T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAŞBAKANLAR: SOSYO-EKONOMİK GEÇMİŞLERİ, SİYASAL DÜŞÜNCELERİ VE PERFORMANSLARI

Burcu SARAÇOĞLU

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman Doç. Dr. Mehmet Akif ÇUKURÇAYIR

Konya 2009

İÇİNDEKİLER Sayfa No BİLİMSEL ETİK SAYFASI...... v TEZ KABUL FORMU……………………………………………………vi ÖZET...... vii ABSTRACT...... viii KISALTMALAR...... ix GİRİŞ...... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SİYASAL SİSTEM ve BAŞBAKANLIK KURUMU

1.1. Cumhuriyet Döneminde Siyasal Sistem…...... …...... …...... …..3 1.1.1. 1924 Anayasası…...……………………...... ……...... ………4 1.1.2. 1961 Anayasası…………………………………...... …...7 1.1.3. 1982 Anayasası………………………………...... …...9 1.2. Başbakan Kimdir ve Görevleri Nelerdir...... 10 1.2.1. Başbakan Kimdir?...... 10 1.2.2. Başbakan’ın Görev ve Sorumlulukları…………………...... 11

ii İKİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAŞBAKANLAR: SOSYO- EKONOMİK GEÇMİŞLERİ, SİYASAL DÜŞÜNCELERİ ve PERFORMANSLARI 2.0. Giriş…………………………………………………………..…...15 2.1. İsmet İNÖNÜ (1884-1973)……………………...…………….....20 2.2. Ali (1880-1943)……………………..………...…28 2.3. Celal BAYAR (1883- 1986)…………………………..………....31 2.4. (1881- 1942)………………………..…..….….38 2.5. Şükrü SARAÇOĞLU (1887-1950)……………………..…….....42 2.6. (1889- 1950)……………………………...….….47 2.7. (1886- 1960)………………………………..…....50 2.8. Şemsettin GÜNALTAY (1883- 1961)…………………...….….53 2.9. (1899- 1961)………………………...... 55 2.10. Cemal GÜRSEL (1895- 1966)…...... ………………….……….64 2.11. Emin Fahrettin ÖZDİLEK (1898- 1989)……………….……….67 2.12. Suat Hayri ÜRGÜPLÜ (1903- 1981)…………………….……..68 2.13. Süleyman DEMİREL (1924- ..)…………………………...... …70 2.14. (1912- ..)…………………………………………..77 2.15. (1906- ..)……………………………………...….80 2.16. (1919- ..)…………………….………………….....83 2.17. Bülent ECEVİT (1925- 2006)…………….……………………..85 2.18. (1904- 1990)……………….…………………..…92 2.19. Bülend ULUSU (1923- ..)…………………...... …………...…94 2.20. (1927- 1993)…………………….………...…….96 2.21. Yıldırım AKBULUT (1935- ..)………………….…………...…102 2.22. Mesut YILMAZ (1947- ..)……………………….……...…...…103 2.23. Tansu ÇİLLER (1946- ..)…………………………..…………...106 2.24. (1926- ..)………………….…………....109 2.25. Abdullah GÜL (1950- ..)…………………………….……….....113 2.26. Recep Tayyip ERDOĞAN (1954- ..)………………….………..116

iii

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

BAŞBAKANLARIN LİDERLİK ÖZELLİKLERİ FARKLILIKLARI ve BENZERLİKLERİ

3.1 Liderlik ve Liderlik..………………………………………....………121 3.2 Liderlik Türleri…………………………….………………………...124 3.2.1 Otokratik Lider……………….………………………….124 3.2.2 Demokratik ve Katılımcı Lider…..………………………125 3.2.3 Tam Serbesti Tanıyan Liderler……..…………………….126 3.2.4 Karizmatik Lider……………………....………………….126 3.3 Siyasal Liderlik….…………………………………...……………….127 Sonuç……………………………………………………..………………130

Kaynakça ……………………………………………………...... ……….134 Özgeçmiş …………………………………………………………...... 145

iv

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Burcu SARAÇOĞLU

v

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Burcu SARAÇOĞLU tarafından hazırlanan Cumhuriyet Döneminde Başbakanlar: Sosyo-Ekonomik Geçmişler, Siyasal Düşünceleri ve Performansları başlıklı bu çalışma 30/10/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Doç.Dr. Mehmet Akif ÇUKURÇAYIR

Yrd.Doç.Dr. Mehmet GÖKÜŞ Yrd.Doç.Dr. Hacer Tuğba EROĞLU

vi

ÖZET

Bu çalışmanın konusunu; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarının, Türkiye’nin sosyo-ekonomik durumuna göre nasıl hareket ettikleri, konumları için neler yaptıkları ve siyasal düşünceleri oluşturmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana süre gelen başbakanlık görevi, hem hükümetin, hem de icraatlarının yönetilmesine yardımcı olmuştur. Çalışmada, başbakanlık sisteminin ne olduğu ve Türkiye’deki gelişimi ile birlikte, başbakanların tek tek incelemesi bulunmuştur.

Cumhuriyet Dönemi Başbakanları, genelde spesifik olarak incelenerek günümüze kadar bir çok kaynakta yer bulmuştur. Ancak geniş kapsamlı bir inceleme konusu oluşturulmamıştır. Cumhuriyet Dönemi Başbakanlarının o dönemden, günümüze kadar ki gelişmeleri Türk Siyasi Hayatı için önemli bir konudur. Günümüze kadar Türkiye’nin başından, başbakanlarıyla beraber birçok olay geçmiştir. Bunlar karşısında bile Türkiye kendini gösteren önderleriyle ayakta kalmıştır. Bu çalışma, anılan neden ve durumlarla, Başbakanların sosyo- ekonomik geçmişlerini ve düşüncelerini geniş bir şekilde gündeme taşımayı amaçlamaktadır.

vii

ABSTRACT This study shows that : Prime Ministers of the Republic of , how they move according to Turkey's socio-economic status , what they do for their position and their political thought. Since the begining of republic, taks of prime ministers and the government, helped to manage the performance of goverment. This study show that system of ministery and its developments in Turkey with review of all its Minister.

Nowadays Prime Minister of the Republic period took place in a lot of sources but without a comprehensive research. Prime Ministers of turkish republic, from the begining until today is an important issue for turkish political life. hitherto lots of event have been happened in turkey with its ministers.Although Turkey has managed to remain stand out with its leaders. This search is intended to carry Turkish Prime Ministers of the socio-economic background and their thoughts on a broad agenda.

viii

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri a.g.e. : Adı geçen eser a.g.m. : Adı geçen makale a.g.d. : Adı geçen dergi a.g.t. : Adı geçen tez AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi ANAP : Anavatan Partisi AP : Adalet Partisi C : Cilt CGP : Cumhuriyetçi Güven Partisi CHP : Cumhuriyet Halk Partisi CKMP : Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi DB : Dünya Bankası DP : Demokrat Parti DSP : Demokratik Sol Parti DTP : Demokratik Toplum Partisi DYP : Doğru Yol Partisi Ed : Editör FP : Fazilet Parti HF : Halk Fırkası HP : Hürriyet Partisi MC : Milliyetçi Cephe MDP : Milliyetçi Demokrasi Partisi MGK : Milli Güvenlik Konseyi MHP : Milliyetçi Hareket Partisi MKP : Milli Kalkınma Partisi MKYK : Merkez Karar Yönetim Kurulu

ix MSP : Milli Selamet Partisi MTTP : Milli Türk Talebe Birliği RP : Refah Parti s : Sayfa SCF : Serbest Cumhuriyet Fırkası TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi TCF : Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası TOBB : Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TÜSİAD : Türk Sanayicileri ve İşadamları

x GİRİŞ

Antik Yunan'da demokrasi soyluların, varlıklı sınıfın yönetimiydi. Halkın ve kölelerin; oy, söz hakkı yoktu. Ancak on yedinci yüzyıl sonlarına doğru halk ve özgürlüğüne kavuşan köleler, Fransız Devrimiyle; oy, söz, seçilme ve seçme haklarına kavuştular. Demokrasi kavramı ancak bundan sonra kontra demokrasiden kurtuldu. Bunun içindir ki, günümüzde halkın katılımı olmadan demokrasiden bahsetmek olanaksız hale geldi. Demokrasilerde özgürlük bir amaçtır. Demokrasinin amacı, halkın tam anlamıyla özgür olmasıdır. Bu da halkın seçtiği liderlerin yönetimiyle olur. Liderler ne kadar halka yakın, ne kadar halkın içinden olura, halkın duyacağı memnuniyet ve kurulacak refah düzeni bir o kadar sağlanmış olur. Siyasetçilerin kişisel tavrı ve liderlik üslubu bütün dünyada siyaset kurumunun meşruiyetini, otoriter rejimlerden demokrasiye geçişleri ve demokrasinin istikrarını etkiler. Bu yüzden sosyal bilimlerde ileri olan ülkelerde 'siyasal liderlik' çalışmaları siyaset biliminin alt disiplini olarak kurumsallaşmış ve konu üzerine geniş bir literatür üretilmiştir. Türkiye'de ise; siyasal liderlik yerleşik/ileri demokrasilerde olduğundan daha önemli bir role sahiptir. Türkiye'de siyaset lider merkezlidir. Merkeziyetçi yönetim anlayışını yansıtan yasal-kurumsal altyapı, siyasal alana sürekli olarak müdahale edilmesi nedeniyle partilerin kurumsallaşamaması ve Türk siyasetinin temel karakteristiklerinden biri olan popülizm bunun nedenlerindendir. Hal böyleyken siyasal liderliğin çağdaş Türk siyaseti ve demokrasisi üzerine etkilerini bütünlüklü bir biçimde inceleyen yetkin akademik çalışma yok denecek kadar azdır. Türkiye gibi, birçok badire atlatmış ve yeni baştan inşa edilmesi gereken bir ülke için, tüm yetkilerin toplandığı bir makam olan Başbakanlık görevi, yerine getirilmesi zor görevlerle dolu bir pozisyondur. Türkiye Cumhuriyeti geçmişine baktığımızda, Başbakanlık koltuğuna oturmuş liderlerimiz, gerek kitle iletişim araçlarıyla, gerek sosyal yaşantılarıyla, gerekse Türkiye Cumhuriyeti Devleti için yaptıklarıyla kendilerinde söz ettirmiş,

1 kimi zaman halkın gönlüne taht kurmuş, kimi zamansa eleştiri oklarına maruz kalmış kişiliklerdir. Türk Halkı, 600 yıllık padişahlıktan sonra, büyük bir şans olarak Atatürk gibi bir büyük liderle Demokrasiye kavuşmuştur. Atatürk’ten sonra toplum olarak lider arayışımız sürmüş ve bu arayış günümüze kadar son derece dalgalı bir süreçte, iniş çıkışlar yaşanarak süregelmiştir. Son dönem siyasi liderler, imajlarını geliştirmek ve seçimler konusunda öne çıkmak için çeşitli kitle iletişim araçları kullanmaya başladılar. Bunun başında televizyon gelmektedir. Yayılma alanının en hızlı olduğu bu mecrayı keşfeden liderler yıllardır çeşitli seçim propagandalarını televizyonla kullanmaya başladı. Sonrasında özel danışmanlar yardımıyla jest ve mimiklere gelen hareketler, kılık kıyafet gibi karşı tarafı etkileyecek pek çok ince noktayla liderler, kendilerini göstermeye başladılar. Türkiye'de demokrasi, siyasi lider demokrasisi olmaya devam ediyor. Siyasi liderlerin düşünsel yapısı, dünya görüşleri, takip ettikleri amaçlar, liderlik üslupları ve stratejileri siyasal hayatımıza damgasını vuruyor. Gündelik hayattaki söz ve davranışları siyasal rejimimizi bir meşrutiyet krizinin eşiğine getirilebiliyor veya böyle bir krizin önlenmesini sağlayabiliyor. Siyasi liderler yalnız yakın tarihlerde ve bugün değil, geçmiş dönemlerde de siyasal hatta önemli roller oynadılar. Bu hem, tek-partili dönemde hem de çok-partili dönemde böyle oldu. Oysa, Türk demokrasisi üzerinde silinmez izler bırakan bu siyasi liderler hakkında atraflı bir çalışma yoktur Bu tezin amacı, cumhuriyet dönemi başbakanlarını sosyo-ekonomik açıdan incelemek, siyasi yaşamları boyunca ülke, halk ve demokrasi adına ortaya koydukları çalışmaları araştırmak ve düşüncelerini teze yansıtmaktır. Tez üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, Cumhuriyet döneminde siyasi gelişmeler, anayasalar, içerdiği maddeler ve Başbakan kimliği ve Başbakanın görevleri konusu incelenmiştir. İkinci bölümde; Cumhuriyet Dönemi Başbakanları’nın biyografileri yer almaktadır. Tüm kişisel yaşantıları ve siyasi hayatları dahil edilmiştir. Son olarak üçüncü bölümde, siyasal süreçte liderlerin rolü irdelenmiştir. Bu konu başlığında ise, liderlik kavramı ve türleri incelenmiş, buna göre liderlik özelliği taşıyan bazı başbakanların hangi tipte lider oldukları incelenmiştir.

2

BİRİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE SİYASAL SİSTEM ve BAŞBAKANLIK KURUMU

1.1 Cumhuriyet Döneminde Siyasal Sistem

Osmanlı İmparatorluğu’nun yaşamı 23 Nisan 1920’de ’da Büyük Millet Meclisi’nin toplanması ve yeni devletin kurulması ile son bulmuştur.1 Anacak bazı muhalefet gruplarının Mustafa Kemal Paşa’nın şahsına yönelik saldırıya geçmesi, Mustafa Kemal Paşa’nın bir siyasi parti kurma fikrini perçinlemiştir. Mustafa Kemal Paşa, 6 Aralık 1922 tarihinde Halk Fırkası adı altında yeni bir siyasi parti kuracağını açıklamıştır. 11 Eylül 1923 tarihinde ise, Halk Fırkası resmen kurulmuş, bununla birlikte daha simgesel bir tarih olan nizamnamenin kabul edildiği gün olan 9 Eylül günü Halk Fırkası’nın kuruluş günü olarak kabul edilmiştir. Yeni kurulan partinin henüz bir programı yapılmamıştır. Ancak kabul edilen nizamnamenin “umumi esaslar” kısmında partinin amaçları belirtilmiştir. Buna göre, Halk Fırkası, ulusal egemenliğin halk tarafından ve halk için uygulanmasına yol gösterecek, Türkiye’yi çağdaşlaştıracak ve hukuk devletini egemen kılacaktır. Parti, halk tanımını herhangi bir sınıfa mal etmiyor, aksine sınıflar üstü bir halk tanımında yola çıkarak, her cins ayrıcalığa karşı olduğunu açıklamıştır. 2 İlerleyen dönemlerde Halk Fırkasında çıkan anlaşmazlıklar, Mustafa Kemal Paşa’nın talebiyle İcra Vekili Heyeti’ni (hükümet) görevden uzaklaştıracak, siyasi bunalım yeni İcra Vekili Heyeti’nin kurulamaması üzerine derinleşmiş olacaktı. Mustafa Kemal Paşa sonuçlarını ve çözümünü önceden düşünüp hazırladığı, yeni bir hükümetin kurulamaması gibi derin bir siyasi bunalımı bizzat yaratarak, uzun

1 Cahit TALAS, Türkiye’nin Açıklamalı Siyasi Politika Tarihi, Bilgi Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, Şubat 1992, s. 63 2 Cemil KOÇAK, “Siyasal Tarih (1923-1950)”, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), Ed: Sina AKŞİN, Cemil KOÇAK, Hikmet ÖZDEMİR, Korkut BORATAV, Selahattin HİLAV, Murat KATOĞLU, Ayla ÖDEKAN, Cem yayınevi, 7.Basım, , Ekim 2002, s. 131-132

3 zamandan beri gerçekleştirmek istediği, fakat bunun için uygun bir fırsat yakalamaya çalıştığı siyasal amacına oldukça yakınlaşmıştı. Onun görüşüne göre sorun anayasadan kaynaklanıyordu.3 Yeni devletin ilk anayasası olan Teşkilatı Esasiye Kanunu 20 Ocak 1921’de kabul edilmiş ve on gün içinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sadece bir anayasa niteliğini taşımakta, devletin kuruluşunu, işleyişini örgütlemektedir. Yasama, yürütme ve yargı erklerine ilişkin düzenlemeler ile yetinilmiştir. İstilacı düşmana karşı bir ölüm kalım savaşının yürütüldüğü bu dönemde devletin hukuksal yapısının düzenlenmesi, hak ve özgürlükler konusu ele alınmamış, bu, sonraya bırakılmıştır. 4 1921 Anayasası 23 maddeden oluşan ve teknik bakımdan pek çok yetersizlikler olan bir anayasaydı. Ancak tarihimiz ve günümüz açısından sonsuz önemi ve ağırlığı, özellikle ilk üç maddesinde ortaya çıkan anlayıştan gelmektedir. Zira bu anayasa egemenlik hakkını “kayıtsız ve şartsız olarak” ulusta gören ilk anayasamızdır. Halkın geleceğini, mukadderatını kendinin yönetimine bırakmaktadır.5 28 Ekim akşamı Çankaya’da yapılan toplantıda, ertesi gün Cumhuriyet’in ilan edilmesi kararlaştırıldı. O gece Mustafa Kemal Paşa ve İsmet Paşa birlikte, Teşkilatı Esasiye Kanunu’na ilişkin gereken değişiklik önerisini hazırladılar. Böylece Anayasa, “Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti Cumhuriyettir” hükmünün konulması için bir yasa önerisi de hazırlamış oldu. 29 Ekim’de toplanan Halk Fırkası Meclis Grubu’nda önerinin kabulü üzerine Türkiye Büyük Miller Meclisi de aynı gün yapılan toplantıda Cumhuriyet’in ilanı önerisini benimsedi. Yine aynı gün yapılan seçimde Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı seçildi. 6

1.1.1 1924 Anayasası

İkinci TBMM, seçilmesinden bir süre sonra yeni bir anayasa yapmak için çalışmalar başladı. Kanuni Esasi henüz yürürlükten kaldırılmamıştı ve 1921

3 A.g.e.., s. 134 4 TALAS, a.g.e., s. 64 5 Toktamış ATEŞ, Biz Devrimi Çok Seviyoruz, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Haziran 2004, s.133-134 6 KOÇAK, a.g.e.., s. 134

4 Anayasası da ihtiyaçlara yanıt veremeyecek kadar kısaydı.7 İmparatorluk ve saltanat da kaldırıldığına göre, devletin gereksinmelerine cevap verecek ve toplumu yönlendirecek yeni bir anayasanın yapılması, bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. İkinci TBMM yeni rejimin anayasasını kabul etmeden önce, anayasa hukuki yönden önemli olan üç yasa çıkarmıştır. Bunlardan biri, askerlikle milletvekilliğinin aynı kişide birleşmeyeceğin, ikincisi, tüm okulların Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmasına ve üçüncüsü de hilafetin kaldırılmasına ilişkin yasalardır. Anayasa, Meclisin 20 Nisan 1924 günlü toplantısında kabul edilmiştir. 1924 Anayasası bazı değişikliklere uğramış ise de, 1961 Anayasası çıkana kadar yürürlükte kalmıştır. 1924 Anayasası, kısa, basit, sağlam yapılı ve kendi içinde tutarlı bir Anayasadır. 8 1924 Anayasası, meclis hükümeti ile parlamenter rejim arasında karma bir sistem kurmuştur. Bu sistem “kuvvetler birliği ve görevler ayrılığı” olarak adlandırılabilmektedir. 1924 Anayasası, parlamenter sistemin temel ilkelerinden biri olan hükümetin kolektif sorumluluğu ilkesini açıkça kabul etmiştir. Yani Bakanlar Kurulu, hükümetin genel politikasından birlik sorumlu tutulmuştur. 1924 Anayasası sert bir anayasadır. Anayasa değişikliği nitelikli çoğunluklara bağlanmış, değiştirilemeyecek (1. madde) maddeler getirilmiştir. Ayrıca hiçbir kanunun anayasaya aykırı olamayacağı anayasada yer almıştır. Ancak aykırılığı denetleyecek bir yargısal mekanizma ön görmemiştir. 1924 Anayasası, hükümetler konusunda “tabii hak” anlayışını benimsemiştir. Demokratik bir anlayışa sahip olmakla beraber, bir çoğulcu demokrasi değil, 1924 Anayasası çoğunlukçu demokrasi anlayışını yansıtmaktadır. 9

Genel Özellikleri • Devletin dini İslam, dili Türkçe ve başkenti Ankara’dır. • Türkiye bir Cumhuriyettir. • 1921 Anayasasındaki “Milli egemenlik”, “Tek meclis”, “Meclis üstünlüğü” ve “Güçler Birliği” ilkeleri devam ettirilmiştir.

7 Ankara Murat İnsan Kaynakları Merkezi, Hukuk Ders Notları, Murak Açıköğretim Yayıncılık, Ankara, 2006, s. 3 8 Şeref GÖZÜBÜYÜK, Anayasa Hukuku, Turhan Kİtabevi, 11. Baskı, Ankara, 2003, s.125 9 Fikret IŞIK, Hukuk Kamu Yönetimi, Nobel Yayınları, 1. Baskı, Ankara, Ocak 2004, s. 41-42

5 • Cumhurbaşkanı, TBMM içinden 4 yılda bir seçilecek. Aynı kişi ikinci defa cumhurbaşkanı seçilebilecek. • TBMM üyeleri 4 yılda bir seçilir. Seçme ve seçilme hakkı yalnız erkeklere verilmiştir.

1924 Anayasasında Yapılan Değişiklikler • 1928’de “Devletin dini İslam’dır” maddesinin çıkarılması, • Seçmen yaşının 18’den 22’ye çıkarılması, • Toprak reformunun yapılması, • Ormanların devletleştirilmesi • 1934’de Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkının verilmesi, • 1937’de Atatürk İlkerlerinin anayasaya girmesidir.

Demokratik bir siyasal rejimi simgeleyen kurumların başında birden fazla partiden oluşan bir parlamentonun varlığı gelir. Ama bu gerekli, fakat yeterli değildir. Sağlıklı bir demokraside partilerle birlikte, özgür düşünce, özgür üniversiteler, canlı ve bilinçli bir komuoyu, özgür basın ve sendikacılık, kooperatifçilik ve özgür dernekler vazgeçilemez kurumlardır. Bunların yanında azınlığın hakları yasal güvence altında olmalı, mahkemelerin bağımsızlığı sağlanmalı, yasaların insan haklarına ve anayasaya uygunluğu denetlenebilmelidir. 1946’da başlayan demokratikleşme hareketi bu kurum ve oluşlara ulaşamamış olduğu için eksik kalmıştır. Siyasal partiler kurulmuş, onların demokratik yaşamın vazgeçilmez kurumları olduğu benimsenmiştir. Fakat yukarıda saydığımız kurumların çoğu, yeterince oluşmamış bulunduğu için demokrasiye geçiş eksik kalmıştır. 1946’dan 1950’ye gelinip (14 Mayıs 1950’de) Türkiye’nin yaşamında ilk kez özgür bir seçim sonunda iktidarın değişmesi olayı gerçekleştiği zaman, demokrasinin ancak başlangıcına ulaşılmıştır. 10 1954 seçimlerinden sonra, Demokrat Parti’nin iktidar muhalefet arasındaki ilişkileri düzenleyen, parlamenter sistemin işlemesini sağlayan kural ve gelenekleri yeterince dikkate almaması ve çok partili döneme geçtikten sonra demokratik

10 TALAS, a.g.e., s. 67

6 düzenin gelişmesi beklenirken, Meclisin üstünlüğü ilkesinin aşırı bir biçimde kullanılması, sert önlemler alınması, tepkilere yol açmıştır. Böylece ortaya bir anayasa sorunu ortaya çıkmıştır. 1950-1960 dönemi sonlarına doğru, Meclis çoğunluğunun bir baskı aracı olarak kullanılmasına, karşıt düşüncelerin cezalar ağırlaştırılarak, özgülükler kısıtlanarak önlenmek istenmesine karşı duyulan tepki ve huzursuzlukların artması üzerine, 27 Mayıs 1960’da ordu ülkenin yönetimine el koymuştur. 38 subaydan kurulu Milli Birlik Komitesi, TBMM’yi kapatmış, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri ile iktidar partisi milletvekillerini tutuklamış, çoğunluğu sivillerden oluşan bir hükümet kurmuştur. 6 Ocak 1961’de göreve başlayan Kurucu Meclis’in başlıca amacı, “demokrasi ve hukuk devleti esaslarını gerekçeleştirip teminat altına alacak olan yeni bir anayasa ile yeni seçim kanunun en kısa zamanda tamamlayarak, en geç 29 Ekim 1961 tarihinde, iktidarı yeni seçilecek TBMM’ne devretmek” olarak belirlenmişti. 11

1.1.2 1961 Anayasası

1961 Anayasası Türkiye Cumhuriyeti tarihinde halk oylamasına sunulan ilk anayasadır. 1924 Anayasası’na bir tepki olarak da gelişen 61 Anayasası “ mümkün olabilecek bütün durumların düşünüldüğü ve bunlarla ilgili kuralların önceden konulmaya çalışıldığı” uzunca bir metin olarak hazırlanmıştır.12 6 Ocak 1961-27 Mayıs 1961 arasında dört buçuk ay gibi kısa bir sürede hazırlanan anayasa tasarısı, 9 Temmuz 1961’de halkoyuna sunuldu ve oylamaya katılanların yüzde 60.4’ü tarafından kabul edilerek TC’nin 1960-1980 dönemindeki anayasası oldu. 13 1924 Anayasası’nın millet egemenliğini tek başına temsil eden üstün yetkili Meclis anlayışına karşılık, 1961 Anayasası egemenliğin kullanılışı bakımında hayli farklı bir formül benimsemiştir. Egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletinin olduğu

11 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e., s. 132-133 12 Mümtaz SOYSAL, “100 Soruda Anayasanın Anlamı”, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1987’den aktaran Sezer AYAN, “Siyasi Yapılanma Sürecinde 1961 ve 1982 Anayasası”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C. 8, Sayı 2, 2007, s. 3 13 Hikmet ÖZDEMİR, “Siyasal Tarih (1960-1980)”, Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), Ed: Sina AKŞİN, Cemil KOÇAK, Hikmet ÖZDEMİR, Korkut BORATAV, Selahattin HİLAV, Murat KATOĞLU, Ayla ÖDEKAN, Cem yayınevi, 7.Basım, İstanbul, Ekim 2002, s. 238-239

7 yolundaki ifade korunmakla birlikte, milletin egemenliğini “Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle” kullanacağı belirtilmiştir. Böylece TBMM egemenliğinin kullanılmasını anayasada belirtilen diğer devlet organları ile paylaşır olmuştur. 1961 Anayasası tamamen anayasanın üstünlüğü ilkesi üzerine inşa edilmiştir. Anayasaya uygunluğun denetiminde yargısal mekanizme ilk olarak 1961 Anayasası ile getirilmiştir. 1961 Anayasası kuvvetleri yumuşak ayrılığını benimsemiş ve bu doğrultuda yargı bağımsızlığını bütün güvenceleri ile gerçekleştirebilmiştir. 1961 Anayasası’nın yeniliklerinden biri de yasama organının TBMM ve Cumhuriyet Senatosu olarak iki meclise bölmüş olmasıdır. Başka bir yenilik ise, özel statüye bağlı olan kamu kuruluşları yaratılmış olmasıdır. Bunlar, üniversiteler ile radyo ve televizyon idaresidir. 1961 Anayasası, yeniden yönetim ilkesi bakımından da bazı yenilikler getirmiş ve devlet iktidarının dikey düzeyde de paylaşılmasını sağlamaya çalışmıştır. Ayrıca yerel yönetimlerin genel karar organlarının halk tarafından seçilmesini bir anayasa ilkesi haline getirmiştir. 14

Genel Özellikleri • Güçler ayrılığı prensibinin getirilmesi, • Yasama TBMM’ye, • Yürütme Hükümet’e • Yargı Bağımsız Mahkemelere aittir. • Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. • Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclisli parlamento kurulmuştur. • Nisbi temsil sistemi getirildi. • “Cumhuriyetin nitelikleri, resmi dil, Türk bayrağı ve İstiklal Marşı değiştirilemez” hükümleri anayasada yer almıştır.

1961 Anayasası tutucu kesimler tarafından çok tartışılan bir anayasa olmuştur. Kısa sayılabilecek ömrü içinde beş kez (1969, 1970, 1971, 1973, 1974 yıllarında) değişikliklere uğramıştır. Bu değişiklikler içinde en önemlisi 1971’deki

14 IŞIK, a.g.e.., s. 42

8 12 Mart ararejimi içinde gerçekleştirilmiş olanıdır. Bu değişiklikler sosyal haklarla da yakında ilgilidir. 15

1.1.3 1982 Anayasası

1982 Anayasası da, her anayasa gibi, hazırlandığı dönemin izlerini taşır. 1982 Anayasası da, 1980 öncesi dönemde karşılaşılan sorunların etkisi altında hazırlanmıştır. Ülkeyi, içinde bulunduğu duruma getiren nedenler arasında, 1961 Anayasasının da payı olduğu görüşü benimsenmiştir. 1961 Anayasasının hazırlanmasında olduğu gibi, ülkenin karşılaştığı toplumsal, siyasal, ekonomik sorunların giderilmesinde, anayasa önemli bir araç olarak görülmüştür. 16 1982 Anayasası cumhurbaşkanına meclis açılış konuşması yapma yetkisi vermiştir. Cumhurbaşkanı bu konuşmasında ne hükümet başkanı, ne de bir siyasal parti başkanı gibi davranamaz. Cumhurbaşkanı, iktidarın izlediği siyaseti eleştiremez. Devletin temel ilkelerini savunurken bile, olabildiğince birleştirici bir yaklaşım benimsemek zorundadır. Yoksa parlamenter demokrasinin koşulu olan siyaset üstü devlet başkanı kuralını çiğnemiş olur.17

Genel Özellikleri • 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na göre daha kazuistik bir yöntemle hazırlanmıştır. Bir tepki anayasasıdır. • 1982 Anayasası daha katı niteliktedir. • Bir geçiş dönemi öngörmüştür. • Otorite-hürriyet dengesinde otoritenin ağırlığını arttırmıştır. • Devlet yapısı içinde yürütme organını güçlendirmiştir. • Siyasal karar alma mekanizmalarındaki tıkanıklıkları giderici hükümler getirmiştir.

15 TALAS, a.g.e., s. 68 16 GÖZÜBÜYÜK, a.g.e.., s. 147 17 Cem EROĞLU, “1982 Anayasa Düzeninde Cumhurbaşkanlığı”, 1982 Anayasası’nın 25Yılı: Bir Geçici Bilanço ve Perspektifler Sempozyumu, İstanbul, Kasım 2007, s. 9

9 • 1982 Anayasası 1961 Anayasası’na oranla daha az katılımcı bir demokrasi modelini benimsemiştir. • Cumhuriyet senatosu kaldırılmıştır. • Seçme ve seçilme yaşı arttırılmıştır. • Türk Tarih ve Türk Dil Kurumu birleştirilmiştir. • TBMM üyeliğine 5 yıl, Cumhurbaşkanlığına 7 yıl için seçilme şartı getirilmiştir. • Meclis 400 üyeli olmuştur. • Cumhuriyetin nitelikleri, devletin bayrağı, dili, marşı, başkenti değiştirilemez hükümlerdir. ( Anayasanın 1, 2, 3. md.)18 1982 Anayasasıyla beraber güçlenen diğer bir siyasi kimlik ise Başbakandır:

1.2. Başbakan Kimdir ve Görevleri Nelerdir

1.2.1. Başbakan Kimdir?

23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi; sadece yasama yetkisini değil, aynı zamanda yürütme yetkisini de millî iradenin merkezini teşkil eden Meclis'te toplamakta, Meclis Başkanı aynı zamanda Hükümet ve Devlet Başkanı olarak görev yapmaktaydı. Büyük Millet Meclisi; 2 Mayıs 1920 tarihinde İcra Vekilleri'nin seçilmesine dair 3 Numaralı Kanun'u kabul ederek ilk İcra Vekilleri Heyeti'ni seçmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Cumhuriyet'in ilânına kadar geçen süre içerisinde İcra Vekilleri Heyeti Reisliği görevini de ifa etmiştir. 20 Ocak 1921 gün ve 85 Sayılı Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun bazı maddelerinin değiştirilmesine dair 29 Ekim 1923 gün ve 364 Sayılı Kanun'la Cumhuriyet ilân edilmiş ve bu Kanun'un 12. maddesinde Başvekil'in Reis-i Cumhur tarafından seçileceği hükme bağlanmıştır. 20 Mayıs 1933 gün ve 2187 Sayılı "Başvekâlet Teşkilât ve Vazifeleri Hakkında Kanun" Başbakanlık Merkez Teşkilatı'na ilk vücut veren kanun olmuştur. Ancak bu kanunun icrasında Başbakan ile birlikte Maliye Bakanı da

18 IŞIK, a.g.e.., s. 42-43

10 görevlendirilmiştir. Bu tarihte Başbakanlık 7 ünite halinde ve sadece 34 personel kadrosu ile hizmet vermiştir. 9 Mart 1954 gün ve 6330 Sayılı "Başvekâlet Teşkilâtı Hakkında Kanun" ile Başbakanlık Teşkilâtı tekrar düzenlenmiş olup, ayrıca başlangıcından bu yana ilk defa, bu kanunun sadece Başbakan tarafından yürütüleceği de hükme bağlanmıştır. 6330 Sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 9 Mart 1954 tarihinden 1983 yılına kadar, Başbakanlık Teşkilât Kanun'unda herhangi bir değişiklik yapılmamış, ancak Cumhuriyet'in ilanından bugüne kadar, her geçen gün gelişen ve büyüyen Türkiye'nin; sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi şartlarının da gelişip büyümesinin tabii bir sonucu olarak, 1983 yılında, Başbakanlık Teşkilâtı; bir Müsteşar'ın yönetiminde, 3 Müsteşar Yardımcısı, Başbakanlık Müşavirleri ile 24 ünite ve 970 personel kadrosuyla hizmet vermeye, Bakanlıklar arası işbirliğini sağlamaya, Devlet'in en yüksek denetim organı olan Hükümet'in genel politikasının yürütülüp takip edilmesine, Anayasa ve kanunlarla verilen çeşitli görevlerin yerine getirilmesine ve gerekli çalışmaları yapmaya devam etmiştir.19

1.2.2. Başbakan’ın Görev ve Sorumlulukları

Başbakanlık Teşkilâtı'nın 3056 Sayılı Kanun'la düzenlenmesi mecburiyeti, bir bakıma 1982 Anayasası'nda yer alan Başbakan'ın "Görev ve Siyasi Sorumlulukları"ndaki gelişmenin bir sonucudur denebilmektedir. 1961 Anayasası’nda madde 106'ya göre; Başbakan, Bakanlar Kurulu'nun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Her Bakan, kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden ayrıca sorumludur. Bakanlar; dokunulmazlık ve yasaklamalar bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleriyle aynı durumdadır. 1982 Anayasası'nın 112. maddesine göre ise; Başbakan, Bakanlar Kurulu'nun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve Hükümet'in genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur. Her Bakan, Başbakan'a karşı sorumlu olup, ayrıca kendi yetkisi

19 http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_ba%C5%9Fbakan (14 Mayıs 2009)

11 içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur. Başbakan, Bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür. Anayasa ile Başbakan'a verilen bu geniş yükümlülüğü yerine getirebilmek, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak Hükümet'in genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Devlet Teşkilâtı'nın düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek maksadıyla Başbakanlık Teşkilâtı'nın yukarıda bahsedildiği şekilde yeniden düzenlenmesi mecburiyeti hâsıl olmuştur. Başbakanlığın fonksiyonlarının yıllar itibariyle artması ve hizmetlerin büyük ölçüde çoğalması sonucu; 6330 Sayılı "Başvekalet Teşkilâtı Hakkında Kanun" un, 203 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilmesi cihetine gidilmiş ve bu kanun hükmünde kararnameyi kanun haline getiren 10.10.1984 gün ve 3056 Sayılı Kanun'la yeni bir Başbakanlık Teşkilât Kanunu meydana getirilmiştir. 3056 Sayılı Başbakanlık Teşkilât Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önce çıkarılmış olan diğer Başbakanlık Teşkilât Kanunları'nın hiçbirinde ünitelerin görev ve sorumluluklarının tek tek belirtilmediği dikkati çekmektedir. 3056 Sayılı Kanun'un 2. maddesinde Başbakanlığın görevleri genel olarak aşağıdaki gibi sıralanmıştır: a) Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, Hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Anayasa ve kanunlarla verilen hizmetleri yerine getirmek maksadıyla gerekli tedbirleri almak, b) Devlet Teşkilatının düzenli ve müessir bir şekilde işlemesini temin edecek prensipleri tespit etmek, Hükümet Programı ve kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek, c) Kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve karar tekliflerinin Anayasaya ve diğer mevzuata uygunluğunu incelemek ve Yasama Organı ile olan münasebetleri yürütmek, d) Mevzuat hazırlama usul ve esasları ile ilgili ilkeleri tespit etmek ve geliştirmek, yürürlükte bulunan mevzuatın sicillerini tutmak, kodlamak, tek metin haline getirmek, bilgi işlem sistemi içinde takip etmek ve yayınlamak, e) İdarede etkinliğin sağlanması, görevlerin tam ve verimli bir şekilde zamanında yerine getirilmesi, idari usul ve işlemlerin basitleştirilmesi, Devlet

12 Teşkilatının düzenlenmesi için gerekli olan sistem ve prensiplerin geliştirilmesini ve uygulanmasını sağlamak, f) Devlet Teşkilatındaki teftiş ve denetim sistemini geliştirmek, uygulanmasını takip etmek, gerektiğinde teftiş ve denetim yapmak, g) Türk Devlet ve millet hayatını ilgilendiren tarihi, hukuki, idari, ekonomik, ilmi doküman ve belgeleri toplamak, değerlendirmek ve düzenlemek, film, mikrofilm gibi ileri teknikleri uygulayarak arşiv malzemesini tek nüsha olmaktan kurtarmak, bunların tahribini önleyecek arşiv laboratuarı kurmak, milletlerarası arşivcilik ile ilgili hareketleri takip etmek, önemli arşiv malzemesini yurt ve dünya bilim çevrelerine sunmak, h) (Mülga: 16/1/1990 - KHK-406/7 md.) ı) (Ek: 15/11/1999 - KHK - 583/1 md.) Ülke güvenliğini etkileyecek ölçekteki deprem, heyelan, kaya düşmesi, yangın, kaza, meteorolojik afet, nükleer ve kimyasal madde kazaları ve göç hareketleri ile ilgili acil durum yönetiminin ülke düzeyinde etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için gerekli önlemleri almak ve acil durum yönetimi gerektiren olayların vukuundan önce alınacak, önlemler olay sırasında yapılacak arama, kurtarma ve yardım faaliyetleri ve olay sonrasında gerçekleştirilecek iyileştirme çalışmalarını yürüten kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.20 Başbakanlık Teşkilatı Hakkındaki Kanun’a göre; “Başbakan Bakanlar Kurulu’nun başkanı, bakanlıkların ve Başbakanlık teşkilatının en üst amiridir.” (m. 4). Bu düzenlemenin Anayasaya uygun olduğu söylenemez. Başbakan bakanlıkların en ‘üst amiri’ değildir. Bu düzenleme mevcut sisteme de ters düşmektedir. Bakanlıkların en üst amiri bakandır. Başbakan’la ters düşen bakanların, hükümetten ayrılmaları gerekir. 1982 Anayasası, Başbakan’ın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı’na, bakanların görevlerine son verme yetkisi de tanımıştır. 21 Anayasanın 118’inci maddesine göre, Millî Güvenlik Kurulu üyelerinden biri de Başbakandır. Cumhurbaşkanının katılamadığı zamanlar, Millî Güvenlik Kurulu, Başbakanın başkanlığında toplanır.

20 http://www.basbakanlik.gov.tr/sour.ce/index.asp?wpg=tarihce (2005) 21 Şeref GÖZÜBÜYÜK. Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, 18. Baskı, Ankara, Eylül 2003, s. 74

13 Başbakan, resmi görevleri dışında başka bir iş yapamaz; devletin ve kamu kuruluşlarının herhangi bir yüklenme işini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak kabul edemez. Başbakanın maaşı, temsil ve hayat pahalılığı ödeneği ve yollukları yasa ile düzenlenir. Kısaca, yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere 1982 Anayasası, diğer anayasalara nazaran Başbakan’ı güçlendiren bir anayasadır.

14 İKİNCİ BÖLÜM

CUMHURİYET DÖNEMİNDE BAŞBAKANLAR: SOSYO- EKONOMİK GEÇMİŞLERİ, SİYASİ DÜŞÜNCELERİ ve PERFORMANSLARI

20 Ekim 1923 tarihinde ülkenin yeni yönetim şekli Cumhuriyet olarak belirlenmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla ülkede büyük değişimler beklense de, ülkenin gelişmesi ve modernleşmesi için yavaş adımlar atılması gerekiyordu. Çünkü Osmanlı mirasının tümüyle reddedilmesine imkân yoktu; yeni devletin ülkesi de halkı da esas itibariyle aynıydı. Değişen sadece, boyutların küçülmüş olmasıydı. Ayrıca, kurulmaya çalışılan Cumhuriyet'in dayandırılmaya çalışıldığı değerler önemli ölçüde farklı olmakla beraber, bu yeni rejim, dışarıdan bakıldığında yeni bir devlet olarak görülmek yerine, Osmanlı Türkiye'sinin başka bir biçim altında devamı olarak görülüyordu. Başka bir ifadeyle, rejim değişmiş olsa da, yabancıların gözünde Türkiye devleti devam ediyordu.22 Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Kemal Atatürk kendi modernleşmeci toplumsal-siyasal projesini 1922 yılından itibaren gerçekleştirmeye başladı. Önceki bölümde değinildiği gibi 11 Eylül 1923'te Halk Fırkası kuruldu. 10 Kasım 1924'te Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirildi. Mayıs 1935'de 4. Kurultay’da Cumhuriyet Halk Partisi adı benimsendi. Kazım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy) ve Refet Paşalarla, Rauf (Orbay) Bey ve Adnan (Adıvar) Bey Halk Partisinden ayrılarak 17 Kasım 1924'te Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nı kurdular. Bu hareket, yönetici seçkinler arasındaki ilk ciddî çatlaktı. Liberal-demokrat bir programa sahip olan parti kendini Kemalist kadronun "otoriter" yönelişine karşı çıkan bir oluşum olarak takdim ediyordu. TCF, liberal bir kimlikle ve hak ve hürriyetlere saygı ilkesiyle siyasal yaşamdaki yerini almıştı. Partinin programında en çok göz çarpan hususlar “hürriyet-i şahsiyeyi her sahada

22 Mustafa ERDOĞAN, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Siyasal Kitapevi, 1. Baskı, 1992, Ankara, s. 265

15 mukaddes” addetme, “umumi hürriyetlerin şiddetli taraftarı” olma23 ve “itikadı diniyeye hürmetkar” olmalıdır. 24 Fakat bu parti uzun ömürlü olmadı; 1 Şubat 1925'te patlak veren Şeyh Sait isyanı ile bağlantısı olduğu iddia edilerek 5 Haziran'da kapatıldı. 25 TCF ile muhalefet yayılmaya başladıysa da, ülkedeki iktisadi durgunluk ve toplumsal huzursuzluk Mustafa Kemal’i tedirgin etmiş ve eski arkadaşı ve başbakanı Fethi Okyar’a bir muhalefet partisini kurmasını önerdi. Fethi Bey, 12 Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası adlı partisini M. Kemal'in manevi himayesi ve kefaleti altında kurdu. Ne var ki, bu partinin ömrü bir öncekinden de kısa oldu. Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduğu andan itibaren halk tarafından gerçek bir muhalefet partisi gibi algılanmaya başladı; büyük ilgi ve destek gördü. Tahmin edilebileceği gibi, partiye yönelen halk desteği kültürel ve ideolojik açıdan homojen değildi ve geniş muhafazakâr halk kitleleri de partiye akın edenler ararsındaydı. Ayrıca, Halk Partisi çevreleri Fethi Bey'i Mustafa Kemal'e karşıymış gibi göstermeye çalıştılar ve Mustafa Kemal'le karşı karşıya gelmek zorunda bırakılan Fethi Bey oldukça buruk ve muhtemelen M. Kemal'e kırgın bir şekilde partisini kapatmak zorunda kaldı (17 Kasım 1930).26 SCF’nin 1930 yılında kendi kendisini dağıtmasından sonra Türkiye’yi 1945 tarihine kadar rakipsiz olarak CHP idare etti. Hâlbuki Türk Anayasası’nda başka partilerin kurulamayacağına dair hükümler mevcut değildi.27 Bir cemiyetten partiye dönüşen Halk Fırkası, 1923 ve 1945 yılları arasında, ülke yönetimine tek başına hakim olmuş ve ülkedeki bütün sosyal etkinliklere ağırlığını koymuştur. Bu yıllar arasında geçen yaklaşık 22 yıllık süre -bu dönem 1924-1925 TCF ve 1930 SCF denemeleriyle iki defa kesilmiş olsa da- ülkemizde tek partili yönetimin uygulandığı bir dönemdir. 28 Bu uzun sürenin 1930 yılına kadar olan

23 Tevfik ÇAVDAR, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950, İmge Kitabevi, Ankara, 1995, s. 248’den kataran Yusuf TEKİN ve Çağatay OKUTAN, Türk Siyasal Hayatı, Orion Kitabevi, 1. Baskı, Ankara, s. 105 24 Yusuf TEKİN ve Çağatay OKUTAN, Türk Siyasal Hayatı, Orion Kitabevi, 1. Baskı, Ankara 25ERDOĞAN, a.g.e., s. 266 26 ERDOĞAN, a.g.e., s. 266 27 Selahattin TANSEL, 27 Mayıs İnkılabını Hazırlayana Sebepler, İstanbul 1960, s. 1 28 Osman AKANDERE, Türkiye’de Çok Partili Hayata Geçişte Rol Oynayan İç ve Dış Tesirler 1938-1954, Basılmamış Doktora Tezi, Konya 1992, s 2’den aktaran Mehmet KANDIR, Tek Partili

16 dönemi, daha çok iktidarın güçlendirilmeye çalışıldığı ve tek parti yönetiminin kuruluşunu içeren bir geçiş dönemini ifade eder. Bu yıllar, aynı zamanda siyasal iktidarın karşısında muhalefetin tasfiye edildiği yıllardır. 29 Tek parti dönemi, aslında çok partili döneme geçişi simgeleyen ve ne yazık ki demokrasi yolundaki çok partili döneme geçişte başarısız olarak tanımlanan bir dönemi hatırlatmaktadır. Ancak halkın yeni rejime alışması için farklı uygulamalara ihtiyaç duyması ve bu konuda gösterilen titizlik dönemi sıkıntılı günlere götürmek yerine daha aydınlık bir geleceğe doğru yol almasını sağlamıştır. 1945 yılına kadar olan tek partili dönem, modernleştirmeci bir süreç olsa da demokratik açıdan birçok olumsuzlukları bağrında taşımıştır. Tek partili sistem, çok partili demokratik sistemle taban tabana zıt bir siyasal zihniyetin eseridir. Tek parti, bu zihniyete dayalı olarak bir ülkenin veya tüm dünyanın geleceğini yalnız başına belirlemek ve yönetmek isteyen, bu alanda hiçbir rakip tanımayan bir siyasal örgütlenme biçimidir. 30 Modernleşme sürecinde Türkiye, hem direniş gruplarına karşı, hem de tek bir gücün otoritesi altında yürüyor olması tek partili sistemi geçerli kılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri asıl amaç, çok partili sisteme geçmek ve siyasal sistemin tekelden kurtulmasını sağlamaktı. Bu amaçla, 5 Eylül 1945’de faaliyetine resmen başlayan Milli Kalkınma Partisi ile Türkiye çok partili siyasal yaşama geçmiştir. Partinin kurucusu ve ilk başkanı Nuri Demirağ olmuştur. MKP, çok partili yaşamın ilk partisi olması itibariyle önemli olmakla birlikte belirgin bir iz bırakamamıştır. 31 14 Mayıs 1945’de Çiftçiyi Koruma Yasası görüşülmeye başlanmıştır. Yasada toprağı olamayan ya da az olan çiftçilere devlet arazisinden veya yetmediği takdirde büyük toprak sahiplerinin arazilerinden toprak verilmesi öngörülmekteydi. Bu durum CHP’deki büyük toprak sahiplerini rahatsız etmiştir. Yasa üzerinde görüşmeler

Dönemden Çok Partili Döneme Geçiş, Demokrat Partinin Kuruluşu ve Konya Basınındaki Yankıları, S.Ü.Doktora Tezi, Konya, 1996, s 22 29 Mehmet KANDIR, Tek Partili Dönemden Çok Partili Döneme Geçiş, Demokrat Partinin Kuruluşu ve Konya Basınındaki Yankıları, S.Ü.Doktora Tezi, Konya, 1996, s 22 30 Ahmet KARADAĞ, “Türkiye’de Demokratikleşme ve Demokratik Sistem: Zihniyet, Kurumlar ve Sorunlar”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, Ed: Adnan KÜÇÜK, Selahaddin BAKAN, Ahmet KARADAĞ, Aktüel Yay. 1. Baskı, C. 1, İstanbul, Ağustos 2005 , s. 329 31 TEKİN ve OKUTAN, a.g.e., s. 142-143

17 devam ederken, 1945 Bütçe Kanunu da Meclis gündemine alınmıştır.32 Bütçe Kanunu’na verilen beş tane red oy ülkede artık yeni bir dönemin başlangıcının sinyaliydi. 33 Bu red oyları Celal Bayar, , Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Emin Sazak’tan geldi. Bu isimlerden Bayar, Koraltan, Menderes ve Köprülü Meclis’e 7 Haziran 1945’de Dörtlü Takrir denilen önergeyi verdiler. Önerge reddedilmiş ancak yeni bir partinin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Önergede, özgürlüklerin daha fazla kısıtlanmaması gerektiği, 1924 Anayasasının demokratik bir anayasa olduğu, çok partili bir siyasî hayata geçirilmesi ve hükümetin TBMM tarafından denetlenebilmesi isteniyordu. Önerge sonrasında Köprülü, Koraltan ve Menderes CHP’den uzaklaştırılmış, bunu protesto eden Bayar da önce milletvekilliğinden ardından da CHP’den istifa etmiştir.34 Böylece çok partili siyasal hayata kısa bir süre sonra geçilecek ve CHP’nin tekeli son bulacaktır. Ocak 1946’da nihayet muhalif bir parti kurma çalışmaları son buldu ve Bayar, Menderes, Koraltan ve Köprülü Demokrat Parti’yi kurdular. DP kurulur kurulmaz, ülkede tek parti iktidarı ve uygulamalarından hoşnut olmayan tüm toplum kesimleri, muhalefetlerinin kaynakları farklı olsa da, DP’ye katılmıştır. 35 Demokratik ülkelerin zaferiyle sonuçlanan 2. Dünya Savaşı’nın siyasal demokrasilerin cazibesini artırması, yönetici elit arasındaki bölünmenin halkı kendisinden destek alınacak alternatif güç haline getirmesi, tek partili yılların ekonomik, toplumsal ve siyasal sorunları altında bunalan toplumun sıkıntılarını ifade edebileceği bir kanal arayışı, Demokrat Partinin kurulmasındaki önemli çevresel avantajlar ve faktörlerdendi. 36 Demokrat Parti’nin arkasından Sosyal Adalet Partisi, Liberal Demokrat Parti, Çiftçi ve Köylü Partisi, Türk Sosyal Demokrat Partisi, Türkiye Sosyalist Partisi, Türkiye İşçi ve Çiftçi Partisi, Türkiye Sosyalist Emekçi Partisi, İslam Koruma

32TEKİN ve OKUTAN, a.g.e., s. 144 33 Mustafa ÇUFALI, “Çok Partili Hayata Geçiş Dönemi: 1945-1950”, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, Ed: Adnan KÜÇÜK, Selahaddin BAKAN, Ahmet KARADAĞ, Aktüel Yay. 1. Baskı, C. 1, İstanbul, Ağustos 2005 , s.407 34 TEKİN ve OKUTAN, a.g.e., s. 144 35 Adem ÇAYLAK ve Şükrü NİŞANCI, “Türkiye’de Çok Partili Siyasal Sürece Giriş: Demokrasiye Geçiş Mi Siyasal Rejimin Restorasyonu Mu?” Osmanlı’dan İkibinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi, Ed: Adem ÇAYLAK, Cihat GÖKTEPE, Mehmet DİKKAYA, Hüsnü KAPU, Savaş Yayınevi, 1. Baskı, Ankara Nisan 2009, s, 310 36 Şaban SİTEMBÖLÜKBAŞI, Parti Seçmenlerinin Siyasal Yönelimlerine Etki Eden Sosyoekonomik Faktörler, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul, 2001, s:114

18 Partisi, Türk Muhafazakâr Partisi, Millet Partisi gibi yeni partiler siyasal alanda boy gösterdi.37 Bu partilere zamanla yenileri eklendi. Ne var ki birkaçı dışında kalan partiler politika sahnesinde hiçbir varlık gösteremeyip zamanla silinip gitti. Yeni partilerin tüzükleri onaylanırken ve açılma izni verilirken cumhuriyet ilkelerine uygunluk aranıyordu.38 1946 seçimlerinden 12 Temmuz 1947 tarihinde yayınlanan “12 Temmuz Beyannamesi”ne kadar geçen süre, çok partili hayata geçiş sürecinde en kritik dönem olarak nitelendirilir. Bu dönemde iki parti arasındaki karşılıklı suçlamalar arttı..39 Partiler arasındaki ilişkilerin kopma noktasına geldiği bu dönemde sorunu çözmek için İnönü aracı oldu ve “12 Temmuz Beyannamesi”ni yayımladı. Cumhurbaşkanı İnönü bu bildiride; hükümetle muhalefet arasındaki ihtilafta Cumhurbaşkanı olarak tarafsız kalacağı güvencesini vermekte, hükümetin meşru siyasî partilere karşı hoşgörülü davranması gerektiğini ve muhalefetin güvence altında faaliyet gösterebilmesinin şart olduğunu belirtmekte, buna karşılık muhalefet partisinin de yasallık sınırları içinde hareket etmeye özen göstermesi gereğini hatırlatmaktadır.40 Böylece Cumhurbaşkanı iktidar ve muhalefet partisi arasında tarafsızlığını ilan etmiş oluyordu. Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasal ihtiyaçlarından birisiydi. 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimler sonucunda DP’nin seçimleri kazanması çok partili siyasal döneme geçildiğinin bir göstergesidir. Artık ülkeyi CHP haricinde yönetecek ve tercih edilen başka bir parti daha gündemdedir. DP bu gündemini 27 Mayıs 1960 ihtilaline kadar koruyacaktır. İki parti arasında ve partilerin kendi içinde ortaya çıkan çekişmeler zaman zaman sertleşse de rejim bunalımına neden olmamış, özellikle parti liderlerinin olgun tavırları sonucu çok partili hayata geçiş süreci tamamlanabilmiştir. 41 Bu olgun tavırları sergileyen parti liderleri ve başbakanların, sosyo-ekonomik geçmişleri, siyasal düşünceleri ve performanslarını spesifik olarak incelemekte fayda var.

37 F Hüsrev TOKİN, Türk Toplumunun Tarihsel Evrimi, Habora Yayını, İstanbul, 1969, s. 77’den aktaran, Anıl ÇEÇEN, Atatürk ve Cumhuriyet, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara, Şubat 2003, s. 363 38 A.g.e., s. 363 39Atacan ŞAHİN, “Türkiye’nin Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde Seçimler ver Seçmen Davranışları”, http://www.siyasaliletisim.org/pdf/1946secimleri.pdf 40 ERDOĞAN, a.g.e., s. 277 41 ÇUFALI, a.g.e., s. 422

19 2.1. İsmet İNÖNÜ (1884-1973)

1- 2- 4-5- 6-7- 8-26-27-28. Hükümet Başbakanı

• İlkokuldan başlayarak her okulda, her sınıfta, her yıl birinci. • Birincilikle Topçu Mülazımı (Teğmen) • Birincilikle Erkan_ı Harp (Kurmay) Yüzbaşısı • Batarya Kumandanı • Süvari Fırkası (Tümeni) Erkan-ı-Harbiye Reisi (Kurmay Başkanı) • Uzun bir atlama ile Yemen’de Genel Kuvvetler Kurmay Başkanı • Balkan Savaşı’nda sağ kanat ordusu kurmaylığında görevli • Osmanlı-Bulgar Barış Görüşmeleri Komisyonunda askeri danışman • Balkan Savaşı’ndan sonra Genel Kurmay Üçüncü Şube Müdür Yardımcılığı • Birinci Dünya Savaşı’nda Birinci Ordu Harekat Şubesi Müdürü, Başkumandanlık Vekaleti Harekat Şubesi Müdür Vekili • Birinci Dünya Savaşı’nda Ordu Kurmay Başkanı • Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas, Sina, Filistin Cephelerinde Kolordu Komutanı • Mütarekede, Milli Savunma Bakanlığı Danışmanı • İstiklal Harbinde Genel Kurmay Başkanı • İstiklal Harbinde Ordu Kumandanı (Eskişehir Grubu-Batı Cephesi Kumandanı)

20 • İstiklal Harbinde Ordular Grubu Kumandanı (Batı Cephesi Kumandanı) • Mudanya Konferansında Baş delege • Mudanya Mütarekesinden sonra Dışişleri Bakanı • Lozan’da Türk Delegasyonu Başkanı • Başbakan • Cumhurbaşkanı42

1884 yılında Bursa’da doğdu. Babası aslen Bitlis’li olmakla birlikte Malatya’ya yerleşmişti, annesi ise bugün Bulgaristan sınırları içinde olan Deliorman’ın Razgrad şehrindendi. İsmet İnönü ilk ve orta öğrenimini Sivas’ta tamamladı. Bir yıl Sivas’ta Mülkiye İdadisinde okuduktan sonra, 1897 yılında İstanbul’daki Mühendishane-i Berri Hümayun’a (topçu okulu) giren İsmet İnönü, bu okulu 1903’te topçu teğmeni olarak bitirdi.43 1903-1906 yılları arasında Pangaltı’daki Harb Okulu’nun içinde bulunan Harb Akademisi’ne devam ederek, mesleğinin en yüksek öğrenimini büyük bir başarıyla tamamladı ve yine sınıfın birincisi olarak 26 Eylül 1906’da mezun oldu. İnönü’nün aldığı askerî eğitimde Alman modeli örnek alınmıştır. 1903-1904 ders yılında Mustafa Kemal Atatürk de Harb Akademisi’nin son sınıfında bulunuyordu. , Kazım Karabekir, Fethi Okyar gibi Millî Mücadele’de etkili olan isimler de aynı okuldaydılar. İnönü’nün Harb Akademisinde Atatürk ile sıkı bir arkadaşlığı olmamakla birlikte uzaktan bir tanışıkları söz konusudur.44 İsmet İnönü, dil öğrenmeye meraklı bir insandı. Fransızcayı muntazam konuşmaya başladıktan sonra, Almancaya geçmiş, bu dönemde Erkan-ı Harp yüzbaşısı Ali Fuat Erden ile yakın arkadaşlık kurmuştur. Ali Fuat Erden’le felsefe, sosyoloji ve siyasete ilişkin birçok kitap okumuş, kitaplar üzerine tartışmışlardı. İnönü 1907’de, arkadaşı Ali Fuat Erden sayesinde, Fethi Bey’le tanıştı ve bu tanışma İnönü’nün İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girmesini sağladı. İnönü, İttihat ve

42 Ali Fuat ERDEN, İsmet İnönü, Bilgi Yayınevi, İkinci Basım, Ekim 1999 Ankara, s.202-203 43 Ensar YILMAZ, Çankaya Savaşları, 1. Baskı, İstanbul, Ocak 2007, s. 57 44 Sevda MUTLU, Devlet Adamı Kimliği ile İsmet İnönü’nün Düşünce Uygulamalarının Değerlendirilmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Doktora Tezi, Sivas, Şubat, 2007, s. 16

21 Terakki Cemiyeti’ne girişini şöyle anlatır: “Bir gün Selanik’ten, esas sınıfı süvari olan Refet adında bir jandarma yüzbaşısı geldi, beni buldu. Fethi Bey’den bana bir mektup getirmişti. Mektupta, Yüzbaşı Refet Bey’e güvenmem ve inanmam için ne lazımsa yazılı idi. Görüştük. Refet Bey bana İttihat ev Terakki Cemiyeti hakkında izahat verdi. Cemiyete giriş usullerini ve yemin tarzını anlattı. Cemiyetin nizamnamesini verdi. Bundan sonra gizli bir cemiyetin mensubu olarak siyasi çalışmalara başladım.”45 İttihat ve Terakki geleneği olarak kabul edilen merkeziyetçi ve devletçi bakış İnönü yönetimine aktif olarak yansımıştır.46 “İstanbul’da üç ordudan, yani Batı Rumeli’den İstanbul’a getirilmiş olan avcı taburlarının çavuşları, askerleri harekete geçirmişler, padişah ve şeriatı için ayaklanma tertip etmişler.”47 İnönü, 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) olarak bilinen ayaklanmayı Selanik’ten gelerek bastıran Hareket Ordusu’nda görev aldı. Kasım 1914’de Alman amirali Souchon komutasındaki Osmanlı donanması Odesa’yı bombardıman etti. Osmanlı Devleti dünyanın üçte ikisine karşı savaşa girdi. Savaşa giriş ile ilgili İttihat ve Terakki liderlerinde saklı bulunan koşullar ve gerekçeler konusunda İnönü öngörüsüyle aynı fikirde değildi. Daha başından beri Almanlarla birlikte savaşa girilmesine taraftar olmayan İnönü, Almanların bu savaştan galip çıkmalarına şüphe ile bakmaktaydı ve Almanların yenileceklerini öngörüyordu. Ancak, asker sorumluluğu taşıyan İnönü’ye göre, emrivaki halinde savaşa girmeye sonra bütün gücümüzle savaşı kazanmaya çalışmaktan başka yapacak bir şey yoktu.48 İnönü, savaşla ilgili her şeyin oldubittiye getirildiğine inanıyordu. Mademki bu savaşa girildi, o halde en iyi şekilde savaşılması gerekiyordu. İnönü, Ali Fuat Erden’e, “ Memleket bir boşluk içinde, sonsuz hızla, bilinmezliğe doğru gidiyor. Bu korkunç durumda üzülerek söylüyorum ki, Enver Paşa’dan başka dayanak noktamız yok Enver Paşa dayanıklı olursa memleket kurtulur. Başarılı olamazsa çöküntü kesindir. Onun başarısına hizmet etmekten başka kurtuluş yolu yoktur.”49

45 İsmet İNÖNÜ, İsmet İnönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 2. basım, Kasım 2006, Ankara, s.43 46 Sevda MUTLU, “İsmet İnönü ve İttihat ve Terakki Fırkası”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 30, No:2, Aralık 2006, s. 140 47 A.g.e, s.55 48 MUTLU, a.g.t., 23 49 ERDEN, a.g.e., s. 68

22 Çalışmaktan özel hayatına zaman ayıramayan İnönü, Nisan 1916’da babasının ısrarına boyun eğerek, komşularının kızları Mevhibe Hanım’la evlendi.50 Evlendiklerinde Mevhibe Hanım 19, İnönü 32 yaşındaydı. Evlilikleriyle ilgili İnönü: “Evlendikten sonra Bayan İnönü ile İstiklal Harbinin nihayetine kadar, hemen hemen yedi sene, nadir fırsatlarla görüşebildik. Elli iki senedir devam eden mesut aile hayatımızda Bayan İnönü’ye rahat yüzü gösteremediğimden mahcubum. Bütün çektiklerimde benim en kuvvetli yardımcım ve desteğim, hayatımın tesellisi olduğu için yüreğimde kendisine hudutsuz bir memnuniyet beslerim.”51 İnönü, Ocak 1917’de otuz üç yaşındayken, IV. Kolordu Komutanlığına atandı. İnönü, Birinci Dünya Savaşı sonuna doğru Almanların boyunduruğu altına girmekten korkar olmuştu. Almanları sıkı bağlılık ve dayanışma sözü tam bağımsız bir terim değildi. Müttefikimizin uydusu olmak, İnönü ve millet için kabul edilemez bir durumdu. İnönü, Ocak 1920’de İstanbul’daki görevinden resmî izin alarak Ankara’ya geldi ve ordu ile ilgili çalışmalarla doğrudan ilgilendi. Ancak, Atatürk’ün İnönü’nün İstanbul’da Erkan-ı Harbiye’de çalışmasının Millî Mücadele’ye daha yararlı olacağını belirtmesi üzerine, İstanbul’a döndü. İnönü bu ziyaretinde, Atatürk’ün önemli aşamalar kat ettiğini, Anadolu’da başlıca insan durumunda olduğunu, bunalım ve güçlüklerin üstesinden geldiğini, Anadolu’ya hakim bir düzen kurduğunu gözlemlemiştir. 52 İnönü, 1920 er kıyafeti ile Anadolu’ya gitmiş ve İstanbul Hükümeti onu idama mahkûm etmiştir.53 İnönü, 1920 yılının nisanının ilk haftasında Ankara’ya geldi ve Büyük Millet Meclisi’nde Edirne milletvekili oldu. Meclisin kurduğu ilk hükümette, Mustafa Kemal’in teklifiyle, Genel Kurmay Başkanlığı’na seçildi. 54 İnönü’nün asıl amacı düzenli bir ordu kurmaktı. Kuva-yı Milliye ile bu iş başarılamazdı. 8 Ekim 1920’de İnönü, Batı Cephesi Kumandanlığı’na atandı. Batı Cephesi Kumandanı İnönü’nün Türk temsilcisi olarak 3 Ekim 1922’de Mudanya’da Silah Bırakışma Konferansı’na

50Gülsün BİLGEHAN, Mevhibe I, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, Haziran 1995, s. 25-38 51 ERDEN, a.g.e, s. 104 52 Sabahattin SELEK, İnönü Hatıralar I, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1992, s.177 53 ERDEN, a.g.e, s. 153 54 A.g.e, s, 155

23 katılması onun için aynı zamanda hayatı boyunca devam edecek olan siyasî misyonuna da bir giriş basamak noktası oldu.55 Cumhuriyet’in ilanı ile Atatürk, İnönü’yü başbakan olarak atadı. İnönü, toplam 14 yıl başbakanlık yaptı, birkaç yıl ara ile. İnönü başarılı bir dış siyaset yürüttü. Boğazlarda ve Trakya sınırında askersizleştirme kaldırıldı. Eski düşmanlar, dost oldu. Türkiye’yi batı devletleri cemiyetine soktu ve itibarlı bir Avrupa Devleti yaptı. Kuvvetli bir ordu meydana getirdi.56 Öncelikle memleketin eksikliklerinden başladı İnönü. Memleket, yeni baştan bayındır hale getirilmesi gerekiyordu. Yollar, demiryolları, limanlar iskeleleri ile ziraat, ticaret, sanayi, koylar, kasabalar ve şehirleriyle vatanın baştan inşa edilmesi gerekiyordu. Bunlar neredeyse gerçekleşti. Özellikle demiryolu yapıldı. En az başarı mali ve iktisadi alanda oldu. 57 1937 yılına gelindiğinde Ankara’da işler bozulmaya başladı. Cumhurbaşkanı ve Başbakan on yedi yıldır birlikte çalışmışlardı. İnönü yorulmuş, Atatürk de hastalığının etkisiyle gerginleşmişti. İnönü, yürütmenin başı olarak işine karışılmasını istemiyordu. Atatürk Orman Çiftliği ve İstanbul’daki bira fabrikasının kaderi konusunda araların tartışma çıkmış, bu tartışma o günlerde bir dışişleri meselesi nedeniyle hepten alevlenmişti.58 İnönü, 1937 Eylül’ünde Başbakanlıktan, yönetimdeki yetersizlik ve kendisinin haberi olmadan yapılan işler yüzünden istifa etti. İnönü, Atatürk’e “Devlet işlerine ait kararlar sofrada veriliyor. Sorumlu olmayanlar işe karışıyor. Bakanlar haberim olmaksızın istifaya mecbur ediliyor. Sunduğum görüş, düşünce ve önerilerime güvenilmiyor…” demiştir.59 Atatürk’ün ölümünden sonra 1938 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı olarak seçilen İnönü60, “Milli Şef” ve “Değişmez Genel Başkan” unvanlarını CHP Kurultayı’nda aldı. İnönü, Hürriyet gazetesinde yayınlanan makalesinde, çıktığı Türkiye gezisindeki değerlendirmesini şu şekilde aktarmıştır. “Türkiye medeni alemin anladığı manada hürriyet ve

55 Şevket Süreyya AYDEMİR, İkinci Adam I, Remzi Kitabevi, 1999, s. 205 56 ERDEN, ag.e, s. 189 57A.g.e, s. 190 58 Can DÜNDAR ve Bülent ÇAPLI, İsmet Paşa Her Devir Bir Hayat, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara, Şubat 2007, s. 66-67 59 Ag.e, s. 200 60 http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/ismet_inonu/

24 demokrasi hayatı içinde yeni bir ilerleme ve gelişme yolundadır. Her şeyden kıymetli olan kendine güven ve vatanın geleceğine güven duyguları diri ve tazedir”.61 İnönü’nün, Cumhurbaşkanlığının 10. ayında İkinci Dünya Savaşı çıktı. İlk savaşta arzu ettiği şeyi ikinci savaşta yaptı. Almanya tarafını tutmadı. Ancak siyaseten o kadar da tarafsız kalamamıştır. İnönü’nün II. Dünya Savaş’ında izlemiş olduğu dış politikalarında, tarafsız olduğu ve denge oyunu oynadığı şeklindeki yaygın anlayışın aksine, taraflı davrandığı ve denge siyaseti gütmekten ziyade, pragmatist bir politika izlediği iddia edilebilir. Öncelikle, İnönü’nün başından beri tarafsız olmadığı belirtilmelidir. Tarafsız bir politika izlememiştir. İkincisi, İnönü denge oyunu oynamamış, savaşın gidişine ve yönüne göre pragmatist bir yaklaşım içerisinde olmuştur. İnönü’nün pragmatist siyasetini savaşın en başından sonuna, yeni dünya düzeni içerisinde yer alma çabalarına kadar her aşamada görmek mümkündür.62 Türkiye, Almanya’ya savaş ilan ettikten sonra, savaş sona ermiş, böylece İnönü, memleketin toprak bütünlüğü ve bağımsızlığını korumuştur. Yeni seçim yasasıyla CHP ve İnönü, seçimlere kazanacaklarını düşünerek girdilerse de, umdukları sonucu alamadı ve seçimden DP birinci parti olarak çıktı. İnönü seçimleri kaybetmesinden sonra, 1960 yılına kadar Ana Muhalefet Partisi Başkanı olarak siyasi hayatını sürdürdü. 1954 seçimlerinden sonra gerek parti içerisinde Nihat Erim, gerekse parti dışında özellikle DP’liler İnönü’nün parti başkanlığından ayrılması gerektiğini ve siyasetten çekilmesini istediler ancak İnönü böyle bir niyetinin olmadığını İstanbul örgütüyle yaptığı bir toplantıda şöyle ifade etmiştir: “Ben bu partide siyaset hayatımı yaşadım. Ben bu parti sayesinde bir faninin görebileceği bütün ikbali elde ettim. Ben bu partide Başbakan, cumhurbaşkanı oldum. Bugün bu parti azıdişlerinin tecavüzü altındadır. Ben komutanlıktan geldim, ben savaş meydanından geldim. Ben bu partiyi bu halde bırakmam. Ben sonuna kadar mücadele ederim ve bu partiyi tecavüzden korurum. Ama siz bana ‘çekil’ derseniz. Emrinizin başımın üstünde yeri vardır.

61 İsmet İNÖNÜ, “Yeni Bir Hizmet Unsuru”, Hürriyet, 1 Mayıs 1948 62 MUTLU, a.g.t., s.217

25 Çekilirim ve size müteşekkir olurum. Partiyi kendiliğinden bırakmam.” demiştir ve CHP’yi bırakmamıştır.63 İnönü, 27 Mayıs Harekâtından sonra, Kurucu Meclis üyeliğine seçildi ve 10 Kasım 1961 tarihinde Başbakanlığa atandı. 1965’te bu görevden ayrıldıktan sonra milletvekili olarak siyasi hayatına devam etti. 1972’de parti genel başkanlığı ve milletvekilliğinden istifa ederek, ölünceye kadar (1973) Anayasa gereğince Cumhuriyet Senatosu tabii üyeliği görevinde bulunmuştur. İnönü’nün kişilik özelliklerine değinmek gerekirse, İnönü, yaşam boyu aldığı kararlarda titiz bir insandı. Kendi bilgi ve yeteneklerine güvenir, sorunları en ince ayrıntısına kadar düşünür, sonra uygulamaya geçerdi. Kendi kendine öğrendiği üç yabancı dille dünyada neler olup bittiğini araştırırdı. İnönü, karar verici ve yön tayin edici bir devlet adamıdır. Çok partili siyasal sisteme geçiş bu özelliğinin öne çıkan en güzel örneğidir. Ancak, İnönü’nün yön tayin ediciliğinde, evrimciliği önemli bir özelliktir. Onun için hiçbir şey, birden bire olmazdı. Bazı şeylerin gerçekleşmesi için sürecin gerekliliğinin farkında olan bir devlet adamıydı. İnönü siyasal kararını verir ve onu uygulamaya koyardı. Ancak bilirdi ki bunun yerleşmesi için zaman gereklidir. Bu konuda da sabırlı olmuştur.64 Sırası geldikçe başarılı bir komutanın nasıl olması gerektiğini anlatırdı. O'na göre başarılı komutan emrindekilere kendisini rütbesi ve otoritesi ile değil, bilgi, kültür ve yeteneğiyle her gün yeniden kabul ettiren adamdır. Gerçekte bu kendi liderlik anlayışının da bir tanımıydı. 65 Bakımlı ve iyi giyinirdi. İnsana büyük saygı duyardı. Ağırladığı misafirlerin yanı sıra, özel yaşantısında bile özenle giyinirdi. İlişkilerinde hoşgörülü, konuksever, dikkatli ve uygardı. 66 Aydemir İnönü’yü şu şekilde ifade eder: Kendini kolayca ve bütünü ile ortaya atmaz. Orduda ve büroda, çalışkan bir düzenleyici olarak yolunu açar. Hem o devirde, hem bütün hayatı boyunca, nelerin, nereden ve ne kadar riske edileceğini, daima bir Kurmay titizliliği ile hesaplamıştır. Kavga ve mücadeleyi, ancak kesin

63 Metin TOKER, Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları 1944-1973 DP Yokuş Aşağı 1954-1957, Bilgi Yayınevi, Ankara, III. Basım 1991, s.56-57’den aktaran MUTLU, a.g.t., s.348 64 MUTLU., a.g.t., s. 168 65 Bayram PEKER İsmet İnönü’nün Başbakanlık Dönemi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Malatya, 2005, s. 18 66 Necdet UĞUR, İsmet İnönü, Yapı Kredi Yay, I. Baskı, Şubat 1995, İstanbul, s. 10

26 neticelerin alınacağını anladığı dönüm noktalarında kabul eder. Ama bu noktaları da anlatmaya çalışır… Kısaca İkinci Adamın hayatı, bir bakışta sessiz gibi görünen bir akış içinde geçer. Kendi rengi, kendi ruh yapısı, kendi mizaç özellikleri içinde gelişir. Ama bu hayat daima dolgun daima hareketlidir. 67 İnönü’yü bunlardan yola çıkarak strateji üretmekten çok daha eyleme yakın, uygulamaya değer veren bir kişilik olarak tanımlayabiliriz.

67 AYDEMİR, a.g.e., s.6.

27 2.2. Ali Fethi OKYAR (1880-1943)

3. Hükümet Başbakanı

Devlet adamı ve Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kurucusudur. 1880 yılında Pirlepe'de (Yugoslavya) doğdu. İyi bir öğrenim gördü. Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'nde Mustafa Kemal ile beraber çalıştı. 68 1908 da Paris'te ateşemiliter olan Fethi Bey, Trablusgarp Savaşı çıkınca Paris'ten ayrılıp, Afrika'da yapılan savaşlara katılmak üzere Trablusgarp'a geçti. 1913'de İttihat ve Terakki Genel Merkezi'ne üye seçildi ve Genel Sekreter oldu. Aynı yılın son aylarında Sofya'ya elçi olarak tayin edildi. İzzet Paşa’nın kısa süren Sadrazamlığında Dahiliye Nazırı olarak görev alan Fethi Bey, Damat Ferit Paşa tarafından tutuklandı. Bütün muhaliflerini ortadan kaldırmak isteyen Damat Ferit, Fethi Bey'i Enver, Cemal ve Talat Paşaların kaçmalarına göz yummakla suçladı ve Malta'ya sürgüne gönderdi. Ancak, Fethi Bey tutuklanan İngilizlerle değiştirilmek suretiyle 1921 yılında Malta'dan kurtarıldı. Büyük Millet Meclisi tarafından Büyük Taarruzda Dâhiliye Nazırı olarak seçilen Fethi Bey, Roma, Paris ve Londra'ya giderek; Yunanlıların Anadolu'dan çekilmelerini sağlayacak bir barış için çalışmıştı. Fethi Bey bu durumu, o sırada taarruz hazırlıklarını tamamlamak üzere bulunan Mustafa Kemal'e bir telgrafla bildirmişti. Daha sonra da Ankara'ya döndü. 'ın Başbakanlık görevinden ayrılması üzerine Başbakan seçildi. (4 Ağustos 1923).

68 Süleyman YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, Kültür Sanat Yayınları, 1 Baskı, Ankara, Kasım 2006, s.20

28 Cumhuriyetin ilanı sırasında yaşanan kabine buhranı üzerine Başbakanlıktan ayrıldı. Mustafa Kemal'in Cumhuriyetin ilanına karar verdiği sırada, O'nun yanında bulundu. Fethi Bey, Cumhuriyetin ilanından sonra TBMM Başkanı seçildi. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kurulmasından sonra, Başbakanlıktan ayrılan İsmet İnönü'nün (22 Kasım 1924) yerine tekrar başbakanlığa seçilmişti. Diyarbakır’da baş gösteren ve hızla yayılan ayaklanmanın lideri Şeyh Sait, bölge halkı tarafından sevilen bir din âlimi olarak tanınırdı. Oldukça zeki biri olan Şeyh Sait, bu ayaklanmayı bir Kürt ayaklanması olarak değil de, hilafetin kaldırılmasında dolayı Cumhuriyet’e karşı başlattığını açıkladı.69 Fethi Okyar, ayaklanma konusunda fazla telaşa düşmemişti. O geniş ölçüde ve yığın halindeki ayaklanmayı doğu bölgemizde sık sık görülen dağ eşkıyalıklarından biri olarak değerlendirmiş ve bunu birkaç Jandarma kuvvetiyle bastıracağını sanmıştı.70 7 Nisan 1925’te Başbakan İnönü, TBMM’nde ayaklanmanın hızla bastırılmakta olduğunu, asilerin son direnme umuduyla dağlık yörelere

çekildiklerini, harekatın kısa zamanda başarıyla biteceğini bildirdi. Gittikçe artan başarılı harekat sonunda ayaklanma nisan ayı ortasında tamamıyla bastırıldı ve Şeyh Sait ele geçirildi.71 Başbakan Fethi Bey, Kazım Karabekir Paşa ve diğer komutanlara Halk Partisi’yle birlikte hareket etmelerini tavsiye etti. Terakkiperver’in başkanı Kazım Karabekir, Halk Partisi grubuyla işbirliği yapılmasına karşı çıktı. Terakkiperver Partisi, hükümeti destekleyeceğini açıklayınca bu durum Başbakan Fethi Bey’in hoşuna gitti. Mustafa Kemal bu olaylar üzerine, Fethi Bey’i Başbakanlıktan almaya karar verdi ve İsmet Paşa’yı Ankara’ya olağanüstü toplantı için çağırdı. Mustafa Kemal, Fethi Bey’in ılımlı görüşlerini benimsemezken, İsmet Paşa’nın olağanüstü hal teklifine daha sıcak baktı. İsmet Paşa, İstiklal Mahkemelerinin kurulması gerektiği üzerinde dururken, Fethi Bey daima karşı çıkmıştır. Uzun görüşmeler sonunda Fethi Bey’in kabinesi az bir farkla güvensizlik oyu aldı ve istifa etmek zorunda kaldı. Böylece, Fethi Bey’in üç aydan biraz fazla süren ikinci Başbakanlık görevi sona ermiştir.

69 YEŞİLYURT., a.g.e., s. 29 70 MUTLU, a.g.t., s. 105 71 A.g.t., s. 109

29 Fethi Bey, İsmet İnönü’nün devletçi siyasetinden bir hayli şikâyetçiydi. Fethi Bey, bu şikâyetini uzun bir mektupla bizzat Atatürk’e iletti. Bu iki ayrı görüş ve düşüncenin mecliste yapacağı tartışmaların memleket için faydalı olacağını düşünen Atatürk72, Fethi Okyar’dan yeni bir parti kurmasını istedi. Fethi Bey, 9 Ağustos 1930 tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası'nı kurdu, fakat bir muhalefet partisi olmasına karşın destekçileri olmasının yanında, kışkırtıcı hareketlerin de olması bu partinin sonunu getirdi. 31 Mart 1934'te Londra Büyükelçiliğine atandı.73 İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye ile İngiltere arasında gerçekleşen diplomatik ve askeri yakınlaşmada önemli bir rol oynadı; Montreux Antlaşması'nın mimarları arasında bulundu. Atatürk ölmeden önce İnönü, Fethi Bey’i Türkiye’ye davet etti. Atatürk’ten sonra kurulacak kabinede bakanlık önerdi.74 Büyükelçilik görevinden ayrılarak yurda döndü. 2. Refik Saydam Kabinesinde Adalet Bakanı oldu ve bu görevini 12 Mart 1941'e kadar sürdürdü. 7 Mayıs 1943'te İstanbul'da vefat etti. Fethi Okyar diplomatik yetenekleri ve ılımlı, akılcı kişiliğiyle her dönemde saygı topladı. İngiltere ve Amerika'da uygulandığı şekliyle, millet iradesine dayanan demokratik, liberal ve pragmatik bir siyasi görüşü savundu. İngilizler tarafından Malta'ya sürüldükten sonra bile İngiltere'ye olan yakınlığını kaybetmedi. Dürüst ve ılımlı kişiliğiyle Mustafa Kemal’e ters düşmemeyi başardı ve 1938’den sonra İnönü’yle de arasını düzelterek üst düzey siyasi mevkilere getirildi.

72 Nihal Burcu KAYA, Siyasi Açıdan I. Ve II. Celal Bayar Hükümetleri (1937-1939), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 10 73 http://www.msb.gov.tr/anasayfa/html/Bakanlar/BakanPotre/AFOkyarB.htm, 2007 74 Can DÜNDAR, Gölgedekiler, İmge Yayınevi, 2. Baskı, Ocak 1996, Ankara, s. 71

30 2.3. Celal BAYAR (1883- 1986)

9. - 10. Hükümet Başbakanı

Celal Bayar’ın babası Abdullah Fethi Efendi, tarımla ilgilenen ailesi yerine, ilmi seçmişti. Plevne Türklerinden Remzi Efendi’nin kızı Emine Hanımla evlendikten sonra üç erkek çocuğa sahip oldu. Behzat, Asım ve Mahmut Celal. Ne yazık ki Celal Bayar’ın ağabeyleri babalarının istediği gibi Osmanlı ordusuna zabit olamamış, vereme yakalanarak peşi sıra vefat etmişlerdi. Küçük yaşta olan Celal Bayar’ın çocukluk ve gençlik çağlarını etkileyen önemli bir olaydır. 16 Mayıs 1883’de doğan Mahmut Celal bir köy çocuğu olmakla beraber, tam bir kent kültürünü benimsemiştir. 5 yaşındayken ilkokula başladı ve 12 yaşında rüştiyeyi bitirdi.75 Bayar, 17 yaşında Ziraat Bankası’nın Mudanya Şubesi’ndeki boş bir kadro için açılan sınavı kazandı ve Bursa Şubesi’ne veznedar olarak atandı. Bursa’da Alman sermayeli Deutsche Orient Bank açılınca Ziraat Bankasından istifa eden Bayar, bu bankaya girmiştir. 1903 yılında İnegöllü Refet Bey’in kızı Reşide Hanım’la evlendi. Bayar’ın düşünmeyi ve okumayı seven yapısı fikir dünyasında izler bırakan bir takım kişilikleri tanımasını sağlamıştır: Mustafa Şevket: Mahmut Celal’in dayısıdır. Onun sayesinde ilk kez siyasete ilgi duydu.

75 Erkan ŞENŞEKERCİ, Türk Devriminde Celal Bayar, (1918-1960), Alfa Yay, I. Baskı, Nisan 2000, İstanbul, s. 20-22

31 Bakkal Nuri: İkinci siyasete ısındıran kişidir. Mülkiyeli bir Osmanlı aydınıdır. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin bir mensubu olarak etrafını etkilemiş, bunlardan biri de Bayar olmuştur. Bayar’a Namık Kemal’in eserlerini vermiştir. Namık Kemal: Dayısı ve Bakkal Nuri sayesinde eserlerini okumaya başlamıştır. Böylelikle vatanseverlik, milli his gibi duyguları pekişmiştir. Süleyman Nazif ve Hamza Bey: Süleyman Nazif, gazeteci, Hamza Bey ise, maiyet memuru idi. Memleketin geleceği konusunda fısıldamaları, İttihat ve Terakki yanlısı olmaları Bayar’ı etkilemiştir. 76 İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Bursa Katibi Mesulü olduktan sonra patlak veren 31 Mart olayının bastırılmasına Bursa’da kurulan Gönüllü Bölük’e katılarak Mudanya’ya geldi ve isyanı bastırmakla görevli Harekat Ordusu Komutanı Mahmut Şevket Paşa’nın emrine girerek hadiselerin Bursa’ya sıçramamasında önemli rol oynadı. İzmir’in işgali tehlikesi belirdiğinde Müdafaa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti’ne girdi ve Galip Hoca takma adıyla halkı uyarmaya ve bir direniş hareketi örgütlemeye çalışmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda Ege Bölgesi Yunanlıların uygun faaliyet alanı haline gelmiştir. Rumlar bölgenin iktisadi alanına hâkim olmuş durumdadır. İttihat ve Terakki’nin İzmir Kâtibi Mesullüğü’ne atanan Bayar, aldığı siyasi ve iktisadi tedbirlerle Rum Göçü’nü en iyi şekilde sonuçlandırmış, Rumları karşı adalara ve Yunanistan’a göç ettirmiş, bölgeyi temizlemiştir. Türkiye’nin bu dönemde bir iktisadi devrime ihtiyacı vardı. Bunu destekleyecek bir finansman güce ihtiyaç duyuluyordu. Mustafa Kemal’de bir banka kurulması fikrini destekliyor ve Bayar’ı başına getirmek istiyordu. 4 Temmuz 1924 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde “İş Bankası” başlığı ile konu ilk sayfadan verildi. Buna göre; banka bir milyon lira sermaye ile kurulacak ve Genel Müdürü Celâl Bey olacaktır. 5 Temmuz tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yine baş sayfada, bankanın adının “İmar İş Bankası” değil “İş Bankası” olduğu izah 77 edilmiştir. O dönem basınında, kurulacak bankanın bir devlet bankası mı olduğu

76 Burhanettin BİLMEZ, Galip Hoca Komitacı Celal Bayar, Art Basım Yay, 2. Baskı, 2008 Ankara, s. 51 77 92 Cumhuriyet, 4-5 Temmuz 1924’den aktaran İhsan Fuat ÖZGEN, Cumhuriyet Dönemi’nde Celal Bayar’ın Siyasi ve İktisadi Faaliyetleri (1923-27 Mayıs 1960), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Ens., Doktora Tezi, İstanbul, 2007, s. 21

32 tartışmaları üzerine, 6 Temmuz tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde İş Bankası’nın hususi bir kuruluş olduğu haber verildi. Bankanın hükümetle alâkası olmadığı ifade edilen haberde, böyle bir bankanın tesis edilmesinin öteden beri Celâl Bey’in ideali olduğu, bankanın kurulması hakkında Kabine’de resmî surette bir müzakere geçmediği kesin bir dille ifade edilmiş, bankanın, yalnız tüzüğünün usul icabı Vekiller Heyeti’nden geçeceği, ilgisinin bu kadar olduğu belirtilmiştir. Tüzüğün, Celâl Bey’in İmar Vekâleti’nden istifasından sonra yapılacağı yazılan haberde, Celâl Bey’in istifası resmen teyit edilmemiştir. 78 Celâl Beyin İmar ve İskân Vekilliğinden istifa ederek, İş Bankası’nı kurması, Cumhuriyet tarihi açısından çok derin olayların yaşanacağı bir dönemde siyasetin yıpratıcı yönünden uzak kalmasını sağlayacaktır. İstanbul, eski başkent olduğu için devrim karşıtı en büyük tehlikeleri barındırmaktaydı. 23 Ağustos 1924’te, İstanbul’da silah taşınması yasaklanmıştı. Bu yeni tedbirler alınacağının alâmetiydi. Bu gergin siyasi hava İş Bankası açılış gününün belirlenmesine de yansımıştı.79 Böylelikle 26 Ağustos 1924’de Türkiye İş Bankası açıldı. 1937 senesinde iç politikamızın en önemli olayı, hiç şüphe yok ki, İnönü’nün başvekillikten istifası hadisesiydi. Yeni Türk Devleti’nin temeline emek harcını, Atatürk’le birlikte koyan Cumhuriyet’in ilk başbakanı İsmet İnönü’nün on dört senelik bir hizmetten sonra bu makamdan ayrılışını, halk normal karşılamamış, Atatürk’ü daima İnönü ile birlikte görmeye alışık olanlar bu ayrılışı son derece yadırgamışlardı. Dargınlığı ise hiçbir surette izah edememişler, izah edilse bile bu varsayımdan öteye gidememişti.80 25 Ekim 1937’de Bayar’ın başbakan olmasında belli başlı hususlar vardır: 1) Atatürk İsmet Paşa ile iktisadi model konusunda uzlaşamamış ve sonuçta onu iktidardan uzaklaştırmayı tercih etmiştir. 2) Atatürk, İsmet Paşa’yı dış politika tercihlerindeki bazı uyumsuzluklar nedeniyle istifa ettirmiştir.

78 ÖZGEN, a.g.t., s. 21 79 A.g.t., s. 23 80 KAYA, a.g.t., s. 15

33 3) İsmet Paşa’nın madun ruhlu bir devlet adamı olması, Bayar’ın başvekilliğe tercih edilmesinde bir sebep olmuştur.81 Celal Bayar’ın yönetimindeki hükümetin bir tek görevi vardır: ülkede ‘iş’in çoğalmasını, zenginleşmesini sağlayacak, hür teşebbüsü teşvik edip ülkenin de kalkınmasına yol açacak kararları almak ve uygulamak.82 Bayar, CHP Kurultayı’nın olağanüstü toplantısına başkanlık etmiş ve önemli kararların alınmasına ortak olmuştur. Kararlar sonucunda Bayar, Parti Genel Başkan Vekilliği’ne, Refik Saydam’da Parti Genel Sekreterliği’ne getirilmiştir. Atatürk'ün hastalığına denk gelen başbakanlığı sırasında ülkenin siyasi bir bunalıma sürüklenmesine yol açacak gelişmelere meydan vermedi. Özellikle eski başbakan İnönü'yü siyasi hayattan silmeyi amaçlayan komploların karşısında yer aldı. Atatürk’ün vefatının hemen ertesi günü, 11 Kasım 1938’de, TBMM’de, Başbakan Celâl Bayar’ın teklifi ile, İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı seçildi ve İnönü, Bayar’ı Hükümeti kurmakla görevlendirdi.83 Kasım 1938' de ikinci hükümetini kuran Bayar, Ocak 1939'da başbakanlıktan istifa etti. Seçimleri gerekçe göstermiş olsa da, düşünülen şu ki, seçimlere kadar geçecek zamanda zaten zor günlerini kendisini beklediğini ve seçimlerden tekrar iktidar olarak çıkamayacağını düşünerek, iktidarda kalmayı anlamsız bulmuştur. Bu istifa ile Başbakanlığı Refik Saydam’a bırakmıştır. Başbakanlıktan istifa ettikten sonra siyasi, hayatını sıradan bir milletvekili olarak sürdüren Bayar, ikinci Dünya Savaşı sonrasında çok partili düzene geçilirken CHP içinde bir muhalefet hareketi başlattı. 1945 Eylül’ünde milletvekilliğinden, aralıkta da CHP'den istifa ederek, 7 Ocak 1946'da Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan'la birlikte Demokrat Parti'yi (DP) kurdu. DP, 1946 seçimlerinde CHP’ye karşı görece bir başarı elde ederek 62 milletvekili çıkardı ancak iktidara gelemedi. Samet Ağaoğlu’nun kaleme aldığı Siyasi Günlük adlı kitabında Ağaoğlu, 1950 seçimlerini büyük ekseriyetle kazandıklarını Cumhurbaşkanı’nın Bayar’ı hükümeti kurmaya davet ettiğini, bunun üzerine Bayar’ın da Meclisin toplanmasına

81 ŞENŞEKERCİ, a.g.e., s.146 82 Hikmet BİLA, CHP 1919-1999, Doğan Kitap, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1999, s. 76 83 ÖZGEN, a.g.t., s. 171

34 kadar eski hükümetin iş başında kalmasının gerekli olduğu yanıtını verdiğini anlatmıştır.84 14 Mayıs 1950'de DP'nin iktidara gelmesinin ardından, 20 Mayıs’taki DP Grup toplantısında 379 oyun 345’ini alarak Cumhurbaşkanı adayı olmuş85, 387 oyla da, 22 Mayıs'ta cumhurbaşkanı seçilmiştir. DP Genel Başkanlığını Başbakan atadığı Adnan Menderes'e bırakmıştır. Cumhuriyet’in asker kökenli olmayan ilk Cumhurbaşkanı’dır. Demokrat parti dönemi hem seçkinlerin, hem yığınların politik rekabet sisteminin işlemesini tanıdığı, deneyimler edindiği bir dönem olmuştur.86 10 yıl süren DP iktidarının 27 Mayıs 1960 harekâtıyla devrilmesi üzerine cumhurbaşkanlığından istifa etmesi istenen, ancak bu isteği "Seçimle geldim, seçimle giderim" diyerek reddeden Bayar, diğer DP yöneticileriyle birlikte tutuklandı. Yüksek Adalet Divanı'nca Yassıada’da yargılanarak l5 DP'liyle birlikte 15 Eylül 196l'de "vatana ihanet" ve "anayasayı ihlal” suçlarından idam cezasına çarptırıldı. Mahkemede adeta eski bir ittihatçı olduğunu hatırlatırcasına soğukkanlılığını kaybetmeden duran Celal Bayar, mahkemenin sonuçlanmasından sonra 25 Eylül 1961 günü intihar girişiminde bulundu. Boynuna doladığı bel kemeriyle yaşamına son vermek istedi ama nöbetçi subayı Bayar’ı görerek müdahale etti ve hayatını kurtardı.87 İdam hükmünün infazı için İmralı adasına götürülen 77 yaşındaki Bayar'ın cezası Milli Birlik Komitesi tarafından yaş sınırını aştığı göz önüne alınarak son anda ömür boyu hapse çevrildi. 7 Kasım 1964’e kadar Kayseri Cezaevi’nde kalmış, kalp krizi geçirmesi üzerine serbest bırakılmıştır. 1966’da da dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından affedilmiştir.88 Bayar, cezaevinde kaldığı süre boyunca tuttuğu günlüğü daha sonra kitap haline getirmiştir. Bu günlükten 8 Nisan 1962’ye ait olan yazıda şu tür yorumları yer almaktadır:

84 Samet AĞAOĞLU, Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1993, s. 401 85 ŞENŞEKERCİ, a.g.e., s. 215 86 İlter TURAN, Türkiye’de Siyasal Kültürün Oluşumu, Ed: Ersin Kalaycıoğlu, Ali Yaşar Sarıbay, Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme, Alfa Yayım, İstanbul, Ocak 2000, s. 370 87 Seyfi ÖNGİDER, Çankaya’nın Bütün Adamları, Aykırı Yayıncılık, Ekim 2006, İstanbul, s. 75 88 Yusuf TEKİN ve Çağatay Okutan, a.g.e., s.136

35 “Hanım, kızım gelmedi. Hanımı bekliyordum. Hayal kırıklığına uğradım, üzüldüm. Beni görmek isteyen senatör, mebus ve vatandaşlara yine müsaade edilmedi. Bunlara, benim görüşmek istemediğim söyleniyor. Tıpkı Ankara Hastanesi’nden Kayseri’ye ben istediğim için gönderdikleri hemşirelerden başlayarak propaganda ettikleri gibi… İnfaz savcısı daha açık hareket ediyor: “Bayar’ı kırmak lazımdır. Memurların ve halkın kendisini tutmadığını bizzat kendisine ve halka göstermelidir.” talimatına uyarak benimle görüşmek isteyenlere aynen şöyle denmektedir: “360 mevkuftan kiminle konuşmak istiyorsan söyle müsaade edeyim, fakat Bayar ile asla!” böyle bir cevaba muhatap biri de “Aytacımdır” adında eski bir partilidir. (…) Bu söylentiler, bugünlerde çıkan gazetelerin yazıları, hükümet ve partiler için mühim hadiselerin geçmekte olduğu fikrini vermektedir. Memleket fena bir duruma düşmüştür. Bu kaygı yanında “af” meselesi tabiatıyla zihinleri kurcalayan bir olaydır. Herkes bu vaziyetten fikir yürütmektedir. Başvekil İsmet İnönü “af” yapmayacağını şef edasıyla “basın” mensuplarına (yazılmamak şartıyla) söylemiş… Koalisyonun diğer kanadını temsil eden Adalet Partisi’nin başkanı afta ısrar etmekteymiş. Şu günlerde halkın tazyiki ile bu partinin daha azimli olduğu anlaşılmakta, gelen haberler de bu görüşü teyit etmektedir. Bu iki zıt cereyan, işleri nasıl bir mecraya sürükleyecektir? Netice merak ile beklemeye değer…”89 Siyasi yasaklı olduğu dönemde de siyasetin dışında kalamayan Bayar AP’den milletvekili seçilen kızı Nilüfer Gürsoy aracılığıyla Demirel’e karşı tavır koymuş ve AP' den ayrılanların 1970'te başkanlığında kurduğu Demokratik Parti'ye destek vermiştir. Yine bu dönemde Ben de Yazdım (1965-1972, 8 cilt) adıyla anılarını yayımlamış ve DP'lileri bir araya getirmek amacıyla "Bizim Ev" adlı bir kulüp kurmuştur. 90 yaşındayken Ecevit hükümetince 1974'te siyasi hakları geri verilen Bayar, Senato Başkanı Tekin Arıburun tarafından yasa gereği eski cumhurbaşkanı sıfatıyla Cumhuriyet Senatosu'na davet edildi. Ancak Bayar "seçim

89 Celal Bayar, Kayseri Cezaevi Günlüğü, YKY Yayınları, hazırlayan: Yücel A. Demirel, 1. Baskı İstanbul, Ocak 1999

36 dışı bir yöntemle parlamentoya girmenin prensiplerine aykırı olduğunu" söyleyerek daveti kabul etmedi. Yaşamı boyunca askeri darbelere karşı olduğunu söyleyen Bayar için, "l2 Eylül harekâtı başka"ydı; "l2 Eylül olmasa ülke elden gidecekti ve ülkeyi komünistler ele geçirecekti". Bayar, 2l yıl aradan sonra Çankaya'ya ilk kez 198l Yılında Devlet Başkanı 'in "şeref konuğu" olarak çıktı. 1986'da l03. doğum gününü Umurbey'de siyasi yasaklı Süleyman Demirel ve DP'nin mirasçısı olmaya aday yeni kurulan sağ partilerin politikacılarıyla kutlayan Celal Bayar, öldüğünde dünyanın en yaşlı politikacısıydı.

37 2.4. Refik Saydam (1881- 1942)

11. - 12. Hükümet Başbakanı

8 Eylül 1881 günü İstanbul'un Fatih ilçesinde, Çırçır Mahallesi'nde doğdu. Mahalle mektebinin ardından Fatih Askeri Rüştiyesi'ne ve İstanbul Kuleli Askeri İdadisi’ne girdi. Çatalca Cephesinde savaşa katılan Refik Saydam, savaş sırasında kolera salgınını önleyici çalışmalar yaptı. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Sahra Genel Sağlık Müfettiş Yardımcılığına getirildi. Bu görevdeyken kurduğu Bakteriyoloji Enstitüsünde tifo, dizanteri, veba, kolera aşılarıyla tetanos, dizanteri serumlarını üretti ve tifüse karşı hazırladığı aşı tıp literatürüne geçmiştir.90 Refik Saydam, Kurtuluş Savaşından önce, 9. Kolordu Sağlık Müfettiş Yardımcısı olarak Mustafa Kemal’le birlikte Anadolu’ya geçti. Mustafa Kemal’in karargâhı Erzurum’dan Sivas’a nakledildikten sonra, Erzurum Askeri Hastanesi bulaşıcı hastalıklar servisi şefliğine atandı. Kendisine verilen bu görevi kabul etmeyerek binbaşıyken ordudan ayrıldı. 1923-39 arasında, İstanbul milletvekili olarak meclise giren Refik Saydam, bakanlığı sırasında Ankara, Erzurum, Diyarbakır ve Sivas’ta hastaneler, doğumevleri ve çocuk bakımevleri kurdurmuştur. 1928’de, Ankara’da, bugünkü Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü'nün kurulmasına

90 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 116

38 ve bu alanda eğitim vermek için Hıfzıssıhha Mektebinin açılmasına öncülük etmiştir.91 1937’de İsmet İnönü Başbakanlıktan alınması üzerine, Saydam’da Atatürk’e karşı bir düşmanlık başlamıştır. İnönü’yle arasını daima iyi tutan Saydam, Atatürk’ün ölümünden sonraki Celal Bayar Kabinesi’nde İçişleri Bakanı, kurulan 11. hükümette de başbakan olmuştur. Refik Saydam’ın başbakanlık yılları II. Dünya Savaşı’nın başlangıç dönemine rastladığı için Türkiye’nin dış politika alanında yoğun ilişkiler yaşadığı bir dönem olmuştur. Türkiye Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” politikasını onun ölümünden sonra da uygulamış ve böylece savaş dışı kalmayı başarmıştır. Özellikle ikili ilişkilerin çok fazla yaşandığı bir dönem olmuştur.92 Refik Saydam’ın başbakanlık yaptığı yıllarda eğitimde görülen en büyük gelişme Köy Enstitülerinin kurulması oldu. Yine bu dönemde toplanan Birinci Neşriyat Kongresi ve Birinci Maarif Şurası da eğitim alanında görülen önemli gelişmelerdir.93 1939’da yapılan genel seçimlerin sonucunda Saydam Hükümeti sona erdi. Yine 1939 seçimleriyle oluşan yeni parlamento da hükümeti kurma görevi Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından yeniden İstanbul Milletvekili Refik Saydam’a verildi. İkinci Saydam Hükümeti’ndeki vekiller birinci hükümetle hemen hemen aynıydı. Refik Saydam Hükümetleri dönemi Türkiye’de tek siyasi parti olarak Cumhuriyet Halk Partisi’nin olduğu bir dönemdir. Bu nedenle hükümet programları dahi mensup bulunulan CHP’nin programını geçekleştirmek amacını taşımıştır. Bu dönemde 1939 yılı Genel Seçimleri yapılmış, CHP Beşinci Kurultay’ı toplanmış ve bu kurultayda CHP içinde Müstakil Grup oluşturulması kararı alınmıştır. 94 Bundan sonra Refik Saydam, çalışmalarına Ankara ve İstanbul’dan başlamak üzere devlet dairelerinden Atatürk’ün tablolarını indirmekle başlamıştır. Sonraki zamanlara ise Türkiye çapında köy kahvelerine kadar İnönü posteri astırmıştır. Halk

91 A.g.e., s. 121 92 Zeliha Özlem ÖCAL, Siyasi Açıdan I. ve II. Refik Saydam Hükümetleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 15 93 A.g.t., s.40 94 A.g.t., s. 102

39 bu durumdan ciddi şeklide rahatsız olmaya başlamış, Atatürk’ün canı pahasına kurduğu onlarca şeyi yıkmak olarak görmüşlerdir. Ancak tüm bunların üzerine, 1939 baharında Saydam, İnönülü banknotların basılması konusunda fikir beyan etmiş, bu İnönü’nün de hoşuna gitmiş ancak gelecek tepkiler için askıya alınmıştı. 18.11.1940 yılında Başbakan Refik Saydam’ın yazılı talimatıyla 1000 liralık İnönü banknotları tedavüle çıkarılmıştır. Daha sonra 500, 100, 50, 10, 5 ve 1 liralık banknotlarına da İnönü portresi bastırılmıştır. Böylece İnönü, Atatürk’ün gerisinde kalan ikinci adam profilinden sıyrılmış durumda hissediyordu kendini. 95

95 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 120

40

Saydam’ın yıllardır var olan Parkinson hastalığı görevini aksatmasına sebep olmuş, ancak İnönü’nün isteği üzerine birçok açılışa bizzat katılmıştır. Refik Saydam Başbakanlık görevini sürdürdüğü sırada İstanbul’un iaşe sorununu araştırmak için İstanbul’da bulunduğu sırada 8 Temmuz 1942’de kalp krizi sonucunda vefat etmiştir.96 Genel olarak bakıldığında Refik Saydam, İnönü’ye karşı hiç ters düşmemiş, izlediği politikalardan ve hükümet programlarından anlaşılacağı üzere İnönü’nün gölgesinde bir siyaset yaşamı yürütmüştür.

96 ÖCAL, a.g.e., s. 103

41 2.5. Şükrü SARAÇOĞLU (1887- 1953)

13.- 14. Hükümet Başbakanı

1887 senesinde Ödemiş’te dünyaya gelen Şükrü Saraçoğlu, ilk ve ortaöğrenimini Ödemiş’te bitirdikten sonra İzmir İdadisi’ ne girdi. İzmir idadisini birincilikle bitirerek, Mekteb-i Mülkiye’ye (Siyasal Bilgiler Fakültesi) geçti. 1909 yılında Mekteb-i Mülkiye’yi bitirerek İzmir Valiliği Maiyet Memurluğu’na atandı. İzmir Sultanisi’nde matematik-öğretmenliği yapan Saraçoğlu, 1911 yılında İttihat ve Terakki Ticaret Mekteb-i Müdürlüğü görevine getirildi.97 1914 yılının ocak ayında bir devlet bursu kazanan Saraçoğlu, Belçika’ya öğrenime gitti. Kısa bir süre sonra I. Dünya Savaşı patlayınca hemen İzmir’e döndü. 1915 Mayıs’ında tekrar Cenevre Siyasi İlimler Akademisi’nde okumak için İsviçre’ye giderek burada dört yıl kaldı ve bu fakülteyi çok iyi bir dereceyle bitirdi. Mondros Mütarekesi’nden sonra Cenevre’de Türk Talebe Cemiyeti’ni kurarak bu cemiyet adına Fransızca bir derginin yayınlanmasını üstlendi. Türk Talebe Cemiyeti’nin başkanı olarak Avrupa kamuoyunda Mondros şartlarının olumsuzluğuna tepki yaratmak için uğraşlar vererek Osmanlı Devleti’nin haklarını savundu. O günlerde İzmir işgal edilince Türkiye’ye gideceğini öğrendiği bir İtalyan gemisine kaçak binip yurda döndü. Ulusal Kurtuluş Hareketi’ne katıldı. Kuşadası, Nazilli ve Aydın yörelerinde kurulan Kuva-i Milliye hareketlerinin örgütlenmesinde

97 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 122

42 çalıştı. Osmanlı Meclisi Mebusanı’na İzmir milletvekili olarak seçildiyse de, Saracoğlu bu göreve katılmadı.98 1924 Şubat’ında milletvekili Şükrü Saraçoğlu, ilk kez Latin alfabesi konusunu TBMM’ye getirdi. Mecliste büyük eleştirilere yol açan bu düşünce, basında olumlu karşılandı. 1925 ve 1928 arasında, bu konuda Mecliste ve basında epey görüşler ileri sürüldü.99 Dördüncü ve Beşinci İnönü hükümetlerinde Maliye Bakanlığına (1927-1930) getirilen Şükrü Bey, henüz kalkınma programının oluşturulamadığı bu dönemde, Türk ekonomisinin ancak köyden başlatılacak reform çalışmalarıyla kalkınabileceğini ileri sürdü. Bunun yanı sıra memur sınıfının sorunlarına eğilerek personel ve emeklilik kanunlarını yürürlüğe koydu. İktisadi alanda yaptığı işlerden biri de, yabancı bankaların elinde iç ve dış ticaret mevsimlerine göre düşürülen, Türk parasının değerinin korunmasını sağlamasıydı. Bu amaçla Merkez Bankasını kurdu (1930). Fethi Okyar hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan Saraçoğlu, 1926’da Yunanlılarla kurulan Mübadele Komisyonu’na başkanlık etti. Başbakanlığına kadar kurulan bütün hükümetlerde görev aldı. Bu hükümetlerde Maliye, Adliye ve Hariciye vekilliklerinde bulundu.100 Bayar’ın ardından gelen Refik Saydam Hükümeti, savaşın başlaması üzerine, ekonomiyi ve fiyatları denetim altına almak için 18 Ocak 1940’da Milli Korunma Kanunu’nu çıkarttı. Milli Koruma Kanunu, hükümete ekonomik hayatı düzenleyici olağanüstü yetkiler vermişti. Fiyat denetimi ve tespiti, zorunlu hallerde tarım ürünlerine bedeli ödenerek el koymak, ithalat ve ihracatta satış şartlarını belirlemek ve halkın ihtiyacı halinde iktisadi ve ticari faaliyette bulunmak üzere devlet müesseseleri kurmak söz konusu kanunla hükümete verilen yetkilerden bazılarıydı.101

98 Tanju CILIZOĞLU, Mehmet Şükrü Saraçoğlu, Güneş, 1956, derleyen Yılmaz SARAÇOĞLU, Şükrü Saraçoğlu ve Dönemi, Gelişim Yayıncılık, Haziran, 2000, s. 9 99 Devrim ALICI, “Bir Eğitim Devrimcisi: Mustafa Necati”, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 4, Sayı 1, Haziran, 2008, s. 70 100 YEŞİLYURT, a.g.e., s.123 101 “Milli Koruma Kanunu”, Düstur, Tertib 3, C.21, s.274-284’dan aktaran M. Selçuk ÖZKAN ve Abidin TEMİZER, “ İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Karaborsacılık”, Uluslar Arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 2, Sayı 9, 2009, s. 320

43 Böylece bir savaş ekonomisi uygulaması başladı. 1942’de Refik Saydam’ın ani ölümü üzerine Başbakanlığa Şükrü Saraçoğlu geldi. Saraçoğlu’nun başbakanlık görevine başladığı gün gayet zor bir iktisadi döneme denk gelmiştir. O güne değin fiyatlar çok az denetim altında tutulmuş, fakat üretim arttırma ve ithalat olanaksızlıkları yüzünden birçok mallar ortadan kalkmış ve karaborsa oluşmuştur. Yeni hükümet uygulamayı tersine çevirerek fiyatları serbest bırakmıştır. Kanun gereğince kurulmuş olan İaşe Müsteşarlığı ve ona bağlı örgütler kaldırılmıştır. Fiyatlar fırlamış, genel fiyat düzeyi 1942’de %90, 1943’de %75 artmıştır. Çiftçi, tüccar ve sanayicinin durumu iyileşmiş, dar kentlilerin durumu zorlaşmıştı. 102 Buğdayın kilosu 32 kuruştan 70 kuruşa çıkmış, dar devletçilik modeli Türkiye’yi bir hayli yoksul bir ülke haline getirmiştir. Karaborsacılık, vurgunculuk, rüşvet alıp başını yürümüştü. Türk hükümeti hem bu olayların önünü kesmek, hem de bütçe açığını kapatmak için çareler arıyordu. Türkiye’de bu koşullar sürerken dönemin hükümeti, pek çok Avrupa ülkesinde savaş sonrasında uygulanan olağanüstü kazanç vergisini Türkiye’de bir defaya mahsus olmak üzere uygulama kararı aldı.103 Ülkede bozulan gelir düzeyinin düzeltilmesi için, 1942 Kasım’ında Varlık Vergisi çıkarıldı. Bu konuyla ilgili Saraçoğlu; “ Harp yıllarında en çok parayı tüccarlar kazandığı için bu varlık vergisinin en büyük yükünü bittabi onlar taşıyacaklardır.” 104 Varlık Vergisi Kanunu burjuvazinin servetini (gelirini değil) bir defaya mahsus ağır biçimde vergilendirecekti. Komisyonların saptadığı vergiyi bir ay içinde ödemeyenler önce toplama merkezlerine, sonra da çalıştırılmak üzere Erzurum’un Aşkale ilçesine sevk edileceklerdi.105 Türkiye’deki azınlıkların kamuoyu oluşturmaları üzerine Saraçoğlu Hükümeti, İnönü’nün talimatıyla geri adım attı. Önce zengin Müslüman Türklerin borçlarında indirimler başladı, sonra tüm gayrimüslimler dâhil mevcut borçlar silindi.

102 Sina AKŞİN, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, İmaj Yayınevi, 3. Baskı, 1998, Ankara, s. 218-219 103 Jibid SİLAHLI, Ferhat VASSETİ, Duygu ÇOL, Nagihan VELİOĞLU, “Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olayları”, http://mimoza.marmara.edu.tr/~mtekce/eco272/67eylul.pdf , s.1, 104 Çetin YETKİN, Türkiye’de Tek Parti Yönetimi (1930-1945), Altın Kitaplar Yay, 1983 İstanbul, s. 126 105 AKŞİN, a.g.e., 219

44 Böylece Varlık Vergisi Kanunu 11 Kasım 1942 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş, yaklaşık 16 ay yürürlükte kaldıktan sonra 15 Mart 1944 ve 4530 sayılı kanun ile kaldırılmış oldu. 106 Enflasyon hızla ilerlerken, altın fiyatlarındaki artışla beraber, dış ticarette büyük bir düşüş oluştu. Saraçoğlu bu dönemde bir savurganlık örneği göstererek, Ankara’da Milletvekili Lojmanları yaptırması, Saraçoğlu için sonun başlangıcıydı. 107 7 Haziran 1945’te Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan’ın Meclis’e verdikleri takrirle çok partili hayata doğru giden ilk adım atıldı. Dörtlü Takrir isimli bu bildiride, memlekette bir an önce demokratik usullerin daha geniş kapsamlı tatbikine geçilmesi istenmekteydi. 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti’yi kurdular. Dört yıl sonra yapılan seçimlerde (14 Mayıs 1950'de) 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren, Türkiye Cumhuriyeti'nde ilk defa serbest seçimle iktidarı kazanan parti oldular. CHP başta sıcak bakmıştı DP’ye, ancak dönemin şartları DP’yi güçlendirmeye başlayınca, DP’ye bakışlar değişti. CHP İzmir Bölge Müfettişi Kamran ÖRS bu durum hakkında şöyle konuşmuştur: “ Bugün sadece tenkit ve kontrol için kurulduklarını söyleyen partiler, yarın bu yöne doğru (iktidara doğru) geniş adımlarla yürüyeceklerdir. Biz de iktidarı bırakmamak için tedbirlerimizi almaya, kuvvetlerimizi ölçmeye mecburuz. Muhaliflerimizin zaman zaman bizim saflarımızda olanları kendi saflarına çekerek istediklerini duyuyoruz. Bizden ayrılanlara gözyaşı dökecek değiliz. Çünkü bizden farklı bir anlayışa düşmüş olabilirler. Fakat ben, elini sıktığım ve düne kadar partili bildiğim arkadaşın hangi tarafta yer alacağını ya da aldığını bilmek isterim.”108 CHP kendi içinde reforma gitme zorunluluğu hissetti. Kurumsal anlamda ve felsefede önemli değişiklikler yapmaya girişti. Değişmez genel başkan sıfatını ve milli şef sıfatını kaldırdı. Bunlar çok partili hayata alışmak için yapıldı. Sınıf temelli siyasi parti kurmak, dernek kurmak serbest hale getirildi ve tek dereceli seçim yapılması için çalışmalar başlatıldı.

106 http://www.belgenet.com/arsiv/varlikvergisi.html, son erişim: 6 Temmuz 2006’den aktaran Hakkı UYAR, “Tek Parti Döneminde Denizli’de Siyasal Hayat”, s. 18, http://kisi.deu.edu.tr/hakki.uyar/23.pdf 107 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 126 108 Ulus, 22 Şubat 1946’dan aktaran Hikmet BİLA, CHP 1919-1999,Doğan Kitap, 1999 İstanbul, s.112

45 Saraçoğlu, cumhuriyet döneminin bütünsellik taşıyan seçim yasasını iki dereceli olarak hazırladı ve çıkarttı. "Açık oy-gizli sayım" esaslarına göre hazırlanan bu kanuna göre her seçmenin hangi partiye oy verdiği herkes tarafından görülebilecek, fakat oy sayımı gizli yapılacaktı.

21 Temmuz 1946 seçimleri sonucu: CHP 396 DP 62 Bağımsız 7 milletvekili çıkarmıştır.

Demokrasiye geçişin bu ilk genel seçiminde DP kazanamamış; ancak CHP kaybetmeye başlamıştır. Adnan Menderes şaibeli olduğunu düşündüğü bu seçimlerden Kütahya milletvekili olarak çıkmıştır. 1950 genel seçimlerinde yeterli oy alamayan Saraçoğlu TBMM'ye seçilemeyince aktif siyasetten çekildi. 27 Aralık 1953'te İstanbul'da öldü.

46 2.6. Recep Peker (1889- 1950)

15. Hükümet Başbakanı

5 Şubat 1889 tarihinde İstanbul’da doğdu. Recep Bey sırası ile 1898-1901’de Kocamustafapaşa Askeri Rüştiyesi’nde, 1901-1904’de Kuleli İdadi Askeriye’de, 1904-1907 Harp Okulu’nda öğrenim gördü. 1895-1907 yılları arasında tahsilini İstanbul’da Kocamustafapaşa Askeri Rüştiyesi, Kuleli Askeri İdadisi ve Harp Okulu’nda yaparak, teğmen olarak mezun olmuş, daha sonra Yemen’e tayin olmuş ardından İtalyan ve Balkan Harbine katılmıştı. 1.Dünya Harbi’nde Kafkas Cephesinde tümen, kolordu ve ordu karargâhlarında kurmay subay olarak görev yapmış, bu muharebelere katıldığından dolayı 1911’de başladığı kurmaylık tahsilini 1919’da Harp Akademisini birincilikle bitirerek tamamlamıştır.109 1911’de Yemen ve Trablusgarp, 1912-1913 yıllarında da Balkan savaşlarına katıldı. I. Dünya Savaşı’nda Rumeli ve Kafkas Cephelerinde de bulundu. 110 1923'te Kütahya Mebusu seçilerek iki dönem TBMM'ye girdi. Bir süre Hâkimiyeti Milliye gazetesinin başyazarlığını yaptı. 1924 - 1925 yıllarında Dâhiliye Vekili oldu. Ayrıca Mübadele, İmar ve İskân Bakanlığı'na vekâlet etti. 3. ve 4. İsmet Paşa hükümetlerinde 1925-1927 yılları arasında Müdafaa-yi Milliye Vekilliği ve 1928-1930 yıllarında Nafia Vekilliği yaptı. İtalya'da Mussolini ve Almanya'da Hitler rejimlerine yakın bir politikayı savundu.

109 Osman KIDIŞ, Atatürk Döneminde Recep Peker, İnönü Üniversitesi, Lisans Tezi, Malatya, 2006, s. 14 110 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 138

47 1930 – 1938 dönemi Recep Peker’in tek parti düşüncesinin yerleştiği bir dönemdir. Bu dönemde yeni rejimin yayılması ve propagandası görevini yürütmüştür. Yazmış olduğu İnkılâp Tarihi Ders Notları kitabı Atatürk tarafından desteklenmiş, üniversite ve okullarda ders olarak okutulmaya başlanmıştır. Ayrıca bu dönemin en büyük gelişmesi, Recep Peker ve Atatürk arasında görüş ayrılıklarının belirmesi, bizzat Atatürk tarafından Recep Peker’in Genel Sekreterlikten alınarak pasifize edilmesi hadisesidir.111 1946 Temmuz’unda yapılan seçimlerin arkasından Şükrü Saraçoğlu’ndan Başbakanlık görevini devralan Peker, çok partili sistemin ilk Başbakanı olmuştur. Recep Peker’in siyasi fikirlerinde görüldüğü gibi, parti devlet birlikteliğine inanan, muhalefete tahammülü olmayan Peker’in iki partili meclise, Başbakan olarak atanması önemli bir olaydır. 112 Çünkü İnönü farklı bir siyaset başlığı altında sert bir politika yürütmek istiyordu ve Peker bu politika için biçilmiş kaftandı. İnönü demokrasinin yumuşak başı, Peker ise sert tarafı oynayacaktı. “7 Eylül Kararları” olarak anılan devalüasyon ülkede büyük yankı yarattı bu dönemde. Dolar 130 kuruştan 283 kuruşa çıkarıldı. Peker, Demokrat Parti’ye demokrasi yanlısı oldukları için karşıydı. Celal Bayar ve Adnan Menderes’i sıkı takibe alan Peker, 1946’da bütçe görüşmelerinde Menderes’in sert eleştirilerine karşılık “…Adnan Menderes’in sesinde kötümser ve psikopat bir ruhun haletinin akislerini dinledik.”113 demesi Meclis’teki demokratların tepkisini topladı. Demokrat Parti, bu suçlamalar üzerine Meclis’i terk etti. Tüm bunların üzerine Peker, Demokrat Partilileri “komünist taktiği” şeklinde nitelendirdi. İnönü, çok partili sisteme geçilmişken bu tür olayların siyaseti kötü etkilediğini düşünerek, Bayar ve Peker arasında hakem rolü oynadı. Kendisi, ABD ile kurulan yeni ilişkilerle birlikte liberal rejimi bütün sonuçlarıyla desteklemeye kararlıydı. 114 Bayar ve Peker’i bir araya getirerek, iki tarafı uzlaştırma amacı güden “12 Temmuz Beyannamesi”ni yayımladı. Bu 12 Temmuz Deklarasyonu, Başbakan Peker’in hemen istifasına yol

111 KIDIŞ, a.g.t., a.80 112 Teoman GÜL, Türk Siyasal Hayatında Recep Peker, .T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 1998, s. 58 113 Faruk BİLDİRİCİ, Gizli Kulaklar Ülkesi, İletişim Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2001, s. 24 114 Shaw/Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c.II (çev. M. Harmancı), E yay., İstanbul 1976, s.477’den aktaran Bülent TANÖR, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY Yayınları, 10.baskı, İstanbul 2001, s. 342

48 açması gerekiyordu; fakat Peker savaşmadan gitmeyi kabul etmedi. Prestijini yeniden kazanmaya ve durumunu Parti Meclis Grubu’na getirerek İnönü’nün düşmanlığını nötrleştirmeye çalıştı. Grubun önüne çıktı, politikasını açıkladı ve güven oylaması istedi. Sadece 35 karşı oyla ezici bir üstünlük sağladı. Fakat oybirliğine alışık bir partide bu, bir güvensizlik oyuydu.115 CHP içinde Peker’in bu tavırlarından rahatsız olan Nihat Erim’in başını çektiği bir grup genç milletvekili Peker’e karşı kullandıkları bu 35 oya, 35’ler Hareketi denir. Bundan sonra, 9 Eylül 1947 yılında Peker istifasını verdi. Böylelikle Peker’in13 ay süren başbakanlığı son buldu. 1 Nisan 1950'de İstanbul'da vefat etti. Recep Peker’in kişilik özelliklerine baktığımızda Kazım ve Teoman Özalp’e göre, Recep Peker, sevgisini ve kızgınlığını çok çabuk dışa vuran, tepkisini hemen gösteren bir kişiliğe sahip olup, prensip kabul ettiği konularda, hiçbir taviz vermeyen, dik başlı ve yürekli bir insandır. Bu taviz vermez mizacı nedeniyle işine, kimseyi karıştırmama ilkesine sahiptir. Bu görev bende ise, ben yapmalıyım düşüncesindedir.116 Samimi bir inkılâpçıydı diyen Falih Rıfkı Atay, Peker’i anlatırken şöyle devam eder: inanır ve bağlanırdı. Meziyetleri gibi kusurları da bu inanış ve bağlanıştandır. Bir eyyam politikacısı değildi. Bir savaş adamıydı, devlet ve nizam kaygısını, hırslarının ve öfkelerinin üstünde tutardı... Daima vazife, mesuliyet ve hizmet askıyla çalıştı... Zararını görse de kanaatlerini pervasızca müdafaa etti. Faydasını görecek olsa da yalan söylemedi. 25 yıl hiç kimse için bir fenalık hesabı yaptığını, kimse için bir öç günü beklediğini, hiç kimseye herhangi bir arka tertibe katıldığı görülmedi.117

115 Metin TOKER, Tek Parti, s. 300’den aktaran Feroz AHMAD, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, Hil Yayın, 3. Baskı, İstanbul, s.45 116 Kazım Özalp-Teoman Özalp, Atatürk’ten Anılar, Ankara 1992, s.63.’den aktaran KIDIŞ, a.g.e., s.12 117 Falih Rıfkı.Atay, “Peker’in Ölümü”, Ulus, 03.04.1950’den aktaran KIDIŞ, a.g.e., s.12

49 2.7. Hasan SAKA (1886- 1960)

16. – 17. Hükümet Başbakanı

Hasan Saka, 1885 yılında Trabzon’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Trabzon İbtidai Mektebi ve Rüştiyesi'nde tamamladıktan sonra İstanbul-Mercan İdadisi'nden mezun oldu. 1908’de Mülkiye Mektebi'ni bitirdi. Sayıştay’da, devlet hizmetine girdi. 1909'da öğrenim için Fransa'ya gönderildi. 1912'de Paris Siyasal Bilgiler Okulu Diplomasi Şubesinden mezun olarak yurda döndü, ve Sayıştay’daki görevine yeniden başladı. Ekim 1916'da Eskişehir Bölge İktisat Müdürü oldu. İstanbul Mebusan Meclisi'nin son döneminde Trabzon Milletvekili seçildi. 118 28 Ocak 1921'de TBMM'nin I. Döneminde Trabzon Milletvekili seçilerek Meclise girdi. 11 Mayıs 1922'de İktisat Vekilliği'ne seçildi. Bu dönemde çağdaş maliye ilkelerinin yerleşmesinde öncülük etmiştir. Lozan Konferans Heyetinde anlaşmanın imzalanmasına kadar İsmet İnönü, Rıza Nur ve Hasan Saka delege olarak görev yaptılar. 119 VI, VII, ve VIII. Dönemlerde de Trabzon'dan Milletvekili seçilerek 13 Eylül 1944'te II. Saraçoğlu Kabinesi'nde Dışişleri Bakanlığı'na getirildi. Recep Peker Kabinesi'nde de aynı görevi korudu. 9 Eylül 1947'de Kabinenin istifasıyla görevi son buldu. II. Dünya Savaşı’nın bitimiyle Türkiye’de siyasi durum değişmeye başladı. CHP’ye karşı hem parti içi muhalefet, hem de parti dışı muhalefet sesini

118 YEŞİLYURT. a.g.e., s.179 119 Fatih ÖZTÜRK, Hasan Saka, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens.,Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2006, s. 7

50 yükseltiyordu. Tartışmalı bir seçim yaşanmıştı -1946 seçimleri- ve CHP kan kaybediyordu. Bu kaotik ortam Peker kabinesinin istifa etmesi sonucunu doğurdu. Sonrasında daha ılımlı tavırlarıyla bilinen Hasan Saka’ya hükümet kurma görevi verildi ve 10 Eylül 1947’de ilk Hasan Saka Hükümeti kuruldu.120 Saka’nın ortalama bir yol tutacağı, hükümet ile muhalefet arasındaki ilişkileri düzelteceği aşırı sağ ve sol cereyanlara karşı tedbirleri alacağı bekleniyordu.121 Recep Peker’den çok daha yumuşak bir mizaca sahipti. Hasan Saka kabinesi her şeyden evvel Recep Peker kabinesinin ufak tefek farklarla bir devamı olduğu için, onun Yedi Eylül 1947’de ortaya koyduğu ticari, iktisadi ve mali esaslardan tamamen ayrı bir yol tutması ve bunu, ilmi bir takım mucip sebeplere istinat ettirerek ortaya koyması pek beklenemezdi.122 Hasan Saka kabinesinin kurulmasıyla çakışan elverişli politik iklim ekonomik durumu teskin etmek için işe yaramıyor gibiydi. Vaatleri yerine getirmedeki başarısızlığın sorumluluğu tek tek bakanlara yükleniyordu. Kendi başına bir devinirliği olmayan ve bakanlar yetersiz ya da dinamik olmadığında aksamaya elverişli oldukça bürokratik bir sistemde, bakanların rolü özellikle önemliydi. Hasan Saka 9 Haziran’da istifa etti ve kendisinden yeni bir kabine kurması istendi.123 Saka, 10 Haziran 1948'de II. Kabinesini kurdu. Hasan Saka Hükümeti’nin kuruluşundan sonra, iktidar muhalefet yakınlaşması hızlanmıştır. Bu olayı simgeleyen gelişme, İnönü’nün gezileri ve devletçilik konusundaki tartışmalar olmuştur.124 Ancak parti içi muhalefetin artması Saka’yı, 1949'da Başbakanlıktan çekilmesine neden oldu. II. Saka hükümetinin gizli oy açık tasnif ilkesini benimseyen yeni seçim kanunu meclisten geçirmesi, belki de bu kabinenin olumsuz parti içi muhalefetle karşılaşmasını ve bunun sonucu istifa etmek zorunda kalmasını sağlayan en önemli etken oldu.125

120 Feroz Ahmad, Türkiye’de Çok Partili Politika’nın Açıklamalı Kronolojisi (1945-1975) Bilgi Yayınları, Ankara 1976, s. 35; TPT, I. Dönem ,C.III, s. 933.’den aktaran ÖZTÜRK, a.g.t., s. 11 121 Kemal H. KARPAT, Türk Demokrasi Tarihi Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller, Afa Yayıncılık, İstanbul,1996, s. 173 122 Sevil TUNA, Siyasi Açıdan I. ve II. Hasan Saka Hükümetleri (1947-1949), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 99 123Feroz AHMAD, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, s. 49 124 BİLA, a.g.e., s. 125 125 ÖZTÜRK, a.g.t., s. 11

51 Mecliste CHP Grup Başkanı olarak yasama görevini sürdürdü. IX. Dönemde son olarak Trabzon'dan milletvekili seçildi, 1954 seçimleriyle politikadan çekildi. Hasan Saka bir önceki hükümetin Dışişleri Bakanı olmasına karşın ülkeyle ilgili alınan kararlarda etkin rol oynayamamış, pasif bir başbakan olarak kalmıştır. Rıza Nur’un anlatımına göre Saka akıllı, mantıklı söz söyleyen ama aynı konu üzerine konuştukça saçmalayan, sinirlendiğinde ağzına geleni söyleyen içindekini saklamayan bir yapıya sahiptir.126 29 Temmuz 1960'ta İstanbul'da vefat etti.

126 Rıza Nur, Lozan Hatıraları, Boğaziçi Yay, İstanbul, 1999, s. 170-171, 212’den aktaran ÖZTÜRK, ag.t., s.14

52 2.8. Şemsettin Günaltay (1883- 1961)

18. Hükümet Başbakanı

Osmanlı’nın son döneminde yetişen Şemsettin Günaltay Cumhuriyet devrinin önemli bir tarihçisi ve devlet adamıdır. Şemsettin Günaltay, "yorgun ve hasta" Osmanlı ile yeni Türkiye arasında köprü vazifesini yerine getiren ender fikir ve siyaset adamlarımızdan birisidir. Günaltay 1883 yılında Erzincan'a bağlı şimdiki adı Kemaliye olan Eğin' de dünyaya geldi. Babası huzur derslerine katılmış Müderris Ethem Efendi, annesi Saliha Hanım'dır. Şemsettin Bey, Üsküdar'da Ravza-i Terakki'de Vefa İdadisi'nde okuduktan sonda Daru'l-Muallimin-i Aliye (Yüksek Öğretmen Okulu) ye girmiş, fen kolundan birincilikle mezun olmuştur. Bilimsel çalışmalar yapmak maksadıyla yurt dışına giderek, Lozan Üniversitesi'nin Tabiyat (Doğa Bilimleri) bölümünü bitirmiştir. Bir müddet öğretmenlik yapmıştır. 1914'de Daru'l-Fünun Edebiyat fakültesinde Türk Tarihi ve İslam Kavimleri profesörü olarak dersler vermiş, sonra da İlahiyat Fakültesi dekanlığına atanmıştır. 1915 de İttihat ve Terakki Fırkası'ndan Ertuğrul (Bilecik) mebusu olmuş ve bu görevi 1920 de Meclis-i Mebusan dağılıncaya kadar sürdürmüştür. Aynı zamanda Daru'l Funun'daki derslerini de ihmal etmemiştir. 127 Bir süre İstanbul Belediye Meclisi’nde üyelik ve başkan vekilliği de yapan Günaltay, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde görev aldı. II.(ara seçim), III., IV., V., VI. ve VII. Dönem Sivas, IX. Erzurum milletvekilliği yapan Şemsettin Günaltay, Hasan Saka'nın istifasından sonra 15 Ocak 1949 da Türkiye

127 Bayram Ali ÇETİNKAYA, “ Tek Partili Dönemin “İslamcı” Başbakanı: M. Şemsettin Günaltay”, http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/243.pdf

53 Cumhuriyeti'nin 14. Başbakanı sıfatıyla tek parti devri Cumhuriyet Halk Partisi'nin son hükümet başkanlığına seçilmiştir.128 Günaltay Hükümeti, Hasan Saka ve Recep Peker gibi sertlik yanlısı değildi. Ama DP’nin uğrunda savaşım verdiği demokratikleşmeyi gerçekleştirecek iradeden yoksundu. 129 1946 Seçimlerinde uygulanan seçim sistemine sürekli itiraz eden DP’nin itirazları sonucunda 7 Şubat 1950’de Meclis’te yeni seçim tasarısı görüşülmeye başlanmıştır. 130 Günaltay hükümeti yeni seçim yasasının hazırlanmasında büyük katkıda bulunmuş ve gizli oy ve açık sayım konusunu demokratik ve adil çözüme kavuşturmuştur. 1950 seçim kanununa göre Şemsettin Günaltay’ın yazılı ve sözlü açıklamasıyla; açık-kapalı basın yoluyla yapılan propaganda faaliyetlerine üç gün önceden son verilmişti. Parti liderleri bölgelerindeki konuşmalarını bitirdikten sonra Ankara’ya dönerek, 14 Mayıs’ta yapılacak olan genel seçimi sabırsızlıkla beklemekteydiler. Artık söylenecek başka söz kalmadığından, her şey Türk halkının vereceği karara bağlıydı. 131 Eşit demokratik ve özgür koşullarda yapılan 14 Mayıs 1950 seçimleri DP’nin pek beklenmeyen büyük zaferini tescil etti. Geçerli oyların %53.3’ünü alan DP, TBMM’de yaklaşık %84’lük bir temsil oranı elde etti. CHP ise %40’lık oy oranıyla TBMM’de %14’lük bir temsil gücüne erişebildi. CHP örgütüne yayınlanan genelgede şöyle denilmektedir: “CHP iktidarı kaybetmiştir, bu bir vakıadır…” CHP artık muhalefettir. Demokrat Parti Kabinesi 22 Mayıs 1950’de Adnan Menderes’in Başbakanlığında kurulurken, bir yıl, üç ay, yirmi dört gün Başbakanlık yapan Şemsettin Günaltay’ın görevi sonra ermiş oldu. Günaltay, 1941’den ölümüne dek Türk Tarih Kurumu’nun başkanlığını yapmıştır. 1961’de İstanbul senatörü seçildi, ancak göreve başlayamadan vefat etti.

128 ÇETİNKAYA, a.g.m., s. 2 129 Sina AKŞİN, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2007, s. 246 130 Cem EROĞUL, Demokrat Parti, İmge Yayınevi, Ankara 1998, s.82’den aktaran Çagatay BENHÜR, 14 Mayıs 1950 Genel Seçimlerinde CHP ve DP’nin Seçim Kampanyalarının Ana Hatları, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Sayı: 17, 2007, s. 62 131 YEŞİLYURT, s. 158

54 2.9. Adnan MENDERES (1899- 1961)

19-20-21-22-23. Hükümet Başbakanı

Büyük ve Küçük Menderes havzalarında 1899'da, Aydınlı toprak ağası varlıklı bir çiftçinin oğlu olarak doğdu. Büyük babası Hacı Ali Paşa Eskişehir'de Tire taraflarına göç etmiştir. İbrahim Ethem Bey'le, Tevfika Hanım'ın oğludur. Menderes, henüz üç yaşındayken annesini ve babasını, ardından tek kardeşi, ablası Melike'yi kaybetmişti.132 Menderes'in Dramı kitabının yazarı Şevket Süreyya Aydemir, onun çocukluğunda çektiği bu yalnızlık acısını şöyle dramatize ediyor: "Ana nedir bilmiyorum; ama sezerdim. Baba nedir bilmiyorum; ama sezerdim. Ablamın hatırası, küçük ve beyaz bir duman parçası gibi içimde titrer... Ama mektep duvarları içinde bile yapayalnız yaşardım. Bayramlarda, tatillerde, evlatlarını, çocuklarını, kardeşlerini almaya gelenleri gördüğüm zaman içim yanar, kendimi zapt edemezdim..." 133 I. Dünya Savaşı öncesinde önce Karşıyaka'da forvet, daha sonra Altay'da kalecilik olmak üzere futbol oynadı. İzmir'in ünlü ailelerinden, Evliyazade Fatma Berin Hanım'la evlenmiş 134, ondan Yüksel, Mutlu, Aydın olmak üzere üç oğlu olmuştur. İstiklal Savaşı'na katıldı ve İstiklal Madalyası aldı. Milletvekili seçildikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne devam etti ve 1935 yılında mezun oldu.

132 Ergün ATAOĞLU, Adnan Menderes Bir Başbakanın Trajik Sonu, Nokta Kitap, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2008, s. 9 133 Faruk MERCAN, “Toprak Beyliğinden Liderliğe”, Zaman Gazetesi, 14 Mayıs 1998 134 ATAOĞLU, a.g.e., s. 17-18

55 Yeni dönemde, 12 Temmuz Beyannamesiyle birlikte CHP-DP arası düzeliyordu. Ancak bunu beğenmeyen bazı DP'li muhalifler 1948 yılında DP'den istifa etti ve Mareşal Fevzi Çakmak önderliğinde Millet Partisi'ni kurdu. Böylece iki parti de şahinlerini tasfiye etmişti. 1950 yılında seçimlerden önce Seçim Yasası da değiştirilerek seçimlerde yargı güvencesi ve gizli oy açık tasnif sistemi getirildi. 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerde CHP %40, DP %52 oy aldı. DP 12 puan farkla kazanmıştı ancak seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 408, CHP ise sadece 69 milletvekili çıkardı. TBMM Başkanlığına Refik Koraltan, Cumhurbaşkanlığına DP Genel Başkanı Celâl Bayar seçildi. Yeni cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Menderes'i başbakan olarak görevlendirdi. Menderes’in kendisiyle beraber 17 vekilden teşekkül eden kabinesi o tarihte kurulmuş oldu. Bu kabine 8 Mart 1951’e kadar devam etti.135 Aslında pek çok kişi bu görev için Fuad Köprülü'nün getirilmesini bekliyordu. Yeni hükümet 22 Mayıs'ta göreve başladı. Köprülü bu kabinede Dışişleri Bakanı oldu. Adnan Menderes'in 10 yıllık Başbakanlık döneminde Türk iç ve dış politikasında büyük değişimler oldu. 1. Menderes Hükümetinin ilk icraatı fazla masraf olduğu gerekçesiyle bazı devlet otomobillerini satmak oldu. Daha sonraysa ezanı asli diliyle okunmasını serbest bırakmıştır. 136 Arapça ezan okumayı yasaklayan kanun maddesini Ceza Kanunumuza koyan Cumhuriyet Halk Partisi de Büyük Millet Meclisi'nde teklifi desteklemiş ve parti sözcüsü Cemal Reşit Eyüboğlu kürsüye gelerek: 'Arapça ezan meselesinin bir ceza konusu olmaktan çıkarılmasına aleyhtar olmayacağız. Böylece tasarı, partilerin müşterek malı olarak kabul edilmelidir.' demiştir. Bu kanun, bütün partilerin ittifakı ile Meclis'ten geçti. Fakat 19 yıl sonra hala yazarlarımız ve bazı aydınlarımız Demokrat Parti’nin iktidara geldiği ilk gün Arapça ezan yasağını kaldırmakla gericiliğe taviz verdiğini söylemeye ve Demokrat Parti'yi suçlamaya devam ediyorlar.137

135 Şevket Süreyya AYDEMİŞ, Menderes’in Dramı, Remzi Kitabevi, 10. Baskı, İstanbul, Ocak 2007, s. 185 136 Necip Fazıl KISAKÜREK, Benim Gözümde Menderes, Büyük Doğu Yayınları, 5.Baskı, İstanbul, Eylül 2002, s. 136 137 MERCAN, a.g.m.

56 Bu döneme damgasını vuran olay, 6 Haziran 1950'de yaşandı. Hükümet Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman başta bütün üst komuta kademesi dâhil olmak üzere 15 general ve 150 albayı emekliye sevk etti. Türkiye Cumhuriyeti, 1950 yılında başlayan Kore Savaşı’na fiilen katıldı ve 1950’den 1953’e kadar tugay büyüklüğünde bir kuvvetle Kuzey Kore’ye karşı savaştı. Türkiye, NATO’ya girişini hızlandırmak için başlayan Kore Savaşı’na birlikler gönderdi. “Türk gencinin Amerika’ya satılması” şeklinde eleştirilen bu davranış, Türkiye ile Batı Bloğu arasındaki yakınlaştırmayı hızlandırmış ve 18 Şubat 1952’de Türkiye bir NATO üyesi olmuştur.138 Aynı yıl NATO'nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kuruldu. Bu tarihe kadar askeri savunmanın geliştirilmesi için çok büyük kaynaklar ayrılmasına rağmen, askeri teknolojide ileri ülkelerin Türkiye'ye Milli Şeflik düzeni dolayısıyla silah satmayı reddetmesi yüzünden Türk Silahlı Kuvvetleri modernize edilememişti. 2. Dünya savaşı çıktığında ordu Verdun Savaşı artığı Fransız toplarıyla ve Sovyetler Birliğinden Moskova Antlaşması gereğince Batum'un onlara verilmesi karşılığında 1920’li yıllarda gelen tüfeklerle donatılmıştı. Sadece 2 zırhlı birlik vardı ve ordu Çakmak Hattı'nı Çatalca'ya kadar çekmişti çünkü Trakya daha geniş olduğu için savunulamıyordu. Türk ordusunun modernizasyonu ancak 1952 yılında Türkiye NATO'ya kabul edildikten sonra başlayabildi. 139 2 Mayıs 1954 tarihinde yapılan seçimlerde DP büyük bir zafer kazandı. Oyların % 57'sini alarak iktidarını tek başına devam ettirdi. CHP %36’sını aldı oyları ancak seçim sistemindeki adaletsizlik yüzünden CHP’nin sandalye sayısı 31’e indi. 140 17 Mayıs'ta Menderes 3. kabinesini açıkladı. 1957 seçimlerini yine DP kazandı, ancak DP’nin oyları azalmıştı. Menderes 1957 seçimlerinden sonra İstanbul'da imar çalışmalarına ağırlık verdi ve Barbaros Bulvarı, Büyükdere Caddesi, Vatan Caddesi, Millet Caddesi ve Edirne Asfaltı (şimdiki E-5 otoyolu) yollarını açtı. Bu arada, en ileri teknolojilerin Türkiye'ye getirilmesi ve yeni nesillere öğretilmesi için Amerikan Ford Vakfı'nın yardımıyla

138 ATAOĞLU , a.g.e., s. 78 139 Mehmet BARLAS “Ekonomi Güçlüyse Silahlı Kuvvetler de Güçlüdür”, http://www.medyatext.com.tr/V1/Pg/ColumnDetail/ColID/8485, 2008 140 ATAOĞLU , a.g.e., s. 114

57 Ankara'da Orta Doğu Teknik Üniversitesi'ni, Trabzon'da da Karadeniz Teknik Üniversitesini kurdu.141 Böylece, 1776 yılında Padişah I. Abdülhamit tarafından "Mühendishane-i Bahr-i Hümayun" adıyla kurulan İstanbul Teknik Üniversitesinden 180 sene sonra Türkiye'de iki tane daha teknik üniversite kurulmuş oldu. Menderes iktidarlarının önceki döneminde alınan borçların geri ödenememesi ve dış ticaret açığının artması yüzünden 1958’de Türk Hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul etmek zorunda kaldı. 4 Ağustos 1958’de istikrar önlemleri alındı. Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranlı devalüasyonu yapıldı, dolar 2 liradan 9 liraya çıkarıldı. 142 17 Şubat 1959'da Kıbrıs konusunda Yunanistan'la imzalanan ikili antlaşmanın ardından üçlü görüşmeler için Birleşik Krallık'a giden Menderes'in, uçağının Londra Gatwick Havalimanı yakınlarında düşüp parçalanmasına karşın kazadan yara almadan kurtulması ise muhalefetle kısa süreli bir yumuşamaya yol açtı. Ali Murat Güven uçak kazasıyla ilgili yazdığı yazıda şunları ifade etmiştir: “Böylesine dehşet verici bir felaketten inanılmaz bir şekilde sapasağlam kurtulmayı başaran meçhul adam, işte o anda dünya medyasını haftalarca meşgul edecek olan cevabı verecekti: "Ben, Adnan Menderes, Türkiye Cumhuriyeti başbakanıyım. Uçaktakiler de benimle birlikte Londra'daki Kıbrıs görüşmelerine gelen Türk delegasyonudur!" Delegasyonun Londra'ya gidiş nedeni ise Üçlü Kıbrıs Konferansı'na katılmaktı. Türkiye ve Yunanistan ile Kıbrıs adası halkını temsilen Türk ve Rum heyetlerinin katılacağı bu toplantı sayesinde, adada bir süredir yaşanan etnik çatışma ve huzursuzlukların önüne geçilmesi planlanıyordu. Nitekim, beklenmedik uçak kazasına rağmen bu amaca fazlasıyla da ulaşıldı. Kazanın yol açtığı duygusal atmosfer sayesinde, heyetler diplomasi tarihinde görülmemiş bir süratle uzlaşmaya vardılar. Menderes de anlaşma metnini kazadan iki gün sonra, 19 Şubat 1959 günü London Clinic'te müşahede altında tutulduğu hasta yatağında imzaladı. Ardından da baş ucuna getirtilen bir teybe, kendisinden merak içinde olumlu haberler bekleyen

141 http://www.odtu.edu.tr/50yil/1960.php, 2.2.2006 142 ATAOĞLU , a.g.e., s. 116

58 Türk halkına hitaben, ertesi gün radyolarda yayınlanmak üzere duygusal bir konuşma yaptı.” 143 1959 yılında Menderes Hükümeti'nin ortaklık anlaşmasını imzalamasıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. CHP ve Hürriyet Partisi'nin birleşme çabası karşısında DP'liler 1957 seçimlerinden önce seçim yasasını değiştirerek partilerin ittifak yapmasının önleyen maddeler eklendi ve DP'den istifa eden Fuad Köprülü'nün başka bir partiden milletvekili seçilmesini engellemek için partisinden istifa eden bir kişinin 6 ay geçmeden bir başka partiden milletvekili olamayacağı şeklinde bir hüküm koydular. Ayrıca DP, Vatan Cephesi'ni kurdu. Artık radyoda her gece Vatan Cephesi'ne katılanların isimleri okunuyordu. Bu olay karşısında İstanbul'da bazı vatandaşlar ajans haberlerini dinlemeyenler derneğini kurdu. Bu tarz olayların yaşanması ülkeyi kamplaşmaya itti. 1960 yılında ise muhalefet ve iktidar arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi. CHP genel başkanı İsmet İnönü 29 Nisan'da seçim gezisine gittiği Uşak'ta, DP binasından atılan çay bardağının İsmet Paşa'nın yanındaki bir gazeteciye isabet etmesiyle başlayan olaylar ve benzerinin İstanbul'da da yaşanması üzerine CHP parti grubu, Başbakan ve İçişleri bakanı hakkında soruşturma önergesi verdi; ancak DP'lilerin çoğunlukta olduğu meclis bu önergeyi reddetti. Bir başka gerginlik ise 9 Mayıs'ta Menderes hükümetinin ABD ile yaptığı ikili anlaşmaları meclisin kabul ettiği oturumda yaşandı. Muhalefetin milletvekilleri ABD ordusunun doğrudan veya dolaylı bir saldırı karşısında Türk topraklarına gelmesi gibi hükümlerin yer aldığı ikili anlaşmalara karşıydılar ve böyle anlaşmaların hiçbir Avrupa ülkesi ile yapılmadığının altını çiziyorlardı. Hükümeti sertleşen ortam karşısında daha sert bir önlem olarak Tahkikat Komisyonu'nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon, hem suçlama, hem de yargılama hakkına sahipti ve kararlarına itiraz edilemiyordu. Ayrıca uygun gördüğü toplantıları ve yayınları yasaklama hakkına sahipti. Komisyonun ilk işi Muhalefet partisi CHP aleyhine soruşturma açmak oldu. Bu durum karşısında “bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam” dediği için İsmet İnönü'ye 12 oturum meclisten men cezası verildi. CHP Meclis Grubu'nun

143Ali Murat GÜVEN, “Menderes’in Mucizevî Kurtuluşu”, http://yenisafak.com.tr/arsiv/2006/subat/20/zaman.html, 20 Şubat 2006

59 duruma itiraz etmesiyle olaylar iyice büyüdü ve sonunda CHP milletvekilleri polis zoruyla meclisten çıkartıldı. 144 Hükümet aleyhine en büyük öğrenci gösterilerinden birisi de 5 Mayıs 1960’da Kızılay Meydanı’nda oldu. Bunun sebebi CHP’nin gençliği lehine kullanılmasından rahatsız olan hükümetinde gençliğe el atarak bir kısım gençliğin kendi lehine harekete geçmesi için onları tahrik etmesi, Başbakan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar 5 Mayıs’ta Kızılay’a gelerek kendilerini alkışlatmak istemeleriydi. Bunu haber alan CHP taraftarı gençlik, gösteriyi kendi lehlerine çevirmek için 555K şifresiyle (beşinci ayın, beşinci günü, saat beşte, Kızılay’da buluşalım) Kızılay’a davet etmişti. Başbakan Menderes ve Bayar planlandığı şekilde Kızılay’a gelmişler fakat, CHP’nin organize ettiği aleyhte hareket baskın çıkmış, yuhalanan, “Menderes istifa” diye bağırılan ve üzerine yürünülen Başbakan meydandan hızla uzaklaşmıştı. 145 27 Mayıs 1960 günü radyoda Kurmay Albay Alparslan Türkeş TSK olarak yönetime el koyduklarını ve ihtilalin sebeplerini bir radyo bildirisi ile halka duyurdu. Milli Birlik Komitesi’nin 38 üyesi vardı ve başkanlığını Cemal Gürsel yürütüyordu.146 Menderes, 27 Mayıs 1960 günü Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü. 10 Haziran 1960 günü büyük güvenlik önlemleri, içerisinde Yassıada’ya getirilerek birbirlerinden ayrı olmak üzere, tek kişilik hücrelerine konulmuşlardı. 147 Yeni bir anayasa oluşturulması için ülkenin önde gelen hukuk profesörlerinden bir anayasa komisyonu kuruldu. 9 Temmuz 1961 yılında Anayasa Komisyon'unun hazırladığı yeni anayasa halkoyuyla kabul edilerek yürürlüğe girdi. Menderes’e yöneltilen suçlamalar şunlardır:

144 http://tr.wikipedia.org/wiki/Adnan_Menderes 145 M. Şehmuz GÜZEL, Türk Usulü Demokrasi, Doruk Yayınları, Ankara, 1997, s. 165’ten aktaran Süleyman KOCABAŞ, Bir Kuşağı Dramı 1960-1980, Vatan Yayınları, İstanbul, 2004, s. 46 146 ATAOĞLU, a.g.e., s. 130 147 Süleyman YEŞİLYÜRT, Asrın Başbakanı ve İz Bırakan Aşklar, Kültür Sanat Yayınları, Ankara, Mayıs 2005, s. 121

60 • Örtülü Ödenek paralarını zimmetine geçirmek (13 oturum sürdü ve 2 şubat 1961 de karar bağlandı. Mahkeme 10 yıllık Örtülü Ödenek kayıtlarını istedi. Menderes bu dava sonucunda 4 877 780 lirayı zimmetine geçirmekten suçlu bulundu ve paranın tahsili için Aydın'daki arazilerine el kondu), • 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde olarak müdahale etmemek, • Doktorunu, sanatçı Ayhan Aydan'dan doğan gayri meşru çocuğunu öldürmeye azlettirmek (Bebek Davası, Milli Birlik Komitesi başkanı Cemal Gürsel davanın kapalı oturumda yapılmasını istemiş ancak mahkeme reddetmiştir), • Kurulan bir örgütü başka bir sınıf üzerinde baskı aracı olarak kullanmak (Vatan Cephesi olayı), • Vinileks firmasına Bankadan kredi verdirmek, • İstanbul'da pek çok vatandaşın evini, parasını geciktirerek ya da hiç ödemeden istimlak etmek, • Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak, • Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak, • Döviz Yasası'nı ihmal etmek, • Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak, • Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek • Kırşehir'in haksız olarak ilçe yapılması, • Yargı bağımsızlığının ihlali, • 1954-1957 seçimlerinin kanuna aykırı olarak değiştirilmesi, • Tahkikat Komisyonu'nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatılması, • CHP'nin mallarına haksız yere el koyulması 148 • Anayasa'nın ihlali.

Menderes, 13 ayrı davadan yargılandı ve Bebek Davası dışındaki bütün davalardan suçlu bulundu. 27 Mayıs darbesini yapan cuntacıların özel olarak kurdukları mahkeme olan Yüksek Adalet Divanı 9 ay 27 gün süren yargılama süreci sonunda ise 14 kişinin

148 http://tr.wikipedia.org/wiki/Adnan_Menderes, 24 Eylül 2009

61 idamına, 31 kişinin ömür boyu hapse mahkûm edilmesine karar verdi. Geri kalan 418 sanığa ise 6 ay ile 20 yıl arasında değişen hapis cezaları veya beraat kararı verildi. Amerika Birleşik Devletleri başkanı Kennedy, Fransa cumhurbaşkanı Charles De Gaulle, Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth, Almanya Başbakanı Konrad Adenauer, Pakistan devlet başkanı Muhammed Eyüb Han, ve İran şahı Rıza Şah Pehlevi, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi'ne çağrıda bulundular. Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesi; Celâl Bayar, Adnan Menderes, ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celâl Bayar'ın cezası yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi. Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de, Adnan Menderes ise 17 Eylül 1961'de İmralı Adası'nda idam edildi. Menderes, infazından hemen önce şunları söyledi: Son Mektubu: Sizlere dargın değilim. Sizin ve diğer zevatın iplerinin hangi efendiler tarafından idare edildiğini biliyorum. Onlara da dargın değilim. Kellemi onlara götürdüğünüzde deyiniz ki, Adnan Menderes hürriyet uğruna koyduğu başını 17 sene evvel almadığınız için sizlere müteşekkirdir. İdam edilmek için ortada hiçbir sebep yok. Ölüme kadar metanetle gittiğimi, silahların gölgesinde yaşayan kahraman efendilerinize acaba söyleyebilecek misiniz? Şunu da söyleyeyim ki, milletçe kazanılacak hürriyet mücadelesinde sizi ve efendinizi yine de 1950’de olduğu gibi kurtarabilirdim. Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek

Adnan Menderes’in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam (bu kelimenin üzeri çizilip merhametim yapılmıştır) sizlerle beraberdir.149 Ölümünden 29 gün sonra yapılan ilk seçimlerde CHP yüzde 36.7 oy oranı ile 173 milletvekili, AP yüzde 34.8 oy oranı ile 158 milletvekili, CKMP %14.0 oy oranı ile 54 milletvekili, YTP ise yüzde 13.7 oy oranı ve 65 milletvekili ile TBMM'de temsil hakkı kazanmışlardı. Ölümünden sonra yapılan 2. serbest seçim olan 1965 seçimlerinde ise Demokrat Parti'nin devamı olduğunu söyleyen Adalet Partisi, 1961

149 Zafer dergisi, “Adnan Menderes'in Son Mektubu” S. 238, Ekim 1996, s. 14

62 seçimlerinde bir kısım DP oylarını alan YTP'yi de eriterek %52.87 oy aldı tek başına iktidara geldi. Süleyman Demirel'den sonra Türkiye'de tek başına iktidar olan Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan da seçim meydanlarında, Adnan Menderes'in siyasi mirasçıları olduklarını iddia etmişlerdir. 11 Nisan 1990'da kabul edilen 3623 sayılı kanunla Adnan Menderes ve onunla birlikte idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. 150 Aynı kanun uyarınca naaşı 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul'da Vatan Caddesi'nde kendisi için yapılan bir anıtmezara taşındı. Kişilik özelliklerine bakacak olursak, Menderes’te iki şahsiyetçilik vardır. Bazen romantik, bezen aşırı realist, bezen kendini bütünüyle veren, bazen hercai, bazen sözünün eri, bazen sözüne güvenilmeyen insan… 151

150 http://www.msb.mil.tr/anasayfa/html/Bakanlar/BakanPotre/AMenderesB.htm, 18.06.2009 151 AYDEMİR, Menderes’in Dramı, s. 237

63 2.10. Cemal GÜRSEL (1895- 1966)

24-25. Hükümet Başbakanı

Cemal Gürsel, Türk asker, Milli Birlik Komitesi başkanı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dördüncü cumhurbaşkanıdır. Gürsel, Erzurum'un Türk yerlisi asker kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1895 yılında doğdu. İlköğrenime Ordu ilinden sonra Erzincan'da devam eden Gürsel, orta eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Kuleli Askerî Lisesi'ne askeri öğrenci olarak girdi. Kuleli'de son sınıf öğrencisiyken Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine 16 Ekim 1914'de askeri eğitimine ara vermiş ve 4. Kolordu'da subay olarak göreve başlamıştır. 1 Eylül 1929'da kurmay subay olarak Harp Akademisi'nden mezun oldu.152 Gürsel, kurmay olmak için eğitimini sürdürürken bekarlığına da nokta koymuştur. İzmit’te Çuhahane mevkiinde yüzbaşı olan bir arkadaşının ziyaretine giden Gürsel yine kendisi gibi tesadüfen buradaki alayda subay olan kardeşi Mehmet Nizamettin’i ziyarete gelen Melahat Hanımla tanışarak ve 1927’de evliliğe adım 153 atmıştır. Gürsel, birlik komutanlıkları ve karargâh görevlerinde 45 yıl süren askerlik hizmetinde bulundu. Gürsel, Çanakkale, Filistin, Suriye ve Kurtuluş savaşlarında yer aldı. Bu dönemde toplumda yönetimin genişlemesi ve merkezîleşmesine paralel olarak yönetimin ihtisas gerektiren karmaşık bir iş olması sonucunda ortaya yeni bir

152 Kara FIRAT, Türk Siyasal Yaşamında Cemal Gürsel, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 153 A.g.t., s. 15

64 uzman-yönetici grubu çıktı.154 Bu yönetici gruba teknokrat denir. Cemal Gürsel de bu yönetici kadroya dahildi. 27 Mayıs İhtilalı’nın yapılması Gürsel’i emeklilik hayallerinden ülke sorunlarının ve güç mücadelesinin içine çekmiştir. Gürsel’e ihtilal lideri olarak çok büyük yetkiler verilmiştir. 27 Mayıs İhtilalı’nın başında Silahlı Kuvvetler Başkomutanı olan Gürsel, 3 Haziran’da yeni kurulan hükümette, devlet ve hükümet başkanı ve Savunma Bakanlığı görevlerini aldı. Gürsel çok partili sisteme dönülmesi için büyük çaba gösterdi.155 Komitenin başında Orgeneral Cemal Gürsel, Korgeneral Cemal Madanoğlu ve Kurmay Albay Alparslan Türkeş vardı. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup 38 kişilik subaylar grubu söz konusu komite içinde yer aldı. İktidara el koyan askerler, ülkeyi bu komitenin aldığı kararlar doğrultusunda yönetmeye çalıştı. Gürsel Paşa, kendisini aynı gün yapılan toplantıda Milli Savunma Bakanı ve Başbakan ilan etti. Kabine üyeleri her ne kadar sivil teknokratlardan oluşsa da o, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kendi kendini atayan ilk hükümet üyesiydi. 26 Ekim’de parlamentoda yapılan Cumhurbaşkanı seçiminde tek aday olarak devlet Başkanlığına seçilmiştir. 156 Bu dönemde koalisyon hükümetleri başladı. Nihayet CHP-AP arasında koalisyon hükümeti kuruldu. Gürsel, Türkiye Cumhuriyeti'nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine 1961'de kabulünü sağladı. Cemal Gürsel, Türkiye tarihinde ilk kez planlı ekonomiye geçiş, Devlet Planlama Teşkilatı ve Devlet İstatistik Enstitüsü kuruluşu, 5 yıllık kalkınma planları, sendikalar, grev ve toplu sözleşme yasalarının çıkarılması, Ortak Pazar üyeliği, SSCB ile iyi ilişkiler kurulması, Kıbrıs'a garantör ülkeler tarafından müdahalesi, Cumhuriyet öncesi Erzurum ve Doğu Anadolu'da işgalcilerle işbirlikçi, isyancı azınlıklarca katledilen 250.000 sivil Türk halkının anıtsal temsili konusunda ulusal ve tarihsel önderlik niteliğinde çalışmalar yaptı. Milli İstihbarat Teşkilatı Kuruluşu yasası ve düzenlemesi, Milli Güvenlik Kurulu'nun başlangıç ve geliştirilmesi, Türk

154 Doğu PERİNÇEK, Teknokrasi Meselesine Genel Bir Bakış, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 22, Sayı: 1, 1966, s. 126 155 FIRAT, a.g.t., s. 21 156 A.g.t., s. 21

65 ordusunun modernizasyonu, İran, Pakistan ile birlikte bölgesel kalkınma organizasyonunun kurulması, Avrupa ve Orta Asya memleketlerini bağlayan mikrodalga radyo iletişim ağı kurulması, Güneydoğu Anadolu'nun kalkınma ve geliştirilmesi planları, Basın Yayın Yüksek okulunun ilk kuruluşu, Turizm Bakanlığı'nın kurulması da yine kendisinin Türkiye Cumhuriyetine olan katkılarıdır. 157 1966 yılında başlayan rahatsızlığının görevini engellemesi üzerine, Cumhurbaşkanlığı görevi 28 Mart 1966'da TBMM tarafından sona erdirildi. 14 Eylül 1966 günü vefat etti. Gürsel mütevazı bir liderdi. Aşırı sevgi gösterilerinden, tezahürattan, el öpmelerden hoşlanmazdı.158 Gürsel büyük yetkilerle geldiği ihtilalın başında asla hırslarına kapılıp kontrolden çıkmamıştır. Onun düşüncesi otoriter bir liderin tek başına verdiği kararların uygulanması ve güçlüklerin baskıyla ve zorlamayla çözülmesi değildir. Düşüncelerin paylaşılması ve ortak bir yol bulunmasını tercih eder. Tek adam yönetiminin zaman kaybını önleyebileceğini fakat doğru olmadığını savunarak, düşünce alış verişi, tartışma ve uzlaşmayla en doğru yolun bulunduğu demokrasiyi över.159

157 http://tr.wikipedia.org/wiki/Cemal_G%C3%BCrsel 158 FIRAT, a.g.t., s. 363 159 A.g.e., s. 362

66 2.11. Emin Fahrettin ÖZDİLEK (1898- 1989)

1898'de Bursa'da doğdu. 1936 - 1959 arası TSK'de çeşitli görevlerde bulundu. 30 Ağustos 1959'da Orgeneralliğe yükseltildi. 27 Mayıs 1960'da Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülke yönetimine el koymasıyla Milli Birlik Komitesinde görev aldı. 9 Haziran 1960'ta Cemal Gürsel'in kurduğu Hükümette Milli Savunma Bakanlığına getirildi. 21 Ekim 1960'ta Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığına atandı. 26 Ekim 1961'de Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanlığı görevi başladığı için Başbakanlık makamının boşalması üzerine 27 Ekim 1961 - 20 Kasım 1961 tarihleri arasında geçici olarak Başbakanlık görevini yürüttü. 1961-1980 arasında doğal üye ve Milli birlik grubu başkanı olarak Cumhuriyet Senatosu'nda yer aldı. 1983 Genel Seçimlerinde Halkçı Parti'den Konya milletvekili seçildi. 13 Mart 1989'da Ankara'da vefat etti.160

160 http://tr.wikipedia.org/wiki/Emin_Fahrettin_%C3%96zdilek, 23 Eylül 2009

67 2.12. Suat Hayri ÜRGÜPLÜ (1903- 1981)

29.Hükümet Başbakanı Suat Hayri Ürgüplü 13 Ağustos 1903 tarihinde Şam'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nden sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni 1926 yılında bitirdi. Çeşitli devlet hizmetlerinde bulundu. Türkiye-Yunanistan 1924 Nüfus Mübadelesi mahkemelerinde çalıştı. 161 Bakanlığında kahve ithalatı konusunda yolsuzluklar olduğu yolunda dedikodular çıkınca örnek bir davranışta bulunarak görevi devam ettirmesi durumunda sağlıklı bir çalışma yapılamayacağını bu sebeple görevinden ayrıldığını belirterek istifa eder. Yüce Divan'da yargılandı ve aklandı.162 1950'de tekrar TBMM'ye döndü. 1952 yılına kadar Demokrat Parti Kayseri Milletvekilliği yaptı. 1952'de Bonn Büyükelçiliğine getirildi. 1955'te Londra, 1959'da Washington, 1960'da Madrid Büyükelçiliğine atandı. 1961 seçimlerine katılarak Adalet Partisi Kayseri Senatörü seçildi. Bu dönemde Cumhurbaşkanı Gürsel, CHP muhalefette kalmak üzere dört partili bir koalisyon önerdi. Sorun böyle bir hükümete lider bulmaktı. Gürsel, Menderesle anlaşmazlığa düştüğü için istifa edip Washington’da Uluslar arası Para Fonu’nda çalışmaya başlayan eski bir Maliye Bakanlığı memuru Kemal Kurdaş’ı önerdi. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra anımsanan Kurdaş, Milli Birlik Hükümeti’nin “beyinleri”nden biri olmuştu. Gürsel, genç olması –daha 41 yaşındaydı- ve bu kadar erken parlamasını istemediği için Demirel’i kabul etmedi. Adalet Partisi Ankara Üniversitesi Rektörü İhsan Doğramacı’yı önerdi. Fakat

161 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 245 162 A.g.e., s.246

68 sonunda, AP listesinden Kayseri’de seçilen bağımsız Senatör Suat Hayri Ürgüplü’den kabineyi kurması istendi.163 Böylece ordu iktidarı AP’ye teslim etmeme sözünü tutarak zevahiri kurtarabildi. Fakat bu sadece teknik olarak böyleydi; zira fiilen kontrol edilmediyse de, AP kabineye hakimdi. 164 Toplumun demokratik güçleri, Ürgüplü’nün uzun süren başbakanlık adaylığı ve hükümet kurma çabalarını olumlu karşılamıştır. Zira, içte ve dışta geçen uzun hizmet yıllarında Ürgüplü, çağdaş toplumlarda ekonomik ve sosyal sorunların ağırlığını bilen bir devlet adamı kişiliğini kazanmıştır. Ürgüplü’nün sert eğilimlerinden kaçınan, sosyal sorumluluğunu tanıyan, sorunların çözümünden çok yanlı alternatifleri göz önüne alabilen yönetim tarzı, umut verir herkese.165 Suat Hayri Ürgüplü, 1981 yılında vefat etti.

163 Cumhuriyet, 15-17 Şubat 1965 164 Feroz AHMAD, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, Hil Yayın, 2. Baskı, İstanbul, Mart 1996, s. 221-222 165 Ali GEVGİLİLİ, Türkiye’de 1971 Rejimi, Milliyet Yayınları, Nisan 1973, s. 379

69 2.13. Süleyman DEMİREL (1924- ..)

30-31-32-39-41-43-49. Hükümet Başbakanı

“Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne Türk halkının kardeşliğine, beraberliğine bu ülkenin de, devletin de, Hakkarilisiyle, Edirnelisiyle, Vanlısıyla, Muğlalısıyla, Samsunlusuyla, Hataylısıyla, Karslısıyla hepsine ait olduğuna, hepsinin birinci sınıf vatandaş olduğuna, hepsinin vicdan hürriyetine, söz hürriyetine, refah hakkına, eğitim hakkına, sahip olduğuna ve bu hakların tam olarak kullanılabilmesi, hayata geçirilmesi gerektiğine sarsılmaz bir inançla bağlı oldum. Bu inanç ve heyecanla siyaset ve devlet hayatım boyunca hiçbir makama talip olmadım, ama her zaman bir görece talip oldum. Devlet ve siyaset hayatım boyunca Türkiye’nin her tarafında imzamız bulunan hizmetlerin ifasına öncülük ettim. Bunları bana destek veren kurumlarla, destek veren parlamentolarla, destek veren milyonlarla ve nihayet, devletimizin fedakar, liyakatli ve son derece iyi yetişmiş kadrolarıyla gerçekleştirdik. Cenab-ı Hak, bize, milletimize hizmet edebilmek ve ülkemizin içinde bulunduğu zorlukları birlikte aşabilmek imkanını nasip eyledi. Aziz milletimizin bize gösterdiği teveccühten dolayı her zaman gurur ve bahtiyarlık duydum.”166 Süleyman Sami Demirel 1924 sonbaharında Isparta’nın Atabey kasabasına bağlı, İslamköy’de dünyaya geldi. Babası Yahya Çavuş, annesi ise Ümmühan Hanım’dı. Ailenin, ablası Afife’den sonra ikinci çocuğuydu. Diğer kardeşleri Şevket

166 Muharrem ÖZGÜVEN, Demirel ve Dünya, Pres Matbaacılık, Ankara, sf:11-12

70 ve Haci Ali’ydi.167 Demirel’in babası, köyde “Yahya Çavuş” lakabıyla anılıyordu, sevilip sayılıyordu. Askerde dersini anlatacak kadar okuma yazma öğrenmişti. 1940’larda İnönü’nün umdelerine sıkı sıkıya bağlı bir köy muhtarıydı. Oğlu Süleyman, neredeyse kaburga kemikleri görünen cılız ve çelimsiz bir çocuktu. Süleyman’ın adı yöresel şiveyle kısaltılarak “Sülü” olarak anılıyordu. İlköğrenimini doğduğu köyde, ortaokul ve liseyi Isparta ve Afyonkarahisar'da bitirdi. Lise yıllarındaki arkadaşlarının tanımlamalarına göre, Demirel’in hiç değişmeyen bir özelliği vardı. “ Korkaklık derecesinde çekingenliği ve risk almayışı.”168 Süleyman Demirel, liseyi bitirdikten sonra dayısının kızı Nazmiye Şener’le aile arasında söz kestiler. Babası tek şeflik döneminin muhtarı olduğuna göre, üniversiteyi de yatılı okuması bir aksilik çıkmazsa garanti gibiydi. Çok geçmeden imtihanlara giren Süleyman Demirel, İstanbul Teknik Üniversitesi parasız yatılı imtihanlarını kazandı. Hakkıyla kazanmıştı ama yatılı okullarda okumasında babasının sıkı bir İsmet Paşacı olmasının etkinliği hayli büyüktü.169 Şubat 1948’de İstanbul Teknik Üniversitesi inşaat fakültesinden sekiz aylık bir gecikmeyle mezun oldu. İstanbul Teknik Üniversitesi Türk siyaset, devlet hayatına çok sayıda politikacı yetiştirmiş bir okuldu. Demirel’den iki sınıf aşağıda okuyan Necmettin Erbakan, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde okuyan Turgut ve Korkut Özal kardeşler. Bu teknik mühendis kuşağı 1965 yılından sonra Türkiye’nin yönetimini ele alacaklar, siyasetin başmühendisleri haline gelecekler, dolayısıyla cumhuriyetin ilk dönemlerinde egemenliğini sürdüren asker-bürokrat elitlerle çatışacaklardı.170 12 Aralık 1948 tarihinde davullu zurnalı köy düğünüyle Süleyman Demirel’le Nazmiye Hanım dünyaevine girdiler. Demokrasi rüzgarlarının esmeye başladığı 1949 ilkbaharında Süleyman Demirel, devletin verdiği burstan yararlanıp Amerika’ya gitmeye hak kazanmıştı. Süleyman Demirel, bu ülkeye gitmeden önce inanmış salt bir milliyetçi iken, yeni dünyada masonizmin feyzlerini herkesten iyi

167 YEŞİLYURT, Asrın Başbakanı ve İz Bırakan Aşklar, s.165 168 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 250 169 YEŞİLYURT, Asrın Başbakanı ve İz Bırakan Aşklar, s. 176 170 İrfan ÜLKÜ ve Ali HASANOV, Süleyman Demirel, Mega Basım, İstanbul, Kasım 1999, s. 53

71 almış olacak ki, siyonizme kayıtsız şartsız biat etmiş bir Amerikalıdan daha çok Amerikancıydı. 171 İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’ye gönderilen Türk Mühendisiydi Süleyman Demirel. Bu açıdan şanslıydı. Ama asıl şansı, ABD’ye gitmeden önce Amerikalı 6 mühendis ile Gediz Havzası Projesi’nde çalışmasıydı. Yabancılarla nasıl çalışılacağının ilk tecrübesini Türkiye’de edindi.172 "...Köyümde insanların bir bahar günü topluca yağmur duasına çıkışlarını anlatarak, milyonları yarılmış toprak ile mavi gökyüzü arasına sıkışmaktan kurtarma kavgasına katkıda bulunmak istedim." diyerek baraj mühendisi olmasının nedenini açıklamıştır. 173 1953 yılında Seyhan Barajı inşaatı başladığında Proje Mühendisi iken Başvekil Adnan Menderes'in dikkatini çekerek 1954 yılında Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünde Barajlar Dairesi Başkanlığına atandı. 1955 yılında da Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne tayin edildi. Bu arada Eisenhower Vakfı'nın onu bursiyer olarak seçmesiyle ABD'ye gitti. İkinci Amerika seyahatine bu sefer eşi Nazmiye Hanımı’da götürdü. Nazmiye Hanım, Amerika’da kaldığı süre içerisinde az da olsa İngilizce öğrenmiş, tıpkı Avrupalı kadınlar gibi otomobil kullanmaya başlamıştı. Amerika’da ufku açılan Nazmiye Demirel, dönüş hazırlıklarının başladığı günlerde eşiyle birlikte galerileri dolaşmış ve Chevrolet marka otomobil alarak Türkiye’ye dönmüşlerdi. 174 Demirel hiç bir makama tepeden gelmedi. Hep önce bir hazırlık ve staj dönemi yaşadı. Aslında bu stajlar Demirel’in önemli liderlik sırlarından biriydi. Bu sayede Demirel o görev için kendini iyice hazırlama fırsatı elde etti. Plan ve programını tamamladı. Sonra da uyguladı.175 İşte bu çalkantılı ortamda Süleyman Demirel aktif politikaya girmeye karar verdi; Adalet Partisi’ne kaydını yaptırdı. Yıllar sonra bu olayı “Siyasete girmedim, siyasete sürüklendim” sözleriyle değerlendirecektir. 1960 darbesi ona gör, Türkiye’nin gelişmesini durdurmuş devletle milleti birbirinden koparmıştı. Böylesi bir durumda vicdan muhasebesi yaparak ülke yönetimine talip olmanın ilk adımlarını attığını vurgulayan Demirel, kendisine bir misyon yüklüyordu. Partide ilk görevi

171 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 253 172 Celal KAZDAĞLI, Demirel’in Liderlik Sırları, Beyaz Yayınları, İstanbul, Aralık 1999, s. 6 173Serpil ÇEVİKCAN, Milliyet, 17. Mayıs. 2000 174 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s.255 175 KAZDAĞLI, a.g.e. s. 6

72 teşkilattan sorumlu başkanlıktı. Ardından Genel başkan yardımcısı seçildi. AP içinde genel başkan Gümüşpala’nın yaşlılığı yüzünden hareketsizliğini, diğer yöneticilerin ise anlaşmazlıklarını ustalıkla kendi lehine çeviren eski Devlet Su İşleri Müdürü az zamanda partinin en etkili ismi haline geldi. 176 Demirel, dini bütün bir aile ortamında, o sıralarda kim olduğunu bilemediği, ama bir din büyüğü olarak algıladığı Said-i Nursi’nin –söylediklerini henüz anlamasa da- manevi etkisi altında ve köydeki Kur’an kursunda aldığı dinsel eğitimle, çok doğaldır ki, dindar bir kişi olarak yetişmişti. Bu durum iki bakımdan önemlidir: Birincisi, Demirel’in siyasette Müslüman kişi görünümünü bireysel amaçlarla kullanmakta hiç zorlanmayışı ve bunu doğal yapışı bakımından önemli. İkincisi, Demirel’in yaşamını sarmalayan sayısız çelişkinin en belirginlerinden biri oluşuyla önemlidir. 1964 yılında Genel Başkanlığa seçileceği Adalet Partisi büyük kongresi öncesinde mason olduğu ileri sürüldüğü zaman, - söyledikleri gerçeği yansıtmadığı halde- mason olmadığını açıklamıştır. O tarihteki gazete haberlerine göre “Ben mason değilim. Benim evimde 24 saat Kur’an okunur” diyordu.177 28 Kasım 1964 tarihinde AP’ye genel başkan seçilmesinin ardından, kurulmasını sağladığı ve Şubat-Ekim 1965 tarihleri arasında görev yapan koalisyon hükümetinde meclis dışından Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Demirel’in seçilmesi, parti üzerinde denetim sağlamada sadece ilk adımdı. Süreç kolay bir süreç değildi ve hesapsız hareketlerle AP’yi bölmemeye sürekli dikkat etmek zorunda kaldı. Kurulduğundan itibaren AP, parti disiplinine fiilen aldırmayan birçok hizbe bölünmüştü. Partiye bir kimlik verip hizipçiliğe son vermek Demirel’in göreviydi. 10 Ekim 1965'te yapılan genel seçimlerde başında bulunduğu AP, yüzde 52 oy alarak tek başına iktidar oldu. Bu seçimler sonucunda Demirel, 41 yaşında Türkiye'nin 12. Başbakanı olarak hükümeti kurdu. 10 Ekim 1969 tarihindeki genel seçimlerde de Adalet Partisi %48 oy alarak yine tek başına iktidar oldu. İkinci Demirel hükümetinde olayların önüne geçilemedi. Disiplinsiz davranan milletvekillerinin bazılarını ihraç etti. 41’ler olarak bilinen bu

176 İrfan ÜLKÜ ve Ali HASANOV, a.g.e., s. 75 177 Yurdakul FİNCANCIOĞLU, Demirel Demokrasinin Duraklama Yılları, Büke Yayınları, 1. Basım, İstanbul, Nisan 2000, s. 68-69

73 grup AP’den ayrıldı Demokratik Parti kurdular.178 Milli Demokratik Devrimciler 9 Mart 1971 darbe teşebbüsüne kalkışınca 1971 yılında 12 Mart muhtırası ile askeri darbe yapıldı. Demirel istifa etti, Nihat Erim Hükümeti kuruldu. 1973 yılında yapılan seçimlerde, siyasi rakibi olan Bülent Ecevit'in liderliğindeki CHP, Demirel'in AP'sinden daha çok oy aldı. 1975 yılında kurulan birinci Milliyetçi Cephe hükümetinde, "AP-MSP-MHP-CGP" koalisyonunda tekrar başbakan oldu. 1977 seçimlerinde de en çok oyu alan parti CHP olduğu halde hiç bir parti tek başına hükümet kuramadı. 1977 yılında kurulan ikinci MC hükümetinde, "AP-MHP- MSP" koalisyonunda başbakanlık yaptı. Güneş Motel Olayı diye adlandırılan operasyonla CHP, Adalet Partisinden seçilen 13 milletvekilini bakanlık vaadiyle transfer ettikten sonra 2. MC düştü. 1978 başında Ecevit tek başına iktidar oldu. 1979 ara seçimlerinde devrimci grupların da boykot etmesiyle Demirel tek başına iktidar oldu. 1971 muhtırası ile 1980 darbesi arasında 1975, 1977 ve 1979 yıllarında 3 defa koalisyon hükümeti kuran Süleyman Demirel, 12 Eylül darbesinden sonra bir müddet Zincirbozan askeri tesislerinde tutuklu kaldı. 1987'ye kadar 7 sene yasaklı olarak siyaset dışı kaldı. 6 Eylül 1987'de yapılan halk oylaması ile siyasi yasaklar kaldırıldı ve 24 Eylül 1987 tarihinde, Doğru Yol Partisi Genel Başkanlığı'na seçildi. 29 Kasım 1987'de yapılan genel seçimlerde Isparta Milletvekili olarak tekrar TBMM'ne girdi. 20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimler sonrasında da, DYP ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti'nin bir araya gelerek koalisyon kurduğu 49. T.C. Hükümeti'nde Başbakanı olarak görev aldı. 16 Mayıs 1993 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı olarak seçildi. Cumhurbaşkanlığı sırasında 1997 yılında gelişen 28 Şubat sürecinde Postmodern darbe yapıldı. Bu süreçte, Başbakanlıktan istifa eden Necmettin Erbakan'ın yerine, arkasında TBMM çoğunluğu olan DYP lideri Tansu Çiller'i değil, Anavatan Partisi Başkanı Mesut Yılmaz'ı Başbakan tayin etti, sonra da bu hükümetin güvenoyu alabilmesi için bir grup DYP milletvekilini partilerinden koparttı. Cumhurbaşkanlığı

178 KAZDAĞLI, a.g.e., s. 126

74 görevini 2000 yılında dönemin Anayasa Mahkemesi başkanı olan Ahmet Necdet Sezer'e devretti.179 Türkiye'nin en genç genel müdürü, en genç başbakanı ve İsmet İnönü'den sonra en uzun başbakanlık yapmış kişisi olan Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanlığı görevini tamamladıktan sonra aktif siyaseti bırakmıştır. Siyasi hayatına demokratik olmayan şekillerde yapılan müdaheleler sonucu birçok defa ara vermek zorunda kalmış olan Demirel, ülkesi hakkında şu cümleleri yazmıştır: “Türkiye Cumhuriyeti, bugün bir dünya devletinin adıdır. Çağdaş, demokratik, laik yapısıyla, dünya ile bütünleşmeyi göze almış dinamik ve güçlü ekonomisiyle, tek amacı yurtta ve dünyada barışı korumak olan disiplinli ve istikrarın güvencesi olan, dostluğu ve işbirliği aranan bir devlettir.”180 Türkiye'nin demokrasiden başka çaresi olmadığını söyleyen Demirel'in başarısının anahtarı "halkla bağlantı" olarak vurgulanıyor ve şöyle deniyor: "...O halkına yabancılaşmamış bir organik aydın, bir kitle siyasetçisidir. Halk çocuğu olarak kalmasını bilmiştir... Ete - kemiğe bürünmüş bir ideal, bir şevk ve heyecandır, bir ruh, bir gönül, bir rüya adamıdır."181 Demirel, yeni Türk politikacısının ideal örneği olmuştur. 19. yüzyıldaki Tanzimat döneminden beri Türkiye’deki siyasi yaşama egemen olan “askeri bürokratik aydın” geleneğinden gelmiyordu. Bir teknokrattı, “Barajlar Kralı”ydı. “Sıradan Türk”ün, özellikle kırsal alandan gelip, yeni biten kentlerden birine yerleşen hızlı göçmenlerin, kendi kendine yetiştiren adam açısından kendilerini özdeşleştirebildikleri bir liderdi. Seçimlerde bunun büyük bir değer olduğu ortaya çıktı ve Demirel, bu tip seçmene ulaşabildi, çünkü İnönü ve hatta sosyalist Aybar gibi liderler dışarıdan gelen liderlerken, o içerden gelen biriydi. 182 Demirel’in hayatı tam bir başarı öyküsüdür. Aslında bu “Muhteşem Başarı”nın öyküsü, Süleyman Demirel için, 1949’da; tam da NATO’nun kurulduğu yıl başladı. Süleyman Demirel, yeni mezun genç bir mühendis olarak o yıl, ABD’ye gitti. Hem de İkinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye’den ABD’ye giden “İlk

179 http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCleyman_Demirel, 23 Eylül 2009 180 ÖZGÜVEN, a.g.e., s. 14 181 ÇEVİKCAN, Milliyet, 17. Mayıs. 2000 182 AHMAD, a.g.e., s. 230

75 mühendis” unvanı ile. Bu ilk olma özelliği Süleyman Demirel’in sonraki 50 yıllık hayatında hiç bir zaman sona ermedi. Ve her bir ilk, O’nu liderliğe götüren birer basamak oldu.183

183 KAZDAĞLI, a.g.e., s. 3

76 2.14. Nihat ERİM (1912- 1980)

33-34. Hükümet Başbakanı

İzmit’in Kandıra ilçesinde 1912 yılında doğdu. Nihat Erim ilk ve orta öğrenimini 1921–1933 yılları arasında Galatasaray Lisesi’nde tamamladı ve 1933’de İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Mezun olunca, ailesinin maddi desteğiyle Fransa’ya giderek Paris Hukuk Fakültesi’ne doktora öğrencisi olarak kayıt yaptırdı. 1939 yılında Hukuk Doktoru derecesini ve Uluslararası Yüksek Etütler Enstitüsü’nden sertifika ve diploma alarak Türkiye’ye geri döndü. 1 Ocak 1934 yılında Kamile Hanım ile dünya evine girdi. 1939 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne Doçent olarak atandı ve 1941 yılında da Kamu Hukuku ve Devletlerarası Hukuk Kürsüsü’nde Profesörlüğe yükseltildi.184 Nihat Erim, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin parlak bir öğretim üyesiyken, akademik başarılarının da etkisiyle, 1946'daki çok partili ilk seçimlerde CHP sıralarından parlamentoya seçilen bir simadır. Erim, başarılı siyasi zekâsı sayesinde Hasan Saka hükümetinin Bayındırlık Bakanı olarak ilk kez kabineye seçidi. Sonrasında ise, Günaltay Hükümeti’nin başbakan yardımcısı olarak görev yaptı. 1950 seçimleri, CHP'yi muhalefet sıralarına gönderirken, Nihat Erim ise partisinin yayın organı Ulus gazetesinin başyazarı oldu. Demokrat Parti'nin giderek artmakta olan muhalefete tahammülsüz uygulamalarına karşın, Ulus'taki köşesinden bildiğini yazmaya devam etti. 185

184 Kadri UNAT, Ulus, Yeni Ulus ve Halkçı Gazeteleri Işığında Nihat Erim’in Siyasi Kişiliği ve Gazeteciliği, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2008, s. 13 185 Mustafa EROĞLU, “Nihat Erim’in Ağzından 12 Mart”, http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=6501, 22.06.2007

77 1946 yılında Bayar ve Andan Menderes tarafından başlatılan Demokrat Parti hareketini şüpheyle karşılayan Nihat Erim, kendisine “şalcı” adını takan o ünlü makalesinde şunları söylüyordu: “…Sosyal bünyede derin rahatsızlıklar müşahede edildiğinde bunu gidermenin yolu, bir müddet için hürriyet ilahının üzerine şal örtmek yukarıdan aşağı bir otorite tesis etmektedir. Siyaset ilmi ve sanatı üzerinde zihin yormuş, devlet nazariyeleri ortaya atmış olan belli başlı müelliflerin müşterek kanaati budur…”186 15 Aralık 1953’de çıkarılan bir kanunla CHP’nin mallarına devletçe el konulunca Ulus gazetesi de kapatıldığında, Nihat Erim 1955 yılına kadar Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerini çıkarttı. 1 Temmuz 1955’te de Halkçı gazetesini kapatarak, gazetecilik yapmayı bıraktı. Başbakan Menderes’in isteği üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasının hazırlanışında görev aldı.187 1961’de CHP milletvekili olarak yeniden TBMM’ye döndü. CHP içinde Bülent Ecevit'in başlattığı Ortanın Solu hareketine daha sonra CHP'den ayrılarak Cumhuriyetçi Güven Partisi'ni kuran Prof.Dr. Turhan Feyzioğlu'na muhalefet etmiştir. Çok partili yaşama, askerler tarafından ilk kez müdahale edilen 27 Mayıs darbesinin ardından, oluşturulan ilk parlamentoda görev aldı. 1961 Anayasasıyla sağladığı özgürlükçü ortam ve oluşmakta olan toplumsal örgütlenme, o dönemki üst düzey komutanlar tarafından sakıncalı bulundu. Yaşanmaya başlayan toplumsal çalkantılar da, askeri müdahaleye zemin hazırlayan bir başka sebeptir. Ve hükümet 12 Mart müdahalesiyle istifa etmek zorunda kaldı. Hükümetin istifası sonrasında, askerlerin de onayıyla Nihat Erim, hükümeti kurmakla görevlendirilen isim oldu. 26 Mart 1971'de Erim hükümetin başbakanıdır. Kabinenin karışık yapısı ve hükümete olan sert muhalefet nedeniyle görevini yürütmekte zorlanan Nihat Erim, kurmuş olduğu II. Erim hükümetindeki görevinden de 22 Mayıs 1972 ayrıldı. 1977 yılına kadar Cumhuriyet senatosunda görev yaptı.188 26 Mart günü onaylanan ve 2 Nisan günü güvenoyu alan Erim kabinesinde AP ve CHP'lilerin dışında TBMM üyesi olmayan 15 teknokrat kimlikli üye de yer almaktaydı. Başbakan tarafından "beyin takımı" olarak adlandırılan bu kişiler,

186 Uğur MUMCU, Büyüklerimiz, Um:ag Vakfı Yayınları, 30. Baskı, Ankara, Mayıs 1997, s. 9 187 UNAT, a.g.e., s. 15 188 EROĞLU, Radikal, 22.06.2007

78 hükümetin "reformcu" kanadını temsil ediyordu. Erim Hükümetinin programı bir yandan ülkede "huzur ve güveni" sağlamayı vaadediyor, öte yandan toprak reformu başta olmak üzere atılacak adımlarla Anayasanın öngördüğü reformların gerçekleştirilmesini öngörüyordu. Ne var ki uygulama böyle olmadı.189 Erim Hükümeti için reform hükümeti deniyordu. Kemalizm ve laikliğin tam uygulanmasını esas almış eğitim, hukuk, maliye, tarım ve toprak, enerji, devletin yeniden düzenlenmesi vs. reformları programında vardı. Bunlar için komisyonlar kurularak çalışmalar yapıldı. Ancak bir sonuca varılamadı. 190 12 Mart döneminin Başbakanı olmak sıfatıyla Nihat Erim, eleştirilen bir isim olagelmiştir. Erim, 12 Mart Anıları adlı kitapta, ülkenin olağanüstü koşulları dikkate alındığında, bu zaman diliminin, demokrasiye kesintisiz devam edilmesi gereken bir dönem olduğunun altını çiziyor. Eski Başbakan, yaşanmakta olan süreç nedeniyle ülkede, demokrasinin iyi işlemediğini savunan bazı çevrelerin seslerini yükselttiğini belirtiyor. Demokrasiye darbe vurabilecek nitelikteki bu gelişmeleri dikkatle gözlemleyen Erim, parlamenter sistemin sağlıklı işleyebilmesi için gerekli reformları gerçekleştirmek gereğiyle, tüm eleştirileri göğüsleyerek hükümet kurma görevini kabul ettiğini kitapta anlatıyor. Dönemin Başbakanına göre, görevi kabul etmesinin kritik bazı gerekçeleri var: Nihat Erim' e göre Türkiye iç politikasındaki en önemli mesele, anayasa ve yasalara karşı yapılan açıktan saldırılardı. Bu saldırılar, bazı örgütler tarafından silahlı eylemlerle düzeni yıkmak adına yapılıyor; devlete ve temsilcilerine açık saldırılarda bulunuluyordu. Otorite zayıflığı nedeniyle ülke kamplara bölünüyor; din, mezhep ve ırk çatışmaları canlı tutuluyordu.191 Yine 12 Mart Anıları adlı kitabında, anayasayı değiştirip değiştirmeme konusundaki basın toplantısında verdiği yanıtta, anayasayı uygulamaya geldiğini söyleyip daha sonra, eylem ve anarşik olayları karşılayabilmeleri için değişiklik yapılmasının gerektiği ortaya çıkınca eleştiri toplamıştır. 192 Erim, Dev-Sol militanları tarafından düzenlenen silahlı saldırı sonucu koruma polisi Ali Kartal’la birlikte öldürülmüştür.

189 http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/1269/unite07.pdf 190 KOCABAŞ, a.g.e., s. 452-453 191 EROĞLU, Radikal, 22.06.2007 192 Nihat ERİM, 12 Mart Anıları, YKY Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2007, s. 176

79 2.15. Ferit MELEN (1906- 1988)

35. Hükümet Başbakanı 1906'da Van'da doğdu. İlk ve ortaokulu Van'da bitirip, 1928'de Bursa Erkek Lisesinden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne girerek Temmuz 1931'de diploma aldı. 25 Ekim 1932'de Maliye Müfettiş Yardımcılığına atandı. Bir yıl süre ile Fransa Maliye Bakanlığı Örgütünde inceleme yapmak üzere Paris'e gönderildi. 29 Kasım 1943'te Vasıtalı Vergiler Genel Müdürü oldu. 30 Haziran 1946'da Gelirler Genel Müdürlüğüne getirildi. 193 IX. Dönem seçimlerinde Van Milletvekilliğine seçildi, dönem sonunda yasama etkinliğine ara vererek serbest mali müşavirlik yaptı. 30 Eylül 1959'da emekliye ayrıldı. XI. Dönemde tekrar Van Milletvekili seçildi. 1968'de CHP'den istifa ederek Güven Partisi kurucuları arasında yer aldı. I. ve II. Erim Hükümetlerinde 26 Mart 1971'den 22 Mayıs 1972 tarihine kadar Milli Savunma Bakanlığı görevinde bulundu.194 İnönü’nün Erim’den desteğini çekmesi Erim’i bir hayli üzdü ve yeni hükümet yeni bir başbakan tarafından kuruluncaya kadar görevi sürdürmeyi kabul etmedi. Yerine kabinedeki MGP’li Savunma Bakanı Ferit Melen’in başbakan vekili olarak atanmasını önerdi. Bazı çevreler Melen’in açısından bunun bir başbakanlık stajı dönemi sayılması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.195 Melen hükümetine başlangıçta katılmış bulunan CHP, 5 Kasım 1972 tarihinde kabinede yer alan bakanlarını geri çekme kararı alınca hükümet bir yerde

193 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 285 194 A.g.e., s.286 195 GEVGİLİLİ, a.g.e., s. 379

80 AP-MGP koalisyonu halini almıştır. Kasım 1972’de CHP’nin hükümetten çekilmesine rağmen hükümet 7 Nisan 1973 tarihine kadar görevine devam etmiştir. Fahri Korutürk‟ün Cumhurbaşkanı seçi l mesi sonrası demokr at ik teamül gereği hükümet istifa etmiştir. Bu hükümet sürecinde Türkiye kamuoyunu meşgul eden pek çok konuda bazı gelişmeler sağlanmıştır. Meclis ve senato başkanları seçilmiş, uzun mücadeleler ve denemelerden sonra Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu hükümet aynı zamanda Türkiye genelinde %7’nin üzerinde bir oy almamış bir partinin başbakanlığında oluşmasıyla da siyasi tarihte bir ilk olarak yerini almıştır. 196 Melen hükümeti önce, zamanında seçime gidilmesi için gerekli nesnel koşulların dökümünü yaptı. Yine Melen Hükümeti, iktisat politikasının temel ilkelerini sayarken, kalkınma da devlet kesimine olduğu kadar özel teşebbüse de önemli görevler düştüğünü belirtti. Program daha önceki partiler üstü hükümetlerin devlet kapitalizmine ağırlık veren üslubu değiştirmektedir.197 Melen’in yapmaya çalıştığı özel teşebbüsü destekleyerek ekonomimize faydasını ortaya çıkarmak ve böylece kalkınmanın da hızlanmasını sağlamaktı. Ferit Melen Hükümeti, ülkedeki ekonomik ve siyasal krizi yatıştırmaktan ziyade geçiş dönemlerindeki boşluğun ürünü gibi bir şeydi.198 1988 yılında Maliye Yazıları Dergisi için kendisi ile gerçekleştirilen bir röportajda sorulan sorular ve Melen’in verdiği cevaplar şu şekildedir:

- 1950 seçimini Cumhuriyet Halk Partisi’nin kaybedeceğini tahmin ediyor muydunuz? - Hayır, etmiyordum. Sürpriz oldu. Tabii bu hadise bende bazı tesirler meydana getirdi. Evvela siyasi hayata girerken bakan olmak falan gibi düşüncelerim vardı; bu rüyam sona erdi. İkincisi, dört sene sonra seçimi kaybedersem halim ne olacak diye düşünmeye başladım. Çünkü hiçbir gelirim, emekli maaşım bile yoktu.

196 Gürcan BOZKIR, “Türk Siyasal Hayatında Cumhuriyetçi Güven Partisi”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, VI/15, Güz 2007, s. 303 197 A.g.e., s. 399 198 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 286

81 Aynı röportajda Melen, başbakan oluşu ile ilgili olarak şu cümleleri sarfetmiştir.

- 17 Nisan 1972 günü Cumhurbaşkanı beni köşke davet etti. Başbakan Nihat Erim’in son Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, görevden ayrılmak istediğini, fakat bunu kabul etmediklerini, Erim’in, giderken iki mektup bıraktığını, birinde istifada ısrar ettiğini, ikincisinde ise yeni hükümet kuruluncaya kadar geçecek süre içinde göreve devam edemeyeceği için Milli Savunma Bakanı Ferit Melen’in görev yapmasını teklif ettiğini, Erim’in istifasını kabul ettiğini ve bana görev verdiğini söyledi. 18 Nisan’ da Başbakan vekilliği görevine başladım.

Cumhurbaşkanı 15 Mayıs’ta hükümeti kurma görevini bana verdi. Milli Savunma Bakanı ve Başbakan vekili olarak yaptığım çalışmalar onlara ümit vermiş. Hükümet 12 Mart şartları içinde kurulmakla beraber Türkiye B.M. Meclisinin güvenine dayanması gerektiğini düşünerek Mecliste grubu olan partilerin ve grupların desteğini istedim.

Adalet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, Güven Partisi ve Kontenjan Grubu, hükümeti desteklemeyi ve üye vermeyi kabul ettiler. 23 Mayıs’ta verdiğim demeçte hükümetin temel görüşlerini açıkladım. Hükümet, her türlü yıkıcı faaliyete ve anarşiye karşı etkili mücadele açacak; Anayasa’da öngörülen iktisadi ve sosyal reformları gerçekleştirmeye çalışacak; iktisadi hayatımızın güven ve istikrar içinde gelişmesine dikkat edecek; Üçüncü Kalkınma Planı’nı hazırlayacak; parlamenter demokratik rejimin sağlığı bir surette işler hale getirilmesine çalışacak. 199

Ferit Melen, 3 Eylül 1988'de Ankara'da vefat etti.

199 “Ferit MELEN ile HERŞEY Üzerine” Maliye Yazıları Dergisi, sayı 13., Haziran / Ağustos 1988

82 2.16. Naim TALU (1919- 1998)

36. Hükümet Başbakanı

1919 yılında İstanbul’da doğdu. 1943 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Bir süre Sümerbank’ta çalıştıktan sonra 1946’da Merkez Bankası’na geçti. 1966 yılında vekâleten Genel Müdürlük yaptığı bu kuruluşta 1967 yılında Genel Müdür oldu. 1970 yılında Merkez Bankası'nın yeniden örgütlendirilmesi üzerine Bankanın ve İdare Meclisinin Başkanlığına getirildi. 2. Erim Hükümeti’nde Ticaret Bakanı olarak siyasi hayata girdi. Melen Hükümeti’nde de yerini korudu. 1972 yılında Ticaret Bakanı iken, zamanın Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından Senato Üyeliğine atandı.200 Melen Hükümeti çekilince Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Adalet Partisi’nin gösterdikleri ortak aday olarak 36. T.C. Hükümeti’ni kurdu. Hükümet güvenoyu aldıktan sonra, reform tasarıları bir kenara bırakılarak, seçim tarihi belirlendi. AP-CGP Koalisyonu CHP ile çelişmeyecek bir yol izledi. Bu, AP-CGP ve bağımsızlardan oluşan bir seçim hükümetiydi. CHP Hükümete Bakan vermeyerek bu hükümetin dışında kaldı. AP, bu sayede Hükümet üzerinde etkili olmayı başardı. Melen Hükümeti’nde Cuntanın dayattığı reform maddeleri yer alırken, Talu Hükümeti’nde bunlardan hiç söz edilmiyordu. CHP ise, Talu’nun Başbakanlığına “1972 yazında düşük tarımsal destek fiyatları izlediği” gerekçesiyle Ticaret Bakanı olmasına karşı çıktığı tarzda itiraz etti.

200 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 290

83 Naim Talu Başbakanlığındaki Hükümet programı 26 Nisan 1973’te güvenoyu aldı. Seçim tarihi olarak da 14 Ekim 1973 tarihi belirlendi. 1973 ilkbahar sonlarında parlamento görev süresinin sonuna yaklaşırken, bu kez Demirel dönem sona ermeden en az beş reform tasarısının çıkarılmasını dayattı. Talu’da bu isteğe uygun olarak “parlamento kendisine düşen vazifeyi yapacak ve kanunlar en kısa sürede çıkacaktır” demişti.201 12 Mart Muhtırası’nın kalıntılarına taviz vermeksizin kurulan Naim Talu Kabinesi, uhdesine aldığı görevin bilincinde olarak ülkeyi sıkıntısız bir şekilde seçimlere götürebilmek için büyük gayretler sarf etti. Ferit Melen dönemindeki gibi paşalara baş eğmek, bazı istisnalar dışında ortadan kalkmış durumdaydı. Hatta ekonomide gözle görülür kısmi iyileşmeler bile görülmekteydi. 202 Bülent Ecevit başkanlığında Cumhuriyet Halk Partisi – Millî Selamet Partisi koalisyonunun gerçekleşmesi üzerine Talu, görevi Ecevit’e devretti. 15 Mayıs 1998'de İstanbul'da öldü.

201http://www.ozgurlukdergisi.org/index.php?option=com_content&task=view&id=174&Itemid =31, 1987 202 YEŞİLYURT, a.g.e., s.291

84 2.17. Bülent ECEVİT (1925- 2006)

37-40-42-56-57. Hükümet Başbakanı

28 Mayıs 1925 günü ressam Nazlı ve Prof. Fahri Ecevit’in ilk ve tek çocukları olarak, Beşiktaş Vediçeşme semtindeki Pembe Köşk’te dünyaya geldi. Baba Fahri Ecevit, Cumhuriyet döneminin ilk aydınlarından olup sonraları Kastamonu’dan milletvekili seçilmişti. Fahri Ecevit, Ankara Hukuk Fakültesinde uzun yıllar adli tıp profesörlüğü görevinde bulunmuştur.203 Bülent Ecevit 1944 yılında Robert Kolej'den mezun oldu ve aynı yıl içinde çalışma hayatına Basın Yayın Genel Müdürlüğü'nde çevirmenlik yaparak başladı. 1946 yılında Rahşan Aral ile hayatını birleştirdi. Bülent Ecevit, eşine tıpkı ilk günkü gibi bağlı olmasına rağmen, ileriki yıllarda göreceğimiz gibi siyaset sahnesinde hep Rahşan Hanım’ın etkisi altında kalmıştır.204 1950 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin yayın organı olan Ulus Gazetesi'nde çalışmaya başladı. Ulus Gazetesi Demokrat Parti tarafından kapatılınca Yeni Ulus ve Halkçı gazetelerinde yazar ve yazı işleri müdürü olarak görev yaptı. Harvard Üniversitesi'nde sekiz ay sosyal psikoloji ve Orta Doğu tarihi üzerine incelemeler yaptı. 27 Ekim 1957 seçimlerinde CHP'den milletvekili olarak siyasete girdi. 32 yaşında, İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'in adaylığını ona devretmesiyle, milletvekili olarak siyasi yaşamına başlayan Bülent Ecevit 27 Mayıs 1960 Askerî Müdahalesi'nden sonraki seçimlerde tekrar milletvekili seçildi.

203 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 297 204 A.g.e., 298-299

85 27 Mayıs 1960’dan sonra yeniden şekillenen MBK, Meclis'in oluşturulmasına karar verdi. İlk toplantısını 6 Ocak 1961'de yapan Kurucu Meclis'in görevi yeni Anayasa'yı yapmaktı. Ecevit de aralarındaydı. Anayasa, darbenin birinci yıldönümünde kabul edildi. 12 Haziran'da da siyasi partilerin yeniden kurulmasına izin verildi. Seçimler 15 Ekim 1961'de yapıldı. Hiçbir partinin tek başına oy alamadığı seçim sonunda oyların yüzde 36.7'sini alan CHP, Adalet Partisi ile koalisyon kurdu. İnönü başbakanlığındaki hükümette, Ecevit Çalışma Bakanlığı'na getirildi.205 Çalışma Bakanlığı’nın arkasından 1965 yılındaki seçimlerde Zonguldak'tan yeniden milletvekili seçildi, seçimleri Süleyman Demirel'in başkanlığındaki Adalet Partisi kazandı. Bülent Ecevit bu tarihten sonra muhalefete geri dönen CHP'nin içinde ortanın solu görüşünün öncülüğünü yapmaya başladı. Ortanın solu anlayışının, 1961 Anayasa’sı içinde yer alan sosyal devlet ilkesinin geliştirilmesi düşüncesinden ortaya çıktığı söylenebilir. 1965 seçimlerinde partinin söylemlerine katılmış olan ortanın solu halka yaklaşmanın halka diyalog kurmanın bir sloganı olarak belirginleştirilmiştir. 206 18 Ekim 1966'da yapılan oylamada CHP'nin genel sekreterliğine Bülent Ecevit seçildi. TSK'nın 12 Mart 1971 muhtırasından sonra, CHP'nin tutumu konusunda parti içinde önemli görüş ayrılıkları belirdi. İnönü müdahaleye açıkça karşı çıkılmasını istemediği için Ecevit’le arasında anlaşmazlık çıktı ve Ecevit genel sekreterlikten istifa etti. Ecevit'le yoğun bir mücadeleye giren İnönü, 4 Mayıs 1972'de toplanan 5. Olağanüstü Kurultay'da, siyasetinin partisince onaylanmaması durumunda istifa edeceğini açıkladı. Kurultay'da parti meclisi için yapılan güven oylamasında Ecevit yanlılarının 507'ye karşılık 709 oy ile güvenoyu alması üzerine, 8 Mayıs 1972'de istifa eden İsmet İnönü'nün yerine 14 Mayıs 1972 tarihinde genel başkanlığa seçildi. Bu kurultayın ardından Türk siyasal yaşamında parti içi mücadele sonucunda değişen ilk genel başkan İsmet İnönü oldu. 1972 sonbaharı Türkiye’sinin artık bir ara rejimi yaşadığını belirten Ecevit, Türk Ordusu’nun demokratik ve sosyal anlayışına güven duyduğu için iyimserdi.

205 İnci Örkün ÖZGENÇ, İmajın Oluşumu ve Değişiminde Basının Etkileri, Bülent Ecevit Örneği, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006, s. 80 206Gürcan BOZKIR, “Cumhuriyet Halk Partisi, Bülent Ecevit ve Ortanın Solu”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırma Dergisi, C.4, Sayı. 11, 2004-2005, s. 234

86 Genel seçimlerin 1973’te mutlaka yapılmasını isteyen ve bu konuda bazen kuşkular ifade eden AP lideri gibi, Ecevit’te seçimin gecikmemesinden yanaydı.207 1973 seçimlerinde CHP'nin seçim kampanyasında, yaşlı bir kadının "Karaoğlan nirede ha evlatlar, Karaoğlan'ı görmek istiyorum." şeklindeki sorusundan sonra Karaoğlan adı CHP'liler tarafından benimsenmiş ve ilerleyen yıllarda da Türkiye'de Bülent Ecevit için kullanılmaya başlanmıştır.208 Ecevit üzerine tam oturacak kodlamayı bulmuştur: Halkın KARAOĞLANI. Halk Karaoğlan'ı tuttuğunu sandıkta gösterdi ve CHP seçimlerden yüzde 33.3 oy oranıyla birinci parti olarak çıktı. Aslında Ecevit'in halkçı kimliği 1963'te Çalışma Bakanı olarak görev aldığı sıralarda şekillenmeye başlamıştı. Halkın önemli bir bölümünü oluşturan işçilere, özgür sendika hakkı, grevli, toplu sözleşmeli sendikacılık yapma hakkını veren yasalara imza atan Ecevit, halktan yana olduğu mesajını ilk olarak bu icraatlarıyla vermişti.209 Seçim propagandalarında "Umudumuz Karaoğlan" sloganı söylenmeye başlanmıştı. Dönemin Adalet Partisi lideri Süleyman Demirel, en büyük rakibi olan Bülent Ecevit'i, darbeyle devrilen Şilili sosyalist devlet adamı Salvador Allende'ye benzetip atıfta bulunmak için "Allende-Büllende" tabirini kullanmıştır.210 14 Ekim 1973 günü yapılan seçimler sonucunda CHP ilk kez halkın oylarıyla iktidar adayı idi. Seçimlerden birinci parti olarak çıkmış ancak tek başına iktidar olma olasılığı yoktu. Ecevit’in 27 Ekim günü hükümeti kurmakla görevlendirilmesinden sonra, MSP’yle ortaklık için sürdürülen çalışmalar sonuç vermemişti. Böylece, Bülent Ecevit’in uzun süren mücadelesinden sonra kazandığı ilk başbakanlığı daha parlamento onayına varamadan sona erdi. Ecevit’in 8 Kasım’da görevi iade etmesi, 13 Kasım’da AP lideri Süleyman Demirel’in hükümeti kurmakla görevlendirilmesi ve onun da aynı başarısızlıkla görevi geri vermesi bir hükümet bunalımı yaratmıştır. Cumhurbaşkanı 16 Ocak 1974 günü, başbakanlığı yeniden Ecevit’e vermiş ve bu kez MSP ile anlaşma sağlanarak CHP-MSP koasliyonu kurulmuştur. 211

207 GEVGİLİLİ, a.g.e., s. 431 208 Sevgi ÖZÇELİK, http://dosyalar.hurriyet.com.tr/ecevit/karaoglan.asp, 2002 209 ÖZGENÇ, a.g.t., s. 81 210 Meral TAMER, “Hayatımın Ecevit’le Değişen Akışı”,http://www.milliyet.com.tr. 07.11.2006 211 BİLA, a.g.e.,s. 283

87 Bu dönemde kazanılan en büyük başarı Kıbrıs Barış Harekâtıdır. Ecevit, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında "Kıbrıs Fatihi", Abdullah Öcalan'ın yakalanışı sonrasında da "Kenya Fatihi" olarak anılmıştır. Ancak, Ecevit’in Kıbrıs Fatihi olarak tanımlanmasına karşı, çok geçmeden Milli Selamet Partisi yanlıları “Mücahit Erbakan” sloganını gündeme getirmişlerdi. İki parti arasındaki gerginlik içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı. Bu duruma fazla dayanamayan Ecevit, partili kurmaylarının da olurunu aldıktan sonra 17 Kasım 1974 günü Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e istifasını vermekte gecikmedi. Yaklaşık on ay süren bu hükümet önlenemez anlaşmazlıklar yüzünden son bulurken, iki tarafın kabine üyeleri birbirini suçlamaktan geri kalmıyordu. Ecevit, “MSP ile koalisyon ortağı olmakla hayatımın hatasını yaptım.” derken, Erbakan her zamanki nüktedan kişiliğiyle, “Solcu kardeşlerimiz bizi anlamakta zorluk çektiler.” Tanımlamasıyla, sanki hükümetin istifasını istemiyormuş gibi tavırlar takınıyordu.212 Bu hükümetin dağılması üzerine Süleyman Demirel'in başbakan olarak görev yaptığı AP-MSP-MHP-CGP partilerinden oluşan I. Millî Cephe Hükümeti kuruldu. 5 Haziran 1977 Pazar günü yapılan genel seçimlerde CHP %41’lik oy oranıyla Türkiye Cumhuriyeti'nde sol görüşlü bir partinin kazandığı en yüksek oy oranı olarak tarihe geçti. Ecevit oy oranını artırmakla birlikte o zamanki seçim sistemine (Nisbi seçim sistemi) göre çoğunluğu kazanamadığı için bir azınlık hükümeti kurmaya karar verdi. Bu azınlık hükümetinin güvenoyu alamaması nedeniyle tekrar Süleyman Demirel'in başbakanlığında II. Millî Cephe Hükümeti (AP-MSP-MHP) kuruldu. Bu hükümetin de kısa ömürlü olması sonucu Ecevit'in "Kumar borcu olmayan 11 milletvekili arıyorum" sözüyle AP'den ayrılan 11 milletvekilinin desteğiyle (Güneş Motel Olayı) 5 Ocak 1978 tarihinde yeni bir hükümet kurarak tekrar başbakan oldu. Ancak bu 11 desteğini kazanmak için verdiği tavizler ve bakan yaptığı 11 milletvekili hakkında çıkan yolsuzluk söylentileri, Ecevit'e zarar verdi. Bu arada, Türkiye'nin ekonomik durumu gittikçe bozulmaya başlamış, yağ, akaryakıt, sigara kuyrukları almış başını gidiyordu.213 1979 yılında yapılan ara seçimlerde Ecevit görevden çekildi ve Süleyman Demirel 25 Kasım 1979 tarihinde MSP ve MHP'nin desteğiyle bir azınlık

212 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 311 213 A.g.e, 316

88 hükümeti kurdu. Sağ sol çatışmalarının önüne geçilemediğinden 12 Eylül 1980 tarihinde Genelkurmay Başkanı Kenan Evren'in komutasındaki silahlı kuvvetler ülkenin yönetimine el koydu. Diğer parti başkanlarıyla beraber Bülent Ecevit de siyasetten uzaklaştırıldı ve bir süre gözaltında tutuldu. Ecevit’in cezaevine geldiğinin duyulması üzerine, MHP’lilerin imamı, MHP Genel Saymanı ve Kayseri Milletvekili Mehmet Doğan, yanındakilere, “Tabii tutuklarlar. Türkiye’nin 12 Eylül’e gelmesinin en büyük sorumlusu bu adamdır. Şimdi hesabını bizden soruyorlar” demişti. Mehmet Doğan bunları söylerken, volta atıyor ve eli arkasında tespih çekiyordu. Mehmet Doğan’ın saldırgan üslubu Yaşar Okuyan’ın hoşuna gitmedi. “Ne diyor bu adam?”, dercesine yüzünü buruşturdu. Türkeş, koridorda karşılaştığı Perinçek’e esprili bir dille takıldı, “Doğu Bey, artık yeni bir genel başkan tutukladılar, bizleri bıraksınlar.”214 Cezaevinden sonra Ecevit’in diğer bütün partilerin ileri gelenleriyle birlikte 10 yıl süreyle siyasete girmesi yasaklandı. Bu dönemde gazetecilik yaptı. Arayış dergisini çıkardı. 1981'de çıkan dergi 1982'de askerî rejim tarafından kapatıldı. 12 Eylül dönemi Ecevit’in siyasetten uzak kaldığı bir zaman dilimidir. Yasaklı bir lider olan Karaoğlan o dönemde DSP’yi kurmak için çalışmaya başladı. Ecevit yasaklı olduğu için partinin görünen ilk başkanı Rahşan Ecevit 14 Kasım 1985’te DSP’nin kuruluş dilekçesini verdi. Siyasi yasaklar kalkıp Bülent Ecevit genel başkan olduğunda Rahşan Ecevit baştan beri yürüttüğü parti işlerine devam etti.215 1987 yılında yapılan referandumla eski siyasi liderlerin siyaset yasağı kaldırılınca Bülent Ecevit DSP'nin başına geçti. Aynı yılın Kasım ayında yapılan seçimlerde DSP barajı aşamayınca Ecevit siyasetten çekildi. DSP, milliyetçi, hem ekonomik, hem de siyasi anlamda devletçi ve içe kapanmaca bir politika izlemişti.216 1989'da siyasete dönen Ecevit, 1991 seçimlerinde DSP hem barajı aştı, hem de Ecevit ve altı arkadaşı meclise girdi. DSP’nin oyları 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan erken genel seçimde yüzde 14,64’e, milletvekili sayısı 76’ya yükseldi ve DSP solun en büyük partisi konumuna geldi.

214 Oral ÇALIŞLAR, Liderler Hapishanesi 12 Eylül Günlükleri, Güncel Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2008, s. 22 215 ÖZGENÇ, a.g.t., s. 82 216 Mustafa ERDOĞAN, “Türkiye’de Siyasal Sistem ve Demokrasi”, Cumhuriyet Ansiklopedisi, s. 808

89 Ecevit, 30 Haziran 1997 tarihinde ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz başkanlığında kurulan ANASOL-D koalisyonunda Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Koalisyon hükümetinin gensoruyla düşürülmesinin ardından, 11 Ocak 1999’da DYP ve ANAP destekli azınlık hükümetini kurarak 4. kez başbakan oldu.217 Bu dönemde sağlık sorunlarıyla ilgili söylentiler çıkan Bülent Ecevit, 4 Mayıs 2002’de rahatsızlanarak Mehmet Haberal'ın sahibi olduğu Başkent Hastanesine kaldırıldı. Bu dönemde hükümete yönelik tartışmalar ve erken seçim talepleri gündeme gelmeye başladı. Birçok istifa sonrasında erken seçim kararı alındı ve 3 Kasım 2002’de yapılan erken genel seçimlerde DSP barajı aşamadı ve TBMM dışı kaldı. Ecevit, 22 Mayıs 2004 tarihinde düzenlediği basın toplantısıyla yerini, Genel Başkan Yardımcısı ’e devretmek isteğini belirterek 25 Temmuz 2004 tarihinde yapılan DSP kongresi ile aktif siyaseti bıraktı. Ecevit’in ilerleyen yaşıyla birlikte sağlığı bozuldu. Doktorlarının karşı çıkmasına rağmen Danıştay'a düzenlenen saldırıda ölen Yücel Özbilgin'in 19 Mayıs 2006'daki cenazesine katılan Ecevit, törenin ardından rahatsızlandı. Aynı gece fenalaştı ve beyin kanaması geçirdi. Uzun süre yoğun bakımda kaldı. Bu sırada kendisi için tutulan ziyaretçi yazıları Kaldırım Defteri adıyla anılıyor. Bülent Ecevit, bitkisel hayata girdikten 172 gün sonra 5 Kasım 2006 pazar günü Türkiye saatiyle saat 22.40’da Gülhane Askerî Tıp Akademisi'nde dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat etti. 218 Ecevit'in devlet mezarlığına gömülebilmesi için, ölümünün hemen ardından 9 Kasım'da yapılan bir kanun değişikliğiyle bu mezarlıklara başbakanların da gömülmesi sağlandı. 219 Bülent Ecevit, siyasi yaşamının yanı sıra yazarlık ve şairliği de birlikte yürütmüş ender siyasetçilerden birisidir. Sanskrit, Bengal ve İngilizce dillerinde çalışmalar yapmış olan Ecevit, Rabindranath Tagore, Ezra Pound, T. S. Eliot, ve Bernard Lewis'in yapıtlarını Türkçeye çevirmiş, kendi şiirlerini de kitap halinde yayımlamıştır.

217 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 317 218 http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2006/11/061106_ecevitnew.shtml, 06.Kasım 2006 219 http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/390293.asp, 09. Kasım 2006

90 Siyasal hayatına CHP’yi devlet partisi kimliğinden çıkarma mücadelesiyle başlamıştı, siyasal hayatını DSP’yi rejim tehlikesine karşı bir devlet partisi haline getirerek tamamladı. 220 Ecevit’in sadeliği giyim tarzında da kendini gösterir. Kışın hiç vazgeçmediği kasketi, tıpkı gök mavisi gömleği gibi Ecevit'in alamet-i farikalarından biri olur. Ecevit kasketi, gençliğini 70'lerde yaşamış kuşağın bir bölümünün gardırobunda yerini alır. Ecevit'in adını verdiği bir başka şey de bıyık şeklidir. 70'li yıllardan beri değişmeyen "Ecevit bıyığı" stili o dönemde yine pek çok genç tarafından taklit edilir. Ecevit imaj çağının 20 yıl öncesinde ciddi bir imaj örgütlenmesi ile halkın belleğinde yarattığı kodlamalarla hep ön planda olacaktır.221

220 Emin ALPER, “Bülent Ecevit”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol, Ed: Tanıl BORA ve Murat GÜLTEKİNGİL, İletişim Yayınları, c.8, 1. Baskı, İstanbul, 2007, s. 213 221 ÖZGENÇ, a.g.t., s. 83-84

91 2.18. Sadi IRMAK (1904- 1990)

38. Hükümet Başbakanı

1904 yılında Seydişehir'de doğdu. İlköğrenimini, Rüşdiyeyi ve Konya Sultanisi’ni birincilikle bitirip biyoloji öğretmeni oldu. Aynı yıl İstanbul Hukuk Fakültesi’ne girdi. Berlin Üniversitesinde tıp ve biyoloji öğrenimi görerek 1929 yılında tıp doktoru oldu. Hagen ve Düsseldorf hastanelerinde asistan olarak çalıştı. Yurda dönünce Ankara Hükûmet Tabipliği ve Gazi Terbiye Enstitüsü biyoloji öğretmenliği görevlerinde bulundu. 1933 yılında İstanbul Tıp Fakültesi doçentliğini kazandı. 1940 yılında fizyoloji profesörü oldu.222 Daha sonra siyasî hayata katılan Irmak, 1943’te Konya Milletvekili seçildi ve aynı yıl Halkevleri Yüksek Danışma Kurulu Başkanlığı’na, sonra da Diyarbakır Bölgesi Müfettişliği’ne getirildi. 1945’de ise ilk defa kurulan Çalışma Bakanlığı’na getirildi. Irmak’ın Çalışma Bakanlığı döneminde, Türkiye, Uluslararası İş Konferansı’na üye oldu; Irmak da 1947’de bu Konferans’ın ikinci başkanlığına ve raportörlüğüne seçildi. Çalışma Bakanlığı’ndan 1947’de istifa eden Irmak, CHP İstanbul Parti Müfettişliği’ne atandı ve bu görevini 1950 yılına kadar götürdü, bu tarihten sonra tekrar üniversiteye döndü, München Üniversitesi’nde ve İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yaptı. 1956’da fizyoloji ordinaryüs profesörü seçilmiştir. 223 CHP'nin 1950'de seçimleri kaybetmesi üzerine bir süre siyasetten uzaklaştı.

222 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, 318 223 Cemal AVCI, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 19, c: VII, Kasım 1990

92 1974 yılında Kontenjan Senatörü seçildi. MSP ile kurduğu koalisyon hükümetinin istifasından sonra 17 Kasım 1974'te partilerüstü hükümeti kurmakla görevlendirildi. Ancak hem ülkenin en saygın teknokratlarıyla hükümet kurdurulup, hem de güvenoyu verilmediğinden yönetime kırgın olarak Demirel’in 31 Mart 1975'te I. Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni kurmasıyla görevinden ayrıldı. Sadi Irmak, Atatürk döneminde yaşamış, onun fikirlerini, ilkelerini, inkılâplarını içtenlikle benimsemiş bir insandı. Kendisi tıp mesleği yanında tarih, felsefe, sosyoloji, eğitim, din ve kültür alanlarında da derin bilgi sahibi olmuş, yazdığı değerli eserlerle Atatürkçülüğü Türk toplumuna tanıtmaya ve benimsetmeye çalışmıştır. Irmak’ın tıp alanı dışındaki eserleri Atatürk ve Atatürkçü düşünce üzerinde yoğunlaşmıştır.224 11 Kasım 1990 tarihinde İstanbul’da vefat etti.

224 AVCI, a.g.d., sayı 19

93 2.19. Bülend ULUSU (1923- ..)

44. Hükümet Başbakanı

1923 yılında İstanbul’da doğdu. 1 Mayıs 1940 tarihinde girdiği Deniz Harp Okulu'ndan 15 Ekim 1941 tarihinde asteğmen rütbesi ile mezun oldu. 1955 yılında Deniz Harp Akademisi’nden mezun oldu. 1964 yılında tuğamiralliğe, 1967 yılında tümamiralliğe, 1970 yılında da koramiralliğe terfi etti. Koramiral olarak Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanlığı ve Donanma Komutanlığı görevlerini takiben 1974 yılında oramiralliğe terfi etti.225 1977 - 1980 yılları arasında deniz kuvvetleri komutanlığı görevini yaptı ve 1980 Ağustos ayında ordudan emekli oldu. Askeri rejimin hukuki yapılanması açısından önemli adım Bakanlar Kurulu’nun oluşturulması oldu. MGK’nın, yürütme işlerini bizzat ve tümüyle yerine getirebilmesi mümkün değildi. Bu nedenle bir Bakanlar Kurulu oluşturulmasına karar verildi. Emekli Oramiral Bülend Ulusu hükümeti kurmakla görevlendirildi. Bu işi üstlenmesi düşünülen eski politikacılar buna yanaşmadıklarından ya da böyle bir seçimin sakıncalı olabileceği düşünüldüğünden, yüksek rütbeden emekli bir subayda karar kılınmıştı.226 21 Eylül 1980 tarihinde hükümeti kurduğu gün ekonomide anlamadığını bu nedenle iktisadi işleri çevirebilecek bir bürokratın kendisine

225 YEŞİLYURT, a.g.e.,s. 322 226 Bülent TANÖR, “Siyasal Tarih (1980-1995)”, Türkiye Tarihi 5 Çağdaş Türkiye (1980-1995), Ed: Sina AKŞİN, Bülent TANÖR, Korkut BORATAV, Sina AKŞİN, Cem Yayınevi, 3.Basım, İstanbul, Şubat 2000, s. 30

94 yardımcı olmasını istedi ve Başbakan yardımcılığına Turgut Özal’ı atadı.227Ancak bu atama sonucu ne yazık ki ilerine Bülend Ulusu’nun başbakanlık koltuğundan inmesine neden olacak, adının ise banka iflasları ve banker sorunlarıyla anılmasına neden olacaktır. 1983 yılına kadar başbakanlık yapan Ulusu, 1983 seçimlerinde İstanbul Milletvekilliği yaptı.

227 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 325

95 2.20. Turgut ÖZAL (1927- 1993)

45-46. Hükümet Başbakanı

Turgut Özal 1927 yılında Malatya’da dünyaya geldi. Babası Mehmet Sıddık Bey bankacı, annesi Hafize Hanım ise öğretmendi. Babasının memuriyet görevi dolayısıyla öğrenimini çeşitli illerde sürdürdü. 1950 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. Aynı yıl Ankara’da Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde çalışmaya başladı. 1952 yılında ABD’ye giderek ekonomi eğitimi aldı. Türkiye’ye döndükten sonra yine Elektrik İşleri Etüd İdaresi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. 1961-1962 yılları arasında askerlik hizmetini Milli Savunma Bakanlığı’nda Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak yaptı. Bu dönemde Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde dersler verdi.228 Turgut Özal, 1952 yılına kadar kısa süreli bir evlilik yaşadı. Bu evlilikten sonra çalıştığı kurum Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nde daktilocu olarak görev yapan Semra Özal ile evlenmiştir. 1958 yılında Planlama Komisyonu'nda sekretarya görevini yaptıktan sonra 1959 yılında Ankara Ordanat Okulu'nda yedek subay oldu. Dönemin Devlet Su İşleri Genel Müdürü 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, bu dönem içerisinde yedek subay öğrencisi olarak aynı kurumda çalışmıştır. ANAP kayıtlarına göz gezdirecek olursak, Özal'ın ona komutanlık ve öğretmenlik yaptığını görebiliriz. Askerliği sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda çalışan Özal, 1965 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel'in danışmanı olarak görev yapmıştır.229 1967

228 Coşkun Can AKTAN, “Turgut Özal’ın Değişim Modeli ve Değişime Karşı Direnen Güçlerin Tahlili”, Türkiye Günlüğü Dergisi, S. 40, Mayıs-Haziran, 1996, s. 15 229 http://www.kenthaber.com/dogu-anadolu/malatya/Kimdir/iz-birakan/turgut-ozal, 15.07.2009

96 yılında DPT Müsteşarı olan, 12 Mart 1971 darbesinden sonra 1973 yılına kadar Dünya Bankası Sanayi Dairesi'nde danışman olarak çalışan Özal yurda döndükten sonra başta Sabancı Holding olmak üzere birçok sektördeki, birçok şirket için yönetici olarak çalışmıştır. 1970’lerde Türk ekonomisindeki kriz devamlı olarak artmaktaydı. Kolay borçlanma Türk siyasilerinin sert kararlar almaktan kaçınmalarını kolaylaştırıyordu. 1979 yılının Ocak ayında Guadalup’ta gerçekleştirilen G-7 toplantısında, OECD’nin desteğinde Almanya’nın önemli bir rol oynayacağı bir nevi Türkiye’yi kurtarma planı ortaya koyuldu. Bu planda faydasız kalmıştır. Uluslararası kurtarma operasyonu pek işe yaramamıştı. Demirel, reformların yapılmasında geniş yetkiler vererek Turgut Özal’ı ekonominin başına getirdi. Özal, Demirel’i 24 Ocak 1980’de ilan edilen bir dizi ekonomik tedbirleri almaya ikna etmişti. Bu tedbirler arasında sıkı bir para politikası takibi, faizlerin serbest bırakılması, Türk lirasının devalüasyonu ve kurların ayarlanmasında daha realist bir sistemin kabulü vardı. Teşvikler azaltılmış yerine ihracatı teşvik sistemi getirilmişti. Yabancı sermaye yatırımları basitleştirilmişti. Bütün bunlardan gaye Türkiye’yi dışa açık bir piyasa ekonomisinin raylarına sağlamca oturtmaktı.230 43. Hükümet döneminde, Başbakanlık Müsteşarlığı ile DPT Müsteşar vekilliği görevlerine getirildi. 24 Ocak Kararları'nın mimarı olarak görev yaptı. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, bu politikaları devam ettirmek amacıyla Bülend Ulusu Hükümeti'nde ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirildi, parti kurma çalışmalarına gireceğinden, Ulusu Hükümeti'nin hem Başbakan Yardımcılığı'ndan, hem de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı'ndan istifa etti, daha sonra da kendi partisini kurmak için çalışmalara başladı.231 Milletvekili genel seçimleri 6 Kasım 1983 günü yapıldı. Sonuçlar genelde bir sürpriz olarak karşılanmadı. Oy verme gününden hemen önce Evren TRT konuşmasında ANAP ve Genel Başkanı’na karşı cephe almış, seçmeni bunlara oy vermemeye davet etmişti. Ama ANAP seçimlerden birinci parti olarak çıktı. İkinci sürpriz, askeri rejimin kendisine seçtiği halefle ilgiliydi. İktidara hazırlanan MDP ve

230 Paul B. HENZE, Türkiye ve Atatürk’ün Mirası, çev. Orhan AZİZOĞLU, Kömen Yayınları, 1. Baskı, Ocak 2003, s. 91 231 Özlem EŞTÜRK, Türkiye’de Liberalizm: 1983-1989 Turgut Özal Dönemi”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Hatay, 2006, s. 41

97 Başbakanlık uman lideri için beklenmedik son tecelli etmiş, üçüncü sırada yer görünmüştü. Merkez sol oyları devşirmek için uygun görülen HP de beklenenin üstünde oy alarak ikinci parti konumunu almıştı. 232 20 Mayıs 1983'de Anavatan Partisi'ni kuran Özal, seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211 milletvekili çıkararak iktidar ve 45. Hükümet'in Başbakanı olmuştur. Özal'ın partisi kendi deyişiyle sağın üç eğilimini birleştirmiş ve bu durum partiye felsefi bir nitelik kazandırmıştır. Özal'ın partisi, kapatılan partilerin en nitelikli unsurlarını bir araya getirmekle birlikte, bunların hiçbirinin devamı değildi. Anavatan Partisi, tıpkı Adalet Partisi gibi muhafazakar, Milli Selamet Partisi gibi geleneklere bağlı, Milliyetçi Hareket Partisi gibi milliyetçiydi ve hatta sosyal demokratlar gibi sosyal adalete inanıyordu.233 Öğrencisi ve sonrasında yakın dostu olan Engin Güner 1983 yılının ANAP’ını şöyle anlatmıştır: “1983 yılına kadar izlediğimiz siyasi tablo bizim gibi kimselerin politikaya girmesini teşvik edici mahiyette değildi. Politika dışındaki yetişmiş, belli birikimi olan kişiler politika denince ürküyorlardı. Ben de daha önceleri bu çekingenliği yaşamış olanlardandım. Ama artık şartlar değişiyordu. İyi yetişmiş insanlar az sayıda da olsa ANAP’ın ülkeye getirdiği yeni hava içerisinde politikaya soyunmaktaydılar. Ayrıca bu gibi kimseler siyasi hayata cesaret etmedikleri sürece meydan alışılmış eski tip politikacılara kalıyordu. Bu düşüncelerle ve ANAP’ın herkesi kucaklayan barışçı havasından da etkilenerek gözümü karartıp politikaya girmeye karar vermiştim.” 234 25 Mart 1984 seçimlerinde ANAP'ın başarısının nedenlerini şöyle sıralanabilir: • ANAP, iktidar partisi oluşunun avantajlarını çok iyi kullanmıştır. • Sağda ve soldaki rakip partilerden önce örgütlenmesini tamamlamıştır. • TV'den yalnız ANAP büyük ölçüde yararlanmıştır.

232 TANÖR, a.g.e,. s. 57 233 Faroz AHMAD, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Sarmel Yayınları, İstanbul, 1995, s. 227’den aktaran EŞTÜRK, a.g.t., s.42 234 Engin GÜNER, Özal’lı Yıllarım, Babıali Kültür Yayıncılığı, 1. Baskı, İstanbul, Aralık 2000, s. 43

98 • Yarısı gecekondulaşan kentlerde "gecekonduya tapu" kampanyası ANAP lehine önemli bir etken olmuştur.235

Özal, 13 Nisan 1985'de yapılan ilk kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi. 1987 yılında yapılan genel seçimlerde, 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükümet'in Başbakanı oldu. Özal, Barzani'ye uluslararası alanda rahat seyahat edebilsin diye Türk Pasaportu yani kırmızı pasaport vermiştir. Yıllar sonra Barzani bu pasaportu 2007 yılında Türkiye'ye iade etmiştir.236 Cumhurbaşkanlığı seçiminde, SHP ve DYP seçimlere katılmadı. İlk turda Turgut Özal 247, ANAP Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş 18 oy aldı. 17 oy boş çıkarken 3 oy geçersiz sayıldı. İkinci turunda 284 milletvekilinin katıldığı oylamada adaylardan Başbakan Turgut Özal 256 oy alırken, Fethi Çelikbaş 17 oy aldı. 2 oy geçersiz sayılırken 9 oy boş çıktı. 31 Ekim 1989 tarihinde gene muhalefetin katılmadığı 3'üncü tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 8'inci Cumhurbaşkanı olmuştur. 9 Kasım 1989 tarihinde resmi olarak görevine başlamıştır. Bu seçimden akılda kalan ise alışamadık diyenlere, alışırsınız, alışırsınız demesidir. İki Özal Hükümeti’nin görev yaptığı 1984 başı ve 1989 sonunu içine alan yaklaşık beş yıllık dönemde Türkiye’de ekonomik, siyasal ve sosyal alanlar önemli dönüşümler yaşanmıştır. İstikrarlı hükümetlerin mensupları olan Özal ve ekibinin “çağ atlamak” ve “bilgi çağını yakalamak” şeklinde sloganlaştırdıkları uygulamalar, Türk toplumunun dışarıya doğru patlayan bir görünüm arz etmesini sağlamıştır. Toplumda, ülkenin geleceğiyle ilgili iyimserlik eğilimi artmıştır. Halk “kemer sıkmaktan” şikâyetçidir, ancak buna devam ettiği takdirde geleceğinin çok daha iyi olacağına inanmıştır. Türkiye, içeride düşük ve sabit gelirlilerden yansıyan bütün (haklı) şikâyetlere rağmen, güvenli ve geleceğinden emin bir ülke izlenimi vermiş,

235 EŞTÜRK, a.g.t., s. 52 236Ertuğrul ÖZKÖK, “Bir Dönemin Perde Arkası Trafiği”, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12311704.asp?yazarid=10, 20 Ağustos 2009

99 bu neden dış dünyadan da belirli ölçüde ilgi görmüştür.237 Toplumdaki iyimser beklentiler, dönüşümlerin daha kararlı bir şekilde gerçekleştirilmesi konusunda yöneticileri cesaretlendirmiştir.238 Cengiz Sunay’a göre Turgut Özal’ın seçimlerdeki başarısının en önemli sebeplerinden birincisi, sınırlı plüralizme dayalı seçimler ve karşısında gedikli siyasetçilerin bulunmaması ise de, diğeri, partisinde dört eğilimi kucaklayan parti içi koalisyonu sağlayabilmiş olmasında yatmaktadır.239 Turgut Özal'ın cenazesine Türkiye'nin dört bir yanından yüz binlerce kişi akın etmiş, televizyonlardan canlı yayımlanmış; ülkede bayraklar yarıya indirilmiştir. Dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı, Turgut Özal ile de yakın dost olan George H. W. Bush beklentilerin aksine cenaze törenine katılmamıştır. “Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed’in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum” şeklindeki vasiyetine uyularak Adnan Menderes’in anıtmezarının bulunduğu Topkapı'da kendisi için hazırlanan alana defnedildi. Bir suikasta kurban gitmiş olabileceği de yıllardır tartışılmaktadır. Özellikle karısı Semra Özal bu konuyu dile getirmektedir. Turgut Özal’ın hayatında pek çok ilk vardır, ama milletvekili seçiminde kaybettiği için sevinen; o seçimi kaybettiği için altı yıl sonra başbakan, on iki yıl sonra da cumhurbaşkanı olan ilk ve tek adamdır. 240 Vehbi Dinçerler, Özal’a sorulacak bir soru için Özal’ın vereceği yanıtı şu şekilde ifade eder: ANAP, Özal zamanında “Merkez Sağ” parti miydi yoksa “merkez” partisi miydi? Pratisyen Özal bu soruya şu cevabı verirdi: eski sağ-sol çatışmalarını ve kavramlarını bırakınız. Biz İlerici Muhafazakar, serbest ekonomiye, milletin bireyin üstünlüğüne inanan bir partiyiz derdi.241

237 Veysel BOZKURT, “Amazonlaşan Dünyada Türkiye”, Yeni Türkiye Dergisi, S. 28, Temmuz- Ağustos 1999, s. 684’ten aktaran Hasan ERDOĞAN, Turgut Özal Döneminde Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2003, s. 73 238 ERDOĞAN, a.g.t., s. 73 239 Cengiz SUNAY, “Türk Siyasetinde Merkez-Çevre İlişkilerinin Gizli Kronolojisi – I”, http://www.yerelsiyaset.com/pdf/nisan2008/13.pdf, 18 Nisan 2008 240 Seyfi ÖNGİDER, a.g.e., s.131 241 Vehbi DİNÇERLER, Özalcılık, Ed:Uğur GÜZEL, Emre Yayınları, İstanbul, Mayıs 2008, s. 26

100 Özal'ın başbakanlığı döneminde ANAP örgütü, başkan ve yöneticilerinin de büyük bir çoğunluğu ANAP'ın partileşemediğinden yakınmıştır. Buna gerekçe olarak, Özal'ın bencilliği, genel merkez yönetiminin çok sık değişmesi, ekipleşmeme ve Özal'ın kararlarını konutta verip bir çeşit dikta yaratma tavrının partililer tarafından benimsenmemesi gösterilmiştir. Özal, parti içinde çok sesliliğe, farklı fikirlere açık olmamıştır. Hükümet çoğunluğun kararına göre değil de, Özal'ın kararına göre yönetilmiştir. Ülkede demokrasi, düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü olmadığı gibi parti içinde de demokratik bir ortam olmamıştır.242

242 Orhan TOKATLI, Kırmızı Plakalar: Türkiye’nin Özallı Yılları, 1. Baskı, Doğan Kitapçılık, 1999, s. 156’dan aktaran EŞTÜRK, a.g.t., s. 101

101 2.21. Yıldırım AKBULUT (1935- ..)

47. Hükümet Başbakanı

1935 yılında Erzincan’da doğmuştur. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Serbest Avukatlık yaptı. 1983 yılında ANAP'tan Erzincan milletvekili seçildi. 1984-1987 yılları arası İçişleri Bakanlığı yaptı ardından 1987 seçimlerinden sonra TBMM Başkanlığı'na seçildi. 243 9 Kasım 1989'da Turgut Özal Cumhurbaşkanı sıfatıyla andiçtikten ve görev, Kenan Evren’den devraldıktan sonra, ANAP Kongresi’ne bir hafta kala Yıldırım Akbulut’u yeni hükümet kurmakla görevlendirdi. Başbakan olarak atadı. Aslında Akbulut hükümetinin bakanlar listesi de hazırdı ve Özal tarafından hazırlanmıştı. Dolayısıyla aynı gün bakanların da atanması gerçekleşti. Akbulut hükümeti adeta 4. Özal hükümeti gibiydi. Erdal İnönü bu açıdan yeni kabineyi “uzaktan kumandalı” diye niteledi. 244 1990 yılında Akbulut’un ANAP Başbakanlık Divanı Toplantısından sonra yaptığı açıklamaya göre; Anavatan Partisi’nin bir hizmet partisi olduğunu, birleştirici bir siyaset izlediğini belirtmiştir. 245 Akbulut, 1991'e kadar başbakanlık yaptı. 18 Nisan 1999 seçimlerinin ardından Mayıs ayında yapılan Meclis Başkanlığı seçimlerini kazanıp 2000 yılına kadar TBMM Başkanlığı'nı sürdürdü ve ardından cumhurbaşkanlığına aday oldu ancak adaylığı 2.turun ardından geri çekildi. XVII., XVIII., XIX.Dönem Erzincan ve XXI.Dönem Ankara Milletvekili olmuştur.

243 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, a.g.e., s, 362-363 244 TANÖR, a.g.e., s.79-80 245 Başbakan Yıldırım Akbulut’un Konuşmaları, 1.1.1990-30.06.1990, Başbakanlık Basın Merkezi, s. 28

102 2.22. Mesut YILMAZ (1947- ..)

48-53-55. Hükümet Başbakanı

1947 yılında İstanbul'da doğdu. Ortaöğretimine Avusturya Lisesi'nde başladı. 1959-1960 öğretim yılında girdiği Avusturya Lisesi, Mesut için sadece yeni bir okul olmakla kalmadı, farklı bir kültürle tanışmasını da sağladı. Ancak Alman kültürüyle bu denli yakınlaşmak, o kültürü benimsemek, hazmetmek yerine tam tersine milliyetçi damarlarının kabarmasına yol açtı. Çünkü Alman hocalar katı, disiplinden asla taviz vermeyen, sert insanlardı. Zaman zaman öğrencileri dövmekten kaçınmazlardı. 246 Öğreniminin ikinci dönem sonuna doğru Resim ve Sanat Tarihi dersinde Alman hocanın, İstanbul’un fethinden söz ederken Bizans’a övgüler yağdırması, Mesut’u kızdırdı. Karşılık söz düellosundan sonra Alman hoca Mesut’a tebeşir, Mesut da hocaya pergel fırlattı. Bu olay sonunda okuldan alınması istendi ve dönem bitince okuldan alınarak İstanbul Erkek Lisesi’ne verildi. 247 1971 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü'nden mezun oldu. 1972-1974 yılları arasında Almanya'nın Köln Üniversitesi İktisadi ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nde yüksek lisans çalışması yaptı. 1973 yılında kız kardeşinin Boğaziçi Üniversitesi’nden arkadaşı olan Berna Müren’le tanıştı ve 15 Ağustos 1976’da evlendiler. 248 1983 yılının Mayıs ayında kurulan Anavatan Partisi'nde kurucu üye ve Genel Başkan yardımcısı oldu. Aynı yıl Kasım ayında yapılan genel seçimde Rize Milletvekili seçildi. Birinci Turgut Özal hükümetinde enformasyondan sorumlu devlet bakanlığına atandı ve hükümet sözcülüğü yaptı. 1986 yılında Kültür ve

246 Faruk BİLDİRİCİ, Hanedanın Son Prensi, Ümit Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara, Ocak 2003, s. 38 247 A.g.e., s. 45 248 BİLDİRİCİ, a.g.e., s.76

103 Turizm Bakanı oldu. Bu dönemde Türkiye-Federal Almanya ve Türkiye-Yugoslavya Ekonomi Karma Komisyonları'nın başkanlığını yürüttü. 29 Kasım 1987 seçimlerinde yeniden Rize Milletvekili seçildi. İkinci Özal hükümetinde Dışişleri Bakanlığına atandı. Mesut Yılmaz, Yıldırım Akbulut Hükümeti'nde de üstlendiği bu görevden 20 Şubat 1990'da istifa etti.249 15 Haziran 1991 tarihinde yapılan Anavatan Partisi Büyük Kongresi'nde Genel Başkanlığa seçildi. Yılmaz, 1991 seçimleri için popülist politikalar izledi. Böylece ANAP 90’lı yıllardaki en yüksek oyunu bu seçimlerde aldı.250 Kurduğu hükümet 5 Temmuz 1991 günü TBMM Genel Kurulu'nda güvenoyu aldı. 20 Ekim 1991 günü yapılan genel seçimlerden sonra Ana Muhalefet Partisi lideri olarak çalışmalarını sürdürdü. Yılmaz, Turgut Özal’a bağımlı bir siyaset yürütmekten ziyade daha mesafeli ve giderek bağımsızlaşan bir tutum içine girmiştir. Yılmaz, 24 Aralık 1995'te yapılan genel seçimler sonrası Anavatan Partisi ile Doğru Yol Partisi tarafından oluşturulan 53. Hükümetin Başbakanı olarak görev yaptı. Ancak gerek Tansu Çiller’le girdikleri hırs mücadelesi, gerekse ülkenin içinde bulunduğu durum Mesut Yılmaz’ı istifaya götürmüştür. 20 Haziran 1997 tarihinde 55. Hükümeti kurmakla görevlendirildi. ANASOL-D hükümetinde Başbakanlık yaptı. Ecevit’le sorunsuz bir başbakanlık dönemi geçiren Yılmaz, Türk Ticaret Bankası ihalesine fesat karıştırması gerekçesiyle zor günler yaşadı ve koalisyon ortakları arasındaki uyumsuzluk gerekçesiyle Ocak 1999’da Başbakanlık görevinden istifa etti. TBMM’nin 9.12.2003 günlü, 790 sayılı kararı ile kurulan 9/5-6 Esas numaralı Meclis Soruşturması Komisyonu’nun 25.6.2004 günlü, E:A.01.1.GEÇ.9/5,6-143, K:8 sayılı raporu, TBMM Genel Kurulu’nun 13.7.2004 günlü 114. birleşiminde görüşülerek, eski Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz ve eski Devlet Bakanı Güneş Taner’in; Türkbank ihalesi sürecinde, ihalenin yapımında ve fiyat oluşumunda fesat karıştırmak suretiyle güdümlerinde bir medya düzeni kurmak için tüm

249 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, a.g.e, s. 369 250 İbrahim TORUK, “Türkiye’de 1990-2000 Yılları Arasında SosyoEkonomik Ortamın ve Kültürel Hayatın Reklamlar Üzerinden Temsili”, s. 495, http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/%C4%B0brahim%20TORUK/493- 508.pdf

104 organizasyonları gerçekleştirdikleri, böylece siyasi rant amaçladıkları (…) bu eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 64. maddesinin birinci fıkrası delaletiyle, aynı Kanun’un 205., 219/1-4. ve 33. maddelerine göre yargılanmak üzere Anayasa’nın 100. maddesi uyarınca Yüce Divan’a sevkine 3 çekimser ve 15 red oyuna karşı 429 kabul oyuyla karar verilmiştir.251 Böylece Mesut Yılmaz Cumhuriyet tarihinde Yüce Divan'da yargılanan ilk Başbakan oldu. 4616 sayılı Yasa’nın 1. maddesine 4758 sayılı Yasa ile eklenen 4. bend uyarınca Davanın Kesin Hükme Bağlanmasının Ertelenmesine karar verilmiştir. Dava zaman aşımı süresine kadar muhafaza edildikten sonra düşmüştür. 3 Kasım 2002 seçimlerinde partisinin %5 oy oranı ile barajın altında kalmasından sonra görevinden istifa etti. Mesut Yılmaz’ı 42 senedir tanıyan gazeteci Hasan Camal Güzel’in Yılmaz’la ilgili hiciv dolu yazısında şunlar yer almaktadır: “ANAP, Özal’ın yenilikçi, hamleci yörüngesinden statükocu bir çizgiye kaydı ve koskoca yüzde 40’lık parti, yüzde 5’lere kadar indi. Mesut Yılmaz, ne yazık ki bir eski Başbakan olarak yolsuzluk iddiasıyla Yüce Divan’da yargılandı.”252 Yılmaz, 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan erken seçimlerde Rize'den bağımsız milletvekili olarak meclise girmeye hak kazanmıştır. Mesut Yılmaz, 7 genel seçimde 6 kez seçilme başarısını gösteren 3 isimden biridir. Ayrıca Türkiye tarihinde, bir askeri cunta döneminde Başbakanlık yapmayı kabul eden ilk ve tek siyasi parti lideri olmuştur.

251 Ahmet Mesut Yılmaz ve Güneş Taner Kararı, s. 164, http://www.anayasa.gov.tr/images/loaded/pdf_dosyalari/02-y%C4%B1lmaz-taner_05_02.pdf, 23.06.2006 252 Hasan Celal GÜZEL, “Zavallı Mesut Onbaşı”, http://www.radikal.com.tr, 20.06.2008

105 2.23. Tansu ÇİLLER (1946- ..)

50-51-52. Hükümet Başbakanı

1954 seçimlerinde CHP'den milletvekili adayı olmak için Bilecik Valiliği'nden emekli olan Müslüman Gürcü asıllı Hüseyin Necati Çiller ile Muazzez Çiller'in tek çocukları olan Tansu Çiller, Amerikan Kız Koleji’nden mezun olduktan sonra Robert Koleji Ekonomi Bölümü'nü bitirdi.253 Yüksek lisansını New Hampshire Üniversitesi, doktorasını Connecticut Üniversitesi'nde veren Çiller, doktora sonrası çalışmalarını Yale Üniversitesi'nde devam etti. 1978 yılında doçent, 1983 yılında profesör oldu. 23 Kasım 1990’da DYP’ye katılan Tansu Çiller 1991 seçimlerinden sonra iktidara gelen koalisyonda ekonomiden sorumlu bakan olarak görev yaptı.254 Çiller’in oy toplama çabaları içerisinde dönemin Hürriyet gazetesinin sahibi Erol Simavi’ye eşi Özer Bey’le giderek ekonomik politikadaki tutumuna karşın eleştirilmesine kendisini elleri bağlı olarak savunmaktaydı. Özer Çiller’i kıramayan Erol Simavi, tereddüt etmeden Tansu Çiller’i desteklemesi gerektiğine karar verdi ve Ertuğrul Özkök’ü arayarak, “Leydi’nin Topuk Sesleri” manşetinin gazeteye atılması gerektiğini söyledi. Bu manşet kongrenin gündemine de taşındı.255 Turgut Özal’ın beklenmeyen vefatıyla Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı, Tansu Çiller’de 13 Haziran 1993 tarihli DYP olağanüstü genel kurulunda genel başkan seçildi ve SHP ile devam eden koalisyon hükümetinde Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.

253 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, a.g.e., s. 375-381 254 TORUK, a.g.m., s. 495 255YEŞİLYURT, Asrın Başbakanı ve İz Bırakan Aşklar, s. 355-356

106 Çiller’in başbakanlık koltuğuna oturması iyimser rüzgârlar estirdi. Avrupa basını olayı, müjde olarak duyurdu: “Modern Türkiye’nin sembolü”, “Dünyanın en güzel Başbakanı Türkiye’de” gibi.256 25 Haziran 1993'ten 6 Mart 1996 tarihine kadar 50, 51 ve 52'nci Cumhuriyet hükümetlerinde başbakanlık yaptı. Başbakanlığı döneminde PKK'ya karşı verilen düşük yoğunluklu savaş nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinin modernleşmesi çalışmalarına katkı vermiş ve PKK'nın ABD yönetimi tarafından terörist örgütler listesine alınmasını sağlamıştır. Ayrıca Avrupa Birliği ile Türkiye’nin Yunanistan’ın Nato'ya girişini engelleyen veto hakkına karşılık Gümrük Birliği antlaşmasını imzalamıştır. Mesut Yılmaz, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller ile girdiği sert kavgalar, hem merkez sağı, hem de kendisini zayıflatmıştır. Böylece Çiller-Yılmaz kavgası, medyaya yansımıştı. Milliyet, Hürriyet ve Kanal D haberleriyle Yılmaz’ı desteklerken, Sabah ve ATV ise Çiller’in yanında yer alıyordu.257 Tansu Hanım, DYP’nin meclis grup toplantısında konuşmalarının çoğuna, Mesut Yılmaz’la başlıyor, Mesut Yılmaz’la bitiriyordu. Siyasi yaşamları boyunca da, merkez sağın iki partisinin genel başkanlarının yıldızları bir türlü barışmayacaktı.258 Tansu Çiller’in en büyük talihsizliği “5 Nisan Kararları”nı alan ve Türk ekonomi tarihinin enflasyon rekorunu (%149) kıran başbakan olarak hafızalara geçmesidir. Çiller’li DYP gerek 1995 gerekse 1999 seçimlerinde oy kaybına uğratmıştır. Önceleri daha liberal söylemleri olan Tansu Çiller daha sonra milliyetçi ve muhafazakâr söylemlere yönelmiştir.259 1996 yılında RP - DYP arasında kurulan 54. hükümette Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı. 3 Kasım 2002'de yapılan erken genel seçimlerde DYP'nin seçim barajını aşamaması üzerine genel başkanlık görevinden istifa ederek, aktif politikadan çekilmiş ve yerini Mehmet Ağar'a bırakmıştır. Başkanlıkta ayrılırken, 7. Olağan Büyük Kongre’de partililere duygulu bir konuşma yapan Çiller, “Artık veda etmek zamanı geldi. Genel başkanlıktan ayrılırken, veda ettiğim sadece şu kürsüdür, makamdır. Bir nefer

256 Faruk BİLDİRİCİ, Maskeli Leydi Tekmili Birden Tansu Çiller, Ümit Yayıncılık, 14. Baskı, Ankara, Ağustos 1998, s.246 257 BİLDİRİCİ, a.g.e., s. 278 258 Şakir SÜTER, Beyaz Elbiseli Kadın, Fast Yayıncılık, İstanbul, Aralık 2002, s. 68-69 259 TORUK, a.g.m., s. 495

107 gibi, bir anne gibi aranıza geliyorum.” dedi. Çiller, Divan Başkanlığı seçimlerinin ardından, saat 14.45 sıralarında kongrenin yapıldığı Atatürk Kapalı Spor Salonu’na geldi. Delegeleri selamlamasının ardından konuşma için kürsüye davet edilen Çiller, 3 Kasım seçimlerinin sonuçlarını değerlendirdi. Seçim yenilgisini iktidarın oluşturduğu “umutsuzluk, yoksulluk ve yolsuzluk ortamının topyekün Meclis’e yönelmesine” bağlayan Çiller, milletin iktidar–muhalefet ayırımı yapmadan bütün Meclis’i cezalandırdığını belirtti. Sonuçlar sebebiyle “en çok kendisinin üzüldüğünü, acı çektiğini” anlatan Çiller, “Ama hiçbir mazeretin arkasına sığınma lüksümüz olamaz. Sorumluluğu tümüyle ben alıyorum. Hiç kimseye kızgın ve kırgın değilim. Millete kırılmayız. Milletimin kararının önünde eğiliyorum.” şeklinde konuştu. Delegelerden, “Yarış sandıklar açılana kadar sürsün” isteğinde bulunan Çiller, bütün DYP camiasının seçimi kazanan genel başkana destek vermesi gerektiğinin altını çizdi. “Yarınlar elbette bizimdir. Gün doğmuş, gün batmış... Bu şanlı, şerefli yolda bu dava ebediyyen sürecektir. Yarın yeni bir gün başlayacak.” derken gözyaşlarını tutamayan Çiller, salonda bulunanlarca uzun süre alkışlandı. Konuşmasını ağlayarak sürdüren Çiller, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu davanın başkanı olmak ne kadar onurluysa, bir o kadar da zordur. Hayatımın en büyük gururu, şerefi, bu büyük ve soylu ailenin, destansı davanın genel başkanı olmak olmuştur. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum. Yolunuz açık olsun.”260 Tansu Çiller, Başbakan, Başbakan Yardımcısı ve Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı olarak koalisyon hükümetlerinde bulunduğu 1991-1997 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık %4.9 oranında büyümüş ve Türkiye'nin GSMH'si Dünya toplamının binde 11.21'indan binde 12.37'sine yükselmiştir. ABD’de uzun yıllar kalmış, tutkulu ve kararlı bir kişiliktir. Kocasına soyadını kabul ettirmiştir. 261 Mesut Yılmaz’la girdikleri söz düelloları imajına zarar verse de, kararlı ve hırslı bir kişiliğe sahip olduğunu göstermiştir.

260 Zaman Gazetesi, “Tansu Çiller, Başkanlığa Ağlayarak Veda Etti”, 15.12.2002 261 AKŞİN, a.g.e., s. 293

108 2.24. Necmettin ERBAKAN (1926- ..)

54. Hükümet Başbakanı

29 Ekim 1926’da Sinop’ta doğdu. İstanbul Erkek Lisesini bitirdikten sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi'nden 1954 yılında mezun oldu. Teknik üniversitedeki sınıf arkadaşlarından birisi de Süleyman Demirel'di. Aynı yıl aynı yerde Motorlar Kürsüsünde Asistan oldu. Üniversite tarafından 1951'de gönderildiği Almanya'da Reinisch Westfalische Technische Hochschule Aachen: RWTH Aachen (Aachen Teknik Üniversitesi)'da doktorasını yaptı. 1953'de Doçentlik sınavını vermek üzere İstanbul'a döndü. 27 yaşında 1954'de İTÜ'de Doçent oldu. 1965'te Profesör unvanlarını aldı. 1967'de TOBB Genel Sekreterliği'ne seçildi. 262 1966 yılında Türkiye Odalar Birliği Sanayi Daire Başkanlığı’na getirilen Erbakan için burası hayatında bir dönüm noktasıdır. Siyasete atılma hazırlıklarını burada yapmış, eşi Nermin Hanım’ı burada tanımıştır. Nermin Hanım, Odalar Birliği Ankara’daki merkez binasında araştırma görevlisi olarak çalışıyor, Genel Sekreter Erbakan’ın da sekreterliğini yapıyordu. 263 Necmettin Erbakan, 1968’de büyük sanayi çevrelerine karşılık “küçük ve orta çaptaki iş adamlarının temsilcisi” olarak Odalar Birliği başkanlığına seçildi. Ancak, görüşleri büyük ticaret ve sanayi kesiminin etkin olduğu İstanbul ve İzmir Ticaret odalarının tepkileriyle karşılaşan Erbakan; AP iktidarının Ticaret Bakanı tarafından

262 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, a.g.e., s. 415 263 Orhan TOKATLI, Kaybolan Yıllar 1961/1973, Doğan Kitapçılık, 1. Baskı, Aralık 2000, s. 399

109 başkan olarak tanımayarak bu önemli karar merkezinin yönetiminden uzaklaştırılmış, hatta AP’den milletvekilliği aday adaylığı da veto edilmiştir.264 1969'da Adalet Partisi'nden milletvekili aday adaylığı Süleyman Demirel tarafından veto edildiği için, Konya'dan bağımsız aday oldu ve iki milletvekili seçtirecek oy alarak milletvekili seçildi. 1970'de Milli Nizam Partisi'ni kurdu. Amblemi, işaret parmağını kaldıran sol bir yumruktu. İslamcı bir söylemin egemen olduğu MNP' nin programında, milli ve manevi kalkınmaya önem verildi. Parti, ahlak ve fazilet kavramlarını ön plana çıkarttı. Serbest rekabetçi ekonomik anlayışa ve faiz sistemine karşı çıkarak, devlet müdahalesiyle ekonomide bir "nizam" sağlanması gerektiğini öne sürdü. Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (Avrupa Birliği) girilmesine de karşı çıkan parti, Türkiye’de ağır sanayi yatırımlarına hız verilmesi gerektiğini savundu.265 Ancak parti kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. 11 Ekim 1973'de MNP kadrosuyla Milli Selamet Partisi'ni kurdu. 1974-1978 döneminde üç ayrı kaolisyon hükümetinde başbakan yardımcılığı yaptı. Bu dönemde, Kıbrıs Barış Harekâtı'nın yapılmasını savunmuştur. 12 Eylül'de bir süre İzmir Uzunada'da zorunlu ikamete tutulmuştur.266 15 Ekim 1980'de 21 MSP yöneticisiyle birlikte “MSP'yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak” suçlamasıyla tutuklandı. 24 Temmuz 1981'de serbest bırakıldı ve beraat etti. 1982 Anayasası gereğince 10 yıl siyaset yasağı aldı. 1987'de halk oylamasıyla tekrar siyasete döndü. 19 Temmuz 1983'te kurulan Refah Partisi'ne daha sonra genel başkan seçildi. 1991 seçimlerinde Konya'dan milletvekili oldu. Refah Partisi 1995 seçimlerinde 158 milletvekili ile birinci parti oldu. DYP- ANAP koalisyonu başarısız olunca DYP ile kurduğu REFAHYOL hükümetinde 28 Haziran 1996'da başbakan olarak göreve başladı. Seçmen tercihlerinde yükselen Milli Selamet/Milli Görüş geleneği ülkede Siyasal İslam’ın tehdit olarak algılanması sürecine hız katmıştır. 1970’li yıllarda marjinal bir kesimden destek bulan MSP’nin devamı niteliğindeki RP, etkin bir parti

264 Ali Yaşar SARIBAY, “Milli Nizam Partisi’nin Kuruluşu ve Programının İçeriği”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol, Ed: Tanıl BORA ve Murat GÜLTEKİNGİL, İletişim Yayınları, c.6, 1. Baskı, İstanbul, 2004, s 576 265 http://www.belgenet.com/parti/mnp.html, 20 Temmuz 2001 266 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 419

110 örgütlenmesiyle, kentli alt sınıflar gözünde çekiciliğini kaybetmiş sol hareketin bıraktığı boşluğu doldurmuştur. Geleneksel olarak küçük Anadolu çevre cemaatlerinden destek bulan bu hareket, kentlileşen seçmen tabanı ile birlikte merkez sermayesine karşı gelişen bir çevre sermaye kesiminden de destek bulmuş ve İslami imgelerle muhafazakâr bir ahlaki çerçeve etrafında birleşmiş görünen bir “karşı-elit”i ortaya çıkarmıştır. Şerif Mardin’in terminolojisi ile bu değişim, “çevrenin” marjinal İslamî akımlarının “merkezin” kontrolü altındaki kamusal yaşama daha yoğun bir şekilde katılımını sağlamıştır.267 Susurluk skandalı bu dönemde patlak verdi ve Mehmet Ağar’ı yalnız İçişleri Bakanlığı’ndan değil, DYP’den de istifaya zorladı. Bunu, askerî-bürokratik kompleksin Erbakan’a karşı tavrının katılaşması izledi. 4 Şubat 1997’nin erken saatlerinde, Ankara’nın Sincan ilçesinde RP’li belediye başkanının ‘irticaî’ uygulamalarına karşı tanklar bir gövde gösterisi yaptı. 28 Şubat’ta ise, 12 Eylül rejiminin vesayet enstrümanı olarak tasarladığı Millî Güvenlik Kurulu toplanıp 18 maddelik bir kararı benimsedi ve Refahyol hükümetine dikte etti. Bu muhtıra karşısında eli kolu bağlanan Erbakan Haziran’da istifa etti. Çok geçmeden Anayasa Mahkemesi RP’yi ‘laiklik karşıtı faaliyet’ini gerekçe göstererek kapattı. ‘Post- modern darbe’ Refahyol’un başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı Tansu Çiller`i de hırpaladı. 268 Mustafa Erdoğan’ın 28 Şubat Süreci isimli kitabında Refah Partisi’nin günah keçisi haline getirilmesinin temel nedeninin Türkiye’nin cari siyasal siteminin kendisine özgü vasıfları yatmasından kaynaklandığını belirtir. Bununla birlikte Erbakan Hükümetine de eleştiriler de bulunur: Refah Partisi’nin bir iktidar partisi olarak yeterince özenli davranmamış olması ve Türkiye’nin toplumsal ve siyasal yapısının bazı gerçeklerini göz ardı etmesi eleştiri toplamasına neden olmuştur.269 21 Mayıs 1997'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, RP'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu. İddianame gerekçesi özetle şöyleydi: Refah Partisi, cumhuriyetimizin temel ilkelerinden olan laiklik ilkesini

267 Ali ÇARKOĞLU ve Binnaz TOPRAK, Değişen Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset, TESEV Yayınları, İstanbul, Kasım 2006, s. 15 268 “28 Şubat`ın Sürpriz Çocuğu: Ak Parti”,http://www.tumgazeteler.com/?a=4440967, 19.12.2008 269 Mustafa ERDOĞAN, 28 Şubat Süreci, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 1999, s.106

111 sürekli çiğnemiştir. Bu durum, yasalar uyarınca partinin kapatılmasını gerektirir. İddianamede, bu doğrultuda çok sayıda somut olay ve örneğe yer verilmiştir.270 Kurucusu olduğu Milli Görüş Hareketi'nin 2001 yılında bölünmesinden sonra Erbakan'ın da desteklediği Milli Görüş'çü kanat başkanlığındaki Saadet Partisi'ni, yenilikçi kanat ise 2002 seçimlerinde iktidara gelen AK Parti'yi kurdu. 23 Ekim 2005 tarihinde 43 yıllık evli olduğu eşini kaybetti. Hakkında açılan kayıp trilyon davasında, “özel belgede sahtecilik”ten suçlu bulundu fakat aldığı hapis cezası ilerleyen yaşı ileri sürülerek, ev hapsine çevrildi. 2008 yılında ise bu ev hapsi, cumhurbaşkanı Gül tarafından affedildi.271 Erbakan’ın kişiliğine ana rengini veren ruh hali devrimcilikti.272 Erbakan batılı gibi yaşayan ancak İslami değerlere bağlı kendine özgü bir Müslüman tipini oluşturmaya çalışmıştır. Batılı denilebilecek yaşantısını arka planında, kendi iç dünyasında ise bir tür derviş hayatı yaşamayı tercih etmiştir. AKP’nin 2002 seçimlerinde biçtiği hasat, Erbakan’ın siyasal ekiminin sonucudur.273

270 Emin ÇÖALAŞAN, Ah Refah Vah Refah, Ümit Yayıncılık, 4. Baskı, Ankara, Nisan 1998, s. 258 271 “Erbakan’ın 11 Ay Ev Hapsi Kesinleşti” http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/441619.asp, 04 Nisan 2008 272 Mehmet ERGİN, Dünden Bugüne Necmettin Erbakan, Akis Kitap, 2006, İstanbul, s 38 273 Fehmi ÇALMUK, “Necmettin Erbakan”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol, Ed: Tanıl BORA ve Murat GÜLTEKİNGİL, İletişim Yayınları, c.6, 1. Baskı, İstanbul, 2004, s. 567

112 2.25. Abdullah Gül (1950- ..)

58. Hükümet Başbakanı

Abdullah Gül 29 Ekim 1950 tarihinde Orta Anadolu’nun en önemli ticaret kenti sayılan Kayseri’de doğdu. Abdullah Gül, Kayseri Gazi Paşa İlkokulu, Nazmi Toker ortaokulu ve birçok ünlü ismi yetiştiren Kayseri Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Gül’ün üniversitede okuduğu yıllar Türkiye’de öğrenci hareketlerinin en yoğun olduğu dönemdi. Fakülte yıllarında öğrenci hareketlerinde aktif yer aldı. 1974 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olan Abdullah Gül, aynı fakültede başladığı doktora çalışmasını 1983'te tamamladı. Doktora çalışmaları sırasında lisan öğrenmek ve teziyle ilgili araştırmalar yapmak üzere gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı.274 1983 yılında İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomist olarak çalışmak üzere Cidde’ye gitti. Ailesiyle birlikte 8 yıl Cidde’de yaşadı. Görevi sebebiyle edindiği deneyim ve değişik ülkelere yaptığı seyahatler ona farklı coğrafyalardaki ülkelerin ekonomik, siyasi ve sosyal yapılarını yakından gözlemleme imkanı sundu. 1991 yılında uluslararası ekonomi dalında Doçent unvanı aldı.275 RP Kayseri il teşkilatının yaptığı teklif üzerine Gül, 1991 seçimlerinde RP'nin Kayseri 1'inci sıra milletvekili olup ve Meclis'e girdi. Milletvekilliği dönemi kendisine hem ülkeyi hem de dünyayı daha iyi tanıma fırsatı sağladı. İlk dönemde (1991-1995) Plan ve Bütçe Komisyonu, ikinci dönemde (1995 - 1999) Dışişleri Komisyonu üyesi olarak görev yaptı. 1991’den itibaren

274 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 426 275 http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskani/, 14.05.2009

113 Avrupa Konseyi’nde Türkiye’yi temsil eden parlamenterler arasında sürekli yer aldı. 276 Avrupa Konseyi’ndeki çalışmalarından dolayı kendisine “Pro Medito” madalyası ve konseyin sürekli “Onursal Üyesi” unvanı verildi. 277 Abdullah Gül, 1995'te yapılan genel seçimlerde, ikinci kez Refah Partisi 20. Dönem Kayseri Milletvekili seçildi. Abdullah Gül, 28 Haziran 1996'da kurulan RP- DYP Koalisyon hükümetinde Devlet Bakanlığı ve Hükümet Sözcülüğü görevlerinde bulundu. 278 RP'nin 16 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi'nce kapatılmasından önce kurulan Fazilet Partisi'ne geçen Abdullah Gül, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan genel seçimlerde FP'den 21. Dönem Kayseri Milletvekili olarak tekrar parlamentoya girdi. Abdullah Gül, 8 Mart 2000 tarihinde, partide yenilikçi kanat olarak adlandırılan milletvekillerinin desteğini alarak, genel başkanlığa adaylığını koydu. 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan FP 1. Olağan Kongresi'nde 521 oy alarak, 633 oy alan Recai Kutan'ın gerisinde kaldı Fazilet Partisi'nin, 22 Haziran 2001'de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasından sonra Erbakan, 20 Temmuz 2001 tarihinde Saadet Partisi’ni kurdurmuş, genel başkanlığına da Recai Kutan’ı getirmişti. Erbakan’la araları açılan ve bir süre bağımsız kalan Gül, 14 Ağustos 2001'de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Kurucular Kurulu üyesi olarak partinin kuruluşunda aktif rol aldı. Gül, 3 Kasım 2002 Milletvekili seçimlerinde Kayseri Milletvekili olarak yeniden seçildi. AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi yasaklı olması nedeniyle 16 Kasım 2002'de 58. Hükümeti kurmakla görevlendirildi. Türkiye Cumhuriyeti'nin 58. Hükümeti, Başbakan Abdullah Gül tarafından 18 Kasım 2002'de kuruldu. Milli görüşçülerden, liberallerden, milliyetçilerden hatta sosyal demokratlara yakınlıklarıyla bilinen bazı üyelerden oluşan kabine sonunda hayata geçirilmişti. 279 Recep Tayyip Erdoğan'ın, 9 Mart 2003 Siirt Milletvekili Yenileme Seçimi'nde meclise girmesinden sonra, Abdullah Gül başkanlığındaki 58. Hükümet, 11 Mart'ta istifa etti. Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında, 14 Mart 2003'te kurulan 59. Hükümet'te, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı.

276 http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskani/, 14.05.2009 277 YEŞİLYURT, a.g.e., s. 429 278 A.g.e., s. 427-428 279 A.s.e., s. 431

114 24 Nisan 2007 tarihinde yapılan AKP Grup toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından 11. Cumhurbaşkanı adayı olduğu açıklandı. 27 Nisan tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı birinci tur seçimlerinde 357 kabul oyu çıkmasına karşın, 367 sayısına ulaşılamadığı için, seçim ikinci tura kalmıştır. Anayasanın ilgili hükmü gereği, ilk oturumun açılabilmesi için 367 üyenin Mecliste hazır bulunması gerektiği gerekçesi ile Cumhuriyet Halk Partisi tarafından oturumun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne açılan dava sonucu Meclis'in, bu birinci oturumu Anayasa Mahkemesi'nin 1 Mayıs 2007 tarihli kararı ile iptal edilmiş ve bu karar aynı gün saat 16.13'de kamuoyuna açıklanmıştır. 6 Mayıs 2007 tarihinde Mecliste yapılan iki yoklamada da toplantı yeter sayısının bulunamayışı yüzünden 11. Cumhurbaşkanı seçilememiştir.280 Gül, 20 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi birinci turunda 341 oy aldı. 24 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turunda 337 oy aldı. Anayasaya göre, ilk iki turda üçte iki çoğunluk olan 367 sayısına ulaşılamadığı için cumhurbaşkanı seçiminden bir sonuç alınamadı. Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007 tarihinde yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turunda 339 oy alarak Türkiye Cumhuriyetinin 11. cumhurbaşkanı seçildi. Böylece Nisan 2007'de başlayan Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanını seçim süreci sona erdi.281 Abdullah Gül’ün siyasi portresindeki özelliklerine bakarsak, genelde samimiyet ve şeffaflığın hakim olduğunu görürüz. Karşısındakine güven veren samimi gülümseyişi ve sakin mizacı siyasetin her basamağında kendisine olumlu neticeler getirmiştir.

280 “367 Bulunamadı”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/407295.asp, 07.05.2007 281“Yemin Eden Gül Resmen Cumhurbaşkanı”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/418499.asp, 03.09.2007

115 2.26. Recep Tayyip ERDOĞAN (1954- ..)

59-60. Hükümet Başbakanı

Aslen Rizeli olan Recep Tayip Erdoğan 26 Şubat 1954 yılında, Kasımpaşa’da doğdu. Babası Ahmet Erdoğan, annesi ise Tenzile Erdoğan'dı. Babası, deniz yollarında kıyı kaptanı olarak çalışırdı. Hayatının önemli bir bölümü İstanbul’un en eski yerleşim yerlerinden biri olan Kasımpaşa’da geçti. Recep Tayyip’in bugün de “otoriter” bir insan olarak hatırladığı baba Erdoğan’ın o günlerde öne çıkan en belirgin özelliği, dindarlığı ve Menderes hayranlığıydı. 282 İlkokulu Kasımpaşa Piyale İlkokulu'nda, liseyi ise İstanbul İmam Hatip Lisesi'nde okudu. 1973 yılında İmam Hatipten mezun oldu. Daha sonra Marmara Üniversitesi'ne bağlanarak adı Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak değiştirilen Aksaray İktisadi ve Ticari İlimler Yüksek Okulu'nda Önlisans derecesiyle, 1981 yılında mezun oldu.283 1969 İETT Spor Kulübünün profesyonel futbolcusu oldu284 ve 16 yıllık futbol yaşamını 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında bıraktı ve daha fazla siyasi faaliyet ve girişimlerine ağırlık vermeye başladı. 1977 yılında tanıştığı Emine Gülbaran ile, 4 Temmuz 1979 tarihinde evlendi.

282 Turan YILMAZ, Tayyip, Kasımpaşa’dan Siyasetin Ön Saflarına, Ümit Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Haziran 2001, s. 34 283 YEŞİLYURT, Türkiye’nin Başbakanları, s. 434 284 Kader GÜR, Esaretten Zirveye, İstanbul, MDS Yayınları, 1. Baskı, 2003, s. 14

116 Üniversite yıllarında Milli Türk Talebe Birliği'ne girdi, 1976 yılında Millî Selâmet Partisi Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığına ve aynı yıl MSP İstanbul İl Başkanlığına seçildi. 285 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra 1983 yılında kurulan Refah Partisi ile siyasi hayata tekrar atıldı. 1984 yılında Beyoğlu İlçe Başkanı, 1985 yılında da İl Başkanı ve Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi seçildi. 1986 ara seçimlerinde milletvekili adayı oldu, fakat kazanamadı. 1989 seçimlerinden Refah Partisi 2. parti olarak çıktı. 1991 yılında tekrar milletvekili adayı oldu ve parti barajı geçince milletvekili oldu. Tercihli oy sistemi nedeniyle yüksek seçim kurulu milletvekilliğini iptal etti. 286 27 Mart 1994 seçimlerine kadar İstanbul İl Başkanlığı görevini sürdüren Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı oldu ve 27 Mart 1994 seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. Recep Tayyip Erdoğan, ekip çalışmasına verdiği önem, insan kaynakları ve malî konulardaki yönetimiyle dünyanın en önemli metropollerinden biri olan İstanbul'un kronikleşmiş sorunlarına doğru teşhis ve çözümler üretti. Su sorunu, yüzlerce kilometrelik yeni boru hatlarının döşenmesiyle; çöp sorunu ise dönemin en modern geri-dönüşüm tesislerinin kurulmasıyla çözümlendi. Hava kirliliği sorunu Erdoğan döneminde geliştirilen doğalgaza geçiş projeleriyle son bulurken, kentin trafik ve ulaşım açmazına karşı 50'den fazla köprü, geçit ve çevre yolu inşa edildi. Belediye kaynaklarının doğru kullanımı ve yolsuzluğun önlenmesi amacıyla olağanüstü önlemler alan Erdoğan, 2 milyar dolar borçla devraldığı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin borçlarını büyük ölçüde ödedi ve bu arada 4 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirdi. Böylece, Türkiye'nin belediyecilik tarihinde yeni bir çığır açan Erdoğan, bir yandan diğer belediyelere örnek olurken, bir yandan da halk nezdinde büyük bir güven kazandı.287 12 Aralık 1997’de, Siirt’te, yine partisi tarafından düzenlenen bir açık hava toplantısına davet edilmişti. Coşkulu konuşmasının arasında “minareler süngü/ kubbeler miğfer/ camiler kışlamız/ müminler asker “ dizelerini içeren şiiri değiştirerek okumasından dolayı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcısı

285 A.g.e., s. 15 286 YEŞİLYURT. a.g.e., s.434-435 287 http://rte.gen.tr/basbakan-ozgecmis_313.html, 2009

117 Nihat Çakar, soruşturma başlattı. Başlatılan soruşturma neticesinde Diyarbakır DGM Savcısı Yılmaz Aktaş, TCK’nin 312. maddesi gereğince Erdoğan hakkında dava açtı. 31 Mart 1998 günü görülen duruşmada Erdoğan, “Özüm sevgi dolu. İşim ise sevmektir. Beraatımı talep ediyorum…” diyerek kendini savundu. 288 Diyarbakır DGM, 21 Nisan 1998'de Erdoğan ile ilgili mahkûmiyet kararı verdi. Erdoğan, bir yıl hapis ve 860 bin lira ağır para cezasına çarptırılmasının yanı sıra artık siyasetten de men edilmişti.289 İyi hal ve ceza yasası gereği cezası dört aya inen Erdoğan’ın dört buçuk yıl süren belediye başkanlığı görevi de sona ermiş oldu. Fazilet Partisi'nin, Anayasa Mahkemesi tarafından daimi kapatılmasının ardından, bağımsız kalan milletvekilleri, yeni parti kurma çalışmalarını "gelenekçiler" ve "yenilikçiler" olarak adlandırılan iki kanattan sürdürdü. "Millî Görüş'çü" olarak adlandırılan kanat, Recai Kutan'ın genel başkanlığında 20 Temmuz 2001'de Saadet Partisi'ni kurdu. "Değişimci" kanat da, Tayyip Erdoğan liderliğinde bir parti kuracaktı. Recep Tayyip Erdoğan ve yenilikçiler sadece kapatılan Fazilet Partisi’nin milletvekillerinden oluşan bir parti kurmak istemiyordu. Bu nedenle diğer partilerden de milletvekillerini saflarına katmak için harekete geçmişti. ANAP, DYP ve MHP’den çok sayıda milletvekili ile görüşülerek kurulacak yeni partiye davet ediliyordu.290 Erdoğan, 14 Ağustos 2001'de, Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kurdu ve parti genel başkanlığına seçildi. Necmettin Erbakan önderliğinde 1970 yılında kurulan ancak bir yıl sonra Anayasa Mahkemesi’nce kapatılan Milli Nizam Partisi’nden (MNP) bu yana kurulmuş olan ve Milli Görüş Hareketi’ni, Erbakan’ın deyimiyle, “Batı kulübü” temsilcileri olarak gördüğü diğer partilerden ayıran İslamî temelli partilerden farklı olarak AKP, gerek programını gerekse politikalarını Türkiye’nin Batı ile bütünleşmesi üzerine oturtmuştur. Liderlerinin “muhafazakâr demokrat” olarak tanımladığı AKP, İslami geleneklere bağlı, bu bağlamda muhafazakâr değerleri savunan, ancak 19. yüzyıldan bu yana Türkiye’yi ikiye bölmüş olan “Batı tarzı

288 GÜR, a.g.e., s. 20 289 Göksel ÖZKÖYLÜ, “Kasımpaşalı Tayyip, Nasıl Tayyip Erdoğan Oldu?”, http://dosyalar.hurriyet.com.tr/tayyiperdogan/tayyip.asp, 17.11.2007 290 Bilal ÇETİN, Türk Siyasetinde Bir Kasımpaşalı, Gündem Yayınları, İstanbul, Ocak 2003, s. 85

118 modernleşme İslami geçmişe dönüş” diye adlandırılabilecek karşıtlıkta Batı modernitesi yönünde ağırlığını koymuş olan bir parti görünümündedir.291 AKP kendisini “Muhafazakar Demokrat” bir siyasi kimlikle tanımlarken, partinin isminde “adalet” ve “kalkınma” gibi Türkiye’deki merkez sağ siyasetin iki anahtar kavramına da yer verilmesi, parti liderlerinin aynı zamanda bilinçlice kendilerini merkez sağa konumlandırmak istediklerini de göstermektedir.292 Erdoğan, siyasi hareketi içi yapılan “Özal misyonu” değerlendirmeleri için de şöyle dedi: “Aslında olayı böyle değerlendirirsek bizim düşündüğümüz çıkış hareketini daraltmış oluruz. Biz Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren gelmiş geçmiş olan tüm siyasi liderlerin, başta Atatürk olmak üzere hepsinin doğrularını bir araya getirdik. İnönü, Menderes, Erbakan, Mesut Yılmaz… Ülkemizde başbakanlık yapmış, liderlik yapmış tüm kişilerin doğrularını alıp, biz bu doğrulara neler katabiliriz, ülkemizi aydınlık yarınlara nasıl taşırız, bunun gayreti içersindeyiz. (…)”293 Kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi, 3 Kasım 2002 seçimlerinde %34,29 oy oranı ile birinci parti oldu. Erdoğan, seçim yasağı bulunduğu için meclise giremedi. Abdullah Gül bir süreliğine parti başkanlığını ve başbakanlığı yürüttüyse de, seçimlerde Siirt milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz'ün milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından, Ak Parti'den ilk sıradaki Mervan Gül'ün adaylıktan çekilmesi ile Erdoğan milletvekili ardından ve Ak Parti Hükümeti'ni Abdullah Gül'den devralarak Başbakan oldu. 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan 23. Dönem Milletvekili Seçimlerinde 341 milletvekili çıkaran Ak Parti, Erdoğan'ı başbakanlık koltuğuna ikinci kez taşıdı. Başbakan olduğu dönemlerde Erdoğan’ın aldığı radikal kararlar ülke genelinde olumlu olumsuz eleştirilere yol açsa da, beraberinde getirdiği birçok yeniliği de göz ardı ettiremez. Dolar yüksek kurlarda seyrederken, 59. Hükümet döneminde uzun süreli bir düşüş baş göstermiştir. Türk Lirası’ndan altı sıfırın atılmasıyla Türk Lirası’nın değeri korundu, enflasyon tek haneli rakamlara indi. AB

291 ÇARKOĞLU ve Toprak, a.g.e. s. 15 292 Birol AKGÜN, Türkiye’de Merkez Sağ Siyaset Geleneği ve Ak Parti, Ed: Muhafazakar Düşünce Dergisi, Yıl: 3, Sayı 9-10, Yaz-Güz 2006, s. 26 293 YILMAZ, a.g.e., s. 290

119 Müzakereleri hız kazandı. SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur tek bir çatı altında birleşti vb gibi birçok yenilik gerçekleşti. Kişilik özelliklerine baktığımızda, Erdoğan “hesapsız” değil “kontrollü risk” alan bir liderdir.294 Erdoğan, kendi deyimiyle her zaman “kimsesizlerin kimi, sessiz yığınların sesi” olmayı hedeflemiştir. Böylelikle halka yakın durmayı tercih etmiştir. Erdoğan, pek çok kesim tarafından ‘alışılmışın dışında’ olarak nitelendirilmiş ve yaptıkları dikkat çekmiştir. Rahat hareketleri, halka yakın özellikler göstermesi, konuşmalarındaki üslup pek çok habere konu olmasını sağlamıştır. 295 Bu da konuşma ve ikna kabiliyetinin kuvvetli olduğunu ve kolayca başkalarını etkileyebilme yeteneğini ortaya koyuyor.

294 Eyüp CAN, Erdoğan’ın Değişmeyen Liderlik Anlayışı, http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12513729.asp, 19 Eylül 2009 295 Ayşe Aslı YILDIRIM, Siyasal İletişim Sürecinde Hitabet Sanatının Kullanılmasının Liderin Başarısına Etkisi: Recep Tayyip Erdoğan Örneği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008, s. 74

120 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Başbakanların Liderlik Özellikleri Farklılıkları ve Benzerlikleri

3.1. Lider ve Liderlik

Topluma yarar sağlayan değişimi yönetmek için, sorumluluğu; sezgi, zeka ve bilgiye dayalı karar ve uygulamalarla taşıyan kişiye lider denir. Lider, elindeki gücü kullanabilme kapasitesine bağlı olarak, çevresini etkileyen kişidir. Gerektiğinde aldığı zor kararların ve sonuçlarının ardında durmasını bilir. İnsanlar, topluluk halinde yaşayan canlılar oldukları için, inandıkları değerler açısından topluluklarını yönetecek liderlere ihtiyaç duyarlar. Bu sebeple günümüzde pek çok alanda liderlik kavramı ön plana çıkmaktadır: sosyoloji, siyaset bilimi, sosyal psikoloji, davranış bilimleri gibi. İnsan sosyal bir varlık olması sebebiyle var oluşundan bugüne kadar yaşayışını toplumsal temeller üzerine kurmuştur. Gruplar halinde yasamayı tercih eden insanoğlu bu yaşam tarzı ile her dönemde hedeflerine ulaşabilmek amacıyla bulunduğu grup içinden grup üyelerini hedeflere motive edip yönlendirebilecek birinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.296 Anlatılanlardan da anlaşılabildiği üzere “lider” bir grubun üyelerini yönlendirebilme yeteneği sayesinde diğerlerinden doğal yollarla ayırt edilebilen kişidir.297 Weber, sınıfın (para ve mala göre belirlenmektedir) sosyo-ekonomik statünün sadece bir yönünü ortaya koyduğunu, güç (veya siyasal nüfuz) ve özellikle statünün (veya prestij) de bir bireyin toplumdaki konumunu belirlediğini ifade etmektedir. Bir kişinin sosyal sınıfı temel olarak zenginliği ile belirlenmesine rağmen, bu kişi finansal nedenlerden başka, mesela önemli bir siyasal görevinin olması ve yüksek seviyede bir eğitime sahip olması gibi nedenlerle de nüfuza veya statüye sahip olabilmektedir. Bundan dolayı, bir kişinin üretim kaynaklarına sahip

296 R. M. STOGDİLL, “Handbook of Lidership. A Survey Theory and Research” The Free Pres, New York, 1974, s.3’den aktaran Ayper TUNALI, “Kadın Kamu Yöneticilerinin Liderlik Özellikleri”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Edirne, Eylül 2006, s. 9 297 A.g.t., s.10

121 olup olmaması, onun sosyal yapı içerisindeki yerini belirleyen tek faktör değildir.298 Tüm bu faktörler birleştiğinde o sosyal nüfuzu yönetecek bir lider adayı muhakkak bu insanlar arasından çıkmıştır. Leyla Alaton “Kadınlar, Liderlik, Yöneticilik” sempozyumunda lideri şu cümlelerle tanımlamıştır: “Lider ile yönetici aynı şey değil. Çünkü onlar daha garip insanlar, söz daha az dinlerler, hiyerarşi ile fazla uğraşmazlar, daha anarşisttirler, daha yaratıcı olabilirler, ama çok büyük organizasyonlarda da barınamazlar.”299 Alaton’un değindiği gibi, liderler her tür ortamda kendini gösterirler gerek davranışları, gerekse söyledikleriyle. Örgüt üçünde de, örgütün vizyonundan daha çok kendi belirlediği vizyon doğrultusunda hareket ederek belirlediği hedeflere ulaşır. Tüm liderler hedefledikleri kitleyi etkileyebilmek amacıyla konuşur. Liderlerin kazanıp kaybetmelerini belirleyen şey, yaptıkları konuşmaların gücüdür denilebilir.300 Bu amaçla liderler topluluğa karşı hitabet sanatında da belli bir düzeye erişmiş olmaları gerekir. Liderlerde ön plana çıkacak yaklaşımlar ise şunlar olmalıdır: 1. Personele Değer: Başarıyı insan politikaları, programları ve prensipleri yoluyla yönetecektir. 2. Uzmanlık: Uzman bir takıma sahip olmak için, içeriden insan yetiştirmeye çok daha fazla önem verecektir. 3. Stratejik Yaklaşım: Şirketin geleceği için, örgüt içinde planlamaya daha çok yer verecektir. Şirketin tepe stratejisti rolünü eskisinden çok daha fazla üstlenecektir. 4. Kutu Yaklaşımı: Davranışları ve sonuçları kontrol eden kurallar, sistemler, prosedürler ve değerler bütününü takımıyla birlikte kurarak yönetecektir.301

298 Hüseyin Hakan AFACAN, Toplum Bilimi, Konya, Eylül 2001, s. 15-16 299 Leyla ALATON, “Yönetici Kadınlar, Kadınlar-Liderlik-Yöneticilik Sempozyumu”, İstanbul Mülkiyeliler Vakfı, İstanbul, 1993, s. 43’dan aktaran Ayper TUNALI, “Kadın Kamu Yöneticilerinin Liderlik Özellikleri”, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Edirne, Eylül 2006, s. 10 300 Phil Harkins, Etkili Konusmanın Gücü, çev. Gürol Koca, 2.bs., _stanbul, Alfa Yayınları, 2005, s. 3’den aktaran YILDIRIM, a.g.t., s. 78 301 http://ansiklopedi.bibilgi.com/yeni-liderlik-anlay%C4%B1%C5%9F%C4%B1, 2009

122 Liderlik, ortak bir amaç etrafına toplanmış bireyler ile onların davranışlarını belirleyen bireyler arası ilişki olarak tanımlanabilir.302 Başka bir ifadeyle liderlik, insanlara değişim heyecanı enjekte edip, potansiyel enerjilerini harekete geçirerek; kendi istek ve iradeleriyle, algılarını, görüşlerini, duygularını, düşüncelerini, davranışlarını paylaşılan hedefler bağlamında değiştirmelerini sağlamaktır. 303 Yine liderlik, motivasyonu sağlamak, yön vermek, danışmanlık, rehberlik ve amaçları gerçekleştirmede önemli rol oynar. Liderlik kalitesi ise örgütlerin başarıya ulaşabilmesi için vazgeçilmez bir unsurdur.304 Liderlik kavramını tek bir insan olgusu olarak ele alınamaz. Liderliğin varolması için beli bir kitlenin olması ve o kitleyi yönetecek birinin olması gerekir. Kısaca, liderlik, diğer insanların varlığını gerektirmektedir. Astların olmadığı bir liderlikten söz edilemez. Bir liderin elindeki yönetsel gücü kullanma biçimi liderlik tipini de belirlemektedir. Lider otokratik, katılımcılığa önem veren ya da özgür bırakmayı esas alan bir yöntem belirleyebilir. Her üç durum için de bazı sınırlamalar bulunmaktadır. Bu konuda yapılan çalışmalar kullanılan yöntemlerdeki sınırlara uymakla ilintili olarak liderin olumlu ya da olumsuz lider pozisyonuna yerleşebileceğinin göstermektedir.305 Liderlerin kişilik özellikleri ve duygusal zekâlarına bakıldığında her ne kadar ortak özellikleri olsa da birbirinden ayırt edilebilir belli başlı liderlik türleri vardır. Bunlar aşağıda sıralanmıştır:

302 Kemal TOSUN, İşletme Yönetimi, Savaş Yayınları, Ankara, 1992, s.392 303 Benan YÜCEBALKAN, “Postmodern Yönelimli Sanal Organizasyonlarda Liderlik Konsepti”, Kocaeli Üni. Sosyal Bilimler Ens., Doktora Tezi, Kocaeli, 2003, s. 90 304 Suat BEGEÇ, “Modern Liderlik Yaklaşımları ve Uygulaması”, Gebze İleri teknoloji Ens., Mühendislik ve Fen Bilimleri Ens., Gebze, 1999, s. 8 305 Ömer SADULLAH, “Liderlik Tarzları”, 21.yy’da Liderlik Bildirileri Kitabı, DHO Matbaası, İstanbul, 1997, s.27’den aktaran Ramazan ÖĞRETİCİ, “Katılımcı Liderlik ve Katılımcı Liderlik Uygulamalarına İlişkin Bir Araştırma”, Dumlupınar Üniv., Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Kütahya, 2006, s. 20

123 3.2. Liderlik Türleri

3.2.1. Otokratik Lider

Otokratik liderlik anlayışı zorlama, tehdit ve güç kullanmayı gerektirir. Otoriter liderin baskıcı ve saldırgan bir kişiliği vardır. Tek karar alıcıdır. Yukarıdan aşağıya doğru bilgi akışına güven duyar. Otokratik lider, üyeleri yönetim dışında tutar.306 Otokratik liderler karar verme sürecinde astlarına danışmamakta, itirazlarını kabul etmemektedirler. Bu liderler için astlar direktifleri sorgusuz sualsiz yerine getirecek olan kişilerdir. Otokratik liderler astlarını bu şekilde idare ederken çoğunlukla ödül, ceza, yasal ve zorlayıcı güçlerden yararlanmaktadırlar. Bu türden liderler kesinlikle 'işe yönelik' davranırlar ve organizasyonun verimliliğini birincil derecede gözetirler. Otokratik liderlerin olduğu gruplarda grup üyelerinin genelde daha saldırgan, lidere daha bağımlı ve yapılacak işten ziyade kendileri ile meşgul olduklarını yapılan araştırmalar tespit etmiştir. Liderin baskısı ortadan kalktığında iş veriminde büyük düşüşler yine bu gruplarda gözlemlenmiştir.307 Beklentileri netleştirir, izleyicileri kurallara uymaları için yönlendirir. 308 Otokratik lider tarzının yararı, hızlı karar alınabilmesini kolaylaştırmasıdır. Çünkü bu yaklaşımda, karar sadece yönetici tarafından verilir. Ancak otokratik tarzın sağlayacağı güveni arzulamayan işçiler için, işçilerin tatminsizlik duyması, lidere tabi olması veya organizasyonel amaçlara karşı pasif davranması gibi sakıncaları da vardır. 309 Bu liderlik çeşidinin en büyük sakıncası, liderin çok fazla bencil davranması ve üyelerin sahip olduğu inanç ve duyguları dikkate almamasıdır. Böyle durumlarda

306 Orhan GÖKÇE, N. Ata ATABEY, Gülise GÖKÇE, Ali ŞAHİN, Davranış Bilimleri Ders Notları, Dizgi Ofset, 2. Baskı, Konya 2003, s. 117 307 Sibel ARKONAÇ, Grup İlişkileri, Alfa Yayıncılık, İstanbul, 1993, s.52’den aktaran ÖĞRETİCİ, a.g.t., s. 21 308Eren DURMUŞ, “Kadın ve Erkek Yöneticilerin Liderlik Davranışları Arasındaki Farklılıklar: Türkiye’de Seçilmiş Bir Grup Yönetici Üzerine Bir Araştırma” Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2001, s. 24 309 G. Herbert HİCKS, C.R GULLET, “Organizasyonlar; Teori ve Davranış”, çev., B. Baykal, I.I.T.I.A İşletme Bilimleri Ens. Yayını, İstanbul, 1981, s.236’dan aktaran Dilek BAYKAL, “Örgütlerde Liderlik ve İşçi Sendikaları Yöneticilerinin Liderlik Tarzlarına İlişkin Bir Araştırma”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1994, s.54

124 görev arzusu olumsuz şekillerde etkilenmekte ve üyelerde psikolojik tatminsizlik yaşanmaktadır. Bu da beraberinde yönetime karşı nefreti, moral bozukluğunu ve çatışmayı fazlalaştırmakta ve liderin sahip olduğu otorite yol olmaya başlamaktadır. Diğer bir sakıncası ise, liderden başka gruptaki hiç kimsenin amaç ve planların saptanmasında etkisinin olmaması nedeniyle yaratıcılığın azalmasıdır.310 Cumhuriyet döneminden bu yana birçok başbakanımız iktidar hırsıyla kendilerini otokratik lider olarak göstermişlerdir. Bu liderlik çeşidi, başbakanlarımızın ortak özelliklerinden biridir. İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Turgut Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller hiyerarşik bir planlamayla görevlerini yapmış liderlerdir. Öğrenmeye meraklı kişilikleri, girişimci ruhları, sorunları en ince noktasına kadar taramaları, sonuç odaklı çalışmaları ve hırsları onları lider yapan özelliklerdendir.

3.2.2. Demokratik ve Katılımcı Lider

Adından da anlaşılacağı gibi bu stilin özelliği, güç paylaşımı ve bölünmedir. 311 Bu tip lider otokratik liderlerden sahip oldukları yetkinin miktarı açısından değil, yetkiyi kullanama ve grubun yapı ve işleyişindeki şekli açısından bir farklılık göstermektedirler. Demokratik liderler grup amaçlarının belirlenmesi ve her üyenin amaç belirlemede ve amaçlarının başarılmasında geniş ölçüde yer almasına önem vermektedirler.312 Demokratik-katılımcı tarzdaki liderler, yönetim yetkisini üyelerle paylaşma eğilimini taşırlar. Bu nedenler amaçların, plan ve politikaların belirlenmesinde, iş bölümünün yapılmasında ve iş emirlerinin meydana getirilmesinde lider daima astlarına onlardan aldığı fikir ve düşünceler doğrultusunda önderlik davranışı belirlemeye önem gösterir. Ödül sistemi vardır, ceza uygulaması yoktur.313

310 Gülise GÖKÇE ve Ali ŞAHİN, “ Örgütte Liderlik”, Davranış Bilimleri Ders Notları içinde, Orhan GÖKÇE ve Ata ATABEY, (Eds.), İİBF Mezunları Derneği Yayınları, Konya, 2001, s. 97’den aktaran Ümit ARKLAN, “Siyasal Liderlikte Karizma Olgusu:Recep Tayyip Erdoğan Örneğinde Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Konya, 2004, s. 21 311 W. Jack DUNCAN, “Organizational Behavior: Boston: Houghton Miflin co., 1978, s. 216- 217’den aktaran Dilek BAYKAL, a.g.t., s. 54 312 Mehmet ALPTEKİN, Kültür ve Liderlik, KTÜ İnşaat – Mimarlık Fakültesi Yayınları,Trabzon, 1968, s. 42’den aktaran ARKLAN, a.g.t., s. 22 313 GÖKÇE ve diğerleri, a.g.e., s.117

125 En büyük sakıncası zaman kaybına nende olması, önemli önemsiz bütün karar sisteminin yavaş bir biçimde işlemesinde görülmekte, acil durumlarda karar almaya ihtiyaç duyulduğunda bu liderlik tipi başarı sağlayamamaktadır. Diğer bir sakıncası da, üyeler grubun büyük olması durumunda hem masrafların artması, hem de bazı yeniliklerin oluşması sebebiyle kararların etkisini kaybetmesi hatta bazen grubun karar alamaz hale gelmesidir. 314

3.2.3. Tam Serbesti Tanıyan Liderler

Tam serbesti tanıyan liderler, yönetim yetkisine en az ihtiyaç duyulan üyeleri kendi hallerine bırakan ve her üyenin kendisine verilen kaynaklar dahilinde amaç, plan ve programlarını yapmalarına imkan tanıyan davranış gösterirler.315 Tam serbesti tanıyan liderlik tipinin yararı, örgüt üyelerinin amaçları, planları ve politikaları kendileri belirleyip, uygulamaya ilişkin kararların kendileri tarafından verilip uygulamaları suretiyle her üyenin şahsi ilgi ve yaratıcılığının artmasında görülmektedir. Üyeler kendilerini geliştirip problemlerine en iyi çözümü bulma konusunda motive olmuşlardır. 316 Bu liderlik tipinin sakıncası, üyelerin birbirlerine karşı farklı nitelikteki amaçlar geliştirebilmeleri ve bunun sonucunda da özellikle kriz zamanlarında bu durumun grup dağılmasına neden olabilmesidir. 317

3.2.4. Karizmatik Lider

Grup üyelerini peşinden sürükleyen büyüleyici bir yapısı vardır. Bu nedenle etkinliği yüksektir. Ancak karizma süreklilik arz etmez. Karizmatik liderin kendine güveni fazladır. Kendi inanç ve düşünleri ile ilgili güçlü inançları vardır. İnsanları

314 Erol EREN,Örgütsel Davranıi ve Yönetim Psikolojisi, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2000, s. 439’dan aktaran ARKLAN, a.g.t., s. 22-33 315 GÖKÇE ve diğerleri, a.g.e., s.117 316 Erol EREN, Yönetim ve Organizasyon (Çağdaş ve Küresel Yaklaşımlar), Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2001,s 489-490’dan aktaran ARKLAN, a.g.t., s.23 317 M. Şerif ŞİMŞEK, Tahir AKGEMCİ ve Adnan Çelik, Davranış Bilimlerine Giriş ve Örgütlerde Davranış, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 1998, s. 141’den aktaran ARKLAN, a.g.t., s. 23

126 etkileme ihtiyaçları fazladır. 318 Karizmatik liderler, izleyenlerine kendi istediklerini yaptırıp, onların sadakatlerini kazanırlar. Aralarında duygusal bir bağ oluşur. Böylece izleyenler kendilerini liderleriyle ve liderin göreviyle özdeşleştirerek bağlılık ve güven gösteririler. Liderden kişisel saygınlık elde etmeye çalışırlar.319 Karizmatik liderlik ve iktidar bahis konusu olunca, Tanrı’ya ve Tanrı’lara olan inanç üzerine dayanmalarından dolayı, bunlar, özellikle eski zamanlarda hükümranlık ve hükümet tarihinde geniş bir uygulama alanı bulan önemli bir kategori teşkil ederler. Böyle bir karizmatik iktidar, hem liderlerin hem de takipçilerinin müştereken sahip oldukları inançtan, yani liderin ilahi bir lütuf veya inayetle donatılmış olduğu inancından, doğan bir iktidar çeşididir.320 Karizmatik liderlik teorileri, izleyicilere örgütün yeni vizyonunu benimseten liderin yetenekleri üzerinde durmaktadır. Karizmatik liderler, vizyonun önemini astlara inandırmasıyla örgütsel performansın yükseleceğine inanmaktadır.321 Başbakanlardan Adnan Menderes, Necmettin Erbakan, Tansu Çiller ve Recep Tayyip Erdoğan’ı karizmatik lider türüne örnek gösterilebilir.

3.3. Siyasal Liderlik

Toplumun içinde varolan farklı menfaatlere sahip kişi ve grupları bir arada tutabilmek, bir siyasi sistemin varlığını ortaya çıkartır. Bu siyasi sistemde farklı görüşleri ve menfaatleri diğer kişi ve gruplara yansıtacak olgu da siyasi partilerdir. Siyasi partiler ilk önce batıda doğup gelişerek hemen hemen yaygınlık kazanmıştır. Siyasi partilerin gerçekleştirdiği bu yayılma sadece demokratik rejimlerle sınırlı kalmadı, totaliter rejimlerde bile –terk parti şeklinde de olsa- vazgeçilmez örgütlenmelerden birisi haline geldi. Günümüzde siyasi partiler çağdaş demokrasilerin çoğulculuk unsurunun onsuz olmaz bir toplumsal kurumu haline gelmiştir. Siyasi partileri demokratik rejim açısından ehemmiyetli kılan en önemli

318 GÖKÇE ve diğerleri, a.g.e., s.118 319 M. Richard HODGETTS, “Organizational Behavior: Theory and Practice”, Macmillion Publishing, N.Y., 1991., s.233’den aktaran DURMUŞ, a.g.t., s. 33 320 FRİEDRİCH, Carl J., “Siyasi Liderlik ve Karizmatik İktidar Meselesi”, çev. Metin Kıratlı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: XVI, No.2, s. 141 321 Ali GÜRSOY, “Liderlikte Duygusal Zeka (Liderlik Özellikleri ile Duygusal Zekalı Liderlere Ulaşılması)”, Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 2005, s. 34

127 özelliği, onların, bireyleri siyasi yönetime ve yaşama katılımının ve düşüncelerini ifade etmelerinin en etkili araçlarından birisi oluşudur.seçimler ve demokrasinin temsili niteliği siyasi partilerle işlevsel hale gelmektedir.322 Siyasi partiler modern sınıfsal yapıların siyasetteki temsilcileri olarak algılanabilir ve parti içerisinde gerçekleşen ilişkiler modern tüzel kişiler şeklinde değerlendirilebilir. Ancak daha yakından ve kültürel boyuttan bakıldığında çağdaş siyasi partilerin iç yapılarında orta çağın kültürünü karakterize eden patrimonyal bir anlayışın veya patronaj ilişkilerinin devamlılık arz ettiği görülebilmektedir. 323 Liderler, siyasi partilerin en tepe noktalarında bulunan aktif ve en çok çalışan kişilerdir. Öyle liderler vardır ki, siyasi parti onun kişiliği ve gücüyle yaşar. Bütün liderler siyasi partiyi kendi kişilikleriyle bütünleştirdiklerinden, siyasi partinin ömrü böyle liderlerin ömrü ile sınırlıdır. Yöneticiler, gerek parti içinde gerekse parti dışında nemli prestije sahip insanlar olduklarından, partiye sempati ve oy kazandırmakta önemli rol oynarlar. Doğaldır ki, bunun tersi de mümkündür. Özellikle tek partili siyasal sistemlerde lider parti ile bütünleşmiştir. Çoğulcu ve demokratik siyasal sistemlerde lideri siyasi hayatta sivrilip üstün bir otoriteye büründürülmesinden endişe edilir. Bir başka deyişle, lider ya da liderlerin büyük bir prestij kazanmaları parti ya da toplum tarafından lidere dahil, daha üstün gözü ile bakılması örgütsel iktidardan, kişisel iktidara kaymaya neden olabilir. 324 Liderlerin siyaset süreci içersisindeki belirleyiciliği sadece Türkiye için değil, birçok ülke için de söz konusudur. Artık siyasetin temel aktörü siyasal partiler değil liderlerdir ve söz konusu bu gerçek siyasal sistemden bağımsızdır. 325 Siyasal liderlik, toplumun gözü önünde olan, üzerinde çok konuşulan, fakat değerlendirmesi zor, karmaşık, bir olgudur. Liderliğin böyle göz önünde açık bir olgu olması, medya ve özellikle televizyon yolu ile olmuştur.326 Liderin elinde bulundurduğu güç ve prestij, yönettiği insanların karar mekanizmasında önemli rol

322 Andan KÜÇÜK, “Siyasi Partilerin Yasaklanması Meselesi ve Türkiye’de Siyasi Paritlere İlişkin Yasaklamalar Rejimi”, Ed: Adnan KÜÇÜK, Selahaddin BAKAN, Ahmet KARADAĞ, a.g.e., s. 431 323 Ali Yaşar SARIBAY ve Süleyman Seyfi ÖĞÜN, Politikbilim, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 1999, s. 201 324 Ali ÖZTEKİN, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, 3. Baskı, Ankara, 2001, s. 76-77 325 Nuran YILDIZ, Liderler, İmajlar, Medya, Phoenix Yay, Ankara, Eylül 2002, s. 81 326 Esen DERELİ, “Siyasal Liderlik: Özellikle Siyasal Liderliğin Yapısı ve Siyasal Liderlikte Kişisel Karakteristiklerin Etkisi Yönünden Bir Değerlendirme, http://iibf.kocaeli.edu.tr/ceko/armaganlar/nusretekin/5/04.pdf, 25 Temmuz 2006

128 oynar. Bu karar mekanizmalarını etkilen önemli faktörlerden biri de kitle iletişim araçlarıdır. Lider, yöneteceği topluluğa daha kolay ulaşmak için bu araçları tercih eder. Televizyon, radyo, telefon ve son dönemlerde internet kitle iletişim araçlarının parçalarıdır. Lider, bu sayede fiziksel bir yakınlıktan çok mekanik bir yakınlık doğurduğu hayran kitlesine karşı, zaman kaybetmeden daha az maliyetle ulaşır ve kendine daha fazla sempatizan kazanır. Böylelikle, hem kişisel hayatını, hem de liderliğini daha iyi tanıtır ve imajını korur. ABD’de yapılan pek çok araştırma parti kimliğinin oy verme kararı açısından önemli olduğuna ilişkin kayda değer bir veri sunmazken, aday imajlarının oy vermede etkili olduğuna dair önemli sayıda araştırma verileri bulunmaktadır. Üstelik liderlerin imajlarının gücü partinin kimliğinin zayıflamasıyla daha da artmaktadır.327 Siyasi partiler içindeki bu liderler, partiye ideolojik nedenlerden çok kendinin ya da yakın çevresinin özel çıkarları için girerler. Bunların temel amacı, parti ya da toplum çıkarı için değil, kendisinin ya da yakın çevresinin çıkarları olduğundan, kolayca parti değiştirip, çıkarları olan partiye girerler. Siyasetin bir anlamı da insanların manevra kabiliyetidir. İşte profesyonel politikacıların siyasetten anladıkları da budur. Bir başka söyleyişle; profesyonel politikacıların çalışmaları siyasetin bu tanımına tam anlamıyla uygun düşer.328

327 Hyeon C. Choi, Samuel L. Becker, Media Use, Issue/Image Discriminations, and Voiting, Communication Research, s.267; Steven H. Chaffee, John L. Hochheimer (1995), “The Begginings of Political Comminication Research in the United States”, Mass Comminication Review Yearbook, s.90; Shawn W. Rosengerg, Patrick McCaffery (1987), “ The Image and The Vote”, Public Opinion Quarterly, 51, The University of Chicago Pres Pub., s.34’den aktaran Yıldız, a.g.e., s. 83 328 ÖZTEKİN, a.g.e., s. 77

129 SONUÇ

Bu tez; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulduğu günden günümüze kadar ülkenin başbakanlarını, onların hayatlarını, siyasal sistemdeki yerlerini ve sistemin onlara ve onların sisteme olan etkilerini açıklamaya çalışmıştır. Cumhuriyetin ilanıyla, demokratikleşmenin hız kazanacağı ve siyasi açıdan demokrasi kavramının Türkiye üzerinde daha etkili olacağı düşünülüyordu. Türk milletinin bu gelişmelere ne kadar ayak uyduracağı ise muammaydı o dönemde. Türk milletinin, 1908’den itibaren başlayan çok partili demokrasi süreci içinde fiilen rol oynamadığını, siyasi hareketlerin yönetici kadro tarafından yönlendirildiği dikkat çekmektedir. Ancak 1945 yılına gelindiğinde tablonun değiştiği yönetici kadro ile az ilgisi olan bazı kimselerin arkalarına halkı alarak siyasi teşkilatlanmayı başlattığı görülmektedir. 329 1945 tarihine gelindiğinde, gerçek muhalefete duyulan ihtiyaç arttı. Bu sebeple İsmet İnönü verdiği nutukta demokratik uygulamaların artacağı, hükümetin yaptığı işlerin bir şekilde kontrol edileceğini belirterek, kendi ağzıyla çok partili siyasi hayata geçileceği müjdesini verdi. 330 Yani bir liderin belli sebeplerle aldığı bir kararla geçilmiş ve aynı liderin belirli sebeplerle vereceği kararla kesintiye uğrayacak bir demokratikleşme sürecinden bahsediyoruz. Çok partili hayata geçildikten sonra pek çok partini kurulduğunu ama Cumhuriyet ilkelerine aykırı oldukları gerekçesiyle kapandıklarını tezden biliyoruz. Bu dönemde ayakta kalan iki önemli parti olan CHP ve DP, gerek kendi içinde gerekse birbirleriyle hayli yoğun bir siyasi çatışma içine girecekler ve Türkiye’nin gidişatını belirleyeceklerdir. İnönü, partisi olan CHP’ye her alanda bağlılığını göstermiş, ancak parti içi muhalif guruplarca liderliği sona erdirilmiştir. Celal Bayar, Türkiye’nin çok partili hayata geçmesini sağlayan DP kurucularından biridir. Ancak döneme damgasını vuracak önemli şahsiyet Adnan Menderes’tir. Her fırsatta milli iradenin üstünlüğünü vurgulayan Menderes, 10 yıllık başbakanlığı boyunca ülke genelinde pek çok

329 Ercan HAYTOĞLU, Türkiye’de Demokratikleşme Süreci ve 1945'te Çok Partili Siyasi Hayata Geçişin Nedenleri (1908-1945), PAÜ. Eğitim Fak. Dergisi, sayı: 3, 1997, s. 47 330 A.g.m., s. 50

130 yeniliği gerçekleştirmiş, ancak iktidarını kişiselleştirdiğinden Başbakanlığı ne yazık ki idamla son bulmuştur. Demirel, milli iradeyi öne çıkaran bir siyaset adamıydı. Askeri kökenli değildi ve gerek siyasette gerekse özel sektörde birçok başarılara imza atmış bir teknokrattı. Cumhurbaşkanlığı döneminde ne yazık ki Çiller, Yılmaz sürtüşmesine ayak uydurduğundan birçok eleştiriye de maruz kalmıştır. Ecevit’in popülist bir siyasetçi olduğunu vurgulayan Frank Tachau, Ecevit'in popülizminin yabancılaşmış aydınlar ve halk ikiliğine dayandığını onun şu sözlerini aktararak ortaya koyuyor: "Eğer halk bugüne kadar reformcu güçlere oy vermediyse, bu onların geriliğinden değil, reformcuların onlara yabancılaşmasından ileri gelmiştir." Ecevit, siyaset sahnesinde önemli bir yan aktör olmuştur. Bunun nedeni ise, eşi Rahşan Hanım’dır. Rahşan Hanım, Ecevit’in siyasi adımlarını belirlemiş, Ecevit de son dönemlerde Rahşan Hanım’ın gölgesinde kalmış bir siyasetçi olarak vefat etmiştir. Türkiye'nin bugününü belirleyen birçok değişimin mimarı olan Özal ise, Feride Acar'ın değerlendirmesine göre, gerçekçi ve pragmatist bir liderdi, ancak onun pragmatizmi, bir amacı gerçekleştirmek için her türlü siyasal ilke ve değerden kolayca vazgeçebilmeyi ifade etmiştir. Özal'ın bir tarafta girişimci, çalışkan, akıllı ve üretken işadamı, öbür tarafta vurguncu ve besleme sermaye ikiliğine dayanan reformist söyleminin de popülist olduğu bu analize eklenmelidir.331 1990’lı yılların önemli siyasetçilerinden Tansu Çiller ise, zekası ve hırsıyla birçok siyasetçinin beğenisini toplasa da, Mesut Yılmaz’la girdikleri söz düelloları yüzünde başı epey ağrımıştır. Necmettin Erbakan 1969 yılında atıldığı siyasi hayatı hep sorunlu olmuştur. İlk partisi Milli Nizam 1971 muhtırasıyla, daha sonraki partisi (Milli Selamet Partisi) MSP ise 12 Eylül’le, kapatılmıştır. Necmettin Erbakan’ın 12 Eylül’den sonraki partisi olan Refah 1996 yılında DYP ile koalisyon kurarak Erbakan’ın başbakanlığında iktidara gelmiştir. 28 Şubat sürecinde medya, muhalefet partileri, bazı kurumlar ve sivil toplum örgütlerinin muhalefetiyle adeta iktidarı tıkanma noktasına gelen Refahyol hükümeti 1997 yılının ortalarında hükümetten ayrılmak

331 Menderes ÇINAR, “Lider Merkezli Siyaset”, http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=7629, 02.05.2008

131 durumunda kalmıştır. Daha sonra Refah Partisi hakkında kapatılma davası açılmış ve Refah’ın 1998 yılında kapatılmasıyla yerine Fazilet Partisi (FP) kurulmuştur. FP’de yine 2000’lerde kapatılmıştır. Erbakan’ın liderliğinde vücut bulmuş bu siyasi hareket daha sonra kurulmuş olan Saadet Partisiyle mevcudiyetini devam ettirmiştir. Recep Tayyip Erdoğan da bu dönemin en önemli isimlerinden birisidir. Erdoğan 1989 seçimlerinde Beyoğlu Belediye Başkanlığını az bir oy farkıyla kaybetmesi üzerine RP İstanbul il başkanı olarak görevini sürdürmüş ve 1994 mahalli seçimlerinde RP’den İstanbul Büyükşehir belediye başkanı seçilmesiyle kamuoyu tarafından iyice tanınmıştır. İstanbul Büyük şehir belediye Başkanı R. Tayyip Erdoğan’a Siirt’te okuduğu bir şiir yüzünden soruşturma açılmış ve 312. madde’den yargılanarak hapse mahkûm olmuştur. Başkanlıktan ayrılmak durumunda kalan Erdoğan hapis cezasını tamamladıktan sonra AK Parti adıyla yeni bir siyasi oluşuma girişmiştir. AKP (Ak Parti) 2002 seçimlerinde büyük bir başarı elde ederek %34 oy ve 364 milletvekili ile 332 tek başına iktidara gelmiştir. Tezin üçüncü bölümü Başbakanların liderlik özellikleriyle ilgilidir. Liderlik, belirlenen hedeflere ulaşmada birey ve grup davranışlarını etkileme süreci olarak tanımlanabilir. Etkili lider; açık görüşlü, risk alan, başkalarını etkileme gücüne sahip, iyi iletişimci, yönetimsel sorun ve anlaşmazlıkları çözme becerilerine sahip kişidir.333 Arklan’a göre Türk toplumunun bir liderde en az olmasını istediği özellikler, liderin saldırgan ve baskıcı bir kişiliğe sahip olması, zorlama, tehdit ve güç kullanması, çok fazla bencil davranması, yönetiminin kişisel be keyfi olması, yönetim altındakiler arasındaki iletişimi en aza indirmesi, yönetim altındakileri yönetim dışında tutması, yetki kullanma hakkını tümüyle astlara bırakması, yönetim altındakileri tümüyle serbest bırakması, diğer astlarla benzer bir rol üstlenmesi, bir dereceye kadar alışılmamış ve kural dışı davranması, tek karar alıcı olması ve güçten uzak durması özellikleridir. Sayılan bu özelliklerde demokratik ve otoriter lider özellikleri daha ağır basmaktadır. Bir liderde en fazla olmasını istediği özellikler ise, liderin güven uyandırması, içinde bulunduğu zor şartlar altında en doğru kararı

332 TORUK, a.g.m., s. 497 333 Rana YİĞİT, “İyi Bir Lider Olmanın Yolları”, Cumhuriyet Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 6(1), 2002

132 verebilmesi, örnek davranışlar sergilemesi, yaptığı işle ilgili derin bilgiye sahip olması, kriz ve karmaşanın üstesinden gelmesi, değişim gücünü sağlayabilecek beyin ve yüreğe sahip olması, sözleriyle eylemlerinin birbiriyle uyuşması, yönetimi altındakiler arasındaki ilişkiyi teşvik etmesi ve desteklemesi, güçlü ikna kabiliyetine sahip olması, yenilikçi olması… Söz konusu özellikler büyük ölçüde karizmatik liderin sahip olduğu özelliklerdir. 334 Karizmatik liderler üyelerinin ihtiyaç, değer, kaynak ve özlemlerini kendi ilgilerinden kollektif ilgilere dönüştürür. Bundan dolayı izleyiciler liderlerin misyonlarına gönülden bağlanırlar. İzleyiciler liderlerine güvenir, değerlere büyük önem verir ve motivasyonları artar. Diğer bir tanımda karizmatik liderler; yol gösteren, ilham ve güven veren, saygı uyandıran, geleceğe yönelik olumlu düşünmeye teşvik eden, izleyicilerin yaşamlarında ger-çekten önemli olan şeyleri görmelerini kolaylaştıran, misyon duygusu aktaran ve güdüleyen davranışlar sergileyen liderlerdir.335 Sonuç olarak, Türk toplumu tarafından en fazla istenen lider özelliklerini bünyesinde taşıyan lider tipi karizmatik liderdir. Özel hayatına zaman ayıramayacak kadar fazla işi olacak bir kişiden, kendi talebi ve halkın rızasıyla başbakanlık koltuğuna oturması ile başlayan hizmet etme görevini yerine getirmesini beklemek ülke vatandaşı herkesin hakkı. Türk halkı Atatürk’le başlayan demokratikleşme sürecini ancak hizmet etmek amacı ile başbakan olmuş, yapacağı görevi hakkı ile yerine getirebilecek bilgi, beceriye ve inanca sahip, toplum değerleri ile ortak değerlere sahip ve bu değerlere bağlı kalarak ülkeyi geleceğe taşıyabilecek, siyasi düşünceleri ile ülkeyi bugünü unutmadan yarına hazırlayabilecek liderler ve bu liderlerin yanında olacak aynı niteliklere sahip yöneticilerle tamamlayabilecektir.

334 Arklan, a.g.t., s. 183-184 335UYGUÇ, N., DUYGULU, E. ve ÇIRAKLAR, N., “Dönüşümcü Liderlik,Etkileşimci Liderlik ve Performans”, Erciyes Üniversitesi 8.Ulusal Yönetim ve Organizasyon Kongresi Bil-dirileri Kitabı, 501’den aktaran Ercan OKTAY ve Hasan GÜL, “Çalışanların Duygusal Bağlılıklarının Sağlanmasında Conger ve Kanungo’nun Karizmatik Lider Özelliklerinin Etkileri Üzerine Karaman ve Aksaray Emniyet Müdürlüklerinde Yağılan Bir Araştırma”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s. 405, http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/Ercan%20Oktay%20- %20Hasan%20G%C3%9CL/403-428.pdf

133 KAYNAKÇA

AFACAN, Hüseyin Hakan, Toplum Bilimi, Konya, Eylül 2001

AĞAOĞLU, Samet, Siyasi Günlük Demokrat Parti’nin Kuruluşu, İletişim Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1993

AHMAD, Feroz, Demokrasi Sürecinde Türkiye 1945-1980, Hil Yayın, 2. Baskı, İstanbul, Mart 1996,

AKŞİN, Sina (Ed.) Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye (1908-1980), Cem Yayınevi, 7. Basım, İstanbul, Ekim 2002

AKŞİN, Sina, Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi, İmaj Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, 1998

AKŞİN, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2007

ALPER, Emin, “Bülent Ecevit”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, İletişim Yayınları, c.8, 1. Baskı, İstanbul, 2007

Ankara Murat İnsan Kaynakları Merkezi, Hukuk Ders Notları, Murak Açıköğretim Yayıncılık, Ankara, 2006

AYDEMİR, Şevket Süreyya, İkinci Adam I, Remzi Kitabevi ,1999

AYDEMİŞ, Şevket Süreyya, Menderes’in Dramı, Remzi Kitabevi, 10. Baskı, İstanbul, Ocak 2007

ATAOĞLU, Ergün, Adnan Menderes Bir Başbakanın Trajik Sonu, Nokta Kitap, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2008

ATEŞ Toktamış, Biz Devrimi Çok Seviyoruz, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Haziran 2004

BAYAR, Celal, Kayseri Cezaevi Günlüğü, YKY Yayınları, hazırlayan: Yücel A. Demirel, 1. Baskı İstanbul, Ocak 1999

BİLA, Hikmet, CHP 1919-1999, Doğan Kitap, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1999

BİLDİRİCİ, Faruk, Hanedanın Son Prensi, Ümit Yayıncılık, 5. Baskı, Ankara, Ocak 2003

134 BİLDİRİCİ, Faruk, Gizli Kulaklar Ülkesi, İletişim Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2001

BİLDİRİCİ, Faruk, Maskeli Leydi Tekmili Birden Tansu Çiller, Ümit Yayıncılık, 14. Baskı, Ankara, Ağustos 1998

BİLGEHAN, Gülsün, Mevhibe I, Bilgi Yayınevi, 3. Baskı, Ankara, Haziran 1995

BİLMEZ, Burhanettin, Galip Hoca Komitacı Celal Bayar, Art Basım Yay, 2. Baskı, 2008

BORA, Tanıl, Murat GÜLTEKİNGİL (Ed), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol, İletişim Yayınları, c.6, 1. Baskı, İstanbul, 2004

BORA, Tanıl, Murat GÜLTEKİNGİL (Ed), Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce Sol, İletişim Yayınları, c.8, 1. Baskı, İstanbul, 2007

ÇALIŞLAR, Oral, Liderler Hapishanesi 12 Eylül Günlükleri, Güncel Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2008

ÇARKOĞLU, Ali ve Binnaz TOPRAK, Değişen Türkiye’de Din, Toplum ve Siyaset, TESEV Yayınları, İstanbul, Kasım 2006

ÇAYLAK, Adem, Cihat GÖKTEPE, Mehmet DİKKAYA, Hüsnü KAPU (Ed), Osmanlı’dan İkibinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi, Savaş Yayınevi, 1. Baskı, Ankara Nisan 2009

ÇEÇEN, Anıl, Atatürk ve Cumhuriyet, İmge Kitabevi, 5. Baskı, Ankara, Şubat 2003

ÇETİN, Bilal, Türk Siyasetinde Bir Kasımpaşalı, Gündem Yayınları, İstanbul, Ocak 2003,

ÇÖLAŞAN, Emin, Ah Refah Vah Refah, Ümit Yayıncılık, 4. Baskı, Ankara, Nisan 1998

DİNÇERLER, Vehbi, Özalcılık, Ed:Uğur GÜZEL, Emre Yayınları, İstanbul, Mayıs 2008

DÜNDAR, Can, Gölgedekiler, İmge Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, Ocak 1996

DÜNDAR, Can ve Bülent ÇAPLI, İsmet Paşa Her Devir Bir Hayat, İmge Kitabevi, 3.Baskı, Ankara, Şubat 2007

ERDEN, Ali Fuat, İsmet İnönü, Bilgi Yayınevi, İkinci Basım, Ankara, Ekim 1999

135 ERDOĞAN, Mustafa, Liberal Toplum Liberal Siyaset, Siyasal Kitapevi, 1. Baskı, 1992, Ankara

ERDOĞAN, Mustafa, 28 Şubat Süreci, Yeni Türkiye Yayınları, Anakra, 1999

ERGİN, Mehmet, Dünden Bugüne Necmettin Erbakan, Akis Kitap, 2006, İstanbul

ERİM, Nihat, 12 Mart Anıları, YKY Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Nisan 2007

FİNCANCIOĞLU, Yurdakul, Demirel Demokrasinin Duraklama Yılları, Büke Yayınları, 1. Basım, İstanbul, Nisan 2000

GEVGİLİLİ, Ali, Türkiye’de 1971 Rejimi, Milliyet Yayınları, Nisan 1973,

GÖKÇE, Orhan, N. Ata ATABEY, Gülise GÖKÇE, Ali ŞAHİN, Davranış Bilimleri Ders Notları, Dizgi Ofset, 2. Baskı, Konya 2003

GÖZÜBÜYÜK, Şeref, Anayasa Hukuku, Turhan Kİtabevi, 11. Baskı, Ankara, 2003

GÖZÜBÜYÜK, Şeref, Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, 18. Baskı, Ankara, Eylül 2003

GÜNER, Engin, Özal’lı Yıllarım, Babıali Kültür Yayıncılığı, 1. Baskı, İstanbul, Aralık 2000

GÜL, Teoman, Türk Siyasal Hayatında Recep Peker, .T.C Kültür Bakanlığı Yayınları, 1. Baskı, Ankara, 1998

GÜR, Kader; Esaretten Zirveye, İstanbul, MDS Yayınları, 1. Baskı, 2003

HENZE, Paul B., Türkiye ve Atatürk’ün Mirası, çev. Orhan AZİZOĞLU, Kömen Yayınları, 1. Baskı, Ocak 2003

IŞIK , Fikret, Hukuk Kamu Yönetimi, Nobel Yayınları, 1. Baskı, Ankara, Ocak 2004

İNÖNÜ, İsmet, İsmet İnönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, 2. basım, Ankara, Kasım 2006

KALAYCIOĞLU Ersin, Ali Yaşar SARIBAY (Ed.), Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme, Alfa Yayım, İstanbul, Ocak 2000

KARPAT, Kemal H., Türk Demokrasi Tarihi Sosyal, Ekonomik, KültürelTemeller, Afa Yayıncılık, İstanbul, 1996

136 KAZDAĞLI, Celal, Demirel’in Liderlik Sırları, Beyaz Yayınları, İstanbul, Aralık 1999

KISAKÜREK, Necip Fazıl, Benim Gözümde Menderes, Büyük Doğu Yayınları, 5.Baskı, İstanbul, Eylül 2002

KOCABAŞ, Süleyman, Bir Kuşağı Dramı 1960-1980, Vatan Yayınları, İstanbul, 2004

KÜÇÜK, Adnan, Selahaddin BAKAN, Ahmet KARADAĞ, 21. Yüzyılın Eşiğinde Türkiye’de Siyasal Hayat, Aktüel Yay. 1. Baskı, C. 1, İstanbul, Ağustos 2005

MUMCU, Uğur, Büyüklerimiz, Um:ag Vakfı Yayınları, 30. Baskı, Ankara, Mayıs 1997

ÖNGİDER, Seyfi, Çankaya’nın Bütün Adamları, Aykırı Yayıncılık, Ekim 2006, İstanbul

ÖZTEKİN, Ali, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, 3. Baskı, Ankara, 2001

SARAÇOĞLU, Yılmaz, Şükrü Saraçoğlu ve Dönemi, Gelişim Yayıncılık, Haziran 2000

SARIBAY Ali Yaşar ve Süleyman Seyfi ÖĞÜN, Politikbilim, Alfa Basım Yayım, İstanbul, 1999

SELEK, Sabahattin; İnönü Hatıralar I, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1992

SİTEMBÖLÜKBAŞI, Şaban, Parti Seçmenlerinin Siyasal Yönelimlerine Etki Eden Sosyoekonomik Faktörler, Nobel Yayın Dağıtım, İstanbul, 2001

SÜTER, Şakir, Beyaz Elbiseli Kadın, Fast Yayıncılık, İstanbul, Aralık 2002

ŞENŞEKERCİ, Erkan, Türk Devriminde Celal Bayar, (1918-1960), Alfa Yay, I. Baskı, İstanbul, Nisan 2000,

ÖZGÜVEN, Muharrem, Demirel ve Dünya, Pres Matbaacılık, Ankara

TALAS, Cahit, Türkiye’nin Açıklamalı Siyasi Politika Tarihi, Bilgi Yayınevi, 1. Baskı, Ankara, Şubat 1992

TANÖR, Bülent, Korkut BORATAV, Sina AKŞİN, Türkiye Tarihi Bugünkü Türkiye, Cem yayınevi, İstanbul, Şubat 2000

TANÖR, Bülent, Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY Yayınları, 10.baskı, İstanbul 2001

137

TANSEL, Selahattin, 27 Mayıs İnkılabını Hazırlayana Sebepler, İstanbul 1960

TEKİN, Yusuf, Çağatay OKUTAN, Türk Siyasal Hayatı, Orion Kitabevi, 1. Baskı, Ankara

TOKATLI, Orhan, Kaybolan Yıllar 1961/1973, Doğan Kitapçılık, 1. Baskı, Aralık 2000

TOSUN, Kemal, İşletme Yönetimi, Savaş Yayınları, Ankara, 1992

UĞUR, Necdet, İsmet İnönü, Yapı Kredi Yay, I. Baskı, İstanbul, Şubat 1995

ÜLKÜ, İrfan, Ali HASANOV, Süleyman Demirel, Mega Basım, İstanbul, Kasım 1999

YEŞİLYURT, Süleyman, Türkiye’nin Başbakanları, Kültür Sanat Yayınları, 1 Baskı, Ankara, Kasım 2006

YEŞİLYURT, Süleyman, Asrın Başbakanı ve İz Bırakan Aşklar, Kültür Sanat Yayınları, Ankara, Mayıs 2005

YETKİN, Çetin, Türkiye’de Tek Parti Yönetimi (1930-1945), Altın Kitaplar Yay, 1983 İstanbul

YILDIZ, Nuran, Liderler, İmajlar, Medya, Phoenix Yay, Ankara, Eylül 2002

YILMAZ, Ensar, Çankaya Savaşları, 1. Baskı, İstanbul, Ocak 2007

YILMAZ, Turan, Tayyip, Kasımpaşa’dan Siyasetin Ön Saflarına, Ümit Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, Haziran 2001

TEZLER

ARKLAN, Ümit, Siyasal Liderlikte Karizma Olgusu:Recep Tayyip Erdoğan Örneğinde Teorik ve Uygulamalı Bir Çalışma, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Konya, 2004

BAYKAL, Dilek, Örgütlerde Liderlik ve İşçi Sendikaları Yöneticilerinin Liderlik Tarzlarına İlişkin Bir Araştırma, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1994

BEGEÇ, Suat, Modern Liderlik Yaklaşımları ve Uygulaması, Gebze İleri teknoloji Ens., Mühendislik ve Fen Bilimleri Ens., Gebze, 1999

138

DURMUŞ, Eren, “Kadın ve Erkek Yöneticilerin Liderlik Davranışları Arasındaki Farklılıklar: Türkiye’de Seçilmiş Bir Grup Yönetici Üzerine Bir Araştırma” Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Antalya, 2001

ERDOĞAN, Hasan, Turgut Özal Döneminde Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri, Süleyman Demirel Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2003

EŞTÜRK, Özlem, Türkiye’de Liberalizm: 1983-1989 Turgut Özal Dönemi”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens.,Yüksek Lisans Tezi, Hatay, 2006

FIRAT, Kara, Türk Siyasal Yaşamında Cemal Gürsel, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006

GÜRSOY, Ali, Liderlikte Duygusal Zeka (Liderlik Özellikleri ile Duygusal Zekalı Liderlere Ulaşılması), Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Manisa, 2005

KANDIR, Mehmet, Tek Partili Dönemden Çok Partili Döneme Geçiş, Demokrat Partinin Kuruluşu ve Konya Basınındaki Yankıları, S.Ü.Doktora Tezi, Konya, 1996

KAYA, Nihal Burcu, Siyasi Açıdan I. Ve II. Celal Bayar Hükümetleri (1937- 1939), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006

KIDIŞ, Osman, Atatürk Döneminde Recep Peker, İnönü Üniversitesi, Lisans Tezi, Malatya, 2006

MUTLU, Sevda, Devlet Adamı Kimliği ile İsmet İnönü’nün Düşünce Uygulamalarının Değerlendirilmesi, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Doktora Tezi, Sivas, Şubat 2007

ÖCAL, Zeliha Özlem, Siyasi Açıdan ı. Ve ıı. Refik Saydam Hükümetleri, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006

ÖĞRETİCİ, Ramazan, Katılımcı Liderlik ve Katılımcı Liderlik Uygulamalarına İlişkin Bir Araştırma, Dumlupınar Üniv., Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Kütahya, 2006

ÖZGEN, İhsan Fuat, Cumhuriyet Dönemi’nde Celal Bayar’ın Siyasi ve İktisadi Faaliyetleri (1923-27 Mayıs 1960), Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Ens., Doktora Tezi, İstanbul, 2007

ÖZGENÇ, İnci Örkün, İmajın Oluşumu ve Değişiminde Basının Etkileri: Bülent Ecevit Örneği, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006

139

ÖZTÜRK, Fatih, Hasan Saka, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens.,Yüksek Lisans Tezi, Konya, 2006

PEKER Bayram, İsmet İnönü’nün Başbakanlık Dönemi, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Malatya, 2005

TUNA, Sevil, Siyasi Açıdan I. ve II. Hasan Saka Hükümetleri (1947-1949), Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2006

TUNALI, Ayper, Kadın Kamu Yöneticilerinin Liderlik Özellikleri, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Edirne, Eylül 2006

Ayşe Aslı YILDIRIM, Siyasal İletişim Sürecinde Hitabet Sanatının Kullanılmasının Liderin Başarısına Etkisi: Recep Tayyip Erdoğan Örneği, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens., Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008

YÜCEBALKAN, Benan, Postmodern Yönelimli Sanal Organizasyonlarda Liderlik Konsepti, Kocaeli Üni. Sosyal Bilimler Ens., Doktora Tezi, Kocaeli, 2003

MAKALELER

AKGÜN, Birol, Türkiye’de Merkez Sağ Siyaset Geleneği ve Ak Parti, Ed: Muhafazakar Düşünce Dergisi, Yıl: 3, Sayı 9-10, Yaz-Güz 2006

Coşkun Can AKTAN, “Turgut Özal’ın Değişim Modeli ve Değişime Karşı Direnen Güçlerin Tahlili”, Türkiye Günlüğü Dergisi, S. 40, Mayıs-Haziran, 1996

ALICI, Devrim, “Bir Eğitim Devrimcisi: Mustafa Necati”, Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, C. 4, Sayı 1, Haziran 2008

AVCI, Cemal, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 19, c: VII, Kasım 1990

AYAN, Sezer, “Siyasi Yapılanma Sürecinde 1961 ve 1982 Anayasası”, Cumhuriyet Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C. 8, Sayı 2, 2007

Başbakan Yıldırım Akbulut’un Konuşmaları, 1.1.1990-30.06.1990, Başbakanlık Basın Merkezi

BENHÜR, Çağatay, 14 Mayıs 1950 Genel Seçimlerinde CHP ve DP’nin Seçim Kampanyalarının Ana Hatları, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, Sayı: 17, 2007

BOZKIR, Gürcan, “Türk Siyasal Hayatında Cumhuriyetçi Güven Partisi”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, VI/15, Güz 2007

140

BOZKIR, Gürcan “Cumhuriyet Halk Partisi, Bülent Ecevit ve Ortanın Solu”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırma Dergisi, C.4, Sayı. 11, 2004-2005, s. 234

ERDOĞAN, Mustafa, “Türkiye’de Siyasal Sistem ve Demokrasi”, Cumhuriyet Ansiklopedisi

EROĞLU, Cem, “1982 Anayasa Düzeninde Cumhurbaşkanlığı”, 1982 Anayasası’nın 25Yılı: Bir Geçici Bilanço ve Perspektifler Sempozyumu, İstanbul, Kasım 2007

“Ferit MELEN ile HER ŞEY Üzerine” Maliye Yazıları Dergisi, sayı 13., Haziran / Ağustos 1988

FRİEDRİCH, Carl J., “Siyasi Liderlik ve Karizmatik İktidar Meselesi”, çev. Metin Kıratlı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: XVI, No.2.

HAYTOĞLU, Ercan, “Türkiye’de Demokratikleşme Süreci ve 1945'te Çok Partili Siyasi Hayata Geçişin Nedenleri (1908-1945)”, PAÜ. Eğitim Fak. Dergisi, sayı: 3, 1997

MUTLU, Sevda, “İsmet İnönü ve İttihat ve Terakki Fırkası”, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C: 30, No: 2, Aralık 2006

ÖZKAN, M. Selçuk, Abidin TEMİZER, “ İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Türkiye’de Karaborsacılık”, Uluslar Arası Sosyal Araştırmalar Dergisi, C. 2, Sayı 9, 2009

PERİNÇEK, Doğu, Teknokrasi Meselesine Genel Bir Bakış, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 22, Sayı: 1, 1966

YAPICI, Mehmet, “Eğitimli Birey Demokratik Birey İlişkisi”, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, C. 4, Sayı 3, Eylül 2004

YİĞİT, Rana, “İyi Bir Lider Olmanın Yolları”, Cumhuriyet Üniversitesi, Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 6(1), 2002

Zafer Dergisi, “Adnan Menderes'in Son Mektubu” S. 238, Ekim 1996, s. 14

İNÖNÜ, İsmet, “Yeni Bir Hizmet Unsuru”, Hürriyet, 1 Mayıs 1948

WEB TABANLI KAYNAKLAR

BARLAS, Mehmet, “Ekonomi Güçlüyse Silahlı Kuvvetler de Güçlüdür”, http://www.medyatext.com.tr/V1/Pg/ColumnDetail/ColID/8485, (2008)

141 CAN, Eyüp, “Erdoğan’ın Değişmeyen Liderlik Anlayışı” http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12513729.asp, (19 Eylül 2009)

ÇETİNKAYA, Bayram Ali, “ Tek Partili Dönemin “İslamcı” Başbakanı: M. Şemsettin Günaltay”, http://www.cumhuriyet.edu.tr/edergi/makale/243.pdf

Menderes ÇINAR, “Lider Merkezli Siyaset”, http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=7629, (02.05.2008)

DERELİ, Esen, “Siyasal Liderlik: Özellikle Siyasal Liderliğin Yapısı ve Siyasal Liderlikte Kişisel Karakteristiklerin Etkisi Yönünden Bir Değerlendirme, http://iibf.kocaeli.edu.tr/ceko/armaganlar/nusretekin/5/04.pdf, (25 Temmuz 2006)

EROĞLU, Mustafa, “Nihat Erim’in Ağzından 12 Mart”, http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=6501, (22.06.2007)

GÜVEN, Ali Murat, “Menderes’in Mucizevî Kurtuluşu”, http://yenisafak.com.tr/arsiv/2006/subat/20/zaman.html, (20 Şubat 2006)

GÜZEL, Hasan Celal “Zavallı Mesut Onbaşı”, http://www.radikal.com.tr, (20.06.2008)

MERCAN, Faruk, “Toprak Beyliğinden Liderliğe”, http://arsiv.zaman.com.tr/2001/02/08/odosya/menderes.htm, (14 Mayıs 1998)

OKTAY, Ercan, Hasan GÜL, “Çalışanların Duygusal Bağlılıklarının Sağlanmasında Conger ve Kanungo’nun Karizmatik Lider Özelliklerinin Etkileri Üzerine Karaman ve Aksaray Emniyet Müdürlüklerinde Yağılan Bir Araştırma”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/Ercan%20Oktay%20- %20Hasan%20G%C3%9CL/403-428.pdf

ÖZÇELİK, Sevgi, “Karaoğlan Efsanesi” http://dosyalar.hurriyet.com.tr/ecevit/karaoglan.asp, (2002)

ÖZKÖK, Ertuğrul, “Bir dönemin Perde Arkası Trafiği” http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/12311704.asp?yazarid=10, (20 Ağustos 2009)

ÖZKÖYLÜ, Göksel, “Kasımpaşalı Tayyip, Nasıl Tayyip Erdoğan Oldu?”, http://dosyalar.hurriyet.com.tr/tayyiperdogan/tayyip.asp, (17.11.2007)

SİLAHLI, Jibid, Ferhat VASSETİ, Duygu ÇOL, Nagihan VELİOĞLU, “Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül Olayları”, http://mimoza.marmara.edu.tr/~mtekce/eco272/67eylul.pdf

142 SUNAY, Cengiz, “Türk Siyasetinde Merkez-Çevre İlişkilerinin Gizli Kronolojisi – I”, http://www.yerelsiyaset.com/pdf/nisan2008/13.pdf, (18 Nisan 2008)

ŞAHİN, Atacan, “Türkiye’nin Çok Partili Hayata Geçiş Sürecinde Seçimler ver Seçmen Davranışları”, http://www.siyasaliletisim.org/pdf/1946secimleri.pdf

TAMER, Meral, “Hayatımın Ecevit’le Değişen Akışı”, http://www.milliyet.com.tr. (07.11.2006)

TORUK, İbrahim, “Türkiye’de 1990-2000 Yılları Arasında SosyoEkonomik Ortamın ve Kültürel Hayatın Reklamlar Üzerinden Temsili”, http://www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sos_mak/makaleler/%C4%B0brahim%20T ORUK/493-508.pdf

UYAR, Hakkı, “Tek Parti Döneminde Denizli’de Siyasal Hayat”, s. 18 http://kisi.deu.edu.tr/hakki.uyar/23.pdf

YAVUZ, Edip Ali, İsmail İçer “Tansu Çiller, Başkanlığa Ağlayarak Veda Etti” http://arsiv.zaman.com.tr/2002/12/15/politika/butun.htm#zaman,, (15.12.2002)

Ahmet Mesut Yılmaz ve Güneş Taner Kararı, s. 164, http://www.anayasa.gov.tr/images/loaded/pdf_dosyalari/02-y%C4%B1lmaz- taner_05_02.pdf, (23.06.2006)

“28 Şubat`ın Sürpriz Çocuğu: Ak Parti”, http://www.tumgazeteler.com/?a=4440967, (19.12.2008)

“Erbakan’ın 11 Ay Ev Hapsi Kesinleşti” http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/441619.asp, (04 Nisan 2008)

“367 Bulunamadı”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/407295.asp, (07.05.2007)

“Yemin Eden Gül Resmen Cumhurbaşkanı”, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/418499.asp, (03.09.2007)

http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_ba%C5%9Fbakan (14 Mayıs 2009)

http://www.basbakanlik.gov.tr/sour.ce/index.asp?wpg=tarihce (2005)

http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/ismet_inonu/

http://www.msb.gov.tr/anasayfa/html/Bakanlar/BakanPotre/AFOkyarB.htm, (2007)

http://kisi.deu.edu.tr/hakki.uyar/23.pdf

143 http://www.odtu.edu.tr/50yil/1960.php (2.2.2006)

http://tr.wikipedia.org/wiki/Adnan_Menderes, (4 Eylül 2009)

http://www.msb.mil.tr/anasayfa/html/Bakanlar/BakanPotre/AMenderesB.ht, 18.06.2009

http://tr.wikipedia.org/wiki/Cemal_G%C3%BCrsel

http://tr.wikipedia.org/wiki/Emin_Fahrettin_%C3%96zdilek, (23 Eylül 2009)

http://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCleyman_Demirel, (23 Eylül 2009)

http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/1269/unite07.pdf, (2008)

http://www.ozgurlukdergisi.org/index.php?option=com_content&task=view& id=174&Itemid=31, (1987)

http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2006/11/061106_ecevitnew.shtml, (06.Kasım 2006)

http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/390293.asp, (09. Kasım 2006)

http://www.kenthaber.com/dogu-anadolu/malatya/Kimdir/iz-birakan/turgut- ozal, 15.07.2009

http://www.belgenet.com/parti/mnp.html, (20 Temmuz 2001)

http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskani/, (14.05.2009)

http://rte.gen.tr/basbakan-ozgecmis_313.html, (2009)

http://ansiklopedi.bibilgi.com/yeni-liderlik- anlay%C4%B1%C5%9F%C4%B1, (2009)

144 T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Özgeçmiş Adı Soyadı: Burcu Saracoglu Doğum Yeri: Ankara Doğum Tarihi: 21.06.1983 Medeni Durumu: Bekar Öğrenim Durumu Derece Okulun Adı Program Yer Yıl İlköğretim Etlik İlköğretim Ankara 1994 Ortaöğretim Etlik İlköğretim Ankara 1997 Lise İncirli Süper Eşit Ağırlık Ankara 2001 Lisesi Lisans Selçuk Kamu Konya 2006 Üniversitesi Yönetimi Yüksek Lisans Selçuk Kamu Konya Üniversitesi Yönetimi Ana Bilimdalı Becerileri: Blog yazmak, İnternet, Güncel dergiler okumak, Yaylı enstrümanlarla ilgilenmek İlgi Alanları: İnternet, Sinema İş Deneyimi: Avivasa Emeklilik ve Hayat Aldığı Ödüller: Hakkımda bilgi Avivasa Emeklilik ve Hayat Eğitim Uzamanı: Zafer almak için MAŞALACI-05334920605 önerebileceğim Akbank Müdür: Selçuk BATMAZ: 05324310968 şahıslar: Tel: 0533 6279766 E-Posta: cumcum66 (at) gmail.com Adres Yayla Mah. Bağcı Cad. 68/22 Etlik/Ankara

145