2009 Türkiye Insan Hakları Raporu
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
4 2009 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI RAPORU 1 Kapak Fotoğrafı MAZLUMDER İstanbul Şubesi’nin düzenlediği Kare Kare Mücadele Fotoğraf Yarışmasında mansiyon ödülü alan, Erkan Yurt’un “Aşura” isimli çalışması. 2 2009 TÜRKİYE İNSAN HAKLARI RAPORU Editör Av. Yasin DIVRAK Hazırlayanlar Av. Semih BİTEN Av. M. Buhari ÇETİNKAYA Av. Gökhan TÜRKOĞLU Av. Ümran SIRIMSI CANDEMİR Av. Kübra BAKIRCI Av. Eren ÖZEN Mehmet İZMİR Dilşah Büşra KARTAL Beyza TİRYAKİ 3 4 İÇİNDEKİLER TAKDİM 7 ABSTRACT 15 GİRİŞ 19 DEĞERLENDİRME 21 Yaşam Hakkı 21 İfade Özgürlüğü 22 Din ve Vicdan Özgürlüğü 23 Etnik Temelli Sorunlar 24 Eğitim Hakkı 25 Özel Yaşamın Gizliliği 26 Basın Yayın Özgürlüğü 26 Örgütlenme Özgürlüğü 27 Adil Yargılanma Hakkı 27 Çocuk Hakları 28 Kürtçe Yasağı 28 Hasta Hakları 29 İşkence Yasağı 29 Sığınmacı ve Mültecilere Yönelik İhlaller 31 Aihm Kararları ve Türkiye 31 YIL İÇİNDE YAŞANAN İHLALLER 35 Ocak 37 Şubat 49 Mart 63 Nisan 77 Mayıs 85 Haziran 89 Temmuz 95 Ağustos 101 Eylül 109 Ekim 117 Kasım 129 Aralık 143 5 6 Takdim İnsan Hakları ve Mazlumlar için Dayanışma Derneği MAZLUMDER kurulduğu 1991 yılından beri Türkiye’de ve Dünya’da yaşanan hak ihlalleriyle ilgilenmiş ve birçok alanda yaşanan insan hakları sorunlarını gündeme getirmiştir. Bugüne kadar birçok konuda raporlama faaliyetleri gerçekleştiren MAZLUMDER her yılın sonunda hazırladığı Türkiye ve Dünya raporlarıyla yerli ve yabancı ka- muoyunda insan haklarının gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Türkiye bulunmuş olduğu coğrafya ve tarihi birçok meselesiyle önemli toplumsal süreç ve de- vinimleri yoğun ve hızlı bir şekilde geçirmektedir. Toplumsal ve siyasal açıdan önemli kabul edilebilecek meseleler baş döndüren hızla peş peşe yaşanmaktadır. Bu açıdan 2009 yılı ülkemiz için, insan hakları gün- deminin yoğun yaşandığı bir yıl olmuştur. Başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere bu yıl ülkemizde birçok ihlal yaşandı. Diyarbakır’da pat- layan bir havan mermisi sonucunda Ceylan Önkol’un ölümü, Tuzla Tersaneleri’nde yaşamlarını yitiren işçiler, cezaevi ve gözaltılarda yaşanan ve sonu ölümlere varan işkence olayları, Ergenekon davasıyla il- gili soruşturmalar çerçevesinde açılan bazı kuyulardan çıkan cesetler, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapmakta olan erlere yönelik keyfi muamelelerin yol açtığı ölümler ve kolluk kuvvetlerinin orantısız güç kullanımından kaynaklanan ölümler derin izler bıraktı toplumsal hafızamızda. Belki çok daha önemli- si, Ergenekon yargılamalarında yüzleştiğimiz ve Türkiye’nin kuruluşundan gelen yapısal arızaların çok be- lirgin bir şekilde ortaya çıktığı askeri ve yargısal vesayet sisteminin ihlal üreten karakterinin artık taşınamaz olduğudur. Ülkemizde halen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi temel örgütlenme ve ifade hürriyetleri ile il- gili da çeşitli ihlaller yaşanmaktadır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmeyi göze alarak, gösterilerde yüzlerini kapatıp taş attıkları için örgüt üyeliğinden yargılanan çocukların dramları Türkiye’yi hem ileride büyük bir utançla yüzü yüze bırakacak hem de AİHM önünde büyük tazminatlar ödemeye mahkum et- tirecek potansiyele sahiptir. İfade özgürlüğünü garanti edemeyen kifayetsiz yasal düzenlemelerden ötürü halen sayısız yazar ve düşünür mağdur edilmektedir. Din ve vicdan özgürlüğü alanında yaşanan ihlaller ise her geçen gün daha da kronikleşmektedir. Kamusal alanın dini özgürlükleri kısıtlayabileceğine dair var olan hakim algı azınlık ve çoğunluk bir çok kesimi mağdur etmektedir. Namaz vakitlerine çalışma hayatında yer tanınmaması, Cuma Namazı saa- ti gibi çok genel ibadet hakları yanı sıra, Kamusal alanlara alınmayan başörtülü vatandaşlar ve kamusal alanların özel hayata müdahale boyutuna varacak derecede genişletilmesi sonucu okul gezi otobüslerin- den indirilen öğrenciler, vb. uygulamalar devam etmektedir. Hizmet alan ve veren ayrımı ile bir lutuf gibi çözümlerin sunulması ise başlı başına bir çözümsüzlük ve ayrımcılıktır. 28 Şubat sürecinde milletin tem- silcilerinin başörtülü olmaları sebebiyle linç edilmesi Müslüman çoğunluğun görünürlüğünün adeta yok edilmesi ve hayatın içinden dışlanması toplumumuzda Kürt sorununun geldiği konuşulabilirlik noktasına hala gelememiştir. Alevi vatandaşlarımızın cem evlerine ilişkin talepleri noktasında yeterli ilerlemenin sağlanamamış 7 olması ve genel anlamda alevi vatandaşlara yönelik birçok alanda uygulanan ayrımcılık öne çıkan başlıca ihlallerdendir. Mahyalara ve hutbelere resmi ideoloji sloganlarına ev sahipliği yaptırarak camilerin ideoloji inşasında bir araç olarak kullanması, devletin laikliğe rağmen dini araçsallaştırmasının tipik göstergeleridir. Türkiye’de Hıristiyan, Yahudi ve diğer dinlere mensup kişilere yönelik çeşitli alanlarda baskı ve uygulama- larla devam ederken Müslüman çoğunluğun din özgürlüğünü ilgilendiren alanlarda da kamusal alan ve zaman sınırlaması getirilmektedir. Kuran eğitiminde uygulanan yaş sınırlaması ve herkesin kendi çocuğuna dinini öğretebileceğine dair var olan evrensel ilke ihlal edilmektedir. Dini sohbet amacıyla bir araya gelen grupların maksatlı veya özensiz uygulamalarla topluma terör örgütü gibi gösterilerek yurt çapında yürütülen operasyonlar yüzler- ce insanı mağdur etmiştir. Dünyanın birçok ülkesinde en temel haklardan birisi olarak kabul edilen “vicdani ret hakkı” ülkemizde maalesef bir hak olarak görülmemeye devam etmektedir ve bu hakkını kullanmak isteyen vatandaşlara yönelik idari baskılar ve yargılamalar devam etmektedir. Bir taraftan çocukları okula çağıran diğer taraftan kılık kıyafet ve bir dizi ideolojik dayatma içerisinde olan eğitim sistemimizin her kademesinde sorunlar bulunmaktadır. Kitaplarda dini ve etnik ayrımcılık ögelerinin yanı sıra ortaöğretimdeki kılık kıyafet uygulaması mağduru kız çocukları, meslek liselerine uygulanan katsayı adaletsizliği, üniversite sınavına dahi alınmayan başörtülü kızlar eğitimin herkese eşitliği ilkesinin bu ülkede işlemediğinin açık bir göstergesidir. Ülkenin önemli sorun alanlarından Kürt sorununun çözümüne yönelik başlayan açılım önemli bir adım olarak görülmelidir. Dağdan dönüşlerin başladığı bu süreç maalesef tarafların siyasi önceliklerine kurban edilmiştir. Kürt sorunu halen çözülmeyi beklemektedir ancak, bu sorun diğer sorun alanlarından bağımsız ele alınmamalıdır. Bu yönüyle 2009 içerisinde Kürtlere yönelik başlayan açılım tüm mağdur kesimleri kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Ülkenin içyüzü ile ilgili yaşanan mağduriyetlere ek olarak nedenleri bizim ötemizde ama bizi de bir şekilde ilgilendiren mültecilik sorunu da artık Türkiye için önemli bir hak sorunu olarak gündeme gelmektedir. Koridor vazifesi gören ülkemizde yüzlerce mülteci gayri insani şartlarda misafirhane adı altındaki hapishanelerde tutulmaktadır. Türkiye, sorunun kendi topraklarında yaşanan kısmıyla ilgili en insani düzeyde hukuki ve fiili düzenlemelere ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’de yaşanmakta olan ihlallerin kaynağı yapısal sorunlardır. Yapısal sorunların temel kaynağı ise anayasa’dır. Sivil süreçlerden geçmiş sivil bir Anayasanın yapılması halinde problemlerin büyük ölçüde halledileceğini düşünmekteyiz. Yeni bir toplumsal sözleşme demek olan Yeni Anayasa yeni bir milat olacaksa “genel siyasi af” kaçınılmaz olmalıdır. Özetle ve ana başlıklar halinde Türkiye’deki ihlallere baka- cak olursak: • Boşaltılan köylere geri dönüşlerin, korucu baskısı –terörü nedeniyle yeterince gerçekleşememiş olması, • Diaspora Kürtlerinin dönüşünün sağlanamamış olması (Mahmur ve Avrupa), • Anadil öğretimi ve anadilde eğitimin yasal olmaması, • Başörtüsü yasağının hem çalışma hem de eğitim hayatında hak kaybına sebep olması, • Mülteci mevzuatının uluslararası standartlara uygun olmaması, • Müslüman çocuklarının Kur’an ve din eğitimi önünde 12 yaş engelinin bulunması, • Müslümanların görünürlülüklerinin hizmet veren alanlardan dışlanması, 8 • Azınlıkların dini eğitim ve vatandaşlık haklarının önünde engellerin bulunması, • Cuma namazı saati ayarlamasında olduğu gibi devletin kendi çalışanlarının ibadet gerekliliklerine göre kendini tanzim etmemesi, • Askeri Yargı’nın mevcudiyeti ve bunun yargılamada çift başlılığa neden olması (eğitim zayiatı diye lanse edilen ölen ya da yaralanan askeri personelin gerçek durumunun araştırılamıyor olması), • Yüksek Askeri Şura kararlarının yargı denetimi dışında tutulması, • TSK İç Hizmet Kanunu 35. madde gibi ordunun siyasal alana müdahalesinin meşruiyet gerekçesini oluşturan kanuni düzenlemelerin değiştirilmemesi, • Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarının yargı denetimi dışında tutulması, • Vicdani ret hakkı’nın tanınmaması, • Basın ve ifade özgürlüğünün yargısal kararlarla kısıtlanması (gazete ve dergi kapatma, kitap toplatma), • Toplantı ve gösterilerde güvenlik güçlerinin orantısız güç kullanımı, • Etnik ayrımcılığa karşı etkin müdahalenin yapılmaması (linç hareketleri), • Alevilere ait dini ve kültürel kurumlarının resmi statüye sahip olmaması, • Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’nda, ifade ve örgütlenme özgürlüğünü engelleyici hükümlerin varlığı, • Tedbir olan ve istisnai uygulanması gereken tutukluluğun infaz gibi uygulanması, • Çocuk yargılamalarında BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırılıkların bulunması (TMK mağduru çocuklar), • Cezaevlerinin fiziki koşullarının mevcut tutuklu- hükümlü kapasitesinin altında olması, • Yargı süreçlerinin çok uzun sürmesi sonucu adil yargılanma hakkının ihlali, • Suça karışan memurların yargılanabilmelerini engelleyen bürokratik himayenin varlığı, • F Tipi cezaevleri uygulamasının yumuşatılmamış/kaldırılmamış olması, • Yurt içi kara mayınlarının imhasının yapılamamış olması, Başlıkları altında sıralamak