerel ölçekte merkezi otoritenin denetimini kolaylaĢtıran düzenlemeler olduğu

126 söylenebilir. Ayrıca Kaya‟nın Ġç ĠĢleri Bakanlığı döneminde uygulamaya geçen ve yaygınlaĢan Umumi MüfettiĢlik‟ler; yine Kaya‟nın ifadeleriyle merkezi otoritenin yakın denetimini sağlayacak bir idari sistem kurma çabalarının bir parçası olarak görülebilir.

Nihai olarak; Kaya‟nında dahil olduğu lider kadrosunun modern bir ulus- devlet yaratma idealini benimsediği ve bu amaçla ülke içerisinde her yönüyle hızlı bir dönüĢüm sürecini gerçekleĢtirmek amacıyla reformlara giriĢtiği dönem içerisinde; vesayetçi, merkeziyetçi ve yapılan reformların topluma benimsetilmesi doğrultusunda zorlayıcı, sınırlayıcı bir yönetim anlayıĢının benimsendiğini söylemek mümkündür. Kaya‟nın söylem ve eylemleriyle bahsedilen yönetim anlayıĢının dıĢına çıktığını söylemek, güçtür. Bu noktada Kaya, siyasal ve idari açıdan tek partili dönem politikalarının en önemli kurucu ve uygulayıcılarından bir Ģahsiyet olarak tespit edilmektedir.

127 KAYNAKÇA

AĞAOĞLU, Ahmet: Serbest Fırka Hatıraları, 3. bs. Ġstanbul: ĠletiĢim Yayıncılık, 1994

AHMAD, Feroz: Ġttihat ve Terakki (1908- 1914 ) , Ġstanbul: Sander Yayınları, 1971

AKġĠN, Sina: Jön Türkler ve Ġttihat ve Terakki, 3. bs. , Ankara: Ġmge Kitabevi, 1998

ALTAY, Fahrettin: 10 yıl SavaĢ 1912-1922 ve sonrası, Ġstanbul: Ġnsel Yayınları, 1970

ALTUĞ, Kurtul: “Celal Bayar, Atatürk ve Ġnönü‟ yü Anlatıyor”, Tercüman, 16 Haziran 1981

APAK, Rahmi: Ġstiklal SavaĢı’nda Garp Cephesi Nasıl Kuruldu ? ,Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1990

APAK, Kemalettin: Ana Çizgilerile Türkiye’deki Masonluk Tarihi, Ġstanbul, 1958

ARAR, Ġsmail: Hükümet Programları (1920- 1965 ) , Ġstanbul: Burçak Yayınevi, 1968

ARAS, Tevfik RüĢtü: GörüĢlerim, 2.c. , Ġstanbul: Yörük Matbaası, 1968

ARAS, Tevfik RüĢtü: “Neler Olacaktı?”,Milliyet, 14 Mart 1971

ATAY, Falih Rıfkı: “ Belediye Kanunu ”, Hakimiyeti Milliye, 26 Mart 1930

128 ATAY, Falih Rıfkı: Çankaya; Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar, 2. bs. , Ġstanbul: Doğan KardeĢ Basımevi, 1969

ATAY, Falih Rıfkı: “Himaye”, Dünya Gazetesi, 1 Ocak 1961

AYBAR, Selim: “Dahiliye Vekaleti Merkez TeĢkilatının KuruluĢ Tarihçesi”, Türk Ġdare Dergisi, Sayı 239, 1956, ss. 38- 56

AYDEMĠR, ġevket Süreyya: Ġkinci Adam, 2. c. , 7. bs., Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 1993

“B.ġ. Kaya‟ nın nutku,” Ulus, 6 ġubat 1936

BARAN, Tülay Alim: Bir Kentin Yeniden Yapılanması (Ġzmir 1923- 1938), Ġstanbul: Arma Yayınları, 2003

BAġAR, Ahmet Hamdi: Atatürk’le Üç Ay ve 1930’dan sonra Türkiye, 2. bs, Ankara: Ankara Ticari Ġlimler Akademisi Yay. , 1981

BAYAR, Celal: Ben de Yazdım, 2. bs. ,c. 5, Ġstanbul: Sabah Yayınları, 1997

BĠLA, Hikmet: CHP 1919- 1999, Ġstanbul: Doğan Kitapçılık, 1999

BORATAV, Kemal: Türkiye’ de Devletçilik, 2. bs. , Ankara: SavaĢ Yayınları, 1982

BOZDAĞ, Ġsmet: Bitmeyen Kavga, 2. bs., Ġstanbul: Emre Yayınları, 1995

BOZDAĞ, Ġsmet: Atatürk’ ün Sofrası, Ġstanbul: Emre Yayınları, 1995

CEBESOY, Ali Fuat: Siyasi Hatıralar, 2. c. , Ġstanbul: Doğan KardeĢ Yayınları, 1960

129 C.H.P. 15. Yıl, Ankara, 1938

C.H.P. 25 Yıl, Ankara: Ulus Basımevi, 1948

C.H.P. Programı, Ankara: Ulus Kitabevi, 1935

“Cumhuriyetin Ġki Kıymetli Evladı”, Ulus, 13 Kasım 1938

ÇAVDAR, Tevfik: “Halkevleri,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, 4. c. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1982, ss. 878- 885

ÇOKER, Fahri: Türk Parlamento Tarihi TBMM- IV. Dönem (1931-1933), 1. c. , TBMM Vakfı Yayınları, 1996

“Dâhiliye Nezaretinden Dahiliye Vekaletine” , Son Posta, 29 BirinciteĢrin 1938

“Dahiliye Vekili dün Parti U. Sekreterliğine BaĢladı”,Cumhuriyet, 20 Haziran 1936

“Dahiliye Vekilinin Kemalyeri‟nde Vatanperverane Bir Hitabesi”, Hakimiyeti Milliye, 26 Ağustos 1931

DEMĠRAL, Cafer: Türkiye’nin 42 Hükümeti (1923-1973), Ankara: BaĢbakanlık Basımevi, 1973

DERĠN, Haldun: Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933-1951), Haz. Cemil Koçak, Ġstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1995

DERĠNGĠL, Selim: Denge Oyunu, Ġstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1994

“Dersim tedip hareketi son safhada”, Ulus, 30 Ağustos 1938

130 “Dün Dahiliye Memurları Kanunu Kabul Edildi”, Hakimiyeti Milliye, 10 Haziran 1930

DÜNDAR, Fuad: Ġttihat ve Terakki’nin Müslümanları Ġskân Politikası ( 1913- 1918), 3. bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2007

ERGÜVEN, Ekrem: ġükrü Kaya Sözleri Yazıları, Ġstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1937

FUAT, Mehmet: “ Fevzi Çakmak- ġükrü Kaya”, Yeni Dergi, 29. s. , 1967, s. 67

“Gazi Hazretlerinin Orduya Mektubu,” Hakimiyeti Milliye, 29 Aralık 1930

“Gazi Hz.‟nin seyahati,” AkĢam, 6 TeĢrisani, 1930

“Gazi Hz. Bugün Seyahate Çıkıyor,” Hakimiyeti Milliye, 18 Kasım 1930

“Gazi Hazretlerinin, Fırkası Ġle Türk Ocaklarının KaynaĢması Hakkında Mütealaları,” Hakimiyeti Milliye, 25 Mart 1931

“Gazi Hz. Fethi Beye Cevap Verdiler,” Hakimiyeti Milliye, 12 Ağustos 1930

GOLOĞLU, Mahmut: Devrimler ve Tepkileri (1924- 1930 ), Ankara: Turhan Kitabevi, 1972

GOLOĞLU, Mahmut: Tek Partili Cumhuriyet (1931- 1938 ), Ankara: Goloğlu Yayınları, 1974

GÖZLER, Kemal: Türk Anayasaları, Bursa: Ekin Kitabevi, 1999

131 GÜLER, Birgül Ayman: “ Otuzlu Yıllarda Yönetim”, Açıklamalı Yönetim Zamandizimi 1929- 1939, Ed: Birgül Güler Ayman, Ankara: Ankara Üniversitesi Basım evi, 2007, ss. 1- 21

GÜLMEZ, Nurettin: KurtuluĢ SavaĢı’ nda Anadolu’ da Yeni Gün, Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Atatürk AraĢtırma Merkezi, 1999

GÜNEġ, Ġhsan: Türk Parlamento Tarihi TBMM- V. Dönem (1935-1939), 2.c., TBMM Vakfı Yayınları, 2001

“Hadiseler Hakkında BaĢvekilimizin Beyanatı”, Hakimiyeti Milliye, 24 Eylül 1930

“Hükümet Dersimde vaziyete hakimdir”, Ulus, 15 Haziran 1937

ĠLKĠN, Selim: Türkiye Milli Ġthalat ve Ġhracat Anonim ġirketi, ODTÜ GeliĢme Dergisi, sayı 2, ilkbahar, 1971, ss. 199- 228

ĠNAN, Afet: Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ ün El Yazıları , Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1969

ĠNÖNÜ, Ġsmet: Hatıralar- II, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1987

ĠSKĠT, Server: Türkiyede Matbuat Ġdareleri ve Politikaları, Ankara: BaĢvekalet Basın ve Yayın Umum Müdürlüğü Yayınları, 1943

“Kadınlar Birliği de dün maziye karıĢtı ! ,” Cumhuriyet , 1 Mayıs 1935

KARAOSMANOĞLU, Yakup Kadri: Politikada 45 Yıl, 2. bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1984

132 KARACAN, Ali Naci: Lozan Konferansı ve Ġsmet PaĢa, 3. bs., Ankara: Bilgi Yayınevi, 1993

KAYA, ġükrü: Demokrasi Davaları- (C.H.P) ve (D.P.)‟nin karĢılıklı durumları, Cumhuriyet, 9 Ekim 1947

KAYA, ġükrü: “ GüneĢ Batıyor”, Hürriyet, 10 Kasım 1953

KAYA, ġükrü: Hamit Töreni Hatırası, Ġstanbul: Muallim Ahmed Halid Kitabevi, 1937

KAYGUSUZ, Bezmi Nusret: Bir Roman Gibi, 2. bs. , Ġzmir: Ġzmir BüyükĢehir Belediyesi Kültür Yayını, 2002

KESKĠN, Nuray Ertürk “1930: Muhalefet ve Belediyeler Yılı,” Açıklamalı Yönetim Zamandizimi 1929- 1939, Ed: Birgül Güler Ayman, Ankara: Ankara Üniversitesi Basım evi, 2007, ss. 107- 229

KESKĠN, Nuray Ertürk: Türkiye’de Devletin Toprak Üzerinde Örgütlenmesi, Ankara: Tan Yayınları Kitabevi, 2009

KILIÇ, Ali: Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, Ġstanbul: Sel Yayınları, 1955

KOÇAK, Cemil: Umumi MüfettiĢlikler, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2003

KOÇAK, Cemil: Türkiye’de Milli ġef Dönemi (1938-1945) Dönemin iç ve dıĢ politikası üzerine bir araĢtırma, 3. bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayıncılık, 2007

KÖKER, Levent: ModernleĢme Kemalizm ve Demokrasi, 2. bs., Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1993

133 “Kurultay, Ocakların Cümhuriyet Halk Fırkası ile KaynaĢmasına Karar Verdi,” Hakimiyeti Milliye, 12 Nisan 1931

KUTAY, Cemal: (Celal Bayar’ın Yazmadığı ve Yazmayacağı) Üç Devirden Hakikatler, Ġstanbul: Alioğlu Yayınevi, 1982

LANDAU, Rom: “Kemalizm Ruhu”, Yabancı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi (1923-1938), Ed: Ö. Andaç Uğurlu, 2.bs. , Ġstanbul: Örgün Yayınevi, 2003, ss. 105- 108

MANGO, Andrew: ATATÜRK Modern Türkiye’nin Kurucusu, Çev: Füsun Doruker, 2. bs. , Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 2004

MAZICI, NurĢen: Celal Bayar – BaĢbakanlık Dönemi (1937- 1939), Ġstanbul: Der Yayınları, 1996

“Meclisteki münakaĢalardan çıkan netice,” AkĢam, 6 Ekim 1930

MUMCU, Uğur: Kürt Dosyası, 1. bs. , Ġstanbul: Tekin Yayınevi, 1993

NADĠ, Nadi: Perde Aralığından, 4. bs. , Ġstanbul: ÇağdaĢ Yayınları, 1991

NUR, Rıza: Lozan Hatıraları, Ġstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1991

NESĠMĠ, Abidin: Yılların Ġçinden, Ġstanbul: Gözlem Yayınları, 1977

Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve Ġskanı (1878- 1920) , Ankara: BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü, 2007

ÖZ, Esat: Türkiye’ de Tek- Parti Yönetimi ve Siyasal Katılım (1923- 1945) , Ankara: Gündoğan Yayınları, 1992

134 ÖZALP, Teoman- Kazım: Atatürk’ ten Hatıralar, Ankara: Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, 1992

ÖZSAĞLAMLAR, Çetin: “10 Eylül 1922” , Ege ManĢet, (Çevrimiçi), http:// www.egemanset.com.tr/ yazı_oku.php. , 03.01.2009

ÖZTÜRK, Kazım: Türk Parlamento Tarihi TBMM- II. Dönem (1923-1927), 1.c., TBMM Vakfı Yayınları, 1993

ÖZTÜRK Kazım: Türk Parlamento Tarihi TBMM- III. Dönem (1927-1931), 1.c., TBMM Vakfı Yayınları, 1995

ÖZTÜRK, Kazım: Türk Parlamento Tarihi TBMM- III. Dönem (1927-1931), 2.c., TBMM Vakfı Yayınları, 1995

ÖZġEN, Tayfun: “Cumhuriyetin 70. Yılında ĠçiĢleri Bakanlığının KuruluĢ ve Görevleri”, Türk Ġdare Dergisi, Sayı 401, 1993, ss. 129- 213

PEKER, Recep: Ġnkılap Dersleri Notları, Ankara: Ulus Basımevi, 1935

“Reisicümhur Hz. Milleti Tenvir Ediyorlar,” Hakimiyeti Milliye, 10 Eylül 1930

“Rejimin Büyük Bir Eseri”, Ulus, 8 Ağustos 1937

“Serbest Cümhuriyet Fırkası TeĢekkül Etti,” Hakimiyeti Milliye, 13 Ağustos 1930

SERÇE, Erkan: Tanzimattan Cumhuriyet’e Ġzmir’de Belediye (1868-1945), Ġzmir: Eylül Yayınları, 1998

SOYSAL, Ġlhami: “Masonluk- Türkiye‟de Masonluk,” Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. 5, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 1985

135 SERTEL, Sabiha: Roman Gibi, Ġstanbul: Belge Yayınları, 1987

SERTEL, Zekeriya: Hatırladıklarım, Ġstanbul: Gözlem Yayınları, 1977

SORGUN, Taylan: Bekirağa Bölüğü ve Mütareke Dönemi, 3. bs., Ġstanbul: Kum Saati Yayınları, 2003

SOYAK, Hasan Rıza: Atatürk’ten Hatıralar, Ġstanbul: Yapı ve Kredi Bankası Yayınları, 2004

ġĠMġĠR, Bilal N. : Malta Sürgünleri, Ġstanbul: Milliyet Yayınları, 1976

TANÖR, Bülent: Osmanlı-Türk Anayasal GeliĢmeleri (1789-1980),12. bs., Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004

TAġYÜREK, Muzaffer: Mustafa Kemal PaĢa’nın Muhalifleri, Lozan’a Hayır Diyenler, Ġstanbul: Ġhtar Yayıncılık, 1995

TEKELĠ Ġlhan, ġAYLAN Gencay: Türkiye’de Halkçılık Ġdeolojisinin Evrimi, Toplum ve Bilim, sayı 5-6 (Yaz-Güz), ss. 44-110

TEKELĠ, Ġlhan- ORTAYLI, Ġlber: Türkiye’de Belediyeciliğin Evrimi, Ankara: Türk Ġdareciler Derneği, 1978

TEPEDENLĠOĞLU, Nizamettin Nazif : “ġükrü Kaya”, Hürriyet, 11 Ocak 1959

TEPEDENLĠOĞLU, Nizamettin Nazif: Bilinmiyen Taraflariyle Atatürk, Ġstanbul: Yeni Çığır Kitabevi, 1959

TEPEDENLĠOĞLU, Nizamettin Nazif: Ordu ve Politika, Ġstanbul: Bedir Yayınları, 1967

136 TINAL, Melih: Bir Siyasi KiĢilik Portresi Olarak Tevfik RüĢtü Aras, ( YayınlanmamıĢ Doktora Tezi), Ġzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi- Atatürk Ġlke ve Ġnkılapları Enstitüsü, 2001

TOPUZ, Hıfzı: 100 Soruda Türk Basın Tarihi, Ġstanbul: Gerçek Yayınevi, 1973

TÖNÜK, Vecihi, Türkiye’de Ġdare TeĢkilatı, Ankara: Ġç ĠĢleri Bakanlığı Yayınları, 1945

“Trakya U. MüfettiĢlik Layihası Kabul Edildi” Hakimiyeti Milliye, 23 Mart 1934

TUNÇAY, Mete: Türkiye Cumhuriyet’inde Tek Parti Yönetimi’nin Kurulması (1923-1931), 4. bs. , Ġstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2005

TÜMERKAN, Sıdık: Türkiye’de Belediyeler, Tarihi GeliĢim ve Bugünkü Durum, Ġstanbul: ĠçiĢleri Bakanlığı Yayınları, 1946

TÜRK Ansiklopedisi, 21. c. , Ankara: MEB, 1974

“ Türkiye Mason Locaları bir emirle kapatıldı”, Cumhuriyet, 14 Ekim 1935

ULUĞ, NaĢit: “Dersim Medeniyete Açılıyor”, Ulus, 30 Eylül 1930

URAN, Hilmi: Hatıralarım, Ankara, 1959

US, Asım: Hatıra Notları (1930- 1950),Ġstanbul: Vakit Matbaası, 1966

UYAR, Hakkı: Tek Parti Dönemi ve Cumhuriyet Halk Partisi, Ġstanbul: Boyut Kitapları, 1998

137 UYAR, Hakkı: 1923’ten Günümüze CHP Tüzükleri Üzerine Genel Bir Değerlendirme, Ġstanbul: Tüses Yayınları, 2000

UYAR, Hakkı: “ġükrü Kaya”, Modern Türkiye’ de Siyasi DüĢünce, c. 2, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları , ss. 80- 83

UYAR, Hakkı: “Tek Parti Döneminde Seçimler” , Toplumsal Tarih, sayı 64, 1999, ss. 21- 31

“Vilayetlerin umumi idaresine dair kanun layihası Mecliste” , Hakimiyeti Milliye , 14 Nisan 1929

YALÇIN, Hüseyin Cahit, Tanıdıklarım, Ġstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2001

YAVER, Halil: Türkiye ve Balkanlar Nereye Gidiyorsun Türkiye? , Ġstanbul: Gütemberg Basımevi, 1937

“Yeni Dahiliye, Adliye ve Hariciye Vekillerimiz dün vazifeye baĢladılar,” Yeni Sabah, 13 Kasım 1938

YETKĠN, Çetin: Atatürk’ün BaĢarısız Demokrasi Devrimi Serbest Cumhuriyet Fırkası, 2. bs. , Ġstanbul: Toplumsal DönüĢüm Yayınları, 1997

YETKĠN, Çetin: S.C.F. Olayı, Ġstanbul: Otopsi Yayınları, 2004

ZÜRCHER, Erik Jan: ModernleĢen Türkiye’nin Tarihi, 20 bs. , Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2006

ZÜRCHER, Erik Jan: Milli Mücadelede Ġttihatçılık, 2. bs. , Çev: Nüzhet Salihoğlu, Ġstanbul: Bağlam Yayınları, 1995

( Çevrimiçi ) http://www.tbmm.gov.tr/hukumetler/.htm (11.11.2009)

138 SÜRELĠ YAYINLAR

TBMM Zabıt Ceridesi

AkĢam Gazetesi

Cumhuriyet Gazetesi

Hakimiyeti Milliye

Hürriyet Gazetesi

Milliyet Gazetesi

Son Posta

Tan Gazetesi

Ulus Gazetesi

Vakit Gazetesi

Yeni Sabah

139 EKLER

140 EK 1 ġÜKRÜ KAYA’ nın ÇEVĠRĠLERĠ

1. Daniel Defoe, Robinson Cruseu, Çev. ġükrü Kaya, Ġstanbul: Hilmi Kitabevi, 1950

2. Henry Beraud, ġiĢko, Çev. ġükrü Kaya, Ġstanbul: Remzi Kitabevi, 1938

3. Charles Rist- Charles Gide, Fizyokratlardan Günümüze Ġktisadi Mezhepler Tarihi, Çev. ġükrü Kaya- Ahmet Muammer, Ġstanbul: Cumhuriyet Matbaası, 1927

4. E. F. Bukley, Eski Yunan Masalları, Çev. ġükrü Kaya, Ġstanbul, y.y. ,1949

5. A. Mathiez, Fransız Ġhtilali, Çev. ġükrü Kaya, Ġstanbul: Kanaat Kitabevi, 1940

141 EK 2 ġÜKRÜ KAYA’ nın GÖREV ALDIĞI HÜKÜMETLER

ĠKĠNCĠ ĠSMET ĠNÖNÜ HÜKÜMETĠ (06.03.1924- 22.11.1924)

BaĢvekil: Ġsmet ĠNÖNÜ ( Malatya) Müdafaai Milliye Vekili: Kazım ÖZALP (Balıkesir) Adliye Vekili: Mahmut Esat BOZKURT (Ġzmir) Dahiliye Vekili: ( Kütahya) Hariciye Vekili: Ġsmet ĠNÖNÜ Maliye Vekili: Mustafa Abdülhalik RENDA (Çankırı) 06.03.1924- 21.05.1924 Recep PEKER (Kütahya) 21.05.1924- 22.11.1924 Maarif Vekili: Vasıf ÇINAR (Bayburt) Ziraat Vekili: Zekai APAYDIN (Aydın) 06.03.1924- 20.08.1924 ġükrü KAYA (Muğla ) 20.08.1924- 22.11.1924 Ticaret Vekili: Hasan SAKA (Trabzon) Nafıa Vekili: Süleyman SIRRI (Ġstanbul) Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Refik SAYDAM (Ġstanbul) Mübadele Ġmar ve Ġskan Vekili: Mahmut Celal BAYAR (Ġzmir) 06.03.1924- 07.07.1924 Refet CANITEZ (Bursa) 07.07.1924- 05.11.1924

FETHĠ OKYAR HÜKÜMETĠ ( 22.11.1924- 03.03.1925)

BaĢvekil: Ali Fethi OKYAR ( Ġstanbul) Müdafaai Milliye Vekili: Ali Fethi OKYAR Adliye Vekili: Mahmut Esat BOZKURT (Ġzmir) Dahiliye Vekili: Recep PEKER ( Kütahya) 22. 11. 1924- 05.01. 1925 Mehmet Cemil UBAYDIN ( Tekirdağ) 05.01. 1925- 03.03.1925 Hariciye Vekili: ġükrü KAYA (Muğla)

142 Maliye Vekili: Mustafa Abdülhalik RENDA (Çankırı) Maarif Vekili: ġükrü SARAÇOĞLU (Ġzmir) Ziraat Vekili: ALTAÇ (GümüĢhane) Ticaret Vekili: Ali CENANĠ (Gaziantep) Nafıa Vekili: Fevzi PĠRĠNÇÇĠZADE (Diyarbakır) Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Mazhar GERMEN (Aydın) Bahriye Vekili: Ġhsan ERYAVUZ ( Osmaniye) Mübadele Ġmar ve Ġskan Vekili: Recep PEKER

DÖRDÜNCÜ ĠSMET ĠNÖNÜ HÜKÜMETĠ (01.11.1927- 27.09.1930)

BaĢvekil: Ġsmet ĠNÖNÜ Müdafaai Milliye Vekili: Mustafa Abdülhalik RENDA (Çankırı) Adliye Vekili: Mahmut Esat BOZKURT (Ġzmir) Dahiliye Vekili: ġükrü KAYA Hariciye Vekili: Tevfik RüĢtü ARAS (Ġzmir) Maliye Vekili: ġükrü SARAÇOĞLU (Ġzmir) Maarif Vekili: Mustafa Necati UĞURAL(Ġzmir) 01.11.1927-05.01.1929 Hüseyin Vasıf ÇINAR (Ġzmir) 02.03.1929-13.04.1929 Cemal Hüsnü TARAY (GümüĢhane) 13.04.1929-22.09.1930 Ziraat Vekili: Mustafa Rahmi KÖKEN (Ġzmir) 01.11.1927-21.01.1928 Ticaret Vekili: Mustafa Rahmi KÖKEN (Ġzmir) 01.11.1927-21.01.1928 Nafıa Vekili: Behiç ERKĠN (Ġstanbul) 01.11.1927-15.10.1928 Mehmet Recep PEKER (Kütahya) 15.10.1928-27.09.1930 Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Refik SAYDAM Bahriye Vekili: Mustafa Abdülhalik RENDA Ġktisat Vekili: Mustafa Rahmi KÖKEN (Ġzmir) 21.01.1928-29.05.1929 ġakir KESEBĠR (Edirne) 29.05.1929-27.09.1930

BEġĠNCĠ ĠSMET ĠNÖNÜ HÜKÜMETĠ (27.09.1930- 04.05.1931)

BaĢvekil: Ġsmet ĠNÖNÜ

143 Milli Müdafaa Vekili: Mustafa Abdülhalik RENDA (Çankırı) 27.09.1930- 25.12.1930 Aziz Zekai APAYDIN (Diyarbakır ) 29.12.1930-04.05.1931 Adliye Vekili: Yusuf Kemal TENGġĠRENK (Sinop) Dahiliye Vekili: ġükrü KAYA Hariciye Vekili: Tevfik RüĢtü ARAS (Ġzmir) Maliye Vekili: ġükrü SARAÇOĞLU (Ġzmir) 27.09.1930-25.12.1930 Mustafa Abdülhalik RENDA (Çankırı) 25.12.1930-04.05.1931 Maarif Vekili: Esat SAGAY (Bursa) Ġktisat Vekili: Mustafa ġeref ÖZKAN (Burdur) Nafıa Vekili: Aziz Zekai APAYDIN (Diyarbakır) 27.09.1930-29.12.1930 Hilmi URAN (Adana) 29.12.1930-04.05.1931 Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Refik SAYDAM

ALTINCI ĠSMET ĠNÖNÜ HÜKÜMETĠ (04.05.1931- 01.03.1935)

BaĢvekil: Ġsmet ĠNÖNÜ Milli Müdafaa Vekili: Aziz Zekai APAYDIN (Diyarbakır) Adliye Vekili: Yusuf Kemal TENGġĠRENK (Sinop) 04.05.1931-23.05.1933 Mehmet ġükrü SARAÇOĞLU (Ġzmir) 23.05.1933-01.03.1935 Dahiliye Vekili: ġükrü KAYA Hariciye Vekili: Tevfik RüĢtü ARAS (Ġzmir) Maliye Vekili: Mustafa Abdülhalik RENDA (Çankırı) 04.05.1931-03.02.1934 Fuat AĞRALI (Elazığ) 03.02.1934-01.03.1935 Maarif Vekili: Esat SAGAY (Bursa ) 04.05.1931-19.09.1932 ReĢit GALĠP (Aydın) 10.11.1932-13.08.1933 Yusuf Hikmet BAYUR (Manisa) 27.10.1933-09.07.1934 Zeynel Abidin ÖZMEN (Aydın) 0 9.07.1934-01.03.1935 Ġktisat Vekili: Mustafa ġeref ÖZKAN (Burdur) 04.05.1931-08.09.1932 Mahmut Celal BAYAR (Ġzmir) 10.11.1932-01.03.1935 Nafıa Vekili: Hilmi URAN (Adana ) 04.05.1931-26.10.1933 Ali ÇETĠNKAYA (Afyonkarahisar) 16.02.1934-01.03.1935

144 Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Refik SAYDAM Ziraat Vekili: Muhlis ERKMEN ( Kütahya) 31.12.1931- 01.01.1935 Gümrük ve Ġnhisarlar Vekili: Ali Rana TARHAN (Ġstanbul ) 31.12.1931- 01.03.1935

YEDĠNCĠ ĠSMET ĠNÖNÜ HÜKÜMETĠ (01.03.1935- 1.11.1937 )

BaĢvekil: Ġsmet ĠNÖNÜ Milli Müdafaa Vekili: Kazım ÖZALP Adliye Vekili: Mehmet ġükrü SARAÇOĞLU Dahiliye Vekili: ġükrü KAYA Hariciye Vekili: Tevfik RüĢtü ARAS Maliye Vekili: Fuat AĞRALI (Elazığ) Maarif Vekili: Zeynel Abidin ÖZMEN (Aydın) 01.03.1935-16.06.1935 Saffet ARIKAN (Erzincan) 16.06.1935-01.11.1937 Ġktisat Vekili: Mahmut Celal BAYAR Nafıa Vekili: Ali ÇETĠNKAYA Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Refik Saydam Ziraat Vekili: Muhlis ERKMEN (Kütahya) 01.03.1935-11.06.1937 ġakir KESEBĠR (Tekirdağ) 11.06.1937-01.11.1937 Gümrük ve Ġnhisarlar Vekili: Ali Rana TARHAN (Ġstanbul )

BĠRĠNCĠ CELAL BAYAR HÜKÜMETĠ (01.11.1937-11.11.1938)

BaĢvekil: Mahmut Celal BAYAR Milli Müdafaa Vekili: Kazım ÖZALP Adliye Vekili: Mehmet ġükrü SARAÇOĞLU Dahiliye Vekili: ġükrü KAYA Hariciye Vekili: Tevfik RüĢtü ARAS Maliye Vekili: Fuat AĞRALI (Elazığ) Maarif Vekili: Saffet ARIKAN Ġktisat Vekili: ġakir KESEBĠR

145 Nafıa Vekili: Ali ÇETĠNKAYA Sıhhiye ve Muaveneti Ġçtimaiye Vekili: Ahmet Hulusi ALATAġ ( Aydın) Ziraat Vekili: Faik KURDOĞLU (Manisa) Gümrük ve Ġnhisarlar Vekili: Ali Rana TARHAN (Ġstanbul )

146 EK 3 ġÜKRÜ KAYA’nın CUMHURĠYET GAZETESĠ’nde YAYIMLANAN YAZILARI (1941- 1950)

1. Yarınki Dünyaya Dair- Sulh ve Ekonomi- 3, 6 Temmuz 1943 2. Yarınki Dünyaya Dair- Devamlı Sulh Meseleleri ve Amerikalıların Fikirleri, 8 Temmuz 1943 3. Yarınki Dünyaya Dair- Ġdeolojik Kuvvetler ve Amerika, 13 Temmuz 1943 4. Yarınki Dünyaya Dair- Ticaret Engelleri ve Devamlı Sulh- 4, 21 Temmuz 1943 5. Yarınki Dünyaya Dair- Ham maddeler ve Sulh- 5, 1 Ağustos, 1943 6. Yarınki Dünyaya Dair- Ham maddeler ve Sulh- 6, 6 Ağustos 1943 7. Yarınki Dünyaya Dair- Millicilik ve Devamlı Sulh- 7, 10 Ağustos 1943 8. Yarınki Dünyaya Dair- Emperyalizm ve Devamlı Sulh- 8, 18 Ağustos 1943 9. Yarınki Dünyaya Dair - BarıĢ Ġsteği,- 9, 20 Ağustos 1943 10. Yarınki Dünyaya Dair- Kin, Korku, Ġntikam ve Tazminat- 10, 27 Ağustos 11. Sezarın Panejiriği- , 11 Eylül 1943 12. Sezarın Panejiriği-2, 17 Eylül 1943 13. Sezarın Panejiriği- 1919 Ġtalyan AnarĢisi- 3, 25 Eylül 1943 14. Sezarın Panejiriği- AnarĢi- 4, 30 Eylül 1943 15. Yarınki Dünyaya Dair- Harb Sonu Buhranları, 11 Kasım 1943 16. Sezarın Roma YürüyüĢü, 17 Kasım 1943 17. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Yunanistan: Atina ) , 2 Haziran 1946 18. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Solondan önce Yunanistan: Krallar ) , 5 Haziran 1946 19. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Solon ve Drakon ) , 9 Haziran 1946 20. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Solon: Ekonomik- Sosyal Kanunlar ) , 13 Haziran 1946 21. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Solon‟ un kanunlarından sonra ) , 18 Haziran 1946 22. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Tiranlar- Zorbalar ) , 23 Haziran 1946

147 23. Yunus Nadi, 28 Haziran 1946 24. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi (Aklın Üstünlüğü) - 7, 3 Temmuz 1946 25. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi (Havallicilik, Hususiyetçilik), 6 Temmuz 1946 26. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi (Atinada HemĢericilik ve Kölecilik), 17 Temmuz 1946 27. Ġçtimai Bahisler- Demokrasi ( Atinada Meclisler ve Mahkemeler) , 14 Ağustos 1947 28. Demokrasi Davaları- Hükümet DeğiĢiminin ġahsi ve Politik Sebeplerini Açıklamak Zarureti, 17 Eylül 1947 29. Demokrasi Davaları- Bir Ġstifanın Muhtemel Sebepleri ve Mantık, 24 Eylül 1947 30. Demokrasi Davaları- Emniyet ve Demokrasi, 1 Ekim 1947 31. Demokrasi Davaları- C.H.P) ve D.P. nin KarĢılıklı Durumları, 8 Ekim 1947 32. Demokrasi Davaları- (C.H.P.) ve (D.P.) nin KarĢılıklı Durumları, 9 Ekim 1947 33. Günün Mevzuları- Cumhuriyet ve Demokrasi, 29 Ekim 1947 34. Demokrasi Davaları- Sezarizm ve Bonapartizm, 4 Kasım 1947 35. Demokrasi Davaları- Demokrasi ve Disiplin, 23 Kasım 1947 36. Demokrasi Davaları- Demokrasi ve ġefler, 1 Aralık 1947 37. Demokrasi Davaları- Eski Çağ Demokrasileri ve ġef Meselesi, 9 Aralık 1947 38. Demokrasi Davaları- Hükümetler ve Parti Meclis Grupları, 13 Aralık 1947 39. Demokrasi Davaları- Hükümet, Meclis, Parti Grupları ve Milletvekilleri, 18 Aralık 1947 40. Siyaset Dünyasında- Cihan Harbleri ve Amerika, 8 Ocak 1948 41. Siyaset Dünyasında- Birinci Cihan Harbi Sonunda Avrupalılar ve Amerika, 12 Ocak 1948 42. Siyaset Dünyasında- Dünya ve Ġkinci Cihan Harbleri Sonunda Dünya Durumu, 28 Ocak 1948 43. Siyaset Dünyasında- Türkiye Gene mi Yalnız ? , 6 ġubat 1948 44. Siyaset Dünyasında- Batı Bloku ve Sulh, 28 ġubat 1948 45. Anayasa Bahisleri- Tetkikler, 19 Eylül 1949

148 46. Anayasa Bahisleri - Ġngilizler Kendi Kendilerini Nasıl Ġdare Ederler ? , 27 Eylül 1949 47. Anayasa Bahisleri- Ġngilizler Kendi Kendilerini Nasıl Ġdare Ediyor ? , 21 Ekim 1949

149