6839-22-11-63-Jek Hayatini Itirdi
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
22KASIM1963'TE, DALLAS'TA ÜÇ EL SİLAH SESİ DUYULDU, BAŞKAN KENNED Y ÖLDÜ VE TARİH YENİDEN YAZILDI. PEKİ, YA GEÇMİŞİ DEGİŞTİRME ŞANSINIZ OLSAYDI? Her şey Maine' deki Lisbon Falls kasabasında yaşayan edebiyat öğretmeni Jake Epping'e lokantacı dostu Al Templeton'ın verdiği bir sırla başlar. Aslında lokantasının kileri geçmişe, 1958'e açılan bir geçittir ve Al, Jake'ten saplantı haline getirdiği görevi devralmasını, Kennedy suikastını engellemesini istemektedir. Böylece Jake Epping, George Amberson olarak büyük arabaların ve fiyonklu çorapların dünyasında, herkesin her yerde sigara içtiği bir Amerika' da yeni bir hayata başlar. Boğucu Derry şehrinden, hayatının aşkıyla karşılaştığı sevgi dolu Jodie kasabasına, Lee Harvey Oswald'a ve Dallas'a uzanan bu romanda; geçmiş, geçmiş olmaktan çıkıp gerilim ve heyecan dozu yüksek bir maceraya dönüşüyor. Zamanda yolculuk hiç bu kadar inandırıcı ve bu kadar ürkütücü olmamıştı! KiTABIN ÜRİJiNALAnl 11/22/63 YAYIN HAKLARI © STEPHEN KING AKCALI TELİF HAKLARI AJANSI ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ VE TİCARET AŞ REDAKSİYON ADNAN ALGIN BASKI 1. BASIM/ HAZİRAN 2012(4000Adet) 2. BASIM/ HAZİRAN 2012 (3000 Adet) 3. BASIMI HAZİRAN 2012 (3000Adet) AKDENİZ YAYINCILIK TİC. AŞ Göztepe Mah. Kazım Karabekir Cad. No: 32 Mahrnutbey - Bağcılar/ İstanbul Matbaa Senifika No: 10765 BU KİTABIN HER TÜRLÜ YAYIN HAKLARI FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI GEREGİNCE ALTIN KİTAPIAR YAYIN EVİ VE TİCARET AŞ'YEAİTTİR. ISBN 978 - 975 - 21 - 1504- O ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ Göztepe Mah. Kazım Karabekir Cad. No: 32 Mahmutbey - Bağcılar / İstanbul Yayınevi Sertifika No: 10766 Tel.: 0.212.446 38 88 pbx Faks: 0.212.446 38 90 http://www.altinkitaplar.com.tr , [email protected] STEPHEN KING 22/11/63 TÜRKÇESİ ZEYNEP HEYZEN ATEŞ 1 Zelda'ya... Aramıza hoş geldin. Eciş bücüş bir adamın, tek başına, bir devi, hem de adamlarıyla, hayranlarıyla, limuzinlerle ve akıl almaz gü venlik önlemleriyle kuşatılmış bir devi devirişini bizim basit dimağlarımızın kavraması mümkün değildir. Dünya daki en güçlü milletin lideri, böyle silik biri tarafından kat ledilebilmişse, içinde yaşadığımız dünyanın dengesizliğini kabullenmekten başka seçeneğimiz kalmaz ve anlamsız bir evrende yaşadığımız gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı gel miş demektir. -Norman Mailer Eğer aşk gerçekse, çiçekbozuğu bile bir gamze kadar sevimlidir. -Bir Japon atasözü Dans etmek hayattır. İçindekiler BiRiNCi KISIM Tarihin Akışını Değiştiren Anlar / 15 iKiNCi KISIM Hademenin Babası / 103 ÜÇÜNCÜ KISIM Geçmişte Yaşamak / 223 DÖRDÜNCÜ KISIM Sadie ve General / 345 BEŞiNCi KISIM 22.11.63 / 559 ALTINCI KISIM Yeşil Kart Adam / 721 22/11/63 Hiçbir zaman kolay ağlayan erkeklerden olmadım. Eski karım (İsimsiz Alkolikler toplantısında tanıştığı adamın bu işte hiç rolü yokmuş gibi) beni terk etmesinin asıl nedeni nin "duygularımı göstermekteki acizliğim" olduğunu söylemişti. Christy, babasının cenazesinde ağlamadığım için beni affedebile ceğini söyledi; ne de olsa adamı sadece altı yıldır tanıyordum ve ne kadar muhteşem, özverili bir adam olduğunu hayatta anlayamaz dım. (O kadar muhteşem bir adamdı ki, örneğin lise mezuniyet hediyesi olarak kızına üstü açılır bir Mustang almıştı.) Ama son ra, kendi anne- babamın cenazelerinde de ağlamadığımda -iki yıl arayla öldüler, babam mide kanserinden ve annem Florida'da bir kumsalda yürüyüş yaparken geçirdiği kalp krizinden- karım duy gularımı göstermekten aciz olduğum meselesini deşmeye başladı. Ya da İsimsiz Alkolikler toplantılarında kullanıldığı tabirle "duygu larımla yüzleşmeyi" beceremiyordum. "Hiç gözyaşı döktüğünü görmedim," dedi insanların ilişkile rini bitirirken son darbeyi indirdikleri andaki o duygusuz ses to nuyla. "Bana tedaviyi yarım bırakırsam beni terk edeceğini söyler- Jcen bile ağlamadın." Bu konuşma, eşyalarını toplayıp şehrin diğer ucunda yaşayan Mel Thompson'ın yanına taşınmasından altı hafta önce gerçekleşmişti. "İsimsiz Alkolikler toplantısında oğlan kızla tanışır." Bu da o toplantılarda sık sık söylenen deyişlerden biridir. Arkasından bakarken ne bir kova su döktüm ne ağladım. Yük sek faizli bir konut kredisiyle aldığım küçük evden içeri girip ka pıyı kapadığımda da ağlamadım. Çocukların koridorlarında koş turmadığı ve artık asla koşturmayacağı bir ev. Sıkıcı bir ev. Boş bir ev. Artık sadece bana ait olan yatağa uzandım, kolumu gözlerime kapadım ve biten evliliğimin yasını tuttum. Gözyaşı dökmeksizin. Duygusal körlüğüm falan yok. Christy bu konuda çok yanılı yordu. Dokuz yaşındayken bir gün okuldan eve dönüşümü hatırlı- 10 • Stephen King yorum. Annem beni kapıda karşılamıştı. Bana köpeğim Paçavra'ya kamyon çarptığını ve zavallı hayvanın hemen oracıkta öldüğünü söyledi. Kamyon şoförü durup bakmaya bile zahmet etmemişti. Köpeğimi gömdüğümüzde ağlamadım, oysa babam "erkek adam ağlamaz" gibi lafların saçmalık olduğuna beni ikna etmişti. Ama annem ölüm haberini verdiğinde gözlerimden yaşlar akmıştı. Bel ki ölümle ilk kez yüzleşmiş olduğumdan, ama daha önemlisi kö peğimin ölümünden kendimi sorumlu tuttuğum için. Onu arka bahçeye kilitlemek, kapının kilitli olup olmadığını kontrol etmek benim görevimdi. Annemin doktoru beni arayıp kumsalda yaşananları haber verdiğinde de ağladım. "Başınız sağ olsun ama annenizin kurtul ma şansı zaten yokmuş," dedi. "Bazen kalp krizini biz doktorlar bir lütuf olarak görürüz." Christy yanımda değildi -oğlunun karnesindeki notlara itiraz eden bir anneyle görüşmek için o gece geç saatlere kadar okulda kalması gerekmişti- ve benim ağlayacağım tuttu. Küçük çamaşır odamıza girdim, kirlilerin durduğu sepetten bir çarşaf aldım ve yüzümü ona gömüp ağladım. Uzun süre değil, ama gözlerimden yaşlar aktı. Sonrasında karıma bundan bahsedebilirdim, ama kıs men kendimi acındırmaya çalıştığımı düşüneceğini bildiğimden, kısmen de insanın ağlama becerisinin evliliği yürütmenin önko şullarından biri olması gerektiğine inanmadığımdan buna gerek duymadım. Şimdi düşünüyorum da, babamın hiç ağladığını görmedim; en duygusal zamanlarında iç çeker veya homurdanır, hiç olmadı is teksizce kıpırdanırdı - William Epping için göbeği çatlayana kadar kahkahalar atmak veya ciğerlerindeki hava tükenene kadar gül mek gibi seçenekler de yoktu. Güçlü, sessiz adamlardandı. Annem de farklı sayılmazdı. Yani belki kolay ağlayamama olayı genetiktir. Ya duygusal körlük? Duygularımla yüzleşemediğim iddiası? Hayır, bu suçlamaları kabul etmiyorum. Hafızam beni yanıltıyor olabilir ama sanırım annemin ölüm haberini aldığım zaman dışında, yetişkinlik dönemimde tek bir kez 22/1 1/63 . 11 ağladım: Hademenin babasıyla ilgili hikayeyi okuduğum zaman. Lisbon Lisesi'ndeki öğretmenler odasında tek başıma oturmuş, Ye tişkinler İçin İngilizce dersine giren öğrencilerin yazdıkları kom pozisyonları notluyordum. Koridorun diğer ucundan basketbol toplarının ve hakem düdüğünün sesi geliyordu; spor canavarları dövüşürken kalabalığın yaptığı tezahüratlar: Lisbon Tazıları, Jay Kaplanları'na karşı. Kim hayatını değiştirecek bir anın yaklaştığını önceden kes tirebilir ki? Öğrencilere "Hayatımı Değiştiren Gün" başlığı altında kompozisyon ödevi verdim. Çoğunun yazdıkları insanın yüreğine dokunmakla beraber saçma sapan şeylerdi: Nazik bir teyzenin ha mile bir genç kızı yanına alışına, askerlik arkadaşının gerçek bir cesaret örneği sergileyişine, bir ünlüyle tanışma fırsatına (bahsi geçen kişi "Telekutu" yarışmasının sunucusu Alex Trebek'ti sanı rım ama Karl Maiden de olabilir) dair duygusal hikayeler. Aranızda yılda iki üç bin dolar fazladan kazanabilmek için lise denklik dip loması almaya çalışan yetişkinlere İngilizce öğretmeye çalışanlar varsa, bu tür konu başlıkları için yazılan kompozisyonları okuma nın ne kadar boğucu bir deneyim olduğunu bilirler. Mesele not vermenin zor olması değildir, en azından benim için öyle değildi; herkesi geçirirdim çünkü. Ye tişkinler arasında canını dişine ta kıp çalışmayan tek bir öğrencim bile yoktu. Eğer kağıda bir şeyler karalayıp ödevinizi zamanında teslim ederseniz Lisbon Lisesi İn gilizce Bölümü'nden Jake Epping'i tavlamanız garantiydi. Üstelik paragraflandırmayı doğru yapmışsanız en az B (-) alırdınız. Yetişkinleri eğitmenin zor bir iş olmasının nedeni, bir süre sonra onlara bir şeyler öğretirken dudaklarınızdan çok, kırmızı kaleminizi kullanmaya başlamanızdı. Ben de bu yolda çok kalem eskitmiştim. Ve bunaltıcıydı, çünkü uzun süredir öğretmenlik ya pıyorsanız kırmızı kalemle yaptığınız düzeltmelerin hiçbir işe ya ramadığını bilirdiniz. Bir insan kelimeleri doğru yazmasını (büyük yerine höyük yazarak) veya nerelerde büyük harf kullanılması ge rektiğini bilmeden (beyaz saray değil Beyaz Saray) veya öznesi ve yüklemi düzgün olan tek bir cümle dahi kurmadan yirmi beş otuz 12 · Stephen King yaşına gelmişse, o saatten sonra bunları öğrenmesi zordur. Yine de cengaverlik yapar, cümlelerdeki yanlış kullanılmış kelimeleri daire içine alır veya basit kelime ve fiil hatalarını düzeltirdiniz. "Bugünden sonra sık sık yüzmeye gitcem" cümlesindeki gitcem'in üzerini çizer ve yerine gideceğim kelimesini yazardınız. O gece, birkaç metre ötemdeki spor salonunda basketbol ma çının son çeyreğine girilirken benim yaptığım da böylesi angarya bir işti. Christy alkolikler toplantısından çıkalı çok olmamıştı ve kağıtları notlarken aslında eve döndüğümde karımı ayık bulup bu lamayacağımı düşünüyordum (sezarın hakkı sezara, Christy sözü nü tuttu; ayıklığa olan sadakati kocasına olan sadakatinin aksine güçlü çıktı). Başımın hafifağrıdığını hatırlıyorum. Can sıkıcı ufak bir ağrının, beyni altüst eden ciddi bir zonklamaya dönüşmesini engellemeye çalışan insanların yaptığı gibi şakaklarımı ovuşturu yordum. Üç kağıt daha, sadece