OSMANLI TOPLUMUNDA TASAVVUF VE Sufiler

Total Page:16

File Type:pdf, Size:1020Kb

OSMANLI TOPLUMUNDA TASAVVUF VE Sufiler ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYINLARI XXX. Dizi - Sayı 31 OSMANLI_TOPLUMUNDA • TASAVVUF VE SUFiLER Kaynaklar - Doktrin - Ayin ve Erkan - Tarikatlar - Edebiyat - Mimari - İkonografi - Modernizm 2. Baskı Hazırlayan Ahmet Yaşar OCAK r-: TÜRK TARİH KURUMU ANKARA,2014 DEVİR NAZARİYESİ VE OSMANLI TASAVVUF EDEBİYATINDA DEVRİYYELER ABDULLAH UÇMAN Türk halle edebiyatının bir bölümünü meydana getiren tekke ede­ biyatı veya daha doğru bir ifadeyle söylersek tasavvufi muhtevalı şiir türleri arasında görülen ve doğrudan doğruya "Vahdet-i vücud" fel­ sefesini benimsemiş mutasavvıflarca muteber sayılan "devir" anlayı­ şına uygun olarak, daha çok Alevi-Bektaşi zümresi ile Melam.ı-meşrep bir kısım şairler tarafından kaleme alınan manzumelere devriyye adı 1 veril.mektedir • İslam tasavvufunda "Vahdet-i vücud"2 anlayışını benimseyen mutasavvıflarca Allah, ''Vücud-ı mutlak" olarak kabul edilmekte; buna göre kainatta mevcut bütün varlıklar Cenab -ı Hakkın isim ve sıfatl arı­ nın değişik şekillerde tecellileri olarak görülmektedir. Su nasıl boğar, ateş yakarsa, mutlak varlığın zatının gereği de zuhur etmek, görün• mek, yani ortaya çıkmakt:ır3. Hatta bu konuda mutasavvıfların büyük bir kısmı hadis-i kudsi olarak kabul ettikleri şu ibareyi sık sık zikreder­ ler: "Küntü kenzen mahfiyyen fe ahbebtü en u'refe fe halaktü'l-hall<a 4 li u'refe" • 'Rıza Tevfik, "Devriyyeler'', Peyôm-ı Edebi, nr. 25, 10 Mart 1330/25 Mart 1914; Fuad KöprülU, Tıirk Edebiyatmda ilk Mıııasawıjlar; 2.b. Ankara 1963, s. 275; AbdOJbak.i Gölpıoarlı, Alevi-Be!.1aşi Nefesleri, lstanbul 1963, s. 70-71; Agah Sun Levend, "Halit ve Tasavvufi Halle Edebiyatı", Tiirk Dili (Halle Edebiyatı Özel Sayısı), c. XIX, sayı 207, Aral ık 1968, s. 184. 2 "Vahdet-i vücud" meselesi için bk. Mahir iz, Tasawuf', İstanbul 1969, s. 207-221; Abdülbaki Gölpınarlı, 100 Sanıda Tasawııf. 2.b., lsıaobul 1985, s. 57-60; Musıafa Kara, Tasawuf\•e Tarikatlar Tarihi, isıaobul 1985, s. 313-346; Mustafa Tahralı, "Fusüsü'l-lıikem Şerhi ve Vahdet-i Vücüd lleAJalcalı Bazı Meseleler'', Alımed Avni Konuk, FıısCısıı'l-Hikem Tercı1me ve Şerhi, (Haz. Mustafa Tahralı-Selçuk Eraydın) c.l, İstanbul 1987, s. XXIX-LXIV; İsmail Fenni Ertuğrul, Valıder-i Vücüd ve İbn Arabi (baz. Mustafa Kara), isııınbul 1991. 3 Rıza Tevfik, "Devriyyeler'', Peyônı - ı Edebi, nr. 25, 1O Mart 1330; aynı yazı için bk. Rıza Tevjik'in Tekke ve Halk Edebiyatı İle İlgili Makaleleri (baz. Abdullah Uçman), Ankara 1982, s. 84-94. 'Muteber hadis kitaplarında yer almayan bu ibareyi Rıza Tevfik, "Ben bir gizli define idim, öyle arzu ettim ki bilineyim ve balkı yarattım ki, onlar vasıtasıyla ma'ruf olayını!" (a.g.e .. s. 87) şeklinde aç ıklarken ; son devir mutasavvıOarından Osman Kemali Efendi (öl. 8 Ocak 1954) ise şöyle çevirir. "Ben bir gizli hazine idim, ben beni bilmeği sevdim ve makam-ı ilimde bilinmek için balkı izhar ettim; ta ki ben beni bileyim!" (Osman Kemali Ozan, Aşk Sızmtılan, İstanb ul 1977, s. 30). Manası doğru olmakla beraber bu ifadenin İbn Teyroiyc, Zerkeşi ve Askııliini tarafından hadis olmadığı belirtilmiştir. Meali, Devir Nazariyesi ve Osmanlı Tasavvuf.=-~~biyatında Devriyye~er. ı -5 75 · · · Mutasavvıflara göre yeryüzündeki bütün varlıklar tek tek Cenab-ı Hakk'ın bir sıfatına, insan ise "eşref-i mahlükat" olarak yaratıldığın­ dan dolayı mutlak varlığın bütün isim ve sıfatlarına, yani bir bakıma doğrudan doğruya zatına mazhardır. Ancak Cenab-ı Hakk'ın sıfatları insan şeklinde tecelli etmeden önce, basitten mükemmele doğru bir sıra takip eder ve kainatta mevcut bütün varlıklardan süzülüp geçerek derece derece insana doğru gelir. İnsan ise, insan suretinde bu §.leme gelmeden önce maddi olarak "ata (baba) belinde" ve "ana rahminde" bir parça sudan (meni) ibarettir. Ana ve babanın vücudundaki o su ise, onların yeyip içtikleri madenlerden meydana gelmiştir. Şu halde var­ lık olarak insan meni haline gelmeden önce, maddi bakımdan kainatta dağınık bir halde durmakta, her zerresi ayrı bir varlıkta bulunmak­ tadır5. İnsan da bu yüzden bütün kainatın hulasası, yani §.lem.in özü (Zübde-i §.lem) kabul edilmiştir6 • İşte, mutlak varhğın sıfatlarının kai­ nattaki bütün varlıklardan süzülüp en sonunda insan kisvesine bürü• nerek tecelli etmesi görüşüne tasavvufta "devir" nazariyesi; mutlak varlıktan insanın vücut bulmasına, insandan da "hakikat-ı insaniye"ye ulaşarak "insan-ı kamil" suretinde tekrar aslına dönüşe kadar süren devi/hadisesini anlatan manzumelere de tekke edebiyatında devriyye denmektedir. Burada bahsedilen devir veya dönüp dolaşıp tekrar başlangıç nok­ tasına geliş hadisesi mutasavvıflar tarafından 360 derecelik bir daireye benzetilmiş ve ilahi nurun vücud-ı mutlaktan çıkıp kfilnata inmesi; cansızlar, nebat ve hayvanlara, oradan da insanın vücut bulmasına Allah Teii.la'nm "lns ve cinni beni bilmeleri içio yarattım!" (ZAriyıiı, 56) iiyeı-i cclilcsinden alınmıştır (bk. Ahmet Serdardoğlu, Usıil-i Hadis ve Mevzuii ı-ı Aliyyıi '/-köri Terı:çemesi, Ankara 1966, s. 92). Rıza Tevfik de başka bir makalesinde, ıarih boyunca çeşitli münakaşalara sebep olan bu süzün, Bursalı lsmail Hakkı'nın Hazarôt-ı Hams"ıııa atıfta bulunarak, ebiidis-i Davudiye'den olduğunu belirtir (bk. "Ziit-ı Hak", Ceride-i SiıfiJ,•e, nr. 102, 6 Aj;'Ustos 1914, s. 104). ı AbdOlbiiki Gölpınarlı, Mevlii.ııa'nın bu daimi yaradılışı ve oluşu anlatırken, "Cihao başka bir cihan doğurur, mahşer başka bir mahşer meydana çıkanr. Kıyameıe dek bu kıyameti anlatsam gene bitmez!" sözlerini naklettikten sorua, "Toprağın suyu içtiğini, otlar bitirdiğini, otlan bayvanlan yediğini, bayvanlann insana gıda olduğunu, insanı, gene !oprağın yediğini, bu alemin boyuna değişip durduğu"ou aolaıtığını belirtir (bk. 100 Sanıda Tasavvuf; s. 59-60). 6 Şeyh Galip şu ölümsiiz mısrasıyla şöyle dile getirir: Hoşça bak z5tına kim :zübde-i alemsin sen Metdüm-i dide-i ek-viiıı olao ademsin sen Buradaki "z51'' kelimesinin "insan - ı kfuııil" anlamında farklı bir yorumu için bk. Hilmi Yavuz, "Hakça Bak Zıitına ya da Epiınelesthai Seauıou: Bir Arkeoloji Denemesi", Şeylı Galip Kitabı, İstanbul 1995, s. 59-70. 576 1 AbduUah Uçmıın kadar geçen süreyi kapsayan 180 derecelik kısma "kavs-i nüzul" (iniş yayı); dünyadan, yani süfli kabul edilen bu alemden tekrar yüce var­ lığa (vücud-ı mutlak) ulaşıncaya kadar geçen zamana da "kavs-i urO.c" (çıkış yayı) adı verilınektedir7 • Devir nazariyesine göre maddi haleme intikal eden ilalıi nur, önce cansızlar aleminde (alem-i cemadat) tecelli ed.er, daha sonra sırasıyla nebat (alem-i nebatat), hayvan (alem-i hay­ vanat), en sonunda da insan şeklinde vücut bulur. Ancak bu oluşum, biyolojik manada bir değişme veya tekamül değildir. İnsan ise, insan olarak bu aleme geldikten sonra gayret, çaba ve kabiliyetine göre "insan-ı kamil" haline yükselebileceği gibi, "kutb" bile olabilmektedir. Kutb, insanın dünya hayatında iken varabileceği en son nokta (zirve) kabul edilmiştir'l. Böylece en sonunda insan ve insan-ı kamil şeklinde tecelli eden ilalıi nür "visal-i Hakk"a ermek suretiyle tekrar başlan­ gıç noktasına, yani aslına dönmüş olur ki, tasavvufta buna "ahadiyet" makamı da denmektedir. İslam dünyasında devir nazariyesinin ortaya çıkışında, ilk defa İhvan-ı Safa'nın (945-985), daha sonra aynı görüşü benimseyip sür• düren İbn Miskeveyh'fu. (öl. 1030) ortaya attığı bir tür tekamül anla­ 9 yışının etkisi olduğu ileri sürülmektedir • Vahdet-i vücud anlayışını şekillendiren Muhiddin İbn Arabi başta olmak üzere, aynı yolu izle­ yen Sadreddin-i Konevi, Mevlana Celaleddin-i Rfuni, Feyzi-i Hindi, İbn Y§min, Yunus Emre ve Niyazi-i Mısri başta olmak üzere pek çok mutasavvıf ve mutasavvıf-şair tarafından benimsenen devir nazari­ yesi, esasen "Biz Allah'tan geldik, yine O'na döneceğiz" (Bakara, 156) mealindeki ayet ile, "Her şey sonunda yine aslına döner" hadisinin ışığı altında açıklanmaya çalışılmıştır" 10. Anadolu'daki tasavvufi faaliyetler arasında ilk defa Niyazi-i Mısri (1617-1693), Risôle-i Devriyye adlı mensur eserinde ayrıntılarıyla ele 7 Erzurumlu İbrahim Hakkı, Ma 'rifemô111e. İstanbul 131 O, s. 30. ' Tasavvufta sii61er keneli derecelerini "talibin", 0 müridin", 0 silik.io", --sairin°, ut.ahirin", uvisılin" ve "kutb" olmak nzere yedi tabakaya ayırırlar. Eo yukıında kııtb bulunmaktadır. Her devirde balifetullah olan ve Allah tarafından maddi ve mıloevi aleme tasarruf kudreti verilmiş bulunan birisi vardır ki, buna "KutbU'l-aktab" decı.ir. Ondan sonra sırayla Uçler, yediler ve kırklar gelir. Bunların toplamı Uç yüz olup filemi mii.oeo idare etmeye memurdurlar (Bu tabir için aynca bk. Fuad Köprü!U, "Abdal", Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, c.I, İstanbul 1935, s. 24-27; F.de Jong, "Qotb", EP: Asaf Halet Çelebi, "Kutb", Eşrefoğlıı Divam, lstaobul 1944, s. 196-197; Süleyman Uludağ, Tasawııf Terimleri Sözlıiğii, İstanbul 1991, s. 299-300). ' Süleyman Uludağ, "Devir", TDVİ.A, IX, s. 231-232. ıo A.g.e., s. 232. Devir Nazariyesi ve Osmanlı Tasavvuf ıfdeİıiyatında Devriyyeler 5 7 7 alıp anJatb.ğı devir meselesini ayrıca bir daire çizmek suretiyle daha iyi açıklamaya çalışmış, ayru bilgileri ve daire şeklini Erzurumlu İbrahim Hakkı (1703-1780) da Ma'rifet-nô.me adlı ünlü eserinde hemen hemen aynen alıp tekrarlamıştır11 • Ancak Niyazi-i Mısri'nin (1618-1692) yazma halindeki risalesi yakın zamana kadar bilinmediği, İbrahim Hakkı'nın bir ansiklopedi mahiyetindeki ve defalarca basılan eseri ise çok daha g~niş bir çevre tarafından tanındığı için, devir konusundaki fikirler onun orijinal görüşleri olarak kabul edilmiş ve bu konudaki hemen bütün çalışmalarda Ma'rifet-nô.me'deld bölüm kaynak olarak gösterilıniştir12 • Niyazi-i mısri Risôle-i Devriyye'nin sonunda bu daire
Recommended publications
  • 1.Sınıf AKTS Bilgileri
    Dersin Dönemi: 1. Yarıyıl Dersin Kodu Dersin Adı T U K AKTS OZ101 Türk Dili I 2 0 2 2 Ders İçeriği: Türk Dili ve Edebiyatı ile ilgili konular DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyıl T+U Kredi AKTS Saat Türk Dili I OZ101 1 2+0 2 2 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Türkçe Dersin Seviyesi Lisans Dersin Türü Zorunlu Dersin Dr. Öğr. Üyesi Koordinatörü Dersi Verenler Dr. Öğr Dersin Yok Yardımcıları Bu dersin amacı öğrencilerin ana dilleri Türkçeyi düzgün ve kurallarına uygun olarak sözlü ve yazılı ifadede en etkin bir biçimde kullanmasına yardımcı olmaktır. Dil bilinci kazandırmanın yanı sıra ders, öğrencilere Dersin Amacı Türk edebiyatı hakkında bilgi vermeyi; edebi türlerden örneklerle öğrencinin metin analizi yapma, yorumlama ve eleştirel düşünme becerisini geliştirmeyi hedeflemektedir. Dersin İçeriği Türk Dili ve Edebiyatı ile ilgili konular Dersin Öğrenme Çıktıları DERS İÇERİĞİ Hafta Konular Ön Hazırlık Dil Hakkında Genel Bilgi Dil nedir, dilin doğuşu, dil ve 1 iletişim, dil ve düşünce, dil ve toplum, dil ve kültür. 2 Dil Bilgisi Ses Bilgisi 3 Dil Bilgisi Yazım Kuralları 4 Dil Bilgisi Noktalama İşaretleri 5 Dil Bilgisi Anlatım Bozuklukları Türkçe Kültürü “Türkçe Üzerine”, Alev Alatlı 6 “Değişen Türkçemiz” “Türkçe Sorunu”, Murat Belge Türkçe Kültürü “Türkçenin Geleceği”, Hayati Develi “Türkçenin Güncel Sorunları”, Prof. Dr. Cahit 7 KAVCAR “Türkçenin Güncel Sorunları”, Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın 8 ARA SINAV Hikâye Kültürü “Pandomima”, Sami Paşazade Sezai “Ecir ve Sabır”, Hüseyin 9 Rahmi Gürpınar “Ferhunde Kalfa”, Halit Ziya Uşaklıgil Hikâye
    [Show full text]
  • Bektaşi Demiş
    Bektaşi Demiş: ORTHODOX SUNNI, HETERODOX BEKTAŞİAND INCONGRUITY IN BEKTAŞİ FIKRALARI Jonas Svendsen, Studentnr 164165 Masteroppgave i religionsvitenskap Universitet i Bergen, våren 2012 1 Abstrakt Bektasjinene er en sufi-orden i Tyrkia. Bektasjiene har tradisjonelt sett skilt seg fra ortodokse retninger av sjia- og sunni islam på flere måter: ved at de ikke bryr seg mye om påbudene; sharia havner i bakgrunnen da det blir sett på som den mest primitive delen av religion; felles deltagelse av begge kjønn i bønn og ritual; konsum av alkohol; lære om syklisk tidsforståelse og reinkarnasjon; og ved å støtte opp under sekularisme. Denne oppgaven tar for seg en vitsetradisjon fra Tyrkia som bærer ordenens navn. Under det osmanske riket ble ordenen ble fordrevet fra Istanbul i 1826 i et blod oppgjør mellom Sultanen og janisarene. 100 år senere ble organisert sufisme og sufistisk overtro forbudt. Gjennom denne tidene har Bektasjiene utviklet en lære som inkluderer hemmelig medlemskap. Man kan ikke vite om noen er en bektasji eller ikke. Målet er å inkorporere religionsvitenskaplig perspektiver med humor teori for å belyse vitse tradisjonene. Vitsene, på en annen side kan fortelles av alle. På denne måten fungerer vitsene som et ”offentlig ansikt” for en gruppe som ellers er skjult. I utredning av vitsene er det forsøkt å vise hvordan henger sammen med historiske, kulturelle og sosiale omstendigheter for slik å vise hvordan religiøs identitet blir presentert. Et mål et å vise i hvilken kulturelle, sosiale og religiøse sammenhenger vitser og humor kan brukes til å forhandle identitet. Et av hovedargumentene i oppgaven er at bektasjivitsene representerer et alternativ image til islamsk konservaivisme i dagens Tyrkia og at de derfor burde ha en spesiell appell til liberale og sekulære tyrkere.
    [Show full text]
  • Salâh Birsel'in “Salâh Bey Tarihi” Serisi Olarak
    SALÂH BİRSEL’İN “SALÂH BEY TARİHİ” SERİSİ OLARAK YAYIMLANAN KİTAPLARINDA KÜLTÜR VE EDEBİYAT UNSURLARI Gamze AKPINAR (Yüksek Lisans Tezi) Eskişehir, 2017 SALÂH BİRSEL’İN “SALÂH BEY TARİHİ” SERİSİ OLARAK YAYIMLANAN KİTAPLARINDA KÜLTÜR VE EDEBİYAT UNSURLARI Gamze AKPINAR T.C. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı YÜKSEK LİSANS TEZİ Eskişehir, 2017 vi v vi ÖZET SALÂH BİRSEL’İN “SALÂH BEY TARİHİ” SERİSİ OLARAK YAYIMLANAN KİTAPLARINDA KÜLTÜR VE EDEBİYAT UNSURLARI AKPINAR, Gamze Yüksek Lisans-2017 Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Muharrem Dayanç “Salâh Bey Tarihi” Salâh Birsel tarafından yazılan beş ciltlik bir tarih kitabı serisi olarak bilinir. Ancak bu külliyat, deneme türünde eserleri içerdiğinden kronolojik bir tarih kitabı niteliği göstermez. Eserleri üzerinde çalışmalar yapılmış olan Salâh Birsel’in “Salâh Bey Tarihi” tek başına incelenmemiştir. Bu çalışmanın amacı “Salâh Bey Tarihi”ndeki kültür ve edebiyat dünyasının panoramasını ortaya çıkarmaktır. Bu amaçla eserlerdeki adı geçen edebî şahsiyetlerin hangi bağlamlarda ve hangi sıklıkta ele alındığına ve nerelerde bulunup kimlerle ilişkileri olduğuna bakılmıştır. Dolayısıyla çalışmanın birinci bölümünde yirmi, ikinci bölümünde ise on beş isim, hayat hikâyeleri ve eserleriyle ilgili bilgiler de verilerek kültür ve edebiyat dünyası açısından değerlendirilmiştir. Anahtar Kelimeler: Salâh Birsel, deneme, tarih, edebiyat. vii ABSTRACT CULTURE AND LITERATURE NOTES FROM “SALÂH BEY TARİHİ” SERIES OF SALÂH BİRSEL’S PUBLICATIONS Master degree 2017 Department of Turkish Language and Literature New Turkish Literature Section Advisor: Prof. Dr. Muharrem Dayanç "Salâh Bey Tarihi" is known a five-volume history book written by Salah Birsel. This corpus contains essays.
    [Show full text]
  • Âşik Sitki Baba Dîvani'nda Devriyeler
    İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ KÜLTÜR VE SANAT DERGİSİ İnönü University Journal of Culture and Art Cilt/Vol. 2 Sayı/No. 2 (2016): 13-33 ÂŞIK SITKI BABA DÎVANI’NDA DEVRİYELER Ramazan ÇİFTLİKÇİ1* 1: İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Sosyal Bilimler ve Türkçe Eğitimi Bölümü. Özet Dede Kargın aşiretine mensup Malatyalı bir ailenin çocuğu olarak Tarsus Yenice’de doğan ve ömrünün bir kısmını Harız’da (Gümüştepe/Merzifon) geçiren ve orada medfun bulunan Sıtkı Baba (1865-1928), XIX. yüzyıl sonlarında XX. yüzyıl başlarında yaşamış bir Bektaşî şairidir. Asıl adı Zeynelabidin olan şair, eserlerinde Sıtkı veya Pervane mahlasını kullanmıştır. Araştırmamızda Sıtkı Baba Divanı’nda bulunan dört devriyeden yola çıkılarak Sıtkı’nın devir anlayışı üzerinde durulacak ve seçilen metinler, şekil ve içerik açısından çözümlenecektir. Anahtar Kelimeler: Âşık Sıtkı Baba, Divan, Devriyeler DEVRİYELER IN THE ÂŞIK SITKI BABA DİVANI Abstract Born in Tarsus Yenice as a child of a Malatyan family belonging to the Dede Kargın tribe, Sıtkı Baba (1865-1928), who spent some of his life in Harız (Gümüştepe / Merzifon) XX century. Century Bektashi poet who lived in the early years. The poet, whose real name is Zeynelabidin, used the Sıtkı or Propagation in his works. In our research, the concept of Sıtkı's transfer will be emphasized by going out of four circles in Sıtkı Baba Divanı and selected texts will be analyzed in terms of form and content. Keywords: Âşık Sıtkı Baba, Divan, Devriyeler 1. Giriş: Deriye Sözcüğünün Kökeni, Anlamı ve Türk Edebiyatındaki Yeri Üzerine Devr (Devir), dönme, dolaşma, bir şeyin kendi mihveri üzerine hareketi anlamına gelmektedir. Varlıkların Hak’tan gelişini ve O’na dönüşünü açıklayan tasavvufi bir görüş (nazariye)’tür.
    [Show full text]
  • İpek TAŞDEMİR2
    Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963 www.asead.com KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA HİCİV LİTERATÜRÜ1 İpek TAŞDEMİR2 ÖZET Batı geleneğinde hiciv, genellikle çirkin yanlış ve gülünç âdetlerin ve olayların niteliğini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak algılanmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanı sıra sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatlarında ise hiciv, genellikle sosyal yönü olmayan daha çok gerçek kişilerin yerilmesine dayanan, şahsi kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülmüş ve müstehcen, küfürlü bir edebiyatı akla getirmiştir. Türk edebiyatında İslamiyet’in etkisi ve içerdiği galiz ifadeler nedeniyle hiciv türüne hoş bakılmamıştır. Tezkirelerde ya hiciv örneklerine yer verilmemiş; ya da bu tarz şiirden kaçınmak gerektiği konusunda fikir beyan edilerek kısa bir örnekle yetinilmiştir. Bu nedenle çoğu şair hicviyelerinde mahlas kullanmamış ve hicivci kimliklerini şair kimliklerinden ayrı tutmaya çalışmışlardır. Klasik Türk edebiyatında hiciv konulu eserler, ilk olarak XIV. ve XV. asırlarda Risâletü’n-Nushiyye, Mesnevi, Garibnâme gibi eğitici nitelikli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren hiciv türünde yazılmış eser ve temsilcilerinde büyük bir artış görülmektedir. Lâmiî Çelebi, Kemalpaşazâde, Zâtî, Taşlıcalı Yahya, İshak Çelebi gibi şairlerle birlikte Klasik Türk edebiyatında bir hiciv yazma geleneği oluşmaya başlamıştır. XVII. yüzyıl ise hiciv edebiyatının zirve yaptığı bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde hiciv alanında edebiyat tarihimizin en meşhur şairlerinden Nefʻî olmak üzere Kaf-zâde Fâizî, Ganî-zâde Nâdirî, Veysî, Nevʻî-zâde Atâyî, Mantıkî, Riyâzî, Fehîm, Bahâyî, Tarzî, Tıflî gibi şairler, hiciv ve hezel sahasında şiirler kaleme almışlardır. XVIII. yüzyılda Nedim, Sünbüzâde Vehbî, Kânî, Sürûrî, Hevâyî gibi şairler, hiciv türüne yeni bir soluk getirmiştir.
    [Show full text]
  • Avrasya Sosyal Ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963
    Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi (ASEAD) Eurasian Journal of Researches in Social and Economics (EJRSE) ISSN:2148-9963 www.asead.com KLASİK TÜRK EDEBİYATINDA HİCİV LİTERATÜRÜ1 İpek TAŞDEMİR2 ÖZET Batı geleneğinde hiciv, genellikle çirkin yanlış ve gülünç âdetlerin ve olayların niteliğini zarafet ve maharetle ortaya koymak olarak algılanmış ve böylece hiciv edebî bir tür olmanın yanı sıra sosyal bir fonksiyon da yüklenmiştir. Doğu edebiyatlarında ise hiciv, genellikle sosyal yönü olmayan daha çok gerçek kişilerin yerilmesine dayanan, şahsi kinlerin ortaya döküldüğü bir tür olarak görülmüş ve müstehcen, küfürlü bir edebiyatı akla getirmiştir. Türk edebiyatında İslamiyet‟in etkisi ve içerdiği galiz ifadeler nedeniyle hiciv türüne hoş bakılmamıştır. Tezkirelerde ya hiciv örneklerine yer verilmemiş; ya da bu tarz şiirden kaçınmak gerektiği konusunda fikir beyan edilerek kısa bir örnekle yetinilmiştir. Bu nedenle çoğu şair hicviyelerinde mahlas kullanmamış ve hicivci kimliklerini şair kimliklerinden ayrı tutmaya çalışmışlardır. Klasik Türk edebiyatında hiciv konulu eserler, ilk olarak XIV. ve XV. asırlarda Risâletü’n-Nushiyye, Mesnevi, Garibnâme gibi eğitici nitelikli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren hiciv türünde yazılmış eser ve temsilcilerinde büyük bir artış görülmektedir. Lâmiî Çelebi, Kemalpaşazâde, Zâtî, Taşlıcalı Yahya, İshak Çelebi gibi şairlerle birlikte Klasik Türk edebiyatında bir hiciv yazma geleneği oluşmaya başlamıştır. XVII. yüzyıl ise hiciv edebiyatının zirve yaptığı bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde hiciv alanında edebiyat tarihimizin en meşhur şairlerinden Nefʻ î olmak üzere Kaf-zâde Fâizî, Ganî-zâde Nâdirî, Veysî, Nevʻ î-zâde Atâyî, Mantıkî, Riyâzî, Fehîm, Bahâyî, Tarzî, Tıflî gibi şairler, hiciv ve hezel sahasında şiirler kaleme almışlardır. XVIII. yüzyılda Nedim, Sünbüzâde Vehbî, Kânî, Sürûrî, Hevâyî gibi şairler, hiciv türüne yeni bir soluk getirmiştir.
    [Show full text]
  • Uluslararası Bilimsel Araştırmalar Dergisi
    Cilt-Volume: 2 | Sayı-Issue: 2 | Sayfa-Page: 224-231 | Güz-Fall | Yıl-Year: 2017 IBAD, 2017; 2(2):224-231 Geliş tarihi/First received: 01.05.2017 Kabul tarihi/Accepted: 12.05.2017 MODERNLEŞME SÜRECİNDE TÜRK MAKAM MÜZİĞİ SOLİST İCRACILARI VE 1 MÜNİR NURETTİN SELÇUK Yrd.Doç.Dr. Şeyma ERSOY ÇAK2 Özet Düşünce, davranış ve yaşam tarzıyla Batı uygarlığını örnek alan Doğu ülkelerinin kullandığı bir kavram olarak Batılılaşma, yanı sıra çağdaşlaşma ve modernleşme, toplumların değişim beklentileri ve amaçlarıyla ilişkilendirilen tabirlerdir. Modernleşme, toplumların gittikçe merkezileştikleri bir süreçtir. Batı Avrupa’da sanayi devrimi ve kentlileşme süreci ile doğan modernleşme; rasyonelleşme ve ulus-devlet kavramları ile pekişmiş, hizmet sektöründe kamusal ve özel alanların birbirinden ayrımı ile de devinimini sürdürmüştür. Osmanlı döneminden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sürdürülen yenilikçi akım (modernleşme), yeni yaşam tarzları, zevkler ve yeni eğlence biçimlerinin yeşermesi için zemin oluşturmuştur. Türk makam müziği eğitimi ve icrasının kesintilere uğratıldığı Cumhuriyet sonrası dönemde kültürel dengelerde büyük değişimler yaşanmıştır. Osmanlı Devleti’nin son, Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında müziğin topluma iletilmesinde taş plaklar önemli araçlardandır. Radyonun doğuşuyla başta İstanbul ve Ankara olmak üzere dinleyiciler, müzik alanında etkinleşmiştir. Bu süreçte, kitle iletişim araçlarının hız ve yayılma olanaklarıyla popüler kültür kavramı beslenmiş, toplum kendi “yıldız” sanatçılarını yaratmaya başlamıştır. Münir
    [Show full text]
  • MUSIC This Text Is Prepared for The
    DESIGN CHRONOLOGY TURKEY MUSIC This text is prepared for the 3rd Istanbul Design Biennial ARE WE HUMAN? The Design of the Species 2 seconds, 2 days, 2 years, 200 years, 200,000 years by Alper Maral, Gökhan Akçura and Pelin Derviş with contributions by Tanju Eren and Barış Gün, and the support of Studio-X Istanbul translated by Liz Erçevik Amado, Selin Irazca Geray and Gülce Maşrabacı editorial support by Ceren Şenel, Erim Şerifoğlu graphic design by Selin Pervan WHAT ABOUT MUSIC?* The fact that music is a field of design is a proposition that can still by deemed odd, unfamiliar in Turkey, or more precisely in the Asia Minor – Middle East geography we are situated in; this field is either not taken seriously enough, belittled as trivial, “recreational”, dispensable, or elevated to the status of an elusive “feat” beyond earthly conceptions, practices with an enchanting label of “creativity”, or as is repeated also in many other cultures, considered worthy only as it is reproduced under the sanction of “primeval traditions”. And for this very reason, music, like many other disciplines, has only found the opportunity to shake this status quo and make somewhat novel breakthroughs with the –at times overtly vulgar—moves of Modernism. When we avoid reducing design to merely physical mediums and place emphasis also on its intellectual context, its abstract predicates—ranging from method to model, from imagination to the “artwork”—it would not be misguided to assert that music has been subject to a process which has gained momentum especially with the Republic, while its most primal moves can only be deciphered in the Tanzimat reform era, and that its reflections—products—have gained visibility again along the axis of this process.
    [Show full text]
  • T.C. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Türk Dili Ve Edebiyati Anabilim Dali
    T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANABİLİM DALI TÜRK ŞİİRİNDE MARJİNAL SÖYLEM VE YERALTI ŞİİRİ Savaş KAYAN 0430205056 YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN Yard. Doç. Dr. Cafer GARİPER ISPARTA 2015 ii iii Ö Z E T TÜRK ŞİİRİNDE MARJİNAL SÖYLEM VE YERALTI ŞİİRİ Savaş KAYAN Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 205 sayfa, Ağustos 2015 Danışman: Yard. Doç. Dr. Cafer GARİPER Bu çalışma, Türk şiirinde marjinal söylemin ve yeraltı edebiyatının ortaya çıkışını, kaynaklarını, problemlerini araştırmayı; Batı edebiyatlarındaki underground (yeraltı) literatürle bağını kurmayı, gelişimini göstermeyi, özelliklerini ortaya koymayı ve genel edebiyat anlayışı içerisindeki yerini belirlemeyi konu almaktadır. 1950’lerde Amerikan edebiyatında ortaya çıkıp diğer Batı ülkelerinde, daha sonra da Türk edebiyatında kendini gösteren yeraltı edebiyatının özelliklerini belirlemek, Türk şiirindeki gelişimini ve yayılımını tespit etmek, çalışmanın üzerinde yoğunlaştığı konuyu oluşturmaktadır. Böylece yerleşik ve yaygın edebiyatın dışında kalan bu yönelişin toplumun onaylamadığı yaşama biçimlerini kapsayıcı yanının ortaya çıkarılmasına çalışılmaktadır. Çalışma ayrıca niçin böyle bir edebiyata ihtiyaç duyulduğunun, toplum bireylerinin hangi itkiyle yeraltı edebiyatının alanına giren yaşama biçimlerine yöneldiğinin izini sürme gayretindedir. Çalışmada öncelikle marjinallik ve marjinal söylem, yeraltı edebiyatı tanımlanmış, bu edebiyatın genel özellikleri
    [Show full text]
  • Nahdlatul Ulama – Traditional Islam and Religious Tolerance
    Studies & Comments 12 Richard Asbeck (ed.) Religious Pluralism Modern Concepts for Interfaith Dialogue Imprint ISBN 978-3-88795-384-3 Publisher Copyright © 2010, Hanns-Seidel-Stiftung e.V., Munich Lazarettstr. 33, 80636 Munich, Tel. +49-89-1258-0 E-Mail: [email protected], online: www.hss.de Chairman Dr. h.c. mult. Hans Zehetmair, State Minister ret., Hon. Senator Managing Director Dr. Peter Witterauf Head of Academy for Prof. Dr. Reinhard Meier-Walser Politics and Current Affairs Head of Press, PR & Internet Hubertus Klingsbögl Editorial Office Prof. Dr. Reinhard Meier-Walser (Editor-in-Chief, V.i.S.d.P.) Barbara Fürbeth M.A. (Editorial Manager) Anna Pomian M.A. (Editorial Staff) Claudia Magg-Frank, Dipl. sc. pol. (Editorial Staff) Marion Steib (Editorial Assistant) Print Hanns-Seidel-Stiftung e.V., Munich All rights reserved, in particular the right to reproduction, distribution and translation. No part of this publication may be reproduced, stored in a retrieval system or transmitted, in any form or by any means, electronic, mechanical, microfilm, photocopying, recording or otherwise, without the prior permission in writing of the publisher. The copyright for this publication is held by the Hanns-Seidel-Stiftung e.V. The views expressed by the authors in this publication do not necessarily reflect the views of the publisher. Contents Richard Asbeck Introduction ................................................................................................................................ 5 Philipp W. Hildmann Faith and reason – requirements
    [Show full text]
  • Genel Yayın Yönetmeni/Editör Doç
    YIL SAYI 2 (30 Aralık 2019) 4 Genel Yayın Yönetmeni/Editör Doç. Dr. Hatem Türk Alan Editörleri Doç. Dr. Burhanettin Keskin (İngilizce – Eğitim) Doç. Dr. H. Nurgül Begiç (Güzel Sanatlar-Moda ve Tekstil Tasarımı) Doç. Dr. İbrahim Üngör (Eskiçağ) Doç. Dr. İsmail Hakkı Nakilcioğlu (İletişim Bilimleri) Dr. Ahmet Turan Türk (Türk Dili) Dr. Ali Esgin (Sosyoloji) Dr. Lokman Taşkesenlioğlu (Eski Türk Edebiyatı) Dr. Mehmet Özdemir (Halk Bilimi) Dr. Mete Yusuf Ustabulut (Türkçe Eğitimi) Dr. Murat Serçemeli (Muhasebe Finansman) Dr. Rasim Bayraktar (İlahiyat) Yazı İşleri Sorumlusu Doç. Dr. Hatem Türk Danışma Kurulu Prof. Dr. Abdullah Şengül – Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Prof. Dr. Alpaslan Ceylan – Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Asif Hacılı – Azerbaycan Slavyan Üniversitesi Prof. Dr. Asiye Mevhibe Coşar – Karadeniz Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ayabek Bainiyazov – H. A. Yesevi Uluslararası Türk Kazak Üniversitesi Prof. Dr. Aydın Uğurlu – Fatih Sultan Mehmet Üniversitesi Prof. Dr. Doğan Yörük – Selçuk Üniversitesi Prof. Dr. Enver Töre – Artvin Çoruh Üniversitesi Prof. Dr. Erdoğan Erbay – Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. Fatih Başbuğ – Manas Üniversitesi Prof. Dr. Funda Kara – Atatürk Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim Solak – Sütçü İmam Üniversitesi Prof. Dr. İbrahim Tüzer – Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Prof. Dr. İrfan Morina – Priştina Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet Aça – Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Naci Önal – Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Prof. Dr. Nebi Özdemir – Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Öcal Oğuz – Gazi Üniversitesi Prof. Dr. Özkul Çobanoğlu – Hacettepe Üniversitesi Prof. Dr. Ramiz Asker – Bakü Devlet Üniversitesi Prof. Dr. Reyhan Ayşen Wolff – Giresun Üniversitesi Prof. Dr. Salahaddin Bekki – Ahi Evran Üniversitesi Prof. Dr. Salih Okumuş – Priştina Üniversitesi Prof. Dr. Vahit Türk – Kültür Üniversitesi Prof. Dr. Zeynep Erdoğan – Ankara Üniversitesi Prof.
    [Show full text]
  • “Meşâhîrin Karnaval Alayı”: Papağan Gazetesi'nde Devrin
    390 / RumeliDE Journal of Language and Literature Studies 2021.23 (June) “Celebrities' Carnival Cortege”: Humorous writings about poets and authors in The Newspaper of Papağan / E. Sağlam Can (pp. 390-404) 26. “Meşâhîrin Karnaval Alayı”: Papağan Gazetesi’nde devrin edebiyatçılarından bahseden mizahî yazılar1 Esengül SAĞLAM CAN2 APA: Sağlam Can, E. (2021).“Meşâhîrin Karnaval Alayı”: Papağan Gazetesi’nde devrin edebiyatçılarından bahseden mizahî yazılar. RumeliDE Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, (23), 390-404. DOI: 10.29000/rumelide.949006. Öz Konusu mizah ve edebiyat olan süreli yayınlar, yayımlandıkları dönemin edebî atmosferini mizah süzgecinden geçirerek yansıtmış, edebiyatın nabzını tutarken mizahın rehberliğine başvurmuştur. Şair ve yazarların mizahî kalem faaliyetlerini yayımladıkları bu gazete ve dergiler, dönemin okurları ve bugünün araştırmacıları için resmî yahut ciddi yayınların karşısında eğlenceli ve alternatif kaynaklar olarak varlığını sürdürmüştür. 1924-1928 yılları arasında Orhan Seyfi [Orhon] tarafından edebî ve mizahî bir gazete olarak çıkarılan Papağan, yazar kadrosunun zenginliği, yazınsal muhtevasının çeşitliliği ve görsel materyalinin estetiğiyle mizah yayınları arasında özel bir yere sahiptir. Yusuf Ziya Ortaç, Selami İzzet Sedes, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Osman Cemal Kaygılı, Halil Nihat Boztepe, Abdülbaki Fevzi Uluboy gibi Türk Edebiyatının önemli isimlerinin eserlerini yayımladıkları Papağan, edebiyatçıların konu edildiği görsel ve yazınsal içeriğiyle de dikkate değerdir. Halil Nihat ve Abdülbaki Fevzi’nin şiirleriyle, Osman Cemal’in revü ve mülakatlarıyla, birçok imzasız yazarın ise kurgu haber ve mizahî fıkralarıyla ele aldığı şair ve yazarlar, kelimeler ve çizgilerle karikatürize edilerek gazetenin okurları eğlendirme amacına hizmet etmiştir. Bu çalışmada, Papağan’ın iki yıllık yayın faaliyetlerinden hareketle dönemin edebiyatçılarını ele alan mizahî yazılar türlerine ve konularına göre tasnif edilmiş, ardından bahsi geçen kişilerin hangi özellikleri ile mizaha konu oldukları ve anlatılanların gerçeklikle ilişkisi incelenmiştir.
    [Show full text]