<<

20 GÜNLÜK EDEBİYAT SANAT VE DÜŞÜN DERGİSİ 7 Mart 2020 Cumartesi Politik SAYI: 276

İçtoroslar’da HakikatciHakikatçi AlevilikAlevilik Bâtınî süreğin çağdaş temsilcileri: HakikatçılarHakikatçılar

◗ “Hakikatçılık başlıbaşına bir inceleme konusudur. Hakikatçı Aleviliğin felsefi omurgasını “hümanizm” oluşturmaktadır. Bu edebiyatın ve müzik kültürünün son ürünlerini derleyip toplamak ve yeniden Alevi inanç literatürüne kazandırmak, önümüzde önemli bir görev olarak durmaktadır.

ürkiye’de, “Türk-” “Bu belgelerde de görül- ideolojisi ekseninde düğü gibi; Xubiyar (Hubyar), Tbir politika yürütülüp, XI. yüzyılda yaşamış Şah Xo- Kürdoloji ve Alevilik araştır- şin’in (Şa Xweşin, Schah maları yasaklandığı ve tabu- Xuschin) müridi ve sonraki laştırıldığı için bu alanlarda halifelerindendir. Buna bağlı ciddi bir gelişme kaydedile- talipler değişik soy ve boy- memiştir. dan olabilirler. Hubyar’la il- Gerek İslam Halifelikleri, Mehmet BAYRAK gili bugüne kadar ulaştığım gerek Selçuklu gerekse Os- en eski kaynak budur. manlı dönemindeki baskı, asimilasyon ve yoketme Şah Xoşin’in dini ve edebi kimliği konusunda bu Göbeklitepe’nin (Xirabreşk) politikalarını bir yana bırakırsak; son bir asırlık yakın eserlerde ve Kürt Edebiyatı Tarihi ile ilgili diğer insan şeklinde dev anıtları bir geçmişte İttihad ve Terakki’den devralınan bir eserlerde bilgi vardır. En eski Yaresan Kürt kadın şa- politikayla, onun devamı niteliğindeki Kemalist yö- irlerden Celale Xanıma Loristani’nin oğlu olan Şah netim döneminde; Kızılbaşlık ve Alevilik “Türk Müs- Xoşin; aynı zamanda Ömer Hayyam, Mevlana ve Kuşkusuz, adı geçenler bu çalışmaları yürütürken, lümanlığı” olarak sunularak, İslam içinde eritilmeye gibi mutasavvıf- şairlerin düşünce ve ellerindeki başlıca yazılı kaynaklar yukarda andığı- çalışıldığı gibi, Kızılbaş/ Alevi/ Bektaşi önderlerinin şiir babası niteliğindeki Kürt şairi Baba Tahir Ur- mız çalışmalar, sözlü kaynaklarsa yörenin canlı ta- dini unvanları ile Alevi ibadeti ve müziği de yasak- yan’ın da piri konumundadır. nıklarıdır. lanarak, Alevilik tümden yok edilmeye çalışılmıştır. Bu arada belirtelim ki; Şah Xoşin, Ehl-i Hak yani Bu arada, özellikle 19. yüzyılın ilk yarısından başla- Yaresan dininin kutsal kişilikleri arasında da 3. sı- ‘Hakikatçı’ akımın özgünlükleri yarak Hakikatçı Alevi önderlerinin uğradıkları taki- rayla önemli bir yer tutmaktadır. Birinci sıradaki Herşeyden önce vurgulayalım ki, hakikatçı Alevi- bat, sürgün ve katliamlar özellikle sorgulanması ve Xude (Haq), ikinci sıradaki - İlahi’den sonra 3. sı- liğin felsefi omurgasını “hümanizm” oluşturmakta- incelenmesi gereken olgulardır. rada yer almaktadır ki, bu silsilede sırayla yer alan dır. Hakikatçı Aleviliğin inanç ve kültür kaynakları “Doğal ve felsefi bir din” kategorisinde gördü- Sultan Sahak, Şeyh Amir ve Seyid Haydar’la birlikte geçmiş çağlara kadar uzansa da, İçtoroslar’daki ver- ğüm Alevilik; hümanist ve toplumcu bir dünya gö- Kürtçe’de Çehltan, Türkçe’de Kırklar denilen Mec- siyonu Modern Çağ dediğimiz XIX- XX. yüzyıllara rüşüne kaynaklık ettiği gibi, aynı zamanda tüm liste yer alan 40 dervişten biridir. dayanmaktadır. insanlığın ortak değeri olarak kabul edilmesi gere- Kısaca, başka konularda olduğu gibi, Alevilik ko- Kanımca, üç Bektaşi Baba’sının, 1789 Fransız Bur- ken büyük bir felsefe, edebiyat ve müzik kültürüne nusunda da tarihsel ve bilimsel gerçekliğe yani juva Devrimi öncesinde Fransa’da devrimin ideo- sahiptir. Bu nedenle de büyük bölümü bu baskı-yıl- yeni bir bakış açısına ihtiyaç var...” (Özel Arşiv) loglarıyla görüşmelerinin ardından tasfiye dırma-yasak ve asimilasyon politikalarıyla eriyip Son yıllarda sevinçle görüyoruz ki, kimi üniversite edilmeleri; II. Mahmut döneminde 1826’da Bektaşi gitse de; bu edebiyatın ve müzik kültürünün son öğrencileri bu konulara el atmış ve bitirme tezi dü- dergâh ve tekkelerinin kapatılmasıyla önderlerinin ürünlerini derleyip toplamak ve yeniden Alevi zeyinde de olsa, İçtoroslar Aleviliğini işliyorlar. Küre- cezalandırılması; XIX. yüzyılın ilk yarısı ile ortala- inanç literatürüne kazandırmak, önümüzde önemli cikli Mahir Kocatürk, “Sarız Yöresinden Hacı rında Kuzeybatı Dersim yöresinden kimi Alevi ön- bir görev olarak durmaktadır. Bayrak’ın Yaşamı ve Müzik Çalışmaları” (2009); Sarız- derlerinin Bulgaristan’da Varna ve Rusçuk’a Bilimsel araştırma yapacak kişilerin önce resmi Çağşak’lı Gülizar Duman “Binboğalar’da Hakikatçı sürülmeleri; aynı yüzyılın ortalarında Şix Süleyman ideoloji ve kültür politikasından kendilerini kurtar- Alevilik” (2017); Çağdaş Demirci “Sarız Alevilerinde (Araboli) ve yandaşlarının tutuklandıktan sonra İç- ması gerekir. Biz konuyu işlerken Osmanlı/ Türk Kimlik ve Aidiyet Sorunu” konulu yüksek lisans ça- toroslar’a sürülmesi; 1895’te Ali Tumkî ve yoldaşları- kaynaklarından başlayarak hemen tüm Batılı ya da lışmasıyla; yine Emine Erdimez yöre Aleviliğinin nın Kürecik- Dümüklü’de katledilmeleri hep bu Doğulu kaynakları taramaya çalışıyoruz. özgün konumunu işleyen çalışmasıyla Bâtınî- Haki- süreçle ve akımla ilgilidir. Bu noktada, son zamanlarda yeniden gündeme katçı Aleviliği akademik alana taşımaktadırlar. Sos- Hüseyin Özcan, bu akımın ortaya çıkışını şöyle gelen Tokat yöresindeki Xubyar (Hubyar) Sultan yolog Abbas Kılıçoğlu’nun “Alevi Kürtler”le ilgili yorumluyor: “Yüzlerce yılda oluşan, şekillenen ve Ocağı’na ilişkin bir not düşmem gerekiyor. Sözge- çalışmasını da bunlara ekleyelim. Kılıçoğlu’nun ça- varlığını sürdüren Anadolu Aleviliğinin inanca yö- limi, Dersim’deki Baba Mansur Ocağı’nın kuramcısı- lışmasına eşlik eden Tacım Çiçek, internet üstü bir nelik yüzündeki tutuculuk, 19. ve 20. yüzyıllarda de- nın Hallac-ı Mansur, Hızır Uryan Ocağı’nın yazısında şöyle diyordu: ğişen dünya koşullarına ayak uyduramamış ve kuramcısının Baba Tahir Uryan olduğunu bilmeyen “Hakikatçılık başlıbaşına bir inceleme konusudur. yaşamın akışına bağlı olarak, değişmesi ve yenilen- gibi Xubiyar (Hubyar) Ocağı’nın kuramcısı- Hakikatçilikle ilgili son yıllarda başta bölgenin bir mesi gerekmiştir. nın kim olduğu da yeterince bilinmiyor. Oysa, bu insanı olarak Mehmet Bayrak olmak üzere, bazı konuda şu an karşı karşıya gelen Hıdır Temel ile Ali araştırmacılar çeşitli kitap ve makaleler yazdılar. Bu * NOT: PolitikART’ın bu sayısı Mehmet Bayrak’ın “İç- Kenanoğlu’na zamanında Türkçe ve Kürtçe belge- değerli çalışmaların hızla çoğalması gerekmekte- toroslar’da Hakikatçı Alevilik/ Derin Bir Felsefe, Edebiyat ve ler vermiş ve şu mesajı göndermiştim: dir.” (Özel Arşiv) Müzik Kültürü” inceleme-antolojisi dosyası olarak hazırlandı.

Herausgeber: Medya Presse-und Werbeagentur GmbH Hans-Böckler-Str. 16 63263 Neu-Isenburg Geschäftsführer: Ahmet Yücedağ Ver. Redakteur: Özgür Reçberlik [email protected] ◗ Yazar Hüseyin Özcan, Hakikat- çileri şöyle tanımlar: “Onların eylemi dine, inanca, Alevi yaşam ve inanç biçimine değil yetkinliği olmayan, çı- karcı, içi boş dedelerin halkı istismarına, sömürüsüne, bir anlamda halkı aldatışlarına karşı duruştur. Bu düşünce zaman içinde olgunlaşmış ve bir tür aydınlanma devrimine dönüşmüştür.”

Eski uygarlıklardan Toroslar’da Nemrut Dağı’nı mekân tutan Tanrılar-Tanrıçalar ve kutsal hayvanlar

Belki de Purotluk (Hakikatçılık MB) bu amaçla İlkokula başladığım 1950’li yıllarda oğlu Abbas rirler. gerekmiş ve varlık kazanmıştır. Tekkecilik, bir ’nin bir kez evimizde misafir olduğunu 5- Hakikatçılar gösterişten uzak durmaya özen Ocağa bağlı olma, dedelik, onlardan keramet ve ancak dedelik yapmadan gittiğini hatırlıyorum. gösterirler. sorunlara umar bekleme Aleviliğin inanç yönünü Hemen belirtelim ki, bu gelişme, toplumda bir 6- Hakikatçılar, dede- talip evliliklerine getirilen ve bir anlamda da bağnaz tarafını oluşturmakta- boşluk yaratmamıştı. Tersine, yoğun bir sosyal yasaklamaya karşı çıkarlar. dır.” (Bkz. Age, s. 97) dayanışma sözkonusuydu. Öz dedemden kalma 7- Hakikatçılar, toplumsal dayanışmanın ve ör- Yazar, buna karşın Ocak ve dedelik kurumunun bağımız ve arı - evimiz ortak kullanımda olduğu gütlenmenin gereği olarak gördükleri müsahip- önemi konusunda da şu vurguyu yapmaktadır: gibi, babamın dedesinden kalma bir de fırın likle ilgili bölge ve kişi sınırlamasına karşı çıkarlar. “Dede gibi toplumun inancını kazanmış bir ol- vardı. Diğer dedem Haydar Bayrak’ın evi, adeta 8- Hakikatçılarda sazlı- sözlü meclisler “ben” guyu da bir anlamda toptan yok etmek mümkün bir düşkünler, kimsesizler yurdu idi. Şimdi köyde değil. “biz” merkezlidir. olmamış, o da bir anda varlığını Hakikatçı toplum mezarı bulunan K’uri Pine isimli Pazarcık- Bozlarlı Sözlerimizi, Melulî’nin yukarıdan beri söyledik- içinde (cemsiz, hakkullahsız, musahipsiz, ocak- âmâ bir yaşlı, dedemlerde yıllarca kalmış ve lerimizin şiirsel özeti niteliğindeki bir deyişiyle sız...) olarak bu toplumun önderlerinin seçkin ki- orada Hakka yürümüştü. noktalayalım: şiliğinde varlığını sürdürmüştür. Ancak, bu Unu olmayana un, katığı olmayana katık sağla- önderler hiç bir zaman dedenin yerini almaya, mak bir gelenek haline gelmişti. İmece usulü ça- Ne hacıyız ne hocayız kendilerinde doğaüstü güçler olduğunu ileri sür- lışma da başlıca geleneklerden biriydi. Başlık meye kalkışmamışlardır.” (Age, s. 104) parasının köyümüzde kaldırılmasını son derece Ne falcı ne muskacıyız Yazar, Hakikatçıların tutumunu şöyle belirliyor: olumluyor; ancak, düğünlerde davul - zurna ça- Bizler Gürûn-u Naci’yiz “Onların eylemi; dine, inanca, Alevi yaşam ve lınmamasına bir anlam veremiyordum. Kendi pa- Mehşer günü pervamız yok inanç biçimine değil; yetkinliği olmayan, çıkarcı, yıma, bunun salt masrafla ilgili olduğunu içi boş dedelerin halkı istismarına, sömürüsüne, düşünmüyorum. Aleviliğin temel müzik enstrü- bir anlamda halkı aldatışlarına karşı duruştur... Bu manının saz ya da keman olduğunu düşünen Kâmil sözü Kuran’ımız düşünce zaman içinde olgunlaşmış ve bir tür ay- Hakikatçılar’ın, bir biçimde diğer çalgıların bun- Hikmet söyler irfanımız dınlanma devrimine dönüşmüştür” (s. 110) lara alternatif olmasını istemediklerini düşünü- Bu aydınlanma ekseninde Alevi toplumunda yorum. Gençlik yıllarında, sağlam müzik kulağıyla Hakikattır erkânımız yapılan yenilikler şöyle sıralanır: düğünlerde sürekli halay- başı çeken dayımın, Yalan yanlış foyamız yok - Giyim- kuşam ve temizliğe önem verilir. yıllarboyu bundan uzak kaldığını hatırlıyorum. - Evliliklerde başlık parası kesin olarak alınmaz. Ancak babasının 1976’da Hakka yürümesinden - Her türlü israfa karşıdırlar. sonra, 1988’de isteğim üzerine oğlunun düğü- Yasak bize buğz u haset - Şatafatlı davullu- zurnalı düğünler yapılmaz. nünde yeniden halayın başını çektiğini bugün Gönlümüz bir ilelebet - Sosyal dayanışma yoğundur. (s. 114) gibi hatırlıyorum (Youtube’da bu videoyu gör- Aramıza fitne fesat Burada anlatılanları kendi payıma köyümde mek mümkün MB). çocukluk yıllarından itibaren doğrudan yaşadım. Yazar Mehmet Kömür de, yörenin Hakikatçı Sokan şeytan havamız yok Hakikatçılığın, köyümüzdeki en büyük öncüsü şair ve müzik icracılarından Erdem Baba’nın özel dedem Haydar Bayrak’tı... defterinden giderek, ”Hakikat Meclisinden Deyiş- Övünmeyiz aslımızla 1930’lu 40’lı yıllarda köye birgün Çiğilli Hasan ler” kitabında üsttekilerle paralel olarak Hakikatçı Dede gelir. Daha önce babası Abbas Dede gel- düşüncenin kimi özelliklerini şöyle özetler: Sevişiriz dostumuzla mekteymiş. Hasan Dede, beraberinde “hakullah” 1- Hakikatçı düşünce dedelik kurumunun ba- Uğraşırız nefsimizle olarak aldığı 12 küçükbaş hayvanla gelmiş. badan oğula geçmesi kuralına karşı çıkar. Kimse ile davamız yok Dedem, önce Dede’ye sormuş: “Piro, dedenin 2- Hakikatçı düşünce teberru, çıraklık, hakullah malı tâlibin, tâlibin malı dedenin değil midir?” adı altında taliplerden alınan bağışlara karşı diye sormuş. Dede, olumlu cevap verince, Dedem çıkar. Meluli’yim sözümüz bir bu hayvanların tümünü kestirerek köylülere da- 3- Hakikatçı düşünce “İcazetnâme” adı altında Dostumuzla özümüz bir ğıtmış!.. Tabii, dedede renk kaçmış ama itiraz Saray’ca verilen yetki belgelerine karşı çıkar. edememiş. Kendisine, aynı miktarda “hediye” ve- 4- Hakikatçılar başlık parasına şiddetle karşı çı- Yer içeriz nazımız bir rilmişse de, dede, bir daha köye gelememiş... karlar ve bunu kadına hakaret olarak değerlendi- Sen ben diye kavgamız yok... 3 İçtoroslar hakikatçılığında ’40’lar dervişler, ermişler ve Meclisi’ ◗ Esas olarak Vahdet-i Mevcutçu olan Alevilikte tanrısal/ilahi güç bir bütün olarak evrende, özel olarak kusursuz kâmil insanda yansıma- sayfalar yetmez. Ne diyordu Harabi Baba, bu konuyu sını bulan gizil bir güçtür. Bu ne- işlediği meşhur nehir-şiirinin daha girişinde: denle de Aleviliğin inanç ve kültür Daha ile Cihan yoğ iken Biz anı var edip ilan eyledik kaynağını teşkil eden eski din- Hakk’a layık mekân yoğ iken lerde ve Alevi inanç kültüründe Hanemize alıp, mihman eyledik. kutsal sayılar, kutsal kurumlar, kut- sal motifler ve hayvanlar dahil kut- Kendisinin henüz ismi yoğ idi sal figürler vardır. İsmi şöyle dursun cismi yoğ idi Hiç bir kıyafeti, resmi yoğ idi Şekil verip tıpkı insan eyledik...

Anadolu-Mezopotamya hattında Hiç unutmam, TRT’de çalıştığım yıllarda, öneri üze- ‘İnsan-Tanrılar’ Divanı; rine Türkiye radyolarında yayımlanmak üzere “Gül- Tanınmış halkbilimci ve Alevilik-Tasavvuf araştırma- mece ve Yergi Geleneği” konusunda bir program cısı İsmet Zeki Eyüboğlu, daha İlkçağ’dan başlayarak yapmıştım. Programın birinde Harabî’nin bu deyişini süreç içerisinde Vahdet-i Vücud’dan Vahdet-i Mev- kullanmak istediğimde ne yazık ki 20. yüzyılın son cûd’a evrilen “Tanrı” tasavvurunu “İnsan-Tanrılar” ek- çeyreğinde bile denetime takılmıştı. seninde şöyle şiirleştiriyordu: “Sen bilir misin o dağları balam?/ Ne karanlıklar Kâmil / Âkil İnsanlar Heyeti çıkabilir doruklarına/ Ne yıldırımlar inebilir etekle- Dr. Nazarat Dağavaryan olarak ’40’lar Meclisi’… rine!/ Yücelerinde tanrılar/ Derinlerinde tanrılar/ Esas olarak Vahdet-i Mevcut’çu olan Alevilikte tanrı- Öyle söylemiş tarihin kulağına/ Tarihten önce/ Ta- sal/ilahi güç bir bütün olarak evrende, özel olarak ku- rihten sonra gelen çağlar.../ Sen bilir misin o dağ- Hıristiyan Protestanlığının ve Kızılbaş sursuz kâmil insanda yansımasını bulan gizil bir ları balam?..” İnancının Doğuşu” Kitabının yazarı ve güçtür. Bu nedenle de Aleviliğin inanç ve kültür kay- Yine, Semsurlu bir şair Nemrut Dağı insan-tanrı Sivas Mebusu nağını teşkil eden eski dinlerde ve Alevi inanç kültü- heykellerinden yola çıkarak şu belirlemeyi yapar: ründe kutsal sayılar, kutsal kurumlar, kutsal motifler ”Medeniyeti anlatır, Nemrut Dağı’nın heykelleri/ tüne kurar. Keza Nazım Hikmet, Şeyh Bedreddin Hare- ve hayvanlar dahil kutsal figürler vardır. Sözgelimi Al- Sanki tarihi olaylara şahitlik eder cansız neferleri...” ketini “Ortaçağ Sosyalizmi” olarak niteler. Yine İçto- evilikte de kutsal kabul edilen 12 sayısını, bugün (Kerim Baydak: Gecenin İçinden Güneşin Doğuşu/ roslar’dan gelen, Atatürk’ün Etno-Politika Uzmanı 12.500 yıla tarihlenen Xirabreşk/Göbeklitepe’deki ta- Nemrut Dağı; Adıyaman Bld. Kültür yay. 2012). Prof. Hasan Reşit Tankut, 1949’da hazırladığı bir gizli pınakta da görüyoruz. Cemal-cemale enstrümanlı ve Gerçekten ünlü Alman Spiegel Geschichte dergisi, raporda; “Alevilik bir çeşit tekke sosyalizmidir” der. ilâhili ibadetin yanı sıra, turna gibi kutsal hayvan mo- 2017 yılında bir sayısını “Seelenfanger” (Ruh Avcıları/ Alevilik dahil Anadolu-Kürdistan-Mezopotamya tiflerini de. Bunlara dönemsel olarak farklı anlamlar ve Ruh Takipçileri) konusuna ayırmıştı. Ancak ben, yazı- hattındaki “Gizli Dinler”de gördüğümüz bu gerçekli- işlevler yüklenmiştir. Sözgelimi Alevilikteki üçte-bir- nın içeriğine uygun olarak başlığını değiştirmiş ve ğin, bölgenin kadim halklarından biri olan Ermeni leme (Teslis), Beşler, Yediler, 12 İmamlar, 14 Masum- “Anadolu-Mezopotamya Hattında İnsan-Tanrılar Di- toplumunda da yaşandığına tanık oluyoruz. Nitekim paklar, 17 Kemerbestler, 40’lar Meclisi ve 72 Millet vanı” Türkçe başlığıyla yayımlamıştım (Bkz. Alevilik- “Alevi-Bektaşi Edebiyatında Ermeni Aşıklar” (Ank. kültleri böyledir. Özellikle İslamiyetle buluştuktan Kürdoloji–Türkoloji Yazıları 1972- 2018, Özge yay. Ank. 2005) ve “Manzum Halk Tarihçisi Ermeni Aşuğlar” sonra, İran Şiiliği üzerinden bu kutsal sayıların içine 2018, s. 13-17). Çünkü Markion’dan (Markionizm) baş- (Ank. 2016) konulu inceleme- antoloji çalışmaları- yeni figürler yerleştirilmiştir ki, bunların tümünün layarak Mitra (Mitraizm), Zerdüşt (Zoroastrizm), Mani mızda bunun birçok örneğine yer verdiğimiz gibi ortak paydası “mağduriyet ve mazlumiyet” algısıdır. (Manizm), Mazdek (Mazdekizm) ve Platon’a (Yeni Pla- (Sözgelimi bkz. Alevilik-Hıristiyanlık Etkileşiminin Er- Sözgelimi; İçtoros Hakikatçılığında (Hak/ Muham- tonizm) varıncaya kadar kuramcısı “İnsan-Tanrılar” meniler’e Yansıması, s.125-130); II. Meşrutiyet döne- med/ Ali) teslisinin yerini (Hak/ Ali/ Hüseyin) alır. olan doğal ve felsefi dinler anlatılmaktaydı. Tek tanrılı minde Sivas Mebusu olarak görev yapan Dr. Nazarat Çünkü İsa gibi katledilen Ali ve Hüseyin, “baba-oğul” semavi dinlerden önce ortaya çıkan bu doğal ve fel- Dağavaryan’ın ilk basımı 1914’te İstanbul’da yapılan olarak “kutsal ruh” olan Hak’la bütünleşip “üçte- sefi dinler; sonraki din ve kültürleri de etkileyerek ve “Hıristiyan Protestanlığının ve Kızılbaş İnancının Do- bir”liği oluşturmaktadır. Keza, Ali’den başlayarak Mu- kılık değiştirerek yaşamaya devam ediyordu. So- ğuşu” (Erm. Çev. Kevork Taşkıran, Kor yay. İst. 2018) hammed Mehdi’ye kadar 12 kutsal sayısına yerleştiri- nunda, bugün Alevilik/ Yaresanlık olarak adlandırdığı- adlı çalışmasında da, “Ermeniler’de Başlıca Hıristiyan len figürlerin arasındaki dönemsel fark yaklaşık 300 mız doğal ve felsefi dine evrilen bu sürek, süreç Tarikatlar” başlığı altında “Markionizm, Manihaizm, yılı bulmakta olup tümü katledilmişlerdir. “14 Masum- içerisinde Hürremilik, Babekilik, Babailik, Bedreddinilik Pavlikanlık ve Tendürekliler” gibi tarikatlara yer verilir. pak”ların tümü de Ehl-i Beyt soyundan gelip tümü 7 gibi birçok düşünce ve kültür formu da yaratacaktı. Bizim de “Geç-Osmanlı ve Erken-Cumhuriyet Dönem- yaşına varmadan katledilen çocuklardan oluşmakta- Nedense sosyalizm denince hemen akla Marks, En- lerinde Sorgulanan Alevilik” konulu bir incelemeyle dır. Kısaca, bu kültleri Aleviler yaratmıştır... gels ve Lenin gelir. Oysa daha 1879’da Alman bilim in- katıldığımız bu yayında, görüşlerimizi destekler nite- Ne diyor ünlü Alevi- Bektaşi şairi Harabi: sanı Prof. Theodor Nöldeke kaleme aldığı uzun bir likte birçok ilginç belirlemeye yer veriliyor. incelemede; Mazdekçiliği ve onun devamı olan Hür- Bu bağlamda, kadim Anadolu-Mezopotamya coğ- Yok iken Âdem’le Havva âlemde remiliği “Şark Sosyalizmi” olarak nitelendirirken; Dani- rafyası bir “Tanrılar ve Tanrıçalar Yurdu”dur. Hemen Hak ile Hak idik sırr-ı mübhemde markalı bilim insanı Prof. Arthur Khistensen 1925’te her doğasal olgunun ve etmenin bir Tanrısı veya Tan- Bir gecelik mihman kaldık Meryem’de yayımladığı doktora tezini “Mazdekçi Komünizm” üs- rıçası vardır. Bu Tanrı ve Tanrıçaları burada sıralasak Hazret-i İsa’nın öz babasıyız. 4 Alevilik ve Yaresanlık, Kakailik, Êzidîlik gibi türevleri başta olmak üzere birçok din ve inançta gördüğümüz “40’lar Meclisi”nin bu inanç kültürlerinde özge bir yeri İçtorosların Alevi vardır. Bilindiği gibi Alevilik, Yaresanlık, Bektaşilik ve müziğinin en Êzidîlik gibi öğretilerde; ilahi gücün yetkin belirtisi önemli icracıların- olarak ortaya çıkan ve âlemi yönettiğine inanılan kırk dan Sarız-Dallıka- kişilik bir Meclis vardır. Kürtçe’de “Çihiltan” olarak ad- vak’lı Haydar Bayrak landırılan “40’lar Meclisi”nin 17 üyesi kadındır. “Kırklar (Baba) müzik ens- meydanı, Kırklar şerbeti” gibi deyimler çoğu kez bu trümanlarıyla. Meclis’le birlikte anılır ve Alevi-Bektaşi Edebiyatında geniş yer tutar:

”Kırklar ile yedik içtik Kaynayıp sohbette coştuk Yetmiş yıl kürrede piştik Daha çiğsin yan dediler ( Sultan )

Üçler- Yediler’den sâki görürsün Kırklar’dan badeyi bâki görürsün (Seyrani)

Vardım Kırklar meydanına azından yarıya yakınının kadın olduğu biliniyor ki, bu ◗ Alevilik ve Yaresanlık, Kakailik, Gel otur be can dediler bile önemli bir unsurdur. İçtoroslar Hakikatçı Aleviliğinde ise gerek köyler, Êzidîlik gibi türevleri başta Yüz sürüp ayaklarına gerek köy kümeleri, gerek yöresel gerekse bölgesel olmak üzere birçok din ve Doğru gel cânân dediler (Ferdi) bazda 40 kişilik “Hakikatçı Meclis” veya Cemiyetlerin inançta gördüğümüz “40’lar kurulduğunu biliyoruz. Bunlardan, bölgesel bazda 19. Yerlerin göklerin binasın düzen Yüzyılın ikinci yarısında Sivas/ Kangal bölgesinden Meclisi”nin bu inanç kültürle- Ak üstünde kara yazılar yazan Kayseri/ Sarız yöresine sürülen Şix Süleyman/ Ara- rinde özge bir yeri vardır. Bilin- Engür şerbetini Kırklar’a ezen boli’den başlayarak, yine 1895’te 17 yoldaşıyla birlikte diği gibi Alevilik, Yaresanlık, Hünkâr Hacı Bektaş Ali kendidir.” (Kul Hasan) katledilen Kürecik/ Dümüklü’lü Ali Tumki, Sarız/ Kır- kısraklı Momki Kosa ile çoğu şair müzik icracısı olan Bektaşilik ve Êzidîlik gibi öğre- Sen pervasız çığlıklar at, ben kahrolam ben Fakri Haydari, Ali Qamke, Mücrimi, Meluli, Şükrü tilerde; ilahi gücün yetkin be- üzgün Ademi, Haydar Bayrak, Aziz Özcan, Musa Hazar, Halil lirtisi olarak ortaya çıkan ve Sen Kırklar’da demlenedur, ben beklemekten Öztoprak, Ali Sayılır, Firkati, İbreti, Erdem ve Afê Ana gibi şahsiyetlerden oluşan bir 40’lar Meclisi’ne ve kö- âlemi yönettiğine inanılan kırk bezgin yümüz Dallıkavak’ta, bölgenin en önemli otantık kişilik bir Meclis vardır. Deryaların kucağında cem tutar semazenler Alevi müziği icracılarından olan Dedem Haydar Bay- Düşlerim dağlar başında, düşlerim doludizgin rak (Baba) öncülüğünde köylü dervişlerden oluşan bir Kürtçe’de “Çihiltan” olarak ad- (Emekçi) “40’lar Meclisi”ne “İçtoroslar’da Oda Kültürü ve Edebi- landırılan “40’lar Meclisi”nin yat” konulu çalışmamızda yer vermiştik (Bkz. Age, 17 üyesi kadındır. İçtoroslar’da Hakikatlı/Hakikatçı Özge yay. Ank. 2015, s. 68-73. Bu yöreye ilişkin bir dervişlerden oluşan ‘Kırklar Meclisi’ 40’lar Meclisi dökümünü de Ali Haydar Ülger verir ya- Daha 1950’li yılların sonlarına doğru Ankara’da Si- zısında: Şix Mamo ve Binboğa Hakikatçıları, Kızılbaş biri de şair Osman Dağlı (Maksudi) olur. Bir polemik yasal Bilgiler Fakültesi’nde, dedem Haydar Bayrak’ın Dergisi, Sayı:36/2014). dolayısıyla yörenin Alevi kökenli şairlerinden Efkârî’ye da katıldığı bir “Alevi- Bektaşi Kültür Gecesi”ne öncü- Bu anlamda, Temeli’nin şu dörtlükleri bir gerçeğin verdiği cevap son derece anlamlı ve aydınlatıcıdır: lük eden Sivas/ Şarkışla’lı yazar Erdoğan Alkan, ko- ifadesidir: nuya ilişkin bir kitabında “Kırklar”ı şöyle tanımlıyor: Erin evliyanın öz kendisidir Güzeli sev, görünüşe aldanma, ”Gayb eserleri ululuk, ermişlik sıralamasında yer alan, Siz İçtoroslar’a gelin de görün İsmin zamirine takılıp kalma, kim oldukları tam olarak bilinmeyen 40 kişilik evliya- Hakkın hakikatın efendisidir Dostum her Osman’ı duyarsız sanma, lar, ermişler.” (Bkz. Sayılar ve Hayvan Simgeleriyle Siz İçtoroslar’a girin de görün Alevi Mitolojisi; Kaynak yay. İst. 2005, s.98. Bu konuda Acı söz kılıçtan beter Efkâri. ayrıca bkz. Battal Pehlivan: Alevi-Bektaşi Düşüncesine Göre Allah, Pencere yay. İst. 1991; Esat Korkmaz: İnsan- Her köyü bir okul, köylüsü eren Yürüyorsan Pir Sultan’ın izinden, Tanrı, Pencere yay. İst. 1997; Korhan Kaya: Hintliler’de Her hakka saygılı ileri gören Ömer’i, Osman’ı çıkar gözünden, Tanrı, Kaynak yay. İst. 1998). Varını yoğunu yol için veren Gönül yaralanır hoyrat sözünden, Erdoğan Alkan’ın dediği gibi, mitolojide 40’lar Mec- Siz İçtoroslar’a gelin de görün. İnsan olmak bize yeter Efkâri. lisi’ni tutan kişilerin gerçek kimliği bilinmese de, en Bu Hakikatçılar süreğine sonradan katılanlardan Mansur’u bu sevda götürdü dâra, Nice Ali gördüm kinli Haydar’a, 1950’li yılların sonla- Özünde ne varsa döker pazara, rında Ankara SÖF’de Herkes metaını satar Efkâri. bir “Alevi-Bektaşi Kül- tür Gecesi” düzenlen- Alevi- Kızılbaş evrensel insan, mesine öncülük eden Arzın yüzün tefrik eder mi ozan, Gezbeli’li Âşık Fezzî Bu dünyanın her tarafı Horasan, (Sabri Topçu) ile 2000’li Her köşede bir er yatar Efkâri. yılların başında Adana- da’ki evinde Osman Dağlı’m keşke söneydi adım, Kerbelâ’dan beri bitmez feryadım, Osman doğdum ama Ali yaşadım, Adımız gözlere batar Efkâri. (Ozan Maksudi: Kırk Yıllık Hasret Bitti/ Ara Beni; Ank. 2004) 5 İçtoroslar’da hakikatin dili olarak müzik ve edebiyat

◗ İçtoroslar’da çeşitli Alevi-Kürt ocaklarına bağlı Pîrlik ku- rumu yaygın olduğu gibi, bu kurumu eleştirerek ortaya çıkan ve kendisini dedegân düşünceden üstün gören Hakikatçı Alevilik akımı da etkindi. 400-500 yıl önce yaşa- mış bu büyük Alevi ozanlarının deyişleri, Alevi kültürü- nün sözlü taşıyıcıları pîrler, dedeler, hakikatçı şixlar ve âşıklar yoluyla günümüze taşınırken, bu kültür geleneği- nin mahalli temsilcileri olan ozanlar ve âşıklar yoluyla daha da zenginleştiriliyordu.

1962 yılında Binboğa Dağı’ndaki Yağlıca yayla- nsan, duygu ve düşüncelerini bilince çıkarmak kültür harmanı toplulukların ve sazı-sözüyle ozanla- sında saz eşliğinde poz veren Kırkısraklılar... için her zaman bir anlatım yöntemi aramış ve rın diyarıdır aynı zamanda... Foto: Aşık Fezzi İbulmuştur. Beden dilini konuşturmaktan başla- yarak, sözlü anlatımın yanı sıra bir çeşit görsel anla- Alevi Halk Müziği’nde yasaklı yıllar... ünlü “Haydar Haydar” nakaratlı deyiş son derece tım olan kaya ve mağara resimlerine kadar nice İttihad ve Terakki yönetiminin “etno- dinsel arın- popülerdi. Kendisi, bu deyişin 1960’tan sonra ilk kez yollardan geçerek bugünlere ulaşmıştır. Söz konusu dırma, tektipleştirme ve Türk-İslamlaştırma” politi- radyoda okunuş serüvenini şöyle anlatmıştı: resimlere eşlik eden kimi figürler, müziğin de kasını miras alan Kemalist yönetim; 1923’te “Haydar Haydar eserini İstanbul Radyosu’nda söy- hemen her zaman bu anlatımlara eşlik ettiğini gös- bağıtlanan Lozan Antlaşması’nın “din ve inançlar leyebilmek için büyük mücadele verdim. Çünkü o teriyor. Zaten, yazının icadı şurda birkaç bin yıllık bir karşısında eşitlik ve herkesin kendi dilinde yayın ve dönemlerde Alevi deyişlerine, açık çağrışımlı deyiş- olay değil mi? Oysa, insanlık ve anlatım tarihi ile iba- ibadet yapma” ilkelerine uymayarak, 1925’te çıkar- lere pek yer verilmiyordu. Haydar, Ali’nin diğer ismi det geleneği ne kadar da eski. dığı “Tekke ve Zaviyeler Kanunu” ile Aleviliği ve olduğu için başlangıçta yayınına izin verilmemişti. Toplumsal ortamla kültürel yapılanma, onunla Alevi din önderlerinin sıfatlarını resmen yasaklı- Türkiye’de Türk halk müziği konusunda çok önemli edebiyat ürünleri, başka bir deyişle kültürel dokuyla yordu. Yönetim, buna bağlı olarak aynı yıl içinde çı- çabaları, katkıları olan Muzaffer Sarısözen’in özel iz- ozanlık ve âşıklık geleneği arasında bir diyalektik karıp Resmi Gazete’de yayımladığı bir genelgeyle niyle ilk defa icra etme olanağına kavuştum birlik olduğu açıktır. de; Alevi-Bektaşi tekke ve dergâhlarında bulunan 1960’ten sonra...” (Bkz. M. Bayrak: Kürt ve Alevi Tari- Bu nedenle nice uygarlığa ev sahipliği yapmış “saz, ney kudüm vb. her çeşit müzik âletlerinin ve hinde Tabular Yıkılırken, s. 447). “tanrılar diyarı” Nemrut Dağı ile tüm yaşamı müzik Alevi-Bektaşi beyt ve nefeslerini içeren resim ve lev- Ali Ekber Çiçek’ten bu anekdotu, Hakka yürümesi ve edebiyatla iç içe geçen İçtoroslar Alevi toplumu haların” diğer malzemelerle birlikte toplanarak, Et- üzerine 5 Mayıs 2006’da Kanal Avrupa televizyo- ve bunun prototipi olarak nice efsaneye kaynaklık noğrafya Müzesi’ne gönderilmesi kararlaştırılıyordu. nunda ilk kez açıkladığımda, katılımcılar bile inana- etmiş Binboğa Dağı eteklerindeki Dallıkavak köyü, Dergâh kütüphanelerinde bulunan kitapların da mamıştı. Onun şu iki dörtlüğünü de izleyiciyle yakın dönemlere kadar Alevi kültürünü en yoğun bi- muhtelif şehir kütüphanelerine gönderilmesi öngö- paylaşmıştım: çimde yaşayan ve yaşatan köylerin başında geli- rülüyordu. yordu. Nitekim, yörede başta dedem Haydar Bayrak İttihadçılar döneminde Göçmen İşleri Genel Mü- Hazin hazin esen seher yelleri (Baba) ve dayılarım Haydar ve Hacı olmak üzere dürü sıfatıyla etno-dinsel temizlik ve Türk- İslamlaş- Hiç bülbül öter mi gül olmayınca Alevi müziğinin büyük ve otantik icracıları yetişmişti. tırma politikalarına önayak olup, M. Kemal Her âşık dünyada murad alamaz Tabii İçtoroslar’da mayalanan Hakikatçı Alevilik döneminde en uzun süre İçişleri Bakanlığı yapan Yanıp ateşlere kül olmayınca akımı dolayısıyla çok sayıda şair, ozan, âşık yetişmiş ünlü ırkçı Şükrü Kaya; 1925’te gizlice çıkarılıp uygu- ve bu kültür coğrafyasında yaratılan manzum eserler lamaya konan Şark Islahat Planı’na dayanarak Âşık isen dost bağından nûş eyle cura, bağlama ve keman gibi enstrümanlarla emişe- 1930’da çıkardığı bir genelgeyle Alevi ibadetini ve Ârif ol daima gönül hoş eyle rek, toplumun duygu ve düşünce dünyasını zengin- buna eşlik eden sazın taşınmasını resmen yasaklı- leştirip dönüştürerek adeta bir iç-devrim yaratmıştı... yordu. Aleviler’in kutsal ibadet enstrümanı bu ge- Bu akım ve müzikal yaşam, başta Sinemilli pîrleri nelgeyle “gerici bir enstrüman” olarak Her an enginlere akıp coş eyle olmak üzere bölgedeki dedegân düşünceyi de etki- nitelendiriliyor ve yasaklanıyordu. Ummana varılmaz sel olmayınca... lemiş ve çok sayıda halk edebiyatçısı yetişmişti. O tarihten itibaren yıllarca bağlama gibi ibadet Nitekim, geleneksel hakikatçılığa tercüman olan enstrümanları ortaya çıkarılamıyordu. Köy Enstitü- 1960’larda sorgulanan ozanlık şair, âşık ve müzik icracıları başta Nesimi, Fuzulî, Şah leri hareketinin ikinci yarısında Hasan Ali Yücel ve Türkiye İşçi Partisi; Âşık Maksudî, Âşık Mahzuni Hatayî gibi eski şairlerin yanı sıra, 19. yüzyıldan itiba- Sabahattin Eyuboğlu öncülüğünde Aşık Veysel’e başta olmak üzere çoğunluğu İçtoroslar’dan gelen ren bu akım içinden çıkmış hakikatçı şairlerin eser- Hasanoğlan’daki Yüksek Köy Enstitüsü’nda bağlama ozanların öncülüğünde kurulan Devrimci Halk lerini icra ederken; yeni kuşak ozanlar, özellikle dersleri verdirilse de, 1946’da bu Kanun da değiştiri- Ozanları Kültür Derneği üzerinden halka ulaşmaya 1960’tan sonra Türkiye İşçi Partisi ve omurgasını İç- liyor ve süreç sonlandırılıyordu. Bu süreçte, Alevi çalışırken; 1960 İhtilâlcıları da “Kürt halk ozanlarının toroslar ozanlarının oluşturduğu, 1962’de kurulan deyişlerinin yanı sıra, Köroğlu türküleri bile “eşkıya” Türkçe yazıp- söylemeye özendirilmesi ve yönlendi- Devrimci Halk Ozanları Kültür Derneği’nin işlevine türküleri olarak suçlanıyor ve icrası yasaklanıyordu. rilmesi” doğrultusunda raporlar hazırlıyorlardı... Ni- uygun olarak daha protest deyişlere ve devrimci Bu noktada, Ali Ekber Çiçek’li bir anımı aktarmam tekim, 1990’lı yıllarda doğrudan tanıdığım Alman türkülere yöneliyorlardı. Keza, 1965 ve 1969 seçim- gerekiyor. Kendisini 1960’lı yıllardan itibaren gıya- halkbilim araştırmacısı Dr. Ursula Reinhard, “Tür- lerinde bu köylerin birçoğunda TİP’e neredeyse de- ben tanırken, 1973-74’lerde İstanbul- Fatih’teki bir kische Âşık und Ozan” konulu inceleme- antoloji ça- liksiz oy çıkıyordu. Çetin Altan’ın, gerek Malatya sokakta, Asım Bezirci’nin yakınında bizim için tut- lışmasını (Berlin- 1989) imzalayıp verirken; eşi Prof. yöresini gerekse köyümüz Dallıkavak ve çevresini tuğu bir evde radyo sanatçısı eşi Cemile Cevher Çi- Dr. Kurt Reinhard’la birlikte Anadolu ve Kürdistan’da “Sosyalizmin manevi başkenti” olarak nitelemesi bu çek’le komşu olmuştuk. Ancak, kendisini doğrudan görüştükleri halk ozanlarının yarıdan fazlasının Kürt yüzdendi. tanımam 1980’li yıllarda Ankara’da akrabam Haydar kökenli olduklarını ancak bunların hemen tamamı- Bu yönüyle İçtoroslar, kültür fışkıran toprakların, Bayrak’ın evinde oldu. O zamanlar Çiçek’in okuduğu nın Türkçe söylediklerini bildirmişti. 6 ●Derinlikli bir felsefeye, edebiyata ve müzik kültürüne imza atan Hakikatçı Alevilik akımı, birçok Müslüman kökenli ozanı da etkile- miş ve dönüştürmüştür. Keza, İçtoroslar’da “gönül sazımızı çalan” dini motifli bir müziğin yanında, giderek etkisini yitirse de, yöreye özgü otantik bir Kürt müziği de her zaman var olagelmiştir.

Bu dönem, aynı zamanda halk ozanlığının sorgulan- dirilebilecek bu ayrılmaz iki dığı yıllardır. Nitekim, yöre ozanlarından Maksudî, olgu, zaten Hakikatçı Aleviliğin “Ozanlar Tarihi”nde bu süreği şöyle şiirleştirecektir: vazgeçilmezleridir. “Ozanlar tarihi binyıllar öte/ Gılgamış bir destan Bugüne kadar birçok çalış- yazmış yürümüş/ Kayalar kestirmiş Şirin Ferhad’ı/ Vus- mamda yer vermemin öte- lat arzusunu sezmiş yürümüş// Muhiddin Arabi ikrar sinde,”Sarız Yöresinde Otantik eylemiş/ Mansur dar dibinde (Ene’l- Hak) demiş/ Ne- Alevi Müziğinin Son Temsilcisi” simi bu yolda derisin vermiş/ Zulmün oyunların boz- olarak gördüğüm dayım Hacı muş yürümüş// Şaman kopuz çalmış Türkmen Bayrak’ın “Esrar-ı Hak” müzik bağlama/ Şarap ilham olmuş Ömer Hayyam’a/ Hatayî albümü başta olmak üzere, El- Dersim/Erzincanlı ünlü Alevi müziği icra- kavgada yenilmiş ama/ Hayatın sırrını çözmüş yürü- bistan Kültür ve Sanat Komitesi’nce hazırlanan Elbis- cısı ve İstanbul Radyosu sanatçısı Ali Ekber müş// Bedreddin ömrünce gerçeği demiş/ Börklüce tan’lı Alevi ozanların “Reç” albümü; Hüseyin- Hayal Çiçek, Alevi müziği ve edebiyatının yasaklı çarmıha boyun eğmemiş/ Kaygusuz dost için serini ikilisinin “Fakir” albümü; Bese Aslan’ın İçtoroslar böl- yıllarını anlatmıştı. vermiş/ Hakkı sevenleri üzmüş yürümüş// Köroğlu gesi Sinemilli pîrlerinin oku- kavgadan dönmemiş geri/ Celali başbuğu sözünün duğu deyişlerden oluşan “Pirler eri/ Kiziroğlu ozanların serdarı/ Bolu Beyliğini ezmiş Divanı” albümü ile bölgedeki yürümüş// Fuzulî çileyi bağrına basmış/ Sürmeli sev- Alevi Kürtler’in ağıtlarından olu- diği Senem’e küsmüş/ Seyranî sazını duvara asmış/ şan “Zêmarên Kurdên Elewî” al- Taze karlar gibi tozmuş yürümüş// Yunus Emre doğru bümlerine iç- yazılar yazdım. sözü söylemiş/ Koca Haydar zulme boyun eğmemiş/ Buralarda özetle şu görüşlere Nazım Hikmet memlekete sığmamış/ Maksudî haksıza yer vermiştim: kızmış yürümüş// (Maksudî: Ara Beni, s. 181) İçtoroslar’da çeşitli Alevi- Bu şiirsel tarihçe dışında Maksudî’nin çağdaşı halk Kürt ocaklarına bağlı Pîrlik ku- ozanlarına da diyecekleri vardır. İşte, “Halk Ozanı” şiiri- rumu yaygın olduğu gibi, bu nin ilk ve son dörtlüğü: kurumu eleştirerek ortaya Bir ozanın halktan ayrı yaşamı, çıkan ve kendisini dedegân Balığın karaya düşmesi demek. düşünceden üstün gören Ha- Midesine bağlı sanat adamı, kikatçı Alevilik akımı da et- Çıkar pazarının yosması demek. (...) kindi. Bu anlamda, İçtoroslar yöresi Alevi-Kürt kültürünün gövdesi Maraş yöresi ise, ana Alevi ibadet enstrümanı bağlamayı Osman Dağlı’m sorumluluk duymayan, kolları da Sivas’a, Malatya’ya ve Şah Hatayî, Nesimî Çıksın aramızdan dürüst olmayan, ve Fuzulî yoluyla Mezopotamya coğrafyasına ve kül- yasaklayan 1930 tarihli Genelge’ye tepki Velhasıl gücünü halktan almayan, türüne uzanıyordu. Bunlara, Anadolu’da yetişmiş olarak 1931’de Sivas Halk Şiiri Festivali’ni Karlı dağın kuru çeşmesi demek. Kul Himmet, Viranî ve gibi büyük düzenleyen dönemin Maarif Müdürü- Alevi ozanları da eşlik ediyordu. 400-500 yıl önce ya- Yazar Ahmet Kutsi Tecer’in davetine katı- Dersimli ozan Seyid Dursun Doğanay, “Ozan” ko- şamış bu büyük Alevi ozanlarının deyişleri, Alevi kül- lan âşık ve ozanlar... (Sağ başta oturan nulu şiirinde çağdaş ve devrimci olmayan ozanlara türünün sözlü taşıyıcıları pîrler, dedeler, hakikatçı Âşık Veysel, 3. sıradaki Âşık Suzanî) meydan okur: şixlar ve âşıklar yoluyla günümüze taşınırken, bu “Cesur olur halk ozanı/ Olan varsa işte meydan/ kültür geleneğinin mahalli temsilcileri olan ozanlar Korkmadan yazı yazanı/ Yazan varsa işte meydan// ve âşıklar yoluyla daha da zenginleştiriliyordu. Halk ozanı devrimcidir/ Devrimlerde hep öncüdür/ Yirminci yüzyıla gelindiğinde İçtoroslar yöresinde Dikkati çeken önemli hususlardan biri de; gerek Ha- Halk yaşam bilincidir/ Bilen varsa işte meydan// Haydarî, Ali Hakî, Melulî, Mücrimî, Meftunî, Cafer, Ha- kikatçı şairler gerekse Ocak mensubu pirler tarafın- Ozan halkın önderidir/ Ön safında gidenidir/ Ger- şimî, Nizarî, Perişan Güzel, İbretî, Mahzunî ve Hüdai dan bölgede okunan beyt, nefes ve deyişlerin büyük çekleri diyenidir/ Diyen varsa işte meydan// Ozan gibi birçok ozan bu yolun güçlü devamcıları olarak ölçüde aynı kültür havzasından gelmesidir. Bu kültür halkın hak yoludur/ Şan şerefi sembolüdür/ Tarihler- ortaya çıkıyordu. havzası, hem eski kuşakları hem de yeni kuşakları et- den var doludur/ Dolan varsa işte meydan// Seyid İçtoroslar yöresi nefes ve deyişlerinin temel kay- kilemiştir. Dursun halk ozanı/ Yeri ezilenden yanı/ Korkutamaz naklarından bir bölümünü bilinen klasik Alevi ozan- Sözü, Sinemilli Ocağı’nın merkez köyü Kantar- kimse onu/ Korkmayan varsa işte meydan” (Bir ları oluşturuyorsa, önemli bir bölümünü de sonradan ma’dan Ali Şahindal’ın sözleriyle noktalamanın tam Deste Gül/ Şiirler, 1999) yetişen ozanlar ve âşıklar oluşturuyordu. Kul Ahmet, zamanı: “Halkın ozanı yaşadığı dönemin aydını ve hal- 2020 yılına girerken Avustralya’da Hakka yürüyen Kul Hasan, Nesimi Çimen, Yetimî, İsmail İpek, Vicdanî, kın vicdanıdır. Bu nedenle onları öldürerek tüketmek, köylümüz Âşık Fedaî’nin de “Halk Ozanıyım” diyen- Meçhulî, Turabî, Şah Sultan, Fedaî, Emekçî ve Temeli yakarak, derilerini yüzerek yok etmek, asarak onlardan lere bir diyeceği var: gibi nice ozanların tümü bu kültür ortamının ürünle- kurtulmak olası değildir. (...) Pir Sultan’ı, Nesimî’yi, ”Al eline al sazını/ Halktan yana tele dokan/ Şiirle riydi. Dahası, derinlikli bir felsefeye, edebiyata ve Sühreverdî’yi yok etmek isteyenler kendilerini yok et- dolu özünü/ Terlet, kızıl güle dokan// Sev daim çile müzik kültürüne imza atan bu Hakikatçı Alevilik mişler ama onlar büyümüş, serpilmiş, insanlığın öz- çekeni/ Umutsuz boynun bükeni/ Lânetle azgın di- akımı, birçok Müslüman kökenli ozanı da etkilemiş ve gürlük ve eşitlik mücadelesinde bayrak keni/ Sinsi gezen ele dokan// Dile getir aç susuzu/ dönüştürmüştür. Başta, sözünü ettiğimiz Osman Dağlı olmuşlardır.(...) Alevi ozanları, herşeyden önce birer Kıvranıp gezen işsizi/ Karanlıkta koyan bizi/ Adaletsiz (Maksudî) olmak üzere, Yemliha Ertekin, Âşık Yener, felsefeci ve düşünürdürler. Hiçbir dogmanın bu felse- hâle dokan// Bunca halkı ezenlere/ Gerçek fikre kı- Adsız Ozan (Ali Kemal Gözükara) ve Abdurrahim Ka- fede yeri yoktur. Onlar doğayı ve insanı tanımaya ve zanlara/ Dışla aray(ı) düzenlere/ Kenetlenmiş kola rakoç gibi ozanlar bunun izleyicileridir. anlamaya çalışırlar. Her konuda temel ölçü insandır. dokan// Binme zâlimin atına/ Kapılma menfaatına/ Keza, İçtoroslar’da “gönül sazımızı çalan” dini mo- İnsanla ilgili olan herşey bu felsefenin ve bu felsefe- Son verseler hayatına/ Sarpa giden yola dokan//” tifli bir müziğin yanında, giderek etkisini yitirse de, nin düşünürü olan ozanların ilgi alanındadır. Kula kul- yöreye özgü otantik bir Kürt müziği de her zaman luğa, eşitsizliğe ve zulme karşı direnmek, zorbalıkla Gönül sazımızı çalan hakikatçı âşıklar var olagelmiştir. Bugün Türkiye radyo ve televizyon- uzlaşmamak en temel özelliğidir. Ozanlar, kendi dö- Bugüne kadar Bâtıni-Hakikatçı Müzik ve Edebiyat larında okunan Alevi müzik eserlerinin yüzde nemlerinin sorgulayıcısı ve eleştiricisi olarak komple üstüne çok şey yazılıp çizildi. Kendi payıma ben de 25’inin İçtoroslar’dan alındığı gözönüne alınırsa, sa- bir aydın karakteri taşırlar.” (Alevi Kültüründe Ozanlık birçok çalışmamda bu konuları değişik boyutlarıyla nırım bölgenin müzik kültürünün önemi kendiliğin- İşlevi ve Alevi Düşünürleri, Sev-Der’in Sesi Dergisi, işlemeye çalıştım. “Alevi filozofyası” olarak da nitelen- den anlaşılır. Sayı:8/ 1999). 7 İçtoros Alevilerinin Kürtçe âyet ve beytleri ◗ Bilindiği gibi Alevilikte saz "Telli Kur’an", nefes de “âyet” veya “beyt”tir. Sazın ve beytin bütünleşmesi, “Kur’an-ı Nâtık”ın (Konuşan Kur’an) ta kendisidir... Sözgelimi, İbreti’nin " özünü ve sözünü" "Canlı Kur’an" olarak nitelemesi bu yüzden- dir. Êzîdîler kendi Kürtçe kutsal manzumelerini “Qawil ve Beyt”, Süryaniler ise “Lawij” olarak nitelendirmektedirler.

esimî, Fuzûlî, Hatayî, Nef’î, Nâbî gibi Kürt ta- savvufi halk edebiyatının en büyük temsil- Ncilerinin, eserlerini ana dillerinden çok Osmanlıca, Arapça, Farsça gibi başat, egemen, yaygın dillerde verdiklerini bilmezlikten gelen kimi resmi ka- lemşörler; Türkçe zengin bir dil olduğu için eserlerini İçtoroslar Hakîkatçı Alevîli- bu dilde verdiklerini ve Alevilerin ibadet dilinin de Türkçe olduğunu iddia etmekteydiler. ğinin en önde gelen müzik Onlar bu görüşü savunurken; sözgelimi Fuzûlî’nin icracılarından Sarız-Dallıka- Türk dilini zayıf bularak Osmanlıca, Farsça, Arapça dil- raklı Haydar Baba(Bayrak), lerinde divanları ve mesnevileri bulunduğunu; Nef’î oğlu Hacı ile müzik icra ve Nâbî’nin iki dilde divanları olduğunu; 16.yüzyılda ederken. (1962) yaşamış Şükrî-i Kürdistanî’nin altı dilde gazel yazdı- ğını bilmezlikten geliyorlardı. Keza, Ermeni Aşuğların genellikle bulundukları ül- kelerin hakim diliyle, sözgelimi Anadolu ekolünün Osmanlıca, İran ekolünün Farsça ve Kürtçe, Erivan ekolünün Ermenice, Tiflis ekolünün Gürcüce, Kırım diğer tüm Alevilerin Türk dilinde ibadet maya çalıştığımız ve terim olarak (Ayetleme) sözünü ekolünün Kıpçakça yazdığını herhalde bilmiyorlardı. ettiklerini söylerken; Doğu ve Güney Kürdistan Yare- teklif ettiğimiz tür de sözünü ettiğimiz örnekler için- Öyle ki, salt Osmanlıca/Türkçe ve Azerice yazan Er- sanlarının Goranice ve Soranice; Êzidîler’in Kur- dedir. (...) Ayetleme, dini-tasavvufi Türk şiiri türlerin- meni Aşuğların sayısı 400’e ulaşıyordu. (Bu konularda mancî dilinde ibadet ettiklerini ve bunların kutsal den biri olup surelerin ve bu çerçevede ayetlerin bizim, Alevi- Bektaşi Edebiyatında Ermeni Aşıkları, metinlerinin de hemen bütünüyle kendi dillerinde konu edildiği şiirlerdir. Hece vezniyle ve daha ziyade Ank. 2005 ve Manzum Halk Tarihçisi Ermeni Aşuğlar, olduğunu görmezlikten geliyorlardı. dörtlüklerle ortaya konulan bu örneklerin ilki Ne- Ank. 2016 adlı kitaplarımıza bakılabilir). simi’ye aittir. Bu tarz şiirleri, Alevi-Bektaşi inancına Esasen, gizli planda "itirafçı ve kabulcü, resmi İçtoroslar inanç kültüründe sahip şairler söylemişlerdir.” planda ret ve inkârcı" olan resmi ideolojinin kuram- Yazar, daha sonra çoğunluğu memleketi Sivas cılarından Prof. Hasan Reşit Tankut da 1949’da CHP âyet/beyt ya da ‘âyetleme’ yöresinden olan şu isimlerden örnekler veriyor: Bu- yönetimine verdiği bir gizli raporda; Türkiye Alevile- Herşeyden önce çıkış ve yayılım coğrafyası bakı- dala İsmail, Haydar, Mahzuni, Mehmet Kızılgöz, rinin dört ana dili olduğunu, çoğunlukla Türkçe, mından böylesi idddialar tutarsızdı. Sonra, zorunlu Rıza, Ruhsati, Veli, Virani, Deli Boran, Kalender Baba, Dersim’de Zazaca, Malatya-Maraş hattında Kur- okullaşma olgusunun olmadığı yüzyıllar öncesinde Nesimi, Virani. mançca, Hatay ve Çukurova’da Arapça konuşuldu- bu insanlar acaba hangi dili konuşuyor ve hangi dille Oysa, bilindiği gibi Alevilikte saz "Telli Kur’an", nefes ğunu itiraf etmektedir. Aynı kişi, Arap Alevileri hariç töre ve törenlerini yürütüyorlardı?.. Biliyoruz ki, tüm de “âyet” veya “beyt”tir. Sazın ve beytin bütünleş- yasak ve sindirmelere rağmen, Türkçülük ve Türkleş- mesi, “Kur’an-ı Nâtık”ın (Konuşan Kur’an) ta kendisi- tirme politikalarının yaygınlaştırıldığı yakın dönem- dir... Sözgelimi, İbreti’nin " özünü ve sözünü" "Canlı lere kadar ibadetlerini esas olarak anadillerinde Kur’an" olarak nitelemesi bu yüzdendir... Dahası, bu yapıyorlardı. niteleme sadece İçtoroslar Alevilerine özgü birşey de Osmanlıca, Farsça ve Arapça Öyle ki, yakın dönemlere kadar İçtoroslar’da, değildir. Aleviliğin türevi olan ya da Kürdistan’da ya- dillerinde divan ve mesnevileri Türkçe nefes ve deyişlerin yanında Kürtçe’de âyet şayan diğer gizli din ve inançlarda da aynı nitelemeler ve beyt olarak nitelendirilen ve İslâmi âyetlerin ye- sözkonusudur. Bunların yanı sıra, sözgelimi Êzîdîler bulunan Kürt kökenli büyük şair rine ikame edilen dini- tasavvufi manzumeler Fuzûlî; Alevî Kürtler arasında kendi Kürtçe kutsal manzumelerini “Qawil ve Beyt”, otantik özellikleriyle hâlâ icra edilmekteydi. Sözge- Süryaniler ise “Lawij” olarak nitelendirmektedirler. Nesimî ve Hatayî ile birlikte limi yetiştiğim dönemde dedem ve dayılarım, Os- eserleri en çok terennüm edi- manlıca-Türkçe nefeslerin yanında yaklaşık 20 İçtoroslar’da ‘Mülemma’ dolayında Kürtçe âyet ve beyt de icra ediyorlardı. len eski şairlerden biridir. özellikli Kürtçe beytler Üstelik, nasıl bölgede “Arguvan ağzı, Çamşıxı Türkiye’de ilk “Kürt Halk Türküleri” (Kılam û Stra- ağzı, Alvar ağzı, Nurhaq ağzı” gibi kendine özgü nên Kurdî, Ank.1991) inceleme-antolojisini yayım- söyleyiş tarzları oluşmuşsa, buralarda da özgün bir layan bir bölge yazarı olarak, ilk Kürtçe âyet ve beyt tarzda okunuyordu. derlemelerini bu kitaptan sonra Sarız yöresinde ve İnançsal-kültürel bir öğretinin mensubu olarak 1994’te ülkeden çıktıktan sonra Almanya’da yapa- Alevilerin; bu öğretiyi paylaşan Türk, Kürt ya da bildim. 1995’te Wuppertal’da Erdem Baba ile gö- başka etnik gruptan ozanların Osmanlıca/Türkçe rüşmemizde, dedem Haydar Bayrak’ın emaneti yazdıkları deyişleri sahiplenmesi ve bunları mu- olarak kendisinden aldığı iki Kürtçe beyti bana habbet cemlerinde okumaları da son derece do- verme duyarlığını göstermişti. Bunlardan biri, “Ez ğaldı. Hele bunlar, aynı ekolden-felsefeden geliyor qısek bıbêjim lê boyê Eba Tûrab” sözleriyle başla- ve duygu, düşüncelerine tercüman oluyorsa... yan ve bugün kimliğini tam olarak bilmediğimiz Halkbilimi araştırmacısı Doğan Kaya, “Dini- Tasav- Faqir’e ait bir beyit, diğeri ise “Ew meydana Kerbela vufi Halk Şiirinde Yeni Bir Tür: Ayetleme” (Folklor- ye” sözleriyle başlayan ve Sevdalı’ya (Salmanî Usikî Edebiyat, sayı:49/ 2007) konulu bir yazısında şunları Dîn) ait bir beyitti. söylüyor: “Dini- tasavvufi halk şiirinde işlenen konu- Sarız-Kırkısraklı hakikatçı önderlerden Momkî Kosa lara bağlı olarak pek çok tür ortaya çıkmıştır. Dev- ailesinden gelen Tacım Evliyaoğlu’dan, dayım Haydar riye, Düvaz, Hikmet, İlahi, Maktel, Medednâme, Bayrak’tan ve köken olarak ünlü Axuçan Piri Seyid Miraciye, Münâcaat, Na’t, Nefes, Nutuk, Şathiye, Tev- Aziz’e ait olup, sonradan yapılan katışımlarla Esirî’ye hid bunlardan ilk aklımıza gelenlerdir. Örnekleri var maledilen ve Mehmet Mustafa Yüksel Dede tarafın- olup da bugüne kadar üzerinde durulmayan başka dan derlenen “Axbaba” semah beyitine ilk çalışmala- türlerin var olduğu da bir gerçektir. Burada tanıt- rımda yer vermiştim. 8 ◗ Anadolu-Kürdistan-Mezopotamya-İran hattında Arap, Fars, Osmanlı/Türk ve Kürt edebiyatlarında çok sayıda örneği bulu- nan “mülemma” şiir tarzı, Osmanlıca/Türkçe-Arapça- Farsça-Kürtçe karışık olarak yazılmış şiir türüdür. Esasen, Osmanlıca de- diğimiz karma dil, bu dillerin bileşiminden oluşmaktaydı. Tanzimat’tan sonra bu bileşime Fransızca da eklemlenmişti.

Ancak daha sonra yaptığım derleme ve çalışmalarla âyet ve beytlerin büyük bölümü dörtlük düzeninde zılmış şiir türüdür. Esasen, Osmanlıca dediğimiz karma bu sayı yüzlerle ifade edilen bir külliyata ulaşmıştı. ve normal şiir tarzında olmakla birlikte, özellikle İç- dil, bu dillerin bileşiminden oluşmaktaydı. Tanzimat’tan Kürdoloji biliminin alanındaki en kapsamlı çalışması toroslar’da cem yürüten Sinemilli pirlerinin ibadet- sonra bu bileşime Fransızca da eklemlenmişti. olan “Kürt Müziği, Dansları ve Şarkıları” ( Ank. 2002, 3 lerin sözel bölümünü Kürtçe yürütürken, müzikal Genellikle beyitlerin birinci dizesi bir dilden, ikincisi cilt, 1842 s.) ile “İçtoroslar’da Oda Kültürü ve Kürtçe bölümünü Kürtçe- Türkçe karışık olarak yürüttükle- başka dildendi. Yine dörtlük düzeninde yazılmışsa, her Edebiyat” (Ank. 2015, 644 s.) çalışmalarında dini ya da rine tanık oluyoruz. dize ayrı dilden aynı mânâda ya da tamamlayıcı olarak dindışı yüzlerce örneğe yer verdiğim gibi, “Kürt Bâtı- Buna ilkin Kantarmalı Sinemilli piri Büyük Tacım düzenlenirdi. Osmanlıca-Farsça düzeneğinde yazılmış nîliğinde Kutsal Metinler” (Ank. 2016, 824 s.) konulu Dede’nin bir özel çekim kasetinde, daha sonraysa aynı Cevdet Paşa’nın şu gazelinin son beyti, hem buna örnek kitabımda da Kürdistan’dan ve Horasan’dan yüzlerce aileden Mehmet Mustafa Dede’nin baskı kasetinde, bir oluşturacak hem de Osmanlıca’nın nasıl bir karma dil ol- dini manzumeye yer vermiştim. semah deyişi olan “Ağbaba Semahı” ve başkaca deyiş- duğunu göstermeye yetecektir: Özellikle, özel çekim kasetlerle tespit edilip yazılı li- lerle tanık olmuştum. Axuçan Piri Seyid Aziz’in İçtoros- Hevâ-yi zülfüdür aksâ-yı ârzû Cevdet (Osmanlıca) teratüre henüz geçmemiş olan bu eserler bir hazine lar’da icra edilen ünlü Kürtçe beyiti, varyantı aşacak Sevâd-ı turre nümâyed merâ şeb-i Mi’râc (Farsça:Saçın niteliğindeydi. Bu onlarca kaynak kişi arasında Sine- biçimde bazı Türkçe unsurlarla Esirî’ye maledilmiş, cem karalığı bana Miraç gecesi gibi görünür). milli Pîrlerinden Büyük Tacım Dede, Husênî Sediq ortamında bazı nidalar eklenerek Pir Mehmet Mustafa ’nin Osmanlıca-Arapça bir mülemma- gazelinin Dede, Mıstî Çure Dede, Mamık Dede, Mehmet Mus- Yüksel ve diğer kimi pirlerce yeniden yorumlanarak icra mahlas beyti ise şöyle: tafa Dede, Duran Soysüren Dede, Gozal Dede gibi edilmekteydi. Işkın Fuzûli-i zâr terk etmek oldu düşvar (Osmanlıca) şahsiyetler olduğu gibi; başta Hasanî Tosın, Mıstî Kor, Sözgelimi, 1960’dan sonra Almanya’daki ilk işçilik Ey olup bitenleri bilen, fazla öğüdü bırak (Arapça’dan İwikî Kor, Hasanî İske, Hasanî Qarayılên, Cemil Horo, yıllarında 1973’te gittiği memleketi Dersim’de Keban çevirisi) Heroyî Elbistani, Aziz Tüzün, Ali İkke, Ali Halife, Aliyê baraj gölünde geçirdiği elim bir kaza sonucu hayatını Yaklaşık 25 yıl önce kaleme aldığımız ve oldukça ilgi Dore, Salmanî Milyanî, K’erro-Memoş, Aşık Turabi, Şah kaybeden Axuçan Piri Mahmut Baran ve ondan nak- uyandıran “Divan Şiirinin Üç Büyük Kürt Şairi: Fuzûlî, Sultan, Kasım Durmuş, İsmail İpek, Aşık Fedai, Temelî len oğlu Ali Baran’ın okuduğu beyit, girişinde de gö- Nef’î, Nâbî” konulu bir yazımızda; onun üç dilden divan gibi âşık ve ozanlar vardı. Sadece ablam Zeynep’ten rüldüğü üzere tümüyle Kürtçe iken, sonradan Türkçe ve mesnevilerinin yanında, Osmanlıca-Farsça kaleme al- yüzlerce “kılamê dıl” türünden dörtlük derlemiş ve bölümler ve nidalar eklenerek adeta bir karma beyit dığı bir manzum sözlükten de örnekler vermiş ve demiş- yayımlamıştım... ya da “Mülemma” haline dönüştürülmüştü: “Ağbaba tik ki; “Bu örnekler bile Fuzûlî’nin nasıl bir kültür Atatürk’ün Etno-Politika Uzmanı Prof. Hasan Reşit ye, Ağbaba ye/ Ox ox ox Ağbaba ye/ Çı bi aşq u bi harmanının ürünü olduğunu ve bu çok kültürlülüğü Tankut’un, 1949 tarihli gizli raporunda; “bizim politi- sevda ye/ Şalê reş lı xwe verda ye/ Kevrê lece tevde eserlerine sindirmiş Kürt kökenli bir Türk şairi olduğunu kamızın aleyhine Kürtçe söylemeye yöneldi” diye suç- da ye/ Çı qosqa ye, bi peya ye”. ortaya koymaktadır...” ladığı Dersim-Koçgiri’nin efsanevi şairi Alişer Pirlerce, bu ve benzeri Kürtçe bölümlerin ardından şu Aslında, sadece Alevi pirlerinin okuduğu karma deyiş- Efendi’nin onlarca şiirini de bu çalışmalarımızda ilk tür eklemeler yapılmıştı: ler değil, kimi dindışı şin-kilamlarında da bu özelliği gör- kez yayımladık. Keza, “Bir Siyaset Tarzı Olarak Alevi “Gönül sen pervane mi oldun?/ Ne gezersin nâr mek mümkündür. İşte, Kırkısrak’a düşen böylesi bir ağıtın Katliamları” çalışmamızda da 50 dolayında Kürtçe ve içinde/ Fehmeyle kendini n’oldun/ İşin gücün zar içinde/ sadece giriş bölümü: Türkçe ağıta yer verdik. Ha can ha can, aşk ile aşk ile” “ Suvara Hasan suvara/ İnce sarardı cuğara/ Abim Bundan dolayıdır ki, “İçtoroslar’da Oda Kültürü ve Derken, “Esirî” adına bir mahlas beyti: “Esirî der, demle geldi deyince/ Elini çalmış duvara// Lore lore Hasan lore/ Kürtçe Edebiyat” konulu çalışmamızın girişinde şu it- coşun/ Dört kapıda biter işin/ Hakikate bağlıdır başın/ Aynı pan, perçem more// (Kırkısraklılar Dergisi, hafa yer vermiştik: “Bu çalışmayı; yüzyıllar boyu karşı- Kenz okuram sır içinde.” Sayı:3/2009). laştıkları katliam, kıyım, kırım, sürgün, ihtida (zorla din Ardından tekrar şu Türkçe/Kürtçe karışık dörtlükle pir Sözlerimizi, (1850- 1913) yılları arasında yaşamış Çıl- değiştirtme), temsil (asimilasyon) ve yasak uygulama- girer devreye: “ Demi, demi, dem Ali ye/ Hacı Bektaş-ı Veli dırlı Âşık Şenlik’in, ünlü Kürt kadın sanatçı Ayşe Şan tara- larına rağmen, Kürt Bâtıniliği’nin kutsal metinleri ka- ye/ Hem Veli ye, hem Ali ye/ Hem Ali ye, hem ulu ye”. Ar- fından 1960’lı yıllarda 45’lik bir plakla bilince çıkardığı ve tegorisindeki gatha, âyet, beyt, ilâhî, qawil, lawij gibi dından da, huşû içinde bir gulbangla “mülemma- nefes” halkların kardeşliğini simgeleyen Kürtçe-Türkçe eseriyle Kürtçe ve Türkçe manzum-lirik dini eserleri günü- sonlanır... noktalayalım: müze kadar taşıyarak Bâtınî-Yârî (dostluk, sevgi te- Yeri gelmişken, Anadolu-Kürdistan-Mezopotamya-İran melli) inançların ayakta kalmasını sağlayan Baba, hattında Arap, Fars, Osmanlı/Türk ve Kürt edebiyatla- Salını salını tu ji virda hatî Dayê (Ana), Mürşid, Seyid, Pîr, Dede, Rayber, Şêx, Der- rında çok sayıda örneği bulunan “mülemma” şiir tarzını Aşkın ateşinden dilê min ketî viş, Zâkir, Qewal, Şair, Dengbêj ve Kılambêjlere... ithaf kısaca özetlemekte yarar var. Mülemma; Dilber söz vermiştin tu çıma natî ediyorum...” Osmanlıca/Türkçe-Arapça- Farsça-Kürtçe karışık olarak Yabancı değilem kûrê xalê te me Yayımladığım ya- Yekî Tirkî bibêjim dudu Kurmancî Yanağı gırmızı seva narinci Dedim bir bûse ver etme narincî Yabancı değilem kûrê meta te me

Evimi sorarsan, nêzika mala te ye Keyfimi sorarsan keyfim halê te ye Aslımı sorarsan kûrê apê te ye Yabancı değilem cîranê te me

Âşık Şenlik bê ji tu yârê min î Bıldır kızdın îsal tu jinî Çima xeber neda demek tu jinî Yabancı değilem yar yarê te me.

Elbistan-Kantarmâda Sinemilli Ocağı pîrlerinden bir grup yer sofrasında demlenirken.

9 Şiirle düşünüp şiirle söyleşen bir akım

onun önünde saygıyla eğildiğini söyle- meliyim... ◗ Sıdkî Baba’nın daha 6 yaşın- Nuri Dersimi, gerek 1952’de Halep’te dayken deyiş söylemeye baş- yayımlanan ve Türkiye’ye girişi yasakla- nan “Kürdistan Tarihinde Dersim”de ge- ladığı rivayet edilir. 12 rekse 1992’de Ankara’da yayımladığım yaşından itibaren Pervane “Hatırat”ında; bu “Alevi- Bektaşi Alayı” serüveninden çokça söz eder. Burada mahlasını kullanmaya başlar. bunun ayrıntısına girecek değilim. Ancak buradaki süreci yakından takip eden ak- Yine aynı yaşlarda evden ka- rabam Seydi Özcan’ın, bu serüvene ve çarak Hacı Bektaş Dergâhı’na geçmişten beri “Azm-ı rah eyledin gur- bet elleri” nefesini okuyup meşhur eden gider ve burada 14 yıl kalarak Erdem Baba’ya ilişkin bir anlatımını bir- Cemaleddin Çelebi’ye hiz- likte izleyeceğiz. M. Kemal’in isteği üzerine Alevi- Bek- mette bulunur. taşi Alayı’nın kuruluşuna katılan Cema- leddin Çelebi Efendi, Erzincan’dan Hacıbektaş’a döndükten sonra orada “Gönüllü Süvari Yüzbaşı” olarak kalan r. Mehmet Ersal, “Cönkten Hizmet Sıdkî Baba, dedem Abdullah aracılığıyla Defterine, İcradan Yazıya Alevi kendisine bir şiirsel mektup yani man- DYazma Geleneği” konulu bir yazı- zum- mektup yollar. sında şu haklı saptamada bulunuyor: ”Alevi Akrabamız Seydi Özcan, “Alevilik ve inanç sisteminin (sözlü aktarım esaslı ol- Hakikatlılar/ Meluli, Aziz Baba, Haydar duğu) saha üzerine çalışanlar tarafından dil- Bayrak, Ali Sayılır, İbrahim Erdem, Müc- lendirilmiştir. Yazılı literatürün yetersizliği rimî, Ali Kamke, İbreti” (Ank. 2009) adlı ki- topluluk ile ilgili birçok konunun açıklana- tabında, olayı şöyle anlatır: mamasına neden gösterilmiştir. Alevi gele- “Hacı Bektaş Tekkesi Postnişini Cema- neğinin yazılı aktarıma kapalı olduğunu leddin Çelebi’nin çağrısı üzerine Anado- söylemek tutarlı bir önerme değildir. lu’nun her yerinden gönüllülerin Önemli oranda bir yazılı literatür, özellikle katılımıyla Erzincan’da Alevi Alayları şahsi arşivlerde vardır. Ama ritüellerle ilgili oluşur. Hacı Bektaş Tekkesi’nden bu aktarımın sözlü aktarım ile gerçekleştiği ve alayların birisine gönüllü yüzbaşı rütbe- yazılı aktarımın bu bağlamda çok tercih siyle katılan ünlü şair Sıdkî Baba, Cema- edilmediği söylenebilir.” (Bkz. Alevilerin Sesi leddin Efendi’nin sözkonusu alayları Dergisi, Sayı:219/ 2017). teftiş edip moral verdikten sonra Hacı- süreğini izleyen akrabamın oldukça zengin bir kü- Gerçekten de Mühimme Defterleri kayıtlarınca da bektaş’a dönmesi üzerine yazdığı deyişi, gönüllü sü- tüphanesi bulunuyordu ki, üstte andığım çalış- sabit olduğu üzere, Osmanlı dönemi boyunca Alevi- varilerden dayım Abdullah Mehmet’e (dedem MB), mamda özellikle yazılı kaynaklarından yararlanarak ler fiziki ve kültürel şiddete uğrayıp, yanlarındaki şiir o da askerlik dönüşü eniştesi babam Aziz Baba’ya yüzlerce şiiri bilince çıkardım. defteri, cönk gibi yazılı kaynaklara el konulurken; verir.” (Bkz. Age, s. 44) Cumhuriyet döneminde de başta Hacıbektaş Der- Dedem, askerlik hizmetini Aziziye-Elbistan posta- gâhı olmak üzere Bektaşi dergâhlarındaki yazılı kay- Sıdkî Baba’nın Cemaleddin Çelebi’ye sını dört yıl süreyle sivil hizmet olarak yerine getir- naklara el konularak başta Türk Ocakları olmak üzere şiir-mektubu mek üzere memleketine döndüğünde, bu çeşitli kütüphanelere gönderildikleri bilinmeyen bir- Aslen Malatyalı olup gerçek adı Zeynel Abidin şiir-mektubu eniştesi Aziz Baba’ya ve kardeşi Hay- şey değildir. olan Şair/ Âşık Sıdkî Baba’nın ailesi 19. yüzyılda bura- dar’a verir. Onlardan da, İçtoroslar Hakikatçı Alevi Aslen Kamanlı olup 1980 Cuntası’ndan sonra Hacı- dan Mersin/ Silifke’ye göçüyor. Kendisi 1865’te Tar- ozan ve müzik icracılarından Erdem Baba’ya geçer ve bektaş ilçesinin Alevi- Bektaşi köylerinde açılan ca- sus’un Yenice köyünde doğup 1928’de Hakka böylece anlamlı bir nefes olarak topluma mal olur: milerden birine imam olarak atanan B. Y. Altınok, yürüyor. ”Azm-ı rah eyledi gurbet elleri/ Eğlenme efen- yöredeki bir Alevi aileden 30 dolayında yazma eser Sıdkî Baba’nın daha 6 yaşındayken deyiş söyle- dim sultanım tez gel/ Bunca muhiblerin gözler sağladığını söylemişti ki, bunlardan biri de ünlü meye başladığı rivayet edilir. 12 yaşından itibaren yolları/ Alnı güneş mâh-ı tâbânım tez gel/ Do- Alevi-Bektaşi şairi Sıdkî Baba’nın divanıydı. Kendi- Pervane mahlasını kullanmaya başlar. Yine aynı yaş- laşma gurbeti ey Şah-ı cihan/ Yanıktır yüreğim, ci- siyle ilgili ilk sınırlı çalışma Muhsin Gül tarafından larda evden kaçarak Hacı Bektaş Dergâhı’na gider ve 1984’te “Halk Ozanı Sıdkı Baba, Hayatı ve Şiirleri” burada 14 yıl kalarak Cemaleddin Çelebi’ye hizmette ğerim büryan/ Aldı yüreğimi dert ile hicran/ adıyla yapılmış ancak çok daha kapsamlı divanı ise bulunur. Sadakatinden dolayı Cemaleddin Çelebi, Derdimin dermanı Lokman’ım tez gel/ Bize cev- bu el yazması eserden yararlanılarak birkaç yıl önce ona Sıdkî mahlasını verir. 1919’da “Milli Mücadele” reyleme ey nesl-i Ali/ Koyma yüreğime derd ü yayımlanmıştı. yıllarında da o, Hacıbektaş Dergâhı’nda Cemaleddin melâli/ Ağlatma Sıdkî’yi Yakub misali/ Gözleri Akrabalarımdan Haydar Bayrak, özellikle İçtoros- Çelebi’nin himayesinde ve hizmetindedir. Yusuf-i Kenan’ım tez gel.” lar bölgesinden 15 dolayında şiir defteri ve cönk Dedem Avdilayî Kıhê (Mehmet Kâhyaoğlu Abdul- Şair/Âşık Sıdkî Baba, İçtoroslar bölgesinde gerek derlemişti ki, buradan seçerek “Kürt Bâtıniliğinde lah), 1919’da Mustafa Kemal’in; yani Kuvva-i Milliye- Sinemilli pîrleri gerekse Hakikatçı müzik icracıları Kutsal Metinler” çalışmamızın “Hakikatçı Şairlerin Bi- cilerin çağrısı üzerine Erzincan’da toplanan arasında eserleri en çok okunan şairlerden biridir. Eli- linmeyen Şiirleri” bölümünde 200 dolayında yeni Alevi-Bektaşi Alayı’na “Gönüllü Süvari” olarak katılır. mizde bugün bölgeye ilişkin birçok cönk ve şiir def- şiire yer vermiştik. Yüksek İslam Enstitüsü mezunu Bunun en önemli tanığı, o dönem Hacıbektaş Postni- teri bulunuyor ki, bunlar yavaş yavaş basılmaya da olan Altınok, Arap alfabesini bildiği için Hacıbektaşlı şini Cemaleddin Çelebi’ye olarak verilen Ask. başlandı. Sözgelimi, adı geçen Erdem Baba’nın Alevi-Bektaşi aileden aldığı yazma eserleri peyder- Vet. Dr. Mehmet Nuri Dersimi’dir. 1995’te doğrudan gördüğümüz manzum- mensur pey yayımlayarak okurla buluşturmaktadır. Bir Adı bölgemizde efsane gibi dolaşan Nuri Der- (şiir- anlatı) defteri, Mehmet Kömür’ün düzenleme- dönem sahaflık da yapan Altınok, şimdi hayatta ol- simi’nin “Hatırat”ını ilk kez 1992’de Türkiye’de ya- siyle yeni yayımlandı: Hakikat Meclisinden Deyişler/ mayan adı geçen akrabama da çok sayıda eser sattı- yımlayıp, 2 yıl ceza alan bir yazar olarak eserlerinden Erdem Baba’nın Hayatı, Yaşam Felsefesi, Besteleri, ğını söylüyordu. Gerçekten de Hakikatçı Alevilik çok şey öğrendiğimi ve babamın, Seyid Rıza’nın ve Deyişleri, El Yazmaları; Demos yay. İst. 2019, 575 s. 10 Birçok Sinemilli Pirinin şiir mecmualarının yanı sıra ◗ 30 dolayında cönk, defter ve şiir mecmuasının Erdem Baba’nın bacanağı Haydar Demirkaya’nın ve başkaca şahsiyetlerin şiir defterlerinin birer kopyası tümünde; başta Hatayî, Nesimî, Fuzulî, Pir da arşivimizde bulunuyor ki, bu derlemeler arasında büyük benzerlikler görülüyor. Bugüne kadar incele- Sultan Abdal, Harabî, Viranî, Dertli, Emrah, diğimiz İçtoroslar bölgesine ilişkin 30 dolayında Seyrani, Gedayî gibi klasik şairlerle yine cönk, defter ve şiir mecmuasının tümünde; başta Ha- tayî, Nesimî, Fuzulî, Pir Sultan Abdal, Harabî, Viranî, başta İrfanî, Noksanî, Kemterî, Esirî, Âşıkî, Dertli, Emrah, Seyrani, Gedayî gibi klasik şairlerle Haydarî, Ali Haki, Mücrimî, Melulî, Mef- yine başta İrfanî, Noksanî, Kemterî, Esirî, Âşıkî, Hay- darî, Ali Haki, Mücrimî, Melulî, Meftuni, Haşimi, İbretî, tuni, Haşimi, İbretî, Perişan Güzel gibi Perişan Güzel gibi 19-20. yüzyıl bölge şair ve âşıkları 19-20. yüzyıl bölge şair ve âşıkları yer yer almaktadır. Tabii Hakikatçılara ait defterlerde, bu izlek yörenin son kuşak temsilcileri sayılan Mahzunî, almaktadır. Hüdaî gibi önemli ozanları da kapsıyor.

Mücrimî’nin şiir-mektubu 1882 yılında Malatya’nın Doğanşehir ilçesine bağlı Bugün ben bir güzel gördüm Karaterzi köyünde doğup 1970 yılında Keferdiz’de Dedim güzel nerelisin Hakka yürüyen Mücrimî’nin hayatının büyük bö- lümü Antep/İslahiye’de geçer. Kendisinin, zaman Âh çekti gözleri doldu zaman Hacıbektaş Dergâhı’nı ziyaret ettiği ve Sıdkî Dedim güzel yaralısın (...) Baba ile de tanıştığı hatta az da olsa şiirlerinin birbi- rine karıştığı biliniyor. Mücrimî der behey güzel A ş ık Seyrani 500’den fazla şiiri olduğu sanılan Mücrimî hak- Gül benzine düşmüş gazel kında bugüne kadar iki kitap yayımlanmış bulunu- Takdir- ilâhidir ezel yor. Bunların ilki, bölge müzisyen ve Dedim Hakk’ın hoş kulusun (U. Öz- araştırmacılarından Ulaş Özdemir’e ait: Şu Diyar-ı demir; s. 50) Gurbet Elde/ Âşık Mücrimî’nin Yaşamı ve Şiirleri; Pan Ancak biz, Ömer Özdal’ın derlediği, yay. İst. 2007, 96 s. Diğer kitap ise Üniversiteden tanı- ilk ve son dörtlüklerini verdiğimiz dığım Antakyalı edebiyat öğretmeni Ömer Özdal’a şu deyişin da Aziz Baba ya da ait: Âşık Mücrimî/ Harmanını Yel Aldı; Demos yay. İst. başka bir dostuna yazılmış bir şiir- 2018, 164 s. mektup olduğunu düşünüyoruz: Seydi Özcan, üstte anılan eserinde; babası Aziz’in İslahiye’de hayvan besiciliği yaparken Mücrimî ile ta- haba (...) nışıp yakın dost olduklarını ve özellikle kışları görüş- Ey sevdiğim, sen sılaya gidersen Dua eyle bu Melulî fakire meye başladıklarını; bu görüşmeler sırasında Düşürür her saniye dostu hatıra kaydettiği Mücrimî’nin 10 dolayında şiirini daha Selam söyle bizi soran canlara. Mazur tut bendeni bakma kusura sonra Pınarbaşı/Kütüklü’deki evlerini ziyaret eden Açılıp ahvalım beyan edersen Merhaba ey Aziz dostum, merhaba (Süleyman Çil- şair Gangozâde Cafer Baba’ya verdiğini, ondan da Selam söyle bizi soran canlara (...) taş: Melûlî Yada Saklı Hazineler; Folklor- Edebiyat Der- damadı Nesimi Çimen’e geçtiğini bildiriyordu. (Bkz. Edna Mücrimî’yem, eylendim kaldım gisi, Sayı:25/ 2001). Aziz Baba Aleviliği, Ank. 2001, s. 88 ve Alevilik ve Ha- Hasretin oduna yandım dağlandım Kuşkusuz, Melulî’nin şiir-mektup yazdığı tek kişi kikatliler, Ank. 2009, s. 226. Aziz Baba’nın Şair Dostları Emr’ilahi bir ikrara bağlandım Aziz Baba değildir. İçtoroslar’dan (Sarız-Örtülü köyü) bl). Selam söyle bizi soran canlara (Ö. Özdal; s. 62-63) olmakla birlikte daha çok Çukurova bölgesinde yaşa- Gerçekten de halk bilimi araştırmacısı Hayrettin yan Şair Derdi Derya da, onun şiir-mektup yazdığı İvgin, yazılarını topladığı “Hüsne Mağrur Olma” ko- Aziz Özcan (Baba) ile yakın dostluğu olanlardan biri dostlarındandır: nulu kitabının iki bölümünde; Nesimi Çimen’in iki de, bölgenin önemli Hakikatçı şairlerinden Melûlî’dir. Hakkın varlığı var sende/ Ne ararsan var sende/ parti halinde Mücrimî’nin toplam 8 deyişini kendi- Zaten, 1940’lı yıllardan itibaren muhabbet cemle- sine getirdiğini bildirerek bu deyişlere yer verir, Beyhude gezme yabanda/ Hakkın irfanı var rinde saz eşliğinde deyişleri en çok okunan şairlerden sende// (...) Melulî’yem -ı rıza/ Coşar karışır de- ancak Mücrimî’nin yaşamı hakkında fazla bilgi vere- biri Melulî, diğeri de 10’a yakın mahlasla şiir yazan Ali nize/ Ne kavga kalır ne niza/ Ehl-i kan’atın var ise mez. Biz de bu deyişleri “İçtoroslar’da Alevi Kürt Aşi- Qamke (Ali Haki)’dir. retler” (Özge yay. Ank. 2006) adlı inceleme-antoloji Melulî’nin, ilk ve son dörtlüklerini verdiğimiz hasret (Aşık Derdi Derya’nın Hayatı ve Şiirleri/ Karşıya Hür- çalışmamızda yayımladığımız gibi, Mücrimî ile ilgili kokan şu deyişi doğrudan Aziz Baba’ya yazılmıştır: met- Bulasın Servet; Adana, 1990, s. 102). ilk kitap çalışmasını yapan Ulaş Özdemir’e de ver- Halim arzedeyim Aziz kardeşim Kendisi gibi Çukurova bölgesinde yaşayan İçtoros miştik. ozanlarından Âşık Hüseyin Kaçıran da, ona mektup- Seydi Özcan, ilk ve son dörtlüklerini verdiğimiz Günbegün efkârım artar vallahi şiir yazanlardan. İşte, o ünlü şiirin ilk ve son dörtlük- aşağıdaki şiirin, babasına mektup-şiir olarak yazıldı- Şeker ile baldan leziz yoldaşım leri: ğını söylüyor: Olmuşum Mecnun’dan beter vallahi (...) Bir şubat ayında soğuk kış günü/ Bir garib kö- Melulî hasretim rûy-i canana/ Şika- şede durmuş ağlıyor/ Ceketi yok gömleğinin yet olmasın ol kerem-kâna ucuyla/ Gözlerinden akan yaşı siliyor// (...) Doğrul- Gurbet ilde ömrüm verdim zi- mak istedi ama nafile/ Sarardı yüzleri döndü bir yana/ Bu kadar da cefa yeter val- küle/ Kaçıran’ım der ki bakın şu hale/ Yurttaşım so- lahi. kakta yatmış ölüyor (Aynı eser, s. 103). Üstteki şiir yaygın olmakla birlikte, İçtoroslar’da ismi bilinen veya bilinmeyen çok sa- fazlaca bilinmeyen ilk ve son dörtlük- yıda şair, ozan ve âşık yetişmiştir. İşte, yeni çalışma- lerini verdiğimiz şu şiirin de aynı ki- mızla ilk kez yazılı literatüre girecek olan Selman şiye bir şiir- mektup olduğu Albay’ın, geçmişte Derdi Derya’ya yazıp ilk kez yayım- anlaşılıyor: lanmış olan mektup- şiirinden baş ve son dörtlükler: Mürg-i ruy-i âşina-yı aşk olanlar “Evvelan sorarsan cevap müşküldür/ Kimse bilmez Merhaba ey Aziz dostum mer- şu dünyanın yaşını/ Her gelen gidiyor kadim bir haba yoldur/ Temel atan böyle atmış taşını// Selman Uzlet edip feyz-i haktan zevk aman ha gönüller kırma/ Kâmile nazar et cahile alan varma/ Bir gün sana derler git burda durma/ Hiç Merhaba ey Aziz dostum mer- Meftuni kimse beklemez mezar taşını// (Anı eser, s. 105). 11 İslami kuşatmayı yarıp İçtoroslar’a akan iki âşık: DertliDertli veve EmrahEmrah

◗ Daha önce Anadolu içle- ◗ Bugün, Sedat Ulugana tara- rine akıp göçebe ya da fından bulunup yayımlanan yarı göçebe olarak yaşa- “Şikâri Metinleri”nden, bu yan aşiretlerin, 19.yüzyıl or- göç hareketinin tarihinin 13. talarında Tanzimat yüzyıla kadar uzandığını an- kanunları ve Islahat hare- lıyoruz. Ancak büyük bölü- keti çerçevesinde yerleşik münün yoğunlukla son hayata geçirildiği bilinme- birkaç yüzyılda buralara yer- yen birşey değildir. Alişan leştiği bir gerçektir. Dahası, Bey de aslen Malatya’dan bu Kürt topluluklardan Ma- gelen Canbek aşiretine latya-Adıyaman hattından mensup olup, daha önce gelenlerin ağırlıkla Alevi; bu topraklara yerleşen bir Urfa ve Ağrı’dan gelenlerin aşiret lideridir. Nüfuz alanı ağırlıkla Êzîdî kökenli olup, Konya-Cihanbeyli’den An- sonradan devletin resmi kara kazalarına kadar mezhebi olan Hanefiliğe devam etmekteydi. geçtikleri bilinmektedir.

Osmanlı döneminde bir Ãşık kartpostalı

970’li yılların başlarında “Eşkıyalık ve Eş- Dağları’nın eteğindeki Dallıkavak’lı Hacı Bayrak’ın son çeyreği ile 19. yüzyılın ilk yarısında yaşayan kıya Türküleri” konulu çalışmamı hazırlı- diline ve bağlamasının teline takılmıştı. Dertli’nin; Osmanlı kadısının “Git, sazını kır, sazın 1yordum. 1973 yılı içinde birgün Bir tasavvufi halk edebiyatı uzmanının kime ait içinde şeytan olduğu için, çalman yasaktır” emrine Kadıköy’den vapurla karşıya geçerken, 1948’de olduğunu ve bütününü çıkaramadığı bir deyiş, karşılık verdiği cevap, adeta Aleviler’in saz tutku- üniversite hocalığından atılan tasavvufi halk edebi- Dallıkavak köyünde yankılanıyordu. İşte, gerek sunu gösteren bir manifesto niteliğindedir: yatının belki de bir numaralı ismi Abdülbaki Gölpı- sözlü halk edebiyatı geleneğinin zamanı zorlayan narlı ile karşılaştım. niteliğini gerekse Alevi öğretisinin mekânı zorla- “Telli sazdır bunun adı/ Ne fetva dinler ne Kendisinden alanının ilk çalışması olan eşkıya yan özelliğini bundan sonra daha iyi anlayacak ve kadı/ Bunu çalan anlar kendi/ Şeytan bunun türkü ve ağıtları konusunda yardımcı olmasını iste- içselleştirecektim. neresinde// Abdest alsan aldın demez/ Namaz diğimde, konuya ilişkin çok güzel bir beyit bildiğini Divan şiiri tekniğiyle yazılan sözkonusu deyiş kılsan kıldın demez/ Kadı gibi haram yemez/ söyleyerek hemen oracıkta okumuş ve not almış- şuydu: Şeytan bunun neresinde// Ardıç ağacından tım. Beyit şöyleydi: dalı/ Venedik’ten gelir teli/ Hey allahın şeytan Âşık-ı sâdık, muhibb-i Mustafa derler bize kulu/ Şeytan bunun neresinde// İçinde mi, dı- Aşk ile tığlar çekip münkire karşı durmuşuz Derd ile gayret-keş-i Âl-i Abâ derler bize şında mı/ Burgusunun başında mı/ Göğsünün Ol sebepten kavm-i Sufyan “eşkıya” derler bize Biz gürûha sorsalar: “Ey kavm, siz kimlersiniz?” nakışında mı/ Şeytan bunun neresinde// Dut Tâbi-i Şâh-ı velâyet Murtaza, derler bize Dünya görüşlerine, ideolojilere, sınıflara, zümre- ağacından teknesi/ Kirişten bağlı perdesi/ lere ve koşullara göre büyük anlam değişimlerine Aşk ile tığlar çekip münkire karşı durmuşuz Behey insanın teresi/ Şeytan bunun nere- uğrayan “eşkıyalık” konusunda bundan daha an- Ol sebepten kavm-ı Süfyan “eşkıya” derler bize sinde// Dertli gibi sarıksızdır/ Ayağı da çarıksız- lamlı bir beyit bulunamazdı. Ancak yazarını sordu- Cân ü bahş terkeyledik bizler İmameyn aşkına dır/ Boynuzu yok, kuyruksuzdur/ Şeytan bunun ğumda, Hoca bir türlü hatırlayamıyordu. Birkaç isim Bende-i Şâh-ı şehid-i Kerbelâ derler bize neresinde...” saymış, bunlardan biri olabileceğini söylemişti. Bu isimlerden biri de Dertli idi. Ancak yanı sıra iki isim Gerçi ben bir Dertli’yim, derdim yetimler derdidir Daha önce Sünni Halveti tarikatına intisab et- daha vermişti. Ben de, konuya ilişkin ilk birkaç ya- Çek elin bizden tabibâ, bî- deva derler bize. mişken, yetişkinlik döneminde Bektaşiliği ve gide- zıda bu beyte yer vermiş, fakat Dertli isminin ya- rek Kızılbaş-Aleviliğini seçmesi, onun düşünce ve nına soru işareti koymuştum. Kuşkusuz benim için Dertli’nin; gerek bu türden dini motifli, gerek de- şiirde daha da derinleşmesini beraberinde getir- çok önemliydi, eşkıyalığı bu kadar özlü biçimde an- rinlikli aşk ve sevda şiiri, gerekse şiir-mektup tarzın- miştir. Bu yetkinliğiyle öylesine yaygınlaşmıştır ki, latan şairin adı. daki nice şiiri, daha divanının yayımlanmadığı ve Alevi törenlerinin vazgeçilmez âşıklarından ve Ancak köyümüz Dallıkavak’ta dayım Hacı Bay- yayılmadığı dönemlerde bile İçtoroslar bölgesinde sözcülerinden biri hâline gelmiştir. rak’ı dinlediğim bir gün, bu beytin içinde geçtiği yaygındı. Nitekim, İçtoroslar Hakikatçı dervişlerinin ve Sine- deyişle karşılaşmayım mı! Halk şairi Dertli’nin de- Bunların bir bölümü, adeta Alevi-Bektaşi edebi- milli pirlerinin hemen tümünün şiir defterlerinde yişi zaman ve mekân tünelini aşmış ve Binboğa yatının sembol-şiirleriydi. Sözgelimi 18. yüzyılın onun onlarca deyişini görebiliyoruz. 12 Ancak, Hakikatçı cönklerinde bu şiirlerin daha da dirginlik duyacakları belirtilerek (kâffe-i aşâirin iskân “Dertli’nin her zaman İmam Hüseyin için yanıp ya- yaygın olduğunu belirtmeliyiz. Sözgelimi, sadece ve îvâları hâsıl olduktan sonra mîr-i aşiretlerin ol vakit kıldığını görenler, onun cidden, vefakâr bir Hüseyin Erdem Baba derlemeleri arasında onun ilk dizelerini lağvıyla müdür ıtlak olunmasında muhsenât-ı bedi- dostu olup olmadığını anlamak istemişler. Eline, Kürt verdiğimiz şu deyişleri yer alıyor ki bunların bir bö- hîye derkâr idüğü) görüşüne yer verilmişti.” (Bkz. A. beylerinden Alişan Bey tarafından bir ustura tutuştu- lümü doğrudan kendilerince sez eşliğinde icra edili- Saydam: Tanzimatçıların Ağalık ve Beylik Kurumunu rularak; (Hüseyin aşkına bunu boğazına çal!) demişler. yordu: 1- Gül yüzlü sevdiğim beni ağlatma 2- Âşıkları Kaldırmaya Yönelik Çabaları; Toplumsal Tarih, Usturayı eline alan Dertli, hiç tereddüt etmeden boğa- diyar diyar gezdiren 3-Haraba kul olduk devr-i âlemde Sayı:10/1994) zına çalmış. Bu işi hakikaten yapacağını sezenler, eline 4- Şarab-ı lâlinden içelden beri 5- Yâr neden haz eder Özetle, Alişan Bey’in etkinliğinin kırılmasının hem sarılarak usturayı geri almak istemişler ve almışlar, neden hoşlanır 6-Saki sunma bize mey-i enguru 7- aşiretler hem de diğer topluluklar üzerinde olumsuz fakat daha süratlı hereket etmiş olan Dertli’nin boğa- Gözden yırak olan gönülden yırak 8-Ey gönül biz pir- etki yapacağı belirtiliyor ki, bu da onun toplumda belli zını ustura bir miktar kesmiş ve kanları akmış. Bu şiiri den aldık himmet-i Bektaşiyiz 9- Âşık-ı sâdık muhibb-i bir saygınlık kazandığını gösteriyor. irticalen o zaman söylemiş.” (M. Tevfik Oytan: Bektaşili- Mustafa derler bize 10- Ervah-ı ezelden evvelki safta Öte yandan, 19.yüzyıl ortalarında onun halk ve ğin İçyüzü; İst. Maarif Ktb. 6. Bas. İst. 1970) 11- Ben senin aslından aldım haberi 12- Gerçi esb-i hak âşıklarına kucak açıp, onları koruması da, onun Burada, bâtınî inanç ve topluluklarda birçok örne- naza süvar olmuşsun 13-Nehn ü kasamnade taksimde Alevi kültüründen geldiğini gösteriyor. Nitekim, ko- ğini gördüğümüz bir olayla karşı karşıyayız. Alişan Mevla 14- Aşk derdine derman sordum âlemde 15- rumasına aldığı Erzurumlu Emrah da, eserleri Kür- Bey’in, himayesine almakla zaten önem verdiği Saki-yi kevserdürür cennette şir-i girdigar... distan’dan İçtoroslar’a uzanan saygın ve yaygın bir Dertli’yi bir kez daha sınamak, samimiyeti konu- Dedem Haydar Bayrak’tan başlayarak, İçtoroslar’da halk ve hak âşığıdır. sunda test etmek istediği anlaşılmaktadır... Çünkü Alevi müziğinin belki de son otantik icracısı olan Hacı Emrah, İçtoroslar kaynaklı şiir defterlerinde ve ka- şair, İmam Hüseyin üstüne birçok ağıt-şiir yazmış ve Bayrak’a kadar, herkesin dilinde ve telinde canlanan setlerde, yöre ozanlarından sonra en çok eseri oku- kendisini (Alevî’yim, Hüseynî’yim, Hayderî) sözleriyle deyişlerden biri de onun; “Sâkıyâ meyinde nedir bu nan ozanlardan biridir. Sözgelimi sadece dayım Hacı tanımlamaktadır. esrar/ Kıldı bir katresi mesâne beni/ Şarab-ı lâlinde ne Bayrak’ın icra ettiği Emrah deyişlerinden bazıları ilk İrticalinin yani doğaçlama söylemesinin çok güçlü keyfiyet var/ Söyletir efsane efsane beni” dörtlüğüyle dizeleriyle şöyle: olduğunu ve özellikle İmam Hüseyin’e zaafını diğer şi- başlayan deyişiydi... irlerinden de bildiğimiz Âşık Dertli’nin, koruyucusu Meşakkatlı bir yaşam sürdüren Dertli gibiler İslâmî 1- Ne kaçarsın benden ey yüzü mahım 2- Bizim Alişan Bey ve yanındakilerinin huzurunda huşû içinde kuşatmayı yararak Alevi-Bektaşiliği seçerken, Mah- sahraların başı 3- Tutam yâr elinden tutam 4- Dinle- söylediği, İçtoroslar’da da okunan ağıt-şiir şudur: zuni’nin “Alevi” geçinenlere de bir çift sözü vardı: yelim dağ başında figanı... “Boş adama sade oruç tutmamak/ Namaz kılma- Kays-veş sahralara düştüm çok efgan eyledim makla Alevi denmez/ Aynı şeyi nice insan yapıyor/ Akıl Emrah’ın, İçtoroslar’da pîr ve hakikatçı müzik icracı- Leyli-veş beytü’l-hazende hûn-i giryan eyledim almamakla Alevi denmez// Bir insan ki zâlim ise ma- larınca büyük bir zevkle okunan başka bir deyişini bir- Dâmen-i sabrım tutup çâk-i giriban eyledim zide/ Arınamaz lânet etse Yezid’e/ Birkaç harem taşı- likte izleyelim: Soyunup abdal misali cismim uryan eyledim yarak gezide/ Zevksiz kalmamakla Alevi denmez// Ne Bugün Pazar-ı aşktır muhtaç olan candan geçer mürşidi vardır ne müsahibi/ Sahte hasta bekler durur Kendimi aşkın yolunda dosta kurbay eyledim Âşığ-ı sâdık olanlar leb-i gül-âbdan geçer tabibi/ Onu bunu kınar mazlummuş gibi/ Kendin bul- Gerdenim mecruh edip kestim kızıl kan eyledim mamakla Alevi denmez// Mahzuni, Haydar’ı şaka mı Düşmüşem cem-hânesine ben ağlarım zâr u zâr Tâ ezel bu canıma sûz-i Hüseyn’den düştü nâr sandın/ Kime ikrar verdin kime dayandın/ Bunca evli- Aşka düşen merdâneler hırkayla taçdan geçer Ateş-i hicranına sabretmeğe takat mı var yayı saz çalar sandın/ Softa çalmamakla Alevi olmaz”. Bir imrahi görse eğer ol sinemin dağını Ötüşür şeyda bülbüller görse hüsnün bağını El ne derse ko desin sevdim Hüseyn’i kâr- zarar İçtoroslar’dan Orta Anadolu havzasına Yüz yaşında ruhban görse gerdanının ağını Gitti elden dâmen-i esb-i inan-ı ihtiyar (Nakarat) bir saz şairleri koruyucusu İncil’i suya bırakır vaz gelir hac’dan geçer Tîr-i aşkın merhem ettim derd-i bî-dermanıma Kürt yerleşim coğrafyasında yedi ana yerleşim biri- Şahinin salsa pençesin aniden Kaf’dan kapar Etmedi dağlar tahammül, kıldığım efganıma minden biri kabul edilen Orta Anadolu Kürt Havzası Dilber âbidlik eyleme zâhidler yoldan sapar Bir nişan ettim efendim şâh-ı şehid sultanıma Kürtleri’nin (Ankara, Konya, Kırşehir, Yozgat) büyük bö- Tutmuşam müjgân okuna garip sinemi siper lümü, geçmiş yüzyıllarda Malatya-Adıyaman bölgesin- Rûz-i mahşerde gelip baksın benim gerdanıma Temrahın kahrı zehirdir yedi kat saçdan geçer (Nakarat) den; geriye kalanların da büyük bölümü Urfa ve Ağrı Ben Emrah’ım medh ederim yedi dillerde seni bölgesinden göçmüş ve buraya yerleşmişlerdi. Ben beni, âdem sanırdım hayvan-ı nâtık menem Yedi iklim çar köşede gurbet ellerde seni Bugün, Sedat Ulugana tarafından bulunup yayımla- Gerçeğim vâdinde kizbi olmayan sadık menem nan “Şikâri Metinleri”nden, bu göç hareketinin tarihi- Hacılar hacca giderken çölde görseler seni Her ne denli cevrederse mihnete lâyık menem nin 13. yüzyıla kadar uzandığını anlıyoruz. Ancak Hayran olur mat kalırlar, vaz gelir Hac’dan geçer. Hayre dair bir amel yok fâcir ü fâsık menem büyük bölümünün yoğunlukla son birkaç yüzyılda (Nakarat) Alişan Bey ile Dertli arasında buralara yerleştiği bir gerçektir. Rahm kıl ya Rabbenâ Dertli-i pür- isyanına Dahası, bu Kürt topluluklardan Malatya-Adıya- “İmam Hüseyin” muhabbeti... Rahmetenli’l- âlemîn ismi düşüpdür şânına man hattından gelenlerin ağırlıkla Alevi; Urfa ve Ağ- Âşık Dertli’nin yaşamına ve sanatına ilişkin biyo- rı’dan gelenlerin ağırlıkla Êzîdî kökenli olup, grafilerde; onun düzenli bir iş tutamaması ve geçim Enbiya vü evliye muhtaç senin ihsanına sonradan devletin resmi mezhebi olan Hanefiliğe sıkıntısı dolayısıyla bir defasında, boğazını keserek Baş açık yalın ayak durduk nice divanına geçtikleri bilinmektedir. intihara kalkıştığı söylenir. Bu eserlerde Dertli’nin, (Nakarat) Daha önce Anadolu içlerine akıp göçebe ya da yarı daha önce Bolu Mutasarrıflığı yapmış olan Hüsrev göçebe olarak yaşayan aşiretlerinse 19.yüzyıl ortala- Paşa’nın yardımıyla, köyü Şahnalar’ın bağlı bulun- Kelimeler: rında Tanzimat kanunları ve Islahat hareketi çerçeve- duğu Bolu’nun Çağa kasabası ayanlığına atandığı Kays: Mecnun’un gerçek adı; Veş: Gibi; Efgan eyle- sinde yerleşik hayata geçirildiği bilinmeyen birşey ancak daha sonra bu görevden alınınca intihara te- mek: İniltili feryatlar etmek; Leylî-veş: Leyla gibi; değildir. İşte, asıl konumuzun kahramanı Alişan Bey de şebbüs ettiği ileri sürülür. Beytü’l-hazen: Hüzün evi; Hûn-i giryan eylemek: Kan aslen Malatya’dan gelen Canbek aşiretine mensup Oysa, Dertli gerçekte dünya malına tamah etmeyen, ağlamak; Câm-ı sabr: Sabır elbisesi; Çâk-ı giriban eyle- olup, daha önce bu topraklara yerleşen bir aşiret lide- başladığı hiç bir işi sonuna kadar götürmeyip, kısa za- mek: Yakasını yırtmak; Tığ-ı sabır: Sabır kılıcı; Gerden-i ridir. Bu arada, nüfuz alanı Konya-Cihanbeyli’den An- manda ayrılan harabati bir insandır. mecruh: Yaralı gerdan, boğaz; Şöyle: O şekilde, öylece; kara kazalarına kadar devam etmekteydi. Çoluk-çocuğunu köyünde bırakıp diyar diyar dolaş- Sûz-i Hüseyin: Hüseyin için yanış; Nâr: Ateş; İnan-ı esb-i Nitekim, konunun uzmanlarından Abdullah Say- ması ve yıllarca Alişan Bey’in yanında kalması da bu ihtiyar: İrade atının dizgini (mecaz); Tığ-ı aşk: Aşk kılıcı; dam’ın Osmanlı belgelerinden yola çıkarak yaptığı şu özelliğinden kaynaklanmaktadır. Onun başlıca zevki, Derd-i bî- derman: Dermansız dert; Kûh u sahra: Dağ belirleme, Alişan Bey’in yaşamından önemli bir kesiti gece-gündüz mey içmek ve en fazla Alişan Beyin kız- ve çöl; Nişane: İz, eser; Şâh-ı şehid Sultanı: Şehidler ortaya koymaktadır: kardeşi Bostan Hanım’a âşık olmaktır... şahı Hüseyin; Rûz-i mahşer: Mahşer günü; Hayvan-ı ”Cihanbeyli aşireti reisi Alişan Bey’in, 1843 sonla- Nitekim, Âşık Dertli’nin mensubu bulunduğu Alevi- nâtık: Konuşan hayvan (İnsanlar için kullanılır); Hayr: rında aşiret beyliğinin tamamen ortadan kaldırılması Bektaşi literatürüne yansıyan şu olay ya da hikâye, bu Hayır, iyilik; Amel: İş, eylem; Fâcir u fâsık: Fitne ve fe- konusu Babıâli tarafından ele alındı. Müzakereler so- derviş-şairin yaşam gerçeğine daha uygun düşmekte- satçı, kötü huylu; Her ne denlü: Her ne kadar; İkrarında nucunda Ocak-1844 başlarında hazırlanan bir arz tez- dir. Zaten, başka anlatımlarda da, olay bir yönüyle Ker- sabit olmak: Sözünde durmak; Ahdine sâdık: Yeminine keresinde (aşiret beyliğinin külliyen tayy ve ilgâsına bela ile ilişkilendirilmektedir. bağlı; Kıl inayet Rabbenâ: Rabbin yardım ve lutuf gös- şimdiden mübâşeret kılınca aşâir ile ahâli meyanında) Alevi-Bektaşi literatüründü bu olay şöyle anlatıl- ter; Rahmetenli’l- âlemin: Alemler için rahmet kılıcı; En- problemler çıkacağı ve iskân öncesinde aşiretlerin te- maktadır: biya: Peygamberler; : Bağış, lütuf. 13 İçtoroslar mânâ aleminde iki efsanevi kişilik: ALİ QUTÊ ve ELİF ANA ◗ Çocukluk yıllarımdan beri İçtoroslar bölgesinde “kutsal, ermiş, kâmil insan” kişilikler sayıldığında, ilk akla gelenlerden ikisi hiç tereddütsüz Ali Qutê ile Elif Ana’dır.

azının başlığını önce “Bâtınî Dünya Yol- Bektaş-ı Veli’yi mürşid cusu İki Sembol İsim: Elif Ana-Ali Qutê” bilenler Ykoyacaktım. Çünkü “mânâ âlemi”, bir çeşit Bir niyazı yüzbin hacca “bâtınî yolculuğu” beraberinde getiriyordu. Elif Ana’yı öne almayı düşünürken, Alevilikte erkek-dişi sayılır... farkı olmadığını, ikisinin “can” olduğunu ve Ali Qu- tê’nin dönem itibarıyla daha önce olduğunu düşü- Yerinde bir araştırma nerek bu başlığı yeğledim. yapan öğretmen-yazar Fi- Çocukluk yıllarımdan beri İçtoroslar bölgesinde kret Güneş, izlenimlerini “kutsal, ermiş, kâmil insan” kişilikler sayıldığında, ilk özetle şöyle aktarıyor: "Ali akla gelenlerden ikisi hiç tereddütsüz Ali Qutê ile Kutte, seneler önce Ma- raş’ın Çiğil köyünde dün- Elif Ana’dır. Kuşkusuz, yaşamları adeta efsanelerle yaya gelmiş. Narlı’nın, örülen bu iki şahsiyetin başat konuma gelmesi, İç- Pazarcık’ın ve Maraş’ın toroslar yöresinde kutsal kişilikler olarak görülmesi bütün köylerini adım adım ve tıpkı Mahzunî örneğinde olduğu gibi haklarında gezen Ali Kutte, Eğlen kö- birçok söylence yaratılması ve şiirler yazılması bo- yünde Hakk’a yürümüş ve şuna değildir. Diyebiliriz ki, sözlü anlatımların yanı orda toprağa verilmişti. Me- sıra haklarında en çok şiir düzülen şahsiyetlerin ba- zarı ziyaretçi akınına uğra- şında gelirler. mış ve bir türbeye 1310 (Miladi 1894) yılında Maraş’ın Pazarcık ka- dönüşmüştü. Kimin ne di- zasının Çiğli köyünde doğan ve Aralık 1949’da leği varsa, oraya dilek tut- Hakka yürüyen Ali Qutê’nin türbesi bugün ziyaret maya giderdi. Özellikle yerlerinden biridir. Belli bir erginlik çağına vardık- çocuğu olmayıp çocuk iste- tan sonra, ismi yörede bir efsanevi kişilik olarak do- yenler, gelinler, evlilik ça- laşan Ali Qutê Baba’nın, “Harab Ali” mahlasıyla şiir ğına gelmiş genç kızlar, Ali de söylediğini, yöre ozanlarından Aşık Kul Ha- Kutte’ye mutlaka uğrar- san’dan ve Aşık İsmail İpek’ten doğrudan yaptığı- lardı. Dertlerine şifa arayan- mız derlemelerden biliyoruz. lar, gece gündüz türbeyi Bize Facebook’tan mesaj gönderen yöre aydınla- doldururlardı.” (Bkz. F. rından Kemal Kaçar, şu eklemeyi yapmaktadır: "Al- Güneş: Ali Kutte’nin Türbe- lıki Qutê, 1920-1930 yılları arasında sine Gittim; Güneşin Ağla- Elbistan-Kürecik yöresinde yapılan saz meclisleri- dığı Gün’den aktarılarak, nin daimi elemanlarındandır. Kendisine ait çok sa- Pazarcık gaz. Sayı:5/ 2011). yıda güfte ve beste olduğunu ve bunların deyiş ve Gerek Ali Qutê’ye ge- aşk türküsü olduğunu biliyorum. Kürtçe ve Türkçe rekse Elif Ana’ya büyük olarak besteleyip söylemiştir”. bağlılığı olan, yörenin Haki- Fakat ne yazık ki bugün elimizde iki versiyonu katçı şairlerinden Günahkâr bulunan tek şiiri bulunmaktadır. Aralarında küçük İsmail’in şiirlerinin başlıca farklar bulunan bu şiir şöyledir: temalarından biri, bu iki Bektaş-ı Veli’nin yolun bilmeyen sembol şahsiyettir. O, bun- Gündüzü karanlık gece sayılır ların söylenceye karışmış hayatlarını anekdotlarla ak- Evlad-ı Ali’den eli olmayan tarırken şiirinde de işliyor. Ali Qutê Zümresi münafık piç’e sayılır Ali Qutê’nin takipçisi figürler yapılır. Ali Baba ile Şems û Kemar’e dair değişik, Evlâd-ı Ali’den tutmayan dâmân Ali Qutê ve Elif Ana isimleri, konuyla ilgili tüm candan ve sevgi dolu hikâyeler anlatılır. (...) Ali Onlardan uzaktır din ile iman yazı ve kitaplarda hemen her zaman birlikte anılır. Baba, Sinemilli aşiretinin Avanan kolundandır. Evlad-ı Ali’ye kim etse güman Tabii, bunların yanı sıra Hemi Tazı, Mısti Tazı, Seyid Onun mekânı tüm yurtsever dervişlerin yüreğidir. Mahmud, Selman-ı Pak, Op Aziz (Aziz Dede), Here Newroz günü gelip çattığında, onun yüreği dep- (Kim Hasan Hüseyn’e ederse güman) Ana, Xecê Zînke... gibi daha birçok dervişan kadın reşir, çıkar Engizek’e, selam verir Milcantepe’deki Yüzbin emek çekse hiçe sayılır ve erkek sima sıralanır. Bu konuda birçok yazı yaz- ziyarete. Konuk olur göçerlere. Yaylalar onun vaz- mış olan Elbistanlı Ali Özdemir, Ali Baba ile Elif geçilmez tutkusudur. Engizek yaylasından serin Arşın yücesidir başımın tacı Ana’yı “Gönül Bahçemizdeki Canlar” olarak nitelen- sularla, aşağıdaki Saki Baba’ya selam gönderir. Kâbe’ye ulaşır zülfünün ucu dirir (Bkz. Sev-Der’in Sesi, Sayı:3/ 1996; Zülfikar, Musolar’dan Ali Oruç Baba muhibbidir. Yol bo- yunca Hüseyni Tevşi’yi anar ve ağlar. (...) Bir Ehl-i Beyt katarı Güruh-u Naci Sayı:7/1995; Politik Art, Sayı:60/ 2011) ve şu şiirsel anlatımı kurar: semah eyler, dağlarla taşlarla konuşur, yarenlik Cümle güruhlardan yüce sayılır "Maraş’ın Çiğli (Çiğil) köyünde, her yıl Mayıs eder...” (Agy) ayında şenlikler yapılır. Kurbanlar kesilir, halaylar Hakikatçı yaşam ve inanç süreği, kuşkusuz salt Harab Ali’m bu mânâya erenler çekilir, semah dönülür. Şenlik tepede çam ağaçla- yalın köylüler üzerinde değil, politik kişilikler üze- Zamanenin imamını (imanını) bulanlar rının serin gölgesinde, Şems û Kemar Ziyareti’nde rinde de kalıcı izler bırakmıştır. 14 bölük bölük geldiler/ Odalara salonlara doldular/ lar” olarak gören bâtıni anlayış, geçmişten devral- Ağlayarak derin derin daldılar/ Kolay değil ayrılığın dığı bir algıyla kuşkusuz buna bir kuram yaratacak acısı// Elif Ana ayrı gayrı bilmezdi/ Ağlayana acır ve o yolda yürüyecektir. Anadolu-Mezopotamya asla gülmezdi/ Ne kadar misafir gelse yılmazdı/ coğrafyasında bugün bile kabul gören çeşitli kera- Güler idi artar idi neşesi// Onun için millet onu se- met ve kehanetlerin tümünün, inanç kültüründe bir verdi/ Giden gelen söyler idi överdi/ Çokları da rü- geçmişi vardır. Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın, “Bek- yasında görürdü/ Çünkü her insana çoktu saygısı// taşi Menakıbnâmelerinde İslam Öncesi İnanç Motif- İmtihan yeridir dünya vefasız/ Geçtiler geçeriz leri” dediği şey tam da budur. gelen bellisiz/ Doğru çalışanlar kalmaz çaresiz/ Bizde keramet ve kehanet olarak sunulan olgula- Çünkü Mevla bilir kalbin Tanrısı// Elif Ana göçtü rın Batılı ve Doğulu kaynak ve örneklerine geçme- eseri kaldı/ Tatlı sözlerinden alanlar aldı/ Bilinmez ki den önce, insanoğlunun buna neden ihtiyaç felek nereye saldı/ Bir ismi bir resmi bu hatırası// duyduğunu kısaca irdelemekte yarar var. Öncelikle Günahkâr İsmail yeter uzatma/ Bu acar yaraya gayrı belirtelim ki, ezilen, hakkı yenen ve kurtuluş umudu tuz atma/ Deştikçe sızılar düşün dert katma/ Veren arayan insanların her zaman bir olağanüstü kurta- alan Hakk’tır sabır çaresi” (İsmail Aktepe: Deyişleri rıcı kahramana ihtiyacı vardır. Sözgelimi Aleviler’in ve Sözleri, Gaziantep- 2006). geçmişte İran Şiiliğinin de etkisiyle 12. İmam Mu- Günahkâr İsmail’in Hakka yürümesi üzerine de hammed Mehdi’ye yüklediği işlev, böylesi bir ge- yöre ozanlarından Feryadî (Mustafa Kaya), onu, ilk reksinmeden doğmuştur. Aralarında 300 yıla yakın ve son dörtlüklerini verdiğimiz şu şiirle anar: "Bizleri zaman bulunan ilk İmam Ali ile son İmam Muham- bırakıp aniden gittin/ Hoşgörülü, güzel yüzlü güzel med Mehdi dahil tüm şahsiyetler öldürülmüşken, dost/ Şad gönlümüzü gam, keder ettin/ Doğru özlü, Muhammed Mehdi’nin ölmediği ve zamanı gelince doğru sözlü, güzel dost// (...) Feryadi biçare ahını ortaya çıkıp haklıları, haksızların elinden kurtaraca- çeker/ Ağlar gözlerinden kanlı yaş döker/ Evlenme- ğına inanılmıştır. Batıni düşüncenin, Yunan felsefesi- din, öylece kaldın bekar/ Hoş baharlı, güzel yüzlü, nin ve somut yaşam koşullarının etkisiyle yeni bir güzel dost”. içerik kazanan öğretiler, halktan çıkan kimi insanları da kurtarıcı olarak görmüş ve onları “Tanrı, Şah, Hakikatçı Âşıklar ve Haydar Bayrak Mehdi ve Kurtarıcı Xızır” olarak nitelendirmişlerdir. Bütün hayatı Hakikatçı Aleviliğe ve bu akımın kül- Egemen güçlerin baskı ve ezinçleri karşısında türüne hizmetle geçen, bu akımın hemen bütün kurtuluş çabasına girip, bilinen din ulularına sığı- âşık, ozan ve şairlerini doğrudan tanıyıp bu akımın nan, ancak bu sığınmadan olumlu sonuç alamayan edebiyat külliyatını toplamaya çalışan, bundan do- kesimler, kendi içlerinden çıkardıkları kimi insanlara layı İçtoroslar bölgesinde Hakikatçı Edebiyat reper- bu işlevi yüklemeye çalışmışlardır. (Bu, bir bakıma Kürtçe’de “Atê Elif” ola- tuarının bilinmeyen eserlerini yayımlamamıza Osmanlı padişahlarının da Halifelik zırhına bürün- vesile olan (bkz. Bilinmeyen Şiirleriyle Hakikatçı Şa- meleri gibi bir olgudur). Sözgelimi Babailer hareke- rak adlandırılan ve irler/Kürt Bâtıniliğinde Kutsal Metinler içinde, Ank. tinde Baba İlyas , ve Hacı Bektaş; “Benim Kâbem insandır” 2016, s. 237-428) akrabam Haydar Bayrak’ı burada Bedreddin eyleminde Şeyh Bedreddin; Şahkulu ey- anmadan geçmek olmaz. Üniversiteye başladığım leminde Şahkulu Baba, Şah İsmail eyleminde onun şiarını benimseyen Elif 1965 yılında Ankara’da Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) don değiştirmiş şekli olarak ortaya çıkan (Sahte) Ana, 1908-1991 yılları üye olmama vesile olan; ister köyde ister şehirde, Şah İsmail; öteki ayaklanmalarda o hareketlerin ön- arasında yörede yaşa- evi her zaman İçtoroslar Oda Kültürü’nün karargâhı cüleri hep böyle görülmüşlerdir. Bu nedenle, Pir Sul- konumunda olan akrabam Haydar Bayrak, az da tan’ın “Mehdi dedem gelse gerek/ Âli divan kursa mış, yarattığı saygınlık olsa şiir yazıyor ve saz da çalıyordu. Nisan 1981’de gerek/ Haksızları kırsa gerek/ İntikamın alsa bir dolayısıyla hakkında en kaleme aldığı bir şiiri şöyleydi: gün” ya da “Muhammed Mehdi’nin hak sancağını/ Hak yoluna giden ey güzel yolcu Çekelim bakalım nic’ola olsun” demesi boşuna de- çok şiir yazılan kişidir. Yolda engel çoktur aman ha aman ğildir... Her önüne geleni sanma ki yolcu İslami kesimde olduğu gibi, kimi Aleviler’in de Yüze gülen çoktur aman ha aman “şifa dağıtma” adı altında bu duyguları istismar et- tikleri bir gerçektir. Bunun tipik örneklerinden biri, bir zamanlar Ankara’da ortaya çıkan Zöhre Ana’dır. Halk arasında bir efsane: Can gözün açıp da yoluna yürü Şayet seçemezsen o cömert eri Elif Ana Kaydırır ayağın nahoşun biri Duyageldiğimiz Kürtçe’de “Atê Elif” olarak adlandırılan ve “Benim Nadanla yürüme aman ha aman kerametlerin bazıları Kâbem insandır” şiarını benimseyen Elif Ana, 1908- 1930’lu yıllardan itibaren dünya halk bilimcileri, 1991 yılları arasında yörede yaşamış, yarattığı say- Hakikat yoludur çok hüner ister dini önderlere kutsiyet yüklemek amacıyla, gerçek- gınlık dolayısıyla hakkında en çok şiir yazılan kişidir. Güzel olmaz ise seçtiğin dostlar leştirdiklerini varsaydıkları keramet örneklerini ka- Babasının adı İbrahim, annesinin adı Selver’dir. An- Yüzünü yırtmasın vurduğun astar taloglamış ve numaralandırmışlardır. Bunların tek nesi Selver, Sarız’ın Tavla köyündendir. 1930’lu yıl- Yazık kumaşına aman ha aman tek kaynaklarını vermek yerine, başlıklarını ver- larda amcasının oğlu Ali ile evlenerek, Pulyanlı mekle yetiniyoruz. Zaten bunların bir bölümü köyünde yaşamını sürdürür. Elif Ana’nın yörede Sağyardan âdeme hiç kemlik gelmez hemen tanıdık gelecektir: büyük bir saygı ve sevgi kazandığı hemen herkesçe Ağyar güzelliğin kadrini bilmez Timsah sırtında seyahat, aslan veya geyik sırtında kabul edilmektedir. Bugün Pulyanlı köyündeki tür- Sağyarı ağyardan seçmezsen olmaz seyahat, deve kuşunun sırtında seyahat, ejderha ile besi tam bir ziyaretgâh niteliğindedir. Günahkâr İs- Düşürür ağyar seni aman ha aman savaş, ejderhayı öldürme, yumruğu ile vurarak kaya- mail, Biçare ve İbrahim Ongan gibi yörenin dan su çıkarma, hayvanın insana dönüştürülmesi, Hakikatçı ozanları, o hayattayken ya da Hakka yürü- Haydar sana senden yakındır güzel insanın hayvana dönüştürülmesi, insanı köpeğe dükten sonra hakkında birçok şiirler yazdıkları gibi; Kavli budur âşıkların ta ezel dönüştürme, taşı mücevhere çevirme, suyu kan Firaz Baran, İsmail Göksungur ve Rojda Yıldırım gibi Soğuk değen güller oluyor gazel yapma, azizin nefesi hastayı iyi eder veya konuşa- onu yakından tanıyan politik şahsiyetler de ondan Solmasın gül yüzün aman ha aman. mayan adamı konuşturur, azizin sihirle uzakları gö- saygıyla söz ederler. rüşü, şarabın bala dönüşmesi, ölüyü diriltme, kızı Başta Elif Ana ile Ali Qutê olmak üzere yöre derv- Ermişliğin ve kerametlerin erkek yapma, sağlıklı insanı hasta etme, azizin has- işleri üstüne birçok şiir yazan Günahkâr İsmail, Elif tayı iyileştirmesi, azizin körlüğü iyi etmesi, deniz üs- Ana’nın Hakka yürümesi üzerine duygularını şu di- kökeni ve yayılması tünde yürüyen aziz, ateşte yanmayan aziz, duvara zelere aktarır: Ermişlik, keramet ve kehanet gibi konular, geç- binip yürüten aziz... “Bin dokuz yüz doksan bir senesinde/ Onuncu mişten beri üzerinde durulan ve sorgulanan konu- Sonuç olarak, Hakikatçıların “bilimle gidilmeyen ayın tam otuzunda/ Elif Ana göçtü dost arasında/ lardır. Bazı iyi niyetli insanlarda 6. his dediğimiz yolun sonu karanlıktır” demesi ne kadar da anlamlı, Hak rahmet eyleye dostlar duası// Duyan dostlar duyumsamanın daha güçlü olduğu bir gerçektir. “Tanrıları ölümsüz insanlar, insanları ölümcül tanrı- değil mi?.. 15 (…)

Bahare şayîr, Qelemê cem xwe hazir xweyke… Te hew dî xumam k’ete guhêr’a, Te hew dî ç’emê h’emle h’ilşîyan P’êla p’ertav kir nolî k’ih’êla, Û “syarêd” spî ser hilqoşyan.

Fêrîkê Ûsiv