<<

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KADIN ÇALIŞMALARI

ANABİLİM DALI

AMERİKALI MİSYONER KADINLAR, DOĞULU KIZLAR: STEREOTİPLERİ YIKAN KARŞILAŞMALAR, 1870-1915

Doktora Tezi

ÖZLEM BOZTAŞ

Ankara, 2020

1

T.C.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

KADIN ÇALIŞMALARI

ANABİLİM DALI

AMERİKALI MİSYONER KADINLAR, DOĞULU KIZLAR: STEREOTİPLERİ YIKAN KARŞILAŞMALAR, 1870-1915

Doktora Tezi

ÖZLEM BOZTAŞ

Tez Danışmanı Prof. Dr. Elif Ekin Akşit

Ankara, 2020

2

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TOPLUMSAL CİNSİYET VE KADIN ÇALIŞMALARI ANABİLİM DALI

AMERİKALI MİSYONER KADINLAR, DOĞULU KIZLAR: STEREOTİPLERİ YIKAN KARŞILAŞMALAR, 1870-1915

BÜTÜNLEŞİK DOKTORA TEZİ

Özlem Boztaş

Tez Danışmanı Prof. Dr. Elif Ekin Akşit VURAL

TEZ JÜRİSİ ÜYELERİ Adı ve Soyadı İmzası 1- Prof. Dr. Elif Ekin Akşit VURAL 2- Doç. Dr. Emel MEMİŞ PARMAKSIZ 3- Doç. Dr. Nazan ÇİÇEK 4- Dr. Öğr. Üyesi Bahar GÜRSEL 5- Dr. Öğr. Üyesi Senem ERTAN

Tez Savunması Tarihi 13.01.2020

TEŞEKKÜR

Her şeyden önce, bu tezin hazırlanmasında her zaman motive edici ve yapıcı eleştirilerinden ötürü çok değerli tez hocam Prof. Elif Ekin Akşit’e, tezimi dikkatle okuyarak beni en iyi şekilde yönlendiren sevgili hocalarım Doç. Dr. Nazan

Çiçek ve Dr. Öğr. Görevlisi Bahar Gürsel’e, tez jürimin değerli üyeleri Doç. Dr. Emel

Memiş, Dr. Senem Ertan, Doç. Dr. Tülay Ercoşkun, ve Doç. Dr. Özge Russell’a;

K.Ç’deki tüm hocalarıma; ayrıca Dr. Tim Roberts’a teşekkürlerimi sunarım.

Bu uzun süreçte bana katlanan ve vazgeçmeme asla izin vermeyen aileme; bu tezi yazmam için her tür teknolojik ve lojistik desteği sağlayan sevgili kardeşlerim

Özkan, Ela, Erkan ve Olga’ya, üniversitesinin kütüphanesinden bana kitap taşıyan, makale bulan, can dostum ve kardeşim Serpil’e; tezin mikrofilm arşivleri incelemesinde yardımlarını esirgemeyen Orhun’a, mektupların deşifresinde değerli katkılar sunan Mert’e; ve tabi ki annelik ve feminizm tartışmalarına kendi deneyimlerimle katılmamı sağlayan, on yaşından beri bu tezin bitmesini bekleyen, bu tezle büyüyen, beni varlığıyla mutlu eden sevgili oğlum Çağatay’a sonsuz teşekkürler ederim.

i

İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR ...... i Tablo ve Şekiller ...... iii 1. Bölüm: Giriş ...... 1 1.1. Yöntem ve Kaynaklar ...... 6 1.2. Çalışmanın İçeriği ve Amaç ...... 21 2. Bölüm: Kuramsal Tartışma ...... 24 2.1. Literatür İncelemesi ...... 24 2.2. Batının Oryantalist Söylemine Feminist Eleştiriler ...... 28 3. Bölüm: Osmanlı Devleti’nde Amerikan Misyonerlik Faaliyetlerinin Tarihsel Gelişimi, 1820-1914 ...... 47 3.1 Tanışma Dönemi, 1819: Anadolu topraklarında ABCFM misyonerleri ...... 51 3.2 Büyüme ve Genişleme: Kadın Misyoner Kurulunun Kurulması ...... 56 3.3. Amerikalı Misyoner Kadınların Biyografileri ...... 63 4. Bölüm: Misyonerlik Faaliyetlerinde Toplumsal Cinsiyet ...... 93 4.1 Misyoner Kadınlar ve Anadolu Kadınlarının Etkileşimlerine Toplumsal Cinsiyet, Sınıf ve Etnisite Kategorisinden Bakış ...... 95 4.2. Batılı Eğitim Modelinde Toplumsal Cinsiyet ...... 112 4.3. Misyonerlikte Gündelik Yaşam: Misyoner Kadınların Annelik, Evlilik, Bekarlık, Mutfak ve Sağlık Deneyimleri Açısından İncelenmesi ...... 130 4.4. Misyoner kadınların biyolojik ve toplumsal annelik rolleri ...... 138 4.5. Evli ve Bekar Misyonerler ...... 142 4.6. Mekan ve Cinsiyet: Oryantalist’lerin Egzotik Haremi Karşısında Misyoner Kadınların Ahırları...... 158 4.7. Misyoner Kadınların Fiziksel ve Ruhsal Sağlık Durumu: Yalnızlık ve Bulaşıcı Hastalıklar Karşısında Kadınlar ...... 163 5. Bölüm: Osmanlı’da Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Analizi ...... 181 5.1. Misyoner Kadınların İletişim Ağları: Yerli Yardımcı Kadınlar ...... 182 5.2. Amerikalı Bir Misyonerin Gözünden Beş Kadın: İskoohi, Mariam, Hacı Hatun, Güzin Hanım ve Elmas ...... 189 5.3. Misyoner Yayınlarında Batı ve Doğu Karşılaşmaları: Life and Light Dergisinde Yayınlanmış Mektupların Analizi ...... 197 Sonuç: ...... 215 KAYNAKÇA ...... 219 EKLER ...... 239 ÖZET ...... 293 ABSTRACT ...... 294

ii

Tablo ve Şekiller

Şekil 1 ABFCM Türkiye Misyonları, 1914 ...... 54 Şekil 2 Personel Değişim Oranı, 1812-1929 ...... 165 Şekil 3 Misyonerlerin Ortalama Hizmet Süresi ...... 166 Şekil 4 Bekar ve Evli Misyonerlerin Hizmet Süresi ...... 167 Şekil 5 Görevden Ayrılma Sebepleri, Cinsiyete Göre ...... 168 Şekil 6 Ortalama aktif görev süresi, 1820-1932...... 169

Tablo 1: Arşiv Mektuplarının Listesi 14 Tablo 2 İncelenen Arşiv Raporları 17 Tablo 3 Life and Light for Women dergisinde yayınlanmış mektuplar 19 Tablo 4 ABCFM Batı, Merkez ve Doğu Misyonları 54 Tablo 5 Misyoner Kadınların Listesi 64 Tablo 6 Misyoner Kadınların Çocuk Sayıları 140 Tablo 7 Yerel Yardımcı Kadınlar Listesi 183

EKLER

Ek 1 Seçilmiş El Yazısı Mektuplar ...... 239 Ek 2 Deşifre edilen Mektuplardan Örnekler ...... 246 Ek 3 Misyoner Listesi...... 253 Ek 4 Seçilmiş Fotoğraflar ...... 255

iii

Önsöz Bundan yaklaşık 20 yıl önce Bilkent’teki lisans yıllarımda rahmetli hocam

İrem Balkır’ın Critical Theory dersinde Michel Foucault ile tanıştığımda, onun

“tarihin doğrusal olmadığı ve tarihte meydana gelen kırılmaların incelenmesi gerektiği” tezi, tüm ilköğretim ve lise hayatını klasik tarih kitaplarında savaşlar, sebep ve sonuçlarını padişahların kronolojik sıralamasıyla “ezberlemek” zorunda kalmış tipik bir Türk öğrenci olarak bana gerçek dışı ve anlaşılması imkansız gelmişti. Bir edebiyat öğrencisi olarak ise dilin kimlik inşasındaki önemini yaşayarak kavrama aşamasındaydım. Lisans eğitimim boyunca Amerikan edebiyatı ve kültürünün temel eserlerini de okumuş olmanın verdiği güvenle lisans sonrası eğitim için Bilkent Tarih bölümüne başvurdum.

Birkaç gün sonra tarih bölümüne kabul aldığımı duyduğumda o kadar sevinmiştim ki ODTÜ Kadın Çalışmaları yüksek lisans programına da kabul edildiğimi duyduğumda bir yol ayrımındaydım. Akademik bir kariyer istiyordum ve bunu Türkiye’de yapmak istiyordum. ODTÜ’de kadın çalışmaları alanında doktora programı yoktu ama Bilkent Tarih Bölümü’nde vardı. Dahası, kadın

çalışmaları 20 yıl önce Türkiye’de olduğu gibi küresel akademik dünyada da henüz tam olarak değeri anlaşılmamış bir disiplindi. Bu sebeple Tarih’i seçtim. 2 yıl boyunca Amerikan Tarihi, Bizans Tarihi, Osmanlı Tarihi, Ortaçağ Avrupa Tarihi,

İngiliz Tarihi ve Tarih için Metodoloji dersleri aldım.

Amerikan tarihi derslerimde bana eleştirel düşünme ve yazma imkanı veren bir ekolden gelen hocalarımla çalışıyordum. Yüksek Lisans tezim için konu ararken göç olgusuna ilgim ve dile olan tutkum nedeniyle Amerikan tarihindeki göç etmediği halde göçmen sayılmış Meksika Kökenli Amerikalıları çalışmayı seçtim.

19. Yüzyılda Meksika Kökenli Amerikalıların iki dilde eğitimi kullanarak

iv dezavantajlı konumlarından nasıl kurtulmaya çalıştıklarını incelediğim yüksek lisans tezimi, benim faillik (agency) kavramıyla haşır neşir olmamı sağlaması açısından değerli buluyorum. Hatta tezimin, (No Me Digas ‘Yes’, Empowerment through Education: Mexican American Agency Measured through Primary

Education in New Mexico, 1846-1920), hem güçlenme hem de faillik kavramlarını ele alması açısından, her ne kadar o zamanlar ne yaptığımı tam olarak bilmesem de

– ki kuramsal bir eksikliğim olduğunu itiraf etmeliyim –bugün bu tezin yazılması için beni cesaretlendiren bir kişisel deneyim olduğunu söyleyebilirim. En temel olarak, el yazısı mektupların tarihsel bir kaynak olarak kullanımı ve tarihsel faillik kavramıyla ilişkisini incelemek için bir başlangıç noktası olmuştu.

Yüksek lisans sonrası planladığım gibi aynı bölümde doktora çalışmalarına başladım. Toplumsal cinsiyet rollerimle akademik kimliğim arasında verdiğim mücadele yorucuydu. Los Angeles, Huntington’da arşiv çalışmalarıma devam ederken geride bıraktığım 2 yaşına bile gelmemiş oğluma duyduğum özlem doruğa

çıktığında ise bırakmaya karar verdim.

Kendi kişisel alanımdaki dalgalanmaların durulmasının ardından, yaklaşık

4-5 yıl sonra “evimi buldum” diyebileceğim Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları

(kısaca K.Ç) ile tanıştım. K.Ç’de yaptığım feminist okumalar ve nihayetinde de

Joan Scott ile tanışmam, tarih arka planımı da çöpe atmadan feminist bir tarihe yönelik tutkumu yeniden canlandırdı. İşte bu doktora tezi, yaklaşık 19 yıllık bir arayışın ürünüdür. Buraya kadar anlattığım kendi kişisel tarihimi, bu tezin yapılmasındaki “konumumu” açıklaması açısından değerli bulduğum için buraya eklemeyi uygun buldum. Aşağıda ise bu tezin içeriği ve amacına ilişkin bir giriş bölümü yer almaktadır.

v

1. Bölüm: Giriş

Doğu, daima Batı’yı meşgul etmiş, bilinmeyeni bilme ve kontrol altına alma arzusu ile Batılı yazarlar, akademisyenler, misyonerler tarafından doğuya ilişkin bir söylem oluşturulmuştur. Bu söylem içinde Doğulu kadınlar, “egzotik, erotik, pasif ve köle” imgeleriyle temsil edilmiştir. Post-kolonyal kuramcıların batının oryantalist söylemini ortaya koyarak buna eleştiri getirmeleri ve akabinde feminist kuramcıların da toplumsal cinsiyeti ekleyerek bu eleştiriyi genişletmeleri

ışığında, doğuda sömürgeleştirilen kadınların hem beyaz, batılı oryantalist söyleme, hem de kendi topraklarındaki ataerkiye karşı mücadelelerinin ortaya konması bu tezin çıkış noktasıdır. Batılı erkek ve kadınların doğuyu sömürgeleştirme ve

“medenileştirme” çabasında Doğu, yani üçüncü dünyadaki kadınların hem batılı hemcinsleri hem de patriyarka tarafından ezildiğini savunan post kolonyal feminist kuramdan farklı olarak, bu tezde, 19. yüzyılın ikinci yarısında, Amerikalı misyoner kadınlar ve Anadolu’daki kadınların, ‘sömürgeci’ ve ‘sömürgeleştirilen’ kategorileriyle sınırlı kalmadan ataerkiye karşı mücadele içine girdikleri ve bu deneyiminin her iki taraftan kadınları dönüştürdüğü ve güçlendirdiği savunulmaktadır.

Bu tezde cevaplanacak sorulardan biri, batının oryantalist söyleminde

Amerikalı misyoner kadınların yer alıp almadıkları veya ne derece yer aldıklarıdır.

Bunun için Amerikalı misyoner kadınların 1870-1915 yılları arasında ABCFM kurulunun Yakın Doğu misyonundan yazdıkları mektuplar aracılığı ile doğuya ve doğulu kadınlara yönelik algılarını inceleyecektir. Orta sınıf misyoner kadınların doğuya ait söylemlerinin batılı beyaz erkeklerin ve batılı üst sınıfa mensup kadınların oryantalist söyleminden nasıl farklılaştığının ortaya konması bu tezin birincil amacıdır. Bunu yaparken de öncelikle bu misyoner kadınların kimler

1 olduklarına ilişkin bir profil çalışması yapılacak, eğitim durumları, mensup oldukları sınıf hakkında genel bir resim ortaya konacaktır.

İkinci olarak ise, misyonerlik faaliyetlerinin toplumsal cinsiyet kategorisinden ele alınmasıyla, Anadolu’da buluşan batılı ve doğulu kadınların ezilme sebeplerinin neler olduğu, farklı kadınlık kategorileri ele alınarak incelenecektir. Doğulu kadın kategorilerinin temsillerine geçmeden önce misyoner kadınların cinsiyet rolleri ve misyoner amaçlarına katkıları incelenecektir.

Misyoner kadınlarla doğudaki kadınların karşılaşmalarına ait temsiller ortaya konarak doğuya ait farklı kadın kategorilerinin neler olduğu ve misyonerlik deneyiminin batılı ve doğulu kadınları nasıl dönüştürdüğü incelenecektir.

Üçüncü ve son olarak, feminist bir tarih çalışmasından beklenen şekilde, hem batılı hem de doğulu kadınların tarihsel birer özne olarak güçlenme ve faillik durumları incelenecektir. Batılı ve doğulu kadınların bir buluşma noktası olan misyonerlik faaliyetleri ele alınarak ortaya konacak bu çalışma, batının oryantalist söylemine eleştiri getirmesi anlamında post-kolonyal eleştiriye de katkıda bulunması açısından önemlidir.

Bu tez metodolojik olarak bir feminist tarih çalışmasıdır. İnsan kendi yaptığı

şeyin (tarihin) belirleniminde yaşayan tek var olandır ve tarihin her anında belirlenimi altında varoluşunu bulduğu şeyi, yani yine tarihi, değiştirip dönüştürme imkanına sahiptir”.1 İnsanlık tarihi boyunca tahakküm altında tutulmaya çalışılmış kadınların bu anlamda tarihsel özne faillik konumları pozitivist tarih anlayışında gölgede bırakılmıştır. Tarih biliminde nesnellik ve görecelik tartışmasından

1 Doğan, Özlem, (2013), “Felsefi Hermeneutiğe Geçiş Yolu Olarak Tarihselcilik”, Cogito, Sayı 73, s. 22. 2 hareketle2, tarihçinin tarih içinde yaşanmış olaylara batı felsefeciliğinin akıl yürütmesi ile yaklaşılmasını savunan erkek tarihçiler de tıpkı erkek felsefeciler gibi kadınların akıl yürütme kapasitesinden yoksun olduğunu varsayarak kadınlar tarafından yazılmış veya söylenmiş şeylere şüpheyle yaklaşmıştır. Descartes’in ve

Fransız aydınlanmasının etkisi altındaki bu modern söylem altında akıl ve bedenin cinsiyeti yoktur. Oysa Leonore Davidoff’un dediği gibi, erkekler hem evrensel insan, hem de tikel varlık olarak rasyonel bilginin kaynağına daha yakın görülüyordu.3 Kadınların akıl yürütme biçimlerinin bizi daha doğru bilgiye götürme olasılığı olduğunu iddia etmek son derece feminist bir yaklaşımdır.

Tarihçinin niteliği de belge seçimi ve yorumunu etkilemektedir. Bu sebeple de yüzyıllar boyunca tarih yazımı resmi tarih yazıcılarının elinde, dönemin iktidar yapılarınca önemli ve uygun bulunan siyasi belgelerin kullanılmasıyla resmi tarih yazıcılığından öte geçememiştir. Foucault’nun bilginin dünyayı düzenleme biçimi olarak iktidarın kurgulanmasına hizmet ettiği düşüncesi buradaki argümanı desteklemektedir.4 Oysa bir erkek için önemli olanla bir kadın için önemli olan tarihsel olay farklı olabilir. Serpil Çakır’ın da dediği gibi, “Tarih ve tarih yazımı, ideolojinin ve dolayısıyla belli bir toplumsal bilinçliliğin yaratılmasına doğrudan etkide bulunabilir. Bu nedenle, kadınların baskı altına alınmalarının ve buna

2 Tarih düşüncesinin oluşumu ve nesnellik tartışmaları için bkz. Ayhan Bıçak, “Tarih Düşüncesi” ve Michael Clifford, “Hegel ve Foucault: İnsansız Bir Tarihe Doğru”, Cogito, Sayı 73, Bahar 2013. Ayrıca dildeki dönüşüm ile tarihsel olayların anlatıcının sahip olduğu ideolojik yargılardan ayrı var olamacağını savunan tartışma için Kathleen Canning’in “Feminist History after the Linguistic Turn: Historcisizing Discourse and Experience”, Signs, Cilt 19, No. 2 (1994), 368-404. 3 Leonore Davidoff (2002), Feminist Tarih Yazımında Sınıf ve Cinsiyet, İletişim Yayınları, , s. 197. 4 Foucault’un tarih yazımı ve soykütük tartışmaları için bkz. Cinselliğin Tarihi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 4. Basım, 2012. 3 direnişin örneklerini ortaya koymak çok önemlidir. Geçmişin deneyimine sahip

çıkmak kadınları kolektif özne olarak güçlendirmeyi sağlar.”5

Kadınlar eril tarih yazıcılığının eseri olan tarihsel metinlerde hep ikincil, güçsüz, ezilen, kurban edilen olarak anlatılmış ve neredeyse tüm savaşlar ve devletlerin yıkılmasında kadınlar birincil sorumlu olarak tutulmuştur. Yunan mitolojisinde Truva Savaşı’nın suçu nasıl Helen’e yıkıldıysa, erkek tarihçiler de yıkımlardan ve savaşlardan kadınları sorumlu tutan geleneğe karşı gelmemişlerdir.

Örneğin Osmanlı Tarihinde Hürrem Sultan ve hanedanda güç kazanmış kadınların devletin yıkımında nasıl rol oynadıkları ile ilgili eril tarih örnekleri mevcuttur.

Kadınların deneyimlerinin tarih sayfalarından dışlanmış olması, yani kadınların gördüklerini yazmak için gerekli araçlardan yoksun bırakılmış olmaları tarihsel nesnellik anlayışında ele alındığında “kadınsız” bir tarihin “eksik” olması kaçınılmazdır. Böylece “ötekinin tarihi” önem kazanmakta, Joan Scott’un de öne sürdüğü gibi “önceden göz ardı edilen söz konusu ötekiler hakkında bir sürü yeni kanıt üretilmiş ve geleneksel tarihlerin çoğu zaman sözünü etmeye değer bulmadıkları insan hayatının ve etkinliğinin boyutlarına dikkat çekilmiştir”.6

Tarihsel bilginin kim tarafından üretildiği, yorumlandığı önemlidir. Çünkü tarihsel bilgi, toplumsal bilinç oluşturmada iktidara hizmet eder ve tarih bunun sayısız örnekleri ile doludur. Bu açıdan tarihçinin nesnel olması mümkün olamayacak bir önermedir. Bunun temel sebebi de tarih yazıcılığının özne-nesne ilişkisi içermesidir. Tarihin incelediği taraf, tarihin nesnesi, inceleyenin

öznelliğinden tamamen ayrılamaz ve böylece üretilen bilgi iktidar ilişkilerinin

5 Çakır, Serpil, (2011), “Feminist Tarih Yazımı: Tarihin Kadınlar için, Kadınlar Tarafından Yeniden İnşası”, içinde, Serpil Sancar der. Birkaç Arpa Boyu…21. Yüzyıla Girerken Türkiye'de Feminist Çalışmalar. Prof. Dr. Nermin Abadan Unat'a Armağan, Cilt 1, s. 507. 6 Joan Scott (2013), Feminist Tarihin Peşinde, bgst Yayınları, Ocak 2013, İstanbul, s. 144. 4 kurgulanmasına yarar. Yani iktidarı elinde bulunduran kesimin bilgisi de, bu durumda egemen olanın bilgisidir ve bu bilgiyle egemen olmayan kesim tarihin dışında bırakılmıştır. Kadınların tarih dışında bırakılmasının yanı sıra tarihçilik disiplininden de uzak tutulmuş olmaları, bugün tarih kitaplarının erkek odaklı olmasının altında yatan nedendir. Erkekler tarihin en eski dönemlerinden beri tarihsel olayların kaydedilmesi ve yorumlanmasından sorumlu olmuşlar dolayısıyla da tarihsel bilgi iktidarın lehine üretilmiştir. Oysaki Fatma Berktay’ın da dediği gibi, “geçmişi geri almak, yeni bir gelecek yaratmanın ön koşuludur” (Berktay,

2003).

Feminist tarih yapmaya yönelik arzuyla yola çıktığım bu çalışmada, belli bir tarihsel dönemde ve belli bir coğrafyada, farklı sınıf, ırk, etnik köken ve dini inanca sahip kadınları ve birbirleriyle misyonerlik bağlamında etkileşimlerini ele alarak bir yandan on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Amerika’nın Osmanlı

İmparatorluğu’na yönelik algısının Said’in batılı oryantalist söylem önermesinden ne derece farklılaştığını ortaya koymayı amaçlarken bir yandan da Anadolu’da bir araya gelen evli ve bekar misyonerlerin ve onların temas kurduğu Türk, Kürt ve

Ermeni kadınların deneyimlerine bir pencere aralamaya çalıştım. Aşağıdaki kısımda bu tezde kullanılan yöntem ve kaynakları ayrıntılı olarak tarif etmekteyim.

Sonraki bölümde ise çalışmanın içeriği ve amacı sunulmaktadır.

5

1.1. Yöntem ve Kaynaklar

Bu çalışma öncelikle bir feminist tarih çalışmasıdır. Çünkü klasik tarih yazıcılığında yöntem ve kaynaklar açısından kadınlar görmezden gelinmiştir.

Feminist metodolojinin üç temel unsuru vardır; (i) araştırmanın odak noktasının kadınların deneyimlerinin olması, (ii) araştırmacının konumu; incelenen konuya ilişkin kadın bakış açısının ortaya konması ve (iii) mevcut kavramların yeniden formüle edilerek kadınların lehine bilgi üretilmesi olarak özetleyebileceğimiz feminist metodoloji bu tezde kullanılacaktır. Feminist tarih metodolojisine uygun

şekilde kadınlar tarafından yazılmış mektup ve diğer tarihsel kaynakların, tarihsel olayların yorumlanmasında farklı bir bakış açısı kazandıracağını savunmaktayım.

Feminist epistemolojide feminist eleştirinin odağı, kadınların özne ve nesne olarak bilim alanından dışlanmış oldukları, dişi bilinç stilleri ve bilgi şekillerinin inkar edildiği, kadınların ikincil olarak temsil edildiği teoriler üretildiği, ezilen gruplar için kullanışlı olmayan bilginin üretildiği ve toplumsal cinsiyet ya da diğer sosyal hiyerarşileri güçlendiren bilgi üretildiği etrafında toplanmaktadır (Fox

Keller, 1985; Harding, 1987; Haraway, 1988) Feminist epistemologlar bilgi, bilen, nesnellik ve bilimsel metodoloji gibi hatalı kavramları ele almaktadır.

Gerda Lerner’in de dediği gibi, feminist hareketin içinde bir feminist tarih bilincinin gelişmesi ancak 1960’lardan itibaren yerleşmeye başlamıştır.7 1970 sonrası feminist hak arayışında kadınların tarih bilimine nasıl dahil olacakları ile ilgili kuramsal tartışmalarla ilk olarak “kadın tarihinin” yapılması önem kazanmıştır. Ancak kadın tarihi yapılırken bu defa da ilk aşamada tarihte daha çok

7 Gerda Lerner (1993), The Creation of Feminist Consciousness: From the Middle Ages to Eighteen- seventy, New York: Oxford University Press, s. 272. 6 bilinen, bir şekilde önemli kadınların, örneğin kral veya padişah eşleri, kraliçeler, sultanların yaşamlarına odaklanılmasıyla bu yaklaşımın gerçek bir feminist tarih olamayacağı da anlaşılmıştır. Her ne kadar bu çabalar azımsanmamalıysa da, kadınların tarihte görünür kılınması için farklı yöntem ve kaynaklara ihtiyaç duyulduğu anlaşılmıştır. 1970 sonrasında feminist literatürde kadınları baskı altına alma modellerinin fazlasıyla vurgulanması, kadınların mağdurlaştırılmasına ve gücü kendi lehlerine nasıl kullandıklarının gözden kaçırılmasına sebep olduğu gerekçesiyle eleştirilmiştir. Dolayısıyla bu tezde çalışılan dönemde, kadınların mağdur, ikincil, ezilen konumlarını vurgulamak yerine onların baskıya ve eşitsizliğe başkaldırıları gösterilecektir. Başka bir deyişle, bu tezde 19. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da kadınların ataerkil sistemde meşru görülmeyecek yöntemlerle, örneğin yerleşik kültürel normlara karşı çıkma, evden kaçma, peçesini

çıkarma, fiziksel olarak karşı koyma ve daha birçok başka yöntemleri kendi avantajları için kullanabildikleri ortaya konacaktır.

Bununla birlikte, 19. yüzyılda Amerikalı orta sınıf beyaz kadınların

Anadolu’daki farklı sınıf ve etnik kökenden kadınlarla ilişkileri ve etkileşimleri incelenirken, Ellen Dubois’in bu konudaki uyarıları doğrultusunda,– sadece kadınların etkileşimine odaklanılmasıyla kadınlara ait kültür ile baskın durumdaki erkek toplumu arasındaki ilişki gözden kaçırılarak apolitik ve bağlam dışı hale gelebilir–8 kadınların dünyasının dönemin tarihsel bağlamından çok uzağa gitmemesine çalışılacaktır.

Pozitivist tarih anlayışı içinde yalnızca kamusal alan incelenmeye değer bulunduğundan kadınların yer aldığı özel alan, dolayısıyla da aile ve ev içi tarihsel

8 Dubois, Ellen (1980). Politics and Culture in Women’s History: A Symposium. Feminist Studies, Cilt. 6, No. 1, 26-64. 7 analize katılarak yüzyıllardır süregelen ve siyasi tarihe odaklanan eril tarih yazıcılığına eleştirel bir yaklaşım uygulanmıştır. March Bloch ve Lucien Febvre tarafından geliştirilen Annales ekolünün etkisiyle farklı sınıf, ırk ve etnisiteye mensup kesimlerin de tarihsel anlatıma dahil edilmesi mümkün olmuştur. E.P

Thompson’un işçi sınıfının tarihini yazmasıyla yeni bir sosyal tarih yaklaşımının yolu açılmış olmakla birlikte cinsiyet henüz tarihsel analize dahil edilmemişti.

Aslında egemen ırk veya sınıftan olmayan kadınlar, hem ırksal ve sınıfsal olarak ikincilleştirilmiş hem de kendi sınıflarında cinsiyetlerinden ötürü ikincil konumda bırakılmışlardır. Başka bir deyişle, cinsiyet ve sınıf ya da ırk kesiştiğinde, yani sadece “kadın” veya sadece “siyah” değil, “siyahi kadın” deneyimleri hem kendi sınıflarındaki erkeklere hem de üst sınıftaki kadınlara göre göz ardı edilmiştir.

Oysa feminist tarih yalnızca kadınların tarihinin görünür kılınmasını değil, aynı zamanda tarihe kadın bakış açısından ışık tutulmasını, erkek tarihçi için önemli bulunmamış tarihsel olay ve öznelerin de incelenmeye değer bulunmasını savunmaktadır. Bu durumda yalnızca kraliçeler veya önemli kadın figürleri değil sıradan kadınlar, hizmetçiler, azınlıklar da feminist tarihin ilgi alanına girmektedir.

Fatma Berktay’ın da dediği gibi, “feminist tarihçiler, tarihsel sorgulamanın genişleyip derinleşmesine ve sonuçta elde edilen tablonun çok daha kapsamlı,

çeşitli ve renkli olmasına katkıda bulunurlar. Böylelikle, tarihçiliğin, insanın kendini tanıma ve yaşadığımız dünyaya bakışımıza yeni açılar getirerek kavrayışımızı derinleştirme hedefine biraz daha yaklaşmasına yardımcı olurlar”.9

Bu tezin temel alacağı metodolojik yaklaşım, Joan W. Scott’un toplumsal cinsiyeti, sınıf ve ırk yanında faydalı bir tarihsel analiz kategorisi olarak önerdiği

9 Fatmagül Berktay (2003), Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, İstanbul, s. 27. 8 tartışma etrafından şekillenmektedir. Toplumsal cinsiyet kavramını faydalı bir tarihsel analiz kategorisi olarak inceleyen Joan Scott, toplumsal cinsiyetin cinsler arasındaki toplumsal ilişkileri düzenlemek için kullanıldığından ve kadınlar ve erkeklere ilişkin uygun rollerin tamamen toplumsal olarak üretildiğinden bahsetmektedir.10

Toplumsal cinsiyet, cinsler arasındaki toplumsal ilişkileri düzenlemek için kullanıldığında kadınların doğurganlığı ve erkeklerin fiziksel gücünün kadınların ezilmesinin temeli olduğu gibi biyolojik açıklamaları reddederek biyolojik indirgemeciliğin uzağına düşer. Toplumsal cinsiyet, eril ve dişil olana tanımlanmış ve kültürel olarak inşa edilen rollerdir, dolayısıyla değişebilir. Scott, tarihçilerin görevinin “bu anlamların söze döküldüğü bağlamların ve hizmet ettikleri çıkarların yanı sıra alternatif görüşlerin hangi yollarla marjinalize edildiğini ve bastırıldığını araştırmak” olduğunu söyler.11 Scott’un önermesi, Foucault’un eleştirel tarih yaklaşımı etrafından şekillenmiş ve “şimdiki zamanda sorulan soruların masum ya da nesnel sorular olmadığını, şimdiki zamanın tarihi dediği” şimdiki zamanda olan

şeyin geçmişte de böyle olmuş olmasının gerekmediği tezinden yola çıkmıştır.

Geçmişteki ve bugündeki olayların söyleme dayalı olduğunu söyleyen Faucault’a göre söylem, “bilgi ve iktidar arasındaki ilişki, şeylerin kendilerini tanımlayan kelimeler edinmesi ve insanların bilgi nesneleri haline gelmek kaydıyla özneler olarak var olma biçimleri” hakkındaydı. Scott, deneyimin üretildiği tarihsel süreçlerin analiz edilerek ancak bu şekilde deneyimi tarihselleştirebileceğimizi

(historicising) ve böylece de deneyim aracılığı ile kurulan özneye ulaşabileceğimizi söyler.

10 Scott, 1988 11 Joan Scott (2013), Feminist Tarihin Peşinde, bgst Yayınları, Ocak 2013, İstanbul, s. 13 9

Scott, kadınların genel insan kategorisine indirgenmesinin, erkeğin hikayesinin herkese genellendiği ve kadının tarihte gizli kaldığı günlere dönüş olacağını söylemektedir. Scott’a göre toplumsal cinsiyetin dört ögesi; “kültürel simgeler, normatif kavramlar, toplumsal kurumlar/örgütlenme ve öznel kimlik”tir ve tarihsel araştırmanın asıl sorusu bu dördü arasındaki ilişkilerin ne olduğunu açıklamak olmalıdır. Farklı kurumsal örgütlenmeler, yani eğitim, işgücü, ve siyasi yapıyı içerecek bir analiz yapılmalıdır. Sabit toplumsal cinsiyet kategorileri cinsel farklılığa ilişkin kültürel anlayışı düzenleyen normatif ifadeler olarak analiz edilmelidir. Scott, toplumsal cinsiyet kategorisinin oluşturulmasında gerilere gidilerek yeniden analiz edilmesi gerektiğini ve farklılık ve eşitlik söylemini aslında yanlış bir yerden analiz etmeye çalıştığımızı söyler. Bunun yerine eleştirel feminist konum iki hamle içermelidir; ilki kategorik farklılığın işlemlerinin sistematik eleştirisi, inşa ettiği hiyerarşilerin ortaya çıkarılması ve bunların nihai

“doğruluklarının” reddedilmesidir.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta aynılık ve özdeşlik üzerinden bir eşitlik anlayışıyla değil farklılıklara dayanan bir eşitlik anlayışıyla bu itiraz gerçekleşmelidir. Bu da Scott’un bahsettiği ikinci hamledir. Aksini yapmak aynılığın eşitlik için gerekli olduğunu söyleyen politik argümanı benimsemek anlamına gelir ki bu da iktidarın farklılık üzerine inşa edildiği ve farklılık temelinde buna karşı çıkılması gerektiğini bilen feministler (ve tarihçiler) için savunulamaz bir konumdur.12 Scott’un toplumsal cinsiyeti faydalı bir analiz kategorisi olarak ele aldığı çalışmasının yanı sıra Denise Riley Am I That Name? Feminism and the

Category of Women in History (1988) adlı çalışmasında kadınlar kategorisini sorgulayarak yapı söküm ile analiz etmiştir ancak Riley, kadınlar arasındaki somut

12 Scott, Joan W., (1 Deconstructing Equality vs. Difference 10 ittifakları gözden kaçırmakla eleştirilmiştir. Riley kadınlar kategorisinin değişken olduğu iddiasıyla istikrarsız kategorilerle düşünülebileceğini savunsa da ortak bir kavramsallaştırma olmadan tutarlı bir kadın tarihinin nasıl yapılabileceği sorusuyla tartışılan bir zemin yaratmıştır.

Bu tezin bütünüyle bir söylemsel analiz metodolojisine dayanma iddiası olmamakla birlikte, misyoner metinlerinin post yapısalcı bir metodolojide ele alınması gerekmektedir. Foucault’nun tanımına göre söylem; “tüm dünyayı ve insanları şekillendiren ancak sınırları belirlenebilecek ve sarsılabilecek olan düşünceler, inanışlar, yargılar, değerler, semboller, kelimeler, harfler, kurumlar, normlar, gelenekler ve dilden oluşan ve içerisinde birçok hiyerarşik yapıyı, güç ilişkisini bulunduran dev bir organizmadır”.13 Bu tezde araştırmanın amaçlarına uygun olarak kadınlar tarafından yazılmış belgelerde söylem analizi uygulayarak onların dünyalarına bir pencere aralamış olmayı umuyorum. Bu metinlerde kullanılan dilin kimlikler ve düşünceleri nasıl yeniden ürettiğine bakmak önemlidir.

Farklı kadınlar tarafından kaleme alınmış farklı metinlerin temelinde yatan söylemin dilin yapı bozumu ile analiz edilmesiyle incelenen tarihsel döneme ışık tutulacağına inanıyorum. Dolayısıyla metinleri incelerken şu soruları akılda tutuyorum; (i) metnin içeriği ne hakkında; (ii) hangi formatta (mektup, günce, basılı/basılı olmayan; (iii) ne tür bir mesaj içeriyor, dolayısıyla hedef okuyucular kim, ve metnin yazılma amacı nedir (iv) ne zaman yazılmış, yazıldığı dönemin bağlamı nedir ve son olarak (v) metin ne anlam taşıyor. Araştırılan mektup ve güncelerin uzunluğu ve sayıca çokluğu araştırmanın kısıtlılıklarından olsa dahi bu temel soruları akılda bulundurarak analiz gerçekleştirilecektir. Elbette ki bu tezde

13 Foucault, Michel. (1987). Söylemin Düzeni, Cilt 1. (Çev: T. Ilgaz). İstanbul: Hil Yayınları 11 incelenen her mektup veya günceye bu şekilde detaylı bir söylem analizi yapılmasına imkân yoktur ancak kolektif olarak hepsi aynı bağlam içinde ve hemen hemen aynı dönemlerde yazıldıklarından vermek istedikleri mesaj bakımından ortak bir amaca hizmet ettikleri düşünüldüğünde söylem analizi yapılmasının mümkün olacağını düşünmekteyim.

Feminist tarih çalışmasına uygun bir metodoloji de kaynak seçiminde erkeklerin değil kadınların seslerini duyuracak materyalin seçilmesidir. Dolayısıyla kadın deneyimlerini ön plana çıkaran, kadınlar tarafından yazılmış metinler, yazılı ve yazılı olmayan birincil kaynaklar, fotoğraf ve resmi belgeler, mektuplar ve diğer arşiv belgeleri bu tezde kullanılacaktır. Bu sayede, misyonerlik deneyiminin yaygın eril söylemde iddia edildiği gibi ilahi ve başarılı olduğu fikrine karşı çıkılarak kadın misyonerlerin mektupları kullanılarak misyonerlik ve Protestanlığı yayma amacında kadınların neler yaşadıkları ve onların bakış açısından yaşadıkları zorluklar ortaya konacaktır. Yani, dönemsel bağlam içinde aynı tarihsel olayın iki farklı cinsiyet için nasıl bir deneyim olduğu bu çalışmanın temel sorularından biridir.

ABCFM (American Board of Commissioners for Foreign Missions) arşivlerinden ulaşılabilen kaynakların yanı sıra misyoner kadınların yayınlanmış eserleri de bu çalışmada kullanılacaktır. Bu çalışmada çoğunlukla arşiv belgelerinden misyoner kadınların günceleri, mektupları, misyoner raporları, batılı seyyahların basılı metinleri, fotoğraflar gibi birincil ve ikincil kaynaklardan oluşan tarihsel metinler kullanılacaktır.

Bu tezin en yorucu ve zaman alıcı kısmı ise ABCFM mikrofilm koleksiyonunda yer alan el yazısı mektupların deşifresi ve tercümesiydi. Merkezi

12

Türkiye ve Doğu Türkiye istasyonlarından mektup ve raporların toplandığı 644,

658, 665, 667, 681, 682, 684, 684, 685, 686, 688, 690, 691, 692, 693, 696, 698, 699,

700, 701, 702, 703, 705, 713, 714 numaralı mikrofilmleri bu tez için tarandı ve okunabilir durumdaki mektuplardan Julia Parmelee, Clarissa Pratt, Harriet Powers,

Betty Johnson, Cyrene Van Duzee, Emily Wheeler, Susan F. Wheeler, Mary P.

Wright, Mary A. L. Ely, Harriett Seymour, Mary Daniels, Charlotte Ely, Johanna

Graff, Mrs. Richardson, Ida S. Stapleton, Helen Thom’un aralarında olduğu 42 misyoner kadın tarafından gönderilmiş mektuplar ve raporlar çalışmaya dahil edildi. Kadınlar tarafından yazılmış mektuplardaki dil ve söylemi karşılaştırma amacıyla kısıtlı sayıda olmak üzere erkek misyonerler tarafından gönderilen mektuplar da incelendi. Toplamda 127 yayınlanmamış mektup (ABCFM mikrofilm arşivleri), 26 yayınlanmamış resmi rapor ve Life and Light dergisinde yayınlanmış

34 mektup çalışmaya dahil edildi. Mektuplar krononolojik sırayla değil tematik olarak ilgili bölümlerde ele alındı. Bir mektup birden fazla tema içerebileceğinden bazı mektupların incelenmesi diğerlerine oranla daha geniş yer tutabilmektedir. Bu mektupların büyük bir kısmı, ABCFM Kurulu Genel Sekreterlerine, yani Dr. Clark,

Dr. Smith ve Dr. Barton’a hitaben yazılmıştır. Ayrıca ailelerine veya Amerika’daki arkadaşlarına hitaben yazılmış mektuplar da vardır. Çalışmaya dahil edilen en eski tarihli mektup 1872, en son tarihli mektup ise 1915 tarihlidir. 1900’lerde yazılmış bazı mektuplar daktilo ile yazılmıştır. Bu tarih öncesindeki mektuplar el yazısı ile yazıldığından hepsi öncelikle deşifre edilmiş daha sonra yapılan alıntılar Türkçeye tercüme edilmiştir. Aşağıdaki tabloda detaylı liste verilmektedir.

13

Tablo 1: Arşiv Mektuplarının Listesi

Gönderena. -Gönderilen, Tarih, Yer Reel No 1. Mr. C. H. Wheeler – Dr. Clark, 3 Ocak 1872, Bitlis 682 2. Mary Ely – Dr. Clark, 1 Temmuz 1873, Bitlis 3. Charlotte Ely – Dr. Clark, 1 Ocak 1874, Bitlis 4. Charlotte Ely – Dr. Clark, 12 Mayıs 1874, Bitlis 5. Mary Ely – Dr. Clark, 10 Temmuz 1875, Bitlis 6. Mary Ely – Dr. Clark, 3 Aralık 1875, Bitlis 7. Charlotte Ely – Dr. Clark, 3 Ocak 1876, Bitlis 8. Mary Ely – Dr. Clark, 1 Temmuz 1876, Bitlis 9. Charlotte Ely, Dr. Clark, 24 Nisan 1877, Bitlis 10. Mary Ely – Dr. Clark, 17 Mayıs 1878, Bitlis 11. Mary Ely – Dr. Clark, 17 Ocak 1880, Bitlis 12. Charlotte Ely – Dr. Clark, 3 Temmuz 1880, Bitlis 13. Mary Ely – Dr. Clark, 9 Temmuz 1880, Bitlis 14. Julia Parmalee – Dr. Clark, 28 Şubat 1879, Trabzon 683 15. Mary M. Patrick – Dr. Clark, 13 Mart 1872, Erzurum 16. Mary M. Patrick – Dr. Clark, 9 Ekim 1872, Erzurum 17. J. E. Scott – Dr. Clark, Kasım 1872, Van 684 18. Miss H. Seymour – Dr. Clark, 28 Şubat 1873, Diyarbakır 19. Miss H. Seymour – Mr. Seymour, 28 Ocak 1874, Harput 20. Miss H. Seymour – Dr. Clark, 28 Şubat 1880, Harput 21. Miss Van Duzee – Dr. Clark, 13 Mart 1880, Erzurum 22. Miss Carrie E. Bush – Maime, 24 Ağustos 1882, Harput 688 23. Miss Carrie E. Bush – Dr. Clark, 8 Eylül 1882, Harput 24. Miss Carrie E. Bush – Dr. Clark, 9 Mart 1883, Harput 25. Miss Carrie E. Bush – Dr. Clark, 4 Kasım 1884, Harput 26. Miss Carrie E. Bush – Dr. Clark, 27 Şubat 1885, Harput 27. Robert Chambers – Dr. Clark, 23 Mayıs 1884, Erzurum 28. Robert Chambers – Dr. Clark, 29 Ağustos 1884, Erzurum 29. Robert Chambers – Dr. Clark, 28 Ocak 1886, Erzurum 30. Robert Chambers – Dr. Clark, 4 Mart 1886, Erzurum 31. Maria G. Nutting – Dr. Clark, 16 Kasım 1886, 690 32. Maria G. Nutting – Dr. Clark, 10 Şubat 1887, Mardin 33. Miss L. E. Johnson – Dr. Clark, 18 Haziran 1885, Erzurum 34. Miss L. E. Johnson – Dr. Clark, 11 Ekim 1886, Van 35. Miss L. E. Johnson – Dr. Clark, 26 Şubat 1887, Van 36. Miss L. E. Johnson – Dr. Clark, 2 Ocak 1888, ? 37. Miss L. E. Johnson – Rev. Judson Smith, 17 Haziran 1889, Bargın 38. Miss Julie Parmalee – Dr. Clark, 16 Ağustos 1883, Trabzon 691 39. Clarissa H. Pratt –Dr. Clark, 23 Mayıs 1881, Mardin 40. Clarissa H. Pratt –Dr. Clark, 5 Ekim 1881, Mardin 41. Hattie G. Powers – Dr. Clark, 13 Ocak 1881, İstanbul 42. Hattie G. Powers – Dr. Clark, 23 Haziran 1881, İstanbul 43. Hattie G. Powers – Dr. Clark, 14 Ağustos 1885, Erzurum 44. Harriet Seymour –Dr. Clark, 17 Mart 1881, Harput 45. Harriet Seymour –Dr. Clark, 21 Mayıs 1881, Harput

14

46. Harriet Seymour –Dr. Clark, 4 Ekim 1882, Harput 47. Harriet Seymour –Dr. Clark, 13 Ocak 1885, Harput 48. Harriet Seymour –Dr. Clark, 9 Şubat 1886, Harput 49. Harriet Seymour –Dr. Clark, 7 Eylül 1886, Harput 50. Harriet Seymour –Rev. Judson Smith, 16 Ocak 1888, Harput 51. Miss Cyrene Van Duzee – Dr. Clark, 12 Mart 1881, Erzurum 692 52. Mr. R. M. Cole, 12 Temmuz 1881, Erzurum 53. Mariam Danglajian and Emily Wheeler, 3 Aralık 1886, Harput 54. Susan F. Wheeler – Dr. Clark, 20 Ağustos 1881, Harput 55. Susan F. Wheeler – Dr. Clark, 14 Nisan 1888, Auburndale 56. Mary P. Wright – Dr. Clark, 4 Aralık 1883, Harput 57. Mary P. Wright – Dr. Clark, 14 Haziran 1884, Mardin 58. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 11 Mayıs 1898, 696 Massachusetts 59. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 16 Şubat 1895, Massachusetts 60. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 12 Eylül 1896, Auburndale 61. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 1897, Dochester 62. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 1898, Massachusetts 63. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 1 Haziran 1898, Massachusetts 64. Mrs. Leila K. Browne – Rev. Barton, 31 Temmuz 1898, Auburndale 65. Miss Effie M. Chambers – Dr. Smith, 24 Mart 1894, Erzurum 698 66. Miss Effie M. Chambers – Dr. Smith, 11 Mayıs 1894, Erzurum 67. Miss Effie M. Chambers – Dr. Smith, 26 Kasım 1894, Erzurum 68. Mary L. Daniels – Dr. Smith, 10 Haziran 1896, Harput 699 69. Rev. Willis C. Dewey – Dr. Smith, 13 Aralık 1890, Mardin 70. Rev. Dewey – Dr. Smith, 26 Ekim 1891, Mardin 71. Rev. Dewey – Dr. Smith, 5 Mart 1894, Mardin 72. Mary Ely – Dr. Barton, 24 Haziran 1898, Bitlis 73. Miss Johanna Graf – Dr. Smith, 21 Mayıs 1894, Springfield 700 74. Miss Johanna Graf – Dr. Smith, 30 Mayıs 1894, Springfield 75. Miss Johanna Graf – Dr. Smith, 8 Haziran 1894, Springfield 76. Miss Johanna Graf – Dr. Smith, 2 Nisan 1896, Mardin 77. Miss Johanna Graf – Dr. Barton, 14 Ocak 1896, Mardin 78. Miss Johanna Graf – Dr. Barton, 20 Kasım 1899, Mardin 79. Mrs. Ellaworth Huntington – Mr. Barton, 22 Aralık 1897, 701 Harput 80. Mrs. Ellaworth Huntington – Mr. Barton, 4 Mayıs 1898, Harput 81. Mrs. Ellaworth Huntington – Mr. Barton, 9 Şubat 1899, Harput 82. Mr. George P. Knapp – Dr. Smith, 29 Aralık 1890, Bitlis 83. Mr. George P. Knapp – Dr. Smith, 24 Ocak 1891, Bitlis 84. Mr. George P. Knapp – Dr. Smith, 21 Mart 1893, Bitlis 85. C. H. Wheeler – Dr. Smith, 3 Aralık 1891, Harput 702 86. C. H. Wheeler – Dr. Smith, 18 Mayıs 1892, Harput 87. C. H. Wheeler – Dr. Smith, 16 Haziran 1892, Harput

15

88. Mrs. S. A. Wheeler – Dr. Barton, 3 Nisan 1895, Harput 89. Mrs. S. A. Wheeler – Dr. Barton, 25 Mayıs 1895, Harput 90. Mrs. S. A. Wheeler – Dr. Barton, 13 Temmuz 1895, Harput 91. Mrs. Richardson – Dr. Barton, Ocak 1896, Chicago 92. Mrs. Richardson – Dr. Barton, 24 Ocak 1896, Chicago 93. Mrs. Richardson – Dr. Barton, 28 Eylül 1896, Chicago 94. Mrs. Ida S. Stapleton – Dr. Barton, 11 Kasım 1898 95. Mr. D. M. B. Thom – Dr. J. B. M. Cord, 6 Nisan 1898, Mardin Mrs. Thom – Dr. Barton (ekli mektup) 96. Mrs. Helen Thom – Dr. Barton, 15 Mayıs 1899, Mardin 97. H. N. Barnum – Dear Friends, 4 Ekim 1908, Harput 705 98. H. N. Barnum – Dear Friends, 11 Ekim 1906, Harput 99. H. N. Barnum – Dear Friends, 17 Ekim, 1908 100. H. N. Barnum – Dr. Barton, 15 Kasım 1906, Harput 101. Mary L. Daniels – Mr. Barton, 5 Mayıs 1911, Harput 713 102. Mary L. Daniels – Mr. Barton, 2 Ekim 1911, Harput 103. Mary L. Daniels – Mr. Barton, 9 Şubat, 1912, Harput 104. Rachel B. North – Miss Lamson, 21 Austos 1915, Mardin 714 105. Rachel B. North – Miss Lamson, 11 Eylül, 1915, Mardin 106. Rachel B. North – Miss Lamson, 30 Ekim 1915, Mardin 107. Rachel B. North – Miss Lamson, 10 Temmuz 1916, 108. Ruth Parmalee – Miss Mattoon, 1 Temmuz 1915, The Garden 109. Ruth Parmalee – Miss Lamson, 21 Kasım 1915, Harput 110. Ruth Parmalee – Miss Lamson, 3 Aralık 1916, Harput 111. Josephine L. Coffing – Rev. Clark, 2 Eylül, 1879, Hadjin 644 (Adana) 112. Ellen M. Pierce – Rev. Judson Smith, 14 Mart 1899, Antep 658 113. Charles Riggs – Rev. Smith, 13 Ocak 1894, Antep 114. Charles Riggs – Rev. Smith, 22 Mart 1894, Antep 115. Charles Riggs – Rev. Smith, 29 Mart, 1895, New Brunswick 116. Corinna Shattuck – Dr. Smith, 28 Ekim 1895, 659 117. Corinna Shattuck – Rev. Smith, 6 Ekim 1900, Urfa 665 118. Corinna Shattuck – Dr. Barton, 26 Ocak 1901, Urfa 119. Corinna Shattuck – Miss W. Vingate, 18 Aralık 1906, Urfa 120. Mrs. S. V. R. Trowbridge to her family, 21 Nisan 1909, Adana 121. Mrs. S. V. R. Trowbridge to her family, 29 Nisan 1909, Adana 122. Mrs. S. V. R. Trowbridge to her family, 3 Mayıs 1909, Mersin 123. Mrs. S. V. R. Trowbridge to her family, 5 Mayıs 1909, Mersin 124. Mrs. S. V. R. Trowbridge to her family, 7 Mayıs 1909, Mersin 125. Mrs. S. V. R. Trowbridge to her family, 14 Mayıs 1909, Mersin 126. A. M. Andrus – Dr. Clark, 4 Ocak 1876, Mardin 681 127. Isabella Baker – Dr. Clark, 16 Mart 1872, Harput 681

16

Tablo 2: İncelenen Arşiv Raporları

Doküman adı Yazar Tarih/Yer Reel No 1. Report of the Van Station for 1885 G. C. 30 Mart 686 Raynolds 1886 2. Work for woman in the Erzurum field Bilinmiyor 15 Temmuz 685 Report for 1884-1885 1885 3. Report of Woman’s Work for Women Helen L. Mardin, 1 686 in the Eastern Mission Dewey Haz. 1888 4. Work for Women in the Erzroom Field, Hattie G. 21 Haziran 691 Report for 1885-April 1886 Powers 1886 5. Report of the Work for Women in Bilinmiyor 13 Eylül 1892 693 Mardin Field, 1890-1891 6. Work for Women in Bitlis Station Mary Ely 1 Temmuz 693 1892 7. Report of Work for women in the H. Seymour 693 Harpoot Field for 1894-1895 8. Van Station Report Ellen Ladd 12 Eylül 1890 693 Allen 9. Report of the Girls school in Bitlis and Grace H. 3 Mayıs 1900 693 Mission Work, 1899-1900 Knapp 10. Semiannual Report of the Mt. Holyoke Charlotte Ely 10 Ocak 699 Girls School at Bitlis 1890 11. Three Happy Little Orphans, Mardin Helen Dewey 12 Kasım 702 Thom 1899 12. Report of Outside Work for Women, Ruth M. 703 Erzurum, 1901-1902 Bushnell 13. Report of the American School for Bilinmiyor 703 Girls in Erzurum, 1903-1904 14. ABCFM Report, Erzurum Robert 703 Stapleton 15. Report for Women’s Work for Women Myrtle Foote 1 Temmuz 703 of Erzurum Field 1905 16. Report of the American School for Agnes M. 703 Girls, Erzurum, 1904-1905 Lord 17. Report of the American School for Agnes M. 703 Girls, Erzurum, 1905-1906 Lord 18. Report of the American School for Ruth M. 703 Girls, Erzurum, 1906-1907 Bushnell 19. Report of Women’s Work in the Maria B. 703 Harpoot Field for the Year 1908-1909 Poole 20. Report of Mt. Holyoke School, 1904, Mary Ely 24 Haziran 703 Bitlis, Turkey 1905 21. Report of Mt. Holyoke School, Bitlis, Charlotte Ely 26 Haziran 703 Turkey for 1905 1906 22. 50 Years of educational Influence in Corinna 18 Ocak 665 Oorfa Shattuck 1902 23. Evangelistic Work among Muslim Men NA NA 667 24. Evangelistic Work among Muslim NA NA 667 Women

17

25. “Four Looks”, The Work for Moslem Elizabeth NA 667 Women in 1913-1914 Trowbridge 26. Moslem Work among Women E. C. NA 667 Woodley

ABCFM (American Board of Commissioners for Foreign Missions) arşivlerinden ulaşılabilen mektupların yanı sıra en tanınan misyonerlerden olan ve

Robert Kolejinin kurucularından Cyrus Hamlin’in karısı Henrietta Hamlin’in mektuplarından derlenmiş güncesi14, misyoner Mary Abigail West’in 1875 yılına ait Romance of Missions adlı güncesi, 1855 tarihli Ann Judson ve Sarah B.

Judson’ın günceleri, ulaşılabilen ve kadınlar tarafından kaleme alınmış kaynaklardan bazılarıdır. Yine dijital olarak ulaşılabilen ve birincil kaynak olarak tanımlanabilecek başka günceler ve raporlar da bu çalışmada kullanılmıştır.

Bu tez için en değerli bir başka kaynak ise dönemin süreli yayınlarıdır.

Misyonerlerin süreli yayını olan Life and Light for Women içinde yayınlanan mektuplar değerli bilgi kaynakları olmuştur. Bunlar haricinde ikincil kaynaklardan

çeşitli misyoner kadınların deneyimlerine ulaşmak mümkün olmuştur.

1871-1918 yılları arasında Woman Board of Missions tarafından yayınlanan toplam 48 ciltlik Life and Light for Women bu tez için ihtiyaç duyduğum tüm mektupları, yazıları ve metinleri bana sağladı. Elbette ki bu kadar hacimli bir kaynağın her cildini çalışmaya dahil etmem mümkün değildi. Bu sebeple özellikle değişimi ve dönüşümü analiz etmeme yardımcı olacak şekilde periyodik bir sınıflandırma yaptım. 1871-1908 yılları arasında yayınlanmış olan ciltlere bu dönemdeki siyasi bağlamın ve kadınların misyonerlik örgütü içindeki yerlerinin henüz gelişme aşamasında olmasının istediğim sonuçlara ulaşmamı sağlayacağını

14 Lawrence, Margarette Woods (1865). Light on the Dark River; or, Memorials Mrs. Henriatta A. L. Hamlin, in Turkey, Boston. 18 düşündüm. 1908 sonrası dönemin ise gerek devrim ve yeni akımların ortaya çıkışı gerekse Birinci Dünya Savaşı bağlamının çok daha detaylı bir analiz gerektireceği fikriyle çalışmayı bu dönemde sonlandırmayı uygun buldum. Bazı istisnalarla 1916 yılına kadar olan ABCFM arşivindeki mektupları da aralarda kullandığımı belirtmeliyim. Aşağıdaki tabloda, bu tez içinde kullanılan Life and Light dergisi mektupları listelenmiştir.

Tablo 3 Life and Light for Women dergisinde yayınlanmış mektuplar

Cilt Tarih Yer Yazar Sayfa No Cilt 2, 1871-1872 1. Bursa Miss Powers 9 2. Antakya Miss Parmalee 10-11 3. Antakya Miss Parmalee 300 4. Antakya Miss Parmalee 301 5. Antakya Miss Parmalee 302 6. Bursa Miss Ursula Clarke 305 7. Elmas Tormasyan 65-67 8. Harput Miss Bush 70 9. Harput Miss Seymour 108 10. Kessab Miss Wood 110 11. Miss Bush 113 12. Miss Julia A. Shearman 241 13. Bitlis Miss Mary A. C. Ely 257 14. Miss Patrick 271 15. Miss Van Duzee 272 Cilt 5, 1874 16. Samokov Miss Matbie 49 17. 69 18. Mrs. Dr. Anderson 107 19. Antep Miss Shattuck 113 20. Erzurum Miss Van Duzee 117 21. Baidzar Rhudushean 147 22. Miss Hatie Seymour 164 23. Kürt Amie 188 Cilt 9, 1879 24. Rapor 1-5 25. Story of Marta Manisa Miss H. G. Powers 40 26. Erzurum Miss Van Duzee 61 27. Merzifon Mr. Tracy 82-83 28. Miss Shattuck 173 Cilt 14 1884 29. Mrs. Coffing 187 30. Miss Wheeler 431

19

Cilt 21 1891 31. Talas Joanna Zimmer 279 32. Miss Wheeler 296 Cilt 22 1892 33. Hadjin Mrs. Coffing 140 34. Hadjin Eula G. Bates 142

Yapısal olarak bu tez beş bölümden oluşmaktadır. Yöntem ve içeriğin anlatıldığı bu ilk bölümden sonra ikinci bölümde kuramsal tartışma ve literatür taraması verilmektedir. Tezin üçüncü bölümünde misyonerlerin Türkiye’ye gelişinin tarihçesi kısaca verilerek mektupları incelenen misyoner kadınların detaylı bir profili sunulmuştur. Dördüncü bölümde ise gündelik yaşam, annelik, evlilik, bekarlık ve sağlık gibi temalar üzerinden misyoner kadınların rolleri toplumsal cinsiyet kategorisinden incelenmektedir. Bu bölümde özellikle bekar ve evli misyoner kadınların rolleri, misyon içindeki görevleri, birbirleriyle etkileşimleri ayrıntılı olarak ele alınmaktadır. Son bölümde ise misyoner kadınların yazılarındaki doğulu kadın imajları ele alınmaktadır. Özellikle yardımcı misyoner kadınlar

üzerinden yapılan bu incelemede tarih boyunca sessiz kalmış doğulu kadınlardan bazılarının hayatlarına ve faillik hikayelerine yer verilmiştir. Aşağıdaki bölümde tezin içeriği ve amaç verilmektedir.

20

1.2. Çalışmanın İçeriği ve Amaç

Bu tezde 1870-1915 yılları arasında ABCFM’in Yakın Doğu misyonunda sağlık, eğitim ve ekonomik alanlardaki faaliyetleri bağlamında Amerikan Misyoner kadınlar ile Osmanlı toplumundaki farklı sınıf ve etnik kökene sahip doğulu kadınların gündelik yaşamları ve birbirleriyle etkileşimleri, toplumsal cinsiyet kategorisinden incelenecektir. Bu tezin amacı, oryantalizm eleştirisinden hareketle batılı beyaz misyoner kadınların metinlerindeki doğulu kadın imgelerinin dönemin oryantalist tasvirlerinden farkını ortaya koyarak post-kolonyal eleştiri doğrultusunda batının tek bir doğu kimliği yaratarak onu tahakküm altına alma

çabasını, Amerikan misyoner kadınların “öteki” kadınları tasvirleri üzerinden yeniden incelemektir. Bu sayede, 19. yüzyılın ikinci yarısında Yakın Doğu’daki misyonerlik faaliyetlerinin incelenmesinde toplumsal cinsiyeti bir analiz kategorisi olarak kullanarak feminist tarih metodolojisi ile kadınların mücadele ve güçlenme pratiklerini de ortaya çıkarmak amaçlanmaktadır.

Bu tez, kronolojik bir örüntüde yapılandırılmamış olmakla birlikte,

Amerikan Board’un (ABCFM) Osmanlı’daki faaliyetlerinin somut ürünler vermeye başladığı 1850’li yılların incelenmesi ile başlanacak ancak daha yoğun olarak, Kadın Kurulu’nun (WBM ve WBMI) faaliyetlerine başladığı 1870 yılı ile

1915 arası döneme odaklanılacaktır. Tezin kapsadığı coğrafi alan Batı, Merkez ve

Doğu Türkiye misyonlarının bulunduğu Adana, Elazığ, Mardin, Antep, Van,

Maraş, Erzurum, İstanbul, Kocaeli, Bursa, Trabzon’u kapsamaktadır. Arşivlerin daha yoğun olarak erişilebilir olduğu Erzurum, Harput ve Mardin, bu istasyonlardan gönderilen mektupların diğerlerine göre oldukça fazla olmasından dolayı, tezin içeriğinde öne çıkmış görünebilir. Tezde konu alınan ve güçlenme pratikleri ortaya çıkarılmaya çalışılan kadınlar, Anadolu’da yaşayan köylü kadınlar

21

(Türk, Kürt ve Ermeni) ile misyoner orta sınıf, evli/bekar, beyaz kadınlardır. Bir başka deyişle, Amerikan misyoner kadınların ABCFM içindeki kadınlık deneyimleri ve doğulu kadınlara yönelik algılarının dönüşümü bir eksende incelenirken, diğer eksende de Anadolu kadınlarının kendi hak arayışlarının izleri sürülecektir.

Amerikalı kadınların Osmanlı coğrafyasındaki deneyimleri ve Anadolu kadınları ile etkileşimlerinin sonucunda ortaya çıkarılan farklı kadın kategorileriyle batılı oryantalist söylemdeki tek bir edilgen doğulu kadın imajına bir karşı

çıkılacaktır. Bu amaçla toplumsal cinsiyetin yanı sıra sınıfsal farklar da dikkate alınacaktır. Örneğin, Batılı kadınların gözünde İstanbul ve İzmir gibi büyük

şehirlerdeki üst sınıf Osmanlı kadını ile Anadolu köylerindeki etnik kadınlar farklıdır. Oryantalist söylemde bu şehirli üst sınıftan oluşturulan “kafes ardında” stereotipleri tüm doğuya atfedilmiş ise de orta sınıf beyaz Amerikalı kadınlar

Anadolu’da çok farklı kadınlık kategorileri olduğunu deneyimlemiştir.

Suraiya Faroqhi, Osmanlı kadın tarihinin daha çok üst sınıfa yoğunlaştığını bunun da sebebinin mülk sahibi kadınların resmi kaynaklarda yer almaları olduğunu öne sürer.15 Yine kaynaklarda varoluş açısından tarihsel analize girebilmiş “sıradan” kadın kategorilerinde işçi sınıfı olduğunu da belirten Faroqhi, kamusal alanda görünür kılınmış fabrika işçiliği gibi faaliyetler bağlamında kadın tarihi yapıldığını söyler. Bununla birlikte, kendileri hiçbir kaynakta görünür olamamış alt sınıf kadınların da tarihsel sessizliğinin bozulması için daha başka kaynak arayışlarına da girilmelidir. Her ne kadar Mohanty ve Spivak gibi post kolonyal feminist düşünürler bu “madun” kadının batılı metinlerde

15 S. Farouqhi, içinde Suad Joseph, der (2003). Encyclopedia of Women and Islamic Cultures: Methodologies, Paradigms and Sources, Cilt 1, Londra: Brill, s. 161. 22 konuşamayacağını öne sürmüş olsa da misyoner kaynaklarında cılız da olsa birkaç sese rastlamış olmam umut vericidir.

Amie, Maritza, Kohar, Hanum, Mariam, Menoosh, Ishkoohi, Harriet,

Emily, Charlotte, Mary, Johanna gibi bana 1870’ler, 1880’ler ve 1890’lardan batılı misyoner kadınların mektup ve güncelerinden seslenmeye çalışan bu kadınların seslerine kulak vermeliydim. Ancak bu şekilde kadınlara tarihte hak ettikleri yerin verilmesine bir nebze katkı sağlayabilir ve feminist tarihin mümkün olabileceğini göstererek bu alanda daha fazla çalışma yapılmasına yönelik umudu artırabilirdim.

Aşağıdaki bölümde tezin konusuyla ilgili literatür incelemesinin yanı sıra kuramsal tartışmaya yer verilmektedir.

23

2. Bölüm: Kuramsal Tartışma

Bu bölümde tezin konusuyla ilgili kısa bir literatür taramasına yer verdikten sonra Said’in oryantalizm eleştirisi ve Melman, Lewis ve Mills’in batılı kadınları da dahil ederek sürdürdükleri oryantalizm eleştirisi ile devam ederek Amerikalı misyoner kadınların doğulu kadınlarla karşılaşmalarının literatüre dahil edilmesinin her iki coğrafyadan kadınların failliğini göstermek açısından önemli olduğunu ortaya koyacağım.

2.1. Literatür İncelemesi

Öncelikli olarak oryantalizmin ele alındığı ve eleştirildiği çalışmalar bu tezde kullanılmıştır. Batı odağından kurtularak “doğudaki” kadınların da işlenmesi,

üçüncü dünya ve feminizm ilişkisinin ele alındığı çalışmalarla gerçekleşmiştir

(Kumari Jayawordena, 1995; Reina Lewis ve Sara Mills, 2003; Billie Melman,

1992; Julia Clancy Smith, 2003; N. Chaudhuri ve M. Strobel, 1992; Meyda

Yeğenoğlu, 1998). Amerikalı Misyonerlerin diğer ülkelerdeki faaliyetlerinin ele alındığı çalışmaların haricinde kadın tarihi ve feminist tarih bağlamında yapılan

çalışmalara da değinilmesi gerekmektedir. (Denise Riley, 1988; Joan Scott, 1988;

Bonnie G. Smith, 1998; Elizabeth Fox-Genovese, 1982; Gerda Lerner, 1979;

Catherine Hall, 2002; Linda Gordon, 1990; Mary Beth Norton, 1989; Joanne

Meyerowitz, 2008; Judith Benneth, 1989; Shirin Saeidi, 2012; Caroline

Kahlenberg, 2016; Laura Lee Downs, 1993; Sonya Rose, 1990). Misyonerlik faaliyetlerinde kadınların rolü incelenerek toplumsal cinsiyet ilişkilerine ışık tutulmaya çalışılmıştır. (Barbara Welter, 1978; Dana L. Robert, 1996; Amy Kaplan ve Donald E. Pease, 1994; Leslie A. Flemming, 1989; Mari Yoshihara, 2003; Laura

24

E. Donaldson, 2002). Farklı ülkelerdeki misyoner faaliyetlerinin incelendiği

çalışmalarda batının doğuya bakışına post kolonyal eleştiri getirmiştir (Lisa Joy

Pruitt, 2005; Barbara Reeves Ellington, 2004, 2010 ve 2013; Catherine Hall, 1991;

Teijirian ve Simon, 2012; Char Miller, 1985; Patricia Grimshaw, 1983; Mary

Zwiep, 1991; Patricia R. Hill, 1985; Ruth Tucker, 1983; Noriko Kawamura Ishii,

2004; Nancy Woloch, 1994). Bu kanonda batılı misyoner kadınların, Hindistan ve

Kuzey Afrika’daki kadınlarla etkileşimleri işlenmiştir.

Bu tezin konusuna ilişkin tarih yazıcılığının diğer örneklerine bakacak olursak, Orta Doğu’da kadınların ele alındığı çalışmalar mevcuttur (Louis Beck,

1978; Leila Ahmed, 1992; Margeret Merriwether, 1999; Amila Butorovic, 2007;

Judith E. Tucker, 1983; Ellen L. Fleischmann, 2006; Heleen Murre-van den Berg,

2006; Nükhet Sirman, 1990; Suraiya Faroqhi). Osmanlı topraklarına yapılan misyonerlik faaliyetlerinin incelendiği çalışmalar ise daha güncel dönemde akademik literatüre girmiştir. Osmanlı ve Yakın Doğu’da Misyonerlik faaliyetlerinin ele alındığı çalışmalarda azınlık meselesi üzerinden Osmanlı

Amerikan ilişkilerinin incelendiğini ve misyonerlik faaliyetlerinin bu bağlamdaki rolünün sorgulandığını görmekteyiz. Misyoner kadınlar üzerinden incelemelerde sınıf farklı gözetilmeden, misyoner kadınların toplumu dönüştürmedeki rolleri incelenmiştir. Bu çalışmalarda misyonerlerin eğitim kurumları odak noktasıdır.

(Hans-Lukas Kieser, 2010; Lisa Joy Pruitt, 2005; Jeremy Salt, 2002; E.

Kırşehirlioğlu, 1963; Uygur Kocabaşoğlu, 1989; Murat Gökhan Dalyan, 2011;

Zehra Arat; 1998; Ayşegül C. Baykan, 1994; Barbara Reeves Ellington, 2004).

Misyonerlik faaliyetlerinde kolonyal söylemle ilgili olarak Janet M. Cramer halk ve ulusların arasında algılanan farklar temelinde tahakküm ve tabiyetin güçlendirilmesiyle ilgili şöyle demektedir; “kimlikler ve pratikler hakkında anlamı

25 tanımlayan veya bilgi ya da düşünce şeklimizi yapılandıran bir grup ifade olarak

Foucault’nun söylem anlayışından hareketle, bu yöntem ayrıca kolonyal söylem analizinden izleri de taşımaktadır. Bu alandaki kuramcıları, halklar ve ulusların arasında algılanan farklar temelinde tahakküm ve tabiiyet davranışlarını güçlendiren söylemsel stratejiler belirlemiştir (örn., Bhabha, 1994; Mills, 1991;

Pratt, 1992; Said, 1979; Spurr, 1993). Kadınların misyoner yayınlarının içeriği, tekrarlayan konuları, görselleri ve temsilleri incelenerek kolonyal söylemi ve belli bir kadınlık ideolojisinin bu söylem ile nasıl örüldüğü veya entegre edildiği ortaya

çıkarılmaya çalışılmıştır.16

Üçüncü dünya kadınlarının kategorik olarak batılı feminist söylem tarafından da baskı altına alındığını savunan Mohanty17 ve Spivak18’ın post kolonyal feminist kurama katkısı büyüktür. Mohanty’ye göre batılı feminist bakış açısından patriyarkanın evrenselliğinin gösterilmesi ve ortak mücadele alanı yaratılması için

üçüncü dünya kadını kurgusu ezilen, mağdur, başkaldırı kapasitesinden uzak, tek bir kadın grubu olarak çizilmektedir. Mohanty, aslında evrensel patriyarkal bir yapının olmadığını, yani en azından batılı feministlerin direnmeye çalıştığı türden bir evrenselliğin söz konusu olmadığını öne sürmektedir. Mohanty’nin analizinde

öne çıkan ilk eleştiri, “kadınlar kategorisinin stratejik konumlanışında ırk, sınıf ve etnik farkların göz ardı edilmesidir.

Spivak, “Can the Sub-Altern Speak” adlı makalesinde madunun (sub altern) konuşamayacağını, konuşsa da batı tarafından duyulmayacağını, konumu

16 Cramer, Janet M (2003) “White Womanhood and Religion: Colonial Discourse in the U.S. Women's Missionary Press, 1869-1904”, Howard Journal of Communication, 14:4, s. 6 17 Mohanty, Chandra Talpade (1997). “Under Western Eyes: Feminist Scholarship and Colonial Discourses”, in: S. Kemp and J. Squires. (ed.). Feminisms. Oxford and New York: Oxford University Press. 18 Spivak, Gayatri Chakravorty. (1988). ‘Can the Subaltern Speak?’, in: C. Nelson and L. Grossberg. (ed.). Marxism and the Interpretation of Culture. London: MacMillion, s. 271-313 26 itibariyle yani hem kadın hem de ikincil durumda kadın olması sebebiyle ancak batılı kadının onun adına konuştuğunu ifade eder. “Gayatri Spivak’ın madunun konuşamayacağı varsayımı sorgulansa bile, kültürel karşılaşmalara ilişkin diğer belgeler gibi bu mektuplar da ‘Ötekinin’ sesinin bozuk yankılarını içermektedir; yazarın misyonerlik karşılaşmaları veya evdeki halkın beklentilerine ilişkin kendi bakış açısı arasında nasıl gidip geldiğini gösterir”.19 Hatta bu kaynaklar karşılaşmanın çelişkili ve dinamik doğasını ortaya koyar. Batılı kadınlar ile Doğulu kadınlar karşılaştığında bu temas alanında dinamik bir kimliğin yeniden belirlenmesi ihtiyacı çıkmaktadır. Üçüncü dünya feministlerinin de beyaz batılı kadının karşısına çıkardıkları üçüncü dünya kadın kategorileri tarihsel failliğin gerçekleşmesi için gerekli birer özne olmaktadır.

Diğer kuramcılar da kolonileştirilmiş ülkelerdeki kadınların nasıl

“ötekileştirildikleri”, marjinalleştirildikleri veya yanlış temsil edildiklerine odaklanmıştır (Ahmad, 1992; Emberley, 1993; Mohanty, 1988, 1991; Ong, 1994;

Spivak, 1987, 1988).20

Türkiye’den Feminist Tarih örnekleri

Son olarak, Türkiye’de feminist tarihçilerin değerli katkılarını vurgulamak istiyorum. Osmanlı ve Türk kadınlarıyla ilgili son dönem çalışmalarıyla akademiye zengin katkılarda bulunan feminist tarihçileri de burada sıralamak istiyorum. Serpil

Çakır, Elif Ekin Akşit, Aynur Demirbilek, Serpil Sancar, Fatmagül Berktay, Ayşe

19 Hauser, Julia, (2016), “Transformation to Negotiation: A Female Mission in a “City of Schools”, Journal of World History, Cilt 27, Sayı 3, Eylül 2016, s. 4 20 Cramer, Janet M., (2003), “White Womanhood and Religion: Colonial Discourse in the U.S. Women's Missionary Press, 1869-1904”, Howard Journal of Communication, 14:4, s. 3 27

Durakbaşa tarafından sayılarının artmasını umut ettiğim Türkiye tarihine feminist açıdan bakan araştırmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda, Osmanlı’da kadın hareketi, kız enstitüleri, Osmanlı kadın dergileri gibi konular işlenerek tarihin cinsiyeti sorgulanmıştır.

Bu tezde yararlandığım kaynakların kısa bir taramasını da verdikten sonra tezin temel odağı olan batılı kadın ve doğulu kadın kesişmesini post-kolonyal söylemin ve bu tezin incelediği dönem olan 19. yüzyıldaki baskın oryantalist söylemin eleştirisine dair aşağıdaki bölümü ayırdım. Üçüncü dünya feminizminin eleştiri eksenleri, batılı kadının gözünden “öteki” algısı ve ayrıca gezi yazınından

örnekler aşağıda incelenmektedir.

2.2. Batının Oryantalist Söylemine Feminist Eleştiriler

Batının doğuyla karşıt özdeşleşmesi ve kendi kimliğini inşa çabası Said ve diğer post-kolonyal kuramcılar tarafından ortaya konmuş, “oryantalist”

çalışmalarda doğu kadını, ezilen, bastırılan, erotikleştirilmiş ve kafesin ardında sembolize edilmiştir. Batı emperyalizminin ve oryantalizmin bir eleştirisi olarak

Edward Said’in çığır açan çalışması ışığında şekillenen post kolonyal kuram,

İngiltere ve ABD gibi doğuyu sömürgeleştirmiş ülkelerin “barbarlıktan medeniyete” dönüştürdüğü, gelenekselden moderne değişimin yaşandığı ve kolonileştirilmiş ülkelerdeki öznelerin fail değil pasif birer özne olarak tanımlandığı emperyalist mite eleştiri getirmiştir.

19. yüzyılda Doğulu kadınlar ve harem üzerinden yapılan oryantalist söylem,

Edward Said’in 1978 yılındaki çalışmasında Said’in şu ifadesiyle ortaya konmuştur; “Doğu sadece Avrupa'ya bitişik değildir; o, ayrıca Avrupa'nın en

28 büyük, en zengin ve en eski sömürgelerinin bulunduğu yerdir, kurduğu medeniyetlerin ve konuştuğu dillerin membaıdır, kültürel uzanımıdır ve onun en derin ve en ziyade tekerrür eden “öteki” imgelerinden biridir. İlâveten Doğu,

Avrupa'nın (yahut Batı'nın) “karşıt imgesi”, fikri, şahsiyet ve deneyimi olarak onun kendi kendini tesisine de yardımcı olmuştur”.21 Said, batının doğu hakkında

“genellemeler” yaparak bir söylem yaratmasına karşı çıkmıştır. Batı tarafından doğu kültürüne stereotipler atfedilmiştir. “Doğulular” olarak genellenen erkeklerin

“despot, barbar”, kadınların ise “köle, kafesin arkasına kapatılmış” olarak sembolize edilmesi, Said’in ortaya çıkarmayı amaçladığı oryantalist söylemin temelini oluşturmaktadır. Batı tarafından yaratılmış olan bu stereotip veya mitler gerçek kabul edildikçe, doğuya ilişkin üretilen çalışmalarda bu söylem tekrar tekrar yeniden üretilmiştir. Faucault’dan aldığı etkiyle, her tür bilginin eşitsiz iktidar koşullarından üretildiğinden hareketle batının doğu üzerindeki sömürgeci hakimiyetinin sonucunda oryantalist söylemin mümkün olduğunu öne süren Said, sadece yönetenin yönetilen hakkında yazabileceğini, böylece onu istediği gibi

şekillendireceğini ve tanımlayacağını söyler. “On dokuzuncu ve yirminci yüzyıllar boyunca Batı’da, Şark ile Şark’taki her şeyin –Batı’ya göre düpedüz aşağı olmasa da – Batı’nın ıslah edici çalışmalarına gereksinim duyduğu hükmüne varıldı”.22 Bu anlamda batının kendisi “özne” konumuna gelirken, doğu “nesne” konumundadır.

Said’in Oryantalizm çalışması, büyük ölçüde İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin doğu temsillerine odaklanmaktadır. Said, Batının Doğu, ya da

Müslüman korkusu olduğuna dikkat çekerek, yakın doğu ve uzak doğu olarak yaratılan bu iki doğunun da batı için “fethedilmemiş, bilinmeyen” ve dolayısıyla da

21 Said, Edward, (1979), Orientalism. New York: First Vintage Books Edition, s. 2. 22 Said, Edward (1995). Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark Anlayışları, İstanbul: Metis Yayınları, s.50. 29 korkulan tarafları olduğunu belirtmektedir. Özellikle Osmanlı’nın yarattığı tehditle ilgili olarak, “Osmanlının Avrupa’ya özgü temsil biçimleri, korkulan Şark’ı denetlemenin bir yolu oldu” der.23 Said, insanların bilinmeyene karşı direnç göstermesinin aslında normal olduğunu, dolayısıyla da batının algısında doğunun gerçekte nasıl olduğu değil, nasıl olması gerektiği ile ilgili bir eğilim olduğunu öne sürmüştür. Doğu hakkında yazan “şarkiyatçıların” da bunu sistematik bir biçimde yaptığını, disiplinli bir biçimde doğuyu olması gerektiğini düşündükleri kültüre dönüştürmeye çalıştıklarını savunmuştur. Said buna ilişkin olarak “Bunu kendisi için yapar, kendi kültürü için yapar, kimi durumda da Şark saydığı şey için yapar.

Bu dönüştürme süreci disiplinleşmiş bir süreçtir. Öğretilir, kendi dernekleri, süreli yayınları, gelenekleri, sözcük dağarcığı, retoriği vardır” der.24

Aynı eksende bir diğer kuramcı Bhabha’ya göre, kolonyal söylem aynı zamanda birinin “ötekini” ayna yansıması olarak imgelediği bir süreçtir. Bu ayna imgelemi kendimizde reddettiğimiz ama aynı zamanda bize bir kimliklendirme aracı sunan bir imgelemdir. Bunun sonucunda ise beğenme-beğenmeme, cazibe- tiksinti, eşitlik-farklılığın karması-zıtlığı ortaya çıkar. Bu durumda kurulan ilişki sadece bir karşıtlık değil aynı zamanda da özdeşleştirmedir.”25

Batı’nın bilinmeyen Doğu’yu öğrenme çabaları 18. ve 19. yüzyıllarda doğuya yapılan seyahatleri de tetiklemiştir. Avrupalı birçok ressam, tarihçi, aristokrat erkek ve kadın, Doğu’ya gelerek bilinmeyen bu kültürü Batı’ya tanıtmak için mücadele içine girmişlerdir. Gezi yazını da bu şekilde kendisine büyük bir okur kitlesi kazanmıştır. Said’in çalışmalarıyla aynı eksende devam eden Bhabba, Kabbani ve

Spivak için de seyahatnameler batının kolonileşerek genişlemesi ve gücünü

23 Said, 1995, s. 68. 24 Said, 1995, s. 77. 25 Cramer, 2003, s. 10 30 sağlamlaştırması için gerekli birer araçtı. Bu sebeple, birçok batılı seyyahın doğu hakkında yazdıkları mercek altına alınarak altındaki söylem ortaya çıkarılmaya

çalışıldı.

Said’in Şark’ın, batının söylemi ile yaratılmış sistematik bir temsiliyet olduğunu söylemesine karşın bir yandan da “gerçek doğu”nun yanlış temsillerinin verildiğini öne sürmesi bir anlamda çelişkilidir. Aslında Said, oryantalist söylemi ortaya çıkarmaya çalışırken batının doğu hakkında yanlış bildiklerini Doğu’luların kendi ağzından düzeltmeyi tercih etmemiştir. Dolayısıyla, Said’in “gerçek” doğuyu ortaya koymaktan çok, batının doğuya ilişkin bir söyleminin olduğunu ortaya

çıkarmayı amaçladığını söyleyebiliriz. Bir diğer yandan da, Said’in eleştirisinin cinsiyet boyutunun olmaması da önemli bir noktadır. Dolayısıyla Said ve Bhabha, postkolonyal feminist kuramcılar tarafından, sömürgeciliğin etkilerini hem sömürgeleştirilen hem de patriyarka tarafından ezilen, dolayısıyla da “çifte sömürgeleştirilen” kadınları analizlerine katmadıkları için eleştirilmişlerdir. Bu anlamda Ritu Tyagi’nin de dediği gibi post kolonyal kuramcının görevi, kolonileştirilmiş özneyi, sömürgecinin otoritesini bozacak veya reddecek şekilde baskın kurama yeniden yerleştirmek olmalıdır.26

Said’in oryantalizm kuramının cinsiyet analizinden yoksun olduğu görüşü ile

Billie Melman, Reina Lewis, Melda Yeğenoğlu gibi bilim insanları, bu analize batılı kadınları da dahil ederek kadınların oryantalist söyleme ne kadar katkıda bulunduklarını ortaya koyan çalışmalar yapmışlardır. Billie Melman, 1995 tarihli

Women’s Orient adlı çalışmasında batının uzun yıllar boyunca doğuyu nasıl erotikleştirdiğini harem, odalık, cariyeler gibi temsillerin batılı seyyahları nasıl

26 Tyagi, Ritu, (2014), “Understanding Postcolonial Feminism in relation with Postcolonial and Feminist Theories”, International Journal of Language and Linguistics, Cilt 1, Sayı 2. 31 meşgul ettiğini yazmaktadır.27 Melman’ın argümanı Avrupa’nın Doğu’ya karşı olan tavrının birleşik veya monolitik olmadığı ve lineer bir doğrultuda ilerlemediği yönünde gelişmektedir.

Bu tezde incelediğim birincil kaynak metinlerde Amerikalı kadınlar karşılaştıkları, tanıdıkları, sevdikleri veya sevmedikleri doğulu kadınlar hakkında konuşuyorlar. İlk karşılaşma anı ile sonrası, temsiliyet açısından farklılaşma ile sonuçlanmaktadır. Yani ilk başta eğitimsiz, hatta kafir, barbar gibi bazı temsiller,

özellikle misyonerliğin Osmanlı topraklarındaki ilk yıllarına rastlamaktadır. 1870 sonrası misyoner kadınların sayıları arttıkça ve yalnızca İzmir, İstanbul gibi büyük

şehirleri değil, Anadolu’nun içlerindeki köyleri ve farklı kategorilerdeki kadınları da tanıdıkça misyoner metinlerindeki tek düzen temsiliyet bozulmuştur.

Reina Lewis (1996), kadınların Oryantalist ötekine ilişkin daha az küçük düşürücü imaj ürettiğini ve bunun da emperyalizmin feminist yıkımının mümkün olabileceğine işaret ettiğini savunur. Lewis, Osmanlı Devleti’nde yaşamış kadınların kendi yazıları ile batı tarafından yaratılmış oryantalist söylemdeki pasif ve köle doğulu kadın imajına nasıl karşı çıktılarını göstermektedir. Halide Edip,

Demetra Vaka Brown, Zeynep Hanım ve Melek Hanım gibi Osmanlı kadınlarının yazılarının yanı sıra Grace Ellison gibi seyyah kadınların yazılarında Osmanlı kadınının özgürleşmesini destekleme amacı belirgin olarak öne çıkmaktadır. Her ne kadar farklı milliyet, etnik köken ve sınıfta olsalar da bu kadınlar, Batının “Doğulu

Kadın” kavramını değiştirme niyetlerinde ortak paydada buluşmaktadır.28

27 Melman, Billie. (1995). Women’s Orients: English Women and the Middle East, 1718-1918: Sexuality, Religion and Work. Michigan: University of Michigan Press. 28 Lewis, Reina, (2004), Rethinking Orientalism: Women, Travel and the Ottoman Harem. London and New York: I.B. Tauris, s.1. 32

Reina Lewis’in bu argümanı karşısında Meyda Yeğenoğlu, her ne kadar oryantalist söylemde bir kırılma oluştursa da bu kırılmaların tamamen kolonyalizme bir karşı çıkma olarak görülemeyeceğini savunur. Aksine seyahatnamelerin farklı yazarlarla farklı durumlarda dışa vurulabilen bir söylemin devamlılığını temsil ettiğini ifade eder. Bir anlamda söylemin hegemonik

özelliğinin kanıtı olmaktadır.29 Yeğenoğlu’na göre “Oryantalist temaları yalnızca daha eski fikir ve imgelerin basit bir şekilde tekrarlanması eyleminde değil, aynı zamanda yer değiştirmeler, ayrışmalar ve hatta muhalif fikirlerin yayılmasında da aramalıyız. Bu nedenle, Doğu'daki metinlerin heterojen ve çok değişkenli karakteri, ya sadece hegemonik gücün ya da Oryantalist geleneğin birliğinin reddi olarak kabul edilemez”. Yeğenoğlu’nun heterojen metinlerin hegemonik gücü ortadan kaldırmadığına yönelik argümanı, bu metinlerin kendilerine de yer açtığına işaret etmektedir. Yeğenoğlu, “Oryantalist hegemonya, çeşitli biçimlerde ve farklı tarihsel dönemlerde benzersiz eklemlenmesi olmadan kendini ayakta tutamazdı” diyerek oryantalist metinlerde birbiri ardına yeniden üretilen imgelemlerin de buna katkıda bulunduğunu söylemektedir.30

Batılı kadın seyyahların beyaz batılı erkeklere göre doğu betimlemeleri biraz daha “içerden” de olsa yine de tek bir sınıf ve ırkla sınırlı olarak İstanbul

çevresindeki üst sınıfa mensup konaklarda yaşayan “hanımlar”ın ötesine geçememiştir. Said’in emperyalist beyaz erkekler tarafından yaratılan birleşik ve yekpare olarak tarif ettiği oryantalizm, Melman ve Lewis’e göre çok sesli ve heterojendi. Batılı kadınların sunduğu portreler erkeklerinkine göre daha az hegemonik olsa da batı ve doğuyu birbirinden ayırıyor, batının doğu hakkında

29 Yeğenoğlu, Meyda, (2003), Sömürgeci Fantaziler: Oryantalist Söylemde Kültürel ve Cinsel Fark. İstanbul: Metis Yayınları 30 Yeğenoğlu, s. 71. 33

“yanlış bildiklerini” ortaya koymaya çalışırken yine de oryantalizm tuzağına düşmekten kaçamıyordu. Sara Mills’e göre, kadın gezi yazarları, dönemin eril oryantalist söylemiyle karşılaştırıldığında, genel olarak bir ırkın tamamını kapsayacak şekilde tasvirler yapmak yerine bireyler üzerinden anlatım yapmaya giriştiler. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu, genelleme yapılamayacak kadar karmaşık bir yapıya sahipti. Dolayısıyla da Osmanlı İmparatorluğu veya Türkler hakkında

Amerikalı misyonerler tarafından kaleme alınan açıklayıcı ve öğretici olması amaçlanan yayınlarda genel ilke olarak öncelikle imparatorluğu oluşturan ırklar ve etnik gruplar sınıflandırılırdı.31

Basılı edebiyatın yaygınlaşmasıyla, gezilerinden notları daha büyük kitlelere ulaştırmak isteyen seyyahlar bu fırsatı yakalamış oldu. Aslında okuyucular için de yerlerinden hiç kalmadan farklı diyarları tanıyabilme imkanı sağlayan bu edebi tür

18. ve 19. yüzyıllarda oldukça popüler hale gelmiştir. 18. ve 19. yüzyılda özellikle

“harem” edebiyatı batını ilgisini çekmişti. Batılı erkeğin giremediği bu gizemin içine girebilen Avrupalı kadınların yazdıkları büyük bir ilgiyle karşılanıyordu.

Harem, Avrupalıların kafasında genç ve güzel onlarca kadının sultanı memnun etmek için beklediği mekanlar olarak erotikleştirilmişken kadın seyyahların haremin bir evin “erkeklerin giremediği, kadınlara ait olan kısmı” olduğunu belirtmesi gerekti.

Müslüman kadınların gündelik yaşamı ve ev içi rolleri bu yazın sayesinde batılıların ilgilerine sunuluyordu. Müslüman kadınların ev içinde nasıl giyindikleri,

31 Richter, Julius, (1910), A History of Protestant Missions in the Near East; Anderson, Rufus, (1872) History of the Missions of the American Board of Commissioners for Foreign Missions to the Oriental Churches; Crawford, L. S. Der, (1899), Turkey: A Course of Twelve Lessons; Strong, E. E., (1910), Condensed Sketch of the Missions of the American Board; Strong, William Ellsworth, (1910), The Story of The American Board: An Account of The First Hundred Years of The American Board of Commissioners for Foreign Missions 34 cariyenin ne demek olduğu, pişirilen ve ikram edilen yemekler, adetler, evin odaları, mobilyalar, mutfak gibi kadınlara ait tüm mekânlara ilişkin detaylı betimlemelere bu eserlerde yer verilmiştir. Bill Melman, kamusal alana değil özel alana odaklanması açısından harem edebiyatının oryantalist ve ataerkil otoriteye en ciddi karşı çıkışlardan biri olduğunu öne sürmektedir. Melman, “harem edebiyatı, gerek dışardan metinler olmak yerine deneyime dayanması gerekse kültürler arası karşılaştırma sunması açısından batıdaki ataerkilliğin ve batıdaki kadınların durumuna bir eleştiri getiriyordu…Bir seyahatname yazmak dişi mekanın ve eylem alanının yeniden tanımlanmasını içerir” demektedir.32

Avrupa’da özellikle farklı ülkelerden coğrafi gözlemlere, rehber niteliğinde tavsiyelere ve kısa hikayelere yer veren bu yazın tarzının Osmanlı İmparatorluğu’na seyahatleri içeren birçok örneğine rastlamak mümkündür. Misyonerler tarafından yazılan bazı güncelerde daha fazla dini ögeye rastlamak mümkündür. Baskı teknolojisindeki gelişmeler ve demiryolu ya da buharlı ulaşımın da gelişmesiyle bu kitaplar çok daha büyük kitlelere ulaşmayı başarmış ve Amerikan halkının diğer

ülkelerdeki kültürlere ve değerlere ulaşmasını sağlamıştır.

Avrupalı erkek seyyahların Doğu hakkındaki yazılarında kadınların cinsel birer nesne olarak tasvir edilmesi daha yaygındı. Bununla birlikte kadın seyyahların veya misyonerlerin yazdıklarında bu betimlemelere karşı çıktılarını görürüz.

Caroline Kahlenberg (2016), Washington Post gazetesinde yayınlanan bir yazıda

Marry Mills Patrick isimli Amerikalı kadının harem hakkında bilinenlerin gerçekten uzak olduğunu yazdığını belirtir. Erkek seyyahların doğulu kadın bedenini erotikleştirmesine karşın kadın seyyahlar da doğulu kadınların sağlıksız

32 Melman, Billie. (1995). Women’s Orients: English Women and the Middle East, 1718-1918: Sexuality, Religion and Work. Michigan: University of Michigan Press 35 ve şişman bedenlerini tarif ederek farklı bir açıdan yeni oryantalist imgeler yaratmışlardır.33

Elbetteki kadın gezginlerin yazılarında doğuya ilişkin temsillerin erkeklerin yazılarından farklı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin erkek seyyahların Doğulu kadına yönelik oluşturduğu oryantal söyleme ve erotikleştirilmiş harem imgelerine karşın Avrupalı Lady Mary Montegu, Doğulu kadınlara yönelik çok daha detaylı bir resim çizmiştir. Montegu’nun mektupları, 19. yüzyıl boyunca Doğu’ya seyahat eden kadın ve erkeklerin aldığı bir referans noktası olmuştur. Ancak Montegu’nun kendisi de oryantalizmin tuzağına düşmüş, haremi ve Türk kadınını erotikleştirmiştir. 1 Nisan 1717’de Edirne’de bir kaplıcayı ziyaretini anlatan mektupla Montegu doğulu kadın bedenini okuyucuya oldukça erotik gelebilecek bir rahatlıkla tasvir etmektedir.

Artık burada onları birbirinden ayırt edecek kıyafet yok, çünkü hepsi de tabii

bir halde, yani güzellikleri ve çirkinlikleri meydanda, çır çıplak. Fakat iffeti

haleldar edecek ufak bir tebessüm, cüz’î bir hareket yok. Bazıları

geziniyorlar; fakat Milton’un Havvada tasvir eylediği vakurane vazı ile.

İçlerinden birçokları, tıpkı Gitin veya Titienin fırçasından çıkan ilâhe

tasvirleri gibi boylu boslu. Hemen hepsinin de tenleri göz kamaştıracak

derecede beyaz. Üzerlerine inciler ve kurdeleler serpilmiş müteaddit örgülü

zarif saçlar omuzlarından aşağı sarkıyor. Cümlesi de güzellik perilerini

andırıyor34

Tıpkı İngiliz Montegu gibi, İstanbul’a gelen başka kadın seyyahlar da

“ortalama Türk kadını” tasvirlerini ısrarla yazıya dökmektedirler. Örneğin Hester

33 Kahlenberg, Caroline, (2016), ‘‘The Gospel of Health’: American and the Transformation of Ottoman/Turkish Women’s Bodies, 1890–1932’, Gender & History, Cilt:28 No.1 Nisan 2016, s. 150–176. 34 Montegu, (1933), s. 23-24 36

Donaldson Jenkins, Kafesin Ardındaki Türk Kadını adlı kitabında şöyle yazmaktadır:

Ortalama bir Türk kadını, küçük bir çocuk gibi basit ve neredeyse kontrolsüz

durumdadır. Konuşması, genelde makul bir cümle yerine belki yirmi defa

mırıldandığı “Vay, vay, vay!” veya “Allah Allah!” gibi ünlemlerden oluşur.

En basit bir bilgi emaresine dahi sahip değildir. Bir keresinde Amerikalı bir

öğretmen bir tarlada bitki ve kök toplarken böyle bir kadın yanına yaklaşmış

ve üzerlerinde çiçek olmayan bitkileri neden topladığını sormuş. Öğretmen,

bunu yapmasındaki asıl nedenin bitkileri, onların hayatını ve birbirinden

farklılıklarını ortaya koymak olduğunu söylemiş. Kadın, donuk bir şekilde

dinledikten sonra, “Allah sana akıl fikir versin!” demiş”35

Jenkins düşük sınıfa mensup, eğitimsiz Türk kadınları ile üst ve orta sınıf eğitimli kadınlar arasında net bir ayrım yapmaktadır; “Bebek denen böyle eğitimsiz

Türk kadını ve yukarıda bahsettiğim kendini yetiştiren kadın arasındaki mesafe o kadar büyük ki; on yıl sürecek iyi bir eğitim ve disiplin bile bunu kapatacak gibi görünmüyor, ama durum bundan ibaret”.36

Batılı kadınların gözünden doğulu kadınların fiziksel özellikleri de her zaman bir karşılaştırma unsuru olmuştur. Jenkins çağdaşı diğer batılı kadınlar gibi Osmanlı kadınlarını şişman bulmaktadır; “Türk kadınları yerleşik hayata sahiptir. Onlardan

çok azı doğru zamanlarda ve doğru miktarlarda yemeye özen gösterirler. Bundan dolayı da çok yerler ve genelde şişmanlaşır ve şekilsiz bir hal alırlar”. Ayrıca Türk kadınlarının fiziksel olarak aktif olmadıklarını vurgulayarak “Ellerini kucaklarının içerisine koymuş, uyuyan bir kedinin mükemmel bir sükûneti içerisinde ve saatlerce konuşmaksızın otururlar” demektedir. “Zaten bu tür aktiviteler mütevazı bir

35 Jenkins, Hester Donaldson, (1911), Kafesin Ardındaki Türk Kadını: Türk Kadınının Hayat Hikâyesi, İstanbul: Dergah Yayınları, 23. 36 Jenkins, 24. 37

Müslüman için uygun değildir. Bir kadının, peçeyle tenis oynadığını ya da çarşafla bisiklet sürdüğünü düşünün” diyerek de oryantalist bir doğu temsili yaratmaktadır.

Birçok metinde de Türk kadınlarının arkadaşlık ve dostlukları övülmektedir.

Örneğin Mary E. Van Lennep, 1850 yıllarında İzmir’de tanışmış olduğu insanlarla ilgili olarak, “İnanıyorum ki genel olarak Doğulular biz Amerikalılar tarafından yarı barbar, en iyi ihtimalle de yetişkin çocuklar gibi algılanıyorlar. Bundan daha yanlış bir şey olamaz. Onlarla daha fazla ilişki kurdukça, kendi topraklarımızdaki herhangi bir kibar insan kadar saygıyı ve dostluğu hak ettiklerini hissediyoruz” demektedir.37 Emelia Bithynia Hornby, Batılı ve Türk kadınları arasında

özdeşleşme duygusundan bahsetmektedir:

“Türk kadınlarının ne kadar nazik ve tatlı olduklarını görmüştüm. Sanki

İngiliz kadınlardan oluşan bir topluluğa girer gibi rahat ve zevkle kaldırdım

büyülü perdeyi. Yüce, kubbe benzeri bir çatıya sahip geniş bir dairenin

ortasındaydık. Öteki tarafta devasa bir merdiven vardı ve çatıdan zemine

uzanan bir pencereden ışık alıyordu. Yarım ayın yansıyan ışığı altındaki

korkulukların ortasında beyaz mermerden güzel bir çeşme vardı. Zemin altın

renkli bir paspas ile kaplıydı. Devasa pencerelerin her birinde yerden yüksek

koyu kırmızı divanlar serilmişti”.38

Misyoner kadınların kendi kimliklerini diğer ülkelerdeki kadınların karşısında konumlandırdığı post kolonyal feminist çalışmalarda ifade edilmiştir.

Yani bir anlamda “öteki”, kimliğin şekillendiği dış sınırdır ve bu şekilde beyaz olan kendi imgesini diğeri üzerinden görmektedir. Misyoner kadınlar ahlaki, manevi ve

37 Memoir of Mrs. Mary E. Van Lennep, Only Daughter of The Rev. Joel Hawes, D. D. And Wife of the Rev. Henry J. Van Lennep, Wllzssionwvi İn İwrke. By Her Mother. Sixth Edition. Hartford: Wm. Jas. Hamersley. 1850. İzmir’de tanıdığı insanlar için konuşmaktadır. 38 Çevik, Gülen, (2011), “American Missionaries and the Harem: Cultural Exchanges Behind the Scenes”, Journal of American Studies. 38 saflık iddialarında diğer ülkelerdeki kadınları ikincil tasavvur ederek kendi üstün kimliklerini inşa edebilmekteydiler. Medeniyet, eğitim ve birçok konuda kendilerini doğulu kadınların ezilmiş imajları üzerinden bir karşıtlıkla üstün görme

çabasındaki batılı kadınlar “öteki” kadın imajını inşa etmekteydi. Harem içinde hapsolmuş doğulu kadının nasıl da kendilerinden farklı olduğunu ve batılı kadının daha özgür olduğu fikri yaygındı. Bu anlamda da misyoner kadınlar doğulu kadını

“kurtarma” görevini dini amaçlarla desteklemekteydi. Protestanlığın “gerçek kadın” imajı diğer ülkelerdeki kadınlar için de bir kurtuluş olmalıydı. Cinsiyet, beyaz ırk ve kolonyalizm fikirlerinin Hristiyanlığın yayılmasına yönelik ideoloji ile bağlantılandırılması bu açıdan mümkün olmuştur.

Osmanlı topraklarında yaşadıkça batının doğu hakkındaki olumsuz temsillerinin doğru olmadığını savunan bazı batılı kadınların olduğunu söylemekte fayda var. Örneğin, Diş Hekimi Henriet Hevernik, 10 Ocak 1896 tarihinde

Hanımlara Mahsus Gazete’ye gönderdiği mektubunda şöyle demektedir.

İbtinaen Türkiye hakkında seyahatnameler yazmış olan bazı Garp

seyyahlarının eserlerindeki münasebetsiz ve hilaf-ı hakikat mesrudatın

bütlanını ve bilakis Türklerin ve Türk hanımlarının pek mütemeddin ve

mütefennin ve fezail-i ahlakiyye ile muttasıfe olduklarını eserleriyle ispat

etmek ve tanıtmak vezaif-i esasiyyesiyle mükellef ise de bir ecnabı kızı

tarafından mütekaddim şu mektubun gazetenize kabul ve neşriyle darbımesel

hükmüne girmiş olan Türklük nezaket-i mihman-nevazanesinin bir ecnebi kızı

hakkında da diriğ olunmayacağına kaviyyen ümit ederim.39

39 Çicekler, Mustafa, (2009), Yeni Harflerle Hanımlara Mahsus Gazete (1895-1908), İstanbul: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Vakfı, s. 289. 39

Batılı gezi yazınında Osmanlı kadınlarına ilişkin kalıp yargıların olduğu inkar edilemez. Büyükada doğumlu Yunan kökenli Demetra Vaka Brown, yazılarında bu gerçeğin farkında olduğunu belirtmektedir. “Ancak Amerika’da kaldığım süre boyunca Türkiye’den nefret ve küçümseme ile bahsedildiğini,

Türklerin hakir görülerek Türk kadınlarının de erkeklerin arzuları için köleleştirilmiş zavallı yaratıklar olarak görüldüğü duydum. Bu konuda şaşkınlığa düştüm. Gerçekten de Amerikalıların dediği gibiydi ama ben mi bilmiyordum”.40

Zeyneb Hanım da benzer konuda şöyle demektedir: “Türkiye hakkında yazılan on kitaptan dokuzunun yakılmasını dilerdim! Türkler ne kadar haksız yere eleştiriliyor! Ya kadınlar hakkında yazılan o saçmalıklar”.41

Avrupalı kadın seyyahlar tarafından yazılan metinlerin karakteristikleri, dönemin eril metinleri ile karşılaştırıldığında kısmen daha az oryantalist söylem izleri taşımakla birlikte, Osmanlıda kadınlar kategorilerinin nasıl oluştuğuna dair kısıtlı bir pencere sunmaktadır. Bunun en önemli sebebi ise metinlerde anlatılan

Osmanlı kadınlarının daha çok İstanbul’daki üst sınıfa mensup kadınlar olmasıdır.

Sınıf, etnisite ve toplumsal cinsiyet kategorilerinden daha detaylı bir analiz yapmayı amaçladığımdan bu kısıtlılığı belirtmek ihtiyacı duydum. Bu tür metinlerin

Foucault’cu bir söylem analizi ile okunması sonucunda söylem ve iktidar analizi ortaya konması mümkündür. Söylemi tanımlayan önemli unsurlardan biri de bireyin “hisleri” veya görüşlerini ifade etmekten ziyade diğer söylemlerle ilişkisidir.42 Dolayısıyla bu metinleri, yazarının hayatı ve gördükleri hakkında verdiği bilgilerin ötesinde daha geniş bir çerçevede bağlı olduğu söylemi analiz

40 Micallef, Roberta, (2013), “Identities in Motion: Reading Two Ottoman Travel Narratives as Life Writing”, Journal of Women's History, Cilt 25, Sayı 2, s. 92. 41 Micallef. s. 92. 42 Mills, Sara, (1991). Discourses of Difference: An Analysis of Women’s Travel Writing and Colonialism. New York: Routledge. 40 ederek okumamız gerektiğini düşünüyorum. Bir başka deyişle, burada örnek olarak aldığım Montegu ve Jenkins’in batının doğuya ilişkin oryantal söylemlerini tersine

çevirdiğini iddia etmek aşırı olacaktır. Her ne kadar eril metinlere göre Osmanlı kadınları hakkında daha detaylı bilgiler vererek bazı “yanlış” bilgileri de düzeltme ihtiyacı duyduklarını belirtmiş olsalar da, Montegu ve Jenkins’in metinleri de harem, çok eşlilik, peçe gibi batının oryantalist söylemi etrafından şekillenmiştir.

Bu sebeple de Fatma Aliye’nin Avrupa’dan gelen kadın misafirlerinin çokeşlilik, cariyelik, örtünme gibi oryantalist söyleme dayalı sorularına sabırla cevap verdiği yazıları, “öteki” gözünden batının yanlışlarının düzeltilmesi olarak ifade edilebilir.

Serpil Çakır’ın da dediği gibi, farklı sınıf ve etnik kökenden kadınların, marjinalleştirilmiş, kolonileştirilmiş kadınların, göçmen kadınların deneyimlerine odaklanarak tarihi zenginleştiren çalışmalar ortaya konabilir.43 Bu tezde de

Amerikalı misyoner kadınların aktarımlarından doğulu kadınların ataerkil düzene ve eşitsizliğe direniş pratikleri ve mücadele araçları ele alınacak ve orta sınıf

Amerikalı misyoner kadınların mektuplarında oryantalist söylemden daha uzak bir imge yaratıldığı ortaya konacaktır. Amerikalı misyoner kadınlar Osmanlı topraklarındaki deneyimlerinden hareketle tek tip bir doğulu kadın imajının olmadığını ortaya koyan kaynakları bırakmış ve bunları batı dünyasıyla paylaşmıştır. Harriet Powers, 1899 tarihli “Türkiye’nin Kadınları” başlıklı kitap bölümünde “Türk kadınları diyemeyiz çünkü Osmanlı İmparatorluğu’nun nüfusu farklı ırk ve dine mensup insanlardan oluşmaktadır. Türkiye’deki ortalama bir kadından da bahsedemeyiz. “Ortalama” kadının da “fotoğraf derlemesinden” öte bir gerçekliği yoktur”44 diyerek üst sınıfa mensup Türk kadınları, Ermeni kadınlar,

43 Çakır, 2011, s. 51. 44 L. S. Crawford, der. (1899), Turkey: A Course of Twelve Lessons, Boston: Woman’s Board of Missions, s. 13. 41 köylü kadınlar, dindan kadınlar, orta ve alt sınıfa mensup kadınlar, Yörük kadınlar,

Türkmen kadınlar gibi farklı kadın kategorilerinin olduğuna dikkat çekmektedir.

Misyoner kadınların metinlerinde kimin sesini duyduğumuz ve bu sesin kim için konuştuğunun incelenmesi için Gayatri Spivak’ın 1988 tarihli ‘Can the Sub- altern Speak?’ adlı çalışmasını temel referans noktası olarak aldım. Spivak uzun süre sessizleştirilmiş madun kadınların seslerinin yeniden duyulması için olanakları araştırdığı bu çalışmasında üçüncü dünyadan post-kolonyal feministlerin bunları temsil etme görevini vurgular.

Doğulu kadınlar, Amerikalı bir misyoner metninde seslerini duyurabilir mi? sorusu da benim çalışmamı meşgul eden en önemli sorulardan biridir. Boehmer’e göre batılı kadın “öteki” için konuştuğunda ancak kendi seslerini onların yerine geçirir demektedir.45 Diğer yandan, misyoner kadın kurulu tarafından yayınlanan dergide (Life and Light for Women) yaptığım araştırmalarda derinlere indikçe cılız da olsa “öteki” sesleri duyabilmenin mümkün olduğunu gördüm. Şöyle ki, evanjelik amaçların bir parçası olarak Amerikan halkının sempatisini ve sonucunda da maddi ve ayni bağışlarını almak için Anadolu’dan kadınların da hikayelerine yer verildiği görülmektedir. Bunlar bir yandan, batılı kadınların ne kadar başarılı işler yaptığını ve bu anlamda da Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerinin desteklenmesi gerektiğine yönelik bir söylem oluşturmaya çalışırken bir yandan da az sayıda da olsa

Anadolu’daki kadınların kendi yazdıkları mektupları yayınlayarak 21. yüzyıldan

19. yüzyıldaki “öteki” kadınlara bakabilmek için bir pencere aralamıştır.

Dolayısıyla oryantalist söyleme karşı çıkmak için gerekli tarihsel kaynaklar,

üst sınıfa mensup beyaz erkek ve kadınların dışında aranmalıdır. Bu batılı

45 Boehmer, Elleke, (2006), Colonial and Postcolonial Literature: Migrant Metaphors, Oxford University Press. 42 seyyahlara alternatif olarak, doğulu kadın kategorilerini misyonerlerin bıraktıkları mektuplarda aramak bu tezin birincil önemini ortaya koymaktadır. Batılı kadın seyyahlar, Doğu’ya tek bir pencereden bakarken, misyoner kadınlar her vilayette ve hatta köyde sayısız pencere açmışlar, her sınıftan, etnik kökenden, ırktan ve dini inançtan farklı kategorilerde kadınlarla karşılaşmışlardır.

Batının gözünden kültürel ve etnik olarak “farklı” olana bakılması feminizm açısından aydınlatıcıdır. Bu sebeple, Amerikalı misyoner kadınların Anadolu’daki diğer kadınlarla karşılaşmaları ve onlar hakkında neler yazdıkları, hem batının hem de doğunun kadınlık imgelerinin ortaya çıkarılması açısından önemlidir.

Post kolonyal feministlerin amacı, metinlerdeki farklı seslerin de duyurulmasını sağlamak olduğundan bu tezde özellikle Anadolu’daki kadınlar tarafından yazılmış mektuplara daha detaylı bir analiz uygulanacaktır. Örneğin,

Bölüm 5’te “Kürt Kızı Amie” başlığı ile Harput’taki misyoner okuluna devam eden

Amie (veya Amay, Amy) tarafından kaleme alınan İngilizce bir mektup incelenmektedir. 19. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’daki “madunun” sesini duyarak bugünkü feminist çalışmalara katkı sağlayacağımı umuyorum.

Amerikalı misyoner kadınların mektuplarında ortaya koydukları doğu kadını imajları tek bir kavramsallaştırma ile açıklanamayacak kadar karmaşık ve çeşitlidir.

Şöyle ki, İzmir’de Osmanlı kadınlarını aptal ve boş bulan misyoner eşleri olduğu gibi Doğu’da da benzer temsillerin yapılmış olduğunu görmekle birlikte aynı zamanda daha fazla iç içe yaşadıkça “öteki” kadınlara çok daha özdeşleşme duygusu ile yaklaştıkları metinlere de rastladım. “Onlar” yerine “bizim kızlarımız” dedikleri farklı etnik kökene sahip kadınların mağdur konumundan nasıl fail konumuna dönüştüklerini anlattıkları örneklere de rastladım. Tüm bunları 4. ve 5.

Bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğim.

43

Misyoner metinleri, kültürler arası karşılaşmaların anlaşılması için değerli kaynak metinlerdir. Anna Johnston bu argümana eklemelerde bulunarak bu metinlerin beyaz öznelerin ve beyaz olmayanların iç içe geçtiği kültürler arası bağlamı incelemek için çok önemli olduğunu söylemektedir.46 Bu tezde incelediğim birincil kaynak metinlerde Amerikalı misyoner kadınlar karşılaştıkları, tanıdıkları, sevdikleri veya sevmedikleri doğulu kadınlar hakkında konuşuyorlar.

İlk karşılaşma anı ile sonrası, temsiliyet açısından farklılaşma ile sonuçlanmaktadır.

Yani ilk başta eğitimsiz, hatta kafir, barbar gibi bazı temsiller, özellikle misyonerliğin Osmanlı topraklarındaki ilk yıllarına rastlamaktadır. 1870 sonrası misyoner kadınların sayıları arttıkça ve yalnızca İzmir, İstanbul gibi büyük şehirleri değil, Anadolu’nun içlerindeki köyleri ve farklı kategorilerdeki kadınları da tanıdıkça misyoner metinlerindeki tek düzen temsiliyet bozulmuştur.

Kaynak:https://archives.saltresearch.org, www.houshamadyan.org/tur/home.html

46 Johnston, Anna, (2003), Missionary Writing and Empire, 1800-1860, Cambridge University Press. 44

Oryantalist temsilin bir karşılaştırmasını yapmak üzere yukarıdaki iki fotoğrafı kullanabiliriz. Soldaki fotoğraf, dönemin batılı bir ressamının elinden

çıkan, gelinin yüzünün hiçbir şekilde görülmediği bir temsildir. Sağdaki fotoğraf ise 1899 yılına ait bir Ermeni çiftin düğün fotoğrafıdır. Aşağıdaki fotoğraflar ise dönemin Avrupa’lı fotoğrafçıları tarafından oryantalist bir söylem oluşturmak

üzere stüdyo ortamında çektikleri fotoğraflardır.

Fotoğraflar: Stüdyoda çekilmiş dönem fotoğrafları, Kaynak: saltresearch.org

Misyoner kadınlar tarafından yazılan mektuplar daha “içerden” daha gözleme dayalıdır. Dolayısıyla Osmanlı topraklarında yaşayan kadınları, tek bir kategoride anlatan oryantalist yazarlardan farklılaşmaktadır. Örneğin, daha sonra Üsküdar

Amerikan Kız Kolejinin yıllarca müdürdüğünü yapacak olan Mary Mills Patrick,

Anadolu’nun çeşitli vilayetlerinde görev yapmış ve buradaki gözlemlerini mektuplarında aktarmıştır. Patrick, aynı vilayetin içinde bile bazı köylerde çok iyi karşılandıklarını ve kadınların okumaya meraklı olduklarını yazarken bazı köylerde ise oradaki kadınları daha yakından tanıyacak kadar kalamadıklarını, o köyde hoş karşılanmadıklarını, arkalarından ‘şeytan, şeytan’ diye bağırdıklarını

45 yazmaktadır.47 Joseph E. Scott adlı misyoner, Van ve Bitlis civarlarında dolaşırken ziyaret ettikleri köylerdeki halkı birçok Türk şehrindeki insanlardan daha zeki ve medeni bulduğunu yazmıştır; “Buradaki insanlar birçok şehirdeki insanlara göre daha zeki ve medeni. Okuma yazma bilmeyen erkekler istisnadır. Son iki üç yılda kız okulları kurulmuş ve bu okullara gelen çok sayıda genç kız bulunmaktadır…

Her sınıftan, Ermeni, Türk, Kürt, papaz, vaiz, ve dindar olmayan kimseler şimdiye kadar bizi neredeyse aynı medenilikte karşıladılar.”48

Bu bölümde, tez için gerekli kuramsal altyapıyı post kolonyal feminizmin argümanlarından ve oryantalizmin eleştirisinden hareketle ortaya koymayı amaçladım. Üçüncü dünya kadınlarının batılı kadınların metinlerinden konuşup konuşamayacağı argümanında Spivak ve Mohanty gibi üçüncü dünyadan feministlerin fikirlerini kısaca ifade ettim. Batılı kadının gözünden Osmanlı kadınlarına yönelik imgelemleri de kadın seyyahların metinlerinden örneklerle ortaya koymaya çalıştım. Görüldüğü üzere her ne kadar Avrupalı kadınların, hegemonik eril oryantalist söyleme karşı çıkmak üzere kendi doğulu kadın temsillerini vermeye çalıştıkları gezi yazını örnekleri bulunsa da bunlar yine de oryantalist söylemin özcü yaklaşımından kaçamamıştır. Halbuki Amerikalı misyoner kadınlar, Avrupalı seyyah hemcinslerine göre daha gerçekçi ve bütüncül bir Doğu resmi ortaya koyabilmiştir.

Buraya kadar olan bölümler tezin kuramsal ve metodolojik altyapısının kurulmasına yönelikti. Bir sonraki bölümde ise bu tezin konusunu oluşturan

Amerikan misyoner faaliyetlerinin kısa bir tarihçesini verdikten sonra Amerikalı kadın misyoner kurulunun kurulma sebeplerinden ve nasıl geliştiğinden bahsedeceğim. Ayrıca misyoner kadınların bir profilini ortaya koymak açısından kısaca hayat öykülerine yer vereceğim.

47 Mary M. Patrick’in Dr. Clark’a mektubu, 9 Ekim 1872, Erzurum, ABCFM Koleksiyonu, Reel 683. 48 Josep E. Scott’ın Dr. Clark’a mektubu, Kasım 1872, Van, ABCFM; Reel 684. 46

3. Bölüm: Osmanlı Devleti’nde Amerikan Misyonerlik

Faaliyetlerinin Tarihsel Gelişimi, 1820-1914

Osmanlı İmparatorluğu’nda Amerikan misyoner faaliyetlerinin başlaması

1800’lerin başlarına uzanır. Çok çeşitli dinlere mensup misyonerler kendi inançlarını yaymak amacıyla Ortadoğu, Afrika, Uzak Doğu gibi ülkelerde faaliyet göstermiş olup Osmanlı İmparatorluğu topraklarında faaliyet gösteren en önemli misyoner örgütlerden biri ABCFM’dir. 1810 yılında Boston’da, Püriten geleneği benimsemiş Congregationalistler tarafından kurulmuş ve okullar, hastaneler açarak dini yaymak amacıyla yurt dışına misyonerler göndermiştir. 1820 ile 1920 yılları arasında Anadolu ve Balkanlar’da yirmiden fazla istasyon kuran ABCFM özellikle

Ermeni ve Rumlar arasında misyonerlik faaliyetleri gerçekleştirmiştir.

Müslümanlar arasındaki faaliyetleri, hükümetin yasaklamasından dolayı sınırlı kalmış ve kişisel sohbetlerle incil tanıtımından öteye geçmemiştir.49 ABCFM

örgütlenmesi Avrupa, Batı, Merkez ve Doğu Türkiye misyonları olarak dört idari birimde çalışmalarını devam ettirmiştir.50

ABCFM’in Türkiye’deki faaliyetleri, Batı Türkiye, Merkezi Türkiye ve

Doğu Türkiye olarak ayrılmıştır. Ayrıca bu üç bölge, istasyonlara51 ayrılmış olup

49 Evangelistic work women Muslim Men, (tarih ve yazarı bilinmiyor), ABFCM 14, Reel 667; Evangelistic Work among Moslem Women, (tarih ve yazarı bilinmiyor), ABCFM 14, Reel 667; Elizabeth Trowbridge, “Four Looks”, The Work for Moslem Women in 1913-1914, ABCFM 14, Reel 667; E. C. Woodley, “Moslem Work Among Women in Ourfa, ABCFM 14, Reel 667. 50 E. E. Strong, Condensed Sketch of the Missions of the American Board, 1910. 51 Batı Türkiye misyonunun istasyonları; İstanbul, İzmir, Tokat, Kayseri, Bursa, Sivas, Yozgat, Bahçecik ve Edirne; Doğu Türkiye misyonunun istasyonları: Erzurum, Harput, Mardin, Van, Bitlis; Merkezi Türkiye misyonunun istasyonları ise; Antakya, Adana, Antep, Maraş, Urfa, Halep ve Tarsus’tur. 47 her bir istasyondan sorumlu bir papaz ve ailesi görevlendirilmiştir. Misyonlara bağlı alt bölümlere istasyon adı verilmekteydi. 1914 yılında Kurulun Osmanlı topraklarında 450 okul, dokuz hastane, on dispanser ve birçok matbaası bulunmaktaydı.52 “Bu örgütün amacı Amerikalı misyonerlerden George E. White tarafından “..tek ve ana gaye Hıristiyan erkek ve kadınlarına, Mukaddes Kitab’ın ve İsa’nın anlattıklarını öğretmek ve bu ümit vaat eden genç insanların, kendi insanları ve akrabaları arasında, bu eğitimin neticelerini faydalı ve kabul edilebilir

şekilde yaymalarını” sağlamak olarak açıklanmaktadır”.53 Kurulun (ABCFM) yöntem olarak İncil üzerinden misyonerlik faaliyetlerine odaklanması, 1866 yılına kadar yönetimde baskın olarak yer alan Rufus Anderson sayesinde oldu. Ancak zaman içinde İncile bağımlı politikanın yetersiz kaldığı ve eğitime daha çok odaklanılması gerektiği kabul gördü. “Eğitim ile hem yabancı topraklardaki insanların ihtiyaçlarını karşılıyorlar ve onların diğerlerinden ayırt edilmelerini sağlıyorlar, hem de kendilerine benzeyen, kendilerine hayran insanlar yetiştirerek o ülkenin geleceğine yön verebiliyorlardı”.54 Misyoner mektuplarının kronolojik okuması yapıldığında da bu rahatlıkla görülebilmektedir.

1870’lerdeki mektuplardaki ruhanilik, kendini Tanrıya adamışlık, kazanılan

“ruhların” verdiği tatmin duygusu gibi anlatım ve betimlemeler, daha sonraki yıllarda yazılmış mektuplarda daha az sıklıkla yer almaktadır. Bir başka deyişle,

özellikle 1890 ve 1900’lerden kalan mektuplarda eğitim raporlamaları, okutulan derslerin ayrıntılı anlatımı, sınıf ve okul binaları, öğrencilerin başarılarına daha fazla yer verilmiştir. Bu durum bazen “eski” misyonerlerle bekar öğretmenler

52 http://dlir.org/arit-american-board-archives-guide.html 53 Dalyan, Murat Gökhan, (2011), “Amerikan Misyonerliğinde Kadın ve Kadının Rolü”, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Cilt 6/2, s. 341-358. 54 Bilal Şimşir, Bilal, (1985), “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzere”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri, Ankara: Atatürk Üniversitesi yay., s.94 48 arasında da gerilim yaratabilmekteydi. Örneğin Cyrene Van Duzee, kendisini ve diğer bir bekar öğretmeni, kurulun amacından sapmakla suçlayan ve şikayet eden

Mr. Raynolds’a olan sitemini mektubunda dile getirmektedir. Evli ve bekar misyonerler arasındaki çatışmalar Bölüm 4.3.2’de ayrıntılı olarak ele alınmıştır.

Misyonerliğin en etkili yöntemlerinden bir diğeri ise sağlık faaliyetleriydi.

Gittikleri yabancı misyonlardaki insanların sağlık ihtiyaçlarını karşılamak yoluyla misyonerlik faaliyetlerinin sürdürülmesi sağlanmış, tıp eğitimi almış misyonerler

1819 yılından itibaren yabancı misyonlara gönderilmiştir. Sağladıkları tıbbi yararlar ve evlere girebilmeleri de misyoner doktorları Kurul faaliyetleri için daha faydalı hale getiriyordu.

Misyonerlerin seçilmesi gönüllülük esasına dayanıyor, seçilen misyonerlerin evanjelikan ruhunu taşıması, teoloji eğitiminin yanı sıra gidecekleri

ülkeye göre pratik eğitimler de almalarına önem verilirdi. Misyonerlerin gittikleri misyonlarda yerel halkın tepkisini çekmemek için dillerini öğrenmeleri, kültürlerine ve giyim kuşamlarına adapte olmaları beklenirdi. “Örneğin,

Boston’dan Anadolu’nun içlerine gelen misyonerler hem Müslümanların hem de

İmparatorluk içinde yaşayan gayr-ı Müslimlerin tepkisini çekmemek için ilk önce onlar gibi giyinmeye başlamışlar; Anadolu seyahatine çıkan Dwight ve Smith sakal bırakıp, sarık sarmışlardır”.55

Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin yoğunlaştığı Hindistan, Çin, Uzak

Doğu ve Osmanlı İmparatorluğu toprakları ve burada yaşayan halklar misyonerlik amaçları doğrultusunda son derece verimli bir kaynak oluşturmaktaydı. Osmanlı

İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu siyasal, ekonomik ve sosyal karmaşa

55 Danacıoğlu, Esra, (2003), “Anadolu’da Birkaç Amerikalı Misyoner”, Toplumsal Tarih, (Aralık), İstanbul, s.77. 49 misyonerlik faaliyetleri için uygun bir zemin oluşturmaktaydı. Osmanlı

İmparatorluğu içinde birden fazla din ve mezhep bulunması da misyonerlerin

Hristiyanlığı yayma çalışmaları için uygun zemini oluşturmaktaydı. E. E. Strong,

Kurulun Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerinin kısa bir tarihini verdiğin 1910 tarihli raporunda Osmanlı nüfusunun yapısından bahseder; “Yaklaşık yirmi dört milyonluk nüfusun on altı milyon civarı Müslümanken kalan nüfusun büyük çoğunluğu çeşitli şekillerde Hristiyanlığı benimsemiştir”.

Nüfusun ırk ve dil açısından heterojen olduğu söylenebilir. Osmanlı

Türkleri, Araplar, Kürtler, Arnavutlar haricinde Ermeni, Rum ve Yahudiler de imparatorluğun nüfusunu oluşturmakta ve en küçük şehirlerde bile en az üç veya dört farklı ırk bulunmaktadır. “Bunların dili, dini ve toplumsal özellikleri birbirinden farklı olmakta birlikte ticari ilişkilerde birbirleriyle ilişkiler yürütmekte ancak bu ilişkiler ticaretin ötesinden kaynaşma olarak gerçekleşmemektedir.”56

Türkiye’deki Amerikan misyonerlik faaliyetleri, hükümetin Müslüman halk arasında misyonerlik faaliyetlerini yasaklamasından dolayı Ermeni, Rum, Yahudi gibi azınlık halklarına yönelik olarak yoğunlaşmıştır.57

Aşağıda iki alt kısımda Amerikan misyoner örgütü ABCFM’in Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerini 1819 yılından başlayarak ele alıyorum. Kuruluş ve genişleme dönemi olarak ikiye ayırdığım bu kısımda 1870 sonrasında kadınların ağırlıklı olarak misyonerlik faaliyetlerinde yer almaya başlamasının tarihsel arka planını görmek açısından aşağıda kısaca açıklanmasında fayda vardır.

56 E. E. Strong, Condensed Sketch of the Missions of the American Board, 1910. 57 Wollons, Roberta, (2003), “Travelling for God and Adventure: Women Missionaries in the Late 19th Century”, Asian Journal of Social Science, Cilt. 31, No. 1, SPECIAL FOCUS: Travel and Text, s. 55-71. 50

3.1 Tanışma Dönemi, 1819: Anadolu topraklarında ABCFM misyonerleri

Tarihsel kaynaklara göre Kurulun Türkiye toprakları ile tanışması Pliny

Fisk ve Levi Parsons’un Filistin’e gitmek üzere görevlendirilmeleriyle başlar. 14

Ocak 1820’de İzmir’e ulaşan Fisk ve Parsons, buradaki ilkel Yunan okullarını ziyaret ettiler ve Yunanca öğrenmeye başladılar. İzmir’e yakın olan Sakız Adası’na modern Yunancayı çalışmak için gittiler. İki misyoner, risale basmak için buradaki okulun matbaasını kullandı. Fisk ve Parsons, basılan risaleleri yerel okullara, manastırlara, yeni dinden dönenlere verdi.58 Fisk ve Parson’un 8 Şubat 1820 tarihinde İzmir’den Kurul Sekretaryasına gönderdikleri mektuplarında Türk hükümetinin Müslüman olmayan halkın din değiştirmesine izin verdiği ve müdahale etmediğini, hatta kendilerini en az Boston’daki kadar güvende hissettiklerini yazmışlardı.59 Parsons 1822 yılında öldükten sonra başka bir misyoner, Jonas King ve Fisk Mısır’a, daha sonra Filistin ve Lübnan’a gittiler. Fisk,

23 Ekim 1825 yılında Beyrut’ta hayatını kaybetti.

1820 yılında İzmir’e gelen Fisk ve Parsons’un ardından 1830 ve 1831 yıllarında Eli Smith ve Harrison Gray Ortiz misyoner çalışmaları için potansiyeli incelemek üzere Anadolu, Kafkaslar ve İran’a seyahat ettiler. Bu sırada, 1831 yılında Rahip William Goodell İstanbul’a gelir ve Yunanistan misyonu kurulur.

Böylece, kuruluş dönemi biter ve 1831-1860 yılları arası büyüme ve genişleme dönemi olarak kabul edilir. Goodell, İstanbul’da önce Ermeniler daha sonra ise

Rumlar arasında yaşamış ve İncil’in Ermenice ve Rumcaya tercüme edilmesi için

çalışmalar yapmıştır. Bu hizmetlerin yanı sıra İstanbul’da okul açtı. Bu dönemde ardı ardına 5 istasyon; 1831 yılında İstanbul, 1833 yılında İzmir, 1834’te Bursa,

58 James L. Barton, a.g.e., s.120; A. L. Tibawi, a.g.e., s.18; Frank Andrews Stone, Academies For Anatolia, University Press of America, Boston, 1984, s. 27. 59 Missionary Herald, Vol:16, 1820, s.122-123. 51

1836’da Trabzon ve 1839 yılında Erzurum istasyonları kuruldu. Goodell’in birlikte

çalıştığı dil uzmanı Dr. Elias Riggs Yunanca, Ermenice ve Bulgarca biliyordu.

Rum, Bulgar ve Ermeni okullarında kullanılacak ders kitaplarının birçoğunu Riggs hazırladı. Bebek, Hasköy ve İzmir’deki misyoner okullarında birkaç yıl boyunca destek verdi. Yaşamının geri kalanını İstanbul’da bilimsel çalışmalar yaparak ve misyonerlere destek vererek geçirdi.

Amerikan Misyoner Kurulu’nun kullandığı en etkili yöntemlerden biri eğitimdi. Amerikan misyonerleri tarafından bu amaç doğrultusunda ilk gramer okulu 1834 yılında İstanbul’da açıldı. 1848 yılında bu okul Bebek Seminary olarak devam etti ve daha sonra Robert Kolejini kuracak olan Cyrus Hamlin uzun süre burada aktif görev yaptı. Eğitim alanında hemen başarı yakalayamayan kurul, bunu

Ermeni bankerlerin Amerikan monopolisinden korktukları için rakip okullar açmalarına bağlıyordu.60 Eğitimle birlikte dini inancı da daha iyi yaymak ihtiyacını görerek papaz yetiştirmek üzere Bebek’teki okul bir ilahiyat hazırlık okuluna dönüştürüldü.

Bu dönemde, bulundukları yerde konuşulan dilleri öğrenmek, İncil basımına ağırlık vermek, okullar için kitaplar basılması ve vaaz vermek gibi faaliyetlere odaklanan Amerikalı misyonerler özellikle Ermeni topluluğu arasında

çalışmalarına ağırlık verdi. Ancak, Ermeni Kilisesi ve diğer Ermeni liderler arasında hoş karşılanmayan Amerikan misyonerlerine karşı tepkiler 1839 yılında zirveye ulaştı ve tutuklamadan para cezasına, ticari izin vermeme ve sürgüne gönderme gibi birçok zorluk yaşayan misyonerler çareyi 1846 yılının 1

Temmuz’unda İstanbul Evanjelik Ermeni Kilisesini kurmakta buldular. ,

60 Richter, Julius, (1910), A History of Protestant Missions in the Near East, New York: Fleming H. Revell Company, s. 111. 52

Adapazarı ve daha sonra da Trabzon’da kiliselerini kurdular. 1858 yılında Batı

Türkiye’deki Bulgarlar arasında çalışmalara başlandı. “Antep, Maraş, Antakya

Güney Ermeni Misyonu’nu; İstanbul, İzmir, Trabzon, Erzurum, Tokat, Sivas,

Kayseri, Arapkir Kuzey Ermeni Misyonu’nu oluşturuyordu. 1848’de Antep,

1850’de Musul, 1853’de Arapkir ve 1854’de Tokat ve Kayseri, 1855’de Maraş,

Halep, Sivas ve Harput, 1856’da Urfa, Antakya ve İzmit, 1857’de Musul ve

Diyarbakır, 1858’de Mardin, Bitlis ve Edirne, 1863’te de Adana istasyonları kuruldu”.61 Bedros adlı bir Ermeni rahip, Protestan yakınlığından dolayı Gregoryen

Kilisesi tarafından İstanbul’dan Kudüs’e sürülmüştü. Bedros Antep’e kaçtı ve burada vaazları epeyce destek görünce misyonerler kısa bir incelemenin ardından

Antep’te bir istasyon kurarak Bedros’u görevlendirdiler. Antep istasyonun ardından kısa sürede Maraş ve Toros’lara yayılan çalışmalar sonucunda Urfa, Adana,

Diyarbakır, Erzurum, Van misyonları ardı ardına kuruldu. 1855 yılında Harput istasyonu kuruldu. Misyonerler öncelikle uç istasyon olarak bu yerleri ziyaret ediyor, umut vaat eden bir gelişme gördüklerinde daha geniş çapta organize olabilmek için bu vilayetlerde istasyonlar açarak okullar kuruyorlardı.

19. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nin otoritesinin zayıfladığı tarihsel bağlam düşünüldüğünde Anadolu’nun kırsal toprakları misyonerler için zorlu bir yolculuk anlamına gelmekteydi. Demiryolunun Anadolu’ya ulaşmamış olması ve diğer coğrafi zorluklar da eklenince merkezi ve doğu misyonları özellikle Adana, Antep ve Maraş istasyonları ve buradaki Ermenilere yoğunlaştı. 1860-61 yıllarında ise

Kuzey, Güney ve Asur misyonları; Batı, Merkez ve Doğru Türkiye Misyonları olarak yeniden düzenlendi. Tablo 4’te misyon organizasyonu ve kapsadığı bölgeler

61 Erdoğan, Dilşen İnce, (2007), Osmanlı Devleti’nde Amerikalı Misyonerler ve Van Ermeni İsyanı, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, s. 65. 53 verilmiştir. Rumlar, Ermeniler, Bulgarlar, Nestoryanlar ve bazı Müslümanlar arasında toplam 23 istasyon, 81 dış istasyon, 44 misyoner, 3 doktor, 45 kadın yardımcı misyoner, 109 okul, 3.308 öğrenci ve İstanbul’da bir matbaa ile misyonerlik çalışmaları devam etti.62

Şekil 1 ABFCM Türkiye Misyonları, 1914, Kaynak. Life and Light Yukarıdaki haritada, 1914 yılında Kurulun Türkiye’deki misyonları verilmiştir.

Aşağıdaki tabloda ise bu misyonlarda yer alan istasyonlar verilmektedir.

Tablo 4 ABCFM Batı, Merkez ve Doğu Misyonları

Misyon İstasyonlar Batı Türkiye Misyonu Trabzon, Merzifon, Sivas, Kayseri, Bursa, İzmir, İstanbul Doğu Türkiye Misyonu Van, Harput, Bitlis, Mardin, Erzurum Merkezi Türkiye Antakya, Adana, Urfa, Antep, Halep, Tarsus Misyonu

Amerikan misyonun personeli dikkatle seçiliyordu. Kurulun New England bölgesinden doğmuş olmasından dolayı seçilen misyonerlerin büyük kısmı

62 http://dlir.org/images/stories/dlir/arit/timeline1.pdf 54

Massacchusett ve Connecticut eyaletlerinden geliyordu. Düzenli olarak yaklaşık 49 erkek papaz olarak atanır, bunların yanında tıbbi görevliler ve öğretmenler de görevlendirilirdi. Elbetteki papazlar yanlarında eşlerini de getirirlerdi. Görev süresi gidilecek yere göre değişmekle birlikte ilk birkaç yıl izin kullanmazlar, genelde 5 veya 7 yılın sonunda yaklaşık bir yıllık izne çıkarlardı. Kurulun fonları bağışlardan, kitap satışlarından toplanıyor ve bunlar istasyonlar arasında belli bir plana göre paylaştırılıyordu. Dolayısıyla istasyonlarda her zaman fon sıkıntısı olurdu.

1846 yılından itibaren genç papazların yetişmesi amacıyla özellikle Ermeni

Protestan Kilisesi kurulduktan sonra eğitim sistemini güçlendirmeye yönelik

çalışmalar hız kazandı. Bu amaçla açılan ilkokullarda kilise üyelerinden destek alınıyordu. Protestanlığı yayma amacına hizmet edecek öğretmenler ve vaizler yetiştirmek üzere ileri seviyede okullar açılmaya başlandı. Bu okullara çoğunlukla kendi masraflarını karşılayabilecek öğrenciler alınıyor, istisnai durumlarda da umut vaat eden öğrencilerin masrafları kurul tarafından karşılanıyordu. Eğitimleri bittikten sonra mezunlara başka istasyonlarda iş olanakları sunulur ve maaşları kurul veya o yöredeki kilisenin cemaati tarafından karşılanırdı.

Eğitim içeriği ve standartlar açısından okullar zaman içinde birçok kez değişimden geçti. Öğretmenlerde aranan nitelikler yüksekti. Osmanlı topraklarında mevcut medrese eğitim sisteminden farklı olarak daha modern bir müfredat ve standarda göre eğitim verilmesi planlanmıştı. Zamanla sadece okuma yazma

öğrenmekle yetinmek istemeyen halk misyonerlerden daha ileri seviyelerde okullar açmalarını talep etmeye başladı. Örneğin Fırat Koleji, yüksek öğrenim düzeyinde hizmet vermek üzere 1878 yılında, C. H. Wheeler tarafından Harput’ta açıldı.

Önceleri yalnızca erkek öğrenciler kabul edilirken üç yıl sonra, 1881 yılında binaya ek yapılarak kız öğrenciler için de bir bölüm eklendi. Kolejin açılması için Mr.

55

Wheeler Amerika’ya giderek fon topladı. Harput’taki Ermeni aileler de okulun bir kısmı için gerekli parayı topladılar.

Görüldüğü üzere 1820’lerde Osmanlı topraklarına gönderilen ilk misyonerle başlayan faaliyetler 1860’lı yıllarda eğitim ve sağlık odaklı olarak devam etmiş ve

özellikle okulların da açılmasıyla daha fazla öğretmen ihtiyacını da karşılamak

üzere misyonlara papaz eşlerinin yanı sıra çok sayıda bekar misyoner kadın gönderilmiştir. Kadın misyonerlerin çalışmalarını koordine etmek üzere ayrıca bir

örgüt kurulmuş ve ABCFM’den bağımsız olarak hareket eden WBM ve WBMI gibi bu örgütler kadınların misyonerlik faaliyetlerinde daha fazla ve daha etkin bir

şekilde yer almasını sağlamıştır. ABCFM’in Türkiye’deki faaliyetlerine kısa bir arka plan sunduktan sonra aşağıdaki bölümde misyoner kadınların misyonerlik faaliyetlerindeki göz ardı edilemez rolünün nasıl geliştiğini ele alacağım.

3.2 Büyüme ve Genişleme: Kadın Misyoner Kurulunun Kurulması

19. yüzyıl şartlarında kadınların ev dışında çalışmaları, hem de başka bir

ülkede misyonerlik faaliyetlerine katılması oldukça alışılmadık bir uygulamaydı.

Misyoner kadınlar, yalnızca misyoner olan eşlerinin yanında görevlendiriliyordu.

Bununla birlikte, evli misyoner kadınların hem aile ve ev içindeki görevlerini yerine getirmeleri hem de misyonerlik yapmaları mümkün olmuyordu. Bu sebeple bekâr misyoner kadınlar bu tür ev içi sorumluluklardan uzak, yalnızca misyonerlik faaliyetlerine odaklanabilecek olduğundan 1870’li yıllardan itibaren artan sayılarla misyonlara gönderilmeye başlandı.

1850 yılından itibaren kadınlar misyon toplulukları kurarak misyonerlik faaliyetlerinin yürütüldüğü ülkelerdeki kadın ve çocuklar için kullanılmak üzere

56 finans ve bağış faaliyetlerine başladılar. Bu amaçla 1868 yılında Misyon Kadın

Kurulu (Woman’s Board of Missions, WBM) kurularak bekar kadınlar da misyoner olarak gönderilmeye başlandı. 1868 yılının sonlarında ABCFM sekreteri bir grup

Şikago’lu kadına hitap ederek kadın kurullarına yönelik heyecanını şu sözlerle paylaşmıştı. "Neden doğrudan Amerikan Kurulu ile hareket edilmediği sorulabilir.

Çünkü kadınlar sahadaki misyoner kadınlarla iletişime girerek veya kendileri görev alarak daha yakın kişisel ilişkiler kurabilir. Hanımlar bana yazamayacaklarını birbirlerine yazabilirler. Her ne kadar güvenlerini kazanmak için elimden geleni yapsam da… Fikirlerinin ve hislerinin, neşe ve üzüntülerinin özgürce, kalpten ifadesi, bu canlılık, yalnızca kendi cinslerine özgüdür." Bu sayede İç Misyonlar

Kadın Kurulu, Şikago merkezli olarak kurulmuştur.”63

Kadınlar için Kadınlar Çalışması (Women’s Work for Women) olarak adlandırılan kadın misyonerliğinin en güçlü yanlarından biri, misyonlardaki yerli kadınlara erkek misyonerlerden daha kolay ulaşabilmeleriydi. Bu sayede kadınların eğitim alması ve eğitimli kadınların da misyonerlik faaliyetleri içinde tanınma ve kabul görmesi mümkün oldu. Her yıl faaliyetleri için kapı kapı dolaşıp fon topluyor, sonraki yıl ise bu bütçeye göre harcama yapıyorlardı. ABCFM’in büyük miktarlarda toplamaya çalıştığı bağışlar yerine haftada iki sent katkı isteyen kadın misyonerler kurulu sürdürülebilir fon toplama anlamında şüphesiz çok başarılı olmuştu. "Kadınlar kapı kapı dolaşıp haftada iki sent istediler. Bozuk para kutuları hazırladılar, küçül yerel gruplar kurdular, sıklıkla toplantılar yaparak çocuklara,

63 Barbara Brown Zikmund ve Sally A. Dries, “Women's work and women's boards”, https://www.ucc.org/about-us_hidden-histories_womens-work-and-womens, erişim tarihi 21.08.2019 57 yaşlı kadınlara, fakirlere yardım ettiler. Meyvelerini kendi elleri ile toplayıp dünyayı başarılarıyla şaşırttılar."64

Evli kadın misyonerlerin çalışmaları kendi eşleri ve çocuklarına bakmakla sorumlu olduklarından sınırlı kalıyordu. ABCFM tarafından ilk yıllarda bazı bekar kadın misyonerler görevlendirilerek öğretmenlik yapmaya başladılar. Bu bekar kadınlar, mutlaka evli misyoner kadınların himayesine verilerek onlarla aynı hane içinde yaşıyorlardı. Bunun bir sebebi de bekar kadınların güvenliğinin misyoner ailesine emanet edilmiş olmasıydı. Bu anlamda, kurulun Osmanlı topraklarındaki ilk yıllarında bekar misyoner kadınların faaliyetlerinin ana eksende yürütülen faaliyetleri tamamlayıcı nitelikte görüldüğü öne sürülebilir. Misyon istasyonlarında görevlendirilen bekar kadınlar kendilerine sağlanan finansman ile yola çıkıyor ve düşük bir ücretle çalışıyorlardı. Mary L. Daniels,’ın 5 Mayıs 1911 tarihli mektubundan anlaşıldığı kadarıyla bekar öğretmenlerle iş sözleşmesi yapılması ancak 1911 yılında başlamıştır. Bu tarihten önce kurul kararıyla görevlendiriliyorlar ve yine kurula istifa vermek, göreve uygun bulunmamak veya hastalık ya da evlilik gibi sebeplerle görevden ayrılabiliyorlardı. Daniels, kendileri ile sözleşme yapılacak olmasından duyduğu mutluluğu şu sözlerle mektubunda aktarmaktadır;

“Bugünlerde gelecek dönemin planını yapmakla çok meşgulüz. Tam şu anda her

öğretmenin ne iş yapacağına karar veriyorum ki böylece sözleşmelerini imzalayabilirler. Daha önce öğretmenlerle sözleşme yapılmamıştı. Böyle bir şey olmasını uzun süredir diliyordum. Gerçeği söylemek gerekirse okulda ve derslerde olmasını dilediğim birçok değişiklik yapıyoruz.”65

64 A.g.e 65 Mary L. Daniels’ın Mr. Barton’a mektubu, 5 Mayıs 1911, Harput, ABCFM, Reel 713. 58

Misyonda en üst düzey görevli genelde erkeklerdi. Dolayısıyla istasyona gelen bağışların ve harcamaların da kontrolü erkeklerin denetimindeydi.66 Bununla birlikte spesifik bir örneğine rastladığım bir istisnaya göre Mary L. Daniels, Mr.

Barton’a yazdığı mektupta finansal durumlarının çok sıkışık olduğunu belirterek kurul sekreterinden istasyona para göndermesini isterken parayı Mr. Peet’e değil doğrudan kendilerine göndermesini talep etmektedir.67 Bunun sebebi mektupta açıklanmamıştır. Görüldüğü üzere, finansal kaynakların üzerinde denetim talep etmektedir. Mrs. Wheeler da kendi nüfuzunu kullanarak Amerika’da bağış toplayabildiğinden bahsetmektedir.68 Bir başka misyoner, Josephine L. Coffing ise sahip olduğu atın öldüğünü, tura çıkmanın çok pahalı olduğunu ve kendisine yeni bir at almak için para gönderilmesini istemektedir.69

Evli kadın misyonerler ise halen ABCFM’in sorumluluğu altında misyonlara gidiyordu. “Kadın misyonerler toplumlarda erkek misyonerlere karşı oluşacak tepkilerin önüne geçmelerinde yardımcı olacak ve böylelikle de erkek misyonerler, eşleri vasıtasıyla İncil’in ve İsa’nın kutsal çağrısını kendilerine göre putperest ve inançsızlık denizinde boğulmuş olan insanlara kolaylıkla ulaştırılabileceklerdi”.70

ABCFM bu amaçla kadın misyoner yetiştiren, Mount Holyoke Missionaries, Utica

Female Seminary, Abbott Female Seminary ve Boston Female Society gibi kurumlarla ortak çalışarak görevlendireceği personellerinin eşlerini buradan seçmiş

66 Harput misyonunda görevli müdür C. H. Wheeler’ın incelenen mektuplarında çoğunlukla yapılan bağışların kayıtları verilmekte ve henüz eline geçmeyen meblağları kurul sekteterine sormaktadır, bkz. C. H. Wheeler, 3 Aralık 1891, 18 Mayıs 1892, 16 Haziran 1892, Harput, ABCFM, Reel 702. 67 A.g.e. 68 Mrs. S. A. Wheeler’ın Dr. Barton’a gönderdiği 13 Temmuz 1895 tarihli mektup, ABCFM, Reel 702. 69 Josephine L. Coffing’in Dr. Clark’a mektubu, 2 Eylül 1879, Hadjin (Adana), ABCFM Merkez Türkiye, Reel 644. 70 Dalyan, Murat Gökhan, (2011), s. 343 59 ve evlendirmiştir.71 ABCFM, bu eğitimli kadın misyonerler vasıtasıyla yerel kadınlar arasında bir dönüşüm hedeflemekteydi. Örgütlenme anlamında da oldukça başarılı olan kadın misyonerlik hareketinin yer aldığı bu yüzyıl, Helen Barrett

Mongomery’nin de tarif ettiği gibi “Kadınların Yüzyılı” olmuştur.72

Woman’s Board of Missions (WBM) ve Woman’s Board of Missions of the

Interior (WBMI), kadınlara yönelik eğitim kurumlarının kurulması konusunda

çabalarını genişlettiler. ABCFM’in aksine WBM ve WBMI, özellikle kadın ve

çocuklar arasında faaliyet gösterdiler. 1860’lı yılların başında bu kadın kurullarının

ABCFM Kurulu altında yardımcı faaliyetler yürütmesi amaçlanmıştı. Kadın ve kız

çocuklarının eğitimle desteklenmesi, misyoner kadın örgütlerinin birincil amacıydı.

Ayrıca bekar kadınların misyoner amaçları doğrultusunda yetiştirilerek misyoner istasyonlarına gönderilmesi de amaçlanıyordu. Bu sebeple, “women’s semineries” adı altında kurulan kolejlerde Amerikalı bekar kadınlara eğitim verilerek misyonlara gönderilmeye başlandı. Osmanlı topraklarındaki Ermeni kadın ve kız

çocuklarına yönelik faaliyetler için WBM tarafından görevlendirilen kadınlar

Vassar, Radcliffe, Wellesley, Smith ve Mount Holyoke ya da Oberlik gibi kolejlerin mezunlarıydı.

Misyoner istasyonlarında resmi olarak en yüksek görevliler erkek misyonerlerdi. Dini hizmetler de erkeklerin göreviydi. Bu misyonlarda kadın vaizlere rastlanmıyor, kadın misyonerler İncil okumaları ile yerel halktan kadınları ziyaret ediyor veya öğretmenlik yapıyordu. Yani kadın misyonerler, özellikle de bekar olanlar “asistan misyoner” olarak görülüyordu.

71 A.g.e. 72 Ebru Emine Oğuz, “19. ve 20. Yüzyıllarda Kocaeli’ndeki Protestan Kadın Misyonerler ve Faaliyetleri”, Uluslararası Gazi Süleyman Paşa ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu III 60

Misyoner istasyonlarından düzenli olarak yıllık raporlar gönderilmekteydi.

Bu raporlar çoğunlukla istasyonda görevli erkek papazlar tarafından hazırlanırdı.

Dolayısıyla bu raporların metinleri oldukça resmi ve misyon başarısını göstermeye yönelik finansal bilgilerden oluşmaktadır.73 Diğer yandan, kadın misyonerler sayesinde ABCFM’in yıllık resmi raporları, seminerleri ve biyografileri haricinde tuttukları günlükler ve yaşadıkları deneyimi en ince ayrıntısına kadar anlatan mektuplar da misyoner yazına girmiş oldu. Bunun haricinde kilisenin uzun vaazlar ve sayısız İncil ile ulaşamadığı birçok kesime de kadın misyonerlerin kitapçıkları ve el ilanları ulaşıyordu.

Sağlık alanında da katkı sağlayan kadın misyonerler vardı. Bununla birlikte, tıp eğitimi almış olmasına rağmen Türk hükümeti diplomasını onaylamadığı için doktorluk yapamayan Ida Stapleton, kendisinden yardım bekleyen kişilere yalnızca tavsiyede bulunabildiğini ve bu duruma ne kadar üzüldüğünü şu sözlerle anlatıyordu;

Trabzon’dayken Mrs. Parmelee ile bazı hastalara yardım etmek için bir çok

fırsatım oldu. Bu sebeple de Bayburt’a gittiğimde benden yardım isteyen o

kadar çok insan vardı ki. Dikkatli biçimde sadece tavsideye bulunmaktan

fazlası elimden gelmiyordu. Tam Bayburt’tan ayrılacakken bir grup kadınla

karşılaştık. Önlerinde bir erkek çocuk duruyordu ve bizimle konuşmaya

çalıştı. Orda durup ne için beklediklerini öğrenmek istedik. Aramızda bir

doktor olduğunu duymuşlardı ve yalvararak bizden yardım istediler. Güzel,

genç bir kadının hasta gözlerini gördüm. Ama ne kadar üzgün olduğumu

söylemekten başka bir şey yapamazdım. Onlara yardım edebilmeyi ne kadar

isterdim. Onları ıstırap içinde bırakarak yola devam ettik. Başka bir yerde

73 Charles Riggs mektupları, ABCFM Merkez Türkiye Misyonu, Reel 658; 13 Ocak 1894, 22 Mart 1894 ve 29 Mart 1895 tarihli mektuplar. 61

durduğumuzda bana yine bir hastaya yardım etmem için yalvardılar ama yola

devam etmek zorundaydık. Tıbbi hizmet için izin almayı başardığımı

düşünüyor olabilirsiniz ancak izin alamadım. İki hafta boyunca izin almak için

mümkün olan her şeyi yaptım. Ancak talebim ilk seferinde reddedildi. Hatta

tercüman Tıp Kuruluna doktorluk yapmayacağım konusunda garanti vermeye

çalıştı ama bana gerekli diplomaya sahip olduğumu eğer bir kez izin verirlerse

doktorluk da yapacağımı düşündüklerini söylediler.74

Ruth M. Bushnell’in 1901-1902 yıllarını kapsayan Erzurum istasyon raporunda Ida Stapleton’un tıbbi çalışmaları anlatılmaktadır; “Mrs. Stapleton’un tıbbi çalışmalarından da bahsetmeden geçmemeliyim. Konsültasyon ve ilaçlar fakirlere ücretsiz olarak veriliyor. Mrs. Stapleton, zengin Türk aileleri de dahil birçok aileden çağrı alıyor. Ayrıca kadınlar arasında yardım çalışmaları da yapıyor.

Yaklaşık kırk kadar kadın ve kız çocuğuna dantel işinde istihdam sağladı. Dantel

ürünlerinin Amerika’da hazır bir pazarı var ve buradaki fakir insanların açlıktan

ölmesini önleyecek kadar kazanmalarını sağlıyor.”75 Myrtle Foote da benzer

şekilde tıbbi yardımın sahadaki öneminden ve Ida Stapleton’un orada bulunmasının yerli halk için ne kadar iyi olduğunu anlatmaktadır; “Dr. Stapleton’un tıbbi

çalışmaları her ırktan kadınlar için fayda sağlamaktadır. Bu insanlar çok fakir ve

ızdırap içindeler. Bunların etkisini tahmin etmek bile çok zor” diyerek halkın sağlık hizmetlerine ne kadar ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır.76 Sağlık hizmetlerinin öneminin farkında olan misyonerler tarafından 1880’lerde Antep’te bir tıp okulu açılmıştı ve Ermeni bir kız öğrenci bu okuldan mezun olmuştu.77

74 Mrs. Ida S. Stapleton, 11 Kasım 1898, Erzurum, ABCFM, Reel 701, s.798-801. 75 Ruth M. Bushnell, ABCFM, Reel 703. 76 Myrtle Foote, Report for Women’s Work for Women of Erzurum Field, 1 Temmuz 1905, ABCFM, Reel 703. 77 Miss Carrie E. Bush, 9 Mart 1883, Harput, ABCFM, Reel 688. 62

Amerikan Misyoner Kadın Kurulunun 1870 yılından itibaren Osmanlı topraklarında ve özellikle Anadolu’daki çeşitli faaliyetleri, kadın misyonerlerin mektupları okunarak incelenebilir. Bu bölümde ABCFM’in misyonerlik amaçlarından ve Osmanlı topraklarındaki faaliyetlerinin tarihsel gelişiminden kısaca bahsettim. Erkek egemenliğinde başlayan ve evanjelik amaçlar doğrultusunda başlayan misyonerlik faaliyetlerinde, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınlar, özellikle bekar kadın öğretmenler daha fazla yer almaya başlamıştır. Bir yanda misyonlardaki asıl görevli olan papazların eşleri, bir yanda da bekar öğretmenler olmak üzere yakın doğudaki misyonerlik faaliyetlerinin dönüşmesine ve gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Aşağıdaki bölümde, bu tezde mektupları incelenen kadın misyonerlere odaklanarak bunların aldıkları eğitim, hangi misyonlarda görevlendirildikleri, medeni durumları, hizmet süreleri gibi detaylar üzerinden misyoner kadın profilini ortaya koyacağım. Misyoner kadınların hayatları, karşılaştıkları zorluklar, kısaca bu kadınların kimlikleri ortaya konarak bıraktıkları tarihsel kaynakların gerçekliği de somut hale gelecektir.

3.3. Amerikalı Misyoner Kadınların Biyografileri

Bu bölümde, bu tezde mektupları incelenen misyoner kadınların kısa bir profilini çıkarmak üzere bir biyografi çalışmasına yer verilmektedir. Bu kadınların kim oldukları, eğitim durumları, nereden geldikleriyle ilgili bir resim ortaya konması, ilerideki bölümlerde misyonlardaki rollerinin ve faaliyetlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Aşağıdaki tabloda, misyoner kadınların doğum ve

ölüm tarihleri, eğitim durumları, medeni durumları ve hangi istasyonlarda görev

63 yaptıkları özetlenmektedir. Daha sonra ise bu kadınların kısaca hayatlarından bahsedilecektir.

Tablo 5: Misyoner Kadınların Listesi

Medeni Adı D/Ö Tarihi Eğitimi Görev Yeri Durumu Abigail Goodell 1800/ 1871 Dini eğitim Evli İstanbul Annie T. Allen 1868/ 1922 Mt. Holyoke Bekar Bursa Harriet 1831/ 1912 Dini eğitim Bekar Harput Seymour Caroline E. 1847/ 1919 Bekar Harput Bush Maria Poole 1875/ 1911 Özel okul Bekar Harput Clarissa Pratt 1854/ 1902 Lise Bekar Mardin Eliza Schneider 1809/ 1856 Evli Antep Antep, Bursa, Susan A. 1820/ 1905 Evli Merzifon, Schneider İstanbul Ellen R. Ladd 1865/ 1942 Evli Van Allen Grace Knapp 1870/ 1953 Mt. Holyoke Bekar Bitlis Anna Knapp 1862/ 1954 Mt. Holyoke Evli Bitlis Harriet G. 1844/ 1921 Mt. Holyoke Bekar Erzurum Powers Henrietta 1811/ 1850 Lise Evli İstanbul Hamlin Harriet Hamlin 1820/ 1857 Dini eğitim Evli İstanbul Mary T. Hamlin 1828/ 1907 Evli İstanbul Helen R. 1842/ 1914 Evli Harput, Van Barnum Ida Stapleton 1871/ 1946 Rush Tıp Okulu Evli Erzurum Josephine Antep, 1832/ 1913 Evli Coffing Antakya, Maraş Julia Parmalee 1840/ 1916 Evli Harput Illinois Üni. Tıp Ruth Parmalee 1885/ 1973 Bekar Harput Fakültesi Laura Farnham 1844/ 1919 Bekar Bahçecik Leila Browne 1854/ 1923 Evli Harput Maria G. Rockford 1855/….. Bekar Mardin Nutting İlahiyat Okulu Helen Dewey 1858/ 1915 Evli Mardin Thom Olive P. Andrus 1840/ 1916 Evli Mardin Mary Bliss 1850/ 1881 Knox koleji Evli Erzurum Chambers Mary L. Daniels 1862/ 1923 Bekar Harput Mary Ely 1841/ 1913 Mt. Holyoke Bekar Bitlis Charlotte Ely 1839/ 1915 Mt. Holyoke Bekar Bitlis Lyons Koleji, Erzurum, Mary M. Patrick 1850/ 1940 Iowa Bekar İstanbul Üniversitesi,

64

Berne Üniversitesi (doktora) Ruth Bushnell 1871/ 1925 Bekar Erzurum Seraphine H. Abbott Kız 1823/ 1854 Evli İstanbul Everett Okulu Nancy D. 1840/ 1891 Mt. Holyoke Evli Antep Adams Agnes M. Lord 1848/ 1935 özel eğitim Bekar Erzurum Lizzie C. Cole 1848/ 1924 Mt. Holyoke Evli Bitlis, Erzurum Myra 1859/ 1907 Evli Erzurum Richardson Cyrene Van 1840/ 1921 Bekar Erzurum Duzee Susan Wheeler 1827/ 1917 Mt. Holyoke Evli Harput Wellesley Emily Wheeler 1852/….. Bekar Harput Koleji Corinna Framingham 1848/ 1910 Bekar Urfa Shattuck Devlet Okulu Johanna Graff Mardin Rachel B. North 1874/….. Evli Mardin

Tablodan da anlaşılacağı üzere, bu kadınların büyük çoğunluğu New England kökenlidir ve Mt. Holyoke veya benzeri bir ilahiyat okulundan mezundur. Büyük

çoğunluğu da Massachusetts doğumludur. Evli olanlar genellikle Amerika’da evlenip hemen ardından kocalarıyla birlikte görevli oldukları misyona gitmiştir. Az sayıda da olsa bekâr olarak Türkiye'ye gelip evlenen ve çalışmaya devam eden kadınlar mevcuttur. Örneğin Olive Parmalee, Papaz Andrus ile Mardin misyonunda tanıştıktan sonra evlenmiştir. Bekâr olan kadınlar genellikle öğretmenlik ve okul yöneticiliği yapmıştır. Ayrıca misyoner ailelerinin çocukları olarak Türkiye’de doğan misyonerler de görülmektedir. Örneğin babası gibi bir doktor olan Ruth

Parmalee, Trabzon’da doğdu. Aralarında üniversite mezunları bulunmaktadır.

Uzun yıllar Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin yöneticiliğini yapan Mary Mills

Patrick, Berne Üniversitesi’nden doktora yapmıştır.

Bu kadınların birçoğu dindar presbiteryen ailelerde doğmuş olduklarından bu yönde bir eğitim almış ve Papazlarla evlenerek misyoner eşleri olarak Türkiye’ye

65 gelmiştir. Evli misyoner kadınların birçok kez doğum yaptığı görülmektedir.

Çocuklarını kaybeden kadınların sayısı da az değildir. Birçoğu 70’li yaşlarına kadar yaşarken bazıları da bulaşıcı hastalıklar, kalp rahatsızlıkları ve akciğer hastalıkları gibi sebeplerden erken yaşta vefat etmiştir. Aldıkları eğitim ve yetiştirilme tarzlarından dolayı hepsinin dindar olduğu ve amaçlarına bağlı, çalışkan, cesur kadınlar oldukları söylenebilir. Bazıları 20-30 yıl Türkiye’de kalırken, bir kısmı da

7 yıl sonunda istifa ederek Amerika’ya dönmüştür.

Aşağıdaki kısımda, bu misyoner kadınların kısa yaşam öykülerini derleyerek onları daha iyi tanıtmayı amaçladım.78 Kurulun personel kartları ve cenazelerin ardından hazırlanan anma kartlarını kullanarak derlediğim bu kısımda herhangi bir kronolojik sıralama yapmadım. Bu kadınların medeni durumlarının da rolleri

üzerindeki etkisi tez boyunca incelendiğinden evli olanların isimlerinin başına

Mrs., bekar olanların ise isimlerinin başına Miss eklenmiştir.

Fotoğraf: Helen Dewey Thom personel kartı, Kaynak: Digital Library for International Research, http://www.dlir.org/archive/orc- exhibit/items/show/collection/8/id/15685

78 Amerikan Board Personel Kartı Koleksiyonu ve Memorials Koleksiyonu dijital arşivlerinden derlenerek hazırlanmıştır. Erişim adresi: http://www.dlir.org/archive/orc-exhibit/items/show/collection/8/id/15685 66

Mrs. Abigail Perkins Davis Goodell

16 Nisan 1800’de Holden, Massachuset’te doğdu. 19 Kasım 1822’de William

Goodell ile evlendi. Hemen ardından New York’tan Malta’ya gemiyle hareket ettiler. Malta’dan Beyrut’a geçen Goodell ailesi 1831 yılında İstanbul’a transfer edildiler. 1865 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne dönene kadar misyonerlik

çalışmaları yaptı. 11 Temmuz 1871 yılında, 71 yaşında hayata veda etti.

Kocası William Goodell, Abigail ile tanışmalarını şöyle anlatmaktadır; “1818 yılında New England’daki kasabaları gezerken Holden isimli bir kasabada tatlı bir mizacı olan, mütevazi görünüşlü ve onurlu tavırları olan Abigail isimli bir hanımefendi ile tanıştırıldım. 4 yıl kadar süren tanışıklığımız boyunca o kadar uzun zaman arzuladığım o tek kelime, “Evet” bir türlü ağzından dökülmedi. Sonunda 19

Kasım 1922 yılında papazın huzurunda ve arkadaşlarımızın önünde evet dedi”.

Goodell’lerin dört erkek, beş kız çocukları oldu. Kızlardan Constantine

Washington 1831 yılında dünyaya geldi ve İstanbul’da doğan ilk Amerikalı bebekti.

Bu sebeple adını Constantine koydular. Ne yazıkki Constantine sadece 10 yıl yaşadı. Beyrut’a geldiklerinde yaşadıkları evin pencerelerinde cam bile yoktu. Mrs.

Goodell Arapça öğrenerek İncil’i Arapça olarak dinleyenlere okumaya başladı.

İstanbul’a geldikten sonra Ermenice ve Türkçe öğrendi ve kocasının misyoner yaşamı boyunca onun en büyük yardımcısıydı. 1865 yılında birlikte Amerika’ya döndüler. William Goodell iki yıl sonra vefat etti. Abigail, 71 yaşında hayata veda edene kadar oğlu ile birlikte Philadelphia’da yaşamaya devam etti.

67

Miss Annie T. Allen

21 Aralık 1868 yılında Harput’ta

doğdu. Dana Hall, Wellesley

kolejinden mezun oldu, 1890 yılında

Mt. Holyoke’den mezun oldu. 16

Ağustos 1890’da Harput’taki ailesine

yardım etmek üzere Boston’dan yola

çıktı ve Van’a ulaştı. Ailesi ile birlikte

1896 yılında Amerika’ya geri

döndükten sonra Amerikan Kurulu tarafından 1903 yılında görevlendirildi. 1903’de Boston’dan Bursa’ya gitti. 1909-

1912 yılları arasında Amerika’da kaldı. 1912 yılında Bursa’ya döndü ve 1922 yılında 54 yaşında Sivas’ta öldü.

Miss Allen kolejden mezun olduktan sonra misyoner olarak değil, ailesine yardımcı olmak için Türkiye’ye geldi. Ancak misyoner olarak doğmuştu ve kurul tarafından görevlendirilmek istedi. 1903 yılında resmi görevlendirmesini aldı.

Finansal desteği ise Woman’s Board of the Pacific sağladı. Bursa Kız Okulu’nda

Miss Powers ile birlikte görev aldı. 1909 yılında sağlığı bozulunca Amerika’ya dönmek zorunda kalan Annie, 1912 yılında yaşlı babası ile birlikte geri döndü.

Savaş süresince mültecilere yardım faaliyetlerinde bulundu. Savaş koşullarından dolayı babası ile birlikte İstanbul’a geldi. Babası burada 1918 yılında öldü. Savaş sonrasında hakettiği izni kullanmayı reddederek Yakın Doğu yardım çalışmalarının başına geçti. Önce Bursa daha sonra Ankara’da yardım faaliyetlerine devam etti.

Burada Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Durmadan seyahat ederek korkusuzca ulaşabildiği yerlere kadar her türlü yardım faaliyetini gerçekleştirdi. 1922 yılında

68 arabadan düşmesiyle birlikte hastalandı ve Sivas’a vardığında tifo olduğu anlaşıldı.

2 Şubat 1922 yılında öldüğünde askeri törenle uğurlandı. Türkler arasında da sevilen bir kişi olduğundan bahsedilmektedir. Annie hiç evlenmedi ve tüm hayatını

Anadolu topraklarında yaşayan herkese yardım etmeye adadı.

Miss Harriet Seymour

Harriet Seymour, 5 Ocak 1831 yılında New York, Rochester’da doğdu. 1867 yılında New York’tan Harput’a geldi. 1904 yılına kadar Türkiye’de kız okullarında görev alan Harriet daha sonra Amerika’ya döndü ve istifa etti. 1912 yılında 81 yaşında Philadelphia’da öldü.

Harput’taki kız okulunun yöneticilerinden olan Harriet, aynı zamanda diğer bölgelerde turlara çıktı. Bu turlarda kadınlarla konuşup toplantılar yaptı. Bazen erkek bir misyoner ile bazen de kadın meslektaşı ile bu ziyaretleri gerçekleştirdi.

Yazdığı mektuplarda öğrencilerini ne kadar sevdiğinden ve işini yapmaktan ne kadar hoşlandığından bahsediyordu. 1870 yılında Miss Bush ile birlikte çalışmaya başladı. Okulda ders vermenin haricinde saha ziyaretlerinden daha çok keyif aldığından bahsediyordu. Bazen de yanlarında erkek olmadan, Fırat nehrinin kıyıları boyunca seyahat ederek ve geceleri hanlarda, ahırlarda veya bazen de köylülerin evlerinde kalarak turlarını tamamlıyorlardı. Misyoner arkadaşları ona

“Aziz Harriet” diyorlar, çocuklar ise “Hattie teyze” diyorlardı. 37 yıl Türkiye’de yaşadı ve misyonerlik görevini bıraktından sonra Amerika’da 81 yaşında öldü.

Miss Caroline Emily Bush

4 Kasım 1847 tarihinde Greenville, Connecticut’ta doğdu. 1870 yılında misyoner olarak Harput’a geldi. 1891-92 yılları arasında Van’da görev yaptı.

Sonraki yıl ise Merzifon’da görev yaptı. Bunun haricinde 1908 yılına kadar

69

Harput’ta kaldı. 38 yıl Türkiye’de misyonerlik yaptıktan sonra Amerika’ya döndü ve 26 Kasım 1919 yılında Auburndale, Massacchusett’te öldü.

Miss Bush, 30 yılı aşkın süre boyunca Harput’ta görev yapan ünlü sekiz misyonerin en genciydi (Wheeler ailesi, Allen ve Barnum aileleri, Miss Seymour).

İlk on yıl boyunca kız okulunda görev yaptıktan sonra Miss Seymour ile birlikte turlara çıkmaya başladı. Daha sonra zamanının büyük çoğunluğunu turda geçirdi.

Çok iyi ata binerdi. Dr. J. L. Barton birlikte Diyarbakır civarında tura çıktıkları bir seferde Emily ile yarıştıklarını ve kendisini geçtiğini yazmıştı. Sağlığı bozulduğu süre içinde Amerika’da kaldı. 1908 yılında aktif çalışmayı bırakarak Amerika’ya döndü. Amerika’dan Türkiye’deki arkadaşlarına mektuplar yazmaya devam etti.

Misyonerlik yaparken tanıştığı kişiler ona “Caro Teyze” derdi. Hiç evlenmedi.

Auburndale’deki evinde uzun süre hasta yattıktan sonra 1919 yılında 72 yaşındayken öldü.

Miss Maria Brooks Poole

8 Haziran 1875 tarihinde New York şehrinde dünyaya geldi. Özel okulda eğitim aldı. Stenograf olarak YMCA ofisinde Dr. John Mott ile çalışmaya başladı.

Bir yandan da misyonerlik çalışmaları yapıyordu. 1905 yılında Türkiye’ye gitmek için görevlendirildi. Harput misyonunda Miss Seymour ve Miss Bush ile birlikte

çalıştı ve turlara çıktı. Ermenice öğrendi. Bir buçuk yıl içinde 34 kasaba ve köyü ziyaret ettiler. Ermenice bildiği için turlarda ev ziyaretleri yapabiliyordu. Görevine kendini adamış ve güler yüzlü bir misyoner olarak tanınmıştı. Turlardan birinde hastalandı. Hastanede bakılmasına rağmen kalbi yenik düştü ve 36 yaşındayken, 2

Şubat 1911’de Harput’ta hayatını kaybetti.

70

Miss Clarissa Huldah Pratt

1854 yılında Southbridge, Massachusett’te doğdu. 23 Ekim 1875’te New

York’tan yola çıkarak 29 Aralık’ta Mardin’e geldi. 1885-1889 yılları arasında

Amerika’ya döndü ve 1889’da Mardin’e geri geldi. 1900’de Amerika’ya geri döndü ve 1902 yılında istifa etti. 76 yaşında hayata veda etti.

Clarissa, misyonerlik kariyerine başlamadan önce Huntington’da öğretmenlik yapıyordu. Yaklaşık 25 yıl boyunca Mardin’de görev yaptı ve kız okullarının açılmasına büyük katkı sağladı. 4 yıllık bir aradan sonra tekrar Mardin’e döndüğünde diğer kadınların gözetiminden sorumlu oldu ve sahada turlara çıkmaya başladı. Tura çıkarak civar köyleri ve kadınları ziyaret etmek cesaret ve fiziksel dayanıklılık isteyen bir işti. Sağlık sorunlarından dolayı 1900 yılında Amerika’ya dönmek zorunda kaldı ve istifa etti. Bir süre daha kent misyoneri olarak çalışmaya devam etti. 76 yaşında, 1930 yılının Mart ayında Massachusetts’te hayata veda etti.

Hiç evlenmedi ve çocuk sahibi olmadı.

Mrs. Eliza Abbott Schneider

30 Mayıs 1809’da Framingham, Massachusetts’te doğdu. Papaz Benjamin

Schneider ile 1833 yılında evlenerek aynı yıl Boston’dan Bursa’ya hareket ettiler.

Bursa’da yaklaşık 15 yıl kocasıyla birlikte görev yaptıktan sonra 1849’da Antep’e transfer oldular.

Josiah Aboott ve Ruth Abbott’un on bir çocuğundan biri olan Eliza Cheeney,

Edward, William, James adında üç erkek ve Eliza ve Susan adında iki kız çocuk doğurdu. İlk çocuğu Susan’ı, 25 yaşında Bursa’da doğurdu. 27, 29, 32 ve 37 yaşlarında diğer çocuklarını doğurdu. Bursa’da görev yaparken ilk başta oradaki kadınları cahil ve erişilmez bulmuş ancak aralarında yaşadıkça Türkçe öğrenerek

71 bu kadınlarla iletişimini ilerletmişti. 1849’da Antep’e transfer olduktan sonra Antep civarında, Kessap ve Maraş’ta kadınlarla daha fazla etkileşim kurdu ve İncil okuma toplantıları düzenledi. 30 kız öğrencinin olduğu bir okulda ders veriyordu. Eliza ani baş ağrıları ve uyuşukluktan şikâyet ediyordu. 1856 yılında 47 yaşındayken ani bir beyin hastalığıyla komaya girerek beş gün içinde hayatını kaybetti. Eşi bu sırada

Amerika’daydı. Eliza ölmeden önce Bursa’daki anılarını “Bursa Mektupları” başlığı altında yayınladı. Bursa’daki hamamlardan, dört yaşında oyun oynayan

çocuklarını emziren kadınların ne kadar tuhaf bir görüntü oluşturduklarından, kızamık, çiçek veya diğer bulaşıcı hastalıklardan çocuklarını kaybeden annelerden,

Bursa’daki hayvan çeşitlerinden, çiçek ve bitki örtülerinden, ünlü Bursa ipeğinden, camilerinden söz etti. Eliza, bir papaz eşi olarak son derece dindar bir profil sergiledi.

Mrs. Susan Abbott Schneider

Susan Abbott, Eliza’nın kız

kardeşidir. 11 çocuğun en küçüğü

olarak 10 Temmuz 1820’de

Framingham, Massachusetts’te doğdu.

Ablası Eliza’nın ani ölümünden iki yıl

sonra ablasının kocası Benjamin

Schneider ile evlendi. 1858 yılında

kocasına eşlik etmek ve geride kalan beş çocuğa annelik yapmak üzere Antep’e geldi. On yıl kadar Antep’te kaldıktan sonra kocası ile birlikte Bursa’ya gitti. Antep’te ve Bursa’da kocasıyla birlikte misyonerlik yaptı, ev ziyaretlerine gitti, Pazar Okulu (Sunday School) açtı.

Yaklaşık dört yıl kadar Bursa’da kaldıktan sonra bir yıllığına Amerika’ya döndüler.

72

1874 yılında Merzifon’a transfer oldular. Susan, burada 250 kişinin katıldığı bir

Pazar okulunu yönetti. Eşi Benjamin sağlık sebepleriyle önce İsviçre’ye ardından

Amerika’ya dönmek zorunda kaldı. Benjamin Schneider 1877 yılında hayatını kaybetti. Susan ise görevini bırakmadı ve 1880 yılının başında İstanbul’a geri dönerek Gedik Paşa Okulu’nda çalışmaya başladı. Yardımcısı Miss Martha

Gleason ile birlikte evlerinde bir Pazar Okulu açtılar. Ayrıca önce Kumkapı’da daha sonra da Çemberlitaş’ta bir kahve evi açtılar.

Mrs. Schneider, kadınlar için dua toplantıları, erkek çocuklar için bir kulüp ve erkekler için bir gece okulu kurmak gibi planlar yaptı. 1886 yılında sağlığı bozulunca Amerika’ya döndü ve 25 Kasım 1905’te hayata veda etti.

Mrs. Ellen R. Ladd Allen

19 Eylül 1865’te Londra’da doğdu. 1889 yılında kız okulunda öğretmen olarak çalışmak üzere Van’a gitti. 3 yıl görev yaptıktan sonra Amerika’ya döndü ve

1893 yılında, Harput’ta misyoner bir çiftin oğlu olan papaz Herbert L. Allen ile evlendi ve bir ay sonra New York’tan birlikte yola çıktılar. 1893 yılının Kasım ayında Van’a geldiler. 5 yıl boyunca birlikte Van’da çalıştılar. 1898 yılında

Amerika’ya dönerek Kurul ile ilişkilerini kestiler. Kocası Herbert, Kübalılara yönelik yardım programlarında çalıştı. 1903 yılında yayımcılık işi için Türkiye’ye döndüler. Bu sırada Bahçecik’teki Bitinya Lisesi müdürlüğünü üstlenen kocasının yanında yatılı okuyan erkek çocukların bakımından sorumlu olarak çalıştı. 1905 yılında İstanbul’a geldiler ve altı yıl boyunca Üsküdar’da yaşadılar. Ellen’ın altı

çocuğu oldu. Kocası 1911 yılında ölünce, altı çocuğu ile birlikte Amerika’ya döndü.

Ellen 1942 yılında 77 yaşındayken hayata veda etti. Kızlarından biri evlendikten sonra bir süre İstanbul’da yaşadı.

73

Miss Grace Knapp

21 Kasım 1870’te Bitlis’te dünyaya geldi. Grace Knapp, 1893 Mt. Holyoke mezunudur. Mezun olduktan sonra Bitlis’teki kız okuluna öğretmen olarak atandı.

1896-97 yılları arasında Erzurum’daki Kız Okulu’nda müdür olarak görev yaptı.

Sağlığı bozulunca 1902 yılında Amerika’ya dönmek zorunda kaldı. Sekiz yıl sonra

Bitlis’e dönerek beş yıl daha görev yaptı.

1915 yılında Amerika’a döndü ve istifa etti. Boston’daki ABCFM bürosunda

çalışmaya başladı. Şiir yazdı ve Dr. Ussher’in hayat hikayesini yazmasına yardımcı oldu. Hiç evlenmedi. 14 Mart 1953 tarihinde hayata veda etti. Erkek kardeşi George

Knapp, Jr. da bir misyoner olarak Doğu Türkiye Misyonunda görev yaptı.

Mrs. Anna J. Hunt Knapp

30 Ekim 1862’de Worcester, Massachusetts’te dünyaya geldi. Barre Lisesi ve

Mt. Holyoke Kız Okulu’ndan mezun oldu. Mezun olduktan sonra dört yıl aynı okulda öğretmenlik yaptı. Papaz George Perkins Knapp ile 1890 yılında evlendi.

Aynı yıl Bitlis’e yola çıktılar ve 1896 yılına kadar burada görev yaptılar. 8 Mart

1892’de ilk çocuğu Winifred dünyaya geldi. İkinci çocuğu Addison Ely, 1894’te dünyaya geldi ancak 1919 yılında öldü. Üçüncü çocuğu Margaret ise 1896’da dünyaya geldi. Dördüncü çocuğu Katherine ise 1902’de dünyaya geldi. Anna, Türk ve Ermeni kadınların evlerini ziyaret ediyor ve gelinler için evde ders veriyordu.

1899-1915 yılları arasında Anna ve George, Harput ve Bitlis’te çalıştılar. Yaklaşık

25 yıl kadar Türkiye’de görev yaptıktan sonra George Knapp, Diyarbakır’da hayata veda etti. Anna, kocasının ölümünden sonra hayatta kalan iki kızıyla birlikte

Amerika’ya döndü ve 93 yaşındayken 1954 yılında hayata veda etti.

74

Miss Harriet G. Powers

14 Nisan 1844’te Bursa’da dünyaya geldi. Annesi ve babası Bursa’da misyonerlik yapıyordu. 1868 yılında Mt. Holyoke’den mezun olur olmaz babasının yanına Bursa’ya döndü. O sırada annesi vefat etmişti. 1868 yılının Ekim ayında babasıyla birlikte Urfa’ya transfer oldu. Nisan 1869’a kadar Urfa’da kaldılar. Daha sonra Antep’e transfer oldu. Burada babasını kaybetti. 1875 yılında Manisa’ya transfer oldu ve altı yıl boyunca Manisa’daki okulda görev yaptı. 1881 yılında

Erzurum’a transfer oldu. Türkçe bilmesinden dolayı Türkler arasında sevilen bir kişi oldu. Birçok eve girip çıkabiliyordu. On bir yıl burada görev yaptıktan sonra

1892-96 yılları arasında Bahçecik’te görev yaptı. Sağlığı çok iyi olmadığından sıkça Amerika’ya gitmek zorunda kalıyordu. 1899 yılında İstanbul’a tayin edildi.

Burada Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nde çalıştı. 1902 yılında Bursa’ya giderek oradaki kız okulunun müdürlüğünü yürüttü. 1910 yılında sağlığı iyice kötüleşince

Amerika’ya döndü. Üç yıl sonra Adana, Hadjin’de evanjelik çalışmalar yapmak için geri döndü ancak 1. Dünya Savaşı çıkınca Amerika’daki erkek kardeşi Fred

Perry Powers’ın yanına taşındı. 1921 yılında 77 yaşındayken hayata veda etti.

Arkadaşları Harriet’ı esprili ve sevecen bir kişi olarak tanımlardı. Sağlığı çok iyi olmasa da zorlu koşullarda çalışmaktan kaçınmamıştı. Öğrencilerini çok seven bir öğretmendi. Hiç evlenmedi.

Mrs. Henrietta Ann Loraine Jackson Hamlin

9 Mayıs 1811’de Dorset’te dünyaya geldi. Ruthland, Haverhill ve Andover ilçelerinde okula gitti. Fransızca ve Almanca öğrendi. Catskill, New York’ta

öğretmenlik yaptı. Babası, Vermont’ta papazdı. Dindar bir evde büyüdü. Bangor’u ziyaretinde Cyrus Hamlin ile tanıştı. Cyrus, Bangor’da ilahiyat okulunda okuyordu.

75

Bu adamla evlenerek misyoner olarak başka bir ülkeye gitmesine babası da onay verdi ve 1838 yılında evlendiler. Birkaç ay sonra birlikte İstanbul’a geldiler.

Henrietta Yunanca ve Ermenice öğrenmeye başladı. Bir yıl sonra ilk çocuğu

Henrietta Ann Loraine dünyaya geldi (5 Aralık 1839).79 Cyrus Hamlin, Bebek’te bir okul açtı. Henriatta ise ev işleriyle ve annelikle meşguldü. İkinci çocuğu Susan,

1842 yılında dünyaya geldi. Ardından da Carrie, Abbie ve Clara doğdu. Clara’nın doğumundan önce Henrietta ciddi bir sağlık sorunu yaşadı. Ciğerleri kötüydü. Bu sebeple Heybeli Ada’ya taşındı ancak sağlığında bir değişiklik olmadı.

Çocuklarından biri de ciddi şekilde hastalanınca 1850 yılının Ekim ayında Rodos’a gittiler. Burada İsviçreli bir doktor komşuları olmasına rağmen kısa sürede daha da kötüleşen Henrietta Kasım 1850’de Rodos’a öldü. Light on the Dark River adlı kitabında anılarını yazmıştı.

Mrs. Harriet Martha Lovell Hamlin

1820’de Charlestown’da dünyaya geldi. 16 yaşındayken kiliseye katıldı. 1844 yılında Kurul tarafından misyoner olarak atandı ve İzmir’e gönderildi. 19 Nisan

1845’te önce İzmir’e oradan da İstanbul’a geldi. Mr. Goodell ve karsının Pera’da açmış oldukları okulda bir süre çalıştı. Bu arada Ermenice öğrenmeye başladı.

Öğrencilerini çok seviyordu. Pera’daki okulu Bebek’te Hamlin Erkek Okulu’nun yanına taşımaya karar verdiler ve burada Cyrus ile tanıştı. Cyrus’un ilk eşi Henrietta

1850 yılında vefat etmişti. Daha sonra Robert Koleji kuracak olan Cyrus Hamlin ile 1852 yılında evlendi. İki çocukları oldu. Oğlu Alfred Dwight Foster Hamlin,

ünlü bir mimar oldu ve Columbia Üniversite’sinde hocalık yaptı. 1856-1857 yılları arasında Harriet iki çocuğu ile birlikte Bebek’te Goodell ailesinin yanında kaldı. Bu

79 Henrietta’nın daha sonra evleneceği George Washburn ise Cyrus Hamlin’in Robert Koleji ile arasının bozulmasına sebep olacaktı. 76 arada Cyrus Hamlin ilk eşinden olan kızlarını okula yerleştirmek için Amerika’ya gitmişti. Soğuk algınlığı gibi basit bir hastalığa yakalanmışken birkaç gün içinde

ölmesi, tüm arkadaşlarını ve ailesini yasa boğmuştu. 6 Kasım 1857’de Bebek’te hayata veda etti.

Mrs. Mary Eliza Tenney Hamlin

12 Nisan 1828’de New Hampshire’da dünyaya geldi. Başarılı bir öğretmendi.

Başka ülkelerde misyonerlik yapmak isteyince ABCFM’e katıldı ve 1855 yılında

Boston’dan İzmir’e geldi. Mary misyona katılmadan önce kurulda sadece 11 tane bekâr kadın vardı. Kız kardeşi Sarah da onun gibi bir misyonerdi. Mary ilk olarak

Tokat’ta görevlendirildi. Tokat’ta bir ilkokul bulunuyordu ve Mary zamanının kalan kısmını kadınları evlerinde ziyaret ederek geçiriyordu. 1859 yılında, ilk iki eşi de vefat etmiş olan Cyrus Hamlin ile evlendi. Mary evlendiğinde 31 yaşındaydı,

Cyrus ise 48 yaşındaydı. Kocasıyla birlikte İstanbul’a geldi. Cyrus, kolej açmak için hazırlıklarını sürdürdü. 1860 yılında her ikisininde Kurul ile ilişiği kesildi. 1863 yılında Bebek Semineri olarak Robert Kolejinin temellerini atan kocasının en büyük destekçisi oldu. Mary, Emma ve Christopher adında üç çocukları oldu. 1873 yılında Amerika’ya, Robert Koleji için fon bulmaya gittiler ancak Cyrus Hamlin fon bulmakta başarısız oldu ve kolej yönetimi ile de gergin ilişkiler sonrasında istifa etti. Damadı George Washburn, Robert Koleji’nin ikinci başkanı oldu. Mary, kocası

Cyrus 1900 yılında ölene kadar onunla birlikte Portland’da yaşadı. Mary, 1 Mart

1907’de Lexisngton’da hayata veda etti.

Mrs. Helen Randle Barnum

12 Haziran 1842’de Connecticut eyaletinde dünyaya geldi. 10 Mart 1869 tarihinde Papaz Henry S. Barnum ile evlendi. Henry Barnum’un daha önceki iki eşi

77 de vefat etmişti. Aynı yılın yaz aylarında Harput’a geldiler. Üç yıl sonra Van’a transfer edildi. 1884 yılında İstanbul’a transfer edildi. Altı çocuğundan yalnızca biri yaşadı. George 1875’te, Clara 1877’de Harput’ta öldü. Hattie, Sarah ve Nellie ise

1881 yılının Aralık ayında Van’da büyük ihtimalle salgın hastalıktan dolayı öldüler.

Hayatta kalan tek oğlu Harry Huntington Barnum 1877’de doğdu ve daha sonra

Robert Koleji’nde öğretmen oldu.

Helen, müzik ve edebiyat becerileriyle tanınırdı. Helen, kocası Pazar

Barnum’a misyonerlik görevinde yardımcı oluyor ve ev ziyaretleri yapıyordu. 31

Ocak 1914’te İstanbul’daki evinde hayata veda etti.

Mrs. Ida Stapleton

24 Ocak 1871’de Michigan’da dünyaya geldi. 1893 yılında Olivet

Koleji’nden mezun olduktan sonra Rush Tıp Okulu’na devam etti. 1896 yılında doktor oldu. 1897 yılında Papaz Robert Stapleton ile evlendi. 1898 yılında kocası ile birlikte Erzurum’a gönderildiler. Hekimlik diploması olmasına rağmen

Türkiye’de tıp doktorluğu yapmak için gerekli izinleri alamadı. Ebe olarak görev yaptı. Özellikle Türk kadınları kendisine muayene olmak için çok istekliydiler.

Ancak yalnızca başka doktorların yanındayken görev yapabiliyor tek başına hasta bakamıyordu. Çalışma izni olmadığı için kendisine gelen birçok hastayı geri

çevirmek zorunda kalıyordu. Annelere çocuk bakımı ve hijyen konularında eğitimler verdi. Aynı zamanda Erzurum’daki Pazar Okulunun yönetiminden de sorumluydu. 1919 yılında Trabzon’a transfer edildi. Birinci Dünya Savaşı sonrasında burada kocasıyla birlikte yardım faaliyetlerine devam etti. 1920 yılında emekli olduktan sonra Amerika’ya döndü ve 1946 yılında, 75 yaşında hayata veda etti.

78

Mrs. Josephine Lemert Coffing

1832 yılında Ohio’da dünyaya geldi. 1856 yılında Papaz Jackson Coffing ile evlendi ve iki yıl sonra Antep’e gönderildiler. 1862 yılına kadar kocası ile birlikte

Antep’te çalıştı. Kocası Jackson 1862 yılında ölünce, Josephine Amerika’ya dönmek yerine kendini misyonerlik faaliyetlerine adadı. Antakya, Kessap, Maraş ve Adana’da görev yaptı. Maraş’taki yatılı kız okulunun yöneticiliğini yaptı. 3 yıl boyunca turlara çıkarak köyleri ziyaret etti, ahırlarda uyudu. Maraş Kız Okulu’nun bir koleje dönüşmesinde katkısı oldu. Adana Hadjin’e transfer edildikten sonra burada da kız okulunda öğretmenlik yaptı ve daha sonra yetimler için bakım faaliyetlerini koordine etti. Josephine, 1905 yılında, 73 yaşında emekli olana kadar aktif olarak Türkiye’de çalışmaya devam etti. 1913 yılında Ohio’da hayata veda etti. Son derece dindar bir kadındı.

Mrs. Julia Farr Parmelee

1 Kasım 1840’ta Vermont eyaletinde dünyaya geldi. 9 Temmuz 1871’de

Papaz Moses Payson Parmelee ile evlendi. Papaz Parmalee, Vermont

Üniversitesi’nden mezundu. İlk eşi Nellie Frost ile Trabzon misyonunda görev yapıyordu. Papaz Parmalee tıbbi çalışmalarını kendi kendine yapıyordu ancak 1871 yılında Long Island College Hastanesi tıp bilgisini tanıyarak kendisine doktorluk derecesi verdi. Eşi Nellie hastalanıp ölünce bir yıl sonra Julia Farr ile evlendi. Julia, eşiyle birlikte 21 Eylül 1871’de Erzurum’a geldi.

1878 yılında Trabzon’a transfer oldular. Uzun bir süre Trabzon’daki tek misyoner aile olarak kaldılar. Moses doktorluk yaparken Julia da ona destek oluyordu. 1885 yılında kızı Ruth dünyaya geldi. 1902 yılında kocası Moses’ın ameliyat olması için onunla birlikte Beyrut’a gitti. Moses ameliyat sonrası hayatını

79 kaybedince Julia Amerika’ya döndü. Ancak kızı Ruth da babası gibi tıp kariyeri seçmişti. Ruth 1914 yılında tıbbi misyoner olarak Harput’a gönderildi. Julia da onunla birlikte Harput’a geldi. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı psikolojik yıkıntıya fazla dayanamayan Julia 1916 yılında Harput’ta öldü.

Dr. Ruth Azniv Parmelee

3 Nisan 1885 yılında Julia ve Moses Parmalee’nin kızları olarak Trabzon’da dünyaya geldi. 1907 yılında Oberlin Koleji’nden mezun oldu. 1912 yılında Illinois

Üniversitesi’nden tıp diplomasını aldı. Bir süre Philadelphia Kadın Hastanesinde

çalıştı. ABCFM tarafından 1914 yılında Harput misyonuna gönderildi. Harput’a geldiğinde Türkiye’deki sayılı kadın doktorlardan biriydi. 1914-17 yılları arasında

Harput’ta savaş sırasında tıbbi hizmetlerde bulundu. 1919’da Harput’a döndü ve kadın doğum, yetim çocukların bakımı ve hemşirelerin eğitimi konusunda uzmanlaştı. 1922 yılında Yunanistan’a giderek Selanik ve Atina’daki hastanelerde kadın doğum uzmanı olarak çalıştı. 1943 yılında Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı

Bölümü’nden yüksek lisans derecesini aldı. Aynı yıl Oberlin Koleji kendisine fahri doktora ünvanı verdi. 59 yaşındayken Filistin mülteci kamplarında görevlendirildi ve dört yıl kıdemli tıp görevlisi olarak çalıştı. Türkçe, Yunanca ve Ermenice dillerini çok iyi öğrendi. 1954 yılında emekli olana kadar Pierce Kolejinde sağlık derslerine girdi. Kolej binasına eklenen kısma Parmalee Sağlık Merkezi adı verildi.

Kariyeri başarılarla dolu olan Ruth Parmelee emekli olduktan sonra Auburndale,

Massachusetts’de aktif bir emeklilik hayatı sürdü. 1973 yılında kalçasını kırdı ve gelişen komplikasyonlardan dolayı hayatını kaybetti. Hiç evlenmedi.

80

Miss Laura Farnham

1844 yılının Nisan ayında New Castle, Maine’de dünyaya geldi. Kurul tarafından Türkiye misyonunda görevlendirildi. 29 Aralık 1871’de İstanbul’a geldi.

Oradan Bahçecik’e geçti. 1885 yılına kadar Bahçecik’te (Kocaeli) öğretmenlik yaptı. 1885 yılında Adapazarı’na transfer edildi. 25 yıl boyunca burada görev yaptı.

1910 yılında emekli oldu ve Amerika’ya döndü. 75 yaşındayken, 4 Kasım 1919’da

Maine’de hayatını kaybetti.

Öğrencilerini çok sevdiği bilinirdi. Bahçecik’te bir kız okulu açtı. 12 yıl boyunca bu okulu yönetti. Bahçecik’in yanında bulunan Adapazı halkı da kızlarının okula gitmesini istiyordu. Laura’nın gelip Adapazarı’nda da okul açması için gerekli masrafları kendi aralarında toplamayı önerdiler. Kurulun da onayı ile 1885 yılında Adapazarı’na giden Laura, açılan Ermeni Kız Okulu’nun yönetimini devraldı. Baskın karakteri ile tanınırdı. Aynı zamanda esprili ve şefkatli olduğu bilinirdi. Yapılacak bir iş varsa onu gerçekleştirmek için her yolu denerdi. Örneğin, okulun boyanması gerekiyordu ancak okulun buna ayıracak parası yoktu. Miss

Farnham, zengin bir Amerikalı tüccarın daha önce başka bir okula boya bağışladığını öğrenince kendi okulu için de bağış talep etmek üzere mektup gönderdi. Adapazarı Kız Okulu’nu her bakımdan geliştirdi. 300 öğrencisi kendi masraflarını karşılıyordu, sadece Amerikalı öğretmenlerin maaşları kurul tarafından karşılanıyordu. 1910 yılında ailevi sebeplerle Amerika’daki evine dönmek zorunda kaldı. Tüm Adapazarı halkı onun geri dönmesini bekliyordu ancak

Maine’deki çocukluk evinde kalmayı tercih etti ve 75 yaşında hayata veda etti.

Laura da hiç evlenmedi.

81

Mrs. Leila Browne

1854 yılında Cambridge, Massachusetts’te dünyaya geldi. Mt. Holyoke kız okulunda eğitim aldı. Temmuz 1876’da Türkiye’ye gitmek üzere yola çıktı. 8 Eylül

1876’da Harput misyonunda görevli Papaz John K. Browne ile İstanbul’da evlendi.

Yeni evli çift hemen yola çıkarak Harput misyonuna geldiler.

36 yıl boyunca kocasıyla birlikte Harput’ta görev yaptı. Altı çocukları oldu.

Çocuklarından biri, Alice Browne Frame, daha sonra Çin’e misyoner olarak gitti.

Lelila, sağlık sorunlarından dolayı 1903-1909 yılları arasında Amerika’da kaldı.

Daha sonra Harput’a dönüp üç yıl daha orada kaldı. Ancak tekrar sağlığı bozulunca kocası John ile birlikte Amerika’ya döndüler. Kaliforniya’ya gittiler. Orada

Kurulun Pasifik bölgesi sekreterliğini yaptı. Leila ise Kaliforniya’daki kadın misyoner örgütüne katıldı. Bir süre de dış ilişkiler sekreterliği görevi yaptı. Leila

1923 yılında 69 yaşındayken hayatını kaybetti.80 Kocası John Browne ise 96 yaşına kadar yaşadı.

Miss Maria Gilman Nutting

23 Ekim 1855’te Wisconsin’de dünyaya geldi. Rockford İlahiyat Okulu’ndan

1880 yılında mezun olduktan sonra misyoner olarak görevlendirildi. 1886 yılında

Mardin’e gönderildi. 7 yıl burada görev yaptıktan sonra Amerika’ya döndü ve istifa etti. Maria’nın sağlığı hiç bir zaman çok iyi değildi. Kendini görevine adamış olmasına rağmen Mardin’de geçirdiği zamanın büyük kısmında hastaydı. Miss

Helen Dewey ile turlara çıkıyorlardı. 1887’de Mardin’de anaokulu açtı. O zamanlar anaokulları veya kreş değil “çalış ve oyna okulu” deniyordu. Mardin’deki kız okulu

80 Leila K. Browne mektupları, 11 Mayıs 1898; 16 Şubat 1895; 12 Eylül 1896; 1 Haziran 1898; 31 Temmuz 1898, ABCFM 16, Reel 696. 82 da öğretmen olmadığından kapanmıştı. Maria ve Helen Dewey ile bu okulu da tekrar açtılar ve yerli yardımcı bir öğretmeni istihdam ettiler. Aynı misyonda Mrs.

Thom ve eşi Dr. Thom ile birlikte çalışıyorlardı. Mrs. Thom ölünce 1889 yılının yaz ayında Helen Dewey, Dr. Thom ile evlendi. Böylece hem anaokulunun hem de yatılı okulun gözetimi Maria’ya bırakılmıştı ancak bu görev onun sağlığına iyi gelmedi. 1891 kışını hasta yatağında geçirdi. Sağlığı bir türlü düzelmeyince 1893 yılında Amerika’ya döndü ve istifasını verdi. 1896 yılına kadar düzelerek Harput’a dönmeyi umut etti ancak dönemeyeceği belli olunca misyonerlik görevine son verildi. Hiç evlenmedi.

Mrs. Helen Dewey Thom

1858 yılında Minnesota’da dünyaya geldi. 11 Kasım 1886’da Mardin’e geldi.

24 Temmuz 1889’da, eşi vefat eden Dr. Thom ile evlendi. 1915 yılına kadar sadece kısa aralıklarla Ameriya’ya gitti ve Mardin’de görev yapmaya devam etti.

Margaret, Nellie, Katherine ve Minnie adında dört kız çocuğu dünyaya getirdi. İlk

çocuğu doğduktan bir süre sonra öldü. Helen, ölmeden birkaç yıl önce bir beyin hastalığına yakalandı. 1915 yılının Eylül ayında zatürreden hayatını kaybetti.

Yaklaşık 30 yıl boyunca Mardin'deki yatılı okulda öğretmenlik ve misyonerlik yaptı. Aktif bir misyonerdi. İstasyondan düzenli olarak kurula rapor gönderirdi.

Mrs. Olive L. Parmalee Andrus

1840 yılında Ohio’da dünyaya geldi. 1861 yılında Mt. Holyoke’den mezun oldu ve misyoner olmaya karar verdi. 1868 yılında kurul tarafından görevlendirilerek önce Harput’a sonra da Mardin’e gönderildi. Oradaki kız okulunu açtı ve geliştirdi. Mardin misyonunda görevli Papaz Andrus’un yine aynı misyondaki karısı Louisa sadece 28 yaşındayken Mardin’de hayatını kaybettikten

83 sonra Olive ve Papaz Andrus 1875 yılında Amerika’da evlendi. Mrs. Andrus olarak

Mardin’e döndü. Kocası Papaz Andrus 12 Ocak 1919’da öldü. Olive, kocası

öldükten sonra Mardin’de misyonerlik faaliyetlerine devam etti ve kocasının

ölümünden yedi ay sonra, 1916 yılının Ağustos ayında, 76 yaşında hayata veda etti.

Olive’in yakınları misyondayken hep sessiz sakin olduğunu, hatta oy bile kullanmak istemediğini, kocasına ve dini amaca hizmet etmekten başka bir şey düşünmediğini anılarında yazmışlardır. Olive’in bağımsız karakterinin ortaya

çıkması ise kocası öldükten sonra olmuş ve onun tüm işlerini devralmıştır.

Mrs. Mary Bliss Chambers

10 Aralık 1850’de Illinois eyaletinde dünyaya geldi. Knox Kolejinde eğitim aldı. Kendini tanrının hizmetine adayarak misyoner oldu. Erzurum misyonunda görevli Cyrene Van Duzee, Amerika’da bulunduğu bir süre içinde Mary ile tanıştı ve kendisiyle Erzurum’a gelmesini istedi. Van Duzee’nin birlikte çalıştığı ve vefat etmiş olan misyoner öğretmen Miss Nicholson’ın yerine 1878 yılında Erzurum’da

çalışmaya başlayan Mary çiçek hastalığına yakalandı. Bu hastalık Mary’nin yüzünde tedavi edilemeyecek izler bıraktı. Buna rağmen her zaman neşeli ve inançlı olmakla hatırlanan Mary, 1880 yılının Mayıs ayında aynı misyondaki Papaz W.

Chambers ile evlendi. Bir yıl sonra, 31 yaşında Erzurum’da hayatını kaybetti.

Kocası Papaz Chambers, karısının ölümünden 2 yıl sonra Cornelia Pond Williams ile evlenerek Adana’ya transfer oldu.

Miss Mary L. Daniels

3 Haziran 1862’de Massacchusetts eyaletinde dünyaya geldi. Mary, teyzesi

Mary Warfield ile küçüklüğünde Harput’ta üç yıl kalmıştı. Tıpkı teyzesi gibi bir misyoner olmak istiyordu. 28 Kasım 1885 tarihinde Harput’a gönderildi. Dr. Barton

84 ve karısı ile birlikte geldiler. Fırat Koleji Kız Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başladı. Son derece enerjik bir karakteri vardı. 27 yıl boyunca Harput’ta kaldı. Yatılı okuldaki kız öğrencilere yakın olmak için okul binasında kalmayı tercih etti. 1912 yılında sıla iznini alarak Amerika’ya gitti ancak savaş çıkmasından dolayı geri dönemedi. WBM bünyesinde kütüphaneci olarak çalışmaya başladı. Bir daha

Türkiye’ye dönmedi. 1923 yılında doğduğu kasabada hayata veda etti.

Miss Mary Ely

2 Haziran 1841 yılında Delaware eyaletinde dünyaya

geldi. Stafford Akademisi ve Elmira kolejinde eğitim

aldıktan sonra Mt. Holyoke’ye devam etti. Babası bir

presbiteryen papazıydı. Annesi ise Bristol’lü bir ingilizdi.

Ablası Charlotte ile birlikte bir gemi yolculuğunda

Türkiye’de misyonerlik yapan George C. Knapp ve karısı

ile tanıştılar. Misyonerlik hikayelerinden çok etkilendiler ve Knapp çiftinin davetini kabul ederek 1868 yılında Bitlis’e gittiler. Kurul kendilerini görevlendirdiğinde yarı maaşla çalışmayı kabul ettiler. Bitlis’e gider gitmez Bitlis Kız Okulu’nu açtılar ve daha sonra buraya Mt. Holyoke Kız Okulu adını verdiler. Mary’nin sağlığı, kız kardeşi Charlotte’a göre biraz daha zayıftı. 45 yıl boyunca Bitlis’te göre yaptıktan sonra sağlık sebebiyle Beyrut’a gitti ancak kalp hastalığından burada vefat etti. 1913 yılında öldüğünde 72 yaşındaydı. Hiç evlenmedi.

85

Miss Charlotte Ely

2 Temmuz 1839’da Philadelphia’da doğdu. Elmira

Kız Okulu ve Mt. Holyoke’de eğitim aldı. 1868

yılında Bitlis’e geldi. 1915 yılına kadar burada

görev yaptı ve 76 yaşında Bitlis’te öldü. Kız kardeşi

Mary Ely ile birlikte görev yaptı. Türkiye’de

misyonerlik yaptığı 47 yıl boyunca yalnızca iki kez

Amerika’ya döndü. Bitlis’te kardeşi ile birlikte Mt.

Holyoke Kız Okulu’nu açtılar ve Charlotte okulun müdüreliğini yürüttü. Aynı zamanda Bitlis’te kadınlara yönelik çalışmalar da yaptı.

Bazen Mrs. Knapp ile bazen de tek başına turlara çıktı ve yüzden fazla kasaba ve köyü ziyaret etti. Müzik ve sanatla ilgilenirdi. Kız öğrencilere kıyafet dikimi ve dantel örme, resim ve edebiyat dersleri verirdi. Arkadaşları onun yönetici ve idarecilik becerilerini ve aynı zamanda disiplin sağlamayı çok iyi bildiğini yazmışlardı. Kız kardeşi ile birbirlerine çok yakındılar. Birlikte olmadıkları nadir zamanlarda da mektuplaşmayı sürdürürlerdi. Birinci Dünya Savaşı sırasında 1915 yılında, kız kardeşi Mary’den iki yıl sonra Bitlis’te hayata veda etti. Hiç evlenmedi.

86

Mary M. Patrick

10 Mart 1850’de New Hamshire,

Canterbury’de dünyaya geldi. Lyons

Koleji’nde okudu. Iowa Üniversite’sinden

yüksek lisans diplomasını aldı. 1871

yılında Erzurum’da öğretmen olarak

görevlendirildi. Altı yıl burada çalıştıktan

sonra Üsküdar’daki okula transfer oldu.

1883 yılında bu okulun müdüreliğine

atandı. WBM ile birlikte çalışarak

buradaki okulu kolej seviyesine getirdi.

Okul, 1890 yılında “Amerikan Kız

Koleji” olarak ruhsatlandırıldı. Okuldaki öğrenci sayısını artırmak ve standartları yükseltmek için durmadan çalıştı. Yaz tatillerinde ve izin sürelerinde kendisi de eğitimine devam ederek 1897 yılında Berne Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. 1914 yılında Smith Koleji kendisine onursal hukuk doktoru unvanı verdi. 1922 yılında ise Columbia Üniversitesi onursal edebiyat doktoru unvanı verdi. 1914 yılında Türk hükümeti kendisine Şefkat Nişanı verdi. 1890-1924 yılları arasında

Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nin yöneticiliğini yaptı. 1905 yılında kolejin ikinci binası olan Barton Hall yangında yok olunca okulun Arnavutköy’e taşınması için gerekli finansal kaynağı topladı. Misyoner örgütü ile eğitim konularında anlaşmazlık yaşamaya başlayınca okulun bağımsız bir mütevelli heyeti ile devam etmesine karar verildi. Dr. Patrick her zaman edebiyata meraklı oldu. Under Five

Sultans adında bir kitap yayınlayarak Türkiye’deki anılarını kaleme aldı. 74 yaşına geldiğinde emekli olmaya karar verdi ve 1924 yılında emekli olarak Amerika’ya

87 döndü. Kaliforniya’ya taşındı. 90 yaşında, 25 Şubat 1940’ta Palo Alto’daki evinde hayata veda etti. Mary hiç evlenmedi.

Miss Ruth M. Bushnell

14 Eylül 1871’de Kansas’ta dünyaya geldi. 1898 yılında misyoner olarak görevlendirildi ve 7 Kasım 1898 yılında Miss Lord ile birlikte Erzurum’a geldi.

İkisi birlikte Erzurum’daki Kız Lisesi’ni yönettiler. 1902 yılındaki depremde okul binası zarar görünce bir süre derslere çadırlarda devam ettiler. Diğer okullar haftalarca kapalı kalırken Miss Bushnell ve Miss Lord sadece bir günlüğüne derslere ara vermişti. Daha sonra yeni bir okul inşaa edildi. 1910 yılına kadar

Erzurum’da görev yapan Ruth, bu tarihte Amerika’ya döndü ve istifa etti. Ancak

Amerika’dan misyonerlik çalışmalarında yer almaya devam etti. 1919 yılında 48 yaşındayken Elmer St. Clair ile evlendi. 54 yaşında, Kaliforniya’da hayata veda etti.

Miss Agnes M. Lord

30 Ekim 1848 tarihinde Maine eyaletinde dünyaya geldi. Özel

öğretmenlerden eğitim aldı. Vassar Koleji’nde piyano dersleri verdi. 1875-1877 yılları arasında Hampton Enstitüsü’nde öğretmenlik yaptı. Babası, Christian Mirror adlı derginin editörüydü. 1881 yılında WBM tarafından görevlendirildi ve

İstanbul’a gönderildi. Bir süre Mrs. Schneider ile birlikte Gedik Paşa Okulu’nda

çalıştı. 1884 yılında İzmir Kız Okulu’na transfer edildi. 1893 yılında annesinin hastalığı sebebi ile misyonu terketti. 5 yıl sonra, 1898 yılında misyonerliğe geri döndü ve Erzurum’da görevlendirildi. Burada Erzurum Kız Okulu’nun yöneticiliğini yaptı. 1906 yılında Amerika’ya döndü ve WBM’dan ayrıldı. 1920 yılına kadar Amerika’da öğretmenlik yapmaya devam etti. 1935 yılında, 87 yaşında hayata veda etti. Hiç evlenmedi.

88

Mrs. Lizzie Cobleigh Cole

6 Mayıs 1848 tarihinde New Hampshire, Littleton’da dünyaya geldi. Mt.

Holyoke’de eğitim aldı. Kimball Union Academy ve Mt. Holyoke Kız Okulu’ndan mezun oldu. 1868 yılında Papaz Royal M. Cole ile evlenerek Erzurum’a gitti. On sekiz yıl boyunca Erzurum’da kocası ile birlikte kaldı. Dokuz çocuğundan sadece dördü hayatta kaldı. 1884 yılında Bitlis’e transfer oldular. Yaklaşık 40 yıllık misyonerlik hizmeti sonrasında 1907 yılında Amerika’ya döndüler. 1924 yılında 76 yaşındayken hayata veda etti.

Mrs. Myra E. Newton Richardson

11 Temmuz 1859’da Chicago’da dünyaya geldi. 1888 yılında eski bir misyonerin oğlu olan Papaz David A. Richardson ile evlenerek Erzurum’a gitti.

Kocası turlara çıktığında o da istasyonun idaresini yürütüyordu. Ancak psikolojik olarak çok yalnızdı. Helen Rose ismini verdikleri kızları çok kısa süre yaşadı.

Kocası turlardan birinde tutuklandığında ve günlerce geri gelmediğinde Myra’nın sağlığı bozuldu. Nihayet David geri döndüğünde kocasına Amerika’ya dönmek istediğini söyledi. 7 yıllık hizmetlerini sonlandırıp 1895 yılında Amerika’ya döndüler. Kocasının sağlığı kötüledi ve vefat etti. Myra ise Minneapolis’te yaşamaya devam etti ve 1907 yılında 48 yaşında hayata veda etti.

Mrs. Seraphine Haynes Everett

29 Aralık 1823 tarihinde Massachusetts’te dünyaya geldi. On dört çocuklu bir ailenin yedinci çocuğuydu. Abbott Kız İlahiyat Okulu’nda okudu. 12 Şubat 1845’te

Pazar Okulundaki öğretmeni Papaz Joel S. Everett ile evlendi. Kocasıyla birlikte

İzmir’e gitmek üzere yola çıktılar. Miss Harriet Lovell ile birlikte seyahat ettiler.

İki kadın kardeş gibi yakınlaştı. Everett ailesi İzmir’de kalırken Miss Lovell

89

İstanbul’a tranfer oldu ancak iki kadın dil becerilerini geliştirmek için birbirlerine

Ermenice mektuplar yazmaya devam ettiler. 1846 yılında tek başına Pera’daki okulu idare etmekte zorlanan Miss Lovell’ın yanına İstanbul’a taşındılar. Seraphine burada kadınlarla toplantılar yaptı ve evleri ziyaret etti. Bu arada da kız okulunda ders veriyordu. Rum kızlara dersleri Rumca veriyordu. Ayrıca Ermeniceyi de çok iyi öğrenmişti. Sekiz yıl içinde altı çocuk doğurdu. Çocuklarından ikisi küçük yaşta hayatını kaybetti. 1850 yılında okul Bebek’e sonra tekrar Hasköy’e taşındı.

Seraphine 1854 yılında hastalandı ve 27 Aralık’ta hayata veda etti. Kendisinden bir yıl kadar sonra da kocası Joel tifodan hayatını kaybetti.

Mrs. Nancy D. Francis Adams

29 Aralık 1840’ta Connecticut eyaletinde dünyaya geldi. 1863 yılında Mt.

Holyoke’den mezun oldu. Amerikan İç Savaşı sürerken iki yıl süreyle özgürlüğünü kazanmış Afrika kökenli Amerikalılara öğretmenlik yaptı. Daha sonra misyoner olmak için başvurdu ve Antep’teki Miss Proctor ile çalışmak üzere görevlendirildi.

1866 yılında Antep’e geldi ve 1867 yılında Papaz Lucien H. Adams ile evlendi.

Adana’ya transfer edildiler. Evlendikten sonra zamanının büyük kısmını eşine ve

çocuklarına ayırmak zorunda kaldı. 1885 yılında sağlığı kötüleşince Amerika’ya döndüler ve beş yıl Amerika’da kaldılar. Sağlığı düzelmediği halde geri dönmek istedi ve 1890 yılında Kessab’a transfer oldular. Ancak sağlığı düzelmedi ve bir yıl sonra, 50 yaşında hayata veda etti.

90

Miss Corinna Shattuck

21 Nisan 1848 yılında Louisville,

Kentucky’de dünyaya geldi. 1873 yılında kurul

tarafından görevlendirilerek Antep’e gönderildi.

Daha sonra Adana’da öğretmenlik yaptı. 1883

yılında Urfa’ya transfer oldu ve 1910 yılına kadar

burada kaldı. Hem kızların eğitimi hem de yetim

çocukların bakımı için çalıştı. Urfa’da körler okulu açtı. Kız öğrencilere dantel işleterek yetim çocuklar için para sağladı. 8 Mayıs

1910’da emekli oldu ve Amerika’ya döndü. 22 Mayıs 1910’da Boston’da hayata veda etti.

Miss Cyrene Van Duzee

1840 yılında New York, Buffalo’da doğdu. 18 Ağustos

1868’de yola çıkarak Ekim ayında Erzurum’a geldi. 1877 yılına kadar burada eğitim alanında çalıştı. 1884’de İran’a gönderildi. 1897’de emekli oldu ve Amerika’ya döndü. 1921 yılında New York’ta hayata veda etti.

91

Bölüm sonucu

Osmanlı topraklarında 19. yüzyılın ilk yarısında başlayan Amerikan misyonerlik faaliyetleri, yüzyılın ikinci yarısından itibaren kadınların katılımı ve katkısı ile daha geniş alana yayılmış ve çok daha geniş bir kitleye hitap etmiştir. İlk başlarda misyoner kocalarının yanında gelen ve domestik işlerden sorumlu olan misyoner eşlerinin ardından daha fazla sayıda bekar misyoner kadın görevlendirilmeye başlanmıştır. Bu bekar kadınlar, aile ve bakım sorumlulukları olmadığından kendilerini tamamen misyoner amaçlarına adamış ve özellikle köylerdeki kadınları ziyaret etmek için uzun, yorucu ve tehlikeli turlara çıkmayı göze almışlardır. Profil olarak beyaz, orta sınıf Protestan kadınlardan oluşan bu misyonerlerin çoğu dini eğitim almış, Mt. Holyoke gibi ilahiyat okullarından mezun olmuşlardır. Tarihsel arka planın verildiği bu bölümden hareketle aşağıdaki bölümde misyonerlik faaliyetlerindeki toplumsal cinsiyet rolleri incelenecek ve kadın misyonerlerin cinsiyet rollerini nasıl dönüştürebildikleri ortaya konacaktır.

Etnisite ve sınıf kategorisi de dahil edilerek yapılan bu incelemede misyoner kadınların kendi cinsiyet rollerini ne kadar esnetebildikleri, bekar ve evli olmanın yarattığı değişik koşullar, annelik ve son olarak misyonerlerin fiziksel ve ruhsal sağlık durumları ele alınacaktır.

92

4. Bölüm: Misyonerlik Faaliyetlerinde Toplumsal Cinsiyet

Bu bölümde, Osmanlı topraklarında 1870 yılından itibaren faaliyetlerini hızlandırmış olan Amerikan Kadın Misyoner örgütünün “women’s work for women” olarak adlandırılan eğitim, İncili yayma ve sağlık ekseninde şekillenen faaliyetlerine odaklanılacak ve toplumsal cinsiyet rolleri açısından kadınlık kategorileri incelenecektir. Misyoner kadınların gündelik yaşamları, Anadolu kadınları ile etkileşimlerindeki gözlemleri, annelik ve yemek pratikleri, aile ve evlilik kurumuna bakışları, mekânsal düzenlemelerde cinsiyet rolleri, fiziksel ve ruhsal sağlık durumları bağlamında incelenecektir. Amerikalı misyoner kadınların doğudaki misyonerlik deneyimlerinin toplumsal cinsiyet kategorisinden incelenmesi ve böylece bu kadınların kimliklerinin ortaya konması, daha sonraki bölümde ele alınan, batı ve doğu karşılaşmaları sırasında doğulu kadınlara yönelik nasıl bir imge yarattıklarıyla ilgili bağlamı somutlaştırması açısından önemlidir.

Buradaki temel hareket noktam, etnisite ve sınıf kategorileriyle birlikte toplumsal cinsiyet kategorisinden batılı ve doğulu kadınların etkileşimlerinin kadınlık kategorilerinin oluşmasına ne tür etkileri olduğunu ortaya koymaktır. Bu bölümde, 19. yüzyılın başlarında erkekler tarafından kurulan misyonerlik faaliyetlerinin, 19. yüzyılın sonlarında kadın misyonerlerin eğitim ve sağlık faaliyetleriyle genişlemiş olduğunu ve ayrıca Anadolu’daki farklı etnik kökenden kadınların da güçlenmesine katkı sağladığını savunuyorum. Bunun için ağırlıklı olarak misyoner kadınların mektupları ve misyonlardan gönderdikleri raporlar kaynak olarak kullanılmış ve bu metinlerdeki annelik, kadınlık, “öteki” kadınlık gibi kategorilere ait bilgilere ulaşılması amaçlanmıştır.

Bu bölümde ele alınacak coğrafi alan büyük ölçüde Adana, Antakya, Maraş,

Antep, Van, Elazığ, Harput, Bitlis, Mardin, Erzurum ve Bursa istasyonlarıdır. Bazı

93 yerlerde karşılaştırma açısından İzmir ve İstanbul’daki misyoner faaliyetlerine de değinmeyi ihmal etmedim. Bu istasyonlarda öne çıkan iki etnik kökenden kadınlar bu bölümün odak noktasındadır (Ermeni ve Kürt kadınlar). Bunların etnik kökenlerinin vurgulanmadığı yerlerde genel olarak “Anadolu Kadınları” olarak bahsedilecektir. Burada hiçbir şekilde etnik köken doğrultusunda bir ayrım yapılması amaçlanmamakta, genel olarak etnisite kategorisinin toplumsal cinsiyet kategorisiyle birlikte ele alınması amaçlanmaktadır. Aşağıda kurulun istasyonlarının isimleri tekrar verilmektedir.

Misyon İstasyonlar Batı Türkiye Misyonu Trabzon, Merzifon, Sivas, Kayseri, Bursa, İzmir, İstanbul Doğu Türkiye Misyonu Van, Harput, Bitlis, Mardin, Erzurum Merkezi Türkiye Misyonu Antakya, Adana, Urfa, Antep, Halep, Tarsus

Kaynakların bazılarına ulaşmanın mümkün olmaması ve arşivlerde erişime açık olan mektupların da bir kısmının okunaklı olmamasından dolayı bu kaynaklar aşağıdaki bölüm başlıkları altında derlenmiştir. Bir mektuptan birden fazla başlık altında söz edilmesi mümkün olabileceği gibi, hiçbir kategoride yer almayan mektuplar da bulunmaktadır. Tek tek mektupların yaratacağı bu metodolojik sınırlama, bazı misyoner kadınların basılmış olan biyografileri analiz edilerek giderilecektir.

İlk olarak, aşağıdaki kısımda misyoner kadınlarla Anadolu kadınlarının etkileşimlerini sınıf, etnisite ve toplumsal cinsiyet bağlamında ele almaktayım.

94

4.1 Misyoner Kadınlar ve Anadolu Kadınlarının Etkileşimlerine Toplumsal Cinsiyet, Sınıf ve Etnisite Kategorisinden Bakış

Judith Butler, Foucault’nun iktidar ve özne analizinin doğruluğunu sorgularken feminist öznenin, feminist söylem tarafından kurulduğuna işaret eder. Bu durumda feminist eleştiri bu feminizmin öznesi olarak kadınlar kategorisinin, “onu kurtuluşa götüreceği varsayılan iktidar yapıları tarafından nasıl üretilip kısıtlandığını kavramak zorundadır”.81 Anna Pollert “Gender and Class Revisited” adlı

çalışmasında toplumsal cinsiyet ve sınıfı karşılıklı olarak birbiri içinde bulunan süreç ve kategoriler olarak ele alan bir yaklaşım önermektedir. Sınıf ve toplumsal cinsiyetin farklı analitik sırada olduğunu belirten Pollert sosyal süreçlerdeki zıtlıklar ve çelişkileri yakalamak için metot ve teori olarak tarihsel materyalizmi savunmaktadır. Patriyarka yerine, Pollert sınıf ve toplumsal cinsiyetin karşılıklı olarak birbirinde bulunduğunu söylerken iki farklı birbirine indirgenemez sosyal ilişki türü olduklarını da belirtir. Yani toplumsal cinsiyetsiz sınıf ilişkileri bulunmazken aynı zamanda sınıf boyutu olmayan toplumsal cinsiyet de yoktur.

Hem eylemlilik yapısına değinip hem de yaşanmış deneyimleri bulup çıkarmak için soyut kategoriler dayatmak yerine Pratikler Teorisi kullanılabilir. Habitus ve hegemoni kavramları yapı ve eylemlilik arasındaki ilişkiye dikkat eder. Bir ölçüde benzer süreçleri ortaya koyan bu iki kavramın yakınsaması bir yandan da daha derin farklılıkların üzerini örter.82

Gramsci, eril hükümdarlığın yeniden üretimini açıklamak için doğrudan hegemoniye değinmemiş olsa da feministler çağdaş kapitalizmde toplumsal cinsiyet ve sınıf analizi için bu kavramı uygun bulmuşlardır. Bunlara en iyi

81 Butler, Judith, (1999), Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity, Routledge. 82 Gottfried, Heidi, (1998), Beyond Patriarchy? Theorising Gender and Class, Sociology, Cilt 32, Sayı 3, 451-468. 95

örneklerden biri Cynthia Cockburn’un feminist materyalist yaklaşımıdır. Cockburn patriyarka kavramını, babaların kadınlar üzerinde geleneksel ve yasal haklar kullandığı cins/toplumsal cinsiyet sistemi olarak tanımlamak için kullanmıştır.

Tıpkı Pollert gibi, Cockburn de sosyal ilişkilerin yaşandıkları ve yeniden

üretildikleri şekilde analiz edilmesi gerektiğini düşünmektedir. Ancak Pollert’in de dediği gibi Cockburn her ne kadar patriyarkayı diğer sex-gender sistemlerinden ayırmaya çalışsa da sonuçta kendisi de ikili sistem yaklaşımına ulaşmaktadır.

Cockburn kadınlar üzerinde eril iktidarın ilk olarak yasal zorlama veya ekonomik zorunlulukla değil kültürel araçlarla gerçekleştiğini belirtir. Feminist materyalist teori, erkeklerin ve kadınların kendi dünyalarını yaratmak için kullandıkları günlük ve somut sosyal ilişkileri görünür kılmak için yorumlayıcı bir çerçeve sunar.

Toplumsal cinsiyet ve sınıfın iç içe olması incelenerek sosyal süreçler içindeki

çelişkiler, gerilimler, zıtlıklar bulunabilir. Kuramı patriyarkanın ötesine taşımalı, toplumsal cinsiyetli bedenler, yerler ve deneyimlere odaklanmalıyız diyen

Gottfried, pratiklerdeki bu varsayımların görünür kılınarak feminist eleştiriye açılabileceğini savunmaktadır. Cinsiyet rolleri toplum tarafından inşa edilir ve bir süreç olarak toplumsal cinsiyet “kadın” ve “erkek” arasındaki toplumsal farkları yaratır.

1979 tarihli makalesinde Joan Kelly Gadol, kadınların ve erkeklerin toplumsal kimliklerinin hem cinsiyet hem de sınıf tarafından şekillendiğini vurguladığı “double vision” kuramını geliştirerek tek başına cinsiyetin ya da sınıfın kadınların ezilmesini açıklamaya yetmeyeceğini, kesişimsel analiz yapılması gerektiğini öne sürmüştür. Bu doğrultuda, bu tezin kadınlık kategorilerine dair incelemesi yalnızca üst sınıf batılı ve doğulu kadınlarla sınırlı olmayacak, orta

96 sınıftan bekar misyoner kadınlar ve alt sınıftan Anadolu kadınları da analize dahil edilecektir.

Osmanlı topraklarına misyoner olarak gönderilen kişiler orta sınıf beyaz

Amerikalılardı. Bu sınıfın viktoryen kadınlık kurgusu doğrultusunda ailenin idaresinden birincil sorumluluğun kadınlara ait olmasına yönelik değerleri, misyoner kadınların misyoner erkeklere göre ikincil konumlandırılmasına sebep olmuştur. ABCFM tarafından kurulan istasyonlarda asıl sorumlu olarak erkek din adamları görevlendirilmiştir. Ancak bekar erkeklerin misyonlarda görev alması uygun bulunmadığından bu misyonerlerin evli olup eşleri ile birlikte gitmeleri şart koşulmuştur. Her ne kadar misyonlarda birincil sorumlu bu erkek din adamları olsa da, misyoner eşleri de istasyonlarda her türlü ev içi idare, misyoner evlerinin düzenlenmesi, bütçe idaresi gibi konularda aktif rol üstlenmişlerdir. Misyona gelen bekar erkeklerin bir an önce evlenmeleri gerektiği yönünde de evli misyoner kadınların önerilerde bulunduğu mektuplara rastlanmaktadır.83

Kadın misyonerlerin yaşadıkları sorunlar hakkında Janet Marquardt şunları yazmıştır; “Kendilerini çoğunlukla kocalarına adamışlardı. Birçoğu evden ayrı olmanın stresi, zaman zaman yaşadıkları inanç mücadeleleri, sağlık problemleri, düşük yaşam standartları, hastalıklar, bazen çocuklarının ölümü ve misyon istasyonlarında kendilerinden beklenen birden fazla görevden dolayı sıkıntılar ve zorluklar yaşıyorlardı.”84 Evli misyoner kadınların yükünü hafifletmek üzere misyonlara daha fazla sayıda bekar misyoner kadın gönderilmeye başlandı.

83 Mrs. S. A. Wheeler’ın Dr. Barton’a yazdığı mektuplarda, misyondaki bekar bir erkek ile bekar bir kadın arasında çöpçatanlık yapmak istediği anlaşılmaktadır; bkz. 3 Nisan 1895 ve 25 Mayıs 1895 tarihli mektuplar, ABCFM, Reel 702. 84 Marquardt, Janet, (2018): ‘ … we congratulate ourselves that reason has not with us yet left its seat’: first generations of American missionary women in the Near East, Women's History Review, s. 2. 97

Misyonlardaki bekar kadınların evli kadınlara göre daha bağımsız olduğuna ilişkin olarak Marquardt şöyle diyordu; “Bu kadınlar görevlerinde kendilerinden beklenen rolden güç alıyor, kendilerini çağdaşları kadınların alanlarının kabul edilen sınırları içinde bile sıra dışı bir iş yapan sıra dışı kadınlar olarak görüyorlardı.

Çoğunlukla erkek amirlerle çalışıyor olsalar bile yasal olarak bunlara bağlı değillerdi ve evli kadınlara göre ne zaman ve nerede hizmet verecekleri hakkında daha bağımsız düşünebiliyorlardı”.85

Misyonerlik hizmetleri için görevlendirilen kadınlar bu yönde eğitim veren kurumlarda yetiştirilmekteydi. Temel bilimlerden tıbba çeşitli konularda eğitim verilen misyoner kadın adaylar, ABCFM ile işbirliği içinde deniz aşırı misyonlarda görevlendiriliyordu. Bazıları yüksek eğitim almalarına rağmen, misyonlardaki görevleri “misyoner eşi” veya “asistan misyoner” olarak belirlenirdi. Dolayısıyla da aldıkları ücretler erkek misyonerlere göre daha düşüktü. Örneğin Mary ve

Charlotte Ely kardeşler, Bitlis’te görevlendirilmek için kendi masraflarını kendileri karşılamaya ve dolayısıyla yarı maaşa çalışmaya razı olmuşlardı.

Yerel halkla ilişki kurulması açısından özellikle misyoner eşleri önemli görevler üstlenmiştir. Kadın misyonerler de misyon faaliyetlerine yabancı değillerdi. Bunların birçoğu ünlü Mount Holyoke mezunlarıydı. Özellikle misyonlarda görev almak üzere ayarlanmış evlilikler yaparak ülkelerinden ayrılan bu kadınlar gönüllü olarak kendilerini mezheplerinin öğretilerini yaymaya adamış olduklarından özellikle yerel halktan kadınlarla ilişkiler kurarak onları eğitmeye ve

Protestan inancını bu kadınlar vasıtasıyla kocaları ve çocukları arasında yaymaya gayret gösterdiler. Osmanlı toplulukları arasında erkeklerin, evlere rahatça girip

çıkabilmesi mümkün olmadığından misyoner eşleri bu açıdan önemli bir avantaj

85 Marquardt, s. 2 98 sağlamaktaydı. Ayrıca aldıkları eğitim ve geldikleri ülkede gösterdikleri gayret sayesinde faaliyet gösterdikleri halkın dilini öğrenerek daha kolay iletişim kurdular.

Murat G. Dalyan’ın makalesinde belirttiği gibi misyoner kadınların birçoğu

İngilizcenin yanı sıra, İtalyanca, Fransızca biliyordu ve daha sonra da Ermenice,

Rumca gibi azınlık dillerini öğrendiler. Örneğin Merzifon’da Mrs. Riggs,

Ermenice, Rumca ve Türkçe, Mrs. Goodell, İtalyanca, Arapça, Rumca, Ermenice,

Türkçe bilmekteydi.86 Çin misyonunda yer alan Adelia Payson, Çinceyi öğrenmek için son derece gürültülü bir sokakta bulunan misyon okulunda günde 4 saat

çalıştığını yazıyordu.87 Mardin misyonundan Johanna Graff, 1899 tarihli mektubunda zaman olursa Türkçe derslerine devam etmek istediğinden ve ancak bu şekilde halkın daha büyük kesimine nüfus edebileceklerinden bahsetmektedir.

Bu topraklarda şimdiye kadar kapalı kalmış bir kapının çok geçmeden

açılacağına dair umutla doluyum. Bu sebeple Türkçe öğrenmeye

başlamanın iyi olacağını düşünüyorum. Şu an buna ayıracak çok

zamanım olmasa da Tanrı bana Lisedeki işlerimden emekli olmamı

sağlayacak genç bir hanım gönderirse o zaman kesinlikle daha fazlasını

yapabilirim. Misyondaki hanımlardan hiçbiri Türkçe bilmiyor ve bana

öyle geliyorki en azından birimizin bu dili öğrenme zamanı geldi. Miss

Pratt, Kürtçe biliyor. Yeni öğreneceğim dili kullanma zamanım

geldiğinde umuyorum ki anaokulum başkasına emanet edilebilecek

duruma gelir. Böylece buradaki yerli kadınlardan birine bırakıp ben de

son iki yıldır beklediğim ev ziyaretlerini yapmaya başlayabilirim.88

86 Dalyan, 344. 87 ABCFM Foochow Misyonu, 22 Şubat 1869, içinde Ann White, “Counting the Cost of Faith: America's Early Female Missionaries”, Church History, Cilt 57, No 1, Mart 1988, s. 19-30. Ayrıca incelenen birincil kaynak mektuplarda misyona yeni atanan bekar kadınların yörenin dilini bilip bilmemesi önemliydi. Cyrene Van Duzee, 12 Mart 1888 tarihli mektubunda misyona yeni atanan Miss Powers’ın çok iyi Türkçe bilmesinden dolayı istasyonda ne kadar önemli bir rol oynadığını yazmaktadır. 88 Johanna Graf, 20 Kasım 1899, Mardin, ABCFM 16, Reel 700. 99

Önceleri ABCFM Genel Sekreteri Rufus Anderson, bekar kadınların misyona gönderilmesine kesinlikle karşı çıkarken, bölgeye yaptığı geziler sonrasında bekar misyonerlere duyulan ihtiyacı görmüştür. Anderson’dan sonra Genel Sekreterlik görevine gelen N.G. Clark ise bekar misyonerlerin görevlendirilmesine daha sıcak bakmıştır. Evli misyonerlerin kocaları, çocukları ve ev işleriyle meşgul olmaları bütün zamanını aldığından misyoner faaliyetlerinde yardımcı olmak üzere bekar kadınların misyoner ailelerin yanına asistan olarak gönderilmesine 1840’lı yıllarda başlandı. Burada misyonerlik faaliyetlerinin büyük ölçüde eğitim ve sağlık konuları ekseninde sürdürüldüğünün altını çizmek yerinde olur.

Misyonerlik faaliyetlerinde kadınların da yer alması gerçekleşmekle birlikte yine de bu toplumsal cinsiyet doğrultusunda kadın rollerine ilişkin Viktoryen düşünce sistemi içinde yer almaktaydı. Gülen Çevik’in de söylediği gibi,

“misyonerlik çalışmalarında kadınların genel olarak yürüttükleri eğitim ve tıbbi görevler onların “kafir kız kardeşleri” ile yakın temas halinde olmalarını gerektiriyordu. Bu kadınlarla yakın bağlar ve karşılıklı saygı ilişkisi kurmayı başarmışlardı. Diplomat, asker ve tüccarların aksine Amerikalı ve Türk kadınlar her iki tarafı da etkileyen bir paylaşım gerçekleştirmekteydiler.”89

Barbara Reeves-Ellington’a göre, domestik söyleme dayalı Amerikan toplumunun ve misyoner topluluğunun değerleri bir yandan kadının topluma katkılarını takdir ederken diğer yandan kadınları erkeklere göre ikincil kılmaktadır.

Bunun sonucunda Osmanlı kentlerindeki evli ve bekar kadınların deneyimleri misyoner toplumun cinsiyetli ve ırka dayalı hiyerarşisine karşı çıkmak üzere domestik söylemi vurgulamışlardır. İstanbul ve Balkanlardaki kadın misyonerler,

89 Çevik, (2011), s. 2. 100 erkek meslektaşlarının karşı çıkmalarına rağmen hem ev içinde hem de profesyonel yaşamda otoritelerini güçlendirecek şekilde misyoner kurumlarını şekillendirme girişimlerinde bulunmuştur.90

Kadınların, çocuklarının eğitiminden birincil derecede sorumlu olarak

ülkenin ve toplumun refahı için ailenin devamını sağlama rolleri vurgulanmaktaydı.

Bununla birlikte bir yandan aile içi görevlerini yerine getirirken bir yandan da misyonlardaki dini görevlerini yerine getiriyor ve böylece özel alanla kamusal alan arasında bir köprü kuruyorlardı. Türkiye gibi yerlerde bu tür görevleri yürütmelerinin sağladığı avantaj ile misyonerlik faaliyetleri kadınların kamusal alana genişlemesi için önemli bir cephe haline gelmiştir. “Kadınlar için Kadınların

Çalışması”, 1870’lerde kadın misyonerlik faaliyetlerinin simgesi haline geldi.

Böylece Amerikalı kadınlar misyonlardaki etkilerini açıkça ifade ederek hak talebinde bulundular.91 Bekar kadınların misyonlardaki rollerini incelediği

çalışmasında Andrea L. Arrington da kadınların misyoner faaliyetleri sayesinde yükselen statülerine işaret etmektedir:

‘Kadınların Kadınlar için Çalışması’, Hristiyan olmayan dinlerin kadınları

esir ettiği ve aşağıladığına ilişkin idealist olsa da yine de maternalist bir

inanca dayalıydı. Dünyadaki tüm kadınların kız kardeş olduğu ve birbirine

destek vermesi gerektiğinden hareketle bu sistemde eğitim, tıbbi faaliyet

ve Protestanlık gibi araçlar kullanılarak yabancı misyonlardaki kadınların

da Hristiyan ülkelerde kadınların yüksek olduğu varsayılan statüsüne

yükseltilmesini amaçlıyordu.”92

90 Reeves-Ellington, Barbara. (2013). Domestic Frontiers: Gender, Reform and American Interventions in the Ottoman Balkans and the Near East. Amherst: University of Massachusetts Press. 91 Çevik, 2011. 92 Arrington, Andrea L., (2010), “Making Sense of Martha: Single Women and Mission Work”, Social Sciences and Missions 23, 276–300, s. 14. 101

Bu hizmetler de geleneksel patriyarka anlayışında kadınların iyi oldukları alanlar olarak görüldüğünden, evli misyonerler ev içi işlerle ilgilenip evlerinde misafir ağırlamak yoluyla yerel halka kaynaşmaya çalışırken, açılan misyoner okullarında bekar misyonerler daha fazla görev almaktaydı. Verilen sağlık hizmetleri de yerel halk tarafından memnuniyetle karşılanmış, evli misyonerler başhemşirelik görevi üstlenerek diğer bekar misyonerlerin gözetiminden sorumlu olmuştur. Dikkat çekici bir başka nokta ise evli misyoner kadınların pek fazla tura

çıkmadıkları veya eşlerine turlarda eşlik etmemiş olmalarıdır. İstasyonun çekip

çevrilmesi ve domestik işlerin düzenlenmesinden sorumlu olan evli misyonerler bir yandan da kocalarını desteklemek ve dini amaçları için daha fazla fon bulmak üzere

Amerika’daki dostlarına ve kilise üyelerine mektuplar yazarak bağış toplamaya

çalışmıştır. Aynı şekilde bekar misyonerler de Amerika’daki tanıdıklarına mektuplar yazarak istasyonda çeşitli finansal ihtiyaçları karşılayacak bağışlar toplamaya çalışmıştır.93

Misyonerlik görevinde ilerledikçe statü ve denetim özgürlüğü kazanan bekar kadınların da sayıları gittikçe artmış ve hatta sonradan misyona gönderilen evli misyonerlerin, eskiden beri misyonda çalışan bekar kadın misyoner denetimine verildiğine dair de kanıtlar mevcuttur. Böyle bir örnek, Corinna Shattuck’un 18

Aralık 1906 tarihli mektubunda göze çarpmaktadır. Shattuck’un talebi ile misyonda görevlendirilen Mr. Stockwell ve eşiyle ilgili olarak; “Mrs. Stockwell’i aşçı ya da terzi olarak veya mendil modeli üreticisi olarak kullanmayı düşünmüyorum.

Bunları buradaki yerli halk da yapabilir. Onun müzik becerisi olmasını umuyorum.

93 Maria G. Nutting, 10 Şubat 1987, Mardin, ABCFM, Reel 690. 102

Buradaki halk bundan çok memnun olacaktır. Umarım kurul kendisine ekstra ücret

ödeyebilmemizi sağlar” demektedir.94

Misyonerlerin “kadın işi (woman’s work) olarak adlandırdıkları bu eğitim ve sağlık hizmetlerinin detaylı raporları da verilmektedir. Bu raporlar çoğunlukla kadınlar tarafından hazırlanmış olup erkek misyonerlerin “resmiyet” taşıyan üst dille hazırlanmış raporlarından daha farklı bir dille yazılmıştır. Örneğin H.N.

Barnum mektuplarında dönemin siyasi durumundan, misyon istasyonlarının finansal durumundan ve planlamalarından bahsetmektedir. Barnum’un mektuplarındaki kadınlar, misafir ağırlayan, kırılgan misyoner eşleri veya seksüellikten uzak bekar kadınlar olarak tasvir edilmiştir.95 Mr. Robert

Chambers’ın mektuplarında da Ermenilerin imparatorluk içindeki konumları, hükümetin kendilerine karşı gösterdikleri intolerans ve benzeri siyasi konular mevcuttur.96

Kadın ve erkek misyonerlerin rapor ve mektuplarında dikkat çeken bir üslup farkı bulunmaktadır. Erkek misyonerlerin az sayıda raporu daktilo ile yazılmış olduğundan daha okunaklı olarak günümüze ulaşabilmişken, kadın misyonerlerin miktar olarak çok daha fazla olan ancak el yazısı ile yazılmış olduğundan ve zamanla silindiğinden ABFCFM arşivlerinde yer alan belgelerin birçoğu ne yazık ki okunaklı biçimde günümüze ulaşamamıştır. Daktilo misyon istasyonlarının bazılarına ancak 1910’lu yıllarda ulaşmıştır. Bu tarihten sonra yazılmış mektuplar daha çok daktilo ile yazılmıştır. Harput misyonundan Mary L. Daniels, daktiloya sahip olmanın verdiği mutluluğu mektubunda şu sözlerle anlatmaktadır; “Daktilo

94 Corinna Shattuck’un Miss W. Vingate’e yazdığı 18 Aralık 1906 tarihli mektup, Urfa, ABCFM Merkez Türkiye Cilt 14, Reel 665 95 Mr. Barnum’un mektupları, 4 Ekim 1908, 11 Ekim 1908, 17 Ekim 1908, 15 Kasım 1906, Harput, ABCFM, Reel 705. 96 Mr. Robert Chambers’ın 23 Mayıs 1884, 29 Ağustos 1884, 28 Ocak 1886 ve 4 Mart 1886 tarihli mektupları, Reel 688. 103 olmadan ne yapardım bilmiyorum. Keşke her misyonerin bir daktilosu olsa. Artık el yazısıyla yazmıyorum. Hem Türkiye’de hem de memleketten birçok mektup arkadaşım oldu”.97 Kadın misyonerlerin mektup yazma sıklığı, görevlerinin ağırlığına, posta ücretine ve diğer imkanlarına göre değişiklik göstermektedir.

Örneğin, misyona görevli gitmeden önce her hafta mektup yazan Johanna Graf,

Mardin’e geldikten sonra mektup yazmaya vakit bulamadığından yakınmaktadır.98

Kullanılan dil ve üslup açısından ise erkek misyonerlerin kadın misyonerler kadar ayrıntılı ve canlı betimlemeler yapmadıklarını görüyoruz. Örneğin Van istasyonu hakkında verdiği raporunda yalnızlık ve izole olmaktan ne derece mutsuz olduğunu kısaca anlatan Mr. Raynolds99 ile karşılaştırıldığında aynı misyonda bekar misyoner olarak görev yapan Miss Kimball tüm zorluklara rağmen orada bulunmaktan ve oradaki insanlara yardımcı olmaktan ne kadar memnun olduğunu yazmaktadır.100 Bir başka bekar misyoner olan İsabella C. Baker, 16 Mart 1872 tarihinde Harput’tan Genel Sekreter Dr. Clark’a yazdığı mektubunda, evini bırakıp dünyanın bu uzak köşesine geldiği için hiç pişman olmadığını belirmekte ve bu

“harika iş” ile görevlendirilmiş olduğundan dolayı teşekkür etmektedir.101 Bitlis misyonunda kız kardeşi Charlotte ile birlikte Mt. Holyoke Kız Okulu’nu idare eden

Mary Ely, yaptığı işin kız çocuklarını eğitmek olduğunu ve onların da daha sonra başka kızları eğiteceğini, bu sebeple işinden çok büyük keyif aldığını yazmıştır.102

1880’lerden itibaren misyonlardaki erkek sayısı kadın sayısından düşük kalmaya başladığında sekreterliğe gönderilen istasyon raporları da daha çok kadın misyonerler tarafından yazılmaya başlamıştır. Mardin’den 1 Haziran 1888 tarihli

97 Mary L. Daniels, 5 Mayıs 1911, Harput, ABCFM, Reel 713. 98 Miss Johanna Graf, 14 Ocak 1896, Mardin, ABCFM, Reel 700. 99 Report of Van Station for 1885 by G.C. Reynolds, 30 Mart 1886, Van, ABCFM 16, Reel 700 100 Miss. Kimball, 23 Mart 1886, Van, ABCFM 16, Reel 686. 101 Isabella Baker’ın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 16 Mart 1872, Harput, ABCFM 16, Reel 681. 102 Mary A. L. Ely, 1 Temmyz 1873, Bitlis, ABCFM, Reel 682 104

“Report of Woman’s Work for Women in Eastern Turkey Mission” adlı raporunda

Helen Dewey, Mardin, Harput ve Van istasyonlarındaki kız okulları hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Bu raporların neredeyse tamamı sağlam bir Protestan inanç ve iyimserlik içinde yazılmıştır. Misyonda karşılaşılan zorluklardan bahsedilmekte ancak aynı zamanda raporlarda ve mektuplarda pozitif bir ruh hali yansımaktadır. Mary Ely ve Charlotte Ely kız kardeşler gibi bekar misyonerler bu istasyonlarında öğretmenlik görevlerini büyük bir özveri ile yerine getirdiklerinden ve bu zorlu görevden ne kadar hoşlandıklarından bahsetmişlerdir. Okulun gündüz

öğrencilerinden olan bazı kızların uzak köylerden her sabah uzun bir mesafe yürüyerek gelip eğitim almaları ve okuldan mezun olan kızların da gönüllü asistan

öğretmen olarak görev yapmaları ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.103 Harput Kız

Okulu’nda öğrenci sayısının 175’den 245’e yükselmesinden övgüyle söz edilirken, okulda verilen dersler hakkında da bilgi verilmektedir.

Misyon istasyonlarında dillerini bilmedikleri bir ülkede kendilerini

çevreleyen güvenli bir topluluk olmadan yaşamanın zorlukları ile başa çıkma konusunda birbirlerine güveniyorlardı. Dolayısıyla istasyonlarda görevli diğer

öğretmenler ve misyonerler arasında zorunlu bir ilişki doğması kaçınılmaz olmaktadır. Bu ilişkiler bazen çatışmalarla bazen de sağlam ve güvenilir temellere dayalı dostluk ilişkileri ile devam etmekteydi. Harput misyonunda görevlendirilen

Ellaworth Huntington, istasyondan yazdığı ilk mektubunda oradaki diğer misyonerlerden sevgiyle bahsetmekte ve gerçek dostlar edineceğini umduğunu söylemektedir. Daha sonraki mektuplarında da Miss Bush, Mr. Millard ve Mr.

Brown’ın kendisine ne kadar dostane yaklaştığını anlatmaktadır. 104

103 ABCFM 16 The Near East 1817-1919, Cilt 6, Bölüm 2, Reel 686. 104 Ellaworth Huntington mektupları, 22 Aralık 1897; 4 Mayıs 1898; 9 Şubat 1899, Harput, ABCFM 16, Reel 701. 105

Misyoner kadınların tanrıya olan inançları ve kendilerini adamış olmaları, yaşadıkları zorluklara göğüs germelerine yardımcı olsa da misyoner hayatı oldukça zor ve yorucuydu. Bu anlamda ruhsal ve fiziksel mücadele içindeki misyoner kadınların konuşabilecek ya da kendilerine eşlik edebilecek bir yoldaşları olmasının ne kadar önem taşıdığını söyleyebiliriz. Papaz Moses Payson Parmelee, kadın misyonerlerle ilgili yazılarında şunları aktarmıştır: ‘Gün boyu bir ailenin mutfak, oturma ve yemek odası kısaca tüm yaşam alanı olan, geceleri ise sadece çok küçük bir bölümünde aile üyelerinden dört ya da beş kişiyle paylaşmak zorunda olduğu odada, sessiz bir yer ve güvendiğiniz bir arkadaşa sahip olmadan hayatta kalabilmek çoğumuzun denemeye dahi cesaret edemeyeceği bir sınamadır’.105

Misyonlara gelmeden önce kendilerini tam olarak neyin beklediğini bilemeyen genç misyoner kadınlar, görevlendirildikleri misyonlardaki meslektaşlarına mektuplar yazarak yola çıkmadan önce kendilerine bilgi vermelerini istemekteydi. Örneğin, ne tür mobilyalara ihtiyaç duyacakları, nasıl giyinmeleri gerektiği gibi konularda deneyimli misyonerlerden bilgi almaya

çalışıyorlardı. Miss Johanna Graff, görevlendirilmesinden duyduğu heyecanı gizleyemediği mektuplarında gideceği yer hakkında bilgi almak için Missionary

Herald Dergisinin 1885-1894 yılları arasındaki tüm sayılarında Türkiye hakkındaki yazıları okuduğundan bahsetmekte ve hevesle yola çıkacağı günü beklediğini söylemektedir. Yolcuğunun lojistik ayrıntıları ile ilgili olarak detaylı bilgi istemektedir.106

105 E. Strong, William, (1913), The Story of American Board, Londra, s. 222, erişim adresi: babel.hathitrust.org 106 Miss Johanna Graf mektupları, 21 Mayıs 1834; 30 Mayıs 1894; 8 Haziran 1894, Springfield, ABCFM 16, Reel 700. S. 385-391. 106

Hariett Seymour, 17 Mart 1881 tarihinde Harput’tan yazdığı mektubunda bu zorlu koşullarda çalışan kadın misyonerlerin aslında “annelerinin bakımına” ihtiyaç duydukları genç yaşlarda ne kadar da özveri ile çalıştıklarını ve başarılı olduklarını yazmaktadır.107 Isabella, Fidelia’ya yazdığı 27 Haziran 1845 tarihli mektupta şöyle demektedir:

“Bay Jackson’un ailesi Dr. Smith ile birlikte bize katılmak üzere yola

çıktılar. Yakında burada olmalarını bekliyoruz, yine de buraya ulaşmaları

biraz zaman alacak. Dr. Smith, durumlarının çok melankolik olduğunu

söylüyor. Mantıklı olmak ne büyük lütuf ve de disiplinli bir zihin ne kadar

arzu edilen bir şeydir! Türkiye misyonunda zihinleri az ya da çok karışmış

dört hanım var. Benden önce burada olan iki hanımın adımlarını takip

etmem diye dua ediyorum.”108

Elbette ki evlerinden binlerce kilometre uzaklıkta dillerini bile bilmedikleri bir halkın arasında tanrıya adanmış görevlerini yerine getirirken yaşadıkları ruhsal zorlukları da mektuplarında yansıtmaktaydılar. Örneğin bir misyoner eşi olan

“Bayan Johnston yalnızlıktan muzdaripti. Gerek sağlığı gerek zihninde yalnızlıktan kaynaklı olduğu şüphe götürmeyen sorunlar yaşıyordu. Özgürce konuşabileceği bir

Hristiyan kız kardeşi olmasını özlüyordu. Sevgili kız kardeşlerim, şu anda görevde olan kadınlar bu durumdayken Tanrıya dua edin ki buraya yenilerini göndersin.”109

Misyoner kadınlar mektuplarında bu tür zorlukları vurgulayıp yine de dini amaçlarına ne kadar bağlı kaldıklarına dair evanjelik söylemi sık sık tekrar etmekteydiler.110 Ayrıca bahsedilen bu zorluklar, misyona finansal bağış sağlanması veya yeni misyoner personelin gönderilmesini teşvik etmek için de

107 Harriet Seymour –Dr. Clark, 17 Mart 1881, Harput, ABCFM 16, Reel 691. 108 Marquardt, 2018. 109 A.g.e 110 Mary Ely, 24 Haziran 1898, Bitlis, ABFCM 16, Reel 699. 107 sürekli olarak dile getirilmekteydi.111 Harput’tan Mary Daniels da misyondaki zorlu koşulları mektubunda içtenlikle anlatmıştır: “Kolej, Amerikalı genç kadınlardan yardım bekliyor. Burada mutlu bir iş için birini davet ediyoruz. Elbetteki zorluklar, fedakarlık gerektiren zamanlar var ancak verdiği mutluluk on, hatta yüz katı diyebilirim. Tanrıya dua ediyoruz ki böyle biri çıksın ve “İşte buradayım, beni gönderin” diye cevap versin. Çağrımıza cevap verecek bu kadınla üzüntülerimizi ve mutluluklarımızı paylaşmayı, kırık kalpleri birlikte rahatlatmayı diliyoruz”.112

Harriet Seymour’un 1894-1895 yılı için Harput misyonundan gönderdiği raporunda da Malatya’daki kilisenin yangın, deprem ve kolera gibi zorluklara direndiğinden ve tura çıkmanın çok akıllıca olmadığından bahsedilmektedir.113

1903-1904 yıllarını kapsayan Erzurum misyon raporunda, çıkan yangında okul binasının yerle bir olduğu ancak sigortadan aldıkları para ile yeni bina yapımına başladıkları belirtilmektedir; “10 Ocak’ta binanın tamamı yangında yok oldu.

Yangından sonra bu topraklardaki ve dışardaki arkadaşlarımız öğretmenlerin ve

öğrencilerin ihtiyaç duydukları kıyafetleri bize gönderdiler. Okul, Amerikan konsolosluğunun kiraladığı Misyon Evine taşındı. Yangında kül olan binanin sigorta parasıyla yeniden inşaata başlandı”.114

Misyonerler yalnızca doğal afetlerden etkilenmiyordu. Ellen Ladd Allen, istasyonda görevli yardımcıların sokaklarda istismara uğradığından, buna rağmen büyük bir kararlılıkla görevlerine devam ettiklerinden bahsetmektedir: “Nazlı, üç yıldır çalışıyor. İlk başta sokakta taciz edilir ve evlerde hoş karşılanmazdı ama bugün birçok öğrencisi var ve her iki taraftan da hoşnutlukla karşılanıyor. Nazlı

111 Mary Ely, Work for the Women, Bitlis İstasyonu, 1 Temmuz 1892, ABCFM 16, Reel 693. 112 Mary L. Daniels’ın Dr. Smith’e yazdığı mektup, 10 Haziran 1896, Harput, ABCFM 16, Reel 699. 113 H. Seymour, Report of Work for Women in the Harpoot Field for 1884-1885, ABCFM 16, Reel 693. 114 Report on the American School for Girls in Erzurum, 1903-1904, ABCFM Doğu Türkiye, Reel 703; ayrıca Robert Stapleton’un raporu, Reel 703. 108 kendini adamış ve çok çalışkan bir görevli. İncili okumayı öğrenen 50 yaşında bir

öğrencimiz var. Buradaki kadınlar her gün öğretmen istiyorlar ancak birini işe alacak kaynak yok” diyerek 25 dolar para talebinde bulunmaktadır.115 Mr. Dewey ise Mardin istasyonundan yazdığı mektubunda 1894 yılında Protestanlara karşı artan toplumsal hoşnutsuzlukla ilgili bilgi vermektedir.116

Kadın misyonerlerin sessiz kalmış belgeleri incelendiğinde 19. Yüzyılın ortalarında evlerinden uzak bu kadınların yabancı ülkelerdeki kadınlarla ortak bir payda oluşturarak içinde bulundukları ataerkil toplumun bastırdığı kadınlık kategorilerinde çözülmenin ilk sinyallerini verdikleri söylenebilir. Misyoner kadınlar yerel kadınlara göre batının “medeniyetinden” gelmiş olmakla birlikte aslında ataerkil toplumda erkeklere göre ikincil konumda olduklarını, ilk kez evlerinin özel alanından çıkıp kamusal alana girme fırsatı bulduklarını dünyanın bu

öteki ucunda görmüşlerdir.

Nitekim kadın erkek arasındaki eşitsizlikler misyoner faaliyetlerinde de kendini göstermektedir. Örnek vermek gerekirse, kadın ve erkek misyonerlerin maaşları arasında kadınlar aleyhine farklar bulunmaktaydı. Ayrıca misyoner istasyonlarının başında ilk yıllarda muhakkak bir erkek bulunmakta ve diğer misyoner kadınlar resmi olarak bu erkeğin gözetimi ve denetimi altında

çalışmaktaydı. Kadınların teoloji eğitimi almamış olmaları onlara tam misyoner unvanı değil asistan misyoner unvanı verilmesine gerekçe gösteriliyordu. 1900’lü yıllara kadar “kadın işleri”ne yönelik konular haricinde misyon toplantılarında kadınlara oy hakkı tanınmıyordu. Hâlbuki misyoner topraklarında bazı kadınlar erkeklerden çok daha uzun süreler bulunmuş ve erkeklere göre dil becerileri çok

115 Ellen Ladd Allen, Van İstasyon Raporu, 12 Eylül 1890, Van, ABCFM 16, Reel 693. 116 R. Willis C. Dewey, 5 Mart 1894, Mardin, ABCFM 16, Reel 699. 109 daha gelişmişti.117 Örneğin Caroline E. Bush 38 yıl Türkiye’de görev yaptıktan sonra memleketine dönmüştür.118 Asistan statüleri erkek misyonerlerin bu kadınların çalışmalarını daha az değerli görmelerine sebep oluyordu. Ücret olarak ise bekar misyonerler en düşük ücretlerle çalışıyordu. Örneğin, ABCFM’in Nasturi misyonunda evli erkek misyonerlere $600, bekâr erkeklere $400, bekar kadın misyonerlere ise $200 maaş ödenmekteydi.119

ABCFM’in Japonya misyonunda görev yapan Abby Colby bu tarz eşitsizliklere şiddetle karşı çıkmasıyla, misyoner kadınlar özelinden hareketle kadın erkek eşitsizliğine karşı bir başkaldırı örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bekar erkek misyonerlerin daha fazla ücretle çalıştırılmasına itiraz ederken bir yandan da

“Japon toplumunda bekar kadınlar bekar erkeklerden daha hoş karşılanıyor çünkü onlar buraya gelip bekar erkekler gibi ‘ahlak dışı’ bir hayat sürmüyorlar” demektedir.120 Colby raporunda kadın ve erkek eşitsizliğine dikkat çekerken hükümet politikalarını eleştirmektedir; “Kadınların erkekler gibi koleje gidip teoloji eğitimi almadıklarından dolayı erkekler kadar hazırlıklı olmadıkları doğrudur, ancak bu eğitim sistemi ve eskimiş geleneklerin suçudur. Bence kadınların ve de erkeklerin artık bunu değiştirme zamanı gelmiştir. Kadınlar ister misyon idaresinde olsun ister hükümet görevlilerinin seçiminde olsun eşit katılımcı ve vatandaş olmalıdırlar”.121

Bulundukları istasyonlarda yerel halkla ilişki kurulması görevi, evlere rahatça girip çıkabilecek olan kadınlar tarafından yerine getirilmekteydi.122 Böylece

117 Taylor, Sandra C., (1979), “Abby M. Colby: The Christian Response to a Sexist Society”, The New England Quarterly, Cilt 52, No 1, s. 74. 118 Maria B. Poole, Report of Women’s Work in Harpoot Field for the Year 1908-1909, ABCFM, Reell 703. 119 ABCFM, Nasturi Misyonu, 30 Nisan 1846, içinde Ann White (1988), s. 78. 120 ABCFM VIII, 9 Eylül 1887 tarihli mektup, içinde Ann White (1988), s. 78. 121 A.g.e. 122 Emily Wheeler, Susan F. Wheeler, Mary P. Wright mektupları, ABCFM Near East, Reel 692-699 110 hemcinslerinin durumlarını yakından gözleme fırsatı bulan Amerikalı misyoner kadınlar Türk kadının durumuna da ışık tutmaktadır. Harput Koleji misyonerlerinden Livinggood şöyle yazmıştı;

İmparatorlukta gelişme görülememesinin belli başlı etkenlerinden birisi, Türk

kadınının durumudur. Türk kadını hiçbir zaman toplum içinde görülmemekte

veya erkekleriyle, örneğin, yemek bile yiyememektedir. Yoksul olanlarının

çok çalışmaları gerekmekte ve çok ağır işler görmektedirler. Ama evli ve orta

halli veya zenginseler, işlerini mutlaka hizmetçilere gördürürler. Kendileri de

bütün gün boş oturup tütün içerler. Bizim bölgeden bir misyoner hanım, ev

sahibinin birkaç hanımla evli olduğu bir evi ziyaretinde durumu bizzat

gözlemişti. Bu tür annelerin oğullarının yüce emelleri olmaması doğal değil

midir?123

Misyonerler mensubu oldukları mezheplerin inançlarını yayarken, Osmanlı hükümetinin yetersiz kaldığı alanlarda yerel halka yönelik eğitim ve sağlık gibi bazı hizmetleri de kendi misyoner örgütlerinden aldıkları bütçelerle gerçekleştirmeye

çalışıyorlardı. Bu anlamda hayatlarında ilk kez sağlık merkezi gören halkın bazı kesimleri ile aralarında yakın bir bağ kurulması doğal olarak gerçekleşti. Bu bağlamda açılan okullar, yetimhaneler ve hastanelerde halka ücretsiz olarak hizmet sağlanmaktaydı.124 Bu hizmetlerde kadınlar ağırlıklı olarak görev alıyordu. Örneğin

1899 yılında Antep’te bir yetimhane açılmıştı.125 Bakım hizmetlerini kadınların geleneksel rolleri ile birleştiren ataerkil yapıda şaşırtıcı olmamakla birlikte, kamusal alana giriş olarak ele alındığında misyon faaliyetlerinin hem misyoner kadınlar hem de yerel halktan kadınlar için önemli bir adım olduğu açıktır. Böylece

123 ABCFM V, Reel 713, v. 2513, Harput 1912, içinde Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, Yıl:1, Sayı:1, s.1-13. 124 Mary L. Daniels mektupları, 2 Ekim 1911, ABCFM, Reel 713; H.N. Barnum mektupları, Reel 705 125 Ellen M. Pierce’ın Rev. Judson Smith’e 14 Mart 1899 tarihinde yazdığı mektup, Antep, ABCFM Merz Türkiye, Reel 658 111 bu kadınlar da evlerinden çıkarak kamusal alanda aldıkları hizmet süresince diğer kadınlarla ilişki kurma fırsatı bulmuşlardır. Konya Zincirliköy’de kurulan sağlık ocağındaki misyonerler, “Türklerle özellikle hastanelerde yattıkları zaman uzun konuşmalar yapabildiklerini belirten bu kimseler, böylece Türkleri daha iyi tanıdıklarını ve sandıkları gibi Hristiyanlığa düşman, katı kurallı bulmadıklarını yazmışlardır”.126

Görüldüğü üzere, batının “ulvi” dindar amaçlarını gerçekleştirmede sadece erkeklerin öncülüğünde bir modernleşme hareketi olmadığı ve kadınların da bu harekette yer aldığı açıktır. Öyle ki, kadınların ahlaki ve psikolojik açıdan birçok

örnekte erkek misyonerlerden daha üstün olduğu iddia edilebilir. Misyonerlik faaliyetlerinde eğitimin rolü ve kadınların güçlenmesine nasıl katkı sağladığı aşağıdaki kısımda tartışılmaktadır. Bu güçlenmenin daha ziyade eğitim yoluyla olduğunu savunduğum aşağıdaki bölümde misyonerlik faaliyetlerinin din ekseninden eğitim eksenine nasıl kaydığını ve 19. yüzyılın ikini yarısında Osmanlı topraklarındaki kız çocuklarının ve kadınların güçlenmesine nasıl katkıda bulunduğundan bahsedeceğim.

4.2. Batılı Eğitim Modelinde Toplumsal Cinsiyet

19. yüzyılda kadınların statüsüne ilişkin oturmuş ve yaygın reformların olmamasından dolayı misyoner örgütleri, Osmanlı yönetiminin ve Ortodoks kilisesinin kadınları ihmalini bir boşluk olarak görerek eğitim programları vasıtasıyla farklı mezhep ve etnik kökenden kadınlar ve kız çocuklarına ulaşmayı hedeflemiştir. Barbara Reeves-Ellington, bu ortamın, toplumsal cinsiyet ilişkileri,

126 Akgün, s.6 112 domestik idealler ve Osmanlı devleti ve misyoner girişimlerinden gelen çeşitli reformların etkileşimini incelemek için uygun bir alan sunduğunu savunmaktadır.127

Osmanlı’da kız çocukları için ilk olarak 1858 yılında lise düzeyindeki rüştiye mektepleri açılmış ve eğitimli kadınların eşlerini daha rahat ettirecekleri, ahlaki ve erdemli nesiller yetiştirecekleri savunulmuştur. Osmanlı’da Kız Sanayi

Mekteplerinin gelişimi ile ilgili Elif Ekin Akşit’in detaylı bir çalışması bulunmaktadır.128 1869–70 yıllarında kız okulları için öğretmen yetiştirmek üzere ilk kız okulu açılmıştır. Bununla birlikte, birçok ilde okul ne erkekler ne de kızlar için yeterli sayıda bulunmuyordu. Bu sebeple de Osmanlı devlet okullarının yanı sıra yabancılar tarafından açılan ve yürütülen okulların ilgi gördüğü kaydedilmiştir.

Bu bölümde ABCFM ve misyoner kadın kurulları tarafından desteklenen eğitim kurumları özelinde toplumsal cinsiyet incelenecektir.

19. yüzyılın ikinci yarısında özellikle mezunlarını öğretmenlik kariyerine hazırlamayı amaçlayan bu tür okullardan kızlara yönelik olarak kurulan ilki,

İstanbul’daki Amerikan Kız Kolejidir. İkinci Abdülhamid’in Müslüman çocukların bu misyoner okullarına gitmesine karşı çıkan yönetimine rağmen bu okullar

özellikle İstanbul’daki elit kesimin ilgisini çekmiştir. 1890’larda bu okullara

Müslüman kadınlar kabul edilmiyorken, kurucuların eğitim politikalarını dini eksenden çıkarıp modern ve batılı bir eğitimin önemini vurgulamalarıyla birlikte

1980 sonrası İstanbullu elit Müslüman kesim de kızlarının bu okullarda eğitim görmesi için çaba sarf etmiştir.129

127 Barbara Reeves Ellington, Domestic Frontiers, s. 4. 128 Elif Ekin Akşit, 2005. 129 S. Farouqhi, s. 159, içinde S. Joseph, 113

ABCFM’in Türkiye’deki misyoner istasyonlarından düzenli gönderilen raporlardaki dinden döndürme sayılarının düşüklüğü giderek umutsuzluk yaratırken yükseköğrenime daha fazla önem verilmesi gerektiğine yönelik bir tartışma başlamıştır.130 Bir yandan eğitimin yerli halka ulaşmada güçlü bir araç olabileceği tartışılırken diğer yandan bu pahalı araca fon ayrılması ve bunun

ötesinde eğitimin sürdürülmesi için harcanması gereken zaman ve insan kaynakları da misyoner çevrelerinde tartışma yaratmakla birlikte uzun vadede bulundukları toplumu dini faaliyetlerden daha fazla eğitim ile etkileyebileceklerini de görmeye başlamışlardır. 131 Eğitime daha fazla eğilerek asıl amaç olan Protestanlığın yayılmasından uzaklaştıkları yönünde tartışmalar kurul toplantılarında sıklıkla gündeme geliyor ve bazı misyoner öğretmenler de bu yönde eleştiri alıyorlardı.

Misyoner istasyonlarında kurul tarafından görevlendirilen bir misyoner erkek ve eşinin yanı sıra bekar kadın öğretmenler bulunuyor ve öğretmenler için birincil

öncelik eğitimin yayılması iken diğerleri öncelikle evanjelik amaçlarına bağlı kalınmasını önemsiyordu.132

Maria A. West adındaki misyoner, eğitim ve misyonerlik arasındaki ilişkinin temelini özetleyecek tespitlerde bulunmuştur. Bir halkın

Protestanlaştırılmadan önce eğitilmesi gerektiğini, örneğin eğitim verilen yerli halk arasından bazılarının Amerika’ya gönderilip dönüşte de kendileri için

çalışmalarının mümkün olacağını belirten sohbetler misyonerler arasında yapılıyordu. Gerçekten de istenen ölçüde bir değişim uzun vadede ancak en kolay ve sağlam şekilde eğitim vasıtasıyla gerçekleştirilebilirdi.133 Erzurum saha

130 ABCFM Yakın Türkiye Koleksiyonu, Reel 686, 693 içindeki Bitlis, Van ve Mardin raporları 131 Singh, Maila Chawla, (2000), Gender, Religion, and Heathen Lands, New York and London: Garland Publishing Inc. 132 Miss Johnson’ın Dr. Clark’a mektubu, 18 Haziran 1885, Erzurum, ABCFM, Reel 690. 133 West, Maria A., (1875), The Romance of Missions or Inside Views of Life and Labor in the Land of Ararat. 114 raporunda Agnes M. Lord benzer şekilde eğitimin halkı nasıl dönüştüreceği konusunda yorumda bulunmaktadır; “Kızlarımız doğru yola döndürüldükten ve diğerlerini de bu yola döndürmeyi amaçladıktan sonra biz misyonerlerin asla yapamayacağı işleri yapabileceklerdir. Arkadaşları onları, onlar da arkadaşlarını daha iyi anlayabilir. Bizler yabancılar olarak hem sınırlı dil becerilerimiz hem de farklı örf ve adetlere aşina olmamamızdan dolayı asla onlar kadar başarılı olamayız”.134

Bu amaçla misyoner istasyonlarında Amerikan misyoner kurumları tarafından finanse edilen birçok okul açılmaya başlamış ve bunlardan bazıları da sadece genç kızlara hizmet vermeye odaklanmıştır. Bu okullarda “Amerikan tarzında” eğitim alan her etnik ve dini gruptan Osmanlı kadınları bir anlamda

Protestan okullarının “ürünleri” olarak görülebilir. Öğrencileri arasında Ermeniler,

Bulgarlar, Arnavutlar bulunan Üsküdar Amerikan Kız Koleji’ne Müslüman kadınların kabulü ancak 1908 yılından itibaren gerçekleşmeye başlamıştır. İstisna olarak Halide Edip Adıvar okula kabul edilmiş ve 1908 yılından önce mezun olmuştur.135

Hester Donaldson Jenkins de gezi notlarında Türkiye’deki kadınların eğitimi hakkında şunları söylemektedir: “İyi eğitimli Türk kadınları, tabii ki yabancı okullarda eğitim görmüş olanlardır. Bu kızların sayısı ne yazık ki çok azdı, çünkü

Abdülhamit hükümeti, Türk gençliği için Batı tarzı eğitimden korkuyordu ve bu kızları yabancı okulların dışında tutuyordu. Birkaçı, ısrarla bu okullara devam etti.

Hükümet tarafından geri alındıklarında, zamanı kollar ve yeniden okula dönerlerdi,

134 Agnes M. Lord, Report of American School for Girls, Erzurum, 1905-1906, ABCFM, Reel 703. 135 C. P. Kiskira, (1998), “American Penetration of Constantinople Society in the Late 19th Century”, Balkan Studies, s. 314. 115 ancak bunlar arasında bugüne kadar lisans derecesi almış olan sadece bir Türk kadını vardır ve o da bunu 1901 yılında Amerikan Kız Koleji’nden almıştır.”136

Misyoner okullarında beden eğitimi derslerine de önem veriliyordu. Bu durum, güçsüz kadın imajına dayalı eski Viktoryen kadınlık anlayışını reddederek güçlü, sağlıklı Yeni Kadın imajının benimsendiğini göstermektedir. “Öğrencilerinin

“ince belli, küçük ayaklı, küçük beyinli, narin küçük hanımlar olmalarındansa –ki

19. yüzyıl “Gerçek Kadın” imajı böyle tavsiye ediliyordu –misyonerler

öğrencilerinin aktif ve sağlam olacak şekilde belli ölçüde kaslı olmalarını istiyorlardı. Örneğin 1894-5 yıllarında acil durumlarda öz denetimi öğretmek için jimnastik derslerinin bir parçası olarak yangın tatbikatları düzenlenirdi.137

Erzurumdaki Amerikan okulunda kız basketbol takımı kurularak maçlar düzenleniyordu; “Amerikalı hanımların gerekli formaları göndermesiyle bu yıl basketbol derslerine başladık. Düzenli sınıf egzersizi olarak başlayan bu spor branşında yıl boyunca skor tutuluyor ve kazanan takımın finallere bir arkadaşlarını davet edebilecekleri vaat ediliyor. Kızlar bu oyundan çok büyük keyif aldılar ve onlar için hem yararlı hem de zevkli bir aktivite oldu”.138

Leslie A. Flemming (1989), benzer şekilde Asyalı kadınlar arasındaki misyonerlerin eğitim faaliyetlerini incelediği çalışmasında da eğitimin yanı sıra fiziksel sağlığın da vurgulandığını ve Asyalı kadınların kamusal ve özel alan ayrımını kırmaya cesaretlendirildiklerini belirtmektedir. Her ne kadar bu okullarda verilen kadınlık vizyonu, dönemin ideolojisine uygun şekilde domestik rollerin vurgulanmasına yönelik olsa da, genç kadınların evlerinin dışında bir eğitim kurumunda öğrenim görmesi kamusal alana girişlerinde önemli bir rol oynamıştır.

136 Jenkins, Hester Donaldson, (1911), Kafesin Ardındaki Türk Kadını: Türk Kadınının Hayat Hikâyesi, İstanbul: Dergah Yayınları, s 22-22. 137 Kahlenberg, Caroline, (2016), s. 150–176. 138 Agnes M. Lord, Report of American School for Girls, Erzurum, 1905-1906, ABCFM, Reel 703. 116

Amerikalı misyonerler tarafından idare edilen okullarda, Mount Holyoke gibi

Amerikan Kız Okulları’ndan mezun öğretmenlerin eğitimli Hristiyan kadın imajı ağırlıklı olarak uygulanmaktaydı. Dindar ve eğitimli bir eş ve anne olmanın toplumun ahlaki düzeninin de sürdürülmesinde önemli bir rol olduğuna yönelik söylem baskın şekilde bu okulların varlığını desteklemek için kullanılıyordu.

Misyonerlik öğretilerinin sorumluluk sahibi olma, ev idaresi, çocuk bakımı, fiziksel gelişim, yardımseverlik, toplumun devamına ailenin sürdürülmesiyle katkı sağlama gibi temaları eğitim kurumlarında da hakimdi. Eğitimin dini inançları yayma misyonundaki rolü, eğitimli Hristiyan kadınların iyi birer eş ve anne olarak toplumsal ve dini değişimin öncüleri olabileceğine yönelik bir savunma noktası oluşturuyordu.

Okullarda yapılan okuma ve kompozisyon derslerinde kız öğrencilerin yazdıkları kompozisyonu sınıfın önünde yüksek sesle okumaları istenirdi. Bunun sebebi de Ermeni kızlarının evlerinde çok sıkı ve bastırılmış olarak büyümelerinden dolayı kendilerine soru sorulduğunda bile cevap vermeye çekinmeleri gibi alışkanlıkların kırılmaya çalışılması ve öz denetim sağlanmasıdır.139 Yılsonu sınavlarında da kızların şarkı söyleme ve derslerdeki bigi düzeyleri akrabaları ve başka insanların önünde ölçülüyordu.140

Sadece İstanbul’daki okullarda değil Anadolu’da açılan okullarda da batılı eğitim müfredatı takip edilmekteydi. Mardin’deki kız okulunun durumu hakkında bilgi veren Clarissa H. Pratt, 23 Mayıs 1881 tarihli mektubunda fen ve beşeri bilimlerin okulda değer görmeye başladığından bahsetmektedir; “Buradaki

öğrencileri neden coğrafya, aritmetik, fizyoloji, tarih ve botanik gibi bilimleri

139 Life and Light for Women, Cilt 30. 1900. 140 Charlotte E. Ely’nin Dr. Clark’a mektubu, 3 Ocak 1876, Bitlis, ABCFM, Reel 682. 117

öğrenmeleri gerektiğine ikna etmek hiç de kolay olmadı. Bu derslerin eğitimdeki gerekli yeri artık kabul ediliyor”.141

Misyoner okullarının ruhani boyutundan dolayı müzik de dersler arasında ayrı bir yer tutuyordu. Birçok okulda ve misyonda şarkılarla İncilden kesitler okunması, hem halka ulaşmada hem de öğrencilerin ilgisini çekmede etkili oluyordu. Bu sebeple, misyona yeni gönderilecek genç öğretmenlerin şarkı söyleme yeteneklerine de bakılması doğal bir gelenek haline gelmişti. Örneğin, Harput’tan gönderdiği 17 Mart 1881 tarihli mektubunda Harriet Seymour, kadınlarla toplantılar yapılabilmesi için sahada kadın misyonerlere ihtiyaç olduğunu ve kendisinin bu görevi üstlenmek istediğinden bahsederken, kendisinin okuldaki görevlerini devralacak bir başka kadın misyonerin gönderilmesini kuruldan istemektedir. Aranan nitelikler arasında enstrüman çalmak ve iyi şarkı söylemek de bulunmaktadır.142 Charlotte Ely, Bitlis’teki Mt. Holyoke Kız Okulu’nda okul bandosu bulunduğunu yazmaktadır.143 Mary L. Daniels ise org ısmarlamayı düşündüklerini, piyano için paralarının yetmediğini ancak kızların müzik derslerine ilgisi olduğunu yazmıştır.144

Misyoner öğretmenlerden Charlotte Ely, eğitim verdikleri kız çocuklarını sahiplenerek onlara “bizim kızlarımız” diye hitap ediyor ve birgün bu topraklardaki tüm kadınların okuma yazma öğreneceklerini ümit ettiğini yazıyordu.145 Bitlis’teki

Mount Holyoke Kız Okulu’na en azından İncil okuyabilecek düzeyde okuma yazma bilen kız öğrenciler kabul ediliyordu.146 Mary Ely, Bitlis kız okulundaki

141 Clarissa H. Pratt, 23 Mayıs 1881, Mardin, ABFCM Reel 691, s. 149-151. 142 Harriet Seymour’un Dr. Clark’a yazdığı mektup, 17 Mart 1881, Harput, ABCFM Reel 691, s. 751- 754. 143 Charlotte Ely, Semiannual Report of the Mt. Holyoke Girls School at Bitlis, 10 Ocak 1890, ABCFM Reel 699. 144 Mary L. Daniels, 5 Mayıs 1911, ABCFM, Reel 713. 145 Charlotte E. Ely, 1 Ocak 1874, Bitlis, ABCFM, Reel 682. 146 Mary Ely, 10 Temmuz 1875, Bitlis, ABCFM, Reel 682. 118

öğrencileri için “hepsi çok mutlu, hevesli, sevecen ve sevimli. Yirmi kızdan oluşan bu gruba derin bir şekilde bağlandık” demektedir.147 Misyoner mektuplarının genelinde oradaki doğulu kız öğrencilerden ve kadınlardan sevecenlikle ve şefkatle bahsedilmektedir. Dönemin üst sınıf doğulu kadınlarını konu alan gezi yazını

örneklerinin aksine bu mektuplarda doğulu genç kızlarla oryantalist söylemin uzağına düşen bir özdeşleşme göze çarpmaktadır.

Orhan Kılıç, misyoner okullarının bir amacının da papazlarla evlenecek kızları eğitmek olduğunu söylemektedir. “1861 Mayıs’ında Kuzey Ermeni

Misyonu Harput’ta toplanarak cahil Ermeni kadınlarının da eğitilmesine karar vermiş ve akabinde de Kız Hazırlama Okulu açılmıştır. Şayet kadınlar kocalarına yardım edeceklerse, onların da iyi bir eğitime ihtiyacı vardı. Çünkü çoğu cahil idi.

Bu okulun açılmasından sonra, Ruhban Okulu’ndan mezun olan erkek talebeler,

Kız Hazırlama Okulu’ndan (Female School) bir kız talebe ile evlenmeden önce papaz olarak tayin edilmemeye başlandı.”148

Ayhan Doğan da benzer bir bilgi vererek bu okulların amaçlarının hem eğitim düzeyini artırma hem de papaz eşleri yetiştirme olduğunu söylemektedir: “Kızların eğitimini artırmak, öğretmenlerin yetişmesine katkıda bulunmak, en azından yerli misyoner yardımcılarına ve yerli öğretmenlere “okumuş eşler” yetiştirmek gibi, genel ve özel amaçları olan bu okulların, o yöre hanımlarına faydalı oldukları düşünülmüştür.”149 Ayrıca okuldaki kız öğrencilerin meslek edinmelerinde de bu okulların cinsiyetli iş bölümünün esnetilmesine katkıda bulunduğu görülmektedir.

Maraş’taki kız okulunda eğitim alan öğrenciler bulundukları yöredeki diğer

147 Mary Ely, 1 Temmyz 1876, Bitlis, ABCFM, Reel 682. 148 Kılıç, Orhan, (2007), “Kendi Yazdıkları Işığında Amerikan Misyonerlerin Harput’taki Faaliyetleri”, Journal of İslamic Research, 20 (4): 476-491 149 Doğan, Ayhan, (2004), “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 11, s. 281 119 kadınlara ücret karşılığı okuma yazma dersi vermiştir. Okulda eğitim alan kız

öğrenciler genellikle üçüncü yıllarında dış istasyonlara gönderilerek ihtiyaç duyulan köylerde öğretmenlik yapıyordu. Kurulun bu yöndeki politikası açıkça desteklenir görülmektedir. Bunun birçok örneğine mektuplarda rastlanmaktadır.

Örneğin, Clarissa Pratt’ın 5 Ekim 1881 tarihli mektubunda yerli olan kız

öğrencilerin kendi halkları arasında daha iyi kabul görerek daha başarılı işler yaptığından bahsetmektedir.

Miss Sears ve ben yıl sonunda dış istasyonlarda çalışmayı planlıyoruz. Eski

öğrencilerimizi bir yıllığına sahada çalışmaya gönderdik ve bu kış diğer

öğrencilerimiz ikinci ve üçüncü sınıfa devam edecekler. Böylece

bahsettiğim gibi diğer çalışmaları yapmaya daha fazla zamanımız kalacak.

Bu yıl başka bir okulda görev yapan bir kızımız var. Kadınlarla toplantı

yapmaya başladığını yazmış. Oradaki Protestanlar öğretmen maaşının bir

kısmını karşılama sözü verdiler. Bir başka kız ise ’taki kadınlara

eğitim veriyor. Daha önce Midyat’ta görevlendirdiğimi bir kız orada çok iyi

çalışmalar yaptı. Şimdi okula geri dönünce onun yerini alan kızın da çok iyi

çalışmalar yapacağını düşünüyoruz. Geçen yıllar içinde Midyat’ta çok

harika değişimler yaşandı. Üç yıl kadar önce oraya ilk kez birini

gönderdiğimizde kendisini dinleyecek kimseyi bulamamıştı. Şimdi ise

kızlardan ve öğrencilerin eşlerinden oluşan bir okulu var. Pazar ayinlerine

katılım da oldukça iyi. Midyatlı kadınların okuma yazmaya ilgisi arttı.150

Görüldüğü üzere yerli kadınlar misyonlarda kendilerine istihdam olanağı bulmaktadır. Bunun daha somut örneklerine rastlamak mümkündür. Örneğin Hattie

Powers, Bahçecik okulunda eğitim almış Kohar ismindeki kadının kendisine çok

150 Clarissa H. Pratt’ın Dr. Clark’a mektubu, 5 Ekim 1881, Mardin, ABCFM Reel 691, s. 155-157. 120 yardımcı olacağından ve kendisini çalıştırmak için fon lazım olduğundan bahsederek Dr. Clark’a mektup göndermiştir. Miss Wright’ın Erzurum’daki okula gelmek için daveti reddetmiş olmasından dolayı Powers Kuruldan mutlaka Kohar için fon açmalarını istemiş, üstelik maaşının Amerikalı bir hanımın dörtte biri olduğunu yazmıştır.151 Erzurum’dan Cyrene Van Duzee de oldukça sert bir dille kurul sekreteri Dr. Clark’ın bir an önce kendisine bir yardımcı öğretmen göndermesini talep etmiştir; “geçen yaz Türkiye’ye dokuz hanım geldi ve hiç biri

Erzurum’a gelmeyi istemedi mi? Ben ne düşüneyim? Belki de size her hafta bir mektup göndersem benden kurtulmak için buraya birini gönderirsiniz. Gerçekten mektup yazacak zamanım yok. Ayrıca ekstra mektupları postalamak için de param yok.”152

Aynı misyondan Miss Van Duzee’nin çalışma arkadaşı R. M. Cole, 12

Temmuz 1881 tarihli mektubunda misyonda Van Duzee’ye yardımcı olacak bir

öğretmenin bir an önce gönderilmesini istediğini tekrar etmektedir.

Görevlendirilecek kişinin Müslüman halk arasında da çalışma yapabilmesi için

Türkçe bilmesi gerektiği de vurgulanmaktadır.153 Mardin’den Helen Dewey Thom, misyonda bir öğretmene çok ihtiyaç olduğunu ve Kurulun bir an önce misyoner kolejlerinden mezun bir öğretmenin Mardin’e gönderilmesini talep eden mektubunda bu pozisyon Amerika’da “ilan edilirse” belki daha fazla başvuru olacağını da belirterek kurul sekreterine öneride bulunmaktadır; “Mardin’deki vahim durum geniş çapta duyurulmalı. Örneğin tramvaylara ilan yapıştırılabilir!

ABCFM ve Kadın Kurulunun bu ihtiyacın farkında olduğunu ve bunu karşılamak

151 Hattie G. Powers’ın Dr. Clark’a mektubu, 14 Ağustos 1885, Erzurum, ABCFM 16, Reel 691, s. 248-250. 152 Miss Van Duzee’nin Dr. Clark’a mektubu, 12 Mart 1881, Erzurum, ABCFM 16, Reel 692. S. 153- 156. 153 R.M. Cole, 12 Temmuz 1881, Erzurum, ABCFM 16, Reel 692, s. 161-162. 121 için çalıştığını biliyoruz ancak size zahmet olmayacaksa bu amaçla hangi adımların atıldığını bilmek isteriz” diyerek kurulun yeni misyoner göndermesinin aciliyetini vurgulamaktadır.154

Bazen de misyondaki öğretmen ihtiyacını karşılamak için mezunlar ileri seviye eğitim için başka istasyonlara gönderiliyordu; “En zeki, en başarılı

öğretmenlerimizden biri olan, 1904 yılı mezunu Perousa Voskerijan’ı Merzifon’a göndermek için hazırlık yapıyoruz. Orada ileri seviyede eğitim alarak geri dönüp okulumuzdaki ileri sınıfların derslerini üstlenmesini bekliyoruz. Geçen yıl, mezunlarımızdan birini, Arousiag Sastelian’ı Trabzon’da Miss Halsey’in eğitimine gönderdik. Geçen sene mezun oldu ve geri dönüp okulumuzdaki anasınıfını devraldı.”155

1906-1907 yıllarını kapsayan Erzurum Amerikan Kız Okulu raporunda da

Zümrüt Katçakuryan’ın Merzifon’a ileri düzey eğitim için gönderildiğini belirten

Ruth M. Bushnell, yerli yardımcı personele yaptıkları yatırımın çevre baskısı, evlilik veya Amerika’ya gitme arzusuyla meyvelerini veremediğinden yakınmaktadır; “Bu sene mezun olan Zumroot Khatchadcurian ileri düzey eğitim almak üzere Merzifon’a gönderildi. İşimizin en cesaret kırıcı yanlarından biri de yerli öğretmenlerimizin istikrarlı olmaması. Öğretmenlikte deneyim kazanıyorlar ve gerçekten bizim için çok faydalı olacaklarını beklerken ya arkadaşlarının evlilik baskısına yenik düşüyorlar ya da yanlış yönlendirilmiş bir arkadaşları onlara

Amerika’ya gitmeleri için para veriyor.”156

154 Helen D. Thom’un Papaz J. L. Barton’a mektubu, 15 Mayıs 1899, Mardin, ABCFM Doğu Türkiye Misyonu, Reel 702, s. 1021. 155 Agnes M. Lord, Report of American School for Girls, Erzurum, 1905-1906, ABCFM, Reel 703. 156 Ruth M. Bushnell, Report of the American School for Girls in Erzurum, 1906-1907, ABCFM, Reel 703. 122

Eğitimin kadınların ataerkil düzene karşı bir duruş sergilemelerinde de

önemli bir rol oynadığını görmekteyiz. Örneğin, misyonerlik okullarında eğitim almak için mücadele eden küçük kız çocukları da misyoner mektuplarında yer bulmaktadır. Hadjin’deki okulda misyonerlik yapan öğretmen Maraş’taki okula gönderildiğinde öğrencilerinden bazıları da onunla gitmek ister. Bunun için ailelerinden izin almaya gittiklerinde kızlardan birinin annesi çok uzak olduğu gerekçesiyle okula göndermek istemez. Bunu üzerine kızın annesine şöyle dediği aktarılmaktadır; “Ama anne, ben erkek olsaydım bir meslek öğrenmem için beni uzağa göndermekten çekinmezdin. Şimdi ben de erkek sayılırım ve oğlunu gönderir gibi beni de okula göndermelisin. Çünkü eğitim almak zanaat edinmekten daha iyi değil midir?”.157 Coffing, küçük kızın kendisini ‘neredeyse bir oğlan’ olarak görmesinin okula gitmesinden ve kızları sınırlayan kuralları kırmış olmasından kaynaklandığını düşündüğünü yazmaktadır. Miss Shattuck, Antakya’dan gönderdiği mektupta, okulun duvarına kilimcilerin yardımı ile “ilim inciden iyidir

(Ilm injuden aye dir)” yazdıklarını anlatmaktadır. Eğitimin öneminin kavranması açısından bu tür örnekler sıklıkla uygulanmaktadır.

Miss Shattuck başka bir mektubunda genç bir kadının okula gelmek için kocasıyla nasıl pazarlık yaptığını anlatır: “Bir kadın, Ermeni kocasının rızasını almakta zorlanıyordu. Kocası onun okuma yazma öğrenmesine izin verirse artık işlerini ihmal etmeyeceğini veya ona “karşılık vermeyeceğini” söyledi”158. Genç kadının okula gitmesine izin verirse bir daha kocasına “karşılık vermeyeceğini” söylemesi cinsiyet eşitsizliğine rağmen bir tür güçlenme aracı olarak kocasıyla pazarlık edebiliyor olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Elmas Tormasyan da

157 Life and Light for Women, cilt 9, 1879, s. 136 158 Life and Light, Cilt 9, 1879, s. 172 123 kocası izin vermediği halde okula gitmeyi ne kadar istediğini yazmaktadır.

Mektubun grameri devrik cümlelerle dolu olmakla birlikte bir kadının okula ve kiliseye gitmek için kocasının İstanbul’a gitme tehditlerine karşı nasıl bir savunma geliştirdiğini göstermektedir. “ve bir gün bana dedi ki ‘Protestan kilisesine gidersen senden boşanırım. Seni bırakırım ve İstanbul’a giderim’. Sonra bir gün İstanbul’a gidecekti ve ben de ona dedim ki; ‘Sen İstanbul’a gidersen, ben de okula gideceğim’. Kocam, ‘hangi okula gideceksin?’ diye sordu. Ben de ‘Ermeni okuluna’ diye cevap verdim. ‘Madem okula gitmek istiyorsun, Protestan kız okuluna git’ dedi”.159

25 Temmuz 1884 tarihli mektubunda Miss Shattuck, bazı kız öğrencilerin aileleri çok fakir olduğu için kendileri çalışıp okulun ücreti olan yıllık 4,5 doları

ödemeye çalıştıklarını anlatıyor.160 Bu kızlardan ikisi bir dikiş okulu açıyor ve haftalık dört sent karşılığında öğrenci kabul ediyorlar. Bir diğeri, şehirde misyoner okuluna girmek isteyip de kabul edilmek için gerekli sınavı geçemeyen bir kıza

ücret karşılığı ders veriyor. Bu şekilde ailelerinden para almadan eğitimlerine devam edebiliyorlar. Görüldüğü üzere, eğitim seviyesi ve ekonomik faaliyet arttıkça bu kızlar cinsiyet eşitsizliği ile mücadele edebilir hale gelmiştir.

Misyoner okullarında kızların da eğitim alması fikri ilk başta yerel halk arasında kabul görmemiş, kız çocuklarının eğitiminin önündeki engellerden en büyüğü olarak ailelerinin erkek çocukları yerine kızlarını okula göndermeye istekli olmadıkları çeşitli raporlarda belirtilmiştir.161 Charlotte Ely benzer şekilde, kızların okula gönderilirlerse karşılaştıkları “kötüleme” tarzı davranışların ve ailelerin kız

çocukları için para harcamak istememesinin iki büyük engel olduğundan

159 Life and Light, Cilt 2, s. 65-67. 160 Life and Light for Women, cilt 14, s. 428. 161 Charlotte Ely, Semiannual Report of the Mt. Holyoke Girls School at Bitlis, 10 Ocak 1890, ABCFM Reel 699. 124 bahsetmektedir.162 Corinna Shattuck, 1902 yılında Urfa’da eğitim konulu raporunda 50 yıldır ne tür ilerlemeler kaydettiklerini anlatırken, aileleri nişanlı kızlarını okula göndermeye ikna etmek için okulda hiçbir şekilde kızların yüzlerini bir erkeğin görmeyeceğine dair tahahhütte bulunduklarını yazmaktadır.163

Okul açmak için hükümetten resmi izin alma gerekliliği çoğu zaman misyoner okullarını zora sokmaktaydı. Miss Bush’un 24 Ağustos 1882 tarihli mektubunda bir türlü izin alamadıklarından dolayı okul binası inşaatına başlamak için hükümete yalan söylemek zorunda kaldıklarından ve bu durumun kendisini rahatsız ettiğinden bahsetmektedir; “Herkes şu sıra okul inşaatı için izin almanın imkansız olduğunu biliyor. Bu sebeple bu bahar sadece misyoner konutunun büyütülmesi için izin başvurusunda bulunuldu. Browne’lar ve ben bunun dürüst bir hareket olmadığını düşünüyoruz. Kısa zaman sonra Türk yetkililer yapılan işi görmeye geldiler ancak 200 kadar adamın temel kazıyor olmasından dolayı herke bunun ne kadar büyük bir yapı olacağını anlayabilirdi. Bir sürü soru soruldu ve

Türkler bunun bir okul olacağından şüphelendiler. Mr. W, ‘Artık buna dayanamıyorum, vicdanımı sızlatıyor. Bu durumu düzeltmek ve Türklere karşı dürüst olmak için bir şey yapmalıyız.”164 Osmanlı Devleti ile Amerikan misyonerleri arasında yaşanan gerilimler kitapların toplatılması, okul izni verilmemesi, okul binasına ağır vergiler konması gibi hususlar üzerine yoğunlaşmıştır.165

162 Charlotte Ely, 10 Ocak 1890, ABCFM Reel 699. 163 Corinna Shattuck (18 Ocak 1902), “50 Years of Educational Influnce in Urfa”, ABCFM, Reel 665. 164 Miss Bush’un Maime’ye mektubu, 24 Ağustos 1882, Harput, ABCFM, Reel 688. 165 Başbakanlık arşivlerindeki bilgilere göre ABD, Erzurum ve Harput vilayetlerinde konsolosluk açmak istemiştir (Meclis-i Vükelâ kararıyla Harput ve Erzurum`da Amerikan konsolosluğu açılmasına gerek görülmediği bildirilmiştir. Bkz. BOA, Meclis-i Vükela (MV) 85/78, 23 Rebiyülevvel 1313). Bunun sebebinin bu illerdeki Amerikalı misyoneleri ve mal varlıklarını daha iyi korumak olduğu söylenebilir. Zira Mr. Chambers 23 Mayıs 1884 tarihli mektubunda Dr. Clark’a Amerikan hükümetinin bu durumu bir an önce çözmesi gerektiğini yazarak ek önerilerde bulunmuştur; “eğer buraya Amerikan konsolosu gönderilemeyecekse en azından İngiltere ile bir anlaşma yapılarak bizlerin İngiliz Konsolosluğu korumasına verilmesi ayarlanabilir” demektedir. Özellikle gezici kitap 125

Amerikan okullarının ve burada verilen eğitimin yerel halk üzerindeki olumlu etkileri arttıkça aileler kızlarının da okula kabul edilmesi için daha fazla istek göstermeye başlamışlardır. Örnek olarak Clarissa H. Pratt’ın Dr. Clark’a

Mardin’den gönderdiği 23 Mayıs 1881 tarihli mektupta bu yönde bir gelişmeden bahsedilmektedir; “Kızların eğitimi ile ilgili bir gelişme görüyorum. Aileleri artık bizim kızlarını göndermeleri için yalvarmamızı beklemiyor, kendileri kızlarını okula almamız için ısrar ediyor. Kızların eğitiminin bizim yararımıza değil kendi yararlarına olduğunu görmeye başlıyorlar”.166

Mariam isimli Ermeni bir kadının Emily Wheeler ile ortaklaşa yazdığı mektupta da annelerin kızlarının ilerlemesini gördükçe başka kızların da eğitim almasının önünün açılacağı belirtilmektedir.167 Bu mektupta Türk hükümetinin okula yönelik katı bir tepkisi olmadığı hatta bazı durumlarda misyoner okullarının binalarının tamir edilmesinde veya inşaatında hükümetin de yardımcı olduğu yazmaktadır.168 Buna ek olarak, Türk yetkililerin okula gelip kitapları incelediği ve daha sonra okulun devam etmesi için izin verdiği de belirtilmektedir.169

George P. Knapp 21 Mart 1893 tarihli mektubunda Bitlis civarında şaşırtıcı bir şekilde kızların da okula gönderildiğinden bahsetmekte hatta kadınların da erkeklerle eşit haklar kullandığını iddia etmektedir; “Bu toprakların kadınları yardımcılarımızın vaazlarından ve diktiğimiz okul binalarından kesinlikle fayda gördüler. Buralarda kızlar ve erkekler birlikte eğitim alıyorlar. Kadınlar da erkekler

(incil) satışlarının yasaklanması misyonerleri zora soktuğundan bu durumun bir şekilde çözülmesi için resmi görevlilerle temasa geçilmesini öneren Mr. Chambers mektupları için bkz. ABCFM, Reel 688, 29 Ağustos 1885, s. 193-195 ve 196-196. 166 Clariss H. Pratt’ın Dr. Clark’a mektubu, Mardin, 23 Mayıs 1881, ABCFM Reel 691, s. 149-154. 167 Mariam Dangaciyan ve Emily Wheeler, 3 Aralık 1886, ABCFM 16, Reel 692, s. 305-306. 168 Miss Effie M. Chambers’ın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 11 Mayıs 1894, Erzurum, ABFCM 16, Reel 698. 169 Mariam Dangaciyan ve Emily Wheeler, 3 Aralık 1886, ABCFM 16, Reel 692, s. 305-306 126 gibi kiliseye ve okula gitme hakkına sahip oldular”.170 Mektubun devamında

Protestanlığı yayma amacının yüceliğinden ve bu uğurda kadınların da erkekler kadar katkıda bulunduğundan bahseden George Knapp, durumu olduğundan daha iyi göstererek kuruldan ek fon istemektedir; “Elimizde para olsa neler yapmazdık.

Geçen sene Hezan bölgesini ziyaret ettim, keşke çalışmayı ilerletebilsek. Kültek’te de binanın büyütülmesi lazım. Yardım gelene kadar belki de, uzun zamandır sabırla bekleyen Harput mezunumuz ümidini kaybedip gidebilir”.171

Misyoner okullarının ve öğrencilerin sayısı 1900’lü yıllarda daha da artmış ve kızların eğitimi alanında başarılı bir ilerleme kaydettiklerini belirten Mrs.

Wheeler’ın raporuna göre Fırat Koleji Mezunu otuz altı kızın otuz beşi kolejde

öğretmen olmuş, bunlardan on beşi öğretmenler veya papazlarla evlenmiş, bir tanesi Abbott Academy’ye gitmiştir. Mariam, Sara, Elmas, Turfanda, Nergiz, Altın,

Schnorhoom, Anna bu kızlardan başarı hikayeleri yazan birkaçıdır.

1900’lü yıllardan itibaren Osmanlı topraklarındaki kız okulları evanjelik misyonundan ayrılmaya başlamıştır. Bunun sebebi, dini bir eksenin birçok ailenin kızlarını okula göndermelerini engellemiş olmasıdır. İstanbul, Maraş, Antep gibi birçok yerde artık misyoner örgütlerinin finansal desteği olmadan da modern bir eğitim anlayışıyla hizmet veren okullara daha fazla sayıda kız öğrenci alınmıştır.

Zaten misyoner okullarda öğrencilerin kendi eğitim masraflarını karşılamaları bekleniyordu. Misyoner okulları, öğretmen ve bina giderlerini karşılıyordu.

Miss Ellen M. Blakely, 1904 tarihli Life and Light for Women dergisinde yayınlanan yazısında bu okulların genç kızlara daha mutlu bir çocukluk verdiğinden bahsetmektedir. Ayrıca kızların statüsündeki gelişmelerden de bahseden Blakely,

170 George P. Knapp, 21 Mart 1893, Bitlis, ABCFM 16, Reel 701, s.113 171 George P. Knapp, 21 Mart 1893, Bitlis, ABCFM 16, Reel 701, s.114. 127 artık Maraş’taki kızlar için “on sekiz yaşında hala evlenmemiş olmanın bir utanç olmadığını”, çoğunun evlenmek için yirmi yaşını beklediklerini söylemektedir.

Kızların evlerinde hiç göremedikleri şekilde kendilerine saygılarının arttığını, etraflarındaki dünyayı gördüklerini, dünya edebiyatını okuyarak başka ülkeler hakkında da fikir sahibi olduklarını, hatta okula gelmek için at sırtında yolculuk yapmanın bile hayatları boyunca hiç evden çıkmamış bu kızlar için bir mutluluk kaynağı olduğunu, okulda başka kızlarla tanışarak sosyalleşme imkanı bulduklarını belirtmektedir.172 Ayrıca 1905 yılında Erzurum’daki Amerikan Kız Okulu’nda

öğrencilerin dünya meselelerine ilgisini artırmak için bir duvar panosu hazırlanmış ve her hafta dünyada meydana gelen olaylarla ilgili resimler asılmıştır.173

Eğitimin bir kadının hak arayışındaki yerinin önemini 1895 yılının Eylül ayında Hanımlara Mahsus Gazete’de yayınlanan Zeynep Hanım’ın mektubu ile vurgulamak istiyorum.

Mademki kadınlar da sahibat-ı şuur olup kıraat ve kitabette iktisab-ı melekeye

(alışkanlık kazanmak) müstaidedirler (kabiliyetli), her halde onlar da bu

meziyat zuhur eyler. Kavaid-i esasiye-i hikmettendir ki alemde abes bir şey

olamaz; bir istidat ve meleke bulundukça bir gün onun netice ve faydası zahir

olur….“Kadınların saçı uzun aklı kısa!” tabiriyle yad edilmesi böyle ulum-ı

tabiiyyeye isnaf edilen bir delilin yanında bir şey demek değildir: Saçların

kısalması bir modaya bakar! Dimağın büyümesi ise güç…Kadınları

oyalandırmak için nakış işletmek zamanları geçiyor! El işleri yerine fabrika

mamulatı kaim oluyor. Kadınlarda tentene ve nakış, erkeklerde kağıt oyunları

insanları bir hal-i atalete vaz’ etmektedir. Bu gibi meşguliyetler boş kalmaktan

172 Ellen M. Blakely, “What Are We Doing for Girls in Turkey?”, Life and Light for Women, Vol. 34, 1904, s. 356. 173 Agnes. M. Lord, Report of American School for Girls, Erzurum, 1905-1906, ABCFM, Reel 703. 128

daha fenadır…Elhası kadınlar için az çok tefennün (bilgilenme) etmek,

derece-i vucubdandır (zorunludur).174

Sonuç olarak, Amerikan misyoner okullarında kızlara yönelik eğitim, dönemin fiziksel sağlığı da vurgulayan “yeni kadınlık” nosyonu etrafında

şekillenmiş ve kadınların domestik rollerinden çok uzağa düşmemekle birlikte bireysel güçlenme pratiklerinde kız öğrenciler için yol gösterici bir araç sunmuştur.

Misyoner okullarında yetiştirilen kızların kendilerinden sonraki kuşak için rol model olmaları amaçlanmıştır. Misyoner okulları kamusal alan ve özel alan sınırlarını genişleterek birçok genç kızın modern bir eğitim almasını sağlamıştır.

Eğitim sayesinde beyaz orta sınıf misyoner kadınlarla doğulu genç kadınlar bir araya gelmiş ve etkileşimde bulunmuştur. Bu kız öğrencilere “kızlarımız” diye hitap edilmekte, onların eğitim almaları ve güçlenmeleri için gayret sarfedilmektedir. Dolayısıyla misyoner kadınların doğulu kadın imgelerinin gerçeğe daha yakın olduğu, doğulu bu kızları kendilerine karşıt konumlandırmadıkları, bu anlamda da oryantalist söylemden uzak olduğu görülmektedir.

Aşağıdaki bölümde gündelik yaşam pratikleri ele alınarak misyoner kadınların doğu algısının günlük yaşam içinde nasıl şekillendiği ortaya konacaktır.

174 Zeynen Sünbül binti Sedad bin Ahmet Cevdet Paşa, Hanımlara Mahsus Gazete, 23 Eylül 1895, 2-4. 129

4.3. Misyonerlikte Gündelik Yaşam: Misyoner Kadınların Annelik, Evlilik, Bekarlık, Mutfak ve Sağlık Deneyimleri Açısından İncelenmesi

Bu tezin amacı doğrultusunda misyoner istasyonlarında gündelik yaşam pratiklerinin incelenmesi, annelik, evlilik ve mutfak pratiklerinden bakılması, sağlık durumlarının analiz edilmesi, toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl ayrıştığının görülmesi açısından önemlidir. Misyonerlikte batı ve doğu karşılaşmaları gündelik yaşam içinde her iki coğrafyadan kadınları dönüştürücü etkiler yaratmıştır.

Misyoner kadınlar bir yandan faaliyet gösterdikleri toplumun kültürüne saygı duyarken bir yandan da kendi kültürlerinin öğeleriyle harmanlayarak kültürler arası köprü olmuşlardır. Özellikle kılık kıyafet konusunda kültürel bir şok yaşayan misyoner kadınlardan Henrietta Hamlin Türkiye’de kadınların peçesiz sokağa

çıkamadıklarını gözlemlerken, Abby Colby ise Japonya’daki kadınların

çıplaklıklarına dair gözlemlerini raporlarında aktarmıştır. Charlotte ve Mary Ely kardeşler ise 1870 yılında bulundukları Bitlis istasyonuna Amerika’dan büyük piyanolarını getirtmiş ve yerli halk ile gerek kendi şarkılarını gerekse Ermeni

şarkılarını birlikte söyleyerek müzik dersleri yapmışlardı. Bir yandan kendi Batılı değerlerini doğuya taşırken bir yandan da bunu Doğuya diretmeden bir etkileşim aracı olarak kullanıyorlardı. Örneğin müzik, bu anlamda birleştirici etkisi olması açısından önemli bir araç olarak görülmekteydi.

Henrietta Hamlin’in mektuplarından derlenen hatıralarında175, çok genç yaşta Amerika’daki evinden ve ailesinden ayrılarak Cyrus Hamlin ile evlenip 6 haftalık yolculuk sonunda İzmir’e ayak basan bir misyoner kadının ağzından 1838 yılından 1850 yılında ölene kadar İstanbul’daki yaşamına tanık oluyoruz.

175 Lawrence, Margarette Woods, (1865). Light on the Dark River; or, Memorials Mrs. Henriatta A. L. Hamlin, Missionary in Turkey, Boston. 130

Yukarıdaki örneklere paralel olarak Henrietta da hayatında ilk kez özel alanından ayrılıp yabancı bir ülkede tanımadığı insanlar arasında yaşamaya geldiğinde kendisini bekleyen tüm olumsuzluklara rağmen tüm kalbiyle buradaki insanlara faydalı olmayı istediğini ve Tanrı’nın isteklerini yerine getireceği için mutlu olduğunu mektuplarında sürekli dile getirmiştir. Kocası Cyrus Hamlin’in siyasi ön yargılar ve sınırlamalarla dolu resmi raporlarının aksine Henrietta’nın mektupları içerik olarak toplumsal bağlam hakkında çok daha canlı bir resim çizmektedir.

Henrietta da tıpkı diğer misyoner eşleri gibi kocası misyoner okulunda görev yaparken ona her tür konuda yardımcı olmaktaydı, hatta okuldaki iki küçük erkek

öğrencinin bakımı da kendisine emanet edilmişti. Okulun ve evin bütçesinden de kendisi sorumluydu. ABCFM’in o yıllarda bütçesi sınırlı olduğundan tüm paralarını okula harcamak zorunda kaldıklarından evde hizmetçisi yoktu ve her işi kendi yapıyordu.

Amerika’daki ailesine ve arkadaşlarına yazdığı mektuplarda İstanbul

Pera’daki evinde damak tadına uygun ekmek bulunmadığından bahsederken misafirleri için her zaman çay bulundurduğundan söz ediyordu. Bir süre sonra

Henrietta’nın pasta ve elmalı tartlarından tüm mahallede övgüyle söz edilir olmuştu. 24 Ocak 1841 tarihli mektubunda, ilk kızı küçük Netta ile bir gün boğaz kıyılarında gezerlerken Padişahın kız kardeşinin küçük kızı görerek “Maşallah

Maşallah” dediğini gururla aktarıyordu ailesine.176

Henrietta Hamlin’in 1838-1853 yılları arasını kapsayan mektuplardan dönemin Ermeni-Amerikan ilişkilerine ilişkin de bilgilere ulaşılmaktadır. Kocası

Cyrus’un aksine Henrietta daha çok bireysel tanıdıkları bağlamında kişiler hakkında yorumlarda bulunmaktadır. Örneğin kocası raporlarında Rumlar,

176 Lawrence, s. 170. 131

Ermeniler, Türkler diye söz ederken, Henrietta bizzat kişisel olarak ilişki kurduğu bireyler üzerinden yorumda bulunmaktadır; “Hohannes, zavallı adam, Ermeni kilisesinin baskılarından dolayı Amerika’ya kaçmak zorunda kaldı”, demektedir.

İlk başlarda İstanbul’da yaşayan halkı yarı barbar, medeniyetten uzak, İstanbul’un yollarını sevimsiz ve bakımsız, ekmeklerini kuru ve sert bulmasına rağmen,

Henrietta Hamlin eğitim ve sağlık alanındaki çalışmalarıyla bulunduğu Osmanlı topluluğu içinde kendine bir yer edinmeyi başarmıştır. Henrietta sağlığı bozulup

Rodos’a gitmek zorunda kalmış ve burada hayatını kaybetmiştir.

İstasyonlardaki kadın misyonerler eğitim ve sağlık hizmetleri haricinde gündelik yaşamda hem kendi çocuklarının hem de okullardaki çocukların bakımından da sorumluydular. Resmi bir okul yapısı olmasa bile buradaki her yaştan çocuğun giyim kuşamı, beslenmesi ve eğitimi ile misyoner kadınlar ilgilenmekteydi. Tıpkı kendi evlerindeki gibi mobilyaların düzeni, yerlerin temiz tutulması, mutfak ve sofra düzeni, kılık kıyafet kuralları gibi her konuda Anglo

Sakson evlerindeki modeli misyonlarda da uyguluyorlar ve yereldeki genç kızları da kendi kızları gibi aynı domestik kurallara göre yetiştiriyorlardı.177 Bununla birlikte kıyafet konusunda çok fazla Avrupa stiline yanaşmanın aileler üzerinde hem finansal hem de kültürel baskı yapacağı düşünüldüğünden okuldaki formalar mümkün olduğunca basit tutulmaya çalışılırdı.178

177 Janet Marquardt (2018): ‘ … we congratulate ourselves that reason has not with us yet left its seat’: first generations of American missionary women in the Near East, Women's History Review 178 Mary Ely’nin Dr. Clark’a yazdığı 3 Aralık 1875 tarihli mektubu, Bitlis, ABCFM, Reel 682. 132

Fotoğraf: Bitlis’teki Mt. Holyoke Kız okuluna girmeden önce kız öğrencilerin kıyafetleri, 1870’ler. Kaynak: https://www.houshamadyan.org/themes/education-and- sport/schools.html

Fotoğraf: Bitlis Mt. Holyoke mezunları, 1890’lar, Kaynak: https://www.houshamadyan.org/themes/education-and-sport/schools.html

133

Tipik bir okulda sabah 5’te kalkılır, 6.30’da kahvaltı edilir ve dersler başlardı.

Akşam 8’de ise gün biterdi. Okuldaki derslerin haricinde de asistan öğretmenler sık sık civardaki evleri ziyaret ederek orada kadınlarla toplanır ve İncil okumaları yapardı. Özellikle evlerinden sokağa çıkamayan kadınlara bu yolla ulaşmaya

çalışırlardı. Yine daha çok sayıda kişiye ulaşmak için “colporteur” denen gezici kitapçılar da görevlendirilmekteydi.179 Bekar misyoner kadınlar günlerini derslere girerek veya turlara çıkıp köylerdeki kadınlarla sohbet ederek geçirirlerdi. Aynı zamanda okul binasının ve yatakhanelerin düzeni de aralarında paylaşılıyordu. Evli misyoner kadınlar da kendi alanlarına göre derslere giriyor, varsa kendi çocukları ile ilgileniyorlar veya Arapça, Türkçe, Kürtçe öğrenmeye zaman ayırıyorlardı.180

Okuldaki daha büyük kızlar, alt sınıftaki kızlardan sorumlu tutulurlardı.

Charlotte Ely, bu sayede büyük kızların sorumluluk bilincini ve annelik duygusunu geliştirdiklerini yazıyordu.181

Joanna Zimmer, Talas’tan 1891 yılında Life and Light dergisine gönderdiği bir mektupta okuldaki kız çocuklarının yemek pişirme ve çamaşır yıkama gibi işleri yaptıklarını çünkü okulun bunlar için yardımcı tutacak parası olmadığını yazıyor.

Kızların yoğurdukları hamuru ise erkek çalışanlardan biri fırına götürüp pişirtiyor.182 Biri hastalandığında, bu konuda eğitim almış olsun ya da olmasın, kadınlardan hemşirelik yapması bekleniyordu. Hatta neredeyse herkes onlardan diplomasız hekimlik yapmalarını bekliyordu. Gebe kadınların çocuk doğurmasına yardımcı olmak, hasta yatağında gece nöbet tutmak ya da yakını ölmüş kişileri teselli etmek gibi birçok görevleri vardı. Mültecilere kalacak yer sağlıyor, fakirleri

179 R. Willis C. Dewey’in Dr. Smith’e yazdığı mektup, 13 Aralık 1890, Mardin, ABCFM 16, Reel 699 180 Mrs. Maria G. Nutting’in Dr. Clark’a gönderdiği 10 Şubat 1887 tarihli mektup, Mardin, ABCFM Doğu Türkiye, Reel 690, s. 572-574. 181 Charlotte Ely, “Report of Mt. Holyoke School”, Bitlis, 1905, ABCFM 16, Reel 703. 182 Life and Light for Women, Cilt 21, 279. 134 ve açları doyuruyorlardı. Yerel halka o kadar iç içeydiler ki erkeklerden daha fazla sempati topluyorlar ve bu sayede diplomatik amaçlara da hizmet ediyorlardı.183

Charlotte Ely, 1880 yılında Bitlis’de çok fakir halkın en azından haftanın üç günü düzgün bir öğün yemek yiyebilmesini sağlamak üzere bir aşevi açtıklarını ve haftada üç gün yaklaşık 300-500 kişinin bu aşevinde yemek yediğini belirtmektedir.184

Miss Wheeler bir mektubunda kadınların ekmek yapımından bahsediyor ve ayrıntılı anlattığı bu taş fırın ekmeğinin yapımının alışık olduklarından ne kadar farklı olduğunu söylüyor. Bir grup kadının birlikte pişirdiği ekmeklere bakıp bir ekmeğin yapımının bile ülkeden ülkeye değişiyor olmasını dindar bir şekilde yorumluyor.185

Gündelik yaşam pratiklerinin ötesinde misyonların hizmet ettiği topluluklarda üretim faaliyetlerinin de düzenlenmesini sağlayan misyoner kadınlar bu anlamda yerel ekonomiye de hatırı sayılır katkılarda bulunmaktaydılar. Örneğin

1904 yılına ait raporunda Mary Ely, okuldaki kızların ürettikleri el işlerinin yine misyoner okullarına katkı sağlamak üzere satıldığını anlatmaktadır.186 Corinna

Shattuck, Urfa’da kız okulunda el işi üretimi başlatmıştı. Özellikle öksüz çocuklar için istihdam olanağı sunuyordu. Corinna Shattuck’un dikiş nakış üretimiyle ilgili yaptıkları buna bir örnek teşkil etmektedir:

“Tüm hikaye bir peri masalı gibi. Başlangıç misyon evinde yapıldı. Kızlar

yurdundaki küçük bir odada, on dört ile kırk yaşları arasında kadın ve kızlar

nakış yapmaya başladı. Başka bir odada diğerleri mendil ve ince dantel

kenarları yaptı. Bayan Shattuck şahsen her şeyi denetledi. Çalışmayı planladı

183 A.g.e 184 Charlotte E. Ely, 3 Temmuz 1880, Bitlis, ABFCM, Reel 682; Mary A. Ely, 9 Temmuz 1880, Bitlis, Reel 682. 185 Life and Light for Women, Vol 21. 1891, 296. 186 Mary Ely, “Report of the Mt. Holyoke School”, 1904, Bitlis, ABCFM 16, Reel 703. 135

ve birkaçına öğretti. Öğrettikleri diğerlerine öğretti ve biten her parçayı

denetledi, iyi yapılmadıysa gözden geçirilme emri verdi. Bu küçük

başlangıçtan on yıl sonra, on altı bin düzine mendil her yıl Bayan Shattuck'un

misyonundan ihraç ediliyordu ve 1824 kadın, mendil ve nakış işinde iş ve

kendine destek buluyordu. Endüstri Urfa’dan komşu kasabalara

yayıldı…Germüş…Severek, Adıyaman”.187

Maraş Kız Yatılı Okulu’ndan Mrs. Coffing ve Miss Spencer, okula yeni gelen kız öğrencilerin uyması gereken kurallar hakkın da bilgi verirken okuyucularına da misyoner okulundaki gündelik yaşamla ilgili bilgi vermektedir; “Her kız kendi saçını tarayacak, kahvaltıdan önce saçlar muhakkak toplanmış olmalıdır, sadece iki saç örgüsüne izin verilmektedir ve her kız kendi tarağını kullanmalıdır”.188 Sabah kahvaltısı ile başlayan gün, çamaşırhaneden gelen kıyafetlerin onarılması ve yama yapılması ile devam etmektedir. Johanna Graf da benzer şekilde Mardin’deki kız okulu ve kreşin günlük rutini hakkında bilgi vermektedir. Dersler sabah 8’de başlamaktadır. Kreşteki 4 yaşında çocuklarına okuma yazma öğretilmesini isteyen ebeveynlerin olduğundan bahseden Graf, çocuklar beş yaşına gelene kadar okuma yazma derslerine başlamadıklarını belirtmektedir.189

Bir misyoner günlük hayatında birçok zorlukla da karşılaşmaktaydı. Bekâr misyonerlerden Mary Ely, Bitlis’teki faaliyetleri sırasında Ermeni çocuklarınca taşlanmış ve atından düşerek baygınlık geçirmiştir. Kadın misyonerler taşlanmanın dışında, küfür, saldırı, üzerlerine pislik atılması ve yüzlerine tükürülmesi gibi

187 Döşkaya, Füsun Çoban, “Corinna Shattuck’un Hayatı ve Bazı Yazılarının Analizi”, s. 157; ayrıca bkz. Corinna Shattuck’un mektupları, 10 Ağustos 1895, 5 Ekim 1895, 8 Ekim 1895, ABCFM Merkez Türkiye, Reel 659; 6 Ekim 1900, 26 Ocak 1901, Urfa, ABCFM Merkez Türkiye, Reel 665 188 Light and Light for Women, Vol 9, 1879, s. 134. 189 Johanna Graf, 20 Kasım 1899, Mardin, ABCFM 16, Reel 700. 136 tacizlere uğramışlardır.”190 Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşanan çeşitli siyasal gelişmeler, ayaklanmalar ve çatışmaları da mektuplarında dile getirmişlerdir.191 Her ne kadar zorlu şartlar altında çalışıp farklı etnik grupların çatışmaları arasında kalsalar da mektupların genelinde iyimserlik ve kendini adamışlık mevcuttur.192

Harriet Seymour, bir mektubunda şöyle demektedir; “Bu köylerde çalışırken ne kadar iyi ve mutlu olduğumu sana anlatamam. Bu fakir kadınların arasında ne kadar fazla zaman geçirirsem zorluklar o kadar hafif geliyor. Turda olduğum zamanlar bütün o zorluklar daha az aklıma geliyor” diyerek gündelik yaşamın zorluklarından ve monotonluğundan tura çıkarak kurtulduğunu belirtmektedir.193

Anadolu’nun merkezden uzak köylerinde farklı etnik gruplar arasındaki

çatışmalara da şahit olan misyonerler için içinde bulundukları koşullar oldukça zorlayıcıydı. Birçok kez bu çatışmaların ortasında kalan, ölümlere şahit olan misyonerlerin bazıları bu olayları mektuplarında anlatmaktadır.194 Kendini feda etme, birçok misyoner kadın için sıradan bir olguydu. Örneğin Mary L. Daniels,

Harput istasyonunda sayıları az olduğu için okuldan ayrılıp evine dönmenin bencilce olduğunu düşündüğünü mektubunda belirtmektedir; “Bir an önce

Amerika’ya yola çıkmam gerektiğini düşündüm ancak geçen gece istasyon toplantısında sayıca ne kadar az olduğumuzu ve bu büyük görevi yerine getirmek için ne kadar az kişi kaldığımızı farkettim. O gece hiç uyuyamadım. Okulda bir dönem daha kalmamın Tanrı’nın isteği olduğuna karar verdim”.195

190 Dalyan, (2011). 191 Johanna Graf, 2 Nisan 1896, Mardin, ABCFM 16, Reel 700; Mrs. Richardson, 1 Ocak ve 2 Ocak 1896 tarihli mektupları, Chicago, ABCFM Doğu Türkiye, Reel 702. 192 Johanna Graf, 14 Ocak 1896, Mardin, ABCFM 16, Reel 700. 193 Miss H. Seymour’un Dr. Clark’a mektubu, 28 Şubat 1880, Harput, ABCFM, Reel 684, s. 231-233. 194 George P. Knapp, 24 Ocak 1891, Bitlis, ABFCM 16, Reel 701; Mrs. Richardson, 28 Eylül, 1896, Beloit, ABCFM Doğu Türkiye, Reel 702; Ruth Parmalee, 21 Kasım 1915, 1 Temmuz 1915, ABFCM, Reel 714; Mrs. Trowbridge ailesine yazdığı mektuplarda 1909 Ermeni olaylarından bahsetmektedir, bkz. 21 Nisan 1909, 29 Nisan 1909, 3 Mayıs 1909, 5 Mayıs 1909, 7 Mayıs 1909, 14 Mayıs 1909 Adana, ABFCM 14, Reel 665. 195 Mary. L. Daniels, 9 Şubat 1912, Harput, ABCFM, Reel 713. 137

Misyoner kadınlar gündelik yaşamlarında hem cinsiyet rollerini devam ettirmiş hem de bunları esnetmiştir. Tek başlarına köylere tura çıkmış, ahırlarda kalmış, kısıtlı imkanlarla yaşamışlardır. Gündelik yaşam pratikleri içinde hayatta kalmak için birçok zorlukla mücadele etmek zorunda kalan bu misyonerler, üst sınıfa mensup, gezi notlarıyla doğulu kadınları tasvir etmeye çalışan batılı kadınlardan çok daha fazla gözlem olanağına sahip olduklarından misyoner kadınların doğulu kadınlara yönelik tasvirleri çok daha gerçekçidir. Merkezden uzak bu kadınların periferdeki deneyimleri ile oryantalist batı söylemine daha somut bir eleştiri getirilmesi mümkündür. Türk kadınını kafesin ardında, eğitimsiz, pasif olarak tasvir ederek oryantalist söylemden uzaklaşamayan batılı seyyah kadınlarla karşılaştırıldığında misyoner kadınlar Doğulu kadınların güçlenmeleri için somut çabada bulunmuş ve Batının gözünde Doğulu kadınların karşıtlık imgesiyle değil daha eşitlikçi bir yaklaşımla tanınmasını sağlamışlardır.

Aşağıdaki bölümde, annelik rolünün misyoner kadınlar üzerindeki etkisi incelenerek batılı bir kadının doğuda annelik deneyimine ilişkin çıkarımlar ortaya konacaktır.

4.4. Misyoner kadınların biyolojik ve toplumsal annelik rolleri

Protestanlığın savunduğu annelik tanımı, eğitim, din ve toplumsal etkileşim vasıtasıyla misyoner çocuklara Protestan kültürü ve inancının ulaştırılmasını teşvik etmeyi amaçlıyordu.196 Annelik, hem misyoner eşlerinin varlığının hem de istasyonlarda yardım etmek istedikleri kadınların üstlendiği rollerden biriydi.

196 Lindner, Christine Beth, (2009), Negotiating the Field: American Protestant Missionaries in Ottoman Syria, 1823 to 1860, PhD Dissertation, University of Edinburg. 138

Misyoner Amerikalı kadınlar, kendi değerlerinin inşa edildiği evanjelik anneliği bir model olarak almış doğudaki kadınların annelik pratiklerini de eleştirmişlerdir.

Hatta istasyonlarda birçok çocuk evlat edinen misyoner kadınlar bu çocukları düzgün yetiştirmek adına girişimlerde bulunmuştur.197

Misyoner kadınlar okullarındaki kız öğrenciler için “annelik” yapmaktaydı.

Hadjin okulunda yeni evlenecek olan bir öğrenci için okulda düzenledikleri düğünü anlatan Mrs. Coffing, yirmi beş davetli beklerken birden bahçenin yüz elli kadar misafirle dolduğunu ve pişirdikleri kurabiyelerin yetmeyeceğini düşünüp telaşlandıklarını anlatıyor. Ayrıca tıpkı bir anne gibi, genç kızın kıyafetlerini hazırladıklarından bahsediyorlar: “böylece bavulunu boşalttık, gerekli beş malzemeyi çıkardık ve boynu için bir dantel ve kurdele, saçı için bir kurdele daha takınca gelin görünümüne kavuştu”.198

Mrs. Coffing için Life and Light dergisinde yayınlanan bir makalede,

“sokaktan küçük bir yetimi aldı ve o zamandan beri yemek, kıyafet, eğitim, herşeyi o küçük kıza verdi ve onu sanki öz kızı gibi sevdi” denmektedir.199 Amerikalı kadınlar için misyonlardaki kız öğrenciler kendi çocukları gibiydi. Bu noktada, misyoner kadınların annelik duygusunun çok daha üzerinde bir dindarlık sergilediği

öne sürülebilir. Örneğin Amerika’daki annelerinin kızlarını yabancı ülkelere misyoner olarak göndermeye hiç çekinmemiş olmaları, İncili yayma amacının annelik duygularından daha üstün geldiğini ortaya koymaktadır. Mary Ely de okuldaki kızların bakımına da özen gösterdiklerini ve bunun kendileri için büyük bir sorumluluk olduğunu belirtmektedir.200

197 Pruitt, Lisa Joy. (2005). A Looking-Glass for Ladies: American Protestant Women and the Orient in the Nineteenth Century. Macon: Mercer University Press, s. 68. 198 Life and Light for Women, cilt 14, 1884, s, 187. 199 Life and Light for Women, cilt 22, s. 140. 200 Mary Ely’nin Dr. Clark’a mektubu, 17 Ocak 1880, Bitlis, ABCFM, Reel 682. 139

Bir diğer yandan da ardı ardına doğum yapan, bebeğini emziremediği için acı

çeken, bebeklerini ve çocuklarını kaybeden veya hiç çocuk sahibi olmayan misyoner kadınlara ait mektuplarda yazılanlar ışığında “anne” olmanın bu kadınlar için çok büyük önem taşıdığı açıktır. Gerek “Tanrının yolunda” çocuklarını yetiştirmek, gerekse yalnızlıklarıyla çocuklarıyla ilgilenerek baş etmek, misyoner anneliğin örtük amaçlarını oluşturmaktaydı. Örneğin Harput misyonunda görevli

Mr. Browne’nin karısı Mrs. Browne, “sessizce, kendini bastırarak acı çekiyordu.

Çocuğu olmadan bu kadar çok yalnızlık ona fazla geliyordu. Öyle ki, kocasını beklemeden Amerika’ya yola çıkmaya bile kalkışabilirdi”.201 Personel kayıtları incelendiğinde Harput misyonundaki Mrs. Leila Browne’un altı çocuğu olduğunu görmekteyiz. Bu durumda çocukları büyümüş ve Amerika’ya eğitime gitmiş, bu yüzden de yalnızlık çekiyor olabilir.

Aşağıdaki tabloda misyoner kadınların çocuk sayıları ve bu çocukların isimleri verilmiştir. Ortalama beş çocuk doğurmuş oldukları görülmektedir. Çocuğu olmayan misyonerler ise misyondaki başka çocuklara annelik yapmıştır. Örneğin

Susan Abbott, ablası Eliza öldükten sonra onun kocası ile evlenerek yeğenlerine annelik yapmıştır.

Tablo 6 Misyoner Kadınların Çocuk Sayıları

Adı Doğum Çocukların İsimleri Sayısı Abigail Goodell 6 Constantine (10 yaşındayken öldü), Isabella, Mary, Henry, Emma, William Eliza Schneider 5 Susan, Eliza, James, William, Edward Susan A. Schneider Yok Ablası Eliza ölünce, ablasının kocası ile evlenerek yiğenlerine annelik yaptı Ellen R. Ladd Allen 6 Edith, Marrena, Dorothy, Minifred, Gladys, Gwendolyn

201 Mary. L. Daniels, 9 Şubat 1912, Harput, ABCFM, Reel 713. 140

Anna Knapp 4 Winifred, Addison, Margaret, Katherine Henrietta Hamlin 5 Henrietta, Abbie, Carrie, Clara, Susan Eliza Harriet Hamlin 2 Harriet Clara, Alfred Mary T. Hamlin 4 Mary Ann, Emma, Alice, Christopher Helen R. Barnum 5 George (6 yaşında öldü), Clara (6 yaşında öldü), Sarah (5 yaşında öldü), Hattie (8 yaşında öldü), Harry Huntington Ida Stapleton 5 Robert, John Paul (1 yaşına gelmeden öldü), Natalie, Elimar, Sibyl Louise Josephine Coffing Yok Kayıtlardan ulaşılamadı Julia Parmalee 2 Ruth, Maurice Leila Browne 6 Alice, Agnes, Edward, Edith, Asther, Harold Helen Dewey Thom 4 Margaret (bebekken öldü), Nellie, Katherine, Minnie Olive P. Andrus Yok Mr. Andrus’un ikinci karısı; Andrus’un çocukları Hattie ve Clara’ya annelik yaptı Mary Bliss Chambers Yok Mary evlendikten bir yıl sonra Erzurum’da öldü Seraphine H. Everett 6 Mary (6 aylıkken öldü), Felicia (1 günlükken öldü), Eleanor, Sumner, Elizabeth, Susan Nancy D. Adams Yok Kayıtlardan ulaşılamadı Lizzie C. Cole 9 Alice, Albert, Charles, Edwin ve Royal bebekken öldüler; Frederick, Nelson, Nellie, Mary Myra Richardson 1 Helen Rose bebekken öldü. Bir daha çocuğu olmadı Susan Wheeler 4 Dwight (2 yaşındayken öldü), Susan, Everett, Emily Rachel B. North Misyonerlikten ayrıldıktan sonra evlendiğinden kurul kayıtlarında çocuk bilgisine ulaşılamadı

Evli misyoner kadınlar öncelikle kendi çocuklarının bakımı ile meşgul oluyorlardı. Bu kadınların çoğunluğu istasyonlara gelmeden hemen önce papazlarla evleniyorlar ve kocalarına bir ev ve aile vermek üzere misyonlara geliyorlardı. Ardı ardına birçok doğum yapan bu kadınlar çocuklarını bazen bulaşıcı hastalıklardan dolayı kaybediyorlardı. Örneğin Lizzie Cole, ilk beş çocuğunu bebek yaşta kaybetmişti. Helen Barnum’un ise beş çocuğundan sadece en küçüğü hayatta kaldı.

Dini inançları doğrultusunda evlatlarını kaybetmenin acısını kendi içlerinde yaşıyorlar, geride kalan çocuklarını iyi yetiştirmek için uğraş veriyorlardı. Eşini

141 kaybeden erkek misyonerlerin geride kalan çocuklarına annelik yapmak üzere yeniden evlenmelerine de sıkça rastlanıyordu. Örneğin ablası Eliza öldüğünde

Susan Abbott, eniştesi Benjamin ile evlenerek Antep’e gelmişti. Cyrus Hamlin de ilk iki karısı genç yaşta ölünce üçüncü bir evlilik yapmıştı.

Evanjelik anlayış içinde annelerin önemi Amerikan toplumunda da artan bir

önemle kavranmıştır. Özellikle kilise cemaatleri ile ilişkilendirilen annelik dernekleri ve grupları 1830’lu yıllardan itibaren, Hristiyanlıkta annelerin rolü odaklı bir söylem oluşturmuştur. Çocuk bakımı, eğitimi ve çocuğun ahlaki gelişimi ile ilgili bilgilerin daha erişilebilir olması için de The Mother’s Magazine, The

Mother’s Journal, The Mother’s Assistant gibi dergiler çıkarılmaya başlanmıştı.202

Misyoner istasyonlarındaki izole yaşam dikkate alındığında misyoner annelerin

Amerika’daki gibi bir destek çevreleri bulunmamasından dolayı, çocuk bakımı ve eğitiminde kendi ölçülerinde ve koşullara göre şekillenen bir annelik anlayışına sahip oldukları söylenebilir. Misyoner mektuplarından bebeklerine anne sütü verdikleri ve mümkün olduğunca gıdaların hijyenini sağlayarak bulaşıcı hastalıklara karşı çocuklarını korumaya çalıştıkları anlaşılmaktadır.

4.5. Evli ve Bekar Misyonerler

Misyonlarda kadın ve erkek ilişkileri Protestan inancı doğrultusunda gelişmiş, misyoner eşleri gerek misyonları medenileştirme gerekse aktif olarak kadınların rol alması anlamında misyonerlik tarihine damgasını vurmuştur.203

202 Meckel, Richard A., (1982), “Educating a Ministry of Mothers: Evangelical Maternal Associations: 1815-1860”, Journal of the Early Republic, Cilt 2, Sayı 4, s. 403-423. 203 Manktelow, Emily J., (2014), “The Rise and Demise of Missionary Wives”, Journal of Women's History, Cilt 26, Sayı 1, Bahar 2014, s. 135. 142

Aslında Protestan kültürde yaygın bir uygulama olan anlaşmalı evlilikler içinde misyoner eşleri, özel alandaki aile içi ve çocuk bakım pratiklerinden zaman ayırmak suretiyle kamusal alandaki misyonerlik faaliyetlerini de yürütmek zorunda kalıyorlardı. Bir yandan ev içinde örnek bir eş ve anne, diğer yandan da misyonun desteklenmesi anlamında sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyorlardı. Bu anlamda 19. yüzyılın ortalarındaki misyonlarda kadınlığın temelini oluşturan bir ikilikten bahsetmek mümkündür. Eş/anne ve misyoner ikiliğinde birbirine paralel kadınsal yaşam döngüsü içinde yürüyen aktif iş yaşamı ve ev içi sorumlulukların birbirine nasıl bağlı olduğu ve bir misyoner kadının neler başarabileceği görülmekteydi.204

Misyoner erkeklik algısı da bir değişime uğramış, yalnızca ruhani bir

önderlikten yavaş yavaş eğitim ve tıbbi hizmete kaymışken benzer şekilde misyoner kadınlık algısı da yalnızca ev için yükümlülükler ve ruhani bir eşliğin ötesine geçmeyen ideal kadın imajından sıyrılmaya başlamıştır.205 Misyoner kadınların daha aktif bir rol üstlenmeleriyle misyonerliğin kadınlaşması ve sonucunda da ev dışında daha kurumsal bir misyonerlik hareketinde daha çok kadının yer alarak gerek kendilerini gerekse yerel halkı özgürleştirme çabalarından söz edilebilir. 206

Reeves-Ellington, “sahadaki deneyimlerinin Amerikan misyoner kadınları kendi topluluklarındaki patriyarkal normlara karşı çıkmaya itmiş olsa da aile yaşamına ilişkin söylemin nasıl Amerikan misyonerlerinin Balkanlar’a getirdiği dayanıklı ihraç mallarından biri olduğunu göstermektedir” diyerek protestan anlayışında

204 Manktelow, 135. 205 Manktelow, 149. 206 Manktelow, 153. 143 ailenin ve bunun devamını sağlamakla görevli görülen kadınların konumuna dikkat

çekmektedir.207

ABCFM’in Osmanlı topraklarındaki ilk yıllarında çoğunlukla bekar misyoner erkeklerin gönderildiğini daha önce belirtmiştim. Evli misyoner erkekler ise çoğunlukla Amerikalı kadınlarla evleniyorlar ve bu evlilik misyoner istasyonlarına gitmeden önce kendi memleketlerinde gerçekleşiyordu. Misyoner erkeklerin eşlerini kendileri gibi Tanrıya adanmış ve bu uğurda zorlu bir yolculuğa

çıkmaya hazır kadınlar arasından seçmeleri doğaldı. Evlilik töreninin hemen ardından eşleri ile birlikte istasyona gelen misyoner eşlerinden birincil olarak

Protestan topluluğunu ahlaki açıdan desteklemeleri ve kocalarının “rahatını” bu yönde sağlamaları bekleniyordu. Amerika’da ne tür bir eğitim almışlarsa bu yönde kazandıkları niteliklerle yeni evlerinde hem İsa’nın öğretilerini yaymak hem de ev işleri ve çocuk bakımı görevlerini sürdürmekten sorumluydular. Ancak hem evde kocaları ve çocukları ile ilgilenip hem de dışarda ruhani amaçları doğrultusunda misyonerlik faaliyetlerini yürütmeleri neredeyse imkansız hale geliyordu. “Yuvayı yapan”lar olarak kadınlar misyonerliğin asıl zorluğunu çeken kişiler olarak görülen eşleri için bir ahlaki sığınak rolü üstlenmiştir.208

Nancy Lutkehaus, misyoner eşlerinin Viktoryen değerlere bağlı kalarak eşlerinin cinselliğini de bastırarak misyonun başarısına hizmet etmek üzere görevlendirildiklerini de öne sürmektedir. Misyoner kadınların kendilerini Tanrıya adamış bu cinsellikten arındırılmış statüleri, sonraki yıllarda misyonlara daha fazla sayıda bekar kadının gönderilmesinin sorun yaratmamasının altında yatan temel

207 Siegel, Mona, L., (2015), “Transcending Cross-Cultural Frontiers: Gender, Religion, Race, and Nation in Asia and the Near East”, Journal of Women's History, Cilt 27, Sayı 1, Bahar 2015, s. 3 208 Lutkehaus, Nancy C., (1999), Gendered Missions: Women and Men in Missionary Discourse and Practice, Ann Arbor: The University of Michigan Press. 144 etkenlerden biridir. Misyonlarda kadınların varlığı hem övgüye değer bulunuyor hem de gerekli görülüyordu. Beyaz misyoner çiftlerin varlığı, misyonun amaçlarını güçlendiriyor ve devamını sağlıyordu.209

Lisa Joy Pruitt, A Looking-Glass for Ladies: American Protestant Women and the Orient in the Nineteenth Century, adlı çalışmasında Amerikan misyoner

örgütlerinin düzenli olarak misyoner eşlerinden gelen mektupları yayınladıklarını ve bu mektuplarda Hristiyan eşleri olarak kendi ahlaki görevlerini nasıl benimsediklerini ifade etmektedir. Evlilik, misyonerlik görüşüne göre ahlaki bir sorumluluk, yüce bir iş ve çok güçlü bir araçtır.

Her ne kadar misyoner eşleri birincil olarak kocalarına karşı sorumlu olsalar ve misyoner ailesinin devamı için çocuk doğurmakla yükümlü olsalar da, yer yer bu yükümlülükleri kendi karşı çıkma araçları ile hafifletmeye çalışan misyoner kadınlara da rastlıyoruz. Bu kadınların anlatılarından cinselliklerinin yalnızca

üreme amaçları ile sınır olduğunu anlıyoruz. Örneğin, Robert Hamilton adlı misyonerin eşi Ann Hamilton, “daha fazla çocuk sahibi olmamak ve böylece misyonerlik faaliyetlerine odaklanmak için kocasını yataktan kovması ile

ünlenmişti”.210 Erkekler için de kadınlar olmadan misyonerlik düşünülemiyordu.

Örneğin Mary Moffat’ın eşi, “bu ülkede eşi olmayan bir misyoner tek kürekli bir gemi gibidir” diyordu. 211 Erkek misyonerlerin eşleri olmasının bir diğer avantajı da kendi dilini konuşan bir insanla sohbet edebilmenin, paylaşım yapabilmenin o zorlu koşullarda insanın ahlakını ve moralini yüksek tutan bir unsur olarak görülmesiydi.

209 Manktelow, 135. 210 Manktelow, 2014 211 Manktelow, s. 144. 145

ABCFM Kurulunun eşlere bakışı tamamen kocaların olduğu taraftandı. Yani bir misyoner eşi, kocasının mesleki ve kişisel kimliği içinde tanımlanıyordu. Ancak sonraları, kadınlar misyoner istasyonlarında çok daha geniş bir alana hizmet etmeye başladıklarında misyoner kadınların da ayrı birer kimlik oluşturmaya başladığını görüyoruz. Örneğin, kurulun yöneticileri normalde erkek misyoner ölünce yerine başka bir erkek misyoner görevlendirip ölen misyonerin eşini de geri çağırılmaları yaygın iken, bir misyoner kadının kocası ölünce, kadının istasyonda kalmasını ve misyonun amaçlarına uygun şekilde devam etmesini istediklerini belirten bir mektup göndermişlerdi.212

Bir başka örnek ise, Mardin istasyonunda kocası ölünce onun işlerini devralan

Mrs. Andrus’tur; “Mrs. Andrus’un sağlığı ve ruh durumu normal. Kocasını çok

özlüyor. Kocası onun dayanağıydı ancak kendi bağımsız karakteri ortaya çıkmaya başladı. Mr. Andrus’un tüm işlerini devraldı”.213 Aslında Mrs. Andrus kocası hayattayken oldukça sessiz, onun işlerine hiç karışmayan, tüm enerjisini kocasını rahat ettirmeye harcayan bir kadın olarak tanınıyordu. Ancak kocası öldükten sonra

Misyondan ayrılmak yerine, onun işlerini devralarak çalışmaya devam etti.

Evli ve bekar misyoner kadınlar arasında bir statü farklı bulunmaktaydı.

Özellikle de denetim anlamında bekar kadınların daha serbest olduğu, ancak bunun da evli misyonerler arasında gerilim yarattığının örneklerine rastlamak mümkündür. Örneğin, Harput misyonunda kocası C. H. Wheeler ile birlikte görev yapan Susan F. Wheeler, misyonda yeni açılacak dersler ve bölümler için bekar kadın öğretmenlerin görevlendirilmesiyle ilgili olarak kurulu uyarmaktadır. “Biz

212 Manktelow, s, 146. 213 Rachel B. North’un Miss Lamson’a mektubu, 30 Ekim 1915, Mardin, ABCFM, Reel 714. 146 evli hanımlara kocalarımız sahip çıkıyor, evli olmayanlara da WBM (Kadın

Kurulu) sahip çıksın, onları neşelendirsin ve desteklesin” demektedir.214

Yerli halk arasında da bu ayrım yapılmaktaydı. “Kız” evlenmemiş kişi demektir ve çok saygın bir kelime olarak kullanılmaz diyen bir misyoner başlarına gelen bir olayı şöyle anlatıyor: “örneğin Mrs. Barnum, Mrs. Browne ve Miss

Wheeler, Paşanın karısını ziyarete gitmişlerdi. Tam evden ayrılacaklarken hizmetçi kız zengin evlerinde adet olduğu üzere eteklerini öpmek istedi. Evli iki kadına bu onuru bahşederken Miss Wheeler’i görmezden geldi. Hanımının kendisini dürtmesi

üzerine ise küstahça şu cevabı verdi, “why, she is only a kuz hodja – girl teacher”.215

Her ne kadar misyoner evlilikleri ayarlanmış olsa da nikâh öncesinde belli bir süre çiftlerin birbirlerine kur yapmalarına izin verilirdi. Bu anlamda misyonerlerin gönderdikleri mektuplarda ayrıca Türkiye’deki evlilik kurumuna yönelik bir eleştiri de getirilmektedir. Bu tür ayarlanmış evliliklerin kadınları nasıl ezdiğini anlatan bu mektuplarda kocanın karısı ile birlikte yemek yemediği, genç kızların zorla evlendirildiği, kadınların okuma yazma bilmemesi, batının alışık olduğu türden bir temizlik anlayışları olmaması, boş oturmayı sevmeleri, uygun şekilde giyinmeyi bilmemeleri gibi anlatımlara yer verilmiştir.216

Buna ek olarak, eşlerin büyük bir evde kalabalık bir biçimde yaşamasının yaygın olduğu evliliklerle ilgili de sorunlar dile getirilmiştir. Bununla ilgili olarak

5. Bölümde bir misyoner mektubunda eşlerin ayrı evde yaşamalarının evlilikte mutluluğu artıracağına dair yazdıklarına yer verdim. Burada ise dönemin Türk kadınlarının düşüncelerine yer vermek istiyorum. Kadınlar Dünyası dergisinin 128. sayısında Ulviye Mevlan, karı koca ilişkileriyle ilgili şöyle diyor:

214 Susan Wheeler’ın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 14 Nisan 1888, Auburndale, ABFCM 16, Reel 692, s. 785. 215 Life and Light for Women, Cilt 14, s. 431. 216 Pruitt, s. 64. 147

Hâlbuki tam manasıyla zevç ve zevce olabilmek için müstakil bir hane sahibi

olmak şarttır. Ve tam manasıyla zevç ve zevce olabilmek için zevce erkeğini

yalnız kendi aşıkı, kendi refik-i hayatı (hayat arkadaşı), muhibbi (seveni),

şeriki (ortağı), mürşidi (yol göstericisi) olmak üzere tanımalıdır. Evet

oğlumuza bir kız beğenip alıveriyoruz. Fakat oğlumuza aile ne demek

olduğunu öğretememiş olduğumuzdan akşamları Yani’nin birahanesinde

bahtiyar olmaktan, Beyoğlu’nda tiyatro tiyatro dolaşmaktan men

ettiremiyoruz.217

Bursa’dan Miss Ursula Clarke misyonerlik yaptığı topluluk içindeki erken yaşta evliliklerle ilgili bilgi vermektedir: “Bu kadınların birçoğu on iki yaşında evlenmektedir. Nadiren on beş yaşına kadar bekleyenler de vardır. Evinde yaşadığımız kadın beş yaşında nişanlanmış ve on yaşında evlenmiştir. Şimdi iyi görünümlü yaşlı bir hanım”.218

Misyoner okullarında eğitim alan kızların, misyoner yardımcısı yerel vaizlerle evlenmelerine yaygın olarak rastlanıyordu. Hem misyonerlik faaliyetlerinin devamı amaçlandığından hem de kendileri bu tür bir evlilik içinde

çok daha özgür olabileceklerini düşündüklerinden Ermeni genç kızlar Protestanlığı kabul ederek eğitim aldıktan sonra bu tür evlilikler yapmayı cazip buluyorlardı.

“Burada da Türkiye’nin başka yerlerinde olduğu gibi, yerel yardımcılar için eğitimli eşlere ihtiyaç olduğundan kız okulları kurulması amaçlandı ve 1868 yılının Eylül ayında Miss Olive L. Parmelee bu amacı gerçekleştirmek üzere görevlendirildi”.219

217 Demirdirek, Aynur, (1993), Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikâyesi, Ankara: İmge Kitapevi, s. 90. 218 Life and Light, Cilt 2 219 Life and Light, Cilt 9, s.2. 148

Örneğin, Bayan Shattuck’un istasyonundan Anna isimli bir Ermeni kızı istasyonda görevli papazla evlenmiş ve mektupta düğünü şu şekilde anlatılmaktadır: “Kilisede yüzü açık bir şekilde evlendi ve yeni evine giderken kendisine eşlik edenlerle sohbet etti, onlarla birlikte yemek yedi. Tüm gün gözünde bir damla yaş görmedim, ki bu geleneklerden epeyce ayrı düşen birşeydi. Eski geleneklerine göre yalnızca ağlamakla yetinmeyip evlendiği için de üzüntüsünü göstermesi beklenirdi”.220

Gelin olurken ağlama geleneği, gelinin konuşmaması, ailenin ve diğer erkeklerin yanında yiyip içmemesi gibi bazı geleneklerin Protestanlığı kabul etmeleriyle son bularak daha eşit ve özgür olacakları bu misyonerlerin en çok başvurdukları savunma yöntemlerinden biri olsa da konuya sadece bir din değiştirme süreci olarak bakmak bizi yanılgıya götürür. Zira din değiştirmediği halde misyonerlerin eğitim ve eşitlik gibi ilkelerine sıcak bakarak bunlardan faydalanmayı uygun bulan başka örneklere de rastlamak mümkündür.

Misyonerlerin mektuplarında Anadolu’daki evlilik törenleri ve karı kocanın ilişkileri hakkında bilgiler yer almaktadır. Örneğin, Miss Van Duzee, 1879 yılında

Erzurum’dan bir Ermeni kız isteme ve düğün törenini anlatmaktadır:

Erzurum’da bir anne oğlunu nişanlamak istediğinde evine iki üç komşuyla

birlikte örgülerini veya dantellerini alarak evlenilebilecek bir kızın evine gidip

annesiyle konuşurlar. Kız içeri çağrılır ve sağlıklı, güzel olup olmadığına

bakılır. Sonra kız tekrar odadan dışarı gönderilir ve aileler kendi aralarında

anlaşırlar. Birkaç gün içinde müstakbel damadın arkadaşları kızın evine gider

ve resmi nişan töreni yapılır. Bu törende gelin olacak kızla damat olacak erkek

bulunmaz. Damat kız evine babası veya erkek kardeşi aracılığıyla nişan

hediyeleri gönderir. Bazı Ermeniler arasında bu hediyeler altın olabilir,

220 Life and Light, 1879, s. 173 149

Protestanlar arasında ise aile İncili hediye gönderilir. Veya damat fakirse

güzelce paketlenmiş Ahit ve ilahi kitabı gönderilir. Nişandan sonra gençlerin

düğüne kadar birbirlerini görmesine izin verilmez. Protestanlar nişandan önce

onları birbirine gösterir. Düğünler her zaman akşamları yapılır ve kutlamalar

iki ya da dört gün sürer.221

Beklenen akşam geldiğinde, damadın arkadaşları babasının evinde ve gelinin arkadaşları da gelinin evinde toplanırlar. Damadın evinden birkaç erkek ve kadın, erkekler önde kadınlar arkada olarak “gelini getirmeye” giderler. Öndeki erkeklerden bazıları genellikle dans eder, zıplar veya şarkı söyler. Gelinin evinde bunlara tatlı, kahve, bazen de şarap ikram edilir. Daha sonra gelini alırlar. Kadınlar geline yol gösterir zira tamamen örtünmüş olduğundan gelin hiçbir şey göremez.

Bu şekilde Ermeni kilisesine veya Protestan kilisesine giderler. Kilisede gelin ve damat alınları yapışık olacak şekilde karşı karşıya durur. İkisinin de kafasına denk gelecek şekilde gümüş bir haç yerleştirilir ve damadın vaftiz babası bunu tutar.

Daha sonra dini tören başlar ve yaklaşık yarım saat devam eder. Sonra kiliseden ayrılırlar. Damadın evine vardıklarında, damat içeri girer ve erkeklerle birlikte oturur. Kadınlar da aynı şekilde karşılıklı olacak şekilde otururlar. Damadın arkadaşları onu selamlar, kucaklar ve öperler. Gelinin kalın peçesi kaldırılır ve ince peçe kalır. Akrabalardan on beş, on altı yaşlarında bir kız gelinin koluna girer ve ona eşlik eder. Rütbece en yüksek erkeğin önüne gidilir ve gelin adamın elini alır, yavaşça dudaklarına götürür ve öper. Bu şekilde, erkek çocuklar da dahil odadaki tüm erkeklerin elini öper. Aynı şekilde kadın ve kızlar arasında da devam eder ve odanın kadınlar tarafında köşeye gönderilir. Biri ona oturmasını söyleyene kadar

221 Life and Light, 1879 150 gözleri yere bakarak ayakta dikilir. Odaya yeni biri girerse onun elini de öpmelidir.

Kimse onunla konuşmaz ama gelin hakkında konuşabilirler. Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yemek yerken gelin orada ayakta dikilmeye devam eder. Yemek yemesi için mutfağa götürülür. Daha sonra gelin ailenin hizmetçisi olur ve bu şekilde devam eder. Eğer ailede daha genç bir erkek varsa ve evlenirse gelinin statüsü artar ve yeni gelen gelin ona da hizmet eder.222 Doğu’daki evlilik adetleri ile ilgili bu tür detaylı yazılar genellikle Amerikan halkının okuması için misyoner dergilerinde yayınlanıyordu. ABCFM kuruluna gönderilen mektuplarda bu kadar detaylı bir anlatım yoktur.

Misyoner okullarında eğitim alan kızların daha sonra öğretmen olarak veya yeni açılmaya başlayan ana sınıflarında çalışmaları beklenirdi. Mezun olduktan sonra bunu yapmayıp evlenen ve daha sonra bir daha gelmeyen kızlar ise misyonerleri hayal kırıklığına uğratıyordu.223

Misyoner istasyonlarında birlikte yaşayan ve çalışan misyoner aileler ve bekar misyonerler için ilişkiler her zaman sakin gitmiyordu. Bekar misyoner kadınlar zaman zaman erkek misyonerlerle veya evli misyoner eşleri ile de çatışma içine girmişlerdir. Örneğin, Cyrene Van Duzee, Van misyonunda kendisi gibi bekar

öğretmenlerin metotları ile ilgili olarak olumsuz görüşler sunan Dr. Reynolds’a karşı çıkmaktadır; “Dr. Reynolds’un biz yokken hakkımızda söylediği kötü sözler… yöntemlerimizi ve araçlarımızı değiştirdiğimiz konusunda ısrarcı olması,

üstelik asla bunları anlamaya çalışmadı. Hep bizim misyonerlik görevine uygun olmadığımız fikrine saplandı ve böyle hareket etti. Bundan dolayı şu anki durumun

222 Van Duzee’nin, 1879 tarihli mektubu Life and Light for Women Cilt 5’te yayınlanmıştır. 223 Life and Light, Cilt 22, s.142 151 normal şekilde ilerlediğine inanamıyor. Keşke bu şekilde kendimizi savunmak zorunda kalmasaydık.”224

Benzer şekilde, Harput misyonundaki okulun müdürü Bay Wheeler hakkında kendisinin öğrencilere karşı davranışlarının disiplini aşan boyutta olduğuna dair bir takım şikayetler üzerine Kurul sekreteri Dr. Clark, aynı misyonda görevli Miss

Bush ve Miss Seymour’dan bu konuda görüşlerini bildirmelerini isteyen bir mektup göndermiştir. Bu mektuba cevap olarak Miss Seymour misyondaki durumu açıklıkla anlatan bir mektup yazmıştır. 21 Mayıs 1881 tarihli bu mektupta Seymour

şöyle demektedir:

Muhitimizin bir üyesi hakkında fikir belirtmek benim için çok hoş

değil. Özellikle de bu kişi Bay Wheeler gibi her zaman bana nazik

davranmış biriyse. Ancak sizin de bu kadar uzak mesafeden bu konuyla

ilgili bir karar almak için her türlü bilgiye ihtiyaç duymanızı anlıyorum. İlk

olarak, “sizin düşüncenize göre Bay Wheeler kolejdeki çalışmaya ve

Harput’taki topluluğa varlığı ile zarar veriyor mu” sorunuza yanıt vereyim.

Bay Wheeler, buradaki topluluğu kızdıracak birçok şey yapıyor ve

söylüyor. Siz de kendisini tanıyorsunuz. Bay Wheeler’ın kendine has

çalışma tarzı ve insanlarla uğraşma yöntemleri kendisine birçok düşman

kazandırdı. Onun duygularında ne kadar yoğun olduğunu bilirsiniz.

Amacına o kadar odaklanmış durumda ki yöntemlerinin bazen yakışıksız

olduğunu göremiyor. Yine de kızdırdığı kişileri geri kazanmayı biliyor.

Dolayısıyla ilk sorunuzun cevabı olarak şunu söylemeliyim ki burada

kalmaya devam etmesinin getireceği iyilik, verdiği zararı dengeliyor.

Kötü olan çocukları Bay Wheeler’ın elinde merhamet göremezler.

“Öğrenciler arasında ciddi bir hoşnutsuzluk mevcut mu?” sorunuza yanıt

224 Miss Johnson’un Dr. Clark’a yazdığı 26 Şubat 1887 tarihli mektup, Van, ABCFM, Doğu Türkiye Misyonu, Reel 690, s. 163-164. 152

olarak böyle bir durum olduğunu söyleyebilirim. Onun yönetiminde hem

öğretmenler hem de öğrenciler son derece tepkililer. Yine de Bay

Wheeler’ın öğrencilerinin iyiliğini düşündüğünden eminim.

Mektubuma son verirken, Bay Wheeler aleyhine yazmış olduğum

her kelimenin bana acı verdiğini söylemeliyim. Bu bilgileri nasıl

kullanacağınız konusunda çok dikkatli olacağınızı biliyorum. Zira

buradaki küçücük dünyamızda birbirimize o kadar bağımlıyız ki çok

dikkatli olmamız gerekli. Bay Wheeler da kendisini bazı davranışlarından

vazgeçirmeye çalıştığımı kabul edecektir. Ancak değişemeyecek kadar

yaşlı olduğunu ve onu kendi bildiği şekilde devam etmesine izin vermemiz

gerektiğini söylüyor.

Sizden bu mektubu okuduktan sonra yok etmenizi isteyebilir

miyim?225

Aslında bu hoşnutsuzluklar zaman içinde tırmanmış gibi görünmektedir. H.

Seymour, 1873 yılındaki başka bir mektubunda Mr. Wheeler ile ilgili son derece

övgü dolu satırlar yazarken yine de Mr. Wheeler’ın attığı adımların ve inancının

çok güçlü olduğunu yazmaktadır.226 Öyle görünüyor ki, Mr. Wheeler, zaman içinde amaç için her yolu mübah gören, disiplinli ve sert bir karaktare bürünmüştür.

Harput misyonundaki hoşnutsuzlarla ilgili olarak başka mektuplara da rastlanmaktadır. Bay Wheeler’ın karısı Susan F. Wheeler, 20 Ağustos 1881 tarihinde Dr. Clark’a yazdığı mektupta oldukça kararlı ve sert bir biçimde kocasına yönelik eleştirilere karşı çıkmaktadır. “Mektubunuzda memnuniyetsizlik ve ihtilaf duyduğunuzu belirtmişsiniz. Neden olayları ve isimleri vermiyorsunuz? Ben Bay

Wheeler’ın ayarında bir öğretmen görmedim. Böyle bir kolejde elbetteki bazen zor

225 Harriet Seymour’un Dr. Clark’a yazdığı mektup, 21 Mayıs 1881, Harput, ABFCM Reel 691, s. 756-759 226 Miss H. Seymour’un Dr. Clark’a mektubu, 28 Şubat 1873, Diyarbakır, ABCFM, Reel 684. 153 kullanma (strong hand) gerektiren durumlar olmaktadır. Eğer onu okuldan ayırmaya kararlıysanız en azından onun yerini doldurabilecek daha iyi birini bulmanızı umarım” demektedir. 227

Harput misyonu, istasyondaki bekar öğretmenler için çeşitli zorluklar barındırmaktaydı. Bunun en birincil sebebi de misyonda en baskın denetime ve iktidara sahip Wheeler ailesinin diğer misyonerlerle bazen çatışmalar içine girmesiydi. Çeşitli mektupları birlikte okuduğumda bu durumun Bay Wheeler ve karısı Susan Wheeler, kızları Emily Wheeler’ın diğer misyonerlere göre kendilerine bir miktar ayrıcalıklı bir konum yaratmış olmalarından kaynaklı olduğunu söyleyebilirim. Örneğin Emily sürekli hastalanan ve bakıma ihtiyaç duyan narin bir genç kız olarak babasının nüfuzundan yararlanmaktadır. Susan Wheeler ise her koşulda kocasını destekleyeceği aşikar olan tipik bir protestan kadındır. Okul yönetimi Bay Wheeler’in sorumluluğunda olduğundan verilen görevlerin adil bir

şekilde dağıtılmadığı diğer bazı mektuplardan anlaşılmaktadır. Örneğin Harput misyonunda çok kısa bir süre görev alan Mary P. Wright isimli bekar misyoner mektubunda hoşnutsuzluklarını dile getirerek istifasının kabul edilmesini istemektedir:

Aylarca düşündükten sonra Kurula istifamı sunmam gerektiğine karar

verdim. Bunun sebepleri sadece ev işlerinin benim için tatsız olması,

çalışma arkadaşımla aramın kötü olması sürekli provokasyona maruz

kalmam, doğrudan misyoner işinde çalışmayı istemem değil. En önemlisi

(bunu yazarken kalbim sızlıyor), çalışma arkadaşımın doğruluğu ve

dürüstlüğü konusunda şüphelerim var ve o ve babasının yanlış politikaları

onlarla çalışmamı imkansız hale getiriyor.

227 Susan F. Wheeler’ın Dr. Clarka’a yazdığı mektup, 20 Ağustos 1881, Harput, ABCFM Reel 692, s. 730-731. 154

Ev işlerinin gözetiminde gerekli gözlem becerisinden tamamen

yoksun olduğumu ama tura çıkmak için sıradışı fiziksel yeterliliğe sahip

olduğumu düşünüyorum. Birkaç hafta dinlenmek için bu yaz göle gittik.

Benim kıyafetlerim (yatak olarak yere sermek üzere bir halı ve yastık

olarak da kitaplar) yeterliydi. Bunlar şu an enerjimi harcadığım yer

süpürme, bulaşık yıkama, ziyaretçileri karşılama ve Tanrıdan sabır dileme

işlerinden beni alarak dışarıya göndermek için mantıklı sebepler değil mi?

Korkarım kızlarımız da aşırı müsrif bir takım fikirleri onlardan

öğreniyorlar. Mrs. ve Miss Wheeler mezun olacak sınıfın törende ipek

giymelerinde ısrar edince gerçekten ıstıraba boğuldum. Bunun örnek teşkil

etmesinden korktum ancak karşı da çıkmadım çünkü öncelikle karşı

çıksam bu hanımlara açıkça muhalefet etmiş olacaktım, ikincisi de karşı

çıkmam faydasız olurdu. Benim gibi burada yeni olan birinin onlara karşı

hiçbir etkisi yok.228

Çaresizce Dr. Clark’a durumu yazan Miss Wright, bu durumdan Bay

Wheeler’a bahsetmediğini çünkü kaldıramayacağı bir takım tepkiler görmekten korktuğunu da eklemiştir. “Wheeler’ların dili keskin” diyen Miss Wright, kurul sekreterinden istifa talebi ile ilgili hızlı bir yanıt göndermesini istemiştir. Miss

Wright’ın istifasının kabul edildiğine dair mektup geldikten sonra yeri değiştirilene kadar okulda kalmak yerine civar köylerde Miss Bush ile birlikte tura çıkmasının daha iyi olacağına karar verilmiştir.229

Aynı dönemde Harput misyonunda görev yapan Miss Carrie E. Bush’un bir mektubundan da Mr. Wheeler ile tartışmalar yaşadığını biliyoruz. Miss Bush, 4

Kasım tarihinde Dr. Clark’a yazdığı mektubunda, aynı misyonda görevli olan ve

228 Mary P. Wright’nın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 4 Aralık 1883, Harput, ABCFM 16, Reel 692, s. 812-813. 229 Mary P. Wright’nın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 14 Haziran 1884, Mardin, ABCFM 16, Reel 692, s. 814-816 155

çok sevdiği arkadaşı Harriet Seymour’un aşırı çalışmaktan hasta olduğunu yazmıştır. Buna cevap olarak Dr. Clark’ın gönderdiği mektup ise Mr. Wheeler’ın eline geçmiştir. Miss Bush bununla ilgili olarak Dr. Clark’tan özür dileyen ve durumu bildiren bir mektup yazar.230

Misyonlardaki gruplar arasında bu tür iktidar çekişmeleri yaşanması, misyonda küçük çapta patriyarkal bir topluluk kurulduğunun göstergesidir. Mr.

Wheeler iktidar konumundadır ve bekar kadın misyonerleri de denetim altında tutmak istemektedir. Bu duruma tepkisiz kalmayan bekar kadınlar ise ya görevlerinden istifa etmekte ya da başka misyona gönderilmek istemektedir. Bu tartışmaların odak kişisi olan Mr. C. H. Wheeler’ın 3 Ocak 1872 tarihli 23 sayfalık mektubunda son derece agresif ve tartışmacı bir dil kullandığı görülmektedir.231

Erzurum misyonunda görevli Miss Effie Chambers da misyonda bekar olmasından dolayı evli başka bir misyoner çift ile çatışma yaşadığını anlatan mektuplar yazmıştır. Kurul Sekreteri Dr. Smith’e gönderdiği bu mektuplarda, kendisinin Richardson ailesi ile birlikte yaşamakta zorlandığını ve yer değiştirmek istediğini belirtmektedir:

Sadece iki ay önce hevesle, içtenlikle ve şevkle çalışmaya geldiğim bu

sahadan gönderdiğim ikinci mektubuma üzüntüyle başlıyorum. Buraya,

istasyonun her üyesi için kalbimde candan dostluk duyguları ile gelmiştim.

İstasyondaki beyler benim Richardson’larla birlikte kalmamın daha iyi

olacağını düşündüler. Bana verecekleri rahat bir odaları vardı. Ama ilk

günden itibaren Mrs. Richardson üzerime otorite kurmaya çalıştı ki bir

Amerikalı olarak ben buna kesinlikle karşı çıktım. İstasyondaki diğer

hanımları ziyaret etmek istememden alınıyordu. Mrs. Macallum bir hafta

230 Miss Carrie E. Bush, 27 Şubat 1885, Harput, ABCFM, Reel 688, s. 73. 231 C. H. Wheeler, 3 Ocak 1872, Bitlis, ABCFM, Reel 682 156

boyunca yemeğimi onlarla yememi istedi, böylece daha yakından

tanışabilecektik. Ben de kabul ettim, ancak Mrs. Richardson bunu o kadar

sert karşıladı ki sonunda gitmekten vazgeçtim. Daha başka küçük şeyler de

oldu ve bunlar beni rahatsız etti. Sonunda bir akşam Mr. Chamber bazı

konularda benimle konuşmaya geldiğinde öyle büyük tepki verdi ki

kendisine gelmemesini belirten bir not göndermeye mecbur kaldım. Buna

daha fazla katlanamayacağıma karar verdim.232

Miss Effie Chambers, 26 Kasım 1894 tarihli son mektubunda ise belli bir sebep göstermeksizin istifasını vermiş ve bu görev için “uygun olmadığını” belirtmiştir.233

Çatışmalar yalnızca evli ve bekar misyonerler arasında yaşanmıyordu.

Örneğin Corinna Shattuck, Urfa misyonunda görevli Miss Foote’un göreve uygun olmadığını, misyonda genç ve ağır yük kaldıramayacak bekar kadınlar yerine evli bir erkeğin görevlendirilmesinin daha iyi olacağını yazmıştır.234

Görüldüğü üzere evlilik kurumunda misyoner kadının statüsü, erkeğe hizmet etme ve aile kurumunun devamını sağlama amacına göre konumlanmıştı. Her ne kadar Amerikalı kadınlar karşılaştıkları “öteki” kadınların statülerini çok aşağıda görüyor olsalar da kendilerinin de evlilik içindeki statülerinin eşit olmadığını görüyoruz. Bununla birlikte, bekar ve evli misyonerlerin görev dağılımı ile ilgili sorun yaşamaları, bekar kadınların domestik işler yapmak yerine okulda ders vermek veya tura çıkmak gibi daha “ilahi” işlerle meşgul olmak istemelerinden de kaynaklanmaktadır.

232 Miss Effie M. Chambers – Dr. Smith, 24 Mart 1894, Erzurum, ABCFM 16, Reel 698. 233 Miss Effie M. Chambers – Dr. Smith, 26 Kasım 1894 1894, Erzurum, ABCFM 16, Reel 698 234 Corinna Shattuck’un Dr. Barton’a gönderdiği 26 Ocak 1901 tarihli mektup, Urfa, ABCFM Merkez Türkiye, Reel 665. 157

4.6. Mekan ve Cinsiyet: Oryantalist’lerin Egzotik Haremi Karşısında Misyoner Kadınların Ahırları

Kadınların kendilerine kurdukları ev içi düzende mekansal cinsiyetin incelenmesi önem taşımaktadır. Misyoner kadınların da geldikleri ülkede ev ziyaretleriyle ilgili gözlemleri mektuplarına ve güncelerine konu olmaktaydı.

Özellikle batılı seyyahların yazılarında klasik oryantalist bir betimleme yer alırdı.

Örneğin odalarda yer alan divan tanımlamaları birbirine benzerdi. Ev içi mekan, mobilyalar gibi mekansal öğelerin özellikle iki kıtanın kadınlarının ortak ilgi alanı olarak iki grup arasında karşılıklı etkilerin temelini oluşturması şaşırtıcı değildi.

Misyonerler içinse yaşadıkları yerler onların “evleriydi”. Yani ziyaret için kısa süre kaldıkları, doğuya ait yerler değil, kendilerine ait yaşam alanlarıydı. Misyoner mektuplarında da istasyon konutlarından çoğunlukla “evimiz” diye bahsedilmektedir.235

Aslında harem nasıl kadınlara ait bir mekansa, Amerikalı kadınların evleri de kendi alanlarını yansıtıyordu. Özellikle temizlik ve düzen gibi ahlaki değerler ev içi alanda baskın görülen özelliklerdi. Misyoner kadınların yazılarında Amerikan ve

Türk evlerinin farkına ilişkin gözlemlere de sıkça rastlanmaktadır.236 Bu farklar

özellikle Türk stili mobilya ve kıyafetlerin rahatlık ve pratiklik sunması açısından da Amerikalı kadınların ilgisine maruz kalmıştır. Harem kelimesine farklı anlamlar yükleyen Batılılara karşı, Grace Ellison tepki göstererek “Ah şu harem kelimesi!

235 Örneğin, Mrs. Nutting, Boston’dan hareket edip uzun bir deniz yolculuğundan sonra sonunda “evimize ulaştık” demektedir; bkz. Dr. Clark’a gönderdiği 16 Kasım 1886 tarihli mektup, ABCFM, Reel 690, s. 570 236 Clarissa H. Pratt, Mardin, 23 Mayıs 1881, ABCFM Collection, Reel 691:149-154. 158

Avrupa bu talihsiz kelimenin manasını nasıl anlayacak? Kutsal ve yasak anlamlarına gelen bu Arapça kelime, Türk evlerinde sadece kadınlara ayrılan bölümleri anlatmak için kullanılır” demiştir.237

Sophia Lane Poole ayrıca “Harem’in mahremiyetini yaşamadan kimse harem kurallarının sıkılığını bilemez, aynı zamanda Doğu toplumlarında da yaşamadan kadınların sahip oldukları özgürlükleri kimse tahmin edemez” diyerek harem’in mahiyetine dair bilinen birkaç yanlışa cevap verir. 238 Osmanlı topraklarını ziyaret eden bir başka batılı kadın, Julie Pardoe ise hamam ve kadınların hayatındaki rolü ile ilgili olarak şöyle demektedir; “Hamam aslında Şarklı kadınların yeryüzündeki cennetidir, burada tahsilsiz, ama zeki kadınlar, kapasitelerinin elverdiği ölçüde, siyaseti, toplumsal ve milli meseleleri, skandalları ve bu gök kubbenin altında olup biten, diğer bütün mevzuları münakaşa ederler ve ayrıca kalabalığın, gürültüsü, keşmekeşi ve heyecanı içinde haremin sessiz ve tecrit edilmiş muhitinden de iyice intikam alırlar.”239

Hester Donaldson Jenkins, evlerin odaları ile ilgili şöyle demektedir: “Bir evde bulunan odaların yerleşim planı şöyledir. Büyük bir dikdörtgen oda ya da salon vardır. Bir tarafı merdivenlere çıkan salonda küçük odalara açılan üç ayrı kapı bulunur. Bunların çoğu yatak odalarıdır. Bu odalardan, bir ya da ikisi oturma odası olabilir. Girişteki salonda, eğer sahibi aşırı derecede zengin değilse, zeminde hasır bulunur ve odanın etrafında da yüksek sandalyeler durur”.240 Evin bölümlerinin cinsiyete göre ayrılmış olmasının haricinde döşeme stili de evdeki bireylerin statüsünden etkilenmektedir; “eski Türk evleri ile şu anki Arap evlerinde bulunan divanhane ya da kabul odasının bir tarafında yükseltilmiş bir cumba ile diğer üç

237 Düğer, Selçuk, (2015), Kadın Seyyahların İzlenimlerinde Osmanlı ve Batı Dünyası, Gece Kitaplığı. 238 Düğer, s. 105. 239 Düğer, s. 106. 240 Jenkins, s. 69. 159

tarafta da uzun divanlar bulunur. Bir tarafta ise Büyük Hanım’ın oturması için özel

bir yer ve ziynet eşyaları ile mücevherlerini koyacağı oyuklar bulunur.241

Türklerin evleri ve yemek alışkanlıkları ile ilgili gözlemler batının okumak

isteyeceği türden anlatılar olarak görüldüğünden bunlar detaylı olarak batılı

metinlerde yer almaktadır. Örneğin Jenkins, misafir olduğu bir evin sofra düzeni ile

ilgili olarak şunları söylemektedir:

Bir tanesi erkekler için, bir tanesi de kadınlar için ayrılan eski tip bir Türk

evinde, iki tane yemek odası vardır. Masa, yerde alçak bir tabure üzerine

konmuş büyük bir sinidir. İnsanlar, bu sininin etrafında otururlar. Bu masanın

tam ortasına, ana yemek konur ve insanlar ya önlerinde bulunan tabağa

koyarak yerler ya da doğrudan ortadaki tabaktan yemeği alırlar. Bu yemek

esnasında, hiç konuşma yapılmaz. Dikkatler sadece yemeğe verilir. Yemekten

sonra, elleri yıkamak için, nezaket gereği pirinç bir kap ya da kâse ile su ve

sabun getirilir. (s. 71.)

Üst sınıfa mensup gezgin kadınların harem ve etrafında çerçevelenen doğuya

ait mekan tasvirleri ile misyonerlerin mektuplarında yansıttıkları mekanlar

birbirinden çok farklıdır. Misyonerler genellikle bir odada birden fazla misyonerle

kalmak zorundadır. Ayrıca bulundukları doğu köylerinde de büyük evler veya

pahalı eşyalar yoktur. Tura çıktıklarında çoğunlukla ahırdan bozma yerlerde

konaklamak zorundadırlar.

Bununla birlikte kısıtlı imkanlarla da olsa mekânsal düzenlemeler, tertipli ve

düzenli bir ortam yaratılması için çaba göstermişlerdir. Harput’taki misyoner

okulundan gönderdiği mektupta Miss C. E. Bush242, Harput’a ilk yerleştiklerinde

241 Jenkins, s. 70. 242 Life and Light for Women, Cilt 11, Ekim 1881, No 10, s. 363. 160

kendilerine tahsis edilen bir odalı evi nasıl da güzelleştirdiklerini ve sonra ziyarete

gelen köylü kadınların şaşkın bakışları altında, eğitimli bir kadının bulunduğu yeri

böyle güzelleştirebileceğini gösterdiklerini yazmıştır. Köylü kadınların evlerini ise

“karanlık, kasvetli ve rahatsız” olarak tarif eder. Bush’a göre mekan kişinin

kimliğini de yansıtmaktadır.

Agnes M. Lord, 1906 raporunda okul binasının tertip ve düzeninin

misyonerlerin disiplin anlayışında ne kadar önemli olduğunu ifade etmektedir;

“Terpit ve düzen önemlidir. Okul binası temizlendi ve yatakhane eklendi. Artık her

şeyin yeri belli ve kızlara her şeyi derli toplu tutmayı öğretebiliriz. İngiliz konsolosu

birçok defa okula gelmekten hoşlandığını çünkü buranın her zaman çok düzenli

olduğunu ve herkesin çok mutlu göründüğünü söyledi. Bu yıl WBMI’nin bize

gönderdiği sobalar hepimizin rahatı ve sağlığı için çok büyük fark yarattı. Isıtma

kapasitesi tahminimizin ötesine geçti ve bunun için kendilerine tekrar teşekkür

ederiz.”243

Van Duzee, doğudaki evlerin erkeklere ait kısmıyla ilgili de ilginç

gözlemlerde bulunmuştur. Ziyaret ettikleri evin ahır kısmı tamamen erkeklere

ayrılmıştır. “Ahır, mutfak kadar büyük ama aydınlatma ve havalandırma için sadece

üç delik var. Bu delikler ayak kare (square foot) büyüklüğünde veya daha küçük”.

Bu mekanda yere serilmiş halılar ve minderler bulunur ve duvarda bir şömine

vardır. Ahırın geri kalanı ise tamamen hayvanlara ayrılmıştır. Misyonerlerin

toplantı amaçlarına uygun tek yer bu büyük ahırlardır. Ancak buraya kadınların

giremediğini, en azından erkekler toplanmışken yüzleri açık buraya giremediklerini

anlatır. “Burası erkeklerle doludur ve hiçbir kadın buraya gelip erkeklerin arasında

oturmaya cesaret edemez.”

243 Agnes M. Lord, Report of American School for Girls, Erzurum, 1905-1906, ABCFM, Reel 703. 161

Kadın misyoner toplantı yapmak istediğinde buraya girebilmektedir. Mutfak ve ahır arasındaki keskin sınırları çok net biçimde gözlemlemiştir. Erkek papaz veya misyonerle kadın öğretmen ahırda toplantı yaptıklarında ise kadınlar da buraya girebilmektedir. “Öğretmen kadın misyoner erkekle birlikte gittiğinde erkek bir tarafa oturunca kadın da diğer tarafa oturur. Kadınlar da gelip öğretmenin yanına oturur, böylece erkeklerle eşit konumda olurlar”. Misyoner erkek de köyün diğer erkekleri gibi mutfağa girememektedir. Bu sebeple bekar kadın misyonerlerin – ki bunlar mutfağa rahatça girebilecektir –ne kadar gerekli olduğunu ifade eder.244

Misyoner istasyonlarında fiziksel koşulların ne kadar olumsuz olduğu ve okul binalarının durumu ile ilgili bilgilere mektuplarda ve raporlarda rastlamak mümkündür. Örneğin 1884-1885 dönemi için Erzurum’daki misyonerlik faaliyetlerinin anlatıldığı raporda yeni bir binaya çok ihtiyaç duyulduğunu, mevcut okul binasının çok dar ve hasarlı olduğu yazmaktadır.245 Karısı ile birlikte tura çıkan

George Knapp, Bitlis’in uzak köylerinde kalacak bir han olmadığı için köylülerin evlerinde veya ahırlarda geceyi geçirdiklerinden bahsettiği mektubunda bu duruma karısının verdiği tepkileri şu şekilde aktarmaktadır; “...hiç bir han bulunmayan bir bölgedeydik. Bu sebeple bir Kürt’ün, çatısında pencere yerine küçük bir deliğin bulunduğu, ahıra bitişik odasında kaldık. Ahırdaki bu ilk deneyimin karımı nasıl etkileceğini görmek istiyordum. Her zamanki gibi neşeli görünüyordu. Hatta iki koyunu severek onların da kalbini kazandı.”246

Misyon istasyonlarındaki kısıtlı mekânsal olanaklar bekar misyoner kadınların aynı odayı paylaşmalarını gerektirirken evli misyonerlerin odaları da bazen sorun oluyordu. Örneğin Miss Van Duzee, bir mektubunda istasyona yeni

244 C. O. Van Duzee, Erzurum, 1879. Life and Light for Women, Cilt 9. 245 Eastern Turkey Work for woman in the Erzurum field Report for 1884-1885, ABCFM, Reel 685. 246 George P. Knapp, 29 Aralık 1890, Bitlis, ABCFM 16, Reel 701. 162 gelen evli bir çift olduğunu ve kendilerine verilebilecek ayrı bir oda olmadığını belirterek bir an önce ek bir bina yapılması için girişimlerde bulunulmasını talep etmektedir.247

Mekan, misyoner kadınların özellikle kendilerini ifade ettikleri bir araca dönüşmüştür. Yaşam alanlarının tertipli ve düzenli tutulması, okuldaki

öğrencilerden beklenen bir görevdir. Doğu evlerinde kadınlara ve erkeklere ait alanlarla ilgili de gözlemlerini yansıtan misyoner kadınların mekânsal ayrımı esnettiği ve erkek misyonerlerle birlikte, ahırlarda kalarak köy köy gezdikleri görülmüştür. Oryantalist söyleme yönelik en büyük eleştiri noktalarından biri olan, harem imgesi, misyoner mektuplarında yer tutmamaktadır. Doğunun neye benzediği ile ilgili daha gerçekçi bir resim sunabilmesi açısından bu bölümde misyoner kadınların batı ve doğu karşılaşmalarında mekânsal boyutu ele aldım.

Aşağıda ise misyonerlik deneyimi içinde fiziksel ve ruhsal birçok mücadele vermiş olan kadınların doğudaki yalnızlıklarını ve fiziksel/ruhsal sağlık durumlarını ele alacağım.

4.7. Misyoner Kadınların Fiziksel ve Ruhsal Sağlık Durumu: Yalnızlık ve Bulaşıcı Hastalıklar Karşısında Kadınlar

Misyonlardaki Amerikalı kadın ve erkeklerin fiziksel ve ruhsal sağlık durumlarının incelenmesi ve cinsiyetler arası farkların ortaya konması, misyonerlik görevinin kadınlar ve erkekler açısından ne tür farklı sağlık sonuçlarına yol açtığının görülmesi açısından önemlidir. Bu konuda yapılan en eski tarihli çalışma

247 C. O Van Duzee’nin Dr. Clark’a mektubu, 13 Mary 1880, Erzurum, ABCFM, Reel 684. s. 345- 347. 163 olan William G. Lennox’un The Health and Turnover of Missionaries (1933) adlı

çalışmasında kadın ve erkek misyonerlerin ne gibi sağlık problemleri ile karşılaştıkları ve misyonerlik görevlerini devam ettirme ve bırakma kararlarının cinsiyete göre değişip değişmediği incelenmektedir. Misyonerlerin bir ülkeye gönderilmesi hem insan hem de maddi kaynakların harcanması demek olduğundan bazı önlenebilir hastalıklarla ilgili böyle bir çalışma yapılması tüm farklı misyoner teşkilatlarınca talep edilmiş ve Lennox’un araştırması farklı teşkilatlar tarafından ortaklaşa finanse edilmiştir.

Türkiye Yakın Doğu misyonu da çalışmaya dahil edilen misyonlardan biridir.

Çalışmadaki oranlar genel olarak farklı misyonları kapsayacak şekilde verilmiştir.

Dolayısıyla bu kısımda sunulan veriler yalnızca Türkiye Yakın Doğu misyonuna ait değildi. Ancak cinsiyetler arasındaki sağlık durumu farkını ve misyonerlerin karşılaştıkları başlıca sağlık sorunlarını göstermesi açısından önemli bir çalışmadır.

Lennox’un en önemli bulgularından biri, ölüm oranının kadınlar arasında erkeklere göre %14 daha azken, istifa oranının ise %18 daha fazla olduğudur. Ayrıca sahada kalış süresi uzadıkça ölüm oranının azaldığı rapor edilmiştir.248 Aşağıdaki şekilde görüldüğü gibi, kadın misyonerlerin devir/değişim oranı erkeklere göre daha fazladır.

248 Lennox, William G. (1933), The Health and Turnover of Missionaries, s. 127. 164

Şekil 2 Personel Değişim Oranı, 1812-1929, Kaynak: The Health and Turnover of Missionaries (1933) Ayrıca 11 farklı coğrafi alan içinde en düşük devir oranının Yakın Doğu misyonunda olduğu bulunmuştur. En fazla ise Orta Amerika/Meksika’da personel değişimi yaşanmıştır. Yakın Doğu, Japonya, Hindistan, Malezya, Güney Çin,

Avrupa, Orta ve Batı Çin, Kuzey Çin, Afrika, Güney Amerika, Meksika (Orta

Amerika) üzerinden yapılan karşılaştırmada en uzun görev süresi 14,4 yıl ile Yakın

Doğu misyonunda gerçekleşmiştir. Aşağıdaki Şekil 3’te görüldüğü üzere kadınların hizmette kalma süresi erkeklerden fazladır.

165

Şekil 3 Misyonerlerin Ortalama Hizmet Süresi Bekar ve evli misyonerlerin hizmet süresinde de farklar göze çarpmaktadır.

Evli kadın ve evli erkek misyonerler bekar kadın ve bekar erkek misyonerlere göre daha uzun süre sahada kalmıştır. Şekil 4’te karşılaştırma verilmektedir. Görev için yola çıktıkları anda evli olan erkekler yaklaşık 15 yıl hizmette kalırken, bekar erkekler ortalama 6 yıl hizmet vermişlerdir. Araştırmanın bu kısmında 2.651 evli erkek, 2.984 evli kadın, 340 bekar erkek ve 2.147 bekar kadın’ın verileri dikkate alınmıştır. Görüldüğü üzere misyonlara gönderilen bekar kadın sayısı bekar erkeklerden yaklaşık 6 kat fazladır. Lennox, çalışmasında bekar erkeklerin bekar kadınlara oranla daha fazla istifa ettiklerini de bulmuştur. “Bunun sebebi, evli olmayan kadınların işleriyle evli olmaktan bekar erkeklere göre daha fazla memnun olmaları olabilir” demektedir.249

249 Lennox, s. 63. 166

Şekil 4 Bekar ve Evli Misyonerlerin Hizmet Süresi Misyonlardaki görev süresi ortalama 12,5 yıl olarak bulunmuş ve evli misyonerlerin diğerlerine göre daha uzun süre hizmeti sürdürdüğü tespit edilmiştir.250 Kadın misyonerler arasında istifanın daha yaygın olmasının sebebi olarak evlendikten sonra görevi bırakmaları gösterilmektedir (Şekil 5). Bekar kadınların %20.2’sinin, bekar erkeklerin ise %2.9’unun evlilik nedeniyle görevi bıraktıkları raporda belirtilmektedir.251 Misyonerlik faaliyetlerinin tarihsel gelişimine bakıldığında 1830 yıllarında erkek ve kadın misyoner oranı birbirine yakınken, 1880 yılında kadın misyoner oranı %57, 1929 yılında ise %67’ye yükselmiştir.252

250 Lennox, s. 67. 251 Lennox, s. 97. 252 Lennox, s. 25. 167

Şekil 5 Görevden Ayrılma Sebepleri, Cinsiyete Göre Eşin vefat etmesi durumunda kadınların görevden ayrılmalarının eşlerini kaybeden erkeklere göre daha olasılıklı olduğu bulunmuştur. Ayrıca kadınların kocalarına göre daha çok hastalandığı da bulgular arasındadır.

168

Şekil 6 Ortalama aktif görev süresi, 1820-1932 Kadınların en fazla karşılaştıkları sağlık sorunu olarak nevrosteni (sinir krizi) gösterilmektedir. Hastalıkların neredeyse yarısını oluşturan fonksiyonel sinirsel bozuklukların misyonerler üzerindeki sağlık yükünün de fazla olduğu Lennox’un raporunda bildirilmektedir. Bu tür işlevsel sinir bozukluklarının kadınlar arasında

%33, erkekler arasında ise %24 oranında görevden ayrılma sebebi olarak belirtildiği

169 görülmektedir.253 Kadınların erkeklere göre daha çok sağlık sorunundan müzdarip olmalarına rağmen kadınların ölüm oranı erkeklerinkine göre düşük bulunmuştur.

Ölüm nedenleri arasında tropikal bulaşıcı hastalıklar ve diğer bulaşıcı hastalıklar en yaygın görülen nedenler arasındadır.254 Bunlar arasında sıtma, kolera, tifo, tüberküloz, çiçek gibi bulaşıcı hastalıklar en fazla ölüm nedenleri arasında olup misyoner mektuplarında da bunu destekleyici bilgilere rastlanmıştır. Bulaşıcı hastalıklardan ölüm oranı erkekler arasında daha fazlayken kadınların sağlık durumunu etkileyen en temel sebep de hamilelik ve çocuk doğururken yaşanan komplikasyonlar ve enfeksiyondur.255

Bulaşıcı hastalıklar açısından savunmasız olan misyonerlerin mektuplarında salgınlardan ve hastalıklardan da bahsedilmektedir.256 Grace K. Knapp, Bitlis istasyonundan gönderdiği raporunda çiçek hastalığı ve tifo salgını olduğunu belirtmektedir. H. N. Barnum, istasyondaki misyoner ailenin küçük kızı

Catherine’nin kızamık olduğunu yazmıştır.257 Aynı raporda Charlotte Ely’nin uzun süredir ciddi biçimde hasta olmasının da kendilerini ne kadar üzdüğünü söylemektedir.258

Mrs. Reynolds sağlığı kötü olduğundan Van’daki kadınlarla ilgilenememiştir.

Miss Bush ve Miss Seymour Eylül ayında köylere tura çıkmış ancak sıtma ataklarından dolayı Miss Seymour devam edememiştir. Eylül ve Mayıs ayları

253 Lennox, s. 151. 254 Lennox, s.129. 255 Lennox, s. 137-138. 256 Report of the Work for Women in Mardin Field, 1890-91, ABCFM 16, Reel 693. (Misyondaki kolera salgınından bahsedilmektedir). 257 H. N. Barnum, 11 Kasım 1908, Harput, ABCFM, Reel 705. 258 Grace K. Knapp, Report of the Girls School in Bitlis and Mission Work, 1899-1900, ABCFM 16, Reel 693. 170 arasında 800 mil yol katederek birçok şeye maruz kalmış, 1050 civarında evi ziyaret etmişlerdir. 259

Miss Johnson Dr. Clark’a yazdığı 11 Ekim 1886 tarihli mektubunda istasyondaki yalnızlık hissini vurgulamaktadır. “İki yıldır konuşabildiğimiz tek

Avrupalı kadın, Madame Kohbakine, Cumartesi günü Rusya’ya gitti. Şimdi tamamen yalnız kaldık” diyen Miss Johnson, istasyonlarda misyoner kadınların maruz kaldığı yalnızlık hissiyle ilgili ipuçları vermektedir.260 2 Ocak 1888 tarihli bir başka mektubunda ise Miss Johnson, sağlık sebeplerinden ötürü aniden istasyondan ayrılması hakkında Dr. Clark’a bilgi vermektedir.

Uykusuzluk ve hastalıktan dolayı işe başlamak yerine Miss Ely ile

birlikte hava değişimi ve tedavi için Tebriz ve Urmiye’ye gittik. Durum

Dr. Reynolds benim için Urmiye’ye geldi ve Dr. Cochran ile birlikte

gecikmeden eve dönmeme karar verdiler.

Bunun benim için ne büyük düş kırıklığı olduğunu size anlatamam.

Ayrıca Miss Kimball’ı da yalnız bırakmak benim için imkansız

görünüyordu ancak bu karara karşı çıkmaya korktum. Şimdi izne çıkarsam

yakında iyileşip geri dönebileceğimi söylediler. Ancak beklersem daha

kötü olabilirdi. Ayrıca Miss Kimball’ın da bahardan sonra çok uzun

kalmayabileceğini söylediler ancak bununla ilgili sizi gördüğümde

konuşuruz.

Van gibi güçsüz bir istasyonun personelini kaybetmesinden üzüntü

duyacağınızı biliyorum ancak beni sağlık sebepleri ve geri dönme

umudundan başka bir şey ayrılmaya zorlayamazdı.261

259 Helen L. Dewey, Report of Womens Work for Women in the Eastern Turkey Mission, 1 Haziran 1888, Mardin, ABCFM Reel 686. 260 Miss Johnson’ın 11 Ekim 1886 tarihli mektubu, Van, ABCFM Reel 690 s. 161-163 261 Miss Johnson’ın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 2 Ocak 1888, ABCFM Reel 690, s 170-171 171

Miss Johnson altı ay kadar Amerika’da istirahat ettikten sonra Van’a dönmeyi çok istediğini belirten bir mektup yazar. Dr. Smith’e 17 Haziran 1889 tarihinde yazdığı mektubunda Miss Johnson, bu sonbaharda okula döneceği için çok heyecan duyduğundan ancak kendisini bekleyen koşullardan dolayı da endişelendiğinden bahsetmektedir. “Korktuğum şey yalnızlık değil, ama onun sağlığım üzerindeki etkilerinden korkarım. Her ne kadar doktorum sağlığımın düzeldiğini onaylasa da geri döndüğümde, yaşadığım fiziksel ve ruhsal çöküntü öncesindeki gibi çok fazla

şeyi kaldıramayacağım”.262

Julie Parmelee’nin, Trabzon’dan 16 Ağustos 1883 tarihinde Dr. Clark’a yazdığı mektuptan anlaşılmaktadır ki misyonerler belli aralıklarla memleketlerine veya Avrupa’ya dinlenmek ve güç toplamak için gitmektedir. Örneğin Dr. Clark bozulan sağlığını düzeltmek umuduyla İsviçre’ye tedaviye gitmiştir; “Sevgili Dr.

Clark, sanırım bu mektubu aldığınızda Boston’da olacaksınız. İsviçre’de umduğunuz gibi sağlığınızın toparlandığını ve biriken işlerin sizi tekrar alt edemeyeceğini ümit ediyorum”.263 Harriet Powers ise 23 Haziran 1881 tarihli mektubunda İzmir’de olduğu halde Erzurum’a gidebileceğini, zira Erzurum’daki durumun daha fazla misyoner gerektirdiğini yazmaktadır; “Yeni gelecek misyoner hanım ile birlikte Erzurum’a mı gitmemi arzu edersiniz? Orada ölüm oranı hayli yüksek. Yani sahada yedek bulundurmak iyi olabilir. En iyisi ne olacaksa, bana söylenen yere gitmeye ve söylenen işleri yapmaya hazırım. Ancak lütfen bana kararınızı bir an önce bildirin. Bu şekilde belirsiz durumda kalmak benim için utanç verici. Bir an önce sizden haber beklemekteyim”.264

262 Miss Johnson’un Dr. Smith’e yazdığı mektup, 17 Haziran 1889, ABCFM Reel 690, s. 178-180 263 Julie Parmelee’nin Dr. Clark’a yazdığı mektup, 16 Ağustos 1883, Trabzon, ABCFM Reel 691, s. 110-112. 264 Harriet Powers’ın Dr. Clark’a yazdığı mektup, 23 Haziran 1881, İstanbul, ABCFM Reel 691, s. 208-209. 172

Benzer şekilde Charlotte Ely, diş tedavisi olmak üzere Avrupa’ya gitmek istediğini ve beş yıl daha misyonda öğretmen olarak görev yapacaklarından bu seyahatin masraflarının yarısını kurulun karşılamasını talep ettiğini yazmıştır.265

Harriet Seymour ise, 9 ay kadar Amerika’da kalıp sağlığı düzelince Harput’a geri dönmüştür.266

Gerçekten de yalnızlık duygusu misyoner kadınları en fazla etkileyen olumsuz duygulardan biridir. Evli olan misyonerler birbirleriyle iltişim kurarak bu yalnızlık duygusuyla başa çıkabiliyorken bekar kadınlar için ise misyondaki diğer bekar kadınlarla arkadaşlık önem kazanmaktadır. Örneğin Miss Bush, tura çıkarken

Miss Seymour’un kendisine katılacak olmasından ne kadar memnun olduğunu ifade etmekte ve bu zorlu yolculukta yanında kendisi gibi bir kadın misyoner olmasının onun için ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir.267 Yaklaşık 1 yıl kadar sonra gönderdiği başka bir mektupta ise Miss Bush Dr. Clark’a, Eğin (Elazığ) civarında görev yaptığını ancak bir sonraki görevinin bu kadar izole olmamasını umduğunu belirten bir mektup göndermiştir; “Burada kalışımın faydasız olmadığına inanıyorum ancak bir daha böyle bir pozisyonda görevlendirilmemeyi umuyorum

çünkü buradaki yalnızlık duygusu tahammül edilemeyecek kadar büyük. Kız kardeşimin hasta olduğunu duyduğumdan beri de bu duygu benim için hepten dayanılmaz oldu. Kendisinin hastanede olduğunu biliyor muydunuz? Dizinden bir operasyon geçirdi ve Amerika’ya dönüp onun bakımı ile ilgilenmem gerekebilir.

Elbette buradaki işimden ve evimden ayrılmak da benim için kolay olmayacak.”

265 Charlotte E. Ely, 12 Mayıs 1874, Bitlis, ABCFM, Reel 682. Ayrıca Mary Ely, 17 Mayıs 1878 tarihli mektubunda sağlık sorunlarından dolayı kız kardeşi ile birlikte Amerika’ya gitmek için kuruldan izin istemektedir, bkz. ABCFM, Reel 682. 266 Harriet Seymour –Rev. Judson Smith, 16 Ocak 1888, Harput, ABCFM, Reel 691. 267 Miss Bush’un Dr. Clark’a mektubu, 8 Eylül 1882, Harput, ABCFM, Reel 688. 173

Miss Bush için Harriet Seymour yanlızlık ve misyoner hayatının zorlukları ile baş etmesini sağlayan tek kişiydi. Aralarındaki dostluk ve dayanışma çok sağlamdı. Bu sebeple Seymour’un İstanbul’a çağrılması üzerine yaşadığı hayal kırıklığını Miss Bush mektubunda şu sözlerle ifade etmektedir; “Dr. Barnum geçen bahar Miss Seymour’a oradaki okula gitmek isteyip istemediğini sorduğunda bana danışmadı bile. Ayrıca kimse bana iş arkadaşımdan ayrılmayı isteyip istemediğimi de sormadı. Sanıyorum Miss Seymour’un buraya dönmesi veya İstanbul’a gitmesi ile ilgili benim fikrim alınmayacak. Hayatımın yeni döneminde hiçbir şey beklemeden sadece Tanrının isteklerini cesurca kabul etmeye kararlıyım. Her koşulda sakin kalmaya çalışacağım”.268 Miss Seymour da istasyonda izole kalmaktansa tura çıkarak civardaki kadınlar arasında çalışma yapmayı tercih ettiğini yazıyordu.269

Julia Parmalee, 28 Şubat 1879 tarihinde Dr. Clark’a yazdığı mektubunda uzun uzun oğlu Lewis’in hastalığını anlatmakta ve aslında bu kadar uzun yazmasının misyonda başka İngilizce konuşacak kimse olmadığından ve içini dökmek istediğinden kaynaklandığını söylemektedir.270

Harriet Seymour’un 13 Ocak 1885 tarihli mektubundan misyonerlerin yöredeki bulaşıcı hastalıklara karşı da savunmasız olduğunu anlıyoruz. Örneğin

Seymour sıtmaya yakalandığından ve her gece saat 3’te öksürük krizine tutulduğundan bahsediyor.

Sevgili Kardeşim,

Mektubunu haftalarca süren bir hastalığa yakalanmadan hemen önce

aldım. Dr. Barnum’dan mektubu aldığımı ve kendimi biraz daha

268 Miss Bush, 4 Kasım 1884, Harput, ABCFM, Reel 688, s. 70-72. 269 Harriet Seymour’un Dr. Clark’a mektubu, 4 Ekim 1882, Harput, ABCFM, Reel 691. 270 Julia Parmalee, 28 Şubat 1879, Trabzon, ABCFM, Reel 683. 174

toparlayınca yazacağımı size bildirmesini istemiştim. Şimdi çok iyiyim

ancak asla eski mükemmel sağlığıma kavuşabileceğimi sanmıyorum.

Sizin de dediğiniz gibi öksürüğüm büyük ölçüde sıtmadan

kaynaklanıyordu. Her gece saat 3 civarında uyanıp şiddetli bir öksürük

krizine tutuluyordum. Yaklaşık bir buçuk saat kadar bu şekilde

öksürmeye devam ediyordum. Bu atakların tekrarlanmasını önlemek için

kinin kullandım. Bu şekilde bir süre daha devam etti ancak şu anda

öksürükten tamamen kurtuldum.271

Harriet Seymour’un 17 Mart 1881 tarihli bir başka mektubunda ise Harput istasyonundaki Wheeler ailesinin kızı Emily’nin ne kadar kırılgan olduğundan ve

çabuk hastalandığından bahsedilmektedir; “Miss Wheeler (Emily) babasının evinde ve eskiden beri peşini bırakmayan diz ağrısı nevralji yüzünden neredeyse iki ay boyunca evden çıkamadı. Kızlarımız her ne kadar çok istekli olsalar da birçoğu o kadar genç ki neredeyse annelerinin bakımına ihtiyaç duyacak durumdalar.”272

Miss Seymour, bir başka raporda misyondaki Mrs. Allen’ın sağlığının aktif saha

çalışmasına izin vermediğini belirtmektedir.273

Harput misyonundan Wheeler ailesi yüzünden ayrılmak istediğine dair bilgileri yukarıdaki 4.3.2. bölümde aktarmış olduğum Miss Wright da bozulan sağlığını yaşadığı kötü günlere bağladığını ancak bunun kendisinin göreve uygun olmadığı anlamına gelmediğini, en kısa zamanda toparlanmayı ümit ettiğini aşağıdaki mektubunda belirtmektedir:

Bir yandan bu geziye hazırlanmak bir yandan da yıllık toplantıya gitmek

için çok çalıştım ama Çüngüş’e vardığımda tüm gücüm bitti ve üç hafta

271 Harriet Seymour’un Dr. Clark’a yazdığı mektup, 13 Ocak 1885, İstanbul, ABCFM Reel 691, s. 761-762. 272 Harriet Seymour’un Dr. Clark’a mektubu, 17 Mart 1881, Harput, ABCFM Reel 692, s. 752. 273 H. Seymour, ABCFM 16, Reel 693. 175

süren tur boyunca çok az işe yaradım. Bazen nevralji, bazen plöretik

belirtiler ama çoğu zaman da ateş oluyordu.

Umuyorum ki bu durum gelecekte tura çıkamayacağımı gösteren bir

kanıt olarak düşünülmez. Durumun böyle olmadığına eminim, sadece bu

tur öncesindeki dört ay boyunca iş yükü ve sinir bozukluğundan dolayı

zayıf düştüm.

Dr. Thom’ın tavsiyesiyle yıllık toplantıdan beri Mardin’de kalarak

onun şefkatli bakımı sayesinde şimdi çok daha iyiyim ve tur sezonu

başladığında Miss Bush ile birlikte tekrar tura çıkabileceğimi

umuyorum.274

Mardin misyonundan Miss Nutting’in sağlık durumu o kadar kötüleşir ki görevini tamamen bırakmış ve kimseyle görüşemeyecek kadar bitkin durumdadır:

“Miss Nutting birkaç gün önce tükendi. Şu anda okul işlerini tamamen bıraktı ve nadiren birileriyle görüşüyor. Dr. Thom ona çok dikkat ediyor ancak henüz bir iyileşme yok. Bu halinin geçici olmasını umuyoruz. İki yıldan fazla süredir Miss

Nutting iki okulun yükünü birden tek başına taşıdı. Bir asistan gönderilmesi umudu var mı? (Miss Nutting) bu durumu atlatsa bile iş yükünün hafifletilmesi lazım. Bu kadar acil talep varken kendisinin daha az çalışması da mümkün mü bilmiyorum”.275

Doğu Türkiye istasyonlarında doktorluk yapan Dr. Thom, 6 Nisan 1898 tarihinde Mardin’den gönderdiği mektubunda aynı misyonda görevli Mrs.

Larkin’in doğum yaptıktan sonra sağlığının bozulduğunu ve tüberküloz olmasından endişe ettiğini yazmaktadır. Hastalığın detaylı bir açıklamasını veren Dr. Thom,

274 Mary P. Wright’ın Dr. Clark’a mektubu, 14 Haziran 1884, Mardin, ABCFM, Reel 692, s. 814. 275 R. Willis C. Dewey’in Dr. Smith’e yazdığı mektup, 26 Ekim 1891, Mardin, ABCFM 16, Reel 699. 176

Mrs. Larkin’e çocuğu emzirmesinin iyi olmayacağını söylediğinde kadının nasıl isyan ettiğini belirtmektedir; “Bebeğini emziremeyeceğini düşünmek bile onun için korkunçtu. Onun adına karar verildiğinde ise neredeyse isyankâr bir tepki gösterdi”.

Mrs. Larkin’in öksürük, ateş ve hızlı nefes alıp verme gibi semptomları daha da kötüleşince istasyondaki herkes kötü sona hazırlıklı olmak için bir araya gelmiştir.

Dr. Thom herkesi odadan çıkardığını ve hastanın başında beklediğini yazmaktadır.

Bu arada Miss Graf’tan hastaya Türk kahvesi getirmesini ister. Tüm belirtiler kısa süre içinde hastayı kaybedeceklerini göstermektedir. Hatta kadından “kadavramsı koku” geldiğini bile ifade etmektedir. Ancak bir saat sonra kadının bedeninde yaşam belirtileri artmaya başlamıştır. Dr. Thom, Mrs. Larkin’in o gece hiçbir ilaç almadan iyileşmesini Tanrı’nın mucizesi olarak mektubunda aktarmaktadır.276

Bulaşıcı hastalıklar, evlerinden uzak yabancı bir ülkede bulunmak, yalnızlık gibi birçok faktör kadınların ruh sağlığını daha fazla etkilemiş gözükmektedir.

Mardin’den, arkadaşı Miss Lamson’a yazdığı mektubunda Rachel B. North misyondaki kadınların hemen hemen hepsinin fiziksel veya ruhsal sağlıklarının bozuk olduğunu anlatmaktadır; “Miss Dewey tifonun ardından birkaç haftadır sıtmayla uğraşıyor. Son iki gündür daha iyi, ateşi yok ve bir şeyler yemek istedi.

Mrs. Thom’un yaz boyunca ateşi yükselmedi ve geçen yıla göre daha güçlü. Ancak ruhsal durumu iyi değil. Aylardır hiç konuşmuyor.”277 Rachel B. North, 11 Eylül

1915 tarihli mektubunda ise Mrs. Thom’un bronşitten öldüğü haberini vermektedir.

Anlaşıldığı kadarıyla Mrs. Thom bir süredir mental olarak zayıf durumdadır, hafıza kaybı yaşamaktadır. Doktor olan eşi Dr. Thom’un teşhisine göre “beyin sulanması”

(demans), Mrs. Thom’u bakıma muhtaç hale getirmiştir. Bir süredir bronşiti olduğu

276 D. M. B. Thom’un Dr. Cord’a mektubu, 6 Nisan 1898, Mardin, ABCFM Doğu Türkiye Misyonu, Reel 702. 277 Rachel B. North’un Miss Lamson’a mektubu, 21 Ağustos 1915, Mardin, ABCFM, Reel 714. 177 halde mental durumundan dolayı kimseyle konuşmadığından istasyondakiler kadının bronşit olduğunu çok geç fark etmişler ve herhangi bir ilaç işe yaramamıştır.278

Misyondaki hastalarla ilgilenme görevi de diğer kadınlara düşüyordu. Ayrıca hastalıktan dolayı derslere giremeyen öğretmenlerin yükünü de kendi aralarında paylaşıyorlardı. Örneğin Rachel B. North, misyonda hemşire olarak çalışıyordu.

Mardin’den sonra Konya’da Dr. Post ile çalışmaya başladı.279

Genellikle sahada 5 yılı doldurmadan sıla iznine çıkamayan misyonerler karşılaştıkları fiziksel ve ruhsal güçlüklerle baş etmekte zorlanıyorlardı. Örneğin

Miss Bushnell, Erzurum’daki yedinci yılında memleketine izne gitmişti ve kendisinin okuldaki yangından ve sahadaki ağır yükten dolayı güçten düştüğü rapor edilmekteydi.280

Sonuç olarak, misyoner kadınların Doğu deneyimleri beraberinde bulaşıcı hastalıklar, ruhsal bozukluklar, yalnızlık gibi birçok mücadeleyi de getirmişti.

Bununla birlikte, bekar kadın misyonerler, bekar erkek misyonerlere göre daha fazla hayatta kalmış ve daha uzun süre yakın doğu misyonlarında görev yapmıştır.

Bu da göstermektedir ki, Viktoryen kadınlık anlayışının “narin, kırılgan, korunmaya muhtaç” algısı, misyoner kadınlar için geçerliliğini yitirmiş, kadınların fiziksel ve ruhsal anlamda verdikleri mücadeleler bir yandan da güçlenmelerine katkıda bulunmuştur.

278 Rachel B. North’un Miss Lamson’a mektubu, 11 Eylül 1915, ABCFM, Reel 714. 279 North, 10 Temmuz, 1916, Reel 714. 280 Agnes M. Lord, Report of the American School for Girls, Erzurum, 1904-1905, ABCFM, Reel 703. 178

Bölüm sonucu

Dördüncü bölümde Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin Anadolu özelinde nasıl geliştiğini ve Amerikalı misyoner kadınların gündelik yaşamından hareketle toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl oluştuğunu inceledim. Özellikle sınıf ve etnisitenin de dikkate alındığı bu bölümde misyonerlik faaliyetlerinde kadınların rollerinin ahlak ve ailenin devamına çıkar sağlayacak şekilde vurgulandığını ortaya koydum. Misyoner eşleri ve bekar misyonerler arasında belli bir hiyerarşi olması ve anne olan misyoner eşlerinin ev içindeki rollerinin daha önemsenmesi de bu tezi güçlendirmektedir.

Bununla birlikte, bekar misyonerlerin de artan sayılarda gönderilmeye başlanması bu tür bir dönüştürme ideolojisinin kadınlardan bağımsız olamayacağı görüşünü desteklemektedir. Ek olarak, dini yayma amaçlarının eğitimi modernleştirme amacına doğru evrilmesini ve kamusal alan ile özel alan arasındaki katı ayrımın misyoner okullarının açılmasıyla gevşeyerek her milletten ve mezhepten genç kadınların modern bir eğitim almak için ne kadar hevesli olduklarını göstermeye çalıştım. Her ne kadar dönemin kadınlık nosyonunda eğitimin birincil amacı iyi birer eş ve anne olarak yetiştirmek olsa da bu genç kadınların okuma yazma öğrenerek güçlenmelerine katkıda bulunduğu açıktır. 20. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı modernleşme ve milliyetçilik ideolojilerinin gelişimine de bu misyoner okulları katkıda bulunmuştur.

Sonuç olarak, gerek Amerikalı misyoner kadınların gerekse etkileşimde oldukları Anadolu topraklarında yaşayan kadınların cinsiyet rolleri sağlam ataerkil yapılarla sınırlandırılmıştı. Bununla birlikte, batılı ve doğulu ataerkil modellerin karşılaşması her iki taraf için de bu sınırların gevşetilmesi için bir fırsat vermiştir.

Her ne kadar bu, kolektif bir mücadele değil, bireysel güçlenme pratikleri olarak

179 karşımıza çıksa da, toplumsal cinsiyetin misyoner faaliyetlerinde önemli rol oynadığı açıktır. Bir sonraki bölümde, Amerikan misyoner kadınların yazılarından

Osmanlı kadınlarının farklı kategorilerini üç kısım halinde inceleyeceğim.

180

5. Bölüm: Osmanlı’da Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Analizi

Bu bölümde, Amerikalı misyoner kadınların mektupları ve misyonerlerin basılı yayınları kullanılarak Osmanlı kadınlarının toplumsal cinsiyet rolleri ve kadınlık kategorileri incelenecektir. İlk kısımda, Maria A. West isimli misyonerin günlüğünde ayrıntılı olarak anlatılan beş kadın üzerinden bekar kadın, evli kadın, yaşlı kadın, dul kadın, engelli kadın gibi kategorileri ele alacağım. İkinci kısımda ise Life and Light for Women dergisinde yayınlanan yazıların 1870-1900 yılları arasındaki ciltlerinin detaylı bir okumasına dayalı olarak Amerikalı kadınların gözünden Osmanlı kadınlarının yaşamlarına ilişkin bir anlatı sunacağım. Bu derginin okumasını yaparken dönemin en uzun süreli kadın dergilerinden biri olan

Hanımlara Mahsus Gazete’den seçilmiş bazı yazıları da ekleyerek karşılıklı bir okuma yapmanın daha aydınlatıcı olacağını düşünüyorum.

Bu bölümdeki temel argümanım, batılı gözünden madun kadınların hiç de pasif ve güçsüz olmadığı, cinsiyete dayalı rollerinin kısıtlamalarına rağmen toplumsal hayatta yer almak için direndikleri ve kısmen de başarılı olduklarıdır.

Batının eril oryantalist söylemi karşısında 19. yüzyılın ikinci yarısında,

Anadolu’dan bu karşı argümanların verilmesi feminist tarihe katkıda bulunmakta ve misyoner mektuplarının birer oryantalist söylem eleştirisi olarak kullanılabileceğini göstermektedir.

Batılı kadınlar ile doğulu kadınların en fazla bir arada olduğu alanlar olan misyoner istasyonlarının ve bu kadınların burada kurdukları iletişim ağlarının incelenmesi de karşılıklı etkileşimin görülmesi açısından önemlidir. Aşağıdaki bölümde doğuda tek bir kadın kategorisinin olmadığına yönelik argümanımı destekleyici bazı örnekler vereceğim.

181

5.1. Misyoner Kadınların İletişim Ağları: Yerli Yardımcı Kadınlar

Misyonerlik faaliyetlerinin tarihsel incelemesinde ihmal edildiğini düşündüğüm bir boyut, yerli yardımcı kadınların güçlenme pratikleri ve eğitim faaliyetlerinin devam ettirilmesindeki rolleridir. Osmanlı topraklarında kurulmuş misyoner okullarında eğitim alan genç kızlardan “umut vaat eden”ler, misyoner yardımcıları ve öğretmen olarak istihdam edilmiştir. Ayrıca bu genç kızlar, misyoner kadınlarla arkadaşlık ilişkileri de geliştirmiş ve yerli halkla iletişim kurulmasında tercümanlık rolü de üstlenmiştir. Heiki Liebau, Hindistan’da yerel misyoner yardımcılarının İngiliz misyonerlerine içinde bulundukları toplumun normlarını ve adetlerini anlatmada da yardımcı olduğunu söylemektedir.281

Bu kısımda, misyoner mektuplarında karşılaştığım bazı örneklerle bu genç kızların kendi mücadelelerini nasıl gerçekleştirdiklerini ve ataerkil normları esnetmek için hangi yollara başvurduklarını inceleyeceğim. Çoğunlukla okulda

önce kendileri eğitim alan bu yardımcılar, ki bunlar çoğu zaman genç kadınlardan oluşuyordu, daha sonra ev ziyaretleri ve kızların eğitimlerinde öğretmen olarak misyonerlere yardımcı oluyorlardı. Bu kısımda, ABCFM’in Anadolu’daki misyonerlik faaliyetlerinde birlikte çalıştıkları bu yerli yardımcı kadınların bazılarına yer vererek “doğulu” ve konumsal olarak “öteki” durumundaki bu kadınların kendi bireysel güçlenme pratiklerinden bahsedeceğim.

ABCFM’in yıllık raporlarına göre Türkiye’de Batı, Merkez ve Doğu Türkiye misyonlarında 1881 yılında yerli yardımcı olarak nitelendirilen papaz, vaiz,

öğretmen ve diğer kategorilerinde toplam 601 yardımcı olduğu kaydedilmiştir.282

281 Heike Liebau (2018), Cultural Encounters in India: The Local C-workers of Tranquebar Mission, 18th to 19th Centuries, New York: Routledge 282 ABCFM, 75th Annual Report of the ABCFM (Boston: Press of Stanley and Usher, 1885) 182

On yıl içinde bu sayı biraz artarak 1891-92 yıllarında 759 olarak kaydedilmiştir.283

Aşağıdaki tabloda misyoner mektuplarında en fazla adı geçen yerli misyoner kadınların bir listesi verilmektedir.

Tablo 7 Yerel Yardımcı Kadınlar Listesi284

Adı Yeri İstasyon

Ghulu Dudu Kayseri Avrupa ve Batı Türkiye Misyonu Mariam Dudu Niğde Zahouhi Merzifon Zartan Kapıkaya Excipit Merzifon

İncil okuyan kadın Bahçeçik Batı Türkiye (Bilecik) Misyonu İncil okuyan kadın Rodosto İncil okuyan kadın (Tekirdağ) Şakşak

Mariam Varzhoohee Antep Merkezi Türkiye Misyonu Mariam Boghosyan Antep İncil okuyan kadın Adana İncil okuyan kadın Tarsus

Kohar Kaprielian Eğin (Elazığ) Doğu Türkiye Misyonu Mariam Geragosian Hoghi (Elazığ) Mariam Bedrosian Ichmeh (Elazığ) Abtoon Gazarosian Harput (Elazığ) Mariam Hashardusian Çemişgezek Koordish Amie Harput Hunazant Esarhogian Percheng (Elazığ) Mariam Melkawian Mariam Marderosian Malatya Yama Hosepian Arapgir

283 ABCFM, 82nd Annual Report of the ABCFM (Boston: Press of Samuel Usher, 1892) 284 Life and Light for Women, Cilt 6, 1876. 183

Yegsha Astardoonian Hulukegh Anna Menosian Arapgir Mariam Enfiagian Temran (Diyarbakır) İncil okuyan kadın Van

Amerikan misyoner okullarında eğitim alarak güçlenen bir örnek Harput istasyonundan Kohar isimli Ermeni kadındır. Kohar’ın da Harput’taki okula gelmeden önce zorlu bir yaşamı olmuştur. Sırtında bir kamburu vardır. Okuma tutkusu ile birçok zorluk aşmış ve ailesinin karşı çıkmasına rağmen sonunda Harput

Kız Okulu’na gelmiştir. Buradaki eğitimini başarıyla tamamlayarak asistan

öğretmen olmuştur.

Kaynak: Life and Light for Women (1875)

184

Kohar285, 1 Mayıs 1875 tarihinde Harput’tan gönderdiği ve Life and Light for

Women dergisinin 5. cildinde yayınlanan mektubunda, kendisi için para harcayan kurula teşekkürlerini sunarken kendisinin de bu borcunu başka Ermeni kız

çocuklarına eğitim vererek ödemeye çalıştığını yazar. Bu tür mektuplar dergide bağışları teşvik etmek amacıyla sıkça yayınlanmaktaydı. Kohar mektubunda

Ermeni Ortodoks kilisesinin Protestanlara karşı yürüttüğü olumsuz kampanyalardan bahsederek işinin ne kadar zor olduğunu anlatmaktadır. Buna rağmen hiç vazgeçmediğini ve okulundaki öğrenci sayısının gün geçtikçe arttığını bildirmektedir. Okulda İncil, ahit, ilmihal (catechisim) derslerinin yanı sıra aritmetik, coğrafya, gramer, fizyoloji ve okuma yazma ağırlıklı dersler de verilmektedir. Kohar, evlere giderek kadınlara ders verdiğini ancak kocalarından korkan kadınların çok istemelerine rağmen Kohar ile görüşmekten çekindiklerini yazmaktadır. Kohar hakkında olumsuz söylemler yayılmakta, “bu kadınla görüşürseniz kocalarınızı elinizden alacak, kocalarınız Protestan olunca sizi atıp birçok kadınla evlenecek” şeklinde yürütülen karalama kampanyasına rağmen

Kohar diğer kadınlarla tanıştıkça kendini sevdirir ve onlardan “kız kardeşlerim” diye bahseder. Kohar bu şekilde yaklaşık bir buçuk yıl mücadele eder ve sonunda okulundaki öğrenci sayısının altmışa yükseldiğini gururla bildirir. Derginin 1874 yılına ait cildinde Kohar’ın evlendiği yazmaktadır.

Misyoner mektuplarında sıklıkla bir isimle daha karşılaştım. Kürt Amie (veya

Amy) olarak bahsedilen bu kızın hikayesi ilham vermesi açısından sıklıkla paylaşılmış olabilir. İlk mektupta, Miss Bush, Amy ile ilk karşılaşmasını anlatmaktadır. “Sonra Kürt Amy’ciğimiz geldi. Onunla uzun ve tatlı konuşma yaptım. Keşke onu görebilseydiniz, kara kaşlar, kara gözler, koyu bir ten. Geçen kış

285 Kayıtlarda Kohar Ermeni bir kız olarak geçmektedir. 185 ilk kez buraya geldiğinde birinci sınıftaydı. Şimdi ise coğrafya ve aritmetik dersleri alıyor.”286 Amy’nin neler yaşadığına farklı kaynaklardan ulaşmaya ve hikayesini tamamlamaya çalıştım. Kendisi misyoner istasyonları arasında bir başarı hikayesi gibi anlatılmış olmalı ki farkı mektuplarda ve bir de anı kitabında onun ismine rastladım. Böylece hikayesini farklı kaynaklardan da doğrulama imkanım oldu.

İlk olarak, Miss Seymour’un Haziran 1872 yılına ait bir mektubunda okuldaki bir Kürt kızından bahsettiğini görüyoruz. Miss Seymour, Amie’nin çok dikkatli ve vazifeşinas olduğunu belirtiyor. Amie, annesinin babası öldükten sonra başka bir kürt ile evlendiğini ve hala aşiret içinde yaşadığını söylüyor. Ayrıca bir de kız kardeşi olduğunu, ama kardeşinin bir başka aileye evlatlık verildiğini anlatıyor.

Amie’nin hikayesini bulmak için farklı birincil kaynak taramalarımda Mr. and Mrs.

Wheeler’in Grace Illustrated or a Bouquest from Our Missionary Garden (1876) isimli hatıratına rastladım. 150. sayfada Çemişkezek’li bir aileden bahsedilen bölümde Amy’nin287 hikayesini buldum. Amy’nin Babası Murto, Bayzie (Beyza) isminde güzel bir kürt kızıyla evlenir. Beyza peçe takmamaktadır. Murto ve

Beyza’nın Amy ve Hedjie isminde iki kızları olur. Ancak bir gün aşiretin zengin ve güçlü reisi bir Kürt bir gece adamları ile birlikte evlerini basar ve Beyza’yı kaçırır.

Beyza’nın kocasına ve evine dönmek için çaba gösterip göstermediği bilinmemektedir. Kısa bir süre sonra Murto ölür ve kızlar zengin bir Ermeni ailenin yanına hizmetçi olarak verilir. Amy bir şekilde okumayı öğrenir ve bir İncil kopyası edinir.

Mrs. Wheeler, Amy’den ilk kez 1869 yılında haberleri olduğunu,

Çemişkezek’ten fakir bir kızı Harput Kız Okuluna almaları için bir talep geldiğini

286 Life and Light (1872), Cilt 2, s. 113. 287 Bu kaynakta Amy olarak geçmektedir. 186 anlatıyor. Misyoner okulunun cevabı diğer öğrencilerin kabul şartlarının aynısıdır:

“eğer uygun biriyse ve kıyafetlerini, kitaplarını ve seyahatini karşılayabilecek biri varsa onu alırız” derler. Kısa süre sonra gelen cevapta kızın fakir bir Kürt kızı olduğu ve kimsesi olmadığı yazmaktadır. Amy’nin yanında kaldığı aile de kızın okula gitmesi için para vermeye yanaşmaz. Bu sebeple de okulun cevabı olumsuz olur, kızı almazlar. Bir kaç ay sonra Mr. H. N. Barnum ve Wheeler birlikte

Çemişkezek’i ziyarete gittiklerinde Amy karşılarına çıkar ve okula gelmeyi çok istediğini söyler. Wheeler, Amy’nin kendisini bu şekilde anlatmasından hayranlık duyduğunu belirtmektedir: “Bir Protestan okulunda okumadıysa onun yaşındaki hiçbir Ermeni kız bize bir kelime söylemeye ya da soruya cevap vermeye cüret etmezdi; ama isteğinin samimiyetiyle canlanmış doğuştan gelen doğası ile bu fakir

Kürt kızı ortaya çıktı ve bizi şaşırtan ve ilgimizi çeken bir cesaret ve kararlılıkla amacını müdafaa etti”.288 Misyonerler biraz daha sorguladıktan sonra kızı kabul etmeye karar verirler ancak o noktada aşiret “Şapkalılar aşiretten birini götürecekler ve onu Hristiyan yapacaklar” diye etrafa toplanır. Silahlı grubun karşısında ne yapacaklarını bilememekle birlikte kızı da orada bırakmak istemezler.

O sırada Garabed isimli bir adam misyonerlere oradan gitmelerini, kızı daha sonra kendisinin getireceğini söyler. Garabed’in misyoner okuluna yanaşmak istediği için kendilerine yardım ettiğini düşünseler de kabul ederler ve Amy ertesi gün Garabed ile birlikte okula gelir ve eğitim almaya başlar. Wheeler, Amy’nin üç yıl eğitim aldıktan sonra son yıl öğretmenlik yapmaya başladığını ve asistan

öğretmen olduğunu belirtmiştir. Amy’nin haberinin bu kadar ilgi çekmesinin sebeplerinden biri de onun okuldaki ilk Kürt öğrenci olması ve çok başarılı bir

288 Wheeler, C. H. (1876). Grace Illustrated or A Bouquet from Our Missionary Garden. Boston: Congregational Pub. Society, s. 153. 187 model oluşturması olabilir. Amy bununla da yetinmediğini, bir gün eğitimine

American South Hadley veya Vassar gibi tanınmış ve köklü kız okullarında devam etmek istediğini de her fırsatta dile getirmiştir. Ayrıca kız kardeşi Hedjie’nin de okula yanına gelmesini arzu etmektedir.

Amy (Amie) dergiye İngilizce bir mektup yazmıştır. Amie, acilen Harput’a iki gün uzaklıktaki Eğin şehrine gidip oradaki okulda işleri devralması gerekmiştir.

Bayan Wheeler ve Bayan Seymour, Amie’den kendilerine İngilizce mektup yazmasını böylece gramer yanlışlarını düzelteceklerini tembihlerler. Amie’nin mektubunu aşağıda orijinaline müdahale etmeden alıntıladım:

My Dear Mother, Mrs. Whiller, I would early write you a letter but as you had done

me a heavy request, so I was obliged to write English, I was prevented till now; there

is no any dictionary from Armenian to English for knowing the words unknown to

me. I thank you for your love which is over me: but I am also admiring (wondering)

that you absented me from you thus suddenly. My teachers frequently told me, we

love you dearly: we wish never your absence from our eyes lest any thing happen to

our Amay and she return no more. If I was not quite shure at your and their love, I

ventured to tell or think those speeches were fictious.”289

Bir misyoner okuluna kabul edilen ilk kürt kız olarak Amie’nin hikayesine kaynaklarda epeyce vurgulu bir şekilde yer verilmiştir. Küçük bir kızın bu şekilde bir başarı hikayesi olarak temsil edilmesi bir yandan Protestanlığın yayılma amacının ne kadar doğru olduğunun vurgulanması için bir söylem aracı olarak kullanılmış görünmekle birlikte, bir yandan da 19. yüzyıl bağlamında tek başına bir

289 Life and Light (1875), cilt 5, s. 188. Mektupta Amie, Sevgili Annem dediği Mrs. Wheeler’a yanında sözlük olmadığı için İngilizce mektup yazmakta zorlandığını söylemektedir. Ayrıca “sevginizden dolayı teşekkür ederim ancak aynı zamanda beni buraya gönderdiğiniz için de düşünmeden edemiyorum, sevginizden bu kadar emin olmasaydım eğer bu konuşmalarınızın doğru olmadığını düşünürdüm” diyerek de sitem etmektedir. 188

Kürt kızının kendi kaderine boyun eğmemeyi seçmiş olması açısından anlamlıdır.

Yerel yardımcı kadınlar yerel kültürü ve dili bildiklerinden Amerikan misyonerlik faaliyetlerinin güçlü birer savunma aracı olmuşlardır. Misyoner kadınların mektuplarında dönemin siyasi bağlamından bağımsız olarak eğitim ve okuma yazma aşkının vurgulandığı ve kız kardeşlik dayanışmasının olduğunu gösteren bir dil hakimdir.

Kohar ve benzer yerel yardımcılarının rolleri ve güçlenme pratiklerinin incelenmesiyle madun kadının sesinin duyulmasına katkı sağlanacağını savunuyorum. Altıncı bölümde bu kaynakları kullanarak 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı toplumundaki toplumsal cinsiyet rollerini incelediğim bir sonraki bölümde yerel yardımcılara ilişkin başka örnekler de verilecektir.

5.2. Amerikalı Bir Misyonerin Gözünden Beş Kadın: İskoohi, Mariam, Hacı Hatun, Güzin Hanım ve Elmas

Elit sınıfa mensup Türk kadınlarıyla karşılaşmaların yaşandığı Batı Türkiye’nin

ötesinde doğudaki misyonlarda yer alan misyoner kadınların tanıştıkları “sıradan” kadınları nasıl tarif ettiklerine bakmak önemlidir. Bu “sıradan” kadınlar, farklı etnik kökenlere sahip, farklı hikayelerle misyoner güncelerinde yansıtılmıştır. Bu tür

örnekleri bulabileceğimiz Maria A. West’in The Romance of Missions-Misyonların

Masalı adlı güncesinde farklı etnik gruplardan kadınların kısa hikayeleri anlatılmaktadır. İznik taraflarında misyonda görevli Maria West, misyonda tanıdığı

“diğer” kadınlardan İskoohi, Mariam, Vartohi Hanım, Hacı Hanım, Güzin Hanım gibi kadınların hikayelerinden bahsetmektedir.

189

Iskoohi’nin Hayatı: Evli kadın

West, İskoohi’yi ilk gördüğünde 14 yaşında, uzun, ince, kara gözlü, esmer ve ilginç bir kız olduğunu yazıyor. Kızın hasta olmasına rağmen kendini çalışmaya nasıl adadığını şu sözlerle ifade ediyor: “sağlığı kötü olduğundan birkaç aydır okuldan uzaktaydı. Neden döndüğünü sorduğumda, ‘İznik çevresinde cahil kadınların olduğu çok yer var, okulda öğrenmeliyim ki gidip onlara da

öğretebileyim’ dedi. Dört yıllık eğitimini tamamladıktan sonra İskoohi okuldaki yardımcı öğretmenlerden biri oldu”. West, İskoohi’nin ne kadar başarılı ve kendini adamış bir Hristiyan olduğunu ve kendi halkı arasında kızların eğitimine katkıda bulunduğunu anlatıyor, “Dindarlığı, vicdanı ve olgunluğu onu kendi halkının kızlarının eğitimi konusunda paha biçilmez bir yardımcı yaptı”.290 Iskoohi, kısa zaman sonra Papaz B. Hohannes ile evleniyor ve papazın karısı olarak misyoner faaliyetlerine devam ediyor.

Evlilikle ilgili olarak ise Hohannes, İskoohi ile evlenmek için önce Maria’dan onay alıyor çünkü İskoohi o dönemde misyonerlik faaliyetlerinde Maria’ya yardımcı oluyor. Maria, Hohannes’in evlilik niyetini İskoohi’ye iletiyor ve onun anlatımıyla dönemin evlilik kurumuna ve genç kızın evliliğe bakışına ilişkin ipuçları görüyoruz. “İskoohi’yi odama çağırdım. Çekinerek o önemli soruyu sordum – ‘Bu adamla evlenir misin?, ve sessizce cevabını bekledim. Sonunda yavaşça fısıldadı, ‘siz nasıl isterseniz’. Daha sonra kızaran yüzüyle İskoohi şöyle dedi, ‘Öğretmenim, biliyorsunuz on dokuz yaşındayım ve benim ülkemde evlilik yaşım çoktan geçti. Evlenmediğim için arkadaşlarım beni ne zamandır

290 West, (1875), The Romance of Missions, s. 3 190 sıkıştırıyorlar. Ailem için bir utanç ve ayıp. Keşke ben de sizin gibi kendimi tamamen Tanrıya adayabilseydim ama belki bu şekilde ona hizmet edebilirim”.291

Iskoohi’nin yaşam tarzıyla ilgili West şunları yazmıştır, “Iskoohi’yi köyün papazının karısı olarak bulunduğu evde sadece bir kez gördüm. Evi sade ve basit, ama her tarafı düzenliydi. Avrupa yaşam tarzına yaklaşmadan, zararlı olmadıkları sürece kendi halkının adetlerini uyguladı. Böylece kendi halkıyla paylaşım içinde kocasının vaizliğine yardımcı olacak bir etki sağladı”.292 İskoohi’nin kendi halkından çok da uzaklaşmamak üzere Avrupalı stilden uzak durduğunun ifade edilmesi, aslında misyonerlikte “ötekileşmenin” faydalı olmadığına dair bir ipucu vermektedir. İskoohi’nin sağlığı kötüler ve sonunda ölür. Ölümünden iki yıl sonra

İskoohi’nin kocası Hohannes’in onu nasıl özlediğini West şu sözlerle aktarmaktadır, “B. Hohannes, karısı öldükten iki yıl sonra bir evi ya da karısı olmadan tek başına görev yaparken hislenerek İskoohi’nin zevki, sadeliği ve sağduyusunun ona nasılda yardımcı olduğunu hatırladığını söyledi. Duaları ve

öğütleri ile karısının ona ne kadar destek olduğunu hatırlıyordu”.293

Mariam: Engelli Kadın

Maria West’in misyonda tanıdığı ve güncesinde yer verdiği bir diğer kadın,

Meryem’dir. Meryem (Mariam), Bilecik, Bursa’da yaşayan, Protestanlığı kabul etmiş bir çiftçi babanın on altı yaşındaki kızıdır. Annesinin itirazlarına rağmen, babası tarafından misyoner okuluna gönderilmiş ancak sağlığı bozulduğundan

(bozuk sağlık bir engellilik durumu olarak ele alınmaktadır) okulu yarıda bırakmak zorunda kalmıştır. West, Meryem’i “doğruluk için açlık ve susuzluk

291 West, s. 4 292 West, 228. 293 a.g.e. 191

çekenlerdendi”294 diye tarif etmektedir. Meryem’in Anadolu’nun bir köyünde, kurtarılmayı bekler bir genç kız gibi tasvir edilmesinin elbette ki misyonerlerin kendi amaçlarına uygun bir şekilde anlatılarını süslemelerinden kaynaklı olduğu iddia edilebilir. “Üç uzun yıl boyunca dua ve İsa’nın yolunda çalışabilmeyi bekledi.

Ve Tanrı ona bir misyoner gönderdi, bu umut topraklarında, yaban ellerde

Meryem’i buldu ve böylece onun inancı ödüllendirildi”295

Meryem’in sağlığı bozulmaya başladığında bile amacından vazgeçmediği ve kendisinin de bir zamanlar olduğu gibi ‘kayıp ruhlara’ yardımcı olma hedefinden vazgeçmediğini aktaran West, genç kızın, kendi evinin hasta bir ruh için eski ve rahatsız olmasından dolayı kilisenin evine taşındığını ve burada bakıldığını anlatıyor. Hastayken bile odasına ziyarete gelen diğer genç kızlar için bir umut kaynağı olduğundan bahseden West, Meryem’in fiziksel güçsüzlüğün aksine ruhundaki gücün ne kadar fazla olduğunu anlatmaktadır; “Yorulmadan uzun süre konuşamazdı ama çok az bile olsa kelimeleri, o kadar iyi seçilmişti ki, sonsuzluğun eşiğinde duran birinin sahip olduğu güçten geliyordu”.296 Meryem’in odasında toplanan diğer kadınlar ve genç kızlar da onu son anına kadar yalnız bırakmamıştı.

Vaiz Hohannes, kendisinin ulaşamadığı bu kadınların ve genç kızların, hasta

Meryem’in odasında toplanmasına ve Meryem’in hasta haliyle bile kendisinden

çok daha fazla ruha ulaşabildiğine dikkat çekiyor: “Vaiz Hohannes bana yazdıklarında Meryem’in odasında toplanan kadınların ve genç kızların kendisinin

294 İncil’de Matta 5:6’da geçen ifade “Ne mutlu doğluluğa acıkıp susayanlara! Çünkü onlar doyurulacaklar”. 295 West, s. 229. 296 West, s. 231. 192 bile ulaşamadığı kişiler olduğunu, Meryem’in bu şekilde başladığı işi devam ettirdiğini ifade etmişti”.297 Meryem o yılın Temmuz ayında hayatını kaybetti.298

West’in anılarında yer eden bir başka kadın da Vartohi Hanım’dır. West, bu

Ermeni kadının cenazesini anlatırken aslında inanç yayma amaçlarının neye hizmet ettiğini de göstermek istemektedir. Vartohi hanım’ın cenazesi, sakinliği, sadeliği ve

öleni son yolculuğuna uğurlamanın hafifliği ile Protestan inancın izlerini taşımaktadır. “Sade tabut siyah kumaşla kaplanmıştı ve dindar beyler tarafından taşınıyordu. Papaz Simon yavaşça öne doğru yürüdü, elinde rütbe gibi büyük bir

İncil taşıyordu. Arkasından gelen birkaç dostun da adımları ölçücü ve resmiydi.

Durgun çehreleri orada toplanma amaçlarıyla uyum içindeydi. Kapağı açık tabutun

önünde sessizce durduk…Tören boyunca Protestanlar başları açık, insanlar mümkün olduğunca sessizdi”.299

Protestanlığı kabul etmiş bir kadın olan Vartohi hanımın cenazesinden birkaç gün sonra mahalledeki bir Rum evinde başka bir cenazeden söz ederken

West açıkça Protestan olan ve olmayan kişilerin adetlerindeki farkı betimlerken bir yandan da Protestanlığın aslında nasıl bir kurtuluş olduğuna dikkat çekmek istiyor.

İkinci cenazedeki Rum kadının kocası ölmüş ve ağıtlar yakmaktadır. “Vartohi

Hanımın cenazesinden birkaç gün sonra mahalledeki bir Rum evinden yükselen

çığlıklarla irkildim. Pencereden eğildiğimde kocası birkaç saat önce ölmüş orta yaşlı bir kadının üst katın penceresinden eğilerek yüksek sesle ölen adamın geri gelmesi için ağladığını duydum. Elleriyle saçını başını yoluyor, göğsünü yumrukluyor ve doğu geleneklerine göre ağıtlar yakıyordu”.300 Diğer cenaze sessiz

297 West, s. 231. 298 Life and Light for Women, Cilt 2’de Sultan adında bir başka engelli genç kızdan bahsedilmektedir. Sukrofuloz abse (soğuk apse) sebebiyle sol kolunu kullanamayan Sultan okula gidemediği için üzülmektedir. 299 West, s. 235. 300 a.g.e. 193 bir huşu içinde geçerken Rum cenazesindeki manzarayı şu şekilde anlatıyor: “Evin kadınlarının kulak delici ağlamaları ve ağıtları, tabut gözden kaybolana kadar dinmedi. Kaba bir insan kalabalığı cenaze konvoyuna katıldı. Neredeyse koşar adımlarla sokak sokak geçerken yüksek sesle bağrışıyorlar ve tabutun gömüleceği yere doğru ilerken yakışıksız kahkahalarla kaynaşıyorlardı”.301

Daha sonra İstanbul’da başka Protestan Ermenilerle konuşurken West bu günü hatırlıyor ve bunu anlattığı bir başka kadının şu sözlerine yer veriyordu: “Ah, biz de bir zamanlar o zavallı Rum kadın gibiydik. Mezar bütün bütün karanlıktı,

ölüm korkunç bir delikti. Başka türlüsünü bilmezdik!. Ama şimdi bize ışık yolladığı için Tanrı’ya şükrediyoruz. Bu ışığı bize getiren misyonerlere ne kadar teşekkür etsek az. Sevdiklerimiz öldüğünde onlarla bir gün buluşacağımıza dair umutlar besliyoruz”.302

West’in anılarındaki yazım stilini çözümlerken söylem analizi uygulayarak aslında vermek istediği mesajı ortaya çıkarmaya çalışırken bir yandan da dönemin farklı sınıf ve etnik kökenden kadınlarının hayatlarına dair ipuçları elde ediyoruz.

Bu da şüphesiz ki feminist bir tarih çalışmasının ana amaçlarına hizmet etmektedir.

Bu açıdan West’in anılarındaki Hacı Hatun (Haji Hatoon) ile ilgili kısımlara da analitik bir inceleme yapılması faydalı olacaktır.

Hacı Hatun: Yaşlı Kadın

Hacı Hatun, İstanbul’daki tanınmış Peştemalciyan ailesine mensuptur. Bir zamanlar Kudüs’ü ziyaret etmiş olmasından dolayı kendisine Hacı denmektedir.

Hacı Hatun kocası öldükten sonra üç kızıyla yalnız kalmıştır. Kızları Protestanlığı kabul etmek istediğinde onlarla ilişkisini koparmış ancak kızlarından biri

301 West, s. 236. 302 A.g.e. 194 hastalandığında “ana-kız sevgisi” galip gelmiş ve kızına bakmak için onun evine gitmiştir. Hasta yatağındaki kızının dudaklarından dökülen dualar bu yaşlı kadının kalbine işlemiş ve sonunda o da Protestanlığı kabul etmiştir. West, Hacı Hatun’un din değiştirmesini bu şekilde anlatır.

Hacı Hatun ve kızlarının hikayelerine biraz daha detaylı baktığımızda ise

West’in şu sözlerinden dönemin sınıfsal farkları içinde kadınların okuma yazma ve diğer güçlenme pratiklerinde ne durumda olduklarını görmemiz açısından önemli ipuçları elde etmekteyiz. “Bu kadınların bana anlattıklarına göre komşularından daha aydınlanmış bir durumdaydılar. Babaları sevilen bir öğretmenmiş ve böylece kızlar da okuma yazma öğrenmişler. Ancak İncil’i okumak istediklerinde harfleri anlamadıklarından zorlanmışlar. Buna rağmen vazgeçmemişler. Bu tür enstantaneler Ermeni kadınları arasında nadir görülür. Bu adanmış ruhlar için

Amerikalı misyonerlerin gelişi sanki bebek İsa’nın yaşlı Simeon ve Anna’ya gelişi gibiydi”. (West, 239). Hacı Hatun 90 yaşına rağmen evinden uzaktaki bir kilisedeki vaaz toplantısına katılmak ister ve West’in kaleminden bu kadının nasıl da yüksek bir ruha sahip olduğu anlatılmaktadır. Hacı Hatun öldükten sonra hiç oğlu olmadığı için en büyük kızı ailenin baş temsilcisi olarak onun yerini alır.

Güzin Hanım: Dul Kadın

Hacı Hatun’un kızı Güzin Hanım (Gouisine Hanum), West’in anılarında güçlü bir kadın temsili ile karşımıza çıkmaktadır. Hasköy’deki Ermeni okulundaki okumalara katılan Güzin Hanım aynı zamanda evinde kadınları toplayarak okuma ve sohbetler gerçekleştirmektedir. “Güzin Hanım’ın evi Protestan kadınların buluşması için en merkezi ve en uygun yerdi. Bir defasında ben de davet edilmiştim.

Evde toplanan kadınlar misyonerlerin onlar için yaptıklarını takdir etmekle birlikte topluluklarının fakir olmasından şikâyet ediyorlardı. Güzin Hanım tüm kız

195 kardeşlerini sakince dinledikten sonra tüm ihtişamıyla dikilerek şöyle dedi, ‘Tüm bu sözler bana dünyevi bir zihniyet gibi geliyor’. Bir an yaşanan şok için de ben de kitabımı açıp bununla ilgili bir pasaj okudum. Güzin Hanım yaşadığı tüm zorluklara rağmen sonuna kadar sağlam ve güçlü durmayı başardı.” Güzin Hanım bir süre sonra İstanbul’daki bir kolera salgınında hayatını kaybetmiştir.303 Kocasını erken yaşta kaybetmiş dul bir kadın olan Güzin hanım gerek ailenin baş temsilcisi olarak gerekse ekonomik açıdan ailenin devamını sağlayan kişi olarak güçlü bir kadın imgesiyle karşımıza çıkmaktadır.

Elmas: Köylü Kadın

West’in Protestanlığın sunduğu eğitim sayesinde dönüştüğünü ve güçlendiğini söylediği bir başka kadın ise Harput’tan Elmas adlı köylü kadındır.

Anılarında Elmas’ın ilk geldiği zamanla okuma yazma öğrendikçe fiziksel olarak da dönüşüm geçirdiğini şu şekilde anlatmaktadır.

Alfabeyi öğrenmek bile ona öz saygı vermiş gibiydi ve onu “buralarda

kadınlara dedikleri gibi “eşek ırkından” birkaç derece yukarı kaldırmıştı.

Yaz sona ererken yüzünde yeni bir ışık parlamaya başlamıştı, uyanan ruhu

gözlerinden parlıyordu. Kişiliği ve görünüşü daha fazla dikkat çekmeye

başladı. Okulun özel ve gayri resmi sınavlarından birine girmek için yeni

elbisesi içinde geldiğinde taze, pembe yüzü güzel değilse de sağlıklı

görünüyordu. Birçok kişi bu değişime hayret etti. Elmas’ın İncil okumak,

uzaktayken kocasına bir mektup yazmak veya hanesinin küçük hesaplarını

tutmaktan daha fazlasını yapmasını beklemiyoruz ama bu kadarı bile onun

kendi köyünde gıptayla bakılmasına sebep olacaktır. Birkaç yıl sonra

standartlar yükselene kadar köyündeki en eğitimli kadın olarak kalacak.304

303 Bu salgının 1865 yılında İstanbul’da kaydedilen salgın olduğunu tahmin ediyorum. 304 West, s. 417. 196

Elmas adlı bu cahil olarak nitelenen kadının misyonerlerin arasında eğitim almasının ardından bu denli değişmiş olarak görülmesi bir yandan misyonerlerin bu

şekilde bilinçli bir anlatım yapmasının bir sonucu olarak nitelenebilecekken bir yandan da bu kırk yaşını geçmiş kadının bile okuma yazmayı öğrenmesi bir güçlenme pratiği olarak kabul edilmelidir. Feminist açıdan baktığımızda tarih bu tür küçük ama kadınların birer tarihsel özne olduğunun göstergesi olan hikayelerle doludur.

Görüldüğü üzere 19. yüzyılda Osmanlı topraklarındaki kadınlar, batının oryantalist söyleminde baskın olarak temsil edildiği gibi sadece “erkeklerin hizmetinde, cahil, tembel, zevk düşkünü” kadın imgesinden uzak, farklı etnik ve sınıfsal analizle ortaya çıkarılabilecek kadınlık kategorilerinde yer almaktadır. Bu kadınlık kategorilerinden hareketle batı ve doğu kadın imajını daha detaylı olarak aşağıdaki bölümde inceleyeceğim.

5.3. Misyoner Yayınlarında Batı ve Doğu Karşılaşmaları: Life and Light Dergisinde Yayınlanmış Mektupların Analizi

Misyoner istasyonlarından haberlerin ve mektupların yayınlandığı misyoner yayınları arasında dergiler ve süreli yayınlar bulunmaktadır. Bu dergilerde okuyucuların ilgisini çekmeye yönelik hikaye tarzıyla da misyonlardan haberler yayınlanarak geniş bir kitleye ulaşması amaçlanıyordu. Anna Johnston, bu dergilerin editörleri, yazarları ve kilise görevlilerinin ana akım medyada popüler olan retorik ve gazetecilik stratejilerini kullanarak ve kaliteli illüstrasyonlara yer vererek okuyucuları misyoner hikayelerine bağlamayı amaçladığından bahsetmektedir.

197

Bir yandan da misyoner kadınlar misyonerlik örgütlenmesi içindeki

önemlerinin farkına vararak toplumsal cinsiyet hiyerarşilerine örtük olarak karşı

çıkmayı başarmıştır. Yakın Doğu misyonundaki misyoner kadın sayısı arttıkça 19. yüzyıl misyoner faaliyetlerinde de kadınların önemi azımsanamayacak hale gelmiştir.305

Tarihsel analiz aracı olarak bu yayınların, 19. Yüzyılın ikinci yarısında toplumsal cinsiyetin nasıl şekillendiğini görmek için güçlü birer araç olduğunu kabul etmek gerekir. Kadın misyonerlerin yayınlanan hikayeleri, Amerika’daki birçok eve girerek bir anlamda başka kadınları da misyoner faaliyetlerine katılmaya teşvik etmeyi amaçlıyordu. Jane Haggis ve Mary Allen, bu yayınların ve mektupların Hristiyanlığı yayma amacına hizmet etmek üzere ortak bir söylem etrafında birleştiğini söylemektedir; “misyoner dergilerinde yayımlanan mektupların, raporların, editör makalelerinin ve diğer makalelerin içeriğini oluşturan anekdotlar, betimlemeler ve etnografik gözlemler, okuyucuları Hristiyan aktivistlerin etkili bir topluluk olduğunu düşünmesine yarayacak güçlü bir söylemsel istikrar kurmaktadır.”306

Dini misyoner dergilerinin haricinde ABCFM’in resmi yıllık raporları da yayınlanmaktaydı. Her yılın başında yayınlanan bu raporlarda bir önceki yıla ait

önemli olaylar, Protestanlığı kabul edenlerin sayısı ve harcama miktarları veriliyordu. Bu raporların da hedef kitlesi Amerikan halkıydı. Misyoner istasyonlarından raporlar, mektuplar, misyoner yaşamı hakkındaki bilgiler, faaliyetler ve yerel halka ilişkin bilgiler içeren bu kayıtlar yayınlanmıştır.

305 Tusan, Michele, (2019), “Gleaners in the Holy Land: Women and the Missionary Press in Victorian Britain”, Nineteenth Century Gender Studies, Sayı 6.2 306 Haggis, Jane ve Mary Allen, (2008), “Imperial Emotions: Affective Communites of Mission In British Protestant Women's Missionary Publicatıons C1880-1920”, Journal of Social History, Cilt 41, Sayı 3, s. 691-716. 198

ABCFM’e ait yayınlardan biri olan Missionary Herald dergisinde misyonlardan haberlerin yanı sıra misyoner mektuplarına da yer veriliyordu. Dergi, Osmanlı

İmparatorluğu’nda yürütülen misyonerlik faaliyetleri hakkında Amerikan halkını bilgilendirmeyi amaçlayan bir iletişim kanalı olarak hizmet veriyordu.

Bu kaynakların erkekler veya kadınlar tarafından yazılmış olması da içeriğini değiştiriyordu. Erkeklerin yazdığı daha “kamusal” yazılarda özellikle erkek misyonerlerin faaliyetlerine yer verilmekteydi ve kullanılan dil de daha farklı ve resmiydi. Erkeklere ait yazılarda kişisel hikayelere rastlanmıyordu. Bahsedilen kişiler ise “bir kız”, “birkaç erkek” olarak kimliği belirsiz bir şekilde veriliyordu.

Oysaki kadınların mektup ve yazılarında bu kişilerin birer “kimliği” ve adları vardı.

Kadınlar tarafından yazılan mektuplarda daha çok günlük faaliyetlere, yaşam düzenlemelerine ve diğer insanlarla etkileşimlerine yer verilmekteydi. Bu mektupların toplumsal cinsiyet rolleri açısından analiz edilmesi tarihe ışık tutacaktır. Bu dergilerde çok sınırlı da olsa Türk kadınları tarafından yazılan mektuplara rastlamak mümkündür. Örneğin Halide Edip gibi toplumun daha üst seviyelerinde yer alan Türk kadınları da İngilizce olarak mektup yazmışlardır.307

Missionary Herald gibi, basılı bir diğer dergi olan Life and Light for Women dergisi de değerli toplumsal cinsiyet analizi öğeleri içermektedir. Daha çok

Amerikalı dindar kadınlara hitaben yayınlanan bu dergide sınıf, ırk, din, cinsiyet farklarını gösteren yazılara rastlamak mümkündür. Halkın dindarlığının ve tavırlarının incelenebileceği bir kaynak olmasının yanı sıra uzun süre yayınlandığı için de fikir ve imajların da zaman içinde nasıl değiştiğini göstermesi açısından bu dergi önem taşımaktadır.308 Elbette ki burada yayınlanan mektuplar, hiç

307 Tusan, 2019. 308 Barringer, Terry, (2004), `What Mrs Jellyby Might Have Read Missionary Periodicals: A Neglected Source`, Victorian Periodicals Review, Cilt 37, Sayı 4, s. 47. 199 yayınlanmamış özel mektuplara göre biraz daha “dikkatli” yazılmıştır. Misyoner kadınların özellikle Amerikan halkının okuyacağını bildiği mektupları ile kendi aile ve arkadaşlarına yazdıkları “özel” mektupları içerik olarak birinden farklıdır.

İncelenen mektupların büyük çoğunluğu ABCFM Genel Sekreteri’ne yazılmış mektuplardır. Bir kısmı da arkadaşlara veya akrabalarına yazdıkları mektuplardır.

Özel mektuplarda misyonerliğin zorluklarından bahsetmek yerine genel olarak iyi ve sağlıklı olduklarını bildirdikleri görülmektedir. Örneğin Miss H. Seymour, babasına gönderdiği mektupta, babasının kurula yapmış olduğu 100 dolar bağış için teşekkür etmekte ve bu parayı kız okulu için ek bir sınıf inşaatında kullanmak istediklerini yazmaktadır.309

Özellikle Protestan topluluklarda bağışları artırmak ve daha fazla misyoner toplamak için dergi ve süreli yayınların yayınlandığını görmekteyiz. Misyoner liderler, inanç ve değer sistemlerini popüler bir şekilde sunarak daha fazla misyoneri harekete davet etmeyi amaçlıyorlardı.310 Aşağıdaki kısımlarda kronolojik bir sıralama ile Amerikan toplumu tarafından Osmanlı kadınlarının nasıl görüldüğüne yönelik anlayışımızı güçlendireceğini düşündüğüm mektuplardan alıntılar yaparak doğu kadını imgelerinin oryantalist söylemden farklı olup olmadığını ortaya koyacağım.

Life and Light for Women, ilk olarak 1871 yılında Life and Light for Heathen

Women adıyla yayınlanmaya başlanmıştı. Derginin ikinci yılından itibaren

“heathen (kafir)” kelimesi kullanılmamıştır. 1871-1872 yıllarını kapsayan ilk iki ciltte misyoner Amerikalı kadınların Osmanlı topraklarındaki kadınlar ile ilk karşılaşmaları olduğundan Amerikan toplumuna Osmanlı toplumunun yemek ve

309 Miss H. Seymour- Mr. Seymour, 28 Ocak 1874, Harput, ABCFM, Reel 684. 310 Cramer, (2003) 200 kültürüne ilişkin bilgiler veriliyordu. Bu arada belirtmek gerekir ki mektup ve yazılarında Amerikalı misyonerler “Türkiye” ifadesini kullanmaktadır. Mary Mills

Patrick, 13 Mart 1872 tarihinde Dr. Clark’a yazdığı mektupta, civarında bir köyde kadınları ziyaret ederken yerdeki büyük siniden ve tek tabaktan hep birlikte yemek yemelerini “Amerikalı arkadaşlarımız bizi görseler tanıyamazlar” diyerek anlatırken nasıl bir kültürel farkla karşılaştıklarını da betimlemektedir.311

Harriet Seymour da benzer şekilde, Harput civarında tura çıktıklarını ve konuk oldukları evlerde kendilerine ikram edilen yemeklerin görüntü ve tat olarak çok kötü olduğunu, bu sebeple tur sırasında yanlarında kendi yemeklerini taşıdıklarını belirtmiştir. Kendi yiyecekleri ile evlere konuk olmalarının ev halkının da hoşuna gittiğini çünkü halk çok fakir olduğundan “misafirperverliklerinin” sınırlı olduğunu yazmıştır.312

Antakya’dan yazdığı 7 Ekim tarihli mektubunda Miss Powers Bursa’ya ziyareti sırasında gözlemlediği kadınların bulgur yapımını anlatıyor; “at üzerinde iki mil yolculuk yaptıktan sonra Akiz Olook’a (İkizoluk, Bursa) ulaştık.

Kadınlardan bazıları evlerin çatısında “bulgur” elde etmek için buğday ayırıyorlardı. Bulgur bu ülkeye özgü lifli bir yiyecektir. Buğday ayıklanır, kaynatılır kurutulur ve el değirmeninde öğütülür ve böylece bulgur elde edilir”.313

Miss Parmelee, mektubunda Anadolu’da karşılaştıkları kadınların kendilerine nasıl merakla yaklaştıklarını anlatıyor; “Kadınlar genellikle bizi gördüklerine memnun oluyorlar. Kıyafetlerimizi incelemeyi ve kırık Arapçamızı duymayı seviyorlar. Bize kendi adetlerimizle ilgili sorular soruyorlar.” Ancak İncilin okunması için eğitimin önemini vurguladıklarında kadınların olumsuz yaklaştığını

311 Mary M. Patrick, 3 Mart 1872, ABFCM, Reel 683. 312 Harriet Seymour’un Dr. Clark’a mektubu, 9 Şubat 1886, Harput, ABCFM, Reel 691. 313 Life and Light for Women, 1871: 9 201 ve kendilerinde okuma yazma öğrenebilecek bir kapasite bulamadıklarını söylüyor.

Bu noktada yerli kadınların desteğini yine kendilerinden olan yerli kadınlarla sağladıklarını Parmalee’nin şu sözlerinden anlıyoruz: “ama okuma öğrenmenin avantajlarından bahsetmeye başladığımızda bizim sözlerimizin etkisi, “doğruyu” kabul etmiş olan kendi topluluklarının bir üyesinin samimi ifadesi yanında hiç kalıyor. Örneğin, Kullaat’lı Miriam, bir kadını okumaya teşvik etmeye çalışıyordu ve her zamanki bahanelerle karşılaşıyordu. `zaman yok ki`, `hem neye yarayacak ki?` ve hepsinden önemlisi de, `boş ver, nasıl öğrenebilirim ki?` Sohbetin devamında Miriam’ın da konuştuğu kadının köyünden olduğu ortaya çıktı.

Şehirliler genel olarak köylüleri küçümserler. Kadın da çok şaşırmıştı, ‘ne güzel, sen Kullaat’lısın ve okuyabiliyorsun öyle mi!`. Ses tonundan kendisinin okumayı

öğrenmekle ilgili becerisine ilişkin fikirleri değişmiş görünüyordu.” (Life and Light for Women, 1871: 9-10). Görüldüğü üzere, etnik kökene sahip kadınların kendi kapasitelerine yönelik özgüvensizlikleri yine kendi etnik kökenlerinden bir kadının okuma yazmayı başarmış olmasını gördüklerinde artmıştı.

Misyonerlerin yazılarında o dönem meydana gelen doğal afetler de anlatılarak bu farklı coğrafyada ne tür zorlukların altından kalktıkları vurgulanmıştır. Örneğin, Miss Parmalee, 2 Nisan 1872’de 1800 kişinin hayatını kaybettiği Antakya Samandağ depremini anlatırken detaylı bir anlatım sunmuştur.

Erkekler tarafından gönderilen raporlarda bu tür olaylar ancak kısaca rapor edilmiş ve meydana gelen olayın etkisi sadece kadınlar tarafından dişi yazın örneği olarak duyguların da ifade edildiği birer kaynak olarak karşımıza çıkmaktadır; “sokaklar evsiz kalmış yas tutan kişilerle doluydu ve kayıp sevdikleri ve ölen sevdikleri için yaktıkları ağıtları duymak yürekleri parçalıyordu”. Parmalee evinin depremden hasar görmemesinden dolayı duyduğu memnuniyeti şu sözlerle ifade ediyor;

202

“etrafta yıkılan evlerin altında kalanları düşündükçe kendi kızlarımın da

(öğrencileri) böyle korkunç bir şekilde ölebileceğini düşünmek çok korkunç bir düşünceydi”. Bir başka mektupta ise 1884 yılında Maraş’ta meydana gelen yangın anlatılmaktadır.314

Yerli kadınların kendilerine merakla yaklaşmasını ve kıyafetlerini incelemeleri, batılı kadın için de farklılıkların sorgulanması anlamına gelmiştir.

Örneğin Miss Parmalee, bulunduğu köydeki Kürt kadınlarıyla aralarında ortak konuşulan bir dil olmamasından dolayı sohbet edemediklerini anlatmaktadır; “İki

üç tane kıdemli görünen Kürt kadını içeri girdi ve bir süre bize baktılar. Ancak benim İngilizcem ve Arapçamı anlamıyorlardı. Onların dili de bana yabancı olduğundan sohbet pek ilginç olamadı. Kıyafetlerim ve genel görünümümle ilgili meraklarını giderince odadan ayrıldılar. O akşam ateşin etrafında sohbet ederken

“bizi böyle farklı yapan nedir” sorusu ile geceyi bitirdik”.315

Darıkent köyünde kendilerine yardım eden Sadie isimli kadın sayesinde diğer kadınlarla anlaşabildiğini anlatan Parmalee, Sadie’nin ne kadar çalışkan olduğundan bahsediyor. Tunceli’nin Darıkent köyünde misyoner Williams ile evlenen Sadie, misyoner okulundan mezundur. Parmalee buradaki kadınlarla

Sadie’nin tercümanlığı aracılığı ile sohbet ediyor. “Kadınlar beni görmek için toplandılar ancak aralarından sadece biri Arapça biliyordu. Sadie’nin tercümanlığı aracılığıyla konuşmak zorunda kaldım. Sadie gerçekten iyi bir hizmetli. Dört

çocuğuna gayet iyi bakıyor ve ayrıca altı ya da sekiz tane kıza okuma dersi veriyor.

314 25 Temmuz 1884 yılında Maraş’ta çıkan yangında 1,200 ila 2.000 arası dükkanın, 200-500 evin ve çok miktarda buğday ve pirincin yandığı, Miss Shattuck’un Kerhan’dan gönderdiği mektupta belirtilmektedir. 315 Life and Light, Cilt 2, s. 300. 203

Ayrıca kadınları evlerinde ziyaret ediyor ve haftalık olarak onlarla toplantı yapıyor.”316

Görüldüğü gibi Sadie, papazlarla evlendirilen yerli kadınlara bir örnek teşkil etmektedir. Kendi dört çocuğuna annelik etmesinin yanı sıra sekiz civarı öğrenciye de ders vermektedir. Ancak Sadie’nin çabaları, halkın kızların eğitimini sadece bir dinden döndürme aracı olarak görmelerinden dolayı sık sık sekteye uğramıştır:

“ancak birçok hayal kırıklığı var ve oradaki altı yıllık çalışmasının çok az sonuç verdiğini düşünüyor. Kızlar gelecek, üç dört ay okuyacaklar, sonra arkadaşları kadınların okumasının utanç verici olduğuna onları ikna edecek ve ayrılacaklar; belki bir süre sonra geri gelecekler.”317 Parmalee’nin bireysel etkileşimlerinin dışında kalan kadınlar onun da oryantalist söylemden uzak kalmadığını göstermektedir. "Kadınlar da tanıştığım birçoklarından daha kaba. Kıyafetimin her detayını incelemelerini zorlukla reddetmek zorunda kaldım. Doğulu standartlara göre bile davranışları pek çok açıdan tamir edilmeyi gerektiriyor.”318 Elbette ki batı ve doğunun ilk karşılaşma noktasında bu tür olumsuz ilk izlenimler olması doğaldır.

Bu sebeple belli bir topluluğun içinde daha uzun süre kaldıktan sonra doğulu kadınlara yönelik fikirlerinin değişmiş olması şaşırtıcı değildir.

Misyoner Amerikalı kadınlar “öteki” toplumdaki kadınların ne kadar ezildiğini anlatmak için karşılaştıkları olumsuz tepkileri de anlatarak misyonun kadınları hedefleyen amaçlarının ne kadar elzem olduğunun altını çizmektedir; 16

Aralık tarihinde Harput’tan gönderdiği mektupta Miss Bush, yanlarında erkek olmadan sokağa çıkmanın taşlanma riski doğurduğunu anlatmaktadır; “Dün Mrs.

Raynolds ile kadınların toplantısına katılmak için şehrin diğer tarafına gittik. Bir

316 Life and Light, Cilt 2, s. 302. 317 Life and Light, Cilt 2, s. 302. 318 Life and Light, Cilt 2, s. 302. 204 erkek bize eşlik etmek zorundaydı yoksa ya taşlanır ya da hakarete uğrardık. Ayrıca buradaki kadınlar arasında adet bu olduğu üzere tamamen peçeli olarak gittik.”319

Peçe konusunda misyoner kadınların tutumu tamamen reddetme şeklinde değildir.

Doğudaki adetlerin bu olduğunu görerek peçe mevzusunu tamamen reddetmek yerine esnetmenin yollarını aramışlardır. Amerikalı öğretmen Miss Van Duzee, kızların evlerinden çıkıp okula gelebilmeleri için örtünmeleri gerektiğini kabul ederek, en azından bu koşulları sağlamak için Amerikalı kadınlardan Erzurum’daki kızlar için şal göndermelerini istemektedir. Bu şal ile örtünerek okula gelebilmelerini sağlamayı amaçlamıştır.320

Harput’tan Miss Seymour’un mektubu ise papazlarla evlenen kadınların misyoner eşleri olarak diğer kadınlardan daha olumlu resmedildiğine bir örnektir.

Harput’a beş saat uzaklıktaki Harboosee Kilisesi’nin papazının karısı hakkında

şöyle demektedir: “Onlarla kendimiz konuştuktan sonra birkaç söz söylemek için papazların eşlerini davet ettik. Hoghi’deki yardımcı papazın eşi de geldi. Yaklaşık on beş yaşlarında, çok zarif, çok asil bir kadın, gençliğine rağmen. Bu kadar kadını görmekten ne kadar memnun olduğunu söyledi”321 demektedir. Harriet Seymour, bir başka mektubunda, misyonda çalışan yardımcı kız Anna’nın Mr. Vaham ile evlenip birlikte Erzurum’a gitmelerini anlatırken, Anna’yı “zeki, yetenekli,

çalışkan” olarak tarif etmektedir.322

Düğünler ve evlilik kurumu Amerikalı kadınların mektuplarında sık sık bir karşılaştırma unsuru olarak yer almaktadır. Bir Ermeni düğününe ilişkin gözlemlerini paylaşan Miss Wood, Kessab’tan yazdığı mektubunda ataerkil aile yapısında gelinin konumu hakkında bilgi vermektedir: “Gelin her zaman kocasının

319 Life and Light, Cilt 2, s. 70. 320 Life and Light, Cilt 5, s. 117 321 Lifer and Light, Cilt 2, s. 108 322 Harriet Seymour, 7 Eylül 186, Harput, ABCFM, Reel 682. 205 ailesi ile yaşar ve kayınvalidesi izin verene kadar konuşamaz. Bu iznin verilmesi bazen yıllar sürer”.323 Düğün konvoyu ve gelin almaya gidilmesi gibi kültürel

öğeler de mektupta ayrıntılı olarak tarif edilmektedir:

Gelinin gelmek üzere olduğu silahlar atılarak belli edildi. Bu noktada

kayınvalide dans etmeye, ellerini çırpmaya ve şarkı söylemeye başladı. Sonra

gelin konvoyunu karşılamaya çıktı. Elinde eski, toprak bir kap vardı. Bu kabın

içinden dumanlar yükseliyordu. Bunun tütsü olduğunu söylediler. Peçeyle

örtünmüş gelin, atın üzerinde oturuyordu. Kocasının ailesi hediye sözü

vermeden attan inmedi. Gelini eve soktular ve papaz herkese hediyelerini

getirmelerini söyledi. Gelin hepsinin ellerini öptü. Sonra başlar damada doğru

çevrildi. Damat ve arkadaşları ile çeşitli törenler yapıldı.324

Evlilik, Ermeni Anadolu kültüründe sevinç yerine üzüntü ile karşılanmak zorundadır. Evlenen kızın mutlu görünmesi yerel adetlere aykırıdır. Bununla ilgili olarak Miss Wood, “gelinin tüm arkadaşları evde kalır ve arkadaşlarını kaybettikleri için ağlarlar. Gelin de ağlayabildiği kadar ağlamalı ancak kimseyle tek kelime konuşmamalıdır.” Gelinin bu sessizliği ilk çocuğunu doğurana kadar veya kayın validesi izin verene kadar devam etmek zorundadır.

Miss Julia A. Shearman, Haziran 1872325 tarihli mektubunda bir Türk haremini ziyaretlerini anlatmaktadır: “Bir Müslüman evine ilk ziyaretimi yaptım.

Tam karşıdaki dar sokakta hali vakti yerinde bir Türk yaşıyor. Bu adamın sadece bir karısı var. Karısı o kadar enerjik ve canlı ki başka bir eş daha almasına izin vermezmiş”. Erkek zengin olduğu halde başka bir kadınla daha evlenmemiştir. Mrs.

Schneider ve Miss Clark bu kadınla komşuluk ilişkileri kurmuş ve ilk ziyaretlerinde

323 Life and Light, Cilt 2, s. 110 324 Life and Light, Cilt 2, s. 110 325 Life and Light, Cilt 2, s. 241. 206 kadının şöyle dediğini aktarmışlardır: “Ülkesindeki kadınların birçoğundan daha

öte istek ve arzuları var gibi görünüyor. İçinde bulunduğu esareti büyük bir memnuniyetsizlikle anlatıyordu. ‘Kocam bana karşı naziktir’ diyor; ‘bana dayak atmaz ve yeterli kıyafet ve başka şeyler de verir. Ama benim istediğim bu değil.

Ben özgürlük istiyorum’.326

Daha sonra bu eve Miss Clark ile birlikte Miss Shearman da gidiyor. Ev ziyareti doğu nezaketine göre önceden haber verilerek yapılıyor ve kapıda onları küçük bir kız çocuğu karşılayıp üst kattaki odaya çıkarıyor. Burası evin haremliği değildir. Evin ebe kadını tarafından karşılanan kadınlar odadaki mobilyaları ve ebe kadını canlı bir şekilde tarif etmiştir: “Çok çirkin modeli olan kabarık bir halı, ortada üzerine örtü örtülmüş bir sehpa, tozlu birkaç biblo, tabi ki bir de divan odanın bir ucunu kaplıyordu. Bir de, neden bilmem, rahat koltuklar ve bir Amerikan ocak vardı. Pencerelerde beyaz basma perdeler takılıydı.” Ebe kadının nasıl göründüğü ile ilgili, “Orta boylu bir kadın hayal edin, oldukça muntazam bir çehre, siyaha boyanmış kaşlar, hafif pembeye boyanmış yanaklar… Başı ağrıdığından, saçları siyah bir mendille alnından bağlanmıştı. İşte böyle bir kadındı” demektedir.327

Ebe kadın, renkli uzun bir şalvar ve üzerine de açık renk basma bir elbise giymiştir. Kıyafetlerde Fransız modası çabalanmış olsa da Amerikalı kadınlar için oldukça düzensiz bir görüntü oluşturmaktadır çünkü ütülenmemiştir. Miss

Shearman, “burada insanlar hiçbir şeyi ütülemiyor” diyerek kendi kültürlerinden farklı olduklarını yazmaktadır. Ebe kadınla aralarında evlilik ile ilgili bir sohbet geçiyor: “Bekar olduğumu duyunca çığlık atarak ‘Ah’ Ne mutlu sana! Gel, git diyecek kimsen yok, ne istersen onu yaparsın’. Ben de dedim ki, ‘Amerika’da bazı

326 Life and Light, Cilt 2, s. 241. 327 Life and Light, Cilt 2, s. 242. 207 insanlar beni sevecek bir kocam olmadığı için bana acıyorlar’. ‘Aa evet!’ diye cevap verdi, ‘sizin erkekleriniz iyi, dışardakiler farklı’. Evlenmeden önce aşk, Türkiye’de bilinmeyen bir şey”.328 Görüldüğü üzere ebe kadın evlilik kurumunu kadının bir yere gitmesini dahi engelleyen bir olgu olarak görmektedir.

Daha sonra evin hanımı gelir ve yanındaki hizmetçisi üzerindeki basma elbisesini ve feraceyi yıkanması için çıkarır. Fakir evlerde genellikle kadınların tek bir elbisesi olduğundan ve bunun da sadece yıkanmak üzere çıkarılmaktadır.

Amerikalı kadının üzerinde basma yerine alpaka yününden bir elbise olduğunu gören hizmetçi kız ise Amerikalı kadına çamaşırlarını kimin yıkadığını sorar.329

Hareme kapatılmış doğulu kadın ne kadar da asaletten yoksun diye yazan

Shearman, doğuluların kadınlarını korumak için eve kapattıklarını ancak bu şekilde de bu kadınların yozlaştığını ve birbirlerini de yozlaştırdığını söylemektedir; “Bir doğu şehrinde kadınlar ve genç kızlar sokaklarda nadiren görülür ve asla yanlarında erkekle görülemezler. Pencereden bile yüzleri görülemez. Tüm pencereler kafeslidir. Bazen pencere önlerine tahtalar konur ki içerdekileri kimse göremesin.

Bu kadınlara ulaşmak gerçekten zor. Ama evlerinin kapısı bir gün bize açılsın diye umut ederek çalışıyoruz.”330

Bitlis’ten Miss Mary A. C. Ely’nin mektubunda öğrencilerin kendi adetlerine göre yaşamalarının teşvik edildiği çünkü kendi uluslarından yabancılaşmalarının istenmediği yazmaktadır: “biz onlara kendi halklarından daha farklı olmaları için eğitim vermiyoruz, bu onları mutsuz edebilir. Bu okuldan ayrılıp dünyaya karıştıklarında çok farklı olurlarsa mutsuz olurlar.”331 Miss Ely, Ermeni kültüründe batıl inanç olarak gördüğü bazı adetleri de anlatıyor: “Genel kabul gören batıl

328 Life and Light, Cilt 2, s. 242. 329 Life and Light, Cilt 2, s. 242. 330 Life and Light, Cilt 2, s. 244. 331 Life and Light, Cilt 2, s. 257. 208 inançlardan biri de “nazar değmesi” diye adlandırdıkları inançtır. Birinin çok göze batan iyi bir şeyi varsa ona nazar değmesinden ve kötü bir şey olmasından korkar.

Mesela biri bir eve girince evdeki kadın nazar değmesin diye en güzel çocuğunu alıp kaçar”. Nazarlık hakkında ise şunları söylemektedir: “Kem göz kadar tesirli de bir çareleri var. Mavi porselen bir düğme takmak. Bunu bir çocuğun fesine veya

şapkasına diktirmiş görebilirsiniz. Bazen de bir iple inek, koyun gibi hayvanların boyunlarına asarlar.332

1875 yılına ait bir mektupta Miss Proctor’un Ermeni Kilisesinde kadınların da galeri haricinde kilisenin içine girerek vaaz dinlemeleri için oylama yapıldığı anlatılmaktadır.333 Protestan inancı yaymaya çalışırken bir yandan da kadının toplum içindeki konumunu yükseltmeye yönelik bazı ilerlemeler kaydettikleri anlaşılmaktadır.

Life and Light dergisinin dokuzuncu cildinde Mardin adının nereden geldiği ile ilgili bir efsane anlatılmaktadır. Buna göre dağlarda koyununu aramaya giden bir kadın bir adamla karşılaşır. Bu ıssız yerde ne yaptığını sorunca adam ona burası ilerde bir şehir olacak der. Kadın da ona “sen delisin” der ve Mardin (Kürtçe’de deli adam) şehrinin ismini böyle aldığına dair bir efsane kaydedilir.334

332 Life and Light, Cilt 2, s. 258 333 Life and Light, Cilt 5, s. 69. 334 J. A. Dupre ve J. Von Hammer Mardin kelimesinin savaşçı bir kavim olan Mardeler’le ilgili olduğunu, Mardeler’in İran hükümdarlarından Ardeşir (226-241) tarafından buraya yerleştirildiklerini anlatır. Akidi' ye göre: Din, adındaki bir İranlı zahidini Mardin'in bulunduğu dağın tepesine yerleştiği, orada ibadetle vakit geçirdiği, zamanla şöhretinin Horasan' a ve Doğu'nun diğer ülkelerine yayıldığını, bir gün, Heraklius tarafından gönderilen bir kumandanın, buraya gelerek zahidle, önce dostluk kurup sonra da onu öldürdüğünü, buraya bir kale inşa ettirdiğini, daha sonra da kızının da bunun karşısına bir kale yaptırdığını "DİN" öldü manasına gelen Arapça " METE-DİN " den de, Mardin kelimesinin türediği ve bunun bir halk rivayeti olduğunu belirtir. Onun, Mardin' in kuruluşuna dair naklettiği uzun rivayetin enteresan bir tarafı da, Mardin ve Kal' ıt Mara kalelerinin birlikte kurulduğu keyfiyetidir. Aktarılan diğer bir rivayet de, İran hükümdarlarından birisinin hasta olan oğlunu, doktorların önerisi üzerine buraya, hava değişimi için getirip yerleştirdiği, ondan ilham alarak da, bu yere hasta şehzadenin adı verilerek MARDİN denildiği şeklindedir. VII. yüzyılda İmparator Maoricius (1582-602) devrinin tarihçileri: Theophilaktas, Simotkattes, Procopius ve aynı devir coğrafyacısı Georgius Cyprius başta olmak üzere Mardin adının tarihteki gelişimi için benzer ifadeler kullanmışlardır. Bunların dışında Ermenice kaynaklarda şehrin isminin Merdin, Süryanice 209

Papaz’ın karısı Fareeda, kız okullarının mezunlarından biridir. Evlendikten sonra okulda öğretmenlik yapmaya devam etmiştir. 15 tane öğrencisine, sürekli güneş alan küçük bir evde ders vermeye çalışmanın ne kadar zor olduğunu mektuplarında anlatmaktadır. Raporun kalanında Mardin’deki okulda artan sayılarda kız öğrenci olduğu (toplam öğrenci sayısının 1/3’ü kız öğrencidir) ve son yedi yılda kadın ve kız çocuklarının eğitimindeki ilerlemenin oldukça memnuniyet verici olduğu yazılmaktadır.

Manisa’dan Miss H. G. Powers, Marta isimli fakir bir öğrencisinin okula devam etmek için nasıl mücadele ettiğini anlatmaktadır. Marta fakir bir ailenin kızıdır. Manisa’daki misyoner okuluna devam etmektedir ancak ailesinin kitapları alacak parası yoktur. Marta okuldan sonra böğürtlen toplayarak kitap parası biriktirir. Marta’nın hasta annesine ve kardeşlerine bakmak zorunda olduğunu belirten Miss Powers, genç kızın okula kucağında bir bebek ve küçük bir çocuk ile gelmek zorunda olduğunu yazmıştır. Daha sonra okula yatılı olarak kabul edilen

Marta’nın sonraki hikayesi ise zorla evlendirilme ve aynı evde yaşayan büyük aile nosyonuna ışık tutar niteliktedir. Tekrar evlenen babası ile üvey annesi onu kör bir adamla zorla evlendirmek ister. Kör genç, köy ağasının oğludur. Kör olduğu için

“kimse onunla evlenmezdi” diyen Powers ayrıca Marta’nın ailesinin de konumları ve paralarından ötürü bu aileye kızlarını vermek istediklerini söylüyor. Marta gelenekler doğrultusunda itiraz edemeden bu adamın evine gelin gider. “Böylece babasının evinden çıktı, daha birçokları gibi sevmeyen ve sevilmeyen bir gelin.

Evde zaten iki gelin daha vardı. İkisi de Marta üzerinde üstünlük kuracaklardı”.335

kaynaklarında Merdo, Merdi, Marda ve Mardin okunuşlarına rastlanıldığı, Süryani imla farklarının bu kelimenin belirli belirsiz ve çoğul şekillerindeki ayrılıklarından doğduğu ifade edilmektedir. Arap kaynaklarında ise şehir Maridin olarak anılır. 335 Life and Light, Cilt 9, s. 40. 210

Marta’nın hikayesinden Anadolu’da küçük gelin statüsü ile ilgili birincil kaynak bilgisine erişmek mümkün görünüyor. Üç yıl boyunca mutsuz ve ezilerek yaşayan ve sesini çıkarmayan Marta bu arada kutsal kitabını okumaya devam eder.

Kocasının da kendisine davranışları duygusuz ve zalimcedir. Ancak bir gece çok içip tepeden yuvarlanan adam eve döndüğünde Marta onu sevinçle karşılar.

Marta’nın kendisini sağ salim gördüğüne sevinmesi karşısında adamın kalbini yumuşar ve karısına daha iyi davranmaya başlar.

Büyük hanede yaşamanın karı koca arasındaki muhabbeti engellediğini düşünen Miss Powers – birçok diğer Amerikalı kadın misyonerin de aynı düşünceleri paylaştıklarına dair bilgiye rastlanmaktadır –Marta ve kocasının ayrı evde yaşasalardı daha huzurlu olacaklarını yazıyor. “Ama kim böyle kalabalık böyle sevimsiz bir evde huzur bulabilir ki. Dört tane daha evli çift ve bunların

çocukları, yaşlı baba ve anne!”.336 Marta ve kocası ayrı bir eve çıkmak istediklerini belirttiklerinde ise hane içinde tepki ve öfkeyle karşılanıyorlar. “Anne babaları hayattayken erkek çocukların evden ayrılmak istemesi büyük saygısızlık kabul edilir”.337

Miss C. O. Van Duzee, Erzurum yakınlarındaki bir Ermeni köyünden gündelik yaşam ve kadın erkek ilişkileri ile ilgili bilgi vermektedir. Köy insanları ile şehir insanları arasında bir karşılaştırma yaparak şehirdekilerin çok daha akıllı ve kültürlü olduğunu belirtir. Tipik bir köydeki yerleşim ve köy evlerinin içi hakkında da birincil gözleme dayalı bilgiler vermektedir. Evlerin görünüşünü detaylı tarif etmektedir: “Evin önüne gelince ağır bir kapıyı iterek içeri girdik.

Köyde kimse kapısını kitlemiyor”. Evin avlusunda bir baca ve altında topraktan

336 Life and Light, Cilt 9, s. 40 337 Life and Light, Cilt 9, s. 41 211 yapılmış fırın görülmektedir. Mutfak kadınlar ve kız çocukları tarafından kullanılmaktadır: “erkekler sadece emir vermek için gelirler, yaşı büyük oğlanlar da mutfakta fazla durmaz”. Van Duzee, yaz döneminde tüm köy halkının çok meşgul olduğunu, gün doğumundan gün batımına kadar konuşacak bir tane insan bulamadıklarını anlatmaktadır. Kışın ise herkesin boş vakti olduğundan kış geldiğinde evlerden birinde toplanıp yaklaşık 20-30 kadın ve kız çocuğuna

İncil’den alıntılar yaparak sohbet gerçekleştirirler.

Evli misyonerlerin eşleri bu köy ziyaretlerine fazla katılamamaktadır. Bunun bir sebebi de misyoner eşlerinin evde çocuklarıyla ilgilenmek zorunda oluşudur:

“eşleri bu kötü yollarda, sevgili çocuklarını yanlarındaki sepetlerde taşıyarak nasıl gidebilirler ki. Atın iki yanına sarkıtılmış bu sepetlere bebeklerini koysalar, bu bozuk ve dar yollarda atın ayağı tökezlerse onları parçalara ayırmaz mı?”338 Van

Duzee, misyonerlerin eşlerini bu tür ziyaretlere götüremedikleri ve bekar misyoner kadınlarla gittikleri halde neden evlenmek zorunda olduklarını da açıklar. Misyoner kocanın eşine davranışının bir örnek teşkil etmesi amaçlanmaktadır. “İnsanlar birbirlerine diyor ki, ‘bak misyoner karısına nasıl davranıyor, sanki eşiti gibi.

Birbirlerini seviyorlar. Bizim kocalarımız bizi sevmiyor. Misyonerler eşlerine

çocuğa bakmada da yardım ediyor.”339

Görüldüğü üzere, misyoner evinde cinsiyet rolleri bulundukları topluluk içindeki kadınlar tarafından gıptayla izlenmekte ve kendi statülerinden memnun olmamalarına sebep olmaktadır. Bu anlamda misyoner faaliyetlerinin 19. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’daki cinsiyet rollerine dayalı eşitsizliğin kadınlar arasında fark edilmesine zemin hazırladığı öne sürülebilir. Her ne kadar aynı yüzyılda

338 Life and Light, Cilt 9, s. 61. 339 Life and Light, Cilt 9, s. 61. 212

İstanbul gibi büyük şehirlerdeki daha eğitimli kadınlar Anadolu kadınlarına göre eşitlik ve haklarıyla ilgili batılı fikirlere daha kolaylıkla maruz kalabilmiş ise de

Anadolu’daki Ermeni, Kürt ve diğer etnik kökenli kadınlar açısından Amerikalı misyonerlerle temasları kendi durumlarının ayırdına varabilmelerine sebep olmuştur.

Bununla birlikte, misyoner ailesindeki eş ve bekar yardımcı rollerinin de cinsiyet eşitliği içerdiği söylenemez. Elbette ki misyoner eşinin birincil görevi yine hane içindeki işler ve çocukların bakımı olarak görülmektedir. “Misyonerlik işi için, papaz ve eşi gereklidir, ayrıca bu fakir, tahsilsiz, köylü kadınlara gitmek için de öğretmen hanımlara ihtiyaç vardır.”340

Bazen de fiziksel olarak “kahramanlık” yapan kadınlarla ilgili mektuplar derginin okuyucuları ile paylaşılmıştır. Merzifon’dan Mr. Tracy, Mariam adındaki genç kadının kahramanlık hikayesini yazmaktadır.341 Vaizin karısı, Merzifon’daki misyoner okulundan mezun Mariam (Meryem), kendisine atfedilen kadınsı

özelliklerin yanı sıra – evine gelen misafirin ayaklarını yıkar –aynı zamanda köye gelen silahlı adamların karşısında duruşu ile Mr. Tracy’e Amazon kadınları hatırlatmaktadır. Meryem’in abisinden intikam almak için üç kabadayı silahlı olarak köye gelir. Ancak Meryem eve girmelerine “ancak cesedimi çiğnersiniz” diyerek izin vermez. Kabadayılar bıçakla Meryem’i tehdit etse de genç kadını korkutamazlar. Bir kadınla kavga etmek istemeyen adamlar onu yollarından

çekmek isterler ancak bu defa da Meryem eline bir sopa alıp adamlara saldırır.

Adamlardan biri atını kadının üzerine sürer ancak “genç kadın cesur kalbi kadar hızlı kollara” sahiptir. Meryem sopasını savurduğu gibi atın üzerindeki adamın geri

340 Life and Light, Cilt 9, s. 66. 341 Life and Light, Cilt 9 213 gitmesine sebep olur. Meryem’in yardımına eli sopalı başka kadınlar da gelir ve adamlar kaçmak zorunda kalır.

Mr. Tracy bunun gerçek bir hikaye olduğunu ve masal olmadığını taahhüt ederek bölgedeki kadınların bu kadar cesur ve fiziksel olarak da kuvvetli olduğunu ve hatta bölgenin Amazonlar diyarı olarak bilindiğini de yazmaktadır: “Mariam olağanüstü bir şey yaptığının farkında değil. Şunu da eklemeliyim ki burası

Amazonların yaşadığı bölge olarak bilinir. Aynı ruh hala buralarda geziniyor gibi.”342

Bu bölümde, feminist tarih metodolojisine uygun şekilde kadınlar tarafından yazılmış tarihsel metinlerden yine kadınlara ait faillik örneklerine ulaşmaya

çalıştım. Bu metinler göstermektedir ki kadınlar tarih içinde her zaman ezilen ve kurban olmamışlar, ellerine fırsat geçtiği zaman özgürleşmek adına kendi kaderlerini değiştirebilmek için adım atmaktan çekinmemişlerdir. Batılı kadınlar tarafından kaleme alınmış olmakla birlikte doğulu kadınların farklı kategorilerine ulaşmak için değerli birer kaynak olduklarını savunduğum bu mektuplar sayesinde

19. yüzyılda doğuya ait birden fazla kadınlık kategorisi olduğunu ve bu kadınların da bireysel olarak güçlenme pratikleri uyguladıklarını görmekteyiz.

342 Life and Light, Cilt 9: 82 214

SONUÇ

Tarihin erkek tekelinden çıkması ve tarihin feminist bir okumasının yapılması, insanı anlamak için gerekli bir adım olarak ele alınmalıdır. Bu bağlamda kadınların sessiz tarihi artık tozlu arşiv belgelerinden çıkmalı, süregelmiş tarih okumaları feminist tarih penceresinden yeniden gözden geçirilmelidir. Bu tezde 19. yüzyıl bağlamında Osmanlı, Amerikan ve azınlık ilişkilerine feminist tarihin penceresinden bakılmıştır. Erkek tarihçilerin üst dilden aktardıkları ve ataerkil yapıların etkisinde yorumladıkları tarihsel olaylar feminist tarih anlayışı ile ele alındığında tarih ve toplum bilimine göz ardı edilemez katkılar sağlayacaktır. Tarih yalnızca savaşlardan, siyasetten ve krallardan ibaret değil, ev içi, aile, azınlıklar ve hizmetkârlar gibi yüzyıllardır sessiz kalmış öğelerden de ibarettir. Joan Scott’un da dediği gibi, toplumsal cinsiyetin bir analiz kategorisi olarak tarih bilimine uygulanmasıyla hem feministler, hem tarihçiler –ve de feminist tarihçiler –çok daha güvenilir ve evrensel bilgiye ulaşabileceklerdir.

"Feminizm ve Tarih" makalesinde Judith M. Bennett, kadınların sadece mağdur ya da kendi alanlarını yaratan failler olarak kesin bir şekilde ayrılmasına yönelik bir eleştiri getirmiş ve biri olmadan diğerinin dengesiz bir tarih ortaya koyacağını savunmuştur. Kadınlar sadece patriyarkanın pasif birer kurbanları olmamışlar, patriyarka ile mücadelede de yer almışlardır. Ancak bunu yaparken ideolojik, kurumsal ve siyasi engellerle karşılaşmışlar ve gerek erkeklerle gerekse başka kadınlarla eşit konuma gelmek için mücadele vermişlerdir. Kadınlar eril tarih yazıcılığının eseri olan tarihsel metinlerde hep ikincil, güçsüz, ezilen, kurban edilen olarak anlatılmış ve neredeyse tüm savaşlar ve devletlerin yıkılmasında kadınlar birincil sorumlu olarak tutulmuştur.

215

Bu tezde kadınları tarih sahnesinde görünür kılma çabalarına bir katkı olarak

19. yüzyılın ikinci yarısında Amerikalı misyoner kadınlarla onların etkileşimde olduğu Anadolu kadınlarını ele aldım. Feminist bir tarihçi olarak tarihsel sorgulama alanını genişleterek elde edilen bilginin kadınlar lehine kullanılması amacından yola çıkarak incelediğim dönemde fail olarak kadınları öne çıkarmayı hedefledim.

Bunu yaparken de Amerikalı misyoner kadınların Yakın Doğu olarak adlandırılan misyonlardaki Ermeni, Türk ve Kürt kadınlarına yönelik algısının, 1870’ler ve

1900’lu yıllar arasında Said’in ve post-kolonyal kuramcıların tarif ettiği ‘biz/onlar’,

‘merkez/marjin’, ‘metropol/perifer’ ve ‘Batılı/Doğulu’ dikotomisinden farklı olarak evrildiğini, evanjelik amaçları doğrultusunda dönüştürmeye çalıştıkları kitleyle birlikte kendilerinin de toplumsal cinsiyet rolleri açısından dönüştüklerini

4. Bölümde ortaya koydum. Batılı ve doğulu kadınların kesişme noktasında kadınlık imgelerinin her zaman pasif temsil edilmediğini savunduğum 5. Bölümde

Kohar ve Amie gibi Anadolu’da yaşamış kadınların hikayelerini bu yüzyıla taşıdım.

Tarihsel analizde sınıf ve etnisite ile birlikte toplumsal cinsiyet kategorisini de kullanarak farklı sınıf, ırk, dinlere mensup kadınların birbirleriyle etkileşimlerini inceledim. Bunun sonucunda da farklı kadın kategorilerinin ezilme sebeplerinin farklılaştığı bilgisine ulaştım. Örneğin bekar bir kadın misyoner, evli misyonerlerin denetimi altında baskılanırken, evli misyoner bir kadın ise ev işleri ve bakım sorumluluklarından dolayı eziliyorlardı. Ermeni bir kadın, evlilik baskısı, ataerkil aile yapısı, örtünme araçlarıyla baskı altına alınmaktaydı. Kürt kadınlar için ise göçebelik kültürü ve kız kaçırma, şiddet olayları daha baskın olarak ortaya

çıkmaktaydı. Üst sınıfa mensup Türk kadınları, batının oryantalist söylemindeki temsillerine yakın bir şekilde hane içinde ataerkil yapıyla çevrilmişti ve kamusal alandan uzak tutulmuştu. Bunu ortaya koyduktan sonra kadınların bu baskı

216 mekanizmaları ile mücadele ettiklerini de tarihsel kaynaklarla ve kadınların kendi yazılarıyla destekleyerek ortaya koydum. Örneğin, bekar bir kadın misyonerin, istasyonda kendisine diretilen domestik işleri ve yer süpürme görevlerini reddederek niteliklerine daha uygun olduğunu düşündüğü başka işler yapmak istediğini belirten mektubu; erken yaşta evlenme baskısıyla Ermeni genç kızların okula devam ederek başa çıkmaları; okuma yazma öğrenmek için kilometrelerce uzak köylerden gelen ve eğitim almak için ailelerine ve kocalarına karşı çıkan köylü kızları; misyoner eşi öldükten sonra eş rolünün sona ermesinden dolayı evine dönmesi beklenirken misyonda kalıp öğretmenlik ve diğer faaliyetlerine devam etmeyi seçen evli misyoner kadınlar; tek başlarına köy köy dolaşan, at sırtında kimsenin gitmeye cesaret edemeyeceği yollardan giden Amerikalı öğretmenler; evini basan kabadayılara karşı elinde sopayla direnen genç kadın ve daha fazlası, yukarda bahsettiğim argümanı desteklemektedir.

Annelik, evlilik, gündelik yaşam, eğitim, mekân ve sağlık üzerinden ele aldığım misyonerlik deneyimi, kadınların hem kendilerini sınırlayan ataerkil yapılar içinde nasıl hayatta kaldıklarını hem de bu yapıları dönüştürmek için nasıl bir yol izlediklerini ortaya koymaktadır. Bu kadınların eş ve anne kimlikleri, misyoner kimliklerinin oluşmasıyla bir değişime uğramıştır. Örneğin, daha fazla

çocuk doğurmak istemeyip kocasıyla yatağını ayıran bir misyoner kadın incelediğim kaynaklarda karşımıza çıkmıştır.

Bu tez aynı zamanda dişi yazının eril yazından farklı olarak tarihsel olayların farklı boyutlarına ilişkin bilgiye ulaşılmasında kullanılabileceğini göstermiştir.

Örneğin, misyoner yayınlarında erkeklerin kaleme aldıkları yazı ve mektuplar gerek içerik gerekse stil olarak kadınların mektup ve yazılarından farklıdır. Bir erkeğin raporlarında kişiler sadece birer sayıdan ibaretken kadınların mektuplarında

217 bu kişiler kanlı canlı olarak karşımıza çıkmaktadır. Başka bir deyişle, kadınların mektupları, batılı beyaz erkeklerin Doğu’ya yönelik genellemelerle oluşturdukları oryantalist söylemden farklı olarak daha bireysel ve daha içerden gözleme dayalıdır.

Sonuç olarak, 19. Yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’da eğitim ve sağlık ekseninde kadınlar tarafından yürütülen faaliyetler gerek kendilerinin gerekse karşılaştıkları Doğulu kadınların güçlenmelerinde etkili olmuştur. Belli bir tarihsel bağlamda kadınların deneyimleri dikkate alındığında ana akım söylemden farklı bir eksende bilgiye ulaşmak mümkündür. Feminist tarih metodolojisiyle kadınlara geçmişleri yeniden kazandırılarak ortak bir hafıza oluşturulması, bugünkü feminist

önceliklere de hizmet etmektedir. Tüm bu tartışmadan hareketle, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türkiye’deki Amerikan misyonerlik faaliyetlerine kadın misyonerlerin gözünden bakılması ve gerek misyoner kadınların faaliyetleri, gerek etkileşime girdikleri yerli halkla ilişkileri bağlamında birincil elden yazılan tarihsel metinler ele alınarak incelenmesi ile hem Osmanlı topraklarındaki kadınların hem de Amerikalı misyoner kadınların hakları için mücadele ettikleri ve fail konumuna geldikleri gösterilmiştir. Amerikalı kadınların mektuplarında batılı oryantalist söylemin izleri sürülerek merkez/perifer, üst sınıf/orta sınıf ayrımında Amerikalı misyoner kadınların üst sınıfa mensup Avrupalı çağdaşlarına nazaran doğu karşısında kendi konumlandırmalarını, ırk ve doğu/batı karşıtlığı üzerinden yapmadıkları ortaya konmuştur. Bu anlamda bu tez hem feminist tarihe hem de post-kolonyal eleştiriye katkı sağlamaktadır.

218

KAYNAKÇA

Birincil Kaynaklar

ABCFM, The Near East 1817-1919, Cilt 6, Bölüm 2, Bilkent Kütüphanesi Mikrofilm Koleksiyonu, Ankara.

Reel 685, 686, 690, 691, 692, 693, 696, 698, 699, 700, 701, 702, 703

ABCFM, Report of the Board of Commissioners for Foreign Missions for the Year 1860. Boston: Press of T. R. Marvin & Son.

ABCFM. (1910). Condensed Sketch of the Missions of the American Board in Asiatic Turkey. Boston.

T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü. (2007). Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri, 1896-1919. Ankara.

Constantinople College, Report for the Year 1911-1912.

Woman’s Board of Missions. Life and Light for Heathen Women, Vol 2 1871- 72. Boston: Press of Rand, Avery, and Company.

, Cilt 5 1875.

, Cilt 9 1879.

, Cilt 14

, Cilt 21

, Cilt 22

Anderson, Rufus. (1872). History of the Missions of the American Board of Commissioners for Foreign Missions to the Oriental Churches: In Two Volumes. Boston: Congregational Publishing Society.

Barton, James L. (1906). The Missionary and His Critics. New York: Fleming H. Revell Company.

Barton, James L. (1908). Daybreak In Turkey. Boston: The Pilgrim Press.

Benjamin, Mary Gladding Wheeler. (1860). The Missionary Sisters: A Memorial of Mrs. Seraphina Haynes Everett, and Mrs. Harriet Martha Hamlin, late missionaries of the ABCFM at Constantinople. Boston: American Tract Society.

219

Crawford, L. S. der. (1899), Turkey: A Course of Twelve Lessons, Boston: Woman’s Board of Missions.

Ellison, Grace. (1911). An English Women in a Turkish Harem, New York: McBride, Nast & Company.

Fensham, Florence A. (1908). A Modern Crusade in the Turkish Empire. Chicago: Woman’s Board of Missions of the Interior.

Garnett, Lucy Mary Jane. (1915). Turkey of the Ottomans. New York: Scribner’s.

Goodell, William. (1878). Forty Years in the Turkish Empire or Memoirs of Rev. William Goodell. New York: Robert Carter and Bros.

Lawrence, Margarette Woods (1865). Light on the Dark River; or, Memorials Mrs. Henrietta A. L. Hamlin, Missionary in Turkey, Boston: Ticknor and Fields.

Memoir of Mrs. Mary E. Van Lennep, Only Daughter of The Rev. Joel Hawes, D. D. And Wife of The Rev. Henry J. Van Lennep, by Her Mother. Sixth Edition. Hartford: Wm. Jas. Hamersley

Miller, Barnette. (1931). Beyond the Sublime porte: The Grand Seraglio of Stambul. New Haven: Yale University Press.

Montgomery, Helen Barrett (1910). Western Women in Eastern Lands: An Outline Study of Fifty Years of Woman’s Work in Foreign Missions. New York: The Macmillan Company.

Montagu, Lady Mary Wortley. (1901). The Best Letters of Lady Mary Montagu, edited by Octave Thanet. Chicago: McClurg.

Nordmann, Bernhard Frederick. (1929). American Missionary Work among in Turkey, 1830-1923. Doktora Tezi. Urbana, Illinois.

Pardoe, Julie. (1837). The City of the Sultan and Domestic Manners of the Turks in 1836. Vol 1. London: Henry Colburn.

Patrick, Mary Mills. (1929). Under Five Sultans. New York: The Century Co.

Richter, Julius. (1910). A History of Protestant Missions in the Near East. New York: Fleming H. Revell Company.

Robinson, Charles Henry. (1915). History of Christian Missions. Edinburgh: T. & T. Clark.

220

Schneider, Eliza Cheney Abbott. (1846). Letters from Broosa, Asia Minor. Chambersburg: Ger. Ref. Church Publications.

Stead, William T. (1912). Americanizing Turkey.

Strong, E. E. (1910). Condensed Sketch of the Missions of the American Board.

Strong, William Ellsworth. (1910). The Story of The American Board: An Account of The First Hundred Years of The American Board of Commissioners for Foreign Missions. Boston: The Pilgrim Press.

West, Maria A. (1875). The Romance of Missions, or Inside Views of Life and Labor in the Land of Ararat. New York: Randolph.

Willson, Arabella M. (1855). The Lives of Mrs. Ann H. Judson, Mrs. Sarah B. Judson and Mrs. Emily C. Judson: Missionaries to Burmah. New York: Miller, Orton & Mulligan.

Wheeler, C. H. (1876). Grace Illustrated or A Bouquet from Our Missionary Garden. Boston: Congregational Pub. Society.

Whitman, Sidney. (1914). Turkish Memories. New York: C. Scribner.

Zeyneb Hanoum. (1913). A Turkish Woman’s European Impressions. London: Seeley, Service & Co. Ltd.

Makale ve Kitaplar

Abu-lughod, Lila. (2001). “Orientalism and Middle East Feminist Studies”, Feminist Studies 27, No 1. Pp. 101-113.

Acker, J. (1989) “The Problem with Patriarchy”, Sociology, Cilt 23, No. 2, 235- 240.

Ahmed, Leila. (1992). Women and Gender in Islam: Historical Roots of a Modern Debate. New Haven and London: Yale University Press. Akgün, Seçil. (1988), “Amerikalı Misyonerlerin Anadolu’ya Bakışları”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, Yıl:1, Sayı:1.

Akman, Filiz Barın. (2012). Batılı Seyyahların Gözüyle Osmanlı Kadını. İstanbul: Etkileşim Yayınları.

Akşit, Elif Ekin (2005). Kızların Sessizliği: Kız Enstitülerinin Uzun Tarihi, İstanbul: İletişim Yayınları.

221

Andrew, John A. (1976). Rebuilding the Christian Commonwealth: New England Congregationalists and Foreign Missions, 1800-1830. Lexington: University Press of Kentucky.

Ann White (1988), “Counting the Cost of Faith: America's Early Female Missionaries”, Church History, Cilt: 57, No: 1, Mart 1988.

Arat, Zehra. (1998), Deconstructing Images of the Turkish Women. St. Martin’s Press, New York.

Aydın, Mithat. (2008). Bulgar ve Ermeniler Arasında Amerikan Misyonerleri. İstanbul: Yeditepe Yayınevi.

Barton, L. James (2010). Türkiye’de Gündoğumu, Çev.Zekeriya Başkal, Yeditepe Yay., İstanbul.

Baykan, Ayşegül C. (1994). “The Turkish Women: An Adventure in Feminist Historiography”. Gender & History, Vol. 6, Issue “, s. 101-116.

Barthes, Roland. (1993). Dilin Çalışma Sesi, çev. Ayşe Ece, Necmettin Kamil Sevil, Elif Gökteke. İstanbul: YKY.

Beaver, Robert Pierce. (1968). All Loves Excelling: American Protestant Women in World Mission. Grand Rapids: William B. Eerdman’s Publishing Company.

Beaver, R. Pierce. (1980). American Protestant Women in World Mission: A History of the First Feminist Movement in North America. Grand Rapids, Michigan: William B. Eerdman.

Beck, Lois and Nikki Keddie. (eds.). (1978). Women in the Muslim World. Cambridge, Massachusetts: Harvard University Press.

Benneth, Judith M. (1989). "Feminism and History," Gender & History 1, No. 3.

Berktay, Fatmagül. (2003), Tarihin Cinsiyeti, Metis Yayınları, İstanbul.

Bıçak, Ayhan Bıçak. (2013), “Tarih Düşüncesi” ve Michael Clifford, “Hegel ve Foucault: İnsansız Bir Tarihe Doğru”, Cogito, Sayı 73, Bahar 2013.

Blake, Susan L. (1992). ‘A Woman’s Trek: What Difference Does Gender Make?, in: N. Chaudhuri and M. Strobel (ed.). Western Women and Imperialism: Complicity and Resistance. Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press, 19-34.

Bock, G. (2004) Avrupa Tarihinde Kadınlar, İstanbul: Literatür

222

Boehmer, Elleke, (2006), Colonial and Postcolonial Literature: Migrant Metaphors, Oxford University Press.

Booth, Marilyn. (2002). “She Herself was the Ultimate Rule”: Arabic Biographies of Missionary Teachers and Their Pupils’, Islam and Christian-Muslim Relations. 13(4), 427-448.

Braude, Benjamin and Bernard Lewis. (ed.). (1982). Christians and Jews in the : The Functioning of a Plural Society: Volume I: The Central Lands. New York and London: Holmes& Meier.

Bridenthal, R., Koonz, C. ve Stuard, S. (1987) Becoming Visible: Women in European History, Houghton Mifflin Company.

Braidotti, Rosi. (2011). Göçebe Özneler: Çağdaş Feminist Kuramda Bedenleşme ve Cinsiyet Farklılığı, çev. Öznur Karakaş, İstanbul: Kolektif Kitap.

Burton, Antoinette M. (1992). ‘The White Woman’s Burden: British Feminists and “The Indian Woman,” 1865-1915’, içinde: N. Chaudhuri and M. Strobel. (ed.). Western Women and Imperialism: Complicity and Resistance. Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press, 137-157.

Butler, Judith (1999), Gender Trouble: Feminism and the Subversion of Identity, Routledge.

Buturovic, Amila and İrvin Cemil Schick, ed. (2007). Women in the Ottoman Balkans: Gender, Culture and History. London: I. B. Tauris.

Camiscioli, Elisa. (2004). ‘Gender, Colonialism and Citizenship in the Modern Middle East’. Gender and History. 16 (1), 205-208.

Canning, Kathleen. (1994). “Feminist History after Linguistic Turn: Historicising Discourse and Experience”, Signs, Vol. 19, No:2, (Winter, 1994), p.p. 368-404.

Chaudhuri, Nupur and Margaret Strobel. (ed.). (1992). Western Women and Imperialism: Complicity and Resistance. Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press.

Chevallier, Dominique. (1982). ‘Non-Muslim Communities in Arab Cities’, in: B. Braude and B. Lewis (ed.). Christians and Jews in the Ottoman Empire: The Functioning of a Plural Society: Volume II: The Arabic- Speaking Lands. New York and London: Holmes & Meier, 159-184.

223

Cramer, Janet M. (2003), “White Womanhood and Religion: Colonial Discourse in the U.S. Women's Missionary Press, 1869-1904”, Howard Journal of Communication, 14:4, 209-224.

Cooper, Frederick. (2005). Colonialism in Question: Theory, Knowledge, History. Berkley, Los Angeles and London: University of California Press.

Cott, Nancy F. (1977). The Bonds of Womanhood: “Woman’s Sphere” in New England, 1780- 1835. New Haven and London: Yale University Press.

Çakır, Musa. (1966). Anadolumuz Asla Hristiyan Olmayacak: Misyonerler, Memleketinize Dönünüz. İstanbul: M.S. Matbaası.

Çakır, S. (2010) “Osmanlı Kadın Hareketi: 20. Yüzyılın Başında Kadınların Hak Mücadelesi,” Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları: Eşitsizlikler, Mücadeleler, Kazanımlar, der. H. Durudoğan, F. Gökşen, B. E. Oder, D. Yükseker, İstanbul: Koç Üniversitesi.

Serpil Çakır, (2011), “Feminist Tarih Yazımı: Tarihin Kadınlar için, Kadınlar Tarafından Yeniden İnşası”, içinde, Serpil Sancar der. Birkaç Arpa Boyu…21. Yüzyıla Girerken Türkiye'de Feminist Çalışmalar. Prof. Dr. Nermin Abadan Unat'a Armağan, Cilt 1

Çakır, Serpil (1994), Osmanlı Kadın Hareketi, İstanbul: Metis Yayınları

Çalışlar, İ. (2010). Halide Edib, Biyografisine Sığmayan Kadın, İstanbul: Everest.

Çevik, Gülen. (2011). “American Missionaries and the Harem: Cultural Exchanges Behind the Scenes”, Journal of American Studies.

Çolak, Songül. (2010). “Bir İngiliz Hanımefendisi’nin Gözüyle Osmanlı Kadını”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 7, Sayı 13, s. 386-403.

Dalyan, Murat Gökhan. (2011), “Amerikan Misyonerliğinde Kadın ve Kadının Rolü”, International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 6/2 Spring 2011.

Daniel, Robert. L. (1970). American Philanthropy in the Near East, 1820 – 1960. Ohio: Ohio University Press.

Davidoff, L. (2001). Feminist Tarih Yazımında Sınıf ve Cinsiyet, çev. Zerrin Ateşer, Selda Somuncuoğlu, İstanbul: İletişim.

Deringil, Selim. (1998). The Well-Protected Domains: Ideology and the Legitimation of Power in the Ottoman Empire 1876-1909. London and New York: I.B. Tauris.

224

Doğan, Ayhan, (2004), “Maraş’ta Misyonerlik Faaliyetleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 11

Doğan, Mehmet Ali ve Heather J. Sharkey, ed. (2011). American Missionaries and the Middle East: Foundational Encounters. Salt Lake City: The University of Utah Press.

Doğan, Özlem. (2013), “Felsefi Hermeneutiğe Geçiş Yolu Olarak Tarihselcilik”, Cogito, Sayı 73, Bahar 2013.

Donaldson, Laura E. and Kwok Pui-lan. (eds.). (2002). Postcolonial, Feminism and Religious Discourse. London and New York: Routledge.

Donovan, Josephine. (1992). Feminist Teori: Amerikan Feminizminin Entellektüel Gelenekleri, çev. Aksu Bora, Meltem Ağduk Gevrek, Fevziye Sayılan. İstanbul: İletişim Yayınları.

Doumani, Beshara. (ed.). (2003). Family History in the Middle East: Household, Property, and Gender. Albany: State University of New York Press.

Doumani, Beshara. (2017). Family Life in the Ottoman Mediterranean: A Social History. UK: Cambridge University Press.

Doumanis, Nicholas. (2013). Before the Nation: Muslim-Christian Coexistence and its Destruction in Late Ottoman Anatolia. UK: Oxford University Press.

Doumato, Elenor Abdella. (2002). ‘Missionary Transformations: Gender, Culture and Identity in the Middle East’. Islam and Christian-Muslim Relations. 13(4), 373-376.

Döşkaya, Füsun Çoban. (2018). “Corinna Shattuck’un Hayatı ve Bazı Yazılarının Analizi”, içinde, Modern Dönemde Edebiyat, Eğitim, Sanat ve İktisat, der. Prof. Dr. Osman Köse ve Doç. Dr. Emel İslamoğlu. Berikan Yayınevi.

Duby, Georges ve Michelle Perrot (1993), Kadınların Tarihi Cilt IV: Devrimden Dünya Savaşına Feminizmin Ortaya Çıkışı. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Epple, Angelika & Angelika Schaser (ed.). (2009). Gendering Historiography: Beyond National Canons, Frankfurt: Campus Verlag.

Everingham, Christine. (1997). Motherhood and Modernity: An Investigation into the Rational Dimension of Mothering. Buckingham and Philadelphia: Open University Press.

225

Faroqhi, S. (1999) Osmanlı Tarihi Nasıl İncelenir?, çev. Z. Altok, İstanbul: Tarih Vakfı.

Faroqhi, Suraiya. (1997). Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, çev. Elif Kılıç. İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları.

Faroqhi, S. (2004). Osmanlı İmparatorluğu ve Etrafındaki Dünya, çev. Ayşe Berktay. İstanbul: Kitap Yayınevi.

Firestone, Shulamith (1993). Cinselliğin Diyalektiği: Kadın Özgürlüğü Davası, çev. Yurdanur Salman. İstanbul: Payel Yayınevi.

Fleischmann, Ellen. (2006). ‘Evangelization or Education: American Protestant Missionaries; the American Board, and the Girls and Women of Syria (1830 –1910)’, içinde: H. Murre-van den Berg. (ed.). New Faith in Ancient Lands: Western Missions in the Middle East in the Nineteenth and early Twentieth Centuries. Leiden and Boston: Brill, 263-280.

Flemming, Leslie A. ed. (1989). Women’s Work for Women: Missionaries and Social Change in Asia. Boulder, Colorado: Westwiew.

Freedman, Estelle B. (2002). No Turning Back: The History of Feminism and the Future of Women. New York: Ballantine Books.

Foucault, Michel. (2012), Cinselliğin Tarihi, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 4. Basım.

Fox-Genovese, Elizabeth. (1982). “Placing Women’s History in History”. New Left Review 133: 5-29.

Francis-Dehqani, Guli. (2000). ‘CMS Women Missionaries in Persia: Perceptions of Muslim Women and Islam, 1884-1934’, içinde: K. Ward and B. Stanley. (ed.). The Church Mission Society and World , 1799-1999. Grand Rapids and Cambridge: Wm. B. Eerdmans Publishing, 91-119.

Freas, Erik. (1998). ‘Muslim Women in the Missionary World’. The Muslim World. 88(2), 141-164.

Gabaccia, Donna R. ve Mary Jo Maynes, ed. (2013). Gender History Across Epistemologies. UK: Blackwell Publishing.

Garnett, Lucy M. (2009). Türkiye’nin Kadınları ve Folklorik Özellikleri. İstanbul: Oğlak Yayıncılık.

226

Georgeon, François ve Paul Dumont. (1997). Osmanlı İmparatorluğu’nda Yaşamak: Toplumsallık Biçimleri ve Cemaatlerarası İlişkiler, 18-20. Yüzyıllar, çev. Maide Selen. İstanbul: İletişim Yayınları.

Gluck, S. B. ve Patai, D., der. (1991), Women’s Words: The Feminist Practice of Oral History, Routledge

Göçek, Fatma Müge and Shiva Balaghi. (eds.). (1994). Reconstructing Gender in the Middle East: Tradition, Identity and Power. New York: Columbia University Press.

Göle, Nilüfer. (1991). Modern Mahrem: Medeniyet ve Örtünme. İstanbul: Metis Yayınları.

Goffman, Carolyn McCue. (2002). ‘Masking the Mission: Cultural Conversation at the American College for Girls’, içinde: E.H. Tejirian, Eleanor H. and R. S. Simon. (eds.). Altruism and Imperialism: Western Cultural and Religious Missions in the Middle East. New York: Middle East Institute, Columbia University, Occasional Papers IV, 88-119.

Goodchild, Philip. (1996), Deleuze & Guattari: Arzu Politikasına Giriş, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Gordon, Linda. (1990), “Review of Gender and the Politics of History”. Signs 15.

Grabill, Joseph L. (1971), Protestant Diplomacy and the Near East: Missionary Influence on American Policy, 1810-1927. Minneapolis: University of Minnesota Press.

Graham-Brown, Sarah, (1988), Images of Women: The Portrayal of Women in Photography of the Middle East 1860-1950. New York: Columbia University Press.

Grimshaw, Patricia, (1983), "Christian Woman, Pious Wife, Faithful Mother, Devoted Missionary: Conflicts in Roles of American Missionary Women in Nineteenth-Century Hawaii," Feminist Studies 9, No. 3 (1983):489-521.

Hall, Catherine. (1991), “Politics, Post-Structuralism and Feminist History”, Gender and History 3 (2): 204-10.

Hall, Catherine. (2001). Civilising Subjects: Colony and Metropole in the English Imagination, 1830–1867. Chicago: University of Chicago Press.

Hall, Catherine and Sonya O Rose (eds). (2006). At Home with the Empire: Metropolitan Culture and the Imperial World. Cambridge: Cambridge University Press.

227

Haggis, Jane. (1998). “Good Wives and Mothers” or “Dedicated Workers”: Contradictions of Domesticity in the “Mission of Sisterhood”, Travancore South India’, içinde: K. Ram and M. Jolly. (der.). Maternities and Modernities: Colonial and Postcolonial Experiences in Asia and the Pacific. Cambridge: Cambridge University Press, 81-106.

Haggis, Jane. (2003). ‘White Women and Colonialism: Towards a Non- Recuperative History.’ [1998] içinde: R. Lewis and S. Mills. (eds.). Feminist Postcolonial Theory: A Reader. New York: Routledge, 161- 189.

Haggis, Jane ve Mary Allen, (2008), “Imperial Emotions: Affective Communites of Mission in British Protestant Women's Missionary Publicatıons C1880-1920”, Journal of Social History, Cilt 41, Sayı 3, s. 691-716.

Hall, Stuart. (1990). ‘Cultural Identity and Diaspora’ [1989], içinde: J. Rutherford. (ed.). Identity: Community, Culture and Difference. Londra: Lawrence and Wishart, 222-237.

Hamzic, Vanja. (2016). Sexual and Gender Diversity in the Muslim World: History, Law and Vernacular Knowledge. Londra: I. B. Tauris.

Hasinof, Erin L. (2011). Faith in Objects: American Missionary Expositions in the Early Twentieth Century. New York: Palgrave MacMillan.

Hastings, Adrian. (1993). ‘Were Women a Special Case?’, içinde: F. Bowie, ve ark. (der.). Women and Missions: Past and Present: Anthropological and Historical Perceptions. Providence ve Oxford: Berg, 109-125.

Haydaroğlu, İlknur Polat. (1993). Osmanlı İmparatorluğundaki Yabancı Okullar, Ankara.

Hauser, Julia. (2016). “Transformation to Negotiation: A Female Mission in a “City of Schools”, Journal of World History, Cilt 27, Sayı 3, pp. 473- 496.

Heyberger, Bernard. (2005). ‘The Development of Catholicism in the Middle East (16th -19th Centuries)’, içinde: H. Badr et al. (der.). Christianity: A History in the Middle East. Beirut, Lebanon: Middle East Council of Churches, Studies & Research Program,631-651.

Hill, Patricia R. (1985). The World Their Household: The American Woman’s Foreign Mission Movement and Cultural Transformation, 1870-1920. Ann Arbor: University of Michigan Press.

228

Hitchcock, Louise A. (2008). Kuramlar ve Kuramcılar: Çağdaş Düşüncede Antik Edebiyat, çev. Seda Pekşen. İstanbul: İletişim Yayınları, 2013.

Hooks, Bell. (2000). Feminizm Herkes İçindir: Tutkulu Politika, çev. Ece Aydın, Berna Kurt, Şirin Özgün, Aysel Yıldırım. İstanbul: bgst Yayınları.

Huber, Mary Taylor and Nancy C. Lutkehaus, Gendered Missions: Women and Men in Missionary Discourse and Practice. Ann Arbor: The University of Michigan Press, 1999.

Hudson, Leila. (2005). ‘Networks: The Ottoman Empire’, içinde: S. Joseph. (ed.). Encyclopedia of Women and Islamic Culture. Volume II: Family, Law and Politics. Leiden: Brill, 529-531.

Hulme, Peter ve Russell McDougall, ed. (2007). Writing, Travel and Empire: IN the Margins of Anthropology. New York: I.B. Tauris.

Hutchison, William R. (1987). Errand to the World: American Protestant Thought and Foreign Missions. Chicago and London: The University of Chicago Press.

İlyasoğlu, A. (1998) “Cumhuriyetle Yaşıt Kadınların Yaşam Tarihi Anlatılarında Kadınlık Durumları, Deneyimler, Öznellik,” 75. Yılda Kadınlar ve Erkekler, der. A. Berktay Hacımirzaoğlu, İstanbul: Tarih Vakfı.

İnal, Onur. (2011). “Women’s Fashions in Transition: Ottoman Borderlands and the Anglo-Ottoman Exchange of Costumes”, Journal of World History, Volume 22, Number 2, pp. 243-272.

Ishii, Noriko Kawamura (2004). American Women Missionaries at Kobe College, 1873-1909: New Dimensions in Gender. New York: Routledge.

Jackson, Stevi and Sue Scott. (eds.). (2002). Gender: A Sociological Reader. London: Routledge.

Jayawardena, Kumari. (1995). The White Woman’s Other Burden: Western Women and South Asia During British Colonial Rule. New York and London: Routledge.

Johnston, Anna, (2003), Missionary Writing and Empire, 1800-1860, Cambridge University Press

Joseph, Suad, der. (2005). Encyclopaedia of Women and Islamic Cultures, Volume I: Methodologies, Paradigms and Sources ve Vol 2: Family, Law and Politics. Leiden: Brill.

229

Kahf, Mohja. (1999). Western Representations of the Muslim Women: From Termagant to Odalisque. Austin: University of Texas.

Kahlenberg, Caroline. (2016). “The Gospel of Health: American Missionaries and the Transformation of Ottoman Turkish Women’s Bodies, 1890-1932”. Gender & History. Vol. 28. Issue 1, s. 150-176.

Kandiyoti, D. (1998). Cariyeler, Bacılar, Yurttaşlar, İstanbul: Metis.

Kaplan, Amy. (1994). ‘“Left Alone with America”: The Absence of Empire in the Study of American Culture’, in A. Kaplan and D. E. Pease. (der.). Cultures of United States Imperialism. Durham, NC: Duke University Press, 3-21.

Kaplan, Amy. (1998). ‘Manifest Domesticity’. American Literature. 70 (3), 581- 606.

Kelly-Gadol, J. (1977) “Did Women Have a Renaissance?,” Becoming Visible: Women in European History, der. R. Bridenthal ve C. Koonz, Boston: Houghton Mifflin.

Kieser, Hans-Lukas. (2010), Nearest East: American Millenialism and Mission to the Middle East, Temple University Press, Philadelphia.

Kirkwood, Deborah. (1993). ‘Protestant Missionary Women: Wives and Spinsters’, in: F. Bowie, et. al. (der.). Women and Missions: Past and Present: Anthropological and Historical Perceptions. Providence and Oxford: Berg, 23-42.

Kırşehirlioğlu E. (1963). Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri. İstanbul: Bedir Yayınları.

Kocabasoglu, Uygur. (1989). Anadolu’daki Amerika: Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları. Ankara: Arba Yayınları, 1989.

Kotze, D. J. (1950). Letters of The American Missionaries, 1835-1838. Cape Town: The Van Riebeeck Society.

Köksal, Duygu ve Anastasia Falierou, der. (2013). A Social History of the Late Ottoman Women: New Perspectives. Boston: Brill.

Kumar, Raj. (2013). “Postcolonial Feminism: Looking into within-beyond-to Difference”, International Journal of English and Literature, Cilt 4 (4), s. 129-134.

230

Latourette, Kenneth Scott. (1937-45). A History of the Expansion of Christianity, 7 cilt. New York: Harper and Brothers.

Lawler, Steph. (2000). Mothering the Self: Mothers, Daughters, Subjects. Londra ve New York: Routledge.

Lerner, Gerda. (1979). The Majority Finds its Past, New York: Oxford University Press.

Lewis, Bernard ve Buntzie Ellis Churchill. (2015). Tarih Notları: Bir Orta Doğu Tarihçisinin Notları, çev. Çağdaş Sümer, Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Lewis, Reina. (2004). Rethinking Orientalism: Women, Travel and the Ottoman Harem. London and New York: I.B. Tauris.

Levine, Philippa. (2003). ‘Erotic Geographies: Sex and the Managing of Colonial Space’, in: H. Michie and R. Thomas. (der.). Nineteenth-Century Geographies: The Transformation of Space the Victorian Age to the American Century. New Brunswick, NJ and London: Rutgers University Press, 149-60.

Liddle, Joanna & Shirin Rai, (1998), “Feminism, Imperialism and Orientalism: the Challenge of the Indian Woman”, Women’s History Review, Cilt 7, Sayı. 4. s. 495-520.

Lindner, Christine Beth. (2009). Negotiating the Field: American Protestant Missionaries in Ottoman Syria, 1823-1860. Doktora Tezi, University of Edinburgh.

Lorber, Judith and Susan A. Farrell. (der.). (1991). The Social Construction of Gender. London: Sage.

Lutkenhaus, Nancy C. (1999). ‘Missionary Materialism: Gendered Images of the Holy Spirit Sisters in Colonial New Guinea’, içinde: M. Huber and N. Lutkenhaus. (der.). Gendered Missions: Women and Men in Missionary Discourse and Practice. Ann Arbor: University of Michigan Press, 207- 236.

MacKenzie, Kenneth. (1961). The Robe and the Sword: The Methodist Church and the Rise of American Imperialism. Washington, D.C.: Public Affairs Press.

Mabro, Judy. (1991). Veiled Half-Truths: Western Travellers’ Perception of Middle Eastern Women. London and New York: I.B. Tauris.

MacKinnon, C.A. (2003). Feminist Bir Devlet Kuramına Doğru. İstanbul: Metis Yayınları.

231

Makdisi, Ussama. (2008). Artillery of Heaven: American Missionaries and the Failed Conversion of the Middle East. Ithaca and London: Cornell University Press.

Manktelow, Emily, J. (2014). “The Rise and Demise of Missionary Wives”, Journal of Women's History, Volume 26, Number 1, Spring 2014.

Matharani, Mala. (1997). East-West Encounters and the Making of Feminists, Journal of Women's History, Cilt 9, Sayı 3, s. 215-226

McCoy, Genevieve. (1995). ‘The Women of the ABCFM Oregon Mission and the Conflicted Language of Calvinism’. Church History. 64 (1), 62-82.

Meckel, Richard A. (1982). ‘Educating a Ministry of Mothers: Evangelical Maternal Associations, 1815-1860’. Journal of the Early Republic. 2 (4), 403-423.

Melman, Billie. (1995). Women’s Orients: English Women and the Middle East, 1718-1918: Sexuality, Religion and Work. Michigan: University of Michigan Press.

Micallef, Roberta. (2013). “Identities in Motion: Reading Two Ottoman Travel Narratives as Life Writing”, Journal of Women’s History, Vol 25, No 2, pp. 85-110.

Miller, Char, ed. (1985). Missions and Missionaries in the Pacific. New York: Mellen Press.

Miller, Perry. (1956). Errand into the Wilderness. Cambridge: Harvard University Press.

Mills, Sara. (1991). Discourses of Difference: An Analysis of Women’s Travel Writing And Colonialism. Londra and New York: Routledge.

Meriwether, Margaret L. (1999). The Kin Who Count: Family and Society in Ottoman Aleppo: 1770-1840. Austin: University of Texas Press.

Millett, Kate (2011) Cinsel Politika, Payel Yayınları: İstanbul.

Moghadam, Valentine M. (2008). ‘Question: How Have Middle East Scholars Contributed to the Broader Field of Gender and Women’s Studies: Pensée 1: States, Gender, and Intersectionality’. International Journal of Middle Eastern Studies. 40 (1), 16-19.

Mohanty, Chandra Talpade (1997). “Under Western Eyes: Feminist Scholarship and Colonial Discourses”, içinde: S. Kemp and J. Squires. (der.). Feminisms. Oxford and New York: Oxford University Press.

232

Montagu, Mary Wortley, (1970), Türkiye mektupları, 1717-1718. Çev., Aysel Kurutluoğlu. İstanbul: Tercüman.

Morgan, Sue. (2009). “Theorising Feminist History: A Thirty-year Retrospective”, Women’s History Review, 18:3, 381-407.

Murray, Jocelyn. (2000).‘The Role of Women in the Church Missionary Society, 1799-1917’, in K. Ward and B. Stanley. (der.). The Church Mission Society and World Christianity, 1799-1999. Grand Rapids and Cambridge: Wm. B. Eerdmans Publishing Co., 66-90.

Murre-van den Berg, Heleen. (2001). “Dear Mother of My Soul”: Fidelia Fiske and the Role of Women Missionaries in Mid-Nineteenth Century Iran’. Exchange. 30 (1), 33-48.

Murre-van den Berg, Heleen. (der.). (2006). New Faith in Ancient Lands: Western Missions in the Middle East in the Nineteenth and early Twentieth Centuries. Leiden ve Boston: Brill.

Mutlu, Şamil. (2005). Osmanlı Devletinde Misyoner Okulları. Gökkubbe Yayınları, İstanbul.

Nancy Partner ve Sarah Foot, (2013), The Sage Handbook of Historical Theory, Sage Publications, London.

Nashat, Guity ve Judith E. Tucker. (1998). Women in the Middle East and North Africa: Restoring Women to History. Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press.

Nicholson, Linda, (1997), A Reader in Feminist Theory, Routledge: Londra.

Norton, Mary Beth, (1989), Major Problems in American Women’s History. Lexington: D. C. Heath and Company.

Okawara, Tomoki, (2005), ‘Household Forms and Composition: The Ottoman Empire’. in: S. Joseph. (ed.). Encyclopedia of Women and Islamic Culture. Volume II: Family, Law and Politics. Leiden: Brill, 254-255.

Okkenhaug, Inger Marie and Ingvild Flaskerud. (eds.). (2005). Gender, Religion and Change in the Middle East: Two Hundred Years of History. Oxford and New York: Berg.

Ortaylı, İlber. (2006). Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek. İstanbul: Timaş Yayınları.

Özbay, Ferhunde. (1999). “Gendered Space: A New Look at Turkish Modernisation”, Gender & History, Vol. 11, No. 3, pp. 555-568.

233

Özkaya, Günseli. (2013). Atatürk Dönemi Ankara: Cumhuriyetin Tanık Kadınları. İstanbul: Siyah Beyaz Kitap.

Parla, Jale ve Sibel Irzık, der. (2004). Kadınlar Dile Düşünce: Edebiyat ve Toplumsal Cinsiyet. İstanbul: İletişim Yayınları.

Patil, Vrushali, “From Patriarchy to Intersectionality: A Transnational Feminist Assessment of How Far We've Really Come”, Signs, Cilt 38, No 4 (2013 Yaz), s. 847-867.

Peirce, Leslie P. (1993). The Imperial Harem: Women and Sovereignty in the Ottoman Empire. New York: Oxford University Press.

Prime, Edward Dorr Griffin. (1876). Forty Years in the Turkish Empire. Or, Memoirs of Rev. William Goodell, D.D. New York: Robert Carter and Brothers.

Pruitt, Lisa Joy. (2005). A Looking-Glass for Ladies: American Protestant Women and the Orient in the Nineteenth Century. Macon: Mercer University Press.

Ramazanoğlu, Caroline (1998) Feminizm ve Ezilmenin Çelişkileri, Pencere Yayınları: İstanbul.

Reeves-Ellington, Barbara. (2004). “A Vision of Mount Holyoke in the Ottoman Balkans: American Cultural Transformation, Bulgarian Nation Building and Women’s Educational Reform, 1858-1870”. Gender & History, Vol 16, Issue 1, s. 146-171.

Reeves-Ellington, Barbara. (2013). Domestic Frontiers: Gender, Reform and American Interventions in the Ottoman Balkans and the Near East. Amherst: University of Massachusetts Press.

Reeves-Ellington, Barbara ve Kathryn Kish Sklar, der. (2010). Competing Kingdoms: Women, Mission, Nation, and the American Protestant Empire, 1812-1960. Durham: Duke University Press.

Rich, Adrienne, (1986), Of Mother Born: Motherhood as Experience and Institution, W. W. Norton & Company, New York.

Riley, Denise. (1988). Am I That Name? Feminism and the Category of ‘Women’ in History. Minneapolis: University of Minnesota Press.

Robert, Dana L. (1996). American Women in Mission: A Social History of their Thought and Practice: The Modern Mission Era, 1792-1992: An Appraisal. Macon, Georgia: Mercer University Press.

234

Robert, Dana L. (2002). ‘The Influence of American Missionary Women on the World Back Home’. Religion and American Culture. 12 (1), 59-89.

Rose, Sonya O. ve ark. (1990). "Gender History/ Women's History: Is Feminist Scholarship Losing Its Critical Edge?". Journal of Women's History 5, No. 1: 89-128.

Rothman, Shelia. (1978). Woman’s Proper Place: A History of Changing İdeals and Practices: 1879 to Present. Basic Books Inc. Publishers, New York.

Russel, Letty M. (2004). ‘Cultural Hermeneutics: A Postcolonial Look at Mission’. Journal of Feminist Studies in Religion. 20 (1), 23-40.

Said, Edward, (2003). Orientalism. (Third Edition). London: Penguin.

Sancar, Serpil, (2012). Türk Modernleşmesinin Cinsiyeti: Erkekler Devlet, Kadınlar Aile Kurar. İstanbul: İletişim Yayınları.

Sarup, Madan, (2010). Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm: Eleştirel Bir Giriş, İstanbul: Kırk Gece Yayınları.

Salt, Jeremy. (2002). ‘Trouble Wherever They Went: American Missionaries in Anatolia and Ottoman Syria in the Nineteenth Century’, in: E.H. Tejirian and R. S. Simon. (eds.). Altruism and Imperialism: Western Cultural and Religious Missions in the Middle East. New York: Middle East Institute, Columbia University, Occasional Papers IV, 143-166.

Schlesinger, Arthur Jr. (1974). “The Missionary Enterprise and Theories of Imperialism”, in The Missionary Enterprise in China and America, ed. John K. Fairbank. Cambridge: Harvard University Press, 336-73.

Scott, Joan. (1988), Toplumsal Cinsiyet: Faydalı bir Tarihsel Analiz Kategorisi, Agora Kitaplığı, İstanbul.

Scott, Joan. (2013), Feminist Tarihin Peşinde, İstanbul: bgst Yayınları.

Semple, Rhonda Anne. (2003). Missionary Women: Gender, Professionalism and the Victorian Idea of Christian Mission. Suffolk: The Boydell Press.

Shaw, Stanford J. and Ezel Kural Shaw. (1977). History of the Ottoman Empire and Modern Turkey: Volume II: Reform, Revolution, and Republic: The Rise of Modern Turkey, 1808-1975. Cambridge, London, New York and Melbourn: Cambridge University Press.

Shiels, Richard D. (1981). ‘The Feminization of American Congregationalism, 1730-1835’. American Quarterly. 33 (1), 46-62.

235

Siegel, Mona L. (2015). “Transcending Cross-Cultural Frontiers: Gender, Religion, Race, and Nation in Asia and the Near East”, Journal of Women's History, Cilt 27, No 1, Bahar 2015

Singer, Amy and Christoph K. Neuman, Selçuk Akşin Somel, der. (2011). Untold Histories of the Middle East: Recovering Voices from the 19th and 29th Centuries. New York: Routledge.

Sirman, Nükhet. (1990). “State, Village and Gender in Western Turkey”, içinde, Turkish State and Society, ed. Andrew Finkel and Nükhet Sirman. Londra: Routledge, s. 21 -52.

Smith, Bonnie. (1998). The Gender of History: Men, Women, and Historical Practice. Cambridge, MA: Harvard University Press.

Smith, B. (2013). Women’s Studies: The Basics. New York: Routledge.

Smith, B. (2000). Imperialism: A History in Documents. Oxford: Oxford University Press.

Smith, Doroth. (1990). The Conceptual Practices of Power: A Feminist Sociology of Knowledge. Boston.

Smith, Jane I. (1998). ‘Christian Missionary Views of Islam in the Nineteenth and Twentieth Centuries’. Islam and Christian-Muslim Relations. 9 (3), 357-374.

Sonbol, Amira El-Azhary. (der.). (2005). Beyond the Exotic: Women’s History in Islamic Societies. Syracuse: Syracuse University Press.

Spivak, Gayatri Chakravorty. (1988). ‘Can the Subaltern Speak?’, içinde: C. Nelson and L. Grossberg. (der.). Marxism and the Interpretation of Culture. Londra: MacMillion, 271-313.

Stearns, Peter N. (2000). Gender in World History, Routledge, New York.

Stockdale, Nancy L. (2007). Colonial Encounters among English and Palestinian Women, 1800-1948. Gainsville: University Press of Florida.

Tejirian, Eleanor H. ve Reeva Spector Simon. (der.). (2002). Altruism and Imperialism: Western Cultural and Religious Missions in the Middle East. New York: Middle East Institute, Columbia University, Occasional Papers IV.

Tillion, Germaine. (2005). Harem ve Kuzenler, çev. Şirin Tekeli ve Nükhet Sirman, İstanbul: Metis Yayınları.

236

Thorne, Susan. (1999). ‘Missionary-Imperial Feminism’, içinde: M. Huber and N. Lutkenhaus. (ed.). Gendered Missions: Women and Men in Missionary Discourse and Practice. Ann Arbor: University of Michigan Press, 39- 66.

Tong, R. (1989) Feminist Thought: A Comprehensive Introduction, Unwin Hyman, Londra.

Tucker, Judith. (2003). ‘Methodologies, Paradigms and Sources for Studying Women and Islamic Cultures: Ottoman Arab Region: Mid-18th to Early 20th Century’, içinde; S. Joseph. (der.). Encyclopedia of Women and Islamic Cultures, Volume I: Methodologies, Paradigms and Sources. Leiden: Brill, 143-152.

Tucker, Judith. (1983). ‘Problems in the Historiography of Women in the Middle East’. International Journal of Middle East Studies. 15, 321-336.

Tucker, Ruth. (1983). From Jerusalem to Irian Jaya: A Biographical History of Christian Missions. Grand Rapids, Mich.: Zondervan.

Tyagi, Ritu. (2014). “Understanding Postcolonial Feminism in relation with Postcolonial and Feminist Theories”, International Journal of Language and Linguistics, Cilt 1, Sayı 2

Ümit, Devrim. (2014). “The American Protestant Missionary Network in Ottoman Turkey, 1876-1914”. International Journal of Humanities and Social Science, Cilt 4, No. 6 (1). s. 16-51.

Vallgårda, Karen. (2014), “Can The Subaltern Woman Run? Gender, Race And Agency İn Colonial Missionary Texts”. Scandinavian Journal of History, Cilt. 39, No. 4, 472–486

Vrushali Patil, “From Patriarchy to Intersectionality: A Transnational Feminist Assessment of How Far We’ve Really Come”. Signs, Vol 38, No 4, Summer 2013.

Varg, Paul H. (1958). Missionaries, Chinese, and Diplomats: The American Protestant Missionary Movement in China, 1890-1952. Princeton: Princeton Univ. Press. p. ix.

Walls, Andrew. (1990). “The American Dimension in the History of the Missionary Movement”, in Earthen Vessels: American Evangelicals and Foreign Missions, 1880-1980, ed. Joel Carpenter and Wilbert Shenk. Michigan: Eerdmans, 1-25.

237

Welter, Barbara. (1978). “She Hath Done What She Could: Protestant Women’s Missionary Careers in Nineteenth Century America”. American Quarterly 30 (Winter 1978), 624 – 38.

Welter, Barbara. (1978). ‘The Cult of the True Womanhood: 1820-1860’, in: M. Gordon. The American Family in Social-Historical Perspective. (Second Edition). New York: St. Martin’s Press, 313-333.

Woloch, Nancy. (1994). Women and the American Experience. New York: McGraw-Hill.

Wollons, Roberta. (2003). “Travelling for God and Adventure: Women Missionaries in the Late 19th Century”, Asian Journal of Social Science, Vol. 31, No. 1.

Yeğenoğlu, Meyda. (2003). Sömürgeci Fantaziler: Oryantalist Söylemde Kültürel ve Cinsel Fark. İstanbul: Metis Yayınları.

Yoshihara, Mari. (2003). Embracing the East: White Women and American Orientalism. Oxford: Oxford University Press.

Zihnioğlu, Yaprak. (2003). Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği, İstanbul: Metis Yayınları

Zilfi, Madeline C. (der). (1997). Women in the Ottoman Empire: Middle Eastern Women in the Early Modern Era. Leiden, New York and Köln: Brill.

Zwiep, Mary. (1991). Pilgrim Path: The First Company of Women Missionaries to Hawaii Madison: University of Wisconsin Press.

Süreli Yayınlar

Doğu Batı, Toplumsal Cinsiyet, Sayı 63, Ocak 2013. Ankara: Doğu Batı Yayınları.

Özne, Feminizm ve Felsefe, No 18, Bahar 2013.

238

EKLER

Ek 1 Seçilmiş El Yazısı Mektuplar

ABCFM, The Near East 1817-1919

239

ABCFM, The Near East 1817-1919

240

ABCFM, The Near East 1817-1919

241

ABCFM, The Near East 1817-1919

242

ABCFM, The Near East 1817-1919

243

ABCFM, The Near East 1817-1919

244

ABCFM, The Near East 1817-1919

245

Ek 2 Deşifre edilen Mektuplardan Örnekler Clarissa H. Pratt to Rev. Dr. Clark, Mardin, 23 Mayıs, 1881 Rev. Dr. Clark, Dear Sir, I had begun an answer to your first letter when your second arrived. I am thoroughly ashamed to have delayed so long in answering the first, but I did not do so without reason. You spoke in your first of meeting my mother at Lowell. I was very glad she could be present there and see the offices of the Board and some of its missionaries with that great company I never had the pleasure of attending the meeting of the Board but once and that was when it was held in New Haven. I enjoyed it went heartily. I have seen some encouraging changes in our school since I came which I would like to write of. We have made a beginning in self support. It is very small, but it has opened the door, and we intend to meet the matter as fast as possible. Beginning before the `hard times` we recognized each pupil to give one of three pieces for the school term which was three xx months in length. Then the high prices and famine made it impossible for us to ask more than the lowest of these. Three xxx and that for a longer time I expect a great advance in the matter of self support in the immediate future, in all departments of our work. I wish that advance might be the largely the result of an active mission any spirit in the natives, but they are very slow in helping themselves. I see an improvement in the desire for education of girls, in that parents are beginning to as us to take their daughters, instead of waiting till we beg for them, though they are only beginning to see that the benefit of female education is theirs not ours. In the school itself the sciences are valued much more than formerly. It has not been an easy matter to convince scholars that they needed to study Geography, Arithmetic, Physiology, xxx History and Botany. The first xx are now acknowledged essential in education, and the rest are desirable, at least. The study of the Bible has been acceptable from the first which has of xxx been very agreeable to us, and has made it easy to require into thorough study. I think I can say too, which truth that we see xxx xxx are increased interest in studies, more use of Bible helps, maps, dictionaries and whatever is xxx found at hand that will throw light on xxx subjects studied with more readiness to ask questions and observe (or absence). Have you heard of any present of 11 $ from a Sabbath School in XX, with which I bought a small collection of books for our girls? The books are used a great deal, especially on the Sabbath. We shall have occasion to be grateful to those friends in Leoxx for a long time. Consequent upon the advance in work among men and women in the out stations, girls come to us better prepared to receive religions with and be affected by it; so though it takes some a long time to see that the spirit of thirst in them must appear in every word and deed, yet labor for them takes effect sooner than formerly. There is in an increasing missionary spirit among the older ones, which I hope we may be able to encourage and foster continually. I have given the school special talk on missionary subjects occasionally. I wish we might give our girls actual practice in missionary work while

246 they are with us, but it is a little difficult to do so in a city in this country; however I mean to keep it in mind and xx xx xxx some may xx which they can go on to now and then and do something for women and girls while they are with us. Will you please let the ladies of the Woman’s Board see this letter if they wish, in the life and light on Bureau of Exchange. I write not infrequently to the societies in Southbridge and North Bookfield and have first begun correspondence with the Ladies of West-Brookfield. Some of these letters to societies I send through Boston to be read there and forwarded. With highest esteem Yours Carrie H. Pratt.

247

Mariam Danglajiyan and Emily Wheeler to Dear Friend, December 3, 1886. Dear Friend, When I look around me and see the wonderful things that God has made I am much astonished when I see the small and the large trees and the beautiful and diverse colored flowers that are established on their tiny branches and that adore nature so nicely and richly with their sweet appearances. I wonder very much when take much pleasure from them while they live upon this world and from every twinkling star that shines one by at night upon the shady sky. “When I consider, thy heavens, the work of thy fingers, the moon and the stars which thou hast ordained, what is man, that thou are mindful of him and the son of man that thou visitest him? For thou hast made him little lower than the angels hast crowned him with glory and honor”. God wishes that man progress both in moral and in intelligence knowledge in order that he can find the best way to enjoy all things that are found in nature. For this reason, he put a great love and desire in the good and wise men’s hearts what they put their hands to find ways to train the ignorant man. I know that the same Christian love compelled you to help us with your money. Indeed we cannot give you and satisfaction for your benefits that you have done every year sending to us many large and small gifts. We feel that we are thoroughly worthy of all your kindness. We are very sorry that we cannot give anything in return but only we can pray that God help you in all your work and fill you from heaven with his full blessings. The were enemies and they wished to close our school but this year they came and examined our books .... those which we may use. There is a joyous thing that they did for us. They gave us a permit that we keep the college open. They promised that hereafter they will not say anything against this college. We ask that you pray that they be to their promise true and pray that our school girls go on in knowledge especially that each one of them become a Christian. Then the mothers seeing the good example of the girls will desire to put their girls in school. Pray also for me that I be a faithful worker in this school and labor for my God. All our girls give their salutations to you. Marian Danghajian copied by Marilya Penneian

248

Mary P. Wright - Rev. Dr. N. G. Clark, Harput, 4 Aralık 1883 (istifa mektubu) Dear Sir, After months of painful thought I have decided that I must present my resignation to the Board; because of the care of the domestic work is so distasteful to me; not simply because xxx of being the only American in this great xxx is so very great upon the xxx; not merely because of the unhappy arrangement by which I am placed in a college endowed and supported by the W. B. M. while I am connected with W. B.M.I; nor only because of uncongeniality between myself and my associate so great that I have feared reason would give way under the effort to be calm and not mention to any one trivial but constant provocations; not merely because I long to be engaged in directly missionary work; ...... but because (and my heart is wrong as I write it) I feel what the lack of truthfulness and conscientiousness in my associate and she oft times mistaken policy of her father make it impossible for me to work with them. Obliging me again and again xx to remain silent and be held responsible for things I think wrong or accuse them directly and the natives of untruthfulness. Both are impossible. I therefore ask you to present the accompanying resignation to the proper officials, giving such reasons as you may think best. Considering the number of my associate’s friends in Boston (you know Mrs. Allen is her aunt) and the pain it would give them if they believed it (for notwithstanding her record at Mr. Holyoke, probably they would not believe it). I wish it were not necessary to mention to the Presidential Committee the vital reason for my resignation. Perhaps if I enlarge a little upon some of the others they may seem of enough consequence and justify changing my work on station or both. While almost entirely lacking in the faculty and habit of observation so necessary for oversight of the domestic department, I think I have in an unusual degree the physical qualifications necessary for touring. When we went to the lake this summer for a few weeks’ recreation, my outfit (a rug to spread upon the ground for bed and a package of book for pillow) was sufficient. As not such a taste a reasonable plea for taking me out of a work where my chief energies go towards sweeping, cleaning of dishes, oversight of callers and praying for patience therefore? (I hear classes of course, but class-room work is easily supplied from the male department of the college. Indeed we already have five classes taught by instructors from that department). It does not belong to me to suggest measures and yet I have after thought, “Who will do this work if I have it?” and, remembering that Mrs. Wheeler has not four daily classes in the two departments of the college, I felt sure that with our two efficient native teachers from last year’s graduating class and help, if Mrs. Wheeler would give half the time of her classes to oversight of domestic work it would be far better done than now. But this is aside from my purpose in writing.

249

My connection with two Women’s Boards is perplexing, as each expect letters while one instructs me again and again to send all letters (official letters) directly to the WBMI, though xxx that I xx write once or twice a year to Dr. Clark. Both societies are dissatisfied with the present arrangement. Would it not promote comity to change it? Then, too, I am lonesome separated from communication with all the places where I have ever lived; i.e, they are debarred from sending contributions here (except the small amount of my salary). This work, they are told, belongs to the WBM. Might not more money be raised by the change? Is it not generally conceded that contributions are longer if raised for a work which some acquaintance of the ground can report? Two years ago the annual amount raised for missionary work, by the women of Kansas, was less than fifty dollars if I remember rightly. Since then they have adopted my support and, having an acquaintance to report to them, raised $530.00 this year ...... small in itself but a large ratio of increase. Would it not be better for me to me engaged in some work cared for by the women of Illinois (where most of my life has been spent, where father was a pioneer and as former Home Missionary agent for the state has friends in all the older towns and cities) such work as touring (of course in some field where Armenians is spoken) or teaching in a school of lesser pretentions. (I have looked longingly towards Bitlis since meeting Miss Mary Ely here at annual meeting). I do not feel that a school of so high a grade as the female department of Armenia College is needed here now and this conviction is strengthened with every visit to any of the villages or at any of the city homes. I am afraid, too, that our girls are acquiring ideas that are, for them, extravagant. I was really pained that Mrs. and Miss Wheeler insisted that our last graduating class must have silk dresses for commencement day. I dreaded the precedent but did not oppose it, first because it would have been open opposition to those ladies, second because it would have been useless. A new comer like myself has no influence against them. I cannot feel that my work is strictly missionary. So far as rooms (built by Mr. Wheeler with great regards for my wishes), food and clothing go. I am most comfortably situated but oh, for a little, miserable village, and work and love for Jesus! Perhaps I should add that I have laid this subject before all the members of the station except Mr. Wheeler but did not mention the real vital reason to any but Mr. Barnum. He, having supported Mr. Wheeler for twenty-five years (I am afraid to the real damage of the missionary cause) cannot of course be expected to see any reason for not supporting him now. I have not mentioned it to Mr. Wheeler, feeling that it would subject me to annoyances I am unable to bear. (The Wheeler’s tongue is sharp). If I have erred in concealment please write me and I will mention it. May I not beg for a speedy decision. Suspense is so dreadful! And it is eight months since I decided to resign. I waited for the Detroit meeting thinking if any missionaries were recalled I might be among them. I have often remembered your words to one “Now if you are dissatisfied let me know. There are plenty of other places. Turkey is large”. I recall, too, your kindness during my stay in Boston and since, the bunch of xxx placed in my hand as I left entered the car, the kind interest in my horse, the sympathizing letters.

250

I learned with great pain of you ill health and I pray that you may soon recover strength for the trying and yet blessed work in which your heart is. Very respectfully yours, Mary P. Wright

Miss Effie M. Chambers, 24 Mart, 1894 Dear Dr. Smith, It is with a sad heart I begin this my second letter on the field, to which I came, only two months ago, full of enthusiasm, earnestness and eagerness for the work. I came with a warm cordial friendship in my heart for each member of the station. I received a xxx and came as I work you. It seemed best to the gentleman of the station that I should room at the Richardsons’ as they had a comfortable room which they offered for my use; but I was to be left perfectly free to select any board in place and I also xxxx my free to go and came when I chose. Before I had been there two weeks, Mrs. R. had given me a detailed account of all their trouble in the station. The other two families said nothing. Mrs. R. has a way of xxx things, that leaves the impression that any wrong thing she may have done, was forced upon her by circumstances. I held my judgement of the others in xxx as you remember you asked me to do in all things concerning any first year and tried very hard not to show they I had heard but at the same time the feeling was xxx every day that I mxxx for myself own peace and for the sake of this work, make a change. I felt all the time a fear that unconsciously a xxxxx was forming in my xxx against the other workers. That would not only under our xxx association unpleasant but would make me unwilling to xxx suggestions from the gentlemen in regard to the work when I should be prepared to take it up. About this Miss xx R. began to assume an air of authority xxx and to which I as an index American seriously objected. She seemed hurt if I want to visit either of the other ladies, as if they called on me in my own room. Mrs. Macallum asked me to take my meals with them for a week, that we might have an opportunity of becoming acquainted. I went but Mrs. R. took it so hard, that I finally gave it up before xx xxx. There were other things, small in xxx but still enough to make me uncomfortable. Finally one evening she made such a xx because Mr. Chamber was coming down to look over the appropriations with me that I was compelled to send a word asking him not to come. I made up my mind I would not endure it any longer. The next afternoon, I went over to Mr. Macallum’s and told them how things were and that I was very anxious to make a change. I did not do this a matter of complaint, but as the first step in making the change. The American teacher’s room was xx occupied by the xx native teacher. If I took the room she must be provided with another and I asked to know if it could be done. It seemed to me if I left the xxx thing was to cause xx to the school building, as I wished to remain as nearly xxx as possible, living a friend to all at the same xxx xx unduly xxx by any one. Mr. and Mrs. Chambers

251 would have willingly give me a room in their house for more comfortable than the one I am now occupying but I refused because it seemed to me it would give the R’s and the people reason to think I had gone over to the other side. When the time came and I was ready to xxx (I waited until Mr. R. returned from his touring trip) I told the three gentlemen in station meeting, that I wished to be nearer the school, and asked that I might take Elmas my own room and that another place be found for Elmas. Two of the gentlemen agreed. Mr. R. alone dissenting. After the meeting he insisted that there must be some personal reason and that they had not been fairly treated. I had made the school a pretext for going because I wish to keep the personal element out of it. But no: that could not be. It must be told everything and must be gone xxx and argued and talked of until I was completely xx out. It was emphasized by the Rs. Or xxx by before the people until they were all xxx up and were demanding a reason why I left. The past six weeks have been an utter xx of times to me in every way. The excitement has xx my health interrupted my study to say nothing of the spiritual determination and cutting of xxx for work, which I consider before the worst feature of this case. The trouble xxx, now being called about which Mr. C has written, hangs on us all like a cloud. XX XX Chambers, Mrs. R’s xxx xxx (if I may use the word) seems to be against him, and she seems so xx so xxxx every new person who comes against her. I don’t see how one can go on xx she present association. I have xxx by some change to make. It seems to ...... Please do not think of appointing another single lady for Erzroom until this trouble is settled. I was sorry when I left America that there was no arrivals for me, but I am heartily glad now xxx is xxx. I see if it is a great deal better there is only one. I enjoyed my xxx very much until this trouble came. I have kept on studying but it is very difficult to apply myself to my work as I feel that I should. I can read and I am beginning to understand quite a little of conversation. I have begun making calls with the ladies here as much, we have xxx to make. I go with Mrs Chambers to call on the children in the Primary .... Very sincerely yours, Effie M. Chambers.

252

Ek 3 Misyoner Listesi

Kaynak: Life and Light Dergisi

253

Kaynak: Life and Light

254

Ek 4 Seçilmiş Fotoğraflar

Fotoğraf 1: Erzurum Kız okulu, 1906, Life and Light

Fotoğraf 2: Erzurum İstasyonu, 1908, Life and Light

255

Fotoğraf 3: Harput Misyoner Okulu, 1914, Life and Light

Fotoğraf 4: Van okulundaki kız öğrenciler, 1900, Life and Light

256

Mardin Kız Lisesi Mezunları, 1904 (Saltresearch arşivleri)

257

Fotoğraf 5: Kohar, Life and Light

258

Fotoğraf 6: Harput Kız Okulu, 1876, Life and Light

259

Fotoğraf 7: Fırat Koleji Mezunları, 1889, Life and Light

Fotoğraf 8: Ermeni Düğünü, oryantalist temsil, https://archives.saltresearch.org/

260

Bedros Yeghiayan & Hayganush Bezdizkian, 1899

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

261

Kaynak: https://archives.saltresearch.org

262

Fotoğraf 9: Maraş Koleji, 1904

Kaynak: Life and Light

Fotoğraf 10: Maraş’ta ekmek yapan kadınlar, Kaynak: Life and Light

263

Fotoğraf 11: Maraş’ta Sebze kurutan kadınlar, 1904, Kaynak: Life and Light

Fotoğraf 12: Maraş Kız Okulu, 1904, Kaynak: Life and Light

264

Fotoğraf 13: Çamaşır günü, Maraş, 1904

Kaynak: Life and Light

265

Fotoğraf 14: Adana Kız Okulu, Kaynak: Life and Light

266

Fotoğraf 15: Gelin, 1908, Adana, Kaynak: Life and Light

267

Kaynak: Life and Light

268

Kaynak: Life and Light

269

Fotoğraf 16: Sivas’ta misyonerler tarafından açılan anaokulu, 1908

Kaynak: Life and Light

270

Fotoğraf: Mardin, Van, Bitlis ve Harput okullarından fotoğraf ve çizimler

Kaynak: Life and Light

271

Fotoğraf 18: Mezunlar, Kaynak: Life and Light

272

Fotoğraf 19: Dışarda çay içen kadınlar, c. 1890.

Fotoğraf 20: Dışarda banyo, c. 1890

Kaynak: https://archives.saltresearch.org/

273

Fotoğraf 21: İki kadın ve İki çocuk Kaynak: https://archives.saltresearch.org/

Fotoğraf 22: Nargile içen kadınlar Kaynak: https://archives.saltresearch.org/

274

Fotoğraf 23: Yahudi Kadınların Giyimi, Kaynak: https://archives.saltresearch.org/

275

Kaynak: https://archives.saltresearch.org/

276

Fotoğraf: Mt. Holyoke Kız Okulu, Bitlis, 1875

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

277

Adana, Hadjin, 1912-1913

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

278

Hadjin. American Board çalışanları, 1913.

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

279

Soldan sağa: Yetimhane personeli Hatun, Miriam, Maritsa, Gülizar, Miriam ve Sultan. Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

1913, Hadjin kadınları yorgan dikiyor, Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

280

Harput, Fırat Koleji kızlar kısmı öğretmen kadrosu. Oturanlar, soldan sağa, ilk sıra: Marta Khayancıyan, Vartuhi Çağatsbanyan, Anna Benneyan, Anna Bonapartyan, Miss Barnum, Ağavni Vartabedyan. Oturanlar, soldan sağa, ikinci sıra: Sultan Tahmazyan, Varsenik Soğigyan, Markarid Baloyan, Yester Asdigyan, Hayganuş Antreasyan. Ayaktakiler, soldan sağa: Anna Avakyan, Miriam V. Platt (daha sonra Carey), Mary L. Daniels, Anna Der Ğazaryan, Miss Wilson, Anna Gelgelyan, Paris Krikoryan, Arusyak Nahigyan, Mary Riggs, Diruhi Yıldızyan. (Kaynak: Vahe Hayg, Harpert yev anor vosgeğen taşdı, 1959, New York)

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

281

Charlotte Ely

282

Mary Ely

283

Mt. Holyoke öğrencisi, 1880

284

Mt. Holyoke mezunları, 1900’ler

285

Ann ve George Knapp

Mt. Holyoke Mezunları, 1880

286

Mt. Holyoke’ye gitmeden önce öğrencilerin kıyafetleri, 1870, Bitlis

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

287

Fırat Koleji’nde Jimnastik dersi

Emily Wheeler

288

Van ve Bitlis misyonerleri, Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

289

Harput Misyonerleri

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

290

Adana, Hadjin (Selimbeyli), Halı Dokuma Atölyesi, 1898

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

Mardin’de dantel işçileri, 1914

Kaynak: https://www.houshamadyan.org/tur/home.html

291

Harita: Türkiye’de ABCFM İstasyonları, E.E. Strong

Kaynak: https://babel.hathitrust.org/

292

ÖZET AMERİKALI MİSYONER KADINLAR, DOĞULU KIZLAR: STEREOTİPLERİ YIKAN KARŞILAŞMALAR, 1870-1915 19. yüzyılda Amerikalı misyoner örgütler, Osmanlı İmparatorluğunu kapsayan Yakın

Doğu misyonunda Protestanlığı yayma amacıyla imparatorluk içinde faaliyet göstermeye

başladılar. Bu misyonerlik örgütlerinden en tanınmış olanı American Board of

Commissioners for Foreign Missions (ABFCM) Kurulu, Woman’s Board of Missions

(WBI) ve Woman’s Board of Missions of the Interior (WBMI)’dur. Bu tezde 1870-1915

yılları arasında bu kurulların Osmanlı İmparatorluğu’ndaki sağlık, eğitim ve ekonomik

alanlardaki faaliyetleri bağlamında Amerikan Misyoner kadınlar ile Osmanlı

toplumundaki farklı sınıflardan Türk, Ermeni ve Kürt kadınların gündelik yaşamları ve

birbirleriyle etkileşimleri, toplumsal cinsiyet kategorisinden incelenecektir. Türkiye’deki

Amerikan misyonerlik faaliyetlerine kadın misyonerlerin gözünden bakılması ve gerek

misyoner kadınların faaliyetleri, gerekse etkileşime girdikleri yerli halkla ilişkileri

bağlamında birincil elden yazılan tarihsel metinler (mektup, rapor ve günceler) ele

alınarak incelenmesi, özellikle feminist tarih tartışmalarına ve post kolonyal feminist

eleştiriye katkıda bulunacaktır. Farklı sınıf, ırk, etnik köken ve dini inanca sahip kadınları

ve birbirleriyle misyonerlik bağlamında etkileşimlerini ele alarak bir yandan on

dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Amerika’nın Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik

söyleminin, batılı oryantalist söylem önermesinden ne derece farklılaştığını ortaya

koymayı amaçlarken bir yandan da Anadolu’da bir araya gelen evli ve bekar

misyonerlerin ve onların temas kurduğu Türk, Kürt ve Ermeni kadınların farklı ezilme

sebeplerini ve patriyarka ile mücadele pratiklerini analiz ederek feminist tarih

tartışmalarına katkıda bulunulması amaçlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Amerikan, misyoner, feminist tarih yazıcılığı, tarihsel

özne, patriyarka, söylem, post-kolonyal eleştiri, oryantalizm, ABCFM, WBM, WBMI

293

ABSTRACT AMERICAN MISSIONARY WOMEN, EASTERN GIRLS: STEREOTYPE BREAKING ENCOUNTERS, 1870-1915

In the 19th century, American missionary organizations started their activities in the

Near East (Ottoman Empire) by establishing various mission stations for Evangelical purposes. One of the most recognized of them was American Board of Commissioners for Foreign Missions (ABFCM), Woman’s Board of Missions (WBI) and

Woman’s Board of Missions of the Interior (WBMI). This thesis will examine the daily lives and interactions between American missionary women and Ottoman women including Turkish, Armenian, and Kurdish women from a gender point of view in the framework of ABCFM missionary activities in the fields of health, education and economy in Ottoman Empire between 1870 and 1915. Examining

American missionary activities in Turkey and their interactions with the local women through the primary sources (letters, diaries, and reports) will contribute to the discussions in feminist history and post-colonial feminist criticism. Focusing on race, class, ethnicity, and religious differences among the women and their interaction with each other, this thesis will explore the American perception towards the Ottoman

Empire through the eyes of the American middle-class missionary women and the diversification of this perception from the western orientalist discourse of the same period. Lastly, aimed at being a feminist history study, the reasons behind oppression of different categories of women and their challenging against patriarchy will be elaborated in the context of missionary activities in the Near East Mission in the second half of the 19th century.

Key words: Ottoman, American, missionary, feminist historiography, historical subject, patriarchy, discourse, post-colonial critique, orientalism, ABCFM, WBM, WBMI

294