İÇİNDEKİLER

3 Aylık Feminist Dergi 2 “Neden Sildiniz?” Güz 2013 Sayı: 30 3 Amargi’den Feminist Tartışmalar 4 Ne Olacak Bu Memleketin Hali (5): Korku ve Teslimiyet İlişkisi İktidarlara Sahibi ve Sorumlu Lazımdır - İfakat ve Fitnat Yazı İşleri Müdürü: Dosya: Bizim Gezi Fatma Nevin Vargün 16 Editörden 18 Gezi’nin Kalan’ı - Hazal Halavut 22 Bunlaaaarrr! - Dilara Kızıldağ, Şehlem Sebik Editörler: 28 Direnişte LBT Kadın Olmak - Zeliş Deniz, Özlem Çöl, Sezen Yalçın Aksu Bora 32 Gezide Feministlerin İkili Mücadelesi - Öznur Subaşı, Ece Kocabıçak İlknur Üstün 36 Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi ile Söyleşi - Aksu Bora Pınar Selek 44 Gezi Direnişi ve Eylemlerin Yurtdışı Yansımaları - Arkadaş Mihrak Sema Aslan 48 Doktor Yok mu? - Arzu Erbilici 52 Direnişte de Çifte Mesai - Melek Özman Hazırlayanlar: 54 Bir Eflatun Dirim - Göze Orhon Ceren Zeynep Eren 62 Mayıs - Eda Günay Demet Gülçiçek 66 Evimiz Taşlandı, Sokakta Kaldık - Gamze Hakverdi 68 İzmir’in Kızları Değil, Direnen Gezi Kadınları - Derya Koptekin Melek Göregenli 69 Gezi Direnişi Deneyimleri - İzmir Amargi Meral Akbaş 70 Kadının Devrimi Uzun Bir Caz Şarkısı - Esra Gündoğdu Nil Mutluer 72 Devrim miydi Yoksa Bir Baş Dönmesi mi? - Ayfer Feriha Nujen Nilgün Yurdalan 74 Dersim ve Gezi Ruhu - Diren Kara Çelebi Nükhet Sirman 75 BDP ve Gezi Direnişi - Yüksel Mutlu Selda Tuncer 76 Babalık Kompleksidir Çocuklarımızı Öldüren - Dilek Şentürk Ülkü Özakın 78 Gezi Parkı Çocukları - Gökçe Zeybek Kabakcı Yıldız Ecevit 80 Taksim Gezi Direnişinden Antakya Armutlu Direnişine - Hatice Can Zeynep Direk 83 Peygamberler Şehri’nin Gezi Hali - Sevda Çelik Özbingöl 84 Ne Zaman Büyüdünüz de? - Meral Öz 86 Bir Park, Bir Direniş, Bir Kadın - Eda Ağca Tasarım: 88 Gazele Güzelleme - İrem Çağıl Tennur Baş 90 İki Kadın Bir Gece Gezisinde - Yonca Güneş Yücel 91 90’lar mı Dediniz? - Ayça Örer Kapak Fotoğrafı 93 Başka Bir Başlangıç - Emine Ayhan Fikir Takibi 97 Orijinal Yoga ile Güzelliğin Keşfi - Selen Vargün Baskı: Mattek Matbaacılık 99 Endülüsün Memeleri - Zeynep Ceren Eren Adakale Sokak No: 32/27 101 Bunları Yaşadık - Zeynep Ceren Eren Kızılay / 103 Barış İçin Kadın Girişimi Buluşmalarını Sürdürüyor - Nilgün Yurdalan Tel: 0312 433 23 10 106 Ortak Geleceğin İnşası İçin Diyarbakır’da Buluşan Kadınlar - Hidayet Tuksal 109 Ortadoğu Kadın Konferansı - Yüksel Mutlu 112 Birinci Ortadoğu Kadın Konferansı İzlenimleri - Seher Akçınar Bayar Yayın Türü: Mektubunuz Var 3 Aylık Yerel Süreli Yayın 114 Ne Yapıyorsak Biz Kadınlar Yapıyoruz - Nezahat Kapuci Sandık ISSN: 9771306759008 116 Kadının Olmayan Siyasi Tarihi - Nurgül Uçar 118 Why So Atıl: Bölünerek Çoğalmak vs. Dövünerek Çoğalmak - Şaziye Silen İletişim Adresi: 120 Geyik Yaptım - Didem Türe Bestekâr Sokak No:3/B 121 Dünya Alem - Ülkü Özakın Kavaklıdere / Ankara 127 Kadın Düşmanlığı Mısır Kültürünün Bir Parçası - Hoda Salah ile Söyleşi Tel: 0 538 4537645 130 Mısır’da Ordu ve Ekonomi - Zeinab Abul Magd 134 Kitaplık - Sema Aslan E-posta: [email protected] 136 Dünyayı Hackleyerek Değiştirmek - Gamze Göker Bu dergide yayımlanan 139 Apartman Boşluğunda Güvercin Uçurmak - Nihan Bozok yazı ve fotoğraflar 143 “Yapıştı Canımıza Kelimeler” - Aksu Bora sahibinden izinsiz kullanılamaz.

Merhaba,

Sizinle üç ayda bir buluşuyor olmaktan şikayetçiydik, biliyorsunuz. Bu kez bu şikayetimiz biraz azaldı, çünkü facebook ve twitter etkileşimleri müthiş bir boyuta geldi ve üç aylık dergi mi çıkarıyoruz radyo yayını mı, karıştırır olduk! Bir heyecan fırtınası da web sayfamızla ilgili geliyor, umarız gelecek sayımızda bunun duyurusunu da yapabileceğiz.

Okurla “sıcak temas” sadece kendimizi yalnız hissetmemeye yaramıyor, yeni yazarlar kazanmamızı, düşünmediklerimizi düşünmemizi de sağlıyor. Tabii sorduğunuz sorular da epey yol gösterici oluyor. Özellikle eski sayıların ulaşılabilirliği konusunda. 16. sayıdan sonrasını bizden isteyebilirsiniz: [email protected] adresinden. Dağıtım sorununu aşamıyoruz bir türlü, o yüzden yeni sayıları kitapçıdan inatla istemek gerekiyor. Ve tabii hep söylediğimiz gibi, abonelik en iyisi.

Eylül sayılarımızı dosyasız, ortaya karışık yapmayı adet edinmiştik ama hayat bazen sizin adetlerinizi dinlemiyor işte! Biz de bir Direniş Dosyası yaptık. Şimdiye kadar bu kadar çok yazı gelen bir sayımız olmamıştı, yazıların önemli bir kısmına yer veremedik maalesef.

Mısır’la ilgili iki çevirimiz var. Biz bunlara koyulduğumuzda işler böylesine çığırından çıkmamıştı. O yüzden epey serin yazılar oldu. Umuyoruz ki gelecek sayıda daha iyi haberler verebiliriz Ortadoğu coğrafyasıyla ilgili. Haziran başında çok önemli bir toplantı yapıldı, !. Ortadoğu Kadın Konferansı. Bununla ilgili iki yazımız var. Yine aynı tarihlerde Diyarbakır’daki Kadın Buluşmasını da aktarmaya çalıştık.

İyi okumalar… 4 feminist tartışmalar

NE OLACAK F: Şekerim bugün misafirlerimiz var. Kısmet, Nefa- set, Azimet hoş geldiniz! BU MEMLEKETİN HALİ? (5): İ: Hoş geldiniz! K: Hoş bulduk! N: Hoş bulduk kızlar! İ: Çayları koymadan önce sorayım, biz burada tencere DİRENİŞ tava bangırtısından, Tayyib’in bağırtısından kafamızı kaldıramadık. Sizin oralarda nasıl yaşandı bunlar? Korku ve Teslimiyet İlişkisi K: Bizim orda da tencere tava çoktu. Ama şimdi de bayağı endişeliyiz, meraktayız. Başbakanımız kom- İktidarlara Lazımdır… şunu ihbar et kampanyası başlattı ya! Gerçi henüz ihbar edeni görmedim. İ: Niye, geçen gün biri komşusunu ihbar etmiş. Ka- dının evine baskın yapılmış. Evde ruhsatsız bir ten- cere, bir tava ve çok sayıda kepçe bulunmuş. İfakat ve Fitnat, N: Biz tencere tava falan çalmadık. Akıllı uslu izle- ve Kısmet, Nefaset, Azimet dik sizi. Şaka bir yana bazen heyecanla, bazen endi- şelenerek izledim buraları. F: Fakat biz gençken bu Susurluk için epeyce bir tencere tava çalmıştık, o zamanki yöneticiler hiç bu kadar sinirlenmemişti. Tayyip Bey niye bu kadar ge- rildi bu işe, ben hiç anlamadım. İ: Beklediği ve alıştığı bir şey değildi, şaşırdı. “Gezinin bir yüzü de F: Aşırı tepki gösteriyor. N: O zamanla şimdi bir değil bence. O zaman Susur- kadınlardı. Bir gençlik luk’un üstünü kapatmaya çalışıyorlardı. Bizim ten- hareketi olduğu kadar kadın cere tava çalarak oyalanmamız işlerine gelmiştir. hareketiydi. Üstelik kapsamı A: Bence her şey yerli yerinde olsun diye uğraşan bir adamın her şeyin yerinden çıkmasına kızması oldukça geniş. Çocuk sayısıydı, bu. Tencere, tavanın yeri, onu kullananla beraber, kürtaj meselesiydi, eşit mutfaktır, ne işi var sokakta, pencere önünde vb. Üstelik kullanım amacı da yanlış, dahası ekonomiye değildir laflarıydı, bir türlü de zarar, çiziliyor, yamuluyorlar öyle çalgı gibi kul- sonlandırılmayıp artan kadın lanılınca. Şaka yapmıyorum, iktidar yerleştirmek değil midir? Eee… Her şeyin iktidarın yerleştirdiği cinayetleriydi, tecavüzlerdi, yerinden oynaması bir başkaldırıdır. İktidar dediğin uygulanmayan yasalardı, de başkaldırıya sinirlenir. RTE’nin şahsıyla ilgili bir cezasızlıktı, kadınların öfke şey yok bu sinirde yani, meseleyi şahsileştirip hafif- letmeyelim! tepesindeydi zaten.” N: Doğru valla, kadınlar da durmaları gerektiği yer- de durmuyor ya bazen. Ona da çok kızıyorlar. So- kakta öpüşmeyin, içkinizi evinizde için falan hep anlattığın bu durumla ilgili galiba. İ: Gezi olaylarını herkes de aynı biçimde yaşamadı, değil mi? Geçen bizim ahbaplar Ankara’ya bir iş için gelmişler, çaya uğradılar bana. Fitnat sen tanırsın… Ay dedim mahalle gece gündüz gaz kokuyor, has- tane demiyorlar, yaşlı demiyorlar, kafe demiyorlar su sıkıyor, gaz atıyorlar sabah akşam. Çoluk çocuğu kırdı geçirdiler. Aman dediler, biz bunları otuz yıldır feminist tartışmalar 5 Tennur Baş, Ankara Baş, Tennur

yaşıyoruz. Kimse de buralarda tencere tava çalmadı. insan vardı, beyaz Türk diyebileceğim. Bu medya Eeee şimdi nasılmış böle yaşamak? penguen olayından sonra ‘Biz otuz yıldır bu med- A: Bu sözleri bir kırgınlık ifadesi olarak anlıyorum yayla mı Doğuda ne olup bittiğini yorumladık da ama siyaseten biz başka dünyaların insanıyız halini karar verdik’, dediler. pekiştirebileceği nedeniyle sinir oluyorum. Üstelik F: Ama bu da benim Kürt yanımı bir acıtıyo, bir bu bakış açısının yukarıdan yukarıdan siyasi dille acıtıyo. ifadelerini de duyduk ya, hafiften söylenme halleri- K: Ama öyle deme hiç bilmedikleri bir şeye tepki ne geçebilirim. göstermelerini beklemek… N: Bence en azından biz kadınlar siyaseten başka F: Fakat bir sürü şeyi biliyor bu insanlar? Otuzlu dünyaların insanı olmadığımızı biliyoruz, hissedi- yaşlara gelmişler. Her şeyi biliyorlar anam. Bilgisayar yoruz. Ama yine de bir iki kere ben de kullandım bilmem neyi… Bu biraz o meseleyi çok önemseme- bu lafı. Bana göre bunu fazlaca tekrarlamak senin mek, arkaya atmak, Kürtlerin savaşını çok önemse- dediğin riski taşır. Bir de tam da her şey sıcağı sıca- memek gibi. Çok kızıyorum ama sonuç olarak yine ğına yaşanırken bunları söylemek ayıp oluyor biraz. de olumlu bir şey. Belki de gaz toz dindikten sonra konuşmak lazım. N: Doğru valla, bilgi yoktu ki! Sosyal medya da yok- Anlamayı, duygudaşlık yakalamayı kolaylaştırabilir. tu ya da bu kadar yaygın kullanılmıyordu. Aslında İ: Gezinin bence çok önemli bir katkısı, Doğu’da gösterileni, anlatılanı biliyor insanlar. Ne planlan- otuz yıldır yaşanan şeyi çok kısmi de olsa biraz an- dıysa o dağıtılıyor, ırkçılığın yükselmesini böyle sağ- latmayı sağladı ha, ne dersiniz? lamadılar mı? A: Gezi direnişi şehirle ilgili olduğundan, her şehir K: Benim konuştuğum kuşak genellikle benim oğ- kendi meşrebine uygun direndi. Her şehir hem gezi lum yaşında. Doksanlı yıllarda doğmuş çocuklar meselesine katıldı ama hem de kendi derdini açığa ve bunlar zaten o zamanlar çok küçüktüler. Hani o vurdu, dolayısıyla kendi rengini. Eeee… Kürt illeri- zaman sosyal medyayı falan kullanmıyorlardı. Asıl nin derdi ile bu tarafın derdi epeydir bambaşkaydı, o faili meçhullerin falan yaşandığı dönemlerde ve gezide de az daha öyle kalıyordu. Neyse belli temas- izledikleri sadece ana akım medyaydı çocuk ola- larla bu bambaşka olma halini biraz aştık! rak. Sonra yetişkin oldular başka şeylere yöneldiler. K: Tabii canım. Parkta benim konuştuğum bir sürü Zaten çok bireyci ve kendi dünyalarına kapalı bir 6 feminist tartışmalar

gençlik gibi görünüyorlardı ama ben kendi adıma F: Bir de on yıl yahu! Bu adamla büyüdü bunlar, çocuğuma karşı öz eleştirimi yaptım. Ben onu öyle bıktılar. zannediyordum örneğin. Fakat bu gezi olaylarıyla İ: Kız kardeşim her telefonda kızından dert yanardı, medyanın ne olduğunu görünce, devletle iktidarla bilgisayar oyunlarının başından kalkmıyor diye. Ge- tanışınca, polisi yakından görünce... çen baktım hiç laf etmiyor, sordum. “Yok ablaaaa, F: Devletin gerçek yüzünü gördü doksanlılar gezi artık hiçbir şey demem, oynasın. Bak, boşuna de- olaylarıyla. ğilmiş o oyunlar, Gezide de öyle oynadı çocuklar da K: Evet tam da öyle oldu, dünyayı yeniden gördüler baş edemedi polis” dedi. ve yeniden yorumlamaya başladılar. Bizim oğlanın A: Eee… Siyasetin de aslında bir oyun olduğunu, bile daha önce Kürtlere, dindarlara karşı, her etnik oyunbazlığın, başkasının oyununu bozma kabiliye- gruba karşı bir ön yargısı vardı. Bize rağmen vardı, tinin ne devrimci bir şey olduğunu da gösterdiler. onların hepsi gitti… Şimdi çok farklı bakıyor artık. Bu bizim bilmediğimiz bir şeydi, o yüzden şimdi A: Ben bu yeni neslin geziden önce devleti falan hayranlıkla onların oyun severliğine katılmaya çalı- umursadıklarını da sanmıyorum. Biraz kendi kur- şıyoruz değil mi? Bu yaşta da zor oluyor ya! dukları, kendi çizdikleri alemde, neredeyse özel alan F: Bir de bana şeyi hatırlatıyor… Türkiye’de işkence gibi görünen bir takım ortaklıklar içinde aktiftiler; hep var ve korkunç! Ama Manisa’da CHP’li çocuk- geziyle buralardan çıkıp, her biri kendi dünyasını di- lar, selden ötürü duvara yazı yazmışlardı ya garip- ğerininkiyle ilişkiye soktu. O zaman da devleti gör- lerim. OHAL bölgesinden gelen terörle mücadele düler de hala emin değilim devleti mi hükümeti mi ekibi çocukların anasını ağlatmıştı. İşte o zaman da gördüler diye. Ama şu kesin hükmetme arzusunun işkenceye karşı “Aman allahım herkese yapıyorlar” sonuçlarını apaçık gördüler ve zaten sevmedikleri olmuştu. Ben ona benzetiyorum. şeyi bütün sevimsizliğiyle, şiddetiyle gördüler. K: Evet beyaz Türklere dokununca fark ettiler iş- N: Bence daha devletin gerçek yüzünü de görmediler, kenceyi. o bölgelerde yaşananları tam olarak anlamaları müm- F: Ondan sonra işkence hiçbir zaman eskisi gibi ol- kün değil. Belki sadece medya gerçeği ile yüzleştiler. madı. İ: Şimdi bu gençliği başka türlü değerlendirmeye N: Kızılderililer üzerinden söylenir ya. “Anlamak is- başladık. Farklı bir jenerasyon, onu bu haliyle, son tiyorsan onun pabucunu giyip, onun yürüdüğü yol- yaptıklarına da yeniden bakarak görmek gerekiyor lardan yürümek lazım” diye. Ya da “damdan düşenin tamam da eskiden eleştirdiğimiz şeylerin tümüyle halini damdan düşen anlar” diye. Şiddetin hiyerar- ortadan kalktığı gibi bir şey de yok. Azimet’le Nefa- şisini oluşturarak konuşmak bana hep itici ve yanlış set çok önemli bir şeye dikkat çektiler. gelir. Her şiddet yaşayanını yaralar, o yaranın acısını feminist tartışmalar 7

“Siyasetin de aslında bir oyun olduğunu, oyunbazlığın, başkasının oyununu bozma kabiliyetinin ne devrimci bir şey olduğunu da gösterdiler. Bu bizim bilmediğimiz bir şeydi, o yüzden şimdi hayranlıkla onların oyun severliğine katılmaya çalışıyoruz değil mi?” da yaşayan bilir. Umarım ki Türkiye gençliği hiçbir olmak olduğuna göre. Mecbur! İktidar savunacak ya zaman 80-90’larda yaşanan işkenceyi tanımaz. Ben- da iktidarda olacak. ce Gezi’de yan yana durmak, hem keyifli hem zor F: Kürtlerin köyü yanınca siz nerdeydiniz, demek zamanları paylaşarak birkaç gün de olsa birlikte ol- istedim hep. Kürtlerin de dört bin köyü yandı. Ge- mak, karşılıklı bir güven sağladı. Onun üzerinden cenin dördünde, çoluk çocuk içeride yatarken. O hepimiz birbirimize daha dikkatli bakmaya birbiri- zaman nerdeydiniz? Sürekli 28 Şubatı dile getirdiler. mize inanmaya başladık. N: Ne garip bir haldir bu? Bence senin dediklerini A: Yapmayın… Hepiniz neredeyse 30 yıldır her tü- bütün Kürtler düşünmüştür. Sonra Kürtlerin dü- ründen şiddete karşı mücadele ediyorsunuz! Sizin şüncelerini okuyan Ermeniler, Aleviler, Rumlar ya göstermenizin hiç mi etkisi yok kuzum bu süreçte? bizim yaşadıklarımız diye düşünmüştür. Ne çok acı Farkındalık için görmek, onun için de görünürlük, var bu memlekette. onun için de göstermek lazım. Siz hep gösterenler, İ: Yahu hiçbir zaman kabul edemeyeceğimiz bir görünür kılanlar olmadınız mı? Bu her şey her za- şey cinsiyetçi küfürler, başbakanın eşine yapılan man bizim dışımızda oldu, biz seyrettik hali iyi de- küfürler. Bazıları bunu bildiği halde her televizyon ğil, kendinize geliniz! O Manisalı çocukları büyük programında Emine Erdoğan’a yapılan aşağılamayı bir hikayeye dönüştürenlerin içinde değil misin Kıs- dile getirdi. Aslında bunu gündeme taşıyarak tek- met? Mesele şu, bazı olaylar görme, algılama engel- rar tekrar, kendisi yeniden üretti. Oysa feministlerin lerini yıkar ya da zayıflatır. cinsiyetçi sloganlara müdahalesini, duvar yazılarını İ: Burada daha yaygın bir şey oldu. Farkındalığın temizleyişini, bunları nasıl dönüştürmeye çalıştıkla- daha derinleştiği bir şey. Böyle bir dokunma ve an- rını ve oldukça da başarılı olduklarını herkes gördü. lama halini yaratması çok önemliydi. Hem hep bir Başörtülü kadınlara saldırıldığını öğrenince insanlar “hak eden” profili çizip meşrulaştırılmadı mı şidde- birlikte yürüdüler. Tabi hakikaten birbirine sahip ti, işkencesi, infazı… Buna inanmışını, dinleyicisini, çıkmanın, nereden gelirse gelsin baskıya, zulme bir- seyircisini gözetmeden saldırınca şaştı bir şeyler... likte karşı koymak anlamına geldiğini, apoletlerden A: Valla nasıl bir iktidar algısından memleketin ba- vazgeçebilmeyi gerektirdiğini bilmeden olması da tısı onca yıl Kürt meselesinde sadece kendisine karşı mümkün değil anlaşılan. olma halini algıladıysa, şimdi de başka bir iktidar F: Fakat arkadaşlar onlar da çok büyük bir korku ya- bakış açısından memleketin dindarları aynı şekilde şadılar. Sloganları çok önemli; yedirtmeyiz meselesi. yine kendine karşı olma halini algılıyor. O zaman da Korktular. kendi varlığının bekası için, savunmaya geçiyor. Sa- A: Neyden korktular? Bu, tamamen “yaratılmış” bir vunmanın en elverişli yolu da iktidar olmak, güçlü korku, yani işlevsel korku. İktidar ellerinden gidiyor 8 feminist tartışmalar diye mi korktular? Var mı ülkede şu ara iktidar ola- bilir bir güç, yok, niye korktular o zaman. Bence bu tamamen bir yalan. Ama oldukça kurucu bir yalan tabii. Korku ve teslimiyet ilişkisi iktidarlara lazımdır. N: “Korku ve teslimiyet ilişkisi iktidarlara lazımdır”, cümlesi üzerine düşünüp anlamaya çalışacağım. Ama bence sahici bir korku yaşandı. Neden dersen cevap vermek için Gezi Direnişi’nin uzaktan nasıl göründü- ğünü anlatmam lazım. Gezi Ruhu dediğimiz o yeni politik tarzın yarattığı ruh ilk günler için geçerliydi ve çok etkileyiciydi. Ama arkasından ırkçı, cinsiyetçi, şiddet içeren yaklaşımlara sahip gruplar durumdan vazife çıkarmaya başladılar. O ruh hep hissedilse de bu statükocu tarz da etkili olmaya başladı. Böyle olunca, şöyle düşünmekten alamadım kendimi. İlk defa silahsızlanma süreci bu kadar ciddi ilerliyorken, darbe planları ile ilgili yargılamalar en zor aşamalara gelmişken bu statükocuların ortaya çıkması neyin nesidir? AK Parti’nin korkusunun sahici olduğunu düşündüm. Darbe planları, parti kapatma davaları falan onlara mağdur hissettirmişti. Bir yandan bu mağduriyet duygusu fazla diye düşünsem de öte yandan derin devlet duruyor hala diye düşündüm açıkçası. Hele de istifa çağrıları falan çoğalınca… “Herkesin öfkelenmek için F: Sanki Tayyip gitti ellerinden. Aslında bir anlamda haklı sebepleri vardı bence. Bir da gitti. Başkanlık sistemini getirip kendisi başkan öfke patlaması yaşandı. Ben en olacaktı. Ama şimdi olamayacak. N: Bilmiyoruz ne olup olmayacağını. Perde arkasın- son birkaç lafa çok kızmıştım da neler olup bittiğinden haberimiz mi var? Bekle- mesela. O Kadıköy vapurundan yelim görelim. F: Fakat kızlar benim en çok komiğime giden haya- inen kadınların kılık kıyafetini tında eyleme gidebileceğini düşüneceğim en son ka- gördünüz mü lafı. Bir de “senin dınlar, beyaz Türk Kemalist kadınlar çok coşmuştu. Ben birine rastladım, devrim olmuş sanmış kadın. kızın erkeklerin kucağına otursun Samimi söylüyorum. Ya sen delirdin mi dedim. Çok ister misin” lafı. Fatih Altaylı’nın mutluydu Tayyip devrilecek tamam. Yerine kim ge- programıydı. Alındım, kırıldım, lecek Kılıçdaroğlu mu gelecek? A: Gelsin ne var? Gelebilemez ki? Ama soruyu böyle kızdım.” sormasak da iyi olacak, yoksa Tayyip’ten iyisi yok, kalsın hep başımızda, ara sıra sinirlense de yine de başımızda dursun demek zorunda kalırız maazallah! abartmamış olanları- solla ilişkiye girdiler. O herke- N: Yok yok öyle demeyiz ama B planı da görünmüyor. sin sadece bayrak gördüğü İzmir Gündoğdu meyda- K: Ama İzmir’de çoğunluk Fitnat’ın dediği gibiydi. nında ortalama CHP’liler bir bizimle devrimci tür- F: Ankara’da Kemalist kesim öyleydi. küler söylüyor ve hatta “yaşasın halkların kardeşliği” A: Aslında Gezi, Kemalistlerin de homojen olmadı- sloganı atıyor, ardından dönüp yan taraftaki kürsü- ğını göstermedi mi? Her Türk bayrağı taşıma tarzı den bağırtılan Onuncu yıl marşına eşlik ediyorlardı. aynı değildi sanki. CHP’nin klasik, yani kendisini CHP tabanının en azından bir kısmının bu sayede sosyal demokrat tarif eden kitlesi ile, İşçi partili, He- solla olan, olması gereken bağlarını hatırladıklarını parcı vb. kitle aynı değildi bence. Üstelik çok uzun düşünüyorum ve bu çok kıymetli. Benzer bir hali, süre sonra bu CHP tabanı -en azından ulusalcılığı Mersin’de de gözlediğini anlattı bir arkadaşım. feminist tartışmalar 9

N: CHP’lilerin bu tavrı anlaşılabilir bir tavır. Parti görelim diye Basmane’ye AKP binasına yürüyorduk, tabanı karışık olunca kafalar da karışıyor. bir iki kere de Konak meydanında toplaştık, o kadar İ: Bazen bir arada olmak dayanılmaz bir şey ha- sıcaktı ki, çok rica ettik, yine de su bile sıkmadılar. line gelebiliyor. Bazen de hoş şeyler oluyor. Bizim Bence İzmir’i daha fazla “karşı”ya itmek istemediler, torun gitmiş, çocuklar bağırıyormuş işte; “Musta- zaten AKP’li değil, iyice düşmanlaştırmayalım poli- fa Kemal’in askerleriyiz’ diye. İki gün sonra şöyle tikasıydı herhalde. Aynı şekilde Mersin’de de RTE bağırıyorlardı, “yeryüzünün çocuklarıyız, kimsenin oraya gidince bir ortalık temizlediler falan ama fazla askeri değiliz.” saldırmadılar. F: O göstermelik bir değişme ama sonra inşallah bi- İ: Ama Ankara çok sertti. lince çıkarırlar. A: Bence de Ankara’da polis zalimdi. İ: İşşşşallah! Ankara’nın her yerinde birbirinden F: Seslerini çıkarmadıkları bir süreç oldu bir hafta farklı birçok insan, grup ayaktaydı. Bir bölgede Ke- kadar. Burada yediler o çoluk çocuğu. malistler, bir bölgede solcular, aleviler, kadınlar, eş- İ: Ankara ’a destek vermek için kafasını kal- cinseller… Belli yerlerde bazı gruplar ağırlıklı olsa dırdığında resmen kafasını koparmaya kalktılar. da hiçbir yerde tek tip insan yoktu. Halkı hedef al- K: Adana’da da yaptılar aynı şeyi Hatay’da da yaptılar. dılar ayol! Akşam şöyle bir dondurma yemeye iniyo- İ: Ankara’da Kurtuluş, Cebeci, Dikmen, Tuzluçayır ruz caddeye, ay saat on biri vuruyor, bir anda hiçbir nasıldı biliyor musun? Ben o manzaraları 79’da ha- eylem filan yok ortada, sokakları toma ve akrep sa- tırlıyorum. Her taraf barikattı. İnsanları Kızılay’a in- rıyor. Bu yaşta dondurma bir yana ben bir yana, su dirmemek için semtleri ablukaya aldılar. Yani o po- ve gazdan korunmak için nasıl koştuğumuzu gör- lisin şiddetini görseniz… sokakta dayak yetmedi… seniz… Komşum yanımda bağırıyor “ne sıkıyonuz bütün apartmanların boşluklarına, evlerin içine sü- beee, ne yaptık biiiiz!” Sonra gördük ki her akşam rekli gaz attılar. saat on birde sokakları tomalar, akrepler basıp önü- N: Biz tomaları, polisleri falan da size göndermiştik! ne gelene saldırıyor. Öyle izledik durduk. A: Gerçekten de Ankara’da sanki saldırı saatleri F: Ve çok ilginç Türkiye’de ilk kez bizim gençlik vardı. Galiba sabahı Başbakana “temiz” bırakmak dönemimizdeki gibi halk yaralanan çocukları falan için geceyi boğdular. İlk hafta bir gün Ankara’da içeri aldı. Bu 12 Eylülden sonra yaşanan bir ilktir. kaldım, tam böyleydi, gece eziyet, sabah erkenden F: Demek ki şu Tayip Hükümeti herkesi çok sıkmış, temizlik harekatı. Sanki olmadı hiçbir şey demek kızdırmış yani. Bir de polisin aşırı sertliği insanların isterler gibi. O gün Ankara bana 12 Eylül’ün ilk vicdanlarını… Bir de herkese yapması. Dediğimiz günlerini hatırlattı. Gündüz sisli, karanlık, tuhaf, doksan jenerasyonu akıllı, uslu, nike giyiyor, müzik tedirgin bir sakinlik; gece saldırı, tutuklama, hare- dinliyor bilmem ne yapıyor. Bunlara böyle hayvan kat! Acele kaçayım dedim İzmir’in bayraklı da olsa gibi saldırınca. Kürtlere saldırınca bir şey olmuyor. ışıklı gündüzüne… Nasılsa alışılmış. Radikal solculara da bir şey yapınca İ: Aynen öyle. Aslında bir tür fiili sokağa çıkma ya- kimse ses çıkarmıyor. sağıydı. Bu arada biliyor musunuz, bu polise ödül İ: Vardır bir ‘suçları’ da o yüzden diye düşünüyor- diye verdikleri ikramiyede de polisi ikiye bölmüşler. lar. Önceden ve hep suçlu ilan edilmişler ya… Bak, Görevli polislerin bazılarına ikramiye verip bazıla- Gezi’nin bir yüzü de kadınlardı. Bir gençlik hareke- rına vermemişler. ti olduğu kadar kadın hareketiydi. Üstelik kapsamı F: Aslında İstanbul’da sakinleşince burada aca- oldukça geniş. Çocuk sayısıydı, kürtaj meselesiydi, yipti. Hatta bir ara Çarşı grubu da geldi ya. Yani eşit değildir laflarıydı, bir türlü sonlandırılmayıp Türkiye’nin başkenti olması hasebiyle Ankara’ya çok artan kadın cinayetleriydi, tecavüzlerdi, uygulanma- daha sert davranırlar genelde. Mesela Kürt siyasi ha- yan yasalardı, cezasızlıktı, kadınların öfke tepesin- reketinin burada gelişmesine hiç izin vermemişler- deydi zaten. Her yerde ve her biçimde sakınmadılar dir. Ne zaman bir ivme olsa, derhal kadın kollarının kendilerini, önde oldular. Kadın hareketi açısından gençlik kollarının evlerine girerler. Dağıtırlar. da çok önemli şeylerden biri kendi içine kapalı bir İ: Ethem Sarısülük’ün cenazesinde Kızılay Meyda- blog gibi değil pek çok farklı grupla ve onların için- nı bir savaş alanıydı. de direnişteydiler ve direnişe kendi sözlerini kattılar. A: Valla İzmir’de ilk iki gün dışında toplaşıp topla- Kimi yerde dilini, biçimini belirlediler. Bu açılma- şıp dağıldık, toma bile görmeden. Arada sırf toma nın unutulanları hatırlama, sözünü diğerine ve diğe- 10 feminist tartışmalar riyle duyurma gibi çok büyük bir getirisi oldu. Eh, cinsiyetçiliğin, cinsiyet körlüğünün hüküm sürdüğü yerlerde var olmanın, birlikte olmanın da tüm zor- luklarını yaşayarak… F: Bu arada bir şey soracaktım, İstanbul’da bu artist- lere ne diyorsunuz? Dizi film oyuncularının eylem- lere katılmasına. İ: İstanbul işte, çok renkli geçti… F: Ama bizim de Behzatımız vardı. İ: Sanat camiası sokağa dökülmüştü. A: İşte memleketin Batıya tam entegrasyonunun örneği! Öyle değil mi? Batı’da her zaman popüler isimler siyasal pozisyon alırlar. Bizde saçma bir du- rum vardı, sürekli “ne sağcıyım, ne solcu, futbolcu- yum!” muhabbeti. Ayrıca unutmayalım, farklı olma hakkı ve özgürlük en çok sanatçı, entelektüel vb. olanlara lazım. K: Her gün hemen hemen bir sanatçı grubu vardı. Orda bir sürü çadır vardı sanatçıların, sürekli kalı- yorlardı. Dizi oyuncularından senaryo yazarlarına bence. Bir öfke patlaması yaşandı. Ben en son birkaç her kesimden sanatçı vardı. İç içeydik. Biraz da on- lafa çok kızmıştım mesela. O Kadıköy vapurundan ların varlığı ortamı yumuşattı aslında. Bir de serbest inen kadınların kılık kıyafetini gördünüz mü lafı. kürsü vardı. Herkes oradan aklına gelen neyse, derdi Bir de “senin kızın erkeklerin kucağına otursun ister neyse çıkıp rahatça konuşuyordu. misin” lafı. Fatih Altaylı’nın programıydı. Alındım, F:Piyano çok güzeldi, piyano… kırıldım, kızdım. Buna benzer pek çok şey oldu, K: Ama biliyorsun piyanoyu bile gözaltına aldılar. herkes için bir sebep yarattı yani. Sonra da faiz lobisi A: Bu piyano hikayesi, kontrol etme saplantısının hikayeleri. ne kadar hastalıklı bir şey olduğunu da göstermiyor F: İnsanlar canlarından korkmadılar. mu? Hatta şu koca devlet aklının, nasıl akıldışı öğe- K: O çok umut vericiydi. ler de taşıdığının örneği de. Piyano geceleri benim İ: Nasıl öğrendiniz de koştunuz gittiniz? için hep hüzünlü oldu; bir yandan Ankara, Eskişe- K: Aslında biraz sosyal medyadan, biraz kulaktan hir, Hatay’da devlet terörünü izlerken Taksim’de pi- kulağa. Bu sayede twitter kullanmayı öğrendim yano dinlemek… Ha bunların hepsini aynı anda ya- bu yaşta. En fazla haberleşme olanağı sıcağı sıcağı- pabileceğiniz tek yer var, unutmayalım: Sanal alem! na twitterden ve 12 Eylül’de gözaltına alınmış biri İ: Şey dedi bir arkadaşım; bu gezi platformunun da olarak bunca yıldır hiç böyle bir şey görmemiştim içinde olan feminist bir kadın. İstanbul’da Gezi’deki hayatımda. Halkın bu kadar sahip çıktığı, bu kadar o büyük ilk saldırıda aslında örgütlü gruplar sonra dayanışmayla yürütülen, bu kadar benzemezlerin bir geldi. Ama halk, işyerinden, evinden koşup geldi. arada olduğu. Gezi parkında bir tarafta Kürt, halay K: İlk saldırıdan sonra oraya insanların nasıl geldi- çekerken hayatta onunla yan yana gelmeyen 1 Mayıs- ğini çok iyi gördüm ben. İşlerini, işyerlerini bırakıp ta onu boğazlamaya çalışan ulusalcı gençlerin halayın genç, yaşlı, çocuk herkes. Hiçbir 1 Mayısta olmaya- bir ucundan tutuğunu görmek benim için şok edici cak şekilde büyük kalabalıklar halinde, trafiği falan bir şeydi. Çok umut verici bir şeydi aslında. Birbir- tıkayarak aktı resmen oraya. Vicdanları yaralayan lerini tanımaya ve anlamaya başladılar, o ilk duvarlar bir şeydi çünkü. Orda üç beş tane genç, ağaçları ko- yıkıldı aslında. Gezinin en büyük yararı o oldu. rumaya çalışıyorlardı ve müthiş bir saldırı oldu. O İ: Bir tür şey değil mi, seni ezen ortak bir güce karşı gerçekten etkiledi. ancak yan yana durunca bir şey deme hali. Temkinli F: O son damladan bir önceki içki yasağıydı bence. yaklaşmakta fayda var yine de. İ: Saldırı var ve insanlar kapılarını kapatıp gidiyorlar. A: Epeydir birbirini görmeyen, birbirine kapalı K: Bu tamamen kendiliğinden bir hareketti. olanların karşılaşmasıydı değil mi? Bu gerçekten bü- N: Herkesin öfkelenmek için haklı sebepleri vardı yük bir şey. feminist tartışmalar 11

koyulması gereken şeyler. Hakikaten buna da ciddi tepki verildi. Fakat yeni senaryolar yaratıldı, siyasi malzeme yapıldı. Başbakan, hayatında başörtülü kadınların sorunlarıyla ilgili parmağını oynatmadı. Her seferinde onları araçsallaştırdı. Ya böyle durum- larda ya seçimlerde hatırlıyor. F: Tayyip iktidarının altından gittiğini hissettiği için başörtülüler çok korktular. İ: Bütün başörtülüler korkmadı bence. Bu iktidar- dan rant elde etmişler ve belli iktidar alanları kapmış olanlar. Elinden kayıp gidiyor bir şey duygusuyla. Neydi o kanal kanal gezip gezidekileri neredeyse bütün kötülüklerin müsebbibi gösteren ‘hayat boyu mağdure’!?! Dinledikçe dehşete kapıldım. Hakika- ten bir zamanlar birlikte oturup konuşuyorduk. Hep söylemişimdir etnik kimlik, dinsel aidiyet, başörtüsü vesaire pek çok şeyle yaptıkları ayrımların çok ya- pay olduğu. Bunda da ortaya çıktı. Çünkü yan yana durduğun başörtülü arkadaşlarınla karşı karşıya kal- “Türkiye’nin başkenti olması dığın, başı açık, başörtülü kadınlar var. Nitekim işte Hidayet Tuksal’ın televizyondaki bir iki konuşması- hasebiyle Ankara’ya çok daha nı dinledim, çok iyiydi. sert davranırlar genelde. Mesela A: Bence Hidayet bile her zaman olduğundan “ür- Kürt siyasi hareketinin burada kek”ti. Çünkü onun kafasında da şu meşum “dar- be”, ulusalcılık korkusu vardı bence ve onu olayı gelişmesine hiç izin vermemişlerdir. “sosyolojik” olarak anlama ve açıklamada “tuttu”. Ne zaman bir ivme olsa, derhal Birçok şeyden heyecanlandığını izlediğimiz, oku- duğumuz Hidayet’te hiç heyecan yoktu mesela. Bu kadın kollarının gençlik kollarının kadar büyük bir eylem karşısında heyecansızsanız evlerine girerler. Dağıtırlar.” sizi “tutan” bir şeyler vardır. Televizyona çıkanla- rın çoğu ise açıklama üstatları. Böyle bir olay söz konusu olduğunda açıklama, tarif etme, dolayısıy- la “normalleştirme” çabasının kendisi de bir iktidar İ: Demin dedik ya farklı olması bir sürü de saçma tavrıdır. Sokak, hayat olmuşken televizyona çıkmayı sapan şeyin engellenememesi gibi. Nasıl engelleye- istemenin kendisi sorunlu değil mi? Valla ben sağlık ceksin? Başörtülü kadınların taciz edilmesi gibi… nedeniyle birkaç gün TV izlemek zorunda kaldım K: Fakat ben ona inanmıyorum ya. Nedense onun ve delirticiydi. Sonunda kapatıp twitter ve oralardan mobese kameralarındaki görüntüleri basına yansı- link verilen canlı yayınlar izledim, özgürleştiğimi madı. hissettim itiraf edeyim. N: Sanırım İstanbul Valisi elinde böyle bir olayı ka- K: O gezi parkında ilk günlerden sonra gece gündüz nıtlayacak görüntü ya da belge olmadığını söyledi. nöbet tutan, yemek pişiren, yemek dağıtan güvenlik F: Yo yo olmuş… önlemi alan bir sürü başörtülü insan vardı ve en son K: Bir tane Kabataş’taki olduğu söylenen bir olay ana kadar hep birlikteydik. Gençlerle hep gencecik var. Fakat o olayın hemen akabinde bütün gezideki başörtülü kızlar kitap okuyorlardı, müzik yapıyor- kadınların hepsi yürüdü. Erkekler de dahil. Anında lardı. Onlar namazlarını kılarken diğer gençler, başı tepki gösterildi daha medyaya bile yansımamıştı. O açıklar önlem alıyordu. Bu her gün böyle yeniden yürüyüşten çok daha sonra medyaya yansıdı. yaşanıyordu. İlk defa bu kadar sıcak birlikte oldular. İ: Başörtülü kadınlar daha önce de saldırıya uğradı. TGB’nin TKP’nin olduğu CHP’nin olduğu yerler- Yapılmayan bir şey değil. Demem o ki bu tür şeyler de. 12 Eylül döneminin öncesi ya da sonrası bu tür çok şaşırtıcı değil ama engellenmesi, birlikte karşı kitlesel eylemlerde sadece politik insanlar alanlar- 12 feminist tartışmalar Serra Akcan, Nar Photos, İstanbul Photos, Akcan, Nar Serra

daydı. Ama Gezi farklıydı, Gezi yüzde doksan başka F: Tatlım daha üç ay önce Roboski’de ölenlerin hep- bir politiklikti. Sadece başlangıcında değil devamın- si liseli çocuklardı ya. Hiç birinin adını hatırlıyor da da öyleydi. Medyanın yansıttığı gibi değil olay. musunuz? Orda küçük gruplar halinde politik gruplar vardı A: Ne yani bu Gezi Kürt illerinde olanları, önem- ama asıl ana kitle onlar değildi. Hiçbir zaman da lisi Kürt meselesini ikinci plana attı mı diyorsun? onlar olmadı. Bu biraz RTE yanındaki liberallerin bakış açısı, ikaz İ: Benim gözlemim de bu doğrultuda. edeyim ve bence çok tehlikeli. Hani yıllarca terör K: O politik kitlenin apolitik olarak nitelendirdikle- var özgürlüklerin sırası değil diye baskının meşru- ri kitleyle temasını da sağladı Gezi eylemi. Çok ez- laştırılması söylemine benzeyiverir. Oysa şu bile ber bozan bir şeydi. kıymetli değil mi: Sanıyorduk ki memleketin büyük F: Ezber bozdu hakikaten. Çok değişiklikler de yaptı bir kısmının tek derdi ya laiklik ya da memleketin ama Türkiye bu farklılıkların bir arada yaşaması ko- bölünme korkusu; oysa gördük ve gördüler ki başka nusunda çok kolay değişip dönüşüm yaşayacak bir ve esaslı dertleri var ve bu dertler öyle soyut devlet ülke değil. ilkesiyle falan değil, doğrudan kendi yaşam dün- İ: E canım zaten biz de yarın herkes birbiriyle barı- yalarıyla, hatta yaşamlarıyla ilgili. Bu, başkalarının şacak demiyoruz. da kendi yaşamlarıyla “somut” sorunları olabileceği N: Ben o gençlere apolitik denmesine bozuldum. duygusunu kazandırmaz mı en azından? Bak, bilinci Bunu söyleyenler de çoook politik olup Türkiye’nin değil duygusu dedim, tabii ki bilince varma epey yol bugünkü halinde sorumluluğu olan bizim jeneras- ister ama duygu da değerlidir! yondan siyasi ağabeyler, ablalardı. O kadar üsttenler İ: Mesele bunları unutmak, yok saymak meselesi ki, bu esprili, zekice hazırlanmış protesto yöntemle- değil. Bu Türkiye’de başka bir beraberliğin işareti ol- rinin yeni bir politika tarzına işaret ettiğini düşün- duğu anlamını taşımıyor bence. Yarın bir gün yine mek akıllarına bile gelmedi. başlayacak Ermeni meselesiydi, Kürt meselesiydi F: Valla çok coşmuş gördüm sizi. kamplaşmaları, ama şunu görmek lazım sadece Tür- K: Çok umut verici bir tabloydu. kiye açısından değil, Dünya’da da başka bir eylem ve feminist tartışmalar 13 muhalefet meselesi… Ayrıca hiçbir şey bunlar ya- polis bu çocukları topluyor. Onun için o da pence- şanmamış gibi olamayacak artık! resine yazmış; “Bak sivil polis, sabaha kadar evleri F: Evet öyle bir rüzgar var. Hemen arkasından gençleri gözlüyorsun ama biz de seni gözlüyoruz. Brezilya’da oldu falan. Gözümüz üstünde. Elini gençlerden çek.” İ: Siz bu yaş ayrımcılığına ne diyorsunuz? Dünyada İ: Benim en çok güldüklerimden bir tanesi Anka- şu anda ilk sıralardaki ayrımcılık türlerinden ve belli ra’nın belediye başkanıyla ilgili olandı. Ha bu arada bir yaşın üstündekilere yönelik. Bu gezi olaylarında Ankara’nın bir bonusu da belediye başkanıydı. Siz beni sinir etti. Ellilik teyzeler diye twit atıyorlar ya. yine Topbaş’ı öpüp de başınıza koyun. Twitter’da bir A: Konu mu değişti? Ne zaman? Ben yokken ne ko- fotoğraf yayınlamış biri; Gökçek girmiş koskoca be- nuşup bitirdiniz siz? Eminim arada bir dedikodu var ton borunun içinde. Üstüne hemen biri twit atmış: buraya kaydedilemeyecek ve dedikodudan bu konu- “Her gördüğü deliğe giriyor bu da” ya geçtiniz ama biz duymadık. Neyse, yaşlılık krizin- A: Eee giriyor da! Ben en çok Başbakanlarının ya- de miyiz şimdi? nında ekoseli ceket kardeşliği yapmışlardı ya kürsü- F: Hadi ya face’de kimse öyle bir şey yapmıyo. Ama de, onunla ilgili karikatür ve geyiklere çok güldüm. haklılar da ya. Ben eyleme gitmeye neden korktum, N: Benim en çok güldüğüm de LİSTAG’lı ailelerin koahım var, o gaz korkunç bir şey. Düşüp oranı bu- pankartıydı. “Doğur diyorsun, doğuruyoruz beğen- ranı kıracaksın. Eskiden çok gittim. Eylemden kor- miyorsun” kan bir teyze değilim ama artık yaşlandım. K: İstanbul’da insanlar kızdıkları kişilere artık nasıl A: İşte insan bizim yaşımıza gelince devletten kork- beddua ediyorlar biliyor musun? “Allah size Melih masa bile başka şeylerden korkuyor değil mi? Ben Gökçek gibi bir evlat versin inşallah”, diye. pek sağlığa yüz vermemeye ve sokakta olmaya çalış- İ: Şu gezi süreci hiçbir şey yapmadıysa hemşire, hal- tım ama ara sıra yoklamadan düşmek zorunda kal- kını bölüp birbirine kırdırmaya çalışan, aşağılayıcı dım. Gençlerle eğlenceli eyleme şansını kaçırmama tavrıyla olayları tırmandıran başbakanın karizmasını çabası bir yana bir de tuhaf bir sorumluluk duygusu, fena çizdi. aman eksilmeyelim ve aman çocukların başlarına bir N: Evet artık eskiden olduğu gibi gündem belirleyip şey gelirse oralarda olmak lazım duygusu. İşte biz de herkesi o gündem ile meşgul edemiyor mesela. bu sorumluluk manyaklığıyla öleceğiz… İ: Bir daha geri dönüşü olmaz bir karizma çizilmesi. İ: Ay hiç sorma polisin sabah 5’te çadırları kaldır- F: Avrupa Birliği indirdi tüfekleri aşağıya. mak için park bastığını öğrendikten sonra her sabah İ: Bence geçmişte yapılan bütün reformlara rağmen karga bokunu yemeden parka damlamak zorunda belleklere kazınan bu süreçte yaşananlar olacak. 5 hissettim kendimi, “çocuklara gizli saklı bir şey ya- kişi öldü. Tüm medya kontrolüne rağmen her şey pılmasın!” Gezinin mizahı nasıldı ama? Böyle bir insanların gözleri önünde oldu. şiddetin içinde bu kadar çok eğlenebileceğim hayat- F: Hayatım ben barış süreci gümbürtüye gidecek ta aklıma gelmezdi. diye çok korktum. Kürt hareketi de normalleşme- N: Zaten baş edilemeyen şey buydu. Mizah dolu bir li, barış ortamı olmalı. Yani bir tek çocuğun ölmesi direniş! İlk kez böyle bir tarzla karşılaşanlar şaşırıp bile çok acı verici bir şey. Aklıma komplo teorileri kaldılar. Dövülmesi gereken yerleri ezberlemişler ya, bile geldi. Hayatımızda ilk kez barışa inandığımız Gezi’de ezber bozan bir tarz vardı. bir süreç. Hani barış, barış derken teknik bir barış. F: Bu nesil çok komik! “Tamam ön sırada değilim Yürekten bir barıştan da bahsediyoruz. Silahlar su- anne,” esprisine çok güldüm. Çok güzel duvar yazı- sacak, PKK normalleşecek, Kürt siyaseti… Bu gezi ları çıkardılar. olayları o konuda beni çok şaşırttı. K: Beşiktaş’ta çok fazla terör estirdi polis. Evlere İ: Haklısın, çok insan duydu bu kaygıyı. Onun için falan gaz attılar. Tanıdığım bir arkadaş içeri almış de çok sesiz kaldılar bir süre. Ama yaşananlara bakın- şimdi arıyor beni, diyor ki “evde on beş kişi oturuyo- ca barışı getirecek bir iradeyi görmek de çok zordu. ruz.” “Eeee kim var?” “Hiçbirini tanımıyorum” di- F: Bence doğru davrandılar. yor. Kimmişler? “Onlar da birbirlerini tanımıyorlar. İ: İlk açıklama çok düşündürücüydü ama. Öyle oturuyoruz.” F: O Kürt siyasetinin içindeki sıkıntıyla ilgili. F: Tanışmış oldular. İ: Gültan Kışanak’ın açıklaması, Ahmet Türk’ün K: Sonra ertesi gün arıyor: “Bak bir pankart yaz- HDK adına yaptığı ilk açıklama çok iyiydi. Barış dım.” Ne yazdın diye sordum. Sabaha kadar sivil sürecinin kesintiye uğramaması lazım kesinlikle, üs- 14 feminist tartışmalar telik çok daha samimi adımların atıldığı bir barış sü- recine girmek gerekiyor. Çok düşündüm başbakan gitse barış süreci ne olur diye… K: Biter barış süreci A: Amannnn… Siz beni kızdırmaya çalışıyorsunuz; Ahmet Türk’e Sırrı Süreyya bile sinirlendi, hatırla- yınız. Harbiden yaşlandınız mı ne? Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel dersen haklısın da, partinin sosyalist olmayan erkekleri pek parlak değildi doğrusu. Bak yine söylemek mecburiyetinde kalacağım kadınlar ve sezgileri. Ve RTE giderse barış süreci niye bit- sin? RTE sayesinde mi barış konuşabiliyoruz, yoksa Kürt hareketinin geldiği nokta sayesinde mi? Ayrıca gerçekten RTE’nin masaya oturmasının Orta Doğu ile ilgili olduğunu düşünüyorum ve Orta Doğu hala Orta Doğu! AKP’yi barışa ikna eden demokrasi ara- yışı değil, güç arayışı unutmayalım. Şimdilik Kürt olaylar evet büyüsün diye o emirleri verenlerde ara- barışı güç kazanmak için lazım görünüyor. Eğer mak lazım. Orda valiye bakacaksın, emniyet mü- böyle bir güç kazanma şansı olmadığını anlarsa ba- dürüne bakacaksın. Ama şu da bir gerçek ki Tayyip rış süreci biter. O halde barışı belli bazı aktörlere Bey’in emri olmadan hiç kimse böylesi bir saldırıyı bağlamadan gerçekleştirmenin imkanı daha önemli tekrar, tekrar üretemez orada. Çünkü baştan beri değil mi ve bunun için de gezi ruhu lazım değil mi? oraya hükmeden ve orası hakkında karar veren tek N: Bence de Ortadoğu’da yaşanan durum, kurul- kişi Tayyip Bey. Çünkü belediye başkanını bir ta- maya çalışılan yeni dünya düzeni, yani konjonktü- rafa attı. Cumhurbaşkanını da susturdu, Bülent rün çok etkisi var. Hatta temel sebep bu. Ama bu Arınç’ı da susturdu. Ve tek karar verici olarak hep süreci hayata geçirmek için de doğru figürlere ih- o kaldı. Halbuki birazcık dinleselerdi, birazcık yu- tiyaç var. Bana göre her haliyle Erdoğan doğru kişi muşatsalardı hiç bu olaylar olmayacaktı. bu süreç için. Biz istesek de istemesek de belli bazı N: Ben bu çoğunluk ile çoğulculuk konusunun ka- aktörlere bağlı olarak ilerliyor süreç. rıştırılmasından kaygı duyuyorum. Bir de çoğunlu- İ: Kürt hareketi barış sürecinden de geri dönüşü ğun oyunu alanların demokrasiyi, insan haklarını olamayacak kazanımlar elde etti. Siyaset yapabili- tartıştırmaya hakkı varmış gibi algılanması fena yor, konuşuyor, sözünü dinletiyor konuma geldi. ürkütüyor. Toplumun yarısının onayını aldık ister F: Daha önce lafına bile tahammül edemeyen bazı asarız, ister keseriz. Başka ülkelerde neler neler olu- çevrelerde, yerlerde itibar da kazandı. Bir zamanlar yor gibi yaklaşımlar ürkütücü. edilen küfürleri hatırlıyorum da nereden nereye ge- İ: Sandık diyorlar da sanki sandık, tek demokrasi lindi. göstergesiymiş gibi… K: Fakat komplo momplo yok ortada. Gezi olayının N: Bence AK Parti içinde de farklı güçler ve onların nedeni sonuçta iktidar partisi. bürokrasi içinde uzantıları var. Bazı şeyler kendi iç- F: Ya tabii ona katılıyorum. Birkaç gün kimse bir lerindeki iktidar kavgası, hesaplaşma nedeniyle olu- şey anlamadı. Bence iktidar partisi de olayların bu yor gibi hissediyorum. Mesela KCK operasyonun kadar büyüyeceğini bilse böyle davranmayabilirdi. da seçilmişlerin kelepçelenerek tek sıra dizilmesi ve K: Orada beş altı tane çadır var ve sen müthiş bir fotoğraflarının teşhir edilmesi, işte bu çadır yakma polis terörüyle sabaha karşı basıyorsun ve onu yap- olayları falan… tığın an bütün İstanbul’un oraya nasıl aktığını gö- İ: O kadar kendinden ve iktidarından emin ki… rüyorsun. Yani bunu yaşamışken, bunu görmüşken Fakat bu iş sadece başbakanla sınırlı düşünülebilir orda yaptığın herhangi bir müdahalenin vicdanlara mi? Bakanlar o sırada Mars’ta bir ülke mi yöneti- olan etkisini ve halkı harekete geçirmiş olduğunu yordu? Sorumluluk hepsinin. Gencecik fidanları görüyorken. Ki o zamana kadar hiçbir politik ha- koparıp aldılar… reket yok orada. Tekrar saldırmak, bu emri vermek F: Kendini imparator sandı. ne anlama geliyor? Yani burada bir komplo varsa bu A: Israr ediyorum, söz konusu olan bir devlet te- feminist tartışmalar 15 rörüdür, Tayyip terörü değil. Meseleyi RTE’nin yönelik de hakaretler yapıldı. Yerlerde sürüklendiler. kişiliğine ya da kişisel hırslarına indirgersek, başka Yasa dışı bir sürü muameleye maruz kaldılar. Aslında türlü olabilirmiş de onun yüzünden olmamış gibi o çocukların cesaretlerini kırmaya çalıştılar. Tam bir görürüz. Bu bir güç siyaseti ve gücünü göstermek polis devleti gibi davrandı ama çok başarılı oldukla- zorunda olan bir muktedirlik hali. rını sanmıyorum. N: Bence de mağrur ve muktedir olan devletin güç N: Ya bir dolu kötü şey yaşandı ama en kötüsü avu- gösterisiydi. Biraz da yaralanmışlığın öfkesi vardı. katlara yapılanlar gibi geldi bana. Savunmayı yok Karmakarışık geliyor bana. Hem muktedirin güç etmeye çalıştılar. Avukatların gösterisi heyecanlan- gösterisi hem mağdurun korkusu. İkisinin karışımı dırmıştı beni. bir duygu hali belki de. İ: Şu anda kadına yönelik taciz ile ilgili bir şey yapı- K: Tabii palayı kapıp çıkanları da unutmamak lazım. yorlar mı? F: Bunlar ilk İzmir’de ortaya çıktılar zaten. K: Tabii tutanakları tutuyorlar, başvuruları yapıyor- K: Hemen akabinde İstanbul’da çıktılar. lar. Fakat hedef alarak ateş eden öldüren polislerin Bir de operasyonun kadına yönelik başka bir boyu- bile dışarıda gözaltına alınmadan serbest bırakıldık- tu, derin arama, çıplak aranma, iç beden araması ya- ları, tutuklanmadıkları, etkin soruşturmanın yapıl- pılması vardı. 12 Eylül’den beri bilmem böyle arama madığı bir ülkeden söz ediyoruz. Taciz gibi kanıtlan- yapıldığını. ması zor iddialara karşı savcılığın ne kadar ciddiyetle N: Bak şimdi yine farklı bir uygulamaya dikkat araştırma, soruşturma yapacağına çok emin olamı- çekmek zorunda kalıyorum, kusura bakmayın ama yoruz. Görünen köy onu gösteriyor bize çünkü. çıplak arama yaşamayan tek kadın olduğunu zannet- İ: O zaman AİHM yolu mu görünüyor? miyorum. Hem de doksanlarda, bırak 12 Eylül’ü. N: AİHM’den önce Anayasa Mahkemesi süreci var. 2000’li yıllarda kalktı bu uygulama. Oradan bir şey çıkmazsa AİHM girer devreye. İ: Ankara’da altı kadına yapıldığı, bilinen... Diğerleri? İ: Benim bildiğim kamu denetçisine (OMBUD) ya- K: Eee avukatlarına anlatıyorlar. pılan başvurular var. Türkiye İnsan Hakları Ulusal F: Sen uzun zamandır diyorsun da yeni bitti o iş. Çok Kurulu da şikayet olmaksızın araştırma başlatmış. yapılıyordu eskiden. Son on üç yıldır yapılmıyor. İHD’de de İzmir, Antakya, İstanbul, Ankara ve Eski- K: Öncesinde buna ilişkin yasal düzenlemeler de şehir Cumhuriyet savcılıklarına nasıl bir soruşturma yoktu. Ama şimdi yasal düzenleme var. Neyin yapı- yürüttüklerine dair soru göndermişler. Takipçi ola- lıp neyin yapılmayacağına dair, buna rağmen yapılı- caklarmış. Ama benim korkum esas şimdi n’olacak? yor. Yasağa uyulmayan kurallara uyulmayan yaygın İntikamcı ve şantajcı siyasetin hepimiz tanığıyız. bir uygulama var. Ve taciz olayları var. Çok onur kı- Gezi olaylarında özellikle tespit edilmiş isimler, ör- rıcı şeyler var ve yine en mağdur kesim burada çok gütler için kaygılıyım. İnsan hakları savunucuları, cinsiyetçi yaklaşan polis karşısında yalnız kalan avu- feministler, çeşitli örgütler… Mali soruşturma di- katlarıyla bile görüştürülmeyen kadınlar. yecekler, gizli örgüt diyecekler, ajan diyecekler, yok A: Biraz sembollere bakalım mı: İzmir’de sopayla uyuşturucu, yok fuhuş… İnsanlardan gezinin hesa- özellikle genç kadınları döven sivil-resmi polisler, bını soracaklar. Hep öyle olmuyor mu? Öyle şeylerle palalı/satırlı milisler ve kadın bedenine saldırı. Siz- yaftalayıp ‘suçlu’ ilan ediyorlar ki hem esas nedeni ce ne ifade ediyor bunlar? Bu coğrafyanın en kötü örtüyor hem de seni yalnızlaştırıyorlar. geleneksel şiddet tarzlarını. Abartarak söyleyeyim, A: Bazı büyük olaylar vardır, ilan etmese bile derin- Taliban da sever sopa, pala ve kadın bedenine saldı- den dönüştürür. Bedelleri olacak tabii ama bu kadar rıyla düşman aşağılamayı. Bu nedenle AKP elindeki büyük bir eyleme tanıklığın dönüştürücü gücü bile devlet hem en kötüsünden modern ama yine en kö- yeter umut etmek için. tüsünden geleneksel ve doğulu. Bu korkutucu değil N: Evet benim için “gezi ruhu” denen şey karşılık mi? Moderninden kurtulamadan ona iliştirilmiş ge- bulan, anlam taşıyan bir şey. Bu umut verici, ama lenekseliyle de baş etmeye çalışacağız şimdi. sanki biz kadınlar için o ruh zaten vardı. O ruhu İ: Senin torunun avukattı. Şimdi bir şey yapacaklar gençlerde görmek mutlu etti beni. mı? Bu hak ihlalleriyle ilgili. F: Hakkımızda hayırlısı hemşireler. Çok sağ olun, K: Zaten yapmak için çalışıyorlar. Gece gündüz ça- ayaklarınıza sağlık! lıştılar gençler, baroda nöbet tuttular. Her gözaltına K: Siz de sağ olun! yetişmeye çalıştılar ama çok engellendiler. Onlara N: Evet bakalım daha neler olacak? 16 dosya:Bizim Gezi

bizim “Gezi Direnişi” daha bitmeden direniş kitapları çıkmaya başladı bile. Söylemeye gezi değecek ne kalmıştı ki? Kadınların Gezi’sine bakmak istedik biz de. Gerçi kadınlar hakkında çok konuşulmuştu ama kadınların dediklerini duymak için özel olarak kulak kesilmek gerekiyordu o kadar konuşmanın arasında. Biz de kulak kesildik, sadece Taksim Gezi’de değil, memleketin dört bir yanındaki direnişlerde kadınların neler yaptıklarını, neler düşündüklerini, neler hissettiklerini duymaya çalıştık.

Şimdi, üzerinden azıcık bir zaman geçmiş- ken, o soru hala geçerli: Neydi Gezi? Başba- kan ve yandaşlarının dediği gibi uluslararası bir komplo olmadığını direnişin kıyısından geçmiş biri bile söyleyebilirdi herhalde. Peki bir “patlama” mıydı? Barış sürecini baltala- mayı umursamayan bir orta sınıf narsizmi? Kemalistlerin bir girişimi?

Kürdistan’da otuz küsur yıldır insanların maruz kaldıkları şiddetin yüzbinde birini görünce… Kendini onlarla karşılaştırma- nın şımarıklığı… Eee, nasıl oluyormuş bakalım?... Meğer bu çocuklar o kadar da apolitik değillermiş… Meğer biz ne komik- mişiz… Meğer o kadar da yalnız değilmişiz. Meğer o kadar da yalnız değilmişiz…

Hazal Halavut, dosyanın ilk yazısında bize güzelce hatırlatıyor: Çok biliyorsunuz siz, biraz da yakınlaşmayı deneyin! Belki de öyle yapmak lazım. Yakınlaşmaya çalışmak. Bunun için biraz başı sonu belli olmayan, biraz sıcağı sıcağına söylenivermiş sözlere yer verdik- “çok şükür bu günleri de gördüm”e yaklaşabilmek istedik mesela. dosya: Bizim Gezi 17

Sonra, bütün o kederi alt edebilecek kadar güçlü kahkahanın peşine düşmeyi istedik. Bütün o gazın, copun, tomanın, plastik ve gerçek merminin bir şey yapamadığı “to- mayla ciddi düşünüyoruz”ların. Bu kah- kahanın politik anlamı üzerine önemli bir yazı, dosyanın sonunda: Emine Ayhan’dan.

İyi okumalar… 18 dosya: Bizim Gezi Gülşin Ketenci, Nar Photos, İstanbul Photos, Nar Ketenci, Gülşin

GEZİ’NİN

KALAN’I Ah, kimselerin vakti yok Durup ince şeyleri anlamaya Gülten Akın/ “İlkyaz”

Hazal Halavut Kelimelere inanır mısınız? Ah! İnanmaz olur mu- sunuz hiç? “Söylem” deyince akan sular durur; kelimeden güçlüsü, kelimeden kurucusu, sürü’cü- sü, sürdürücüsü, seyyahı, seyyaresi yoktur. E ma- lum, söylem söylemeden olmaz. Söylemin peşi sıra “Sezdiğim şudur: “politik doğruculuk” buharlaştırır donmuş suları. “İlişkilenmeden ilişkilenmelerin hastayız!” çağında Sizin Gezi’yi bilinebilir, doğruculuk denen doğrulayıcılık (ama yalnızca ken- hesaplanabilir, ölçülebilir kılma dini) da kelime’yi ciddiye alır. E yine malum, keli- me yalnızca kelime değildir söylemde de söylemin turlarına başladığınız o ilk doğruculuğunda da. Velhasıl siz kelimelere inanır- dakikalarda, Gezi de kendine sınız “politik arenada”. Ama “şiir” deyince nedense dair bir sırrına varılmazlığı bir rehavet, hoşluk, bir naiflik sarar mimiklerinizi. Sarmasın mı? Sarsın tabi. Ama o naiflikte, başladığı tanıyor, içeriyordu şiirle.” gibi biter şiirin alanı. Şiir politik arenaya dâhil de- dosya: Bizim Gezi 19

ğildir. Dahası, şiir arenanın dışıdır zaten. (Politika Hiç sanmıyorum. Ben mi? Hayır ben de bilmiyo- ile boğa güreşlerine aynı mekânı yakıştırmak varsın rum cevabı ama seziyorum. Sayılır mı? arenacıların derdi olsun!) Yani siz, arenada kelime- ye ibadet edenler elbette şiir de seversiniz. -Sevmez Sezdiğim şudur: Sizin Gezi’yi bilinebilir, hesapla- olur musunuz hiç?- Ama nedense inanmazsınız şiire, nabilir, ölçülebilir kılma turlarına başladığınız o ilk söyleme, eğri büğrü bir politikanın doğruculuğuna dakikalarda, Gezi de kendine dair bir sırrına varıl- inandığınız gibi. Siz kim misiniz? Ne bileyim ben. mazlığı tanıyor, içeriyordu şiirle. Gezibilim’in asla Kategoriler, analizler, söylemler, cümbüşlerle konuş- kapsayamayacakları, analiz edip satamayacakları bir madan konuşan, yazmadan yazan, yaklaşmadan an- bir işaretleniyordu mısralarla. Sizin tüm bilinebi- layanlarsınız işte. Siz kendinizi bilirsiniz. Hatta siz, lir kılma çabalarınıza karşı (Moderniteye bağlasam iyi bilirsiniz. iyiydi değil mi? Artık o kadarını da siz yaparsınız. Hatta siz, daha iyi yaparsınız!) Gezi’de kendini bil- Aramızda mısınız? Amargi okur musunuz? Buralarda dirmeyen, okutmayan, açıklamayan bir güzel bilgi bir yerde, hemen köşe başında ya da ta yukarılarda ortaya çıktı. Herkese başka yerinden dokundu, her mısınız? Sözüm ulaşır mı size? Bilmiyorum. Ama dokunduğunu başka yerinden güzelleştirdi. Şiir birinizden birine ulaşacaksa yazdıklarım, şu söyle- başlarda bu güzel bilgiyi dile dökemiyor olmanın yeceğimi not edin Allah aşkına: Her şeyin bir sonu sonucuydu belki. Ama gün geçtikçe ve siz “orada” var mı yok mu bilmem ama sonlu şeyler var hayatta. ne olup bittiğini açıklamaya devam ettikçe, başka İlişkilenmeden ilişmelerin, aramadan bulmaların, ez- türlü bilmenin, başka türlü ilişkilenmenin ifadesi berden politika, politikadan kariyer, kariyerden ezber oldu. Oğuzcuğum Atay der ya hani -bilirsiniz mut- üretmelerin, sizin bildiğiniz gibi bilmelerin, dertlen- laka- “anlatamıyorlar anlatılamayanı”, işte Gezi’de meden/dokunmadan/dokunulmadan biliciliğin bir şiir anlatılamayanı anlatmak yerine ona yaklaşmanın sonu var. Hiç değilse bunlardan bugüne kadar yedi- eylemiydi. Sormazsınız ya, yine de bir gün ola ki ğiniz türlü çeşit ekmeği (zeytinli, üzümlü-bademli, soracak oldunuz bana Gezi’de devrimci olan neydi varsa kesin havyarlı, hayranlı, akademik titrli, köşeli, diye; biliciliğe ve ilişkilenmeden ilişmelere karşı bu kameralı, “aman şöyle baş köşeye buyrun”lu ekmek- başka türlü bilme ve ilişkilenme biçimine kapıyı ara- ler) böylesine kolay hazmedebiliyor oluşunuzun bir lamasıydı bana kalırsa. Gezi’nin güzel bilgisi sezgiye, sonu var. Benimkisi umut tabii. Nur topu gibi, üç duyuşa, hissedişe dairdi. Bundan ala umut mu olur? aylık, miniminnacık, tazecik bir umut. Evet bildiniz, Gezi’ye getireceğim sözü. Emin olun sizin sorduğunuz soruyu ben de soruyo- rum kendime sık sık: Abartıyor muyum? Sonra ha- Gezi’de yüzlerce, binlerce kişi bakışının ucundaki tırlıyorum bir bir o tuhaf ve benzersiz karşılaşmaları. resme şiir yakıştırdı, aklında uçuşan dizelerle koştu Zihnimde Geyikli Gece’nin uçuşan mısralarıyla, se- parkın eteklerinde, sokaklarda, meydanlarda; hiç ol- rin bir solukla ve aynı anda soluksuzlukla, kalp çar- madığı kadar şiirle yoğurdu gününü, gecesini. Mi- pıntısıyla, hem o kadar çok hem hala ben olmakla, zah, evet, apaçık ve güzelim bir damarıydı Gezi’nin bütün bunların kırılganlığıyla sarhoş gibi dolaşır- ama hiçbir direnişe bu kadar çok şiir de sızmamıştı ken ortalıkta nasıl karşılaşmıştım bir duvarda “O.Ç bugüne dek. (Duvarlarda, dövizlerde, basın açıkla- Tayyip”lerin, “Bu Gaz Bir Harika Dostum”ların malarında ve Gezi üzerine sayısız karalamadaki şiir- arasında “Direnişimiz Karadır Abiler”le... Daha ilk lerin neredeyse tamamının İkinci Yeni olması da bir günüydü Gezi’nin ve Taksim’in bizim oluşunun. başka yazının konusu.) Siz televizyonlarda ve gazete Hemen sonrasında parkın içinde “Gülmek Bir Halk köşelerinde “orada” ne yaşanıyor olduğunu ciddi ke- Gülüyorsa Gülmektir” çıkmıştı karşıma; ve kala- limelerle açıklarken, bu tarafta insanlar yaşadıklarını kalmıştım İstiklal Caddesinin girişindeki duvarda ve daha sıklıkla da yaklaştıklarını şiirle, şiir kelime- “Muş-Tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsan/ leriyle çağırıyorlardı. Neden biliyor musunuz? Ger- eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar”la kar- çekten soruyorum, bunu da biliyor musunuz? 90’lı şılaştığımda. Çadırının önüne yorgun argın serilmiş kuşak daha fazla mı şiir okuyor? Şiirsel ifade hareke- genç bir kadın telefonda konuştuğu arkadaşına gelir- tin romantik olmaktan öteye gidemeyen karakterini ken beyaz V yaka T-shirtini, şarj aletini, üçüncü rafta mi yansıtıyor? Kitle bugüne kadar yaşanan direniş- duran şiir kitaplarından birkaçını ve banyodaki gün- lerle arasındaki farkı şiirle mi işaretlemeye çalışıyor? lük pedleri getirmesini söylediğinde de aynı sarhoş- 20 dosya: Bizim Gezi lukla bakakalmıştım ona. Bakışıma gülümseyip, “şi- irden başka bir şey okuyasım yok. Günlük ped asrın icadı değil mi?” demişti de, ah! nasıl anlamıştım onu, bir bilseniz. Sahi, unutmuşum. Siz zaten bilirsiniz.

Bizden önceki kuşaklarla bizlerin, 70’ler soluyla Gezi direnişçilerinin arasındaki farklar sizin uzmanlık ala- nınıza girer. Burnumu sokacak değilim. Ama 80’ler- de doğmuş olmak hayatımın zehirli bilgisi olduğu ve etrafım benim gibi 80’in kara mührüyle damgalan- mışlarla dolu olduğu için bir küçük kelam edeyim izninizle. 70’lerin solcularıyla biz 80 sonrası doğmuş- ların ve doğmuş olduğu milada rağmen politikayla bir biçimde uğraşanların arasında bir farkı işaretleye- ceksek illa şunu seçer, altını kalın kalın çizerim ben: “Biz bu ülkeyi hiç sevemedik. Biz bu ülkeyi hiç sevemedik. Türkiye ve Türklük’e Türkiye ve Türklük’e dair her dair her şey öyle bir devlete bulanmıştı ki sevilesi bir şey öyle bir devlete bulanmıştı tek zerreciğini bulamadık. Bir zamanlar belki güzel tınlayan halk, başından beri toplumdu bizim için. ki sevilesi bir tek zerreciğini Ve içinde yaşadığımız toplum bir koca umutsuzluktu bulamadık. Bir zamanlar belki sadece. Biz savaşa doğduk. Savaşın tüm yüzleri çir- kinleştirdiği, herkesin devletle bir olup bir ağızdan güzel tınlayan halk, başından beri konuştuğu zamanlara doğduk. Sol geleneğin dilinde- toplumdu bizim için. Ve içinde ki o güzel halk geçmişe dair, biraz da gırgır geçile- si bir ütopyaydı yalnızca. Sonra hırsa, kalkınmaya, yaşadığımız toplum bir koca saldırgan yükselişlere, durup dinlenmeden konforlu umutsuzluktu sadece. Biz savaşa bir geleceğe dair planlar yapmaya doğduk. Adı konu- doğduk.” lamayan bir yalnızlığa doğduk. Kendinden başkası- nı umursamamanın hayat bilgisi olduğu bir zamana doğduk. Biz bu ülkeyi hiç sevemedik. hayaletler ülkesine çeviren zulüm umurunda değildi Hani televizyonlarda belli dönemlerde sanki düğ- kimsenin. Hiç birine musallat olmuyordu o haya- menize basılmış gibi hep bir ağızdan tutturdu- letler. Tarihin 1915’i yaşanmamıştı hiç. Kimse ke- ğunuz “yüzleşme” diye bir meret var ya, biz onun derlenmemişti yoklukla. Dersim ilk kadın pilotun imkânsızlığına doğduk. Çok bildiğiniz için asla bile- Cumhuriyet’e attığı bir imzaydı sadece. Hem zaten mediğiniz, fark edemediğiniz şey şuydu: Yüzleşecek bütün bu meseleler siyasiydi, siyasetin işiydi. Soykı- bir şey yoktu ortada. Kimsenin bir takım gerçekleri rımla katliam arasındaki fark sizin uzmanlıklarınız öğrenip sarsılacağı, “Vay be, Kürtlere ne eziyetler ya- belirleyeceği bir takım hesaplardı. Bütün bu dehşet pılmış”, “12 Eylül’de neler çekmiş insanlar” diyeceği dış güçlerin, iç mihrakların, düğmelere basanların, yoktu. Basitçe ve korkunçça umurunda değildi in- kalkınmayı engellemeye çalışanların oyunlarıydı. sanların. Bu topraklarda toplum dediğiniz her kimse, Kimsenin acısı kimseye değmiyordu. Ve sizin ulus- kimlerden oluşuyorsa –ki çoğu kez egemen olandan devletiniz, milliyetçiliğiniz, devlet geleneğiniz böy- oluşuyor yalnızca- kendinden başkasına olanı umur- lesi bir değmeme halini, böylesi bir umursamama- samamakta yatıyordu tohumu. Biz böyle gördük, yı açıklamaya yetmiyordu. Anlatabiliyor muyum? böyle yaşadık. 12 Eylül’de neler yaşandığı kimsenin Hayır. Anlatamıyorum. Zaten kim anlatabilmiş ki umurunda değildi, başka bir Eylül’ün 6’sında yaşa- anlatılamayanı? nanların umurlarında olmadığı gibi. Savaş umur- larında değildi kazanan tarafta olmak arzusundan Gezi’de umut böylesi bir umutsuzluktan doğdu işte. başka. Leyla Erbil’in Kalan’ını yapan yok etmeler, Hepimiz olmasa da binlercemiz hayatında ilk kez bu sürmeler, kovmalar, katliamlar, koca bir coğrafyayı ülkeyle, içinde yaşadığı toplumla barışık bir mutlu- dosya: Bizim Gezi 21 luğu yaşadı. Daralmış bedenler genişledi. Herkes- mesini kullanan ilk Ermeni yazar Hagop Oşagan’ın lerin boyu birkaç santim uzadı, yüzleri serinledi. bu kelimeyi nasıl kullandığını anlatır. 1915’ten son- Bakışmak diye bir şey oldu. Devlet aradan çekilince ra tüm Ermeni edebiyatçılar gibi Oşagan da anla- hayatın bilgisi değişti. Hayır, o kadar da naif deği- tılamayanı anlatmaya çalışmanın esaretindedir ve lim. Kimse kimseye tam anlamıyla dokunmadı he- yazdığı romanın (Mnatsortats) amacını şöyle ifade nüz. Hayaletleri kendine musallat edecek kadar baş- eder: “Felaket’e yaklaşmak”. Felaket asla bilinemez, kasının derdiyle kederlenmedi. Umursamama zehri ölçülüp, hesaplanılamaz, açıklanamaz çünkü. Müm- akmadı bedenlerden. Kimse, hiç birimiz arınmadık kün olan tek şey ona yaklaşmak’tır. Gezi’de. Ama bir şey oldu. Anlamak ve anlatmanın dışında bir şey; hiç olmayan, olmaz sandığımız bir Kelimelere inanır mısınız? Yaklaşmak nasıl başka şey. Yaklaşmak oldu Gezi’de. yaklaşmalara kapı aralayabilir, farkında mısınız? Si- zin sert ve kupkuru biliciliğinize karşı yaklaşmayı Yaklaşmak nedir, nasıl anlatayım ben şimdi size? yeni ve taptaze bir bilme, ilişki kurma biçimi olarak Ama şu kadarını söyleyebilirim: Gezi’deki şiir yak- deneyimleyen Gezi’de şiirden daha inanılası bir şey laşmakla ilgiliydi (hatta bana kalırsa mizah da öyle). neden yoktu, düşünüp az biraz hayıflanır mısınız? Birbirine yaklaşmaktan, yakınlaşmaktan bahsetmi- Ya da iyisi mi siz sizliğiniz tadına doya doya varın. yorum. Sizin büyük büyük siyasi kategorilerinizi, Bizim dilimizde Haziran’da kalma benzersiz tatlar tane tane açıklamalarınızı, her bir şeyi biliciliğinizi var şimdi ve adını bulacak daha nice aylar… yerinden edecek bir bilme/ilişkilenme biçimi olan yaklaşmak’tan bahsediyorum. Kendi bilinmeyeniyle … Nedir mi mutluluk diyorsun barışık, parçaları sökülüp teker teker analiz edilip Bir eylülü gitmek belki de böyle yeniden birleştirilemeyecek, bütünlüğüyle kendini (Eylül ki en kanayan aydır tarihte) size okutmayan bir yaklaşmak. Marc Nichanian, İlhan Berk - Edebiyat ve Felaket’te 1915 için Felaket (Ağed) keli- “Aşklar içinde Bir Kentin Herhangi Bir Kentin” 22 dosya: Bizim Gezi BUNLAAARRRR!

Dilara Kızıldağ, Şehlem Sebik

Türkiye’de mücadele geleneği şiddete dayalıdır. Biz böyle gördük, böyle bildik. Direnmek ciddi bir iştir. Fakat polisin şiddetine karşı polise çiçek atan, öpücük gönderen bu mizahi ve şiddetsiz mücadele de nereden çıktı? Bunlaarr mı çevreci? Bunlaarr mı dış mihrak? Ama cibiliyeti belli bunların.i

31 Mayıs sabahından beri bir düşün içinde yaşıyoruz! Sokağa çıkarken bir randevuya ge- cikecekmiş gibi mutlu ve telaşlı hallerimiz, ağzımız kulaklarda şaşkınlık anlarımız, tanı- madığımız insanlara hal hatır sorma, herkesi kollama hevesimizle biz bir başka olduk. Bu umutlu, heyecanlı halimizi başkalarının da gözlerinden okuyunca, başladık ses kayıt ciha- zımızla kapı kapı dolaşmaya. Gezi Parkı polis zoruyla korkunç bir şekilde boşaltıldıktan bir kaç gün sonra, hani hala sokaklar evimizken, heyecanımız bulaşıcı şekilde artarken başladık görüşmelere, yani daha olayların üzerine fazla da düşünmemişken. Bu yazıda Lambda akti- vistlerinden Levent Pişkin, Görkem Ulumeriç, bağımsız LGBT aktivisti Ecem Dalgakıran, Güncel Hukuk Dergisi’nden Avukat Filiz Kerestecioğlu, bağımsız feminist Nilgün Yurda- lan ve Nil Mutluer, Voltrans’tan Ali Arıkan, Antikapitalist Müslümanlardan Hadiye Yolcu ve Mehmet Lütfü Özdemir, Mor Çatı aktivistlerinden Birgül Akay, SFK üyelerinden Tuğçe Eda Sarıgül ve Bilinç Şüküroğlu, oyuncu ve yazar Esmeray yaptığımız uzun ve çok keyifli görüşmeleri derlemeye çalıştık.

O ilk duyguları almak istedik ve “ne oldu bize yahu!” diye birlikte düşünmek.

“Bu Daha Başlangıç” dılar ama fazla değillerdi. Sakin bir zamanını kolla- Ali: Uzun yıllardır ak- yıp parka gittiğimde arkadaşlarım bana turistik Gezi tivistim ama mesela 1 düzenlediler. İşte burada mutfak, revirler, bostan Mayıslardaki o inatlaş- burada, nazar boncuğunu buraya asmışlar, devrim ma, politik bir şeyden müzesi, ölenler için yapılan alan, Gezi kütüphanesi. çok sidik yarışı hali Feministlerin standını da gördüm ama tanıdığım ol- beni rahatsız etiğinden, madığından mı, ayrı hissettiğimden mi, hiç gitmek bu tip eylemlere gitmi- istemedim. Ama genel olarak parktan etkilendim. yordum. Son dönemde Gerçi feminist, LGBT, anarşist, sol vb. örgütlerden gördüğüm kanser teda- dayanışma örgütleyen, yardımlaşan, takas pazarları visinden dolayı bedenim yapan, çeşitli konularda atölyeler yapan, sorgulayan zayıf olduğundan da uzak kaldım aslında. Bu yüz- insanların ilk defa yaptığı şeyler değildi bunlar, Gezi den Gezi direnişi sürecinde arkadaşlarımla telefon- sürecinden önce de yapılıyordu. Ama orada o ilişki- la görüşüyordum, ebeveyn gibi merak ediyordum leri ilk defa yaşayanlar daha çoktu. Gezi parkındaki uzaktayken. Olayların içindeyken de hem kendini insanların deneyimlerini dinlemek bile beni umut- koruyacaksın, hem de dışarıdakileri “Ben iyiyim”e landırdı. İnsanlar, birbirlerini ötekileştirmiyordu. inandıracaksın, o da zor. Televizyondan gördüklerim Gerçi senin camiandan olmayan insanlarla ilk tanış- çok kentli görüntülerdi ilk başta. Varoştan insanlar mada da benzer tepkiler, benzer dönüşümler yaşa- ancak bir sure sonra fotoğraflara dahil olmaya başla- nır. Yani birlikte çatışmış olmak, tanışmış olmak da dosya: Bizim Gezi 23 yetmiyor, iletişimi sürdürmek gerekiyor. Daha uzun lar trenlere doldurularak İstanbul dışına sürüldü. Bu soluklu bir şey yani aslında bu herkes için “Bu daha süreç günümüzde de devam ediyor. Bildiğiniz gibi başlangıç!” en son Avcılar’daki Meis Sitesi ve Beyoğlu Bayram Sokak olayları yaşandı. Şehrin merkezinden ilk dış- “Şiştik Vallahi!” lananlar hep LGBT’ler, sokak çocukları, sokak hay- Filiz: İnsanlar kendi ya- vanları oluyor. Bu yüzden zaten LGBT örgütleri ola- şam alanlarında söz sa- rak kentsel dönüşüm projelerini “Gettolar değil hibi olamadan, her han- kentin tamamını istiyoruz!” diyerek yakından takip gi bir söz üretmelerine ediyorduk. Gezi Parkı da bizim zaten söz söylediği- izin verilmeden, baskıcı, miz ve içerisinde yer aldığımız bir süreçti. Bizim için otoriter bir yaklaşım- tarihsel bir süreç oldu. Toplumun her kesimi ora- la, aslında bir anlamda daydı, aktivistler kadar alanlara ilk defa çıkmış kişi- kapitalizmin rant bek- ler de vardı ve çoğunluğu bunlar oluşturuyordu, ör- lentisi nedeniyle nefes gütsüz bir kitle. Daha parka ilk dozer girdiğinde de alamaz hale getirildi. gök kuşağı bayrağı ile oradaydık, son gün müdahale Gezi direnişi gösterdi ki olduğunda da. Bu insanlar 20 gün boyunca gök ku- hükümetin müdahalelerinden rahatsız olan yalnız- şağı bayrağını orada gördüler. Bu bayrağı tutan in- ca muhalif olanlar, zaman zaman sokağa çıkan, söz sanlar onlara ilk yardımda bulundular, yiyecek da- söylemeye çalışan aktivistler değil, aslında çok genel ğıttılar, barikatlarda nöbetçi oldular. Alanı hep bera- bir halk kitlesiymiş. Kardeş Türküler’in şarkısındaki ber kazandık ve bu dayanışma ön yargıları kırdı. “şiştik vallahi” sözü herkes için geçerliymiş. Gezi sü- Taksim meydanına ilk girdiğimizde LGBT bayrağı- reci için bir arkadaşım güzel bir tanımlama yapmıştı: mızla 60-70 kişiydik. Yüz bine yakın insan oradaydı “Avukatlar gözaltına alındı, avukatlar kendilerince ve insanlar bizi ayakta alkışladı ve “kurtuluş yok tek ses çıkardılar. Gazeteciler gözaltına alındı, gazeteci- başına ya hep beraber ya hiç birimiz” sloganını hep ler ses çıkardılar. Kadınlara baskılar oldu, kadınlar birlikte söyledik. ses çıkardılar, ama ne zaman ki saldırı kendi kendi- ne ses çıkaramayacak bir ağaca yapıldı, o zaman in- # Diren Ayol sanlar onun için isyan ettiler.” İsyana şiddetle cevap Levent: LGBT’ler po- verildi. Kullanılan şiddet iktidarın verdiği cesaretten lis şiddetini ilk defa Ge- kaynaklandı. Zabıtaların, polislerin bu şiddeti cezasız zi parkında deneyimle- kalmamalıydı. İdari amirler hakkında da soruşturma medi. Biz gece gündüz açılmalıydı. Türkiye’de ne yazık ki böyle bir gelenek demeden herhangi bir yok. Türkiye’de idareyi ve devleti koruma refleksi var, hareketimizde, sinema- valimi yedirmem, emniyet müdürümü yedirmem, da, evlerimizde, sokak- polisimi yedirmem anlayışı var. Gerçekten adil, ba- ta polis şiddetine maruz ğımsız yargı için yargının siyasi erkin etki alanı içeri- kalıyoruz. Bunun dışın- sinde olmaması lazım. da parklar özellikle ge- celeri 12’den sonra geyler için sosyalleşme alanları. Gettoları değil kentin Orada tüm sosyal statüde insanlar buluşabilir, çün- tamamını istiyoruz! kü gey barlarda bir içki 10 lira iken parklarda da- Görkem: LGBT bireyle- ha özgür bir ortam var, sosyal statüsü ne olursa ol- rin linç ve sürgün politi- sun o grubun tüm üyelerine açık yerler. Bir de Tak- kaları ile kentten dışlan- sim ve Beyoğlu LGBT hareketi için kazanılmış bir maları veya şehrin yal- mekan, onur yürüyüşleri 11 yıldır burada yapılıyor. nızca yalıtılmış bölgele- Beyoğlu’nda sıkıştırılan varlığımızı kitlesel bir bi- rindeki gettolarda yaşa- çimde haykırıyoruz. Bu direniş bizim 21 yıldır ka- maya zorlanmaları 21 zanamadığımız meşruiyeti doğrudan kazanmamızı yıllık örgütlü mücadele- sağladı. Yerleşik algıları kırdığımızı düşünüyorum. mizi ateşleyen şeylerden- Sosyal medyada iyi dilekler ilk olarak Çarşı’ya, ikin- di. 80 darbesinde trans- ci olarak da LGBT’lere gönderildi. Geziye girdikten 24 dosya: Bizim Gezi sonra da polis şiddetinden kaçan insanların sığınma- “Tayyipsiz ve Tacizsiz ları için İstanbul’da tüm derneklerimizi, genel evle- Hava Sahası” ri, gey barları, kafeleri açtık. Barikatlarda ve revirler- Birgül: Gezi parkında de de zaten vardık. Gözaltına alınanlara avukat des- feministler olarak çadır teği sağladık. İnsanlar temas ettikleri LGBT’lerin sa- kurduk. Çadırımıza çe- dece yatak için, cinsel haklar için mücadele etmedik- şitli sloganlar yazdık. En lerini, her alanda var olmak için mücadele ettikleri- önemlisi de “Tacizsiz ve ni anladı. Tayyipsiz hava sahası” oldu. Bu süreçte, parkta Nerdesin aşkım? apolitik dediğimiz ka- Esmeray: Direnişçi- dınlar solun kısıtlayıcı ler, özgürlüklerime do- söylemine yapılan eleş- kunma, bana dokun- tirileri feministlere de yönelttiler. O genç kadınlara ma diyen bir gruptu. örgütsüz diyebilirdik ama bizim algılayamadığımız Yaş ortalaması 28’di ve bir örgütlenme şekilleri vardı. Feministler olarak orta yaşta insanlar da böylelikle kendimizi sorguladık ve şahsen eski ez- çoktu, gece gündüz de berlerle yol alınamayacağını artık çok net anladım. oradaydı bu insanlar. Mesela eski sol örgütlerde bacıydım. Ama orada bacı Cidden bir halk ayak- yoktu, barikatta tuğlaları aldı götürdü kadınlar. Fut- lanmasıydı. Halk önde bol taraftarları sloganlarında kadın erkek hepimiz gençler arkada değildi, delikanlıyız dedi. “Delikan” erkek tanımı olmaktan gençler önden, halk arkadan gitti. Bu gençler öyle çıkartıldı. Böylelikle çok farklı kesimlerden gelen şeyler deşifre etti ki: A aa! Devlet ortada yok! İçiş- birçok insan birbirlerine değebildi. Diğer yandan leri bakanı nerede? Bürokrasi işlemiyor! Demokra- Tayyip Erdoğan baskıyı arttırdıkça arttırdı. Aile ve tik bir ülkede eğer imar iskan ile ilgili bir proje var- Sosyal Politikalar Bakanlığı da tamamen Erdoğan’la sa buna belediye, belediyeyi aşıyorsa İçişleri Bakan- aynı çizgideydi. Polisin zorbaca saldırısıyla inanılmaz lığı bakar. A aa! Hiç biri yok ortada. Bir tek Tay- bir şiddete maruz bırakıldık ve arkasından kadınlar yip var. O da vurun, kırın, % 50 var arkamda falan. gözaltında tacize uğramaya başladı. Artık ben ne bu O zaman Belediye Başkanı neden var? O hali ney- bakanlığın ne de bu hükümetin muhatap alınmasını di öyle Beyoğlu Belediye Başkanı’nın? Babası tara- kabul etmiyorum. fından tokat yemiş, ödü kopmuş çocuk gibiydi. Ne işe yarıyorsun sen? Vali ne dediğini bilmiyor, İçişleri “Bu Feministler De Bakanı’nı zaten bir defa gördük. Katil polis bile de- Aile Dışında Hayat Var şifre olmuş artık, öldürmüş belli, bırakıyorlar. Bu ne Demiş, Bunlar Toplum demek oluyor? Düşmanı, Ahlaksız!” Bilinç: Gezi sürecinde Ev sahipleri… şiddet konusunda da LGBT blok’un adı medyada geçmedi ama sokakta tartışmalar oldu. “Bari- en çok ilgiyi gören de onlardı. Tabii şöyle bir esprisi kat kuralım mı?” diyen- de vardı, ev sahibiydi onlar. Taksim ve çevresinde bir lerle “Yok yahu bizim şey olduğu zaman ilk korkacak LGBT blok, evine işimiz değil!” diyenler sahip çıkıyordu. Ama çok görünür olmadı ev sahip- olarak kadınlar da ikiye leri. Halk TV Sezgin Tanrıkulu’na bağlandı mese- bölündü. Kimi en önde olmalıymış gibi kötü hissetti la, adam kadın kelimesini ağzına alamıyor, eşcinsel kendini, kimi de arkada olanın, pasif direnişte ola- diyemiyor, “renkli” diyor. “CHP eşcinsel hareketi nın yanında olduğu için kötü hissetti. Aslında polis destekleyecek mi?” diye sordular, adam yine eşcinsel sana gaz, mermi atıyor, sen ise hiç bir zarar verme- kelimesini ağzına almadan “CHP bütün renkleri bü- yeceğini bile bile, sembolik neredeyse, taş atıyorsun. tün farklılıkları kucaklayan şemsiyesine alan..” diye Ben mesela kendi elimle taş atan birisini durdur- başladı. Çok gıcıktı. Binnaz Toprak’ı bağlasalar öyle dum. Bana, “Kardeşlerimiz öldürüldü!” diyor. Ama olmazdı. senin kardeşin benim de kardeşim, ben de öfkeliyim! dosya: Bizim Gezi 25 Şehlem Sebik, İstanbul Sebik, Şehlem

“Avukatlar gözaltına alındı, olarak AKP politikalarına karşı her zaman eylemlilik halindeyiz. SFK’nın talepleri diğer feministlerin ta- avukatlar kendilerince ses çıkardılar. leplerinden çok da farklı değil ama SFK’nın önem- Gazeteciler gözaltına alındı, sediği biraz da, kadın emeği ve kapitalizm eleştirisi. gazeteciler ses çıkardılar. Kadınlara “Aile dışında hayat var!” kampanyasını yürüttük ör- neğin. Hatta bir köşe yazarı Gezi sürecinden sonra baskılar oldu, kadınlar ses “Bu feministler de aile dışında hayat var demiş, bun- çıkardılar, ama ne zaman ki saldırı lar toplum düşmanı, ahlaksız” diye yazmıştı. kendi kendine ses çıkaramayacak “Küfürle Değil İnatla bir ağaca yapıldı, o zaman insanlar Diren!” Eda: Feminist çadırın onun için isyan ettiler.” park içerisinde olması önemliydi. Çadıra yö- nelik eleştiriler de var, SFK kendi içinde kent hareketini birebir teorikleş- bu eleştirilere de katılı- tirmiş değil. O yüzden de Gezi’de 25 Mayıs’ta top- yorum, özeleştiriyse ve- lanıldığında biz örgüt olarak değil, bireysel olarak relim. Ama oraya gelen oradaydık. Sonrasında örgüt olarak katılmaya karar birçok kadınla da ileti- verdik. Aslında bu Gezi olayı kentleşmeyle ilgili bi- şim kuruldu, bunu da zim algılarımızı çok açtı. Kentleşmenin gündelik ha- yadsımayalım. Sen sadece feministler olarak orada yatımızı nasıl değiştirdiğini ve bunun hakkında ko- dursan ve hiçbir şey yapmasan bile zaten o kadınlar nulmaya ihtiyacımız olduğunu fark ettik. Zaten SFK gelecekti. Direnişten sonra fark ettik ki kent ve ka- 26 dosya: Bizim Gezi dını sorgulamıyormuşuz. En çok karanlık sokaklar da çoğunun kadın olması gibi bir şey, sevinemedim kadınların güvenliği için uygun değil, “Geceleri de yani. Çok apolitik şeyler söylüyorum aslında, his- sokakları da meydanları da terk etmiyoruz” diyor- simden konuşuyorum. Şiddetten kadınlar, gençler, duk ama bu kadın hareketinin kentle buluşması- çocuklar, yetişkinler, yaşlıların yanında hayvanlar da nı sağlamıyordu. Tacize yönelikti daha çok. Gezi çok etkilendi. Canlılar öldü, kelebekler, böcekler öl- sürecinde daha çok kent hareketini, mahallelerde düler. Bu saldırıları onaylaması gerektiğini düşünen örgütlenmeyi gündemleştirmeye başladık. Gezi di- kişilerde de derin bir kötülük etkisi bıraktı. Yarın renişinin dönüştürücü etkisini gündelik hayatımız- öbür gün o fikriyat başka yapılan kötülüklere de bo- da parktan çıktıktan sonra da gördük. Çıktı birisi, yun eğecektir. “Hamile kadınlar sokağa çıkmasın” dedi mesela. Bence her söyleneni de ciddiye almak gerekmiyor Provokatif Eylemlere ama o gün ona çok hızlı cevap verildi. Ben o eyle- Karşı… min nasıl organize olduğunu anlayamadım gerçek- Hadiye: Gezide Dev- ten. Bir şey söylendi ve hemen ertesi gün örgütlü rimci Müslümanlar ola- örgütsüz bütün kadınlar eylem yaptı. Çünkü Gezi rak “Ağaçlar Allah’a direnişinden sonra artık insanlar bir şeylere “Ha- Secde eder, AKP serma- yır!” demek istiyordu. Bu söz direnişten önce söy- yeye!”, “Mülk Allah’ın- lenseydi, bu kadar çabuk örgütlenir miydi? Bir de dır”, “İhale ve Rant için direnişte küfür silme eylemi bence çok yaratıcı ve Dilenenlerin Değil, Sir- güzeldi. Orada “küfürle değil inatla diren” çok iyi ke ve Limonla Direnenlerin Yanındayız!” sloganları bir slogandı. Çarşı’nın attıkları cinsiyetçi sloganları ile yer aldık. “Kapitalizm kork Allah’tan başka otorite çArşı’nın kendisinin durdurmaya çalışması da bü- yok!” dedik. Paylaşımın, dayanışmanın olduğu Gezi yük bir kazanımdı. direnişi en çok da empatiyi öğretti bize. Hatta dire- nişçiler olası bir provokatif eyleme karşı namaz kılan- “Yarın Öbür Gün ları korudular. Direniş süresince birçok yalan habere O Fikriyat Başka şahit olduk. “Başörtülü hanımlara saldırdılar”, “Ca- Yapılan Kötülüklere mide uygunsuz iş yaptılar” gibi. İktidarın direnişçile- De Boyun Eğecektir.” re “Allahsız! Kitapsız!” dediğini duyduk hepimiz Nilgün: Herhalde 4. medyadan. “Namaz kılanlara saldırıldı!” gibi çıkabi- Günün sabahıydı, Gezi lecek yalan haberlere, provokatif eylemlere karşı ko- parkına ilk girişimde ta- ruma oluşturuldu. Bu koruma görevini üstlenenler rihe tanık olmak gibi çok içinde ateist olduğunu söyleyenler de vardı. Bu da farklı bir şey hissettim. gösteriyor ki, direnişte yer alan halk gerçekten birbi- Orada ilk gözüme çar- rinin tercihlerine karşı oldukça saygılı ve duyarlıydı. pan, çok kadın olması oldu. Sosyalist örgütlerin bütün eylemlerinde erkek- “Bunları Yapan ler konuşur, kararı erkekler alır ama hep çok kadın Müslümansa Ben vardır, ama o kadar. Oysa burada kadınlar politik Müslüman Değilim” olarak da vardılar. Buna rağmen, Taksim Dayanış- Mehmet: Türkiye’de mada çok az sayıda kadın vardı ve kadınların sözlü Müslümanların örgüt- talebi o toplantılarda yansımıyordu. Sonra kadınlar lenmeleri bir geleneğin toplantılara gitmeye başlayınca söylem değişti. Ka- içerisinden geliyor as- dınların önlerde olması ile ilgili medya kanallarında lında. Ben de o gele- “Vay be! Kadın başıyla!” gibi bir söylem kullanıldı, nekten gelen bir Anti- kadınlar kahramanlaştırıldı. Bunlar çok rahatsız edi- Kapitalist Müslüman ci, erkek üzerinden tanımlar. Kırmızılı siyahlı kadın olarak, Kerbela, 6-7 Ey- konusunda “Vay be! Nasıl da karşı koymuş! İşte ka- lül, Madımak, Maraş olaylarına karşı, “Bunları ya- dınlık budur!” duygusunu yaşamadım ben. Bir se- pan Müslümansa ben Müslüman değilim” dedim. vinç, hayranlık, kahramanlaştırma falan değildi, acı İktidar kendisine Müslümanım diyor ama bana gö- çekmeyle kurduğu ilişkiydi. İntihar bombacılarının ne bunlar kapitalizme abdest aldırmış, İslam’ı anla- dosya: Bizim Gezi 27 mamış insanlar. 2002 yılı seçimlerinde millet ladı. Ama yine de sol AKP’ye dedi ki, “devletin baskıcı, totaliter, milleti grupların bazıları aynı sömüren, ötekileştiren rejimi değiştirin”. “Siz Müs- tas aynı hamamlar, bir lümansınız, size güveniyoruz”, dediler. Devletin dönüp bakmıyorlar yani alışkanlıklarını değiştirin denildi. Ama bunlar ken- kendilerine. Parkta sık di alışkanlıklarını devletleştirdi. sık “Ankara’da hala dire- niş sürüyor, lütfen ciddi “Aile Kavgaları olalım, lütfen o şarkıyı Onlarda Da Başlamış, çalmayalım!” gibi şeyler Aynı Bir Dönem söyleniyordu mesela, o Bazılarımızın erkeklikti işte. Tam ola- Atatürkçü Aileleriyle rak bu direnişin karşısında, direniş ruhunu tehlike- Ettiği Kavgalar Gibi.” ye atan bir şeydi. Beşiktaş taraftarı bence onlardan Nil: Gezi sürecinde daha az erkeklik üretti. Bir de “Feministler” kimli- kimlik siyasetinin altı- ğiyle duyuru yaparak duvar yazılarını silen grubun nın ne kadar boş olabi- eylemi, olaya bu şekilde dahil oluşları, parktaki o leceğini gördük. Gezi, sosyalliğe karışmama, dışarıdan bakma halleri de mesele bazlı bir çıkış- beni çok rahatsız etti. Duvar yazılarını silerek gö- tır o yüzden de çoğulcu bir yapısı var. Bu çoğul- rünmez kılmak, iktidarın yaptığı yöntem değil mi? da yan yana duranların birbiriyle diyalog kurması Feministler toplanma ve birlikte bir şey yapma alanı hali yakalandı ama diyalog alanları ve mekanizmala- olan Gezi parkını iyi kullanamadılar bence. Kimlik rı tam olarak kurulamadı diye düşünüyorum. Kaldı politikalarının solcular gibi çok dışlayıcı, soyut ol- ki Müslümanlar arasında bile farklılıklar olduğunu duğu ortaya çıktı. Ama “İbneye, orospuya, kadına gördük. Antikapitalist Müslümanlar başından beri küfretme” sloganları güzeldi. Sloganlar bir yandan bu işi sahiplendiler çünkü çoğul sese açıktılar ve di- da birbirimize değmemizi sağladı. Mesela parka git- renişin şekli durdukları yere yakındı. Ancak, Müs- tiğim ilk gün, daha hiçbir stand, grup yoktu, en or- lüman cenahta oldukça küçük bir kesimi temsil edi- tada LGBTT’lerin oturduğu masadaydım. Liseliler yorlar. Eleştiriliyorlar. Burada vahim olan kendini okulu kırıp gelmişler ve ellerinde bayrakla, İstiklal AKP ile özdeşleştiren olsun olmasın görece eleştirel Marşı söyleyerek başladılar yürümeye. Çok genç Müslüman cenahın işin boyutlarına sessiz kalması, olduklarını görünce biraz yumuşadım. Ellerindeki hükümetin darbe korkutmasını dinlemesi. Gezi’de- malzeme bu diye düşündüm ama rahatsız edecek kileri ayyaş, anarşik ve buraya yabancı olarak öteki- kadar da enerjikler. “Orospu çocuğu Tayyip Erdo- leştirmeyi tercih ettiler. Biat kültürünü sürdüren bu ğan” diye yürüyorlar. Bir gün önce “Biz Orospular cenah, “Esas unsur dindar üsluba uygun yaşamak, Tayyip’in bizim çocuğumuz olmadığına eminiz!” diğerleri yabancı” özcülüğüne girdi. Oysa eylemle- yazılı bir döviz hazırlamıştım. Onlar slogan ata ata re en çok AKP döneminde büyümüş gençler katıldı. gelirken, karşılarında dövizi tuttum, durdum. 20-30 Kim daha esas, bu nasıl ölçülür ve ne önemi var? Bir kişilik bir grup, önde erkekler, arkada kızlar var. Dö- kısmı da işin darbe ile ilgili olmadığını bildiği hal- vizi gördükleri anda aşama aşama sustular ve alkışla- de konformist davrandı. Kaba bir benzetme ile 28 maya başladılar. Sonra arkadaki kızlar çevremi sardı: Şubat’ta olanları görmeyi tercih etmeyen Kemalist- “Fotoğrafını çekebilir miyiz?” diye sordular, çektiler, lerden veya dönemin konformistlerinden bir farkla- “çok haklısınız” dediler. Ve ben o gün bir daha o slo- rı yok. İşin esasını anlatmaya çalışan bazı Müslüman ganı duymadım. Hemen sonra “Mustafa Kemal’in arkadaşların kendi çevrelerinde rahat edemedikleri- askerleriyiz” diye bağıranların etrafına “Öldürme- ni biliyorum. Aile kavgaları onlarda başlamış, aynı yeceğiz, ölmeyeceğiz kimsenin askeri olmayacağız!” bir dönem bazılarımızın Atatürkçü aileleriyle ettiği diye yazıp astık. kavgalar gibi. Notlar “Öldürmeyeceğiz, Ölmeyeceğiz, Kimsenin Askeri i. “Başbakan Kazlıçeşme mitinginde konuştu”, Olmayacağız!” 16.06.2013: http://www.dha.com.tr/basbakan-kaz- Ecem: Gezi süreci herkesin kendine bakmasını sağ- licesme-mitinginde-konustu_486205.html 28 dosya: Bizim Gezi DİRENİŞTE -LBT- KADIN “Meclis kürsüsünden hasta OLMAK ilan edilişimizin üzerinden birkaç gün sonra yok sayılmanın, damgalanmanın biriken öfkesiyle kitlesel olarak sokaklardaydık.”

“Elimizde gökkuşağı bayrağı ile barikatlarda önlere doğru giderken ya da kalabalık meydanlarda Zeliş Deniz yürürken belki de ilk defa bu kadar Özlem Çöl büyük bir kitle içinde garip bakışlarla Sezen Yalçın değil coşkuyla karşılandık.”

Yaşam alanlarımızın devlet eliyle talanına, iktidarın daha başlangıç olduğunu aklımızda tutarak Hazi- hem kamusal hem özel hayatlarımıza, bedenlerimi- ran direnişinin etkilerini sindirmeye çalışaduralım, ze, kimliklerimize ve varoluşlarımıza yoğun saldırı- direnişte çokça adını duyuran LGBT hareketine, sına “ya basta!” diyerek kendimizi sokaklara atma- hareketten kadınlar olarak içeriden bakalım istedik. mızın üzerinden yaklaşık iki ay geçti. Hükümetin Bizi tanımayan bir iktidara “Asıl biz seni tanımıyo- adını koymamakla birlikte açıkça ilan ettiği savaşla ruz!” derken kendi içimizdeki eril iktidar adacıkla- birlikte çevik kuvvet, biber gazı, plastik mermi, gö- rına da gözümüzü çevirdik. zaltılar, kayıplar gündelik yaşamımızın rutin parça- ları haline geldiler. Diğer yanda direnişin bize ka- Feminist İsyan Hepimize Lazım! zandırdıkları da olan biten onca şiddete rağmen dik Gezi direnişinde kadınlar daha ilk günlerden iti- durmamızı sağladı. Gezi Parkı ve diğer eylemleri baren en ön saflarda yerlerini aldılar. Varlıklarıyla, deneyimleyen, içinde olan örgütlü, örgütsüz herkes sloganlarıyla, alandaki cinsiyetçiliğe karşı ortaya Türkiye tarihinde eşi az görülür deneyimler edindi. koydukları feminist duruşla Haziran direnişinin en Alanda, barikatlarda yeşerttiğimiz dayanışma ruhu, önemli belirleyicilerinden oldular. Gezi’nin “Taciz- en zor durumlarda bile birbirimizi kollama bilinci, siz ve Tayyipsiz Hava Sahası”na dönüştürülmesi de bildiğimiz siyasetin artık bize yetmediğinin genel “kadınların erkeklere de devlete de çocuk borcunun kabulü üzerine bunun dışına çıkma cesaretimiz bize olmadığını” her fırsatta ortaya konması da kuşkusuz direnişten kaldılar. feministlerin, direnişi bir kadın direnişine çevirdiği- nin işareti oldu. İsyanımızı, öfkemizi küfürle değil Gezi Parkı’nda hep birlikte yaşadıklarımızın, ey- inatla direnerek ortaya koymayı da alandaki feminist lediklerimizin bizi nasıl dönüştürdüğü, buradan söz kitleselleştirdi. Buna dair yapılan feminist küfür hareketle yeni bir siyaset biçimini yine hep birlik- atölyesi kendini feminist olarak tanımlamayan bir- te nasıl kuracağımız gibi sorular Haziran ayından çok kadını da etrafında toplayarak kadınlar olarak beri hepimizin zihninde dolaşıyor, büyük ihtimalle günlerce maruz kaldığımız duvar yazıları, duydu- cevapları da biraz zaman alacak. Bütün bunların ğumuz sloganlar karşısında hissettiğimiz sıkışmışlık dosya: Bizim Gezi 29

içinde bize nefes aldırdı. Sistemin her fırsatta altını kadın düşmanı politikalarını en keskin ifadelerle kalın çizgiler çizerek vurguladığı erkek iktidarının, ifşa ederek kendi politik sözlerini Gezi’deki geniş sisteme karşı mücadelede de kendini var etmesinde kitlelere de aktardılar. LGBT’ler de. Umutlarımızı bir yanlışlık vardı. yeşerten bu anlar zaman zaman cinsiyetçi sloganlar/ tavırlarla gölgelendi. Zor olan bu sloganların tam da LGBT’ler de direnişinin başından itibaren, barikat- yanımızda gökkuşağı bayrağının altında yan yana larda, İstiklal Caddesinde, tomaların önünde safları durduğumuz arkadaşlarımızdan işitmekti. Kitlesel hiç terk etmeyen bir diğer grup oldu. Meclis kür- öfkenin dışavurumu LGBT’lerde de cinsiyetçi kü- süsünden hasta ilan edilişimizin üzerinden birkaç fürler olarak kendini gösterdi. Kadın cinselliğinin gün sonra yok sayılmanın, damgalanmanın biriken başrolde olduğu küfürleri, sloganları kendi yarat- öfkesiyle kitlesel olarak sokaklardaydık. Parkı po- maya çalıştığımız yaşam alanlarımızda sözlü taciz lislerden geri alıp da içinde yeni bir yaşam kurmaya olarak bizzat yaşadık. Sözlü taciz LGBT blokta da başladığımız günden itibaren birbirimizi tanıdık, yaşandı, gullüm adı altında cinsiyetçiliğin nasıl beraber eylemenin, özgürleşmenin tadına vardık. üretildiğine şahit olduk. Homofobi ve cinsiyetçi- Özgürleştikçe çoğaldık, çoğaldıkça birbirimizden lik arasındaki suç ortaklığını gösterebilmek tam da güç aldık. Gezi bizler için eşi bulunmaz bir karşı- bu yüzden çok önemliydi. Bu ihtiyaca cevaben fe- laşma mekanı oldu. ministlerin “Kadına, İbneye, Orospuya küfretme” yazılı mor stickerları hemen gökkuşağı renklerine Bu iki grubun da içinde olan LBT kadınların bürünüp LGBT Blok standında yerini aldı. Günler LGBT özgürlük mücadelesi kadar, feminist müca- içerisinde LGBT’lerin ve feministlerin sözü parkın deleye de ihtiyaç duyduklarını birebir yaşayarak bir sözünün bir parçası haline geldi. kez daha gördük. LGBT hareketinin özgürleştiri- ci tarafının LBT kadınlar için AKP politikalarına Her şey, gittikçe umutsuz bir vaziyette yavaş yavaş karşı bir feminist isyanla bir arada yürümedikçe ilerlerken birden kendimizi inanılmaz bir çatışma- bize yetmeyeceğini anladık. Feministler AKP’nin nın ortasında bulduk. Haziran direnişi hepimiz için 30 dosya: Bizim Gezi

bir imkanın kapısını araladı. Direnişin bir parçası kadar dikkatli olma gayreti çok önemli bir etken- olan hepimiz için ise bu imkan yeni sorulara yeni di ama en çok Haziran direnişi boyunca eylemleri cevaplar bulma ihtiyacı yarattı. ve söylemleri ile direnişin ana unsurlarından olan Feminist ve LGBT hareketinin varlığı ve müdahil LGBT görünürlüğünün yıllardır olageldiği gibi, top- olma biçimiydi bu alanı kuran. lumsal olarak daha zor kabullenilen erkek eşcinselli- ği üzerinden “delikanlı ibneler” ya da “etekli oğlan- Bugün, durduğumuz bu noktada, sorabileceğimiz lar” gibi ifadelerle Gezi direnişinde dikkat çekse ve en önemli soru, bütün bu karşılaşmaları nasıl bir bu belki ilk defa olumlu ve anlamlı bir karşılaşmaya yere evriltebileceğimiz sorusu. Şimdi hem LGBT tekabül etse de, kadınlık deneyiminden gelen LBT örgütleri içinde, hem de dahil olduğumuz park fo- bireylerin varlığı oldukça belirgindi. LBT kadınlar rumlarında bu sorunun yanıtlarını bulmaya, yeni olarak Gökkuşağı bayrakları ile çatışmanın ortasında deneyimler oluşturmaya çalışıyoruz. ve barikatlarda, LGBT Blok masasıyla Gezi parkının ortasında ve bir sığınma mekanı olarak Lambda Kül- Gezi parkı sürecine dahil olan LGBT bireyler içinde tür Merkezi’nde birbirinden çok farklı karşılaşmalar LB kadın görünürlüğü yaratan şeyler olmadığı gibi ve deneyimler yaşadık. zaten toplumun algısında da yok sayılan ve görün- meyen kimliklerin olaylar sırasında ve gezi parkında- Kendi açımdan bu deneyimlerden en önemlisi ne ça- ki yaşam sürecinde de ifadesi zor ve karışıktı. Direni- tışma süresince, ne de Gezi parkı içinde olduğumuz şi barikatlar ve işgal alanı olarak mekanlara ayırırsak dönemde varoluşumu tehdit altında hissetmemek LGBT blok için en çok söylenen şey “LGBT’ler de oldu. Elimizde gökkuşağı bayrağı ile barikatlarda ne direndi be!” şeklinde ifade edildi. Fakat burada önlere doğru giderken ya da kalabalık meydanlarda barikat görünürlüğünde erkek eşcinsellerin tanım- yürürken belki de ilk defa bu kadar büyük bir kitle landığını anlamak direnişe dair fotoğraf kareleri ve içinde garip bakışlarla değil coşkuyla karşılandık. Ya ibnelere övgü adı altında aslında homofobi barındı- da Gezi parkı içinde, kadınlık deneyiminden gelen ran ‘’ibneler de delikanlı çıktı!’’ lafları altında LBT biri olarak da, ne slogan atarken, ne sevgilime do- kadınların pek adı geçmedi gibi duruyor. Etekli bir kunurken ne de sadece hareket ederken “acaba” diye ‘erkeğin’ elinde gökkuşağı bayrağı ve direnişin imajı sağımı solumu kontrol etme ihtiyacı duymadım. haline gelen maske/gözlük/talcid ile alanda dolaşma- sı, coğrafyamızın çeşitli direniş geleneklerinden gelen Ancak tabii ki bu kendiliğinden olmadı. Elbette algının çok dışında bir figür olup LGBT görünür- direniş ile birlikte deneyimlediğimiz bir arada dur- lüğü ile meşru kılan bir durumda iken sanırım LB maya çalışırken, herkesin belki daha önce olmadığı kadınlar bu durumdan çok faydalanamadı. Eşcin- dosya: Bizim Gezi 31 sel varoluşun herkes için başka başka yaşandığı bu ki patlayan cümleler ile karşılaşıldı. Standa gelip de dünyada tabi ki bütün görünürlükleri tanımlamak “lezbiyen kadınlarda var mı?” diye soran birisine çok zor olsa bile, toplumun algısında bazı LB kadın “evet varız, buradayız.” derken içimizde yaşadığı- prototiplerine uyan bireyleri alanda görenler acaba mız tereddüt karşı tarafın lezbiyen olarak algıladığı ‘’aa lezbiyenler de barikatta!’’ dediler mi, çok merak kadınla ne yapacağı, bunu neden sorduğu oldu. Bir ediyoruz. Hepimizin ruhunu verdiği Gezi Parkı dire- yandan görünürlük, bir yandan da o kadar güvenli nişinde elimizde gökkuşağı bayrağı ile alanlarda olan bir alanda olduğumuzu hissettiren duyguların bile LBT kadınlar ismen anılmayı önemli bir nokta ola- yetmeyeceği çelişki ile tacizle karşılaşmak korkusu... rak görmekteyiz. Burada da her şeyimizi elimizden almaya niyetli erkek dünyanın’’ibne’’ de olsa erkek LGBT Blok olarak gezi parkı direnişi sırasında, ör- eşcinsellerle tanımladığı bir LGBT hareketi içinden gütlü/örgütsüz LGBT bireylerin oluşturduğu direniş başlayan LB kadınların varoluş ve görünürlük mü- ve birbirleriyle dayanışma masası tamamen kendi cadelesi için ismimizi dilendirmeye devam edeceğiz. dinamiği ile oluştu. Daha önce hiç bir şekilde birbiri ile ilişki içerisinde olmayan, hatta ortak sosyal/sınıf- Parkın içerisine geldiğimizde LGBT olarak en bü- sal/kültürel birliktelikler taşımayan LGBT bireyler yük endişemiz bu kadar farklı oluşumlarla aynı alan- direniş çatısında bir araya geldi. İlk defa birbirlerini da hayat yaşarken taciz edilme korkusu oldu. Fakat gören örgütlü/örgütsüz LB kadınlar ‘’Biz daha önce ilk günlerinden beri gökkuşağı bayrağının görünür- neden karşılaşmadık?’’ sorularını sorarken aslında lüğü direniş içerinde dayanışmanın LGBT kanalını kendi içimizdeki temassızlığın sebepleri hakkında işaret ettiği için olsa gerek, kendi içerlerinde yarat- da özeleştiri yapma fırsatı bulmuşlardı. Örgütlenme tığı önyargılarda bir adım geriye çekilerek dayanış- kelimesinin kimileri için korkutucu yanı derneklere ma ruhuna girildiğinden, beklediğimiz homofobi gelmekten alıkoyarken kimileri içinde kafe barlarda ve transfobi ile karşılaşmadık. Ama meseleler daha sosyalleşmeyi gereksiz/değersiz görmenin sonucu ge- derinlerde tartışılma ortamları bulunduğunda tabii çirilen zaman parkın içinde son bulmuş oldu. 32 dosya: Bizim Gezi

İkili mücadele kavramı, Gezi direnişi süresince ve sonrasında, feministlerin hem sağa hem de sola kar- şı verdikleri çift yönlü mücadeleyi ifade ediyor. Çift yönlü mücadele dediğimizde çift yönlü bir saldırı- dan da bahsediyoruz demektir. Bizler, bu yazı ile Gezi sürecini kadınlar açısından değerlendirmeyi amaçladık. Bunun için süreci, gerek sağ gerekse sol- dan gelen saldırılar ve daha da önemlisi bu saldırı- lara karşı verdiğimiz mücadele açısından tartışmak istiyoruz. Böylesi bir çabanın Gezi direnişiyle birlik- te önemli bir süreçten geçen feminist hareketi daha da ileriye taşıyacağını, dolayısıyla kıymetli olduğunu düşünüyoruz.

Yukarıda kadınlara yönelik olarak sağdan ve soldan GEZİ’DE gelen saldırılardan bahsettik. Peki, kime göre sağ, kime göre sol? Örneğin 1940’ların S.S.C.B.’sinde yaşayan feministler olsaydık, en fazla sayıda çocuk FEMİNİSTLERİN doğuran kadına ödüller dağıtan devlet erkânını sol olarak nitelemeyecektik. Türkiye’de henüz iktidarı İKİLİ MÜCADELESİ ele geçirmemiş olan muhalif kesimlerin neler yapa- cağını bilmiyoruz. Ama sözlerine itibar ediyor ve bu yazı kapsamında kendilerini ‘sol’ olarak niteliyoruz.

Öznur Subaşı Yine, süreci kadınlar açısından değerlendirmeyi Ece Kocabıçak amaçladığımızı yazdık. Şu noktada “hangi kadın- lar?” sorusuna vereceğimiz yanıt başka bir yazının konusu olduğundan, şimdilik, sınıf, ırk, etnisite, cinsellik farkı gözetmeksizin patriyarkanın ezdiği / sömürdüğü tüm kadınlar demekle yetinelim.

Yazının elbette sınırları var. Öncelikle bu yazıyla Gezi sürecindeki tüm deneyimleri tek bir potada eritmek ve tüm görüşleri kesmek gibi bir iddiamız yok. Yine, bu yazı aslında bir tür ön değerlendirme “Gezi, kadınlar açısından yazısı, zira süreç halen farklı biçimlerde devam edi- belki de misli misli direniş yor. Bunlara ilave olarak, ikimiz de bu süreci aynı demekti çünkü kadınlar Gezi şehirde, İstanbul’da yaşadık ve ikimiz de Sosyalist Feminist Kolektif üyesi olan feministleriz. Bu du- sürecinde çeşitli saldırılara maruz rum, yapacağımız değerlendirmeye doğal bir hat çi- kaldı. Ve pek tabi, o saldırılara ziyor. Öte yandan, aynı şehirde olsak bile her birimi- zin direnişin çok farklı yerlerinde bulunma imkânı direndi. Bu yazıyla, Gezi direnişini oldu. Taksim Dayanışması’nın toplantılarında, Gezi kadınların mücadele hattından Parkı’nın içinde, sokaklarda, feminist çadırlarımız- da, şimdi de parklarda düzenlenen forumlarda yer değerlendirmeye niyet ettik. Ne alıyoruz. Bu nedenle farklılaşmış ve çeşitlilik içeren de olsa kadınların mücadelesi bir deneyim edinme imkânına kısmen de olsa erişe- Gezi direnişinin en önemli bildik. Buna ilave olarak, Sosyalist Feminist Kolektif içerisinde, feminist hareketin genelinde mevcut olan kerterizlerinden biriydi.” farklı feminizmlere dayanan çeşitliliğin var olması, dosya: Bizim Gezi 33 Nilgün Yurdalan, İstanbul Nilgün Yurdalan,

lama çabası idi. Onlar için lezbiyen aşk ve cinselliği diye bir şey zaten yok, kadınların birbiriyle sevişmesi, sevişmek sayılmıyor çünkü.

Gelelim canımızı daha çok yakan, soldan gelen sal- dırılara. Gezi direnişi öncesini hatırlayalım. Sol içe- risinde kadınların temsiliyeti her daim bir sorundu. KADER’in birkaç yıl önce yaptığı çalışma, ister dev- rimci, isterse sarı sendika olsun, konfederasyonla- rın üst düzey yönetiminin ne denli erkek olduğunu gösterdi. Yine sol / sosyalist örgütler ve sendikalar içerisinde kadına yönelik erkek şiddetinin taciz ve tecavüz biçimlerine karşı feministlerin verdiği zorlu mücadeleyi de biliyoruz. Gezi süreci öncesinde gerek bakış açımızı zenginleştiriyor, bizlere farklılıkları an- sol / sosyalist örgütlerin, gerekse sendikaların taciz, lama olanağını sunuyor. tecavüz konularında sınıfta kaldığına şahit olduk.

1. Çift Yönlü Saldırı Gezi süreci boyunca, yukarıda çizdiğimiz tablo açı- Önce kolayından, sağ cenahtan gelen saldırılarla baş- sından bakarsak bazı konularda bir iyileşme, bazı- layalım. Malumunuz, Gezi direnişi öncesi Başbakan larında ise kötüleşme yaşandı diyebiliriz. Bize göre, ve ahalisinin yürüttüğü politikalar çoğumuzu çileden örneğin, direnişçiler arasında kadına yönelik erkek çıkarttı. Peki, bu çevreler Gezi süresince ve sonrasın- şiddetinin küfür ve taciz boyutları Gezi süresince da ne yaptı? Direnişin ilk günlerinde Altaylı ile yap- kısmen geriledi. Bu, feministlerin örgütlü mücade- tığı söyleşide Başbakan’ın kadınlara erken emeklilik lesiyle mümkün oldu. Ancak şunu da göz ardı etme- vaat ettiği dikkatimizden kaçmadı. İnanmamakla iyi yelim, ‘sıradan’ erkeklerin küfrü ve taciziydi görünür etmişiz, keza Gezi polislerce işgal edildikten sonra, olan. Daha önceleri olduğu gibi sol içerisinde isim yine aynı Başbakan, bu defa hızını alamayıp kürtaj yapmış, mevki ve güç kazanmış erkeklerinki değil. hakkının da ötesine geçerek doğum kontrol yöntem- Öte yandan, bazı diğer alanlarda işler daha da kö- lerini hedef aldı. Gezi sürecinde bu kesimden kadın- tüledi. ‘Devrimci’ bir an mevzu bahis olduğunda, lara yönelen saldırılar Başbakan ile sınırlı kalmadı. feminist hareketin en bilinen ilkeleri pek kolay göz Yandaş medyanın Gezi Parkı’nda yüzlerce kullanıl- ardı edildi. İlk olarak, erkeklerin temsiliyette kadın- mış prezervatif bulunduğu yalanı, direnişçi kadınları lara yer açma konusundaki tavrı epey geriledi. Yine ‘orospular’ olarak yaftalama girişimi idi. Ardından bu cinsiyetçi işbölümü derinleşti. Forumlarda not tu- prezervatiflerin eşcinsel ilişkide kullanıldığının iddia tanlar kadın, konuşanlarsa ağırlıkla erkekler oldu. edilmesi direnişçi erkekleri de ‘ibneler’ olarak kara- Kürsülerde ‘mühim’ konuşmaları yapanlar erkekler, 34 dosya: Bizim Gezi onları konuşmaya davet edenler kadın sunuculardı. Talcid hazırlamak için revire, bulaşık yıkamak için ortak mutfağa kadın gönüllüler çağrıldı. Alternatif medyada, direnişe katılan kadınların temsili de çok sorunlu gelişti. Ya ‘devrimin güzel çiçekleri’ ya da çe- kici, cesur ve ‘özgür’ femme fatale biçiminde sunuldu kadınlar. Bu yolla direnişte bile kadınlara, erkeklerin faydasına olacak şekilde yaratılan patriyarkal kalıp- lar dışında var olma şansı tanınmadı. Bu nedenle, gerek vücut ölçüleri, gerek yaşı, gerekse giyim tarzı bu kalıplara uymayan direnişçi kadınlar ya anne ya da teyze oldu, en kötüsü mizaha konu edildi.

Geçmişte olduğu gibi Gezi sürecinde de annelik ve başörtüsü, hem sağ hem de sol tarafından kadınları İstanbul Nilgün Yurdalan, kendi amaçlarına uygun olacak şekilde araçsallaş- tırmaya hizmet etti. Vali, annelere seslenerek “Ço- cuklarınızı alın,” derken eylemcileri çocuklar gibi ortaya çıkıyor ki polis şiddeti ve devlet terörü pek göstermeye çalıştı. Buna cevaben verilen yanıtın çok kadını başta taciz ve tecavüz olmak üzere, her “Anneler de burada, Başbakan nerede?” olması, belki yönüyle hedef almış durumda. eylemcilerin kimliğine yönelik bu saldırıyı geri püs- kürttü. Ama ne yazık ki bu uğurda kadın olmakla 2. Feministler Olarak Biz Ne Yaptık? annelik arasında kurulan zora dayalı bağ pekiştirildi. Galiba bizi nelerin beklediğini az çok biliyorduk. Aynı şekilde, başörtülü kadını düşman belleyerek Direnişin ilk üç günü yayımladığımız yazılarda şu saldıran da, “Başörtülü kardeşlerim,” diyerek sözde konuların altını çizmişiz: bağrına basan da, başörtüsünün altındaki kadını yok saymakta, kendi yolunda araçsallaştırmakta bir beis Kadınların görünmez kılınması ihtimaline karşı, görmedi. Her iki durumda da kadınlar, ‘daha yüce’ “Kadınlar da isyanda,” demiş, “Biz de varız, direni- bir amaca hizmet edecek şekilde önce yok sayıldı, yoruz,” vurgusu yapmışız (1 Haziran). Direnişte ka- sonra da farklı biçimlerde yeniden tanımlandı. dınlara dayatılan cinsiyetçi işbölümüne karşı, “Artık mutfaktan çıktık, ne evin ne de sokağın mutfağında Son olarak, sol içindeki “Kadınlar bile burada!” olacağız,” demişiz (3 Haziran). şaşkınlığına da biz şaşırdık açıkçası. Kadınların so- kaktakilerin en az yarısını oluşturduğu böylesi bir Söz, yetki, karar noktasında da kadınlara yer açılma- direnişte, 15 Haziran müdahalesi ertesinde, arkadaş- yacağını az çok tahmin etmiştik. Ancak, şimdi geri- larımız barikatlardan, meydandan, Gezi Parkı’ndan ye dönüp bakınca ne iyi etmişiz dediğimiz özellikle çekilmemekte diretip polis şiddetine maruz kalır- iki şey var. Birincisi, feministler olarak temsiliyette ken, Taksim Dayanışması’nın aşağıdaki açıklamayı ısrarcı olduk ve Taksim Dayanışması içerisinde yer yapması bize kadınların direnişteki rolünün nasıl aldık. Bu, beklediğimizin aksine karar alma süreç- kavramsallaştırıldığını gösterdi: lerine dâhil olduğumuz anlamına gelmedi. Ama en azından olup biteni birinci elden gözlemek açısın- “15 Haziran akşam saatlerinde emniyet güçleri- dan iyi bir adımdı. İkinci olarak, “kol kırılır, yen nin Gezi Parkı’na yapmış olduğu baskını kınıyor, içinde kalır” demedik ve temsiliyet konusundaki er- kadın, çocuk ve yaşlıların parkta olduğu sıra- kek egemen tabloyu, örneğin Arınç’la görüşen heye- da, plastik mermiler, yoğun gaz ve ses bombaları tin sırf erkek olmasını açıkça eleştirdik. Bu anlamda, ile yaptıkları saldırının bir insanlık suçu olduğu- 8 Haziran’daki “Tayyipsiz, tacizsiz bir yaşam için so- nu bildiriyoruz” (16 Haziran 2013, Gece 01:20) kaklardayız” kadın mitingi, kadınların da direnişin bir parçası olduğunu gözler önüne sererken, aynı za- Onlar bizi istedikleri gibi, işlerine geldiği gibi gör- manda temsiliyette talep ettiğimiz yerin haklılığını meye ve o şekle sokmaya çalışa dursunlar, şimdilerde da ispatladı. dosya: Bizim Gezi 35

Sadece kadınlara yetki ve karar organlarında yer şiddeti, kadınların eşit temsiliyeti ve genel olarak açılması konusunda değil, feministler olarak kendi cinsiyetçi işbölümüne karşı politika geliştirmede ıs- sözümüzde de ısrarcı olduk. Feminist çadırlar si- rarcı olmak gibi. Belki de buna bir tür sol içerisinde yasi bir özne olarak kendimizi ortaya koyduğumuz toplumsal cinsiyete dayalı anaakımlaştırma da di- alanlar oldu. Burada kadınlarla buluşma imkânımız yebiliriz. Kimimiz ise, bununla yetinmeyip, diğer oldu. Afişler, pankartlar, dövizler, broşür, kitapçık siyasi özneler gibi direnişin rotasına kadınlar olarak, ve yapışkanlarla feminist politikanın sınırlı da olsa kadınlar için müdahil olmayı mümkün ve gerekli sesini duyurmaya gayret ettik. Atölyeler düzenle- gördü. Sonuç olarak tüm bu farklılıklar, feminist dik, Gezi direnişinde kendi sloganlarımızı ürettik. bayrak açıp açmamak, bildiri / broşür basıp basma- Özetle, kadınlardan, kendimizden yana düşündük, mak, karma toplantılara gidip gitmemek, gitsek bile tartıştık ve hep bir ağızdan haykırdık. Bunların müdahil olup olmamak, feministler olarak ayrıca yanı sıra, bizce, direnişteki kadınları (ve dahi di- toplanıp toplanmamak, feministleri siyasi bir özne renişi) başörtüsü ve milliyetçilik üzerinden bölme- olarak görünür ve etkin kılıp kılmamak gibi konu- ye çalışan söylemlere karşı uygun bir yanıt verdik. larda tereddüt etmemize neden oldu. Başörtülü kadınlara yönelik şiddetin adını ‘kadına yönelik erkek şiddeti’ olarak koymak ve ortak iti- Yine, Gezi süreci boyunca pek çok farklı kadınla razımızı bir eylemle dile getirmek çok önemliydi. feminizm üzerine konuşma imkânımız oldu. Bu Yine kadınlar için barışın önemine dair yapılan ba- durum bizlere, aslında ne kadar uzun zamandır sın toplantısı, kadınları savaş karşıtı politikada bu- kendi kurduğumuz dile, kendi politika yapma alış- luşturmanın önemli bir ayağı oldu. kanlıklarımıza, kendi dünyamıza kapandığımızı düşündürttü. Çok zaman olmuş, kendimiz dışında, Şimdi de feministler olarak parklarda örgütlenen kendisine feminist demeyen kadınlarla temas kur- kadın forumları içerisindeyiz. Sadece gözaltında ta- mayalı. Oysa hepimiz biliyoruz, feminist olmanın ciz ve tecavüz değil, kadın olmaktan kaynaklı pek bir gereğidir kadınlarla ortak bir dil kurabilmek. çok sorunu kadınlarla birlikte tartışıyoruz. Feminist Ancak bu yolla, kadın olmanın anlamını anlatmaya mücadelenin bizler ve tüm kadınlar üzerindeki et- başlamadan evvel, hissedebilir, anlayabilir ve niha- kilerini görmek ve kadınlar olarak hep birlikte koş- yet bilebiliriz. mak çok keyifli. Son bir konu daha var ki, kolayca aramızdaki fark- 3. Son Olarak lılıklardan biri diyerek kestirip atamıyoruz; çünkü Gezi süreci sadece feministler için değil, toplumsal bizce feminizm, kadınlardan yana taraf olarak po- muhalefetin tüm bileşenleri için önemli bir sınavdı. litika yapmayı gerektirir. Memlekette ve dünyada Bize göre, gerek örgütlü duruşumuz, gerekse kadın- olup biten her şeyi kadınlar açısından, kadınlar için lar olarak kadınlar adına politika yapmaktan kay- değerlendirmek ve bu yönde müdahil olmayı ge- naklı samimi ve içten politik tavrımızla bu sınav- rektirir. Gezi süreci, kadınlardan yana taraf olma dan başarıyla geçtik. Bu başarının önce bir hakkını anlamında kendi aramızda da sorunlar olduğunu teslim edelim. Edelim ki hatalarımızı konuşmak ve düşündürttü. Kimilerimiz için, süreç boyunca sol eksikliklerimizi gidermek için gerekli olan özgüveni içerisinde kadınlara karşı işleyen cinsiyetçiliğe kar- geliştirelim. şı mücadele etmek, yerini ‘daha mühim’ konulara bıraktı. Yine kendisini feminist olarak tanımlayan Gezi süreci, feminist hareket içerisinde öteden beri pek çok arkadaşımızın sürece dair alternatif med- var olan bir takım kafa karışıklıklarımızı gün ışı- yada yazdığı yazılar içerisinde kadınlar yoktu. Bu ğına çıkarttı. Öncelikle, 1990’lardan beri ‘artık ör- durum aslında, Gezi sürecini kadınlardan yana gütlü’ diyen bir hareketiz. Ancak gördük ki hepimiz taraf olarak görmek ve değerlendirmek konusunda örgütlenmekten başka şeyler anlıyoruz. Kimimiz zaaflarımız olduğunu da gösterdi. Umuyoruz ki, Gezi süreci ile feminist hareketin bağlantısını kur- önümüzdeki günlerde kimisi geçmişten günümüze makta zorlandı. Kimimiz Gezi direnişinin bir par- taşınan, kimisi de Gezi süreci içerisinde su yüzüne çası olmayı, direnişin tüm süreçlerine toplumsal çıkan farklılıklarımızı, kafa karışıklıklarımızı ko- cinsiyet temelinde nüfus etmek olarak gördü. Ör- nuşma ve böylelikle hareketi daha ileriye taşıyacak neğin, direniş kapsamında kadına yönelik erkek adımlar atma imkânı buluruz. 36 dosya: Bizim Gezi KADINA ŞİDDETE KARŞI MÜSLÜMANLAR “Aslında taciz hep vardı ama sanırım en çok da okullarda İNİSİYATİFİ başörtülü olarak bulunabilmemiz sonucu bu kırılmaya başlamıştı. Direnişin başlamasıyla direnişi Cumhuriyet mitingi zanneden ulusalcı, darbeci güruh güven tazeledi ve başörtülülere saldırmaya başladı. Kabataş’ta yaşanan münferit bir olay değildi, benzerlerini yaşadık ya da Aksu Bora çevremizden duyduk şu süreçte.”

Direnişin başlamasıyla başörtülü kadınlara taciz- nın yüzde 50’nin en büyük korkusu olduğunu bildi- lerin artışı arasında bir bağlantı var mı? Siz bunu ği için saldırıları bir malzemeye dönüştüreceği belli nasıl değerlendirirsiniz? olan AKP’ye karşı vurgulama ihtiyacı hissettik.

Hilal: Direnişi başlatan, ufak bir grubun şiddeti gi- Nebiye: Direniş başladıktan sonra Kemalistlerin ses- derek artan bir müdahaleye maruz kalması; halkın lerini duyurmak için alanlara çıkması ile bağlantılı bu şiddete spontane bir biçimde tepki göstererek kit- olarak o dönemde tacizlerin arttığını kendi çevre- leler halinde sokağa çıkmasıydı. Şiddete karşı sokağa mizden gözlemlediğimiz kadarıyla biliyoruz. Daha çıkan kitlenin görünürlüğü arttıkça, Kemalist grup- çok da zengin ve arabası olan kadınları hedef aldı- lar bunu fırsat bildi -Sırrı’nın deyimiyle ambülan- lar; belli ki bu makamların hak edilmediğini düşü- sın arkasına takılan taksicilik oynadı. Bilemiyorum, nüyorlar. Sürekli “Burada da mı türbanlılar?” şek- belki de hareketliliği cidden laik milliyetçi bir dar- linde tepkiler veriliyordu. Kemalistlerin iktidar ve be umudu olarak gördüler, emin olamıyorum. İşte toplumdaki üstünlüklerini kaybetmeleri nedeniyle tam bu süreçte arkadaşlarımızdan özellikle Ankara hırslandıklarını; kalabalık olarak bulundukları ilk ve İstanbul’un belli semtlerinde başörtülü kadınlara yerde de ‘medeniyet dışı’ buldukları başörtülülere taciz ve saldırı olduğu haberleri gelmeye başladı. Ba- saldırdıklarını gördük. şörtüsünün bir siyasi sembol işlevi gördüğünü söyle- yip, bu sembole karşı çıktığını iddia edenler, sokakta Gülsüm: İstanbul’da laik kesimin yoğunluğunu gördükleri başörtülülere saldırdılar. oluşturduğu pek çok semtte Gezi direnişinden önce de çeşitli şekillerde tacizler oluyordu. Normal za- Direnişi destekleyen ve parkta da bulunan kadınlar manlarda da başörtülü bir kadın Nişantaşı, Bağdat olarak direnişin özünün / genelinin ve park orta- Caddesi, Bostancı, Caddebostan, Fenerbahçe gibi mındaki çoğulculuğun içinde böyle saldırıların yeri semtlerde çok rahat dolaşamıyor. Tiyatrocu Gülriz olmadığını ve de gerçekleşmediğini belirttik. Bunu Sururi başörtülü kadınlardan duydukları rahatsızlığı hem Kemalistlere hem de Kemalizmin hortlaması- T24’teki söyleşisinde çok güzel anlatmış. Elit-Kema- dosya: Bizim Gezi 37

list kesime göre başörtülü kadınlar bu semtlere laik başörtülü kadınlara yansıdı. Kemalist çevreler hükü- insanları rahatsız etmek için geliyor, hatta belki dı- metin yaptığı her şeyin hesabını başörtülü kadınlar- şarıdan para alıyorlar bunun için. dan sormak gibi obsesif bir ruh hali içine girdiler.

Özellikle benim gibi sanatla ilgilenen başörtülü bir Burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum. kadın çok sık karşılaşabiliyor bu türlü bir yaklaşım- Gezi hareketine çeşitli nedenlerle destek veren ba- la. Mesela ben bir sergiye ya da festivale gittiğimde şörtülü kadınların da tacize uğradıkları zaman kul- küçümseyici bakışların yanı sıra mutlaka sözlü ola- landıkları “Ak Partili sandıkları için bana saldırdılar, rak da tacize uğruyorum. Daha geçen sene kuzenim- oysa ben Ak Partili değilim” söylemini de doğru bul- le gittiğimiz caz festivalinde konseri izlemek yerine muyorum. Çünkü bu söylem Ak Partili olan herhan- beni izleyen ve sürekli olarak orada bulunuşum yü- gi bir insanın sokakta tacize uğramasını meşrulaştı- zünden şok geçiren bir kitle vardı. Yanımdan geçer- rıyor. Bence herhangi bir insan siyasi görüşünden ken kınayıcı sözlerini esirgemeyen kadınlar oldu. dolayı sokakta taciz edilemez, bu bir suçtur. Eğer Yani bu tip tacizler aslında bu ülkede her zaman var- insanlar Ak Partili oldukları için sokakta taciz edi- dı, sadece daha önce üzerinde pek konuşulmuyordu. lebilir diyorsak, aynı şekilde elinde CHP bayrağıyla Ya da belki bazı yerlerde ‘marjinal’ karşılanmaya alış- gezen birisinin de sırf bu sebepten taciz edilmesini mışız. Gezi olaylarıyla beraber başörtülü kadınlara kabul ediyoruz demektir. Bu yüzden en temelde bir karşı nefret duyan insanlar bu nefretlerini daha gö- insana düşüncesinden dolayı saldırmanın kendisini rünür bir hale getirdiler. Bunun sorumlusu elbette kınamak gerekiyor. Bunları söylemek bu kadar zor Gezi Direnişi değil, sonuçta Gezi hareketi özü itiba- olmamalı. Gezi olayları başladığından beri polis şid- riyle çevreci hassasiyetlere sahip insanlar tarafından detini kınayan, hükümetin bu konudaki politikala- başlatılmıştı. Fakat zamanla Kemalist çevrelerin geç- rını eleştiren birisi olarak söylüyorum bunu. mişten beri elit nedenlerle oluşturdukları (“Ayaklar baş oldu”, “Halk plajlara akın etti vatandaş denize Filiz: Aslında böyle bir bağlantı kurmak çok doğru giremiyor” vs.) Ak Parti düşmanlığı, Gezi sürecinde değil, çünkü bu tacizler her daim vardı. Ben önceki 38 dosya: Bizim Gezi yıllarda Taksim’de sözlü tacize uğradım. Bir kere- sinde bir mağazada bir kadın bana ve kız kardeşi- me küfretmişti, bir keresinde de tramvayda yaşlı bir kadın “AKP başa geldiğinden beri kendinizi bir şey zannediyorsunuz” diye laf atmıştı. Yani Gezi’yle ilgi- si yok bu tacizlerin. 28 Şubat döneminde de arkam- dan “Fadime Şahin” diye laf atanlar oldu. Bazı aklı evveller, içlerinde her daim var olan nefreti Gezi’yi kullanarak daha görünür kıldılar.

Zişan: Aslında taciz hep vardı ama sanırım en çok da okullarda başörtülü olarak bulunabilmemiz so- nucu bu kırılmaya başlamıştı. Direnişin başlamasıy- la direnişi Cumhuriyet mitingi zanneden ulusalcı, “Evet, Gezi birçok güzel şeye darbeci güruh güven tazeledi ve başörtülülere saldır- maya başladı. Kabataş’ta yaşanan, münferit bir olay vesile oldu. Ancak bu durumu değildi, benzerlerini yaşadık ya da çevremizden duy- abartmamak gerek. Orantısız bir duk şu süreçte. kucaklaşma, temellendirilmediği #başörtülüleresaldıralım hashtag’ını okuduğum- sürece çok kalıcı olamaz.” da, temel duygu öfke ya da korku değil de kır- gınlıkmış gibi hissettim. Öyle miydi gerçekten? Neydi sizi kıran şey? Çünkü hayatımı düşündüğümde sadece başörtüm- Filiz: Bizim hissettiğimiz kırgınlık değil aslında. den sebep yaşadığım aşağılanmalar ve hakkım olan Olan bitene tepki mahiyetindeydi. Çünkü bu olan- şeylerden mahrum kalmamın bedeli hiçbir zaman lara gerçekten bir anlam veremedik, bazı insanlar öf- ödenemeyecek. Hâl böyleyken neden hâlâ hedefte kelerini direkt olarak başörtülü kadınlara yöneltti. O ve iktidar / siyaset kavgasının incinenleri olduğumu- hashtag’i bize yönelik artan sözlü tacizler dolayısıyla zu anlayamıyorum. bir arkadaşımız oluşturdu. Ben de kişisel olarak des- tek verdim. Çünkü Gezi’yi bahane eden bazı insanlar Gülsüm: O hashtag’ı kız kardeşimle bu konular üze- birçok başörtülü arkadaşımıza farklı şekillerde sözlü rine konuşurken bulduk. Aslında bize yapılan haka- taciz ve hakaretlerde bulunuyorlardı. Özellikle top- retlerle dalga geçiyorduk. “Evde sular kesildi, hadi lu taşıma araçlarında ya da bazı belli başlı semtlerde başörtülülere saldıralım”, “Sevgilim mesajlarıma ce- karşılaşıyoruz bu çirkin saldırılarla. Biz de bu duru- vap vermiyor, başörtülülere saldıralım” gibi cümleler mu ironik bir dille eleştirmek için böyle bir şey de- kuruyorduk. Çünkü bu ülkede en ufak olay bile so- nedik ama sonra devam etmedik yanlış anlaşılır diye. nunda “başörtülülere saldıralım” noktasına varabili- yor. Bu yüzden sudan sebepleri bile başörtüsüne bağ- Ben bu saldırıları kadına yönelik şiddetten çok, İsla- layarak ironik bir hastag yapmak istemiştik. Fakat mofobik saldırılar olarak değerlendiriyorum. Çünkü sonradan #başörtülüleresaldıralım cümlesi twitter’da Kabataş’ta yaşanan o iğrenç saldırı bize bunun sıra- yanlış anlaşılır ve gerçekten birileri başörtülü kadın- dan bir şiddet vakası olmadığını gösteriyor. Diğer lara saldırmak isteyen bir hareket var zanneder diye sözlü tacizler de İslamofobik. Bizlerle aynı otobüste bunu durdurduk. Çünkü özellikle Kemalist çevreler seyahat etmekten ya da aynı otelde kalmaktan rahat- twitter’da bizim dalga geçmek için yazdığımız şey- sız olanlar geçmişte olduğu gibi bugün de var. Bütün leri anlamayıp ciddiye alıyor. Mesela ODTÜ’nün bu saldırılar, ırkçı, faşizan ve Kemalizan duygular mezuniyetinde “Benim integral alamayan bacılarımı barındırıyor. dövdüler” pankartı açan öğrencilerle dalga geçmek için “Evde denedim, başım açıkken integral alabili- Nebiye: Ben bu hashtag’i hiç görmedim. Böyle şey- yorken, başımı kapatınca integral alamıyorum” gibi lerde artık kırgınlık duymuyoruz, öfkeleniyoruz. cümleler yazıyorduk. Bunun bir espri olduğunu an- dosya: Bizim Gezi 39 layamayan Kemalist arkadaşlar “Boşuna üniversite- planlıyoruz ama bunun için de uzun bir zamana ih- lerde yasaklanmıyor türban, işte sonunda anladınız”, tiyacımız var. “Biz yıllardır size diyorduk, kendiniz deneyince siz de kabul ettiniz”, “Tabii integral alamazsınız, baş Gülsüm: Kadına uygulanan şiddet konusu Müslü- kapalıyken beyninize oksijen gitmiyor” gibi cevaplar man çevrelerde acilen gündeme gelmesi gereken bir yazdılar. Tabii bu cevaplar bizim için daha da eğlen- konu. Elbette Müslümanlar kadınlara uygulanan şid- celi oldu. Ama gülerken bir yandan da nasıl oluyor deti meşru görmüyor fakat nedense bu konuda derin da gencecik insanlar bu kafayla dünyayı algılayabili- bir sessizliğe gömülmüş durumdayız. Kadına Şiddete yor diye şaşırıp üzülüyorduk. Karşı Müslümanlar İnisiyatifi, İslami referanslarla bu konuya yeniden eğilerek kadına uygulanan şiddet, Nedir bu KSK, Kadına Şiddete Karşı Müslüman- taciz ve tecavüzün büyük bir zulüm ve insanlık suçu lar İnisiyatifi? olduğunu Müslüman çevrelere hatırlatmak ve Müs- lüman kimliğiyle bu sorun için bir şeyler yapmak is- Hilal: KSK kadına şiddete karşı olan ve kendisini teyenleri bir araya getirmek üzere kuruldu. Müslüman bir kimlik ile tanımlayan bireylerin or- tak bir mücadele yürütmek için bir araya geldiği bir Feminist çevrelerin bu güne dek bu konuda verdiği oluşumdur. Feministlerin mücadelesini destekleyen, mücadele ve edindiği tecrübe, bizler için çok değerli. saygı duyan ama kadına şiddete feminist bir kim- Sadece kadın olduğumuz için yaşadığımız pek çok likle değil de, İslami bir kimlik ve söylemle karşı zulüm var ve bence bu sorunu başka başlıklar altında çıkma ihtiyacı duyan kişiler olarak bir araya geldik. incelemeye çalışmak çok sakıncalı. Feminist literatür İnisiyatifi bir grup genç kadın olarak başlatmışken sayesinde sorunun cinsiyet temelli bir sorun olduğu erkeklerle ilerlemeye karar verdik. Ayrıca olabildi- net bir şekilde ortaya konmuş oldu. ğince halktan kopmayan, kendini akademik / elitist bir söylemle sınırlamayan; şiddetin faili, mağduru Kabataş’taki tacizden sonra başörtülü kadınlara ve izleyicisi olan herkese hitap etmeyi amaçlayan bu yönelik saldırıları kınamak üzere bir protesto ve inisiyatif bir yandan da özellikle erkeklere ve dindar bir de basın açıklaması yaptınız. Basın açıklaması erkeklere hitap etmeyi planlıyor. saldırıları protesto ederken başörtüsünün siyasal malzeme yapılmasına da karşı çıkıyordu. Bu epey Filiz: İnisiyatifin yola çıkış amacı, öncelikle kadına zor bir pozisyon olmalı. Derdinizi anlatabildiniz yönelik şiddete karşı İslami bir söylem geliştirmek. mi? Nasıl tepkiler aldınız? Çünkü Müslümanların bu mevzuuyla alakalı örgüt- lü bir yapıları yok maalesef. Biz daha fazla sessiz kal- Hilal: Bu pozisyonun oldukça önemli olduğunu mamak için harekete geçtik. Bu işi kadın ve erkekler düşünüyoruz, zulmün ve adaletsizliğin kaynağı ne olarak yapmanın çok daha doğru olduğuna inanıyo- olursa olsun karşı çıkmanın önemine inanıyoruz. Ba- ruz. Yani Müslüman erkekler de en az kadınlar kadar şörtüye saldırılar bu ülkede on yıllardır var. Ve saldı- şiddete karşı ses çıkarmak zorunda. rıların bu süreçte tekrar yaşanması, aslında aynı ulu- salcı ve Kemalist laiklik algısının devamı... Biz, bu Nebiye: Kadına yönelik şiddet, taciz - tecavüz ve ci- saldırıları AKP mitingine katılmanın bir nedeni ola- nayetlerle ilgili bir şey yapmalıyız diyerek bir araya rak gösteren Elif Çakır, Hakan Albayrak gibi yazarla- gelen Müslümanların oluşturduğu bir inisiyatif bu. ra ve meydanlarda (camide içki yalanı gibi) dinin ve Daha çok kendi Müslüman mahallemize seslenerek, dindarlığın görünür yüzü olarak başörtülü kadınları kadınla ilgili görüşlerdeki yanlışları düzeltmek ve miting malzemesi haline getiren Başbakana da karşı doğrularla ilgili bildiklerimizi üstenci bir dil kul- çıkma ihtiyacı hissettik. Gerçekleştirdiğimiz eylem lanmadan paylaşmak, amacımız. Feministlerin bu bu iki tutuma da karşı bir tavır takınmak üzerineydi. konudaki çalışmalarını bilmemize rağmen söylem- lerinin Müslüman mahallelerde yankı bulmadığını Filiz: İslami camiada bu duruşu sergilemek hayli gözlemliyoruz. Bu sebeple bir kadın çalışmasından zor. Çünkü son zamanlarda artan bir kutuplaşma çok İslami bir çalışmayla bu soruna yaklaşmayı söz konusu. Herkes bir nevi samimiyet testine tabi tercih ediyoruz. Akademik çalışmalar ya da basın tutuluyor. Adaletten yana tavır koymak, adil olmaya açıklamalarından çok, mahalle çalışmaları yapmayı çalışmak oldukça zor görünüyor. Özellikle yaptığı- 40 dosya: Bizim Gezi Gülşin Ketenci, Nar Photos, İstanbul Photos, Nar Ketenci, Gülşin mız basın açıklamaları sonrası birçok şeyle ‘suçlan- “Hayatımı düşündüğümde dık’. Kimi, bizi ulusalcılarla aynı safta durmakla ya da AKP karşıtlığıyla itham etti. Kimi de birilerine sadece başörtümden sebep ‘kuyruk’ olmakla. Uğradığımız birçok sözlü taciz, yaşadığım aşağılanmalar ve potansiyel AKP’lilikle bağdaştırılmamızla alakalı ise hakkım olan şeylerden mahrum de bu, tacizlerin bahanesi olamaz kesinlikle. Yani hiç kimse tacizi hak etmez. Biz bütün bu tutumlara kar- kalmamın bedeli hiçbir zaman şı sözümüzü söyledik. Derdimiz başörtülüler üzerin- ödenemeyecek. Hâl böyleyken den siyaset yapmaya çalışanların bu tutumlarından vazgeçmeleri. neden hâlâ hedefte ve iktidar / siyaset kavgasının incinenleri Nebiye: İki basın açıklaması yaptık ve iki gruptan da tepkiler aldık. Kabataş’ta eylem öncesi pankartları olduğumuzu anlayamıyorum.” yazarken yanımıza gelen iki adam vardı mesela; ilki solcu olduğunu söyleyip bizi provokatör olmakla suçladı; öyle bir saldırının gerçekleşmediğini söyle- Parti’nin yalanlarını bayraklaştırmakla suçlandık. yerek ve bağırarak uzaklaştı. İkinci adamsa sizin ora- Yeni bir inisiyatif olarak yorucu bir süreç yaşadık. da ne işiniz var, zaten çok zarar verdiler şehre, bil- mem kaç milyonluk zarardayız diye dertlenen yaşlı Gülsüm: Evet oldukça zor olan bir noktada duru- bir amcaydı. yorduk. Çünkü herkesin hedefinde biz vardık. Gezi hareketine olan yaklaşımımız dindar çevreleri ra- Onun dışında mahallemizde hedef gösterilip Kema- hatsız etti. Hatta “İyi olmuş, biz size onların içine listlerle kol kola girmekle, feminist aydınlanmacı girmeyin demiştik,” diyenler oldu. Ki Kabataş’taki yolu değişmiş kadınlar olmakla suçlandık. Yine bazı olayı yaşayan kadın, Gezi eylemcisi değildi. Sadece Gezi’ci ve bizi hiç tanımayan kişiler tarafından Ak oradan geçen bir kişiydi. dosya: Bizim Gezi 41

Gezi eylemcilerinin büyük bir kısmı da “Öyle bir şey tırlatılıyor ve bizim yaşadıklarımız değersizleştirili- olmadı”, “Provokasyon yapıp Gezi eylemini kötüle- yor. Bu bakış açışı çok sorunlu. Süreç içinde bu tarz mek için yapıyorsunuz” gibi garip yaklaşımlar sergi- mukayeselere çok maruz kaldık. Yani ‘amasız’ bir lediler. Hatta kendini ulusalcı olarak tanımlayan bir kabul, pek mümkün değil. Zaten kimseden empati adam bu eylemin Tayyip Erdoğan’ın stratejilerinden filan yapmasını beklemiyorum çünkü bu, empatiy- birisi olduğunu bile iddia etti. Hakikaten öyle bir le anlaşılacak bir durum değil. Bizzat yaşamadıkça noktada duruyorduk ki, iki tarafın da önyargılarıyla anlaşılamaz. boğuşmak zorunda kaldık. Yola nasıl devam edeceksiniz, ne istiyorsunuz, ne Ama bu konuda Gezi aktivistlerine kırgınım. Arala- hayal ediyorsunuz? rında bu olayı başından beri kınayanlar olsa da büyük çoğunluğu bunun uydurma bir haber olduğunu söy- Nebiye: Yola daha yeni başladık! Manifestomuzda leyip delil görmek istedi. Oysa tacize uğrayan kadı- da ilan ettiğimiz gibi Müslüman toplumdaki yan- nın beyanı esastır. Normalde herhangi bir kadın olsa lış algıları yıkacağız ve doğrular kendiliğinden ye- bu kadar çok delil görmek istemeyeceklerdi; eminim. rini bulacak inşallah. Kadına şiddet taciz - tecavüz Söz konusu başörtülü bir kadın olunca tacizi ispat- ve cinayetler konulu Cuma hutbesi atölyelerimizi lamak için görüntü vermemiz isteniyor. İşte bu tam tamamladık; ortaya çıkan metinle Diyanet’e baş- olarak ayrımcılık. Başka türlü açıklayamıyorum. vuracağız, olmazsa bireysel olarak cami hocalarıyla görüşeceğiz. En olmadı sivil bir Cuma ile insanlara Direnişteki farklı kadın grupları arasındaki iliş- sözlerimizi iletmeye çalışacağız. Projelerimizi yavaş kilere dair ne söylersiniz? Bu maceranın bizim yavaş ilerleterek inşallah daha güzel bir dünya elde ilişkilerimize etkisi ne oldu sizce? edeceğiz. Hayalimiz ise kadınların öldürülmediği ve herkesin değerli birer insan olarak muamele gördü- Nebiye: Kadınlar tacizler noktasında sözlerini birleş- ğü bir dünyada yaşayabilmek. tirdi ve sesleri güçlendi diye düşünüyorum. Ötekile- rin seslerini birbirlerine duyurmalarının da bunda Gülsüm: Amacımız kadına şiddet konusunda Müs- bir etkisi vardır eminim. Her şeyin çok değiştiğini, lüman çevreleri daha duyarlı bir hale getirmek ve önyargılarını yıkıldığını söylemek bana ütopik geli- aynı zamanda Müslümanlar olarak bu konuda yeni yor. Bir yakınlaşma var fakat ötesine geçilmedi. bir dil kurarak zulme dur demek. Bunu yaparken pek çok geleneksel algıyı kırmamız ve İslam’ın özü- Gülsüm: Pek çok farklı kesimden kadın sokaklarda nü yeniden ortaya çıkarmamız gerek. Bu zamana ka- taciz ve şiddeti kınamak için bizimle beraber yürü- dar toplumun İslam adına ortaya koyduğu birtakım dü. Aynı zamanda Gezi hareketinde yer alan cinsi- yanlışlıkları düzeltmek için elimizden geleni yapaca- yetçi sloganları da eleştirdik eylemimizde. Çünkü ğız. Yolumuz uzun. eğer herkesi içine alan bir toplumsal hareket oluştu- rulacaksa orada kadını, başörtülüyü ve Müslüman- Filiz: Biz çok yeni bir oluşumuz. Heyecanlıyız ları dışlayan ya da Kürtleri aşağılayan bir söylem ve gündem o kadar yoğun ki her şeye yetişmek olmamalı. Çünkü öyle bir durumda ne kadar çoğul- imkânsız. Bizden beklenenler bazen bizi aşıyor. culuktan bahsedilirse bahsedilsin, hiçbir hareket ge- Bazıları bizi desteklerken bazıları da karşı duruş niş kitlelere hitap edemez ve hareket elit bir azınlık sergiliyor. Bizim derdimiz ciddi manada kadın ci- hareketi olarak kalır. nayetlerinin, tacizin ve şiddetin bir an evvel dur- durulması. Bunun için caydırıcı yaptırımların bir Filiz: Ben açıkçası bilfiil Gezi’de bulunmadım. An- an evvel uygulamaya geçirilmesi yönünde çaba sarf cak gözlemlerimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, edeceğiz. Yanı sıra, İslam’da doğru bilinen yanlış- evet Gezi birçok güzel şeye vesile oldu. Ancak bu larla ilgili kadın ve erkeklere farkındalık kazandır- durumu abartmamak gerek. Orantısız bir kucaklaş- mak ve bunu olabildiğince çok insanla paylaşmak ma, temellendirilmediği sürece çok kalıcı olamaz. gayreti içinde olacağız. Bunu en iyi Cuma Hutbesi Mesela başörtülü olarak ne zaman uğradığımız bir çalışmamızla duyurabileceğimizi düşünüyoruz. Bu haksızlıktan bahsetsek bize hemen Kürtlerin, Erme- mevzuuyla ilgili Diyanet’le görüşmelerimiz olacak nilerin ya da Çerkezlerin yaşadıkları zulümler ha- ilerleyen zamanlarda. 42 dosya: Bizim Gezi

+ BAŞÖRTÜLÜ KADINLARA YÖNELİK TACİZ VE SALDIRILARA İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI

Sayın basın mensupları ve katılımcılar, İki hafta önce, Gezi Parkı olaylarının ilk günlerinde, Kabataş’ta beraberinde bebeği olan bir kadın, kala- balık bir grup tarafından saldırıya uğradı. Saldırgan- ların, kendisine “Başımıza ne geldiyse bundan gel- di” diyerek saldırdığını belirten kadın, söz konusu şahıslar tarafından sokak ortasında darp edildiğini, hakaret ve tacize maruz kaldığını belirtti. ve olayı açığa çıkarmak istemeyişlerini haklı bulu- Bizler bu saldırıdan, olay köşe yazıları ve röportajla- yoruz. Ancak bugün gelinen noktada mesele iktidar ra taşınmadan evvel haberdardık. Ve bu sebeple bir- partisi, devlet görevlileri ve bazı muhafazakâr ya- çok katılımcıyla birlikte geçtiğimiz hafta, Kabataş’ta zarlar tarafından propaganda ve miting malzemesi başlayıp Gezi Parkı’nda biten bir yürüyüşle tacizi olarak kullanılmaktadır. Başörtülü kadınlar kamuda kınadık. Mahremiyetin korunması talebine binaen çalışamıyorken, başörtülü bir vekil tarafından temsil olayın ayrıntılarını dile getirmedik. Fakat şu anda edilemiyor iken ve söz konusu siyasetçilerin ortada bu saldırı farklı yazarlar tarafından bir siyasi hesap buna dair bir gündemleri yokken başörtüsünün bu malzemesi olarak kamuoyuna taşınmış durumdadır. süreçte ortaya çıkarılan kutuplaşmanın körüklenme- si için kullanılmasına karşı çıkıyoruz. Biz bir kadının böyle vahşice bir saldırıya uğraması karşısında dehşete düştük. Kendisinin sırf başörtülü Bu saldırıyı kınarken, bu tip saldırıları gerçekleştiren olarak orada bulunması dolayısıyla hedef alınması tacizcilerle eylemcilerin bir tutulmasına karşı çıkıyo- oldukça vahimdir. Bütün kadınlara karşı her türlü ruz. Gezi hareketliliğine dair olumlu ya da olumsuz şiddetin karşısında durduğumuzu vurgularken, bu- bir kanaate sahip olmak bu tarz bir saptırma ve yön- gün bir kadına kıyafeti ve inancı nedeni ile böyle bir lendirmeyi (hiç bir taraf için) meşru kılamaz. şiddeti reva gören zihniyeti lanetlemek için burada bulunmaktayız. Hükümetin yapması gereken, yaşanan olayı kendi çı- karlarına hizmet edecek şekilde kullanmak değil, bu Bu saldırının münferit bir olay olmadığı ortadadır. vahşetin sorumlularını bir an evvel bulmak ve ceza- Bu yüzden bahsedilen olayın sahihliğini ve ayrıntı- landırmaktır. Yaşanmış bir tacizin üzerini ‘yoktur’ di- larını tartışmanın bir anlamı yoktur. Hiçbir ayrıntı yerek örtmek ne kadar adaletsizce ise, bunu bir siyasi bu saldırıyı meşrulaştırmak amacıyla öne sürülemez. malzemeye dönüştürmek de bir o kadar ahlâksızcadır. Ne başörtülü kadınların tacize uğramasını ne de baş- Gezi Parkı için yapılan eylemlere polisin orantısız mü- kalarının kadınlara karşı gerçekleşen tacizler ve zulüm dahalesi ve başbakanın uzlaşmaz tutumu hükümetin üzerinden prim yapmasını kabul etmiyoruz. politikalarına karşı büyük bir öfke doğurmuştur. Son zamanlarda ülke genelinde yaşanan bu hareketlilik Son olarak yaşanan taciz ve saldırıyı medyaya taşıyan başörtülü kadınlara yönelik nefretin açığa çıkması gazetecilere sesleniyoruz: Bir suçu ortaya çıkardıktan için bir bahane olmuştur. Hükümete karşı oluşan sonra sorumluların bulunması için yetkililere baskı bu öfkeden yararlanan bazı gruplar, Gezi Parkı’nın yapmak yerine, Gezi Parkı eylemcilerinin hiçbirinin korunması için yürütülen mücadele ve parktaki or- ‘masum olmadığı’ sonucuna vararak, kitleleri bu tamın kendisi ile bağdaşmayan bir şekilde, başörtülü mesele üzerinden rövanşist bir tepki ile doldurup kadınları hedef tahtasına oturtmuşlardır. mitinglere yönlendirilmesi kabul edilemez.

Söz konusu saldırının, saldırıya maruz kalan kadın Biz Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar olarak ba- ve ailesi için ne derece travmatik olduğunu anlıyor şörtülü kadınların bu ortamda yaşadıkları şiddet ve dosya: Bizim Gezi 43 tacizi, aynı şiddet ve taciz dindar erkeklere yönelme- Neden şimdi, diye soranlar için paytak adımlarımı- diği için, kadına karşı şiddetin bir tezahürü olarak zın bir yürüyüşe evrilmesinin zaman aldığı cevabını ele alıyoruz. İnancımıza, bedenimize, giyim kuşamı- verebiliriz belki de. mıza yönelik her türlü zulüm, şiddet, taciz ve saldı- rıyı lanetliyoruz. Bugün bu programdaki başlık hepimiz için bir ilki gösteriyor. Ki program duyurusu başladığından Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi beri aldığımız tepkiler de bunun doğruluğunu ka- 15. 06. 2013 14.00 Fatih İtfaiye Parkı nıtlar nitelikte Bugüne kadar yüzlerce seminer ve konferansta farklı farklı konumlandırma arzusuyla İslam’da kadın konuşuldu. Çoğu konuşmacı kadın- lara yerlerini bildirmeyi amaçlıyordu. Kadının yeri + “İSLAM’DA ERKEK” evi miydi? Kadının örtüsü iyi miydi? Kadının sesi FORUM AÇILIŞ KONUŞMAMIZ yüksek miydi? Kadın anne miydi? Çarşıda pazarda, sosyal hayatta işi neydi?

Allah’ın selamı üzerinize olsun. Müslüman erkek, günahlarına kadın merkezli baha- Taciz, tecavüz ve şiddet karşısında sorumlulukları ne bulmaktansa günahının sorumluluğunu almalı bağlamında “İslam’da Erkek” konulu programımıza diye düşünüyorum. hoş geldiniz. Mutlaka şahit olmuşsunuzdur ki kadına yönelik şid- Konuşmamı “Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar det, taciz, tecavüz ve cinayetler konuşulmaya başlan- İnisiyatifi”nin bir üyesi olarak inisiyatifi temsilen dığında okların yöneldiği kişi yine kadın olmuştur. yapıyorum. Biz konuşmaların odağında maktulden önce katil, tacize - tecavüze uğrayandan önce tacizci - tecavüzcü, Niçin varız? dayak yiyenden önce dayak atan bulunsun istiyoruz. Kadın cinayetlerine yönelik “Kadın çalıştığı için erke- İnisiyatifimiz Kadına şiddeti -taciz ve tecavüzü- reva ği cinayete itiyor,” diyen Ali Bulaç gibi; kadın tacize gören zihniyetle, bu zihniyetin uygulayıcısı kişiler ve uğramışsa kadının dekoltesiyle tahrik edip etmediğini kurumlarla mücadele etmek ve zihniyetin değiştiril- inceleyen Orhan Çeker gibi; “Erkekler neden vuru- mesi için çalışmak üzerine kuruldu. Daha çok genç yor? Kadın car car car konuştuğu için. O yüzden ben kadınların birlikteliği sonucu oluşmasına rağmen böyle kadınların şiddeti hak ettiğini düşünüyorum,” manifestomuzda da belirttiğimiz gibi inisiyatifimiz diyen Sibel Üresin gibi Müslümanları ve İslam’ı tem- kadına şiddetle mücadele etmek isteyen tüm Müslü- sil ettiğini iddia eden isimlerin de dini, nefisleri lehi- man kadın ve erkeklerin katılımına açıktır. ne kullanmalarına müsamaha etmeyeceğiz.

İnisiyatif olarak hiyerarşik bir yapılanma içerisinde “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin olmadığımızı ve yapacağımız işler noktasında top- velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındı- lantılardaki kararlarımızın etkin olduğunu belirt- rırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve meyi gerekli görüyorum. Bu sebeple ister kuruluşta Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın ken- yer alsın ister sonradan katılsın kendisini inisiyatife dilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah dâhil hisseden her düşünce değer bulacaktır. üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 71) Bizler hem Müslüman hem de insan olarak her gün karşılaştığımız kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz Allah’ın övgüsüne mazhar olacak birbirinin dostu ve cinayet haberlerinden dolayı endişeli ve sarsılmış ve yardımcısı Müslüman erkekler ve kadınlar olarak durumdayız. Allah’ın bizlere yüklediği sorumluluk kadına şiddeti, taciz - tecavüz ve cinayetleri durdur- bilinciyle kadına yönelik bu zulmün uygulayıcıları- mak için birlikte mücadele edelim. na net ve tok bir sesle cennete giremeyeceklerini ha- tırlatmaktır amacımız ve toplumu zulümlere sessiz Allah’ın rahmeti sizinle olsun… kalmamak adına yüreklendirmek. İnisiyatif adına Nebiye Arı 44 dosya: Bizim Gezi

Gezi parkı eylemlerinin ve göstericilere polis mü- GEZİ DİRENİŞİ dahalesinin Türkiye içinde olduğu kadar dışında da etki ve tepkileri oldukça büyük oldu. Bu tepkileri üç ve EYLEMLERİN kategoriye ayırabiliriz. Birincisi, ülkeler bazında tep- kiler oldu. ABD, AB ülkeleri ve diğer ülkelerin Gezi YURT DIŞI eylemlerinin yönetimindeki insan hakları ihlallerine yönelik tepkileri oldu. Buna, uluslararası birlikler; YANSIMALARI Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa Parlamentosu’nun tepkileri eklendi. Ayrıca Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve NATO ku- ruluşlarının da, temsilcileri yoluyla yönlendirdikleri Arkadaş Mihrak açıklamalar, kurumsal açıklamaları ve uyarıları oldu.

İkinci olarak dünya basınındaki tepkileri görebiliriz. Dünya basını Gezi olaylarını yakından izledi, canlı yayınlarla anında haber yaptı, Türkiye’de temsilci bulunduran yabancı basın kurumları dışında birçok muhabir ve medya mensubu da Türkiye’ye geldi. Uluslararası ifade ve medya özgürlüğü izlemesi ya- pan basın ve sivil toplum kuruluşları da dayanışma ve imza kampanyaları yaptılar.

Üçüncü olarak uluslararası insan hakları kuruluş- ları, kadının insan hakları kuruluşları, meslek ve sivil toplum kuruluşları ve uluslararası sendikalar ve birliklerinin, uyarı ve açıklamaları geldi. Birçok imza kampanyası, Türkiye Başbakanı dâhil bakan- lara mektup kampanyaları yapıldı. Ayrıca yurt dı- şındaki aydınlar, yazarlar, sanatçılar çeşitli bildiriler yayımladılar.

Biraz da bu tepkilere yakından bakarsak; Türki- ye’deki yabancı misyonların gelişmeleri yakından Uluslararası birlikler, dünya izleyip kendi merkezlerine raporlar sunduklarını söyleyebiliriz. Olayları ve gelişmeleri aktif olarak iz- basını ve uluslararası insan leyenler arasında AB kurumları ve AB üyesi ülkeler hakları kuruluşları ardı ardına de vardı. AB Bakanı Egemen Bağış’ın AB elçilerine yayımladıkları bildirilerle verdiği Gezi brifinginden sonra AB büyükelçileri ortak bir açıklama yaparak, polisin barışçıl gösteri- hükümetin Gezi direnişi süresince cilere davranışı ve basın özgürlüğüne saygıyla ilgili takındığı tutumu eleştirdi; hükümet olarak endişelerini belirttiler (26 Haziran). ve polisin tavrının acilen değişmesi AB Dışişleri ve Güvenlik Politikasından sorumlu için Türkiye’ye uyarı mesajları Yüksek Temsilcisi ve Komisyon Başkan Yardımcısı Catherine Ashton, Türkiye’de yaşanan gelişmelere ve tavsiyeler yolladı. Biz de adı ilişkin endişelerini belirten üç ayrı açıklama yap- sanı ve kaynakları belli bu ‘dış tı Haziran ayı içinde (2, 9, 12 Haziran). Avrupa mihraklar’dan gelen tepki ve Komisyonu Üyesi Stefan Füle de Haziran ayında İstanbul’a çeşitli toplantılar için geldiğinde Gezi açıklamaları derledik. Parkı’nı ziyaret etti ve ayrıca hem sosyal medya üze- dosya: Bizim Gezi 45 rinden hem de sözcüsü yoluyla endişelerini belirten açıklamalar yaptı.

Yüksek Temsilci Ashton 9 Haziran’da yaptığı açıkla- mada Türkiye’deki durum karşısında taşıdığı endişeyi halen koruduğunu ve gelişmeleri yakından takip et-

meyi sürdürdüğünü söyledi. Olaylar sırasında meyda- politicalcomics.info na gelen ölümler ve çok sayıda yaralanma dolayısıyla derin bir üzüntü duyduğunu açıkladı ve yaralanan- lara şifa dileklerini, yakınlarını kaybedenlere taziye- lerini ifade etti. “Tüm şiddetin sona ermesi ve polis Gianluca Costantini, tarafından uygulanan her aşırı güç vakasında uygula- manın aşırılığı kabul edilerek, derhal soruşturulması rafından yapılan sert kınamaların yarattığı ters etki ve sorumluların hesap vermesi büyük bir önem ta- ele alındı ve eleştirildi. Kararda protestoların aynı şımaktadır,” dedi. Ayrıca gerginlik devam ettiği için zamanda Türkiye toplumunun bazı kesimlerinde, itidal çağrısında bulundu ve diyalog, karşılıklı saygı, alkol satışına getirilen kısıtlamalar ve eğitim reformu anlayış ve kapsayıcı bir yaklaşıma dayalı bir çözü- gibi konularda son dönemde alınmış olan bir dizi mün hızla bulunması gereğini vurguladı. Ashton, karar ve gerçekleştirilen mevzuat değişikliğinden “Demokrasinin güçlendirilmesi, güven inşası ve ge- kaynaklı endişelerle de ilintili olmasına yer verildi. rilimin tırmanmasının önüne geçilmesi bağlamında Türkiye Anayasası’nın 34. maddesindeki herhangi resmi makamların açık ve sürdürülebilir angajmanı bir izine tâbi olmaksızın barışçıl, silahsız toplantı ve büyük önem taşımaktadır,” dedi. Ashton Türkiye’nin gösteri düzenleme hakkını teminat altına almasına; AB üyeliğine adaylığını, Kopenhag siyasi kriterlerine 26. maddenin ifade özgürlüğünü, 27. ve 28. madde- uyumun ve tüm vatandaşların ayrım yapılmadan te- lerin de ‘ifade özgürlüğü’ ve ‘fikirlerin engellenme- mel haklardan faydalanmasının sağlanması; bu bağ- den yayılması’nı teminat altına almasına değinildi. lamda yapılacak kısıtlamaların AİHS’ne ve AİHM Ayrıca ana akım Türk medyasının gösterilerle ilgili içtihatlarına uyumlu olması gerektiğini hatırlattı. olarak sessiz kalmasına ve Twitter kullanıcılarının tutuklanması gibi konulara da değinildi bu kararda. En son 9 Temmuz’da Avrupa Komisyonu Geniş- Kararın tam metni için şu adrese bakılabilir: http:// lemeden sorumlu Üyesi Stefan Füle’nin sözcüsü, www.avrupa.info.tr/tr/resource/news-archiv/news- Taksim Dayanışma’nın üyelerinin ve diğer gösteri single-view/article/tuerkiyedeki-durumla-ilgili-ola- yürüyüş haklarını kullanmak isteyen toplum üye- rak-avrupa-parlamentosu-tarafindan-alinan-13-hazi lerinin 8 Temmuz’da gözaltına alınmalarıyla ilgili ran-2013-tarihli.html. endişelerini belirtti ve temel haklara saygının öne- minin altını çizdi. İnsan Hakları Savunucularına ilişkin AB Yerel Stratejisi çerçevesinde İnsan Hakları Savunucula- 13 Haziran’da Avrupa Parlamentosu (AP) Gezi dire- rı ile AB’nin diplomatik temsilcilikleri 26 Haziran nişi sürecinde Türkiye’de yaşananlarla ilgili hazırla- 2013 günü Ankara’da bir toplantı gerçekleştirdi. nan kararını kabul etti. AP Genel Kurulu’nda “Tür- STK / İnsan Hakları Savunucusu örgütlerin katılı- kiye’deki Durum” başlıklı oturumda Gezi direnişi mıyla yapılan toplantıda, Türkiye’de son günlerde tartışıldı (12 Haziran). Ayrıca AP Dışişleri Komis- yaşanmakta olan Gezi olayları bağlamında İnsan yonu Gezi Parkı eylemlerini “Acil Gündem Madde- Hakları Savunucuları’nın durumu gözden geçiril- si” olarak ele aldı. di. (28 Haziran)

AP’nin ayrıntılı kararında, polisin sert müdahalesi, Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek çatışmalarda insanların -dört kişinin- ölümü, binden Komiseri Navi Pillay, Gezi Park olayları sırasında fazla kişinin yaralanması, toplu tutuklamalar, gaz gerginliklerin derhal giderilmesi ve orantısız şiddet kapsüllerinin doğrudan protestoculara doğru ateşle- uygulayan polislerin cezalandırılması gerektiğine nerek ciddi yaralanmalara neden olan göz yaşartıcı dair bir açıklama yaptı (18 Haziran). Pillay, Hükü- gazın aşırı düzeyde kullanılması; Türk hükümeti ta- metin Gezi Parkı planını mahkeme kararına kadar 46 dosya: Bizim Gezi durdurmasını olumlu karşıladı. Bu açıklamanın tam kopyasını şu adresten bulabilirsiniz: http://www. ohchr.org/EN/NewsEvents/Pages/DisplayNews. aspx?NewsID=13465&LangID=E

Avrupa Konseyi de Gezi olaylarını yakından izleyip değerlendirdi. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri SG politicalcomics.info Jagland 26 Haziran’da Ankara’ya yaptığı ziyaretinde Türk polisinin ve yargısının zihniyet değişimi gerek- siniminden bahsetti ve AİHM içtihatlarına uyulma- sı gerektiğini söyledi. Gianluca Costantini,

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (PACE) Ra- portörü Josette Durrieu 6 Haziran’da itidal çağrısı mada, temel haklara riayet edilmesi çağrısında bu- yaptı ve diyalogla çözüm önerdi. Durrieu aynı za- lundu (Bianet, 24 Haziran). manda PACE’in 1925 (2013) sayılı kararını hatırla- tarak yetkilileri tüm vatandaşların ifade özgürlüğü, Türkiye’deki basın kuruluşları yanı sıra yurt dışın- barışçıl toplanma ve gösteri yürüyüşü yapma hakla- daki basın ve medya izleme kuruluşları da yoğun rına saygı duymaya davet etti. olarak açıklamalarda bulundular. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), RSF, Uluslararası İfade Özgürlüğü Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (PACE), 27 Kampanya Örgütü IFEX, SEEMO (Güneydoğu Haziran’da bir karar alarak göstericilere karşı orantı- Avrupa Medya Organizasyonu), Gazetecileri Koru- sız şiddet kullanımını kınadı. Parlamenterler Avrupa ma Komitesi (CPJ), İngiltere Gazeteciler Sendikası Konseyi Genel Sekreterine gösterilerde polisin insan (NUJ) ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), haklarına saygılı olmasıyla ilgili rehber hazırlanma- G-9 Gazeteci Örgütleri Platformu, Taksim Gezi sı yönünde davet yaptı: http://hub.coe.int/en/web/ Parkı’nda eylem yapanlara müdahale eden güvenlik coe-portal/press/newsroom?p_p_id=newsroom&_ kuvvetlerinin gazetecileri hedef almasını kınadı. Bu newsroom_articleId=1487518&_newsroom_gro- konuda Bianet raporuna bakılabilir: (http://bianet. upId=10226&_newsroom_tabs=newsroom- org/bianet/medya/148656-medyanin-gezi-guncesi). topnews&pager.offset=0 Üçüncü olarak da uluslararası insan hakları kuru- Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiž- luşları, barolar ve hukuk meslek kuruluşları, diğer nieks, 4 - 7 Temmuz tarihinde Türkiye’de yetkililerle meslek ve sivil toplum kuruluşları ve uluslarara- ve sivil toplum kuruluşlarıyla görüştü. 8 Temmuz’da sı sendikalar ve birliklerinin, uyarı ve açıklamaları yaptığı açıklamada yetkilileri acil olarak orantısız geldi. Başlıca uluslararası insan hakları kuruluşları güç kullanan polislerin görevlerini kötüye kullan- Haziran ve Temmuz ayında mükerrer açıklamalarda maktan cezalandırılması ve etkin soruşturulması ge- bulundular. rektiğini söyledi. Avrupa Akdeniz İnsan Hakları Ağı (EMHRN) 3 - 10 ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Dışişleri Bakanlı- Temmuz tarihleri arasında Gezi olaylarını ve sonuç- ğı Sözcüsü Jen Psaki, Beyaz Saray Sözcüsü Jay Car- larını yerinde incelemek üzere bir delegasyon yolladı ney, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Türkiye’ye ve gözlemlerini / tavsiyelerini açıkladı. Caitlin Hayden, yaptığı açıklamalarla Türkiye’deki Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC), olayları kaygıyla izlemeye devam ettiklerini ve ba- Gezi Parkı eylemlerine destek vermek için 21 - 22 rışçıl protesto hakları da dâhil olmak üzere ifade ve Haziran 2013 tarihlerinde küresel eylem çağrısı yap- toplanma özgürlüğünden yana olduklarını belirtti- tı. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights ler. (Bianet, 24 Haziran) Watch) Gezi olaylarındaki ihlaller ile ilgili birçok detaylı açıklama yaptı; en son 17 Temmuz’da yap- NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen tığı açıklamada İstanbul’daki Gezi Parkı protestoları Türkiye’deki Gezi Direnişi’ne ilişkin yaptığı açıkla- esnasında polisin doğrudan göstericilerin üzerine at- dosya: Bizim Gezi 47

kolluk kuvvetleri tarafından orantısız güç kullanıl- dığı iddialarını araştırmak üzere bağımsız ve tarafsız bir soruşturma komisyonu oluşturmaya davet etti. [http://www.fidh.org/8-mesures-pour-consolider- la-paix-en-turquiela-fidh-saisit-le-13193]

Avrupa Kadın Lobisi (EWL) ve Türkiye’deki üye örgütleri de Haziran ayında yaptıkları açıklama- da Gezi’deki hukuksuzluk ve şiddet karşısında- ki kaygılarını dile getirdiler. Türkiye hükümetini insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alma- ya davet etti. [http://www.womenlobby.org/spip. php?article5115&lang=en]

Avrupalı Feministler ve Kadın Hakları Aktivistleri (WIDE+), Temmuz ayında yaptıkları açıklamada insan haklarının bölünmez parçaları olan demok- ratik muhalefet hakkı, düşünce ve basın özgür- lüğü, serbestçe hareket etme ve konuşma hakkı, şiddetsiz yaşam hakkı, kendi bedeni, cinsiyeti ve sağlığını kontrol hakkından söz ettiler. Özellikle de, bu hakları Türkiye’de uzun yıllardır demokra- si, eşitlik, hak ve özgürlükler için mücadelenin ön saflarında yer alan kadınlar için tekrar teyit ettikle- tığı biber gazı kapsüllerinin ciddi yaralanmalara yol rini belirttiler. [http://wideplusnetwork.wordpress. açan tehlikeli mermilere dönüştürdüğünü söyledi ve com/2013/07/19/wide-solidarity-statement-with- biber gazının yanlış ve yasadışı kullanımından vaz- protesters-in-turkey/] geçilmesi gerektiği uyarısını yaptı. (Turkish version: http://www.hrw.org/node/117244#). Sonuç Kısacası, burada adını anmayı unutmuş olabilece- Uluslararası Af Örgütü () de ğimiz bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar Gezi Haziran ve Temmuz ayında yaptığı açıklamalarda Parkı gösterileri sırasında ortaya dökülen ihlallerden, göstericilere karşı polis şiddetinden ve ihlallerden açıklamalardan benzer sonuç çıkarıp Türkiye’yi idare bahsetti. AI Türkiye yetkilileri, ayrıca Taksim’de edenlere benzer uyarı mesajları ve tavsiyelerinde bu- gözaltına alınan barışçıl protestocuları derhal ser- lundular. Bu uyarılar tabii ki Türkiye içindeki kurum best bırakmasını belirtti ve çevik kuvvetin Taksim ve kuruluşların dediklerinden çok da farklı değildi. Meydanı’nı ve Gezi Parkı’nı boşaltmak için biber Sonuçta yapılması gerekenlerin herkesin sayabileceği gazı ve tazyikli su kullanan polisin aşırı güç kul- özeti şuydu: İfade özgürlüğünün, medya özgürlüğü- landığı iddialarını soruşturması gerektiğini belirtti. nün (sosyal medya dâhil) tam ve ayrım yapılmadan (http://www.amnesty.org.tr/ai/eylem-aciklamalar). kullanılması, barışçıl gösteri ve yürüyüş haklarının kullanılmasına engel olunmaması gerektiği; gösteri- Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (FIDH) ve lerde orantısız güç kullanıp yaralanmalara, ölümlere, Türkiye’deki üye örgütleri de Gezi’deki orantısızlığı işkence ve kötü muameleye yol açan kamu görevlile- tartışmasız şiddet karşısında duyduğu kaygıyı ifa- rinin etkin soruşturulması ve cezalandırılması gerek- de etti. FIDH, Türkiye’yi barışçıl gösteri hakkı ve liliği; adil yargılanma hakkının gereklerinin yerine ifade özgürlüğünü güvence altına almaya; gözaltın- getirilmesi; haksız gözaltı ve tutuklamaların ve cadı daki bütün barışçıl göstericileri serbest bırakmaya; avına dönüşen takibatların sona erdirilmesi; ve ilgili ihtiyacı olanların tıbbi yardıma ulaşmalarını sağla- bütün yasaların revize edilerek uluslararası standart- maya; göstericilere karşı uygulanan polis şiddetine lara ve Türkiye’nin üyesi olduğu ve tabii olduğu ev- derhal son vermeye; işkence ve kötü muamele ile rensel insan hakları seviyesine çıkarılmasıydı. 48 dosya: Bizim Gezi Şener Yılmaz Aslan, İstanbul Şener

27 Mayıs’ta Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ve İs- “DOKTOR tanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere ülke gene- line yayılan protesto eylemleri bu ülkenin tarihinde ve bizatihi bu direnişe katılan ve sahip çıkan herke- YOK MU?” sin kişisel tarihinde önemli bir dönüm noktası oldu.

Son seçimleri takiben Hükümet, hayatın her alanı- nı piyasalaştırmaya yönelik ve insana/yaşama dair Arzu Erbilici olanı görmekten uzak politikalarını yoğunlaştırma- TTB Merkez Konseyi sını bizlere “ustalık dönemi” olarak muştulamıştı. Hediyesi, kendinden olmayanı yok sayan, yaşam tarzlarını hedef alan dayatmacı, otoriter dili ve sal- dırgan tutumu, insanları bu kadarı da olmaz nok- tasına getirmişti getirmesine ama, buna dur diyecek “Bir devlet, sokaklarında bir iradenin nasıl şekilleneceğine dair kimsenin bir öngörüsü yoktu. kendi yurttaşlarını avlıyor, yaralıyor, öldürüyor, savaşta bile Doğrusu dünyanın diğer ülkelerinde ve yanı ba- şımız Ortadoğu’da yaşanan halk hareketlerini an- dokunulamayacak olan revirlere lamaya çalışırken bizim ülkemizde bu boyutta bir saldırıyor, yaralılara yardım eylemliliği hiçbirimiz beklemiyorduk. 27 Mayıs’ta Gezi Parkı’nın yıkılıp yerine AVM ve Topçu Kışlası etmeye çalışanları darp ediyor, yapılmasına karşı direnen topluluğa polisin uygula- gözaltına alıyordu.” dığı orantısız şiddet bardağı taşıran son damla oldu. dosya: Bizim Gezi 49

Antidemokratik yöntemlerle etkisizleştirilmeye çalı- şılan sendikalar, meslek örgütleri, seçim barajı ne- deni ile sesini duyuramayan partiler, gelecek kaygısı taşıyan öğrenciler, emeğinin hakkını alamayan iş- çiler, işsizler, HES ve Nükleer santraller nedeniyle havası, suyu, toprağı satılığa çıkmış köylüler, eşitsiz- liğe, iktidarın tahakküm eden erkek diline ve kadın bedeni üzerinden yürüttüğü politikalara karşı çıkan kadınlar, yok sayılan geyler, lezbiyenler, transseksü- eller kısacası mevcut iktidarın hoşuna gitmeyen her kesimden insan bu direnişin içinde yer aldı.

Ve gençlik! Çoğunluğu oluşturan ve apolitik ilan edilmiş bir gençliğin ön saflarda olduğu bir dire- niş yaşanıyordu. Mevcut herhangi bir parti yahut gruba aidiyeti reddeden fakat dışlamayan; yaratıcı, nüktedan, kendi kurallarını kendisi koyan ve ken- “Eğer bir sağlıkçıysanız di iletişim biçimini yaratan bu direniş, bilindik tüm dahası hekimseniz yanı örgütlenme modellerinin dışındaydı. Bu haliyle de- vamlılığı ve istikrarı konusunda özellikle örgütlü ke- başınızda bunlar olup dururken simler tarafından kaygı ile izlenen hareketin, belki 112’nin gelmesini beklemezsiniz, de bildik modeller dışındaki örgütlenmesi sayesin- de yaratabildiği “coşku” direnişin yükselmesinde ve bekleyemezsiniz. Yardım yaygınlaşmasında ana unsuru oluşturmuştu. edersiniz.”

“Artık yeter” noktasına gelen toplum kesimlerinin içinde tabi ki hekimler ve sağlık çalışanları da bu- salt sağlık alanından yükselen bir mücadelenin bir lunuyordu. “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında yıllar karşılığı olacağına dair inançsızlıktı belki de… Bu içinde piyasalaştırılan bir sistem içinde, azdırılmış inançsızlığın nasıl kırılacağı ve umudun nereden bir sağlık hizmeti talebini karşılamak için çok ça- yükseleceğine dair kimsenin bir fikri de yoktu. lıştırılmaktan, oldubitti görevlendirmelerden, kad- rolaştırmanın yarattığı adaletsizlikten, giderek ni- İşte gezi olayları hekimleri böylesi bir haleti ruhiye teliksizleşen, niceliğe ve kar etmeye odaklı bir tıp içerisinde yakaladı. eğitiminden, kamuda ve özelde emeğinin hakkını alabilmek için performans dayatması sebebiyle sü- Sokağa çıkanlar arasında elbette hekimler ve sağlık rekli cebi ve vicdanı arasında bırakılmaktan, her çalışanları onları temsil eden meslek örgütleri ve türlü aksaklığın müsebbibi olarak bizzat hedef gös- sendikalar da vardı. Gezi protestosuna destek ver- terilmekten, kışkırtıcı söylemlerle halkla karşı karşı- mek, polisin Taksim’de uyguladığı orantısız şiddeti ya getirilip itibarsızlaştırılmaktan ve bunun sonucu protesto etmek için Türk Tabipleri Birliği de alanlar- maruz kaldığı şiddetten fena halde bunalmış bir he- daydı. Hekimler meslek örgütü flamalarının altında, kim/ sağlıkçı kitlesiydi söz konusu olan. alandaki diğer gruplar gibi yoğun gaza maruz kaldı- lar, atılan gaz fişeklerinden yaralandılar. Polisin akıl Bu hal, 2011’in 13 Mart’ında on binlerce hekimi almaz şiddetini gözlerimizle gördük, yaşadık. ve sağlık çalışanını Ankara’da buluşturan bir mitinge zemin hazırlamış olsa da sağlık ortamına dair olum- Polis olayların başlangıcından itibaren protesto ey- suzluklara karşı bu kalkışmanın ve bir aradalığın ya- lemlerine katılan göstericilere gaz bombası ve Toma- rattığı heyecan uzun soluklu olamadı. Bunun temel lardan fışkırttığı tazyikli sular ile müdahale ediyor, nedenlerinden biri hayatın her alanına sirayet eden gaz fişeklerini hedef gözeterek fırlatıyor, eylemcileri bir sıkışmışlık, yabancılaşma ve eşitsizlik hali yaşa- kafasından, gözünden yaralıyor, o da yetmiyor ger- nırken daha büyük ölçekli bir değişiklik olmadan, çek mermi kullanıyordu. 50 dosya: Bizim Gezi

Tanık olduğumuz alanlar birer savaş meydanını an- dadır. İstanbul’da Ankara’da revir olarak kullanılan dırıyordu. Gazdan etkilenip soluğu tükenenler, epi- pek çok yerde yaşandı bu saldırılar. lepsi nöbeti geçirenler, kafası gözü yaralananlar… Olağanüstü durumlar için yetersiz ambulans siste- Bir devlet, sokaklarında kendi yurttaşlarını avlıyor, mi, kalabalık sokaklar ve her sokak başını tutmuş yaralıyor, öldürüyor, savaşta bile dokunulamayacak kolluk güçleri… Yakıcı bir dumanın içinde “Doktor olan revirlere saldırıyor, yaralılara yardım etmeye ça- yok mu?” çığlıkları... lışanları darp ediyor, gözaltına alıyordu.

Eğer bir sağlıkçıysanız dahası hekimseniz yanı ba- Tüm bu saldırılar boyunca seyyar sağlık hizmeti ve- şınızda bunlar olup dururken 112’nin gelmesini renler dahil çoğunluğu revirlerden İstanbul, Ankara beklemezsiniz, bekleyemezsiniz. Yardım edersiniz. ve Mersin’de 13 civarında tıp öğrencisi ve hekim gö- Hiçbir ekipmanınız yoksa bir sonraki sefere yanınıza zaltına alındı. ufak müdahaleler için kimi tıbbi gereç ve ilaçlar alır- sınız. İnsanlara yardım ettiğiniz yerde gaz bombası, Ülkenin dört bir yanına yayılan gösterilerde olayla- tazyikli su saldırısı altındaysanız güvenli bir yer bul- rın başlangıcından itibaren ağır yaralı ve ölüm ha- maya çalışırsınız. Yardım etmek, gereken ilk yardım berleri geliyor, ilgili Bakanlığın yaralı sayısına dair müdahalesini yapmak zorunda kaldığınız insanların kamuoyunu bilgilendirmesi gecikiyor yahut gerçe- sayısı hayli fazla ise daha fazla ekipmana, insana ve ğin çok uzağında rakamlar zikrediliyordu. TTB ola- bir organizasyona ihtiyaç duyarsınız. rak saldırıların ve yaralanmaların sayıca çok yüksek ve yaygın olduğu ilk günlerden beri, tabip odaları Gönüllü revirler işte böyle, bu ihtiyaçla kuruldu. Tıp aracılığı ile toplam yaralı sayısına dair bilgi toplama- öğrencisi ve asistanların çoğunluğu oluşturduğu, ara- ya ve kamuoyuyla paylaşmaya çalıştık. Bu verilere larında tecrübeli hekimlerin ve sağlık çalışanlarının başlangıçta İl Sağlık Müdürlükleri’nden hastane ida- bulunduğu gruplar, çatışmaların yaşandığı alanlarda relerinden de daha kolay ulaşabilirken süreç içinde AVM köşelerinde, kafelerde, barlarda revirler açtılar. bilgi almak zorlaştı. Ulaşabildiğimiz rakamlar ve ya- Daha sonra bu revirler zaten aralarında ve alanlarda ralanmaların ciddiyetine dair durum tespitleri bizzat bulunan Tabip Odaları tarafından organize edilme- yaralıların götürüldüğü hastanelerde çalışan hekim- ye başlandı. Kişilerden, özel sağlık kuruluşlarından, lerden bir veri ağı kurarak gerçekleşti. Revirlerden eczanelerden bağışlanan tıbbi malzemelerin revirlere gelen sayılar bunlara eklendi. ikmali yapıldı ve gönüllü olarak revirlerde çalışma talebi ile odalara başvuran hekimlerin nöbet çizelge- Bu güne kadar 8000’in üzerinde yaralı saydık. Top- leri ayarlandı. lam 106 kişi kafa travmasına uğradı. 11 kişi gözünü kaybetti. 63 Kişi ağır yaralandı. Gaz fişeği nedeniyle Olayların başlamasının hemen akabinde Sağlık ağır kafa travması geçiren 16 yaşındaki Berkin Elvan Bakanlığı’nın kamu ve özel sağlık kuruluşlarına hala yoğun bakımda ve hayati tehlikesi sürüyor. 5 gönderdiği bir yazı ile kendilerine başvuran yaralı Kişi hayatını kaybetti. Yoğun gaz kullanılan alanlar- göstericilerin kayıtlarını istemesi, her gün onlarca da 3 kişi kalp krizi geçirdi. kişinin gözaltına alındığı bir ortamda fişlenme kor- kusu yarattı. Kolay ulaşılabilirliğinin yanı sıra in- Bilgiye ulaşmada zorluklar, pek çok vakanın fişlen- sanları hastaneler yerine revirlere çeken önemli bir mek korkusu ile hastanelere gitmeyi tercih etmemesi sebep de buydu. ve revirlerin dışında yapılan müdahaleler sayıldığın- da toplam yaralı sayısının zikredilen rakamın çok Tanık olduk. Göstericilere uygulanan şiddet, hep üzerinde olacağı açıktır. zikredildiği gibi, o denli orantısız ve gözü dönmüş idi ki; revir olarak belirlenmiş yerlere dahi saldırıl- Süreç boyunca hekimlere ve sağlık çalışanlarına ve dı. İçeride hastalar varken gaz bombası atıldı. Po- meslek örgütümüze dair öfkesini köpürten hükü- lisin içeriye yahut giriş kapısına gaz bombası attığı, met “görürsün sana neler edeceğim” dedi ve bir sa- dışarıyı çepeçevre sarıp gözaltı tehdidi ile kimsenin bah İstanbul, Ankara ve İzmir Tabip Odaları’na ve gitmesine izin vermediği revirlerde sıkışıp kalan ar- TTB Merkez Konseyi’ne resmi birer yazı gönderdi. kadaşlarımızın yardım çığlıkları hala kulaklarımız- Bakanlık’tan gelen yazıda neden izin alınmadan re- dosya: Bizim Gezi 51 virlerde sağlık hizmeti verildiği soruluyor, revirler- de hizmet veren hekimlerin ve başvuran yaralıların bizim gezi bizim isimleri isteniyordu. NOTLAR-SESLER

Ardından Sağlık Bakanlığı tarafından alelacele TB- Hüda Kaya: Gezi hareketi; birbirlerini bilmeyen, MM’ye sevk edilen ve hekimler ve sağlık çalışanlarına bulmayan çevrelerin birbirlerini keşfetmelerine, her türlü “ruhsatsız tıbbi müdahale” olarak tarif ettiği gençlerin daha farklı boyutlarda hayatı yaşamaya, fiiller için ağır cezalar öngören yasa tasarısı ile burun dayanmaya ve direnmeye birbirlerinden korkan, buruna geldik. Zamanlama da dahil içeriği ile de re- çekinen insanların öyle pek de korkulup sakını- virleri ve buralarda çalışan hekimleri hedef alması te- lacak insanlar olmadığına anlamaya birbirleri ile sadüf olmayacak bu tasarıya karşı yükselen muhalefet para bile geçmeden nasıl ortak ve dayanışarak ya- sonucu Sağlık Komisyonu tarafından tasarıya “acil şanırmış pratik yapmaya sebep olmuştur. Bütün hallerde 112 gelene kadar yapılan müdahaleler istisna bu tecrübe ve deneyim ile geleceği daha ayakları tutularak” şeklinde bir ifade eklenmiş oldu. yere basarak bir gelecek oluşturmada paha biçil- mez bir kıymet olmuştur. Hükümete ve kamuoyuna üstüne basa basa anlat- maya çalıştık: Hekimler ve sağlık çalışanları olaylar- da yaralananlara tıbbi yardım sunarak Uluslararası Etik Bildirgeler’in gereğini yerine getirdi. Aksi hal- de mesleki kuralların dışında davranmış, Türk Ceza Kanunu’nu ihlal etmiş, toplumsal sorumluluklarını yerine getirmemiş olacaklardı. Madem suçtu; 1999 Marmara depreminde ve 2011 Van depreminde ola- ğanüstü koşullar altında bir ihtiyacı karşılamak için açılan ve yine Tabip Odaları’nın da organizasyonu- na dahil olduğu revirlerde verilen sağlık hizmetleri neden suç sayılmamıştı? Ne yazık ki Gezi olayları sırasında hekimlerin ve meslek örgütünün duyduğu toplumsal sorumluluk ve gösterdiği mesleki refleks hükümet tarafından ideolojik bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Bu kabul edilemez süreç herkesin gözü önünde ya- Emine Yılmaz: Gezi Parkı; kendilerini kutsal tepe- şandı. Dünya Tabipleri Birliği, çeşitli ülkelerin he- ye oturtup ötekileştirdiklerine tepeden bakanlara, kim birlikleri, akademisyenler, uluslararası hekim ve kendine tükettiği değerler oranında değer biçenle- insan hakları örgütleri süreci izlediler. Yanımızda ol- re, dün mazlumken, bugün zalim olanlara maya ve destek vermeye, hükümeti uyarmaya, dün- Hakk’tan bir uyarıdır... ya kamuoyunu bilgilendirmeye çalıştılar. Sevim Cengizkan: Beni namaz kılan Müslüman- Bu ülkede beklenmedik bir direnişi izledik, parçası ol- ların korumaya alınması çok etkiledi. Hala neden duk, anlamaya çalıştık. Hiçbir şey Haziran öncesi gibi korumak maksadıyla etraflarının çevrildiğini anla- değil artık. Yıllarca korkuyla bastırılmaya çalışılmış yamadım. Gezide zarar görmeleri mümkün değildi toplum bu sıkışıklığı ve tıkanmışlığı aştı. Kendisine bence. Gezi direnişinin bir kadın direnişi olduğu- rağmen hiçbir şeyin yapılamayacağını yan yana dura- nu söyleyebileceğim kadar çok kadın vardı. Çok rak, ağacına, özgürlüklere, demokrasiye sahip çıkarak önemliydi. gösterdi. Önümüzdeki günler ne gösterecek göreceğiz. Bizler bu direnişe ve halkın sağlığına sahip çıkmaya Duygu T.: Gezi Parkı direnişi, yıllardır yabancılaş- ve her zaman, her durumda insan olmanın ve mesle- tığım bu toplumda aslında hiç de yabancı olmadı- ğimizin gereğini hiç kimseye hesap vermek zorunda >>> hissetmeden yerine getirmeye devam edeceğiz. 52 dosya: Bizim Gezi

31 Mayıs ve sonrasındaki birkaç gün yaşadıklarımı DİRENİŞTE DE tarif etmek hâlâ zor! Diyebilirim ki hayatımın en şiddet dolu ama aynı zamanda en korkusuz; öğren- ÇİFTE MESAİ! diğim kadınlığı ve ona dair korkularını unuttuğum beş gününü yaşadım. 31 Mayıs günü Taksim’de bir avuç insanken, sadece otururken, beşimiz onumuz bir araya geldiğimizde üstümüze TOMA suları, bi- Melek Özman ber gazları boca edilirken bize kaçma seçeneği bı- rakmayan bir dayanışmayla karşılaştık. Kaçtığımız sokaklarda limonu, Talcid’i, sirkesi artık ne varsa bizi iyileştirmek, sarıp sarmalamak için apartman önlerinde fiskosları üstünde acil müdahale stantları “Benim için Gezi, bir kuşağın açmış kadınların, çoluk çocuk evleri boşaltıp sanki değil kadınların isyanıydı. Belki biz kendimizi yalnız hissetmeyelim diye tüm ara so- kakları dolduranların, tüm apartmanların bize açık çoğunluğu yeni kuşaktan olan kapılarının uzağına gitmek mümkün değildi. Met- kadınların! Duvarlara ‘Yan rodan itibaren yoğun gaza maruz kalmıştım ve artık hayatta kalmak için bir yolunu bulup Taksim’den Çantayla Direnilmiyor’ yazan çıkmaya niyetlendiğim anların hepsinde bu daya- kadınların.” nışmacı kalabalığın ‘provakasyonu’ ile Taksim’de kalmak zorunda kaldım! Arayanlar için, direnişi kış- kırtanlar bu dayanışmacı kalabalıklar, hele o ısrarla verdikleri fiskos üstü ilkyardım ve yiyecek - içecek malzemeleriyle bizi Taksim’de tutan kadınlardır! Bir de üstüne o direnişçi kadınlar yok mu! O topuklu- larla, kaçarken sıyırdıkları dar etekleriyle o sokaktan o sokağa koşturan kararlılıkları… Düz ayakkabı, rahat pantolonla eve dönmekten hicap duymamın müsebbibi oldular. Saatler nasıl geçti anlamadan akşama doğru bütün sokakları tıklım tıklım olan Taksim’den çıkmanın artık imkânı yoktu. Benim de zaten hiçbir yere gidesim yoktu. Kendimi bu kadar kalabalık ve korkusuz hissetmenin tüm bedellerine razıydım. ‘Kalabalık hissetmek’ten kastım, aynı so- kaklarda kendimi yalnız, ‘azınlık’, öteki hissetmenin tam tersi galiba. İşte öyle bir şey. Bir gün önce asla söyleyeceğimi düşünemeyeceğim “Sık Bakalım…” sloganına katılıp, her tekrarında biber gazının etki- sini sanki daha az hissettiğim, nefesimi açan bir şey! Birden bire düşlemeye bile cesaret edemediğimiz bir şey gerçek olmuştu sanki. Çünkü benim için Gezi, bir kuşağın değil kadınların isyanıydı. Belki çoğun- luğu yeni kuşaktan olan kadınların! Duvarlara “Yan Çantayla Direnilmiyor” yazan kadınların.

Günler geçtikçe ayaklarımız yere bastı diye de ge- nellenebilir sanırım feministler için ama en azından Gezi’de çadır açan kısmımız için öyle olduğu ‘teyit- li bilgi’. Klişe, statükocu, militer sesler, cinsiyetçi, homofobik küfürler… Olsundu. Biz çifte mesaiye dosya: Bizim Gezi 53 alışkındık. “Küfürle değil inatla diren” dedik, ol- madı küfürlerin üstüne feminalar yaptık derken 5 >>> bizim gezi bizim Haziran’da deyim yerindeyse tamamen ayıldık. 5 ğımı, benim gibi düşünen, öfkelenen, başka tür- Haziran’daki o resimle birlikte kadınlar için böyle lü bir yaşam isteyen insanların da çok yakınlarda güzellemeler yazılacak bir deneyimi mümkün sana- olduğunu göstermesi bakımından benim için çok cak saflığımıza şaştık hep birlikte. Kadın olmanın, önemliydi. Bu iki haftalık sürede hem çok öfkelen- feminist olmanın yumurta küfelerini taşımadan ge- dim, hem çok güldüm, hem çok gurur duydum, çirdiğimiz birkaç günün sonunda gördük ki, sadece hem kendimi güçlü ve canlı hissettim. Bir çok direnişçi değil, aynı zamanda yok sayılan kadınlarız! duyguyu aynı anda yaşadım. İlk gün aklı karışık Taksim Dayanışması’nın Bülent Arınç’la görüşme- ve öfkeli insanların olduğunu gördüğümde açık- sinin internete düşen o kadınsız fotoğrafı sonrası çası bunun bir direnişe dönüşeceğinden emin de- feminist olmanın yumurta küfelerini tamamen yük- ğildim, ama Gezi Parkını muhteşem ve kolektif bir lendik. Geç ve güç de olsa Taksim Dayanışması’nda yaşam alanına çeviren ve kadınların “küfürle değil, eşit temsili karar altına aldırdık ama o resim iliştiril- inatla diren” söylemine anında olumlu tepki veren mişti çoktan Gezi hatıratımıza. Ve arkasından Gaz- bir kitle başka ne yapabilirdi? dan ‘adam’ geldi ki diğer sorunları bir yana, ayrımcı diline yanıtı yine sokak verdi.

Anketlere göre de yarısından fazlası olduğumuz bir direnişte ‘biz de varız’ demek durumunda kalmanın hüznü de çıkmayacak hafızamızdan sanırım. Yaşa- dığımız hep bu değil miydi? Ne değişmişti ki? Ve elbette Gezi ne istediğinde değil de ne istemediğin- de, neye karşı olduğunda -o da az çok- anlaşanların Rana Ç.: 31 Mayıs’tan bu yana sevdiğim çizgi film bir araya geldiği bir direnişti. Başından beri bunun karakteri SHE-RA’nın 21.yy eylemci versiyonu- farkındaydık belki de ama hepimizin birkaç gün de yum. Malesef özel sektör çalışanı olarak hiç haz et- olsa bir düşü yaşamaya ihtiyacı vardı sanırım. Ben mediğim resmi giysilerim ve mevcut düzen yandaşı kendi adıma bu düşü yaşamaktan pişman değilim. işverenlerimin bizler gibi çapulcuları eleştirilerine Hatta bu düşü yaşamaya belki de en çok biz kadın- karşı takındığım ve onlara öfkemden kanayan du- ların hakkı vardı. İlk kez bir alanda çoğunluktuk, daklı maskem ile Adora, geceleri spor ayakkabıla- çoktuk, yan yana, göz göze geldiğimizde birbirimi- rı, sırt çantası ile sokakta yine de ‘kahrolası özel zin öfkesini, isyanını tanıyabiliyorduk. Başka keli- sektör çalışanı’ olarak yakalanmaktan-işten kovul- melerle ifade etsek de. Ama şimdi tam da bu tanı- maktan korkan SHE-RA! İtirafımdır: She-ra kor- dıklığı tanışıklığa dönüştürebilmek için de ayılmak, kuyor yine de direniyor ! düşünmek, tartışmak zamanı…

Drogba’nın kim olduğunu, Dikmen’in Ankara’nın neresinde olduğunu, biber gazı çeşitlerini ve etkileri- nin nasıl giderileceğini, kartuşlu maskeyi ve daha bir- çok yeni şeyi öğrenirken mi ihmal ettik feminist ol- duk olalı bildiklerimizi bilmiyorum ama en azından bundan sonra konuşmalıyız, feministler olarak ken- dimizi... Erkeklere - erkekliğe karşı siyaset yapmanın ne kadar enerjimizi aldığını... Kadınlara yönelik siya- Rojdal: Olayların başlaması beni çok heyecanlan- set yapmayı yer yer ihmal edip etmediğimizi… Vel- dırmıştı. Bu heyecan ve merakla Taksim’e gittim. hasıl ‘sınıfta kaldığı’ söylenen ama bizim zaten sınıfı Fakat bi anda kendimi Türk bayrakları ve marşlar geçme ihtimali olmadığını bildiğimiz cümle örgütlü içersinde buldum. Hayal kırıklığı yaşadım. Fakat grup gibi biz feministler de Gezi deneyimini etraflı- devam eden süreçte bunun kısmen azaldığını gör- ca konuşmalıyız. Bir kadın isyanı olarak Gezi’yi… >>> Çuvaldızı kendimize batırmaktan imtina etmeden… 54 dosya: Bizim Gezi Tennur Baş, Kızılay Baş, Tennur

Meral’e “BİR EFLATUN” ve diğer tüm kadın direnişçilere DİRİM Gezi direnişi en çok şaşkınlık demek benim için; hiçbirimiz bilmiyorduk 31 Mayıs günü ağlayarak, en hafifinden içimiz sızlayarak izlediğimiz görün- tülerin bir halk isyanının ilk görüntüleri olacağını. Göze Orhon Ankara’da 31 Mayıs günü saat 19.00 için yapılan Kuğulu Park’ta toplanma çağrısına kadar, hayat olağan biçimde akıyordu işte. Bir grup kadın, öğle tatilinden biraz çalıp bir yerlerde rakı içmeye gidi- “O gece kaçışıp duruyoruz Meclis yorduk, kendimizin yoksa eşimizin dostumuzun Parkı’ndan Güvenlik Caddesi’ne, derdine hâlleniyorduk, sonra da ofislerimize dönüp Tunalı’nın üst sokaklarından Esat Türk kahvesi içiyorduk. Caddesi’ne. Galiba o gece başka bir Hayatımda ilk kez bir eyleme -eylem demeye de ülke oldu Ankara. Hiç tanımadığımız pek dilim varmayacakmış meğer- çakırkeyif gittim. Sıra dışı olan bir tek benim demlenmişliğim olsa iyi; insanlarla birkaç dakikada aynı gittim ki, her şey bir tuhaf. Şu kadar yıldır Anka- korkuyu duyuyor, aynı korkudan ra’dayım, Kuğulu Park Ankara’nın en önemli eylem koruyoruz birbirimizi. Her şey çok alanlarından biri olacak deseler güler geçerdim. Şim- dilerde Ankara’nın kent merkezleri birer birer ‘sınıf yeni, her şey çok alışıldık. Aylardır düşüyor’, ama işte, Kuğulu Park dediğin Ankara’nın geceleri kol kola direnirmişiz gibi.” en ‘beyaz’ yeşilliklerindendir. Dolaşıyorum parkın dosya: Bizim Gezi 55 içinde; öbek öbek Kemalist teyzeler, amcalar… E, olağan diyorum, burası Küçükesat -bu kadar dar >>> bizim gezi bizim bir yorum yapabiliyorum henüz, evet. Park gittik- düm. Genel olarak hakim olan davranış, insanla- çe kalabalıklaşıyor. Altı üstü bir avuç yeşilliği işte rın birbirine yardım etmesi olmuştu. Hala umut Ankara’nın, bu park bu kadar büyük müymüş yahu? vardı…. Bir ara yanımda üç hilalli bayrakla, elini kurt işareti yapan gençten birkaç adam gördüm. Hep karşı kar- şıya durmuştum bu adamlarla, şimdi yan yanayız. Hepsi bir yana da, bir şey var, başka bir şey. Beni de içine alıyor. Şarkıdaki gibi, “hani herkes arkadaş”… “Dişim ağrıyor,” desem yüz kişi koşacak elinde ağrı kesiciyle. Şaşkınım. Dedim ya, her şey bir tuhaf. Ben çakırkeyif olsam n’olacak…

Aklımız İstanbul’da, haber alalım diye telefonlara bakıyoruz, telefonlar çalışmıyor. Hayatımda ilk kez orada duyuyorum ‘jammer’ kelimesini, sonraki gün- lerde de hiç unutmuyoruz zaten. Haber geliyor bir yerlerden, Radikal yazmış, dört bin kişiymişiz Kuğu- Çapulcu Burcu: Gezi Parkı meselesi “ağacı kesip lu Park’ta. Bizim kadınları görüyorum, konuşuyoruz. yerine AVM kondururum” meselesinin çok ötesin- Üzgünüz, öfkeliyiz ama hepimizin ağzında tutama- dedir. Siyasi iktidarın bu ülkede, “Taksim’e Topçu dığımız bir gülümseme. Ertesi gün öğreneceğim, o Kışlası yaparım”, “Çamlıca’ya en büyük camiyi di- uçurtmanın bir de kuyruğu varmış; insanlar Kuğulu kerim”, “İçkiyi yasaklarım”, “Kadınların doğurup Park’a girememiş, Tunalı Hilmi doluymuş, on beş bin doğurmayacağına, doğuracaksa bunun hangi yön- kişi toplanmışız o gün. Hani nicedir en iyi ihtimalle temle olacağına karışırım”, “Dini gerekçelerle ço- birkaç yüz kişi bulunmuşuz ya “adetyerinibulsunyü cukları yaşından önce okula başlatırım”, “Muhalif kselcaddesibasınaçıklamaları”nda (küçümsemek için milletvekilini, gazeteciyi hapiste tutarım”, “Protes- söylemiyorum ama eminim her birimiz düşünmüş- tocu öğrenciyi coplatırım”, “Beğenmediğim yazarı tür, çoğu kez kendimiz çalıp kendimizi söylediğimi- attırırım”, “Üçüncü köprünün adını Yavuz koya- zi), hani bir de “adamını topla gel” demokrasisi ya rım” gibi nice dayatmasının tamamına yönelik bizimkisi, biz üç kadın bir seviniveriyoruz. toplumsal bir patlamayı içinde taşımaktadır.

Geçen haftalarda Radikal İki’de yazmıştı biri (14 Temmuz, İsmail Güzelsoy), Gezi Direnişi’ni roman- tize etmeden anlatmak çok zor, diye. Öyle de hakika- ten. Kaldı ki niye romantize etmeyelim? Hayatımın en umutlu, hayatımın en güçlü, en büyülü günlerini geçirdim ben. Sigara dumanı tutmuş öğrenci evle- Elif: Direnişin ve hayatın bireysel olduğuna inanı- rinde Ahmet Telli’nin şiir kasetinden “o kadar azız ki yorum. Halkın örgütlenmesi bireylerin farkında- mutluluk bile bizden çok” dizesine içlenip durmuş lıkları ve özgürlükleri için bireysel örgütlenmeleri bir nesiliz biz; biraz hakkımız olsun romantik bir is- sayesinde bu kadar güçlü ve inançlı bir biçimde yandan bahsetmeye. ayaktadır...

Döneyim Kuğulu’ya. Eylem dediğin biter. Öyle san- Zozan Özgökçe: Her direniş benim için anlamlı- dığımdan, Tunalı’da eylem devam ederken ayrılıyo- dır, çünkü direnen bir coğrafyada doğdum. Doğal rum ben. Eve geldikten birkaç dakika sonra haber hakları için direnen Kürtlere yapılan zulmün yüz- geliyor ve gelen haber, önümüzdeki on beş - yirmi de biri bile yapılmamışken kıyamet koptu. Okul- gün boyunca en sık söylediğimiz, duyduğumuz ları, askeri, polisi ve tüm kurumları ile birlikte her cümleye dönüşüyor: “Müdahale var”. Gerisinge- >>> ri çıkmaya hazırlanıyoruz. Madem evdeyiz, bir işe 56 dosya: Bizim Gezi yarasın diye hazırlıklı çıkalım diyoruz. Önce Yunan direnişçilerden, sonra Gezi direnişçilerinden öğren- diğimiz üzere, spreyli Cam-Sil şişesine yarı yarıya Talcid - su karışımı hazırlıyoruz. Kıyıp dökemedi- ğimiz Cam-Sil’i de bir bardağa boşaltıyorum. Bırak yarım şişe Cam-Sil’i lavaboya döküp dökmemeyi, uyumanın ya da yemek yemenin bu kadar önemsiz hale geldiği bir hayatı daha hiç tanımıyoruz. Bunu niye anlatıyorum? Burası benim direnişimin takvi- minin hikâyesi. O yarım şişe Cam-Sil o bardağın içinde duruveriyor direniş bitene kadar. Gün gün buharlaşıyor. Bardağın içinde azalıp duran sıvı be- nim direnişimin takvimi oluyor. Sonra mı? Sonra hiçbir işe yaramadığını hemen o gece öğreneceğimiz bir liralık maskelerimizi de yanımıza alıp çıkıyoruz.

Her şey Ankara’nın Kızılay’dan Tunalı’ya, Güven- lik Caddesi’nden Ayrancı içlerine, bir gecede polis cumhuriyetine dönmesiyle başladı. O gece öğrendik hangi maskenin en çok koruduğunu, portakal ga- zına neyin, biber gazına neyin iyi geldiğini. Dona- nımlıyız ama o şaşkınlık hâlâ akıp gitmiş değil üzeri- mizden. Sokak sokak dolaşırken bayağı şaşkınız; bir

dalga bizi sürüklüyor ama, bilemiyoruz nereye gi- Ankara Baş, Tennur deceğimizi. İçimizden biri “Tunalı” diyor, Tunalı’ya doğru çıkıyoruz. Çıkıyoruz da biraz moralimiz bo- zuluyor. Cadde işgal edilmiş, ne alâ. Yalnız pek az “Bunca şiddetin ortasında ve kadın var ortalıkta. Tunalı yukarıdan aşağı nara atan ‘biz’ ve ‘onlar’a mahkum edilmenin adamlarla dolu; elli yıldır memlekette içki içmek yasakmış da, bu yasağın kaldırıldığının ilk günüy- çaresizliğinde direniş biraz da müş gibi. Kaldırım kenarına dizilmiş yüzlerce bira anlamayı öğretti bize sanırım; şişesi. “Bizim Ankara’nın direnişi de böyle olacak herhalde” diyorum içimden. Yanımdaki arkadaşla ‘empati’ kelimesi bunca kirlenmemiş, biraz homurdanıyoruz: açıkçası, anlamakta güçlük kişisel gelişim kitaplarının içinde çekiyoruz bu ‘gevşek’ kalabalığa ‘tenezzül etmesi’ne polisin. Ama işte Ankara’nın farklı yerlerine yayılmış hiçleşmemiş olsaydı, ‘empatiyi (Tunalı - Kennedy ve Kızılay) bir direnişti bu ve Ku- öğrendik’ derdim. Şu memleketin ğulu Park’ın çevresinde toplanan kitle ‘nev’i şahsına cümlemize armağan ettiği ‘kırmızı alkollü’ özelliğini korudu direniş boyunca. çizgileri’imiz biraz silikleşti belki. O gece kaçışıp duruyoruz Meclis Parkı’ndan Güven- Ya da silikleşti demeyeyim de, lik Caddesi’ne, Tunalı’nın üst sokaklarından Esat Caddesi’ne. Galiba o gece başka bir ülke oldu An- başkalarının renkleriyle karıştı. kara. Hiç tanımadığımız insanlarla birkaç dakikada Elbette bu bir ittifaktı, hiçbir zaman aynı korkuyu duyuyor, aynı korkudan koruyoruz birbirimizi. Her şey çok yeni, her şey çok alışıldık. yekpare bir kitlesi olmadı direnişin Aylardır geceleri kol kola direnirmişiz gibi. Kaçışır- ama biz de siyasal ergenliğimizden ken kaçışırken bir teyze sarkıyor pencereden: “Aslan- ve onun sivilceli sertliğinden biraz lar, aferin size aslanlar!”. Her şey hâlâ çok tuhaf. Ben o kadar alışmışım ki solculuk ederken bana bakan sıyrıldık galiba.” dosya: Bizim Gezi 57 insanların gözünde korku, yüzünde az buçuk kü- çümsemeden gayrısını görmemeye. Dur daha, yarın >>> bizim gezi bizim olacak, ondan sonraki gün olacak. Bu daha ne ki… türlü psikolojik ve sıcak savaş Cumhuriyetin ku- ruluşundan bu yana devam ediyor. Sıcak savaşın Bugünlerde en çok kayıt tutmuş, arşivlemiş olanlara bitmesi sürecine denk gelen Gezi Parkı Direnişi minnet duyuyorum. Her bir günün her bir an’ını sürecine yorgun Kürtler biraz mesafeli davrandı. hatırlamak isterdim mümkün olsaydı. Ama öyle an Direniş esnasında televizyon ekranlarına yansıyan an anlatmak ne mümkün. Üstelik hangi bir insan Kemalist, milliyetçi, cinsiyetçi sloganlar bu mesa- yüzü, hangi bir coşku… feyi artırdı. Kürdistan’da yaşayan bir Kürt olarak Gezi Parkı Direnişinde asimilasyoncu politikaların Yürüdüğümüz onca yola rağmen zerre yorgun de- sembollerini görmek, yine aynı şekilde bir kadın ğiliz eve geldiğimizde. Sabaha bir haber, bir de gö- olarak cinsiyetçi söylemlerin kurulduğunu izlemek rüntüyle uyanıyoruz. Mutfak masası her zamanki beni ürküttü. Çünkü burada “her şey vatan için” aleladeliğiyle durup dururken, biz başında başka in- denilerek insanlar asit kuyularına atıldı, marşlar sanlara dönüşüyoruz. O kadar mütevaziyiz ki isyan okutularak Diyarbakır cezaevindekilere bok yedi- söz konusu olduğunda, direnişin dış basında haber rildi, işkence yapıldı, terörist denilerek gerilla ce- olduğunu duyunca şaşkınlıkla birbirimize bakıyo- setlerine işkence yapıldı. ruz. Üç - beş kişilik yalnızlıklardan tükendiğimiz Zulüm hiyerarşisi yapmak değil amacım ama gezi zamanlar olmuş. Şimdi Boğaz Köprüsü’nü yürüye- parkı direnişi sürecine katılanların ve destek veren- rek geçen yüz binlerin görüntüsü var gözlerimizin lerin yıllardır Kürdistan’da süren asit kuyularına önünde. Herhalde orada büyüdük işte biz, değil mi atma, kayıp etme ve öldürmeye varan sistematik Berfin? Gözlerimiz doluyor. “Durduramayacaklar kıyım, işkence, inkar, asimilasyona dair bir empati halkın coşkun akan selini!” Ankara dışından ablam geliştirdiğine inanmak istiyorum. Medyanın tav- arıyor çıkmadan. Benim bildiklerimi o bana, onun rından tutun, gaz ve su ile saldırılması, kadınlara bildiklerini ben ona anlatıyoruz telefonda; ikimiz de yönelik taciz, tutuklamalar, gözaltılar hatta ölüm- “duydum”, “gördüm”, “biliyorum” demiyoruz birbi- ler, direnişe yapılan müdahalenin yöntemleri oldu. rimize. Sessiz bir anlaşma var aramızda; ikimiz de Bize bunlar çok tanıdık geldi. Acılarımızı tanıştır- birbirimizin coşkusuna kıyamıyoruz, kimse kimse- ma ve direnişi ortaklaştırma vakti artık… nin masalını bozmuyor.

Kızılay’a inmek üzere evden çıkıp civar hırdavatçı- larda eli yüzü düzgün bir maske aradığımız daki- kalarda Ethem vurulmuş. Her Allah’ın günü ayak bastığımız yerde. Kim bilir hangi telaşla nerelere yetişmeye çalışırken defalarca geçtiğimiz yerde, o telefon kulübelerinin orada. Kızılay’a indiğimizde henüz bunu bilmiyoruz ama. O saate kadar, mesela, Nâzım’dı diyelim direniş; hani az daha gözü kara, cesur. O saatten sonra Edip Cansever oldu; kokulu, kıvamlı. Ölüm oldu. “O çocuklar büyüyecek Ahmet abi” dedilerdi. Çok istemiştik ama inanamamıştık. Büyümüşler sahi. Sayfı Ana’nın, Emel Anne’nin, Nazar Tüysüzoğlu: Öyle çok öldük ki bizi gökyü- Hatice Anne’nin elinde yıl yıl büyümüşler; sonra züne gömmek zorunda kaldılar. Ama ne demişti öldürüldüler. Neruda, “çiçekleri yolabilirsiniz, ancak baharın ge- lişine engel olamazsınız.” İşte bir çiçek fırtınasın- … da ortalığa saçılıverdik. Sokak iktidara ayar verdi. Şimdi yeşilin ortasında kızıl, güçlü, örgütlü gelin- Ölümden, direnişin en heybetli iki gününe dönece- cik tarlaları yaratma zamanı… ğim: 1 ve 2 Haziran’da Ankara’ya. Gerçekte de böyle >>> oldu zaten; Ethem’in komada olduğunu, Mehmet’in 58 dosya: Bizim Gezi Tennur Baş, Kuğulu Park Kuğulu Baş, Tennur

öldüğünü, 16 yasındaki Berkin’in başından vurul- Ama Pazar günü farklıydı. Farklıydı çünkü bir ge- duğunu sokakta öğrenip, sokağa döndük. cede savaşmayı öğrettiler hayatında ilk defa sokağa çıkmış insanlara. Haftalarca provasını yapsak o kadar Otursam sayfalarca yazarmışım gibi gelmişti o Cu- aksamadan yürütemeyeceğimiz bir dayanışmanın martesi ve Pazar günü yaşadıklarımızı. Anlatayım içinde buluyoruz kendimizi Kızılay’da. Gün içinde istedim; kim bilir kaç cümle yazdım, kaç cümle sil- eylem alanından yukarılara, yukarılarda eylem alanı- dim. Anladım ki, henüz bir dili yok benim için o na gidip gelmekle geçiyor yine. Hava kararmaya ya- iki günün. Gözümün önünde kopuk kopuk zaman kın Yüksel Caddesi’nde alana giren herkesin derhal parçaları, görüntüler, en çok dayanışmayla büyüle- bir yerinden dâhil olduğu bir kolektif var. Tıp öğ- niyorum. Kim bilir kaç taksitte aldıkları otomobil- rencileri ve hekimler revirlerde yaralılara bakıyor. Bir lerinin plakalarını kapatıp hastanelere yaralı taşıyan kısım insan aşağı yukarı birkaç dakikada bir yaralı genç çift, mesela. Ellerinde sirkeli su dolu leğenlerle taşıyor revirlere. Başkaları barikat başındaki arkadaş- dükkânlarının önüne çıkıp direnişçilerin yüzünü lara yiyecek ve su götürüyor. Ellerindeki Talcid karı- yıkayan Kızılay esnafı. Kızılay’ın ara sokaklarında şımı şişesini havaya kaldırıp bekleyenler, barikattan gördüğün her insanın ya Kızılay Meydanı’na inen gelenlerin elini yüzünü temizliyor. Birileri barikat ya da biraz soluklanmak için Kızılay’dan Kocatepe için malzeme topluyor; diğerleri Ziya Gökalp’teki taraflarına doğru çıkan direnişçiler olması. Ele geçen ve Yüksel Caddesi çıkışındaki barikatlara o malze- ilk düz yüzeyin üstünde taşınan yaralılar. Direnişçi- meleri taşıyor. Gidip gelenlerden biri biraz tökezlese lere su dağıtan kebapçı. Ve diğerleri. RTE nefretle başında yardım etmek için biri bitiveriyor. Lacivert konuşmaya devam ediyor; o zamanlar buna hâlâ şa- üniformalılarla beyaz maskelilerin savaşı. İşte o sa- şırıyorum. Başına alabileceği en büyük belayı aldı ve vaşın bir cephesi Yüksel Caddesi. Bu ‘örgütsüz’ da- bunun farkında, diyorum, ondan hırçınlığı. Kerhen yanışma polisin barikatları aşıp caddeye girmesine de olsa, insanlara sokağa çıktıklarında bir şeyleri de- kadar sürüyor. İşte o, direnişçilerin polis şiddetiyle ğiştirebileceklerini öğretti. en sert biçimde karşılaştıkları gece oluyor. 300 ci- dosya: Bizim Gezi 59 varı gözaltı veriyor o gün Kızılay. Revirler basılıyor, içlerine biber gazı atılıyor. Polisler sokak sokak gezip >>> bizim gezi bizim insan avlıyorlar. Biz, işyerine belki yüz kişiyi alıp sak- Gülizar Aytekin: İnsanlar ardıllarını yaratmasaydı layan bir esnaf sayesinde kurtuluyoruz o akşam po- Ne felsefe olurdu, ne bilim lis şiddetinden. Aradan bir - iki saat geçtikten sonra Ne de feminizm. çıkıp arkadaşlarımızla bir araya gelmeye çalışıyoruz. Ardılların çoğalıyor Türkiye Üç kadın yürüyoruz Ziya Gökalp Caddesi’nde. Bek- Direnen Gezi Kadınları her yerde! lenmedik biçimde bir toma ve bir alay polis çıkıyor karşımıza. Az önce saklandığımız yerde öğrenmişiz neler yaptıklarını, yapabildiklerini. Artık korku daha koyu. O gece Kızılay’da olan her bir insanın direnişçi olduğu şüphe götürmez elbette. Bizi ve arkamızdan gelen birkaç kişiyi görünce hep birlikte bağırmaya başlıyorlar: “Che’nin piçleri yıldıramaz bizleri!” Bu bilenmişliğe şahit olmak sonraki günlerde polisin ar- tarak sürecek şiddeti konusunda bir fikir veriyor.

Sonraki günlerde dağılarak devam ediyor Ankara’da Elif Akgün (Karadeniz Dayanışma Derneği): direniş. Uzunca bir süre Kennedy’de polis sal- Gezi eylemlerini uzaktan izlerken 31 Mayıs gecesi dırısı devam ediyor. İlerleyen saatlerde çatışma polisin direnişçilere uyguladığı akıl almaz şiddet Kuğulu’nun ara sokaklarında sürüyor ve sonra bu sonrası Trabzon’da her yaştan ve siyasi görüşten bir rutine dönüşüyor. Kuğulu Park’ın içinde bir ya- binlerce kişi -gezi ruhuyla- kimsenin çağrıcılığı- şam alanı kurmuş ve o alanı kararlılıkla muhafaza nı üstlenmediği bir eylemle meydanlardaydı. Bu, etmeye çalışan arkadaşlara pek çok gece sabaha karşı Trabzon tarihindeki en büyük kitlesel eylemlerden polis saldırıyor. Kızılay Meydanı’na her inildiğinde biri olarak kaydedildi. Sokaktaydık; çünkü devlet aynı şiddet. Dikmen, 100. Yıl, Mamak’ta direniş ablukasını hayatımızın her alanında... İfade öz- sürüyor. Dikmen halkı hiç geri çekilmiyor ve polis gürlüğü yok, karşıt görüşler yansıtılmıyor. Yalnız şiddeti Dikmen’de çoluğuyla çocuğuyla sokağa çık- İstanbul’da değil yemyeşil doğası ile anılan kıyı mış insanların üstünden hiç eksik olmuyor. İlerleyen kette de betonlar arasında yaşamaya mahkum edi- günlerde Ankara’daki sistemli polis şiddeti devam liyoruz. HES’lerle kuşatılan dereler özgür akmıyor. ederken bir yandan da keyfi polis terörü sürüyor. Kentsel dönüşüm projeleri rantsal dönüşüm pro- Durakta bekleyen insanlara su sıkan tomalar, arama- jelerine dönüşüyor. NATO askeri konuşlandırılı- lar; sonrasında gözaltılar, tutuklamalar. yor. Bütün bunlara rağmen sol grupların, öğrenci dayanışma gruplarının ve sendika bileşenlerinin Ankara’dan polis şiddeti hiç eksik olmadı. Öyle ki gerçekleştirdikleri eylemler hükümetin şövenist bazen küskünlük duyuyoruz Taksim’dekilere. Bir tutumunun ve sürekli pompalanan milliyetçi kent de Kızılay’da çatışma varken, aşağı yukarı her gece kimliğinin beslediği saldırgan grupların hedefiydi. Tunalı’da açık hava partisi yapanlara. İstanbul’dan Polis eylemlere müdehale etmedi ama birçok kent- şenlik haberleri gelirken, Ankara pek çok gece on- te direnişçilere aşırı güç uygulanırken, polisin bu larca yaralı veriyor. saldırgan grubu tatlı tatlı (!) dağıtışı da hafızala- rımızda yer etti. Sol grupların yıllardır süregelen Yavaş yavaş küçülüyor direniş kitlesi. Hepimiz aynı yapılanması yine değişmedi ve Trabzon Taksimle şeyi hissediyoruz: Evde durdukça suçluluk duygusu Dayanışma Platformu kısa süre önce daha geniş kaplıyor içimizi, evlere sığamıyoruz. Tunalı - Ken- bir katılımla -şu an da sadece bir kadın örgütünün nedy arasında mekik dokuyup ‘kitle’ arar halimize dahil olduğu- Trabzon Dayanışma Platformuna bir yandan gülüyoruz, bir yandan, kimse birbirine evrildi. Kentin önemli dinamiklerinden biri hiç söylemiyor ama, hüzünleniyoruz biraz. Direnişin bit- kuşkusuz futbol. Trabzonspor yöneticilerinin gezi tiğini kabullenemiyoruz. Biri çıkıp yüksek sesle söy- lese kabul edip evlere dağılacağız. Arada kalıyoruz. >>> O günlerden sonra ‘normal’ hayata dönmekte hayli 60 dosya: Bizim Gezi güçlük çekiyoruz. Haftalar sonra evi temizlediğim ilk gün inanıyorum olağan hayata döndüğüme. Yine de arada sıçramalar oluyor. Birbirimizden ayrılırken arkadaşlarıma “Ankara’da sokak direnişi bitti, artık kabul edelim” dediğim gecenin ertesinde binlerce insan Kennedy’de toplanmış oluyor. Taksim’dekilerin o güne kadar olmadık polis şiddetiyle parktan dışa- rı atıldıkları 15 Haziran gecesi Kennedy’de öfkeyle sivrilmiş binlerce insan toplanıyor. Tomaların önüne oturan CHP milletvekillerinin yüzü suyu hürmetine o gece şiddet görmeden dağılıyor kalabalık. Ve sonra o sıçramalar da kesiliyor. Polis şiddeti son bulmuyor ama. Tunalı’dan aşağıya yürüyüşe çıktığın bir gece tomaların önünde, biber gazi içinde buluveriyorsun rin, sınanmaların ve cümle küçük oyunların içinde mesela kendini. Hoş, artık herkes kalaylı; sen sokakta kıvranıp durmuyor artık. Bir soruya bakıyor: Elini kalıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, kolundan tu- tutan kimdi? Hâsılı, yıllarca uğraşıp didinip kurdu- tup seni içeri çekiveriyor esnafın biri. Yakınlıklar da ğun dostluklar, o günlerde birkaç dakikada kuruldu; çabuk çabuk; kolundan çeken berberin dükkânında o günlerin ortak hafızasına sahip olmayan biriyle de çilingir sofrasının ortasına düşüveriyorsun işte. ayni kabileden saymakta güçlük çekiyorum kendimi.

… Ankara benim için artık iki ay öncesinin Ankara’sı değil. O caddeler, bir - iki istisna dışında o bezdirici Peki, bize ne kaldı? Bu sorunun çok uzun bir cevabı biçimde birbirine benzer sokaklar artık aynı cadde, var ama ben daha kişisel şeylerden bahsedeceğim. aynı sokaklar değil. Kerterizlerimiz değişti. Artık isimleriyle değil, direniş an’larıyla anılıyor mekânlar. Bunca şiddetin ortasında ve ‘biz’ ve ‘onlar’a mahkum Bilmem ne gecesi saklandığımız apartmanın ya da edilmenin çaresizliğinde direniş biraz da anlamayı öğ- kaçarken bizi evine alan adamın sokağı, sprey bo- retti bize sanırım; ‘empati’ kelimesi bunca kirlenme- yayla kepengindeki küfürleri sildiğimiz dükkân, miş, kişisel gelişim kitaplarının içinde hiçleşmemiş gözlük aradığımız hırdavatçının ora, birbirimizi olsaydı, “empatiyi öğrendik” derdim. Şu memleketin kaybedersek buluşacağımız kafe… Hiç bakmadan, cümlemize armağan ettiği “kırmızı çizgileri”imiz bi- dikkat etmeden bastığımız kaldırımlar günlerce evin raz silikleşti belki. Ya da silikleşti demeyeyim de, baş- salonundaki koltuktan daha âlâ yer olmuş hepimize. kalarının renkleriyle karıştı. Elbette bu bir ittifaktı, Şehir evimiz olmuş. Artık daha buralı hissediyorum hiçbir zaman yekpare bir kitlesi olmadı direnişin ama kendimi. Memleketim oldu Ankara, şu meşhur de- biz de siyasal ergenliğimizden ve onun sivilceli sertli- yimle, doyduğum yer. ğinden biraz sıyrıldık galiba. En nihayetinde, düştü- ğünde yanında bulduğun, gazdan boğulmamak için Zaman da öyle oldu hatta. “Günlerin adı yaşanılan koşarken peşinden gittiğin insanlar, alıştığımız üzere, olayların değerine göre değişebilir” diyor Yusuf Atıl- bizim cemaatin insanları değildi çoğu kez. Koşan, gan Aylak Adam’da. Artık o gün, o gece olanların düşen, yaralanan hiç kimsenin yekdiğerinden farkı ağırlığıyla ölçülüyor zaman. “O Cumartesi” ve “o da yoktu ve hepimiz bunun farkındaydık. Pazar” var artık hayatımızda ya da “Kennedy’den Bulvar’a girdiğimiz akşam” mesela. Şimdilerle direnişte yoldaşlık ettiğimiz kadınlarla ko- pamıyoruz birbirimizden. Bir araya gelmek, bir arada Benim gibi sözün zaman zaman ağızda çürüyüp kok- olmak, direnişi konuşmak gördüğümüzün bir düş ol- tuğunu, ufalanıp dağıldığını hissedenler için konuş- madığını hatırlatıyor bize her keresinde. Biz değiştik; mak, tartışmak da başka şeydi direnişte. Söz yeniden aramızdaki bağlar da değişti. Direniş boyunca ‘gü- kıymet kazandı en saf haliyle. O kadar yürekten söy- ven’ duygusu bütün süsünden püsünden, kirinden lemeyeli, gözlerimi kırpmadan karşımdakini dinle- pasından kurtuldu mesela. Güven o günlerde çıp- meyeli çok zaman olmuştu. Evirip çevirip laf dolan- lak bir şeydi. Gündelik içinde, bakışmaların, sözle- dıracak, sidik yarıştıracak, sözü apolet gibi omuzlarda dosya: Bizim Gezi 61 taşıyacak zamanlar değildi. O an’da konuştuklarımız, az önce etimize değmiş olandı çoğu zaman. Söyledi- >>> bizim gezi bizim ğimiz, tartıştığımız her şeyde sokağın dişinin, tırnağı- eylemcilerini hedef alan konuşması bazı taraftar nın izi vardı. Gerçekten çarptığını duyduk seslerimi- gruplarınca kınansa da geziye olan desteği azalttı. zin birbirine. Söz söyleyeninden boşandı; yani, neyi Kadın düşmanı politikalar sürüyor. Son altı ayda kimin söylediğinin pek bir önemi kalmadı. Şaşırtacak sadece basına yansıyan altı tecavüz vakası var. So- kadar da kısa bir sürede de öğrendik eski dille yeni ko- kaklar hala erkeklerin. Kadınların istihdam alanları nuşmayı: Bu adap sürdürülmeye çalışılıyor hâlâ halk giderek azalıyor. Yine de kadın hareketinin Gezi ile forumlarında. beraber kazandığı ivmeyi Trabzon’da kadın örgüt- leri olarak yakalayamadık. Taciz, tecavüz, ensest, Kadın olmak bile başka bir deneyime dönüştü. Yok, kürtaj ve en az üç çocuk politikası ana gündemi- o kadar iyimser olmayın; ‘dönüştü’ dediysem, sadece miz değil satır arası konulardan biri oldu. bir süreliğine. Cepheye mermi taşıyan Nenehatun ya da ‘devrimci bacı’ olmak arasına; gündüzün aydın- lığıyla gecenin tekinsizliği arasına; tacize sessiz kal- mamak üzerine konuşurken mangalda kül bırakma- makla, yürürken laf atana sırf o güneşli günde sinirin bozulmasın diye ses etmemek arasına sıkışmıştık; velhasıl, kadınlığımızla sokaklar arasında fena halde sıkışmıştık. Daha kürtajı, “üç çocuk”u, aile bakanlı- ğı, “kız mı kadın mı”sı var, onları hiç söylemiyorum. Direnişte özgürleştik. En çok sokaklarda saatin kaç, saat kaçta hangi sokağın karanlık hangi sokağın gü- venli olduğunu, oturduğum yerden kaçta çıkarsam eve gidebileceğimi düşünmeden sokakta olmayı özle- yeceğim sanırım. Salyalı bir erkeklikle küfür ettiğin- Hatice Ayrancı: En vazgeçilmez aksesuarları kü- de “küfürle değil, inatla diren” diye slogan atarak sus- çük sırt çantaları olan gençler (maske, talcid solüs- turduğumuz adamların mahcubiyetini görmeyi bir yonu, poşu, deniz gözlüğü, vs. için)… de. Sözümüz hiç bu kadar dolaysız değmemişti er- Son model arabalarıyla ambulans hizmeti veren keklere; ettiğimiz sözün karşılığını hiç bu kadar kısa gencecik kızlar… sürede almamıştık. Yanımda yöremde hiç tanımadı- Tıp öğrencilerine uygulamalı ilk yardım bilgileri ğım adamlara baktım durdum direnişte. Aralarından sunan doktorlar… birileri bir kadını taciz etmiş midir daha önce? Saflık Konur Sokaktan “yaralı var” nidasının duyulma- etmeye lüzum yok; etmiştir elbette. Ama oluyormuş sıyla birlikte kalabalığın Atatürk Bulvarına kadar demek ki; hemen oracıkta inşa edilmiş bir ahlâk pek ortadan ikiye bölünmesi ile yaralıları hızlıca revir- de âlâ olabiliyormuş yerleşik, ‘genel ahlâk’tan. lere yetiştiren taşıyıcılar… Sokaklarda ellerinde talcid solüsyonlarıyla gaz … bombası sonrasında sokak hayvanları da dahil göz- lere ve yüze fısfıslama hizmeti veren gönüllüler… Hâlâ söylenecek çok söz var; söyleyeni de eksik ol- İlk yardım malzemeleriyle doldurdukları çantaları- muyor neyse ki. Daha çok konuşacak, daha çok ya- nı revirlere getirerek “elimizden gelen budur” diye- zacağız. Benim hikâyem de bir dil bulacak elbet bir rek boşaltan gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler… zaman sonra kendine. Şimdilik bu kadarını anlata- Barikatlara yiyecek içecek taşıyanlar… bildim. İnsafsızca sıkılan gazdan etkilenenlere yardım elini uzatan esnaf… Behçet Aysan’la başlamıştım, onunla bitireyim. “Bir Yaralanan arkadaşımı kucaklarında hastaneye taşı- eflatun ölüm” şiirin son dizesidir, “değişen hiçbir şey mak için seferber olan Çarşı taraftarları… yok, ölüm hariç”. O gideli yirmi sene olmuş. Bir ay Barikattan kısa bir süre için ayrılarak yaralıları zi- içinde, yirmi senede değişmeyecek kadar çok şey de- >>> ğişti burada. Ölüm hariç. 62 dosya: Bizim Gezi Serra Akcan, Nar Photos, İstanbul Photos, Akcan, Nar Serra

“Vermediğiniz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz MAYIS gerekir. Devrimi satın alamazsınız. Devrimi yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak…”

Gelmiş geçmiş en iyi kadın ve feminist bilim kurgu Eda Günay kitabı yazarı kabul edilebilecek yoldaş ruh Ursula K. LeGuin “Mülksüzler” isimli kitabında böyle der. “Devrim yapamazsınız, devrim olabilirsiniz ancak.”

Biz Gezi’de o olduk: “Öteki” “Size bir kendini dönüştürme, o olma, herkes gibi, herkesten Size 27 Mayıs Pazartesi gece yarısı ilk kepçelerin biri olma hikâyesi anlatacağım. girdiği, yılların çınar ağaçlarını yerle bir edip yerine gıcır gıcır bir AVM yapacak bir iktidarın hikâyesini Dinleyin, bilin; siz de herkese anlatacağım. 30 Mayıs Perşembe sabahı bu kıyımı anlatın diye anlatıyorum.” durdurmak için orada kalan silahsız, barışçı insan- ların üzerine acımasızca, uyarı olmandan, parkın çıkışlarını kapatarak gaz sıkan polisin hikâyesini “O gece bu ülke korku eşiğini anlatacağım. “Ne derseniz deyin biz istediğimizi yapacağız”dan, “yahu müze yapacaktık, valla ağaçlar aştı ve sordu muktedire, “bunu ölmeyecek, en çevreci biziz”e geçen, polisin kapalı da yaptın, ben yine de parkımı, alanda kimyasal silah kullanışını kendine göre meş- hayatımı, kardeşimi korumaya ru kılmak için sabah ayrı, akşam ayrı fotoşoplu ikna turlarına çıkan muktedirin hikâyesini anlatacağım. geleceğim. Eeeee?” Size bir kendini dönüştürme, o olma, herkes gibi, dosya: Bizim Gezi 63 herkesten biri olma hikâyesi anlatacağım. Dinleyin, bilin; siz de herkese anlatın diye anlatıyorum. >>> bizim gezi bizim yaret edip geri dönen gencecik kahramanlar… “Gezi” gerçekten de bir ruh kardeşliğinin hikâye- Gaz fişeklerinden kaçarken bile birbirlerine saygılı siydi- hala öyle. Çok zamandır orda burda şurda davrananlar… hangi tarafa inanıyor, kendini hangi tarafa ait sayı- “Hazırlanmış talcidli solüsyon var aşağıya atayım yor olursa olsun barış fısıltıları yayanların, içten içe mı?” diyen balkonlardaki yaşlılar… transseksüellerin neredeyse yalnızca seks işçisi olarak Apartmanlarının kapılarını açan dayanışmacı ma- çalışabiliyor, yaşadıkları sitelerden çeşitli bahanelerle halle sakinleri… ama aslında evlerin değerlerini düşürüyor oldukları Bütün bunların karşısında çaresiz kalan tam teçhi- düşünüldüğü için atılıyor olmasına isyan edenle- zatlı binlerce polis… rin, her bir eşcinsel cinayetinde ciğeri yananların, Mutluyum, bugünleri gördüm… haksızlığa avazı çıkanların hikâyesiydi-hala öyle. Sanki kocaman, herkesin bildiği ve en sevdiği şarkı söylenen bir konser alanı gibi tek tek bakıldığında pek çok konuda anlaşamayacak insanların bir arada uyum, barış ve saygı içinde, üstelik sıcakta, üstelik kalabalıkta, basbayağı bir arada mutlulukla dura- bileceğinin hikâyesiydi. Tüm farklılıkların yanında her birimizin insan olarak bir olma haliydi. Tek tek varoldukça biz olabildiğimiz bir rüya.

Farklılıklara rağmen değil, farklılıklarla birlikte.

Alerjik astımım var, hayatım boyunca olabildiğin- Hebun LGBT Derneği- Amed: Gezi Parkı eylem- ce güvenli yaşadım. Sahte parfümlerden, egzos du- leri biz Hebûn LGBT Derneği için de çok büyük manından, halılardan tıkanırım. Ayrımcılığa uğra- önem taşımaktadır. Bütün ötekileri birleştirip, yanlar için, sinemam için, kentim için, haksızlıklar birlik ve beraberlik ruhunu aşıladı; bir yandan da için yürümüşlüğüm var. Politik olarak nerede dur- omuz omuza direnmeyi, yürümeyi öğretti. Gezi duğumdan hep emindim, hep muhalefete taliptim Parkı eylemleri ötekinin ötekiyi anlaması demek- ama hayatımın herhangi bir dönemi meydanlardan ti. İnsanların birbirlerine dokunabilmeleri, empati meydanlara koştuğumu bilmem. kurabilmeleri, kısacası birbirlerini anlama fırsatı yakalayabilmelerinin Gezi Parkının büyük bir ge- Şimdi size bir gün kızım olursa adını neden Mayıs tirisi olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’nin dört bir koyacağımın hikâyesini anlatacağım. yanında yapılan eylemler gösteriyor ki bu mücade- le aslında bir ekoloji mücadelesi ile birlikte sisteme 31 Mayıs sabahı o gudubet sabahlardan birine uyan- karşı ses çıkarmadır. Ve bütün ötekilerin tek beden dım. İşe gitmem gerek, bugün Allahtan günlerden olarak ruh verdiği bu mücadele biz LGBT bireyler Cuma. Havasız, huzursuz, halılarla kaplı ofisime gi- için de büyük önem taşımaktadır. Otuz yıldır Kür- dip bir ekranın başından ona, buna, şuna tıklamalı, distan coğrafyasında süren mücadeleden bu direni- onu bunu şunu kopyalamalıyım. Üzerime ne giydim şi zaten kanıksamıştık. Gezi Parkıyla birlikte gerek hatırlamıyorum, spor çantamı yaptım, “bu çantayla LGBT gerek Kadın Hareketi kendi boyunu aşan bu kıyafet olmadı” diye düşündüm ama. Her sabah sıçramalar yarattı. Olayların başladığı dönemde olduğu gibi yüzdokuz otlu çayımı içerken kenarında Halkaların Demokratik Kongresi Amed Meclisi ile servise kaçırmamam için beni uyaran saat olan ha- birlikte bir eylem gerçekleştirip Gezi Parkı’na sesi- ber kanallarından birini açtım. Bir kaç gündür “Gezi mizi çıkardık. Dileğimiz Gezi Parkı’yla birlikte bü- Parkı park olarak kalsın” diyen gençlerin parkta kal- tün öteki kimliklerin haklarına kavuşmasıdır. Artık dığının, betonlaştıkça betonlaşan kentte koruyabi- ölen insanlar görmek istemiyor, barışçıl, herkesin leceğimiz belki de son alanı savundukça şiddet gör- birbirine saygı duyduğu bir coğrafya istiyoruz. düklerinin, gaz sıkıldığının, çadırlarının yakıldığının 64 dosya: Bizim Gezi farkındayım. İnsanlar gitgide toplanır oldular orada. O yüzden bu sabah öyle bir şey olamaz. Bundan emi- nim. Dişim ağrıyor. Çok sıcak. Böyle düşünürken twitter’ı açtım. Eski bir arkadaşımın ciklemesi çığ- lıktı resmen: “Uyuyorsan uyan, biz yine müdahaleye uğradık”. Mesajı atalı iki saat olmuş, saat 7; demek ki, uyurken 5’te mi şiddet uygulandı bu insanlara? Nasıl olabilir diye düşünürken saatin geldiğini far- kettim. İşe gitmem gerek, çıktım gittim. Sonrasını da hatırlıyorum: haberleri takipten çalışılamayan bir gün -aslında öyle günlerin başlangıcı-, gün içinde or- talığı yangın yerine çeviren bir muktedir, her protes- tocuya gaz sıkan, su sıkan bir devlet kuryesi olarak polis, hatta yolda korna çalan araçlara uygulanan şid- det. Orantısız diyerek klişeleştirmeye dilim varmıyor. O kadar sert, başıbozuk, tuhaf neredeyse.

“O kadar da değil” dedim bütün gün, o kadar da değil. Ben oraya gidiyorum. Bir deli kuvveti gelmiş gibi hevesliydim. Bunu hatırlıyorum. Sanki oraya giden, gitmekte olan, bütün gün biber gazına ma- ruz kalan herkes kardeşimdi. Tıpkı Hrant öldürül- deli gibi adını bağırdım, çok yabancı, hiç olmayacak düğünde öylece kardeşçe herkesin kendini sokağa bir şeymiş gibi sayıkladım. Deli gibi gaz atıldı, deli atması gibi bir şeydi. İşten çıktım, Ventolin aldım. gibi yaralı taşındı hastaneye, Ciao Bella söyledik ba- Yola çıktım. Hatırlıyorum. Avazım çıktığınca ba- ğıra bağıra. Tüm İstiklal caddesi haykırışlarla titrer- ğırmak, “n’apıyorsunuz be” demek için yola çıktı- ken birileri hala barda oturuyordu gece, birileri fal ğımı… İçimden umduğumu hatırlıyorum, ne olur bakıyordu ötekilere. Bir kaygı insanı portresi olan tüm sevdiklerim orada olsun, ne olur ayrılmayalım. ben hiç kaygılanmadım. Hiç korkmadım. O gece bu Günler sonra gidemediğim yoğun şiddet günlerinin ülke korku eşiğini aştı ve sordu muktedire, “bunu da birinde “lütfen sen orada olma” diye düşünecek ka- yaptın, ben yine de parkımı, hayatımı, kardeşimi ko- dar bencilleşeceğim de olacaktı. Ama o gün bambaş- rumaya geleceğim. Eeeee?” O gün ilk kez duyduğum kaydı. Ve hala diyorduk ki “Yapamazlar. Bu kadar slogan haftalarca hepimizin en sevdiği şarkı oldu: insana gaz sıkacak değiller herhalde”. “Sık bakalım, sık bakalım Biber gazı sık bakalım Herhalde. Maskeni çıkart, copunu bırak Delikanlı kim bakalım!” Devletin kimlere hangi süreçlerde neler yaptığını okumakla, duymakla yaşamak aynı şey değil işte. O geceden sonra yeniden tarif etmek gerekti her şeyi. Sana sunulan penguen belgeselleri, melodramdan şuraya adım atmam televizyon dizileri arasında hala Şimdi “Gezi” dağıtıldıktan on gün sonra düşünüp umuyorsun, “biz kötü bir şey yapmadık, yapmıyo- bakınca farkediyorum da hala çok naif bir halimiz ruz, bize şiddet uygulamazlar, bu saçma davranıştan vardı o akşam; dedik ki, yeterince direneceğiz ve gi- vazgeçerler herhalde.” Neticede demokratik bir şey decekler, çözülecek bir yerde mesele. Her sabah her yapıyoruz: Ses çıkarıyoruz. Ben de varım! Tüm söy- akşam yeniden kışkırtmalar olacağını, barışçıl di- lediğimiz bu; “varım, seçimlerim var. Saygı göster, reniş için insanüstü bir sabır ve çaba gerekeceğini, ben varım. Ben- varım! Ben de varım!” arkadaşlarımızın canının, gözlerinin, yanık ciğerle- rinin kaldırım taşı fiyatından ölçüleceğini bilmiyor- O gece çok şey oldu, bir arkadaşım neredeyse panik duk. Halimiz burda değil ama dünya televizyonla- atak krizi geçiriyordu, otel aradım, bir arkadaşımın rına dert oluyordu. Belki pek çok çoğumuz ilk kez ofisinin önünden geçerken içerde kendisini görünce şunu sorduk: Dünyanın gözü önünde bunu yapan, dosya: Bizim Gezi 65 gözden ırakta yıllarca ne yaptı? Bir kısmımız ilk kez şeyler olmaz, sakin davran.” Bağıran adam durdu bir o geceden sonra ölmekten de yaşamaktan da kork- anda ve uzaklaştı ortamdan. O adam hep söylenen madı. “Ama onlar da …” demedi. provakatörlerden birisi miydi, yoksa yalnızca bir du- ruma mı sinirlenmişti bilmiyorum. Ama ben Gezi’de Bundan daha önemli bir değer bilmiyorum desem ilk kez bu toplumda yangına körükle gidilmediğini yeridir. “Gezi” empatiyi teorikten pratiğe taşıyan görüyordum. Değil kavga, bir küfür eden olursa bile yerdir bu memlekette. Belki yüzlerce “Kürt karde- uyarıyordu birbirini insanlar. 8 Haziran Cumartesi şim sana neler yapıldığını şimdi anladım” yazan tvit günü küfürlü sloganlara karşı “Küfürle Değil İnatla okudum, transların özgürce cinsel bir obje gibi al- Diren” sloganıyla bir atölye düzenlendi. Tüm ayrım- gılanmadan gezdiğini, insanların çöp attığını değil, cılıkların ötesinde, başka tür bir birlikte olma, birleş- çöp topladığını, sabahları parkta birleşip yoga, me- me, birbirine ait, emanet olma haliydi Gezi. ditasyon yaptığını, Cuma günü birlikte namaz kıl- dığını, birbirlerine kitap hediye ettiğini, gönüllerini Bir gün yine Gezi’den çıkmışız, saat gece on buçuk koyup bostan oluşturduklarını gördüm. Onca ka- filan. Sıraselviler’e doğru yürüyoruz, Taksim bayram labalıkta bir fidan ezmeden haykırdıklarını. Şiddet yeri, bir teyzem var kolumda, polis yok, güvenlik görmedikleri günlerde de birlik olmayı seçtiklerini. had safhada, insanlar milyarlar değerinde telefon- Hayatı geldiği gibi değil, seçerek yaşamanın müm- ları düşürüp buluyorlar, hiç birimiz birbirimizden kün olduğunu söylediklerini gördüm. Başka bir ha- korkmuyoruz. Hava gaz kokmuyor, öyle bir gece, yatın mümkün olduğunu. Ve tüm bunların arasında yaz geliyor, mutluyuz, aşığız, etekler fora! Yan taraf- çok güldüm. En çok da yoğun polis şiddetine maruz ta birilerinin karşılaştığını farkettim, diyaloglarını kalırken duvarda kurulan şu cümleye: dinledim. “yeter artık ya, polis çağırıcam…” - “N’aber?” - “İşte ne olsun, işe git, eyleme gel, işe git eyleme Gerçekten, “Ama….” denmeyen bir yerdi Gezi. gel… Senden?” “Ama onlar da neden öyle yapmış”, “ama onlar da - “Valla benden de aynı…” neden öyleler”, “ama onlar da”… Aksine birebir şahit olduğum bir hikâyede olaylar şöyle gelişti: Saat altı Gezi Parkı hepimizi değiştirdi. Gelen herkesin ki- buçuk gibi işten çıktım, huysuzum açım, her günkü şisel toplumsal birçok sorusuna cevap bulduğuna gibi uykusuzum. İşteki yakın arkadaşlarımdan biriy- inanıyorum. Ben de pek çok cevabımı buldum. Çok le Gezi’ye geçtik. O günlerde zaten işten çıkıp “hadi yazdığım bir şey vardı oraya buraya bir zaman: “ne parka uğrayalım” diyorduk vakit geçirmek için, bi- istediğimi biliyorum.” Parkın dağıtılmasından sonra zim gibi insanlar da olduğunu görmek için, konser çok sıcak, balkonlu, dolunayda karşı apartmanlı bir de oluyormuş diye, tango yapabiliriz diye, köfte ek- akşam, neden yazdığımı da buldum. Bilince yazmı- mek yeriz, Çarşı ile bir kaç şarkı söyleriz diye. Belki yorsun. Gezi yaşamanın yazmaya, barışın savaşa, sa- en çok, çok kişisel olarak, kurumsal hayatın dayat- kince durmanın şiddete üstün geldiği yerdi. tığı umutsuzluktan çıkabileceğimizi göstermek için kendimize. Metronun Gezi Parkı çıkışından çıktık. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifade ettiği gibi bun- Parkın içinde yürümeye başladık. Neredeyse adım ların derdi “halkın parkı Gezi Parkı” değildi. Doğ- atacak her yoktu, normal şartlarda bin kere birbirini ru söylüyor, değildi. Onlar bunlar olmamaktı daha yiyecek bir kalabalık. Bir bağırtı duyduk, kulak kesil- çok, ağaçların yaşam hakkı kadar, tüm varlıkların dik hemen, bir adam bir adama bağırıyordu. Yazma- yaşam hakkıydı, insanların özgürce, kendi varlıkları- yayım şimdi, işte bildiğiniz efelenme halleri. “Allah” na saygı bekleyerek huzurla yaşayabilme istekleriydi. dedim içimden “burda da kavga çıkmaya başlamış”; Sinemalarıyla, sevgilileriyle, parklarıyla, başörtüleri, o sırada iki haftadır hemen her gün Gezi’ye uğru- bikinileri, korkuları, arkadaşları, arzularıyla. Derdi yorduk ve bir kere bile bir tartışma görmemiştim. buydu Gezi’nin, birbirini severek, saygı göstererek, Şirinler köyündeki Huysuz Şirin bile yoktu orada. kendi gibi olmayanı yargılamadan yaşamanın müm- Kaygılandım. Oldum olası fazla eşya, fazla insan, faz- kün olduğuydu. Geziye geziye kazanmaktı. la uyaran olan yerlerde kaygılanırım. Adamın bağır- ması bir dakika bile sürmemişti ki bir başka adamın Nasıl desem çok hayran olduğum yazara öykünerek; gelip ona şunu söylediğini duydum: “Burda böyle “Geziyi satın alamazsınız. Gezi olabilirsiniz ancak…” 66 dosya: Bizim Gezi

Direniş sırasında bedenlerimize doğru nişan alınan EVİMİZ biber gazı kapsüllerinden yaralandık elbet. Hem de çok ağır yaralandık. Ama hiç iyileşmeyecek daha TAŞLANDI, derin yaralarımızı imgelerimizden yana aldık. Biber gazının kendisinden, kapsülünden, onu bize doğ- rultan elin sahibinden kaçarken zihnimize kazınan SOKAKTA imgeler, bir süreliğine bile olsa çok sevdiğimiz kent mekânlarının zihinlerimizdeki yerleşik imgelerini KALDIK! yerinden oynattılar.

Kuğulu Park’taydık. Tuhaf bir ütopik dünya kur- Gamze Hakverdi muştuk bir süreliğine ve içinde yaşamaya başla- mıştık bile. Yağmur yağıyordu ve insanlar parka geliyordu. Ütopikliği burada işte, hiç insan yağmur yağarken parka gider mi? Üşütüp hasta olacağını bile bile hem de. Hepimizin işi gücü vardı üstelik, pek de hasta olacak zamanlar değildi. Zaten hepi- mizin umutla baktığı ötede, kurduğumuza / kura- cağımıza inandığımız yeni dünyada, hastalık diye bir şey yoktu. Hasta olsak da beraber iyileşebilece- ğimizi biliyorduk. Yiyecekler, içecekler, kitaplar her şey parasızdı. Değiş - tokuş usulünde karar kılmış- tık. İki kitap aldım parkın kütüphanesinden. Hiç tanımadığım bir arkadaşım benim için getirmişti: “İmgenin İktidarları”ydı birinin adı. Ertesi gün ben de kütüphaneye kitap götürecektim. Ayırmıştım çoktan kitapları. “Evlerin misafir gelince açılan Parkta tanıdıkların sayısı artmıştı. Herkes gelirken salonları gibi, aslında hiç bizim kendine ait en iyi şeyleri yanına almıştı belli ki. Biraz olmamış, hep belediyenin olmuş yiyecek park mutfağı için, bir iki kitap kütüphane- bir parktaydık. O parkın, Kuğulu ye… Sonra mizah. Sanki herkes, en asık suratlıları- mız bile, en iyi esprilerini bu günler için bekletmiş- Park’ın imgesi bizim için büsbütün lerdi bir köşede. Bakhtin’e selam olsun, sanki gülerek yenilenmişti. Kendi evimizdeydik iktidarı hesaplaşıyorduk hepimiz, hatta hiç Bakthin okumamış olanlarımız bile. Bu direnişin kendine ait ilk kez. Şimdiye kadar belediyenin bir zihinsel ağı vardı. Hepimiz aynı anda ‘bilir’ ol- misafiri gibi çekine çekine muştuk. Sosyal medya diye bir ‘bela’ vardı bize yar- dımcı olan. Ama bizi birbirimize bağlayan asıl ağ, ‘oturmaya gittiğimiz’ parkın artık kurduğumuz bu zihinsel ağdı. Bu ağ içinde dolaşım- bir köşesinde mutfağımız, bir da olan imgeler, gaza boğulmadan hemen önce, çok köşesinde kütüphanemiz vardı. nettiler. Evlerin misafir gelince açılan salonları gibi, aslında hiç bizim olmamış, hep belediyenin olmuş Kalabalık ve gürültülü bir evde, bir parktaydık. O parkın, Kuğulu Park’ın imgesi bi- yeni bir toplumsal düzene dair zim için büsbütün yenilenmişti. Kendi evimizdey- dik ilk kez. Şimdiye kadar belediyenin misafiri gibi hayaller kuruyorduk.” çekine çekine ‘oturmaya gittiğimiz’ parkın artık bir köşesinde mutfağımız, bir köşesinde kütüphanemiz vardı. Kalabalık ve gürültülü bir evde, yeni bir top- lumsal düzene dair hayaller kuruyorduk. dosya: Bizim Gezi 67 Tennur Baş, Kuğulu Park, Ankara Park, Kuğulu Baş, Tennur

Gaz bombasının atıldığı o ilk anı hatırlıyorum. Bir önceki anda gülmekten ölüyordum çünkü. Gülme- yi hızlıca bir kenara bırakmam, içimdeki korkuyla müzakere etmeyi öğrenmem gerekti. Evimizin cam- ları taşlanıyordu, cam kırıklarını bir kenara atıp ana odaklanmak zorundaydım. Bir cafe’ye sığındık, bundan sonra hiçbir yerin sığınak olamayacağını bi- lerek. Sığınmacıları da taşlayamazlardı ya. Cafe’nin içinde gazın ürettiği sis dışında görünür olan çok az şey vardı. Kız kardeşimin gözlerini hatırlıyorum. Bana sürekli ‘sakin ol’ diye bağırıp duruyordu. Bir de nasıl becerdiyse telefonunu şarja takmıştı kısa bir süreliğine. O an, onun sahip olduğu pratikliğe hiçbir zaman sahip olamadığımı bir kez daha hatır- layarak, o yanımda olduğu için şükrederek baktım ona. Ablası ortalığı toplarken, her şeyi yeniden da- ğıtıp duran küçük bir çocuk gibiydim ben çünkü. Sakin değildim, öfkeliydim. Ben onun ablasıydım üstelik, bunu pek de çaktırmamaya çalıştım. Gaza boğulan Kuğulu Park’a bakmak zordu. Sadece göz- lerimiz yaşardığından değil ama… Evin zihnimdeki kalan son imgesini korumak için, polis geldiğinde ben gözlerimi kapadım. 68 dosya: Bizim Gezi

“Geceleri de, sokakları da, alanları da istiyoruz!” “İZMİR’İN diye haykırmamız, zaten gerçekleşmiş olanın neşeyle KIZLARI” DEĞİL, ilanı gibiydi! Direnişin ilk haftası, kürsüden direnişin ortak talep- “DİRENEN GEZİ lerini sahiplendiğimizi duyururken, sokakları akıl almaz bir coşkuyla doldurmamızın, iktidarın kadın- KADINLARI” ları kendi eril hikâyesiyle kuşatma hevesine bir baş- kaldırı olduğunun da altını çizdik. Yaşam alanları- mızın üzerini kaplamak istedikleri betondan örtüye Derya Koptekin kahkahayla, müzikle ve inatla gedikler açıyorduk! Ve hayretle soruyorduk: Bu güzel ülkede nasıl oldu da yıllarca yeryüzü cehenneminde olduğumuz hissiyle “Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu yaşadık? Şimdi ortaya çıkan bu delilik bunca zaman gibi İzmir’de de göz göze geldiğimiz hangi tımarhanede susturulabildi? herkesi tebessümle selamlıyor ve Başlangıçta, barış içinde bir arada olabilmek için her birimizin yüzünde aynı özgürlük “çapulcuyum” demek yeterliydi. Ancak sonrasında hasretini, aynı direniş tutkusunu “kadınlar, eşcinseller, translar, seks işçileri burada!” görüyorduk.” diye hatırlatma ihtiyacı duyduk. Çünkü atılan slo- ganlarda, yapılan yazılamalarda biz kadınların ve LGBT bireylerinin onurunu incitmeme konusunda Gezi Parkı direnişinin coşkusu çok geçmeden İzmir’i hassasiyet gösterilmesini umuyorduk. Direnişin se- de içine çektiğinde tarif edilemez bir mutluluk ya- sini öylesine birlikte yükseltiyorduk ki, bir başkası- şadık. Her gün gündelik hayhuyla sürüdüğümüz nın ağzından çıkan küfür bizim dilimizde acı bir tat bezgin ayaklarımız şimdi bizi kararlılıkla sokaklara bırakıyor, cinsiyetçi yazılamalar birlikte yazdığımı- taşıyordu ve biz yorulmak nedir bilmiyorduk. za inandığımız bu eşsiz hikâyenin içine tacizkâr bir biçimde sızıyordu. Ne var ki, direnişin 12. günün- Bilen bilir, “İzmirliliğin” yüksek tahayyüllerdeki ku- de, Gündoğdu Meydanı’ndaki ortak kürsünün ka- ruluşu İzmirlileri ülkelerinin geri kalanından farklı ve dınların inisiyatifinde kurulmasını sağladığımızda, ayrıcalıklı bir konuma yerleştirir. O nedenle, bir baş- inadımızın gücü bizi de büyüledi. Sesimizi duyulur kasının ağzından çıktığında zaman zaman dışlanmış kılmakla yetinmemiş, sesimizi sokakların şarkısına hissetseler de, içten içe “gâvur İzmir” yaftasını da gu- katarak çoğaltmıştık. rurla taşırlar. Oysa direniş günlerinde hepimizi şaşkına çeviren bir isteklilikle “Her yer Taksim, her yer direniş” Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi İzmir’de de diye bağırdılar. “Diren Kızılay, İzmir seninle” dediler. göz göze geldiğimiz herkesi tebessümle selamlıyor ve Artık “İzmirli” değil, “çapulcu”ydular. Bu, kendi renk- her birimizin yüzünde aynı özgürlük hasretini, aynı lerini direnişe katmadıkları anlamına gelmez elbette: direniş tutkusunu görüyorduk. Elbette bunu sokağın “İzmirli toma’ya tomat der” dediler, “Bize biber gazı sesini geçirmeyen eril kalelerinden başını dışarı uzat- da çiğdem” dediler. Tabi en önemlisi, cinsiyetçi söyle- mak zorunda kalan iktidar da görüyordu. Gördükleri min bir parçası olarak öne çıkarılan “İzmir’in kızları”, karşısında dehşete düşmelerine, korku ve öfkeyle bu “Direnen Gezi Kadınları Her Yerde” diyerek direnişin sesi polis şiddeti, gözaltı, tutuklama, işkence ve onun kurucu özneleri olarak sokaklarda belirdiler. küfürlü dayaklı çıplak arama, taciz gibi ataerkil form- larıyla susturmaya çalışmalarına da şaşırmadık. An- Evet, biz kadınlar günlerce İzmir’in sokaklarını dol- cak onlar da duvarlarıyla, Elif’in, Pınar’ın, Gizem’in, durduk, hem de ağız dolusu bir feminist söylem ve Burcu’nun, Esra’nın ve daha pek çok tutuklu arkada- daha önce tanık olmadığımız görkemli bir kalabalıkla. şımızın sesini duymamızı; onlara da kendi sesimizi ulaştırmamızı engelleyemediklerine şaşırmasınlar! Direniş geceleri, sokaklarda ve alanlarda kendimizi Biz, onların iktidarlarından çok daha uzun yıllar ön- hiç olmadığımız kadar güvende hissettiğimizden, ce başladık o duvarları inadımızla delmeye! dosya: Bizim Gezi 69

İZMİR AMARGİ GEZİ DİRENİŞİ DENEYİMİ

“Gündoğdu Meydanı’nda 9 Haziran akşamı kürsü feministlere verildi ve bizler “küfürle değil inatla diren” şiarıyla kürsüye çıkıp etnik kökeni, cinsiyeti hedef alan tüm ezme biçimlerine ve devletin her Kamera Sokak, İzmir kesime karşı şiddet politikalarına karşı ses çıkardık.”

Direnişin ilk günlerinde sanırız hepimiz kendimizi sokağa attık ve kimi bulursak onunla yürüdük yol- larda. Sloganlarımız tanımadığımız kalabalıklarda atıldı, belki de alanlarda hiç yan yana gelmediğimiz insanlarla bağırdık bir şeylerin değişeceğine dair inançla. Fakat hayatımızda hiçbir şeyden eksik ol- mayan “erkek egemen” dil ve yöntem maalesef Gezi Direnişi sırasında da kendini gösterdi ve bu direnişe feminist bir örgütlenme ile destek olmak elzem du- ruma geldi. Sokaktaki ve alanlardaki erkek egemen dil, direnişçilerin çokça küfür kullanmaları, polis şiddeti yanında alanda farklı politik örgütlenmele- ti hedef alan tüm ezme biçimlerine ve devletin her rin birbirlerine uyguladıkları ötekileştirme ve şiddet kesime karşı şiddet politikalarına karşı ses çıkardık. ve bunların yanında direnişe hakim olmaya başlayan Bugün düşündüğümüzde, ilk defa bu kadar kalaba- ulusalcılık, feministlerin bir araya gelmesine neden lık bir topluluğa seslenmenin ve aynı zamanda bu oldu. Ayrıca kadınların uzun zamandan beri bu hü- topluluk tarafından dinlenmenin çok önemli oldu- kümet tarafından uğradığı haksızlık ve adaletsizlik ğunu fark ediyoruz. Sokaklardaki küfürlerin silindi- yine kadınlar tarafından kadınların talepleri üzerin- ği ve feminist sloganların hakim olduğu eylemlerle den dile getirilmeliydi. birlikte küfürlü sloganların dönüşmesini ve alanda özellikle militarist sloganların görece azalmasını iz- İzmir Amargi bir araya geldiği feministlerle alan- lemek bizim için çok önemliydi. Gezi direnişi ruhu- da farklı başka bir ifade ve direniş biçiminin par- nun herkeste karşısındakini anlamaya dair bir heves çası oldu. Bu amaçla 5 Haziran ve 9 Haziran’da yarattığını düşünüyoruz; bu nedenle hala sorunlarla Alsancak’ta bayraksız ve flamasız yürüyüşler düzen- karşılaşsak da sesimizin kitlelere daha çok ulaştığını, ledik ve duvarlardaki küfürlü yazıları barışçıl olanla- aldığımız olumlu tepkilerden hissediyoruz. İzmir’de rıyla değiştirdik. Bugüne kadar kadın mücadelesinin direniş devam ediyor. Tutuklu arkadaşlarımızı me- taleplerinden haberdar olmayan kalabalık içinde bir- rak ediyor ve onları unutmuyoruz. çok kadın sesimizi duydu ve eylemlerimize katıldı. Gündoğdu Meydanı’nda 9 Haziran akşamı kürsü Tutuklu arkadaşlarımız serbest bırakılana ve tüm feministlere verildi ve bizler “küfürle değil inatla ezilmiş halkların talepleri dikkate alınana kadar: Bu diren” şiarıyla kürsüye çıkıp etnik kökeni, cinsiye- daha başlangıç, mücadeleye devam! 70 dosya: Bizim Gezi

ama öğrendiklerim beni mutlu etmiyordu. Kaygıla- KADININ DEVRİMİ rım arttı, evden bağımsızlaştıkça dışarıda, olmak iste- diğim özgür dünyada karşıt sesler arttı. Kindar, kötü UZUN BİR CAZ niyetli sesler. Kurtulmak istediğim dayatmalar vardı hani. Oysa çevreci adam beni ve ona benzemeyen ŞARKISI herkesi hizaya getirmeye çalışıyordu bu sefer. Yıllar- ca maruz kaldığım yok sayılmayı, değersizleştirmeyi devlet eliyle meşrulaştırıyordu ve benim tek başıma baş edebildiğim babam gibi değildi. Koca bir ülkenin tüm kadınlarına bunları dayatabilecek siyasi erke sa- Esra Gündoğdu hipti. Akıllıca değildi bu giriştiği savaş, kadının gücü- nün, cesaretinin farkında değildi, yine de yola koyul- du. Bize neler giymemiz gerektiği söylendi, korkunç biçimde cesaretlendirdiği elçileri vardı, otobüste, ka- ranlık sokaklarda, ıssız duraklarda onu giyme dediler, “O gece içine yerleşen bize vurdular. Sevişmememizi söyledi, sevmedi hiç aşkı, yasaktı, 75 milyona hizmet etmesi gereken ba- iyilik tohumlarını hiçbir kanlıklar bazı adamlar için çalıştı yine, kızınız hamile güç, hiçbir kötülük söküp diye. Bedenin senin değil dedi, içine belki zorla giren bir adamı kutsadı, taşıyacağın bebeği de, onla ilgili atamaz.” karar hakkını da lanetledi. Tecavüz bir hak oldu er- keğe, yaptıysa bir nedeni illa ki vardı. Failler aklandı, çocukluk, masumiyet yüzlerce kez karalandı, insanlık Direnmenin ne demek olduğunu iyi bilirim. Ciddi namına tüm duygular belleklerden silindi. Çevreci bir baskı altında yetiştirildim. 13 yaşından beri evde adam çılgın projelerle meşgulken yüzlerce kadın, er- tartışmamız hiç bitmedi; giydiklerim, arkadaşlarım, kek şiddetine maruz kaldı. Kadın yardım umdu, ko- nereye \ ne zaman gittiğim, dinlediğim şarkılar, hat- casının takdiri neyse haktır dendi. Birini olduğu gibi ta bazen okuduğum gazeteler - kitaplar konusunda sevmeyi unutturdu, nefreti körükledi. Babalar çocuk- bile kavgalarımız oldu. Hayatımla ilgili kararlarımı larını öldürdü, eş cinsine âşık diye. Kadın sokakta, kendim vermek adına yıllarca babama direndim. yolda, okulda, her yerde erkekle eşit hakkı tanınsın Klasik bir baba - kız çekişmesi değil bu. Babamın istedi, eve kapatıldı, çıkma, çok konuşma, çocuk yap bir şekilde hoşuna gitmeyen, onu rahatsız eden her dendi. O da bişey mi, 3 tane yap 5 tane yap, hangi şeyin yasak olduğu bir hayatım oldu. Ne hissettiğimi okula gidecek, hangi dersi alacak, ne yiyecek, nerde ve isteklerimi iki gün yüzüm şişene kadar ağlamadan dolaşacak ben bilirim dedi birileri. asla dinlemedi, yasak dedi esip gürleyip geçti. Onu çıldırtan şey düşündüklerimi asla değiştirememesi, Tüm bu hukuksuzluklar, adaletsizlikler ayyuka çık- beni korkutamamasıydı. Fiziksel şiddete bile maruz mışken ‘Hayır!’ dedik, ‘Parkımıza dokunma, ka- kaldım asla boyun eğmedim. musal alanlarımızdan elini çek!’. Kulağını tıkadı bu ahlâksız karşı çıkışa çevrecinin daniskası bir adam ve Hep adalet bekledim, önce ailemde. Delireceğim hepimizi ateşe verdi. Ağaçlarımız, parkımız derken sandım ama durmadım, okudum, izledim. Bir şey- hepimiz mahrum bırakıldığımız en temel haklarımı- ler alışılmadık biçimde değişiyordu. Ülkenin başına zın peşine düştük. Çevreci bir eylemi başka yollara ezilenlerin, haksızlığa uğrayanların sesi olacağını vaat saptırdığımızı, artık desteklemediklerini söyleyip çe- edip geçen ‘bir adam’ insanlara çevreci olduğunu kilenler oldu. Ama çekilen bir kişinin yerine demok- söylüyor ama orman arazilerini imara açıyor, sürekli rasi arayışında yüzlercesi geldi. Gözlerimle gördüm, geleneklerine - örfüne bağlı olduğunu söylüyor ama 31 Mayıs öğleden sonra Taksim meydanında polis köylüyü çiftçiyi hor görüyordu. Çocukça endişeleri- öbekleri arasında bir avuç insandık, bir yöne yürü- min gelecek kaygısına dönüştü zamanla, tek başına meye başladık, kapsülleri yuvarladılar aramıza. Hepi- özgür olmak değildi istediğim, bunu fark ettim. Far- mizi yaktılar. Toplanma saatini beklemek üzere arka kındalık insan için daima ayrıcalıklı bir durumdur, sokaklara çekildik. O akşam bu ülkede adil ve eşit bir dosya: Bizim Gezi 71 Şehlem Sebik, İstanbul Sebik, Şehlem

hayat isteyen hepimiz mucizevi bir şeye tanık olduk. Kadının devrim şarkısını hayatta olsa Nina Simone Gündüz daha kalabalık olmalıyız diye endişelenen söylerdi. ‘Genç,siyah ve yetenekli’ ruhuna isyan işle- biz, işte, milyonlar olmuştuk. Hayatımda bu kadar miş, başkaldıran güçlü kadın, bize güçlü olun, sizi öte- insanı bir arada ilk defa o gece gördüm. Haklı seslerin kileştirmesine izin vermeyin derdi. Etnik gruplardan, bu kadar gür çıkmasının, sokakları doldurmasının, milletlerden, mezheplerden bahsedilmeden önce şu caddede binlerce insanın birlikte şarkı söylemesinin vardı hep, en büyük ötekileştirme ‘kadın’ kelimesiyle güzelliği başımı döndürdü. O gece Taksim’de olmak yıllarca dayatıldı. Kadın yazar, kadın sporcu, kadın ve direniş süresince, hayatımda hayatımda yaptığım doktor... Biz orada kadın olarak birey olmayı, bütün en anlamlı şeydi. olmayı bağırdık. Toplumda kadın, erkek, Kürt, Türk, Alevi, Sünni, Laz, Çerkez değil insan olalım, birlikte Gezi’deki güzellikler başladı sonra. Şehrin ortasın- eşit duralım, birbirimize kucak açalım dedik. En çok da büyük, eski bir ütopyayı yaşadık. Orada zaman bağıran en doğru sayılmadı Bülent, en çok durduk geçiren bir insan, hayatının önyargıları kırma ve sadece, doğruları haykırıp milyonlar olduk. dayanışmanın güzelliği dersini almış demektir. Hele bir de mesela Gezi’de yağmura tutulduğun bir gece Benim direnişim hak ettiğimiz özgür dünyada ya- yaşadıysan, görmüşsündür, sen ıslanma diye koştu- şayabilmemiz için. Doğum kontrolünün toplumu rup yağmurluk dağıtanları yavru kedileri kuytulara kısırlaştırdığını söyleyen seksist bir adamın bedenim taşıyanları. O gece içine yerleşen iyilik tohumlarını üzerinden siyaset yapmasını istemiyorum. Bu kadar hiçbir güç, hiçbir kötülük söküp atamaz. Şehrin or- barışçıl ve insancıl talepleri olan bir eylemde ‘kim- tasında, dünyanın en işlek merkezlerinden birinde se kızını başkasının kucağında görmek istemez’ gibi kıyamet koptu ve ülkenin yarısı gerçekten neler ol- gerici bir kışkırtmaya maruz kalmak istemiyorum. duğunu asla öğrenemedi. Yıllarca gösterilmek iste- Uzun zamandır özgürlüğün peşinde genç bir kadın nen neyse onu izledik aptal kutusundan. Ülkenin olarak söz hakkımı geri istiyorum, adalet istiyorum. ücra köşelerinde kim bilir ne acılar yaşandı ve bize Sevgiyle bağlandığım, yeniden tanıdığım, cesaretine onların kaçakçı terörist olduğu söylendi, direniş hayran kaldığım bu güzel insanlar inancımı körükle- uyanışımız oldu. Asla tasvip etmeyecekleri, hoşları- di. Yaşamayı hayal bile edemeyeceğim güzel hislerle na gitmeyen bir kucaklaşma yaşandı alanlarda, ilk bağlandım bu ülkeye ve sokaktaki olağanüstü insan- defa birbirimizi gerçekten anladık. Barıştık birbiri- lara. İyi bilirim inanın, inatla düşünce özgürlüğün mizle, kaderimizle. Birlikte olmaktan vazgeçmedik, peşine, asla vazgeçmeyince hiçbir güç onu sizden dışlamadık farklılıkları, böyle çoğaldık ve dünyayı alıkoyamaz. En yakınınız dursa önünüzde, sürekli daha iyi bir yer yapmaya çok yaklaştık. Gerçekten engeller koysa, tehditler savursa, yine de kendinizi doğru yerde doğru şeyi yaptığını hissetmek insanı alamazsınız onun için savaşmaktan. Çünkü dünyada yeniden doğuruyor.Direniş tam olarak böyle bir de- hiçbir çirkinliğin boyayamayacağı, kimsenin karşı neyimdi. Yıllarca ‘Boyalı Kuş’lar dedik kendimize koyamayacağı en güzel his özgürlük. Ona giden yol belki ama şimdi sayısız düşünen kafayız, Bulutsuz- uzun ve karanlık da olsa fark etmez çünkü ‘özgürlük luk Özlemi’nin birçok şarkısını anlamaktan öte his- emek ister’, çünkü ‘her gecenin bir sabahı vardır / settiğimiz günlerdeyiz. bu ülkede bile’. 72 dosya: Bizim Gezi

böyle buyurmuşlar, elden ne gelir… Tarih de hep DEVRİM MİYDİ böyle kayda geçmemiş miydi?

Beşiktaş, Dolmabahçe… Gezi’nin sesini duyuyordu. YOKSA BİR BAŞ Karaköy, Tophane, Fındıklı… Cihangir’de atılan bi- ber gazının etkisindeydi. Devrim miydi, yoksa bir DÖNMESİ Mİ? baş dönmesi mi? Sirenler, anonslar… İnsana, ‘kadın mıyım, erkek mi?’ sorgusunu unutturan bir şeydi. Ta ki, o polislerden biriyle yüz yüze gelene kadar.

Dolmabahçe’den yukarıya, Gümüşsuyu’na çıkmak Ayfer Feriha Nujen için yürümeye devam ettim. Yürüdüğümü söylüyo- rum, ama bir ara koştuğumun farkına vardım. Bir şeyler oluyordu, başka şeyler de olacaktı. Kaçınıl- mazdı bu. Kadınlar, erkekler, çocuklar… Öte yanda polis. Belli bir yaştan sonra edinilmiştim. Yeterin- ce kalabalık bir aileydi, ama sokaklarda gördüğüm o aile tablosu kadar derin, birleşmiş, âşık değildi. İçinde olmadığınız bir hareket bile olsa, o an orada olmak bile buna dâhil olmayı gerektirirdi. Özgürlük lezzetliydi. “Bana vuruyordu, ama savunmasız olan gerçekten oydu. Göz gözü görmeyen dumanların arasında, sanki Keşke bağırmayı da deneseydi. daha önceleri de bulunduğum bir film setinde gibiy- dim. Yapay bir sesin, gürültünün, kurmacanın için- Belki insan sınırında birkaç kelime de susmuştum. Ama şu vardı, bu film yanlış filmdi. bulurduk birlikte.” Bu kez setten biri değildim, yazılmış bir senaryonun içinde bir halkın başrol oynadığı bir bölümdeydim. Figüransız olur mu hiç! Duvarın dibinden yukarı- ya çıkarken; savunmasız, kalabalıkta anne-babasını kaybetmiş küçük bir kız çocuğu gibi… Duvarın 3.gün ve bütün gece… üstünden önüme biri düştü. Postallarının sesi gözle- rimi de, yüreğimi de, zihni mi de aynı etkiyle gerdi. “Her kötünün içinde bir iyi, her iyinin içinde bir Bu kadın gövdeme bir erkeklik geldi bindi. Kork- kötü…” Tam da öyleydi. O beyaz kaskın içinde, ilk tum mu, cesaretlendim mi? Bilemedim… Mantığını defa bu kadar yakından karşılaşıp yüz yüze geldiğim kaybetmiş cesaret, korkunun kalbiydi ama. Bunu bi- bir tür vardı sanki. Ehlileşmemiş, eğitilmemiş, kendi liyordum… Bir korkaktan her şey beklenmeliydi… tabiatına bile uzak bir tür... Ara sokaklardan aşağıya Oysa ne taşım vardı, ne sopam. Bir argo sözlüğüm zehir gibi akıyorlardı. Bir kısmı da aynı şekilde yine bile yoktu yanımda… Elimde ıslak bir havludan aynı sokaklara zehir gibi doluyorlardı… Kimi sokak başka hiçbir şey yoktu. Kimsenin kendini savun- ağızlarında, cadde başlarında mevzilenmiş, limon maktan daha büyük silahı olamazdı zaten. soyup yiyorlardı. Tomalar art ardaydı… Barikatlar da öyle. İlk defa futbol maçına giden hanım hanım- Dizlerini, belini atlayarak büken polis doğruldu. cık bir kadın gibi hissettim kendimi. Tam anlamıy- Her şey çok hızlıydı. Kısacık bir zamanın içindey- la bir festival havasıydı. İlkel bir törene hazırlık da dik… O kısacık zamanın içine her şey sığmıştı. İki denebilir belki. Bıçaklar hazır, kurbanlar hazırdı… ayrı dünya… Her şeyden çok o ve ben sığmıştık. Ben bu tomaların bunca suyu temiz olsun, taşranın İdeolojilerimiz, o anki varlık sebeplerimiz… Ama suyu akmayan sokaklarına çıksın isterdim… Ben aynı zamanda her şey çok yavaş, çok detaylıydı. Sa- bunca barikatın yıkılmaz, köprüsü olmayan köylerin liseler sürmedi göz göze gelişimiz. Bana günlercey- sularına kurulsun isterdim… Ama düzen sahipleri miş gibi geldi... Anlamaya çalışıyordum çünkü. “Ne dosya: Bizim Gezi 73 Serra Akcan, Nar Photos, İstanbul Photos, Akcan, Nar Serra

oluyor?” diye, düşünemiyordum… “Ne olacak?” tı sanki. Doğruldu, gözleri görmüyor gibiydi, ama diye, düşünüyordum. Sahi, o da düşünüyor muydu? ben yüzünü çok net görüyordum. Bir kadın gibiydi Düşünebiliyor muydu? Farkında mıydı ne yaptığı- kadınlığımın karşısında. Doğrulduğu gibi bana vur- nın, ne yapacağının? Karşısında bir kadının olduğu- maya başladı. Canımın en fazla ne kadar acıyacağını nu, bir kadına nasıl davranılacağını biliyor muydu? düşündüm o vuruyorken… Bu yaptığını, ne yaptığı- Bir ailesi yok muydu? Kız kardeşi, kız arkadaşı, sev- nı anlamaya çalışmanın verdiği ıstırap daha fazlaydı. gilisi, karısı, kızı… Bir kadınla daha ne kadar yakın Bu acı, onun verdiği acıyı bastırıyordu. Çöküp yere olunurdu ki, annesi de mi yoktu? Düşünmek gibi kapaklanmam mı gerekiyordu, ne zaman duracaktı? bir özgürlüğü var mıydı her şeyden daha önce? Her Sahi bunu neden yapıyordu? Bu donmuşluğum kar- yer insan doluydu, iktisadi bir hesaplamaya gerek şısında, o polis gerçekten savunmasızdı. Bana vuru- bile yoktu, her dört polise bir direnişçi düşüyordu. yordu, ama savunmasız olan gerçekten oydu. Keşke Dünyadaki kadın nüfusuna bakınca da, her dört bağırmayı da deneseydi. Belki insan sınırında birkaç kadına bir erkek düşüyordu zaten. Bir anda ne çok kelime bulurduk birlikte. Sonra birden vurmayı bı- şey gelip geçti aklımdan… O duvar, o eski Berlin raktı, aşağıya doğru koşmaya devam etti. İkimizin Duvarı kadar kanlı gelmişti bana. O duvarın dibin- de gözleri yaşlarla doluydu. Eşittik işte. Belindeki de sarılmış, öpüşen iki sevgili de olabilirdik belki… çeliğe, elindeki copuna, başındaki kaskına rağmen Ama hayır hayır, yo! O benim beyaz kasklı polisim eşittik. Bizim onunla başka türlü bir kaderimiz de değildi, olamazdı. olabilirdi isteseydi… Gezi Parkında dolaşan iki sev- gili de olabilirdik… Orada başka türlü göz göze ge- Kaskının saydam kalkanı tepesindeydi. Azı dişleriy- lebilirdik. Büyük bir olay değil bu da. Her sıradan le, kara gözleri arasında gidip geldiğimi fark ettim. kadın-erkek ilişkisi gibiydi. Her erkek gibi şiddetli, Kısacık bir zamandı, ama sanki birkaç gün, birkaç anlayışsızdı… Arkasına bakmadan koşmaya devam yıl gibiydi. Beyni sistemin ateşinde buharlaşmış- etti. Geriye tutarlı bir baş dönmesi kaldı. 74 dosya: Bizim Gezi

Direnişin ilk günlerinde görülen Gezi Ruhu Der- sim’de de hayat buldu. Son derece samimi olan “ya- şam tarzının tehdit altında olduğu algısı” iktidar karşıtı bir çıkışa yol açtı. Bu ruhla başlayan Gezi Direnişi Dersim’de de aynı çıkışın yaşanmasına se- bep oldu.

Buralarda sayısının her gün fazlalaştığını duyduğu- muz barajların yapımı söz konusu. Dersimliler yıl- lardır bununla mücadele ederken, barış sürecinin yaşandığı bir dönemde onlarca karakolun yapılmaya başlanması, her yıl bahar aylarında düzenlenen doğa gezilerine engel olunması halkın sabrını taşırdı. Biz daha başlayan “çözüm” sürecinin yarattığı umudu hissetmeden çevremizde olan biten nedeniyle kaygı duymaya başladık.

Ayrıca İstanbul’da yapılması planlanan 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesi, Dersim’de si- DERSİM nirlerin iyice gerilmesine neden oldu. Dersimliler kendilerini ötekileştirilmiş ve ayrımcılığa uğramış ve GEZİ RUHU hissettiler.

Halkın yaşadığı, sebepleri ortada olan sahici ve sa- Diren Kara Çelebi mimi bir tepkiydi. Bu tepki Gezi Direnişi ile ivme Dersim KAMER kazanan ve bütünleşen ve aynı zamanda örgütlü, yerel bir direniş olarak yaşandı. Ne dışarıdan bir etkilenme söz konusu oldu ne de görünmeyen bir plan vardı. Dersimliler seslerinin duyulmasını iste- “Halkın yaşadığı, sebepleri ortada di. Hepsi bu. olan sahici ve samimi bir tepkiydi. Dersim’de yapılan eylemler de diğer illerde olduğu Ne dışarıdan bir etkilenme söz gibi çok sert müdahalelerle karşılaştı. Emniyet güç- konusu oldu ne de görünmeyen bir leri çok sert müdahale ettiler. Birçok insan biber ga- zına, tazyikli suya ve fiziksel şiddete maruz kalıp ya- plan vardı. Dersimliler seslerinin ralandı. Polis şiddetine verebileceğim en yakın örnek duyulmasını istedi. Hepsi bu.” kardeşimdir. Hepimizin şahit olduğu gibi biber gazı fişekleri direk kalabalığa doğru, insanların üzerine atılmaktaydı. Bu gaz bombalarından biri kardeşimin Gezi olayları ile paralel olarak Dersim’de yaşanan sü- önce omzuna sonra da sekerek başına isabet etti ve reç, farklı siyasi düşüncelerden insanların bir araya patladı. Kardeşimin hem omzuna hem de başına di- gelip örgütlendiği, aynı sloganlarla yürüdükleri, or- kiş atıldı. Yaşadığımız bu olaya bile şükrettik. Çün- tak tepkiler gösterebildikleri ilk, belki de tek örnektir. kü doktorlar omzuna değmeden direk kafasına isa- bet etseydi kardeşimi kaybetmiş olacağımızı söyledi. Dersim çok farklı siyasi yapılanmaların, örgütlülük- lerin yer aldığı, her örgütün kendi eylemini yaptığı Bu direnişten geriye kalan en önemli şey, hep bir- kendi sloganını sahiplendiği bir yerdir. Genellikle likte örgütlenmenin güçlendirici etkisini görmek klasik sol anlayış ile sınıf çatışmasını öne çıkaran oldu. Herkes birbirine tahammül etti; hatta empati Dersim eylemleri bu sefer bir toplum refleksinin dı- kurdu. Önyargılar askıya alınmıştı. Umarım öyle şavurumu gibiydi. devam eder. dosya: Bizim Gezi 75

Taksim Meydanı’nı dolduranların yüzde ellisinden BDP fazlası kadınlardı. Polis müdahalesinde direnişin sembolü kadınlar oldu. Yine orada, bilinçli veya ve GEZİ DİRENİŞİ bilinçsiz, cinsiyetçi söylem ve tavırların kırılmasına kadınlar vesile oldu.

Yüksel Mutlu Kadınların direnişin önemli bir öznesi ve simgesi olması son derece doğal bir durum aslında. Çünkü Bdp Eş Genel Başkan Yardımcısı AKP hükümeti iktidara geldiği günden bu yana dur- madan kadın bedeni ve kadın iradesi üzerine söy- lem ve politika üretmekte, kadınların yıllarca uğru- “BDP Gezi Direnişi’nde dile na mücadele edip kazandıkları hakları, başbakanın ağzından çıkan tek bir cümle ile kaybedebilmekte- getirilen bütün demokrasi ve özgürlük dir. Kadınları sürekli eve kapatıp çocuk doğurmaya taleplerinin arkasında olduğunu, bu mahkûm etmeye çalışan muhafazakâr ve eril iktidar taleplerin aynı zamanda BDP’nin de en çok kadın haklarını ihlal ettiği için en büyük tepkiyi de kadınlardan alması son derece doğaldır. talepleri olduğunu sürekli dile getirdi.” AKP’nin iktidarda olduğu sürece kadına yönelik şiddet yüzde bin 400 artmıştır. Günde ortalama beş kadın öldürülmekte ve bir o kadarı da taciz ve teca- 1 Mayıs Cuma günü İstanbul Taksim Gezi Parkı’nda vüze uğramakta iken bu suçların failleri hiçbir ceza başlayan ve sonrasında tüm Türkiye’ye yayılan Gezi almadan sokaklarda özgürce dolaşabilmekte iken ka- Parkı direnişinin yarattığı sonucun önemli olduğu dınların suçlu görülüp eve kapatılması başlı başına aşikârdır. Daha önce hiç eyleme katılmamış, devletle bir isyan sebebidir. Kürtaj ve sezaryen tartışmaları, karşılaşmamış, sokak protestolarına katılmamış kit- kadınları tecavüzden koruyan değil, “Tecavüz sonu- leleri içine çekebilmesi bakımından Türkiye’nin son cu hamile kalırsa doğursun, devlet bakar,” söylemi yıllarda en önemli mücadele tarihidir. BDP olarak, de bir isyan gerekçesidir. Kadınlar en temel hak olan Gezi Direnişi’ni önemsiyoruz, çünkü direnişin Tür- yaşam hakkından bile yoksun bırakıldıkları için, ka- kiye siyasetinde ciddi bir kırılma yarattığını ve bu si- dın bedeninin eril iktidarın yeniden üretildiği bir yasetin artık Gezi öncesi ve Gezi sonrası olarak yeni alan haline getirilmeye çalışıldığı için direndiler. bir ivme kazandığı düşüncesindeyiz. Biz BDP ola- Kadınlar muhafazakâr, cinsiyetçi ve otoriter iktidara rak Gezi Direnişi’nde dile getirilen bütün demok- “DUR!” demek için direndiler. rasi ve özgürlük taleplerinin arkasında olduğumuzu, bu taleplerin aynı zamanda bizim taleplerimiz de Gezi Direnişi bize demokrasinin sadece oy vermek- olduğunu sürekli dile getirdik. BDP olarak uğruna le sınırlı olmadığını, oy verse bile yurttaşın itiraz mücadele ettiğimiz taleplerin benzeri taleplerdi. Biz- edebileceğini, egemenin kendisinin hayat şekline ler uzun yıllardır anti - demokratik uygulamalara, müdahale edilmesini istemediğini görüyoruz. Ayrı- ayrımcılık alanlarına karşı mücadele edenleriz; her ca önemli bir noktanın da gezi direnişiyle birlikte şeyden evvel 10 bin üyesi, yöneticisi, siyaset yapan halklar arasında empatinin kurulduğunu ifade et- kadını - erkeği - genci içeride olan bir partiyiz. Bunu mek mümkün. Bunun gelecek açısından halkların en iyi anlayacak olanlarız, bu haklı taleplerin günde- birbirini anlamak, saygı duymak bakımından bu so- me getirilmesi ve karşılanması Türkiye’nin demok- nucun kıymetli bir şey olduğu söylenebilir. ratikleşmesi yönünde önemli bir adım olacağının bilincindeyiz. Sadece bizler değil, iktidar da, kabul Otoriterliğe karşı verilen bu sivil itaatsizlik eylem- etsin ya da etmesin, yeni siyaseti belirlerken bu ta- lerinin çevrecilerin, kadınların Kürtlerin, eşcinselle- lepleri gözetmek zorunda kalacaktır. rin, kendi hayatına sahip çıkma mücadelesi olduğu söylenebilir. Yine BDP olarak Gezi Direniş’inde kadınların rolü- ne ayrı bir önem atfediyoruz. Çünkü aynı zamanda Kürtler 35 yıldır bu mücadeleyi veriyorlar, vermeye bu bir kadın direnişidir demek abartı olmayacaktır. de devam ediyorlar… 76 dosya: Bizim Gezi

kızına özgürlük verirse gücünü yitireceğine inanan BABALIK babalar, kocalar, sevgililer, ağabeyler gibi. Oysa Nec- miye Teyze’nin de kocasına önerdiği gibi oturulup KOMPLEKSİDİR konuşulsaydı ilk günlerde, halkın talepleri dinlen- se, iktidar kendi halkını karşı taraf ilan etmeseydi ÇOCUKLARIMIZI yaşanan acılar yaşanmamış olacaktı. Peki, iktidar ne yaptı? Kendi doğrularını kabullenmeyen çocuğunun ne düşündüğünü, ne istediğini sormadan, ‘babalı- ÖLDÜREN ğı’ sarsılmasın takıntısıyla dinlemeye, savunmasını yapmaya bile fırsat vermeden İhsan Amca gibi ‘ço- cuğunun’ suratına indirdi tokadı. Gaz sıktı halkının S. Dilek Şentürk üzerine, orantısız güç kullandı. ‘Babalığı’na halel gelecek kaygısıyla orantısız güç kullanarak çocuğu- na şiddet uygulayan babanın şımarır, tepeme çıkar, artık beni saymaz korkularına benzer bir korkuyla. Necmiye Teyze’nin çığlıklarını duyuyorum kaç za- Necmiye Teyze’nin de gücü yoktu, konuşarak çöz- mandır, toprağındaki otlar çoktan yeşermiş olsa da. mek istiyordu kocasının yaşattığı sıkıntıları. Ama Yıllar öncesinde iki çocuğunu ve kendisini kocasının İhsan Amca ‘erkekliğinden’ taviz vermek olarak gö- şiddetinden kurtarmak isterkenki feryatları şu an rüyordu karısının bu talebini. İşte İhsan Amca’nın yaşanıyormuş gibi taze ve gür. İhsan Amca, çocuk- erkekliğine benzeyen iktidarın erkekliği de sonuçta luğumun ‘kötü adamı’! Komşularımız içinde sev- savaş alanına çevirdi ülkeyi. Kendi halkını ötekileş- mediğim bir tek o var. Sırf evde egemenliği sürsün, tirdi, karşısına aldı, savaş açtı adeta. ev halkı kendisine saygı göstersin, korksun, çekin- sin diye olur olmaz bahanelerle karısına ve çocuk- Karşı taraf olarak ilân edilen halkın cevabı kısa bir larına dünyayı dar eden adam. Necmiye Teyze’nin, süre içinde ülkenin dört bir yanından geldi. Halktan komşularına; “Bey hele bi de beni dinle, çocukları gelen cevap bir isyanın, direnişin, uyanışın cümle- dinle diyorum da, Nuh deyip peygamber demiyor siydi. İktidarın erkekliğine karşı halkın isyan cüm- bu adam, Allah yarattı demiyor,” diye yakınmaları- lesiydi bu açık ve net cevaplar. “Bana artık karış- nı hatırlarım. “Kız niye böyle giymiş, oğlan ağlayıp ma, ne yapacağımı söyleme” sözleriydi yeşil alanın kafasını şişirmiş, pazar harçlığımdan arttırdığım- korunma talebi ile birlikte söylenenler. Bu cümleler la ona sormadan fincan takımı almışım, komşuda kadınların feminist olma öykülerindeki cümlelere lafa dalmışım da konserveyle geçiştirmişim akşam o kadar benziyordu ki. Necmiye Teyze’nin yaşadığı yemeğini, bahane mi yok benim adamın köteğine” sıkıntıları komşularına anlatması, komşu kadınlar- diyordu rahmetli. Öyle ya İhsan Amca iktidarın ta la dayanışması, onların aracılığı ile fabrikada iş bu- kendisiydi. İktidar güçtü, şiddet uygulardı, oturup lup, yine onların desteği ile kocasından boşanması, konuşmak acizlikti ona göre. hayatını yeniden kurması gibi. Taksim’de başlayıp tüm ülkeye hızla yayılan direnişte halkın devleş- Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın devlet eliyle darp mesinin, gücünü göstermesinin kelimeleri, kadın edilip, günler süren yaşam mücadelesinin ardından olmaktan ötürü yok sayılan bir kadının feminist yitişinden beri Necmiye Teyze’nin çığlıkları kulakla- hareketle ezilmişliğini fark edip, hareket içinde rımda arsız bir misafir. İhsan Amca devletin erkekli- güçlenmesindeki kelimelerle ortaktı adeta. Necmi- ği, Necmiye Teyze ve iki çocuğu ‘çapulcu’, ‘provoka- ye Teyze direniyor, halk direniyor, İhsan Amca’nın tör’, ‘oyuna gelenler’ ötelemeleriyle dışlanan, şiddet ve iktidarın erkekliği oturup anlaşmayı ‘kadınsılık’ gösterilen halk. Yani Ali İsmail Korkmaz, yani Ali saydıklarından mıdır ne, Nuh deyip peygamber de- İsmail Korkmazlar. memeyi tercih ediyordu.

Direnişin başladığı ilk günden beri iktidar da, asıl İşte direniş sürecinde iktidarın erkekliğinin sonu- yapılması gerekenleri görmezden gelerek ben de- cudur devlet eliyle ölümler, yaralanmalar, yaşanan rim, ben bilirim üslûbundan vazgeçmedi İhsan onca acılar. Devletin darbeleriyle acımasızca öldü- Amca gibi. Tıpkı karısına, sevgilisine, kız kardeşine, rülen insanların ne suçu vardı? Eskişehir’de yaşayan dosya: Bizim Gezi 77

“Direnişin başladığı ilk ye Teyze’nin suçu neydi! İktidarın gücünü yitirme kaygısı hafifletici sebep midir, bu takıntının, haksız günden beri iktidar, asıl öfkenin ayıbını, günahını, vebalini örtmeye, haklı yapılması gerekenleri görmezden kılmaya yeter mi? gelerek ben derim, ben bilirim İşte bu erkekliktir Ali’yle beraber kaç kişiyi yok eden, üslûbundan vazgeçmedi. yaralayan şiddet gösteren, gözlerini alan, gözaltında Tıpkı karısına, sevgilisine, kız tutan. Öyle bir takıntıdır ki bu hissiyat, olacakları hesaplamaya lüzum görmez. İhsan Amca tutukla- kardeşine, kızına özgürlük verirse nacağının, çocuklarının hem annesiz hem babasız gücünü yitireceğine inanan kalacağının hesabını bu göz kararmasından ötürü yapamadı , ‘erkeklik’ her şeyden önce ve öncelikliy- babalar, kocalar, sevgililer, di! Üstelik ‘dindardı’, haksız yere can almanın gü- ağabeyler gibi.” nahını kendince bilenlerdendi. Aynı şekilde halkın öfkesinin yapacaklarını iktidar da hesaba katmadı önceliklerinden taviz vermemek adına. İşte hep var olan bu erkekliğe isyandır tüm ülkeye yayılan dire- biri olarak, direniş sürecinde devlet elinin sıktığı nişler. Halk artık “işime karışma, bana doğrularını gazdan kaçarken arka sokaklarda darp edilen, günler dayatma, bırak şu baba figürünü” diyor. Gördüğü süren yaşam mücadelesinde yenik düşen 19 yaşında- erkek şiddeti ve toplumsal cinsiyet dayatmalarından ki üniversite öğrencisi Ali İsmail Korkmaz’ı uykula- ötürü çileden çıkan bir kadının isyanı gibidir bu rıma aldığımda, “Ne suçum vardı?” diye soruşları- başkaldırışlar, el ele vermeler, özgürlük mücadelesi na kim cevap verebilir? Sahi devlet eliyle öldürülen ve direnmeler. Necmiye Teyze’yi ve Ali İsmail’leri öl- Ali’nin suçu neydi? Suçu neydi Necmiye Teyze’nin? düren erkek iktidarlara karşı bir uyanış bir isyandır Sahi fabrika çıkışı eski koca eliyle öldürülen Necmi- bunun adı. 78 dosya: Bizim Gezi

Kafada kask, gözde deniz gözlüğü, ağız burun mas- NÂZIM’A keyle kapalı, boyunda mutlaka şal, sırtta içi olası mü- İNANIYORUM: dahalelere karşı dolu eylem çantası yürüyoruz kâh Kızılay’a kâh Tunalı’ya doğru. Gerçi artık ne Kızılay ne Tunalı, bundan böyle “Gazılay”, “Dövenpark”, “GEZİ PARKI “Tomalı Hilmi”, “Buğulu Park” ve “Küçük Esed” var. Ha bir de Kızılay’ın tam ortasındaki yol işareti ÇOCUKLARI” artık AŞTİ’yi değil, TAKSİM’i gösteriyor. Arkadaş muhabbetlerinin seyri de değişti. Nasıl daha iyi ey- lemci olunur üzerine paylaşımlarda bulunuyoruz: Biber gazına karşı kimine süt iyi geliyormuş, kimi- Gökçe Zeybek Kabakcı ne sirke; ama uzmanların tavsiyesi Talcid’miş... Öte yandan gündelik dilimizin bir parçası oldu emniyet güçlerine ilişkin kavramlar: TOMA ne demekmiş, bir de POMA varmış, Akrep’siz dünya yalanmış. 28 Mayıs’tan beri hayat bir başka akıyor. Gündelik yaşamın seyri tamamen değişti. Hiç bitmeseydi de- İş güç hak getire bu aralar. Akşam sokakta, sabah nen tatlı bir rüyayla bir karabasanın tam ortasında işte; ama akıl hep direnişte. Hâl böyle olunca hepi- arafta bir yerlerdeyiz. Bir tarafta korkunç bir po- miz sosyal medya uzmanı olduk. Tüm dert sağlıklı lis şiddeti ve kibir, diğer tarafta cesaret, duyarlılık, haber almak. Medya kendi işini yapmayınca, yurttaş dayanışma ve direniş. İnsanların din, dil, etnisite, haberciliği her zamankinden daha çok devrede ha- politik tercih, inanç fark etmeksizin, kendiliğinden liyle. Sokakta, sanal âlemde sürekli nöbetteyiz. Polis bir araya gelişinin; kentine ve demokrasiye sahip şiddetini tüm dünya görsün, fütursuzca söylenen ya- çıkışının; “Yeter artık” deme kararlılığı gösterişinin lanları tüm dünya duysun diye. Zor uyandık, yeni- öyküsü tüm bu yaşananlar. Aynı zamanda iktidarın den kış uykusuna dönmeyelim diye. kendini tehlikede hissettiği anlarda ne kadar zalim olabileceğinin, baskının ve zulmün yakıcı bir kanıtı. Malum, Ankara 31 Mayıs’tan beri uyumuyor. Ku- Üç maymunu oynayanların, iktidarın konforlu ala- ğulu Park’ta başladı ilk eylem. Tarif edilmesi zor, nında gezenlerin, yüzü kızarmayanların, iktidarday- muazzam bir kalabalıkla. İşte o kalabalık, 1 Ha- ken muhalefet olmayı başaranların, korkan ve kork- ziran’dan itibaren Kızılay’da yaşanan ağır polis şid- tukça daha çok yakıp yıkanların, öfkenin, şiddetin, detine karşılık Ankara’nın tümüne yayıldı. Her ne yaranın, acının, ölümün de ifadesi. Toplum olarak kadar başbakan “tencere tava, hep aynı hava” dese mutsuz, kızgın ve yorgunuz; ama bir o kadar da de, bu tencere tava senfonisi başka havalarda. Bu, mutlu ve umutlu. Ülkemizi, insanımızı daha birçok öyle bir hava ki istisnasız her gece dokuzdan son- sevdiğimiz, ‘90 kuşağına güvenimizin arttığı, yaşa- ra insanları sokaklara döküyor. Kızılay’a, Tunalı’ya dığımız şehrin gözümüze daha bir güzel göründüğü gidemeyen tencere tavası, düdüğü ya da vuvuzella- günlerdeyiz. sıyla kapısının önüne çıkıyor ve hemen örgütlenip kendi mahallesinde yürüyüşe başlıyor. Zaten polise İşte bu günler, “Ankara bu kadar renkli, bu kadar göre iki kişiden fazla herkes örgüt. Hep bir ağız- canlı mıydı?”, “Ankara’da deniz vardı da biz mi bil- dan “faşizme karşı omuz omuza sesleri” yükseliyor, miyoruz, nereden çıktı bunca deniz gözlüğü?”, “An- hükümete ve başbakana yönelik sloganlar atılıyor. kara memur kenti değil miydi, bu geç vakitte bunca Artık gaz maskeleri, deniz gözlükleri ve kasklarıyla insan tencere tavasıyla sokakta ne arıyor?” soruları adeta bir bilimkurgu filminden fırlamış gibi dola- sorduran günler. Yaratıcılığın ve mizahın tüm yurt şan Ankara halkı yerinde duramıyor: “zıpla, zıpla; genelinde olduğu gibi Ankara’da da tavan yaptığı zıplamayan Tayyip” ne de olsa. günler. (Bunca sanatçı ruhlu insan nerede saklanı- yormuş acaba?) Dayanışmanın ve insan sevgisinin Başbakan her geçen gün kitlenin azalacağını düşünse yok olmadığını gösteren, alanda gördüğünüz her in- de onun umduğunun aksine giderek büyüyor kalaba- sana “Seni seviyorum, iyi ki buradasın, sen olmasan lık. Haliyle gaz / biber / portakal gazı yetmiyor, Anka- bir eksiktik” dedirten günler. ra bir de ses bombasının tadına varıyor. Ardından önce dosya: Bizim Gezi 79 Şener Yılmaz Aslan, İstanbul Şener

“Kızılay’ın tam ortasındaki yol İşin özü gündelik hayatımızın bir parçası oldu tüm bu eylemlilik hali. Bundan böyle kulağımda çınla- işareti artık AŞTİ’yi değil, TAKSİM’i yan “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganına eşlik gösteriyor. Bir tek o mu? Sadece eden Ankara semalarında volta atan polis helikopte- yol levhaları değil, mesela arkadaş rinin sesi; “Bugün evde mi otursak, çok yorulduk” iç sesine karşılık verilen “Ama ne demiş zat-ı muh- muhabbetlerinin de seyri değişti. terem: Durmak yok yola devam!” cevabı; “Acaba Akşam sokakta, sabah işte ama akıl bugün de müdahale olur mu?”, “Gelen TOMA mı akrep mi?”, “Nereden kaçmak daha güvenli?” soru- hep direnişteyken, başka türlüsü ları ve beraberinde yaşanan “yeterince eylemci” de- mümkün mü?” ğil miyim iç hesaplaşması; evdeyken bile direnme, sosyal medyadan kopamama, uykusuz kalma ya da nöbetleşe uyuma hali, “evden çıkarken maskeni al- Kuğulu’daki çadırlara müdahale, sonra Başbakan’ın mayı unutma” uyarıları olmadan geçmeyecek gibi talimatıyla “bu işe son verme” çabaları. Ama nafile! görünüyor hayat, en azından bir süre daha. En azın- Her şeye rağmen her gün sözleşmişçesine bir araya ge- dan Gezi Parkı’nın sadece Gezi Parkı olarak kalacağı liyor insanlar Kızılay’da, Kuğulu Park’ta, Kennedy’de, sözü verilene, gerçek bir özür dilenene, polis şidde- Dikmen’de… Çok yansımasa da özellikle Kennedy tinin sorumluları hesap verene ve keşke şu seçim ba- Caddesi’nde ve Dikmen’de hemen her gün yaşanan rajı düşürülene kadar. polis müdahalelerine ve gözaltılara rağmen halkın ge- leneksel sokağa çıkma şenlikleri sürüyor. Diğer yan- “Gezi parkı çocukları” sağ olsun. İnanıyorum bun- dan her yeni gün yeni bir dünyanın mümkün olduğu dan böyle “güzel günler göreceğiz…”, çünkü “gül- umudunu besleyen yeni eylemlilik biçimleri türüyor: meyi bilen çocuklar geldi”1! Polis müdahalesine karşı kurulan insan zincirleri, du- ran insanlar, mahallelere kadar yayılan forumlar… 1. Suavi, “Tükenme” 80 dosya: Bizim Gezi

2011 Nisan ayında ilk 252 kişilik Suriyeli sığınma- TAKSİM GEZİ cı kafilesinin Yayladağ’dan girişlerinin bölgemiz ve yakın coğrafyamız için milat olacağını bilmiyorduk o günlerde. Türkiye’nin sığınmacı-mülteci-göçmen DİRENİŞİNDEN politikası genellikle olumsuz olduğu için, sığınmacı- ların barınma, beslenme, sağlığa erişim koşullarının ANTAKYA derdine düşmüştük.

ARMUTLU Sığınmacılar için ilk 48 saat içinde çocuklar için oyun çadırı, çamaşır yıkama çadırı, misafir ağırlama DİRENİŞİNE çadırları dahil tüm çadırların kurulması ve günde 3 öğün sıcak yemeğin sunuluyor olması karşısında ol- dukça sevinmiş ve şaşırmıştık!

Hatice Can Bu günlerde çok açık ve net hale gelmiş bulunan Su- riye meselesinde Türkiye’nin rolü hakkındaki bilgi- lerimiz o sırada ne yazık ki çok eksikti. Arap Baharı “Taksim Gezi Parkı adıyla Suriye’ye vurmuş, kısa süre içinde otoriter yönetim yıkılacak ve yerine iç dinamikleri ile demokrasi ku- anılan direniş günlerinden bize rulacak beklentisi vardı. Kısa sürede, kesine yakın düşen, iki güzel gözlü, güzel bilgilerle yargılarımız oluştu. gülüşlü mücadeleci çocuğumuzu 1999 Adana Mutabakatından itibaren Suriye ile toprağa vermek oldu.” Türkiye yönetimi arasında balayı günleri başlamış- tı. Vize kalkmış, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılmaya başlanmış ve bayram günlerinde binlerce insan karşılıklı bayram ziyaretlerine gider olmuştu. Uzun yıllar yılan hikayesine dönmüş Hatay hava alanımız açılmış, yalnız ilimizin değil Suriye’nin yakın illeri için de yoğun şekilde kullanılmaya baş- lanmıştı. İki ülke arasındaki turistik gidiş gelişler artmış, Antakya-Hatay Suriye ve diğer Ortadoğu ül- kelerinden gelen turistleri ağırlamak için de otelcilik işine de hız verilmişti. Hatay’ın Suriye’ye açılan iki kapısından biri olan Cilvegözü kapısından Halep’e, Yayladağ kapısından da Lazkiye’ye günü birlik gidiş dönüşler sıklıkla yapılır olmuştu.

Suriye’den gelen haberler olayların sanıldığı gibi ol- madığını çok acı bir şekilde gösterdi. Kısa süre için- de kamplarda ve kamp dışında kalan sığınmacıların sayıları da yüz binleri buldu. Gerçekten sığınmacı olarak gelenler vardı elbette ama öyle kişiler de vardı ki sığınmacıya benzemiyorlardı… Çok sayıda ve çok genç siyah sakallı adamın istilasına uğramıştık bir anda… Genellikle askeri kamuflaj giysili bu adamlar zaman zaman silahlarını da gösteriyorlardı.

Hiçbir şey şeffaf değildi ama Hataylılarda oldukça önemli bilgi, deneyim ve tanıklık da birikmişti. Tür- dosya: Bizim Gezi 81

şılanmaları, özellikle sağlık alanındaki ayrımcılık Antakya ve Reyhanlılarda tedirginlik ve huzursuzlu- ğa neden olmaktaydı.

Antakya ve Reyhanlı’da hiçbir kayıt tutulmadan yüz binlerce Suriyeli barındırıldı. Reyhanlı’da çok sayıda kayıt dışı hastane ile şeriat eğitimi verilen okul pey- da oldu. Bomba imal ederken patlama gibi olaylar duymaya başladık ve Suriyelilerin karıştığı olaylar o kadar arttı ki, ilk geldiklerinde yüksek bedellerle ev- lerini kiralayanlar bile tedirgin olmaya başladı.

Tüm savaşlarda ve göçlerde olduğu gibi, dışarıda ve çadırlarda kalan kadınların payına da bildik tüm olumsuzluklar düştü. Çocuk gelin olarak yurt dışı- na satılanlar ile ülke içinde ev hizmetlerine yardımcı adı altında ya da imam nikahı ile ikinci ya da üçün- cü eş olarak satılan kadınların sayısı binleri buldu.

Nisan ayında ilimizdeki kiliselerde ayinlere katılıp Suriye’ye dönen Antakya Rum Ortodoks Patrikha- nesi’ne bağlı Halep ve İskenderun Ortodoks Met- ropoliti Pavlus Yazıcı ve Halep Süryani Ortodoks Metropoliti Yuhanna İbrahim’in muhaliflerce kaçı- rılması, ilimizdeki tedirginlik ve öfkeyi arttırdı. An- takya-İskenderun-Samandağ kiliselerinde Pazar ayin- leri yerini yasa bıraktı, onlarca yıldır kapılarını hiç kiye böylesine kirli, acımasız, çağdışı bir mezhep sa- kapatmayan kiliseler, kapılarını ziyaretçilere kapattı. vaşının tarafı olmamalıydı. Hatay, bu savaşın lojistik desteğinin verildiği topraklar olmamalıydı… Başbakan Erdoğan’ın Amerika’ya gidişinden iki gün önce Reyhanlı Katliamını yaşandık. Ne yazık ki hiç Emek ve demokrasi güçlerinin oluşturduğu Savaş kimse şaşırmadı çünkü zaten ilimiz barut fıçısı gibiy- Karşıtı Platformun çağrısı ile yapılacak basın açık- di. Sınır kapısı ve sınırlar açıktı. Hatta sınırın bazı lamalarına on binlerce insan katılıyordu ve ne ya- bölgelerinden tırların dahi geçtiği anlatılıyordu. Her zık ki her barışçıl demokratik basın açıklaması, çok türlü silah ve insan sevkiyatının yaşandığı bir böl- acımasız polis şiddeti ile bastırılmaya çalışılıyordu. geydi. Reyhanlı Katliamı 11 Mayıs Cumartesi günü Hataylılar ilk kez bu dönemde basınçlı su ve biber yaşandı. Reyhanlı ilçesinin en merkezi yerlerinde iki gazı ile tanıştı… Her demokratik eylemden sonra, ayrı araçla yapılan katliamda 53 can yitirildi. Katli- eylem katılımcıları hakkında soruşturma ve davalar am sonrası Reyhanlı mahşer yeri gibiydi. açılıyordu. 8 Mart günü kadın eyleminde de kadın eylemcilerin payına biber gazı düşmüştü Reyhanlı Katliamının ertesi günü anneler günüydü ve başbakan anneler gününde yaptığı konuşmada Suriye’de çatışmalı ortam devam ettikçe bilgiler daha Suriye’nin Banyas kentinde yaşananları katliam da netleşir oldu. Oradaki demokratik bir mücadele olarak niteledi; Banyas’ta çekilen bazı fotoğraflara değil, diğer ülkelerden gelen radikal İslamcı grupla- eşiyle birlikte bakarken gözyaşı döktüğünü söyledi. rın yönetimi ele geçirme savaşıydı. Reyhanlılı kayıplar için ise aynı duyguları göster- medi ve gelmedi. Daha sonraları Reyhanlı Katli- Suriye de çok dilli, çok dinli, çok kimlikli bir coğ- amından söz ederken “benim 53 Sünni kardeşim rafyadır ama Türkiye’ye gelenler yalnızca bir etnik katledildi” diyerek mezhepçi söylem ve politikasını kökenden idi ve her alanda olumlu ayrımcılıkla kar- da yükseltti. 82 dosya: Bizim Gezi

Hataylılar çok dilli, çok dinli, çok kimlikli yapısını rı, biber gazı, bunu imkânsız hale getiriyordu. Biber her türlü asimilasyon, yok sayma ve ötekileştirmeye gazını doğrudan evlerin içine attıkları için, yaşlılar karşın korumaya çalışmakta, birbirlerinin yaralarını ve küçük çocukların mahalleden ayrılmaları gerekti. sarmakta ve oyuna gelmemektedir. Reyhanlı Katlia- mı sonrası da Antakya-Samandağ ve diğer ilçelerde Gençler mahallenin ve Gündüz Caddesinin iki ana insanlar Reyhanlılara dayanışmalarını gösterdi. Kit- girişine tomalara karşı barikat yaptılar. Saldırının lesel protestolarla katliamdan medet umanlar lanet- şiddeti arttıkça, mahalleyi koruma güdüsü de bü- lendi. İlk haftasında Antakya esnafı kepenk kapata- yüdü. Barikatlara destek olması için evlerden büyük rak yas tuttu. eşyalar atıldı; bunlardan biri de içi dolu bir su de- posuydu. Su deposu bir tomanın üzerine atılmış ve 31 Mayıs günü Taksim Gezi Parkı’nda başlayan ba- onu işlevsiz hale getirmişti! rışçıl eyleme yönelik polis baskısı, Hatay’da zaten var olan öfkeyi daha da yükseltti. Yıllardır birikmiş Direnişin başından itibaren Hatay Barosu tarihinde öfke, yaşamın her alanına müdahalelerin artmasıyla, ilk kez adli yardım yapabilmek için gönüllü avukat- Suriye’deki iç savaşa ilişkin mezhepçi bir tutum izle- lardan oluşan gözaltıları takip birimi oluşturdu ve yerek taraf olunmasıyla, ötekileştirici dış politikayla bu durumu ilan etti. Ev basmalar ve gözaltılar, tu- giderek büyüdü ve Taksim Direnişini destekleyen tuklamalar sürüyordu. barışçıl gösterilere yapılan şiddetli müdahale de bu öfkeyi destekledi. İstanbul Gezi Parkı benzeri bir kolektif yaşam tec- rübesi olan Sevgi Direniş Parkı örgütlenmesi de ko- 3 Haziran gecesi, Armutlu Mahallesinde Gündüz tarıldı. Sevgi Direniş Parkı’nda Abdo Can Cömert’i Caddesinin üzerinde bir ara sokakta, Abdullah Cö- anma çadırı, direniş resimleri sergisi ve Reyhanlı mert, polis akrebinden yapılan saldırı ile katledildi. katliamında yitirilen canların anısına dikilen ağaçlar Aynı olayda üçü ağır yüzlerce kişi yaralandı. vardı. Bu park, her gün denenen yeni eylem biçim- lerinin fidanlığına dönüşmüştü adeta. Bu ölümden sonra kimse evinde kalmadı, kalamaz- dı. Antakya’nın mahalleleri, köyleri, beldeleri so- Samandağ’dan Antakya’ya yaklaşık 30 km’lik in- kaklara aktı. On binlerce kişinin katılımı ile cenaze san zinciri ile elden ele verilerek getirilen çiçekler kaldırıldı. Sabahlara kadar “Her yer Taksim, her yer Abdullah’ın vurulduğu yere bırakıldı. Günler bo- direniş” sloganı ile sokaklara çıkanlara, basınçlı su, yunca konukların da katıldığı söyleşiler, geceleri biber gazı ve baskı devam ediyordu. Diğer illerden Uğur Mumcu alanında kurulan platformda binlerce akrepler, tomalar ve onlarca otobüsle çevik kuvvet insanın katıldığı anmalar… Ramazan ayında Gün- polisleri getirildi. Antakya’nın tüm parkları akşam düz Caddesinde Yeryüzü Sofrası da kuruldu ve halen saatinden itibaren çevik kuvvet polislerine ev sahip- beldelerde park forumları devam ediyor. liği yapmaya başladı; her akşam belirli bir saatten sonra, kitlelere saldırılar oluyordu. Önceleri basınçlı Biz bunları yaparken, 1 Ağustos günü gazetelerden su ve biber gazından korkup evinden çıkmayanlar, öğrendiğimize göre, emniyet teşkilatının yaptığı bir bu süreçte biber gazı kapsülleri ile oyun oynamaya çalıştayda Antakya’da olayları önlemek ve direnişi başlar hale geldiler. bastırmak için 12 toma ve biber gazı stokuna ihtiyaç duyulduğu bildirilmiş. Belli ki güvenlikçi devlet po- Antakyalı gencecik Ali İsmail Korkmaz’ın litikalarından vazgeçmeye niyetleri yok. Eskişehir’de ağır şekilde dövülerek yaralanması ve uzun süre direnerek sonunda ölüme yenilmesi ile Taksim Gezi Parkı adıyla anılan direniş günlerinden Antakya’da kaldırılan ikinci cenazeye katılan on bize düşen, iki güzel gözlü, güzel gülüşlü mücadele- binlerin sözü, “mücadeleye devam” şeklinde oldu. ci çocuğumuzu toprağa vermek oldu. Abdo Can’ın Armutlu Direnişi, zaman zaman işgal altındaki ölümünün üzerinden iki ayı aşkın bir zaman geçti, Filistin’in intifada’sını andırıyordu. henüz katillerden haber yok.

Sabahlara kadar Antakya’da kimse uyumuyordu artık. Direniş boyunca söylediğimiz gibi, “Bu daha başlan- Zaten isteseler de uyuyamazlardı çünkü ses bombala- gıç, mücadeleye devam”. dosya: Bizim Gezi 83 PEYGAMBERLER ŞEHRİ’NİN GEZİ HALİ

Sevda Çelik Özbingöl

Peygamberler şehri Şanlıurfa, Hz. İbrahim, Hz. Eyüp peygamberin ve Nemrut’un diyarı kent. Nemrut’un zulmüne peygamber sabrı ile direnen ve sabreden şehir.

Bütün toplumsal sorunlara suskunluk ve sabır örneği duruşlar sergileyen Urfa biraz suskun izledi Geziyi. Acabalar yoktu bu suskunlukta ama suskundu. Ge- zinin büyüme nedenlerinden olan “Her yer Gezi!” gerçeğinin farkında idiler. Nemrutluklar Gezi’de ol- duğu gibi Urfa’da da devam ediyordu. Üstelik şehrin suskunluğunu avantaj olarak kullanarak… “Her haksızlığa ses çıkaranların aynılığı ya da haksızlığa hep aynı Her haksızlığa ses çıkaranların aynılığı ya da hak- sızlığa hep aynı kişilerin ses çıkarmasından kaynaklı kişilerin ses çıkarmasından kaynaklı rutinlikte, mücadeleler ve sivil tepkiler anlamını yi- rutinlikte, mücadeleler ve sivil tirmekte iken artık farklı seslerin çıkmaya başlaması, tepkiler anlamını yitirmekte iken artık gördükleri ama ses çıkaramadıkları haksızlıkları gö- rünür kıldı. farklı seslerin çıkmaya başlaması, gördükleri ama ses çıkaramadıkları Kralın çıplaklığını görmemek için, başını kuma gö- men o koca kuş başını kaldırdı sanırım. haksızlıkları görünür kıldı.“

Gezi direnişine ilişkin ilk toplu ve aleni ses İl De- mokrasi Platformundan çıktı. Toplumsal olaylara Toplumsal olaylara karşı sağduyulu yaklaşım olarak duyarsız kalan bu şehirde rutin kitlesel açıklamala- değerlendirilebilecek olan bu durumun bir diğer rın birkaç misli (ama yine kitleselleşemeyen) bir sayı yüzü ise, şehirde neredeyse toma kalmaması idi. 63 ile yapılan basın açıklaması stadyum alanı iken Gezi plakalı tomaların İstanbul’da yanışını izlerken fark benzeri bir uygulama ile yıkılan ve üzerine tepkile- ettik ki şehirde resmi polisler çok azdı, bunu sivil ri ortadan kaldırmak için köşesine bir cami konan polisler de dile getirmişlerdi. Tüm müdahale birim- ve alışveriş merkezine dönüştürülmeye çalışılan bir leri seferber edilmişti Gezi için. Ne ilginçtir ki top- alanda yapıldı. Ve bu bile ciddi bir adımdı. Basın lumsal olaylara müdahale edilebilen illerden gönde- açıklaması, rutin izinli basın açıklaması mekanı dı- rilmişti müdahale ekipleri… şında bir yerde ve konunun yerel uygulama örneği- nin olduğu yerde yapılmakta idi. Gezi açıklamasından sonraki ilk sokak etkinliği, Si- vas Olayları yıldönümünde yaşandı. Duran kitle bir Sıradan bir açıklamaya bile toma eşliğinde gidilirken yürüyüş eşliğinde ve kitlesi de azımsanamayacak bir orada birkaç sivil polis dışında da kimse yoktu… sayı olduğu halde bir açıklama yaptı… 84 dosya: Bizim Gezi

rulmuş parçalarımızı topluyorduk. Sizleri her nasılsa NE ZAMAN güvenli bir yerlere bırakabilmiştik. Zaman zaman ak- lımıza düşerdiniz; ne kadar büyümüştü elleriniz, ya o BÜYÜDÜNÜZ sorularla büyümüş çocuk gözleriniz nasıl bakardı?.. Öyle zor zamanlardı ki; yıllarca bize uzanacak bir DE...? ‘el’, ya da ‘orada mısın?’ diyen bir ses duyabilmeyi ne çok bekledik!.. Bir ıslık sesi?.. Sanki birden bire şifa bulacak, bütün yaralarımız iyileşiverecekti; ne bir el uzandı, ne de bir ses duyduk!… Şaşkındık! Sanki bü- Meral Öz yük bir çölün ortasında, bir başımıza kalakalmıştık; nereye savrulmuştuk böyle?.. Bilmiyorduk.

Başımıza gelen onca felakete karşın, bir ipekböceği dünyayı çocuklara verelim kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek titizliğiyle bir kozanın içinde tutmaya çalıştık sizle- somunu gibi ri. Kötülükler hiç uğramasın istedik yanınıza, siz hiç hiç değilse bir günlüğüne doysunlar yaşamayın istedik yaşadıklarımızı. Tek tutamağımız, bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı her şeyi unutup hiç bir şey olmamış gibi yapmaktı. çocuklar dünyayı alacak elimizden Öyle de yaptık ama siz buna kanmamıştınız. Öldü- ölümsüz ağaçlar dikecekler rülen arkadaşlarımız için gizli gizli ağladığımızı bilir- Nâzım Hikmet diniz; ya da işkencehanelerden geçtiğimizi de sezer- diniz biz ne kadar gizlesek de. En güzel günlerinizde yanınızda olamadığımızı sanki yüzümüze vurmak is- Nasıl da öyle birdenbire ortaya çıkıp karanlığı ay- temez, kendinizi bir masal kahramanı yapıverir, ma- dınlatıverdiniz? Ne oldu da, hemen bir anda top- sallar anlatırdınız. Biz, bizi hiç üzmek istemediğinizi laşıp, öbek öbek birikip, ‘hiç olmaz, hiç bir şey ol- anlar, içerler, çocukça düşlere dalardık... maz!’ diye düşündüğümüz bir anda gövdelerinizle atılıverdiniz korkusuzca ortaya! Umutlarımızı sus- Sizler, o Kara Eylül Felaketinin çocuklarıydınız. Te- kunluğumuzda tüketip, bir türlü var olamayışımızın levizyonlarda Generallerin asık yüzlerini görür, pos- girdabında dönerken... Gömüldüğümüz delik deşik tal seslerini duyardınız sık sık. Bu felaketten sizler yeraltı sığınaklarımızdan çekip çıkardınız bizleri! de payınıza düşeni aldınız. Yaşadığımız travmalar Üstümüzde yamalı bir bohça gibi duran, kanlı irin- ve size yaşattıklarımız hâlâ zihinlerimizin karanlık li kabuğu parçalayıverdiniz! Hem de sizlerden hiç bölgelerinde gizli. Çocuk dünyalarınıza tüm bunlar böyle bir şey beklememişken... Hiç ummazken.... nasıl yansıdı, ne tahribatlar yaptı, nasıl yakıcı izler Bir anda, yepyeni bir yaşamın kapılarını açıverdi- bıraktı bilmiyoruz. Bu yüzden sizlere karşı boynu- niz önümüzde... Bir anda değişiverdi dünya! Öyle muz hep biraz eğiktir, bizler istemesek de ortak ol- muhteşemdi ki İsyanınız... Oyun oynar gibi, kararlı, muştunuz kaderimize. tasasız, duygulu ve coşkulu: Ve sizler öyle güzel ço- cuklardınız ki!.. (Bu bir güzelleme değil.) Mizahınız, Biliyor musunuz, o yıllarca beklediğimiz ‘ıslık sesi’ özgüveniniz, neşeniz... O anda dilinizden dökülüve- hiç beklemediğimiz bir yerden geldi: Sizden. Sevin- ren harfleri birleştirmekteki ustalığınız; yeni bir dil: cimiz öylesine büyük ki!.. Bizler, -her ne kadar bi- Hayretler içinde bıraktı; biz düz çizgilere, kalıplara, reysel direnişlerimiz var idiyse de,- toplumsal olarak sloganlara alışkın olanları. Ve şaşkına çevirdi ege- yenilmiş, yitik bir kuşaktık velhasıl... Toplu direni- menleri, cesaretiniz, çocuk ustalığınız!.. şin ‘yeni dünyalar’ ve o dünyalarda ‘yeni insanlar’ yaratabilecek gücünü ve isyanın ne muhteşem bir ey- NEREDEN NEREYE...! lem olduğunu gördük beraberce. Belirsiz bir geleceğe ertelediğimiz o ‘güzel günler’in hemen şimdi de var Büyük bir Felaketin içinde gözlerinizi dünyaya açtı- olabileceğini açımlayıverdiniz gözlerimizin önüne. nız. Bu nasıl bir felaketti ki bizler sizlerle bir başımıza kalakalmıştık!.. O çöküntünün enkazında bir yandan O kara günlerde, -sesimiz toptan kısılmıştı da- “... nefes almaya çalışırken, bir yandan da sağa sola sav- Kısık sesle de olsa, şarkı söyleyebilseydik… şarkılar… dosya: Bizim Gezi 85 Şener Yılmaz Aslan, İstanbul Şener

ımızı…” diye iç geçirirdik: İşte, direnişinizle ye- keyifle dolaşamamıştık hiç; sanki siz bütün bunları niden, fırlatılıp atıldığımız meydanlara dönmekle belleğinize kazımışcasına, bu sefer siz bizi elimiz- kalmadık, sokaklarda özgürce bağıra bağıra şarkılar den tutup meydanlara çıkardınız. Bundan büyük söyledik. Kardeşliği, dayanışmayı ve insanlaşmayı armağan ne olabilir ki?.. görürken, türkülerin de kardeşliğine tanık olduk. İnsanlar arasındaki yapay duvarların bir anda nasıl Sanki kaybettiklerimizin bir kısmını geri almışız yerle bir olabileceğini görüp şaşırdık. gibi mutlu olduk; bu yüzden size ne kadar teşekkür etsek azdır. Ve sizler, öylesine önemli bir isyanın başını çektiniz ki; ülke tarihinde, ilk kez gerçekleşen bir sivil hare- Sizleri istediğimiz gibi yetiştiremediğimizden do- ket zafer kazandı. Direnişinizle, yenilmiş yitik bir ğan kaygılarımızı da yerle bir ettiniz: Özgür bireyler kuşak olarak sadece susarak yaşama tutunabilmiş olarak yetişmenin ne denli önemli olduğunu (yani biz’lerin anlatamadığı büyük gerçeği, o ‘gizli sır’rı ‘başarımız’ı diyelim) isyanınız göstermiş oldu. Böy- yerle bir ettiniz. O kadar çok şeyi parçalayıp ters lece de toplum marangozluğunun yararsız ve zararlı - yüz ettiniz ki!.. ( Zamanla hepsi berraklaşacaktır bir işlem olduğunu da eski yüzlere çarpıverdiniz. mutlaka.) Ve en kayda değer olanı da, neşenizi etrafa saçarak, Geçmişte, özgürlük için savaşanların içinde bacı- bizi yeniden yaşamla buluşturdunuz. kardeş olan gölgede kalan kadınlar, sizinle günyü- züne çıkmakla kalmadı, direnişin öznesi oluverdiler Artık birbirimize, dünyaya umutla sevinçle bakıyoruz. birden. Not: Bu yazı, Gezi direnişine katılan kızım ve o Ve en çok gözlerimizi yaşartan, göğsümüzü kabar- coşkuyu yaşatan tüm ‘80 kuşağı çocuklarına ve on- tan da, o meydanlarda, ellerinizden tutup özgürce ların az hasarlı kardeşlerine atfedilmiştir. 86 dosya: Bizim Gezi

Bunca insan kendi mücadelesini verirken, polis şid- BİR PARK deti günden güne artarken, ruhumuzu ve zihnimizi dolup taşıran özgürlük isteği biber gazı, cop ve toma BİR DİRENİŞ güçleriyle alınmaya çalışırken bütün bunlardan ha- bersiz insanlar vardı. Her şeyden habersiz, evinde BİR KADIN oturan insana hak vermek lazım biraz. Çünkü “Cinayeti kör bir kayıkçı gördü”.

Eda Ağca Gözlerinin yanı sıra kaybettiklerine bir de cesare- tini ekledi. Yandaş olmayı seçti iktidara. Kişilik ve kavram çatışması yaşayan ergen çocuklar gibi nerede Sıdıka: “Kız anne balkona çıkıp tencere - tava çalsak?” durması gerektiğini bilemedi. Yayınladığı üç beş ha- Safiye: “Koca gelinlik kızsın, komşunun gözünün beri bile sansürledi. İnsanların olan biteni tüm şef- önünde yapılmaz öyle. İçi direniş çekiyor derler!” faflığıyla bilme hakkını elinden aldı. Evet, bu olaylar yaşanırken ilkeleri (!) olduğunu unutan Türk med- 27 Mayıs günü, Gezi Parkı’nda üç metrelik duvar yasından bahsediyorum. Nitekim insanlık unutma- yıkılıp, ilk kez ağaçlar sökülmeye başladı. Eğer siz de yacak bu yandaşlığı. her şeyin farkındaysanız, bardağı taşıran son damla da diyebiliriz. Ve aynı gün Taksim Dayanışma grubu Çok başka şeyler anlatmak istiyordum aslında. Gör- eyleme başlayıp, çadırlarla parkta sabahladı. Ertesi düklerim, duyduklarım bir yana bizzat tanıdığım ve gün direnişçilerin -başbakanın tabiriyle marjinal, ça- beni bambaşka düşüncelere sürükleyen bir kadından pulcu, aşırı uç- sayısı giderek artmaya başladı. Polis bahsetmek istiyordum. müdahalesi de ilk kez o gün geldi. Sonrası biraz ka- rışık… Kimse direnişin bu denli köklü olacağını ön- Yanımda oturduğunu fark ettiğimde elimdeki suya görmedi. Bu saatten sonra Gezi Direnişi’ni bir milat bakıp iki saat önce girdiğim finalde yaptığım hata- kabul etsek yeridir. ları düşünüyordum. Suyla bakışmanın anlaşılmaz bir huzuru var ama konumuz bu değil tabii. Güler Bana hep bir parça Fransız Devrimi’ni hatırlattı tüm teyzenin bulunduğu ortama karşı hissettiği aidiyet bu yaşananlar. Zaten bütün devrimler birbirine ben- gözlerinden belliydi. Elimdeki suya bakıp, “Senin zemez mi? Fransızların simgesi haline gelen Halka Yol sirken yoksa vereyim kızım” dedi. Gösteren Özgürlük resminin yanında bizim kanlı canlı Kırmızılı Kadın’ımız vardı. Kim, ne kadar göz ardı et- Okuduğum çizgi romanlardaki kahramanlardan biri mek istese de tarih sayfaları kadınları yazmaya devam olduğuna inandığım Güler teyzeyle muhabbetim ediyor. Bir Bastille Baskını bekleyecek oldum ki gül- böyle başladı. düm kendime. “Burası Türkiye!” dedim. Tacizcisi, te- cavüzcüsü, şu günlerde Ethem Sarısülük’ün hayatını Güler teyze on yedisinde evlenmiş, otuz yıldır evli. kaybetmesine sebep olan polis, hepsi dışarıda. Hepsi Hiç çocuğu olmamış. “Kocamdan mütevellit” dedi. elini kolunu sallayarak geziyor. Kimi salacaktık ki? “Ama utanıyor, eşe dosta benden kaynaklandığını söyledik.” Kucağına kendi çocuğunu alamamış, ev- Aslen, yanmayan son meşale de 31 Mayıs günü po- lat hasreti içinde bir kadın. Mahalledeki gençlerden lisin ‘orantısız’ müdahalesiyle yandı. İnsan vicdanı- duymuş bunca insana edilen zulmü, gönlü elverme- nın belli sınırları olduğunu düşünürdüm hep, öyle miş. Kalkmış gelmiş o da Gezi Parkı’na. “Benim hiç değilmiş. O gün anladım. Taksim’de, Gezi Parkı’nda evladım olmadı ama bu çocuklar hepimizin evladı. başlayan direniş Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı. Analar ne emeklerle büyütmüş, kıyılır mı?” diyor. Sokaklara dökülenler birken bin oldu. Birbirinden Sanki uzun yıllardır suyunu akıtmayı bekleyen bir farklı milyonlarca insan omuz omuza direndi. Ve nehir Güler teyze, ha taştı ha taşacak! farkındaydık hepimiz, elden giden, özgürlüğümüz- dü. Yer yer kısıtlanıyor, parça parça sökülüp alınmak Medyanın ilgisizliğinin o da farkında, çok yakındı isteniyordu Gezi Parkı’ndaki ağaçlar gibi… haber bültenlerinden. İzlediği üç beş haberle bile na- dosya: Bizim Gezi 87 Şehlem Sebik, İstanbul Sebik, Şehlem

sıl ağladığından söz etti, bir de kocasının kızmaların- yanın yanına, Allah hepinizin yanında olsun” dedi dan tabii... “Bey çok kızıyor, bana diyor ki anarşik ve mor yeleğini giyip gitti. Böyle güzel bir kadındı bunların hepsi kudurup kudurup kendilerini sokağa işte Güler teyze. Eli boş gidilmez diye iki torba sirke atıyorlar, sen de oturmuş ağlıyorsun burada.” On alacak kadar güzel, kaderine başkaldıracak kadar ce- yedi yaşında, babası ölünce evlendirilmiş apar topar. sur. Kimi kadın gibi. Durumlarının yaşamaya elvermediğini, evde yiyecek Fakat… ekmek olmadığını anlattı. Evlendirilmesi onun için tek çıkış yolu. Ama kocasını seviyor, yıllardır tek bir Bugün iktidar için kadın sadece bir elbise ama için- fiske bile vurmadığıyla (!) övünüyor. Hâlbuki övü- dekinin kim olduğu belli değil. Elbiseyi giyen kadın nülecek neler var hayatta… Kocasının haberi yok bedeniyle, benliğiyle, sorunlarıyla toplumda gizli parka geldiğinden; öğrense, yaşanacakların altından kalsın diye uğraşılıyor. Mutfağa, eve, çocuğa bağlı kalkamaz Güler teyze. Yola çıkış hikâyesini şöyle kalsın. Tacize maruz kaldığında hakkını aramasın, anlatıyor: “Sabah elektrik süpürgesini koydum ki tecavüze uğradığında doğurulsun isteniyor. Müslü- salonun ortasına, beyim temizlik yapacağım sansın, man olduğunu iddia edip mahrem olana elini uzat- alelacele çıksın evden. Dediğim gibi de oldu. Cam- maktan çekinmiyor. Bizim ülkemiz ve AKP iktidarı ların önünü güzelce bir aldım, bir de bamya yaptım, hâlâ ‘kadının’ değerini anlayamamakta, cesaretini sonra bismillah dedim attım kendimi yollara. Yolda kavrayamamakta ısrarlı. Hâlbuki Naziler zamanın- tereddüt etmedim değil, korktum biraz güzel kızım. da Yahudi kocalarıyla evliliklerini devam ettirenler Ya bir gören olursa dedim ya biber gazı yer de bayı- de Alman kadınları değil miydi? Şu günlerde polisin lırsam? Sonra amaaan Güli dedim kendi kendime, sıktığı biber gazına karşı geri çekilmeyenin, toma- sen bunca yıllık kaderine başkaldırmışken biber gazı dan kaçmayanın da kadın olduğu gibi… sana vız gelir! Bizde adettendir ilk defa gittiğin yere eli boş gidilmez, iki torba da sirke aldım marketten.” Biliyorum, bugün ‘erken emeklilik’ sözü veren bir iktidar ve bu sözle kadının kadın olduğunu unutup Uzunca bir sohbetin ardından elinde kalan üç sirke- anne ve eş olarak aile sınırlarının dışına çıkamayacak yi bana uzattı “Bunları da sen dağıtırsın kızım. Ben olmasından mutluluk duyan herkes için bu yaşanan- eve geç kalmayayım hem daha pilav yapacağım bam- lar ve anlatılanlar “Amma da hikâye”. 88 dosya: Bizim Gezi Hüseyin Türk Hüseyin

Kaderde bir Ağustos akşamüstü, Ege rüzgârının GAZELE süpürdüğü taşlıklarda karşılaşmak varmış. Duvar içi oyuğuna yerleşmiş, sıra sıra kitapları açıp açıp cümlelerden cümlelere geçerken herhalde ilktir öm- GÜZELLEME rümde, toprağın altında şenlenen kemikler olduğu- nu düşünüp gülümsemem. Hayat sen ne acayip, ne muhteşem, ne yakıcı bir şeysin. Alazlanıp korlara İrem Çağıl karışan şairleri kâhin edersin.

Bir gün geldi, kör acılar kendisine bilendi. Zamana katmer katmer, bir gül anlam eklendi.

Halbusi Altıok Metin, bilsen öyle durupduruyorduk “Bir gün gelir bu kör acı kendisine bilenir dalgaları duymadan, denizin kabuğunda. Ben me- Zamana katmer katmer, bir gül anlam eklenir sela Kadıköy’de, duvarlar arasında, ekran karşısında. Geçip gider düş gibi, bu kavkılı zor yıllar Yeni kitap çıktıydı, bahar bitip yaza değdiydi, sev- Dar kundakta ak bebeler sevdalara dillenir gilimin zülüfleri yine karaydı, avuçiçleri, topukları hep böyle bi hisli. Mucizeli anlar vardı hatırımızda Sık dişini, yılma sakın, vazgeçme bu umuttan da sanki eskiydi. Boş odalarda döşekler altında gi- Elbet bir gün insanlar hasretle kenetlenir biydik, alt alta üst üste ve nasıl ağır masmavi güze- Gör işte o zaman, devranını küskün dünyanın lim sema. Bilinmedik cemreler bak nasıl çiçeklenir Sonra bir gün haber geldi, ağaçlar... Ah kavaklar, ya- Görmese de Altıok Metin oğul veren günleri şını almamış çınarlar. Onlara kadar gelip dayanmış, Toprağın tavından sezip, kemikleri şenlenir.’’* uzanmış karanlığın sol eli. Biçareliğimiz çok dokun- dosya: Bizim Gezi 89

“Avlusunda ölümü beklerken bir pimizi sırtladı uçtu. Sonra daha neler neler oldu da kulağıyla rüzgârı dinleyen nineler bana sorarsan mayanın hamuru o gün tuttu. bilmiştir, keçileri memelerini sütle Avlusunda ölümü beklerken bir kulağıyla rüzgârı dolduracak otları yerken bir çoban dinleyen nineler bilmiştir, keçileri memelerini sütle dolduracak otları yerken bir çoban suya bakan, şav- suya bakan, şavkında görmüştür. kında görmüştür. Ve ormanın ruhundan korkup, Ve ormanın ruhundan korkup, küskünlüklerden, kötülüklerden, hiddet ve nefretten küskünlüklerden, kötülüklerden, beslenenlere de haberi gelmiştir, ürkmüşlerdir yaşa- mın o en mümkünlüklü muhteşem özünden. Tek bir hiddet ve nefretten beslenenlere vücuda, iki ele ve hisseden bir yüreğe sahip olup da de haberi gelmiştir, ürkmüşlerdir karartılmış bir diyarda birbirini görmeden yaşayan yaşamın o en mümkün muhteşem insanlar, yan yana gelip çember oluşturur da görül- mez mi? Bir halk hasretle kenetlenir de sezilmez mi? özünden. Tek bir vücuda, iki ele ve hisseden bir yüreğe sahip olup Üç genç ağaç arasına kurdum o gün yeşil çadırımı. da karartılmış bir diyarda birbirini İzler vardı yer yer, toprak güve yeniği çuval gibi. Bir gün önce yaktıkları çadırlardan geriye, yanmış ot- görmeden yaşayan insanlar, yan ların karası kalmış. Seke seke ilerledim aralarından, yana gelip çember oluşturur da renkli bayraklarım vardı çantada, evin penceresin- görülmez mi? Bir halk hasretle den söküp aldıydım dikkatle, onları çıkardım inadı- na. O renkler ki her biri evrenin en yüce güçlerine kenetlenir de sezilmez mi?” eş, üzerlerinde kadim dillerden kelimeler. Açık ha- vaya asarsa bir el, iyilik yüklü sözleri rüzgârla evre- ne yayılırmış derler. Kırmızı ateşe, yeşil suya, mavi du. Ne işe yarıyor dedim ki yıllar var dememiştim, havaya, sarı toprağa, beyaz güzel ruhlara güzelleme. bu kulak, eller ayaklar, şu yürek? Öyle garipsedim, İşte böyle şiirli hareketlerle, peri tozu serpilmişçesi- duramadım, kalktım vapura bindim parka gittim. ne, önce dört, bir bakmışsın on dört, inanmazsın kaç bin dört insan, ağaçların gölgesine geldiler, toprağın Arabalar, makinalar, asfaltlar ve bariyerlerin yanı ba- ve göğün altındakilere her şeyin şarkısını söylediler. şında kökler vardı, gövdesi olmayan. Böyle kör bıçak- la kanırta kanırta kesilmiş şah damarlar gibi, akmıyor Bazıları hiç anlamadılar niye. Ama yapamazdık baş- ama kan kokusu havada, kurban bayramındaki kuy- ka türlüsünü, sustukça ruhumuz küfleniyordu. Sesi- tular gibi şehrin ortasında. Öte yana bakıyorsun üç mizi binlerce çoğalarak duyunca fark ettik nicedir ne beş çadır. Yer mekâna konmuş, temelsiz, yuvacıkla- çok sustuğumuzu bir de kara, ilkel, kalın ve kızgın rıyla insanlar ve kökleri parçalanmış ağaçlar. Diz kır- bir şeyin biz şarkı söyledikçe büzüşüp süzüldüğünü. dım çöktüm, öyle baktım ve af edersin hiç bir boka Güçsüzlüğünü. Gücümüzü. Daha önce yaprakların benzetemedim bu yaşamayı. Tamam ulan dedim ey- gölgesinde durmuşluğumuz çoktu da, birbirlerimi- vallah. Sıranın bize gelmesini beklemek de ne, kökü- zin gözünün içine bakıp, elini tuttukça, sırtına daya- müz mü var, neyimiz var, nedir yani? Bindim vapura, nıp, arkasına takılıp, tenini kokladıkça, dinledikçe, vardım dolaba, açtım çıkardım çadırı, boyaları, çarşaf kelimesini çoğalttıkça, bir başınalığın ıssızlığından, vardı beyaz, ortasından yırttım, kalemler en renklile- bir aradalığın ormanına geçtik ilk defa. rinden dizi dizi. Rıza beklemeyen deli gönül bohçası. Hazır mı hazır, güzel mi, en güzel. Ve işte o sabahın gecesinde, devranı küskün dünya, âşık bir kalbin ritmini devraldı, O günün sabahı beni Gezi Parkı’na, dört şafak sonra Bir şehrin orta yerinde, cemreleri çiçekleyen direniş aynı noktaya ulaşmak için yürüyerek boğaz köprü- başladı. sünü geçeceğini ne benim ne kendisinin bildiği bir arkadaşım bıraktı arabayla. Ve işte o gün son bir *Zor Zamanda Gazel, Metin Altıoklar, umut sarıldığımız dallar, boz bir atın yelesi oldu, he- “Bir Acıya Kiracı”, YKY, İstanbul, 2008. 90 dosya: Bizim Gezi

işe gecikme pahasına sürdün onu, ben de öyle. Saç- İKİ KADIN ların kesin gözlerinin rengine yakın, göremesem de, benim de öyle… Turuncuyu sevdiğin çantandan, BİR GECE ayakkabından belli… Bence de öyle... “Yakını mısı- nız?” dediklerinde anladım ne kadar benzediğimizi. Yakınındaydım az önce, artık yakınınım geçene ka- ‘GEZİ’SİNDE dar acıların, kanın dinene kadar, gözün açılana dek. Susan Sontag şimdilik girmesin aramıza. Başkasının Yonca Güneş Yücel acısına bakmadan, felaketin, dehşetin seyircisi olma- dan görebilmek kirpiğini, bilebilmek sevdiği turun- cu rengi… 30’larda demek, iş dönüşü geldi demek, üstelik sabah işe gecikti diyebilmek hiç zor değil o bir intihar akşamı üstüne söylenti vakit. Kadın, göze geldi(n)…Acı bu kadar da insanın (...) gözüne sokulamaz ya! Gör dedi erkekliğimi, kibrimi, her şey bir unutkanlıktı yenilmezliğimi… Birimizden birine yapıyorlar bunu, arada bir deliler gibi kavuştuğumuz ikimizden birine, bugün sana, yarın? Terledi, kustu tüfekle vurulmuş bir parsın yarasında sonra. Parça, parça, rengârenk. Yağmurdan sonraki kısacık yoğun bir akşam biliyordum bir soğuktu gökkuşağı gibi. Sonra ellerimiz, sadece hissetmek için nereye varsam değil, güçlenmek, belki de gökkuşağının altından da bir yanımda bir el bir yanda vazgeçilmez bir sancı ve olsa ‘yalnız geçmeyeceğiz’ der gibi. Uyudu, uyuma- kısacık yoğun bir akşam. dım o gece. İki kadın bir geceye, bir yere sığamadık (...) tabii. O gece birbirimize göz kulak olduğumuz kadar turgut uyar1 devlete sadakatsizdik. İyice uyudun, çıkardılar beni yanından, yakınından hekimler, hemşireler, güven- lik görevlileri… Sen sessizliğine, ben sessizliğime yol 11 Haziran gecesi. 23.00 sularında, Şişli Etfal’de. almalıydık. O gece bize ‘itidal’ çağrısı erkenden ya- “Her yer sedye, her yer yaralı!..” Kaç insan sonra gö- pıldı… Tuhaf bir kadın oldum çıktım yanından, sen rebildim onu. Sedyenin üstünde henüz kimse yok bilmezsin… “İsmi ne?” dediler. Bilmem. “Kaç yaşın- yanında, yamacında… Gözünün biri kapalı, diğeri da?” 30’larda herhal. Kardeşleri, annesi varmış, onlar de artık bakmak istemiyor gibi dünya haline… Bu da bir ‘Gece Gezisi’ndelermiş. “Gittin mi bir daha dünya biraz da göze almakla yaşanılıyor ya hani! Yine yanına hiç?” Yok, gidemedim, ne diyeyim ki? Aslın- de göze aldığın aşkın, umudun, öfken aynı anda ha- da çiçek alsam da gitsem, hangi çiçeği sever acaba? zır olacak da öyle bekleyeceksin bir mermiyi karşıla- “Biz de geliriz istersen, git bence söyle, anlat.” Yok! mayı. O, ne der bilmiyorum! Ama sadece ‘geçecek’ Olmaz, nasıl anlatılır ki? İyiymiş ama, gülüyormuş; diyorum! Ne demekse geçecek? Kadın olmak böyle yazdı gazeteler, bir dolu ziyaretler… “Başka ne yazdı- bir şey herhalde, o da kadın ya bilir. Geçecek dedik lar?” Üniversite öğrencisiymiş, revirde gönüllüymüş. mi… Geçer. Ayakları göğsünde acı çekerken, alnın- Yaralananların ellerini tutuyor, ‘geçecek’ diyormuş. da ellerim, ‘başına gelen’ onca şeyden sonra alnında ellerim. Nere(n) ağrıyor? Neresi, tam olarak neresi? 1. Canım dostum Nihan Bozok uzaklardan yaşadık- Dön, tamam… Geçecek, hepsi bitecek! Anneannem larıma, uykusuz geceme bir mektup göndermişti; Leman derdi ki “Acın neredeyse dünya orada”. Sen Turgut Uyar’ın şiirinden “kısacık yoğun bir akşam- acını demedin bana daha nerede? Gözünde değil mi da” yaralı pars olmaya alıştığımız kadınlığımıza… acın? Gözün dünyan o zaman! Benim acım yürüyor bedenimde, durmadı seni dünya gözüyle gördüğüm- den beri. Geçecek desek inatla yalan mı deriz şimdi durduk yere.

30’lu yaşlarda olsan gerek; ben de öyleyim çünkü. İşten çıkınca gelmiş direnişe desteğe… Öyle ya kir- piğinde rimel var, akmadan kalabilmiş… Kim bilir dosya: Bizim Gezi 91 Hüseyin Türk Hüseyin

90’LAR MI “Gülüyor musun? Öyle ağız dolusu gülme…” Böyle başladı DEDİNİZ? hayatımız. Ağız dolusu gülüp, kucak dolusu ağlayamamak derdinden güdük kaldık. Önünde 80’leri, Ayça Örer ardında milenyumu bırakmış bir dönemin evlatları olarak hikâyemiz, öyle saf öyle temiz…

Bilmiyorum ki nasıl anlatsam? Bu yazının başına 33 yaşındayım, Gezi Parkı’nda. “Parkı yaktılar, ina- oturduğumun ikinci haftası. Her şeyi bu kadar zor nabiliyor musun?” diye soruyor biri. İnanıyorum el- kılan, anlatılanın bu sefer benden de bir hikâye ol- bette, içimden “Bizi yakmadılar, şükür” diyerek. ması. Nasıl diyeyim? Zor bir gençlik geçirdik biz işte. Parçalarımız savruldu. Zamanla toparlandık. Ağız Divan Oteli’nin oradayız. Karşımızda toma. Birazdan dolusu gülmek gibi şeyleri pek tadamadık. Ağız do- gaz atılacak, su sıkılacak. İnanılmaz canım sıkkın. İlk lusu gülerken, bir yerde katıla katıla ağlayan insanla- eylemi 16 yaşında 1 Mayıs olan biri için yıllardır aynı rın varlığını ta içimizde hissettik. Çocuktuk, büyü- dejavu içinde olmanın ne kadar yorucu olduğunu va- yüp tamamlanacağımız yıllarda hepten eksik kaldık. rın siz hesap edin. Gaz atılıyor, koşmuyorum bile. Kısaca, maziye bir baksanız, neler neler bıraktık. Ne demeye koşacağım? Geçen yıllar öğretti, kafaya gelecek cop gelir. Seni bulan gaz fişeği bulur. Devlet Şimdi sondan başlayalım… budur. Kaçamazsın. En uzak menzil bir şafak bas- 92 dosya: Bizim Gezi kınıdır. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi, bir gibi yaşadım 13 yıl. En son Gezi Parkı’nda anladım yerinden muhalefete bulaşan için gereksiz de ayak 90’larda öğrendiğimin ne olduğunu. bağıdır. Karnında gezinen karıncalar için yapacak şey yok. Deneyimli eylemcinin bile başında bu dert. En fenası neymiş biliyor musunuz? Korkmak. Gaz- dan, coptan, tutuklanmaktan değil. Daha fenasın- Sonra ilerleyen günlerde kendisi de polis şiddetinin dan korkmak, hep en kötüsünü bekliyor olmak… mağduru olacak arkadaşım diyor ki; “Çok geride duruyorsun, ben biraz içeri gireceğim…” Gazlar ha- İlk günler hep yüreğim ağzımda, “Bir şey olacak” vada uçuşur, insanlar nefes alacak delik bulamazken, diyordum. En son bir arkadaşım, “Daha ne olsun?” yılların bezginliği beni arkada tutuyor. Herkes o ka- dedi. Başladım anlatmaya; “Korkuyorum, çünkü dar coşkuluyken somurtmamın nedeni ne? Bu so- devletin ceberrut yüzü bundan ibaret değil…” Dü- runun yanıtı bir başka arkadaşımdan: “90’larda çok şünün ki, 5 kişinin ölümüyle bile geçmiyor korku. hırpaladılar bizi...” Nasıl yıldıysak…

Şimdi gençlerin cevvalliğinden dem vururken, eski- En açık tarifi şu; 87’li kardeşimin Ankara barikatla- lere biçilen hantallık var ya… Ondan konuşalım mı rında slogan attığını duyunca gözlerim doldu. İstedim biraz? ki, “Çocuğum nereye gidiyorsun” diyeyim. Kendimi hilafsızca attığım yollara o çıkmasın, ona bıraktığımız Araya koyduğumuz 13 yıllık ayracı kaldıralım. Yıl miras bu kadar acılı olmasın. Kim bana onun Ethem 1999, yer Ankara. Ben 19 yaşında, öğrenciyim. Abdi Sarısülük’le aynı kaderi paylaşmayacağının garantisini İpekçi Parkı’nda gözaltına alınmış, aslında gözaltı verebilirdi? Bir nesil daha böyle olmasın diye çekme- kaydım olmadığı için günün moda tabiriyle kaçırıl- dik mi bu dertleri? Gençliğini hayatında hiç görmedi- mış, 16 saatlik kayıplığın ardından Eskişehir Yolu’na ği insanların yaslarını tutmaya adayanlara yeni yaslar bırakılmışım. Beni bulan avukatlarla dinlenmek için devretmeyi nasıl açıklayacaksınız? simitçideyiz. Oradan: Bencilleştik biz. Azala azala. Bu kadar az zamanda -Adını söylememişsin… bu kadar çok yaşamasak bunları düşünecek insanlar -... değildik. Yaşadık, düşündük. Bu kadar basit. -Arabaya alınırken, sesli bağırman gerekiyordu, unuttun mu? Şimdi diyorlar ki, değiştik. Benim kalbimdeki yara -Utandım. değişmedi. Günlerin getirdiği ağırlık değişmedi. Bi- -Ölsen, utanacak şeyin kalmazdı. raz evvel yanındaki insanın biraz sonra gözünden kan geldiğini gören çocukların ilk şaşkınlığı değişmedi. Hayatımın en tuhaf derslerinden. Bu benim hikâ- yem ve böylece binlerce hikâyeyle biz 90’lardan çok Değişelim evet. Alın benden bu ceberrutluk derdini- şey öğrendik. “Evde Kızılırmak kasedi var, bir de zi. Bana, kardeşime, doğmamış çocuklarıma ferahlık Öküz okuyormuş” diye evim basıldığında 16 yaşın- bağışlayın. Ben 90’ları unutayım, siz öfkenizi. O za- daydım, ölmüştür diye duvardan atıldığımda 18. man olur.

Ulucanlar Cezaevi’nde çivili sopayla öldürülen İs- Bir gün çocuklara masal anlatırken diyeceğim ki, met’i tanıdım mesela, Kolej Köprüsü’nde dayak “Ben 15 yaşında uyudum, uyandığımda bi baktım yememek için Kocatepe’nin oradan dolanan, yine 25 olmuştum…” de kafasına 16 dikiş atılan Aydın arkadaşımdı; Bo- tan’da ölen Çerkes Yılmaz da… DTCF kütüphane- Cismi genç ruhu yaşlı 90’lıları sevip sayınız. Onlar sine 9’da girip günlerce okuyan Alâaddin’le gazete 80’lilerden az dertli, 2000’lilerden gamlı bir kuşaktır. dağıtmışlığımız vardır; onun Hakkari’de bir asit ku- Hicranlıdır… Gelir bir gün sloganınızın yanında du- yusuna atıldığını öğrendiğimde gazeteciydim. rur, gençlik eylemlerinin coşkusuyla kaygınızı yerin- den alıverirler… Ne olsa, “Biz çocuklarımıza onurlu Aradan 13 yıl geçti. Büyüdüm, aldım verdim. Yine bir gelecek bırakacağız, ya siz?” sloganı bizden çık- gittim eylemlere, hep gittim. İçini bilmeyen bir saz mıştır ve onun da Gezi’de hatrı sayılır bir payı vardır. dosya: Bizim Gezi 93

Gezi’yle Halkların şey, devletin ve meslekten politikacıların yön verdiği gündemlere verdiğimiz bu kendiliğinden tepkilerdir Barış Siyasetine: çoğu kez: Zamanla, duygulardan kaynaklandığını unutarak yanlışlıkla siyasi düşünceler zannetmeye BAŞKA BİR başladığımız ideolojik tepkiler. Öte yandan, siyaseti devlete kaynaklık etmesi bakı- BAŞLANGIÇ, mından onu kapsayan ve önceleyen, halkların ve ha- yatın yer tuttuğu, türlü potansiyelleriyle dönüşüme MÜCADELEYE açık bir varlık alanı, yani kamusal alan olarak tanım- lıyorsak şayet, işte bu alanın kendine has dinamiğini DEVAM! bu ülkede en iyi, şiirin ya da şairce düşüncenin ya- kalamış olması tesadüf değildir. Bir şiir tartışmasına girmek için söylemiyorum bunu; sadece, siyaseti ya Emine Ayhan da toplumsal hayatı düşünmenin safi anlamda ras- yonel veya salt teknik bir mesele olmadığını hatır- latmak istiyorum. Siyaset, duyum ve duyguların devreye girdiği, aynı zamanda estetik ve manevi bir etkinliktir; böyle olduğu için de siyaset düşünürken, duyumsal bir farkındalık gerekir. Zira siyasi iktidar sahiplerinin tepeden yönetici edimi olarak (devletlû ya da reel) siyaset, içinde yer tuttuğu ve kaynağını aldığı siyasal alandan özerkleşip ona hükmeder hale gelirken, bunu sadece yasal (tabii bazen de yasa-dışı) ve kurumsal edimlerle yapmaz. Bu edimlerin ikincil veya dolaylı etkisi gibi görünen duyum ve duygularla da yapar. Yani, hükümet etme pratiği olarak anlaşı- lan hakim siyaset tarzı, kamusal alan olarak siyasalı estetik ve ruhsal/manevi bir eşanlı edimle de kendi çizdiği gerçeklik alanı içinde soğurmaya, ondaki dö- nüştürücü dinamiği dizginlemeye, siyasi potansiyeli Bütün hayatlar tek bir çizginin üstünde/ boğmaya çalışır. Amacım devletin yasal ve kurumsal Birdenbire birleşti ülkemde./Herkes birbirinin edimlerini olduğundan daha önemsiz göstermek de- yüzüne sorar gibi bakıyor/Bugün kim ölecek? ğil katiyen ama diyebiliriz ki, devlet en çok da tebaa- – Ahmet Erhan nın duyum ve duygularına yön verir hale geldiğinde gerçek anlamda bir egemen, bir yaratıcı konumuna kavuşur. Yani teolojik-politik iktidarını doruğa taşı- Türkiye’de reel siyasetin ardı arkası kesilmeyen gün- yan, onu kamusal alan üzerinde kadiri mutlak konu- demleri, bu tarz-ı siyaset üzerine yapılan kılı kırk ma getiren şey en çok, devletin duyguları yönetme, yarıcı analizler, gazete köşeleri ve ekranlardan ka- algıları şekillendirme ve bu yolla pasif veya salt tepki- muya boca edilen yüzeysel kanaatler, tüm ülke sat- sel özneler yaratma kapasitesidir. Devletin şiddet kul- hında hayata yön veren bir ve aynı devletlû hakikati lanma tekelinden gelen bu duygu ve algı yaratıcı erki, tanınmaz hale getirene dek ayırıp bölmekten başka siyasetten arındırmaya çalıştığı kamusal alan üzerin- işe yaramaz. Böylece siyaset devletlû figürlerin haş- de bir kara büyü gibi işler, onu siyaseten felçleştirir. metli binalar içinde(n) yaptığı teknik bir hükümet etme/hükmetme etkinliğine indirgenirken, kamu da Egemen siyasi iktidarların tebaada yarattığı olum- bu devletlû etkinliğe verdiği çeşitli tepkilerle ideolo- suz duyguların özne kurucu bir edim olarak onun jikleşerek birbirine değmeyen dil dünyalarına ayrışır. yönetim mantığına dahil olduğu saptamasını ya- Türkiye’nin çok politize bir ülke olduğunu söyler- pan ilk düşünürlerden birisi Benedictus Spinoza’dır. ken farkında olarak veya olmayarak kastettiğimiz Spinoza’ya göre, muktedirler tebaada olumsuz duy- 94 dosya: Bizim Gezi gular (ki o korku, nefret, kaygı, güvensizlik, haset, suçluluk, çaresizlik, vb. duyguları “keder” başlığı altında toplar) üreterek eyleme kudretinden yok- sun bırakır ve böylece kamusal alanda yönetilmeye hazır köleler yaratmış olur. Öyle ya, kamusal alan- daki fertler kendilerini eyleme kudretinden yoksun köleler olarak konumlamadıkça, egemen kimi, neye dayanarak yönetecek, tüm gücü kendinde toplayan yegâne fail olma meşruiyetini nereden alacaktır? Deleuze’ün Spinoza’nın saptamasına ilişkin şu söz- leri konuyu yeterince özetliyor: “[İ]ktidar insanları, iktidarlarını sadece başkalarının üzüntüsü [kederi] üzerine kurabilen gayrı muktedirlerdir. İktidarları- nı başka türlü inşa edemezler. Üzüntüye ihtiyaç du- yarlar. Kölelerden başka kimse üzerinde hakimiyet kederli hikâyesinde sabitlendiği parçalı bir hakikat- kuramazlar. Ve kölelik tam anlamıyla kudretin azal- ler alanı olarak şekillendirdikçe, siyaset de ortaklaştı- ması rejimidir. Sadece üzüntü sayesinde hükmeden, rıcı ve kurucu mefhumlarını (özgürlük, eşitlik, ada- gücü bu şekilde elde edebilen; sadece ‘nedamet geti- let, barış, vs.) yitirmeye yüz tuttu. Siyasal alan hayatı rin,’ ‘birinden nefret edin,’ ‘nefret edeceğiniz kimse olumlayıcı bu ilkelerin yön verdiği bütünsel bir alan yoksa kendinizden nefret edin’ diyerek düzen kuran olmaktan çıkarak, elbette anlaşılır sebeplerle kendi insanlar vardır.”i Deleuze bu pasajdan sonra önem- mağduriyetinin tazmini ve tanınması peşinde koşan li bir not düşer; mesele, kederin gerçekte varolup kimlikli öznelerle meskûn hale geldi. Ve devlet bu varolmaması değildir, zira keder duyguları da, bu acıları beslemekten, bu yaraları kaşımaktan hiç vaz- duyguları ortaya çıkaran fiili nedenler de hep vardır geçmedi, çünkü onun yönetim mantığının ayrılmaz ve olacaktır. Asıl önemli olan, bu keder duygularına bir parçası oldu hep ölüm, şiddet ve acı. Siyasal alanı verdiğimiz değer, atfettiğimiz itibardır. Keder duy- bu olumsuz duygularla birbirinden kopuk bir “acılar guları eyleme kudretini azaltan duygulardır. Böyle coğrafyasına” dönüştürürken, hayata yönelik kurucu oldukları için, siyaseten kurucu hale geldiklerinde siyasal edimini gerçekleştireceği serbest bir hareket halkın siyasal alandaki dönüştürücü gücünü aşındı- alanı yaratıyordu kendine devlet. Ölüm haberlerinin rırlar ve böylece muktedirler bu alanı sadece ken- hiç kesilmediği bir coğrafyada hayat ya kendinden dilerinin etkide bulunduğu bir alana çevirirler. Bu utanır, mahcup olurdu ya da ne pahasına olursa ol- bakımdan, siyaseti reel siyasetin elinden alıp, gerçek sun acıya gözünü kulağını kapatarak kayıtsızlıkla, bir kaynağı olan kamusal alana geri döndürmek, halklar özür gibi yarım yamalak sürerdi çünkü. Halkın bir olarak hayatı/dünyayı kurma kudretini geri kazan- yüzü hep ölüme bakan kıymetten düşürülmüş ha- mak, devletin ürettiği bu keder duygularının (redde- yatı üzerinde neler yapılamazdı ki? Aksu Bora 2005 dilmesine yahut unutulmasına değil katiyen ama) si- tarihli “Kadınlar Toplumsal Barış İstiyor”ii yazısında yasal hayat üzerindeki kara büyüsünün bozulmasına bilhassa 12 Eylül’le başlayan tarihsel kesitte devletin bağlıdır. Zira halk ancak bu şekilde tepkisel ve pasif siyasal-kamusal alan üzerindeki sistemli şiddetinin konumundan çıkarak, etkin ve kurucu hale gelebilir. yıkıcı, bölücü ve ayrıştırıcı etkisini şu berrak sözlerle ifade ediyor: “Bence 12 Eylül’ün en büyük başarısı Türkiye’de Çok Amaçlı Bir Güdüm Stratejisi buydu: Bizi daha iyi bir dünya hayal etmeye, dün- Olarak Ölüm ve Keder yayı değiştirmek için harekete geçmeye cüret eden Şiddet, dışlama ve unutuş ilkesi üzerine kurulmuş siyasal özneler olmaktan çıkarıp ufku kendi yarasıyla olan bir modern ulus-devletin son otuz yıldır savaşa sınırlı insanlara dönüştürdü […] Oysa hatırlamalıy- yatırım yaptığı bizimkisi gibi bir ülke için konuşur- dık ki, dostumuzun yarası bizi de incitir. Acıların sak, kamusal alanın devletin yazdığı, yazmakta ol- bizi birbirimizden farklılaştırmasına, uzaklaştırması- duğu binbir kederli hikâyeyle parçalanmış durumda na izin vermemek mümkündür.” olduğunu görürüz. Türkiye’de devlet, tekelinde tut- tuğu öldürme ve cezalandırma yetkisiyle hepimizin Devletin 12 Eylül sonrası Kürt coğrafyasında kâh ortak yaşam alanı olan kamusal alanı, herkesin kendi hukukun içinde kalarak, kâh savaş hukukunun bile dosya: Bizim Gezi 95

“Özgür bir hayat için direnen mezdi. Böyle bir ülkede şairin de dediği gibi, aslın- da herkesin birleştiği yegâne hikâye, devlet elinden kimse bunu kederle yapamaz, çünkü ölümdür: ölümlerin acısı, ölümlerin suskusu, ölü- uğruna direndiği hayatın kendisi mün korkusu, ölümle asgariye indirgenmiş hayatlar neşeye kaynaklık eder. (…) Gezi ve hayata damgasını vuran binbir şekliyle hep ölüm. ayaklanmasında böyle bir neşenin Halkın Demokratik Siyasetinin ortalığa saçılmış kederli hikâyelerimizi Kurucu İlkesi Olarak Neşe Toplumu ölüm ve acılarla ayrıştırmanın, kederlerle birleştirmeye, değiştirmeye kadir yönetmenin bu ülkede (tek tek hükümetlere özgüle- olduğunu deneyimledik.” nemeyecek kadar) yerleşik bir devlet geleneği oldu- ğu gerçeği, Gezi ayaklanmasıyla beraber ilk defa bu kadar net biçimde açığa çıktı. Bunda, ayaklanmanın “Gezi ayaklanmasının en kıymetli Batıdaki büyük şehirlerin göbeğinde yaşanmasının yanı, siyasetin salt tepkilerle, jestlerle, getirdiği görünürlüğün payı var, kuşkusuz. Ayaklan- manın ilk günlerinden bu yana başbakan ve yardım- ideolojilerle değil, hayatın ta kendisini cılarının devlet geleneğinin ayrılmaz parçası olan bu kuran olumlayıcı değerlerle, ilkelerle nefret dilini kullanarak halkı tahrik etmeye ve kamp- laşmayı yeniden yürürlüğe sokmaya çalışması bu an- ve elbet göğe uzanan ağaçlarla lamda pek de şaşırtıcı değildi. Hele hele başbakanın hemhal olmakla ilgili bir mesele şu ana kadar popülist siyasette sergilediği başarıyı büyük ölçüde, devletin bu nefret ve ayrıştırma dilini olduğunu ortaya koymasıdır.” uygun yer ve zamanı kollayarak kullanma mahareti- ne borçlu olduğunu düşünürsek. Asıl şaşırtıcı olan, dışına çıkarak giriştiği savaş, acılarla ayrıştırma ve hükümetin egemen devletten devraldığı, bu keder yönetme mekanizmasının en önemli kaynağı haline duygularıyla bölüp yönetme siyasetinin nasıl geçer- geldi. Savaşın devletin yönetim mantığı açısından sizleşebileceğini, halkın bu siyaseti nasıl da devre dışı en elverişli yanı, memleketin genelinde hayatı ölüm- bırakabildiğini yaşamak oldu. Zaten memlekette le utandırmak, bizzat kendi şiddetinin yahut cevaz devletin ölüm büyüsünün tamamen tuttuğunu söy- verdiği toplumsal şiddetin ülke sathına yayılmasına lemek büyük haksızlık olur. Çünkü bu ülkede ölüm- meşruiyet kazandırmak ve tabii sonu gelmez keder le yönetilmenin getirdiği tüm siyasi felçliğe rağmen, duygularıyla siyasal alanı boğmak oldu. Doğudaki köleleşmeyi, kurbanlaşmayı reddederek, gerçek bir ve Batıdaki halkların birbirine neredeyse temas et- hayatın adı olan barış için direnenler hep oldu. Öl- meyen hakikat dünyalarına hapsedilmesine yol açtı dürülmüş bile olsalar, adlarını (tüm neşeli sözcük- savaş. Kürdistan’dan sanki tarihin dışına atılmış bir lerle ifade bulan) bambaşka bir hayatın hanesine gaipten geliyormuş gibi kulaklara çalınan ölüm ve yazdıranlar. Başka bir hayatı hâlâ hayal edebiliyor katliam haberleri bu ülkede yaşayan herkesi doğru- olmamızı borçlu olduğumuz ölümsüz şahitler. dan ilgilendiriyordu oysa. Aynı ülkenin bir yarısında devlete ve onun paramiliter güçlerine halka her tür Gezi ayaklanmasında ortaya çıkan neşe duygusun- zulmü yapma yetkisi veren bir olağanüstü hal huku- dan, mizahi ve ironik dil bağlamında yeterince ve kunun, ülkenin öteki yarısında adaleti temin etmesi layıkıyla bahsedildi. Gene de, bu duyguya kitlesel nasıl beklenebilirdi ki? Ülkenin bir yarısı devletin katılımın önemini esgeçmeden ama neşeyi sadece insanın kurdu olduğu bir doğa durumuna terk edil- Gezi ayaklanmasına da özgülemeden, her direnişin mişken, öbür yarısında barışçıl bir sivil hayat tesis kendi neşesini yaratmak durumunda olduğunu not etmesi nasıl beklenirdi? Devleti dizginlerinden boşa- düşmek gerekir. Özgür bir hayat için direnen kim- maya adanmış bir hukuk dışılık mekanizması huku- se bunu kederle yapamaz, çünkü uğruna direndiği ku kapsar şekilde işlerken, ülke çapında adalet, eşit- hayatın kendisi neşeye kaynaklık eder.iii Ben burada lik ve barış isteyen kimse güvende olamazdı, olmadı neşe derken daha çok, Spinoza’nın diline yedeklene- da. Kısacası, ülkenin Batısında da, savaş-sız yaşamak rek, eyleme kudretini artıran ve bedeni eyleme sevk hiçbir zaman barış içinde yaşamak anlamına gele- eden tüm aktif duyguları anlıyorum. Ve siyasal ala- 96 dosya: Bizim Gezi nın hayat kurucu kavramlarına eşlik eden olumlayıcı Polisin Toma ve gazla geri püskürttüğü kalaba- duyguların hepsini anlıyorum (umut, sevgi, sempati, lık ara sokaklara dağılıyor ve bir süre sonra tekrar güven, dayanışma, vb.). Keder duyguları siyasi muk- aynı yerde toplaşıyor, derken polis kalabalığı bir kez tedirlerin pasif özneler yaratmasına, böylece siyasal daha dağıtıyor ve kalabalık çok geçmeden gene aynı alanı salt tepkisel bir alana indirgemesine aracılık yerde. Olumsuz, yıkıcı, dağıtmaya yönelik bir etki ediyorsa, neşe duyguları da muktedirlerin etki ala- karşısında polis çekilene dek saatlerce böyle sürüp nından çıkmış etkin özneleri siyasal alan üzerinde giden zaptedilmez bir akış. Eylem halindeki beden- kurucu eylemlere sevk eden duygulardır. İşte Gezi lerin dolaysız ifadenin, muhtemelen Şiir dışında ayaklanmasında böyle bir neşenin ortalığa saçılmış hiçbir dilin yersizliğe düşmeden sahiplenemeyeceği kederli hikâyelerimizi birleştirmeye, değiştirmeye sahih ifadenin ta kendisi haline geldiği bir akış. Öy- kadir olduğunu deneyimledik. Bilhassa parkın için- leyse, halkların eylemli bedeni doğanın ve hayatın de, zihinlerimiz unutsa bile bedenlerimize hep ka- asli yasasının ifadesidir olsa olsa: Akışa hiçbir şey set yıtlı kalacak, göz nuru bir deneyim alanımız oldu. çekemeyecektir, ne süregiden eylemselliği kendine Ermeni mezarlığı üzerine kurulmuş parktaki her mâl etmeye çalışan, nihai tanım derdindeki mevcut ağaca, her sokağa hakikat şahitlerinin adları verildi. ideolojik ve teorik yaklaşımlar, ne de siyasal iktidar- Hiçbir hukuk davasının, hiçbir devlet özrünün telafi ların, gerçekliği kendi sınırları içine çekerek öğütme edemeyeceği acılarımız belki teskin olmadı, ülkenin yönündeki bitimsiz çabası. (Egemenin yasal gerçek- tüm sokaklarına kayıplarımızın adları verilse ancak liğindeki konumsal adıyla) azınlık ile çokluk arasın- biraz diner belki ama hepsi bir mekânın ve hikâyenin daki o varoluşsal gri-bölgenin sakinleri (çapulcular, içinde birleşerek bize adaletin önce bizim hafızaları- kemirgenler ve karıncalar, vs) bu dağılma ve toplaş- mızda kurulu olduğunu gösterdi. Çünkü adalet salt ma hareketleriyle zihni yabancılaşmadan kalacağı devletin hukukuna teslim edilemeyecek kadar hayati tek yere, bedene doğru çekiyor. Karıncalanan, so- bir meseleydi. Ortak bilgimizin kaydı, vicdanımızın rularla kemirilen, hazır cevapları çapullanan zihin teminatı olan şiirimiz daha birkaç ay öncesine ka- aktif konumdaki bedene bu katılımında radikal ve dar nefret dolu ağızlara düşmüşken, sokaklarımıza ütopyacı ufuklara çekiliyor. Çokluğun demokratik taşındı ve özgürlüğün mekânının bize dar edilen bu siyasetine yakışır radikallikte bir düşünce için bu sokakların ta kendisi olduğunu gösterdi. Ve barış. çekime kapılarak soruların peşine gitmek, bu po- Barışı hayal etmenin en iyi yolu eninde sonunda tansiyellikte parıldayan ütopyalara açılmak en iyisi tüm Türkiyelileri ilgilendiren şu sorudur kanımca: belki de. O yüzden toplaşan bedenlerimiz üzerine Bu ülkede savaş olmasaydı hayatlarımız nasıl olurdu? bu kadar söz bile fazla belki, çünkü ayaklanmada Bence Gezi parkı bu sorunun cevabı için başlangıç bedenler kendi dillerini zaten oluşturdu. Ve bütün kabilinden bir fikir veriyor. Çünkü barış da öldüren bu yazıda anlatmaya çabaladığım şey, aslında tek bir ve hayatı ölüme, sömürüye endekslemiş bir devletin sloganda özetleniyordu: Sil gözyaşlarını, artık hiçbir eline bırakılamayacak kadar hayati bir meseledir. Ba- şey eskisi gibi olmayacak! rış içinde yaşamak, devletin doğrudan ve dolaylı şid- detinden, reel-siyasetin buraya özgülenmiş ayrıştırıcı Notlar dilinden azade yaşamaksa, bu da siyasetin profesyo- 1. Deleuze, Spinoza Üzerine On Bir Ders, çev. Ulus nel politikacıların ve temsil mekanizmasının hük- Baker, İstanbul: Kabalcı, 2008, s. 71-2. münden kurtarılıp, asli mekânı olan kamusal hayata 2. Bkz. http://www.birikimdergisi.com/birikim/ma- döndürülmesine bağlı. Türlü ideolojik ve reel-politik kale.aspx?mid=55 saflara ne kadar çekilmeye çalışılırsa çalışılsın, Gezi 3. Örnek olarak, Doğu illerinde 1990’ların başında ayaklanmasının en kıymetli yanı, siyasetin salt tepki- başlayıp sonrasında devam eden demokratik dire- lerle, jestlerle, ideolojilerle değil, hayatın ta kendisini niş sürecinde yüzlerini gizleyen özel harekâtçıların kuran olumlayıcı değerlerle, ilkelerle ve elbet göğe namlularına nazır halay çeken Kürt halkını anmak uzanan ağaçlarla hemhal olmakla ilgili bir mesele ol- gerekir. İşkenceye, idama götürülürken gülümseye- duğunu ortaya koymasıdır. rek zafer işareti yapan devrimcileri anmak gerekir. Cezaevlerinde çiçek yetiştiren, “göğe bakan” özgür- Sonsöz Yerine lük mahkûmlarını anmak gerekir. Nihayet başka bir Ayaklanmanın ilk günlerinde Alman Hastanesi dünya sevgisini büyütenlerden neşe hiçbir zaman önünde çekilmiş, hızlandırılmış bir video kaydı: gitmemiştir. Fikir Takibi 97

Güzellik kavramı, gerçek anlamından iyice uzaklaş- ORİJİNAL YOGA İLE mış, içi tamamen boşaltılmış ve biz kadınları olduk- ça mutsuz etmesine rağmen artık üzerine tartışıl- GÜZELLİĞİN mayan ama yine de hep gündemde olan bir konu. Toplumsal ve bireysel güzellik şablonları kadını ya eve hapsediyor ya da –en iyi ihtimalle, huzursuz KEŞFİ ediyor! Güzelliği salt bedene ve bedeni kaplayan ob- jelere indirgemek kadının ruhi özünü fark etmesine engel oluyor. Kapitalist güzellik anlayışı dayattığı * Selen Vargün yanlış kavramlar, esasen kadına bir yandan şiddet uyguluyor. Fakat kadının kendisi de geçmiş yaşan- tıları ve yanlış kavramlarla dolu zihni nedeniyle “Yoga yaparak bedenime ve kendine karşı insafsız. Yine de sistemin acımasızca güzel - çirkin diye böldüğü kadınlar, bireysel olarak cinsiyetime dair birçok farkındalık dönüşerek kendilerinde ve etraflarında büyük deği- yaşadım. Neyi neden yaptığımı, şimler yaratabilirler. varoluşa dair sorularıma cevaplar Bu şekilde şiddet dolu ve acımasız sistemden büyük buldum. Güzelliğe dair hiçbir ölçüde korunabiliriz. Sistem biz kadınların kendi- fikrim yokken güzellik ve çirkinlik mizi sevmememiz, bedenimizle barışmamamız için kavramlarının düşük veya yüksek elinden geleni yaparken, biz işe kendimizi sevmek enerji titreşimlerinin yarattığı ve bedenimize değer vermekle başlayabiliriz. Ruhi özümüzü fark ederek potansiyellerimizi açığa çıka- kavramlar olduğunu anladım.” rabilir, cinsiyetimizle ilgili farkındalığımızı yük- seltebilir, cinsellikle ilgili blokajları çözerek daha mutlu cinsel hayatlar yaşayabiliriz. Kendi kişisel de- neyimlerimden ve etrafımdaki kadınların yaşadık- larından yola çıkarak; bunu yapmanın tek yolunun Orijinal Yoga sistemini düzenli uygulamak olduğu- nu söylemeliyim. Bedeniyle barışamayan, sistemin dayattığı güzellik propagandasına maruz kalarak bedenine iyice yabancılaşan biz kadınlar, Orijinal Yoga sistemiyle kozmetik, giyim gibi dışsal etken- lerin kölesi olmadan da bedenimizle barışabilir ve kendimizi sevebiliriz.

Orijinal Yoga sistemini ruhi özde yer alan güzellikle- rin ortaya çıkması serüveni olarak görebiliriz. Yıllar boyu çakra bölgelerinde oluşmuş blokajlar düzenli yoga uygulamalarıyla giderilir; nefes teknikleri far- kındalığı arttırır, solunum rahatsızlıklarını giderir, akciğerler açılır ve ferahlar; yoga duruşları iç or- ganlara masaj yaparak sağlık kazandırır, omurga, bel ağrıları giderilerek postur düzeltilir; zihinsel ve bedensel aktivite kişinin iç dünyasındaki çatışmaları yatıştırarak huzur ve neşe ile dolmasını sağlar. Yoga felsefesini idrak eden bir kişi artık dualite dolu ya- şamı aşarak kötü - iyi, güzel - çirkin gibi karşıt kav- ramların ötesine geçer. Ruhi öz zaten öyle güzeldir ki, sadece fark edilmeye ihtiyacı vardır. Düzenli yoga 98 Fikir Takibi uygulamakla sağlanan yüksek enerji titreşimi ve be- hissine rağmen yoganın etkisi spor yapılan saatlerden raberinde gelen mutluluk, huzur, neşe gibi duygular sonra da devam eder. Spor kasları gererken yogada gerçek özünü unutmuş kadının beden algısında net uygulanan teknikler kaslardaki gerginliğin atılmasına, değişimlere neden olur. Yılların birikimi ve ezilmiş- kasların esnemesine ve uzamasına neden olur. liğiyle kadının hem bireysel hem de toplumsal bel- leğinde birçok negatif duygu bulunuyor. Bu negatif Orijinal Yoga sistemiyle bedenime ve cinsiyetime duygular belirli davranış kalıpları yaratıyor ve ne- dair birçok farkındalık yaşadım. Neyi neden yaptı- gatif davranışlar duygusal gerginliği daha da arttırı- ğımı, varoluşa dair sorularıma cevaplar buldum. Gü- yor. Zihinde öfke, hüzün, acı, nefret, hayal kırıklığı, zelliğe dair hiçbir fikrim yokken güzellik ve çirkinlik özgüven eksikliği gibi olumsuz duygular biriktikçe, kavramlarının düşük veya yüksek enerji titreşimleri- beden zihnin bir yansıması olarak deforme olmaya nin yarattığı kavramlar olduğunu anladım. Kendini başlıyor, belirli bölgelerde yağ birikiyor, çeşitli has- veya etrafını çirkin bulan bir kadının zihninin de o talıklar nüksediyor. Kadın bedenini fark edemiyor, oranda negatif enerjiyle dolu olduğunu fark ettim. özünü salt bedeninden ibaret sanıyor. Toplumsal gü- Orijinal Yoga sistemini uygulamaya başladıktan son- zellik kavramına çok uzak bir kadın yaşadığını bile ra cinsiyetimle barışarak en başta kendime ve etra- hissedemiyor, özgüvenini zedeliyor. Yaşanan umut- fıma karşı sevgiyle doldum. Bize evrenin temelinin suzluk bizleri bir arayışa sevk ediyor ve kimimiz spor sevgi olduğunu hatırlatan Orijinal Yoga sistemi, işe yaparak kimimiz terapi seanslarına başlayarak hayat- kendimizi sevmekle başlamayı öğretiyor. ta bir çıkış, bir anlam ve umut bulmaya çalışıyoruz. *Yoga Academy Eğitmen Adayı Yoga, günümüzde sadece bir spor ya da salt bir zi- hinsel aktivite, bir rahatlama aracı olarak görülüyor. Not: Bu yazı kişisel tecrübeler ve Büyük Yoga Üstadı Oysa yoga, son derece kadim ve aynı zamanda güncel Akif Manaf’ın yoga serisi kitaplarındaki bilgiler derle- / modern bir bilim dalı. Orijinal Yoga sistemi ne sade- nerek harmanlanmıştır. (bknz: Büyük Yoga Üstadı Akif ce spor ne de salt bir rahatlama aracı. Yoga sadece spor Manaf: Yoga Nedir Ne Değildir, İnkilap Yayınevi, Sa- değil çünkü sporun geçici olarak yarattığı ferahlık madhi Sınırları Aşmak, Yoga Academy Yayınları). Fikir Takibi 99 ENDÜLÜS’ÜN MEMELERİ

Zeynep Ceren Eren

“Herkesin çıplağı ayrı, orası bir kesin. Hele de memleketteki sütyen takıntısını, takmadığında “takmadığını biliyoruz!” bakışlarını, önü açık bluzların içine giyilen kamuflaj bluzları, illa ki açık renk bluzlara ten rengi sütyen giyme, asla sütyeni belli etmeme kurallarını düşündüğümde anlıyorum memeleri neden Kerry Mansfield, Untitled No.357, 2011 unuttuğumuzu. Göremiyoruz ki çiyor. Malaga, hem şehir hem de neredeyse bütün hatırlayalım.” kıyısı plaj; yani Ankara’da Güven Park’tan denize giriyormuşsunuz gibi düşünün. Şehir güneş kremi kokuyor, insanlar genelde mayolarıyla dolaşıyor. Denize gidiş ve denizden dönüş trafiği var, parmak Dolmuşla okula giderken düşünüyordum; acaba blu- arası terlikler ve havlularla geniş aileler, gençler, tu- zumun üstündeki düğmeyi de mi kapatsam? Hoş, o ristler şehrin içinden plajlara ve plajlardan evlere düğmeyi açsam bile zaten hemen altından çengelli gidip gelip duruyorlar. Ben de gidiyorum elbette, iğneyle tutturulmuş olduğundan yarım düğmelik okyanus akıntılarının karıştığı denize giriyorum, bir yer açılmış olacaktı ama olsun. Bu sıcakta yarım Afrika’ya doğru yüzüyorum. Sonra çıkıyorum, öy- düğmelik serinlik yarım düğmelik serinliktir. Bu lece havlunun üzerinde yayılıp etrafı seyrediyorum. açma-kapama işlemi üzerine mesai harcarken aklım Kadınların neredeyse çoğu üstsüz. Yalnız başlarına birkaç hafta öncesine gitti. Öyle ahım şahım bir güneşlenen genç kadınlar, maaile gelmiş, çocukla- tecrübe değil elbette, altı üstü beş haftalık bir güney rı ve kocalarıyla, sevgilileriyle güneşlenen kadınlar, İspanya, Endülüs deneyimi. Ama işte beş haftacık yaşlı kadınlar! Özellikle yaşlı kadınlar, şemsiyeleri bile olsa, insana bir takım duygular geri dönüyor. ve tombalalarıyla plaja gelmiş, bağıra çağıra numa- Hoş geri dönüyor demek için, o duyguları bilmek, raları okurken, çıplak memelerini yelpazeleriyle se- bir zamanlar tatmış olmak gerektiğinden, belki de rinleten yaşlı kadınlar! Sürekli kafamıza kakılan o “yeni duygularla tanışılıyor” demek lazım. Ne bun- diri, kocaman memelerin yanında, bin bir haliyle lar diyeceksiniz, vallahi vücudumun bilmediğim memeler var dört bir yanımda. Ama neden kimse parça-bütün ilişkisine dair birtakım duygular. kimseye bakmıyor? Hele de en açılmaması gereken yerlerden biri, memeler onca açıktayken? Bütün Olay Evropa’nın Antalya’sı, “Costa del Sur” denilen şehir boyunca uzanan plajlarda, onlarca memenin ünlü sahil şeridinin bir parçası, Malaga şehrinde ge- arasındayım. Her biri kendi halince salınıyor. Hiç 100 Fikir Takibi kimse de, tenis topu misali göğüsten seken bakışlara maruz kalmıyor. Hani öyledir ya, kimse ilk defa gö- zünüzün içine bakmaz: Önce memeler sonra gözler. Ya da sadece memeler!

Ve haliyle olanlar oluyor, memeler yavaş yavaş vü- cuda geri dönüyor. Unutmuşum omuzlarımızla kar- nımızın arasında memelerimizin olduğunu, daha doğrusu çok fazla hatırlamaktan, hatırlatılmaktan unutmuşum. Meme dediğin en mahrem şey, kamu- sal alanda meme yok ki hatırlayayım. Ama işte, ela- lemin ortasında, elalemin memeleriyle birlikteyim. Memelerimiz vücudumuzdan çıkarılıp alındığı, öyle uzaklarda bir yerlerde üzerine sprey boyalarla seks, seks, seks ya da süt, süt, süt yazıldığı için önce bütün plaj memeye kesti; ondan sonra herkesin memesi geldi kendi vücuduna yerleşti. Çoklukla kapattığı- mız, ne kadar açacağımız üzerine dikkatle düşündü- ğümüz, bedenimiz başımızdan ayağımıza bir doğal- lık içinde akıp giderken muhakkak bir es verdiğimiz memeler, normalde durdukları yere sanki bu sefer gerçekten yerleştiler; bedenin bir parçası oldular, terleyen, kaşınan, güneşle yanan, ağırlık yapan, arası Dilek Ağacı Park’ta Kuğulu kırışan. Diğer herhangi bir parça kadar önemli ya da diğer herhangi bir parça kadar önemsiz gibiydiler. “Unutmuşum omuzlarımızla Olayın birbirine değmeyen memelerden ve bakış- karnımızın arasında memelerimizin lardan ibaret olduğu sanılmasın, öyle olsaydı mekân olduğunu, daha doğrusu çok fazla İskandinavya olurdu. Mesela, o gün çok yüzmüştük; güneşlenirken laflıyorduk. Vienes Jesus’a dedi ki hatırlamaktan, hatırlatılmaktan “annem dalga geçiyor benimle, güya memelerim çok unutmuşum.” sarkmış, estetik operasyon geçirmeyi düşünmez miy- mişim?” Bizi güldürmek istiyordu ama bir yandan da gerçekten bir parça dert edinmiş gibiydi bunu. Jesus da Vienes’in memelerine baktı, üzülmemesini, kurallarını düşündüğümde anlıyorum memeleri ne- memelerinin çok güzel olduğunu söyledi. Öyle saçın den unuttuğumuzu. Göremiyoruz ki hatırlayalım. yakışmış der gibi. Ben ise böylesi bir diyaloga fazla şaşırmamaya çalışarak, böyle bir konuşmayı hangi Geçen haftaların sonunda tam bir parça hatırla- erkek arkadaşımla yapabileceğim ihtimali üzerine maya, memelerimle beraber bir vücut olarak var düşünerek, düşüne düşüne bulamayarak güneşlen- olmaya başlamıştım ki, memlekete geri döndüm. meye devam ettim. Ne de olsa başka bedenlerin baş- Hâlbuki bir bütünün ayrılmaz parçaları olmayı ba- ka ilişkileriydi söz konusu olan, ne kadar bedenen şarıyorduk az daha. Bakışlar üzerimize yapışmadan orada olsan da o cümlelerin içine giremiyorsun, bir plajda güneşlenebiliyor, olanca ciddiyetimizle okul- nevi tuzluk misali gibi var oluyorsun. da ders dinleyebiliyor, tek başımıza oturup kahve içebiliyorduk. Velhasıl, beraber iyi vakit geçirmeye Herkesin çıplağı ayrı, orası bir kesin. Hele de mem- başlamıştık bile diyebilirim. Fakat tam hemhal olu- leketteki sütyen takıntısını, takmadığında “takma- yorduk ki, memleketin düğme hesabı, çengelli iğne dığını biliyoruz!” bakışlarını, önü açık bluzların içi- taktikleri, eğilirken gerdanını tek elle tutma egzer- ne giyilen kamuflaj bluzları, illa ki açık renk bluzlara sizleri dolu sıcak yaz günlerine dönüverdim. Meme- ten rengi sütyen giyme, asla sütyeni belli etmeme lerime yeniden veda ettim. bunları yaşadık 101

lah muhafaza, binadan çıktılar mı göz göze yüz yü- zeler. Bu zamana kadar bu durum nasıl gözden kaçtı! Neyse ki, YURTKUR üzerine düşeni yaptı. 8 şehirde toplam 16000 “kız” öğrenci eski yurtlarından yapı- lan yeni yurtlara taşınacak. Erkeklerse eski yurtlarda kalmaya devam edecekler. Değişikliği “İslami” değil “İnsani” olarak tanımlayan yetkilinin de dediği gibi “Kız öğrenciler, normalde şortlarıyla, başları açık şe- kilde yemekhaneye kantinlere inebilecekken erkek öğrenciler de olduğu için üstlerini değiştirmek zo- runda kalıyorlardı. Kız öğrencilerden gelen talepleri Hazırlayan de dikkate alarak, kızlara pozitif ayrımcılık yaparak, Zeynep Ceren Eren onları yeni yapılan yurtlara taşımaya karar verdik.” Yetmez ama evet! Bir sonraki adım da kütüphane, derslikler, spor salonları olsun da, tam olsun. CİNSEL SUÇLAR PAKETİ

Adalet Bakanı cinsel suçlara verilecek cezaların ar- tacağını söylemişti; akabinde de cinsel suçlar paketi arz-ı endam eyledi: bakanın açıklamalarına göre cin- sel suçlara verilecek cezalar artık “terör suçlarında” olduğu gibi, dörtte üç oranında infaz edilecek ve Adli Tıp’tan ruh sağlığı raporu alınması zorunluluğu da kaldırılacak. Yeni paketle beraber taciz suçu asgari 4,5 aydan azami 3 yıla, basit cinsel saldırı suçu 4 ile 10 yıl arasına, nitelikli cinsel saldırı suçu ise 10 ile 20 yıl ara- sına çıkarılıyor. 3-8 yaş arası çocuk mağdurların cinsel saldırı suçuna cezaysa 6 ile 10 yıl arasına yükseltiliyor. Bunların yanı sıra, ensest TCK’na giriyor ve 5 ile 12 YETER ARTIK, yıl arasında bir ceza veriliyor. Çocuklarını zorla ev- İSMAİL BEŞİKÇİ CADDESİ BİZİM! lendiren ya da baskı yapan ebeveynlere de 1 ile 3 yıl arasında cezalar geliyor. Ayrıca cinsel tacizin elektro- Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesinde kadınlar isyanda! nik posta, mesaj gibi araçlarla yapılması durumunda, Doğubeyazıt’ın en işlek caddesi olan İsmail Beşik- cezalar yarı oranda arttırılacak. Her şey ne güzel değil çi Caddesi’nin, özellikle Ramazan ayında erkekler mi, paketin hazırlandığını gördük; inşallah uygulan- tarafından işgal edilmesine karşı bir yürüyüş dü- dığını da görürüz. Zira eski cezaların etkili uygulan- zenleyen kadınlar, caddede kendilerine yer bulama- madığını, bu yeni paketin suçları yaratan koşullara maktan ve rahatça yürüyememekten şikâyetçiydi. dair herhangi bir düzenleme içermediğini biliyoruz… Yürüyüşün arkasından oturma eylemi yapan ka- dınlar, caddede geç vakitlere kadar kaldı. Daha önce ÖYLE KIZLI ERKEKLİ OLMAZ, çarşıda gezmelerinin erkekler tarafından ayıplan- KARMA DA NE DEMEK! dığını söyleyen kadınlar, artık caddenin kadınların kullanımına açıldığını söyledi. Kızlı erkekli merdiven bile olmazken, yurt nasıl ol- sun? Bu soruna ne zaman el atılacak diye merakla GECE MESAİSİ bekliyorduk. Tamam, öğrenciler ayrı binalarda ya- şıyor olabilirler aynı kampüsün içinde ama sizce de Geçtiğimiz günlerde Çalışma Bakanlığı tarafından bu durum adab-ı muaşeret kurallarımızdan gelenek kadınların gece mesailerine ilişkin yapılan deği- göreneklerimize, ya da işte önemli, bizi biz yapan şiklik resmi gazetede yayınlanarak gönüllerimizde neyimiz varsa onlar için çok ayıp, çok sakıncalı, çok resmiyet kazandı. Yapılan değişiklikle beraber ka- kirli değil mi? Ayrı binalarda yaşayabilirler ama al- dınların yapabileceği gece mesaisi 7,5 saat ile sınır- 102 bunları yaşadık landırıldı. Çalışma yerleri belediye sınırları dışında riyor. Toplu sözleşmenin en önemli taraflarından olan ya da belediye sınırları içerisinde olsa da, gece biri ise 784 işçinin yarıya yakınının ilk defa sözleşme mesaisi boyunca toplu taşıma zorluğu bulunan işve- kapsamına giriyor olması. Bu taşeronlaşmaya karşı renlere, çalışan kadınları yaşadıkları yere en yakın da bir kazanım, toplusözleşmeye bu sebeple “işvere- merkezden işyerine götürüp getirme zorunluluğu nin işi kendi işçisine yaptırma zorunluluğu” madde- getirildi. Ayrıca hükümetin yüz çocuk politikası si eklenmiş. Yeni toplu sözleşme ile haftalık çalışma kapsamında, hamile kadınların doğuma kadar, em- saati kırk saatle sınırlandırılırken, cumartesi günü ziren kadınların ise bir yıl süreyle gece mesaisi yap- haftalık tatil oldu. Bunların yanı sıra, 8 Mart’ta ka- maları yasaklandı. Değişikliğin nispeten iyi tarafı dın işçilere ücretli izin verilecek; 1 Mayıs ve 8 Mart ise, eğer kadın kocasıyla beraber aynı ya da farklı günlerinde kadınlar fazla mesai ile çalışmayacaklar. yerde gece mesaisinde çalışıyorsa, kadının isteği Kadınların hamilelikte onuncu haftalarından sonra üzerine, çalışma saatleri kocasıyla çakışmayacak çalışma saatleri altı saat olacak. şekilde ayarlanabiliyor olması. Bari gündüz mesai- sine, sonra da ev mesaisine bir el atsalar da, isten- DİRENİŞTE POLİS TACİZİNE KARŞI meyen çakışmaların önü kesilse. KADIN DAYANIŞMASI

Tacizcilere pabuç bırakmıyoruz! Biz değil onlar utansın! Çağrı metninde dendiği gibi: “Polisin ta- cizini, tecavüzünü teşhir etmek, bunlarla ilgili hu- kuki destek almak ve/veya şikayetçi olmak ve/veya şikayet sonrasında süreci takip etmek, dava açılırsa kadınlar ve kadın avukatlar eşliğinde hep birlikte takip etmek, psikolojik destek aramak, tüm bun- ları göze alamadığımız anlarda bile birbirimizle konuşmak için, bu utandırmaya, yalnızlaştırma- ya, sindirmeye beraberce direnmek için buluşalım. Sokaklarda, meydanlarda, parklarda, forumlarda, internette ve gelebildiğimiz her alanda yan yana ge- lelim. Kendimizi yalnız ve çaresiz hissetmek yerine, BİTMEYEN TRANS CİNAYETLERİ bu süreçlerden deneyimlerimizden, birbirimizden güçlenerek çıkalım.” Direnişte Polis Tacizine karşı Temmuz başında Kuşadası’nda Dora isimli trans ka- Kadın Dayanışması’na http://direnistepolistacizine- dının öldürülmesinin üzerinden az bir zaman geç- hayir.tumblr.com/ sayfasından ve @polistacizetme mişti ki, yeni bir cinayet haberi İstanbul’dan geldi. twitter adresinden ulaşabilirsiniz. İstanbul’da Özge isimli bir trans kadın, evinde ken- disinden haber alamayan arkadaşları tarafından ölü bulundu. Böylelikle 2013 yılının ilk yedi ayında öl- Yeni Bir Edebiyat Eleştirisi Dergisi Çıkıyor: dürülen trans sayısı beşe yükseldi, bir trans kadınsa MONOGRAF intihar etti. Numaralarla sayıldığına, hesabının yapıl- dığına bakmayın ölülerin, kaybedilen tek bir hayat Monograf, Türkiye’de edebiyatı ilgilendiren konu- bile kim bilir kaç hayata değiyordu, ne kadar çoktu… ların bilimsel çerçevede tartışılacağı ve edebiyatın disiplinlerarası yöntemlerle okunabileceği bir ortam ÇANKAYA BELEDİYESİ’NDE yaratmayı hedefliyor. Yılda üç sayı (Ocak, Mayıs ve TOPLU SÖZLEŞME ZAFERİ Eylül) yayınlacak, hakemli ve ücretli bir e-dergi ola- cak. Türkçe ve İngilizce yazılara açık. Ocak ayında Çankaya Belediyesi’ne bağlı Belde AŞ’de çalışan 784 yayınlanacak ilk sayının dosya konusu, Edebiyat ve işçiyi kapsayan toplu sözleşme görüşmeleri geçtiği- İktidar. İlk sayıya yazmak isteyenler, 15 Ekim 2013 miz ay tamamlandı. Otuz üç ayı kapsayan sözleşme, tarihine kadar yazılarını info@monografjournal. aynı zamanda ücret zamlarını, taban ücretlerinde com adresine gönderebilirler. Derginin web adresi artışı, kıdem ve yıpranma tazminatı hakkını da içe- de şu: www.monografjournal.com 103 Şener Yılmaz Aslan, İstanbul Şener

• “Kayıplar, Zorla Yerinden Edilme ve Kadınla- BARIŞ İÇİN rın Mücadelesi” • “Savaş - Silah Bütçesinin Kadınlar Açısından KADIN GİRİŞİMİ Ekonomik ve Sosyal Sonuçları” • Çeşitli basın kuruluşlarından kadınlarla bir BULUŞMALARINI toplantı yapılarak barış süreci ve kadınların sürece bakışı; medya ve barış dili tartışıldı. SÜRDÜRÜYOR • Akil İnsanlar Heyeti’nden kadınlarla toplantı yapılarak gözlemler paylaşıldı. • Guatemala barış sürecindeki deneyimleri Nilgün Yurdalan paylaşmak üzere, Arizona Üniversitesi Latin Amerika Araştırmaları Merkezi’nden Elizabeth Oglesby’nin katılımıyla, barış sürecinde kadın- ların yaşadıklarını ve mücadelelerini konu alan BİKG’nin düzenlediği atölye başlıkları ve izlediği bir atölye düzenledik. güzergâh, şöyle: • TBMM Çözüm Komisyonu’nda, kadınların barış sürecine katılımının önemi, savaşta kadın • “Dünyada Barış Süreçlerinde Kadınların Rolü” mağduriyeti ve mücadeleleri konularında su- • “Birleşmiş Milletler 1325 No.’lu Karar ve num yaptık. Türkiye’ye Uygulanabilirliği” • TBMM de BDP, Ak Parti ve CHP’li millet- • “Filistin ve İsrailli Kadınların Barış Mücadelesi” vekili kadınlarla anayasa, hakikatle yüzleşme, • “Kıbrıslı Rum ve Türk Kadınların Barış Müca- kadınların savaş sonrası güvenliği ve uğradıkları delesi ve 1325” zararların telafisi ile savaş ve barışa dair talep- • “Savaşta Ekolojik Yıkım ve Doğaya Yönelik lerini yükseltme konularında görüştük. Temas Şiddet” ve Gözlem Komisyonu, milletvekili kadınlara 104

BM 1325 sayılı yasa, Dersim raporu ve şimdi- ye kadar olan faaliyetlerini de içeren bir rapor sunarak barış için kadın mücadelesinin zorun- luluğuna dikkat çekti. • Hırvatistan’dan gelen savaş karşıtı kadınlarla Bosna’daki savaş ve barış süreçlerini konuştuk.

BİKG, çeşitli şehirlerde düzenlediği etkinliklerle sö- zünü yaygınlaştırmaya çalıştı:

İstanbul 4 Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da düzenlenen “Ba- rış Süreci ve Kadınlar” konulu konferansla, çeşit- li şehirlerden gelen ve sayısı 180’i bulan katılımcı Dersim kadın ile, barış süreci ve kadınlar, dünyadan örnek- Temas ve Gözlem Komisyonu mayıs ayında, geri ler, Türkiye’de neler yapılabilir başlıkları tartışmaya çekilme sürecini yerinde izlemek ve siyasi partiler, açıldı. Anayasa, göç, güvenlik reformu, kadın haki- KAMER ve Barış ve Çözüm Çadırı’ndan kadınlarla katleriyle yüzleşme, anadil, kadına yönelik şiddet görüşüp barış süreciyle ilgili taleplerini, kaygıları- komisyonları kuruldu. Ayrıca barış sürecini izlemek, nı ve birlikte neler yapabileceğini konuşmak üzere çeşitli çevrelerden kadınlarla ve kadınların talepleri- Dersim’e gitti. Dersim’de göze çarpan ilk şey, baraj ni iletmek üzere tüm taraflarla görüşmek amacıyla nedeniyle su altında kalan tarlalar ve balçıklaşmış su gözlem ve temas komisyonu kuruldu. idi... Çeşitli çevrelerden kadınlarla gerçekleştirilen buluşmalarda, hükümetin Dersimli kadınların barı- Ankara şa dair inançsızlığını ortadan kaldıracak hiçbir çalış- Ankara BİKG “Biz Kadınlar Seyretmiyoruz, Barış ma yapmamış olduğu tekrar edildi. Şehir merkezin- İçin Mücadele Ediyoruz” başlıklı bir eylem ve çalış- de ve ara sokaklarda ellerinde ağır silahlarla askerler tay düzenledi. Farklı sosyal, politik ve mesleki çevre- dolaşıyor; baraj yapımı devam ediyor; özellikle kut- lerden, cinsel kimlik ve cinsel yönelimlerden ve fark- sal yerler olmak üzere birçok yerde ‘kalekol’ inşası lı inançlardan kadınlarla barış sürecini, bu sürecin sürüyor. Kadınlar “Hani nerede barış süreci?” diye kadınlar açısından anlamını, kadınların taleplerini soruyor. Dersim’de her şey kadınlara 1937 - 38’i ve nasıl bir ülke hayal ettiğimizi konuştuk. anımsatıyor. Barış süreciyle birlikte ölümler yaşan- madığı için seviniyor, ama çekilmeyle birlikte Alevi Adana inancının ve Dersim’in korumasız kalacağını, yine Adana BİKG “Kadınlar barışı konuşuyor çünkü ba- katledileceklerini düşünüyorlar. Kadınlar yıllar bo- rış için söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüz yunca maruz kaldıkları tüm saldırıların açığa çıka- var,” diyerek çeşitli söyleşi ve ziyaretler yaptı. rılması ve suçluların cezalandırılmasını istediklerini de ısrarla belirtiyorlar. Bursa Bursa BİKG “Kimsenin düşüncelerinden, inançla- Doğubayazıt rından, kimliğinden, cinsel yöneliminden dolayı ay- Barış İçin Kadın Girişimi olarak Doğubayazıt’ta ha- rımcılığa ve şiddete maruz kalmayacağı, barış içinde ziran ayı içinde “Ararat’ın Eteklerinde Barışı Selam- bir yaşam mümkün. Barışın bize hediye edilmeye- lıyoruz” şenliğinde kapsamında düzenlenen panelde ceğini, bunun için mücadele etmemiz gerektiğini katılımcı bir kadının “Siz bu iktidarın barış istediği- biliyoruz. Barış için ısrar ediyoruz. Biz kadınlar yer- ne, barışı getireceğine inanıyor musunuz ki barış için yüzünün bütün canlıları için yaşanabilir bir dünya çalışmalar yapıyorsunuz?” sorusu, genel bir kaygıya istiyoruz,” diyerek çeşitli çevrelerde kadınlarla bir- işaret ediyordu. Bu genel kaygıyı silmek için hükü- likte yürüyüş düzenledi. CHP Bursa Milletvekili metin barış için gerekli adımları acilen atması ve hal- Sena Kaleli ve BDP İstanbul Milletvekili Sabahat ka güven vermesi gerektiği açığa çıktı. Sürecinin baş- Tuncer kürsüde el ele tutuşarak barış için mücadele lamasıyla birlikte barış umudu ve isteği çok artmış edeceklerini açıkladılar. ancak Lice’deki saldırıdan sonra umutlar kırılmış. 105

“Barış İçin Kadın Girişimi bir lekol’ inşaatında kullanılmak üzere meydana yığılı çelik demirli betonların arkasına sığınmışlar. Bizler yandan barış süreci ve kadınlar de gördük o yığını. Kadınlar affetmeyiz diyorlar: konusunda Gezi Direnişi’nde “Devlet, 1993’te Lice’yi yaktığını kabul etsin, barış sözünü yaygınlaştırmaya çalışırken yolunun açıldığına ancak böyle inanırız.” Anadilde eğitim engeli ve karakol inşaatı, barış sürecine gölge diğer bir yandan da 4 Mayıs’ta düşünüyor burada da. düzenlenen konferansta aldığı Artık cenaze gelmiyor diye sevinçli olan kadınlar, kararları hayata geçirmek için Diyarbakır Sur ilçesindeki Beyaz Kelebekler Ça- çeşitli kentlerde kadınlarla buluştu.“ maşır ve Tandır Evi’nde düzenlenen buluşmada öldürülen gerillaların tümünü kendi çocukları ka- bul ettiklerini ama ölen askerleri de kendi çocukla- Ayrıca kadınlar korucu ve asker tecavüzlerinin son rı saydıklarını söylediler. Fakat gerillaya içleri daha bulacağına inanmıyor, tecavüzlerin açığa çıkarılması çok yanmış: “Gerilla özgürlük mücadelesinde, bizler ve suçluların cezalandırılması gerektiği söylüyor. için öldürüldü.” Bir kadın, ailesinde çok sayıda tu- tuklu ve ölen olduğunu belirterek ekledi: “Kürtler Ana dilde eğitim olmazsa kadınların sosyal hayata adım attı ama Erdoğan adım atmıyor. Devlet yalan yeteri kadar katılmalarının mümkün olmadığı ve ba- söylüyor, barış gelmiyor. Eğer devlet samimi ise ce- tıdan kadınların her fırsatta oraya gitmesi isteği de zaevleri boşaltılsın, başta hasta tutsaklar olmak üzere Doğubayazıt toplantılarında sıkça belirtildi. Hem ev tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılsın.” Bir başka bir içinde çalışan ve fakat hem de evin tüm yükünü sırt- kadın “Tayyip ve Emine Erdoğan’ın yürekleri ger- lanan kadınlar, siyasette de emekleriyle var olmaya çekten yanmış olsaydı bu savaşı bitirirlerdi,” diyor. çalışıyorlar. Tek tek bütün kadınlar “aşiti” diyor, sanki üst üste söylediklerinde gerçekleşecekmiş gibi. Komisyon, Lice-Diyarbakır daha sonra Medeni Yıldırım’ın ailesini taziyeye git- Temas ve Gözlem Komisyonu temmuz ayı içinde ti ve ailenin tükenmeyecek adalet arayışına bir kez Diyarbakır, Lice ve 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın daha tanıklık etti. öldürüldüğü Lice’nin Kayacık Köyü’ne gitti. Grup, BDP Lice Belediye Başkanı Fikriye Aytin’le görüş- ... tükten sonra Nujiyan Kadın Merkezi’nde kadınlarla bir araya geldi. Liceli kadınlar, 28 Haziran tarihin- Tüm bu buluşmalarda yaşananların çok az bir kıs- de karakol yapımına karşı eylem sırasında askerle- mını dinleyebilmiştik. Ancak duyduklarımız kadın- rin açtığı çapraz ateş altında nasıl kaldıklarını ve ların barışı ne kadar çok ve ivedilikle istediklerinin Medeni Yıldırım’ı anlattılar. Kadınlar konuşurken, kanıtıydı. Tam da bu nedenle Barış İçin Kadın Gi- tüm cesaretlerine rağmen, 1993’teki köy yakmaları rişimi, kadınların sürece neden katılması gerektiğini ve gözaltına alınan kadınlarla ilgili taciz ve tecavüz anlatmak ve gerekli mekanizmalarını oluşturmak söylentilerinin etkileri hâlâ hissediliyordu. Temas ve için çalışmaya devam edecek, raporlar hazırlayacak, Gözlem Komisyonu, Kayacık Köyü’ne yapılmaya hakikatlerin açığa çıkması, suçluların cezalandırıl- başlanan karakolun önüne gittiğinde, köydeki tek ması ve bilginin kamuoyuyla paylaşılması için uğ- düzlük alan olan o meydanda çocukların tek kale raşacak. Gerillanın çekildiği yerlerde barış sürecinin futbol oynadığını gördü. Köyün hemen bitiminde, takipçisi olacak ve bölgedeki kadınların taleplerine meydanın bazı bölümleri karakolun dikenli telleriy- destek olacak. Türkiye’nin diğer illerinde barış tale- le kapatılmış. Medeni Yıldırım, köyüne karakol ya- binin yükselmesi için kadınlarla buluşmaya devam pılmasın diye kadınların kucaklarında bebekleriyle edecek. Bu çerçevede Barış Filmleri Gezici Festivali katıldığı gösteride, bu noktada askerler tarafından düzenleyerek kadınlarla toplantılar organize edecek. öldürülmüş. Kurşunun göğsünden girip sırtından Savaşın tüm tarafları ile temaslarda bulunarak ka- çıktığı kadının evine gittiğimizde “İşte bu kucağım- dınların barıştan beklentilerini iletecek. Barışa tüm daydı kurşun geldiğinde” dedi. Üç çocuğu var ama kadınların neden mecbur olduğunu anlatmaya de- kolunun birini hiç kımıldatamıyor. Kurtulanlar ‘ka- vam edecek. 106

dertleştik ve kendi kendimize bir buluşma düzenle- ORTAK GELECEĞİN me kararı alarak odadan ayrıldık. Çok geçmeden de Kızılcahamam’da, herkesin kendi ücretini ödeyerek İNŞASI İÇİN katılacağı bir kadın buluşmasını düzenledik. Burada geçirdiğimiz 3 gün boyunca, başörtülü kadınlar ola- DİYARBAKIR’DA rak üzerimizde hiçbir baskı olmadan, bizim “kadın hakları ve kadın sorunları” meselesine nasıl baktığı- BULUŞAN KADINLAR mızı konuştuk. Bu toplantıda öylesine rahat etmiştik ki, tekrar buluşmaya karar verdik ve aynı yıl içinde, Çorum ve Antalya’da iki kadın buluşması daha ger- Hidayet Şefkatli Tuksal çekleştirdik. Çorum buluşması, hükümetin Irak’a as- ker göndermesi kararının tüm katılımcıların onayı ile protesto edildiğine dair bir maddenin sonuç bildirge- sinde yer alması ile zihinlerimize kazınmıştı. Antalya buluşmasında ise, “Diyanetin yeniden yapılanmasın- “Şiddeti siyasi bir çıkar da kadınların rolü” ana tema olarak seçilmiş, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan katılan kadın din görevlilerinin aracı olarak yarınlarımıza sunumları sonucunda oluşturulan bir rapor Diyanet miras bırakmak çocuklarımıza İşleri Başkanına sunulmuştu. O raporda dile getirilen önerilerin pek çoğu, kadın müftü yardımcıları atan- yapacağımız en büyük haksızlıktır. ması da dahil olmak üzere, şimdi hayata geçmiş du- Çünkü kutsal olan ölüm değil, rumda. 2004 yılında İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz 4. Buluşmada “Aile” meselesini masaya yatırmış, aynı hayattır.” yılın Ekim ayında 5. Kadın buluşmasını Batman’da yapmıştık. 2005 yılında, Türkiye için önemi en 2003 yılında, hummalı bir faaliyet sonucunda yüksek düzeyde vurgulanan AB sürecini Afyon’da Türkiye’nin pek çok ilinden 500’e yakın kadının ka- masaya yatırmıştık. Bu buluşma, aynı zamanda AB tılımıyla bir “Sivil Toplum Forumu” düzenlenmişti. konusunda uzman olan akademisyenlerle kadın ha- Ben ve arkadaşım Nuriye bu organizasyonun mut- reketi temsilcilerini de konuşmacı sıfatıyla davet et- fağında görev alarak, kadın hareketi içinde ilk defa tiğimiz ilk buluşma oldu. 7. Buluşmamız Bursa’da “dinleyici/katılımcı” pozisyonundan farklı bir pozis- “Değerler” başlığı ile gerçekleştirilirken, 8. Buluşma yonda bulunma fırsatını elde etmiştik. Toplantıya ka- İstanbul’da “Küresel Tehdide Karşı Bölgesel Kadın dınların katılımını sağlamak için elinden geleni yapan Dayanışması” başlığı ile yapıldı. Bu buluşma 2007 komitemiz, başörtülü kadınların katılımı konusunda yılı itibarıyla ABD’nin Irak’ı işgalinin ortaya çıkardı- ise hayli endişeliydi. Bu toplantı sonucunda BM Ce- ğı büyük acıların kadınlar planındaki yansımalarını daw Komitesine sunulmak üzere bir Gölge Rapor ha- konuşmak üzere, Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinden zırlanacak ve kadınların uğradığı ayrımcılıklar deşifre kadınların katılımıyla ilk uluslararası buluşma ola- edilecekti. Bu amaçla katılımcılara gönderilen form- rak gerçekleştirildi. 2008 yılındaki 9. Buluşmamızı larda uğradıkları üç ayrımcılığı yazmaları istenmişti. Konya’da Şefkat-Der’in ev sahipliğinde, kadına yöne- Sonuçlar toplandı, yazılan maddeler arasında “başör- lik şiddet temasıyla gerçekleştirdik. Bu toplantıya da tüsü yasakları” da vardı; ancak komitemiz bu madde- şiddet konusuyla ilgilenen kadın hareketi temsilcile- yi görmezden gelmeyi tercih etti. Atölye çalışmaları rini konuşmacı olarak davet ettik ve onları dinledik. sırasında da pek çok gerginlik yaşandı ve başörtülü 10. Buluşmamız kadın istihdamını konu alıyordu, kadınlar, ayrımcılıkla mücadeleyi esas kabul eden bir onu da 2010 yılında Gaziantep’te yaptık. Gaziantep toplantıda açıkça ayrımcılığa uğradılar (10 yıl aradan buluşması da, 400’ün üzerindeki katılımcısıyla hayli sonra geçtiğimiz günlerde bu forumun ikincisi ya- kalabalık bir buluşma olmuştu. Yedi yılda gayet ama- pıldı, katılanlar pek bir şeyin değişmediğini hayret- tör bir şekilde 10 buluşma gerçekleştiren organizatör le gördüler). Bu muameleyi hazmedemeyen dindar ekibin yorgunluğu, yeni bir buluşma için büyük bir kadınlar olarak, ikinci akşam birimizin odasına sıkış heyecanın varlığını zorunlu kılıyordu. Bu heyecan tepiş doluşarak, bu “ayrımcılık ve dışlama” üzerine ancak 2013 Nevruz’unda girilen yeni “Barış süreci” 107

mizi) almadan Diyarbakır’da bir toplantı planlıyor- sunuz ve bizden de böyle bir toplantıya konuşmacı/ katılımcı talep ediyorsunuz. Biz böyle bir toplantıya katılamayacak kadar meşgulüz!” Bu tutumun tek istisnası, Sırrı Süreyya Önder ile onun aracılığıyla ulaştığımız Altan Tan oldu. Önder katılamadı ama Altan Tan, gece ABD’den gelip, sabah ilk konuşma- cılar arasında yer aldı, sağ olsun.

Toplantının konseptini planlarken, daha önce ken- di aramızda bu barış süreci ile ilgili olarak acaba ne yapabiliriz diye konuşup, kafa yorduğumuz Neba- hat Akkoç’u aradım. Öylesine heyecanlandı ki, bü- tün gönlüyle, bütün heyecanıyla ve imkânlarıyla buluşmaya destek olacağı sözünü verdi ve ekibiyle birlikte son dakikaya kadar bu sözü tuttu. Kasım ayı için planladığı bir toplantının bütçesini kullanarak, çeşitli şehirlerde bulunan Kamer üyelerini ve kadın hareketinden pek çok arkadaşımızı bu toplantıya da- vet etti ve masraflarını karşılayarak büyük bir katı- lım sağladı. Ona ve ekibine de buradan bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum. Merve Kütük Merve Beyin fırtınamız sırasında, toplantıyı Leyla Zana ve Merve Kavakçı’nın katılacağı “Tarihi yeniden yaz- ile ortaya çıktı ve 11. kadın buluşmasını, bu sürece mak” başlıklı bir oturumla açmayı planlamıştık. Bu- kadınlar olarak destek vermek ve katkı sunmak ama- radan ilerlerken, konseptimizi de “Ortak Geleceğin cıyla Diyarbakır’da gerçekleştirdik. İnşasında Buluşan Kadınlar” olarak belirlemiş olduk. Programda bu konsepti, toplantının bütün teknik Bu buluşmanın fikir annesi arkadaşımız Fatma Çift- ayrıntılarına son derece titiz bir şekilde kafa yoran; çi oldu. Onun gayret ve iştiyakıyla bir araya geldik sahne düzeninden, yaka kartlarının ve yemek fişleri- ve gürültülü bir beyin fırtınası sırasında, kimlikle- nin basılmasına, Kamu Güvenliği Müsteşarlığından rine olan sadakatleri sebebiyle TBMM’den kovulan konuşmacılar için destek istenmesinden programın iki kadının, Leyla Zana ve Merve Kavakçı’nın aynı düzeninin sağlanmasına kadar pek çok hayati işle oturumda buluşacağı bir kadın buluşmasının haya- gece gündüz ilgilenen Hazar Derneği Başkanı Ayla lini kurduk. Bu hayal bizi öylesine büyülemişti ki, Kerimoğlu anlattı. Ayla’nın konuşması, tarihe geçe- Ankara-Diyarbakır hattında yaşayan Leyla Zana’yı cek güzellikte cümleler içeriyordu: ikna etmenin, ABD’de yaşayan Kavakçı’yı ikna et- mekten daha zor olacağını aklımıza bile getireme- “Kürt olduğunu yüksek sesle dile getirdiği için dik. Uzun uğraşlar, araya birilerini koymalar filan gurbette hasretle ölüme mahkûm edilen o güzel ez- kâr etmedi, Leylâ Hanım kendisi telefonumuza bile gilerin sahibi Ahmet Kaya, oğlundan önce asılma çıkma lütfunda bulunmadan, ısrarlarımızı sekreter- talebi bile çok görülen Dersim’in manevi lideri Se- leri aracılığıyla hep reddetti ve toplantımıza katılma- yit Rıza, sadece milletvekili seçildiği için ülkesinde dı. Kendince haklı sebepleri vardır mutlaka ama çok yaşayamaz duruma getirilen Merve Kavakçı, sırf üzüldüğümüzü de burada belirtmek durumunda- Ermeni olduğu için kalleşçe öldürülen Hrant Dink yım. Sadece Leyla Zana değil, BDP’den talep ettiği- ve de düşüncelerini dile getirdikleri için hapishane- miz katılım, hiçbir şekilde hüsnü kabul görmedi. Bu lerin kasvetli odalarına terk edilen bir sürü insan… talep konusundaki görüşmelerimiz sırasında şöyle bir imanın varlığı beni şaşırtmadı desem yalan ola- En temel hakları acımasızca ellerinden alınan cak: “Siz bize danışmadan, fikrimizi (belki de izni- insanlar... Hepsini burada anmamızın mümkün 108

olmadığı karanlıklarla örülmüş bu utanç listesi ol- Takuhi Hanım hepimizin gönlünde bir taht kurdu, dukça uzun... kendisine bu vesileyle tekrar teşekkür ediyorum.

Çatışmayı ve ölümü kutsallaştırmanın ve bunun İkinci gün “Ortak geleceğimizin inşasında kadın- üzerinden çıkar sağlamaya çalışmanın insani bir ların rolü” başlıklı oturumlarda, Kezban Hatemi, tarafı yoktur. Şiddeti siyasi bir çıkar aracı olarak Nebahat Akkoç, Berrin Sönmez, Gülseren Onanç, yarınlarımıza miras bırakmak çocuklarımıza yapa- Gülhan Dinç, Yıldız Önen, Şehadet Çitil, Hilal cağımız en büyük haksızlıktır. Çünkü kutsal olan Alkan’ı dinledik. Yer darlığından konuşmaların içe- ölüm değil, hayattır. En büyük değer insan haya- rikleri hakkında bilgi veremiyorum ama inşallah bü- tına sahip çıkmak olmalıdır. Sorunlarımızdan ka- tün bu konuşmaları bir kitap halinde yayınlayaca- çarak, üstünü örterek, sorun olarak gördüklerimizi ğımızı duyurmuş olayım. Sonraki oturumda Yıldız yok ederek bir yere varamayacağımız nihayet idrak Ramazanoğlu’nun moderatörlüğünde, “Ortak Gele- edilmiş durumda. ceğimizin İnşasında Tarihi Yeniden Yazmak” başlığı altında Merve Kavakçı İslâm’ı ve Mine Lök Beyaz’ı Bütün bu sorunlar aslında Türkiye’nin demokra- dinledik. Merve Kavakçı o hepimizin bildiği ama si sorununa işaret etmekte ve bu çözüm süreci daha kendi ağzından dinlemek istediği Meclis tecrübesin- özgürlükçü ve daha demokratik bir Türkiye’ye ka- den ziyade, tarihsel bir perspektiften Batılılaşma ma- vuşma imkânını da içinde barındırmaktadır. Uzun cerasının dindar kadınlara yönelik olumsuz etkileri- ve meşakkatli bir yoldan ulaştığımız bu sürece des- ni konu alan akademik bir konuşma yaparak, ayrıca tek vermek bütün Türkiye halkları için bir sorum- konuşmasından sonra buluşmayı terk ederek, maale- luluktur.” sef sevenlerini biraz hayal kırıklığına uğrattı. Başör- tülü kadınlar yıllarca kader arkadaşı olarak gönülden Çoğumuzun yürekten katıldığı bu cümlelerden son- yakınlık hissettikleri Kavakçı’ya dokunmak, birkaç ra, CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, BDP millet- kelam etmek, sarılmak için fırsat kollarken, onun vekili Altan Tan, Kagider başkanı Gülseren Onanç, mesafeli tavırları bunlara izin vermedi doğrusu. Kamer başkanı Nebahat Akkoç, Ak Parti milletve- kili Zeynep Karahan Uslu birer konuşma yaptılar İkinci günü “Ortak geleceğimizin inşasında beklen- ve program böylece başlamış oldu. Öğleden sonra tilerimiz, umutlarımız ve süreç için önerilerimiz” başlayan birinci oturumda, gene buluşmanın mut- başlığı altında düzenlediğimiz Forum bölümüyle fağında büyük emek veren Ayşe Böhürler’in mode- kapattık ama bu bölüm de Nurcan Aktay’ın çaba- ratörlüğünde, “Ortak geleceğimizi inşa ederken ya- larıyla aramıza katılan Roboski’li kadınların konuş- ralarımızı nasıl sarmalıyız?” sorusuna Gülten Kaya, maları ile yüreklerimizde iz bıraktı. Akşam yemeğin- Nahide Bingöl ve Hüda Kaya ile; 2. Bölümde Necla den sonra hem konuşmacı hem de sanatçı kimliğiyle Koytak’ın moderatörlüğünde Emine Uçak Erdoğan, toplantımıza büyük bir katkı sunan Seher Dilovan’ın Takuhi Tovmasyan, Seher Dilovan ile farklı perspek- türküleri eşliğinde, hem Buluşan Kadınların blog- tiflerden cevap ararken, aslında yaralarımızı sarmaya cusu Şilan’ın kına gecesini yaptık, hem de halaylar, başlamıştık bile… zılgıtlar çekerek unutulmaz bir gece yaşadık.

Akşam yemeğine kadar süren paralel oturumlardan Üçüncü gün sabahı, Sıdıka Çetin ve Ayşe Gül sonra yemeklerimizi yedik ve “Dua ve Helva gece- Altınay’ın değerlendirmelerini dinledikten sonra si” adını verdiğimiz seremoniyi yapmak ve Takuhi bir basın bildirisi okuyarak toplantıyı kapattık ve Hanımın pişireceği helvaya eşlik etmek üzere tekrar Diyarbakır’ı gezmeye çıktık. Toplantıyla ilgili pek toplantı salonuna döndük. Önce çatışma sürecinde çok olumlu geri bildirim aldık; en önemlisi de çay kaybettiğimiz bütün canlarımız için okunan hatmi kahve aralarında yapılan tartışmalar, kurulan arka- şerifin duasını yaptık, sonra da helva faslına geçtik. daşlıklardı. Şüphesiz yüz yıllık bir sorunu bir top- O gece, acılarımız ve umutlarımızla yavaş yavaş kav- lantı ile çözemeyiz ama bu toplantı bizim umudu- rulan helva tenceresinin etrafında, Ermenice dualar, muzu, şevkimizi arttırdı. ilahiler, tekbirler, anılar, tanıklıklar, dilekler ve göz- yaşları içinde “anlatılmaz ancak yaşanır” diyebilece- Kadınlar olarak çözüm sürecine ufak da olsa bir kat- ğimiz bir güzellik yaşadık. Bu güzelliğin baş mimarı kı sunabildiysek, ne mutlu bize! 109

Öyle oldu ki Ermenistan’dan bir otobüs kadın kon- ORTADOĞU feransa gelmek için yola çıkacaklarını söylediklerin- de şaşırdık, gelmemeleri için ikna etmek hayli zor KADIN KONFERANSI oldu. Tabii buna üzüldük ne kadar ihtiyaç olduğunu gördük. Hazırlık komisyonunda Azerbeycan’a kadar nasıl Ortadoğu’yu aştığımızı düşündük. Yüksel Mutlu Bu konferansı yapmadan önce de gerekli ve önemli olduğunu biliyorduk, hazırlık tartışmaları esnasında “Antidemokratik, tahakkümcü aslında bizim de farkında olmadan oryantalist yak- laşımların içine düştüğümüzü tespit ettik; çalışmaya ve ataerkil olan sistemin girdiği başlayınca bunu daha net olarak gördük. Bu nedenle bir kriz olarak da okunabilecek bu birincisini gerçekleştirdiğimiz bu konferansın ilerle- yen zamanlarda belirli aralıklarla mutlaka tekrar- değişim sürecinde, kadınlar ya güçlü lanması gerektiği kararını aldık. Her şeyden evvel örgütlenmeler ve ortak mücadeleler Ortadoğu dediğimiz coğrafyadan gelen kimi kadın- ile özgürleşecek ya da daha derin bir lar “Ortadoğu” kelimesine itiraz ettiler. Bu tanımın emperyalistlerin tanımı olduğu gerekçesiyle “Orta- köleliğe mahkûm olacaklardır.” doğu” denmemesi gerektiği söylendi.

Dünyada yaşayan bütün kadınların sorunları nere- deyse ortaktır. Fakat Ortadoğulu kadınların sorun- ları çok daha benzerdir. Konferansta açığa çıkan bu benzerlikler hepimizin bildiğinden, umduğundan daha fazlaydı. Bizler ortak deneyimlerimizi, sorunla- rımızı paylaşmak için ama daha da önemlisi bu ortak deneyim ve sorunlara ortak çözüm geliştirmek için bir araya geldik. Yani ortak bir siyaset ve mücadele perspektifi geliştirmek için. Bu da tarihi bir süreçten geçen Ortadoğu kadınları için hayati önemdedir.

Biz Ortadoğu’da yaşayan kadınlar şimdiye kadar Kadının özgür yaşamını kurmak için alanlarda olan, birbirimize fazla değmedik, bu coğrafyada kadın yeni alanlar yaratan Demokratik Özgür Kadın Hare- mücadelesi yürütmenin çok zor olmasına rağmen keti (DÖKH) öncülüğünde 31 Mayıs, 1-2 Haziran birbirimizin köklü mücadele deneyimlerimizi takip 2013 tarihlerinde Diyarbakır’da 1. Ortadoğu Kadın edemedik. Ve şunu fark ettik ki, bu değerli mücade- Konferansı’nı düzenledik. leler ortaklaşırsa, ortak bir mücadele zemini yaratı- lırsa, Ortadoğu’dan çok daha güçlü bir kadın hare- Bu önemli Konferans 9 0cak 2013 tarihinde Paris’te keti çıkacaktır. Ancak böyle güçlü bir birliktelik ve katledilen ve gerek demokratik siyasetin gerek Kürt güçlü bir mücadele Ortadoğu kadınlarının özgürleş- özgürlük mücadelesinin öncü kadınlarından olan, mesinin önünü açabilir. Bu konferans, Ortadoğulu Sakine Cansız Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez’e it- kadınlar olarak kendi kaderlerimizi tartışmaya vesile haf edildi. Üç ay boyunca sınırsız bir titizlikle ça- oldu. Anladık ki çok kimliklilik bu coğrafyanın ka- lışılan ve 26 ülkeden farklı kültürlerden, inançtan, deri. Katılımcılarımızın pek çoğu, kimliğimize sahip etnisiteden, cinsel eğilimden, yaştan, sınıftan ve çıkarken bir yandan da kadınlar için özgürlük mü- dilden 250’yi aşkın kadın katılımcı ile gerçekleşen cadelesi yürüttüğümüz için DÖKH’ü tanımaktan konferans bütün katılımcılar açısından son derece memnuniyet duyduğunu ifade etti. tatmin edici ve başarılı geçti. Aslında sadece Orta- doğu ile sınırlı kalmadık, Ortadoğu sınırlarını aşıp, Ortadoğu coğrafyası egemen güçlerin bir çatışma Kuzey Afrika, Hindistan ve Pakistan’a kadar ulaştık. alanı olduğu kadar, sistemin girdiği krizleri bölge- 110 sel krizler yaratarak gidermeye çalıştığı bir alan da olduğum için yedi kez suikasta uğradım.” Milletve- olmuştur. Elbette bunun Ortadoğu’da tezahürü sa- killiği elinden alınmış ve diyor ki “Bizi çok korkunç vaştır, katliamdır, hak ihlalleri ve sömürüdür. Bu bir gelecek bekliyor’’. Malalai Konferansa 8 aylık be- sömürü politikaları da en çok kadınları olumsuz et- beğiyle gelmişti ve bebeğe üç gün boyunca bir Kürt kilemektedir. annesi baktı. Malalali’nin bu anneyle kurduğu diya- log acılarımızın ne kadar benzer olduğunu hatırlattı. Bu sömürü politikalarının Ortadoğu’ya yönelik yeniden düzenleme çalışması, gelişen halk ayak- Ortadoğu halklarının en büyük sorunu, işgal altında lanmaları, yaşanılan devrimsel süreçler gibi tarih- yaşam mücadelesi vermeleri. Dolayısıyla kadınlar da sel bir süreçten geçen ve gittikçe muhafazakârlaşan erkekler gibi öncelikle insan olarak, halk olarak ya- Ortadoğu’da kadınların tutumu ne olmalıdır soru- şam mücadelesi veriyor. Örneğin Filistin’den gelen sunu sormalıydık. Leyla Halid ve Rabab Abdülhadi’nin klasik feminiz- min Ortadoğu’da işlemediğini belirtmesi önemliydi. Antidemokratik, tahakkümcü ve ataerkil olan siste- “Özel ve kamusal alan tartışmasında kadınlar sokağa min girdiği bir kriz olarak da okunabilecek bu deği- çıkmalıdır bunu feminizm de söylüyor. Ama Filistin şim sürecinde, kadınlar ya güçlü örgütlenmeler ve deneyimine baktığımızda bilhassa ikinci intifada sı- ortak mücadeleler ile özgürleşecek ya da daha derin rasında günler süren sokağa çıkma yasağı yaşanıyor. bir köleliğe mahkûm olacaklardır. Kadınların de- Bu durumda sadece kadınlar değil toplumun tüm mokratik bir coğrafyada özgürce yaşaması bir bütün kesimi evlere kapatılıyor, kimse sokağa çıkamıyor. olarak Ortadoğu’nun demokratikleşip özgürleştiği Dolayısıyla Filistin’de kamusal alan meselesini klasik anlamına gelecektir. Ortadoğu’da değişimin yönünü feminizmin ele aldığından farklı bir biçimde tartış- demokrasi ve özgürlükten yana çevirerek değişimi mak gerekir.’’ gerçekleştirmek için kadınlar olarak ‘‘ne yapmalı’’ ve ‘‘nasıl yapmalı’’ sorularını uzun uzun tartıştık. Dola- Özellikle devrimsel süreçlerden geçen, Mısır, Tunus, yısıyla konferans boyunca biz kadınların sık sık dile Libya gibi ülkelerden gelen kadınların ortak vurgusu getirdiği ‘‘buradan kendi geleceğimizi tayin etmeye da önemliydi. Hepsinin ortak eleştirisi yaşanan dev- yönelik bir kadın kurtuluş manifestosu çıkaracağız’’ rimlere “Arap Baharı” denilmesinden duyulan rahat- sözü, bu gerçekliğe dayanmaktadır. sızlıktı. Fakat esas vurgu yaptıkları, ister “devrim” ister “bahar” olarak adlandırılsın, bu süreçlerde kadınların Üç gün boyunca yoğun tartışmalarla geçen konfe- bütün öncü rollerine rağmen, bunların ne kadınların ransta, farklı ülkelerden gelen kadınlar öncelikle ken- baharı ne de kadınların devrimi olduğu vurgusuydu. di yaşadıkları yerlerde kadınların durumu, yaşanılan ‘‘Bize devrim bitti, şimdi evlerinize dönün, biz de ül- sorunlar ve kadınların bunlara yönelik mücadelesiyle kenin geleceğini konuşalım denildi.’’ Mesela Mısır’da ilgili bilgiler aktardılar. Burada yaşayan kadınların Tahrir’de sokağa çıkan, mücadele eden kadınların şu sorunları arasında kapitalist modernitenin kadınları anda eski haklarından bile geriye gitmeye zorlandık- yok saymasından kaynaklı tüm dünya kadınlarının larını ifade etmeleri oldukça önemliydi. yaşadığı ortak sorunların yanında, Ortadoğu’ya özgü sorunlar daha ağır basmaktaydı. Ortadoğu’ya özgü Pakistan’dan Şair Sarah Husein’in sözleri Konfe- olması; hem sömürgeci-işgalci güçlerin Ortadoğu’ya ransın amacını özetler şekildeydi. Husein şu anda yönelik politikalarının yarattığı sorunlardan, hem ra- Ortadoğu’da iki feminist koldan bahsedebileceği- dikal İslamın, dinler siyasallaştığında kadınlara baskı mizi söyledi: Biri Batı merkezli feminizm, diğeri olarak geri dönmesinden kaynaklanıyordu. reaksiyoner İslami gelenekçi hareket. Husein’e göre, bunların ikisi de Ortadoğu kadını için özgürleştiri- Örneğin Afganistan’dan gelen ve eski bir parlamenter ci hareketler değildi. ‘‘Çünkü Ortadoğu’da yaşayan olan Malalai Joya’nın; ‘‘Amerikan işgali bir bütün ola- kadınların sorunları kamusal alanda görünürlük ve rak Afgan halkının ama özellikle de Afgan kadınların eşitlikten ibaret değil. Yine aynı şekilde İslami ge- yaşamını ciddi anlamda sekteye uğratmaktadır. Bu- lenekselci hareket de bir noktada kadını tekrar zin- nun yanında 18 olan evlenme yaşını 9’a indirmek is- cirlemektedir. Dolayısıyla bizlerin üçüncü bir yol tiyorlar. Kadınların yüzde sekseni şiddet görüyor. Sırf yaratması gerekiyor. Üçüncü yolu üçüncü dünya bir kadın parlamenter ve kadın hakları savunucusu kadınları yaratabilir. Bu konferansa bu yüzden çok 111

ve karar alma mekanizmalarından uzaklaştırmak, biz kadınları evlere mahkûm etmek için kullanıyor. Tarihsel bilincimiz ve deneyimlerimiz gösteriyor ki; dinin siyasallaştırılması ve kökten dincilik ile tekçi ulus devlet laiklik anlayışı, kadın özgürlüğüne karşı temel tehditlerden biridir. Kadını red ve inkâr eden bu modellere karşı mücadelemizi yükseltmek, deği- şim sürecini bir kadın devrimine dönüştürmek te- mel mücadele konumuzdur. Herhangi bir ideoloji, din ve inanç kadına yönelik baskı olarak kullanıla- maz. Kadınlar tercih ettikleri yaşam tarzı ve kıyafet- leri sebebi ile herhangi bir ayrıma tabi tutulamaz, bu “Antidemokratik, tahakkümcü sebeple sosyal, siyasi, eğitim ve çalışma haklarından mahrum edilemezler. ve ataerkil olan sistemin girdiği - Biz kadınlar, tecavüz, recm, kadın sünneti, kadın bir kriz olarak da okunabilecek bu cinayetleri, kadına yönelik erkek ve devlet şiddetine; değişim sürecinde, kadınlar ya güçlü kadınlara esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatan neo liberal politikalara karşı mücadele edeceğimizi ka- örgütlenmeler ve ortak mücadeleler muoyuna duyuruyoruz. ile özgürleşecek ya da daha derin bir - İdam tehdidi altındaki kadınlar için uluslararası köleliğe mahkûm olacaklardır.” duyarlılık yaratmak, gözaltında işkence ve kötü mu- amele ile mücadele etmek için ortak eylemler yapa- cağımızı belirtiyoruz. - Etnik, ideolojik, dini inanç, cinsel kimlik, cin- anlam biçiyorum. Çünkü bu konferans üçüncü bir sel yönelim ayrımcılığın her türüne karşı çıktığımızı alan yaratabilecek bir konferans. Kürt, Afgan, Suri- belirtiyoruz. Dini inancı olmayanların da haklarının yeli, Pakistanlı ve işgal altında yaşayan tüm kadınlar savunulması gerektiğini belirtiyoruz. Bütün halkla- olarak üçüncü bir alan yaratmalıyız’’. rın anadilini koruma ve savunma hakkı olduğunu, eğitim ve anadilde yaşama hakkının kadınların da Bu konferansta hem Ortadoğu coğrafyası hem de bu talebi olduğunu söylüyoruz. coğrafyada yaşayan kadınlarla ilgili çok şey konuşul- - Her türlü işgale ve dış müdahalelere karşı çıkı- du. Üç gün (ve hatta üç gece) boyunca yoğun tartış- yor, ulusal ve toplumsal mücadele ile kadın hakları tık. Akşamları birlikte halaylar çekip türkülerimizi için verilen mücadelenin ayrılmaz olduğuna ve bir- söyledik, dillerimiz farklı olsa da . likte yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. - Tekçi ulus devlet modelini reddediyor, demok- Çok verimli geçen bu konferansın sonunda önümüz- ratik çoğulcu ulus modelini öneriyoruz. Emperyalist deki döneme ışık tutacak güçlü bir sonuç bildirgesi politikalar karşısında halkların kardeşliği mücadele- yayınladık. Bu bildirgeyi kısaca özetleyecek olursak: sini esas alıyoruz. Faşizme ve her türlü diktatörlüğe karşı mücadeleyi yükseltmek ilkesel tutumumuzdur. -Ortadoğu’da ikinci bir konferans gerçekleşinceye Konferans delegasyonunun temsil ettiği bütün ül- kadar politik dayanışma ve iletişimi sağlayacak bir kelerden kadınlar olarak haklarımız, özgürlüğümüz koordinasyon kurulacaktır; ve demokrasi için mücadele eden tüm siyasi tutuklu - Suriye’deki savaştan kaçan kadınların yaşadığı kadınlar özgür oluncaya kadar politik, hukuki ve de- mülteci kamplarını izleme grubu oluşturulacaktır; mokratik alanda mücadele edeceğimizi belirtiyoruz. - Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki değişim kadınla- Yönetimleri tüm siyasi kadın tutsakları bir an önce rı da etkilemektedir. Verilen mücadeleye kadınlar da serbest bırakmaya çağırıyoruz. aktif olarak katılıyor. Ancak yeni iktidarlar göreve -Kürt kadın siyasetçiler Sakine Cansız, Fidan gelirken kadınların haklarını gasp ediyor, erkek ege- Doğan, Leyla Şaylemez’in Paris’te öldürüldüğü gün men sistemle işbirliğine giderek kadınlara yönelik olan 9 Ocak tarihini bundan böyle -konferans dele- şiddet, taciz ve tecavüzü bizi politik ve kamusal alan gasyonunun temsil ettiği coğrafyada- politik müca- 112 dele veren ve bu uğurda bedel ödeyen, hayatını kay- uluslar arası ortak mücadeleyi amaçlayan konferan- beden kadınlara atfen, siyasi cinayetlere karşı ortak sımız biz kadınlar için yeni bir zemin demek. Bu eylemlilik günü olarak açıklıyoruz. zemini güçlendirmek, sürekli kılmak elimizde. Biz - Biz kadınlar, barış müzakerelerinde kadının eşit kadınlar kendimize güveniyor ve bu topraklara barı- ve cinsiyet eşitlikçi temsiliyeti sağlanmadan gerçek şı kadınların getireceğini söylüyoruz. bir barış inşasının mümkün olamayacağını düşü- nüyoruz. Bu temelde barış müzakerelerinde kadın temsilinin sağlanması için tüm kadınları mücadeleyi BİRİNCİ ORTADOĞU yükseltmeye davet ediyoruz. Kürt Halk Önderi Ab- dullah Öcalan ile Türkiye devleti arasında başlayan KADIN KONFERANSI barış görüşmelerini ve müzakereyi destekliyoruz. Bu müzakereden Kürt halkının özgürlük taleplerini kar- İZLENİMLERİ şılayan bir sonuç çıkması için çaba sarf edeceğimizi açıklıyor ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünü talep ediyoruz. Seher Akçınar Bayar - 20. yüzyılın başında dört devlet tarafından sö- mürgeleştirilen Kürdistan’da yürütülen hak ve öz- gürlük mücadelesini destekliyoruz. 31 Mayıs- 2 Haziran tarihleri arasında Diyarbakır’da - Biz kadınlar, Kürt ve Filistin halkının özgürlük Demokratik Özgür Kadın Hareketi’nin organizatör- sorununu Ortadoğu’nun en temel iki sorunu olarak lüğünde gerçekleştirilen 1. Ortadoğu Kadın Konfe- görüyoruz. Bu iki halkın özgürlüğü olmadan böl- ransı 26 ülkeden 250 kadının katılımı ile yapıldı. gede gerçek bir barışın olamayacağını bir kez daha “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı ile başlayan konferans bir belirtiyoruz. Başta Filistin ve Kürt halkı olmak üze- ilki gerçekleştirmesi bakımından son derece önemli re, bütün halkların özgürlük mücadelesini destekli- bir organizasyondu. Konferansın önemi, Kürt ka- yoruz. Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı dınlarının bir yandan varlık mücadelesi verirken di- olduğunu bir kez daha hatırlatıyoruz. ğer yandan yeniden inşa edilen böylesine kritik bir - Filistin halkının, Filistinli mültecilerin geri dö- coğrafyada, pek çok ülkeden ve kökenden kadını bir nüş hakkı ve tüm Filistin toprağını özgürleştirmek araya getiren bir toplantıya ev sahipliği yapabilmele- için Siyonizme karşı verdiği mücadeleyi destekle- rinden de kaynaklanıyordu. diğimizi beyan ediyoruz. Kürt kadın siyasi tutuklu Zeynep Celaliyan, ‘bedenim benimdir’ dediği için Ortadoğu’daki son gelişmeler ve Kürt meselesine hapse atılan Tunuslu kadın aktivist Amina, Filistinli ilişkin durum göz önünde bulundurulduğunda bu Lider Ahmat Saadat, Marwan Barguti ve Bahreynli konferans, Kürt kadınının ne denli zor zamanlar- insan hakları savunucusu Abdulhadi Al Khawaja’nin da ne denli zor şeyleri başarabileceğinin ve verdiği de serbest bırakılması gerektiğini söylüyoruz. mücadele içerisinde ne kadar çok yol kat ettiğinin - Biz kadınlar kadın hakları ve özgürlüğüne ilişkin ispatıdır. Benim de katıldığım üç günlük toplantıda siyasi, ideolojik ve etnik temelli ayrımcı yaklaşımları çok renkli karelere şahit olduk. Akademisyeninden, reddediyoruz. Siyasi görüş ve ideolojik yaklaşım farkı ücretsiz ev işçisine, siyasetçisinden öğrencisine, akti- gözetmeden kadın olmaktan kaynaklı ortak sorunla- vistinden yazarına birçok alanda mücadele etmiş ve rımıza karşı ortak mücadele edeceğimizi açıklıyoruz. bedel ödemiş kadınlar, üç gün boyunca kendi coğ- - Bu nedenle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kadı- rafyalarında verdikleri sosyal ve siyasal mücadeleleri- nın gerek kamusal gerekse özel alanda maruz kaldı- ne dair deneyimlerini paylaştılar. ğı şiddeti görünür ve bilinir kılmak; devlet ve erkek şiddetine karşı ortak eş zamanlı bir kampanya ya- Anlatılar öyle gösteriyor ki, dünyanın neresinde olur- pacağımızı duyuruyoruz. Tarih olarak da kadına yö- sanız olun kadınlar hep aynı sorunlarla karşı karşıya- nelik her türlü şiddet ve ayrımcılığa karşı mücadele lar. Şiddet, taciz, tecavüz, emek sömürüsü, yönetim- günü olan 25 Kasım’ı önemsiyoruz. de yer alamama, baskı rejimleri, dinin ve ideolojilerin - İşgal ve savaş nedeniyle tahrip olan doğa ve kül- baskı unsuru olarak araçsallaştırılması, ataerkil ve eril türel tarihimizin yıkımına da karşı duracağız. Ege- zihniyet… Ancak her coğrafyada kadınların buna menlere, diktatörlere ve erkek egemen sisteme karşı karşı çıkış biçimleri farklı. Kürdistan’da, Suriye’de, 113

sallaştırılmasının. Bir feministin başörtüsünü kadı- nın özgürleşmesinin önünde engel olarak gördüğü için başörtüsü yasağını meşru görmesi ya da destek- lemesi de bunun yansımasıdır. Sadece kadınların fe- minist olabileceğine dair yanılgı da… Zira erkekler de feminist olabilirler. Feminizm, beden siyasetinin ötesinde kadına dair zihinsel dönüşümdür çünkü. Toplumda dezavantajlı pozisyona düşürülen kadının güçlenmesine ve özgürleşmesine dair yeni bir para- digmadır, kadının özgürlük manifestosudur.

İkinci güne gelindiğinde bilhassa Türkiye özelinde “seküler rejimlerin” kadında oluşturduğu tahribata Filistin’de, Irak’ta, Türkiye’de, Ürdün’de, Mısır’da, değinildi. Görüldü ki “Siyasal İslam” kadar “seküler Bahreyn’de, Yemen’de, ’da, Tunus’ta, Kuzey rejimler” de kadınların haklarını gasp ediyorlarmış. Afrika’da, Lübnan’da, Hindistan’da, Pakistan’da… Ve nihayet üçüncü gün şu kanıya varıldı: İktidarlar Kendi toplumsal ve geleneksel kodlarının aksine dinî veya seküler söylemleri kullanarak kadın üze- mevcut statükoya karşı güçlü bir direniş dili ve bi- rinde tahakküm kuruyor ve bu tahakküm sürecinde çimi ile… Kimisi bedenini ateşe vererek direnmiş, bizzat dinin ya da seküler ideolojinin kendisi egemen kimisi silah kuşanıp dağlara sığınarak, kimisi intihar güçler tarafından araçsallaştırılıyor. Tıpkı günümüz- bombacısı olup bedenini ortaya koyarak, kimisi ce- de başörtüsü yasaklarının çeşitli bahanelerle iktidar- zaevinde uzun yıllar yatarak, kimisi yazarak, kimisi daki İslamcı parti tarafından araçsallaştırması gibi. sokakta aktivizm sergileyerek, kimisi örgütlenerek, Benzer şekilde cumhuriyetçi partilerin cumhuriyet kimisi kurumsallaşarak, kimisi de kendi küllerinden kadını profilindeki tayyörlü ve başı açık kadın mode- yeniden doğarak… li üretmesi gibi... Bu hali ile dinler ve seküler görüşler iktidardaki eril zihniyet tarafından kadını dezavan- Söz konusu coğrafya Ortadoğu olunca tabii ki ka- tajlı pozisyona düşüren ideolojik aygıtlardır. Bunu dınların en çok şikâyet ettiği ve onlar üzerinde kor- çoğu zaman kadın bedeni üzerinden yaparlar. Nasıl ku kültürü olarak araçsallaştırılan şey “Siyasal İslâmi giyinmesi gerektiğinden tutun da hangi işte ne kadar rejimler”in kadınlara bakışındaki problemli ve ay- ücretle çalışacağına ve hatta kaç çocuk doğurması ge- rımcı bakış oldu. Bu bakış Ortadoğu kadınında ciddi rektiğine kadar. Peki, çözüm ne olmalıydı? İdeolojiler manada bir İslamafobi oluşturmuş durumda. Birinci bu kadar yaşamın içindeyken? Kendimizi hep ideolo- günkü oturumda hemen her konuşmada kadınların jik kimliklerimiz üzerinden tanımlarken… yaşadığı acı ve zulümlerin müsebbibi onların tabiri ile “Siyasal İslam” oldu. Ve bunun üzerinden gelişen Sonuç bildirgesi aşamasında oldukça ciddi tartışmalar bir İslam karşıtlığı hakimdi konuşmalara. Kadınlar ve özeleştirilerin verildiği konferansın bitiminde ni- İslâmi rejimlerden kurtularak özgürleşeceklerini dü- hayet ideolojilerin üstünde bir bakış açısı geliştirerek, şünüyorlardı. Ve ancak seküler bir anlayışın onları yaşama kadınca bakarak ortaklaşabilinir ve sağlam bir kurtarabileceğine inanıyorlardı. Öyle ki bu söyleme, mücadele yürütülebilinir kanısında hemfikir olundu. hayata dokunmayan aşırı uç noktadaki kuru femi- Aksi halde ideolojiler üzerinden bir kamplaşma ka- nist söylemler ve “vajina siyaseti” de eşlik etti. Bence dınların kendi arasında “öteki”ni oluşturmak dışın- feminizmin kendisinin çıkış noktasının oldukça ge- da bir işe yaramayacaktı. Ve bu ideolojiler üzerinden risinde, kadının kadınlık hallerini ıskalayan söylem- kamplaştırma hamlesi bizzat eril zihniyet patentliydi. lerdi bunlar. Örneğin anne olmak kadın olmanın bir gerçeği iken, çocuğu kadının özgürleşmesinin Devletler-ideolojiler devreye girince masaya vurulan önündeki en büyük engel olarak sunmak kadının yumruklar, yükselen sesler bunlar devre dışı bırakı- varoluşunu reddeden yaklaşımlardan sadece bir ta- lınca atılan kahkahalar, koparılan alkış tufanları… nesi idi. Feminizmi kadın ve toplum gerçekliğinden Bizi bölen iktidar perspektifiyle bakmakken birleşti- koparan yaklaşımların tezahürleridir bunlar. Ya da rense bunlardan azade, yaşama “kadın perspektifiy- feminizmin kendisinin ideolojiler tarafından araç- le” bakmaktı. 114 Mektubunuz Var

MEKTUBUNUZ VAR

NE YAPIYORSAK BİZ KADINLAR YAPIYORUZ!

Nezahat Kapuci

“Biz birbirimizin gözlerinin içine bakarak “sen yaparsın!” diyoruz! Ve bu güçle birbirimize destek olmaya çalışıyoruz.” Türk Hüseyin

anlatamam. Ev kadını iken o kadar ara vermeme rağmen sınıfın birincisi oldum. Ve bu bana müthiş bir özgüven getirdi. Demek ki biz kadınların yapa- mayacağı hiçbir şey yok diye düşünmeye başladım. Şu anda lisans diplomam oldu. Batman’da dolaşır- ken kendimi daha özgür hissediyorum. Feminist Merhaba Amargi Kadınları; bir kadın olarak haklarımın farkındayım. Örgütlü- lüğün önemini çok iyi anlamış durumundayım. Ve Ben size kendimden, Batman KAMER’den söz yaşayacağım farkındalıkların hiç bitmeyeceğini de etmek istiyorum. Ben üç yıldır KAMER Kadın biliyorum. Buna birçok kadının ihtiyacı olduğunu Merkezi’nde çalışıyorum. Daha önce gönüllüsüy- da unutmuyorum. düm. Yıllarca kendimi bulma çabası içindeydim. “Kendim olarak neydim, ne yapıyordum?”; bunu KAMER Vakfı olarak göç almış kenar mahallelerde çok sorguluyordum. Ev kadınıydım. Sadece temiz- hane ziyaretleri gerçekleştirdik. Amacımız bize ula- lik yapıyor, yemek yapıyor, çocuklarıma bakıyor- şamayan kadınlara ulaşmaktı. O kadar çok kadın dum. Babamın kızı, eşimin karısı, çocuklarımın hikayesi ile karşılaştık ki… Ne kadar çok birbiri- annesiydim. Ama ben kimdim? KAMER benim mize ihtiyacımız var! Şiddet hayatımızın içine öyle hayatımın değişmesinde çok büyük bir rol oyna- bir yerleşmiş ki, farkında bile değiliz. İşte bu nok- dı. KAMER’de olmak o kadar büyük bir ayrıcalık tada paylaşımlar o kadar iyi geliyor ki… Özellikle ki… Biz birbirimizin gözlerinin içine bakarak “sen kadınlara KAMER’in varlığı çok iyi geldi. “Kadın yaparsın!” diyoruz! Ve bu güçle birbirimize destek hakları buralara kadar gelmiş!” diyen kadınlar oldu. olmaya çalışıyoruz. Bu yüzden ben de ilk önce içim- de ukde olarak kalan üniversiteye gittim; 40 yaşın- Tabii hane ziyaretleri devam ederken biz iki tane daydım. Orada o kadar güzel günler geçirdim ki proje de gerçekleştirdik. Amacımız hane ziyaret- Mektubunuz Var 115 Hüseyin Türk Hüseyin

lerinde karşılaştığımız kadınları evden çıkararak olarak, tanıştığım konuştuğum kadınların da böyle ekonomik ve sosyal hayata dahil etmekti. Bu sayede bir deneyim yaşamasını çok istiyordum. Yaşadılar kadınların KAMER ile tanışıp, farkındalık yaşama da… İşte buna tanıklık etmekti güzel olan. Yaptı- şansları olabilecekti. Gerçekten de gelen kadınlar ğımız projelerin, beraber yaptığımız yolculukların, hem hayatlarında ilkleri yaşadılar; sinemaya gittiler, sohbetlerimizin, paylaşımlarımızın sonucunda eği- panellere katıldılar, şehirlerarası gezilere katıldılar; timini tamamlamak isteyen, ekonomik özgürlü- hem de yaşadıkları farkındalıkları çevrelerine an- ğünü kazanmak isteyen kadınlar artmaya başladı. latmaya başladılar. Özellikle şehirlerarası yolculuk- Bu yıl da kırk genç kadının katılımıyla ‘Kadınlara lar onlara ilaç gibi geldi. Kendi başlarına yolculuk Hayat Projesi’ni gerçekleştireceğiz. Bu beni o kadar yaptılar ilk defa, hem de eşleri, babaları yanlarında heyecanlandırıyor ki anlatamam! Çünkü kırk genç olmadan… Daha önce tarım işçisi olarak çalışmak kadın hayatlarındaki ilkleri yaşayacaklar yine. Şe- için gittikleri yerlerde çok güzel ağırlandılar mese- hirlerarası yolculuklar yapacaklar. Farkındalıklar la. Bu onların çok çok tuhafına gidiyordu. Çünkü yaşayacaklar… ilk defa birileri onlara değer veriyordu; kapılarda karşılayıp oturacakları masalara kadar onlara eşlik KAMER kadınların nefes aldıkları, kendilerini eden birileri vardı. Kendilerini özel hissetmişlerdi; buldukları bir yer. Tabii bu durum başka kurum- belki de ilk defa… Her şeyin onların önüne gelmesi lar tarafından da fark edildi. “KAMER’de kadınlar kendilerine olan güvenlerini artırdı. Ve buna tanık- kendi başlarına çok güzel şeyler başarıyorlar” deme- lık etmek benim için de unutulmazdı. Sadece onlar ye başladılar. Beraber çalıştığımız, bize destek olan için değil, bu yolculuklar benim için de inanılmazdı dostları hayrete düşüren arkamızda erkeklerin ol- aslında. Bu yolculukları organize ediyor ve birçok mamasıydı. Ne yapıyorsak biz kadınlar yapıyorduk! kadınla konuşuyor; onları beraber olmaya ikna edi- yordum. KAMER’le beraber yalnız yolculuk yap- Evet, ne yapacaksak biz kadınlar yapacağız! manın nasıl bir deneyim olduğunu tatmış bir kadın Hepinize kucak dolusu sevgiler! 116 Sandık KADININ OLMAYAN “Kadının siyasi tarihi SİYASİ TARİHİ yok. Bir proje nedeniyle kadın belediye başkanlarını araştırmaya başlayınca fark Nurgül Uçar1 ettim ki, kadının tarihine ulaşmak zordu ve aslında öyle bir tarih yoktu. Şaşırdım, bu kadarını beklemiyordum doğrusu. Belediyelerin bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı, TÜİK, Yüksek Seçim Kurulu, aklınıza gelen, istatistik tutulduğu düşünülen bütün kurumlara ulaştım, veri yoktu...”

Kadın kimliğimle 2004 yılı seçimlerinin ardın- ya rağmen yeni tanıştığım kadın kimliğimin ağırlı- dan KADER Ankara’nın bizi, yani kadın belediye ğını biraz daha hissetmeye ve sevmeye, ona yardım- başkanlarını Ankara’ya davet ettiği toplantıyla ta- cı olmaya çabaladım. nıştım. Gazeteci olduğum için kadın kimliği, bana uzaktı belki de. Ancak Ankara toplantısının ardın- Belediyemizin kapatılmasının ardından beldemiz- dan bir kadın olduğumu ve kadın olmanın öyle ko- de eğitim kentinin tamamlanması çalışmalarına lay bir şey olmadığını anlamaya başladım. Görme- devam ettim, ediyorum. Kimse bunu elimden ala- diğim gerçekleri görmeye başladım belki de… mıyor. On yaşımda okula gitmek için ayrıldığım köyüme yurt içi ve yurt dışından eğitim için gelen 2004’den günümüze kadın olmanın bütün ağırlığına öğrenciler, içimde tarifsiz sevinçler yaratıyor. Kim- tanığım. Seyrek beldesinin 1992’de kurucu, 2009’da senin bilmesine gerek yok, ben biliyorum ki bu çor- kapatıcı belediye başkanlığım döneminde, çalışmak- bada tuzum var… tan etrafımızı göremezken, yine de, 2009’da ilçenin belediye başkanlığına talip oldum. Kadın olmak bü- Kendimce mücadeleye devam ederken yaklaşık bir yük arenada çok daha zormuş meğer... İzmir’e 25 ay önce Hacette Üniversitesi’nden Berrin Hoca (Ko- kilometrede ve batının en batısında, evin bütün yü- yuncu Lorasdağı) aradı. Benimle bir TÜBİTAK künü çeken kadınların her ihtiyacını sokak çeşme- projesi gereği görüşmek istediğini söyleyerek kö- lerinden karşıladığı, kadının meydandan geçemediği yümüze geldi. Proje, kadın başkanların varlığının, bir yerden, kuzeyin tek üniversitesinin yer aldığı, so- siyasetteki kadın artışını nasıl etkilediğini araştır- kağa çıkamayan kadının işletmecilik yapar hale gel- mayı hedefliyordu. Görüşme sırasında Berrin Hoca, diği bir yer yaratılmasının pek işe yaramadığına tanık “Kadın başkanlar arasında iletişim, bilgi paylaşımı oldum. Daha sonraki yolculukta milletvekilliğini de- yok, dönemini bitiren rüzgâra kapılıp gidiyor” dedi. nedim. Yine büyük bir arena, yine kadının yeri yok... 2004’te seçilen kadın başkanlar arasında bir ileti- şim, uzun süreli bir ilişki kurulmuştu ama öncesi Bu sürece gazeteci gözüyle bakma fırsatım da oldu. ya da sonrası hakkında bir bilgim yoktu. Bu, aklı- Bir avantaj. Her türlü aşağılanmaya, itilip kakılma- ma bazı fikirler getirdi; hocayla da paylaştım. Onun Sandık 117 , 2007 Blue Landscape Blue Cecilia Paredes, Cecilia Paredes,

projesi 2004 - 2014 arası 39 belediye başkanı kadını İkinci tecrübeli başkanımız İzmir Dikili’den Seniha kapsıyordu. Bu başkanları bir araya getirmeyi öner- Tinay idi; onunla da görüşme çabalarım sürüyor. dim. Hatta tarihi, kadınlara başkan seçilme hakkı- nın elde edildiği 1930’a çekmeliydik. Ulaştığım başkanların hikâyeleri de ilginç. Örne- ğin Çanakkale Bozcaada Belediye Başkanı Nage- İşte o zaman kadının siyasi tarihinin olmadığı ger- han Akay, dünya ve Türkiye’de bir adada seçilen ilk çeğiyle karşılaştım. Kadının tarihine ulaşmak zordu kadın belediye başkanı imiş. Eşinin mesleği gereği ve aslında öyle bir tarih yoktu. Şaşırdım, bu kada- geldiği adada belediye başkan seçilmiş. Kendisine rını beklemiyordum doğrusu. Belediyelerin bağlı “Başkanım,” diyerek hitap etmem onu heyecanlan- olduğu İçişleri Bakanlığı, TÜİK, Yüksek Seçim Ku- dı. Duygulu anlar yaşadık. Kendisini toplantımıza rulu, aklınıza gelen, istatistik tutulduğu düşünülen davet ettim, gelecek. Dönemiyle ilgili diğer arka- bütün kurumlara ulaştım, veri yoktu... daşlarının isimlerini sorduğumda Zekiye Hanım’ı hatırladı; çok duygulandı. Ancak bu yolculuk sı- Bu noktada konunun üzerinde durmak bir zorunlu- rasında Zekiye Gülsen’ı kaybettiğimizi öğrendim. luk ve görev halini aldı! Tarihi belgeleri ararken bir Kızını bu kez başsağlığı için aradım. Annesiyle yandan da yaşayan başkanlara ulaşmaya çalıştım. konuştuğunu, mücadelelerini bizimle paylaşacağını Çanakkale Lapseki ve İzmir Dikili’de 95 yaşında söyledi. “Çok ilginç, annemi bu kadar tanımıyor- olan iki başkana ulaştım. Kadının olmayan tarihi- dum,” dedi. ne canlı izlerden giderek varmaya çalışıyordum. Zor ama keyifli bir süreçti. 1930’dan günümüze, yani 83 yılda yaklaşık 30 bin kişi belediye başkanı olmuş; 79’u kadın. Onlardan Çanakkale Lapseki Belediye Başkanı Zekiye Gülsen’in da 68’i yaşıyor. Proje tamamlanabilirse, kadın bele- kızı İlker Ayata ile görüşerek derdimi anlattım. Aya- diye başkanlarının tarihine de ulaşılmış olacak. ta, Başkanın sağlık sorunları olduğunu ama bu de- neyimin aktarılmasını önemli bulduğunu söyledi. 1. 1992-1994, 1994-1999,2004-2009 olmak üzere 3 dö- Diğer başkanlara ulaşma yolculuğuma devam ettim. nem İzmir Seyrek Belediye Başkanı olarak görev yaptı. 118

başarı sağlayabileceğine inancım oldukça azdı. Bal- WHY SO ATIL: kona çıkıp süreci izlemeye, bağırıp çağırma ile mü- dahaleye hazır kalmaya karar verdim. Bölünerek Çoğalmak vs. Kavun diyorum ya, elbette sıcak bir yazdı, evde kli- Dövünerek mamız falan yoktu ve elbette ben iki beden küçük penye bir elbise ile balkona fırlamıştım. Üst komşu- Çoğalmak muz tombul teyze de aynı gizli görevle balkonday- dı: Benim aşağıya “iki küçük al bitiremeyiz bozu- lurrrrr” diye çığırdığımı duyunca aşağı eğildi- artık yukarıdan nasıl görünüyorduysam- “Hayırlı olsun Şaziye Silen yeni taşınmışsınız. Maşallah yüklüsün de” deyiver- di. Muhafazakâr komşulukta ve laf söylemede on kaplan gücünde olduğumdan, bu açık dokundurma karşısında kendimi kaybettim. Kavuncuya, balkon- daki gözlemci kadınlara ve aşağıda kavun sınavını başarı ile vermeye çalışan kocalara rağmen vadiye karşı “BEN ŞİŞMANIM ŞİŞMAAANN ŞİŞŞMAA- “Bana inanın, infertilite-kısırlık NIMMM” diye bağırdım. Artık kadını nasıl mah- forumları başka bir boyuta açılan cup ettiysem, iki yıl bize pasta börek taşıdı, inadım- kapı.” dan un kurabiyesinin bile tadına bakmadım. Keşke o haklı olsaymış diyorum şimdi, çoğalmanın bu ka- dar çileli olacağını bilsem belki at gibi haykırmaz- “Kısırlıkla sınanan kadınlar için dım kadına. twitter sokak, kadın forumları evin içi gibi.”

Benim kadar çocuklarla oturup gülüşen, halıda gü- reşen biri olmasın! Bayılırım şamataya. Bende şim- dilik insan çocuk yok. Göbeğimle uzun soluklu bir- likteliğimiz bana her ne kadar otobüste, dolmuşta “siz buyrun oturun bağyan” nidaları ile hamilelerin avantajlarını sağladıysa da, 35 yaşına girdiğim geçen yıla kadar çoğalma girişiminde bulunacak kadar ko- nuyla ilgilenemedim. Yıllar da pek çabuk geçtiğinden, “hıhı tabii sizin de olur ama herkesin çocuğu olması gerekmiyor kızım, Birkaç maceradan ötürü çoğalmakla ilgilenmek için senin de kariyerin çok güzel” yorumlarının da laf zaman yaratmadım da. Bu talihsiz maceralardan ilki söyleme olduğuna ancak 35’ime girdiğimde ayılınca, evlendikten ve yeni eve taşındıktan iki hafta sonra, çoğalma konusuna eğilmeye karar verdim. Nitekim Dikmen vadisine bakan onuncu kattaki evin balko- “şu proje bitsin, bu işi değiştireyim” derken 37 pro- nunda gerçekleşti. Doğrusu şu ki, siteye kırk yılın je, 3 iş, 5 pozisyon, 2 ev değiştirmiştim. Önce tıb- başında bir kamyonetle kavuncu gelmişti ve ben de ben meşru bir süre baktım duruma, ancak anlaşıldı kocamı kavun almaya aşağı göndermiştim. Elbette ki müstakbel çocuklarım evrene sürekli onlarla ilgili 119 abuk subuk mesajlar verdiğimden bana küsmüştü ve parayı nakit olarak görmeden gelmeyeceklerdi.

Bir dünya rezil ve acılı tıbbi test ve anlamsız diya- logdan sonra tespit edilen, tombullukla gelebilen hormon dengesizliklerinin beni infertilite-kısırlık kliniklerine sürükleyeceği oldu. Her durumda yap- tığım gibi, beş doktorla görüşüp hepsinin sersem olduğuna karar verdim ve internetten araştırma yapmaya başladım. Bana inanın, infertilite-kısırlık forumları başka bir boyuta açılan kapı. “-Yumurta çatlatma iğnesi olalı 12 gün oldu kızlar ne zaman test yapmalıyım? –inş ttr cnm ya bnc yrn yp tsti” veya “-İnş güzel haberler alırsın yarın. Bir yıldır ugraşıyorum bir de kistim olmus. Onu yok etcem diye ugraşıcam” her gün yayınlanan mesajlardan. Hemen her forum yazarı bir doktorla görüşüyor olsa da; herkesi bir zeminde buluşturan forum sohbeti, bitmeyen münazara, her gün öyle ya da böyle uğra- nan bu dijital camia galiba “üç de yetmez beş olsun, beş de yetmez sekiz olsun”cu erkeklerin, ha dediğin- de çoğalamayan kadınların etrafında ördüğü yalnız- lık duvarından kaynaklanıyor.

Yine de yalnızlık duvarının çevirdiği kalabalık iç avlu Beş doktorun sersemliğine karar verdikten ve kısırlık- pek neşeli! Testere 6 tadında vahşi bir aletli rahim tüp bebek mevzuunun karışıklığına yenildikten filmi için Zekai Tahir Burak Doğum Hastanesi’nin sonra ben de zaman zaman teselliyi bu forumlarda Kısırlık Kliniğinde sıra beklediğim 30 kaderdaşım- bulduğumu söylemeliyim: “Aaaa! nedir yani, takma dan birinin isyanı, o meşum duvarları yıkacak çığ- olursa olur, lanet gelsin canından kıymetli mi ayol! ” lıklardan, belki de beklenmeyen biri olacak: “Hem benim mesajlarımdan biri. 3 çocuk yap diyor hem 30 kişilik sırayı bekle diyor! Boynu altında kalsın, kendi beklesin bakalım ya- Bu konuşmalar twitter’da yok, garip değil mi? pabiliyor mu!” İktidardaki muhterem “3-5-8” er- Twitter’da sadece tüp bebek ve kısırlık hakkında bilgi keklerinin bize reva gördükleri bu çileyi çekmeleri veren bağlantılar ve erkeklerin “ahauahah kısır olmak- gerektiğine katılıyorsam da, avludaki muhabbeti tan iyidir yeaah” şakaları var. Kısırlıkla sınanan kadın- bozsunlar istemediğimden, özel hastaneye gitmele- lar için twitter sokak, kadın forumları evin içi gibi. rini umuyorum. 120

yer yapamıyor). Gerçekten B planım buydu. Yüksek GEYİK lisans olmasaydı kınamı yapıyorduk şu an. Hayatta kendim için fazla alternatif yaratamıyorum. Tesadüf- YAPTIM ler beni ben yapıyor; yoksa kontrolü bana bıraksalar gündüz kuşağında “Esra’cım bu talip Ayşe hanımın yaşına uygun değil,” gibisinden polemikler yaratan Didem Türe teyze olurdum. Kendime çok gülüyorum. Acıklı bir tebessüm de atıyor olabilirdim; ama o kadar olgun değilim. Ay şükürler olsun Allah’ıma ya olgun olsay- “Çok şükür biz de suyumuzu dım. Bence felaketim olurdu, ağlardık. biberimizi yedik, vuvuzela sesimizi çıkarttık, kâh zıplamazsak Tayyip olduk Geçen iş görüşmesinde neler yapıyorum, hobiler, kâh birtakım askerler falan.” daha yakından tanıyalımlar, sohbet muhabbet der- ken konu yazmaya geldi. Dedim yazarım. Yazarım diyorum. Cümle içinde bunu eylem olarak kullanı- Merhaba sevgili Amargi okurları. Siz bu satırları yorum esasında. Amargi, feministim falan derken: okurken yaz bitmiş olacak. Sonbaharı hiç sevmem. “Feminist olmanız benim için sorun değil. Sonuçta Üzen şeyleri sevmiyorum. Sonbahar üzmeli bir ayı- ben insanları şu bu diye ayırmıyorum” dedi. Ehe- mızdır. Ayımızdır. Sonbahar hayvanı seni. Bugün hehe. Sonra, Didem sen hiç bizi dinlemiyorsun, di- yaz ortası ve yaz çok güzel. İlk sokağa çıkınca bi sı- yorsunuz. Sor bi o Didem’in kulakları neler çekiyor. cak geliyor; az yürüyünce Bengay’a bulanmışsın gibi Anca Didem bizi dinlesin. Peh. oluyor. Yanıyorsun anacım. Hâlâ neden giyinmemiz gerekiyor anlamıyorum zaten. Bu yaz da sürekli kalk kız otura otura kıçın büyü- dü dediler hep telekinezi suikastlarım yarım kaldı İçerisinde ‘90 kuşağı, ABD, Erdoğan, Melih ve di- sevgili dostlar. Bıraksaydınız dünyadaki kötüleri ve reniş geçmeyen bir yazı yazıyorum şu an. Çok şükür bazı gıcık olduklarımı öldürecektim. Hem çamaşır biz de suyumuzu biberimizi yedik, vuvuzela sesimizi serip hem telekinezi yapamam. Üstelik bir de beni çıkarttık, kâh zıplamazsak Tayyip olduk kâh birta- küçük kız çocuklarıyla sınıyorlar. “Geyini göyebiliy kım askerler falan. Polisin öldürdüğü masum genç miyim desene”. Gelinimiz 3 yaşında perdeyi korni- insanlar için sokaklara döküldük. Direndik, güçlen- şiyle kendine duvak etmiş yeğen. Nereden öğrendin dik, gördük, fotoğrafladık, yazdık, baktık, anlattık diyorum, kızım nereden duydun bunu “geyini göye- anlattık anlattık anlattık… bilir miyim DESENEEEE” diye bağırıyor bana. Bir diğer kızım 13 yaşında âşık bir ortaokullu. Sonuçta Ben mezun oldum bir de. Mezuniyette çok coşkulu 18’lerine kadar bana matah bir hikâye veremeyecek- milli heyecanlar yaşanırken böeeekh, dedim oturdum. lerinden pek ciddiye almadım onları. Meğer babam beni en az kardeşimin sünnet düğünü videosu kadar HD kalitede an be an görüntülemiş. Siz bu satırları okumayı bitirdiniz. Sevgiler. Öpü- Ve koca odeon sanırsın benim iktidarımı kutluyor. yorum. Bir ben oturuyorum herkes hulooog. Mezuniyet za- ferimi, hayırlı olsuna gelen eşe dosta izletmek istiyo- ruz; ama bazı yerleri sansürlememiz gerekiyor. Baktık gereksiz bir kumanda telaşı yaşanıyor. Pes ettik. Ben de evde temsili kep atıp diploma alıyorum.

Yüksek lisans haberim de geldi. Kabul almışım. Ço- luğunuzun çocuğunuzun mentali bana emanet artık. Kafası mı bozuldu sivilcelinin, hoop getirin anlatsın köftehor derdini. Hayatta iki tane planım vardı zaten: Okuyabiliyorsan oradan yardır; eğer okuyamıyorsan evlen çocuk doğur (hem sevişip hem akademik kari- Beaugrand-Champagne Claire dünya alem 121

Saldırı ve Tacizlere Karşı Operasyon** örgütünün rolü bu anlamda çok önemli.

Ordunun hükümeti ele geçirmesi sizin için şu aşa- mada ne ifade ediyor? Ne yazık ki, ordu Mısır’da kutsal bir kurum ve hal- kın orduya güveni büyük. Mısırlılar politize olma- dıkları için bir kez daha orduya güveniyorlar. Ancak Mart 2011’de Tahrir’de yakalanan 18 kadına bekâret testi yapan da yine orduydu. Ekim 2011’de ordunun tanklarla Kıpti Mısırlıları’nın vücutlarının üzerinden Hazırlayan geçtiği Maspero Katliamı’nı unutmuş da değiliz. Bi- Ülkü Özakın zim en son istediğimiz şey, militarize bir ülkeydi.

MISIR’DA DEVRİMİN YÜZÜ KADINLARA ZATEN HİÇ GÜLMEMİŞTİ Kİ!

“Mart 2011’de, Tahrir’de yakaladığı 18 kadına bekâ- ret testi yapan, ordunun ta kendisiydi.” diyor Kholo- ud Bidak. Kaos GL’nin 2. Uluslararası Feminist Fo- rum’unun Mısırlı konuğu Bidak, Kahire’deki Nazra Feminist Çalışmaları’nda örgütleniyor.

Mübarek hükümeti döneminde yıllardır sesi solu- ğu çalınan kadınlar, askerlerin avuçlarında da bir o İki yıl önceki devrim ışığı, kadınlara karşı cinsel şid- kadar acı çekiyor. Cinsel şiddet ve kadınların varlı- det ve tecavüz davalarını kapatmaya yetmedi. Şimdi ğı, Müslüman Kardeşler başta olmak üzere sadece aynı hikâyeleri tekrar duyar olduk. Siz ve 6 diğer ka- İslamcıların değil, aynı zamanda rejim karşıtı pro- dın örgütü bunu kınamak için bir basın açıklaması testocuların, sivil toplumun ve solcu partilerin de yaptınız. Bu süreçten neler bekleyebilir kadınlar? gözünden kaçmış yıllarca. Mücadele zor, belki şim- Şu anda bu konu üzerinde çalışan pek çok örgüt ve di daha da zor, ancak Bidak’ın da dediği gibi, mesaj siyasi parti var. Bunların yanında bu konu üzerinde ulaşana kadar kadınlar her bir gün sokaklarda ken- çalışmak için örgütlenen çok sayıda kolektif ve grup dilerini Mısır’ın geri kalanına hatırlatmaya yeminli. da var. Ne yazık ki hemen bitmesini beklemiyoruz yaşadıklarımızın. Cinsel taciz ve tecavüz, toplumu- Kadınlar olarak sokaklarda hangi şartlar altında muzda devrimden çok daha eski zamanlardan bu- mücadele ediyorsunuz? güne gelmiş olan bir veba. Mısır merkezinde meş- Mısır’da kadın olmak, devrimden önce bile, nasıl hur ve her anı kalabalık olan Attaba Meydanı’nda görünürsen görün, kaç yaşında olursan ol, sözlü ve 1995 yılında bir kıza sokak ortasında toplu tecavüz fiziksel olarak cinsel tacize uğrayacağın anlamına edildi, geç kalınmış da değildi ama oradan geçen gelir! Bir de buna sivil toplumun, entelektüellerin ve kimse müdahale etmedi. sol partilerin, kadınların sorunlarına bir kez dönüp Neyse ki, tüm bu üzücü haberlere rağmen kadınlar bakmayışlarını ekleyin. yürümekten vazgeçmiyorlar. Devrimden önce bu konuda çalışmaya başlayan yal- nızca “Tacizi Haritalama”* adında tek bir kolektif * http://harrasmap.org vardı. Şimdilerde özellikle cinsel saldırıların artma- ** Operation Against Sexual Assaults and Harrasment sından sonra bu alanda daha fazla örgüt çalışmakta Söyleşi: Nevin Öztop, kaosgl.org’dan kısaltılarak ve daha çok emek harcanmakta. OpAntish - Cinsel alınmıştır. 122 dünya alem

rine başlarken içtikleri and şöyle: “Devletin varlı- ğını ve bağımsızlığını, yurdun ve halkın bölünmez bütünlüğünü, halkın kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokra- tik, laik ve sosyal hukuk devleti ve Atatürk ilkele- rine bağlı kalacağıma; halkımın refah ve mutluluğu için çalışacağıma; her yurttaşın insan haklarından ve temel hak ve özgürlüklerden yararlanması ülkü- sünden ve Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağıma; namusum ve şerefim üzerine and içerim.” (Kaynak: Kıbrıspostası)

KIBRIS’IN FEMİNİST MİLLETVEKİLİ DOĞUŞ DERYA HIZLI BAŞLADI!

Feminist Atölye’nin kurucularından olan Doğuş Derya, Kıbrıs’ta milletvekili seçilmesinin ardınan, milletvekili yemini yerine farklı bir yemin etti. Do- ğuş Derya, yemininde şunları ifade etti:

“Kıbrıs ülkesinde yaşayan her bireyin, dili, dini, ırkı, doğum yeri, sınıfı, yaşı, fiziksel durumu, cin- siyeti veya cinsel yönelimi dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalmaması için çalışacağıma, emeğin sömü- rülmediği adil ve eşit bir düzen yaratmak için uğra- şacağıma, çatışma ve şiddet kültürünün yerine barış ve uzlaşı değerlerinin yerleşmesi için çaba göstere- ceğime, demokrasi, sosyal hukuk devleti ilkeleri ve insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağıma, fede- ral bir Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğime insanlık onurum üzerine ant içerim.”

Derya’nın yemini sırasında Meclis’ten protesto ve destek alkışları yükseldi. Yemin törenini can- lı olarak veren devlet televizyonu BRT, Meclis RUSYA’DA HOMOFOBİK YASALAR Televizyonu’nun yayını kesmesi nedeniyle andı vere- NEFRET SUÇLARINA KAPILARI AÇTI medi. Doğuş Derya’nın andının ardından birleşime de ara verildi. Derya, yeminin ardından kürsüden 2012 yılında Rusya üst mahkemesi başkentte en az inerek basın mensuplarının sorularını yanıtladı. 100 yıl boyunca LGBT onur yürüyüşünün yapıla- mayacağını açıklamıştı. CTP-BG Milletvekili Doğuş Derya, milletvekili an- dının çok eril bir dille yazıldığını ve günümüz ko- Haziran ayında Başbakan Vladimir Putin, yabancı şullarında güncellemesi gerektiğini belirterek, bu uyruklu ve evli olan veya ülkesinde eşcinsel evliliğe nedenle kendine göre daha çağdaş bir andı okumayı izin verilen ama evli olmayan eşcinsel çiftlere evlat tercih ettiğini söyledi. Derya, Meclis birleşimine ye- edinmeyi yasaklayan yasayı imzaladı. Putin ayrıca niden başlanılmasının ardından ise kürsüye çıkarak “geleneksel olmayan cinsel ilişkilerin propaganda- milletvekili andını içti. Milletvekillerinin görevle- sını” yasaklayarak homofobiyi yasal hale getirdi. dünya alem 123

Düzenlemenin yürürlüğe girmesinden itibaren, ço- ilişkilerin propagandası”nı suç olarak kabul etti. Er- cuklar arasında eşcinselliği özendiren vatandaşlara meni aileleri koruma iddiasıyla yapılan değişiklik 4-5 bin ruble, yetkili kişilere 40-50 bin ruble, tüzel “geleneksel cinsel ilişki”, “geleneksel olmayan cinsel kişilere ise bir milyon rubleye kadar para cezası uy- ilişki” ve “propaganda” ifadelerine dair açık tanım- gulanacak. Eşcinsellik propagandası medya yoluyla lar içermiyor. Yasaya karşı gelenleri ise asgari ücre- yapılıyorsa, suçu işleyen kişiye 40-50 bin ruble, buna tin 50 ile 250 katı arasında para cezası bekliyor. müsaade eden görevliye ise 100-200 bin ruble ceza kesilecek. Eşcinsellik propagandasının yer aldığı ba- sın kuruluşuna bir milyon rubleye (yaklaşık 30 bin dolar) kadar para ve 90 güne kadar kapatma cezası verilebilirken, şahıslara ise 15 güne kadar hapis ce- zası da uygulanabilecek. “Geleneksel olmayan iliş- kilerin propagandası”nı yapmayı yasaklayan düzen- lemeye göre, geylerin haklarını savunan etkinlikler düzenlemek, geylerin heteroseksüellerle eşit haklara sahip olduğunu söylemek suç sayılacak. Buna göre eşcinselliğin kötü olmadığını söyleyen bir öğret- men, eşcinselliğin normal olduğunu söyleyen anne babalar, hatta hoşgörüden bahseden bir hakim tu- 2014 SOÇİ KIŞ OLİMPİYATLARI tuklanabilir ya da para cezası alabilir. VE LGBT KATILIMCILAR

Rus Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’daki oyla- Rusya’nın Sochi kentinde yapılması planlanan 2014 maya katılan vekillerden 436’sı yasaya ‘evet’ derken, Kış Olimpiyatlarının da LGBT sporcu ve taraftar- aleyhte oy çıkmadı. Eşcinsellik Sovyetler Birliği dö- ların güvenliği için iptal edilmesi talepleri devam neminde yasa dışıydı ancak 1993’de suç olmaktan ediyor. çıkarılmıştı. Bu yasaların çıkması beklendiği gibi nefret suçlarını körükledi. Yasa düzenlemelerini 1936’da dünya Almanya’daki olimpiyatlara katıl- protesto etmek için 29 Haziran’da büyük bir grup, mıştı. Sadece birkaç katılımcı Hitler’in Yahudilere mahkemeden izin alarak başkentte toplanıp yürü- karşı kampanyası hakkında konuşmuştu. Yine ben- yüş yaptı. Ancak eşcinsel karşıtı gruplar yürüyen zer bir durum mu yaşanacak? topluluğa saldırdı. Polis olayları bastırırken birçok protestocuya karşı şiddet kullandı ve 16 protestocu 2014 Kış Olimpiyatları’na altı ay kala polise gey, lez- gözaltına alındı. Yasalar ve polisten aldıkları cesaret- biyen ya da “eşcinsellik yanlısı” olduğundan şüphe- le eşcinsel karşıtı gruplar ortaya çıktı. Mayıs ayında lendiği turist ve yabancıları 14 güne kadar gözaltına Volvograd’da eşcinsel bir gencin tecavüz edildikten alma hakkı verildi. Bu eşcinsel olan, eşcinsel olduğu sonra işkenceyle öldürülmesinin ardından Ağustos sanılan ya da eşcinsel olmakla suçlanan Olimpiyat ayında Neo Nazi grupların kaçırıp kamera önünde atletlerinin, antrenörlerin, ailelerin ve taraftarların işkenceyle açılmaya zorladığı bir Özbek gencin yara- hapse girmesi demek. ları nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi. Facebook’ta bir arkadaşımın yazdığı gibi: “Var olu- Halen her dört Rus vatandaşından üçü toplumun şun bile propaganda suçu oluşturuyorsa.... Düşün eşcinselliği kabul etmemesi gerektiğini düşünüyor, ki profesyonel sporcu ya da izleyici olarak Rusya’ya istatistikler toplumdaki eşcinsel karşıtlığın son beş gidiyor, bir müsabakaya katılıyorsun ve cinsel kim- yılda kayda değer ölçüde arttığını gösteriyor. liğinden ötürü hapse atılıyorsun. Bu öylesine bir ihtimal değil, geleni tutuklayacağız diyor Rus dev- Rusya’nın ardından Moldova’nın kabul ettiği yasa, leti. Rusya’yı akıl almazken Uluslararası Olimpiyat Litvanya ve Ukrayna’da da tartışılıyor. Ermenistan Komitesi de üstüne tüy dikiyor: “Gitme kardeşim,” Emniyet Müdürlüğü, bu hafta İdari İhlal Yasası’nda diyor. Bu rezil organizasyonun komple boykot edil- yaptığı değişikliklerle “geleneksel olmayan cinsel mesi gerekiyor!” (Kaynaklar: NYTimes, KaosGL) 124 dünya alem

rini açıklamasına rağmen Mother Jones’tan Tom Phillpott’un haberine göre yapay et de o kadar süt- ten çıkmış ak kaşık olmayabilir. Hücrelerin bes- lenmesi için gereken çözeltide şu anda doğmamış buzağılardan elde edilen bir serum kullanılıyor. Bu serumun kullanımı şu aşamada vejetaryen ve ve- ganları çok ikna edici görünmüyor. Zaten konu ile ilgili görüş bildiren vejetaryen ve veganların görüşü ortak: “Proteinimizi bitkilerden almaktansa, bunca araştırma ve Teknoloji geliştirme çabası neden?”.

Yapay et tartışmaları ile beraber Guardian’da baş- latılan anket sonuçlarına göre katılımcıların üçte ikisi bu eti tüketebilecekleri yönünde cevap vermiş KADINLARIN BEKARET KONTROLÜ durumdalar. (Haber: Bora Kabatepe) (Yeşil Gazete, PROTESTOSU National Geographic, BBC, Mother Jones) Tiflis’te kadınlar, ailelerin ileride gelinleri olacak kadınların düğünden önce adli kurumda bekaretini kontrol ettirdiği iddiasına karşı Ulusal Adli Bilimler Kurumu önünde eylem yaptı. Gürcistan’ın başkenti Tiflis’te kadınlar bekaret kontrolü yaptığı iddia edi- len Ulusal Adli Bilimler Kurumu’nu protesto etti.

Protesto gösterisi ülkede “Gürcistan’ın gelinleri be- karet testinden geçiyor” manşetiyle yayımlanan bir haberin ardından geldi. Haberdeki iddiaya göre, aileler ileride gelinleri olacak kadınları düğünden önce adli kuruma getirip yaklaşık 100 dolar karşı- lığında bekaretini kontrol ettiriyor. Eylemcilerden biri şöyle konuştu: “Gürcistan’ın ataerkil bir ülke olduğunu, bekaretin toplumdaki sözde önemini JANE AUSTEN, DARWIN’İN YERİNİ ALACAK biliyorum. Ancak kadınlara yönelik ayrımcılığın devlet tarafından teşvik edilmesi kabul edilemez.” İngiltere Merkez Bankası bundan sonra 10 Pound’luk (Kaynak: Bianet, euronews.com) banknotlarda Charles Darwin yerine yazar Jane Austen’ın yer alacağını açıkladı. Böylece kadınların İngiliz banknotlarındaki uzun süreli yokluğu sona ZULÜMSÜZ HAMBURGER ARTIK HAZIR ermiş olacak. Aşk ve Gurur’un yazarı uzmanların tahminine göre 2017 civarında 10 Pound’luk bank- Londra’da gerçekleştirilen bir basın toplantısında notların yeni yüzü olacak. dünyanın laboratuvarda üretilen ilk eti tanıtıldı. Yapay etin endüstriyel dana etiyle karşılaştırıldığın- Elizabeth Renzetti şöyle yazıyor: “Jane Austen 10 da tarım alanı ihtiyacını %1’e, su tüketimini ve sera Pound’un değerini iyi bilirdi. 1803’te Susan adında- gazı salımını %4’e enerji ihtiyacını ise %55’e kadar ki eserini Londralı bir yayıncıya 10 Pound’a satmış düşürebileceğini iddia ediliyor. ama yayıncı eseri basmayınca altı yıl sonra eserinin neden basılmadığını sormuştu. Adam 10 Pound’umu Bir diğer tartışma da şu andaki yöntemin hay- verirsen kitabı geri alabilirsin demişti. Babası ölünce van refahı açısından ne kadar ikna edici olduğu parasız kalan Austen’sa bunu yapamamıştı. İki yüz yönünde. Peter Singer gibi uzun yıllardır vejetar- yıl sonra intikamı alındı: Bu eseri hala basılıyor ve yenlikleriyle bilinen insanlar bu eti yiyebilecekle- 10 Pound’larda artık onun yüzü yer alacak. Kusura dünya alem 125 bakmayın ama bu bir devrim.” ABD’deyse tüm ka- rahatsızlık veren baskılarla, alaylarla karşılaşmış. İş ğıt paraların üzerinde hala beyaz erkekler yer alyor. yerindeki yöneticisi kadın tuvaletini de erkek tuva- (Kaynak: Bianet, The Globe and Mail) letini de kullanmasını yasaklamış, engelli tuvaletini kullanmaya zorlamış. Psişik bir çöküntü yaşadıktan sonra, bir tercih yapma zorunluluğunu hissederek, 27 yaşında, ameliyatla kadın olmaya karar vermiş.

Fakat ameliyattan iki sene sonra, kadınlık hormonu almayı kesmeye karar vermiş. Çünkü kadın olarak da iyi hissetmiyormuş kendini. “Doğal benliğimi, bedenimi, düşüncelerimi yaşamak istiyordum” diye yazıyor. Kadın-erkek koşullanmasından “kopmaya” yönelmiş.

Pasaportuna erkeği belirten M (man) veya kadını belirten W (woman) yerine “X” yazılması için müra- caatta bulunmuş. Gerekçesini gayet açık ifade etmiş: “Resmi bir belgede yazanlar doğru olmalı. Oysa ka- dın yazarsanız adem elmam, erkek yazarsanız göğüs- lerim beni yalancı çıkarıyor.” CİNSİYETİ: X Nihayet, mahkeme May-Welby’nin kadın veya er- Şermin Oran kek olarak tanımlanamayacağına karar verdi. Cinsi- yetsizliği resmiyet kazandı. Dünyada pasaportunun Din hanesinin kaldırılması ya da boş bırakılmasını cinsiyet hanesinde “X” yazan ilk insan oldu. tartışıyoruz ya… Cinsiyet hanesini de sorgulamaya ne dersiniz? Erkeği kadını belirtmek şart mı? İkisin- (http://www.sueddeutsche.de/leben/geschlecht- den başka cinsiyet yok mu? 52 yaşındaki Avustralyalı slose-australierin-maennlich-weiblich-unbes- Norrie May-Welby, üç yıl süren bir hukuk mücadele- timmt-1.1711263) sinden sonra, resmi kimlik belgesinde cinsiyet hane- sini boş bıraktırmayı başardı. ŞİLİ VE LATİN AMERİKA’DA TECAVÜZLER VE KÜRTAJ YASAĞI Medyada ondan bahsederken dişil “she” veya eril “he” yerine nötr “zie”zamirini kullanıyorlar. O, ken- Şermin Oran dini “cinsiyetsiz” hissettiğini söylese de “she”yi tercih ediyor. Temmuz ayında, Şili devlet başkanı Sebastian Piñera tecavüz kurbanı bir kıza övgüler düzdü: Çocuğunu Aslında erkek olarak doğmuş, öyle yetiştirilmiş. Ama “yine de” doğurmaya karar verdiği için! Üvey babası- girememiş o kimliğe; dans etmeyi, bebeklerle oyna- nın tecavüzüne uğrayan kız, bu doğumla hayati teh- mayı sever, okul üniformasının kravatını postiş gibi likeye girecekti. Başkan baba “gerçi tabii en önem- başına bağlarmış. Fantezilerindeki kahraman tipi lisi annenin hayatıdır” dedi demecinde, ama ekledi: erkekmiş ama: Bir cadı tarafından kıza dönüştürü- “Annenin bu arzusu, bir derinliği ve olgunluğu yan- len bir kahramanmış. Sonra cadıyı yenip yine erkek sıtıyor”. Derinlik ve olgunluk ha! oluyormuş. Latin Amerika’nın birçok ülkesinde, tecavüz de söz Üniversite yıllarında daha erkek bir görünüme gir- konusu olsa, kürtaj kesinkes yasak. Şili, bu bakım- meye zorlamış kendini. Erkek kot pantolonu, ama dan en katı rejimlerden biri. Gebe kadının ve ceni- üstünde kadın bluzu… Üniversite yıllarında idare et- nin hayati tehlikesi bulunsa bile kürtaj yapılamıyor. miş bu karma imajıyla ama çalışmaya başlayınca ona Pinochet’nin kiliseyle işbirliğiyle çıkardığı yasaya göre 126 dünya alem böyle. Pinochet rejimi gideli 20 yıl oldu, hâlâ böyle. (Boşanma bile ancak 2004’te legalleşti!) Bu Piñera da, günümüz Latin Amerika’sında bulabileceğiniz en muhafazakar devlet ve hükümet yöneticilerinden biri. Sayısı hiç de az olmayan tecavüz kurbanı genç kadınlar için, Şili bir cehennem sizin anlayacağınız.

Bu olaydan birkaç ay önce de “Belén vakası” epey tartışma konusu olmuştu. Şili’nin güney taşrasında, Patagonya taraflarında Puerto Montt beldesinde, Belén adlı genç kız yine üvey babasının tecavüzüne uğramıştı. Annesi televizyona çıktı ve kızının bunu kendi isteğiyle yaptığını açıkladı! Belén’in kendisi de televizyona çıktı, annesinin “kendi isteğiyle yaptığı” iddiasını kabul etmedi ama yine de doğuracağını açıkladı. Şöyle demiş: “Bana acı veren bu adamdan da doğsa, bebeğimi seveceğim. Onu bir oyuncak be- bek gibi bağrıma basacağım.” Şili hükümeti bu kı- zın tavrını da sevinçle karşıladı. Hükümet sözcüsü Cecilia Pérez (bir kadın!) şu “olgun ve derin” sözleri sarfetti: “Bir kadın adet gördüyse anne olmaya hazır demektir. Hem ortaçağda hatta rönesans döneminde kadınlar 14 yaşında anne oluyorlardı” Gerçi Belén 11 yaşında, ama olsun… SOKAKTA TACİZE KARŞI Yüzlerce böyle vaka var. Bir araştırmaya göre Şili’de HOLLABACK ve WE CHALK WALK her gün 38 küçük kız cinsel istimara uğruyor. Dünyada her gün kadınlar ve LGBT bireyler olarak El Salvador’dan, birkaç ay öncesinden bir vaka: He- sokakta tacize uğruyor ama genellikle hiçbir tepki kimlerin ceninin hayatta kalamayacağını söyleme- veremiyoruz, yasalar da bu konuya neredeyse hiç sine rağmen kürtaj yasağı nedeniyle mecburen ger- değinmiyor. Hollaback hareketi içinde 25 ülke, 62 çekleştirilen bir ölü doğum, görünüşü kurtarmak için şehirden yerel aktivistler bu konu üzerinde birlik- “acil sezaryen” olarak kayda geçirildi. Bunun bir saç- te çalışıyor. Ortak amaçlar sokakta tacizi daha iyi malık olduğu medyada tartışıldı – ama tartışmayla anlamak, bu konuda kamusal konuşma olanakla- kaldı. Neysi ki Latin Amerika’nın başka ülkelerinde rı yaratmak, insanların bu konudaki hikayelerini bu alanda hatırı sayılır iyileşmeler var. Uruguay, Küba paylaşabilmesi, yalnız olmadığımızı bilerek tepki- ve Meksika’da ilk üç ayda kürtaj serbest. Kolombiya, mizi bizim için en uygun olan şekilde vermemizi Brezilya ve Arjantin’de tecavüz veya sağlık açısından kolaylaştırmak. Sokakta tacize izin verilmeyen ve risk içeren durumlarda kürtaja izin veriliyor. herkesin kamusal alana eşit erişiminin olduğu bir dünyaysa nihai hedef. Bize önerdikleri yollardan Bir çocuk hekimi olan Şilili sosyalist Michelle Bac- biri de yanımızda tebeşir taşıyıp tacizcinin bizi ra- helet, tecavüz durumunda kürtajı serbest bırakacağı- hatsız ettiği yere sizi rahatsız etmeye çalışan kişiye nı vaad ediyor. Kendisi Piñera’dan önceki başkandı, bir şeyler yazmak. Bu kampanyanın adı We Chalk muhtemelen bir sonraki seçimde yeniden seçilmesi Walk (Tebeşirle Yürüme). Siteye fotograf yollamak bekleniyor ve bunu ancak şimdi söylüyor. için paylaşımı #chalkwalk tag’iyle yapmak yeterli. Cinsiyetçiliğe, ırkçılığa, homofobi ve cinsiyete daya- Gerçekten olgun ve derin bir laf varsa, kürtaj hakkı lı şiddete karşı olduklarını ifade eden grubun amacı talep eden Latin Amerikalı kadınların şu sloganıdır: dünyaya “burada olmaya hakkım var” diyerek ken- “Yumurtalıklarımızın üzerinden çelenkleri kaldırın”.. dimizi sağaltmak. -- wechalkwalk.tumblr.com 127

Geçtiğimiz aylarda Mısır’da kadınlara dönük şid- “KADIN det hakkında çok haber okuduk. Siz durumu na- sıl görüyorsunuz? DÜŞMANLIĞI Çok dramatik. Devrimden önce de kadınlara sal- dırılar oluyordu ama bu yoğunlukta ve bu gaddar- MISIR KÜLTÜRÜNÜN lıkta değildi. Önceden kadınlara sokakta sarkıntılık edilirdi, şimdi bıçakla saldırıyorlar. Ağır yaralanan BİR PARÇASI!” kadınlar oldu. Bu saldırılar bazen spontane gerçekle- şiyor ama genellikle devrim karşıtlarının örgütlü şid- Hoda Salah ile Söyleşi deti söz konusu. Kamusal alanın erkeklere mahsus olduğu kabulü, Mısır toplumunun büyük çoğunlu- ğunda kök salmış görünüyor. Ve toplum İslamileş- Kahire Üniversitesi öğretim tikçe, insanlar kafayı bedenlerle bozuyor. Müslüman Kardeşler ve Selefiler otuz yıldır kadın bedeninin üyesi, siyasetbilimci Hoda Salah ile tahrik edici olduğundan bahseder dururlar. Informationszentrum Welt tarafından Demografik gelişmenin ve iktisadi krizin evliliği gerçekleştirilmiş olan söyleşiyi ve cinselliğe erişmeyi zorlaştıran etkisini de ekleyin yayımlıyoruz. Darbeden önce yapılan buna. Ne kadar çok Mısırlı kadının aşırı yoksulluk koşullarında yaşadığı da yeni yeni görünür oluyor. söyleşi, Mısırlı kadınların yaşadığı Devrimden önce polis devleti, Kahire’nin merkezi- sorunlar ve mücadeleler hakkında nin üst ve orta sınıflara tahsisli olmasını sağlıyordu. fikir veriyor. Şimdi fakir mahallelerden ve gecekondu bölgelerin- den insanlar da şehrin merkezine geliyor. Sokakta yaşayan iki milyon insan var, nüfusa bile kayıtlı ol- mayan bir yığın sokak çocuğu var. Bu insanlar asker- le ve polisle çarpışarak devrime katkıda bulundular. Çeviren: Şadiye Talia Hem onların kendi arasında hem de onlara yönelik 128 bir şiddete yatkınlık olayı var. İyi olan şeyse şimdi şiddet, tabakalar arası mücadeleler ve ırkçılık üzeri- ne susmak yerine artık konuşabiliyor olmamız.

Mısır devlet aygıtı şiddete nasıl tavır alıyor? Polisin tepkisi gaddarca. Mısır hâlâ bir hukuk dev- leti değil. Bir tecavüzcü yakalanacak olursa işkence görüyor. Şiddete karşı şiddet stratejisi, failleri de kurbana dönüştürüyor.

Kadın örgütleri bu koşullarda nasıl çalışıyorlar? Cinsel tacize karşı gösteriler düzenleniyor, medyada ve internette çağrılar yapılıyor. Mesela internette tek tek hangi sokakta neler olduğunun kayda geçirildiği bir “Cinsel taciz, devrimden önce bir ‘taciz haritası’ var (www.harassmap.org). Devrimden tabuydu. Şimdi kadınlar Mısır’da bir önce bu konu bir tabuydu. Şimdi kadınlar Mısır’da bir ahlâkî dönüşümü gerçekleştiriyor. Televizyonda ahlâkî dönüşümü gerçekleştiriyor. milyonlarca seyirci önünde başlarından geçenleri ak- Televizyonda milyonlarca seyirci tarıyorlar. Geçende bir kabare sanatçısı, programında önünde başlarından geçenleri yarım saat boyunca cinsel taciz üzerine konuştu ve tacizcileri gülünç duruma düşürdü. Mısır’ın kültü- aktarıyorlar. Geçende bir kabare rünün bir boyutunun da kadın düşmanlığı olduğuna sanatçısı, programında yarım saat dair bir toplumsal duyarlılık oluşmaya başladı. boyunca cinsel taciz üzerine konuştu Tartışmalarda kadın düşmanlığı ne ölçüde ve tacizcileri gülünç duruma düşürdü.” İslam’la ilişkilendiriliyor? İslam’ı kollayan bir tutum hâlâ çok güçlü -laikler ve sosyalistler arasında da böyle bu. Devrimin başla- rında dinle devletin ayrılması önemli bir meseleydi Bu kadın hareketinin geçmişi nedir? ama İslamcıların üstünlük kazanmasıyla El Baradey 1920’li yıllara dayanır. 1923’te İskenderiye’de dü- gibi muhalefet liderleri dahi sekülarizmi savunmayı zenlenen bir konferans sırasında bir grup feminist, bırakma eğilimine girdiler. Şiddet dinle ilişkilendi- başörtülerini çıkararak denize atmışlardı; aralarında rilmiyor, dinin istismarından, ‘hakiki İslam’ın’ kadın Mısır Feminist Birliği’nin kurucusu Hoda Şaravi dostu olduğundan söz ediliyor. Veya Mısırlı kadınla- de vardı. Bu eylem, kadınların baskı altında olma- rın iyi Müslümanlar olmadıkları söyleniyor. Eleştirel dıkları ve kamusal görünürlüğe kavuştukları yeni, bir İslam ilahiyatı düşüncesinin toplumda güçlü bir modern bir Mısır hedefini sembolize etmeyi amaç- dayanağı yok, İslami ilimlerde eleştirel teorilerle ilgi- lıyordu. Öğrenciyken hepimiz bu olayı birilerinden lenenler üniversitelerde küçük bir azınlıktan ibaret. dinlemişizdir. 1920’li yıllarda başörtüsü kadına dö- nük baskıyı simgeliyordu. Benim ninem de annem İslami feminizm kavramı üzerine tartışılıyor mu? de hiç başörtüsü takmamışlardır. Ulemanın veya Kahire Üniversitesi’nde böyle bir entelektüel hare- Müslüman Kardeşler’in karıları bile 1960’lara kadar ket var ama çok az sayıda kadınlar. İslam’ı yeniden başörtüsü takmazdı. Bugün Mısır’daki kadınların yorumlamaya çalışıyorlar. Selefilerin başörtüsünün çoğunun başörtüsü takması ve başörtüsünün İslami zorunluluk olduğu savına karşı belirli surelere daya- kimlikle ilgili olsun, kişisel kendini gerçekleştirme narak bunun böyle olmadığı iddiasını geliştiriyorlar ile ve özgürleşme ile ilgili olsun, yeni anlamlar ka- sözgelimi. Fakat ne yazık ki bu hareket çok soyut zanmış olması, üzerine düşünmeye değer bir konu. ve bütün ilgisini tarihe veriyor. Bu kadınlar sokak- ta faal değiller ve devrimle ilişki kurmuyorlar. Buna Bu eski kadın hareketi 1950’lere kadar gelişmesini karşılık kadın haklarını talep eden laik çizgideki eski sürdürdü. Liberal olarak tanımlanabilecek bu dö- kadın hareketi gayet aktif. nemde kadın hareketi bağımsızdı, çok faaldi ve için- 129 de farklı akımlar vardı. Örneğin 1956 anayasasında Şiddetin ve tecavüzün evlilik kurumu içinde de cezai yer alan seçme seçilme hakkının uygulanması için takibat konusu olması talebi o zaman da ileri sürülü- parlamentoda bir açlık grevi örgütlemişlerdi. yordu ama şimdi daha fazla tartışılıyor. Birçok kadın örgütünün seferber olduğu, sünnetin yasaklanması Başkan Nasır’ın sosyalist politikası döneminde ka- (kadınların sünnet edilmesi) meselesi de önemli. dın hareketi sekteye uğradı. Nasır bütün parti ve ör- Mursi’nin kadın danışmanının, sünnetin Mısır kül- gütleri aynı çatı altında toplamış ve bir nevi ‘devlet türünün bir parçası olduğunu iddia etmesi kötüydü. feminizmini’ kurumlaştırmıştı. Kadınlar için harika Bu nedenle, kotayı savunan liberal feminizmle bir yasalar çıkartıldı, örneğin eğitim herkes için zorun- sorunum var benim. Parlamentodaki İslamcı kadın- lu kılındı, 1960’lı yıllarda fabrikalara kreş açma zo- lar sünneti serbest bırakıp kürtajı yasaklayacaklardır. runluluğu getirilmişti. Buna karşılık çok sayıda faal feminist takibata uğradı ve tutuklandı. En bilinen Müslüman Kardeşler arasında kararlı, adanmış örnek, açlık grevini örgütleyenlerden Doria Şefik’e kadınlar olmasını nasıl açıklıyorsunuz? yapılandır. Nasır onu ev hapsiyle cezalandırıldı, ka- Politik İslam’ın kadınları cezbetmesinin birçok ne- dın depresyonun pençesine düştü ve 1975’te kendi- deni var. Örneğin orada, kendilerine tutamak sağ- ni balkondan atıp intihar etti. layan bir manevi hareket görüyorlar. Başka bazı ka- dınlar, İslamcıların iyi işverenler olduğunu söylüyor. Şimdi Müslüman Kardeşler’in eğitim bakanı müfre- Özel sektördekinden farklı olarak İslami kuruluşlar- datı değiştirirken Doria Şefik’le ilgili bütün bilgileri da aileyle iş hayatını daha iyi bağdaştırabildiklerini ve onun resmini de kitaplardan silmek istiyor. Ta- düşünüyorlar. Buna Mısır’da insanların cinsel açıdan rih bilincini tahrip etmek ve başörtüsünün güncel baskılandıkları gerçeğini eklemeliyiz. Ortalama ev- İslamileşmenin bir fenomeni olmayıp her daim var lenme yaşı erkeklerde 29’a çıktı. İnsanlar cinsellikle olduğu görüntüsünü yaratmak istiyorlar. geç tanışıyor, yoksulluk içinde yaşıyor ve bu koşul- larda din onlara bir tutamak sunuyor. Mübarek döneminde kadın hareketi nasıl gelişti? Nasır’dan sonra sivil toplum biraz olsun gelişmişti. Mısır’ın bir cinsel devrime mi ihtiyacı var sizce? Mübarek farklı bir politika izledi, ilk göreve geldi- Güzel bir konu… Ben, şu anda, zaten devrimden ğinde diktatör değildi. Otoriter bir egemen olarak, önce başlamış bulunan bir cinsel devrimin vuku polis devletiyle her şeyi kontrol altına almaya çalıştı. bulmakta olduğunu ileri sürüyorum. Mısır toplu- Fakat sivil toplumda, medyalarda ve sanat alanında, mu çok muhafazakârdır, laikler veya solcular ara- onun şahsını eleştirmediğiniz sürece belirli serbes- sında bile evlilik öncesi cinsel ilişki olmaz. İslam- tiler vardı. 1980’li yıllardan itibaren, devlete gayet cılar, gençleri kazanmak için bunu kullanıyorlar. eleştirel yaklaşan birçok kadın ve insan hakları ör- Ebeveynin haberi olmaksızın cinsel ilişkiyi mubah gütü oluştu. kılan sözde fetvalar çıkartıyorlar -adı öyle konmasa da, bir nevi one night stand. Veya birkaç aylık evli- Bu örgütlerin meseleleri nelerdi peki? lik sözleşmeleri… Böylece vicdanını ve yatak oda- Çoğunlukla, birçok Arap devletiyle beraber Mısır’ın nı kontrol ediyorlar: Cinselliğin tadına varabilirsin da imzaladığı BM kadın hakları sözleşmeleriyle ama ancak Allah adına -yani İslamcıların onayına meşguldüler. Birleşmiş Milletler’e her sene üç rapor tabi olarak. veriliyordu. Birisi devlet makamlarının, devletin ka- dınlar için en iyisini yaptığını bildiren raporu. Biri- İslamcılar böylece, kasıtları bu olmasa bile, gençliğin si, NGO’ların tam aksi veriler sunan gölge raporu. devletin ahlâk polisliğine olan isyanını desteklemiş Birisi de, Müslüman Kardeşler gibi İslami grupla- oluyorlar bir bakıma. Eğer devlet içerde bir erkek rın, bu sözleşmeleri İslam’la uyumlu olmadıkları var mı diye senin kapına dayanırsa, işte o sözleşmeyi için eleştiren raporu. Bu arada 2000 senesinden beri falan gösteriyorsun. Eğlenceli buluyorum ben bunu. BM’de İslami örgütlerle Vatikan arasında CEDAW Birçok kadın bu ‘geçici evlilikleri’, cinsel özgürlüğe karşıtı bir koalisyon vardır. erişmek için kullanıyor.

Hane içi şiddet Mübarek döneminde de konu -- Informationszentrum 3. Welt, 337. Sayısından ediliyor muydu? (Temmuz/Ağustos 2013) 130

na. Bu işletmeleri yönetme sorumluluğu ordu ge- MISIR’DA neralleri ve albaylarına ait ama onlar bu görev için ORDU ve EKONOMİ gerekli deneyime, eğitime ve vasıflara sahip değil. Ordu yatırımları hükümet adına emlak alım-satımı, domestik temizlik hizmetleri, kafeterya işletmek, Zeinab Abul-Magd benzin istasyonu işletmek, hayvancılık, gıda üretimi ve plastik masa örtüsü üretmek gibi kâr amacı güden pek çok farklı işletmeyi kapsıyor. Bütün bu bilgiler, Çeviren: Biray Anıl Birer ilgili şirket ve fabrikaların web sitelerinde mevcut; aynı siteler bu işletmelerin orduya ait olduğunu da açıkça ve gururla yazıyor. Yine de bir sebeple ordu bu “Devlete ait ekonomi işletmelerle ilgili halk içinde konuşmayı yasaklıyor. imparatorluğunun yöneticileri Neden Mısır ordusunun bütçesi şeffaflık ve mali -so yolsuzlukla ve işçi sınıfına rumluluk kapsamında değil? Sadece milli savunma- ya ayrıldığı ve bu yüzden gizli kalması gerektiği için zulmederek yükselirken, ordu mi? Pek sayılmaz. liderleri işçileri bastırma ve onların Evet, Mısır ordusu bütçesinin bir kısmı silah tedariki haklarını ihlal etme konusunda ve ortak silah üretimi gibi savunmayla ilgili faaliyet- kesinlikle suç ortağı haline geldi.” leri kapsıyor. Ama bu faaliyetlerin, ordu bütçesinin “gizli” olarak sınıflandırılan kısmıyla alakası yok, hatta bilgiler devlet kayıtlarında görülebiliyor. Çün- kü bütçenin açıklanan kısmı temel olarak Mısır’ın yabancı bir ortakla giriştiği müşterek girişimleri kapsıyor ve o yabancı ortak, vatandaşlarına yasal ola- rak tüm faaliyetlerini açıklamak zorunda; Mısır gibi ülkelere yapılan askerî yardımlar ve silah anlaşmaları (ya da ortak askeri donanım üretimi) da dâhil. Bu ortak elbette, Dış Askeri Yardım Programı aracılı- ğıyla Mısır ordusuna yıllık 1.3 milyar dolar veren ABD hükümeti. Saymanlık Ofisi, Devlet Bakanlı- ğı, Savunma Bakanlığı ve Millet Meclisi (Kongre) gibi resmi ABD kurumlarının web siteleri ABD’nin Mısır’a yaptığı silah satışı ve Mısır’ın askeri fabri- kalarında ABD yardımıyla üretilen askeri donanım konusunda veri sağlıyor. Makarna, soda ve tüp üretimi ve benzinlik hizmet- leri ordu sırrı sayılmalı mıdır? Ya da, bu işletmeler- Ordu bütçesinin gizli tutulan kısmının milli sa- le ilgili halk içinde konuşmak vatan hainliği midir? vunmayla değil, askerî olmayan mal ve hizmetlerin Mısır Silahlı Kuvvetleri’ne göre bu soruların cevabı üretiminden ordunun sağladığı büyük kârlarla ilgisi “Evet”. var. Diğer bir deyişle: Geçen ay kaç paket makarna ve kaç şişe su satıldığı; orduya ait benzin istasyonu Ekonomide ordunun rolü halen Mısır siyasetindeki Wataniyya’nın geçen yıl ne kadar kâr ettiği; ordu- en büyük tabulardan biri. Son 30 yıldır ordu, bü- ya ait temizlik hizmetleri şirketi Queen’in bu ay kaç yük ekonomik yatırımlarını gizlemekte ve bu konu- eve gittiği ve aynı şirketin kaç kreşle anlaşmalı oldu- da şeffaflıktan kaçınmakta ısrar ediyor. Mısır Silahlı ğu; ordunun Doğu Uwaynat’taki yüksek teknolojili Kuvvetleri, Mısır ekonomisinin büyük bir kısmına mezbahalarında bu yıl kaç kamyon taze et üretildiği, sahip; tahminlere göre yüzde 25-40 arasında bir ora- geçen yaz kuzey sahilindeki Sidi Crir tatil köyünde 131 kaç odanın kiraya verildiği, Kuliyyat al-Banat sitele- Sedat’ın iktidarında kaybettikleri nüfuzun bir kıs- rinden kaç apartmanın kaça satıldığıyla. mını kazandıkları için çok uzun sürmedi. İsrail’le yaşanan savaş durumu bittikten sonra, Mısırlı lider- Bu makalenin konusu ordunun Mısır ekonomisin- ler binlerce eğitimli subayı kovmanın politik olarak deki gizli rolü, yetersiz olduğu ekonomik faaliyetleri sakıncalı olduğuna karar verdi. Bu yüzden devlet nasıl üstlendiği ve milli savunma ve ülkenin sınırları- “Milli Hizmetler Projeler Organizasyonu” adında nı korumak gibi temel görevlerinden nasıl uzaklaştı- ekonomik bir oluşum kurdu. Bu oluşumun görevi ğı. Ordu liderlerinden kaçının yolsuzluk ve özel ser- emekli general ve albaylar tarafından yönetilen çeşit- mayeyle kanunsuz ortaklıklara giriştiği de önemli bir li ticari işletmeler açmaktı. Çeşitli ödenekler ve vergi konu. Söz konusu tartışma gizli bilgilere değil; med- muafiyetleri yoluyla devlet, ordunun sahip olduğu yadaki, ordunun sahibi olduğu web sitelerindeki ve işletmelere kamu veya özel sektörde diğer hiçbir şir- yayınladıkları reklamlardaki bilgilere dayanmaktadır. ketin sahip olmadığı ayrıcalıkları sağladı. Ordunun işletmeleri, devletin hiçbir kurumuna hesap vermek Ordunun ekonomi üzerindeki kontrolü, Mısır’ın zorunda değildi ve diğer tüm şirketlere uygulanan eski cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır’in liderli- yasa ve düzenlemelerin üstündeydi. ğinde devlet sosyalizmini tecrübe etmesine yol açan 1952 devrimi/darbesi sonrası başladı. Bu dönem 1992’den sonra, daha sonra görevden alınan cum- içinde devlet, ulusallaşma programları yoluyla tüm hurbaşkanı Hüsni Mübarek tam teşekküllü ekono- ekonomik varlıkları ve üretim araçlarını elde etti. mik liberalleşmeyi geliştirmeye başladığında, özel- Ülkenin ekonomik bağımsızlığını geliştirme ama- leştirme programları, ABD baskısı altında - IMF cıyla tüketimi kısıtlamak için tasarruf tedbirleri ve Dünya Bankası’nın geliştirdiği projelerin de ya- alındı. Mısır’ın, subaylardan oluşan yeni yönetici sakladığı üzere -ordunun sahip olduğu işletmelerden elit kesimi kendilerini hemen devlet malı işletme- uzak durdu. Cemal Mübarek’in yönettiği iş adamları lerin yöneticileri ilan etti - hiç kalifiye olmadıkları kurulu 2004-2001 arasında özelleştirme programla- bir görev. 1964 anayasası “Tüm üretim araçlarını rını arttırdığında bile, ordunun sahibi olduğu işlet- halk denetler” demişti; Mısır’ın asker yöneticileri de melere dokunulmadı. Dahası, yüksek rütbeli subay- halk adına bu denetime sahip çıktı. Kamu sektörün- lar, yolsuzluk dolu özelleştirmelerden, özelleştirilen de yolsuzluklar ve yönetim hataları iyice çoğalınca, kamu sektörü işletmelerinde prestijli pozisyonlara Nasır’ın projesi ekonomik kalkınma vaadini gerçek- getirilmek suretiyle kendi paylarını aldı. leştiremedi. Yetenekleri ve bilgileri askeri faaliyetler ve savaşlarla sınırlı subayların ekonomi ve yönetim Genel anlamda, Mısır ordusu ABD tarzı neolibera- araçlarını idare etmek gibi hazır olmadıkları görevle- lizme veya serbest piyasa politikalarına güvenmiyor; re geldiklerini düşünürsek bu sonuç sürpriz değildi. özellikle de ordunun değerli şirket ve hisselerinin kaybına neden olacak politikalara. Devletin ekono- 1970’lerde, eski cumhurbaşkanı Muhammed Enver mik rolünü kısıtlamak, özelleştirme ve özel serma- Sedat, Batı’yla ekonomik ve stratejik bağlarını kuv- yenin güçlendirilmesi korkulan önlemler arasında. vetlendirmek için Mısır’ı sosyalist rotasından çıkar- Mesela 2008 Wikileaks sızıntılarında, Mısır’daki maya karar verip pazar ekonomisini tekrar devreye eski bir ABD büyükelçisi, Mareşal Muhammed soktuğunda ordunun iktidardaki tekeli de sarsılmaya Hussein Tantawi Soliman’ın ekonomik liberalleşme- başladı. Sedat, askerî liderlerin kontrolündeki devlet yi, devletin ekonomi üzerindeki kontrolünün altını sektörünün bir kısmını özelleştirme adımları attı ve oyması sebebiyle eleştirdiğini ima etti. Tantawi’nin Batılı tüketici mallarının ve hizmetlerinin Mısır pa- neoliberal ekonomiye inançsızlığının, genç bir su- zarına girmesini sağlayacak politikalar izledi. Bu po- bayken eğitimini aldığı Sovyetler Birliği sosyalist litikalar, çoğu Sedat ve ailesine yakın eş-dost kapita- modeline olan bağlılığıyla ilgisi yok. Tantawi’nin listlerinden oluşan ve yükselen bir toplulukla nüfuz aslında en çok korktuğu şey, özelleştirmenin, askeri- paylaşmak zorunda kalan askerî liderlerin kısmen yenin sahip olduğu dev ekonomik imparatorluğunu ötekileştirilmesine neden oldu. yıkma potansiyeli.

Askerî liderler için sıkıntı yaratan bu durum, Mısır ordu liderleri, işletmelerini Soğuk Savaş dö- 1979’da İsrail’le imzalanan barış antlaşması sonucu neminden kalma geleneksel Sovyet stiliyle yöneti- 132 yor. Ama tüketici olarak, daha “Amerikalılaşmış”, “Ordu bütçesinin gizli tutulan küreselleşme dostu bir yönelim içindeler. Mısır ordu elitleri ve onların Pentagon’daki meslektaşları kısmının milli savunmayla değil, arasındaki bağların, Mısır ordu liderleri arasındaki askerî olmayan mal ve hizmetlerin “tüketici” eğilimlerini geliştirdiğine şüphe yok. İki üretiminden ordunun sağladığı ülke arasındaki savunma işbirliği programlarının bir parçası olarak, pek çok Mısırlı subay ABD’ye yıllık büyük kârlarla ilgisi var.” seyahatlere çıkıyor ve 1960-1970’lerde katlandıkları Sovyet usulü tasarruf hayatından son derece farklı bir hayat tarzıyla karşılaşıyor. Örneğin geçen kış 18 gün süren ayaklanmada, Tantawi protestocularla etme faaliyetinden de kâr ediyor. Pratikte ordu lider- buluşmak için Tahrir Meydanı’na meşhur ziyaretini leri bu yasadan, kamu arazisini ticari yatırımlar için yaparken ABD yapımı lüks bir jeep’le geldi. Bir New kullanma amacıyla faydalanıyor. “Silahlı Kuvvetler York Times makalesine göre, Silahlı Kuvvetler Üst Arazi Projeleri” adındaki bir kuruluş, isminden de Şurası’nın önde gelen üyelerinden Korgeneral Sami anlaşılacağı üzere, Silahlı Kuvvetler tarafından de- Anan, Amerikan tüketim mallarına olan düşkünlü- netlenen arazilerde projeler üretiyor. Bu kuruluşun ğüyle tanınıyor. Anan ve ailesinin, Washington DC sahip olduğu araziler arasında, Nasr kentinde şu an ziyaretlerinden birinde, Virginia’nın kuzeyindeki toplu konut inşaatlarının sürdüğü araziler var. Ordu Tysons Corner alışveriş merkezinden kot pantolon, kuzey sahilinde, Sidi Crir’de yaptığı gibi, el koy- kıyafet ve elektronik eşya alışverişi yaptıkları bildiril- duğu arazileri tatil köyleri ve otel inşa etmek için di. Amerikan tarzı tüketimin genç askerler arasında kullanıyor. Yakın zamandaki gazete ilanları Silahlı epey yaygın olduğu, hatta çoğunun üniformalarını Kuvvetler’in son zamanlarda kuzey sahilindeki ara- Amerikalı üreticilerden aldığı söyleniyor. zilerin tatil köyü ve konut yapımı için ticari satışıyla ilgilendiğini de gösteriyor. Aslında ordu liderleri ülkenin sosyal ve ekonomik gelişimini ilerletebilecek kadar yetenekli yöneticiler Dahası, devlete ait ekonomi imparatorluğunun olsaydı, daha iyi bir Mısır için ekonomik yatırımla- yöneticileri yolsuzlukla ve işçi sınıfına zulmederek rını ve hisselerini korumaya devam etmeleri man- yükselirken, ordu liderleri işçileri bastırma ve on- tıklı olabilirdi. Ama gerçekten bu işletmeleri yürü- ların haklarını ihlal etme konusunda kesinlikle suç tebilecek kapasiteleri var mı? Bir kez daha, hayır. ortağı haline geldi. Örneğin, aramızdan pek az kişi, ordunun ürettiği makarna markası “Queen”i biliyordur. Bilenler ise On yıl boyunca bir ordu generali, Milli Demokrat pazardaki en iyi marka olduğunu hiçbir zaman id- Partisi üyesi ve Meclis üyesi olmak, yolsuzluk ağının dia etmemişlerdir. Yine, hiç kimse ordunun benzin bir parçası olmak demek. General Sayeed Misha- istasyonu “Wataniyyah”ın diğer istasyonlara göre al bu profile mükemmelen uyuyor. Askeri Üretim daha iyi bir hizmet sunduğunu söyleyemez. Yine Bakanı olmadan önce Mishaal, Ulusal Hizmet Pro- kimse “Safi” sodalarının ne kadar iyi olduğundan jeleri Organizasyonu direktörüydü. Bu süre içinde ve her sofrada bulunması gerektiğinden bahsetme- kendisi Demokrat Partisi üyesi ve 2000-2011 yılları miştir. Aslında ordu, ürünlerini üstün kalitelerinden arası üç dönem üst üste Kahire’nin Helwan bölge- dolayı değil, kendi adaletsiz uygulamaları aracılığıyla sinin milletvekiliydi. Ordu üretimi şişelenmiş soda satabiliyor. Örneğin ordu, gönüllü askerlerini, başka markasının ismini kızının adı Safi koymakla övü- markaların bulunmadığı uzak bölgelerdeki askeriye nüyordu. Bakanlığın fonlarını çarçur ettiğine dair kantinlerinde satılan ordu üretimi gıda maddelerini Genelkurmay Başsavcısı’na yapılan şikayetler so- almaya zorluyor. Diğer durumlarda ise ordu, sivil nucu devrim sonrası görevinden alındı. Mishaal’in dağıtımcılara el altından “yardım” önererek ürünle- Helwan milletvekili seçimlerindeki zaferi, bölgede- rini onlara sattırıyor. ki “Askeri Fabrika 99”da çalışan on binlerce kişiyi organize edebilmesinden kaynaklanmıştı. Mishaal Ek olarak, “ulusal savunma” amacıyla gerekli gördü- seçim kampanyası organizasyonlarında fabrikaya ge- ğü her türlü toprağa el koymasına izin veren yasa lir ve işçilerle kutlama yaparak eğlenirdi; zaferinden sayesinde ordu, büyük toprak parçalarını kontrol sonra ise kaybolur ve geri dönmezdi. 133

“Askeri Fabrika 99” ismi, işçilerin bastırılması ve görevi emekli subaylar için ayrılıyor. Bu kişiler her özellikle fabrikadaki patron-işçi ilişkilerinin ge- valilikte çok çeşitli sektörleri yönetmekten sorumlu. leneksel bir sendika veya devlet yönetmeliklerine Uzmanlığı zırhlı tank veya savaş uçağı kullanmaktan bağlı olmaması gerçeğiyle de özdeşleşti. 2010 Ağus- öteye gitmeyen ordu generalleri birdenbire Luxor ve tos’unda Fabrika 99’un işçileri, arkadaşları patla- Aswan’ın önemli turizm sektörleri, Qena’nın şeker mada ölünce yoğun protestolara başladı. Kendisi üretim işletmeleri ya da Süveyş’in balıkçılık ve ge- de bir general olan fabrika direktörü test etmek için micilik sanayii gibi önemli ekonomi faaliyetlerini fabrikaya gaz tüpleri getirtmişti ama işçiler tüpleri yönetme görevi üstleniyor. kullanmak için yeterince eğitilmemişti. Direktör, birkaç tüp patladığında bir iki kişinin ölmesinin Ordu generallerinin yerel ekonomileri kötü yönet- sorun olmayacağını söyledi. Sonra, bir işçi gerçek- mesine dair yolsuzluk hikayeleri bitmek bilmiyor. ten ölünce işçiler direktörün odasını bastı, direktö- Örneğin, daha önce Silahlı Kuvvetler’de direktör rü dövdü ve oturma eylemine başladı. Ardından bu olarak görev yapmış eski Luxor Valisi General Samir işçilerin liderleri, gaz tüpleri hakkında halka açıkla- Farag yerel bir işadamına pazar rayicinden düşük bir ma yaptıkları için “savaş sırrı” ifşa etmekten askeri fiyata arazi sattı. Arazi aslında Olimpik oyunlar stad- mahkemede yargılandı. yumu inşa etmek için ayarlanmıştı. Projeye binlerce Mısır sterlini harcanmıştı; arazi caddenin karşısın- Bu da bizi ordunun hayvan çiftliklerindeki işçilere daki otelin sahibi iş adamına satıldığı için birdenbi- kötü muamele edilmesi konusuna getiriyor. Bu işçi- re inşaat askıya alındı ve harcanan fonlar boşa gitti. ler genellikle ücretsiz çalışan yoksul askerler. Tipik Aynı şekilde, Aswan sakinleri de valileri General hikaye şöyle: Kırsal kesimden ya da yoksul kentler- Mustafa Al-Sayed’in devlet arazileri ve turizm sek- den gelen bir asker, sabah içtimaları ve yürüyüşle- törünü içeren yolsuzluklara karıştığını söylüyor. Al- rinde vatansever sloganlar atması ve şarkılar söyle- Sayed yakın zamanda en az 10 emekli tuğgenerali, mesi için askere alınıyor. Sonra kendini ordunun konuyla ilgili vasıf ve deneyime sahip olmamalarına yüz binlerce dönüme yayılmış hayvan çiftliklerinde rağmen, taş ocağı ve nehir limanlarının müdürleri ücret almadan çalışırken buluyor ve tüm o sloganla- olarak atayıp onlara çok yüksek maaş önerdi. rı, haysiyetiyle beraber unutuyor. Yumurta toplayıp büyükbaş hayvanlara ve tavuklara bakarken, üstle- Mısır yerel ekonomilerini yönetenlerin böyle işleri rinden gelen aşağılamalara boyun eğiyor. Orada, “emeklilik primi” olarak aldığını düşünürsek ülke- ordunun güya ona aşılamaya çalıştığı milli haysiye- nin yerel gelişiminin yıllardır durgun ve diğer ülke- tinden eser kalmıyor. Onu alan ve bu göreve atayan lerin gerisinde kalmasına şaşmamak gerek. liderleri sayesinde hiçbir savaş eğitimi almadığı için, bir savaş çıksa, savaş meydanındaki performansı son Yukarıda bahsedilen çıkarlar ve ayrıcalıklar adına derece berbat olurdu. ordu liderleri Tahrir, Abbassiya, Maspero, Mohamed Mahmoud, ve Qasr Al-Ayni’de silahsız devrimcileri Ordu propagandacıları, devlet kontrolündeki med- öldürdü ve öldürmeye devam ediyor. ya yoluyla Silahlı Kuvvetler bütçesinin mahremi- yetini onur meselesi haline getirip korumamız ge- Devrimi tamamlamak ve Mısırlı göstericilerin zaferi rektiğini savunuyor. Ama Milli Hizmetler Projeler bu ülkede gerçek bir demokratik dönüşümü başla- Organizasyonu’nda zorla çalışan asker işçilerin aynı tacaktır. Bu, tam bir mali şeffaflık ve bütçeleri -de fikirde olduğunu pek sanmıyorum. netime açmak anlamına gelecektir. Devrimi tamam- lamak ordunun kurumsal ekonomik ayrıcalıklarını Ordu ve ekonomi arasındaki ilişkiyle ilgili hiçbir bırakması, ordu liderlerinin de nikah salonu müdür- tartışma, ordunun çeşitli Mısır valiliklerinin yerel lüğünden ziyade asıl görevlerine, yani ulusal savun- ekonomisi üzerindeki neredeyse mutlak hakimiye- ma görevlerine dönmesi gerektiği anlamına gelir. tini göz ardı edemez. Kahire dışındaki Mısırlıların güçlü bir askeri yönetim altında yaşadığı hemen -- Kaynak: http://www.jadaliyya.com/pages/in- herkesçe bilinen bir gerçek. Atanmış yirmi dokuz dex/3732/the-army-and-the-economy-in-egypt#. validen yirmi biri emekli ordu generali. Ek olarak, UflIj7OaUSc.gmail şehir ve yerel yönetimlerdeki pek çok memuriyet -- Yazının tarihi: 23 Aralık 2011 134 kitaplık Hazırlayan: Aksu Bora

Görme Bahçesi / Hayali Kahramanlar Malan Barkirin/ 21. Yüzyıl Feminizmine Türkiye’nin Ortak Vicdan Hakiki Erkekler/Çizgi Zorunlu Göç Anlatıları Doğru/Neoliberalizmin Tecrübesi Roman ve Fotoromanda Özlem Yağız, D. Yıldız Ötesinde Bir Kadın Yıldız Ramazanoğlu Erkeklik Temsilleri Üzerine Amca, Emine Uçak Erdoğan, Hareketi İçin Tartışmalar Timaş Denemeler Necla Saydam Editör Aynur Özuğurlu Fiyatı: 14 Bahadır Türk Timaş Nota Bene İletişim Yayınları Fiyatı: 17.50 Fiyatı: 19 Fiyatı: 18.5

“Bu kitapta kendi küçük dün- Erkeklik üzerine çalışmak Kapaktan başlıyor işte hikaye: “21. Yüzyılın Feminizmine yamda benzerim olan ya da da bize mi kalacak diye “11 yaşında bir kız çocuğuydu Doğru derlemesi, bu oluşum olmayan ‘başkalarına’ nasıl bak- korkarken, neyse ki bir kaç Selamet. Ondan geriye sadece sürecinde feminizmin yerini tığımı anlatmaya çalıştım.” diyor erkek araştırmacı geldi yetişti. sararmış bir çocukluk fotoğrafı tartışmaya, bağımsız bir Yıldız Ramazanoğlu. O başkala- Bunlardan biri de Bahadır kaldı. Bir kış ayında, bir köy kadın hareketinin mevcut rının bir listesi, dünyasının pek Türk. Erkeklik üzerine Türkiye baskınında öylesine sessizce zorluklarını ve yeni olanaklarını de küçük olmadığını gösteriyor: bağlamında yazılmış ilk çekip gitti bu dünyadan…” kavramaya duyduğumuz Pınar Selek’ten Güler Zere’ye, makalelerden birinin ortak ihtiyaçtan doğdu” diye girilen doğanın “başkalaştırılması”ndan yazarı. Anlaşılan ilgisi bir Zorunlu göçü yaşayanların derleme, iki ana bölümden çocukluğun sömürgeleştiril- makaleyle sınırlı kalmamış kişisel anlatıları üzerinden oluşuyor: 1. Neoliberal mesine, pek çok “başkası”, pek ve okuması çok zevkli, bir o izlemek gibi her bakımdan Evrede Feminist Politikaları çok bahis girmiş görüş alanına. kadar da düşündürücü bir kitap zorlu bir işe girişmiş dört Yeniden Düşünmek: Kuramsal Yaşadığımız zamanda bu pek yazmış. kadın. Yüzlerinin akıyla da Sorgulamalar ve Somut zor değil denebilir. Dünya bunca çıkmışlar. Hem göçün farklı Deneyimler 2. Ezilmişliğin küçülmüşken. Ama hatırlaya- Çizgi romanlardaki “hiper boyutlarını (farklı gruplardan, Ekonomi-Politiğini Yeniden lım, dünyaya ancak kendini maskülinite”yi tartışarak cinsiyetlerden, yaşlardan Düşünmek. Kitabın ağırlığı ilk gösteren bir ayna olduğunda başlıyor: “Bahadır olmak, ne ve sınıflardan insanların bölümde; burada hem çeviri ilgi gösterebilen bir kültürde demektir”? Babalık meselesine deneyimleri) ihmal etmemişler, hem Türkçe yazılmış makaleler yaşıyoruz. Yıldız Ramazanoğlu giriyor (ister istemez Battal hem de bu hikayelere incelikle, yer alıyor. Feminizmin küresel böyle yapmıyor. Sahici bir dik- Gazi’ye!) Killing’den çıkıyor. anlayarak yaklaşmasını bilmişler. neoliberal sistemle işbirliği katle, sahici bir merakla bakıyor Çizgi romanlara bayılmayan Kendilerini mağdurun yerine yapıp yapmadığı tartışması baktığına, kendini görmek için biri bu kadar ayrıntıyı mümkün koymadan, ancak “mağduru bu bölümün ana izleğini değil. Ama bize kendisiyle ilgili değil bir araya getiremezdi. duymaya ve duyurmaya çalışan oluşturuyor. Bu bağlamda farklı anlattıklarına kulak vermemize Nasıl denir, çöpten altın bir ses” olmaya çabalamışlar. örnekler üzerinden STK’laşma, engel değil bu. Babasıyla başlayıp çıkarmış. Böylece popüler kültür İstemişler ki, onlara hikayelerini anaakımlaşma, toplumsal Erbakan’la bitirdiği bu kitabı ürünlerini “okumanın” çok iyi anlatan insanlar “evet, yaşadığım cinsiyet mitleri gibi konular pek de bilmediğimiz bir kadın bir örneğini vermiş. buydu, bunlar oldu gerçekten” ele alınıyor. İkinci bölüm, esas kuşağının cesur bir temsilcisini desinler. olarak cinsiyeti sınıfla birlikte ele tanımak için de okuyabiliriz. Az almayı öne çıkaran iki yazıdan şey mi? Ortaya okunması ağır ama oluşuyor. Sosyalist feminizmin unutulmaz ve gerçek bir kitap “ezilmişliğin depolitizasyonuna” çıkmış. karşı güçlü bir panzehir olacağı önerisiyle bağlanıyor. kitaplık 135

İyilerin Yanında/ Malafrena Hain Ölüm / Biz Evleniyoruz Çiftçi Haklarına Adanmış Ursula K. Le Guin Bir Eve Dallas Polisiyesi Julia Quinn Bir Yaşam Çev.: Cemal Yardımcı Nora Roberts Çev.: Tuğba Şabanoğlu Vandana Shiva Metis Yayınları Çev.: Aslı Ağca Epsilon Yayınları Çev.: Çağrı Ekiz Fiyatı: 21 Epsilon Yayınları Fiyatı: 25 Sinek Sekiz Yayınları Fiyatı: 20 Fiyatı: 13

Vandana Shiva, zamanımızın “Delikanlı öteki adamın Kitaplık köşesini geçici 1990’ların ikinci yarısında, önemli kahramanlarından uzattığı kâğıda baktı: Eni boyu olarak eline geçirmiş olan tuhaf bir şey oldu. Yüzlerce biri. Kitap, onun hayatını neredeyse bir metreyi bulan editörünüz, buraya kadar (evet, yüzlerce) Amerikalı anlatırken bize bu kadının kâğıt, 5 Haziran 1825 tarihinde vazifesini bihakkın yerine kadın, Regency romansları neden zamanımızın Solariy pazarında yapılacak getirdiği inancındadır. Son iki yazmaya başladı! İki yüz yıl kahramanlarından biri haline öküz satışlarını duyuran bir kitap da kalbiniz kadar temiz önce Londra’da geçen bu geldiğini de gösteriyor- küçük afişin yarısıydı. Boş arka bu sayfaları avam zevklerle hikayeleri anlatmaya neden bir köyden çıkıp dünyanın yüzünde iri okunaklı harflerle lekelemek üzere tanıtılacaktır. merak sardıkları bir muamma en bilinen toplumsal ekoloji şunlar yazılıydı: ama dünyanın her yerinde uzmanlarından biri olan Müller’in, Von Haller’in, bir de Nora Roberts, “kadın milyonlarca kadın da bunları Vandana Shiva, pek çok Von Gentz’in kitapları” yazıyor. Bazen okumaya bunca hevesli olduğuna ülkeden ve sınıftan kadına Tasması takılsın boynuna pespembe ama bazen de göre, belli ki bir durum var! ilham ve cesaret veriyor. herkesin! Eve Dallas polisiyelerinde Julia Quinn, bu kadınlardan biri Dünyaya sıkı sıkıya bağlı En iyi hükümetler ilan etti: olduğu gibi, pembe/siyah. ama herhangi biri değil, en fazla olma, gücünü bu bağdan alma, Aklın, vicdanın hükmü Kısaca özetlersek, Eve Dallas öne çıkan birkaç isim arasında. dünyanın canına okumaya kalkmıştır artık güzeller güzeli bir cinayet Barbara Cartland’dan değil ama kararlı kapitalist sistemle Müller, Haller ve Gentz’in masası polisidir. Dizinin ilk Georgette Heyer’den el almış dişe diş mücadele etme, bu hükmüne kaldık. kitaplarında, geçmişindeki gibi duruyor. Tabii Quinn’in mücadelede her yerdeki “Ben yazdım,” dedi delikanlı. ensestle yüzleşmeye çalışır- kitaplarındaki “açık sahneler”i kardeşleriyle dayanışma “Ve…” Rektör pencerenin unuttuğu o “şey”le. Parça parça Heyer görse düşer bayılırdı, konularında. önündeki öteki adama bir göz gelen görüntülerle başa çıkması o ayrı. attı, hafifçe azarlar gibi bir kolay olmaz. Bu yüzleşmeyi Sinek Sekiz’in Sürdürülebilir edayla sordu: “Ve kilisenin yaparken, kadınlara musallat Biz Evleniyoruz, en eğlenceli Yaşam Kitapları dizisinden kapısına çiviledin?” olan seri katillerle, berbat dizisi olan Bridgerton yayınlanan bu kitapta “Evet. Tek başıma, başka kimse psikopatlarla uğraşır, gözünü dizisinin son kitabı. 8 kardeşin sadece Vandana Shiva’nın yoktu yanımda. Tamamen budaktan sakınmaz. Bu işin sonuncusu olan Gregory’nin hayatını öğrenmiyoruz, benim fikrimdi.” biraz siyah kısmı, tabii bir de aşkı bulmasının hikayesi. Çok iklim değişikliğinden pespembe kısım var: Roarke. eğlenceli, epeyce komik, tam biyokorsanlığa kadar pek çok İnanılmaz yakışıklı, inanılmaz bir teneffüs kitabı. Hep ders hep gezegen sorunu karşısında zengin, inanılmaz seksi, Eve’e ders, nereye kadar yani?! hayıflanıp durmaktan fazlasını inanılmaz düşkün sevgili/koca. yapabileceğimizi de görüyoruz. İşte, sonrasında, olaylar hızla gelişir… 136

ilgili başka yazılarla harmanlayıp zenginleştirerek bir DÜNYAYI kitap olarak yayımladı. “Hack Kültürü ve Hactivizm - Yeni Bir Siyaset Biçimi” adlı bu kitap hack kültürü ve hacktivizmin ne olduğunu, hackerların ne tür in- HACKLEYEREK sanlar olduklarını, nelere inandıklarını, ne için mü- cadele ettiklerini, bu mücadeleyi verirken hangi etik değerlere yaslandıklarını, hangi başka kültürlerden DEĞİŞTİRMEK beslendiklerini ya da hangi kültürleri beslediklerini çeşitli boyutlarıyla ele alarak tartışıyor.

Gamze Göker Ali Rıza Keleş ve Yetkin Sal tarafından derlenen ki- tapta “Hacker Etiği” başlıklı yazısıyla Gökşin Ak- deniz sırasıyla 1970-1980 arası ilk kuşak hackerla- rın, 1980-1990 arası ikinci kuşak hackerların ve son olarak da 1990 sonrası üçüncü kuşak hackerların yaslandığı etik değerleri irdeliyor. Teknoloji gelişip kişisel bilgisayarlar yaygınlaştıkça etik değerlerin na- sıl küçük bir grubun değerleri olmaktan çıkıp ulus- lararasılaştığını anlatıyor. “Oyunun kuralları değişti. (...) Örümcek, merkezileşmiş bir Hackerların yarattığı kültürü bir karşı kültür ola- rak adlandıran Ahmet Sabancı “Hackerlara bir karşı hayvandır; bacakları merkezi kültür olarak bakmak” başlıklı yazısında anarşizm- gövdesinden uzar; başını kesin, den siberpunk’a, Beat kuşağının simge şairlerinden William Burroughs’tan siberpunk yazarı William ölür... Denizyıldızı ise gayri- Gibson’a ve Geçici Otonom Bölge’nin (TAZ) yazarı merkezi bir ağdır. Başı yoktur. anarşist teorisyenlerden Hakim Bey gibi hack kültü- rünü etkileyen simgelere değiniyor. Temel organları her bir kolda tekrarlanır. İkiye böldüğünüzde Hacktivizm konusunu akademik bir metinle ince- iki denizyıldızınız olur...” leyen Pınar Demirkıran hacktivizmde eylemler her ne kadar dijital dünyada, İnternet’te gerçekleşse de, amaçlananın belirli bir toplumsal soruna dikkat çekmek ve gerçek dünyada değişim yaratmak oldu- Türkiye kamuoyu hackerlarla daha çok son yıllarda ğunu, asıl hedefin dijital dünya aracılığıyla gerçek Redhack eylemleriyle tanıştı diyebiliriz. Her ne ka- dünyada etki yaratmak olduğunu hatırlatıyor. Yeni dar önceleri de anaakım medyaya tek tük haberler bir siyaset biçimi olarak hactivizm tam da bu ne- yansıyorduysa da hacker ya da hackleme sözcükleri denle hafife alınmamalı. “‘Hacker’lık üzerine birkaç gündelik yaşamımızda pek karşılığı olan kavramlar gözlem” başlıklı yazısıyla Erkan Saka, hacker eylem- değildi. Kızıl Hackerlar olarak da bilinen Redhack lerinin geniş anlamıyla Arap ayaklanmalarında nasıl adlı hacker grubunun birbirinden çok ses getiren vücut bulduğunu anlatıyor. hack eylemleri, kimi zaman Anonymous adlı ulusla- rarası hacker grubuyla ortak eylemleri Türkiye gün- Özgür Uçkan’ın derlemedeki ilk yazısı “Hacker’lar: demini de epey bir zamandır meşgul ediyor. Viral Kültürün “Semantik Gerillalar”ı mı, Enformas- yon Toplumunun Veri Hırsızları mı?”. Uçkan, farklı Yaklaşık üç yıldır faaliyet gösteren Alternatif Bilişim ideolojik perspektiflerin hackerları nasıl anlamlandır- Derneği 2012 yılında İstanbul’da bir Hacker Konfe- dığını serimlediği felsefi yazısında hackerların kişisel ransı (HackCon1- Hacker nedir, ne değildir?) yapa- çıkarının değil, denetim altına alınmamış anlamın rak konuyu enine boyuna tartışmıştı. Dernek şimdi peşinde olduklarına dikkati çekiyor ve hacker –crak- bu toplantılarda yapılan konuşmaların metinlerini, cer ayrımlarına değiniyor. Anonymus ve Redhack’in 137

söylemlerini incelediği “Hack’ikatin Red’di” başlıklı Beckstorm’dan alıntıyla eski kavrayışlarla hacktivizm yazısıyla Ulvi Yaman “ortalıkta dolaşan hactivizm ha- gibi yeni siyaset biçimlerini anlamamızın mümkün yaletini” reddetmenin imkânsızlığını teslim ediyor. olmadığını da hatırlatıyor: “Gayri merkezi bir orga- nizasyona saldırıldığında bunun, onu çoğaltmaktan, Özgür Uçkan’ın “Dijital Aktivizmin Sınır Boyun- daha açık, daha gayri merkezi ve dağıtık hale getir- da Hacktivizm: Anonymous ve RedHack örnekle- mekten başka bir işe yaramayacağını; çünkü açık ri” başlıklı ikinci yazısı ise konuyu alanın aktörle- sistemlerin kolayca mutasyon geçirdiğini ve gayri ri üzerinden tartışan bir metin. Uçkan, lidersiz ve merkezi organizasyonların kolayca sizin içinize sıza- merkezsiz yeni toplumsal hareketlerle hactivizm bileceğini” de söylüyor. arasındaki ilişkiyi örümcek ve denizyıldızı metafor- ları üzerinden anlatıyor: “Oyunun kuralları değişti. ’ın Appelbaum, Müller-Maguhn ve (...) Örümcek, merkezileşmiş bir hayvandır; bacak- Zimmermann ile birlikte yazdığı, Türkçe’de Şifre- ları merkezi gövdesinden uzar; başını kesin, ölür... Punk ismiyle Metis Yayınlarından çıkan kitabının Denizyıldızı ise gayri-merkezi bir ağdır. Başı yoktur. “Şifreleme silahları için bir çağrı” başlıklı önsözü Temel organları her bir kolda tekrarlanır. İkiye böl- kitapta yer alan yazılardan bir diğeri. Yazarlar öz- düğünüzde iki denizyıldızınız olur...” Brafman ve gürleşmenin en önemli aracı olan İnternet’in aynı 138

zamanda nasıl totalitarizmin de başlıca aracı haline gelebileceğini anlatıyor ve bu durumla mücadele için herkesin bir şifreci olması gerektiğini söylüyor.

Seda Gürses “Anonim’in Tasavvuru” başlıklı yazısın- da “mesajın ve bu mesajı iletmenin, mesajı ileten bi- reyler ve bu bireyler arasındaki farklılıklardan daha önemli olduğu inancını benimseyerek bireye, birey- sellikten sıyrılıp çoktan var olan tek bir vücut olma, çoğulcu tekil olma imkânını sunan” anonimliğin felsefesine değiniyor ve İnternet başta olmak üzere farklı alanlardaki uygulamalarından örnekler veriyor.

Kitapta iki de manifesto çevirisi yer alıyor. İlki, Ocak 2013’te FBI’ın baskılarının da etkisiyle 26 yaşın- da intihar eden Amerikalı yazılımcı, insan hakları ve İnternet aktivisti Aaron Swartz’ın “Gerilla Açık Erişim Manifestosu”. Diğeri ise ünlü hackerlardan Mentor’un yazdığı “Hacker Manifestosu”. Işık Barış Fidaner’in “Kırmızı hapı seçmek” başlıklı yazısı 1992 Hollywood yapımı Şifreciler (Sneakers) filmi üzerin- den bilginin kullanımı üzerine bir politik etik öne- risi sunuyor. Gamze Göker’in “İnternet’in yaramaz çocukları: Hacker’lar” başlıklı yazısı 1999 yılında üç hackerla yapılmış bir röportaj üzerine oturuyor. Aaron Swartz Ve kitapta yer alan son metin de yine Gamze Göker ve Mutlu Binark tarafından Mustafa Akgül’le yapılan bir söyleşi. Söyleşide Türkiye’nin İnternet’e bağlanma macerasını ayrıntılı bir şekilde aktaran Akgül, mem- leketin bilişim politikalarıyla ilgili sorunları sıralıyor ve çözüm önerilerini de sunuyor. “Aktivistlere şifrele- me tekniklerini öğretmeliyiz!” diyen Mustafa Akgül Türkiye’nin İnternet’e bağlanması ve İnternet’in ge- lişmesi, yaygınlaşması için çok emek vermiş bir akti- vist akademisyen. Dernek kitabı Türkiye İnternet’ine verdiği emek için bir teşekkür simgesi olarak değerli hoca Mustafa Akgül’e armağan ediyor.

Kitabın önsözünde de söylendiği gibi, “tüm okuyu- cularımızı bu kültüre daha yakın durmaya, daha faz- la özgürlük için bilgiyi, tekniğin bilgisini keşfetmeye ve bunları diğer insanlarla paylaşmaya çağırıyoruz.”

Özgür e-kitap olarak yayımlanan kitabın basılı versi- yonu da yakında geliyor. Kitaba erişim için: http://ekitap.alternatifbilisim. org/hack_kulturu_ve_hacktivizm.html İstanbul Hackerspace’le ilgili ayrıntılı bilgi için: http://istanbulhs.org/ 139

İlkin kör karanlık ve günden süzülen ışık arasında APARTMAN bir yerlerde mayalanan, sonra sonra güvercinlerle dolu bir apartman boşluğunda köpürmeye başlayan BOŞLUĞUNDA bir anne delirmesini, kızının gözünden yazmıştır Leyla Erbil, Karanlığın Günü1 romanında. Bir gün gelmiş, aklının miadı dolmuştur annenin. Deliri- GÜVERCİN vermiştir kadın.2 Bunca yıllık akıllığını terk etmiş- tir. Başka bir saatin tıkırtılarına, başka bir dilin UÇURMAK mırıltılarına, başka kıvrılmalarına bedenin, başka akıntısına bilincin geçivermiştir. Eski yaşantıla- rı, birbirinin içine düzensiz bir biçimde yıkılmış Nihan Bozok ve giderek bulanıklaşmıştır geçmiş. Bir zamanlar, yaşlı kadının kişiliğine ve hayatına rengini veren, bugünse deliliğine delalet endişeler kalmıştır geriye. Parlak, sivri ve baş edilemez endişeler: “-Yastığımın “Leyla Erbil, 82 yaşında altında mı bak bakalım reşatlar? Yunan harbi başladı aramızdan ayrıldı. Yazarın son değil mi?... Başladı!... Başladı!...”3 “-Eyvah! Kaybet- tim onu, odam nerde?” “-Çalmışlardır, bilmem, ter- romanı “Kalan”, geçtiğimiz yıl liklerim nerde?” “Şu elmaları yastığımın altına sakla, yayımlanmıştı.” çalarlar.” 140

Romandaki kız Neslihan, aklını, hafızasını güver- cinlerle birlikte bir apartman boşluğunda uçuran yaşlı annesi Safiye’yi, “Süslü İzzet Paşa derler birinin hibesi”, “ustası, kalfası (Ermeni, Türk, Rum?)”, eski bir konaktan bozma olan deliler hastanesine yatır- mıştır. Hastane, ilkokul öğrencilerinin “ciğerlerini biraz önce dolduran o ders güvelerinin küflenmiş to- zundan kurtulacakları” okul bahçesine komşudur. Çocuklukla delilik benzer mi birbirine? Çat diye söyleyivermek açısından. Olabilir. Oh. Rahatlık. Ya- zar dip komşu kılmıştır çocuklukla deliliği birbirine. Bu eskinin konağı, şimdinin hastanesinin bahçesin- de bir de çeşme vardır, konak zamanından kalma. Çeşme başında, “biber mavisi, karanfil kırmızısı, yı- lan yeşili bidonlarıyla” kadınlar, çocuklar bekleşir, su götürmek için evlerine. Bazen de bu rengârenk su sırasına, “pantolonları üzerine sadece yağmurluk ge- çirmiş ağızları hep ıslak ve aralık, küçük kızlara, oğ- lanlara oralarını göstererek doyuma gelmek isteyen ve su içmek için sırada bekliyormuş gibi duran genç ya da moruk erkekler” karışırlar. Kara kara! Yazar o soruyu da sordurur okuyucuya: Kimi kapatırlar şu deliler hastanesine, kimi bırakırlar dışarda? Okuyucunun içinden geçirtir: Hazır bunca yanaşmışlarken deliler hastanesinin kapanına, birisi tutup tıkıverse ya şu adamları içeri ve salıverse ya içerdekileri dışarı. İyice arınsa ya o çeşmenin suyu. Daha bir renklense ya o su kuyruğu. Oh. Arı. Rengârenk.

Roman boyunca Neslihan, işte bu hastanede sık sık ziyaret eder anneciği Safiye’yi. “Anneme gittim:” Bu cümlecik hep bir köprüdür roman içinde. Sık sık tekrarlanır. Romanın bir kısmı, Neslihan’ın, kocası, kocasından başka yattığı adamlar, arkadaşları olan diğer kadınların dünyaları, kızı, doğacak torunu, Amerika’daki oğlu, arkadaş ziyaretleri, evi, boğuntu- ları, gitgelleri, yazdıkları, yazamadıkları, yaptıkları, yapamadıkları, iç sorguları, dış çekişmeleri, çelişkile- ri arasında sıçrar durur. Bu bölümler akıllar dünya- sında geçer. Diğer bölümler ise deli kadınların dün- yasındandır. Açık sözlü, dobra ve karmakarışık bu deliler dünyasına geçmek zordur. Önce, “pembe çilli, kızıl saçlı, pembe pembe etli, incecik çırılçıplak kırmızı kapitone sabahlığının içinde didik didik kırmızı tüyle- ri atlaslar gibi parlayan kıpkırmızı yakından bakınca kaşlarıyla haykıran kırmızı pullu gözleriyle merdiveni, bahçeyi, bahçede bir yeri korkunç bir şeyleri işaret eden ve sadece ‘valla ben de öyle diyorum’ demeyi unutma- mış olan” ve intiharına(?) dair ilkokul çocuklarının “kırmızı bir meleğin uçtuğunu söyledikleri” bir deli 141

“Karanlığın Günü’nde bir li kapılarını içlerinin bir bir. Dalıp dalıp bir şeyler çıkararak derinlerden ve kesinlikle yoksun o derin- anne delirmesini boşluğa yazan lerden çıkan şeyler herkesin anlamasından: Bir deli Leyla Erbil, başka öykülerinde kadın, “Almanyalı Yürüyen Müzeyyen”, hem yürür ve romanlarında da takip işeyerek koridorlar boyu, hem de durup durup emer plastik terliğini. Bir deli kadın, “kemane Memnune”, ettiği benzer bir güzergâhtan keman olmuş bizzat kendisi: “ÜÜÜÜÜ”. Bir deli geçirir kahramanlarını. Bu kadın, “ştrudel Safiye”, arar durur Erol’unu, hem de yer kendi bokunu. Bir akıllı kadın, “Hastabakı- güzergâh, yazarın öykülerinde cı Binnur”, bağırır güvenli suların oralardan: “ulan ve romanlarında sıkça üzerinde bok yenir mi pis karı, bir de Almanca biliyorsun be? Manyak karı elmalı pastaymış!...” yürüdüğü, bir kadının kendi olma arayışında karşılaştığı iki çatallı Neslihan yürüyerek bu dünyayı boydan boya, ulaşır yoldur. Bu iki çatallı yol izleğinde, anneciğinin deliliğine. O endişeli adaya: “-Artık at- maz beni sokağa değil mi? dedi, annem. -Atmaz atmaz bir kadının kendini bulmak için korkma, burası senin, burası devletin; kimse kimseyi dış dünyaya doğru salladığı atamaz! -Hangi devletin? -Bizim devlet hangisi ola- cak! -Kimin olursa olsun kim kime bedava bakar? İşte tüm bıçaklar, bir yerden sonra alyansım hani? Hani devlet ha?” O iğne deliği kadar kesmez olur ve kendini arayan küçük, nemli, kör kuytucukta, kendinin bilmedik sınırlarını yoklaya yoklaya hep kendisiyle eğleşir ve kadın tarafından bizzat kendisine illa ki eski, çürük bir şeyler bulup çıkarır ve elbet yöneltilirler, keskince.” yeni, parlak bir şeyler icat eder kendinde annesi… “Annemin bir “Hiii!” çekmesi, o güne değin hiç duyul- mamış, yürekler oynatan bir “Hiii hikmetinden sual kadın Şahinde’nin “konuşmadıklarından”, “dile ge- olmaz allahım! babam bu! gözünden bildim! babam tiremediklerinden!..” dolayı misafirhane basamakla- gelmiş!” demesi ve o kumru bozu, garibaldalı sarı göz rına açılmış “ciğer ciğer” “oyuklar”ı atlamak gerekir. güvercini babasının adıyla “Adil ağa!” diye çağırması”. Ve o muazzam fırtınalı açıklıkta, başkalarına, ikiyüz- Neslihan, konuşmayan bir deli kadının sırlarıyla lü ortak değerlere, dayatılanlara, ödevlere, görevlere, oyum oyum oyduğu bu siperi geçince ulaşır ancak ahlaka, annelere, babalara, oğullara, kızlara, gelinle- hastanenin “yemek, süt, sidik, sabun buğusu…” ko- re, damatlara, torunlara çarpa çarpa parçalanır anne- kusuna. Böylece, annesinin ve diğer deli kadınların si, her bir parçası o bilindik sınırlara savrulur, çokça seslerine varır. Varır varmaz “küp gibi gerili karnı parçası ihlal eder, yok eder sınırları… “Bizi unut- yarılırcasına” güler ve fırlar sandalyenin üstüne bir masın, avunsun diye getirdiğim fotoğrafı gösterdim: deli kadın Emine. “Orasına vurarak”, başlar ilkokul Annem, Sadrettin, ben, Serhat, Bilge. Boş boş baktı, çocuklarını, kendince, taklit eden tiradını atmaya: kendini gösterdi: -Bu Cemal Efendi’nin karısı Safiye “Ey gençlik, eyyy gençlik ey öğretmen, öğretmenim değil mi?” korkma sönmez istiklal bu vatan göklerde yaşşaa Ey Türk öğretmeni, Türk öğretmeni senin adın Türk- Neslihan için bir bakıma kapalıdır, ulaşamazlıktır, tür Türk senin ellerine teslim ettim ırzımı vatanımı kıskıvraklıktır, çaresizliktir annesinin deliliği. Başka ey geleceğin kanlarıyla suladığım damarlar akarak bir bakımaysa, dışa vurukluktur, şaşırtıcılıktır, ol- bin yaşa bin yaşa kurban olsun Allahıma bu kasa bu madık hallerdir annesinde gördükleri. Ama illa ki kasa çocukk çoooocuuuukk öğretmennn öğretmennn bir başkalıktır Neslihan’ın annesinde hissettiği. İç bana bi cıgara parası ver de al canımı öğretmenim burkarak ve hızla elinden kayıp gitmesi bir annenin. bi cıgara parasına al emanetini öğretmenimmmm”. Tutamamak onu bir türlü. Kaybolması geçmişin, hiç Neslihan’ın annesini ziyaretleri sırasında gördüğü olmaması ihtimali geleceğin. Çocuğu olmaklıktan deli kadınlar, çoktan terk etmişlerdir ortak tekrarlar çıkıp yabancı düşmek bir anneye. Tutup da anne- denizinin güvenli sularını ve açmaktadırlar kilit- sinin delirmesi bir insanın. O ne garip, ne acılı şey 142 o öyle: “Baktım, bir yerini gösterdiğini sandı, hiçbir bir kadının kendini bulmak için dış dünyaya doğru şey göstermedi? Gözlerimin içine diken gibi batırmıştı salladığı tüm bıçaklar, bir yerden sonra kesmez olur gözlerini ama görmüyor gibiydi; beslemeye başladım; ve kendini arayan kadın tarafından bizzat kendisi- iştahla yiyordu.” Güvenli suların oralardan bir has- ne yöneltilirler, keskince. Karanlığın Günü’nde de ta bakıcının sesi yine. “-Abla, annene çok yedirmesen böyledir biraz. Neslihan, bir taraftan otoriteden, iyi edersin, sıçar batırır gene!...” Neslihan’ın göğsüne ötekinden, toplumsal beklentilerden, ikiyüzlülük- batmış buruk, kederli bir çekirdek çatlar; öfke ve ille ten, tutarsızlıktan, kendine biçilenlerden, üstüne de çaresizlik çıkar açığa. tam oturmayanlardan, kibirden, aidiyetten dokunan bir kumaşı yırtmaya çalışırken, diğer taraftan anne- Oysa annesi elma yemek istedi de yiyemedi diş- sinin deliliğine eşlik eder. Yaşlanmanın, bunamanın, sizlikten diye, hastaneden alıp dişçiye götürmüş- unutmanın, endişenin beşiğinde sallanan annesinin tü Neslihan onu. Takma dişler yaptırmıştı. Acıyor sadece başkalarını değil, kendini bile inkâr eden de- mu? diye sormuştu da dişçi, acımıyor demişti annesi liliği sırasında bulup okuduğu günlüğü, Neslihan’a, güvercin sesleri çıkararak “Gu gu guuu!”. Sonra da annesinin de, kendisinin de ve belki kendini bulma evde yastığının içine sakladığı hatıra defterini iste- yolunda kendini inkâr eden başka deli kadınların da mişti yaşlı kadın. Heyecanlanmıştı Neslihan, anne- bizzat yırtmaya çalıştıkları o kumaştan dokunmuş sinin geçmişini, sakladığı şeyleri okuyacaktı. Defteri olabilecekleri olasılığını gösterir. Ama hiçbir zaman bulup çıkarmıştı yastığın içinden. 1930 yılından kendini aramayı böylece başladığı yere döndür- kalma bir hatıra defteriydi. İlk sayfasında üç resim mez Leyla Erbil romanlarında ve öykülerinde. İti- kendinde basılı olaraktan defterin: “Reisicumhuru- raz, mutlaka içinde başka dokuma tezgâhlarının da muz Gazi Mustafa Kemal Hazretleri”, “Meclis Reisi: var olduğu bir dünyaya açılır. Sözgelimi Karanlığın Kâzım Paşa” ve “Başvekil: İsmet Paşa”. Sonraki beş Günü’nün sonunda, Neslihan, bir güvercin olarak on sayfada annesinin yazıları. Sıradan günlük şeyler. düşünmektedir artık annesi Safiye’yi. Masmavi gök- Ermeni, Rum, Türk komşuluklar, biraz düşmanlık, yüzünde istediği gibi uçma hakkı her zaman kendin- biraz dostluk onlarla. Kışlık yakacak derdi. “Ka- de saklı bir güvercin. dir Gecesi”, “Hıdrellez Bayramı”, “Amele Bayramı”, “Kırlangıç Fırtınası”, “Merelot”, “Hamparsun”, “Pas- kalya”… Muhacirlik. Endişeler: “Yine Yunan belası Notlar mı acaba?”. Manastır’daki çocukluk yaşantısı. Ko- 1. Leyla Erbil, Karanlığın Günü, İstanbul: Türkiye İş canın maaşına zam. İstavroz çıkarırken yakalamak Bankası Kültür Yayınları, 2009. küçük oğlunu ve bir kez de donunu çıkardığında bir 2. Benim romanda annede delirme olarak anladı- kızın. Nasıl terbiye edilecek bu oğlan? tasalanma- ğım durum, bunama olarak da okunabilir. Roman, ları. Adamları çekiştirmeleri kadınların. Hamilelik her iki okumaya da -ve elbette başka okumalara da- tekrar. Aşerme. Lizöz ve sabahlık dikilmesi. Mene- açıktır. Bir yaşlı kadını bunama ve delilik arası bir men’deki bağların satılması. Görümceler. Eltiler. Eve konumda yazma meselesi, Leyla Erbil’in başkaca gelen misafirler. Piknik komşularla. Son sayfalarda yazılarında da görülür. Örneğin, Gecede’de yer alan takvimler, Fransızca olarak önemli günler, yine ken- Ayna öyküsü ve Eski Sevgili’de yer alan Bunak öykü- dinde basılı olaraktan defterin. Ve aradığını bulama- sü de benzer bir mesele etrafında örülmüşlerdir. mıştı Neslihan. Sordu: “Bu kadar boş olabilir miydi 3. Aksi belirtilmedikçe metinde yer alan alıntılar, annemin “muhtırası,” bu kadar suçsuz? bomboş! tam- Karanlığın Günü’ndendir. Romanda böyle olmama- takır aşksız! bilmeden! Hiç yaşamamış!... yaşanmamış! sına rağmen, bu metinde italik olarak yazılmışlardır. Yaşamamış annem!?!...” Yine romanda, kimi zaman düzyazı, kimi zaman ise alt alta dizeler biçiminde yazılmalarına rağmen, bu Karanlığın Günü’nde bir anne delirmesini böylece metinde hepsi düzyazı biçiminde yazılmışlardır. boşluğa yazarken Leyla Erbil, başka öykülerinde ve 4. Nurdan Gürbilek, bu iki çatallı yolu, “Çiftkalpli romanlarında da takip ettiği benzer bir güzergâhtan Yapıt: Tiksinti ve Çilekeşlik, Kendi ve Öteki” baş- geçirir Neslihan’ı ve annesi Safiye’yi. Bu güzergâh, lıklı yazısında, Leyla Erbil’in Cüce’sine odaklanarak yazarın öykülerinde ve romanlarında sıkça üzerinde tartışır. Nurdan Gürbilek, Kör Ayna, Kayıp Şark: yürüdüğü, bir kadının kendi olma arayışında karşı- Edebiyat ve Endişe, İstanbul: Metis Yayınları, 2004, laştığı iki çatallı yoldur.4 Bu iki çatallı yol izleğinde, sf. 211-242. 143

Hatice Meryem Amargi’ye yazacak dediğinde Pı- YAPIŞTI nar, inanamadım. Nedense. Başka nereye yazacaktı aslında tabii! Yeni çıkmıştık o zaman, kim okuyor- CANIMIZA du, kim biliyordu ki bizi… İşte feminist arkadaşlar, onlar bile değil hatta. O kenarcıkta çıkan amatör halimize nasıl yakışmıştı. Bu yazıları bir hediye gibi KELİMELER… kabul ettim. Feminist bir dergi kendi dilini bulmaya çalışırken yanında durup gülümseyerek cesaret veren yazılardı. Kadın olmanın derinliklerine çağıran yazı- Aksu Bora lar. Anneler hakkında, kardeşler, çocuklar, kıskanç- lık, neşe, yanılma, hatırlama… hakkında. O yazıları ve başkalarını, Aklımdaki Yılan kitabında topladı. O güzelim “Onu güldürmeye bayılıyordum. Zaman tam o gülerken dursun istiyordum. İçindeki sevin- ci her şeyden çok önemsiyordum” sözlerinin geçtiği At Kürt Uçurtma Şenlik öyküsü de oradaydı, Kadın Kadına Bir Hesaplaşma da (ah Meryem, o öykünün beni hala nasıl ağlattığını biliyor musun?)

Sonra uzuuun bir ara. Yazmaya değil ama kitaplara. Ve sonra küçücük, mücevher gibi bir kitap: Beyefendi.

Sanki onca zaman, onca hikaye birikmiş birikmiş, Hatice Meryem diye biri var, biliyorsunuz değil mi? süzülmüş, ayrılmış, birleşmiş, sıkışmış… Sanki artık Yazıyor. Müthiş yazıyor. Siftah diye başlamıştı, öykü- bir jeolojik olay karşısındayız, bir yazarın olgunlaş- lerle. “Hidayet abla yudu onu, ağlaya ağlaya” diye. masından çok. Dünyayı bedeninden geçirip anlıyordu, öyle anlatı- yordu. Öyle anlattığı için anlıyorduk biz de. Evleri, Beyefendi öykü değil, roman değil, şiir değil, “anla- odaları, mutfakları, kahve fallarını, banliyö trenlerin- tı” mı demek lazım? Methiye işte, kendisi söylemiş. deki bakışmaları, küçük kızların büyük endişelerini… Hem de ne methiye. Bir aşk hikayesi gibi. Canını öyle yakar ki, can acısı artık başka bir şeye, zonkla- Ben ilk o kitabını okumuştum, Siftah’ı. O kadar genç maya dönüşür. Kadın, bu can acısının içindedir ama birinin böyle bir şey yapabilmesi, hadi yaptı diyelim, yine de “kurban” değildir. Acısını, öfkesini, sevgisi- bir de bunu anlatabilmesi çok heyecan vericiydi. De- ni, anlayışını ve arzusunu zerafetle taşır. “Siz, biz, bir vam edebilir mi, yorulur mu, kırılıp vazgeçer mi… de kelimeler” der. Sonra kelimeler gelir. Demeye kalmadı, Sinek Kadar Kocam Olsun, Başım- da Bulunsun dedi. O zaman anladım ki vazgeçmeye- Beyefendi, her şeyden önce, çok güzel bir metin. cek. Kadınlar için hayat bilgisi kitabıydı Sinek Ka- Öyle böyle değil. Sonra, müthiş bir kadın manifes- dar Kocam… Kadının kadına fısıldadığı. Fısıldarken tosu. Öfkenin kadın hali. Anlamadan, sevmeden, biraz kıkırdadığı, belki göz kırptığı. Şefkatle kolunu arzudan apayrı yerlere gitmeyen bir öfke. Onlarla omzuna doladığı. Gözyaşını silip onu güldürdüğü. sarılıp sarmalanmış, onları saran bir öfke. Bazen güngörmüş bir abla, bazen yaramazlığa çağı- Ben böyle bir şey okumadım. ran kız kardeş, en çok da halden anlar arkadaş. Beyefendi/Erkeklere Methiye İnsan Kısım Kısım Yer Damar Damar’da, “varlığıyla Hatice Meryem yokluğu bir” Kozluklu’yu anlattı. O anlatınca artık Çizgiler: Zeynep Özatalay varlığıyla yokluğu bir olmaktan çıktı Kozluklu. Bir İletişim Yayınları, 2013. yer oldu, insanlar oldu, özlemler ve içerlemeler oldu. Demek böyle bir şeymiş dedik biz okurlar, demek borcamlar, kendilerini anlatacak birini beklermiş, anlatıldıklarında artık başka bir şey olurlarmış.