<<

T.C.

İstanbul Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E GAZİANTEP ERMENİLERİ

Hazırlayan

Ramazan Erhan GÜLLÜ

2501060106

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Ali ARSLAN

İstanbul 2009 ÖZ

Bir yerleşim yeri olarak, mevcudiyeti tarih öncesi çağlara kadar uzanan Antep şehri, içinde birçok uygarlığın izlerini barındırır. Halife Hz. Ömer devrinde İslam coğrafyasına katılan, 11. yüzyıl başlarından itibaren çeşitli Türk aşiretlerinin bölgeye yerleşmeye başlamasıyla da bir Türk yurdu haline gelen Antep’e, sayıları oldukça az olmakla beraber, 16.-17. yüzyıllardan itibaren Ermeniler de yerleşmeye başlamışlardır. Şehrin coğrafî konumu ve ekonomik durumu gibi çeşitli sebeplerle yıllar içinde aldığı göçlere paralel olarak Ermeni nüfus da zamanla artmış ve 19. yüzyıla gelindiğinde şehrin toplam nüfusunun yaklaşık beşte biri Ermeni olmuştur.

Ülkenin diğer kesimlerinde olduğu gibi Antep’te de 19. yüzyıl ortalarına kadar Türkler ve Ermeniler karşılıklı kültürel etkileşimde bulunan oldukça uyumlu iki toplumsal grup olarak yaşamışlardır. 1850’li yıllara kadar Antep’te Ermeniler ve Müslüman komşuları arasında etnik ve dinî ayrımdan kaynaklanan herhangi bir probleme rastlanmaz. Ancak bu tarihlerden itibaren çeşitli nedenlerle tüm Osmanlı ülkesinde yaşanmaya başlayan kimi sıkıntılar Antep’te yaşayan Müslümanlar ve Ermeniler arasında da başlar. Bu sıkıntılar iki toplum arasında bir soğukluğun başlamasına neden olsa da; yaşanan sıkıntılar 1895 yılına kadar karşılıklı çatışmaya dönüşmemiştir. 1895 yılında ise ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de Ermeniler bir isyan başlatır ve ilk kez Türkler ve Ermeniler arasında silahlı bir mücadele yaşanır.

1895 isyanına rağmen iki toplum ilişkileri kopmamıştır. Çünkü isyana tüm Ermeniler katılmadığı gibi Müslümanlar da bazı komiteciler tarafından çıkarılan karışıklıkları tüm Ermeni toplumuna mal etmemişlerdir. Fakat ilişkiler bundan böyle sürekli olarak olumsuz bir seyir takip edecektir. 1915 yılına gelindiğinde yine benzer bir isyan teşebbüsü bu kez yetkililer tarafından önceden tespit edilerek önlenmiş ve yeni bir çatışmaya meydan verilmemiştir. Antep Ermenileri başlangıçta, Osmanlı Hükümeti’nin aynı yıl yürürlüğe koyduğu “sevk ve iskân” kanunundan da muaf

i tutulmuşken, benzer bir kargaşa endişesi yüzünden daha sonra bir kısmı sevke tâbi tutulmuştur.

Sevke tâbi tutulan Antep Ermenileri 1918 yılı sonlarında tekrar şehre dönmüşler ancak İngiliz işgali altındaki şehre İngilizlerin baskısıyla Antep Ermenileri dışında, aslen başka şehirlerden olan, binlerce Ermeni daha getirilmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonunda başlayan işgaller Antep’te Türk-Ermeni ilişkilerinin son safhasını oluşturur. İngiliz işgali sırasında işgalcilerin rehberlik ve tercümanlık işlerini tamamen yerli Ermeniler üstlenmişlerdir.

Fransız işgal dönemi ve Ermenilerin Fransız ordusuna katılmaları ise, Antep’te Türklerle Ermeniler arasındaki tüm bağları koparan nihai gelişmedir. Antep Ermenilerinin hemen hemen tamamı savaş sırasında Fransızların safında yer aldığı gibi, Ermeni mahalleleri de Türk mahallelerine karşı birer cephe haline getirilmiştir.

Milli Mücadele sırasında Fransızlarla birlikte Türklere karşı savaşan Ermeniler, 1921 Ankara Anlaşması’yla Fransızların bölgeden çekilmesinin ardından, 1922 yılında Antep’i terk ederek önce Suriye’ye, oradan da dünyanın değişik yerlerine göç etmişlerdir.

Anahtar Sözcükler: Antep, Ermeni, İsyan, Fransız, Milli Mücadele

ii ABSTRACT

As a settlement place, Aintab whose roots date back to the prehistory accommodates the traces of many civilizations in itself. During the 16th and the 17th centuries the Armenians, though in small numbers, also began to settle down to Aintab which joined to the Islamic geography in the period of the Caliph Ömer and became a Turkish territory with several Turkish tribes getting established in the region beginning from the 11th century. The Armenian population increased in time, in paralel with the migrations it received in years and various reasons such as the geographical situation of the city and the economic condition; moreover, by the 19th century, approximately, one out of five of the city’s total population had became Armenian.

The Turks and the Armenians lived as two harmonious groups who presented cultural interaction mutually in Aintab until the middle of the 19th century as well as the other parts of the country. It isn’t come across any problem, which stems from either religious or ethnical reasons between the Armenians and their Muslim neighbours in Aintab until the 1850s. However, beginnig from these years, some troubles, which broke out throught the owing to several reasons, began to ocur between the Muslims and the Armenians who lived in Aintab. Despite of the fact that these troubles caused to begin a chilliness between two communities, it did not turn into a reciprocal clash until 1895. In 1895; however, the Armenians gave a start to a revolt in Aintab besides to many places of the country; thus, it lead to an armed battle between the Turks and the Armenians for he first time.

The affairs of two communities did not seperate despite of the revolt in 1895. Because, not only did all the Armenians not participate in the revolt, but the Muslims did not attribute all the troubles created by some comiteers to whole Armenian community. However, the affairs would follow always an unfavourable course from that time. In 1915, this time, a similar revolt attempt was prevented by the authorities having found out beforehand; thus, they did not let a new clash. Initially, the

iii Armenians of Aintab were excused from the law of “dispatch and settling” put out by the Ottoman Goverment at the same year; but afterwards, they were made to dispatch in apprehension of a similar chaos.

The Armenians of Aintab, who were made to dispatch, returned to the city in 1918; yet, apart from them thousands of Armenians, who were originally from different cities, were also brought to the city which were under English invasion by English pressure. The invasions which began at the end of World War I were the last stage of the Turk-Armenian affairs in Aintab. During English invasion, local Armenians took on the guidance and translation stuff of the invadors completely.

French invasion period and the Armenian’s joining to the French army was the eventual event which broke off all the relations between the Turks and the Armenians in Aintab. Almost all the Armenians of Aintab took part on the line of French during the war; besides, the of Armenian were turned into front lines against the Turkish ones.

After the French’s retreat from the region with the Covenent of Ankara in 1921, the Armenians who battled with the French against the Turks during the Turkish National Struggle, having left Aintab, in 1922 migrated firstly to Syria and then to various parts of the world.

Key Words: Aintab, Armenian, Revolt, French, National Struggle

iv ÖNSÖZ

Bugün dünyanın en sorunlu bölgeleri olan Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’da uzun yıllar hüküm süren Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde farklı din ve ırklardan birçok millet yüzyıllarca huzur içinde yaşadı. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde içten ve dıştan etkili olan çeşitli sebepler yüzünden bu huzur ortamı bozulmaya başladı. Devlet içindeki Hristiyan halkların bağımsız olma ümidiyle çıkardıkları, önce Balkanlar’da başlayıp sonra Anadolu’ya yayılan ayrılıkçı isyanlar ülkedeki huzur ortamının bir kargaşa ortamına dönüşmesine yol açtı.

Anadolu’daki olayların temelinde Hristiyan-Ermeni toplumunun faaliyetleri yer alıyordu. Özellikle 1878 Berlin Anlaşması ile devlet üzerindeki kimi talepleri konusunda Avrupalı devletlerin de resmen desteğini alan Ermenilerin talep ve faaliyetleri Müslüman halkla olan ilişkilerinin de soğumaya başlamasına ve zamanla iki toplumun da birbirine olan güvenini yitirmesine sebep oldu.

Bu çalışmada Antep şehrinin tarihî gelişimi içinde, Ermeni halkın; genel hatlarıyla sosyal, siyasî, dinî ve kültürel konumu ve faaliyetleri ile Müslüman-Türk komşularıyla olan ilişkilerini incelemeye çalıştık. Son dönemlerde birçok tarihî konuda olduğu gibi, Ermeni meselesi konusunda da yerel çalışmalara ağırlık verilmeye başlanmasının olayların daha sağlıklı değerlendirilmesi açısından son derece faydalı olacağı kuşkusuzdur. Çünkü bir bölgeye dıştan gelen müdahalelerin (misyoner faaliyetleri, işgaller vs. gibi) bölge halkının yaşamı üzerindeki tesirleri bu çalışmalarda çok daha net görülebilmektedir. Böylece yıllarca yan yana yaşayan insanların zamanla nasıl birbirlerine düşman hale geldikleri de daha kolay anlaşılabilir.

Bu çalışmanın tamamlanma sürecinde benden ilgi ve desteklerini esirgemeyen, başta, maddî-manevî yardımlarıyla beni sürekli destekleyen, üniversitemizin Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı sayın hocam Prof. Dr. Ali Arslan olmak üzere; kıymetli hocalarım, Atatürk Araştırma Merkezi

v Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak; Doç. Dr. Halil Bal ve Yrd. Doç. Dr. Muhammet Erat Beylere öncelikle teşekkürü borç bilirim. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün “açıklık prensibi”ni temel alarak yaptığı çalışmaları ve araştırmacılara gösterdiği kolaylıkları da burada özellikle zikretmek gerekir. Son dönemlerde yapılan bir takım yeni düzenlemelerle hem araştırmacılara daha rahat bir çalışma ortamı hazırlanmış hem de birçok konudaki tasnif çalışmaları tamamlanarak belgeler kolaylıkla, hiçbir kısıtlama olmadan araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Bu bağlamda tüm Başbakanlık Osmanlı Arşivi çalışanlarına – özellikle Dr. Recep Karacakaya, Nuran Koltuk ve Mustafa Şener’e – teşekkür borçluyum. Yine İSAM Kütüphanesi yetkili ve çalışanlarına da sundukları rahat çalışma ortamından dolayı ayrıca teşekkür ederim. Son olarak kaynakların temininden metnin tashihine kadar her konuda yardım ve desteklerini gördüğüm değerli dostlarım Murat Aydoğdu ve Cevdet Avcı’ya sonsuz minnet, şükran ve teşekkürlerimi sunarım.

vi İÇİNDEKİLER

ÖZET ...... i ABSTRACT ...... iii ÖNSÖZ ...... v İÇİNDEKİLER ...... vii KISALTMALAR ...... xii GİRİŞ ...... 1

BİRİNCİ BÖLÜM

ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ, ETNİK VE DİNÎ YAPISI, KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ

1.1. ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ ...... 10 1.1.1. Antep Adının Menşei ...... 10 1.1.2. Eski Çağ’da Antep ...... 12 1.1.3. Antep’in Müslümanlar Tarafından Fethi ...... 14 1.1.4. Antep’in Türkler Tarafından Fethi ...... 15 1.1.5. Antep’in Osmanlı Hâkimiyetine Girişi ...... 18 1.1.5.a. Osmanlı Döneminde Antep’in Genel Durumu ...... 19 1.1.5.b. Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı ...... 25 1.2. OSMANLI DÖNEMİNDE ŞEHRİN ETNİK YAPISI...... 27 1.3. GÜNLÜK HAYAT İÇİNDE ERMENİLER ...... 36 1.3.1. Sosyal ve Kültürel Hayatta Ermeniler ...... 36 1.3.2. Ticarî ve Ekonomik Hayatta Ermeniler ...... 41 1.3.3. Ermeni Kiliseleri ...... 48 1.3.3.a. Antep Ermenilerinin Dinî Merkezi ...... 48 1.3.3.b. Gregoryen Kiliseleri ...... 50 1.3.3.c. Protestan Kiliseleri ...... 53 1.3.3.d. Katolik Kiliseleri ...... 55 1.3.4. Ermeni Eğitim Kurumları ...... 57

vii İKİNCİ BÖLÜM

MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

2.1. OSMANLI ÜLKESİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN BAŞLAMASI ...... 65 2.2. MİSYONERLERİN ERMENİ OLAYLARINA ETKİLERİ ...... 71 2.3. ANTEP’TE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ ...... 74 2.3.1. Amerikan-Protestan Misyonerlerinin Faaliyetleri ...... 74 2.3.2. Mormon Misyonerlerin Faaliyetleri ...... 84 2.3.3. Fransız-Katolik Misyonerlerinin Faaliyetleri ...... 85 2.4. ANTEP AMERİKAN KOLEJİ (MERKEZÎ TÜRKİYE KOLEJİ – CENTRAL COLLEGE) ...... 89 2.4.1. Kolejin Kuruluşu ...... 89 2.4.2. Kolejin Ermeni Olaylarıyla İlişkisi ...... 94 2.4.3. Kolej Hocalarının Tutuklanması (Eylül 1894) ...... 99 2.4.4. Kolej Öğrencilerinin İsyanı (3 Mart 1909) ...... 103 2.4.5. İşgal Dönemleri ve Kolejin Antep’ten Taşınması ...... 104 2.5. ANTEP AMERİKAN HASTANESİ (AZARİAH SMİTH MEMORİAL HOSPİTAL) ...... 106 2.6. AMERİKA’YA ERMENİ GÖÇLERİ ...... 111

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ANTEP’TE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN BOZULMASI VE 16 KASIM 1895 ANTEP İSYANI

3.1. ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI ...... 117 3.2. ERMENİ CEMİYETLERİNİN KURULMASI ...... 120 3.2.1. İlk Kurulan Cemiyetler ...... 120 3.2.2. Hınçak Komitesi ...... 121 3.2.3. Taşnak Komitesi ...... 122 3.2.4. Ayıntablı Vatandaşlar İttihadı ...... 125 3.2.5. Liberal Demokrat Parti – “Ramgavar” ...... 125

viii 3.3. İLK ŞİDDET OLAYLARI ...... 126 3.4. ANTEP’TE ERMENİ HUZURSUZLUKLARININ BAŞLAMASI ...... 129 3.5. 16 KASIM 1895 ANTEP İSYANI ...... 140 3.5.1. 1895 Zeytun İsyanı ve Antep’e Etkileri ...... 140 3.5.2. İsyan Öncesi Antep’te Yaşanan Karışıklıklar ...... 142 3.5.3. İsyanın Başlaması, Ermenilerin Katliam Teşebbüsü ve Müslüman Halkın Tepkisi ...... 144 3.5.4. İsyanın Bastırılması ve İsyancıların Tutuklanmaları ...... 149 3.5.5. İsyan Sırasında Amerikalı Misyonerlerin ve Amerikan Kurumlarının Durumu ...... 154 3.5.6. Amerikalı Misyonerlerin ‘Hristiyan Birliği’ Kurma Çalışmaları ...... 157 3.5.7. Kilis’te Yaşanan Karışıklıklar ...... 159 3.5.8. İsyanın Ardından Yabancı Ülke Konsoloslarının Tutumu ...... 159 3.5.9. Avrupa Devletlerinin Baskılarıyla Tutukluların Affedilmeleri ...... 165

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE VE SAVAŞ SIRASINDA ERMENİ FAALİYETLERİ

4.1. 1895 İSYANININ ARDINDAN ANTEP’TE İDARÎ DURUM ...... 173 4.2. ERMENİ KOMİTELERİNİN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ FAALİYETLERİ ...... 183 4.3. GENEL HATLARIYLA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ERMENİ FAALİYETLERİ ...... 189 4.4. 1915 SEVK VE İSKÂN KANUNU VE ANTEP’TE UYGULANIŞI ...... 193 4.4.1. Birinci Dünya Savaşı Sırasında İlk Yer Değiştirmeler ...... 193 4.4.2. İhtilalci Ermeni Komitelerinin Kapatılması ...... 196 4.4.3. Sevkiyat Kararının Alınması ...... 200 4.4.4. Antep Ermenilerinin Sevki ...... 206 4.4.4.a. Antep’ten Ermeni Sevkiyâtının Başlaması ...... 206 4.4.4.b. Sevkiyât Dışı Tutulan Ermeniler ...... 208 4.4.4.c. Antep’ten Sevk Edilen Ermenilerin Sayısı ...... 213 4.4.4.d. Sevk Edilen Kafilelere Zarar Verenlerin Cezalandırılmaları .. 217

ix BEŞİNCİ BÖLÜM

ANTEP’İN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ VE ERMENİLER

5.1. İNGİLİZLERİN ANTEP’İ İŞGAL GEREKÇELERİ ...... 220 5.2. İNGİLİZLERİN ANTEP’E GELİŞİ VE ŞEHRİN DURUMU ...... 222 5.3. ŞEHİRDEKİ ERMENİLERİN VE MİSYONERLERİN İNGİLİZLERLE İLİŞKİLERİ ...... 224 5.4. İNGİLİZLERİN DÜZMECE SUÇLU AVI ...... 228 5.4.1. Antep’te Bazı Memurların Tutuklanarak Sürgün Edilmeleri ...... 228 5.4.2. İngilizlerin Ülke Genelinde Suçlu Arama Komisyonları ...... 230 5.4.3. Göstermelik Bir Mahkeme – “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfisi” ...... 231 5.4.4. İstanbul’da Yapılan Yargılamalar ...... 233 5.5. ŞEHİRDE BASKI VE ŞİDDETİN ARTMASI ...... 236 5.6. SURİYE İTİLAFNAMESİ VE İNGİLİZLERİN ANTEP’TEN ÇEKİLMELERİ ...... 238

ALTINCI BÖLÜM

ANTEP’İN FRANSIZLAR TARAFINDAN İŞGALİ VE ERMENİLER

6.1. FRANSIZLARIN ERMENİ “LEGİON D’ORİENT” KUVVETLERİ ..... 240 6.2. FRANSIZLARIN ANTEP’E GELİŞİ VE ANTEP ERMENİLERİ ...... 244 6.2.1. İlk Fransız Kuvvetinin Antep’e Girişi ...... 244 6.2.2. Yeni Ermenistan Hülyası ...... 247 6.2.3. Sivas Kongresi’nde Güney Cephesi İle İlgili Alınan Kararlar ...... 250 6.2.4. Antep Ermenilerinin Savaş Hazırlıkları ...... 251 6.2.5. Şehir İçinde Devam Eden Ermeni-Fransız Saldırıları ...... 254 6.3. FRANSIZLARIN İDAREYE HÂKİM OLMA ÇABALARI ...... 257 6.4. ARAPDÂR OLAYI – FRANSIZLARLA İLK ÇATIŞMA ...... 262 6.5. ŞEHİR İÇİNDE ÇATIŞMALARIN BAŞLAMASI ...... 270 6.5.1. Çatışma Öncesi Şehirdeki Gergin Durum ...... 270 6.5.2. Silahlı Çatışmaların Başlaması ...... 272

x 6.5.3. Savaş Sırasında Türk Tarafında Kalan Ermeni Mallarına Uygulanan Muamele ...... 273 6.6. ANTEP ERMENİLERİNİN UYARILMASI İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR ...... 276 6.7. FRANSIZLARLA YAPILAN GEÇİCİ MÜTAREKE SIRASINDA ANTEP ERMENİLERİNİN DURUMU ...... 284 6.8. ANTEP MÜDAFAASININ SON GÜNLERİ VE ŞEHRİN DÜŞÜŞÜ ...... 289 6.9. ANKARA ANLAŞMASI, ANTEP’İN KURTULUŞU VE ERMENİLERİN ŞEHRİ TERK ETMELERİ ...... 292 6.9.1. Ankara Anlaşması ve Antep’in Kurtuluşu ...... 292 6.9.2. Antep’in Kurtuluşunun Ardından Ermenilerin Durumu ...... 294 6.9.3. Ermenilerin Şehri Tamamen Terk Etmeleri ...... 296

SONUÇ ...... 298 KAYNAKÇA ...... 305

xi KISALTMALAR

A.B.D.: Amerika Birleşik Devletleri

A.DVN.MHM.: Sadaret Divan (Beylikçi) Kalemi Mühimme Odası a.g.e.: Adı geçen eser a.g.m.: Adı geçen makale a.g.t.: Adı geçen tez

A.MKT.MHM.: Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası

A.MKT.MVL.: Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Yazışmaları

A.MKT.NZD.: Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret Gelen Giden Belgeleri

A.MKT.UM.: Sadaret Mektubî Kalemi Umum Yazışmaları

A.T.B.D.: Askerî Tarih Belgeleri Dergisi

A.Ü.D.T.C.F.D.: Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi

BCA.: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

BEO.: Bab-ı Ali Evrak Odası

Bkz.: Bakınız

BOA.: Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C.: Cemâzi-yel-âhir

Ca.: Cemâzi-yel-evvel

C.ADL.: Cevdet Adliye

C.DH.: Cevdet Dâhiliye

Çev.: Çeviren

xii DH.EUM. 2. Şb.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti İkinci Şube

DH.EUM.AYŞ.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Asayiş Kalemi

DH.EUM.MH.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Muhasebe Kalemi

DH.EUM.KLH.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Kalem-i Hususi

DH.İD.: Dâhiliye Nezâreti İdarî Kısım

DH.KMS.: Dâhiliye Nezâreti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti

DH.MKT.: Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi

DH.MUİ.: Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umumiye Kalemi

DH.ŞFR.: Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi

DH.TMIK.S.: Dâhiliye Nezâreti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu

DH.UMVM.: Dâhiliye Nezâreti Umûr-ı Mahalliye-i Vilayât Müdüriyeti

DİA.: Diyanet İslam Ansiklopedisi

HR.MKT.: Hariciye Nezâreti Mektubî Kalemi

HR.SYS.: Hariciye Nezâreti Siyasî Kısım

HR.TO.: Hariciye Nezâreti Tercüme Odası

İA.: İslam Ansiklopedisi

İ.AZN.: İrâde – Adliye ve Mezâhib

İ.DH.: İrâde - Dâhiliye

İ.DUİT.: Dosya Usulü İrâdeler

İ.MF.: İrâde - Maarif

İ.HR.: İrâde - Hariciye

xiii İ.HUS.: İrâde – Hususi

İ.MMS.: Meclis-i Mahsus-u Vükelâ İrâdesi

İ.TAL.: İrâde – Taltifat

L.: Şevval

M.: Muharrem

MF.MKT.: Maarif Nezâreti Mektubî Kalemi

MV.: Meclis-i Vükelâ Mazbataları

N.: Ramazan nr.: Numara

R.: Rebî-ül-âhır

Ra.: Rebî-ül-evvel

S.: Safer

Ş.: Şaban s.: Sayfa

şb.: Şube

ŞD.: Şûra-yı Devlet

ŞD.MLK.MRF.: Şûra-yı Devlet Evrakı Hülasa Kayıt Defterleri

TD.: Tapu Tahrir Defterleri

T.İ.H. IV.: Türk İstiklal Harbi, IV. Cilt, Güney Cephesi

T.T.K.: Türk Tarih Kurumu vb.: ve benzeri

xiv vd.: ve devamı ve dğ.: ve diğerleri vs.: ve sâire

Y.A.HUS.: Yıldız Sadaret Husûsî Maruzat Evrakı

Y.A.RES.: Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı

Y.MTV.: Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı

Y.PRK.ASK.: Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat

Y.PRK.AZJ.: Yıldız Perakende Maruzat Evrakı – Arzuhal ve Jurnaller

Y.PRK.BŞK.: Yıldız Mabeyn Evrakı – Mabeyn Baş Kitâbeti

Y.PRK.DH.: Yıldız Perakende Evrakı Dâhiliye Nezâreti Maruzatı

Y.PRK.HR.: Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezâreti Maruzatı

Y.PRK.UM.: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilayetler Tahriratı

Y.PRK.ZB.: Yıldız Perakende Evrakı Zabtiye Nezâreti Maruzatı

Z.: Zilhicce

Za.: Zilkade

ZB.: Zabtiye Nezâreti

Zik.: Zikreden

xv GİRİŞ

“Ermeni Meselesi” olarak adlandırılan sorun bugün tarihî-bilimsel bir konu olmaktan çıkarılıp siyasî-ideolojik bir çatışma alanı haline getirilmiştir. Bu durum da kısır bir siyasî çekişmeyi beraberinde getirmektedir. Öncesinde ve sonrasında yaşananları hiçbir şekilde dikkate almaksızın, salt “1915’te Ne Oldu?” sorusuna odaklanmak tavrı ise, daha baştan bu soruya doğru bir cevap arama niyetine sahip olmaksızın, hayallerdeki kimi hazır kurguların tarihe mal edilmesi çabası içine girildiğini akla getirmektedir. Dolayısıyla “Ermeniler veya Türk-Ermeni ilişkilerini soykırım var mı yok mu aralığında ele almak beyinleri ve ilişkileri sığlaştırmaktadır.”1

Hâlbuki Türk-Ermeni ilişkileri bu tarihten yaklaşık 1000 yıl öncesine kadar götürülebilinir. Yüzyıllarca bir arada karşılıklı hoşgörü ve birbirine saygı ile yaşayan bu iki toplum zamanla kültürel olarak o kadar kaynaştı ki; Anadolu’nun birçok yerinde – ibadethâneleri hâricinde – insanların Ermeni mi Türk mü olduklarını, yaşantılarına bakarak anlayabilmek neredeyse imkânsız gibiydi. Anadolu Ermenilerinin çok büyük bir çoğunluğu Türkçe’den başka bir dil konuşmuyorlardı. Yakın komşuluk ilişkileri ve herkesin diğer kültürden kendisine bir şeyler kattığı bir ortak yaşam sayesinde, iki toplum için de günlük yaşamın bütün pratikleri birbirine benzer hale gelmişti.

Fakat 19. yüzyılın ortalarından itibaren ilişkilerde çeşitli nedenlerle başlayan bozulma ve güvensizlik ortamı, nihayet Birinci Dünya Savaşı ile beraber zirveye ulaştı. Özellikle Doğu cephesinde ilerleyen Rus ordusuyla işbirliği yapan Ermeni çetelerine karşı alınan önlemlerin yeterli olmaması üzerine, 1915 Mayıs’ında savaş bölgelerinde bulunan Ermenilerin toplu halde cephe gerisine gönderilmeleri düşüncesi gündeme geldi. Savaş şartları ve düşmanla önlenemeyen işbirlikleri karşısında gündeme gelen bu düşünce, 27 Mayıs’ta çıkarılan bir kanunla karara bağlanmış oldu. Mevcut durum içinde zorunlu olarak alınan bu karar; sadece

1Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı-Eçmiyazin Kilisesinde Stratejik Savaşlar, İstanbul 2005, s. 9.

1 Ermenilere özel olarak alınmış da değildi. Karar, herhangi bir şekilde savaştaki Türk ordusuyla karşı karşıya gelmiş olan her grubu kapsadığı gibi; bulundukları yerlerde tehlike oluşturmayan Ermeniler de yerlerinden ayrılmayacaklardı. Antep Ermenileri de sevk kanunu çıktığında sevke dâhil değillerdi. Fakat daha önce engellenen bir isyan hareketi ve giderek artan yeni bir kargaşa endişesi nedeniyle sonradan Antep Ermenilerinden bir kısmı da Antep’ten uzaklaştırıldı.

1915 Mayıs’ında alınan bu kararın uygulanması sırasında yaşananlar elbette sadece Doğu cephesindeki olaylarla da sınırlı değildir. Çanakkale cephesinde Nisan ayı sonlarında karadan yapılan çıkarmalarla başlayan kara savaşlarında yeterli askerî gücü bulunmayan ve birçok cephede sadece gönüllü birlikleriyle savunma yapmak zorunda kalan Türk ordusu böylesi zor bir zamanda neden bütün imkânlarını karşısındaki düşmana karşı seferber edememiş ve bu imkânların bir kısmını kendi vatandaşlarından kimilerinin bir yerden başka bir yere nakliyle uğraşarak heba etmek zorunda kalmıştı? Çanakkale Savaşı’ndaki Türk ordusunun, kendi topraklarına yapılan bir taarruzu etkisiz hale getirebilmek için verdiği mücadele esnasında dahi ortaya koyabildiği insanî tutum, başta karşısındaki düşman birlikleri olmak üzere bütün dünyaca takdir edilirken, aynı ordunun aynı tarihlerde uygulamak zorunda kaldığı bir “sevk ve iskân kanunu” dolayısıyla insafsızca suçlanması garip bir tezat oluşturmaktadır. Bu açıdan sadece öncesi ve sonrasıyla da değil, kanunun uygulamaya konulduğu aynı anda ülke genelinde yaşanan tüm gelişmeleri dikkate alarak bir değerlendirme yapmak, herhalde bu konuda daha sağlıklı sonuçlara ulaşmamıza katkı sağlayacaktır.

Biz bu çalışmamızda sadece belli bir dönemle sınırlı kalmak yerine, 1536 yılında toplam 236 kişiden ibaret olan ve giderek sayısı hızla artan Antep şehrindeki Ermeni nüfusun, 1922-1923 yıllarında şehri tamamen terk edişlerine kadar yaşanan sosyal ve siyasî gelişmeleri genel hatlarıyla bir bütün olarak ele almaya gayret ettik. Siyasî gelişmeler yanında Ermenilerin sosyal ve kültürel hayattaki yerlerini de tespit etmeye çalışarak, ortaya daha bütünlüklü ve anlaşılabilir bir tablo koymayı hedefledik.

2 Çalışmamızın temel kaynaklarını Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son elli yılına damgasını vuran Ermeni sorununda devletin uyguladığı stratejiyi birinci elden görmemizi sağlayan Osmanlı Arşivi belgeleri, mâlûm olduğu üzere bu konuda yapılacak bir çalışma için en temel kaynağı teşkil etmektedir2. Yayınlanmamış arşiv belgeleri ile birlikte Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Ermeni meselesiyle ilgili önemli belgelerin fotokopileriyle birlikte transkripsiyonlarının da verildiği çeşitli belge yayınları da bulunmaktadır. “Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920)”, “Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920)”, “Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri (3 Cilt)”, “Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (2 Cilt)” “Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (2 Cilt)” gibi yayınlar bizim de çalışmamızda yararlandığımız ve Ermeni sorunuyla ilgili yapılacak araştırmalar için son derece faydalı olan kaynak eserlerdir.

Osmanlı Arşivi belgeleri haricinde Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı tarafından yayınlanan ve Ermeni sorunuyla ilgili Genelkurmay Arşivi’nde bulunan belgelerden oluşan “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918” isimli, yeni ciltlerinin yayını hâlen devam eden eser ile (şu anda toplam 8 cildi yayınlanmış durumdadır); Bilâl N. Şimşir tarafından hazırlanan İngiliz arşivlerinde bulunan Osmanlı Ermenileri ile ilgili belgelerin derlendiği “British Documents on Ottoman Armenians” isimli eser de yayınlanmış önemli arşiv belgelerindendir.

Arşiv belgeleri haricinde çalışmamızın diğer temel kaynaklarını yerli ve yabancı isimler tarafından yazılan hatıralar ve kimi hatıralara dayanarak derlenen çeşitli eserler oluşturmaktadır. Konuyla ilgili olarak, gerek Türkler gerekse Ermeniler ya da Antep’te uzun zaman bulunan Amerikalı misyonerler tarafından yazılmış olan

2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Ermeni meselesiyle ilgili belge katalogları ve arşivde yakın dönemde yapılan yeni düzenlemeler hakkında daha geniş bilgi için bkz. Yusuf Sarınay, “Ermeni Sorunu ve Türk Arşivleri”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2003, s. 227-233; Yusuf Sarınay, “Türk Arşivleri ve Ermeni Sorunu”, Belleten, Cilt: LXX, Sayı:257, Ankara, Nisan 2006, s. 289-310.

3 bu tür eserlerin tamamını tespit edip incelemeye çalıştık. Bu çalışmalar içinde yararlandığımız en önemli kaynak Antep Ermenilerinden Kevork Avedis Sarafian’ın “A Briefer History of Aintab – A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, Industrial and Commercial Life Armenians of Aintab” isimli eseridir. Bu kitap, aslı Sarafian tarafından üç cilt halinde Ermenice olarak hazırlanmış olan asıl kitabın önemli kısımlarının yazar tarafından İngilizce olarak özetlenmiş halidir. Şoven bir Ermeni milliyetçisi olan Sarafian, özellikle siyasî konularda tamamen ırkçı bir tablo çizmesine rağmen, kitap Antep Ermenilerinin sosyal ve kültürel hayattaki yerleri, dinî yaşantıları, eğitim kurumları gibi birçok konuda başvurulacak eserlerin başında geliyor. Stina Katchadourian’ın, Antep Ermenilerinden olan kayınvalidesi Efronia Katchadourian’ın hayatını anlattığı “Efronia, An Armenian Love Story” isimli kitabı; Vartan S. Bilezikian’ın, Antep’in tanınmış Ermeni ailelerinden Levonyanlardan “Apraham Levonyan”ın dinî ve siyasî faaliyetlerini anlatan “Apraham Hoja of Aintab” isimli çalışması ile Alice Shepard Riggs’in, Antep’te faaliyette bulunan ünlü Amerikan Protestan misyoneri ve Antep Amerikan Hastanesi Başhekimi olan babası Dr. Fred Dougles Shepard’ın hayatını anlatan “Shepard of Aintab” isimli eseri Antep Ermenilerinin dinî, sosyal, kültürel ve siyasî hayatlarıyla ilgili yararlandığımız ve bu konuda kaynak eser niteliği taşıyan çalışmalardır.

Antep’te Türkler tarafından yazılan hatıraların hemen hemen tamamı Milli Mücadele dönemiyle ilgilidir. Çoğunluğunu savaşta bizzat görev almış olan bazı subayların yazdığı bu hatıralar içinde Milli Mücadele Dönemi Türk-Ermeni ilişkileriyle ilgili son derece önemli bilgiler bulunmaktadır. Teğmen Lohânizade Mustafa Nurettin’in “Hubb-i İstiklalin Abidesi Gaziantep Müdafaası” isimli eseri bunlardan biridir. Osmanlı Türkçesiyle yazılmış olan bu eser daha sonra “Gazi Antep Savunması” adıyla günümüz Türkçesine aktarılmıştır.

Milli Mücadele’de Yedek Subay olarak görev yapan, bir ara Şahin ’le birlikte mücadele eden ve Şahin Bey’in şahâdetinden önce de yanında bulunan Ali Nadi Ünler’in “Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Müdafaası” isimli eseri konuyla ilgili diğer bir önemli kaynaktır. Ali Nadi Ünler kitabında birçok orjinal

4 belge de yayınlamıştır. Başka herhangi bir kaynakta yer almayan bu belgelerin çok büyük bir çoğunluğunu Millî Mücadele sırasında “Ayıntab Heyet-i Merkeziyesi”nin çeşitli birimlerle yaptığı yazışmalar oluşturmaktadır. Bu belgeler Millî Mücadele’nin ardından Antep’te merhum Hüseyin İncioğlu’nun sabunhanesindeki bir odada bulunan Gaziantep Savaşı’na ait evrak kalıntıları arasındaki bir defterden alınmış ve ilk defa Ali Nadi Ünler tarafından yayınlanmıştır3.

Sahir Üzel’in “Gaziantep Savaşı’nın İç Yüzü” isimli hatıralarında da diğer hatıralardaki bilgileri destekleyen orjinal bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Üzel’in savaşın ardından o dönemi yaşayan birçok kişiyle bire bir görüşerek derlediği ancak yayına yetiştiremediği başka bir çalışması da sonradan “Gaziantep Yollarında Kahramanların İzinde” ismiyle T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından yayınlanmıştır.

Hüseyin Bayaz’ın (1902-1989) ‘Antep Savunması Günlüğü’ isimli eseri de Millî Mücadele döneminde Antep’le ilgili hazırlanmış önemli çalışmalardandır. Yazar savaş sırasında kimi olayların içinde bizzat bulunmuş olmasına rağmen kitabında kendi anılarına hemen hemen hiç yer vermemiş, konuyla ilgili daha önce yapılan çalışmaları tarayarak eleştirel gözle bir inceleme eser yazmıştır. Ancak Hüseyin Bayaz da eserinin son düzeltme ve eklerini tamamlayıp yayınlayamadan vefat etmiş ve çalışması onun vefatından sonra yayınlanabilmiştir.

Antep Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı Kurmay Yarbay (Kolonel) Abadi’nin “Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhassarası” isimli eseri de Millî Mücadele dönemi Türk-Ermeni ilişkileri konusunda yararlandığımız başka bir kaynaktır. Yarbay Abadi Fransız cephesinden Antep Milli Mücadelesini anlatırken Fransız-Ermeni işbirliği konusunda da önemli bilgiler vermektedir4.

3 Ali Nadi Ünler, Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, s. 186-187; Hüseyin Bayaz, Antep Savunması Günlüğü, (Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı), İstanbul 1994, s. 228. 4 Fransız Kumandanlarından Kurmay Yarbay (Kolonel) Abadi bu eserini 1921 yılı Nisan ayında Halep’te yazmıştır. Verdün, Fransa ile Belçika–Hollanda yakınlarında, Meuse ırmağı kenarında bir şehirdir. Bu ırmağın iki kıyısına yerleşmiş olan bu şehir Birinci Dünya Savaşında, 1916’da, Almanlar’ın şiddetli saldırılarına dayanmasıyla meşhurdur. Yarbay Abadi de Antep’in Milli

5 Bunların yanında Mitat Enç’in Cumhuriyet’in ilk yıllarında Gaziantep’teki şehir hayatını anlattığı “Uzun Çarşının Uluları” isimli eserinden sonra, bu eserin bütünleyicisi niteliğinde sayılabilecek, işgaller ve Millî Mücadele döneminde kendisinin ve ailesinin başından geçenleri anlattığı ancak sağlığında yayına yetiştiremediği “Selâmlık Sohbetleri” isimli eseri de kızı Zeynep (Enç) Sinkil tarafından 2007 yılında yayınlanmıştır. 1909 Gaziantep doğumlu olan yazar eserinde; Birinci Dünya Savaşı’nın ardından şehirde yaşanan işgal dönemlerini, İngiliz-Fransız ve Ermeni faaliyetleri ile birlikte yerli Ermenilerin tutumlarını ve meşhur Antep Müdafaası’nı çocuk gözüyle tasvir etmektedir. Enç’in bu eserinde sadece Antep Milli Mücadelesi değil genel olarak Anadolu’da Kuva-yı Milliye teşkilatlarının yapıları ve halkla olan ilişkileri konusunda da oldukça ilginç bilgiler bulunmaktadır.

Konumuzla ilgili hatıra türünden bu eserler yanında, genel olarak “Antep Tarihi” ile ilgili şimdiye kadar birçok çalışma yapılmıştır. Antep tarihinin değişik dönemleriyle ilgili üniversitelerde hazırlanan birçok tez çalışması yanında, yerli araştırmacılar tarafından küçük kitapçıklar şeklinde hazırlanıp “Gaziantep Kültür Derneği” tarafından yayınlanan çeşitli araştırma eserler de bulunmaktadır. Ancak birkaç küçük inceleme haricinde doğrudan Antep Ermenilerini ya da Antep’te Türk- Ermeni ilişkilerini ele alan kapsamlı bir araştırma mevcut değildir5.

Mücadeledeki direnişini kendi ülkesindeki bu şehrin direnişine benzetiyor. Fransız işgali sırasında Antep – Maraş Kuva-yı Milliye Komutanı olarak bölgedeki Millî güçleri yöneten Kılıç Ali Bey hatıralarında Abadi’nin bu benzetmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Kılıç Ali hatıralarında bu konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Kim demiştir Antep’e ‘Türk Verdün’ü’ diye? Fransa’nın Verdün’de bütün bir ordusu, tam kadrolu kumandanları ve kurmay heyeti; İngiltere, Amerika ve İtalya gibi üç müttefiki, müstemlekesi olarak elinde bulunan bir dünya parçasından toplayıp kurbanlık koyun gibi cepheye sürdüğü yüz binlerce değil milyonlarca askeri vardı. Fransa Verdün’de, Alman ordusunu bu güçlü müttefikleriyle, özellikle Amerika’nın karşı konulamaz maddî kudretine ve silah yardımına dayanarak sadece durdurabilmiştir. Verdün, Fransız vatanının devlet merkezine sınır başlangıcından yakın bölgesidir. Almanlar oraya kadar ilerlemiş, orada karşılarına çıkan üç büyük devletin orduları karşısında duraksamışlardır. Ya bizim kahraman Antep’imiz? Ne düzenli ordusu, ne devleti, ne topu tüfeği, hiçbir şeyi yoktu. Sadece dinini, imanını, namusunu, yurdunu kurtarma veya bu uğurda yok olma cehdi vardı. Antep’te bu kahramanlığı gören ve onun önünde eğilen Fransız Kolonel’i Abadi’nin Gazi Şehre ‘Türk Verdün’ü’ demesinin içörgüsünde erişilememiş ve erişilmesine olanak olmayan bir kahramanlık menkıbesine kendi varlığında benzetiş aramanın hasreti, gıptası hatta hasedi yatar…” Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (Derleyen: Hulûsi Turgut), İstanbul 2007, s. 112-113. 5 Şimdiye kadar Antep Ermenileri ile ilgili hazırlanmış olan, bizim tespit edebildiğimiz, çalışmalar şunlardır: “Bülent Çukurova, “1922 Yılında Ermenilerin Antep’ten Suriye’ye Göçlerinde Sosyo- Ekonomik Faktörler”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003; Celal Pekdoğan, “Antep’te Türk-Ermeni İlişkileri (1895- 1922)”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi

6 Tüm bu belge, hatıra ve incelemeler çerçevesinde ele almaya çalıştığımız konuyu, genel olarak tarihî bir zaman çizgisi takip ederek toplam altı bölüm üzerinden incelemeye gayret ettik. Birinci bölümde; Antep’in Osmanlı hâkimiyetine girişine kadar genel bir tarihî geçmişi ve Osmanlı idaresine girdikten sonra sosyal, siyasî ve ekonomik durumu ile iki toplumsal grup olarak Türkler ve Ermeniler arasındaki ortak kültürel yaşamı incelemeye çalıştık. Özellikle 19. yüzyılın ortalarına doğru artış gösteren şehirdeki Ermeni nüfusun, Müslüman nüfusa oranını tespit açısından Halep Salnamelerindeki veriler ışığında 19. yüzyılda şehrin çeşitli yıllara göre ayrıntılı nüfus cetvelleri de aynı bölüm içinde bulunmaktadır. Yine bu bölüm içinde şehrin değişik zamanlarda kullanılan değişik isimleri ve bunların manaları hakkında da genel bir bilgi vermeye çalıştık. Çalışma genelinde şehrin adından bahsederken sadece günümüzde kullanıldığı şekliyle “Gaziantep” ya da Osmanlı dönemindeki ismiyle “Ayıntab” gibi tek bir kullanım belirlemedik. Belgelerdeki ya da diğer kaynaklardaki kullanım şekillerini de dikkate alarak yerine göre “Ayıntab”, “Antep” ya da “Gaziantep” gibi farklı söyleyişleri kullandık.

İkinci bölümü; ülke genelinde Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulmasının en temel sebeplerinden olan misyonerlik faaliyetlerine ayırdık. Özellikle Amerikan- Protestan (ABCFM – BOARD) misyonerlerinin Osmanlı ülkesinde faaliyetlere başlamaları ve Antep’teki yoğun çalışmaları bu bölümün ana konusunu oluşturdu. Zaman içinde Antep’i bir misyon merkezi haline getiren ve burada Amerikan Koleji ve Amerikan Hastanesi başta olmak üzere birçok kilise, okul vs. gibi kurumlar açan misyonerlerin Antep’e neden bu kadar ağırlık verdikleri(?), Ermeni olayları içinde ne şekilde yer aldıkları(?) ve bu faaliyetlerin sonucunun ne olduğu(?) gibi soruların cevapları yine bu bölüm içinde verilmeye çalışıldı.

Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003; Kerim Tiryaki. “Gaziantep’teki Ermeniler (1895-1923)”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2003. Doğrudan Antep Ermenileri ile ilgili olarak daha önce hazırlanan tek tez çalışması olan bu tezin başlığı da “Gaziantep’teki Ermeniler” olmasına rağmen toplam 100 sayfalık yüksek lisans tezinin sadece 40 sayfalık ikinci bölümü Gaziantep Ermenilerini ele almakta, diğer bölümler de “Türk- Ermeni İlişkileri (990-1915)” ve “Cumhuriyet Dönemi Türk-Ermeni İlişkileri” gibi gayet geniş mevzuları içeren başlıklardan oluşmaktadır. Şehirdeki Ermeni nüfusu ve Ermenilerin sosyal yaşamdaki yerleri hakkında Halep Salnameleri ve Antep Şer’iye Sicillerinden yararlanılarak bazı orjinal bilgilere yer verilmiş olsa da, asıl konunun tez içinde küçük bir bölüme sıkıştırılarak daha geniş ve genel konulara girilmesi ana konunun arada kaybolmasına neden olmuştur.

7 “Antep’te Türk-Ermeni İlişkilerinin Bozulması ve 16 Kasım 1895 Antep İsyanı” başlıklı üçüncü bölümde; başta misyonerlik faaliyetleri olmak üzere çeşitli nedenlerle ülke genelinde bozulmaya başlayan Türk-Ermeni ilişkilerinin Antep’e yansımaları, Ermeni sorununun somut olarak ortaya çıkışı, sorunun iki toplum ilişkilerinde başlattığı soğukluk ve güvensizlik ortamı ile nihayet 1895 yılında ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de Hınçak Komitesinin organize ettiği isyan hareketinin bir sonucu olarak Türkler ve Ermeniler arasında yaşanan ilk silahlı çatışma incelendi. İlgili bölümde ayrıntısıyla görüleceği üzere komitecilerin başlattığı isyana askerî güçlerle birlikte Müslüman halk da karşı koymuş ve olaylar sırasında birçok Ermeni ve Müslüman yaşamını yitirmişti. Ermeni meselesiyle ilgili yapılan bazı çalışmalarda sadece öldürülen Müslümanlardan bahsedilip Ermenilerden bahsedilmemesi, Müslümanların Ermeniler tarafından öldürülürken hiç karşılık vermedikleri gibi anlamsız bir yoruma yol açmaktadır6. Bu açıdan komitecilerin faaliyetlerine karşılık Müslüman halkın kızgınlığını ve tepkisini de ortaya koymaya çalıştık. Tüm bunlara rağmen 1895 isyanı Türk-Ermeni ilişkilerinde kesin bir kopmaya neden olmadı. İsyana Ermeni halkın tamamı katılmadığı gibi; Müslümanlar da komitecilerin yaptıklarından tüm Ermenileri sorumlu tutmamışlardı.

Fakat bundan böyle Türk-Ermeni ilişkileri hep olumsuz yönde gelişecek ve iki toplum için de telafisi mümkün olmayan ayrışmalara neden olacaktır. Dördüncü bölüm; komitecilerin, giderek daha fazla sayıda Ermeninin destek vermeye başladığı faaliyetleri ile Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Ermeni olaylarını ele almaktadır. Birinci Dünya Savaşına giden süreçte yaşananlar, savaş sırasında Ermeni faaliyetleri ile düşmanla işbirliği yapan Ermeni çeteleri sebebiyle 1915 yılında ülke genelinde kimi Ermenilerin bulundukları bölgeden uzaklaştırılıp başka bir bölgeye yerleştirilmeleri ile ilgili olarak çıkarılan “sevk ve iskân kanunu” ve kanunun Antep’te uygulanışı bu bölümün belli başlı konularını oluşturuyor. İki toplumun ilişkileri bu dönemde de tamamen kopmuş değildir. Antep’ten uzaklaştırılan kimi Ermeniler değerli eşyalarını özellikle şehrin varlıklı Müslüman ailelerine teslim

6 Ermeni olaylarıyla ilgili yapılan çalışmalar hakkında genel bir değerlendirme için bkz. Süleyman Beyoğlu, “Ermeni Tehciri’ne Dair Araştırmalara Toplu Bir Bakış”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2003, s. 23-35.

8 etmişler, 1918’de döndüklerinde de tekrar almışlardı. Eski dönemlere oranla azalmış da olsa komşuluk ilişkileri halen devam ediyordu.

Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan işgaller ve Millî Mücadele dönemi ise Antep’te Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkilerin tamamen kopmasına neden olan son dönemdir. Beşinci bölümde; Antep’te İngiliz işgal dönemi ve Ermenilerin İngilizlerle ilişkileri incelendi. 1915’te Antep’ten giden ve 1918’de tekrar dönmeye başlayan yerli Ermenilerle beraber aslen başka şehirlerden olup İngilizler tarafından Antep’e yerleştirilen binlerce Ermeni’nin işgal sırasında Antep’teki faaliyetleri ve İngilizlerin Ermeniler üzerinden hedeflerine ulaşma politikası bölümün esas konusunu oluşturdu.

Fransız işgali döneminde Ermeni-Fransız işbirliği ve Milli Mücadele sonunda Ermenilerin şehri tamamen terk edişleri de çalışmanın altıncı ve son bölümünü oluşturuyor. Fransız işgali döneminde şehirde yaşananlar aynı zamanda Antep’te Türk-Ermeni ilişkilerini tamamen sonlandıran nihai gelişmedir. Fransız ordusuna katılan binlerce Ermeni ile birlikte yerli Ermeniler tarafından oluşturulan çeteler Milli Mücadele boyunca kuva-yı milliye güçleri ile çatıştılar. Hatta Fransızlar birçok cepheye hiç Fransız askeri yerleştirmemiş sadece gönüllü Ermeni birliklerinin başına Fransız komutanlar tayin edilmişti. Ankara Anlaşmasıyla Fransızlar Anadolu’yu terk ederken Antep Ermenilerinin de Fransız ordusuyla birlikte şehri terk edişlerine kadar yaşanan süreci incelemeye çalıştığımız bu son bölümle çalışmamız sonlandırıldı.

9 BİRİNCİ BÖLÜM

ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ, ETNİK VE DİNÎ YAPISI, KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ

1.1. ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ

1.1.1. Antep Adının Menşei

Günümüzde kullanılan adıyla “Gaziantep”, Osmanlı kaynaklarında geçen adıyla “Ayıntab” şehrinin bilinen en eski adı kaynaklarda “Dülük” olarak zikredilmektedir. Eski coğrafyacılardan Batlamyus’un eserinde “Dülük (veya Dolica)” olarak geçen şehirden, Arami eserlerinde “Dolik (veya Dolike)” olarak bahsedilmektedir7. Şehre Asurlular tarafından “Babiğü”, “Bilabhi” ve “Doluk”; Romalılar tarafından “Dolichenus”, “Doulichia” ve “Doliche”; Bizanslılar tarafından da “Tolonbh” denilmekteydi8. Yine Romalılar döneminde bir ara, “Antiochie Ad Taurum” isimli krallığın merkezini oluşturan şehir, aynı zamanda kralın da ismi olan aynı isimle, “Antiochie Ad Taurum” olarak da anılmıştır9. Kendisi de Antepli olan, ünlü ilim adamı ve tarihçi Bedrüddin Ayni’ye göre ise; Antep’in eski ve asıl adı “Kal’a-i Füsus”tur. “Kal’a-i Füsus”, ‘Yüzük Kalesi’ demektir10.

Şehrin ne zamandan beri “Ayıntab” olarak adlandırıldığı kesin olarak belirlenememekle beraber, bu adın buraya Araplar tarafından verildiği tahmin edilmektedir. İlk Arap coğrafyacılarının eserlerinde “Dülük” adı sık geçerse de, XIII. yüzyıl müelliflerinden Yâkut el-Hamevî’nin ifadesine göre; “Aynütâb” sağlam bir kale olup, Dülük adıyla anılmaktaydı. Dönemin araştırmacıları, Haçlı Seferleri

7 Hulusi Yetkin, “Gaziantep Şehri Eskiden Ne İsimlerle Anılırdı?”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 99, Gaziantep, Mart 1966, s. 57. 8 Hüseyin Özdeğer, “Gaziantep”, DİA, Cilt: XIII, İstanbul 1996, s. 466; Hüseyin Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, Cilt: 1, İstanbul 1988, s. 1; Hüseyin Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir Defterlerine Göre Antep’in Sosyal ve Ekonomik Durumu, İstanbul 1982, s. 6. 9 Yetkin, a.g.m., s. 57. 10 M. Oğuz Göğüş, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleriyle Gaziantep, İstanbul (tarihsiz), s. 22.

10 sırasında “Ayıntab” adının Araplar tarafından sıklıkla kullanılmaya ve böylece yaygınlaşmaya başladığını düşünmektedirler11. Antep Ermenilerinden Kevork Avedis Sarafian da; şehrin Haçlılar tarafından “Hantab”, “Hamtab” ve “Hatab” gibi isimlerle anıldığını, “Ayıntab” ismininse şehre Araplar tarafından verildiğini belirtmektedir. Yine Sarafian’a göre, “Ayıntab” yöresinin asıl ismi “Anteb” olmasına rağmen, Arapça’nın Türk diline etkisi yüzünden şehir, “Anteb” isminin Arapçalaştırılmış şekliyle “Ayıntab” olarak adlandırılmıştır12.

Bundan başka bazı Ermeni kaynaklarında ise şehrin adı; “Teluç”, “Antap”, “Ayıntaf” (Ermenicede “düşmeyen, dayanan, teslim olmayan kale” anlamında)13, ve “Anthaph”14 (Ermenicede “Kraliçe Ani’ye adanmış toprak” anlamında)15 olarak geçmektedir. Ancak Ermeni kaynaklarında şehirden bu şekilde bahsedilmesi Erzurum vilayetine bağlı olan “Antab” kazası ile “Anteb” isminin benzerliğinden kaynaklanmaktadır. Ermeni kaynakları “Antab” ile “Anteb”in aynı isim olduğunu ya da aynı kökden geldiğini farz ederek “Antab” için kullandıkları çeşitli manalardaki isimleri “Anteb”e de uyarlamaya çalışmışlardır16.

Kurtuluş savaşında halkın göstermiş olduğu üstün kahramanlıklar sebebiyle şehre 6 Şubat 1337 (1921) tarihinde T.B.M.M. tarafından “GAZİ”lik ünvanı verilmiş ve böylece “Ayıntab” “Gaziayıntab” olmuştur17. 1928 yılında ise “Gaziayıntab” “Gaziantep” olarak değiştirilmiştir18.

11 Besim Darkot – Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Ayıntab”, İA, Cilt: II, İstanbul 1979, s. 65; Özdeğer, a.g.m., s. 466; Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 3; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 7. 12 Kevork Avedis Sarafian, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, s. 1. 13 Mustafa Güzelhan, Ayıntap Tarihinden Notlar, Dülük-Aynî Bedrettin-Ayıntabın Tarihte Uğradığı İstilalar, Gaziantep 1959, s.13. 14 Darkot-Dağlıoğlu, a.g.m., s. 65. 15 İsmail Altınöz, “Dulkadir Eyâletinin Kuruluşunda Antep Şehri (XVI. Yüzyıl)”, GAZİANTEP - Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları, s. 97. 16 Sarafian, a.g.e., s. 1. 17 Ayıntab’ı Gaziayıntab’a çeviren kanunun maddeleri şöyledir: “Madde 1: Ayıntab Livası merkezi olan Ayıntab kasabasının namı Gaziayıntab’a tahvil olunmuştur. Madde 2: Bu kanunun icrâsına Dâhiliye Vekili memurdur. Madde 3: İş bu kanun tarih-i neşrinden itibaren mer’idir.”

11 Ayıntab adının manası hakkında da değişik rivayetler bulunmaktadır. Fakat bunlar ilmî bir dayanağı olmayan, tamamen ‘Ayıntab’ kelimesi ve heceleri üzerinden bir takım anlamlar çıkarmaya çalışan çeşitli değerlendirmelerdir19.

1.1.2. Eski Çağ’da Antep

‘Dülük’ denilen eski kent, bugün Gaziantep’in 12 km. kadar kuzeybatısında, Dülük Köyü ile Karahöyük arasındadır. Şehir ‘Dülük’ ismiyle adlandırılırken de Ayıntab’ın Dülük’ten ayrı bir yerleşim olarak var olduğu anlaşılıyor. Halep Salnamelerinde Hicrî 800 (Milâdî 1397/1398) tarihlerinde meydana gelen bir zelzelede Dülük kasabasının harap olması neticesi Ayıntab’ın merkez olduğu yazılmaktadır20. Ancak dönemin uzmanları burada verilen tarihin hatalı olduğunu, Antep’in bu tarihten önce de bir yerleşim olarak var olduğunu ve Dülük’ten de daha önemli bir konumda olduğunu belirtmektedirler21. XVI. yüzyılda Antep’le alakalı kapsamlı araştırmalar yapmış olan Hüseyin Özdeğer’e göre; salnamelerde bahsedilen deprem, muhtemelen bazı kaynaklarda zikredilen ve Milâdî 499 yılına tekabül eden

T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:1, İçtima Senesi: 1, 47. İçtima, Cilt: 8, Ankara 1945, s. 132; Kavanin Mecmuası, Cilt: I, Ankara 1925, s. 99. 6 Şubat 1921’de Meclis tarafından onaylanıp yürürlüğe giren kanunun hazırlanış tarihi 2 Şubat 1921’dir. Layihâ-i Kanuniye sureti. BCA. Yer nr: 2,33,12 Fon kodu: 30,18,1,1. 18 Özdeğer, a.g.m., s. 468. 19 Bunlardan birine göre; buranın halkına zulüm eden “Ayni” adında kötü bir hâkimi vardır. Ayni birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra, ettiklerine pişman olmuş, tövbe etmiş ve yörede yaşayan halk tarafından “Ayni tövbe etti” denmiştir. Halk arasında yöreyi tanımlayan bir deyim haline gelen “Ayni Tövbe” tabiri zamanla değişerek “Ayıntab” olarak kalmıştır. (Göğüş, a.g.e., s. 22-23; Cemil Cahit Güzelbey, “Gaziantep’in Adları ve Manâları”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 99, Gaziantep, Ocak 1966, s. 9; Güzelhan, a.g.e., s. 13) Başka bir rivayete göre ise; “Ayıntab”, adını suyunun güzelliğinden ve bolluğundan almıştır. Ayın; pınar, kaynak ve suyun gözü anlamındadır. Tap ise; parlak ve güzel anlamındadır. Bundan dolayı Ayıntap güzel pınar ve güzel kaynak manasına gelmektedir. Yine tap; güç ve takat anlamına da gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı bu ismin verildiği söylenmektedir. (Güzelbey, a.g.m., s. 9; Güzelhan, a.g.e., s. 14) Bir başka rivayette ise; şehrin eski adının ‘Hantap’ olduğu söylenir. Tap; güç ve takat gibi anlamlarının yanında arazi anlamında da kullanılmaktadır. (Kelime “tap” ve “tapkır” olarak Gaziantep’in köylerinde hala kullanılmaktadır.) Buna göre ‘Hantap’; han toprağı manasına da gelmektedir. ‘Hantap’ zamanla ‘Antap’ ve ‘Antep’ olmuştur. (Güzelbey, a.g.m., s. 10; Güzelhan, a.g.e., s. 13) Antep adının manası üzerine bunlar gibi daha birçok rivayet ve bu rivayetler üzerinden yapılan çalışma bulunmaktadır. İsmail Altınöz, ‘Dulkadir Eyaletinin Kuruluşu’nda Antep Şehri’ isimli makalesinde bunların ayrıntılı bir dökümünü verir. Bkz. İsmail Altınöz, a.g.m., s. 98. 20 Halep Salnamelerinin tümünde Antep tarihi ile ilgili bilgi verilirken bu olaydan bahsedilir. Örnek olarak bkz. Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 184; 1317/1899, s. 204; 1318/1900, s. 219; 1320/1902, s. 232; 1324/1906, s. 242. 21 Altınöz, a.g.m., s. 96; Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 2; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 7.

12 depremdir. Bizans’ın Arap sınır bölgesindeki önemli bir nokta olan Dülük kalesi ve kasabasının bu tarihte yıkılması ya da büyük hasar görmesi üzerine de Antep kalesi inşa edilmiştir22. Zaten Antep kalesinin inşa tarihi olarak da Bizans İmparatoru I. Justinianus’un saltanat devri (M. 527-565) gösterilmektedir23.

Gaziantep tarihinin gelişiminde “yer” unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin ilk uygarlıklarının doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu, güneyden ve Akdeniz’den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu kentin tarihî gelişimine yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep bölgesi tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihî ipek yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir. Bir süre Babil İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalan Ayıntab ve yöresi, M.Ö. 1800 yıllarında Hitit Devleti’nin egemenliğine girmiştir. “Dülük” şehri Hititlerin önemli bir dinî merkezi olduğundan bu dönem için ayrı bir önem taşımaktadır. Ayrıca Karkamış, Zincirli (Samal), Cabahöyük gibi yerler de önemli Hitit kentlerindendiler24. Yine Hititler bölgede birçoğu günümüze kadar ayakta kalmış olan birçok tarihî eser bırakmışlardır25.

Hitit Devleti’nin parçalanmasından sonra Ayıntab ve çevresinde bir müddet Kargamış Krallığı hüküm sürmüş, daha sonra da yörede sırasıyla Asurlular, Yeni Babil İmparatorluğu, Med ve Pers İmparatorlukları hâkim olmuştur. M. Ö. IV. Asır sonlarında Makedonyalı Büyük İskender’in Pers Devleti’ni yıkmasından sonra Büyük İskender’in imparatorluğuna katılan Ayıntab, Büyük İskender’in ölümünden sonra Selefkosların eline geçmiş; bunların ardından da M. Ö. I. yüzyılda Roma

22 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 3; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 7. 23 Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri, Cilt: I, Ankara 1959, s. 123-127; Gaziantep Kültür Envanteri, Gaziantep Valiliği Yayını, Gaziantep 2005, s. 141-143. 24 Mehmet Yılmaz, Nizip Tarihi, Gaziantep 1973, s. 7-8. 25 Yılmaz, a.g.e., s. 8; Ömer Asım, Gaziantep’te Eti Eserleri, Gaziantep 1934, s 1-14.

13 İmparatorluğu topraklarına katıldıktan sonra M. S. 395 yılında da Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır26.

Bizans egemenliği döneminde şehir Bizans’ın Arap sınır bölgesini teşkil etmiş ve bu sınır bölgesinde uzun süre Araplarla Bizanslılar arasında mücadeleler devam etmiştir. M.S. IV. yüzyılda tüm Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi Dülük’te de Hristiyanlık egemen din haline gelmiş ve V. yüzyılda burada da bir piskoposluk merkezi kurulmuştur. Bu merkezin XI. yüzyıla kadar aktif olduğu rivayet edilmektedir. Dülük kentinin Hristiyanlık döneminden günümüze ulaşan en ilginç kalıntılardan birisi “İki Kaya Kilisesi” olarak bilinen kilisedir. Daha önce kaya mezarları olduğu anlaşılan bu yapılar, Dülük antik kentine ait şehir mezarlığı yakınında, taş ocaklarının batısında yer almaktadır. Kilisenin girişini iki taraftan çevreleyen merdivenler sebebiyle bu tarihî yapıya halk arasında “Basamaklı Mağara” denilmektedir. M.S. VI. ile IX. yüzyıllar arasına tarihlenebilen bu yapıda Arapça bazı yazıtlara da rastlanmıştır. Dülük’e ait başka bir kilise de bugünkü Dülük tren garı yakınlarında bulunmaktadır. Ayrıca kentte yeri henüz tespit edilemeyen bir de manastırın bulunduğu bilinmektedir27.

1.1.3. Antep’in Müslümanlar Tarafından Fethi

Hz. Ömer zamanında İslamiyet’in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, Hz. Ömer’in kumandanlarından İyâz bin Ganem’in idaresindeki İslam ordusu Antep yöresini Bizanslılardan almıştı. Böylece 636 yılında yöre İslam coğrafyasına katılmış oldu. Gaziantep’in ünlü ‘Ömeriye Camii’ o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır28. Hemen ardından kansız ve savaşsız bir şekilde Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek

26 Antep ve çevresinde bulunan antik kalıntılar ve Eski Çağ’da bölgenin tarihî gelişimi için bkz. Kemal Erguvanlı, “Gaziantep - Narlı Arasında Bulunan Paleolitik Aletler Hakkında Bir Not”, Belleten, Cilt: X, Sayı: 39, Ankara, Temmuz 1946, s. 375-380; Refakat Çiner, “Gaziantep Çevresinde Paleolitik Buluntular”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: XVI, Sayı: 3-4, Ankara 1958, s. 127-130. 27 Dülük antik kenti ile ilgili arkeolojik çalışmalar hâlen devam etmektedir. Kentle ilgili son bilgilerin derlendiği yakın tarihli bir çalışma için bkz. Engelbert Winter – Michael Blömer, DOLICHE – Kültürlerin Kavşak Noktasında Bir Antik Şehir, Ankara 2006, Gaziantep Şehitkâmil Belediyesi Yayınları. 28 Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Camileri Tarihi, Gaziantep 1984, s. 140.

14 vergiye bağlandı. Bölgenin Müslümanlar tarafından fethinden sonra da Kuzey Suriye ile Güneydoğu Anadolu bölgeleri Bizanslılarla Araplar arasında mücadele bölgesi olmaya devam etti. 782 yılında Harun Reşid’in bölgede Bizanslılara karşı kesin hâkimiyetini kurmasıyla da bölge tamamen Müslümanların eline geçti29.

Antep ve civarının Müslümanlar tarafından fethi sırasında bölgede beş sahabenin de şehit düştüğü rivayet edilmektedir30. İslamiyet’in buralardan Anadolu’ya yayılmış olmasının yanı sıra, şehit düşen bu sahabelere hürmetten dolayı Antep ve civarı İslam tarihi boyunca Müslümanlar açısından oldukça önemli yerleşim yerlerinden olmuştur. Burada şehit düşen sahabelerden birisi Hz. Peygamber’in nübüvvet mührünü gören ender kişilerden olan Hz. Ökkâşiye’dir. Hz. Ökkâşiye’nin mezarının Kahramanmaraş ve Gaziantep arasında, Gaziantep’in Nurdağ ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması da bölge insanı için eskiden olduğu gibi bugün de ayrı bir önem taşımakta ve halk arasında manevî bir destek olarak kabul edilmektedir. (Kahramanmaraş ve Gaziantep yörelerinde “Ökkeş” isminin oldukça yaygın olması da yine halk arasında Hz. Ökkâşiye’nin manevi şahsına duyulan hürmetten kaynaklanmaktadır.)

1.1.4. Antep’in Türkler Tarafından Fethi

Türkler’in Antep ve civarına yerleşmeye başlamaları ise XI. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. 1040 Dandanakan savaşının ardından Selçukluların Anadolu’da yayılmaya başlamalarıyla gerçekleşen bu iskân hareketinden önce de kimi Türk boyları bölgeye yerleşmişlerse de gerek sayılarının az olması gerekse de bölgede bulunan diğer kuvvetlerin çok güçlü olmaları gibi sebeplerle burada tutunamamışlardı. XI. yüzyılın ikinci yarısında Suriye’ye Türklerin ilk girişi Han

29 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 3; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 8. 30 Altınöz, a.g.m., s. 102. Antep’in Müslümanlar tarafından fethiyle ilgili yazarı ve tarihi bilinmeyen ve Antep’in Lohan köyünde bir evde bulunan 12 sayfa ve 244 beyitten oluşan Mesnevî tarzındaki manzum bir eser 1959 yılında Antepli araştırmacılardan merhum Cemil Cahit Güzelbey tarafından yayınlanmıştır. Bkz. Cemil Cahit Güzelbey, Antep’in Hz. Ömer Tarafından Fethi (Manzum Tarihî Bir Efsane), Gaziantep 1959, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları.

15 oğlu Harun adındaki bir Türk emiri tarafından gerçekleştirilmişti31. Bölgede devam eden Selçuklu akınları sırasında Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın komutanlarından Afşin Bey’in 1067’de Antep’i ele geçirmesiyle de Antep Türk idaresiyle tanıştı32. Afşin Bey Antep’le beraber Raban’ı da (günümüzdeki Araban) fethetmekle beraber o sırada Philaretos Brachamios isimli bir Ermeni beyinin elinde bulunan Antakya Dükalığı’nı da istila etmiş; bunun ardından da Türkistan ve Horasan bölgelerinden kitleler halinde göç etmekte olan birçok Türk boyu bu bölgelere yerleştirilmişlerdi. 1071 Malazgirt savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu’na bağlı bir Türk Devleti olan Suriye Selçuklu Devleti kurulmuştu. 1084 yılında Süleyman Şah tarafından Antakya Dükalığı ve Antakya’ya bağlı olan yerlerle beraber Antep de kesin olarak Selçuklu hâkimiyetine alınmış ve böylece Suriye bölgesindeki Türk egemenliği kesinlik kazanmıştır33.

Haçlılar bölgeye geldiklerinde Antep Suriye Selçuklularının idaresinde bulunuyordu. Haçlı Seferleri sırasında bir müddet Urfa ve Maraş Kontlukları’na bağlanan şehir, Haçlı Seferleri’nin şiddetini yitirmesiyle tekrar Selçuklu hâkimiyetine geçmiş, Moğol istilasıyla beraber de Moğolların egemenliğine girmişti. 1270 yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent daha sonra da, 1277 yılında Memlük hâkimiyetine girdi34. Anadolu’daki Moğol hâkimiyeti çökerken, XIII. yüzyıl sonlarından itibaren Halep ve Antep arasındaki bölgeye yerleşmeye başlamış olan Türkmen aşiretleri tarafından, 1337 yılında Zeyneddin Karaca Bey önderliğinde Dulkadiroğulları Beyliği kuruldu35. Bu beyliğin kurulmasıyla Antep ve civarı Memlüklüler ile Dulkadiroğulları arasında ihtilaf konusu olmaya başladı. 1343

31 Han oğlu Harun’un bir Karahanlı Beyi olduğu tahmin edilmektedir. Ali Sevim, Suriye Selçukluları, Ankara 1965, s. 19; Necdet Sevinç, Gaziantep’te Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk Oymakları, İstanbul 1983, s. 13. 32 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969, s. 118. 33 Sevim, a.g.e., s. 84; Turan, a.g.e., s. 216. 34 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 5; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 10. Antepliler Memlükler’in idaresinde geçen yıllardan “Çerkezler zamanında …” diye söz ederlerdi. Memlük dönemini bu şekilde nitelendirerek, 15. yüzyıl ile 16. yüzyıl başındaki Memlük hükümdarlarının kökenine dolaylı yoldan değinmiş oluyorlardı. Leslie Peirce, Morality Tales, Law and Gender, in the Ottoman Court of Aintab, California 2003, s. 38. 35 Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 10.

16 yılında Antep ve civarı Zeyneddin Karaca Bey tarafından Dulkadiroğulları Beyliği’ne bağlandı36.

Ancak Memlüklüler de yöreyi terk etmek niyetinde değillerdi. Antep uzun zaman bu iki güç arasındaki hâkimiyet mücadelelerine sahne oldu ve defalarca Memlüklülerle Dulkadirliler arasında el değiştirdi. XIV. yüzyılın sonlarında Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Memlük-Dulkadirli mücadelesi devam ederken, Timur’un ordusu Güneydoğu Anadolu’yu işgal etti37. Antep’i harap ederek Suriye’ye giren Timur ordusu, Suriye’den dönüşte de, yağmacı Türkmenleri cezalandırmak bahanesiyle Antep yakınlarındaki Türkmen aşiretleri üzerine saldırmışlar ve ardından da Antep’i ikinci kez yağma etmişlerdi. Antepli tarihçi Aynî, Timur’un Suriye seferi sırasında harap edilen şehirler arasında Antep’in de olduğunu belirtir38.

Timur’un bölgeden çekilmesinden sonra Antep ve civarı tekrar Memlüklülerle Dulkadirliler arasında çekişme alanı olmaya devam etti. XV. yüzyılın ortalarından itibaren bölgedeki Memlüklü-Dulkadir hâkimiyet mücadelesine artık Osmanlılar da dâhil olmuştu. Dulkadirli Beyi Şehsuvar, Memlüklülere karşı çoğu kez Dulkadirli beylerini destekleyen Fatih Sultan Mehmet’in uyarılarını dikkate almamaya başlayınca Fatih, Memlük Sultanı Kayıtbay’ın 1472’de bölgeye yapacağı seferde tarafsız kaldı ve Kayıtbay bölgedeki Türkmenlerin de desteğiyle Dulkadirlileri yenilgiye uğrattı. Böylece Antep de yeniden Memlük hâkimiyetine girmiş oldu39. Kayıtbay’ın Dulkadir Beyi olarak tayin ettiği Şahbudak Bey karşısında Fatih, Alaüddevle Bozkurt Bey ve diğer Bozok Beylerini Osmanlı kuvvetleri ile birlikte Dulkadirli topraklarına gönderdi. Önce başarısız olduktan sonra 1480 yılında ikinci mücadelesinde bölgeye hâkim olmayı başaran Alaüddevle; bazen Osmanlıların yanında bazen karşısında yer aldığı için Osmanlı Devleti tarafından cezalandırıldı ve

36 Yinanç, a.g.e., s. 13-14. 37 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 7; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 12. 38 Mehmet Alpargu, “XV. Yüzyılda Antep’in Tarihine Umumî Bir Bakış”, GAZİANTEP - Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları, s. 84-85. 39 Alpargu, a.g.m., s. 88.

17 12 Haziran 1515 tarihinde Turnadağı’nda yapılan savaşta önce esir edildi, ardından da öldürüldü40.

1.1.5. Antep’in Osmanlı Hâkimiyetine Girişi

Antep ve civarındaki bu karışık durum, Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında bölgeyi kesin olarak Osmanlı topraklarına katmasıyla son bulacaktır. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Antep’i almasıyla şehir Osmanlı hâkimiyetine girdi. Memlük topraklarına doğru ilerleyen Osmanlı ordusu Antep yakınlarındaki Merzbân Suyu kenarında ordugâh kurduğu sırada, Memlüklülerin Antep Naibi Yunus Bey ordugâha gelip Osmanlı hizmetine girmiş ve orduya da kılavuzluk edeceğini taahhüt etmişti. Bunun üzerine Antep’e giren Yavuz Sultan Selim burada üç gün konakladı ve ardından Mısır seferi için yoluna devam etti41. Böylece Antep artık Osmanlı idaresine katılmış oldu. Uzun yıllar hâkimiyetinde yaşadığı devletlerin ya da beyliklerin sınırboylarında bir yerleşim olarak var olmuş olan Antep, Osmanlı egemenliğine girmesiyle, neredeyse bin yıldan beri ilk kez, sınırboyunda yaşamak yerine büyük bir devletin merkezinde yer alıyordu42.

Antep Osmanlı idaresine geçtikten sonra ilk yıllarda Halep Vilayeti dâhilinde mütalaa edildi. 1536 yılındaki ilk idarî taksimata göre Antep livâsı (sancağı) yalnız Antep nahiyesinden meydana gelmiş iken 1543’te yapılan yeni bir düzenlemeye göre Nehr-ül Cevaz ve Telbaşar nahiyeleri Antep livâsına dâhil edildi. Tahrir sonuçlarına göre livâlar tespit edildikten sonra aynı coğrafî şartlara hâiz olan livâlardan eyaletler teşkil edildi. Bu durumda Antep Livâsı Maraş (Dulkadir-Zülkadiriye) Eyaleti’ne tâbi oldu43. Bu idarî taksimat 19. yüzyılın başlarına kadar devam etti. 1830 yılında da

40 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 10; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 16. 41 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 11; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 17. 42 Antep’in Osmanlı egemenliğine girişinin ilk zamanlarına denk gelen 1540-1541 yıllarında “Ayıntab Mahkemesi” ve mahkemedeki uygulamalar çerçevesinde şehirdeki sosyal hayat hakkında ayrıntılı bir araştırma yapmış olan Leslie Peirce’ye göre; “Antep’in Osmanlı egemenliğindeki bu yeni yeri, bir sınırboyu iliyken sahip olduğu stratejik önemi azaltarak, şehri ‘daha sıradan bir yer’ durumuna getirdi.” Peirce, a.g.e., s. 27. 43 Hale Şıvgın, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntap”, OTAM – Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 11, Ankara 2000, s. 517. İsmail Altınöz’e göre, Antep 1531 yılından itibaren Dulkadir (Zülkadiriye) Eyaleti’ne bağlanmıştı. Altınöz, a.g.m., s. 116.

18 Antep, Maraş Eyaleti’nden alınarak tekrar Halep Eyaleti’ne dâhil edildi44. Antep tekrar Halep Vilayeti’ne dâhil edildikten sonra Osmanlı idarî sistemindeki bazı değişiklikler sonucu livâ (sancak) statüsünü kaybederek Halep Vilayeti’ne bağlı bir konumuna getirildi45. Halep merkezinden çevredeki sancak ve kazaların tümünü kontrol etmenin çok zor bir hale gelmesi üzerine46 yapılan yeni bir takım düzenlemelerle de, 1913 yılında tekrar müstakil livâya çevrildi47.

1.1.5.a. Osmanlı Döneminde Antep’in Genel Durumu

Antep Osmanlı fethinden önce, XV. yüzyılda da oldukça gelişmiş bir görünüm sergilemektedir. Bedreddin Aynî’ye göre bu tarihlerde Antep’te 9 cami, 120 mescit, 20 hamam ile 15 medrese vardır. Aynî ayrıca, birçok ilim adamının burada toplanmış olmasından dolayı Antep için “Küçük Buhara” tabirinin kullanıldığını kaydetmektedir48.

16. yüzyılda Antep, gerek ticaret ve gerekse el sanatları bakımından ilerlemiş bir durumda idi. Ayrıca çeşitli yönlerden gelen birçok ticaret yollarının da Antep’ten geçmesi şehre ayrı bir hususiyet kazandırarak, kendi bölgesi içinde bir ticaret merkezi haline gelmesini sağlamıştı. İktisadî hayatın zengin ve hareketli olması, Antep şehrinde nüfusun artmasına vesile olmuştur. Şehrin sanat ve ticaretinin ileri bir seviyede olmasının yanında ikliminin de çok müsait oluşu, yeni göç ve iskân hareketlerini Antep ve civarına çekmiştir. Ayrıca o devirlerde bir şehir halkı için emniyet sayılan büyük ve muhkem bir kalesinin de mevcudiyeti şehre ayrı bir hususiyet kazandırmıştır. Kalesi bulunan her şehrin kuruluşunda olduğu gibi, Antep

44 Şıvgın, a.g.m., s. 526. Enver Ziya Karal, Antep’in Halep’e tekrar bağlanma tarihinin “Tanzimatın ilk yılları” olduğunu belirtmektedir. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt: VI, Ankara 1976, s. 128. Bazı araştırmalarda da bu tarih 1818 olarak verilmektedir. Darkot – Dağlıoğlu, a.g.m., s. 66; Özdeğer, a.g.m., s. 469; Kemal H. Karpat, Ottoman Population (1830-1914): Demographic and Social Charcter, Madison 1985, s. 15. Ancak Hale Şıvgın’ın Şeriye Sicilleri’ne dayanarak yaptığı araştırma Antep’in 1830 yılına kadar Maraş Eyaleti’ne bağlı kalmaya devam ettiğini gösteriyor. Hale Şıvgın, 19. Yüzyılda Gaziantep, Ankara 1997, s. 25; Şıvgın, a.g.m., s. 526-527. 45 Altınöz, a.g.m., s. 118. 46 Halep Valisi’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 5 Teşrîn-i Sânî 1329 (18 Kasım 1913) tarihli tezkire; BOA. DH.İD. nr. 183-1/29. 47 Ayıntab’ın “Üçüncü Sınıftan Livâ”ya tahviline dâir kanun sureti; BOA. DH.EUM.MH. nr. 92/28 (19 Teşrîn-i Evvel 1329 – 1 Kasım 1913). 48 Darkot – Dağlıoğlu, a.g.m., s. 66; Özdeğer, a.g.m., s. 468.

19 şehrinde de ilk yerleşme ile beraber, sokak ve mahallelerin tesisi de kale civarında olmuştur. Bu durum herhangi bir saldırıya karşı mahalle halkının hemen kaleye sığınarak korunma düşüncesinden ileri gelmektedir. Zamanla yeni mahalleler kurulup Antep şehri meydana gelirken, birkaç mahalle ismi hariç, hemen bütün mahalleler isimlerini bir cami veya mescitten almıştır49.

Antep Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Suriye arasında, adına “tampon kuşak” diyebileceğimiz gerek askerî gerek iktisadî bakımdan stratejik öneme sahip bir bölgede bulunuyordu. Ayrıca birçok bakımdan Osmanlı Devleti’nin İstanbul ve Kahire’den sonra üçüncü büyük kenti olan Halep’e bağlı olan Antep, bu büyük kentin gerisinde, ikinci planda bir yerleşim olmakla yetinmemiş, bölgedeki birçok yerleşimi birbirine bağlayan bir kavşak noktası olması sayesinde, o da çevresindeki birçok yerleşimi kendisine bağımlı hale getirmişti. Bir başka deyişle, “Antep, bölgesinin seçkin kent merkezlerinden biriydi.”50

Halep’le olan ilişkisi Antep’in ticarî ve kültürel hayatında önemli bir yere sahiptir. Antep’in hemen güneyinde bulunan ve nüfus yoğunluğuyla beraber önemli bir ticarî merkez olan Halep şehri ile Antep’in her bakımdan yakın münasebeti olduğu gibi, Halep’in daha kuzey bölgelerle olan ticarî ilişkileri de yine Antep

49 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 119-120. Antep Kalesi ile şehrin can damarı sayılan ‘Uzun Çarşı’ etrafında toplanan ve her biri bir cami veya mescit çevresinde yerleşmiş olan şehrin en eski mahalleleri şunlardır: Kadı Camii, Şekeroğlu, Bostancı, Çukur, Ali Neccâr, Akyol, Kayacık, Eyüboğlu, Hayik, Kürtüncü, Mescid-i Nakkâş, Eblehân, Tarla, İbn Ammi, Kürkçü, Boyacı, Kürt Tepe, Köroğlu, Kozluca, Mescid-i Kastel, Tışlakî, Sıkkâk, Debbağhane, Şehreküstü, Tövbe mahalleleri. Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 121-124; Peirce, a.g.e., s. 55 (Ayrıca aynı eserin giriş bölümündeki 4 numaralı harita). 1543 yılında bu mahalleler içinde en büyükleri; Sıkkâk, Şehreküstü, Ali Neccâr, Eyüboğlu, Akyol ve Tövbe mahalleleri idi. Peirce, a.g.e., s. 55, 33 no’lu dipnot. Osmanlı döneminden Cumhuriyet yıllarına kadar şehrin yerleşim düzeni ile ilgili olarak ayrıca bkz. Ejder Kalelioğlu, “Gaziantep Yöresinde Yerleşme, Meskenler, Nüfus ve Ekonomik Faaliyetler”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: XXVIII, Sayı: 3-4, Ankara 1970, s. 39-98. 50 Peirce, a.g.e., s. 20. Halep gibi büyük bir merkezin yakınında bulunmasının Antep açısından en olumsuz sonucu; tarihinin hiçbir devresinde başkent veya eyalet merkezi gibi bir konumda olamaması, dolayısıyla da sultan ve hükümdar ailelerinin fazla iltifat ettiği bir yerleşim haline gelememiş olmasıdır. Bu sebeple Eyyubi ve Memlük emirlerinin yaptırdıkları birkaç eser hariç tutulursa kentteki bütün mimarî yapılar yerli bâniler tarafından inşa ettirilmiştir. Bunun sonucunda da Antep’te; İstanbul, Konya, Bursa, Kayseri, Erzurum gibi tarihte önemli mevkilere sahip olan şehirlerdeki gibi geniş kapsamlı devâsa külliyelere ve büyük masrafları gerektiren abidevî eserlere rastlanmaz. Antep’in mimarî yapıları ve bu konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Nusret Çam, “Gaziantep’te Türk Mimarisi”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (Gaziantep, 22 Ekim 1999), (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 2000, s. 1-15.

20 vasıtası ile olmakta idi. Ayrıca Halep’in suyu ve birçok gıda maddesi de buradan gittiği için Antep Halep için de çok önemli bir yerleşim yeriydi51. Şam şehri için “Arabistan’ın Gelini” tabirini kullanan Araplar yakın ilişkide oldukları Antep için de “Anadolu’nun Gelini” derlerdi52.

Osmanlılar döneminde şehirde çok sayıda camii, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir. 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 32 mahalle, 8.067 ev, 16 camii, 140 mektep, 14 hamam, 6 han, 2 imaret ve 40 tekke olduğunu ve en güzel tekkenin de Mevlevi Tekkesi olduğunu belirtir53.

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bütün olumsuz iç ve dış şartlara rağmen Antep 19. yüzyıla kadar Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin Halep dışında en önemli yerleşimi olma özelliğini korudu. XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin her açıdan çeşitli buhranlar yaşadığı sıkıntılı dönemlerinde dahi Antep hem ekonomik hem de sosyal olarak Anadolu’daki birçok yerleşimden daha gelişmiş bir konumdaydı. Ticarî kapasitesini giderek artıran kentte canlı ve aktif bir gündelik hayat yaşanıyordu54. 19. yüzyılın başlarında 40’a yakın cami, 17 hamam ve 30’a yakın da hanın bulunduğu Antep için “Antep Mahmiyesi∗” deyimi kullanılmakta idi55. 19. yüzyılın sonlarında Antep’i ziyaret eden Fransız Seyyah Vital Cuinet de, bu tarihlerde Antep’in bölgenin önemli ticaret merkezlerinden birisi olduğunu belirtir. Özellikle dokuma sanayiinde ilerlemiş olan şehirde, bağcılık ve bağcılığa bağlı yan sanayi kolları gelişmiş olduğu gibi, yağ ve sabun imalatı da önemli bir sanayi kolunu

51 Şıvgın, a.g.m., s. 536. 52 Eyüb Sabri, Esaret Hatıraları (Bir Esirin Hâtıraları, Gaziantep’te İngiliz Tecâvüzünün Başlangıcı ve Türk Üserâsına Zulüm ve İşkenceler), (Hazırlayan: Nejat Sefercioğlu), İstanbul 1978, s. 18. 53 Evliya Çelebi, Seyahatname, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Zuhuri Danışman), Cilt: 9, İstanbul 1935, s. 352-354. 54 İbrahim Yılmazçelik, “XVIII. Yüzyılda Gaziantep’in İdarî, Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Osmanlı Araştırmaları – The Journal of Ottoman Studies, Sayı: XVIII, İstanbul 1998, s. 105-124. ∗ Mahmiye: Büyük Şehir. 55 Şıvgın, a.g.m., s. 523; Şıvgın, a.g.e., s. 22.

21 oluşturuyordu. Üretilen mallar Anadolu’nun çeşitli yörelerine gönderildiği gibi; Halep, Kilis ve Mısır’a da önemli oranda ihracat yapılıyordu56.

1870 yılında Antep’in genel yapısı şöyledir: “Ayıntab’daki gayr-ı Müslim hanelerinin altmış yedisi Yahudi ve bakiyesi Hristiyan’dır. Haleb Sancağı’nda nefs-i Haleb şehrinden sonra en büyük kasaba Ayıntab’dır. Otuz altı camii, elli yedi mescidi, yirmi bir medresesi, dört tekkesi, otuz yedi mektebi, beş kilisesi, on üç hamamı, bin dokuz yüz otuz sekiz dükkân, dört bedesten ve on han ve otuz altı kahvehanesi ve dokuz meyhane ve elli boyahanesi ve üç sabunhanesi ve on beş ma’sara ve bir mumhanesi vardır.”57 1881 yılında ise kazada; “yüz elli yedi cami ve mescit, kırk altı mektep ve kütüphane, yedi kilise, on üç han, on dört hamam, otuz yedi fırın, iki karakol, bir hastane ile iki bin iki yüz doksan dokuz dükkân ve mağaza” vardı58.

Ancak 19. yüzyılda şehirde 17. yüzyıldaki sayı ve ehemmiyette medrese bulunmadığı görülmektedir. Bunun da, 14/15 Ağustos 1822 tarihinde Halep, Antep, Kilis ve Antakya’yı etkileyen şiddetli bir deprem dolayısıyla buradaki birçok tarihî eserin yıkılmış olmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir59. Sürekli bir deprem bölgesi olmamasına rağmen şehrin bir yerleşim olarak tarihî ve kültürel gelişiminde nadiren meydana gelen şiddetli depremlerin ciddi etkiler yaptığı görülüyor. Bunun

56 Vital Cuinet, La Turquie D’asie, Cilt: II, Paris 1891, s. 190-191. 57 Yıldız Ev., 533/37, Ks. 18, Z. 93, Karton 33’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Cilt: I (1691-1870), İstanbul 1987, s. 438. 58 Mahmut Oğuz Göğüş, “Gaziantep’in Dününden: 1881’de Antep’te Neler Vardı?..”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 2, Temmuz 1962, s. 25. 59 Nejat Göyünç, “Gaziantep Tarihi ile İlgili Bazı Notlar”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (Gaziantep, 22 Ekim 1999), (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 2000, s. 48; Sarafian, bu depremin 1 Ağustos 1822’de meydana geldiğini belirtiyor. Sarafian, a.g.e., s. 8; Depremin hasar derecesinin tespiti ve yapılması gereken diğer şeylerle ilgili olarak Ayıntab Mütesellimi’ne yazılan 1238.R.29 (13 Ocak 1823) tarihli hüküm için bkz. BOA. C.DH. nr. 121/6009; 17. yüzyılın ilk yarısında, 1626 yılında da Antep ve Halep bölgesinde büyük yıkıntıya ve can kaybına neden olan bir deprem yaşanmıştı. Buna rağmen 17. yüzyılda Antep’te diğer yüzyıllara göre daha fazla tarihî yapının var olması bu depremin bölgedeki tarihî yapılara ciddi bir zarar vermediğini ya da 1600’lerin ilk yılları gibi devletin oldukça güçlü olduğu bir dönemde, maddî hasarların kısa sürede telafi edildiğini gösteriyor. Maddî hasarlar kısa sürede telafi edilmekle beraber can kaybının daha büyük olduğu ve depremin ardından Halep ve Antep bölgesindeki nüfusta ciddi bir azalma yaşandığı belirtiliyor. Bkz. S. Hülya Canbakal, “Ayntab at the End of the Seventeenth Century: A Study of Notables and Urban Politics”, Harvard University History and Middle Eastern Studies, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Cambridge, Massachusetts 1999, s. 30.

22 kadar yıkıcı olmasa da 19. ve 20. yüzyıllarda şehirde korkuya neden olan daha başka bazı depremler de yaşanmıştır60. Ayrıca birisi 1852 diğeri de 1875 yıllarında olmak üzere şehirde iki defa kolera salgını yaşanmış, bu hastalık sebebiyle de birçok insan yaşamını yitirmiştir61.

Antep’in Osmanlı hâkimiyetine girmesinin ardından karşılaşılan en önemli sorunların başında, şehre Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırıları geliyordu. Arap aşiretleri genellikle Antep’in güneyinde yani Kuzey Suriye’de; Kürt aşiretleri Urfa, Mardin ve Diyarbakır çevresinde; Türkmen aşiretleri ise Antep bölgesinde hâkim durumda idiler. Antep’e Türkmen aşiretlerinin yerleşmeye başlamalarından daha önce bahsetmiştik. 11. yüzyıldan itibaren Türkmenler zaten burada yoğun bir şekilde bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti Arap ve Kürt aşiretlerinin genel olarak Antep topraklarında yağma yapmak amacıyla gerçekleştirdikleri bu saldırıları önleyebilmek için birçok teşebbüste bulunmuş fakat başarılı olamamıştı. Bölgede yaşayan birçok köylü, bu aşiret saldırıları yüzünden köylerini terk edip başka yerlere göç etmek zorunda kaldılar62. Bu saldırılardan Türkmenler kadar Ermeniler de şikâyetçiydiler. Örneğin 1861 yılında Antep Ermenilerinin önde gelenleri ve din adamları Padişah’a yolladıkları bir mahzarda; Halep taraflarından Antep bölgesine Urban (çöl Arapları için kullanılan bir deyim) aşiretlerinin yaptıkları saldırılarda köylülerinin hububat harmanlarına ve ekinlerine zarar verildiğinden ancak kaymakamın fedakârca çalışarak onları korumaya çalıştığından bahsederek teşekkürlerini iletmişlerdi63.

Osmanlı Devleti tam olarak engelleyemediği Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırılarını, bölgeye Türkmen aşiretlerini yerleştirmeye devam ederek durdurma yoluna gitti. Yöreye gelecek bu türden saldırılara karşı Horasan yöresinden hala

60 1822 depreminden 10 yıl önce 1812’de de şiddetli bir deprem yaşanmış, bu deprem sebebiyle yaklaşık 200 kişi ölmüştü. 1822’de meydana gelen depremse şehirdeki birçok tarihî yapının harap olmasına neden olmuştu. Sarafian, a.g.e., s. 8; Bu depremlerin üzerinden uzun zaman geçtikten sonra 22 Mart 1902 günü de şehirde bir deprem meydana geldi. Oldukça şiddetli olduğu belirtilen bu deprem sırasında şehirde can ve mal kaybı meydana gelmemiş olsa da, yeterince korkuya sebep olmuştu. Dâhiliye Nezâreti’nden Sadaret’e 17 Zilhicce 1319 (27 Mart 1902) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 460/1. 61 Sarafian, a.g.e., s. 8. 62 Canbakal, a.g.t., s. 112; Sevinç, a.g.e., s. 17. 63 Antep Ermenilerinin ileri gelenleri ve din adamları tarafından Sadaret’e yollanan 15 Şevval 1277 (26.04.1861) tarihli mahzar; BOA. A.MKT.UM. nr. 467/98.

23 gelmekte olan yeni Türkmen aşiretleri Antep bölgesine yerleştirilerek bu saldırılara karşı bir set oluşturulmaya çalışıldı. Nitekim 1734 tarihli bir fermanda, bir Türkmen aşireti olan Elbeyliler’in “Sedd-i Urban” olarak bölgeye yerleştirildikleri belirtiliyor64. Yeni gelen bu Türkmen aşiretleri oturdukları yerlere de bağlı bulundukları boy ve oymakların isimlerini verdiler. Antep’te; Barak, Avşar, Ceritli, Savcılı, Kızık, Karadinek, Yalankaz (Yalan Göz), Üç Kilise, Taşlıca, Karkın, Beydilli, Karasakal, Çaykuyu, Büğdüz vs. gibi Türkmen boy ve aşiretlerinin isimlerini taşıyan birçok köy mevcuttur. Ancak bunlar da Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırılarının kesilmesini sağlayamadı65. 19. yüzyılın sonlarına doğru tamamen Urfa, Antep, Kilis ve Hatay’ın Suriye sınırına yakın bölgelerine yayılan ve şiddetini de artıran bu saldırılar yüzünden bu bölgeler arasında yolculuk yapmak dahi çok zor bir hale gelmişti. Aşiretlerin olası saldırılarına karşı toplu yolculuklar askerî korumalarla yapılıyordu66. Arap ve Kürt aşiretlerinin Antep bölgesine saldırıları Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar devam etti67.

Ayrıca 18. ve 19. yüzyıllarda Antep’te Yeniçerilerin neden olduğu birçok ayaklanma meydana gelmişti. Yeniçeri ocağının bozulmaya başlamasıyla tamamen zararlı bir örgüt haline gelen Yeniçeriler sefere çağrıldıklarında orduya katılmıyorlar ve bulundukları yerlerde fitne ve fesat çıkarıp kargaşaya sebep oluyorlardı68.

64 Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicillerinden Örnekler, Gaziantep 1970, s. 20 - c. 87, s. 234, Belge Tarihi: 1147/1734’den aktaran, Şıvgın, a.g.m., s. 518; Şıvgın, a.g.e., s. 18. 65 Şıvgın, a.g.m., s. 518-519; Sevinç, a.g.e., s. 20 vd.; Sadece Antep’te değil Güney Anadolu’nun Araplarla sınır teşkil eden hemen hemen tüm yerleşimlerinde zarara sebep olan bu aşiret saldırılarına karşı Osmanlı Devleti’nin bölgeye Türkmen aşiretlerini yerleştirme politikası için ayrıca bkz. Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1997, s. 116-121. 66 Clara Barton, America’s Relief Expedition to Asia Minor Under the Red Cross, Journal Publishing Company, Meriden, Conn. 1896, s. 83-84. 67 Hulusi Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep 1968, s. 61. 68 Antep’te Yeniçerilerin neden oldukları bu ayaklanmaların en önemlileri 1772, 1780, 1784, 1788, 1791, 1803, 1810, 1819, 1824 ve 1908 yıllarında meydana gelmişti. Yetkin, a.g.e., s. 30.

24 1.1.5.b. Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı

19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin uğraşmak zorunda olduğu en ciddi meselelerden birisi de; Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek Osmanlı Devleti ile savaşmaya başlamasıydı. 1789 yılında Fransızlar tarafından işgal edilen Mısır’ı Osmanlılar İngilizlerin yardımıyla Fransızlardan temizlemişlerdi. Fakat bu defa da Fransızların Mısır’a girişlerine de yardım etmiş olan İngilizler Mısır üzerinde hak iddia etmeye başladılar. Osmanlı Hükümetinin Fransızları Mısır’dan çıkarmak üzere gönderdiği orduda görev almış olan, Kavala hâkiminin ücretli askerlerinden Kavalalı Mehmet Ali Paşa, önce bu askerlerin başkanı olmuş, daha sonra da bir takım ayak oyunlarıyla Mısır Valiliğini ele geçirmişti. Valiliği döneminde Mısır’ı İngilizlerden temizlemeyi başaran Mehmet Ali Paşa, zamanla iyice güçlenmiş ve bölgenin tek hâkimi olma hırsına kapılmıştı. Padişah Sultan II. Mahmut’un kendisine vaat ettiği Suriye Valiliği’ni vermediği bahanesiyle 1831 yılı sonbaharında isyan ederek, tüm Suriye’yi istila etti. Halep dışında Suriye’deki kentlerin hiçbiri direnmeden Mehmet Ali Paşa’nın hâkimiyetini kabul etmiş, Halep’in direnişini de Mehmet Ali Paşa kuvvetleri karşısında başarı gösterememişti. Bütün Suriye’yi ele geçiren Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa da bunun ardından Urfa-Antep- Maraş ve Adana’ya kadar ilerledi. Buradan da Konya’ya ilerleyen İbrahim Paşa 21 Aralık 1832’de Konya’da Osmanlı ordusunu yenilgiye uğrattı. Böylece Mısır ordusuna İstanbul yolu açılmıştı ancak Avrupalı devletlerin araya girmesiyle ordunun ilerleyişi durduruldu. İbrahim Paşa 5/6 Mayıs 1833’te Kütahya Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmayla Antep bölgesi de iki kısma ayrılarak Mehmet Ali Paşa ile Osmanlılar arasında taksim edildi. Böylece Antep 1832 ile 1840 yılları arasında, sekiz yıllık bir süreyle Mısır ordusunun işgali altında kaldı. Antep halkı, özellikle Suriye civarında Mehmet Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa’ya sempati ile bakan vilayetlere karşı, Osmanlı tarafında yer almayı sürdürmüş, bu sekiz yıl boyunca İbrahim Paşa ordusuyla şehir içinde çete savaşları yapılmıştı. Bu süre içerisinde Mehmet Ali Paşa ile Osmanlı Devleti arasında bir takım görüşmeler yapılmaya devam edilmiş ancak bir anlaşma sağlanamamıştı. İki taraf da tekrar ordularını savaş için hazırlamaya başladılar. 24 Haziran 1839’da Nizip’te Mısır

25 ordusuyla Osmanlı ordusu arasında başlayan ikinci savaşta da Osmanlılar yenilgiye uğramış ve İbrahim Paşa kuvvetlerine ikinci defa İstanbul yolu açılmıştı. Yenilgi haberinin İstanbul’a ulaşmasından birkaç gün önce vefat eden II. Mahmut’un yerine geçen oğlu Abdülmecit, Mehmet Ali Paşa ile ihtilafın sona erdiğini bildirse de mesele Avrupa devletleri işe karışmadan bitmedi. Avrupalı devletlerin müdahalesiyle Kasım 1840’ta Mehmet Ali Paşa ile imzalanan anlaşma üzerine, Mısır babadan oğula geçmek üzere kendisinde bırakıldı ve o da Antep ve çevresi ile beraber tüm Suriye’yi boşalttı69.

69 Hale Şıvgın, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntap”, OTAM – Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 11, Ankara 2000, s. 503-553; Hale Şıvgın, “Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı”, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yıl: XXXV, Sayı: 416, Aralık 1997, s. 743-759; Şıvgın, a.g.e., s. 29-43.

26 1.2. OSMANLI DÖNEMİNDE ŞEHRİN ETNİK YAPISI

Antep, Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Suriye arasındaki bölgeyi meydana getiren idarî, iktisadî ve kültürel ağlar içinde önemli bir bağlantı işlevi görüyordu. Antep şehri Livâ merkezi olarak 16. yüzyılda Halep’ten sonra Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’yi içine alan bölgenin en büyük şehriydi70. Antep livâsının da bağlı olduğu Zülkadiriye Eyaletini meydana getiren beş livânın da nüfus bakımından en büyüğü olduğu gibi, ayrıca, eyaletin merkezi Maraş şehri nüfusunun da iki katı bir nüfusa sahipti71. Antep daha çok doğusundaki başka bir şehir merkezi olan Urfa ile rekabet halindeydi72.

Ancak Antep nüfus bakımından çevresindeki, özellikle de doğusundaki ve güneyindeki, nüfusu dinî bakımdan çeşitli olan sancaklarla karşıtlık içindeydi. Bu bölgelerdeki yerleşimlerde küçük Yahudi toplulukları ve bunlardan biraz daha büyük oranda bir Hristiyan nüfus bulunmaktaydı. Buna karşılık Antep’in çevresindeki bu yerleşimlere oranla Müslüman olmayan nüfusu son derece azdı ve bu küçük azınlığın hemen hemen tamamını da Hristiyan Ermeniler oluşturuyordu73. Antep’te küçük bir Yahudi nüfus ancak 19. yüzyıl içinde görülecektir. Bunların da toplam sayıları ancak 300-400 kişi kadardır. 1536 yılında şehirde 44 hane ve 11 de bekâr olmak üzere toplam 236 Ermeni bulunmakta idi. Bunların da 3’ü Mardin, 4’ü Ergani, 2’si Harput, 2’si Maraş, 2’si Zeytun, 1’i Erzincan, 1’i Urfa ve 1’i de Çermik’ten gelip Antep’e yerleşmişlerdi74. Türkler şehrin daha çok doğu kısımlarına yerleşmişken Ermeniler daha batıya doğru yerleşmişlerdi75. Ermenilerin oturduğu mahalle “mahalle-i Ermeniyân” diye de bilinen “Hayik” mahallesiydi. Bu mahalle ilerleyen yıllarda

70 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 114; Peirce, a.g.e., s. 51. 71 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 114; Peirce, a.g.e., s. 51. 72 Peirce, a.g.e., s. 51. 73 Peirce, a.g.e., s. 58. 74 BOA. TD. nr. 186 (943/1536), s. 7-84. 1536 yılındaki nüfus oranlarıyla ilgili ayrıca bkz. Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 7; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 20; Altınöz, a.g.m., s. 124. 16. yüzyılda Antep’in genel nüfus verileri için bkz. Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 99-117. 16. yüzyılın ilk yarısında Ayıntab kazasının nüfus yapısı ile bilgiler Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde 943 (1536) tarihli ve 186 numaralı Tapu Tahrir Defteri ile 950 (1543) tarihli ve 373 numaralı Tapu Tahrir Defterlerinde yer almaktadır. 1543 tarihli defter yayınlanmıştır. Bkz. 373 Numaralı Ayıntab Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (950/1543), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2000. 75 Sarafian, a.g.e., s. 12.

27 “Hayik Zımmiyan” ve “Hayik Müslüman” olmak üzere iki kısma ayrıldı76. Mahalle bu şekilde dinî bir tanımlamayla iki kısma ayrılmasına rağmen kimi Ermeniler Müslüman mahallesinde kimi Müslümanlar da Ermeni mahallesinde komşu olarak yaşamaya devam ettiler77.

1543 yılında şehrin 28’i Müslüman, 1’i Ermeni olmak üzere toplam 29 mahallesi vardı. Buralarda da 1802 Müslüman hanesine karşılık, 28 Ermeni hanesi yer almaktaydı. Ermeni nüfusu 28 hane ve 6 bekâr olarak saptanmıştı78. Şehrin toplam nüfusu 1536 tarihinde 9288, 1543 tarihinde ise 9872 idi79. Yine 1543 yılında şehirdeki Ermenilerin toplam nüfusa oranı sadece % 1,4’dü80. 1543 yılında 1536 yılındakine kıyasla, zaten küçük bir topluluk olan şehirdeki Ermeni nüfusta biraz daha azalma olduğu görülüyor. Orul∗ köyünde Antep’in merkezindekinden daha fazla Ermeni yaşıyordu. 1543 yılında Orul’daki Ermeni nüfusu 60 hane ve 11 bekâr olarak saptanmıştı81. Bu durumda Orul’da merkezdekinin iki katından daha fazla bir Ermeni nüfus olduğu görülüyor. Aynı tarihte Antep’in en büyük üçüncü köyü olan Nehrülcevaz Nahiyesi’ne bağlı Orul köyünde toplam 153 haneden oluşan nüfusun82 60 hanesini Ermenilerin oluşturması ciddi bir rakamdır. O dönemde hem Müslüman hem de Hristiyan halk için kırsalda yaşam kenttekinden daha yoğundu. Orul’daki Ermenilerin köylerinde kendi kiliseleri de bulunuyordu. Leslie Peirce, merkezdeki Ermeni nüfustaki bu azalmanın, kentten köye yaşanan göç sebebiyle, burada yaşayan Ermenilerin Orul’a göç etmelerinden kaynaklanmış olabileceğini belirtiyor83.

76 Peirce, a.g.e., s. 59. 77 Canbakal, a.g.t., s. 46. 78 373 Numaralı Ayıntab Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (950/1543), Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2000, s. 38. Ayrıca bkz. Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Ankara 2005, s. 49; Peirce, a.g.e., s. 59; Altınöz, a.g.m., s. 124. 79 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 115. 80 Peirce, a.g.e., s. 59. ∗ Orul, bugün Gaziantep’in Nizip ilçesine bağlı olan Sekili Belediyesinin eski adıdır. 81 373 Numaralı Ayıntab Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (950/1543), Ankara 2000, s. 85. 82 373 Numaralı Ayıntab Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (950/1543), Ankara 2000, s. 85. 83 Peirce, a.g.e., s. 59.

28 1574 yılında ise kazadaki Ermeniler 79 hanede 395 kişilik bir nüfusa sahip bulunuyorlardı84. Ayrıca Antep’teki Ermeni mahallesinde yaşayan Ermenilerin birçoğunun ismi de Türkçe idi. Hatta Ermeni mahallesinde bir cami ile birlikte bu camide görevli bir imam ve bir müezzin de bulunmaktaydı. Burada yaşayan Ermenilerden bazılarının Ahmed, Mahmud ve Hacı gibi Müslüman isimleri aldıklarına bakılırsa, Ermeniler arasında ihtida (din değiştirme) hareketlerinin yaşandığı söylenebilir. Mesela 1536 tarihinde Antep’te yaşayan 236 kişilik Ermeni nüfus arasında 30 civarında Türk ve Müslüman adı taşıyan Ermeni olduğu görülmektedir85. Antep Şeriye Sicilleri üzerine yapılan araştırmalarda da, XVII. yüzyıl başlarında bazı Ermenilerin din değiştirerek Müslüman olduklarına dair örnekler görülebilmektedir86.

Bu küçük azınlığın da ne zaman ve nereden gelip Antep’e yerleştikleri konusunda net bir bilgi mevcut değildir. Ancak 16. yüzyıldan itibaren şehirdeki Ermeni nüfusun giderek artmaya başladığı gözlenmektedir. Antep Ermenilerinden Kevork Avedis Sarafian’a göre; Antep’teki Ermeni nüfus, İran’dan ve Doğu Anadolu’daki bazı şehirlerden gelenler sayesinde artmaya başlamıştı. Ancak bunlar zamanla ana dilleri olan Ermenice’yi unutarak, kendi deyimiyle, “Türkçe konuşan Antepliler” haline gelmişlerdi87. Antep’in bu küçük Ermeni topluluğunun sayıca çok az olmasından veya Müslüman toplumla oldukça uyumlu yaşamış olmasından olsa gerek, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde 1671 yılında Antep’i ziyareti ile ilgili bilgi verirken, “keferesi yoktur” kaydıyla, şehirde hiç Hristiyan bulunmadığını belirtir88.

Evliya Çelebi’nin iddiasını kanıtlayacak önemli bir gösterge bu dönemde Antep bölgesindeki hâkim dilin tamamen Türkçe olması olabilir. Osmanlı

84 Tapu-Kadastro Kuyud-ı Kadîme Arşivi (TK. KKA.) nr. 161, 982/1574’den aktaran, Altınöz, a.g.m., s. 124. 85 Altınöz, a.g.m., s. 124-125; Aynı konuyla ilgili olarak ayrıca bkz. Hikmet Turhan Dağlıoğlu, Milâdî 16. Hicrî X. Asırda Antep, Gaziantep 1936, s. 41. 86 Gaziantep Şeriye Sicilleri Defter No: 11, s. 1 Hüküm No: 1-2’den aktaran Metin Akis, “XVI. Yüzyılda Kilis ve Antep Sancaklarında Ermeniler İle Türkler Arasında Sosyal ve Kültürel İlişkiler”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu, Erciyes Üniversitesi Yayını, Cilt: III, Kayseri 2007, s. 225. 87 Sarafian, a.g.e., s. 2. 88 Evliya Çelebi, a.g.e., Cilt: 9, s. 358.

29 döneminde Antep’le ilgili yazılan hatıralarda ve bu dönemle ilgili yazılan diğer eserlerde belirtilen ortak nokta; Halep’in kuzeyi ile Antep arasında kalan bölgede, Antep de dâhil olmak üzere, hâkim dilin tamamen Türkçe olduğudur. Bölgedeki Ermeniler de tamamiyle Türkçe konuştukları gibi, Arapça dahi bölgede çok az konuşulan bir dildir89.

Bunlarla beraber Ayıntab Sancağı’nın çok daha eskilerde bu oranlara kıyasla daha fazla Ermeni ya da Hristiyan nüfus barındırmış olabileceğini gösteren çeşitli emareler de var. Bir zamanlar Sis’deki Ermeni katagigoslarının∗ da ikâmetgâh olarak kullandıkları Rumkale90 ile yakınlığı ve Üç Kilise (bu isim aynı zamanda bir Türkmen boyunun ismidir), Kırk Kilise, Kilise Vadisi, Rejim Manastırı, Mağara Manastırı, Gâvur Dağı, Küçük Gâvur gibi eskiden Hristiyan yerleşimi olabileceklerini akla getiren köy ve mezra isimleri bunlardan bazılarıdır. Antep ve yöresi gerçekten daha önceleri bu dönemdekinden daha geniş bir Ermeni nüfus barındırıyorduysa, Ermeni nüfustaki bu azalmanın; Haçlı Seferleri sırasında Ermenilerin Haçlılarla işbirliği yaparak Memlükler’in düşmanlığını üzerlerine çekmiş olmalarından kaynaklanmış olabileceği gibi; kuraklık, kıtlık, salgın ve deprem vs. gibi Memlükler döneminde sıklıkla karşılaşılmış felaketler yüzünden, genel olarak birçok din ve milletten ahalinin nüfusundaki benzer azalmalara paralel sebeplerden de kaynaklanmış olabileceği düşünülmektedir91.

89 Canbakal, a.g.t., s. 42; Cuinet, a.g.e., s. 115. 1699 yılında yayınlanan Maundrell’in meşhur “Natural History of Aleppo” isimli eserinde de bu konuya özellikle vurgu yapılır. (Yetkin, a.g.m., s. 58) Antep Ermenileri – ilerde daha ayrıntılı olarak görüleceği üzere - 19. yüzyılın ortalarına kadar Türkçe konuşmuşlar, Ermeniceyi ancak 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin dört bir yanına yayılan misyonerler vasıtasıyla öğrenmişlerdir. Bazı Ermeni eserlerinde 19. yüzyılın ikinci yarısında Adana, Kayseri, Antep ve Tokat’ta Ermenilerin baskılar yüzünden artık Türkçe konuşmaya başladıkları iddia ediliyor. Bkz. Mary Kilbourne Matossian – Susie Hoogasian Villa, Anlatılar ve Fotoğraflarla 1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı, (Türkçe’ye Çeviren: Altuğ Yılmaz), İstanbul 2007, s. 18-19. Bu iddianın tam aksine bölgede küçük bir azınlık olan Ermeniler bu tarihe kadar Türkçe dışında herhangi bir dil kullanmamışlardır. Buralarda yaşayan Ermeniler, yazarların da belirttikleri gibi, bu tarihlerde misyonerler vasıtasıyla Ermeniceyi henüz öğrenmeye başlamışlardır. Aynı tarihlerde hem Ermenilerin Ermeniceyi yeni öğrenmeye başladıklarını belirtip hem de baskılar yüzünden artık Türkçe konuşmaya başladıklarını iddia etmek zaten kendi içinde de çelişkili bir görüştür. ∗ Ermeni katagigoslukları hakkında 47-49. sayfalarda bilgi verilmiştir. 90 Eski Rumkale’de bugün herhangi bir yerleşim bulunmamakta, Gaziantep’in Yavuzeli ilçesi sınırlarında bir kale harabesi olarak durmaktadır. Rumkale ile ilgili genel bir bilgi için bkz. Besim Darkot, “Rumkale”, İA, Cilt: IX, İstanbul 1988, s. 777-781. 91 Peirce, a.g.e., s. 59.

30 “Anadolu, Suriye, Filistin Seyahatnamesi” isimli eserin yazarı Fransız Baltisin Poujoulat’a göre, 1832 yılında Antep’in nüfusu 15.000 kişi idi. Bunun 12.000 kişisi Müslüman, 3.000’i Hristiyan’dı. Antep bölgesinde bulunan halkın ezici çoğunluğunu Müslüman Türkler oluşturuyordu, az bir kısmı da Hristiyan Ermenilerdi ve aynı yazarın belirttiği gibi, 11. yüzyıldan itibaren Antep bölgesinde her zaman Müslüman Türkler hâkim olmuştu92.

Fakat 19. yüzyılın ortalarından itibaren Antep’teki Ermeni nüfusta daha önceki dönemlere oranla ciddi sayılabilecek bir nüfus artışı yaşandı. Bu artışa rağmen, 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında, genel olarak Ermeni-Hristiyan nüfus Müslüman-Türk nüfusa oranla toplam nüfusun ancak beşte biri kadardı93.

“Ayıntab Kazası”nın 1891, 1895, 1899, 1900, 1902, 1904, 1906 ve 1914 yıllarındaki ayrıntılı nüfus cetvelleri aşağıdaki gibidir:

1891 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli94 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 31.716 33.682 65.398 Ermeni (Katolik) 147 160 307 Ermeni (Gregoryen) 5.654 6.049 11.703 Ermeni (Protestan) 1.606 1.712 3.318 Yahudi 350 364 714 Toplam 39.473 41.967 81.440

92 Mehmet Solmaz – Hulusi Yetkin, a.g.e., s. 8. 93 Antep’teki nüfus oranları ile ilgili değişik araştırmacılar tarafından birbirine yakın çeşitli rakamlar verilir. Kimine göre Ermeniler toplam nüfusun %14’ünü oluştururken; Hale Şıvgın yıllara göre Ermenilerin %17 ile %22’lik bir nüfus oranına sahip olduklarını belirtir. Şıvgın, a.g.e., s. 71; Kerim Tiryaki, “Gaziantep’teki Ermeniler (1895-1923)”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2003, s. 40; Celal Pekdoğan, “Antep ve Ermeniler (1895-1922)”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003, s. 144. 94 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1309/1891, s. 161.

31 1895 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli95 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 33.445 34.568 68.013 Ermeni (Katolik) 159 170 329 Ermeni (Gregoryen) 5.514 6.019 11.533 Ermeni (Protestan) 1.723 1.805 3.528 Yahudi 360 372 732 Toplam 41.201 42.934 84.135

1899 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli96 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 33.336 34.178 67.514 Ermeni (Katolik) 166 168 334 Ermeni (Gregoryen) 6.821 5.968 12.789 Ermeni (Protestan) 1.843 1.843 3.686 Yahudi 370 360 730 Toplam 42.536 42.517 85.053

1900 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli97 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 34.239 34.292 68.531 Ermeni (Katolik) 184 199 383 Ermeni (Gregoryen) 6.084 6.258 12.342 Ermeni (Protestan) 1.908 1.858 3.766 Latin 29 40 69 Kıpti 40 43 83 Yahudi 372 342 714 Toplam 42.856 43.032 85.888

95 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 187. 96 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1317/1899, s. 207. 97 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1318/1900, s. 222.

32

1902 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli98 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 34.841 34.191 69.032 Ermeni (Katolik) 187 162 349 Ermeni (Gregoryen) 6.205 5.593 11.798 Ermeni (Protestan) 1.949 1.922 3.871 Latin 29 79 108 Yahudi 376 367 743 Toplam 43.587 42.314 85.901

1904 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli99 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 35.160 33.745 68.905 Ermeni (Katolik) 186 158 344 Ermeni (Gregoryen) 6.317 5.604 11.921 Ermeni (Protestan) 2.008 1.937 3.945 Latin 29 79 108 Yahudi 383 376 759 Toplam 44.083 41.899 85.982

1904 yılında Antep’teki gayr-ı Müslimlerden 3.945 kişiden oluşan Protestan nüfus 517 hanede; 13.132 kişiden oluşan diğer gayr-ı Müslimler de 1.624 hanede yaşıyorlardı100.

98 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1320/1902, s.245. 99 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1322/1904, s. 248. 100 Antep’te dördüncü Protestan kilisesinin yapımıyla ilgili yazışmalar sırasında Halep Vilayeti Meclis İdaresi tarafından Şura-yı Devlet’e sunulan 19 Kânûn-ı Sânî 1320 (01.02.1905) tarihli mazbata; BOA. ŞD. nr. 2242/5 lef 2.

33 1906 Ayıntab Kazasının Nüfus Cetveli101 Topluluklar İnas (Kız) Zükur (Erkek) Toplam İslam 32.569 37.351 69.920 Ermeni (Katolik) 268 209 477 Ermeni (Gregoryen) 6.500 7.402 13.902 Ermeni (Protestan) 2.222 2.362 4.584 Rum (Ortodoks) 27 27 54 Latin 148 188 336 Süryani 5 4 9 Yahudi 332 364 696 Kıpti 16 16 Toplam 42.071 47.923 89.994

Vital Cuinet, XIX. yüzyıl sonunda Antep kazası nüfusunun 65.085’i Müslüman olmak üzere 86.988 olduğunu belirtir. Kazadaki gayr-ı Müslim sayısı 21.903’tür102. Amerika’nın Halep Konsolosu Jackson da, Birinci Dünya Savaşı sonunda yazdığı genel bir raporda, bu yıllarda Antep’teki Ermeni nüfusun 24.000 olduğunu belirtir103.

1914 yılında ise şehirde, Kemal Karpat tarafından yayınlanan nüfus istatistiklerine göre, 89.769 Müslüman’a karşılık; 14.466 Gregoryen, 393 Katolik ve 4.635 Protestan olmak üzere toplam 19.494 Ermeni yaşamakta idi. Müslüman ve Ermenilerle beraber 67 Rum Ortodoks, 7 Rum Katolik, 860 Yahudi, 610 Latin ve 3 Çingene’nin bulunduğu şehirde toplam nüfus 110.810 idi104. Genelkurmay Arşivi’nde bulunan 1914 yılı nüfus istatistiğine göre ise; 1914’te şehrin toplam

101 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1324/1906, s. 250. 102 Cuinet, a.g.e., Cilt: II, s. 188. 103 NARA 867.4016/373’den naklen, Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü (1915-1917), Ankara 2005, s. 224. 104 Kemal H. Karpat, Ottoman Population (1830-1914): Demographic and Social Charcter, Madison 1985, s. 176. Stanford Shaw da, Osmanlı nüfusu ile ilgili makalesinde, 1914’te Antep’teki nüfus oranları ile ilgili bilgi verirken Karpat’la aynı sayıları vermekte ancak Ermeni nüfusunu sadece Gregoryenleri esas alarak 14.466 olarak vermektedir. Katolik ve Protestan nüfustan bahsetmemektedir. Bkz. Stanford J. Shaw, “Ottoman Population Movements During The Last Years Of The Empire, 1885-1914: Some Preliminary Remarks”, Osmanlı Araştırmaları-The Journal Of Ottoman Studies, Cilt: I, İstanbul 1980, s. 205.

34 nüfusu 99.678’tir ve bu nüfusun 19.039’unu Ermeniler oluşturmaktadır. Her iki veride de Ermenilerin sayısı küçük farklılıklarla aynı görülüyor. Genelkurmay Arşivi’nde bulunan istatistiğe göre 1914 yılında “Ayıntab Sancağı”nın ayrıntılı nüfus cetveli aşağıdaki gibidir105:

Topluluklar Erkek Kadın Toplam İslam 41.377 37.682 79.059 Ermeni (Gregoryen) 7.662 6.445 14.107 Ermeni (Katolik) 201 187 388 Ermeni (Protestan) 2.316 2.228 4.544 Rum (Ortodoks) 31 35 66 Rum (Katolik) 4 3 7 Yahudi 441 396 837 Latin 339 269 608 Ecnebi 36 26 62 Toplam 52.407 47.271 99.678

Görüldüğü gibi Genelkurmay Arşivi’nde bulunan istatistikle Kemal Karpat tarafından yayınlanan istatistikte şehirdeki gayr-ı Müslim sayıları küçük farklarla hemen hemen aynı. Ayrıca Ermeni Protestanlarla ilgili verilen rakamlara şehirde bulunan az sayıdaki Amerikalı da dâhildir. Ancak Karpat tarafından yayınlanan istatistikte Müslüman nüfus 89.769 iken Genelkurmay Arşivi’ndeki verilere göre 79.059’dur. İki istatistik arasında Müslüman nüfusta yaklaşık 10.000 kişilik bir fark bulunmasına rağmen gayr-ı Müslim oranlarındaki denge her halükârda Müslüman nüfusun gayr-ı Müslimlere oranla en az dört kat fazla olduğunu gösteriyor.

105 1914 yılında Halep vilayeti’nin ayrıntılı nüfus istatistiği için bkz. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 655.

35 1.3. GÜNLÜK HAYAT İÇİNDE ERMENİLER

1.3.1. Sosyal ve Kültürel Hayatta Ermeniler

Antep’in kültürel hayatından bahsedilince akla ilk gelen şey şehrin yemek kültürüdür. Antep’in yemek kültürü tarih boyunca hep zengin olmuştur. Coğrafyası ticarete çok uygun olduğu için olsa gerek Antep farklı kültürlerle sürekli diyalog halinde olmuştu. Yemek kültürünün bu kadar zengin olması da herhalde bu şekilde kültürler arası diyalogtan kaynaklanıyor olmalı. Antep halkı yeni bir şeyi alırken eskiyi unutmamış, böylece de miras kalan kültür yok olmamıştır. Antep’te Yahudilerden, Süryanilerden, eski Yunanlılardan, Romalılardan, Araplardan, Perslerden, Ermenilerden ve hatta Hititlerden kalan ve hâlen de kullanılmakta olan kelime, yemek vs. gibi örnekler gösterilebilinir106. Örneğin Gaziantep’te Hititler döneminden kalma sfenksler üzerine yapılan bir araştırmada; Gaziantep, Birecik, Urfa ve Maraş yörelerinde yaygın olarak kullanılan ve “Yemeni” denilen, uçları yukarıya kalkık ayakkabı türünün Hititler döneminden beri bölgede kullanılagelmekte olduğu iddia edilmektedir107.

Bu şekilde birçok toplumdan birşeyler almış olmakla beraber, hem bölgenin uzun yıllar Türklerle Arapların iç içe yaşadığı bir yer olmasından hem de dinî ortaklıktan olsa gerek, Antepli Türkler yemek konusunda da en çok Araplarla etkileşim içine girmişlerdi108. Yiyecek konusunda helal-haram noktasının önemi düşünüldüğünde, iki Müslüman toplumun bu konudaki benzerliği de akla yatkın bir durumdu. Ancak aynı durum İranlılar açısından geçerli değildi. Yiyecek konusunda Türklerle İranlılar arasında Araplarla olduğu gibi yoğun bir etkileşim olmamıştı. İranlılar bu konuda Müslüman Türk ve Araplardan ziyade Ermenilerle yakınlaşmışlardı. Ermeni yemekleri ile İran yemekleri arasında ortaklık çoktu. Her

106 Ayfer T. Ünsal, Ayıntab’dan Gaziantep’e Yeme İçme, İstanbul 2003, s. 15. 107 Ömer Asım, Gaziantep’te Eti Eserleri, Gaziantep 1934, s. 11. 108 Zeynel Özlü, “XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Gaziantep Mutfağı”, Millî Folklor, Yıl: 18, Sayı: 72, İstanbul 2006, s. 118-128.

36 iki mutfakta da erik ya da ayva gibi meyvelerle yapılan et yemeklerine rastlanması gibi. Ama Müslüman Türk mutfağında bunlar pek fazla tutulmamıştı109.

Bütün bunlara rağmen Anadolu’da yaşayan Ermeniler yemek konusunda İranlılar kadar Türklere de yakın hale gelmişlerdi. Aynı şekilde Antep’te de yiyecek konusunda, din farkına rağmen Türklerle Ermeniler arasında, Araplarla olduğu kadar olmasa da, çok yoğun bir etkileşim olmuştu. Örneğin Türklerin “keşkek” Ermenilerin “herisa” dedikleri yemek Ermenilerin önemli bir yemeğiydi. Her iki toplum tarafından da sevilerek tüketilen bu yemeğin gerçek ustaları Van, Maraş ve Antep Ermenileriydi110. Yine Antep Ermenilerinden K. A. Sarafian kitabında, Antep’te Ermenilerin yemeklerinden uzun uzun bahsetmekte, ayrıca Antep kebapları, lahmacun, içli köfte, dolma vs. gibi yemekler ve başta baklava olmak üzere Antep tatlıları hakkında yemek tarifleri vermektedir. Meşhur Antep sofrası Ermeni mutfağının da ayrılmaz parçası olmuştu111. Ermeniler Türkiye’yi tamamen terk edip dünyanın değişik bölgelerine dağıldıktan sonra da Türkiye’deki yemek kültürlerini terk etmediler. Türkiye’den ayrıldıktan sonra dünyanın değişik yerlerine dağılan, büyük çoğunluğu Amerika’ya giden Ermeniler Türkiye’deki yemek kültürlerini günlük hayatlarında yaşatmaya devam ettiler112.

Antep halkının günlük yaşantısındaki adet ve gelenekler de birbirinin aynıydı. Birçoğu günümüzde de uygulanmaya devam eden bu adetler Ermeni ve Müslüman herkesin hayatının bir parçası olmuştu. Eski Antep evlerinde banyo bulunmayıp, banyo ihtiyacı için meşhur Antep hamamlarına gidilmesi gibi. Şu anda pek kalmayan ancak Cumhuriyetin ilk yıllarında da uzun zaman devam eden bu gelenek halk için aynı zamanda bir eğlence niteliği taşıyordu. Yine günümüzde de devam eden yaz sonunda kış mevsimi için kışlık birtakım yiyeceklerin hazırlanması aynı şekilde her Antep evinin zorunlu ihtiyaçlarındandı. Giyim ve kuşam birbirinin aynı olup bir kişinin giyiminden Ermeni veya Müslüman ve Türk olduğunu anlamak imkânsız

109 Murat Belge, Tarih Boyunca Yemek Kültürü, İstanbul 2001, s. 142-143. 110 Agop Arslanyan, Adım Agop Memleketim Tokat, İstanbul 2005, s. 56. 111 Sarafian, a.g.e., s. 212-218; Stina Katchadourian, Efronia, An Armenian Love Story, Princeton 2001, s. 14-17. 112 George Byron Kooshian, Jr. , “The Armenian Immigrant Community of California: 1880-1935”, University of California, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Los Angeles 2002, s. 447-452.

37 gibiydi. Alleben ve Kavaklık mesireleri herkes için vazgeçilmez eğlence ve piknik alanlarıydı. Nişan, düğün ve evlilik adetleri de aynı şekilde birbirinden farksızdı. Görücü usulü olarak bilinen gelenek her iki toplumunda evlilik anlayışının temeliydi. Müslümanlarla Ermeniler arasında kız alıp verme pek görülmemekle beraber iki toplum da evlilik konusunda kendi içlerinde benzer kurallara sahiptiler. Kız isteme, nişan, çeyiz hazırlıkları ve düğün aynı adetlere göre yapılıyordu. Genç kızların evlilik öncesi hazırladıkları, çeşitli el işlemeleriyle süslü çeyizler hem Müslüman hem Ermeni kızları için vazgeçilmez adetlerdendi. İki toplumda da bu adetler dışında bir erkeğin ya da kızın karşı cinsle duygusal yakınlaşması hoş karşılanmazdı. Kadın erkek ilişkileri iki toplumda da geleneksel sıkı kurallara tâbiydi. Örneğin Müslümanlar gibi Ermeni okullarında da sekiz yaşın üzerindeki kızlar ve erkekler ayrı eğitim görür, hatta kiliselerde kadınlar ve erkekler ayrı ibadet ederlerdi113. Evlenme şekil ve adetleri Müslümanlarınki gibi olan Ermenilerin boşanma şekilleri de aynı şekilde Müslümanlarınki gibiydi. Boşanmak için yerel mahkemeye başvuran Ermenilerin büyük çoğunluğu Müslüman uygulamasına göre boşanırlardı. Kısacası günlük yaşamın bütün pratikleri iki toplum için de birbirinden farksızdı114.

Antep’teki küçük Hristiyan Ermeni topluluğu, mahkemeden de toplum içindeki sayılarına göre daha yüksek bir oranda yararlanıyorlardı. 16. yüzyıl “Ayıntab Mahkemesi” hakkında yaptığı önemli çalışmayla tanınan Leslie Peirce, bu yüzyılda henüz çok küçük bir azınlık olan Ermenilerin mahkemeyle olan ilişkileri konusunda da detaylı bilgiler verir. Geleneksel olarak kapılarını zayıf olana açık tutma vazifesinde olan ve önemli sayıda ‘kadı’nın da görev yaptığı bu mahkemeye Ermeniler de her türlü sorun ve şikâyetlerini taşıyarak, yargı önünde haklarını

113 Sarafian, a.g.e., s. 179-212; Katchadourian, a.g.e., s. 23-25; Nedime Alp, “Gaziantep Adetlerinden: Hamama Gidiş”, BAŞPINAR – Gaziantep Halkevi Dergisi, Cilt: III, Yıl: 6, Sayı: 56-57, Şubat 1944, s. 17-20; Birçok konuda Ermeniler Müslümanlardan etkilendikleri gibi doğal olarak Müslümanlar da Ermenilerden etkileniyorlardı. Örneğin, Cemil Cahit Güzelbey’e göre; Antep’te hâlen bazı yerlerde uygulanmakta olan, yeni doğmuş bebekleri kundaklama şekilleri tipik Hristiyan adetlerine göre yapılıyordu. Ermenilerin bebek kundağını haç şeklinde bağlama usülleri, özellikle kırsaldaki kadınlar arasında yaygınlaşmış ve hiçbir dinî anlam katılmadan benimsenmişti. Cemil Cahit Güzelbey, “Bir Hristiyan Âdetinin Gaziantep’te Etkisi”, Türk Folklor Araştırmaları, Yıl: 18, Cilt: 10, Sayı: 216, İstanbul 1967, s. 4462. 114 Peirce, a.g.e., s. 231-232.

38 savunuyorlardı115. Ermeniler mahkemeyi, büyük çoğunluğu Müslüman olan meslektaşlarıyla aralarında geçen alışveriş, borçlanma ve ortaklık gibi sıradan işlemlerde arabulucu olarak kullandıkları gibi; karısının cinsel hayatında yoldan çıkmışlığı iddiası ya da kardeşler arası bir kavga gibi aile sorunlarında da kullanıyorlardı. Başka bir deyişle, Antepli Ermeniler de Müslüman hemşehrileri gibi günlük yaşamla ilgili birçok sorunu çözmede mahkemeye bir araç olarak bakıyorlardı. Bu haliyle de olağan bir toplumsal grup görünümü sergiliyorlardı. Ayrıca Ermeniler kendilerini tehlikede hissettiklerinde de mahkemeden kendilerini koruması yolunda yararlanmaktan çekinmiyorlardı. Bu durum da; gerçekten Antep’teki yerel mahkemenin, güçsüz durumda olan hemşehrilerine, din ve ırk ayrımı yapmadan ilgi gösterdiği ve onları koruduğu konusunda önemli bir kanıttır116. Ayrıca mahkeme içinde dinî serbestlik de vardı. Örneğin mahkemede söylenen sözün doğru olmasının davacılar tarafından öneminin kavranması açısından, mahkemede konuşan Müslümanlar Kur’an üzerine yemin ederken, Hristiyanlar da İncil üzerine yemin ederlerdi (İncil üzere vaz’-ı yed idüb). Din ve ahlak arasındaki bağlantının önemini belirten böyle bir durumda Şer’i mahkemenin uyguladığı dinî hürriyet dikkate değerdir117. “Çok büyük bir çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bir toplumda, Ermenilerin herkesten ayrı olduklarını düşündürecek ve onları yalnızlaştıracak durumlara düştükleri hemen hiç görülmezdi.”118 Ancak daha 1541 yılında, bu tarihten 5 yıl önce Ermeniler arasında işlenen bir cinayetten dolayı açılan soruşturma sebebiyle mahkemeye başvuran altı Ermeni’nin mahkeme huzurunda, “eğer bizim bölgemizden bir Ermeni zarar ziyana sebep olursa bizler sorumluluğunu ortaklaşa kabul ediyoruz. Birbirimize ve bizim dışımızdaki diğer Ermenilere kefil oluyoruz. Bundan böyle toplumumuzdan biri ters bir iş yaparsa hesabını bizden sorun” demeleri, Ermenilerin o tarihlerden itibaren bir toplum stratejisi geliştirmeye başladıklarını da göstermektedir119.

115 Peirce, a.g.e., s. 7. 116 Peirce, a.g.e., s. 60. 117 Peirce, a.g.e., s. 186-187; Ermenilerin mahkemede İncil üzerine yemin etmeleriyle ilgili Leslie Peirce’in naklettiklerine ek olarak mahkeme tutanaklarına yansıyan daha başka örnekler için bkz. Burcu Gelir, “1680-1700 Tarihleri Arasında Ayntab (Gaziantep) Şehrinde Asayiş Problemleri ve İslam-Osmanlı Ceza Hukuku Uygulamaları”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006, s. 98-99. 118 Peirce, a.g.e., s. 201. 119 Peirce, a.g.e., s. 299.

39

Ermeniler Ayıntab kazasında kaza idare meclisi ve mahkemeleri üyelikleri gibi çeşitli idarî görevlerde de bulunmaktaydılar. Tanzimattan itibaren gayr-ı Müslimler de merkezî ve mahallî meclislerde görev almaya başlamışlardı. 1871 tarihli “İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesi”ne göre kurulan vilayet, liva ve kaza idare meclisleri ve mahkemelerinde görev yapacak dört seçilmiş üyeden ikisinin Müslüman ikisinin de gayrimüslim olması zorunluluğu vardı. Böylece Müslüman ve gayrimüslim unsurların eşit temsili hükme bağlanmış oluyordu120. Antep ve Maraş’ta Gregoryen Ermeni cemaati nüfusu Katolik ve Protestanlara oranla fazla olduğu için buralardaki kaza idare meclisleri ve mahkemelerinde bulundurulacak iki Hristiyan üyeden biri sürekli Gregoryen Ermenilerden seçilirdi. Katolik ve Protestan üyeler de kendi aralarında, bir yıl Katolik diğer yıl Protestan olmak üzere, “münavebeli olarak (nöbetleşe)” seçilirdi. Böylece sayılarına göre tüm Hristiyan mezhepleri de idarede söz hakkına sahip oluyorlardı121.

Bunun dışında Ticaret Komisyonu’nun dört üyesinin ikisi Müslümanlardan ikisi Ermenilerden seçiliyordu. Tarımda da önemli bir yere sahip olan Ermeniler Ziraat Bankası komisyonlarında ve Ziraat Meclisi’nde de çeşitli görevler alıyorlardı. Mal Kalemi, Bidayet Mahkemesi, Reji İdaresi, Nafia Komisyonu gibi birçok yerde görevli Ermeni ve Yahudiler bulunuyordu. Ermenilerin büyük bir isyan çıkardığı 1895 yılında, Bedros Efendi ve Ohannes Efendi isimli Ermeniler kaza meclisi idarî üyeleridir. Artin Efendi Bidayet Mahkemesi üyesidir122. Yahudi Hoseb Efendi ve Ermeni Artin Ağa Ziraat Meclisi üyeleridir. Ziraat Bankası Reisi de Hoseb Efendi isimli bir Yahudi’dir. Bankanın 5 azasından ikisi de Agob Ağa ve Mardiros Efendi isimli Ermenilerdir123. Kazanın Belediye Dairesi üyeliklerinde de Kisak Efendi, Corci Efendi, Agob Ağa, Mosis Efendi ve Avedis Ağa isimli beş Ermeni ve Yahudi bulunmaktadır124. 1900 yılında kaza meclisi idarî üyeleri Oseb Efendi ile Hoseb

120 İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1987, s. 129. 121 Ermeni Patrikhanesi’nden Adliye ve Mezahib Nezareti’ne 20 Mayıs 1320 (2 Haziran 1904) tarihli takrir; BOA. DH.TMIK.S. nr. 56/27. 122 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 180. 123 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 181. 124 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 182.

40 Efendi’lerdir125. 1902 yılı kaza meclisi idarî üyeleri Sarkis Ağa ve Kevork Leylekyan Efendilerdir126. Kevork Leylekyan Efendi, 1895 Antep Ermeni isyanının ardından, olaylar sırasında kendisi de Müslümanlara karşı şiddet faaliyetlerinde bulunduğu gibi (öldürmeye teşebbüs ederek adam yaralamaktan yargılanmıştı), aynı zamanda isyanın tertipçilerinden birisi olduğu için tutuklanmış ve Halep Mahkemesi’nde yargılanmıştı. Ancak ilerde görüleceği üzere isyanın ardından tutuklanan birçok kişi birkaç ay içinde serbest bırakılmışlardır. Kevork Leylekyan gibi isyanı organize eden Antep Ermenilerinin birçok önde geleni ise, önce serbest bırakıldıktan sonra tekrar tutuklanarak yargılanmalarına devam edilmiş, ancak İngiltere başta olmak üzere Avrupalı devletlerin baskıları ve kendilerinin de affedilmeleri için Padişah II. Abdülhamit’e ardı ardına çektikleri telgraflar sonucu, 1896 yılı sonlarında hepsi tamamen serbest bırakılmışlardır. Ermeni komiteleri ile birlikte faaliyetlerine devam eden Kevork Leylekyan daha sonra tekrar yargılanmak korkusuyla Amerika’ya kaçtı. Bir müddet sonra da tekrar Türkiye’ye dönmek için başvuru yaptı ancak bu başvurusu “erbab-ı fesaddan” olduğu için kabul edilmedi127.

1.3.2. Ticarî ve Ekonomik Hayatta Ermeniler

Bölgesinin önemli bir iş ve ticaret merkezi olan Antep’in ekonomik hayatında Ermeniler de etkin bir yere sahiptiler. 17. ve 18. yüzyıllarda ekonomik güç açısından Ermenilerle Müslümanlar arasında pek farklılık bulunmamaktaydı. Bu yıllarda biri diğerine hâkim iki güçten ziyade iç içe geçmiş dengeli bir toplum görüntüsü daha egemendi. Bunun yanında aynı tarihlerde şehrin varlıklı aileleri arasında Müslümanlar gibi Ermeniler de vardı. Örneğin 17. yüzyılın sonlarında şehrin en zenginlerinden birisi, şehrin önemli dokuma tüccarlarından biri olan ve Hayik Müslüman mahallesinde oturan Kirkor veled-i Vânis(?) isimli Ermeniydi128.

125 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1318/1900, s. 214. 126 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1320/1902, s. 229. 127 Zabtiye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 1 Eylül 1323 (14 Eylül 1907) tarihli müzekkere; BOA. ZB. nr. 427/20. 1895 Antep İsyanı ve sonrasında yaşananlar üçüncü bölümde ayrıntılı olarak incelenmiştir. 128 Canbakal, a.g.t., s. 47.

41 18. yüzyıl terekeleri incelendiğinde de şehirdeki gerek Müslim gerekse gayr-ı Müslimlerin servet bakımından büyük oranda orta halliliği yansıttığı görülmektedir. 1760-1789 yılları arasındaki toplam 1081 terekenin 942’si Müslümanlara, 139’u gayr-ı Müslimlere (Ermenilere) aittir. Bu kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla, iki toplum arasında mal varlığı ya da servet miktarı açısından dikkate değer bir fark yoktur. Ekonomik açıdan Müslim ve gayr-ı Müslimlerin hemen hemen birbirine denk iki toplumu oluşturdukları anlaşılmaktadır129. Ayrıca hem Ermeniler hem de Müslümanlar birbirleriyle kültürel etkileşimleri kadar, ticarî alanda da yakın ilişki içindedirler. Aynı dönemde, birçok Ermeni ve Müslümanın birbirleriyle çeşitli alışverişlerde bulundukları ve birbirlerine karşı borçlandıkları görülmektedir130.

Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde Antep’teki ekonomik güç büyük oranda Ermenilere kaymaya başladı. Birçok Avrupalı devletin ve Amerika’nın Osmanlı Devleti’nden elde ettikleri çeşitli ekonomik ve siyasi ayrıcalıklar sayesinde ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de bir yabancı tüccarlar grubu oluşmuştu. Ülkenin değişik bölgelerinden gelen birçok Ermeni tüccar için de Antep önemli bir iş merkeziydi. Ticarî hayatın temelini oluşturan hanların ve bedestenlerin konuklarını genellikle bu zengin Avrupalılar, Amerikalılar ve Ermeniler oluşturuyordu131. Bunlar da tabii ki şehirdeki Ermenilerle iş yapıyorlardı. Dolayısıyla Ermenilere ait hanlar ve bedestenler ticarî hayatta çok daha etkindiler. Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden Kürkçüyanlar’ın sahibi oldukları “Kürkçü Hanı” bunlardan biridir. Osmanlı han mimarisine uygun olarak 1890 yılında yapılan Kürkçü Hanı’nda zemin kattaki kısımlar dükkân, depo ve ahır maksadıyla; üst kat ise yolcuların konaklaması için yapılmıştı. Bu han günümüzde de hâlen ayaktadır132. Yine 1868-1869 yıllarında yapıldığı tahmin edilen “Millet Hanı”nın ilk sahibinin de Ermeni cemaatinden “Aşçıoğlu Kesbar Kavrak” olduğu zikredilmektedir. Han, zamanla yapılan tamiratlar ve eklenen dükkânlarla orjinal özelliğini kaybetmiş, bazı kısımlarıysa tamamen

129 Zeynel Özlü, “Kassam Defterlerine Göre XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Gaziantep”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2002, s. 6-53. 130 Özlü, a.g.t., s. 103-128. 131 Sarafian, a.g.e., s. 118; Mehmet Solmaz-Hulusi Yetkin, Küçük Hafız ve Mustafa Yavuz, Gaziantep 1965, s. 55; Hulusi Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep 1968, s. 35. 132 Gaziantep Kültür Envanteri, Gaziantep Valiliği Yayını, Gaziantep 2005, s. 66-68.

42 yıkılmıştır. 2001-2003 yıllarında yeniden restore edildikten sonra günümüzde odaları dükkân ve depo olarak kullanılmaya devam etmektedir133.

Millet Hanı’nın da sahibi olan Ermeni cemaatinden Aşçıoğlu Kesbar Kavrak Antep’in zengin Ermenilerindendi. Aşçıoğlu’nun vasiyeti üzerine 1874 yılında, kendi miras bıraktığı paraya ve kilisedeki bir takım gümüş eşyaların satılmasıyla elde edilecek gelire ek olarak Ermeni hayır sahiplerinden de toplanacak bir miktar para ile yeni bir han ve bir kahve yaptırılması ve hanın tamamı kahvenin de yarı hissesinin gelirleri Ermeni okulunun öğretmenlerine aylık olarak verilmek ve okul malzemelerine harcanmak koşuluyla vakfedilmişti134. Antep’te gelirleri Ermeni kilise ve okullarına harcanmak üzere vakfedilmiş buna benzer birçok Ermeni vakfı vardı. Müslüman vakıfları kadar çok ve etkin olmasa da Ermeni vakıfları Ermeniler arasındaki sosyal yardımlaşmanın önemli bir unsuruydu135.

Bu şekilde Ermenilerin uluslararası ticarete dâhil olmaları yanında, Osmanlı Devleti’nin içte ve dışta yaşadığı askerî ve siyasî sorunlar da Ermenilerin zenginleşmesine olanak sağlayan bir ortam oluşmasına katkı sağlıyordu. Sürekli devam eden ve çoğunluğu yenilgiyle sonuçlanan savaşlar yüzünden Türk gençleri sürekli askere alınıyor ve gidenlerin birçoğu geri dönmüyordu. Dönenler de ya hasta idi veya sakat kalmıştı. Bu durumda eskiden Türklere ait olan birçok iş, işyeri ve arazi Ermeni azınlığın eline geçmeye başlamıştı. Çünkü Ermeniler askere gitmiyorlardı. Bunun yerine “bedelât-ı askeriye” denen bir vergi ödüyorlardı. (Bu verginin ödenmesi de sürekli problemlere neden olmuştur. İlerleyen kısımlarda bu konuda daha geniş bilgi vermeye çalışacağız.) Bu sayede Ermeni gençleri her geçen gün ticaret ve sanayi iş kollarında daha fazla hâkim olmuşlar, şehre gelen yabancı

133 Gaziantep Kültür Envanteri, s. 101-102. 134 Antep Şer’iye Sicilleri, nr. 148, 7 Rebî-ül-evvel 1291 / 24 Nisan 1874, s. 182’den aktaran, Esma Özlem Tiryaki, “ Döneminde Antep Esnaf Teşkilatı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2006, s. 69-70; Aynı belgeden naklen Kerim Tiryaki, a.g.t., s. 44. 135 Sayıca çok fazla olan ve çeşitli hayır işleri, cami ve mescitlerin giderleri, fakir halka yiyecek dağıtılması, mevlit okutulması gibi toplumsal görevleri yerine getiren Antep’teki Müslüman vakıfları Sultan II. Mahmut döneminde vakıf gelirlerinin harcanmasının merkezîleştirilmesi çalışmaları neticesinde Halep’teki Vakıflar İdaresi’ne bağlı olarak faaliyet gösteriyorlardı. Üftade Çukurova, “Gaziantep Kentinde Sosyal Yapı (1856-1950)”, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1999, s. 74.

43 tüccar topluluğu ile en fazla bunlar iş yapmışlar, birlikte çalışmışlardı. Köylülere getirilen ağır vergiler topraklarının Ermenilerin eline geçmesine sebep olmuştu. Köylerde Ermeni nüfusu son derece az olmasına rağmen köylerdeki birçok arazi şehirde oturan Ermenilerin mülkü olmuştu. Bu sebepler yüzünden şehirdeki ekonomik üstünlük gittikçe Ermenilere kayıyordu. 20. yüzyılın başlarında Antep şehrinin ticarî, sanayi ve zirai varlığının yarıdan fazlası, nüfus bakımından şehrin dörtte birini bile teşkil etmeyen Ermenilerin eline geçmişti136.

Kişilerin servetlerini tespit açısından çok önemli bilgiler veren terekelerden de 19. yüzyıla gelindiğinde Ermenilerin ne kadar zenginleştikleri görülebilmektedir. 1830-1908 yılları arasındaki tereke kayıtlarından yola çıkılarak tespit edilebildiği şekliyle şehrin zengin Ermenilerinin o devirdeki mal varlıkları ve servet miktarları şöyledir:

“Bu döneme ilişkin 576 terekeden 48’i Ermenilere aittir. 1830-1849 yılları arasında 21.734 kuruş servet ile Kuyumcu Sarı Kirkor veled-i Agob 84 kişi arasında en zengin kişidir. Diğer 8 Ermeni’nin serveti Türk toplumundaki ortalamaya yakındır. 1850-1874 aralığındaki 277 terekeden 22’si Ermenilere aittir. En zenginler sıralamasında 3. sırada arazileri bulunan Karamenek oğlu Kirkor veled-i Karabet (24.500 kuruş), 5. sırada Keşişoğlu Okancan bin Ağyan isimli üretici bulunmaktadır. 1880-1890 aralığındaki 180 kişiden 17’si Ermenidir. Bu grup içinde olan en zengin kişi, serveti en yakın rakibinin (70.220 kuruş) yaklaşık iki katı olan (120.307 kuruş) Nizipli Artin Ağa’dır. Servetinin büyük kısmını Antep civarında bağlar, Nizip civarında fıstıklıklar oluşturmaktadır. 1897-1908 arasında ise en zengin kişi, yine çok geniş topraklara ve Antep içinde emlake sahip olan, serveti 296.800 kuruşu bulan Kürkçüyan Dr. Nazar veled-i Agob Ağa veled-i Karabet Ağa’dır. Dr. Nazar’ın bir oğlu Amerika’da okumaktadır. Şehirden topladığı yıllık kira geliri 14.700 kuruştur ve bu gelir dahi 1830-1908 yılları arasında terekesi bulunan 528 Türk’ün % 90’ının servetinden daha fazladır. Daha çok kumaş ticareti, kumaş üretimi, çilingirlik, kazancılık, bakırcılık, kuyumculuk, terzilik, mermercilik, berberlik gibi işlerle

136 Şıvgın, a.g.e., s. 70-71; Solmaz-Yetkin, a.g.e., s. 55; Yetkin, a.g.e., s. 35-36.

44 uğraşan Ermenilerin çoğunun Antep civarında bağları bulunmaktadır. Kırsalda yaşayanlar çiftçilik yapmaktadır. Terekelerinde dikkat çeken bir başka özellik ise, mal varlıkları içinde alacak-verecek ilişkilerinin çok fazla olmasıdır. Bu durum Ermenilerin zenginleşmesinde faizle para vermelerinin önemli rol oynadığını göstermektedir. Faiz ilişkileri öncelikle akrabalarla daha sonra kendi toplumuyla ve son olarak Müslümanlarla olmaktadır. Ermeniler özellikle II. Meşrutiyet sonrası yabancılarla kurdukları ticarî ilişkiler ve faizle verdikleri para karşılığı topladıkları geniş topraklarla I. Dünya Savaşı yıllarına kadar hızla zenginleşmişlerdir.”137

19. yüzyılın sonlarından itibaren kazadaki birçok meslek dalı dâhi adeta Ermenilerin tekeline geçmiş gibiydi. Terzilik Ermenilerin ve Yahudilerin elindeydi. Ermeni ve Yahudi kadınlarının birkaç tane de kadın terzisi vardı138. Ayakkabıcılık Ermeni mesleği haline gelmişti. Antep’te çok eski devirlerden beri kullanılagelmekte olduğunu belirttiğimiz yemeni ve postal türü ayakkabılar dâhi artık sadece Ermeniler tarafından üretiliyordu139. Taş ve yapı ustalarının neredeyse tamamını Ermeniler oluşturuyordu140. Yapı ve mimarî ustalarının çoğunluğunu Ermeniler oluşturduğundan Türk yapılarının çoğunun mimar ve ustaları da yine Ermenilerdi. O kadar ki 1922’de Ermeniler Antep’i terk ettikten sonra şehirde sadece bir tane Türk yapı ustası vardı. Bu sebepten Millî Mücadele’den yeni çıkmış ve neredeyse tamamen harap olmuş olan şehirdeki yapıların onarımı epeyce zaman almıştır141. Aynı şekilde kalaycılıktan lehimciliğe hatta tuhafiyeciliğe kadar birçok sanat dalında Türk bulmak imkânsız gibiydi. Savaşın ardından bu işleri yapacak insan bulmak da büyük sorun olmuştu142.

137 Bülent Çukurova, “1922 Yılında Ermenilerin Antep’ten Suriye’ye Göçlerinde Sosyo-Ekonomik Faktörler”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003, s. 167. 138 Hasan Remzi Çiftçi – Şakir Sabri Yener, Osmanlı Devleti’nin Son Yıllarında Gaziantep’te Sanat ve Ticaret Dalları, Gaziantep 1971, s. 49. 139 Sarafian, a.g.e., s. 119; Katchadourian, a.g.e., s. 19. 140 Sarafian, a.g.e., s. 120-121. 141 Mitat Enç, Uzun Çarşının Uluları, İstanbul 2005, s. 199-200; Mitat Enç, Selâmlık Sohbetleri, İstanbul 2007, s. 120-121. 142 Mitat Enç, Selâmlık Sohbetleri, İstanbul 2007, s. 121-123.

45 Antep Millî Mücadelesinde bulunan, bir ara Şahin Bey’le birlikte mücadele eden, Şahin Bey’in şehâdetinden önce de beraberinde bulunan ve Antep’in bağımsızlığına kavuşmasından sonra da Sakarya Savaşı’na katılan Antepli Yedek Subay Ali Nadi Ünler hatıralarında Antep Ermenilerinden ve Ermenilerin 19. yüzyılda ekonomik gücü ellerine geçirmelerinden şu şekilde bahseder:

“… Antep Ermenileri bütünü ile Türk harsını benimsemişlerdi. Adetleri, görenekleri, dilleri Türklerin aynı idi. Hepsi Antep şivesiyle Türkçe konuşurdu. Konuşurken bir Ermeni’yi bir Türk’ten ayırmak mümkün değil gibiydi. Ancak, Türkler “Ağam”, Ermeniler “Gülüm” diye hitap ederler idi. Hiçbir Ermeni Ermenice bilmezdi, kiliselerinde bile ibadetlerini, ayinlerini, vaazlarını Türkçe yaparlardı. Yeni terimler bulacak kadar Türkçeyi benimsemişlerdi. Örneğin, Amerikan Hastanesindeki Amerikalı hemşirelere İngilizce Miss. sözü karşılığı olarak “Kız hanım” derlerdi. Amerikan kolejlerinin kuruluşundan, 1876 tarihinden sonradır ki, koleje devam eden Ermeni gençleri Ermeniceyi öğrenmişlerdir. Amerikan Koleji, Ermenilere Ermeniceyi öğrettikten başka milliyet duygusunu ve Türk düşmanlığını da aşılamıştır. Kolej idaresinin bu alanda izlediği kötü yol Antep Ermenilerinin felaketine sebep olmuş, devlete karşı giriştikleri ayaklanmalar sonunda Ermeniler Türk topraklarından atılmak suretiyle hıyanetlerinin cezasını bulmuşlardır. Antep Ermenileri, Antep’in ve çok geniş olan hinterlandının iktisadi egemenliğini de ellerinde tutuyorlardı. Bütün ticaret ve sanat kolları ellerinde idi. Geçmişi çok eski devirlere dayanan Antep dokumacılığı Ermenilere geçmişti. Bu sanat kolunun ayak kalfalığını (çözgücülük), boyacılığını, presçiliğini (tahan), ve nihayet patronluğunu Ermeniler yapıyordu. Türkler bu sanat kolunun yarı bellerine kadar çukur içinde mekik atan ve az para kazanan işçiliğini yaparlardı. Sabunculuğun büyük kısmı Ermenilerde idi. Çok gelişmiş olan kuyumculuk, bakırcılık, kunduracılık, terzilik, yapı ustalığı ve kalfalığı, taş yontuculuğu, kiremitçilik, demircilik, bıçakçılık, çilingirlik, yazmacılık gibi hemen bütün sanatlar da Ermenilerde idi. Bu sanat kollarında çok ileriydiler. Sanatlarını kıskançlıkla korurlar, Türklere öğretmezlerdi. Büyük sanayiden yalnız tabaklık (debbağ-dericilik) ile kısmen sabunculuk, küçük sanatlardan marangozluk, sabancılık, tenekecilik, saraçlık, köşkerlik Türklerde idi.

Gaziantep ticareti de Ermenilerin elinde idi. Türkler, Ermenilerin büyük tüccarlarına komisyonculuk ederlerdi. Tarım ve sanat ürünlerini yurt içine ve yabancı ülkelere Ermeni tüccarlar sevk eder, dışardan gelen eşyayı da Ermeniler ithal ederdi. Amerika’ya fıstık, Antep el işleri, üzüm; Mısır’a deli tütün, Antep sahtiyenleri; Avrupa’ya cehre (sarı natürel boya), bağırsak ihraç ederlerdi. Dokumaları, sabunu, bakır

46 işlerini, kuyumculuk mamullerini, üzüm, pekmez ve diğer yer ürünlerini yurt içine yükleyen de onlardı. Her biri nefis bir tablo kadar göz alıcı olan Antep el işlerinin işçiliğini, göz nuru dökerek Türk kızları yapar, Ermeniler ise patronluğunu yapar, satıcılığını yapar, parasını kazanırdı. Şehrin en büyük manifatura, tuhafiye mağazaları Ermenilerindi. Doktor, eczacı ve dişçilerin (bir Türk dişçi vardı) hepsi Ermeni idiler. Ellerinde tuttukları bütün sanat ve ticarete ilaveten Osmanlı Bankasından az faizle çektikleri para ile murabahacılık yapar, ağır faizlerle Türk halkını soyarlardı. Bu suretle köylerin ve şehrin en kıymetli, taşınmaz ve taşınır mallarını ele geçirmişlerdi. Ermeni murabahacılara borçlu olmayan Türk tüccarı ve mülk sahibi yok gibiydi. Çocuklarını Türk okullarına göndermezler, Ermeni cemaatinin açtığı kendi okullarında öğretim ve eğitim yaparlardı. Okul çağındaki kız, erkek çocuklarını okutacak ilkokullardan başka bir idadi (lise) ve bir öğretmen okulları vardı. Katolik Fransiskin Kilisesindeki Fransız Mektebi ile koleje de yalnız Ermeni çocukları giderlerdi. Memlekette hâkim unsur olan Türkler fakr-ü zaruret içinde bocalar, emlak ve arazi sahipleri atadan kalma nazlı mülklerini Ermeniler lehine ellerinden çıkarırken Ermeniler; sosyal, kültürel, ekonomik alanlarda elde ettikleri üstünlük ile bu yurdun hakiki hâkimi olarak yaşarlardı. Daha önceleri fakirlik ve sefalet içinde ömür süren Ermeniler, Tanzimat’tan, özellikle Amerikan Koleji’nin kuruluşundan sonra çok ilerlemiş, bu refah ve bolluğa kavuşmuşlardı. O zamanki sosyal ortam da Ermenilerin lehine Türklerin aleyhine idi. Türkler, imparatorluğun çeşitli sınırlarında pençeleşir; Yemen’de, Hicaz’da, Dürzî Dağlarında, Rumeli’nde isyanları bastırmak için kanlarını akıtır, gençliklerini çürütürken, Ermeniler; diğer Müslüman olmayan unsurlar gibi askerlik yapmazlardı. Bu sayede hem çoğalmak hem de memlekete hâkim olmak fırsatını bulmuşlardı. Türkler ne Fransız okuluna ne de koleje rağbet etmezlerdi. Bunda, taassup ve cehaletin rolü olduğu kadar bu isteksizliği körükleyen yabancı okullar idarecilerinin din gayretiyle Ermeniler lehine Türkler aleyhine yönelen tutumlarının da büyük etkisi vardır.

Ermeniler 1908 Meşrutiyet İnkılâbından ve özellikle Balkan Harbinden sonra çok şımarmışlar, evvelce önlerinde boyun kestikleri Türklere adeta bir hasım durumu almışlardı. Bilhassa Ermeni gençleri çok şımarıktı. Alleben ve Kavaklık mesireleri adeta Ermenilerin tekelinde idi. Ermeni gençleri buralarda yalnız buldukları Türkleri kovar, döver ve hakaret ederlerdi.”143

143 Ali Nadi Ünler, Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, s. 12, 7 no’lu dipnot. Ali Nadi Ünler sonraki yıllarda yayınladığı bir makalesinde de benzer cümlelerle bu yazıdaki düşüncelerini tekrar aktarmıştır. Ali Nadi Ünler, “Gaziantep Ermenileri”, Gaziantep Kültür- Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 7, Gaziantep, Mayıs 1972, s. 151-152.

47 1.3.3. Ermeni Kiliseleri

1.3.3.a. Antep Ermenilerinin Dinî Merkezi

Ermeni inancına göre; Ermeniler topyekûn Hristiyanlığı kabul etmiş olan ilk millettir ve kadim Ermeni mezhebi de Gregoryenliktir. M. S. 301 yılında Ermeni Kralı Dırtad’ın hükümdarlığı döneminde ve Aziz Krikor’un (Krikor Partev) öncülüğünde Hristiyanlığı kabul eden Ermeniler; Hristiyanlığı kabul etmelerine öncülük eden Aziz Krikor’un adını “Lusavorij” (Aydınlatıcı anlamında) olarak değiştirmişler ve Ermeni kilisesini ve millî mezheplerini de Lusavorjagan olarak adlandırmışlardı. “Gregoryen” tabiri ise; 1830’lu yıllarda Rus Çarı tarafından Rus tebe’ası Ermenileri tanımlamak için kullanılmışken, bu isim giderek yaygınlaşmış ve “Lusavorij” yerine “Gregoryen” tabiri kullanılmaya başlanmıştı144. Çok büyük çoğunluğunu Gregoryenlerin oluşturduğu Antep Ermenileri de “Lusavorjagan” tabirini kullanmaya devam etmişler, birçok örnekte de görüleceği üzere, açtıkları çeşitli kilise, okul vb. kurumlarının isimlerine özellikle bu sıfatı da eklemişlerdir.

Gregoryen Ermenilerin en yüksek dinî merkezleri ise; Ermeni Patrikhanesinin de üstünde bir kurum ve bir nevi papalık hüviyetinde olan “Katagigos”luktur. Gregoryen inancına göre; Ermeni kilisesi doğrudan Hz. İsa tarafından kurulmuştu ve bu kilise diğer Hristiyan kiliselerinden tamamen farklı olarak örgütlenmişti. Bu temel inanç üzerine kurulmuş olan ilk ve kadim katagigosluk ise bugünkü Ermenistan sınırları içinde bir yerleşim olan Eçmiyazin’de bulunan “Eçmiyazin Katagigosluğu” idi. Dolayısıyla Eçmiyazin Katagigosları Ermenilerin bir anlamda “papa”ları yani en büyük dinî önderleridirler. İlk katagigosluk olan Eçmiyazin’den başka, daha sonraları Eçmiyazin’in ruhâni görüşleri çerçevesinde Ahtamar ve Sis Katagigoguslukları da kurulmuş olmasına rağmen bunların Ermeni cemaati üzerinde pek etkileri olmamıştır. Eçmiyazin yine en etkin ve kadim katagigosluk olarak kabul edilmiş ve faaliyetlerini günümüze kadar devam ettirmiştir. Bu çerçevede Antep Ermenileri kurumsal olarak Adana vilayeti dâhilinde bulunan Sis Katagigosluğu’na bağlıydılar.

144 Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2006, s. 65-68.

48 Ancak onlar da en yüksek dinî otoriteleri olan Eçmiyazin Katagigosluğu’nun manevî etkisi altında kalmaya devam etmişlerdir. Bir dönem Osmanlı Devleti’nin denetiminde kalan Eçmiyazin Katagigosluğu 1828 yılında bölgenin Rus hâkimiyetine girmesiyle Rusya’nın etki alanına dâhil olmuş ve Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulmasında Rusya’nın da etkisiyle aktif rol oynamıştı. Özellikle Doğu Anadolu bölgesinde 19. yüzyılın sonlarında yoğunlaşan ve sonraki yıllarda da artarak devam eden Ermeni olayları doğrudan Eçmiyazin Katagigosluğu’nun dâhil olduğu olaylardı. Yine aynı bölgede Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya lehine yapılan faaliyetler de Eçmiyazin’in desteğiyle gerçekleştirilmişti145.

17. yüzyıldan itibaren Antep, Ermeni bilim çalışmalarının önemli bir merkezi durumuna gelmiş ve Antep Ermenileri Ermeni kilisesinde önderlik rolü üstlenecek bireyler çıkarmaya başlamıştı. Örneğin 1602-1621 yıllarında Sis Katagigosu olan IV. Hovhannes, 1682-1691 yıllarında Eçmiyazin Katagigosu olan I. Eleazar ve 1748’de on aylık bir dönem Eçmiyazin Katagigosluğu yapan Bedros (Peter) Kutur Antepli Ermenilerdendiler146. Antep Ermenilerinin Ermeni kilisesindeki etkinliği 18.-19. ve 20. yüzyıllarda da devam etti. Bu yıllarda kilisede etkin olan Antepli Ermenilerden en meşhuru Sis Katagigoslarından I. Papken Gulesseryan idi147. Antep Ermenilerinin sosyal hayatlarında etkili bir yeri olan Gulesseryan zaman zaman öğrencilerinin

145 Eçmiyazin Katagigosluğu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı – Eçmiyazin Kilisesinde Stratejik Savaşlar, (Truva Yayınları), İstanbul 2005; Ali Arslan, “Rusların Güney Kafkasya’da Yayılmalarında Eçmiyazin Katagigosluğu’nun Rolü”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996, s. 19-37; Ali Arslan, “Eçmiyazin Ermeni Katagigosluğu’nun Osmanlı Denetiminde ve Rus Kontrolündeki Statüsü”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996, s. 39-49; Ali Arslan, “Eçmiyazin Katagigosluğu’nda Statü Değişimi ve Türk-Rus-Ermeni İlişkilerindeki Rolü”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (Bildiriler, 24-25 Mayıs 2001), İstanbul 2001, s. 55-66; Ali Arslan, “Eçmiyazin’de Krimyan’ın Katagigosluk Dönemi ve Osmanlı-Eçmiyazin İlişkilerinin Bozulması”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı: 37, İstanbul 2002, s. 27-42; Ali Arslan, “II. Meşrutiyet Öncesinde Osmanlı-Eçmiyazin Katagigosluğu İlişkileri”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2003, s. 343-361; Ali Arslan, “II. Meşrutiyet Devrinde Eçmiyazin Katagigosluğu’nun Etkisini Kırmaya Yönelik Çalışmalar”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: II, Ankara 2007, s. 765-777; Ali Arslan, “Ermeniler ve Eçmiyazin Papalığı”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 78-86. 146 Sarafian, a.g.e., s. 17-22. 147 Sarafian, a.g.e., s. 23-27.

49 neredeyse tamamı Ermenilerden oluşan Antep Amerikan Koleji’nde çeşitli konularda konferanslar da veriyordu148.

Ermeni kiliselerinde görev yapan din adamlarının atanmasıyla ilgili de devlet herhangi bir müdahalede bulunmuyordu. Kiliselerde görevli din adamları bağlı bulundukları bu dinî merkezler tarafından görevlendiriliyorlardı149.

1.3.3.b. Gregoryen Kiliseleri

Antep’te Ermenilere ait ilk kilisenin XVII. yüzyıl içinde inşa edilmiş olduğu tahmin ediliyor. Ermeni kaynaklarındaki rivayete göre; Antep’teki ilk Ermeni kilisesi 1700 yılında Bali isimli bir Ermeni tarafından inşa edilmişti. Bu yıllarda İran’dan hac için Kudüs’e gitmekte olan Bali, yol üstündeki Antep’e de uğramıştı. Bali Antep’teki Ermenilerin kiliselerinin olmadığını görerek çok üzülmüş ve hac yolculuğundan vazgeçerek burada bir kilise inşa edilmesi için izin almaya uğraşmaya başlamış, sonunda kilise için izin almayı başarmış ve böylece de Antep’te ilk kilise inşa edilmişti150.

Ermeni kaynaklarında, Antep’teki Ermeni mezarlığının açılmasıyla ilgili de kilisenin yapımına benzer bir rivayet anlatılır. Buna göre de; yine İran’dan hac için Kudüs’e gitmekte olan Shahnazar, Beynazar ve Gulnazar isimli üç Ermeni kardeş Antep’te duraklarlar. Antep’te bulundukları sırada şahit oldukları bir cenazede; kilise yanındaki küçük mezarlığın yeterli olmadığını, ölüyü defnetmek için yer bulunamadığından çeşitli zorluklar yaşandığını görürler. Bunun üzerine hac yolculuklarından vazgeçerek paralarıyla, kapasitesi yetersiz olan mezarlığı genişletmek için biraz daha arazi satın alırlar ve böylece Ermeniler de kendilerine ait geniş bir mezarlığa sahip olurlar151.

148 Central Turkey College The Year Before The War, College Press, Aintab 1914, (Amerikan Bord Kütüphanesi), s. 19. 149 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 4; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 17. 150 Sarafian, a.g.e., s. 13; Göğüş, a.g.e., s. 157. 151 Sarafian, a.g.e., s. 13.

50

Sarafian, bazı kaynaklarda Antep’te ilk kilisenin inşa tarihi olarak Kilikya (Sis) Katagigosu I. Michael zamanının (1738-1758) gösterildiğini ancak bu tarihin hatalı olduğunu, doğru olanın 1700 yılında Bali isimli Ermeni tarafından inşa edilen kilise olduğunu belirtiyor. Ona göre bu tarihin kilisenin yenilenme ya da tadilat tarihi olması daha muhtemeldir152. Ancak Osmanlı kayıtlarına göre kilisenin inşa tarihi olarak 1700 yılı oldukça geç bir tarihtir. 1700 yılından önce de, XVII. yüzyıl içinde, burada Ermenilerin ibadetleri için bir kiliseleri vardı. Ayıntab Şer’iye Sicillerindeki bilgilere göre, 1689 yılında Ermeniler kilise duvarlarının tamir edilmesi için mahkemeye başvurmuşlar ve gerekli izni almışlardı153. 1704 tarihli başka bir kayıtta da Hayik Zımmiyan mahallesinde bir Ermeni kilisesi bulunduğu görülüyor. Bu tarihte Antep’teki Ermeni keşişi Bagos veled-i Bânî ve cemaatten bazı kimseler mahkemeye başvurarak kiliselerinin tavanının yıkılmaya yüz tuttuğunu ifade edip, yine tamiri için izin istemişlerdi. Bunun üzerine mahkeme tarafından eski Mimarbaşı Üstad Osman ve yeni Mimarbaşı el-Hac Ebubekir ile yapı işleriyle meşgul olan esnaftan oluşan “ehl-i vukûf” bir heyet kiliseye giderek inceleme yapmışlar ve kilisenin tamire muhtaç olduğunu belirtmişlerdi. Bunun üzerine Ayıntab Nâibi kilisenin tamiri için izin vermiş ve gerekenler Osmanlı idaresince yaptırılmıştı154.

Kiliselerin inşası için izin ve ruhsat veren Osmanlı Devleti, kiliselerin tamir ve bakımı için gerekli olanları da her zaman yapmıştı. 1739 yılında da Ermeniler kiliselerinin tamiri için yine başvuruda bulunmuşlar ve yine gerekli olanlar Osmanlı idaresince yapılmıştı155. 1807 yılında da yine kilisede büyük bir tadilat yapılmıştı156. 1859 yılında da Ermeniler, Halep Valisi’ne başvurarak, Hayik Zımmiyan

152 Sarafian, a.g.e., s. 13; Bazı araştırmalarda da Antep’te ilk Ermeni kilisesinin inşa tarihinin bu tarihlerden daha erken olduğu ancak kazadaki ilk önemli ya da ana kilisenin 1723 yılında veya bundan birkaç yıl sonra inşa edilmiş olduğu belirtiliyor. Canbakal, a.g.t., s. 49. 153 Ayıntab Şer’iye Sicilleri, nr. 39/50/2, Şevval 1100/1689’dan aktaran, Canbakal, a.g.t., s. 49. 154 Ayıntab Nâibi’nin kilisenin tamir edilmesi konusundaki kararı 15 Muharrem 1116 / 20 Mayıs 1704 tarihlidir. Ayıntab Şer’iye Sicilleri, nr. 53/81’den aktaran Hüseyin Çınar, “18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntab Şehri’nin Sosyal ve Ekonomik Durumu”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000, s. 36. Antep’teki kiliseler hakkında şimdiye kadar ulaşılabilen en eski tarihli kayıtlar arasında olan bu belgeler sonraları değişik araştırmacılar tarafından da çeşitli yerlerde kullanılmış olmasına rağmen bu belgeleri ilk kez inceleyip yayınlayan kişi Hüseyin Çınar’dır. 155 Ayıntab Şer’iye Sicilleri, nr. 94/37’den aktaran Çınar, a.g.t., s. 36. 156 Sarafian, a.g.e., s. 14.

51 mahallesindeki kiliselerinin kapısının küçük olduğundan giriş çıkışlarda zorluk yaşadıklarını belirterek kilise kapısının değiştirilmesini ve Çukur mahallesinde bulunan Ermeni Sıbyan Mektebi’nin de harap bir halde olduğunu belirterek, mektep için gerekli tamir ve bakımın yapılmasını veya aynı mahallede yeni bir mektep inşa edilmesini talep etmişler; bunun ardından da kilise kapısının genişletilmesi ve onarımı ile beraber; mektebin de ihtiyacı olan tamir ve bakım için gerekli olanlar Osmanlı idaresi tarafından yaptırılmıştı157. Bunlar gibi daha birçok örnek sıralanabilir. Osmanlı Devleti Müslümanlar kadar Hristiyan ahalinin de dinî ihtiyaçlarının karşılanması konusuna son derece hassasiyet göstermiştir. Yine ilerleyen yıllarda Antep Ermeni Protestan Kilisesinin tamiri için hazırlanan ancak Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Ermeni sevkiyâtı dolayısıyla tamir ertelenince geliri mal sandığında muhafaza edilmek kaydıyla başkalarına satılan taşlar dahi, sonradan kiliseye iâde edilmiş ve taşların kiliseye taşınması için gerekli olan nakliye ücreti de (on bin kuruş) Osmanlı Devleti tarafından ödenmiştir158. Taşlar, satın alanlar tarafından o ana kadar henüz kullanılmamış olduğu için tekrar alınmış ve gerekli taşıma ücreti de yollanarak kilisenin bir an evvel tamiri sağlanmıştır159.

1873 yılında Antep’teki kiliselerden birinin yeniden tadilata alınması gündeme gelince kazadaki Ermeniler, o sırada kazada bulunan kiliselerden çok daha büyük ve sağlam yeni bir kilise inşa etmeyi teklif ettiler. Aynı yıl inşasına başlanan kilisenin yapımı 1875-1877 yıllarında şehirde yaşanan salgın hastalık, Türk-Rus savaşı ve parasızlık gibi çeşitli nedenlerle zaman zaman kesintiye uğrayarak 1892 (veya 1893) yılında tamamlandı. (Sarafian kilisenin 1893’te tamamlandığını belirtiyor ancak hala ayakta olan binanın üzerinde inşa tarihi olarak 1892 yılı yazılı.) “Saint Mary Kilisesi” (ya da “Surp Asdvadzadzin Kilisesi”)160 ismiyle inşa edilen bu

157 2 Safer 1276 (31 Ağustos 1859) tarihli irâde; BOA. İ.HR. nr. 170/9215. 158 2 Ramazan 1337 (1 Haziran 1919) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 216/5; Dâhiliye Nezâreti’nden Maliye Nezâreti’ne 20 Temmuz 1325 (20 Temmuz 1919) tarihli tezkire; BCA. Yer nr: 14,50,7 Fon kodu: 272,0,011. 159 Sadaret’ten Dâhiliye Nezâreti’ne 3 Ramazan 1337 (2 Haziran 1919) tarihli tahrirat; BOA. DH.KMS. nr. 50-2/15. 160 Türkiye’deki Ermenilerle ilgili son yıllarda yapılan çalışmalardan birinde bu kilisenin 1892 yılında “Surp Asdvadzadzin Kilisesi” ismiyle inşa edildiği belirtilmektedir. Eski resim ve kartpostallarla Ermeni eserlerinin yansıtıldığı bu çalışmanın Antep’le ilgili kısımları için bkz. 100 Yıl Önce Türkiye’de Ermeniler, (Editör: Osman Köker), İstanbul 2005, (Birzamanlar Yayıncılık), s. 280-286.

52 kilise Türkiye’deki en büyük kiliselerden biriydi. Kilisenin mimarı olarak İstanbul’daki birçok kilisenin de mimarı olan “Sarkis Bey Balyan” davet edilmişti. Kilisenin inşasında Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden Nazaretyanlardan Nazaretyan Nicholas Ağa’nın büyük çabası olmuştu. Yapı işlerini de Antep’in meşhur taş ustalarından Sarkis Kadehciyan yapmıştı. Kilisenin tepesine yerleştirilen haçlar, şehirdeki camilerin minarelerinden daha yüksekteydi. Görkemli yapısıyla kilisenin şehrin görümüne hâkim olması amaçlanmıştı. O günkü Amerikan standartlarına göre kilisenin toplam maliyeti yaklaşık 350.000 dolar tutuyordu161. Kilisenin çanı Londra’da yaşayan Hrant Köşkeryan isimli bir Ermeni tarafından Brezilya’da yaptırılmıştı. Ağırlığı bir ton olan bu çan bugün de Gaziantep Müzesi’nde korunmaktadır. Ermeniler Antep’ten ayrıldıktan sonra Saint Mary Kilisesi bir süre cezaevi olarak kullanıldı. Mimarî yapısında hiçbir değişiklik yapılmayan kilise daha sonra da “Kurtuluş Camii” adıyla camiye çevrildi. Günümüzde de hâlen ayakta olan ve kısmen bakım ve restorasyonu yapılan camii, halk arasında “Kilise Camii” olarak adlandırılıyor162.

1.3.3.c. Protestan Kiliseleri

Antep’te Protestanlara ait ilk kilise de Amerikan Protestan misyonerlerinden Dr. Azariah Smith ve Van Lennep’in çalışmalarıyla 1848’te oluşturulmuştu163. Bir yıl içinde üye sayısı 100 kişiyi bulan bu kilise 1855’te yeni bir binaya taşındı. Bu bina Türkiye’de inşa edilen ilk büyük Protestan kilisesi olan Kayacık Kilisesiydi164. Antep Protestan cemaati ülkedeki ilk büyük Protestan kilisesine ruhsat veren

161 Sarafian, a.g.e., s. 14-16. 162 Gaziantep Kültür Envanteri, s. 124-125. 163 Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu'daki Amerika, Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Amerikan Misyoner Okulları, Ankara 2000, s. 70; Sarafian, a.g.e., s. 46; Frank Andrews Stone, “The Educational ‘Awekening’ Among the Armenian Evangelicals of Aintab, Turkey: 1845-1915”, The Society for Armenian Studies at the Eleventh Annual Meeting of the Middle East Studies Association, New York, N. Y., November 10-12, 1977, s. 3; Frank Andrews Stone, Academies for Anatolia: A Study of the Rationale, Program and Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 1830-1980, London 1984, s. 100-101. 164 Sarafian, a.g.e., s. 47; Stone, a.g.m., s. 3; Stone, a.g.e., s.101; Kayacık Kilisesinin açılışına izin verildiğine dair Ayıntab Naibi’ne yazılan 20.L.1270 (16 Temmuz 1854) tarihli hüküm; BOA. C.ADL. nr. 52/3127.

53 Osmanlı Devleti’ne minnet ve teşekkürlerini sundular165. Kayacık kilisesinin papazı olan Kara Krikor Harutinyan tarafından da 1865’te ikinci Protestan kilisesi (Hayik Kilisesi) açıldı166. Adet olarak Hristiyanlar kiliselerinin bahçelerinde bir de kendi cemaatlerinin çocukları için kilise okulu açarlardı. Antep’teki her iki Protestan kilisesinin de kızlar ve erkekler için birer ilkokulu (Common School) vardı167. Kayacık kilisesindeki ilkokulun yeri küçük olduğundan çocukların teneffüs yapacak yeri olmadığı için bir süre sonra bu okula iki oda daha ilave edilerek okul genişletilmişti168. Ayrıca Kayacık kilisesinde Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden olan Kürkçüyanlar adına kurulmuş bir de ortaokul vardı. Hayik kilisesi ile de ilişki içinde olan bu ortaokul yine Antep’in önde gelen Ermenilerinden olan Nizipliyan Ador Ağa tarafından inşa ettirilmişti. Aynı zamanda gençlerin kültürel aktiviteleri ve konferanslar için Nizipliyan Tankaran olarak bilinen büyük bir binayı da misyonerlere bağışlamış olan169 Nizipliyan Ador Ağa Ermeniler arasında hayırseverliği ile tanınan bir kişiydi170.

Protestan cemaatinin hızla artmaya başlaması üzerine 1880’de üçüncü kilise de kuruldu. Ancak bu kilise önceki iki kilise kadar etkili olamadı171. Alay Beyi mahallesinde oluşturulan bu üçüncü kilise çok etkin olmamasına rağmen 1915 yılına kadar faaliyetine devam etti172. Protestan cemaati doğrudan Amerikan misyonerlerine dolayısıyla da Amerika’ya bağlı olduğundan Protestan kiliseleriyle ilgili her gelişme de Amerikalılar tarafından takip edilmekteydi. Böylece de her konuda olduğu gibi yeni kilise açma konusunda da Protestanlar doğrudan Amerika’nın destek ve

165 Antep Protestan cemaatinin önde gelenlerinin, kilisenin yapıma izin verildiği için teşekkürlerini hâvi 09.C.1271 (27 Şubat 1855) tarihli mahzar; BOA. C.ADL. nr. 42/2517. 166 Sarafian, a.g.e., s. 47-48; Stone, a.g.m., s. 3; Stone, a.g.e., s.101. 167 Sarafian, a.g.e., s. 51; Stone, a.g.m., s. 5; Stone, a.g.e., s. 102. 168 7 Safer 1279 (03.08.1862) tarihli emr-i âli; BOA. İ.HR. nr. 194/10988. 169 Sarafian, a.g.e., s. 51; Stone, a.g.m., s. 5; Stone, a.g.e., s. 102. 170 Sarafian, a.g.e., s. 127. 171 Faruk Taşkın, “Amerikan Misyoner Okullarından ‘Merkezî Türkiye Koleji’ (1876-1924)”, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin 2007, s. 83. 172 Amerikan kayıtlarında kuruluş tarihi 1880 olarak verilen kilise, Sarafian’a göre 1879’da açılmıştı. Sarafian, a.g.e., s. 50. Kilisenin önce Eyüboğlu mahallesinde açılması düşünülmüş ve bunun için müracaatta bulunulmuştu. Ancak bazı sebepler yüzünden kilisenin başka bir yerde açılması uygun görüldü ve kilise Alay Beyi mahallesinde açıldı. Bundan sonra açılacak olan dördüncü kilise Eyüboğlu mahallesinde inşa edilecektir. Üçüncü kilisenin inşasıyla ilgili Halep Vilayeti, Adliye ve Mezahib Nezâreti ve Şûrâ-yı Devlet arasındaki yazışmalar için bkz. BOA. ŞD. nr. 2213/56 (1290.Za.17 - 6 Ocak 1874); BOA. ŞD. nr. 2214/13 (1291.Ş.19 - 1 Ekim 1874).

54 yardımına sahip bulunuyorlardı. Bu sayede şehirde Protestanlara ait ibadet yerleri süratle artıyordu. Amerikan Koleji hocaları da kiliselerin yapımına öncülük ettikleri gibi maddî desteklerde de bulunuyorlardı. 1906 yılında Eyüboğlu mahallesinde bir Protestan kilisesi daha inşa edildi. Bu kilise de Antep’te Protestanlara ait dördüncü kilise idi173. Eyüboğlu’ndaki kilise için çalışmalar sürerken Protestan cemaati tarafından bir de Kozanlı mahallesinde kilise yapımı için teşebbüste bulunuldu. Müslüman halk yapılmak istenen bu kilisenin medrese, cami gibi İslam kurumları arasında olduğu için bu talebe itiraz etti174. Bu itirazların dikkate alınacağı belirtilmekle beraber bir süre sonra Kozanlı mahallesinde de bir Protestan kilisesi açıldı. Bu kilisenin yapısı da günümüzde hâlen ayaktadır175. Amerikan misyonerlerinin yoğun bir şekilde devam eden faaliyetleri neticesinde, 1913 yılına gelindiğinde Antep ve genelinde Protestanlara ait toplam 38 ibadet yeri ve buralara gelen toplam 7.580 Pazar cemaati bulunmakta idi176.

1.3.3.d. Katolik Kiliseleri

Antep’teki Ermeni Katolikler küçük bir azınlıktı. İlk olarak 1851 yılında bazı Katolikler tarafından burada bir Katolik Kilisesi açılması talebinde bulunuldu. 1862 yılında da ilk Ermeni Katolik Kilisesi inşa edildi. Ermeni Katolikler Kerovpe Der Bedrosyan, Soukias ve Vartan Vartabed Bahçeciyan, Padre Sabatino gibi iyi yetişmiş din adamlarına sahiptiler. Katolikler de diğer Hristiyanlar gruplar gibi ibadet ve vaazlarını Türkçe yapıyorlardı. Şehirde daha büyük bir Katolik Kilisesi inşa edilmesi konusunda Fransız İmparatoru III. Napolyon Antep’teki Katoliklere hem maddî hem de siyasî desteklerde bulunmuştur177.

173 Kiliseye izin isteyen Protestan cemaati vekilinin tezkiresi üzerine, kilise hakkında Halep Vilayeti, Adliye ve Mezahib Nezâreti ve Şûrâ-yı Devlet arasındaki yazışmalar; BOA. ŞD. nr. 2242/15; Eyüboğlu’nda açılacak kiliseye ruhsat verildiğine dair Şura-yı Devlet kararı ve Protestan cemaati tarafından sunulan yapılacak kilisenin krokisi; BOA. İ.AZN. nr. 68/1324.Ş/17 (8.Ş.1324- 27.09.1906); Kilisenin açılışını onaylayan emr-i âli tarihi 10 Ramazan 1324’tür (28.10.1906). Eğitimle ilgili kısımda bilgi verilecek olan kilise bahçesine daha sonra inşa edilen okulla ilgili irâde-i seniyye; BOA. İ.MF. nr. 22/1332.M/3. 174 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 15 Mart 1321 (28.03.1905) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 942/9. 175 Gaziantep Kültür Envanteri, s. 183. 176 Taşkın, a.g.t., s. 83. 177 Sarafian, a.g.e., s. 77.

55 Bu arada 1884’de şehirde bir de Fransisken Manastırı inşa edildi178. Fransisken rahiplerine ait evin içinde oluşturulan ve sonradan kilise ve mektep olarak genişletilmesi düşünülen manastır bir müddet sonra vergisi ödenmediği ve gerekli yasal işlemleri yapılmadığı için kapatıldı179. Buna rağmen Fransisken rahipleri bir süre daha burada izinsiz ayin yapmaya ve çan çalmaya devam ettiler180. Gerekli şartlar yerine getirildikten sonra tekrar yasal olarak faaliyetine devam eden manastırın gerekli tamir ve bakımları da Osmanlı Devleti tarafından yaptırıldı181.

1896 yılı sonlarında Fransız İmparatoru III. Napolyon’un da desteğiyle Fransız Sefareti ve bazı Hristiyan ruhbanı, şehirde bir Katolik Kilisesi inşa edilmesi için talepte bulundular. Ancak Müslüman ahali, kilise yapılmak istenen yerin Müslüman mahallesinde ve cami yakınında bulunduğu ve orada yaşayan sadece on bir Hristiyan olduğundan bahsederek bu talebe itiraz ettiler. Buna rağmen, Şûrâ-yı Devlet’te; bölgede Hristiyan nüfusun az olmasının onların ibadethanesiz kalması için geçerli bir sebep olamayacağı ve şehirde bulunan Protestan kiliselerinden birinin de Eyüboğlu Camii’ne altmış üç metre ve Kastel Cami-i Şerifi’ne yüz sekiz metre mesafede bulunduğu belirtilerek, yaptırılmak istenen Katolik Kilisesi’nin de; Bey Camii’ne yetmiş iki metre ve yetmiş iki santimetre ve Ferhadiye Camii’ne yüz sekiz metre mesafede bulunduğu tespit edildiğinden, kilisenin cami yakınında bulunduğu yolundaki itirazın da geçerli olamayacağı şeklinde karar alınarak, kilisenin yapımına onay ve ruhsat verildi. On beş bin yüz yetmiş dört kuruşluk toplam vergisinin ödenmesi karşılığında kilisenin yapılması kararlaştırıldı. Fransız Sefareti ve Katolik din adamları, yapımını istedikleri kilisenin plân ve krokisini de sundular ve kilisenin onların istediği şekliyle yapımı karara bağlanmış oldu182. Yapımı için ruhsat alınan

178 Sarafian, a.g.e., s. 79. 179 Dâhiliye Nezâreti’nden Sadaret’e 31 Mart 1309 (12 Nisan 1893) tarihli varaka; BOA. DH.MKT. nr. 12/30. 180 Dâhiliye Nezâreti’nden Sadaret’e 16 Temmuz 1310 (28 Temmuz 1894) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 267/59. 181 Halep Valisi’nin Şûra-yı Devlet’e 24 Haziran 1325 (7.7.1909) tarihli telgrafı; BOA. ŞD. 2242/37. 182 27 Teşrîn-i Sânî 1312 (09.12.1896) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 90/41; Kilisenin yapımına onay ve ruhsat verildiğine dair Şura-yı Devlet (5 Kânûn-ı Evvel 1312-17 Aralık 1896) ve Divan-ı Hümayun (8 Kânûn-ı Sânî 1312-20 Ocak 1897) kararları ile Fransız Sefareti ve Katolik cemaati tarafından sunulan kilisenin plân ve krokisi; BOA. İ.AZN. nr. 24/1314. Ş/13.

56 kilisenin inşasına 1898 yılında başlandı, 1903 yılında da Katolik “Kendirli Kilisesi”nin inşası tamamlanarak kilise faaliyete geçti183.

Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer gayr-ı Müslim kurumlarının çoğu gibi Antep’te Katoliklere ait manastır ve okullar da bir dönem kapatıldı184. Bu kurumlar savaş sırasında kapatılmakla beraber, hükümet tarafından herhangi bir sebeple Türklerin bu kurumlara el koymalarına da müsaade edilmemişti ancak bir ara askerî ihtiyaçlar dolayısıyla askerî birlikler kiliseye yerleşmek zorunda kalmışlardı. Savaşın sonunda, 1918 yılında, tekrar faaliyete geçen185 kilisenin, askerlerin bulunduğu sırada gördüğü kimi hasarlar dolayısıyla gerekli olan tamir ve bakımları için gerekli olan masraf da yine idare tarafından karşılanacaktır186.

Ermenilerin şehri terk etmelerinin ardından, Cumhuriyet döneminde Kendirli Kilisesi dönem dönem Öğretmen Okulu, Milli Eğitim Müdürlüğü ve Anadolu Turizm ve Otelcilik Lisesi binaları olarak kullanıldı. Günümüzde de Öğretmen Evi Lokali, Anadolu Turizm ve Otelcilik Lisesi ve toplantı salonu olarak kullanılmaya devam etmektedir187.

1.3.4. Ermeni Eğitim Kurumları

Ermeniler Antep’te birçoğu bizzat misyonerler tarafından kurulan ya da misyonerlerin kurulmasına öncülük ettikleri çok sayıda eğitim kurumuna da sahiptiler. Amerikalılar eliyle Antep’te kurulan ilk Ermeni azınlık okulunun adı oldukça ilgi çekicidir. Tanzimat fermanının ilânıyla Osmanlı Devleti’nde tamamen Osmanlıcılık politikasının uygulanmaya başlamasından dokuz yıl sonra 1848’de kurulan bu okulun adı “Nersisyan Millî Okulu”dur. Okul Antep’e yeni yerleşmeye

183 Sarafian, a.g.e., s. 79. 184 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 1 Mart 1331 (14 Mart 1915) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 51/4. 185 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 11 Teşrîn-i Sânî 1334 (11 Kasım 1918) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 93/112. 186 Konuyla ilgili Ayıntab Mutasarrıflığı, Dâhiliye Nezâreti ve Maliye Nezâreti arasındaki yazışmalar; (Kasım-Aralık 1919) BCA. Yer nr: 68,45,3 Fon kodu: 272,0,0,74. 187 Gaziantep Kültür Envanteri, s. 145-146.

57 başlayan Amerikan misyonerlerinin teşviki ve yine Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden olan Nazaretyanlar’ın (özellikle Nazaretyan Nicholas Ağa’nın) destekleriyle kurulmuştur188. 1848 yılı Antep’te aynı zamanda Amerikan Protestan misyonerlerinin faaliyetlerini tam olarak başlattıkları ve ilk Protestan kilisesinin faaliyete geçtiği tarihtir. Amerikalıların desteğiyle kurulan okula “millî okul” isminin verilmiş olması, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin Amerikalı ve Avrupalı misyonerlerin teşvikiyle Ermeni milliyetçiliğini başlatmalarına güzel bir örnektir. Aynı yıl Amerikalıların Antep’te Ermeniler için kurduğu ilkokul da öğrenci kaydına başlamıştır. Amerikalılar tarafından açılan ve erkek öğrencilerin eğitim aldığı bu Ermeni okulundan Antepli Ermenilerin çok memnun olmaları ve yazılı bir istekle okula kız öğrencilerin de alınması için misyonerlerden talepte bulunmaları189 üzerine de 1859 yılında Amerikalı misyonerlerden Bayan Progis tarafından açılan Ermeni Kız Ortaokulu eğitime başlamıştır190.

Misyonerlerin başlattığı eğitim seferberliği sayesinde bu tarihlerden itibaren Ermeni okullarının sayısı süratle artmaya başladı. Misyonelerin teşviki ve Antep’in zengin Ermeni ailelelerinin desteğiyle kurulan çeşitli eğitim dernekleri de okulların kurulmasına öncülük ediyordu191. 1878’de “Millî Hayganuşyan Okulu” açıldı192. 1879 yılı Aralık ayında Amerikalı Protestan misyonerler Antep’te “Yetimler Okulu (Eytam Mektebi)” açmak için ruhsat talebinde bulundular. Okul Protestanlar adına açılacak ama tüm Hristiyan yetimlere hizmet verecekti. Hayik Zımmiyan mahallesinde açılacak bu okula öncülük eden Amerikalı misyonerler, daha sonra Mardintepe’de bizzat kendileri de bir “Amerikan Yetim Evi” açacaklardır. Böyle bir yetim okulunun açılmasını Müslüman halk da destekledi. Halk, “anasız babasız ortalıkta kalmış bir takım yetimlerin talim ve terbiyelerine mahsus böyle bir

188 Sarafian, a.g.e., s. 83-84; Sarafian’ın 1848 olarak verdiği okulun kuruluş tarihini Uğurol Barlas 1847 olarak veriyor. Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Fakültesi Tarihi ve Azınlık Okulları., Karabük 1971, s. 52. 189 Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl: XXVII, Sayı: 1-2, Ankara 1989, s. 7. 190 Barlas, a.g.e., s. 52. 191 Sarafian, a.g.e., s. 85-86. 192 Sarafian, a.g.e., s. 87-91.

58 mektebin” inşa edilmesi talebini memnuniyetle karşıladı193. 1882-1883 yıllarında faaliyete geçen “Ermeni Yetimler İlkokulu” 1913 yılında kapandı194. 1882’de Vartanyan Okulu da eğitime başladı. İlerleyen yıllarda da Atenagan, Gırtasiras, Herespisyan vs. gibi yirmiye yakın Ermeni okulu faaliyete geçti195.

1881 tarihinde Antep’te gayr-ı Müslimlerin 7 okulu varken, Müslümanların birisi Yetim Okulu diğeri de Rüşdiye olmak üzere iki okulu vardır. Bu tarihlerden sonra Ermeni okullarının sayısı hızla artmaya devam edecektir196.

İlerleyen yıllarda Müslümanlar, şehirdeki gayr-ı Müslimlerin eğitimdeki bu üstünlüklerini ve Müslümanların eğitimdeki geriliklerini kırmak üzere, özellikle çeşitli cemiyetler kurarak eğitim faaliyetlerini yoğunlaştırmaya başlamışlardır. İlk olarak 1895 yılında Antep Kaymakamı Rıfat Bey197’in çabalarıyla “Antep Maarif-i

193 Ayıntab şehir meclisi azalarının Halep Vilayeti’ne yolladıkları, Ayıntab’da Ermeniler tarafından talep edilen Yetimler Okulu’nun açılmasını destekleyen 16 Teşrîn-i Sânî 1295 (28 Kasım 1879) tarihli mahzar; BOA. Y.PRK.UM. nr. 1/77; Protestanların ruhsat talebi sonrası yetimhanenin açılışı ile ilgili çeşitli yazışmalar; BOA. Y.A.RES. nr. 19/32. 194 Uğurol Barlas okulun 1882 yılında kurulduğunu belirtiyor ancak vesikalar 1883 yılı başlarında da okula ruhsat verilmesi ile ilgili yazışmaların devam ettiğini gösteriyor. Bu sebeple okulun 1883 yılında açılmış olması daha muhtemel görülüyor. Barlas, a.g.e., s. 54. 195 Sarafian, a.g.e., s. 92-105. 196 Şakir Sabri Yener, Gaziantep’in Yakın Tarihinden Notlar, Gaziantep Vilayet Merkezinin 76 Sene Evveline Kadar Olan Mahalli Maarif Hareketlerinin Kısa Bir Tarihçesi, Gaziantep 1968, s. 13; Şakir Sabri Yener, “Antep’te İlk Açılan Mekteb-i İbtidai ve Rüşdiye Mektebi”, BAŞPINAR – Gaziantep Halkevi Dergisi, Cilt: V, Yıl: 10, Sayı: 101-102, Eylül-Ekim 1948, s. 14; Şakir Sabri Yener, “Osmanlı Devri Eski Gaziantep Okullarından Anılar”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 121, Gaziantep, Ocak 1968, s. 3; İlerleyen yıllarda Antep’teki gayr-ı Müslim okullarındaki artış için bkz. Salname-i Nezâret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul 1316/1898, s. 1014; İstanbul 1317/1899, s. 1126-1127. 197 Şakir Sabri Yener, Antep Maarif-i Mahalliye Cemiyeti’nin 1895 yılında Rıfat Bey’in çabalarıyla kurulduğunu belirtiyor. Kayıtlara göre Rıfat Bey 1894 yılında da Antep Kaymakamlığı görevini yürütmüş, 1895 yılı Ocak ayı sonunda buradaki görevinden alınmış, Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti’ne bağlı İstanköy Kazası Kaymakamı Cavid Bey’le yerleri değiştirilerek İstanköy Kazası kaymakamlığına getirilmişti. Antep Kaymakamlığı görevini de Cavid Bey devralmıştı. 16 Kânûn-ı Sânî 1310 (28 Ocak 1895) tarihli irâde-i dâhiliye; BOA. İ.DH. nr. 1319/1313.Ş/13 Halep Salnamelerinde de Rıfat Bey 1894 yılı Antep kaymakamı olarak zikredilir. Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1312/1894, s. 174. 1895 yılı Şubat ayı başlarından itibaren Antep Kaymakamı Cavid Bey idi. Kısa bir memuriyetten sonra Mayıs ayı sonlarında Cavid Bey de görevden alınmış ve yerine İhsan Bey atanmıştı. (XIX. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı bürokrasisindeki gevşemeler ülkenin her yanını etkilemiş ve idarî görevler de sürekli el değiştirmeye başlamıştı. İleriki bölümlerde Antep’teki kaymakam değişiklikleri ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler verilecektir.) Halep Salnamelerinde de 1895 yılında Antep Kaymakamı olarak İhsan Bey zikrediliyor. Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 180. Muhtemelen cemiyet 1894 yılı sonlarında veya 1895 yılının ilk günlerinde, Rıfat Bey’in görevinin son zamanlarında faaliyete geçmişti.

59 Mahalliye Cemiyeti” kurulmuştur. Hâli vakti yerinde olan birçok kimsenin destekleriyle şehirdeki Müslüman eğitim kurumlarını çoğaltmak ve geliştirmek amacıyla cemiyet çalışmalarına başlamıştır198.

Ermeniler de okul açma ve eğitim faaliyetlerine aynı hızla devam etmektedirler. 1908 yılına gelindiğinde, Türklerin 9’u ibtidai (ilkokul), ikisi rüşdîye (ortaokul) olmak üzere toplam 11 okulları olmuştur. Buna karşılık Ermeni okullarının sayısı da 20’ye çıkmıştır199.

Eğitim kurumlarını hızla artıran Ermeniler tüm bu okullara ve tamamen Ermenilere hizmet veren Antep Amerikan Koleji’ne ek olarak bütünüyle kendilerine ait bir kolej açmayı tasarladılar. 1882’de açılmış olan “Vartanyan Okulu”nun lise kısmını öğretmen okulu olacak bir koleje çevirmek için çalışmaya başladılar. İlk olarak 1902 yılında bu konuda yapılan teşebbüs çeşitli nedenlerle başarısız oldu. Fakat koleji açma çalışmaları devam etti. Vartanyan lisesinden mezun olan öğrencilerin birçoğu İtalya, Amerika ve Fransa gibi ülkelere giderek üniversite eğitimi almışlardı. Eğitimini tamamlayıp tekrar dönen öğrenciler kolejin hoca eksiğini tamamlayacaklardı. Yine zengin Ermeni ailelerinin desteğiyle de okulun binası inşa ettirildi. 1912 yılında Vartanyan Lisesi koleje çevrilerek “Kilikya Koleji” ya da diğer adıyla “Dar-ül Muallimîn-i Rüşdî” eğitime başladı. Osmanlı Devleti tarafından da aynı yıl kolejin ruhsatnamesi verildi. Kazadaki Ermeni okullarına öğretmen yetiştirmek için kurulduğu belirtilen kolej aynı zamanda Hristiyan din adamları ve teoloji öğretmenleri de yetiştirecekti200. Resmî olarak Ermenilerin idaresinde olmakla beraber kolejin yapım masraflarının büyük bir kısmını yine Amerikalılar karşılamıştı. Amerikalıların ve zengin Ermeni ailelerinin desteğiyle

Uğurol Barlas da, bu cemiyetin “Antep Maarif-i İslâmiye Cemiyeti” adıyla 1895-1896 yıllarında Kaymakam İsmail Bey’in çabalarıyla faaliyete geçtiğini belirtiyor. Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Tarihi ve Kültür Tarihi Araştırmaları, İstanbul 2004, s. 142-145. Ancak İsmail Bey’in Antep Kaymakamlığı dönemi 1898-1899 yıllarıdır. İlerleyen kısımlarda İsmail Bey’in kaymakamlığı döneminde şehirde yaşanan bazı olaylar hakkında da bilgi verilecektir. İsmail Bey de hayırsever ve eğitime önem veren kişiliği ile tanınmaktadır ancak cemiyetin kuruluşu onun kaymakamlığından daha öncedir. 198 Yener, a.g.e., s. 13-14. 199 Yener, a.g.e., s. 32. 200 Sarafian, a.g.e., s. 105-111; Stone, a.g.m., s. 22-23; Stone, a.g.e., s. 153-154.

60 beraber Ermeni halk arasında da okulun inşasına destek olmak için herkesten günlük bir “metelik” toplanmıştı. Bunun için okula halk arasında “Metelik Mektebi” adı verilmişti201. Bir terör örgütü olan Taşnak Cemiyeti ile irtibat halindeki bu okul ihtilalci Ermeniler yetiştirmiştir. 1912’de kurulan kolej uzun süre eğitime devam edememiş, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla kapanmıştır202.

1913 yılında da Ermeniler, Eyüboğlu mahallesindeki Protestan Kilisesi’nin avlusunda inşa edilen rüşdî seviyesindeki okula da Şura-yı Devlet’ten onay alarak, bir okul daha açacaklardır. Eyüboğlu mahallesindeki bu Protestan kilisesi 10 Ramazan 1324 (28 Ekim 1896) tarihli emr-i âli ile kurulmuştu. Okulun inşası için gerekli olan para, Protestan cemaatinden olup vefat etmiş olan Barsomyan Karabet Ağa isimli bir Ermeninin okul yapılmasını vasiyet ederek bıraktığı paradan harcanmıştır. 1913 yılında Antep’te 676 hanede 5.174 nüfus Protestan Ermeni yaşıyordu203.

Bu dönemde Ermeniler tarafından eğitim alanında yapılan tüm bu çalışmalara ek olarak Antep’te kilise dernekleri, gece okulları ve çeşitli müzik grupları gibi birçok dinî ve kültürel organizasyon da kurulmuştur204.

1911 yılında da, Müslümanlar tarafından, “Maarif-i Mahalliye Cemiyeti”nin işlevine paralel olarak çalışan “Aynül Maarif” isimli ikinci bir cemiyet daha kurulmuştur. Her iki cemiyet de, halkın da destekleriyle, o döneme göre oldukça güçlü sayılabilecek birer sivil toplum örgütü haline gelmişler ve şehirde Müslümanlara ait modern okulların açılmasına öncülük etmişlerdir. Özellikle “Aynül Maarif Cemiyeti”nin açtığı ilk “Antep Öğretmen Okulu”nda yetişen öğretmenler,

201 Barlas, a.g.e., s. 51. 202 Sarafian, a.g.e., s. 111; Stone, a.g.m., s. 23; Stone, a.g.e., s. 154; Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991, s. 110. 203 16 Kânûn-ı Evvel 1329 (29.12.1913) tarihli irâde-i seniyye sureti; BOA. DH.İD. nr. 214/4; Aynı irâde-i seniyye ve Mülkiye ve Maarif Dairesi’nin Maarif Nezâreti’ne okulla ilgili tezkiresi; BOA. İ.MF. nr. 22/1332.M/3; Kilise bahçesinde inşa edilecek okula onay ve ruhsat talebiyle ilgili Ayıntab Kaymakamlığı ve Halep Vilayeti ile Maarif ve Adliye ve Mezâhib Nezâretleri arasındaki yazışmalar; BOA. ŞD.MLK.MRF. nr. 2248/3. 204 Sarafian, a.g.e., s. 112-117.

61 Millî Mücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında yetişen kuşağın eğitim ve öğretim faaliyetlerini gerçekleştirmelerini sağlamışlardır205.

Yine 1911 yılında, Antep’teki “Müslüman Yetim Okulu”na ilave olarak, “dûçâr-ı sefâlet olan bî-çâregân eytâmın iâşe ve eksâlarıyla ta’lîm ve terbiyeleri için” (yoksul ve çaresiz durumdaki yetimlerin yiyecek, giyim ve eğitimleri için) “Ayıntab Himâye-i Eytâm Cem’iyyet-i İslâmiyyesi” adıyla bir cemiyet daha faaliyete geçmiştir206.

205 Ayşe Sağlam, “Gaziantep Öğretmen Okulları”, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde 2007, s. 37. 206 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 17.C.1329 (15.06.1911) tarihli tahrirat; BOA. DH.İD. nr. 126/20.

62 Antep’te Ermenilere ait okullarla ilgili (kuruluş tarihlerine göre) istatistikî veriler şöyledir207:

Okulun Adı Kuruluş Seviyesi Bulunduğu Tarihi Yer (Mahalle) Nersisyan Millî Okulu 1848 İlk ve orta Tarla-yı Atik Hersisyan (Herespisyan) Okulu 1849 İlk ve orta Eyüboğlu Nizipliyan Tankaran Okulu 1853 ____ Hasırcı Hanı Hayganuşyan Kız Okulu 1878 İlk, orta ve lise Kayacık Ohannes Okulu 1880 İlk Kurb-ı Zincirli Ermeni Yetimler Okulu 1882 İlk _____ Atenagan Okulu 1885 İlk, orta ve lise Kayacık Hayganuşyan Erkek Okulu 1884 İlk, orta ve lise Kayacık Vartanyan Okulu 1882 İlk, orta ve lise Kayacık Gırtasiras Kız Okulu 1896 İlk Akyol Gırtasiras Erkek Okulu 1896 İlk Eyüpoğlu Kıristoros Okulu 1899 Kız Ortaokulu Tarla-yı Atik Minas (Miryan) İlkokulu 1900 İlk Alaybey Osamnasiras İlkokulu 1902 İlk Sumaklı Kilise Okulu 1904 İlk Kayacık Sahak Meşrupyan Okulu 1904 İlk Akyol Lasovericyan Okulu 1905 İlk ve orta Kozanlı Lasovericyan İlkokulu 1910 İlk Kozanlı Lostiyan Okulu 1910 İlk Eyüpoğlu

207 Tablodaki veriler, Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Fakültesi Tarihi ve Azınlık Okulları, Karabük 1971, s. 52-58’deki bilgiler dikkate alınarak hazırlanmıştır. Ancak bazı okulların kuruluş tarihleri ile ilgili Sarafian’ın verdiği bilgilere göre düzeltmeler yapılmıştır.

63 Halep Salnamelerine göre XX. yüzyılın başında Antep’te bulunan gayr-ı Müslimlere ait ilkokulların listesi ve 1906 yılındaki öğrenci sayıları ise şöyledir:208

Okulun Adı Cinsi Öğrenci Yeri Sayısı Protestan Mektebi Erkek 165 Kolej (Bugünkü Kolejtepe) Protestan Mektebi Kız 92 Kolej (Bugünkü Kolejtepe) Protestan Mektebi Erkek 43 Mardin Dağı Protestan Mektebi Kız 68 Mardin Dağı Protestan Mektebi Erkek 380 Kayacık Protestan Mektebi Kız 315 Kayacık Protestan Mektebi Erkek 160 Kurb-u Zincirli Latin Mektebi Erkek 130 Trasanta Latin Mektebi Kız 120 Trasanta Ermeni Nersisyan Mektebi Erkek 350 Çukur Mahallesi Ermeni Gırtasiras Mektebi Kız 60 Çukur Mahallesi Ermeni Vartanyan Mektebi Erkek 112 Hayik Zımmiyan Mahallesi Ermeni Atenagan Mektebi Erkek 170 Hayik Zımmiyan Mahallesi Ermeni Eytamhanesi Erkek 40 Hayik Zımmiyan Mahallesi Ermeni Hayganuşyan Mektebi Kız 320 Hayik Zımmiyan Mahallesi Ermeni İbtidai Mektebi Erkek 180 Kurb-u Zincirli Ermeni Maroyan Mektebi Erkek 65 Alaybeyi Ermeni İbtidai Mektebi Kız 30 Tarla-yı Atik Ermeni Herespisyan Mektebi Kız 55 İbn Eyûb (Eyüboğlu)

208 Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1324/1906, s. 239.

64 İKİNCİ BÖLÜM

MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

2.1. OSMANLI ÜLKESİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN BAŞLAMASI

Osmanlıların Amerikalılarla ilk temasları Amerikan tüccarları ve misyonerleri vasıtasıyla oldu. Bunu ülkeye gelen Amerikalı diplomatlar, konsoloslar ve diğer yetkililer izledi209. Osmanlı Devleti ile ABD arasındaki diplomatik ilişkilerin kurulması sürecinde tüm adımlar ABD tarafından atıldı. Amerika’nın Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkiler kurma konusunda hevesli ve atak politikalar takip etmesinin en temel sebepleri; kimi Avrupa devletlerinin yararlandığı çeşitli haklardan kendisi de yararlanarak Osmanlı limanlarında rahatça ticaret yapmak ve tüccarlarıyla paralel olarak ülkede faaliyete başlayan ve Amerikan yayılma politikasının da mimarları olan misyonerlerinin korunmasını sağlamaktı. İki ülke ilişkilerinden ticarî ve siyasî herhangi bir çıkar ummayan Osmanlı Devleti ise bu konuda daha çekingen davranıyordu210.

İngiliz bandıralı Amerikan ticaret gemilerinin Osmanlı limanlarını ziyareti XVIII. yüzyılda başlar. Amerika Birleşik Devletleri bağımsızlığını kazandıktan hemen sonra dünyanın her yanıyla ticarî-iktisadî ilişkiler kurmaya girişti. 1784 yılında John Adams, Benjamin Franklin ve Thomas Jefferson’dan oluşan bir komisyon, ABD’nin görüşmeler yapmak istediği ülkeler listesine Osmanlı Devleti’ni de aldı211. Osmanlı rıhtımına yanaşan Amerikan bandıralı ilk gemi, Salem’de 1782’de denize indirilen ‘Grand Turk’ oldu. ‘Grand Turk’ 1790’lı yıllarda halı,

209 İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Yabancı Okullar, Ankara 1993, s. 120. 210 Çağrı Erhan, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara 2001, s. 94-113. 211 Uygur Kocabaşoğlu, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, Tarihî Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), (Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara 8-9 Mart 1990), Ankara 1992, s. 66; Şenol Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Ankara 2007, s. 22.

65 reçine, kuru üzüm, incir, deri, afyon vb. “Levant”∗ın geleneksel ihraç ürünlerini Amerikan limanlarına taşıdı. Ardından Amerikan ticaret gemileri, 1786 yılında İstanbul’u, 1797 yılında İzmir’i, 1800 yılında ise İskenderiye’yi ilk kez ziyaret etti ve ilk kez 1803 yılında Amerikan Maliye Bakanlığı’nın ithalat-ihracat istatistiklerinde Türkiye için ayrı bir sütun açıldı. 1810’lu yıllarda da yaklaşık 80 Amerikan gemisi Türk limanlarını ziyaret etti212.

Artan bu yoğun ticaret trafiği sonunda 1830 yılında Amerika ile Osmanlı Devleti arasında ilk ticaret anlaşması imzalandı. Amerikalılara Osmanlı toprakları üzerinde “en ziyade müsaadeye mazhar millet (the most favored nation)” statüsü veren bu anlaşma, aynı zamanda Ermeni-Amerikan ilişkilerinin de başlangıç noktası oldu. Şöyle ki; bu anlaşmanın üçüncü maddesine göre, Amerikalılar Türkiye’de simsar kullanabilecekti. Bu simsarlar her din ve mezhepten olabilecek ve Osmanlı makamlarınca da bunların çalıştırılmasına karışılmayacaktı. Osmanlı Devleti’nde ise simsar denince akla ya Rumlar ya da Ermeniler geliyordu. Böylece Ermenilerle Amerikalılar zamanla öylesine yakınlaştılar ki; Amerikalılar Ermenileri himayelerine almakla kalmayıp, onlara vatandaşlık hakkını da verdiler. Onların kanatları altında Amerikanlaşan bir Ermeni toplumu doğmuştu. Osmanlı Devleti üzerinde söz sahibi olup, yönetimde etkin olmak isteyen her devlet gibi Amerika da Ermenileri kullanmak istedi. Tabii Ermenileri kendi yanında tutmak için de her bakımdan destekledi ve korudu. O güne kadar Avrupa ile ticarî ilişkide bulunan Ermeniler artık Atlantik ötesi ilişkiler içinde olacaklardı. Bu ticarî ilişkiler sırasında Amerikalı tüccarlarla ve bunun yanı sıra Amerikan toplumuyla karşılaşan Ermenilerle ilişkiye giren ikinci büyük kitle misyonerler grubu oldu. Ermenileri kendi mezheplerine kazandırmak isteyen ve maddî bakımdan da oldukça güçlü olan misyonerler işe

∗ “Levant” kelimesi Fransızca’da “güneş” anlamına gelen “soleil” ile birlikte kullanıldığında “güneşin doğması” anlamını taşıyan “lever” kelimesinden türetilmiş olup, Akdeniz’in Doğu kıyılarındaki ülkelere verilen tarihî addır. İlk olarak Haçlı Seferleri sırasında kullanılmış, Venedikliler ve öteki Avrupalı tüccarlar tarafından günlük dile sokulmuştur. En geniş anlamıyla; Anadolu, Suriye, Yunanistan ve Mısır’ı içerir. Zaman zaman bugün kullanılan “Ortadoğu” kelimesi yerine de kullanılmıştır. Amerikalı tüccar, gezgin ve misyonerler de bu bölgeyi tanımlamak için “Levant” kelimesini kullanmışlardır. Erhan, a.g.e., s. 69-70, 2 no’lu dipnot. 212 Uygur Kocabaşoğlu, Anadolu'daki Amerika, Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Amerikan Misyoner Okulları, Ankara 2000, s. 9.

66 eğitim-öğretim kurumlarından başlayarak, özellikle 1830’lardan sonra Ermeniler arasında bir eğitim seferberliği başlatacaklardır213.

Osmanlı Devleti’nde en yoğun ve etkili faaliyetlerde bulunan misyonerler Amerikan-Protestan misyonerleridir. Osmanlı mülküne ayak basan ilk Protestan misyoner, 1815 yılında Mısır’a gönderilen İngiliz “Church of Missionary Society”e bağlı bir papazdır. Onu, 1820 yılının Ocak ayında İzmir’e ayak basan Pliny Fisk ve Levi Parsons adlı Amerikalı misyonerler izlemiştir. Bu iki misyoner “American Board of Commissioners for Foreign Missions” adlı Amerikan misyoner örgütünün elemanlarıdır214. Kısaltılmış olarak ‘ABCFM’ ya da ‘BOARD’ diye anılan bu misyoner örgütü ABD’deki Protestan misyoner örgütlerinin en kıdemlisi ve de en büyüklerinden birisidir. ABCFM; Kalvinci geleneği temsil eden, XVI. yüzyıl sonları ile XVII. yüzyılda İngiltere ve Amerika’nın doğusunda filizlenen ‘Puritan’ akımın belli başlı üç temsilcisinden birisi olan Congregationalistlerce 1810 yılında Boston’da kurulmuştur. Bu örgüt 1868 yılında ABD’deki 16 Protestan misyoner örgütünden yalnızca bir tanesidir ama bu 16 örgütün topluca yaptığı harcamanın %30’unu tek başına yapmakta ve istihdam edilen misyonerlerin yine yaklaşık %30’unu barındırmaktadır215. ABD’de bulunan yaklaşık 5.000 Protestan kilisesinin “dini bütün mensuplarının” küçüklü büyüklü bağışlarıyla beslenen ve asıl amacının “Hristiyanlığı dinsizler (ya da başka dinden olanlar) arasında yaymak” olduğu deklare edilen bu örgüt, Osmanlı Devleti’ndeki faaliyetleriyle bu amacını çok aşan etkinliklerde bulunmuştur. Her zaman ülke içindeki ayrılıkçı grupların destekçileri olan misyonerlerin en önemli özellikleri Osmanlı ülkesinde Amerikan varlığının oluşup gelişmesine katkıda bulunmuş olmalarıdır. Amerika’nın kendisi için oluşturduğu varlık alanı, bir yabancı gücün Osmanlı mülkünde, sayıca az ya da çok, kimi insanlara dinlerini ya da mezheplerini değiştirmekten tutun da okul, hastane,

213 Haydaroğlu, a.g.e., s. 120-121, 171; Bilâl N. Şimşir, Ermeni Meselesi (1774-2005), Ankara 2005, s. 272; Halit Ertuğrul, Kültürümüzü Etkileyen Okullar, İstanbul 2005, s. 116; Kantarcı, a.g.e., s. 49- 53; Anlaşmanın imzalanma süreci ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Erhan, a.g.e., s. 120-134. 214 Kantarcı, a.g.e., s. 66; Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 15; Şimşir, a.g.e., s. 272. Levi Parsons İzmir’e geldikten kısa süre sonra, “Tanrının yardımıyla, bu kudretli günah imparatorluğunu (Osmanlı Devleti) tamamen yıkmaya and içtiğini” yazmıştı. Parsons hedeflerine ulaşamadan genç yaşta öldü ama arkasından gelen Amerikan misyonerleri onun yolundan yürümeye devam ettiler. Şimşir, a.g.e., s. 272. 215 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 15.

67 matbaa kurup işletmeye kadar değişik biçimler altında kendini göstermiştir. Amerikan ekonomisinin Osmanlı ülkesine nüfûzu sağlanmıştır216.

Amerikan BOARD misyonerleri, Anadolu’yu tanıma turlarının ardından, asıl faaliyet alanlarını belirlediler. Anadolu’daki faaliyetlerinin bütün yoğunluğu Ermeniler üzerine kaydırılacaktı. O kadar ki 1844’ten itibaren Rumlara yönelik faaliyetler durduruldu. Misyonun resmî adı bile “Ermeni Misyonu (Mission to Armenians)” olmuştu217. Tarihçi Justin McCarthy’nin ifadesiyle, “19. yüzyılın sonlarından itibaren ABCFM’nin yurtdışındaki misyonerlik çalışmaları artık bir nevi ‘Ermeni Davası’ haline gelmeye başlamıştı.”218

Misyonerlerin, faaliyetlerini bu şekilde Ermenilere yönlendirmelerinin temel sebebi, Ermenilerin Gregoryen mezhebi ile Amerikalıların Protestanlığının çok benzemesi yanında, bu dinî amaç kullanılarak, Ermenilerin Osmanlılar aleyhine daha rahat kışkırtılabilinecekleri düşüncesiydi219. Bunun için de Amerikan misyonerleri mümkün olduğu kadar fazla sayıda Ermeniyi Protestan mezhebine katmakla beraber, asıl hedef olarak doğrudan Ermeni Gregoryen Kilisesini Protestanlaştırmayı hedefliyorlardı. Çünkü Ermeni kilisesinin ele geçirilmesi demek, Anadolu’daki tüm Ermenilerin Amerika’nın talepleri doğrultusunda hareket etmelerininin sağlanması demekti220.

1856 yılında Ermenilere yönelik faaliyetler ‘Kuzey ve Güney Ermenistan Misyonları’ olmak üzere ikiye ayrıldı. Antep, Maraş ve Antakya Güney Ermenistan kısmını; İstanbul, İzmir, Trabzon, Erzurum, Tokat, Sivas, Kayseri, Arapkir ve Harput da Kuzey Ermenistan kısmını oluşturuyordu. Amerikan BOARD misyonerleri, 1860

216 Kocabaşoğlu, a.g.m., s. 68-72; Seçil Akgün, “19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyokültürel Etkilerin Amerika Boyutu”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Problemler, Araştırmalar, Tartışmalar, (1. Uluslararası Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 24-26 Mayıs 1993) Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1998, s. 44-55. 217 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 54-55. 218 Justin McCarthy, “I. Dünya Savaşında İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, (Editör: Hasan Celâl Güzel), Ankara 2006, s. 23. 219 Turgut Işıksal, "Ermenilerin Diğer Devletlerle İlişkileri", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 1, Mart 1985, s. 47. 220 Levon Panos Dabağyan, Sultan Abdülhamit Han ve Ermeni Meselesi, İstanbul 2001, s. 176.

68 yılında Harput’ta yapılan yıllık toplantılarında, Ermenilere yönelik misyoner faaliyetlerinin (yani Anadolu’daki tüm faaliyetlerin) üç misyon çerçevesinde yürütülmesini kararlaştırdılar. Yüzyılın sonuna kadar bir daha değişmeyecek olan bu bölünmeye göre; kabaca Trabzon’dan Mersin’e çekilecek olan bir doğrunun batısında kalan bölge “Batı Türkiye Misyonu”nu oluşturuyordu. Zaman zaman bazı değişiklikler geçirmekle birlikte, bu misyonun istasyonları (1870 yılında) şunlardı: İstanbul, Merzifon, İzmit, Kayseri, Bursa, Manisa ve Sivas. Misyonun başkenti İstanbul’du. Sivas’ın güneyinden Mersin’e, Mersin’den de Halep’e çekilen doğrular içinde kalan üçgen alanda ise “Merkezî Türkiye Misyonu” yer alıyordu. Başkenti Antep olan bu misyonun da, 1870 yılındaki istasyonları; Antep, Halep, Adana, Antakya ve Maraş idi. Bu iki misyonun doğusunda kalan alanlar ise, “Doğu Türkiye Misyonu” ile kapsanıyordu. Bu misyonun başkenti Harput’tu ve 1870 yılındaki belli başlı istasyonları; Harput, Bitlis, Erzurum ve Mardin’di221.

Ülkenin dört bir yanında gerek okullar kurarak gerekse de başka yollarla faaliyete geçen misyonerler, okullardan mezun olan Ermenilerin içlerinde başarılı görülen birçok genci tahsillerini tamamlamak üzere Amerika’ya göndermiş, maddi manevi birçok yardım gören bu gençlerin çoğu Amerikan vatandaşlığına geçmiştir. Önceleri Ermeni okullarına destek sağlamak amacıyla etki eden, sonra da kendi okullarında Ermenilere eğitim veren Amerikalıların Ermeni öğrenciler için güttükleri gayeyi Amerikalı Profesör Earle şöyle ifade etmektedir: “Amerikan misyoner okullarında Ermeniler, dillerini ve tarihsel geleneklerini yeniden üstün tutmayı öğrendiler. Batının siyasal, toplumsal, ekonomik ilerleme ideallerini tanıdılar. Bulundukları duruma karşı daha etkin bir hoşnutsuzluk duymayı ve köylü komşularına karşı kesin bir üstünlük duygusu beslemeyi elde ettiler.” 222

Bu ilişkiler sırasında Amerikan okullarında okuyan Ermenilerin yanı sıra, Ermeni okullarında okuyan Ermeniler de eğitim ve siyaset hedefli tüm gelişmelerden etkilendikleri gibi; bu faaliyetler karşısında Ermeniler yalnızca Amerikalılardan değil İngiliz ve Fransızlardan da büyük oranda yardım ve destek görüyorlardı. Bu

221 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 71-72. 222 Haydaroğlu, a.g.e., s. 172.

69 yardımlar öylesine büyük boyutlara ulaşmış ve misyoner okullarının yönetimleri yardım aldıkları devletleri öylesine benimsemişlerdir ki, okullar bağlı oldukları devletin adıyla anılmaya başlamışlardır. Tıpkı “Amerika Ermeni Koleji” ve İstanbul Beyoğlu’ndaki “Fransız Ermeni Mektebi” gibi. Bu sayede de Ermenilerin bu devletlerin himayesi altına girmeleri ve Ermeni çocuklarının onların istediği şekilde yetiştirilmeleri sağlanmıştır. Bu faaliyetler karşısında Osmanlı Devleti en başından olayın ciddiyetini fark edip gerekli önlemleri almamış ve bu konuda oldukça gevşek davranmıştır. Sonradan da, gerek çeşitli anlaşmalarla ülkedeki yabancılara tanınan ayrıcalıklar dolayısıyla misyonerler ve misyoner okullarıyla ilgili her problemin başta Amerika olmak üzere ilgili diğer batılı devletlerin diplomatik baskılarına sebep olması gerekse de içte ve dışta başka birçok ciddi problemle karşı karşıya olunması yüzünden ülkenin dört bir tarafına yayılan bu faaliyetlerin önüne geçebilmek mümkün olamamıştır223.

223 Ülkede özellikle 19. yüzyılın sonlarında başlayan şiddet olaylarının doğrudan içinde oldukları net olarak anlaşılan ve ciddi bir problem olan azınlık ve yabancı okulları konusunda Padişah II. Abdülhamit’e bir rapor sunan Maarif Nâzırı Ahmed Zühdü Paşa, raporunda bu okulların ilgili yabancı devletlerle ilişkisini şöyle anlatır: “… sûret-i zâhireye göre tebaadan olan akvâm-ı mezkûre nasrâniyyet lafz-ı umûmîsi altında içtimâ ile Hristiyanlık mezheb ve mesleğinde bulunuyor ise de hakikat halde öyle olmayub nasrâniyyet hükmüne münkad bulunan milel-i muhtelifenin her birisi kendi unsur-ı münferidini kuvvetlendirmek ve diğer unsur-ı gayr-ı Müslime ve siyemmâ ahâli-i İslâmiyyeye gâlib ve musallat olmak ve bu kuvvetin te’siriyle kendilerine meyyâl bulunan birer ecnebi devletinin zîr-i cenâh-ı sahâbetine girmek ve mekteblerinden bu ahlakda adamlar yetiştirmek meslek ve arzusu tavâif-i merkume beyninde bir hayli ilerleyüb ecânibin tesvilât ve teşvikatına gayet geniş bir meydan açmış ve pek çok mazarrâtın vuku’una sebeb olmuş ve olmakda bulunmuşdur ...” Osmanlı Devleti’nin olayın ciddiyetini ne kadar geç fark ettiği ve gevşek davrandığı da yine Ahmed Zühdü Paşa’nın raporundan anlaşılmaktadır. Bu konuda ilgi çekici bir örnek şudur: “… İzmir, Selânik, Suriye, Beyrut, Haleb ve emsâli vilâyât-ı mühimmede yalnız bir maarif müdiri bulunub bunlara mevdû olan vezâif-i mühimme ve nâzike ise gayet ağır ve mütenevvi olduğundan ecânibin Memâlik-i Şâhâne’ye nakl ve idhâl etmekde oldukları kütüb-i muzırrayı tedkik ile mekâtib-i mevcûdenin matlûb-ı âliye muvâfık derecede idâme-i intizâm ve terakkiyâtına muâvenet etmek ve muâmelât-ı teftişiyeyi icrâ eylemek üzere maârif müdirlerine muâvin olarak lisân aşina ve muktedir ve Müslim seyyar maârif müfettişleri istihdâmı lüzûm-ı kat’i tahtında bulunmuşdur.” Bu raporun Ahmed Zühdü Paşa tarafından 1894 yılında kaleme alınmış olduğu tahmin ediliyor. 1893-1894 yılları ülkede Ermeni olaylarının şiddete dönüşmeye başladığı ve aralarında azınlık ve yabancı okulları hoca ve öğrencilerinin de bulunduğu birçok kişinin çeşitli suçlarla takibata uğramaya başladığı yıllardır. Nezaret, ancak okulların Ermeni komiteleriyle birlikte terör olaylarını başlatmalarının ardından bu okullara müfettiş göndermeyi düşünebilmiş! Atillâ Çetin, “Maarif Nâzırı Ahmet Zühdü Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yabancı Okullar Hakkında Raporu”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Yıl: 1981-1982, Sayı: 10-11, İstanbul 1983, s. 197, 203-204. 19. yüzyılın sonlarına doğru ülke genelindeki Amerikan okullarıyla ilgili Amerikan misyonerlerinin hazırladıkları raporlar ve konuyla ilgili Osmanlı Devleti’nin Washington Elçisi Mavroyeni Bey’in mülahazaları için bkz. BOA. HR.SYS. nr. 2735/10 (10.11.1889).

70 2.2. MİSYONERLERİN ERMENİ OLAYLARINA ETKİLERİ

Misyonerler Osmanlı Ülkesinde bazen birer hekim, bazen birer eğitimci veya daha başka meslekler altında çok ciddi faaliyetlerde bulunmuşlardır ancak Hristiyan misyonerleri aynı zamanda da birer din adamıdırlar. Zira misyonerlik dinî bir görevdir. Ancak misyoner faaliyeti yalnızca dinî bir amaçla sınırlı kalmaz. Misyonerlik dinî amaçları taşan, ekonomik, kültürel, siyasî … boyutları bulunan, bir başka ülkeye nüfûz etme aracıdır. Bu; dinî bir amacın gölgesinde, özel yetiştirilmiş ve gerekli bilgi ve imkânlarla donatılmış Hristiyan misyonerlerinin, kendilerine ekonomik, kültürel, siyasî çıkarlar sağlamak gibi dünyevî amaçları gerçekleştirme aracıdır. Böylece misyoner faaliyetleri içinde okul açma ve eğitim işlerinin neden çok önemli bir yer tuttuğu anlaşılabilir224.

Son derece iyi yetiştirilmiş, en az 2-3 lisan bilen ve görevlendirildiği bölgenin kültürüne aşina olan misyonerler, kendi siyasî hedefleri için Osmanlı azınlıklarını adeta rutubet misâli etkilemiş, bir süre sonra da çağın bütün imkânlarını kullanarak onları baştan çıkarmışlardır225. Misyonerlerin öncelikle el attıkları faaliyet sahaları; yabancı dil kursları, hastahaneler, dispanserler, yetimhaneler, yayınevleri ve geniş maksatlı yardım teşkilatlarıdır. En fazla faaliyet gösterdikleri alanlar bunlar olmakla birlikte, faaliyet gösterecekleri ülke ve toplulukların özelliklerine göre taktik değiştirebilecek esnek yapıya da sahiptirler226.

Misyonerliğin ilâhi gerekçesi, Hz. İsa’nın havarilerine, “Gidiniz! Gerçeği (Kutsal Kitabı) onlara anlatınız!” şeklindeki buyruğunda gizlidir. Nitekim misyoner sözcüğü, Latince ‘mittere (göndermek)’ fiiliyle ilgilidir. XVI. yüzyıldan itibaren Hristiyan inanışını vaaz etmek ve ayinleri yönetmek yetkisiyle donatılmış olan din adamlarının çevreye gönderilmesine ‘misyon (mission)’, bu gibi görevlilere de ‘misyoner (missionary)’ denmiştir. XVII. yüzyıldan itibaren ise, ticarî ya da siyasî amaçlarla yabancı bir ülkeye özel görevliler gönderilmesine de ‘misyon’ denmiştir.

224 Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 2001'e), İstanbul 2001, s. 95-96. 225 Necdet Sevinç, Osmanlı'dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 2002, s. 113. 226 M. Hidayet Vahapoğlu, Osmanlı'dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, İstanbul 1992, s. 25.

71 Kısaca, özel bir görevle görevlendirilerek ve yetkili kılınarak yabancı diyarlara gönderilmek olgusuna ‘misyon’ denmektedir227.

Fransa, İngiltere ve Rusya gibi büyük devletlerin Osmanlı Devleti’ndeki “Hristiyan Hamiliği” rolüne soyunmalarından istifade ederek, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde teşkilatlanan misyonerler, başta Ermeniler olmak üzere Anadolu’daki gayr-ı Müslimleri; Amerikalı ve İngilizler Protestan, Ruslar Ortodoks, Fransızlar da Katolik mezhebine çekmeye çalışmışlar, bunu yaparken de onların dinî, millî, siyasî hisleriyle oynamışlardır. Bütün bu ülkeler din faktörünü, Hristiyanlığı gündeme getirerek, Müslümanları yani Müslümanların hamisi ve temsilcisi Türkleri saf dışı bırakmak gerektiğine iyice inanmışlardı. Bunun yolunun da Türklerin hâkimiyeti altında yaşayan Hristiyan azınlıklardan geçtiğini çok iyi kavramışlardı. Bunun için Hristiyan grupları, özellikle Ermenileri çalışma alanı yapmışlardı. Çalışmalarında iki amaç gütmüşlerdir. Bunlardan biri, Ermenileri kendi mezheplerine kazandırmak diğeri de, Türklere karşı ayaklandırmaktı. Misyonerler bu amaçlarının birincisinde başarılı olamamışlar, fakat ikincisinde başarılı olmuşlardır. Ermenilerden bir kısmı, Türkler sayesinde elde ettikleri mevki, makam, servet ve imkânlarını seferber ederek Türklere karşı isyan bayrağını açmışlardır. Politik maksatla her Hristiyan mezhebinin bir devletçe korunduğu Osmanlı ülkesinde Ermeniler Hristiyanlığı başlıca vasıta olarak kullanırken, misyonerler de din uğruna bu pazarı olanca güçleriyle istismar etmişlerdir. Osmanlı ülkesinde bulunan misyonerlerin çoğu iç ve dış basının adeta birer muhabiri ve Ermenilerin politik temsilcisi gibi davranmışlar, dış basına Türkiye’de olan olaylarla ilgili asılsız, gerçek dışı ve yabancı kamuoyunu Türkler aleyhine kışkırtan haberler göndermişlerdir. Misyonerler Osmanlı Devleti ve Müslümanlar aleyhine sadece basın ve diplomasi sahasında değil, tarih ve edebiyat alanında da faaliyet göstermişlerdir228.

Misyonerler, uğraşılarının zorluğu ve kutsallığı derecesinde ödüllendirileceklerini bildiklerinden, Osmanlı Devleti idarecilerini canavarlaştırıp gayr-ı Müslim azınlıkları mazlumlaştırmaktan çekinmiyorlardı. Düzmece hikâyelerle

227 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 13. 228 Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi (1908-1923), İstanbul 2005, s. 26-27.

72 batı kamuoyunun merhamet hislerine hitap ederek, batıdan, önce maddî yardım, daha sonra ise diplomatik destek elde ettiler. Batı kamuoyu misyonerlerin ifadelerini tereddütsüz kabul ettiği için kiliselerin himayesi altında Türk düşmanlığı doğdu. Osmanlı Devleti, Ermeniler arasında zararlı propagandalar yapan misyonerleri ihraç etmeye kalkışınca büyük devletlerin protestosu ile karşılaştı ve sonuçta bu faaliyetlere engel olamadı. Gerek Patrikhaneye bağlı cemaat okullarında ve gerek misyonerlerin açmış olduğu bu okullarda yetişen Ermeni gençleri Fransız devriminin milliyet ilkesi ile tanıştılar. Aynı sınıflarda kendilerine Ermenistan coğrafyası, yüceleştirilmiş edebiyatı ve efsaneleştirilmiş tarihleri öğretildi. Kısaca gençler millî bilinçlerini bu kurumlarda kazandılar. Okullardaki ders kitaplarının içeriği de Türk düşmanlığı ile doluydu. Öğrencilere verilen defterlerde Ermenistan haritası, Ermenistan’ın sembol ve arması bulunuyordu229.

229 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İstanbul 1996, s. 112-113.

73 2.3. ANTEP’TE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

2.3.1. Amerikan-Protestan Misyonerlerinin Faaliyetleri

Antep’e Amerikan BOARD misyonerlerinin ilk olarak 1818-1819 yıllarında geldiklerine dair kayıtlar230 bulunmasına rağmen, Amerikan kayıtlarına göre Antep, misyoner tabiriyle 1848’te ‘işgâl edilmiş’ yani burada da bir misyoner istasyonu kurulmuştu231.

Misyonerlerin sistemli olarak Antep’te faaliyette bulunmaya başladıkları tarih bu olmakla beraber, Ayıntab Şer’iye Sicillerindeki bilgilere göre, daha 18. yüzyılın başında daha farklı kimi misyoner grupları Antep’te birtakım faaliyetlerde bulunmuşlardı. 1720 yılı Eylül ayı başlarında “Ayıntab nâibine Ermeni tâifesinden Çukur mahallesinde oturan bazı Ermenilerin eski ayinlerini bırakıp kiliselere gelmedikleri ve millet-i Efrenciyânın (misyonerlerin) onlara menfi telkinâtta bulundukları için bazı Ermenilerin kadı naibine şikâyette bulundukları”232 dile getirilmiş ve İstanbul’dan Maraş ve Ayıntab kadılarına gönderilen cevabî fermanda da “millet-i Efrencten kimi kişilerin kılık değiştirerek Anadolu’ya geldikleri, devlete cizye veren Ermeni ve Rumlar arasına girerek ayinlerini ifsâd ettikleri ve fesatlık çıkardıkları haber alınmıştır” denilerek “bunların yakalanarak tecziyeleri” istenmiştir233.

Bu şekilde bazı münferid faaliyetlerden sonra organize bir şekilde bölgede faaliyette bulunmak üzere Antep’e ayak basan ilk Amerikalı misyonerler, 1830 yılında Bağdat’a giderken kente uğrayan Parnell, Hamilton ve Newman olmuştur. Bu misyonerler kentte 1819 St. Petersburg baskısı, Ermeni harfli Türkçe İnciller dağıttılar. Sonraki yıllarda da kente İzmir’den pek çok kutsal yayın gönderildi234.

230 Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Fakültesi Tarihi ve Azınlık Okulları, Karabük 1971, s. 18. 231 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 69; Şimşir, a.g.e., s. 274. 232 Ayıntab Şer’iye Sicili, 71. Defter, s. 200, fî. evâil-i Zilkâde 1132/1720 Eylül başları (zik.) Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s. 28. 233 Aynı sicil, 78. Defter, s. 103 (zik.) Süslü, a.g.e., s. 29. 234 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 70.

74

Bunların ardından misyonerlerin Antep’e ilgileri artarak devam etti. Bu üç misyonerin Antep’teki küçük çaplı bu faaliyetlerinden sonra, Antep ve civarındaki misyonerlik çalışmalarını başlatıp organize etmeleri için gönderilen Bedros Vartabed ve Thomas Johnson’un, daha o tarihlerde, “tehlikeli birer ihtilalci olmaları” sebebiyle buradan uzaklaştırılmaları üzerine de235 BOARD yönetimi Antep’te Dr. Azariah Smith’i (1817-1851) görevlendirdi. Antep’e gelen ilk misyoner hekim olan Dr. Azariah Smith, tıbbî misyonu olduğu için hiçbir engelle karşılaşmadan Antep’te oturma izni almayı başardı ve kısa zamanda faaliyetlerine başladı. Dr. Smith 1844 Kasımında kentte bir yandan dinî kitapların satışını yaptı, bir yandan da Ermenice öğrenmeye çalıştı. Ayrıca çalışmaları sırasında kentin zengin Ermeni ailelerinden (Kürkçüyanlar ve Nizipliyanlar gibi) büyük destek gördü236. Bunların dışında da dinî konular, meteoroloji, eski eserler ve tabiat tarihi konularında araştırmalar yaparak, çalışmalarını ‘American Journal of Science’ dergisinde yayınladı. 3 Temmuz 1851 günü tifo ve zatürreeden vefat etti. Adı, ardından gelen misyonerler tarafından, ölümünden yaklaşık otuz yıl sonra şehirde kurulacak olan Amerikan Hastanesi’ne verildi. (Antep Amerikan Hastanesinin orjinal adı “Azariah Smith Memorial Hospital”dır.)237

1847 yılında Boston’daki Ermeni cemaati, misyoner Van Lennep’in Antep’e gönderilmesini BOARD’a tavsiye etti. Tavsiyeye uyuldu; 28 Mart 1848’de Van Lennep Antep’e ayak bastı ve ilk iş olarak 12 üyesi bulunan bir Protestan Kilisesi oluşturuldu. Bu arada yerel ruhbanın ve yerel yöneticilerin çeşitli engelleriyle karşılaşıldı. Daha önceden misyonerler Thomas Johnson ve Bedros Vartabed de zaten kent dışına sürülmüştü. Buna rağmen 1848 Kasımında, yani kuruluşundan 7- 8 ay sonra Antep Protestan Kilisesi’nin 86 üyesi bulunuyordu. Aynı yıl kitap ve yardım parası olarak Antep için ayrılmış 58 dolarlık bir bütçe söz konusuydu. Bir yıl sonra bu bütçe 150 dolara çıktı. 1850 yılından itibaren eğitim alanında çeşitli girişimler

235 Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991, s. 271; Stone, a.g.m., s. 5; Stone, a.g.e., s. 102. 236 Stone, a.g.m., s. 5; Stone, a.g.e., s. 102; Tozlu, a.g.e., s. 272. 237 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 70; Turhan Baytop, Antep'in Öncü Hekimleri, Merkezî Türkiye Koleji Tıp Bölümü ve Antep Amerikan Hastanesi, İstanbul 2003, s. 12.

75 başladı. Bebek İlahiyat Okulundan bir öğretmen getirildi. Yıl sonunda üç öğretmeni ve 114 öğrencisiyle bir ilkokul, bir öğretmeni ve 14 öğrencisiyle bir ortaokul faaliyete geçmişti238.

Bebek İlahiyat Okulundan getirilen öğretmen Zenop Varjabet idi. Zenop Varjabet ile beraber okulun idarecilerinden birisi de Levonyan Kirkor idi. Zenop Varjabet yüksek öğrenim görmek ve kurulan okulun gelişimini sağlamak için Amerika’ya gönderilmiş ama orada ölmüştür. Bu okuldan mezun olanlardan Aleksan Bezciyan ile Çil Agopyan Karabet Amerikalıların bursu ile Bebek kolejinde eğitim görerek Antep’e dönmüş ve burada öğretmenlik yapmışlardır239. İleride Antep Amerikan Kolejinin Baş Hocası ve Protestan cemaatinin de lideri olacak olan Aleksan Bezciyan gerek Ermeniler gerekse de misyonerlerle ilgili birçok sorunda karşılacağımız Antep’in en faal Ermeni önderlerindendir.

Bu arada misyonerler Diyarbakır, Maraş, Urfa gibi yerlere düzenli ziyaretler yapıyorlardı. 1851 yılında istasyonun bütçesi 200 doları aşmıştı. 1852 yılında Schneider ve Crane gibi bazı misyonerler eşleriyle birlikte Antep’e gönderildiler. Dördü Amerikalıların çocukları olmak üzere, 18 öğrencisi olan bir lise öğrenime açıldı. İlkokulda 200’e yakın öğrenci vardı ve bunların 120’si Ermeni çocuklarıydı. Kilis, Adana, Maraş, Urfa, Adıyaman gibi yerlerle düzenli ilişkiler kuruldu. İstasyonun bütçesi 2.000 doları aşmıştı240. Misyonerlerin karşılaştıkları kimi güçlüklere rağmen Antep’teki bu gayretli çalışmalarından dönemin Amerikan basını da övgüyle bahsediyordu241. 1860 yılına gelindiğinde beş istasyonu, yirmi uç- istasyonu ile Merkezî Türkiye Misyonunun (eski adıyla Güney Ermenistan misyonunun) başkenti Antep olmuştu. Bölgedeki 12 Protestan Kilisesine kayıtlı üyelerin sayısı 600’ü bulmuştu. Bölgedeki Protestan cemaatinin toplam sayısı da 3690 civarıydı. Yörede 26 okul ve buralarda okuyan 567’si kız, 1365 öğrenci

238 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 70. 239 Barlas, a.g.e., s. 19. 240 Kocabaşoğlu, a.g.e., 70. 241 “The Levant”, The Newyork Times, 15 January 1853. Gazetenin haberine göre; aynı tarihte Antep’te 10.000 civarında Ermeni yaşıyordu ve bunlardan 700’ü Protestan mezhebindendi.

76 bulunuyordu242. Antep ve çevresinde faaliyetlerini yoğunlaştıran Amerikalı misyonerlerin gayretleriyle oluşan Protestan cemaat 1865 yılına gelindiğinde iki kilise (Kayacık ve Hayik Kiliseleri) etrafında örgütlenmişti. Bölgedeki Amerikan ve Protestan nüfus her geçen gün biraz daha artıyordu243.

Amerikalılar Antep’teki faaliyetlerini Ermeniler üzerine o derece yoğunlaştırdılar ki; 1867 yılında Antep Amerikan konsolos vekilliği görevine hem Amerikan hem Osmanlı tâbiiyetine sahip olan Nazaryan isimli bir Ermeni atandı. İlk kez Nazaryan’ın Antep’e konsolos vekili olarak atanmasıyla görülen ve giderek ülkenin genelinde tekrarlanmaya başlanan, Amerika’ya giderek Amerikan tâbiiyetine geçmiş ama Osmanlı tâbiiyetinden de çıkarılmamış gayr-ı Müslimlerin bu tür görevlere atanmaya başlanması Osmanlı-Amerikan ilişkilerinde sık sık siyasî gerginlikler yaşanmasına neden olacaktır244.

1868 yılında kilise sayısı 33’e çıkmış, bu 33 kilise Amerikalılar tarafından organize edilerek ‘Kilikya Ermeni Evangelist Kiliseler Birliği’ kurulmuştur245. Aynı yıl bölgedeki okul sayısı da 38’e yükselmiştir246. İngiltere’nin Halep Konsolosu Henderson’a göre; 1878 yılında Antep’te yaşayan 15.000 civarındaki Hristiyanın 5.000’i Protestan olmuştu. Yine konsolosun bildirdiğine göre; Ermeniler Amerikalılar sayesinde kentin en zenginleri haline gelmişler, böylece misyonerlerin ülkenin politik durumuyla da ilgilenen zengin bir Ermeni sınıfı oluşturulması çabaları meyvelerini vermeye başlamıştı247.

Bir kentin misyoner istasyonu olarak seçilmesinde Amerikalı misyonerler tarafından çeşitli kıstaslar geliştirilmişti. İklim, yaşam koşulları, hayat pahalılığı, Rusların ya da Fransızların kentteki nüfuzlarının derecesi, kendileri haricinde başka

242 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 70-71. 243 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 143. 244 Erhan, a.g.e., s. 148-149. 245 Tozlu, a.g.e., s. 108. 246 Ertuğrul, a.g.e., s. 166. 247 Turkey no.I (1880), p. 6-7, No:9, Consul Henderson to the Marguis of Salisbury, Aleppo, December 2, 1878. (zik.) Bilâl N. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Volume I (1856-1880), Ankara 1989, s. 270.

77 misyonerlerin (Katolik vs.) varlığı gibi kıstasların yanı sıra öncelikle kentteki Ermeni nüfusun büyüklüğü ve niteliği, kentin bir iş ve ticaret merkezi olarak önemi ve kentin ülkedeki ulaşım/haberleşme sistemi içinde işgal ettiği yer değerlendirmeye esas olan başlıca etkenlerdi248. Antep’teki Ermeni nüfus misyonerlerin kente bu kadar ağırlık vermelerini sağlayacak derecede değildi. Maraş, Zeytun, Urfa gibi civar bölgelerdeki Ermeni nüfus oranıyla karşılaştırıldığında Antep’te Ermeni nüfus son derece azdı. Bu açıdan Antep’in misyoner merkezi olarak seçilmesinde, kentin çevresindeki yerleşimlere de rahatça ulaşılmasını sağlayan oldukça stratejik bir coğrafî konuma ve yüksek bir ticarî kapasiteye sahip olmasının etkili olduğu söylenebilir.

Antep’te devam eden bu yoğun faaliyetler içinde kentteki ilk matbaa da yine misyonerler tarafından kurulmuştur. Bölgede belli bir güce ulaşam misyonerler artık kendi basın-yayın faaliyetlerini de kendileri yapmaya karar vermişlerdir. 1880 yılı Nisan ayında şehirde bir misyoner matbaası faaliyete geçmiştir249. Antep Amerikan Kız Koleji Müdiresi Miss Mary Hollister’in girişimiyle kurulan bu matbaada ilk yıl, 500.000 sayfayı aşkın kitap ve broşür basılmıştır. Önceleri yalnızca öğrencilerin katkılarıyla sürdürülen yayın faaliyeti daha sonra profesyonelce yürütülmüştür. Misyonerlere göre Antep’te bir matbaaya gereksinim duyulmasının başlıca nedenleri; ulaşım güçlükleri, 1880’lerden itibaren şiddetlenen Osmanlı sansürü gibi problemler yüzünden İstanbul kaynaklı basım, yayın ve dağıtım işlerinin aksamasıydı. Bu gerekçelerle Merkezî Türkiye Misyonu kendi yayın işlerini kendisi yapmak istemiştir. Matbaanın ilk yayınları Ermenice, Kürtçe ve İngilizce kitaplardır. Merkezî

248 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 176, Birinci Bölümün 64 nolu dipnotu. 249 Uğurol Barlas, Antep’te ilk basımevinin Amerikalı misyonerlerin çalışmaları sonucu 1831 yılında kurulduğunu belirtiyor. Yine Barlas’a göre; bu basımevinde 1843 yılına kadar Türkçe İncil basılmış, o tarihten sonra da Tıp Fakültesi ve şehirdeki azınlık okullarının kitap ve kırtasiye basımında kullanılmıştır. Bkz. Uğurol Barlas, Gaziantep Basın Tarihi, 100. Yıl, Karabük 1972, s. 11. Ancak, Uygur Kocabaşoğlu tarafından yayınlanan Amerikan kayıtlarında matbaanın kuruluş tarihi 1880 olarak verilmektedir. Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 115. Kocabaşoğlu, 1830 yılında Bağdat’a giderken Antep’e uğrayan Parnell, Hamilton ve Newmann isimli üç misyonerin kentte 1819 St. Petersburg baskısı Ermeni harfli Türkçe İnciller dağıtmış olmalarının Barlas’ı yanıltmış olabileceği kanaatindedir. Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 187, Üçüncü Bölümün 68 nolu dipnotu. ‘Gaziantep Basın Tarihi’ isimli eserinde yukarıdaki bilgileri veren Uğurol Barlas, bu eserinden çok daha önce yayınladığı bir makalesinde, Amerikan kolejindeki matbaanın ilk defa şapiloğraf usulü ile 1859 yılında faaliyette bulunmaya başladığını, tam olarak kuruluş tarihinin ise, Kocabaşoğlu’nun verdiği tarihe çok yakın bir tarih olan, 1881 yılı olduğunu belirtmektedir. Uğurol Barlas, “Gaziantep’te Matbaacılık”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: II, Sayı: 20, Gaziantep, Haziran 1959, s. 12-13.

78 Türkiye Koleji Müdürü’nün evinin bir köşesinde kurulan matbaada ilk basılan kitaplar İngilizce-Ermenice Okuma Kitabı (1.200 adet), İngilizce Gramer (3.000 adet), Kürtçe İlahi Kitabı (660 adet), Ermenice Okuma Kitabı (5.000 adet) ve Ermenice Aritmetik Kitabı (3.000 adet) oldu250. Matbaada ilk yıl toplam 557.780 sayfa baskı işi yapılmışken, bir yıl sonra, 1881’de bu sayı 1.008.800 sayfaya ulaşmıştır251.

Antep’te yayınlanan ilk gazete de yine bu matbaada basılmıştır. Şehirde yayınlanan ilk gazete “AYINTAB” isimli İngilizce gazetedir. Misyonerler ve onların desteğiyle Ermeniler şehirde ilerleyen yıllarda “Avedaper∗”, “Kolej” ve “Rehnüma∗” gibi isimlerle daha birçok gazete yayınlamışlardır252. Amerikalılar sayesinde yayın dünyasına katılan Antepli Ermeniler sadece Antep’te değil başta İstanbul olmak üzere diğer bölgelerde de çeşitli gazeteler yayınlamışlardır. Antepli Karabet Boyacıyan’ın sahibi olduğu “Aradelmik” isimli bir Ermeni gazetesi daha bulunmaktadır. Aslen Antepli olan Karabet Boyacıyan Efendi, Antep Ermeni mekteplerinde eğitimini tamamladıktan sonra, sekiz sene İzmir’de “tüccar yazıcılığı” (muhasebecilik) yapmış, bunun ardından iki sene de Ankara Reji Müfettişliği’nde bulunduktan sonra, “Aradelmik” gazetesinin imtiyaz hakkını almış ve gazeteciliğe başlamıştır253. 1909 yılında da Antepli Zador Behar Efendi tarafından, dinî ve siyasî içerikli “Jamana Kas Nişantire (Vakitlerin Alametleri)” isimli, Türkçe ibareli ve Ermenice harflerle basılan haftalık bir Ermenice gazete daha çıkarmak için talepte

250 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 115. Antep’te ilk matbaa misyonerler tarafından faaliyete geçirildiği sırada Halep’te 1830’da kurulan ‘Maruni Matbaası’ ve 1867’de kurulan devletin resmî matbaası konumundaki ‘Vilayet Matbaası’ çalışmaktadır. 1893’te de ‘Davudiye’ Matbaası faaliyete geçecektir. Aynı tarihlerde yine Halep’te yayınlanmakta olan tek gazete de Türkçe ve Arapça olarak basılan ‘Fırat’ gazetesidir. Ali Birinci - Uygur Kocabaşoğlu, “Osmanlı Vilayet Gazete ve Matbaaları Üzerine Gözlemler”, KEBİKEÇ - İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 2, Ankara 1995, s. 110-111. 251 Uygur Kocabaşoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. Yüzyılda Amerikan Matbaaları ve Yayımcılığı”, Murat Sarıca Armağanı, İstanbul 1988, s. 280. ∗ Ermenice Avedaper kelimesi “Hayırlı haber getiren” anlamına gelmektedir. Kantarcı, a.g.e., s. 75. ∗ Farsça “rah (yol)” ve “nümâ (gösteren, gözüken)” köklerinden türeyen “Rehnüma” kelimesi de “yol gösteren, kılavuz” anlamındadır. 252 Barlas, a.g.e. , s. 21-23. Antep'te Türkler tarafından ilk gazete 1903 yılından sonra çıkarılmıştır. Şehirde ilk Türkçe gazeteleri çıkaranlar Hüseyin Cemil (Göğüş) ve Celal Kadri (Barlas)'tır. Barlas, a.g.e., s. 11. 253 Zabtiye Nezâreti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 11 Kânûn-ı Evvel 1322 (24 Aralık 1906) tarihli tezkire; BOA. ZB. nr. 319/132.

79 bulunulmuştur. Gazeteyi Bağdadlıyan matbaasında bastıracağını belirten Zador Behar Efendi’ye, 30 yaşını doldurduğu ve o güne kadar bir suç işlememiş olduğu dikkate alınarak, gazetesi için gerekli ruhsat geciktirilmeden verilmiştir254.

Şehirde Ermeni ve misyonerlere ait matbaa sayısı yıllar geçtikçe artmaya devam edecektir. Birçoğu yasal şekilde izin ve ruhsat alarak çalışan bu matbaalar içinde izinsiz ve ruhsatsız olarak açılmış olanlar da vardı ve komiteci Ermeniler tarafından propaganda maksatlı dağıtılan kimi yayınlar buralarda basılarak dağıtılıyordu255.

Antep’te Türkler’e ait ilk matbaa 1908 yılında Rüştü Atalar tarafından açılmıştır. Bundan önce kendisine ait bir şapiloğrafla bir takım baskı işleri yapmaya başlamış olan Rüştü Atalar, şehirdeki Ermenilere ait olan matbaanın birini iki altın karşılığı satın almış, bu matbaada basılan ve yine Givili isimli bir Ermeni tarafından satılan ‘Osmanlı Ajansı’ adında bir risale çıkarmaya başlamıştır256.

Amerikalılar şehre gelir gelmez kurmaya başladıkları okulları yıllar içinde çoğaltarak, Amerikan Koleji ve Hastanesi yanında Amerikan Kız Koleji, Amerikan İlkokulu, Amerikan Ortaokulu, çeşitli öksüz ve yetim yurtları gibi birçok eğitim kurumu açarak dört koldan faaliyete devam ettiler257. Misyonerler yalnızca okul açmakla da kalmıyorlar, okulların yanı sıra yetimhaneler de kurup yönetiyorlardı. Ayrıca, ihtiyaç içinde olanlar, kendilerine yardım ilkesine göre çalışan atölyeler de açıyorlardı. 1900 yılında, Amerikan Board Misyonerlerine bağlı Merkezî Türkiye

254 Zabtiye Nezâreti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 24 Kânûn-ı Sânî 1324 (6 Şubat 1909) tarihli tezkire; BOA. ZB. nr. 330/33. 255 1887 yılında Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden Kürkçüyanlardan Vahan Kürkçüyan tarafından “Türkçe ve Ermenice sarfiyâtı hâvi olmak üzere” bir matbaa açmak üzere izin talebinde bulunulmuştu. Matbaanın açılmasında bir mahzur olup olmadığına dâir Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 12 Teşrîn-i Sânî 1303 (24.11.1887) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 1467/49. Ermeni komitelerinin faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları dönemlerde ruhsatsız matbaalar da arttı. Bunlardan biri olan Sultan Hamamı civarındaki “Der Manasyan Matbaası” komitecilerin yayınlarının basıldığı yerlerden biriydi. Matbuat-ı Dâhiliye Müdüründen Dâhiliye Nezâreti’ne 13 Haziran 1322 (26 Haziran 1906) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 1096/75. 256 Mahmut Oğuz Göğüş, “Rüştü Hoca ve Gaziantep’te İlk Matbaa”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı:4, Gaziantep, Ağustos 1962, s. 24; Hasan Remzi Çiftçi – Şakir Sabri Yener, Osmanlı Devleti’nin Son Yıllarında Gaziantep’te Sanat ve Ticaret Dalları, Gaziantep 1971, s. 40-41. 257 Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Fakültesi Tarihi ve Azınlık Okulları, Karabük 1971, s. 45-51.

80 Misyonu’nun Antep ve Maraş’ta bulunan yetimhanelerinden Antep’tekinde 132, Maraş’takinde 420 çocuk barınıyordu. Antep’te bulunan yetimhanenin kendine yardım atölyesinde yerel tığ ve iğne işleri yapılıp satılıyor ve gelir sağlanıyordu. Aynı tarihte bir Amerikalı bir de yerli çalışanın gözetiminde sürdürülen bu faaliyette çoğu yetim 250 kişi çalışıyordu258. Bu çalışmalara yetimler dışında kimsesiz ve dul Ermeni kadınlar da katılıyorlardı. Bu sayede onlar da geçimlerini sağlamak için bir kaynak temin etmiş oluyorlardı. Amerikalılar tarafından Antep, Maraş, Urfa, Mardin ve civardaki başka bazı yörelerde oluşturulan bu yetimhane ve atölyelerde üretilen mallar için yurt dışından getirtilen hammadde niteliğindeki ürünler de gümrük vergisi ödenmeden yurda sokulabiliniyordu. Örneğin buralarda çalışanlar tarafından üretilip satılan mendiller için yurt dışından sürekli keten ve kara makaralı iplikler getiriliyordu. Gemilerle İskenderun limanına getirilen mallar limandan alınarak bu bölgelerdeki yetimhane ve atölyelere dağıtılıyordu259.

Antep’te yine Amerikalı misyonerler tarafından geliştirilen ve Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard’ın karısı Fanny Shepard tarafından organize edilen başka bir iş kolu da; kadınlar tarafından işlenip yurt dışına satılan elişi ve dantel türü işlemelerdi. Amerikan Hastanesindeki kadın hastalara ve Ermeni kadınlarına işlettirilen ve “Hastane İşi”, “Antep İşi” ya da “Ermeni Beyaz İşi” gibi adlar verilen bu ürünler Amerikalılar vasıtasıyla Amerika, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelere ihraç ediliyordu260.

258 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 117. 259 “… Cild-i Sani-i Düstur’un altı yüz üçüncü sahifesinde münderic muafiyet nizamnamesinin üçüncü bendinin bir fıkrasında mekatib-i ruhaniyede … ve eytamhanelerdeki yetim ve yetimelere aid eşyanın envaını gösteren fıkra nihayetinde tahsil-i ilm ve edebe ve ziraat ve sanayie lazım olan kaffe-i eşya denilmiş olduğu gibi şu her iki fıkranın ahkam-ı umumiyyesi şakirdanın istimal edecekleri sanayie mahsus alat ve edevat ile derslerine taalluk eden alat-ı hendesiye ve saireye aid şeylere münhasır olub binaenaleyh bu gibi müessesat namına celb olunan eşya hakkında hükm-ü nizama tevfikan muamele-i muafiyet tatbik edilmekdedir …” Maliye Nezâreti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 22 Temmuz 1328 (04.08.1912) tarihli tahrirat; BOA. DH.İD. nr. 59/57 lef 6. 260 Sarafian tüm bu işlemelerin tamamen Ermeni sanatları olduğunu iddia ediyor. Sarafian, a.g.e., s. 121-122; Hâlbuki bu işlemeler arasında Ermenilerin kendi işlemeleri ve Amerikalılardan öğrendikleri bazı ürünler olmakla beraber özellikle “Antep İşi” olarak bilinen dantel türü çok daha uzun yıllar öncesinden beri Türkler tarafından yapılan el işlemelerindendir. Bu konuda bkz. Nevzat Tazebay, “Antep İşinin Mahiyeti”, BAŞPINAR – Gaziantep Halkevi Dergisi, Cilt: V, Yıl: 10, Sayı: 101-102, Eylül-Ekim 1948, s. 1-6; Ermeni kadınların el işlemeleriyle ilgili ayrıntılı bir çalışma yapan Alice Odian Kasparian da sadece Antep’te değil neredeyse Anadolu’nun tamamındaki el işlemelerinin aslen Ermenilere ait sanatlardan olduğunu iddia ediyor. Alice Odian Kasparian, Armenian Needlelace and

81

Antep’te bulunan Amerikalıların sayıları hakkında kesin bilgiler bulunmamakla birlikte 1873 yılında, şehirdeki yabancı misyonun haberleşmede çektiği güçlüğü önlemek için PTT’de yabancı dil memurluklarının ihdas edilmesi, bu sayının hayli fazla olduğunu göstermektedir261. Halep Salnamelerinden ulaşılabilen bilgilere göre, şehirdeki Amerikalı sayısı yıllara göre şöyledir:

Yıl Sayı 1868 30 1872 34 1883-1884 152 1886-1887 1402 1892-1893 3772 1904 979 1908 1974

Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla 1914’de şehirdeki Amerikalı sayısı 276’ya düşmüş. Savaş sırasında bu sayı 30’a kadar inmiş, 1920-1921 yıllarında ise şehirde ancak 5-6 Amerikalı kalmıştır262.

1907 yılına ait kayıtlara göre Antep’te Amerikan misyonerlerine ait müesseseler şunlardır:

1- Antep Amerikan Koleji (Merkezî Türkiye Koleji)

2- Amerikan Kız Okulu

3- Protestan cemaatine mahsus üç adet ilkokul

Embroidery: A Preservation of Some of History’s Oldest and Finest Needlework, Virginia 1983, Epm Pubns Inc. 261 Barlas, a.g.e., s. 12. 262 Barlas, a.g.e., s. 13-14.

82

4- Antep Amerikan Hastanesi

5- Mardintepe’de bulunan yetimhane263

1914 yılında da aynı müesseseler aynen faaliyete devam etmektedir. Bu yıla ait kayıtlarda bu müesseseler şu şekilde sıralanmıştır:

1- Erkek öğrencilere mahsus, hem geceli hem de gündüzlü öğrenci kabul eden ve rüşdî (ortaokul) ve idadî (lise) olmak üzere iki kısımdan oluşan Antep Amerikan Koleji,

2- Kız öğrencilere mahsus, hem geceli hem gündüzlü öğrenci kabul eden, rüşdî (ortaokul) seviyesinde olan Amerikan Kız Okulu,

3- Amerikan Hastanesi ve misyonerlerin ikametine mahsus çeşitli mahaller,

4- Mardintepe’de bulunan yetimhane,

5- Protestan cemaatine mahsus ibtidai kilise mektebi (ilkokul) ve bunun haricinde iki ibtidai mektep (ilkokul) olmak üzere üç ilkokul264.

1919 yılına gelindiğinde ise kolej ve hastane dışında Antep’te Amerikalılara ait başlıca eserler şunlardı:

1- Miss Harris tarafından kurulan 400 mevcutlu erkek çocuk yetimhanesi

2- Miss Forman tarafından kurulan 350 yataklı kız yetimhanesi

263 Amerika Sefareti’nin Sadaret’e 17 Mayıs 1907 tarihli takriri; BOA. DH.MUİ. nr. 26-3/17 lef 19. 264 28 Ocak 1914 (15 Kânûn-ı Sânî 1329 – 1 Rebî-ül-evvel 1332) tarihli Meclis-i Mahsus-u Vükelâ irâdesi; BOA. İ.MMS. nr. 177/1332.Ra/05 lef 4; 31 Ocak 1914 (18 Kânûn-ı Sânî 1329 – 4 Rebî-ül- evvel 1332) tarihli irâde-i seniyye sureti; BOA. ŞD.MLK.MRF nr. 231/1 lef 8.

83

3- Mr. Travers tarafından kurulan ve şehir dâhilinde bulunan, 400 mevcutlu erkek çocuk için öksüz yurdu

4- Miss Bigili tarafından tesis edilen çocuk yuvası

5- Miss Kelley’in şefkat yuvası

6- Genç Hristiyanlar Cemiyeti265.

2.3.2. Mormon Misyonerlerinin Faaliyetleri

Antep’te faaliyet gösteren Amerikalı misyonerler sadece Protestanlar değildi. Amerika’daki bir başka toplum olan Mormonlar da Osmanlı Ülkesinden pay elde edebilmek amacıyla, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde misyonerlik faaliyetleri başlatmışlardı. Mormonluk ABD’nin doğusunda 19. Yüzyıl başlarında ortaya çıkan bir inanç biçimidir. Garip inançları olduğu için Newyork Eyaleti’nden ve daha yerleşmek istedikleri birçok yerden kovulmuşlardı. Sonunda Utah’ı bir Mormon merkezi haline dönüştürmüşlerdi. Osmanlı Devleti ile ilk ilişkileri 1840’lara rastlayan Mormonların ülkede sistemli faaliyetleri 1884 yılında başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin anlaşmalarla ABD’ye verdiği olağanüstü yetkilere ve Amerikan Protestan misyonerlere çok hoşgörülü davranmasına karşın, Mormon misyonerler Osmanlı yetkilileri ile bağımsız ilişkiler kurmuş ve ayrı onaylar almışlardı. Böylece Protestanlardan ayrı olduklarını anlatmaya çalışmışlardı. Bunlar Anadolu kent ve kasabalarında kiliseler kurdular. İncil’den farklı olan Mormon kitabını Ermeniceye çevirttiler, Ermenileri etkilemeye çalıştılar. Ancak Protestanlar kadar etkili olamadılar. Mormon misyonerler Antep’i de bir Mormon merkezi yapmışlardı. Burada kilise ve Sunday School (Pazar günü okulu) açmışlardı. Fakat buna rağmen etkili olamadılar. 1889’da yaptıkları ilk Mormon toplantısının başarısız olması üzerine Utah’daki Mormon merkezi Antep’e para ayırmaktan ve misyoner

265 Abadi, Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhassarası, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Şakir Sabri Yener), Gaziantep 1999, s. 24-25.

84 göndermekten vazgeçti. Fakat bazı misyonerlerle Mormonluğu benimseyen birkaç Ermeni ailesinin gayretiyle Mormonlar 1914’e kadar faaliyetlerini sürdürdüler266.

Halep’te Protestan Kilisesi yakınındaki bir Hristiyan’ın evinin bir odasını mabed haline getiren Mormonlar, yayın ve benzeri faaliyetlerini de buradan çevreye yaymayı hedefliyorlardı. Ancak istedikleri başarıya asla ulaşamadılar. Halep Vilayeti’nde 1900’lü yılların başında bu mezhebi kabul edenlerin sayısı ancak 25 kişi civarındaydı. 1902 yılında Hace Şarl ve Hanri Şas isimli iki Mormon misyoner, Antep’e gelerek burada Mormon mezhebini yaymak amacıyla faaliyette bulunmak üzere Beyrut’tan İskenderun’a geldiler ve buradan da Antep’e geçtiler267. 1904 yılında da Harputlu Attaryan isimli bir kişi Antep’te Mormon mezhebinin propagandasını yapmaktan gözaltına alındı. Attaryan, önceleri Amerika’nın İskenderun Konsolosu olarak İskenderun’da bulunuyordu. Ancak orada da bu tip faaliyetleri görüldüğünden, kaçarak Beyrut’a gitmişti. Bir müddet sonra da Antep’e gelerek burada faaliyetlere başladıysa da tutuklanarak faaliyetleri engellendi268.

Ülkenin birçok bölgesinde olduğu gibi Antep’te de etkili bir faaliyet gösteremeyen Mormonlar, I. Dünya Savaşı başında da toplu biçimde Antep’ten Halep’e göçtüler269.

2.3.3. Fransız-Katolik Misyonerlerin Faaliyetleri

Fransa Türkiye Ermenileri üzerinde yürüttüğü misyonerlik propagandalarını, merkezi Fransa’da bulunan Katolisizm fraksiyonlarından (ya da tarikatlarından denilebilir) Kapusin (Capucin), Fransisken (Franciscaine) ve Jesuit Rahipleri aracılığıyla gerçekleştiriyordu. Faaliyetler Paris ve Bretagne gibi merkezlerden

266 Hale Şıvgın, 19. Yüzyılda Gaziantep, Ankara 1997, s. 75; Seçil Akgün, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mormon Misyonerler”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, III. Cilt, II. Kısım, T.T.K. Yayınları, Ankara 2002, s. 885-891. 267 Halep Vilayeti’nden Sadaret’e 9 Zilhicce 1319 (19 Mart 1902) tarihli tahrirat. BOA. DH.MKT. nr. 455/15. 268 Halep Vilayeti’nden Hariciye Nezareti’ne 7 Rebî-ül-âhır 1322 (21 Haziran 1904) tarihli tahrirat; BOA. DH.MKT. nr. 863/12. 269 Şıvgın, a.g.e, s. 75.

85 yürütülecekti. Bu grupların Türkiye’de ve civar ülkelerde de eş zamanlı merkezleri bulunacaktı. Bu Katolik tarikatları içinde en faal olanı Jesuitler’di. Jesuitler Osmanlı’nın her bölgesine yayılmışlardı. Önceleri İstanbul’u merkez edinmişken, 17. yüzyıl sonlarına doğru Doğu ve Güneydoğu bölgeleriyle Ortadoğu şehirlerine dağılmışlardı. Hatta 1706 ve 1710 yılları arasında Kırım’a bile geçmişler ve oralarda da teşkilatlanmışlardı270.

Antep’te yoğun olarak faaliyette bulunan Katolik tarikatı ise Fransiskenler’di. Şehirde Protestan-Amerikan faaliyetleri bütün yoğunluğuyla devam ederken, Katolik-Fransız misyonerleri de Antep’teki Ermeni azınlığı kendi mezhepleri hesabına kazanmak için çalışmaya başladılar. Antep’te Ermeniler için iki okul kurduklarını bildiğimiz Fransızlar, 1859 yılında Antep Konsolosluğu’nu açmış, Joseph Justini’yi de hem şehirdeki Katolik faaliyetlerini organize etmek hem de Fransa’ya ticarî çıkar sağlamak için Antep’e tayin etmişlerdi. Bir yıl sonra, 1860 yılında da, Amerikan Konsolosluğu açılmış ve Samuel Bicato Antep Amerikan Konsolosu olarak atanmıştı271. Konsolos ve elçiler, görev yaptıkları bölgelerde kendi

270 Durmuş Yılmaz, Fransa’nın Türkiye Ermenilerini Katolikleştirme Siyaseti, Konya 2001, s. 46. 271 Uğurol Barlas, Antep Fransız Konsolosluğunun açılış tarihini 1868, Amerikan Konsolosluğu’nun açılış tarihini ise 1872 olarak vermektedir. Uğurol Barlas, “Osmanlı Döneminde Gaziantep’te Kurulan İlk Tıp Fakültesi”, Yöre, Gaziantep, Haziran 1992, s. 10; Barlas, a.g.e., s. 12-13. Ancak arşiv belgeleri bu tarihlerin yanlışlığını ortaya koyuyor. 1859 tarihli Ayıntab Şeriye Sicili’nde, Antep’e gidip gelen Fransızlar’ın işleriyle uğraşmak üzere Joseph Justini’nin İstanbul’daki Fransız elçiliği tarafından Antep’e konsolos vekili olarak tayin edildiğine dair kaymakam ve naibe yazılan fermandan, Antep Fransız konsolosluğunun açılış tarihinin 1859 olduğunu anlıyoruz. Ayıntab Şeriye Sicilleri, nr. 146, s. 106 (Şaban 1275 – Mart/Nisan 1859)’dan aktaran, Esma Özlem Tiryaki, “Tanzimat Döneminde Antep Esnaf Teşkilatı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2006, s. 64. Yine Antep’e gidip gelen Amerika tüccar ve tebe’asının işlerini gözetmek için Samuel Bicato’nun Antep Amerikan Konsolosu olarak tayin edildiği tarih ise 1860’dır. Divan-ı Hümayun’dan Ayıntab Kaymakamı ve Naibi’ne yazılan ferman sureti; BOA. A.DVN.MHM. nr. 31/8 (Safer 1277 – Ağustos/Eylül 1860). Yine Barlas’a göre; Antep’te 1884 yılında dört devlete ait konsolosluk teşkilatı görev yapmaktaydı. Bunlar da Fransa, Yunanistan, İran ve Amerika Birleşik Devletleri idi. Burada görevli kişiler de şunlardı: Fransız Konsolosu: M. Kelyonfigore Yunan Konsolosu: Dimitraki Sebabidis İran Konsolosu: Şehbender Nazar Ağa Amerikan Konsolosu: Dilman Teremce (Dr. Trowbridge) (Barlas, a.g.e., s. 13; Uğurol Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul 2006, s. 9) Daha önceki çalışmalarında İngiliz Konsolosluğundan ve temsilciliğinden bahsetmeyen Barlas, daha yakın tarihli olan çalışmasında ise; 1820-1840 yıllarında İngilizlerin de Antep’te bir temsilcilik bürosu açtıklarını belirtiyor. Uğurol Barlas, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, İstanbul 2006, s. 10.

86 ülkelerinin siyasî ve ticarî çıkarlarını kollamanın yanında, yine kendi ülkeleri adına faaliyet yürüten misyonerlerin de destekçisi ve propagandacısı konumundadırlar. Misyonerler bulundukları bölgelerde en büyük yardımları konsolos ve elçilerden almışlardır. Din adına yola çıktıklarını söyleyen misyonerlerin aslında kendi devletlerinin uyguladığı politikaların hizmetkârları oldukları açıktır. Bu açıdan Fransız ve Amerikan konsoloslarının atanması, Antep’teki misyonerler açısından da ayrı bir önem taşımaktadır. Fransız konsolosluğunun açılmasından bir yıl sonra Amerikan konsolosluğunun da faaliyete geçmiş olması, iki ülkenin rekabetini de gözler önüne seriyor. Daha sonraki yıllarda ise, İran ve hatta Yunanistan bile Antep’te konsolosluk açacaklardır272.

Konsoloslar kendi ülkelerinin tüccar ve tebe’asını koruyup kollamanın yanında bizzat kendileri de ticaretle uğraşmaktaydılar. Örneğin Maraş ve Antep’te Fransa’nın konsolos vekilliği görevi yapmış olan Konsolos Vigoro buralardaki ticarî faaliyetlerinin yanında Antakya’da da bir mağaza ve bir sabunhane satın almıştı273.

Fransız misyonerlerin faaliyet merkezleri de yine Amerikalılar gibi Ermeni çocuklarına yönelik açtıkları okullardı. Antep’te Fransızlar tarafından kurulan okulların ilki 1879 tarihinde kurulan ‘Fransız Saint Joseph Okulu (Latin Okulu)’ idi. Resmî kaynaklarda ‘Latin Okulu’ olarak geçen okul, halk arasında ‘Kendirli Mektebi’ olarak bilinirdi. Okul rüşdî ve idadi bölümlerinden oluşuyordu ve öğretim dili Fransızca idi. Ayrıca öğrenci velisinin isteğine bağlı olarak, öğrenciye İngilizce, İtalyanca ve Türkçe de öğretiliyordu. Okuldan mezun olanlar Düyûn-ı Umûmiye ve Rejiler’de memur olarak çalışabiliyorlardı274. Okulun asıl amacı ise tabii ki; öğrencilerini ileride misyoner olmak üzere eğitmekti. Bu okulda 1887 yılında 120275, 1890 yılında 144, 1910 yılında ise 244 öğrenci öğrenim görmüştü276. Birinci Dünya

272 Barlas, a.g.e., s. 13. 273 Fransa Sefareti’nden Sadaret’e yazılan 27 Kânûn-ı Sânî 1301 (8 Şubat 1886) tarihli arizanın tercümesi; BOA. HR.TO. nr. 529/71. 274 Halil Aytekin, “Antep’te Eğitim Kurumları (19. Yüzyılın İkinci Yarısından 20. Yüzyılın İlk Yarısına Kadar)”, GAZİANTEP - Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları, s. 193. 275 Sarafian, a.g.e., s. 78. 276 Barlas, a.g.e., s. 50.

87 Savaşı öncesi son verilere göre de, okulda öğrenim gören 174 öğrenci ve bu öğrencilere ders veren 7 hoca bulunuyordu277.

Fransızlar tarafından kurulan diğer okul da, ‘Fransız Saint Joseph Kız Okulu (Latin Kız Okulu)’ idi. Bu okul da Katolik Hristiyanlar tarafından finanse ediliyordu ve burada görevli öğretmenler Antep İdadisi’nde de öğretmenlik yapabiliyorlardı278.

277Yılmaz, a.g.e., s. 108. 278 Barlas, a.g.e., s. 50.

88 2.4. ANTEP AMERİKAN KOLEJİ (MERKEZÎ TÜRKİYE KOLEJİ–CENTRAL TURKEY COLLEGE)

2.4.1. Kolejin Kuruluşu

Antep’teki Amerikan-Protestan kurumlarından en önemlisi Antep Amerikan Koleji idi. Antep ve çevresindeki misyoner okullarının sayısının, dolayısıyla da mezun öğrenci sayısının zamanla artması ve Protestan cemaatinin büyümesi üzerine Hristiyan cemaati artık burada da bir yüksek okul açılmasını talep etmeye başladı. Kilikya Ermeni Protestan Birliği’nin 1870 yılında Urfa’da yapılan yıllık toplantısında Antep’te bir yüksek okul açılması yolunda ABCFM’e resmen başvurulmak üzere ilk kez harekete geçildi. BOARD’ın deneyimli misyonerlerinden Tillman C. Trowbridge∗, 1871 yılında Türkiye’yi ziyaret eden ABCFM’in dış ilişkiler sekreteri N. G. Clark’ı böyle bir okulun açılması konusunda ikna etmeyi başardı. Hemen ardından da İngiltere ve ABD’de bağış toplama turlarına başladı. Yalnızca İngiltere’de 15.000 dolar toplamayı başaran Trowbridge’e yöre halkı da 5.000 dolar

∗ Dr. Trowbridge’in (1831-1888) mezarı, Gaziantep Amerikan Hastanesi ve Koleji’nin kurucularından ve ünlü hekimlerinden bazılarının mezarları gibi, Gaziantep Amerikan Hastanesi’nin arkasındaki bahçede bulunmaktadır. Mezar taşının üzerinde “20 Temmuz 1888 tarihinde ve 57 yaşında Maraş’ta ölmüştür” kaydı vardır. Tillman C. Trowbridge, Michigan’da bir çiftçi ailesinin oğlu olarak doğmuştur. 1852’de Michigan Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra, 1856 yılında Amerikan BOARD misyoneri olarak İstanbul’a gelmiş, 1861’e kadar Doğu Anadolu’da görev yapmıştır. 1861’de İstanbul’a dönerek Dr. Elias Riggs’in kızı Margaret ile evlenmiş, altı ay boyunca İstanbul’da misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuştur. 1868’de Maraş’a giderek, orada bir İlahiyat okulunda ders vermiş, daha sonra Antep’te kurulacak kolej için para temin etmek amacıyla, 1872’de İngiltere ve Amerika’ya gitmiş, 1876’da Antep’e dönmüş ve kolejin yöneticiliğine getirilmiştir. Bu tarihten sonra, maddî destek bulmak için İngiltere’ye yaptığı kısa süreli seyahatler dışında Antep’te yaşamış, zamanını ve enerjisini kolejin gelişmesi için sarf etmiştir. Yetki sahibi, zengin ve hayırsever kişileri tanımasının ötesinde; kişiliği, yazıları ve ikna kabiliyeti sayesinde çalışmalarında başarılı olmuştur. Maraş’ta vefat etmiş, Antep’teki cenaze merasimine her sınıf ve dini temsil eden 1600 kişi katılmıştır. (Baytop, a.g.e., s. 14) Trowbridge’in kayınpederi olan Dr. Riggs de ünlü bir misyoner olup, ilk defa İncil’i modern Ermenice’ye çeviren şahıstır. (Stone, a.g.m., s. 8; Tozlu, a.g.e., s. 111) Trowbridge, 1858 yılında kaleme aldığı, “Ermenistan’da Bir Turdan Notlar (Notes of A Tour Armenia)” isimli eserinde, Türkler hakkındaki görüşlerini ve buradaki amaçlarını şöyle açıklıyordu: “Türkler’in gerek insan olarak kendileri, gerekse tüm toplumsal kurumları ilkeldir. Bunun bir nedeni ırksal ise, bir nedeni de dinseldir (İslam). Türkler Hristiyanlaştırılmadıkça ve tüm kurumları Batılılaştırılmadıkça kurtuluş yoktur.” (Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 53) Tamamen Amerikan çıkarlarına hizmet için kurulan ve işgaller döneminde de Fransız karargâhı olarak kullanılan Amerikan Koleji’nin kurucusu ve bânisi Trowbridge’in adı, bugün Amerika’nın Boston (Cambridge) kentinde bir caddenin adı olarak da varlığını sürdürmektedir!!! (Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 149)

89 kadar bir katkıda bulundu. ABD’nin Boston kentinde, Amerikalı mütevelliler 1874 yılının Martında Massachusetts Eyaletinden okulun kuruluş beratını (charter) aldılar. Okulun yönetim kurulu ise dördü misyonerlerden, dördü yerli Hristiyanlardan olmak üzere Kilikya Ermeni Protestan Birliği’nce belirlenecekti. İleriki yıllarda (okulun bütçesine yapacakları katkı oranında) yerli halkın yönetimdeki ağırlığı artacak ve ilk 50 yılın sonunda okulun tüm sorumluluğu Türkiye’deki yönetim kuruluna devredilecekti279.

Kolejin yönetimiyle ilgili olarak, Amerikan Board Misyonerleri ve yerli azınlıkların yaptıkları anlaşma aynen şöyledir:

1- Kolej ve yüksek okul yönetim kurulu 8 kişi olacak ve bunlardan 4 tanesi yerli Protestan Ermeniler arasından seçilecektir.

2- Yüksek okul hakkındaki rapor ve dilekçelerin birer örneği Boston Misyon Merkezi’ne gönderilecektir.

3- Eksiklikler Kilikya İttihadı tarafından tamamlanacaktır.

4- Yıllık safî gelir, öğretim üyeleri arasında pay edilecek, zarar ziyan Amerika Birleşik Devletleri tarafından karşılanacaktır.

5- Yirmi beş yıllık geçiş devresinden sonra ‘YALE ÜNİVERSİTESİ’ ile profesör mübadelesi yapılacaktır280.

Bu anlaşma; Amerikan Misyonerleri ile Ermeni azınlık arasındaki ilişkiyi net olarak göstermektedir. Daha da önemlisi, sadece Boston Misyoner Teşkilatı’nın değil, doğrudan doğruya Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye’deki Ermeni örgütlenmesinin içinde olduğunu göstermektedir. Amerika Protestanlaştırdığı yani kendi kültür dairesine ithal ettiği Ermeniler vasıtasıyla Osmanlı Birliği’ni

279 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 143-144. 280 Barlas, a.g.e., s. 21.

90 parçalamaya çalışmış, Fransızlar ise misyonerlerinden sonra ordularını da Antep’e sokmuşlardır281.

Kolejin kurulduğu arazi Antepli Türklerden Kethüda zade Hacı Taha Efendi (Göğüş) tarafından bağışlanmıştı282. Robert Kolej ve Suriye Protestan Koleji’nden sonra Osmanlı topraklarında kurulan üçüncü kolej olan Antep Amerikan Koleji (ya da Merkezî Türkiye Koleji – Central Turkey College) 11 Ekim 1876 günü yapılan bir tören ile küçük bir binada öğretime başladı. Kolejin ilk müdürü, aynı zamanda kurucusu olan Dr. Tillman C. Trowbridge’di. Okulun yeni binasının temeli 1877’de atıldı ve okul 1878’de bu yeni binaya taşındı283. Kolejin görünürde eğitim dili Türkçeydi. Ancak özellikle Fen Bilimi kitaplarının dili İngilizce olduğu gerekçesiyle eğitim ‘iki dilli (bilingual)’ veriliyordu284. Ayrıca kolej, geniş bir alana yayılmış gösterişli binası, başkanın ve hocaların evleri, tenis kortu ve oyun alanları ile kentin en dikkat çekici yapılarındandı. Aynı zamanda bu gösterişli yapı tamamen Hristiyan kültürünü yansıtıyordu285.

Kolejin yeni binasının temeli atıldıktan sonra kolej yetkilileri inşasına Osmanlı idaresince de izin verilen koleje gerekli bir takım kitap ve risalenin gönderilmesi için Maarif Nezareti’ne başvuru yaptılar. Ancak Maarif Nizamnamesi’ne göre henüz ruhsat verilmemiş olan kolejin bu isteklerinin yerine getirilebilinmesi için; önce Maarif Nezareti tarafından koleje ruhsat verilmesi ardından da kolej yetkilileri tarafından okutulacak derslerin cetvelleri ve kitapların ve öğretmenlerin isimleriyle şehadetnamelerinin nezarete bildirilmesi gerekiyordu286.

281 Sevinç, a.g.e., s. 115. Amerika Birleşik Devletleri’nin uyguladığı Ermeni politikasıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, s. 100- 105. 282 Barlas, a.g.e., s. 23. Hacı Taha Efendi, 1880-1881 yıllarında vefat etmiştir. Antepli meşhur “Göğüş” ailesinin atasıdır. Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Büyükleri ve Gaziantep Meşahirine Ek, Ankara 1998, s. 28. 283 Baytop, a.g.e., s. 14; Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 144. 284 Baytop, a.g.e., s. 15. 285 Rendel J. Harris and Helen B. Harris, Letters from the Scenes of the Recent Massacres in Armenia, London 1897, s. 30. 286 Maarif Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 25 Nisan 1293 (07.05.1877) tarihli telgraf; BOA. MF.MKT. nr. 48/68.

91 1877 yılı sonlarında Maarif Nezareti tarafından kolejin resmî ruhsatı da verildi287. Kolej, Osmanlı Devleti’nin 15 Ocak 1878 tarihli kararı ile “idadi (lise)” olarak kabul edildi288.

Bir süre sonra kolejin yeni binası da zamanla artan öğrenci sayısına kâfi gelmeyince, kolej arsasına yeni bir bina inşası için talepte bulunuldu ve kolejin yapısı biraz daha genişletildi289. 1914 yılında, ders programına madencilik, hukuk, mühendislik, muallimlik, ticaret ve ziraat gibi yüksek kısım derslerinin ilave edilmesi ve önceleri derslik olarak kullanılacak, daha sonra da kütüphane ve müzeye çevrilecek iki binaya ruhsat verilmesi ile de Osmanlı Devleti tarafından “Yüksek Okul” olarak kabul edildi290. Kolejden mezun olacakların alacakları şahâdetnâmeler (diplomalar) de, talebeler kolejin hangi şubesinden (idadî, rüşdî veya âlî) mezun olacaklarsa, hükümetin o şube hakkında uyguladığı usule uygun olarak sınava tâbi tutulmaları ve sınavda başarılı olmaları koşuluyla hükümetçe tasdik edilecekti291.

Osmanlı Devleti önceleri, Antep Amerikan Koleji’nden mezun ve çoğunluğu Ermeni olan öğrencilerin kendi okullarında öğretmenlik yapmak taleplerini kabul etmemişti. Halep Amerikan Konsolosu 1904 yılında, kolejden mezun olacak öğrencilerin şehadetnamelerinin Maarif Komisyonu’nun resmi mührüyle tasdik edilerek öğretmenlik yapabilmeleri konusunda bir iltimas talebinde bulunmuş ve durumun Amerikan Sefareti’ne de aktarıldığını bildirmişti. Bunun üzerine Sultan II. Abdülhamit, bu kolejden mezun ve çoğunluğu Ermeni olan öğrencilerin Osmanlı ülkesinde serbestçe yapacakları eğitim faaliyetleri ile “bir takım telkinât-ı muzırrada bulunacakları derkar bulunmuş olduğundan Amerika sefaretinden bu yolda bir

287 Maarif Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 19 Kânûn-ı Evvel 1293 (31.12.1877) tarihli telgraf; BOA. MF.MKT. nr. 52/111. 288 Baytop, a.g.e., s. 15; Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 144; Stone, a.g.e., s. 143; Stone, a.g.m., s. 12. 289 İnşasına ruhsat istenen yeni binanın yapımı hakkındaki yazışmalar için bkz. BOA. Y.A.RES. nr. 134/95; BOA. ŞD. nr. 2241/20. 290 28 Ocak 1914 (15 Kânûn-ı Sânî 1329 – 1 Rebî-ül-evvel 1332) tarihli Meclis-i Mahsus-u Vükelâ irâdesi; BOA. İ.MMS. nr. 177/1332.Ra/05 lef 4; 31 Ocak 1914 (18 Kânûn-ı Sânî 1329 – 4 Rebî-ül- evvel 1332) tarihli irâde-i seniyye sureti; BOA. ŞD.MLK.MRF. nr. 231/1 lef 8. Amerikalıların, önce derslik sonra da kütüphane ve müze olarak kullanılacak binalara ruhsat talepleri ve konuyla ilgili çeşitli yazışmalar için bkz. BOA. ŞD.MLK.MRF. nr. 2248/1; BOA. DH.İD. nr. 123/14. 291 28 Ocak 1914 (15 Kânûn-ı Sânî 1329 – 1 Rebî-ül-evvel 1332) tarihli Meclis-i Mahsus-u Vükelâ irâdesi; BOA. İ.MMS. nr. 177/1332.Ra/05 lef 4; 31 Ocak 1914 (18 Kânûn-ı Sânî 1329 – 4 Rebî-ül- evvel 1332) tarihli irâde-i seniyye sureti; BOA. ŞD.MLK.MRF. nr. 231/1 lef 8.

92 iltimas zuhur edecek olursa tervic edilmeyip (itibar gösterilmeyip) suret-i münasibede geçiştirilmesi”ni istemişti292. Ancak bir süre sonra Amerikalı misyonerlerin idaresindeki diğer okullardan mezun olan öğrenciler de bu konuda talepte bulunmaya başlayınca; her sene bu okullardan mezun olacak öğrencilerin tümünün taleplerinin kabul edilmesi mümkün olmadığı için, diğer gayr-ı Müslim ve yabancı okullar öğretmenlerinde olduğu gibi bu okullardan da mezun olduktan sonra öğretmenlik yapmak isteyenlerin, hal ve hareketleriyle ilgili yapılacak tahkikattan sonra şahadetnameleri tasdik edilerek öğretmenlik yapmalarına onay verilmesi kararlaştırılmıştı293.

Kolej ilk zamanlar ABCFM’nin bütçesinden önemli kaynaklar elde ediyordu ve maddi olarak güçlü bir durumdaydı294. Buna rağmen mektebin malî durumu 1880’li yılların ortasından itibaren bozulmaya, öğrenci sayısı da düşmeye başladı. Dr. Trowbridge’in 1887’de Antep’ten yazdığı rapora göre; iş hayatındaki durgunluk yüzünden birçok aile, kendilerine yardımcı olmaları için çocuklarını okuldan almıştı. Dr. F. D. Shepard ve eşi F. Shepard, hastane ve tıp bölümüne maddi destek sağlamak için daha zengin ve kalabalık bir şehir olan Halep’e gidip hasta tedavi etmişler ve topladıkları parayı Antep’e getirmişlerdi. Antep halkı da 1887 yılının Ocak ayında yine hastaneye (800 USD) maddî yardımda bulunmuştu. Bağış yapanlar içinde birçok mümtaz Müslüman da vardır295.

Antepli Türkler, henüz gerçek niyeti ortaya çıkmayan bu kurumların şehirdeki eğitime sağladığı katkıyı düşünerek koleje çeşitli yardımlar yapmışlardı. Müslüman halk ilk zamanlar koleje pek rağbet etmese de özellikle aydın ve varlıklı Müslümanlar da koleji desteklemişlerdi. Kolejde 22 Aralık 1890 tarihinde büyük bir yangın çıkmış ve binaların % 70 kadarı yanmıştı. Halktan toplanan 900 altın lira sarf edilerek binalarda onarım yapıldı. Bu para Antepli Türkler ve azınlıklarca bağışlanmıştı. Ayrıca bu masraf içinde, eğitimin geliştirilmesi için, 1885 yılında yine

292 Sultan II. Abdülhamit’in 10 Temmuz 1320 (9.Ca.1322 - 23.07.1904) tarihli hususî irâdesi; BOA. İ.HUS. nr. 119/1322.Ca/27. 293 4 Muharrem 1325 (17 Şubat 1907) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 115/4. 294 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 147. 295 Baytop, a.g.e., s. 22; Stone, a.g.e., s. 148; Stone, a.g.m., s. 17.

93 Antepli Türklerin verdikleri 389 altın lira da onarım için kullanılmıştı. Bağışlanan bu 389 altın liranın;

235 altın lirası Hasan Efendi zâde Ömer Efendi tarafından, 20 altın lirası Hacı Hüseyin zâde Mehmet Efendi tarafından, 47 altın lirası Hacı Abdurrahman Efendi tarafından, 16 altın lirası İzrap zâde Mahmut Efendi tarafından verilmişti. Diğer 71 altın lira da toplanan ufak bağışlardan sağlanmıştı296.

Kolejin kuruluşu sırasında da benzer şekilde koleje destek olan Müslüman halk, daha sonraki yıllarda da çeşitli defalar, kolejin ihtiyacı oranında bazı maddî desteklerde bulunmaya devam edecektir297. 1878 yılında bazı Gregoryen Ermenilerin “Mektepte kadavra üzerinde eğitim yapılıyor” şeklindeki ihbarı üzerine, Tıp Bölümünün kısa bir süre öğretime kapatılması üzerine de Antep halkı Antepli Maarif Nazırı Münif Paşa’ya (1830-1910) başvurarak Tıp Bölümünün tekrar öğretime başlamasını sağlamıştı298.

2.4.2. Kolejin Ermeni Olaylarıyla İlişkisi

Özellikle şehrin aydın ve varlıklı Müslümanlarının bu şekilde destek olduğu kolej; bir yandan malî zorluklarla uğraşırken diğer yandan da şehirdeki Ermeni hareketlerini desteklemekteydi. Amerikan misyonerlerinin şehre gelişlerinden itibaren Ermenilerle olan ilişkileri ve Ermeniler üzerinden ulaşmak istedikleri hedefler daha önce görülmüştü. Zaten kolejin kuruluş amaçlarından biri de; “kendi anayurtlarını terk etmeyecek düzeyde bilgi ve beceri ile donatılmış genç kuşaklar yetiştirmekti.”299 Bu ‘bilgi ve becerilerden’ kastedilenin ne olduğu da kısa zamanda ortaya çıktı. Osmanlı İdaresi’nin yaptığı çalışmalarda, özellikle Merzifon ve

296 Barlas, a.g.e., s. 28-29. 297 Uğurol Barlas, “Merkezî Türkiye Kolejleri Gelişim Tarihçesi”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 2, Gaziantep, Kasım 1970, s. 10. 298 Baytop, a.g.e., s. 21; Barlas, a.g.e., s. 24-25; Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Tarihi ve Kültür Tarihi Araştırmaları, İstanbul 2004, s. 24-25; Stone, a.g.e., s. 148; Stone, a.g.m., s. 16. 299 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 148.

94 Antep’teki Amerikan kolejlerinde, “en zeki Ermeni gençleri celb olunarak fikirleri makasid-i fesâdiyye içün tehyi’e edilmekte olduğu (Ermeni gençlerinin fesad hareketleri için hazırlanmakta, yetiştirilmekte oldukları)” tespit edilmişti300. Kolejde anlatılan derslerden verilen ödevlere kadar her konuda öğrencileri etnik milliyetçiliğe yöneltmek hedefleniyor ve ‘Büyük Ermenistan İdeali’ adı altında Ermeni milliyetçiliği aşılanıyordu. Kolejin kütüphanesinde ülkedeki tüm Amerikan okullarında olduğu gibi Osmanlı Devleti ve İslam aleyhtarı birçok kitap bulunuyordu. Okutulan kitaplarda da eski Ermenistan Tarihi ve eski Ermenistan Haritası adıyla harita vs. yayınlar bulunuyordu301. Ayrıca Merzifon ve Ayıntab Amerikan kolejlerinde hocalık yapan birçok kişinin Ermeni olayları içinde bizzat yer aldıkları ve birçok olayın destekçileri hatta yönlendiricileri oldukları; Ermeniler tarafından kurulan çeşitli komite ve derneklerin de kurucuları oldukları ve hatta bu komite ve derneklerden bazılarının başkanlıklarını yaptıkları da bilinmekteydi302. Örneğin Merzifon’da 1893 yılında Hınçak Komitesi tarafından çıkarılan olayların programlayıcıları Merzifon Amerikan Koleji hocalarından Tomayan Karabet ve Kayayan Ohannes’ti. Eylemlerin planları bu kişiler tarafından kolejde hazırlanıyordu ve komiteci Ermeniler de isyan ve ihtilal hareketlerini bu planlar çerçevesinde gerçekleştiriyorlardı303. 1913-1914 eğitim yılında Antep Amerikan Koleji son sınıf öğrencilerine hazırlatılan tezlerden ilginç olan bazı tez başlıkları şunlardır: “Ermeni Irkının Psikolojisi”, “Ermenilerin Entelektüel Gelişim Tarihinde Felsefenin Yeri”, “Ermeni Müzik ve İlahisi”, “Urfa’nın Dinî Tarihi”, “Urfa Ermenilerinin Lehçe ve Adetleri”, “Türkiye’de Hapishaneler”, “Türklerde Sosyal Yaşam”, “Karl Marks ve Öğretisi”304

300 BOA. İ.HUS. 7/1310.C/26 (16 Kânûn-ı Evvel 1308 – 8.C.1310 – 28 Aralık 1892); Sadaret’ten Maarif Nezâreti’ne 17 Kânûn-ı Evvel 1308 (29 Aralık 1892) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 749/5 lef 6. 301 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 27 Ağustos 1304 (8 Eylül 1888) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 1540/31. 302 Ankara Valisi Abidin Paşa’dan Mâbeyn Baş Kitâbet’e 9 Kânûn-ı Sânî 1308 (21 Ocak 1893) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.DH. nr. 5/83 lef 26. 303 1893 Merzifon olaylarının planlayıcısı olan Merzifon Amerikan Koleji hocalarından Tomayan Karabet’in çalışmaları hakkında bkz. Nuran Koltuk, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2007, s. 189-207. 304 Central Turkey College The Year Before The War, College Press, Aintab 1914, (Amerikan Bord Kütüphanesi), s. 19.

95 Tillman C. Trowbridge’in ölümünden sonra kolejin müdürlüğüne Dr. Americu Fuller geldi305. 1895 yılında yaşanan Ermeni isyanları öncesinde, kolejin müdürü Dr. Americu Fuller tarafından Maraş’taki İngiliz ve Amerikalı misyonerlere gönderilen bir sandıkta, barut ve benzeri birçok patlayıcı madde ele geçirilmiş ancak Maraş’taki İngiliz ve Amerika Konsolosluklarının baskısıyla ne Fuller ne de Maraş’taki misyonerler hakkında gerekli cezâi işlemler uygulanamamıştı306. Ayrıca Antep’teki 1895 isyanının ardından yapılan incelemelerde, yine Amerikan Koleji Müdürü Mr. Fuller ve Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard’ın gerek isyan öncesinde gerekse de isyan sırasında hem kendilerinin hem de kolej ve hastanede görevli memurlarının, isyancı Ermenilere verdikleri desteği ve isyan için yaptıkları tahrik ve teşvikleri kanıtlayan birçok belge ele geçirilmişti307.

Marksist ve tanrıtanımaz bir örgüt olan Hınçak komitesi, misyonerlik vazifeleri gereği her biri birer Protestan din adamı hüviyetinde olan Amerikan Koleji hocaları arasında yoğun bir teşkilat oluşturamamıştı. Fakat bu durumun Osmanlı Devleti ve Müslümanlara karşı iki grubun işbirliği yapmaları açısından bir sıkıntı oluşturduğu söylenemez. Komite, öğrencilerinin de tamamının Ermenilerden oluştuğu kolejden birçok faaliyetine destek almayı sürdürmüştür308. Sadece Hınçak komitesi değil Taşnak komitesi de kolejden büyük destek görüyordu. Kolej öğrencilerinin büyük çoğunluğu Antep Taşnak teşkilatının ateşli üyeleriydiler309. Bölgede karışıklıkların ve isyanların yoğunlaşmaya başladığı bu dönemlerde kolej öğrencileri arasından da zaman zaman çeşitli olaylar vesilesiyle tahkikata tâbi tutulanlar olmuştu310.

305 Uğurol Barlas, Gaziantep Tıp Fakültesi Tarihi ve Azınlık Okulları, Karabük 1971, s. 27. 306 Dâhiliye Nezâreti’nden Sadaret’e 19 Kânûn-ı Sânî 1310 (31 Ocak 1895) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 323/17. 307 BOA. HR.SYS. nr. 2889/65’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1896-1919), Cilt: II, Ankara 2007, s. 20-21; Sadaret’ten Hariciye Nezâreti’ne 23 Kânûn-ı Sânî 1311 (4 Şubat 1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/14; Sadaret’ten Hariciye Nezâreti’ne 24 Kânûn-ı Sânî 1311 (5 Şubat 1896) tarihli tezkire; BOA. HR.SYS. nr. 2791/35. 308 Stone, a.g.e., s. 150; Stone, a.g.m., s. 18. 309 Sarafian, a.g.e., s. 137; Stone, a.g.m., s. 23; Stone, a.g.e., s. 154; Tozlu, a.g.e., s. 110. 310 Örneğin Antep Koleji’nde “ikmal-i tahsil etmek üzere” buraya gelen Gürünlü Haygazon isimli öğrencide ele geçirilen evraklara dayanarak Haygazon tutuklanıp memleketine iade edilmiş ancak bir süre sonra, Sivas’taki Amerikan misyonerlerinin de ısrarıyla, bu evraklarda kendisinin herhangi bir mesuliyetinin olmadığı(!) sonucuna varılarak, tekrar Antep’e gelmesine izin verilmişti. Haygazon Antep’ten 1894 Aralık ayı içinde uzaklaştırılmıştı. 1895 Temmuzunda tekrar buraya dönmesine izin

96 Kolejin kimi hocaları ve onların yakınları da Antep’teki Ermeni olaylarının baş aktörleriydiler. Antep Amerikan Koleji hocalarından Prof. Lazarus Diraduryan Hınçak teşkilatının elemanıydı. Prof. Sarkis Levonyan Hınçak komitesinin doğrudan üyesi değilse de komitenin birçok faaliyetine destek veriyordu. Fakat Prof. Sarkis Levonyan’ın karısı aynı teşkilatın etkin ve aktif bir üyesiydi311. Antep Amerikan Koleji’nin matematik hocalarından olan Prof. Sarkis Levonyan 1851 yılında Antep’te doğmuştu.312 ‘Sarkis Hoca’ olarak da bilinen Sarkis Levonyan kolejin en ünlü ve en yetenekli hocalarından biri olmakla beraber şehirdeki Ermeniler ve kolejle alakalı hemen hemen her olayda karşımıza çıkan, oldukça aktif bir kişidir313. Osmanlı Devleti, sürekli yurt dışında ve içinde dolaşan ve Ermeni komitecileriyle ilişkisi bilinen Prof. Levonyan’ın faaliyetlerini elden geldiğince takip etmeye çalışmış ama maalesef engelleyememiştir314.

Levonyan ailesi Antep’in en aktif ve meşhur Ermeni ailelerindendir. Ailenin bir kısmı yurt dışında İsviçre, Marsilya gibi yerlerde yaşıyorlardı. Sarkis Levonyan’ın kendisi ve oğulları Asador ve Ohannes ile diğer çocukları ve ailelenin diğer fertleri ise Antep’in Kastel ve Eyüboğlu mahallelerinde ikâmet ediyorlardı315. On iki çocuklu bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Sarkis Levonyan’ın babası Asdwazadur Levonyan da Antep’teki Ermeni okullarından birinde öğretmenlik yapıyordu. Sarkis ilköğrenimini Antep’te tamamlamasının ardından Antep’teki Amerikan misyonerlerinden Mr. Marden tarafından Maraş Teoloji Okulu’na gönderildi ve buradaki eğitimini 1873’de tamamladı. Yüksek okulu İsviçre’de okudu ve 1880’de ABD’ye giderek 3 yıl Yale Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Antep Amerikan Koleji’nin kuruluşundan itibaren irtibat halinde olduğu Yale Üniversitesi’nden Antep’e döndükten sonra da kolejde çalışmaya başladı. İyi bir verildi. Sivas Valisi’nin Sadaret’e 8 Temmuz 1311 (20 Temmuz 1895) tarihli tahriratı; BOA. DH.MKT. nr. 417/68. 311 Stone, a.g.e., s. 149-150; Stone, a.g.m., s. 18; Sarafian, a.g.e., s. 135. 312 Sarafian, a.g.e., s. 74. 313 Stina Katchadourian, Efronia, An Armenian Love Story, Princeton 2001, s. 27. 314 Cenova’dan Halep’e giden Prof. Sarkis Levonyan’ın hareketlerine dikkat edilmesine dair Osmanlı Devleti’nin Roma Sefareti’nden çekilen telgrafname üzerine, Hariciye Nazırı tarafından Sadaret’e gönderilen 26 Kânûn-ı Sânî 1313 (7 Şubat 1898) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 653/14. 315 İsviçre’deki akrabalarının yanından tekrar Antep’e dönmek isteyen Asador Levonyan’a mürur tezkiresi verilmesi hakkında Halep Vilayeti’nden Hariciye Nezareti’ne 7 Kânûn-ı Sânî 1313 (19.01.1898) tarihli tahrirat; BOA. HR.SYS. nr. 2749/84.

97 matematikçi olmasının yanında derin dinî ve teolojik birikimiyle de ün yapmıştı. 14 Nisan 1909’da üç yılda bir yapılan ‘Kilikya Ermeni Evanjelist Kiliseler Birliği’ toplantısına katılmak üzere Adana’ya giderken uğradığı Osmaniye’de, aynı yıl Adana bölgesinde Ermeniler tarafından başlatılan olaylar yüzünden yaşanan karışıklıklar sırasında öldü316.

Sarkis Levonyan’ın kardeşi Apraham da Antep’in meşhur Ermenilerindendi. 1855’de Antep’te doğan Apraham da ağabeyi gibi ‘hoca’ lakabıyla anılıyordu. ‘Apraham Hoca’ Lusavorjagan (Gregoryen) Ermeni Apostolik∗ Kilisesi’ne bağlı dindar bir Hristiyandı. Hayatını İslam dini, İslam Peygamberi ve Müslümanlara karşı faaliyetlere adayan Apraham’a göre de; “Bütün Müslümanlar’ın Hristiyanlaştırılması gerekiyordu!..” Dinî faaliyetleri kadar siyasetle de uğraşan Apraham, ihtilalci Ermeni cemiyetlerine üye olmak ve Hristiyanları devlete karşı isyana teşvik etmek gibi suçlamalarla birkaç kez tutuklanmış ve yargılanmıştı317.

Sarkis ve Apraham Levonyan kardeşlerin kendileri gibi aktif bir kişi olan Nouritsa Vartouhi isimli bir de kız kardeşleri vardı. Kardeşleri gibi Antep doğumlu olan Nouritsa Vartouhi Levonyan da küçük yaşlardan itibaren dindar bir Hristiyan olarak yetişmişti. Ama kendi zamanındaki şartlara göre sıradan bir kız değildi. O dönemde hem Müslüman hem de Hristiyan toplum açısından geçerli olan daha içe dönük, kendi halinde kız çocuğu algılaması Nouritsa’da bulunmuyordu. Dinî ve siyasî faaliyetlerde bulunan birçok erkekten daha aktifti. Hayatını en çok etkileyen kişi kardeşi Apraham’dı. Erkek kardeşleri gibi oldukça yoğun çalışan Nouritsa Vartouhi Antep’ten; Maraş, Zeytun, Haçin, Everek, Kayseri, Kırşehir, Aksaray, Ürgüp, Tarsus, Adana ve Halep gibi yerlere sık sık ziyarete gider, bölgedeki Hristiyanlarla sürekli irtibat halinde olurdu318.

316 Sarafian, a.g.e., s. 74; Vartan S. Bilezikian, Apraham Hoja of Aintab, Winona Lake, Indiana 1952, (Updated by Thomas & Lila Cosmades, 2008), s. 44-45. ∗ Ermeni Millî Gregoryen Kilisesinin kullandığı sıfatlardan biri olan “Apostolik” tabiri, kelime olarak; “kökeni havarilere dayanan kilise” anlamındadır. 317 Bilezikian, a.g.e., s. 40-48. 318 Bilezikian, a.g.e., s. 37.

98 Ailenin tüm bu etkili üyelerinin yanında Levonyan ailesinin en meşhuru, Fransız işgali döneminde Fransızların tercümanlığını yapmak yanında Türklere karşı Fransızlarla birleşen Ermeni birliklerinin de komutanlığını yapan Levonyan Ador’du. Ador Paşa namıyla savaşta Ermeni cephesini fiilen idare eden Levonyan Ador, savaş sonunda Mısır’a kaçmıştır319.

Kolejin Baş Hocası Aleksan Bezciyan kolejin en önde gelen hocası olmakla beraber, Antep’in en önemli Protestan din adamı ve vaiziydi. Aynı zamanda “Kilikya Ermeni Evanjelist Kiliseler Birliği”nin de aktif bir üyesiydi. Ona göre, “Tanrı’dan korkmak akılla başlardı.” Bu ilkeyi esas alarak verdiği konferanslar ve yazdığı yazılarla Protestan misyonerleri ve Protestan cemaati arasında her zaman hürmetkâr bir büyük olarak ilgi görmüştü. 10 Şubat 1913’te Antep’te öldü. Cenazesi Hayik Kilisesi’nde ve kolejde düzenlenen cenaze töreninin ardından burada defnedildi320.

Mr. Fuller’den sonra kolejin müdürü olan John E. Merrill de; 1900’lü yılların başında Antep’le beraber Zeytun, Maraş, Adana, Haçin, Tarsus, Urfa, Harput ve Kilis gibi yerlerde faaliyetlerini yoğunlaştıran Ermenilerin en aktif destekçi ve yönlendiricilerinin başında geliyordu321. Antep ve civarındaki Ermeni faaliyetleri ile her zaman yakından ilgilenmiş olan Mr. Merrill 1915 yılında Maraş Ermenilerinin sevki sırasında da sürekli Maraş’a gidip gelerek oradaki olaylarla yakından ilgilenmiş ve Maraş’tan Ermeni sevki hakkında bir de rapor hazırlamıştı322.

2.4.3. Kolej Hocalarının Tutuklanması (Eylül 1894)

Ermenilerin Antep’te 1895 yılında çıkardıkları isyandan yaklaşık bir yıl önce, 1894 yılı Eylül ayında, Hassa’da Vaiz Levonyan isimli bir Ermeni’nin evinde ele geçirilen belgelere dayanılarak, Antep’in Kastel mahallesi ahalisinden ve Amerikan

319 Lohânizâde Mustafa Nurettin, Gazi Antep Savunması (Günümüz Türkçesi’ne Aktaran: Mehmet Ali Akidil), İstanbul 1989, s. 20. 320 In Memoriam Professör H. Alexan Bezjian, PH.B. February 1913 (Amerikan Bord Kütüphanesi) 321 Bilezikian, a.g.e., s. 9-10. 322 Guenter Lewy, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: A Disputed Genocide, Utah 2005, s. 186 vd.

99 Koleji hocalarından Prof. Sarkis Levonyan ve karısı ile Hamparsun Elmacıyan isimli Ermeniler ile birlikte Antep Koleji Reis-i Ruhânisi Agob Bülbülyan ve Baş Hocası Aleksan Bezciyan ile Maraş’ta Zeytunlu Baron Simbat Kaperliyan, Ermeni fesâd cemiyetleri içinde bulundukları ve bunların yayınlarına ve diğer faaliyetlerine destek verdikleri gerekçesiyle tutuklanarak adliyeye sevk edildiler. Ele geçirilen evrakların “teşebbüsât-ı fesâdiyyelerine asla şek ve şüphe bırakmadığı”323 bu kişilerin tutuklanarak, evlerinin de aranıp daha başka belgelere de ulaşılabilinirse o belgelerle beraber, yargılanmaları için öncelikle Hassa Kazası’nın bağlı bulunduğu Adana Vilayeti’nin Cebel-i Bereket Sancağı’na gönderilmeleri, Cebel-i Bereket adliyesi tarafından istendi324. Ancak tutuklanan bu kişilerin büyük bir kısmı Osmanlı tâbiiyyetine mensup olmakla beraber, içlerinde Amerika’ya gidip gelerek Amerikan tâbiiyyetine geçmiş olanların da bulunması ve kolejin de Amerikalıların idaresinde olmasından dolayı, Halep’teki Amerikan konsolosluğuyla beraber İstanbul Amerikan sefareti de olaya hemen müdahale ettiler. Amerikan sefareti öncelikle bir memurunu bölgeye göndererek olayı yerinde incelemek istiyordu. Osmanlı Devleti, Halep Vilayeti ile olayla ilgili yaptığı yazışmalarında sürekli, meselenin “hâiz olduğu nezâket ve ehemmiyet” dolayısıyla devleti diplomatik alanda zor durumda bırakmamak için İstanbul’dan bir bilgi gelmeden bu kişiler hakkında bir muameleye başlanmamasını istemiş325 ve Amerikan Sefareti’nin bölgeye bir memur gönderme teklifini kabul etmişti. Amerikalılara göre; bu tutuklamalar sadece “zan ve şüphe” üzerine yapılmıştı. Bu sebepten de, Antep ve Maraş’taki Amerikan kolejlerinde öğretmenlik yapan bu kişilerin “derslerine devam etmelerine engel olunmaması ve kolejlerin derslerinin aksamaması(!)” için tutuklu hocaların mahkemeleri sonlanana kadar kefaletle serbest bırakılmalarını talep ediyorlardı326. İlk olarak İstanbul Amerikan Sefareti Müsteşarı Mösyö Riddle327, Osmanlı hükümetinin de izniyle,

323 Sadaret’ten Hariciye Nezâreti’ne 13 Eylül 1310 (25 Eylül 1894) tarihli tezkire; BOA. HR.SYS. nr. 2790/13. 324 Halep Valisi’nin Sadaret’e 31 Ağustos 1310 (12 Eylül 1894) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 713/30 lef 4. 325 Adliye Nezâreti’nden Sadaret’e 13 Şubat 1310 (25 Şubat 1895) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 533/11. 326 Sadaret’ten Adana Vilayeti’ne 2 Eylül 1310 (14 Eylül 1894) tarihli şifre telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 713/30 lef 3. 327 Sadaret’ten Halep Vilâyeti’ne yazılan 20 Eylül 1310 (2 Kasım 1894) tarihli telgrafname sureti; BOA. A.MKT.MHM. nr. 713/30 lef 14.

100 olayla ilgili incelemede bulunmak ve güya tutuklamaların haklı olup olmadığını araştırmak ve en önemlisi de “Antep’teki hocaların evlerinde yapılacak aramalarda hazır bulunmak üzere” önce İskenderun ve Halep’e oradan da Antep’e geldi328. Amerikan Sefareti ayrıca Mösyö Riddle henüz yola çıkmadan Hariciye Nezareti’ne başvurarak, müsteşar Antep’e ulaştığında kendisine hürmet gösterilmesi ve çalışmalarında kolaylık sağlanması için Halep Vilayeti’ne tavsiyede bulunulmasını istedi329.

Olay Amerikan basınına da, “Antep ve Maraş’taki Amerikan okullarında görev yapan hocalar, bir şüphe üzerine hiçbir kanıt olmadan gözaltına alındılar” şeklinde yansıdı. Yine olayı anlatan haberlerde, Amerikan hükümetinin meseleyi yakından takip etmeye devam ettiği ve hükümetin meseleyi diplomatik yollardan halledeceklerini belirttiği vurgulanıyordu330.

Konuyla ilgilenmeye devam eden Amerika’nın İstanbul Sefiri Mösyö Terrell sürekli, tutuklanan bu kimseler cinayet işlememişler ve zan ve şüpheye dayalı olarak tutuklanmışlarsa bunun yanlış olduğunu ve öğretmenlerin derslerine devam etmelerinin sağlanması gerektiğini söylüyordu. Ayrıca sefir, aynı 1894 yılı içinde, Amerika Hariciye Nezareti tarafından hazırlanan “kırmızı kitap” içindeki raporlarla elde ettikleri haklar sayesinde “Devlet-i Aliyye’den olan muallimlerin Amerika konsoloslarının malumât ve muvâfakati olmaksızın Amerikan mekteblerinde taht-ı tevkife alınamamalarını (tutuklanamayacaklarını) Hükümet-i Seniyye’den istihsâl eylediğini (Osmanlı hükümetinden böyle bir hak elde ettiğini)” söyleyip, kendilerine haber verilmeden gerçekleştirilen tutuklamaların yanlış olduğunu belirtti. Hâlbuki “Tebe’a-i Devlet-i Aliyye’den bir takım eşhâsın tevkifinin Amerika Konsolosları’nın muvafakatine ta’lîkı (konsolosların iznine bağlı olduğu), Amerika Hükümeti tarafından hiçbir vakit talep edilmediği gibi Hükümet-i Seniyyece dahi bu yolda bir müsaade i’tâ…” olunmamıştı (Osmanlı Devleti tarafından kimseye böyle bir hak

328 Halep Valisi’nin Sadaret’e 27 Eylül 1310 (9 Ekim 1894) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 713/30 lef 13. 329 Hariciye Nâzırı’nın Sadaret’e 5 Eylül 1310 (17 Eylül 1894) tarihli tezkiresi; BOA. Y.A.HUS. nr. 309/29. 330 “Americans İmprisoned in Turkey”, The Newyork Times, 12 September 1894.

101 verilmemişti). Bilakis sefirin bahsettiği raporlarda da Osmanlı Devleti yasal haklarını vurgulamıştı. Osmanlı Devleti’nin Hariciye Nazırı Said Paşa, sefir Terrell’in devletin yargısına bu şekildeki müdahalelerinin iki ülke ilişkilerine zarar vereceğini belirterek, Amerikan hükümetiyle görüşülüp, böyle basit bir olayda dahi ilişkileri gerginleştiren birisinin, olabilecek daha ciddi problemlerde iki devletin de menfaatine aykırı işler yapması muhtemel olduğundan, görevden alınması talebinde bulunulmasını istiyordu331.

Fakat bu dönem Osmanlı Devleti’nin dış baskılara karşı itirazının çok cılız olduğu hatta çoğunlukla bu baskılara boyun eğmek mecburiyetinde kaldığı bir dönemdir. Bu sebeple de tutuklanan ya da adliyeye sevk edilen bunlar gibi birçok kişi çoğu zaman kısa sürede tekrar serbest bırakılmışlardır. Avrupalı ve Amerikalı sefir ve konsolosların Osmanlı Devleti’nin iç işlerine sürekli müdahaleleri olağan bir hal almış ve bu baskılar neticesinde ard arda çıkarılan aflarla da ülke içinde huzursuzluk kaynağı olan isyancı ve komite üyesi Ermenilerin ve destekçilerinin

331 Hariciye Nazırı Said Paşa’nın vesikadaki ifadeleri aynen şöyledir: “… Sefir Mösyö Terrell tarafından hükûmet-i metbû’asına irsâl olunup geçen bin sekiz yüz doksan dört senesi için hükûmet-i müşârunileyhâ tarafından neşrolunan kırmızı kitaba derc edilen raporlarda imal eylediği nüfuz sayesinde tebe’a-i Devlet-i Aliyye’den olan muallimlerin Amerika konsoloslarının malumât ve muvâfakati olmaksızın Amerikan mekteblerinde taht-ı tevkife alınamamalarını Hükûmet-i Seniyye’den istihsâl eylediğini makam-ı tefâhurda iş’âr eylediği Washington Sefâret-i Seniyyesi’nden vârid olan muharrerât mütâlaasından müstebân olup hâlbuki tafsilât-ı ma’rûzadan müstefâd olduğu ve mûmâileyh Mösyö Terrell’a Amerika Hariciye Nâzırı tarafından yazılıp kezâlik zikrolunan kitabda münderic bulunan cevablarda dahi gösterildiği üzere ol vechile tebe’a-i Devlet-i Aliyye’den bir takım eşhâsın tevkifinin Amerika konsolosları muvâfakatine ta’likı Amerika Hükûmeti tarafından hiçbir vakit talep edilmediği gibi Hükûmet-i Seniyyece dâhi bu yolda bir müsaade i’tâ olunmayarak bilakis mârru’l-arz müzekkirede usul-i mer’iyenin mahfûziyeti te’yid edilmiş bulunmasına göre mûmâileyhin tahrîren ve resmen cereyân etmiş bir maddede bu suretle nefsü’l-emre mugayir ihbarâtda bulunması memuriyetin nezaketine ve hükûmeteynin menâfi’ine mugayir olduktan fazla şahsınca dahi sâlib-i emniyet olarak basit bir işde bu vechile hareket eylediği hâlde bir mesele-i mühimmede büsbütün bir vaz’-ı nâ-hemvâr olarak beyne’d-devleteyn ahvâl-i müessife hudûsuna sebebiyet vermesi muhtemel bulunduğundan devam-ı memuriyeti münasebât-ı hasene-i tarafeyni ihlâl edebilmesi melhûz bulunan sefir-i mûmâileyhin tebdilinin sefâret-i seniyye-i müşarünileyhâ vasıtasıyla hükûmet-i mezkûreden lisan-ı münasible taleb edilmesi…” 7 Mayıs 1311 (19 Mayıs 1895) BOA. Y.A.HUS. nr. 328/60’dan naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1839-1895), Cilt: I, Ankara 2007, s. 160-161. Konuyla ilgili Amerikan Sefareti ve Hariciye Nezâreti arasındaki diğer yazışmalar; BOA. HR.SYS. nr. 2853/28 (17 Eylül 1894); BOA. HR.SYS. 2738/25 (16 Ekim 1894); BOA. HR.SYS. nr. 2738/26 (19 Ekim 1894) Ermeni olaylarının yoğunlaştığı bu tarihlerden itibaren ülkede bulunan misyonerler sürekli olayların içinde olmuşlar ve haklarında yapılacak işlemler de her zaman Hariciye Nezâreti ile Amerikan Sefareti arasında probleme sebep olmuştur. 1896 yılı içinde Antep’te Pöller isimli bir Amerikalı misyonerin bazı uygunsuz söz ve hareketlerinden dolayı Amerika Sefareti uyarılmış ancak Amerikan Sefareti bu kez de Antep Kaymakamı’nın Pöller’i çağırarak bizzat kendisinden izahat almasını istemiştir. Hariciye Nezâreti’nden Sadaret’e 29 Şubat 1311 (12 Mart 1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 650/19.

102 suçlarının cezasını çekmeden tekrar serbest bırakılmaları neredeyse adet haline gelmiştir. Nitekim bu tutuklamalardan bir müddet sonra 1895 yılında, Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de Ermeniler bir isyan ve katliam hareketi başlatmışlar ancak isyanın bastırılmasının ardından yakalanan suçlular birkaç aylık bir hapis cezasının ardından, Avrupalı sefir ve konsolosların şikâyetleri göz önüne alınarak serbest bırakılmışlardır. Tıpkı bunun gibi, tutuklanmış olan bu kolej hocaları da birkaç ay gözaltında tutulduktan sonra tekrar serbest bırakıldılar332.

2.4.4. Kolej Öğrencilerinin İsyanı (3 Mart 1909)

Öğrencilerinin hemen hemen tamamı Ermeni ve bunların da büyük bir çoğunluğu çeşitli Ermeni komitelerinin üyesi olan kolejde 3 Mart 1909 günü de öğrenciler büyük bir isyan çıkardılar. Kampus içinde bulunan kimi yöneticilerin evleri, sınıflar ve yatakhaneler isyancı öğrenciler tarafından kurşun yağmuruna tutuldu. Olaylara askerî güçler müdahale etmek zorunda kaldı ve isyan kısa sürede bastırıldı. Kolejde dersler durduruldu ve 29 Mart 1909’a kadar okul kapalı kaldı. Amerikan misyonerleri Osmanlı Hükümeti ile doğrudan silahlı eylem gibi olaylarla karşı karşıya gelmekten her zaman kaçınmışlardır. Onlar daha çok perde gerisinde kalmayı tercih ederken kolej öğrencileri okula devrim yapmak için geldiklerini söylüyorlardı ve büyük çoğunluğu okula silahlı olarak gidip geliyordu. Ülke genelinde Ermeni olaylarının yoğunlaştığı bu tarihlerde öğrencilerin komitelerden aldıkları telkinlerin üzerlerinde daha etkili olduğu anlaşılıyor. Komitecilerse silahlı eylemlerinde ciddiyetlerini göstermek amacıyla her türlü kuruma zarar vermekten çekinmiyorlardı. Antep’teki 1895 isyanı sırasında da isyancı Ermeniler tarafından çeşitli Amerikan kurumlarına zararlar verildiği ilerde görülecektir. Bu isyanda da komiteci öğrenciler Ermeni olaylarına her türlü desteği veren kendi okullarına dahi zarar vermekten çekinmediler. Kolej idaresi ise isyanın sebebini; “daha önce kolejden uzaklaştırılan ve sonra tekrar kabul edilmeyen kimi öğrencilerle uzaklaştırma cezası almış olan birkaç öğrenciye kolej öğrencilerinin diğerlerinin de destek olmak istemeleri” olarak açıklamıştı. Fakat isyandan sonra yeniden

332 Stone, a.g.m., s. 18; Stone, a.g.e., s. 149.

103 düzenlenen koleje giriş şartlarına, “Kolej Osmanlı Hükümeti’ne ve onun kurallarına sadıktır.” cümlesinin eklenmesi isyanın mahiyetini de gösteriyordu. Ayrıca bundan böyle silahlı öğrenciler de okuldan uzaklaştırılacaklardı!.. Yine kimi misyoner kaynaklarına göre de kolejdeki bu isyan; Ermeni komitelerine üye olan öğrencilerin kendilerini isyanla ortaya koymak niyetlerinden kaynaklanmıştı333.

2.4.5. İşgal Dönemleri ve Kolejin Antep’ten Taşınması

Kolej Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar faaliyetlerine hız kesmeden devam etti. 1915 yılına gelindiğinde, kimi öğrenci ve öğretim üyelerinin ihtilalci örgütlerle temasta bulunması sebebiyle Türkler Amerikan Koleji’ne el koydular334. Kolej hocalarından bazıları ve ailelerinin 1915 yılında sevke tâbi tutulan diğer bazı Katolik ve Protestanlarla birlikte Zor’a sevk edilmeleriyle zaten kolejde dersler de durmuştu335. Türklerin koleje el koymasıyla, okula Türk öğrenciler kaydedilmeye ve Türk öğretmenler ders vermeye başlamışlardı. Fakat 1918’de İngiliz birlikleri Antep’e girince koleji yeniden Amerikan misyonerlerine teslim ettiler ve kendileri de bir müddet karargâh olarak kullandılar. İngilizlerin çekilmesi üzerine Antep’i işgal eden Fransız kuvvetleri ise karargâhlarını doğrudan koleje kuracaklardır336. Fransız işgaliyle beraber Amerikalılar Suriye’deki bütün Amerikan müesseselerini Antep’e nakletmişler, Musul ve Bağdat taraflarında da yeni Amerikan müesseseleri tesis etmek için çalışmalara başlamışlardı337.

Antep’teki misyonerlerin ve ihtilalci Ermeni örgütlerinin merkezi gibi çalışan, işgallerle beraber de tamamen işgalci güçlerin hizmetine giren kolej; Fransız işgali döneminde Fransız karargâhı olarak kullanılmıştı ve burada Fransızların birçok askerî gücü bulunuyordu. Bu durum T.B.M.M. tarafından da bilinmekte ve takip

333 Amerikan kaynaklarına göre isyanın mahiyeti hakkında bilgi için bkz. Faruk Taşkın, “Amerikan Misyoner Okullarından ‘Merkezî Türkiye Koleji’ (1876-1924)”, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin 2007, s. 208-212; “Revolt at American College”, The Newyork Times, 15 April 1909. 334 Tozlu, a.g.e., s. 112. 335 Alice Shepard Riggs, Shepard of Aintab, Princeton 2001, s. 125. 336 Sevinç, a.g.e., s. 116; Tozlu, a.g.e., s. 112. 337 Harbiye Nazırı’ndan Dâhiliye Nezâreti’ne 6 Teşrîn-i Sânî 1335 (6 Kasım 1919) tarihli tezkire; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 25/55.

104 edilmekteydi. Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi İsmet (İnönü) Bey, 1920 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Ayıntab civarında Amerikan Mektepleri, Kolejleri vardır. (lanet olsun sesleri) Bu Amerikan Kolejleri, Fransızların bugün üss-ül harekesidir (hareket üssüdür) Bizim canımızı yakmak için ve ahalimizi öldürmek için Amerikan mekteplerini üss-ül hareke ittihaz ediyorlar. Taarruz ederler ve oraya top yerleştirirler, ambar olarak kullanırlar. Hâsılı, mektep değil, memleketimizin içinde bir kale olarak inşa olunmuş zannolunur.”338 Bu nedenle Türk birlikleri Fransızlara karşı giriştikleri taarruzlarda birçok kez koleji hedef alarak, buradaki Fransız güçlerini dağıtmayı denemişler ve koleji defalarca ateş altında tutmuşlardır339. 1 Nisan 1920’de Antep’te Fransızlarla çatışmaların başlamasının ardından Amerikan basınında; “Ermeniler’in Antep’te Amerikan kuruluşlarını zorla işgal ederek Türklerle savaştıkları ve bu yüzden de Antep’teki Amerikalı misyonerlerin, Amerikan kurumlarının ve yardım heyetlerinin tehlike altında kalmalarına sebep oldukları” şeklinde bazı haberler yayınlandı340. Amerikalılar işgallerin başından beri Ermenilerle birlikte işgalci güçlerle işbirliği yapmamışlar, İngiliz ve Fransızlar karargâhlarını Amerikan Koleji’ne kurmamışlardı!!! Fakat kısa süre içinde haberlerin şekli değişti. “Amerikalılar savaşın başında tarafsız olduklarını açıklamalarına rağmen Türklerin bunları dikkate almayarak Amerikan kurumlarına saldırmaları yüzünden Türklerle savaşmak zorunda kalıyorlardı.” “Türk-Fransız çatışmasında taraf olmadıklarını kaç kez belirtmişken dikbaşlı Türklere laf anlatamamışlardı.”341 Millî Mücadelenin ardından, 1924 yılında da, kolej Antep’ten Halep’e taşınmış ve bu tarihten sonra da “Sürgündeki Kolej (College in Exile)” adı ile anılmaya başlanmıştır342.

338 T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:1, İçtima:1, Cilt:4 (İkinci Basılış), Ankara 1942, s. 296. 339 Antep’in sükûtu üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde sitemkâr bir konuşma yapan Antep Mebusu Lamî Efendi’ye cevap veren Milli Müdafaa Vekili ve İcra Vekilleri Heyeti Reisi Fevzi (Çakmak) Paşa’nın konuyla ilgili açıklamaları için bkz. T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Cilt:1-2, 24 Nisan 1336(1920)-21 Şubat 1337(1921), Ankara 1980, s. 426. 340 “Heavy Fighting Around Aintab”, The Newyork Times, 17 April 1920. 341 “Americans Fought Turks at Aintab”, The Newyork Times, 27 April 1920; “Americans in Aintab Appeal for Rescue”, The Newyork Times, 30 April 1920; Osman Ulagay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1974, s. 91 vd. 342 Kocabaşoğlu, a.g.e., s. 148.

105 2.5. ANTEP AMERİKAN HASTANESİ (AZARİAH SMİTH MEMORİAL HOSPİTAL)

Misyoner faaliyetleri içinde sağlık hizmetleri önemli bir yere sahipti. Bu sayede misyonerler; kiliseleri, okulları ve matbaasıyla oldukça yaygınlaşan çalışmalarına, Anadolu’da zaten yetersiz olan sağlık hizmetleri dolayısıyla, hem halk hem de yönetim nazarında sempati kazanmayı amaçlıyorlardı. İlk bakışta bu hedeflerine ulaştıkları da söylenebilir çünkü Antepli kimi varlıklı Müslümanlar da koleje olduğu gibi, 1878 yılında hizmet vermeye başlayan hastaneye de gerek kuruluşu sırasında gerekse de daha sonraki kimi bakımları için çeşitli maddî yardımlarda bulunmuşlardı343. Buna rağmen Antep ahalisinin çoğunluğu, Amerikan kolejine olduğu gibi, Amerikan hastanesine de ilk zamanlar pek rağbet etmemişti. Hastane daha çok Ermenilere ve şehrin bir takım varlıklı ailelerine hizmet verdi. Ancak kurulduğu tarihten itibaren aktif olarak faaliyete başlayan Amerikan Hastanesinde, Başhekim Dr. Fred D. Shepard ve eşi Dr. Fanny Shepard gibi bazı doktorlar, halkın yerel ağzı ile Türkçe konuşabilecek kadar Türkçe öğrenmiş ve halkla kaynaşmışlardı. Özellikle bu iki doktor insanlarla çok iyi iletişim kurarak şehirde kendilerini sevdirmeyi ve bu sayede de Müslüman ahalinin ilgisini hastaneye çekmeyi başardılar. Aslında halkın hastaneye giderek artan ilgisi büyük oranda zorunluluktan kaynaklanıyordu. Antep’te bir tane Belediye Tabibi haricinde (eğer o da bulunursa!) Müslüman doktor bulunmuyordu. Türkler tarafından ilk hastane de ancak 1897 yılında inşa edilebilmişti. “Mavi Hastane” olarak bilinen bu hastaneden sonra bir de “Sarı Hastane” diye adlandırılan “Nîsâiyye (Kadın Hastalıkları) Hastanesi” yapıldı. Ancak bu hastanelerin de doktorları Ermenilerden oluşuyordu ve Amerikan Hastanesi kadar da donanımlı değildiler344. Zamanla şehirde başta eczacılık olmak üzere, sağlıkla ilgili hemen bütün iş kolları da Amerikalı misyonerler dışında Ermenilere geçmeye başladı. Doktorlar zaten ya Amerikalı ya Ermeni idi.

343 Baytop, a.g.e., s. 25. 344 Mecit Barlas, “Gaziantep’in Son Yüz Yıllık Sağlık Durumu (I)”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 4, Ağustos 1962, s.11.

106 İşgaller başladığında şehirdeki eczacıların da neredeyse tamamı Ermenilerden oluşmaktaydı345. Aynı durum ebeler için de geçerliydi346.

Ermeni olaylarının başlamasıyla birlikte Müslümanların hastaneye ilgisi yeniden azalmaya başladı. İnsanlar artık “eğer bu hastanenin maksadı insanlara hizmet ise bunun için önce kendi vatanlarına ve kendi insanlarına hizmet vermelerinin daha akıllıca olacağını, bu insanların dünyanın bir ucundan buraya sadece hizmet maksadıyla gelmiş olamayacaklarını” düşünmeye başlamışlardı. Hastanenin resmî doktorları dışında hastanede “serbest çalışan hekimler” adı altında birçok kişi daha görev yapıyordu347 ve bunlar arasında asıl mesleği doktorluk olmayan kişiler de bulunuyordu. Örneğin, bir süre Amerikan Hastanesi’nde çalışan ve sonradan diplomasız olarak doktorluk yaptığı anlaşılan Karakin isimli bir Ermeni’nin çevresindekilere “ben İslamların bellilerinden (tanınmışlarından, önde gelenlerinden) beş yüz neferini telef eyledim, siz ne ettiniz?” dediği söylentisi her tarafa yayılmıştı. Karakin sonradan da üzerinde ele geçirilen Ermeni olaylarına dair evraklar dolayısıyla Amasya’da hapsedilmişti. Ülke genelinde Ermeni olaylarının artmaya başladığı dönemde yaşanan bu olay insanlara Karakin’in söylediklerinin doğru olduğunu, Müslümanların hastanede kastî olarak telef edildiklerini düşündürüyordu. Hastanede diplomasız doktorlar olduğu Antep Belediye Tabibliği tarafından tespit edilip mahallî idareye bildirildiyse de, yerel yetkililer tarafından bu konuda herhangi bir işlem yapılmadı. Bunun üzerine Antep Belediye Tabibi konuyu Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Nezâreti’ne bildirerek bu duruma karşı önlem alınmasını istedi348. Yine de bu konuda ciddi bir önlem alınamamış olduğu anlaşılıyor ki, kazada zaman zaman diplomasız doktorluk yapmaya devam edenler oldu. İlerleyen yıllarda Antep’te uzun zaman doktorluk yapan Agopçiyan Efendi’nin de aslında

345 Uğurol Barlas, “Gaziantep’te Eczacılık”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: I, Sayı: 10, Gaziantep 1958, s. 19. 346 Mekâtib-i Askeriye-i Şâhâne Nezâreti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 19 Teşrîn-i Evvel 1318 (1 Kasım 1902) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 612/76 lef 1. 347 Baytop, a.g.e., s. 23. 348 Ayıntab Belediye Tabibi’nden Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Nezâreti’ne 5 Teşrîn-i Sânî 1310 (17.11.1894) tarihli varaka; BOA. DH.MKT. nr. 332/58. Misyonerlerin Ermeni olaylarına etkilerinin ve çeteci Ermenilerin Amerikalılardan aldıkları desteklerin ortaya çıkması üzerine, aynı tarihlerde misyonerlerin kolej ve hastane arasında bir telefon irtibatı sağlanması talepleri de idare tarafından kabul edilmemişti. Dâhiliye Müsteşarı Ahmet Refik Bey tarafından Dâhiliye Nezâreti’ne gönderilen 16 Teşrîn-i Sânî 1310 (28 Kasım 1894) tarihli tahrirat; BOA. Y.PRK.DH. nr. 8/24.

107 doktor olmadığı ve diplomasız olarak çalıştığı tespit edilmiş ve doktorluktan da men edilmişti349.

“Antepli Shepard” olarak ünlenen Başhekim Dr. Fred Dougles Shepard misyonerliğin gereklerini yerine getirmekten ve Ermeni olaylarını desteklemekten hiç vazgeçmedi. Hastanede yaşanan tüm bu olayları kendisi organize etmekle beraber 1895 Antep isyanının ardından yapılan incelemelerde Amerikan Koleji Müdürü ile birlikte Dr. Shepard ve karısının da isyancılara destek verdikleri anlaşılmıştı. Fakat çeşitli sağlık sorunları, salgın hastalıklar ve kıtlık gibi birçok sıkıntılar karşısında halka çeşitli hizmetler götüren doktor, perde gerisinde gerçekleştirdiklerini örtmeyi başardı ve özellikle idareciler nazarında itibarını korumayı sürdürdü. Özellikle kuraklık ve kıtlık bu dönemde Antep ve yöresinde görülen en ciddi sorunların başında geliyordu350. Dr. Shepard’a Antep ve bölgesinde verdiği üstün sağlık hizmetlerinden dolayı 1909 yılında ‘American Red Cross’ yönetim kurulu tarafından “Red Cross Medal of Merit” madalyası verildi. Aynı yıl Adana’da yaşanan karışıklıkların ardından bölgeye gönderilen “Osmanlı Yardım Komisyonları”ndan birine de başkanlık yapan Shepard Sultan Mehmet Reşat tarafından “Beşinci Derece Mecidî Nişanı” ile taltif edildi351. Dr. Shepard’ın yardımseverliği(!) sadece Antep ve bölgesi ile de sınırlı değildi. Elbette Anadolu’daki diğer misyonerlerle de irtibatını devam ettiren Shepard, çeşitli sağlık hizmetleri dolayısıyla Anadolu’nun değişik yerlerine sık sık ziyaretlerde bulunuyordu352. Ayrıca Dr. Shepard Antep’te birçok mülk satın alarak iyi bir mal varlığına da sahip olmuştu353.

349 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 10 Kânûn-ı Evvel 1318 (23.12.1902) tarihli tahrirat; BOA. DH.İD. nr. 7-1/1. 350 Antep’te 1909-1910 yılı kışı çok daha sert geçmiş ve kazada yine ciddi bir kuraklık ve kıtlık tehlikesi baş göstermişti. Çaresiz ahali arasında kıtlıktan dolayı çocuklarını satmayı düşünenler dahi çıkmaya başlamıştı. Konuyla ilgili Dr. Shepard’ın İstanbul’daki Amerikan misyonuna çektiği 31 Ocak 1910 tarihli telgrafı üzerine, Amerikan misyonu, Dâhiliye Nezâreti ve Halep Vilayeti arasında 1910 yılı Şubat ayı içinde yapılan yazışmalar; BOA. DH.MUİ. nr. 2-5/20. 351 Baytop, a.g.e., s. 45-47; Riggs, a.g.e., s. 82-83. 352 Stina Katchadourian, The Letters of Theresa Huntington Ziegler, Missionary to Turkey, 1898- 1905, Princeton 1999, s. 250. 353 Dr. Shepard’ın çok önceden satın aldığı bir yerle ilgili yaşanan problemlere dair vekili tarafından Dâhiliye Nezâreti’ne yollanan 18 Şubat 1325 (3 Mart 1910) tarihli telgraf ve konuyla ilgili diğer yazışmalar; BOA. DH.MUİ. nr. 73-2/23.

108 1915 yılında Ermenilerin yeni iskân bölgelerine sevkleri sırasında da Dr. Shepard, önce Halep’teki yetkililerle temasa geçip, sonra da İstanbul’a gidip çeşitli temaslarda bulunarak Antep Ermenilerinin sevkine mani olmaya çalıştı. Ancak kendisi henüz İstanbul’dayken, önce Gregoryen sonra da Katolik ve Protestan Ermenilerden bazılarının sevkine başlanmıştı354. Dr. Shepard İstanbul’dan döndükten sonra 1915 yılı Aralık ayı içinde Antep’te öldü ve Amerikan Hastanesi’nin arka bahçesine defnedildi355.

Shepardların Alice ve Fleransa isimli iki kız, Lorrin A. isimli bir de erkek olmak üzere üç çocukları vardı. Kızlarından Alice, yine ünlü misyoner Elias Riggs’in oğlu ve Harput Amerikan Koleji Müdürü Ernest Riggs ile evlendi. Ernest Riggs de Ermeni olaylarına karıştığı için 1915 yılında devlet tarafından sınır dışı edilmişti356. Anadolu’da faaliyette bulunan önde gelen misyonerler birbirlerine kız alıp vererek akrabalıklar kurmuşlardı. Antep Amerikan Koleji’nin kurucusu Tillman C. Trowbridge de Riggs’lerin damadıydı. Herhalde misyonerler bu sayede faaliyetlerini daha aktif hale getirmeyi umuyorlardı. Shepard’ın diğer kızı Fleransa annesiyle birlikte Antep’te Ermeni kadınlarına yaptırılan kimi el işlemelerini endüstriyel hale getirebilmek için uğraşmaktaydı. 1890 yılında doğan oğlu Lorrin A. Shepard da 1908 yılında tıp öğrenimi görmek için Amerika’ya gitti ve 1919 yılında tekrar Antep’e dönerek Amerikan Hastanesinde göreve başladı. Ermeni yanlısı kişiliğiyle tanınan Lorrin A. Shepard babasının başhekimlik görevini de devraldı ve Milli Mücadele boyunca işgalci güçlerin sağlık hizmetlerini karşıladığı gibi Ermeni azınlığı da her konuda desteklemeye devam etti357.

1910 yılını takip eden yıllarda, hastanede yapılan toplam 42.693 tıbbî müdahaleden 462’si büyük ameliyat, 131’i göz, 67 mide ve 63’ü kemik ameliyatıdır. Bu ameliyatlardan 9 tanesi ölümle neticelenmiştir. Yapılan bu 42.693 müdahalenin sadece 185’i Türklere yapılmıştır358.

354 Riggs, a.g.e., s. 123-125. Bu konuda IV. Bölümde daha geniş bilgi verilecektir. 355 Barlas, a.g.e., s. 39. 356 Erdal Açıkses, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 2003, s. 160-162. 357 Baytop, a.g.e., s. 53. 358 Barlas, a.g.e., s. 32-33.

109 1915’te kolejle beraber Türkler tarafından devralınan, ancak işgaller başlayınca tekrar Amerikalıların eline geçen ve işgal güçlerine hizmet eden hastanede, işgaller boyunca hiçbir Türk tedavi edilmemiştir. Amerikan Koleji ve Amerikan Hastanesi ile birlikte şehirdeki tüm Ermeni doktorlar da Fransızların hizmetine girmişlerdir359. Antep Fransız İşgal Kuvvetleri Kumandanlarından Kurmay Yarbay Abadi, anılarında Amerikan Hastanesini şükranla anar: “1920’den 1921’e kadar yaralı düşen askerlerimizin hayatı bu mükemmel müessesenin varlığı ve memurlarının fedakârlığı sayesinde kurtarıldı.”360

Bütün bunlara rağmen hastane Cumhuriyet döneminde de varlığını sürdürdü. 1923-1950 yılları arasında yasaların yalnızca Türklerin doktorluk yapmasına izin vermesine karşılık hastane çalışmaya devam etti, 1927 yılında da Amerikalı doktorlar şehirde çalışma izni almayı başardılar. 1934 yılında yeni sağlık yasasının çıkarılmasıyla Adana ve Talas’taki Amerikan Hastaneleri kapatılarak doktorları Antep Amerikan Hastanesinde görevlendirildi, hastanenin başhekimliğine bir Türk doktor getirilerek Amerikalı doktorlar hastanedeki çalışmalarını sürdürdüler361. Türkiye’deki faaliyetlerine 19. yüzyılın başlarında başlamış olan ABCFM, çalışmalarına Cumhuriyet döneminde de 1968 yılında kurulan Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) aracılığıyla devam etti. Aynı tarihten itibaren Antep Amerikan Hastanesi de bu vakfa bağlandı. Hastane bugün de, tüm görevlileri Türk olmakla beraber, aynı vakfa bağlı olarak çalışmaya devam ediyor362.

359 Mecit Barlas, “Gaziantep’in Son Yüz Yıllık Sağlık Durumu (II)”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 5, Eylül 1962, s. 8; Sahir Üzel, Gaziantep Yollarında Kahramanların İzinde, (Yayına Hazırlayan: Orhan Topçuoğlu), Ankara 1987, s. 25. 360 Abadi, a.g.e., s. 24. 361 Üftade Çukurova, “Gaziantep Kentinde Sosyal Yapı (1856-1950)”, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1999, s. 90. 362 Serpil Yılmaz, “The Ramazan Festival”, Milliyet, 5 Kasım 2002. ABCFM’nin mirasçısı bir vakıf olan SEV aracılığıyla Amerikan Protestan misyonerleri Cumhuriyet döneminde de Antep’te faaliyette bulunmaya devam ettiler. 1990’lı yıllarda ODTÜ Mühendislik Fakültesi’nin Gaziantep Kampüsü’nde Öğretim Görevlisi olan Amerikalı Richard Allen Showalter’in öncüleri arasında olduğu bir grup tarafından “Gaziantep İsa Mesih Sevgi Topluluğu ve Kilisesi” adıyla yeni bir topluluk oluşturuldu. Topluluk İstanbul’daki Bağımsız Protestan Kiliseler Birliği ile de işbirliği içindeydi. Showalter daha sonra şehirde misyonerlik yaptığı için sınır dışı edildi. Showalter Antep’teki faaliyetleri sırasında, bu topluluk kurulmadan önce de evinde “Eğitim Çalışmaları” adıyla çeşitli misyonerlik faaliyetlerinde bulunmuş, bu çalışmaları sırasında da 1985 yılında Muharrem G. isimli bir üniversite öğrencisinin Hristiyanlığa geçmesini sağlamıştı. Bu konu o sırada ülke genelinde de gündeme gelmiş ve dönemin basınında da tartışılmıştı. Ali Rıza Bayzan, Küresel Vaftiz, İstanbul 2007, s. 128-129, 165-166.

110 2.6. AMERİKA’YA ERMENİ GÖÇLERİ

Amerikalı misyonerlerin Ermeniler üzerindeki etkilerinden en önemlilerinden biri de ülkelerine yapılan ilk Ermeni göçlerini teşvik ve organize etmiş olmalarıdır. Osmanlı Devleti’nin gerek içte gerekse de dışta ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bulunduğu, 19. yüzyılın ortaları ile 20. yüzyılın başlarında, Osmanlı ülkesinden çok sayıda Ermeni başta Marsilya, Amerika ve Rusya olmak üzere yurt dışında çeşitli yerlere göç etmişti. Rusya’ya yapılan Ermeni göçlerinin temelini, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından gerçekleşen göçler oluşturmaktadır363. Geniş coğrafyası ve iş gücüne olan ihtiyacı nedeniyle, başlangıçta niteliklerini göz önüne almadan, bulaşıcı hastalığı olmayan her göçmeni ülkesine kabul eden Amerika’ya ise, dünyanın birçok bölgesinden olduğu gibi Osmanlı topraklarından da yapılan göçlerin başlangıç tarihi bu tarihten yaklaşık 30 yıl öncesine kadar indirilebilir364.

Göç olgusu temelde, misyonerlerin etkisindeki göç ve Ermenilerin etkisindeki göç olmak üzere iki döneme ayrılmaktadır. İlk olarak bazı öğrenci ve din adamlarının münferid göçlerinden sonra başlayan birinci dönem, ister istemez misyonerlerin mezheplerini yaymak için sebep oldukları ve çoğunlukla kontrol edemedikleri dönemdir. Misyonerler ABD’ye gönderdikleri Ermenilerin ABD vatandaşlığına geçip, orada eğitim aldıktan sonra tekrar dönerek kendileriyle birlikte çalışmalarını hayal ederken giden Ermenilerin çoğu tekrar dönmemiştir. İkinci dönem ise Ermenilerin daha iyi şartlarda yaşama hayalleri, Ermeni örgütlerinin etkisi ve Ermeni olaylarına karışmış olanların, bu olaylar sebebiyle tutuklanıp yargılanma korkusundan kaynaklanan güvenlik kaygısı nedeniyle gerçekleştirdikleri göçlerdir365.

Ermeni olaylarına karışan komiteci Ermenilerin yurt dışına çıkmak istemeleri, hem o an için yargılanmaktan kurtulmak hem de büyük bir devletin tabiiyetine

363 Ermenilerin anavatanlarına gitme isteği yanında biraz da yaptıklarının hesabı sorulur endişesi ile Rusya’ya yaptıkları göçler ve sonradan tekrar dönmek istediklerinde karşılaşılan problemlerle ilgili olarak bkz. Cezmi Eraslan, “I. Sasun İsyanı Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Karşılaştığı Siyasî ve Sosyal Problemler”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996, s. 65-92. 364 Ahmet Akter, Tehcir Öncesi Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü (1834-1915), İstanbul 2007, s. 19. 365 Akter, a.g.e., s. 46; Erhan, a.g.e., s. 304.

111 geçerek geri döndüğünde bu devletin koruyuculuğunda zararlı faaliyetlerine daha rahat devam edebilmek arzusundan kaynaklanıyordu. Özellikle Amerika, daha önce tutuklanan Antep Amerikan Koleji hocaları konusunda gördüğümüz gibi, kendi vatandaşlığına geçmiş kişilerin her türlü yargılama ve soruşturmalarına doğrudan müdahil oluyordu. Çeşitli baskılarla da bu kişilerin serbest bırakılmalarını sağlayabiliyordu.

18. yüzyılda kişisel sebeplerle Amerika’ya göç eden iki-üç kişi haricinde, Anadolu’dan Amerika’ya göç eden ilk Ermeni, İstanbul’daki misyoner okullarından Bebek Koleji öğrencisi Kaçhador Vosganyan’dır. 1834 yılında bir öğrenci olarak New York’a gelen Vosganyan, sonraları burada iyi bir gazeteci ve yazar olarak parlak bir kariyere sahip olmuş ve Amerika’ya yapılan Ermeni göçlerini desteklemiştir366.

1863 yılında New York’a giden Mikael Tophaneliyan’a göre, bu yılda New York’ta 10 tane Ermeni bulunmaktadır. Başka bir görüşe göre, 1867 yılına kadar tüm Amerika’daki Ermeni sayısı tahmini olarak 50 kadardır. 1870’e kadar ise bu sayı sadece 69’dur. Buraya öğrenci olarak gelen Ermenilerin bir kısmı öğrenimlerini tamamlamalarının ardından memleketine dönerken; birçoğu da Amerika’da evlenerek buraya yerleşmişler, diğer bir kısmı da burada çalışmaya başlayarak ya da kendi işlerini kurarak Amerika’ya yerleşmeye başlamışlardır367.

Amerikan resmî göç kayıtlarına göre ise 1874’te sadece 8 Ermeni ABD’ye giriş yapmışken bu sayı 1881’de 20’ye, 1890’da ise 2.000’e yükselmişti. Her ne kadar 1892’den itibaren Osmanlı Devleti’nin göçleri engelleme yönündeki çabaları neticesi 1892-1900 döneminde göçte bir yavaşlama görüldüyse de; yolculuk fiyatlarının düşmesi ve II. Meşrutiyet’in ilanı ile bu engellerin kaldırılması üzerine

366 George Byron Kooshian, Jr. , “The Armenian Immigrant Community of California: 1880-1935”, University of California, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Los Angeles 2002, s. 19-20. 367 Kooshian, a.g.t., s. 20.

112 göçlerde artış başladı368. 1899’dan 1925-1930’lu yıllara kadar binlerce Ermeni göçmen olarak ABD’ye kabul edilmişti369.

Siyasî sebepler dışında göçün en mühim nedenlerinden diğeri de iktisadî sebeplerdi. O dönemlerde Anadolu’da yaşanan malî sıkıntılar bütün toplumu etkisine almıştı. Ülkede yaşanan malî sıkıntı karşısında insanlar yurt dışında daha zengin bir hayat olduğunu düşünüyorlardı. Örneğin, Elazığ’dan 1909 yılı başından Ağustos’una kadar 778 Ermeni çıkış tezkiresi alarak Amerika’ya gitmek için İzmir ve Selanik taraflarına gelmiş, 23 Ermeni de pasaport alarak Amerika’ya göç etmişti. Harput da Amerikan misyonerlerinin Anadolu’daki önemli merkezlerinden biriydi. Bu tarihten yaklaşık 54 yıl önce Harput’ta kurulan Amerikan Koleji’nin hocaları, yıllar içinde Amerika’ya gidip gelirken, buradaki bazı Ermeniler de onlarla beraber gitmiş ve oraya yerleşmişlerdi. Bunların kısa süre içinde orada oldukça yüklü bir servete sahip oldukları halk arasında konuşuluyordu. Bunları duyan Ermeniler de daha iyi bir gelir elde etmek düşüncesiyle Amerika’ya göç etmeye başladılar. Hatta o dönemde yine Elazığ’dan 1500 kadar Müslüman da Ermenileri taklit ederek, iyi bir iş bulup daha çok para kazanmak umuduyla Amerika’ya göç etmişti370. Müslümanların da Ermenileri taklit ederek az da olsa göçe katılmış olmaları, göçlerde siyasî nedenler kadar ekonomik nedenlerin de etkili olduğunu gösteriyor. 1909 yılı Eylül ayı itibariyle, Elazığ’dan toplam 5.002 Ermeni Amerika’da bulunmakta idi371. Aynı yılda Antep’ten de 50 kadar Ermeni ailesi ticaretle uğraşmak amacıyla Mısır’a gitmek için çıkış tezkiresi almış, sonradan bunların birçoğu gitmekten vazgeçmiş, diğerleri ise Mısır’a göç etmişlerdi372.

368 Erhan, a.g.e., s. 305. 369 Göç eden Ermenilerin sayıları hakkında değişik rakamlar verilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma; Ermeni İddiaları, İstanbul 2006, s. 72; Hikmet Özdemir ve dğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara 2005, s. 166-171. 370 Ma’mûret-ül-azîz Vilayeti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 3 Eylül 1325 (16 Eylül 1909) tarihli şifre; BOA. DH.MUİ. nr. 8-3/12 lef 8. 371 Ma’mûret-ül-azîz Vilayeti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 14 Eylül 1325 (27 Eylül 1909) tarihli şifre; BOA. DH.MUİ. nr. 8-3/12 lef 10. 372 Halep Valisi Reşid Paşa’nın Dâhiliye Nezâreti’ne 4 Eylül 1325 (17 Eylül 1909) tarihli telgrafı; BOA. DH.MUİ. nr. 2-3/18.

113 Türkiye’den çeşitli vesilelerle Amerika’ya göç etmeye başlayan Ermeniler orada yeni kiliseler kurup çeşitli gazete ve dergiler yayınlayarak Amerika’daki Ermeni örgütlenmesinin temelini attılar. Burada oluşturulan çeşitli Ermeni kuruluşları ve yardım örgütleri de devam eden göçlerle yeni gelen Ermenilerin organize olmalarına yardımcı oluyorlardı. Aynı zamanda Amerika, devrimci Ermeni parti üyelerinin de politik sığınağı haline gelmişti. Hınçak ve Taşnak gibi Ermeni komitelerinin yurt dışında kurulduktan sonra Anadolu’da faaliyette bulundukları düşünülürse Ermeniler açısından yurt dışındaki örgütlenmenin önemi daha iyi anlaşılabilir. Anadolu’daki olaylar sırasında Ermenilere gönderilen silahların yanında Ermeniler tarafından uygulanması istenen çeşitli talimatlar da hep bu kuruluşlar tarafından gönderilmiştir373. Amerika’da günümüze kadar ulaşan Ermeni lobisinin (kendi deyimleriyle Ermeni diasporasının) temelleri misyonerlerin ve komitecilerin etkisindeki bu ilk göçlerle atılmıştır374.

1892 yılından itibaren Ermeni terör faaliyetlerinin başlaması ve bu faaliyetler içinde ülkedeki Amerikalılarla beraber daha önceden Amerikan vatandaşlığına geçmiş olan Ermenilerin bulunması üzerine Osmanlı Devleti göçe sınırlama getirdi. Aynı şekilde Amerika’ya gidip de tekrar dönmek isteyenlerin de ülkeye girişine izin verilmemeye başlandı. Bunun üzerine insan kaçakçılığı yapan Ermeni simsarlar türedi ve kaçak yollardan ülkeye giriş çıkışlar başladı375. Misyoner ailelerinin erkek

373 Akter, a.g.e., s. 47. 374 Şenol Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Ankara 2007, s. 90. 375 Kaçak yollardan ülkeye giriş çıkışlar bu dönemde Osmanlı Devleti’nin uğraştığı en önemli sorunlardandı. Ermenilerin yurt dışına izinsiz gitmek için yapmaya çalıştıkları sahtecilikler ya da geri dönmek için uyguladıkları yasa dışı faaliyetler devleti epeyce uğraştırdı. Bu kanunsuz giriş çıkışlara bazı yerel memurlar ile kimi Müslümanlar da maddî çıkar sağlamak için yardımcı olmuşlardı. Devlet bir yandan ülke genelindeki terör faaliyetlerini önlemeye çalışırken bir yandan da hem Ermenilerin yasa dışı yollarla ülkeye giriş çıkışını hem de bunlara destek olanları engellemeye çalışmakla uğraşmak zorunda kaldı. Bu şekilde Antep’te yaşanan olaylara birkaç örnek olarak şunları verebiliriz: “Amerikan tabiiyetini haiz Papazyan isimli ve iki çocuk sahibi bir Ermeni kadınla evlenerek Amerika’ya gitmek isteyen Antep ahalisinden Minas veled-i Karabet’e Amerika’ya gidiş izni verilmemiştir. Papazyan isimli kadın ise zaten Amerika’da doğmuş ve Amerikan tabiiyetini haiz olduğu için o ve çocuklarının çıkışına müsaade edilmiştir.” (Amerika Sefareti’nin Hariciye Nezâreti’ne 31 Ağustos 1896 tarihli takriri üzerine konuyla ilgili Hariciye Nezareti ve Halep Vilayeti arasındaki yazışmalar; BOA. A.MKT.MHM. nr. 652/7). “Önce Amerika’ya kaçmışken daha sonra kaçak yollardan Antep’e gelmiş olan dört Ermeni’nin Antep’e girişlerine yardım ettiği anlaşılan Mevlüd isimli Müslüman’ın yakalanması.” (Zabtiye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 2 Eylül 1322 (15 Eylül 1906) tarihli tahrirat; BOA. ZB. nr. 426/97). “1907 yılında Antep nüfus memurunun ‘her

114 ve kadın yerli Ermenileri, çoğunlukla da hizmetçi olarak yanlarında götürmek istemelerinin Amerika’ya yapılan göçe ciddi bir neden oluşturduğunun görülmesi üzerine, Osmanlı Devleti Amerika’ya dönen misyonerlerin beraberlerinde Ermenilerden birilerini götürmelerini de yasakladı ama bu yasak da tam olarak uygulanamadı ve misyonerler vasıtasıyla yapılan çeşitli göçler de devam etti376.

Bazı bölgelerdeki kadar fazla sayıda olmasa da Antep’ten de bazı Ermeniler Amerika’nın çeşitli eyaletlerine göç ettiler. Ülke genelinde yoğun göçlerin yaşandığı bir dönemde Antep gibi Amerikan misyonerlerinin Türkiye’deki merkezlerinden olan ve birçok Amerikan kurumunun bulunduğu bir yerden göçe katılımın olması zaten kaçınılmazdı. Amerikan kolejinde görevli hocaların çoğu orada bulunan akrabaları dolayısıyla sürekli Amerika’ya gidip gelmekte bu durum da Harput örneğinde de olduğu gibi Ermenilerin de onlarla birlikte gidip gelerek Amerika’yı tanımalarını sağlamaktaydı. ABD’de Utah, Los Angeles, Fresno gibi eyalet ve şehirlere yerleşen Antep Ermenileri içinde İsviçre ve Marsilya’ya gidenler de vardı. 1906 yılında Fresno’da, Anadolu’dan göç etmiş, toplam 445 Ermeni ailesi bulunuyordu ve birey olarak toplam sayıları 2326 kişiydi. Bunlardan yalnızca 1 aile Antep’ten gelmişti. Antep’ten gelenlerin tamamı sadece 8 kişiydi ve bu 8 kişi de Fresno’da 120 dönüm kadarlık bir araziye sahipti377.

Amerika’ya giden Antepli Ermeniler bulundukları yerlerdeki Ermeni kuruluşlarının faaliyetlerine dâhil olarak yeni kiliseler kurulması ve çeşitli yayınlar çıkarılması konularında aktif roller üstlendiler378. Amerika’ya giden Ermenilerin karşılaştıkları en önemli sorun İngilizce bilmeyenlerin dil sorunuydu. Dil bilmeyenlerin yeni girdikleri topluma entegrasyon sorununu aşmak için İngilizce öğrenmelerinin sağlanması gerekiyordu. Çeşitli Ermeni kuruluşlarının bu sorunu

Ermeni’den beş lira almak suretiyle Ermenilerin Amerika’ya firarlarına’ yardım etmekte olduğu tespit edilmiştir.” (Zabtiye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 14 Mart 1323 (27 Mart 1907) tarihli derkenâr; BOA. ZB. nr. 426/112). “Önce Amerika’ya kaçıp sonra tekrar Antep’e dönmek isteyen Leylekyan Kevork’un isteği ‘erbab-ı fesaddan’ olduğu gerekçesiyle kabul edilmemiştir.” (Zabtiye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 1 Eylül 1323 (14 Eylül 1907) tarihli müzekkere; BOA. ZB. nr. 427/20) 376 Hariciye Nezâreti’nden Sadaret’e 24 Ağustos 1312 (06.09.1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 628/44. 377 Kooshian, a.g.t., s. 47. 378 Akter, a.g.e., s. 209-220; Kooshian, a.g.t., s. 92-95, 137-138.

115 aşmak için yeni gelen Ermenilere kurslar düzenlediler. Antep Amerikan Kolejinin Baş Hocası Aleksan Bezciyan tarafından hazırlanan Ermeni harfli Türkçe-İngilizce sözlük bu sorunu aşmak için yararlandıkları önemli kaynaklardandı379. Yeni oluşturulan çeşitli dernek ve hemşeri kuruluşlarıyla organize çalışmalar devam ettirildi. 1922 yılında Ermeniler Antep’i tamamen terk edince de yine büyük oranda Amerika’ya göç ettiler ve bu kuruluşlar sayesinde yeni hayatlarını düzenlediler380.

Amerika’ya yerleşmeye başlayan Ermeniler Türkiye’deki Ermenilere sürekli maddî desteklerde bulunmaya devam ettiler. Örneğin, 1916 yılında, Amerika’da bulunan Ermeniler tarafından, İstanbul’daki Amerikan Sefareti aracılığıyla Türkiye’deki Ermenilere dağıtılmak üzere, daha önce gönderilenlere ek olarak 100.000 dolar gönderilmişti381. Amerika’dan gönderilen paralar da Ermenilere Türkiye’deki Amerikalılar tarafından dağıtılmaktaydı. Amerikan okullarında öğretmenlik yapan Amerikalılar, konsoloslar ve misyonerler Ermenilerin bu konuda da yardımcılarıydılar. Örneğin Amerika’dan Halep bölgesindeki Ermenilere yollanan paralar Halep Amerikan Konsolosu tarafından dağıtılıyordu382.

Misyonerler ve kimi Ermeni komitecilerinin işbirliğiyle başlayan bu ilk Ermeni göçleri konusunda komiteciler arasında ciddi görüş farkları da vardı. Bazı Ermeni komitecileri Türkiye’den yapılan göçlere kesinlikle karşı çıkıyorlardı. Onlara göre Ermenilerin burada kalıp “Ermenistan’ın mukaddes maksadı” için çalışmaya devam etmeleri gerekiyordu. Buradan göç eden Ermeniler “Amerika’ya bir Ermeni olarak gider, orada evlenirse, kendisi ve ondan doğan nesil Amerikalılaşmış olur ve Ermeniliği kaybederse de bu da doğru bir şey olmaz” diye düşünüyorlardı383. Yine bazı Ermenilere göre; göç “Ermeni varlığına yapılmış savaş derecesinde bir darbe” idi384.

379 Akter, a.g.e., s. 193. 380 Sarafian, a.g.e., s. 220-234; Kantarcı, a.g.e., s. 118-121. 381 A.T.B.D., Yıl: 32, Sayı: 83, Belge No: 1923, Ankara, Mart 1983, s. 161. 382 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: II, Ankara 2005, s. 6. 383 Kilisli Ador Kuyumcıyan (Allahverdi Kuyumcıyan) isimli bir Ermeni tarafından Hınçak Komitesi Kilis Şubesi Başkanı Agop Basmacıyan’a yazılan 25 Mayıs 1914 tarihli mektup. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 3-4. 384 Aynı eser, s. 15.

116 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ANTEP’TE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN BOZULMASI VE 16 KASIM 1895 ANTEP İSYANI

3.1. ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI

Osmanlı ülkesinde Ermeni sorununun fiili olarak ortaya çıkışı; 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda (93 Harbi) Rusya’nın Doğu Anadolu’daki bazı Türk şehirlerini işgal ederek, bu şehirlerde yaşayan Ermenileri bağımsızlık amacıyla Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması385 ve İngiltere ile Rusya’nın savaş sonunda imzalanan anlaşmalara “Anadolu Islahatı” adıyla ülkede Ermeniler lehine reformlar yapılması yönünde koydurdukları maddeler sonucu olmuştu386.

Anadolu’da Ermenilere yönelik çeşitli ıslahatlar yapılması talepleri bu tarihten birkaç yıl önce çeşitli Avrupa devletleri tarafından dile getirilmeye başlanmıştı. Osmanlı Devleti bu teklifleri kabul etmiş ve gereken çalışmaların yapılacağını belirtmişti. Fransa 30 Aralık 1875’te diğer büyük devletlere bir nota vererek Osmanlı Devletinde yapılacak reformların izlenmesi için bir İslâm–Hristiyan Komisyonu kurulmasını teklif etmişti. İlgili devletlerin temsilcileri 1876’da İstanbul’da yaptıkları toplantıda bu Fransız teklifini kabul ederek, Osmanlı Devleti’nin Hristiyanlara yönelik reformunu derhal başlatmasını istemişlerdi387.

Bu baskıların yoğunlaştığı bir dönemde başlayan ve Osmanlı’nın yenilgisiyle sonuçlanan 93 Harbi Avrupa devletleri açısından ıslahat talepleri için oldukça uygun bir zemin hazırlamıştı. Savaş sonunda, 3 Mart 1878 tarihinde, imzalanan Ayastefanos Antlaşmasına Ruslar tarafından Ermenilere yönelik yapılacak reformlarla ilgili konulan madde ile (16. madde) “Ermeni” adı ilk kez bir uluslararası antlaşmada yer

385 Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt: VIII, Ankara 1983, s. 126. 386 Cevdet Küçük, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı (1878-1897), İstanbul 1986, s. 1. 387 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, s. 91.

117 almış ve “Ermeni Sorunu” uluslararası politikaya dâhil olmuştu. Bu maddeyi antlaşma metnine koydurabilmek için bizzat Ermeni Patriği Nerses Varjebedyan ve bazı Ermeni ileri gelenleri sulh görüşmeleri sırasında Rus Çarı’nın kardeşi Grandük Nikola ile görüşmüşlerdi. Ancak Ayastefanos Antlaşması İngiltere’yi telaşlandırdı. İngiltere, Rusya’nın bu antlaşmayla Asya’daki İngiliz nüfuzunu sarsacak derecede güçlendiğini düşünüyordu. Bunun için vakit geçirmeden Ayastefanos Antlaşması’nı değiştirtmek ve İngiliz çıkarlarıyla bağdaştırmak amacıyla Rusya ile gizli görüşmelere başladı ve bu görüşmeler sonucunda 30 Mayıs 1878’de Rus-İngiliz Antlaşması imzalandı. Ardından da Ayastefanos Antlaşması iptal edilerek yerine Berlin’de yeni bir kongre toplanması kararlaştırıldı. İngiltere antlaşmada menfaatlerine aykırı bulduğu maddeleri değiştirmeyi başarmıştı388. Bunun dışında İngiltere 4 Haziran 1878 günü Osmanlı Devleti ile de ayrı bir anlaşma yapmış ve Kıbrıs’ı geçici olarak devralmıştı. Bu anlaşmayla da İngiltere Osmanlı Devleti’ne Doğu Anadolu’da meydana gelebilecek yeni bir Rus saldırısı karşısında silahla yardım etmeyi yükümleniyor; Osmanlı Devleti de Doğu Anadolu’da Hristiyanların bulundukları yerlerde ıslahat yapmayı İngiltere’ye de taahhüt ediyordu389.

Hâlbuki İngiltere’nin amacı Osmanlı’ya yardım etmek değildi. İngiltere bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünün korunmasına dayanan geleneksel politikasından vazgeçmiş ve devletin İngiltere için lüzumlu olan topraklarına sahip olmak ya da hiç olmazsa buralardaki İngiliz nüfuzunu kuvvetlendirmek politikasına meyletmişti. Bu politikayı uygulamak için de tabii ki Ermeni meselesini kullanması gerekiyordu390. Osmanlı Ermenileri de büyük devletlerin bu çıkar hesaplarından mümkün olduğunca daha çok fayda temin etmeye çalışmış, hatta Berlin Kongresi toplanmadan önce kongreye; Osmanlı Padişahı

388 Küçük, a.g.e., s. 3-9. Ayastefanos Antlaşmasının Ermenilerle ilgili olan 16. maddesi şu üç esası ihtiva ediyordu. A– Ermenistan denilen bir memleket vardır. B– Buraların idaresi ıslaha, düzeltilmeye muhtaçtır. C- Ermenilerin güvenliği Kürtler ve Çerkesler tarafından tehlikeye maruzdur. Bunlar için de “vakit geçirilmeden” yapılmak şartıyla bazı çözümler gösterilmişti. Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1976, s. 208. 389 Fahir Armaoğlu, 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1789-1914), Ankara 1999, s. 569; Küçük, a.g.e., s. 9-12 390 Karal, a.g.e., s. 130.

118 tarafından tayin edilecek bir Ermeni vali tarafından yönetilecek bir “Özerk Ermenistan” tasarısı sunmuşlardı391.

Sonuçta Ayastefanos Antlaşması’nın şartlarını düzenlemek için toplanan Berlin Kongresi’nde Ayastefanos Antlaşması iptal edilerek şartlar yenilenmişse de kongre sonunda imzalanan Berlin Antlaşması’nda Ayastefanos’un Ermenilerle ilgili 16. maddesi hemen hemen aynı şekilde bu antlaşmanın da 61. maddesi olarak kayda geçirilmişti. Böylece yıllardır Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi birçok ülkenin başta misyonerlik faaliyetleri olmak üzere çeşitli şekillerde Osmanlı Ermenileri üzerinde yürüttükleri çalışmalar, Ermenilere yönelik ıslahatlar yapılması yönünde bir süredir dile getirilen talepler ve diplomatik alandaki bu son gelişmelerle Ermeni meselesi artık yabancı devletlerin de doğrudan müdahil oldukları uluslararası bir sorun olarak Osmanlı siyasi hayatına yerleşmiş oldu392.

391 Tasarı metni için bkz. Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2005, s. 157-162; Uras, a.g.e., s. 227-235. 392 Gürün, a.g.e., s. 162-164; Küçük, a.g.e., s. 13-16; Berlin Kongresi’ne verilen Ermeni önergeleri ve Ermenilerin kongredeki faaliyetleri için bkz. Uras, a.g.e., s. 235-242.

119 3.2. ERMENİ CEMİYETLERİNİN KURULMASI

3.2.1. İlk Kurulan Cemiyetler

1880 tarihine kadar yabancı devletlerin, Ermenilerin lehinde yaptıkları müdahale ve istekler, fazla kuvvetli ve istekli değildi. Bunun da sebebi, Osmanlı Devleti’nde göze batacak ve Avrupa kamuoyunu harekete geçirecek derecede bir Ermeni olayının bulunmaması idi. Bu tür olayları çıkarmak da Ermenilere düşüyordu. Bunun için ise her şeyden önce teşkilat lazımdı393.

Osmanlı sınırları içindeki Ermeni cemiyetlerinin ilki 1860’ta İstanbul’da “Hayırsever Cemiyeti (Benevolent Union)” adıyla kuruldu. Amacı Kilikya’yı yükseltmekti. 1870 ile 1880 arasında Van’da “Araratlı”, Muş’ta “Okulsevenler” ve “Doğu”, Erzurum’da “Milliyetçi Kadınlar” isimli dernekler ortaya çıktı. Araratlı, Okulsevenler ve Doğu Cemiyetleri daha sonra birleşerek, “Ermenilerin Birleşik Cemiyeti”ni kurdular. Bunlar görünüşte hep sosyal mahiyette cemiyetlerdi394.

Bunların yanında ihtilalci cemiyetler de kuruluyordu. 1878’de Van’da “Kara Haç Cemiyeti” kuruldu. Bu Amerika’daki ‘Ku Klux Klan’ benzeri bir kuruluştu. Amacı Ermenileri silahlı saldırılardan korumak için (!) onları silahlandırmaktı395. 1881’de Erzurum’da “Anavatan Müdafileri (Pashtpan Haireniats) Cemiyeti” kuruldu. Bunun gayesi de Ermenileri saldırılardan korumak için silahlandırmaktı. 1882 yılında kapatıldı396.

İhtilalci siyasi parti olarak ilk ortaya çıkan kuruluş ise “Armenakan Partisi”dir. Partinin kuruluş gayesi, ihtilal çıkararak Ermenilerin kendi kendilerini yönetme hakkı kazanmalarını sağlamaktı. Parti programının özeti şöyledir: “Partinin kuruluş sebebi, ihtilal yolu ile Ermenilerin kendi kendilerini idare hakkını elde

393 Karal, a.g.e., s. 135. 394 Armaoğlu, a.g.e., s. 571; Gürün, ag.e., s. 186; Küçük, a.g.e., s. 100. 395 Gürün, a.g.e., s. 186; Uras, a.g.e., s. 430. 396 Gürün, a.g.e., s. 186.

120 etmektir. Partiye sadece Ermeniler girebilir. Parti gayesine varmak için; aynı ideale inanan bütün milliyetperver Ermenileri bir araya getirmek, ihtilalci fikirleri yaymak, üyelere silah kullanmayı, askerî disiplini öğretmek, silah ve para temin etmek, gerilla kuvvetleri oluşturmak, halkı genel bir harekete hazırlamak gibi yollara başvuracaktır. Parti aktif ve yedek azalardan oluşacak, yedek azalar sadece malî destek sağlayacaklardır. Bir merkez teşkilatı olacak, bölgede de bölge komiteleri oluşturulacaktır. Merkez Teşkilatı, bölge komiteleri temsilcilerinden oluşacaktır. Ayrıca diğer ihtilalci gruplarla işbirliği için özel komite kurulacaktır.”397

3.2.2. Hınçak Komitesi

1887’de Cenevre’de “Hınçak Partisi” kuruldu. Hınçak (Hunchak veya Hentchak) Ermenice ‘Çan’ demektir. Bu partiyi kuranlar, hayatlarında Osmanlı Devleti’ne ayak basmamış, hali vakti yerinde ailelerin, kendilerini tamamen Marksist teoriye kaptırmış çocuklarıdır. Partinin ilk ve yakın hedefi Türkiye Ermenistan’ının politik ve millî bağımsızlığını sağlamaktır. Bu hedef gerçekleştirildikten sonra bazı politik ve ekonomik gayelere varılmasına çalışılacaktır. Türkiye’de ihtilal yoluyla gerçekleştirilecek olan hedeflere varılmak için kullanılacak metot; propaganda, tahrik, tedhiş, teşkilatlanma ile köylü ve işçi hareketidir. Propaganda; hükümete karşı isyanın temel sebepleri ile münasip zamanını halka anlatmak olacaktır. Tahrik; halkın cesaretini artırmak için gereklidir. Hükümete karşı gösteri; vergileri ödememek, ıslahat istemek, aristokrat sınıfa karşı nefret yaratmak tahrikin başlıca yollarıdır. Tedhiş ise; halkı korumak ve Hınçak programına itimatlarını elde etmek için başvurulacak bir metottur. Parti, tedhişi Osmanlı Hükümeti’ne karşı kullanmayı hedef tutmaktadır, fakat hedef sadece hükümet değildir. Hükümet için çalışan tehlikeli Türk ve Ermeni kişilerle, casus ve muhbirler de hedefler arasındadır. Ayrıca parti programında, yakın amaca, yani ihtilale ulaşmanın çaresi olarak, ‘Türkiye’deki Ermeni bölgelerindeki genel kuruluşu alt-üst etmek, değiştirmek, genel isyanla Türk Hükümeti’ne savaş açmak’ gösterilmekteydi398.

397 Nejat Göyünç, Türkler ve Ermeniler, Ankara 2005, s. 98-99; Gürün, a.g.e., s. 186-187. 398 Armaoğlu, a.g.e., s. 572.

121 Bu görünüşü ile Hınçak Komitesi hem Ermeni milliyetçisi hem de komünist idi. İhtilali özellikle ekonomik istismara karşı sınıf mücadelesine dayandırıyor, sonra da milliyetçi bir Ermenistan kurmayı tasarlıyordu. İhtilali gerçekleştirmek için en müsait zaman Türkiye’nin savaşa girdiği dönem olacaktır. Anadolu’daki Ermenilerin bağımsızlığı sağlandıktan sonra Rusya ve İran Ermenileri ile federatif bir Ermenistan kurulacaktı. Parti 1890’da, “İhtilalci Hınçak Partisi” adını aldı. 1898’te de parti içinde bir takım görüş ayrılıkları dolayısıyla, üyelerin bir kısmı ayrılarak “Yeni Hınçak Partisi”ni kurdular399.

Partinin; İstanbul, Van, İzmir, Adana, Samsun, Tokat, Harput, Bulgaristan, Romanya, Kıbrıs, Mısır ve Halep’le beraber Antep ve Kilis’te de birer şubesi vardı. Bu şubeler çerçevesinde de ülke bir takım ayaklanma bölgelerine ayrılmıştı400.

Hınçak teşkilatı Antep’te 1890’lara doğru organize oldu. İlk olarak Levon Zakaryan tarafından oluşturulan Antep Hınçak teşkilatının yetkin yerel önderleri arasında Sarkis Turabyan, Doktor Nazaret Keçeciyan, Hrand Sulahyan, Solomon Pastacıyan, Hagop Hamalyan, A.N. Nazar gibi şehrin önde gelen Ermenileri vardı401. Ayrıca daha önce de belirtildiği gibi Antep Amerikan Koleji hocalarından Prof. Lazarus Diraduryan da bu teşkilatın elemanı olduğu gibi, Prof. Sarkis Levonyan’ın karısı da teşkilatın aktif ve etkin bir üyesiydi402.

3.2.3. Taşnak Komitesi

1890 yılında da Tiflis’te, “Ermeni İhtilalci Federasyonu (Daşnaksutyun)” kuruldu. Daşnaksutyun kelimesi Ermenicede ‘Federasyon’ manasına gelmektedir.

399 Gürün, a.g.e., s. 188-191; Göyünç, a.g.e., s. 99; Uras, a.g.e., s. 431-442. 400 Karal, a.g.e., s. 136. 401 Kevork Avedis Sarafian, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, s. 135. 402 Sarafian, a.g.e., s. 135; Frank Andrews Stone, “The Educational ‘Awekening’ Among the Armenian Evangelicals of Aintab, Turkey: 1845-1915”, The Society for Armenian Studies at the Eleventh Annual Meeting of the Middle East Studies Association, New York, N. Y., November 10-12, 1977, s. 18; Frank Andrews Stone, Academies for Anatolia: A Study of the Rationale, Program and Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 1830-1980, London 1984, s. 149-150.

122 Özellikle Rusya’dakiler olmak üzere çeşitli Ermeni gruplarının bir araya gelmesiyle ortaya çıktığı için bu partiye federasyon ismi verilmiştir. Kelime Türkçede kullanılırken kısaltılmış ve değiştirilmiş, kısaca “Taşnak” denmiştir. Federasyon bu şekilde 1890’larda ortaya çıkarken, Hınçak Partisi de bunun içine katılmış görülüyordu. Fakat bu birlik kısa sürdü. Taşnakların faaliyete geçmekte yavaş olduklarını ileri sürerek 5 Haziran 1891’de Hınçaklar federasyonla ilgilerini kestiler.

Taşnak Federasyonunun, 1892 yılında Tiflis’te yaptığı toplantıda kabul ettiği bir programda, kullanılacak metotlar şu şekilde tespit edilmişti:

- Çeteler teşkil etmek ve onları faaliyete hazırlamak, - Her yola başvurarak, halkın maneviyatını ve ihtilalci faaliyetini artırmak, - Halkı silahlandırmak için her yola başvurmak, - İhtilal komiteleri teşkil edip, aralarında sıkı irtibatı temin etmek, - Kavgayı teşvik etmek ve hükümet yetkililerini, muhbirleri, hainleri, soyguncuları yıldırmak, - İnsan ve silah nakliyatı için ulaştırmayı sağlamak, - Hükümet müesseselerini yağmalamak ve harap etmek

Görüldüğü gibi Taşnak Federasyonu da tam bir terör örgütü olarak ortaya çıkmıştı403.

Taşnakların da Antep’te bir şubeleri vardı. Hınçakların etkilerinin azalmaya başlamasıyla Taşnak teşkilatı aktif bir hale gelmeye başlamıştı. Antep Taşnak teşkilatını ilk olarak organize eden sekiz genç Ermeni’nin isimleri şunlardır: Nerses Bağduyan, Nerses Kaçhaduryan, Bogosyan, Muradyan, Nazaryan, Poladyan, Sıvacıyan ve Nerses Mahdesyan-Hagopyan. Antep’te 1898’den 1915’e kadar gücü ve etkisi giderek artan Taşnaklar güçlü ve etkin bir organize grup olarak birçok

403 Gürün, a.g.e., s. 191-194; Göyünç, a.g.e., s. 99-100; Uras, a.g.e., s. 442-445.

123 faaliyetlerde bulundular404. Antep Taşnak teşkilatının önde gelen üyeleri arasında; Dikran Poladyan, Armen Maksudyan, Khoren Varjabedyan, Avedis Hanzedyan, Tatoul Küpeliyan, Mugurdich Araratyan, Ohannes Araratyan ve Toros Mercanyan gibi isimler vardı405. Ayrıca Antep Amerikan Koleji öğrencilerinin bir kısmı da komitenin ateşli üyeleri arasındaydılar. Bunun dışında Ermeni okullarının birçoğunun hoca ve öğrencileri arasında komitenin üye ve destekçileri vardı406.

Kuruluşlarını tamamlayan Ermeni komiteleri faaliyetlerine destek sağlayabilmek amacıyla hem yurt içinde hem de yurt dışında çeşitli propaganda faaliyetlerine giriştiler. Bu propagandaları temelde misyonerler, kilise ve din adamları yürütmekteydi. Çeşitli yayınların belirleyici olduğu yurt içindeki faaliyetleri de sadece Ermenilerle sınırlı kalmıyor, Müslümanlara karşı da; ‘aslında onlarla bir sorunları olmadığı, sorunun doğrudan devletle alakalı olduğunun’ vurgulandığı propagandalar yapılarak Müslümanların da devletle olan bağlarının zayıflatılması hedefleniyordu. Dışa yönelik propaganda da ise hedef kitle yabancı ülkelerde yaşayan Ermeniler olmakla beraber asıl amaç, Osmanlı Devleti’ne birşeyleri dikte ettirebilecek Avrupa devletlerinin desteğini sağlayabilmekti407.

Gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında kurulan Ermeni Cemiyetleri, Osmanlı topraklarında gizli olarak örgütlenmelerini genişlettiler. “Görülüyor ki, dünyadaki bütün Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’nda isyan çıkarmak gibi bir maksatla örgütlenmiş bulunuyorlardı. İsyan için de bahane bulmak veya yaratmak güç olmayacaktır.”408

404 Sarafian, a.g.e., s. 135. 405 Sarafian, a.g.e., s. 137. 406 Sarafian, a.g.e., s. 137; Stone, a.g.m., s. 23; Stone, a.g.e., s. 154; Necmettin Tozlu, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991, s. 110. 407 Ermeni komitelerinin bu türden faaliyetleri ve Osmanlı Devleti’nin bu faaliyetleri önleyebilmek için yaptığı çalışmalar için bkz. Cezmi Eraslan, “Ermeni Komiteleri, Propagandaları ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (Bildiriler, 24-25 Mayıs 2001), İstanbul 2001, s. 77-105. 408 Karal, a.g.e., s. 137.

124 3.2.4. Ayıntablı Vatandaşlar İttihadı

1916 yılında, Mısır’da (İskenderiye’de) Antepli Ermeniler Doktor Hardunyan Nazaretyan ve oğlu Nişan Nazaretyan ile yine bir doktor olan Ohannes Kürkçüyan tarafından “Ayıntablı Vatandaşlar İttihadı” adıyla bir Ermeni cemiyeti kuruldu. Cemiyetin kuruluş amaçları; “Ermeniler arasında hâlen devam etmekte olan sefalet ve faciaları azaltmaya çalışmakla beraber vatanın gelecekteki ilerleme ve yükselmesi için şimdiden hazırlıklarda bulunmak” olarak açıklanmıştı. Bu amaç için de; Mısır, Sudan ve diğer bölgelerden çeşitli yardımlar toplanmaya başlanmıştı409. Kuruluş amaçlarını bu şekilde açıklayan cemiyet aslında tipik bir terör örgütüydü. “Memalik-i Devlet-i Aliyye’nin bir kıt’asını idare-i hükümetten ayırarak müstakil Ermenistan teşkili maksadıyla” Antep’te faaliyetlerde bulunan cemiyetin ele geçirilen üyeleri yargılanarak çoğu idam olmak üzere çeşitli cezalara çarptırılmışlardır410.

3.2.5. Liberal Demokrat Parti - “Ramgavar”

Ermeni Liberal Demokrat Partisi “Ramgavar” Antep’te en geç organize olan komiteydi. Komite 1919 yılı başlarında, İngiliz işgal döneminde ve tehcir edilen Ermeniler döndükten sonra D. Atamyan’ın Antep’i ziyareti sırasında kurulmuştu. Önde gelen üyeleri arasında Nazaret Fıstıkcıyan, Y. Pancarcıyan, Hagopjan Yakubyan, Dikran Kerlopyan, D. Demirciyan, Y. Benliyan, Y. Demirciyan, Hagop Kabbenciyan ve Haroutune Nashalyan vardı. Komitenin Antep’teki üyeleri şehrin iyi eğitimli ve entelektüel kişileri arasından seçilmişti. Bir kütüphaneleri ve dernekleri de vardı. Ramgavar’ın üyeleri Fransız işgali sırasında Fransızlarla beraber Antepli Türklere karşı savaşan Ermeni birliklerinin de liderlerindendiler411.

409 “… Bu cemiyetin maksad-ı teşkili Ermeniler arasında el-yevm hükm-ü ferma olan sefalet ve fecayiin tehvinine çalışmakla beraber vatanın atiyen terakki ve tealisi hakkında şimdiden istihzaratda bulunmakta olduğu ve bu maksatla Mısır ve Sudan ve diğer mahallerden iâne cem’ine başlandığı…” Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’den Halep Valisi’ne 15 Teşrîn-i Evvel 1332 (28.10.1916) tarihli tezkire; BOA. DH.EUM.KLH. nr. 2/9. 410 Ele geçirilen kimi cemiyet üyelerinin yargılanmalarına ve aldıkları cezalara örnek olarak bkz. BOA. İ.DUİT. nr. 172/89; nr. 173/7; nr. 174/26; nr. 174/58. 411 Sarafian, a.g.e., s. 137.

125 3.3. İLK ŞİDDET OLAYLARI

Osmanlı topraklarında sosyal, ekonomik, dinî, siyasî ve kültürel hürriyetlere sahip olan ve memleketin hiçbir vilayetinde yeterli nüfus çoğunluğuna sahip bulunmayan Ermenileri bir ayaklanmaya sevk edecek, yönetimden gelen herhangi bir baskı mevcut değildi. Bu gerçeklere rağmen bir isyan çıkarmak, maceraya atılmak demekti. Böyle olduğu halde, İngiltere ve Rusya’nın kendi çıkarlarını ön plâna alarak bu toplumu kullanmak isteyip kışkırtması ve bu gelişmeleri hızlandırıp yaymak için Ermeni çete ve derneklerinin Türk ve Ermenilere yönelik şiddet hareketleri, iki toplumu birbirine düşürmekte gecikmedi412.

1890 yılında Erzurum’da “Anavatan Müdafileri Cemiyeti” üyelerinin çıkardığı olaylar üzerine iki toplum karşı karşıya geldi. Ermeniler, Müslüman halk ve askerler üzerine ateş açarak ilk terör faaliyetlerinden birini gerçekleştirdiler. Olay Avrupa’ya Ermenilerin katliama uğradığı şeklinde intikal etti. Avrupa da bunu, aynı şekilde, Ermenilere yapılmış bir katliam olarak kabullendi. İş bununla da kalmadı. Askerler üzerine ateş açtığı şüphesiyle yakalanıp, mahkemeye sevk edilen Ermeniler, İstanbul’da büyük devletler temsilcilerinin yaptıkları teşebbüsler sonucu (hepsi 28 kişiydi) serbest bırakıldılar, onları tutuklamış olan savcı da görevden uzaklaştırıldı. Aynı günlerde İstanbul Kumkapı’da da, Hınçak Partisi üyelerinin çıkardığı benzer bir olay yaşandı413.

II. Abdülhamit, 1891 yılı başında Ermeniler için bir genel af ilân etti. O sırada tutuklu bulunan Ermeniler de bunun üzerine serbest bırakıldılar. İstanbul’da bu şekilde serbest bırakılan 76 Ermeni, Patrikhane’ye giderek bir daha böyle hareketlere karışmama yemini ettiler. Ancak Hınçak Partisi’nin ajanları faaliyetlerini sürdürüyorlardı. Yurt dışındaki menfî ve yalan propaganda da gittikçe şiddetleniyordu414.

412 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 18; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 33. 413 Gürün, a.g.e., s. 203-208; Küçük, a.g.e., s. 106-108; Uras, a.g.e., s. 458-464. 414 Gürün, a.g.e., s. 209-210.

126 Komitacılar, kendilerini desteklemeyen bazı zengin Ermenilere de tehdit mektupları yollayarak, güya ‘millî davaları’ için para toplamaya başlamışlardı. 1892 Aralık ayında Van Valisi’ni öldürmeye teşebbüs ettiler. 1893 yılında da Amasya, Merzifon, Çorum, Tokat, Yozgat, Ankara ve Diyarbakır’da duvarlara doğrudan doğruya padişahı hedef tutan ilânlar asıp, olaylar çıkardılar415. Bu yıllardaki olaylar Antep’e de yansıdı ancak Antep’te diğer bölgelerdeki kadar şiddetli bir olay meydana gelmedi. Benzer birçok olayın ardından da, 1894 yılında Sasun’da bir ayaklanma çıkardılar. Ayaklanma hızla yayıldı. Osmanlı Devleti 1894 yılının bütün Ağustos ve Eylül ayları boyunca bu ayaklanma ile uğraşmak zorunda kaldı. Ermeniler ele geçirdikleri Müslümanları katlediyorlardı. Bunun üzerine II. Abdülhamit ayaklanmanın sert bir şekilde bastırılmasını istedi416.

İngiltere bu olayı uluslararası bir sorun haline getirerek, Osmanlı devleti üzerindeki baskıları artırmayı amaçlıyordu ama ne Rusya’dan ne de Fransa’dan beklediği desteği bulamadı. Bu üç ülkenin Erzurum’daki konsolos ya da temsilcilerinin bölgeye giderek, ortak olarak hazırladıkları rapor dahi Ermenileri masum gösteremiyordu. Sasun isyanından da istedikleri neticeyi elde edemeyen Hınçak Komitesi üyeleri, 1895 yılı içinde İstanbul, Divriği, Eğin, Develi, , Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Bayburt, Maraş, Urfa, Erzurum, Diyarbakır, Siverek, Malatya, Harput, Zeytun, Arapkir, Sivas, Merzifon, Antep, Muş, Kayseri ve Yozgat’ta isyanlar çıkardılar. Bu isyanlar sırasında komiteciler kendilerine katılmayan Ermenilere yönelik de birçok cinayet ve kundaklama hareketinde bulundular417.

1896 yılında da Van’da yine benzer bir isyan çıkarıldı. Hınçak komitesinin muvaffak olamadığı teşebbüslerde, bu defa da Taşnaklar şanslarını denemek

415 Gürün, a.g.e., s. 210-211; Uras, a.g.e., s. 464-469. 416 Karal, a.g.e., s. 137-138. 417 Gürün, a.g.e., s. 212-227; Küçük, a.g.e., s. 109-115. Ermeni komitecileri Türklere yaptıkları katliam ve cinayetler yanında, kendilerini desteklemeyen Ermenilere de aynı vahşeti uygulamaktan çekinmemişlerdir. İlerde görüleceği üzere 1895 Antep İsyanı sırasında da, isyana katılmayan birçok Ermeni, komiteci Ermeniler tarafından katledilmiştir. Bunların yanında Ermeni komitecilerinin yine kendilerine katılmayan Ermenilere yönelik gerçekleştirdikleri suikast ve cinayetlerle ilgili müstakil bir çalışma olarak bkz. Recep Karacakaya, Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, İstanbul 2006, (47 Numara Yayıncılık)

127 istiyorlardı. 26 Ağustos 1896’ta Ermeniler, Osmanlı Bankasına bir baskın gerçekleştirdiler. Bu olay da tamamen Taşnak Komitesinin eseriydi. 1904’te Sasun’da yeni bir isyan çıkarıldı. Taşnakların son teşebbüsleri Abdülhamit’e yapılan suikast oldu. Suikast 21 Temmuz 1905 Cuma günü yapıldı. Sultanın Cuma namazı çıkışı geçeceği yolda bekletilen ve Viyana’dan özel olarak yaptırılıp getirilmiş olan bir faytona yerleştirilen bombalar, Abdülhamit Şeyhülislamla konuşmaya daldığından, onun gelmesinden önce patladı. Sultan suçluları affetti418.

Bu olayların ardından da Ermeni dernekleri, padişaha ve yönetime karşı ortaya çıkan Genç Türk muhalefeti hareketine katılarak hedeflerine varmak istediler419.

418 Gürün, a.g.e., s. 235-241. 419 Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 21; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 37.

128 3.4. ANTEP’TE ERMENİ HUZURSUZLUKLARININ BAŞLAMASI

1850’li yıllara kadar Osmanlı ülkesinin her tarafında olduğu gibi Antep’te de Ermeniler ve Müslümanlar arasında ciddi bir problem meydana gelmiş değildi. Hatta 1832 yılında Antep’i işgal eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın bölgedeki Hristiyanları yanına çekmek için, Hristiyan haklarını koruyacağına dair yayınladığı ferman ve bildirilerle giriştiği propaganda faaliyetlerine karşı Antep Ermenileri tarafsız kalmışlardı420. K. A. Sarafian, İbrahim Paşa’nın zulmüne karşı Antep Ermenilerinin, Antepli Türklere destek olduklarından ve onları İbrahim Paşa’nın zulmünden korumak için çaba gösterdiklerinden bahseder421. Hatta Nizip Savaşı’na hazırlanan Osmanlı ordusunun komutanı Hafız Paşa, bölgedeki en kalabalık azınlık olan Ermenilerden Osmanlı ordusuna asker almayı bile düşünmüştü422.

Ancak 1830’lu yıllarda başlayan yoğun misyonerlik faaliyetleri de kısa süre içinde meyvesini vermeye başladı. 1850’li yıllara gelindiğinde Ermeni toplumu içinde bazı bozguncu faaliyetler görülmeye başlandı423. 1853 yılında, Antep’te, Markos isimli bir Ermeni keşiş, Ermeni cemaatini Osmanlı idaresine karşı kışkırtmaya ve Müslümanlara karşı faaliyetlerde bulunmaya davet etmeye başladı. Durumun anlaşılması üzerine Markos, Osmanlı idaresi tarafından Maraş’ın Zeytun

420 Mehmet Solmaz – Hulusi Yetkin, Küçük Hafız ve Mustafa Yavuz, Gaziantep 1965, s. 13. 421 Sarafian, a.g.e., s. 8. 422 Hale Şıvgın, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntap”, OTAM – Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 11, Ankara 2000, s. 533; Hale Şıvgın, “Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı”, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yıl: XXXV, Sayı: 416, Aralık 1997, s. 747. 423 Ahmet Eyicil’in, ‘Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri’ isimli eserinde, Nejat Göyüç’ün, ‘Osmanlı İdaresi’nde Ermeniler’ isimli eserinin kaynak gösterildiği şöyle bir paragraf vardır: “1853 yılında İstanbul’dan Melikyan Ardzruni Hovagim adlı Ermeni Antep’e gelerek halkı Türkler aleyhine tahrik etti. Ertesi yıl seyahat etme bahanesiyle Rusya’ya giden Hovagim, Rus Hükümeti’nden yardım aldı. Yine seyahat adı altında yardım almak amacıyla Rusya’ya giden Hovagim Erzurum’da yakalanarak yargılandı ve suçu sabit görüldüğünden idam cezasına çarptırıldı.” Bkz. Ahmet Eyicil, Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri, Ankara 1999, s. 45; Eyicil bu bilgileri Nejat Göyünç’ün, ‘Osmanlı İdaresinde Ermeniler’ isimli eserinin 59. sayfasından naklediyor ancak Göyünç’ün eserinde Hovagim’in Antep’e değil Zeytun’a gittiği yazılıdır. Hovagim’in Antep’e geldiğine dair bir ifade bulunmamaktadır. Bkz. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s. 59.

129 ilçesine sürgün edildi ve durum İstanbul’daki Ermeni Patrikliği’ne de bildirilerek, Ermeni din adamlarının bu tür kışkırtıcılıklara karışmasının önüne geçilmesi istendi. Markos’un Maraş’ta da benzer faaliyetlere karışması muhtemel olduğundan, Patrikhane’nin bu tür faaliyetleri engellemesi gerektiği bildirildi424.

Markos’un Antep’te yaptıkları sadece Müslümanları değil birçok Ermeni’yi de rahatsız ediyordu. Antep Ermeni Cemaati’nin önde gelenleri de zaten daha önceden Sadaret’e başvurarak; Markos’un bazı ihtilâlci fikirlerle Ermeni milleti arasına nifak tohumları ekerek Ermenileri Türklere karşı kışkırttığını, bu yüzden de Markos’un Antep’ten uzaklaştırılmasını “bilumum millet kulları niyaz ve istirham etmekte oldukları”nı belirtmişlerdi425.

1856 Islahat Fermanı ile Osmanlı sınırları içindeki Müslim ve gayr-ı Müslim tüm tebe’anın eşitliği prensibi çerçevesinde Hristiyanların da askerlik yapmaları kabul edilmiş ancak Hristiyanların buna büyük tepki göstermesi üzerine askere gitmeleri yerine “bedel” ödemeleri kabul edilmişti. Islahat fermanıyla kaldırılan cizyenin yerine konan bir vergi olan ve Hristiyanların askerlik yapmamak karşılığında ödeyecekleri “bedelât-ı askeriye” isimli bu vergiyi ödeyemeyen gayr-ı Müslim Osmanlı vatandaşları da askere alınacaklardı426. Ancak kabul edilmesinden itibaren ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de bu verginin ödenmesi sürekli problem oldu. Kazadaki Ermenilerin erkek nüfus oranlarına göre ödeyecekleri 1856- 1857 yıllarına ait bedelât-ı askeriyeler daha ilk dönemden ödenmedi. Ermeniler kendilerine verginin ödenmesi konusunda bir müddet daha süre verildiği şeklinde bazı bahanelerle vergi konusunu geçiştirmeye çalıştılar fakat her defasında başka bir

424 Hariciye Nezareti’nden Ermeni Patrikhanesi’ne 8.Za.1269 (13 Ağustos 1853) tarihli tezkire; BOA. HR.MKT. nr. 62/34. 425 Antep Ermenilerinin önde gelenlerinin Sadaret’e yolladıkları, Markos’un faaliyetlerinden duydukları rahatsızlığı anlatan ve Antep’ten Zeytun’a sürgün edilmesini talep eden 1.L.1269 (08.07.1853) tarihli mahzar; BOA. HR.MKT. nr. 62/35 lef 4. 426 Bu uygulama II. Meşrutiyet dönemine kadar devam etti. II. Meşrutiyet döneminde her kesim tarafından sıklıkla vurgu yapılan “eşitlik” prensibi çerçevesinde bu vergi kaldırılarak, Yahudi ve Hristiyan Osmanlı vatandaşları ile İstanbul halkının da askerlik yapması kabul edildi. 7 Ağustos 1909’da yürürlüğe giren kanunun uygulanmasında da yine birçok güçlükle karşılaşıldı. 30 Ekim 1918’te imzalanan Mondros Mütarekesi ile de gayr-ı Müslimlerin askerlik yapma zorunlulukları fiilen sona erdi. Gayr-ı Müslimlerin askerlik durumlarıyla ilgili olarak ayrıntılı bilgi için bkz. Ufuk Gülsoy, Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni, İstanbul 2000 (Simurg Yayınları)

130 gerekçeyle bu verginin ödenmesinde sıkıntılar yaşanmaya devam etti427. Sadece bedelât-ı askeriyelerde değil, Ermeniler ödedikleri diğer vergiler konusunda da sorun çıkarmaya başlamışlardı428.

Fakat devlet bu dönemde vergilerin ödenmesi konusunda çok ısrarcı davranmıyordu. Çünkü bu yıllar Antep ve civarında hem halk hem de devlet açısından sıkıntıların arttığı bir dönemdi. Bölgede kıtlık baş göstermiş, güneyden gelen Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırıları yoğunlaşmış, bunlar dolayısıyla da kazada asayişsizlik ve düzensizlik yayılmıştı. Kıtlık ve açlık tehlikesi o dereceye varmıştı ki zahire kıtlığı sebebiyle açlık sıkıntısı çeken halktan bazı kimseler kaymakamın konağını taşlamışlardı429. Hırsızlık, yolsuzluk, serkeşlik yayılmış, bazı gruplar çeşitli ev ve mahallelere baskınlar yaparak soygun yapmalarının yanında daha başka bazı ahlaksızlıklarda bulunmaya başlamışlardı430. Kıtlık yüzünden büyük sıkıntı içinde olan Antep ve Kilis civarındaki bazı Müslüman aşiretler de ödemeleri gereken vergiler konusunda problem çıkarmaya başlamışlar ve içlerinden bazılarının önayak olmasıyla vergilerini ödememek için ayaklanmışlardı. Ayaklanan aşiretleri bastırabilmek için üzerlerine 200 nefer asker gönderilmişti431.

Bu sebeplerden dolayı devlet insanların içinde bulunduğu şartları dikkate alarak hem Müslüman hem de Hristiyan ahaliye karşı vergilerin ödenmesi konusunda daha gevşek davranıyordu. Bunun yanında Ermeniler arasında Müslümanlara karşı düşmanca hareketler de gittikçe artıyordu. Şehirdeki misyonerlerin de tamamen desteğini almış olan Ermeniler, arkalarında devrin büyük devletlerinin desteğini de hissederek Osmanlı yönetimine karşı cüretkâr taleplerde bulunmaya başladılar. 1861 yılında, Antep’te bazı Ermenilerin şikâyetleri üzerine Antep Kaymakamı Ömer Sâib Bey görevinden alındı. Bir kısım Ermeniler Ömer Sâib Bey’in aslen Halepli

427 Halep Vilayeti’nden Sadaret’e 1.Ca.1275 (08.12.1858) tarihli mazbata; BOA. A.MKT.UM. nr. 337/39; Bedelât-ı askeriyelerin ödenmesiyle ilgili Antep’te yaşanan sıkıntılar konusunda daha başka örnekler; BOA. DH.MKT. nr. 1486/72; BOA. DH.MKT. nr. 1503/50. 428 Sadaret’ten Halep Valisi’ne 8.R.1277 (13.10.1861) tarihli şukka; BOA. A.MKT.MVL. nr. 121/57. 429 Sadaret’ten Halep Valisi’ne 25.R.1276 (22.11.1859) tarihli şukka; BOA. A.MKT.UM. nr. 379/99. 430 Ayıntab Kaymakamı’nın Sadaret’e 29.S.1276 (27.09.1859) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.UM. nr. 368/73. 431 Sadaret’ten Halep Valisi’ne 19.S.1277 (06.09.1860) tarihli şukka; BOA. A.MKT.UM. nr. 425/60.

131 olduğunu ve Halep’te daha önce yaşanan Ermeni olayları sırasında Ermenilere karşı faaliyetlerde bulunduğunu ve şu anda da Antep’te Hristiyan ahaliye karşı uygunsuz hareketlerde bulunmaya devam ettiğini iddia ederek, kaymakamın görevden alınmasını talep ettiler432. Bunun üzerine de; Halep Valisi hiçbir inceleme yaptırmadan, sırf bazı Ermeniler şikâyetçi olduğu için kaymakamı görevinden aldırdı. Daha sonra gerek Ömer Sâib Bey gerekse de bazı Müslüman eşrâf ve şehrin ileri gelenleri hem Halep Valisi’ne hem de İstanbul’a, Sadaret Makamı’na başvurarak, kaymakamın ne Müslümanlar ne de Hristiyanlar açısından yanlış bir uygulamasının olmadığını, bu azl meselesinin tamamen Ermenilerin isteklerini yerine getirmek anlamına geleceğini bildirdilerse de değişen bir şey olmadı433.

Ardından İstanbul, Kaymakam Ömer Bey’in göreve başladığından beri hiçbir uygunsuz hareketinin görülmediğini, yalnız kendisinin biraz hadîd-ül-mizâc (çabuk kızan, çabuk sinirlenen) bir yapıda olduğunun öğrenildiğini, bunun da görevden alınma için geçerli bir sebep olamayacağını Halep Valisi’ne bildirdi. Ayrıca kaymakam hakkındaki şikâyetin sadece Ermeni milleti içinden bazı “eshab-ı ağrâz (niyet sahipleri)” tarafından yapıldığı, gerek Müslüman gerek Hristiyan ahalinin kaymakamın çalışmalarından memnun ve kendisine müteşekkir bulundukları belirtilerek, kaymakamın görevden alınması meselesinin tekrar ve etraflıca incelenmesi istendi. Buna rağmen de değişen bir şey olmadı ve Ömer Sâib Bey görevden alındı434. Yerine Ahmet Rüşdü Bey atandı. Birkaç ay içinde muhasebeleri de görülerek, Ömer Sâib Bey’e tamamen işten el çektirildi435 ve Ahmet Rüşdü Bey kaymakamlık vazifesini devraldı436.

432 Antep Ermeni rüesası ve ahalisi namına Sadaret’e yollanan bir şikâyet varakası ve ayrıca Ermeni ahalisi namına Hacı Kevork tarafından yazılan diğer bir istidâ üzerine Sadaret’ten Halep Valisi’ne yollanan 20.Ra.1278 (25 Ekim 1861) tarihli şukka; BOA. A.MKT.UM. nr. 501/77. 433 Kaymakam Ömer Bey’in Sadaret’e 27 Rebî-ül-âhır 1278 (1 Kasım 1861) tarihli telgrafı ve ahaliden bazılarının kaymakamın görevden alınmasının yanlış olduğunu belirten istidâları; BOA. A.MKT.UM. nr. 512/12. 434 Sadaret’ten Halep Valisi İzzet Paşa’ya 17.Ca.1278 (20 Aralık 1861) tarihli şukka; BOA. A.MKT.UM. nr. 518/46. 435 Meclis-i Livâ-yı Ayıntab azaları tarafından Sadaret’e sunulan 3.N.1278 (05.03.1862) tarihli mazbata; BOA. A.MKT.UM. nr. 550/25. 436 Ahmet Rüşdü Bey’in Sadaret’e kaymakamlık görevine başladığını belirten ve bu göreve getirildiği için teşekkürünü hâvi 5 Ramazan 1278 (07.03.1862) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.UM. nr. 548/71; Ahmet Rüşdü Bey’in aynı tarihli ve aynı manada Halep Vilayeti’ne yolladığı diğer bir tahriratı; BOA. A.MKT.UM. nr. 555/28.

132 “Dergâh-ı Âli Kapıcıbaşlarından ve Halep hânedânından olan (Halep’in köklü ailelerinden birinin oğlu olan) İsa zâde Ömer Ağa (Kaymakam Ömer Sâib)”, 1860 yılında, o sırada Antep Kaymakamlığı vazifesini yürüten Seyyid Ağa’nın, bu görev için liyakatsiz olduğu, uygunsuz hareket ve idaresizlikte bulunduğu gerekçeleriyle görevden alınması üzerine Antep Kaymakamlığı’na atanmıştı437. Seyyid Ağa da, hapse girmiş olan bazı suçlulardan rüşvet aldığı ve bazı davalarda yine rüşvet alarak haksız işlemlere sebep olduğu gibi gerekçelerle438 görevden alınmıştı. Fakat Seyyid Ağa’nın görevden alınmasıyla ilgili, bunlardan daha önemli ve meselenin aslını oluşturan gerekçe, Halep Valisi Mehmed Reşid Paşa’nın konuyla ilgili Sadaret’e yolladığı tahriratında belirtilmişti. Mehmed Reşid Paşa, Antep ahalisi arasında beş on seneden beri süren ayrılığın artık “ırk ve asabiyyelere sirayet ettiği”ni ve kaymakamın da tarafsız kalması gerekirken kendi tarafını destekler göründüğü için görevden alındığını belirtiyordu439. Mehmed Reşid Paşa’nın bu sözleri, 1860 gibi oldukça erken bir tarihte Ermeni milletinin bir “ırk” davası peşinde olduğunun idareciler tarafından fark edildiğini göstermesi bakımından oldukça dikkat çekicidir. Fakat Osmanlı Devleti Ermenilerin bu talepleri karşısında ilk zamanlar ciddi bir politika takip etmemiş, uzun müddet Ermenilerin bu taleplerini yerine getirerek onları bu davadan uzaklaştırabilmeyi denemiş ancak başarı elde edememiştir. Ermenilerin takip ettiği “ırk” davası tüm Ermeni toplumu içinde hızla yayılmaya devam etmiştir.

Seyyid Ağa’nın görevden uzaklaştırılmasından kısa bir müddet sonra Ömer Sâib Bey Antep’e gelerek kaymakamlık vazifesini devraldı440. Antep Kaymakamlığı

437 Sadaret’ten; Halep Valisi’ne, Maliye Nezareti’ne ve Kaymakam Seyyid Ağa’ya; Seyyid Ağa’nın görevden alınıp yerine Ömer Ağa’nın atandığına dair 1.Ş.1276 (24.02.1860) tarihli şukka; BOA. A.MKT.MVL. nr. 114/45; Sadaret’ten, Antep Kazası Kaymakamlığı’na tayin kılındığına dair Ömer Ağa’ya gönderilen 14 Şaban 1276 (08.03.1860) tarihli ilmühaber; BOA. A.MKT.NZD. nr. 307/83. 438 Sadaret’ten Halep Valisi’ne 10.C.1276 (05.01.1860) tarihli şukka; BOA. A.MKT.UM. nr. 388/62. 439 “… Ayıntab ahalisi beynlerinde beş on seneden berü vuku’ bulan nifâk ve muhâlefetin ıslahiyle cümlesinin dâire-i ittihâdda bulunmaları, mesâil her çend ikmâl olunsa nifâk-ı meşrûh ırk ve asabiyyelerine sirâyet etmiş ve hazâkat-ı lûtfiyye ile tasfiye sırası geçüb adeta bir dem fâsid-ül-mizâc hükmünde bulunmuş olduğu halde tarafeynin mîzân-ı hakkaniyyete vaz’ olunarak haklarında muamele-i mütesaviye icrası lazım gelirken kaymakam mûmâ-ileyhin maa-hazâ idaresizliği semeresi olarak bir tarafta bulunması …” Halep Valisi Mehmed Reşid Paşa’dan Sadaret’e 27 Receb 1276 (20.02.1860) tarihli tahrirat; BOA. A.MKT.UM. nr. 397/9. 440 Ömer Sâib Bey’in Sadaret’e, kaymakamlık görevine başladığını belirten ve bu göreve getirildiği için teşekkürünü hâvi 17 Şevval 1276 (09.05.1860) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.UM. nr. 404/50.

133 görevinden alınan Seyyid Ağa, uzun süre başka bir kaymakamlığa da verilmeyerek açıkta bekletildi441.

Ömer Sâib Bey Antep Kaymakamlığı vazifesine başladıktan sonra, ilk zamanlar her kesim tarafından sevilen ve desteklenen bir idareci olarak görevini sürdürdü. Hatta şehirdeki Ermeniler tarafından, daha önce Halep’te Ermenilere karşı bir takım faaliyetlerde bulunduğu ve şu anda da Hristiyanlara karşı uygunsuz hareketlerde bulunmaya devam ettiği gibi gerekçelerle şikâyet edilip görevden aldırılan Ömer Sâib Bey’in, bu olaydan yaklaşık beş-altı ay kadar önce görevden alınması gündeme gelmiş ancak buna da öncelikle Ermeniler itiraz etmişlerdi. Kaymakamın görevden alınacağının duyulması üzerine şehirdeki Ermeni ileri gelenleri ve din adamları Sadaret’e yolladıkları bir mahzarda “Ayıntab’da bulunan kâffe-i milel-i muhtelifenin (değişik milletlerden herkesin) emniyet ve rahat üzere” olduğunu, bir müddet önce Şam’da meydana gelen bazı üzücü olayların442 Antep’e de sıçramasından endişe edildiği sırada kaymakamın beldeyi gece gündüz itina ile koruyarak, hangi milletten olursa olsun ahaliden kimseye bir zarar gelmemesi için uğraştığını anlattılar. Ayrıca daha önceki yıllarda Halep tarafından kasabaya gelerek, özellikle Halep’e yakın bölgelerdeki ahalinin ekinlerine ve hububat harmanlarına zarar veren urban aşiretlerinin Ömer Sâib Bey’in kaymakamlığı döneminde halka zarar veremediği, kaymakamın bu konuda da gerekli önlemleri aldırdığı; yine kendisinden önceki kaymakamlar döneminde görülen rüşvet ve haksızlık gibi olaylara asla meydan vermediği gibi konulardan bahsederek, her kesimden ve her

441 Sadaret’ten Padişah’ın Dördüncü Mâbeyncisi’ne, Seyyid Ağa’nın uygun bir kaymakamlığa tayinine dâir 21.C.1281 (12.11.1864) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 318/62. 442 1860 yılında, Şam’da sokakta oynayan çocuklar arasında meydana gelen basit bir olay, Hristiyan ve Müslümanlar arasında silahlı çatışmaya dönüşmüş ve pek çok insan ölmüştü. Aynı tarihlerde Cebel-i Lübnan denilen bugünkü Lübnan’da da Müslüman Dürzîlerle Hristiyan Marunîler arasında uzun zamandır devam eden anlaşmazlık iyice artmıştı. Öteden beri Suriye ve Lübnan’da gözü olan Fransa, bölgede Hristiyanların öldürüldüğünü iddia ederek, bölgeye asker ve donanma göndermeye kalkıştı. Fransa İmparatoru III. Napeleone atak bir politikayla otuz bin kişilik bir ordu hazırlığına girişti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, olayları yerinde inceleyerek gereken tedbirleri alması için Fuad Paşa’yı “Olağanüstü Delege” sıfatıyla Şam’a gönderdi. Fuad Paşa şiddetli tedbirlerle olayları bastırdı. Bu arada Şam Valisi ve Arabistan Ordusu Kumandanı Ahmet Paşa ile birkaç subayı da idam ettirdi. Fuad Paşa’nın bölgedeki çalışmalarına Paris Büyükelçisi Ahmet Vefik Paşa’nın Paris’teki gayretlerinin de eklenmesiyle Fransa’nın bölgeye müdahalesi önlendi ve mesele giderildi. Abdurrahman Şeref Efendi, Tarih Musahabeleri, (Sadeleştiren: Enver Koray), Ankara 1985, s. 83; Konuyla ilgili daha geniş bilgi için bkz. M. Tayyib Gökbilgin, “1840’tan 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve Dürzîler”, Belleten, Cilt: X, Sayı: 40, Ankara, Ekim 1946, s. 641-704.

134 milletten halkın Ömer Sâib Bey’den memnun olduğunu belirtip, kaymakamın görevine devam ettirilmesini rica ettiler443. Bunun üzerine kazadaki her kesimin hoşnut olduğu bir kişi olan Ömer Ağa görevden alınmayarak vazifesine devam etti. Ayrıca İstanbul’daki idareciler Ömer Ağa’nın kazadaki herkesin hoşnutluğunu kazanmış olmasından son derece memnundular444. Şehirdeki Ermeni din adamları ve ileri gelenleri tarafından yollanan bu mahzarın üzerinden beş-altı ay kadar bir süre geçmesinin ardından, Ermeni cemaatinin aynı kaymakam hakkında ciddi eleştirilerde bulunarak görevden alınmasını istemeleri ve bunda başarılı da olmaları Ermeni toplumu içinde tutarsız ve bozguncu faaliyetlerin hızla yayıldığını gösterdiği kadar Osmanlı yönetim sistemindeki bozulmaların da göstergesidir. Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulmaya başladığı 1850’li yıllardan itibaren Antep neredeyse her yıl kaymakamının azledilip yerine bir başkasının atandığı bir merkez konumundadır. Birçoğu Ermenilerin bu tür şikâyetleri üzerine görevden alınan kaymakamların bir kısmı da Ermeni çetelerine karşı yeterli önlemleri almadığı için azledilmiştir. Fakat hemen hemen tamamının ortak özelliği, azl meselesinin bir şekilde Ermenilerle alakalı olmasıdır.

1890’lı yıllarda, ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de Ermeniler tarafından oluşturulan gerginlikler gittikçe şiddete dönüşmeye başlamıştı. Çeşitli olaylardan dolayı birçok Ermeni tutuklanmıştı. 1891 yılında II. Abdülhamit’in mahkûm Ermenilere yönelik çıkardığı genel afla serbest bırakılan Ermeniler için Antep Ermeni Kilisesi Cemaati II. Abdülhamit’e yolladıkları bir telgrafla teşekkürlerini bildirdiler. “Padişah-ı tebe’a-perver ve şehinşâh-ı adalet-güster (adalet yayan) Veliyyün-niam (lütufta bulunan) Cihan Sultan Abdülhamit Hân-ı Sâni Efendimiz Hazretleri …” diye hitap ettikleri padişaha, devletin sadık tebe’ası Ermenilere yönelik bu lütuflarından dolayı minnetlerini ifade ettiler445. Fakat II. Abdülhamit Ermeni toplumunun sevdiği bir padişah değildi. Yukarıdaki teşekkür belgesi de serbest kalan suçluların Padişah’a şirin görünmek çabasından başka bir

443 Antep Ermenilerinin ileri gelenleri ve din adamları tarafından Sadaret’e yollanan 15 Şevval 1277 (26.04.1861) tarihli mahzar; BOA. A.MKT.UM. nr. 467/98. 444 Sadaret’ten Ayıntab Kaymakamı Ömer Ağa’ya 21.Z.1277 (30 Haziran 1861) tarihli şukka; BOA. A.MKT.MHM. nr. 223/87. 445 Yıldız Sad. Mütenevvia, 23.C.1308, 459/231 D. No:421’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Cilt: IX (1890-1891), İstanbul 1988, s. 304.

135 şey değildir. Nitekim kısa süre sonra, 1892 yılı içinde, 1890’larda teşekkül etmiş olan Antep Ermeni Hınçak Komitesi mensupları, gayr-ı Müslimler kadar Müslümanların da baskılarına maruz kaldıklarını iddia ettikleri II. Abdülhamit’e karşı, Antep’te resmi dairelerin ve evlerin duvarlarına bildiriler asarak, protestoya başladılar446. Bu Hınçakların Antep’te halkı ayaklandırmaya yönelik ilk ciddi eylemiydi. Aynı yıl komite Antep’te belirgin bir güce sahip olmuştu447. Yine aynı tarihlerde ülkenin birçok yerinde komiteciler tarafından benzer protestolar yapılıyordu448. Bu tarihten 1895 isyanı sonuna kadar geçen 3-4 yıllık sürede Antep’te Hınçaklar oldukça aktif olarak faaliyetlerde bulundular. 1894 yılında Amerikan Koleji hocalarının tutuklanmalarına sebep olan olaylar da Hınçak komitesinin faaliyetleri sonucu meydana gelmişti. 1895 isyanını da organize eden komitenin etkin üyeleri isyan sonrası dağıtılmış ancak bu kez de bunların yerini Taşnaklar almıştır449.

Komitelerin faaliyetleri yoğunlaştıkça idare de denetimi biraz daha sıkılaştırabilmek için uğraşıyordu. Ancak ülkenin içinde bulunduğu durumda bu çok kolay değildi. Halep vilayeti içinde, özellikle Antep ve Maraş civarındaki Ermenilerin taşkınlıkları gittikçe artıyordu. Ermeni komitecilerinin takip ve teftişini sağlamak amacıyla görevlendirilmesi gereken güvenlik güçlerinin masraflarını karşılamak için vilayet bütçesinde gerekli tahsisat bulunmuyordu. Halep Valisi Hasan Paşa bu tür masrafların karşılanabilmesi için “aylık üç bin kuruş hafiyye tahsisatı” talebinde bulundu. Valinin başka bazı vilayetlerde de mevcut olan bu hafiyye tahsisatı için talep ettiği meblağ diğer vilayetlere göre oldukça yüksekti. Bunun için bu talebin tamamı karşılanamadı. Hicaz, Edirne ve Yanya vilayetleri tahsisatlarında fazla görünen bin beş yüz kuruş kesilerek Halep vilayetine tahsis edildi450. Bölgede yeterli sayıda askerî kuvvet de bulunmuyordu. 1894 yılının

446 Stone, a.g.m., s. 18; Stone, a.g.e., s. 149. 447 “Zeytun’da haydudların suret-i teşkili maksada muvafık olmadı. Bunlar çok cahildiler. Maraş ve Ayıntab’daki haydut çetelerinin teşkili iyidir. Muhaberatda matbaalar hurufuna müşabih yazılar yazınız. Yazıların kimin olduğu belli olmasın. Haydud çetelerinin teşkili için evvelce gönderilen talimatı güzelce ve muntazaman uygulayınız.” Londra ve Marsilya Ermeni Komitesi’nin İdare-i Müttehide-i Tahririyesi tarafından Adana Ermeni Murahhaslığı’na gönderilen 9 Ağustos 1892 tarihli mektup. Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, Cilt: I, Ankara 1998, s. 56-58. 448 Gürün, a.g.e., s. 210-211; Uras, a.g.e., s. 464-469. 449 Sarafian, a.g.e., s. 135. 450 25 Nisan 1309 (7 Mayıs 1893) tarihli irâde-i dâhiliye; BOA. İ.DH. 1303/1310.L/9.

136 sonlarına gelindiğinde; artık Antep, Kilis ve İskenderun civarında her an bir karışıklık başlaması beklenir olmuştu. Hasan Paşa, bunun için bu üç kazada, Halep’teki mevcut askerî birlikler de yerinde korunmak şartıyla en az birer tabur askerin bulundurulmasını talep etmişti. Dönemin şartları içinde hem ülke içindeki birçok bölgenin de aynı şekilde asker ihtiyacı olması hem de bütçe şartlarından dolayı bu talebin Osmanlı Devleti için hemen yerine getirilmesi pek mümkün değildi451. Bu zorluklara rağmen aynı tarihlerde bir tabur askerin Antep’e sevki sağlanarak, meydana gelebilecek bir karışıklığa karşı mümkün olduğu kadar hazırlıklı olunmaya çalışıldı452.

1895 yılı başlarında Antep Kaymakamı Rıfat Bey’di. Halep Valisi Hasan Paşa’nın kız kardeşinin oğlu olan Rıfat Bey, gayretli ve çalışkan bir kişi olarak tanınan ve Antep Maarif-i Mahalliye Cemiyeti’nin kurulmasına öncülük etmesi gibi, Müslümanlar arasında eğitim-öğretim faaliyetlerini yaygınlaştırmak için de çaba sarf eden birisiydi. Bu yönüne rağmen Rıfat Bey Ermeni komitecilerinin faaliyetlerine karşı önlemler almakta pasif kalmakla eleştiriliyordu. Örneğin 1894 yılı Kasım ayı içinde Halep vilayeti tarafından Ermeni komitelerinin çalışmaları dikkate alınarak Antep’teki bazı komiteci Ermenilerin evlerinde arama yaptırılması istenmişti. Rıfat Bey bu durumu bazı Ermeni önde gelenlerinin hatrı için birkaç gün ertelemiş, arama yapacak memurları komitecilerin evlerine, böyle bir aramanın yapılacağı herkes tarafından duyulduktan sonra yollamıştı. Tabii ki aramalarda da bir şey bulunamadığı gibi, kazadaki diğer yetkililere göre idare, komiteci Ermeniler karşısında komik bir duruma düşmüştü. Kaymakam bundan önce de bir Müslüman kadına tecavüze

451 18 Teşrîn-i Evvel 1310 (30.10.1894) tarihli irâde; BOA. İ.HUS. nr. 30/1312.R/120. 452 İlerde görüleceği üzere Antep’teki isyandan önce Zeytun’da isyanın başlaması karşısında bu bir tabur askerin de Zeytun’a sevki istenmiş ancak kaza idaresi bu durumun meydana getireceği tehlikeleri düşünerek buna engel olmaya çalışmıştır. Ülkenin dört bir yanında başlayan isyanları önlemek için asker yetiştirebilmek Osmanlı Devleti’nin ciddi bir problemi olmuştur. Aynı şekilde devlet bütçesindeki sıkıntı da en az bunun kadar önemli bir problem olmuştur. Gerekli sayıda asker bulunmadığı gibi var olanlara da maaşları doğru dürüst ödenememektedir. Antep isyanı öncesi silah altına alınmış olan Antep taburuna da uzun süre biraz ta’yînât dışında bir şey verilmemişti. Aylarca maaş alamayan askerlerin, kendilerinin bulunduğu zor durumla beraber memleketlerindeki aileleri de perişan durumda kalmıştı. Antep taburundan bazı askerlerin bizzat Padişah’a yolladıkları 16 Haziran 1896 tarihli bir telgrafta, sekiz aydır hiç para alamadıkları ve çok zor durumda oldukları belirtilmektedir. Asker namına Ayıntab Redif Taburu Birinci Bölük efradından Mehmed bin Mustafa tarafından Padişah’a yollanan 4 Haziran 1312 (16 Haziran 1896) tarihli telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/25.

137 yeltenen bazı Ermeni gençlerini yine önde gelen kimi Ermenilerin araya girmesiyle serbest bıraktırmıştı. Fakat dört gün sonra mahkeme tarafından suçlular tekrar yakalanıp, tutuklanmışlardı. İddiaya göre bunun üzerine kaymakam, kendisinin serbest bıraktırdığı bu kişileri tutuklayan mahkeme üyelerine tehditte bulunmuştu453. Ayrıca kaymakam Ermenilere silah temin ettiği tespit edilen kimi misyonerler hakkında da hiçbir işlem yaptırmamıştı. Yine kaymakam hakkında sırf yakınlığından dolayı bazı akrabalarını çeşitli görevlerde istihdam ettiği şeklinde şikâyetler de bulunuyordu. Bunlara dayanılarak, Antep’te her an meydana gelmesi muhtemel bir isyan hareketi karşısında gerekli dirayeti gösterecek bir kişi olmadığı gerekçesiyle 1895 yılı Ocak ayı sonunda Rıfat Bey de görevden alındı. Antep gibi, Ermenilerin faaliyetleri dolayısıyla son derece nazik bir bölgede görev yapacak kaymakamın “erbâb-ı dirâyet ve liyâkatdan” olması gerekiyordu. Bunun üzerine Cezayir-i Bahr-i Sefid vilayetine bağlı İstanköy Kazası Kaymakamı Cavid Bey ile Rıfat Bey’in yerleri değiştirilerek, Antep Kaymakamlığına Cavid Bey getirildi454.

Cavid Bey göreve başladıktan sonra Ermeniler yeni kaymakam hakkında da şikâyette bulunmaya başladılar. Antep Kaymakamı’nın bazı yerlerde, “ben edâ-yı selâtin etmeyen (namaz kılmayan) adamı sevmem” dediğini ve bir berber ve işçi ararken “Hristiyan istemem İslam bulundurulması …” gibi sözler söylediğini ve bu sözlerden cesaret alan Müslümanların kendilerine zarar vermelerinden korktuklarını iddia ederek şikâyette bulunmaya başladılar. Aynı şekilde Fransisken ve Amerikan Mektepleri Müdürleri de okullarda çocuklar arasındaki bazı kavgaları dahi, Ermenilere yönelik hareketlermiş gibi lanse etmeye uğraşıyorlardı455. Aynı tarihlerde Ermeniler tarafından ödenmesi gereken 1894 ve 1895 yıllarına ait “bedelât-ı askerîye”ler de yine ödenmediği gibi, Mart ayı içinde mahallî idareye “tanzim ve

453 Ayıntab Kazası Bidayet Mahkemesi Müstantik Muavini Mesud Bey tarafından Padişah’a çekilen 2 Kânûn-ı Evvel 1310 (22 Aralık 1894) tarihli telgraf; BOA. Y.MTV. nr. 110/122 lef 3. 454 16 Kânûn-ı Sânî 1310 (28 Ocak 1895) tarihli irâde-i dâhiliye; BOA. İ.DH. nr. 1319/1313.Ş/13; Yeni görev yerlerine giden Rıfat Bey’le Cavid Bey’in harcırahları ve aylıkları ile ilgili Dâhiliye Nezâreti’nden Cezayir-i Bahr-i Sefid ve Halep Vilayetleriyle Sadaret’e 4 Mart 1311 (16 Mart 1895) tarihli varaka; BOA. DH.MKT. nr. 329/74; Rıfat Bey’in görevden alınmasıyla ilgili olarak ayrıca bkz. BOA. HR.SYS. nr. 189/4 (5 Mart 1311 – 17 Mart 1895); BOA. HR.SYS. nr. 30/26 (3 Nisan 1895) 455 Halep Vilayeti’nden Sadaret’e 15 Nisan 1311 (27 Nisan 1895) tarihli şifre telgrafnâme sureti; BOA. A.MKT.MHM. nr. 693/11.

138 takdimi iktiza eden bedelât-ı askerîye tevzî defterleri” de teslim edilmedi. İdarenin bu konudaki talepleri de Ermeniler tarafından şikâyet konusu oluyor ve bu durumun da kendilerine uygulanan kötü davranışlardan olduğunu iddia ediyorlardı. Halep Valisi meseleyi Dâhiliye Nezâreti’ne bildirdi ve konunun Ermeni Patrikhanesi’ne anlatılmasını ve Patrikhanenin de Antep’teki Ermeni cemaatine, ödenmesi gereken bu vergiler konusunda uyarıda bulunmasını istedi456. Uygulanmaya başlanmasından beri sürekli sorun olan bedelât-ı askeriyelerin ödenmesinde Osmanlı Devleti Ermenilere her türlü kolaylığı gösteriyordu. 1292 (1876-1877) senesine kadar fakir ve iş göremez durumda olanlar böyle bir vergiyi ödeyemeyecekleri ve iş göremez durumda olduklarından askerlik de yapamayacakları için bir bölgede ödenecek toplam verginin dörtte birlik kısmı indirim sayılarak alınmıyordu. Böylece hem böyle zor bir durumda olanların vergi vermemeleri sağlanıyor hem de bu durumda olanların ödemeleri gereken miktar diğerlerinin vergisine eklenmeyerek onların da vergi yükü hafifletilmiş oluyordu. Buna rağmen Dâhiliye Nezâreti tarafından Ermeni Patrikhanesi’ne bildirilen durum karşısında patrikhaneden de verginin ödenememesinin daha önce alınan vergilerdeki bazı yanlış hesaplamalardan ve ahalinin fakr-ü zaruretinden kaynaklandığı, tevzî defterlerinin de sürekli zamanında verildiği şeklinde geçiştirici bir cevap alındı457. Kısa süre sonra kaymakam Cavid Bey de görevden alındı ve Suriye Vilayeti’ne bağlı Hama Kazası Kaymakamı İhsan Bey ile Cavid Bey’in yerleri değiştirilerek, Antep Kaymakamlığı görevine İhsan Bey getirildi458. Kısa süre sonra İhsan Bey Antep’e gelerek, Antep Kaymakamlığı vazifesini devraldı459. Aslında İhsan Bey’in bu göreve getirilmesinin oldukça yerinde bir karar olduğu ilerde görülecektir. Yeni kaymakamın vazifeye başlamasından birkaç ay sonra ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de meydana gelen Ermeni isyanının gerek öncesinde gerekse de isyan sırasında ve sonrasında İhsan Bey’in oldukça yararlı hizmetleri görülecektir.

456 Halep Valisi Hasan Paşa’dan Dâhiliye Nezâreti’ne 11 Mayıs 1311 (23 Mayıs 1895) tarihli telgraf; BOA. DH.MKT. nr. 380/35. 457 Ermeni Patrikhanesi’nden Adliye ve Mezâhib Nezâreti’ne 18 Temmuz 1311 (30 Temmuz 1895) tarihli takrir; BOA. DH.MKT. nr. 417/59 lef 1. 458 16 Mayıs 1311 (28 Mayıs 1895) tarihli irâde-i dâhiliye; BOA. İ.DH. nr. 1323/1312.Z/9. 459 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep ve Suriye Vilayetleri’ne 24 Haziran 1311 (6 Temmuz 1895) tarihli şukka; BOA. DH.MKT. nr. 393/15.

139 3.5. 16 KASIM 1895 ANTEP İSYANI

3.5.1. 1895 Zeytun İsyanı ve Antep’e Etkileri

Ermeniler, Osmanlı ülkesinin her tarafında gittikçe huzursuzluk kaynağı olmaya başlıyorlardı. 1895 yılında Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Zeytun∗’da da bir isyan başlattılar. Zeytun bölgede Ermeni nüfusun en kalabalık olduğu yerlerden biriydi. Buradaki isyana Antep de dâhil olmak üzere çevre illerde bulunan birçok Ermeni de katıldı460. Sürekli bir isyan bölgesi ve Antep’e de yakın bir yerleşim olan Zeytun’daki olaylar her zaman Antep Ermenilerini de hareketlendirirdi. Antep Ermenileri Zeytun’da çıkan isyanlara, küçük gruplar halinde Zeytun’a geçip bizzat isyanın içinde yer alarak destek verdikleri gibi, Zeytun’daki isyancılara çeşitli maddî yardımlarda da bulunurlardı461.

23 Temmuz 1895 tarihinde, II. Abdülhamit’in Ermeniler hakkında çıkardığı genel aftan faydalanan Hınçak Komitesi’nin Londra’daki genel merkezi Aghasi

∗ Dağlık arazide sarp bir mevkide bulunan Zeytun Ermenileri, arazi şartlarından da istifade ederek bir nevi feodal idare altında toplanmış olup, “İşhan” adı verilen kişiler tarafından yönetiliyorlardı. Bu idare tarzı 1895 yılına kadar devam etti. Osmanlı Devleti bu yılda hem işhanların nüfûzuna hem de bu idare tarzına son verdi. Zeytun Ermenileri bölgede defalarca isyan çıkarmışlardır. Önceleri vergi vermemek, yönetime karşı gelmek gibi sebeplerle ortaya çıkan isyanlar, zamanla istiklal kazanma fikrine dönüşmüştür. 1915 yılı Mart ayında da yine benzer bir ayaklanma çıkaran Ermenileri bastırmak üzere bölgeye giden Türk kuvvetleri burada birçok şehit vermiştir. İsyanın bastırılmasının ardından, bu şehitlerden biri olan Maraş Jandarma Bölük Kumandanı Binbaşı Süleyman Bey’in ismine izafeten “Zeytun” ismi padişahın buyruğu ile “Süleymanlı” olarak değiştirilmiştir. Yaşar Akbıyık, “Arşiv Belgeleri Işığında Zeytun Ermeni Meselesinin Halli”, Belleten, Cilt: LIV, Sayı: 209, Ankara, Nisan 1990, s. 435-438. 460 Zeytun isyanına Antep, Maraş, Urfa, Halep, İskenderun, Adana, Haçin, Kayseri, Gürün, Mamüretülaziz (Elazığ), Diyarbakır, Van ve Bitlis’te yaşayan Ermeniler her türlü yardımda bulunmuşlardı. (Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., Cilt: I, s. 147); Zeytun isyanı sırasında Maraş’ta yakalanan Papaz Dergorn ve Antep’te yakalanan Toros isimlerindeki iki şâki verdikleri ifadelerde isyanlar sırasında çevre yörelerden isyanlara verilen yardımları da gözler önüne serdiler. Maraşlı Papaz Dergorn ifadesinde, kendisinin de Maraş Ermeni fesad cemiyetleri reislerinden birisi olduğunu itiraf etmiş ve Maraş Ermeni Katolik murahhasasının ve Ermeni Patriği’nin dahi isyana yardımı olduğunu beyan ederek, tüm bunların İngiltere’nin vaat ettiği askerî yardımdan cüret aldıklarını belirtmiştir. Antep’te ele geçirilen Toros ismindeki Ermeni de, Zeytun isyanına destek vermek için Zeytun’a gittiklerini ancak aç kalmaları yüzünden beş arkadaşıyla beraber kaçtıklarını belirtmiş ve Zeytun’da şu anda bir İngiliz kumandan ile beş yüz İngiliz ve on bin silahlı Ermeni bulunduğunu ve bunların Kayseri ve civar yerlerden gelerek geceleri Zeytun’a girdiklerini söylemiştir. Halep Valisi Zihni Paşa’nın Sadaret’e 7 Kânûn-ı Evvel 1311 (19 Aralık 1895) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/5. 461 Sarafian, a.g.e., s. 123.

140 (Garabet Tursargisyan) adlı teröristi Kilikya’ya (Çukurova) gönderdi. Aghasi, Amerika ve İngiltere’de okumuş, 1890 Kumkapı hadisesinin tertipçileri arasında olması sebebiyle, hükümet tarafından arandığından Amerika’ya kaçmıştı. 1893 yılında arkadaşları ile önce Kıbrıs’a, oradan da çokça cephane ve silah ile birlikte bir yelkenli ile Antakya’nın Süveydiye ilçesine gitmiş, burasını kendisine merkez yapmıştı. Aghasi, arkadaşları ile Süveydiye’deki Ermenileri Hınçak Komitesi’ne üye yapmış, daha sonra arkadaşlarından Harputlu Tüfekçiyan Sergis’i “Vahan” takma adı ile Halep ve Antep taraflarına göndererek, komite adına 110 lira (altın para) toplatmıştı. 1894 Mart ayı başlarında Maraş’a gelen Aghasi, Zeytun Ermenileri ile toplantılar düzenledi, Zeytun ve civar köylerinde geniş bir örgütlenmeye gitti. 1895 Temmuz ayında Zeytun’a bağlı Alabaşlı köyüne giden Aghasi’ye burada, Amerika’dan gelen Hreçya, Abah, Nişan, Mleh ve Garabet adlı şahıslar katıldı. Aghasi köylülerden hediye adı altında paralar alıyor ve İngilizler hakkında peri masalları anlatıyordu. Yapılan toplantılarda, gerekli silah ve paranın komite tarafından verildiği, ayaklanma başlar başlamaz İngiliz donanmasının Mersin ve İskenderun’a geleceği propagandasını yapıyordu. Aghasi, Halep’teki İngiliz Konsolosu ile de devamlı temas halinde bulunuyordu462.

Zeytun’da 24 Ekim 1895’te başlayan Ermeni isyanı üzerine 24 Aralık 1895 tarihinde Türk askerî birlikleri Zeytun’u kuşattı. Kuşatma sonucu sıkışan Ermeniler, İngilizler’in Halep Konsolosluğu’na başvurarak, İngiliz Hükümeti’nin olaya müdahale etmesini istediler. Bunun üzerine Halep’teki Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya ve Avusturya’yı temsilen İtalya Konsolosları Zeytun’a gelerek araya girdiler ve uzlaşma teklif ettiler. Sonuçta, savaştıkları silahların teslimi, genel af, Ermeni komitecilerinin yurt dışına çıkarılması, vergilerin azaltılması şartları ile asiler teslim oldu. Böylece isyan sona erdi463.

462 Erdal İlter, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytûn İsyânları (1780-1915), Ankara 1995, s. 145-146; 1895 Zeytun isyanıyla ilgili olarak ayrıca bkz. Gürün, a.g.e., s. 229-230; Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., Cilt: I, s. 106, 128, 157, 191; Uras, a.g.e., s. 491-499. 463 Akbıyık, a.g.m., s. 436; Gürün, a.g.e., s. 231.

141 3.5.2. İsyan Öncesi Antep’te Yaşanan Karışıklıklar

İhtilalci Hınçak komitesinin Antep ve Kilis’te de zaten birer şubesi vardı ve bölge komite tarafından isyan edilecek yerler arasında gösterilmişti. Zeytun’da isyanın başlaması ve giderek yayılmasıyla, Ekim ayı başlarından itibaren komiteciler Antep’te de taşkınlıklara başladılar. Zeytun’da karışıklıkların başlamasıyla Halep’ten, oradaki askerî kuvvetlere destek olmak üzere, Antep Redif Taburu’nun Zeytun’a gönderilmesi istendi. Ancak Zeytun’la beraber Antep’te de bir karışıklık meydana geleceği ortaya çıkmıştı. Ekim ayı başlarından itibaren Antep’e aniden Ermeni göçleri başlamıştı, çevre illerden her gün yüzlerce Ermeni kasabaya geliyordu. Antep’ten bazı askerî kuvvetler Zeytun’a gitmeye başlamış ve redif taburunun da tamamen oraya sevk edileceği halk arasında da konuşulur olmuştu. Çevreden gelenlerle nüfusları iyice artan Ermeniler, 21 Ekim 1895 Pazartesi günü464, tamamı silahlı olarak, Müslüman evlerinin önünde, bazı kiliseler ve Amerikan Koleji civarında toplanarak, saatlerce havaya silah sıktılar. Yakın bir zamanda kazada bir

464 Vesikalarda bu tarih Rûmî 9 Teşrîn-i Evvel 1311 olarak verilmektedir. Bu da Milâdî 21 Ekim 1895 tarihine denk gelmektedir. Ancak Antep Ermenileri ile ilgili bazı çalışmaları bulunan Celal Pekdoğan, takvimler arasındaki gün farkını dikkate almadan bu tarihi 9 Ekim olarak vermektedir. Takvimler arasındaki gün farkı dikkate alınmadan, vesikadaki Teşrîn-i Evvel’i aynen Ekim ayı olarak almak olayı tarihlemek açısından sıkıntı meydana getirmiştir. Zira Pekdoğan’ın bu tarihi aldığı, Antep Nakibüleşraf’ı ve şehrin ileri gelenlerinin 18 Teşrîn-i Sâni 1311 (30 Kasım 1895) tarihli, şehirde bir süredir yaşanan olayları Halife ve Şeyhülislam’a bildirdikleri telgrafta, Ermenilerin şehirde isyan öncesi çıkardıkları olaylarla beraber, isyan günü yaşananlar da bildirilmekte ve isyan tarihi de 4 Teşrîn-i Sânî 1311 olarak verilmektedir. Tarih çevirimini aynı mantıkla devam ettirirsek isyan gününün de 4 Kasım 1895 olması icap etmektedir. Ancak enteresan bir şekilde Pekdoğan, bu tarihi 16 Kasım olarak verip takvimler arasındaki gün farkını dikkate alırken diğer tarihte aynı şeyi yapmamaktadır. Bunu da herhalde, Pekdoğan’ın isyanla alakalı olarak kullandığı diğer bir vesika olan, İngiltere’nin Halep Konsolosu Barnham’ın Antep’teki isyanı hükümetine bildiren raporundaki tarihle uyum açısından bu şekilde vermektedir. Çünkü takvim farkını dikkate alsaydı, bunu diğer tarihlerde de uygulaması gerekirdi. Ayrıca Pekdoğan, isyanın 9 Ekimde başladığını ve bunun 16 Kasımda bir katliama dönüştüğünü belirtmektedir. 9 Ekimde başlayacak bir isyanın 37-38 gün devam etmesi de pek mümkün görünmemektedir. Elimizdeki vesikalar, özellikle de Kaymakam İhsan Bey’in İstanbul’la yazışmaları açıkça göstermektedir ki; Ermeniler 21 Ekim’de kazada bir taşkınlık yapmışlar, ilerleyen günlerde Ermenilerin her an bir isyan başlatacağı belli olmuş ve başta Kaymakam İhsan Bey olmak üzere şehir idaresi, meydana gelebilecek bu tür bir faaliyete karşı hazırlıklı bulunmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Buna rağmen, Antep’e yakın bazı bölgelerde de çeşitli isyan hareketleri devam etmekte olduğundan istenen önlemler tam olarak alınamamış ve 16 Kasım günü de isyan meydana gelmiştir. İlerde görüleceği üzere, isyan başladıktan sonra da birkaç gün içinde şehre gerekli askerî güçlerin yetişmesi sağlanarak kargaşa önlenmiştir. Kısacası bir aydan daha uzun süren bir isyan hareketi söz konusu değildir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde konuyla alakalı birçok vesika bulunduğu halde, tarih ilmi açısından temel kaynak niteliğindeki bu vesikalara hiç bakmadan ya da her olayla ilgili sadece birkaç vesikayı dikkate alarak yapılan çalışmalar olayı tam olarak aydınlatamadığı gibi kafalarda soru işaretlerinin doğmasına sebep olmaktadır.

142 isyan ve katliamın meydana geleceği artık açıkça ortaya çıkmıştı. Ermeniler resmen devlete meydan okuyor ve Müslümanları tehdit ediyorlardı. Müslümanlar tamamen korku ve dehşet içindeydiler. Böyle bir durumda Antep Redif Taburunun, Zeytun’a sevk edilmek istenmesi, “etrafta görülen emsâli delâletiyle müsbet olan Ermenilerin buraca da devlet-i ebed-müddetimizin başına bir gaile-i azimiye çıkarmasına sebebiyet verecekti.”465

İsyan öncesi yaşanan bu karışıklık esnasında Ermeniler, Allah’a ve Hz. Peygamber’e küfürler ediyor, Müslümanlara; “Oldu Hâyestan∗ Gitti Âl-i Osman”, “Mülk Osmanlı Elinden Çıktı Ermeniler Hükümet Edecek”, “Ulemânızın lâşesini kelblere yedireceğiz (alîmlerinizin leşlerini köpeklere yedireceğiz)” gibi hakaret ve tehditler yağdırıyorlardı466. Bu şartlarda Antep taburunun yerinden oynatılmaması gerektiği gibi, Ermenilerin bir isyana yönelik hareketleri ve Müslümanların yaşadıkları korku ve dehşet dikkate alınarak bir an önce daha başka askerî destekle beraber gerekli mühimmat ve yeterli miktarda topun bir an önce Antep’e yetiştirilmesi gerekiyordu467.

Ancak askerî taburun Antep’te kalmaya devam etmesi hakkında herhangi bir emir gelmeyince Antep Kaymakamı İhsan Bey, İstanbul’a, 16 Kasım günü sabaha karşı, yakında kazada bir kargaşa yaşanmasının artık kaçınılmaz görüldüğünü

465 Antep Kaymakamı İhsan Bey ve diğer kaza idarecilerinin kazadaki vaziyeti İstanbul’a bildiren 31 Teşrîn-i Evvel 1311 (12 Kasım 1895) tarihli telgrafları; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/10 lef 10; Kaymakam İhsan Bey ve diğer yetkililerin aynı günkü (31 Teşrîn-i Evvel 1311 – 12 Kasım 1895) başka bir telgrafları; BOA. A.MKT.MHM. nr. 646/33; Zeytun’a asker sevkiyâtının devam etmesi üzerine, yine Kaymakam İhsan Bey ve kaza idaresi tarafından İstanbul’a, aynı tehlikelere dikkat çeken başka bir telgraf daha çekildi; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/10 lef 12 (2 Teşrîn-i Sânî 1311 - 14 Kasım 1895) ∗ Ermeni mitolojisine göre, Ermeniler Hz. Nuh’un soyundan gelmektedirler. Mitolojiye göre Hz. Nuh’un soyundan, Hz. Nuh’un oğlu Kamer, Kamer’in oğlu Tiras, Tiras’ın oğlu Torkom ve Torkom’un oğlu Hayk dünyaya gelmiştir. Hayk da Ermenileri birleştirerek onları bir millet yapan ve ilk hükümdarları olan şahıstır. Bu inançtan dolayı Ermeniler kendilerini ‘Hayk Milleti’, kurmayı tasarladıkları ‘Büyük Ermenistan’ devletini de ‘Hâyestan’ olarak tanımlamaktadırlar. Levon Panos Dabağyan, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2006, s. 25. 466 Antep Nakibüleşrafı ve kazanın önde gelen Müslümanlarının 16 Kasım isyanı sonrası, kazada bir süredir yaşananları Şeyhülislam ve Halife’ye bildiren 18 Teşrîn-i Sânî 1311 (30 Kasım 1895) tarihli telgrafları; BOA. Y.PRK.AZJ. nr. 32/67; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/32. 467 Halep Vilayeti’nden Sadaret’e çekilen 26 Teşrîn-i Evvel 1311 (7 Kasım 1895) tarihli telgrafname hâlli; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/10 lef 3.

143 belirten ve bu konuda bir girişim yapılmazsa istifasının kabulünü isteyen aşağıdaki telgrafı yolladı.

“Huzûr-ı Sâmî-i Sadâret-i Uzmâ’ya

Ayıntab’ın kesb eylediği ehemmiyet-i fevk-al-âde (Antep’te oluşan olağanüstü durum) mevcud olan bir tabur askerin yerine diğer tabur gönderilmeksizin kaldırılacak olursa memleketin azîm tehlikede kalmasını müstelzim olacağı (memleketin büyük bir tehlikede kalmasına sebep olacağı) müteaddid (birçok) mazbata ve ma’rûzât-ı telgrafiye ile arz olunduğu halde gayr-ı muntazam iki bölüğe tevdi’iyle (yerini düzensiz iki bölüğe bırakarak) taburun merkeze azimeti (gitmesi) hakkında tabur binbaşısına emr-i kat’i verilmesi, Ermeni ve İslam beyninde (arasında) artmakta olan harekât ve muamelât-ı hasm-âneye (düşmanca muamelelere) taburun hareketiyle bir şûrîş (karışıklık, kargaşa) ve fesâdın vuku’a gelmesini kaviyyet göstermekte (güçlendirmekte) olub, bu hâle ve ma’rûzât-ı mükerrerenin (tekrar tekrar bildirilmiş maruzatların) nazar-ı merhamete (dikkate) alınmamasından münbais olacak (ileri gelecek) mesuliyetten kurtulmak üzere istifamın kabulüyle yerime diğerinin acilen i’zâmına (gönderilmesine) merhamet buyrulmasını kemâl-i tazarru’ ile (yalvararak) istirhama cür’et eylerim. Fermân.”

Ayıntab Kaymakamı İhsan

Kaymakama hemen telgrafla verilen cevapta Antep taburunun orada ibkasına (taburun orada kalmayı sürdürmesine) karar verildiği bildirildi468.

3.5.3. İsyanın Başlaması, Ermenilerin Katliam Teşebbüsü ve Müslüman Halkın Tepkisi

Ancak aynı gün Ermeniler Antep’te isyan başlattılar. Taburun kazada bulunması dahi isyanın şiddetini önleyemedi. O gün Antep’ten Zeytun’a geçen Birecik Redif Taburuna hemen haber verilerek, Antep’e dönerek buradaki isyana müdahale etmesi istendi ancak bu da isyanın sona erdirilmesine yetmeyecek ve

468 BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/10 lef 11 (4 Teşrîn-i Sânî 1311 – 16 Kasım 1895)

144 olayların tamamen önüne geçebilmek için çevreden birçok askerî kuvvetin gelmesi gerekecekti469.

Antepli Müslümanlardan Küçük Elli lakabındaki birisinin Ahmet ismindeki on beş yaşındaki oğlu, Bagos isminde bir Ermeni’nin yanında çıraklık yapıyordu. 16 Kasım sabahı, küçük çocuk, sabahın erken saatlerinde iplik almak için ustasına giderken (vesikada küçük çocuğun iplik almak için ustasına gittiği belirtiliyor, büyük ihtimalle küçük çocuk bir Ermeni terzinin yanında çıraklık yapıyordu) Ermeni mahallesinde Antep Ermeni Protestan Cemaati’nden ve Hınçak Komitesi Reisi Agop Babekyan’ın evinin önünden geçerken Babekyan tarafından kurşunlanarak öldürüldü. Kısa bir müddet sonra başka bir mahallede birbirini müteakib iki Müslüman daha Ermeniler tarafından öldürüldü. Bunun ardından da zaten daha önceden isyan için hazırlıklarını yapmış olan komiteci Ermeniler bazı mahalleler ile çarşı ve pazarlarda Müslümanlara hücum ettiler470.

Olayın daha önceden planlandığı gayet açıktı. Bir şekilde birisine ateş açılacak, Babekyan ilk ateşi kendisi açarak diğer komite üyelerine de harekete geçme işareti vermiş olacaktı. Küçük çocuğun katledilmesiyle isyan başlatılmış oldu. Ermeniler tarafından sıkılan kurşunların Antepli Türkler tarafından ilk defa görülüyor olması da bölge Ermenilerine dışardan verilen desteği kanıtlayan delillerdendir471.

Ermeniler Zeytun’daki olaylar üzerine Antep redif taburunun Zeytun’a sevk edileceğinin duyulmasıyla Müslüman mahallelerindeki mahzen, hane ve dükkânlarının eşyalarını Ermeni mahallesine nakletmişler ve çarşıdaki bütün silah barutu ve kurşunları toplamışlardı. İsyanın başlamasıyla istihkâm şekline getirdikleri cadde üzerindeki Ermeni evlerinden Müslümanlar üzerine kurşun ve dinamit fırlatarak ortalığı ateşe verdiler. Ayrıca Ermeni evlerinin pencerelerinden yoldan

469 Ayıntab Kaymakamı İhsan Bey’in aynı günkü başka bir telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/10 lef 9. 470 Halep Valisi Hasan Paşa’dan Sadaret’e 8 Teşrîn-i Sânî 1311 (20 Kasım 1895) tarihli telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/5 lef 5. 471 M. Oğuz Göğüş, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleriyle Gaziantep, İstanbul (tarihsiz), s. 368.

145 geçen Müslümanların üzerine zenç (zaç yağı; sülfürik asit; demir sülfattan oluşan bir çeşit yakıcı kimyasal madde) ve kezzab döküyorlardı. Bu vahşetin o anki en önemli hedefi, Antep Redif Taburu’nun Zeytun’a geçmesini engelleyerek, orada devam etmekte olan isyanın başarıya ulaşmasına katkı sağlamaktı472.

Bu tarihlerde İngiltere’nin Halep Konsolosu Barnham bir Çerkez görevliyi, Antep ve Maraş’taki misyonerlere birer mektup vermek üzere bölgeye göndermişti. Çerkez görevli mektubu vereceği misyonerlerle iletişim kuramasa da Antep, Maraş ve Zeytun’daki olaylarla ilgili birçok bilgi topladı ve dönüşte bunları bir rapor halinde konsolosa sundu. Barnham da bunları bir rapor halinde İngiltere’ye bildirdi. Konsolosun raporunda Antep olayları şöyle anlatılıyordu:

“Yaklaşık iki hafta önce konsolosluk görevlilerinden bir Çerkez görevliyi Ayıntab ve Maraş’taki misyonerlere gönderme fırsatı buldum, fakat görevlim, şimdi misyonerlerle irtibat kurmayı başaramadan geri döndü ama çok ilginç ve bence güvenilir bilgiyle geri döndü. Ayıntab’taki katliâm, rapor edildiği gibi, ayın on beşinde Cuma günü değil, ayın on altısında, cumartesi günü (16 Kasım 1895) gerçekleşti ve sabah saat sekizde başlayıp, öğleden sonra dörde kadar devam etti. Silahların, tabancaların, bıçakların ve hatta çakıların acımasızca kullanıldığı fevkalade vahşi kavgada can kaybı tahmin edilenden çok daha fazladır. Can kaybının büyük kısmı Ermeni evlerinin pencerelerinden fırlatılan bombaların patlaması sebebiyle oldu. Özellikle, evini dinamit ve bomba deposu haline getiren Babik Oğlu’nun evinden atılan bombalar ve dinamitler, birçok insanın ölümüne sebep oldu. Bu adamın ertesi gece patlayıp orada yaşayanların ölümüne neden olan, bitişik evde bir bomba, mermi, dinamit vs. deposu vardı. Ermeni evlerinden sokaktan geçen insanların yüzlerine sülfürik asit fışkırtılıyordu. Görevlim, yüzlerine dökülen asit yüzünden, iki zaptiyenin yüzleri tahrip edilmiş bir şekilde taşınarak götürüldüğünü görmüş. Ayrıca Ermeniler tarafından kuyulardaki sular da zehirlenmiştir. Görevlim cumartesi günü bu kuyulardan birine su içmek için gittiğinde, bir zaptiye tarafından

472 Antep Nakibüleşrafı ve kazanın önde gelen Müslümanlarının 16 Kasım isyanı sonrası, kazada bir süredir yaşananları Şeyhülislam ve Halife’ye bildiren 18 Teşrîn-i Sânî 1311 (30 Kasım 1895) tarihli telgrafları; BOA. Y.PRK.AZJ. nr. 32/67; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/32.

146 içmemesi konusunda uyarıldığını ve kendisine sudan içer içmez ölen iki köpeğin leşlerinin gösterildiğini belirtmektedir. Ertesi gün de, başka bir kuyunun yanında dört tane köpek ölüsü ve yıkılmış bir şekilde hastaneye götürülmekte olan iki adam görmüş473. İnsanlara asit döküp, bombalar atacak kadar barbar olan bu kişilerin bu vahşeti de yapabileceği sonucuna vardım. Şunu açıkça belirtmeliyim ki; çarşı-pazarın yağmalanması kazaya dışarıdan gelen Kürtler, Araplar ve Türkmenlerin işi olsa da, sülfürik asit ve bomba atarak yeteri kadar barbarlık yapanlar aynı zamanda bu katliâmın sorumlularıdır. Kısacası bu vahşetler, anarşi olaylarında kullanıldığı bilinen her dehşetli aracı kullandığı apaçık görünen Ermeniler tarafından yapılmıştır.”474

Başta sürekli bir isyan bölgesi olan Zeytun olmak üzere Antep, Maraş, Urfa, Kilis gibi bölgedeki birçok yerde aynı anda isyanlar çıkması Müslüman ahalinin de Ermenilere karşı sert tepkiler vermesine neden oluyordu. İsyancı Ermeniler tarafından bunlar yapılırken Müslüman ahali de ayaklandı ve isyancılarla halk arasında şiddetli bir mücadele yaşandı. Kazada bulunan az sayıdaki askeri kuvvet bir yandan isyancılarla mücadele ederken bir yandan da Müslümanların daha sert tepkiler vermelerini önlemeye uğraşıyordu. Ayrıca isyanın ardından Ermenilere karşı koyan Antep ahalisine destek olmak için Antep’in kasaba ve köylerinden pek çok Müslüman da kazaya gelmişti. İhsan Bey, Ermenilerin bir süredir devam ettirdiği başıbozukluğun şiddetli bir isyana dönüşmesinden ve Müslümanların da Ermenilere benzer bir sertlikle karşılık vermesinden bir gün sonra İstanbul’a çektiği telgrafta;

473 Antep’te Ermeniler tarafından kimi kuyu sularına zehir katıldığı bilgisi, isyandan sonra Halep Valisi Hasan Paşa tarafından da Sadaret’e bildirilmiştir. Hasan Paşa’nın verdiği bilgilere göre; Antep Kaymakamlığı tarafından Antep’te Ermeniler’in suları zehirlediği bildirilince tahkikat yapılması istenmiş, şüpheli su bir hayvan üzerinde tahlil edilince hayvan ölmüştür. Bunun üzerine şehre iki gün su verilmemesi ve şehir suyunun tamamen tahlilden geçirilmesi istenmiştir. Ancak ilginç olan şey, tahlil için görevlendirilen iki doktorun da Amerikan Koleji ve Amerikan Hastanesi’nde görevli doktorlar olmasıdır!!! Halep Valisi Hasan Paşa’dan Sadaret’e 10 Teşrîn-i Sânî 1311 (22 Kasım 1895) tarihli telgraf; BOA. HR.SYS. nr. 2791/5 lef 4. 474 F.O. 424/184. pp. 448-450, No. 783/2, Consul Barnham to Sir P. Currie, Aleppo, November 28, 1895. (zik.) Bilâl N. Şimşir, British Documents on Ottoman Armenians, Volume IV (1895), Ankara 1990, s. 641-643. Barnham’a isyandan birkaç gün sonra muhtemelen Antep’teki misyonerler tarafından yollanan kimi mektuplar da iki hafiye tarafından ulaştırılmıştı. İngiliz Sefareti Hariciye Nezareti’ne Halep Valisi’nin hafiyeleri yakalatıp mektuplara da el koydurduğu şeklinde şikâyette bulundu ama böyle bir şeyin söz konusu olmadığı anlaşıldı. Mektuplar hafiyeler tarafından konsolosa ulaştırılmıştı. Halep Vilayeti’nden Hariciye Nezâreti’ne 9 Teşrîn-i Sânî 1311 (21 Kasım 1895) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/16 lef 4.

147 kazada tam bir karmaşanın hâkim olduğunu ve dünkü hadiselerin tekrar yaşanmasından korkulduğunu, bunun yanında yakın çevrede bulunan köy ve kasabalardan gelen bazı aşiret ve oymaklardan dört–beş bin kişi kadar Müslümanın da Ermenilere karşı Müslümanlara destek vermek amacıyla kasabanın çevresini kuşattıklarını belirterek; gerek isyancıların bir an önce etkisiz hale getirilerek silahlarının toplatılması için gerekse de çevreden toplanan bu Müslümanların karşı bir harekâta girişmesini engellemek için gerekli askerin bulunmadığını belirtti ve en kısa zamanda, hiç olmazsa en az bir tabur askerin ve bir miktar topun Antep’e gönderilmesini talep etti475.

16 Kasım günü akşama doğru, şehirde bulunan ve yakın çevreden desteğe gelen askerî güçlerin müdahalesiyle asayiş sağlanmaya ve gerek isyancı Ermeniler gerekse isyancı Ermenilere karşı koymak için faaliyete geçen bir kısım Müslüman Türkler ve kaza dışından gelen Müslüman aşiretleri kontrol altına alınmaya çalışılmıştı476. Ancak Maraş ve Zeytun taraflarında devam eden ve daha şiddetli olan olaylar dolayısıyla Halep’ten Antep’e daha fazla destek gönderilmesi mümkün olamıyordu477. Olayın tamamen bir Müslüman–Hristiyan çatışmasına dönüşmesini engellemek için bir an önce isyana kalkışan Ermenilerin ele geçirilerek silahlarının alınması, çevre kasaba ve köylerden gelen bu Müslümanların da daha sert bir harekâta girişmeden evlerine dönmelerinin sağlanması gerekiyordu. Antep’teki kimi Müslüman din adamları ve şeyhler bu aşiretlere gönderilip nasihatlarda bulundurularak, evlerine dönmeleri ve olayların daha fazla büyümesi önlenmeye çalışıldı478.

475 Ayıntab Kaymakamı İhsan Bey’in Sadaret’e 5 Teşrîn-i Sânî 1311 (17 Kasım 1895) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/9 lef 3. 476 5 Teşrîn-i Sânî 1311 (17 Kasım 1895) tarihli Halep Vilayet-i Celilesi’nden Makam-ı Sadaret-i Uzmâ ile Makam-ı Seraskeri’ye mevrud telgrafname suretidir; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 108/55. 477 Halep Valisi Hasan Paşa’dan Sadaret’e 4 Teşrîn-i Sânî 1311 (16 Kasım 1895) tarihli telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/9 lef 2. 478 Sadaret’ten Halep Vilayeti’ne yollanan 5 Teşrîn-i Sânî 1311 (17 Kasım 1895) tarihli tahrirat; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/9 lef 1.

148 3.5.4. İsyanın Bastırılması ve İsyancıların Tutuklanmaları

Bunların ardından da İstanbul’dan, Dördüncü ve Beşinci Ordu Kumandanlıklarına verilen bir emirle, Maraş ve Antep taraflarında yaşanan karışıklıkların bir an önce sonlandırılması istendi479. Aynı gün (19 Kasım Salı günü) Antep’te huzur ve asayiş büyük oranda sağlanmış, kazada yeni bir olay meydana gelmemiş, karışıklık büyük oranda sonlandırılmıştı480.

Müslüman din adamları Müslüman halkı sakinleştirirken askerî güçler de komiteci Ermenileri kontrol altına almışlardı. Fakat her an yeni bir olayın meydana gelebileceği endişesinden dolayı, kazanın askerî olarak daha da güçlendirilmesi zorunluluk haline gelmişti. Halep ve Antep’ten bu konuda gelen ısrarlı talepler üzerine Sadaret 21 Kasım Perşembe günü Seraskerlik’ten; Antep’teki fenalığın tamamen men’i için oradaki kuvvete iki tabur piyade ve iki topun ilaveten gönderilmesini; ayrıca İskenderun, Antakya, Süveydiye, Urfa ve civar yerlerde meydana gelebilecek her türlü vukuat ihtimaline karşı da hemen tertib-i mahsus vapurla İskenderun’a dört tabur asker yetiştirilmesini istedi481.

Bir yandan idare karışıklıkların tamamen önüne geçebilmek için önlemler almaya çalışırken bir yandan da Ermeniler yeni bir olay çıkarmaya uğraşıyorlardı. 22 Kasıma kadar kargaşanın büyük oranda sükûnete döndürülmüş olmasına482 ve alınan tüm önlemlere rağmen 23 Kasım günü yine Ermeniler tarafından biri asker olmak üzere beş Müslümanın kurşun ve dinamitlerle yaralanması üzerine yeni bir karışıklık başlamak üzereyken askeri birlikler kargaşayı önledi483. 30 Kasım günü Eblehan

479 Sadaret Makamından Taraf-ı Vâlâ-yı Seraskeri’ye 7 Teşrîn-i Sânî 1311 (19 Kasım 1895) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/15. 480 Halep Valisi Hasan Paşa’nın Sadaret’e 7 Teşrîn-i Sânî 1311 (19 Kasım 1895) tarihli telgrafı; BOA. Y.A.HUS. nr. 340/44. 481 Sadaret’ten Taraf-ı Vâlâ-yı Seraskeri’ye 9 Teşrîn-i Sânî 1311 (21 Kasım 1895) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/23. 482 Aynı tarihte muhtelif yerlerdeki Ermeni isyanlarıyla ilgili gelişmeler için bkz. BOA. HR.SYS. nr. 2790/46 (22 Kasım 1895) 483 11 Teşrîn-i Sânî 1311 (23 Kasım 1895) günü yaşananlarla ilgili Ayıntab Kaymakamlığı’ndan sunulan vukuat raporu; BOA. HR.SYS. nr. 2790/48 (12 Teşrîn-i Sânî 1311 - 24 Kasım 1895)

149 mahallesindeki bazı Ermeni evlerinden mahallede bulunan karakola ateş açıldı484. Toplanan takviye birlikler sayesinde 8 Aralıkta Antep’teki asker sayısı 3.000-4.000 civarına yükselerek asayiş büyük oranda sağlanmıştı485.

Askerî güçler duruma hâkim olana kadar Müslümanlardan 51 erkek, 8 kadın; Ermenilerden de 103 erkek, 8 kadın hayatını kaybetmiş, 110 Müslüman ve 97 Ermeni yaralanmıştı486.

484 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e. , Cilt: I, s. 131. 485 Edwin Munsell Bliss, Turkey and The Armenian Atrocities, Fresno 1982, s. 456. 486 “Şehr-i hâl-i Rûmî’nin dördüncü Cumartesi günü ale’s-sabâh Ermeni fesedesinden Babek oğullarının köşklerinden endaht etmiş oldukları silâhdan bir nefer İslâm çocuğu katl olunması üzerine İslâm ve Hristiyan arasında vukû’ bulan arbedede asâkir-i şâhâne yetişinceye kadar elli bir zükûr ve sekiz inâs İslâm’dan maktûl ve yüz on kişinin mecrûh olduğu ve Ermeni’den dahi yüz üç zükûr ve sekiz inâs maktûl ve doksan yedi mecrûh vukû’ bulduğu …” Halep Vilayeti Polis Komiserliği’nden varid olan 12 Teşrîn-i Sânî 1311 (24 Kasım 1895) tarih ve yirmi iki numaralı tahriratın suretidir. Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., Cilt: I, s. 131; Mehmed Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezâlimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s. 255. Yabancı kaynaklarda isyanın başlaması ve gelişmesi hakkında olduğu kadar, isyan sırasındaki ölü ve yaralı sayıları hakkında da hiçbir dayanağı olmayan ve birbiriyle de uyuşmayan tutarsız bilgiler veriliyor. Fransız araştırmacılardan Yves Ternon, “Ermeni Tabusu” isimli eserinde, ülke genelindeki 1895 olaylarından bahsederken, Antep’teki olayların nasıl gelişip, sonuçlandığına hiç değinmeden, sadece 15-17 Kasım 1895 tarihleri arasında 1.000 Ermeni’nin Antepli Müslümanlar tarafından katledildiğini iddia ediyor. Yves Ternon, Ermeni Tabusu, (Türkçesi: Emirhan Oğuz), İstanbul 1993, s. 128. Kimi eserlerde ölen Müslümanlardan hiç bahsedilmeden 300 Ermeninin öldürüldüğü belirtiliyor. Sarafian, a.g.e., s. 127; R. J. Harris and H. B. Harris, a.g.e., s. 32. Başka bir eserde de Müslümanlardan ölen 10-12 kişiye karşılık 300-400 Ermeninin öldürüldüğü iddia ediliyor. Bliss, a.g.e., s. 455. Ermeni araştırmacılar tarafından yazılan ve yaşanan olayları açıklamak yerine sadece Ermenilere katliam yapıldığı propagandasını yayma amacı taşıyan bunlara benzer birçok çalışma bulunmaktadır. Örnek olarak bkz. Abraham Hartunian, Neither to Laugh Nor to Weep: A Memoir of the Armenian Genocide, Cambridge 1986, s. 10-23; George H. Filian, Armenia and Her People, or the Story of Armenia by an Armenian, Hartford 1896, s. 285-292. Bazı araştırmacılar da, Stina Katchadourian, Efronia An Armenian Love Story, Northeastern University Press, Boston 1993, s. 27 ve Oğuz Göğüş, “Destân-ı Aşık Ali”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Gaziantep, Ağustos 1963, s. 5’i kaynak göstererek 16 Kasım 1895 günü Antep’te yaşananları “Balta Savaşı” olarak tanımlamaktadırlar. Bkz. Bülent Çukurova, “1922 Yılında Ermenilerin Antep’ten Suriye’ye Göçlerinde Sosyo-Ekonomik Faktörler”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003, s. 168; Üftade Çukurova, “Gaziantep Kentinde Sosyal Yapı (1856-1950)”, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1999, s. 75. Stina Katchadourian’ın eserinde böyle bir tabir yer almamaktadır. Eserin kahramanı Efronia hayatını anlatırken, 16 Kasım 1895 günü Antep’te yaşanan olaylar sırasında, babasının Antepli bir Türk tarafından baltayla öldürüldüğünden bahsetmektedir. Bkz. Stina Katchadourian, Efronia, An Armenian Love Story, Gomidas Institute Books, Taderon Press, Princeton 2001, s. 21. Oğuz Göğüş’ün bazı çalışmalarında ise bu tabir geçmektedir. Göğüş’ün naklettiğine göre, Antep’te olayların başlamasının ardından ‘Çello’nun kızı’ olarak anılan bir Müslüman Türk kadını eline bir balta alarak Türklerin önüne düşer ve Ermenilere karşı koyar. Olayların ardından da Aşık Ali isminde Antepli bir şair bu kadına atfen bir türkü dizer ve yaşanan olaylar da halk arasında ‘Balta Savaşı’ olarak adlandırılır. Göğüş’ün naklettiği türkü şöyledir:

Ekerler lolazı maşı Mecnu’nun aşıkı o güzel Leyla

150 Olaylardan sonra çevrede bulunan askerler ve halk tarafından, katliâma girişen silahlı ve silahsız toplam yedi yüz Ermeni yakalandı. “Altmış beşi hükümette ve küsûru hanelerinde tevkif edilen yedi yüz Ermeni’nin” hepsinin “şakî (haydut) ve bâgı (asi)” olduğu ve olaylardan sorumlu oldukları kesin olarak tespit edildi487.

Aşık Ali bunu böyle söylesin Methederler Anezenin atını Söylerim türküyü çalarım sazı Kırıldı dükkânlar talan oldu çarşı Arslanlar etti savaşı

Şimdi yaman oldu Babiğin işi Zalim ile etti Antepli yaman kavga Devlet ol hatuna maaş bağlasın Hak afetten esirgesin o hatunu Bacım olasın Çello’nun kızı Çello kızı gâvura durdu karşı Merdane yiğidi vardır Antep’in

Bkz. M. Oğuz Göğüş, “Destân-ı Aşık Ali”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Gaziantep, Ağustos 1963, s. 5; M. Oğuz Göğüş, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleriyle Gaziantep, İstanbul (tarihsiz), s. 352- 353. Bülent Çukurova ve Üftade Çukurova da Oğuz Göğüş’ün bu tanımlamasını referans alarak, onlar da isyanı anlatırken ‘Balta Savaşı’ tabirini kullanmaktadırlar. Ancak yukarıda seyrini açıklamaya çalıştığımız organize bir isyan hareketinin bu şekilde iki toplumun karşılıklı savaşı olarak tanımlanmasının doğru olmadığı kanaatindeyiz. Ayrıca Üftade Çukurova, Alice Shepard Riggs’in ‘Shepard of Aintab’ isimli eserini kaynak göstererek de; “ilk etapta 150 Ermeni, Kürtler tarafından yaralanarak hastaneye kaldırılmıştır. Mücadelenin ilerleyen günlerinde ölü sayısı günde 4-5’e düşmüştür.” demektedir (Üftade Çukurova, a.g.t., s. 75) fakat Riggs’in kitabında bahsettiği bu olay da Anteple değil Zeytunla alakalıdır. Dr. Shepard o sırada Zeytun’da bulunmaktadır ve Riggs’in bahsettiği ölü ve yaralılarla ilgili bu sayılar da Zeytun’da o sırada halen devam etmekte olan olaylarla ilgilidir. Yine burada da 150 Ermeni’nin öldürüldüğü şeklinde bir ifade yer almamaktadır. Riggs’e göre; Zeytun olaylarından sonra, gerek olaylar sırasındaki yaralanmalar gerekse de salgın hastalıklar sebebiyle günde ortalama 50-55 kişi ölmekte iken, Dr. Shepard’ın sağlık hizmetleri sayesinde bu sayı sonraları 4-5 kişiye düşmüştür. Bkz. Alice Shepard Riggs, Shepard of Aintab, Gomidas Institute Books, Taderon Press, Princeton 2001, s. 76. Maalesef Üftade Çukurova, olaylar sırasındaki ölü ve yaralı sayıları ile ilgili olarak hiçbir Türk kaynağını dikkate almadığı gibi, yabancı kaynaklardaki bilgileri de birbirine karıştırmıştır. 487 Antep’te bulunan askerî birliklerin başındaki kumandan Miralay Said Bey’in olaylardan sonra Halep’e çektiği telgrafta verdiği tutuklu Ermeni sayısı yedi yüzdür. Halep Vilayeti’nden Sadaret’e 7 Teşrîn-i Sânî 1311 (19 Kasım 1895) tarihli şifre; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/38 lef 6. Halep Polis Komiserliği’nin 12 Teşrîn-i Sânî 1311 (24 Kasım 1895) tarihli tahriratında ise ele geçirilen isyancıların sayısının binden fazla olduğu belirtilmektedir. “… İslâm ve Hristiyan arasında vukû’ bulan arbedede … bini mütecâviz Ermeni taht-ı nezârete alınmış …” (Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., Cilt: I, s. 131; Hocaoğlu, a.g.e., s. 255) Ancak diğer vesikalardan ve ele geçirilenlere uygulanacak muamele ile ilgili karardan isyanın ardından yakalanan isyancıların sayısının yedi yüz olduğu anlaşılmaktadır. Bu yedi yüz kişinin de tamamı tutuklanmayacak, büyük bir kısmı birkaç gün içinde serbest bırakılacaklardır. Fakat isyan sırasında birçok Ermeni isyana destek vermemiş ve Müslümanların tepkisinin kendilerine de yönelmesinden çekinerek hükümete ve bazı eşraf hânelerine sığınmışlardı. Sonradan Sadaret’e konuyla ilgili bilgi veren Halep Valisi Zihni Paşa; ele geçirilen isyancıların sayısıyla ilgili verilen çeşitli bilgiler arasındaki farkın, isyan sırasında haricde bulunan ve olaylara katılmayan silahsız bu Ermenilerin de tutuklular arasında sayılmış olmasından kaynaklandığını ve askerî güçlerin duruma hâkim olmasından sonra bu kişilerin hanelerine gönderilmiş olduklarını belirtmiştir. Ancak tam bu sıralarda vekâleten Halep Valiliği görevine

151 Ancak, “bir kaza merkezinde yedi yüz kişinin muhafaza ve iâşesi müteassir ve mesârife muhtaç olduğu gibi, salıverilmeleri de su-i tesir hâsıl edeceğinden”, cinayeti kesin olanlar hakkında “muamele-i mürettebe-i nizâmiyenin icrâsı”; kesin olarak cinayete katılmayanlardan da, “Ayıntablı olmayanların müteferrikan memleketlerine iadeleri” ve “Ayıntablı olanların da ahvali zabtiyece taht-ı nezarette bulundurulmak üzere kefaletle serbest bırakılmaları”na karar verildi488.

Böylece büyük çoğunluğu serbest bırakılan bu kişilerden, hükümette ele geçirildikleri belirtilen 65 tanesi, Antep Ermenilerinin önde gelenleri ve isyanı hazırlayanlardı. Bunların da büyük çoğunluğu önce serbest bırakıldı ancak soruşturmalar devam ettikçe suçu tespit edilenler tekrar tutuklanarak Halep Cezaevi’ne gönderildiler. Ayrıca ilerleyen günlerde devam eden soruşturmalar neticesinde birçok Antepli Ermeni sadece Antep isyanına değil Zeytun isyanına da başta maddi yardım olmak üzere çeşitli desteklerde bulunmak ve oradaki isyanın da tertipleyicilerinden olmak gibi bazı suçlarla tutuklanarak Halep Cezaevi’ne gönderildiler. Bölgedeki yabancı ülke konsolosları bu tutukluların serbest bırakılmalarını sağlamak için ellerinden geleni yapacaklardır.

İsyanın ardından, Ermenilerin tekrar benzer bir olay çıkararak, Türklere karşı harekete geçmelerini önleyebilmek amacıyla Ermenilerle meskûn mahalleler civarına dört karakol yaptırıldı. Bunlar; Şeyhcan, Kozanlı, Akyol Karakolları ve Başkarakol’dur. Böylece Ermeni mahalleleri, yeni bir isyana karşı tedbir olarak, karakollarla çevrilmiş hale getirildi489. Ayrıca Zabtiye Nezareti tarafından, mahallî güvenlik güçlerinin takviyesi kapsamında, gözaltına alınması ya da tutuklanması gereken komitecilerle ilgili ilk tahkikatları yürütmek ve asayişin sağlanması

getirilmiş olan Zihni Paşa’nın da bölgedeki karışık durum hakkında çok net bilgilere sahip olmadığı, sadece eline ulaşan kimi bilgilere göre yorum yaptığı anlaşılıyor. Halep Valisi Zihni Paşa’nın Sadaret’e 30 Teşrîn-i Sânî 1311 (12.12.1895) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/38 lef 3. 488 Meclis-i Mahsus’dan vârid olan 17.C.1313 (5 Aralık 1895) tarihli zabıtname sureti; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/38 lef 4. 489 Şakir Sabri Yener, Gaziantep’in Yakın Tarihinden Notlar, Gaziantep Vilayet Merkezinin 76 Sene Evveline Kadar Olan Mahalli Maarif Hareketlerinin Kısa Bir Tarihçesi, Gaziantep 1968, s. 20.

152 çalışmalarına destek olmak için bir komiser ve dört nefer polis memuru görevlendirilerek Antep’e gönderildi490.

Ermeni komitecileri, bir bölgede isyan çıkarıldığı zaman, oraya yakın bölgelerdeki kendilerini destekleyen Ermenilerden birçoğunu derhal isyan bölgesine sevk ediyorlardı. Nitekim Zeytun isyanına Antep’ten birçok Ermeni dâhil edildiği gibi, Antep’teki isyanda da çevre bölgelerden birçok Ermeni getirilmişti. Bu gelen Ermenilerle beraber kazada Ermeni nüfusu, Katolik ve Protestanlar da dâhil olmak üzere, yirmi bin civarına yükseldi491. İsyandan sonra ise kazada oluşan gergin ortam dolayısıyla hem Ermenilerden hem de Müslümanlardan birçok kişi başta Halep olmak üzere civar bölgelere göç ettiler. Antep’te yaşayan halkın da hayatında artık önemli değişiklikler olacaktır. Bundan böyle Müslümanlar ve Ermeniler arasındaki ilişkiler sürekli olumsuz şekilde ilerleyecektir492. Ayrıca Halep vilayeti genelinde yaşanan karışıklıklar esnasında bu şekilde civar bölgelerden toplanan Ermeni ve Müslümanların olayların yayılmasına sebep oldukları anlaşıldığından, ortam sakinleşene kadar emniyetin sağlanması için, Halep vilayeti dâhilinde bir yerden başka bir yere gitmek isteyenlerin, ancak bulundukları yerleşimin kaymakamlık veya mahallî zabtiyesince gideceği yere hangi maksatla gittiğini belirten bir tezkire alarak gidebilmeleri zorunluluğu getirildi. Böylece bir bölgede kargaşa çıkarmak için oraya yığılanların önüne geçilmeye çalışılıyordu493.

İsyanın ardından karışıklıklar büyük oranda yatıştırılmış ve asayiş sağlanmışken, Aralık ayı sonlarına doğru yine küçük hareketlilikler yaşandı. Yine

490 Halep Vilayeti’nden Antep’teki kolluk kuvvetlerinin takviyesiyle ilgili gelen talep telgrafı, bu talep üzerine Meclis-i Vükela’nın kararı ve 22 Teşrîn-i Sânî 1311 (04.12.1895) tarihli irâde-i dâhiliye; BOA. İ.DH. nr. 1329/1313.C/51; Dâhiliye Nezâreti’nden Zabtiye Nezâreti’ne 10 Kânûn-ı Evvel 1311 (22.12.1895) tarihli tezkire; BOA. ZB. nr. 18/20. 491 “Ayıntab’da tahrirat kuyudunca zükûr Ermeni altı bin nüfus ise de bin neferi mütecaviz mektum olduğundan ânınla ve dâhil-i ittifakları olan Ermeni Katolik ve Protestanla beraber maznun inâs on altı bin üç yüz nüfusa baliğ olduğu ve üç bin neferden ziyade de Ermeni gurebası bulunduğu itibariyle mecmu’u yirmi bin nüfusu mütegarib idüğü …” Halep Valisi’nin Sadaret’e 26 Teşrîn-i Sânî 1311 (8 Aralık 1895) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/34. 492 Riggs, a.g.e., s. 78; Sarafian, a.g.e., s. 129-130; Halep’e göçen bazı Katolik Ermenilerin durumu ile ilgili Fransa Sefareti’nin kimi talepleri üzerine konuyla ilgili Halep Vilayeti, Hariciye Nezâreti ve Sadaret arasında muhtelif yazışmalar; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/6. 493 Halep Valisi Raif Paşa’nın Dâhiliye Nezâreti’ne 4 Kânûn-ı Sânî 1311 (16 Ocak 1896) tarihli telgrafı; BOA. ŞD. nr. 2229/36 lef 1.

153 bazı Ermeni evlerinden Müslümanlar üzerine birkaç kez silah sıkıldı. Silah sesleri üzerine yeni bir isyan korkusuna kapılan Müslüman halk da yine hareketlendi, çarşıda bir Ermeni oradaki esnaf tarafından darp edildi ve akşamına da öldü. Yetkililerin araya girmesiyle olay daha fazla büyümeden önlendi ama kazada yine bir huzursuzluk hâkim oldu494. O sırada Antep’te bulunan Hınçak komitesi üyelerinin yanı sıra, kaza dışından da birçok komite üyesi Antep’e gelip giderek Ermenileri yeni bir ayaklanmaya teşvik ediyorlardı. İstanbul, meydana gelen isyan ve ayaklanma türü olayların devleti siyasî olarak zor durumda bıraktığını belirterek, bu gibi komite üyelerinin derhal yakalanarak yeni bir olay çıkarmalarına fırsat verilmemesini ve yeni bir olay meydana gelmemesi için son derece dikkatli olunmasını istedi. “Bir mahalde karışıklık tekrar edecek olursa sair yerlere de sirâyetle sükûn-ı hâzırı ihlâl” edecek ve bu da “düvel-i ecnebiyenin müdahalât-ı şedidesine (yabancı devletlerin şiddetli müdahalelerine) vesile” olacaktı495.

3.5.5. İsyan Sırasında Amerikalı Misyonerlerin ve Amerikan Kurumlarının Durumu

Olaylar başlar başlamaz, Halep’teki Amerika ve Belçika konsoloslukları İstanbul’daki sefaretlerine başvurarak Antep’teki Amerikalıların can ve mal güvenliğinin sağlanması için girişimde bulunulmasını istediler. Ayrıca Halep’te de benzer bir olay yaşanmasından korktuklarını belirttiler496. İstanbul’daki sefaretlerin başvurusu üzerine de Sadaret’ten Halep vilayetine yollanan bir şifre ile; Halep’te bulunan konsoloslar ve memurları ile birlikte Antep’te bulunan Amerikalıların muhafazası ve asayişin sağlanması için gerekli tüm tedbirlerin alınması istendi497.

494 Halep Vilayeti’nden Sadaret’e 13 Kânûn-ı Evvel 1311 (25 Aralık 1895) tarihli telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/6 lef 2; Hariciye Nezâreti’nin 13 Kânûn-ı Evvel 1311 (25 Aralık 1895) tarihli asayiş raporu; BOA. HR.SYS. nr. 2791/13 lef 3. 495 Sadaret’ten Diyarbakır ve Halep Vilayetleri’ne 20 Kânûn-ı Evvel 1311 (1 Ocak 1896) tarihli şifre; BOA. A.MKT.MHM. nr. 648/6 lef 4. 496 Halep’teki Amerika ve Belçika konsolosluklarının İstanbul’daki sefaretlerine isyan günü (16 Kasım 1895) yolladıkları telgraf suretleri; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/5 lef 2-3; Amerikan Sefareti’nin Hariciye Nezâreti’ne 5 Teşrîn-i Sânî 1311 (17 Kasım 1895) tarihli takriri; BOA. HR.SYS. nr. 73/15. 497 Sadaret’ten Halep Vilayeti’ne 4 Teşrîn-i Sânî 1311 (16 Kasım 1895) tarihli şifre; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/5 lef 4.

154

Ayrıca Halep Valisi Hasan Paşa da; yetişecek askerî birliklerin, isyancıları etkisiz hale getirmesini, bölgedeki Amerikan mektepleri, konsolosluklar ve diğer ecnebi haneleri gibi yerlerin muhafazasına özellikle itina gösterilmesini istemişti498. Yapılan Hristiyanlara karşı bir harekât değil, tam aksine onları da koruyup, can güvenliklerini sağlamak için isyancıları etkisiz hale getirme çabasıydı. Hasan Paşa Müslüman ve Ermeni iki tarafın da bölgede kargaşa çıkarmasına meydan vermemek için özenle çalışıyordu499.

Antep’teki isyan sırasında Amerikalıların canlarına herhangi bir zarar gelmedi500. Olayların durulmasının ardından da Amerikan Sefareti, olaylar sırasında bölgede bulunan Amerikalıların can güvenliğinin sağlanmış olmasından dolayı Osmanlı Devleti’ne teşekkür etmişti501. Amerikan Sefareti tarafından Hariciye Nezareti’ne verilen birçok takrirle; Harput, Merzifon, Antep ve Maraş’taki olaylarda, “asakir-i şahane zabitanıyla memurîn-i mülkiyeden bazı zevatın Amerika misyonerlerinin muhafaza-i hayatları hususunda ittihâz ettikleri suret-i hareket” dolayısıyla teşekkür edilmiş ve durumun Amerikan hükümetine de bildirildiği belirtilmişti. Antep Kaymakamı’nın kargaşayı önleme çabalarından da övgüyle bahsediliyordu502.

498 Halep Valisi’nin Sadaret’e 8 Teşrîn-i Sânî 1311 (20 Kasım 1895) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 647/9 lef 5. 499 Ternon, a.g.e., s. 128. 500 Halep Amerikan Konsolosluğunun İstanbul Amerikan Sefareti’ne 7 Teşrîn-i Sânî 1311 (19 Kasım 1895) tarihli telgrafı; BOA. HR.SYS. nr. 73/16. 501 Serasker Rıza Paşa’dan Padişah’a 11 Kânûn-ı Evvel 1311 (23 Aralık 1895) tarihli tezkire; BOA. Y.MTV. nr. 133/42. 502 Konuyla ilgili örnek yazışmalar; Amerikan Sefareti’nin Hariciye Nezâreti’ne 5 Aralık 1895 tarihli takriri; BOA. HR.SYS. nr. 73/44 (26 Teşrîn-i Sânî 1311 – 8 Aralık 1895); Amerikan Sefareti’nin Hariciye Nezâreti’ne 12 Aralık 1895 tarihli takriri; BOA. HR.SYS. nr. 73/46; Hariciye Nezareti’ne 5 Kânûn-ı Evvel 1311 (17 Aralık 1895) tarihli Amerika Sefareti’nden varid olan 102 numaralı tefrikin tercümesidir; BOA. Y.A.HUS. nr. 342/5; Washington Sefareti’nin Hariciye Nezâreti’ne 19 Aralık 1895 tarihli tahriratı; BOA. HR.SYS. nr. 73/49 (8 Kânûn-ı Sânî 1311 – 20 Ocak 1896). Amerikan resmi kurumları bölgedeki misyonerlerin can güvenliğinin sağlanmasından dolayı teşekkür ederken Amerikan basınında Türkiye’deki misyonerlerin can güvenliğinin tehlikede olduğuna dair propaganda mahiyetli haberler yayınlanıyordu. “Missionaries in Turkey; Their Stuation as Affected by the Armenian Troubles”, The Newyork Times, 22 December 1895.

155 İsyanlar sırasında genel olarak Amerikalı misyonerlerin can güvenliği sağlanmakla beraber bazı Amerikan kurumlarının zarar görmesi önlememişti. Misyoner kurumlarına ilk zarar verenler Ermenilerdi. İsyanın başlamasıyla beraber ayaklanan komiteciler tarafından birçok ev, iş yeri vs. ile beraber kimi Amerikan ve misyoner kurumları da ateşe verilmişti. İsyancılara karşı ayaklanan Müslümanlar tarafından da olayların baş sorumlusu olarak görülen bu kurumlara muhtelif saldırılar yapıldı. Askerî güçler hem Ermenilerin hem de Müslümanların bu kurumlara zarar vermesini önlemeye uğraştı. Antep’te misyonerlerin ibtidai mektebi her iki tarafın da zarar verdiği bu yerlerden biriydi. Yetişen askerî birlikler burasını da himayeye aldılar. Kimi misyonerlere göre; Maraş, Antep ve Harput’taki olaylar sırasında yakılıp yıkılarak zarar verilen, çoğunluğu misyonerlere ait olan bu tür kurumların uğradıkları hasarın maliyeti 4.000 lira civarındaydı503. Kimilerine göre ise verilen zararların maliyeti çok daha yüksekti ve bunun telafi edilmesi için Osmanlı Devleti’nin tazminat ödemesi gerekiyordu. Ayrıca yine onlara göre; bu kurumlara verilen zararların asıl sorumlusu bölgede yaşayan Kürtlerdi. Bu taleplerini ABD Kongresi’ne de ileten misyonerler hedeflerine ulaştılar ve bir süre sonra ABD, özellikle Maraş ve Harput’takiler başta olmak üzere, olaylar sırasında Amerikan kurumlarına verilen zararların Osmanlı Devleti tarafından telafi edilmesini istedi. Kimi misyonerler Amerika’nın gerekirse askerî güç kullanarak Osmanlı’dan bu tazminatı almasını istiyorlardı. Bunun üzerine Amerika tarafından Akdeniz’de bazı limanlara savaş gemileri gönderildi. Buna rağmen Sultan II. Abdülhamid olaylardan devletin sorumlu olmadığını bildirerek, uzun zaman bu talepleri geçiştirmeye devam etti ancak Amerika’nın artarak devam eden baskılarına ve askerî güç kullanma tehditlerine daha fazla dayanamayarak 1901 yılında ABD elçisine bir miktar tazminat ödemeyi kabul etmek zorunda kaldı504.

503 İstanbul’daki bir Amerikalı misyoner tarafından Washington’a çekilen ve bölgedeki misyonerlere ait kurumların durumundan bahseden 27 Kasım 1895 tarihli telgrafın sureti; (22.C.1313-09.12.1895) BOA. Y.PRK.BŞK. nr. 44/55. 504 Erhan, a.g.e., s. 325-336.

156 3.5.6. Amerikalı Misyonerlerin ‘Hristiyan Birliği’ Kurma Çalışmaları

İsyan sırasında Amerikan misyonerlerinin korunması için yetkililer ellerinden geleni yaptılar ve misyonerlerin herhangi bir zarar görmeleri önlendi. Ancak misyonerler olayların tam merkezindeydiler. Özellikle Amerikan Koleji Müdürü Mr. Fuller ve Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard’ın gerek isyan öncesinde gerekse de isyan sırasında hem kendilerinin hem de kolej ve hastanede görevli memurlarının, isyancı Ermenilere verdikleri desteği ve isyan için yaptıkları tahrik ve teşvikleri kanıtlayan birçok belge ele geçirilmişti. Ayrıca tutuklanan birçok komiteci de bunlardan yardım ve destek gördüklerini doğrulamışlardı505. Buna rağmen kendi kurumlarına ilk zarar da yine destekledikleri isyancılar tarafından verilmişti. Çünkü komitecilerin o anki ilk hedefi kamuoyuna ciddiyetlerini belli etmekti. Bunu yaparken de saldırılacak yerler konusunda herhangi bir ayrım yapmadılar. Amerikalılardan isyan suçlusu olarak hesap sorulması gerekirken zarar verilen kurumları dolayısıyla devletin tazminat ödemek zorunda kalması Osmanlı Devleti’nin artık diplomatik baskılar karşısında yeterli bir gücünün olmadığını gösteren güzel bir örnektir. Yaşanan bunca olaya rağmen misyonerler, isyanın ardından faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdılar. 1895 isyanlarından sonra bölgedeki Hristiyanların dinî duyguları ve kiliseye olan ilgi artmaya başlamıştı506. Hınçak Komitesi de aslında kominist ve tanrıtanımaz bir örgüt olmasına rağmen, Hınçaklar da Hristiyan ahalinin dinî duygularını kullanmaktan çekinmiyorlardı. Kolej Müdürü Mr. Fuller başkanlığında, Ermenilere yönelik iaşe yardımları dağıtan Protestan misyonerler bir anlamda kendi öncülüklerinde tüm Hristiyanları bir arada tutmayı hedefliyorlardı. İsyandan sonra misyonerler Hristiyan mezhepleri arasında bir müttefiklik sağlamayı başarmışlardı. Hatta Ermeni (Gregoryen) papazları Protestan kilisesinde, Protestan papazları Ermeni (Gregoryen) kilisesinde vaaz ve nasihatlar

505 BOA. HR.SYS. nr. 2889/65’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (1896-1919), Cilt: II, Ankara 2007, s. 20-21; Sadaret’ten Hariciye Nezâreti’ne 23 Kânûn-ı Sânî 1311 (4 Şubat 1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/14; Sadaret’ten Hariciye Nezâreti’ne 24 Kânûn-ı Sânî 1311 (5 Şubat 1896) tarihli tezkire; BOA. HR.SYS. nr. 2791/35. 506 Bilezikian, a.g.e., s. 6.

157 vermeye başlamışlardı507. Bir Hristiyan mezhebi tarafından hazırlanan bir toplantıya kendi mezhebindeki Hristiyanlar kadar diğer mezheptekiler de katılıyor ve böylece tüm Hristiyanların tek merkezden ortak faaliyetlerde bulunmalarını sağlayacak bir ‘Hristiyan Birliği’ oluşturulmaya çalışılıyordu. Örneğin Gregoryenlerin toplantılarına, aktif olarak Protestan ve Katolikler de katılıyorlardı. Her mezhepten din adamlarının yaptıkları ortak toplantılar sayesinde Hristiyanlar hep birlikte canlı bir ortak bilince ulaştırılmak isteniyordu508. Tabii ki misyonerlerin amacı sadece böyle bir dinî hedefi gerçekleştirmek değildi. Asıl hedef elbette ki siyasiydi. Zira bu sayede Amerikan misyonerleri kazada bulunan her mezhepten tüm Ermenilerin açıkça sözcülüğünü ve temsilciliğini üstlenmiş oluyorlardı. Böylece de Ermenilerle ilgili ortaya çıkacak her sorunda Amerikalılar çok daha rahat müdahil olabileceklerdi. Protestanların Gregoryenler üzerindeki hâkimiyeti zamanla o kadar arttı ki Gregoryenler birçok yerdeki nüfuzlarını kaybetmeye başladılar. Örneğin Antep’te o sırada faaliyette olan kiliselerden “Anglikan (Episcopal) Kilisesi” Protestanlar tarafından kontrol edilince Gregoryenler buradaki nüfuzlarını kaybetmişlerdi. Bu kiliseye yönetici olarak atanan Lütfi Levonyan aynı zamanda Protestan bir kurum olan Antep Amerikan Koleji’nde hocaydı509.

“Antepli Hristiyanlar arasında egemen olan bu yeni kardeşlik ruhu sayesinde” Protestan olmayanların da artık çocuklarını Amerikan Koleji’ne gönderme isteklerinde artış meydana gelmişti510. Bu çalışmalar sonucu 1896 ile 1899 yılları arasında kolejdeki Gregoryen öğrenci sayısındaki artış dikkat çekiyor. Genel olarak kolejin kuruluşundan 1914 yılı sonuna kadar öğrenci yapısı dikkate alındığında Gregoryen öğrenciler toplam sayının 1/3’ünü, Protestan öğrenciler ise 2/3’ünü oluşturuyorken, bu yıllarda (1896-1899) Protestan ve Gregoryen öğrenci sayısı hemen hemen eşit bir hale gelmişti511.

507 Ayıntab Kaymakamlığı’ndan Hariciye Nezâreti’ne 25 Mayıs 1312 (06.06.1896) tarihli tahrirat; BOA. HR.SYS. nr. 54/4 lef 7. 508 Bilezikian, a.g.e., s. 11; R. J. Harris and H. B. Harris, a.g.e., s. 42-44; Sarafian, a.g.e., s. 130. 509 A.B.C.F.M., Reel, 661; No: 140’dan aktaran Faruk Taşkın, “Amerikan Misyoner Okullarından ‘Merkezî Türkiye Koleji’ (1876-1924)”, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin 2007, s. 86. 510 Stone, a.g.m., s. 19; Stone, a.g.e., s. 150. 511 1890-1891 döneminde kolejde 75 Protestan’a karşılık 19 Gregoryen öğrenci vardı. Bu sayı 1896- 1897’de 70 Protestan’a karşılık 68 Gregoryen’e; 1898-1899’da da 83 Protestan’a karşılık 78

158 3.5.7. Kilis’te Yaşanan Karışıklıklar

Antep ve Zeytun olayları henüz yatışmamışken ve bölgede huzursuzluk tam olarak giderilememişken bu defa da Kilis’te benzer hadiseler meydana geldi. Kilis’te de zaten Hınçak komitesinin bürosu vardı ve Kilis de komiteci Ermeniler için bir isyan bölgesiydi. Olaylar tıpkı Antep’tekine benzer şekilde başladı. Kilis’te hancılık yapan Antakyalı bir Ermeni, bir sabah hiçbir sebep yokken bir Müslüman’ı kurşunlayarak öldürdü. Ardından da yine birçok Ermeni silahlarını çekerek dışarı çıktı. Ancak gerek Zeytun’daki gerekse de Antep’teki hadiselerin duyulmasıyla zaten gergin olan Müslüman halk, olayın duyulmasıyla bir anda ayaklandı ve Ermenilere karşılık verildi. Askerî birlikler silah seslerinin duyulmasıyla olay yerine gelerek duruma el koydular. Ancak o arada Ermenilerle Türkler arasında kısa süreli de olsa karşılıklı bir çatışma yaşandı. Zeytun ve Antep taraflarından gelen askerî birlikler durumun yatıştırılmasına yardımcı oldu512. Askerlerin duruma el koymasından sonra ortalık sakinleşti ancak memleketin her tarafında yaşanan Ermeni hadiseleri Müslümanların tahammülünü zorlar bir hale gelmişti. Kilis halkı, artık bu Ermeni çetelerinin bir şekilde tenkil edilmesini yoksa durumun daha da kötüleşeceğini askerî yetkililere bildirdiler. Olaylar sırasında Müslümanlardan 1 ölü, 4 yaralı; Ermenilerden de 8 ölü, 10 yaralı vardı. Olayların başlamasına sebep olan hancı Ermeni ile bazı Ermeni ve Müslümanlar tutuklandı ve durum biraz olsun sakinleşti513.

3.5.8. İsyanın Ardından Yabancı Ülke Konsoloslarının Tutumu

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Antep’te birçok ülkenin konsolosu görev yapmaktaydı. Bu ülkeler: Amerika, Fransa, Yunanistan ve İngiltere’dir. Daha sonra

Gregoryen’e çıkmıştı. 1899-1900 döneminde ise bu sayı tekrar 80 Protestan’a karşılık 42 Gregoryen’e düştü. Kolej öğrencilerinin tüm dönemlerdeki dinî yapısıyla ilgili olarak bkz. Taşkın, a.g.t., s. 174, Tablo: 11 Merkezî Türkiye Koleji’nde Okuyan Öğrencilerin Dinsel Yapısı. 512 Müşir Edhem Paşa’nın Zeytun’dan Mâbeyn Baş Kitâbet’e çektiği 9 Mart 1312 (21.03.1896) tarihli şifre telgraf; BOA. Y.PRK.BŞK. nr. 45/62 lef 2. 513 Halep Valisi Raif Paşa’dan Mâbeyn Baş Kitâbet’e 8 Mart 1312 (20.03.1896) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.BŞK. nr. 45/62 lef 3.

159 buna İran da dâhil olacaktır. Fakat aynı yüzyılın sonlarına doğru Antep’teki konsoloslukların büyük çoğunluğu lağvedilerek, buradaki konsolosluk görevleri Halep’teki konsoloslara bağlı görevliler tarafından yürütülmüştür. İngiltere’nin XIX. yüzyılın ortalarına kadar Antep’te konsolosluk ya da konsolos yardımcılığı gibi bir temsilciliği bulunmamakta; bunun yerine, Halep’teki İngiliz konsolosluğuna bağlı olan “ajanlık veya muhabirlik” gibi daha alt seviyedeki memurları görev yapmaktaydı514. 1858 yılında Thomas Sandevin’in İngiltere tarafından Antep’e konsolos vekili olarak tayin edilmesiyle Antep İngiliz konsolosluğu faaliyete geçmişti515. Ardından Fransa, Antep konsolosluğunu 1859 yılında açmış ve burada Joseph Justini’yi görevlendirmişti516. 1860 yılında Samuel Bicato’nun Amerika tarafından Antep’e konsolos olarak tayin edilmesiyle517 Antep Amerikan Konsolosluğu da faaliyete geçmiş; ancak 1889 yılında Antakya, Lazkiye, Maraş, Sayda ve Trablusşam Amerikan konsolosluklarıyla beraber Antep konsolosluğu da Amerika tarafından lağvedilmişti518.

İsyanın ardından Antep’teki gelişmelerle en fazla ilgilenenler başta Halep’te bulunanlar olmak üzere civar yerlerdeki konsolos ve konsolos yardımcılarıydı. Ermeni cemaati üzerinde uygulanan psikolojik propagandanın azınlık okulları dışındaki cephesini konsoloslar yürütüyorlardı. Diplomatik bagajları aranmaksızın Türkiye’ye gizlice sokulan ayrılıkçı fikirlerin vurgulandığı çeşitli gazete, dergi, kitap, kartpostal, harita ve sokak ilanları yurt içinde konsoloslar aracılığıyla dağıtılmaktaydı519. Bunun yanında konsoloslar, kendi vatandaşlarının sorunlarına çözüm bulmak gibi klasik konsolosluk görevlerinin yanı sıra bulundukları bölgelerdeki Hristiyan azınlıkların faaliyetleriyle ekonomik ve siyasî gelişmelerin de

514 Uygur Kocabaşoğlu, “Britanik Majestelerinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Konsoloslukları: 1856”, Toplumsal Tarih, Cilt: IV, Sayı: 22, İstanbul, Ekim 1995, s. 50. 515 Divan-ı Hümayun’dan Ayıntab Kaymakamı ve Naibi’ne yazılan ferman sureti; BOA. A.DVN.MHM. nr. 25/58 (Şevval 1274 – Mayıs/Haziran 1858) 516 Ayıntab Şeriye Sicilleri, nr. 146, s. 106 (Şaban 1275 – Mart/Nisan 1859)’dan aktaran, Esma Özlem Tiryaki, “Tanzimat Döneminde Antep Esnaf Teşkilatı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2006, s. 64. 517 Divan-ı Hümayun’dan Ayıntab Kaymakamı ve Naibi’ne yazılan ferman sureti; BOA. A.DVN.MHM. nr. 31/8 (Safer 1277 – Ağustos/Eylül 1860). Avrupa Devletleri ve Amerika’nın Antep’te konsolosluk açmaya başlamaları ile ilgili daha önce de bilgi vermiştik. Bkz. II. Bölüm, s. 86. 518 Hariciye Nezâreti’ne 31 Mayıs 1889 tarihli Amerika Sefareti’nden varid olan tefrikin tercümesidir; (1 Haziran 1305–13 Haziran 1889). BOA. HR.TO. nr. 148/91. 519 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İstanbul 1996, s. 113.

160 doğrudan içindeydiler ve İstanbul’daki elçilerinin talimatları doğrultusunda, bu konularda amirlerine çeşitli raporlar da hazırlamaktaydılar520. Görev alanlarındaki bölgeyi sürekli dolaşan konsoloslar; çoğu zaman gittikleri bölgelerdeki kaymakam vs. gibi devlet görevlileriyle hiç görüşmeden ve Müslüman halkla da hiç temasa geçmeden, isyanları örgütleyen Ermeni komitelerinin ileri gelenleri, misyonerler, Hristiyan din adamları ve Ermeni ahalinin bir kısmıyla görüştükten sonra görev yerlerine dönmekte ve buralardan edindiklerini belirttikleri bir takım bilgilere dayanarak sefaretlerine şikâyet dilekçeleri vermekteydiler. Sefaretler de bunlara dayanarak başta Hariciye Nezareti olmak üzere Osmanlı idaresine karşı uygulayabileceği her türlü baskıyı yapmaya uğraşmaktaydı. İstanbul’daki sefaretler de konsoloslarından aldıkları raporlara dayanarak Osmanlı idarecilerinden çeşitli taleplerde hatta idareye baskılarda bulunuyorlardı. Usül olarak sefirler Osmanlı Devleti ile olan resmî görüşme ve yazışmalarını Hariciye Nezâreti ile görüyorlardı. Bu tür yazışma ve görüşmeleri de genelde sefirler namına tercümanları gerçekleştiriyordu. Ancak Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu güçsüz durum karşısında devletin her kurumuna müdahale etmeye başlayan sefirler, özellikle Ermeni isyanları karşısında devletin içinde bulunduğu daha zor durumdan da istifade ederek, 1895 yılı sonlarından itibaren birçok konuda Hariciye Nezareti’ni dikkate almayarak doğrudan Saray-ı Hümayun Baş Kitâbet Dairesi’ne yani doğrudan Padişaha müracaat etmeye başladılar. Bu durum uluslararası ilişkiler açısından doğru bulunmasa da Osmanlı Devleti sefirlere yalnızca yapılanın yanlış olduğunu bildirebiliyor, bu tür müracaatlara engel olmayı başaramıyordu. Sefirler artık adeta ülkenin her kurumunu kendileri idare ediyormuş gibi hareket ediyorlardı521.

520 Erhan, a.g.e., s. 146. 521 “… Ecnebi sefaretleri tercümanları usulen mahal-i müracaatları Hariciye Nezaret-i Celilesi olduğu halde bir müddetten beri sık sık Daire-i Kitâbet’e azimetle bu gibi işler hakkında ifadat ve mütalaat dermiyan etmekte olub bu ise hilaf-ı usül bulunmasına mebni ba’dema buna mahal kalmamak üzere tercümanların usül ve te’amüle tevfikan nezaret-i müşarünileyhaya müracaat etmeleri zımnında sefaret-i düvel-i ecnebiyeye suret-i münasibede icra-yı tebligat olunmağla beraber…” Sultan II. Abdülhamit’ten Sadaret’e 19 Kânûn-ı Evvel 1311 (31 Aralık 1895) tarihli irâde-i hususiye; BOA. İ.DUİT. nr. 145/82. Olaylar ilerledikçe ve Osmanlı ülkesindeki karışıklıklar arttıkça konsoloslar resmen ülke içinde her kuruma müdahale eden ve devlet aleyhine faaliyet yürüten birer güç haline gelmişlerdir. 1900 yılında Antep’te yaşanan bir olayı örnek olması açısından burada zikredebiliriz. Antep’te Fransisken Manastırı’nda bulunan sakıncalı belgeler ve mühür ile alakalı olarak bu manastır rahiplerinden Peder Sanbeto’nun Antep Savcılığınca sorgulanmasına gerek görülmüştür. Bu konuda düzenlenen celb kâğıdı usulüne uygun olarak kendisine tebliğ edilmek üzere yazıyla Halep Fransa Konsolosluğu’na gönderilmiştir. Bu meseleden dolayı Turaboğlu Serkis isimli bir Ermeni’nin de

161

Antep’teki isyanın üzerinden birkaç gün geçtikten sonra karışıklıklar sebebiyle kapalı olan okullar açılmış ve eğitim faaliyetleri devam etmeye başlamıştı. Ortam durulmuş gibi olmasına rağmen Ermeniler tarafından isyan öncesinde hazırlanan barikatlar ve istihkâm haline getirilen çeşitli yerler hâlen yıkılmamıştı522. Ermeni esnaf tarafından işletilen dükkânların çoğu da kapalıydı. İsyan sırasında Antep Ermenilerinin kimi komitecilerin baskısı yüzünden kimi de isyancılara destek vermek ve devleti protesto etmek amacıyla dükkânlarını açmadılar. İsyan sona erdikten sonra bu kez de Ermeniler, Türklerin yaşanan olaylara bir misilleme yapabilecekleri korkusuyla birkaç gün daha dükkânlarını kapalı tuttular523. Bu tür terör olaylarının ardından çarşı, pazar ve dükkânların kapatılması günümüzdeki terör olaylarında da örnekleri görülen tipik bir protesto yöntemidir. Ancak, hükümet memurlarının yeni bir olay çıkmadığı sürece ne Müslümanların Hristiyanlara ne de Hristiyanların Müslümanlara zarar vermeyeceklerini taahhüt ettirmeleri üzerine, bir müddet sonra onlar da işlerinin başına döndüler524.

Fakat bu durum bölgedeki misyonerler ve konsoloslar için güzel bir istismar konusu haline getirilmişti. Onlara göre Ermeniler Müslümanların yeniden kendilerine saldırmalarından korktukları için dükkânlarını açamıyorlardı. Bu şikâyetler, askerî güçler tarafından bölgedeki isyancı Ermenilerin etkisiz hale getirilmesinden hemen sonra başlamıştı. Bunun temel sebebi de, isyancıların tutuklanma ve yargılanma sürecinde devlete elden geldiğince baskı uygulayabilmekti. Konsoloslardan önce bu

tutuklu olduğu ve beraatinin de Sanbeto’nun sorgulanmasına bağlı olduğu bildirildiği halde, Fransa Konsolosluğu Peder Sanbeto’yu sorgulanmak üzere Antep Savcılığına yollamayı reddetmiştir. BOA. HR.SYS. nr. 2793/28’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: I, Ankara 2002, s. 141-144. Ayrıca yine isyan sonrası Antep’te görüldüğü gibi; konsolosların gezi ya da ziyaret amacıyla bir yere gitmelerinin arkasında her zaman daha farklı amaçlar olduğu ortaya çıkıyordu. 1904 yılında Antep’e gelen Halep İngiliz Konsolosu; Antep Amerikan Koleji hocaları, Amerikan Hastanesi memurları ve Fransız Katolik rahipleri ile görüştükten sonra Halep’e dönmüştü. Görüşmelerini gizli yürüten konsolosun Antep’teki gayr-ı Müslimlerin mezheplerine göre nüfus oranları hakkında tahkikat yaptığı öğrenilmişti. Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Bekir Sıdkı Paşa’dan Mabeyn Baş Kitâbet’e 26 Eylül 1320 (9 Ekim 1904) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 222/90; Serasker Rıza Paşa’dan Padişah’a 28 Eylül 1320 (11 Ekim 1904) tarihli tezkire; BOA. Y.MTV. nr. 266/10. 522 Sarafian, a.g.e., s. 127. 523 Kimi Ermeni ve misyonerlere göre; Ermeniler yeni bir katliam ve saldırı korkusundan dolayı (!) dükkânlarını açamıyorlardı. Sarafian, a.g.e., s. 127; Bliss, a.g.e., s. 455. 524 Sarafian, a.g.e., s. 127.

162 konuda şikâyette bulunan ve böylece onların bölgeye siyasî müdahalelerini sağlamaya çalışan da, Antep’teki isyandan sonra bir süre Zeytun’a gidip sonra yine Antep’e dönen, Antep Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard’tı. Zeytun’dan Antep’e dönen Dr. Shepard’a göre; bilinçli olarak Antep Ermenilerinin önde gelenleri tutuklanmıştı, Ermeniler hala korku içindeydiler ve dükkânlar da henüz açılmamıştı525. Aynı şekilde Antep Amerikan Hastanesi hekimlerinden Amerikalı misyoner Caroline F. Hamilton da, Newyork’ta yayınlanan “Outlook” gazetesine yazdığı bir mektupta, Antep’te Hristiyanlara ait mağaza ve evlerin Müslümanlar tarafından yağmalandığını, buradaki Hristiyanların tamamen mahvedilmek istendiğini ileri sürmüştü526. Bayan Hamilton’un mektubuna karşılık Osmanlı Devleti tarafından gazeteye gönderilen, mektupta anlatılanların gerçek dışı iddialar olduğu şeklindeki tekzip yazısı da gazetede yayınlanmadı527. Antep ve civarındaki isyanların ardından Avrupa ve Amerika kamuoyunu tamamen Ermenilerin tarafında tutabilmek amacıyla dış basında uzun zaman ‘bölgedeki karışıklıkların sürekli devam ettiği’ ve ‘Ermenilerin Müslümanların şiddet ve baskılarına maruz kalmaya devam ettikleri’ yönünde propaganda mahiyetli ve Ermeniler lehinde, misyoner kaynaklı birçok yayın yapılmıştır528.

525 Riggs, a.g.e., s. 76-77. 526 Osmanlı Devleti Washington Sefareti’nin Hariciye Nezareti’ne 02.01.1312 (14.03.1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 650/22. Misyonerler ve konsoloslar karşılaştıkları en küçük bir hadiseyi abartarak, her zaman Osmanlı Devleti aleyhine kullanmaya çalışmışlardır. Yaşanan en küçük olaylardan dahi Osmanlı Devleti’ni suçlayacak malzemeler bulmaya çalışmışlardır. Yine Antep’te benzer bir olay 1912 yılında yaşanmıştır. Bir bayram öncesi, askerî birliklerin hazırlığını kontrol etmek isteyen kumandan, gece boru çaldırarak, askerlere toplanma işareti vermiştir. Gece boru seslerinin duyulmasıyla telaşlanan bazı Ermeni kadınları, eşyalarını alarak Ermeni kilisesine sığınmışlardır. Durumun askerî bir talim olduğunun anlaşılması üzerine de herkes evine dönmüştür. Konsoloslar bu durumu Antep’te Ermenilere karşı yapılan bir baskı şeklinde yorumlayarak, İstanbul’a ard arda telgraflar yollamışlardır. Ancak olayın gerçek yüzü aynı gün anlaşıldığından konsoloslar bu konuda da bir şey elde edememişlerdir. Dâhiliye Nazırı’nın Hariciye Nezâreti’ne 26 Teşrîn-i Sânî 1328 (09.12.1912) tarihli tahriratı; BOA. HR.SYS. nr. 84/32. 527 BOA. HR.SYS. nr. 65/39 (13 Nisan 1896) 528 Amerika basınından The Newyork Times gazetesinde Antep’le ilgili yayınlanan haberlere bazı örnekler: “Hadjin, Zeitoun, Aintab; Scenes of Pillage Massacre Desolation Made by Bashi-Bazouks”, The Newyork Times, 27 December 1895; “Some Trouble At Aintab”, The Newyork Times, 2 January 1896; “Another Armenian Hecatomb”, The Newyork Times, 5 January 1896; “A Correction from Terrell”, The Newyork Times, 29 January 1896; “Riots at Aintab and Marash Probable”, The Newyork Times, 6 February 1896; “Porte’s View Armenia”, The Newyork Times, 25 February 1896; “Great Sufferings of Armenians”, The Newyork Times, 3 April 1896.

163 Misyonerlerin iddialarıyla birlikte konsolosların şikâyet ve baskıları da gelmeye başladı. Bölgedeki isyanlar bastırıldıktan ve ortam büyük oranda yatıştıktan sonra, 1896 yılı Ocak ayı içinde Halep’teki konsoloslar Antep, Maraş ve Zeytun taraflarına bir gezi düzenlediler. Amaç, güya halkın emniyet içinde olup olmadığını kontrol etmekti. Gezinin ilk durağı Antep’ti. Antep’te gezilerine başlayan konsoloslar, yine öncelikle bir takım komiteci Ermenilerle bir araya geldiler. “Hizmet-i asliyeleri haricinde” birçok faaliyette bulunan ve “etrafı dağdağaya düşürmek” için uğraşan konsoloslar, “Ayıntab’da Hristiyanlar’ın emniyet içinde olmadıklarını” ve “çarşıların kapalı olduğunu” iddia ettiler529. Çarşılar kapalı olmadığı gibi, alışveriş ihtiyacı olan Hristiyanlar çarşılara rahatça gidip gelebiliyor ve birçoğu da işgüçleriyle uğraşıyorlardı. Kapalı bulunan bazı dükkân, mağaza ve bedestenler bulunmaktaydı ancak bunların da büyük çoğunluğu, isyan sonrasında Türklerin karşı bir harekete girişmesi korkusundan dolayı, sahipleri tarafından içindeki mal ve eşyaları evlerine taşınarak boşaltılan iş yerleriydi. Bunlara şehir idaresi tarafından dükkânlarını neden açmadıkları sorulmuş ve “açacakları ve vakit geçirmekte oldukları” yolunda geçiştirici bir cevap alınmıştı. Anlaşılan Ermeniler Türkler tarafından isyana karşı bir harekete girişilebileceği korkusundan kurtulamıyor ve isyanın üzerinden biraz daha vakit geçmesi gerektiğini düşünüyorlardı. Buna rağmen, o an için “açık olan dükkân ve mağazalara nispeten kapalı olanlar ancak onda bir derecesinde” idi ve halk arasında yeni bir olay meydana gelmiş değildi530. Buna rağmen İstanbul’daki kimi sefirler konsolosların bu konudaki şikâyetlerini gerekçe göstererek, Hariciye Nezâreti’nden Antep’te karışıklığa meydan vermemek için önlem alınmasını istediler531.

Bu şikâyetin üzerinden bir aydan fazla bir zaman geçtikten sonra, aynı konuda yeniden şikâyetler gelmeye başladı. Bu süre içerisinde kapalı olan az sayıdaki dükkânların da çoğu açılmıştı ve hayat normal seyrinde devam ediyordu. Ancak konsoloslar yine Antepli Müslümanların galeyan halinde olduklarını ve

529 Serasker Rıza Paşa’dan Sadaret’e 10 Kânûn-ı Sânî 1311 (22 Ocak 1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/3 lef 4; BOA. İ.HUS. nr. 45/1313.Ş/14. 530 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 12 Kânûn-ı Sânî 1311 (24 Ocak 1896) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/3 lef 5. 531 Hariciye Nazırı Tevfik Paşa’nın Sadaret’e 15 Kânûn-ı Sânî 1311 (27 Ocak 1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/3 lef 8.

164 Ermenilerin bu yüzden can güvenliklerinin tehlikede olduğunu iddia ediyorlardı. Hâlbuki bu süre zarfında kapalı olan dükkânların da büyük bir çoğunluğu açıldığı gibi “kapalı olduğu iddia edilen dükkânlar yüzde iki derecesinde olub, onlar da ehl-i servet takımına (halkın zengin kesimine) aid” bulunuyordu ve herkes çarşı-pazara rahatça gidip geliyor ve hayat normal seyrinde ilerliyordu. Bu iddialar konsoloslar tarafından, özellikle Amerikan Koleji öğretmen ve memurlarının teşvikiyle dile getiriliyordu. Çünkü olaylarla ilgili soruşturmalar devam ediyor ve isyana katılan veya destek olduğu tespit edilenler de tutuklanarak Halep’e gönderiliyordu. Soruşturmalar devam ettikçe, tutuklanma sırasının kendilerine de geleceğini bilen bu kişiler, bu şekilde haksız ithamlarla hem kendilerinin yargı önüne çıkmaktan kurtulacaklarını hem de tutuklanmış olanların serbest bırakılmalarını sağlayacaklarını umuyorlardı. Buna rağmen olaylara karıştığı tespit edilenlerin peyderpey tutuklanarak Halep Hapishanesi’ne gönderilmesine devam edildi532.

3.5.9. Avrupa Devletlerinin Baskılarıyla Tutukluların Affedilmeleri

Konsolos ve misyonerlerin çeşitli uydurma haber ve iddialarla Osmanlı Devleti’ne baskı yapmaya çalışmalarının o anki ilk hedefi, isyanların ardından tutuklanmış olan Ermenilerin serbest bırakılmalarını sağlamaktı. Nitekim amaçlarına da ulaşacaklardır. Antep Ermenilerinin ileri gelenlerinden olan ve Antep’teki olayların planlayıcılarından oldukları gibi Zeytun Ermenileri ile de ortak hareket ederek Zeytun’daki olaylara destek veren birçok Ermeni tutuklanarak Halep’e gönderilmişti ve halen de tutuklu bulunuyorlardı. Konsolos ve misyonerlere göre isyanı tertipleyen bu kişilerin tutuklanmaları yanlıştı ve bir an önce serbest bırakılmaları gerekiyordu. Bu kişiler Ermenileri baskı altında tutabilmek amacıyla tutuklanmışlardı!533.

532 Halep Vilayeti’nden Sadaret-i Uzmâ’ya varid olan telgrafnâme hâlli. 17 Şubat 1311 (29 Şubat 1896); BOA. A.MKT.MHM. nr. 650/7. Kimi konsoloslara göre de; olaylar dolayısıyla sadece Ermeniler tutuklanıyor, Müslümanlardan kimse tutuklanmıyordu ve bu durum da Hristiyan halk üzerinde olumsuz etkiler yapıyordu!.. Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 18 Şubat 1311 (01.03.1896) tarihli telgrafı; BOA. Y.A.HUS. nr. 347/31. 533 Riggs, a.g.e., s. 76-77; Bliss, a.g.e., s. 457-458; R. J. Harris and H. B. Harris, a.g.e., s. 34.

165

Zeytun’daki olaylar henüz devam ederken Hariciye Nezareti’ne başvuran Avusturya Sefareti bu tutuklamaların karışıklıkları daha da artıracağını ileri sürerek, bu insanların serbest bırakılmalarını ve gerekirse Zeytun meselesi hallolduktan sonra tekrar yargılanabileceklerini bildirmişti534. Avusturya Sefareti tarafından galeyanı artırmamak için en azından Zeytun meselesi halledilene kadar tahliye edilmeleri istenen tutukluların Antep olaylarının sorumlularından oldukları ve olaylar sırasında cinayet ve yaralama olaylarına karıştıkları kesin olarak tespit edilmişti535.

İngiltere Sefareti de aynı şekilde Hariciye Nezareti’ne başvurarak, “Avrupaca Ermeni meselesine bitmiş nazarıyla bakılmakta bulunduğu halde şimdi bu yolda bir takım tevkifât icrası ve mevkufîn ve maznunînin muhakemât ve takibâtta devam olunması mesele-i mezkûrenin henüz mündefi’ olmadığı zehabını Avrupaca hâsıl edeceği gibi bunların bulundukları mahallerce dahi su-i tesir eyleyeceği …”ni bildirerek, bu durumun meseleyi çok zor bir hale getireceğinden bahsetti. İngiltere Sefareti’ne göre de Osmanlı Devleti’nin suçluları bulup cezalandırması karışıklıkların artmasına vesile oluyordu536. İsyan sırasında Antep’te yaşananlar Halep’teki kendi konsoloslarının raporunda da belirtilmiş olmasına rağmen İngiltere isyancılar tamamen serbest bırakılana kadar onları desteklemeye devam edecektir. İngiliz Sefareti bir yandan Ermeni meselesine Avrupaca bitmiş nazarıyla bakılmakta olduğundan bahsedip taleplerinin yerine getirilmesi için diplomatik bir tavır takınırken; bir yandan da “bu tutuklamalar Avrupa’ya meselenin henüz bitmediği intibaını verecektir” diyerek tehditte bulunmaktan da geri durmuyordu. İngiltere Sefareti Hariciye Nezâreti’ne bu ilk başvurusunun ardından birkaç gün sonra tekrar bir müracaatta bulunarak; tutuklu bulunan ileri gelen Antep Ermenilerinden Artin ve

534 Hariciye Nazırı’nın Sadaret’e 18 Kânûn-ı Sânî 1311 (30 Ocak 1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/9 lef 2. 535 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 22 Kânûn-ı Sânî 1311 (3 Şubat 1896) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/9 lef 4. Mahkûm olan Ermeniler, haklarındaki mahkeme evrakının birer suretinin kendilerine verilmesini talep etmişler ancak Avrupalı sefir ve konsolosların bu yargılamaları Osmanlı Devleti aleyhine kullanabilmek için gösterdikleri gayretler ortadayken, bu isteğin de bir politikadan ibaret olduğu açıkça belli olduğundan bu talep kabul edilmemiştir. Sadaret’ten Dâhiliye Nezâreti’ne gönderilen 31 Kânûn-ı Sânî 1311 (12 Şubat 1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/19. 536 Hariciye Nazırı’nın Sadaret’e 10 Şubat 1311 (21 Şubat 1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/9 lef 7.

166 Karabet Nazaretyan, Koros ve Kevork Leylekyan, Doktor İskender, Kisak Arslanyan, Movis Hekimyan, Kevork ve Movis Şamyan, Agob, Babik ve Movis Babekyan, Anton Gaberliyan, Artin Boşgezenyan, Serkos Bıçakçıyan, Avadis Hasırcıyan, Karabet Ekbağyan, Karabet Barsamyan, Vanoş Çaycıyan, Agob Kolaşyan, Benjamin Antoniyan, Kirkor Kabakyan, Agob Arakliyan ile isimleri meçhul diğer iki Ermeni ile beraber toplam 25 kişinin olaylar sırasında bir suçlarının olmadığını ileri sürerek serbest bırakılmaları isteğini yinelediği gibi, “bölgede bulunan düvel-i sitte-i muazzama konsoloslarının bu kişilerin mahkemelerinin adaletli bir şekilde yapılması konusunda mahallî hükümet nezdinde teşebbüste bulunmaları konusunda kendi hükümetlerinden emir aldıklarını” bildirdi. İngiliz sefiri ayrıca tutuklu olan bu kişiler hakkında beraat kararı verilir verilmez hemen tahliye edilmeleri konusunda Halep Vilayeti’ne emir verilmesini Hariciye Nezareti’nden rica(!) etti537.

İngiltere’nin ardından Almanya Sefareti de yine tutukluların isimlerini de tek tek sıralayarak, “Zeytunlularla ikâ-i fesad töhmetiyle itham olunarak Halep’e haps ve tevkif edilmiş olan” bu Ermenilerin üzüntü verici bir halde bulunduklarını belirterek, bunlara “afv ve merhamet-i seniyye-i hazret-i tâcidari” buyrularak serbest bırakılmalarını istedi538.

Konsolosların artık resmî olarak, hiç çekinmeden, ülkenin yargısına müdahalesinden ve bunda da daha önceki örneklerinde olduğu gibi başarı sağlamasından cesaret alan tutuklular da, cezaevinden Halep Vilayeti ve Sadaret (Başbakanlık) aracılığıyla doğrudan Padişah II. Abdülhamit’e hitaben ard arda telgraflar çekerek serbest bırakılmalarını talep etmeye başladılar. Öncelikle, tutuklu olan Ermenilerden Nazaretyan ve Leylekyan imzasıyla II. Abdülhamit’e bir telgraf çekildi. Nazaretyan ve Leylekyan suçsuz olduklarını ve padişahın merhametiyle

537 Hariciye Nezareti’ne 24 Şubat 1896 tarihli İngiltere Sefareti’nden varid olan muhtıranın tercümesi; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/9 lef 14; BOA. HR.SYS. nr. 2859/18. 538 Hariciye Nazırı’nın Sadaret’e 1 Mart 1312 (13 Mart 1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/9 lef 9; Almanya Sefareti tarafından Hariciye Nezareti’ne yazılan tezkirenin orjinal metni; BOA. HR.SYS. nr. 2791/29 (24 Şubat 1896)

167 affedilmelerini talep ediyorlardı539. Suçsuz yere cezaevinde yattıklarını bildiren bu iki Ermeni; Ermeni terör cemiyetleri üyesi oldukları ve Antep olaylarının da faillerinden oldukları için birlikte yargılanmışlardı. Nazaretyan, Antep olayları sırasında bir katle katıldığı gibi, Leylekyan da öldürmeye teşebbüs ederek adam yaralamaktan ceza almış, ayrıca bunların karıları da kendileriyle beraber yargılanmışlardı540.

Bunun ardından da daha kalabalık bir grup tutuklu tarafından, daha geniş bir telgraf daha çekildi. Artin Nazaretyan, Kisak Arslanyan, Karabet Barsamyan, Artin Boşgezenyan, Movis Hekimyan, Agob Hayri, İskender Eshanyan, Ohannes Çaycıyan, Kabakyan Kirkor, Hasırcı Avadis, Şamyan Kevork ve Babik Babekyan imzasıyla çekilen bu telgrafla da tutuklular, ülke genelinde yaşanan olaylara karşı son derece hassas olduğunu bildikleri Padişah II. Abdülhamit’e karşı duygusal bir üslup kullanarak affedilmelerini talep ettiler541. Telgrafta imzası olanlardan sadece Babik Babekyan’ın, Babekyan ailesinin diğer üyeleri Antep Ermeni Hınçak Komitesi Reisi ve 16 Kasım 1895 sabahı 15 yaşında masum bir çocuğu kurşunlayarak isyanı başlatan kişi olan Agob ve Movis ile birlikte isyan sırasında silah deposu haline getirdikleri evlerinden Müslümanları ne şekilde ateş altında tuttuklarını hatırlamak cürümlerinin sabit olduğunu görmek için yeterlidir. Bu arada hem Antep hem de Zeytun olaylarıyla ilgili soruşturmalar ve suçu sabit olanların tutuklanmaları da devam ediyordu. Reis-i Ruhâni Kirkor, Kazazyan, Aşçıyan, Sahakyan, Manukyan, Papasyan, Parsinyan, Bağdadyan, Arakliyan, Mercanyan, Metorkçiyan ve Mamoyan isimli kimi Ermenilerin de aralarında bulunduğu 35 Ermeni daha bu tarihlerde Antep ve Zeytun isyanlarına dâhil oldukları tespit edilerek tutuklanıp Antep hapishanesinden Halep hapishanesine sevk edildiler542. Bir yandan soruşturmalar devam ederken bir yandan da tutukluların serbest bırakılmaları için Avrupa

539 BOA. A.MKT.MHM. nr. 650/13 lef 3 (19 Ramazan 1313 – 20 Şubat 1311 - 3 Mart 1896) 540 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 22 Şubat 1311 (5 Mart 1896) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 650/13 lef 2. 541 BOA. A.MKT.MHM. nr. 649/9 lef 16 (7 Mart 1312 – 19 Mart 1896). Sarafian’a göre de doğrudan Sultan II. Abdülhamit’e çekilen bu telgraf sayesinde tüm tutukluların affedilerek serbest kalmaları sağlanmıştı. Sarafian, a.g.e., s. 128. 542 Adı geçen Ermenilerin affedilmeleri için Sultan II. Abdülhamit’e çektikleri telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/8 (06 Zilkade 1313 - 19.04.1896)

168 sefaretlerinin baskısı ve kendilerinin de Padişah’a üst üste çektikleri telgraflarla affedilmelerini talep etmeleri üzerine 1896 yılı Nisan ayı içinde Zeytun olaylarına karışanlar için yine bir af çıkarıldı ve suçlular serbest bırakıldı. Antep Ermeni Protestan Kilisesi Rahibi Pastör Karabet ve beraberindeki birçok Ermeni de Zeytun olayları sırasında, oraya giderek isyana destek vermiş ve orada tutuklanarak Halep’e götürülmüş ve hapsedilmişlerdi. Afla beraber Pastör Karabet ve karısı da bu aftan faydalanmak için başvuru yaptılar. Halep Valisi öncelikle bu kişilerin de çıkarılan aftan yararlanıp yararlanamayacakları konusunda Sadaret’ten bilgi istedi543. Ardından bunlar da dâhil olmak üzere Zeytun olaylarına karışan tüm suçlular serbest bırakıldı544.

Tutuklu bulunan önde gelen 65 Antep Ermenisinden 27 tanesi de Zeytun affıyla serbest bırakıldılar. Bir süre sonra da Antep isyanı nedeniyle mahkûm olan diğer Ermenilerin de bir kısmı kefaletle bir kısmı da affedilerek serbest kaldılar. Böylece Halep’te mahkûm olan Ermeni suçluların hemen hemen tamamı serbest bırakılmış oldu. Bu dönemde Ermeni isyanları sonrası tutuklanan Ermeniler için çıkarılan afların sayısını bilmek dahi mümkün değildir. Kimi zaman Padişah tarafından ilan edilen genel af, kimi zaman bu tür yerel aflar sayesinde isyanlara katılanlar kısa sürede serbest bırakılıyorlardı. Tutuklular, ‘olaylar tekrarlanmaz’ ve ‘devlete bağlılıkları artar umuduyla’ serbest bırakıldıkça ülke genelindeki kargaşa artmaya devam etti. Aflar hiçbir zaman terör faaliyetlerini hafifleten bir etken olmadı. Diğer yandan suçluların birkaç aylık bir mahkûmiyetin ardından serbest bırakılmaları Müslüman halk üzerinde olumsuz etkiler yapıyordu. Antep ahalisinden bazıları Padişah’a çektikleri aşağıdaki telgrafla bu şekilde serbest bırakılan Ermeniler dolayısıyla kendi hukuklarının ihlal edildiğini dile getirdiler:

543 Halep Valisi Raif Paşa’dan Dâhiliye Nezâreti’ne 31 Mart 1312 (12 Nisan 1896) tarihli şifre telgrafname; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/1. 544 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 3 Mayıs 1312 (15 Mayıs 1896) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/12.

169 “Atabe-i Felek-Mertebe-i Şahane’ye

Peder, birader ve ta’allukâtımızı (akrabalarımızı) katleden Ermenilerin Halep İstinâf Mahkemesi’nde cürümleri sabit (suçları kesin) ikmâl-i muhâkeme edilmiş iken (yargılanmaları tamamlanmışken) iki aydan beri hükümleri verilmediğinden başka servetleri sayesinde tahliye olundukları mesmû’umuz (haber alınmış) olmakla hukuk-ı şahsiyemizin muhafazası babında atabe-i felek-mertebe-i şahanelerine dehâlet eyleriz (yüce padişahımıza sığınırız). Fermân.” 9 Mayıs 1312 = 21 Mayıs 1896

Hacı Ömer oğlu Mustafa Ali oğlu Ahmed Ayvaz oğlu Ali545

İnsanlar böylece aynı olayın bir kez daha yaşanmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu546. Nitekim Ermeni komitecileri için affın çıkmasının ardından, Mayıs ayının sonlarına doğru Antep’te yine bazı karışıklıklar yaşandı. Ancak bu defa kazada duruma hâkim olan askerî güçler olayların yayılmasına ve iki toplumun tekrar karşı karşıya gelmesine fırsat vermeden kargaşayı önlediler547.

Aflar da aslında Avrupalı devletlerin baskılarıyla çıkarılıyordu. Osmanlı idaresi ülkede sürekli karışıklığa vesile olan ve suçları da sabit olan bu insanları cezalandırmak istese de her geçen gün biraz daha zayıflayan devlet özellikle Avrupalıların diplomatik baskılarına direnemediği için bir şey yapılamıyordu. 1896 yılı içinde de benzer hadiselerin yaşanmaya devam etmesi üzerine aynı yılın sonlarına doğru, 16 Kasım 1895 isyanı sonrasında tutuklanan ancak bir kısmı Zeytun affıyla bir kısmı daha sonraki bir afla tamamen serbest bırakılan 65 önde gelen Antep Ermenisinin tahliye kararları Temyiz Mahkemesi tarafından bozuldu. Mahkeme, suçlu oldukları kesin olan bu insanların cezalarını çekmeleri gerektiğine karar verdi. Serbest bırakılan bu Ermenilerin tekrar tutuklanmaya başlanması, beraberinde yine Avrupa Devletlerinin siyasî baskılarını da getirecekti. Halep Valisi Raif Paşa da, “bu meseleden dolayı geçen sene İstanbul’da sefaretlerin ve aldıkları talimata binaen

545 BOA. İ.HUS. nr. 61/1313.Z/25. 546 Sadaret’ten Adliye Nezareti’ne yollanan, suçluların serbest bırakılmaları karşısında halktan gelen şikâyet telgraflarıyla alakalı 25.Z.1313 (07.06.1896) tarihli tezkire; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/22. 547 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 25 Mayıs 1312 (6 Haziran 1896) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 651/21.

170 burada müttefikan konsolosların ettikleri takibat ve kullandıkları lisan” dolayısıyla, bu tutuklamaların tekrarlanmasının da, devletçe “hatır ve hayale gelmeyecek derecede su-i tefsir ederek (yanlış yorumlanmaya yol açarak)”, “bunlara şu suretle ıtlâk-ı lisâna (kötü söz söylemek, ağzına geleni söylemek) sebebiyet verilmesi devletce pek ziyade şayan-ı nazar bir nokta-i mühimme-i siyasiye” olacağını düşünüyordu548.

Halep Valisi endişelerinde haksız da değildi çünkü Osmanlı Devleti’ne karşı çeşitli diplomatik talep ve baskılarla istediklerini elde etmeye alışmış olan konsolos ve sefirler, bu 65 Ermeninin tekrar tutuklanmaya başlanmasıyla yeniden baskılara başladılar. İngiliz Sefareti Hariciye Nezareti’ne başvurarak, daha önce serbest bırakılan bu Ermenilerin tekrar tutuklanmaya başlanmasının Antep’teki Hristiyan ahaliyi korku ve heyecan içinde bıraktığını belirtti ve bölgedeki konsoloslarının verdiği bilgiye dayanarak, bu mahkeme ve tutuklamaların Ermenileri zorla suçlamak maksadıyla yapıldığını iddia etti549. Aynı şekilde Fransız sefareti de tekrar tutuklanmaya başlanan Ermenilerin hemen serbest bırakılmalarını istedi550. Tekrar tutuklanmaya başlanan Ermenilere göre de daha önce serbest bırakılmaları suçsuz olduklarının kabul edilmesi anlamına geliyordu. Yine doğrudan Padişah’a çektikleri bir telgrafla mahkûmiyetlerinin engellenmesini talep ettiler551.

Avrupa devletlerinin isyancıların serbest bırakılmaları yönündeki baskıları ve bunlardan cesaret alan tutukluların bu yoldaki talepleri karşısında hiçbir gücü kalmayan Osmanlı Devleti’nin aldığı karar, ortada şeklinden başka bir devletin olmadığını gösterir niteliktedir. Yaşanan tüm bu olaylar neticesinde Meclis-i Vükelâ, Antep’teki isyan sonrası tutuklanan, sonra bir kısmı Zeytun affı diğerleri de ondan

548 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 17 Teşrîn-i Sânî 1312 (29 Kasım 1896) tarihli telgrafı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 652/18 lef 8. 549 “… İş bu suret-i harekâtın Ermenileri ithâm-ı icbâr maksadıyla icrâ edildiği …” Hariciye Nazırı’nın Sadaret’e 13 Teşrîn-i Sânî 1312 (25 Kasım 1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 652/18 lef 2. 550 Hariciye Nazırı’nın Sadaret’e 15 Teşrîn-i Sânî 1312 (27 Kasım 1896) tarihli tahriratı; BOA. A.MKT.MHM. nr. 652/18 lef 4. 551 Tutuklu Ermenilerden Agop, Artin, Avadis, Nazar, Bedros, Abuc ve Devlet imzalarıyla Padişah’a çekilen 26 Kasım 1896 tarihli telgraf; BOA. A.MKT.MHM. nr. 652/18 lef 9 (14 Teşrîn-i Sânî 1312 – 26 Kasım 1896)

171 sonra çıkarılan başka bir afla serbest bırakılmış olan bu 65 Antep Ermenisinin tekrar tutuklanmaları üzerine İngiliz Sefareti’nin şikâyetini göz önüne alarak, bu durumun “istilzam edeceği su-i tesirat ve mehazırın pek büyük olacağı…” gerekçesiyle tutukluların tamamen serbest bırakılmalarına karar verdi552.

552 20 Teşrîn-i Sânî 1312 (2 Aralık 1896) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 90/30.

172 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE VE SAVAŞ SIRASINDA ERMENİ FAALİYETLERİ

4.1. 1895 İSYANININ ARDINDAN ANTEP’TE İDARÎ DURUM

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti’nde çöküş emareleri belirgin bir şekilde görülmeye başlanmıştı. İdarî mekanizmadaki bozulma ülkenin her tarafına yayılmaya başlamış, 1850’lerden sonra Antep’te sıkça görüldüğü gibi, bir göreve atanan memurlar çeşitli şikâyet ve bahanelerle kısa süre sonra görevden alınmaya ve ehil olmayan birçok kimseye çeşitli görevler verilmeye başlanmıştı. Buna bağlı olarak da devlet memurları en büyüğünden en küçüğüne kadar genel bir karamsarlık içinde idiler. Birçok devlet memuru devletin geleceğinden ümidini kestiği gibi, birçoğu da bu karamsarlık tablosu içinde kendi başının çaresine bakma yolunu seçmiş ve rüşvetsiz iş yapmaz hale gelmişlerdi. Diğer yandan yüksek dereceli memurların hatta bazı bakanların dahi yabancı bir devlet taraftarı olmaları tabii bir hale gelmişti. Kısacası, devletin geleceği bakımından önemli mahiyetteki mevkilerde bulunan memurlar artık devlet, din, vazife ve mukaddesat şuurundan uzaklaşmışlardı. Osmanlı maarifinde her zaman problem olan azınlık ve yabancı okullarında okutulan pek çok kitap Osmanlı Devleti, Türkler ve İslamiyet aleyhine fikirlerle dolu olduğu halde bunların “Maarif Nezareti”nin izniyle yayınlanmaları durumun vahametini göstermektedir. Tabii Osmanlı devlet memurlarının homojen bir yapısı da yoktu. Birçok gayr-ı Müslim’in de bu dönemde devlet katında çeşitli görevlerde bulunduğunu da dikkate almalıyız. Devlete karşı isyanların arttığı böyle bir dönemde Rum, Ermeni vs. gibi gayr-ı Müslim unsurların devlete karşı hislerinin pek de dostâne olmadığı zaten yaşananlardan da anlaşılmaktadır. Bu idarî bozulma neredeyse ülkenin her yanında aynıdır. Mesela Selanik’te idâri ve adlî mekanizmanın işleyişi hakkında Sultan II. Abdülhamit’e sunulan bir rapor son derece ilginçtir. Rapora göre; bir ikisi dışında “memurîn-i sâirenin kâmilen nasib-i sadakat ve

173 gayretten mahrum bir alay yağma-gerân ve lakaydan bulundukları eşrâf-ı memleketden tâ köylü bir fakire kadar cümle tebe’a-i şahaneleri nezdinde müsellemdir.”553 Bu duruma bağlı olarak da devlet otoritesi her geçen gün biraz daha zayıflamaktadır. Bu sadece II. Abdülhamit dönemi için geçerli olan bir şey de değildir. 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanıyla Osmanlılık bilincine daha fazla vurgu yapılarak özellikle gayr-ı Müslim tebe’anın devlete bağlılığını artırmaya yönelik çalışmalar da çeşitli sebepler yüzünden istenen hedefe ulaşamamıştır. Özellikle Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları Doğu Anadolu bölgesinde bu gerçek daha net görülebilmektedir. Ermeni komitelerinin bölgedeki faaliyetleri, bölgenin etnik, sosyal hatta coğrafî yapısından kaynaklanan kimi sorunlar ve idarî mekanizmadaki gevşeme, özellikle bölgede görevli memurların ehil olmayan kişilerden oluşması, devlet otoritesinin günden güne erimesine sebep olmaktadır. Yönetim halka ulaşmak konusunda başarılı olamamakta, merkezden verilen emirlerin çevrede uygulanmasında sıkıntılar yaşanmaktadır. İdarî, siyasî ve askerî müesseseler artık en temel işlevlerini dahi yerine getiremeyecek duruma gelmişlerdir554.

Ülkenin, başkenti de dâhil, her yanını saran bu durum elbette Halep ve Antep taraflarında da farklı değildi. İsyanın ardından 1896 yılı Ocak ayı içerisinde Antep Kaymakamı İhsan Bey, Halep Valisi Raif Paşa tarafından, “o iğtişaş ve heyecan arasında görülen lüzûma binâen” kaymakamlık görevinden alınmıştı. İhsan Bey, isyanın bastırılmasından sonra ve görevden alınmadan yaklaşık bir ay önce İstanbul’a çektiği bir arizada; isyan öncesinde ve sonrasında halkın her kesimini koruyabilmek için aldığı önlemlerin iki tarafın da husumetine sebep olduğunu belirtip bu durumun kendisinde “fikren rahatsızlığa” sebep olduğunu ifade ederek başka bir kaymakamlığa naklinin daha doğru olacağını belirtmişti555. Bunun üzerine o sırada Halep Vali Vekili olan Zihni Paşa tarafından vekâleten Kilis Kaymakamlığı’na gönderilen İhsan Bey’in yerine Antep Kaymakamlığı’na da vekâleten Tevfik Bey getirilmişti. İhsan Bey, kısa süre sonra Kilis Kaymakamlığına

553 Cezmi Eraslan, II. Abdülhamid ve İslâm Birliği, İstanbul 1992, s. 213-214. 554 Cezmi Eraslan, “II. Meşrutiyet Döneminde Doğu Anadolu’nun Sosyal Yapısı Üzerine Bazı Notlar”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 86-107. 555 İhsan Bey tarafından Mabeyn-i Hümayun’a sunulan 11 Kânûn-ı Evvel 1311 (23 Aralık 1895) tarihli ariza; BOA. ŞD. nr. 2229/32.

174 atanan Zühdü Bey’in gelip görevine başlamasıyla boşta kaldı. Yeni vali Raif Paşa’nın göreve başlamasıyla Tevfik Bey’in Antep Kaymakamlığı görevi de vekâletten asalete çevrilerek Antep’e dönmesi de engellenen İhsan Bey, o anda sınıfına muadil boş bir kaymakamlık bulunmadığı gerekçesiyle uzun müddet açıkta bekletildi556. Böylece Raif Paşa göreve başlar başlamaz İhsan Bey’i kaymakamlık görevinden uzaklaştırmış oldu. İhsan Bey’in görevden alınma gerekçesi olarak, “ahali-i İslamiyece hakkında emniyetsizlik ve hoşnutsuzluk hususundan dolayı nüfûzu tesirsiz kalması” gösteriliyordu. Halep Valisi ayrıca İhsan Bey’in yukarıdaki arizasında zaten istifa etmek istediğini de gerekçe olarak gösteriyordu. Yine Kumandan Miralay Said Bey’in isteğiyle durumu tahkik etmek için Halep’ten Antep’e gönderilen İstinaf Savcısı ve Merkez Savcı Yardımcısı da kaymakamın burada göreve devam etmesinin muvaffakiyetsizliğe sebep olacağını belirtmişlerdi. Herhalde vali tarafından gönderilen bu görevliler valinin isteğine ters bir karar almak niyetinde de değillerdi. Tercüme-i hâline de kaydedilen bu gerekçe üzerine İhsan Bey Şura-yı Devlet’e bir arzuhal yollayarak bu gerekçenin doğru olmadığını belirtti ve “kaydın tedkikiyle tashihini” istedi. Onun için bu durum ‘hayatından aziz olan namus-ı çakerânesinin ikmali’ anlamına geliyordu557.

Gerek isyan öncesinde gerek isyan sırasında İhsan Bey’in kazadaki diğer yetkililerle birlikte, meydana gelebilecek bir isyan karşısında hazırlıklı bulunmak için elinden gelen çabayı gösterdiğini biliyoruz. Fakat Osmanlı idarî sistemindeki bozulma, bu sırada Halep’te de kendini aynen gösteriyordu. Ermeni isyanlarının yoğunlaştığı böyle bir zamanda birkaç aylık bir süre içinde Halep’te dört vali değişti. Antep’teki isyan sırasında Halep Valisi Hasan Paşa’ydı. Aralık ayı içinde, önce vekâleten Zihni Paşa valilik görevine getirildi. Sonradan da Hasan Fehmi Paşa Halep Valisi olarak atandı. Ancak Hasan Fehmi Paşa atandığı bu göreve gelmeyip, o sırada Rüsumat Emini olan Raif Paşa ile “tahvil-i memuriyet” yaparak Rüsumat Eminliği görevine geçti ve onun yerine de Raif Paşa atandı. Böylece aynı ayın sonlarında, dönemin meşhur devlet adamlarından olan Köse Mehmet Raif Paşa Halep Valiliği

556 Halep Valisi Raif Paşa’nın Dâhiliye Nezâreti’ne 7 Şubat 1311 (19 Şubat 1896) tarihli tahriratı; BOA. ŞD. nr. 2232/4 lef 2. 557 İhsan Bey’in Şura-yı Devlet’e yolladığı arzuhali, Ayıntab kaza meclis-i idaresinin İhsan Bey’i destekleyen mazbatası ve diğer yazışmalar için bkz. BOA. ŞD. nr. 2232/4.

175 görevine getirilmiş oldu558. Hasan Paşa’yla Kaymakam İhsan Bey isyan öncesinde alınan önlemler konusunda pek anlaşamamışlardı ve İhsan Bey taleplerinin Halep tarafından yerine getirilmediğini gerekçe göstererek kazadaki diğer yetkililerle birlikte doğrudan İstanbul’a üst üste telgraflar çekmişti. Sonuçta kaymakamın haklı olduğu görülmüş ve başlayan isyan dolayısıyla taleplerinin yerine getirilmesi hususunda İstanbul’dan Halep’e emirler gönderilmişti. Raif Paşa tam bu olayların ardından Halep’te göreve başladı. İhsan Bey Ermeni olayları karşısında daha acil ve gerekirse sert önlemler almaktan yana olan bir kişiydi. Aksi halde gerek komiteci Ermenileri gerekse bunlara karşı ayaklanan Müslümanları durdurabilmenin mümkün olamayacağını düşünüyordu. Buna karşılık hem Hasan Paşa hem de Raif Paşa bu konuda biraz daha gevşek davranıyorlardı559. Raif Paşa’nın bu konuda önceki vali gibi kendisiyle de problem yaşayacak bir kaymakamı görevde tutmak istemediği anlaşılıyor. Zira özellikle tutuklu Ermenilerin yargılanmalarıyla ilgili yazışmalardan Raif Paşa’nın Ermeni olayları karşısında oldukça çekingen davrandığı görülüyor. Hatta bir müddet sonra hakkında Halep’teki Ermeni faaliyetlerine müsamahakâr davrandığı ve Halep’teki konsoloslarla da ilişkisi olduğu tespit edilen kimi kişiler hakkında gerekli tahkikatları yaptırmaktan kaçındığı şeklinde şikâyetler söz konusu olacaktır560. İsyan öncesinde ve sonrasında gösterdiği çabalar karşısında İhsan Bey’in “Müslüman ahali tarafından hakkında emniyetsizlik olduğu için görevden alındığı”

558 14 Kânûn-ı Evvel 1311 (26 Aralık 1895) tarihli irâde-i dâhiliye; BOA. İ.DH. nr. 1330/1313.B/16. Hasan Fehmi Paşa’nın atandığı valiliğe gelmemesi, Halep Salnamelerinde “… devletlü Hasan Fehmi Paşa hazretleri teşriflerinden evvel tahvil-i memuriyet buyurmuşlardır …” şeklinde zikredilir. Salname-i Vilayet-i Halep, 1318/1900, s. 75. 559 Sultan II. Abdülhamit dönemi taşra idarecilerinin, özellikle vilayetlerin en büyük mülkî amiri olan valilerin en büyük korkuları her zaman başta Ermeni isyanları olmak üzere vilayetlerde yaşanan asayiş problemleri olmuştur. 1895 yılından itibaren ülkenin birçok yerinde patlak veren isyanlar aynı zamanda valileri bir sorunlar yumağıyla karşı karşıya bırakıyordu. Genel olarak taşra idarecileri ortak gözetleme ve grup sorumluluğunun bu gibi huzursuzlukları önleyeceğini ve sert cezalandırma yöntemlerinin idareyi zora sokacak kötülüklerin önünü alacağını düşünüyordu. Ancak valiler açısından daha başka bir takım psikolojik bariyerler de vardı. Mesela bir olayı önlemek için askerî güçlere başvurmak aynı zamanda önlenemeyen bir kargaşanın varlığına da dikkat çekmek demekti. Daha da kötüsü güvenlik güçlerinin düzeni sağlayamaması ve suçluları cezalandıramaması durumunda olayın bu hale gelmesinden sorumlu olacak kişi valiydi. Bu durum da valinin azledilmesine dâhi sebep olabilirdi. Bütün bu sebeplerden dolayı, yaşanan kimi hadiselerin gizlenmesi ya da sorunların olduğundan küçük gösterilmesi gibi seçenekler valilerin sıklıkla kullandıkları yöntemler haline gelmişti. Sorunlar üzerinde köklü bir çözüme uğraşmak bu dönem valileri açısından nadiren tercih edilebilecek bir seçenekti. Konuyla ilgili daha geniş bilgi ve valilerin görev yerlerinde karşılaştıkları çeşitli problemlere örnekler için bkz. Abdülhamit Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri: Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, İstanbul 2008, s. 171 vd. 560 Mâbeyn Baş Kitâbet Dairesi’nden Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Ali Muhsin Paşa’ya 21 Ağustos 1313 (2 Eylül 1897) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.BŞK. nr. 53/131.

176 gibi bir iddianın da insafsız bir itham olduğu açık. İhsan Bey’in bu konudaki şikâyeti dikkate alınarak Şûrâ-yı Devlet tarafından gerekli tahkikat yaptırılmış olmalı ki; bir müddet sonra hakkı teslim edilerek, İstanbul tarafından rütbesi yükseltilip “Mîr-i Mîrânlığa (beylerbeyi, eyâlet vâlisi)” terfi ettirildi561.

Bir taraftan yukarıda da görüldüğü gibi idarecilerin artık kendileri birer sorun haline gelmişken bir taraftan da Ermeni komitelerinin faaliyetleri devam ediyordu. 26 Ağustos 1896’ta İstanbul’da Taşnak komitesi üyeleri tarafından Osmanlı Bankası’na yapılan baskın ve ardından İstanbul’da yaşanan olaylar üzerine Antep Ermenileri de tekrar hareketlenmişlerdi. Antep’te de etkinliklerini artırmış olan Taşnakların teşvikiyle isyandan hemen sonra olduğu gibi Ermeniler tarafından yine dükkânlar kapatıldı. Yetkililerin araya girmesiyle tekrar herkesin işinin başına dönmesi sağlandı. Ayrıca hem Müslüman hem de Hristiyanların önde gelenleri biraraya getirilerek, iki tarafın da birbirlerine karşı yapılacak herhangi bir hareketten sakınmalarına dair söz alındı. İhsan Bey’in yerine kaymakam olarak atanan Tevfik Bey’in yerine bir müddet sonra da Hulusi Paşa atanmıştı. Bu sırada Antep’in önde gelen aileleri arasında bazı şahsî meselelerden dolayı ihtilaf oluşmuş, zaten gergin olan bir ortamda bu durumun meydana getireceği sakıncalar dikkate alınarak meselenin çözümü için bunlardan bazıları Halep’e aldırılmışlardı. Bunun üzerine başta Amerikan Koleji hocaları olmak üzere önde gelen kimi Ermenilerin öncülüğünde bazı kişiler yeni kaymakama Ermenilerin tehdit altında oldukları ve yakın zamanda Müslümanların Ermenilere karşı bir harekette bulunacakları yolunda bazı ihbarlarda bulundular. Kazadaki durum hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan Hulusi Paşa da bu ihbarlara itimat edip durumdan telaşa kapılarak olayı Halep’e bildirdi. Yapılan tahkikatta ihbarın yalan olduğu anlaşıldı. Kaymakama bu ihbarda bulunan kişiler de daha sonra yapılan sorgularında olayı inkâr ettiler ve böyle bir şeyden malumatları olmadığını söylediler562. Bu olay üzerine Kaymakam Hulusi

561 6 Teşrîn-i Sânî 1313 (18.11.1897) tarihli irâde-i taltifat; BOA. İ.TAL. nr. 1315.C/158. 562 Antep’teki durumun mahiyetini anlamak üzere Halep’ten bazı yetkililerin Antep’e gönderilmesine dâir Mabeyn Baş Kitâbet Dairesinden Halep Vilayeti’ne 25 Eylül 1312 (7 Ekim 1896) tarihli tezkire; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 115/82; Konuyla ilgili diğer yazışmalar; Halep Vilayeti’nden Hariciye Nezâreti’ne gönderilen 4 Teşrîn-i Evvel 1312 (16 Ekim 1896) tarihli telgrafnâme halli; BOA. HR.SYS. nr. 2792/33; Halep ve Adana Umum Kumandanlığı’ndan Mabeyn Baş Kitâbet’e 3 Teşrin-i Evvel 1312 (15 Ekim 1896) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 115/105.

177 Paşa’ya da işten el çektirildi ve yerine görevlendirilen Halep Redif Fırkası Kumandanı Bekir Paşa Antep’e gelerek hükümet işlerini devraldı563.

İsyanın ardından Antep’te Müslümanlar arasında da silahlanma artmaya başlamıştı. Müslümanlar arasındaki silahlanma bütün halktan ziyade, özellikle çarşıda-pazarda her an yeni bir olay korkusu yaşayan Müslüman esnaf arasında daha yaygındı. İnsanlar iş-güçleriyle ilgileniyor ve görünürde hayat normal seyrinde devam ediyordu. Fakat sürekli yinelenen kargaşalar yüzünden insanlar tedirginlik içindeydiler. Bir taraftan da yine Avrupa devletlerinin baskıları başlamıştı. Halep’te bulunan konsoloslar bu dönemde sürekli Antep ve civarında Müslümanların silahlandıklarından şikâyet ettiler ama hiçbir zaman Müslümanların sebep oldukları bir olaydan bahsedemiyorlardı564. İdaredeki bu gevşeklikten en çok istifade eden konsolos ve sefirlerdi. Avusturya ve Fransa Elçilikleri Halep, Zeytun, Antep vs. gibi yerlerde Müslümanların Hristiyanlara karşı silahlandığını, buralardaki başıbozuk bir takım kişilerin Hristiyanları tehdit ettiğini belirtiyor ve Hristiyanların can güvenliğinin sağlanması için tedbir alınmasını istiyorlardı565. Aynı şekilde, Maraş Fransız Konsolosluğu, Maraş’ta Müslümanların silahlandığını, Müslüman ahalinin çarşı ve pazarda silahlı olarak dolaştıklarını, aynı durumun Antep için de geçerli olduğunu bildirmişti. Bu şikâyetler üzerine Antep’e giderek durumu yerinde teftiş etmesi istenen Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Ali Muhsin Paşa566, Antep’e gelmiş ve kazada kesinlikle asayiş bozucu bir durum olmadığını; Müslüman ve Hristiyan ahali arasında herhangi tatsız bir olay meydana gelmediğini

563 Halep ve Adana Umum Kumandanlığı’ndan Mabeyn Baş Kitâbet’e 28 Eylül 1312 (10 Ekim 1896) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 115/101. 564 Halep ve Adana Fevkalade Kumandanı Ali Muhsin Paşa’dan Mâbeyn Baş Kitâbet’e 16 Şubat 1312 (28.02.1897) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.BŞK. nr. 50/30. 565 BOA. HR.SYS. nr. 2792/40. (20 Şubat 1312 - 04.03.1897). Avrupalı devletler bir taraftan isyancı Ermenilere sürekli destek verip komitecilere güven ortamı sağlamaya çalışırken bir taraftan da sürekli Hristiyan ahalinin tehdit altında olduğunu dile getirerek Osmanlı Devleti’ne karşı yaptırım güçlerini artırmaya uğraşıyorlardı. Bu faaliyetleri adeta birbirleri ile yarışırcasına yürütüyorlardı. İngiltere, Fransa ve Amerika gibi devrin büyük devletlerine ilaveten Yunanistan da bölgedeki isyancı Ermenilere her zaman destek vermiştir. Nitekim bu olaylardan birkaç yıl sonra, Zeytun’daki Ermenilere Yunanistan tarafından silah gönderildiği, Halep Ermeni mezarlığında, aralarında Antep ve Harput Ermenilerinden de bazılarının bulunduğu bir topluluğa, yine bir Ermeni papaz tarafından bildirilmiştir. Zabtiye Nezareti’nden Halep Vilayeti’ne 16 Kânûn-ı Evvel 1320 (29.12.1904) tarihli müzekkere; BOA. ZB. nr. 426/12. 566 Serasker Rıza Paşa’dan Padişah’a 20 Şubat 1312 (04.03.1897) tarihli tezkire; BOA. Y.MTV. nr. 151/190.

178 bildirmişti567. Mahallî idare Hristiyan halkı tedirgin edebilecek her türlü faaliyeti önlemek için elinden geleni yapıyordu. Şikâyetler üzerine bölge askerî açıdan biraz daha kuvvetlendirilmişti. Ayrıca tam bu günlere rastlayan bayram dolayısıyla adet olduğu üzere her bayramda Müslümanların havaya silah sıkarak, bayramın gelişini kutlamaları dahi bu bayramda yapılmamış, idare; kazadaki hassas durum nedeniyle, yanlış anlamalara yol açabilecek böyle bir kutlamanın Hristiyan ahaliyi tedirgin edebileceği düşüncesiyle, bu bayramda Müslümanların havaya silah sıkmasını yasaklamıştı568. Antep Ermeni Protestan reis-i ruhanileri de Halep Vilayeti’ne çektikleri telgrafta; Antep’te herhangi asayiş bozucu bir olay meydana gelmediğini ve herkesin iş ve gücüyle uğraşmakta olduklarını bildirmişlerdi569. Durum İstanbul’daki bütün Avrupa sefaretlerine bildirilmekle beraber gazetelerde de bölgede asayişin yerinde olduğu ilân edilerek, bu tür propagandaların önüne geçilmeye çalışıldı570.

Fakat bu düzensiz ortam hem Avrupalıların dışarıdan müdahalelerine hem de Ermeni komitelerinin faaliyetlerine rahatlık sağlıyordu. 1899 yılına gelindiğinde, “Ayıntab gibi nazik ve fesede-i ecânible memlû (yabancı fesatçılarla dolu) bir mahalde” görevli naib ve kaymakamın araları açılmış ve adeta birbirleri ile kavgalı bir duruma gelmişlerdi. Halep Valisi Raif Paşa da rahatsızlığından dolayı bir müddet vilayet işleri ile ilgilenemedi ve sonuçta resmî işler büyük oranda ilgisiz memurların elinde kaldı. Askerî yetkililer tarafından yollanan yazılara cevap dahi alınamıyordu. Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Ali Muhsin Paşa’ya göre; o sırada Antep Kaymakamı olan “muktedir ve mukaddem ve müstakîm” İsmail Bey’in Hristiyan ahaliye karşı tutumu ve faaliyetleri Ermeniler ve Müslümanlar arasında yeni bir olay çıkmamasını sağlayan önemli bir etkendi. Naib Nazif Efendi ise, kaymakamın da çalışmalarına engel olduğu gibi Ermenilerle Müslümanlar arasındaki uyuşmazlıkların daha da artmasına sebep oluyordu. Zaten iki idarecinin aralarının

567 BOA. İ.HUS. nr. 52/1314.L/04 (24 Şubat 1312 - 08.03.1897) 568 Sadaret’ten Hariciye Nezareti’ne gönderilen 25 Şubat 1312 (09.03.1897) tarihli tezkire sureti; BOA. HR.SYS. nr. 2792/42 lef 3. 569 Halep Valisi Raif Paşa’nın Sadaret’e 26 Şubat 1312 (10.03.1897) tarihli telgrafı; BOA. HR.SYS. nr. 2792/42 lef 4. 570 Sadaret’ten Hariciye Nezareti’ne gönderilen 25 Şubat 1312 (09.03.1897) tarihli diğer bir tezkire sureti; BOA. HR.SYS. nr. 2792/42 lef 2.

179 açık olmasının sebebi de, Naib Nazif Efendi’nin Müslümanlarla Hristiyanlar arasında fesada sebep olan faaliyetleriydi. Bu sebeple Ali Muhsin Paşa “Ayıntab’da zuhuru melhûz olan (meydana gelebilecek)” yeni bir karışıklığa meydan vermemek için Naib’in hemen görevden alınmasını talep ettiği gibi, “ekilmiş olan tohum-u fesad ve nifak sebebiyle kaymakamın istidâme-i muvaffakiyetine (başarılarının devamına) artık mekân müsaade etmeyeceği mülâhazasına mebni (düşüncesinden dolayı)” kaymakamın da değiştirilmesi gerektiğini düşünüyordu571.

Ali Muhsin Paşa’nın tutum ve faaliyetlerinin Ermeni ve Müslüman ahali arasında yeni bir olay çıkmasını engellediğini belirttiği ve davranışlarından övgüyle bahsettiği Kaymakam İsmail Bey, aynı günlerde yeni bir evlilik yapmış ve Amasya’dan gelen gelini karşılamak üzere, aralarında Ermeni ve Müslümanların önde gelenleri ve birçok memurun da bulunduğu kalabalık bir toplulukla, Antep’e iki saat mesafede bulunan Sam karyesine gitmişti. İsmail Bey önceden karyede bir düğün merasimi oluşturulması için hazırlıklar yaptırmış, gelinin gelmesinden bir gün evvel, çalgı ve eğlencelerle Sam karyesine gidilmiş ve ertesi gün gelin karşılanarak Antep’e dönülmüştü. Ancak düğünün ardından Müslüman ahaliden Hacı İsa zade Abdülkadir ve Yusuf zade Abdülkadir isimli iki kişi Meşihat Makamı’na (Şeyhülislamlık) bir şikâyet telgrafı çekerek; kaymakam ve beraberindekiler Sam karyesinde bulundukları sırada “cami-i şerif içerisinde çalgılar çalınması” ve “ayş ü işretler olunması” gibi rezaletler yapıldığından ve bunlara bağlı olarak da “Hristiyanlara karşı makam-ı mübareke tahkir ile din-i mukaddesemizin tezyif edilmesine müsaade edildiğinden” şikâyet ettiler. İddialara göre cami içinde çalgılar çalınarak eğlenceler yapıldığı gibi, kimileri de bu eğlencelere içkili bir şekilde katılmıştı. Bu şikâyet üzerine İsmail Bey Halep Valiliği tarafından görevden alınarak yerine Hasan Sabri Bey getirildi ve düğün günü karyede tam olarak neler yaşandığına dair de inceleme başlatıldı. Yeni Kaymakam Hasan Sabri Bey tarafından, İsmail Bey’in davetlisi olarak Sam karyesine giden Ermeni ve Müslüman ileri gelenler ve memurlar başta olmak üzere, Sam karyesi muhtarı ve imamı ile karye ahalisinden birçok kişinin düğün günü yaşananlarla ilgili ifadeleri alındı. Genel

571 Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Ali Muhsin Paşa’dan Mabeyn Baş Kitâbet’e 11 Ağustos 1315-16 Rebî-ül-âhır 1317 (24 Ağustos 1899) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 153/53.

180 hatlarıyla yaşananlar şu şekildeydi; Sam karyesine bir Perşembe günü gidilmiş, o gece orada geçirilmiş ve gelenler karye ahalisi tarafından misafir edilmiş, ertesi gün de Cuma namazından sonra tekrar Antep’e dönülmüştü. Yapılan soruşturmalarda İsmail Bey’in içki kullanmadığı ve hatta sigara dahi içmediği herkes tarafından kabul ediliyor. Hatta kendisinin gerek o gün gerekse de daha önceleri içki, sigara türü şeyler kullananları içmemeleri konusunda sık sık uyardığı belirtiliyor. Ancak köy ahalisinin anlattıklarından, gece kaymakam ve yakınları kalacakları eve çekildikten sonra beraberlerinde gelenlerden bir kısmının içki içtikleri ve eğlencenin dozunu kaçırdıkları anlaşılıyor. Ayrıca gelen topluluk oldukça kalabalık olduğundan hepsinin bir evde birarada bulundurulması mümkün olamadığı için ertesi gün, Cuma namazı öncesi yenilen toplu yemek cami avlusunda yeniliyor. O esnada gelini getiren topluluk da karyeye gelince İsmail Bey gelini karşılamak üzere gittiğinde misafirlerden bir kısmı cami bahçesinde çalgı çalmaya başlıyorlar. Ardından da, yine tüm ifadelerde ittifâken belirtildiği üzere, İsmail Bey dönerek cami avlusunda çalınan çalgıyı susturuyor ve yapılanın yanlışlığını belirtiyor. İsmail Bey de aralarında olmak üzere Müslüman topluluk Cuma namazını kıldıktan sonra da Antep’e dönülüyor572.

Tahkikat neticesinde İsmail Bey hakkında yapılan şikâyetin kesinlikle yalan ve iftira olduğu ve şikâyeti dile getirenlerle kaymakam arasında daha önce bazı kişisel sorunlar yaşandığı için bu tür bir şikâyette bulundukları anlaşıldı573. Bu sonuç üzerine de kaymakam hakkında bu şikâyetleri yapmış olan Hacı İsa zade Abdülkadir ve Yusuf zade Abdülkadir isimli kişiler hakkında kanunî işlemler yapılmak üzere takibat başlatıldı574.

Vesikalardan cami içinde, avluda bir grubun çalgı çalmasından başka bir olay yaşanmadığı, içki vs. içilmediği anlaşılıyor ancak gece bir grubun içki içtiği bilindiğine göre misafirlerin de tamamı yemek için camide bulunduğundan muhtemelen aralarında hala içkili olanlar ya da içkinin etkisinde olanlar vardı. İçkili

572 Kaymakam hakkındaki şikâyet telgrafı, yapılan soruşturmalar ve konuyla ilgili yapılan diğer yazışmalar; BOA. ŞD. nr. 2235/17 (Ağustos 1315 – Ağustos/Eylül 1899) 573 Dâhiliye Nezâreti’nden Sadaret’e 20 Teşrîn-i Evvel 1315 (1 Kasım 1899) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 2272/98. 574 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 16 Kânûn-ı Sânî 1315 (28 Ocak 1900) tarihli tezkire; BOA. DH.MKT. nr. 2300/2.

181 olanlar içinde Müslümanlardan da bazıları bulunmakla beraber, özellikle misafirler arasında olan Ermenilerin içkili bir şekilde cami içinde bulunmaktan sakınmayacakları açık olduğundan, bazı Müslümanların bu duruma haklı olarak kızgın oldukları anlaşılıyor. Ancak buradaki asıl sorun, bir düğünde yaşananlardan ziyade, genel olarak Hristiyan-Müslüman halk arasında idareciler tarafından korunmaya çalışılan dengenin sağlanamamasıdır. Ermenileri tamamen komitecilerin eline bırakmamak ve Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki ayrışma önlenmek istenirken, Müslümanları rencide edecek bazı tavizlerde bulunulduğu gibi bir görüntü var. Mesela Ali Muhsin Paşa’nın, kaymakamın şehirde yeni bir olay çıkmasını önlediğini söylediği davranışları böyle basit bir olayda karşılaşılan türden şeylerse bu davranışların, örnekte de görüldüğü gibi, ters etki yapma olasılığı daha yüksek görünüyor. Kaymakamın camiye hürmetsizliğe meydan bırakmadığının açıkça belli olmasına ve hatta Antep Polis Komiserliği’nce yapılan soruşturmada kaymakam hakkında bu şikâyeti yapan yukarıda adı geçen kişilerin daha önceden kaymakamla aralarında kişisel bazı sorunlar yaşandığı için böyle bir şikâyette bulunduklarının tespit edildiğinin belirtilmesine rağmen, kaymakamın davetlisi olarak orada bulunan (özellikle Ermeniler arasından) birilerinin yaptığı veya yapacağı yanlış hareketlerin Müslüman ahalinin tepkisini çekme olasılığını da dikkate almak gerekir. Ayrıca İsmail Bey özellikle Müslümanlar arasında eğitim-öğretim faaliyetlerinin artırılması yönünde yaptığı çalışmalarla da bilinen ve bu sebepten de Müslüman ahali arasında sevilen birisidir. Antep’te 1850’lerden itibaren yaşanan birçok olay dikkate alındığında (kaymakamların görevden alınması, isyancı Ermenilerin serbest bırakılmaları vs. gibi) Müslüman ahalinin, ‘Ermeniler’in Müslümanlardan hatta devletten ayrışmalarını önleyebilmek adına idarecilerin Müslümanların haklarından tavizler verdikleri’ gibi bir düşünceye kapılmaları gayet doğal görünüyor.

182 4.2. ERMENİ KOMİTELERİNİN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ FAALİYETLERİ

1895 isyanı sonrası bölge Ermenilerini 1895 isyanları öncesinde örgütleyen ve isyanları organize eden Hınçak Cemiyeti’nin etkili üyeleri dağıtılmış ve cemiyetin faaliyetleri bir süreliğine zayıflamıştı. Ancak Hınçakların yerini üyelerinin çoğu Beyrut, Halep, Mersin ve diğer civar yörelerden gelen ve ateşli silahlar sağlama konusunda aktif olan Taşnaklar almıştı. Antep’te faaliyetlerini yoğunlaştıran Taşnaklar hızlı bir şekilde yeni bir isyan hazırlığına başlamışlardı575. Taşnakların 1896 yılı Ağustos ayı içinde İstanbul’daki olaylara paralel olarak Antep’te de yeni bir kargaşa teşebbüsünden yukarıda bahsetmiştik. Taşnak cemiyetinin artan çalışmaları Hınçak cemiyetinin faaliyetlerini tamamen durdurduğu anlamına gelmiyordu. Eskisi kadar aktif olmasa da Hınçak Cemiyeti de bölgedeki faaliyetlerini sürdürüyordu. ‘Ermeni Hınçak Komitesi Merkezi’ Zeytun’daki Ermenilerle her türlü irtibatını Halep ve Antep üzerinden gerçekleştiriyordu. 1897 yılı başlarında Halep Polis Komiserliğince ele geçirilen, Zeytun’daki Ermenilere hitaben yazılmış Ermenice bir mektupta, Hınçak komitesinin kendi içinde ciddi ayrılıklar meydana geldiği görülüyordu. Yetkili konumdaki bazı komite üyeleri zimmetlerine para geçirmekle suçlanıyordu ve komite içinde iktidar-muhalif çekişmesi yaşandığı anlaşılıyordu. Özellikle Hınçak komitesinin Londra’daki genel merkezi tarafından Zeytun’daki 1895 isyanı öncesi bölgedeki Ermenileri örgütlemek üzere Çukurova’ya gönderilmiş olan Aghasi (Garabet Tursargisyan) çok sert biçimde eleştiriliyor ve bundan böyle Aghasi’ye uyulmaması isteniyordu. Aghasi, “Osmanlı hükümetinin taht-ı idaresinde” olmakla suçlanıyordu. Ermeni milletinin geleceğini kurtarmak isteyen Avrupalı devletlerin İstanbul’da, Osmanlı Devleti yetkililerine, yeni ıslahatlar talep ederek gerekli baskıyı uygulayacakları, onların da kendi milletlerinin iyiliği için, Hınçak komite merkezinden gelecek emirler doğrultusunda hareket etmeye devam etmeleri isteniyordu. Ayrıca silah, barut ve saire göndermenin şimdilik

575 Kevork Avedis Sarafian, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, s. 131.

183 mümkün olmadığı ama gerekli paranın gönderilebilineceği belirtiliyordu576. 1890 yılında “İhtilalci Hınçak Partisi” adını almış olan Hınçak komitesi içindeki bu görüş ayrılıkları ve anlaşmazlıklar sonucu, 1898 yılında parti ikiye bölünmüş ve üyelerden bir kısmı partiden ayrılarak, “Yeni Hınçak Partisi” adıyla yeni bir parti kurmuşlardı577.

1900’lü yılların başında, Antep Ermeni komitelerine mensup bazı şahısların yurt dışındaki, özellikle de İngiltere’deki, Ermeni komiteleriyle de işbirliği yaparak, Antep’te yine olay çıkarmaya hazırlandıkları tespit edilmiş, komite üyelerinden birinin evine yapılan baskında, bir miktar silah, kurşun ve barut ele geçirilmiş, olayla alakası olduğu tespit edilenler de tutuklanmıştı578. Aynı şekilde bu olaydan birkaç ay önce de Antep’teki Ermeni papazları tarafından Ermeni ahaliye; 12 Kasım 1899 Pazar günü Ermeni kiliselerinde yapılacak ayinden sonra Ermeniler tarafından kazada bir vukuat çıkarılacağı ve bu olayın sonuçlarının Ermeniler için çok hayırlı olacağı tenbihatının yapıldığı öğrenilmiş ve ciddi bir olay meydana gelmemesi için birkaç gün önceden gerekli hazırlıklar yapılmaya başlanmıştı579. Bu yıllarda komiteler yeni bir isyan hareketi için faaliyetlerini en çok İskenderun, Süveydiye, Antep ve Zeytun taraflarında yoğunlaştırmışlardı. Özellikle Ermenilere gönderilen gazete, dergi benzeri neşriyâtlarda isyana yönlendirici yayınlar yapılarak, yeni bir harekete teşvik için ellerinden geleni yapıyorlardı. Ancak bunların birçoğu Osmanlı yönetimi tarafından tespit edilerek, gerekli önlemler alınmış ve yeni bir kargaşaya fırsat verilmemişti580.

1906 yılında güvenlik güçleri tarafından ele geçirilen; Antep, Maraş ve Zeytun’daki bazı Ermeniler arasında yapılan yazışmalardan yeni bir isyana hazırlanıldığı tespit edilerek bazı Ermeniler tutuklandı ve gerekli tahkikat ve

576 Hınçak Komitesi merkezi tarafından Zeytun Ermenilerine hitaben yazılan 28 Şubat 1897 tarihli mektubun tercümesi; BOA. Y.PRK.ZB. nr. 18/100 (25 Mart 1313 – 06.04.1897) 577 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2005, s. 191. 578 Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Ali Muhsin Paşa’dan Mabeyn Baş Kitâbet’e 26 Kânûn-ı Sânî 1315 (7 Şubat 1900) tarihli şifre telgrafname; BOA. Y.PRK.ASK. nr. 158/33. 579 Halep ve Adana Fevkalade Umum Kumandanı Ali Muhsin Paşa’dan Mâbeyn Baş Kitâbet’e 28 Teşrîn-i Evvel 1315 (11 Kasım 1899) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.BŞK. nr. 60/88. 580 Halep Valisi Mecid Paşa’dan Mabeyn Baş Kitâbet’e 27 Mayıs 1319 (09.06.1903) tarihli şifre; BOA. Y.PRK.UM. nr. 64/114.

184 soruşturmalardan sonra da serbest bırakıldılar. Tutuklanan Ermenilere göre; “Zeytun Ermenileri ile kurulan her türlü ilişki soruşturmalara ya da tutuklanmalara sebep oluyordu. Çürüyen Osmanlı devlet sistemi Zeytunluları tamamen suçlu veya şüpheli olarak görüyor, böyle en küçük bir şüphe de tutuklanmalara sebep oluyordu.”581

1907-1908 yıllarına gelindiğinde; o sırada Romanya, Amerika, Mısır, Bulgaristan ve Avrupa’nın bazı değişik bölgelerinde teşkilatlanan Ermeni komiteleri Halep, Maraş, Antep, Payas, Merzifon, Kayseri, Ankara, Tokat, Amasya, Yozgat, Harput, Muş, Zeytun ve Haçin gibi yerlerde de yeni şubeler açarak, Ermenileri devlete karşı isyana teşvîk etmeye ve kast amacı için yardım toplamaya başladılar582. Aynı tarihlerde Antep Ermenileri arasında tekrar Hınçak komitesi üyeleri etkili olmaya ve Ermenileri örgütlemeye başlamışlardı. Hınçaklar bölgede tekrar eski güçlerine ulaşmak amacındaydılar583. Başta Hınçaklar olmak üzere diğer Ermeni komitelerinin de faaliyetleriyle bölgede yeni bir isyan hazırlığının belirgin olarak ortaya çıkmasından sonra, tespit edilen komite üyeleri üzerinde tahkikatlar yoğunlaştırılmış, bu tahkikatlar sonucu Ermeni hareketlerine ait çok sayıda evrak ve fotoğraf ele geçirilmekle birlikte, isyan hazırlığındaki birçok komite üyesi de yakalanmıştı584.

Zeytun başta olmak üzere bölgenin her tarafında her an yeni bir isyan hareketi bekleniyordu. Daha önce, özellikle de 1895 yılında yaşananlar tabii ki bölgede denetimin sıkı tutulmasını zorunlu kılıyordu. 1907 yılında yine Antep, Maraş ve Zeytun bölgesinde bozguncu bir takım organizasyonlar kurarak Hristiyanları yeni bir ayaklanmaya teşvik etmek ve ihtilal yoluyla yönetimi devirmeye çalışmak gibi bazı suçlamalarla bölgedeki Ermenilerin önde gelenlerinden 15 kişi tutuklandı585. Bir müddet sonra serbest bırakılmalarından üç hafta sonra bu 15 kişinin de aralarında

581 Vartan S. Bilezikian, Apraham Hoja of Aintab, Winona Lake, Indiana 1952, (Updated by Thomas & Lila Cosmades, 2008), s. 15-16. 582 Zabtiye Nezareti tarafından çeşitli emniyet birimlerine yollanan 30 Teşrîn-i Sâni 1323 (13.12.1907) tarihli tezkire; BOA. ZB. nr. 599/50. 583 Sarafian, a.g.e., s. 132. 584 Zabtiye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 11 Nisan 1323 (24 Nisan 1907) tarihli müzekkere; BOA. ZB. nr. 426/117; Zabtiye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 11 Mayıs 1323 (24 Mayıs 1907) tarihli şifre; BOA. ZB. nr. 606/44. 585 Bilezikian, a.g.e., s. 16.

185 bulunduğu; Hamparsum Kelleciyan, Boghos Abacıyan, Panos Merjamyan, Hagop Değirmenciyan, Mıgirdich Misisyan, Mihran Misisyan, Takvor Jenikyan, Arshavir Jenikyan, Aram Mumcuyan, Moses Kazaryan, Ohannes Ganimyan, Nişan Karcıyan, Minas Filibosyan, Harutiun Kanburyan, Panos Der Kazaryan, Nişan Terziyan, Bedros Agulyan, Garabed Rubiyan, Bedros Mumcuyan, Karekin Vaneskehyan, Minas Keşişyan, Nazaret Kurdoğluyan, Ohannes Boncukcuyan, Setrak Matosyan, Hayik Minçeryan, Apraham Hoca Levonyan ve Vartan Bilezikyan isimli 27 Ermeni tekrar tutuklandı. Tutuklamalar, bu kişilerden bazıları tarafından imzalanan ve yetkililer tarafından ele geçirilen bir belgeye dayanılarak yapılmıştı. Suçları ise, öncekilere benzer olarak; bir takım bozguncu organizasyonlar kurarak halkı isyana teşvik ve ihtilal yoluyla yönetimi devirmeye çalışmaktı. Tutuklanan bu kişiler, yargılanmaları da orada yapılmak üzere Halep’e gönderilerek orada hapsedildiler. Yine tutuklu Ermenilere göre; idareciler bu soruşturmaları tamamen bir korku ve şüphe üzerine yürütüyorlardı. Daha önceki tutuklamalarda da olduğu gibi bölgedeki misyoner ve konsoloslar bu kişilerin serbest bırakılmalarını sağlayabilmek için seferber oldular. Başta Antep Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard olmak üzere Halep’teki İngiltere ve Amerika konsolosları tutukluların serbest bırakılmalarını sağlayabilmek için Osmanlı Devleti’ne karşı her türlü siyasî ve diplomatik baskıyı uygulamaya başladılar. Sadece Halep’teki yetkililere değil doğrudan Padişah II. Abdülhamit’e kadar uzanan ısrarlı talepler neticesinde bir müddet sonra bu tutuklular da serbest bırakıldılar586.

Ermeni komitelerinin yoğun faaliyetlerine karşı gerekli önlemler önceden alınarak oldukça dikkatli davranılmış ve 1908 yılı içinde de Antep’te herhangi bir olayın meydana gelmesine fırsat verilmemişti587. Aynı şekilde civar bölgelerde de ciddi bir kargaşa yaşanmamıştı. Ancak 23 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle birlikte Ermeni komiteleri yasal hale gelmiş, özelikle Taşnak ve Hınçak komiteleri artık açıktan faaliyetlere başlamışlardı. Bu faaliyetler neticesinde 1909’da Adana’da başlayıp çevreyi de etkileyen olaylara engel olunamadı. 1909 Adana

586 Bilezikian, a.g.e., s. 16-31. 587 Halep Valisi Reşid Paşa’dan Dâhiliye Nezâreti’ne 18 Teşrîn-i Evvel 1324 (31 Ekim 1908) tarihli şifre telgrafname; BOA. DH.MKT. nr. 2646/92.

186 olaylarının588 başlamasıyla olayların Antep’e sıçraması ve Antep’te de yeni bir isyan hareketinin görülmesi kesin olarak beklenen bir şeydi. Adana’da olaylar devam ederken Antep’te de yeni bir isyan hareketi için her türlü hazırlığa girişilmiş, Antepli Ermenilerin kaynakları bir araya getirilerek Gazaryan Köşkü merkez yapılmış, şehirde Ermenilerin oturduğu mahalleler değişik bölümlere ayrılmış, saptanan görev noktalarına silahlı Ermeni gruplar yerleştirilmişti589. Ayrıca şehrin birçok noktasında silah depoları oluşturulmuştu. Örneğin, bu sıralarda Eblehan mahallesinde Tüfekçi Vahan Maksudluyan’ın evinde bir patlama meydana gelmiş, olayın ardından yapılan incelemelerde evde çok sayıda kurşun, barut gibi patlayıcı madde ele geçirilmiş ve burasının da benzer birçok yer gibi, komitecilerin hazırladığı silah depolarından birisi olduğu anlaşılmıştı590. Komitecilerin tüm hazırlıklarına rağmen bu dönemde de Antep’le beraber Halep Vilayeti genelinde Adana’da yaşananlara benzer ciddi bir hadise meydana gelmesine fırsat verilmedi591. Ancak Adana’da yaşanan karışıklık ve Antep’te komitecilerin faaliyetleri karşısında Müslüman halk arasında da Ermenilere karşı sert tepkiler oluşmaya başlamıştı. Adana’daki olayın Antep’te duyulmasıyla Ermenilere tepki göstermek için kimi Müslümanlar hareketlenmişler ancak gerek kaza idaresi gerekse de kimi din adamı ve şeyhler araya girerek olayın büyümesine fırsat vermeden halkı sakinleştirmişlerdi592.

588 Adana’da 9 Nisan 1909 Cuma günü İsfendiyar ve Rahim isimli iki Müslümanın Ohannes isimli bir Ermeni tarafından öldürülmesi üzerine başlayan olaylar bir anda çevre köy ve kasabalara da yayılarak il genelinde büyük bir kargaşa yaşanmıştı. Olaylar ancak 19 Nisan’a doğru yatışmaya başlamıştı. Olayın yatışmasının ardından 9’u Müslüman 6’sı gayr-ı Müslim olmak üzere toplam 15 kişi olaylardan sorumlu oldukları için idam cezasına çarptırılmış ve cezalar infaz edilerek, herkese ibret olması ve suçluların teşhir edilmeleri için cesetleri şehrin muhtelif yerlerine asılmıştı. Olaylarla ilgili olarak bkz. Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi (1908-1923), İstanbul 2005, s. 86-124. Ayrıca 1909 Adana olaylarıyla ilgili ülke genelinde yaşanan gelişmeler hakkında kaynakça ve kronolojik bilgi için bkz. Recep Karacakaya, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923), İstanbul 2001, s. 53-73. 589 Sarafian, a.g.e., s. 132. 590 Halep Valisi’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 13 Teşrîn-i Evvel 1325 (26.10.1909) tarihli şifre; BOA. DH.MUİ. nr. 27-1/41. 591 Tasvir-i Efkâr, nr: 5, 4 Haziran 1909. 592 Müslümanlar arasından kimilerinin yaşanan olaylar karşısında aşırı kızgınlıklarına rağmen, genel olarak Müslüman ahalinin ve idarecilerin yeni bir kargaşayı önlemeye yönelik çabalarını komitecilere destek vermeyen Ermeniler de takdirle karşılamışlardı. “… Ayıntab İslamları ne kadar âmâl-i insâniyyet-perverâne ile mütehallî olduklarını bi-l-fi’il dahi isbât eylemişlerdir…” Doktor Nakkaşyan isimli bir Antepli Ermeni tarafından Tanin Gazetesi’ne çekilen telgraf. Tanin, nr: 263, 27 Mayıs 1909

187 Hınçak komitesi Antep’te tekrar 1895 isyanı sırasındaki gücüne ulaşmak için çalışmaya devam ederken Taşnaklar Hınçaklara göre daha etkin olarak faaliyette bulunmaktaydılar. Taşnak komitecileri tarafından çeşitli müsamereler tertip edilmekte ve okullarda toplanılarak nutuklar atılmaktaydı. Komiteciler kendilerine yapılan nasihatleri de dinlemiyorlardı. Bu yüzden bir ara halk arasında yeni bir taşkınlık yaşanmak üzereyken yetişen güvenlik kuvvetleri bu olayı da büyümeden önlemişlerdi593. Türk yetkililer Ermenilerin yeni bir isyan hazırlıklarından haberdar olup bu girişimlere karşı gerekli önlemleri almaya çalışırken, bu türden kışkırtıcı hareketlere uyarak sert karşılıklarda bulunmadılar ve bu sayede Antep’te yeni bir kargaşa meydana gelmesine fırsat verilmedi594.

593 Yeni Tasvir-i Efkâr, nr: 207, 28 Aralık 1909. 594 Sarafian, a.g.e., s. 132.

188 4.3. GENEL HATLARIYLA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ERMENİ FAALİYETLERİ

Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce ülke genelinde Ermeni düşünürleri ve önde gelenleri tarafından bazı kararlar alınarak tüm Ermenilere bu kararlara uymaları telkin edilmişti. Bunlar genel hatlarıyla; “Savaş ilan edilene kadar sükûnete devam edilerek sessiz kalınması, savaş ilan edilirse ordudaki erlerin silahlarıyla beraber düşman tarafına geçmeleri, bunun dışındakilerin silahlanarak çete haline gelip Türk ordusunun gidiş-geliş yollarını güçleştirmek için baskınlarda bulunmaları” gibi kararlardı595.

Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla Ermeniler Osmanlı Devleti’ne karşı silahlı mücadelelerini yoğunlaştırmışlardır. Gerek yurt içinde gerekse de yurt dışında teşkilatlanmış olan Ermeni komiteleri ve bunlara bağlı olarak oluşturulan çeteler fiilî hareketlerle savaş ortamından kendi lehlerine yararlanmayı ummuşlardır. Bu maksatla, savaştan önce alınan bazı kararlara ek olarak Ermeni komiteleri tarafından genel hatlarını aşağıda sıraladığımız talimatlar hazırlanarak, köylere varıncaya kadar ülkenin dört bir yanındaki Ermenilere ulaştırılmıştır. Buna göre;

1. Kim olursa olsun her Ermeni aslî ihtiyaçlarından bazılarını bile satmak suretiyle silahlanmalıdır.

2. Seferberlik ilânıyla silah altına çağrılan Ermeniler, bu çağrıya uymayacaklar ve çevresindeki halkı, Müslümanlar dâhil, orduya katılmaktan men edeceklerdir.

3. Her ne suretle olursa olsun silah altına alınmış olan Ermeni askerleri ordudan firar edip Ermeni çetelerine veya gönüllü birliklerine katılacaklardır.

595 A.T.B.D., Yıl: 32, Sayı: 83, Belge No: 1893, Ankara, Mart 1983, s. 3.

189 4. Rus orduları sınırı geçer geçmez komiteciler, firarîler ve çeteler Rus ordusuna katılarak onlarla birlikte Osmanlı ordusuna saldıracaklardır.

5. İkmal yollarını ve telgraf hatlarını kesmek suretiyle Osmanlı ordusunun iâşe ve istihbaratını sekteye uğratacaklardır.

6. Cephe gerisindeki bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta katledeceklerdir.

7. Müslüman halkın yiyecek, mal ve mülkünü ele geçirecek veya yakıp yıkacaklardır.

8. Terk edecekleri ev, tarım ürünleri, kilise ve hayır kurumlarını yakıp bunları Müslümanlar yapmış gibi propaganda yapacaklardır.

9. Resmî devlet dairelerini kundaklayacak, Osmanlı zaptiye ve jandarmalarını pusuya düşürerek katledeceklerdir.

10. Cepheden yaralı olarak dönen Osmanlı askerlerini öldüreceklerdir.

11. Şehirlerde, kasabalarda, köylerde isyanlar, ihtilaller çıkaracaklardır.

12. Müslüman askerlerin ve sivil halkın morallerini bozarak göçe mecbur edeceklerdir.

13. Bomba, silah imal, tedarik veya ithal ederek bütün Ermenileri silahlandıracaklardır.

14. Ermenilerin yaptıkları isyan, ihtilal ve katliamların faturasını Müslümanlara çıkararak bunu iç ve özellikle dış kamuoyunda neşredeceklerdir.

15. İtilaf Devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapacaklardır596.

596 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s. 103-104.

190 Ermeni komitecileri tarafından tespit edilen bu kararlar gayet planlı ve programlı bir surette uygulanmıştır. Örneğin 1915 Urfa olayları sırasında Maraş ve Diyarbakır’dan; Zeytun, Sasun, Bitlis ve Antep bölgelerine kumandan mahiyetinde komiteciler gelmişti. Bunlar, bu bölgelerde çoğunluğunu asker kaçaklarının oluşturduğu, yerli Ermenilerden kurulu kuvvetler meydana getirmişlerdi. Bu kuvvetleri de; su taşımak, un öğütmek, ekmek pişirmek, hasta ve yaralılara bakmak ve tedavi etmek, tüfek temizlemek, emir götürmek, fişek yapmak, vaaz vermek, millî duyguları okşayacak konuşmalar yapmak ve müfettişler, iâşe memurları ve Ermeni isyanları sırasında ailelerini kaybedenlerden kurulu bir yüreklendirme heyeti gibi kısımlara ayırarak görev dağılımı yapmışlardı. Bu şekilde eğitilen kuvvetler de daha sonra Urfa’ya götürülüp, oradaki isyana destek sağlanmıştı597.

Halep, Antep, Hatay ve Kilis Ermeni Hınçak Komitelerinin yazışmalarına göre, daha I. Dünya Savaşı başlamadan ve yukarıdaki kararlar açıklanmadan önce, 1913 yılı başlarından itibaren Ermeniler bölgedeki silahlı gruplarını artırmaya ve özellikle Ermeni köylerinde de her an çatışmaya hazır silahlı müfrezeler oluşturmaya başlamışlardı. Dolayısıyla bu kararlar alındığında bölgedeki Ermeniler zaten bu faaliyetler için hazırlıklı durumdaydılar598. 1913 yılında Hınçak Komitesi’nin Antep ve Kilis’teki şubeleri tarafından dağıtılan bildirilerde, Ermenilerden silahlı takımlar ve mangalar oluşturulması isteniyordu. Ermeniliğin yayılması için gerekli fedakârlıkların yapılması istenen bu bildirilerde, bu maksadın temin edilebilmesi için Ermenilerin sloganının “Yukarıda Allah, Aşağıda Silah” olduğu belirtiliyordu599. Aynı şekilde Taşnak Komitesi tarafından da Adana, Maraş, Antep ve Halep civarında, gerektiğinde Ermenilere dağıtılmak üzere silah depolama ve dağıtım merkezleri oluşturulmuştu. Bu iş için de özellikle kiliseler, manastırlar ve Ermeni mezarlıkları kullanılıyordu600. Bu dinî merkezler komiteciler tarafından özellikle

597 Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareketleri, Meşrutiyetten Önce ve Sonra (Hazırlayan Prof. Dr. Mehmet Kanar), İstanbul 2001, s. 355; Ali Fuad Erden, Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Hatıraları, (Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı), İstanbul 2006, s. 115-116. 598 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 7-14. 599 Aynı eser, Cilt: III, Ankara 2006, s. 7. 600 Ahmed Rüstem Bey, Cihan Harbi ve Türk Ermeni Meselesi, (Türkçesi: Cengiz Aydın), İstanbul 2001, s. 46-47.

191 seçilmişti. Kiliselerde görevli papazlar ve diğer din adamları savaş boyunca komiteciler tarafından yapılan bu hazırlıkların uygulanmasına destek oldular601.

Hazırlanan bu çeteler savaş boyunca yoğun bir şekilde faaliyetlerde bulundular. Özellikle Doğu Anadolu’da Rus ordusuna öncülük eden Ermeni çeteleri başta olmak üzere ülkenin her tarafında örgütlenen bu çeteler tarafından savaş boyunca binlerce Müslüman katledildi. Adana, Maraş ve Antep civarında faaliyette bulunan ‘Sivaslı Manok’ isimli eşkiyanın başında bulunduğu çetenin yaptıkları bunlara güzel bir örnek oluşturur. ‘Sivaslı Manok’ ve çetesi daha çok İslâhiye ve Bahçe kazaları civarında Müslüman köylerini basarak, Müslüman ahaliyi katletmişlerdir. Üzerlerinde jandarma elbiseleri bulunan ve ortalama altmış kişiden oluşan bu çete, mavzerlerle birçok katliam yaptığı gibi, tenkil için üzerlerine gelen askerî müfrezelere de birçok zarar verdirmiştir602.

Antep, Kilis ve Osmaniye topraklarının birleşim noktasında bir yerleşim olan İslahiye ve civarı, Birinci Dünya Savaşı sırasında Antep ve bölgesi kırsalında Ermeni çetelerinin en çok faaliyette bulundukları yerlerdendir. Savaşın sonlarına doğru çetelerin bu bölgedeki faaliyetleri daha da artacaktır. 1917-1918 yılları içinde jandarma ve sivil halktan birçok kişi bu çeteler tarafından katledildiler603. Doğu Anadolu bölgesi ve kısmen Maraş, Adana, Antep, Ünye ve Pozantı vilayet ve kazalarında 1914-1921 yılları arasında Ermeni çeteleri tarafından katledilen Müslümanların “resmen tespit edilebilen” sayıları 518.105 kişidir. Savaş şartları dolayısıyla ölenlerin sayılarını kesin olarak tespit edebilmek zaten mümkün olmamakla beraber gerçek rakamın bundan çok daha fazla olduğu da muhakkaktır604.

601 Tanin, nr: 2752, 11 Ağustos 1916. Gazetenin konuyla ilgili yazısında Ermeni Patrikhanesinin ve Ermeni rahiplerinin komitelerin silah ve mermilerini dağıttıklarından ve onlara para yardımları yaptıklarından bahsedilmektedir. 602 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne ve Maraş Mutasarrıflığı’na 8.I.1333 (8 Mart 1917) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 74/72. 603 A.T.B.D., Yıl: 32, Sayı: 83, Belge No: 1925, Ankara, Mart 1983, s. 169; Bölgedeki Ermeni çetelerinin 1918 yılındaki faaliyetleri için bkz. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: II, Ankara 2005, s. 241, 267-268, 271-272, 275-278. 604 Mustafa Budak, “Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Çetelerin Müslüman Kıyımları”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 126.

192 4.4. 1915 SEVK VE İSKÂN KANUNU∗ VE ANTEP’TE UYGULANIŞI

4.4.1. Birinci Dünya Savaşı Sırasında İlk Yer Değiştirmeler

1915 Mart ayı içinde Zeytun’da yine karışıklıklar başladı. Her zaman olduğu gibi buradaki olaylar da yine Antep ve çevresini de etkiledi. Zeytun’da sürekli yinelenen olaylar Antep Ermenilerinin de hareketlenmelerine sebep oluyordu. Antep’te Müslüman mahallesinde oturan Ermenilerin faaliyetlerinden, Ermenilerin yine büyük bir isyan hazırlığı içinde oldukları tespit edilmişti. 1895 isyanı öncesinde olduğu gibi, Müslüman mahallelerde oturan Ermeniler geceleri gizlice eşyalarını Ermeni mahallesine taşımaya başlamışlardı. Bunun üzerine Dördüncü Ordu Kumandanlığı; “Hiçbir Ermeni’nin şu sırada yerinin değiştirilmesine izin verilmemesi, yerlerini değiştirenlerin tekrar eski yerlerine iade edilmesi, devlete sadık olan herkesin mal, can ve namuslarının her türlü tecavüzden masûn ve emin olduğunun ilân edilmesi, gerek ihtilalci, gerek devlete sadık herhangi bir Ermeni’ye

∗ Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı sırasında, savaş birçok cephede devam ederken güvenlik kaygıları nedeniyle bazı vatandaşlarının yerleşim yerlerini değiştirmesiyle ilgili çıkardığı kanun ve bu kanunun uygulanması yaygın deyimle “Tehcir” olarak bilinmekte hatta doğrudan “Ermeni Tehciri” olarak tanımlanmaktadır. Fakat ilerde görüleceği üzere Osmanlı Devleti ne çıkardığı kanun metninde ne de konuyla ilgili yayınlanan diğer talimatnamelerde “tehcir” diye bir kavram kullanmış değildir. “Tehcir” kavramı, kanunun uygulanmaya başlandığı sırada kullanılmayıp, 1917 yılı sonlarından itibaren, özellikle Ahmet İzzet Paşa Hükümeti dönemindeki Osmanlı basınında, kullanılmaya başlanmış ve sonradan konuyla ilgili çalışmalar yapan kimi araştırmacılar tarafından da tekrarlanarak giderek yaygınlaşmıştır. Osmanlı Hükümeti kanun yürülüğe girdiği sırada, kanunun uygulanma şeklini “başka mahallere sevk ve iskân”, “tahliye”, “tenkil (nakil)” gibi kelimelerle ifade etmiştir. Daha önce de birçok araştırmacının temas ettiği gibi “tehcir” kelimesi İngilizce “deportation” kelimesinin karşılığı olarak kullanılmakta olup, bu kelime de “bir ülkenin dışına çıkarılma, sürülme, atılma” gibi anlamlara gelmektedir. Hâlbuki Osmanlı Hükümeti’nin uygulaması bazı vatandaşlarını kendine bağlı bir vilayetten çıkararak yine kendine bağlı başka bir vilayetine yerleştirme hareketidir. Bu uygulama da, yine ilerde görüleceği üzere, sadece Ermenilere değil başta Rumlar ve Araplar olmak üzere birçok gruba hatta Türklere dahi uygulanmıştır. Bu açıdan kanunun sırf Ermeniler için çıkarıldığı gibi bir görünüme sebep olan “Ermeni Tehciri” tabirinin kullanılması da doğru görülmemektedir. Değişik araştırmacılar tarafından “tehcir” yerine “Sevk ve İskân”, “Tahliye”, “Tenkil”, “Zorunlu Göç”, “Sürgün” vs. gibi başka bir takım kavramlar kullanılmıştır. Biz bu kanunu ve uygulanışını, Osmanlı Hükümeti’nin konuyla ilgili çıkardığı kanun metninde de aynen ifade edildiği şekliyle “Sevk ve İskân” olarak tanımlamayı daha uygun gördük.

193 Müslüman halk tarafından en ufak bir saldırı olursa, eşkıya gibi derhal cezalandırılması” gibi tedbirler aldı605.

Fakat bu sırada Zeytun’u ziyaret eden Maraş Mutasarrıfı Mümtaz Bey, Zeytun hadisesinin yeni bir şey olmadığını, esaslı tedbirler alınmazsa hadiselerin tekrar başlayacağını bildirdi. Bölgede sık sık isyan çıkmasının nedenini, civarda pek çok Ermeni bulunmasına bağlayan Mümtaz Bey, buradaki birçok Müslüman’ın vaktiyle Ermeniler tarafından göçe zorlandığına ve arazilerinin Ermeniler’in eline geçtiğine dikkat çekerek, hem Ermeni nüfusunu azaltmak hem de Müslüman nüfusunu çoğaltmak için bazı Ermeni köylerinin ovalık yerlere nakliyle, yerlerine göçebelerin yerleştirilmesini teklif etti606.

Bununla beraber, Antep’te meydana gelmesi muhtemel isyan tehlikesinin giderek büyümesi üzerine Antep’teki Ermeniler’in bir kısmı Nisan ayı içinde Zeytun’a sevk edildi. 20 Nisan 1915 tarihli ve Antep’ten Dördüncü Ordu Komutanlığı’na çekilen bir telgrafta, Antep Ermenilerinin Zeytun’a gönderilmeye başlandığı ancak burasının yerleşmeye ve tarıma elverişli olmadığından kararın gözden geçirilmesi ve sonucun bildirilmesi istenmektedir607. Antep’te asayişin sağlanması için daha önce alınan tedbirler ve olay çıkarması muhtemel bazı Ermenilerin bu şekilde uzaklaştırılması, şehirde yeni bir gerginliğin meydana gelmesini önledi. Nisan ayı içinde Antep’te herhangi bir olay meydana gelmedi608.

605 Dördüncü Ordu Kumandanlığı’nın Antep’te yeni bir isyana engel olabilmek için aldığı dört maddelik tedbirler tam olarak şunlardır: “Birinci Madde: Hiçbir Ermeni’nin şu aralık tebdîl-i mekân etmesine müsaade edilmeyecekdir. İkinci Madde: Tebdîl-i mekân edenler tekrar eski mahallerine iade olunacakdır. Üçüncü Madde: Ahali-i mutî’anın mal ve can ve namusları her türlü tecavüzden masûn ve emin olduğu Ayıntab’da ilân olunacakdır. Dördüncü Madde: Gerek ihtilâlci gerek mutî’ herhangi bir Ermeni’ye ahali-i İslâmiyece en ufak bir taarruz olur ise eşkıya misillü derhal te’dib olunacağı ilân edilmelidir.” BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 68/34’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Ankara 2007, s. 119-121. 606 BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 68/35’den naklen, aynı eser, s. 121-122. 607 BOA. DH.ŞFR. nr. 52/51’den naklen Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 23. 608 Ayıntab Mutasarrıflığı’ndan Dâhiliye Nezâreti’ne sunulan 30 Nisan 1331 (13 Mayıs 1915) tarihli asayiş raporu; BOA. DH.EUM.KLH. nr. 1/37.

194 Urfa ve Zeytun gibi Antep’e yakın iki bölgede meydana gelen Ermeni isyanları karşısında Antep’te asayişin sağlanabilmesi ve bir olay meydana gelmemesi oldukça önemli bir gelişmeydi. Bilindiği gibi, özellikle Zeytun’daki olaylar her zaman Antep Ermenilerini de hareketlendirir ve oradaki olayların Antep’e de sıçraması kaçınılmaz gibi görülürdü. Halep’teki konsolosluk kaynakları da bu hususa dikkat çekmekte ve bu dönemde Antep’te olay çıkmamasını 4. Ordu Kumandan Vekili Fahri Paşa’nın olağanüstü gayretlerine bağlamaktadırlar. Civardaki isyanları bastırmakla uğraşırken Antep’le de yakından ilgilenen ve sık sık burayı ziyaret eden Fahri Paşa; isyana teşebbüs eden Ermeniler kontrol altına alınmaya çalışılırken, Hristiyanların da hazır bulunduğu bir toplantıda Müslümanları da uyarmış ve tek bir Hristiyan öldürüldüğü takdirde, buna cür’et eden öz kardeşi bile olsa asacağını söylemişti. Ayrıca Fahri Paşa Antep’teki tansiyonu düşürmek için cemaat liderleri ile de sürekli iletişim içinde olmuş, Antep Amerikan Koleji’ni de ziyaret ederek koleji himayesine almıştı609.

Antep’te bu tedbirlerle güvenliği sağlamaya çalışan hükümet, diğer yandan da Maraş Mutasarrıfı Mümtaz Bey’in endişelerini dikkate alarak; Zeytun, Maraş ve civardaki zararlı görülen bazı Ermenilerin de Konya’ya sevkine karar verdi. Böylece Zeytun ve civârında tehlike teşkil eden Ermeniler önce Konya’ya gönderildi; ancak bir süre sonra, Ermeniler’in burada da toplu halde bulunmaları ve oradaki Ermenilerle birleşerek tekrar tehlike teşkil ettiklerinin görülmesi üzerine; 26 Nisan 1915’te gönderilen gizli bir şifre telgraf ile bundan sonrakilerin Halep’in güney doğusu ile Zor ve Urfa havalisine sevk edilmeleri bildirildi610.

Ayrıca Zeytun bölgesindeki Ermenilerin de Konya’ya sevklerinin başlaması üzerine, giden bu Ermenilerin yerine Antep ve Kilis taraflarında bulunan Arnavud

609 NARA 867.00/761’den naklen Çiçek, a.g.e., s. 224; Süleyman Beyoğlu, “Fahreddin Paşa’nın Ermeni Meselesindeki Rolü”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 191-192. Burada bahsedilen Fahri Paşa, 4. Ordu Kumandan Vekilliği görevinin ardından 1916’da Medine’de görevlendirilen ve mütarekenin ardından Medine’yi İngilizlere terk etmemek için direnen meşhur Medine Müdafîi Ömer Fahreddin Türkkan Paşa’dır. 610 BOA. DH.ŞFR. nr. 52/93’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 23-24; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 60; Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 42.

195 muhacirler yerleştirildi. 4. Ordu Kumandan Vekili Fahri Paşa Zeytun Ermenilerinin Konya’ya sevkine başlanınca Maraş Mutasarrıfı Mümtaz Bey’in daha önceki önerisine uygun olarak, Antep Mutasarrıflığı ve Kilis kaymakamlıklarına çektiği bir telgrafla oralarda bulunan Arnavud muhacirlerin Zeytun’a gönderilmelerini istedi. Fahri Paşa’nın bu isteği üzerine Antep’ten “iki yüz yetmiş yedi hanede bin yetmiş sekiz nüfus” Arnavud muhaciri Zeytun’a gönderildi611. Bu arada Birinci Dünya Savaşı şartları dolayısıyla devletin uğraştığı diğer bir önemli konu da; savaş bölgelerinden iç bölgelere iltica eden Müslüman muhacirlerin yeni yerlere yerleştirilmeleri ve iaşelerinin sağlanmasıydı. Bu muhacirlerin yerleştirileceği bölgeler arasında Antep de vardı. Savaş boyunca Anadolu içlerine göç eden Çeçen, Çerkez, Türk ve Kürtlerin oluşturduğu bu muhacirlerin belli bir kısmı Antep’e yerleştirildiler612.

Zeytun’daki olayların bir türlü yatışmaması üzerine Dâhiliye Nazırı Talat Bey, 23 Nisan 1331 (6 Mayıs 1915) tarihinde Maraş Mutasarrıfına gönderdiği gizli bir şifre ile Zeytunlular’ın tamamen başka bölgelere naklini emretti613. Ancak Zeytun Ermenilerinin nakline hemen başlanamadığı anlaşılıyor. Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa, 23 Mayıs’ta Dâhiliye Nezâreti’ne yolladığı bir şifrede; Zeytun ve Dörtyol Ermenilerinin Halep ve Suriye taraflarına nakilleri konusunda Halep Valisi tarafından hala kesin bir emir verilmediğini belirtmektedir614.

4.4.2. İhtilalci Ermeni Komitelerinin Kapatılması

24 Nisan 1915’te de, Birinci Dünya Savaşı’nın bütün şiddetiyle devam ettiği bir zamanda, yurt içinde asayişi ve can güvenliğini sağlamak, ordunun cephe gerisini

611 Halep Valisi’nin Dâhiliye Nezâreti’ne 8 Nisan 1311 (21 Nisan 1915) tarihli telgrafı; BOA. DH. EUM. 2. Şb. nr. 10/89 lef 5. 612 Antep’in de Müslüman muhacirlerin iskân mıntıkalarına dâhil edildiğine dair Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’den Bitlis Vilayeti’ne 13 Şubat 1331(26 Şubat 1916) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 61/120; Aynı konuda Talat Bey’den Halep Vilayeti’ne 17 Nisan 1332 (30 Nisan 1916) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 63/87; Antep’e iskân için gönderilen muhacirlerle ilgili olarak ayrıca bkz. BOA. DH.ŞFR. nr. 61/121; 61/237; 63/144; 64/93; 70/104. 613 “Zeytunluların kâmilen ihracı…” Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’den Maraş Mutasarrıfı’na 23 Nisan 1331 (6 Mayıs 1915) tarihli şifre telgrafname; BOA. DH.ŞFR. nr. 52/253. 614 Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa’dan Dâhiliye Nezâreti’ne 10 Mayıs 1331 (23 Mayıs 1915) tarihli şifre; BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 7/25.

196 emniyete almak maksadıyla Dâhiliye Nezâreti, vilâyetlere ve mutasarrıflıklara bir genelge yollayarak, Türkiye’deki ihtilalci Ermeni komitelerinin kapatılmasını istedi615. 26 Nisan’da da Başkumandanlığın birliklere yolladığı aynı anlamdaki bir tamimle elebaşıların askerî mahkemelere sevki ile suçluların cezalandırılmasını istendi. Bu talimat üzerine İstanbul’da birçok komiteci tutuklandı616. Tutuklananların bir kısmı Haydarpaşa’dan trenle Ankara’nın Ayaş ilçesine ve Çankırı’ya gönderilerek, oralara yerleştirildiler617.

Dâhiliye Nezâreti’nin Ermeni komitelerinin kapatılmasıyla ilgili emirnâmesi 14 valilikle 10 mutasarrıflığa gönderilmişti. Bu valilik ve mutasarrıflıklar da kendi bölgelerinde bu kararı uygulayacaklardı. Dâhiliye Nezâreti’nin emirnâmesinin yollandığı 10 mutasarrıflığa Antep dâhil değildi. Antep’teki komiteler Halep Vilayeti içinde değerlendirilerek emirnâme Halep Valiliği’ne gönderilmişti. Bu karara dayanarak Halep Valiliği de Antep Mutasarrıflığı’na Antep’teki komitelerin de kapatılmasını isteyen bir telgraf yolladı. Antep’in İngilizler tarafından işgali sırasında, hükümet konağını basan İngiliz birlikleri tarafından, Antep Ermenilerinin Antep’ten sevkiyle ilgili ne kadar evrak varsa gasp edilerek Mısır’a götürülmüştü. Antep Ermenilerinin sevkleri ile ilgili bugün elimizde net bilgilerin olmayışının temel sebebi bu konudaki evrakların çoğunun İngilizler tarafından gasp edilmiş olmasındandır. İngilizler herhalde bu evraklarda Osmanlı Devleti’ni suçlayacak bilgilere ulaşacaklarını ummuşlardı. Ancak umduklarını bulamadıklarından olsa gerek bu evrakların büyük bir kısmı açıklanmayarak kaybolup gitti. Bazıları ise daha sonra yine İngilizler tarafından açıklanan bu belgelerden biri, 28 Nisan 1915 günü

615 Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in Ermeni komitelerinin kapatılmasıyla ilgili Başkomutanlığa yazdığı tezkire için bkz. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 127-128. Nezâretin talimatı üzerine tutuklanan komiteciler toplam 235 kişidir. Bkz. Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareketleri, Meşrutiyetten Önce ve Sonra (Hazırlayan Prof. Dr. Mehmet Kanar), İstanbul 2001, s. 323. Kâmuran Gürün’ün eserinde bu sayı bir dizgi hatasıyla 2345 olarak yazılmıştır. Gürün, a.g.e., s. 307. Verjine Svazlian ise İstanbul’da toplam 273 kişinin tutuklandığını belirtiyor. Verjine Svazlian, Ermeni Soykırımı ve Toplumsal Hafıza, (Türkçeye Çeviren: Emine Demir), İstanbul 2005, s. 46. 616 Gürün, a.g.e., s. 307; Süslü, a.g.e., s. 106-109. 617 BOA. DH.ŞFR. nr. 52/102’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 24-25. İstanbul’da tutuklanan Ermeni komitecileri ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Sarınay, “24 Nisan 1915 Genelgesi ve İstanbul’da Tutuklanan Ermeni Komitecileri”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 129-146.

197 Halep Valisi Celal Bey tarafından Antep Mutasarrıfı’na gönderilen ve Dâhiliye Nezâreti’nin yukarıdaki kararı doğrultusunda Antep’teki Hınçak ve Taşnak komitelerinin de kapatılmasını isteyen bu telgrafıydı. Halep Valisi Celal Bey’in telgrafı aynen şöyledir:

“Dâhiliye Nazırlığı’ndan alınan şifreli bir mesajı ilişikte gönderiyorum. Hınçak ve Taşnak komitelerinin şubelerini derhal kapayınız. Faal lider veya üyeleri arasında tehlikeli veya zararlı olanlarını tutuklayınız. Evleri araştırınız. Üzerlerinde bulunacak belgeleri inceleyiniz ve durumdan beni haberdar ediniz. Bu emirlerin esaslı surette yerine getirilmesi gerektiğinden baş göstermesi muhtemel herhangi bir mukabele hareketini bertaraf edebilmeniz için, harekete geçmeden önce yeter sayıda kuvvet tedarik etmenizi salık veririm…” Vali Celal

İlişik:

“… Ermeni komiteleri, siyasî ve ihtilalci teşekkülleri vasıtasıyla muhtariyet teminine çalıştıklarından, Taşnak komitesi savaşın patlamasından sonra Rusya’daki Ermenileri bize karşı ayaklandırmak kararını aldığından ve Türkiye’deki Ermenilere, Türk ordusunun takatsiz düşmesini beklemelerini ve sonra memleketin hayat ve geleceğine etki yapacak bir tutum izlemelerini teklif ettiğinden, yukarıdaki karar ve memleketin savaşla uğraştığı bir sırada Zeytun, Bitlis ve Van’da vuku bulan son ayaklanma hareketleri onların hainâne emellerini yeniden doğrulttuğundan, merkezleri yabancı ülkelerde bulunan ve üyelerinin gayretleriyle tam bir ihtilal hazırlamış olan bütün Ermeni komiteleri, gayeleri olan muhtariyeti ancak hükümete karşı savaşmakla temin edebilecekleri görüşüne sahip olduklarından, bazıları Kayseri ve Sivas’ta meydana çıkarılan bomba ve tabancalar saklayan ve çoğunluğu Türkiyeli Ermenilerden müteşekkil gönüllü taburları kurarak memleketi istila eden Ermeni komiteleri Türk ordusunu arkadan tehdit etmek gayesini güttüğünden – ki bu onların teşkilat ve yayınlarıyla belirlenmiştir – bizce bir ölüm kalım davası haline gelen bu gibi teşekküllerin varlığına Türk hükümeti bundan böyle gözlerini kapayamayacağından ve buna tahammül edemeyeceğinden, bir huzursuzluk kaynağı

198 teşkil eden bu kabil komitelerin varlığı töreye uygun sayılamayacağından ve bu kabil komitelerin ortadan kaldırılmasına acele lüzum duyulduğundan, Türk Orduları Başkomutanı ile aynı düşünce ile aşağıdaki kararı almış bulunuyoruz. Bu kararı lüzumlu hazırlıkları yaptıktan sonra acele olarak yerine getirmelisiniz. Vilayetlerdeki Hınçak, Taşnak ve benzeri komitelerin şubeleri derhal kapatılmalı, bu şubelerde bulunacak bütün belgeler, yok edilme fırsatı verilmeden ele geçirilmelidir. Hükümetçe tehlikeli veya sakıncalı addedilecek bütün faal lider veya üyeleri derhal tevkif edilmelidir. Evlerinde kalmalarına itiraz ettiğiniz Ermeniler de, kaçma fırsatı verilmeden uygun bir yerde toplanmalıdır. Şüpheli yerlerde silah araştırılması yapılmalıdır. Fakat harekete geçmeden önce, mukabil herhangi bir davranışa karşı sakıncalı davranarak askerlerin başındaki komutanlarla ilgili arajman yapılmalıdır. Bu emri esaslı surette yerine getirmek için en titiz hazırlıklara girişilmelidir. Bulunan bütün belgeler incelenmeli ve bunun sonucu olarak tutuklanacak kimseler Askerî Mahkeme’ye sevk edilmelidir. Tutuklanacak şahısların sayısı ve bu emrin yerine getirilmesiyle ilgili teferruat devamlı surette bana bildirilmelidir. Bu emir kesin olarak komitelerin yayılmasına karşı bir tedbir olduğundan, bunu Müslümanların ve Ermenilerin birbirlerini katletmelerine yol açacak bir şekilde uygulamaktan kaçınmalısınız.”618

Bu belge İngiltere Dışişleri Bakanlığı Doğu Dairesi Konsoloslarından W. S. Edmons tarafından 16 Ocak 1920 günü şöyle yorumlandı: “Bu belgede, kıtallerle ilgili ithamları takviye edecek yeter derecede delil yok.” Doğu Dairesi memurlarından D. G. Obsrone da şu görüşleri ekledi: “Tam tersine Dâhiliye Nazırı’nın emirnamesinin son paragrafı kıtallere yol açabilecek tedbirlerden kaçınılmasını kesinlikle öneriyor.”619

Bu karar doğrultusunda 30 Nisan 1915 günü, Antep’te 1890’larda teşkil edilen Hınçak ve 1898’de teşkil edilen Taşnak komiteleri kapatıldı. Ayrıca komitelerin başkan ve üyeleri arasından 19 kişi tutuklandı. Yapılan aramalarda

618 Vali Celal’den Antep Mutasarrıfı’na kapalı el yazısı. No: 627/50, Şifre No: 25, Halep, 28 Nisan 1915. (zik.) Mehmed Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezâlimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, s. 690-691. 619 Hocaoğlu, a.g.e., s. 691.

199 komite üyelerinin evlerinde silah ve cephanelerden başka birçok evrak da ele geçirildi620. Ancak hem Hınçak hem de Taşnak komitesi üyeleri başka bazı komitelerle de işbirliği yaparak işgaller dönemi de dâhil olmak üzere Ermeniler Antep’i terk edene kadar Antep’te çeşitli faaliyetlerde bulunmaya devam edeceklerdir621.

4.4.3. Sevkiyât Kararının Alınması

Ermeniler Nisan ayı içinde, Van’da da bir isyan çıkardılar. Ardından da Rus kuvvetleri bölgedeki Osmanlı Ermenilerinin öncülüğünde Van’a girdi ve 17 Mayıs 1915’te Türk kuvvetleri Van’ı terk etmek zorunda kaldı. Türk mahalleleri Ermeniler tarafından yakılıp yıkıldıktan ve şehirdeki birçok Müslüman katledildikten sonra, şehir yine Ermeniler tarafından Rus kuvvetlerine teslim edildi622.

Bu durumun Ermeni çetelerini yeni isyanlar için cesaretlendirmesi ve isyanın çevreye yayılması düşüncesi üzerine, Ermenilerin toplu olarak yerlerinin değiştirilmesi gündeme geldi. Ülke genelinde yaşanan Ermeni olayları artık tahammül edilmez bir hal almıştı. Van’da Ermeni isyanı bütün şiddetiyle devam ettiği bir sırada, diğer bölgelerde de Ermenilerin isyan ettikleri, yol kestikleri, Müslüman köyleri basarak halkı katlettikleri yolunda haberler geliyordu. Nihayet Başkumandanlık Vekâleti’nden, 2 Mayıs 1915’te, Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’e yollanan bir yazıda; Van ve çevresinde bulunan Ermenilerin isyanlara devam etmek için toplu ve hazır halde bulundukları belirtildikten sonra, bu Ermenileri aileleriyle birlikte ya Rus sınırları içine ya da Anadolu içlerine göndermenin, yerlerine de Müslümanlar’ın yerleştirilmesinin uygun olacağının düşünüldüğü belirtildi623.

620 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 171. 621 Sarafian, a.g.e., s. 135. 622 İsyan sırasında Van’da Ermeniler tarafından yapılan mezalimle ilgili çeşitli yazışmalar için bkz. A.T.B.D., Yıl: 34, Sayı: 85, Belge No: 2003-2004-2005, Ankara, Ekim 1985, s. 39-53; Van ve civarındaki isyan için ayrıca bkz. Hikmet Özdemir ve dğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara 2005, s. 58-59. 623 Başkumandan Vekili Enver Paşa’dır. Dolayısıyla bu yazı da Enver Paşa tarafından yazılmıştır. Başkumandanlık Vekâleti’nin (Enver Paşa’nın) konuyla ilgili yazısı şu şekildedir:

200

Sevkiyât kararının ilk işareti sayılan bu yazı ile Başkumandanlık Vekâleti Ermenilerin isyan çıkaramayacak şekilde dağıtılmalarını istiyordu. Yine bu belgeden de anlaşıldığı gibi Ermenilerin toplu olarak yer değiştirmeleri düşüncesi siyasî değil, tamamen askerî nedenlerden ve güvenlik gereksiniminden kaynaklanıyordu. Bunun üzerine Dâhiliye Nâzırı Talat Bey, Meclis-i Vükeladan karar almadan ve bu işle ilgili bir geçici kanun çıkarmadan, bütün sorumluluğu üzerine alarak sevkiyâtı başlattı624.

Bunun ardından, Başkumandanlıktan 26 Mayıs 1915 tarihinde Dâhiliye Nezâreti’ne şu talimat gönderildi.

“Ermenilerin Doğu Anadolu vilayetlerinden, Zeytun’dan ve buna benzer yoğun bulundukları yerlerden, Diyarbakır vilayeti güneyine, Fırat nehri vadisine, Urfa, Süleymaniye yakılarına gönderilmeleri şifahen kararlaştırılmıştır. Yeniden fesat yuvaları meydana getirmemek için Ermenilerin göç planlamasında şu düşünceler esas alınmalıdır.

1-) Ermeni nüfusun gönderildiği yerlerdeki aşiret ve Müslümanların sayısının % 10 oranını geçmemesi,

2-) Göç ettirilecek Ermenilerin kuracakları köylerin her birinin elli evden çok olmaması,

“Van Gölü etrafında ve Van vilâyetince bilhassa malum olacak mevaki-i muayyenedeki Ermeniler isyan ve ihtilal için bir ocak halindedirler. Bu halkın oradan kaldırılarak isyan yuvasının dağıtılması fikrindeyiz. Üçüncü Ordu’nun verdiği malumata nazaran Ruslar 20 Nisan’da hudutları içindeki Müslüman ahaliyi çıplak bir halde hududumuz dâhiline sürdüler. Hem buna bir mukabele-i bi’l-misl olmak ve aynı zamanda yukarıda söylediğim maksadı hâsıl etmek üzere: Ya merkum Ermenileri ve ailelerini Rusya hududu dâhiline sürmek yahut merkum Ermenileri ve ailelerini Anadolu dâhiline ve muhtelif yerlere dağıtmak lazımdır. Bu iki şıktan münasibinin intihabı ile icrasını rica ederim. Bir mahzur yoksa usât ailelerini, isyan merkezlerinden hudud haricine sürmeyi ve onların yerine hudud haricinden gelen İslâm halkı yerleştirmeyi tercih ederim.” A.T.B.D. , Yıl: 31, Sayı: 81, Belge No: 1830, Ankara, Aralık 1982, s. 141-142; BOA. DH.ŞFR. nr. 52/282’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 7-8. 624 BOA. MV. 198/63’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 8.

201 3-) Göçmen ailelerin seyahat ve nakil suretiyle de olsa yakın yerlere ev değiştirmemesi.”625

Bu emirler çerçevesinde 27 Mayıs 1915’te “Vakt-i seferde icraât-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedâbir hakkında kanun-u muvakkat” çıkarıldı ve 1 Haziran günü Takvîm-i Vekayi’de (resmi gazete) yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kanun metninde doğrudan Ermenilerden de bahsedilmemekte, Osmanlı Devleti’ne karşı casusluk yapanların ve ihanetleri görülenlerin savaş bölgelerinden uzak yerlere nakledilmeleri istenmektedir626. Dolayısıyla bu kanun sadece Ermeniler için çıkarılmamıştır. Ermenilerin diğer gruplardan daha büyük bir kitle halinde sevk ve iskâna tâbi tutulmalarından dolayı “Ermeni Tehciri” olarak bilinen yaklaşım eksik ve yanlıştır. Bu kanun dolayısıyla sadece Ermeniler değil Hristiyanlardan Rum, Gürcü, Süryanî ve Keldanîler; Yahudiler; Müslümanlardan Arap, Arnavut, Boşnak, Çingene, Çerkez, Kürt, Laz ve bazı Türkler de bulundukları yerlerden başka bölgelere sevk ve iskâna tâbi tutulmuşlardır. Kısacası kanunun uygulanmasında sevk ve iskâna tâbi tutulacak grupların etnik kimlikleri değil, savaş bölgelerinde askerî güçlerle herhangi bir şekilde karşı karşıya gelip gelmemeleri dikkate alınmıştır627. Ayrıca burada

625 Gürün, a.g.e., s. 307; Süslü, a.g.e., s. 110. 626 Gürün, a.g.e., s. 308; Süslü, a.g.e., s. 110. Kanunun tam metni şöyledir: “Vakt-i seferde icraât-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedâbir hakkında kanun-u muvakkat. Madde 1: Vakt-ı seferde ordu ve kolordu ve fırka kumandanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki kumandanları ahali tarafından herhangi bir suretle evâmir-i hükümete ve müdafaa-i memlekete ve muhafaza-i asayişe müteallik icraât ve tertibâta karşı muhalefet ve silahla tecavüz ve mukavemet görürlerse derakab kuvâ-i askeriye ile en şiddetli surette te’dibât yapmaya ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye me’zûn ve mecburdurlar. Madde 2: Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icâbât-ı askeriyeye mebnî veya casusluk ve hıyanetlerini hissettikleri kurâ (köyler) ve kasabât (kasabalar) ahalisini münferiden veya müctemî’an diğer mahallere sevk ve iskân ettirebilirler. Madde 3: İş bu kanun tarih-i neşrinden itibaren mu’teberdir. Madde 4: İş bu kanunun mer’iyyet-i ahkâmına Başkumandanlık Vekili ve Harbiye Nâzırı memurdur. Meclis-i Umûmî’nin ictimâ’ında kanuniyeti teklif olunmak üzere iş bu lâiha-yı kanuniyenin muvakkaten mevki’-i mer’iyyete vaz’ını ve kavânîn-i devlete ilâvesini irâde.” (Süslü, a.g.e., s. 111) 627 Bu gerçeklerin yanında “Sevk ve İskân Kanunu”nun Osmanlı Devleti’nin klasik döneminde çeşitli sebeplerle uyguladığı zorunlu göç ettirme ve iskân siyasetinin bir devamı olarak da kabul edilebileceğini vurgulayan ve bu kanun dolayısıyla bazı Müslüman Arapların Anadolu’nun muhtelif yerlerine sevk ve iskânlarını inceleyen bir çalışma için bkz. Süleyman Beyoğlu, “Ermeni Propagandasının Gölgelediği Gerçek: Tehcir Kanunu ve I. Dünya Savaşı’nda Arap Tehciri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı: 11, İstanbul (Güz) 2004, s. 31-52.

202 vurgulanması gereken diğer bir önemli nokta; Osmanlı Devleti’nin bu kanunu, ihtimal dâhilindeki bir Ermeni isyanına karşı önlem olarak ya da başka bazı varsayımlara dayanarak değil, fiilen ortaya çıkan isyanlara ve düşmanla işbirliğine karşı dönemin şartları içinde kaçınılmaz olarak çıkarmak zorunda olduğu gerçeğidir628.

Bu kanunla, Dâhiliye Nazırı Talat Bey’in, Van vilayeti isyanının ardından bütün sorumluluğu üzerine alıp, bir kısım Ermenileri başka bölgelere sevk ederek başlattığı, askerî gereklerle casusluk ve ihanetleri görülen yerlerin ahalisini tek tek veya toplu olarak başka yerlere sevk ve iskân yetkisi orduya devredilmiş oldu629.

Yer değiştirmenin nasıl yapılacağı ise hazırlanan 15 maddelik bir yönetmelikle belirtildi. Bunlar özetle şöyleydi:

a-) Ermeniler kendilerine tahsis edilen bölgelere, can ve mal emniyeti sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir.

b-) Yeni evlerine yerleşinceye kadar iaşeleri Muhâcirîn Müdüriyetinden sağlanacaktır.

c-) Eski mâli durumlarına uygun olarak kendilerine emlak ve arazi verilecektir.

d-) Muhtaç olanlar için hükümet tarafından mesken inşa olunacak, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir.

e-) Geride bıraktıkları taşınır malları kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları tespit ve kıymetleri takdir edildikten sonra, buralara yerleştirilecek olan Müslüman göçmenlere tevzî edilecektir. Bu göçmenlerin ihtisasları dışında kalan

628 Süleyman Beyoğlu, “1915 Tehciri Hakkında Bazı Değerlendirmeler”, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, (Yayına Hazırlayan: Erhan Afyoncu), İstanbul 2001, s. 211. 629 Süleyman Beyoğlu, “Ermeni Propagandasının Gölgelediği Gerçek: Tehcir Kanunu ve I. Dünya Savaşı’nda Arap Tehciri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı: 11, İstanbul (Güz) 2004, s. 33.

203 zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerler, açık artırma ile satılacak ve kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.

f-) Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta bir talimatname hazırlanacaktır630.

10 Haziran 1915’te yayınlanan bir talimatname ile de sevk ve iskâna tabi tutulan Ermeniler’in malları koruma altına alındı ve “Emvâl-i Metruke Komisyonu” kuruldu. Bu komisyon Ermenilerin geride bıraktıkları mallarını kayıt altına alacak, satılan malların da bedellerini döndüklerinde sahiplerine ödemek üzere mal sandıklarına teslim edecekti. Komisyonun görevi; hükümetin sevk ve iskân kararını savaş şartları dolayısıyla aldığını, gidenlerin sonradan tekrar yerlerine dönmelerinin planlandığını da açıkça göstermektedir631.

Hükümet sevk ve iskân sırasında yol şartları, iklim, güvenlik, lojistik ve barınma gibi ihtiyaçların en kolay şekilde sağlanması amacıyla da bazı güzergâhlar belirledi. Buna göre;

a-) Samsun ve Kayseri’den gönderilenler Malatya yoluyla Diyarbakır ve Urfa’ya

b-) Sivas, Elazığ, Erzurum ve çevresinden gönderilenler Diyarbakır- yoluyla Musul’a

c-) Batı Anadolu’dan gönderilen kafileler Kütahya-(Afyon) Karahisar-Konya- Karaman-Tarsus üzerinden Kadirli-Maraş-Pazarcık yolu ile Deyr-i Zor’a

630 Gürün, a.g.e., s. 311-312; Süslü, a.g.e., s. 114-115; Talimatnamenin tam metni için bkz. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 132-133. 631 BOA. DH.ŞFR. nr. 54/226’dan naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 8; Ermenilere ait mal, mülk ve arazilere uygulanacak idare hakkında yayınlanan yönetmelik için bkz. Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 139-142.

204 d-) Van ve Bitlis’ten göç edenler Diyarbakır üzerinden Urfa, Antep ve Adana’ya

e-) Trakya’dan gönderilenler İzmit üzerinden Balıkesir ve diğer illere

f-) Yozgat’tan çıkanlar Sivas veya Kayseri üzerinden Zor’a sevk edileceklerdi.

Ancak güzergâh bu şekilde belirlenmekle birlikte, bütün Ermenilerin ne son durağı Halep, Urfa ve Zor olmuştur ne de bütün kafileler bu yolu izlemiştir. Yaklaşık dokuz ay süren göç ettirme sırasında Ermeni kafilelerinin birçoğu Konya’dan öteye götürülememişlerdir. Ayrıca Ermenilerin sevkleri tümüyle Suriye’ye de yapılmamaktadır. Mesela Ezine’den sevk edilen Ermeniler İzmit’te yerleştirilmişler, daha sonra buradan Balıkesir Konya ve başka yerlere gönderilmişlerdir. Aynı şekilde Urfa’dan sevk edilen Ermenilerin yerine başka yerden gelen Ermeniler de Urfa’nın kırsalına yerleştirilmişlerdir. Erzurum’dan bazı Ermeniler Kastamonu ve civarına, Müslüman olan Merzifonlu Ermeniler ise Orta Karadeniz sahiline yerleştirilmişlerdir.

Yine göç ettirilen kafileler için Konya, Halep, Diyarbakır ve Cizre’de ana toplanma merkezleri kurulmuştur. Ayrıca Afyon, Ereğli, Harput, Malatya ve İzmit gibi bazı yerlerde de ara duraklar ve bekleme merkezleri oluşturulmuştur. Bu bekleme yerlerinin bazılarında ambarlar, hastaneler ve aşevleri inşa edilmek suretiyle yolculuk için uygun koşullar sağlanmaya çalışılmıştır. Bu yerlerin en göze çarpan özellikleri, güzergâh üzerinde önemli kavşaklar olmaları ve demiryolu hattı üzerinde veya yakınında bulunmalarıdır. Nitekim göç ettirilen Ermeniler demir yolu, kara yolu ve su yolları birlikte kullanılmıştır. Yapılan bu hazırlıklarla sevkiyâtın en kısa zamanda ve düzenli bir şekilde sonuçlandırılması amaçlanmıştır632.

632 A.T.B.D., Yıl: 31, Sayı: 81, Belge No: 1845, Ankara, Aralık 1982, s. 219-235; Kemal Çiçek, Ermenilerin Zorunlu Göçü (1915-1917), Ankara 2005, s. 98-100; Süslü, a.g.e., s. 124-131.

205 4.4.4. Antep Ermenilerinin Sevki

4.4.4.a. Antep’ten Ermeni Sevkiyâtının Başlaması

Mart 1915’te, isyan hazırlığı içinde oldukları tespit edilen Antep Ermenilerinin bir kısmı Nisan’da Zeytun’a sevk edilmişti. Bu sebepten olsa gerek sevk ve iskân kanunu çıktığında Antep Ermenileri sevkiyât dışı tutulmuşlardı. Hatta Van ve Bitlis başta olmak üzere bazı doğu vilayetlerinden gelecek Ermenilerin buraya yerleştirilmeleri öngörülmüştü633. “Sevk ve İskân Kanunu”nun yürürlüğe girmesinin ardından sevkleri kararlaştırılan Ermenilerle ilgili listede de Antep Ermenileri yer almıyor634. Aynı şekilde Dâhiliye Nâzırı Talat Bey tarafından Mayıs ayı içinde 4. Ordu Kumandanlığı’na yollanan ve sevk edilecek Ermenilerle ilgili bilgi verilen şifrede de, Halep Vilayeti’nden sevk edilmeleri istenen Ermeni nüfus içinde Antep Ermenileri bulunmuyor635.

Bunun için Antep Ermenilerinin sevkine ne zaman başlandığı tam olarak belli değil. Sarafian, Antep’ten sevkiyâtın 1915 yılı yaz aylarında başladığını belirtiyor. Kesin bir tarih vermiyor. Yine ona göre, ardı ardına yapılan üç sevkiyâtla Ermeni Millî (Gregoryen) Kilisesi’ne bağlı Ermenilerin büyük çoğunluğu Antep’ten sevk edildiler. İlk sevkiyâtta başlıca Ermeni entelektüelleri ve zenginleri sevk edildi. Bunlar Suriye bölgesinde Halep, Hama, Humus ve Damaskus gibi yerlere yerleştirildiler. İkinci ve üçüncü sevkiyâtlarda da önde gelen Ermenilerin büyük çoğunluğu Antep’ten uzaklaştırıldı636.

Verjine Svazlian da Sarafian gibi belirsiz bir tanımlamayla, 1915 yılı ilkbaharından itibaren Antep de dâhil olduğu halde Çukurova bölgesindeki Ermenilerin sevkine başlandığını belirtiyor637. Stina Katchadourian’a göre ise; görgü

633 Çiçek, a.g.e., s. 224; Süslü, a.g.e., s. 112. 634 Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I, Ankara 2005, s. 152. 635 Dâhiliye Nazırı Talat Bey tarafından Dördüncü Ordu Kumandanlığı’na 10 Mayıs 1331 (23 Mayıs 1915) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 53/94. 636 Sarafian, a.g.e., s. 134. 637 Svazlian, a.g.e., s. 61.

206 tanıklarının ifadelerine göre, Ermenileri Antep’ten götüren ilk konvoy 28 Temmuzda hareket etmişti638. Ancak 26 Temmuzda, Dâhiliye Nezâreti’nden 4. Ordu Kumandanlığına gönderilen bir telgrafta; o sırada Bağdat’ta bulunan Ahmet Bey’in Antep Ermenilerinin nakli için oraya mutasarrıf tayin edildiği ve kendisine bu konuda özel talimat verildiği belirtilerek, Antep Ermenilerinin münasip ölçülerde nakilleri için Ahmet Bey’in Antep’e gelmesinin beklenmesi istenmişti639. Yeni Mutasarrıf Ahmet Bey’in birkaç gün içinde Antep’e gelip hemen ilk sevkiyâtı organize etmesi pek mümkün görünmüyor. Onun için Temmuz ayı içinde de Antep’ten herhangi bir sevkiyât yapılmadığını söyleyebiliriz. Fransız araştırmacı Yves Ternon da, Antep’ten sevkiyâtın 1 Ağustos’ta başladığını söylüyor640. Aynı şekilde Amerika’nın Halep Konsolosu J. B. Jackson da, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na sunduğu bir raporda, Antep’ten sevkiyâtın 1 Ağustos’ta başladığını belirtiyor ki tüm bunlardan Antep Ermenilerinin ancak Ağustos’un ilk haftasında sevk edilmeye başlandığı anlaşılıyor. Jackson’un verdiği bilgilere göre; 1 Ağustos’tan itibaren Alman Bağdat Demiryolu’yla her biri 15 vagonluk 9 tren dolusu Ermeni Antep’ten Halep’e nakledilmiştir. Yine onun kayıtlarına göre trenlerde her vagonda 35-40 kişi taşınmaktadır. Diğer bölgelerdeki Ermenilerin Halep’e nakli de devam etmektedir. Gelen bu kafilelerden bir kısmının Halep’te kalmasına müsaade edilmiş, geri kalanlar da diğer bölgelere nakledilmişlerdir. Antep’ten yapılan bu ilk sevkiyât sistemli bir şekilde demiryoluyla yapılmakta ve Ermeniler sağlıklı bir şekilde gidecekleri yere ulaşmaktadır641.

Antep’teki misyonerler sevkiyât sırasında da aktif olarak faaliyetteydiler. Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard, sevkiyât kararının ülkenin değişik

638 Stina Katchadourian, Efronia, An Armenian Love Story, Princeton 2001, s. 119. 639 Dâhiliye Nezareti’nden Dördüncü Ordu Kumandanlığı’na 13 Temmuz 1331 (26 Temmuz 1915) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 54-A/113. 1916 yılı Nisan başlarına kadar Ayıntab Mutasarrıfı olarak görev yapan Ahmet Bey, bu tarihte Suriye Valisi’nin rahatsızlanarak İstanbul’a gitmesi üzerine vekâleten Suriye Valiliği görevine atanarak Şam’a gitti. Antep’e de onun yerine vekâleten başka bir mutasarrıf tayin olundu. Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’den Suriye Vilayeti’ne 19 Mart 1332 (1 Nisan 1916) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 62/194; Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’den Halep Vilayeti’ne 19 Mart 1332 (1 Nisan 1916) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 62/195. 640 Yves Ternon, Ermeni Tabusu, (Türkçesi: Emirhan Oğuz), İstanbul 1993, s. 298. 641 NARA 867.4016/148’den naklen, Kemal Çiçek, “Halep Amerikan Konsolosu J. B. Jackson ve Ermeni Tehcirindeki Yeri”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 208; Çiçek, a.g.e., s. 226-227.

207 yerlerinde uygulanmaya başlanmasının ardından, Antep Ermenilerinin sevkini engelleyebilmek için çalışmaya başladı. Dr. Shepard Antep Ermenilerinin yerlerinde kalmalarını sağlayabilmek için öncelikle Halep Valisi ile temasa geçti. Shepard Halep Valisi’ni Antep Ermenilerinin yerlerinde kalmaları konusunda ikna edebileceğini düşünüyordu. Ancak Shepard bu çalışmalarına devam ederken Antep’teki Gregoryen Ermenilerin bir kısmı sevk edilmeye başlanmıştı. Böylece Shepard’ın Antep Ermenilerinin Antep’ten uzaklaştırılmalarını önlemeye yönelik ilk teşebbüsü başarısız oldu642.

4.4.4.b. Sevkiyât Dışı Tutulan Ermeniler

Osmanlı idaresinin aldığı sevk ve iskân kararı sırf Ermenileri kapsamadığı gibi; karar, ahalisi sevk edilecek bölgelerdeki bütün Ermeniler için de geçerli değildi. Bazı bölgelerdeki Ermeniler sevkiyât dışı bırakılmıştı. Amaç komitelerle ilişkisi olan ve bulundukları bölgede yeni bir kargaşa çıkmasına sebep olabileceklerin buralardan uzaklaştırılmasıydı. Ayrıca hasta ve âmâlar, Katolik ve Protestan mezhebinden olanlar, askerler ve aileleriyle, memurlar, tüccarlar, bazı amele ve ustalar da sevkiyât dışı tutuldular643. Devlet kademesinde, resmî makamlarda görev yapan bazı kişiler, öğretmenler ve yakınları da sevke dâhil edilmeyeceklerdi. Antep’te “Deutsche Orient Bank” Ayıntab Şubesi Müdürü Sehakyan bunlardan biridir644. Kürttepe mahallesinde bulunan İttihat ve Terakki Ana Mektebi Musiki Öğretmeni Mari ve ailesi ile yine İttihat ve Terakki Ana Mektebi öğretmenlerinden olup Nizip’te oturan Aznif ve ailesi de sevkiyât dışı tutulan Antepli Ermenilerden bazılarıdır645. Antep Ermenilerinden Halep Mebusu Artin Boşgezenyan’ın kardeşi Dikran Boşgezenyan ve amcası Ohannes Boşgezenyan ile diğer yakınları da aynı şekilde aileleriyle beraber kanun dışı tutulmuşlardı ve Dâhiliye Nezâreti tarafından bunların da sevk edilmemeleri

642 Alice Shepard Riggs, Shepard of Aintab, Princeton 2001, s. 123-124. 643 BOA. DH.ŞFR. nr. 53/295; nr. 54/55; nr. 54-A/252; nr. 55/18; nr. 55/20; nr. 55/292; nr. 58/2’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 10. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Ankara 2009, s. 96-105. 644 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 6 Ağustos 1331 (19 Ağustos 1915) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 55/44. 645 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 7 Kânûn-ı Evvel 1332 (20 Aralık 1916) tarihli şifre. BOA. DH.ŞFR. nr. 71/46; Nezâretten vilayete aynı tarihli başka bir şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 71/48; Bu kişilerin durumuyla ilgili daha önce yapılan çeşitli yazışmalar; BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 32/55.

208 istenmişti646. Bu istek üzerine Mebus Artin Boşgezenyan’ın kardeşi Terzi Dikran Boşgezenyan sevk edilmeyerek Antep’te bırakıldı647. Artin Efendi’nin amcası Ohannes ve Ohannes’in oğlu Agopçiyan daha önce muhtemelen bazı olaylara karıştıkları için Birecik’e sevk edilmişler sonra tekrar Antep’e dönmüşlerdi. Onlar ve aileleri de tekrar sevke tâbi tutulmayarak Antep’te kalmaya devam ettiler648.

Antep Ermenilerinden Artin Boşgezenyan 1895 Antep isyanının tertipçilerinden olduğu için isyan sonrası tutuklanıp Halep’te hapsedilen Ermenilerden biriydi. İsyanın diğer suçluları gibi kısa süre sonra Sultan II. Abdülhamit tarafından affedilerek serbest bırakılan Boşgezenyan, II. Meşrutiyet’in ardından yapılan 1908, 1912 ve 1914 Meclis-i Mebusan seçimlerinin üçünde de Halep merkezinden mebus seçilerek meclise girmişti649. Halep Mebusu Artin Boşgezenyan 1919 yılında İstanbul’da İngilizlerin baskılarıyla oluşturulan ve “Yozgat Tehcir ve Taktil Davası” sebebi ile Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i idama mahkûm eden Divan-ı Harb-i Örfi’de de “Sorgu Hâkimi” olarak görev yapacaktır650.

Sevke dâhil olmayanlar da ister Katolik ister Protestan olsun veya diğer sevk dışı oldukları belirtilen gruplardan olsun zararlı faaliyetleri görülürse onlar da yeni iskân bölgelerine sevk edileceklerdi. Örneğin Adana ve bölgesindeki terör faaliyetlerine Katolik ve Protestanların da katılmaları üzerine Adana’daki Katolik ve Protestan Ermeniler de sevke tâbi tutulmuşlardı651. Aynı şekilde Antep’teki Katolik

646 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 22 Kânûn-ı Evvel 1331 (04.01.1916) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 59/203; Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 3 Kânûn-ı Sânî 1331 (16.01.1916) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 60/38. Dikran, Ohannes ve Agopçiyan Boşgezenyan ve ailelerinin yerlerinde kalmalarıyla ilgili benzer yazışmalar; BOA. DH.ŞFR. nr. 71/27; nr. 73/34. 647 Halep Valisi’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 10 Kânûn-ı Sânî 1331 (23.01.1916) tarihli şifre; BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 35/11 lef 10. 648 Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 10 Mart 1333 (10 Mart 1917) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 74/92; Halep Valisi’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 19 Mart 1333 (19.03.1917) tarihli şifre; BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 35/11 lef 1. 649 Recep Karacakaya, “Meclis-i Mebusan Seçimleri ve Ermeniler (1908-1914)”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2/2003, Sayı: 3, İstanbul 2003, s. 127-143. 650 Nejdet Bilgi, Yozgat Ermeni Tehciri Davası, İstanbul 2006, s. 33-34. 651 Dâhiliye Nezâreti’nden Adana Vilayeti’ne 20 Ağustos 1331 (2 Eylül 1915) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 55-A/23.

209 ve Protestanlar’dan zararlı görülenler de sevke dâhil edilmişlerdir. Antep’teki Protestan Ermeniler uzun süre kendilerinin de sürgün edileceklerine ihtimal vermemişlerdi652. Bu düşüncelerine dayanak olarak da kendilerinin Amerika’nın koruması altında olmalarını gösteriyorlardı. Amerikalı misyonerler tüm Ermeni Protestan cemaatini Amerika’ya tâbi hale getirmeyi başarmışlardı653. Ancak aynı bozguncu faaliyetler Antep’te de devam ettiğinden, yeni mutasarrıf Ahmet Bey’in Antep’e gelmesinin ardından, 9 Eylül günü, zararlı faaliyetleri görülen Katolik ve Protestan Antep Ermenilerinin de sevkine dair, Dâhiliye Nezâreti’nden Halep vilayetine bir telgraf gönderildi. Dâhiliye Nezâreti’nin Antep Ermenilerinin sevkine dair isteği sadece “zararlı faaliyetlerde bulunan Katolik ve Protestanları” kapsıyordu, diğerleri yerlerinde kalmaya devam edeceklerdi. Ayrıca bu karar Dâhiliye Nezâreti tarafından doğrudan verilmemiş, “Ayıntab Mutasarrıflığı’nın mütalaası” doğrultusunda böyle bir karar çıkmıştı654. 18 Eylül’de de Ermenilerin sevkleri sırasında gerekli olacak ihtiyaçların karşılanması için Dâhiliye Nezâreti tarafından görevlendirilen Muhâcirîn Müdürü Şükrü Bey’in bölgeye hareket ettiği ve o geldikten sonra lüzum göreceği tedbirlerin temin edilmesi istendi655. Dâhiliye Nezâreti’nin, doğu bölgelerinden getirilecek Ermeniler için bir iskân bölgesi olarak belirlediği Antep’teki Ermenilerin sevklerini düşünmediği ancak şehirde yaşanması muhtemel karışıklıklar dolayısıyla Antep’teki yetkililerin böyle bir talepte bulundukları anlaşılıyor. Bu kararın ardından Katolik ve Protestanların sevklerine başlanmasıyla beraber Antep Amerikan Koleji hocalarından bazıları ve aileleri de sevke tâbi tutularak Antep’ten uzaklaştırıldılar656.

Protestanların ‘Amerika bizi korur’ düşüncesi boşa çıkmış, Amerikan kurumlarında görevli olanlar da dâhil, sevkine karar verilen Ermeniler şehirden uzaklaştırılmaya başlanmıştı. Halep Vilayeti’nden istediği neticeyi alamayan ve Gregoryen Ermenilerin sevklerini engelleyemeyen Dr. Shepard, daha yüksek bir

652 Çiçek, a.g.e., s. 225-226; Sarafian, a.g.e., s. 134. 653 Sarafian, a.g.e., s. 134. 654 “Ayıntab Mutasarrıflığı’nın mütalaası doğrudur. Ayıntab Ermenilerinin de sevki lazımdır. Katolik ve Protestanlardan muzır olanların sevkiyle diğerlerinin ibkası…” Dâhiliye Nezâreti’nden Halep Vilayeti’ne 27 Ağustos 1331 (9 Eylül 1915) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 55-A/174. 655 Dâhiliye Nezâreti’nden Musul ve Suriye vilayetleriyle Urfa, Zor ve Ayıntab mutasarrıflıklarına 5 Eylül 1331 (18 Eylül 1915) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 56/69. 656 Riggs, a.g.e., s. 125.

210 yerlerden gelecek bir emirle en azından Katolik ve Protestanların sevklerine mani olmayı başaracağını düşünerek bu defa da İstanbul’a gitti. Antep’in önde gelen misyoneri Amerikalı Dr. Shepard Protestanların kendilerini koruyacaklarını düşündükleri dayanak noktası Amerikalılardan biriydi. Protestan cemaati içinde Shepard’ın çok yakın arkadaşları, Amerikan Koleji hocaları ve din adamları vardı. Fakat Shepard İstanbul’daki temaslarında da bir başarı elde edemedi. Ekim ayı içinde tekrar Antep’e döndüğünde, zararlı faaliyetlerde bulunan Katolik ve Protestan Antep Ermenilerinin sevki de başlamıştı. Sevkleri engelleyebilmek için yaptığı çalışmalardan hiçbir sonuç alamayan Dr. Shepard’a göre; “Osmanlı Devleti’nin Katolik ve Protestanların sevkiyâttan muaf tutulacaklarına dair kararı sadece bir kamuflajdı.”657

Sevkiyâtın başlamasıyla bazı Ermeniler de din değiştirerek (ihtida ederek) sevkiyâta dâhil olmamayı denemişlerdi. Din konusunu temel ve hak ve özgürlüklerin en başında gören Osmanlı yönetimi din değiştirmeler konusunda her zaman hassas davranmıştır. Özellikle II. Meşrutiyet’in ilanı ile vatandaşları arasında birarada yaşama arzusunu tazelemek isteyen yönetim, I. Dünya Savaşı sırasında da Gayrımüslimlerin kendi aralarındaki mezhep değiştirmeleri normal karşılamaya devam ederken Müslüman olmak için yapılan müracaatları hemen işleme koymamıştır. Devletin bu konudaki tavrı Müslüman olacak kişinin baskı altında veya daha başka sebeplerle böyle bir karar almasına engel olmak, eski dininin temsilcilerinin de ikna olmasını sağlamak ve vatandaşlar arasında bir probleme meydan vermemek içindir658. Örneğin, daha önce bahsettiğimiz gibi Antep Ermenileri arasında ihtida ederek Müslüman olma 16. yüzyıldan beri görülen bir durumdur. Ancak savaş şartları içinde bir kişinin din değiştirmek istemesinin birçok hukukî ve siyasî sebebi olabileceğinden bu yıllarda devlet bu konuda biraz daha dikkatli olmayı tercih etmiştir. Bununla beraber Ermenilerin sevklerinin başladığı

657 Riggs, a.g.e., s. 124-125. 658 Osmanlı Devleti’nin II. Meşrutiyet’ten itibaren özellikle dinî konularda uyguladığı Ermeni politikası ve konuyla ilgili örnekler için bkz. Cezmi Eraslan, “II. Meşrutiyet’ten Tehcire Osmanlı Devleti’nin Ermenilere Yönelik Politikaları”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2003, s. 543-553; Cezmi Eraslan’ın bu bildirisi, aynı enstitü tarafından düzenlenen ikinci kongrede sunduğu diğer bir bildiri yerine sehven 2. bildiriler kitabında tekrar yayınlanmıştır. Bkz. ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2007, s. 67-79.

211 sıralarda din değiştirmeler genel olarak kabul görmüştür. Fakat sonradan yoğunlaşan ve samimi olmayan ihtida başvuruları yine kabul görmemeye başlamıştır. Çünkü sırf sevkiyâttan kurtulmak için Müslüman olduğunu söyleyenlerin “İslam namı altında yine mefsedetten geri kalmayacakları” düşünülmektedir659. “Bu gibi ihtidaların hiçbir kıymet-i resmiyesi olmadığından muhtediler hakkında istisnai muamele yapılması katiyyen caiz değildir.”660 Bu duruma örnek olarak, Geyve-Akhisar nahiyesi müdürü iken azledilerek askere alınan Antepli Ermenilerden Kevork oğlu Agop Ferid Efendi’den bahsedebiliriz. Agop Ferid Efendi askere alınınca, önce İzmit mutasarrıflığının müsaadesiyle ailesini İstanbul’a göndermiş, daha sonra kendisi de bedel ödeyerek askerlik görevinden ayrılıp İstanbul’a ailesinin yanına dönmüştü. Agop Ferid Efendi bunun ardından da Müslüman olmak için müracaatta bulunmuş, ancak daha sonra yapılan incelemelerde sevkiyâttan kurtulmak ve yeni bir memuriyete atanmak için böyle bir talepte bulunduğu anlaşıldığından bu talebi kabul edilmemişti661.

Fakat bu karar da sürekli ve istikrarlı bir şekilde uygulanmamıştır. Tüm cephelerde savaşın devam ettiği ve içte de bu tür sorunların yaşandığı böyle karışık bir dönemde Osmanlı Devleti’nin ihtida konusunda istikrarlı bir politika izlediği söylenemez. Bu konuda daha çok zaman ve şartlara göre değişen bir politika takip edildiği ve din değiştirme talepleri karşısında, dönemin şartları dolayısıyla merkezden gelen emirlerden çok bölgelerdeki mülkî amirlerin kararlarının etkili olduğu görülüyor. Nitekim daha sonraları da ihtida başvurusu kabul görmeyen Ermeniler olduğu gibi çoğu kişinin de bu talebi kabul edilmişti. Çünkü din değiştirmeler çoğu zaman da mecburi şartların getirdiği bir olguydu. İhtida eden Ermeniler arasında korunmaya muhtaç kadın, kız ve çocukların çokluğu dikkat çekmektedir. Ermeni kadınların Müslüman erkeklerle evlenmelerinin de arttığı görülmektedir. Yine savaş sırasında amele taburlarında görevli Ermeni askerler arasında da Müslümanlığı seçenlere rastlanmaktadır. Dolayısıyla bu dönemde birçok

659 Dâhiliye Nezâreti’nden çeşitli vilayet ve mutasarrıflıklara 18 Haziran 1331 (01.07.1915) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. 54/254. 660 Dâhiliye Nezâreti’nden muhtelif vilayet ve mutasarrıflıklara 7 Temmuz 1331 (20 Temmuz 1915) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 54-A/49. 661 Polis Müdür-i Umumisinden Dâhiliye Nezâreti’ne 21 Temmuz 1332 (03.08.1916) tarihli tezkire; BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 26/3 lef 2.

212 Ermeni Müslüman olmuş ve sevke tâbi olmayan diğer Ermeniler gibi bulundukları yerlerde yaşamaya devam etmişlerdir. Hatta bunların sayısının yüz binlere vardığı tahmin edilmektedir. Mütarekeden sonra bunlar arasından tekrar eski dinlerine dönmek isteyenlere de gereken kolaylıklar gösterilmiştir. Mütarekenin ardından özellikle Ermeni Patrikhanesi’nin Müslümanlarla evlenen Ermeni kadınlara tekrar eski dinlerine dönmeleri konusunda baskı yaptığı ancak bu kadınların çoğunun yeni durum ve statülerini kabul ettikleri ve eşlerinden ayrılmayı reddederek eski dinlerine dönmedikleri görülmektedir. Yine savaş yıllarında kimsesiz birçok Ermeni çocuğu da devlet tarafından korunmaya alındığı gibi, mütareke yıllarında İtilaf Devletleri’nin de etkisiyle bunlar gibi kimsesiz birçok Müslüman-Türk çocuğunun da Ermeni denilerek Hristiyanlaştırıldıkları da bilinmektedir662.

4.4.4.c. Antep’ten Sevk Edilen Ermenilerin Sayısı

Zararlı görülen Katolik ve Protestan Ermeniler’in de Antep’ten sevkine dair isteğin Antep Mutasarrıflığına ulaşmasının ardından, Halep vilâyetindeki diğer Ermenilerle beraber buradaki zararlı görülen Ermenilerin de, Gregoryenlerle birlikte, sevkine başlanmıştı. 18 Eylül 1915 itibariyle Halep vilâyetinden toplam 26.064 ve diğer vilayetlerden 11.638 Ermeni Suriye vilâyetine; 5.700 Ermeni de Menbic, Bâb, Ma’arra gibi kazalara sevk olundu. Bunlardan 12.000 tanesi Kilis’in Katma istasyonundan ve 5.000 tanesi de Antep’in Akçakoyun istasyonundan beş yüz ve bin

662 I. Dünya Savaşı sırasında Müslüman olan Ermeniler ve Osmanlı Devleti’nin bunlara yönelik politikaları için bkz. Süleyman Beyoğlu, “Ermeni Tehciri ve İhtida”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl: 3/2004, Sayı: 6, İstanbul 2004, s. 1-18; Süleyman Beyoğlu, “Müslüman Ermeniler”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: II, Ankara 2007, s. 985-1001; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 64- 65; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 84-85. Mondros Mütarekesinden sonra Anadolu’daki Türk ve Ermeni yetimlerinin durumları ve Hristiyanlaştırılan Müslüman-Türk çocuklarıyla ilgili olarak bkz. Bülent Bakar, “Mondros Mütarekesi’nden Sonra Yaşanan Büyük Bir Problem: Türk ve Ermeni Yetimleri Meselesi”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: II, Ankara 2007, s. 859-875; Zekeriya Türkmen, “İşgal Yıllarında İstanbul’daki Uygulamalar: Mütareke Döneminde Ermeniler Tarafından Türk Çocuklarının Kaçırılması ve Hristiyanlaştırılması”, KÖK Araştırmalar, Ankara, Güz 2000, Cilt: II, Sayı: 2, s. 265-285; I. Dünya Savaşından Millî Mücadele sonuna kadar yetim Ermeni çocukları ve dul Ermeni kadınlarına yönelik uygulamalar hakkında daha geniş bir çalışma için de bkz. İbrahim Ethem Atnur, Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi (1915-1923), Ankara 2005 (Babil Yayıncılık)

213 kişilik kafileler halinde Urfa, Zor ve Musul taraflarına sevk olunmaktaydılar663. Yollardaki bazı sıkıntılara rağmen kafilelerin nakli devam etti. Antep’ten yapılan sevkiyâtın ne kadar geç başladığını da gösteren oldukça geç tarihli iki belgede de, Antep ve İzmitlilerden oluşan 2.500 Ermeninin 7 Şubat 1916’da; Antep, Tekfurdağı, Karahisar ve Akşehir Ermenilerinden 1.440 kişilik başka bir kafilenin de 8 Şubat 1916’da Zor’a ulaştığı belirtilmektedir664. Amerika’nın Halep Konsolosu’nun yazdığı 8 Şubat 1916 tarihli raporda da; Antep’ten 12.000–13.000 Ermeninin daha sevk edildiği belirtilmektedir ki bu da (konsolosun verdiği rakamlar kuşkulu olmakla beraber) Antep’teki sevkiyâtın sona ermekte olduğunu kesin olarak göstermektedir665.

Antep’teki Ermenilerin tamamının sevk edilmediği bilinmektedir. Eylül ayı içinde Antep ve Kilis’teki istasyonlardan trenlerle gönderilen 17.000 civarı Ermeni’nin tamamı yerli olmayıp, çevreden gelenler de buna dâhildi. Sevkiyât genel olarak Suriye ve Zor taraflarına yapıldığından ve Antep de güvenli bir yer olduğundan, bir anlamda geçiş noktası olarak kullanılıyordu. Ayrıca sevkiyâtın devam ettiği bazı yerlerdeki Ermeniler de Maraş ve Antep taraflarına gönderiliyorlardı. Sevk ve İskân Kanunu’nun uygulanmaya başlanmasından beri Antep bazı doğu vilayetlerinden getirilen Ermeniler için zaten bir iskân bölgesiydi. Nitekim Kasım ayı içinde önce Birecik’te toplanan bazı Ermeniler, yine Maraş ve Antep taraflarına gönderildiler666. Amerika’nın Halep konsolosunun 20 Ekim 1915 tarihli bir raporunda da, Urfa isyanında adları geçen yabancı uyruklu bazı kişilerin daha güvenli olan Antep’e nakledilmelerinin sağlandığı belirtilmektedir667. Aynı konsolos başka bir raporunda da, 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa ile kurduğu

663 BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 68/76’dan naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 92; Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Ankara 2007, s. 254-255. 664 BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 69/6, 69/7’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 125; Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Ankara 2007, s. 349-350. 665 NARA 867.4016/275’den naklen, Çiçek, a.g.e., s. 228. 666 BOA. DH.EUM. 2. Şb. nr. 68/101’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, s. 120; Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Ankara 2007, s. 313. 667 NARA 867.4016/215’den naklen, Çiçek, a.g.e., s. 228.

214 dostluk sayesinde Halep, Antep, Maraş ve civarındaki köylerden, kendi iddiasına göre, 48.000 Ermeninin sevkini önlediğini belirtmektedir668.

Bu durumda merkezdekiler haricinde kırsalda yaşayan birçok Ermeninin de sevke tâbi tutulmadığı anlaşılıyor. Kırsaldaki Ermeni nüfusun genel olarak yerinden oynatılmadığını gösteren daha başka emareler de var. Örneğin Antep’in en büyük ve en zengin karyesi olan Arıl’da son yıllarda artan yoksullaşmanın yanında, savaş şartları dolayısıyla özellikle Müslüman erkek nüfusta görülen azalma sonucu daha da fakirleşen karyedeki Müslümanlar Ermeni tefecilerin eline düşmüşken, Ermeni nüfus hayatında herhangi bir değişiklik olmadan yaşamaya devam ediyordu. Aşçıoğlu Bedros ve Kıraçyan Sarkis isimli iki Ermeni tefeci yaklaşık on yıldır halka yüzde yetmişlere varan faizlerle verdikleri borçlar dolayısıyla 1915 yılı sonlarında karyeyi tam anlamıyla ele geçirmişlerdi669.

Bu sebeplerden dolayı Antep’ten ne kadar Ermeni’nin sevke tâbi tutulduğu kesin olarak belirlenememektedir. Amerikan arşivlerinde bulunan bir belgede, Antep’te bu dönemde toplam 30.000 Ermeni bulunduğu, bunların da 12.000’inin sevke tâbi tutulduğu belirtilmektedir670. Yine aynı belgede Adana, Haçin, Maraş, Zeytun, Urfa gibi yerlerden sevk edilen Ermeniler hakkında da bilgi verilmekte ve sevke tâbi tutulan Ermenilerin hemen hemen tamamının, geri dönüş kararnamesinin çıkarılmasıyla memleketlerine tekrar döndükleri vurgulanmaktadır. Ancak Antep’teki Ermenilerin sayısı hakkında verilen bilgilere kuşkuyla yaklaşılmalıdır. Elimizde Antep’ten sevk edilen Ermenilerin toplam sayıları hakkında Osmanlı Devleti’ne ait bir kayıt bulunmuyor. Yabancı kaynaklarda da sayılar hakkında birbirine uymayan, tutarsız bilgiler veriliyor. Örneğin yukarıda bahsedilen Amerikan arşivlerinde bulunan iki belgeden birinde Antep’ten sevk edilen toplam Ermeni sayısı 12.000 olarak verilirken; diğerinde Antep’ten 1916 yılı Şubat ayı başlarında, daha öncekilere ek olarak 12.000–13.000 civarı Ermeninin daha sevk edilmesiyle geride

668 NARA 867.4016/373’den naklen, Çiçek, a.g.m., s. 209-210. 669 Ayıntab Mutasarrıfı Ahmed Bey’den Emniyet-i Umumiye Müdürü İsmail Canpolat Bey’e 6 Teşrîn-i Evvel 1331 (19 Aralık 1915) tarihli şifre; BOA. DH.EUM.KLH. nr. 5/48. 670 US ARCHIVES NARA, 860 J.01/341’den naklen, Yusuf Halaçoğlu, Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları, İstanbul 2006, s. 59.

215 300-400 aile kaldığı, bu ailelere de Müslüman oldukları takdirde yerlerinde kalabileceklerinin söylendiği yazmaktadır671.

Sarafian’a göre, sevkiyâtın ardından Antep’te sadece birkaç bin Ermeni kalmıştı. Onlar da çeşitli mesleklerdeki zanaatkâr ve ustalardı. Türkler işlerine yarayacak Ermenileri buradan göndermemişlerdi!!!672. Yves Ternon, 1915 yılında Antep’te 32.000 Ermeni yaşadığını, bunların da tamamının Antep’ten uzaklaştırıldıklarını belirtiyor673. Fakat aynı yazara göre 1916 yılı sonunda Antep’te sürgün edilmeyen 45.000 Ermeni bulunuyordu!.674 Yine Anteple ilgili çalışmalar yapan “tarih meraklısı” bazı yerel araştırmacılar da hiçbir kaynak göstermeden, son derece abartılı bazı rakamlar veriyorlar675.

1916-1917 yıllarında özellikle “Ayıntablı Vatandaşlar İttihadı” isimli komite başta olmak üzere Hınçak ve Taşnak gibi diğer Ermeni örgütlerinin de Antep’te aktif faaliyetlerde bulunduğunu biliyoruz. Sevkiyâtın durdurulmasının ardından terör faaliyetlerine devam eden birçok komite üyesi tutuklanmış ve çeşitli cezalara çarptırılmışlardı. Komiteler faaliyetlerini aksatmadan devam ettirdiğine göre Antep’ten sevk edilmeyen Ermeni sayısının oldukça fazla olduğunu söyleyebiliriz. Sevk edilenlerin büyük kısmı da 1918 yılı sonunda diğer vilayet ve kazalardan gelen birçok Ermeni ile beraber Antep’e dönmüşlerdir.

671 NARA 867.4016/275’den naklen, Çiçek, a.g.e., s. 228. 672 Sarafian, a.g.e., s. 134. 673 Ternon, a.g.e., s. 298-299. 674 Ternon, a.g.e., s. 316. 675 Bu tür çalışmalara bir örnek olarak, üstelik akademik çevreden birisi olan Eğitim Tarihi ve Araştırma Teknikleri uzmanı Doç. Dr. Erdal Ceyhan’ın çalışmasından bahsedilebilir. Ceyhan’a göre; “Gaziantep 1914 yılında 83.000 nüfuslu bir sancak merkeziydi. Nüfusunun %57’si Türk, %43’ü Ermeni idi. Tehcir sırasında Antep’ten gönderilen Ermeni sayısı ise 35.000 kadardı.” Bkz. Erdal Ceyhan, Gaziantep Tarihi, Gaziantep 1999, Gaziantep Ticaret Odası Yayınları, s. 107. Hiçbir kaynak gösterilmediği için bu bilgilerin neye dayanarak verildiği de belli değil. Bu 35.000 rakamı, Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermeni nüfus hakkında verdikleri abartılı rakamlarla meşhur olan bazı Ermeni araştırmacıların verdiği rakamların dahi çok üstünde bir rakamdır. Şehrin nüfus yapısıyla ilgili bilgi verirken de belirttiğimiz gibi Antep’te bu dönemde ancak 20.000 civarında Ermeni yaşamakta idi. 20.000 nüfuslu bir yerden 35.000 kişi nasıl gönderildi acaba? Tarihçi olmamasına rağmen, özellikle Araştırma Teknikleri gibi bir alanda çalışan ve “Bu kitap sadece bir tarih meraklısının notlarıdır” diyen Erdal Ceyhan’ın böyle hassas bir konuda bilgi verirken daha dikkatli olması, en azından verdiği bilginin kaynağını da belirtmesi gerekirdi.

216 4.4.4.d. Sevk Edilen Kafilelere Zarar Verenlerin Cezalandırılmaları

Osmanlı Devleti kafilelerin güvenlik içinde yeni iskân bölgelerine ulaşabilmeleri için elinden geleni yapmışsa da yollarda istenen güvenlik tam olarak sağlanamamış ve bir kısım devlet görevlilerinin de hükümet kararlarına aykırı davranışları sonucu yollarda kimi kafilelere çeşitli zararlar verdirilmişti. Özellikle Antep Ermenileri genelde varlıklı olduklarından yollarda çeşitli çetelerin ve eşkiyaların saldırılarına maruz kalmışlardı. Bazı konsolos raporlarında da Antep ve Kilis arasındaki yolda Ermeni konvoylarına Müslümanlar tarafından soygun amaçlı bazı saldırılar olduğu ve jandarmanın seyirci kalması neticesinde Ermenilerin mallarının çalındığı vurgulanmaktadır676. Antep Ermenilerinin çoğu sevkiyât sırasında değerli eşyalarını yanlarında götürmemişlerdi. Sevk edilenlerin birçoğu değerli tüm varlıklarını sandıklara doldurup Türk komşularına teslim etmişler, geri döndüklerinde de tekrar almışlardı677.

Ancak herkes böyle yapmamış, birçok kişi tüm değerli eşyalarını da beraberinde götürmüştü. Yollarda savaş ortamının karışıklığından da istifade eden eşkıya ve yağmacılar kimi kafilelere saldırarak soygunlar yapmışlardı. Asker ve memurlardan da bu olaylara göz yumanlar olduğu tespit ediliyordu. Ülke genelinde sevkiyâtların başlamasından itibaren Dâhiliye Nezâreti taşradaki yöneticilere gönderdiği talimatlarda sürekli Ermenilerin can ve mal güvenliğinin sağlanmasını, gasp ve yağmaya fırsat verilmemesini, bu tür teşebbüslerde bulunanların derhal cezalandırılmasını, Ermenilere kötü davranışlarda bulunan jandarma ve memurların derhal azledilerek Divan-ı Harplere verilmesini ısrarla vurgulamıştı678.

676 NARA 867.4016/148’den naklen Çiçek, a.g.e., s. 226. 677 Mitat Enç, Selâmlık Sohbetleri, İstanbul 2007, s. 70. 678 Yusuf Sarınay, “Ermeni Tehciri ve Yargılamalar (1915-1916)”, Ermeni Soykırımı İddiaları – Yanlış Hesap Talât’tan Dönünce, (Derleyen: Mustafa Çalık), Ankara 2006, s. 184-185; Bu konuyla ilgili ayrıca bkz. Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, s. 59- 62; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 78-81; Bakar, a.g.e., s. 127-135.

217 Yine bölgedeki konsoloslar da bu konunun en yakın takipçilerindendiler. Amerikan vatandaşlığına geçmiş olan Antepli Ermeni iş adamı Moses K. Manukyan’ın New York’ta kayıtlı şirketi tarafından ithal edilmek üzere Antep postanesine emaneten bırakılan 1200 lira kıymetindeki 60 paket mendil kolisi ile bir miktar dantel ve çamaşır da Konsolos Jackson tarafından takip edilmiştir. Yapılan girişimler sonucu paketler Bulgaristan’a sevk edilmiş ve bankaya bırakılan mallardan çeşitli memurlara satılmış olanların kıymeti olan 100 lira da sahiplerine ödenmiştir. Böylece Manukyan’ın aynı zamanda Antep’teki ortakları olan babası ve kardeşinin malları korunmuştur. Konuyla ilgili mektubunda Konsolos Jackson Türkiye’de yaşayan bu Ermenilerin iyi durumda olduklarını, paraya ihtiyaçlarının bulunmadığını da belirtmiştir679. Aynı şekilde yine New York’ta yaşayan Antepli Moses Nerses Demirciyan’ın Antep’teki ticarî mal ve emlakleri de Konsolos Jackson tarafından takip edilmiştir. Demirciyan’ın Antep’teki emlakleri ve New York’taki şirketlerinden Walter A. Wood Kumpanyası’na ait tarım makinaları ve yine New York’taki Belfast Linen Kumpanyası’na ait ticari malları ile ilgili Emval-i Metruke Komisyonu’nun muameleleri Jackson tarafından takip edilmiş ve malların korunması sağlanarak maddî bir kayba uğramaları engellenmiştir680.

Buna rağmen istenmeyen bazı olayların yaşanmaya devam etmesi üzerine hükümet ülke çapında durumu incelemek ve suçluları cezalandırmak üzere harekete geçti. Ermenilerin sevk ve iskânı sırasında ahaliden bazıları ile bir kısım memurların suiistimalleri ve kanuna aykırı hareketlerini yerinde incelemek ve suçlu görülenleri Divan-ı Harplere sevk etmek üzere soruşturma komisyonu niteliğinde üç heyet oluşturuldu. Ermenilerin sevk ve iskâna tâbi tutulduğu bütün bölgelerde incelemeler yapan bu soruşturma komisyonlarının verdikleri raporlara dayanarak ülke genelinde 1673 kişi görevinden azledildi ve Divan-ı Harplere sevk edildi. Halep vilayetinden

679 NARA RG 84. Box 8. Document No: 300’den naklen Çiçek, a.g.e., s. 69-70; Manukyan şirketinin yapısı, ticarî faaliyetleri ve sevkiyât sırasında şirketin Antep’te bulunan malları ile ilgili muameleler konusunda Amerikan Sefareti ile Hariciye ve Maliye Nezâretleri arasındaki muhtelif yazışmalar; BOA. HR.SYS. 2876/1; Manukyanların tabiiyetlerinin araştırılması ve Antep’teki mallarına uygulanan muamele hakkında Dâhiliye Nâzırı Talat Bey’den Halep Vilayeti’ne 3 Mart 1332 (16 Mart 1916) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 62/45. 680 Konuyla ilgili Amerikan Sefareti ve Hariciye Nezâreti ile diğer yetkili kurumlar arasındaki yazışmalar; BOA. HR.SYS. nr. 2875/7 (23 Mayıs 1916)

218 Divan-ı Harbe sevk edilenler toplam 56 kişiydi. Aralarında asker, polis ve teşkilat-ı mahsusa elemanlarının bulunduğu bu kişiler içinde ayrıca binbaşı, yüzbaşı, üsteğmen, teğmen, jandarma bölük komutanı gibi rütbeli kişiler de yer almaktadır. Yargılamalar neticesinde bu kişilere idam da dâhil olmak üzere çeşitli cezalar verilmiş ve cezaların büyük çoğunluğu da uygulanmıştır681. Bu mahkemeler Mondros Mütarekesi’nin ardından başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri’nin baskılarıyla kurulan Divan-ı Harplerle karıştırılmamalıdır. Antep’te İngiliz işgali dönemiyle ilgili bilgi verirken ayrıca bahsedeceğimiz o mahkemeler tamamıyla İtilaf Devletleri’nin arzusuna göre çalışan kurullarken; 1916 yılında kurulan mahkemeler Osmanlı Devleti’nin kendi iradesiyle kurduğu, bağımsız yargı organlarıdır.

681 Sarınay, a.g.m., s. 186-190.

219 BEŞİNCİ BÖLÜM

ANTEP’İN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ VE ERMENİLER

5.1. İNGİLİZLERİN ANTEP’İ İŞGAL GEREKÇELERİ

I. Dünya Savaşı henüz devam ederken, İtilaf Devletleri kendi aralarında gizli antlaşmalar yaparak, Osmanlı topraklarını paylaşmışlardı. Bu gizli antlaşmalar içinde Anadolu’nun güneyini en çok ilgilendiren 16 Mayıs 1916’da imzalanmış olan Sykes- Picot Antlaşması idi. Bu antlaşmaya göre; İngilizler, Filistin ile Irak’ı (Musul hariç), Fransızlar ise, Suriye ve Güney Anadolu’nun tamamını alacaklardı. Böylece İskenderun ve Mersin limanları ile Kilikya’nın pamuğu ve Ergani bakır madeni Fransızlar’a bırakılmıştı. Fakat Musul petrollerini ellerinden kaçırmak istemeyen İngilizler, Mondros Mütarekesi’nde işgale hak tanıyan açık bir hüküm olmamasına rağmen, anlaşmanın 7. maddesini ileri sürerek, önce Musul ve İskenderun’u, daha sonra da Antep, Maraş ve Urfa’yı işgal ettiler. Böylece İngilizler, Musul’un Fransızlar tarafından kendilerine bırakılmasını sağlayacak bir antlaşmayı gerçekleştirene kadar bu illeri ellerinde bir koz olarak tutacaklardır682.

Mondros Mütarekesi görüşmeleri sırasında, İtilaf Devletleri, 24. madde görüşülürken, altı doğu vilayeti ile Kozan (Sis), Saimbeyli (Haçin), Süleymanlı (Zeytun) ve Antep’in işgalini de Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmek istemişler683 ancak bu madde görüşmeler sonucunda mütareke şartları arasından çıkarılmıştı684.

682 Kemal Çelik, Millî Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918-1922), Ankara 1999, s. 53; Yaşar Akbıyık, Millî Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş), Ankara 1999, s. 3; “… İngilizler, Fransızlara karşı bir pazarlık konusu olarak, petrol sahası Musul ile birlikte Kilis, Cerablus, Birecik, Urfa, Maraş ve Ayıntab’ı da işgal etmeyi tasarladılar…”. Tevfik Bıyıklıoğlu, Türk İstiklal Harbi, I. Cilt, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Ankara 1962, s. 77. 683 Bıyıklıoğlu, a.g.e., s. 35; Çelik, a.g.e., s. 32. 684 Zaten mütarekenin 7. maddesi gereğince İtilaf Devletleri isterlerse buraları da işgal edebileceklerdi. Onun için bu maddenin anlaşmadan çıkarılması İtilaf Devletleri açısından bir problem teşkil etmemiştir. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Türkçe’ye Çeviren: Cemal Köprülü), Ankara 1991, s. 28.

220 İngilizler’in bölgeyi işgaliyle mütareke şartlarından çıkarılmış olan bu 24. maddenin (b) fıkrası uygulamaya konulmuş oluyordu685.

Böylece İngilizler, yine Mondros Mütarekesi’nin karışıklık meydana gelen yerlerde asayişi sağlamak için, işgal hakkı veren 7. maddesine de güvenerek, aynı antlaşmanın Türk idaresine bıraktığı Antep’i 17 Aralık 1918’de, Urfa’yı da 24 Mart 1919’da işgal ettiler. İşgalin görünürdeki amacı ise; İngilizler’in Halep’te bulunan çok sayıda hayvan ve süvarilerini daha iyi barındırabilmek için iskân mıntıkasını genişletip, kışı daha rahat geçirmelerini sağlamaktan ibaretti(!)686.

685 Ayhan Öztürk, Millî Mücadele’de Gaziantep, Kayseri 1994, s. 27. 686 Eyüb Sabri, Esaret Hatıraları (Bir Esirin Hâtıraları, Gaziantep’te İngiliz Tecâvüzünün Başlangıcı ve Türk Üserâsına Zulüm ve İşkenceler), (Hazırlayan: Nejat Sefercioğlu), İstanbul 1978, s. 13; Abadi, Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhasarası, (Günümüz Türkçesine Aktaran Şakir Sabri Yener), Gaziantep 1999, s. 26.

221 5.2. İNGİLİZLERİN ANTEP’E GELİŞİ VE ŞEHRİN DURUMU

Bir binbaşının kumandasında, birkaç zırhlı araçla şehre giren İngilizler, önce çarşı içinde dolaşıp, bir anlamda halka gözdağı verdikten sonra, Antep’e hâkim bir konumda bulunan Amerikan kolejine yerleştiler. İngilizler’in bu şekilde şehre yerleşmeye başlamalarına rağmen mahallî yetkililer tarafından duruma hiçbir tepki gösterilmiyor hatta Mutasarrıf Celal Bey, İngilizler’e gerekli kolaylığı sağlamak için elinden geleni yapıyordu687.

1 Ocak 1919’da General Mac Donald’ın emrinde yüz İngiliz süvarisi daha Antep’e geldi688. Birkaç gün içinde Antep ve Kilis’teki asker sayısını artırarak şehre tamamen hâkim olan İngilizler, Amerikan Koleji’ni de karargâh olarak kullanmaya başladılar. İngilizler umduklarından daha rahat bir ortamla karşılaşmışlardı. “Memlekette sükûnet devam ediyordu. Henüz kimseye saldırılmıyor ve bir şeye müdahale edilmiyordu. Yalnız, ara sıra, İngilizler Hindli süvarilerini şehir içinde bütün çarşı ve mahalleleri dolaştırarak gösteri yapıyorlar ve iaşeleri de yine belediye vasıtasıyla sağlanıyordu. Hatta ekmek, et ve hayvan samanı kolaylıkla sağlanarak karargâha kadar gönderiliyordu.”689

İstanbul Hükümeti İngilizlerle iyi ilişki kurularak şikâyet konusu olacak bir duruma meydan bırakılmamasını istiyordu690. Ayrıca hükümet, General Allenby’e bağlı olan İngiliz kuvvetlerinin, mütarekenâme hükümlerine muhalif bir harekette bulunmayacağını, endişeye sebebiyet verecek bir durumun olmadığını, İngiliz Fevkalade Komiserliği ile yapılan görüşmelere dayanarak Antep Mutasarrıflığı’na bildirdi691.

687 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 14. 688 Ahmet Hulki Saral, Türk İstiklal Harbi, IV. Cilt, Güney Cephesi, Ankara 1986, s. 97 (Bu eser bundan sonraki dipnotlarda sadece T.İ.H. IV. olarak gösterilecektir.) 689 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 14. 690 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 6 Kânûn-ı Sânî 1335 (6 Ocak 1919) tarihli şifre; BOA. DH. ŞFR. nr. 95/55. 691 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 7 Kânûn-ı Sânî 1335 (7 Ocak 1919) tarihli şifre; BOA. DH. ŞFR. nr. 95/66.

222 Durum bu şekilde devam ederken 14 Ocak 1919 günü, İşgal Kuvvetleri Kumandanı General McAndrew Antep’e gelerek, İngilizler tarafından karargâh olarak kullanılan Amerikan kolejinde kadı, belediye reisi, şehrin ileri gelenleri ve genç aydınlardan bir takım kişileri yanına çağırttı. Bu insanlara; “kasabanın içinde ve dışında asayişi bozacak bir durumun meydana gelmesine meydan verilmemesini ve şayet bir hadise olursa sebep olanların hadlerinin bildirileceğini söyleyerek bazı tavsiyelerde bulundu. Generalin bu muamelesi bir nasihatten ibaret olmayıp bir tehdit mahiyetinde idi.”692

General, ertesi gün, 15 Ocak 1919’da, tekrar Halep’e döndü ve o gün Antep’te durum birdenbire değişti. İngilizler tarafından telsiz-telgraf haberleşmesine başlanarak, telgrafhaneye makine ve sansür kondu. Hükümetin resmî şifresi dahi yasaklandı. Resmî ve gayr-ı resmî tüm haberleşmenin sansüre tâbi olduğu tebliğ edildi. Şehir artık tamamen İngiliz işgaline girmişti693.

692 Eyüb Sabri, a.g.e., s.15. 693 Eyüb Sabri, a.g.e., s.15; Lohânizâde Mustafa Nurettin, Gazi Antep Savunması (Günümüz Türkçesi’ne Aktaran, Mehmet Ali Akidil), İstanbul 1989, s.18; Ali Nadi Ünler, Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, s. 11.

223 5.3. ŞEHİRDEKİ ERMENİLERİN VE MİSYONERLERİN İNGİLİZLERLE İLİŞKİLERİ

Ermeniler İngiliz işgalini büyük bir sevinçle karşılamışlardı. Hatta Ermeni Apostolik (Gregoryen) kilisesinde bir konser verip, İngilizce ve Ermenice şarkılar söyleyerek İngilizlerin Antep’in gelişini kutlamışlardı694. “Bu durum Antep’teki Ermeni komitelerinin de yavaş yavaş başlarını kaldırmalarını sağladı. İngiliz kumandan ve subaylarına yaranmak için ellerinden geleni yapan Ermeniler, bir yandan da yerli halkı heyecana getirip kışkırtarak tahrik etmeye çalışıyor, böylece İngilizler’in Müslüman halka ve memurlara karşı kinlerini çekmeye çalışıyorlardı.”695 İngilizler de işgalden kısa bir süre sonra yanlarında çalıştırmaya başladıkları Ermeni tercümanların ve özellikle Antepli tercümanlardan Levonyan Ador∗’un kışkırtmalarıyla Türkler’e karşı kin ve düşmanlıklarını günden güne artırıyorlardı696.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, 10 Nisan 1918 tarihinde, 1915 yılında yeni iskân bölgelerine sevk edilmiş olan Rum, Ermeni ve Araplardan altmış yaşını geçmiş ve yardıma muhtaç olanların memleketlerine iadesine karar vermişti697. Savaşın sona ermesiyle 18 Kânûn-ı Evvel 1334 / 18 Aralık 1918 tarihinde çıkarılan “Geri Dönüş Kararnamesi” ile de savaş sırasında iskân yerleri değiştirilmiş olanlardan isteyen herkesin memleketlerine dönmelerini kararlaştırmıştı. Sevkiyât sadece Ermenilere uygulanmadığı için dönüş kararı da sadece Ermenileri değil, Rumlar, Araplar vs. gibi daha önce yerleri değiştirilmiş olan bütün grupları kapsıyordu698. Ayrıca geri dönen Ermenilerin dönüşleri için gerekli

694 Stina Katchadourian, Efronia, An Armenian Love Story, Princeton 2001, s. 134-135. 695 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 16. ∗ Daha önce de bahsettiğimiz gibi Antep’in meşhur Levonyan ailesinden olan Levonyan Ador, Fransız işgali döneminde “Ador Paşa” namıyla Antep’in bütün Ermeni cephesini fiilen idare etmiş, savaş sonunda da Mısır’a kaçmıştır. Lohânizâde, a.g.e., s. 20. 696 Lohânizâde, a.g.e., s. 18. 697 Süleyman Beyoğlu, “Ermeni Propagandasının Gölgelediği Gerçek: Tehcir Kanunu ve I. Dünya Savaşı’nda Arap Tehciri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı: 11, İstanbul (Güz) 2004, s. 40. 698 Savaş sırasında yeni iskân bölgelerine sevkedilenlerin eski yerlerine iadeleriyle ilgili on beş maddelik kararname metni için bkz. BOA. BEO. nr. 341055; Kararname ve geri dönüşlerle ilgili olarak ayrıca bkz. Beyoğlu, a.g.m., s. 40; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914- 1918), Ankara 2001, s. 82-84; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, s. 104-111; Mehmet

224 masraflar da Osmanlı Devleti tarafından karşılanacaktı. Antep’e dönen Ermenilerin masrafı, Halep Vilayeti bütçesinden seferberlik tahsisatı olarak ayrılan meblağdan harcanacaktı699. Buna ek olarak Dâhiliye Nezâreti tarafından 1919 yılı Ocak ayı içinde, memleketlerine dönmekte olan Ermenilerin masraflarının karşılanması için Antep’e 2.000 liralık bir havalename gönderilmişti700. Geri dönen Ermenilerin malları ile ilgili olarak da Emvâl-i Metruke Komisyonu’nun kararları aynen uygulanıyordu. Satılan malların bedelleri ve diğerlerinin sahiplerine iadeleri bu komisyon aracılığıyla gerçekleştirilmişti701.

“Geri Dönüş Kararnamesi”yle memlekete tekrar dönen Ermeniler ve sevk edilmeyip yerlerinde kalan Ermeniler, İngilizler’in desteğiyle Türkler’e karşı caniyane davranışlara başlamışlardı. Tekrar dönen Ermeniler’in içinde, Antep Ermenilerinin yanı sıra, savaş sırasında Anadolu içlerinden, Sivas’tan, Kayseri’den ve diğer illerden Suriye’ye gönderilmiş olup asayişsizlik dolayısıyla yurtlarına dönemeyen Ermeniler de vardı702. Ermenilerin böyle karışık bir şekilde bölgeye yığılmaları da bir İngiliz politikasıydı. İngiliz General Allenby İngilizler’in Musul’u işgali sırasında Altıncı Ordu Kumandanlığı’na verdiği muhtırada, Ermeni sevkiyâtı sırasında Anadolu’dan gönderilen Ermenilerin tekrar memleketlerine gönderileceklerini ilân etmişti. Osmanlı Devleti zaten savaşın sonlarına doğru bu konuda çalışmalara başlamış hatta yerleri değiştirilmiş olanlardan bir kısmı tekrar memleketlerine dönmüşlerdi. İşgallerle beraber doğal olarak Osmanlı Devleti İngiliz işgaline giren yerlerde kontrolünü ve yaptırımını kaybediyordu. İngilizler de bölgedeki Ermenileri istedikleri şekilde dağıtıyorlardı. Bu sayede de kendilerine işgal mıntıkalarında daha rahat hareket etmelerine yardımcı olacak yerel destekçiler

Çevik, “Ermenilerin Tehcir Sonrası Geri Dönüşü İle İlgili Osmanlı Devleti’nin Uygulamaları”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: II, Ankara 2003, s. 121-129. 699 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 5 Kânûn-ı Evvel 1334 (5 Aralık 1918) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 94/50. 700 Dâhiliye Nezâreti’nden Harbiye Nezâreti’ne 9 Kânûn-ı Sânî 1335 (9 Ocak 1919) tarihli tezkire; BCA. Yer nr: 68,37,5 Fon kodu: 272,0,074. 701 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 1 Eylül 1335 (1 Eylül 1919) tarihli telgraf; BCA. Yer nr: 14,51,15 Fon Kodu: 272,0,0,11. 702 Ünler, a.g.e., s. 12; Stina Katchadourian, diğer memleketlerden olan bu Ermenilerin, İngiliz işgali sayesinde tekrar kendi memleketlerine dönebilecekleri için memnun olduklarını yazsa da, bunların çoğu memleketlerine dönmeyerek Antep’te kalmışlardır. Katchadourian, a.g.e., s. 134-135.

225 sağlamış oluyorlardı. Dolayısıyla İngilizlerin bu konudaki politikası tüm Ermenilerin kendi memleketlerine iadesinden ziyade işgal ettikleri bölgelerde Ermeni nüfusunu artırarak işgallerine yerel destek sağlamaktı703.

“İngilizler’in desteğiyle Antep’e getirilen bu Ermeni muhacirlerinin sayısı neredeyse 25.000’i buluyordu. Antep’in her tarafı bu muhacirlerle dolmuştu.”704 “İngiliz müfreze kumandanı her gün üç beş defa hükümete gelerek, memlekete dönmekte olan Ermenilerin yerleştirilmesi, iaşeleri ve rahatlarının sağlanması hakkında adeta emirler veriyor, güya daireler bu konuda görevlerini bilmez ve yapmıyormuş gibi, hükümet ve dairelere azarlama yollu tenkit ve tebligatta bulunuyordu. Bir Ermeni’nin gösterdiği evler, gerek kendi mülkü olsun ve gerek başkasına ait bulunsun hemen boşalttırılıyor, zavallı Türk muhacirleri kışın o dondurucu soğuklarında dışarı atılıyordu.”705 Mitat Enç, çocukluğunda yaşadığı işgal dönemlerini anlattığı hatıralarında, İngiliz işgaliyle şehre dönen Ermenilerden; “Kasıntılarına bakarsan Osmanlı ordusunu İngilizler değil de kendilerinin yenilgiye uğrattığını sanırdınız.”706 diye bahseder. “Kent halkının çekindiği, her yanda üçer dörder kol gezen İngilizler değil de, sürgünden dönüp onların gölgesine sığınan Ermenilerin sataşma ve taşkınlıklarıydı.”707 Müslüman ahali Antep’e yığılan bu Ermenilerin toplu halde Müslümanlar üzerine bir saldırı yapmalarından korkuyordu708.

Şehrin bu durumundan rahatsızlık duyan, şehrin ileri gelenlerinden Taşçızâde Abdullah Efendi; eşraftan Kethüdazâde Hüseyin Cemil Bey, Hafız Şahin Efendi, Kürt Hacı Osman Ağa, Mamat Ağazâde Ali Efendi ve başkalarıyla görüşerek

703 General Allenby’nin Altıncı Ordu Kumandanlığı’na verdiği muhtıranın Ermenilerle ilgili altıncı maddesi şöyledir: “Ahvalin müsaadesine göre Ermenileri kendi memleketlerine geri göndereceğim. Bunların meskenleri arazi, emlak ve sairesi şimdi kendilerine iade olunacaktır. Ermenilerin kendi memleketlerine gönderilmeleri hususunda muavenet ve mallarına irat edilmiş olan zarar ve ziyanı temin etmek üzere icab eden yerleri ziyaret edeceğim. Bilcümle zabitanıma teshilat ibraz edilecektir.” General Allenby’nin Altıncı Ordu Kumandanlığı’na verdiği muhtıranın metni; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 32/16 lef 19. 704 Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, Ankara 1952, s. 7. 705 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 20. 706 Mitat Enç, Selâmlık Sohbetleri, İstanbul 2007, s. 43-44. 707 Enç, a.g.e., s. 45. 708 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 23 Kânûn-ı Evvel 1334 (23 Aralık 1918) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 94/226.

226 memleketin düşmandan temizlenmesi için, halkı gayrete getirmenin çarelerini görüşmeyi tasarladılar. Tüccardan Ağazâde Ali Ağa’nın evinde bir toplantı yapmaya muvaffak olundu ancak şehirdeki işgale karşı tasarlanan bu ilk girişimden bir sonuç alınamadı709.

İngilizler’in tercümanlığını yapan yerli Ermenilerden Levonyan Ador ve Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill ve yine Amerikan kolejinde müfettiş olarak görev yapan Dr. Trobiliç başta olmak üzere, birçok misyonerin ve Ermeni önderlerinin kışkırttığı Ermeniler, İngilizlerin Antep’teki faaliyetlerinde onlara yardımcı ve hatta çoğu zaman öncü oluyorlardı. Antep Defter-i Hakani Memuru Eyüb Sabri Bey hatıralarında Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill’den genel hatlarıyla şöyle bahseder: “Mr. Merrill, otuz yılı aşkın süredir Antep’te bulunan bir misyonerdi. Merrill Antep’te bulunduğu süre içinde Müslüman ahaliden asla bir kötü davranış görmemiş, aksine kendisini seven ve saygı duyan iyi bir çevreye sahip olmuştu. İnsanlar kendisine bir hocaya gösterilecek saygıyı gösterirlerdi. Liva memurları ile de temasta bulunan Merrill, dairelere her ne zaman ve her ne iş için olursa serbestçe girer ve gerek harpten önce ve gerek harp halinde iken memlekette bir yabancı gibi değil adeta yerli bir üstâd gibi memurlardan ve halktan kolaylık görürdü. Ancak kendisi her zaman misyonerliğinin gereklerini yerine getirmiş, Ermeni komitecilerinin Halep ve Antep arasındaki haberleşmelerine aracılık etmiş, yerli Müslümanlar aleyhinde tertipledikleri fesat planlarının tatbiki hususunda mühim roller oynamıştır.”710

709 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 20. 710 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 33.

227 5.4. İNGİLİZLERİN DÜZMECE SUÇLU AVI

5.4.1. Antep’te Bazı Memurların Tutuklanarak Sürgün Edilmeleri

İngilizlerle beraber şehrin kimi önde gelen Ermenilerine ve burada bulunan misyonerlere göre; öncelikle Türk halkını işgallere karşı bilinçlendirecek aydın ve memurların etkisiz hale getirilmeleri gerekiyordu. Bunun üzerine yine başta Levonyan Ador olmak üzere Ermeniler’in de yönlendirmesiyle, ilk önce Hüseyin Cemil Bey’in “Antep Haberleri”711 adıyla yayınladığı gazete yayından kaldırıldı712. Ardından Maraş’tan Antep’e gelmiş olan Fransızca Öğretmeni Sedat Bey Halep’e gönderildi. Bundan sonra da “Antep Haberleri” gazetesinin sahibi Antep eşrâfından Kethüdazâde İbrahim Efendi’nin oğlu Hüseyin Cemil, Câmi Hatiplerinden Taşçızâde Abdullah Efendi, Defter-i Hakanî Memuru Eyüb Sabri, Evkaf Memuru Hakkı Bey ve Muhasebeci Cemil isimli beş vatansever Ermeniler’e zulmettikleri, Ermeni sevkiyâtı sırasında Ermeniler’in öldürülmelerine göz yumdukları, Ermeniler’in mallarına ve paralarına el koydukları gerekçeleriyle, 23 Ocak 1919 günü Antep’ten önce Halep’e, oradan da Mısır’a sürüldüler713.

711 “Antep Haberleri” Gazetesi, Celal Kadri (Barlas), Ali Kemal (Göğüş) ve Hüseyin Cemil (Göğüş) tarafından, İngilizlerin Antep’i işgalinden hemen önce yayınlanmaya başlanmıştı. Bu olayla kapatılan gazete İngiliz işgali sırasında bir ara tekrar yayınlanmaya başlamış ancak Fransız işgali döneminde, Kasım 1919’da, Fransızlar tarafından basılarak tekrar kapatılmıştır. Nisan 1920’den sonra, aralıklarla da olsa yayınlanmaya devam eden gazete, Antep’in açlık karşısında Fransızlara tesliminden sonra tamamen kapanmıştır. Başlığının altında “Antep Türk’tür, Türk Kalacaktır” ve “Antep Türklüğün Kal’asıdır” yazılarıyla çıkan gazetede, halkın maneviyatını yükseltecek, Millî Mücadelenin önemini anlatan ateşli yazılar yazılmıştır. Uğurol Barlas, Gaziantep Basın Tarihi, 100. Yıl, Karabük 1972, s.25; Uğurol Barlas, “Gaziantep’te Gazetecilik”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: I, Sayı: 8, Gaziantep, Haziran 1958, s. 8. 712 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 19. 713 Eyüb Sabri, a.g.e., s. 23–25; Lohânizâde, a.g.e., s. 18; T.İ.H. IV., s. 50; Öztürk, a.g.e., s. 30–31; Abdülhaluk Çay, “Millî Mücadele’de Gaziantep” , Şahin Bey Semineri Bildiri Kitabı, Ankara 1988, s. 19; Saadettin Gömeç, Millî Mücadele’de Gaziantep, Ankara 1989, s. 19. Halep’te bu beş vatansevere, kendilerinden önce gönderilen Öğretmen Sedat Bey ve Urfa’dan Antep’e gelen ve Ermenilerin ihbarı üzerine yakalanıp, sonra da işkence edilerek Halep’e gönderilen Urfalı Dişikırıkoğlu Halil Ağa da dâhil edilir. Taşçızade Abdullah Efendi esaret hayatına fazla dayanamayarak vefat etmiştir. Götürüldükleri yerde, özellikle Halep’te tutuklanan birçok Müslüman– Türk esir toplanmıştır. Esirlere, özellikle İngilizlerin hizmetinde bulunan Ermeniler tarafından çok ağır eziyetler yapılmıştır. Esirler ahırlarda barındırılmıştır. Bu ahırların önünde toplanan erkek–kadın binlerce Ermeni, her gün sabahtan akşama kadar, en galiz kelimelerle bu insanlara küfrederek, taş atıp, hakaretler yağdırmışlardır. Medeniyet ve insanlık dışı olan bu muamele Halep’te tutuldukları o pis

228 İstanbul hükümeti de bu olay üzerine Antep Mutasarrıflığından, tutuklanmış olan memur ve ahaliden bazılarının gerçekten suçlu olup olmadıklarının araştırılmasını istedi714. Ancak böyle bir araştırmaya fırsat dahi verilmemişti. Yerel yetkililer tarafından her ne kadar tutuklanan şahısların muhakeme edilmek üzere hükümete teslimleri talep ve ısrar edilmiş ise de etkili olunamamış ve hükümet konağı makineli tüfekler ile silahlandırılmış bir bölük İngiliz askeri ile sarılarak harp

ahırda, tam on sekiz gün devam etmiş, oradan da Mısır’a sürülmüşlerdir. Antep Defter-i Hâkanî Memuru Eyüb Sabri Bey, Halep ve Mısır’da esirlerin 1919 Ağustos’unda serbest bırakılışına kadar yaşadıklarını, sigara paketleri vb. kâğıtlar üzerine yazdığı notlarla biriktirmiş ve daha sonra bunları “Bir Esirin Hatıraları, Gaziantep’te İngiliz Tecavüzünün Başlangıcı ve Türk Üserasına Zulüm ve İşkenceler” adıyla yayınlamıştır. Eserinde, özellikle Ermenilerin Türkler’e yaptığı vahşi davranışlar ve cinayetler ile Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Millî Mücadele’nin, Mısırlı Müslümanlar üzerinde yaptığı olumlu etki üzerinde durmaktadır. (Eyüb Sabri, a.g.e., s. 35- vd.) Eyüb Sabri Bey’in Mısır’ın Abbasiye Hastanesi’nde şahit olduğu olaylar içinden, eserinden küçük bir bölümü, İngiliz-Ermeni ortak faaliyetlerine örnek olması açısından burada zikretmekte fayda görüyoruz. Eyüb Sabri Bey ‘Göz Oyucuları’ diye tanımladığı Mısır’da İngilizler’in himayesinde çalışan Ermeni doktorlardan eserinde şöyle bahseder: “Şu medeniyet asrına nisbetle geçmiş yüzyılların vahşeti ve orta çağların Engizisyon fâciaları dahi, bu defaki Abbasiye Hastanesi’nde Mısır’da Türk esirlerine yapılan cinayet ve hıyânetlere misal olunamaz. Zannederim bu alçakça işleri yapanlar gerçi sırf Ermeni doktorları olmuştur. Lâkin bunlara son derece yüz ve yetki verilmiş olduğundan dolayı mel’unlar hareketlerinde serbest kalmışlar ve arzuları vechile, biçâre ve masum evladlarımızın, yani esaret altında bulunan bu günahsız askerlerimizin bağırta bağırta gözlerini oymuşlardır. Bu cinayetlerin sorumluluğu kime ait olacaktır? Fâillerine olmakla beraber, sebebiyet vereni olmak itibariyle, tabiatiyle bütün İngiliz hükümetine ait olacağını vicdan sahipleri takdir edecektir. Abbasiye Hastanesi’nde Ermeni doktorların ellerinde miller ve kolları dirseklerine kadar sıvalı olduğu halde sabahtan akşama kadar işleri güçleri Türk askerlerine ameliyat yapmak ve onların gözlerini oyup çıkarmak olmuştur. Birçok Mısırlı dindaşlarımızın ve bütün esirlerin ifadelerine nazaran bu göz ameliyatı evvelce de vukubulur ise de, mütârekeden biraz evvel ve bilhassa sonra, yani İngilizlere galibiyet gururu geldikten sonra, pek ziyade ilerlemiş olduğu anlaşıldığı gibi, bizim oraya gittiğimiz zamanlarda şiddetle devam etmekte olduğu bizzat müşâhede edilmiştir. Bu alçakça fâcia Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin Anadolu’daki faaliyetlerinin Mısır gazeteleri vasıtasıyla oralarda duyulmaya başladığı ve Mısırlıların tam o zamanda asil başkaldırmalarının şiddetle ilerlediği zamana kadar devam etmiş, ondan sonra biraz hafiflemiş ve bir gün birdenbire Abbasiye Hastanesi’nde göz ameliyatının icrası hastanın arzusuna terkedilmiş ve artık hiçbir askerin gözü çıkarılmamıştır. Ancak o zamana kadar, tahminen iki binden az olmamak üzere askerlerimizden bir kısmının iki ve bir kısmının da bir gözü oyulmuş ve birçoklarının da ayakları ve kolları kesilmiştir. Ermenilerin bu husustaki faaliyetlerini kolaylaştıran yegâne âmil, tellerde bütün nöbetçi doktorların o mel’unlardan olması idi. Esirlerimiz sıcakta sabahtan akşama kadar güneş altında angaryada çalıştıklarından dolayı kızgın kumun tesirinden göz ağrısına tutulurlar ve mecburen nöbetçi doktoruna müracaat ederlerdi. Doktor bunların gözlerine ilaç koymaksızın, ele bir av geçmiş gibi sevinerek, hemen hastaneye kaydeder, gözü ağrımakta olan asker hastaneye gitmek istemez ve gönderilmemesi için yalvarır, rica ederse de, cebir ve tazyikle gönderilir, on gün sonra gözsüz olarak dönerlerdi. Gerek tellerde ve gerek Abbasiye Hastanesi’nde olsun, bu gözsüz askerlerimizin halleri cidden pek elim ve acıklı idi. Bunları gören kalplerin sızlamaması kabil değildi…” Eyüb Sabri, a.g.e., s. 70-71. 714 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 30 Kanun-ı Sâni 1335 (30 Ocak 1919) tarihli şifre telgraf; BOA. DH. ŞFR. nr. 95/275.

229 ve Ermeni sevkiyâtı ile ilgili ne kadar evrak ve vesika varsa gasp ederek Mısır’a götürmüşlerdir715.

5.4.2. İngilizlerin Ülke Genelinde Suçlu Arama Komisyonları

Bu arada İstanbul’da, İttihatçı bir karakter taşıdığı iddia edilen İzzet Paşa hükümeti 8 Kasım 1918 günü istifa etmiş, yerine 11 Kasım günü Tevfik Paşa hükümeti kurulmuş ve yeni hükümet 18 Kasım günü güvenoyu alarak göreve başlamıştı716.

Mondros Mütarekesi’nin ardından İngilizler, Osmanlı Devleti’ne baskı uygulayarak, Birinci Dünya Savaşı sırasında çıkarılan ‘sevk ve iskân kanunu’ kararını alanların ve bu kararı uygulayanların – yani İttihatçıların - tutuklanmalarını istiyorlardı. İstanbul’da Ermenilere yapıldığı iddia edilen katliamlarla ilgili evraklar aranıyor fakat bulunamıyordu. Bütün aramalara rağmen İttihatçıları Ermeni sevkiyâtı esnasında katliam yapmakla suçlayabilecek hiçbir evraka rastlanmadı717.

Ardından, Aralık ayı başlarında, Ermenilerin sevk ve iskânı sırasında suç işleyenlerin tespit edilmesi için Adliye ve Dâhiliye memurlarından oluşan komisyonlar oluşturulmasına karar verildi. Meclis-i Vükelâ tarafından Ermeni sevkiyâtı sırasında meydana gelen olayları tetkik etmek üzere heyetler oluşturularak belirlenen bölgelere gönderilmelerine karar verilmişti. Bu heyetler gittikleri bölgelerde sevkiyât sırasında meydana gelen suiistimalleri ve öldürme olaylarını araştırarak, suçlular hakkında bilgi ve belge toplayacaklar ve daha sonra suçlu görülenler mahkemelere getirtilerek yargılanacaklardı718. Tahkik heyetlerinin gitmesi için belirlenen on bölgeden birisi de Urfa, Zor ve Antep sancaklarını kapsıyordu719.

715 ATASE, Arş 1/105, Dos (6)-2, K1 255, Fih. 5/1’den naklen, Öztürk, a.g.e., s. 31; Lohânizâde, a.g.e., s. 18. 716 Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, İstanbul 2005, s. 343. 717 Recep Karacakaya, Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi (1908–1923), İstanbul 2005, s. 305-306. 718 Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara 2005, s. 68-69. Mondros Mütarekesi’nden sonra ülkenin değişik yerlerini işgal eden İtilaf Devletleri, kurdukları çeşitli mahkemelerle devlet üzerindeki etkilerini artırmış ve çıkarlarını koruyacak çeşitli adlî güçler elde etmişlerdi. Ermeniler lehine oluşturulan bu olağanüstü mahkemeler yanında İstanbul’un işgalinin

230 5.4.3. Göstermelik Bir Mahkeme - “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfisi”

Ardından Ocak ayı içinde sevkiyât sırasında vuku bulan suçların görülmesi için Divan-ı Harpler teşkil edildi. Oluşturulacak örfî idarelerle sevkiyât sırasında suç işlemiş olduğu tespit edilenlerin yargılanmalarının sağlanması hedefleniyordu. Neticede ülke genelinde on bölgede Divan-ı Harpler oluşturuldu. Bu on Divan-ı Harp’ten biri de Antep’te teşkil edilecekti. Antep’te kurulan Antep Divan-ı Harbi, Antep sancağıyla beraber, Adana vilayeti ve Urfa ve İçel livalarını da kapsıyordu720. “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfisi” aşağıdaki 10 kişilik heyetten oluşuyordu:

Reis: Sabık Ermeni Hükümeti Osmanlı Mümessil-i Siyasi ve Murahhası Mehmed Ali Paşa Aza∗: Üsera Garnizonlar Müfettişi Mütekaid Miralay Yusuf Ziya Bey Aza: Sabık Hayfa Ahz-ı Asker Kalemi Reisi Miralay Tahsin Bey Aza: Ayıntab Bidayet Mahkemesi azasından Abdülkerim Naci Efendi Aza: Ayıntab Bidayet Mahkemesi aza-yı sabıkasından Avadik Efendi Müddeî-i Umumi∗: Ayıntab Bidayet Mahkemesi Müddeî-i Umumisi Ali Sırrı Efendi Müstantik∗: Ayıntab Bidayet Mahkemesi azasından Mehmed Emin Efendi Müstantik: Ayıntab Bidayet Mahkemesi azasından Mehmed Tevfik Efendi Müstantik: Ayıntab Bidayet Mahkemesi Müstantiki Kadri Efendi Müstantik: Ayıntab Bidayet Mahkemesi aza-yı Mülazımı Osman Necati Efendi721

ardından yine başta İngiltere olmak üzere Fransa ve İtalya Fevkalade Komiserleri vasıtasıyla oluşturulan ve bu ülke vatandaşlarının Osmanlı Devleti ile olan ticarî davalarına bakmakla yükümlü olan diğer bir işgal dönemi mahkemesi için bkz. Ali Arslan, “Muvakkat Muhtelit Encümen-i Adlî – Bir İşgal Dönemi Mahkemesi (1921-1922)”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı: 15, (Prof. Dr. M. Münir Aktepe’ye Armağan), İstanbul 1997, s. 585-597. 719 11 Kânûn-ı Evvel 1334 (11 Aralık 1918) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 213/60. 720 19 Kânûn-ı Sânî 1335 (19 Ocak 1919) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 214/25; Ayrıca BOA. MV. nr. 214/59; BOA. DH.UMVM. nr. 125/26; BOA. BEO. nr. 341346. ∗ Aza = Üye ∗ Müddeî-i Umumi = Savcı ∗ Müstantik = Sorgu Hâkimi

231

Birkaç hafta sonra Mahkeme Reisi Ferik Mehmed Ali Paşa’nın yerine Harput Redif Fırkası Kumandanlığı’ndan emekli Mirliva Hafız İsmail Paşa tayin olundu722. Bir süre sonra da burada görevlendirilmiş olan azalardan bazılarının başka mahallere tayin olunmaları sebebiyle boşalan azalıklarda görevlendirilmek üzere Emekli Miralay Mehmed Mahfi Bey ve Divan-ı Temyiz-i Askerî azalığından açıkta olan Kaymakam Mehmed Ali Beyler Antep Divan-ı Harbi azalıklarına tayin edildiler723.

Osmanlı Devleti 1916 yılında Ermeni sevkiyâtı sırasında suçlu olan kişilerle ilgili yargılamaları yapmış ve birçok kişiyi de cezalandırmıştı. Şu anda İngilizlerin baskısıyla kurulan Divan-ı Harpler tamamen işgal kuvvetlerinin denetimindeki yargı organlarıydı. Bunların içinde en önemlisi de İstanbul Divan-ı Harbiydi. Çünkü diğer bölgelerde suçlu görülen birçok kişi de İstanbul’a gönderilerek orada yargılanmışlardı. 1919 Haziran ayının sonlarında Adana vilayeti ile İçel ve Zor sancaklarından idare-i örfiye kaldırılarak, Antep ve Van örfî idareleri birleştirildi724. 1919 Aralık ayının sonuna doğru da, “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfî” heyetinin, “Antep’e gönderilmesine imkân hâsıl olmadığı” gerekçesiyle daha önce Adana Vilayeti’nde olduğu gibi Antep’te ve Urfa’da da örfî idare kaldırıldı ve her türlü suçun umumî mahkemelerce takibi kararlaştırıldı725.

Böylece “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfisi” şeklen teşkil edildikten sonra, toplanamadan ve hiçbir yargılama yapmadan kaldırılmış oldu. Antep’te İngilizler işgalin ardından kimi memurları tutuklayıp sürgün ettiklerinden bu mahkemenin kurulup yargılama yapmasına dahi gerek görmedikleri anlaşılıyor. Şehirde idareyi ellerinde bulunduran İngilizlerin, teşkil edilen Divan-ı Harb heyetinin Antep’e gelip yargılamalarını yapması için herhangi bir teşebbüsü de mevcut değil. Antep’ten kimi

721 8 Kânûn-ı Sânî 1335 (8 Ocak 1919) tarihli irâde-i seniyye; BOA. İ.DUİT. nr. 175/81 lef 3. 722 27 Kânûn-ı Sânî 1335 (27 Ocak 1919) tarihli irâde-i seniyye; BOA. İ.DUİT. nr. 158/33. 723 24 Mayıs 1335 (24 Mayıs 1919) tarihli irâde-i seniyye; BOA. İ.DUİT. nr. 158/84. 724 29 Haziran 1335 (29 Haziran 1919) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 216/65. 725 20 Kânûn-ı Evvel 1335 (20 Aralık 1919) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. nr. 253/126; 23 Kânûn-ı Evvel 1335 (23 Aralık 1919) tarihli irâde-i seniyye; BOA. İ.DUİT. nr. 102/7 lef 1; Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 14 Kânûn-ı Sânî 1336 (14 Ocak 1920) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 106/55.

232 memurların tutuklanarak sürgün edildikleri tarihle Divan-ı Harplerin teşkil edildiği tarih hemen hemen aynıdır. İki gelişme de 1919 yılı Ocak ayında meydana gelmişti. Mahkeme şeklen teşkil edildikten sonra Dâhiliye Nezâreti tarafından Hariciye Nezâreti’ne başvurularak; İngiliz General McAndrew tarafından tutuklanarak sürgün edilen Antep memurlarından beş kişinin iadelerinin istenerek, teşkil edilmiş olan “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfi”sinde yargılanmaları için İngiliz kumandanları nezdinde teşebbüste bulunulması istendiyse de, Hariciye Nezaretinden Dâhiliye Nezaretine verilen cevapta “vaz’iyyet-i hâzıra itibariyle” bu durumun uygun olmadığı bildirilmişti726. Gerçekten de vaziyet pek uygun değildi çünkü ortada adından başka bir mahkeme yoktu. İngilizlerin kendi denetimlerindeki bir mahkemede dahi yargılamadan, kimi memurları suçlu diye sürgüne göndermeleri, bunun yanında kazada Ermeni sevki ile ilgili ne kadar evrak varsa bunları da gasp ederek yanlarına almaları oluşturulan bu mahkemelerin hangi amaçlar için çalıştığını açıkça gösteriyor. Daha önce de bahsettiğimiz gibi İngilizler Antep’ten gasp ederek götürdükleri bu belgelerin çok büyük bir çoğunluğunu açıklamadılar. Sonradan açıkladıkları kimi belgelerde de Osmanlı Devleti’ni suçlayacak hiçbir bilgiye ulaşılamadığını kendi yetkilileri de itiraf etmişlerdi. Eğer Osmanlı Devleti aleyhine kullanılabilecek herhangi bir belgeye ulaşabilmiş olsalardı bunu hemen açıklayıp, ilân edecekleri kuşkusuzdur.

5.4.4. İstanbul’da Yapılan Yargılamalar

1918 Aralık ayında Anadolu’nun çeşitli yerlerinde görevlendirilen tahkik heyetleri, sevkiyât sırasında sözde katliam yaptıklarını iddia ettikleri birçok kişiyi İstanbul’da oluşturulan “İstanbul Divan-ı Harb-i Örfisi”ne göndererek burada yargılanmalarını sağlamışlardı. Bu mahkemede “Ermeni mallarına el koyma”, “karaborsacılık yapma”, “adam öldürme” ve “katliam” gibi suçlamalarla birçok kişi yargılandı. Yargılamalar sırasında ortaya atılan iddiaların tutarsızlığı ve şahitler tarafından verilen ifadeler arasındaki çelişkiler mahkemenin tamamen İngiliz

726 BOA. HR. HU, Kr. 43/61’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915–1920), Ankara 1995, s. 226-228; HR.SYS. nr. 2569/3_50-51’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Ankara 2007, s. 462-463.

233 etkisiyle ve yalancı şahitlerin ifadelerine dayanarak karar aldığını açıkça göstermektedir. Birçok Ermeni ve diğer gayr-ı Müslim unsurların da görev yaptığı bu mahkemenin baktığı en önemli davalar “Yozgat Tehcir ve Taktil Davası” (Antep Ermenilerinden eski Halep Mebusu Artin Boşgezenyan da bu davada Sorgu Hâkimi olarak görev yapmıştı), “Trabzon Tehciri Davası”, “İttihat ve Terakki Mensuplarının Yargılanması”, “Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey’in Yargılanması” ve ülkenin değişik bazı bölgelerindeki Ermeni sevkiyâtı ile ilgili davalardır. Ayrıca tutuklamalar sadece Ermeni sevkiyâtı ile de ilgili değildir. “Bir devrin topyekün yargılanması” doğrultusunda yürütülen soruşturmalarda tutuklanıp yargılanmak için İttihat ve Terakki döneminde çeşitli görevlerde bulunmuş olmak veya onları desteklemek yeterli bir nedendir. Mahkeme kurulduktan ve yargılamalara başladıktan sonra İngilizler Antep’teki kimi memurlara yaptıkları gibi İstanbul’da da birçok İttihatçıyı kendi denetimlerindeki bir mahkemede yargılanmalarına gerek dahi görmeden Malta’ya sürmüşlerdir. Sürgün edilen bu kişiler hakkında da daha sonradan herhangi bir suç unsuru tespit edilememiştir. Bu mahkemedeki yargılamalar sonucunda Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey ve Erzincan’da otelcilik yapan Hafız Abdullah Avni Bey isimli üç vatansever idam edildiler. Toplam 16 kişiye verilen idam cezası sadece bu 3 kişiye uygulandı. Yargılananlar arasından birçok kişi de başta hapis cezası olmak üzere çeşitli cezalara çarptırıldılar. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’i idama mahkûm eden mahkemede sorgu hâkimi olan Artin Boşgezenyan’ın durumunu burada tekrar zikretmekte yarar var. 1895 Antep isyanının tertipçilerinden olduğu için tutuklandıktan sonra Halep’te mahkûmken Sultan II. Abdülhamit tarafından affedilen Antep Ermenilerinden Artin Boşgezenyan, II. Meşrutiyet’ten sonra yapılan 1908, 1912 ve 1914 seçimlerinin üçünde de Halep merkezinden mebus seçilerek meclise girmişti. 1915 sevkiyâtı sırasında ailesinden birçok kimsenin sevke dâhil edilmemesi istenen Boşgezenyan’ın Antep’te bulunan kardeşi ve amcası önce sevkiyât dışı tutulmuşlar ancak sonradan kendisinin 1895’te yaptığı gibi bazı terör olaylarına karıştıkları için onlar da Antep’ten uzaklaştırılmışlardı. Müslüman halka ve devlete karşı bir isyanı organize etmekten mahkûm olan Artin Boşgezenyan’ın daha sonra devletin meclisinde üç dönem mebusluk yapması, bunun ardından da sorgu hâkimliğini yaptığı bir mahkemede devletin bir memurunu Ermeni sevkiyâtında suçlu olduğu gerekçesiyle

234 idama mahkûm ettirmesi, Mütareke döneminde Osmanlı devlet otoritesinin İtilaf kuvvetlerinin baskıları karşısında hangi seviyelere kadar gerilediğini gösteren trajikomik bir misaldir727.

Bu yargılamalar sırasında yapılan adlî haksızlıklar, İtilaf kuvvetleri yetkililerinin birçoğu tarafından da kabul edilmiştir. 4 Nisan 1919’da, ABD’nin İstanbul Yüksek Komiseri Lewis Heck, hükümetine, “yaygın bir şekilde, (yargılamaların) çoğunun kişisel intikam saikiyle ve İtilaf Devletleri yetkililerinin ve özellikle İngilizlerin kışkırtmasıyla yapılmakta olduğuna inanıldığını” bildiriyordu728. İngiliz Yüksek Komiseri S.A.G. Caltorphe, Londra’ya, “Yargılamalar maskaralığa dönüşmekte ve bizim ve Türk hükümetinin itibarına halel getirmektedir”729 diye yazıyordu. Komiser John de Robeck’in görüşüne göre de, mahkeme öyle bir başarısızlık idi ki, “onun bulguları hiçbir şekilde hesaba katılamazdı.”730

727 İstanbul Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesi ve yaptığı yargılamalarla ilgili olarak bkz. Ferudun Ata, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara 2005; Ferudun Ata, “Ermeni Tehciri Yargılamalarına İstatistiksel Bir Bakış (1919-1921)”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 321-345; Necdet Bilgi, Yozgat Ermeni Tehciri Davası, İstanbul 2006; Necdet Bilgi, “Tehcir Davalarında Şahitlik – Yozgat Davası”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, s. 345-385; Bülent Bakar, Ermeni Tehciri, Ankara 2009, 212-216. İngilizler tarafından Malta’ya sürgün edilen İttihatçılar hakkında bkz. Bilâl N. Şimşir, Malta Sürgünleri, İstanbul 1985 (Bilgi Yayınevi) 728 A.B.D. Millî Arşivi, RG 59, 867.00/868 (M 353, roll 7, fr. 448) (zik.) Guenter Lewy, “Ermeni Soykırımı Davasının Yeniden Değerlendirilmesi”, Ermeni Soykırımı İddiaları – Yanlış Hesap Talât’tan Dönünce, (Derleyen: Mustafa Çalık), Ankara 2006, Cedit Neşriyat, s. 93-94. 729 Caltorphe’dan Dışişleri Bakanlığı’na, 1 Ağustos 1919, Foreign Office, 371/4174/118377. (zik.) Lewy, a.g.m., s. 97. 730 De Robeck’ten Londra’ya, 21 Eylül 1919, Foreign Office, 371/4174/136069. (zik.) Lewy, a.g.m., s. 97.

235 5.5. ŞEHİRDE BASKI VE ŞİDDETİN ARTMASI

8 Mart 1919 günü Antep’te sıkıyönetim ilan edildi. Yayınlanan beyannamede; şehirde ne kadar silah varsa yirmi dört saat içinde İngiliz işgal kuvvetleri kumandanlığına teslim edilmesi, aksi halde kimde silah bulunursa derhal idam edileceği ve ailesinden ayrıca yüz madenî altın peşin para cezası alınacağı beyan edildi. Memleketin ileri gelenleri bir araya toplanıp, elde bulunan silahların teslim edilip edilmemesi hakkında görüştüler ve sonunda teslim etmeye karar verdiler. Ertesi gün İngilizler şehrin muhtelif yerlerine makineli tüfekler yerleştirerek silahların teslimini istediler. Bu baskı üzerine halk elinde bulunan tüm ateşli ve kesici silahlarını teslim etti. Toplanan silahlar toplam14 arabayla taşınmıştır731.

Halkta bir fişek bile kalmamıştı. Ancak, Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill’in Antep’te daha yirmi altı bin silah olduğunu iddia etmesi üzerine İngilizler 15 Martta ikinci bir beyanname daha yayınladılar732. Yine bütün caddeler üzerine makineli tüfekler yerleştirerek Türkler’i tehdit etmeye, şüphelendikleri evleri aramaya ve zırhlı arabalarla şehir içinde her gün sabahtan akşama kadar silahlı devriyeler gezdirerek, terör estirmeye başladılar733. 17 Marttan itibaren bütün mağaza, dükkân, han ve kahvehanelerin, gece ve gündüz kapatılmasını emrettiler. Camilerde ibadet dışında bütün toplantılar yasaklandı. Bu kapanma cezasından yalnız ekmekçiler, un değirmenleri, buğday ve süt satanlar istisna edilmişlerdi. Kasaplar yasağa tâbi olduğundan günlerce kapalı kalan dükkânlarda etler kokmuş, çarşılarda pis kokudan geçilmez olmuştu734. Bütün bu yasak ve baskılar yalnız Türkler’e karşı yapılıyor, Ermeniler’e dokunulmuyordu. Ermeniler’de binlerce mavzer varken, onlardan tek bir silah bile alınmamış ama Türkler’in tüm silahları toplanmıştı735. Ermeniler’in silahlarına dokunmayarak, Türkler’in silahlarının toplatılması, Ermeniler’in bir katliam yapmasına zemin hazırlamak demekti736.

731 Öztürk, a.g.e., s. 31-32; T.İ.H. IV., s. 50; Gömeç, a.g.e., s. 18; Lohânizâde, a.g.e., s. 19. Lohânizâde sıkıyönetimin ilân edildiği tarihi 12 Mart olarak vermektedir. Lohânizâde, a.g.e., s. 18. 732 Öztürk, a.g.e., s. 32; Lohânizâde, a.g.e., s. 19. 733 Lohânizâde, a.g.e., s. 20. 734 Ünler, a.g.e., s. 14. 735 Lohânizâde, a.g.e., s. 20; Ünler, a.g.e., s. 15. “Yine bu sırada Antep’in yerli Ermenilerinden Somon isminde bir Ermeni’nin ihbarı üzerine, Antep’in batısında ve altı saat mesafede olan Lohân bölgesine

236 “31 Marttan itibaren dükkân ve kahvehanelerin saat 19.00’a kadar açık olmasına müsaade edildi. Bununla beraber dükkân ve kahvehanelerin saat 19.00’da kapatılması, halkın saat 21.00’dan sabah 04.00’a kadar evlerinden çıkmamaları istendi. Ermeniler’in tahrikleriyle Türkler’e karşı yapılan bu baskı arttıkça, halkta ilk zamanlardaki üzüntü ve gevşekliğin yerini gittikçe direnme hisleri almaya başlıyordu.”737

İngilizler bir yandan sorgusuz sualsiz suçlu gördüğü insanları sürgün edip, şehirde de tam bir terör havası estirirken, bir yandan da Osmanlı Devleti’ni antlaşma hükümlerine aykırı davranmakla suçluyordu. İngiltere Fevkalâde Komiserliği tarafından, Antep’le beraber Cezire-i İbn Ömer (Cizre) ve civarlarında (genel hatlarıyla Fırat ve Dicle arasındaki bölgede), bazı Arap ve Ermeni eşrafının tutuklandığı, Dicle taraflarından sevk olunan erzâka el konulduğu ve Kürt ahalinin silahlandırıldığı yolundaki şikâyet üzerine; Dâhiliye Nezareti; Van, Bitlis ve Diyarbakır vilayetleriyle, Urfa ve Antep mutasarrıflıklarına yolladığı telgrafla, olayların incelenmesini ve antlaşma hükümlerine aykırı faaliyet varsa derhal önlenmesini istedi738. Yapılan incelemelerde İngilizler’in iddialarının doğru olmadığı, Müslüman ahalinin asayiş bozucu ve antlaşma hükümlerine aykırı bir faaliyetlerinin olmadığı tespit edildi. İngilizler haksız işgallerine meşruiyet sağlamaya çalışıyorlardı739.

bir bölük süvari gönderildi. Bu kuvvet erkenden köyü sardı. O sırada İngilizler’in tercümanı olan Antep Ermenilerinden Levonyan Ador başlarında olarak; muhtar, Hasan ve Alişan ağaların başlarını çizme altında ezerek, köyde bulunan ne kadar silah varsa hepsini topladılar.” Lohânizâde, a.g.e., s. 20. 736 Öztürk, a.g.e., s. 32. 737 Ünler, a.g.e., s. 15. 738 Dâhiliye Nezâreti’nden Van, Bitlis ve Diyarbakır Vilayetleriyle Urfa ve Ayıntab Mutasarrıflıklarına 23 Mart 1335 (23 Mart 1919) tarihli şifre telgraf; BOA. DH.ŞFR. nr. 97/225. 739 Adı geçen vilayet ve sancaklardan Dâhiliye Nezâreti’ne yollanan, İngilizlerin şikâyet ettikleri konularla ilgili asayiş raporları; BOA. DH. EUM. AYŞ. nr. 9/71 (24 Mayıs 1335 – 24 Mayıs 1919)

237 5.6. SURİYE İTİLAFNAMESİ VE İNGİLİZLERİN ANTEP’TEN ÇEKİLMELERİ

İngilizlerin Musul petrollerini ele geçirebilmek için ellerinde bir koz olarak tutmak maksadıyla Fransız işgal bölgesi olan Güney Anadolu ve Suriye bölgelerini işgal etmeleri Fransızlarla İngilizleri karşı karşıya getirmişti. Fransa, bölgedeki çıkarlarından vazgeçmek niyetinde değildi. Bununla beraber İngiltere de Musul bölgesinde talep ettiği hakları aldığı takdirde bölgeden çekileceğini açıklamıştı. Bölgede İngiliz işgali devam ederken İngiliz Başbakanı Lloyd George ve Fransız Başbakanı Clemanceu arasında yapılan görüşmeler neticesinde “Suriye İtilafnamesi” olarak bilinen İngiliz-Fransız anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla İngiltere ve Fransa, Suriye ve Kilikya bölgelerinde karşılıklı asker değişimini kabul etmiş oluyorlardı. Bu anlaşma şartları çerçevesinde 1919 yılı Ekim ayı içinde İngilizler tüm bölgeyle birlikte Antep’ten de askerlerini çektiler ve İngiliz birliklerinin yerini Fransızlar alarak bölge Fransız işgaline girmiş oldu740.

1919 yılı Nisan ayı başından itibaren Antep’te İngilizlerin baskısı yarı yarıya azalmış, dükkânlar da tamamen açılmıştı741. İngilizler işgalin sonlarına doğru Türklere karşı baskıları neredeyse tamamen kaldırmış, daha serbest bir yönetim takip etmeye başlamışlardı. Antep’teki Ermenilerle de araları açılmaya başlamıştı742. Bu durum İngilizlerin arkalarından gelecek Fransızlara karşı uygulamaya çalıştıkları bir diplomatik oyundan başka bir şey değildir. İngilizlerin niyeti, işgalin sonlarında Müslüman halka daha sempatik davranarak bölgede çıkar çatışmalarının sürdüğü Fransızlara karşı oluşan tepkiyi artırmak ve insanların İngiliz idaresinin daha iyi olduğunu düşünmelerini sağlamaya çalışmaktır. Ali Nadi Ünler İngiliz işgalinin son günlerini şöyle anlatır: “İngilizler Türklerin iyi niyetli tutumlarını ve duygularındaki değişikliği gördükçe muamelelerini değiştiriyor, Ermenilerin fesat ve tahriklerini dinlemiyorlardı. İngiliz işgalinin son günlerinde İşgal Kumandanlığı Türklere karşı

740 Suriye İtilafnamesi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Mustafa Budak, İdealden Gerçeğe, Misâk-ı Millî’den Lozan’a Dış Politika, İstanbul 2003, s. 116-121. 741 Öztürk, a.g.e., s. 33. 742 Hulusi Yetkin, Gaziantep Savaşı Hatıralarından Derlemeler, Gaziantep 1962, s. 108.

238 daha teveccühkâr davranmış, Hintli Müslüman askerler aracılığıyla Türklere silah ve cephane dağıtmak için teşebbüse geçmişlerse de halk bunun bir tuzak olmasından korktuğundan bu teşebbüsten faydalananlar pek az olmuştur. İngilizlerin bu davranışları yerlerine gelecek Fransız müttefiklerine bir azizlikten başka bir şey değildi. İngilizler, işgal süresince mahallî idareye karışmamışlar, resmî dairelere Türk bayrağı çekilmesine mani olamamışlardı.”743

743 Ünler, a.g.e., s. 15. Antep’te İngiliz işgaliyle ilgili hatıraların hemen hemen tamamında İngiliz işgal ordusundaki Hintli Müslüman askerlerin halka karşı olumlu yaklaşımlarından bahsedilir. Mitat Enç hatıralarında bu konuya da şöyle değinir: “… Müslüman Hintlilerin bize karşı tutumuysa hayli dostçaydı. Bunlardan bizim bağ evinin çevresine yerleşen bazıları … gülümseyerek bize sokulur; aldıklarına karşılık çay, çikolata ve bisküvi paketleri ikramlarlardı. Bunların türbanlarının çatkısında mecusîlerin kırmızı alın süsü yoktu. Her fırsatta da ‘Elhamdülillah Müslüman’ diyor ve kelime-i şahadet getiriyorlardı…” Enç, a.g.e., s. 45.

239 ALTINCI BÖLÜM

ANTEP’İN FRANSIZLAR TARAFINDAN İŞGALİ VE ERMENİLER

6.1. FRANSA’NIN ERMENİ “LEGİON D’ORİENT” KUVVETLERİ

Sömürgecilik faaliyetlerinde misyonerliği kullanan ve Osmanlı Devleti’ndeki Katoliklerin hâmisi olmaya uğraşan Fransa, uzun zamandır Ermeniler üzerinde yürüttüğü misyonerlik çalışmalarından kısa sürede fayda temin etmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerin büyük çoğunluğu Gregoryen mezhebine mensup bulunmalarına rağmen, Fransa’nın Ermenileri Katolik mezhebine çekmek için gerçekleştirdiği faaliyetler sonucu Katolik mezhebine geçen Ermeniler dolayısıyla Gregoryen Kilisesi’ndeki ilk kopma meydana gelmiş ve o dönemdeki uygulamaya göre mezhep değiştiren Ermeniler Patrikhane tarafından sürgüne gönderilmişlerdi. Ancak Fransa’nın da baskılarıyla Katolik cemaati 1830 yılında Osmanlı Devleti tarafından Gregoryen Kilisesinden ayrı bir cemaat olarak tanınmış, böylece Gregoryen Ermeni kilisesindeki ilk parçalanma meydana gelmişti. Bu sayede Fransa kendi politikaları için çok önemli olan Ermenilerden bir grubun hâmiliğini ele geçirmiş ve bu durum da Fransa’nın Ermeniler üzerinde gün geçtikçe daha da artacak olan etkisi için ilk basamağı oluşturmuştu744.

Fransa 30 Aralık 1875’te, diğer büyük devletlere bir nota vererek Osmanlı Devletinde yapılacak reformların izlenmesi için bir İslâm–Hristiyan Komisyonu kurulmasını teklif etmişti. İlgili devletlerin temsilcileri 1876’da İstanbul’da yaptıkları toplantıda bu Fransız teklifini kabul ederek, Osmanlı Devleti’nin Hristiyanlara yönelik reformunu derhal başlatmasını istemişlerdir. Fransa’nın öncülüğündeki bu

744 Bu konuda daha detaylı bilgi ve misyonerlik faaliyetleri sonucu Ermeni kilisesinde meydana gelen değişiklikler için bkz. Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı-Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlar, İstanbul 2005, s. 53-54 vd.

240 hareket Osmanlı Devleti’ni 1877–1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) dolayısıyla Rusya’yla karşı karşıya getirmiştir. Savaş sonunda da Fransa, İngiltere ve Rusya Osmanlı’ya baskı yaparak Doğu Anadolu’da Ermeniler lehine ıslahat yapılmasını isteyeceklerdi. Bu durum Osmanlı ülkesinde Ermeni sorununu ortaya çıkaran sürecin de başlangıcıydı745.

Zeytun ve çevresinde yaşanan 1895–1896 olayları büyük oranda İngilizler’in himayesinde gerçekleştirilmişti. Ancak Fransızlar da İngiliz ve Ruslarla yarışırcasına Ermeni çetelerine yardım ediyorlardı. Amerikalılar da özellikle bölgedeki misyonerleri vasıtasıyla olayların tam olarak içinde yer almışlar ve isyancı Ermenilere her türlü desteği vermişlerdi. 1895–1896 isyanları başarısız olan Ermeni komitecileri, İskenderun Limanı civarında dolaşan Fransız gemilerine alınıp Marsilya’ya götürüldüler. Bu kaçan Ermeniler sonraları ad değiştirip, yabancı uyruk edindikten sonra yine faaliyette bulunmak üzere Türkiye’ye geleceklerdi746. 17 Ekim 1896’da da Marsilya’da; Marsilya kilisesindeki bazı Protestan papazlar ile orada bulunan birçok Ermeni papaz ve ticaretle uğraşan bazı tüccar Ermeniler’in katılımıyla, “Sığınmacı Ermeniler’e Yardım Komitesi” kuruldu747. Burada örgütlenmelerine devam eden Ermeniler 5 Ağustos 1914’de yine Marsilya’da büyük bir toplantı düzenlemişler ve bu toplantıdan sonra yayınladıkları bildiride; Ermenilerin Osmanlı Ordusu’nda hizmet yapmamalarını ve Fransa ile müttefiklerin ordularına gönüllü yazılmalarını istemişlerdi748.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusuyla silahlı çatışmaya giren Çukurova Ermenileri, bu hareketlerinde de başarılı olamayınca Cebel-i Musa’ya (Musa Dağı) çekilmişlerdi ve nihayet buradan Fransız Deniz Kuvvetlerinin

745 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, s. 91. 746 Mim Kemal Öke, Ermeni Sorunu, İstanbul 1996, s. 154; Bu şekilde Fransa’ya yerleşmeye başlayan Ermenilerin Fransa’da gerçekleştirdikleri Türkiye’ye yönelik faaliyetler için ayrıca bkz. Recep Karacakaya, “Belgelerle Türk-Fransız-Ermeni İlişkilerine Genel Bir Bakış (1878-1914)”, Osmanlı Araştırmaları – The Journal of Ottoman Studies, Cilt: XXIV, İstanbul 2004, s.181-212; Yusuf Sarınay, “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri (1878-1918)”, Ermeni Araştırmaları, Ankara, Sonbahar 2002, Cilt: 2, Sayı: 7, s. 55-70. 747 BOA. HR.SYS. 2786- 1/ 242, 244, 249, 250’den naklen Osmanlı Belgelerinde Ermeni–Fransız İlişkileri, Cilt: I, Ankara 2002, s. 69-73. 748 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-1994), İstanbul 1995, s. 485.

241 yardımıyla Port-Said’e getirilmişlerdi. Beş bine yakın mültecinin kendi topraklarına yerleştirilmesi için İngiltere, İtalya, Rusya ve Cezayir’e başvuruldu ancak hiçbiri kabul etmeyince, Fransızlar bunları Osmanlılara karşı kullanmayı tasarladı ve böylece Legion d’orient (Şark Lejyonu) fikri doğdu. Fransız filosunun amirali, bunların Fransa deniz kuvvetlerine alınmaları halinde, ilerde Osmanlı topraklarındaki Ermenilerden de rahatça yararlanabileceklerini düşünüyordu. Fransa’nın Kahire’deki temsilcisi de, Port-Said’deki Ermeni gönüllüleri kampını gezdikten sonra aynı kanıya varmıştı. Daha sonraki bir başka başvurusunda da Fransız Amirali, bu Ermenilerin güçlü, enerjik ve savaşkan olduklarından bahisle, Fransız Deniz Kuvvetleri Bakanlığı’ndan bunların Türkiye’ye çıkartılıp çıkartılmaması hususunda acil cevap verilmesini istemişti. Fransız amiraline göre; bu Ermeni gönüllüleri bir kampta toplanmalı, silah verilmeli, eğitilmeli ve askerî ihtiyaç doğunca gayet iyi tanıdıkları Çukurova’ya sevk edilmeliydiler. Zaten Mısır’daki Ermeni komiteciler de Kahire’deki Fransız temsilcisine hazır olduklarını bildirmişlerdi749.

Fransızlar, kurulan bu Şark Lejyonu ve Ermenilerin desteğiyle savaş sonunda kendi hisselerinde kalacak olan Kilikya’yı (Çukurova) Ermenilere bırakacaklarını vaat ediyorlardı. Bu Fransız vaadine çok sevinen Ermeni önderlerinden Boghos Nubar Paşa, “Ermenistan’ın mukadderatı müttefiklerin elindedir. Bana ait olan bu davete şevkle katılıyorum. Çünkü Fransa zaferden sonra millî isteklerimizin tam ve kat’i olarak sonuçlanacağı hakkında teminat vermiştir.” diyerek, Ermenilerin bu teklifi kabul ettiklerini büyük bir sevinçle dile getiriyordu750.

Bunların ardından, Fransızlar, İngilizler’in de yardımı ile binlerce Ermeni’yi silah altına alarak Kıbrıs’ta eğitime başladılar. Maksatları Ermeniler’den oluşan lejyoner taburları kurmaktı. Askerî eğitimden geçirilen Ermeniler üç lejyoner taburu halinde, Fransız subaylarının kumandası altında hazır hale geldiler. Bu Ermeni taburları Fransa’nın daha önce Suriye’deki kuvvetlerinden ayırdığı üç Fransız taburu

749 Halil Aytekin, Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, Ankara 2000, s. 27-37; Öke, a.g.e., s. 154-155. 750 Saray, a.g.e., s. 93-94.

242 ile birleştirildiler. Ermeniler’in bir kısmı da milis kuvvetleri olarak hazırlandı ve bunların da başına Ermeni kumandanları tayin edildi751.

Tamamen Ermeni gönüllülerden oluşan bu lejyon, Kıbrıs’ta, Magosa’nın 58 km. dışında sıkı askerî disiplinle eğitildikten sonra, 1917’de müttefik kuvvetlerle General Allenby’nin komutasında Filistin cephesine sürülecek; 1918’de Kafkaslar’da çarpışacak, 1919’da ise Fransız kuvvetleriyle beraber Çukurova ile birlikte Antep, Urfa ve Maraş’ı işgal edecektir752. Bu lejyonların Çukurova’ya gelmeleriyle Adana civarında bulunan Ermeni birlikleri de bunlara katılmışlardır. Türkler bunlara “Ermeni İntikam Alayı” adını vermişlerdi753. Adana’da bu birlikler Müslümanlara karşı akla gelmeyecek vahşetlere imza atacaklardır754.

Fransızlar, kurdukları bu birliklerle Türkiye’yi işgale hazırlanırken, Fransız basını Türkiye’de Hristiyanların ve Ermenilerin katliam tehlikesi altında olduğundan bahsediyordu. Daha 1900’lerin başında, Fransız basınında Türklerin Antep ve Kilis’te Ermenileri katletmeye hazırlandıkları ve Müslümanların silahlandıkları yönünde yazılar çıkıyordu755. Osmanlı Devleti bunları tekzip etse de Fransızlar, daha işgaller öncesinden dünya kamuoyunu kendi lehlerine döndürerek, bölgedeki faaliyetlerine uygun zemin oluşturmaya çalışıyorlardı. İşgaller ve Millî Mücadele boyunca da Fransız kamuoyu Ermeniler lehine propaganda yapmaya devam edecektir756.

751 Saray, a.g.e., s. 94. 752 Aytekin, a.g.e., s. 93-98; Öke, a.g.e., s. 156. 753 Ali Sâib Ursavaş, Çukurova Faciaları ve Urfa’nın Kurtuluşu, (Günümüz Türkçesi’ne Aktaran, Mehmet Ali Akidil) İstanbul 1988, s. 16; Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919-1922), Ankara 1988, s. 180. 754 Ursavaş, a.g.e., s. 17-18. Bu birliklerin Çukurova’ya gelmeleriyle bölgede yaşanan vahşetlere yüzlerce örnek gösterilebilinir. Örneğin Antep ve Kilis’te Fransız işgali henüz başlamamışken ve bölgede İngiliz işgali devam ederken, 1919 yılı başlarında, bu lejyonlara katılmak için Halep’ten İskenderun’a giden 400 kadar Ermeni Kilis’ten geçerken bir karakola saldırmış ve Müslüman ahaliye karşı tehditlerde bulunmuştu. Ayrıca devriye gezmekte olan Kilisli Hacı Osman oğlu Ali ile Cuma oğlu Salih isimli iki asker Ermeniler tarafından kulakları, burunları ve parmakları kesilmek ve boğazlanıp, süngülenmek suretiyle vahşice şehit edilmişlerdi. BOA. HR.SYS. nr. 2602/1’den naklen, Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, Cilt: I (1914-1919), Ankara 2001, s. 193-194. 755 Lozan’da çıkan “Gazet dö Lozan” gazetesinde yayınlanan, Osmanlıların Antep ve Kilis’te yeni bir katliama hazırlandıkları ve Müslümanların silahlandığı şeklindeki 7 Kânûn-ı Sânî 1901 tarihli haberin tercümesi ve tekzibi; BOA. Y.PRK.HR. nr. 29/68 (16 Ramazan 1318 - 7 Ocak 1901) 756 Yahya Akyüz, “Kurtuluş Savaşımız ve Fransa’da Ermeni Propagandası”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 66, Mart 1973, s. 21-25; Akyüz, a.g.e., s. 75-85.

243 6.2. FRANSIZLARIN ANTEP’E GELİŞİ VE ANTEP ERMENİLERİ

6.2.1. İlk Fransız Kuvvetinin Antep’e Girişi

Suriye İtilâfnamesi gereğince İngilizler, 26 Ekim 1919’da ağırlıklarını Antep’ten çekmeye başladılar. Aynı gün iki Fransız subayı Antep’e gelerek telgrafhaneye sansür koydular. 27 Ekim 1919’da Ermeni ve Fransızlardan oluşan 200 kişilik ilk Fransız kuvveti Antep’e geldi. Fransız Albayı Saint Marie, 28 Ekim 1919 günü Ermeniler tarafından muhteşem bir suretle, bando mızıka ile karşılandı. Mutasarrıf, İngiliz Generali tarafından öğleden evvel takdim için davet edildi. Öğleden evvel yapılan mülakatta Antep’teki İngiliz Generali, Antep Askerlik Şubesi Reisine; Antep, Maraş, Urfa livalarının Fransızlar tarafından, tıpkı İngilizler tarafından olduğu gibi işgal edileceğini resmen bildirdi757.

Fransız kıtaları 29 Ekim 1919 günü sayısız bayrak ve çiçek taşıyan Ermeni ahalisinin sevgi ve sevinçleriyle karşılandı758. Bu gösterilerin sebebi Fransız kıtaları arasında bulunan Ermeni taburu idi. Fransız Kumandan Abadi, Fransız ordusunda Ermeni taburlarına görev verilmesini; ‘Fransız askerlerinin, çekilen İngiliz askerlerinden sayıca az olduğu, asker sayısını tamamlamak için geçecek sürenin ise Hristiyan unsurlar açısından tehlike arz edeceği, bu eksikliğin bir Ermeni taburuyla giderilmesine mecbur kalındığı’ şeklinde açıklıyor759. Hâlbuki Ermeni kuvvetleri işgal için çok önceden hazırlanmış haldeydiler. Bölgeyi işgal eden Fransız ordusunun önemli bir kısmını Ermeniler oluşturuyordu. Dünyanın dört bucağından koşup gelen binlerce Ermeni gönüllüsünün de içinde yer aldığı bu kuvvetler Fransız üniforması giyiyor, Fransız bayrağı altında çarpışıyorlardı. Fakat özel bir sancakları da vardı760. Fransızlar özellikle rütbeli subaylarını din adamı gibi gösterip onları yerli

757 Ayhan Öztürk, Millî Mücadele’de Gaziantep, Kayseri 1994, s. 60-61. 758 Abadi, Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhasarası, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Şakir Sabri Yener), Gaziantep 1999, s. 30; Kevork Avedis Sarafian, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, s. 152; T.İ.H. IV, s. 61. 759 Abadi, a.g.e., s. 28. 760 Akyüz, a.g.m., s. 23.

244 Ermenilerle görüştürerek, bölgede bulunan Ermenilerin örgütlenmelerine ve dışarıdan gelen Ermenilerin de bölgeye iskânlarına yönelik çalışmalarını bu şekilde sürdürmekteydiler761.

Antep Fransız Askerî Kuvvetleri Kumandanı Kaymakam Felix Saint-Marie ve İngiliz Askerî Kuvvetleri Kumandanı Weir, 1 Kasım 1919 tarihinde ortaklaşa imzaladıkları bir beyanname yayınladılar. Genel hatlarıyla beyannameye göre; “İngiliz askerî birliklerinin yerini alan Fransız birlikleri mütareke hükümlerine göre buradadırlar ve görevleri asayişi sağlamaktır. Hem Müslüman hem de Hrsitiyan ahali korku ve endişeden uzak olmalıdır.” On Üçüncü Kolordu Kumandanlığı 3 Kasım günü bu beyannameyi İstanbul’a, Harbiye Nezaretine bildirirken, altına da şu notu düştü: “Bu beyannamede işgal mütarekeye dayandırılmıştır. Savaş olursa, işgal sahası mütarekenin yirmi dördüncü maddesindeki mıntıka haricinde olacaktır. Yedinci maddenin sözü edilen yerde uygulanmasına lüzum yoktur. Bundan dolayı bu işgali mütarekeye dayandırarak, mahallerine, beyannamenin üçüncü maddesinde huzur, asayiş ve adalet baki kaldıkça hükümetin şeklinin değiştirilemeyeceği bildirilmiştir. Şimdiye kadar bölgenin tamamında asayiş bozacak hiçbir hadise olmamıştır. Bunu seyahat eden yabancılar da görüp takdir etmişlerdir. Fransa işgal kuvvetleri arasındaki askerin birçoğu Ermeni olup, bunlar her gün bir şekilde millî duyguları rencide ederek düzeni koruma yerine, aksine müdahale sebebi icat etmek, unsurlar arasında ayrılık ve asayişi bozan olaylar meydana getirmek için tecavüzden geri durmamaktadırlar. Asayişin ve düzenin korunması için öncelikle bütün Ermeni askerlerinin Fransız kıtalarından çıkarılması ve siyasî uyarılarda bulunulmasını önemle rica ederim. Gereğinin yapılması nezaretinize arz edilmiştir.”762

Fransız işgalinin başlangıcı sayılabilecek, Fransız subaylarının şehre gelişinden sonra şehirde yaşananlar da, Antep Mutasarrıflığı tarafından, 2 Kasım tarihli şifre ile İstanbul’a bildirilmişti. 30 Ekimde de, Fransız Albayı Felix Saint-

761 İsmail Özçelik, Millî Mücadele’de Anadolu Basını’nda Güney Cephesi (Adana, Antep, Maraş, Urfa) (1919-1921), Ankara 2005, s. 213-214. 762 BOA. HR.SYS. 2542-9/26-28’den naklen Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 123-125.

245 Marie ile Mutasarrıf Vekili Sabri Bey’in763 İngiliz karargâhında yaptıkları görüşmede Sabri Bey, Fransızların gelmeleriyle Ermenilerin asayişi bozacak şekilde tavır takındıklarını, bunun sebebinin de Fransız ordusundaki Ermeni askerleri olduğunu bildirdi. Bunlarla beraber, Fransız elbisesi giymiş bazı Ermenilerin de şehir içinde çıkardıkları olaylara örnekler verdi.

Fransız subaylarının gelmesinin hemen ardından şehirde yaşanan olaylardan bazıları şunlardır:

“Ekim’in otuzuncu gecesi saat bir sularında Karagöz çarşısında Arabacı hanı civarında Fransız asker elbisesi giymiş Türkçe bilen üç adam, o gün akşam üzeri otomobil ile ticaret için Kilis’ten Antep’e gelen Kilisli Hüseyin’in oğlu Akif ve arkadaşı Salih oğlu Ahmet adında Kilisli iki Müslüman şahsı tutup üstlerini aramışlar ve birine birkaç tokat vurup gitmişlerdir.

Kasımın birinci gecesi ellerinde mavzer bulunan on iki kişilik bir Ermeni çetesi, Molla Ahmet Mahallesi yakınlarında oturan Kemo’nun kapısını yerinden çıkarıp içeriye girmişler, orada misafir olan İslâhiye’nin Keferdiz nahiyesi koyun tüccarından Güllü Beyzade Hasan Ağa’yı öldüreceklerini söylemişlerdir. Bir atını, yedi keçisini ve madenî yüz on lirasını aldıkları gibi, ev sahibinin mücevherâtını, ev eşyasını ve Adana jandarmalarından İnce Ağa’nın oğlu Mehmet’in mir-i mavzerini de almışlardır. Bu on iki Ermeni’den yalnız ikisi tanınmıştır. Onlar da Akyol mahallesinden Arıcının oğlu Karabet ve Tütüncü Avadis’tir.

Aynı gece saat ikide merkez karakoluna gelmekte olan Jandarma Karakol Kumandanı Mehmet İzzet Çavuş, Tarla-yı Atik mahallesinde oturan Nuri Bey’in evinin yanına gelince Fransız gönüllü askerlerinden sekiz Ermeni, ellerinde tuttukları revolver ve kama ile Mehmet İzzet Çavuş’a saldırmışlar, giydiği asker kaputunu, resmî yakalığını, bir Osmanlı madenî lirasını ve yaka numaralarını alıp

763 Mutasarrıf Celal Bey’in zihin yorgunluğu ve kansızlıktan rahatsız olması nedeniyle, Hama Mutasarrıfı olup, Hama’nın işgalinden beri Antep’te bulunan Sabri Bey bir süre Mutasarrıf Vekili olmuştur. ATASE, Arş.1/105, Dos. (6)-2, K1. 255, Fih. 5/1’den aktaran, Öztürk, a.g.e., s. 34; Ali Nadi Ünler, Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, s. 18.

246 Çukurbostan’a doğru kaçmışlardır. Bu çavuş kendisinin memur olduğunu Ermenilere söylemişse de din ve imanına söverek dövmüşlerdir.”

Fransızların Antep’e gelmeleri daha üç dört gün olduğu halde bu gibi uygunsuz durumların olması bundan sonra daha feci işlerin olacağına büyük bir işarettir. Mutasarrıf Vekili Sabri Bey, Fransız Albayı ile görüşmesinde yukarıdaki olayları anlatmış ve bu gibi uygunsuz hareketler devam ettikçe Müslümanların kızgınlığının da o oranda artacağını ve nihayet pek acıklı durumlar ve olaylar meydana geleceğini belirtmiştir. Sabri Bey, aynı görüşmede hazır bulunan İngiliz İrtibat Zabiti’ne de, hem o görüşmede hem de 1 Kasımda yazdığı bir yazıda, bu şartlar altında İngilizlerin Antep’ten ayrılmalarının doğru olmadığını bildirmiştir. Sabri Bey meydanın tamamen Fransız ve Ermenilere kalmasının çok daha kötü olaylara sebebiyet vereceğini düşünüyordu. İngiliz İrtibat Zabiti’ne yazdığı yazıda yukarıdaki durumu anlattıktan sonra, şöyle demişti: “Ermenilerin Müslümanlara, dinlerine, imanlarına, mal ve canlarına bu şekilde yaptıkları tecavüz yüzünden mecburen ortaya çıkacak kızgınlıklardan Müslüman ahaliyi geri durdurmanın zorluğu anlaşılmaktadır. Onun için Fransız asker elbisesiyle ortaya dağılan Ermenilerin Müslümanlar aleyhine olan şu teşebbüsleri neticesinde meydana gelecek kötü durumlardan dolayı başta hükümet ve bütün Müslümanlar sorumlu tutulamazlar.”764

6.2.2. Yeni Ermenistan Hülyası

Antep’in yerli Ermenileri de Fransız ordusuna gönüllü yazılmak için hazırlıklara başlamışlardı765. Ayrıca Ermenistan hülyasını gerçekleştirmek için Antep’e Ermeni göçmenler getiriliyordu766. Daha önce çetecilik yaparken firar etmiş olan Ermenilerden oluşan Ermeni lejyonları Adana’da toplanmış ve Fransızlar tarafından Urfa, Antep ve Maraş taraflarına gönderilecek birliklere dağıtılmışlardı. Bölgede birçok zulüm yapan bu Ermeni lejyonları güya başlamış oldukları mezalimi

764 BOA. HR.SYS. 2543-4/9-12’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 91-95. 765 A.T.B.D., Yıl:46, Sayı: 103, Belge No: 2873, Ankara, Ocak 1997, s. 51-54. 766 Öztürk, a.g.e., s. 61.

247 bitirdikten sonra, Elbistan üzerinden Sivas’a ve Urfa üzerinden Diyarbakır’a saldıracaklardı767.

İtilaf Devletleri Doğu Anadolu vilayetlerinde bir Ermenistan kurulması fikrinden vazgeçmemekle beraber bunun çok da kolay olmadığını anlamış, I. Dünya Savaşı’nın ardından başlayan işgaller vasıtasıyla; Adana vilayeti ile Antep, Maraş ve Urfa sancaklarıyla beraber Harput (Elazığ), Malatya ve Sivas bölgelerinde bir Ermeni çoğunluğu oluşturulmasına karar vermişlerdi. Bu amaçla da birçok Ermeni bölgeye göç ettirilmeye başlanmıştı768. Fransız işgalindeki yerlerde bunu sağlamak çok da zor olmayacaktı. 28 Kasım 1919’da Ali Fuat Cebesoy’a gönderilen “Adana, Ayıntab, Urfa civarındaki Ermenilerin harekâtına dair rapor”da bu durum; “Ermeni çetelerinin Yozgat, Sivas, Maraş ve Adana civarına grup grup geldikleri; kadınların, çocukların ana caddelerden ve emin olarak, erkeklerin ise isim ve kıyafet değiştirmek suretiyle, köylerden eşkiyalık, soygunculuk ve katl yaparak ilerledikleri; bölgedeki Fransızlara katıldıkları; Fransızların ise bunları teşvik ve tahrik ettikleri …” şeklinde açıklanmaktadır769.

Osmanlı kuvvetlerince ele geçirilen, Ermenilerin bu bölgelerdeki temsilcilerine hitaben yazılan bazı mektuplarda da; “Süryani milletinin müstakil bir mukadderat takib etmekte oldukları ve bu maksatla İngilizlerin himayesi altında gelecek sene İstanbul’da büyük bir meclis teşkil edib, bu meclisin mesarifi millet-i mücâhidîn tarafından temin olunacağı ve bunlara umumiyetle Asuri yahud Arami namı verileceği, İzmir Ziraat Mektebi’nin Ermenistan’ın idaresine geçeceği, on beş gün sonra Ermenistan’ın hududunun tayin edilib Harput ve Sivas vilayetinin nısfı Ermenistan’a bırakılacağı, Adana Ermenistan olub buraların da yakında Ermenistan’a ilhak edileceği, Adana’daki Ermenilerin kâmilen ellerinde tüfenk arkalarında çanta olduğu halde bir kısmı Ayıntab’a diğer kısmı da Maraş’a gittiği ve Fransız askerlerinin Ermeni taburlarıyla birleştikleri ve İstanbul’un mukadderatı henüz meçhul ise de Ermenistan’ın istikbâli malum olub yalnız teferruatı tedkik

767 Öztürk, a.g.e., s. 61. 768 BOA. HR. SYS. 2555-2/26, 27’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 139-141. 769 Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s. 20-21.

248 edildiğinden Türklerin tayin-i mukadderatlarına kadar bekleyecekleri” vurgulanıyordu770.

Bu mektuplarda anlatılanlardan en dikkat çekici olan, “Ermenistan’ın istikbâlinin malum” olduğu noktasıdır. İşgallerle beraber gerek işgal kuvvetleri gerekse de yerli azınlıklar artık Anadolu’nun Türkler’in elinden çıktığına samimiyetle inanmaya başlamışlardı. Fransa’nın Antep, Maraş ve Urfa bölgesini işgali sırasında izlediği Ermeni yanlısı politikaya güvenen ve yapacakları her türlü eylem karşısında Fransızlar tarafından cezalandırılmayacaklarını bilen Ermeniler de işgaller boyunca, “Fransız işgal ordusunun kanatları altında Türklerden intikam almaya” çalışacaklardır771.

29 Şubat 1920 günü binden fazla Ermeniyi karargâhına davet eden Antep’teki Fransız işgal kumandanı da Ermenilere bu mektuplardaki bilgilere benzer şeyler anlatmış ve Fransızlarla işbirliğinden asla vazgeçmemelerini tavsiye etmişti. Kumandanın Antep Ermenilerine anlattığına göre, Ermenilere; “Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis vilayetlerinden gûyâ Ermenistan teşkiline karar verilerek Amerika’dan prens gönderileceği, Antranik Paşa Harbiye Nazırı tayin olunarak ma’iyyetinde bulunan seksenbin nefer ile hâsıl olduğu, Maraş’ta mütebaki dörtbin Ermeninin Adana’ya nakledilmekte bulunduğundan havf u telaş göstermemeleri ile beraber yakında mesrûrâne yaşayacakları” vaat ve tavsiye ediliyordu772.

Fransızlar Ermenilerden aldıkları desteğe ek olarak, bölgede yaşayan Türkler dışındaki diğer unsurların da Ermenilerle ortak faaliyetlerde bulunmalarını sağlayarak bölgedeki güçlerini daha da artırmak niyetindeydiler. Adana, Antep ve Maraş taraflarında yaşayan Çerkezlerin ve Kürtlerin Ermenilerle beraber hareket etmelerini sağlayabilmek için çalışmalar yaptılar. Ancak ne Çerkezlerden istedikleri

770 El-aziz Vilayeti’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 18 Şubat 1336 (18 Şubat 1920) tarihli şifre telgrafname; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 33/13. 771 Bige Yavuz, Kurtuluş Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri, Ankara 1994, s. 60-61. 772 Ayıntab Mutasarrıflığı’ndan Dâhiliye Nezâreti’ne 4 Mart 1336 (4 Mart 1920) tarihli telgraf; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 34/55 lef 4-7.

249 desteği alabildiler ne de Kürtlerden773. Bölgedeki Araplarsa zaten Suriye’deki Fransız işgalleri dolayısıyla tamamen Fransızların karşısındaydılar. Birinci Dünya Savaşı sırasında bölgedeki Araplarla Osmanlılar arasında yaşanan kimi sıkıntılar işgaller döneminde unutulmuş, Suriye bölgesinde, özellikle de Halep’teki Arap ahalide, Osmanlı Devleti ile yeniden bir olma duygusu artmaya başlamıştı774.

6.2.3. Sivas Kongresinde Güney Cephesi İle İlgili Alınan Kararlar

Mustafa Kemal Paşa başkanlığında Anadolu’daki işgallere karşı toplanan Sivas Kongresinde de Antep ve civarındaki bu Ermeni faaliyetleri gündeme gelmiş ve Fransız-Ermeni saldırılarına karşı bazı önlemler alınmaya çalışılmıştı. Kongrenin tespit ettiğine göre bölgede yapılan saldırılar şunlardı:

“Fransız ve İngiliz memurları ile bunlar tarafından teşvik ve yardım gören Ermeni komitelerinin ve Türkler’in haysiyetini kırmaktan çekinmeyen ve hatta bundan zevk alan Ermeni halkının saldırıları.

Türk vatanının diğer yerlerinde ve özellikle Diyarbakır yönleriyle Halep, Suriye bölgelerinde bulunan Ermenilerin göçlerini sağlayarak, kolaylaştırarak bu dolaylarda Ermeni nüfusunun çoğunluk haline getirilmesi.

Yabancı ve özellikle Fransız üniformasıyla Ermeni kıtalarının bölgeye gönderilmesi ve buradaki Ermenilerin yabancı kıtalara katılması suretiyle takviye edilmesi.

773 BOA. HR. SYS. 2543-6/32-33’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 224-225. 774 Ayıntab Mutasarrıfı’nın Dâhiliye Nezâreti’ne 8 Kânûn-ı Sânî 1336 (8 Ocak 1920) tarihli telgrafı; BOA. DH.KMS. nr. 57-2/43 lef 11. Bu durum henüz İngiliz ordusu bölgeden çekilirken İngiliz yetkililerin de dikkatini çekmişti. 10 Kasım 1919’da İngiliz Albay Meinertzhagen, Lord Curzon’a şunları yazmıştı. “… Suriye’de Türk propagandası gittikçe artıyor, Avrupa’ya karşı hisler gelişiyor. Suriye’nin en önemli adamı Yasin Paşa Mustafa Kemal’e mektuplar yazıyor …” Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1967, s. 198. Fransızların bölgeye yerleşmesinden sonra da İngilizler, Fransız-Ermeni işbirliğine karşı Türk-Arap ittifakı yapılacağını belirtiyorlardı. Ulubelen, a.g.e., s. 199.

250

Siyasi, sosyal, ekonomik ve her türlü baskılarla İslamlar’ın müşkül duruma düşürülmesi ve sosyal üstünlüğü yok edilerek yavaş yavaş halkın göç etmeye zorlanması.

Halk arasında birçok ayırıcı olaylar çıkararak birlik ve beraberliğin bozulması çabası ve yabancı himayesinin zorla kabul ettirilmesi.”775

Kongre ülkenin tamamında Rumluk ve Ermenilik faaliyetlerine karşı önlemler almaya çalışırken, özellikle Maraş ve Antep bölgelerine (özet olarak) şu direktifler verildi:

“Göç yasaktır. Arazi ve emlak ancak Türklere satılacaktır ve yabancılarla Hristiyanların araziye sahip olmalarına meydan verilmeyecektir. Halk arasında gayet samimî bir birlik ve beraberlik kurulmasına çalışılacak, herkes birbirine ve millî maksatlar uğruna mal ve beden bakımından yardım etmekle görevli tutulacaktır… Türk olmayan elemanlar hakkında sıkı bir boykot tatbik olunarak alış veriş Türkler arasında yapılacaktır. Jandarma, polis, orman, köy ve çarşı bekçiliği ve her türlü kurulda kolculuk gibi hizmetlerde Türklerin kullanılması sağlanacaktır…”776

6.2.4. Antep Ermenilerinin Savaş Hazırlıkları

27 Ekimde ilk Fransız birliğinin gelmesinin ardından 5 Kasıma kadar, İngiliz birlikleri şehri tamamen boşalttı ve Fransızlar tamamen şehre girmiş oldular. “Şehirde akşamları kimse evinden dışarı çıkamıyor, Fransızlara bağlı olan azınlıklar onlara güvenerek geceli gündüzlü her tarafta serbest ve mağrur dolaşarak tesadüf ettikleri yerli halka saldırıyor veya kışkırtıcı hareketler yapıyorlardı. Önceleri İngilizlere tercümanlık yapan yerli Ermenilerden Levonyan Ador, şimdi de Fransızlara tercümanlık yapıyordu ve Fransızlarca kendisine hususi bir ehemmiyet

775 T.İ.H. IV., s. 63. 776 T.İ.H. IV., s. 66.

251 veriliyordu.”777 Ador ayrıca çatışmalar başladıktan sonra gönüllü Ermeni birliklerinin komutanlığını da yapacaktır. Antep Ermenileri Levonyan Ador için bir de şarkı bestelemişlerdi:

“Ador Paşa! Kalk seni, Çam çırayı, yak seni! Tacikler hücum ediyor, Kamavorlar (gönüllüler) arş edin!”778

Ermeni birliklerinin mühimmat ve silahlarından sorumlu komutan olarak da Avedis Kalemkarian görev yapmıştır. Kalemkarian da bomba hazırlamak ve imha etmek gibi konularda oldukça yetenekli birisiydi779. Şehir içinde Fransızlarla çatışmalar başladıktan sonra birçok cephe sadece Ermenilerden oluşmuş; Fransızlar çoğu cepheye Fransız askeri yerleştirmek yerine sadece Ermeni komutanlarla beraber Ermeni askerleri kumanda edecek Fransız komutanlar yerleştirmişlerdir780.

Şehirdeki kadın ve erkek tüm Ermeni nüfusu, çocuklar da dâhil olmak üzere, Türklere karşı savaşa hazırlanıyorlardı. Savaş için askerî hazırlıklar yapılıyordu. Hazırlanan bir dükkânın içinde eski silahlar tamir ediliyor; bunun yanında yeni silahlar ile bomba ve mermi üretiliyordu781. Savaş için yaptıkları bu hazırlıklar neticesinde Ermeniler, Sarafian’ın ifadesiyle; “Depolarında iki yıldan daha fazla sürecek bir savaş için yetecek kadar cephaneye sahiptiler.”782 Türklere karşı askerî hazırlıklarını tamamlamaları için Ermenilere Fransızlar tarafından zaman zaman maddî yardımlarda da bulunuluyordu783. Ayrıca Fransız işgalinin ardından Antep’teki tüm Ermeni kız okullarında Fransızca kursları açıldı. Fransızlar işgalin ardından sadece askerî ve idarî yönetimi ellerine geçirmekle yetinmek istemiyorlardı.

777 Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, Ankara 1952, s. 11. 778 Verjine Svazlian, Ermeni Soykırımı ve Toplumsal Hafıza, (Türkçeye Çeviren: Emine Demir), İstanbul 2005, s. 108. 779 Sarafian, a.g.e., s. 154. 780 Bu cephelerden en önemlisi Musullu cephesidir. Üzel, a.g.e., s. 274-275. 781 Abadi, a.g.e., s. 47; Stina Katchadourian, Efronia, An Armenian Love Story, Princeton 2001, s. 163-164; Sarafian, a.g.e., s. 155-156. 782 Sarafian, a.g.e., s. 170. 783 Sarafian, a.g.e., s. 162.

252 Sosyal ve kültürel alanda da Fransız egemenliğinin yerleşmesi gerekiyordu ve bu konuda da Ermeniler Fransızların en büyük destekçileriydiler784. Yine Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden Kürkçüyanlar’ın Balıklı Çarşısı civarındaki evlerine bir sinema kurulmuş, burada toplanan Ermeni gençlerine Türkler ve Müslümanlar aleyhine filmler izlettirilip, konuşmalar yapılarak çatışmalar başlamadan önce Ermeni gençlerinin hissiyatları kabartılıp, savaş için hazırlıklı olmaları sağlanmaya çalışılmıştı785.

Yerel memuriyetlerde görevli Ermeniler de Fransızlar için son derece önemliydi. Bunların sayesinde idareye daha rahat hâkim olabileceklerdi. Antep’te görevli Türk memurların hemen hemen tamamı kuva-yı milliye taraftarıydı. Fransızlar kendi açılarından en büyük sorun olarak, doğrudan Anadolu’daki kuva-yı milliyecilerden emir alarak çalışan bu Türk memurları görüyorlardı786. Fakat çeşitli memuriyetlerde bulunan Ermeniler de vardı ve işgalin ardından Fransızlar ellerinden geldiği kadar Ermeni memurların sayısını artırmaya uğraştılar. Mesela telgrafhaneler Ermeni memurların kontrolü altındaydı. Sansür memurları tamamen Ermenilerden oluşuyordu. Bu da Türklerin gerek İstanbul Hükümeti ile gerekse de kuva-yı

784 Abadi, a.g.e., s. 36; Hüseyin Bayaz, Antep Savunması Günlüğü, (Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı), İstanbul 1994, s. 44. 785 Hulusi Yetkin, Gaziantep Savaşı Hatıralarından Derlemeler, Gaziantep 1962, s. 120-121. Mitat Enç hatıralarında, Fransız işgalinin başlarında Ermenilerin Fransızlarla birlikte Türklere karşı savaş hazırlıklarını ve şehrin cephelere ayrılışını şöyle anlatır: “… Epeydir dikkatimizi çeken diğer bir husus da evimizin çevresindeki Ermeni komşuların birer ikişer seyrekleşip, ortadan yok olmaya başlamalarıydı. Bir gün önce ocağı tüten evi, ertesi sabah boşaltılıp, kapı baca sıkıca kapanmış görüyor; geceleri gizlice, Kayacık’ta Ermeni mahallesine, Fransızların yanına kaçtıklarını öğrenince, hepimiz şaşırıp kalıyorduk. Daha ilk savaş kurşunu sıkılmadan, kentin bir uçtan diğerine, ikiye ayrılması da gecikmedi. Maarif Kahvesi’nin önünden geçip, Ermenilerin Kara Kabirliğine dek uzanan cadde, iki yanlı bir cepheydi. Yine aynı kahvenin köşesindeki dörtyol kavşağından batıya, Başkarakol’a giden caddenin de Fransız misyonerlerin karargâhı Kendirli Kilisesi’ne kadar uzayan kesimi öteki sınırı oluşturuyordu. Bu yolun solundaki Ermeni evleri boşaltılmış, pencereleri kum torbalarıyla pekiştirilip, duvarlarına mazgal delikleri açılmıştı. Kendirli Kilisesi’ni çevreleyen yüksek taş duvarın Çınarlı Camii’ne bakan yüzü de mazgal delikleriyle doluydu. Ermenilerin bu hazırlıklarına karşın, sağdaki ev dizisini birbirinden ayıran sınır duvarlarında kapılar açılmış; avlularından Çınarlı’ya kadar uzayan derin bir sıçan yolu kazılarak, burada başları poşulu Türk çeteleri nöbet tutmaya başlamıştı. Fransızlarla müttefik güçleri oluşturan Ermeniler, karşı mazgalların gerisinde çatışma gününü bekliyorlardı. Kenti boydan boya kesen paralel iki ana cadde bomboştu. Sokağa çıkmak zorunda kalanlar duvar diplerine sinerek acele acele gidiyor; ana caddeyi kesip karşıya geçmeleri gerekenlerse köşeleri iyice kolaçan ettikten sonra, iki sıçrayışta karşıyı tutmaya uğraşıyordu. Kentin havası her an patlamak için tek bir kıvılcımı bekleyen büyük bir barut fıçısına dönüşmüştü …” Mitat Enç, Selâmlık Sohbetleri, İstanbul 2007, s. 50-51. 786 Andrea, Fransızlara Nazaran Suriye ve Kilikya Muharebatı, (Türkçe’ye Çeviren: Erkân-ı Harbiye Miralayı Kadri), İstanbul 1341 (1925), s. 11.

253 milliyecilerle haberleşmelerinin imkânsız hale gelmesi demekti. Bu duruma Fransızların haberleşmede uyguladıkları sıkı kontrol ve sansür de eklenince ilerleyen günlerde şehir merkezinden ülkenin diğer bölgeleriyle haberleşmek imkânsız hale gelecektir. Bunun için sonradan mahallî idare tarafından Güce köyüne bir haberleşme merkezi kuruldu ve resmî yazışmalar artık Antep merkezinden değil bu köyden yürütüldü787. Antep’te kuva-yı milliye teşekkül ettikten sonra kuva-yı milliyeciler de aynı köye kendi telgrafhanelerini kurmuşlardı. Bu telgrafhane vasıtasıyla şehirdeki olaylar günü gününe Mustafa Kemal Paşa’ya ulaştırılıyordu788.

6.2.5. Şehir İçinde Devam Eden Ermeni-Fransız Saldırıları

Fransızlara ve Ermeni askerlere güvenen yerli Ermeniler de gün geçtikçe taşkınlıklarını artırıyor, Ermeni semtlerinde rastladıkları Türkleri tehdit ediyor, dövüyor, hakaret ediyorlardı. Türkler bu taşkınlıkları her defasında protesto ediyor ve Ermeni asıllı askerlerin değiştirilmesini istiyorlardı. Nihayet bu fazla direniş karşısında Fransızlar, bu Ermeni taburundan bir kısmını Cezayirli askerlerle değiştirdiklerini bildirdiler789. “Ancak bu bir oyalamadan başka bir şey değildi. Gene Ermeni askerleri Antep’te kalmış, ellerinden gelen kötülüğü yapmakta devam etmişlerdir.”790

Şehre tamamen yerleşir yerleşmez Fransızlar, aynı gün, 5 Kasım 1919 Cuma günü Akyol polis karakolundaki Türk bayrağını, polisi kullanarak indirtti. Bu olay şehirde şiddetli bir infial yarattı. Halk galeyana geldi. Bayrak tekrar yerine asıldı. Zorla da olsa, Türk bayrağını indiren polis vazifeden atıldı ve bu çirkin olay da protesto edildi791.

787 Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyeti’nin Dâhiliye Nezâreti’ne 14 Mart 1336 (14 Mart 1920) tarihli tahriratı; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 35/10. 788 Ünler, a.g.e., s. 25. 789 Abadi, a.g.e., s. 33; Ünler, a.g.e., s. 25. 790 Ünler, a.g.e., s. 25. 791 Abadi, a.g.e., s. 32; Lohânizâde Mustafa Nurettin, Gazi Antep Savunması (Günümüz Türkçesi’ne Aktaran: Mehmet Ali Akidil), İstanbul 1989, s. 22; Ünler, a.g.e., s. 24; Üzel, a.g.e., s. 11.

254 10 Kasımda yoldan geçen bir Türk kadını Ermeni askerlerin tecavüzüne uğradı. Buna müdahale eden Türk polisleri tehdit edildi792. Maarif kahvesindeki tiyatroda, Türklerle Ermeniler ve Ermeni askerleri arasında kavgalar çıktı793. Ermeniler, Adana’da yaptıkları vahşetin aynısını burada da uygulamaya başlamışlardı. 11 Kasımda Osmanlı Harbiye Nezaretinden Fransız General Franchet D’esperey’e gönderilen yazıda; Antep ve Maraş’ın İngilizler tarafından tahliyesinin ardından, Fransız ordusunda bulunan Ermenilerle beraber yerli Ermenilerin halka Adana’da yapılana benzer bir mezalim yapmaya başladıkları vurgulandı ve bunun engellenmesi istendi794.

12 Kasımda da şehrin ileri gelenleri ve Mutasarrıf Vekili Sabri Bey imzasıyla, Antep’teki Fransız Kuvvetleri Komutanlığına bir protesto daha verildi ve Ermenilerin şehirde çıkardıkları olaylardan örnekler verildi:

“a-) Ermeniler, sokak ve çarşılardan geçerken karşılaştıkları Müslümanların dinine küfretmektedirler. Bu arada, kisvesine hürmet gösterilmesi gereken bir hoca saldırıya uğramıştır.

b-) Uzun Hamamı civarında toplanan silahlı Ermeniler zavallı Müslüman kadınların çarşaflarını sırtlarından almaya teşebbüs etmiştir. Bunların imdadına koşan Hacı İmam, Sait Efendi, Gaffar Kabuloğlu Osman isminde üç Müslüman bunlar tarafından dipçik ve kurşunla ağır şekilde yaralanmıştır. Aynı zamanda medrese üzerine ateş ederek Zülfikâr Çavuş Oğlu Hüseyin’i şehit ettiler.

c-) Müslümanları katledip kadınlarını alacaklarını, kışla yolu üzerinde bağıra bağıra ilân ettiler.

d-) Tarafınızdan verilen güvencenin arkasından bir Müslüman göçmen öldürüldü. Büyük bir çoğunluğun yanında azınlıkta kaldıklarını ve kendilerine

792 Lohânizâde, a.g.e., s. 25; Ünler, a.g.e., s. 25. 793 Ünler, a.g.e., s. 25. 794 BOA. HR.SYS. 2542-5/11; 2542-4/14’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 114-115.

255 gereken dersi verebilecek kuvvet ve kudrette olduğumuzu bilen bu canavarlar, millî ve dinî duygularımıza saldırarak Müslümanların öldürülmesine varacak kötü olayların çıkmasına hizmet ediyorlar. Fakat bunlara rağmen Müslümanlar, soğukkanlılığı koruyarak karşılık vermeye tenezzül etmiyorlar.

Biz asayişi tamamen sağlamakla beraber adı geçen olayların galeyan doğuracağını Millî Hükümet ve İşgal Kuvvetleri Komutanlığı’na haber verdik. Kumandan verdiği cevapta bir daha bu gibi olayların tekrar etmeyeceğini bildiriyordu. Böyle söylenmesine rağmen işgal kuvvetleri arasında bulunan Ermeniler yine cinayet işliyorlar. Bu çeşit olaylar her gün devam edip duruyor. Bundan başka Müslüman halkın namus ve haysiyetinin emniyette olmadığını düşünmek hakkına sahip olduğumuzu saygılarımızla arz ederiz.”795

Bu protesto ve tepkiler Fransızlar tarafından dikkate bile alınmıyordu. Zira Harbiye Nezaretinin 11 Kasımda General D’esperey’e başvurmasının üzerinden bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen bir netice elde edilemeyince 14 Aralıkta aynı generale bir daha başvuruldu ve mevcut durumda hiçbir değişiklik olmadığı aksine durumun daha da kötüye gittiği belirtilerek ve bir an önce durumun düzeltilmesi istendi796. Ancak bu başvurudan da hiçbir netice elde edilemeyecektir. Fransızlar Ermenilere olayları bizzat kendileri çıkarttırıp bölgede karışıklık çıkmasını sağlayarak Mondros Mütarekesinin (bir bölgede karışıklık olması halinde işgale hak tanıyan) yedinci maddesinden rahatça istifade ederek, işgallerine haklılık sağlayabileceklerini umuyorlardı. Bunu sağlayabilmek için de yerli Ermenilerin çıkaracağı olaylardan faydalanacaklardı. Bu maksatla yerli Ermenilere Fransızlar tarafından yollanan bir mektup Osmanlı kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Ayrıca Urfa, Maraş ve Antep’ten birçok Ermeni, doğrudan Fransız ordusuna katılmak için Halep ve Adana’ya gidiyorlardı797.

795 Lohânizâde, a.g.e., s. 26-27. 796 BOA. HR.SYS. 2543-7/43-45’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 204-207. 797 Dâhiliye Nezâreti’nden Bitlis, Diyarbakır ve Ma’mûret-ül-azîz Vilayetleri’ne 2 Kânûn-ı Evvel 1335 (2 Aralık 1919) tarihli şifre; BOA. DH. ŞFR. nr. 105/9.

256 6.3. FRANSIZLARIN İDAREYE HÂKİM OLMA ÇABALARI

Bütün bunların ardından Fransızlar; Antep, Urfa ve Maraş’ta, bundan sonra Türk bayrağının hiçbir resmî yere çekilemeyeceğini bildirdiler, daha sonra da bütün resmî makamlara Fransız bayrağı çekilmesini emredip, halka zorla Fransız bayrağı dağıtarak, binalara bu bayrakları asmaları için zorlamaya başladılar798. Hiçbir şekilde kabul edilebilir olmayan bu istekler, hiçbir zaman uygulanmadığı gibi, Türklerin işgale karşı duydukları nefreti büsbütün artırıyordu799.

Yine Kasım ayı içinde, Antep Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanlığı, Antep’teki askere alma bürosu personelinin maaşlarının ödenmesi ile ilgili heyet sağlama konusunda yerel yetkililere müsaade etmedi. Bunun üzerine Harbiye Nezareti, bu durumun kaynaksız kalacak olan personeli çok zor durumda bırakacağından dolayı, Fransız Yüksek Komiserinden adı geçen komutanlığın kararından vazgeçmesi için gerekli talimatın verilmesini talep etti800.

Ancak Fransızlar bütün resmî işlere el koymakta kararlıydılar. 25 Kasımda, Türk jandarma erlerine Fransız hükümetince maaş zammı yapılacağı işgal komutanlığı tarafından mutasarrıflığa bildirildi. Teklifin iç işlerimize müdahale ve egemenlik haklarımıza tecavüz niteliğinde olduğu açıklanarak reddedildi. Bu notada ayrıca Fransız işgalindeki binalara Fransız bayrağı çekilmesinin Türk hâkimiyetine indirilmek istenen bir darbe olduğu belirtilerek protesto edildi801.

30 Kasım günü de, Türk polis ve jandarmasının doğrudan doğruya Fransız memurlarının emrine gireceği bildirildi. Türk yetkililer tarafından bu durum da

798 Dâhiliye Nezâreti’nden Maraş, Urfa ve Ayıntab Mutasarrıflıkları’na 13 Kânûn-ı Evvel 1335 (13 Aralık 1919) tarihli şifre; BOA. DH. ŞFR. nr. 105/101. 799 Lohânizâde, a.g.e., s. 22; Ünler, a.g.e., s. 25. 800 BOA. HR.SYS. 2555-4/107’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 118. 801 Ünler, a.g.e., s. 26; Abadi, a.g.e., s. 34.

257 nefretle karşılandı ve kesinlikle itaat edilmeyeceği bildirildi802. Mütarekenin ek maddelerinin işgal kuvvetlerine tanıdığı haklara dayanılarak böyle bir talepte bulunulduğu belirtilse de, Fransız Askerî Kuvvetleri Kumandanı Felix Saint- Marie’nin bu talepleri mütarekenin ek maddelerine değil, General Allenby tarafından daha önce Altıncı Ordu Kumandanlığı’na verilen 12 maddelik muhtıranın maddelerine, özellikle de bu muhtıranın dördüncü maddesine dayanıyordu803. Adı geçen muhtıra İngiltere’nin Musul’u işgali sırasında General Allenby tarafından Altıncı Ordu Kumandanlığı’na verilen ve Osmanlı hükümeti tarafından herhangi bir anlaşma metni olarak kabul edilmeyen bir işgal belgesinden başka bir şey değildi. Mütareke hükümleriyle ya da mütarekenin ek maddeleriyle herhangi bir alakası yoktu804.

On Üçüncü Kolordu Kumandanı Cevdet Bey durumu şiddetle protesto ederek, işgal kuvvetlerine verdiği protesto metninde şöyle dedi: “Antlaşmanın ekteki maddelerine göre polis ve jandarmanın emrinize verilmesini hükümetten istediğinizi öğrendim. Benim bildiğim bir antlaşma vardır ki o da Mondros’ta imzalanmıştır. Ek madde diye bir şey bilmiyorum, eğer böyle bir şey olsaydı hükümetim bunu bana bildirirdi. Bundan dolayı İngiliz kumandanının da katılmasıyla, 31 Ekim 1919’da imzalanan ve bir sureti Antep’te yayınlanan anlaşmaya aykırı olan bu hareketi şiddetle protesto ederim … Türk Milletinin kalbini inciterek, onu karşı koymaya sevk edecek hareketlerden sakınmanın menfaatiniz icabı olduğunu size arz eylerim.”805

Ancak Fransızlar şehirdeki bütün kurumlara hâkim olmak niyetindeydiler. İşgalin hemen ardından hükümet dairesine gelerek resmî işlere müdahale etmelerinin

802 Abadi, a.g.e., s. 34; Lohânizâde, a.g.e., s. 27; Ünler, a.g.e., s. 26. 803 Ayıntab Mutasarrıflığı’ndan Dâhiliye Nezâreti’ne 8 Kânûn-ı Evvel 1335 (8 Aralık 1919) tarihli tahrirat; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 32/16 lef 16. Muhtıranın dördüncü maddesi aynen şöyledir: “Benim mıntıkam dâhilinde ihtiyacım olmayan Türk Jandarması teslim-i silah edecek ve emrim mucebince terhis olunacaktır. Taht-ı idaremdeki menatık dâhilinde bulunan Türk Jandarması terhis olununcaya kadar emrime tâbi tutulacaktır.” General Allenby’nin Altıncı Ordu Kumandanlığı’na verdiği muhtıranın metni; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 32/16 lef 19. 804 Allenby’nin muhtırası ile ilgili Dâhiliye Nezâreti’nin diğer nezâret ve mutasarrıflıklarla muhtelif yazışmaları; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 32/16. 805 Cevdet Bey’in protestosunun tam metni için bkz. Abadi, a.g.e., s. 106-107, 7. ek; Lohânizâde, a.g.e., s. 28.

258 ardından, gittikçe bütün resmî sorumluluk kendilerindeymiş gibi hareket etmeye başladılar. Bütün devlet kurumlarına müdahale ediyorlar, antlaşma hükümlerine aykırı olan bu teşebbüsleri yüzünden kendilerine karşı çıkan memurları görevlerinden uzaklaştırıyorlar, bazılarını da tutuklayarak gözaltına alıyorlardı. Askerî görevdeki bazı memurların da görev yerlerinden uzaklaştırılmaları üzerine Harbiye Nezareti, memurların kendilerinden bir emir almaksızın asla görevlerinden ayrılmamalarını istedi806. Fakat böyle bir durumda memurların da yapabileceği bir şey yoktu. Fransızlar zor kullanarak kimi memurları görevlerinden almaya, kimilerini de tutuklamaya devam ettiler. Aynı durum Kilis’te de yaşanıyordu. Gerek Fransız askerleri içindeki gerekse de sivil Ermeniler Müslüman halka karşı aynı taşkınlıkları orada da gerçekleştiriyorlardı. Kilis Kaymakamı Kemal Bey de, gerek Antep’te gerekse de Kilis’te Ermeniler tarafından yapılanlar ve hükümet dairelerine müdahaleler üzerine, Fransız Kıtaat-ı Askeriyesi Kumandanı Mösyö Zos’a bir protesto yollayarak, antlaşma hükümlerine aykırı olarak yapılan bu hareketlerin bir an önce durdurulmasını istedi807.

Fransızlar, devlet dairelerine yaptıkları müdahaleleri haklı göstermek ve daha rahat hareket edebilmek için çeşitli yalanlar da uydurarak, oluşacak tepkileri önlemeye çalışıyorlardı. Aralık ayı içinde Kilis’e gelen Fransız General Könern, kaymakamla görüşmesinde; Antep, Urfa ve Maraş sancaklarının Fransızlarla Osmanlıların ortak idaresinde bulunduğunu, iki hükümetin karşılıklı olarak bu kararı aldıklarını, jandarmanın Fransız kumandanların emri altında tutulacağını, mâliyeyi kontrol için bir zabit tayin olunacağını ve kendisinin de bu havalinin umum kumandanı olduğunu söyleyerek Antep’e hareket etti. Kilis Kaymakamının durumu İstanbul’a bildirmesi üzerine Meclis-i Vükelâdan, kesinlikle böyle bir durumun söz konusu olmadığı; Urfa, Antep ve Maraş sancaklarına bildirildi808. İstanbul hükümeti,

806 Harbiye Nazırı’ndan Ayıntab Yirmi Dördüncü Ahz-ı Asker Kalemi Riyaseti’ne 15 Kânûn-ı Evvel 1335 (15 Aralık 1919) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 105/116. 807 Kilis Kaymakamlığı’nın Fransız Devlet-i Fehimesi’nin Kilis’te bulunan Kıt’a-i Askeriyesi Kumandanı Mösyö Zos’a yazdığı 10 Teşrîn-i Sânî 1335 (10 Kasım 1919) tarihli protestonâmenin sureti; BOA. DH.EUM.AYŞ. nr. 26/73. 808 18 Kânûn-ı Evvel 1335 (18 Aralık 1919) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. 217/184; Dâhiliye Nezâreti’nden Urfa, Ayıntab ve Maraş Mutasarrıflıklarına 20 Kânûn-ı Evvel 1335 (20 Aralık 1919) tarihli şifre; BOA. DH.ŞFR. nr. 105/140.

259 bölge ile üst üste yapılan yazışmalarla; kesinlikle antlaşma hükümlerine aykırı faaliyetlere izin verilmemesini, resmî kurumlara müdahalelere seyirci kalınmamasını, Osmanlı idaresinin kaldırılmasına meydan verebilecek her türlü davranıştan kaçınılmasını ve merkezî hükümetin emrine göre hareket etmeye devam edilmesini istedi. Bu tür durumların önlenmesi için hükümetin de gerekli teşebbüslerde bulunduğu belirtilerek, her şeye rağmen halkın sükûnete devam etmesi istendi809.

İlerleyen günlerde bir Fransız askeri ve iki Ermeni yine karakollardaki Türk bayrağını indirmeye kalkmışlar, halkın tepkisi ve memurların yardımıyla bayrak yine yerine çekilmiştir. Ancak Fransızlara yapılan müracaatlarda Fransızlar, mahallî polis ve jandarma kuvvetlerini tenkit ederek, güvenliğe ait işlerin Osmanlı hükümetinin elinden çıkması gerektiğini belirtmişlerdir. Ayrıca, üç Ermeni Antep çarşısını yakmak üzereyken suçüstü yakalanmış ancak bunların iki tanesi Fransızların ısrarlı talep ve baskıları üzerine kefaletle serbest bırakılmışlardır810.

Gerek İstanbul hükümetinin gerekse yerel yöneticilerin işgal kuvvetlerine resmî şikâyet ve protestolarından hiçbir sonuç alınamıyordu. Ermenilerin, Müslüman halka karşı yaptıkları cinayet ve katliamlar da artarak devam ediyordu811. “Fransızların ve Ermeni asıllı askerleriyle yerli Ermenilerin bu şımarık durumu halkı canından usandırmıştı. Her neye mal olursa olsun silahlı bir direnmeye mânen hazırlanılmıştı. Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyesi ve onun emrindeki feragatli elemanlar, memleket eşrafı dışında hemen bütün Türkleri cemiyete üye yapmışlardı. Köylü vatandaşlar cemiyete hemen bütün bir köy halinde toplu olarak katılıyorlardı. Heyet-i Merkeziye muhtemel bir silahlı çatışmanın hazırlıkları ile uğraşıyordu. Bir taraftan halkın gönül hoşluğuyla verdikleri bağışları - ki 5 ilâ 100 altın lira ve daha yüksek nispette idi- toplarken bir yandan da hâli vakti yerinde olan cemiyet azalarını silah tedarikine teşvik ediyordu. Bu çaba sayesinde 1919 Aralık ayı Türklerin Antep’te Fransız İşgal Kuvvetleri ve Ermenilere hâkimiyetlerinin teessüs ettiği ay

809 15 Kânûn-ı Sânî 1336 (15 Ocak 1920) tarihli Meclis-i Vükelâ Mazbatası; BOA. MV. 218/12. Dâhiliye Nezâreti’nin bu konuyla ilgili bölge ile yaptığı diğer yazışmalarına örnek olarak bkz. BOA. DH.ŞFR. nr. 104/289; nr. 106/86; nr. 106/87; nr. 106/117; nr. 107/12. 810 BOA. HR.SYS. 2543-5/7’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: II, Ankara 2002, s. 217-218. 811 BOA. HR.SYS. 2543-9/14-17’den naklen, aynı eser, Cilt III, Ankara 2004, s. 16-17.

260 olmuştur. Bu ay içinde Türk mahallelerinde Fransız devriyelerine karşı Türk silahlı devriyeleri gezmeye, Ermeni ve Fransız askerlerinin aşırı hareketleri büyük bir şiddetle karşılanmaya başlandı. Bu hâl işgal kuvvetlerini ve Ermenileri sindirmiş, Türklere karşı tutumları yumuşamıştı. Bu durum karşısında Fransız komutanı Antep’teki birliklerini takviyeye başlamıştı. 3 Aralıkta 412. alaydan iki bölük, 12 Aralıkta 18. Cezayir avcı Alayı karargâhı, 17 Aralıkta bir süvari bölüğü, bir dağ bataryası ve üç istihkâm takımı Antep’e getirildi. 13 Ocak 1920’de bir fırka topçu heyeti erkânıyla, 75 mm.lik bir batarya ve bir sipahi bölüğü ile bu kuvvetler takviye edildi. Bu takviyelerin gelişi her seferinde Türkler tarafından şiddetle protesto edilmekteydi.”812

30 Aralık 1919’da İstiklâl-i Osmanî (Osmanlı İstiklali’nin Yıldönümü) sebebiyle, Fransızlar ve Ermenilere rağmen Türkler, her zaman hür yaşamayı arzu ettiklerini belirtmek için, bir program dâhilinde, bütün esnaf ve belde halkının katıldıkları olağanüstü bir miting yaptı813. “Bu gün; Antep’in sayılı günlerinden biriydi. Böyle bir yıl dönümü o güne kadar kutlanmış değildi. Teşkilatını iyice düzenlemiş ve il dâhilinde iyice örgütlenmiş ve kuvvetlenmiş olan Heyet-i Merkeziye bu yıl dönümünü vesile yaparak Fransız ve Ermenilere karşı bir gövde gösterisi yapmayı kararlaştırdı. Bu durum Fransız işgaline karşı girişilecek savaşı açıkça ihtar ediyordu. On bin kişiyi aşan bir kalabalığın katıldığı mitingde işgal protesto edildi ve gerekirse memleketin kurtuluşu uğruna seve seve canların fedaya hazır olduğu belirtilerek, ateşli nutuklar okundu. Ardından aynı kalabalık şehirde bir de gösteri yürüyüşü yaptı. Ermeni mahallesinden ve Fransız birlikleri arasından geçen kalabalığın önüne geçmeye ne Fransızlar ne de Ermeniler cesaret gösterebildiler. Yürüyüş vakar ve sükûnet içinde yapıldı.”814 “O gün Antep’te hiçbir olay olmadı.”815

812 Ünler, a.g.e., s. 26. 813 Abadi, a.g.e., s. 37; Lohânizâde, a.g.e., s. 29. 814 Ünler, a.g.e., s. 26-27. 815 Abadi, a.g.e., s. 37.

261 6.4. ARAPDÂR OLAYI – FRANSIZLARLA İLK ÇATIŞMA

12 Ocak 1920 günü Fransızlar, yarısı Ermeni gönüllüleri gerisi de Fransızlardan oluşan iki top ve birçok makineli tüfekle donatılmış düzenli bir kuvvetle, elli kadar süvariyi Maraş’a yardım kuvveti olarak gönderdi. Geceyi yol üstündeki Büyük Arapdâr köyünde geçiren bu birlik, gece köy halkını zorla evlerinden çıkararak, ev eşyalarını yağma etmeye, hayvanlarını kesmeye ve kadınlara sarkıntılık yapmaya başladılar. Kışın o dondurucu günlerinde, köy ahalisinin bir kısmı çevre dağlara kaçtı, bir kısmı da civar köylere sığındı. Kaçamayıp köyde kalanlara da özellikle Ermeniler tarafından her türlü eziyet yapılıyordu. Köy ahalisinin civar köylere sığınmasıyla olay duyulunca, yakın köylerdeki millî teşkilatlara haber verildi. Heyet-i Merkeziyenin köylerde kurduğu teşkilatın kendi bölgelerindeki başkanları olan, Boyno obasından Boyno oğlu Memik Ağa’ya, Çavdar Ağa’ya, Güce köyünden Ahmet ve Mehmet kâhyalara haber gönderildi. Özellikle Memik Ağa∗ ve Yamaçobalı Dede Ağa’nın yardım ve gayretleriyle süratle millî kuvvetler toplandı. Ertesi sabah bu millî güçlerin köyü sarmasıyla, akşama kadar süren çatışmada Fransız ve Ermeni birlikleri büyük oranda imha edildi. Geri kalanlar da ormanlardan yararlanarak kaçmayı başardı816. Çatışmada Türkler on şehit, Fransız ve Ermeniler de altmış ölü verdi817.

Fransız kumandanının isteği üzerine olayı daha iyi anlamak ve olay yerini daha yakından görmek üzere Türk ve Fransızlardan oluşan bir heyet teşkil edilerek 14 Ocak’ta Arapdâr köyüne gönderildi.

∗ Türk çete reislerinden olan Memik Ağa, Antep’in yirmi kilometre kuzeybatısında bulunan Boyunu (Boyno) obasındandır. Bu sırada, Memik Ağa 28-30 yaşlarında olup Birinci Dünya Savaşında askerliğini Irak Cephesinde yapmış ve Kut’ül-amare Muharebesinde birçok fedakârlıkları görülmüştür. Mütarekenin ardından Antep’e gelmiş ve Fransızların memleketi işgali üzerine Millî Teşkilâta katılmıştır. Daha sonra Şahin Bey ile Kilis yolundaki mücadelelere katılmış, Antep’in sarılması sırasında Dülük Baba Tepesini işgal eden beş yüzden fazla düşman kuvvetine karşı yalnız tüfekleri bulunan elli kişilik çetesiyle hücûm ederek tepeyi geri almıştır. Bu hücûmda omuzundan yaralandığı halde hastanede bile yatmak istemeyip ayakta tedavi olarak çetesinin başından ayrılmamıştır. Antep Savunması sırasında Yüzbaşı Fikri Bey ile beraber şehir dışındaki bütün muharebelere katılarak, birçok hizmette bulunmuştur. Daha sonra Memik Ağa, hizmetine karşılık, Fikri Bey tarafından subay yardımcılığına terfi ettirilmiştir. Lohânizâde, a.g.e., s. 35-36. 816 Lohânizâde, a.g.e., s. 34-35. 817 ATASE, Arş. 5/2068, Dos. 57-26, K1. 306, Fih. 104’den naklen, Öztürk, a.g.e., s. 77.

262

Mutasarrıf Celal Bey, Fransız Kumandanı Kolonel Felix Saint Marie’ye başvurarak heyette kendisinin de bizzat bulunmasını istemiş ancak Marie kendisinin gelemeyeceğini ancak yerine iki Fransız subayı göndereceğini belirtti. Fransız kumandanın yolladığı Fransız İrtibat Subayı Yüzbaşı Renoir ile Fransız Subayı Yüzbaşı Valtan ile birlikte, Mutasarrıf Celal Bey, Müftü Mehmet Arif Efendi, Jandarma Tabur Kumandanı Binbaşı Mehmet Talat ve eşraftan bazılarının da katılmasıyla toplam on iki kişiden oluşan heyet 14 Ocak’ta Arapdâr köyüne gidip, incelemelerini tamamladıktan sonra, ulaştıkları sonuçlar hem Osmanlı Dâhiliye Nezareti’ne hem de İşgal Kuvvetlerine bildirildi.

Mutasarrıf Celal Bey heyetin raporunu Antep’te bulunan Fransız Askerî Kıtaları Kumandanlığına bildirirken, Kumandan Felix Saint-Marie’ye genel durumu anlatan bir de yazı yolladı. 17 Ocak 1920 tarihli yazıda Mutasarrıf şunları anlattı:

“12 Ocak günü Antep’ten hareket ederek muhafaza için Hurşit Ağa’nın yanına giden topçu, mitralyöz ve piyadeden oluşan 700 kadar Fransız askerinin yol üzerinde Antep’e yirmi–yirmi beş kilometre uzaklıkta bulunan Arapdâr köyünde geceyi geçirmek istedikleri, kumandanlarının emrini dinlemeyip köylülerin evlerine hücum ettikleri, kapıları kırıp içeri girdikleri, eşya ve hayvanları gasp ettikleri, çeşit çeşit ezâ ve cefa yaptıkları gibi dağlara sığınan köy halkı üzerine top ve mitralyöz ateşi açtıkları, bombardımanın ertesi Salı günü de hâlâ devam etmekte olduğu haber alınmıştı. Bunun üzerine durumu 13 Ocak 1920 tarih ve 6802/59 numaralı yazı ile tarafınıza yazmış, gece de idare meclisi ve Müslüman cemaati heyetleriyle görüşerek bizzat benim başkanlığımda bir heyet gönderilmesine karar verildiğinden sizin de bu heyet içerisinde bulunmanızı rica etmiştim. Aldığım cevapta; bizzat bulunmayı arzu ettiğiniz, eğer bir mani çıkar da gidemeyecek olursanız tarafınızdan iki subay göndereceğiniz belirtilmişti. Çarşamba günü öğleden önce buradan hareket eden heyet saat 9’da karargâhınızın önünden geçerken bizzat sizinle görüştüm. Rahatsızlığınızdan dolayı kendi tayin ettiğiniz İrtibat Subayı Yüzbaşı Mösyö Renoir ile diğer bir yüzbaşının bana eşlik edeceklerini bildirdiğinizden onların da heyetimize katılmalarıyla adı geçen köye gidildi.

263 Ekte bulunan zayiat listesiyle rapor incelendiğinde de durum anlaşılacağı gibi bu işlerin tamamının Fransız askerleri içerisinde bulunan Legion d’orient adı altında oluşturulan ve intikamdan başka duygu taşımayan Ermeni askerler tarafından gerçekleştirilen kötülükler olduğu ortaya çıkmıştır. Bildiğiniz gibi ırz ve namus herkes için kutsal hatta hayattan daha kıymetlidir. Gözünün önünde ailesinin namusuna taarruz edilen bir adamın akıl ve idraki kalmaz, her şeyi yapar, bundan dolayı da mazur görülür sanıyorum.

Antep’e ilk gelişinizde İngiliz Kumandanı General Weir’in de hazır bulunduğu ilk görüşmede sizden üç şey rica etmiştim:

Birincisi: Legion d’Orient adı altında oluşturulan Ermeni intikam askerlerinin buraya getirilmemesi. Çünkü bunların Adana’da çok fenalıkları görülmüştür. Burada da öyle çirkinliklerin yapılmasına sebebiyet verilmiş olur.

İkincisi: Çeşitli yerlerden gelerek burada toplanan Sivaslı, Ankaralı, Kayserili, Vanlı, Bitlisli, Erzurumlu Ermenilerin büyük bir yekûn oluşturdukları, memleketlerine geri gönderilmedikleri için üzüntü içerisinde oldukları ve her an bir karışıklık çıkarmaya çalışacakları için bunların bir an önce memleketlerine gönderilmeleri.

Üçüncüsü: Buraya getirilecek Fransız askerlerinin ister Fransız, ister Senegalli, ister Cezayirli hangi ırka mensup olurlarsa olsunlar sadece tek bir cinsten olmaları.

Bu üç ricama karşı siz de Ermeni askerlerini burada istihdam etmeyeceğinize, gelmiş olanları da az bir zaman içerisinde buradan alacağınıza söz vermiştiniz. Son olarak Ermeni askerlerinin günden güne çoğalmakta olduğunu gerek ben gerekse Müslüman cemaati size tekrar tekrar bildirmiş, zamanı gelince kaldırılacağı cevabını sizden almış ve bu sözünüzden dolayı rahatlamıştık. Oysa bugünlerde yeniden Antepli ve başka memleketli birçok askerin kaydedilerek çeşitli yerlere gönderildiği

264 haber alınmaktadır. Bu askerlerin şimdiye kadar yapmış oldukları kötülüklerden bazılarını bilgilerinize arz ediyorum.

1-) Daha İngilizler buradan hareket etmeden önce yeni geldiğiniz günlerde Maraş’ta Legion d’Orient askerlerinden biri yolda Müslüman bir kadının yüzünü açmak isteyince ortalık karışmış, dükkânlar kapanmış, uzun süren problemler ortaya çıkmıştır.

2-) Yeni geldiğiniz zaman 5 Kasım 1919 tarihinde Akyol karakolunun bayrağını indirme meselesi yine bu Ermeni askerlerinin teşvikiyle olmuştur.

3-) 30 Ekim 1919, 6029/1606; 2 Kasım 1919, 6065/1628 ve 1 Kasım 1919, 6058/1622: Fransız elbisesi giyinmiş Ermenilerin bu şekilde istihdamlarındaki sakıncalardan söz etmektedir.

4-) 1 Kasım 1919, 6058/1622: Karagöz çarşısındaki olaylarla, yakınındaki Molla Ahmed ve Tarla-yı Atik Mahallesindeki olaylar

5-) 2 Kasım 1919, 6067/1630: Memlekete koyun getirenlere tecavüz

6-) 2 Kasım 1919, 6115/1648: Beyazın oğlu hanındaki Fransız Ermenilerinin bir kadını tehdidi

7-) 7 Kasım 1919 tarihinde bir subay tarafından Akyol karakolunun bayrak meselesi

8-) 9 Kasım 1919, 6144/1660: Hamidiye karakolu meselesi

9-) 11 Kasım 1919, 6158/1669: Ermeni askerlerin çarşı bekçisini dövmeleri

10-) 17 Kasım 1919, 6228/1703: Kurb-u Kozanlı’daki mezarlık olayları

265 11-) 1 Aralık 1919, 6385/1754: Tiyatro meselesi

12-) 28 Aralık 1919, 6627/1964: Birinci Kilis olayı

13-) 8 Ocak 1920, 6750/35: Mahkeme mübaşirine tecavüz

14-) 17 Ocak 1920, 6823/65: İkinci Kilis olayı

Bunlar dışında Ermenilerin daha pek çok çirkin durumları görüldüğü ve Müslümanlara karşı düşmanca davranışlarda bulundukları halde aksine Müslümanlar soğukkanlılıklarını korumuşlar, kendilerini tutarak karşılık vermeme konusunda kesin bir kararlılık göstererek olayların yayılmasına engel olmuşlardır. Oysa adı geçen askerler şımarıklıklarını günden güne artırmakta, adeta intikamcı olduklarını göstermektedirler. İşte “Büyük Arapdâr” olayı da tamamen bunu göstermektedir. Bunların böyle davranışlarına karşı şimdiye kadar sükûnet ve soğukkanlılığını koruyan Müslüman halk da namusa tecavüz meselesinden dolayı soğukkanlılığını kaybederek büyük bir telaş ve heyecana kapılmıştır.

Ancak bugüne kadar güzel bir şekilde korumaya çalışıp basit bir olay bile çıkarılmadan sükûnetini muhafaza ettiğim Antep livasının emniyet ve asayişini bozacak olan bu Ermeni askerlerin livadan kısa zaman zarfında çıkarılmalarını rica ediyor, kayıpların tazmin edilmesi ve suçluların da cezalandırılmasını istiyorum. Eğer çıkarılmazlarsa bundan sonra bu sebeple doğacak olaylardan sorumlu olmayacağımı da son defa bildiriyor, saygılarımı sunuyorum.”

Heyetin Arapdâr olayıyla ilgili raporu da şöyleydi:

“Köyün ikinci muhtarı Osman ile eşinin anlattıklarına göre o gün köyde yaşananlar; ‘Geçen Pazartesi günü akşam namazından sonra yani yaklaşık 18.30–19.00 civarında topçu, mitralyöz ve piyadeden oluşan Fransız kıtâsının köyümüze gelmekte olduğunu haber veren ve kıtanın kılavuzluk görevini yapan Fransız askeri elbisesi

266 giymiş, Ermeni milletinden, Arabacı Ohannes ve tütün kaçakçısı Gölçayırlı Koca, köylüleri ve muhtarları isimleriyle çağırarak 1.000 adet Fransız kuvveti geldiğini ve bunlara geceyi geçirmek için hemen yatacak yer ve hayvanlara lüzumu kadar ahır tedarik edilmesi gerektiğini söyler. Muhtarlar da ellerinden geldiği kadar gayret edeceklerini, fakat köylerinin 30–35 evden ibaret küçük bir köy olup askerlerin tamamının sığmayacağını, buna rağmen sığdırmaya çalışacaklarını cevaben söylerler. Kıtanın kumandanına ‘buyurunuz’ demek üzere giderler. Hâlbuki kıta kumandanı askerlerin çokluğundan dolayı köye sığmayacağını, köyün önündeki harman yerinde kalacağını beyanla ileride bulunan süvari ve topçu askerlerine harman yerine inmelerini emreder. Fakat arkadan gelmekte olan piyade askerleri kumandanın bu emrini dinlemeyerek doğrudan doğruya köyün üzerine yürüyüp rastladıkları evlere girmeye başlarlar. O sırada köyün içinde bir bağırma ve çağırma başlar. Gece karanlık ve her yer karla kaplı olduğundan ahali ne yapacaklarını şaşırır ve imdat istemeye başlar. Kumandan ile görüşmekte olan Birinci Muhtar Memik Ağa ve İkinci Muhtar Osman, işi anlamak üzere izin alarak evlere giderlerse de her tarafın askerlerle dolmuş olduğunu ve kimseye laf anlatmanın mümkün olmayacağını anlayarak işi kumandana anlatmak üzere geri dönerler. Ancak bu arada Türkçe bilen Ermeni askerleri kendilerine engel olarak, ‘Siz bizi Deyr-i Zor’a sürdünüz. Bakın, biz de size neler yapacağız!’ diyerek münasebetsizce konuşmalarda bulunurlar. Bunun üzerine iki muhtar evlerine dönüp ailelerini kaçırmaya mecbur olurlar. Herkes ailelerinin telâşına düşer. Evlerinden çıkabilenler gece vakti dağlara kaçar. Kaçamayıp kalanlardan bazıları Küçük Ahmet’in oğlu Mehmet Çavuş’un loğusa eşi ile Hancı Mehmet’in zevcesi idi. Katırcı Arap’ın eşi Fato ve Nahirci Ali’nin eşi Meryem’in namusuna tecavüz edilir. Zobu Ahmet’in on iki yaşlarında bulunan Döne ismindeki kızını kendilerine teslim etmeleri için Küçük Ahmet Oğlu Mehmet Çavuş’u çok sıkıştırırlarsa da Mehmet Çavuş buna razı olmaz ve imdat istemek için dışarıya çıkar. Mehmet Çavuş’u bir daha eve koymadıklarından kızın namusuna herhangi bir tecavüz olup olmadığı anlaşılamaz. İki yaşındaki küçük bir kızın bacakları ayrılıp avret yerine bakılır ve evlerindeki eşya sandıkları kırılarak içindeki para, eşya ve ziynetler tamamen alındığı gibi, ev ve odaların kapıları kırılarak mevcut arpa, buğday ve diğer zahireleri de gasp edilir. Antepli Çiloğlan’ın biraderi Tarakçı Avadis asker arasında olup eşya ve sairleri taşımakta idi. Arapdârlı Osman

267 oğlu Memik boğazlanmak üzere yere yatırıldığı zaman orada Antepli tüfekçilerden ismini bilmediği bir Ermeni genci tarafından kurtarılır. Ertesi günü sabahleyin köyden çıkıncaya kadar ne gece ne de sabah köy içinde silah atmayıp yollarına devam ederler. Köye bir çeyrek saat mesafede, Maraş yolu üzerine kurdukları mitralyözle köye ve o civarlara açtıkları ateşin etkisiyle yoldan geçen çoban Abdullah oğlu Kadir öldürülür. Cenazesi hâlen oradadır. Çolak Mehmet’in oğlu Arap sol kalçasından yaralanınca Antep’e götürülür. Bunları yapanlar Fransız askerleri arasında olup yukarıda isimleri bahsedilen Hurşit Ağa’nın arabacısı Ohannes, Gölçayırlı Koca ve biraderi ile tütün kaçakçısı Gedik’in oğlu Nerses Nalbandaşek’in oğlu Yesayi, Antepli Çiloğlan’ın biraderi Tarakçı Avadis, ismi anlaşılamayan Antepli tüfekçi ve ayrıca tanınıp bilinemeyen birkaç Ermeni askeridir.’

Bu ifadeler üzerine cenazesi hâlen Maraş yolu üzerinde olan, Çoban Abdullah oğlu Kadir’in cenazesini getirmek için bir iki kişi gönderildiği gibi, Jandarma Kumandanı Binbaşı Talat Bey, Yüzbaşı Renoir ve Valtan, İdare Meclisi Üyelerinden Ahmet Ağa, Müslüman cemaatinden Mehmet Efendi ve Komiser Mustafa Efendi ile muhtar ve ihtiyar heyetinden oluşan bir keşif heyeti köydeki tahribât ve kayıpları keşif ve tahmin etmeğe memur edilerek evleri tek tek gezmişlerdir. Gezdikleri birinci evde bir kadın kendisinden on beş Osmanlı altını çalındığını söylemiş, ikinci evde bin kuruş kadar bir miktarın alındığını, üçüncü evde bir kadın tarafından boş bir teneke kutu gösterilerek, bu kutunun içinden gümüş yüzükler ile köylü kadınlarının ziynet olarak baş ve kulaklarına takmakta oldukları gümüşten yapılmış eşyalarının çalındığını görmüşlerdir. Yerlerde farklı çeşitlerde zahire dökülmüş olduğu, teftiş edilen sekiz evin içinin karma karışık ve birçok kapıları yerlerinden çıkarıldığının görülmesi, köyde zorlama ve tazyik yapılmış olduğunu düşündürdüğü gibi namuslarına tecavüz edildiğini ağlayarak beyan eden üç kadının başından geçenler de dinlenmiştir. Artık bundan sonra diğer evleri gezmeye lüzum görülmemiştir. Fransız Yüzbaşısı Mösyö Renoir kendisinin bu akşam mutlaka Antep’e dönmesinin Albay’ın emri gereği olduğunu söylemesi ve akşamın da yaklaşmakta olduğundan hükümetin tahkikatına itimadı bulunduğunu söyleyerek geri dönmesine izin verilmesini mutasarrıftan rica etmiştir. Hayvana bineceği zaman tüfek dipçiği ile dövüldüklerinden dolayı sol gözlerinin üzerinde yara bere olan Osman oğlu Memik

268 ve Mehmet oğlu Memik’in yaraları heyetçe görüldükten sonra Yüzbaşı Renoir, refakatine verilen Yüzbaşı Esat Bey ve on jandarma ile birlikte olay yerinden ayrılmışlardır. Renoir ve Valtan’ın hareketlerinden sonra heyet köydeki evlerin tamamını inceleyerek hepsine cebir ve şiddet uygulandığını gözlemlemiştir. Eşya ve ziynetlerinin çalındığını beyan eden kadınların ifadelerine dayanarak bir kayıplar listesi düzenlenmiştir. Bu sırada Abdullah oğlu Kadir’in cenazesinin köyün kenarına getirildiğinin haber verilmesi üzerine İdare Meclisi üyelerinden Ahmet Ağa ve Müslüman cemaatinden birkaç kişi ve Komiser Mustafa Efendi gönderilerek gerekli keşif yapılmıştır. Keşif sonucu Abdullah oğlu Kadir’in otuz yaşlarında, esmer benizli, tıraşlı bir adam olup aslen Maraşlı iken on seneden beri Arapdâr köyünde kalmakta olduğu ve çobanlık yaptığı, sol kalçasına isabet eden bir merminin sol ve sağ kalça kemiklerini parçaladığı, yarasından şiddetli olarak akan kan dolayısıyla vefat etmiş olduğu anlaşılmıştır. Ahaliye gerekli nasihatler yapılıp bir daha bu taraftan asker ve müfreze geçmeyeceği teminatı verilerek ailelerini toplayıp rahatça istirahat etmeleri tembihlenmiştir. Geceyi geçirmek üzere Gökçe (Güce) karyesine gidilmiş ve ertesi Perşembe günü saat 12.00’de Antep’e dönülmüştür.

Heyetin tespit ettiğine göre; köylülerin ev eşyası, ziynet eşyası ve para olarak toplam zararları 301.255 kuruştur.”818 “Arapdâr olayından sonra Fransızların ve Ermenilerin burunları, bir dereceye kadar da olsa, sürtünmüştü.”819

818 BOA. HR.SYS. 2544-17/24,25,26,27’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: III, Ankara 2004, s. 207-219; Olayla ilgili Üçüncü Kolordu Kumandanı Selahaddin ve Onüçüncü Kolordu Kumandanı Cevdet Beyler’in olay günü yaşananları anlatan benzer raporları için bkz. BOA. HR.SYS. 2543-8/15-21’den naklen, aynı eser, Cilt: III, s. 55-63; BOA. BEO. nr. 345945; Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, Cilt: II (1919-1921), Ankara 2001, s. 762. Heyetin olayla ilgili raporu, genel hatlarıyla özetlenmiş bir şekilde 22 Nisan 1920 tarihli İrâde-i Milliye Gazetesi’nde de yayınlandı. İrâde-i Milliye, 22 Nisan 1920, s. 38, sf. 2’den aktaran, İsmail Özçelik, Millî Mücadele’de Anadolu Basını’nda Güney Cephesi (Adana, Antep, Maraş, Urfa) (1919-1921), Ankara 2005, s. 60-61; Arapdâr Olayı için ayrıca bkz. T.İ.H. IV., s. 84-85; Yaşar Akbıyık, Millî Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş), Ankara 1999, s. 190-193. 819 Lohânizâde, a.g.e., s. 36.

269 6.5. ŞEHİR İÇİNDE ÇATIŞMALARIN BAŞLAMASI

6.5.1. Çatışma Öncesi Şehirdeki Gergin Durum

Şehirde Türklerin direnişi, Ermeni ve Fransız taşkınlıklarına şiddetle karşı koyuşları iki taraf arasındaki gerginliği artırıyordu. Zahire ve gıda maddeleri ticaretini ellerinde tutan Türkler, Fransız ve Ermenilere bu maddelerin satışını kıstılar. Fransızların direkçi pazarından bol miktarda direk ve kereste satın alması dikkati çekiyordu. Yapılan araştırmayla, Fransızların direk ve keresteleri tahkimatta kullandıkları anlaşılınca direk ve kereste satışı da durduruldu. Bu hâl zaten gergin olan havayı daha da elektriklendirdi. Silahlı bir çatışmanın arifesinde bulunulduğu anlaşılıyordu. Bu durum da, Türk mahallelerinde oturan Ermenilerin Ermeni mahallelerine ve Ermeni mahallelerinde oturan Türklerin de Türk mahallelerine taşınmalarına sebep oldu820.

21 Ocak günü, on - on beş yaşlarında, Mehmet Kâmil isimli bir Müslüman Türk çocuğu, annesiyle birlikte evlerine giderken, iki Fransız askeri çocuğun annesine sarkıntılık yapıp, kadının peçesini açmaya çalıştılar. Küçük çocuk annesini savunmak isteyince de, Fransız askerleri tarafından süngülenerek şehit edildi821.

Kadının feryadı üzerine civardaki Türklerin yetişmesiyle katiller yakında bulunan, Aralık ayı içinde zorla gelip yerleşmiş oldukları, askerî fırına sığınarak kurtuldular. Olay şehirde bomba gibi patladı, halk galeyana geldi, bütün dükkânlar kapatıldı. Şehit Kâmil için şehirde muazzam bir cenaze töreni düzenlendi. Fransız İşgal Kumandanlığına şiddetli protestolar yağdırıldı. Albay Saint-Marie, Cemiyet-i İslamiye’nin toplantı yaptığı Nakşibendî tekkesine gelerek tarziye verdi, suçluların şiddetle cezalandırılacağını söyledi. Şehit Kâmil’in babasına iki yüz altın lira

820 Ünler, a.g.e., s. 27. 821 Abadi, a.g.e., s. 39; Bayaz, a.g.e., s. 51-52; Lohânizâde, a.g.e., s. 37; Ünler, a.g.e., s. 27; Sahir Üzel, Gaziantep Yollarında Kahramanların İzinde, (Yayına Hazırlayan: Orhan Topçuoğlu), Ankara 1987, s. 28-30. Bu çocuk meşhur Şehit Kâmil’dir. Annesinin iffetini korumak isterken şehit edilen Küçük Kâmil, Antep Millî Mücadelesinin sembolü haline gelmiştir. Şehit Kâmil ile ilgili, Mehmet Solmaz tarafından müstakil bir eser de hazırlanmıştır. Mehmet Solmaz, Şehit Kâmil, Gaziantep 1966, (Gaziantep Kültür Derneği Yayınları)

270 tazminat vermek talebinde bulundu ise de, küçük çocuğun babası; “Milletim oğlumun intikamını alacaktır.” diyerek bu teklifi reddetti822.

1 Şubat 1920 günü, iki Amerikalıyı Halep’ten Antep’e getiren bir otomobil yolda silahlı bir çetenin saldırısına uğradı. Amerikalıların ikisi de öldürüldü. Cesetleri olay yerinin yakınında gömülü olarak bulundu. Cesetler, sonradan Antep’e getirilerek Amerikan kolejine defnedildi823.

Fransızlar bu tür olayları iyi bir fırsat olarak değerlendiriyorlardı hatta büyük bir ihtimalle bu olayları kendileri çıkarıyorlardı. Zira olayı hemen İstanbul’a bildirerek bölgede güvenliğin olmadığını belirttiler ve bölgeye daha büyük bir Fransız birliğinin yollanması için de hazırlıklara başladılar. Onlara göre bu olayın failleri Türklerdi. Daha önce de Maraş ve Urfa taraflarında yaşanan benzer olaylar bölgedeki asayişsizliğin kanıtıydı. Bu durum da Fransız işgalinin haklılığını ortaya koyuyordu!. Cinayetin Amerikalılara yönelik olması düşündürücüydü. Amerikalılar gerek Antep’te gerekse de Urfa ve Maraş’ta uzun zamandır isyanlar çıkaran Ermenilere her türlü desteği vermenin ötesinde, bu tür faaliyetleri teşvik de ediyorlardı. İşgallerle beraber işgalcilere de her türlü desteği veriyorlardı. Ancak o sırada insanların kini ve tepkisi büyük oranda, memlekette sürekli kargaşa çıkaran Ermenilere ve onların destekçisi Fransızlara yönelikti. İstanbul hükümeti de o sırada, görüşmeler yoluyla bir sonuç alabileceğini düşünerek, Fransızlara siyasî müracaatlarda bulunmuştu. Ancak Amerikalıların öldürülmesi olayından sonra Fransızlar, bu durumun dahi bölgedeki karışıklığı göstermek için yeterli olduğunu belirtiyor ve işgale haklılık kazandırmaya çalışıyorlardı. Hükümet gerekirse “mükâfat-ı nakdiye vaad olunarak” katillerin bir an önce ele geçirilmesini

822 Ünler, a.g.e., s. 28; Üzel, a.g.e., s. 31. 823 Osmanlı belgelerinde ve diğer Türk kaynaklarında öldürülen Amerikalıların iki kişi olduğu belirtilirken, Fransız Kumandan Abadi dört kişi olduklarını belirtiyor. Abadi, a.g.e., s. 40. Hüseyin Bayaz da olayın tarihini 10 Şubat olarak veriyor. Bayaz, a.g.e., s. 57.

271 istiyordu824. Katiller bir an önce yakalanıp cezalandırılmalı ve sükûn ve asayişin bozulmasına asla müsaade edilmemeliydi825.

Amerika Sefareti de olaya karıştı ve bölgedeki birçok Amerikalıdan haber alınamadığını İstanbul’a bildirdi. İstanbul hükümeti de Antep’le beraber, Maraş ve Urfa Mutasarrıflıklarıyla yaptığı yazışmalarla bölgede bulunan Amerikalıların her türlü tehlikeden korunmasını, yine bölgede bulunan Amerikan Yardım Heyeti’ne her türlü yardımın sağlanmasını, yardım heyetinin hükümetin bilgisi ve isteği doğrultusunda orada bulunduğundan, çalışmalarına destek olunmasını istedi. Zaten bölgede, kimin yaptığı şüpheli bir suikast dışında, o an için Amerikalılarla ilgili bir problem mevcut değildi ve bölgeden haber alınamamasının sebebi de; işgal dolayısıyla tüm haberleşmelerde yaşanan sorunlar yüzündendi. Yapılan tüm çalışmalara rağmen katiller bulunamadı826.

6.5.2. Silahlı Çatışmaların Başlaması

28 Mart 1920’de, Kilis yolu üzerinde Şahin Bey birliklerini mağlup ve Şahin Bey’i de şehit eden Yarbay Andrea komutasındaki büyük bir Fransız birliğinin daha şehre gelmesinin ardından, artık her an şehir içinde çatışmaların başlaması beklenir olmuştu. O sırada Sivas’tan hareketle Elbistan’dan Pazarcık’a ve oradan da Maraş’a gelmiş olan Kılıç Ali Bey, Mustafa Kemal Paşa tarafından Antep’teki millî kuvvetlerin başına geçmekle görevlendirilmiş ve Maraş’tan Antep’e gönderilmişti. Kılıç Ali Bey’in gelmiş olması şehrin savunma gücünü artırmış oldu. Kılıç Ali Bey 28 Mart günü Antep’e yakın bir mesafede bulunan Burç nahiyesine gelerek karargâhını buraya kurdu827.

824 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 11 Şubat 1336 (11 Şubat 1920) tarihli şifre; BOA. DH. ŞFR. nr. 107/59. 825 Dâhiliye Nezâreti’nden Ayıntab Mutasarrıflığı’na 14 Şubat 1336 (14 Şubat 1920) tarihli şifre; BOA. DH. ŞFR. nr. 107/71. 826 Konuyla ilgili yazışmalar; BOA. DH. ŞFR. nr. 107/40; nr. 107/81; nr. 107/86; nr. 107/108; nr. 107/109; 108/33. 827 Lohânizâde, a.g.e., s. 42; Öztürk, a.g.e., s. 89; T.İ.H. IV., s. 128; Sahir Üzel, Gaziantep Savaşının İç Yüzü, Ankara 1952, s. 22. “… ben Mustafa Kemal Paşa’dan Sivas’ta iken aldığım emir üzerine, bidayette Maraş’a, sonra da Antep’e gelmiş, Maraş ve Antep’te teşkilat yapmış, bu teşkilat sayesinde

272

1 Nisan 1920 günü, kuva-yı milliyeciler tarafından Fransızlara yapılan bir baskında Antep Amerikan Koleji’ne yerleştirilen Fransız toplarının ateş etmesi üzerine, top seslerini işiten Ermeniler, şehirde taşkınlık yaparak Türk mahallelerine ateş açtılar828.

Bu sırada bir jandarma erinin cezaevinden kaçan bir mahpusun arkasından sıktığı kurşunlar, pazaryerinde bulunan halka şehir içine saldırı başladığını düşündürmüş, zaten heyecanlı ve gergin bir halde bulunan Anteplileri iyice heyecanlandırmıştı. Ahmet Körükçü isimli bir Türk’ün Tuz Hanı önündeki musalla yanında bir Ermeni’ye ateş etmesi dehşetli bir paniğe sebep olmuş ve bir anda pazaryerindeki halk dağılmıştı829.

6.5.3. Savaş Sırasında Türk Tarafında Kalan Ermeni Mallarına Uygulanan Muamele

Bu olay, aynı zamanda, on bir ay sürecek olan Antep Savunmasının da başlangıç işareti idi. Olayın ardından şehirde, “bütün dükkânlar kapanmış, silahları dükkânda bulunan Türkler silahını kaparak Heyet-i Merkeziye tarafından evvelce hazırlanmış plana göre vazifeli oldukları yere koşarken, silahsız Türkler ve Ermeniler de evlerine sığınmışlardır. Heyet-i Merkeziyenin hazırladığı plan çerçevesinde şehir içinde cepheler tutulmuştur. Bu kargaşa ortamında dahi, Ermeni mahallelerine göç etmeyip de evleri Türk mahallelerinde kalan Ermenilerin evlerine mutemet heyetler gönderilerek eşyaları tespit edilip muhafaza altına alınmıştır. Bu işlerle görevlendirilen heyete ‘Muhafaza-i Emval Komisyonu (Malları Koruma Komisyonu)’ adı verilmiştir.”830

Maraş’ı Fransızlardan geri almış ve Antep’te döğüşmeye başlamıştım.” Kılıç Ali, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanbul 1955, s. 22. 828 T.İ.H. IV., s. 129. 829 Abadi, a.g.e., s. 44; Lohânizâde, a.g.e., s. 43; Ünler, a.g.e., s. 48; Üzel, a.g.e., s. 29. 830 Ünler, a.g.e., s. 48-49. Antep Heyet-i Merkeziyesinin Mayıs ayının sonlarına doğru Fransızlarla yapılan geçici mütarekenin ardından, malların karşılıklı tesliminden sonra T.B.M.M. üyelerine yolladığı rapor, iki tarafın kendi taraflarında kalan, karşı taraf mallarına karşı muamelerini net olarak göstermektedir. Rapor aynen şöyledir:

273

“T.B.M.M. Antep Azalarına, 3. Kolordu Canib-i Âlisine, Maraş Mıntıka ve 9. Alay Kumandanlığı Canib-i Âlisine,

Madde 1: Antep’te başlayan hadisenin ilk günü hanelerini bırakıp, Hristiyan mahallâtı içerilerinde giden Ermenilerin eşya-yı beytiyelerini, şiâr-ı medeniyet ve muktezâ-yı insâniye-i vicdâniyeyi rehber ittihaz eden heyetimiz derhal düşünerek suret-i muntazamada muhafaza edilmesini, katiyen ziyanına meydan bırakılmamasına karar verip hemen tayin ettiği ‘Muhafaza-i Emval Komisyonu’ namı altında bir heyet marifetiyle Kürkçü Hanı’na nakil ile taht-ı muhafazaya aldırıldı. Madde 2: Hristiyanlara ait hane, kilise, müesseseler mebanisinin emr-i muhafazasını icra ve cephe ittihaz edilen noktalardan %3 nisbetindeki hanelerin ancak duvarları mazgal açmak suretiyle delinip katiyen hedim ve tahribine mahal bırakılmamasına heyetimiz bütün varlığıyla esirgemiştir ki; bugün bütün Hristiyanlar her iki hususun daire-i medeniyet ve insaniyet suretiyle muhafaza olunduğundan dolayı ser-firû ederek büyük küçük beyân-ı teşekkür etmektedirler. Madde 3: Haneleri Hristiyan mahallâtında bulunan İslâmlar, bidayet-i hadisede, eşyalarını evlerinde bi’l-mecburiye terkle geldikleri ilk günden başlayarak, eski hasırlarına varıncaya kadar Ermeni yağmakerleri tarafından taksim ve imha eylemişlerdir. Bazı mutedillerin tekayyüdatına binaen cami sergilerinden bir kısmı ile 600’ü mütecaviz İslâm hanelerinin işe yarayan eşyaların ancak % 20 nisbetinde döşürme olarak gösteriliyor. Madde 4: Akyol, Yalnızhane, Kozanlı, Kurb-u Kozanlı, Kurb-u Molla Ahmet, Kurb-u Bey mahallelerindeki yüzlerce muntazam İslâm hanelerinden 200’ü yerle yeksan, enkazından eser kalmamış bir halde ve mütebâkisi süknaye gayr-i sâlih bir hale getirilmek suretiyle tahrip; ancak mecmuundan %20 nisbetinde az zedelenmiş olarak mevcut bulunmaktadır. Madde 5: El-yevm Hristiyanlar eşyaları mevcut olduğu, haneleri harap olmadığı halde zavallı Müslümanların cevami ve mesacidi ve ila-yi dini ihtiva eden minareleri dinamit ile attırılarak camiler hedim ve mefruşatı nehv edilmiştir. Eşya-yı beytiyeleri zayi ve haneleri harap aşiyansız kuş gibi mini mini masumlar ve mesture kadınları muhtac-ı muavenet ve hâl-i sefalet ve perişanidedirler. Feryat ve enînleri üzmedik, parçalamadık yürek, titretmedik vicdan bırakmıyor. Mevcut kaldığını arz eylediğimiz %20 nisbetindeki perakende eşyaları gözyaşlarıyla almaktadırlar ve aynı zamanda eşya-yı mütebakiyelerinin ne suretle temin ve telafi edileceği hakkındaki müracaat-ı mütevâliyelerine ne cevap vereceğimizi bilmediğimiz gibi, bu babta ne suretle muamele icra edileceği kestirilemediğinden lazım gelen emir ve talimatın iş’arına müsaade buyurulması. Madde 6: Yüzbinlerce liralık emval-i ticariyelerini terk ettikleri haneler, dükkânlarda tamamiyle mevcut ve habbesini olsun ziyan getirilmediği ve bunların Kuva-yı Milliye tarafından tamamen istihlâk ve itlaf edildiğine katiyen kaani ve kabul etmiş bulunan Ermeniler, ticarî ve beytî eşyalarının bilhassa Norman kıtaatının şehri ilk muhasarasında inzibat memurlarına ve sair memurin-i mahalliye ve zî-nüfus eşrafın firarları üzerine inzibat namına memlekette hiçbir kuvvet kalmadığı halde bu suretle muhafaza edilmesini ve bunun Avrupa’nın en medenî memleketlerinde bile katiyen muhafazası mümkün olmayacağını itiraftan bir an geri kalmayan Hristiyanlar, fart-ı hicap ile Müslümanlara karşı memurumuzun hilâfı zuhur etti diyerek hareretli bir surette arz-ı teslimiyet göstermekte ve hadise müddetince Fransızlardan görmüş oldukları zulüm ve zaruretten münfailen Türklerin her tekliflerini kabule âmade olduklarını büyük küçük beyandan bir an hâli kalmıyorlardı. Madde 7: Siyasetin, medeniyetin, insâniyetin icab ettirdiği samimiyeti fiilen ispat etmiş olan cemiyetimiz mütareke akabinde ahali arasında serzede-i hüdûs olacağı hissedilen boykot ceryanına karşı beyannameler neşri ile cereyanın önüne geçerek izaleye, İslam ve Hristiyanların hemdest-i vifâk olarak müşterek gayenin takibi hususuna muvaffak olduğu halde ahval ve vaziyeti bugüne kadar hüsn-ü suretle idame ettirmiş ve ettirmekte bulunuyoruz. Madde 8: Bütün muvaffakiyet, memleketimiz için nimet-i uzmâ ve fırsat-ı fevkalade olduğu halde, bu babta hemen muktezî tedâbir ittihazıyla istifadeyi temine en ziyade selâhiyetdâr olan Kuva-yı Milliye Kumandanı Recep ve Mutasarrıf Celal Beyler’in şimdiye kadar vazifenin en basitine kadar ölü, birbirinin üzerine atmak suretiyle tamamen lâkayıt ve hiçbir sebeb-i siyasî mevcut olmadığı halde doğrudan doğruya tekâsülde bulunmuşlardır. Nitekim ahval ve evza-i Hristiyani’ye arz ettiğimiz vechile bulunduğu halde şimdiye kadar siperlerin mühim kısmını tahrip ettirmedikleri gibi, mazgalların velev birisi olsun henüz kapattırılmadığı ile sabittir.

274 “Heyet-i Merkeziye tarafından toplatılan bu Ermeni malları ve eşyaları bir tanesi bile kaybolmaksızın koruma altına alınmıştır. Daha sonra yapılan anlaşma üzerine bir iğneleri bile kaybolmayıp tamamen ellerine teslim edilmiştir. Evlerinin bir çivisi bile çıkarılmayıp korunmuştur. Buna karşılık Ermeniler kendi taraflarında kalan bilerce Türk evinin eşyasını yağma etmişler, evleri de genellikle temelinden yıkıp, taşlarını siperlere yığmışlardır. Tahta ve diğer eşyaları da mutfaklara götürüp yakmışlardır. İki binden fazla ev bulunan Kozanlı, Akyol, Paşa Sokağı ve Kürt mahallelerinde bir tek oturacak ev bırakmamışlardır. Böyle özel yapılan zararlar savaşın zararından daha büyüktü. Ermeni ve Fransızların bu savaş sırasında yaptıkları bütün yıkım ve hasarların 40 milyon madenî paraya eriştiği ve yalnız Kozanlı mahallesinde 2657 evin de oturulamayacak bir şekilde tahrip edildiği özel komisyon tarafından hazırlanan rapordan anlaşılmaktadır.”831

28 Mart günü Antep’e yakın bir mesafede bulunan Burç nahiyesine gelerek, karargâhını buraya kuran Kılıç Ali Bey de, şehir içinde çatışmaların başlamasından bir gün sonra, 2 Nisan 1920 günü, Ermenilerin Müslüman mahallelerine saldırmaları üzerine, büyük ve heyecanlı bir kalabalığın karşıladığı bir törenle şehir merkezine girdi ve karargâhını da buraya taşıdı832.

Madde 9: Bu kadar ahvale zamimeten eşyasını teslim almakta bulunan ve serbestîleri tamamen iade edilen Ermenilerin her ne mülâhazaya mebni ise bol bol zahire vesair alarak Müslüman dairesinde bulunan hanelerine avdet ettirileceği Hristiyan Millet Meclisi azalarına Mutasarrıf Celal Bey tarafından kararlaştırıldığı halde, şimdi ise taarruz edercesine Ermenilerin hiçbir sebebe müstenit olmayarak bigânelik göstermelerindeki hikmetin makam-ı mutasarrıfiden katiyen aranılmaması ve bunun neticesi olacaktır ki, Hristiyanların evvelce müktesep vaziyeti tedricen tebdîle başladıkları görülmektedir. Madde 10: Ermeni mahallâtını işgal eden 400 raddesinde bulunan neferlerimiz Fransızlarla Ermeniler arasında muhtelif mevkilerde yerleştirilerek atiyen vukuu melhuz olan bir harekette tamamiyle iki ateş arasında kalacağı ve marelar siperlerle mazgalların mevcut bulunması hatt-ı ricati tehlikeye koyacağından mühim zayiata sebebiyet vereceği müstaği-i arz-ı izâhtır. 29.6. 1336(1920) Antep Heyet-i Merkeziyesi” (Ünler, a.g.e., s. 196-199, 26 no’lu belge)

831 Lohânizâde, a.g.e., s. 92. 832 Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (Derleyen: Hulûsi Turgut), İstanbul 2007, s. 100-102.

275 6.6. ANTEP ERMENİLERİNİN UYARILMASI İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR

Türkler savaşın başından itibaren Ermenilerin Fransızlarla ortak hareket etmelerini önleyebilmek için Ermenileri ikna etmeye uğraştılar833. Antep’in bazı Müslüman ileri gelenleri, “Ermenilerin Türklerle anlaşmak istediklerini ve Ermeniler vasıtasıyla Fransızların kovulmasının mümkün olabileceğini” düşünüyorlardı. Bu düşüncelerini Antep’e gelmiş olan Kuva-yı Milliye Komutanı Kılıç Ali Bey’e de bildirdiler. Kılıç Ali de, Ermenilerle Fransızları birbirinden ayırarak, Fransızları yalnız bırakmanın çok doğru olacağını düşünüyordu ancak Maraş’ta Ermenilerle Fransızların birlikte yaptıkları şeyler ortadayken, bunun Antep’te olabileceğini düşünmek mümkün müydü? Kılıç Ali yine de uzun süre Ermenileri Fransızlardan ayırmak için uğraştı. Kılıç Ali Bey’in şehir içinde çatışmaların başlamasından bir gün sonra, 2 Nisanda, şehir merkezine girerek karargâhını kurmasından bir gün sonra, 3 Nisan günü, şehrin Müslüman ve Ermeni ileri gelenleri ve Ermenilerin koruyucusu konumundaki Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill’den oluşan dokuz kişilik bir karma heyet Kılıç Ali Bey ile görüşmeye gittiler. Kılıç Ali Bey, heyete; “Kuva-yı Milliye’nin Ermeniler için hiçbir kötü niyetinin olmadığını, düşmanca davranmadıkça eşit muamele göreceklerini fakat iyi niyetlerini kanıtlamak için öncelikle silahlarını teslim etmeleri gerektiğini” anlattı. Bunun üzerine Ermeni ileri gelenleri ve Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill, Kılıç Ali Bey’in karargâhıyla beraber şehir dışına çıkması koşuluyla, düşmanlığa son vereceklerini belirttiler. Kılıç Ali Bey, evvela böyle bir söze güvenemeyeceğini belirtse de, ısrarlar karşısında, ‘belki başarılı oluruz’ ümidiyle bu teklifi kabul etti ve aynı gün karargâhını Kızılhisar’a nakletti. Ancak Kılıç Ali Bey’in şehir merkezinden uzaklaşmasıyla bütün cephelerden Ermeni ve Fransız saldırıları başladı. Böyle bir teklifteki amacın da, Kılıç Ali Bey’i şehirden uzaklaştırmak olduğu anlaşılmıştı. Kılıç Ali Bey ve karargâhı tekrar şehre döndü ve şehir içindeki tüm Türk kuvvetlerinin karşı saldırısıyla Ermeni ve Fransız taarruzları püskürtüldü834. Mr. Merrill Fransız

833 Sarafian, a.g.e., s. 159-160. 834 Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s. 103-104. Kılıç Ali Bey anılarında, Antep Ermenilerinin işgalci Fransızlarla böyle sıkı bir işbirliği yapmaları karşısında duyduğu şaşkınlığı da

276 işgalinin başından beri Ermenilerin Fransızlarla birlikte olmasını savunuyor ve Ermenileri Türklere karşı tahrik ediyordu. Merrill’e göre Türkler Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilere verdikleri sözleri tutmayarak onları sürgün etmişlerdi. Onun için Ermeniler Türklerin yanında yer almamalıydı835. Başta Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill ve Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard836 olmak üzere Amerikalı misyonerlere göre; “Ermeniler Türklere karşı bir düşmanlık beslemiyorlardı. Onlar sadece Türklere karşı kendilerini savunmak için(!) savaşıyorlardı ki bu da kutsal bir vazifeydi. Fransızlara gelince onlar da müttefik kuvvetlerin izniyle buraya gelmişlerdi, bu sebepten dolayı da Antep’ten kovulamazlardı.”837

Bütün bunlara rağmen Kılıç Ali Bey, yüzlerce yıldan beri aynı yerde Türklerle birlikte yaşayan, aynı vatanın havasını teneffüs eden Ermeni azınlığını uyarmak ve Fransız emellerine hizmet etmekten vazgeçirmek için 6 Nisan 1920 günü Antep’te bulunan Ermenilere haber gönderdi. Özellikle: “Antep’in vatanın ayrılmaz bir parçası olduğunu, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde de bu bölgenin düşmandan kurtarılması için son damla kana kadar çarpışmaya karar verildiğini, Ermenilerin Fransızlarla birleşmemelerini ve Türklerin yalnız Fransızları düşman tanıdıklarını”

şöyle anlatır: “… Çocukluğumdan bilirim. Bizim Beşiktaş’ta, Kılıç Ali semtinde, daha sonra oturduğumuz Bakırköy’de, Ermeni komşularımız vardı. Gül gibi geçinirdik. Hatta bir Ermeni papazı bana Fransızca dersi vermişti. Ermeni arkadaşlarımın Türkçe’den başka dil konuştuklarını hatırlamam. Evlerinde de öyleydi. Bende bu birlik ve beraberlik duygusu öylesine yer etmişti ki, Antep’te, Ermenilerin Fransızların önünde bir intikam fırtınası gibi estiklerini görünce, bu kin ve gazabın iç yüzünü araştırmak ihtiyacını duydum... Antep savunmasının ilk günlerinde Fransızları barındıranlar Antep Ermenileriydi. Antepliler de bizim kadar hayretteydiler. Yüzyıllarca kardeş gibi yaşadıkları, huzur ve refah içindeki bu insanlara ne olmuş, kim bunları böylesine canavarlaştırmıştı?” Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s. 116-117. 835 Sarafian, a.g.e., s. 153. 836 Burada bahsedilen Dr. Shepard, Antep Amerikan Hastanesi’nin meşhur başhekimi Dr. Fred. D. Shepard’ın oğlu Dr. Lorrin A. Shepard’dır. Fred. D. Shepard 1915 yılında Antep Ermenilerinin sevkini önlemek için İstanbul’a gitmiş, oradan dönüşte 1915 Aralık ayında da ölmüştü. 1890 Antep doğumlu olan Lorrin A. Shepard, 1908 yılında tıp öğrenimini tamamlamak için Amerika’ya gitmiş ve 1919 yılında tekrar Antep’e dönerek Amerikan Hastanesi’nde göreve başlamıştır. Her zaman Ermeni yanlısı kişiliğiyle tanınmış olan Dr. Lorrin A. Shepard, Millî Mücadele boyunca işgalci güçlerin sağlık hizmetlerini karşıladığı gibi, Ermeni azınlığı da desteklemeye devam etmiştir. Turhan Baytop, Antep'in Öncü Hekimleri, Merkezî Türkiye Koleji Tıp Bölümü ve Antep Amerikan Hastanesi, İstanbul 2003, s. 53. 837 Sarafian, a.g.e., s. 162-163.

277 anlattı838. Ermeni millet meclisine de bir mektup gönderen Kılıç Ali Bey, “Türklerin Ermenilerle savaş halinde olmadığını, Türklerin ve Ermenilerin ortak düşmanlarının Fransızlar olduğunu” anlattı. Ayrıca yine Kılıç Ali tarafından Antep halkına da bir beyanname yayınlanarak; “Ermenilere karşı millî kuvvetlerin fena bir maksadı, tecavüz emeli olmadığı, şu birkaç gün içinde şehirde başlayan savaştan Müslümanların ve Ermenilerin bir sorumluluğunun bulunmadığı, bu iki unsurun düşman olmalarına bir sebep mevcud olmadığı, herkesin dükkânını açıp işleriyle meşgul olmaları gerektiği, şehrin asayişini ihlâl edenlerin şiddetle cezalandırılacağı” ifade edildi839.

838 T.İ.H. IV., s. 131. 839 Ünler, a.g.e., s. 50. Kılıç Ali Bey’in Antep Ermenilerine yolladığı mektup ve Antep ahalisine yayınladığı beyanname şöyledir:

“Bütün Ermeni Vatandaşlarıma

Şimdiye kadar geçirdiğimiz sefahat-i hayatiye, Müslümanlarla Ermenilerin vatandaş olarak yaşamalarını istilzam ettiğini her iki taraf inkâr edemez itikadındayım. Müslümanlar, bütün Ermeni vatandaşlarımın hukuk-u şamilelerini kendi hukuku kadar kıymetli bilmek ve görmek isterler. Buna başlıca âmil her iki tarafın bir padişaha merbut bulunmasıdır. Ermeni vatandaşlarımız bu merbutiyeti hüsn-ü muhafaza ettikçe, bazı tarafların iğfalât-ı hainanesine kapılarak hiss-i muhaseme göstermedikçe hukuklarının, mal ve canlarının tamamen mahfuz olduğunu bütün Müslümanlar âmak-ı kalplerinden doğan hakiki ve ciddi beyan ve lisanla söylerler. Bunu zaman dahi ispat edecektir. Ermeni vatandaşlarımız pek iyi takdir etmelidir ki, bazı taraflardan vaki olacak iğfalât, Ermenilerin mazarratını, iğfal edenlerin menfaatını temin etmekten başka bir fikir ve arzuya matuf değildir. Eminim ki az bir kuvve-i fikriye ve muhakemeye sahip olanlar vukuatın şahadet-i bahiresi ile bu ciheti itiraf etmişlerdir. Maraş’ın hadise-i zailesi bu dediklerime pek vazıh bir şahittir. Maraş’taki Müslümanların büyük bir teessür ve teessüfle karşıladığı vukuatta biçare Ermeni vatandaşlarımızın maruz kaldıkları hal, mücerret Fransızların kendilerini birer hile ve desiselerle düşürdüğü tuzaktan başka bir yüzden tevellüt etmediğini kim inkâr edebilir? Müslümanlar vatandaşlarının böyle bir dam-ı iğfale düşmelerini ve binnetice mutazarrır olmalarını görmek istemezler. Bu beyanatımı ispat ettirmek isteyen Ermeni vatandaşlarımız merbutiyet-i kadimelerini hüsn-ü muhafazaya çalışsınlar. Temin ederim ki bu muhafazada sebat edecek olan her vatandaş her suretle her tarafın tecavüzünden bütün manasıyla mahfuz ve masundurlar. İğfale kapılıp ufacık bir muhaseme hissi gösteren bazı aklı ermezlerin maruz kalacakları felaketten gene kendilerinin mesul olacakları bir emr-i tabiidir. Anın (Onun) için her vakit arzu ederim ki Müslümanlarla Ermeniler makam-ı celil-i saltanata sığınarak daire-i ittifak ve ittihatta yaşasınlar, vatandaş olarak tatlı hayat geçirsinler. Kalpler mütekabil, fiiller mütemasil olsun. Şark Mıntıkası Kuva-yı Milliye Kumandanı Kılıç Ali (Ünler, a.g.e., s. 182-183, Belge No: 9)

Umum Antep Ahalisine Beyannamedir:

Ermeni vatandaşlara karşı millî kuvvetin hiçbir fena maksat ve tecavüz emeli yoktur. Bunu şimdiye kadar yapılan hareketler açık bir surette gösteriyor. Bunun aksine bir fikir besleyen ve bir hareket yapanlarla mukaddes gayeler takip eden millî kuvvetin hiçbir münasebet ve alakası yoktur. Bunları red ve bizimle hiçbir münasebetleri olmadığını ilân ederim.

278 Ancak Ermeni millet meclisindeki yaşlı üyeler Türklerle anlaşmak istedikleri halde, gençler bir türlü anlaşmak istemiyor, anlaşma tekliflerine “Ya Ermenistan Ya Mezaristan” diye cevap veriyorlardı840.

Kılıç Ali Bey, bu kez de 9 Nisanda Maraş’tan iki Ermeni papazıyla, Ermeni önde gelenlerinden birkaç kişiyi getirterek Antep Ermenilerini yola getirmek için öğütçü olarak gönderdi. Maraş’tan gelen Ermeni heyeti öncelikle, ellerinde beyaz bayraklarla, kitleler halinde, işgalle beraber Fransızların eline geçen Amerikan Koleji çevresinde toplanmış olan Ermenilere giderek nasihatta bulundu. Hatta içlerinden yaşlı ve kıdemlilerden birisi, “Buradan Türkler gitse bile biz birbirimizi yeriz. Dışarıdan Ermeni diye gelenlerin bizlere benzer nesi var? Bunlar bizden değil! Atalarımız burada huzur içinde yaşadı. Türk buradan gitmez ve kovulamaz. Gelin aklımızı başımıza alalım da pişman olmayalım” demiş fakat söyledikleri bazı Antep Ermenileri tarafından tepkiyle karşılanmıştı841. Onlara göre bu papazın söyledikleri dikkate alınacak şeyler değildi. Görüşme sırasında Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard ve Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill de yine Antep Ermenilerinin yanında bulunuyorlardı842. Bazı Ermenilerin tepkilerine rağmen, heyet Antep’te kararlaştırılacak bir buluşma yerinde Ermeni ve Türk taraflarının biraraya gelerek bir görüşme yapmaları fikrini Ermeni tarafına kabul ettirmeyi başardı. Maraş’tan gelen Ermeniler ve Türk heyeti Antep’te kararlaştırılan buluşma yerine gittiklerinde Antep

Antep’te, şu birkaç gün zarfında tahaddüs eden gayr-ı matlup vakalarda Müslüman ve Ermeninin mesuliyeti yoktur. Birbirine karşı düşman vaziyeti almasına da hiçbir sebep tasavvur edemiyorum. Azmim kat’i kararım lâyetegayyerdir. Bugünden itibaren herkesin dükkânlarını açmasını, işiyle gücüyle meşgul olmasını emrediyorum. Amerika misyonerleri ve Ermeni mütehayyizanı ile mülâkatımız neticesinde bu hakikatı kendilerine ifham eyledim. Namus-u millimize itimad edenler hakkında bizim maksat ve gayemiz hilâfında hareket edenleri şiddetle tecziye edecek ve icabederse idam eyleyeceğim. Şehrin selâmetini ihlâl eyleyenler din ve mezhep farkı gözetilmeyerek, her kim olursa olsun nazar-ı itibara alınmayarak bu hükümden hariç kalmayacaktır. Şehir dahilinde toplanan kuva-yı milliye muayyen mevkilerine gidecek, köylüler köyüne avdet edeceklerdir. Burada kalmakta inat edenler yakalanıp şiddetle tecziye edileceği gibi, dükkânlarını açmayanlar hakkında da takibat yapılacaktır. Kılıç Ali (Ünler, a.g.e., s. 184, Belge No: 10)

840 Lohânizâde, a.g.e., s. 45; Ünler, a.g.e., s. 50. 841 Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s. 117; Ermenice yayın yapan Hosaper gazetesinin yazdığına göre Kılıç Ali’nin isteği üzerine Maraş’tan gelen bu kişiler Badoylu Abraham, Bedros Vartabet ve Sahak Kahanne isimli üç Ermeni din adamıydı. Bayaz, a.g.e., s. 84. 842 Sarafian, a.g.e., s. 160.

279 Ermenilerinden kimsenin buraya gelmemiş olduğunu gördüler. Buluşma yerinde yalnız Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard vardı843. Dr. Shepard Ermeni temsilciliği görevinden ayrılamıyordu. Shepard’la yapılan konuşmalardan sonra şu şekilde bir bildiri imzalanarak yayınlandı:

a- 9 Nisan 1920 günü saat 21.00’de her iki taraf da ateşkes emri verecektir.

b- Bir yerden ateş açılırsa, diğer yerler buna katılmayacak ve açılan yerdeki ateş saptanacak; sorumlular yakalanacak.

c- Her iki taraf da yangın çıkarılmasını ve yeni bir çatışmaya başlanmasını önleyecek.

d- Türk ve Ermenilerden oluşan iki komisyon, her iki tarafı dolaşıp taraflar arasında uzlaşma çarelerini arayacak.

e- Antep’in kurtarılması için dışarıdan gelen sivil halk, yavaş yavaş şehirden çıkarılacak; içeride yalnız yerliler kalacak.

f- Ermeniler, dükkân ve işyerlerini açarak işleri ve güçleriyle uğraşacaklardır844.

Ne var ki, bu girişimden de hiçbir sonuç alınamadı ve uyarıcı heyet de Maraş’a geri döndü. Bildirinin yayınlanmasından birkaç saat sonra, Ermeniler akidlerini bozarak Türk tarafına yine ateş açtılar845. Hosaper isimli Ermeni gazetesi Maraş’tan gelen heyetin başarısızlıkla geri dönmesini okuyucularına sevinçle duyuruyor ve Türklerin Ermenilerin tarafsız olmaları için uğraşmalarını “komedi” olarak nitelendiriyordu846.

843 Sarafian, a.g.e., s. 159. 844 T.İ.H. IV., s. 131-132; İhsan Sakarya, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara 1983, s. 420-421. 845 Lohânizâde, a.g.e., s. 45; T.İ.H. IV., s. 132. 846 Bayaz, a.g.e., s. 85.

280 Bunlara rağmen Ermenilerin tarafsız kalmaları için uğraşmaya devam eden Türk tarafı, Ermenileri ikna etmek için bu kez de; Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Esat Bey ve ileri gelenlerden Şeyh Mustafa Efendi ile birkaç kişiyi daha Ermenilerle görüşmek üzere Ermeni mahallesindeki Mardin İnâs Numune Mektebi’ne gönderdi. Heyet, artık açıkça Ermenilerin temsilciliğini üstlenmiş olan Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Shepard ve Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill ile görüşerek, Ermenilerle düşmanlığın sona erdirilmesini sağlamaya çalıştı847. Toplantıda ilk sözü Türk tarafından Ahmet Muhtar Bey aldı. “Ahmet Muhtar Bey, Ermenilerle Türkler arasında tarihin uzun zamandan beri başlayan münasebetinden birbirine çok karışmış olduğunu, asırlardan beri birlikte yaşayan bu milletin bundan böyle de birlikte yaşamasında hiçbir mani olmadığını, bilâkis her iki tarafın da birbirlerinden çok istifade edeceklerini, hep beraber Türk bayrağı altında ana vatanı yükseltebileceklerini söylemiş, bundan sonra söz Ermeni hatibine gelmişti. Fakat Mr. Merrill Ermeni hatibine meydan bırakmayarak hemen ayağa kalkmış, mukabelede bulunmuş, Türklerin Ermenilere çok zulüm yaptığını, Türklere karşı itimat edemeyeceklerini, son senelerde Türklerin Ermenileri tehcir etmelerinden bahsetmiş ve en sonunda maddi teminatlar isteyecek kadar ileri gitmişti. Buna karşı Ahmet Muhtar Bey şu cevabı vermiştir: ‘… Antepliler, tehcir zamanında ellerinden gelen bütün iyilikleri Ermenilere yapmışlardır. Mallarına, canlarına, namuslarına karşı Antep ahalisi tarafından tecavüz vâki olduğuna dair tek bir misal gösterebilir misiniz? Eğer Amerikalıların maksadı Türklerle Ermenilerin birleşmesine mani olmaksa ve fikirleri karıştırmaksa şunu hatırlatmak isterim ki bugün Amerikalılar bîtaraftırlar. Ve bu bîtaraflığa yakışır bir hareket değildir. Mamafih Ermeni vatandaşlarımız hayır ile şerri idrak edecek bir durumdadırlar. Bu sözlerinize karşı lâyık olduğunuz hükmü vereceklerdir!..’ Bundan sonra bir Ermeni hatibi söz almış ve Mr. Merrill’in sözlerini tadil ve fena tesirlerini giderecek tarzda beyanatta bulunmuştur. Fakat bu teşebbüs de akim kalmış, Ermeniler yine Fransızlara iltihak etmişlerdir.”848 Türk heyeti üyeleri toplantı yerinden ayrıldıktan biraz sonra, üyeler

847 Lohânizâde, a.g.e., s. 45. 848 Üzel, a.g.e., s. 64-65. Fransız işgalinin ardından şehir içinde çatışmalar başladığında, Amerikan Hastanesi Başhekimi Dr. Lorrin A. Shepard ve Amerikan Koleji Müdürü Mr. Merrill, savaşta tarafsız kalacaklarını ilan etmişlerdi. Ancak şehre geldiklerinden beri hedefleri belli olan bu misyonerlerin tarafsız kalmaları elbette söz konusu değildi. Tarafsızlık açıklaması bir gösteriden başka bir şey

281 üzerine Ermeniler tarafından ateş açılmış, üyeler güçlükle Türk siperlerine geçerek canlarını kurtarabilmişlerdir849.

Bölgeye yabancı olan Fransızlar için Antep’teki yerli Ermenilerin desteğini almak çok önemliydi. Böylece Ermenilerin kendilerine sürekli rehberlik yapmalarını sağlayabiliyorlardı. Türk tarafının Ermenilerin tarafsız kalmalarını sağlamaya yönelik faaliyetlerinin ardından, 19 Nisan 1920 günü İkinci Fransız Kolordu Kumandanı General Dölamot uçakla Antep’e gelmiş, Ermeni Millet Meclisi ile doğrudan temasa geçerek Fransızlardan ayrılmayacaklarına ve Türklerle herhangi bir anlaşmadan sakınacaklarına dair senet ve söz almıştı850. Ermeni Katolikleri dinî reisinin Paris’teki Ermeni millî delegasyonuna İskenderun’dan gönderdiği 29 Kasım 1921 tarihli mektupta özet olarak şöyle denilmektedir: “Antep Ermenileri aylarca Fransız çıkarları için çarpıştılar. Türkler’in gösterdikleri istek üzerine birkaç defa kendileriyle şerefli anlaşmalar yaptılar, dostluk tesis ettiler. Sonra yine Fransızların baskısı üzerine tekrar Türklerle mücadeleye girişmek zorunda kaldılar.”851

Türk tarafının Ermenileri Fransızlardan ayırmak için yaptığı bu çalışmalara karşılık Ermeniler de kendilerine göre bazı diplomatik manevralar yapmaya çalışıyorlardı. Ermeniler Mayıs ayı içinde Antep Mutasarrıfı’na yolladıkları bir mektupta; “Siz İstanbul’daki merkezî yönetimin atadığı bir görevlisiniz. Ermeniler merkezî yönetime karşı ayaklanmadılar. Onlar sultana karşı gerçek bir isyan çıkarmış olan ve kendilerinin de kökünü kazımak isteyen Kemalist istilacılara karşı savaşıyorlar” diyorlardı. Ermenilerin bu mektupta söyledikleri, o sırada ülkede var olduğunu düşündükleri çift başlı yönetimden kendi çıkarları adına yararlanma çabasından başka bir şey değildi. Nitekim mutasarrıftan bekledikleri ilgiyi

değildir. Yukarıda da görüldüğü gibi Amerikalılar uzun zamandır yürüttükleri Ermenilerin temsilciliği görevini, artık neredeyse resmî olarak da yerine getirmektedirler. Misyonerler, şehirde bulunan “Genç Hristiyanlar Cemiyeti” gibi Amerikan yanlısı Ermeni cemiyetleri başta olmak üzere, tüm Ermenileri savaş boyunca himaye etmeye devam edeceklerdir. Üzel, a.g.e., s. 64. 849 Lohânizâde, a.g.e., s. 45-46. 850 Üzel, a.g.e., s. 65. 851 Paul de Veou, Kilikya Faciası, s. 621’den aktaran, Sakarya, a.g.e., s. 427.

282 göremeyen Ermenilere göre, sultanın atadığı bir memur olan mutasarrıf da Kemalistlerle işbirliği yapıyor ve sultana isyan ediyordu852.

Şehir içinde savaşın başlamasının ardından, daha önce şehre takviye güç olarak gelmiş olan Albay Andrea kuvvetlerine ek olarak, Cerablus’tan Albay Normand birliklerinin de gelerek şehri kuşatması üzerine Ermeniler, evlerinin damlarına daha önceden hazırladıkları Fransız bayraklarını birer birer çektiler. Bütün Ermeni mahalleleri mavi Fransız bayraklarıyla boyandı853. Fransızların bu kuşatması Ermenilerin taşkınlığını doruğa çıkarmıştı. “Türklere kötü sözlerle saldırıyor, en dinsiz kalpleri bile utandıracak küfürler söylemekten çekinmiyorlardı.”854

852 Sarafian, a.g.e., s. 163. Bazı hatıralarda Fransız işgali döneminde genel olarak Ermenilerin Türklere karşı bu sert tutumuna rağmen istisnâi de olsa Türklerle işbirliği yapan kimi Ermenilerin bulunduğundan da bahsedilir. Mustafa Güzelhan’ın notlarına göre; Antep’te uzun zaman eczacılık ve doktorluk yapmış olan “Artin Hekim” bunlardan biridir. Kendi oğulları da dâhil olmak üzere, Ermeni cemaatinin büyük çoğunluğu Fransız tarafına geçmiş olmasına rağmen Artin Hekim Türklerin yanında yer almaya devam etmiş ve Kuva-yı Milliye tarafından Fransızlarla yapılan haberleşmelerde posta vazifesi yapmakla görevlendirilmişti. Ancak Türklere postacılık yaptığı için kendi oğlu tarafından vurularak öldürülmüştü. Mustafa Güzelhan, Ayıntap Tarihinden Notlar, Dülük-Aynî Bedrettin- Ayıntabın Tarihte Uğradığı İstilalar, Gaziantep 1959, s. 76. 853 Bayaz, a.g.e., s. 87; Lohânizâde, a.g.e., s. 51. 854 Lohânizâde, a.g.e., s. 51.

283 6.7. FRANSIZLARLA YAPILAN GEÇİCİ MÜTAREKE SIRASINDA ANTEP ERMENİLERİNİN DURUMU

Karşılıklı kuşatma ve taarruzlarla savaş devam ederken 28 Mayıs 1920’de Ankara’dan Antep Mutasarrıflığı’na ve Kuva-yı Milliye Kumandanlığı’na gelen bir telgrafla, Ankara Hükümeti ile Fransa arasında, 30 Mayıs’ta başlayıp 18 Haziran’da bitmek üzere bir anlaşma yapıldığı bildirildi. Anlaşmanın Antep’le ilgili maddesinin uygulanma şekli Türk makamları ile Fransız İşgal Komutanlığı arasında yapılacak müzakereler sonunda kararlaştırılacaktı. İki taraf arasındaki uzun tartışmalar sonunda nerelerin boşaltılacağı karara bağlandı855. Buna göre; Fransız kuvvetleri Mardin Tepe, Kurban Baba, Türk Hastanesi ve Latin Manastırı civarını boşaltacak, Fransızlar sadece Amerikan Koleji ve Garaf civarında bulunacaklardı. Ayrıca Fransızlar Ermeniler tarafından yapılan barikatları yıkacak, Türklerin ele geçirilen camileri de iade edilecekti856.

Türk Hastanesi civarı Fransızlar tarafından boşaltılıp oraya tekrar kuva-yı milliye birlikleri girince Fransızlarla Ermenilerin ilişkisi kesilmişti. Böylece Ermeniler Fransızlardan ayrılıp Türk hudutları içinde kaldılar. Altmış gündür Türklerle savaşan Ermeniler yiyeceksizlik yüzünden çok perişan olmuşlar, çekmedikleri sıkıntı kalmamıştı. Fransızların Ermenilere verdiği erzak çok az olduğundan yetişmemişti. Ermenilerin Türk semtlerine inmelerine, zahire ve yiyecek almalarına, iş ve güçleriyle uğraşmalarına müsaade edildiği gibi, savaşın başında Türk kesiminde kalan Ermeni malları da sahiplerine teslim edildi857. Ermeniler bu sayede Türklerden un, tahıl vs. gibi ihtiyaçları olan birçok gıda maddesi satın aldılar858.

855 Bayaz, a.g.e., s. 119; Ünler, a.g.e., s. 61-62; Mütarekenin Antep’le ilgili hükümlerinin tespiti ve bu hükümlerin uygulanışı ile ilgili olarak daha geniş bilgi için bkz. Öztürk, a.g.e., s. 108-112. 856 Sarafian, a.g.e., s. 165. 857 Lohânizâde, a.g.e., s. 92; Ünler, a.g.e., s. 62. 858 Sarafian, a.g.e., s. 168; Mütarekenin başında, başta Türk yetkililer ve hatta bazı Fransız kumandanlar da dâhil olmak üzere her kesim tarafından Fransızların artık Antep’i tamamen terk edecekleri düşünülüyordu. Konuyla ilgili çeşitli yazışmalar için bkz. Bilâl N. Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk (British Documents on Atatürk) (1919-1938), Cilt: 2, (Nisan-Aralık 1920), Ankara 1975, s. 123, 136, 160, 178, 234.

284 “Mütareke ile birlikte Antep’te normal hayata dönüldü. Dükkânlar açıldı, herkes iş ve güçleriyle uğraşmaya başladı. Ermeni Cemaat Meclisi toplanarak, bundan böyle Türklerle iyi geçinmeye ve Fransızlara yardım etmemeye karar vermişler ve bu kararlarını hükümete bildirmişlerdi. Ermeni cemaatinin bu davranışına inanmak güçtü. Yaşlı Ermeniler bu vaatlerinde samimi olsalar bile Ermeni gençleri Türklere karşı derin bir nefret ve kin ile doluydu ve cemaatin söz sahibi de bunlar idi. Bugünkü şartlar altında uysal görünseler bile herhangi sıkışık bir durumda tekrar ihanet edecekleri belliydi. Bu durum Türkler tarafından bilinmekle beraber, günün icabına uyularak görmezden gelindi ve Ermenilerin bol bol gıda maddesi ve zahire alarak biriktirmelerine müsaade edildi. Ermenilerin silahları da toplanmadı. Türk ve Ermenilerden kurulu bir inzibat kuvveti Ermeni semtinde, Eyüboğlu mahallesindeki Ali Cenani Bey’in evine yerleştirildi. Bunlar Ermeni mahallelerinin düzen ve asayişini sağlamakla görevlendirildi. Bu arada askerî hazırlıklar da ikmal edildi. 18 Haziranda mütareke müddeti sona erdiği halde ne Türkler ne de Fransızlar şehir içinde savaşa istekli görünmediğinden mütareke süresi kendiliğinden uzamış oldu. Türkler, Fransızların Antep’i tahliye edeceğini umuyor; Fransızlar ise işgale başladıkları Suriye’deki hareketlerinin sükûnet içinde yapılmasını temin için Antep’te yeniden başlarına gaile açmak istemiyorlardı.”859

Mütarekenin Anteple ilgili kısımlarının belirlenip uygulanmaya başlandığı sırada Fransız komutanları Ermenilerin askerî ve sivil liderlerine, Fransız konvoylarının koruması altında şehri terk etmelerini önerdiler. Ancak Ermeni liderleri bu öneriye, “Gitmeyeceğiz ve insanlarımızı terk etmeyeceğiz” diye cevap verdiler860. Antep Askerlik Şubesi Başkanı Miralay İrfan Bey de; eğer Fransız kıtaları Antep’i terk edeceklerse bunun bir firar şeklinde yapılmasına gerek olmadığını, çekilme hareketinin tam bir emniyetle yapılabileceğini ve arzu eden Ermenilerin de Fransızlarla birlikte gitmelerine müsaade edileceğini bildirmişti. Ancak her iki taraf da bu teklifi reddettiler861

859 Ünler, a.g.e., s. 62-63. 860 Sarafian, a.g.e., s. 165. 861 Abadi, a.g.e., s. 68-69.

285 Fakat bu mütareke Ermenilerin içine bir kuşku düşürmüştü. Bu mütarekenin kalıcı bir barış için ön hazırlık olduğu belliydi. Mustafa Kemal ve General Goureau arasında yapılması planlanan anlaşmayla ilgili haberler Antep Ermenilerini şok ediyordu. Tüm Ermeni nüfusu tam bir şaşkınlık içindeydi. Fransızlar giderlerse ne yapacaklardı? Fransızlar buradan gidip Türklerle baş başa kalınca nasıl yaşayacaklardı? Bazı Ermenilerde yavaş yavaş şehri terk etmeye başlamak gibi bir düşünce oluşmaya başlamıştı. Ancak Ermeni önde gelenleri böyle önemli bir kararı yalnız başlarına almak istemiyorlardı. Toplumun tümünün görüşleri alınarak ona göre bir karar vermek gerektiğini düşünüyorlardı. Sonuçta Antep Ermenilerinin her kesiminden insanların katılacağı geniş çaplı bir toplantı organize ederek bu konuyu tartışmaya karar verdiler. 1 Haziran günü yapılan toplantının ana konusu “Antep’i terk etmek ya da terk etmemekti.” Birçok insan arasında lehte ve aleyhte uzun süren tartışmalar yaşandı. Tabii ki Amerikalı misyonerler de toplantıda hazır bulunuyorlardı. Bir konuşma yapan Dr. Shepard, genel hatlarıyla; “Size hiçbir tavsiyede bulunmayacağım. Ama sizin yerinizde ve sizin durumunuzda Amerikalılar olsaydı sonuna kadar savaşmaya devam ederlerdi” dedi. Bu açıklama elbette ‘siz de savaşmaya devam edin’ demektir. Taşnak Komitesi üyeleri de Antep’te kalacaklarını ve savaşmaya devam edeceklerini ilân ettiler. Diğer politik partiler de bu açıklamayı destekledi ve sonuçta Antep’te kalınıp savaşmaya devam edileceğine dair son karar alındı. Karar toplantıya katılan herkesin alkışlarıyla kabul edildi: “Savaşacağız ve kazanacağız.”862 Ancak bu karara rağmen Haziran ayı içinde Antep Ermenilerinden küçük bir grup Amerikan Kızılhaçının da yardımıyla Antep’ten Beyrut’a göç etti863.

Bu esnada Kilis’teki Ermenilerle Türkler arasında da Millî Kumandanların da onayıyla toplantılar yapılıyordu. Kilis Ermenileri 17 Haziran 1920 günü Mustafa Kemal Paşa’ya şu telgrafı yolladılar:

“Asırlardan beri Hükümet-i Osmaniye’nin zir-i idaresinde bir rabıta-i içtimaiye ve iştirak-i menafi ve hissiyatla bir arada yaşamış ve yaşamakta olduğumuz Türkler,

862 Sarafian, a.g.e., s. 166-167; Antep Ermenilerinin şehri terk etmeyeceklerine dair Ermeni Patrikhanesinden Amiral J. de Robeck’e sunulan rapor için bkz. Şimşir, a.g.e., s. 235-237. 863 Şimşir, a.g.e., Cilt: 2, s. 238; Kimi Ermenilere göre Fransızlar artık şehri terk ediyorlardı ve kendileri de Türklerle baş başa kalmak konusunda kaygılıydılar. Şimşir, a.g.e., Cilt: 2, s. 237, 239-240

286 hukukumuza riayetkâr, hürriyet-i mezhebiye ve şahsımıza hürmetle meluf, terakki ve inkişafımıza hadim öz vatan kardeşlerimizdir. Bu uhuvvetin cümle-i tesirâtından olarak şehrimiz asayişi bugüne kadar ihlal edilmemiştir. Kadimden beri devam eden bu samimiyet-i mütekabile, aynı aileye mensup efrat arasındaki aheng-i uhuvvet kadar sağlam ve layezaldir. Binaenaleyh şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da Türk vatandaşlarımızla beraber Camia-yı Osmaniye’nin bir cüz-i layenfâki olarak yaşamaya azmetmiş olduğumuzdan keyfiyetin, alâkadara iblağını, hissiyât-ı samimane-i hürmetkâranemizin kabulü marazında arz ve istirham eyleriz.”

Ermeni Reis-i Ruhanisi Protestan Reis-i Ruhanisi Eshâb-ı Emlakadan Vartan Ohanis Ohanis Yeni Komşiyan Avik

Dava Vekili Dava Vekili Eshâb-ı Emlakadan Hamparsun Berberyan Osep Surupyan Ohanis Bayramyan864

Kilis Ermeni cemaati, (göstermelik de olsa) arz-ı sadakat için Ankara’ya bu şekilde müracaat ederken Antep Ermenileri Fransızlarla bir türlü alakalarını kesmiyor, Millî Kuvvetler aleyhine gizlice suikastlar tertip etmekten çekinmiyorlardı. Yine başta, Levonyan Ador olmak üzere birçok Ermeni, türlü dalaverelerle Millî Kuvvetlere karşı faaliyetlere devam ediyorlardı865. Mütareke sırasında başta Levonyan Ador olmak üzere Antep Ermenilerinin önde gelenleri, daha önceden tanıdıkları bazı Türklerle irtibata geçerek Türk tarafındaki silahlardan bir kısmını gasp ederek ellerine geçirebilmek için yüksek miktarlarda para tekliflerinde bulunmuşlar ancak durumun teklifte bulundukları Türkler tarafından millî kuvvetlere bildirilmesi ve bu konuda gerekli önlemlerin alınması üzerine başarılı olamamışlardı866.

Mütarekenin başında Türklerle iyi geçineceklerine söz veren ancak kendi aralarında yaptıkları toplantıda kesin olarak savaşa devam kararı alan Ermeniler Temmuz ayının 23’ünde sözlerini bozdular. 23 Temmuz 1920 günü kuva-yı

864 Üzel, a.g.e., s. 90-91. 865 Üzel, a.g.e., s. 91. 866 Sahir Üzel, Gaziantep Yollarında Kahramanların İzinde, (Yayına Hazırlayan: Orhan Topçuoğlu), Ankara 1987, s. 39-43; Sahir Üzel, Gaziantep Savaşı’nın İç Yüzü, Ankara 1952, s. 91- 92; Lohânizâde, a.g.e., s. 92-93; Sarafian’a göre Ermeniler bu teşebbüslerinin bazılarında başarılı olmuşlardı. Sarafian, a.g.e., s. 168.

287 milliyeciler tarafından, Ermeni kesiminde olup Türk mahallelerine yakın olan Eyüboğlu Camii’ne bir müfreze yerleştirilmesi düşünülmüş, 30 kişilik bir kuvvet camide yerleşmek üzere Eyüboğlu’na gelmişti. Bunu gören Ermeniler derhal silaha sarılmışlar, camiinin işgaline mani olmuşlardı ve aynı dakikada bütün Ermenilere haber verilerek, Türklere karşı yapılıp da mütarekede kaldırılan barikatlar hemen yapıldı ve silahlarını alan mazgal arkasına geçerek Türklere cephe aldı. Siperlerin yapımında papazlar, genç kızlar ve hatta gebe kadınlar taş taşıyarak Ermeni askerlerine yardımcı oldular. Türkler bu durumu hayretle izliyordu867.

Hadiseyi haber alan Mutasarrıf ve Komutan derhal işe müdahale ederek Ermeni Cemaat Meclisi’ni çağırmışlar, camiin işgaliyle fena bir maksat güdülmediğini anlatarak, ikna etmişler ve barikatları kaldırtmışlardı. Ermenilerin en ufak bir şüphe üzerine düşmanca bir durum almaları beklenmeyen bir hareket değildi. Bu durum daha önce de biliniyordu. Hatta bu husus 29 Haziranda Ankara’ya, Üçüncü Kolordu’ya ve Mıntıka Kumandanlığı’na Heyet-i Merkeziyece arz edilmişti. Ermenilerin yeni bir savaş açması, Fransız Garnizonu ile Ermeni mahallesi arasında bulunan Türk birliklerini tehlikeye düşürdüğünden durum tehlikeli bir hal almıştı868. Bu birlikler ancak Milli Kuvvetler tarafından hazırlanan ani bir baskınla kurtarılabildiler. Böylece savaş yeniden başlamış oldu. Fransızlar Urfa ve Maraş’ta yaşadıkları başarısızlığın ardından çevredeki bütün güçleriyle Antep’e yükleniyorlardı. Amaç, şehrin tüm çevresini sararak çevreyle irtibatını kesmek ve sonunda teslim olmaya zorlamaktı. Sürekli şehrin teslim olmasını isteyen notalar yolluyorlardı. Bir ara yine Fransızların Antep halkına gözdağı vermeye yönelik yayınladıkları bir bildirinin ardından, dört Antepli Ermeni’nin imzası ile bir de Ermeni bildirisi yayınlandı. Bu bildiride de; “Bugün akşama kadar siz Türkler Fransızlara teslim olmazsanız, biz Ermeniler bu teslim şartlarını size kabul ettirmek üzere bütün kuvvetlerimizle savaşacağız” deniyordu869.

867 Lohânizâde, a.g.e., s. 93-94. 868 Ünler, a.g.e., s. 66-67. 869 T.İ.H. IV., s. 205. Bildiri aynen şöyledir: “Bugün akşama kadar siz Türkler bilâ-kayd ü şart Fransız kuvâ-yı işgaliyesine teslim-i silah etmezseniz biz Ermeniler bu teslim şerâitini size kabul ettirmek üzere bu akşamdan itibaren bütün kuvvetimizle tekrar muhâsemâta başlamağı pek zaruri telakki ediyoruz. 13 Ağustos 1920” Levonyan Ador Nazar Fıstıkçıyan Girkor (Üzel, a.g.e., s. 129)

288 6.8. ANTEP MÜDAFAASININ SON GÜNLERİ VE ŞEHRİN DÜŞÜŞÜ

Fransız kuşatması her geçen gün ağırlığını artırıyor ve gittikçe şehrin dışarıyla irtibatı imkânsız hale geliyordu. Albay Normand ve Albay Debieuvre komutasındaki Fransız takviye birliklerinin de Antep’e gelmesiyle şehir tamamen Fransızlar tarafından sarılmış hale gelmişti. Savaşın şiddetinden daha önemli olan ‘açlık’ tehlikesi gittikçe kendini hissettirmeye başlamıştı. Ayrıca halkta görülmeye başlanan bulaşıcı hastalıklar da ciddi sorunlar oluşturmaya başlamıştı. Bunun üzerine, 1920 Eylül’ünde, savaşamayacak durumda olanlar ve kadın ve çocukların şehir dışına çıkarılarak şehirde yalnızca savaşçıların kalması Heyet-i Merkeziye’ce kararlaştırıldı. Halkın tamamının dışarıya çıkarılması mümkün olmayınca, büyük kısmı şehrin doğu ve kuzey kesiminde muhasara dışı kalan yerlerden faydalanarak Maraş, Nizip, Birecik, Rumkale, Urfa, Malatya, Harput, Besni taraflarına göç ettiler. Bir kısmı da Antep civarındaki köylere sığındı870.

“Bu arada Fransızlar girebildikleri bölge ya da köylerde yağmayı artırmaya başladılar. Ele geçirdikleri Türk bölgelerinde evleri yıkıp, eşya ve hayvanları gasp ediyorlardı. Yerli Ermeniler de Fransızlarla birlikte yağmaya katılıyor, köylülerin sandıklarını kırarak kız ve kadınlara ait elbise ve eşyaları dahi gasp ediyorlardı. Gasp ettikleri bu çeyizlik eşyaları cephelere getiren Ermeniler, cephelerden Türklere bağırarak: ‘Ulan Mehmetçikler, kızlarınızın çeyizini getirdik buraya gönderin de gelin edelim’ gibi edepsizce laflarla türlü rezaletler yapıyorlardı.”871

Sürekli bombardıman altında tutulan ve dışarıyla da bağlantısı kopan şehirde direniş gittikçe zor bir hale geliyordu. Fransızlar her geçen gün şehir içinde ve dışında birliklerini artırarak şehri bombardımana devam ediyor, içerdeki kuva-yı milliyecilere yardım için çevreden gelen millî kuvvetlerin de şehre girerek içerdeki güçlerle birleşmesi mümkün olamıyordu. 1920 yılı sonuna doğru kışın da

870 Lohânizâde, a.g.e., s. 134-137; Ünler, a.g.e., s. 86-87. Göç edenlerin sayısını Lohânizâde 40.000 civarı, Ünler 20.000 civarı olarak veriyor. Bkz. Lohânizâde, a.g.e., s. 137; Ünler, a.g.e., s. 87. 871 Lohânizâde, a.g.e., s. 142-144.

289 bastırmasıyla, bir taraftan şiddetli bombardıman bir taraftan da açlık, içerdeki savaşçıları çaresiz bir durumda bırakıyordu. Askerler geceleri siperlerden dışarı çıkarak şehir içindeki bahçelerden ot, patlıcan yaprağı kurusu, pancar kökleri ve buna benzer ne bulurlarsa alıp getiriyorlardı. Herkes açlıktan ölmemek için her türlü çareye başvuruyordu. Zerdali çekirdekleri halkın temel gıda maddesi haline gelmişti872. Hatta halk arasında ölmüş hayvanların yendiği söyleniyordu873. Bu

872 Fahri Can, “Gaziantep Müdafaasından Bir Sahife”, Yakın Tarihimiz, Cilt: IV., Sayı: 52, İstanbul 1963, s. 399. 873 Lohânizâde, a.g.e., s. 185; Aynı husus 28.1.1921 tarihinde Antep Heyet-i Merkeziyesi tarafından Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na yollanan yazıda da belirtilmiştir. “Ayıntabımızın dâhilindeki on altı bin Müslüman son dakikada mevad-ı gıdaiyyeden mahrum kalarak köpek etlerini bile yemekte oldukları…” A.T.B.D. Yıl: 47, Sayı:105, Belge No: 2956, Ankara, Ocak 1998, s. 71-73. 6 Ocak 1921 günü Özdemir Bey’in başkanlığında Heyet-i Merkeziye üyeleri, Mutasarrıf ve Daire Müdürleri ile Semt Reislerinden oluşan heyet, şehirde mevcut erzakın halka 150 gram, askere 300 gramdan ekmek verilmek üzere kaç gün yeteceğini inceleyip müzakere ederek, en çok 15 gün daha dayanılabileceği sonucuna varmıştı. Bu sonuç kolorduya 6/7 Ocak ve 557 sayılı şifre ile bildirilmişti. Ünler, a.g.e., s. 133. Bunun üzerine Heyet-i Merkeziye bir açlık beyannamesi yayınlayarak dışarıdan son defa yardım istedi. Şehrin içinde bulunduğu durumu net olarak gösteren ve bir ibret vesikası niteliğinde olan beyanname aynen şöyledir:

“ Açlık Beyannamesi;

Aylardan beri asr-ı hazırın icad-kerdesi, son sistem esliha-i harbiye ile mücehhez, Müslüman ve Türk düşmanı hunhar Fransızların kullandıkları cehennemî ateşlerine göğüs geren, kardeşlerini, hemşirelerini, oğullarını, ana ve babalarını seve seve mezara defneden; din, namus ve vatan gayretleriyle, medâr-ı maişet, aguş-u şefkat ve merhameti olan ebeveynlerini kaybederek, solgun çehreli kardeşleriyle, masum yetim ve yetimeleri bile yüreğinde hiss-i intikamdan başka bir şey düşünmeyen Antepliler, bugün taşradaki din kardeşlerinin az bir zaman zarfında imdatlarına koşacaklarını ümit ile bekliyorlar. Evet, Antepliler ümit ile yaşıyor, hiçbir saniye Allah’ından ve vatandaşlarından ümidini kaybetmiyor, o daima bunlarla teselli buluyor. Düşman, açlığımızdan, sefaletimizden bil-istifade bir iki cephede talihini tecrübeye yeltendi. O zannetti ki, muhasara, mahsureyni ezmiş, her türlü gadenferane müdafaadan mahrum bulunuyorlar. Fakat kendisini hiç memûl etmediği bir ateşpare-i besalet karşısında bulunca harip ve hasir geri çekildi. Emeli müntesir oldu. Bu defa Antep’i taarruzla alamayınca, açlıkla sükût ettireceğine kanaat getirdi, muhasarayı temdit etti. Buna karşı ahali ve mücahidîn maneviyatını katiyen tezelzüle uğratmadı, yine ümidini kesmedi. Din kardeşlerinden her an yardım bekliyor idi. İntizar-ı teehhüre uğradı, inkisâr-ı hayal baş gösterdi. Buna da sebep açlıktır. Buna rağmen her türlü vesaite müracaatla gıdanın temini çarelerini düşünerek, askere yevmî 300 gram ekmek, aç ve bîilaç ahaliye de vesikalarla beher nüfusa yevmiye ellişer dirhem ekmek, ki nısfı suda kaynatılarak acısı kısmen izale edildikten sonra güya tatlılanmış acı zerdali çekirdeğiyle mahhut, ekmek verilmeye başlandı. Bu da iaşe-i umumiye komisyonunun müteaddit memurlarının bilâ-istisna haneleri taherri ile bulabildiği bir avuç arpa, buğday ve sairenin cem’iyle husule gelmiştir. Lutf-u Rabbani olarak, bir handa müdbir 100 timin miktarında merengiç bulundu. Bu da şimdi ekmeğe katık olarak veriliyor. Bütün hayvanatımız açlıktan ölüyor. Biz, şu felaketli ve acıklı günlerin hayat-ı sefilânesini ağlayarak, inleyerek yazıyoruz. Buna gökte melekler de ağlayacaktır. Bugün dünyada çektiğimiz şu hal hiçbir millet ve memlekette cari değildir. “Ya esaret… Ya ölüm …” zira bu hayat-ı meyusaneyi idame, artık gayr-ı kabil-i tahammül bir hale geldi. Artık bu gıda da bitiyor, Nihât-ül-nihaye bir haftalık ekli gayr-ı mümkün mevad kalmıştır, ki bundan da birçoklarımızın telef olacağı muhakkak ve bedihidir. Eyvah, diyoruz. On aylık fedakârlığın neticesi bu açlıkla mağlubiyet midir?

290 olumsuz şartlar altında hala savaşa devam eden Anteplilerin direnişi bütün Türkiye’de dikkatle takip edilmekte idi. 6 Şubat 1337 (1921) tarihli ve 93 sayılı kanun ile T.B.M.M. Ayıntab’ın adını Gaziayıntab’a çevirmişti874. Şehirde açlık her geçen gün daha da artıyordu. Yardım için şehir dışında biriken milli kuvvetlerin de kuşatmayı yarması mümkün olamıyordu. Bunun üzerine, 2. Kolordu Komutanı Selahaddin Adil Bey, 6/7 Şubat 1921 gecesi, Antep Kuva-yı Milliye Komutanı Özdemir Bey’e yazdığı bir emirle, kuva-yı milliyecilerin, gece kendilerinin de topçu ateşiyle destek vereceği bir huruç hareketiyle şehri terk etmelerini istedi875. Aynı gece Özdemir Bey ile hükümet ileri gelenlerinden oluşan yüz kişilik bir kafile şehirden ayrıldı876. 8 Şubat 1921 günü de Antep Fransızlar’a teslim oldu877.

Fransızların bükemediği ahenin Türk bazusu, kendi kendine mi sükût etsin? Hayır, hayır. Bunu Antepli hiçbir Müslüman ve Türk görmek ve katiyen düşünmek bile istemez. Ya ne düşünüyor, biliyor musunuz? Ciğerparelerimizi zebh ile esbab-ı müdafaayı temdit etmek… İşte istediğimiz budur. Din, vatan ve namus uğrunda Antep’i düşmana teslim etmiyoruz. Bir zamanlar kâşane-i emelimiz, şimdi de mezar-ı iffet ve namusumuz olan Antep’e nasıl veda edeceğiz? Vatan, din ve namus duygularıyla kalpleri titreyen din kardeşlerimiz… Biz sizlerden yardım bekliyoruz… Açlıktan inleyen biz müdafî cengâverleri kurtarmaya koşmayacak mısınız? Bugün dünyada muvacehe-i beşeriyete, yarın Ukbâ’da huzur-u ahediyete ne yüzle çıkacaksınız? Ensâl-i atiyyenin size vereceği hükmü şimdiden düşünmeyecek misiniz? Camileri harap, memleketleri türap, mamureleri viran olan, babasız evlat, evlatsız baba, hayatını istihkâr etmiş 25.000 Müslüman’ın imdadına koşmayacak mısınız? İşte bu Türk yavruları Allah’tan ümitlerini kesmiyor, hâlâ sizleri bekliyor… Her saat bekliyor. Şu üç gün içinde imdada ulaşmadığınız takdirde bu beyanname Antep’in 25.000’i mütecaviz gözü yaşlı, bağrı yanık ahalisinin son selamı olup, babalarıyla evlatlarıyla vuslatın mahşer gününe kaldığını size iblağ eder.” Heyet-i Merkeziye Reisi Azadan Azadan Ferit Hacı Ömer zade Kepkep zade Mehmet Ali Abdürrezzak

İnco zade Hüseyin Timur zade Rıfat İaşe-i Umumiye Reisi Hacı Hilmi

İaşe-i Umumiye Azası Belediye Reis Vekili Hacı Hüseyin Ağa zade Musa Kâzım Refik Mehmet Hayri

Sait Ağa zade Mustafa Mutaf zade Abdulkadir Körükçü zade Mustafa

Attar zade Abdullah (Üzel, a.g.e., s. 253-255) 874 T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:1, İçtima Senesi: 1, 47. İçtima, Cilt: 8, Ankara 1945, s. 132; Kavanin Mecmuası, Cilt: I, Ankara 1925, s. 99. Antep’e “Gazilik” ünvanının verilmesi ile ilgili kanun hakkında daha önce de bilgi vermiştik. Bkz. I. Bölüm, s. 11. 875 T.İ.H. IV., s. 238. 876 Lohânizâde, a.g.e., s. 194.

291 6.9. ANKARA ANLAŞMASI, ANTEP’İN KURTULUŞU VE ERMENİLERİN ŞEHRİ TERK ETMELERİ

6.9.1. Ankara Anlaşması ve Antep’in Kurtuluşu

Fransızların Güney ve Güneydoğu Anadolu’da sürdürmekte oldukları savaş kendi iç politikalarında da tenkit edilmeye başlanmıştı. Fransız kamuoyu savaştan usanmıştı. Bir an önce asker ve para israfının durmasını istiyordu. Bu tenkitler haklı temellere dayanıyordu. Öncelikle Fransızlar bu bölgeden sonuç alınamayacağını, harcanan çabanın ve askerî harcamaların boşuna olduğunu söylüyorlardı. Ayrıca Kuzey Afrika’dan getirdikleri birlikleri istedikleri gibi yönlendiremiyorlardı. Fransa, Güneydoğu Anadolu’daki Türk direnişinin Kuzey Afrika’daki sömürgelerine sıçraması endişesini taşıyordu. Ayrıca, İstanbul’un İngilizler tarafından işgalinden dolayı kendi menfaatlerinin zarara uğradığını düşünen Fransa, Türklerle uzlaşmanın kendi çıkarlarına daha uygun olacağını düşünüyordu. Türk Ordusu Sakarya’da büyük bir zafer kazanmıştı. Yunanlıların Sakarya’dan püskürtülmesi, Türkiye’nin yurt dışındaki konumunun güçlenmesini sağlamıştı878.

Türk-Yunan uyuşmazlığını görüşmek için, 21 Şubat 1921 tarihinde Londra’da bir konferans toplanmıştı. Konferansta, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adına konferansa katılan Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey, Fransız Başbakanı Briand ile bir sözleşme imzalamıştı. Bu sözleşmeye göre; taraflar savaşa son verecek, esirler serbest bırakılacak, Fransız ordusu Güneydoğu Anadolu ve Çukurova’dan çekilecek, bölgedeki azınlıkların can ve mal güvenliği sağlanacak, Hatay’da Türk çoğunluğu sebebi ile Fransa bu bölgede özel bir yönetim kuracaktı. Ancak iki madde Türkiye’nin aleyhine idi. Bunlar; Çukurova’da polis kuvveti kurulması, bu kuvvet içinde Fransız subaylarının da yer alması idi. İkincisi ise, Çukurova, Sivas, Diyarbakır, Elazığ bölgelerinde yabancılara ayrıcalık verildiği

877 Fransız resmî kaynaklarına göre Antep’in düştüğü tarih 9 Şubat 1921’dir. BOA. HR.SYS. nr. 2465/63. 878 Akbıyık, a.g.e., s. 347; Akyüz, a.g.e., s. 174-198; Kemal Çelik, Millî Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918-1922), Ankara 1999, s. 256-287.

292 takdirde, Fransa’ya öncelik tanınacaktı. Bu maddelerden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi antlaşmayı reddetti. Bu olay üzerine istifasını veren Bekir Sami Bey’in yerine, o sırada Moskova’da Sovyet Rusya ile bir antlaşma imzalayan Yusuf Kemal Bey getirildi879.

Bunun ardından Fransa, Türk yetkilileri ile görüşme yapmak üzere tecrübeli politikacısı Franklin-Bouillon’u 9 Haziran 1921’de Ankara’ya gönderdi. Franklin- Bouillon ile Mustafa Kemal arasındaki ilk görüşme 13 Haziranda gerçekleşti. Uzun süren görüşmeler neticesinde 20 Ekim 1921’de Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı. Ankara antlaşması ile Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti büyük bir siyasî zafer kazanmış oluyordu. Çünkü bu antlaşma ile Türklere karşı kurulmuş olan ortak cephe yıkılmaya başlıyor ve Türkiye’nin savaş içinde olduğu devletlerden birisi Ankara hükümetini resmen tanımış oluyordu. Ayrıca bu antlaşma ile Türk istekleri, ilk defa batılı bir devlet tarafından kabul edilmiş oluyordu. On üç maddelik Ankara antlaşmasına göre; Hatay ili hariç, bugünkü Suriye sınırı tespit edilmiş oluyordu. Antlaşma ile Fransa işgal etmiş olduğu Türk topraklarından, İskenderun ve Hatay hariç çekilmeyi, İskenderun ve Hatay’da özel bir idare kurarak Türk kültürüne hizmet etmeyi taahhüt ediyordu. Bunlardan başka Fransızlar, içinde top, cephane ve daha başka savaş malzemesi bulunan büyük miktarda bir silahı Türklere devrediyor ve ileride daha fazlasını vereceklerini de gizlemiyorlardı. Ankara Antlaşması, Türk vatanından zorla koparılmak istenen topraklarımızın kurtulmasını sağladığı kadar, bu bölgeyi savunmakta olan Türk kuvvetlerinin Batı cephesine gönderilmesi imkânını da sağlamış oluyordu880. Bu antlaşma şartlarına bağlı olarak 25 Aralık 1921’de de Antep özgürlüğüne kavuştu. “Türk ordusu 25 Aralık günü halkın coşkun heyecan gösterileri ve sevinç gözyaşları arasında şehre girdi.”881

879 Akbıyık, a.g.e., s. 349; Akyüz, a.g.e., s. 201; Mustafa Budak, İdealden Gerçeğe, Misâk-ı Millî’den Lozan’a Dış Politika, İstanbul 2003, s. 210-219; Bige Yavuz, “1921 Tarihli Türk-Fransız Anlaşması’nın Hazırlık Aşamaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 23, Ankara, Mart 1992, s. 272-279. 880 Akbıyık, a.g.e., s. 349-350; Anlaşma süreciyle ilgili olarak ayrıca bkz. Mustafa Budak, “Ankara İtilafnâmesi Sürecinde Suriye Sınırı Üzerindeki Tartışmalar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 38, Ankara, Temmuz 1997, s. 397-425; Budak, a.g.e., s. 243-258; Yavuz, a.g.m., s. 285-308. Anlaşmanın maddeleri ve ekleri için bkz. İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt: I (1920-1945), Ankara 1983, s. 48-61. 881 Ünler, a.g.e., s. 153.

293 6.9.2. Antep’in Kurtuluşunun Ardından Ermenilerin Durumu

İşgaller boyunca Antep’te 40, Kilis’te 16 köy Ermeniler tarafından yakılıp, yıkılmıştı882. Fransızlar Anteple beraber tüm Çukurova bölgesini terk ederken 30.000 civarında Ermeni de onlarla beraber bölgeyi terk etmiştir883. Gaziantep ve Kilis’ten yaklaşık olarak 4.500 Ermeni Suriye yönüne gitmiş, yine 5.500 kadarı da buralardan ayrılarak başka bölgelere göç etmiştir884.

Yaşanan tüm bu olaylara rağmen, Ankara antlaşmasının imzalanmasının ardından Ermenilerin kitleler halinde bölgeyi terk etmeye başlaması üzerine, Türk ve Fransız yetkililer, Ermeni ileri gelenlerini ve din adamlarını davet ederek Mersin’de bir toplantı yapmışlar ve Türk ve Fransız hükümetleri namına Ermenilere hiçbir zarar gelmeyeceğini söyleyerek, göçün durmasını istemişlerdir. Bu toplantı esnasında Fransız temsilcisi Franklin-Bouillon ile Ermeniler arasında çok enteresan tartışmalar olmuştur. Franklin-Bouillon’un Ermenilere, gitmemelerini, kendilerinin yaptıkları fenalıkları Türklerin affettiğini, bu konuda kendisine güvence verdiklerini, Türklerin sözüne güvenilir insanlar olduklarını söylemesi üzerine, bir Ermeni söz alarak şu ibret verici konuşmayı yapmıştır: “Teşekkür ederiz, bizim için iyilik yapmak istiyorsanız artık bizi himaye etmeyiniz. Eğer siz ve sizin Adana’ya gönderdiğiniz generalleriniz, hükümet memurlarınız bize bu şekilde anlatmış olsalar ve bu ümidi vermeselerdi, bizi bir takım tatlı emeller arkasında koşturacak teşvîk edici sözler söylemeselerdi, biz de Türkler karşısında alnı açık gezecek ve hakiki vatanımıza geldiğimiz zaman, ta asırlardan beri olduğu gibi, yine yan yana ve kardeş gibi yaşayacaktık ve geçinmeye çalışacaktık. Fakat heyhat, geçti. Biz Türk vatandaşlarımızın mukaddesatına tecavüz ettik ve evlerini yaktık ve insanî olmayan birçok fenalıklar yapıldı. Maalesef bu bir hakikattir. Biz de insanız. Onların yüzüne ne suretle bakacağız? Bakacak yüzümüz kalmamıştır. Bize iyilik yapmak istiyor musunuz, bizi serbest bırakınız. Biz mazinin cezasını, acılarını affettirmek için ağlayalım.” Bu konuşmadan cesaret alan ‘Babacan’ isimli bir başka Ermeni ise, şu

882 Adana Havalisi Komutanı Tuğgeneral Muhittin Paşa tarafından Genelkurmay Başkanlığı’na sunulan 30 Mart 1922 tarih ve 1618 sayılı rapor için bkz. Sakarya, a.g.e., s. 428. 883 Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün (1821-1922), (Çev.: Bilge Umar), İstanbul 1998, s. 238. 884 Sakarya, a.g.e., s. 428.

294 sözleri söylemiştir: “Avrupa diplomatları, siz artık bizim üzerimizden elinizi çekiniz. Sizler himaye tarzında bizlerin işlerine müdahale ettiğiniz müddetten beri ve emellerinize sadık kaldığınızdan beri bütün mevcudiyetimiz tehlike ve ateşe girmiştir. Asırlardan beri yan yana yaşadığımız, nan (ekmek) ve nimetleriyle büyüdüğümüz ve bu suretle müşfikâne muamelelerinden daima kuvvet ve feyiz aldığımız Türkleri bizimle baş başa bırakınız ve artık onların karşısından çekiliniz. Sizin müdahale ettiğiniz zamandan beri büyük felaketler gördük ve Türklere karşı sizin tahrikinizle, sizin teşvikinizle fena hareket ettik ve onların nazarında bihakkın, zalim ve onlara karşı mütecaviz vaziyette kaldık.”885

Fakat bütün bu tartışmalara rağmen Ermenilerin göç etmesine mani olunamadı. Zira Ermeniler yukarıda da ifade ettikleri gibi, emperyalist devletlerin kışkırtması neticesinde, Türk ve Müslüman halka karşı işledikleri sayısız cinayetler, baskı ve zulümlerden sonra, şimdi kendilerinden intikam alınacağı korkusunu taşıyorlardı886. Sarafian’a göre de, Antep Ermenilerinin şehri terk etmelerinin sebebi buydu. Çünkü Türkler “onlara karşı kahramanca(!) savaşan Ermenileri” affedemeyeceklerdi ve öç almak isteyeceklerdi887. Ayrıca Fransızlar Ermenileri büyük bir hayal kırıklığına uğratmışlardı. Svazlian bu hayal kırıklığını şöyle anlatır: “Fransız Hükümeti müttefik olmanın sorumluluklarını yerine getirmeyip, 20 Ekim 1921 günü Ankara’da imzalanan anlaşmayla, Kilikya Ermenilerini katliam tehlikesi ile karşı karşıya bırakarak Kilikya’yı Türk ordusuna teslim etti.”888

885 T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, c. XXVI, Ankara 1960, s. 177’den aktaran, Ali İhsan GENCER- Sabahattin ÖZEL, Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul 2004, s. 157-158. 886 Mehmet Saray, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, s. 100. 887 Sarafian, a.g.e., s. 175. 888 Svazlian, a.g.e., s. 111. Svazlian eserinde Antep Ermenilerinin katliam tehlikesinde olduklarına dair hikayeler anlatıyor. Daha önce de bahsettiğimiz gibi Antep’in önde gelen Ermeni ailelerinden Levonyanların en meşhurlarından olan Levonyan Ador’un kendisi savaş sonunda Mısır’a kaçsa da, Levonyan ailesinin diğer fertlerinden birçoğu uzun zaman daha Antep’te yaşamaya devam ettiler. 1922 yılında Ermeniler büyük oranda Antep’ten göç ettikten sonra Prof. Sarkis Levonyan’ın din adamı olan bir oğlu bu tarihten sonra da Antep’te yaşamaya devam etti. Yine Prof. Lütfi Levonyan yurt dışında yaşamakla beraber Antep’le bağlarını koparmadı ve uzun zaman Antep’e gidip gelmeye devam etti. Akrabaları olan Levonyan Ador’un, Ermeni çetelerinin hatta Ermeni ahalinin çok büyük bir çoğunluğunun savaş sırasında yaptıkları onca şeye rağmen bu kişiler Antep’te yaşamaya devam ettiklerine göre herhalde Müslüman halktan bir katliam geleceği korkusunu taşımıyorlardı. Ermenilerin bölgeden göçünde katliam korkusundan ziyade, Mersin’de yapılan toplantıda kimi Ermenilerin dile getirdikleri gibi, yapılanların utancının etkili olduğunu söylemek daha doğrudur. Svazlian’ın eserinde Antep’le ilgili anlattıklarına karşılık olarak ayrıca bkz. Ahmet Arslan, “The

295 6.9.3. Ermenilerin Şehri Tamamen Terk Etmeleri

Fransızlar çekilirken Antep Ermenilerinin de bir kısmı Fransızlarla beraber şehri terk etmiş, diğerleri de hâlâ Türklerin savaştan kesin zaferle çıkamayacağı umuduyla bir müddet daha beklemişlerse de, çok büyük bir çoğunluğu, 9 Eylül 1922’deki “Büyük Zafer”in ardından mallarını ve mülklerini satarak Suriye’ye göç etmişlerdir889. Geriye kalan küçük grup ise, mallarını ve mülklerini terk etmek istemeyerek Antep’te kalmaya devam etmişlerdir. Ancak bunların sayısı sadece 50- 60 kişi civarındadır890. 1927 yılında çok küçük bir azınlık hariç, şehirde Ermeni nüfus kalmamıştır. Yahudiler ise 1974 yılına kadar Antep’te yaşamaya devam etmiş, bu yılda koloni halinde şehri terk etmişlerdir891. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra yapılan ilk nüfus sayımı olan 1927 yılı sayımına göre Antep’te bu yılda toplam 55 Hristiyan yaşamakta idi. Bunlar da 24 Protestan, 16 Katolik, 12 Gregoryen, 2 Hristiyan, 1 de Ortodoks olarak belirtilmişti. Ortodoks’un Rum, Protestanlardan bir kısmının da aynı yıl Antep’te tekrar çalışma izni almayı başaran Amerikalılar olduğu ve diğerlerinin de tamamının Ermeni olduğu düşünülürse Ermenilerin ancak 40-45 kişilik bir azınlığı oluşturduğu görülüyor. Bunların içinden de sadece 5 kişi ana dilinin Ermenice olduğunu belirtmiştir892.

1922 yılında Antep’ten Suriye’ye göç eden Ermeniler buradan da başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere dünyanın değişik yerlerine dağıldılar. Özellikle Amerika’da daha önce de bahsettiğimiz değişik zamanlarda yaşanan çeşitli

Silence of Pictures”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003, s. 180-181. 889 Frank Andrews Stone, “The Educational ‘Awekening’ Among the Armenian Evangelicals of Aintab, Turkey: 1845-1915”, The Society for Armenian Studies at the Eleventh Annual Meeting of the Middle East Studies Association, New York, N. Y., November 10-12, 1977, s. 24; Frank Andrews Stone, Academies for Anatolia: A Study of the Rationale, Program and Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 1830-1980, London 1984, s. 155; Güzelhan, a.g.e., s. 77; Hulusi Yetkin, Gaziantep İçin Söylenenler, Gazianteplilerin Dünya ve Hayat Görüşleri ve Gaziantep’in Geleceği, Gaziantep 1969, s. 46; Hulusi Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep 1968, s. 60. 890 Sarafian, a.g.e., s. 175. 891 Üftade Çukurova, “Gaziantep Kentinde Sosyal Yapı (1856-1950)”, Hacettepe Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1999, s. 76. 892 Cumhuriyet’in ilanından sonra yapılan ilk nüfus sayımına göre ülkenin nüfus yapısı için bkz. 1927 Yılı Umumî Nüfus Tahriri, Türkiye Cumhuriyeti Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, 28 Teşrîn- i Evvel (Ekim) 1927, Fasikül 1-2, Ankara 1929.

296 göçler vesilesiyle Türkiye’nin birçok yerinden olduğu gibi Antep’ten de göç edip buraya yerleşmiş olan Ermeniler vardı. Hatta bunlar 1922’den çok önce ciddi bir sayıya ulaşmış ve Amerika’nın Boston kentinde “Antep Ermenileri Eğitim Derneği” (1915-1924) adıyla bir de dernek kurmuşlardı. Yeni gelen göçmenlerin de katılmasıyla bu dernek 1924 yılında “Amerika’daki Antep Ermenileri Birliği” adıyla daha geniş bir organizasyon haline getirildi. Zaman zaman organizasyondan ayrılanlar tarafından daha başka dernekler de kurulmakla beraber bu organizasyon 1954 yılına kadar faaliyetine devam etti893. Bunlar dışında Arjantin, Brezilya, Lübnan, Mısır ve Fransa gibi başka ülkelere yerleşen Ermeniler de yine kendi aralarında çeşitli organizasyonlar meydana getirerek ortak yaşamlarını devam ettirdiler894.

Ermenilerin şehri terk etmelerinin üzerinden bir müddet zaman geçtikten sonra, 1930-1939 yılları arasında da; Kozanlı, İbrahimli, Körkün, Eblehan, Büyükkızılhisar, Şekeroğlu, Sazgın, Isbatrın, Tışlaki, Akyol, Eyüboğlu, Kurb-ı Zincirli ve Tepebaşı’ndaki Ermenilere ait dükkân, ev, arsa gibi gayrı menkuller açık arttırma ile çok ucuz fiyatlarla Müslümanlara satıldı895.

893 Sarafian, a.g.e., s. 220-234. Amerika’da kurulan “Antep Ermenileri Birliği (Union of Armenians of Aintab)” isimli dernek dışında etkili başka bir dernek de “Ermeni Antepliler Derneği (Armenian Aintabtzy Association)” idi. Amerika Birleşik Devletleri’nde bunlar gibi Türkiye’den göç eden Ermeniler tarafından kurulmuş ve bazılarının faaliyetleri günümüze kadar devam eden 30’dan fazla “Yurttaş (Hemşehri) Kuruluşları (Compatriotic Organizations)” bulunmaktadır. Antep Ermenileri tarafından kurulan derneklerde olduğu gibi diğer dernekler de “Urfa Ermeni Yurtseverler Birliği (Armenian Compatriotic Union of Ourfa)”, “İstanbul Ermenileri Kültür Topluluğu (Culturel Society of Armenians from Istanbul)”, “Siirt Ermeni Derneği (Shgert Armenian Association)”, “Maraş Ermenileri Birliği (Union of Marash Armenians)” vs. gibi doğrudan Türkiye’deki şehir isimleriyle kurulmuş olan organizasyonlardır. Ermeniler bu sayede Amerika Birleşik Devletleri’ndeki üçüncü nesil Ermeni çocuklarına sözde Ermeni toprakları diye nitelendirdikleri Türkiye topraklarının kendilerine ait olduğu fikrini aşılamaya çalışmaktadırlar. Ayrıntılı bilgi için bkz. Şenol Kantarcı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Ankara 2007, s. 118-121. Aynı zihniyet Ermenilerin Ermenistan’a göçlerinde de devam ettirildi. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası SSCB’nin Türkiye’ye karşı açıkça ilân ettiği Ermeni yanlısı tutumdan cesaret alarak kitleler halinde Ermenistan’a dönen ve Erivan yakınlarında kendileri için yeni inşa edilmiş mahallelere yerleşen Ermeniler de bu yeni mahallelerine “Kilikya”, “Arapkir”, “Zeytun”, “Ayntap”, “Sebastiya (Sivas)”, “Malatya”, “Keserya (Kayseri)” gibi isimler verdiler. Svazlian, a.g.e., s. 15-16. 894 Sarafian, a.g.e., s. 235-240. 895 Üftade Çukurova, a.g.t., s. 81.

297 SONUÇ

Anadolu’nun en eski yerleşimlerinden biri olan Antep şehri tarih boyunca birçok uygarlığa ev sahipliği yaptı. Anadolu toprakları ile Suriye bölgesi arasındaki sınır bölgesini oluşturan şehir, Osmanlı idaresine girene kadar hâkimiyetinde yaşadığı beylik ya da devletler için de hep bir “sınır boyu kenti” işlevi gördü. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girdiğinde Antep ilk kez büyük bir devletin iç kesimlerindeki bir yerleşim haline gelmişti.

Osmanlı hâkimiyetine girdiği tarih olan 1516 yılında, Müslüman Arap ve Türklerin 10.000’e varan nüfusuna karşın şehirde sadece 236 kişiden oluşan küçük bir Ermeni azınlık da mevcuttu. Osmanlı egemenliğindeki bu yeni konumu sayesinde ticarî kapasitesi de gittikçe artan kentte zaman içinde hem Müslüman hem de Ermeni nüfus ciddi oranda artmıştı. 1914’e gelindiğinde Ermenilerin sayısı 20.000’e, Müslümanların sayısı ise 90.000 civarına yükselmişti Genel olarak Ermeniler Osmanlı döneminde Antep nüfusunun ancak beşte biri kadar bir orana sahiptiler.

Antep’te bu iki toplum yüzyıllarca birbirleriyle birçok kültürel paylaşımda bulunarak iç içe geçmiş ve gayet uyumlu bir toplumsal yapı oluşturdular. Güçlü komşuluk ilişkileri sayesinde Türkler ve Ermeniler yıllarca yeme-içmeden giyim- kuşama, düğün merasimlerinden mesire gezilerine kadar birçok konuda ortak bir kültürü paylaştılar. Bu atmosfer içerisinde 19. yüzyıl ortalarına kadar iki toplum arasında etnik ya da dinî farklardan kaynaklanan herhangi bir sorun meydana gelmiş değildi. Din farkı dolayısıyla ibadet ve eğitim faaliyetlerinin ayrı oluşu ilişkilere olumsuz bir unsur olarak yansımıyordu. Herkes ibadetini kendi ibadethanesinde yaparken çocuğunu da kendi okulunda okutuyordu. 1900’lü yıllara kadar Antep’te Ermenilerin Gregoryen, Katolik ve Protestan tüm Hristiyan mezheplerine ait 10’un üzerine kiliseleri ve 20’nin üzerine eğitim kurumları vardı. Ayrıca Ermeniler Türkçe’den başka bir dil de konuşmuyorlardı. İbadethaneler ve okullar dışında bir

298 kişinin konuşmasından ya da hayat tarzından Ermeni veya Müslüman ya da Türk olduğunu anlayabilmek neredeyse imkânsız gibiydi.

Fakat 19. yüzyıla gelindiğinde Osmanlı Devleti’nin diğer bölgelerinde gerek Ermenilerle gerek diğer Hristiyan azınlıklarla yaşanmaya başlayan kimi sorunlar Antep’te Türk-Ermeni ilişkilerinde de kendini göstermeye başladı. Ermenilerin kendi okulları yanında 19. yüzyılda Osmanlı ülkesinin her yanına yayılan misyonerler de Ermeniler için okullar açıyorlar ve çeşitli eğitim faaliyetleri yürütüyorlardı. Bu sayede Ermeniler eğitim alanında kısa sürede Müslümanlardan çok daha ileri bir seviyeye yükseldiler. Ancak misyoner okullarının faaliyetleri aynı zamanda Müslüman ve Ermeni toplumlarını ayrıştıran en önemli etken olacaktı. Zira bu okullar Ermeni gençlerine yaşadıkları ülkenin Müslüman ahalisi ile aralarındaki farkları vurgulayarak bir “Ermenilik” bilinci kazandırmayı öncelikli hedefleri arasına almışlardı. Antep’e Amerikan misyonerlerinin geldikleri yıl olan 1848’te, ilk açtıkları okulun adı bu açıdan ilgi çekicidir. “Nersisyan Milli Okulu” adıyla açılan bu okul, aynı zamanda kentte ilk kez ismiyle bir etnik kimliğe vurgu yapan kurum olarak da tarihe geçti.

1800’lü yılların başından itibaren Osmanlı ülkesinin her yanında çalışmalara başlayan misyonerler için hem çevresindeki yerleşim birimlerine rahatlıkla ulaşmaya imkân veren oldukça stratejik coğrafi konumu hem de yüksek bir ticarî kapasiteye sahip oluşu gibi nedenlerle Antep önemli bir merkez olarak seçilmişti. Kente ilk olarak 1848 yılında gelen Amerikan Board misyonerleri yıllar geçtikçe buradaki faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. O kadar ki 1860 yılına gelindiğinde Amerikan Board misyonerleri için Merkezî Türkiye misyonunun (ya da Güney Ermenistan misyonunun) başkenti Antep olmuştu. Ermeni azınlık için kurdukları birçok kilise, okul vs. gibi kurumun yanında Amerikan misyonerlerinin Antep’teki en önemli kuruluşları Amerikan Koleji ve Amerikan Hastanesi’ydi.

Öğrencilerinin çok büyük bir çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Antep Amerikan Koleji aynı zamanda Antep’teki Ermeni hareketlerinin de kaynağı oldu. Kolejdeki öğrencilerin büyük çoğunluğu Hınçak ve Taşnak gibi Ermeni

299 komitelerinin ateşli üyeleriydiler. Kolejin öğrencileri kadar idarecileri ve hocaları da olayların her zaman içinde oldular. 16 Kasım 1895 günü Antep’te başlayan Ermeni isyanından yaklaşık bir yıl önce kolejin kimi hocaları bölgedeki Ermeni olaylarını kışkırttıkları gerekçesiyle tutuklandılar. Aynı şekilde kolejin idarecileri ve hocaları tarafından isyandan önce ve isyan sırasında komitecilere her türlü destek verilmişti. Özellikle Kolej Müdürü Mr. Fuller ve Hastane Başhekimi Dr. Shepard’ın isyancılara verdikleri destek tutuklanan kimi komiteciler tarafından da itiraf edilmişti. Aynı tarihlerde Mr. Fuller’ın Maraş’taki misyonerlere gönderdiği bir sandıkta ele geçirilen barut vs. gibi patlayıcılar olayın vahametini göstermek için yeterlidir.

Bunlar ve benzeri birçok sebeple 1800’lü yılların ortalarından itibaren Osmanlı ülkesinin her tarafında olduğu gibi Antep’te de Türk-Ermeni ilişkilerinde bozulma emareleri görülmeye başladı. İlk zamanlar iki toplum arasında başlayan soğukluk zamanla gerginliğe dönüşecek ve Ermeni komitecileri tarafından başlatılan ilk isyan sırasında tarafların birbirlerine karşı silah kullanmalarıyla da geri dönüşü mümkün olmayan bir süreç başlayacaktır.

İlişkilerdeki ilk gerginlikler 1860’lı yıllarda başladı. Osmanlı idaresi ne şekilde olursa olsun iki toplum arasındaki bu gerginliğin derinleşmesini engellemek için elinden geleni yapıyordu. Hatta ilerleyen dönemlerde de görüldüğü üzere tarafsız davranmaya çalışan birçok yetkilinin Müslümanların haklarından tavizler verdiği ya da Ermenilerin toplumdan ayrışmasını engelleyebilmek adına Müslümanlara haksızlıklar yapıldığı gibi kimi durumlar da görüldü. İlk olarak 1860 yılında Antep Kaymakamı Seyyid Ağa Müslümanlarla Ermeniler arasında yaşanan bir problem sırasında Müslümanları destekler göründüğü gerekçesiyle görevinden azledildi. Ardından 1861 yılında yine Kaymakam Ömer Sâib Bey, kimi Ermenilerin şikâyetleri üzerine görevden alındı. Bundan böyle Antep’te idarî durumda meydana gelen gevşeklik ileriki dönemlerde de düzeltilemeyecektir. Aslında bu durum aynı dönemde Osmanlı Devleti’nde siyasi ve idari sahalarda görülen gerilemenin bir yansıması olarak da değerlendirilebilir. Sonuçta bu tarihlerden itibaren Antep, çeşitli şikâyetlerle sürekli kaymakamının ve diğer yetkililerin değiştirildiği düzensiz bir merkez haline geldi.

300

1895 yılına kadar bu sıkıntılar karşılıklı bir çatışmaya dönüşmemişken, bu yılda Hınçak komitesi tarafından başlatılan isyan üzerine iki toplum arasında ilk defa silahlı bir mücadele yaşandı. Antep’teki Ermeni hareketlerinin temel amacı Antep’e yakın bir Ermeni yerleşim birimi olan Zeytun’da meydana gelen sürekli isyanlara destek sağlayabilmekti. Antep Ermenileri zaman zaman küçük gruplar halinde Zeytun’a geçerek oradaki isyanlara destek verdikleri gibi, isyanlara katkı sağlayabilmek için Zeytun Ermenilerine çeşitli maddî yardımlarda da bulunuyorlardı. 1895 yılı Ekim’inde yine Zeytun’da meydana gelen büyük bir isyan üzerine Kasım ayı içinde Antep’te de Hınçak komitesinin organize ettiği benzer bir isyan başlatıldı. 16 Kasım 1895 sabahı Antep Ermeni Hınçak Komitesi reisi Agop Babekyan tarafından küçük bir Müslüman çocuğunun öldürülmesiyle başlayan isyan sırasında askerî güçlerle birlikte kimi Müslümanlar da komitecilere karşı koydular. Babikyan’ın Protestan mezhebinden olması olayların arkasında Amerikalı misyonerlerin olduğu düşüncesini de kuvvetlendiriyordu. Küçük bir çocuk katlederek isyan başlatılmasına Müslüman halkın tepkisi de sert oldu. İsyanın duyulması üzerine Antep’in köy ve kasabalarından merkeze akın eden halkı bazı din adamları ve şeyhler çeşitli nasihatlerle engellemeyi başardı. İsyandan sonra olaylara karıştığı tespit edilen toplam yedi yüz Ermeni gözaltına alındı. Bunların büyük bir çoğunluğu serbest bırakılsa da isyanı organize ettikleri ve Zeytun isyanına da destek sağladıkları anlaşılan 65 önde gelen Ermeni tutuklanarak Halep Cezaevine gönderildi. Tutuklanan bu kişiler de uzun zaman cezaevinde tutulamadı ve Avrupalı devletlerin baskıları neticesinde kısa süre sonra hepsi affedilerek serbest bırakıldı.

Fakat bu isyanla ciddi bir yara alan ilişkiler bundan böyle sürekli olumsuz bir seyir takip etti. Birinci Dünya Savaşı’na kadar komitelerin yeni bir isyan için birçok teşebbüsü önlenerek yeni bir çatışmaya meydan verilmedi. Ancak Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla, savaş ortamından istifade eden kimi çeteler yine silahlı faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Ülkenin birçok yerinde komiteciler tarafından isyanlar çıkarıldı ve çeteler Türk ordusuna karşı düşman kuvvetleriyle işbirliği yaptı. 1915 yılı Mart’ında Antep’te de yine benzer bir isyan teşebbüsü son anda engellendi ve asayişin muhafazası için alınan çeşitli önlemlerle yeni bir kargaşanın önüne geçildi.

301

Ancak aynı yılın Nisan ayı içerisinde Van’da çıkan Ermeni isyanı ve ardından işgalci Rus kuvvetleriyle işbirliği yapan Ermeni çetelerince şehrin Ruslara teslim edilmesi üzerine, Ermenilerin yaptığı düşmanca faaliyetlerin önüne geçebilmek için daha ciddi tedbirler alınmasının zaruri olduğu anlaşıldı ve savaş bölgelerinde Türk ordusuyla karşı karşıya gelmiş olan çeşitli grupların buralardan alınarak tehlike teşkil etmeyecek bölgelere sevk edilmeleri kararlaştırıldı. Buna bağlı olarak 27 Mayıs 1915’te meşhur “Vakt-i seferde icraât-ı hükümete karşı gelenler için cihet-i askeriyece ittihaz olunacak tedâbir hakkında kanun-u muvakkat” çıkarıldı. Kanun sadece Ermeniler için çıkarılmış da değildi. Ermeniler dışında başta Araplar olmak üzere başka birçok grup da sevke dâhil edilmişti. Ayrıca tüm Ermeniler de sevke dâhil değildi. Kimi bölgelerdeki Ermeniler kanunun kapsamı dışında tutulmuşlardı. Kanun çıktığında Antep Ermenileri de kanun dışı tutulan gruptaydılar. Ancak daha önce önüne geçilebilen bir isyan teşebbüsü ve yeni bir kargaşa endişesi, Ağustos ayından itibaren Antep Ermenilerinin bir bölümünün de sevke dâhil edilmeleri sonucunu doğurdu.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı sırasında bir yandan birçok cephede savaşıp bir yandan da ülke içindeki bu problemlerle uğraşırken İtilaf Devletleri kendi aralarında imzaladıkları kimi anlaşmalarla daha savaşın devam ettiği bir sırada Anadolu topraklarını paylaşmışlardı. Bu anlaşmalardan Antep ve çevresini ilgilendiren, İngilizler ve Fransızlar arasında imzalanan 16 Mayıs 1916 tarihli Sykes- Picot anlaşmasına göre; Antep’le beraber bütün Güney Anadolu ve Musul Fransız işgal bölgesi olarak belirlenmişti. Ancak Musul petrollerini Fransa’ya kaptırmak istemeyen İngiltere, Musul bölgesinin kendisine bırakılmasını sağlayacak bir anlaşma yapana kadar Fransa’ya karşı bir koz olarak elinde tutmak amacıyla savaşın hemen ardından Antep ve civarını işgal etti. Aynı tarihlerde 1915’te Antep’ten uzaklaştırılan Ermeniler de tekrar dönmeye başlamışlardı. Antep’e gelen Ermeniler arasında aslen Antepli olmayan binlerce Ermeni de vardı. İngiltere işgali altındaki bölgelerde bir Ermeni çoğunluk oluşturmak amacındaydı. İngilizlerin başta tercümanlık olmak üzere her türlü işleri de yerli Ermeniler tarafından görülüyordu.

302 Ayrıca Antep’te kimi memurlar Ermeni sevkiyâtı sırasında Ermenilere zulmettikleri gerekçesiyle hiçbir yargılama yapılmadan İngilizler tarafından sürgüne gönderildi.

Suriye İtilafnamesi ile Fransa’dan istediklerini alan İngiltere 1919 yılı sonlarında Antep’i boşalttı ve ardından Antep Fransız işgaline girdi. Şehirde Türk- Ermeni ilişkilerinin tamamen kesilmesine neden olan nihai gelişmeler de Fransız işgali döneminde yaşandı. Antep’i işgal eden Fransız ordusunun yaklaşık üçte biri Ermenilerden oluştuğu gibi yerli Ermeniler de hem Fransız ordusuna katılıyorlar hem de oluşturdukları çetelerle Fransızlara destek veriyorlardı. Savaş sırasında yaşananların ardından ortaya çıkan bu son durum Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkileri artık düzelme ihtimali olmayan bir yola sokmuş oldu.

Antep Ermenileri neden Türklere karşı Fransızlarla müttefik olmuşlardı? Antep Ermenilerinden Kevork Avedis Sarafian’ın bu soruya verdiği cevap Ermeni ırkçılığının tipik bir örneğidir. Ona göre bu soruya iki açıdan cevap vermek gerekiyordu. Birincisi; onlar dürüst bir galibiyet! kazanmışlardı. Sadece yakın komşularının değil, Küçük Asya’nın ve Yunanistan’ın uzak bölgelerindeki insanların dahi büyük bir korku duydukları İran’ın güçlü ordularına karşı 1500 yıldan daha uzun bir süredir hürriyetlerini korumak ve Hristiyanları savunmak için boyun eğmeden savaşan kahraman bir milletin torunları olarak!! Türkler’e, yıllarca onlara karşı olan dostlukları kadar bağlılıklarını da göstermişlerdi. İkincisi; Antep’te yaşayan Ermeniler için Türklerle uzlaşmayı ve barışı tercih etmek yanlıştı. Birinci Dünya Savaşı’nda bu konuda derslerini almışlardı. Türkler onları bu defa kandıramayacaktı. Antep savaşı da, yaşanan birçok şeyle beraber tarihin sayfalarında parlayan bir ışık olarak kalacaktı!!!896

Kısacası Sarafian’a göre; Antep Ermenileri Fransızlarla ittifak yaparak 1915’te Antep’ten sürgün edilmelerinin intikamını almışlardı!. Acaba 1895’te Hınçak komitesinin çıkardığı isyanla neyin intikamı alınmıştı? 1915’te, Birinci

896 Kevork Avedis Sarafian, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, s. 175-176.

303 Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam ederken, son anda engellenen isyan teşebbüsü neyin intikamını almak içindi? Fransız işgaline kadar birçok Ermeni ailesi hala Müslüman mahallelerinde Müslüman komşularıyla bir arada yaşamaya devam ediyordu. Fransızların Antep’e tamamen yerleşmelerinin ardından şehirdeki tüm Ermeniler Ermeni mahallelerine taşındılar ve savaş sırasında Ermeni mahalleleri Türklere karşı birer cephe haline getirildi. Demek ki 1915’te her şey bitmiş değildi. Bu yılda Antep’ten çok sayıda Ermeni sürgün edildi. Savaş şartları içinde alınan bu kararla beraber bozulmayan dostluklar hala devam ediyordu. Antep’i terk eden birçok Ermeni değerli eşyalarını Müslüman komşularına teslim ederek gitmişti. Gidenlerin de büyük çoğunluğu 1918’te tekrar memleketine döndü ve hem eşyalarını hem de mal-mülklerini geri aldılar. 1895’ten 1920’ye kadar yaşanan onca şeye rağmen Türklerle Ermeniler tamamen birbirlerinin düşmanı haline gelmemişlerdi. Bunun için savaş sırasında Türk tarafı Ermenilerin Fransızlarla ittifak kurmasını engellemeye çalışmış ve önüne geçilemeyen bu durumu da içine sindirememişti. Sarafian ve benzeri Ermeni yazarların, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Ermenilerin Müslümanlara karşı yürüttükleri faaliyetleri meşru göstermeye yönelik tutumlarında, İtilaf Devletleri tarafından kendilerine aşılanan “Yeni Ermenistan Hülyası”nın kesin bir başarısızlığa uğradığı gerçeğini örtbas etme çabasını sezinlememek mümkün değildir. Ankara Anlaşması’ndan sonra Mersin’de yapılan toplantıda kimi Ermenilerin kabul ettiği gibi, yüzlerce yıl bir arada yaşamış olan bu iki toplumu bu şekilde karşı karşıya getiren şey maalesef Ermenilerin Avrupalıların vaadleriyle tutuldukları “bir takım tatlı emeller”di.

Savaş sırasında yaşanan onca olayın ardından Antep’in kurtuluşuyla birlikte Antep Ermenileri de artık şehri terk etmeye başladılar. 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Anlaşmasıyla Fransızlar Anadolu’yu terk ederken bir kısmı Fransız ordusuyla birlikte, bir kısmı da daha sonra şehri terk ederek önce Suriye’ye oradan da başta Amerika olmak üzere dünyanın değişik yerlerine göç ettiler. 1927 yılında çok küçük bir azınlık hariç şehirde Ermeni nüfus kalmamıştı.

304 KAYNAKÇA

I. ARŞİV BELGELERİ

I.1. YAYINLANMAMIŞ ARŞİV BELGELERİ

Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri

A.DVN.MHM.: Sadaret Divan (Beylikçi) Kalemi Mühimme Odası Belgeleri A.MKT.MHM.: Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası Belgeleri A.MKT.UM.: Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilayet Yazışmalarına Ait Belgeler A.MKT.MVL.: Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Yazışmaları Belgeleri A.MKT.NZD.: Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret Gelen Giden Belgeleri BEO.: Bâb-ı Âli Evrak Odası Belgeleri C.ADL.: Cevdet Tasnifi Adliye Kısmı Belgeleri C.DH.: Cevdet Tasnifi Dâhiliye Kısmı Belgeleri DH.EUM. 2. Şb.: Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Müdüriyeti 2. Şube Belgeleri DH.EUM.AYŞ.: Dâhiliye Nezâreti Asayiş Kalemi Belgeleri DH.EUM.KLH.: Emniyet-i Müdüriyeti Kalem-i Hususi Belgeleri DH.MKT.: Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi Belgeleri DH.ŞFR.: Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi Belgeleri DH.UMVM.: Dâhiliye Nezâreti Umûr-ı Mahalliye-i Vilayât Müdüriyeti Belgeleri HR.MKT.: Hariciye Nezâreti Mektubî Kalemi Belgeleri HR.SYS.: Hariciye Nezâreti Siyasi Kısım Belgeleri HR.TO.: Hariciye Nezâreti Tercüme Odası Belgeleri İ.AZN.: Adliye ve Mezahib İrâdeleri İ.DH.: İrâdeler – Dâhiliye İ.DUİT.: Dosya Usulü İradeler Tasnifi İ.HUS.: Hususi İrâdeler

305 İ.MF.: İrâde – Maarif İ.MMS.: Meclis-i Mahsus-u Vükelâ İrâdesi İ.TAL.: 1310 Sonrası İrâdeler – Taltifat MF.MKT.: Maarif Nezâreti Mektubî Kalemi Belgeleri MV.: Meclis-i Vükelâ Mazbataları ŞD.: Şûrâ-yı Devlet Belgeleri ŞD.MLK.MRF.: Şûrâ-yı Devlet Evrakı Hülasa Kayıt Defterleri TD.: Tapu Tahrir Defterleri DH.TMIK.S.: Dâhiliye Nezâreti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu Belgeleri Y.A.HUS.: Yıldız Sadaret Husûsî Maruzat Evrakı Belgeleri Y.A.RES.: Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı Belgeleri Y.MTV.: Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı Belgeleri Y.PRK.ASK.: Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat Belgeleri Y.PRK.AZJ.: Yıldız Perakende Maruzat Evrakı – Arzuhal ve Jurnaller Y.PRK.BŞK.: Yıldız Mabeyn Evrakı – Mabeyn Baş Kitâbeti Belgeleri Y.PRK.DH.: Yıldız Perakende Evrakı Dâhiliye Nezâreti Maruzatı Belgeleri Y.PRK.HR.: Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezâreti Maruzatı Belgeleri Y.PRK.UM.: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilayetler Tahriratı Belgeleri Y.PRK.ZB.: Yıldız Perakende Evrakı Zabtiye Nezâreti Maruzatı Belgeleri ZB.: Zabtiye Kalemi Belgeleri

(Belge numaraları dipnotlarda belirtilmiştir.)

Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri

(Belge numaraları dipnotlarda belirtilmiştir.)

306 I.2. YAYINLANMIŞ ARŞİV BELGELERİ

373 Numaralı Ayıntab Livâsı Mufassal Tahrir Defteri (950/1943), Ankara 2000, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918, Cilt: I-II Ankara 2005; Cilt: III Ankara 2006; Genelkurmay ATASE ve Genelkurmay Denetleme Başkanlığı Yayınları

Askerî Tarih Belgeleri Dergisi (A.T.B.D.), Sayı: 81, Ankara 1982; Sayı: 83, Ankara 1983; Sayı: 85, Ankara 1985; Sayı: 103, Ankara 1997; Sayı: 105, Ankara 1998; Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları

Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri, Cilt: I (1914-1919) Ankara 2001; Cilt: II (1919-1921) Ankara 2001; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, Cilt: I, Ankara 1998, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920), Ankara 1995, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Cilt: I (1691-1870), İstanbul 1987, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

307 , Cilt: IX (1890-1891), İstanbul 1988, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920), Ankara 2007, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Osmanlı Belgelerinde Ermeni–Amerikan İlişkileri, Cilt: I (1839-1895) Ankara 2007; Cilt: II (1896-1919) Ankara 2007; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri, Cilt: I (1879-1918) Ankara 2002; Cilt: II (1918-1919) Ankara 2002; Cilt: III (1920-1922) Ankara 2004; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

ŞİMŞİR, Bilâl N., British Documents on Ottoman Armenians, Volume: I (1856-1880) Ankara 1989; Volume: IV (1895) Ankara 1990, T.T.K. Yayınları

, İngiliz Belgelerinde Atatürk (British Documents on Atatürk) (1919-1938), Cilt: 2, (Nisan-Aralık 1920), Ankara 1975, T.T.K. Yayınları

Central Turkey College The Year Before The War, College Press, Aintab 1914 (Amerikan Bord Kütüphanesi)

In Memoriam Professör H. Alexan Bezjian, PH.B. February 1913 (Amerikan Bord Kütüphanesi)

308 II. RESMÎ YAYINLAR

1927 Yılı Umumî Nüfus Tahriri, Türkiye Cumhuriyeti Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğü, 28 Teşrin-i Evvel (Ekim) 1927, Fasikül 1-2, Ankara 1929

Gaziantep Kültür Envanteri, Gaziantep 2005, Gaziantep Valiliği Yayını

Kavanin Mecmuası, Cilt: I, Ankara 1925, Maliye Vekâleti

Salname-i Nezaret-i Maarif-i Umumiye, İstanbul 1316, Matbaa-i Amire

, İstanbul 1317, Matbaa-i Amire

Salname-i Vilâyet-i Halep, Halep 1309/1891; 1312/1894; 1313/1895; 1317/1899; 1318/1900; 1320/1902; 1322/1904; 1324/1906; Vilâyet Matbaası

T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları, Cilt: 1-2, 24 Nisan 1336 (1920) – 21 Şubat 1337 (1921), Ankara 1980, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 4, (İkinci Basılış), Ankara 1942, Türkiye Büyük Millet Meclisi Matbaası

, Devre: 1, İçtima: 47, Cilt: 8, Ankara 1945, Türkiye Büyük Millet Meclisi Matbaası

III. SÜRELİ YAYINLAR

III.1. Gazeteler

Milliyet The Newyork Times

309 Tanin Tasvir-i Efkâr - Yeni Tasvir-i Efkâr

(Adı geçen gazetelerin muhtelif sayıları. Gazetelerin tarih ve numaraları dipnotlarda ayrıca belirtilmiştir.)

III.2. Dergiler

A.Ü.D.T.C.F.D. – Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi Başpınar-Gaziantep Halkevi Dergisi Belgelerle Türk Tarihi Dergisi Belleten Ermeni Araştırmaları Gaziantep’i Tanıtıyoruz Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi KEBİKEÇ-İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi Kafkas Araştırmaları KÖK Araştırmalar Millî Folklor Osmanlı Araştırmaları OTAM–Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi Toplumsal Tarih Türk Folklor Araştırmaları Türk Kültürü Türk Kültürü Araştırmaları Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi

310 Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları–İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi Yakın Tarihimiz Yöre

(Adı geçen dergilerdeki muhtelif makaleler. Makale isimleri dipnotlarda ve kaynakçanın ‘makaleler’ kısmında ayrıca belirtilmiştir.)

IV. HATIRALAR

ABADİ, Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhassarası, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Şakir Sabri Yener), Gaziantep 1999, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

ABDURRAHMAN ŞEREF EFENDİ, Tarih Musahabeleri, (Sadeleştiren: Enver Koray), Ankara 1985, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları

AHMED RÜSTEM BEY, Cihan Harbi ve Ermeni Meselesi, (Türkçesi: Cengiz Aydın), İstanbul 2001, Bilge Kültür Sanat Yayınları

ANDREA, Fransızlara Nazaran Suriye ve Kilikya Muharebatı, (Türkçe’ye Çeviren: Erkân-ı Harbiye Miralayı Kadri), İstanbul 1341 (1925)

ARSLANYAN, Agop, Adım Agop Memleketim Tokat, İstanbul 2005, Aras Yayıncılık

Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (Derleyen: Hulusi Turgut), İstanbul 2007, Türkiye İş Bankası Yayınları

BILEZIKIAN, Vartan S., Apraham Hoja of Aintab, Winona Lake, İndiana 1952, Light And Life Press (Updated by Thomas & Lila Cosmades, 2008)

311

CUINET, Vital, La Turquie D’asie, Cilt: II, Paris 1891, Ernest Lroux, Editeur

ENÇ, Mitat, Selâmlık Sohbetleri, İstanbul 2007, Ötüken Yayınları

, Uzun Çarşının Uluları, İstanbul 2005, Ötüken Yayınları

ERDEN, Ali Fuad, Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye Hatıraları, (Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı), İstanbul 2006, Türkiye İş Bankası Yayınları

EVLİYA ÇELEBİ, Seyahatname, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Zuhuri Danışman), Cilt: 9, İstanbul 1935, Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları

EYÜB SABRİ, Esaret Hatıraları, (Bir Esirin Hâtıraları, Gaziantep’te İngiliz Tecâvüzünün Başlangıcı ve Türk Üserâsına Zulüm ve İşkenceler), (Yayına Hazırlayan: Nejat Sefercioğlu), İstanbul 1978, Tercüman 1001 Temel Eser

KATCHADOURIAN, Stina, Efronia, An Armenian Love Story, Princeton 2001, Gomidas Institute Books, Taderon Press

KILIÇ ALİ, Kılıç Ali Hatıralarını Anlatıyor, İstanbul 1955, Sel Yayınları

LOHÂNİZÂDE, Mustafa Nurettin, Gazi Antep Savunması, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Mehmet Ali Akidil), İstanbul 1989, Kastaş A. Ş. Yayınları

ÜNLER, Ali Nadi, Türk’ün Kurtuluş Savaşı’nda Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, Kardeşler Matbaası

ÜZEL, Sahir, Gaziantep Savaşı’nın İç Yüzü, Ankara 1952, Doğuş Ltd. O. Matbaası

312 , Gaziantep Yollarında Kahramanların İzinde, (Yayına Hazırlayan: Orhan Topçuoğlu), Ankara 1987, T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu, T.B.M.M. Basımevi

V. İNCELEME ESERLER

100 Yıl Önce Türkiye’de Ermeniler, (Editör: Osman Köker), İstanbul 2005, Birzamanlar Yayıncılık

AÇIKSES, Erdal, Amerikalıların Harput’taki Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 2003, T.T.K. Yayınları

AKBIYIK, Yaşar, Millî Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş), Ankara 1999, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları

AKTER, Ahmet, Tehcir Öncesi Anadolu’dan Amerika’ya Ermeni Göçü (1834-1915), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

AKYÜZ, Yahya, Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 2001’e), İstanbul 2001, Alfa Yayınları

, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919-1922), Ankara 1998, T.T.K. Yayınları

ARMAOĞLU, Fahir, 19. Yüzyıl Siyasî Tarihi (1789-1914), Ankara 1999, T.T.K. Yayınları

ARSLAN, Ali, Kutsal Ermeni Papalığı-Eçmiyazin Kilisesi’nde Stratejik Savaşlar, İstanbul 2005, Truva Yayınları

313 ATA, Ferudun, İşgal İstanbul’unda Tehcir Yargılamaları, Ankara 2005, T.T.K. Yayınları

ATNUR, İbrahim Ethem, Türkiye’de Ermeni Kadınları ve Çocukları Meselesi (1915-1923), Ankara 2005, Babil Yayıncılık

AYTEKİN, Halil, Kıbrıs’ta Monarga (Boğaztepe) Ermeni Lejyonu Kampı, Ankara 2000, T.T.K. Yayınları

BAKAR, Bülent, Ermeni Tehciri, Ankara 2009, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları

BARLAS, Uğurol, Gaziantep Basın Tarihi, 100. Yıl, Karabük 1972, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

, Gaziantep Tıp Fakültesi Tarihi ve Azınlık Okulları, Karabük 1971, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

, Gaziantep Tıp Tarihi ve Kültür Tarihi Araştırmaları, İstanbul 2004, Hilmi Barlas Eğitim Vakfı Yayını

, Gaziantep’in Yakın Tarihi Üzerine Araştırmalar, Hilmi Barlas Eğitim Vakfı Yayını

BARTON, Clara, America’s Relief Expedition to Asia Minor under the Red Cross, Journal Publishing Company, Meriden, Conn. 1896

BAYAZ, Hüseyin, Antep Savunması Günlüğü, (Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı), İstanbul 1994, Cem Yayınevi

314 BAYTOP, Turhan, Antep’in Öncü Hekimleri: Merkezî Türkiye Koleji Tıp Bölümü ve Antep Amerikan Hastanesi, İstanbul 2003, Sağlık ve Eğitim Vakfı (SEV) Yayınları

BAYZAN, Ali Rıza, Küresel Vaftiz, İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

BELGE, Murat, Tarih Boyunca Yemek Kültürü, İstanbul 2001, İletişim Yayınları

BIYIKLIOĞLU, Tevfik, Türk İstiklal Harbi, I. Cilt, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Ankara 1962, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları

BİLGİ, Nejdet, Yozgat Ermeni Tehciri Davası, İstanbul 2006, Kitabevi Yayınları

BLİSS, Edwin Munsell, Turkey and The Armenian Atrocities, Fresno 1982, Meshag Publishing

BUDAK, Mustafa, İdealden Gerçeğe, Misâk-ı Millî’den Lozan’a Dış Politika, İstanbul 2003, Küre Yayınları

CEYHAN, Erdal, Gaziantep Tarihi, Gaziantep 1999, Gaziantep Ticaret Odası Yayınları

ÇELİK, Kemal, Millî Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918-1922), Ankara 1999, T.T.K. Yayınları

ÇİÇEK, Kemal, Ermenilerin Zorunlu Göçü (1915-1917), Ankara 2005, T.T.K. Yayınları

315 ÇİFTÇİ, Hasan Remzi – YENER, Şakir Sabri, Osmanlı Devleti’nin Son Yıllarında Gaziantep’te Sanat ve Ticaret Dalları, Gaziantep 1971, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

DABAĞYAN, Levon Panos, Sultan Abdülhamit Han ve Ermeni Meselesi, İstanbul 2001, Kum Saati Yayınları

, Türkiye Ermenileri Tarihi, İstanbul 2006, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

DAĞLIOĞLU, Hikmet Turhan, Milâdî 16. Hicrî X. Asırda Antep, Gaziantep 1936, Gaziantep Halkevi Dil, Edebiyat ve Tarih Şubesi Yayını

ERASLAN, Cezmi, II. Abdülhamid ve İslâm Birliği, İstanbul 1992, Ötüken Neşriyat

Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareketleri, Meşrutiyetten Önce ve Sonra, (Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Kanar), İstanbul 2001, DER Yayınları

ERHAN, Çağrı, Türk-Amerikan İlişkilerinin Tarihsel Kökenleri, Ankara 2001, İmge Kitabevi

ERTUĞRUL, Halit, Kültürümüzü Etkileyen Okullar, İstanbul 2005, Nesil Yayınları

EYİCİL, Ahmet, Osmanlı’nın Son Döneminde Maraş’ta Ermeni Siyasi Faaliyetleri, Ankara 1999, Gün Yayıncılık

FİLİAN, George H. , Armenia and Her People, or the Story of Armenia by an Armenian, Hartford 1896, American Publishing Co.

316 GENCER, Ali İhsan – ÖZEL, Sabahattin, Türk İnkılâp Tarihi, İstanbul 2004, DER Yayınları

GÖĞÜŞ, Mahmut Oğuz, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleriyle Gaziantep, İstanbul (tarihsiz), Cihan Ofset Matbaası

GÖMEÇ, Saadettin, Millî Mücadele’de Gaziantep, Ankara 1989, Kültür Bakanlığı Yayınları

GÖYÜNÇ, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, Gültepe Yayınları

, Türkler ve Ermeniler, Ankara 2005, Yeni Türkiye Yayınları

GÜLSOY, Ufuk, Osmanlı Gayrimüslimlerinin Askerlik Serüveni, İstanbul 2000, Simurg Yayınları

GÜRÜN, Kâmuran, Ermeni Dosyası, İstanbul 2005, Remzi Kitabevi

GÜZELBEY, Cemil Cahit, Antep’in Hz. Ömer Tarafından Fethi (Manzum Tarihî Bir Efsane), Gaziantep 1959, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

, Gaziantep Camileri Tarihi, Gaziantep 1984, Türk-İslam Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Vakfı Yayını

, Gaziantep Büyükleri ve Gaziantep Meşahirine Ek, Ankara 1988, Ajans Türk Yayınları

GÜZELHAN, Mustafa, Ayıntap Tarihinden Notlar, Dülük-Aynî Bedrettin-Ayıntabın Tarihte Uğradığı İstilalar, Gaziantep 1959, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

317

HALAÇOĞLU, Yusuf, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1997, T.T.K. Yayınları

, Ermeni Tehciri, İstanbul 2005, Babıâli Kültür Yayıncılığı

, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara 2001, T.T.K. Yayınları

, Sürgünden Soykırıma; Ermeni İddiaları, İstanbul 2006, Babıâli Kültür Yayıncılığı

HARRİS, J. Rendel and HARRİS B. Helen, Letters from the Scenes of the Recent Massacres in Armenia, London 1897, James Nisbet & Co. Limited

HARTUNİAN, Abraham H. , Neither to Laugh Nor to Weep: A Memoir of the Armenian Genocide, Cambridge 1986, Armenian Heritage Press

HAYDAROĞLU, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara 1993, Ocak Yayınları

HOCAOĞLU, Mehmed, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezâlimi ve Ermeniler, İstanbul 1976, Anda Dağıtım

İLTER, Erdal, Ermeni Meselesinin Perspektifi ve Zeytûn İsyânları (1780- 1915), Ankara 1995, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları

JAESCHKE, Gotthard, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Türkçe’ye Çeviren: Cemal Köprülü), Ankara 1991, T.T.K. Yayınları

318 KANTARCI, Şenol, Amerika Birleşik Devletleri’nde Ermeniler ve Ermeni Lobisi, Ankara 2007, Lalezar Kitabevi

KARACAKAYA, Recep, Ermenilere Yönelik Ermeni Suikastleri, İstanbul 2006, 47 Numara Yayıncılık

, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878- 1923), İstanbul 2001, Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayınları

, Türk Kamuoyu ve Ermeni Meselesi (1908- 1923), İstanbul 2005, Toplumsal Dönüşüm Yayınları

KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Cilt: VI, Ankara 1976, T.T.K. Yayınları

, , Cilt: VIII, Ankara 1983, T.T.K. Yayınları

KARPAT, Kemal H., Ottoman Population (1830-1914): Demographic and Social Charcter, Madison 1985, The Univercity of Wisconsin Press

KASPARIAN, Alice Odian, Armenian Needlelace and Embroidery: A Preservation of Some of History’s Oldest and Finest Needlework, Virginia 1983, Epm Pubns Inc.

KATCHADOURIAN, Stina, The Letters of Theresa Huntington Ziegler, Missionary to Turkey, 1898-1905, Princeton 1999, Gomidas Institute Books, Taderon Press

KIRMIZI, Abdülhamit, Abdülhamid’in Valileri: Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, İstanbul 2008, Klasik Yayınları

319

KOCABAŞOĞLU, Uygur, Anadolu’daki Amerika, Kendi Belgeleriyle 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, Ankara 2000, İmge Kitabevi

KÜÇÜK, Cevdet, Osmanlı Diplomasisinde Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı (1878-1897), İstanbul 1986, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları

LEWY, Guenter, The Armenian Massacres in Ottoman Turkey: A Disputed Genocide, Utah 2005, The Univercity of Utah Press

MATOSSIAN, Mary Kilbourne – VILLA, Susie Hoogasian, Anlatılar ve Fotoğraflarla 1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı, (Türkçe’ye Çeviren: Altuğ Yılmaz), İstanbul 2007, Aras Yayıncılık

McCarthy, Justin, Ölüm ve Sürgün (1821-1922), (Çev.: Bilge Umar), İstanbul 1998, İnkılap Kitabevi

ORTAYLI, İlber, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul 1987, Hil Yayın

ÖKE, Mim Kemal, Ermeni Sorunu, İstanbul 1996, İz Yayıncılık

ÖMER ASIM, Gaziantep’te Eti Eserleri, Gaziantep 1934, Halk Fırkası Matbaası

ÖZÇELİK, İsmail, Millî Mücadele’de Anadolu Basınında Güney Cephesi (Adana, Antep, Maraş, Urfa) (1919-1921), Ankara 2005, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları

ÖZDEĞER, Hüseyin, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, Cilt: 1, İstanbul 1988, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları

320 , XVI. Yüzyıl Tahrir Defterlerine Göre Antep’in Sosyal ve Ekonomik Durumu, İstanbul 1982, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları

ÖZDEMİR, Hikmet ve dğ., Ermeniler: Sürgün ve Göç, Ankara 2005, T.T.K. Yayınları

ÖZTÜRK, Ayhan, Millî Mücadele’de Gaziantep, Kayseri 1994, Geçit Yayınları

PEIRCE, Leslie, Morality Tales, Law and Gender in the Ottoman Court of Aintab, California 2003, University of California Press

RIGGS, Alice Shepard, Shepard of Aintab, Princeton 2001, Gomidas Institute Books, Taderon Press

SAKARYA, İhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, Ankara 1983, Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları

SARAFİAN, Kevork Avedis, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, Published by Union of the Armenians of Aintab, Inc.

SARAL, Ahmet Hulki, Türk İstiklal Harbi, IV. Cilt, Güney Cephesi, Ankara 1966, Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi Resmî Yayınları

SARAY, Mehmet, Ermenistan ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 2005, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları

SEVGEN, Nazmi, Anadolu Kaleleri, Cilt: I, Ankara 1959, Doğuş Ltd. Şirketi Matbaası

321

SEVİM, Ali, Suriye Selçukluları, Ankara 1965, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları

SEVİNÇ, Necdet, Gaziantep’de Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk Oymakları, İstanbul 1983, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları

, Osmanlı’dan Günümüze Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 2004, Milenyum Yayınları

SOLMAZ, Mehmet – YETKİN, Hulusi, Küçük Hafız ve Mustafa Yavuz, Gaziantep 1965, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

SOLMAZ, Mehmet, Şehit Kâmil, Gaziantep 1966, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Cilt: I (1920-1945), Ankara 1983, T.T.K. Yayınları

STONE, Frank Andrews, Academies for Anatolia: A Study of the Rationale, Program and Impact of the Educational Institutions Sponsored by the American Board in Turkey: 1830-1980, London 1984, University Press of America

SÜSLÜ, Azmi, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları

SVAZLIAN, Verjine, Ermeni Soykırımı ve Toplumsal Hafıza, (Türkçeye Çeviren: Emine Demir), İstanbul 2005, Belge Yayınları

322 ŞIVGIN, Hale, 19. Yüzyılda Gaziantep, Ankara 1997, Gaziantep Büyük Şehir Belediyesi Yayınları

ŞİMŞİR, Bilâl N., Ermeni Meselesi (1774-2005), Ankara 2005, Bilgi Yayınevi

, Malta Sürgünleri, İstanbul 1985, Bilgi Yayınevi

TERNON, Yves, Ermeni Tabusu, (Türkçesi: Emirhan Oğuz), İstanbul 1993, Belge Yayınları

TOZLU, Necmettin, Kültür ve Eğitim Tarihimizde Yabancı Okullar, Ankara 1991, Akçağ Yayınları

TURAN, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969, Turan Neşriyat Yurdu

UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih (1789-1994), İstanbul 1995, Filiz Kitabevi

ULAGAY, Osman, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, İstanbul 1974, Yelken Matbaası

ULUBELEN, Erol, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1967, Yaylacık Matbaası

URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1976, Belge Yayınları

ÜNSAL, Ayfer T., Ayıntab’dan Gaziantep’e Yeme İçme, İstanbul 2003, İletişim Yayınları

323 VAHAPOĞLU, M. Hidayet, Osmanlı’dan Günümüze Azınlık ve Yabancı Okulları, İstanbul 1992, Boğaziçi Yayınları

WINTER, Engelbert – BLÖMER, Michael, DOLICHE – Kültürlerin Kavşak Noktasında Bir Antik Şehir, Ankara 2006, Gaziantep Şehitkâmil Belediyesi Yayınları

YENER, Şakir Sabri, Gaziantep’in Yakın Tarihinden Notlar, Gaziantep Vilayet Merkezinin 76 Sene Evveline Kadar Olan Mahalli Maarif Hareketlerinin Kısa Bir Tarihçesi, Gaziantep 1968, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

YETKİN, Hulusi, Gaziantep İçin Söylenenler, Gazianteplilerin Dünya ve Hayat Görüşleri ve Gaziantep’in Geleceği, Gaziantep 1969, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

, Gaziantep Savaşı Hatıralarından Derlemeler, Gaziantep 1962, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep 1968, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları

YILMAZ, Durmuş, Fransa’nın Türkiye Ermenilerini Katolikleştirme Siyaseti, Konya 2001, Selçuk Üniversitesi Vakfı Yayınları

YILMAZ, Mehmet, Nizip Tarihi, Gaziantep 1973, Mazlum Kitabevi

YİNANÇ, Refet, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, T.T.K. Yayınları

324 VI. MAKALELER

AKBIYIK, Yaşar, “Arşiv Belgeleri Işığında Zeytun Ermeni Meselesinin Halli”, Belleten, Cilt: LIV, Sayı: 209, Ankara, Nisan 1990

AKGÜN, Seçil, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesinde Rolü”, Türk Kültürü Araştırmaları, Yıl: XXVII, Sayı: 1-2, Ankara 1989

, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Mormon Misyonerler”, XIII. Türk Tarih Kongresi, Ankara 4-8 Ekim 1999, Kongreye Sunulan Bildiriler, III. Cilt, II. Kısım, Ankara 2002, T.T.K. Yayınları

, “19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Sosyokültürel Etkilerin Amerika Boyutu”, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Problemler, Araştırmalar, Tartışmalar, 1. Uluslar arası Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara 24- 26 Mayıs 1993, İstanbul 1998, Tarih Vakfı Yurt Yayınları

AKİS, Metin, “XVI. Yüzyılda Kilis ve Antep Sancaklarında Ermeniler İle Türkler Arasında Sosyal ve Kültürel İlişkiler”, Hoşgörü Toplumunda Ermeniler, Cilt: III, Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu, Erciyes Üniversitesi Yayını, Kayseri 2007

AKYÜZ, Yahya, “Kurtuluş Savaşımız ve Fransa’da Ermeni Propagandası”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 66, Mart 1973

ALP, Nedime, “Gaziantep Adetlerinden: Hamama Gidiş”, BAŞPINAR – Gaziantep Halkevi Dergisi, Cilt: III, Yıl: 6, Sayı: 56-57, Şubat 1944

ALPARGU, Mehmet, “XV. Yüzyılda Antep’in Tarihine Umumî Bir Bakış”, GAZİANTEP – Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları

325

ALTINÖZ, İsmail, “Dulkadir Eyâletinin Kuruluşunda Antep Şehri (XVI. Yüzyıl)”, GAZİANTEP – Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları

ARSLAN, Ahmet, “The Silence of Pictures”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: III, Ankara 2003

ARSLAN, Ali, “Rusların Güney Kafkasya’da Yayılmalarında Eçmiyazin Ermeni Katagigosluğu’nun Rolü”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996

, “Eçmiyazin Katagigosluğu’nun Osmanlı Denetiminde ve Rus Kontrolündeki Statüsü”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996

, “Muvakkat Muhtelit Encümen-i Adlî – Bir İşgal Dönemi Mahkemesi (1921-1922)”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı: 15, (Prof. Dr. M. Münir Aktepe’ye Armağan), İstanbul 1997

, “Eçmiyazin Katagigosluğu’nda Statü Değişimi ve Türk-Rus- Ermeni İlişkilerindeki Rolü”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (Bildiriler, 24-25 Mayıs 2001), İstanbul 2001, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları

, “Eçmiyazin’de Krimyan’ın Katagigosluk Dönemi ve Osmanlı-Eçmiyazin İlişkilerinin Bozulması”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı: 37, İstanbul 2002

, “II. Meşrutiyet Öncesinde Osmanlı-Eçmiyazin Katagigosluğu İlişkileri”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: I, Ankara 2003

326 , “II. Meşrutiyet Devrinde Eçmiyazin Katagigosluğu’nun Etkisini Kırmaya Yönelik Çalışmalar”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: II, Ankara 2007

, “Ermeniler ve Eçmiyazin Papalığı”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

ATA, Feridun, “Ermeni Tehciri Davalarına İstatistiksel Bir Bakış (1919- 1921)”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

AYTEKİN, Halil, “Antep’te Eğitim Kurumları (19. Yüzyılın İkinci Yarısından 20. Yüzyılın İlk Yarısına Kadar)”, GAZİANTEP – Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları

BAKAR, Bülent, “Mondros Mütarekesi’nden Sonra Yaşanan Büyük Bir Problem: Türk ve Ermeni Yetimler Meselesi”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: II, Ankara 2007

BARLAS, Mecit, “Gaziantep’in Son Yüz Yıllık Sağlık Durumu (I)”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 4, Ağustos 1962

, “Gaziantep’in Son Yüz Yıllık Sağlık Durumu (II)”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 5, Eylül 1962

BARLAS, Uğurol, “Gaziantep’te Eczacılık”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: I, Sayı: 10, Gaziantep 1958

327 , “Gaziantep’te Gazetecilik”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: I, Sayı: 8, Gaziantep, Haziran 1958

, “Gaziantep’te Matbaacılık”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: II, Sayı: 20, Gaziantep, Haziran 1959

, “Merkezî Türkiye Kolejleri Gelişim Tarihçesi”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 2, Gaziantep, Kasım 1970

, “Osmanlı Döneminde Gaziantep’te Kurulan İlk Tıp Fakültesi”, Yöre, Gaziantep, Haziran 1992

BEYOĞLU, Süleyman, “1915 Tehciri Hakkında Bazı Değerlendirmeler”, Ermeni Meselesi Üzerine Araştırmalar, (Yayına Hazırlayan: Erhan Afyoncu), Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul 2001

, “Ermeni Propagandasının Gölgelediği Gerçek: Tehcir Kanunu ve I. Dünya Savaşı’nda Arap Tehciri”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı: 11, İstanbul (Güz) 2004

, “Ermeni Tehciri ve İhtida”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl: 3/2004, Sayı: 6, İstanbul 2004

, “Fahreddin Paşa’nın Ermeni Meselesindeki Rolü”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

, “Müslüman Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: II, Ankara 2007

328

BİLGİ, Nejdet, “Tehcir Davalarında Şahitlik – Yozgat Davası”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

BİRİNCİ, Ali – KOCABAŞOĞLU, Uygur, “Osmanlı Vilayet Gazete ve Matbaaları Üzerine Gözlemler”, KEBİKEÇ – İnsan Bilimleri İçin Kaynak Araştırmaları Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 2, Ankara 1995

BUDAK, Mustafa, “Ankara İtilafnâmesi Sürecinde Suriye Sınırı Üzerindeki Tartışmalar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 38, Ankara, Temmuz 1997

, “I. Dünya Savaşı’nda Ermeni Çetelerinin Müslüman Kıyımları”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

CAN, Fahri, “Gaziantep Müdafaasından Bir Sahife”, Yakın Tarihimiz, Cilt: IV, Sayı: 52, İstanbul 1963

ÇAM, Nusret, “Gaziantep’te Türk Mimarisi”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (Gaziantep, 22 Ekim 1999), (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 2000, Gaziantep Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü Basımı

ÇAY, Abdülhaluk, “Millî Mücadele’de Gaziantep”, Şahin Bey Semineri Bildiri Kitabı, Ankara 1988

ÇETİN, Atillâ, “Maarif Nâzırı Ahmed Zühdü Paşa’nın Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yabancı Okullar Hakkında Raporu”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, Yıl: 1981-1982, Sayı: 10-11, İstanbul 1983

329 ÇEVİK, Mehmet, “Ermenilerin Tehcir Sonrası Geri Dönüşü İle İlgili Osmanlı Devleti’nin Uygulamaları”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: II, Ankara 2003

ÇİÇEK, Kemal, “Halep Amerikan Konsolosu J. B. Jackson ve Ermeni Tehcirindeki Yeri”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

ÇİNER, Refakat, “Gaziantep Çevresinde Paleolitik Buluntular”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: XVI, Sayı: 3-4, Ankara 1958

ÇUKUROVA, Bülent, “1922 Yılında Ermenilerin Antep’ten Suriye’ye Göçlerinde Sosyo-Ekonomik Faktörler”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: III, Ankara 2003

DAĞLIOĞLU, Hikmet Turhan - DARKOT, Besim, “Ayıntab”, İA, Cilt: II, İstanbul 1979, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları

DARKOT, Besim, “Rumkale”, İA, Cilt: IX, İstanbul 1988, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları

ERASLAN, Cezmi, “Ermeni Komiteleri, Propagandaları ve Osmanlı Devleti’nin Aldığı Tedbirler”, Uluslararası Türk-Ermeni İlişkileri Sempozyumu (Bildiriler, 24-25 Mayıs 2001), İstanbul 2001, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Yayınları

, “I. Sasun İsyanı Sonrasında Osmanlı Devleti’nin Karşılaştığı Siyasî ve Sosyal Problemler”, Kafkas Araştırmaları II, İstanbul 1996

330 , “II. Meşrutiyet Döneminde Doğu Anadolu’nun Sosyal Yapısı Üzerine Bazı Notlar”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

, “II. Meşrutiyet’ten Tehcire Osmanlı Devleti’nin Ermenilere Yönelik Politikaları” Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: I, Ankara 2003 (Tekrar) Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: III, Ankara 2007

ERGUVANLI, Kemal, “Gaziantep-Narlı Arasında Bulunan Paleolitik Aletler Hakkında Bir Not”, Belleten, Cilt: X, Sayı: 39, Ankara, Temmuz 1946

GÖĞÜŞ, Mahmut Oğuz, “Destân-ı Aşık Ali”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Gaziantep, Ağustos 1963

, “Gaziantep’in Dününden: 1881’de Antep’te Neler Vardı?..”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 2, Gaziantep, Temmuz 1962

, “Rüştü Hoca ve Gaziantep’te İlk Matbaa”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 4, Gaziantep, Ağustos 1962

GÖKBİLGİN, M. Tayyib, “1840’tan 1861’e Kadar Cebel-i Lübnan Meselesi ve Dürzîler”, Belleten, Cilt: X, Sayı: 40, Ankara, Ekim 1946

GÖYÜNÇ, Nejat, “Gaziantep Tarihi ile İlgili Bazı Notlar”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (Gaziantep, 22 Ekim 1999), (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 2000, Gaziantep Valiliği İl Özel İdare Müdürlüğü Basımı

GÜZELBEY, Cemil Cahit, “Gaziantep’in Adları ve Manâları”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 97, Gaziantep, Ocak 1966

331

, “Bir Hristiyan Âdetinin Gaziantep’e Etkisi”, Türk Folklor Araştırmaları, Yıl: 18, Cilt: 10, Sayı: 216, İstanbul 1967

IŞIKSAL, Turgut, “Ermenilerin Diğer Devletlerle İlişkileri”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: 1, Mart 1985

KALELİOĞLU, Ejder, “Gaziantep Yöresinde Yerleşme, Meskenler, Nüfus ve Ekonomik Faaliyetler”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: XXVIII, Sayı: 3-4, Ankara 1970

KARACAKAYA, Recep, “Belgelerle Türk-Fransız-Ermeni İlişkilerine Genel Bir Bakış (1878-1914)”, Osmanlı Araştırmaları – The Journal of Ottoman Studies, Cilt: XXIV, İstanbul 2004

, “Meclis-i Mebusan Seçimleri ve Ermeniler (1908- 1914)”, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi, Yıl: 2/2003, Sayı: 3, İstanbul 2003

KOCABAŞOĞLU, Uygur, “Britanik Majestelerinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Konsoloslukları: 1856”, Toplumsal Tarih, Cilt: IV, Sayı: 22, İstanbul, Ekim 1995

, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, Tarihî Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün-Bugün-Yarın), (Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü, Ankara 8-9 Mart 1990), Ankara 1992, T.T.K. Yayınları

, “Osmanlı İmparatorluğu’nda XIX. Yüzyılda Amerikan Matbaaları ve Yayımcılığı”, Murat Sarıca Armağanı, (Editörler: Aydın Aybay – Rona Aybay), İstanbul 1988, Aybay Yayınları

332 KOLTUK, Nuran, “Tomayan Karabet’in Faaliyetleri”, Ermeni Araştırmaları 2. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: I, Ankara 2007

LEWY, Guenter, “Ermeni Soykırımı Davasının Yeniden Değerlendirilmesi”, Ermeni Soykırımı İddiaları – Yanlış Hesap Talât’tan Dönünce, (Derleyen: Mustafa Çalık), Ankara 2006, Cedit Neşriyat

McCarthy, Justin, “I. Dünya Savaşında İngiliz Propagandası ve Bryce Raporu”, Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu, (Editör: Hasan Celâl Güzel), Ankara 2006, Yeni Türkiye Yayınları

ÖZDEĞER, Hüseyin, “Gaziantep”, DİA, Cilt: XIII, İstanbul 1996, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları

ÖZLÜ, Zeynel, “XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Gaziantep Mutfağı”, Millî Folklor, Yıl: 18, Sayı: 72, İstanbul 2006

PEKDOĞAN, Celal, “Antep’te Türk-Ermeni İlişkileri (1895-1922)”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: III, Ankara 2003

SARINAY, Yusuf, “Ermeni Tehciri ve Yargılamalar (1915-1916)”, Ermeni Soykırımı İddiaları – Yanlış Hesap Talât’tan Dönünce, (Derleyen: Mustafa Çalık), Ankara 2006, Cedit Neşriyat

, “Ermeni Sorunu ve Türk Arşivleri”, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Yayınları, Cilt: I, Ankara 2003

333 , “Fransa’nın Ermenilere Yönelik Politikasının Tarihi Temelleri (1878-1918)”, Ermeni Araştırmaları, Ankara, Sonbahar 2002, Cilt: 2, Sayı: 7

, “Türk Arşivleri ve Ermeni Sorunu”, Belleten, Cilt: LXX, Sayı: 257, Ankara 2006

, “24 Nisan 1915 Genelgesi ve İstanbul’da Tutuklanan Ermeni Komitecileri”, Tarihi Gerçekler ve Bilimin Işığında Ermeni Sorunu, (Editörler: Bülent Bakar – Necdet Öztürk – Süleyman Beyoğlu), İstanbul 2007, IQ Kültür Sanat Yayıncılık

SHAW, Stanford J., “Ottoman Population Movements During The Last Years Of The Empire, 1885-1914: Some Preliminary Remarks”, Osmanlı Araştırmaları- The Journal Of Ottoman Studies, Cilt: I, İstanbul 1980

STONE, Frank Andrews, “The Educational ‘Awekening’ Among the Armenian Evangelicals of Aintab, Turkey: 1845-1915”, The Society for Armenian Studies at the Eleventh Annual Meeting of the Middle East Studies Association, New York, N. Y., November 10-12, 1977

ŞIVGIN, Hale, “Antep’te Osmanlı Mısır Savaşı”, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yıl: XXXV, Sayı: 416, Aralık 1997

, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntap”, OTAM – Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 11, Ankara 2000

TAZEBAY, Nevzat, “Antep İşinin Mahiyeti”, BAŞPINAR – Gaziantep Halkevi Dergisi, Cilt: V, Yıl: 10, Sayı: 101-102, Eylül-Ekim 1948

334 TÜRKMEN, Zekeriya, “İşgal Yıllarında İstanbul’daki Uygulamalar: Mütareke Döneminde Ermeniler Tarafından Türk Çocuklarının Kaçırılması ve Hristiyanlaştırılması”, KÖK Araştırmalar, Ankara, Güz 2000, Cilt: II, Sayı: 2, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayınları

ÜNLER, Ali Nadi, “Gaziantep Ermenileri”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: XIII, Sayı: 7, Gaziantep, Mayıs 1972

YAVUZ, Bige, “1921 Tarihli Türk-Fransız Anlaşması’nın Hazırlık Aşamaları”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: VIII, Sayı: 23, Ankara, Mart 1992

YENER, Şakir Sabri, “Antep’te ilk açılan Mekteb-i İbtidai ve Rüşdiye Mektebi”, BAŞPINAR – Gaziantep Halkevi Dergisi, Cilt: V, Yıl: 10, Sayı: 101- 102, Eylül-Ekim 1948

, “Osmanlı Devri Eski Gaziantep Okullarından Anılar”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: XI, Sayı: 121, Gaziantep, Ocak 1968

YETKİN, Hulusi, “Gaziantep Şehri Eskiden Ne İsimlerle Anılırdı?”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 99, Gaziantep, Mart 1966

YILMAZÇELİK, İbrahim, “XVIII. Yüzyılda Gaziantep’in İdarî, Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Osmanlı Araştırmaları – The Journal of Ottoman Studies, Sayı: XVIII, İstanbul 1998

335 VII. TEZLER

CANBAKAL, S. Hülya, “Ayntab at the End of Seventeenth Century: A Study of Notables and Urban Politics”, Harvard University History of Middle Eastern Studies, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Cambridge, Massachusetts 1999

ÇINAR, Hüseyin, “18. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntab Şehri’nin Sosyal ve Ekonomik Durumu”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İstanbul 2000

ÇUKUROVA, Üftade, “Gaziantep Kentinde Sosyal Yapı (1856-1950)”, Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 1999

GELİR, Burcu, “1680-1700 Tarihleri Arasında Ayntab (Gaziantep) Şehrinde Asayiş Problemleri ve İslam-Osmanlı Ceza Hukuku Uygulamaları”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Konya 2006

KOOSHIAN, George Byron, Jr. , “The Armenian Immigrant Community of California: 1880-1935”, University of California, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Los Angeles 2002

ÖZLÜ, Zeynel, “Kassam Defterlerine Göre XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısında Gaziantep”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara 2002

SAĞLAM, Ayşe, “Gaziantep Öğretmen Okulları”, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Niğde 2007

336 TAŞKIN, Faruk, “Amerikan Misyoner Okullarından ‘Merkezi Türkiye Koleji’ (1876-1924)”, Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Mersin 2007

TİRYAKİ, Esma Özlem, “Tanzimat Döneminde Antep Esnaf Teşkilatı”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2006

TİRYAKİ, Kerim, “Gaziantep’teki Ermeniler (1895-1923)”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2003

337