T.C. FIRAT ÜN ĐVERS ĐTES Đ SOSYAL B ĐLĐMLER ENST ĐTÜSÜ ĐLET ĐĐ M B ĐLĐMLER Đ ANAB ĐLĐM DALI

ORTADO ĞU BASINI ÖRNE ĞĐ NDE TÜRK DI POL ĐTĐKASINDA KAMU D ĐPLOMAS ĐSĐ VE YUMU AK GÜÇ SÖYLEM Đ

YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ

DANIMAN HAZIRLAYAN Doç. Dr. Mustafa YA ĞBASAN Abdulsemet GÜNEK

ELAZI Ğ–2011 T.C. FIRAT ÜN ĐVERS ĐTES Đ SOSYAL B ĐLĐMLER ENST ĐTÜSÜ ĐLET ĐĐ M B ĐLĐMLER Đ ANAB ĐLĐM DALI

ORTADO ĞU BASINI ÖRNE ĞĐ NDE TÜRK DI POL ĐTĐKASINDA KAMU D ĐPLOMAS ĐSĐ VE YUMU AK GÜÇ SÖYLEM Đ

YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ

DANI MAN HAZIRLAYAN Doç. Dr. Mustafa YA ĞBASAN Abdulsemet GÜNEK

Jürimiz, ……… tarihinde yapılan tez savunma sınavı sonunda bu yüksek lisans tezini oy birli ği / oy çoklu ğu ile ba arılı saymı tır.

Jüri Üyeleri: 1. Doç. Dr. Mustafa YA ĞBASAN 2. Doç. Dr. Mehtap YE Đ LORMAN 3. Yrd. Doç. Dr. Tamer KAVURAN 4. 5.

F. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulunun …... tarih ve ……. sayılı kararıyla bu tezin kabulü onaylanmı tır.

Prof. Dr. Erdal AÇIKSES Sosyal Bilimler Enstitü Müdürü II

ÖZET

Yüksek Lisans Tezi

Ortado ğu Basını Örne ğinde Türk Dı Politikasında Kamu Diplomasisi ve Yumu ak Güç Söylemi

Abdulsemet GÜNEK

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Đleti im Bilimleri Anabilim Dalı Elazı ğ–2011, Sayfa: X+102

Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kiler 1990’lı yıllardan itibaren yeni bir boyut kazanmı tır. Đlk kez 1990 yıllarda ortaya atılan Türkiye’nin Ortado ğu’da model ülke oldu ğu iddiası, 2000’li yıllardan sonra yeniden gündeme getirilmi tir. Yeni süreçte Türkiye’nin Ortado ğu’da gittikçe artan bir etkisinin bulundu ğu uluslararası ili kiler uzmanları ve siyasetçiler tarafından sıklıkla dillendirilmeye ba lanmı tır. De ğien politik süreçlere ba ğlı olarak Ortado ğu bölgesinde Türkiye’ye ili kin algılarda dönü üm ya andı ğı iddia edilmektedir. Ortado ğu ülkeleri tarafından Türkiye imgesinin kod açılımındaki olumluluklar kamuoyunda sıkça tartı ılmaya ba lanmı tır. Ortado ğu Co ğrafyasında Türk dı politikasına bakı ın dönü ümü bu dönü ümün etkileri ve sebepleri farklı tarihi ve kültürel gerçekli ğe dayanmaktadır. Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kiler tarihi ve kültürel bir geçmi in ve gerçekli ğin devam eden gelen bir boyutunu yansıtmaktadır. Bu algılar özellikle iki nokta üzerinde yo ğunla maktadır: Bunlar Türkiye siyasetinin, halkının ve kamuoyunun bölgeye yönelik tutum ve algılarına Ortado ğu ülkelerinin göstermi oldu ğu pozitif yada negatif reaksiyonlar ile Ortado ğu bölgesindeki ülkelerin iç politik, kültürel ve siyasal perspektifi do ğrultusunda meydana gelen tutumlardır. Bu algıyı yöneten, yönlendiren ve kimi zaman da yeniden in a eden temel etmende politika yapıcılar, kamuoyu önderleri ve bu ba ğlamda medyadır. Bu algıların yönetilmesi, yönlendirilmesi ve kimi zaman da yeniden in a edilmesinde siyasal erkler, kamuoyu önderleri ve bu ba ğlamda

III medyanın önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu ba ğlamda sosyal, kültürel ve siyasi olaylara medyanın verdi ği tepki kamuoyunu yönlendirebilme potansiyeline sahiptir. Türkiye algısının Ortado ğu co ğrafyasındaki dönü ümüne önemli bir neden olarak da Türkiye’nin dı politikada kamu diplomasisi yöntemlerini benimsemesi gösterilmektedir. Dı politikada klasik diplomasiden farklı araç ve yöntemlere sahip kamu diplomasisi uygulamalarının Türkiye’nin Ortado ğu’da artan yumu ak gücünün tanımlayıcısı oldu ğu iddia edilmektedir. Bu ba ğlamda çalı ma etkileri itibariyle söylem boyutunda yürütülen Türkiye’nin Ortado ğu’da artan yumu ak gücünü Ortado ğu basını açısından ele almaktır. Türkiye kamuoyunda dile getirilen “Türkiye’nin Ortado ğu ülkelerindeki siyasi etkisi artmaktadır.” eklindeki iddiayı Ortado ğu basını üzerinden incelemektedir. Çalı ma Bu ba ğlamda Türkiye imgesinin ve Türk dı politikasının Ortado ğu’nun farklı ülkelerindeki basın organlarında nasıl algılandı ğı ve bu algıya ba ğlı olarak ne tür değerlendirmeler yapıldı ğını incelemektedir. Anahtar Kelimeler: Kamu Diplomasisi, Türkiye’nin Yumu ak Gücü, Ortado ğu’da Türkiye Algısı, Ortado ğu Basını,

IV

ABSTRACT

Master Thesis

Public Diplomacy in Turkish Foreign Policy and Soft Power Discourse of Turkey: Middle East Press Example Between 2007-2010

Abdulsemet GÜNEK

The University of Fırat The Đnstitute of Social Science The Department of Communication Elazı ğ–2011, Page: X+102

The relations between Turkey and the Middle East countries have acquired a new dimension since the 1990s. Turkey’s being a model country in Middle East claim which has been made in the 1990s for the first time has been brought into question again after 2000s. In the new processes, it has often been put into words by the international relations experts and the politicians that Turkey has an increasing effect on Middle East. In relation with the changing political processes, it has been claimed that in Middle East region there is a conversion in the perceptions regarding Turkey. The positivenesses in the code initiative of the Turkish image has been started to be discussed often by the Middle East countries. In the Middle East geography, conversion of the insight to Turkish foreign policy, effects and reasons of this conversion base on different history and cultural reality. The relations between Turkey and the Middle East countries reflect a continuous dimension of a historical and cultural history and reality. These perceptions centre especially upon two points: These are the positive or negative reactions which the Middle East countries make regarding the attitudes and perceptions, which belong to the Turkey politics, public and public opinion, regarding the region; and the attitudes which have occurred in line with the domestic political, cultural and political perspective of the countries in the Middle East region. The main factor managing, directing and sometimes rebuilding this perception are policy makers public opinion leaders and the

V media, within this context. Political powers, public opinion leaders and the press, within this context, have an important role in managing, directing and sometimes rebuilding these perceptions. Yet, the press reaction regarding the social, cultural and political events has a potential to direct the public opinion. One of the factors of the conversion, in the Middle East, of the Turkish perception is indicated to be Turkey’s adopting the public diplomacy method in the foreign policy. The public diplomacy implementations, in the foreign policy, having means and methods different than the classical diplomacy have been claimed to be the definer of the Turkey’s increasing soft power in Middle East. Within this concept, the work is to approach the Turkey’s increasing soft power, which is carried out in terms of discourse, in Middle East in terms of public opinion due to its effects. Turkey aims to test, on addressee level, the “Turkey’s political effects on the Middle East countries are increasing.” claim mentioned in the public opinion. Within this concept, it aims at measuring how the Turkish foreign policy is perceived in the different countries of Middle East and which kind of reactions are made regarding this perception. Key Words: Public Diplomacy, Soft Power of Turkey, Turkey perception, Middle East

VI

ĐÇĐNDEK ĐLER

ÖZET...... II ABSTRACT...... IV ĐÇĐNDEK ĐLER...... VI ÖNSÖZ ...... IX GĐRĐ ...... 1

BĐRĐNC Đ BÖLÜM 1. TÜRK DI POL ĐTĐKASI 1.1. Dı Politika Kavramı ...... 4 1.2. Türk Dı Politikası...... 6 1.2.1. Atatürk Dönemi Türk Dı Politikası (1923–1933) ...... 8 1.2.2. Đkinci Dünya Sava ında Türk Dı Politikası ...... 10 1.2.3 So ğuk Sava Döneminde Türk Dı Politikası ...... 11 1.2.4. So ğuk Sava Sonrası Türk Dı Politikası...... 13 1.2.5. Son Dönem Türk Dı Politikası...... 16 1.3. Yumu ak Güç Kavramı ve Türkiye’nin Yumu ak Gücü...... 18 1.3.1. Yumu ak Güç Kavramı...... 18 1.3.1.1. Yumu ak Güç (Soft Power) ile Sert Güç (Hard power) Arasındaki Farklar...... 19 1.3.2. Türkiye’nin Yumu ak Gücü...... 20 1.3.2.1. Türkiye’nin Bölgesel Gücü...... 21 1.4. Dı Politikada Kamu Diplomasisi ve Türk Dı Politikasında Kamu Diplomasisi ...... 23 1.4.1. Kamu Diplomasisi Kavramı...... 23 1.4.1.1. Klasik Diplomasi ve Kamu Diplomasi Arasındaki Farklar...... 24 1.4.1.2. Kamu Diplomasinin Tarihi...... 26 1.4.1.3. Kamu Diplomasisin Amacı...... 28 1.4.1.4. Kamu Diplomasisinin Kaynakları...... 29 1.4.1.4.1. Kültür...... 30 1.4.1.4.2. Medya ...... 31 1.4.1.4.3. Sivil Toplum Kurulu ları...... 33

VII

1.4.2. Türk Dı Politikasında Kamu Diplomasisi...... 34 1.4.2.1. Türkiye Đ birli ği ve Kalkınma Ajansı (T ĐKA)...... 35 1.4.2.2. Yunus Emre Enstitüsü...... 36 1.4.2.3. Ba bakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlü ğü ...... 37

ĐKĐNC Đ BÖLÜM 2. ORTADO ĞU ÜLKELER ĐYLE ALGILARIN VE OLU AN ĐLĐ KĐLER ĐN TAR ĐHSEL GEL ĐĐ MĐ 2.1. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Geçi ...... 38 2.2. So ğuk Sava Dönemi...... 41 2.3. So ğuk Sava Sonrası Dönem...... 44

ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM 3. ARA TIRMA METODU 3.1. Problem Durumu ...... 49 3.2. Ara tırmanın Amacı...... 50 3.3. Ara tırmanın Önemi ...... 50 3.4. Ara tırmanın Hipotezleri...... 50 3.5. Ara tırmanın Yöntemi ...... 51 3.5.1 Ara tırmanın Modeli...... 51 3.5.1.1. Ara tırmada Kullanılan Modellerin Kavramsal Çerçevesi...... 51 3.5.2. Ara tırmanın Evreni, Örneklem ve Sınırlılıkları ...... 53

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. BULGULAR VE ANAL ĐZ 4.1.1. Türkiye: Đran, Mısır ve Suudi Arabistan Arasında Dengeleyici Ülke ...... 59 4.1.2. Yeni Osmanlıcılık...... 60 4.1.3. Türkiye; Demokratik, Laik, Müslüman ve Batılı bir Ülke...... 62 4.2. Ortado ğu Co ğrafyasında Türkiye’nin Yumu ak Gücü ve Ortado ğu Medyası.....64 4.2.1. Ortado ğu Medyasına Đli kin Genel Bir De ğerlendirme ...... 64 4.2.2. Ortado ğu Co ğrafyasında Türkiye’nin Yumu ak Gücü ...... 66 4.2.2.1. Ortado ğu’da Türkiye’nin Yumu ak Gücü ve Türk Dizileri ...... 68 4.3. Bölgesel politikalar ve Algılarda Suriye Örne ği ...... 70

VIII

4.4. Türkiye’nin Gazze Politikasının Türkiye Algısı Üzerine Etkisi ...... 72 SONUÇ ...... 75 KAYNAKÇA...... 80 EKLER ...... 93 Ek 1. Arap News, Erdo ğan gets hero’s welcome...... 94 Ek 2. Tehran Times, Turkish soaps not so clean...... 95 Ek 3. The Palestine Times, Turkey Accepts the Challenge: Middle East is Changing...... 96 Ek 4. Al-Ahram Weekly, Do we need an Arab Atatürk...... 97 Ek 5. Haaretz, Turkey Fears it may lose influence as Syria roils ...... 98 Ek 6. The Daily Star Lebanon, Who Lost Turkey? In some ways everybody did...... 99 Ek 7. Syria Today, Syria and Turkey stengthen economic relations ...... 100 Ek 8. Haaretz, Turkey’s attitude toward is changing...... 101 ÖZGEÇM Đ ...... 102

IX

ÖNSÖZ

Türkiye bulundu ğu co ğrafik konum itibariyle küresel politikaların sürekli hareket halinde oldu ğu önemli bir kav ak noktasında yer almaktadır. Özellikle de Ortado ğu Co ğrafyası siyasi ve toplumsal hareketlili ğin hızla ya andı ğı bir bölgedir. Bu co ğrafyada meydana gelen siyasi ve toplumsal hareketler Türkiye’yi yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir. Türk dı politikasının seyrine baktı ğımızda bu bölgeyle kurulan diplomatik ba ğ temel çizgilerde bir süreklilik arz etmesine kar ın siyasi süreçlerden ve küresel politikalardan etkilenmektedir. Türkiye ve Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kiyi sıradan bir kom uluk ili kisinden öteye götüren önemli bir nokta ise ortak tarih, co ğrafya ve din faktörüdür. Bu ba ğlamda Türkiye’nin Ortado ğu ülkeleriyle kurdu ğu ili ki gerek Türkiye açısından, gerek bu ülkeler açısından, gerekse de küresel güçler tarafından dikkatle izlenmektedir. Özellikle de 2000 sonrasında Türkiye’nin Ortado ğu bölgesine özel bir önem verdi ği, bu bölgede Türkiye’nin etkisinin ve gücünün gittikçe arttı ğına yönelik görü ler dile getirilmi tir. Bu ba ğlamda Türkiye’nin politika yapım süreçlerinin ve araçlarının de ğiti ği, Ortado ğu’da ortak tarih ve din birli ğinden gelen bir yumu ak gücünün bulundu ğu söylenmektedir. Türkiye’nin Ortado ğu bölgesinde kamu diplomasi araçlarını kullandı ğı dillendirilmektedir. 1960’lı yılların ortalarından itibaren sosyal bilimler alanına giren kamu diplomasisi kavramı klasik diplomatik pratiklerin dı ında di ğer ülke kamuoylarıyla do ğrudan ileti ime geçme sürecini içermektedir. Kamu diplomasisi uygulamaları bir propaganda aracı olmaktan öte dü ünce ve görü lerin dezenformasyona u ğramadan ortak ve katılıma açık bir düzlem içinde in a edilmesini öngörmektedir. Bu süreçte bilgi ve ileti im teknolojileri tabanlı ilerleyen yaygın bir bilgilendirme ve do ğrudan ileti ime geçme sürecinin de önemli payı bulunmaktadır. Son dönemlerde Türk dı politikasının temel çerçevesini belirleyen stratejik derinlik politikası kamu diplomasisin uygulamasına geni bir alan açmakta ve Türk dı politika yapıcılarının alı ık olmadı ğı türden bir diplomasi uygulaması önermektedir. Ritmik diplomasi olarak da tarif edilen bu diplomasi türü Türk dı politikasına çe itli konularda ön alanlar açmakta ve müzakere süreçleri için bir tür iletiim mecrası olu turmaktadır. Ortado ğu politikasında kamu diplomasi araçlarını kullanan Türk dı politikasının bölgede etkinli ğini artırdı ğı, Türkiye imajının ve algısının bölgede yükselen bir de ğer haline geldi ği sıklıkla dile getirilmektedir. Ancak bu söylemin bölge ülkelerinin

X kamuoyları nezdinde nasıl ve hangi araçlar ba ğlamında test edildi ği pek sorgulanmamakta ve açıklı ğa kavu turulmamaktadır. Gallop ve PEW gibi küresel algı ara tırmaları yapan irketler Ortado ğu üzerinde de ğer anketleri ve ara tırmaları yapmalarına ra ğmen Türkiye’de bu yönde yapılan ara tırmalar çok kısıtlıdır. Bu çalı ma medyanın önemli bir kamuoyu aracı oldu ğundan hareketle belli ba lı Ortado ğu ülkelerinin gazeteleri nezdinde Türkiye’nin Ortado ğu’daki imajını sorgulamaktadır. Bu gün Avrupa ve Amerika’da Ortado ğu ülkelerinin kamuoyunun nabzını basın üzerinden ölçmeye yönelik birçok medya analiz ve takip merkezi bulunmasına ra ğmen Türkiye’de Ortado ğu kamuoyunu anlamaya yönelik çok az bilimsel çalı ma bulunmaktadır. Çalı manın Ortado ğu ülkeleri nezdinde Türkiye algısını ölçmemize katkı sunaca ğına inanıyorum. Ayrıca Türk dı politikasının Ortado ğu’ya yönelik yürütmü oldu ğu dı politikanın bölge nezdinde ki yansımalarının anla ılması bakımından da faydalı olaca ğına inanıyorum. Danı man hocam Doç. Dr. Mustafa YA ĞBASAN’a te ekkür ederim.

ELAZI Ğ–2011 Abdussamet GÜNEK

GĐRĐ

Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kiler çok boyutlu parametrelere dayanmaktadır. Ön Asya’nın köklü milletlerinden olan Türkler ve Ortado ğu Ülkelerinin çok büyük bir kısmını olu turan Araplar; ortak tarih ve co ğrafyaya sahip olmanın getirdi ği bir sonuç olarak uzun zaman kar ılıklı ili kiler içinde olmu lardır. Arapların Đslam dü üncesi çerçevesinde Türkistan’a yöneldikleri bir sırada ba layan kar ılıklı ili kiler; Türklerin Đslam dinini kabulü ile daha da yo ğunla mı tır Türklerin Đslam dünyasının liderli ğini yaptı ğı dönemde bu ili kiler doruk noktaya varmı tır. Türkler ile Araplar arasındaki ili kiler bir milliyetçilik ça ğı olan 19.yy’da sarsılmaya ba lamı tır. Birinci Dünya Sava ı sırasında meydana gelen ‘ erif Hüseyin Đsyanı’ ile de kopma noktasına gelmi tir (Ek i, 2000: 125). Tazimatla beraber yüzünü Batı’ya dönen Osmanlı, Cumhuriyetten sonra bunu bir ideoloji haline getirmi tir. Cumhuriyet Türkiye’sinde ise ili kilerin mahiyetinin de ğiti ği söylenebilir. Tarihin akı ı içinde kendi sosyolojik, kültürel ve siyasi kırılmasını ya ayan Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kiler yeni süreçte farklı boyutlar kazanmaktadır. So ğuk Sava ın bitmesiyle birlikte küresel ve bölgesel düzlemde uluslararası ili kilerin boyut de ğitirdi ği söylenebilir. Bu ba ğlamda So ğuk Sava ın askeri ve ekonomik güce dayalı sert güç anlayı ı yerini ikna ve cazibeye dayalı yumu ak güce bırakmı tır. Dünyadaki etki ve güç merkezleri çıkar ili kilerini yalnızca askeri ve politik güçler aracılı ğıyla sa ğlamak yerine, uzun ve kalıcı etkiler bırakmak amacıyla kültürel kanallar kurma yolunu tercih etmi tirler. Klasik diplomasinin aktörleri olan devlet yerine toplumlararası ili kilerin aktörleri olan sivil toplum, kamuoyu gibi kavramlar ön plana çıkmaya ba lamı tır (Tuncer, 2005: 25). Küreselle me ile birlikte toplumlararası ileti imin en önemli aracı olan medya etkin bir kamuoyu olu turma aracı ve siyasi baskı mekanizması olarak ön plana çıktı ğı görülmektedir. Bu süreçte ülkelerarası ili iklerde kamuoyu önemini daha da artırmaktadır. Bu ba ğlamda Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kileri medya üzerinden okumak ili kilerin tanımlanması ve Türkiye’nin Ortado ğu ülkeleri üzerindeki etkisinin incelenmesi açısından önemli ipuçları verebilir. Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kilerin 1990’lı yıllardan itibaren yeni bir boyut kazandı ğı söylenebilir. Đlk kez 1990 yıllarda ortaya atılan Türkiye’nin Ortado ğu’da model ülke oldu ğu iddiasının (Uslu, 2009: 23), 2000’li yıllardan sonra yeniden gündeme getirildi ği görülmektedir. Yeni süreçte Türkiye’nin Ortado ğu’da 2 gittikçe artan bir etkisinin bulundu ğu, uluslararası ili kiler uzmanları ve siyasetçiler tarafından sıklıkla dillendirmeye ba lanmı tır. Bu ba ğlamda Ortado ğu ülkelerinde Türkiye’ye ili kin algılarda dönü üm ya andı ğı iddia edilmektedir ( Aras ve Bilgin, 2010, Uzel, 2010; Altunı ık, 2010; Uslu, 2009; Laçiner, 2009 ). 2007 ile 2010 yılları arasındaki dönemde Türkiye’nin Ortado ğu’ya yönelik göreli bir ekilde proaktif bir dı politika takip etti ği ve Ortado ğu ülkeleriyle ilgili politik süreçlerde görünürlük kazandı ğı söylenebilir (Davuto ğlu, 2011). Türkiye’nin 2007 ile 2010 yılları arasında Đsrail-Suriye ve Đsrail-Filistin arasında barı arabuluculu ğu yapması, Đsrail’in Gazze saldırıları sırasında dünya kamuoyunda ses getirici açıklamalar yapması, Türkiye Ba bakanı Recep Tayyip Erdo ğan’ın 29 Ocak 2009 tarihinde Dünya Ekonomik Formu’nda Đsrail Ba bakanı imon Peres’e Đsrail’in Gazze saldırıları konusunda tepki göstermesi, Suriye ve Irak ile yapılan ekonomik, ticari ve güvenlik antla maları, Đran ile yürütülen ekonomik ve politik antla malar ve Đsrail ile gerilen politik ili kiler Türkiye’nin bölgede görünürlü ğünü arttıran politik olaylara örnek gösterilebilir. Bu ba ğlamda ya anan geli meler Türkiye’nin Ortado ğu politikasına ili kin çe itli tartı maları da beraberinde getirmektedir. Bu de ğerlendirmelerin bilimsel verilere dayanmaması ve Ortado ğu kamuoyu nezdinde test edilmemesi ise bir problem olarak tanımlanabilir. Medyanın etkin bir kamuoyu olu turma aracı oldu ğundan hareketle Türkiye algısını ve Türk dı politikasının Ortado ğu bölgesindeki yansımalarını Ortado ğu medyası üzerinden incelemek konu hakkında önemli veriler elde etmemize yardımcı olabilir. Çalı manın birinci ve ikinci bölümü konunun arka planına odaklanmaktadır ve çalı manın kavramsal çerçevesini ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla çalı manın birinci bölümünde dı politika kavramı tanımlanmı , Türk dı politikasının genel seyri Cumhuriyet’ten günümüze ele alınmı tır. Bundan amaç, Türk dı politikasının dönemsel olarak odak noktalarını, süreçlerin bir birine etkisini ve son dönem Türk dı politikasının tartı ma konularından biri olarak belirtilen ve konumuzla da do ğrudan ili kili olan Türkiye’nin yumu ak gücü kavramını anlamamız bakımından önemli veriler ortaya koymaktadır. Ayrıca ara tırma kapsamı içinde yer alan kamu diplomasisi kavramı ve Türk dı politikasında kamu diplomasinin yeri irdelenmi tir. Yumu ak güç kavramı tanımlanmı ve yumu ak güç kavramının genel çerçevesi ortaya çıkarılmaya çalı ılmı tır. Türkiye’nin Ortado ğu bölgesindeki yumu ak gücü ele alınmı tır.

3

Çalı manın ikinci bölümünde ise Türkiye’nin Ortado ğu bölgesiyle ili kisi tarihsel ba ğlam içinde aktarılmaktadır. Bu ba ğlamda Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasında geçmi ten günümüze kurulan ili ki politik ve siyasi süreçler üzerinden aktarılmaktadır. Çalı manın bu kısmı, bu gün devam ede gelen tartı malarının geçmi le ili kisini ve geçmi te ya anan politik süreçlerin günümüze etkilerini anlamak bakımından önemli olabilmektedir. Bu amaçla Ortado ğu ülkeleriyle ili kiler Osmanlı’nın son döneminden günümüze tarihsel seyri içerisinde aktarılmaktadır. Çalı manın üçüncü bölümü ise ara tırma kısmını kapsamaktadır. Bu bölümde Türk dı politikasında kamu diplomasisi ve yumu ak güç söylemi 2007-2010 yılları arasında Ortado ğu medyası üzerinden incelenmektedir. Ara tırmanın temel yöntemi söylem çözümlemesine dayanmaktadır. Haber metinleri, kö e yazısı ve yorumların söylem analizi yöntemiyle kod açılımı yapılmaktadır. Analiz edilen haber ve yorumlarda; Türkiye, Türkiye’nin yumu ak gücü, Türk dizileri, Yeni Osmanlıcılık, Model ülke Türkiye, Suriye ve Türkiye, Davos Krizi, kelimelerinin geçmesi analiz edilecek metnin seçiminde bir kriter olarak kabul edilmi tir. Kriter olarak kabul edilen kelimelerin 2007 ile 2010 yılları arasında Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasında devam eden politik ili kilerin kod açılımını yapan anahtar kelimeler olabilece ği öngörülmü tür. Ayrıca ara tırma hipotezlerinin sa ğlıklı bir ekilde test edilebilmesi amacıyla frekans ve sıklık ara tırmaları temeline dayanan içerik çözümlemesi yönteminden faydalanılmı tır.

BĐRĐNC Đ BÖLÜM

1. TÜRK DI POL ĐTĐKASI

1.1. Dı Politika Kavramı Dı politika, günlük hayatta ve literatürde sıklıkla kullanılan kavramlardan biri olmasına ra ğmen, kavramın anlamı konusunda tam bir uzla ı oldu ğu söylenemez. Dı politika kavramı üzerinde akademik düzlemde ilk kez Birinci Dünya Sava ı’ndan sonra dü ünülmeye ba lanmı tır. Daha öncesinde ise dı politika konusu hükümdarlar ve birkaç yetkili ki inin tekelinde görülüyordu. Đnsanlık, Birinci Dünya Sava ı ölçüsünde büyük bir kitle sava ı ya adıktan, sava ın yükünü yalnız cephede de ğil, her yerde çekmek zorunda kaldıktan sonra, dı politika konusuna el atmak gere ğini duydu. Đngiltere'de oldu ğu gibi, dı politikanın ‘gerçek bir tartı ma konusu olarak’ parlamentoya girebilmesi, ‘kitle demokrasisinin yerle mesiyle birlikte, mümkün olabilecektir’ (Kürkçüo ğlu, 1980: 310). Đkinci Dünya Sava ı’ndan sonraki süreçte dı politika kavramı günlük hayat içinde de kullanılan bir kavram olmaya ba landı. Dı politika kavramı günlük hayatta genellikle uluslararası ili kiler kavramı ile e anlamlı olarak kullanılırken; akademisyenler kavramın kullanımı ile ilgili farklı görü lere sahiptirler. Dı politika konusunda iki grup tanım vardır. Birinci grup tanımlar, ‘politika’ kavramı üzerinde yo ğunla maktadır. Bunlara göre dı politika, devletin politika yapıcılarının, uluslararası sistemdeki di ğer devletler veya uluslararası aktörlere dönük olarak geli tirdikleri stratejiler, planlı davranı kalıpları ve hedefe ula ma çabalarının bütünüdür. Burada asıl amaç, bir politika (policy) yani hedefler listesi tayin etmektir (Gözen, 2001: 7). Bu ba ğlamda dı politika adından da anla ılaca ğı gibi siyasetin ta kendisidir (Uzel, 2010: 61). Dı politika bir devletin di ğer devlet yada devletler grubuna veya bir bölgeye veya genel olarak uluslararası sisteme dönük eğilimleri ile ilgilidir (Gözen, 2001:56). Örne ğin, Hill’e göre “dı politika uluslararası ili kilerde ba ğımsız bir aktör tarafından yönetilen resmi dı ili iklerin toplamıdır (Bakan, 2008:9). Đkinci grup tanımlar, dı politikanın ‘dı ’ boyutu üzerinde yo ğunla maktadır. Dı politika devletin iç egemenlik alanı dı ında kalan tüm uluslararası alanı, yani devletin kendisi dı ındaki tüm devletleri ve ortamı ifade eder. Webber ve Smith’e göre, dı politika bu anlamda ulusal toplumların dı ili kilerini 5 belirleme, yönetme ve kontrol etme eylemlerinin bir bütünü olarak da görülebilir (Karacasulu, 2008: 14). Dı politika ilk bakı ta salt dı dünya ile ilgili gibi görülmekle birlikte aslında öncelikle ülkenin içi politikasının bir uzantısıdır (Gözen, 2001: 4). Jeo D. Hagan’a göre, her ne kadar siyaset sınırda durur dense de iç politika ve dı politika biri birine sıkı sıkıya ba ğlıdır (Bakan, 2008: 9). Bu açılardan bakıldı ğında dı politika analizlerinde iki unsurun öne çıktı ğı görülmektedir: Devlet ve toplum. Bir devletin ba ka bir devlete veya devletler ya da daha geni anlamıyla uluslararası alana kar ı izledi ği politikaya dı politika diyebiliriz. Dı politika, esasen yetkili hükümet tarafından birlikte, birçok toplumsal alt grupların de ğerlerini de içerisinde barındıran bir kombinasyon sonucunda ortaya çıkar. Bu açıdan dı politika toplumun tamamını ilgilendiren bir karaktere sahip oldu ğu söylenebilir Dı politika kavramı hakkında yapılan de ğerlendirmeler dı politikayı devlet ve toplum ekseninde geli en, iç politikanın bir uzantısı olarak dı arıya yansıyan bir siyaset alanı olarak tanımlamaktadır. Dı politika uygulama alanı niteli ği itibariyle ise, uluslararası ili kiler yada uluslararası sistemle yakından ilgili olabilmektedir. Bu nedenle bir dı politikanın olu umunda dikkat edilmesi gereken ilk nokta, uluslararası sistemdeki güç dengeleri ve bu dengelerin meydana getirdi ği ittifaklar, blokla malar, çatı malar ve gerginlikler olabilmektedir. Dı politika yalnızca bir ülkenin sınırları içinde olu an bir süreç de ğildir. Oldukça kompleks ve gayri resmi ili kilerin, ittifakların, çatı maların ve i birliklerinin olu turdu ğu bir sistem içerisinde olu ur ve geli ir (Gözen, 2001:7). Dı politikaya ili kin yorumlardan da anla ılaca ğı üzere dı politika öylesine kompleks bir alandır ki, devletlerarası, toplumlararası ve sivil toplum gurupları arası ba ğlantılar ve ili kiler dikkate alınmadan anla ılamaz, olu turulamaz ve uygulanamaz. Bu ba ğlamda dı politikanın nerede ba ladı ğı ve nerede bitti ği anla ılamaz (Gözen, 2001: 7). Yukarıdaki tanımlardan hareketle dı politika kavramını u ekilde özetlenebilir: Dı politika belirlenmi bir takım politik kurallar eksenin de geli mekte ve kurumsal düzlemde in a edilmektedir. Her ülkenin özel politik ve toplumsal ko ullarına ba ğlı olarak de ğiebilmektedir. Bu ba ğlamda dı politikanın aynı zamanda uluslararası ve küresel bir boyut da ta ıdı ğı söylenebilir.

6

1.2. Türk Dı Politikası Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra Türk dı politikası Osmanlı Đmparatorlu ğunun küresel iddialarından vazgeçip, ulus devletin sınırlarını koruma, genel çizgileriyle Atatürk’ün Yurt’ta Sulh, Cihan’da Sulh politikasını izleme yoluna gitmi tir. 150 yıldan fazla sürdürdü ğü Batılıla ma hareketi do ğrultusunda Türkiye, siyasal ve hukuksal sistemlerini modern, laik Avrupa modelleri üzerine oturtmu tur (Çakmak, 2008: 23). Türk dı politikası, dı politika analizlerinde yapısal, davranı sal ve dı dünyadaki geli melere ba ğlı olarak ayrı tırılarak ele alınmaktadır (Çetinsaya, 2010: 265). Baskın Oran, Türk dı politikasını etkileyen ö ğeleri kültürel, tarihsel, iç stratejik boyut ve içyapısal boyut olmak üzere dört temel bölüme ayırmaktadır. Oran’a göre kültürel boyut, Asya, Ortado ğu/ Đslam ve batı ekseninde ekillenmektedir. Tarihsel boyut ise Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı Đmparatorlu ğu’ndan devraldı ğı mirası içermektedir. Stratejik boyut, Türkiye’nin co ğrafyası, kom uları, Türk bo ğazlarıdır. Dı yapısal boyutlar: Avrupa perspektifi, Balkan perspektifi, Akdeniz ve Doğu, Kafkas perspektifi etrafından ekillenmektedir. Đçyapısal boyutları ise; genel anlamda tarihsel açıdan, özel –aktüel açıdan ve ideolojik açıya ba ğlı olarak de ğiebilmektedir (Oran, 2008: 17–42). Türk dı politikasını ‘Türkiye’nin uluslararası ili kilerdeki stratejik derinli ği’ kavramsalla tırması ba ğlamında ele alan Ahmet Davuto ğlu ise Türkiye’nin co ğrafi derinli ğinin anla ılmasını ve anlamlandırılmasını sa ğlayacak özgün bir kavramsalla tırma çerçevesi olarak ‘yakın deniz” ve “yakın kıta” havzaları kavramları açısından de ğerlendirmektedir (Davuto ğlu, 2008). Küreselle me sürecinin hızlandı ğı 1960’lı yıllardan itibaren dünya üzerindeki etkile imin boyutu hızlı bir ekilde artmı tır (Erkızan, 2002: 21). Bilgi ve enformasyon tabanlı geli en yeni süreçte bireyler arası, toplumlar arası ve devletlerarası etkile im hız kazanmı tır. Bu anlamda Türk dı politikasının, özellikle de son dönemini etkileyen önemli faktörlerden birinin de küreselle me oldu ğu söylenebilir. Küreselle me kar ında tepkisel bir refleks gösteren Türk dı politikası küreselle menin getirdi ği sonuçlar kar ısında korunmacı bir refleks göstermi tir. Alkan’a göre Türk dı politikası küreselle me sürencide kendisinden yapılması beklenenlerle menfaatlerinin tam olarak örtü medi ğinde bu ikisi arasında mümkün oldu ğunca kendi menfaatini gözeten bir denge kurmaya çalı mı tır (Alkan, 2008: 35). Keyman, Türk dı politikasının dönü ümünü küreselle me, modernite ve demokrasi çerçevesinde ele almaktadır. Keyman’a göre, modernite ve demokrasi süreklilik arz eden bir Türk dı politikası için anahtar etmenlerdir (Keyman: 2009: 30).

7

Aras ve Bilgin’e göre ise Türk dı politikasına ekil veren temel faktör güvenlik perspektifi olmu tur. Birinci Dünya Sava ı’nın ardından imzalanan ve ülkeyi Batılı güçler arasında bölmeyi amaçlayan Serv Anla ması dı dü manlara kar ı olu an ve sonraki seksen yıla hakim olan korkuyu daha da güçlendirmi tir. Bu dı tehdit algısı ülkeyi bölmek için dı güçlerle i birli ği yaptıkları iç unsurlara kar ı da geli tirilmi tir. Bu paranoya, o esnada Do ğu Blok’u tarafından çevrilmi olan Türkiye için Soğuk Sava sırasında da devam etmi tir. Rejim bu sefer de komünist tehdide kar ı ayakta kalma mücadelesi içine girmi tir. Bu korku Đran’da Đslam Devriminin yapılmasıyla daha da peki mi tir (Aras ve Bilgin, 2010: 12). Türk dı politikasına ili kin analizler genellikle yukarıda sıraladı ğımız faktörler temel alınarak kronolojik olarak dönemlere ayrı tırılarak incelenmektedir. Türk dı politikasını bu ba ğlamda üç döneme ayıran Bal’a göre, ilk dönem 1923- 1990 arasıdır. Bu dönem de kendi içerisinde Atatürk dönemi ve Atatürk'ün ölümü sonrasından 1990'a kadarki dönem olarak ayrı tırılabilir. Đkinci dönem 1990–2002 arasını kapsamaktadır. Üçüncü dönem ise 2002 sonrasından günümüze kadar uzanmaktadır (Bal, 2010). Türk dı politikası içindeki ayrı mayı politik süreçler üzerinden analiz eden Oran ise Türk dı politikasının temel belirleyicisi olarak küresel geli meleri göstermi tir. Örne ğin Oran, 1980-1990 yılları arasını ‘batı ekseninde bir ülke olarak Türkiye’ eklinde tanımlarken, 1990-2001 yılları arasındaki Türk dı politikasını “küreselle me sürecinde Türkiye” olarak tanımlamaktadır (Oran, 2008). Çakmak, Türk dı politikası analizini politik süreçler ve iktidar partileri üzerinden dönemlere ayırmaktadır. Çakmak’ın dı politika analizindeki ayrı tırması öyledir: 1919-1938 Kurtulu sava ı ve Atatürk dönemi, 1939- 1949 tek parti dönemi, 1950-1960 Demokrat Parti dönemi, 1961-1979 dönem, 1980- 1999 dönemi ve 2000 ve sonrası (Çakmak, 2008). Davuto ğlu ise, Türk dı politika analizinde tarihsel bir dönemselle tirme yerine tarihi, jeopolitik ve kültürel unsurların etkili oldu ğu bütünle ik bir perspektifin daha do ğru olaca ğını belirtmektedir (Davuto ğlu, 2008). Uzel de benzer bir anlayı la Türk dı politikası analizini yalnızca olaylar üzerinden de ğil, kültür, co ğrafya ve küreselle me boyutuyla analiz etmektedir (Uzel, 2010). Yukarıdaki tanımlar Türk dı politikası analizlerinin farklı bakı açıları ve metodolojilere ba ğlı olarak de ğiebildi ğini, Türk dı politikasına yön veren etkenlerin farklı açılardan de ğerlendirilebildi ğini göstermektedir. Cumhuriyetin kurulu undan günümüze Türk dı politikasının geçirdi ği a amalar aağıdaki gibi ele alınabilir.

8

1.2.1. Atatürk Dönemi Türk Dı Politikası (1923–1933) Lozan Barı antla masıyla Sava dönemini kapatan ve 1 Kasım 1922’den beri saltanatı kaldırmı bulunan Türkiye, 23 Ekim 1923’te Cumhuriyet yönetimine geçip bir devlet olarak uluslararası alandaki yerini almı tır 1930’a kadar geçen bu dönemde Türkiye, uluslararası alandaki tüm geli melerle birlikte esas olarak Lozan’dan kalan bazı pürüzleri çözmeye u ğra tı Lozan’dan kalan sorunlar; Đngiltere ile Musul, Fransa ile Borçlar ve Suriye sınırı Yunanistan ile ahali mübadelesi ve kapitülasyonlara ili kin bazı hususlardı (Gönlübol, 1996: 10). Kurtulu Sava ının 1919–1920 tarihleri arasındaki ilk dönemde Atatürk’ün ba lıca amacı Anadolu hareketinin siyasi ve askeri te kilatlanmasını sa ğlamaktı. Bu çerçevede 23 Temmuz 1919 da toplanan Erzurum ve 4 Eylül 1919’daki Sivas Kongreleri hareketin siyasi yapısını olu turma amacını güdüyordu. Kurtulu Sava ı’nın hedefini çizen Misak-ı Milli de böylece olu maktaydı (Gönlübol, 1996: 6). Mustafa Kemal Anadolu’ya çıktı ğı zaman Osmanlı imparatorlu ğu, Đngiltere, Đtalya, Fransa, Gürcistan, Ermenistan ve Yunanistan ile sava durumunu sona erdirmi ti. Ancak henüz barı antla ması imzalamamı durumdaydı. Bu zor ko ullar içinde Mustafa Kemal bu devletlerarasındaki (özelikle de Fransa ve Đtalya) çeli kileri körükleyerek diplomasi alanında önemli ba arılar kazanmı , bu ba arısını cephelerdeki askeri ba arılara eklemi tir (Sarınay, 2000). Atatürk dönemi Türk dı politikasının önemli özelliklerinden biri de Türkiye’nin batıya yönelimidir. Türkiye’nin batıya yönelimi tedrici bir ekilde olu tu ve 1930’larda kararlı bir ekilde temellendirildi. Temel amaç Batılı devletler sistemi içine güvenli bir eklide dahil olmak oldu ğundan Türkiye 1930’larda statükocu bir aktör olmu tur. Hitler ve Mussolini’nin revizyonist politikaları aynı zamanda Türkiye’ye batı ve do ğu sınırları üzerinde bir güvenlik ku ağı (yada savunma ittifakları) olu turma güdüsü vermi tir (Oran, 2008: 25). Ankara 1934’te Balkan Antantı’nın (Türkiye, Yunanistan, Iran, Irak ve Afganistan) kurulmasında öncü bir rol oynamı tır. Sovyetler birli ği ile ili kiler 1920’ler boyunca ve 1930’ların ba ında en sıcak seviyesinde olmasına ra ğmen, 1930’ların ikinci yarısında Britanya ve Fransa ile ili kileri hatırı sayılır derecede geli tikçe Türkiye kendisini Moskova’dan uzakla tırmı tır (Çetinsaya, 2010: 615). Türkiye 1930’a gelindi ğinde iç ve dı meselelerini büyük ölçüde çözüme kavu turmu olarak, uluslararası alanda daha aktif bir duruma gelebilecek durumdaydı. Türkiye batı ile pürüzlerini büyük ölçüde gidermi olarak, ba ta Đngiltere olmak üzere bu ülkelerle yakınlamaya yönelebilirdi (Gönlübol, 1996: 11). Đki Sava arası olarak da

9 niteleyebilece ğimiz bu dönem Türkiye için daha önce hiç görülmemi ve ondan sonrada görülmeyecek bir ortam hazırladı. Bu durum Türkiye gibi orta ölçekli bir devlet için önemli bir avantaj olu turmaktaydı. Türkiye bundan azami derecede yararlanmayı bildi. Türkiye uluslararası ortamın sa ğladı ğı dı özerklik ortamını rasyonel ekonomik politikalarla güçlendirmesini bildi. Uluslararası kurallara uydu. ( Oran, 2008: 256). 1935–1938 yılları arasında Avrupa’da blokla ma hareketi iddetlenmi tir. Birinci Dünya Sava ı’nın getirdi ği yeni düzenlemeyi korumak isteyen Anti-revizyonist Batı (ba ta Đngiltere ve Fransa) ile statükoyu de ğitirmek isteyen Revizyonist ülkeler ( Almanya, Đtalya ve di ğerleri) arasındaki ili kiler gittikçe sertle mekteydi. SSCB sava sonrası düzenlemeden ho nut olmakla birlikte, Nazi Almanyası’na kar ı Batı demokrasisiyle diyalog içinde görünüyor, aynı zamanda bu ülkeyle gizlice temaslara giri iyordu. Avrupa’daki bu blokla ma çabaları içinde Türkiye kendi sınırlarından ho nut bir ülke olarak Batı demokrasileriyle yakınla maya yönelmekle birlikte Almanya’nın sıkıntılarına da belli ölçüde hak veriyordu. Türkiye, batıyla yakınla ırken, Almanya ile diyalogunu sürdürüyor, SSCB’yle ili kilerini belirli bir seviyenin altına dü ürmemeye çalı ıyordu (Oran, 2008: 12). Baskın Oran, Türk dı politikasının bu dönemdeki genel seyrini u ekilde açıklamaktadır: Türkiye batıda bir orta büyüklükte devlet olarak aynen 19. Yüzyıldaki Osmanlı devleti gibi; güç dengesine oynamak ile ittifaklara girmek arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Türkiye yapabildi ği sürece güç dengesini ba arı ile oynadı. Burada dikkate alınması gereken üç grup devlet bulunuyordu. 1: Đngiltere-Fransa, 2: Almanya-Fransa, 3: SSCB Türk dı politikasının Atatürk tarafından çizilen ve Tevfik Rü tü Aras’a uygulatılan genel stratejisi, bu gruplar hakkında u yakla ımları içermekteydi. Birinci grupla, mevcut sorunları öncelikle çözümlemek, örne ğin Musul’un verilmesiyle Đngiltere ile bütün pürüzlerin giderilmesi. (1926) Arkasından Yunanistan ile dostluk ili kilerine gidilmesi (1930) ve nihayet Milletler Cemiyetine girilmesi ile (1932) bu amaca varılacaktır. Đkinci gruba uzak durmak ve özellikle Đtalya’nın tehditlerine kar ı koymaktır. Türkiye’deki rejim bu gruptan çok etkilendi ği halde Atatürk hiçbir zaman bu grupla yakınla mayı ve özellikle de ittifak yapmayı dü ünmemi tir. Bu grubu yalnızca birinci gruba kar ı bir a ğırlık olarak algıladı. Üçüncü grubu olu turan SSCB’den, tarih boyunca rastlananın aksine, bu dönemde hiçbir tehdit gelmedi. Tam aksine, o sırada devletçi politikasını büyük gereksinim duydu ğu planlamaya çok önemli katkılarda bulundu. Türkiye’nin SSCB’le olu an bu

10

dostluktan, birinci ve ikinci gruba kar ı a ğırlık olu turmakta yararlandı (Oran, 2008: 254). Atatürk dönemi iç ve dı politikada meydana gelen geli melere ba ğlı olarak Atatürk’ün dı politika çerçevesini gerçeklik, taktikte ustalık, diyaloga açık olmak, güvenirlik, kendi gücünü dayanma fakat gerekti ğinde ittifaklara girme, aktif ancak serüvenden uzak dı politika, milliyetçilik ve hümanizm, batılıla ma ve sömürge dünyasıyla (mazlum milletlerle ilgilenmesi) gibi temel evrensel de ğerlere dayandırdı ğı anla ılmaktadır. Aynı ekilde Atatürk’ün dı politika hedefleri de milli bir devlet kurmak, ba ğımsızlı ğın korunması Lozan dengesinin korunması, (Đngiltere ve Sovyet dostlukları arasındaki denge), barı ın korunması, (Yurtta sulh cihanda sulh ilkesi), hukuka ba ğlılık ilkesi, modernle me ve demokratla ma olarak sıralanabilir (Kürkçüo ğlu, 1985).

1.2.2. Đkinci Dünya Sava ında Türk Dı Politikası Đkinci Dünya Sava ı ile Türkiye kendini bir ate çemberi içinde bulmu tur. Türkiye'nin bu dönem içindeki siyaseti ne pahasına olursa olsun, bu sava ın dı ında kalmaktı (Özçelik, 2010: 254). Đkinci Dünya Sava ı Türkiye açısından stratejik mevkiinin önemi dolayısıyla gerek müttefiklerin gerek mihverlerin Türkiye’yi kendi yanlarında sava a sokma isteklerinin ve Türkiye üzerindeki baskılarının öyküsüdür (Sarınay, 2000). Türkiye’nin Đkinci Dünya Sava ı’ndaki konumu “Sava -dı ı taraf” olarak de ğerlendirilebilir. Türkiye bu dönemde di ğer bütün dönemlerin aksine çe itli ülkelerle ili kiler yürütmedi; deyim yerinde ise sava ile ili kiler yürüttü. Gerek iç politikasını gerekse de dı politikasını sava ın dalgalanmalarına göre günü gününe ayarladı (Oran, 2008: 398). Sava boyunca Türk dı politikasının temel hedefi Sovyet kar ıtı gözükmeden Türkiye’nin güvenli ğini sa ğlayacak müttefiklerin garantisini sa ğlamak oldu. Đkinci Dünya Sava ı sırasında takip edilen politika etik bulunmasa da Türkiye birinci dereceden kendisini ilgilendirmeyen ve Avrupalıların çıkar çatı malarından do ğan bir sava a girmek istemiyordu. Türkiye küçük bir ülke olarak stratejik konumunu en iyi ekilde kullanarak Đngiltere, Almanya, Rusya'nın baskılarına kar ı koyabilmi ; baskının arttı ğı dönemlerde de sava a girmeyi kabul etse de a ğır artlar ileri sürerek zaman kazanmı ve sava ın kendisinin katılmasına gerek kalmayacak bir seyre girmesini beklemi tir. Ayrıca Türkiye kendi yanında Sava a

11 girmesi konusunda baskı yapan devletleri Türkiye'nin sava a girmemesi konusunda da ikna etmeyi ba armı tır (Özçelik, 2010: 261). Mart 1945’te Türkiye Montrö konvansiyonun de ğitirilmesi, Bo ğazlarda askeri üs kurulması ve Do ğu sınırlarının de ğitirilmesi de dahil Sovyet baskısı ve toprak talepleri ile kar ı kar ıya kalmı tır (Çemrek, 2008: 273). Sava tan sonra ortaya çıkan konjonktür Türkiye’nin kuzey kom usu SSCB ile ba ba a kalma korkusu Türkiye’nin ikinci dünya sava ı sonrası iç ve dı siyasetinin en önemli belirleyicilerinden biri olacaktır. Sovyet tavırlarından endi e eden Türkiye kuzey kom usundan aldı ğı tehdidi Batılı güçlerin, özellikle ABD’nin, deste ğini elde ederek kar ılama yoluna gidecektir (Oran, 2008: 475). Birinci Dünya Sava ı’nın bitmesi ve So ğuk Sava ın ba laması ile birlikte Türkiye bir yalnızla ma süreci içine girdi. Sovyetlerin iti i ve ABD’nin çeki i arasında kalan Türkiye di ğer yandan uluslararası sistemin iki yönlü yapısının zorlamaları ve içteki sınıfsal geli melerin sürmesi Türkiye için o güne kadar izledi ği özerk politikaları tamamen ters döndürülmesi sonucunu do ğuracaktır (Oran, 2008: 398). Türkiye’nin sava an ülkelerle imzalamı oldu ğu anla maların niteli ği, sava ın çe itli a amalarında de ğien dengeler, her iki müttefik grubunun Türkiye’yi kendi yanında sava a sokma çabaları, bunun yanı sıra da sava ın hattının bir tarafta Balkanlar di ğer tarafta da Kırım ile Kafkasya üzerinden giderek Türkiye’ye yakınla ması Türk hükümetini oldukça güç bir durumda bırakmı tır. Bütün bu zorluklara kar ılık küçük bir devlet olan Türkiye’nin sava ın dı ında kalabilmek için ortaya koydu ğu ba arılı manevralar ba arılı bir dı politika örne ği olmu tur (Özdo ğan, 2004: 131).

1.2.3 So ğuk Sava Döneminde Türk Dı Politikası Đkinci Dünya Sava ı sonrası dünyanın hem Avrupa açısından hem de ulusları sistem açsından çok büyük de ğiikliklere sahne oldu ğu söylenebilir. Batı dünyasında Birinci Dünya Sava ı sonunda kendi içinde Demokrasiler ve Fa istler diye bölünen ve SSCB ile ABD gibi rakipleri ortaya çıkmaya ba layan Avrupa, bu sava sonunda ba atlı ğını tamamen yitirdi ve bir dünya sistemi olmaktan çıkarak bir dünya alt sistemine indirgendi. Bu dönemde dünya iki kutuplu bir hale gelmeye ba ladı (Hasgüler, 2008: 557). Đkinci Dünya Sava ı sonrasının, Türk dı politikası için bir dönüm noktası oldu ğu söylenebilir. Sava sonrası iki kutuplu uluslararası sistemin olu umu ile Türkiye “So ğuk Sava ın” tam ortasında bulacaktır kendisini Türkiye’nin Đkinci Dünya Sava sırasında uyguladı ğı politika, Türkiye’yi sava sonrası yalnızlı ğa

12 mahkûm edecektir. Bu yalnızlı ğını BM’nin kurucu toplantısı olan San Fransisco’da ciddi bir ekilde hissedecektir (Oran, 2008: 79). Sovyet tehdidi, So ğuk Sava yıllarının ilk yıllarında Türkiye’nin iç ve dı politikalarını etkileyen ve dı politikada siyasi ve stratejik denge arayı larında etkili olan ba lıca faktör olarak bu döneme damgasını vurmu tur. Bu faktör aynı zamanda Türk iç ve dı politikasında yeni açılımlara ve radikal dönü ümlere sebep oldu ğu için de önemlidir (Erol, 2009: 354). Türkiye bu dönemde Atatürk dönemi Türk dı politikasında uyguladı ğı tarafsızlık politikasını bırakarak batı tarafında yerini aldı ğı söylenebilir. 1945 ile 1960 yılları arasını kapsayan bu dönemde Türk dı politikası batı bloku ekseninde geli ti ği görülebilmektedir. Oran, bu dönemde uygulanan dı politikayı u ekilde tarif etmektedir: Menderes dönemi Türk dı politikası geleneksel batıcılık politikasını izlemi ama en az onun kadar geleneksel olan dengecilik ve statükoculuk çizgisinden ciddi bir sapma niteli ği ta ımaktadır. Nitekim Menderes politika gerek do ğu batı arasında, gerekse de batının kendi içinde dengeleri gözetmemitir. Her iki açıdan yalnızca ABD’ye ba ğlılık ve ba ğımlılık göstererek ve aradaki uluslararası geli meleri izlemeyerek kendini sınırlamı tır. Diğer yandan Menderes dönemi yine Türk dı politikasının geleneksel özelliklerinden olan me ruiyet ve ihtiyat faktörlerine önem verme politikasından da uzakla mı tır. Aktif bir dı politika yürütmü , ama risklerle dolu oldu ğuna da dikkat etmemi tir (Oran, 2008:274). 1952–1960 yılları arasında Türkiye’ye kar ı gelebilecek en büyük tehlikenin Sovyetler Birli ğinden gelebilece ği dü ünülüyordu. Türkiye müttefiklerine kar ı olan hareketleri ya Sovyet yanda ı yada Sovyetleri güçlendirecek olgular olarak de ğerlendiriyor, en büyük güvencesi olarak gördü ğü NATO’nun dayanı masını zayıflatacak hareketlerden kaçınıyordu ( Đlter ve Barlas, 2004: 158). Dı politika eksenini tamamen Batı Bloku üzerine kurgulayan Türkiye, batı dünyası ile her alanda yapay ve sanal verilerle de olsa, bütünle ebilece ğini uman politik karar vericiler için ne Sosyalist Blok ne de eski sömürge ülkeleri ciddi bir seçenek olu turmamaktaydı. Hikmet’e göre ise bu artlarda kraldan daha çok kralcı yani batanda daha çok batıcı bir dı politika izleyen Türkiye, Ortado ğu’da ABD’nin kurmak istedi ği anti-komünist kamp için gönüllü oldu (Hasgüler, 2008: 559). Türkiye’nin bu dönemde her ko ulda ABD ve batılı ülkeler yanında yer alması üçüncü dünya ülkeleri ve ba ğlantısızlar yanında Türkiye’nin ço ğu kez ABD ve di ğer batılı güçlerin sözünden dı arı çıkamayan, inisiyatif alamayan bir ülke olarak

13 algılanmasına neden oldu. Özellikle de Ortado ğu ülkeleriyle ili kilerin gerildi ği bu dönemde Türkiye yakın do ğuda ABD’nin bir tampon ülkesi olarak algılanmaktadır. So ğuk Sava dönemi Türk dı politikasının geleneksel tarafsızlık politikasından kaydı ğı küresel sistem ve büyük güçler arasında seçim yaptı ğı bir dönemi ifade etmektedir. Bu dönemde Türk dı politikası genel anlamda çıkarlarını ABD öncülü ğünde kurulan Batı Bloku içinde görmü , kom ularla ili kilerini Sovyet tehdidi etrafında ekillendirmi tir. Buna kar ın bazı bölgesel politikalarda farklı tutumlar sergilemi tir. Ömer Kürçüo ğlu’na göre So ğuk Sava ın 1965-1970 döneminde Türkiye batı yanlısı politikalardan biraz uzakla arak, batı yanlısı devletlerin takındı ğı tutumlardan farklı olarak Arap-Đsrail çatı malarında Arap devletlerini ve sömürgecilikle ilgili konularda üçüncü ülke devletlerini destekledi ği görülmektedir (Uslu, 2009). 1971-1980 dönemi, Türk dı politikası açısından özellikle de Batı ile ili kilerde keskin ini ve çıkı ların ya andı ğı ve bu kapsamda milli ve ba ğımsız dı politika anlayı larının daha etkin bir ekilde gündeme getirilmeye ba landı ğı bir dönemdir. Dı politikada 1960’larda ba layıp 1970’li yıllarda da etkisini sürdürmeye devam eden “görece özerk” ve “Kıbrıs Sorunu” ile birlikte, ABD ve NATO ile ili kilerin sorgulanmaya, gözden geçirilmeye ve somut adımların atılmaya devam edildi ği 1971- 1980 dönemi, ya da “kararlılık yılları” olarak da kabul edilmektedir (Erol, 2009: 521). Bu dönemin dı siyasal ili kileri irdelendi ğinde Türk siyasi tarihinin sonraki dönemlerini de etkileyecek geli meler ya anmı tır. Türkiye’nin NATO’ya giri i, Balkan ve Ba ğdat Paktları ve Kıbrıs meselesi bu dönemin en önemli dı politika konularıdır. Türkiye’nin NATO’ya giri ini sadece bir güvenlik paktına girmi olmanın ötesinde Avrupa medeniyetine dâhil olmanın delili olarak vurgulayan de ğerlendirmeler mevcuttur. Hüseyin Ba ğcı, bu dönem Türk dı politikasının ulusal uzla maya dayandı ğını ve üç temel ilkesinin oldu ğunu belirtmi tir. Ba ğcıya göre, birincisi Sovyet yayılmacılı ğının önlenmesi; ikincisi Batı ile ekonomik ve siyasi alanda ortak i birli ği; üçüncüsü de Kıbrıs’ın taksimi konusudur (Göktepe, 2009: 373).

1.2.4. So ğuk Sava Sonrası Türk Dı Politikası So ğuk Sava , Do ğu Bloku ülkeleri ile Batı Đttifakı (NATO) arasında 1947'den 1991'e kadar devam etmi olan uluslararası siyasi ve askeri gerginliktir. Genel kabule göre, Berlin Duvarı'nın yıkılı ı komünizmin çökü üne zemin hazırlamı , Sovyetler Birli ği'nin da ğılması ile de So ğuk Sava bitmi tir. So ğuk Sava ın sona ermesi bütün

14 dünyada büyük de ğiikliklere neden olmu tur. Yenidünya sisteminde dı politikalarını bir kutba ba ğlayan devletler di ğerleriyle kıyaslandı ğında dı politikada daha büyük bir sarsıntı ya adıkları söylenebilir. Türkiye de bu devletlerarasında gösterilebilir. So ğuk Sava boyunca batıya eklenmeye çalı an Türkiye, konumu nedeniyle Sovyetler Birli ği’ne kar ı desteklenmi ve Türkiye Sovyet tehdidi sayesinde batı savunma ve siyasi sistemi içinde e it bir ülke olarak yer alabilmi tir. Oysa So ğuk Sava ın sona ermesiyle birlikte Türkiye’nin önemi azalmı tır. Batı ilgisini do ğu ve batı Avrupa ülkelerine çevirmi tir. Uluslararası sistemde meydana gelen bu yeni durum ile birlikte So ğuk Sava sona erdi ğinde Türkiye bamba ka bir dünya sistemiyle kar ıla tı. Yeni Dünya düzeninin problem noktaları olarak önalana çıkan bölgeler Türkiye’nin yanı ba ındaydı. Türkiyesiz dü ünülebilmeleri mümkün de ğildi. Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya, Orta do ğu ile Do ğu Akdeniz bölgesi dünya politikalarının merkez noktaları haline dönü mü tü. Bu bölgelerde çıkarı ve etkisi olan Türkiye’yi etkilemesi kaçılmazdı (Uslu, 2009: 10). Üstelik yenidünya düzeninde dü man ilan edilen tüm geli melerin kayna ğı olarak Ortado ğu ve Đslam dünyası gösterilmi tir (Laçiner, 2009: 722). So ğuk Sava sonrası Türk politika yapıcılarının içinde bulundu ğu durumu Nasuh Uslu öyle ifade etmektedir: So ğuk sava sonrası Türk politika yapıcıları çok belirsiz ve karma ık bir atmosferle kar ı kar ıya idiler. Đlgilenmeleri gereken konular: Avrupa bütünle mesinden, Kafkasya ve Orta Asya’da Türk dili konu an ba ğımsızı cumhuriyetler ku ağının ortaya çıkmasına, balkanlardaki trajik geli melerden Ortado ğu ve Kafkaslardaki istikrarsızık ve çatı malara kadar uzanmaktaydı. Türkiye bir anda kendini istikrarsızlıklar, çatı malar ve belirsizliklerle çevrili bulmu tu. Aslında so ğuk sava sonrası Türkiye’nin izledi ği birçok politika, Batı içindeki konumunu garanti etmeye yönelikti. Đkinci dünya sava ından sonra Türkiye NATO’ya girebilmek için koreye asker göndermekte çekinmemi ti. Bu sefer de aynı ekilde so ğuk sava sonrası dönemde, yani dünya düzenini önemli aktörlerinden olabilmek için Türkiye, batılı devletlerin Somali’den Bosna’ya, Avrunuvutluk’tan Makedonya’ya kadar de ğiik bölgelerde gerçekle tirdi ği barı ı sa ğlama ve koruma giri imlerine katılabilmek için her türlü giri imde bulunmu tur (Uslu, 2009: 344). So ğuk Sava sonrası Türk dı politikasının en önemli gündem konularından biri de Avrupa Birli ğine giri süreci olmu tur. 1987 yılında Avrupa Birli ğine tam üyelik ba vurusu yapan Türkiye ile AB ili kileri yıpratıcı bir seyir izlemi tir. Oran’a göre Türk dı politikasının Avrupa Birli ği ile kurdu ğu ili ki ‘e itsizlik ili kisi’ olarak

15 tanımlanabilir. Oran, aynı ekilde bu dönemde Türkiye’nin ABD ile kurdu ğu ili kiyi de ‘hegamon güçle ili ki’ kavramsalla tırması ile açıklamaktadır (Oran, 2008: 230). 1992 yılından sonra Türkiye’nin Batıdan kendisini uzakla tırdı ğı ve kendisine yeni bir kimlik aradı ğı hisleri daha da a ğırlık kazandı. Türk halkının gözünde batının de ğer yargılarının ve fikirlerinin de ğeri gittikçe dü me e ğilimi içine girdi. Beklenen ey batıya yönelik hayal kırıklı ğının artması durumunda Türk otoritelerinin daha ba ğımsız hareket edece ğiydi (Uslu, 2006: 338). So ğuk Sava sonrası dönemde uluslararası sistemde Türkiye açısından bazı olumsuz politikaların takip edildi ğini göstermi tir. Batı ile birlikte algıladı ğı ortak tehdit ortadan kalkınca Türkiye’nin batıyla askeri ittifakı do ğal olarak zayıflamı tı. So ğuk Sava ın bitmesinden sonra Sovyet tehdidine kar ı Türkiye’nin edindi ği konum önemini yitirmeye ba ladı ğı söylenebilir. 1990’ların ba ında Türkiye kendi konumuna ili kin bir de ğerler muhasebesi yapmaya ba ladı bu dönemde Türkiye Orta Asya ve Ortado ğu da yeniden ekillenen bölgesel konuma jeopolitik konumu itibariyle köprü olma iddiası ta ıdı. Dönemin Cumhurba kanı Turgut Özal’ın yeni ba ğımsızlıklarına kavu mu Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetlerle ile Ortado ğu’daki Đslam ülkelerine model ülke olarak lanse etti ği Türkiye böylece jeopolitik konumu itibariyle “köprü ülke” konumuna da yükselmi oluyordu (Lesser, 2002: 285). Bu dönem Türk dı politikasının en önemli söylemlerinden biri de ‘Adriyatik’ten Çin Seddi’ne’ uzanan bir siyasi egemenli ğe sahip Türkiye söylemidir. Ba ğımsızlı ğını kazanan Türkî Cumhuriyetler de Türkiye’nin orta Asya’ya açılması ve bölgesel bir güç olarak önplana çıkması için bir fırsat olarak görülmü tür. Özal’ın amacı bu bölgede i birli ği artırarak, bu ülkelerle sıkı i birli ğine giderek Türkiye’nin yalnızlı ğını gidermek ve bölgesel güç olma iddiasını güçlendirmektir (Laçiner, 2009: 23). Yeni Osmanlıcılık olarak da adlandıran ve liderli ğini o zamanki cumhurba kanı Turgut Özal’ın yaptı ğı bu akıma göre Türkiye “dünyanın geri kalan büyük bir kısmından kendini tecrit eden geleneksel dı politikasını bırakıp önüne çıkan her fırsatı sonuna kadar de ğerlendirerek, Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar uzanan geni bir alana etki etmeli ve böylece bölgesinin en güçlü devleti olarak dünya politikasına ağırlı ğını koymalıdır (Gönlübol, 1996: 56 ). 1989–1992 yılları arasında, Türkiye geleneksel Avrupalıla ma politikasından uzakla tı. Körfez Sava ı da bu e ğilimi güçlendirdi çünkü Türk karar alıcılar, ABD’yle, Türkiye’nin bölgesel öncü rolüne dayalı bir “stratejik ibirli ğinden bahsediyorlardı. Dönemin Cumhurba kanı Turgut Özal, Türkiye’nin bölge ülkeleri içinde model

16 oldu ğunu belirtiyordu (Eralp, 2002: 236). Di ğer taraftan ise 1990’lı yıllar boyunca Türkiye kom ularıyla zayıf ili kileriyle dikkat çekiyordu. NATO üyesi Yunanistan Türkiye’ye kar ı Kıbrıs ve Ege sorunları nedeniyle yo ğun bir dü manlık içerisindeydi. Suriye ile de PKK terör sorunu ve sular meselesi yüzünden bir gerginlik mevcuttu. Merkezi Anla ma Örgütü (CENTO) vasıtasıyla müttefik olunan Đran ile de Humeyni Devriminin meydana gelmesiyle bozulmu tu (Haris, 2002: 259). So ğuk Sava sonrası Türk dı politikası de ğien dünya sistemi içerisinde kendisine bir yer arayı ı içerisine girmi tir. Türk dı politikasının temel e ğilimleri bu dönemde de ğimemekle birlikte, konjonktürel politikalar uygulanmı ve yeni artların ortaya çıkardı ğı pozisyonlardan kazanç elde edilmek istenmi tir. 2000’li yılların ba ında ise dünya bamba ka ve yeni bir sürece adım atıyordu. Amerika’nın ikiz kulelerine yapılan saldırı “dünyada küresel terörle mücadele ba lı ğıyla yeni bir siyasal sürecin ba langıcını haber veriyordu. 11 Eylül olayları ve sonrasındaki olaylar Türkiye’nin Batılı devletler nezdinde ki önemini artırmı ve Türkiye’nin sahip oldu ğu rollere daha da geçerlilik kazandırmı tır (Uslu, 2009:356).

1.2.5. Son Dönem Türk Dı Politikası Türk dı politikasının geçirdi ği evreleri yapısal bir ekilde ele alan uluslararası ili kiler uzmanları genellikle So ğuk Sava sonrası dönemden sonra 1990’ların ortalarından ba layarak Türk dı politikasının temel parametrelerinin de ğiti ğini bu yapının 2000’lı yılardan sonra da daha belirginlik kazandı ğını belirtmektedirler. ( Aras ve Bilgin, 2010; Uzel, 2010; Altunı ık, 2010; Uslu, 2009; Laçiner, 2009; Oran, 2008 ) 1990’lı yıllarda ba layan Ortado ğu ülkeleriyle yakınla ma giri imi 2000’li yılların ortalarından itibaren hızlanarak artmı tır. Bu dönemde Türkiye Đsrail-Suriye ve Đsrail-Filistin arasında barı görü melerine arabuluculuk yapmı , 1990’lı yıllar boyunca su sorunu ve PKK terör örgütü yüzünden kavgalı oldu ğu Suriye ile de ili kilerini geli tirmi tir. Birçok bölgesel ve ekonomik i birli ği antla ması imzalanmı tır. 2010 yılı itibariyle Suriye ile vizelerin kar ılıklı olarak kaldırılması kararı alınmı tır. 2003 yılında Irak’ın ABD tarafından i gali ile ba layan süreçte Türkiye’nin Irak politikası ülkenin toprak bütünlü ğü ve istikrarından yana olmu tur. Türkiye’nin Ortado ğu bölgesinde gücünü artırmaya yönelik politikaları Türkiye’nin bölgesel güç söylemini destekler nitelikte olmu tur. Türk dı politika yapıcılarının 1990’lı yıllar boyunca Türkiye’nin ortaya attı ğı “köprü olma” misyonundan vazgeçerek bu dönemde Türkiye’yi ‘merkez ülke’

17

(Davuto ğlu, 2008). Konumunda nitelendirdikleri görülmektedir. Bu yeni stratejik vizyona göre Türkiye bölgesindeki siyasal, ekonomik ve politik geli melere yön verebilecek bir ülkedir. Bu pozisyonunu tarihsel ve jeopolitik gücüyle birlikte askeri ve ekonomik gücüne borçludur. Proaktif dı politika olarak da nitelendirilebilecek bu politikanın uygulamasını Türkiye bölgede istikrar ve güveni sa ğlamak adına ortaya koydu ğu çabalarda göstermeye çalı mı tır. Irak Sava ını önlemeye yönelik giri imler, Gürcistan ve Rusya arasında patlak veren sava ta arabuluculu ğa soyunması, Suriye ve Đsrail arasında arabuluculuk görevi üstlenmesi ve çe itli uluslararası organizasyonlara ev sahipli ği yapması bu politikanın bir göstergesi olarak belirtilebilir. Di ğer taraftan Türkiye’nin dı politikasında a ğırlık merkezini Ortado ğu’ya kaydırması akademik ve politik çevrelerde ‘eksen kayması’ tartı masını gündeme getirmi tir. Türkiye’nin dı politikasında eksenin kaydı ğını iddia edenlere göre, Türkiye Osmanlı’nın son döneminden itibaren ba layan batılıla ma ve yönünü batıya dönme politikasından vazgeçerek dı politikasının a ğırlık merkezine genelde do ğuyu özelde de Ortado ğu’yu yerle tirmi tir (Ça ğaptay, 2010). Bu söyleme kar ı çıkan Davuto ğlu ise, Türkiye’nin çok yönlü bir dı politika takip etti ği, çıkarlarının ve hedeflerinin gerektirdi ği ekilde hareket etti ğini iddia etmi tir (Davuto ğlu, 2011). Son dönem Türk dı politikasını etkileyen di ğer bir faktör de Avrupa Birli ği ile ili kilerdir. AB üyelik süreci aynı zamanda yeni Türk dı politikasının yapım sürecinde etkili olmu tur. Örne ğin, Türkiye’nin bölgesinde güvenlik, istikrar, dayanı ma, i birli ği ve refah sa ğlamayı amaçlayan ‘kom ularla sıfır problem’ stratejisi AB Kom uluk politikasının bir benzeridir (Aras ve Bilgin, 2010: 20). Türkiye’nin son yıllardaki dı politikasına baktı ğımızda anlayı , vizyon, prensip, kullanılan araç ve mekanizmalar anlamında büyük bir de ğiim göze çarpmaktadır. Bu anlamda Cumhuriyetin kurulu undan itibaren baskın güvenlik, çıkar ve güç gibi kavramları temel öncelikler olarak gören ve me ruiyetini tehdit altında olmaktan alan geleneksel bürokratik anlayı ın yerini barı ve i birli ği almı tır (Aras ve Bilgin, 2010). Türk dı politikasının içe dönük karakterinin yerini proaktif, dinamik ve çok boyutlu bir politikanın aldı ğı söylenebilir son dönem Türk dı politikasının temel parametresini olu turan ‘kom ularla sıfır problem’, ‘ritmik diplomasi’, ‘stratejik derinlik’ gibi daha önce duyulmamı kavramlar uluslararası ili kiler literatüründe ve dı politika yapıcıları arasında sıklıkla kullanılmaya ba landı ğı söylenebilir.

18

Cumhuriyetin kurulu undan So ğuk Sava sonrası döneme kadar Türk dı politikasının yönünü belirleyen günün ko ullarına uygun denge ve çıkar politikası eksenli realist bir çizgi olmu tur. Atatürk dönemi Türk dı politikası günün artları içinde pratik sonuçlar do ğurmu tur. Son dönemde küresel ölçekte dı politikanın araçlarının ve küresel gündemin de ğimesi Türk dı politikasının da yönünü ve araçlarını ço ğaltmı tır. Türk dı politikasında aktörlerin çe itlenmesi geleneksel diplomatik ili kilerin boyut de ğitirerek sivil toplum örgütleri, ekonomik ve kültürel havzanın bir unsur olarak kullanılması Türk dı politikasının realist bir algıdan nispeten liberal bir algıya kayması olarak görmektedir (Aras ve Bilgin, 2010: 16). Yeni dı politikada devlet dı ı aktörlerin taleplerine daha çok yer verilmekte, aktörler politika yapım sürecinde daha çok müdahil olmaktadırlar. So ğuk Sava döneminin klasik iç dı ayrımı artık ortadan kalkmı , devlet yegâne aktör olma özelli ğini yitirmi , iç konjonktür ve talepler dı politika üzerinde daha belirleyici olmaya ba lamı tır (Aras, 2007).

1.3. Yumu ak Güç Kavramı ve Türkiye’nin Yumu ak Gücü 1.3.1. Yumu ak Güç Kavramı Yumu ak güç kavramına ilk kez, 1990 yılında Prof. Dr. Joseph S. Nye tarafından yayımlanan "Bound to Lead: The Changing Nature of American Power" adlı kitapta yer verilmi tir. 2004 yılında, yine Nye tarafından yayımlanan "Yumu ak Güç, Dünya Siyasetinde Ba arının Yolu" adlı kitapta yumu ak güç kavramı ABD açısından ayrıntılı olarak incelenmi tir (Yılmaz, 2007). Özellikle de son dönemlerde kamu diplomasisin bir yöntemi olarak uluslararası ili kiler literatüründe sıklıkla kullanılan Yumu ak Güç kavramı Nye’e göre, "Bir ülkenin çekim gücüyle istediğini almasıdır." diğer bir ifadeyle, "Yumu ak güç, bir ülkenin kendi istedi ği eyi ba kalarının da istemesini sa ğlamaya yarayan güçtür." (Nye, 2006:23). Bu tanım çerçevesinde yumuak güç, "ba kalarını cezbetme, onların kalbini ve zihnini kazanma yetene ği" olarak tanımlanmaktadır (Melissen, 2005: 9). Yumu ak güç kavramının di ğer bir tanımı da bir devletin, ba ka bir devletin davranı larını ve çıkar tanımlamalarını kültürel ve ideolojik araçlarla dolaylı olarak etkilemesidir. Bu araçlar tarih, kültür, edebiyat, sinema, sanat ve uygulanan diplomasi olabilir. Yani kısaca, ekonomik yada askeri güç kullanmadan di ğer ülkeyi kendine çekmek denilebilir. Bir di ğer deyi le yumu ak güç bir ülkenin askeri ve ekonomi gücüyle de ğil, ba arılı sosyal bütünlü ğü ve kültürüyle sahip oldu ğu güce tekabül eder. Yumu ak Gücü olu turmak için “çekici bir kimlik ta ıyan kültür,

19 siyasi de ğerler ve kurumlar, ahlaki temelli ve me ruiyete dayalı politikalar üzerinde yükselen bir cazibe merkezi olu turulmalı ve bu merkezin gücü ba kalarının tercihlerini ikna yoluyla belirleyebilme yetisine ula malıdır.” (Nye, 2004: 11). Küreselle me sürecinde, iyi organize olmu ülkeler, kendi dinamiklerini di ğer ülkelere yansıtma konusunda önemli araçlar ve potansiyele sahip olmu tur. Yumu ak güç, yani çekim gücü bu noktada önemlidir. Devletler artık uluslararası alanda ‘istediklerini elde etmek’ üzere yumu ak güçlerini kullanabilmektedir. Yumu ak güç kavramının bir di ğer tanımlayıcı ö ğesi ise dı politikada akıllı ‘intelligent Power’ yada etkin güç ‘smart power’ olarak da tanımlanabilecek güç tanımlamasıdır. Suzanoe Nossel tarafından Đlk kez Foreign Affairs dergisinde ele alınan bu kavram diplomatik, ekonomik, askeri, siyasi, hukuki ve kültürel tüm araç çe itlerini, her durum için do ğru aracı yada araç kombinasyonları seçerek kullanmayı kapsamaktadır (Clinton, 2009). Bu ba ğlamda etkin güç (smart power), sert ve yumu ak güç arasında kurulan mükemmel dengedir (Nye, 2004: 147). Yumu ak güç istedi ğiniz neticeleri elde edebilecek ekilde ba kalarını etkileyebilmek kabiliyetinizdir. Bunu sert gücün yöntemlerinden olan cebir ve rü vet ile ba arabilece ğiniz gibi yumu ak gücün yöntemlerinden olan cazibe olu turma ve ikna yöntemleriyle de ba arabilirsiniz Nye’e göre etkin güç, ba arılı stratejiler çerçevesinde akıllı gücün bu iki özelli ğini birle tirme yetene ği olarak tanımlanabilir (Nye, 2004: 89).

1.3.1.1. Yumu ak Güç (Soft Power) ile Sert Güç (Hard power) Arasındaki Farklar Sözlük anlamı olarak güç, ba kalarının yapmayacakları bir eyi yaptırabilme ve onları kontrol edebilme yetene ğidir. Ba kalarını kontrol etme yetene ği sıklıkla belirli kaynaklara sahip olmak ile ili kilendirildi ğinden dolayıdır ki siyasetçiler ve diplomatlar gücü; ‘nüfusa, topra ğa, do ğal kaynaklara, ekonomik kuvvete, askeri kuvvetlere ve siyasi istikrara sahip olmak’ olarak tanımlamaktadırlar. Bu anlamda güç, “uluslararası poker oyununda yüksek kâ ğıtları elinde bulundurmak” demektir (Akçada ğ, 2010). Ülkelerinin gücü yalnızca sahip oldukları yerüstü ve yeraltı zenginlik kaynaklarıyla, yüksek teknolojiyle donatılmı ordularla ve varsıl bir toplumun ortaya çıkmasını tetikleyen rekabetçi ekonomi ile sınırlı bir çerçevede tanımlanamaz. Nüfuz edebilme yetisini sadece fiziki güç kullanımı, bastırma ve yaptırım gibi unsurlarla açıklamak, gücün boyutlarını anlamaya yardımcı olmaz; gücü anlamaya çalı ırken kendimizi bir anda

20 indirgemecilik çukurunda bulabiliriz. Bir ülke yumu ak gücü ile kendi amaçlarının ve de ğerlerinin ba ka ülkeler tarafından benimsenmesini sa ğlayabilirse, askeri güç ve ekonomik gücünün çok üzerinde etki imkânı yaratabilmektedir (Güzer, 2011) . Uluslararası ili kilerde gücü anlamanın ve güçten en etkin biçimden faydalanabilmenin en iyi yolu, gücün sert (hard) ve yumu ak (soft) güç olmak üzere iki uçta seyretti ğini görebilmek, aynı zamanda bu iki gücün birbirleriyle dirsek teması içinde ve birbirini sürekli besler bir ili kide oldu ğunu tespit etmekten geçer. (Nye, 2006: 36) Yumu ak gücün küresel ve bölgesel güçler için ana araçları ve bile enlerini ele alan Nye göre, bütün ülkeler için sert güç askeri ve ekonomik kaynaklardan te ekkül etmektedir. Yumu ak güç ise kayna ğını büyük oranda ülkenin kültürü, de ğerleri ve politikalarının me ruiyetinden alır. Askeri yani sert güç tahrik ve tehditleri içermektedir. Yumu ak güç ise ba kalarının tercihlerini ekillendirme yetene ğine ba ğlıdır. (Nye, 2010).

1.3.2. Türkiye’nin Yumu ak Gücü Türk dı politika analizlerinde Cumhuriyet sonrası dönemde dı politikanın belirli parametreler üzerinden yürütüldü ğü görülmektedir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde denge politikası ile pragmatist bir yöntem benimseyen Türk dı politikası 1950’den sonra So ğuk Sava ’ın bir tarafı olarak batı blo ğunun yanında yer almı tır. So ğuk Sava bitiminden sonra ise Türk dı politikası küresel düzlemde yer edinebilmek için yeni politik arayı lara girmi tir. 1990’ların ba ından itibaren bölgesel güç iddiası ortaya atılmı tır. Bu süreçte ‘Türkiye’nin Çin’den Adriyati ğe kadar Güçlü Türkiye’ söylemi ile Türkiye’nin Orta Asya Türk Cumhuriyetleriyle bir birlikteli ğe gidebilece ği üzerinde durulmaktadır. Türkiye’nin Yumu ak gücü söylemi, Türkiye’nin bölgesel güç, model ülke söylemlerinin ortaya çıktı ğı 1990’lı yıllarda ortaya çıkmı ve 2000 sonrasında ise daha güçlü bir ekilde dile getirilmi tir (Laçiner, 2009: 720). Uluslararası ili kiler literatüründe Türkiye’nin yumu ak gücü olarak tanımlanan kavramı daha iyi anlayabilmek için öncelikli olarak ortaya atılan Türkiye’nin bölgesel gücü kavramını incelemek gerekmektedir. Türkiye’nin yumu ak gücü kavramı ço ğunlukla Türkiye’nin Ortado ğu da yükselen bölgesel gücünün ta ıyıcı bir unsuru olarak kullanılmaktadır.

21

1.3.2.1. Türkiye’nin Bölgesel Gücü Son dönem Türk dı politikasının önemli göstergelerinden biri de Türkiye’nin yakın co ğrafi havzasını da içine alacak ekilde etkili bir aktör oldu ğu yönündeki de ğerlendirmedir. ‘Bölgesel güç söyleminin’ Türkiye’nin yakın tarihinde iki defa ortaya çıktı ğı görülmektedir, bunlardan biri 1990’ların ba ında diğeri de 2000’lerdir. Davuto ğlu’na göre, bir ülkenin uluslararası sistemdeki önemi o ülkenin jeostratejik konumu ve tarihi derinli ğine bakarak hesaplanır. Bu perspektifte, Türkiye konumu ve sahip oldu ğu tarihi derinlik nedeniyle Balkanlar, Ortado ğu, Orta Asya ve Kafkasya sathında bu derece önemli olan tek ülkedir. Bahsedilen co ğrafya, bugün uluslararası ili kilerin oda ğı olan, siyasi olarak son derece hareketli olmasına kar ın bir o kadar da ekonomik olarak zengin bir co ğrafyadır. Türkiye e ğer uygun politika üretebilirse, tarihi ve kültürel mirasının avantajıyla bu co ğrafyada en etkili aktör olmaya adaydır. (Davuto ğlu, 2008). Đlhan Uzel, Türk dı politakası’nın son dönem ortaya atılan bölgesel güç söylemini ele tirel bir bakı açısıyla ele almaktadır. Bölgesel güç paradigmalarını de ğerlendirdi ği yazısında Uzel, Türkiye’nin bölgesel güç oldu ğu yönündeki söyleme ele tirel bir açıdan yakla maktadır. Bölgesel güç söylemini u kriterlere göre test edebiliriz. 1). içinde bulundu ğu bölgenin siyasetini etkileyebilme, hatta belirleyebilme kapasitesine sahip mi? 2). Otonom hareket etme yetene ğine sahip mi? 3). Ba ka bölgesel aktörler yada bölge dı ı aktörler o bölgeye ili kin siyaset üretirken söz konusu ülkeyi hesaba katmak zorunda kalıyor mu? AK Parti döneminde bir yandan büyük güç kavramı kullanılmakta, öte yandan yine siyasal ve akademik düzlemde yumu ak güç (soft power) kavramı gündeme gelmektedir. Davuto ğlu, haklıyla, tarihiyle ve co ğrafyası ile barı ık olarak tanımlanan bir iç ve dı politika yönelimine girmeyi öngörmü tür. Bu anlayı Türk dı politikasına hakim olmu tur. Türk dı politikası 2000’li yıllarda a ğırlı ğı olarak Ortado ğu’ya yönelmi tir. Kom ularla iyi geçinme politikasını 1960’lı yılların ortasındaki ‘çok yönlülü ğe geçi’ döneminde de görüyoruz. 1990’lı yıllarda Türkiye bölgesel güç söylemine kapılmı ken 2000’lerin ba ında ya anan ekonomik kriz, siyasal istikrarsızlık gibi geli meler bu olayı akamete u ğratmı tır. Bununla birlikte 2002 ‘den sonra karar alıcılar tekrar Türkiye’nin bölgesel bir güç oldu ğu vehmine kapılmaya ba lamı tır. Oysa uluslararası ili kiler açısından Türkiye için bir coğrafi çekince söz konusudur. Çevre ülke olmak yapısal bir sorundur. Türkiye, Davuto ğlu’nun söylemi ile 3–5 yılda çevreden merkeze sıçrayabilecek durumda olan bir ülke de ğildir. Aksine bu son altı yıllık süreç Türkiye’nin dünya sistemine daha fazla entegre oldu ğu bir dönem olmu tur (Uzel, 2010: 65).

22

Türk dı politikasının Ortado ğu’ya yönelik açılımlarını de ğerlendiren Fuller’e göre ise Türkiye’nin Ortado ğu’ya yönelik son dönem politikaları Ankara’nın elini güçlendirmekte ve geleneksel Kemalist bölgesel tarafsızlık politikalarına dönü ü temsil etmektedir (Fuller, 2008: 154). Fuller Türkiye’nin bölgesel etkisinin temellerini, Avrupa ve Ortado ğu bölgesinde ikinci sırada olan nüfusu, güçlü ordusu, uluslararası barı gücü operasyonlarına sa ğladı ğı barı gücü katkısı, ekonomik ve finansal faktörleri, i gücü ihracatı, enerji kaynaklarına köprü pozisyonu, boru hatları, su siyaseti, bölgedeki güç dengelerine etki gücüne ba ğlamı tırz (Fuller, 2008). Yukarıdaki tanımlar Türkiye’nin bölgesel gücünün temellerini yumu ak güç unsurlarından aldı ğını göstermektedir. Türkiye’nin bölgesel gücünü yumu ak gücü ba ğlamında de ğerlendiren uzmanlar Türkiye’nin yumu ak güç unsurlarına ili kin çe itli de ğerlendirmeler yapmaktadırlar. Aras’a göre Türkiye’nin yumu ak gücünün en büyük göstergeleri: Bir, Türkiye’nin modernle me, sosyal ve kültürel ba arıları, ekonomik geli imi, siyasi ve ekonomik istikrar sahip olması. Đki, Türkiye’nin uluslararası me ruiyet ve bölgesel kaygılara özen gösteren bir dı politika izlemesidir. Üç, Türkiye’nin dı politikada dikkatli ve alçakgönüllü bir politika takip etmesidir. ( Aras, 2009). ahin’e göre, Türkiye'nin yumu ak gücünün temelinde, bütün eksiklerine ra ğmen en az yarım asırlık bir demokrasiye ve bütün kusurlarına ra ğmen tarihi kökleri olan laik bir rejime sahip olan tek Müslüman ço ğunluklu ülke olması yatıyor. Nüfusunun büyük ço ğunlu ğuyla laik demokratik rejime ba ğlı oldu ğu kadar Đslami de ğerlere de ba ğlı olan Türkiye'nin dünya çapında önem ta ıyan bir cazibesi, etkileme gücü var. Batı ülkeleri, Đslam dünyasının Türkiye'yi örnek almasını istiyor. Đslam ülkelerindeki özgürlük ve demokrasi yanlıları Türkiye'ye gıptayla bakıyor (ahin, 2006). Bu ba ğlamda Türkiye’nin yumu ak gücünü; Müslüman ulus, laik devlet, demokratik yönetim ve serbest piyasa ekonomisi olarak tanımlayabiliriz (Taspınar, 2009a). Bu gün dünya üzerinde yumu ak gücü en fazla olan ülkelerden biri de ABD kabul edilmektedir. ABD ekonomisi, dünya üzerinde yaygın markaları ve kültürüyle bütün dünya ülkelerini etkilemektedir. Özellikle de az geli mi ülkelere yaptı ğı teknik ve ekonomik yardımlar da ABD’nin yumu ak gücünü etkilemektedir. Türkiye’nin yumu ak gücünü de ğerlendiren uzmanlara göre Türkiye bu gün dünyanın en büyük donar ülkelerinden biridir. Türkiye, Haiti, Pakistan, Endonezya gibi ülkelere ihtiyacı

23 olan her yere acil yardım, teknik ve finans deste ği yılda bir milyar doları geçmektedir. (kalın, 2009). Yumu ak güç araçları çok geni bir alanı kapsamaktadır. Yöntemleri itibariyle sert güçten ayrılan yumu ak güç dı politikada uzun vadeli ve dolaylı sonuçlar alınmasını öngörür. ABD, Çin ve Rusya gibi büyük ölçekli ülkelerin dı ındaki ülkeler yumu ak güç unsurlarını genellikle belirli alanlara yo ğunla tırmaktadır. Örne ğin Japonya’nın dünya üzerindeki yumu ak gücü çok geli mi teknolojisine dayanır iken, Đsviçre’nin yumu ak güç unsuru ise dünya üzerinde yaygın olan barı arabuluculu ğuna dayanmaktadır. Ayhan’a göre ise Türkiye’nin yumu ak gücünden söz etmek yerine, Türkiye’nin amaçları dâhilinde kullanılabilecek farklı yumu ak güç kaynaklarının neler oldu ğuna vurgu yapmak ve Türkiye’nin sahip oldu ğu yumu ak güç potansiyelini bu amaçları do ğrultusunda nasıl kullanabilece ğini de ğerlendirmek gerekmektedir. Yumu ak güç kaynakları bazı amaçlar için anlamı ve gerekli olabilece ği gibi ba ka amaçlar söz konusu oldu ğunda çok alakasız kalabilir. (Ayhan, 2011). Yumu ak güç unsurlarının sert güç unsurları olan ekonomik ve askeri güç gibi kısa vadeli sonuç almaya yaramaması bu unsurların stratejik ve yerinde kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Yumu ak güç kavramının a ğırlıklı olarak Türkiye’nin bölgesel gücü kavramı etrafında ekillendi ğini görmekteyiz. Türkiye’nin yumu ak güç unsurları olarak kullanılan Müslüman olmakla birlikte laik, demokratik bir ulus devlet olması gibi zihinsel ve yönetime dayalı anlayı lar ile büyük ve genç nüfusu, köprü konumunda bulunan jeopolitik durumu özellikle de az geli mi ve geli mekte olan bölge ülkeleri için bir etki unsuru içermektedir.

1.4. Dı Politikada Kamu Diplomasisi ve Türk Dı Politikasında Kamu Diplomasisi 1.4.1. Kamu Diplomasisi Kavramı Kamu diplomasisi kavramı ilk kez 1965 yılında Tufts Üniversitesi Fletcher School of Law and Diplomacy’nin Dekanı Edmund Gullion tarafından ortaya atılmı tır. Gullion’a göre kamu diplomasisi “kamuoyu davranı larının dı politika olu umunda ve yürütülmesindeki etkidir. Geleneksel diplomasiden farklı olarak, uluslararası ili kilerin farklı boyutlarını di ğer ülke kamuoylarının etkilenmesi, bilgi, fikir akı ı ve ülkedeki çıkar gruplarının etkile imini kapsar” (Tuch, 2003: 3). Tuch, kamu diplomasisi kavramını dı politikanın bir aracı olarak tanımlamaktadır. Tuch’a göre kamu

24 diplomasisi: “Kendi ulusunun dü üncelerini ve ideallerini, kendi kurumlarını ve kültürünü aynı zamanda ulusal hedeflerini ve güncel politikalarını yabancı halklara anlatma amacı ta ıyan bir hükümetin ileti im sürecidir” (Tuch, 2003: 14). Djerejean’a göre ise “Kamu Diplomasisi yabancı ülkelerin kamuoylarına yönelik enformasyon, çekicilik ve nüfuz ile ulusal çıkarların tanıtımının yapılmasıdır.” (Djerejian, 2003: 13). Manhein, kamu diplomasisini “Bir ulusun ulusal çıkar ve amaçları do ğrultusunda di ğer ülke kamuoylarını ikna etmesi ve bu ülke kamuoylarıyla ileti im haline geçmesi” (Manhein, 1994: 64). Olarak tanımlamaktadır. Yukarıdaki tanımlarda kamu diplomasisinde tek yönlü ileti im sürecine vurgu yapılmaktadır. Son dönemde geli tirilen kamu diplomasisi pratikleri ise kamu diplomasisi uygulamalarında çok yönlü ve kar ılıklı ileti ime önplana çıkarılmaktadır. Bu ba ğlamda yeni kamu diplomasisi uygulamaları propaganda amaçlı de ğildir. Yeni dönem kamu diplomasisi faaliyetleri propaganda faaliyetlerinden ayrı olarak ‘kendini anlatmak’ ve ‘muhatapları dinlemek’ üzerine kurgulanmaktadır. Fikir ve bilgilerin dezenformasyona uğramadan ortak ve katılıma açık bir düzlem içinde akı ını sa ğlanmaktır. Bu süreçte bilgi ve ileti im teknolojileri tabanlı ilerleyen yaygın bir bilgilendirme ve do ğrudan ileti ime geçme sürecinin de önemli payı bulunmaktadır. Bu durum da kamu diplomasisi faaliyetlerini yalnızca bilgilendirme ve enformasyon tabi tutma süreci olmaktan çıkarmaktadır. Çift yönlü ileti imi esas alan bu faaliyetlerde mesajı ileten ve alanlar açısından payda ların arttı ğı, kar ılıklı ileti im modeli benimsenmektedir. Kamu diplomasisi lobi faaliyetlerinin ötesinde sivil toplum ve kültürel aktiviteleri de içermektedir. Kamu diplomasisinde amaç ‘bilgilendirmek ve etkilemek’ oldu ğu için hedef kitlenin kültürünü, tarihini, psikolojisini ve özellikle de dilini bilmek önemlidir (Kalın, 2010: 9). Kamu diplomasisi kavramının önemli bir özelli ği de klasik diplomatik pratiklerin dı ında yeni bir faaliyet alanı açması ve klasik diplomatik faaliyetlerden ayrılmasıdır. Bu ba ğlamda devletlerarası ili kilerin en önemli aracı olan diplomasinin araçları farklılık göstermektedir.

1.4.1.1. Klasik Diplomasi ve Kamu Diplomasi Arasındaki Farklar Diplomasi tarihi M.Ö. 4. ve 5. yüzyıllarda ehir devletleri arasında özel temsilcilerin kullanıldı ğı eski Yunan’a kadar geri götürülmektedir. Modern anlamda daimi elçilikler ise 15. yüzyıl sonlarına do ğru Đtalya’da tescil edilmeye ba landı (Tuncer, 2005: 5) 20. yüzyılın baslarında açık diplomasi, adhoc ve düzenli konferanslar

25 gibi Fransız sistemine geçildi. Dı ileri Bakanlı ğı’nın ilk örne ği ise Kardinal Richeliu ile Fransa’da görüldü. 1782’de Đngilizler Dı ileri Dairesini kurdular, onları 1789’da yeni kurulan ABD izledi. Çin, Japonya ve Türkiye ise ancak 19. yüzyıl ortalarında dıileri bakanlıkları kurdular (Yava gel, 2010: 9). Klasik diplomaside devletler çıkarlarını sa ğlamak ve korumak, belirledikleri hedeflerine kavu mak, di ğer devletleri belli davranı lara yöneltmek veya olası davranı lardan caydırmak için çe itli araç ve yöntemlere ba vurur (Tuncer, 2005: 15) Bu yöntemler, propaganda, ekonomik araçlar, iç i lerine karı ma, güç kullanma tehdidinde bulunma veya silahlı güç kullanımıdır. Ancak uluslararası arenada kamuoyunun önemli bir etken haline gelmesi geleneksel diplomasiden farklı olarak, farklı ulusların hükümetleri arasında siyasi ili ki kurmak dı siyasetin hayata geçirilmesi önem kazanmaya ba lamı tır. Geleneksel diplomasi ise genellikle kapalı kapılar ardında yüksek düzeyli hükümet görevlileri arasında gerçekle tirildi. Telekomünikasyon devrimi diplomasi paradigmasını de ğitirdi. Đleti imdeki bu ilerleme diplomasinin yürütülme eklini de etkiledi: geleneksel metotlar terk edildi, geleneksel olmayan sektörler diplomasiyi etkilemeye ba ladı ve son olarak diplomasinin gidi atına ivme kazandırdı (Yılmaz, 2008: 5). Yeni diplomasi uygulamalarında di ğer ülke halklarının algı ve tutumlarını bilmek ve kendi çıkar ili kileri do ğrultusunda yönlendirmek önemlidir. Kamu Diplomasisi; halkların tutumunun, dı politikanın olu umu ve yürütülmesine yaptı ğı etki ile ili kilidir. Kamu diplomasisi, uluslararası ili kilerin geleneksel diplomasi dı ındaki alanlarını kapsamaktadır; hükümetler tarafından yabancı ülkelerde kamuoyu olu turulması, özel kurulu larının di ğer ülkelerin kurulularıyla etkile imde bulunması, diplomatlar arasında ileti im sa ğlanması ve kültürler arası ileti im sürecinin geli tirilmesidir (Edward Morrow Center) Đkinci Dünya Sava ından sonra diplomasinin kurumları ve ilgi alanları arasında büyük bir dönü üm ya anmı tır. Geleneksel diplomasi sava , barı , bölgesel sorunlar ve etnik sorunların çözümü, uluslar arası ticaret, uluslararası ileti im ve ula ım operasyonları (posta servisi, deniz, kara ula ımı, uluslararası ileti im) gibi temel alanlara yo ğunla ırken yeni diplomasi uygulamaları ise insan hakları, insani yardım, i çi hakları, ulusal çevre sorunları (ormanlar ve biyolojik çe itlilik), küresel çevre sorunları, genetik mühendisli ği ve biyoteknoloji, uluslararası barı kurumları. (Avrupa Birli ği , NAFTA, BM) gibi daha temel konulara yo ğunla maktadır (Edward Morrow Center). Diplomatik pratiklerin alan de ğitirmesi aynı zamanda konuların de ğimesini de neden olmaktadır. Đkinci Dünya Sava ı’nın

26 sonunda, dünya artık farklı bir uluslararası yapıyla kar ı kar ı kalmı tır. Teknolojinin geli mesiyle birlikte, ‘diplomasi’ ve sava kavramlarının nitelikleri de ğimi ; devletlerarası ili kilere egemen ilkeler nitelik de ğitirmi ve gizli diplomasi uygulaması, yerini büyük ölçüde ‘açık diplomasi’ anlayı ına bırakmı tır (Tuncer, 2005: 25). Diplomasi kavramının araç ve uygulamalarındaki di ğer bir kırılma So ğuk Sava ın bitmesinden sonra olu turulan yenidünya düzeni ile birlikte geli mektedir. Bu yeni düzenin temel ilkelerini, Henry Kissenger u ekilde tarif etmektedir: “Uluslararası ve bölgesel organizasyonlar aracılı ğıyla dayanı ma, i birli ği ve ortak harekete dayanan bir ortaklık: ilkelerin ve hukukun üstünlü ğünün birle tirdi ği, maliyetlerin ve yükümlülü ğün e it bir ekilde payla tırılması ile desteklenen bir ortaklık; demokrasiyi, refahı, barı ı yaygınla tırmak ve silahları azaltmak amacında olan bir ortaklıktır bu yeni dönemin temel ilkesi (Kissinger, 2006: 872).” Küresel sistemde meydana gelen bu de ğiiklikler diplomasinin amacını dönü türmü ve araçlarını çe itlendirmi tir. Bu de ğiimde ekonomik sorunların giderek artan önemi ve devletlerarasındaki ekonomik ba ğımlılık, kamuoyunun a ğırlı ğı, Self- determinasyon ilkesinin uygulanması ve sömürgecili ğin ortadan kalkması, insan hakları sorunun gündeme gelmesi, sosyal sorunları giderek artan önemi, bilgi teknolojilerini sıralamak mümkündür. Uluslararası ili kileri hükümetler arası bir etkinlik olmaktan çıkıp; toplumlar-arası bir etkinlik haline dönü türmü tür (Tuncer, 2005: 65). Bu etkinli ğin yeni aktörleri ise politikacılar, lobiler, basın-yayın organları ve her çe it hükümet dı ı kurulu lar olmu tur. Günümüzde farklı ülkelerin kamuoylarının ibirli ğini gerektiren ve uluslararası ili kilerdeki tüm aktörlerin dü üncelerinin göz önüne alındı ğı yeni bir dı politika olu turma süreci ya anmaktadır. Bu ba ğlamda bu politika da dı politikanın dı i leri bakanı tarafından dikte edilmesi yerine, dı politika alanında birbirinden farklı ve kar ıt görü lerin ve dü üncelerin uzla tırılması yolu ye ğlendi ği söylenebilir.

1.4.1.2. Kamu Diplomasinin Tarihi Kamu diplomasisi uygulamalarının her ne kadar Amerika’da Birinci Dünya Sava ı sırasında ba ladı ğı genel kabul görse de, kamu diplomasisinin izlerini daha önceki dönemlerde de bulmak mümkündür (Tuch, 2003: 15). Antik ça ğlardan itibaren, prenslerin halk nezdinde prestij ve saygınlıklarına büyük önem verdikleri ve bu yönde çalı malar yaptıkları bilinmektedir. Ulusal imaj çalı maları da antik Yunan ve Roma

27

Đmparatorlu ğuna kadar dayanmaktadır. Onuncu yüzyıla kadar, kâ ğıdın icadına kadar geçen sürede, devletlerle olan ili kilerde resmi ileti im boyutuyla yürütülmü tür. Ortaça ğın sonlarına do ğru Venedik Devleti sistematik olarak kendi yabancı servis diplomatlarını haber mektuplarıyla bilgilendirmi tir. Gutenberg’in matbaayı icat etmesiyle birlikte uluslararası halkla ili kilerde do ğru öncül bulunmu tur. Kardinal Richeliu 17. Yüzyıl Avrupa’sında di ğer Avrupalı güçlerden farklı olarak ülkenin ulusal imajına yönelik sistematik çalı malar yapmı tır. Ulusal kimlik ve ülke markası olu turma çalı maları XIV. Louis zamanında zirveye ula mı tır (Melissa, 2005: 4). Fransa’nın Prusya Sava ında aldı ğı yenilgiden sonra Fransız hükümeti bu sava la sarsılan imajını düzeltmek adına 1883 yılında Alliance Française’i kurmu , bu kurum aracılı ğı ile dilini ve edebiyatını te vik etmeyi amaçlamı tır. Böylelikle, Fransız kültürünün yurtdı ındaki izdü ümü Fransız diplomasinin vazgeçilmez bile enlerinden biri haline gelmi tir. 1920’lerde radyonun geli mesi, hükümetleri yabancı dilde yayıncılı ğa yönlendirmi , ilerleyen yıllarda gerek fa ist gerekse de komünist hükümetler yabancı kamuoylarını etkilemek adına radyoyu etkin bir ekilde kullanmı lardır (Akçada ğ, 2010: 14). Nitekim Nazi Almanya’sında Hitler’in 1933 yılında propaganda bakanı olan Joseph Goebbels, radyolar, gazeteler, sinema ve tiyatro aracılı ğıyla Alman halkını Nazi ideolojisi do ğrultusunda enformasyona tabi tutmaktadır. Amerikan imaj kurumu Kamu diplomasinin tarihini ABD açısından dört a amada ele almaktadır. Bunlar Birinci Dünya Sava ı, Đkinci Dünya Sava ı, So ğuk Sava dönemi ve So ğuk Sava sonrası dönem olarak ayrılmaktadır. Birinci Dünya Sava ı sırasında 1917 yılında Ba kan Woold Widson tarafından kurulan Kamuoyunu Bilgilendirme komitesi dı kamuoyunu ABD çıkarları do ğrultusunda yabancı ülkelerin kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlamaktadır. Bu komite tarafından üretilen film, kitap ve bro ürler ba ka ülkelerde da ğıtılmı tır. Bu komite Birinci Dünya Sava ının sona ermesiyle birlikte kapatılmı tır. 1941 yılında ABD ba kanı Franklin Rosvelt tarafından yabancı ülkeleri bilgilendirme servisi kurulmu tur. Bu servis Avrupa, Asya ülkeleriyle Japonya ve Almanya’ya haber ve proganda olu turmak üzere kurulmu tur. Amerika’nın sesi olarak bilinen bu servis hala çalı malarına devam etmektedir. So ğuk sava döneminde ise1953 yılında ABD ba kanı Eisenhower tarafından Amerikan bilgi servisini (U.S Information Agecny) kurmu tur. Bu servisin amacı dı kamuoyunu anlamak ve ABD’nin çıkarları do ğrultusunda etkilemektir. USIA So ğuk sava boyunca dünya üzerinde Amerikan de ğerlerini yaymayı amaçlamı ve de ğiim

28

programları düzenlemi tir. So ğuk sava döneminden sonra ise USIA 4000 çalı anı ile birlikte ABD Dı i leri bakanlı ğına ba ğlanmı tır. So ğuk sava döneminde Marshall Planı çerçevesinde film, radyo ve televizyon yayınları üzerinden kamu diplomasisi uygulamaları olmu tur (USIA, 2010: 9). Bu ba ğlamda, yeni kamu diplomasisi, dahili ve harici bilgi alı veri leri ile kültürel diplomasi, marketing ve haber yönetimi gibi kavramlar arasındaki geleneksel ayrımın görünmez hale geldi ği yeni ileti im ve diplomasi faaliyeti olarak tanımlanmaktadır. Yeni kamu diplomasisi yumu ak güç kullanımını öngörmektedir, iki yönlü ileti imi, bilgi yönetimini ve internet üzerinden imaj olu umunu (e-imaj) içermektedir. Geleneksel kamu diplomasisi tek yönlü iken, yeni kamu diplomasisi diyalogu öngören iki yönlü ileti im üzerine kurulmu tur. Kamuoyunun bilimsel olarak ölçülebildi ği ve ikna tekniklerinin kullanılabildi ği stratejik ileti im, yeni kamu diplomasisinin baz aldı ğı ileti im yöntemi olarak tanımlanabilir. So ğuk Sava sonrasında ise 2001’den sonra küresel kamu diplomasisi olu turulma zorunlulu ğu do ğmu tur. Yeni dönemde Kanada’dan, Yeni Zelanda’ya oradan Arjantin ve Nijerya’ya kadar kamu diplomasinin önemli olmaya ba landı ğı geli meler ya anmaya balanmı tır (Smitt, 2007: 342).

1.4.1.3. Kamu Diplomasisin Amacı Kamu diplomasisi isimli kitabında Mark Leonard, kamu diplomasinin ana amacını köklü ili kiler in a etmek olarak tanımlamaktadır. Leonard’a göre, di ğer ülkelerin ihtiyaçlarını, kültürlerini, insanlarını anlamak; bakı açılarını payla mak, yanlı algılamaları düzeltmek, ortak paydalar bulmak kamu diplomasisinin ba lıca hedefidir (Leonard, 2002: 9). Brain Hocking’e göre ise kamu diplomasisinde di ğer aktörler kendi açılarından ve muhatapları açısından neyin hayati olduğunu öğrenmektedir. Kamu diplomasisi uygulamaları bu gün yalnızca dı politika için bir araç olmaktan çıkmı tır (Hocking, 2004: 15). Bu ba ğlamda kamu diplomasisi aynı zaman da iç politik süreçler için de kullanılabilmektedir. Dı politikadaki amaç ve stratejilerle iç politikada denge sa ğlanması da amaçlandı ğı söylenebilir. Bir dı politika aracı olarak kamu diplomasisin önemli bir araç oldu ğu noktasında ortak görü ler bulunmasına ra ğmen kamu diplomasinin etkisinin ölçülebilirli ği noktasında ise üpheler bulunabilmektedir. Kamu diplomasinin etkilerinin dolaylı yollar üzerinden alınabilece ğini belirten Özdem Sanberk’e göre “Kamuoyu

29 diplomasisi do ğası itibariyle atılan on tohumdan iki tanesinin orkideye dönü tü ğü, ba arı ansının yüzde 50'nin üzerinde olmadı ğı bir alandır (Sanberk, 2009: 09). Kamu diplomasi uygulamaları bazı durumlarda ise küresel ölçekli politikaları destekledi ği görülmektedir. Kamu diplomasi uygulamalarının kurumsal olarak yürütüldü ğü Amerika Birle ik Devletlerinde son dönem kamu diplomasi uygulamalarının ulusal güvenlik stratejisine destek veren politikalar olarak üretildi ği görülmektedir. Strategic Communication and Public Diplomacy Policy Coordinating Committee (PCC) tarafından 2006 yılında hazırlanan ABD’nin Ulusal Kamu Diplomasisi ve Stratejik Đleti im Politikaları ba lıklı raporda ABD’nin ulusal güvenlik amacı sekiz ba lık altında toplanmaktadır. Bunlar insan haklarını yaymak, terörizme kar ı i birli ği geli tirmek, dini çatı maları sonlandırmak, kitlesel silahlamayı önlemek, küresel ekonomiyi te vik etmek, geli im sürecini geni letmek, diğer küresel güçlerle i birli ği geli tirmektir. Bu ba ğlamlarda yürütülen kamu diplomasi faaliyetlerinin amacı Amerika’nın kamu diplomasisin amacı Amerikan de ğerlerine ve ulusal güvenlik hedeflerine hizmet etmektir ( PCC, 2006).

1.4.1.4. Kamu Diplomasisinin Kaynakları Çok boyutlu bir düzleme yerle en kamu diplomasi faaliyetlerinin alanları çe itlenmekte, geli mekte ve yeni bir boyut kazanmaktadır (Mowlona, 2005:6). Diplomatik faaliyetler hükümetler arası, diplomatlar arası, ki iler arası ve hükümetler ile haklar arasındaki ileti im ve ili ki eklinde dört farklı ili ki ve ileti im türü ba lı ğında karakterize edilebilir. Hükümetler arası diplomatik ili kiler klasik diplomasinin bir yöntemidir ve klasik diplomatik ritüeller ve aktiviteleri içermektedir. Ki iler arası diplomatik ili kiler ise daha çok ki i diplomasisi olarak tarif edilmekte üst düzey devlet adamlarının birebir diplomatik faaliyetlerini kapsamaktadır. Halklar arası ili kiler ise kamu diplomasisine i aret etmektedir. Kültürel de ğiim, medya geli tirme projeleri ve bunun gibi ülkelerin politikaları hakkında di ğer ülke kamuoylarını bilgilendirmeye yönelik faaliyetleri kapsar. Sonuncusu kamu diplomasinin daha geli mi bir formudur (Yılmaz, 2008: 9). Kamu diplomasinin yeni araç ve yöntemlerle di ğer ülke kamuoylarını klasik diplomasi faaliyetlerinin dı ında etkiledi ği bu safha kamu diplomasi araçlarını propagandanın ve klasik diplomatik faaliyetlerin kaba formlarından ayırmı tır. Küresel politikalardan ve teknolojik geli melerden etkilenen kamu diplomasisi özellikle de 2001 yılından sonra form de ğitirerek daha sosyal bir

30 alana bürünmü tür. ABD’nin küresel terörle mücadele konsepti çerçevesinde olu turdu ğu yeni siyaset, kamu diplomasi pratiklerinin köklü bir ekilde kurumsalla tı ğı ABD’nin dünya üzerindeki imajını tahribata u ğratmı tır. Bu süreç kamu diplomasisine farklı perspektifler kazandırmı tır. Yeni dönem kamu diplomasisi anlayı ı kültürel diplomasi, medya ara tırmaları, anketler, NGO’lar, de ğiim servisleri ve e ğitim kanallarıyla muhatabı anlama, dinleme ve kendini anlatmak perspektifi üzerine kurulmu tur (Gilboa, 2001: 4). Yeni kamu diplomasisi dı politikada teknik enstrümanlardan daha çok ey ifade etmektedir ( Mellisan, 2003: 14). So ğuk Sava boyunca ABD, Rusya, Fransa, Almanya ve Çin gibi küresel politik güçlerin yürüttü ğü kamu diplomasi faaliyetleri artık yönetim anlayı ı ve büyüklük bakımından çok farklı ülkeler tarafından da yürütülebilmektedir. Günümüzde küçük ve orta ölçekli birçok ülke yeni kamu diplomasisi yöntemleri geli tirmi tir. Küresel politik sistemdeki gücü ve büyüklü ğü bakımından ABD’den Liechtenstein’e, yönetim ekli olarak demokratik yada otoriter olması açısından Çin’den Singapur’a kadar Kamu diplomasisine ilgi artmaktadır. Dünyanın en fakir ülkesi olan Ethopya’da dahi kamu diplomasisine ilgi artmaktadır (Gilboa, 2001: 20). Yukarıdaki tanımlar do ğrultusunda kamu diplomasinin temel kaynakları u alt ba lıklar altında ele alınabilir:

1.4.1.4.1. Kültür Kültürel diplomasi yüzyıllar boyunca bir pratik olarak uygulanmı tır. Bu ba ğlamda kâ ifler, gezginler, ö ğretmenler ve sanatçılar kültür elçisi ve diplomat olarak kabul edilebilir. Düzenli ticaret yollarının kurulması, tüccarlar ve hükümet temsilcileri arasında bili ve kültür alı veri i toplumlararası de ğiim ve dönü ümü sa ğladı (ICD, 2011). Amerikalı yazar Milton C. Comming, kültür diplomasisini, kar ılıklı anlayı ın te vik edilmesi niyetiyle fikirlerin, bilginin ve kültürün di ğer ö ğelerinin de ğiimi ve ta ınması olarak tarif etmektedir (ICD, 2011). Kültür diplomasini en basit ve yalın haliyle yumu ak güç yada kültür ve de ğerler üzerine di ğer ülkeleri ikna etmek olarak yorumlayabiliriz. Kültür, küreselle me sürecinin sınırları ortadan kaldırması, ileti imi ve etkile imi artırması, kültürlerin birbirlerini daha yakından tanımasına da imkân sa ğlamı tır. Kültürel ö ğeler kamu diplomasisi için çok de ğerli kaynaklardır, çünkü bir ulusun ya ayan kültürel imajını yansıtırlar. Farklı uluslar hakkındaki gerçeklerin iyi bilinmemesi nedeniyle beslenen yabancı dü manlı ğının ve radikal söylemlerin arttı ğı

31 dünyamızda kamu diplomasisi ayrı bir önem ta ımaktadır. Kamu diplomasisi söz konusu oldu ğunda artık hükümetleri adına müdahalede bulunacak devlet temsilcileri değil, daha çok iki kültür arasında bir diyalog arayı ındaki iki toplum anla ılmaktadır. Bu ba ğlamda kamu diplomasisi, bir ülkenin dünya kamuoyundaki imajını iyile tirmek amacıyla kültürel alı veri in ve akademik de ğiimlerin gerçekle tirilmesini, kültürel ve ulusal de ğerlerin yayılmasını sa ğlayacak programlar bütünüdür. NGO’lar özellikle de dı politikada kamu diplomasisine etki etmektedirler. Bu gün Greenpeace ve Amnest gibi kurumlar küresel bir aktör olabilmektedir (Yava gel, 2010: 12). Batı Avrupa ülkelerinin bir kamu diplomasi prati ği olarak benimsedi ği kültür diplomasisi sistematik bir ekilde yürütülmektedir. Bu ülkeler kendi dillerini ve kültürlerini yaygınla tırma amacıyla burs ve de ğiim programlarını te vik etmektedirler. Alman Goethe Đnstitu, Fransız Kültür Merkezi, Đngiliz British Counsil, Đspanya Cervantes Đstitute ile kendi dillerini ve kültürlerini ba ka ülke ve kültürler üzerinde etkin kılmaya çalı maktadırlar. Uluslararası organizasyonlar ve spor etkinlikleri de bir ülkenin kültürel imajını yaygınla tırması acısından fırsat olarak kullanılabilinmektedir. Ülkeler kendi kültürlerini ba ka ülkelere yaymak ve bu ülkelerde de kendi promosyonlarını yapmak için bir takım giri imlerde bulunmu turlar. Örne ğin 2008 yılında gerçekle tirilen Olimpiyatlarda Çin kültürü bütün kanallar tarafından dünyanın dört bir yanında yayın yapmı tır. Bu yayınlarda Çinin renkli, zengin ve köklü kültürüne odaklanılmı tır. Bu yayınlar Çin’in dünya üzerinde olu turmaya çalı tı ğı barı çıl imajına katkı yapmıtır. (Gliolo, 2001: 19). Bu ba ğlamda özellikle son zamanlarda hükümet dı ı kültürel kurulu lar e ğitim ve bilimsel faaliyetleri gündemlerine almaktadırlar. Bu faaliyetler uluslararası ibirli ğinde üçüncü güç olarak yükselmektedir

1.4.1.4.2. Medya Đleti im ve teknoloji araçlarının hızlı bir ekilde kullanılması ile birlikte dünyada hızlı bir etkile im dönemi ba ladı. Đleti im teknolojilerindeki geli meyle birlikte ileti imde zaman ve mekân boyutu ortadan kalkmaktadır. Bu süreçte çok hızlı, ucuz ve etkin ileti im mümkün hale getirmektedir. Stratejik bir ileti im aracı olarak kamu diplomasisi, “kamuoyunun anla ılması, bilgilendirilmesi ve etkilenmesi” faaliyetlerinin toplamı olarak tanımlanmaktadır. Đleti im araçları da kamu diplomasisi açısından çok stratejik bir i leve sahiptir. Uluslararası alanda yayın yapan televizyon, radyo, gazete ve dergiler ülkelerin kültürel ve sosyal de ğerlerinin tanıtımında büyük rol oynamaktadır.

32

Yirmiye yakın dilde yayın yapan Radio France Internationale yaklaık 45 milyon ki iye ula makta; kırk üç dilde yayın yapan BBC World, Đngiliz kültürünü 150 milyon insana ula tırmaktadır. Kamuoyuna yönelik bilgi sürecinde basın yayın kurulu larının önemine fark eden ABD’de de “ABD Enformasyon Ajansı’nı (USIS), dı i leri bakanlı ğı bünyesine almak suretiyle ‘kamuoyuna yönelik diplomasi ile ileti im stratejisini birle tirmi tir (Tuncel, 2005: 69). Amerika Birle ik Devletleri Enformasyon ajansı tarafından kültür, idealler ve Amerikan ya antısı üzerine çalı malar yapılmaktadır. Kurum 104 ülkede radyo, televizyon, basın, sinema, kitap, sergi gösterileri düzenlemektedir. ABD’nin sesini duyurmak için Voice of Amerika gibi yerel dillerde de yayın yapan radyo ve tv kanalları kurulmu tur. Agency for International Development Amerika’nın dı yardımlar programıdır. Her yıl milyarlarca dolar tutarında askeri, insani ve ekonomik yardım yapılmasını öngörür. Daha çok az geli mi ve geli mekte olan ülkelere yönelik yatırımlar yapılmaktadır. 75 farklı ülkede bürosu bulunmaktadır ( Berdinn, 2005: 51). Bilginin iletilme hızı artıkça ve kamuya açık bilgi türleri çe itlendikçe, uluslararası ili kilerin yapısı da dramatik bir biçimde de ğiime u ğramaktadır. Bollier’e göre, bu yeni diplomasi türünü tanımlamak üzere “Netpolitik” kavramı ortaya atılmı tır. Bu yani politika türünün güç politikası anlamına gelen realpolitik in yerine geçece ği ileri sürülmü tür. Netpolitik: politikayı, kültürü, de ğerleri ve bireysel kimli ği biçimlendiren internetin güçlü yeteneklerinden yararlanma yollarını ara tıran yeni bir diplomasi türüdür. Bir ulusun siyasal çıkarlarını gerekti ğinde güç kullanarak da gerçekle tirmeyi amaçlayan realpolitik’in tersine: “Net politik’in gündemini ahlaki yasallık, küresel kimlik ve toplumsal de ğerler gibi konular olu turmaktadır (Tuncer, 2005:81). Đleti im ve bilgi teknolojilerindeki geli me ile birlikte kamu diplomasisi uygulayıcıları daha ucuz, interaktif ve ula ılabilir medya a ğlarına yönelmektedir. Milyonlarca üyesi olan ve aynı anda binlerce ki inin interaktif katılımına olanak veren sosyal medya a ğları bir fikri yaygınla tırmak ve o fikir hakkında harekete geçirmeye tevik etmektedir. 2009 yılında Londra’da düzenlenen G–20 zirvesinde birçok protestocu twitter aracılı ğıyla protesto da bulunmu tur. Đnsanları bir araya getirmek ve bir birlik olu turmak için twitter çok önemli bir rol oynamı tır. Twitter üzerinden gönderilen mesajlar 5000 protestocu toplanmı tır ve iki gün boyunca Londra sokaklarında gösteri düzenlenmi tir. Aynı ekilde facebook’un mobilize etti ği 10000

33

Moldovalı komünist partiyi protesto etmi tir. Twitter ve facebook bu gün aynı zamanda liderlerin halka ula mak için kullandıkları etkili bir ileti im aracı da olmu tur. Đlk kez Ürdün Kraliçesi Raina tarafından kullanılan Twiter bu gün birçok lider tarafından kullanılmaktadır (Powers, 2009: 10).

1.4.1.4.3. Sivil Toplum Kurulu ları Kamu diplomasisinde kullanılan araçlardan en önemlilerinden biri de sivil toplum kurulu larıdır. Hükümet dı ı organizasyonlar olarak tarif edilen bu kurulu lar küresel ve yerel sorunlara ili kin açılımlar getirmekte ve küresel yada yerel baskı grupları olu turabilmektedirler. Küreselle menin bir sonucu olarak dünyadaki sorunların büyük bir kısmı iç içe geçmi bir haldedir. Artık küresel ısınma, silahsızlanma, çevre dengesi, küreksel adalet gibi konular bütün dünyayı ilgilendiren ortak sorunlar olarak ön plana çıkmaktadır. Bu konularda yalnızca hükümetler yada uluslararası kurulu lar de ğil aynı zamanda küresel etkisi olan yada yerelde faaliyet gösteren sivil toplum kurulu ları da söz sahibi olabilmektedir. Sivil toplum kurulu ları ileti imin artmasıyla geleneksel devlet anlayı ının de ğiti ği, sınırların ortadan kalktı ğı günümüzde, devletlerin ula amadı ğı noktalara ve devletin nüfuz edemedi ği sahalara ula makta ve etkinlik göstermektedirler (Yava gel, 2010). Hükümet dı ı kurumların önemli bir bölümünü de çok uluslu irketler ve markalar olu turmaktadır. Bu ba ğlamda tüm dünyada tanınan markalara, yabancı ülkelerde istihdam olana ğı sa ğlayan çok uluslu irketlere sahip olmak, etkin bir kamu diplomasisi yürütülmesini de kolayla tırmaktadır. Çünkü bir ülkenin refah seviyesine ve fırsatlarına özenen di ğer ülkeler, onu izlemek isteyeceklerdir. Ulusal sınırları a an tüketim malları ve servislerin kamu diplomasisine olumlu katkısı olmaktadır. Dünyaca ünlü markalar, do ğdukları ülkelerle ili kilendirilmekte ve ülkelerinin yurtdı ındaki imaj ve tanıtımlara olumlu yansımalarda bulunmaktadır. Kamu diplomasisinde dünya kamuoyunu yakından takip etmek esastır. Yabancı ülkelerin stratejileri ve yol haritaları hakkında tanıma yoluyla edinilen çe itli bilgilerin dı politika yapımında kullanılması do ğru karar vermeyi kolayla tıracaktır. Tanıma kadar ülkenin kendisini tanıtması da hedeflerine ula mada etkili bir yöntemdir. Geleneklere uymayan sıradı ı kamu diplomasi örne ği de uluslararası üne sahip liderlerin denklemleriyle geli tirdikleri ili kilerdir. Örne ğin 2004 yılında Tony Blair ve Gerhard Schoder’in Libya lideri Kaddafiyi ziyaret etmeleri örnek olabilir (Power, 2009: 13).

34

Eğitim de kamu diplomasisinde önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Öğrenci de ğiim programları, kültürel alı veri için ciddi bir ortam olu turmaktadır. Eğitim amacıyla yabancı ülkelerden ö ğrenci kabul etmek kadar ba ka ülkelere ö ğrenci göndermek de tanıma/tanıtma amacına hizmet etmektedir. Eğitim kurumları kamu diplomasisi uygulamalarında etkin bir ekilde kullanılmaktadır.

1.4.2. Türk Dı Politikasında Kamu Diplomasisi Küresel ko ullarla ülke dinamikleri, Türkiye’de ‘devlet’ kadar bireylerin de dı politika faaliyetlerine yer açılmasını sa ğladı. Ki iler, özel sektör kurulu ları, sivil toplum kurulu ları ve daha niceleri dünyaya daha fazla açıldıkça diplomasinin gizemli ve örtülü alanı daraldı, insanlar farklı kar ıla malar ya adıkça do ğrudan diplomasi denebilecek süreçler ya andı. Ülke vatanda larının daha kolay ili ki kurabildikleri ülkelerde faaliyetlerini artırmaları, devletlerin dı politika tercihlerindeki sıralamaları bile de ğitirdi. Bununla birlikte, toplumsal düzeyde dı a açılmanın kamu diplomasisi bakımından her durumda kamuoylarını daha olumlu etkileyen sonuçları olmadı (Dedelo ğlu, 2009). Türkiye’de köklü devlet gelene ğinden dolayı ülkeler arasında, devlet ve hükümet ba kanları nezdinde yürütülen ili kilerin diplomasi ba ğlamında yeterli oldu ğu dü ünülmektedir. Ancak de ğien diplomasi anlayı ı ve yumu ak gücün uluslararası ili kilerde öne çıkması, direkt kamuoylarına yönelik faaliyetleri zorunlu hale getirmektedir. Türkiye’deki kamu diplomasisi çalı maları henüz çok yenidir. Bugün Türkiye, yıllarca kamu diplomasisine önem vermemenin getirdi ği sorunlarla bo ğumaktadır ve bu sorunların en büyü ğü yabancı kamuoyu tarafından tanınmamak de ğil, yanlı tanınmak ve kendini dünyaya iyi ifade edememektir. National Branding konusunda uzman Simon Anhalt’e göre Türkiye örne ğinden yola çıkarsak e ğer bir ülke kendi algısını ve itibarını yönetmezse, itibarı kendi do ğal ritmiyle ilerlemekte, ba kaları tarafından yönetilir hale gelmektedir (Yılmaz, 2008). Türkiye’nin iki asırlık modernle me tecrübesine, küreselle menin sundu ğu yeni ileti im imkânlarına, Avrupa´da ya ayan be milyona yakın Türkün varlı ğına ve Türkiye´nin Avrupa Birli ği´nin üyesi olma çabalarına ra ğmen Avrupa toplumlarının ço ğunda Türk, Osmanlı, Müslüman ve Ortado ğulu imajı, ortaça ğlardan tevarüs edilen algı ve tutumlar tarafından beslenmeye devam etmektedir. Gadamer´in de i aret etti ği gibi tarih, kullandı ğımız dilde, kelimelerde, remizlerde, zihnimizdeki resimlerde ve anlattı ğımız hikâyelerde

35 ya amaya devam etmektedir. Bu unsurlar Avrupa´nın Türkiye algısında hâlâ etkin bir rol oynamaktadır (Kalın, 2010). Kamu diplomasisindeki yetersizlik dı politikada, özellikle Avrupa Birli ği’ne üyelik sürecinde Türkiye’nin önünü kapatmaktadır. Avrupa Birli ği üyesi ülkeler Türkiye’yle ilgili karar alırken halklarının dü üncelerini, Türkiye’ye bakı açılarını göz önünde bulundurmak zorundadır. Türkiye kamu diplomasisinde uygulama alanları olarak Türk dı politikasının temel sorun alanları göze çarpmaktadır. Türkiye’nin Avrupa Birli ği üyeli ği sürecine ili kin olarak Avrupa’daki Türkiye Đmajı, Kıbrıs ve Ermeni sorunu, Kürt sorunu gibi konularda Türkiye kamu diplomasi uygulamalarına ihtiyaç duymaktadır. Türkiye’nin kamu diplomasi kaynakları olarak gösterilen dı Türkler ve Osmanlı bakiyesi do ğru bir ekilde kullanılmadı ğı takdirde aynı zamanda sorun alanları olarak da ön plana çıkabilmektedir. Uluslararası ili kiler açısından, bir devletin sınırları dı ında ya ayan ortak din, dil, soy, tarih ve kültür gibi ortak de ğerlere sahip vatanda larının bulunması kamu diplomasisini yürütmeyi de kolayla tırmaktadır. Ancak, bu durumu bazen dezavantaj haline de gelebilmektedir. Avrupa kamuoyunda Türkiye’nin imajı ve AB üyeli ği, Almanya, Avusturya, Danimarka, Fransa gibi ülkelerde ya ayan yo ğun Türk nüfusu ile ili kilendirilmektedir (Altınay ve Sanberk, 2008: 8). Do ğudan batıya dünya kamuoyu Türkiye içinde ya anan sosyal de ğiime, ekonomik büyümeye ve bunların dı politikadaki yansımalarına odaklanmaktadır. Ulusal olanla uluslararası olan arasındaki çizginin giderek belirsizle ti ği dünyamızda, Türkiye algısının düzelmesi ve bir ba arı hikâyesi haline gelmesi, iç ve dı politikasını do ğru kurgulaması ve tutarlı bir ekilde uygulamasına ba ğlıdır (Kalın, 2010). Türkiye, kamu diplomasisinin temel araçları olan dı Türkler, e ğitim yatırımları, kültürel ve tarihi ortak havza, ticari yatırımlar, turizm potansiyelini araçsalla tırmadan kullanmak zorunlulu ğuyla kar ı kar ıyadır. Yeni kamuoyu diplomasi uygulamaları bir propaganda aracı olmaktan öte dü ünce ve görü lerin dezenformasyona u ğramadan ortak ve katılıma açık bir düzlem içinde in a edilmesini öngörmektedir. Bu süreçte bilgi ve ileti im teknolojileri tabanlı ilerleyen yaygın bir bilgilendirme ve do ğrudan ileti ime geçme sürecinin de önemli payı bulunmaktadır.

1.4.2.1. Türkiye Đ birli ği ve Kalkınma Ajansı (T ĐKA) Uluslararası ili kilerde “Teknik Yardım Đ birli ği’nin geli tirilmesi ve “Kalkınma Deste ği’nin sa ğlanması, modern diplomasinin en önemli aracı olarak kullanılmaktadır.

36

Türkiye kamu diplomasi pratiklerini çe itli kurumlar ve araçlar ile yürütmektedirler. Türk kamu diplomasisi faaliyetlerine ilikin bahsedilmesi gereken en önemli kurumlardan biri Türkiye Đ birli ği ve Kalkınma Ajansı (T ĐKA)’dır. TĐKA bata Türk dilinin konu uldu ğu ülkeler ve Türkiye’ye kom u ülkeler olmak üzere, geli me yolundaki ülkelerin kalkınmalarına yardımcı olmak, bu ülkelerle; ekonomik, ticari, teknik, sosyal, kültürel, e ğitim alanlarında i birli ğini projeler ve programlar aracılı ğı ile geli tirmek amacıyla 1992 yılında kurulmu tur. TĐKA kurulu unun ilk yıllarında dönemin artları gere ği, her eyin her miktarda ihtiyaç oldu ğu bölgeye katkıda bulunmu tur (TĐKA,www.tika.gov.tr) T ĐKA, faaliyetlerini 23 ülkede (Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etiyopya, Filistin, Gürcistan, Karada ğ, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Mo ğolistan, Moldova, Özbekistan, Senegal, Sırbistan, Sudan, Suriye, Tacikistan, Türkmenistan ve Ukrayna-Kırım ve Pakistan) bulunan 26 program koordinasyon ofisi araçlı ğıyla gerçekle tirmektedir. Program Koordinasyon Ofislerinin bulunmadı ğı yerde (Bulgaristan, Roman, Rusya federasyonu bünyesinde alan bazı özerk cumhuriyetlerde, Sancak ve bir kısım Afrika ülkelerinde) merkezden planlanan projeler bu ülkelere en yakın program Koordinasyon ofisleri, Türk Büyükelçilikleri veya konsoloslukları ile merkez birimleri ve sivil toplum ofisleri tarafından uygulanmaktadır. Bugün itibariyle T ĐKA’nın faaliyetlerinden yararlanan ülke sayası 111’i bulmaktadır.

1.4.2.2. Yunus Emre Enstitüsü Türk dili, kültür ve medeniyetini uluslar arası arenaya açmayı amaç edenin Yunus Emre Enstitüsü Türkiye’nin kamu diplomasisi faaliyetlerinin kültür aya ğında önemli i lerler üstlenmek amacıyla 2010 yılında kurulmu tur. Alman Goethe ve Đngiliz British Council Enstitülerinin bir benzeri olan enstitü Türk dilini dünya üzerinde yaygınla tırmayı amaç edinmi tir. Yunus Emre Enstitüsü, amaçlarını gerçekle tirmek üzere e ğitim ve ö ğretim faaliyetleri ile bilimsel ara tırma ve uygulamaları yürütmektedir. Enstitü, kurulu amaçları do ğrultusunda Türk kültürünün, tarihinin, dilinin ve edebiyatının daha iyi tanıtılması ve ö ğretilmesi amacıyla ara tırmalar yapmak, farklı kurumlarla i birli ği yaparak bilimsel çalı maları desteklemek ve ortaya çıkan sonuçları çe itli yayınlar vasıtasıyla kamuoyuna duyurmak amacına yönelik faaliyetler yürütmektedir. Yunus Emre Enstitüsü, Türk dili, tarihi, kültürü, sanatı ve müzi ği alanlarında yetkin akademisyen ve ara tırmacıların yeti mesine katkı sa ğlamayı;

37 sertifika programlarıyla e ğitim-öğretim uygulamalarını gerçekle tirmeyi de hedeflemektedir. Yurtdı ında ya ayan Türk vatanda larının haklarını korumak, organize olmalarını sa ğlamak ve anavatanlarıyla ba ğlarını muhafaza etmek amacıyla 2011 yılında 'Dı Türkler Ba kanlı ğı' kurulmu tur.

1.4.2.3. Ba bakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlü ğü Kamu diplomasisi alanında yürütülecek çalı malar ile stratejik iletiim ve tanıtım faaliyetleri konusunda kamu kurum ve kurulu ları ile sivil toplum örgütleri arasında i birli ği ve koordinasyonu sa ğlamak amacıyla, Kamu Diplomasisi Koordinatörlü ğü olu turulmu tur. Kamu Diplomasi Koordinatörlü ğünün sekretarya hizmetleri Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlü ğü tarafından yerine getirilmektedir. Kamu Diplomasisi Koordinatörlü ğü Türkiye’nin tanıtımına yönelik çe itli organizasyonlar düzenlemekte, yabancı dillerde yayın ve tanıtımlar toplantıları düzenlemektedir.

ĐKĐNC Đ BÖLÜM

2. ORTADO ĞU ÜLKELER ĐYLE ALGILARIN VE OLU AN ĐLĐ KĐLER ĐN TAR ĐHSEL GEL ĐĐ MĐ

2.1. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Geçi Türkiye ile Ortado ğu Ülkeleri arasında olu an imajları anlayabilmek için Türk- Arap ili kilerinin geli iminin tarihi seyrine bakmamız gerekmektedir. Türkiye’nin Ortado ğu ülkelerindeki imajında Ortado ğu bölgesini 400 yılı a kın bir süre hakimiyeti altında bulunduran Osmanlı Devleti döneminde ya anan geli melerin rolü büyük olmu tur. Özellikle bu hâkimiyetin son dönemindeki geli meler bu imajın oluumunda belirgin bir etkiye sahiptir. Osmanlı Devleti’nin Batı karısındaki geri çekili i kendi milletleri arasındaki ili kileri, yakınla ma ve gerginlikleri Ortado ğu ülkeleriyle ve bu bölgede ya ayan Arap milletiyle ili kileri yakından etkileyen bir faktördür. Bu ba ğlamda özellikle, Türk Arap ili kilerinin son 150 yılı modernle me süreçlerinden belirli ölçüde etkilenmi tir. Tanzimat ile ba layan merkezi yönetimin, toprakları üzerindeki etkisini artırmaya yönelik tutumu Arap vilayetlerinde adem-i merkeziyet taleplerinin artmasını beraberinde getirmi tir. Đttihat Terakki’nin iktidara gelmesi ile birlikte Türklere imparatorluk içinde öncü bir rol atfeden ve bu ekilde imparatorlu ğu yeniden organize etmeyi amaçlayan politikalar da beraberinde Araplar tebaalar arasında eitli ği savunan kültürel anlamda milliyetçi bir ton ta ıyan hareketlerin ortaya çıkmasına sebep olmu tur. Osmanlı Devleti; 19. y.y.’da mali, idari, iktisadi, yargısal kapitülasyonlar ve ilk olarak Rusya ile imzalanan 1774 Küçük Kaynarca Antla ması ile Ortodokslara tanınan haklarla Ermeni ve gayri-Müslimlerin kopu sürecini ba latmı tır. Batı’nın Osmanlı’ya müdahalesi, dini azınlıklar ve ulusal azınlıklar olmak üzere iki unsur üzerinden gerçekle mi tir. Osmanlı’nın çok uluslu, çok dinli yapısı üzerinde zaaf olu turan bu iki unsura yönelik, 1839 Tanzimat Fermanı’ndan ba layarak, Osmanlıcılık gibi bir takım savunma mekanizmaları geli tirilmi tir (Bozkurt, 1998: 12). Osmanlıcılık ba arısız olmu ve yerini Pan-Đslamizm’e ( Đslamcılık) bırakmı tır. “Pan-Đslamizm; aslında Rus aydınlarının ve bazı siyaset adamlarının, Slav oldu ğu ileri sürülen toplulukları, egemenlikleri altına almaya yönelen ve Balkanlar’da çok etkin olmalarıyla sonuçlanan Pan-Slavizm ideolojisine kar ılık olu turulmu tur” (Koçer, 2006: 52). 39

Osmanlı Đmparatorlu ğu’nun Batı’ya nazaran inhitatı ve üst üste gelen yenilgiler ve toprak kayıpları, Osmanlı yöneticilerini, Devletin gerilemesini durdurmak için çareler aramaya yöneltti. Bu arayı lar sonucunda Osmanlı Đmparatorlu ğu gibi çok milletli bir toplumu Batı’nın ulus-devlet modeline göre yeniden örgütlemeyi amaçlayan düzenlemelere gidildi (Mardin, 1991:175–207). Genelde Osmanlı Đmparatorlu ğu’nda, özelde Arap vilayetlerinde yapılan idari düzenlemelerin temelinde yatan muharrik unsur bu ekilde Batı’nın sistemini dev irerek onun seviyesine çıkma gayretidir. Bu ba ğlamda, Osmanlı Devleti’nin Arap vilayetlerinde yaptı ğı idari reformlar iki temel nedenden dolayıdır: Birincisi, Tanzimat Fermanıyla ba layan, Batılı ulus-devlet modelinden hareketle, devlette bir takım idari yenilikler yaparak merkezi otoriteyi sa ğlamak ve böylece ittihad-ı anasır politikasını kolayla tırmayı amaçlayan reformcu zihniyet, ikincisi ise Empeyalist güçlerin bölgeye yönelik ilgilerinin artmasıyla birlikte bölgeyi kontrol altında tutma gayreti. II. Abdülhamid’in uyguladı ğı Pan-Đslamizm politikası da bu çerçevede de ğerlendirmek mümkündür: bu politikanın temel amacına baktı ğımızda, Đslam ülkelerinin siyasi birli ğini sa ğlamaktan ziyade, yükselen Batı Emperyalizmine kar ı Đslam Dünyasının siyasi, sosyal ve kültürel dayanı ması, Batıya kar ı geli tirdi ği bir cevap, bir tepki oldu ğunu görürüz (Çetinsaya, 1988:6). Abdülhamid, Hilafete ba ğlılık yoluyla meydana gelen Müslümanlar arası dayanı mayı Đmparatorlu ğun, Avrupa’nın müdahalesine ve gayrimüslimlerin ayrılıkçı hareketlerine kar ı çıkabilmesinde hayati bir faktör olarak görmü tür (Çetinsaya, 1999:380). Batılı devletlerce parçalanan Osmanlı’nın mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin “laik” ve “ulus-devlet” nitelikleri, bu savunma içgüdüsünün bir uzantısı eklinde tezahür etmi tir. Nitekim Misak-ı Milli sınırları, Arap ve Slav unsurlar dı lanarak çizilmi tir. Böylece, yeni kurulan Türkiye, Batı’dan gelen dini ve etnik karakterli müdahalelere, kendini kapatmak istemi tir. Bu ba ğlamda, devletin üniter yapısına vurgu yapılırken; Osmanlı’yı, çok-uluslu ve Pan-Đslamist geçmi i hatırlatması nedeniyle, Arap stereotipleri çok pratik bir propaganda materyaliydi. Bu amaçla, tarih dersi kitapları, ulus bilincini vermek için kullanılmı tır. Türköne bu durumu: “Cumhuriyet Türkiye’si kök salabilmek ve ya ayabilmek için Osmanlı’yı reddetmek, yeni bir kimlikle ortaya çıkarmak zorunlulu ğu altında Yeni bir gelenek olu turmak için Osmanlı’yı yıkmak ve Osmanlı ile olan benzerliklerini asgariye indirmek zarureti içindeydi.” (Türköne, 1994: 8) eklinde izah etmektedir. Davuto ğlu’na göre ise, bu durum dı politika gereklilikleri ile iç siyasi kültür arasındaki uyumun

40 sa ğlanamamasından kaynaklanmaktadır. Osmanlı’nın sona ermesiyle birlikte, Türkiye’nin dört yüz yıl hakim oldu ğu topraklara kar ı ilgisizli ği, Türkiye’nin sömürgeci bir geçmi e sahip olmadı ğı, mutlak terk-mutlak hakimiyet anlayı ına sahip oldu ğunu göstermektedir (Davuto ğlu, 2008). Đslam Dünyası hinterlandını sömürgeci Batı’ya ve Türk Dünyası hinterlandını da Bol evik Devrimi ile SSCB’ye kaptıran Türkiye; reklesif savunma dürtüsüyle reel güce orantılı bir dı politika arayı ına yönelmi tir. Batı’ya bir alternatif olarak de ğil, Batı ile bütünle mi bir Türkiye modeli gerçekle tirilmek amaçlanmı . Bu amaca uygun olarak, Misk-ı Milli sınırları belirlenerek, Avrupa içi ulus-devlet modeline dayanan sistemle Osmanlı’nın farklı sitemlere istinat eden çok-uluslu yapısı, Avrupa içi sistemle uyumlu hale getirilmi tir. Geni çaplı reformlarla da siyasi elit, yükselen Batı’yı rahatsız eden siyasi kimlik ve kurumları tasfiye ederek, iç siyasi bütünlü ğün ve sınırların muhafazasını sa ğlamayı dü ünmü lerdir (Türköne, 1994: 9). Türkiye, kurulu unun ilk yıllarında, ba ta Avrupalı büyük devletleri kar ısına almama politikasının da etkisiyle Ortadoğu ile ilgilenmemi tir. Đç politikada ise yapılan inkılâpların benimsetilmesi için, Kürt Đsyanlarının bastırılması ve bazı liderlerin de tasfiyesi sorunlarıyla u ğra ılmı tır (Oral, 2005: 229). Baskın Oran’a göre Türkiye 1945’e kadar, dı politikada dikkatini Avrupa’daki fa ist yönetimlerin olası saldırılarına vermi tir. Ortado ğu’yla ise Musul ve Sancak sorunları dı ında ilgilenmemi tir. Bu dönemde Realist/modernist bakı açısının uluslararası topluma bakı ı ve uluslararası toplumun kategorize edilmesi sonuçları küreselle menin de etkisiyle; çe itli vasıtalar aracılı ğıyla olu turulan popüler kültür; Araplara yönelik bakı açısını, Dünya’nın her yerinde oldu ğu gibi, Türkiye’yi de etkisi altına almı tır. Bu niteli ğiyle genel bir etki söz konusudur. Bölge insanına ve tarihine yabancıla an Türk halkının Araplara bakı ı, dünya genelindeki modernizmn etkisine iyice açık hale gelerek, bu faktörden son derece olumsuz etkilenmi tir. Bu faktörün di ğer bir etkisi de, Türkiye’nin tarihinden kaynaklanan özel bir niteli ğe sahiptir. Türkiye bu kategorizasyona kar ı; kendini Do ğu’nun az geli mi ülkeleri arasında de ğil; Batı’nın “ça ğda de ğerleri benimsemi ” güçlü devletleri arasında, Batılı bir devlet olarak tanımlayarak, yanıt vermi tir. Batı’ya alternatif olmayı de ğil; Batı’ya entegre olmayı seçmi tir. “Siyasal geli me” anlamında politik modernle me, So ğuk Sava ile birlikte geli en bir terminoloji olmasına ra ğmen (Oral, 2005 :11). Bu açıdan bakıldı ğında; Osmanlı’nın, etnik ve dini gerekçelerle, Batı tarafından parçalanması ve Osmanlı’dan ayrılan toprakların sömürgele tirilmesi

41

sürecinde edinilen tecrübelerin, Türkiye’nin ulus-devlet ve laik bir kimlik benimsemesinin de önemli etkileri vardır.

2.2. So ğuk Sava Dönemi Türkiye 1945’e kadar dikkatini, içerde reformları gerçekle tirmeye ve dı arıda Avrupa’daki fa ist yönetimlerin olası saldırılarına vermi tir. Ortado ğu bölgesiyle Musul ve Sancak sorunları dı ında ilgilenmemi tir. Ancak; Đkinci Dünya Sava ı’nda tarafsız kalarak yalnızla an Türkiye, SSCB’den tehdit algılamaya ba layınca, bu yalnızlı ğını gidermek için Arap devletleriyle ilikilerini geli tirmeye ba lamı tır. 1947’de Truman Doktrinin ilanıyla ve So ğuk Sava ’ın ba lamasıyla Türkiye, Batı’nın güvenli ği açısından Türkiye’nin stratejik önemine vurgu yaparak, dı politikada SSCB’ye kar ı Batı’nın yanında yer almı tır. Batı’nın Türkiye’nin güvenlik endi elerine cevap vermesiyle Batı’yla yakınla an Türkiye, Ortado ğu ülkeleriyle uzakla maya ba lamı tır. Bu kısa süreli yakınla ma, ili kilerin güvenlik boyutunun ne kadar belirleyici oldu ğunu göstermesi bakımından tipik bir örnektir (Oran, 2008). 1948’de Türkiye’nin Filistin Uzla tırma Komisyonu’na üyeli ği, Arap devletleriyle uzun yıllar sürecek olan so ğuklu ğun ba langıcı olmu tur. Filistin’in Taksim kararının oylanması sırasında, SSCB’nin bile Taksim’den yana oy kullandı ğı bir ortamda, Arap devletlerinin de bulundu ğu on iki ülkeyle beraber ret oyu kullanan Türkiye’nin Filistin sorununda Arap yanlısı tutumu, bu tarihten sonra yerini tarafsız bir yakla ıma bırakmı tır. Türkiye’nin 1949’da Đsrail’i tanıyan ilk Müslüman ülke olması, Arap ülkeleriyle ili kileri etkilemi tir. 1947–1960 arası Türkiye’nin ba lıca çıkar algısı, SSCB tehdidine kar ı, ABD’nin ba ını çekti ği Batı ittifak sisteminin bir üyesi olmak ve bunu sürdürmek olmu tur. Türkiye Kuzey’den tehdit hissetti ği ölçüde; Đsrail’i tanımaktan, Ba ğdat Paktı’na ve NATO’ya üyeli ğe varıncaya kadar; ittifak sistemine ba ğlılı ğını göstermek istemi tir. Türkiye bu dönemde, jeopolitik konumunun getirdi ği avantajları, realist perspektiften en dar açıdan yorumladı ğı bir politika ile, ABD’nin çıkarlarıyla paralel yorumlamakla yetinmi tir (Oran, 2008: 337-339). Türkiye’nin Ortado ğu devletleriyle ve Üçüncü Dünya’yla ili kileri Demokrat Parti döneminde, sıkıntılı bir sürece girmi tir. Türkiye bölgede aktif bir politika üstlenmi ama; bölge ülkelerinin ve Kuzey ku ağında bulunan ve SSCB’den tehdit algılayan ülkeler ile, Đsrail’i bir tehdit olarak algılayan Arap devletlerinin güvenlik

42 algılarındaki fark nedeniyle; ba arısızlı ğa u ğramı tır. Türkiye 1954’ten sonra izledi ği politika nedeniyle Arap devletlerinin ço ğuyla yollarını ayırmı tır. Bunda özellikle o dönem Mısır ile girdi ği bölge liderli ği yarı ın payı bulunmaktadır. Ba ğdat Paktı ile Orta Do ğu’da bir birli ği tesis etmeyi amaçlanmasına ra ğmen; Arap devletlerinin de ikiye bölünmesiyle sonuçlanmı tır. Ortado ğu ülkeleri açısından Türkiye bu dönemde batının bir tampon gücü olarak algılandı ğı söylenebilir. Burcu Bostano ğlu’nun Türkiye’nin o dönem Ortado ğu ülkeleri tarafından nasıl algılandı ğına ili kin yorumu öyledir: “Türkiye, Eisenhower Doktrini’ni tasvip ederken, geleneksel olarak Türkiye aleyhine Đngiliz etkisi altında kalan Orta Do ğu’da etkinli ğini ve prestijini arttırabilece ğini ummu tur. Türkiye, ço ğunlu ğunu Arap ülkelerinin olu turdu ğu Orta Do ğu’da nasıl algılandı ğını ve de ğerlendirildi ğini, bir süzgeçten geçirmeden, önderlik rolü üstlenmeye çalı mı tır. Orta Do ğu ülkeleri açısından Türkiye, tarihsel, kültürel ve dini ba ğlara ra ğmen, bir lider olarak görülmemi tir. Bölgede önderlik üstlenmeye yönelik giri imleri ba arısızlıkla sonuçlanmasında, ironik olarak Orta Do ğu’da Batı’nın devamı olarak algılanı ı da rol oynamı tır (Bostano ğlu, 1999: 334). Türkiye 1954’ten itibaren Cezayir sorununun BM’de gündeme alınmamasına yönelik oy kullanmı tır. 1957 ve 1958’de Cezayir için self-determinasyon önerisine Türkiye’nin çekimser kalmasına kar ın, Yunanistan olumlu oy kullanmı tır. 1957’de Suriye Bunalımı ya andı. Arap devletleriyle ili kileri daha da bozdu. Suriye Bunalımında, SSCB’nin ve ABD’nin tarafların sözcüsü gibi davranmaları; sorunun asıl nedeninin nereden kaynaklandı ğının çarpıcı bir göstergesiydi (Oran, 2008). 1960’larda, 1948’den beri uygulanan bu tek yönlü politika; yine Batı ittifak sistemi içerisinde kalmayı sürdürmek kaydıyla; yerini çok odaklı bir dı politika arayı ına bırakmı tır. Tabii, bunda detant döneminin katkısını da göz önünde tutmak gerekir. 27 Mayıs Darbesiyle de ğien iktidardan sonra, Türkiye’nin Orta Do ğu’ya yönelik politikasında, Demokrat Parti Dönemi’ne kıyasla, ili kilere olumlu yansıyabilecek bir takım de ğiiklikler kendini göstermi tir. 16 Eylül 1960’ta Milli Birlik Komitesi’nin bir grup üyesi tarafından Türkiye’nin gelecekteki ulusal bağımsızlık sava larını ve özellikle Cezayir’e destek verilece ği açıklandı. 20 Aralık 1960’ta BM Genel Kurulu’nda Cezayir’e self-determinasyon tanınması ilk kez desteklendi. 1962’de Küba Krizi sırsında Đzmir’deki Jüpiterlerin Türkiye’ye sorulmadan sökülmesi, Türkiye’nin kendini büyük devletlerin bir pazarlık unsuru gibi gördü ğü dü üncesini do ğurmu tur. Bu durum Türkiye’nin ABD ile ili kilerinde so ğumaya neden olmu tur. 1964 Johnson Mektubu da bu durumu peki tirmi , Türkiye’yi çok yönlü

43 ili kiler geli tirmeye itmi tir. Bu tarihten sonra Türkiye Ba ğlantısızların Kahire Konferansı’na gözlemci statüsünde ba vurdu ancak; reddedildi. Arap ülkeleri Makarios’u destekleyince 1965’te Türkiye Kıbrıs konusunda BM’de büyük bir ba arısızlık yaadı. Türkiye bu tarihten sonra, geçmi teki hatalarını telafiye yönelik olarak; Arap ülkeleriyle, siyasal, ekonomik ve kültürel ili kiler geli tirmeye ba ladı. 1967 Arap-Đsrail Sava ı’nda Arapları desteklendi ve bu tarihten sonra, Đsrail’e uzak durdu (Oran, 2008). Görülece ği gibi 1970’li yıllara kadar, Türkiye’nin Arap devletleriyle ilikilerini yönlendiren tek faktör, Türkiye’nin güvenlik ve çıkar algılamaları olu turmu tur. Demokrat Parti dönemindeki dı politikadaki katı tutum, 1962 Küba Krizi’nden sonra girilen yumu ama dönemiyle birlikte yerini, Arap devletleriyle geli en ili kilere bırakmı tır. Esas dikkatleri çeken husus ise, Türkiye’de çok partili hayata geçi le birlikte beliren merkez sağ gelene ğinin ilk temsilcisi Demokrat Parti’nin dı politika uygulamalarının, yaygın kanaatin aksine; sa ğ iktidarların Đslami duyarlılıklarının bir neticesi olarak, Müslüman olan ülkelerle yakınlık kurup Türkiye’nin Batı’dan uzakla aca ğı yorumlarını, çarpıcı bir ekilde, çürütecek nitelikte olmasıdır. 1970’li yıllarda Bülent Ecevit’in Ba ğlantısızlar ile yakınla ma politikası çerçevesinde ortaya attı ğı “Ulusal Savunma Doktrini”, Batı’da “Türk Ostropoliti ği”(Do ğu’ya açılma politikası) olarak de ğerlendirilmi tir. Nitekim; Demokrat Parti’nin aksine, 1960’lı yıllarda darbe yönetiminin ve Đnönü hükümetlerinin, yine sol bir isim olarak Ecevit’in Arap devletleri ile geli tirdi ği ili kiler, bu türden yorumları asılsız bırakmaktadır. Türkiye’nin dı politikada Arap algısını etkileyen ikinci kırılma noktası ise 1970’lerde ya anan petrol kriziyle ya anmı tır. Petrol krizi, Türkiye’ye bir kez daha Arap ülkeleriyle iyi ili kiler geli tirmenin, ekonomi politik önemini hatırlatmı tır. Ayrıca, bu dönemde ĐKÖ’ye katılan Türkiye Arap devletleriyle ili kilerini geli tirdi. 1973 Arap-Đsrail Sava ı’nda ABD’nin Đncirlik Üssü’nü kullanmasına müsaade etmedi ve Araplara yardım götüren Sovyet uçaklarına hava sahasını açarak Arap ülkeleriyle ili kilerinin bozulmasına izin vermemi tir. 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte ba layan dönemde Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleriyle ili kiler daha da geli meye devam etti. 12 Eylül günü, Suudi Arabistan Kralı Halid, Kenan Evren’e ilk kutlama mesajı çekenlerden biriydi. Bu durum, sol kamuoyunda Suudi Arabistan’ın imajını zedeleyen bir geli me olmu tur.

44

ABD ile i birli ği içinde darbeyi destekleyen ülke yorumlarının yapılmasına neden olmu tur. (Oral, 2005, 125) Bu dönemde Türkiye’nin ĐKÖ’ye verdi ği önemin arttı ğı söylenibilir. 1981’deki zirveye Türkiye ilk kez Ba bakan düzeyinde katılmı tır. 1984’teki Zirve’ye ise Türkiye, Cumhurba kanı Evren ile en üst düzeyde katılım gerçekle tirmi tir. Kenan Evren, Konferans Ba kan Yardımcılı ğına ve Ekonomi ve Ticari Đ birli ği Sürekli Komitesi Ba kanlı ğı’na seçilmi tir. 1984’te Kenan Evren’in Suudi Arabistan’a gerçekle tirdi ği ziyaretten sonra iki ülke arasında, ba ta askeri ve ekonomik konular olmak üzere antla malar imzalandı. Suudi Arabistan’ın deste ğiyle Kuveyt ile de benzer anla malar imzalandı. Türkiye ve Ortado ğu ülkeleri arasındaki bu geli melerin, ABD’nin SSCB’yi ve Đran’ı çevrelemeye yönelik ye il ku ak projesinin etkisini de göz önünde tutmak gerekir. Ancak; Türk-Amerikan ili kilerinde 1980’ler boyunca önemli bir yer tutan Çevik-Kuvvet konusunda Türkiye, tavrını koruyarak, bölge ülkeleri nezdindeki itibarını gözetmi ve Körfez ülkeleriyle bir anla ma sa ğlandı ğı takdirde Çevik Kuvvet’e izin verebilece ğini söylemi tir (Oran, 2008). Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kileri etkileyen en önemli faktörlerden biri de Ortado ğu ilkelerinin içerisinde bulundu ğu bir takım toplumsal ve ekonomik geli melerdi. Adid Davi a’nın zaferden umutsuzlu ğa do ğru giden bir süreç olarak tarif etti ği Arap milliyetçili ğinin de ili kiler üzerinde önemli bir etkisi olmu tur. Đlk kıpırdanı lar ondokuzuncu yüzyıl sonunda ve yirminci yüzyılın ba larında ortaya çıkan Arap Milliyetçili ği 1955–1957 yılları arasında güçlenmesi ve Ocak-Eylül 1958 yılında Birle ik Arap Cumhuriyeti ve Irak Devrimi ile zirveye çıktı ğı dönemlerde Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kilerin iyi olmadı ğı gözlenmektedir. Buna kar ın Arap Milliyetçili ğinin dü üe geçti ği 1960’lı yıllar ve sona yakla tı ğı 1970’lerde ili kilerin nispi bir iyile me dönemi ya adı ğı gözlenmektedir (Davi a, 2003: 45).

2.3. So ğuk Sava Sonrası Dönem So ğuk Sava ın biti inin barı ve düzen için bir dönüm noktası ta ıyaca ğı dü üncesi olu mu tur. Fakat bu dü ünce çabucak ortadan kalktı ğı görülmektedir. Çünkü Sovyetler birli ğinin da ğılmasıyla “Adriyatikken Çin Seddine bir güç bo lu ğu ve istikrarsız bölgesi olu tu. Bu istikrarsız yapılanma içinde yeni kurulan devletler kendileri için en mantıklı ve en tutarlı sınırlar içinde; Ortak tarih ve kültürel geçmi e sahip, ortak bir dili konu a ulus devlet kurmaya yöneldiler. Seçilen bu yol dört temel

45 kimlik alternatifinden biriydi. Di ğer alternatifler ise Batılı olmak, tarihi köklere dayalı Orta Asya devleti olmak ve Araplarla, özellikle Suudilerle ile alakalı Đslami kimlik olu turmaktı (Kona, 2004: 246) 1990’lara gelindi ğinde Ortado ğu ülkeleriyle ili kilerin bir gerginlik dönemine girdi ği görülmü tür. Suriye’nin, PKK’ya destek vermesi ve su sorunu ili kilere damgasını vuru tur. Suriye 1992’de su sorununu Arap Birli ği’ne götürmü ve bu konuda Türkiye’ye baskı yapılmasını istemi tir. Aralık 1995’te Suriye, su sorununu Arap ülkelerinin gündemine soktu. Suudi Arabistan da dahil sekiz ülkenin deste ğini alarak, Türkiye’ye bir nota gönderdi. 19 Kasım 1992’de dönemin Dı ileri Bakanı Hikmet Çetin; Türkiye’nin terör sorununu kendi ba ına çözebilece ğini ancak, Suriye’nin su sorununu Türkiye olmadan çözemeyece ğini söyleyerek Suriye’yi bu konuda uyardı. Suriyeli yetkililer Türk tarafından yapılan açıklamaların ve zamanlamalarının Türkiye’nin amaçları ve projeleri hakkında ku kular yarattı ğını ve bu ku kuların tüm Arap dünyasında yankı buldu ğunu açıkladılar. Konuyu Arap Birli ği’ne götüren Suriye, Arap ülkelerinden bu konuda baskı yapılmasına istedi (Oran, 2008). Suriye ile ya anan su ve terör sorunun kar ılıklı olarak ili kilerin gerilmesine sebep olmu tur. Özellikle, Arap Zirve toplantılarında, Arap ülkelerinin Türkiye’ye kar ı ortak tavır almaları bu kar ılıklı olarak olumsuz imajların peki mesini sa ğlamı tır. O dönem Türkiye’nin Yunanistan ile ya adı ğı sorunlar, içerde koalisyon hükümetlerinin istikrarsızlı ğı ve yükselen enflasyona ba ğlı ekonomide ya anan sıkıntılar içinde bunalan Türk halkı; Suriye’nin terörü besleyen ve Đsrail ile Suriye arasındaki Golan Tepeleri konusunda anla mazlı ğını çözmeden - ili kilerini düzelttikçe Türkiye ile su sorununu gündeme getirerek ili kileri geren dü manca tavrını ve di ğer karde gördü ğü Arap devletlerinin Suriye’ye olan deste ğini Türk dü manlı ğı olarak algılanmı tır. Đlhan Bardakçı tarafından “Yine Bir Arap Zirvesi” ba lıklı kö e yazısında kaleme alınan bir ba ka yazıda ise; Türkiye’nin “fiilen, siyaseten ve tarihten dostluklarını aradı ğı Arap dostlarının nerede ise sava hedefi” ilan edildi ği belirtildikten sonra u ifadelere yer verilmektedir: “Peki ama, Apo, am’daki ömineli odasında dini eser tefsirleri yazmaktadır? Hafız Esad bu konuyu ara tırmalıdır. Hayır olmaz. Türkiye vurulacaktır. Yunanistan, Ermenistan ile askeri anla ma imzalamaktadır. Dinda larımızdan “Tık...” yok. Suriye haritasında Hatay kendi sınırları içinde… Bir avuntundur ve hayaldir deyip ses çıkarmıyoruz. Suyu istediklerinden bir misli fazla veriyoruz. Hangisinin Đslam dünyası lideri ve daha do ğrusu ba kanı ve koltuk sahibi

46 olaca ğı kavgalarına karı mıyoruz. Ama bir de bakıyoruz iki de bir Türkiye aleyhtarı Arap Zirvesi toplantıları.”( Bardakçı, 1996). Yunanistan’ın Megola Đdeası’na dayandırılarak açıklanan sorunların da gündemde oldu ğu bir dönemde Suriye’nin Yunanistan ve Đsrail ile anla ma imzalaması, yine Yunanistan’ın Türkiye’nin iyi ili kiler içinde olmadı ğı ve Büyük Ermenistan ideali olan Ermenistan ile anla ma imzalaması, üstüne Suriye’nin her Arap Zirvesi’nde desteklenmesi Türk halkında Arap aleyhtarlı ğını etkilide ği söylenebilir. Türkiye ile Suriye arasında ya anan gerilime ra ğmen Türkiye’nin Ortado ğu bölgesinde Đran ve Suriye ile birlikte ortak hareket edebildi ği konu Irak’ın toprak bütünlü ğü konusudur. Kasım 1992’de; Temmuz’da Erbil’de Federe Kürt Devleti kuruldu ğunun ilan edilmesi üzerine, Ankara’da Suriye ve Đran ile bir konferans düzenlenerek Irak’ın bütünlü ğünün korunması yolunda bir bildiri yayınlandı. 1993’ten itibaren Türkiye Irak ile ili kilerini geli tirmeye ve Irak’a uygulanan ambargonun kaldırılması için yo ğun çaba sarf ettigi görülmektedir. ubat 1996’da Đsrail’le askeri i birli ği anla ması imzalanmı tır. Nisan ayında Đsrailli pilotlar e ğitim amacıyla Türkiye’ye gelmi tir. Askeri i birli ği anla ması ba ta Suudi Arabistan ve Mısır olmak üzere tüm Arap dünyasının ve Đran’ın tepkisini çekti ği söylenebilir. 6 Ekim 1996’da Erbakan’ın Libya gezisindeki, Kaddafi’nin Kürlere ve Türkiye’nin Atatürk dönemine ili kin açıklamaları Türkiye’de büyük tepkiye neden oldu ğu görülmektedir. Dı ileri Bakanı Çiller, Libya’nın Türklerin idare etti ği topraklarda ortaya çıkan 35 devletten biri oldu ğunu hatırlatarak, “Bir çöl bedevisinin, bize söyledi ği eylerle biz; cumhuriyet tarihimiz, ne politikamız, ne de bu ülkenin birli ği konusunda herhangi bir de ğiikli ği ne gündeme getirir, ne de taviz veririz” (BYEG, 1996). Mehmet Ali Birand, Sabah’taki kö esinde Suriye ile ya anan sorunlarda Türkiyenin yakla ımına i aret ederek “Suriye’yi hala, Osmanlı Đmparatorlu ğu’nun bir vilayeti, Hafız Esad’ı da am Kaymakamı olarak görüyoruz. Đ te temel hatamız bu” (Birand, 1996).

Đlhan Bardakçının konuya ili kin yorumu ise öyledir: “ amamak gerek. Devlet olamamı a iretlerde bu davranı lar tabiidir. Çevremize bakınız. Bu a ağılık duygusunun etkisi sonucunda, yüzlerce sene sürmü ortak hayatımıza, din ve tarih ba ğlantımıza ra ğmen bazı yeni ve 1945’ten sonra devlet sayılabilmi ülkelerin liderleri amansız Türkiye dü manıdır.” Đfadelerini kullandıktan

47

sonra; Suriye’yi Mısır’daki Kölemen Devleti’ni yenerek alındı ğını, Irak’ın Đran’dan alındı ğını, Yunanistan’ın tarihteki ilk ve son devletini 1830’da kurdu ğunu, Libya’nın Malta övalyelerinden alındı ğını teker teker sayarak, bu halkların zaten ortadan kaldırdı ğımız bir devletleri olmadı ğını söylemi tir. Yazının devamında ise, sömürgecilik yapılmadı ğı için bu üç ülkenin halklarının Türklere hala sevgi duyduklarını belirttikten sonra, idarecileri için “Türkiye’yi kendisinden sosyal ve siyasi tarih dersleri alınacak bir ülke de ğil de, bir hasım ve adeta parçalamak histerisi içinde görmektedirler. Sanırsınız ki; hepsi Osmanlı’yı, o aziz ve çınar devleti yıkmak için elbirli ği yapmı olan Avrupa’nın o eski politikasının takipçisi ve taklitçisidirler. Kaddafi, adeta, bir Kürt devleti kurulu unu gördükten sonra rahat nefes alacaktır. Türkiye’nin uluslararası politikasını be ğenmeyebilir. Ama bunu, kendisini ziyarete gelmi o üç yüz altmı yıllık koruyucusu olana Türkiye’nin Ba bakanı’na söylemesi… En azından haddi de ğildir.” ifadelerini kullanıyor (Bardakçı, 1996) Bölgede yalnızla an Türkiye, Đsrail ile ili kilerini geli tirmeye yönelerek bu yalnızlı ğından kurtulmak istemi tir. Böylece; hem Suriye’yi sıkı tırmı , hem de Suriye’ye destek veren Arap ülkelerine gözda ğı vermek istedi ği söylenebilir. Türkiye 23 ubat 1996’da Đsrail ile askeri i birli ği antla ması imzalamı tır. Bu tarihten sonra, Đsrail ile Türkiye arasında kar ılıklı ziyaretler ve ortak tatbikatlar gerçekle tirildi. Bu ba ğlamda Arap devletleriyle ya anan olumsuz ili kilerin daha da gerildi ği söylenebilir. Toplanan her Arap Zirvesi, Türkiye’ye yönelik bildiriler yayınlamıtır. 8 Temmuz 1996’da, Đsrail’le imzalanan antla madan sadece dört ay sonra i ba ına gelen RP-DYP Koalisyonu zamanında, Erbakan’ın Đran’dan ba layarak gerçekle tirdi ği Orta Do ğu ülkeleri gerçekle tirdi ği bir dizi ziyaret ve Đsrail kar ıtı tutumu; Türkiye’nin o dönem Suriye ve terör konusunda geli tirdi ği Orta Do ğu politikasıyla çeli ti ği söylenebilir (BYGM,1196). Orta Do ğu, Kafkaslar, Balkanlar’da çatı ma ve istikrarsızlıkların artması; 93’ten itibaren Ordu’nun PKK’ya yönelik mücadelesinin yo ğunluk kazanması; 93’te Yunanistan ile Güney Kıbrıs’ın “Orak Savunma Doktrini” ilan etmesi; 95’te Rusya’da “Sürgünde Kürt Parlamentosu” toplantısına izin verilmesi; aynı yıl Yunanistan’ın Suriye ve Rusya ile, Đran’ında Rusya ve Yunanistan ile antla ma imzalanması Türkiye’de güvenlik endi elerinin artmasına ve Osmanlı’nın parçalanmasına atıfta bulunularak ‘Sérves Sendromu” diye tabir edilen parçalanma korkusu belirmeye ba lamı tır (Oral, 2005, 84).

48

2000 yılında Hafız Esad’ın ölmesi iki ülke arasında geli en ili kilerde önemli bir kırılma noktası olmu tur. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sınır dı ı edilmesi ve kar ılıklı güvenlik komitesinin kurulmasından sonra yumu amaya ba layan ili kiler, Türkiye Cumhurba kanı Ahmet Necdet Sezer’in Hafız Esad’ın cenaze merasimine gitmesi ile normalle me seyrini sürdürmü tür. 2000 yılında Hafız Esad’ın ölümüyle ba a geçen oğul Be ar Esad’ın Temmuz 2000 tarihinde ba layan iktidarı, Hafız Esad’ın son dönemlerinde yumu amaya ba layan ili kilerin daha da yumu amasına sahne olmu tur (Togay, 2010). Türkiye’nin Güney’inde en geni sınırlarını payla tı ğı Suriye ile ili kilerinin bu geli imi, 1990’lı yıllar boyunca ikili ili kilerde ya anan olumsuzluklar nasıl di ğer Arap ülkeleri ile olan ili kilerini olumsuz etkilediyse, bütün Orta Do ğu ile olan ili kilerine olumlu tesirleri oldu ğu söylenebilir. Türkiye’nin 1998’den sonra bölgeye yönelik algılamalarındaki de ğiikli ğe paralel olarak, Türk dı politikasının geli tirdi ği çok boyutlu, kom ularla sıfır sorun ve aktif dı politika perspektifinde Ortado ğu’ya ve Afrika’ya yönelik dı politika anlayı ı; Arap ülkeleri ile ili kilerin geli tirilmesinde olumlu etkileri olmu tur. Co ğrafi muhayyiledeki de ğiiklik, Türkiye’nin dı politikasında de ğiikli ğe yol açmı tır (Aras, 2009). 2003 yılında Hükümet’in çabalarına ra ğmen, 1 Mart Tezkeresi’nin TBMM tarafından reddedilmesi; azalan güvenlik endi elerine ABD ile farklıla an çıkar algılamalarına paralel olarak Türkiye’nin dı politikasında demokrasinin vurgulandı ğı, halkın duyarlılıklarının ve taleplerinin belirleyici oldu ğu bir dönemin ba langıcı oldu ğu söylenebilir. Son dönemdeki dı politikada Arap algısına ili kin bir önemli de ğiiklik de, Türkiye’de bir blok halinde algılanan Arap dünyasına bakı ın kırılmaya ba lamasıdır. Bu durumun yansıması olarak Türkiye bölge ülkeleriyle sadece askeri ve siyasi ili kiler geli tirmenin ötesinde, kültürel ve ekonomik ili kilerde bulunarak ikili ili kiler geli tirmeye önem vermektedir (Davuto ğlu, 2008: 23).

ÜÇÜNÇÜ BÖLÜM

3. ARA TIRMA METODU

3.1. Problem Durumu Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki ili kiler 1990’lı yıllardan itibaren yeni bir boyut kazanmı tır. Đlk kez 1990 yıllarda ortaya atılan Türkiye’nin Ortado ğu’da model ülke oldu ğu iddiası, 2000’li yıllardan sonra yeniden gündeme getirilmi tir. Yeni süreçte Türkiye’nin Ortado ğu’da gittikçe artan bir etkisinin bulundu ğu uluslararası ili kiler uzmanları ve siyasetçiler tarafından sıklıkla dillendirilmeye ba lanmı tır. De ğien politik süreçlere ba ğlı olarak Ortado ğu bölgesinde Türkiye’ye ili kin algılarda dönü üm ya andı ğı iddia edilmektedir. Türkiye algısının Ortado ğu co ğrafyasındaki dönü ümüne önemli bir neden olarak da Türkiye’nin dı politikada kamu diplomasisi yöntemlerini benimsemesi gösterilebilmektedir. Dı politikada klasik diplomasiden farklı araç ve yöntemlere sahip kamu diplomasisi uygulamalarının Türkiye’nin Ortado ğu’da artan yumu ak gücünün tanımlayıcısı olarak öne çıkabilmektedir. Yapılan yorum ve de ğerlendirmelerde Ortado ğu ülkeleri tarafından Türkiye imgesinin kod açılımındaki olumluluklar kamuoyunda sıkça tartı ılmaya ba lanmı tır. Söz konusu bu durumun kamuoyu algısını ölçebilecek araçlar üzerinden de ğerlendirmek önemlidir. Bu de ğerlendirmelerin bilimsel verilere dayanmaması ve Ortado ğu kamuoyu üzerinden incelenmemesi ise bir problem olarak tanımlanabilir. Ara tırma medya araçlarının etkin bir kamuoyu olu turma aracı oldu ğundan hareketle Türkiye algısını ve Türk dı politikasının Ortado ğu bölgesindeki yansımalarını Ortado ğu basını üzerinden incelemektedir. Alt problem: Türkiye’nin Ortado ğu bölgesine yönelik politik tutumunun Ortado ğu basınında bir kar ılı ğı var mı? “Türkiye’nin Ortado ğu’da yumu ak gücü vardır” eklinde dile getirilen iddia Ortado ğu basını tarafından nasıl ele alınmaktadır?

50

3.2. Ara tırmanın Amacı Bu ara tırma Türkiye kamuoyunda “Türkiye’nin Ortado ğu ülkelerindeki siyasi etkisi artmaktadır.” eklinde dile getirilen iddiayı Ortado ğu medyası üzerinden incelemektir. Bu ba ğlamda ara tırma Türk dı politikasının Ortado ğu’nun farklı ülkelerinde nasıl algılandı ğı ve bu algının bir uzantısı olarak Ortado ğu basınında ne tür tepkiler verildi ğini incelemeyi amaçlamaktadır.

3.3. Ara tırmanın Önemi Türkiye konulu haberlerin Ortado ğu medyasındaki kod açılımı Türkiye’nin Ortado ğu medyasındaki siyasal algısının anla ılması ve Türkiye’nin yumu ak güç söylemenin Ortado ğu co ğrafyasında nasıl algılandı ğını medya araçları üzerinden analiz etmek bakımından önemlidir . Bu ara tırma söz konusu durumun bilimsel aratırma mantı ğıyla incelenmesi açısından önem arz etmektedir.

3.4. Ara tırmanın Hipotezleri Bu ara tırmada; 1. Türkiye’nin 2007 ile 2010 yılları arasında Ortado ğu bölgesine yönelik politikasının Ortado ğu basınında Türkiye’ye kar ı ilgiyi artırdı ğı, Ortado ğu basınında ‘Türkiye’ imgesinin son dönemde olumlu bir de ğiim ya adı ğı, 2. Ortado ğu basınındaki Türkiye algısının kronik olmadı ğı, yıllara ba ğlı olarak de ğiebilir oldu ğu, 3. Ortado ğu bölgesindeki ülkelerin farklı sosyo-ekonomik, askeri ve siyasi konuma sahip oldu ğu, bu ba ğlamda Türkiye algısının basın kurulu unun yayın yaptı ğı ülkenin konumuna ba ğlı olarak de ğiebilir oldu ğu, 4. Türkiye’nin Ortado ğu Co ğrafyasında ortak tarih ve din faktöründen kaynaklanan ‘yumu ak gücü’ oldu ğu eklindeki iddianın Ortado ğu basınında ele alınan bir konu oldu ğu, 5. Ortado ğu dı ında yayın yapan ve Ortado ğu diaspora basını olarak da tanımlanabilen basın kurulu larının Türk dı politikasını Ortado ğu men eli basın organlarından farklı konular ve bakı açısıyla ele aldı ğından, 6. Ortado ğu medyasının Türkiye ilgisinin e it olmadı ğından, 7. Türkiye’nin Ortado ğu’daki politikalarının Ortado ğu basınında Türkiye’nin dini kodlarına atıf yapılarak yorumlandı ğından hareket edilmi tir.

51

3.5. Ara tırmanın Yöntemi 3.5.1 Ara tırmanın Modeli Ara tırmanın yöntemi söylem çözümlemesine dayanmaktadır. Haber metinleri, kö e yazısı ve yorumların söylem analizi yöntemiyle kod açılımı yapılmı tır. Yapılan taramalarda Türkiye’ye ili kin birçok haber ve yoruma ula ılmı ancak ara tırma konusu ile do ğrudan ilinti olanlar tasnif edilmi ve benzer olanlar arasından amaçlı örnekleme yöntemine göre seçilen toplam 42 yorum ve haber de ğerlendirmeye tabi tutulmu tur. Analiz edilen haber ve yorumlarda; “Türkiye”, “Türkiye’nin yumu ak gücü”, “Türk dizileri”, “Yeni Osmanlıcılık”, “Model Ülke Türkiye”, “Suriye ve Türkiye”, “Davos Krizi” kelimelerinin geçmesi analiz edilecek metnin seçiminde bir kriter olarak kabul edilmi tir. Örneklem için belirlenen metinler Bondarouk ve Ruel’in modeli (Atabek, 2007:16) örnek alınarak çözümlenmi tir. Çalı mada haberlerin yıllara ba ğlı niceliksel artı ını ortaya koymak, haber içeriklerindeki olumluluk ve olumsuzluk frekans da ğılımını belirlemek amacıyla içerik çözümlemesi yönteminden faydalanılmı tır. Đçerik çözümlemesinin amacı, örneklemi, kategorileri ve istatistikleri Greenber ve Atkin’in 1983 yılında geli tirdikleri (Wimmer ve Dominick, 2007: 42) Modelden hareketle u ekilde olu turulmu tur: Ara tırmanın amacı: “Ortado ğu medyasında Türkiye konulu haberlerin nasıl i lendi ğidir.” Örneklem: Syria Today (Suriye), El Ehram (Mısır), Daily Star Lebanon (Lübnan) , Al Hayat (Đngiltere-Londra), Al Sharq al Awsat (Londra), Al Quds al Arabi (Londra), The Saudi Gazzete (Suudi Arabistan), Palestine Times (Filistin), Tahran Times ( Đran), Hareetz ( Đsrail) gazetelerinin 01 Ocak 2007 ve 01 Ocak 2010 tarihleri arasındaki yayınlarıdır. Çözümleme birimi: Türkiye konulu haberlerdir. Örneklem kategorileri: ‘Türkiye’, ‘Türkiye’nin yumu ak gücü’, ‘Türk dizileri’, ‘Yeni Osmanlıcılık’, ‘Model ülke Türkiye’, ‘Suriye ve Türkiye’, ‘Davos Krizi’ sözcükleridir. Đstatistik: Sıklık da ğılımıdır.

3.5.1.1. Ara tırmada Kullanılan Modellerin Kavramsal Çerçevesi Söylem Çözümlemesi: Söylem çözümlemesi, 1970’lerden sonra özellikle Avrupa akademik çevrelerinde yaygınla an bir yaklaım olarak, ileti im alanına yeni bir yöntembilimsel konum sunmu tur. Đnal’a göre son 20–25 yıl içerisinde kitle ileti im araçlarının geni halk kitlelerini etki altına alması ile giderek yaygınla an bir yöntemdir (Aziz, 2005: 25). Bunu, nesnel bilgi anlayı ından öznel bilgi anlayı ına do ğru bir gidi e

52 iaret etti ği ölçüde, pozitivist olmayan bir konum olarak nitelemek yanlı olmayacaktır (Atabek, 2007: 150). Frekans (sıklık) ara tırmayan bir yöntem olarak kabul edilen söylem analizi (dircourse analysis), yazımlanmı durumda olan söylemin, karma ık yapısı içerisinde özellikleri de dikkate alınarak, niteliksel olarak ve kuramsal biçimlemelerle çözümlenmesidir (Aziz, 2005: 25). Nixor ve Horward’a göre bu ba ğlamda söylem çözümlemesi bir okumadır (Atabek, 2007: 152). Zajavacova ‘ya göre de söylemin çözümlemesi öznel olabilir, çözümleyicinin yorumu olası yorumlardan yalnızca biridir (Atabek, 2007: 152). Söylem çözümlemesine göre yapılan ara tırmalarda a ırı alıntılama ve yalnızca özetleme yaparak, tek sesli okuma yapılmaz. Ara tırma söylemin çoklu ve rakip okumalarını da içerecek ekilde ortaya konulmaya çalı ılmalıdır. Böylece farklı söylemsel sunumların etkile iminin ortaya konulması mümkün olabilir. (Atabek, 2007: 158). Söylem çözümlemesinde bir metnin anlamlarının ortaya çıkarılması için ba ğlamsal ve metinsel düzeyde çözümleme yapmaktadır. Bondarouk ve Ruel, mülakat metinlerinin çözümlenmesi örne ğinden hareketle söylem çözümlemesini yedi düzeyde ele almaktadır (Atabek, 2007: 16). Bondarouk ve Ruel’in modeli söylem çözümlemesinin a amalarını sistematik bir ekle nasıl koyulaca ğını göstermesi açısından önemlidir. Bu ba ğlamda bu ara tırmada, ara tırmanın kapsam ve konu uyumu gözetilerek Bondarouk ve Ruel’in modelinden hareketle mülakat metinlerinin çözümlenmesi için geli tirilen tekni ğin ilk düzeyinden yararlanılarak haber, yorum, kö e yazısı, rapor ve analizlerin çözümlenmesi yapılmı tır. Bondarouk ve Ruel metnin temel niyetinin ortaya konması amacıyla; Metin normal olarak nasıl anla ılabilir, bir imgede metin nasıl yapılabilir, düzenlenebilir, mülakat (haber, yorum, kö e yazısı ve analizi) yapanlar neyi sunmak, vurgulamak, belirtmek istiyor. Bu ki iler için hangi yorumlar kabul edilebilir eklindeki açıklayıcı sorular yöneltilmesi ve bu sorulardan sonra ortaya çıkan ara tırmaya ba ğlı olarak genel bir izlenim elde edilmesi ve ilk adımın atılması olarak sıralamaktadır. Đçerik Çözümlemesi: Đçerik çözümlemesi bir çözümleme yöntemi olarak uzun yıllardan beri kullanılmaktadır, hatta içerik çözümlemesinin kullanımının 18. Yüzyıldan itibaren ba ladı ğı ileri sürülebilir. Đçerik çözümlemesinin kabul gören bir yöntem olarak ileti im çalı malarına girmesi ise esas olarak Berelson’un (1952) Content Analysis in Communication Research ba lıklı kitabının 1952 yılında yayımlanmasıyla olmu tur (Atabek, 2007, 1). Walizer ve Wiener (1978) içerik çözümlemesini, kaydedilmi

53 enformasyonun içeri ğini incelemek için geli tirilmi sistematik herhangi bir yordam olarak tanımlamaktadır (Wimmer ve Dominick, 2007:19). Đçerik çözümlemesinin en yaygın kabul edilen tanımını Belerson (1952) yapmı tır. Belerson’a göre içerik çözümlemesi ileti imin açık/a ikar (manifest) içeri ğinin nesnel, sistematik ve incel olarak betimlenmesine yönelik bir ara tırma tekni ğidir. Bu tanımda içerik çözümlemesinin dört temel unsuru vurgulanmaktadır: 1) içerik çözümlemesi açık/a ikar içerikle ilgilidir. 2) içerik çözümlemesi nesneldir. 3) içerik çözümlemesi niteldir. 4) içerik analizi sistematiktir (Atabek 2007: 4). Wimmer ve Dominick’e göre her ne kadar içerik çözümlemesinde kullanılan birçok farklı çalı mayı sınıflandırmak ve kategorize etmek zor olsa da genel olarak çalı malarda içerik çözümlemesi u be amaçtan birini gerçekle tirmek için kullanılmaktadır. 1) ileti im içeri ğini betimlemek, 2) ileti özelliklerine ili kin hipotezlerin test edilmesi 3) medya içeri ğinin gerçek dünya ile kar ıla tırılması 4) toplumdaki belirli bir grubun imajının saptanması 5) Medya etkisi ara tırmaları için bir ba langıç noktası olu turmak (Wimmer ve Dominick, 2007: 22-26 ). Genel olarak bir içerik çözümlemesi u a amalarla gerçekle tirilir: 1) ara tırma sorusu yada hipotezinin olu turulması, 2) ele alınan sorundaki popülasyonun belirlenmesi, 3) bu popülasyondan uygun bir örneklem seçimi, 4) çözümleme birimi seçilmesi ve bunun tanımlanması, 5) çözümlenecek içeri ğin kategorilerinin olu turulması, 6) bir nicelikselle tirme sistemi olu turulması, 7) kodlayıcıların e ğitilmesi ve bir pilot çalı ma yapılması, 8) belirlenmi tanımlara göre içeri ğin kodlanması, 9) toplanan verilerin çözümlenmesi, 10) sonuçların çıkarılması ve kanıtların aranması (Wimmer ve Dominick, 2007: 22-26 ). Amaçsal örnekleme yöntemi: Amaçsal örnekleme yöntemi, seçilen ki ilerin yada objelerin ara tırmacının amacına en uygun yanıtı verecek birey ve objeler arasında seçilmesidir. Seçimde amaca uygunluk ve kolaylık önemlidir (Aziz, 1990: 49). Bu ba ğlamda söylem ve içerik çözümlemesine göre yapılan ara tırmalarda örneklem seçiminin belirlenmesinde amaçsallı örnekleme yönteminin kullanılması do ğru bir tercih olabilmektedir. Söylem çözümlemesi bir okumadır. Söylem çözümlemesi gerçe ğe dayalı de ğil, amaca dayalı bir sonucu amaçlamaktadır (Atabek, 2007: 152).

3.5.2. Ara tırmanın Evreni, Örneklem ve Sınırlılıkları Bu ara tırmada Ortado ğu ülkelerinde ve Ortado ğu diasporasında yayın yapan Đngilizce gazeteler olasılıklı olmayan örneklem yönteminin bir türü olan amaçsal

54

örneklem yöntemine göre seçilmi tir. Olasılıklı olmayan örneklem seçiminde birey ve objelere e it ans tanıma yerine, birey ve objelerin belirli özellikleri dikkate alınarak örnekleme alınması yada alınmaması temel ilkesi vardır (Aziz, 1990: 49). Gazetelere web sayfaları üzerinden ula ılmı tır. Ara tırmanın evreni Ortado ğu bölgesindeki ülkelerdir. Örneklem ülke seçiminde ele alınan temel kriterler unlardır:  Seçilen ülkelerin co ğrafi ve siyasi olarak önemli ülkeler olması,  Türkiye’ye kom u olması,  Ortado ğu co ğrafyasındaki geli melerden do ğrudan etkilenen ülkeler olması,  Türkiye ile siyasi, ekonomik ve tarihi ili kiler içinde olmaları,  Ortado ğu diaspora basınının etkili bir merkezi olması, belirlenen kriterlere ba ğlı olarak ülke örnekleminde Suudi Arabistan, Filistin, Đran, Đsrail, Mısır, Suriye, Lübnan ve Đngiltere (Londra) kullanılmı tır. Örneklem gazete seçiminde ele alınan temel kriterler unlardır:  Gazetenin Đngilizce yayın yapması,  Web sayfası üzerinden ula ılabilir olması,  Yayınlandı ğı ülkenin en büyük Đngilizce yayın yapan medya organı olması, Yukarıdaki kriterlere ba ğlı olarak gazete örnekleminde: Syria Today (Suriye), El Ehram (Mısır), Daily Star Lebanon (Lübnan) , Al Hayat ( Đngiltere-Londra), Al Sharq al Awsat (Londra), Al Quds al Arabi (Londra), Arab News (Suudi Arabistan), Palestine Times (Filistin), Tahran Times ( Đran), Hareetz ( Đsrail) gazeteleri kullanılmı tır. Web sayfası üzerinden yapılan taramalar, 01 Ocak 2007 ile 01 Ocak 2010 tarihleri arasını kapsamaktadır. Ara tırmada Ortado ğu ülkeleri kategorisine giren, Kuveyt, Ürdün, Birle ik Arap Emirlikleri, Katar ve Bahreyn’e ili kin algılar incelenme dı ı bırakılmı tır. Irak’ta Đngilizce yayın yapan günlük gazeteye ula ılamadı ğı için incelemeye dâhil edilememi tir. Arapça yayın yapan gazeteler inceleme dı ı bırakılmı tır.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

4. BULGULAR VE ANAL ĐZ

Türkiye’nin Ortado ğu bölgesiyle kurdu ğu ili ki tarihsel süreç içerisinde de ğiime u ğramı tır. Birinci ve ikinci bölümde aktarıldı ğı üzere bu de ğiimin çok boyutlu sebepleri vardır. Bu ba ğlamda Türkiye’nin Ortado ğu co ğrafyasındaki konumu birçok faktörden etkilenmi tir. Bu algı üzerinde Osmanlı bakiyesinin, Atatürk dönemi Türkiye modernle me sürecinin, Soğuk Sava dönemindeki bölgesel çatı ma ve ibirli ğinin ve ikili ili kilerdeki spesifik sorunlu alanların önemli etkisi olmu tur. Aynı ekilde bu algının son dönemlerde önemli bir kırılmaya ve dönü üme uğradı ğını da görmekteyiz (Nafi, 2009,64). Birinci Dünya Savaıyla birlikte Ortado ğu co ğrafyası büyük bir jeopolitik de ğiime u ğramı tır. Birinci Dünya sava ı sırasında ya anan olaylar Türkiye’nin Ortado ğu bölgesine ili kin algısının ekillenmesinde önemli rol oynamı tır. Ortado ğu ülkeleri açısından Türkiye’ye algısının ekillenmesinin ise Osmanlı Đmparatorlu ğunun Son dönemiyle birlikte belirginlik kazandı ğı söylenebilir. Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki algılar Birinci Dünya Sava ından sonra ise farklı bir sürece girmi tir. Beyrut Stratejik Ara tırmalar Merkezi’nden Muhammed Nureddin bu süreci Arap algısı açısından öyle özetlemektedir: Türkiye'nin geçmi te uluslararası çeki menin eksenlerinden birinin tarafında yer almasının gölgesinde bölgesel çeki melerde olumlu rol oynaması mümkün de ğildi. Zira so ğuk sava boyunca ve doksanlı yıllara kadar Komünist blokla ve Ortado ğu'daki uzantılarıyla mücadelede NATO paktı kampının esaslı parçası oldu. Bu yüzden Batının ve Suriye de dahil Arap milliyetçilik akımına kar ı Đsrail'in güvenilir müttefiki idi. Fakat bölgesel ve uluslararası artlar, Türkiye ile Suriye arasında 1998'deki PKK krizinin sona ermesi, Türkiye-Arap ve özellikle de Suriye ile ilikilerin iyile mesine start verdi. (Nureddin, 2008). Bu süreç, kar ılıklı iyi ili kilerin geli ti ği ve algıların kar ılıklı olarak pozitif yönde de ğiti ği bir dönem olarak da tarif edilebilir 1990’lı yıllardan itibaren dile getirilen Türkiye’nin Ortado ğu bölgesindeki ülkeler için ‘model ülke’ ülke oldu ğu iddiası, 2000’li yılların ba ında etkisini yitirmektedir. 2000’li yılların ortalarından itibaren tekrar ve daha güçlü bir ekilde dile getirilen aynı söylem uluslararası ili kiler literatüründe yeni bir kavram olan yumu ak 56 güç ve kamu diplomasi politikalarıyla desteklenerek görünürlük kazandı ğı söylenebilir. Türkiye’nin do ğu ve batı arasında jeopolitik konumundan dolayı olu turdu ğu ‘köprü ülke’ olma misyonu de ğimi tir Yeni süreçte bölgesel ve küresel politikaları etkilemesi ba ğlamında Türkiye’nin ‘merkez ülke’ (Davuto ğlu, 2011) konumuna yükseldi ği iddia edilmektedir. Türkiye 2007 yılından sonra belirli küresel ve bölgesel olaylarda yer alarak dünya siyasetinde etkin bir rol üstlenmeye çalı mı tır. Özellikle Ortado ğu bölgesindeki etkinli ğini artırmak için ortaya koydu ğu dı politik tutumun 2007 yılından sonra çe itli somut adımlarla görünürlük kazandı ğı görülmektedir. Türkiye’nin Ortado ğu bölgesindeki etkinli ğini Ortado ğu denklemi içerisinde askeri ve ekonomik güçleri bakımından önemli konumda bulunan Đran, Mısır, Suudi Arabistan ve Đsrail kamuoyu üzerinden okumak mümkündür. Ayrıca Ortado ğu’daki çatı ma ve krizlerin muhatapları olan Filistin ve Lübnan ile Türkiye’ye kom u olan Suriye basını üzerinden incelenebilir. Türkiye’nin Ortado ğu’ya yönelik dı politikasının Ortado ğu bölgesinin dı ında yayın yapan Ortado ğu men eli basın tarafından nasıl algılandı ğı önemlidir. Ortado ğu diaspora basını olarak da ifade edebilece ğimiz genellikle Londra merkezli yayın yapan bu basın organları Ortadoğu kamuoyu tarafından dikkatle takip edilmektedir.

4.1. Türkiye’nin Siyasal Algısına Yönelik Bazı Çıkarımlar 2007-2010 yılları arasında yayınlanan Türkiye konulu haberler haberin niteli ği ba ğlamında incelenmi tir. Türkiye konulu haberler, haber ba lıkları ve içeriklerinin Türkiye ile ili kisi ilgili haber; “Türkiye’den pozitif söz etmektedir” ve “Türkiye’den negatif söz etmektedir” ba ğlamında içerik analizi yöntemiyle ele alınmı tır. Yapılan içerik analizi sonuçları a ğıdaki gibidir.

57

Tablo 1. 2007–2010 Yılları Aralarında Türkiye Konulu Haberlerin Nitelik Analizi GAZELER 2007 2008 2009 Toplam Haber % % haber % % Haber % % Haber % % sayısı + - sayısı + - sayısı + - Sayısı + - Al Hayat 109 75 25 85 70 30 98 65 35 289 70 30 (Londra) Al Sharq al 79 62 48 45 70 30 63 80 20 187 70 30 Awsat (Londra) The Daily Star 46 60 40 75 55 45 89 65 35 210 60 40 (Lübnan) El Ehram Weekly 121 57 43 109 65 35 150 64 46 365 62 38 (Mısır) Hareetz 95 73 27 103 60 40 129 30 70 327 54 46 (Đsrail) Palestine Times 13 75 25 19 88 12 45 95 5 100 86 14 (Filistin) Syria Today 99 55 45 164 60 40 109 73 37 372 62 48 (Suriye) Tahran Times 176 56 44 122 52 48 209 68 32 504 58 42 (Đran) Arab News 83 64 46 104 55 45 112 77 23 299 65 35 (Suudi Arabistan) Topam 821 64 36 826 63 37 1004 68 32 2651 65 35

2007 Đle 2010 yılları arasında analiz edilen Al Hayat, Al Sharq Al Awsat, Daily Star Lebanon, El Ehram Weekly, Hareetz, Palestine Times, Syria Today, Arab News ve Tahran Times gazetelerinde Türkiye ile ilgili haberlerin kantitatif özellikleri yıllara göre benzerlikler gösterdikleri gibi farklılıklar da göstermektedir. Đncelenen gazetelerde üç yıl boyunca Türkiye ile ilgili yayınlanan gazete yazı türü sayısı Al Hayat 289, Al Sharg Al Awsat 187, Daily Star Lebanon 210, El Ehram Weekly 365, Hareetz 327, Palestine Times 100, Syria Today 372, Arab News 299 ve Tahran Times 504 haber olarak

58 belirlenmi tir. Türkiye konulu en fazla haberlerin Tahran Times gazetesinde yer aldı ğı, aynı ekilde El Ahram Weekly, Hareetz ve Syria Today gazetesinde de Türkiye konulu haberlerin di ğer gazetelere nispeten daha fazla yer aldı ğı görülmektedir. Türkiye konulu en az haber ise Palistine Times gazetesinde yer almı tır. Gazete yazı türleri incelendi ğinde u bulgular elde edilmi tir: Al Hayat, Al Sharq al Awsat, The Daily Star Lebonan, El Ehram Weekly, Hareetz, Palestine Times, Syria Today, Arab News ve Tahran Times gazetelerinde en fazla sayıda haber 2009 yılında yayınlanmı tır. Al Hayat, Palestine Times, Syria Today ve Arab News gazetelerinde en az habere 2007 yılında rastlanırken, Al Sharq al Awsat ve Tahran Times gazetelerinde ise 2008 yılında en az habere rastlanmı tır. Haber içeriklerinin Türkiye ile ili kisi “Türkiye’den pozitif söz ediyor ve “Türkiye’den negatif söz ediyor” de ğikenine göre incelenmi tir. Elde edilen verilere göre, Al Hayat gazetesinde Türkiye konulu 289 haberin % 70’i olumlu iken % 30’u olumsuzdur. En fazla olumlu habere 2007 yılında rastlanmaktadır. The Daily Star gazesinde yer alan 210 haberin % 60’ı olumlu iken bu oran negatif haberlerde % 40’a dü mektedir. Türkiye’ye ili kin en fazla olumlu haberin Palestine Times gazetesinde yer aldı ğı görülmektedir. Gazetede yer alan toplam 100 haberin % 86’ı olumludur. 2009 yılında Palestine Times gazetesinde yer alan 45 haberin % 95’inin olumlu oldu ğu görülmektedir. Bu durumun Türkiye’nin Gazze politikasıyla ili kili oldu ğu söylenebilir. Benzer ekilde Türkiye ili kin en az pozitif haberin yer aldı ğı Hareetz gazetesinde toplam 327 haberin % 54’ü olumsuzdur. Hareetz gazetesinde 2009 yılı içinde yayınlanan 129 haberden % 70’inin olumsuz oldu ğu görülmektedir. Bu durumun Türkiye’nin Gazze politikasıyla ilgili oldu ğu söylenebilir. El Ehram Weekly gazetesinde Türkiye konulu haberlerin % 62’si olumlu iken bu oran Türkiye’ye ili kin en fazla haberin yer aldı ğı Tahran Times gazetesinde % 58’e dü mektedir. Arab News’de Türkiye konulu haberlerin % 65’inin pozitif % 35’inin ise negatif oldu ğu görülmektedir. Syria Today gazetesinde Türkiye konulu 372 haberin % 62’sinin olumlu oldu ğu görülmektedir. Türkiye konulu haberlerin sayı ve olumluluk de ğerlerinin 2009 yılında % 73 ile en yüksek seviyesine yükseldi ği görülmektedir. Bu durumun Türkiye ile Suriye arasında artan diplomatik ili kilerle ba ğlantılı oldu ğu söylenebilir. Ara tırma kapsamında ele alınan basın organlarının Türkiye konulu haberlerinin söylem analizi yöntemiyle yapılan inceleme sonucunda Türkiye imgesinin siyasal algısının üç temel üzerinden yorumlandı ğı görülmektedir. Bir, Türkiye, yönetim ekli, ba ğlamında laik ve demokrat olarak algılanmaktadır. Đki, bölge üzerindeki etkinli ği

59 imparatorluk mirasına atıf yapılarak anılmaktadır. Üç, bölgenin iç dengeleri açısından bölge ülkeleri arasında dengeleyici bir ülke olarak görülmektedir.

4.1.1. Türkiye: Đran, Mısır ve Suudi Arabistan Arasında Dengeleyici Ülke Türkiye’nin Ortado ğu’daki imajına yönelik çıkarımlardan en önemlilerinden biri bölgesel güçler ba ğlamında dengeleyici bir ülke olarak algılanması gösterilebilir. Bu ba ğlamda Arap politikalarını yönlendirmede önemli bir etkiye sahip olan, Đslam konferansı örgütü ve Arap liginde karar alma mekanizmalarında etkin olan Araplar’ın büyük a ğabeyi’ olarak tarif edilen Mısır’ın, Ortado ğu’da ii eksenli bir güç merkezi in aa etmek isteyen Đran ve özellikle de sermaye birikimi, tarihi ve dini ba ğlardan gelen öncü gücüyle Suudi Arabistan’ın bölgedeki gücünü dengeleyici ülkesi olarak algılanmaktadır. Gassan erbel’e göre, co ğrafi konumu nedeniyle özel bir öneme sahip olan Türkiye üç bölgenin (Ortado ğu, Balkanlar, Avrupa) yolunun kesi ti ği yerde bulunuyor. “Bu yüzden Batı, böyle bir jeopolitik ve jeostratejik konuma bakarak hep anla mazlıkları çözmek için bölgenin aktif oyuncusu olarak Türkiye'den yararlanmaya çalı tı”. ebrel, bu ba ğlamda Türkiye’nin Đran’ın artan gücüne kar ılık ortaya koydu ğu etkiyi de u ekilde tarif etmekte: “ Đran, petrol ve Đsrail'in güvenli ğini tehdit etme gücünün altını çizerek bölgede liderlik arıyor ( erbel, 2008).” Nazım Mubbiden’e göre ise Türkiye, Ortado ğu'da Đran'a denge unsuru olmaya do ğru ilerliyor. Kuzey Irak'la belirli bir düzeyde temas kurmaya ba layan Türkiye, Kürt sorununu sadece askeri araçlarla çözemeyece ğini anlamı görünüyor. Mubiddin, Türkiye’nin Irak'taki bütün gruplarla diyalog kurma yönündeki Türk e ğilimini “ Đran'a kar ı dengeleyici bir rolün iareti” oldu ğunu iddia ediyor (Mubiddin, 2008). Bu anlamda Türkiye’nin Ortado ğu’daki rolüne Suudilerin gözünden Cihad Fazıl, dile getirmektedir. Fazıl’a göre Türkler ile Arapların ilikilerinin düzelmesi Đran’ı Ortado ğu bölgesinde durdurur. Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasında, Osmanlı'nın çökü ü sonrası bozulan ili kileri düzeltmek yönünde tarihi bir fırsat oldu ğunu iddia eden Fazıl: “ Đli kiler düzelirse, Đran'ın bölgesel rolünü önleyip mezhepçi bölünmelere son verebiliriz (Fazıl, 2007).” Diyor. Fazıl’da Mubiddin’e benzer ekilde Đran’ın bölgesel rölüne Đran’ın mezhepsel faktörü ba ğlamında yakla arak Türkiye ile di ğer Arap ülkeleri (Sunni Arap Ülkelerinin) bölgesel i birli ğinin aynı zamanda mezhepsel bir ibirli ği oldu ğuna gönderme yapmaktadır.

60

Bölgede Irak’ın i galiyle yeni bir jeopolitik gerçeklik olu mu tur. Bu yeni jeopolitik düzlem bölgede yeni aktörler ve güç dengeleri olu mu tur. Bu ba ğlamda Irak’ın igalinden sonra de ğien dengelere dikkat çeken Mezahiri, “yeni süreçte Türkiye’nin bölgedeki arabulucu gücünün Mısır, Đran ve Suudi Arabistan’ın güç dengelerine nüfuz kırıcı bir etkisi olaca ğını” iddia etmektedir (Khan, A., Tango A, 2009). Khan ve Tango Türkiye’nin bölgesel dengeler ba ğlamında “nüfus kırıcı gücüne” atıf yaparken buna dayanak noktası olarak Türkiye’nin Đsrail-Suriye, Đsrail-Filistin arasında arabuluculuk rolüne dayanarak yapmaktadır. Bu ba ğlamda Türkiye Mısır ili kilerini ele alan El Ahram gazetesinden Abdulazim Hammad, Mısır ve Türkiye’nin tarihten gelen kar ılıklı iyi ili kiler zeminin son dönemde iki ülkeyi ideal ortak haline getirdi ğini belirtiyor. Hammad’a göre Mısır, istikrar bakımından en güçlü Arap ülkesi olup modern ça ğların ba lamasından bu yana Türkiye ile birlikte kültürel, ekonomik ve askeri olarak Sünni Araplara liderlik etmi tir (Hammad, 2008). Hammad’ın metin içinde vurguladı ğı “Sünni Araplara liderlik” bir yandan Mısırın Ortado ğu bölgesindeki güç denkleminde mezhepsel ba ğlamda nasıl bir fonksiyon üstlendi ğini vurgularken di ğer yandan Türkiye’nin de suni olması ba ğlamında bölgede güç üstlendi ğine gönderme yapmaktadır. Mariam El Hakeem, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Irak’a yönelik Đran müdahalesine kar ı çıkma konusunda ortak hareket ettiklerini iddia etmektedir. Türkiye ve Suudi Arabistan’ın bölgede Đran’ın gücünü dengelemek için ortak politikalar güttü ğünü iddia eden El Hakeem, Türkiye’nin Irak’ta Suni ve iiler arasındaki çatı maların durdurulması için Suudi Arabistan’ın inisiyatifini destekledi ğini belirtmektedir (El Hakeem, 2009).

4.1.2. Yeni Osmanlıcılık Osmanlı devletinin bakiyesi olarak görülen Türkiye’nin bölgedeki etkinli ğine kar ılık ‘Osmanlı geri mi dönüyor?’ Türkiye’nin Arap dünyasına açılımı bir tür ‘yeni Osmanlıcılık mı?’ eklindeki tartı maları beraberinde getirdi ği görülmektedir (Vira, 2010). Osmanlı imajı ve bu ba ğlamda dile gelen Yeni Osmanlıcılık algısı özellikle de Arap milliyetçileri ba ğlamında olumsuz süreçlere gönderme yapmaktadır. Adid Davi a Arap milliyetçili ğinin Osmanlı dolayısıyla Türkler için ne anlama geldi ğini Ra id Halid’e referans vererek u ekilde tarif etmektedir: 1914 öncesinde Arap kimli ği üzerindeki vurguları Osmanlı Đmparatorlu ğu’na sürekli sadakat çerçevesinde olan Arapçıların olu turdu ğu küçük azınlık arasında açık

61

fark oldu ğunu ileri sürmektedir. Halid’in Arapçı oldu ğunu söyledikleri Osmanlı Türklerinden kültürel olarak fraklı olduklarının farkındaydılar, sadece siyasal egemenlik arzusu ta ımıyorlardı; fakat Halid’in “ Arap milliyetçileri” kültürel boyutu a arak siyasal ayrılma talep eder. Daha önce de iddia edildi ği gibi o bütün gerçek milliyetçilerin karakteridir (Davi a, 2003: 11). Arap milliyetçili ği de aynen Türk milliyetçili ği gibi modern Osmanlı dü üncesinin Osmanlıcılıktan ulusçulu ğa do ğru daralan seyriyle, zaman geçtikçe daha belirginle ip netle en bir çizgidir. Đlk olarak, Batı’nın saldırıları kar ısında “ Đslam’ı kurtarmak” kaygısıyla hareket eden modern Osmanlı dü üncesi, devlet yıkılıp hilafet kaldırılınca hitap etti ği alan bakımından gittikçe daralarak Arapçılık ve Türkçülük gibi kollara ayrılmı tır. Yeni süreçte bir taraftan bu tür imajların yeniden üretildi ğini di ğer taraftan da mevcut görü lerin reel politik aççısından muhasebe edildi ğini görülmektedir. Ahmet Mansur’a göre; Politikalarında önünü göremeyen ve stratejiden yoksun olan Arap ülkeleri istese de istemese de Türkiye, bölgede siyasi, ekonomik, co ğrafi ve tarihi ağırlı ğı ve yeri olan bir devlettir. “Geçmi in kompleksini hala ya amakta olup Türklerin, yeniden egemen olmak gayesiyle Arap ve Đslam ülkelerine do ğru yöneldiklerini sanan politikacılar, zaman de ğiimini, tarihin geri dönmeyece ğini ve her dönemin kendine özgü verileri oldu ğunu kavramaktan yoksun kısır bir görü içindedirler. Bunlar, imdi dünyayı çıkarların çevirdi ğini algılamaktan acizdirler. Bunların görmedi ği husus, Türkiye’nin Arap ve Đslam dünyasıyla çıkarlarının Batı ve Đsrail ile olan çıkarlarından daha büyük olmasıdır (Mansur, 2005)” Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk çabalarını Osmanlı dönemindeki imajı açısından ele alan Lübnan Daily News gazetesi bayazısında Türkiye’nin arabuluculuk misyonuna de ğinmekte. “Türkiye’nin arabuluculu ğu Lübnan’ı kurtarabilir.” Ba lıklı yazı Türkiye’nin Ortado ğu’da sorun çözücü olarak büyük bir potansiyele sahip oldu ğu vurgulanmakta ve Osmanlı bakiyesinden kalma kötü anıların artık geride kaldı ğına dikkat çekilmektedir: Türkler dünyanın bu kö esindeki 400 yıllık Osmanlı hâkimiyetinden kalma bazı kötü hatıraların yükünü ta ıyor olabilir ama o dönem çok gerilerde kaldı (Daily Star Lebanon, 2008). Yazıda bölgede Türkiye’nin bu günkü konumu açısından Osmanlı bakiyesinin ne anlam ifade etti ği, ‘kötü hatıraların yükünü ta ımak’ olarak tarif edilirken di ğer yandan da Türkiye’nin yeni süreçte bölgede farklı ba ğlamlarda algılandı ğı ve ‘bir sorun çözücü’ olarak görüldü ğü vurgulanmaktadır.

62

Đsrail’in Hareetz gazetesinden Zvi Barel ise Yeni Osmanlıcılık söylemini iktidarda olan AK Parti’nin Đslami ve muhafazakâr kimli ğine gönderme yaparak Türk dı politikasını anlamlandırmaya çalı maktadır. Bu ba ğlamda Türkiye’nin Ortado ğu politikalarına ku kuyla yakla an Barel, “Türkiye’nin Đran ve Suriye ile yakınla ması Mısır’da Türkiye’nin yayılmacı politikaları açısından korkular uyandırmaktadır (Barel, 2009a)” vurgusuyla Ak Partinin Đslami ve Muhafazakâr kimli ği ile Osmanlı imparatorlu ğunun yönetim ekli arasında dolaylı ba ğlar kurmaktadır. Sonuç olarak; Basheer M. Nafi’nin ifade etti ği ekliyle Arapların gözünde benzer ça ğrı ımlar ifade eden ‘Türk’ ve ‘Osmanlı’ kelimeleri Ortado ğu Co ğrafyasının Türkiye’ye bakı ının tarihi temellere dayandı ğını göstermektedir (Nafi, 2009, 64). Bununla birlikte Osmanlı ba ğlamında Türkiye algısı yeni süreçte çok boyutlu olarak tartı ılmaya açıldı ğı söylenebilir. Türkiye’nin bölgedeki arabuluculuk rolüne, ekonomik ve siyasi gücüne yapılan vurgular, bu algının artık daha realist bir zemine çekildi ği, anakronik bakı tan arınmaya ba ladı ğını gösterebilmektedir.

4.1.3. Türkiye; Demokratik, Laik, Müslüman ve Batılı bir Ülke Cumhuriyetle birlikte Tazimattan itibaren Osmanlı’nın bir hedef olarak önüne koydu ğu batılıla ma politikaları kurumsal bir düzleme oturmu tur Bu dönemde Türkiye’nin yönünü batıya dönmesi ve Ortado ğu jeopoliti ğinden uzakla ması, Ortado ğu ülkeleri nezdinde Türkiye ve Türk algısının olu masında önemli bir etken olabilmektedir. Cumhuriyetin ilk yılları itibariyle ili kilerin kısıtlı olması, Türkiye’nin Ortado ğu ülkeleriyle asgari düzeyde ileti ime geçmesi ve So ğuk Sava sonrasındaki geli melerle birlikte Türkiye Ortado ğu ülkelerinin gözünde laik, batı de ğerlerini temel alan, demokratik bir anlayı a sahip, NATO üyesi ve batı bloklunun bir müttefiki olarak algılandı ğı söylenebilir. Bu algının ili kilerin kötü gitti ği süreç içerisinde olumsuz bir takım noktalara gönderme yaparken, ili kilerin düzeldi ği dönemlerde özellikle de son zamanlarda Türkiye açısından olumlu bir noktaya evirildi ği söylenebilir (Küçükcan, 2011). Türkiye’nin bölgedeki rolünü bu eksende de ğerlendiren Abdullatif Durzi, Türkiye’nin bu gün Arap-Müslüman Do ğu ile uygar Hıristiyan Batı arasındaki ili kilerde eksen rol oynamaya geçmi tekinden daha yetkin oldu ğunu belirtmektedir. Durzi’ye göre, “Türkiye bölge haritasındaki önde gelen oyuncular kulübünde kendisine bir yer bulmaya ba ladı. Zira Türkiye Đslamcıları, Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün torunlarıdırlar ve laikli ği, modern Türkiye devletinin in asındaki temel ta olarak

63 görmekte ve Đslam dininin dallarına tutunmakla birlikte laiklikten vazgeçmemektedirler (Durzi,2008).” Bu algıları temellendiren en önemli unsur Türkiye’nin siyasal ve kültürel olarak çok yapılı ve çok eksenli yapısıdır. Türkiye bu anlamda NATO üyesi ABD ile güçlü i birli ği bulunan ve AB’ye üye bir ülkedir (Shafio, 2009, 37). Türkiye’nin Modernle me sürecini ele alan El Ahram’dan Mustafa El-Feki “Arapların bir Atatürk’e ihtiyacı var mı’ ba lıklı yazısında, hilafetin gölgesinde Araplarla, Türklerin ini li çıkı lı ili kiler ya adıklarını ve bunun travmatik bir ili ki türü oldu ğunu ifade etmektedir. Feki’ye göre modern Türkiye cumhuriyeti içinde derinde Đslâmın, yüzeyde ise laikli ğin hükümferma sürmektedir. Türkiye’nin laik kimli ğini de bu ba ğlamda de ğerlendiren Faki “Belki de laiklik kavgasının asıl nedeni de bu olmalı” eklinde yorumlamaktadır. Türkiye modelinden ve bir Arap Atatürk’e ihtiyaç var mı söyleminden yola çıkarak Feki, son tahlilde Türkiye’nin mevcut yönetim ekli ve Osmanlı bakiyesine gönderme yaparak u yorumu yapmaktadır: “Türkiye ile dengeli, yapıcı ve samimî ili kilerin tesisini arzu ediyor. Büyük bir bölge ülkesi olarak Türkiye’nin varlığı göz ardı dilemez. Bo lu ğu da oldurulamaz ve nitekim bugüne kadar da bütün çabalara ra ğmen doldurulamamı tır da.” (El-Feki, 2007). Türkiye’nin demokratik, laik, Müslüman ve batılı bir ülke imajını destekleyen önemli bir argüman da Türkiye’nin Avrupa Birli ği üyelik sürecidir. Tarık Bary’e göre, Türkiye’nin Avrupa Birli ği üyelik süreci, Đslam dünyası ve Ortado ğu’da da yakından izleniyor. Batı ile Đslam dünyası arasındaki gerilim, Đsrail-Filistin ihtilafı, Irak ve Afganistan’da ya ananlar nedeniyle tırmanırken, Türkiye’nin ço ğunlu ğu Müslüman, ancak laik ve demokratik yapısıyla Avrupa Birli ği’ne katılma çabası büyük ilgi çekiyor (Bary, 2007). Araplar entelektüeller, bu sürecin sonunda Türkiye’nin Avrupa Birli ği’nin tam üyesi bir ülke olarak Avrupa politikalarında önemli bir karar alıcı ülke olaca ğına inanmakta (Shafio, 2008). Shafio, Avrupa Birli ğine üye bir Türkiye’nin Ortado ğu için ne ifade etti ğini “Arap dünyasının bu noktada beklentisi Avrupa Birli ği’ne üye bir Türkiye ile birlikte Ortado ğu’nun Avrupa Birli ğine kom u ülke olmasıdır. Bu durumun aynı zamanda bölge politikalarını, yönetimlerini de derinden etkileyece ği üzerde durulmaktadır.” eklinde ifade ederek aslında ‘batıya daha da yakınla mı bir Türkiye’nin’ Araplar içinde iyi bir rol model oldu ğunu vurgulamaktadır. Türkiye ve Đsrail arasındaki ili kileri Türkiye ve Đsrail’in bölgede tek demokratik ülkeler olması ba ğlamında de ğerlendiren Hareetz gazetesi Türkiye ve Đsrail arasında bozulan ili kilerin bu gerçek üzerinden tamir edilebilece ğine vurgu yapmaktadır.“

64

Demokratik ve laik Türkiye ile ili kiler bozulamaz” ba lı ğıyla verilen haberde Türkiye’nin yönetim ekli ve tecrübesine vurgu yapılarak (Hareetz, 2009a) Đsrail ile Türkiye arasındaki temel ortak noktalara gönderme yapılmı tır.

4.2. Ortado ğu Co ğrafyasında Türkiye’nin Yumu ak Gücü ve Ortado ğu Medyası 4.2.1. Ortado ğu Medyasına Đli kin Genel Bir De ğerlendirme Gerek batılı ülkeler eliyle yürütülen medya merkezli demokratikle me süreçleri gerekse de körfez merkezli güçlü uluslararası ve bölgesel medya a ğlarının kurulmasıyla birlikte Arap dünyasının dı dünyaya transformasyonun hızlandı ğını söylenebilir. Bu sürece ili kin en belirgin örnek Katar merkezli yayın yapan El Jazeera televizyonudur. El Jazeera dı ında Ortado ğu meneli uluslararası yayın yapan televizyon kanalları unlardır: ANN TV, Al-Jazeera, Al-Mustakillah, Al Alam TV, Arab News Broadcast, Abu Dhabi Television, Al-Arabiya News Channel, Middle East Broadcasting Corp, Lebanese Broadcasting Corporation, Future TV, Press TV (ECJ, 2011). 2007 ile 2010 yılları arasında Türkiye’nin Küresel yayın yapan Ortado ğu men eli kanallarda önemli ölçüde yer aldı ğı görülmektedir. Uluslar arası nitelikteki bu medya ağlarında Türkiye’deki azınlık haklarından Türkiye’nin NATO genel sekreterli ğine kadar birçok habere yer vermektedir. Bu ba ğlamda Türkiye’nin iç ve dı gündeminin yakından takip edilmi tir. Türkiye haberleri genellikle AP, Anadolu Ajansı, Reuters kaynaklı haberlerdir. Bu haberlerde yansız ve objektif bir dil kullanıldı ğı görülmektedir. Kullanılan uzman görü lerinde çok seslili ği dikkat edilmi tir. Haberlerden bazı örnekler için bkz 1

1 Members of the Syriac Orthodox church protesting Turkey failing on minority, Al Arab online, 15/03/2009, http://www.alarabonline.org/english/display.asp?fname=2009%5C03%5C03- 15%5Czalsoz%5C915.htm&dismode=x&ts=15/03/2009%2003:04:21%20%C3%A3 : son eri im tarihi, 11 Mayıs 2009 property rights, Turkish soldiers patrolling near the Turkey-Iraq border , Turkey bombs Turkey's Mohannad stirs wide Arab interest, 11.03. 2009, http://www.alarabonline.org/english/display.asp?fname=2009%5C03%5C03- 11%5Czentertainmentz%5C977.htm&dismode=x&ts=11/03/2009%2003:12:04%20%C3%A3 , son eri im tarihi: 11 Mayıs 2009 Iraq's al-Sadr visits Turkey, Al Jazeera.net, 02.05.2009 http://english.aljazeera.net/Services/Search/Default.aspx , son eri im tarihi: 11 Mayıs 2009 Turkey's youth, 24. 02.2209, Al Jazeera.net, http://english.aljazeera.net/Services/Search/Default.aspx , son eri im tarihi: 11 Mayıs 2009 Obama to visit Turkey, first trip to Muslim nation, Đslamonline.net, 08.04.2009 http://www.islamonline.net/livedialogue/english/Guestcv.asp?hGuestID=WXRt38 , son eri im tarihi: 14 Mayıs 2009

65

Arap medyasının önemli bir yekününü ve ba ğlamda Arap kamuoyunun biraz daha elit kısmını ve politika yapıcıları etkileyen yayın organları ise Amerika ve Avrupa merkezli Arapça, Đngilizce, Fransızca ve Đspanyolca yayın yapan Arap medyası olmu tur bu medya a ğları unlardır: Al-Arab, al-Hayat, al-Quds al-Arabi, Asharq Alawsat, al-Hayat, Asharq Alawsat, Aaram News, Elaph. (EJC, 2011). Ara tırma kapsamında ele aldı ğımız ülkelerdeki basın kurulu ları unlardır: Đran Basını: Günlük gazeteler: Hamshahri, Đran javan, Newspaper, Jomhury- Eslami, Ouds, Etemaad, Ettela’at, Kayhan, Hayat-e-no, Đran Varzeshi, khabar Spot, Arapça Günlük Gazeteler: Al- Vefagh, Đngilizce Günlük Gazeteler: Đran Daily, Iran News, Tahran Times, Haber Portalları: Iran Online (English) (Gönenç, 2010: 226–242). Irak Basını: Günlük gazeteler: Al- Adala, Al-Đttihad, Al-Mada, Al-Manarah, Al Mowaten, Al Rafidayn, Al Sabah, Al Jadeed, Alssiyada, Ataakhi, Azzaman, Kullu Ul- Irag, Tareek, Alshaab. Televizyon Kanalları: IRIB, Jam-e jam, Sahar ( Đran) Al Alam (Devlet Kanalı), Ouran TV (Dini kanal), Al Iragiyah, Al Fayhaa, Al Forat, Alsumaria, Ashur TV, Radyolar: Radio Azadi (Europe), Radio Ouran, Radio Farda (Amerika), Radio Salamat, Radio Ferhang, Radio Sarsary, Radio Javan, Radio Tehran, Radio Mareef, Sport Radio, Al-Ahali, Al-Basaer, Al Mezan, Alitijah Alakhar, Al Moharer, Ittihad al Ummal. Hawlati (Haftalık Kürtçe gazete), Nishtiman, Hawler Globe (haftalık Đngilizce Gazete) (Gönenç, 2010: 226-242). Suudi Arabistan Basını: Gazeteler: Al-Bilad, Al-Jazirah, Al Madina, Al Nadwah, Al Riyadh, Al Watan, Al Yaum, Okaz, Al Agtigadiah ( Đ gazetesi), Al Malaeb (spor gazetesi), Arreyadi, Arreyadiyah (Spor gazetesi), Günlük Đngilizce Gazeteler: Arab News, Suudi Gazete Televizyon Kanalları: Saudi Tv- Al Ekhbariya, Super Tech Tv, Osool (Turizm), Al Riyadiah (Spor kanalı), Al Fajr TV (Dini Kanal), Igra’a Tv (dini kanal) Radyo Đstasyonları: MBC, Saudi Radio Broadcasting Service, Haber Ajansları: Saudi Pres Agency (SPA) (Gönenç, 2010: 226–242). Mısır Basını: Gazeteler: Al Ahram, Al-Ahaly, Al-Ahram Weekly ( Đngilizce), Al Masry Alyoum, Al-Messa, Al-Osboa, Al-Shorouk, AlwafdAl-Youm, Al-Sabe'a (Cairo), El-Gomhuriah, Radyolar: Radio Nile FM, Nogoom FM, Radio Misr, TV Kanalları: AL Hayat, Ertu.org, Dreams.tv, OTV Lübnan Basını: Gazeteler: al-Akhbaral, Baladal, Hayataal, Hawadethal, Iktissad, Aamalal, Jarasal, Masira/an-Najwaal, Mustaqbalal, Shiraaaal, Watan al, Arabian,

66

Naharas, The Daily Star, The Middle East Reporter (MER) Radyolar: Idhaat an, NurRadio, LibaRadio, TV Kanalları: al-Manar Tv Future News, LBC, MTV, NBN Đsrail Basını: Gezeteler: Calcalist, Globes, Ha’aretz, Israel ha-yom, Jerusalem Post, Ma’ariv, The Marker, Yedi’ot Ahronot, Radyolar: Arutz Sheva, Galei Tzahal, Kol Ha-Musika, Kol Israel, Radio Galei Tzahal, Televizyonlar: Arutz, 10 News, Channel 1 News (Mabat) Channel 2 News, Keshet (Channel 2), Yes (Satellite) Filistin Basını: Gazeteler: al-Ayyam, al-Quds, al-Hayat, al-Jadidah, al-Resala, , Radio , Ajyaal, Radyolar: Amwaj, Raya, Sama TV Kanalları: al-Aqsa, al- Arabiya, al-Jazeera, Jordanian TV, al-Watan TV (EJC,2011).

4.2.2. Ortado ğu Co ğrafyasında Türkiye’nin Yumu ak Gücü Đlk kez Joseph Neyl tarafından 1998 yılında ortaya atılan yumu ak güç kavramı; Bir ülkenin, askeri güç veya sert tedbirler kullanmadan ve var olan yönetimlerle çatı madan ekonomik, kültürel, siyasi ili kileri geli tirerek di ğer ülkelerin geli imlerine yardım etmek suretiyle uluslararası arenada onları kendi yanına çekmesine ve ortak hareketler geli tirmesine vesile olacak hareketlerin tümü” diye de tanımlanabilir (U ğur, 2009). Bu tanım ba ğlamında, Türkiye’nin ortak tarih ve kültür birlikteli ğinden gelen gücünü kullanarak bölgede artan bir siyasi misyon yüklendi ği üzerinde durulmaktadır. Türkiye’nin Đsrail-Suriye arasındaki dolaylı görü melerinde aracılık yapması, Đsrail ve Filistin sorunun çözümü noktasında arabuluculuk yapması, Đsrail ve Filistinli devlet ba kanlarının Türkiye’de bir araya gelmesi, Türkiye’nin bölge üzerindeki yumu ak gücüne bir kanıt olarak gösterilmi tir. Benzer ekilde Türkiye’nin bölgedeki Arap ülkeleri üzerindeki yumu ak güç eksenli aktör pozisyonunu güçlendiren en önemli olaylardan birinin de Đsrail’in Gazze saldırısı sırasında Türkiye’nin izlemi oldu ğu politikası gösterilebilir. Dünya Ekonomik Formu’nda Ba bakan Erdo ğan’ın Đsrail Cumhurba kanı imon Peres’e kar ı takındı ğı tutum ve Birle mi Milletler Güvenlik Konseyinde Türkiye’nin geçici üye olması da Türkiye’nin yumu ak gücü söyleminin Ortado ğu basınında nasıl algılandı ğını gösterebilecek iyi örnekler olabilir. Türkiye’nin siyasal algısı üzerine tarihsel olarak olu turulmu bir takım stereo tiplerin yerini daha olumlu imajlara bıraktı ğını görülebilir. Buna kar ın Ortado ğu basınında Türkiye söylemini belirleyen tek ve geçer nedenin Türkiye’nin bölgeye yönelik politikaları olmadı ğı da söylenebilir. Bu söylemi belirleyen önemli etkenlerden birinin de bölgenin Türkiye’den beklentileri dir. ark-ül Evsat Gazetesinden Fehmi Huveydi bu beklentiyi

67

u ekilde tarif etmektedir: “Son AB zirvesinin bir Hıristiyan simgesi olan Jeronimos Manastırı'nda düzenlenmesi, Müslüman Türkiye'ye mesaj gibi yorumlanabilir. AB üyeli ği umudu giderek sönen Türkiye'yle, Arap ülkeleri arasındaki ili kilerin ilerletilmesi, iki tarafa da önceden görülmemi yarar sa ğlar ”(Huveydi, 2007a). Hüveydi batıyla ili kileri kültür ve din faktörü üzerinden zayıflamı bir Türkiye’nin yine aynı nedenlerle Ortado ğu bölgeleri ile ili kilerini geli tirebilece ğine gönderme yaparak ‘Arapların Türkiye’den beklentisini’ ‘Türkiye’nin Araplara daha fazla yakınla ması’ oldu ğunu ima etmektedir. Bu politikaların Arap dünyasında bir kar ılık bulmasını sa ğlayan temel etken de aynı ekilde Türkiye’nin bölgeye yönelik politikalarını ortak bin yıllık bir geçmi ten güç alarak üretme iddiası içinde olmaması gösterilebilir. Đbrahim Kalın, Türkiye’nin bölgedeki yumu ak gücünü bu anlamda Amerikan dı politikasını tanımlayan ‘havuç sopa’ diplomasisinden farklı oldu ğunu belirtmektedir. (Kalın, 2009: 85). Türkiye’nin bölgeye yönelik politikası bir tür hegomanya ve imparatorluk ili kisi ba ğlamında geli en zor-rıza politikası da olmadı ğını söyleyebiliriz. Bütün bu unsurlara kar ılık siyasi yâda kültürel bir birliktelik olarak varlı ğı ve etkinli ği sorgulanan, Arap dünyasının bu politikaya kar ılık vermesi önemli görülmektedir. Konuyu bu ba ğlamda de ğerlendiren Fehmi Hüveydi’ye göre: “Türkiye’nin Do ğu’yla Batı arasındaki ili kilerde etkin rol üstlenmeyi istedi ğini, bu nedenle en azından Ortado ğu'da, özellikle de Irak, Lübnan ve Filistin'le ilgili meselelerde varlı ğını kanıtlamakta kararlı oldu ğunu dinlemi tim. Fakat bu varlık, Araplardan kar ılık bulursa daha etkin olur (Hüveydi, 2007b).” Hüveydi, Türkiye’nin Ortado ğu’da varlı ğının ‘Araplardan kar ılık bulması’ sözcü ğüyle dolaylı olarak Türkiye’nin bölgesel politikalarda Ortado ğu ülkeleriyle i birli ği içinde çalı ması gerekti ğini ima etmektedir. Türkiye’nin Ortado ğu co ğrafyasında artan yumu ak gücü eklinde dillendirilen dı politik açılımının Arap dünyasında bir kar ılık bulması bu söylemin iki kamuoyu tarafından kar ılıklı bir zemine dayandırılmasına ba ğlı bulunmaktadır. Ortado ğu politikasını belirlemede önemli etkileri olan Đran, Đsrail, Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin Türkiye’nin bölgedeki politikalarına bakı ının bu ba ğlamda önemli oldu ğu söylenebilir. Türkiye’nin bölgedeki etkinli ğini Đran açısından de ğerlendiren Bentley, Türkiye’nin Đran ve Batı arasındaki arabuluculu ğuna sıcak bir ekilde yakla maktadır. Türkiye’nin bu noktada batıdan farklı olarak diplomatik yollarda ısrarcı olmasına vurgu yapan yazar, Türkiye’nin Đran üzerine önemli bir oyuncu olmaya ba ladı ğını belirtmektedir. Bentley’e göre Türkiye’nin hem batı hem de Đran’la konu abilmesi

68 yumu ak gücünün önemli bir göstergedir (Bentley, 2009). Türkiye’nin bölgedeki yumu ak gücüne Đran’ın bakı ının ise ku kular içerdi ği de görülmektedir. Đran, bölgede Türkiye’yi Ortado ğu co ğrafyasında kendi politikalarına rakip görebilmektedir. “Türkiye’nin bölgeye yakınla ması Ortado ğu’da etkinli ğini artırıyor” ba lıklı haberde ku kulu ifadelerle verilmekte ve Türkiye’nin bölgede adil bir barı için Đran ile i birli ği yapması gerekti ği vurgulanmaktadır. (Moubyed, 2009). Moubyed, 2009 “bölgede adil bir barı için Đranla i birli ği gereklidir” ifadesiyle aslında bölgede adil bir barı ın ancak Đran eli yada Đran’ın yardımıyla yapılabilece ğini ima etti ği söylenebilir. Benzer ekilde Türkiye’nin ta ıdı ğı yumu ak güç unsurları itibariyle Đran ile benze ti ği vurgulanan bir di ğer haber de “Türkiye ve Đran Đslam dünyası için köprü olabilir” ba lı ğı kullanılmı tır (Tahran Times, 2009a).

4.2.2.1. Ortado ğu’da Türkiye’nin Yumu ak Gücü ve Türk Dizileri Ortado ğu medyasında Türkiye ile ilgili çıkan haberlerde Türk dizilerinin ön plana çıkarıldı ğı görülmektedir. Arap yazarlar tarafından 'kalplerimize ve hislerimize daha yakın olan Türkiye'yi derinden ke fetme hali' ve 'Türk halkını yakından tanımak' (Ayhan, 2011). olarak ifade edilen bu durum Türkiye'nin bölgede artan etki ve prestijinin bir i areti olarak de ğerlendirilebilir. Türkiye'nin Ortado ğu'da geleneksel olarak çok da iyi olmayan imajında 'yumu ak güç' unsurları sayesinde önemli de ğiimler meydana geldi ği söylenebilir. Medyanın gücü bu imajın yerle mesinde i lev görmektedir. irzad Yusuf'a göre, ' Đran ile Türkiye arasında Ortado ğu bölgesinde nüfuzlarını yayma noktasında bir rekabet ya anmaktadır. Đkisi arasındaki fark, Türklerin Đranlılardan daha zeki yollarla Arapların aklına ula abilmeleridir (Yusuf, 2008). Yusuf’un daha zeki yollar ile betimledi ği ey Türk dizilerine ve Türk popüler kültürüne iaret etmektedir. Ortadoğu'da Türk dizilerine duyulan yo ğun ilgi bir anlamda Türkiye'nin Ortado ğu bölgesine açılan kapısı i levini görmektedir. Ortado ğu’da Türk dizilerine gösterilen ilgili sosyal dinamikler açısından ele alan Jamjoom’a göre, Ortado ğu da Türk dizilerine gösterilen ilgi bu co ğrafyada ya anan sosyal değiimin göstergesidir. Türkiyen dizilerin gücünden faydalanarak Türkiye’yi oldu ğundan daha güçlü ve zengin göstermektedir. Jamjoom bu durumu u kelimelerle ifade etmektedir: “Türkiye’de bugünlerde öyle görünüyor ki, küçük ekranlar daha önce hiç olmadı ğı kadar büyük resimler aktarıyor” (jamjoom, 2010). Türk dizilerinin Ortado ğu’da artan izlenme oranları beraberinde bu dizilerin ortaya çıkardı ğı sonuçların da tartı ılmasını

69 getirmi tir. Bu tartı ma Türk dizilerinin Arap dünyası için ‘sosyal özgürlükler’ mi yoksa ‘kültürel hegemonya’ mı getirdi ği tartı masının da oda ğında yürütülmektedir (Hanizadeh, 2008). Dünya televizyon tarihinde büyük etkiler yaratan ünlü Amerikan dizisi Dallastan yakla ık yarım asır sonra 2008 yılında Türk dizisi Gümü ’ün Arap dünyasında 85 milyon ki i tarafından izlendi ğine dikkat çeken Buccianti, Arap toplumunun büyük ço ğunlu ğunun gençlerden olu tu ğuna de ğinmektedir. Türk dizilerinin Ortado ğu ülkelerindeki yükseli ine bölgenin sosyol-demografik özellikleri ba ğlamında yakla an Buccianti, ilk Arap özel televizyonu olan MBC’nin 1990’da yayına ba laması ile birlikte Arap toplumunun yabancı yayınlara her zaman büyük ilgi gösterdi ğini belirtiyor. Bu ba ğlamda Türk dizileri çok önemli durumdadır ve bir medya devrimi yaratmı durumdadır. Arap toplumları açısından farklı bir e ğlence türü ve çe idi olan pembe dizeleri kültürel aktarım için önemli bir i lev görmektedir (Buccianti, 2009). Dizilerden sonra Türkiye’ye gele Arap turist sayısında büyük artı lar olmu tur. 2009 yılında Türkiye’ye körfez ülkelerinden gelen turist sayısında yüzde 34 oranında artı gerçekle mi tir. Dizilerde Đstanbul Boğazı gibi yerlerin kullanılması tur operatörleri tarafından pazarlanmaktadır. Dizilerin hayranları Türkçe ö ğrenmeyi seçmektedir. Di ğer taraftan Türk dizilerinin kültürel bir hegemonyanın aracı olarak görenler de vardır. Türk dizilerinin Arap toplumunun sosyal yapısına zarar verdi ği ve aile yapısını dönü türdü ğü iddia edilmektedir (Buccianti, 2009). Türk popüler kültürünün dı arıya yayılması Türkiye’ye kar ı sempati ve antipatiyi aynı anda olu turması yumu ak güç ikilemi meydana getirebilmektedir (Ayhan, 2010). Bu dizilerin Ortado ğu ülkelerinin sosyal ya antısı üzerine özellikle de Suudi Arabistan da tepkiyle kar ılanmaktadır. Bu durum Türkiye algısı açısından ülkeler nezdinde olumsuz bir etki bırakmaktadır (Hanizadeh, 2009). Türk dizileri Arap dünyasındaki Türkiye imajını (bazen birbiriyle çeli kili biçimde) farklı yönlerde etkilemektedir. Bir yandan modern yapısı ile Türkiye’nin geli mi yüzünü yansıtırken, dizilerde Batılı ya am tarzı ve serbestli ğin a ğırlık ta ıması Arap toplumlarına göre Türkiye’nin biraz fazla Batılıla mı bir ülke görülmesine yol açmaktadır. Ancak dizilerdeki tarihsel, do ğal ve ileri teknoloji görüntüleri de Türkiye’nin geli mi bir ülke eklinde algılanmasına katkıda bulunmaktadır (Ayhan, 2011: 22). Türkiye’de özgürlük ortamının bulunmasının yaratıcılı ğı artırdı ğı vurgulanmı tır. Türk tarih mirasının ve co ğrafyasının çok güzel ve zengin görsel ortamlar sunması ve uzun soluklu olması da önemli faktörler olarak görülmü tür. Arap toplumlarının özgürlükten ve demokrasiden

70 yoksun ve ciddi ekonomik sorunlarla da kar ı kar ıya olduklarından Türk dizileri yalancı bir cennet sunmaktadır. Gençler de özgürlük, e ğlence imkânlarının eksikli ği, isizlik ve baskı sorunlarına kar ı bu eksiklikleri dizilerle kapatabilmektedir. (Buccianti 2009). Sonuç olarak Türk dizilerinin Ortadoğu co ğrafyasında Türkiye’nin kültürel etkisinin önemli bir unsuru olarak önemli etkiler yaptı ğı söylenebilir. Fakat bu etkinin Türkiye’nin yumu ak gücüne olumlu katkıları bulundu ğu gibi olumsuz etkileri de bulunabilmektedir.

4.3. Bölgesel politikalar ve Algılarda Suriye Örne ği Türkiye ile Suriye arasındaki ili kiler geçti ğimiz 10 yıllık süreçte büyük de ğiimler gösterdi ği görülmektedir. Yeni dönemde ekonomik, sosyal ve politik ili kilerde bölgesel i birli ği artmı tır. Türkiye Suriye ili kileri ve ikili algıların medya üzerinden nasıl dönü tü ğüne iyi bir örnek gösterebilir. Suriyeli ve Arap halkların Osmanlı bakı ını sorgulayan Nafi Beseer, di ğer Arap halklar gibi Suriyelilerin de geri kalmı lıklarını Osmanlı imparatorlu ğunun bu bölgedeki dört yüz yıllık ku atmasına ba ğladı ğını belirtmekte (Beseer, 2009). Bu algının tersi Türkiye’deki Arap algısı da Birinci Dünya Sava ı sırasında ya anan olaylarla belirginlik kazandı ğını göstermektedir. Arapların Birinci Dünya Sava ı sırasında Osmanlı’ya kar ı ayaklanması ‘Araplar bizi arkamızdan bıçakladı’ eklinde dillendirilmi ve Türkiye’deki olumsuz Arap algısının yerle mesinde önemli rol oynamı tır. 2 Sriya Today’den Đbrahim Hamidi bu sureci söyle özetlemektedir: Đkili ili kilerde tarihsel süreç içinde Türkiye’nin batı ve NATO ile Suriye’nin ise Sovyetler birli ği ile ili kileri geli tirmi tir. Suriye ile Türkiye arasındaki ili kilerin 1998 yılında yapılan Adana anla masıyla birlikte iyile me dönemine girdi ği görülmektedir. PKK’ya kar ı ibirli ğini öngören bu anla manın iki ili kilerde ticari ve kültürel etkinlikleri de kapsamaktadır. Bu de ğiimde iki ülkede iç siyasi de ğiikliklerin, Irak’ın ABD tarafından i gal edilmesinden sonra olu an jeopoliti ğin de etkisi bulunmaktadır. Suriye’de Hafız

2 Talip Küçükcan tarafından hazırlanan ve Siyaset Ekonomi ve Toplum Ara tırmaları tarafından yayınlanan “Arab Đmage in Turkey” ba lıklı rapor, Türkiye’deki Arap algısının Türkiye’nin Cumhuriyet sonrasında yönünü batıya dönmesiyle birlikte olu turulan ulus devlet perspektifiyle ekillendirdi ğini göstermektedir. Araplara ili kin ulus devlet yapılanması üzerine olu turulmu algı günümüzde ise daha çok popüler kültür ürünleri üzerinden olu turulan sterotipler aracılı ğıyla yürümektedir. Bu imajlar genellikle Arapları petrol eyhi, ehvet dü künü, kirli ve Türkleri Kurtulu Sava ı sırasında arkadan bıçakladıkları üzerinde ilerlemektedir. (Rapor için bkz: Küçükcan. T. (2011). Arap Image In Turkey, SETA Vakfı, SETA Vakfı yayınları: Ankara)

71

Esad’dan sonra Be ar Esad’ın ba a geçmesi önemli bir etkendir. Çünkü Suriye’nin eksenli küresel ku atılmı lı ğının etkisiyle içe kapanmak zorunda olan Suriye bu süreçte dı a açılmak için kapılar aramı tır. Bu noktada Türkiye, Suriye için Avrupa ve Batıya açılmanın en etkili kapısıdır. Bu süreci Türkiye’de Recep Tayyip Erdo ğan ve Abdullah Gül ikilisinin Suriye’de ise Ba er Esad’ın ba a geçmesi sonucu ili kiler geli ti. Ayrıca ABD’nin Irak’ı i gali sonrası bölgede birle ik bir Irak ve kuzey’de bir Kürt devletine kar ı ortak tavırlar ve endi elerin payla ılması da bunda etkili oldu. Đki ülke arasındaki ortak ticaret bölgesinin kurulması kültürel ili kileri de etkilemitir. NATO’ya üye batı ile sıkı ili kilere sahip bir Türkiye’nin Suriye için oldukça önemlidir. Suriye ve Türkiye arasındaki ili kilerin önemli bir bölümünü de ekonomik ili kiler kapsamaktadır. Bu noktada Türkiye ve Suriye iki büyük ortak olarak tanımlanmakta. Suriye’nin Türkiye’yi ekonomik yatırımlarda batıya açılan bir kapı olarak görmesinin yanında Türkiye’nin de Suriye açısından önemli bir aktör oldu ğu görülmektedir. (Hamidi, 2008) Suriye ve Irak’ın Türkiye imajını belirleyen en önemli faktörlerden biri de su problemidir bu problem etrafında ekillenen Türkiye algısının özellikle 1990’lar boyunca olumsuz oldu ğu görülmektedir. 1990’lar boyunca Suriye, Türkiye tarafından sorunlu bir ekonomi, sorun yaratan bir kom u (Kalaycı, 1998, 8) görülmektedir. Türkiye uzmanı Suriyeli gazeteci Khurshid Delli’ye göre ise, bu dönemde Türkiye ile Suriye arasındaki su sorunu ve PKK konusu iki ülkede radikal grupları üzerinden yürüyen bir süreçtir (Delli,2009). Su sorunu üzerinden olu turulan kom uluk algısı yeni dönemde daha empatiye açık ve do ğrudan bir ileti im sürecini beraberinde getirmektedir. Suriye ve Ortado ğu basınında bu konuda çıkan haberlerde sorunun teknik boyutuna odaklandı ğı görülmektedir. Su sorunu üzerinden Türkiye Suriye ili kilerini ele alan haberlerde dilsel ba ğlamın hamasete dayalı dı layıcı bir özellik göstermedi ği görülmektedir. Ancak bu haberlerde yumu ak, dolaylı vurgularla Türkiye ve Suriye arasındaki ili kilerin arasındaki temelde kom uluk ili kilerinin önemli bir parametresinin su ve güvenlik oldu ğu bir dil kullanılmı tır. ‘Sıvı güvenlik’ ba lıklı haberde Türkiye’de yapılan su zirvesi de ğerlendirilmi ve ba lık altında Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki en önemli konulardan birinin de geçmi te ya anan su problemleri oldu ğuna de ğinilmi tir (Syria Today, 2009). Haber ba lı ğında geçen ‘sıvı güvenlik’ ifadesi Türkiye ile Suriye arasında su sorunun ve politikalarının aynı zamanda iki ülke arasındaki ili kilerin önemli bir belirleyicisi oldu ğunu ima etmektedir. Haberde su ve güvenlik ba ğlamında yapılan

72 vurgudan hareketle Ortado ğu ülkelerinin bu konuya kaynak ayırıp akıllı politikalarla tarım ve sulama tekniklerini kendi güvenlik ve kalkınmaları için geli tirmeleri gerekti ğine vurgu yapılmaktadır.

4.4. Türkiye’nin Gazze Politikasının Türkiye Algısı Üzerine Etkisi Gazze konusunda düzenlenen bir panel sırasında Ba bakan Recep Tayyip Erdo ğan’ın Đsrail Cumhurba kanı imon Perez ile ya adı ğı gergin diyalog, Erdo ğan’ı Ortado ğu co ğrafyasında oldukça popüler hale getirirken, Türkiye’nin Đsrail’in yakın müttefiki oldu ğu algısının da sorgulanmasına sebep olmu tur. (Altunı ık, 2011:10). Furia ve Lucas’ın “Arap Kamuoyunun Dı Đli kiler Üzerine Görü lerinin Belirleyicileri” isimli çalı masına göre “Arap kamuoyları Arap olmayan ülkeleri genellikle Ortado ğu’ya yönelik son zamanlarda aldıkları dı politika kararlarına göre de ğerlendirmektedir.” Yazarlara göre bu anlamda en önemli konu “di ğer ülkelerin de ğerlendirmesinde ‘turnusol testi’ görevi gören Filistin sorunudur. Bu yüzden, Türkiye’nin ba ta Filistin sorunu olmak üzere Ortado ğu’ya yönelik dı politikasındaki de ğiikliklerin fark edilmesi ile Türkiye hakkında olumlu dü üncelerin artması arasında açık bir ba ğlantı oldu ğu görülmektedir (Altunı ık, 2011: 13). Sami Moubayed, ‘Erdo ğan'ı Dinle’ ba lıklı yazısında Türkiye’nin Gazze saldırıları karsındaki tavrını ve Ortado ğu kamuoyunun bu olay kar ısındaki tutumunu de ğerlendirmektedir. Türkiye’nin Ortado ğu ülkeleriyle ili kilerinde bir de ğiim dönemi ya andı ğını belirten Moubayed, Türkiye Suriye ili kileri örne ğinden hareketle Ortado ğu bölgesinde farklı ekilde algılanan bir Türkiye oldu ğunu iddia etmektedir. Moubayed’e göre Türkiye’nin bölgede Gazze saldırıları sonrasında sergiledi ği dı politikayla bölgede yeni bir eksen olu mu tur. Moubayed bu ekseni u ekilde tarif etmektedir: “Erdo ğan’ın pozisyon aldı ğı bölgede Mısır, Suudi Arabistan ve Filistin Ulusal yönetiminin bir taraftan ‘ortak eksen’ etrafında birle irken di ğer taraftan her geçen gün büyüyen bir Hamas, Hizbullah, Suriye, Đran, Katar ve imdi Türkiye’nin dahil oldu ğu bir ba ka eksen vardır ( Moubyed, 2009)” Al Arabia’a ya göre ise Türkiye’nin tavrı Ortado ğu co ğrafyasında daha “olumlu” ve daha “ortak tepkilere” neden olmu tur ve Türkiye Babakanı Recep Tayyip Erdo ğan’ın tavrı Đslam dünyasınca ‘kahramanca bir tavır’ olarak görülmektedir (Al Arabia,2009). Al Arabia Türkiye’nin tavrının ‘kahramanca bir tavır’ olarak nitelenmesi Gazetenin Türkiye’nin Gazze politikasına olumlu tepkiler verdiğini göstermektedir.

73

Türkiye’nin Gazze politikasına ili kin en belirgin olumlu tepkiler Filistin medyasında görülmektedir. Palistine Times gazetesi Türkiye’nin Gazze politikasını övmektedir ve Türkiye Ba bakanı Recep Tayyip Erdo ğan’ı ‘bir kahraman’ olarak nitelenmektedir. (Palistine Times, 2009a). Emine Erdo ğan’ın a ğzından verilen “Perez bir yalancı” haberiyle de Đsrail politikaları ele tirilmektedir. (Palistine Times, 2009b). Türkiye halkının tutumuna da yer veren gazete Türkiye’de yakla ık 700.000 insanın Đsrailli protesto etti ğini vurgulamaktadır (Palistine times, 2009c). Palistine Times gazetesinde yayınlanan haberlerde Türkiye konulu haberlerin ba ğlam ve imalarının genellikle olumlu oldu ğu görülmektedir. Türkiye’nin Gazze politikasını Đran bölgesel politikaları ba ğlamında de ğerlendiren Tahran Times’a göre, “ Türkiye ve Đran bölgede Đsrail politikalarına gerçek anlamda tepki gösteren iki ülkedir.” (Tahran Times, 2009). Tahran times gazetesinin Türkiye’nin Gazze politikası üzerinden Türkiye ve Đran’ı bölge politikaları ve amaçları ba ğlamında benzerlikler içeren iki ülke olarak vurgulayıp ön plana çıkardı ğı görülmektedir. El Ahram gazetesi kö e yazarı Gareth Jenkins, Ba bakan Erdo ğan’ın Davos çıkı ından sonra Türkiye’nin Ortado ğu politikasını analiz etmektedir. Türkiye’deki iç siyasal dengelere de ğinen Jenkins, Ba bakan Erdo ğan ve AK Parti yönetiminde Türkiye’nin “Osmanlının büyük güç ve azametine ili kin bir nostaljisi” bulundu ğunu iddia etmektedir. Türkiye’nin Filistin siyasetine ele tirel bir perspektiften yakla an yazar, Türkiye’nin Hamas ile ili kileri ve Mahmut Abbas’ın Türkiye ziyaretine dikkat çekerek bu konuda Türkiye’nin ikircikli bir politika izledi ğini iddia etmektedir (Jenkins, 2009). Đran’dan dersler balıklı Makalesinde Aijaz Zaka Syed, Đran özelinde Ortado ğu ülkelerinin Batıyla özellikle de ABD ile politik ili kilerini irdelemektedir. ABD’nin Ortado ğu politikalarını ele tiren Syed, Đran devriminden örnekle uluslararası politikaların bölgeyi ekillendirmek istedi ğini vurgulamaktadır. Bush yönetimi sonrası yönetimi devralan Obama’ya mesaj gönderen Syeda, sonuç olarak sözü Erdo ğan’ın Davos çıkı ına getirmektedir. Syed’a göre, Batının Müslüman dünyayı de ğitirmek gibi bir gayesi varsa Erdo ğan gibi liderleri te vik edip yaygınla tırması gerekmektedir (Syed, 2009) Đsrail Gazesi Hareetz, Türkiye’nin Gazze sonrası yürüttü ğü politikaya ele tirel yakla maktadır. Hareetz, Türkiye’nin Gazze politikasını Ortado ğu politikası için bir araç olarak kullandı ğını iddia etmektedir (Hareetz, 2009a). Davos olayını de ğerlendiren Hareetz gazetesine göre, Ba bakan Recep Tayyip Erdo ğan'ın Davos'ta zirveye varan Đsrail'e kar ı çıkı politikasının ardında, Sovyetler Birli ği'nin ortadan kalkmasından

74 sonra Türkiye'de depre en Osmanlı geçmi ine özlem yatmaktadır. "Sovyetler Birli ği'nin da ğılmasından sonra Türkiye'de bazı duygular yeniden uyandı. Özellikle de AKP döneminde Türkiye kendini eski Türk cumhuriyetleriyle, Balkanlar ve Ortado ğu'nun hamisi gibi görmeye ve buralara demokrasi ve adalet da ğıtma arzusuna kapılmaya ba ladı. Đran, Mısır ve hatta Đsrail'i de bu arzusunun önünde engel olarak görüyor". Erdo ğan'ın Davos'tan sonra sarf etti ği ''Türkiye'nin onurunun kırılmasına izin veremezdim'' eklindeki sözlerine dikkat çeken gazete, son yıllarda Türkiye'nin hem kendine hem de içinde bulundu ğu bölgeye bakı ının de ğimekte oldu ğunu savunmaktadır (Hareetz, 2009b). Benzer ekilde Lübnan merkezli Lebanon Daily Star gazetesinde çıkan kö e yazısı ve haberlerde Türkiye’nin Gazze ve Davos politikası ele tirilmektedir. Örne ğin Ofra Bengio, Türkiye Đsrail ili kilerini ele aldı ğı yazısında Gerçekte Davos çıkı ının Türkiye’nin Ortado ğu’ya yönelik pro-aktif dı politika açılımın bir parçası oldu ğunu vurgulamaktadır. Bengi’ya göre hükümet bu tavrı yakla an yerel seçimler ve ülkenin iç politik gündemini dolayısıyla takınmı tır. (Bengio, 2009)) Domminigue Moisi, Türkiye’nin Davos ve Gazze politikalarının Đsrail ve Türkiye arasındaki kar ılıklı ili kilere zarar verdi ği gibi Türkiye’nin laik ve batıya dönük yüzüne de zarar verdi ğini iddia etmektedir. Moisi, Ba bakan Erdo ğan'ın Davos boykotunu sorumsuz bir tutum olarak nitelendirmekte ve ucuz politizim olarak nitelendirmektedir (Moisi, 2009). Türkiye’nin Đsrail’in Gazze saldırıları sırasında aldı ğı tutum ve Türkiye Ba bakanı Recep Tayip Erdo ğan’ın Davos Dünya Ekonomi Zirvesi’nde gösterdi ği tepki Ortado ğu medyasında genel ba ğlamda olumlu tepkilerle kar ılanmı tır ve Türkiye algısına pozitif katkılar sa ğlamı tır. Haber analizlerinde Türkiye’nin ve Türkiye Ba bakanı Erdo ğan’ın popülaritesinin arttı ğı görülmektedir. Fakat çe itli yorum ve haberlerde Türkiye’nin tutumuna ili kin ele tiriler yapılmakta ve Türkiye’nin tutumu ku kuyla kar ılanmaktadır. Özellikle Hareetz gazetesi Türkiye’nin Gazze politikasını ele tiren haber ve yorumlara yer vermektedir. Hareetz gazetesinde yapılan haber, yorum ve analizlerde Türkiye’nin dı politik tutumunun Đsrail için olumsuz sonuçlar do ğuraca ğı yönünde de ğerlendirmeler yapılmaktadır.

SONUÇ

2007 Đle 2010 yılları arasında analiz edilen Al Hayat, Al Sharq Al Awsat, The Daily Star, El Ehram Weekly, Hareetz, Palestine Times, Syria Today, Arab News ve Tahran Times Gazetelerinde Türkiye ile ilgili haberlerin kantitatif özellikleri yıllara göre benzerlikler gösterdikleri gibi farklılıklar da göstermektedir. Đncelenen gazetelerde üç yıl boyunca Türkiye ile ilgili yayınlanan gazete yazı türü sayısı Al Hayat 289, Al Sharg Al Awsat 187, The Daily Star 210, El Ehram Weekly 365, Hareetz 327, Palestine Times 100, Syria Today 372, Arab News 299 ve Tahran Times 504 haber olarak belirlenmi tir. Türkiye konulu en fazla haberlerin Tahran Times gazetesinde yer aldı ğı, aynı ekilde El Ahram Weekly, Hareetz ve Syria Today gazetesinde de Türkiye konulu haberlerin di ğer gazetelere nispeten daha fazla yer aldı ğı görülmektedir. Türkiye konulu en az haber ise Palistine Times gazetesinde yer almı tır. Gazete yazı türleri incelendi ğinde ise u bulgular elde edilmi tir: Al Hayat, Al Sharq al Awsat , The Daily Star, El Ehram Weekly, Hareetz, Palestine Times,Syria Today, Arab News ve Tahran Times gazetelerinde en fazla sayıda haber 2009 yılında yayınlanmı tır. Al Hayat, Palestine Times, Syria Today ve Arab News gazetelerinde en az habere 2007 yılında rastlanırken, Al Sharq al Awsat ve Tahran Times gazetelerinde ise 2008 yılında en az habere rastlanmı tır. Haber içeriklerinin Türkiye ile ili kisi incelendi ğinde elde edilen verilerin Türkiye ili kin algıların büyük oranda olumlu oldu ğunu göstermektedir. Elde edilen verilere göre, Al Hayat gazetesinde Türkiye konulu 289 haberin % 70’i olumlu iken % 30’u olumsuzdur. En fazla olumlu habere 2007 yılında rastlanmaktadır. The Daily Star gazesinde yer alan 210 haberin % 60’ı olumlu iken bu oran negatif haberlerde % 40’a dü mektedir. Türkiye’ye ili kin en fazla olumlu haberin Palestine Times gazetesinde yer aldı ğı görülmektedir. Gazetede yer alan toplam 100 haberin % 86’ı olumludur. 2009 yılında Palestine Times gazetesinde yer alan 45 haberin % 95’inin olumlu oldu ğu görülmektedir. Bu durumun Türkiye’nin Gazze politikasıyla ili kili oldu ğu söylenebilir. Benzer ekilde Türkiye ili kin en az pozitif haberin yer aldı ğı Hareetz gazetesinde toplam 327 haberin % 54’ü olumsuzdur. Hareetz gazetesinde 2009 yılı içinde yayınlanan 129 haberden % 70’inin olumsuz oldu ğu görülmektedir. Bu durumun Türkiye’nin Gazze politikasıyla ilgili oldu ğu söylenebilir. El Ehram Weekly gazetesinde Türkiye konulu haberlerin % 62’si olumlu iken bu oran Türkiye’ye ili kin en fazla haberin yer aldı ğı Tahran Times gazetesinde % 58’e 76 dü mektedir. Arab News’te ise Türkiye konulu haberlerin % 65’inin pozitif % 35’inin ise negatif oldu ğu görülmektedir. Syria Today gazetesinde Türkiye konulu 372 haberin % 62’sinin olumlu oldu ğu görülmektedir. Türkiye konulu haberlerin sayı ve olumluluk de ğerlerinin 2009 yılında % 73 ile en yüksek seviyesine yükseldi ği görülmektedir. Bu durumun Türkiye ile Suriye arasında artan diplomatik ili kilerle ba ğlantılı oldu ğu söylenebilir. Söylem analizi yöntemine göre yapılan haber analizlerinde Türkiye konulu haberlerin a ğırlıklı olarak Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki diplomatik ve siyasi ili kiler ile bölgesel dengeler ile ilgili oldu ğu görülmektedir. Söylem analizi yöntemiyle ele alınan 42 haberden 32 tanesinin haber ba lıklarının Türkiye ile Ortado ğu ülkeleri arasındaki diplomatik ve siyasi ili kiler ile bölgesel dengelere ili kin oldu ğu görülmektedir. (bkz sayfa 83-86) Türkiye’ye ili kin en fazla Tahran Times gazetesinde yer almaktadır.(Tablo-1) Gazetede verilen haberler konu çe itlili ği bakımından da geni bir yelpazeye sahip oldu ğu görülmektedir. Türkiye gündemini yakından takip eden gazete, Türkiye’nin güncel siyasal geli melerine yer ayırmı tır. Haber a ğırlı ğı özellikle de Türkiye Đran ili kileri üzerine çe itlilik kazanmıtır. Türkiye’ye ili kin en az habere yer veren Palestine Times gazetesi ise haberlerinde ağırlıklı olarak Türkiye’nin Đsrail kar ıtı söylemlerine ve Türkiye Filistin ili kilerine yer vermi tir. Gazete, Türkiye’deki güncel siyasal geli melere çok az yer ayırmı tır. Londra merkezli yayın yapan, Al Hayat, Al Sharq al Awsat, haber ve yorumlarında daha çok Türkiye’nin Ortado ğu politikası ve batı ile olan ili kilerine yer vermi tir. Mısır merkezli El Ahram Weekly Türkiye Mısır ili kileri, Türkiye’nin Ortado ğu politikası, batı ile ili kileri ve Türkiye’deki siyasal geli melere odaklanmı tır. Đsrail gazetesi Hareetz ise a ğırlıklı olarak Türkiye’nin Đsrail ile olan ili kileri, Ortado ğu politikası ve Türk Đsrail ili kilerinin ticari boyutuna de ğinmi tir. 1. 2007 Đle 2010 yılları arasında analiz edilen Al Hayat, Al Sharq Al Awsat, The Daily Star, El Ehram Weekly, Hareetz, Palestine Times, Syria Today, Arab News ve Tahran Times Gazetelerinde Türkiye ile ilgili haberlerin kantitatif özellikleri 2007 ile 2010 yılları arasında benzerlikler gösterdikleri gibi farklılıklar da göstermektedir. Ancak içerik çözümlemesi ve Söylem analizi yöntemine göre yapılan haber analizlerinde Ortado ğu basınında Türkiye konulu haberlerin genel anlamda olumlu olarak ele alındı ğı tespit edilmi tir.

77

2- Türkiye’nin Ortado ğu politikası Đsrail dı ındaki medya organlarınca olumlu karı larınken, Đsrail medyasında ise negatif tepkilerle kar ılanmı tır. Bu durum Türkiye politikasına gösterilen tepkilerin de ğiken oldu ğunu göstermektedir. Türk dı politikasına gösterilen tepkiler Türkiye-Đsrail ili kileri ba ğlamında pozitiften negatife dönerken, Suriye örne ğinde görüldü ğü üzere bu tepki negatiften pozitife de evirilebilmektedir. 3. Ara tırma kapsamında ele alınan Ortado ğu medyasında tek bir Türkiye algısının olmadı ğı görülmektedir. Türkiye’nin siyasal, sosyal ve ekonomik ba ğlamda çeitli imajları bulunmaktadır. Bu imajların önem derecesi de ülkeden ülkeye de ğimektedir. Örne ğin Türkiye’nin ekonomik imajı ticari ili kilerinin yo ğun oldu ğu Đsrail için önemli iken Filistin için önemsizdir. Filistin için ise Türkiye’nin siyasal ve kültürel yönü önemlidir. Filistin nezdinde Türkiye imajının daha çok bu ba ğlamda olu tu ğu görülmektedir. Palestine Times Gazetesinde Türkiye konulu haberlerden içerisinde Türkiye Filistin arasındaki ticari ili kileri ele alan bir haber ve yoruma rastlanmaz iken Hareetz gazetesinde Söylem analizi çerçevesinde incelenen haber ve yorumlardan Türkiye ile Đsrail arasındaki ekonomik ili kilere yer verildi ği görülmektedir. Türkiye’nin dı politik tavrına yönelik tutumlar bir bütünlük arz etmemektedir. Ülkelerin Türkiye politikalarına gösterdi ği tepkiler Ortado ğu’daki siyasal, askeri ve ekonomik büyüklüklerine ba ğlı olarak de ğiebilmektedir. Ortado ğu’da askeri ve ekonomik güçleri ba ğlamında önemli ülkeler olan Đran, Mısır, Suudi Arabistan ve Đsrail kamuoyları Türkiye’yi bölgenin etkin bir aktörü ve güç dengelerini etkileyecek bir ülkesi olarak görülebilmektedir, ekonomik ve siyasal etkileri bakımından daha zayıf olan ülkeler, çatı ma ve krize muhatap olan Filistin ve Lübnan, açısından ise kimi zaman bir kurtarıcı ülke olarak görülebilmektedir (Bkz, Palistine Times, 2009a, 2009b, 2009c). 3

3 Lübnan ve Filistin’de yapılan gösterilerde Türk bayrakları asılarak, Türkiye’ye kar ı övgü dolu pankartlar açılmaktadır. Küresel E ğilim ara tırmaları da bu ba ğlamda Arap medyasını teyit eder nitelikledir. Türkiye hakkında olumlu dü ünenler Ürdün, Lübnan (Çakır, 2010) ve Filistin’de artmaktadır. Küresel algı anketleri yapan PEW’in 2011 yılında Ortado ğu ülkelerinde yapmı oldu ğu algı anketinde Türkiye hakkında Lübnanlıların %68, Ürdünlüler, % 69 ve Filistinliler % 70’ oranında olumlu dü ündü ğünü göstermektedir. Aynı ankette bu oran Đsrail’de % 13’e kadar

78

4. Türkiye’nin yumu ak güç söyleminin ve kamu diplomasi uygulamalarının Ortado ğu basını tarafından üzerinde tartı ılan bir konu oldu ğu söylenebilir. Ba ğlamı de ğimekle birlikte Türkiye’nin bölgede artan gücü Ortado ğu medyasında tartı ma konusu olmaktadır. Türkiye’nin yumu ak gücüne ili kin yapılan haber ve yorumlarda Türkiye’nin bölgeyle kurdu ğu tarihsel ba ğ, Avrupa Birli ği üyeli ği ve bölgedeki farklı aktörler ile aynı anda diyalog kurmasına atıf yapılarak Türkiye’nin bölgedeki yumu ak gücü de ğerlendirilmi tir (Huveydi, 2007, Gassel, 2009, Bentley, 2009, Tahran Times, 2009a). 5- Türkiye’nin Ortado ğu ülkelerindeki siyasal etkinli ği ve algısı Londra merkezli Ortado ğu basını tarafından a ğırlıklı olarak Türkiye’nin bölgesel dengeler açısından önemi, küresel politikalar ba ğlamında Ortado ğu siyaseti, Türkiye AB ve Türkiye ABD ili kileri çerçevesinde de ğerlendirilmektedir. 6- Ortado ğu ülkelerinden bazılarının Türkiye ilgisinin di ğerlerinden daha fazla oldu ğu görülmektedir. Bu ilginin ülkelerinin Türkiye ile kurdukları ili kiye ba ğlı olarak ekillendi ği görülmektedir. Örne ğin Tahran Times’te Türkiye’ye ili kin 2007 ile 2010 tarihlerini kapsayan dönemde toplam 504 haber çıkmı tır. Bu haberlerde Türkiye’deki bütün önemli gündemler ele alınmı tır. Bu ba ğlamda Đran kamuoyunun Türkiye’de meydana gelen geli melere sosyal, ekonomik, siyasal ve aktüel olarak yakından ilgili oldukları söylenebilir. Buna kar ın Lübnan medyasında çıkan 210 haberde Türkiye ağırlıklı olarak bölgesel sorunlar ba ğlamında ele alınmı tır. Palistine Times gazetesinde ise Türkiye’ye ili kin 100 habere ula ılmı tır. 7- Türkiye’nin Ortado ğu’daki politikaları Ortado ğu basınında Türkiye’nin dini ve kültürel kodlarına atıf yapılarak yorumlanmaktadır. Türkiye mezhepsel ba ğlamda Sünni Đslam’ın bir temsilcisi olarak ( erbel, 2008), bölgede Mısır ve Suudi Arabistan ile

dü ebilmektedir. ( PEW, 2011) yine benzer bir algı anketinde Ürdünlülerin % 69, Filistinlilerin %62 ve Lübnanlıların % 72’si Türkiye hakkında olumlu dü ünmektedir. ( Altunı ık, 2010: 77). Yine Mısırlı gençler arasında yapılan benzer bir ankette Türkiye ekonomik bir model olarak % 30 örnek görülürken, yönetim tecrübesi bakımından da %40 oranında örnek ülke görülmektedir. (Ayhan, 2011: 90-91).

79 birlikte (Mubiddin, 2008; Hammad, 2008) ii Đran’ın bölgesel rolünü dengeleyici bir ülke olarak (El Hakeem, 2009; Fazıl, 2007), görülmektedir. Özetle, ara tırma kapsamında ele alınan basın organlarında Türkiye’nin siyasal algısının genel olarak üç temel üzerinden yorumlandı ğı görülmektedir. Bir, Türkiye, yönetim ekli, ba ğlamında laik ve demokrat olarak algılanmaktadır. Đki, bölge üzerindeki etkinli ği imparatorluk mirasına atıf yapılarak anılmaktadır. Üç, bölgenin iç dengeleri açısından bölge ülkeleri arasında dengeleyici bir ülke olarak görülmektedir. Genel anlamda Türkiye imgesi olumlu ba ğlamda haber ve yorumlarda yer almak ancak ilginin düzeyi ve ba ğlamı basın kurulu unun yayın yaptı ğı ülkeye göre de ğimektedir.

80

KAYNAKÇA

Akçada ğ, E . (2010). Dünyada ve Türkiye’de Kamu Diplomasi, Kamu Diplomasi Enstitüsü, http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/emineakcadag.pdf, son eri im tarihi: 10 Haziran 2011. Alkan, M. (2008). Türkiye’nin Dı Politika Anlayı ı, (ed. Haydar Çakmak). 21. Yüzyılda Türk Dı Politikası, Platin Yayınları: Ankara Altunı ık, M. (2010). Arap Dünyasında Türkiye Algısı, TESEV Dı Politika Analiz Serisi. 11, TESEV Yayınları: Đstanbul. Aras, B . (2007). “Türkiye’nin Yeni Dı Politika Vizyonu”, Zaman Gazetesi, 17 Kasım 2007 Aras, B . (2009). Turkey’s Soft Power, Guardian Gazetesi, 14 Nisan 2009, http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2009/apr/13/turkey-middleeast, Son Eri im Tarihi: 25 Ocak 2010 Aras, B., Bilgin, P. (2010). Türk Dı Politikasında Davuto ğlu Dönemi: 2009 De ğerlendirmesi, SETA Yayınları: Ankara Al Arabia , (2009). Turkey Will Play Active Role in Mideast, 14.02. 2009, http://www.alarabonline.org/english/display.asp?fname=2009%5C02%5C02 14%5Czalsoz%5C920.htm&dismode=x&ts=14/02/2009%2001:05:12%20% C3%A3, son eri im tarihi: 14 Mayıs 2009 Altınay,. H. Sanberk, Ö. (2008). Kamu Diplomasi ve Yumu ak Güç, http://kamudiplomasisi.org/pdf/kdyumusakguc.pdf, Son Eri im Tarihi: 20 Ocak 2011 Ayhan. A. (2011). Ortado ğu’da Türkiye Algısı: Mısır Basını Örne ği, Staretejik Dü ünce Enstitüsü, SDE Yayınları: Ankara Ayhan. K . (2008). Türk Dizileri ve Yumu ak Güç Đkilemi, Bilgesam, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id =552:tuerk-dizileri-ve-yumuak-guec-kilemi&catid=113:analizler-sosyo- kultur&Itemid=151, Son Eri im Tarihi: 21.05.2009 Atabek, Ü .(2007). Söylem Çözümlemesi, (Der. Ümit Atabek ve Gülderen Atabek). Medya Metinlerini Çözümlemek, Siyasal Kitapevi: Ankara Aziz, A. (2005). Türkiye’de Đleti im Ara tırmaları, Sempozyumu, Dünyada ve Türkiye’de Đleti im Ara tırmaları, Ankara Üniversitesi Đleti im Fakültesi

81

Bakan, S . (2008). Atatürk Dönemi Türk Dı Politikası, Türk Dı Politikası 1918–2008, (ed. Haydar Çakmak), Platin Yayınları: Ankara Bal, Đ. (2010). Türk Dı Politikasının 87 Yıllık Analizi, Stratejik Boyut Dergisi, http://www.stratejikboyut.com/haber/turk-dis-politikasinin-87-yillik-analizi-- 31850.html, Son Eri im Tarihi: 20 Ocak 2011 Bardakçı, Đ. (1999). “Yine Arap Zirvesi Rezaleti”, Hürriyet, 17A ğustos 1996 Bardakçı, Đ. (1996). “Yine bir Arap Zirvesi”, Zaman Gazetesi, 22.Haziran.1996. Batora, J. (2005): Public diplomacy in small and medium-sized states: Norway and Canada, BYGM. (1996). Ayın Tarihi, Basın Yayın Genel Müdürlü ğü Bülteni, Ekim 1996, ttp://www.byegm.gov.tr/YAYINLARIMIZ/AyinTarihi/1996/ekim1996.htm, Son Eri im Tarihi: 15 Ekim 2009 Bedrinn, A. (2005). The Making of Foreing Folicy, Potomac Boks: Washington Bilgin, N (2006). Sosyal Bilimlerde Đçerik Analizi: Teknik ve Örnek Çalı malar, Birand, M.A. (1996). “Suriye’yi Hala, Osmanlı Đmparatorlu ğu’nun Bir Vilayeti, Hafız Esad’ı da am Kaymakamı Olarak Görüyoruz”, Sabah Gazetesi, 21 ubat 1996 Bostano ğlu, B. (1999). Türkiye-ABD Đli kilerinin Politikası. Đmge Yayınevi: Ankara Bozkurt, G. (1998). Azınlık Đmtiyazları - Kapitülasyonlardan Tek Hukuk Sistemine Geçi . Atatürk Ara tırmaları Merkezi Dergisi, Sayı.40, Cilt. XIV Buccianti, A. (2009). Dubbed Turkish soap operas conquering the Arab world: Canada. The Hague: Netherlands Institute of International Relations Cihan, U. (2009). Çin’in yumu ak gücü, TÜRKSAM, http://www.turksam.org/tr/yazdir1596.html, son eri im tarihi; 14 Mayıs 2009 Clinton, H. (2009). Clinton: Use "Smart Power" In Diplomacy, CBSNEWS, 01.13.2009,http://www.cbsnews.com/stories/2009/01/13/politics/main4718044 .shtml Council On Foreign Relations. (2003). Finding America’s Voice: A Strategy for Reinvigorating Public Diplomacy. Report of the Independent Task Force on Public Diplomacy, Council on Foreign Relations: New York Ça ğaptay, S. (22 January 2009). Is Turkey Still a Western Ally, The Wall Street Journal Europe. Çakmak, H. ( 2008). Türk Dı Politikası, Platin Yayınları: Ankara Çakır, R. (2010). “Erdo ğan Neden Çok Seviliyor” , 24 Kasım 2010,Vatan Gazetesi

82

Çemrek, M. (2008). Đkinci Dünya Sava ı ve Türkiye, Türk dı politikası, Platin Yayınları: Ankara Çetinsaya, G . (2010). Đki Yüzyılın Hikayesi: Türk Dı ve Güvenlik Politikasında Süreklilikler, Seta Yayınları: Ankara Çetinsaya, G. (1988). II. Abdulhamid Döneminin Đlk Yıllarında Đslam Birli ği Hareketi, 1876-1878, Yüksek l sans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çetinsaya, G. (1999). Rethinking Nationalism and Islam: Some Preliminary Notes on the Roots of ‘Turkish-Islamic Synthesis’ in Modern Turkish Political Thought,” Muslim World, 89/3-4 (July-October 1999), P. 350-376. Davi a, A. (2003). Arap Milliyetçili ği; Zaferden Umutsuzlu ğa, Literatür Yayıncılık: Đstanbul Davuto ğlu, A . (2008). Stratejik Derinlik: Türkiye’nin Uluslararası Konumu, Küre Yayınları: Đstanbul Davuto ğlu, A. (2011). “Davuto ğlu’nun kuralları, Türkiye'nin Kuralları”, 22 Ocak 2011, Hürriyet. Davuto ğlu, A. (2003). Strateajik Derinlik, Küre Yayınları: Đstanbul Dedelo ğlu, B .(2009). Kamu Diplomasi, Star Gazetesi, 11 Eylül 2009 Dızard, Jr., Wilson P, (2001): Digital diplomacy: U.S. foreign policy in the information age. Westport: Praeger Dizard, Jr., Wilson P., (2004). Inventing public diplomacy: The story of the US Djerejian. E. (2003). Changing Minds Winning Peace: A New Strategic Direction for U.S. Public Diplomacy in the Arab & Muslim World, Advisory Group on Public Diplomacy for the Arab and Muslim World, , Washington, D.C Edward R. Morrow Center (2011). What is Public Diplomacy, The Edward R. Morrow Center of Public Diplomacy, fletcher.tufts.edu/murrow/public- diplomacy.html, Son Eri im Tarihi: 15 Mayıs 2011 El Hakeem, M. (2009). Türkiye ve Suudi Arabistan Đran’ı Uyardı, 10 Ekim 2009, Gulf News Ek i, D. (2000). Ek i Davut, Đmaj Sorunu ve Türk- Arap Đli kileri Üzerine bir deneme, Avrasya Dosyası , C.1, S,6 Eralp, Y. (2002). So ğuk Sava Sonrası Dönemde Türkiye ve Avrupa Birli ği, Türkiye’nin Yeni Dünyası, Alfa Yayınları: Đstanbul

83

Erkızan, H.N .(2002). Küreselle menin Dü ünsel ve Tarihsel Temelleri Üzerine, Do ğu Batı , 5(18), 57–71. Erol, S. (2009). 1919–1950 Dönemi Türk Dı politikası, Osmanlı’dan Đki binli Yıllara Türkiye’nin Politika Tarihi, Sava Yayınevi: Ankara, EJC, (2011).European Journalism Centre, Media Landscape, http://www.ejc.net/media_landscape/ , Son Eri im Tarihi: 10 Ocak 2011 Fisher, G. (1972). Public Diplomacy and Behavioral Science. IN: Bloomington Fortner, R. (1994). Public diplomacy and international politics. The symbolic constructs of summits and international radio news. Westport:Praeger Publishers. Fuller, G. (2008). Yeni Türkiye Cumhuriyeti, Tima Yayınları: Ankara Gilboa, E. (2001). Diplomacy in the media age: Three models of uses and effects. Diplomacy and Statecraft, 12 (2) P. 1 – 28. Gönenç, Ö . (2010). Dünya Medyası, Truva Yayınları: Đstanbul. Gönlübol, M. (1996). 1990-1995 dönemi Türk Dı politikası, Olaylarla Türk dı politikası, 1919–1995, Siyasal Kitap Evi: Ankara Gözen, R. (2001). Dı Politika Nedir, Đdris Bal (der.), 21. Yüzyılın E iğinde Türk Dı Politikası, Alfa Yayınları: Đstanbul. Göktepe, C. (2009). Demokrat Parti Dönemi Đç ve Dı Siyasi Geli meler, (Ed. Cihat Göktepe, Hüsnü Kapu, Mehmet Dikkaya, Adem Çaylak) Osmanlı’dan Đkinbinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi, Sava Yayın Evi: Ankara Günek, A. (2010). Ortado ğu’da Türkiye’nin Yumu ak Gücü ve Medya, Mostar Dergisi, ubat 2010, Sayı. 60. S.45–49. Güzer, O. (2011). Uluslararası Siyasette Ba arının Sırrı: 'Yumu ak Güç' Ekopolitik.org, http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=940, Son Eri im Tarihi: 20 Temmuz 2011 Mowlana, H. (2005). Global Information and World Communication, SAGE Publications: London Haris, G. (2002). ABD- Türkiye Đli kileri, (Der. Makovsky Alan ve Sayarı Sabri), Türkiye’nin Yeni Dünyası: Yeni Dı Politikanın De ğien Dinamikleri, Alfa Yayınları: Bursa Hasgüler, M . (2008). 1950-1960 Türk Dı Politikası,(Ed. Haydar Çakmak) Türk dı politikası, Platin Yayınları: Ankara

84

Hocking, B . (2004). "Reconfiguring Public Diplomacy: From Competition to Collaboration," in Engagement: Public Diplomacy in a Globalized World. Foreign and Commonwealth Office, United Kingdom,, 63-75. Đlter, T., Barlas D. (2004). Batı Đttifakına Üye Olmanın Türk Dı Politikası Üzerine Etkileri, Türk Dı Politika Analizleri, Der Yayınları: Đstanbul Kalaycı, Đ. (1998). Sorunlu bir ekonomi; sorun yaratan bir kom u Suriye. Mülkiyeliler Birli ği Dergisi , cilt.XXII, sayın. 210-212, 8-87 Kalın, Đ. (2010). Türk Dı Politikası ve Kamu Diplomasi, Yükselen De ğer Türkiye, TUS ĐAD, Đstanbul. Kalın, Đ. (2008) Turkey and Middle East, ideology or geo-politics, Privet Riview , Autumn, p. 27-35 Kalın, Đ. (2009). Debating Turkey in the Middle East: The Dawn of a New Geo political Đmagination . Đnsight Turkey , Vol.11, no.1, p. 83-96 Karacasulu, N. (2008). Dı Politika Nedir, Türk Dı Politikası, Platin Yayınları: Ankara Keyman, F. (2009). Yenidünya Düzeni Giri imi ve Türk Dı Politika Vizyonu, Mostar Dergisi, Mayıs 2009, Sayı. 51, S. f24–35 Kissinger, H . (2006). Diplomasi, Türkiye Đ bankası Yayınları: Đstanbul Koçer, G. (2006). Türk Dı Politikasında Din Unsuru. Akademik Orta Do ğu Dergisi, Cilt 1, S. 146-155 Kona, G. (2004). Orta Do ğu, Orta Asya ve Kesi en Yollar, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık: Đstanbul Köker, L. (1993). Modernle me Kemalizm ve Demokrasi, Đleti im Yayınları: Đstanbul Küçükcan, T. (2011). Arap Image In Turkey, SETA Vakfı, SETA Vakfı yayınları: Ankara Kürkçüo ğlu, Ö . (1980). Dı Politika Nedir? Türkiye'de Dünü ve Bugünü, SBF Dergisi,. C. XXXV, No. 1-4, S.322-332 Kürkçüo ğlu, Ö . (1985). Atatürk Dönemi Türk Dı Politikasına Genel Bir Bakı , Atatürk Ara tırma Merkezi Dergis i, Sayı 2, Cilt: I, Mart 1985, http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=73, Son Eri im Tarihi: 15 Mayıs 2010

85

Laçiner. S . (2009). Özal Dönemi Türk Dı Politikası, (Ed. Cihat Göktepe, Hüsnü Kapu, Mehmet Dikkaya, Adem Çaylak) Osmanlı’dan Đkinbinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi, Sava Yayın Evi: Ankara Leonard, M. ( 2002). Public Diplomacy, Foreing Policy Centre, London. Lesser, O . (2002). Türkiye’nin Batıyla Geli en Güvenlik Đli kileri, ABD-Türkiye Đli kileri, Türkiye’nin Yeni Dünyası, Alfa Yayınları: Đstanbul Lichtestain, J. , Digital Public Diplomacy, New York Times, 12 July 2010 ICD, (2011). Institute for Culturel Diplomacy, What Đs Culturel Diplomacy, http://www.culturaldiplomacy.org/index.php?en_culturaldiplomacy, Son Eri im Tarihi: 07 Haziran 2011 Manheim, J.B. (1994). Strategic Public Diplomacy and American Foreign Policy: The Evolution of Influence, Oxford University Press: New York Mansur, A . (2005). “Arapların Türkiye’yi Reddetmesi”, Osboa Gazetesi. 25 Aralık 2005 Arab Media Watch, www.arabmediawatch.com Mardin, . (1991). Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, Đleti im Yayınları: Đstanbul Melissan, J. (2005): The new public diplomacy: soft power in international relations, Palgrave MacMillan: New York. Moha, M. (2005). The Making of Arab News, Rovman and Littlefield Publishers: London Mubiddin, N . (2008). “Türkiye Orta Do ğu’da Đran’a Denge Unsuru Oluyor”, 30 Nisan 2008, Rey Gazetesi, Nureddin, M .,(2008) Türkiye'nin arabuluculu ğu ve Đran'ın nüfuzu, Mehr News Agency, 3 Mayıs 2008. Nafi, B. (2009). Dabeting Turkey in Middle Eeast: The Dawn of a New Geo-Politikacal Imagination, Insight Turkey Vol.11 No.1, p. 64-86 Nye, J. (2004). The Decline of America's Soft Power, Forreing Affairs , http://www.foreignaffairs.com/articles/59888/joseph-s-nye-jr/the-decline-of- americas-soft-power Nye, J. (2009). A Smarl Funding Sflralegy, CS ĐS, 24 Nisan 2009, hltp://www.csis.org. Nye, J. (2010). “The Pros and Cons of Citizen Diplomacy”, New York Times, 05.Ekim .2010, http://www.nytimes.com/2010/10/05/opinion/05iht-ednye.html, Son Eri im Tarihi: 10 Mayıs 2011 Nyle, J. (2006). Dünya Siyasetinde Ba arının Yolu: Yu ucak Güç, Elips Kitap: Ankara

86

Oran, B. (2008). Türk Dı Politikası, Đleti im Yayınları: Đstanbul Oral, S. (2005). Türk Dı Politikası, Cilt 1, Đleti im Yayınları: Đstanbul Ortaylı, Đ. (1986). Osmanlı Devleti’nde Laiklik Üzerine, Türk Siyasal Hayatının Geli imi, Beta Yayınları: Đstanbul. Özçelik, M. (2010). Đkinci Dünya Sava ında Türk Dı Politikası, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi , Sayı 29, s.253-269. Özdo ğan, G. (2004). II. Dünya Sava ı Sırasında Türk- Alman ili kilerinde iç ve Dı politika Aracı Olarak Pan-Türkizm, Türk Dı Politika Analizleri, Der Yayınları: Đstanbul PCC. (2006). U.S.A National Strategy for Public Diplomacy and Strategic Communication, http://www.carlisle.army.mil/DIME/documents/National%20Strategic%20Co mmunications%20Plan%20w%20kph%20changes.pdf, Son Eri im Tarihi: 20 Ocak 2011 PEW, (2011). PM Erdogan Gets High Marks for Foreign Policy Powers, S. (2009). Digital Diplomacy, Public Diplomacy Jouurnal , Issue 2, Summer, P.10-15. Sanberk, Ö. ( 2009). Türkiye’nin Yumu ak Gücü, B ĐLSESAM, http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=frontpage &Itemid=1, Son eri im tarihi: 20 Ocak 2011. Sander, O. (2005). Türk Dı Politikası, Đleti im Yayınları: Đstanbul Sarınay , Y. (2000). Atatürk'ten Günümüze Türk Dı Politikası Hakkında Genel Bir De ğerlendirme, Atatürk Ara tırma Merkezi Dergisi, Sayı 48, Cilt: XVI, Kasım 200 Seib, P. (2007). New Media and the Middle East, Palgrave MacMillan: New York Shafio, M . (2009). Turkey’s Just and Devolopment Party through Arab Eyes. Đnsihgt Turkey, Vo.11, No:1, S 33-61 Smitt, P . (2007). What is Public Diplomacy, Diplo Foundation, http://www.diplomacy.edu/books/mdiplomacy_book/smith/p.h.%20smith.htm social liberation or cultural alienation, Arab Sociaty and Media, http://www.arabmediasociety.com/articles/downloads/20100330130359_Bucci anti_-for_PDF.pdf, Son Eri im Tarihi: 21.02.2010 ahin, A. (2006). Türkiye’nin Yumu ak Gücü, 2 Aralık 2006, Zaman Gazetesi

87

Taspınar, Ö. (2009a). Turkish Dfillama Neo- Ottamanizm and Kemalizm, Carnegie Middle East Center, http://www.carnegiemec.org/NewsDetails.aspx?ID=829&MID=332&PID=32 1, Son eri im tarihi; 14 Mayıs 2009 Taspınar, Ö. (2009b). Turkish Dillama Neo- Ottamanizm and Kemalizm, Carnegie Middle East Center, http://www.carnegiemec.org/NewsDetails.aspx?ID=829&MID=332&PID=32 1, son eri ilme tarihi: 11 Kasım 2009. Taylor. P. (2007). Engagement: Public Diplomacy in a Globalized World from FCO, Engagement: Public Diplomacy in a Globalized World from FCO, Son eri im tarihi: 20 Ocak 2009 The Edward R. Morrow Center of Public Diplomacy Centre , What is Public Diplomacy?, http://fletcher.tufts.edu/murrow/public-diplomacy.html, Son eri im tarihi: 10 Ocak 2010 TĐKA, Türk Đ birli ği ve Kalkınma Đdaresi Ba kanlı ğı, http://www.tika.gov.tr/tika- hakkinda/tarihce/1, Son Eri im Tarihi: 15 Nisan 2011 Togay, Z. (2010). Be ar Esad Dönemi Türkiye-Suriye Đli kileri, ORSAM Dı Politika Analizleri, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=793, Son Eri im Tarihi: 10 Ocak 2011 Tuch, H.N. (2003). Communicating with the world: US public diplomacy overseas. St. Martin's Press: New York Tuncer, H (2005). Eski ve Yeni Diplomasi, Đmge Yayın Evi: Đstanbul Information Agency, Boulder: Lynne Rienner. Tür, Ö. (2005). Türkiye ve Orta Do ğu, Demokrasi Platformu, yıl:1, sayı :4 Türkdo ğan, B. (2000). Atatürk Dönemi Türk Dı Politikası, Semih Ofset: Ankara Türköne, M. (1994). Modernle me Laiklik ve Demokrasi, Ark Yayınları: Ankara. Ankara: Ark Uğur, C. (2009). Çin’in Yumu ak Gücü, Uluslararası Đli kiler ve Stratejik Analizler Merkezi, TÜRKSAM, http://www.turksam.org/tr/a1596.html . Son Eri im Tarihi: 11 Ocak 2011 USIA , (200). U.S. Public Diplomacy: Background and Current Issues, Congressional Research Service, Son eri im tarihi: 20 Ocak 2011.

88

Uslu, N. (2009). 1965–1970 Türk Dı Politikası, (Ed. Cihat Göktepe, Hüsnü Kapu, Mehmet Dikkaya, Adem Çaylak) Osmanlı’dan Đkinbinli Yıllara Türkiye’nin Politik Tarihi, Sava Yayın Evi: Ankara Uslu, N. (2006). Yol Ayrımında Türk Dı Politikası, Anka Yayın Evi: Ankara Uzel, Đ. (2010). AK Parti döneminde Türk Dı Politikası, Yeni Dönem Türk Dı Politikası (ed. Osman Bahadır, Habibe Özdal, Nacali Necefo ğlu), Usak Yayınları: Ankara Vira, V . (2010). The Neo Ottomans: Looking East without Looking Back, Foreing Policy Journal, June 15, 2010, http://www.foreignpolicyjournal.com/2010/06/15/the-neo-ottomans-looking- east-without-looking-back/, Son Eri im Tarihi: 11 Eylül 2011 Yava gel, E. (2010). Saygınlık Siyaseti, Đleti im ve Dı Siyasa Đli keselli ği, Kamu Diplomasi Enstitüsü, http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/sayginliksiyasetiemineyavasgel.pdf Yayınevi: Đstanbul. Yılmaz, T. (2008). Stratejik Güç Lobilcilik, Kamu Diplomacy Enstitüsü, http://www.kamudiplomasisi.org/pdf/lobiciliktulayyilmaz.pdf, Son eri im tarihi: 20. Haziran 2009 Yılmaz, S. (2007). Yumu ak Güç Nedir, Nasıl Uygulanır, http://www.beykent.edu.tr/WebProjects/Web/egitim.php?CategoryId=897&Co ntentId=591&phpMyAdmin=26b1ab37aa748d52c4747d623bec741b, Son Eri im Tarihi: 15 Haziran 2009 Yusuf, . (2008). Đran ve Türkiye’nin Ortado ğu’da Rekabeti, Ortado ğu’da Rekabet http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/450481.asp, Son Eri im Tarihi: 11 Ocak 2011 Wimmer, R. , Dominick, J. (2007). Đçerik Çözümlemesi, (Der. Ümit Atabek ve Gülseren Atabek). Medya Metinlerini Çözümlemek, Siyasal Kitapevi: Ankara Jamjoom, M. (2010). CNN’de Türk Dizileri ve Nazar Boncu ğu, 16 Ekim 2010 http://www.turkishny.com/local-news/6-local-news/42734-cnn- internationalda-turk-dizileri-ve-nazar-boncuu: Son Eri im Tarihi, 11 Haziran 2011

89

Analizi Yapılan Haberler: Al Shark El Aswat , (2009a). Obama to visit Turkey, first trip to Muslim nation, 7 Mart 2009. http://www.asharq-e.com/news.asp,s http://www.asharq- e.com/news.asp, son eri im tarihi: 11 Ocak 2010. Arab New , (2009a). Letting pluralism grow in, 26 Ocak 2009Turkeyhttp://article.wn.com/view/2009/02/26/Editorial_Letting_pluralism_ grow_ in_Turkey, son eri im tarihi: 10 Ocak 2010 Arab News , (2009b). Erdogan gets a hero’s welcome, 7 Ocak 2009, http://archive.arabnews.com/?page=4§ion=0&article=118735&d=31& m=1& y=20 09&pix=world.jpg&category=World, son eri im tarihi: 7 Ocak 2009. Arab News , (2009c). Erdogan wants Obama to redefine terrorism in Middleast , (24 Ocak 2009),http://archive.arabnews.com/?page=4§ion=0&article=118713&d=30 &m=1 &y=2009, son eri im tarihi: 10 Ocak 2011. Baraka, (M). (2009). Awash with Turkish soap, Al Ahram Weekly, 15 - 21 January 2009, Issue No. 930, http://weekly.ahram.org.eg/2009/930/ee2.htm, Son eri im tarihi: 10 Ocak 2010. Baraud. R. (2009). Turkey accepts the challenge; Middle East is changing, Palestine Times, http://www.ptimes.org/main/default.aspx?_ContentType=ART&_ContentI D=2- c4d7f180-6753-4817-aaab-ed5bcce6d692.htm, son eri im tarihi: 15 Mayıs 2010 Barel. Z. (2009b), Turkey fears it may lose influence as Syria roils, Hareetz, (18.Mayıs.2009). http://www.haaretz.com/print-edition/features/turkey- fears-it- lose-influence-as-syria-roils-1.362428, son eri im tarihi: 19 Ocak 2011. Barel, Z. (2009a). Turkey: a Friend for Trade, Hareetz. http://www.haaretz.com/print- edition/news/analysis-turkey-a-friend- for-trade-1.157353 , son eri im tarihi: 23 Ocak 2011 Bary, T. (2007). “Arap Dünyasında Türkiye’ye Farklı Bir Bakı Olu maya Ba ladı”, Dünya Gündemi, 7 Temmuz 2007

90

Bengio, O. (2009). Israel and Turkey will allow interests to reconcile them, Daily Star Lebanon, March 09, 2009, http://www.dailystar.com.lb/article.asp?edition_id=1&categ_id=5&article_i d=9 9948, son eri im tarihi; 15 Mayıs 2009 Bentley, M. (2009). ‘Turkey ready to mediate between Iran and West, Tahran Times. http://old.tehrantimes.com/index_View.asp?code=209634 , Son Eri im Tarihi: 11 Ocak 2001 Blumenkrant, Z. (2009). Turkey, the place to go for Israelis , http://www.haaretz.com/news/diplomacy-defense/lieberman-to-turkey- israel- won-t- apologize-for-gaza-flotilla-raid-1.300128 son eri im tarihi: 23 Mayıs 2011 Coren, O. (2009). Trade with Turkey Totaled $2.5b in 2009, Hareetz, http://www.haaretz.com/print-edition/business/trade-with-turkey-totaled-2- 5b-in- 2009-1.293438, son eri im tarihi: 10 Ocak 2011 Daily Star Lebanon, (2008). Türkiye’nin Arabuluculu ğu Lübnan’ı Kurtarabilir, 24 Nisan 2008, Delli, K. (2009). Syria and Turkey: An Example to be Followed. Syria Today, February 2009, Moubayed, S. (2009). Erdogan's multi-pronged foreign policy, 7 Haziran 2009, Syria Today Moisi, D. (2009) . Who Lost Turkey? In some ways everybody did. Daily Star Lebanon, Tuesday, February 24, 2009, http://www.dailystar.com.lb/article.asp?edition_id=1&categ_id=5&article_i d=99 576 , son eri im tarihi: 15 Mayıs 2009 Dyer,G. ( 2008). The Young Turks at a century, Tahran Times, 09.07.2008, http://www.tehrantimes.com/Index_view.asp?code=172727 , El Feki, M . (2007). Do We Need an Arab Atatarük, El Ahram Weekly, 16 - 22 August 2007 http://weekly.ahram.org.eg/2007/858/op22.htm; Son Eri im Tarihi: 09 Mayıs 2010 Haaretz, (2009b). Turkey's attitude toward Israel is changing, 01.10.2009, http://www.haaretz.com/print-edition/news/turkey-s-attitude-toward-israel- is- changing-1.267174 , son eri im tarihi: 20 Ocak 2011

91

Hamidi, Đ (2008a). Syria and Turkey strengthen economic relations. Syri Today, ıssue, May 2008, http://www.syria-today.com/pkg05/, 11 July 2008 Hamidi, Đ (2008b). Syria’s Political Role Transcends its Geographical Borders. Syria Today, ıssue, May 2008, http://www.syria-today.com/pkg05/ son eriim tarihi, 13 May 2009 Hammad. A. (21 Ocak 2008). Yeni Türkiye veya Ortado ğu’nun Japonyası. El Ehram, 21 Ocak 2008. Hamzwy, A. ( 2007). Islamist lessons in Turkey, Al Ahram Weekly, 16 - 22 August 2007 Hanizade, H. (28 A ğustos 2008). Turkish soaps not so clean, http://www.tehrantimes.com/index_View.asp?code=176437, son eri im tarihi:01 Temmuz 2009. Hareetz, (2009a). Turkey is not an enemy, 04.06.2009, http://www.haaretz.com/opinion/turkey-is-not-an-enemy-1.294203, son eriim tarihi: 23 Mayıs 2011. Hüveydi, F. (2007b). “Kerkük Yardım Đstiyor Fark Eden Yok”, ark Ul Esvat gazetesi, 26 Aralık 2007 Hüveydi, F. (2007a). “Türkiye Do ğu'ya öyle bir baksa...” ark Ul Esvat Gazetesi, 26 Aralık 2007 Syria Today, (2009). Liguid security, http://www.syriatoday.com/index.php?option=com_content&view=article& id=37 4:syr ia-and-turkey-an-example-to-be-followed- &catid=68:other&Itemid=26 son eri im tarihi: 14 Mayıs 2009 Jepkins, A. (2009). Rebuilding regional bridgesi, El Ahram Weekly, 12 - 18 February 2009, Issue No. 934, http://www.masress.com/en/ahramweekly/5219, Son eri im tarihi: 12 Haziran 2011. Khan, A., Tango A. (2009), King, Erdogan discuss truce, 9 Haziran 2009, http://archive.arabnews.com/?page=1§ion=0&article=117803&d=4&m =1&y =200 9, son eri im tarihi; 1 Mayıs 2009 Palestine Times. (2009b). Emine Erdogan: Peres is a criminal, a big liar, http://www.ptimes.org/main/default.aspx?_ContentType=ART&_ContentI D=3-- 696eed68-33ee-40a7-b091-5ed8a692fca8.htm, son eri im tarihi: 13 Ocak 2011

92

Palestine Times. (2009a).We salute you, Brother Erdogan, http://www.ptimes.org/main/default.aspx?_ContentType=ART&_ContentI D=1- c3dcf20e-1188-4226-8d8a-f473993cc987.htm, son eri im tarihi: 19 Mayıs 2010 Palestine Times. (2009c).Turkey to help ending Palestinian split How Had the Land of PalestineGone?, http://www.ptimes.org/main/default.aspx?_ContentType=ART&_ContentI D=1- c3dcf20e-1188.htm, son eri im tarihi: 30 Temmuz 2010. Ravid, B., Harel, A., Khoury, J. (2008). 'Turkey no longer needs a close relationship with Israel', Hareetz, http://www.haaretz.com/news/diplomacy- defense/lieberman-to- turkey-israel-won-t-apologize-for-gaza-flotilla- raid-1.300128 , son eri im tarihi: 20 Ocak 2010 Simon. T . (2009), The growing influence of Turkish diplomacy, Arap News, 21 Ocak 2009. http://archive.arabnews.com/?page=7§ion=0&article=118387&d=21& m=1& y=20 0, son eri im tarihi: 10 Ocak 2011. Syed, A. (2009). Lessons from Iran, El Ahram Weekly, 12 – 18 February 2009, Issue No. 934 http://weekly.ahram.org.eg/2009/934/op42.htm, son eri im tarihi: 19 Nisan 2009. irzad, Y . (2009). Đran ve Türkiye’nin Ortado ğu’daki Yarı ı”, 19 Haziran 2009, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/450481.asp), son eri im tarihi: 12 Haziran 2011. erbel, G. (2008). Đran ile Đsrail Arasında Türkiye Koridoru, El Hayat Gazetesi, http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=yazarHaber&ArticleID=5 134 , Son Eri im Tarihi: 10 Ocak 2011 Tahran Times , (2008). Turkey offers to mediate between U.S. and Iran, 3. 11. 2008, http://www.tehrantimes.com/index_View.asp?code=182356, son eri im tarihi: 23 Ocak 2010 Tahran Times, (2009a). U.S. and Israel are enemies of Iran-Turkey ties: Leader, 12.03.2009, http://www.tehrantimes.com/index_View.asp?code=191003 We salute you, Brother Erdogan Fazıl, C.( 2007). Irak-Arap ili kilerinin düzelmesi Đran'ı durdurur, Riyad Gazetesi, 4 Ekim 2007

93

EKLER

94

Ek 1. Arap News, Erdo ğan gets hero’s welcome

95

Ek 2. Tehran Times, Turkish soaps not so clean

96

Ek 3. The Palestine Times, Turkey Accepts the Challenge: Middle East is Changing

97

Ek 4. Al-Ahram Weekly, Do we need an Arab Atatürk

98

Ek 5. Haaretz, Turkey Fears it may lose influence as Syria roils

99

Ek 6. The Daily Star Lebanon, Who Lost Turkey? In some ways everybody did

100

Ek 7. Syria Today, Syria and Turkey stengthen economic relations

101

Ek 8. Haaretz, Turkey’s attitude toward Israel is changing

ÖZGEÇM Đ

1984 Yılında Erzurum’da do ğdu. 2005 yılında Gazi Üniversitesi Đleti im Fakültesi Gazetecilik Bölümünden mezun oldu. 2009 yılı sonbaharında European Journalism Centre’nin bilim yazarlı ğı Bursuyla Đtalya ENEA’da bulundu. 2008 yılında Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Đleti im Anabilim Dalında Yüksek Lisansına ba ladı.