188

XV. YÜZYILDAN İTİBAREN İlim, tefekkür ve san'atın-hatta zenaatın bile- bir gelenek ve muhit işi olduğu muhakkaktır. Bu 'DAKİ EDEBÎ hususlara yatkın ve kabiliyetli insanların ortaya MUHİTLERE GENEL BİR çıkıp, serpilip gelişmeleri, belli ön şartların mevcut olmasını gerektirdiği kadar, hali BAKIŞ: hazırdaki şartların da uygun bulunmasına bağlıdır. Belirli coğrafi bölgelerin ve belirli zamanların ilim ve san'at erbabı çıkarmaktaki yoğunluğu da ancak mevcut olan geleneğin; elverişli ortam ve şartlarla birleşip, kendisini devam ettirmesiyle izah edilebilir. Türklerin Orta Asya'dan beri yaşattıkları sohbet geleneğinin bizim kültür tarihimiz içinde hususî bir önemi vardır. Anadolu'ya taşınan bu gelenek, hem Selçuklular, hem Beylikler, hem de Osmanlı döneminde varlığını sürdürmüş, azalarak da olsa günümüze kadar gelmiştir. İlmî, siyasî, sosyal, kültürel, dinî ve edebî olan bu sohbetler, her bölgedeki ve her seviyedeki insanımızı eğitmiş, yoğurmuş ve ona şekil vermiştir. Bu sohbetler, sadece edep-erkân öğretmekle kalmamış, ona bir yaşama tarzı ve bir dünya görüşü kazandırmıştır. İnsanımızı içten içe besleyerek, onu yerine göre şair, edip, yerine göre âlim veya ârif yapan bu husus; yıllar yılı bizim mektebimiz olmuştur. Biz, insanımızın yapı taşlarından biri olan sohbet geleneğine, bu çalışmamız içerisinde değinmeyi uygun bulduk. Fakat elde edilen malzemenin çokluğu konumuzu sadece İstanbul'da mevcut bulunan edebî muhitlerle çerçevelendirmek mecburiyetinde bıraktı. Zira İstanbul'un, Türk kültürünün odak noktalarından biri olarak kültür tarihimizde ayrı bir yeri vardır. Diğer coğrafi bölgeleri ve farklı zamanları, ileride başka çalışmaların konusu yapmayı düşündük. Sohbet, geleneğimiz üzerinde biraz durulduğunda şifahî kültürün hayatımız üzerindeki müessiriyeti ortaya çıkar. İyi ve muntazam bir tahsil görmediği halde büyük şair sıfatı kazanan insanlarımızın sırrı da bu gelenekte yatar. Tarihimizde Hüseyin Baykara'nın Meclislerinin çok meşhur olduğunu, daha sonraki bu kabil meclisler içinde de "Hüseyin Baykara meclisi gibi" benzetmesinin yapıldığını hatırlatalım. Şüphesiz ki her çeşit sohbet, bir insan Yrd. Doç. Dr. Belkıs GÜRSOY topluluğuna ihtiyaç duyurduğu kadar, bir de ______mekâna ihtiyaç duyurur. Bu mekânlar genellikle evler (saray, konak, yalı, kahvehaneler meyhane, Gazi Ü. Fen-Ed. Fak Türk Dili ve çayhane) dükkânlar ve devlet daireleri Edebiyatı B. Öğr. Üyesi (kalemler

bilig-2/Yaz’96

189

matbaa, gazete ve dergiler) şeklinde kendisini edebiyata da çok önem verirdi. Hizmetinde 185 gösterir. şairi olan Fatih'ten 30 şair, şair ulufesi alırdı. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşundan Molla Cami'i İstanbul'a davet eden padişah, ayrıca beri şair ve ediplere kıymet verildiği görülür. ona her yıl 1000 filori altın gönderirdi. Fatih'in Padişahlar, âlimler, yüksek dereceli devlet etrafındaki şairler, devrin bütün ileri gelenlerinden memurları ve din adamlarının da şiirlerle meşgul de ihsan alırdı. olmaları, bu sahaya duyulan ilgiyi artırmıştır. Fatih'in vezirlerinden olan Mahmud Paşa da Saray ve konaklarda muayyen zamanlarda pek çok (ö. 1474) âlim ve san'atkârları koruyan ve onlara şairi etrafında toplayan şiir meclisleri bulunurdu. karşı son derece cömert davranan biriydi. Bir Karşılıklı şiirlerin okunup, edebî münakaşaların divanı olan Mahmud Paşa'nın nesri şiirlerinden de yapıldığı bu toplantılar; edebiyatın gelişmesine üstündü. Fatih'in vezirlerinden olan hem şiir, hem hizmet etmişlerdir. Hükümdar ve devlet de nesirle meşgul olan Karamanî Mehmed Paşa, büyüklerinden rağbet gören şairler, ayrıca İhsan, (Ö.1481), daha ziyade nesri üstün olan Sinan Paşa, (şal, saat, kumaş) caize, (para veya hediye) ulûfe (ö. 1486) ilim ve şiir meclislerinin müdavimi olan (üç ayda bir verilen maaş), salyâne (yılda bir kere Gedik Ahmed Paşa (Ö.1478) âlim ve san'atkârları ödenen maaş) zeamet (arazi) ve tımar gibi çeşitli koruyan devlet büyükleri arasındadır (İPEKTEN, maddî kazançlarla ödüllendirilirdi. Bütün 1969: 16-36) bunlardan başka şair olmak, devlet kademesinde Adlî mahlasıyla Türkçe ve Farsça şiirler hatırı sayılır bir mevkie getirilmek için de yeterli yazan II.Beyazıd'ın (1481-1512) sarayı da âlim ve sebep sayılabilirdi. Şairler, kadılık, sancak beyliği, san'atkârları bünyesinde toplamıştır. Bu padişah da kazaskerlik, defterdarlık, hariciye ve maliye Molla Cami'e yılda 1000 filori göndermeye devam bakanlıkları gibi yüksek dereceli memuriyetlere etmiş, Mevlana Celaleddin Medevani'yi de her yıl tayin edilebiliyorlardı. caize yollamak suretiyle desteklenmiştir. Pek çok Padişahın ve devlet büyüklerinin takdir ve şairin ulûfe ve salyâne aldığı bu devirde san'at sevgisini kazanıp, onlarla aynı meclisi paylaşan erbabının maddî bakımdan refah içinde olduğu şair ve edipler, hiç şüphesiz ki, halk içinde de görülür. Türk şairleri için rehber teşkil edeceği itibar kazanmış oluyorlardı. Bütün bu sebeplerle düşünülerek Basırî ve Şah Muhammed Kazvinî devri içinde şairliğin ve edipliğin fevkalâde adlı İranlı şairler saraya alınmışlar; padişah özendirici olduğu ve teşvik gördüğü rahatlıkla tarafından korunup, kullanmışlardır. söylenebilir. Müeyyed-zâde Abdurrahman Efendi (ö. Şairler, padişahların tahta çıkışında, sultan ve 1516) Tacizâde Cafer Çelebi (Ö.1515), Hadım Ali şehzade doğumlarında, sünnet ve evlenme Paşa devrin şiirle meşgul olan ve konaklarını merasimlerinde, sefer ve zaferlerde, yeni bir şairlere açan devlet büyüklerindendi (İPEKTEN: mimarî eserin yapımında kasideler yazar, tarihler 37-52; Ansiklopedisi, II.Bayezid Md., C.2: düşürür, karşılığında da çeşitli ihsanlar alırlardı. 397). Ayrıca ramazaniyye, ıydiyye, bahariyye, şitaiyye XVI. Yüzyıl Divan Şiiri açısından çok parlak gibi belirli zamanları konu alan kasideler bir dönem teşkil eder. Şairler, zamanın ve zeminin yazdıklarında da, emekleri karşılıksız kalmazdı. uygunluğundan istifade ile olgun eserler vücuda Diğer devlet büyükleri de derece terfi, ev yapma, getirmişlerdir. sakal koyma, evlenme ve doğum gibi çeşitli Yavuz Sultan Selim (1512-1520), kısa süren vesilelerle bu şairlerin eserlerinden hissedar saltanat döneminde edebiyatın gelişip yayılmasına olurlar, onlar da ihsanda bulunurlardı. hizmet etmiş bir padişahtır. Tebriz fethi sırasında Osmanlı padişahlarının şiire ve şaire İran'da âlim ve san'atkârlar getiren Yavuz, Divan verdikleri öneme kısaca bir göz gezdirmek, bu Edebiyatı'nda Farsça divan tertip ettiği halde, durumu daha açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Türkçe divanı olmayan tek padişahtır. Bu dönemde Konumuzu İstanbul'la sınırlandırdığımızdan de birçok şair ulûfe almaya devam etmiş olup, XV. yüzyılda başşehir olan bu kentteki edebî Zati'ye bir çok ihsanla birlikte Bursa'da bir köy havaya bir göz atmakla işe başlayalım: Mahlas hediye edilmiştir. kullanan ve divançe tertibeden ilk Osmanlı Bu isimlerin dışında İskender Paşa, Hadım padişahı olan Fatih (1451-81) ilme olduğu kadar Ali Paşa, Kara-Bali Çelebi, Sadrazam Ayan Paşa, şiire ve

bilig-2/Yaz’96

190

Hüsrev Paşa, Elkas Mirza, Lala Mustafa Paşa, runmuşlar, ihsan ve ulûfe almışlardır. Kanunî Piyale Paşa, Temür Ali Paşa, Şeyhülislam devrini de idrak etmiş olan Şemsi Ahmed Paşa, Civizade Muhyiddin Efendi, Güzelce Kasım Pa- Bakî gibi şairler bu dönemde de şöhret ve şa'nın da evleri şiir meclislerinin kurulduğu yerler itibarlarım devam ettirmişlerdir (İPEKTEN: 114- olup, şairler misafirhanesi hükmündeydi. 121; İslam Ansiklopedisi, Sultan Selim II. Md., C. Şah Muhammed Kazvinî, Derviş Şemsî, Şah 10: 440). Kasım isimli İranlı şairler, padişahın himayesini Muradî mahlasıyla şiirler yazan ve şiirlerini gören kalem erbaplarındandı (İPEKTEN: 53-74; Arapça, Farsça ve Türkçe olmak üzere üç ayrı İslam Ansiklopedisi, Yavuz Sultan Selim Md., C. divanda toplayan III. Murad'ın (1574-1594) 10: 433). devrinde, dört padişahın dönemini idrak eden Kanunî Sultan Süleyman'ın (1520-1566) Baki'nin şöhretinin doruğunda olduğu gözlenir. etrafında da çok geniş bir şairler topluluğu (İPEKTEN: 122-128; İslam Ansiklopedisi, Murad bulunuyordu. İstanbul, kısa zamanda büyük şair ve III Md., C. 7: 624-625). Adlî mahlasıyla şiirler sanatkârların yetiştiği bir muhit haline gelmişti. yazan III. Mehmed döneminde (1595-1603) edebî Şiirlerinde, Muhib veya Muhibbî mahlasını hayatın canlılığını fazla koruyamadığı görülür. kullanan Kanunî'nin zamanında, Sadrazam da dahil Yine de devrin büyüklerinin saray ve konakları, olmak üzere, pek çok devlet büyüğünün şiirle şairler için bir barınak teşkil eder (İPEKTEN: 129- uğraştığını, uğraşanları da koruduğunu görüyoruz. 131; İslam Ansiklopedisi, Mehmet III. Md. C.7: Kanunî'nin sadrazamlarından Pir Mehmed Paşa (ö. 535-547). 1532), Damad İbrahim Paşa (ö. 1536), (At XV. ve XVI. yüzyıllarda Osmanlı Edebiyatı Meydanı'ndaki konağı hüner erbabının sığınağı başlangıçta Edirne'de, sonra da İstanbul'da mevkiindeydi.) Defterdar İskender Çelebi (ö. gelişirken, Rumeli ve Anadolu'daki bazı 1535), Kemalpaşazâde (ö. 1534), Kazasker Kadri merkezlerde de ilerleme zemini bulmuştur. On beş Efendi (ö. 1552), Rüstem Paşa (ö. 1561) gibi devrin veya on sekiz yaşlarına gelen Osmanlı şehzadeleri büyüklerinin konakları âlim ve şairlerin, barınıp muhtelif şehirlere sancak beyi olarak korundukları evlerdendi. Kaptan-ı derya Seydi Ali gönderilmişler, gittikleri yerlerde de sarayları Reis'in (ö. 1563), (1540 yılında Galata'da yaptırdığı etrafında şairleri toplamışlardır. Ayrıca zaman her tarafı nakışlarla süslü büyük konak, musikişinas zaman bu şairleri çeşitli devlet hizmetleriyle ve şairlerin toplanma yeriydi.) Kınalı-zâde Ali görevlendirdikleri de olmuştur. Bu şekilde İstanbul Efendi (ö. 1571-72), Fenâri-zâde Muhyiddin Efendi dışında da daha küçük çapta olmak kaydıyla edebî (ö. 1547) (Haftada iki defa bahçesinde âlim ve mahfiller teşekkül etmiştir. Bu sayede Edirne, şairleri toplar, onları ağırlardı.) Muslihüddin Konya, Amasya, Manisa, Kütahya ve Trabzon birer Halife-zâde, Hayatî Mehmet Çelebi, Ebu'1-Fazl edebiyat ve kültür merkezi haline gelmiştir. Efendi, Celâl-zâde Mustafa Çelebi (ö. 1567), Âşık Buralarda saltanat süren şehzadelerden padişah Çelebi (1520-1572) gibi zatların evlerinde şiir olanlar, şair dostlarını beraberlerinde İstanbul'a meclisleri toplanırdı. Kanunî'nin nişancılarından getirmişlerdir. Hattâ sürgündeki kötü günlerinde olan Celâl-zâde Mustafa Çelebi'nin kendisine Cem Sultan'ı yalnız bırakmayan bir şairler halkası sunulan kasidelere verdiği caizelerin toplamı "27 olduğu bilinmektedir. Ayrıca sancak beyliklerine yük akçaya" (2.700.000 akça) baliğ olmuştur. Bu çıkmış vali paşalar, İstanbul'dan sürülmüş vezirler, evlerde tertiplenen şiir meclislerine katılan şairlerin sınırları korumakla görevli uç beyleri, her vilayette her biri, kendi eserini ortaya koyar, gösterdiği hali vakti yerinde olan memurların çevrelerinde iktidarın derecesine göre de ihsan ve lütuf görürdü. birer edebiyat muhiti oluşmuştur. Bunların dışında Şah Kasım, Sehabî-i Acem, Bidarî adlı acem şairlerin de kendi aralarında toplandığı, "şuara şairleri de, sarayda himaye edilirlerdi( İPEKTEN: meclisleri" meydana getirdiklerini biliyoruz. Bu 75-114; İslam Ansiklopedisi, Kanuni Sultan toplantılar, birbirleriyle dost birkaç şairin kendi Süleyman Md., C. 11: 153). evlerinde bir araya gelmesiyle veya edebiyatla Kendisi de şiirle uğraşan bir padişah olan ilgili bir kimsenin evinde toplanmak suretiyle Sultan II. Selim (1566-1574) devrinde şairler ko- olurdu. Kışın evlerde, yazın ise evlerin bahçesinde toplanan şairler etrafında canlı bir edebiyat atmosferi teşekkül e-

bilig-2/Yaz’96

191

derdi (İPEKTEN: 162-225). lislam Yahya (1552-1644), Şeyhülislam Bahâi, Evlerin dışında dükkânlar da birer edebiyat hem kendileri şiirle uğraşan, hem de şairleri meclisi görünümündeydi. Zati'nin (ö. 1546), Ba- koruyup kollayan isimler olarak dikkati çeker. yezid Camii avlusunda remilci dükkânı vardı. Fal Şeyhülislam Yahya, IV. Murad ile birlikte Revan açıp, ısmarlama şiir yazan Zati'nin dükkânı, ve Bağdat seferlerine katılmış, yolculuk ve savaş devrinde yaşayan şairlerin toplanma mahaliydi. ortamında dahi, padişah ile birlikte şiir Uzun yıllar bir mektep vazifesi gören bu dükkân, sohbetlerini sürdürmüştür. Nef’i, padişahın genç şairlerin şiirlerinin de muaheze edildiği bir hayranlık ve takdirini kazanmış olup, saraya yakın mekândı. Fal baktırmak bahanesiyle dükkâna olan şairlerdendi. IV. Murad devrinde saz şairleri gelen gençler, bir üstad olan Zati'den şiirleri de iltifat görmüşlerdir. Birçok saz şairi onun hakkında fikir almak isterlerdi. etrafında, onun adına şiirler söylemişlerdir. Bu Karamanlı Sübutî'nin (ö. 1586) İstanbul'da dönemde seferlerden geriye manzum hatıralar Karaman Pazarı'ndaki attar dükkânı, bir şuara bırakan ordu şairlerinin de himaye edildiği görülür meclisi hükmünde idi. (İslam Ansiklopedisi, Ahmed I. Md.; I. Mustafa Rahikî'nin (ö. 1546) Mahmut Paşa'daki attar Md., C.8: 692-695; II. Osman Md., C.9: 443-448; dükkânı da şairlerin uğrak yeri olarak IV. Murad Md. C.8: 625-640). bilinmektedir. IV. Mehmed (Avcı) (1648-1687), III. Zeyni'nin Karaman Pazarındaki sahhaf Süleyman (1687-1691), II. Ahmed (1691-1695) ve dükkânı şairlerin uğradığı ve şiir sohbetlerinin II. Mustafa (1695-1703) dönemlerinde sebk-i yapıldığı bir mekândı (İPEKTEN: 251). Hindî (Hint uslûbu) denilen yeni bir uslûb tarzı, Bunların dışında Tahtakule, Balıkpazarı ve XVII. yüzyılın ortalarına doğru moda olan bir Galata'da bulunan meyhaneler ekseri içki meraklısı sanat cereyanı halini alır (İslam Ansiklopedisi, olan şairlerin toplantı mahalliydi. Yazın deniz Mehmed IV. Md., Ahmed II.Md., C.I: 164-165; kenarlarında da açık meyhaneler bulunurdu. Mustafa III. Md., C. 8: 700- 708). Tahtakale'de bulunan Efe Meyhanesi ve Yani Nabi, Avcı Sultan Mehmed için Lehistan Meyhanesi devirlerinde çok meşhurdu. Bilhassa seferine dahi katılmıştır. Yazdığı Fetihname-i Ka- Efe Meyhanesi II. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve maniçe sayesinde padişahın lütuf ve ihsanını Kanunî devirlerinde açık olup, zamanın pek çok kazanmıştır. Bu sefere katılan şairler arasında Si- şairinin bir araya gelip, şiir sohbeti yaptığı bir lahdar Fındıklı Mehmed Ağa da vardır. Bu şair mekân olmuştur (İPEKTEN: 254). Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile beraber Viyana XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde birçok seferinde de bulunmuştur. Amcazade Hüseyin sahada gözlenen geri gidişe mukabil, edebiyat Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa devrin şairleri gelişme çizgisini yükselterek korumaya devam koruyan büyüklerindendir. etmiştir. Evliya Çelebi İstanbul'da "800 şiir esnafı" XVIII. yüzyılda devletin siyasi bakımdan olduğunu söyler. gerilediği, bir çöküntü dönemi yaşadığı görülür. Padişah I. Ahmed (1603-1617) devrinde Yerlileşme cereyanının göze çarptığı bu dönemde devlet işlerinde görülen karışıklık, sarayda şiire halk ifadeleri kullanılmış, halk felsefesini verilen kıymeti azaltmamıştır. Bahtî mahlasıyla aksettiren şiirler kaleme alınmıştır. Yeni nazım şiirler kaleme alan padişah ve devlet ricali saray ve türlerinin denendiği bu devirde, çok sade bir konaklarında şairleri barındıran ve himaye eden bir Türkçe'yle şiirler terennüm edildiği de tavır içinde olmuşlardır. I. Ahmed, I. Mustafa, II. görülmüştür. Bu yüzyılda yaşayan Osmanlı Osman ve IV. Murad devirlerini idrak eden Nef i, padişahlarından III. Ahmed ve III. Selim hem padişahlara ve devlet büyüklerine kasideler kendileri şair olan, hem de şairleri koruyup sunmuş, bugün için çok yüksek sayılabilecek gözeten bir tavır gösterirler. Necip mahlasıyla meblağlarda caizeler almıştır. Dinî ve millî hislerle şiirler yazan III. Ahmed (1703-1730) aynı yüklü şiirler terennüm eden I. Ahmed'in yanısıra zamanda hattattı. Devrinde Şair Nedim, saray Farisî mahlasıyla şiirler yazan II. Osman (1618- kütüphanesinin hafız-kütüplüğüne getirildi. 1622) ve Muradî mahlasıyla şiirler yazan IV. Osman-zâde Tâib'e fermanla, şairlerin sultanı Murad (1623-1640) dönemleri şiir ve edebiyat (Melikü'ş-şuara, reis-i şairân ) unvanı verildi bakımından son derece verimli zamanlardır. (İslam Ansiklopedisi, Selim III. Md.; Ahmed III. Şeyhü- Md. C. I: 165-169).

bilig-2/Yaz’96

192

Damad İbrahim Paşa, şairleri koruyup büyük bir lügatini ve gramerini hazırlayarak, bu gözeten bir devlet büyüğüydü. İbrahim Paşa'nın dili bugünkü seviyesine ulaştırmakta mühim sadrazamlığı sırasında (1718-1730) Beşiktaş ile katkılar sahibi olarak, varlığını günümüze kadar Ortaköy arasındaki sahil sarayında gündüzleri, sürdürmüştür. ilim, sanat ve şiir toplulukları düzenlenirdi. Şair Zengin Fransız hanımlar, belirli zamanlarda Nedim, Sami, Neyli Ahmed, Seyyid Vehbî, Mirza devrin yerli ve yabancı birçok ilim, fikir ve sanat Efendizâde Mehmet Salim, Nahifi gibi devrin adamım şatolarında ağırlamışlardır. La "cour de şairleri biraraya gelirlerdi. Nedim, bu dönemde Sceaux" (1700-1753), Sceaux şatosunda kalabalık çok rağbet görmüş, Aynî Tarihi'ni Arapça'dan bir edebî topluluğa ev sahipliği yapmaktaydı. Türkçe'ye tercüme etmek için teşkil edilen şairler Mme de Lambert (1710-1733) salı günleri âlim, heyetinde görevlendirilmiştir. Bu komisyonda sanatkâr ve yazarları, çarşamba günleri de dost ve görevlendirilen şairler arasında Sâlim, Neylî, ahbablarını şatosunda kabul ederdi. Fenelon, Fon- Seyyid Vehbî, Çelebi zade Âsım ve İzzet Ali Paşa tenelle, Le Motte, Montesquie, Marivaux gibi i- da vardır. Önce III. Osman'ın (1754-1757), sonra simler onun salonunun müdavimleri arasındaydı. III. Mustafa'nın (1757-1774) sadrazamı olan Mme Tencın (1726-1749) filozofları, Koca Ragıp Paşa (1699-1765), kendisi de şair olan edebiyatçıları, meşhur yabancıları ve çeşitli meslek ve konağında şiir meclisleri tertip eden bir devlet gruplarına mensup entellektüel kimseleri büyüğü olarak dikkati çeker (İslam salonunda toplayarak ağırladı. Tartışmaları idare Ansiklopedisi, III. Md. :448- 450; Mustafa III. eden Mme Tencın, misafirlerine şevk ve heyecan Md., C.8: 707). verirdi. Mme de Deffand (1740-1780) Cihangir mahlasıyla şiirler yazan III. Ansiklopedistleri ve edebiyatçıları salonunda Mustafa zamanında Sümbülzâde Vehbî'ye kabul eder, onların hayatlarını pekçok bakımdan hacegânlık rütbesi verilmiştir. Damad İbrahim kolaylaştırırdı. Fontenelle, Marivaux, Montesquie Paşa, Şehit Ali Paşa, Halil Hamit Paşa şairleri bu salona devam eden meşhurlardan bazılarıdır. koruyan ve gözeten devlet büyüklerinden sadece Mme de Geoffrin de, sanatçı, yazar ve bilginleri bazıları olarak dikkatimizi çeker. I. Abdulhamid ağırlardı. Ansiklopedistlerin masraflarını da de (1774-1789) şairlere iltifat etmiş ve ihsanlarda karşılayan madam, felsefecilere de kapılarını bulunmuş olan padişahlardandır. açmıştı. Ünlü yabancılar, onun evinde Biz, bu çalışmamızda asırları hızla geçecek bulunmaktan şeref duyarlardı. Mile de en üst kademedeki devlet büyüklerinin sanata ve Lespmasse (1764-1776), evinde birçok şair ve sanatkâra gösterdikleri ilgiden ve şiir sanatçıyı ağırlamaktan zevk duyardı. Onun meclislerinden kısaca bahsettik. XIX. yüzyılda salonuna devam eden meşhurlar arasında bizdeki edebî muhitlere geçmeden önce, Fransa Condillac, Marmontel, Condercet ve Turgot gibi aristokrasisi arasında çok revaçta olan salon isimler vardır (GÜNTEKİN, 1929: 8-12; toplantılarına birkaç örnekle değinelim. Zira bu LAGARDE-MICHARD, 1966: 7-9). asırda gözler batı edebiyatlarına, daha doğrusu Avrupa aristokrasisinin ilim ve sanat ehline Fransız edebiyatına çevrilmiştir. Onların salon karşı himayetkar ve lütufkar olan tavırlarının, bu toplantıları gelenekleriyle, bizim şiir meclislerimiz tavrı ortaya koyanlara da büyük bir itibar birçok noktalardan paralellik arz eder. kazandırdığını ifade edelim. Avrupa'da rönesans döneminde prens XIX. yüzyılda Avrupa'da bu salonların saraylarına dayanan ilim ve sanat atmosferi, yerinin kahve ve kulüplere bıraktığına işaret XVII. yüzyılda kralların ve imparatorların edelim. Bu bahse ilerde yer vereceğimizden şimdi nezdinde bir saray geleneği şeklinde devam XIX. yüzyıl Türk Edebiyatı'na dönelim. etmekteydi. Fransa'da XIV. Lui'nin, İngiltere'de Bu yüzyılda devletin siyasî, askerî ve Kraliçe Ann'ın, Yunan'da Perikles'in sarayları ekonomik alanda gerilediği ve yeni yeni arayışlar gibi, saraylardan salonlara yayılan bu gelenek, içine girdiği gözlenir. Değişen ve zorlaşan hayat 1620 yılında Ramboillet'in salonu ile Fransız şartları, çıkış yolları aramak ihtiyacını tefekkürünün gelişmesinde önemli rol oynamıştır. hissettirmiş; gözlerin Batı'ya çevrilmesine sebep Bu salon 1635 yılında Fransız Akademisi'nin olmuştur. Esasen yenileşme hamlelerine daha kurulmasında ilham kaynağı olmuştur. Bu XVIII. asırdan beri girişildiği bilinmektedir. akademi Fransızca'nın Artık devrini

bilig-2/Yaz’96

193

tamamlamış olan Divan şiirinin de, yeni bir ses ve kaçtığını biliyoruz. Ziya Paşa da Reşid Paşa'yı ö- soluk getirmekten uzak olarak, kendisini ven kasideler kaleme almıştır. Ali Bey'in Gedik tekrarlamaya devam ettiği görülür. Paşa Tiyatrosu'nda kurduğu millî tiyatro heyetinin XVIII. yüzyılın sonları ile XIX. yüzyılın başlarında başkam Reşid Paşa'dır. Nuri Bey, Halet Bey, Ali padişah olan III. Selim (1789-1807) hem şair, hem Bey ve Namık Kemal de bu tiyatro heyetinin diğer de bestekâr olup, İlhamî mahlasıyla şiirler üyeleriydi (KERMAN, 1981: 75-76). Yusuf Kâmil yazmıştır. Bu dönemde Şeyh Galib'e büyük önem Paşa'nın (1805-1876) Bayezid'deki konağı devrin veren III. Selim, onu şeyhi olarak da kabul etmiştir. ilim ve sanat erbabının toplanma mahalliydi. Şair Enderunlu Fazıl'ın III. Selim'e sunduğu kasidelerle Rahile Sırrî Hamın (1814-1877) Yusuf Kâmil dikkati çektiği ve bu sayede kendisine memuriyet Paşa'nın konağında dört sene misafir edilmiştir hizmeti verildiği bilinir. Şehid Ali Paşa, Silahtar (İNAL, 1982:1732). Leskofçalı Galip Bey, Namık İbrahim Paşa, Damat İbrahim Paşa, devrin şairlere Kemal, Hersekli Arif Hikmet Bey ve Recaizâde kolkanat geren devlet büyüklerinden sadece Mahmut Ekrem, Yusuf Kâmil Paşaya kasideler bazılarıdır. IV. Mustafa (1807-1808), II. Mahmut sunarlar. Sait Halim Paşa'nın (1863-1921) (1808-1839) I. Abdülmecid (1839-1861), Abdülaziz Yeniköy'deki yalısı şair ve edebiyatçıların Han (1861-1876) II. Abdülhamid (1876-1909) adlı toplanma yeridir. 13 Haziran 1913'de sadrazam padişahlar döneminde saray ve çevresinin olan Said Halim Paşa, Sadaret Konağı adı verilen, edebiyatçıları koruduğunu görüyoruz. Devlet ricali Sultan Ahmet'te Fuad Paşa Türbesi karşısında arasında ise edebiyatla ilgilenen ve bu sahada eser bulunan konakta oturur. Sık sık Mehmet Akif, veren pekçok isimle karşılaşıyoruz (İSEN, 1955: Necmettin Arif, Celâlettin Arif, İbnülemin, Neyzen 39-44) II. Mahmut dönemi devlet adamlarından Tevfik gibi isimleri konağında toplar (BİRSEL, Halet Efendi (1760-1823) hemen hemen her akşam 1989: 275). Yusuf Kâmil Paşa'nın oğlu Subhi ilim ve edebiyatla meşgul kimseleri konağında Paşa'nın, Mahmut Celâleddin Paşa'nın ve Fethi toplardı. İzzet Molla, Halet Efendi'den sadece Ahmet Paşa'nın meclisleri de şiir encümenidir. himaye görmekle kalmayıp, aynı zamanda onun Hersekli Arif Hikmet Bey, Üsküdarlı Talât, Safi konağının el üstünde tutulan devamlı Bey, Abdurrahman Süreyya Efendi, Hüseyin Daniş misafirlerinden biriydi. Şeyhülislam Arif Hikmet de Bey, bu meclislerinin müdavimlerindendir (İNAL). (1786-1859) (TANPINAR, 1967: 66), hem kendisi Bu dönemin devlet ricalinin edebiyatla ilgili şiirle uğraşan, hem de edipleri koruyan bir olduğu görülür. hüviyetin sahibidir. Arapça, Farsça ve Türkçe şiirler Akif Paşa (1787-1845), hece vezniyle söyleyen Arif Hikmet Bey, devrinin âlim ve yazılmış, Mersiyesi ve yeni bir dünya görüşünü şairlerini muayyen zamanlarda evinde topluyordu. aksettiren Adem kasidesi ile dikkat çeken Ziya Bey (Paşa) Şeyhülislam Arif Hikmet Bey simalardan biridir. Ali Paşa'nın (1815-1871) ve kanalıyla Mabeyn'e beşinci kâtip olarak girer. Fuad Paşa'nın (1815-1869) da şiirle iştigal ettiğini Mustafa Reşid Paşa'nın takdirini kazanması da bu biliyoruz. Ethem Pertev Paşa (1824-1872) yolla olur (BANARLI: 839). Abdurrahman Sami Av'avenâmesi ve Batı'dan tercümeleriyle Paşa'nın (1795-1878) Taşkasap'da Sarı Musa edebiyatla uğraşan devlet büyükleri arasına katılır Sokağı başlarındaki muhteşem konağı bir akademi (TANPINAR). hüviyetindedir. Haftada veya on beş günde bir Eski şiiri yaşatmak isteyen bir grup şair, 1861 edebî toplantıların yapıldığı bu konağın yılında Hersekli Arif Hikmet Bey'in (1839-1903) müdavimleri arasında Ahmed Vefık Paşa, Ziya Laleli Çukurçeşme'deki evinde her hafta salı günü Paşa, Ali Suavi, Nevres Efendi, Üsküdarlı Hakkı toplanırlar. Kendilerine "Enümen-i Şuâra" adı Bey, Yenişehirli Avni Bey, Muallim Feyzi, Kâzım verilen bu şairler topluluğunun üyeleri arasında Paşa gibi isimler vardır (KERMAN, 1986: 11-12) Leskofçalı Galib Bey, Osman Şems E-fendi, Tanzimat'ın mühim siması Mustafa Reşid Abdülhamid Ziya Bey, Musa Kâzım Bey, Mehmed Paşa (1800-1858) devrinin ediplerinden bir çoğunu Lebib Efendi, Hoca Salih Nailî, İbrahim Halet himaye etmiştir. Şinasi, Reşid Paşa için kasideler Bey, Recaizâde Mahmud Celâl Bey, Deli Hikmet söyleyerek, onu aslına uygun bir biçimde Bey, Osman Nevren Efendi, Memduh Faik Bey, övmüştür. Ziya Paşa'nın da sarayda Reşid Paşa Mustafa Refik Bey, İbrahim Hakkı Bey, Salih Faik tarafından korunduğunu, o ölünce de rahatının Bey vardı. Bu isimlerin dışındaki birçok şairin de zaman zaman bu meclise iştirak et-

bilig-2/Yaz’96

194

tiğini biliyoruz. Sadullah Râmi Bey, Mustafa Eşref let, Recai-zade Celâl, Manastırlı Nailî, Fatin E- Paşa, Yusuf Kenan Bey, Mustafa İzzet Efendi, fendi, Münif Paşa gibi isimler, bu toplantıların Mehmet Hayreddin İrfan Paşa gibi İsimler, müdavimleri arasındaydı. Bir Tanzimat edibi olan muntazam olmasa da Hersekli Ârif Hikmet Bey'in Efendi, önce Mithat Paşa, evindeki toplantılara katılanlar arasındadırlar. (kendisine Mithat adı da onun tarafından Çeşitli şiirlerin okunduğu ve edebî münakaşaların verilmiştir.) sonra da II. Abdülhamid tarafından yapıldığı bu mecliste, hitabeti iyi olan ve korunmuş, Takvîm-i Vekayi ve Matbaa-i Âmire topluluğun on genç elemanı olan Namık Kemal müdürlüğüne getirilmiştir. Tercüman-i Hakikat'ı şiirleri okurdu. Leskofçalı Galib Bey, encümenin (27 Haziran 1878) çıkararak, , reisi durumundadır (BANARLI: 869; ÖZGÜL, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi gibi genç kalemleri 1987: 12-23). etrafında toplamıştır. II. Abdulhamid'in son yıllarında Ahmet Mithat Efendi'ye "balâ" rütbesi Mehmed Lebib Efendi (1785-1867) Devlet verilmiştir. Mülkiyenin en yüksek rütbesi olan bu ricalinden olan bu zatın da Mahmud Paşa Camii rütbenin bir üstü ise "vezirlik"dir (İZ, 1990:179). civarında Menge Mahallesi'nde bulunan konağı 1881 yılında Muallim Naci'nin kaleme aldığı âlimler ve ediplerin toplantı yeriydi. İlim ve sanat Ertuğrul Bey Gazi adlı manzum eseri takdir eden erbabım himaye eden Lebib Efendi, kabiliyetli II. Abdülhamid, ona Tarihnüvis-i Âl-i Osman gençlerin yetişmesine çalışırdı. Ziya Paşa, Ceride-i unvanını vererek, maaş bağlayıp nişanla havadis muharriri Ali Bey, onun konağının ödüllendirir (TARAKÇI, 1994: 17). İngiltere'de müdavimleri arasındaydı (İNAL). Memduh Paşa görev yapan Abdülhak Hamid'in yüksek (1839-1925) da meclisine Leskofçalı Galib, Namık meblağlarla ulaşan borçları da aynı padişah Kemal, Hersekli Arif Hikmet, Halet, Naîlî, Kâzım tarafından ödenmiştir. Ali Suavi, 1876 yılında Paşa gibi isimlerin devam ettiği bir devlet Kütüphâne-i Hümayün'a hafızkütüp olarak adamıydı (İNAL,C2: 286). getirilmiş, sonra da Galatasaray Sultanisi Şair Fehim ile Kuşadalı İbrahim Efendi'nin Müdürlüğüne tayin edilmiştir (ÇELİK, 1993: 31). meclisleri de devrinin meşhur toplantı mahalle- Fransa'da aristokrat aile kadınlarının rindendi. Ahmed Cevdet Paşa, bu meclislere evlerinde resim ve sanat toplantıları tertip devam edenlerden biridir (TANPINAR: 160-168- ettiklerinden kısaca bahsetmiştik. Osmanlı 169). toplumunda da yetişmek ve gelişmek için imkân Tanzimat Dönemi'nin belli başlı edebî bulabilen hanımların bu vadide varlık simalarının saray veya çevresiyle alakası vardır. gösterdiklerini, hatta tıpkı Avrupalı Şinasi, Ebuzziya Tevfik ve Ziya Paşa, Mustafa hemcinslerinden bazılarının yaptığı gibi, evlerinin Reşid Paşa'dan himaye görmüş kimselerdir. II. salonlarını âlim ve sanatkârlara açtıklarını Abdulhamid'in cülusunda (31 Ağustos 1876) görüyoruz. Şehzade II. Selim'in Manisa'daki şurayı devlet üyeliğine geçen Namık Kemal, sancakbeyliği sırasında etrafında toplanan şairler Kanun-i esâsî encümeninde görev alır. Namık halkasında Hubbî Hatun da vardı. Bu hanım, II. Kemal, Celâleddin Harzemşah'ı yazdıktan sonra Selim padişah olunca, onunla birlikte İstanbul'a bir yazma nüshasını II. Abdülhamid'e takdim gelmiş, bu şehirde saraydaki şiir meclislerine katılmıştı (İPEKTEN: 207). Zeyneb (ö. 1474) ve etmiştir. Kendisine mükâfat olarak "bâlâ" rütbesi Mihri Hatunlar (ö. 1516), Şehzade Bayezid'in ve verilmiştir (KEMAL-GÖKGÜN, 1987: 16). onun oğlu Şehzade Ahmed'in Amasya Valiliği Ziya Paşa da, II. Abdülhamid tarafından sırasında etraflarında bulunan şairler topluluğun- Kanun-i Esasî encümeni üyeliğine seçilir, vezir dandı. Sonrada İstanbul'a gelen Zeyneb Hatun, rütbesiyle Suriye, Konya ve Adana valiliklerine Divanı'nı Fatih Sultan Mehmed adına tertip ederek gönderilir (GÖÇGÜN, 1987: 16). Recaizade padişaha sunmuş, karşılığında da ihsan ve caizeler Mahmud Ekrem, 1889 yılında Trablusgarb'a almıştır (İPEKTEN: 180). Fıtnat Hanım (?-1780) gönderilen murahhaslar heyetine üye seçilerek Koca Ragıp Paşa'nın şiir meclislerine katılan bir İtalyan propagandasının buradaki tesirini anlamak kadın şairdi (BANARLI: 768). ve önlemek için görevlendirilir. Meclis-i âyân Leyla Hanım, II.Mahmud ile onun kızı Esma üyesi olarak hayatını tamamlayan Recai-zade'nin Sultan'dan ihsan almış bir kadın şairimizdir evi de haftada bir yapılan edebiyat toplantılarına ev (BANARLI: 840). Bir diğer hanım şair olan Şeref sahipliği eder. Namık Kemal, Ziya Paşa, Osman Hanım'a ise sadrazam Ali Paşa ayda 200 kuruş Şems, Hâ-

bilig-2/Yaz’96

195

aylık bağlamıştır (BANARLI: 841). II. Mahmud'- Ortaç, Hasan Ali Yücel, Kâzım İsmail Gürgen, un kızı Âdile Sultan (1826-1899) da şiirle meşgul Tevfik Remzi Kazancıgil gibi pekçok isim bu olup, Fındıklı'daki sarayında devrin âlim ve konaktaki sohbetlere katılmıştır (Büyük Türk sanatkarlarını toplayan meclisler tertip ederdi Klasikleri, C. 10: 335). (BANARLI: 841). İsmail Hami Danişmend, (1889-1967) Cemaleddin Efgani, (1838-1897), 1892 Taksim ile Harbiye arasındaki evinde her yılından itibaren Şişli'deki Konağı'nda haftalık cumartesi ilim ve sanat konularında sohbetler sohbetler tertip ederdi. Bu sohbetlerin olur (DANİŞMEND, 1971:3). müdavimlerinden biri de Mehmed Emindir. Bu Halit Fahri, (1891-1971) Kadıköy'ünde Şem- sohbetler Mehmed Emin'deki Türklük şuurunun sitap Mahallesi'nde bir evde pansiyoner olarak işlenip gelişmesine yardımcı olmuştur kalır. Bu bekâr odası, kısa zamanda bir edebî (BANARLI: 991). mahfil halini alır. Yusuf Ziya, Faruk Nafiz, Ali Tahirül Mevlevi'nin (1861-1924) Taşkasap'- Mükerrem gibi isimler bu odanın devamlı misa- taki evi de bir edebî mahfil konumundadır. firlerindendir (OZANSOY: 30-31). Muammer Lütrü'nün Şehzadebaşı'ndaki pansiyon Saray, ev ve dükkânların dışında odası ile Yaşar Nabi'nin Şehzadebaşı'ndaki evinde kahvehanelerin ve meyhanelerin de gerek bizde, toplanan Yedi Meş'aleciler, zaman zaman Sabri gerekse Avrupa'da bir edebî mahfil konumunda Esad (1907-1968)'ın Kadıköy'ündeki evine de olduğunu biliyoruz. Bizde ilk kahvehanenin ne giderler (İZ: 233). zaman açıldığı hususundaki bilgiler muhteliftir. Nigar Hanım (1862-1918) yazın Hisar'daki Bazı kaynaklar Kanunî Devrinde 1554 yılında yalısının, kışın da Şişli'deki konağının salonlarını açıldığım söylerler. Alman araştırıcı Dr. Land salı günleri alim, sanatçı ve sosyetik simalara a- Avrupa'da ilk kahvehanenin 1551 yılında çardı. Yerli ve yabancı isimlerin katıldığı bu İstanbul'da açıldığını bildirir (EBUZZİYA, 129). salona devam edenler arasında Recaizade İsmail Hami Danişmend, ilk kahvehanenin Mahmud Ekrem, Abdülhak Hâmid, Macar Kanuni devrinde 1555 yılında açıldığını ifade türkoloğu Dr. Kunoş da vardı. (MARDİN, 1983: etmektedir (DANİŞMEND, 1952: 3). Bu 55). birbirlerine yakın üç farklı tarih, neticede Kanunî Fatma Aliye Hanım (1864-1924) evini ilim devri üzerinde birleşmektedir. Haleb'li Hakem ve ve sanat erbabına açmış bir kadın yazarımızdır. Şems adlı iki kişinin 1553-54 yıllarında Köse Raif Paşazade İhsan Hanım'ın Osmanbey'de "Tahtakale" mevkiinde büyük bir kahvehane bulunan Raif Paşa Apartmanı'ndaki salonuna açtığı çeşitli kaynaklar bildirirler. Kısa zamanda devrin bir çok edebiyatçısı devam ederdi. Halit İstanbul'un her tarafına yayılan kahvehaneler Fahri Ozansoy, Selahaddin Enis, Yahya Kemal, Sultan I. Ahmed'in hükümdarlığı sonlarında lüks Ruşen Eşref, Rauf Ahmet gibi isimler bu salonun bir şekilde ilk olarak halıcılar köşkünde açılmıştır misafirleridir (OZANSOY, 1970: 310-312). (ÜNVER, 1962:.44). (1004 ve 1015). Bütün Abdullah Cevdet'in (1869-1932) Cağaloğ- dünyaya Yemen'den yayılan kahve, zaman zaman lu'ndaki İçtihad Yurdu Apartmanındaki çarşamba Avrupa'da ve bizde zararlı görülerek günü toplantıların, yabancı gazetecilerin de geldiği yasaklanmışsa da,bu yasağa fazla riayet bilinir. Abdülhak Hâmit, Celal Nuri, Süleyman edilmediği bilinir. III. Sultan Murad, III. Sultan Mehmed ve IV. Sultan Murad dönemlerinde Nazif, Rıza Tevfık bu salonun müdavimlerinden- zaman zaman kahve yasağı getirildiği dir (BİRSEL: 49). Abdülhak Hâmid'in Maçka'daki kahvehanelerin yıkıldığı görülüyor. Kahve, evi Halit Ziya Uşaklıgil'in salonları da içmenin lehinde ve aleyhinde çeşitli fetvalar edebiyatçılar için bir toplanma yeridir. Halit verildiği biliniyor. Kahvehanelerin kapatıldığı Ziya'nın Yeşilköy'deki köşkünde onbeş günde bir dönemlerde bu yerlerin bir gecede bekâr odaları yaşlı ve genç edebiyatçılar toplanırlar derici veya nalbant dükkânları haline getirildiği (OZANSOY: 24). bilinmektedir. Çıkmaz sokaklarda bulunan veya Hüseyin Kâzım'ın (1870-1934) Haydarpaşa'- gizli arka kapılarından işleyen bu kahvehanelere daki konağı da edebiyatçıların toplandığı bir girmek için Subaşı'ya veya Asas Başı'ya para yerdir (KADRİ, 1993: 8-9). verildiği bile olurdu. Refik Ahmet Sevengil, İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1870-1957), meyhanelerin üstünde bulunan odalara akşamları babasının ölümünden sonra, Bayezid'de Mercan şair ve ediplerin geldiğini, hem Yokuşu'ndaki konağında sohbet geleneğini devam ettirmiştir. Aluned Hamdi Tanpınar, Yusuf Ziya

bilig-2/Yaz’96

196

içip hem de şiirler okuduklarını karşılıklı Vekayi gazeteleri her hafta, biri salı diğeri tenkitlerin yapıldığını anlatır (SEVENGİL, 1927: perşembe günleri olmak üzere gelir. Sonraları bu 201). Daha Kanunî döneminden itibaren gazetelere ilaveten Tercüman-ı Ahvâl, Ruz-nâme, kahvehanelerin birer kültür ocağı olması Tasvîr-i Efkâr, Mecmua-i Fünûn, Mir'at gibi hususunda tedbirler alınmış, birer kıraathane günlük gazete ve mecmualar da ilave edilir. haline getirilmesi istenmiştir. Peçevi,devlet erkânı Ebuzziya Tevfik Bey'in bu kahvehaneye devam hariç bütün kibar ve zarif İstanbul erkeklerinin etmek uğruna, kalemdeki görevini ihmal ettiğini kahvehaneleri doldurduğunu söyler (ÜNVER: 53; biliyoruz. Bu kahvehaneye gelenler arasında EBUZZİYA: 15). Refik Ahmed Sevengil, şair, Namık Kemal, Kâzım Bey, Ebuzziya Tevfik, edib ve âlimlerin toplandığı kahvehanelerde Galib Bey, Halet Bey, Ayetullah Bey, Hasan insanların ilgi alanına göre çeşitli gruplar Subhî, Ali Bey, Refik Yusuf Bey, Aziz Bey, oluşturulduğunu ifade ediyor. En yeni gazel ve Vidinli Tevfik Paşa, Süleyman Paşa, Hacı Reşid kasidelerin okunduğu bu meclislerde, eşi dostu Efendi, Said Efendi, Kırımı Aziz Bey, Gazi toplayabilmek için ziyafet verenler dahi bulunuyor Ahmed Muhtar Paşa, Yusuf Paşa gibi isimler (SEVENGİL, 1936: 6). bulunurdu. Sonraları Tuna, Bosna, Fırat ve İstanbul'da her meslek grubunun gittiği belli Envâr-ı şarkiyye ve Suriye gazeteleri de burada kahveler vardır. Yeniçeriler, tulumbacılar, dağıtıldığından, haber almak maksadıyla da bu denizciler, balıkçılar gibi muhtelif işleri yapan kıraathanede toplanılırdı. kimselerin gittiği kahveler ayrı ayrıdır. Uzun yıllar Sarafim adlı bir Ermeni Ediblerin toplandığı meşhur kahvelerden biri tarafından işletildiği için bu adla anılan bu 1583 yılında açılmıştır. Macunizâde, bununla kıraathanede, eski yeni gazete ve mecmua alâkalı olarak bir tarih düşürmüştür (ÜNVER: koleksiyonları ile neşredilen kitapların tamamı 553). XIX. yüzyıldaki meşhur kahvehanelerden numaralandırılmış olarak bulunurdu. biri Mahmud Paşa Camii yanındaki bir Pek çok kitap neşrederek, ülkemizin yayın kahvehanedir. Herhangi bir kimsenin oturamadığı hayatına da hizmet eden Sarifim Efendi, bu bu kahve, ilim ve san'at erbabının toplanma kıraathanede roman geceleri devrin mahalli olarak tanınır. Ceride-i Havadis entelektüellerin bir araya getirirdi (ÜNVER: 481- muharirlerinden Ali Efendi, Hafız Müşfik Efendi, 489). âlimlerden Abdi Bey, Münif Efendi, Edhem Pertev Karakulak Ham kahvesi Bayezid'de Okçu- Efendi, Müneccimbaşı Osman Saib Efendi, Bekir larbaşı'nda kırk elli adım ileride olan bir hanın Sami Paşa, Mithat Paşa, attar Hacı Ahmed Efendi, avlusunda bulunmaktaydı. Ramazanları her gece, Recai Efendi, Ahmed Faris Efendi, vakanüvis ve diğer zamanlarda cuma ve pazar günleri Takvim-i Vekayi musahhihi Lütfi Efendi, Bursalı İstanbul'un meşhur müzisyenlerinin san'at icra Sahib Efendi gibi isimler bu kahvede ettikleri bu yere devrin entelektüelleri devam toplanırlardı. Bu isimlerle görüşmek isteyen ederlerdi. Ebuzziya Tevfik Bey, burada Namık kimseler de bu kahvehaneye gelirlerdi (BİRSEL, Kemal vasıtasıyla Sadullah paşa ve Hersekli 1975: 237-241) Arif Hikmet Bey'i tanımıştır. Leskofçalı Galib Bayezid'de Okçularbaşı'ndaki uzun kahve, Bey, Kazım Bey gibi zatlar da bu kahvehanenin sonradan Sarafim Kıraathanesi adıyla anılmıştır. müdavimlerindendir (EBUZZİYA, 1912: 66- Bu kahvenin Mustafa Reşid Paşa'nın (1799-1857) 68). son yıllarında veya ölümünden hemen sonra Edirne Kapısı'nda Savaklar çeşmesi'nin açıldığı söylenir. Halkın toplanıp da dedikodu karşısındaki yolun sol köşesinde Terazicibaşı etmesini önlemek için Kanunî devrinden itibaren Kahvesi bulunurdu. III Mustafa devrinde yapılan kahvehanelerde okuma geleneğinin bu kahvenin mimarı bakımından da bir özellik yerleştirilmeye çalışıldığını ve bunun için de bu taşıdığı görülür. Bu kahvehanede asrın meşhur yerlere kıraathane adının verildiğini daha önce meddahi Kız Ahmed hikayeler anlatırmış söylemiştik. (Bu kahvehanelerde sahaflardan (BİRSEL:94; ÜNVER: 56-57). kiralanan Kan Kalesi, Battal Gazi, Hamzanâme Edirne kapısı dışındaki Dedenin Kahvesi, III gibi kitaplardan biri okumayı bilen bir müşteri Selim'in Meclislerinde bulunmuş, Mevlevi dervişi tarafından okunurdu. Kahveci de kıraat eden Murtaza Efendi tarafından açılmıştır. Ediplerin müşteriden para almazdı.) Bu kıraathaneye sık sık toplandığı bu kahve sonraları arabacılarla, Ceride-i havadis ve Takvim-i

bilig-2/Yaz’96

197

gelip geçenlerin uğrak yeri olur (BIRSEL:95-96). Adanalı Ziya, Ahmet Rasim gibi isimler bu Üsküdar'da Karaca Ahmed Mezarlığı kahvenin müdavimleri arasındadırlar. Başta Tarih civarındaki III. Sultan Selim Çeşmesi'nin ve Malumat olmak üzere bütün gazeteleri bu karşısında bulunan Çiçekçi Kahvesi, XVIII. dükkânda bulmak mümkündür. Bu dükkâna daha yüzyıldan itibaren mevcut bulunurdu. Bütün ziyade mutavassıtın denilen grup gelir. Hacı müşterileri ilim ve san'at erbabı olan bu Reşid'in Çayhanesi'ne gelenler dekadanlara karşı kahvehanede "edibâne, hakimâne ve rindâne" çıkan kimselerdir (BİRSEL: 121-137). sohbet ve muhabbetle vakit geçirilirdi. Bu Valide Kıraathanesi, Eminönü Meydanı'nın kahvehaneye gelenler arasında Üsküdarlı Hoca meşhur bir kahvesidir. Gazetelerle, Servet-i Fü- Vasıf, Muallim Naci, Üsküdarlı Talat Bey, Hattat nûn Dergisi kamıştan yapılmış gergef bir alete İlmi Efendi, Salih Saim, Safı, Şeyh Vasfi, Arif geçirilmiş olduğu halde, bu âletin sapından Hikmet, Tanburî Ahmet, Nihad, Hüseyin Haşim, tutulmak suretiyle okunur. Pierre Loti, 1876 Hicrî Efendi, ressam Ali Rıza, Esvabcıbaşı Behçet, yılında İstanbul'a geldiğinde, bu kahvede de şair Ziya, Mehmed Akif, Mahir İz, Necmeddin oturmuştur. Okyay Bey, gibi isimler devamlı müşteriler 20. Yüzyılın içinde Ahmed Hamdi Tanpınar, arasındaydı (BİRSEL: 75- 76; İstanbul sınıf arkadaşlarıyla birlikte, hocaları Yahya Kemal Ansiklopedisi, C.7: 3960). yanlarında olduğu halde Nurosmaniye'deki İkbal Yüzyılın ikinci yarısında Divanyolu'nda bulunan Kıraathanesi'ne gittiklerini anlatır. Sonra hep ve Arifin Kıraathanesi diye anılan kahvehaneye birlikte Sultan Ahmet'teki Setli kahvelere alışan setli kahve de denir. Namık Kemal, Ebüzziya grubun sohbetleri, geceleri de devam eder Tevfik, Yahyalı Nuri Efendi, bu kahvehaneye sık (TANPINAR, 1982: 14). sık gelenlerdendir (BİRSEL: 251-254). Bu Emirgan'daki Çınaraltı Kahvesi de Yahya kahvehanelerin dışında Üsküdar'da Dizdar'ın Kemal'in sık sık gittiği yerlerdendir. Fuat Şemsi, Kahvesi ile Balaban İskelesi'nde havuzlu kahve de Hüseyin Bektaş, Faruk Nafiz, Sermet Sami Uysal, birer edebi mahril hükmündedir (BİRSEL: 77-79). Halis Enginar gibi isimler buraya gelirler Direklerarası'daki önemli bir kırathanede de (BİRSSEL, 1989: 265-266). Alyanak Mehmed Efendi kırathanesi'dir. Her türlü 1865 yılında Beyoğlu'nda Lebon Pastahanesi, kitap ve gazetenin bulunabileceği bu mekâna Ziya Paşa, Namık Kemal gibi ediplerin sık sık Mualim Naci, Hayret Efendi, Şeyh Vasfi, Ali Ruhi gelip gittikleri yerlerdendir. Ziya Paşa'nın Zafer- gibi isimler gelirler (BİRSEL: 151-152). name'nin birçok beyitlerini bu kahvelerde söyleyip Direklerarası'ndaki Kâzım Efendi yazdırdığı bilinir. Lebon, Servet-i Fünûn kıraathanesi de devrinde bir edebi muhit olarak mensuplarının toplanma yeridir. Halid Ziya, Cenab dikkat çeker. Hayâlhâne-i Osmâni adlı tiyatro Şehabeddin, Hüseyin Cahit gibi isimler buraya kumpanyası 1882 yılında bu kahvehaneyi, mekân gelirler. İsmail Safa, Faik Ali Ozansoy, Süleyman olarak kullanmıştır (BİRSEL: 152-153). Nafiz ve Celal Nuri'ye edebiyat üzerine görüşüp Direklerarası'nda musiki cemiyetlerinin sanat konuşurken burada rastlamak mümkün olabilirdi icra ettikleri ve tiyatro kumpanyalarının o- (BİRSEL, 1989: 42, 43, 4, 47). yunlarını sergilediği Fevziye Kıraathanesi de bir Commerce de, Servet-i Fünûn Edebiyatı ü- edebi mahfil durumundadır. Bu kahvehanede yelerinin uğradıkları bir kahvedir. Lüxemburg Ramazanlarda Karagöz, Meddah ve kukla oynatılır Kahvesi, Halid Ziya'nın çok sevdiği bir yerdir. Bu (BİRSEL: 153-158). Yine bu semtteki Şems kahvede resimli gazeteler de bulunur (BİRSEL: 18). Kıraathanesi de edebiyatçıların uğrak yerleridir. Darüttalim Kıraathanesi de devrin pek çok Önce Paris Kahvesi adıyla anılan Tokatlı- edebiyatçısını toplar. yan'da XX. yüzyılın başlarında devrin meşhur e- Direklerarası'nda Hacı Reşid'in çayevi de e- diplerini bünyesinde toplayacaktır (BİRSEL: 35). debiyatçıları bünyesinde toplar. Muallim Naci, Kahvelere Tepebaşı'nda da rastlanır. Bunların Şeyh Vasfi, Cenab Şehabeddin (delikanlılık içindeki en önemli kahvelerden biri Kanûn-i Esâsi çağında), Hoca Hayret Efendi, Muallim Feyzi Kıraathanesi'dir. Mai ve Siyah romanın kahramanı, Efendi, Andelib (asıl adı Mehmet Esat) Müstecabi- bir akşam arkadaşı Ali Şekib'i ucuz bir lokantaya i zade İsmet, Deli Celal, Tepedenenlizade Kâmil, götürmüş, oradan da nargile içmek için Tepebaşı'ndaki kahvelerin birine getirmiştir.

bilig-2/Yaz’96

198

Halid Ziya'nın bu kahveleri İyi bildiği İbrahim Olgun gibi isimler bu kahveye sık sık düşünülebilir (BİRSEL: 35). gelirler (BİRSEL: 158-159). Tepebaşı Kahvesi, bütün Servet-i Fünûn 19401ı yıllarda ferah sinemasının altında A- mensuplarının kahvesidir. Mehmed Rauf, Hâlid cemin Kahvesi adıyla anılan bir yer vardır. Bu Ziya, Ahmet Hikmet, Safvet-i Ziya bu kahveye en kahve Ahmet Haşim'in kahvesi olarak bilinir. sık gelenlerdendir. Abdülhak Hamid, Süleyman Yakup Kadri, Salih Zeki Aktay, Reşat Nuri, Nafiz, Recaizade M.Ekrem, de bu Mahmut Yesari de bu kahveye gelenlerdendir. kahvenin müşterileri arasındadır (BİRSEL: 61). 1920-25 yılları arasında Fahri Celâl, Halit Fahri, Anadolu ve Rumeli coğrafyasının birçok Mükrimin Halil, Tahir Nadi gibi isimler de bu yerinde âşık kahvehaneleri bulunur. Halk kahveye gelirler. Ali Nihat Tarlan, Münir Nurettin kültürünün ve edebiyatının bir uzantısı olan bu ve Mükremin Halil de bu kahvenin mü- gelenek, XVII. yüzyıldan itibaren İstanbul'un davimlerindendir (BİRSEL: 299). birçok yerinde varlığını sürdürür. XVIII. yüzyıldan Şehzadebaşı'ndaki halk kıraathanesi de itibaren âşık kahvehaneleri ile yeniçeri devrin birçok ünlü simasını toplayan bir kahvedir. kahvehaneleri aynı amaca hizmet eder bir görünüm Mustafa Şekip Tunç, Hasan Ali Yücel, Hilmi Ziya almışlardır. 1826 yılından sonra İstanbul'da Ülken, Faruk Nafiz, Emin Ali Çavlı, Mükrimin Çemberlitaş civarı ve Tavuk Pazarı'ndaki âşık Halil, Sabahatin Ali gibi birçok isim burada edebî, kahveleri, âşıkların faaliyetlerini sürdüğü yerler felsefi ve siyasî sohbetler ederler (BİRSEL: 148). olarak görülür. Yine 1826 yılından sonra Semai Divanyolu'ndaki Şule gazinosu da kahvehaneleri denilen çalgılı kahvehaneler, edebiyatçıların toplanma yeridir. Abdülhak İstanbul'un kültür hayatı içinde yer alırlar. Başta Hamid, Süleyman Nafiz, Agah Sırrı gibi isimler şehzadebaşı olmak üzere Unkapanı, Defterdar, gelip giderler. Ahmet Hamdi Tanpmar'la Ahmet Eyüb, Halıcıoğlu, Kasımpaşa, Galata, Fındıklı, Kutsi Tecer de buraya sık sık uğrarlar (BİRSEL, Beşiktaş, Kadıköy ve Üsküdar'da işletilen semai 1975: 283). kahvelerinde, önceleri âşıklık geleneğinin hüküm Divanyolu'nda Çemberlitaş'ı geçince, Kasaba sürdüğü, II. Abdülhamid döneminden sonra da Sokağı'nda Diyarbakır kahvesi bulunur. Hamami- alafranga müziğe yönlendiği görülür (KAYGILI, zade İhsan, Kilis'li Rıfat, Şakir Ülkü Taşır, Suut 1937: 386-392). Kemal Yetkin, Şevket Rado gibi isimler buraya Direklerarası'ndaki kahveler içinde çaycı gelirler (BİRSEL: 290) Hacı Mustafa'nın çayevi, Neyzan Tevfik, Mehmed Yakup Kadri, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Akif gibi isimlerin uğrak mahallidir (BİRSEL: Refik Halit, Faruk Nafiz; zaman zaman 143). Fenerbahçe'deki Belvü Gazinosu'na da gelirler Direklerarası 'nda Yavru'nun Çayhanesi diye (BİRSEL: 294-297). anılan kahveye herhangi bir kimse giremez. Münir Haşim, 1923-26 yılları arasında Kadıköy İs- Nurettin, Saadettin Kaynak gibi müzisyenler, kelesi'nde ki Mihran'ın kahvesine de gider. Rus- Abdülbaki Gölpınarlı, Ali Nihat Tarlan, Mükremin çuklu Hakkı, Reşat Nuri, Mahmut Yesari, Salih Halil gibi edebiyatçılar bu kahvenin müşterileri Zeki gibi isimler de buraya sık sık gelirler. arasındadır (BİRSEL: 146). (BİRSEL: 301). 1919 yıllarında Halit Fahri, Faruk Nafiz, Nisuaz eski Melek Sineması Sokağı'nın Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Salih Zeki Aktay, karşısında bulunan Kuloğlu Sokağının İstiklâl Ömer Seyfettin, Nazım Hikmet, Reşat Nuri gibi Caddesi'ne çıkışında bulunan bir kahveydi. II. isimler Kalamış Koyu'na bakan Şifa'daki bir kır Dünya Savaşı günlerinde Samim Kocagöz, Sait kahvesinde otururlar. Bu gruba Ahmet Rasim de Faik, Cahit Saffet, Orhan Arıbumu, Cavit Yamaç, katılır. Bu isimlerin, toplu halde akşam Celâl Sılay, Sabahattin Kudret, Salah Birsel, Suavi gezintilerine çıktıkları, Mod'da mehtap Koçer, Asaf Halet, ressam Haşmet Akal, Avni seyrettikleri de olur (BİRSEL, 271-272 ; Arbaş gibi isimler buraya gelirler. Çallı İbrahim, OZANSOY: 158-159). Necib Fazıl, , Hamit Görele gibi i- Vezneciler'de Letafet Âpartmanı'nın altındaki simler de Nisuaz kadrosuna dahildirler (BİRSEL: Darüttalim Kıraathanesi, devrin birçok edibine toplanma mahalli olur. Ali Nihat Tarlan, Saadettin 79-80). Nüzhet, Rıfkı Melûl Meriç, Sabahattin Batur,

bilig-2/Yaz’96

199

Bu yıllarda, Ayaz Paşa'da Park Otel'in İbrahim Alaeddin, Burhan Toprak, Agah Sırrı bitişiğinde Cennet Bahçesi denilen bir yazlık Levent, Ali Canip, Mesud Cemil, Sadettin kahve vardır. Bu kahveye gelenler arasında Nüzhet, Abdülbaki Çölpmarlı, Faruk Nafiz, Halit Samim Kocagöz, Sabahattin Kudret, Suavi Koçer, Fahri, Mehmet Behçet, Şükûfe Nihal, Orhan Saik, Bebe Lütfü, Cahit Safvet, İlhan Berk, Fahir Halit Bayrı, Fazıl Ahmet, Mithat Cemal, Necip Onger, Oktay Akbal, Nermi Uygur, Behçet Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar, Mustafa Sekip Necatigil, Melih Cevdet gibi isimler vardır Tunç, Hilmi Ziya Ülken, Rıfkı Mülül Meriç, (BİRSEL: 206). Suna Kıraathanesi Osmanbey'de Halas- Mehmet Kaplan, Zahir Güvemli, Kilisli Rıfat, kârgazi'de bulunur. Fahir Onger, Behçet Neyzen Tevfik, Behçet Kemal, Mükrimin Halil, Necatigil, Naim Tirali, Fethi Karakaş, Oktay , Suut Kemal Yetkin Agah Sırrı Akbal, Orhan Anburnu, Lütfü Özkök, Edip Levent, Reşat Nuri ve daha niceleri burada şiir ve Köksel, Arif Erim, Özdemir Asaf, Suavi Koçer, edebiyat sohbeti yaparlardı. 1940'lı yıllara kadar Nahit Ulvi Akgün, Tahir Alangu, Ali Avni Öneş, bu kahvede sık sık görülen bu isimler 1940 Salah Birsel gibi isimler bilhassa cumartesi sonrası yerini genç kuşak diye anılan başka günleri burada buluşurlar (BİRSEL, 1989: 265- isimlere bırakılmışlardır. Abidin Dino, Nail V., 266). Fikret Âdil, Rıfat Ilgaz, Niyazi Akıncıoğlu, Sultanahmet'teki İkbal Kıraathanesi'ne Hüsamettin Bozok, Sabahattin Kudret, Asaf Halet akademi de denir. İkbal kıraathanesi bir Çelebi, Celal Sılay, Suphi Taşhan, Arif Dino, akademidir. Hemen hemen her edebî nesli Cavit Yamaç, İhsan Altay, Samim Kocagöz, Suat bünyesinde barındıran bu kıraathanede I. Dünya Savaşının ilk yıllarında Halil Nihat Boztepe, Fuat Derviş, Hasan İzzettin Dinamo, Ömer Faruk Köprülü, İbrahim Alaeddin Gövşa, Yusuf Ziya Toprak, Lütfü Erişci, Arif Kaptan, Bedri Rahmi Ortaç, Hasan Saka, Hamamizade İhsan, Enis Eyüboğlu, Suavi Koçer buraya sık sık gelen Behiç, Orhan Seyfı, Hakkı Süha, Agâh Sırrı gibi kimselerdendir. 1940 yılında "Küllük" diye de isimler hemen hemen her akşam buraya gelirler. bir dergi çıkar (BİRSEL:.303-319). Celal Şakir, M. Nermi, Nadi de burada 1940'lı yıllarda Küllük'e gelenler arasında görünenlerdendir. Nurullah Ataç, Sait Faik, Oktay Akbal, Sabahattin Yalnız şiirden ve edebiyattan konuşulan bu Ali'de vardır. Tanpınar'ın Huzur, Peyami Safa'nın kahveye Halil Vedat Fıratlı Rıfkı Melûl Meriç, Matmazel Noralya'nın Koltuğu adlı romanında Vâlâ Nurettin, Dr. Ekrem Şerif Egeli de gelir. bile Küllük Kahvesi geçer. Tank Buğra'nın Dergah dergisi Tanin Basımevi'nde çıktığı i- Küllük adını taşıyan bir hikâyesi vardır. çin İkbal kısa zamanda bütün dergahçıların uğrak Kahvelerin yanısıra bazı dükkânlar da edebî yeri olur. Nurullah Ataç, Yunus Kâzım Koni, mahfil durumundadır. Ahmet Rasim, Babîali Mustafa Nihat Özön, Mustafa Şehip Tunç, Necmettin Halil Onan, Ali Mümtaz Arolat, Caddesi'ne bakan Sucu Yorgi'nin dükkânının üst Abdülhak Şinasi Hisar, Osman Cemal Kaygılı, katındaki bir odadan bahseder. Türkçe, Arapça, Mükremin Halil Yinanç, Hasan Ali Yücel, Ahmet Farsça gazel, kaside, kıt'a ve beyitlerin okunduğu Hamdi Tanpmar ve Yahya Kemal de bu odadan çıkıldıktan sonra meyhanelere gidilir. kahvehanenin müdavimlerindendir (BİRSEL: Suçu Yorgi'nin dükkânında başlayan edebî sohbet; 321-332). kürekçiler kapısındaki Sarachanı, çarşı kapısındaki Önceleri Yıldız adını taşıyan ve Servet-i Taşhan, Kumkapı üstündeki Büyük, Küçük Fünûn'cuların toplantı yeri olan Meserret Kahvesi Müslim, Çemberlitaş'taki Vezirhanı Kafkas daha sonra Nayiler'in gelip gittikleri bir yer olur. Birahanesi, Balık Pazarı veya Liman Halit Fahri, Ali Naci Karacan, Selahattin Enis, İskelesi'ndeki herhangi bir meyhanede devam Yakup Kadri gibi isimler bu kahvehanenin eder (RASİM, 1980: 145-150). müdavimlerindendir. Avrupa'da da ilk kahvelerin birer akademi Beyazid Camii önünde bulunan küllük ile havasında olduğu görülür. Bu kahveler ilim ve Beyazid Kütüphanesi karşısındaki Çınaraltı Kahvesi birer edebî mahfil konumundadır. san'at erbabını cezbedip, bir araya getiren Akademi adıyla da anılan küllük uzun yıllar, ilim mekânlar hüviyetiyle karşımıza çıkar. Bizim ve san'at erbabını bünyesinde toplamış bir mekân kahvelerin, İngiliz kulüplerine örnek teşkil ettiği olarak dikkat çeker. Buraya sık sık gelen bilinir. Kahve ve kahvehane Avrupa ve isimlerden bazılarını sayalım. Asaf Halet, Amerika'ya Türkler kanalıyla gitmiştir. Yahya Kemal, Avrupa'da ilk kahve-

bilig-2/Yaz’96

200

hane 1640-1645 yıllan arasında Venedik'te cak kadar cazipti (TANSEL-TEVFİK: 100). açılmıştır. Londra'daki ilk kahvenin de 1673 Mecmuai fünun da (1862) devrin önemli yılında yine Venedikliler tarafından açıldığı simalarını bünyesinde toplayan bir mecmua bilinmektedir. Londra'daki kahvelerin ilk olarak, fikir hayatımızda önemli bir rol almıştır müşterilerini yüksek sınıfa mensup insanlar teşkil (TANPINAR: 181-1829. eder. Birer küçük kütüphanesi olan bu şık ve güzel 27 Mart 1891 yılında çıkmaya başlayan Ser- yerler, bir ara hükümet eliyle kapattırılmıştır vet-i Fünûn Dergisi, Servet-i Fünûn, Fecr-i Âti, (EBUZZİYA, 1912: 16-17). Milli Edebiyat ve Yedi Meş'leciler gibi edebî Paris'te ilk kahvehaneyi bu tarihlerde Paskal hareketlerin yayın organı olmuştur. Servet-i Fünûn isminde Halepli bir Ermeni, Kirkor adlı topluluğu önceleri Recaizade'nin evinde toplanırken, sonraları bu dergide bir araya arkadaşıyla beraber açmıştı. Paskal'dan sonra gelmişlerdir. Bu derginin kapatılmasından sonra Sicilyalı Precope olarak bilinen bir İtalyan'ın 1689 grubun dağıldığını biliyoruz. 20 Mart 1909 yılında yılında son derece güzel bir kahvehane açtığını İstanbul'da çıkmakta olan Hilâl gazetesi'nde ilk biliyoruz. Comedia Françoise'ın karşısında olan bu toplantılarını yapan Fecr-i Âti grubu da Servet-i kahvenin müdavimleri meşhur kimselerdi. Du Fünûn'da yazı hayatını devam ettirir (Türk Dili ve Bellay, Lemier, Crebillon, Jean Baptiste, Edebiyatı Ansiklopedisi., Fecr-i Ati Md., C.3: Rousseau, Piron, Diderot, Fontennelle, Voltaire bu 173). isimlerden bazılarıdır. Sonradan Victor Hugo, 25 Ocak 1912 yılında çıkmaya başlayan Thiers, Jules Janin, Gambette gibi meşhurlar da bu Rübab Dergisi etrafında "Nayiler" adı verilen kısa kahveye gelip gidenler arasına girmişler. Bu ömürlü bir grup toplanır. Bu dergiyi takip eden kahvede Voltaire'in oturduğu koltuk hâlâ Kehkeşan da aynı topluluğu bünyesinde toplar. muhafaza edilmektedir. Yahya Kemal, Hakkı Tahsin, Selahaddin Enis, Ali Naci, Halit Fahri ve Yakup Salih gibi isimler de bu Cafè Voltaire, Palais du Luide Evan'de olup halkaya dahildirler. Bu dergilerin yazarları o Voltaire'in devamlı olarak gittiği bir kahvedir. yıllarda Fındıklı'da şimdiki güzel san'atlar A- Fransa'da neşrolunan edebî mecmuaların tamamı, kademisi karşısında toplanırlar. 1918 yılında çıkan İngiliz ve Alman mecmualarının da en meşhurları Şair ile 1919 yılında çıkan Nedim Dergisi de aynı burada bulunurdu. grubun yaygın yeri ve toplanma mahalli olur Café de La Régance, 1718 tarihinde Fransız (BİRSEL: 269-276). tiyatrosu meydanında açılmıştır. Diderot, Dergah Dergisi 15 Nisan 1921 yılında Dalambert, Voltaire, Marmontel, Bernardin de yayınlanır. Etrafında Yahya Kemal'le öğrencilerini Saint Pierre, Chamfort, Avusturya İmparatoru II. çevresinde toplayan, bu derginin; yazar-çizer Josephe, Robespiene, Bonaparte, Alfred de Musset kadrosu da aynı ortak paydada birleşen bir grup o- gibi isimler bu kahveye sık sık gelirlerdi luşturur. "Dergahcılar" diye anılan bu grubun (EBUZZİYA: 17-21). toplanma yerleri hakkında daha önce bilgi XIX. Yüzyılda Paris'te muhtelif san'at verdiğimizden burada kısaca bahsetmekle yetiniyoruz. erbabının farklı kahvelerde toplandığını, buraları Bu dergilerin yazarları o yıllarda Fındıklı'da birer meslekî kulüp haline getirdiklerim biliyoruz. şimdiki güzel san'atlar akademisi karşısında Bu mekânlar, tanışma, görüşme, bilgi alışverişinde toplanırlar. bulunma, paylaşma ve tartışma için uygun Sabri Es'ad, Vasfı Mahir, Yaşar Nabi, zeminler oluşturuyorlardı. Muammer Lütfü, Ziya Osman, Ken'an Hulusi ve İstanbul'da matbaa, dergi ve gazetelerinde Cevdet Kudret'ten oluşan bir grup 1 Temmuz 1928 birer edebî muhit oluşturdukları görülür. yılında Yedi Meşale Dergisi adlı bir yayın organı 1862 de çıkan Tasvîr-i Efkâr gazetesinin çıkarırlar ve kendileri de bu adla anılırlar. Bu yedi matbaası devrin gençlerini toplayan bir muhit arkadaşın toplanma yeri önceleri Tahir-ül mevkiindeydi. Namık Kemal, Sadullah Bey (paşa), mevlevi'nin Taşkasap'taki evi iken sonraları Hâlet Bey, Ali Bey. Refik Bey, Vidinli Tevfik Muammer Lütfı'nin Gedikpaşa'daki pansiyon Bey, Ayetullah Bey, Reşat ve Nuri Bey'lerin odasında ve nihayet Yaşar Nabi'nin toplandıkları bu mekân, Ebuziyya Tevfık'in Şehzadebaşı'ndaki evinde toplanırlar. Bu grubun Sabri Esad'ın Kadıköy'deki evinde toplandığı da memuru olduğu Maliye Nezareti Mektubî olur (KOCATURK, Kalemi'ndeki işine gitmesine mani ola-

bilig-2/Yaz’96

201

1945: 6). Yeniliği gelenekte arayan "Dergah- mızın dışında bıraktık. Bu özet bize; gerek çılar"dan sonra 1950 yılında Hisar Dergisi Avrupa'da, gerekse bizde muhit ve sohbet çıkmaya başlar. 1957-1964 yılları arasında yayına geleneğinin öneminin bir kere daha belirtmiş ara vermiş olan bu dergi, 1964-1980 yıllan arası oldu. Bilindiği gibi yazı bir tespittir. Sohbet ise bir yeniden çıkmaya başlar. M. Faik Ozansoy, İlhan iletişimdir. Sohbetle, aynı havanın duygu ve fikrin Geçer, Mehmet Çınarlı, Gülterim Samanoğlu, paylaşılması, paylaşırken birbirine çarpıp kırılan Mustafa Necati Karaer, Nüzhet Erman, Nevzat dalgalar gibi büyüyerek yayılması söz konusudur. Yalçın, Ayla Oral, Yahya Akengin, Mehmet İnsanlar arasında dostlukların kurulması, bilgi Kaplan, Cemil Meriç gibi isimler bu dergide bir aktarımının sağlanması, heveslerin uyanması, "özünü arayış" ve bir "kendine dönüş" şeklinde rekabet duygusuyla kamçılanma, beğenilebilmek ifadelendirilebilecek olan bir faaliyetin içine endişe ve zevki, toplumda bir yer edinme çabası girerler (ÇINARLI, 1979: 55). gibi daha çoğaltılarak verilebilecek hususlar XIX. yüzyılda kalemler de gençlerin insanları besler geliştirir ve yaşatır. Bu hususta yetiştiği, şiir ve edebiyat zevkini geliştiren, lisan çevrenin fert üzerindeki gizli, manevî baskısının öğrenilen bir muhit olarak karşımıza çıkar. zorlayıcılığı olduğu kadar; özendirme ve zemin Babıâli Tercüme Odası, Mabeyin Kalemi, hazırlama yönlerindeki tesiri de inkâr edilemez. Tophane Kalemi, Gümrük Kalemi gibi devlet Mes'elelere ehil kimselerin ağzından dinleyen daireleri birer kültür ve edebiyat muhiti vechesi insanlar, bilgi hamulesini, tecrübeyle sentezlenmiş kazanır. 1832 yılında kurulan Tercüme odası, Ali olarak doğrudan doğruya alıyorlardı. Bu konuda Paşa, Fuad Paşa, Safvet Paşa ve Mustafa Refik, "ilmin zekâtı öğretmektir" sözünü hayata geçiren Edhem Pertev Paşa, Sadullah Paşa gibi isimlerin insanımız, bilgisini aktarmakta, bir ibadet lezzeti yetiştiği yerlerdir. Şinasi, Tophane kaleminde, buluyor. Meslekî ve sosyal dayanışma, karışıp İbrahim Efendi adlı bir zattan eski şark ilimlerini kaynaşma, bir çeşit örgütlenme mahalli olan bu öğrenmiştir. yerler, bilgiyi, sohbet havası içinde zorlamadan 17 yaşında iken Sadâret Mektubî Kalemi'ne verdiği için daha pedagolojik bir veche kazanıyor. kâtip olarak giren Ziya Paşa, bu kalemde edebî Verenin de, alanın da tamamen amatör bir ruh bilgisini artırmış, tezkireci Fatih Efendi, Osman hali içinde gerçekleştirildiği bu bilgi akışı, Şema Efendi'yle bir arada çalışmıştır. profesyonellerin yetişmesi için çok uygun bir Hâriciye Nezareti Tercüme Odası'nda kâtip zemin oluşturuyor. Kültür tarihimiz içinde auto- olarak çalışan Namık Kemal, iki yıl kadar da didact insanların çokluğu, bu kendi kendine Leskofçalı Galib Bey'in muavini olarak Emtia işleyen ve resmi kaydı olmayan usta çırak Gümrüğü'nde çalışmıştır. Kemal, Tercüme geleneğine bağlıdır. Odası'nda Mehmed Mansur Etendi'yle çalışarak Fransızcasını ilerletir. Bu iki senenin Kemal'in Marifetin iltifata tabi" olduğu bilinir. Osmanlı döneminde âlim ve şairlere itibar şahsiyet ve san'atında mühim te'sirleri vardır. 1862 yılında Hariciye Mektubî kalemine gösterildiği, maddî ve manevî olarak himaye giren Recaizade Mahmud Ekrem, burada edildiği bilinir. 19501i yıllara gelinceye kadar Fransızca öğrenmiş, Ayerullah Bey, Namık Kemal Millet Meclisinde ve devlet hayatında aktif görev gibi isimlerle burada tanışmıştır. yapan edebiyatçıların çokluğu dikkatimizi çeker. Suphi Paşazade Ayetulah Bey, Necip Günümüzde sohbetin, kongre, sempozyum, panel Paşa'nın torunu Mehmed Bey, Kani Paşazade ve konferans adlarıyla başka mecralara taşındığını Rıfat Bey, Nuri Bey gibi Yeni Osmanlılar cemiyeti görüyoruz. Adı ve şekli ne olursa olsun, bu çeşit üyeleri de Tercüme Odası, Mühimme Kalemi faaliyetler, ilim ve san'at hayatımızın gelişmesi Mabeyn-i Hümâyun gibi muhitlerde yetişmiş ve için gereklidir. tanışmışlardır (TANPINAR: 142-143). Edebî muhitler ve sohbet, üniform bir insana Görüldüğü gibi kültürümüzün temel taşı olan değil, farklı kültürel birikimlere sahip insanlara da İstanbul'daki edebî muhitlerin bazılarından çok hitap eder. Sadece akademik anlamda bilgi kaim çizgilerle bahsettik. 1940-50 yıllarına kadar aktarmakla kalmaz; insanı belli bir üslûp ve irfan geldik. Dergahlardaki edebî toplaşmayı çalışma- potası içinde kavrayıp kuşatırlar.

bilig-2/Yaz’96

202

KAYNAKLAR BANARLI, Nihat Sami LAGARDE, Andre Resimli Türk Edebiyatı Tarihi. MICHARD, Laurent BİRSEL, Salah 1966 XVII. Siécle Les Grands 1975 Kahvehaneler Kitabı, İst. Auters Françoıs Auters 1989 Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu, François du Programme, İstanbul. Bordas. ÇELİK, Hüseyin OZANSOY, Halit Fahri 1993 Ali Süavi, Kültür Bakanlığı 1970 Edebiyatçılar Çevremde, Yayınları, Ankara. Sümerbank Kültür Yayınları, ÇINARLI, Mehmet Ankara. 1979 Sanatçı Dostlarını, Ötüken Edebiyatçılar Geçiyor, Yayınları, İstanbul. Kanaat Kitabevi, İstanbul. DANİŞMEND, İsmail i ÖZGÜL, Kayahan 1952 "Osmanlı Keyfînin Dört 1987 Hersekli Arif Hikmet Bey, Unsuru", Milliyet Gazetesi, 24 Kültür be Turizm Bakanlığı Ma- Yayınlan, Ankara. 1971 yıs RASİM, Ahmet İzahlı Osmanlı Tarihi Kro- Muharrir, Şair, Edip, Tercuman 1001 Temel Eser, nolojisi, Türkiye Yayınevi, İs- 1980 Haz.Kazım Yetiş, İstanbul tanbul. GÖÇGÜN, Önder Eski İstanbul Nasıl 1987a Namık Kemal, Kültür ve Tu- SEVENGİL, Refik Ahmet Eğleniyordu? , Sühulet rizm Bakanlığı Yayınlan, An- 1927 Kitabevi. İstanbul. kara. "Eski İstanbul Kahvehaneleri", 1987b Ziya Paşa'nın Hayatı, Eser- Akşam Gazetesi, 24 Şubat. leri, Edebi Şahsiyeti ve Bütün 1936 Şili'leri, Kültür ve Turizm Ba- XIX. Asu' Türk Edebiyaatı kanlığı Yayınları, Ankara. TANPINAR, Ahmet Hamdi Tarihi, Çağlayan Kitabevi, GÜNTEKİN, Reşat Nuri 1967 İstanbul. 1929 Fransız Edebiyatı Antolojisi, C.II, İstanbul. Muallim Naci, Kültür İNAL, İbnülemin Mahmut Kemal TARAKÇI, Celal Bakanlığı Yayınları, Ankara. 1982 Son Asır Türk Şairleri, 1994 Dergah Yayınlan, İstanbul. Namık Kemal'in Mektupları, İSEN, Mustafa TANSEL, Fevziye Abdullah Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1995 Osmanlılarda Devlet-San'at 1967 Ankara. İlişkisi ve Bu İlişkinin III. "Ebuzziya Tevfik", İslam Selim'le Şeyh Galip'teki Ansiklopedisi, C.4. Görüntüsü, Aynı Basım, İstanbul Mecmua-i Ebuzziya, İPEKTEN, Haluk TEVFİK Ebuzziya, Kahvehaneler, No. 129, 21, 1969 Türk Edebiyatında Edebî 1912a Muharrem 1330/11. Muhitler (XV-XVI. Asırlar), Mecmua-i Ebuzziya, Erzurum. Kahvehaneler, No.131, 5, KERMAN, Zeynep 1981 1912b safer 1330/25. Sami Paşazade'nin Hikaye, Hatıra, Mektup ve Edebî Makaleleri, "Türkiye'de Kahve ve İ.Ü. Edebiyat Fak. Yayınları, ÜNVER, Süheyl Kahvehaneler", Türk İstanbul. 1962 Etnografya Dergisi, No.. 5. KOCATÜRK, Vasfı Mahir "Yayın Hayatımızda Önemli yeri Olan Sarafım 1945 "Yedi Meş'ale Nasıl Kıraathanesi", Belleten, Toplanmıştır?", Divan C.433, İst. İslam Mecmuası, No.5, İstanbul. MARDİN, Şerif 1983 Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. Türk Dili Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, ve Edebiyatı Ansiklopedisi, 1986 İstanbul. Sami Paşazade Sezai, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara.

bilig-2/Yaz’96