T. C. Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Türkiye’deki Orta Sol’un Özelleştirmeye Bakışı

Fatih KIZILTOPRAK

2501020473

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Sevgi GÜRAN

İstanbul-2008

T. C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Siyaset ve Sosyal Bilimler Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Türkiye’deki Orta Sol’un Özelleştirmeye Bakışı

Fatih KIZILTOPRAK

2501020473

Tez Danışmanı

Prof. Dr. Sevgi GÜRAN

İstanbul-2008

ÖZ

Tez adı : Türkiye’deki Orta Sol’un Özelleştirmeye Bakışı

Tezi Yazan : Fatih KIZILTOPRAK

SSCB’nin yıkılışı ve iki Almanya’nın birleşmesi ile Sosyalizm düşüncesi önemini ve etkisini yitirmeye başladı.

1980’li yıllarda başlayan yeni küreselleşme dalgası sağ partiler gibi Sosyal Demokrat Partilerde ekonomiye bakışı etkiledi. Bu gelişmelerin ardından Batı’daki Sosyal Demokrat Partiler, programlarını yenileme ihtiyacı hissettiler. Avrupa’daki bu değişim Türkiye’deki Siyasal Partilerin programlarında da görüldü. Çalışmamızda Türkiye’deki bu değişimi ortaya koyacağız. Devletçilikten özelleştirmeye geçiş biçimindeki değişimi, parti programlarına seçim bildirgelerine ve iktidar dönemlerindeki somut uygulamalara bakarak aktaracağız.

ABSTRACT

The title of the thesis : The views of Mid-Lefts to privatization in

The writer of the thesis : Fatih KIZILTOPRAK

Abstract : By the fall of USSR and the unification of the west and east parts of Germany, the idea of Socialism began to lose its importance and power.The new globalization act in the 1980’s changed the views of Social Democratic Parties as well as the views of the Rights. After this development, the Social Democratic Parties in the west had a need to revise their programmes.This development in Europe also affected the programmes of the political parties in Turkey. In our work, we are going to focus on this change in Turkey. We will deal with the change from the state control to privatization by going through the programmes of those parties, the reports of the elections and the concrete applications of the ruling party

iii

ÖNSÖZ

Sosyal demokrasi bilindiği üzere bir orta yol’dur. Hem sağın bazı değerlerini hem de solun bazı değerlerini almış ve fakat onlardan farklı olarak ortaya çıkmış bir ideolojidir. Bu ideolojik yapılanma son dönemlerde bir değişime doğru yönelmiş ve bunun sonucunda orta sol partiler politikalarını ve programlarını yenilemeye başlamıştır. Kimi zaman geleneksel sağ, kimi zaman geleneksel sol bu değişimi sosyal demokrasinin bitişi ya da sağcılaşma olarak görerek kendilerinin haklılığını ortaya koymaya çalışmaktadır. Türkiye’deki sosyal demokrat partilerde dünya’daki ve daha yoğun olarak tartışmaların geçtiği Avrupa’daki sosyal demokrat partiler gibi bu değişimden payını almaktadır. Tezimizde bu değişimin bir yönü olarak “devletçilikten” “özelleştirmeye” doğru Orta Sol partilerdeki değişimi açıklamaya çalıştık. Bu tezin amacını da Türkiye’de ki orta sol partilerinin ekonomi anlayışlarında bir değişim içerisinde, özellikle “devletçilik” anlayışını eskiden olduğu gibi sıkı bir şekilde savunmayıp, aksine “özelleştirme” yanlısı tavırlar ortaya koyması şeklinde açıklayabiliriz. Tezi yazarken karşılaştığım en büyük zorluk halkımızın dilinde de yer edinen “iktidarda başka muhalefette başka” şeklindeki parti uygulamalarıydı. Bir diğer zorluksa Türkiye’de Orta Solun belirlenmesiydi. Kimi yazarların belirttiği şekilde, Türkiye’deki Orta Solun dayandığı toplumsal tabanın evrensel anlamda geleneksel sağ olduğu düşüncesiydi. Tezimizde bu durumu ideolojik anlamda kendini Sosyal Demokrat olarak ifade eden partileri toplumsal tabanlarına bakmadan Orta Sol olarak ele aldık.

iv İÇİNDEKİLER

Öz(Abstract)……………………………………………………………………...… iii Önsöz……………………………………………………………………………………. iv İçindekiler…....…………………………………………………………………...... v G İ R İ Ş……………………………………………………………………………….. 1

1.KİT’LER(KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ) ve ÖZELLEŞTİRME…….. 3

1.1. KİT’ler ve Kuruluş Nedenleri………………………………………………………3 1.1.1.KİT'lerin Tanımı……………………………………………………………. 3 1.1.2. Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Kuruluş Nedenleri………………………………6 1.2. Özelleştirme ………………….…………………………………………………….9 1.2.1.Özelleştirme Terminolojisi……………………………………………………… 9 1.2.1.1. Dar Anlamda Özelleştirme……………………………………………………9 1.2.1.2 Geniş Anlamda Özelleştirme…………………………………………………10 1.2.2. Özelleştirme Yöntemleri…………………………………………………………11 1.2.2.1.Yasal-Kurumsal Serbestleşme (Deregulation ve Decontrol)….………………11 1.2.2.2. Fiyatlama Yöntemi…………………………………………………………. 12 1.2.2.3. Tüketicinin Desteklenmesi: Kupon Yöntemi…………………………………12 1.2.2.4. Üreticinin Desteklenmesi: Sübvansiyonlar………………………………… 13 1.2.2.5. İhale Yöntemi…………………………………………………………… …13 1.2.2.6. İmtiyaz (Franchising)……………………………………………………… 13 1.2.2.7. Ortak Girişim Yöntemi………………………………………………………14 1.2.2.8. Yönetim Devri……………………………………………………………… 14 1.2.2.9. Kiralama Yöntemi (Leasing)…………………………………………………14 1.2.2.10.Yap-İşlet-Devret Yöntemi…………………………………………………. 15 1.2.2.11. Gönüllü Organizasyonlar…………………………………………….... 15 1.2.3. Özelleştirmenin Amaçları………………………………………………...… 16 1.2.3.1.İktisadi Amaçlar……………………………………………………...… 16 1.2.3.1.1. Ekonomide Verimliliği Yükseltme………………………………….... 16 1.2.3.1.2.Serbest Piyasa Ekonomisine İşlerlik Kazandırma…………………….. 17 1.2.3.1.3. Sermaye Piyasasını Geliştirme…………………………………..….. 17 1.2.3.1.4. Döviz Gelirlerini Artırmak………………………………………….. 18 1.2.3.1.5. Enflasyonu Kontrol Altına Almak………………………………….... 18 1.2.3.2 Mali Amaçlar………………………………………………………….. 18 1.2.3.2.1.Devlete Gelir Sağlamak…………………………………………..…. 18 1.2.3.2.2.Ekonomik Uyum Şartlarına Ulaşmak……………………………..…. 19 1.2.3.3.Toplumsal ve Siyasal Amaçlar………………………………………….. 19 1.2.3.3.1.Gelir Dağılımını İyileştirmek……………………………………….... 20 1.2.3.3.2. KİT’lerin Kuruluş Amaçlarını Yitirmesi…………………………..…. 20 1.2.3.3.3.Yönetim İlişkilerinden Kaynaklanan Sorunların Giderilmesi………….. 21 1.2.3.3.4. Siyasal Felsefeyi Yürütmek ve Uygulamak………………………..... 21

v 1.2.4.Özelleştirme Taraftarlarının ve Karşıtlarının Görüşleri……………………….. 21 1.2.4.1. Özelleştirme Taraftarlarının Görüşleri……………………………………. 22 1.2.4.2.Özelleştirme Karşıtlarının Görüşleri……………………………………… 23 1.3.Özelleştirme Hukuku Ve Karar Süreçleri……………………………………….. 24 1.3.1.Anayasa ve Özelleştirme…………………………………………………….. 24 1.3.2. Özelleştirme Yasal Düzenlemeler Ve Uygulama……………………………… 26 1.3.2.1.233 Sayılı KHK………………………………………………………… 26 1.3.2.2.2983 Sayılı Yasa………………………………………………………… 27 1.3.2.3. 3291 Sayılı Yasa……………………………………………………… 27 1.3.2.4. 4046 Sayılı Yasa……………………………………………………… 28 1.3.2.4.1.Yasanın Kapsamı …………………………………………………… 29 1.3.2.4.2.Özelleştirme İlkeleri ………………………………………………… 30 1.3.2.4.3.Kurumsal Yapı……………………………………………………… 30 1.3.2.4.4.Özelleştirme Uygulama Esasları………………………………………… 32

2. KURAMSAL OLARAK ÖZELLEŞTİRME, PİYASAYA MÜDAHALE TARTIŞMALARI ve TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME ve DEVLETÇİLİK 34 HAREKETLERİ……………………………………………………………..

2.1.Kuramsal Anlamda İktisadi Yaklaşımlarda Piyasaya Müdahale Tartışmaları Ve Piyasanın Başarısızlığı………………………………………………………….. 35 2.1.1. Liberal İktisadi Yaklaşımlarda Devlet ve Piyasa Ekonomisi………………… 35 2.1.1.1. Klasik İktisadi Yaklaşımda Devlet……………………………………… 35 2.1.1.2.Monetarist Teori………………………………………………………… 37 2.1.1.3. Yeni Klasik İktisat Teorisi………………………………………………….. 39 2.1.1.4. Arz-Yönlü İktisadi Düşünce…………………………………………… 40 2.1.1.5. Anayasal İktisat ve Kamu Tercihi Teorisi ……………………………… 41 2.1.2. Piyasaya Müdahale Yaklaşımlarında Devlet ve Piyasa Ekonomisi…………… 42 2.1.2.1 Neo-Klasik İktisadi Düşüncede Piyasa Başarısızlığı Teorisi ……………… 43 2.1.2.1.1. Tam Rekabet Modelinin Gerçekleştirilememesi……………………… 43 2.1.2.1.2. Dışsal Ekonomiler………………………………………………….. 44 2.1.2.1.3 İçsel (Ölçek) Ekonomiler……………………………………………. 45 2.1.2.1.4. Kamusal Mallar…………………………………………………….. 45 2.1.2.2. Keynesyen İktisadi Düşüncede Devlet ve Piyasa Ekonomisi…………….. 46 2.1.2.2.1.Kaynak Kullanımında ve Kaynak DağılımındaEtkinlik Sağlanması…………………………………………………………… 47 2.1.2.2.2. Ekonomik İstikrarın Sağlanması Yönünden Devletin Rolü…………… 48 2.1.2.2.3. Ekonomik Büyüme ve Gelişme Sağlanması Açısından Devletin Rolü… 49 2.1.2.2.4. Ödemeler Bilânçosunda Denge Sağlanması Açısından Devlete Düşen Rol………………………………………………………………….. 49 2.1.2.2.5 Adil Gelir Dağılımın Sağlanması.…………………………………….. 50 2.1.2.3. Sosyalist Düşüncede Devlet…………………………………………….. 51 2.2. Türkiye’de Devletçilik ve Özelleştirme Hareketleri…………………………….. 51 2.2.1. Cumhuriyete Kalan Miras…………………………………………………… 51

vi 2.2.2. Cumhuriyet Döneminde Devletçilik ve Özelleştirme………………………….. 53 2.2.2.1.1923–1932 Liberalizm Dönemi ………………………………………….. 53 2.2.2.2. 1933–1945 Devletçilik Dönemi………………………………………….. 54 2.2.2.3.1946–1980 Karma Ekonomi Dönemi ……………………………………. 56 2.2.2.4. 1980 Sonrası Dönem: Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş Çabaları………. 57

3.SON DÖNEM ORTA SOL’DA İKTİSADİ GÖRÜŞLER VE DEĞİŞİMLER 60

3.1.Avrupa’daki Orta Sol Partilerde Yaşanan Değişim……………………………… 62 3.1.1. İngiltere…………………………………………………………………… 62 3.1.2. Fransa……………………………………………………………………… 66 3.1.3. Almanya…………………………………………………………………… 73 3.2.Son Dönem Türkiye’de Orta Sol’un Özelleştirmeye Bakışı…………………….. 80 3.2.1.Orta Sol’daki Siyasal Partiler……………………………………………… 80 3.2.2 Cumhuriyet Halk Partisi’nin Özelleştirmeye Bakışı………………………….. 84 3.2.3.DSP’nin Özelleştirmeye Bakışı ……………………………………...... 91 3.2.4 SHP’nin Özelleştirmeye Bakışı …………………………………………….. 95 SONUÇ…………………………………………………………………………… 100

KAYNAKÇA……………………………………………………………………… 103

vii G İ R İ Ş

1980’ler Dünya tarihinde siyasi ve ekonomik değişimin başlangıcı olarak ele alınır. Mihail Gorbaçov’un eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde “Açıklık (Glasnost) ve Yeniden Yapılanma (Perestroyka) olarak adını verdiği reformlar dünyada yeni gelişmeleri işaret ediyordu. Sosyalizm düşüncesinin somut uygulaması sona ermekteydi. Reform hareketleri Doğu Avrupa’nın sosyalist ülkelerinde de gözlemlenmekteydi. Berlin Duvarı’nın yıkılması ile Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi sonucu değişim düşüncesi hızlanmaya ve yaygınlaşmaya başladı. Bu gelişmeler sol düşüncenin temelini oluşturan görüşlerin sorgulanmasına yol açtı. Giderek Marksist düşünce ve sosyalizm ideolojik akım olarak önem ve değerini yitirmeye başladı. Küba ve Kuzey Kore gibi birkaç ülke hariç sosyalist yönetimler dünya haritasından silindi. Sosyalizm gibi sosyal demokraside dünyada ciddi sorunlar ve sıkıntılar yaşamaya başladı. Sosyal demokrasi aşırı devletçiliği benimsemesi dolayısıyla ciddi eleştirilerle karşılaştı. Ekonomi politika olarak dünyada devletçilik anlayışının yerine özelleştirme anlayışının yer almasıyla birlikte sosyal demokratik partiler, düşünürler, dernekler eski anlayışlarını gözden geçirdiler. Türkiye’de bulunan sosyal demokrat partiler de bu değişimden payını aldı. Daha yalın bir ifadeyle bir zamanlar şiddetle destekledikleri devletçilik anlayışından uzaklaşırken özelleştirmeye doğru yakınlaşmaya başladılar. Eskiden karşıtı oldukları uygulamaları çeşitli alanlarda benimseyerek ılımlaştılar. Bu yaklaşımları ile gerek sağdan gerek soldan sağcılaştıkları eleştirisiyle karşı karşıya kaldılar. Tezimde sosyal demokrasinin zaman zaman bir tarafa yakınlaşabileceğini ve son zamanlarda yakınlaşmanın liberal sağa dönük olduğunu fakat bu durumun sosyal demokrasinin bir orta yol olduğu gerçeğini değiştirmediğinden bahsedeceğim. Günümüzde sosyal demokrasinin eski geleneksel fikirlerinden uzaklaşarak kendilerini “Yeni Sol”, “Üçüncü Yol” vs. gibi yeni tanımlarla yeni kitlelere ulaşmaya çabaladığını görüyoruz. Yeni kitlelere açılma çabaları da politikalarına yeni değerleri aşılamayı gerektirmektedir. Tezimizde Türkiye’de Orta Sol’un devletçilik

1 anlayışından özelleştirmeye geçişini; Orta Sol’un ekonomik anlamda temel ilke ve prensiplerinde bir değişim olarak göreceğiz. Çalışmamızda sol’u kavramsal olarak Sosyalist sol ya da Marksist sol olarak ele aldık. Orta sol kavramını ise sosyal demokrat sol ya da demokratik sol kavramları yerine kullandık. Kavramsal olarak sağı genel anlamda liberalizm içerisinde gördük, böylece orta solu liberalizm ve sosyalizm sentezi olan demokratik sol ya da sosyal demokrasi ifadelerinin yerine kullandık.

2 BİRİNCİ BÖLÜM

1.KİT’LER(KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ) ve ÖZELLEŞTİRME

Özelleştirme kavramını açıklamak için öncelikle Kamu İktisadi Teşebbüsleri’ni tanımlamak gerekir.

1.1. KİT’ler ve Kuruluş Nedenleri

1.1.1.KİT’lerin Tanımı

Hukukumuzda Kamu İktisadi Teşebbüsü’nün tanımı KHK 233’de yapılmıştır. Madde 2’de belirtildiği üzere, Kamu İktisadi Teşebbüsü, İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT) ve Kamu İktisadi Kuruluşu’nun (KİK) ortak adıdır1. İktisadi Devlet Teşekkülü (İDT); sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet gösteren Kamu İktisadi Teşebbüsü’dür. Kamu İktisadi Kuruluşları (KİK) ise sermayesinin tamamı devlete ait olan, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan Kamu İktisadi Teşebbüsleridir. İktisadi Devlet Teşekkülü ve Kamu İktisadi Kuruluşu arasındaki benzer yön sermayelerinin tamamının devlete ait olmasıdır. Ayrıştıkları nokta ise İktisadi Devlet Teşekkülü’nün ticari esaslara göre işletilmesi söz konusu iken, Kamu İktisadi Kuruluşu’nun kamu hizmeti üretme ihtiyacı esasları üzerine işletilmesidir. Bir başka ifadeyle İktisadi Devlet Teşekkülü’nde karlılık ön planda iken, Kamu İktisadi Kuruluşları kar amaçlamayan kuruluşlardır2. “KİT’ler en genel şekilde ekonomik faaliyette bulunmak üzere devlet ya da başka bir kamu kuruluşu tarafından yalnız veya ortaklık yolu ile oluşturulan,

1 18.06.1984 tarih ve 18435 sayılı Resmi Gazete, (Çevrimiçi). www.treasury.gov.tr/mevzuat/kitkhk1.htm. 23.Ocak.20008 2 Güneri Akalın, KİT’ler ve Özelleştirmeleri, Ankara, Gazi Kitabevi, 2003,s.4.

3 sermayesinin tamamı veya çoğunluğu devlet veya diğer kamu kuruluşlarına ait bulunan doğrudan veya dolaylı biçimde devlet tarafından denetlenen ve ürettikleri mal ve hizmetlerden yararlanabilmek için karşılık ödenmesi gereken iktisadi işletmeler olarak tanımlanabilir3.”

Avrupa KİT Merkezi (CEEP) tarafından uygulanan tanımlama ise şöyledir:

“Mal veya hizmet üretmek üzere kurulmuş olan, mali olanaklarının yarısından fazlası merkezi veya yerel kamu idareleri tarafından sağlanan veya işletme sonuçlarından bu idarelerin sorumlu bulunduğu ve bunlar tarafından denetlenen girişimlerdir4.” Bu tanımlamada yerel idarelerin kurdukları teşebbüslerde KİT kavramının içinde yer alır. Bir başka yazara göre ise “KİT’ler ticari ve sanayi alanda piyasa koşullarına göre hareket eden, özel mallar üretmek üzere kanunla veya kanunun verdiği yetkiye dayanılarak kurulan idari ve mali özerklikleri bulunan, yönetiminde ve sermayesinde kamunun hâkim olduğu girişimler olarak ifade edilir5.” Bir başka tanımlamada ise Kamu İktisadi Teşebbüsleri kısaca şu şekilde ifade edilir: “Mülkiyeti kamu kesiminde olan üretim araçları ile topluma ticari kurallar içinden mal ve hizmet sunan kuruluşlardır6.”

Recep KÖK ise Kamu İktisadi Teşebbüslerini şöyle tanımlar:

“KİT’ler bir kuruluş statüsüne göre kamuca kurulan, pazarlanabilen yani kişisel mal ya da hizmet üreten ya mülkiyetinin ve/veya denetiminin yeterince devlet elinde olması nedeniyle yönetim kurumlarının hükümetçe atandığı; cari maliyetlerini

3 Öztin Akgüç, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Bu Günkü Sorunları ve Çözüm Yolları, KİT Paneline Sunulan Bildiri, İ.Ü.İktisat Fak. Yayınları 1981, s.23. 4 Mustafa Aysan, Selahattin Özmen, Türkiye’de ve Dünya da Kamu İktisadi Teşebbüsleri, İstanbul Kardeşler Basımevi,1981,s.4.

5 Coşkun Can Aktan, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi, İzmir Bilkom Yayınevi, 1987, s.26. 6 İzzettin Önder, Özelleştirmeye Genel Yaklaşım Dünyada ve Türkiye’de Özelleştirme, Ed. Ergin Arıoğlu, Ankara, Türkiye Maden İşçileri Sendikası Yayını, 1994, s.13.

4 finanse eden gelirlerinin çoğunu hazineden elde etmeyen teşebbüsler (firmalar) olup, ilke olarak sosyal faydanın maksimizasyonu amacına göre kaynak tahsis edecek olan kuruluşlardır7.” Bu tanımlamalardan yola çıkarak kamu iktisadi teşebbüslerinin başlıca özelliklerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1- Kamu İktisadi Teşebbüsleri bir kanun ya da kanunun verdiği yetkiyle kurulurlar. 2- Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin genellikle ayrı bir tüzel kişiliği vardır. 3- KİT’ler özerkliğe sahiptir ve kendi organları eliyle yönetilirler. 4- KİT’lerin kendilerine ait mal varlıkları vardır. Bu malvarlığı devletinkinden ayrıdır. Teşebbüsün varlıkları alacaklıların haklarına karşılık teşkil eder. 5- Devlet muhasebesi ve bütçesi dışında yönetilirler. 6- KİT’ler TBMM’nce denetlenirler. 7- KİT personeli, genellikle devlet personel rejiminin dışındadır. 8- Devletle olan ilişkileri kamu hukukuna, üçüncü kişilerle olan ilişkileri özel hukuka tabidir. 9- Kamu İktisadi Teşebbüslerin tek amacı kar değildir. Genellikle kamu hizmeti ve sosyal amaç ağır basar.

KİT’lerin kapsamlı bir şekilde yapılan bir tanımı da şu şekildedir:

“KİT’ler bir kuruluş yasasına dayanarak kamu tarafından mülkiyetinin veya denetimin yeterince devlet elinde olması nedeniyle yönetim kademelerinin hükümetçe atandığı, pazarlanabilen mal ve hizmetler üreten, cari maliyetlerini finanse eden, gelirlerinin büyük kısmını hazineden sağlamayan firmalar olup, genellikle sosyal yararın maksimizasyonu amacına göre kaynak tahsis eden kamu şirketleri’dir.8” Bu tanımda öne çıkan nitelikler şu şekilde özetlenebilir:

7 Recep Kök, Ekonomi Politik Popülizm, İstanbul, Dergah Yayınları s.18.

8Leroy Jones ,Public Enterprise and Economic Development:Korean Case, Seul, Korean Development Institute, 1975,s.23.

5 1- Pazarlanabilen kişisel mal veya hizmet üretimine sahip olacak. Tüketimde tüketiciler arasında bir rekabetin olduğu mallar olacaktır. Bilindiği gibi kamusal mallarda bir malın faydasından yararlanan bir kimse; aynı malın faydasından başkalarının da aynı oranda faydalanmasına engel olmamaktadır9. Örneğin savunma hizmeti kamusal mal iken sigara üretimi pazarlanabilen bir kişisel mal’dır. Çünkü tüketiminde rekabet vardır. 2- Mülkiyetinin veya denetiminin yeterince devlet elinde olması sebebiyle yönetiminin hükümetçe atanması, 3- Cari faaliyetlerini finanse eden gelirlerinin büyük kısmını hazineden elde eden firmalardır. 4- Genel olarak sosyal yararın maksimize edilmesi için çalışmaları kabul edilir. Ancak burada genel olma ifadesinin altını çizmek gerekir. Zira KİT’lerin kar (piyasa) mantığına göre hareket etmesi onun KİT niteliğini sona erdirmez.

1.1.2. Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Kuruluş Nedenleri

Gelişmiş ülkelerde devletin ekonomiye müdahalesi daha ziyade kalkınmada bölgesel farklılıkların giderilmesi, gelir dağılımında adaletin sağlanması ve tüketicinin korunması gibi sosyal nedenlerle gerçekleşir10. Gelişmekte olan ülkelerde ise sermaye yetersizliği sebebiyle ekonomik alanda hızlı bir kalkınmasın oluşması devletin aktif olarak piyasaya girmesi ile gerçekleşeceğine inanılır. KİT oluşturmanın ekonomik sebeplerinin başında tabi tekellerin devletçe işlenmesi zorunluluğu gelir. İktisat teorisine göre tekeller ekonomideki optimum kaynak dağılımını bozmaktadırlar. Çünkü rekabet ortadan kalktığı için iktisadi etkinlik azalmaktadır. Ancak ekonomide öyle sektörler ve kollar da vardır ki, rekabet olduğu için iktisadi etkinlik azalan maliyetlerle üretilmektedir. İşte devletin bu gibi hizmetleri üreten firmalara ya sübvansiyon (mali yardım) vermesi veya üretimi

9 Şerafettin Aksoy, Kamu Maliyesi, İstanbul, Filiz Kitabevi.1998, s.58 10 İclal Güçlü, “Dünyada ve Türkiye’de Özelleştirme Kamu Bankalarının Özelleştirilmesi”,Doktora Tezi.İstanbul Üniversitesi S.B.E., İstanbul 1988,s.6

6 üzerine alması gerekecektir. Çünkü ancak o zaman üretimin optimum miktara ulaşması sağlanacaktır11. KİT oluşturmanın bir diğer ekonomik nedeni özellikle kalkınmakta olan ülkelerde, milli sanayi ağını kurmak ve böylece özel kesime kurulup, gelişmesi için elverişli bir ortam oluşturmaktır12. Türkiye’de 1930’larda uygulanan devletçiliğin böyle bir işlevi olmuştur. Sermaye birikiminin yetersiz olduğu, piyasaların belirsiz ve riskli olduğu durumlarda, devlet ekonomik faaliyetlere öncülük edebilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk yıllarda uygulanan devletçilik uygulanmasını buna örnek olarak verebiliriz. Kamu İktisadi Teşebbüsü oluşturmanın bir başka nedeni de ekonomiyi yönlendirerek bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan kaldırmaktır. Gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanda ortaya çıkan ekonomik yetersizlikleri ortadan kaldırmak üzere devletin harekete geçtiği yaşanan bir olgudur13. KİT’lerin diğer kuruluş nedenlerini yukarıda ifade edilenler dışında şu şekilde sıralayabiliriz14: — Özel kesimin bilgi ve sermaye bakımından yetersiz olduğu alanlarda ulusal ekonominin gereksinim duyduğu yatırım projelerini hayata geçirme, — Özel kesimin isteksiz olduğu yatırım projelerini gerçekleştirme, — Mal ve hizmet fiyatlandırılması yoluyla gelir dağılımını düzenlemek, — Ulusal güvenlikle ilgili yatırım projelerini gerçekleştirme.

KİT’lerin var oluş gerekçesini Ray Rees, dört başlıkta tanımlar15:

1- Piyasa başarısızlığını (yetersizliğini) düzeltme, 2- Ekonomideki çıkar dağılımı yapısını değiştirme, 3- Ekonominin uzun vadeli ekonomik planlaması, 4- Ekonominin niteliğini kapitalizmden, sosyalizme değiştirme.

11Aksoy, a.g.e, s.64.

12Güçlü, a.g.e. s.7.

13Metin Kilci, “KİT’lerin Özelleştirilmesi”, DPT Uzmanlık Tezi, s.6.

14 A.e.s.7. 15 Ray Rees, Public Enterprise Economics, London,Weidenfeld and Nicolson,1984,s.2

7 KİT’lerin varoluş nedenlerini gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler açısından ayrı olarak incelemek istersek şöyle bir sınıflandırmaya gidilebilir. Gelişmiş ülkelerde KİT’ler için, —Piyasa mekanizması başarısızlıkları (Doğal tekeller) —Bölüşüm adaleti kaygıları ağır basarken, Gelişmekte olan ülkelerde; — Kalkınmada dar boğazın aşılması (Sermaye, teşebbüs, yetersizliği) — Planlama mekanizmasını kullanılabilir olması ağır basmaktadır16.

Türkiye’de devletin ekonomiye müdahalesi ve böylelikle, sermayesi devlet tarafından sağlanan teşebbüsler aracılığı ile doğrudan ticari ve sınaî faaliyette bulunması diğer ülkelerden farklı sebeplere sahiptir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bağımsızlığını kazanılmasıyla yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde siyasi bağımsızlığın ancak ekonomik bağımsızlıkla korunabileceği bilinciyle çağdaş uygarlık hedefine kısa sürede ulaşılabilmesi hedefi öngörülmüştür. Nitekim gündemini ekonomik kalkınmanın kısa sürede nasıl sağlanabileceği konusunun oluşturduğu İzmir İktisat Kongresi, toplumun hemen hemen tüm kesimlerinin (İşçi, tüccar, sanayici, bürokrat, teknokrat) katılımıyla, Cumhuriyetin ilanından önce yapılmıştır17. 17 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde kalkınmanın itici gücünün özel teşebbüs olması ve devletin özel girişimciliği desteklemesi fikri benimsenmiştir. Ancak; ilk yıllarda Türkiye’de var olan özel teşebbüsün yeterli sermaye birikimine sahip olmaması, altyapı sorunları, yetişmiş insan gücünün yetersizliği ve 1929 ekonomik bunalımı belirtilen politikayı olumsuz etkilemiştir. Ayrıca savaştan yorgun çıkan halkta bezginliğin artması da yakınmalara yol açmıştır18. Tüm bu sebepler devletin ekonomide planlama yapmasına ve kuracağı teşebbüslerle daha aktif hale gelmesine yol açmıştır. Bu sebeplerle Türkiye’de KİT’lerin kuruluş sebeplerini, kapitülasyonların kaldırılması (Millileştirmeler), savunma ihtiyaçlarının karşılanması, sermaye

16 Akalın, a.g.e, s.14. 17 T.C.Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu,1992 Kamu İktisadi Teşebbüsleri Raporu, Ankara 1994,s.6.

18 Güçlü,a.g.e.,s.8.

8 piyasasının gelişmemiş olması, teşebbüs faktörü kıtlığı gibi faktörlerle sınıflandırabiliriz19.

1.2. Özelleştirme

1.2.1.Özelleştirme Terminolojisi

Özelleştirme kavramı üzerine ortak bir tanım, gerek teoride gerek uygulamada yapılamamıştır. Bunun başlıca sebebi özelleştirme kavramının birçok bilim dalının ilgi alanına girmesindendir. Bilim dallarının bu kavramı kendi disiplinleri gereğince farklı tanımlamalarından dolayı teoride birçok tanıma rastlamak mümkündür. Gerçekten de özelleştirme kavramı ekonomi, işletme, yönetim, hukuk, siyaset bilimi gibi birçok disiplinin ilgi alanına girmektedir. Örneğin ekonomi bilimi açısından yapılan tanımlamalarda “mülkiyetin özelleştirilmesi” hukuk bilimi açısından yapılan tanımlamalarda ise “yönetimin özelleştirilmesi” üzerinde durulmaktadır20. Özelleştirme kavramı üzerine yapılan tanımlamaları mevcut literatür ışığında dar ve geniş anlamda sınıflandırmak yararlı olacaktır.

1.2.1.1. Dar Anlamda Özelleştirme

Dar anlamda özelleştirme denilince kamu iktisadi teşebbüslerinin özel sektöre devredilmesi akla gelir21. Dar anlamda özelleştirmeden iki sonuç ortaya çıkmaktadır. Birincisi KİT mülkiyetinin kamu sektöründen özel sektöre transferi ikincisi ise finansal varlıkların özel sektörden kamu sektörüne transferidir22. Dar anlamda özelleştirme kavramı üzerinde de farklı görüşler mevcuttur. Bazı yazarlar dar anlamda özelleştirme için mutlak olarak bir mülkiyet devrinin söz

19 Akalın, a.g.e. s.14. 20 Coşkun Can Aktan, Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları, TÜSİAD, İstanbul 92,s.2. 21Ahmet Korkmaz, Özelleştirme ve Sermaye Piyasalarının Gelişimi, Dünya Uygulamaları ve Türkiye üzerine Değerlendirmeler, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,1998,s.4. 22 Raymond Vermon, “Conceptual Aspects of Privatization” Cepal Rev. No:37, Apr1989, s.143.

9 konusu olmasını ve devir işleminin kamu iktisadi teşebbüsünün sermayesinin en az %51’i kadar olması gerektiğini belirtmektedirler. Bazı yazarlar ise devredilecek sermaye payının pek önemli olmadığı %10 ve %20 gibi bir pay devrinin de özelleştirme olarak kabul edileceği görüşündedirler23. Bir başka yazar tarafından verilen tanımlama ise; “devlet tekelindeki KİT’lerin mülkiyetinin özel kesime devredilmesidir24” şeklindedir. Dar manada özelleştirme için mülkiyetin devredilmesi zorunluluğu mevcut olup, bu yönetimin devrini de kendiliğinden getirir. Bu açıklamalar ışığında dar anlamda özelleştirmeyi şu şekilde tanımlayabiliriz: “Devletin çeşitli alanlarda mal ve hizmet üretimini gerçekleştirdiği iktisadi teşebbüslerinin tamamını ya da bir kısmını özel sektöre satmasıdır.”25

1.2.1.2 Geniş Anlamda Özelleştirme

Geniş anlamıyla özelleştirme kavramı ”kamuya ait mal varlığının ya da para ile ölçülebilen kamu kaynaklarının özel mülkiyete aktarılması26” olarak ifade edilebilir”.Ya da bir başka kaynakta geçtiği üzere devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması ya da tümüyle ortadan kaldırılmasıdır27. Geniş anlamıyla özelleştirme, milli ekonomi içindeki devletin ekonomik faaliyetlerinin ve etkinliğinin en aza indirilmesi veya bütünüyle ortadan kaldırılmasına yönelik uygulamaların bütünü olarak mütalaa edilmektedir28. Günümüzde özelleştirme ekonomide piyasa güçlerinin hâkim olmasını sağlayacak ve devletin iktisadi etkinliğini azaltacak iktisat politikaları olarak görülmektedir.

23 TÜSİAD, Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları, Yayın No, TÜSİAD-T/92.48 İstanbul,1992, s.9 24 Hulki Cevizoğlu, Özelleştirme, İstanbul, Beyaz Yayınları, 1998, s.10–11.

25Esin Akbulut, “Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin 1980 sonrası Gelişimi ve Özelleştirme Deneyimi” Türk Ekonomisine Sosyal Demokrat Çözümler, İstanbul, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı Yayını 1991, s.106. 26Yakup Kepenek; 100 Soruda Gelişimi Sorunları Ve Özelleştirilmeleriyle, Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Gerçek Yayınevi, 1990, s.145. 27 Cevizoğlu, a.g.e., s.11-12. 28Özcan Bolcan,”Özelleştirme ve Başarı Şansı”, Ekonomide Özelleştirme Adlı Açık Oturum, Aydınlar Ocağı Yayını, İstanbul 1990,s.7.

10 Özelleştirme herhangi bir alanda kamu kesimi tarafından yürütülen faaliyetlerin özel kesime aktarılması olarak da tanımlanmaktadır29. Geniş anlamda özelleştirme, devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması amacıyla kamu sektörünün denetimi altındaki ekonomik kuruluşların özel sektöre devredilmesidir30. Geniş anlamda özelleştirmeden kastedilen, devletin genel ekonomi içindeki ekonomik faaliyetlerinin sınırlandırılarak en aza indirilmesi veya tamamen ortadan kaldırılmasıdır. Geniş anlamda özelleştirmeden mülkiyet devrinin yanı sıra bu tür kuruluşların özel kesime kiralanması kamu kesimi tarafından üretilen mal ve hizmetlerin finansmanının özel kesimce sağlanması, yönetimin özel kesime devri, mal ve hizmet üretimindeki kamusal tekellerin kaldırılması ve kurumsal serbestleşme gibi uygulamalar anlaşılır. Bu çerçeve içersinde bir bütün olarak devletin iktisadi faaliyetlerinin sınırlandırılmasını ve ekonomide piyasa güçlerinin etkili kılınmasını ifade eden bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Türkiye’de çay ve tütün tekelerinin ortadan kaldırılması ve bu alana özel sektörün de girmesini sağlayacak yasal düzenlemelerin yapılması geniş anlamda bir özelleştirme örneğidir.

1.2.2. Özelleştirme Yöntemleri

Geniş anlamda özelleştirme aşağıdaki uygulamaları içerir. Bu uygulamalara kısaca ”özelleştirme yöntemleri” denir. Başlıca özelleştirme yöntemleri aşağıdaki gibidir: 1.2.2.1.Yasal-Kurumsal Serbestleşme (Deregulation ve Decontrol)

Devletin ülke ekonomisine yaptığı düzenleme ve kontrolleri kaldırmasıdır. Devletin ekonomiye müdahalesi piyasaya giriş çıkışları düzenlemesi, bazı yasal tekeller oluşturması, uluslararası ticareti tarife veya kotalarla düzenlemesi, sübvansiyonlar sağlaması örneklerinde olduğu gibi ekonomik faaliyetleri direkt olarak düzenlemeye tabi tutmasına “Ekonomik Regülasyon” denir. Devletin mal ve

29Richard Hemming, Ali M.Mansoor, Privatization and Public Entreprises, IMF Occasinal Paper, N:58,Washington D.C.1988, s.69. 30 Güçlü, a.g.e.,s.42.

11 hizmetlerin fiyatlarını kontrolü, ücret, döviz ve kira kontrolü ve faiz oranı kontrolü gibi faaliyetlerinde görüldüğü üzere mal ve faktör piyasalarında oluşabilecek fiyatlara doğrudan müdahalesine “Ekonomik Kontrol” adı verilir31. İşte Yasal- Kurumsal Serbestleşme (Deregulation ve Decontrol) devletin ekonomiye yaptığı düzenleme ve kontrolleri kaldırmasını ifade etmektedir. Başka bir deyişle, Yasal- Kurumsal Serbestleşme mevcut ekonomik regülasyon ve kontrollere son verilmesi anlamına gelmektedir.32

1.2.2.2. Fiyatlama Yöntemi

Fiyatlama yöntemi ise devletin daha önceden bedava sunduğu hizmetlerden bir karşılık almasıdır33. Örneğin eğitim, sağlık, elektrik ve su gibi pek çok malın pazarlanarak tüketiciye bedelinin ödettirilmesidir. Devletin sunduğu bazı mal ve hizmetlerin faydası toplum üyeleri arasında bölünemez ve bu yüzden de fiyatlandırılamazlar. Örneğin, iç güvenlik, dış güvenlik, diplomasi, adalet gibi kamusal hizmetlerin faydası bireylere tek tek paylaştırılamaz. Oysa devletin arz ettiği pek çok malın pazarlanması ve fiyatlandırma yoluyla tüketicilere aktarılması mümkündür. Örneğin elektrik, su, havagazı vs. gibi mal ve hizmetlerin fiyatlarının piyasa mekanizması yoluyla halka ödettirilmesi mümkündür. Fiyatlama yöntemi konusunda önemli olan bir hususta bu hizmetlerin bedelini ödeyemeyecek durumda olan kimselere devlet tarafından bu mal ve hizmetler sunulmasıdır.

1.2.2.3. Tüketicinin Desteklenmesi: Kupon Yöntemi

Devletin gelir düzeyi düşük kimselere belirli kamusal hizmetleri sunmak yerine bu hizmetleri özel kesime açması ancak bunun karşılığında bu kimselerin özel kesimden hizmet alabilmeleri için para veya kupon vermesidir.

31 Coşkun Can Aktan, Kamu Ekonomisinden Piyasa Ekonomisine Özelleştirme, İzmir, Aklıselim Matbaası, 1992. s.71–72. 32 Güçlü, a.g.e. s.43. 33 Nursel Öztürk, “Özelleştirme Ders Notları” (Çevrimiçi ) http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/ozellestirme.htm#12,3 Şubat 2008.

12 Kupon yöntemi; belirli tüketici kesimlerinin belirli mal ve hizmetlere tüketimini teşvik amacıyla geliştirilmiş bir yöntemdir. Örneğin devlet yoksul kimselere eğitim hizmetini bizzat açacağı parasız-yatılı okullarda sunmak yerine bu kimselere hizmetin özel kesimden karşılanması için bir para yardımında bulunabilir ya da para yerine kupon verebilir34.

1.2.2.4.Üreticinin Desteklenmesi: Sübvansiyonlar

Devletin belirli üretici kesimlerin faaliyetlerini desteklemesi de bir özelleştirme yöntemidir. Böylelikle devlet özel tüketim ve yatırım mallarının arzının genişletilmesine aracı olur. Bu özelleştirme yöntemiyle milli ekonomi içerisinde piyasa ekonomisinin ağırlığı artmaktadır.

1.2.2.5.İhale Yöntemi

Devlet ihale yöntemi sayesinde belli malları ya da hizmetleri kendi üretmek yerine bunları özel kişi ve kuruluşlardan satın almaktadır. Bu yöntemi mahalli idareler çöp toplama, yol ve cadde bakımı gibi hizmetlerde çokça kullanırlar. Bu yöntemde bazı kamusal mal ve hizmetlerin sunumu bir sözleşme ile özel sektöre devredilir. İhale yönteminde ilgili kamu kuruluşu, hizmeti kendi örgüt ve personeli aracılığıyla yürütmek yerine, özel firmalara yaptırmak yoluna gitmektedir. Yani ihale yönteminde ilgili kamu kuruluşu hizmetin finansmanını sağlamayı sürdürmekte, üretim işini özel sektöre bırakmaktadır35.

1.2.2.6. İmtiyaz (Franchising)

Ölçek ekonomisinin söz konusu olduğu alanlarda, devlet müdahalesi olmazsa “doğal tekeller” çıkacağı görüşü hâkimdir. Ancak 1970’li yıllarda iktisatçılar

34 Güçlü, a.g.e. s.44. 35 Janet Pack Rothenberg, “The Opportunities and Constraints of Privatization”, Privatization and Its Alternatives, Ed. William T.Gormly, The University of Wisconsin Press, London, 1991, s.296.

13 “imtiyaz” yöntemiyle doğal tekel söz konusu olabilecek faaliyetlerinde sözleşme ile özel kesime bırakabileceği savunmuşturlar. Bu doğrultuda birçok ülke elektrik, su, haberleşme ve demiryolu hizmetlerini özelleştirmiştir. İmtiyaz verilen şirket doğal tekel alanlarındaki üretimini en düşük bedelle sunmayı taahhüt eder36.

1.2.2.7. Ortak Girişim Yöntemi

Karma iktisadi girişim kurmakta bir özelleştirme yöntemidir. Kamu ve özel sektör bir araya gelerek ayrı bir şirket kurmaktadırlar. Daha çok anonim şirket biçiminde oluşur karma iktisadi girişimler. Kamu iştiraki olarak da adlandırılır.

1.2.2.8. Yönetim Devri

Devlet mülkiyeti kendinde saklı tutarak yönetimini özelleştirme yoluna da girebilir. Bu yöntem daha çok mülkiyet transferinden önce kamu iktisadi teşebbüslerinin rehabilitasyonu ya da özelleştirmeye hazır hale getirilmesi amacıyla yapılır. Kısaca kamu teşebbüslerinin yönetimi bir sözleşme ile özel kesime devredilmektedir. Yönetim devri yöntemi, başlıca turizm sektöründe, kreş ve huzurevlerinin, şehir içi yolcu taşımacılığı ve sanitasyon merkezlerinin özelleştirilmesinde uygulanır.

1.2.2.9. Kiralama Yöntemi (Leasing)

Devlet bazı hizmetleri kiralama yoluyla özel kesime gördürebilir. Yönetim devrinde üst düzey yöneticinin özel yönetici olması söz konusu iken burada devlet sahip olduğu işletmeyi bir özel sektöre kiralamaktadır. Örneğin çöp toplama hizmetini tamamen devlet sunabilir. İhale ile özel kuruluşa devredebilir. Yönetim devri yöntemiyle çöpü belediye toplar fakat hizmeti yöneten özel yöneticidir.

36 Ahmet Ulusoy, Tarık Vural, Yerel Hizmetleri Özelleştirme Yöntemleri, (Çevrimiçi), www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/yerel_hizmet.doc, 3 Şubat 2008.

14 Kiralama yöntemiyle belediye sahip olduğu çöp toplama araçlarını kiraya vererek hizmetin özel kesimce yürütülmesini sağlar. Bu yöntemde kiracı, mevcut sistemleri devralır, kamu hizmetinin yalnızca yönetimini ve işletmesini üstlenir. Kiracı kamu hizmetini ve her türlü ticari riski üstlenmektedir. Kiracı masraflarını, hizmetten yararlananlardan tahsil ettiği ücretlerden karşılar. Kiralayan tarafa (devlet, il, belediye) tesislerin finansmanı ve geliştirilmesi ile ilgili masrafları karşılamak üzere ödeme yapar. Hizmetin yerine getirilmesi ile ilgili tüm yasal sorumluluk kiracıya aittir ve bu amaçla kullanılacak teknik araçların seçiminde serbesttirler37.

1.2.2.10. Yap-İşlet-Devret Yöntemi

Yap-işlet-devret yöntemi serbest piyasa ekonomisinin tam oluşmadığı ülkelerde özel girişimciyi cesaretlendirmek amacıyla yapılan bir uygulamadır. Bu yöntemin temel amacı büyük sermaye gerektiren bazı hizmetleri özellikle sermaye yetersizliği olan ülkeler açısından yabancı sermayeye açmaktır. Petrol arama gibi faaliyetlerde devlet yabancı sermayeyi çekmek için bu yöntemi uygulamaktadır. Yatırımcılara para karşılığı olmaksızın arazi tahsisi ve bu arazi üzerinde inşa edecekleri işletmeleri belli süre işletmesi ve daha sonra devlete devretmeleri söz konusudur.

1.2.2.11. Gönüllü Organizasyonlar

Kar amacı gütmeyen kuruluşlara devletler çoğu zaman teşvikler ve kolaylıklar sağlayarak bazı kamusal mal ve hizmetlerin sunulmasına katkı sağlamaktadırlar. Bu tür kuruluşların hastane ve okul yapmasını örnek olarak verebiliriz.

37Charles Vuylsteke, “Kentsel Hizmetlerin Temini: Özel Sektörle Yapılan Sözleşmeler”, Kentsel Hizmetler için Alternatif İşletme Yöntemleri, Çeşme Seminer Bildirileri, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı-İller Bankası Ortak Yayını, Ankara, 1988, s.246.

15 1.2.3. Özelleştirmenin Amaçları

Özelleştirmenin çeşitli amaçları vardır. Bunları iktisadi, mali, sosyal ve siyasi amaçları şeklinde sınıflandırarak inceleyebiliriz.

1.2.3.1.İktisadi Amaçlar

İktisadi amaçlar kendi içinde beşe ayrılır:

—Ekonomide verimliliği yükseltme, —Serbest piyasa ekonomisine işlerlik kazandırma, —Sermaye piyasasını geliştirme, —Döviz gelirlerini artırmak, —Enflasyonu kontrol altına almak.

1.2.3.1.1. Ekonomide Verimliliği Yükseltme

Serbest piyasa mekanizması içinde özel işletmelerin, devlet işletmelerine kıyasla daha etkin çalıştığı gerekçesine dayanarak özelleştirmenin ekonomide verimliliği artırdığı ifade edilir38. Kamunun verimliliğini yükseltecek çağdaş teknolojik gelişmeleri yakından izleyememesi, siyasal tercihli istihdam politikası ile yükselen işgücü maliyeti, ücretlerin düşüklüğü ve rasyonel yatırım programlarının uygulanmaması kamudaki verimsizliğin başlıca nedenleridir39. KİT’lerin düşük verimlilikte çalışmaları ekonomik olarak genel verimlilik düzeyini de etkileyeceğinden, kamu sektörünün daraltılması ya da özelleştirilme ekonomide verimlilik artışına sebep olacaktır.

38Berra Altıntaş, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve Özelleştirmelerin Sermaye Piyasasına Etkileri, Ankara, Sermaye Piyasası Kurulu Yayını;1988.s.51. 39 Habip Yıldız, “Dünya’da ve Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi” Yüksek Lisans Tezi, Ocak 1993, s.8.

16 1.2.3.1.2.Serbest Piyasa Ekonomisine İşlerlik Kazandırma

Esas itibariyle özelleştirme politikasının temel amacı serbest piyasa ekonomisini güçlendirmektir. Özelleştirme ile serbest piyasa ekonomisinin en önemli unsuru olan rekabet işlerlik kazanıp kaynak kullanımı ve dağıtımında etkinlik sağlanacağı iddia edilir. Rekabet koşulları çerçevesinde işletmeler piyasada kalmak ve başarılı olmak için maliyetleri ve fiyatları düşürecekler ve böylece özelleştirme, ekonomik etkinliğini artıracaktır. Kurumsal serbestleşmenin bulunmadığı ekonomilerde tekelci güce sahip KİT’ler iflas tehlikesi ile karşılaşmaksızın, kalite ve fiyat konusunda piyasa taleplerine duyarlı olmayacaklardır40. İşte özelleştirme KİT’lerin bu özelliklerini kaldırarak piyasa koşullarında hareket etmelerini sağlayıp piyasa ekonomisini güçlendirecektir.

1.2.3.1.3. Sermaye Piyasasını Geliştirme

Gelişmekte olan ülkelerde özelleştirme sermaye piyasalarının gelişimini sağlamıştır. Bu gibi ülkelerin borsalarındaki ortak problem işlem gören hisse senedi miktarının az olmasıdır. KİT’lere ait hisselerin halka arzı, piyasadaki hisse miktarının artmasına neden olarak sermaye piyasalarının gelişimine etki edecektir41. Sermaye piyasasının geliştirilmesi için menkul kıymetler arzının yeterli olması ve bu menkul kıymetlere halkın tasarruflarının yönlendirilmesi gerekmektedir. Azgelişmiş ülkelerde sermaye piyasasına arz edilecek menkul kıymetler genellikle yeterli olmadığından devletin sermaye piyasasına çeşitli menkul kıymetler arz ederek piyasanın canlanmasını sağlamak gerekmektedir42.

40 TOBB, Türkiye’de KİT’lerin Özelleştirilmesi Sorunu ve Sistematik Bir Yaklaşım Önerisi, TOBB Yayın No: Genel:226, 1993, s.5. 41Ahmet Korkmaz, Özelleştirme ve Sermaye Piyasalarının Gelişimi,Dünya Uygulamaları ve Türkiye Üzerine Değerlendirmeler, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Ünv.,1998 S.6. 42 Coşkun Can Aktan, Kamu İktisadi Teşebbüsleri, İzmir, Bilkent Yayını,1987, s.95–96.

17 1.2.3.1.4. Döviz Gelirlerini Artırmak

KİT’lerin özelleştirilmesi yabancı sermayenin ekonomiye katılımını kolaylaştıracaktır. Özelleştirme yöntemine bağlı olarak yabancı sermaye ya portföy yatırımı ya da satın alma şeklinde ülkeye gelecektir43. Özellikle ödemeler dengesi sürekli açık veren ülkelerde bu amaç önem arz etmektedir. Yabancı sermayenin girişiyle birlikte döviz gelirlerini artırmak mümkündür.

1.2.3.1.5. Enflasyonu Kontrol Altına Almak

KİT’ler azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde enflasyonun ortaya çıkışında önemli etkilere sahip kuruluşlardır. KİT’lerde genellikle gelirlerle giderler birbirini karşılamadığından devlet bütçesinden yardım yapılır. KİT’lerin dış finansman ihtiyaçlarının karşılanması ekonomide para arzını ve dolayısıyla enflasyonu artırır44. Çeşitli özelleştirme yöntemleri sonucu kamu sektörünün daraltılması, KİT’lerin hazine üzerindeki yükünü hafifletecek daha rasyonel bir işletme yapısı oluşturacak yüksek fiyat artışlarına gitme zorunluluğunu azaltacak ve bütün bunlar sonucunda enflasyona sebep olan baskılarda bir anlamda azalacaktır.

1.2.3.2 Mali Amaçlar Mali amaçlar ikiye ayrılır: —Devlete gelir sağlamak, —Ekonomik uyum şartlarına ulaşmak.

1.2.3.2.1.Devlete Gelir Sağlamak

Bilindiği üzere modern devlette giderlerin karşılanması amacıyla vergiler ve başka yeni kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Bir yandan kamu altyapı yatırımlarının

43 Ahmet Kormaz, a.g.e.s.7.

44 Habib Yıldız, a.g.e, s.9.

18 hızla artışı, diğer yandan teknolojik gelişmelerle yeni enerji yataklarından ve doğal kaynaklardan yararlanılmak istenilmesi yeni kaynak bulmayı zorunlu hale getirmiştir. Ayrıca eğitimin yaygınlaştırılmak istenmesi, ulusal savunma sanayi gereksinimleri kaynak bulma zorunluluğunu yükseltmiştir. KİT’lerin özelleştirilmesinde çoğu zaman en önemli amaç kamu finansmanı olmuştur. Özelleştirme ile açık veren kamu kuruluşlarına yapılan bütçe transferlerinin borçlanma gereği üzerindeki yükü azaltılarak, dış borç kullanımının da asgariye indirilmesi hedeflenmiştir45.

1.2.3.2.2.Ekonomik Uyum Şartlarına Ulaşmak

Dünya Bankası gibi uluslararası dış kreditörlerin 1980’li yıllarla birlikte başlayan borç verme politikası, bu tür kuruluşlarla ulusal devletler arasında özelleştirme karşılığında borç verme anlaşmaları yapılmasına neden olmuştur. Örneğin, Dünya Bankası 1980–1989 dönemleri arasında özelleştirme boyutu olan KİT reformları karşılığında dünya genelinde 143 adet projeye uyum kredisi açmıştır46. Kredinin istenmeyen yerlerde harcanarak heba edilmesi kreditörlerce engellendiğinden, hükümetler özelleştirme üzerinde durmak zorunda kalmışlardır.

1.2.3.3.Toplumsal ve Siyasal Amaçlar

Toplumsal ve siyasal amaçlar şu şekilde sıralanır: —Gelir dağılımını iyileştirmek, —KİT’lerin kuruluş amaçlarını yitirmesi, —Yönetim ilişkilerinden kaynaklanan sorunların giderilmesi, —Siyasal felsefeyi yürütmek ve uygulamak.

45 Adam Christopher, William Cavendish ve Percy S.Mistry, Adjusting Privatization : Case Studies from Developing Countries, Fist Edition,London,1992,s.8.

46 A.e.s.25.

19 1.2.3.3.1.Gelir Dağılımını İyileştirmek

Gelişmekte olan ülkelerin bir sorunu da gelir dağılımında yaşanan adaletsizliktir. Özelleştirmeyle çalışanlara, yöneticilere ve küçük tasarruf sahiplerine bazı avantajlarla hisse senedi satılması toplumun bu kesimlerine bir gelir transferidir. Böylelikle gelir dağılımı ve mülkiyetin tabana yayılmasında olumlu gelişmeler yaşanacaktır. Düşük gelir gruplarına pay senetleri satmak yolu ile mülkiyeti tabana yaymak literatürde “toplumsal özelleştirme” olarak ifade edilir. Servetin geniş kitlelere yayılması amacıyla uygulanacak özelleştirme politikasının başarılı olabilmesi için, kuruluş hisselerinin küçük kupürler halinde, özellikle KİT çalışanlarına ve ortalama gelirin altındaki hane halklarına gerektiğinde taksitle satılması gerektiğinde belli bir süre elden çıkarılmasının yasaklanması gibi tedbirlere başvurulmalıdır47.

1.2.3.3.2. KİT’lerin Kuruluş Amaçlarını Yitirmesi

KİT’lerin belli bir kuruluş amacı vardır. KİT’lerin kuruluş sebebi bölgesel fakirliği gidermek üzere istihdam alanları açmak olabilir48. Ancak bölgede işsizlik problemi azalırsa KİT’lerin kuruluş amacı ortadan kalkar. Gelişmekte olan ülkelerde KİT’ler halkın ihtiyacını karşılamak üzere üretimin düşük olduğu alanlarda faaliyet gösterebilir49. Eğer ekonomi gelişirse özel sektörün bu alanlara girmesi söz konusu olabilir. Bu durumda KİT’lerin varoluş amacı kalmaz. Bir sektörde fiili tekel söz konusu ise ya da özel kesimin yükleneceği teknolojik yatırımlar nedeniyle KİT oluşturma yoluna gidilmesi söz konusu olabilir. Bu durumlarda bir düzelme olursa KİT’lerin varoluş amacı son bulur.

47 Sait Dilik,”Halk Hisse Senetleri Yoluyla Kamu İşletmelerinin Özelleştirilmesi”, Ankara Ünv.S.B.F.Dergisi, Cilt XXXVII, No 1-2 Ocak-Haziran 1982, s.129. 48 Mahmut Duran, “KİT’ler Genel Yarar ve Planlama”,Maliye Yazıları Dergisi, Sayı 2 Ağustos- Eylül,1986, s.54. 49 Uğur Günece, “KİT’lerin Özelleştirilmesi”,İSO Dergisi, Yıl 21 sayı 251, Ocak 1987, s.50.

20 1.2.3.3.3.Yönetim İlişkilerinden Kaynaklanan Sorunların Giderilmesi

KİT’lerin kamu yönetimi ile iç içe olmasından kaynaklanan ve ekonominin genelini etkileyen olumsuz gelişmeler söz konusu olabilir. Bu tür sorunların giderilmesi için KİT’lerin özelleştirilmesi gereklidir denilmektedir. KİT’lerin kendi kurum çıkarlarından ziyade genel yurt çıkarlarını gözetmesi beklenir. Ancak bazı durumlarda kurum çıkarları ön plana çıkabilmekte ve KİT için sağlanan ayrıcalık ve imtiyazlar bir süre sonra, KİT kadrosunun öz yararı yönünde fakat ekonomiye zarar verecek biçimde kullanılmaktadır. Bu türdeki davranışlar tüm ekonominin maliyet dengesini bozmaktadır. Bu sebeple KİT’ler özelleşmek zorunda kalabilir50.

1.2.3.3.4. Siyasal Felsefeyi Yürütmek ve Uygulamak

Günümüzde tüm dünyada etkili olan liberal ideoloji ekonomide piyasa müdahalelerinin azaltılmasını istemektedir. Liberal siyasi felsefenin uygulandığı ülkelerdeki hükümetler devletin işlevini ekonomik alanda azaltma gayesi güderler. Çünkü onlara göre devletin ekonomiye müdahalesi bireyin özgürlüğünü sınırlandırır51.

1.2.4.Özelleştirme Taraftarlarının ve Karşıtlarının Görüşleri

Özelleştirmenin niçin yapıldığı konusunda özelleştirmeye taraf ve karşıt olanların öne sürdüğü gerekçeler birbirinden farklıdır. Öncelikle özelleştirme taraftarlarının görüşlerini ele alalım.

50 Mustafa Orhan, “Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin Özelleştirilmesi”, Yüksek Lisans Tezi, İst. Ünv. S.B.E,1989,s.60. 51 Habib Yıldız, a.g.e. s.17.

21 1.2.4.1. Özelleştirme Taraftarlarının Görüşleri

Özelleştirme yanlısı düşünürler tarafından özelleştirme politikaları şu gerekçelerle açıklanmaya çalışılır: —Özelleştirme yanlısı yazarlar ve düşünürler öncelikle özel mülkiyetin kamu mülkiyetine üstünlüğü inancını paylaşırlar. Rekabet olanaklarının sağlayacağı avantajlar dolayısıyla halkın toplam refahının artacağını ifade ederler52. —Özelleştirme, kamu açıkları büyüyen KİT’lerin enflasyona neden olmasını engeller, —Bireysel özel teşebbüsü geliştirerek piyasa ekonomisine geçişi sağlar. Rekabet artarak liberal ekonomiye geçiş sağlanır, —Korumacı bir ekonomik yapılanmadan dışa açılım sağlanır, —Siyasetin ekonomik kaynakları kullanması önlenerek yolsuzluk ve yozlaşma önlenir, —Devlet; adalet, sağlık, eğitim, altyapı ve dışişleri gibi asıl görevlerinde daha etkin ve güçlü hale gelir53, —Siyasal güç ve ekonomik güç arasındaki bağ açılarak siyasal düzeyde demokratikleşme sağlanır, —Rekabetçi siyasal ortama geçiş sağlanır, —Zarar eden KİT’lerden vergi alınmamaktadır. KİT’ler özelleştirilerek vergi kaybı önlenmiş olur54. —Çalışanları da pay sahibi yaparak, mülkiyetin tabana yayılmasına yol açmak, —Borsa hacmini genişletmek ve etkinliğini artırmak, —Tecrübeli, bilgili, dinamik bir kadroya sahip özel sektörün oluşturulmasını ve geliştirilmesini sağlamak55.

52 Yakup Kepenek, 100 Soruda Gelişimi Sorunları Ve Özelleştirilmeleriyle Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Gerçek Yayınevi, 1990, s. 146. 53 Coşkun Can Aktan, Kamu Ekonomisinden Piyasa Ekonomisine Özelleştirme, İzmir, Aklıselim Matbaası, 1992 s 51–52. 54 Rıdvan Karluk, Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme, İstanbul, Esbank Yayınları, 1994, s. 227. 55 Hülya Kesici, “Dünyada ve Türkiye’de Özelleştirme Çimento Sektörü Uygulaması”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2001, s. 12.

22 1.2.4.2.Özelleştirme Karşıtlarının Görüşleri

Özelleştirme karşıtı görüşte olanlar, KİT’lerin varlıklarını sürdürmesini ve ulusal ekonomide etkinliklerinin arttırılmasını savunmaktadırlar. Onlara göre KİT’ler piyasa mekanizmasının ve özel işletmelerin yetersizlik ve eksikliklerini gidermek için devletin kullandığı araçlardan biridir. Karşıt görüşte olanlar başlıca şu konulara temas ederler56: —Özel mülkiyette bir firmanın tekel olma avantajını kötüye kullanma durumunun söz konusu olması, —Kısa dönemde ortaya çıkacak işsizlik faktörü özelleştirmenin yaratacağı önemli bir sakıncadır, —KİT’lerin kamu hizmetine dönük kar amacı gütmeyen kuruluşlar olmasına karşın özel sektörün kara yönelik kuruluşlar olması ve dolayısıyla özelleştirmenin toplumsal amaçlı kamu hizmetlerine vereceği zarar, —KİT’lerin genellikle değerinin çok altında bir fiyatla satılması ve toplumun zengin kesimine kaynak aktarılması dolayısıyla gelir dağılımında eşitsizliğin artması, —Gelişmekte olan ülkelerde çalışanların KİT’leri satın alacak gelirlerinin olmaması. —Uluslararası sermayenin dayatması ile tekel konumundaki KİT’lerin yabancı sermayeye satılması ve böylelikle oluşan ulusal kaynak kaybı. 1994 yılında faaliyetlerine başlayan ve 25 Şubat 1996’da “vakıf” haline gelen, Kamu İşletmeciliği Geliştirme Merkezi Vakfı (KİGEM) özelleştirme karşıtı düşünceleri ortaya koyan bir sivil toplum örgütüdür. KİGEM’i sendikalar (Türk-İş, Hak-İş, DİSK) memur konfederasyonu (KESK), ve bazı akademisyenler kurmuştur57. KİGEM’i oluşturan sendikalardan Türk-İş’e göre özelleştirmenin ardında yatan temel nedenler şu şekilde sıralanır58: —Sermayeye yeni alanlar açmak, —Özelleştirmenin sağladığı doğrudan rantlardan faydalanmak, —Sermayenin kamu girişimciliğinden duymakta olduğu rahatsızlık,

56 A.g.e. s.11. 57 Ayla Yılmaz, Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi (KİGEM) Deneyimi, (Çevrimiçi), , www.kongrekaraburun.org/ozetler/A3%20-%203.pdf,04.Şubat.2008. 58Türk-İş Araştırma Merkezi, KİT’ler ve Özelleştirme: İddialar ve Gerçekler, Ankara, Türk- İş,1993, s. 114.

23 —Esnek üretim ve esnek istihdam için kamu girişimciliğinin önünün kesilmesinin gerekliliği, —Devletin iç borçlanma gerekliliği, —Sermayenin ideolojik kavgası olarak devletin ekonomik ve kamusal hizmetlerden el çektirilmesi.

1.3.Özelleştirme Hukuku ve Karar Süreçleri

1.3.1.Anayasa ve Özelleştirme

1999 yılında çıkartılan 4446 sayılı Yasa59 ile Anayasa değişikliğine gidilerek, devletleştirmeyle ilgili 47 İdarenin eylem ve işlemelerine karşı yargı denetimine ilişkin 125. ve Danıştay’ın oluşum ve yetkilerini içeren 155. maddeleri yeniden düzenlenmiştir. 13.8.1999 tarihinde kabul edilen ve 14.8.1999 tarih ve 23786 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4446 sayılı Yasa ile Anayasa’nın 47. maddesinin kenar başlığı “E. Devleştirme ve Özelleştirme” şeklinde değiştirilerek, bu maddeye 2. fıkrasından sonra;“Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerin ve diğer kamu tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve usuller kanunla gösterilir. Devlet, Kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişileri tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerden hangilerinin özel hukuk sözleşmeleri ile gerçek ve tüzel kişilere yaptırabileceği veya devredilebileceği kanunla belirlenir60” hükmü eklenmiştir. Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının sonuna ise “Kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinde bunlardan doğan uyuşmazlıkların milli

594446 sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Resmi Gazete Tarihi: 14.08.1999 Sayısı: 23786 60 4446 sayılı kanun 1. md

24 veya milletlerarası tahkim yoluyla çözülmesi öngörülebilir. Milletlerarası tahkime ancak yabancılık unsuru taşıyan uyuşmazlıklar için gidilebilir61” hükmü getirilmiştir. Anayasa’nın 155. maddesinin ikinci fıkrası ise “Danıştay, davaları görmek, Başbakan ve Bakanlar Kurulunca gönderilen kanun tasarıları, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, tüzük tasarılarını incelemek, idari uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir62” şeklinde değiştirilmiştir. Söz konusu düzenlemeler ile Anayasa’ya ilk kez özelleştirme kavramı girerken, kamu hizmetlerinin “özel sözleşmelerle” yaptırılabilmesine ve kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden kaynaklanabilecek uyuşmazlıkların, uluslararası tahkim yoluyla çözülmesine olanak sağlanmış ve Danıştay’ın görevleri arasında bulunan imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerindeki “inceleme” yetkisi, “görüş bildirmeye” dönüştürülmüştür. Gelişmiş ülkelerin ve uluslararası sermayenin, diğer ülkelerdeki yatırımlarını güvence altına almak amacıyla oluşturulan tahkim müessesi, yatırımcı kuruluşun o ülkenin yönetimi ya da yerli ortaklarıyla düşebileceği olası ihtilafların çözümünde, yatırımın yapıldığı ülkenin yargı mekanizmaları ve sistemi yerine, bir hakemin yetkisinin baştan (sözleşme ile) kabulünü öngören bir uygulama biçimidir. Hakemler, uyuşmazlık çözümünde tarafların sözleşme ya da anlaşma koşullarına uyup uymadıklarını inceler ve kararını verir. Söz konusu Anayasa değişikliği ve diğer yasal düzenlemelerden önce, kamu hizmeti olarak nitelendirilen hizmetlerin, özel kuruluşlara yaptırılabilmesi, ancak idari sözleşmelerle (imtiyaz sözleşmeleri) mümkündü ve Danıştay incelemesine tabiydi ve çıkarılabilecek anlaşmazlıkların yönetsel yargı (Danıştay, İdari Mahkemeler) tarafından yönetim hukukuna göre çözülmesi söz konusuydu63. Dolayısıyla imtiyaz sözleşmelerinden kaynaklanan sorunların, yerel hukuk sistemiyle çözülmesi şeklindeki mevzuat, yabancı sermayesinin çekingen davranmasını sonuçlandırmıştır.

61 4446 sayılı kanun 2. md 62 4446 sayılı kanun 3. md

63 Nursel Öztürk, Özelleştirme Ders Notları, (Çevrimiçi) http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/ozellestirme.htm#3.2Ocak 2008.

25 Yapılan düzenlemelerle, büyük ölçekli alt yapı yatırımlarının, uluslararası piyasalar aracılığı ile finansmanındaki endişelerin giderilmesi ve özelleştirme uygulamalarına yabancı sermayenin de katılımı ile kaynak yetersizliğine bağlı yatırım eksikliğinin giderilerek, kalkınma sürecinin planlı ve kontrollü şekilde hızlandırılması hedeflenmiştir.

1.3.2. Özelleştirme Yasal Düzenlemeler ve Uygulama

Özelleştirmeye ilişkin gerçekleştirilen 3 temel yasal düzenlemeyi 2983, 3291 ve 4046 sayılı yasalar olarak sıralamak mümkündür. Söz konusu 3 temel yasanın yanı sıra, KİT’lerin kuruluş ve faaliyetlerini düzenleyen 233 sayılı KHK’de de, özelleştirmeye ilişkin hükümler yer almıştır64. Özelleştirme uygulamalarına dayanak teşkil edecek yasal altyapıyı şu şekilde özetleyebiliriz:

1.3.2.1. 233 Sayılı KHK

KİT’lerle ilgili ilk yasal düzenleme 1938 yılında 3460 sayılı yasa ile ikinci düzenleme 1964 yılında 440 sayılı yasa ile yapılmıştır. 440 sayılı yasa 19 yıl uygulandıktan sonra 1983 yılında 60 sayılı KHK ile uygulamadan kaldırılmış, 60 sayılı KHK 2929 sayı ile kanunlaştırılmış, ancak 9 ay gibi kısa bir uygulamadan sonra 1984 yılında çıkarılan 233 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır. KİT’ler halen 233 sayılı KHK hükümleri doğrultusunda faaliyetlerini sürdürmektedirler65. 233 sayılı KHK ile KİT’ler; İktisadi Devlet Teşekkülü (KİT), Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK), müessese ve bağlı ortaklık olmak üzere 4 ana gruba ayrılmış ve ilk kez 60 sayılı KHK’ de getirilen KİK ve İDT ayrımı benimsenerek, ekonomik alanda ticari esasa göre faaliyet gösterenler İDT, kamu hizmeti niteliği ağır basan ve tekel

64Kamu İktisadî Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname,R.G. Tarihi: 18/6/1984 No: 18435 , (Çevrimiçi )http://www.hazine.gov.tr/mevzuat/kit_mevzuat.htm 07.Ocak.2008

65A.e.

26 niteliğindeki mal ve hizmetler üretmek üzere kurulanlar ise KİK olarak tanımlanmıştır66. 233 sayılı KHK esas itibariyle KİT’lerin kuruluş, görev ve faaliyetleriyle ilgili hususları düzenlemekle birlikte, İDT-KİK ayrımının özelleştirme uygulamaları açısından, devletin elinde tutulması gerekenlerle, özel sektöre devri gerekenlerin, önceden tasnife tutulmasına kolaylık getirdiğini de söylemek mümkündür. 233 sayılı KHK’nın tek maddeden oluşan 4. Bölümünde, KİT’lerin tasfiyesine ilişkin hususlar düzenlenmektedir. 38.maddenin bölüm başlığı “Tasfiye”, madde başlığı ise “Teşebbüsler, müesseseler, bağlı ortaklıklar, işletmeler ve işletme birimlerinin ve iştiraklerin tasfiyesi veya satılması” şeklinde düzenlenmiştir.

1.3.2.2.2983 Sayılı Yasa

Özelleştirmenin yasal altyapısını oluşturmaya yönelik ilk hukuki düzenleme 2983 sayılı “Tasarrufların Teşviki ve Kamu Yatırımlarının Hızlandırılmasına Dair Kanun” ile yapılmıştır. 2983 sayılı yasa ile Kamu İktisadi Teşebbüsleri ile bunlara ait tesislere, hisse senedi ihracı yoluyla gerçek ve tüzel kişilerin ortak edilebilmesine veya bu tesislerin işletme hakkının belli sürelerle devrine olanak tanınmıştır. 2983 sayılı yasanın adından ve amacından anlaşılacağı üzere, özelleştirme, kamunun ekonomideki yeri ve etkinliğini azaltacak bir politika olarak değil, aksine kamu yatırımlarının hızlandırılmasına ilişkin kaynak sağlayacak ekonomik bir araç olarak yer almıştır67.

1.3.2.3. 3291 Sayılı Yasa

Türkiye’de özelleştirmeyle ilgili ilk kapsamlı düzenleme 3291 sayılı yasa ile gerçekleştirilmiştir. Yasa ile “özelleştirme” sözcüğü ilk defa mevzuatımızda yer almış, yeterli düzeyde olmasa da; özelleştirme kapsamına ve kapsama alma sürecine, özelleştirilen

66 233 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Madde 2

67 29.2.1984 tarih ve 2983 sayılı Kanun

27 kuruluş personelinin sosyal güvenlikle ilgili haklarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır68.

1.3.2.4. 4046 Sayılı Yasa69:

Özelleştirmeye ilişkin ilk özel ve kapsamlı düzenleme 1994 yılında 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile yapılmıştır. 4046 yasa ile getirilen yeni düzenlemeler ve daha önceki mevzuatta yapılan değişiklikler şu şekilde özetlenebilir70: —Özelleştirme uygulamalarında tek yetkili karar organı olarak Özelleştirme Yüksek Kurulu ve yalnızca özelleştirme uygulamalarını yürütmek ve sonuçlandırmak üzere Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kurulmuştur. —Özelleştirme gelirlerinin bir hesapta toplanması amacıyla Özelleştirme Fonu oluşturulmuş ve bu fonun kullanım alanları belirlenmiştir. —Özelleştirme kapsamına alınan KİT’lerdeki istihdam fazlasının azaltılması amacıyla erken emekliliği teşvik uygulaması getirilmiştir. —Kamu yararının korunması amacıyla, stratejik nitelikteki kuruluşların Özelleştirme Yüksek Kurulu’nca belirlenerek, bu kuruluşlarda imtiyazlı hisse bulundurulması öngörülmüştür. —Özelleştirme uygulamalarından elde edilecek gelirin, genel bütçe harcama ve yatırımlarında kullanılmaması hükme bağlanmıştır. —Özelleştirme uygulamalarına ilişkin oldukça ayrıntılı düzenlemeler yapan 4046 sayılı Yasa da ayrıca, uygulanacak özelleştirme yöntemlerinin neler olduğu, değer tespitinin hangi yöntemlerle ve nasıl yapılacağı, özelleştirme ihale yöntemleri ve nasıl uygulanacağı belirtilmiştir.

68 28.5.1986 tarih ve 3291 sayılı Kanun 69 24.11.1994 tarihli 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 70 Metin Kilci, Türkiye'de Özelleştirme Uygulamaları (1984-1998). Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı.1998, http://ekutup.dpt.gov.tr/kit/kilcim/ozel3.html (Çevrimiçi), 07.02.2008.

28 1.3.2.4.1.Yasanın Kapsamı

Yasanın çok geniş tutulan amaç ve kapsam başlıklı birinci maddesinde, özelleştirilebilir kamu kesimi varlıkları düzenlenmiştir. Özet olarak özelleştirmenin amacı “ekonomide verimlilik artışı ve kamu giderlerinde azalma sağlamak71” olarak ifade edilmiştir. Özelleştirme ile beklenen amaçlar, Yasanın gerekçesinde yer alan tanımlamada daha geniş olarak ifade edilmiştir. 4046 sayılı yasanın gerekçesinde özelleştirme, “geniş anlamda devletin iktisadi faaliyetlerinin en aza indirilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması, KİT’lerin devlet bütçesi üzerindeki finansman yükünün hafifletilmesi, rekabete dayalı piyasa ekonomisinin gerçekleştirilmesi, atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılarak sermaye piyasalarının geliştirilmesi ve bu şekilde elde edilecek kaynakların, altyapı yatırımları, savunma, eğitim ve sağlık hizmetlerinde kullanılması suretiyle, ekonomide verimliliğin arttırılmasını sağlayan önemli araçlardandır72.” şeklinde tanımlanmıştır. 4046 sayılı yasa ile 233’deki KİK tanımına yeni unsurlar eklenirken, aynı zamanda 233 sayılı KHK eki listede yer alan İDT ve KİK statüsündeki kuruluşlar yeniden belirlenmiştir. 4046 sayılı yasanın 34. maddesi ile KİK “sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri, kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu kamu hizmeti dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan kamu iktisadi teşebbüsüdür” şeklinde yeniden tanımlanmış, daha önce KİK sayılan Türk Hava Yolları A.O., Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü ve Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü İDT bölümüne alınmış, diğer bir deyişle bu kuruluşların kamu hizmeti görme vasıfları sona erdirilmiş, T.C. Devlet Demir Yolları İşletmesi Genel Müdürlüğü (TCDD), Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ), Tuz, Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü ile Türk Telekom dışındaki tüm KİT’lerin İDT statüsünde olduğu hükmü getirilmiştir.

71 Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, Kanun Numarası: 4046, Madde: 1

72 A.e

29 1.3.2.4.2.Özelleştirme İlkeleri

4046 sayılı yasa ile özelleştirme mevzuatında ilk kez özelleştirme ilkeleri tespit edilmiştir. Yasanın ikinci maddesinde yer alan bu hükme göre özelleştirme ilkeleri: —Doğabilecek istihdam azalmaları ile ilgili olarak mevcut kanunlarda ve/veya toplu iş sözleşmelerinde öngörülen tazminatlara ek olarak “İş Kaybı Tazminatı”nın verilmesi, —Kuruluşların özelliklerine ve içinde bulundukları şartlara göre özelleştirme yöntemlerinin belirlenmesi, —Özelleştirme uygulamalarından elde edilecek gelirlerin genel bütçe harcama ve yatırımlarında kullanılmaması, —Oluşabilecek tekelci bir yapının olumsuz etkilerinin önlenmesi, —Mülkiyetin yaygınlığının yanı sıra, yönetim sorumluluk ve yetkilerini üstlenebilecek ortak grubunun temini, —Özelleştirme uygulamaları çerçevesinde kamu bankalarının da öncelikle özelleştirilecek kuruluşlar arasına alınarak süratle özelleştirilmesinin sağlanması, —Stratejik konularda devletin sahip olacağı imtiyazlı hisse oluşturulması, —Tabii kaynakların, belli bir süre için sadece işletme hakkının verilmesi suretiyle özelleştirilmesi, —Özelleştirme işlemlerinin değer saptaması da dâhil aleniyet içinde yürütülmesi, —Özelleştirme uygulamalarında, milli güvenlik ve kamu yararının gerektirdiği durumlar hariç, kamu kurum ve kuruluşları ile mahalli idarelere devir yapılmaması olarak belirlenmiştir.

1.3.2.4.3.Kurumsal Yapı

4046 sayılı yasa ile özelleştirmenin karar organı ve uygulamadan sorumlu biriminden oluşan kurumsal yapısı yeniden düzenlenmiştir. Kurumsal yapı başlıca

30 Özelleştirme Yüksek Kurulu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Özelleştirme Fonundan oluşmaktadır73.

—Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK): 4046 sayılı yasanın 3. maddesinde ÖYK’nın oluşum ve görevleri düzenlenmiştir. Ö.Y.K., Başbakan’ın başkanlığında, Başbakan Yardımcısı (Bakanlar Kurulu’nun birden fazla siyasi parti tarafından oluşturulması halinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde en çok üyesi olan diğer iktidar partisine mensup Başbakan Yardımcısı), Başbakan’ın belirleyeceği bir Devlet Bakanı, özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı ve Maliye Bakanı’ndan oluşmaktadır. Kurulun sekretarya hizmetlerini yürütme görevi Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na verilmiştir. Yasada Özelleştirme Yüksek Kurulunun görevleri; Yasanın 1’inci maddesinde sayılan kuruluşların “özelleştirme kapsamına” alınmasına, özelleştirme kapsamına alınanlardan mevcut durumu itibariyle özelleştirilebilir nitelikte olmayanların mali ve hukuki açıdan “özelleştirmeye hazırlanmasına”, hazırlık işlemleri tamamlananların bu işlemlerin tamamlanmasından sonra, hazırlık işlemlerine gerek görülmeyenlerin ise doğrudan “özelleştirme programına” alınmasına karar vermek ve özelleştirme kapsamına alınan kuruluşların özelleştirme işlemlerinin tamamlanması için süre tespit etmek, Özelleştirme kapsamına alınmış olan kuruluşlardan gerekli görülenlerin özelleştirme kapsamından çıkarılarak eski statülerine iade edilmesine ve/veya özelleştirme programına alınmış kuruluşlardan gerekli görülenlerin özelleştirmeye hazırlanmasına karar vermek, şeklinde düzenlenmiştir.

—Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) : 4046 sayılı yasa ile yeniden düzenlenen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı kamu tüzel kişiliğine sahip özel bütçeli ve geçici bir teşkilat olup, bütçesinin denetiminin Sayıştay Başkanlığınca yapılması, çalışmalarının ise Yüksek Denetleme Kurulu tarafından denetlenmesi öngörülmüştür.

73 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, Madde:3–4

31 Yasa ile Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na; —Kurul kararlarını uygulamak, —Kurul tarafından verilen görev ve yetkilerle ilgili konularda karar vermek ve gerekli işlemleri yürütmek, —Kuruluşların özelleştirme kapsamına alınmasına veya özelleştirme kapsamına alınmış olan kuruluşların eski statülerine iade edilmesi veya özelleştirme programındaki kuruluşlardan gerekli görülenlerin özelleştirmeye hazırlanmasına karar verilmesi konusunda kurula teklifte bulunmak,

—Özelleştirme Fonu

4046 sayılı yasa ile özelleştirme işlemlerinden elde edilen gelirlerin tek bir fonda toplanması ve kullanımların bu fondan yapılmasının sağlanması amacıyla, T.C. Ziraat Bankası nezdinde açılacak bir hesapta Özelleştirme Fonu kurulmuştur74. Yasanın “Özelleştirme Fonu’ndan genel bütçeye kaynak aktarılmaz. Ayrıca bu kanunun 8’inci maddesi gereğince Kamu Ortaklığı Fonu’na Yapılacak Aktarmalar hariç, Özelleştirme Fonu’ndan diğer herhangi bir fona aktarma yapılmaz” şeklindeki hükmü, 4568 sayılı yasa ile değiştirilerek, “Özelleştirme Fonu’nun nakit fazlası, hazinenin iç ve dış borç ödemelerinde kullanılmak üzere hazine hesaplarına intikal ettirilir. Özelleştirme Fonu’ndan diğer herhangi bir fona aktarma yapılmaz.” şeklinde yeniden düzenlenmiş, böylece özelleştirme gelirlerinin borç ödemelerinde kullanılmasına olanak sağlanmıştır.

1.3.2.4.4.Özelleştirme Uygulama Esasları

4046 sayılı yasa ile özelleştirme uygulamaları “kapsama alma” ve “programa alma” şeklinde ikili bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Kısa sürede özelleştirilebilir nitelikte olmayan kuruluşların, kapsama alınarak, hazırlık sürecine

74 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, Madde:9

32 tabi tutulması, daha sonra programa alınması veya doğrudan özelleştirme programına alınması şeklindeki sistemin işleyişi şu şekilde açıklanabilir75:

—Kapsama Alma:

Özelleştirme kapsamına alınan kuruluşlardan, mali ve hukuki yönden özelleştirmeye hazırlanmalarına karar verilenlerin, bu hazırlık işlemleri tamamlanıncaya kadar, bunların bağlı bulundukları bakanlık veya kurumlar ile ilgileri ve önceki statüleri aynen devam etmektedir. Mali ve hukuki yönden özelleştirmeye hazırlık işlemleri, ÖYK’ca belirlenecek kuruluş veya kuruluşlar tarafından yürütülmekte, özelleştirmeye hazırlık işlemleri tamamlananlar, ÖYK’nın vereceği yeni bir karar ile özelleştirme programına alınmaktadırlar. Burada yapılan düzenleme, özelleştirme sürecinde gerek özelleştirme konusu kuruluşun ve gerekse diğer ilgili kurumların katılımının ve katkısının sağlanması açısından son derece önemlidir. Kapsama alınan kuruluşlardan zaman içinde değişen şartlar da dikkate alınarak, özelleştirme kapsamından çıkarılmaları gerekli görülenlerin eski statülerine iadeleri yine ÖYK kararı ile olmaktadır.

—Programa Alma:

Özelleştirmeye hazırlık işlemi tamamlanan kuruluşlar ÖYK’nın vereceği yeni bir kararla özelleştirme programına alınmakta olup, özelleştirme programına alınan kamu iktisadi kuruluşlarının, bunların müessese, bağlı ortaklık, işletme, işletme birimleri ve varlıklarının, mülkiyetin devri dışındaki, İDT’lerin ise mülkiyetin devri dâhil yöntemlerle yapılacak özelleştirme işlemleri, ÖİB’ce yürütülmektedir. Kuruluşların özelleştirme programına alınmalarına ilişkin kararlar Resmi Gazete’de yayımlanmaktadır.

75 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun, Madde 17

33 İKİNCİ BÖLÜM

2. KURAMSAL OLARAK ÖZELLEŞTİRME, PİYASAYA MÜDAHALE TARTIŞMALARI ve TÜRKİYE’DE ÖZELLEŞTİRME ve DEVLETÇİLİK HAREKETLERİ

Devletin piyasa ekonomisine müdahale etmesi tartışmaları iktisadi yaklaşımlarca ele alınmıştır. Bazı iktisatçılar devletin piyasa ekonomisine müdahale etmesi gerektiğini ifade ederken, bazı iktisatçılar bu duruma karşı çıkmaktadırlar. Piyasa ekonomisinin ekonomik sorunların üstesinden gelebileceğini ve devlet müdahalesine gerek olmadığını ifade eden klasik iktisadi yaklaşım 1930’lara kadar genel olarak kabul gördü. Ancak, 1929 ekonomi buhranı bu anlayışın sorgulanmasına yol açtı. O yıllarda J.M.Keynes’in genel teorisi, piyasaların genel dengeye ulaşması için devlet müdahalesini öngörüyordu1.1970’li yıllara kadar hâkim iktisadi anlayış, devlet müdahalesi yoluyla piyasaların yol açtığı sorunların çözülmesi üzerine yoğunlaşmıştı. 1970’li yılların sonuna doğru ortaya çıkan dünya bunalımına Keynesyen politikaların çözüm üretememesi üzerine serbest piyasa ekonomisinin sınırlarını genişleten iktisadi yaklaşımlar gündeme geldi2. 1980’li yıllarda başlayan özelleştirme dalgası bu anlayışın sonucunda ortaya çıktı. Bu bölümde ilk olarak çeşitli iktisadi anlayışlarda özelleştirme ve piyasaya müdahale tartışmalarına bakılacaktır. İkinci kısımda ise Türkiye’de devletçilik ve özelleştirme hareketlerine değinilecektir.

1 Mark Skousen, Modern İktisadın İnşası, Çev.Metin Toprak v.d.,Liberte Yayınları,Ankara, 2003, s.378. 2 İclal Güçlü.a.g.e.,s.50.

34 2.1.Kuramsal Anlamda İktisadi Yaklaşımlarda Piyasaya Müdahale Tartışmaları

Devletin iktisadi yaşama müdahalesi, farklı iktisadi yaklaşımlara farklı şekilde değerlendirilmiştir. Bu durum o dönemde yaşanan aksaklıklar ve bu aksaklıkların niteliklerinin farklı olmasına bağlıdır.

2.1.1. Liberal İktisadi Yaklaşımlarda Devlet ve Piyasa Ekonomisi

Liberal iktisadi yaklaşımlar başlığı altında; Klasik İktisadi Anlayış, Yeni Klasik İktisat, Arz Yönlü İktisat, Anayasal İktisat ve Kamu Tercihi Teorisi ve Monetaristler olarak gruplandırılan iktisadi görüşler anlatılmaya çalışılmıştır3.

2.1.1.1. Klasik İktisadi Yaklaşımda Devlet

Klasik iktisatçılar, kamu kesiminde cereyan eden kamu ekonomisi faaliyetlerinin ekonomi düzeninin tabii ahengini bozucu dış faktörler olduğunu ifade etmektedirler4. Bu nedenle Klasik İktisatçılar devletin ekonomiye müdahalesine karşı çıkmışlardır. Bu teori taraftarlarına göre ekonomide var olan “görünmeyen el” gerek fiyat istikrarını, gerekse tam istihdamı sağlayacak özelliğe sahiptir. Başka bir ifade ile fiyatlar ve özellikle ücretlerin aşağıya ve yukarıya doğru esnek olması, tam istihdam düzeyinin sağlanmasına ve korunmasına yetecektir. Böylece ekonomide ortaya çıkabilecek fiyat dalgalanmalarını düzeltmek ve tam istihdama ulaşmak için devlet müdahalesi gerekmez. Ara sıra küçük boyutlu ve geçici aksaklıklar yaşansa da

3 A.e. s. 51. 4 Şerafettin Aksoy, Kamu Maliyesi, İstanbul, Filiz Kitabevi, 3. baskı 1998 s.49.

35 ekonomide var olan “görünmeyen el” bu tür aksaklıkları giderecektir. Ekonomi devlet müdahalesine gerek kalmadan yeniden dengeye ulaşacaktır5. Devlet müdahalesinin gereksizliği, bireyin akılcı davranışlarına bağlanmıştır. Akılcı bir biçimde davranan birey, toplumsal refahın maksimize edilmesine sebep olacaktır. Adam Smith, rekabet ve kar güdüsünün bireyleri kendi özel çıkarlarını izlerken nasıl olup da kamu çıkarına hizmet eder duruma getirdiğini göstermeye çalışmıştır6. Kar güdüsü girişimcileri bireylerin istediği malları üretmeye yöneltecektir. Rekabet ise, firmaların sadece istenilen malları üretmesine ve bu malları, mümkün olan en düşük fiyata satmasına yol açacaktır. A.Smith ayrıca devlet yönetiminde savurganlık gözlendiğini ifade ederek devletin zaafiyetlerine de işaret eder7. Örneğin krallar ve bakanların yaptıkları harcamalar özel kişilerin harcamalarına kıyasla daha savurgandır.

S.Mill’de devlet müdahalesinin gereksizliğini savunarak bireysel girişime önem vermiştir8. Ona göre devlet müdahalesi üç ana nedenden ötürü gereksizdir.9

i) Fertler işleri daha iyi yapar. ii) İşler fertlerce daha iyi yapılmasa dahi, işlerin bizzat onlar tarafından yapılması neticesinde ortak gayelerin geliştirilmesi sağlanacaktır. Böylelikle de bireysel inisiyatif ve tecrübe artacaktır. iii) Devlet müdahalesi, hükümetin gücünü ve kudretini gereksiz yere artırarak büyük bir negatiflik ortaya çıkarır. Kapitalizmin gelişmesine koşut olarak Klasik İktisatçıların kamusal faaliyetlere bakışı da olumsuzlaşmıştır. Örneğin, A.Smith devletin iç güvenlik, dış güvenlik, adalet ve altyapı yatırımlarını yapması gerektiğini savunurken, daha sonra gelen klasik iktisatçılardan Ricardo kamu faaliyetlerini ”zorunlu kötülük” olarak

5 A.Kadir Kökocak, “Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teorik Yaklaşımlar”, Mevzuat Dergisi, Temmuz 2005 Sayı:91, (Çevrimiçi) hhhp//www.mevzuatdergisı.com/2005/07a/02.htm,19 Şubat 2008. 6 Joseph E. Stiglitz, Kamu Kesimi Ekonomisi, Çeviren Ömer Faruk Batırel, Marmara Ünv. Yayını, İstanbul 1994, s.11. 7 Adam Smith, Ulusların Zenginliği, Çeviren Ayşe Yunus ve Mehmet Bakırcı, İstanbul Alan Yayıncılık,1997, s.279.

8 A.Kadir Kökocak a.g.e 9 Atilla Yayla, Liberalizm, Ankara Turhan Kitabevi,1992, s.191.

36 niteleyerek onların en düşük düzeyde tutulmasını savunmaktadır10. Klasiklerde üretilen ürünün tümüyle talep edileceğinden hiç şüphe edilmemektedir. Çünkü Jean Baptiste Say’ın her arz kendi talebini yaratır şeklinde ifade ettiği “Say Kanunu” çerçevesinde ekonomi kendiliğinden tam istihdam seviyesinde dengeye gelecektir11. Ekonomik faaliyette bulunan herkes mal ve hizmet ürettikleri zaman bunları piyasaya arz etmektedirler. Böylece gelir elde eden kişiler elde ettikleri gelirlerinin tamamını hemen vakit geçirmeden harcamaktadırlar. Gelirinin bir kısmını harcamayıp tasarruf edenler olursa, yatırımcılar faiz ödemek suretiyle bu tasarrufları yatırıma dönüştürürler ve dolayısıyla harcanmayan gelir kalmaz. Görüldüğü üzere tasarruf yatırım arasındaki ilişkiler faiz teorisiyle düzenlenerek herhangi bir açık ortaya çıkmamaktadır. Bu düşünceler altında görev yapacak devlette iktisadi konularda tarafsız kalıyordu. Klasik İktisat teorisine göre, iktisadi istikrarı sağlamak ve siyasal iktidarın savurganlıklarını önlemek için bireysel girişimlerin teşvik edilmesiyle birlikte bütçe denkliliğinin sağlanması da zorunlu bulunuyordu12. Ayrıca borçlanmada savurganlığa ve harcamaların artmasına yol açacağından istenmiyordu.

2.1.1.2.Monetarist Teori

Monetarizm görüşünün oluşumunda ve tanıtımında Milton Friedman en önemli isimdir13. ABD de Chicago Üniversitesi’nde uzun yıllar iktisat profesörü olarak görev yapan Friedman, Chicago İktisat Okulu’nun kurucusu olarak kabul edilir.1976 yılında Nobel İktisat Ödülü’nü alan Friedman, Monetarizm’in gelişmesine teorik ve ampirik çalışmalarıyla önemli katkılarda bulunmuştur. Friedman ve Monetarist yaklaşımı savunan diğer iktisatçılara göre; kamu harcamaları yolu ile faiz oranlarının artması özel sektör yatırımlarını ve neticede

10 Şerafettin Aksoy, a.g.e. ,s.49. 11 M.Merih Paya, Para Teorisi ve Para Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998, s.178. 12 Dilek Dileyici ve Özlem Özkıvrak, “Bütçe Anlayışındaki Değişim Süreci: Denk Bütçe İlkesinin Erozyonu ve Açık Bütçe Politikası”, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat Dergisi, Sayı:3 Yıl:1 Temmuz- Ağustos-Eylül,2001, s.101.

13 A.e, s.307.

37 toplam talep ve geliri olumsuz yönde etkileyecektir14. Bu nedenle kamu harcamalarının artmasının piyasa ekonomisinde önemli sorunlara neden olacağını ileri sürmektedir. Monetarizm esasen çağdaş iktisadi sorunlardan birisi olan enflasyon konusu üzerinde durmuştur. Friedman’a göre enflasyon, devlet müdahalelerinde gözlenen artış neticesinde genişleyen devlet harcamaları ve bütçe açıkları ile birlikte para arzının hükümetlerce kontrolsüz bir şekilde değiştirilmesinden kaynaklanmaktadır15. Friedman, para arzı artışlarının çok iyi ayarlanması gerektiğini ve para arzı artışlarının enflasyona sebep olmayacak şekilde sınırlandırılmasını istemiştir16. Friedman ve diğer Monetarist iktisatçılar iktisadi hayatta devletin sınırsız yetkileri nedeniyle ortaya çıkabilecek kalıcı sorunların çözümü için, serbest piyasa ekonomisinden yana olduklarını belirttikten sonra devletin sorumluluk alanının çok iyi saptanması gerektiğini gündeme taşımışlardır. Monetaristlere göre devletin asıl sorumluluğu, tam istihdamı sağlamaktan ziyade serbest mübadeleyi kolaylaştırmaktır17. Friedman, devletin ekonomik hayat üzerindeki ayrıntılı müdahalelerini ortadan kaldırması gerektiğini ayrıca ulusal parkların, posta taşıma hizmetleriyle paralı otoyolların devlet mülkiyetinde olmamasını ve işletilmesinin devletçe yapılmamasını dile getirmektedir18. Monetaristler serbest mübadelenin sağlanması amacıyla devlet müdahalesinin sınırlandırılmasını savunmalarına karşın tamamen de ortadan kaldırılmasını istememişlerdir. Friedman, belirli bir gelir düzeyinin altında olan yoksul kesimlere, piyasa sisteminin işleyişini bozmadan yardım yapılması gerekliliğini kabul etmiştir. Bu amaçla uygulanacak sisteme de Negatif Gelir Vergisi19 adını vermiştir. Buna

14 Ahmet Ertuğrul, Para Teorisi, Ankara: Ajans Türk Matbaası,1992,S.282–283. 15 A.Kadir Kökocak, a.g.e. 16 Milton Friedman, “The Role Of Monetary Policy”,The American Economic Review,Vol:LVIII,Nu,1,1968, s.3. 17 Muhammet Akdiş, ”Liberal Ekonomi Düşüncesinin Çağdaş Yorumları ve Hayek’in Ekonomik Yaklaşımları”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:31,Sayı:11,Kasım 1994, s.8–9. 18 William C. Mitchell, Inflation and Six Politics: Six Theories in Search of Reality, Political Business Cycles, Ed. Thomas D. Willett, Duke Unv. Pres, 1988, s.74. 19 İstiklal Yaşar Vural ve Coşkun Can Aktan, Yoksullukla Mücadele ve Negatif Gelir Vergisi Önerisi,www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/dorduncu-bol/aktan-vural-negatif-vergi.pof 28 Şubat 2008.

38 göre yoksul kimselerden vergi alınmayacağı gibi kendilerine devletçe yardım yapılmasının gerekliliğinden bahsedilir.

2.1.1.3. Yeni Klasik İktisat Teorisi

Yeni Klasik İktisatçılara göre, toplam talebi etkilemeye dönük uygulanan para ve maliye politikaları kısa dönemde üretim ve istihdamı etkilememektedir. Buna göre ekonomide istikrarın sağlanması için iktisat politikalarının uygulanması, gerekli etkiyi sağlayamamaktadır20. Çünkü bu tür politikalar ekonomide reel etkiler de doğurmamaktadır. İktisat politikalarının kısa dönemde reel etkiler doğuramaması Rasyonel Beklentiler Hipotezi’ne dayanmaktadır. Rasyonel Beklentiler Hipotezi, John Muth’un 1961 yılında yaptığı çalışmalarla gündeme gelen bir iktisat prensibidir21. Bu prensibe göre rasyonel bireyler gelecekle ilgili öngörülerini belirlerken tecrübelerinden yararlanmakta ve eski hatalarına düşmemektedirler. Bireylerin Rasyonel Beklentiler Hipotezi’nin doğal bir sonucu olarak rasyonel davranması nedeniyle iktisadi hayatta gözlemlenen sorunlar, siyasi iktidarların müdahalesi yerine piyasa mekanizmasının işleyişine bırakılmaktadır. Keynesci yaklaşımda bilindiği üzere iktisat politikasının başarısı bir anlamda “bireylerin yanılmalarına” bağlı olmaktadır. Bundan yararlanan yönetimler “para arzını fiyatlar genel düzeyinin yükseltecek biçimde genişletmekte ve böylece nispi fiyatları girişimciler lehine değiştirebilmektedir. Ücretli kesim ise para aldanmasına kapıldığı için bir süre bu gelişmeye intibak edememekte ve bu süre zarfında istihdam düzeyi, geçici olarak genişletilmektedir22.

20 M.Merih Paya, a.g.e. s.335. 21 Osman Z.Orhan, Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, İstanbul, Filiz Kitabevi,1995, s.205.

22 M.Merih Paya, a.g.e. s.336–337.

39 2.1.1.4. Arz-Yönlü İktisadi Düşünce

Arz-yönlü iktisatçılara göre, çağdaş iktisadi sorunların temelinde üretimin talebe cevap verememesi yatmaktadır. Bu teorik yaklaşımı benimseyenlere göre üretimi teşvik edecek en önemli iktisat politikası ise vergi indirimleridir. Arz-Yönlü iktisatçılar vergi indirimleri yoluyla toplam piyasa üretiminin ve vergi gelirlerinin artacağını savunmaktadırlar. Devletin fonksiyonlarının genişletilmesinin iktisadi sorunların, temel kaynağını oluşturduğunu ifade ederler. Bu iktisadi görüşü savunanlar, ulusal ekonomide kamu ekonomisinin etkinliğini azaltacak ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandıracak politikaların uygulanmasını savunmaktadırlar23. Arz-yönlü iktisatçılara göre her kamu harcaması özellikle de sosyal harcamalar ve transfer harcamaları, piyasaya yönelik çabayı zayıflatmakta; tembellik eğilimini tırmandırmaktadır. Sağlık harcamalarından yararlanmaya başlayan işçi, veri reel ücret seviyesinde göreli olarak daha az çalışıp daha çok boş vakit geçirmeyi, emeklilik koşulları iyileştirilen mühendis, teknolojik buluşlarda daha az uğraşıp daha çok resim yapmaya zaman ayıracaktır. Bu görüş taraftarları ücret-çalışma dengesi üzerindeki etkilerden yalnız, gelir etkisini ele almakta, üstelik bu etkiyi negatif kabul ederek, çalışmanın düşük mal olduğunu varsaymaktadır. Bu varsayımdan hareketle maliye politikasında sosyal harcamaların azaltılmasını isterler24. Arz-yönlü iktisatçılar enflasyonu önlemek için kamu harcamalarının azaltılıp vergilerin indirilmesini ve para arzının da sınırlı bir çerçeve içinde artırılmasını önerirler. Vergi indirimlerinin ekonomideki prodüktif eğilimleri artırmasında bireysel beklentiler önemli rol oynamaktadır. Eğer bireyler vergiler indirilirken kamu harcamalarının da azaltılacağına ve para arzının da büyüme trendine dayalı olarak istikrarlı bir oranda artırılacağına dolayısıyla enflasyona sebep olmayacağına inandırılırlarsa, emek arzıyla birlikte emek talebi de artacağından üretim ve istihdam artacaktır. Bu sebeple arz-yönlü iktisatçılar vergi indirimleriyle birlikte sınırlandırılmış kamu harcamalarını ve sıkı para politikasını istenen olumlu sonuçlar için zorunlu görürler25.

23 İclal Güçlü ,a.g.e. ,s.52. 24 Arslan Sonat, “Stagflasyon ve Alternatif İktisat Politikaları” Yapıt Dergisi, Sayı 11, 1985,s.49.

25 Vural Fuat Savaş, Politik İktisat, İstanbul, Beta Yayınevi,5.Basım,2005,s:254–255.

40 Buraya kadar açıkladıklarımızı özetlemek gerekirse: arz yönlü iktisatçılar klasik iktisadi düşünürler gibi devlet müdahalesine karşı serbest piyasa ekonomisini önemserler ve talep yerine arzın önemli olduğunu ifade ederler26.

2.1.1.5. Anayasal İktisat ve Kamu Tercihi Teorisi

Özelleştirme akımının doğumunda önemli rolü olan iktisadi düşüncelerden biri de Kamu Tercihi Teorisi’dir27. 1986 yılında Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan James M.Buchanan, Kamu Tercihi Teorisi ve Anayasal İktisadın gelişimine önemli katkıda bulunmuştur. Anayasal iktisatçılara göre demokrasilerde siyasal iktidarlar yeniden seçilebilmek ya da iktidar sürelerini uzatabilmek için seçmen taleplerine duyarlıdırlar. Bu amaçla kamusal harcamalar artmakta ve genellikle bunun kaynağını borçlanmada bulmaktadırlar. Kamu harcamaları yapılırken de kamu kaynakları etkin bir şekilde kullanılmamakta hatta siyasal menfaat uğruna savurganlığa yol açılmaktadır. Bu bağlamda siyasal iktidarlar kısa dönemli faydalar sağlayan popülist yönetimler olarak görülür. Seçmenler kamusal harcamaların kaynağı olan borçlanmanın ileride vergi yüküne dönüşeceğini düşünmezler. Fırsatçı politikacılar ise tekrar seçilebilmek için vergileri artırmayıp harcamaları borçlanmayla karşılayarak mali yanılmaya yol açarlar28. Kamu tercihi alanındaki teorik ve ampirik çalışmalar sonucu milli ekonomi içinde kamu kesiminin nispi payının giderek arttığı ve böylece kamu ekonomisinin genişlediği ortaya konulmaya çalışılır. Kamu tercihi iktisatçılarına göre kamu sektörünün büyümesinde sadece politikacılar değil, Keynesyen iktisatçılar da sorumludur29.

26 Harry Cleaver, Supply Side Economomics:The New Phase of Capitalist Strategy in the Crisis, (Çevrimiçi) www.ecautexas.edu/homepoges/Faculty/Cleaver/304 Lsupplyside..htm.,22 Şubat 2008. 27 İclal Güçlü, a.g.e. s.51. 28 Alberto Alisiena ve Roberto Perotti “The Polical Economi of Budget Deficits” IMF Staff Papers,Vol: 42, No: 1, 1995, s. 8-9.

29 A.e. s.9.

41 Profesör Buchanan aşırı büyümüş devleti “Leviathan” olarak tanımlamış, devletin yetkelerinin ve gücünün sınırlandırılması gerektiğini savunmuştur30. Kamu tercihi teorisyenlerine göre anayasalarda devletin ekonomik alandaki yetkileri sınırlandırılmalıdır31: — Devletin kamu harcamaları ve vergileme yetkisine ilişkin sınırlamalar anayasada bulunmalıdır. — Devletin para arzını nasıl ve ne ölçüde artırabileceğine ilişkin genel esaslar ve sınırlamalar anayasada yer almalıdır. — Denk bütçe anayasada güvence altına alınarak, bütçenin gelir ve giderlerinin birbirine denk olması sağlanmalıdır. — Rekabetçi piyasa oluşturulmasını destekleyecek kurallarla birlikte devletin piyasaya müdahalesinin sınırlandırılması da anayasalarda yer almalıdır. — Mali anlamda âdemi-merkeziyetçilik ve idareler arası hizmet ve finansman bölüşümüne ilişkin prensipler anayasada güvence altın alınmalıdır.

2.1.2. Piyasaya Müdahale Yaklaşımlarında Devlet ve Piyasa Ekonomisi

Klasik iktisadi düşüncede; piyasa ekonomisi tek başına sosyal refahın optimizasyonunu sağlayacağı dolayısıyla devletin ekonomiye müdahalesine gerek olmadığı görüşü hâkim olmuştur. Neo-klasik iktisadi düşüncede ise piyasa ekonomisinin bazı faktörler dolayısıyla başarısızlığa uğrayabileceği savunulmuştur. Neo klasikler, klasik iktisatçılardan farklı olarak devletin “ekonomiye müdahalesinin gerekli olduğunu ancak bunun sınırlı” olması gerektiği görüşünü savunmuşlardır32. Devletin piyasa ekonomisine müdahalesi yaklaşımı 1929 yılında yaşanan iktisadi buhran dolayısıyla sonraki yıllarda kesinlik kazandı. 1929 buhranının geçici

30 James M.Buchanan, Geoffrey Brennan, The Power to Tax :Analytical Foundations of Fiscal Constitution, New York, Cambiridge Unıversity Pres, 1980, s.187.

31 Coşkun Can Aktan, James M.Buchanan’ın Politik İkdtisada Katkıları (Çevrimiçi) www.canaktan.org/canaktan-personal/canoktan-araştirmalari/anayasal-iktisat.htm,23 Şubat 2008. 32 Coşkun Can Aktan “Bir Piyasa Başarısızlığı Nedeni Olarak Gelir Dağılımında Adaletsizlik ve Yoksulluk Sorunu”,Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002,(Çevrimiçi)www.canoktan.org/ekonomi-yoksullukHarici-bol/aktan-piyasa-başarisız.pdf,24 Şubat 2008.

42 bir kriz olmadığı anlaşılınca devletin iktisadi ve sosyal amaçlarla, iktisadi ve sosyal müesseselere müdahale etmesi gereği kabul edilmiş oldu. Bilhassa Keynesyen iktisadi düşüncenin gelişmesinden sonra bu anlayış daha da güç kazanmıştır. Bu bölümde önce Neo-Klasik iktisatçıların görüşlerini inceleyecek sonra Keynesyen iktisadın düşüncelerine ve Sosyalist düşüncenin görüşlerine değineceğiz.

2.1.2.1 Neo-Klasik İktisadi Düşüncede Piyasa Başarısızlığı Teorisi

Klasik iktisatçılar “görünmez el” düşüncesiyle ekonomik faaliyetlerin işleyişinde ortaya çıkabilecek dengesizlik ve istikrarsızlıkların geçici nitelikte olduğunu ve bunların belli bir zaman içinde ortadan kalkacağını savunmuşlardır. Ve kamu ekonomisine sınırlı bazı fonksiyonlar dışında gerek olmadığını ifade etmişlerdir. Klasik iktisadi düşünceye önemli bir katkı olarak kabul edilen Neo- klasik iktisadi düşünce ise kamu ekonomisine gerek olduğunu, çünkü piyasa ekonomisinin, klasik iktisatçıların belirttiğinin aksine tek başına sosyal refahın optimizasyonunu sağlayamadığını ifade etmişlerdir. Neo-klasik iktisatçıların, bir diğer deyişle teorik refah iktisatçıların bu görüşleri iktisat literatürünce “Piyasa Başarısızlığı Teorisi” olarak bilinmektedir33. Neo-klasik iktisatçıların bu görüşü laissez-faire’den kısmi ayrılışı ifade eder34. Piyasa başarısızlığına yol açan faktörler şu şekilde sıralanır:

2.1.2.1.1. Tam Rekabet Modelinin Gerçekleştirilememesi

Bilindiği üzere tam rekabet piyasaları, çok sayıda alıcı ve satıcının bir araya geldiği, piyasaya giriş ve çıkışın serbest olduğu, homojen malların bulunduğu ve alıcı ve satıcıların piyasada olan bitenden haberdar olduğu bir piyasa modelidir. Gerçek hayatta bu şartların hepsinin bir arada sağlanamayacağı ve bu koşulların “soyut bir

33 Coşkun Can Aktan, Neo-Klasik İktisat, (Çevrimiçi),www.canaktan.org/ekonomi/iktisat-okulları- okullar/neo-klasik-iktisat.htm.,25 Şubat 2008. 34 Sabri Çaklı, İktisat Politikası Düşüncesinin Evrimi, Ankara,Gazi Kitabevi,1988,s:53.

43 varsayım” olduğu bilinmektedir. Tam rekabet piyasalarına ulaşılmasını bir ütopya haline getiren nedenleri Neo-klasik iktisatçılar şu şekilde ifade ederler35: — Haberleşme olanaklarının farklılığı dolayısıyla piyasada olan bitenden haberdar olma olanağının bazıları için gerçekleşmemesi. — Günümüz piyasalarında mal ve hizmet üretim ve tüketiminde “tercih özgürlüğü” reklâmlar vs. gibi nedenlerle hemen hemen kalmamaktadır. — Aynı ihtiyacı karşılamaya dönük mal ve hizmet türleri arasında çoğunlukla bir benzerlik söz konusu değildir. Bundan dolayı bazı firmalar avantaj kazanmakta ve tam rekabetten sapmalar meydana gelmektedir. —Tam rekabet piyasalarının “atomisite” özelliği olarak adlandırılan piyasadaki alıcı ve satıcı sayısının çok olması nedeniyle fiyat ve üretimi etkilemeyeceği varsayımı giderek geçerliliğini koruyamamaktadır. Özellikle mal piyasalarında satıcılar kendi aralarında anlaşarak kartel ve tröst oluşturup fiyat ve üretim miktarını etkilemektedirler.

2.1.2.1.2. Dışsal Ekonomiler

Bir ekonomide tam rekabet koşullarının bütünüyle gerçekleşmesi halinde bile dışsal ekonomiler, piyasa ekonomisinin tek başına optimal kaynak dağılımı sağlamasına engel olur. Dışsal ekonomiler pozitif ve negatif olmak üzere ikiye ayrılır: Bir firmanın üretim faaliyeti sonucunda, başka birey ya da firmaların fayda elde etmesine “üretimde pozitif dışsal ekonomiler”, zarar elde etmesine “üretimde negatif dışsal ekonomiler” denir. Aynı şekilde bir bireyin tüketim faaliyeti sonucunda başka bireylerin olumlu etkilenmesine “tüketimde pozitif dışsal ekonomiler” olumsuz olarak etkilenmesine ise “tüketimde negatif dışsal ekonomisi” adı verilir. Piyasada tam rekabet koşulları olsa dahi oluşan fiyat mal ve hizmetlerin toplam fayda ve maliyetini açıklayacak şekilde gerçekleşmediği için bu tür malları özel sektör üretmekten kaçınır36.

35 Coşkun Can Aktan, a.e. 36 Şerafettin Aksoy, a.g,e s.53.

44 2.1.2.1.3 İçsel (Ölçek) Ekonomiler

Firma ölçeğinin değişmesi sonucunda firmanın maliyetlerinde bir azalma görülürse buna “pozitif içsel ekonomi” denir. Tersine ölçek değişimi sunucunda firma birtakım dezavantajlar elde ediyorsa bu durumda “negatif içsel ekonomi” söz konusudur. İşte işletme büyüklüğü veya üretim ölçeğindeki artış nedeniyle firmaların kendilerine sağladığı olumlu ya da olumsuz etkilere içsel ekonomi adı verilir. Ve bu da piyasa başarısızlığına yol açar. Demir yolu taşımacılığı, telefon, su, elektrik gibi hizmetlerin üretim miktarları arttıkça ortalama maliyetler düşeceğinden bu alanlarda tek bir firma piyasada kalacaktır. Bu nedenle bir firmanın azalan maliyetlerde çalıştığı durumlarda doğal tekel söz konusudur. Başka firmaların bu üretim alanına girmesi ekonomik olmaz. Bu yüzden doğal tekellerin çoğu devlet tarafından işletilir.37

2.1.2.1.4. Kamusal Mallar

Kamusal mallar kendi içersinde; tam kamusal mal, yarı kamusal mal, ortak havuz malları, erdemli ve erdemsiz mallar olarak ayrılır. Tam kamusal mal ve hizmetler faydası bütün topluma ait olan hizmetlerdir. Bu çeşit mal ve hizmetlerin faydası birimlere bölünemez, kimse mahrum bırakılamaz, tüketiciler arasında rekabetin olmadığı mallardır. Bu tür hizmetler milli savunma, diplomasi gibi devletçe üretilir. Yarı kamusal mallar ise eğitim ve sağlık gibi faydası bölünebilen pazarlanabilinen ve topluma önemli ölçüde dışsal faydalar sağlayan mallardır. Ortak havuz mallar ise, okyanusta bulunan petrol gibi kullanımı “serbest” olan fakat tüketimi için ulaşılması güç ve maliyetli olan mallardır. Erdemli mallar, toplumsal refahı artırmak amacıyla devletçe üretilen mallardır. Verilebilecek en güzel örnek kimsesiz kişilerin himayesine yönelik sosyal

37 Osman Pehlivan, Kamu Maliyesi, Trabzon, Derya Kitabevi. 2005, s.51.

45 hizmetlerdir. Erdemsiz mallar ise toplum sağlığını ve yararını bozan sigara, uyuşturucu gibi mallardır.

2.1.2.2. Keynesyen İktisadi Düşüncede Devlet ve Piyasa Ekonomisi

Daha önce ifade ettiğimiz üzere38 Klasik iktisadi düşünce piyasa ekonomisinin tek başına sosyal refahın optimizasyonunu sağlayacağı, dolayısıyla devletin ekonomiye müdahalesine gerek olmadığı görüşünü içerir. Neo-klasikler ise; Klasiklerden farklı olarak devletin ekonomiye müdahalesinin gerekli olduğunu ancak bunun “sınırlı” olması gerektiği görüşüne sahip olmuşlardır. Ancak 1929 dünya ekonomik bunalımı Klasiklerin öne sürdüğü gibi ekonomide sürekli ve tam istihdam denge halinin mevcut olmadığını ortaya çıkarmıştır. Bu bunalım ekonomik düşüncede bir devrime yol açarak Klasik İktisadi düşüncenin “Laissez-faire” ilkesini tartışmaya açmıştır. İngiliz iktisatçı John Maynard Keynes 1929 bunalımının etkilerini inceleyerek 1936 yılında yayınladığı ünlü “İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı eserinde ekonomide tam istidamın sağlanabilmesi için devletin ekonomide aktif rol alması gerektiğini ileri sürmüştür39. Keynes’i takiben pek çok iktisatçı devletin ekonomideki rolü ve fonksiyonlarının genişletilmesi düşüncesini savunmuştur. Keynes’in düşünceleri ve ona yapılan katkılara iktisat politikasında “Keynesyen İktisat” adı verilir. Keynesyen iktisatçılar ‘Fonksiyonel Devlet Teorisi’ adı altında devletin kaynak kullanımı ve dağıtımı, adil gelir ve servet dağıtımının sağlanması ve ekonomide istikrar ve kalkınma sağlanması gibi birçok alanda aktif olarak ekonomiye müdahale etmesi gerektiği görüşünü savunmuşlardır.40 Keynesyen iktisatçılara göre devletin ekonomide aktif olarak görev almasına yol açan nedenleri aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

38 Bkz. Sayfa 34.

39 İzzettin Önder “Yetmiş Beş Yıl Sonra Keynes” Açık Gazete,30 Aralık 2006,(çevrimiçi)açıkgazete.com/? action: Journalist&aid:2376, 3 Ocak 2008.

40 Mehmet Özkara, Devlet Anlayışında Ortaya Çıkan Değişikliklerin Sonucu Olarak Vergilendirilmeye Yüklenen Fonksiyonlar, 14 Şubat 2005, (Çevrimiçi) www.alomaliye.com/mehmet-ozkara-devlet-anlayışında, htm. 1 Mart 2008.

46 2.1.2.2.1.Kaynak Kullanımında ve Kaynak Dağılımında Etkinlik Sağlanması

Kaynak kullanımında etkinlik ekonomideki kıt kaynakların en fazla toplumsal fayda sağlayacak şekilde ihtiyaçları temin edecek mal ve hizmet üretimine tahsis edilmesidir. Bir diğer ifadeyle kaynak kullanımında etkinlik, mevcut üretim faktörlerinin en geniş ölçüde toplumsal ihtiyaçları karşılayacak şekilde kullanılmasıdır. Kaynak kullanımında etkinliğin sağlanması için üç temel şart vardır: . Üretimde etkinlik, . Tüketimde etkinlik, . Üretim ve tüketimde ortak etkinlik.

Bu üç koşul birlikte sağlanırsa devletin olmadığı bir ekonomide optimum kaynak dağılımı (Pareto optimali) gerçekleşir41. Ancak daha önce ifade ettiğimiz piyasa ekonomisinde görülen aksaklıklar sebebiyle kaynak kullanımında etkinlik sağlanamamaktadır. Tam rekabetin sağlanamaması, dışsal ve içsel ekonomiler, kamusal mallar dolayısıyla piyasa ekonomisi optimum kaynak dağılımını gerçekleştirememektedir. Bu durumda devletin, kaynaklarını daha etkin bir biçimde dağılması için piyasaya müdahale etmesi gerekir42. Kaynakların etkin kullanımı kadar etkin dağılımı için de devlet müdahalesine ihtiyaç duyulmaktadır. Piyasa ekonomisinin kendi işleyişinde coğrafi ve sektörel sebeplerle üretim faktörlerinin dağılımında dengesizlik söz konusu olabilir. Özellikle az gelişmiş ekonomilerde sermaye, müteşebbis veya emek faktörleri ülkenin belli bir bölgesinde yoğunlaşır. Bu tür durumlarda devlet teşvik edici tedbirler (vergi sübvansiyon) vasıtasıyla üretim faktörlerinin bölgeler arasında dengeli dağıtımında rol oynar.

41 Coşkun Can Aktan, Bir Piyasa Başarısızlığı Nedeni Olarak Gelir Dağılımında Adaletsizlik ve Yoksulluk Sorunu,Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara Hak-İş Konfederasyonu Yayınları.www.canoktan. org/ekonomi/yoksulluk/birinci-bol-aktan-piyasa-basarisiz.pdf.,24 Şubat 2008.

42 Şerafettin Aksoy, a.g.e. s.53.

47

2.1.2.2.2. Ekonomik İstikrarın Sağlanması Yönünden Devletin Rolü

Ekonomik istikrar, genel olarak bir ekonomideki temel değişkenlerin örneğin fiyatlar genel seviyesinin, istihdam seviyesinin ve dış ticaretin dengede olması durumunu ifade eder. Ekonomide yaşanan enflasyon, deflasyon, işsizlik ve ödemeler dengesi açıkları, önemli istikrarsızlıklardır. Klasik İktisadi düşünceye göre ekonomik istikrar denilince fiyat istikrarı akla gelmekteydi ve ekonomik istikrarın sağlanması sadece fiyat istikrarının temini ile gerçekleştiriliyordu43. Çünkü Klasik İktisatçılar ekonominin tam istihdam ve tam kullanım seviyesinde dengede olduğunu kabul ediyorlardı. Keynes ekonominin devamlı bir şekilde, tam istihdam seviyesinde dengede olamayacağı görüşünden hareketle ekonomik istikrarın sadece fiyat istikrarı ile değil, onun yanında tam istihdamın da gerçekleşmesine bağlı olduğunu ifade etmiştir44. 1930’lara kadar ekonominin sürekli tam istihdam da bulunduğu kabul edilerek devletin ekonominin tabii işleyişine müdahale etmemesi savunulmaktaydı. Ancak 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı, ekonomik istikrarsızlıklara karşı piyasa ekonomisinin yetersiz olduğunu göstermiştir. İngiliz iktisatçı Keynes 1936 yılında yayınladığı ünlü eserinde, devletin ekonomik istikrarsızlıklara ve sorunlara karşı müdahale etmesi gerektiğini ısrarla vurgulamıştır45. Keynes’in fikirleri özellikle 1940’lı yıllardan itibaren dünyada genel kabul görmüştür46. Bundan sonra devlet fiyat istikrarsızlıklarına (enflasyon ve deflasyon) ve eksik istihdama karşı aktif olarak mücadele etmeye başlamıştır.

43 İsmail Güneş, “İstikrarın Sağlanması”, Kamu Maliyesi Web Sitesi ,(Çevrimiçi) http://idari.cu.edu.tr/igunes/kamu/istikrar.htm. 3 Mart 2008 ve İsmail Türk,Sevinç Yayınevi,1989,Maliye Politikası s.73. 44 Şerafettin Aksoy, a.g.e. s..69-70. 45 Osman Demir, Muammer Şimşek, “Özelleştirme Üretici Devletten Düzenleyici ve Denetleyici Devlete Geçiş”, Özelleştirme: Teori Dünya ve Türkiye Deneyimi, Haz. Yusuf Bayraktutan, Liberte Yayınları, Ankara, 2003, s. 49.

46 Asuman Altay, “Geçiş Ekonomilerinde Devletin Ekonomik Rolleri, Görevleri ve KOBİ’lerin Durumu” İstanbul Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, Maliye Araştırma MerkeziYayın, No.86 2003, s.4.

48 2.1.2.2.3. Ekonomik Büyüme ve Gelişme Sağlanması Açısından Devletin Rolü

Ekonomik büyüme, bir ülkede belli bir dönemde (genellikle bir yılda) üretilen mal ve hizmetlerin toplam tutarındaki artışı ifade eder. İktisadi büyümeye kısaca, milli gelirde meydana gelen yıllık artış da denilebilir. Ekonomik gelişme ise ekonomik büyüme ile birlikte, ekonomideki olumlu yapısal değişmeyi, yani üretilen mal ve hizmetlerin kalitesinin de yükselmesini ifade eder. Ekonomik gelişme reel milli gelir artışıyla birlikte, sağlık, eğitim, kültür vb. sosyal hizmetlerin kalitesinin yükselmesi demektir. Keynesyen iktisatçılara göre iktisadi büyüme ve kalkınmanın sağlanmasında devletin önemli görevleri bulunmaktadır. Kalkınmanın ilk aşamalarında devletin ekonomiye müdahalesinin gerekli hatta kaçınılmaz olduğunu savunmaktadırlar47.

2.1.2.2.4. Ödemeler Bilânçosunda Denge Sağlanması Açısından Devlete Düşen Rol

Bir ülkenin dış ticaret dengesi sürekli olarak açık veya fazla veriyorsa bu durum iç ekonomik istikrarı ve iktisadi büyümeyi etkileyen önemli bir husustur. Keynesyen iktisatçılara göre kamu ekonomisinin fonksiyonlarından birisi de ödemeler dengesinde açık verilmemesinin sağlanmasıdır48. Bilindiği gibi, ödemeler dengesi bir ülkenin bir yıl içerisinde diğer ülkelere çeşitli nedenlerle yaptığı ödemelerle, dış ülkelerden sağladığı dövizleri gösteren bir tür bilânçodur49. Keynes’e göre ödemeler bilânçosu açık veren ülkelerde toplam talep hacmi daralacak, üretim ve istihdam seviyesi düşecek ve sonuçta milli gelir azalacaktır.

47 Coşkun Can Aktan, a.g.e. 48 A.e. 49 S.Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, İstanbul, Beta yayınevi 7.baskı,2002, s.502.

49 Aksine ödemeler bilânçosu fazlalık veren ülkelerde ise toplam talep hacminin genişlemesi sonucu, milli gelir de artacaktır50.

2.1.2.2.5 Adil Gelir Dağılımın Sağlanması

Milli gelirden üretim faaliyetine katılanların dengeli ve adil bir pay almalarına gelir dağılımında adalet adı verilir. Gelir dağılımında adaletsizlik sorunu hem azgelişmiş, hem de gelişmiş olan ülkelerin en önemli ortak problemidir. Bir kısım iktisatçılar (özellikle Keynesyen iktisatçılar) gelir dağılımı sorununun piyasa ekonomisi içerisinde çözüme kavuşturulamaması nedeniyle devletin ekonomiye müdahalesinin gerekli olduğu görüşünü savunmaktadırlar51. Keynesyen iktisatçılar devletin yeniden dağıtım politikası adıyla adil bir gelir ve servet dağılımını gerçekleştirebileceğini savunurlar. Yeniden dağılım, bir ülkede milli gelirin bir kısmını vergi ve diğer cebri tasarruf araçları ile topluma yeniden vermektir. Yeniden dağılım politikası vasıtasıyla adil bir gelir dağılımı için maliye politikasının elinde başlıca vergi, kamu harcamaları ve kamu kredisi olmak üzere üç araç vardır. Gelirin yeniden dağılımını devletin bir görevi olarak gören Keynes’e göre, piyasa ekonomisinde oluşan kişisel gelir dağılımını tüketim eğilimi düşük gruplardan tüketim eğilimi yüksek gelir gruplarına yeniden dağıtmak gerekir. Çünkü gelirler arttıkça bireylerin tasarruf eğilimleri artmakta, tüketim eğilimleri azalmaktadır52. Bundan dolayı ekonomideki efektif talep tam istihdamı gerçekleştirmeye yetmemektedir. Geliri düşük olanlar lehine yapılacak yeniden dağıtım, tasarruf eğilimini düşürür, dolayısıyla tam istihdam ve fiyat istikrarı korunur.

50 Coşkun Can Aktan, Piyasa Başarısızlığının Anatomisi ve Kamu Ekonomisinin Rasyoneli, (Çevrimiçi) www.canaktan.ora/ekonomi/kamu-maliyesi/kamu ekonomisi/kamu/ekdn/rasyoneli pdf.3 Ocak 2008. 51 İsmail Güneş, a.g.e. 52 Süleyman Özdemir, “Refah Devleti ve Üstlendiği Temel Görevler Üzerine Bir İnceleme”, AB- Türkiye Endüstri İlişkileri, (Ed. Alpay Hekimler),İstanbul, Beta Yayınevi, 2004, s.27.

50 2.1.2.3. Sosyalist Düşüncede Devlet

Sosyalist iktisadi görüş, liberal ekonomik görüşe bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüşü savunanlar liberal ekonomik düzende insanların özel çıkarlar peşinde koştuklarını ve bu suretle bazı insanların diğer bazı insanları sömürdüğünü ileri sürmüşlerdir53. Tüm ekonomilerin yanıt aradığı üç temel soruya yani ne üretilecek, nasıl üretilecek ve kimler için üretilecek sorularına bu tür ekonomilerde merkezi otorite karar vermektedir. Sosyalist ekonomilerde insanlar çalıştıklarının karşılığına göre değil, ihtiyaçlarına göre gelir elde etmektedir54. Sosyalist ekonomilerde fiyatlar devlet tarafından belirlenir. Sosyalist ekonomik düzende üretim araçlarının tamamının devlet kontrolü altına alınması esastır. Bu düzende özel mülkiyet ve serbest ticarete yer yoktur. 1917 yılında eski Rusya’da iktidara gelen sosyalist yönetim 1980’li yılların sonuna gelindiğinde çökmüştür. Bu sistemin yaşadığı çöküntü ile birlikte liberal iktisadi düşünce önem kazanmaya başlamış ve dünya genelinde çoğu ülkede, kamu ekonomik kesimi hızlı bir küçülme seyrine girmiştir55.

2.2. Türkiye’de Devletçilik ve Özelleştirme Hareketleri

Türkiye’de KİT’leri ve bunların özelleştirilmesini Cumhuriyet öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırarak incelemek mümkündür.

2.2.1. Cumhuriyete Kalan Miras

Dünya genelinde kamu işletmeciliğinin doğuşu 1930’lu yıllara dayandırılıyorsa da, ülkemizde konuyla ilgilenen birçok yazar ve bilim adamı kamu

53 Osman Pehlivan, a.g.e, s.57. 54 Alternatif İktisadi Sistemler, (Çevrimiçi) www.ekodiyalog.com/Konular/Alternatif-İktisadi- Sistemler.html, 3 Mart 2008.

55 Sinan Sönmez, “Kriz, Devlet Müdahalesi ve Özelleştirme”, Özelleştirme Tartışmaları, Haz. Aykut Polatoğlu, Ankara, Bağlam Yayınları, 1994, s. 37.

51 işletmeciliğinin başlangıç yılları olarak Osmanlı dönemini kabul etmektedir56. Devamlı sefer düzenleyen ve büyük bir ordu besleyen Osmanlı İmparatorluğu, askeri ihtiyaçlar ve saray ihtiyaçları için genellikle el emeğine dayalı üretim yapan birçok fabrika ve işletme kurmuştur. Osmanlıda savaş sanayii alanında faaliyet yapan ve ilk sanayi kuruluşu olan Tophane II. Bayazıt döneminde kurulmuştur57. Yine Deri Fabrikası II. Mahmut tarafından 1812 yılında kurulmuştur58. 1845 yılında kurulan Hereke Fabrikası önceleri ipekli dokuma üretirken sonraları halı üretimine başlamış 1908 yılında da fes üretmeye başlamıştır59.1850 yılında tekstil alanında faaliyete geçen bir başka devlet fabrikası da Zeytinburnu Fabrikası’dır60. 1850 yılında Bakırköy’de özel sektöre ait olarak kurulan basmahane, faaliyetine devam edemeyerek önce hazineye sonra askeriyeye geçmiştir61. Devlet eliyle kurulan sanayi kuruluşları olarak Feshane-i Fabrika-i Hümayun’u, İzmit Fabrika-i Hümayun’u, Çini Fabrika-i Hümayun’u62 ve Askeri Tahniye Fabrikası’nı63 sayabiliriz. 1863 yılında Mithat Paşa tarafından kurulan Memleket (Menafi) Sandıkları 15 Ağustos 1888 tarihinde yürürlüğe giren bir nizamname ile Ziraat Bankası’na dönüşmüştür64. Tanzimat dönemiyle birlikte ülkemizde görülen batılılaşma etkisi kendisini ekonomi alanında da göstermiştir. 1856 Islahat Fermanı’yla yabancı sermaye yatırımlarına ve yabancıların imparatorluk sınırlarında arazi satın almalarına izin verilmiştir. Bu dönemle Osmanlı idarecileri atılan adımların uzun vadeli iktisadi

56 Yakup Kepenek, Gelişimi, Sorunları ve Özelleştirilmeleriyle Türkiye de Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT), Gerçek Yayınevi 1990, s.17–18 Sadık Baklacıoğlu Kamu İktisadi Teşebbüsleri AUHFY, Sevinç Matbaası. Ankara,1976, s.117. 57 Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğunun İktisadi Şartları Hakkında bir Tetkik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Tisa Matbaacılık, 1970,s.117. 58 Vedat Eldem, a.g.e. s..118 59 A.e., s.119.

60 A.e., 61 A.e., 62 Osmanlı Sanayi 1913–1915 Yılları Sanayi İstatistikî, AÜSBEY, Sevinç Matbaa, Ankara, 1970, s.108. 63 A.e., s.155-156. 64 Yakup Kepenek, a.g.e.,s.19.

52 sonuçlarından çok, Avrupa devletlerinden kısa vadede sağladıkları siyasal ve mali desteği önemsemiştir65. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki ekonomik ve toplumsal problemlerin temelinde de Osmanlı’nın son dönemindeki bu tür tavizlerin etkisi büyük olmuştur. Sanayileşme bir taraftan devlet eliyle kurulan işletme ve fabrikalar yoluyla yürütülürken, diğer taraftan batılılara tanınan geniş imtiyazlar yoluyla yabancı sermayeyle de takviye edilmiştir. Ancak tanınan bu imtiyazlar sonucu ülke süratle ekonomik bağımsızlığını yitirmeye başlamıştır. Günümüzdeki bazı büyük kamu iktisadi kuruluşlarının ortaya çıkışında ve gelişmelerinde bu dönemde uygulanan ekonomik politikaların büyük rolü vardı Batılılara tanınan imtiyaz nedeniyle ve yabancı sermaye desteğiyle bu dönemde kurulan birçok işletme, sonraki yıllarda birer kamu işletmesi haline gelmiştir66. I.Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinden çekilmesi sonunda Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti’ne miras olarak saniyeleşme ve modernleşme gayretleri yanında birçok borç ve yabancılara tanınan imtiyazlar bırakmıştır.

2.2.2. Cumhuriyet Döneminde Devletçilik ve Özelleştirme

2.2.2.1. 1923–1932 Liberalizm Dönemi

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk milletinin çözüm beklediği sorunların başında ekonomi gelmekteydi. 18 Şubat–4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılan İzmir İktisat Kongresi’nde, “ekonomik hayat özel teşebbüsün önderlik ve egemenliğinde yürüyecek, devlet ancak teşvik ve himaye edici, düzenleyici olarak ekonomik hayata müdahale edecektir.” şeklinde karar alınarak liberalizme dayanan bir ekonomik model seçilmiş olunuyordu67. Ekonomi politikalar açısından 1930’lu yıllara kadar

65 Şevket Pamuk, Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500–1914,Gerçek yy.1988, s.198. 66 Veysel Atasoy, Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme Sorunu, Ankara, Nural Matbacılık,1993, s.58.

67 Habib Yıldız, a.g.e. s.100.

53 uygulanan bu döneme liberalizm dönemi denmektedir68. Bu dönem, iktisat politikaları ve resmi iktisat görüşleri bakımından 1908’de uygulamaya başlanan politikaların bir devamı niteliğindedir69. Lozan Antlaşması’nın ithal mallar ve yerli mallar arasında farklı vergi uygulamasını önlemesi ve gümrük resimlerinde sınırlamalar getirmesi sonucu bu uygulama biraz da zorunlu hale gelmiştir. Bu politikaların uygulanmasında Türk ekonomisinin ve devletinin imkânlarının sınırlı olması da devletin kaldıramayacağı yüklerin altına girmesine imkân vermemiştir. Kamu işletmeciliği açısından en önemli olay, 1925 yılında Sanayi ve Maadin Bankası’nın devlet eliyle kurulmuş olmasıdır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nden devralınan Feshane, Beykoz Deri ve Kundura, Bakırköy ve Hereke Fabrikaları bu bankaya devredilmiştir.

2.2.2.2. 1933–1945 Devletçilik Dönemi

Devletin ekonomiye daha fazla müdahale ettiği ve aynı zamanda batı ülkelerinde olduğu gibi yoğun bir işletmecilik faaliyetlerine girdiği bu döneme “Devletçilik” dönemi denmektedir70. 1929 yılından itibaren devletçi uygulamaların artış kazanmasında birçok iç ve dış sebep söz konusudur. Öncelikle Dünya Krizi’nin etkisiyle batıda devletçi uygulamaların artış kazanmasından söz edilebilir. Bunun yanında Lozan Antlaşması’nın bazı vergi düzenlemeleri konusunda koyduğu kısıtlamaların sona ermesi devlete serbestçe bu alanlarda düzenleme yapabilme imkânına kavuşturdu. Devletçilik Türkiye’de siyasal literatüre ilk defa 30 Temmuz 1930 günü Başbakan İsmet İnönü’nün demiryolunun Sivas’a gelişi dolayısıyla verdiği nutukta “biz iktisadiyatta hakikaten mutedil devletçiyiz” cümlesiyle girmiştir71. Devletçilik, Atatürk’ün talimatları sonucu Cumhuriyet Halk Fırkası’nın III. Kurultayı’nda parti

68 Muharrem Afşar, Türkiye de Kamu İktisadi Teşebbüslerinde Özelleştirme ve Verimlilik İlişkisi, Eskişehir Ünv.yayınları,Ankara,1982, s.7. 69 Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, Ankara, Savaş Yayınları, 1982, s.28. 70 Muharrem Afşar,a.g.e, s..62.

71 Veysel Atasoy, a.g.e s.64.

54 programına girmiştir.72 1937 yılında 1924 Anayasası’nın 2.maddesine “Devletçilik” ilkesi 5 Şubat 1937 tarih, 3155 sayılı yasa ile konmuştur.73 Başvekil İsmet İnönü, 1933 yılında Kadro Dergisi’ne yazdığı makalede partisinin devletçilik politikasından şu şekilde söz eder74: ‘İktisadi devletçilik bana her şeyden evvel bir müdafaa vasıtası olarak kendi lüzumunu gösterdi, biz iktisatta devletçiliği inkişaf için ve yeni düzeni kurmak için de feyizli ve müspet bir yol sayıyoruz.”. İnönü bu makalesinde Cumhuriyet Halk Fırkası’nın devletçilik konusuna bakışını dile getirmektedir. Devletçilik uygulamalarının yoğunlaştığı 1932 yılında, Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası yerine Devlet Sanayi Ofisi ve Türkiye Sanayi Kredi Bankası kurulmuştur75. 1933–37 yılları arasında uygulamaya giren I.Beş Yıllık Sanayi Planında; kimya, kâğıt ve selüloz, toprak-seramik, demir-çelik ve pamuklu dokuma gibi sanayilerin büyük sermaye ve teknik güce ihtiyaç göstermeleri gerekçesiyle devletçe korunması ve işletilmesi öngörülüyordu. Programın uygulanması 1933’de kurulan Sümerbank’a verilmiş, fakat madencilik işleri hususu 1935’de kurulan Etibank’a devredilmiştir. 1938 yılında ise 3460 sayılı yasa çıkarak KİT’ler ile ilgili genel düzenlemeye gidilmiştir76. Böylece KİT’lerin tek bir kanun etrafında teşkilatlanmaları ve denetlenmeleriyle ilgili hususlar düzenlenmiştir. Bu dönemde cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan devletleştirme çabalarının (dönemin özelliğinin tabii bir sonucu olarak) yoğun bir şekilde devam ettiğine şahit oluyoruz. Bu çabaların sonucu, kısa bir süre içinde, başta demir yolları olmak üzere deniz yolları, liman ve rıhtım işletmeleri tamamen devletleştirilmiştir77. Örnek olarak denizcilik alanında, Şirket-i

72 Güneri Akalın, KİT Ekonomisi, KİT’ler Reformları, Alternatifleri ve Özelleştirilmeleri, Ankara,Yeniçağ Basın Yayın,1990, s.40. 73 CHP 82.Yaşında, Halk Gazetesi, ,Sayı: 42 CHP Yayınları. 1 Eylül 2005. 74 İsmet İnönü, Fırkamızın Devletçilik Vasfı, Kadro Dergisi, Sayı 22, Teşrinevvel (Ekim) 1933 75 S.Rıdvan Karluk, Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme, İstanbul, Esbank Yayınları, No:5,1994 s.18–19. 76 Resmi Gazete,4 Temmuz 1938, Sayı: 3950,Distur, III. Tertip, Cilt:19 s.529.

77 Veysel Atasoy, a.g.e. s.68.

55 Hayriye’nin devletleştirilmesi neticesinde Devlet Deniz Yolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü’ne bağlanmasını verebiliriz78.

2.2.2.3. 1946–1980 Karma Ekonomi Dönemi

Bu dönemde Türkiye’de çok partili siyasi hayata geçilmiş, 21 Temmuz 1946 da ilk kez tek dereceli seçimler yapılmıştır. Çok partili siyasi hayatın başladığı 1946- 50 dönemi aynı zamanda devletçiliğin tasfiyeye uğradığı bir dönemdir79. 1950 genel seçimleri sonucunda, liberal ekonomi politikaları vaat ederek iktidara gelen Demokrat Parti, kamu hizmeti niteliği taşımayan alanlarda devletin işletmecilik yapmayacağı prensibinden hareketle temel ana sanayi dışında KİT’lerin özelleştirilmesi, böylece devletin işletmecilik faaliyetlerinin azaltılması ve küçültülmesi ilkelerini benimsemiştir80. Demokrat Parti iktidarının ilk yıllarında KİT’lerin özel sektöre devri gündeme gelmiş olmasına rağmen, ne bu söylenenler gerçekleştirilebilmiş ne de kamu harcamalarının GSMH içindeki payında bir azalma olmuştur. Özelleştirme bir yana KİT’ler, bu dönemde hem sayı hem de ölçek bakımından daha da büyümüştür81. DP, kamu iktisadi teşebbüslerini iktidara geldiğinde özel sektöre devredeceğini belirtmesine karşılık, aynı konu CHP’nin 7. kurultayında tartışılmasına rağmen kabul görmemiştir82. 24 Mayıs 1950 tarihinde TBMM kürsüsünde Başvekil Adnan Menderes hükümetin ekonomik görüşlerini özelleştirme ve devletin ekonomiye müdahale etmemesi şeklinde açıklamıştır83. Bu dönemde özelleştirme, parti ve hükümet programlarında yer almasına rağmen gerçekleştirilememiştir. Demokrat Parti döneminde, katma bütçeli kuruluşlar olan Türkiye Cumhuriyeti Posta Telgraf ve Telefon İşletmesi, Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü ve Türk Hava Yolları KİT haline getirilmiştir. Ayrıca bu dönemde Et ve Balık Kurumu,

78 Murat Koraltürk,”Şirket-i Hayriye’nin Devletleştirilmesi” Toplusal Tarih, Ekim 2002,s.61 79 Korkut Boratav a.g.e. s.273. 80 Mustafa Aysan, Selahattin Özmen, Türkiye’de ve Dünya’da Kamu İktisadi Teşebbüsleri, İstanbul, Kardeşler,1981, s.39. 81 Cem Alpar, “Özelleştirmenin Temelleri”, Dünya Gazetesi, 12.Ağustos.1994 82 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi 1908–1985, Gerçek yayınevi, 1988, s.280. 83 Faruk Sükan, Başbakan Adnan Menderes’in Meclis Konuşmaları, TBMM, 1950–1960, Ankara, Kültür Ofset, 1991, s. 78.

56 TPAO, Devlet Malzeme Ofisi, Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri ve Türkiye Kömür İşletmeleri gibi önemli Kamu İktisadi Teşebbüsleri kurulmuştur84. 1961 yılından sonra başlayan planlı kalkınma döneminde de karma ekonomi anlayışı devam etmiştir. 12 Mart 1964 tarih 440 sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleri’yle Müesseseleri ve İştirakleri Hakkında Kanun’la yeni bir düzenlemeye gidilmiştir85. Kanunun ikinci maddesi iktisadi devlet teşekküllerinin karma ekonominin kurallarına uygun olarak yönetilmeleri amacından bahseder. 1964 yılında kurulan Devlet Yatırım Bankası, 1968 de kurulan Karadeniz Bakır İşletmeleri, 1970’de kurulan TEK ve 1971’de kurulan Çay Kurumu kuruluşları 1960–1980 dönemi arasında kurulan önemli Kamu İktisadi Teşebbüsleri’dir86.

2.2.2.4. 1980 Sonrası Dönem: Serbest Piyasa Ekonomisine Geçiş Çabaları

1980 yılında, genel ekonomik sorunları aşabilmek için uygulanmakta olan ithal ikameci sanayileşme politikası, yerini ihracata dayalı sanayileşme politikasına bırakmış ve serbest piyasa ekonomisi kurallarını, ekonomiye hâkim kılmak için önemli düzenlemelere gidilmiştir. Yeni istikrar tedbirleri sonucunda KİT’lerin serbest piyasa ekonomisinin gerekleri uyarınca etkinlik esaslarına dayalı çalışması hedeflenmiştir. Serbest piyasa ekonomisi modelinin benimsenmesinin doğal sonucu olarak kamu işletmeciliği konusundaki anlayışlarda da değişiklikler kendini hissettirmeye başlamıştır. Gelişmiş ülkelerdeki yeniliklerle birlikte kamu sektörünün ekonomik sistem içinde ağırlığını azaltmak üzere Kamu İktisadi Teşebbüslerini özelleştirme hususu gündeme oturmuştur. Ekonominin kapalı ve planlı bir ekonomi halinden, dışa açık ve piyasa eğilimli ekonomiye geçişi kamu iktisadi teşebbüsleri açısından iki noktayı önemli kılar: KİT açıklarının kapatılması ve piyasa ağırlıklı bir yapıya geçirilmesi. Bu durumda üç değişiklik yapılması gerekli hale gelmektedir:

84 Veysel Atasoy, a.g.e. s.74–75. 85 Resmi Gazete,21 Mart 1964,Sayı: 11662, Düstur, V.Tertip, Cilt 3. 86 Veysel Atasoy, a.g.e, s.78–79.

57 KİT’lerin kâr eder duruma gelmesi, kamu sektörünün küçültülmesi ve KİT’lerde emredici plan uygulamasından vazgeçilmesi87. 1983 yılında 20 yıldır yürürlükte olan 440 sayılı kanun yürürlükten kaldırılarak 60 sayılı İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğü girmiştir88. Aynı yıl içinde 60 sayılı KHK, 2929 sayılı “İktisadi Devlet Teşekkülleri ve Kamu İktisadi Kuruluşları Hakkında Kanun”la yasalaşmıştır89. 2929 sayılı kanun yürürlükten kalkarak yerine, 1984 tarihinde 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlüğe konmuştur90. 1985 yılında yürürlüğe giren V.Beş yıllık kalkınma planına göre; karlı ve verimli çalışmaları amaçlanan KİT’lerin özel sektörün yeterli olduğu alanlarda yeni yatırımlarda bulunmamaları, yeni yatırımlarını genellikle madencilik, enerji, ulaştırma ve haberleşme gibi sektörlerde yoğunlaştırmaları benimsenmiştir91. 1986 tarihinde kamu kesiminin ekonomi içerisindeki nispi payının küçültülmesi ve KİT’lerin özelleştirilmesi amacıyla 3291 sayılı kanun yürürlüğe konmuştur92. Yasa’nın önemli yönü “özelleştirme” sözcüğünün ilk defa mevzuatımıza girmesidir93. 1990–1994 yıllarını kapsayan VI. Beş Yıllık Kalkınma Planında Kamu İktisadi Teşebbüslerinde iktisadi etkinliğin artırılması ve sermayenin tabana yayılmasını sağlamak üzere özelleştirme programının etkin bir şekilde uygulanacağı hükmü yer almıştır94. 1994 yılında yaşanan ekonomik kriz sonucu uygulamaya konan 5 Nisan 1994 Ekonomik Önlemler Uygulama Planında, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin verimliliğe ve etkinliğe dayanan bir anlayış çerçevesinde özelleştirilebileceği ve ilk aşamada Et ve Balık Kurumu ile Yem Sanayi’nin özelleştirme işlemlerinin tamamlanacağı ifade edilmektedir95. Bunun yanı sıra özelleştirilecek kuruluşlar burada tek tek ifade edilmekteydi: Erdemir, Tüpraş, Petrol Ofisi, Petkim, THY, TEK, PTT ve Kamu Bankaları.

87 Güneri Akalın,a.g.e.,s.422-423. 88 Resmi Gazete,20 Mayıs 1983,18050 Sayılı R.G.Düstur, V.Tertip, Cilt: 22 s.1060. 89 Resmi Gazete, 22 Ekim 1983,18199 Sayılı R.G.Düstur, V Tertip Cilt 22, s.786. 90 Resmi Gazete 18 Haziran 1984,18435 Sayılı Resmi Gazete Düstur, V.Tertip, Cilt 23 s.754. 91 DPT, V.Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara, s.35. 92 Nursel Baştürk, a.g.e. 93 (Çevrimiçi) www.ydk.gov.tr./kit99/onuncu-bolum.htm.3 Mart 2008. 94 DPT, VI. Beş Yıllık kalkınma Planı, Ankara, s.34–35. 95 Ekonomik Önlemler Uygulama Planı, 5 Nisan 1994,Ankara Başbakanlık Basımevi,1994, s.18–19.

58 Özelleştirmeye ilişkin ilk kapsamlı düzenleme 1994 yılında 4046 sayılı Yasa96 ile olmuştur. Bu yasa ile tek yetkili karar organı Özelleştirme Yüksek Kurulu olmuştur. Ve yine özelleştirmede yaşanan sıkıntılar dolayısıyla 1999 yılında 4446 Sayılı Yasa97 ile Anayasa değişikliğine gidilerek Anayasa’nın 47., 125. ve 155. maddeleri yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemeyle Anayasa’nın 47.maddesi dolayısıyla ilk kez Anayasa’ya “özelleştirme” terimi girmiştir. 1985–2008 dönemi itibariyle 246 kuruluştaki kamu hisseleri, 22 yarım kalmış tesis, 393 taşınmaz, 8 , 2 boğaz köprüsü, 103 tesis, 6 liman, şans oyunları lisans hakkı ile Araç Muayene istasyonları özelleştirme kapsamına alınmıştır. Ancak 23 kuruluştaki kamu payı ile 4 taşınmaz daha sonra özelleştirme işlemine tabi tutulmaksızın özelleştirme kapsamından çıkarılmıştır98. 1986 yılından itibaren 196 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış/devir işlemi yapılmış ve bu kuruluşlardan 186’sında hiç kamu payı kalmamıştır. Aynı tarihten bu güne kadar gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarının toplam tutarı ise 30 milyar dolar düzeyinde bulunmaktadır99. Halihazırda ihale veya devir prosedürü devam eden kuruluşlar ise TEKEL AŞ., Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Tic.A.Ş., Sümer Holding, TCDD Derince Limanı, PETKİM, TCDD İzmir Limanı’dır. Bu dönemde özelleştirme tartışmalarında adı çokça geçen Türk Telekomünikasyon A.Ş. hisselerinin %55’nin blok olarak satılması 15.10.2004 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile hükme bağlanmıştır100. İhaleyi en yüksek teklifi veren OGER Telecoms Ortak Girişimi Grubu (6.550.000.000 ABD Doları) kazanmış ve devir işlemi 14 Kasım 2005 tarihinde gerçekleşmiştir101.

96 Resmi Gazete 27.11.1994 4046 Sayılı Özelleştirme Uygulamalarının Düzenlenmesine ve Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. 97 Resmi Gazete, 14.08.1999,Türkiye Cumhuriyet Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, 23786 Sayılı R.G. 98 Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları Bülteni-Türkiye’de Özelleştirme–1(Çevrimiçi) www.oib.gov.tr/yayinlar.htm. 4 Mart 2008. 99 A.e. 100 Milliyet Gazetesi, “Türk Telekom Satışı Yargıya Gider”, 16.10.2004,s.8. 101 Hürriyet Gazetesi, “Telekom Çalışanlarının Zor Kararı” 25.11.2005,s.8.

59 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3.SON DÖNEM ORTA SOL’DA İKTİSADİ GÖRÜŞLER VE DEĞİŞİMLER

Dünyada küresel trende paralel olarak bugün için artık sağ ve sol arasındaki ayrımın tamamen ortadan kalktığı şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır1. Bugün için sosyalizm, önemini kaybetmiş bulunuyor. Orta Sol akımı olarak adlandırdığımız sosyal demokrasi de aynı şekilde tarihinden kaynaklanan ideolojik görüşlerinden ve iktisadi devletçilikten önemli ölçüde kopmuş görünüyor2. Geleneksel sol ile geleneksel sağ arasındaki farklılıkları başlıca şu beş başlık dâhilinde ortaya koyabiliriz: —Mülkiyet: Sol, geleneksel olarak üretim araçlarının devlet mülkiyetinde olmasını savunmuştur. Sağ ise her zaman özel mülkiyeti esas alan bir düzenin savunucusu olmuştur. Sosyal demokrasi ise hem özel hem kamu mülkiyetini savunmaktadır. —Planlama: Sol, geleneksel olarak iktisadi faaliyetlerin devlet tarafından merkezi olarak planlanmasını savunmuştur. Sosyal demokrasi fikir akımında ise devletin merkezden planlama rolü biraz zayıflatılmıştır. Sağ ise merkezi planlamaya daima karşı olmuştur. Sağ, piyasa ekonomisinin tabii işleyişine bırakılması ve ancak gerektiğinde sınırlı müdahalelerin olması gerektiğini savunmuştur ve hala savunmaktadır. —Devlet Müdahalesi: Solun en aşırı ifadesi olan sosyalizm tamamen devletçi bir ideolojidir. Her şeyi devletin planlaması ve tüm sorunların merkezi bürokrasi tarafından çözümleneceğine inanır. Sosyal demokratlar daha ziyade “dirigisme” olarak ifade edilen kapsamlı devlet müdahaleleriyle piyasa ekonomisinin yönlendirilmesini savunmuşlardır3. —Özgürlük: Özgürlük her zaman solun en önemli sloganlarından birisi olmuştur. Sosyalizm özünde ne siyasi, ne de ekonomik özgürlüklere yer veren bir rejimdir. Sağın savunduğu liberal demokrasi bir özgürlük düzenidir. Sosyal Demokratlar ise

1 Coşkun Can Aktan “Eski Sol’un Çöküşü ve “Yeni Sol” Yutturmacası, Yeni Türkiye, Sayı 50, Mart- Nisan 1998. S. 258. 2 A.e. 3Coşkun Can Aktan, a.e. s.259.

60 sosyal ve ekonomik haklara vurgu yaparak işçi ve geliri düşük kimselere ilişkin düzenlemeler taraftarıdır. —Adalet: Geleneksel solun ideolojisi olan sosyalizm adaleti, “herkesten yeteneğine göre alınır, herkese ihtiyacına göre verilir” şeklindeki bir ütopya formül üzerine inşa etmeye kalkmıştır. Kaynakların bol değil aksine kıt olduğu, dolayısıyla herkese ihtiyacına göre dağıtım yapılamayacağı gerçeği kabul edilmemiştir. Geleneksel sol, hiç kimsenin mülkiyete sahip olmaması durumunda tüm insanların eşit olacağını ve bu şekilde adalete dayalı bir düzenin kurulabileceğini savunmuştur. Solun bir versiyonu olan sosyal demokrasi ise sosyal devlet veya sosyal refah devletinin gelir dağılımında adaleti sağlamak için gerekli olduğunu savunmuştur. Ancak sosyal refah devletinin de günümüzde adalet sorununu çözmek bir yana yeni ekonomik sorunları da beraberinde getirdiği ifade edilmektedir4. Sağ ise adalet sorununun özel mülkiyete dayalı bir düzen içinde gerçekleşeceğini savunmuştur. Sağ; mülkiyet refah getirir, refah da insanların gelirlerini ve yaşam standardını arttırır varsayımından yol çıkmıştır. Mülkiyetin belirli ellerde toplanması, zengin ve yoksul arasındaki uçurumu daha da artırmıştır. Günümüzde Orta Sol’un yukarıda belirttiğimiz geleneksel fikirlerinden giderek koptuğu ifade ediliyor. Deyim yerindeyse Orta Sol artık giderek geleneksel sağın fikirlerini kabul etmek zorunda kalıyor. Dünyada yeni global değerlerin benimsenmesi; ekonomide, siyasette ve kültür alanında küreselleşme, eski solu geçmiş fikirlerinden uzaklaşmaya zorluyor. Eski Orta Sol, “Yeni Sol” adı altında kitlelerin desteğini çekmek için mücadele veriyor. İngiltere’de İşçi Partisi Lideri Tony Blair “Yeni Sol” ve “Paydaş Toplum” (Stakeholder Society) kavramları ile sosyal demokrasiyi içinde bulunduğu krizden kurtarmaya çalışan liderlerin başında geliyor. Fransa’da Başkan Mitterand döneminde ne millileştirme ne özelleştirme adı verilen yeni bir politika başlattı. Almanya’da da “yeni sol” olarak adlandırılabilecek Schröder iktidarı da eski sosyal devlet uygulamalarını daraltarak piyasa ekonomisi ile barışık bir politika sergiledi. Aşağıda bu üç ülkede ki yeni sol hareketleri kısaca inceleyerek ülkemizdeki sol hareketlere bakacağız.

4 Ramazan Gökbunar ve Birol Kovancılar, “Sosyal Refah Devleti ve Değişim”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1998, S. 3(Güz), s. 251–252.

61 3.1.Avrupa’daki Orta Sol Partilerde Yaşanan Değişim

3.1.1. İngiltere

İkinci Dünya Savaşı sonrasından, 70’li yılların ortasına kadar geçen süre, Avrupa sosyal demokrat partilerinin “Altın Yılları” olarak tanımlandı5. Bu dönemde sosyal demokratlar, demokrasi ve refah devleti alanında önemli ilerlemeler sağladılar. İnsan hakları, sendikal haklar, sosyal güvenlik kurumları, eğitimde fırsat eşitliği, sosyal devlet, kadın-erkek eşitliği, istihdam gibi konuları öne çıkardılar. Sosyal demokratlar 1970’li yılların ortalarından itibaren birçok Avrupa ülkesinde iktidarı yitirdiler. Almanya’yı uzun süre muhafazakârlar yönetti. İngiltere’de muhafazakâr parti 1979’dan 1997’e kadar iktidar oldu. 1979’da iktidarı muhafazakârlara bırakan İşçi Partisi önce, Michael Foot liderliğinde sağ karşısında daha kararlı ve daha sol muhalefete girişti6. Sosyal devlet, temel üretim araçlarının kamu mülkiyeti gibi zaten kuruluşunda kabul ettiği temel ilkelere dış politikada tek yanlı nükleer silahsızlanmayı ekledi. 1983 seçim yenilgisinden sonra partinin yeni lideri Neil Kinnock, tüzük ve kuruluş ilkelerinde sol söylemi değiştirmeye yönelik adımlar atmaya başladı7. Küreselleşmenin demokratik denetimi, geleceğin toplumunun alacağı şekil, ulus devletin rolü vb. gibi konuları kendi içlerinde ciddi biçimde tartıştılar. Aynı şekilde, bilimsel-teknolojik gelişmenin üretimde ve toplumun sosyal yapısında meydana getirdiği değişikliklerin sol siyasete etkilerini de tartıştılar. Buna rağmen İşçi Partisi 1987 seçimlerini de kaybetti. Ama modernleşme ya da sağa kayış artık geri dönmemek üzere başlamıştı. 1992 seçimlerinde parti, değiştiğini kamuoyuna ve kendi üyelerine anlatmaya çalışıyordu. 1994’de İşçi Partisi lideri John Smith’in ani ölümü ardından yerini alan genç lider Tony Blair, değişim sürecinin adını koydu. Partinin tüzüğünü temelden değiştirerek, sendikalara, artık partide etkileri olmadığını açıkça bildirdi ve “İşçi

5 Ercan Karakaş,Avrupa’da Sosyal Demokrasi, (Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/sdtarihi/yazilar/avrupada_SD.htm 17Mart 2008. 6 Kumru Başer, İngiltere'de Seçimler: Zafer Kimin, Birikim, Sayı: 98,Haziran 1997, s.11.

7 Kumru Başer,a.g.e, s.12.

62 Partisi işçilerin değil, herkesin, orta sınıfların ve iş çevrelerinin de partisidir” dedi8. Parti politikalarına daha bir açıklık getirdi. Yalnız orta sınıfa değil, zenginlere de ekonomi politikalar yoluyla seslenmeye çalıştı. Sağın sosyal hakları önemli ölçüde törpüleyen, yoksulluğu derinleştiren, işsizliği arttıran politikaları da seçmeni rahatsız etti ve Muhafazakâr Parti İngiltere’de gözden düştü. İşçi Partisi 18 yıl muhalefetten sonra, 1997 genel seçimlerinden birinci parti olarak çıktı. Muhafazakâr Parti seçim kampanyası boyunca, seçmene, “İşçi Partisi bizim politikalarımıza sahip çıkıyor. Aslı varken niçin taklidini seçiyorsunuz?9”diye sormaktaydı. 90’lı yıllarda, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki sosyal demokrat partilerde de son derece canlı program ve yön tartışmaları yaşandı. Ancak en çok ses getiren tartışma ise İngiltere İşçi Partisi’ndeydi. Muhafazakârlar karşısında sürekli seçim kaybeden ve 1979’da İngiltere’yi Thatcherizm’e teslim eden İşçi Partisi yeniden iktidara gelmişti. Tony Blair’in genel başkan olmasından sonra partide yenilenme ve modernleşme çalışmaları hızlandı. Blair’in önderliğinde bu amaca yönelik olarak bir dizi değişiklik yapıldı. İngiltere İşçi Partisi’nde yapılan tüzük ve program değişiklikleri ile parti kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlamayı sürdürürken, “üretim araçlarının ortak mülkiyetini” öngören tüzüğün 4.cü maddesi yeniden formüle edilmekteydi10. Sınıfsal farklar yerine tek ulus, sınıf mücadelesi yerine herkesin dayanışma, hoşgörü ve saygı ortamında özgürce yaşadığı bir toplum kavramı kullanıldı. Bir başka değişiklik de sendikalara “blok delege” uygulamasına son verilerek, “tek üye tek oy” ilkesinin benimsenmesi oldu11. Böylelikle sendikaların parti içindeki belirleyiciliğine son verildi. Bu değişikliklerle birlikte partide, parti üyeleri, iş ve işveren sendikaları ve akademisyenlerin katıldığı paylaşımlar sonucunda ekonomik bir program (manifesto) düzenlendi. Manifestoda, muhafazakâr partinin 16 yıllık iktidarında eşitsizliğin ve gelir dağılımındaki

8Kumru Başer,a.g.e, s.9. 9 A.e. 10 Jan Devletoğlu “İngiltere Daha İyisini Hak Ediyor” Sabah Gazetesi, Dış Haberler, 14 Haziran 1998 ve Coşkun Can Aktan, ‘Eski Sol’un Çöküşü ve “Yeni Sol” Yutturmacası,Yeni Türkiye, Sayı 50, Mart- Nisan 1998. s. 260. 11 Çağdaş Parti Örgütlenmesi, 31 Mart 2000, Ankara’da Yapılan Seminerdeki Konuşma Ve Tartışmalar, CHP İlişkiler Yayın No: 2, Mayıs 2000,s.21.

63 dengesizliğin daha da arttığı vurgulanarak: “Bu nedenle işçi partisinin üzerine düşen ekonomik kalkınmayı ve sosyal adaleti aynı anda sağlayacak politikalar üretmek ve uygulamaktır” denilmektedir12. İhtiyaç duyulan şeyin gelişen bir özel sektör ve yüksek kaliteli kamu hizmetler olduğu vurgusu vardı. İngiliz İşçi Partisi’nin amacı da refah devletini yoksullara yardım eden bir ambülânstan öteye geçerek, yoksulluğa yol açan nedenleri yok etmek şeklindedir. Yeni ekonomik program ve yeni yaklaşımlar İngiltere İşçi Partisi’nde büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. Bazı sendikalardan itirazlar geldi. Özellikle kamu mülkiyetinden vazgeçilmesi ve parti içinde sendikaların gücünün azaltılması sosyal demokrasiden uzaklaşma olarak görüldü.

“Eskiye, dogmatikliğe dönüş yok. Devrim için değil, yeni bir başlangıç için iktidar olmak istiyoruz. Bir sınıfın partisi olmak değil, herkesi kucaklayıp herkese hizmet etmek istiyoruz.13” İngiliz İşçi Partisi’nin lideri Tony Blair, 18 yıllık Muhafazakâr Parti iktidarının karşısına bu değişim söylemi ile çıkmıştı. Eğitime, sağlığa daha büyük pay, girişimcilik ve rekabetçiliğin desteklenmesi, suçla mücadele, aile bağlarının güçlendirilmesi, temiz politika, çevreye büyük özen ve halkın değerleriyle barışık bir politika izleyeceğinin sözünü vermişti. Blair, İşçi Partisi’nin söyleminde, programında radikal değişiklikler yaptı. Partiyi sendikaların tahakkümünden kurtardı. Özelleştirmeyi kabullendi14. İşçi Partisi benimsediği Üçüncü Yol yaklaşımıyla,15 küreselleşmenin dünya için olumlu bir süreç taşıdığına inanmaktadır. Buna göre; "ekonomik küreselleşme bir realiteyi oluşturmakta, .....sadece ya da öncelikle ülkelerin ekonomik açıdan

12 Ercan Karakaş,Avrupa’da Sosyal Demokrasi, (Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/sdtarihi/yazilar/avrupada_SD.htm 17Mart 2008.

13 Ercan Yavuz, Sol Kendi Önünde Duvar , - 19.04.2004 (Çevrimiçi)Http://Www.Guvercinevi.Net/Haber_Siy_Yazdir.Asp?ID=674 15 Mart 2008

14Kumru Başer,a.g.e. s.10–11. 15 Anthony Giddens, The Third Way and Its Critics, Üçüncü Yol ve Eleştirileri, Çev: Nihat Şad, Ankara, Phoenix Yayınevi, 2001, s.5.

64 karşılıklı bağımlılıkları anlamına gelmemekte, fakat içinde yaşadığımız dönemde zamanın ve mekanın dönüşümüyle ilgili bir kavramdır"16. Yeni İşçi Partisi; insan hakları, sendikal haklar, sosyal güvenlik kurumları, eğitimde fırsat eşitliği, sosyal devlet, kadın-erkek eşitliği, istihdam gibi konuları öne çıkardı. Yeni İşçi Partisi işveren ve sanayicilerle de bir araya gelerek sosyal demokrat partiler için bir değişimi daha ortaya koydu. Tony Blair iş dünyasıyla yakınlaştı. İşveren örgütlerinin liderleriyle buluştu. Aynı zamanda Tony Blair sendikalarla ve işçi sınıfının temsilcileriyle de çok yakın biçimde çalıştı. İngiltere’deki bütün sendikaları çatısı altında toplayan Sendikalar Birliği (Trade Union Congress) bir önceki kongresinde, hükümetin, işçilere ve sendikalara yardım etmek için 26 tane yeni yasa ya da düzenleme yapmış olduğunu açıkladı. Yani iş dünyasına yakın olurken sendikalarla da iyi ilişkiler içinde bulunabildi17. İş dünyasıyla yeni bağlantılar çerçevesinde küçük işyerlerinin temsil ettiği yeni ekonomik sektörle de bağlantı kurmaya karar verildi. Ekonomi açısından bakıldığında, küçük sermaye sahiplerinin, geçmişte ücretli çalışanlar konumundayken şu anda bağımsız küçük işletmeler durumuna gelmiş olan erkek ve kadınlar olduğunu görüyoruz. Bunlar şimdi ekonomide yeni bir maddi taban oluşturmaktadırlar ve İşçi Partisi onlarla bağ kurmak zorunda olduğunu fark etmiştir. İngiltere İşçi Partisi milletvekili Denis MacShane18’e göre;

“Devletin ekonomideki rolü ortadan kalkmadı. Ama devletin büyük şirketlere sahip olması; hava yollarına, telekomünikasyon şirketlerine sahip olması, artık bizi ileriye götürecek doğru yol olarak görülmüyor… Devletleştirme belki geçen yüzyılın ortalarında geçerliydi ama artık değil. Bunun yerine, devletin denetleme ve düzenleme yapması gerekir. Devletin, tekelleri ve tekelci sermayeyi, kamuya nasıl hizmet verdikleri konusunda denetlemesi, düzene sokması gerekir.19”

16Anthony Giddens, Üçüncü Yol Sosyal Demokrasinin Yeniden Dirilişi, Çev. Mehmet Özay, Birey Yayıncılık, İstanbul, 2000, S.9. 17 Çağdaş Parti Örgütlenmesi, a.g.e., s.21. 18 Tony Blair ile özdeşleştirilen modernleşme-çağdaşlaşma hareketinin önde gelen savunucularından olan Denis MacShane’in uzun bir gazetecilik ve sendika yöneticiliği geçmişi vardır.

19 Çağdaş Parti Örgütlenmesi, a.g.e., s.22.

65 Maliye Bakanı Gordon Brown'un açıkladığı 12 milyar sterlinlik (yaklaşık 5,1 katrilyon lira) özelleştirme projeksiyonu, İşçi Partisinin iktidara gelmesiyle hızlanan köklü kimlik değişiminin tüm gücüyle devam ettiğini gösteriyordu. Margaret Thatcher dönemi dâhil bugüne kadar hiçbir Maliye Bakanı devletin demirbaşları sayılan Hava Trafik Kontrol Merkezi, Darphane, İngiliz Milletler Topluluğu Gelişme Vakfı, At Yarışları Müşterek Bahis Kurumu ve Otoyol Servis İstasyonlarını bir solukta satışa çıkarmaya cesaret edememişti20. İngiltere İşçi Partisi özelleştirmenin sosyal boyutunu öne çıkararak değerlendirmiş ve “paydaş toplum” kavramını geliştirmiştir21. Paydaş toplum kavramını kısaca şöyle açıklayabiliriz: Bir işletmede hissedar olanlar daha istekli çalışır. Eğer halk da toplumsal refah içerisinde payı olduğuna inanırsa daha istekli çalışır. İnsanlar pay sahibi oldukları duygusuna kapılırsa topluma karşı sorumluluk ve toplumun başarısı için çalışma isteği duyarlar. Özelleştirme yapılırken geniş halk kitleleri hissedar olarak özelleştirme projelerine katılırlarsa ortaya paydaş toplum çıkar. Paydaş toplum kavramı, İngiltere’de hisse senedi sahibi sayısını 3 milyondan 14 milyona çıkarmıştır22. İngiliz İşçi Partisi, sosyal demokrat siyasal yaklaşımını, liberal piyasa ekonomisi, küreselleşme, özelleştirme ve yabancı sermaye yatırımı ağırlıklı ekonomik yaklaşımla destekleyerek “yeni sol” çıkışın önemli temsilcisi konumuna geldi.

3.1.2. Fransa

Fransa’da İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde yürütülen yoğun millileştirme girişimlerinden sonra, 1980’li yılların ortalarından itibaren özelleştirme sürecine girildi.1945–1946 yıllarında havayolu, banka, elektrik-gaz ve sigorta gibi birçok şirket devletleştirilmişti23. Devletin ekonomide ağırlığının dikkate değer bir düzeyde bulunduğu sanayileşmiş ülkelerden Fransa, özelleştirme politikalarına diğer

20 Jan Devletoğlu, a.e. 21 Esfender Korkmaz, “Özelleştirme Gerekli midir?”, Tercüman Gazetesi, 14 Mayıs 2007. 22 A.e. 23 Ahmet Korkmaz, a.g.e. s.70.

66 Avrupa ülkelerinden biraz gecikmeli olarak başlamıştır24. Fransa’da güçlü bir işçi sınıfı örgütlenmesi ve etkili bir muhalefetin varlığı bu durumu açıklayan temel etkenlerdir. Fransa’da solun düşüncesi millileştirme ve devletçilik anlayışına dayanır. 27 Haziran 1972 yılında Fransız Komünist Partisi ve Sosyalist Partisi’nin ortak hükümet programında da bu anlayışı görmekteyiz. Programda25; — Büyük sermayenin tahakkümünü ortadan kaldırmak için kapitalist grupların elinde bulunan üretim araçları ve mali mekanizmalar gitgide topluma geçecek, — Kamu sektörü genişletilecek ve demokratikleştirilecek, — Emekçiler işletme yönetiminde etkin olacaklar, — Kamu ekonomisi millileştirmeler, milli veya karma ekonomik işletmeler, kooperatifler, yardım sandıkları ve mahalli kamu hizmetleri vb. gibi örgütlenecektir. Banka ve finans kesiminde millileştirme bu kesimin tümünde olacaktır.

Millileştirilecek sektörlerde26 aynı programda sıralanmıştır;

— Yeraltı kaynakları, silah endüstrisi, uzay araçları ve uçak endüstrisi — Nükleer endüstri ve ilaç endüstrisi, elektronik, bilgisayar, kimya endüstrisi — Kamunun mülkiyetinde yarıdan fazla olacağı kuruluşlar ise demir-çelik ve petrol endüstrileri hava ve deniz nakliyatı, su tasfiye ve dağıtım hizmetleri, telekomünikasyon araçları. 1982’de Mitterand başkanlığında kurulan sosyalist P. Mauroy hükümetiyle ikinci millileştirme dönemine geçilmiştir. Bu dönemde 36 banka ve 5 sanayi grubu devletleştirilmiştir27. 1945 sonrasında uygulanan ekonomik programda sadece monopol konumundaki veya kamu hizmeti veren şirketlerin devletleştirilmesi kararlaştırılmasına karşın bu dönemde ekonominin her alanında faaliyet gösteren yüzlerce şirket devletleştirilmiştir. 1986 yılında Mitterand'ın Chirac'ı başbakan ataması ile Fransa'nın ilk solcu Cumhurbaşkanı-sağcı hükümeti oluştu. Bu 'iki başlı yönetimde' Chirac hükümeti, Mitterand'ın başlangıçta karşı olduğu özelleştirmelere

24 Yılmaz Dikbaş, Özelleştirme Sömürgeleştirme, Kaynak Yayınları, 1997, s.179.

25 Fransız Solunun Ortak Hükümet Programı, Konuk Yayınları, Çevirmen Doğan Görsev, s. 32. 26 A.g.e. s.118. 27 Hikmet Esen, Fransa’da Özelleştirme Uygulamaları, Özelleştirmenin Kurumsal Yapısı ve Gelirlerinin Kullanımı, Hazine Müsteşarlığı, Ocak 1999, s.12.

67 girişti28. İki yıl boyunca, Mitterrand, Chirac ile çalışmıştır. Chirac ile özelleştirmeler devam eder29. Jacques Chirac tarafından oluşturulan sağ iktidar, 5 yıl içinde 65 şirketin özelleştirilmesini öngören bir program hazırladı. Bu politikanın tercih edilmesi, liberal anlayıştan gelen birtakım gerekçelere dayanmaktadır. Hükümet, kamu sektörünün büyüklüğünün çok ileri boyutlarda olduğu ve temel rekabet kurallarının işleyişini zedelediği kanaatine vardı. Özelleştirme, sağlayacağı gelirler yoluyla yeni kaynaklar yaratma ve bütçe açığından kaynaklanan baskıyı hafifletme aracı olarak düşünüldü. 1986’dan 1988’e kadar yaklaşık 500.000 işçi istihdam eden 1.100 şirket kamudan özel sektöre devredildi30. Hisse senetlerinin satışı, geniş bir kamu kitlesi (17 milyonun üzerinde istekli) tarafından ilgi gördü. Bu başarı, vergisel teşvikler, önceliğin küçük taleplere (ondan küçük hisseler) verilmesi, uzun dönemli elde tutmalarda (18 ay) bedelsiz hisse edinilmesi, uygun satış tekniklerinin seçilmesi, işlemlerin kronolojisinin uygun bir şekilde düzenlenmesi ve özellikle çok çekici fiyatlar tespit edilmesinden kaynaklanmaktadır.31 Mitterand, 1988 başkanlık kampanyası sırasında ne millileştirme, ne de özelleştirme olarak adlandırılabilecek yeni bir politikanın savunuculuğunu yaptı32. %50 sınırının altına düşmeksizin bazı şirketlerde, devletin kontrol oranında azalma sağlayacak mali operasyonlar gerçekleştirildi. Mitterand ve partisi iş dünyasının güvenini kazanıp merkez sağa yönelik söylem içine girdi. Parti üyelerinin niteliğinde önemli değişimler oldu. Parti içindeki işçi üyelerin sayısı azalırken orta sınıf ve küçük burjuvazinin parti içindeki oranı yüzde 65’lere çıktı33. 1988’den 1993’e kadar hükümetler, şirketlerin hisselerinin bir kısmını mali piyasalarda satarak kendi kendilerini finanse etmelerini öngördüler34 (Rhône Puolenc, Crédit Local de France, Elf Aquitaine). Kamu işletmeleri, sermayelerine katılım sağlamak ve öz kaynaklarını

28 Candan Pekdaş, Portre: Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Radikal Gazetesi, 06.06.2005. 29Ali Rıza Taşdelen, Fransa’da Sosyal Demokrasinin İflası (Çevrimiçi)http://www.turkpolitika.com/custom/yazi/sosyaldemokrasi.doc, 18 Mart 2008 s.4.

30 Abdülkadir Göktaş, Arjantin ve Fransa’da Özelleştirme, Maliye Dergisi, Sayı.138, Eylül -Aralık 2001, s.84. 31 Franck Bancel, Les privatisation en France, en Allemagne, en Grande-Bretagne et en Italie, les Etudes de la Documentation Française, Paris, 1995, s. 30. 32 Abdülkadir Göktaş,a.g.e. s.85. 33 Ali Rıza Taşdelen, a.e. 34 Abdülkadir Göktaş, a.e.

68 artırmak amacıyla yatırımcıları ilgilendirebilecek bazı kârlı faaliyetlerini bağlı ortaklık şeklinde ayırdılar. 5 Nisan 1991 Kararnamesi, yabancı bir grup ile anlaşma halinde sermayenin %49 oranına kadar açılmasına izin verdi. Devlet kontrolü altındaki şirketlerin sayısındaki artışa rağmen kamu sektörü bünyesindeki personel sayısı, 1988 ile 1992 yılları arasında %2,5 oranında azaldı. Özelleştirme hamlesi, 1993 Mart ayında Muhafazakâr Parti’nin seçimleri kazanmasıyla kurulan hükümetle birlikte yeniden hız kazanmıştır.1993 Kanunu, 1986’da çıkan kanunu tamamladı. Bu kanun, 1986’da başlayan ve devletin ekonomide oynaması gereken rolün kökten değişmesi esasına dayanan politikaya devam etme iradesini yansıtmaktadır. Bununla birlikte, 1986 Kanunu ile karşılaştırıldığında önemli bir farklılık bulunmaktadır: 1993 Özelleştirme Kanunu, zımnen kamu sektörüne Fransız ekonomisi içinde önemli bir yer bırakmaktadır. Esasında, bundan böyle başlıca hedef, kamu hizmeti unsurunun baskın olduğu şirketler hariç tutularak sadece rekabete açık işletmelerin sermayesinin oluşumunun yeniden düzenlenmesiydi. İki yıl boyunca, 1993 Kanunu’nda yer alan (280.000 ücretli istihdam eden) 5 şirketler grubu, yaklaşık 106 milyar franga ulaşan bir fiyatla özelleştirildi ve 14 milyar franklık bir sermaye açılımı gerçekleştirildi (Renault)35. Hükümet, 1995 yılında şu firmaların özelleştirilmesini kararlaştırdı: Pechiney, Renault (sermayesinin tamamı), Compagnie Générale Maritime ve Usinor Sacilor. Hisselerin satın alınmasında öncelikli satın alım şartlarından yararlanan özelleştirilen şirketlerin çalışanları bu duruma olumlu yaklaştılar36. Zira öncelikli satın alım imkânından faydalanan ücretliler için, özelleştirme ani kazanç anlamını taşıyordu. Bu avantajlar, özelleştirme sırasında ortaya çıkabilecek toplumsal tepkilerin ve özelleştirme karşıtı eylemlere yol açacak nedenlerin hafiflemesine de yardımcı oldu. Özelleştirmeden en çok etkilenen sektörler otomobil, temel kimya, havacılık, elektronik ve çelik endüstrisi oldu. 1988’de François Mitterrand’ın yeniden seçilmesinden itibaren sol açısından kitlesel bir şekilde büyük işletmelerin millileştirilmesi olayı artık gündemden çıkmıştır. Fransa’da sağ ve sol kavramları tartışılmaya başlanmıştır. “Hangisi sağ?

35 A.e. s.86. 36 Hikmet Esen, Fransa’da Özelleştirme Uygulamaları, Özelleştirmenin Kurumsal Yapısı ve Gelirlerinin Kullanımı, Hazine Müsteşarlığı, Ocak 1999, s.59.

69 Hangisi Sol?37” denilmekteydi. Fransa’da sol hükümetler, şirketleri yeniden yapılandırmak ve Fransız ekonomisini uluslararası rekabete açma politikası izlemek suretiyle gelecek özelleştirmeler için uygun ortam oluşturmuşlardır. Fransa’da özelleştirme akımının tersine olarak millileştirme veya devletin ekonomideki müdahalelerin artırılmasını savunanlar giderek ağırlıklarını kaybetmektedirler. Bununla birlikte, özelleştirmenin sınırları ve özelleştirilecek şirketlerin nitelikleri konusundaki tartışmalar gündemdedir. Rekabete açık sektörlerde faaliyet gösteren kamu işletmelerinin özelleştirilmesi konusunda belirgin bir görüş birliği bulunurken, aynı görüş birliğini kamu sektöründeki monopol işletmeleri için bulmak mümkün değil. Mitterrand’ın iki dönem (14 yıl) cumhurbaşkanlığından sonra 1995 seçimlerinde, Sosyal Demokratların adayı Lionel Jospin, Chirac’ın karşısında yenilgiye uğrar. Lionel Jospin Sosyalist Parti’nin amacının, mevcut sistemi dönüştürmek olduğunun altını çizdi. Piyasanın gizli eline, “Biz piyasayı bir araç; etkili, değerli bir araç olarak görüyoruz. Ancak bir araçtan başka bir şey olmayan piyasayı düzenlemek, toplumun hizmetine vermek gerekir” şeklinde karşı çıkıyordu38”.Eşitlikçi politikalarının önemini vurgulayan Jospin küreselleşme olgusunun da başıboş bırakılamayacağını, mutlaka denetim altına alınmasını savunmaktadır. Sosyalist Parti AB’yi küreselleşmenin panzehiri olarak görüyor. Fransa’da Lionel Jospin’in söylediği ve İngiltere’de Tony Blair’in tekrarladığı görüş şudur39: Piyasa ekonomisine “evet”, ama piyasa toplumuna “hayır”. 21 Nisan 1997’de Cumhurbaşkanı Chirac kendi partisinin çoğunlukta olduğu meclisi fesh eder.40 1997 seçimlerinde, merkez sağ (Hiristiyan Demokratlar) seçmenin meclisin feshine tepkisi büyük olur ve Lionel Jospin önderliğinde Sosyalist Parti yeniden iktidara gelir. 2002 yılına kadar Jospin başbakanlık görevini yürütür. 1999’da, ünlü Michelin lastik fabrikası kârlarında önemli yükselmeler olmasına

37 Patrick Ulanowska, Histoire Illustree de la Gauche Française- Resimli Fransız Sol’u tarihi-, Le Pre aux Clercs, 2002, s. 119.

38 Ercan Karakaş,Avrupa’da Sosyal Demokrasi, (Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/sdtarihi/yazilar/avrupada_SD.htm 17Mart 2008.

39 A.e. 40 Ali Rıza Taşdelen, Küreselleşme ve Kapitalizmin Sosyal Sefaleti, Teori, Ağustos 1996, Sayı 79, s.52.

70 rağmen, 7.500 işçiyi işten çıkarmıştır. Bunun üzerine Jospin “Ekonomiye müdahalenin zamanı geçmiştir. Bu küreselleşmenin baskısı altında olan ekonominin kaçınılmaz sonucudur41” diyerek kitle halinde işçi çıkarmalara sessiz kalmıştır Jospin ile özelleştirmeler devam ederek Credit Lyonnais bankası,42 Thomson özelleştirildi ve France Telecom’un hisseleri satılığa çıkarıldı. Birkaç hafta sonra, Sosyalist Enternasyonal’in toplantısında “eğer toplumun değişmesi gündemde değilse, bunu zorlamanın bir gereği yoktur” diyen Jospin’nin bu sözleri kamuoyunda Kapitalizmin ve pazar ekonomisinin alternatifi yoktur şeklinde algılanmıştır. 43” Sosyalist Başbakan Jospin 2002 yılına kadar, kendisinden önceki iki sağ iktidarın (Balladur ve Juppé iktidarlarının) toplamından daha fazla özelleştirme gerçekleştirmiştir. Birçok kamu girişimi kısmen veya tamamen özelleştirilmiş, 175 milyar Frank gelir sağlanmıştır.44 2002 milletvekili seçimlerinde, Chirac’ın partisi UMP (Halk Hareketi Birliği) ezici bir çoğunlukla iktidara geldi. Başta sosyalistler ve komünistler olmak üzere Fransız solu bir kriz içine girdi. 2002–2007 yıllarında Fransa’da Jean Pierre Raffarin ve Dominique de Villepin hükümetleri iktidarı gördü. Sosyalistlerin 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde adayı Ségolène Royal’ın, Nicolas Sarkozy karşısında yenilgi alması ve 17 Haziran’daki genel seçimlerde de sağcı UMP’nin zaferi ardından sosyalistlerde yenilenme zorunluluk haline geldi. Fransa'da Sosyalist Lionel Jospin'in başbakanlığı sırasında 1997–99 yılları arasında maliye bakanlığı yapan ve ülkenin AB para birimi Euro’ya geçmesinde önemli rol oynayan Maliye Bakanı Dominique Strauss-Kahn seçim gününün akşamı açıkladığı gibi, Sosyalist Parti, kötü bir üne sahip olan Bad Godesberg konferansı (1958-59’da Alman SPD’sinin sosyalizmi resmi olarak reddettiği konferans) çizgisinde bir “sosyal demokrat yenilenme” gerçekleştirme şansını kaçırmıştı. Sosyalist Parti(SP), özellikle “merkezde” yer alan seçmenleri ihmal etmişti45.

41 Patrick Ulanowska, a.g.e, s. 127. 42Akşam Gazetesi “Credit Lyonnais’in Son Parçası Paribas'ın”, 26 Kasım 2002 (Çevrimiçi) www.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2002/11/26/ekonomi/ekonomi11.html - 27k, 18 Mart 2008. 43 Patrick Ulanowska, a.g.e., s. 127-128. 44 Onur Karahanoğulları, Fransa Cumhuriyeti, (Çevrimiçi) http://politics.ankara.edu.tr/~karahan/makaleler/kars-frans–2004.doc,18 Mart 2008. 45 Peter Schwarz, Sarkozy’s Electoral Victory And The Bankruptcy Of The French “Left”,9 May 2007, (Çevrimiçi) http://www.wsws.org/articles/2007/may2007/sark-m09.shtml,18 Mart 2008.

71 SP’nin kendisini yenilemesi veya yeniden yapılandırması için ilkelerinin de yeniden tartışılması bekleniyor. Öte yandan eski Cumhurbaşkanı François Mitterand ve eski hükümet başkanları Michel Rocard, Pierre Bérégovoy ile Lionel Jospin’in eski iş arkadaşları tarafından oluşturulan Graklar (Gracques) Kolektifi, solda yeniden yapılanma için demokratik, sosyal bir Avrupa için manifesto yayımladı. Seçim kampanyası sırasında SP ile merkez sağ arasında ittifak öneren Graklar, Le Monde gazetesinin 23 Haziran tarihli sayısında ilan olarak yer alan manifestolarında, “modernizasyon yanlısı bir sol” kurmak için sosyal, demokratik ve Avrupai sol çağrısında bulundu46. Graklar, SP’nin, Almanya, İngiltere ve İskandinav ülkelerindeki orta sol partilerden 10 yıl geride sosyal ve ekonomik bir proje sunarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde büyük ölçüde eridiği eleştirisini yaptı47. Fransa sağının 2002”den bu yana ideolojisi, konuları, liderliği ve siyasi araçları konusunda derinliğine bir yenilik yaptığına dikkat çekilen manifestoda, solda ise tersine bir değişmenin olmadığının altı çizildi. Graklar, sol fikirlerin 1980’li yılların sonlarındaki gibi kalmaya devam ettiğine işaret etti. Bu aşamada SP’nin kendisini yenilemesi veya yeniden yapılandırması için ilkelerini de yeniden tartışması bekleniyor. Hatta "sosyalist" isminin değişmesi bile gündeme alınmalıdır. Avrupa Anayasası’nın yüzde 55’le reddedilmesinde de Fransız solu belirleyici oldu. Özellikle Sosyalist Parti’nin oyları yol açtı bu sonuca. Sosyalistlerin yüzde 56’sı hayır dedi. Komünistlerin yüzde 98’i, aşırı solun yüzde 94’ü de hayırcı saflarda yer aldı. Bazı nedenler şöyle özetlenebilir48: “Yeni Avrupa Anayasası’nın fazla kapitalist olması. Devleti, ekonomide ve idarede arka plana itmesi. Ulus-Devleti çok törpülemesi. ‘Küreselleşme’yi fazla benimsemesi... Neoliberal olması.” Fransız solu Blair’i sağcı ve neoliberal olarak yaftalayarak “üçüncü yol” stratejisini solu sulandırdığı gerekçesiyle küçümsemekteyken, Blair ve İşçi Partisi’nin başarıları karşısında geri adım atmak

46Julien Martin (Rue89) Pour Les Gracques, "Royal Allait Dans Le Mur" 23/08/2007 (Çevrimiçi) www.rue89.com/2007/08/23/pour-les-gracques-royal-allait-dans-le-mur - 104k,18 Mart 2008. 47Fransız Solu Yeniden Yapılanıyor, (Çevrimiçi) http://www.haberte.com/news_detail.php?id=33888, 18 Mart 2008. 48Hasan Cemal, Fransız solu, Türk solu! ,Milliyet Gazetesi, 1 Haziran 2005.

72 zorunda kalmıştır49. Çünkü solla piyasa ekonomisini uzlaştırma çabası olarak adlandırılan “üçüncü yol” projesi küçümsenmeyecek bir başarı elde etmiştir. Girişimciliğin teşvik edilmesi, kamu sektörünün bazısının özelleştirilmesi, düzenlemelerin yumuşatılması, iş piyasasının liberalleştirilmesi ekonomideki canlanmanın başlıca nedenleridir. Bu süre içinde enflasyonun önüne geçilmiş, faiz oranları en düşük düzeyine indirilmiş, bütçe açıkları Fransa ve Almanya’da olduğu gibi korkutucu boyutlara taşınmamıştır. Fakat İngiliz ekonomisinin en büyük başarısı, hiç şüphesiz ki, işsizlikle mücadelede sağlanmıştır. Son on yılda İngiltere’de büyüme oranı Fransa’dan fazlayken, işsizlik oranı Fransa’nın yarısı kadardır. İşsizlik İngiltere’de %4,6, Fransa’da ise %10,2’dir. Avrupa’daki diğer sosyal demokrat partilerde görülen devletin piyasa ekonomisine müdahaleyi azaltması şeklindeki ekonomik politikalar Fransa’da biraz gecikmeli olarak hayata geçirilmiştir. Sosyalist Parti’de başkanlık eden Jospin döneminde girişilen özelleştirmeler Fransız solunun biraz gecikmeli de olsa liberal politikalara yaklaştığının habercisidir. Gecikmeyi, Fransa da var olan güçlü işçi örgütlenmesi ve etkin sivil toplumun özelleştirmelere bakış açısıyla açıklayabiliriz.

3.1.3. Almanya

Almanya’da kriz karşıtı politikaların uygulanmasına 1980´lerin ilk çeyreğinde başlandı. 1974–1982 yılları arasındaki dönemde Başbakan Helmud Schmidt önderliğinde dönemin iktidar partisi olan SPD (Alman Sosyal Demokrat Parti) hükümetinin kararıyla, Keynesçi ekonomi politikalar uygulanmak istendi50. Bu politika ile ekonomik krizi erteleme amaçlandı. Bunun için devletin borçlanması pahasına risk almayı tercih etti ve sosyal harcamaları yoğunlaştırıp, altyapı yatırımlarını artırdı, yeni iş alanları üreterek işsizliği düşürdü ve toplu sözleşmeler enflasyonun üzerinde zamlarla imzalandı. Tüm bunlar yapılırken Helmud Schmidt'in tek gayesi devlet ekonomisine bir parça refahlık ve bir soluk verebilmeyi sağlamaktı. İzlediği politika için partisi; Merkezi Yatırım Programı yani (Zentrales Investitions

49 Hüseyin Kalaycı, Fransızlar İngilizlere Neden İmreniyor? 4 Mayıs 2005, (Çevrimiçi) http://asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=577&kat1=2&kat2=, 17 Şubat 2008. 50 Ali Rıza Çiğdem, Seçimler Öncesi Almanya'da Siyaset ve Sol Partinin Doğuşu, (Çevrimiçi) http ://www. Sendika.org/yazi.php?yazi_no=3387, 13 Ocak 2008.

73 Program) kısaca ZIP ismini verdiği kararlar ve eylemler paketini uygulayacağını açıkladı. Ve iktidarının ilk dönemlerinde % 5,4 gibi bir büyüme tuttursa da ilerleyen yıllarda ihracattaki gerileme, finans kapitalin baskısı, işsizliğin tekrar artması, devlet borçlarının yükselmesi SPD’yi yeni bir ZIP programı uygulamaya zorladı51. Çünkü Keynesçi politikaları uygulama dönemi, hükümeti amaçlanmış olan hedeflerine götüremedi. Yeni program arayışı Başbakan Helmud Schmidt'in 1982’de istifasına kadar gitti. Aynı zaman diliminde İngiltere, Fransa ve İsveç’te uygulanan bu politikalar hüsranla sonuçlandı ve sosyal demokrat partiler tarihsel yenilgiler yaşadı. Bu durum sosyal demokrasi krizinin tescili olurken seçmenlerin sandık tercihleri seçimlerde muhalefeti (muhafazakâr sağı) sevindirecek nitelikteydi. 1980’lerin ikinci çeyreğinde; Fransa, İngiltere ve Almanya’da iktidara muhafazakâr sağ partiler geldi ve bu ülkelerde sosyal devletin ortadan kaldırılmasına yönelik faaliyetler, özelleştirmeler başladı. Bu süreçte Sovyetler Birliğinin dağılması, solun dünya çapında ideolojik ve politik yenilgisini tescillerken sosyalizmi dünya halkları nazarında alternatif olmaktan çıkardı. Küreselleşme çağının (Globalizm) başladığı bu dönemde izlenen politikalardan başka çarenin olmadığı ilan edildi52. 1982’de Helmut Kohl liderliğinde CDU-CSU-FDP(Hristiyan Demokrat Parti, Hristiyan Sosyal Birlik Partisi, Alman Hür Demokrat Parti) koalisyon hükümeti kuruldu53 ve 16 yıl Almanya bu koalisyon tarafından yönetildi. Bu dönemin karakteristik özelliği özelleştirme politikalarının uygulamaya konulmasıdır54. Bu amaçla ilk iş olarak VEBA adlı kuruluştaki devlet payının düşürülmesi gündeme gelmiş ve başarıyla sonuçlandırılmıştır. Özelleştirmeler, işten çıkarmalar, çalışma saatlerinin uzatılması tartışmaları, yarım günlük işlerde yoğunlaşma, iş güvencesinin gereksizliği, ücretlerin yüksekliği, emeklilik sistemi ve yaş sınırı tartışmaları başladı. Helmut Kohl’un önderliğindeki koalisyon hükümeti programında; özelleştirme, “devletin yeniden organizasyonu için muhtelif konulardan biridir”

51 A.e.

52 A.e. 53 Çevrimiçi, webarsiv.hurriyet.com.tr/2002/09/17/181865.asp - 36k,18 Mart 2008. 54 Ahmet Korkmaz ,Özelleştirme ve Sermaye Piyasalarının Gelişimi Dünya Uygulamaları ve Türkiye Üzerine Değerlendirmeler, Yüksek Lisans Tezi, Danışman: Prof. Nihal Tuncer, İstanbul Üniversitesi S.B.E., 1998, S.82.

74 şeklinde ifade edilmektedir55. Özelleştirme politikaları sonucu Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleşmesiyle fabrikalar bir mark karşılığında satıldı56. Bu dönem içerisinde eğitimin, sağlığın paralılaştırılmasının yolu açıldı. Almanya da geniş yankı uyandıran özelleştirme kararı ise Kasım 1996’da “Deutsche Telekom”olmuştur. Fankfurt borsasında bu kuruluşun hisselerinin yüzde 25’i, 13 milyar dolar karşılığı el değiştirmiştir57 İç kargaşanın arttığı bir dönemin sonunda Schröder ve Lafontaine’in ortak liderliğindeki SPD işsizliği azaltacağı, vergi adaletini sağlayacağı, çocuk parasını yükselteceği, doğu ile batı arasındaki dengesizliği gidereceği, ilkel vatandaşlık yasasını kan bağı ilkesinden çıkaracağı gibi vaatlerle Birlik -90- Yeşiller’le koalisyon kurarak 1998 yılında iktidara geldi58. Schröder ilk olarak Volkswagen (VW) otomobil endüstrisinin personel şefi Peter Harz başkanlığında bir komisyon kurarak Almanya’nın tüm çehresini değiştirecek “Reform Programı”nı hazırlattı. Bu program hazırlayıcının adıyla Harz programı olarak da anılır59. Bu programın da içinde yer aldığı politikalar demeti* sadece SPD ve Yeşiller hükümetinin programı değildir. Aynı zamanda CDU ve FDP’nin de benimsediği bir programdır. Bu programla60; — İş güvencesi ortadan kaldırıldı. Kitlesel işten çıkarmalar yoğunlaştı. — Çalışma süresi uzatıldı. Haftalık 40–42 saatte çıkarıldı. Vardiya, hafta sonu, tatil günleri zamları kaldırıldı.

55 Michel Fromont,Heinrich Siedentopf, “ Les Privatisations en Republique Federale d’Allemagne”, Les Pivatisations en Europe, Editions du CNRS, Imprimerie Paul Rubaud-Aix-en- Provence,1989,s.160. 56 Yavuz Donat, , ‘Bir Mark’a Paraşüt Fabrikası, Sabah Gazetesi, 28.11.2003. 57 Yılmaz Dikbaş, a.g.e. , s.216. 58 Murat Çakır, Neoliberalizmin Yeni Renkleri: Kırmızı ve Yeşil, Kozmopolit Dergisi, Eylül / September 2002 Çevrimiçi) http://www.kozmopolit.com/Yazarlist/mcakir03sept02.html, 18 Mart 2008. *(“Agenda 2010” ismi ile de anılır) 59 Ali Rıza Çiğdem,a.e. 60 Ali Rıza Çiğdem,a.e.

.

75 — Esnek çalışma, kısa çalışma, ücretsiz izin uygulanmaya başlandı. İşsizlik parası süresi 6–12 aya indi. Bu sürenin sonunda sosyal yardım düzeyine çekildi. — Emeklilik yaşı 65´e uzadı. Sağlık paralı hale getirildi. Üniversiteler paralı eğitime geçti. — Sosyal yardım alanların 1 Euro saat ücretiyle çalışması zorunlu hale geldi, çalışmayanın sosyal yardımı kesildi. — Maliyetleri düşürmek için işverenlere çeşitli vergi bağışıklığı getirildi. Kurumlar vergisi, gelir vergisi düşürüldü. Dolaylı vergiler artırıldı. — Sigara, alkol, benzin v.b'den alınan vergi oranları yükseltildi. Bu program görüldüğü üzere muhafazakâr hükümetlerin politikalarıyla örtüşmektedir. Sosyal hakların ve yardımların azaltıldığı, vergilerin arttırıldığı bununla beraber sermayedarlar için birtakım kolaylıkların sağlandığı bir dönem başladı. Agenda 2010 genel programının içinde yer alan iş yaşamını, çalışanların sağlık ve sigortalarla ilişkisini yeniden düzenlenmesini içeren Harz yasaları uygulamaya kondukça halk içindeki hoşnutsuzluklar SPD içine de yansıdı. Karşılıklı suçlamalar eşliğinde partinin sol kanadından küçük bir grup koparak, yeni bir parti kuracaklarını açıkladılar. Ve bir süre sonra WASG (Arbeit und Soziale Gerechtigkeit- Die Wahlalternative — İş ve Sosyal Adalet İçin Seçim Alternatifi) adıyla bir parti kurdular. Paralel süreçte Doğu Almanya´da Pazartesi gösterileri adı altında HARZ yasalarına karşı gösteriler başladı ve bütün yurda hızla yayıldı. İlk bir ay kadar sendikalar, çeşitli sivil toplum örgütleri, PDS bu gösterileri destekleyip etkinliklere katıldılar. Bu parti toplumsal desteğini giderek arttırdı. Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) kuruluşu 143 yıl öncesine kadar giden dünyanın en eski ve en köklü partisidir. SPD “Temel Değerler Programı”nı son olarak Berlin Duvarı’nın yıkıldığı 1989 yılında yenilemişti. Ortaya konulan program taslağı geniş bir katılımla ve aşamalı bir biçimde tartışıldı. Getirilen eleştiriler ve öneriler ışığında taslak iki kez yenilendi. Beş yıl süren planlı bir tartışmanın sonrasında son şeklini alan program taslağı Aralık 1989’da Berlin’de toplanan kurultaya sunuldu. 1989 Berlin Programı reform politikasına vurgu yapıyor ve reformlar için “eski ve yeni toplumsal hareketleri” birleştirmeyi öngörüyordu. Ekolojik konular da programda önemli yer tutuyordu. “Doğaya zarar vermeyen,

76 enerjilerin ekonomik kullanıldığı ve nükleer çağ mirasının azaltıldığı, ekolojik ve sosyal açıdan yenilenmiş bir ekonomi” hedefleniyordu61. 1989 Berlin Programı’ndan sonra; Sovyetler Birliği’nin dağılması, Doğu-Batı Almanya’nın birleşmesi, 2001’de ABD’ye yapılan saldırı, Ortadoğu’daki gelişmeler ve hızlanan küreselleşme tüm dünyada olduğu gibi Almanya’da da politikaların yenilenmesini gündeme getirdi. Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD) yedi yıldır tartıştığı “Temel İlkeler Programı”nı 26–28 Ekim 2007 tarihlerinde Hamburg’da toplanan kurultayda günün koşullarına göre yeniledi62. Yaklaşık yedi yıl önce başlatılan bu çalışmanın amacı, küreselleşmenin ortaya çıkardığı yeni sorunlara karşı temel yaklaşımları saptamaktı. SPD öteden beri kendisini sol bir halk partisi, üye, program ve değerler partisi olarak tanımlamakta olduğu için program geliştirmeye büyük önem veriyordu. Tartışma, parti üyelerinin katılımıyla sınırlı tutulmuyor, toplumun da katılımı için büyük çaba sarf ediliyordu. Partinin yeni genel başkanı Kurt Beck “Biz program tartışmalarını toplumla birlikte, toplum için yapıyoruz, sorunların yanıtlarını toplumsal diyalog yolu ile geliştirmek istiyoruz” diyordu63. Program hem parti içinde, hem toplumsal alanda düzenlenen sayısız toplantı ve konferanslarda canlı bir biçimde tartışılıyordu. 1989 Temel Değerler Programı varken parti neden kendisi için bu programla yetinmiyordu?. Parti programını yenileme çalışmalarında bu soruya verilen cevap, geçen süre içerisinde dünya ekonomisi hızla ve kuralsız olarak küreselleştiği ve bu gelişmenin var olan eşitsizlikleri arttırarak sosyal devleti yük konumuna getirdiği şeklindedir64.Kısacası dünya değerlerindeki bu hızlı değişimler SPD’yi yeni program uygulamaya kadar getirmişti. Friedrich Ebert Vakfı, TÜSES, SODEV ve Sosyal Demokrasi Derneği’nin İstanbul’da düzenlediği bir konferansta sosyal demokrat partilerde gerçekleşen bu

61 Ercan Karakaş, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin Yeni İlkeler Programı“ 21. Yüzyılda Sosyal Demokrasi”,01.12.2007,,(Çevrimiçi) Http://Www.Sodev.Org.Tr/Yazarlar/Ercan_Karakas/2007/Spd_ Yeni_İlkeler_Programi01.12.07.Htm 17 Mart 2008. 62 Ercan Karakaş, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin Yeni İlkeler Programı“ a.e. 63 Ercan Karakaş, Sosyal Demokrasinin Arayışları: Almanya örneği,(Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/yazarlar/ercan_karakas/2007/sosyal_demokrasinin_arayislari.htm,18 Mart 2008. 64 A.e.

77 dönüşüm süreci tartışılmıştır. “Avrupa’da Sosyal Demokrasi’nin Yeni Açılımları ve Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde (SPD) Yeni Program Tartışmaları” başlığını taşıyan konferansın konuğu, Almanya’da son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde SPD ve Yeşiller Partisi’nin ortak adayı olan Prof.Dr. Gesine Schwan’dı. Siyaset Bilimi Profesörü Schwan, dünya sosyal demokrasi hareketinin öncülerinden olan SPD’nin politikalarında belirleyiciliği etkin olan biridir. Söz konusu konferansta Bayan Schwan, SPD’nin yeni politikaları konusunda özetle şunları demiştir65:

“Yeni süreçte, toplumsal aktörler değişmiştir. Geleneksel aktörler içerisinde devletin ve sendikaların etkinlikleri önemli ölçüde ortadan kalkmıştır. Bu nedenle artık temel aktörler, işverenler ve sivil toplum örgütleri (STÖ)’dir. Bu aktörler, küresel hareket eden şirketlerin amaçları doğrultusunda “yönetişim” içerisinde bulunmaktadır. Öte yandan, çalışma standartları, kadın, çocuk çalışması, çevre, yoksulluk ve yolsuzluk gibi konularda şirketler “sosyal sorumluluk” içerisinde hareket etmektedir. Bu konuda 2500 şirketin imzalamış olduğu Global Compact (Küresel İşbirliği Anlaşması) son derece önemlidir. Bu yeni koşullar içerisinde sosyal demokrat hareketin yapması gereken, büyük şirketlerle birlikte hareket etmektir. STÖ’lere karşı toplumda bir güven vardır. Bu nedenle hükümetlerin faaliyetlerini meşrulaştırması ve sürdürülebilir bir siyaset için STÖ’lerden yararlanması gerekir. SPD’de bu düşünceyle STÖ’lerle işbirliğine özel bir önem vermektedir. Sosyal demokrasi için bir diğer önemli konu da devletin sosyal işlevleridir… geleneksel sosyal devlet, kapitalizmin yarattığı kötülükleri büyük ölçüde telafi ediyordu. Ancak, artık bu mümkün değildir. Bu nedenle, geleneksel sosyal devletin savunulmasından vazgeçilmelidir. Bugün yapılması gereken bireyi güçlendirecek bir devlet anlayışıdır. Güçlü bir birey içinde eğitim gereklidir. Bu düşünceyle artık, sosyal demokrasi için sosyal güvence gibi konular öncelik olmaktan çıkmış, eğitim birinci öncelik haline gelmiştir.”

Gerek SPD, gerekse Avrupa’nın diğer Sosyal Demokrat Partilerinde ve Sosyalist Enternasyonal’de 1980’li yılların başlarından itibaren - SSCB’nin

65 Özgür Müftüoğlu, Kapitalizmin Sadık Aslanı: Sosyal Demokratlar, SOL Günlük Siyasi Gazete, 13 Mart 2007,s.4

78 dağılması diye bir gelişmenin düşünülemeyeceği bir zamanda, – program yenileme çalışmaları başlatılmıştı. Mesela, uzun yıllar SPD’de Genel Sekreterlik görevinde de bulunan, partinin düşünürlerinden Dr. Peter Glotz 1985 yılında “Yeni Bir Avrupa Solu İçin Manifesto” başlığı ile bir program taslağı ortaya koymuştu. Glotz sunduğu programda her şeyden önce solun mülkiyet konusundaki tavrına açıklık getirmesi gerektiğini belirterek;

“Bireysel mülkiyetin yapısal zaferi evrensel bir olgu. Bunun büyük sermayenin gücü ve baştan çıkarıcı doğasının bir sonucu olduğunu iddia etmek temel yanlış olur. Tersine büyük ve küçük sermayenin bilinçlerde birleşmesi, bu zaferi yaratan temel etmen oldu. Sanayileşmiş toplumlarda mülkiyet hızla yayıldı. Bu farklı iktisadi çıkarlar arasında egemen bir ortak paydanın ortaya çıkmasına yol açtı. Bu ortak payda asıl ağırlığını kamu haline dönüşünce hissettirdi.66” açıklamasını yapmıştır. Glotz, geleneksel solun ittifak tabanının genişletilmesini savunarak geleneksel solun yönetici ve teknik entelijansiyayı, yeni toplumsal hareketleri ve geleneksel sektörü yani ticaret, zanaatkârlık, tarım ve güney ülkelerinde köklerinden kopmuş gelecekten ümitlerini kesmiş grupları da önemsemesi önerisini yapıyordu. Almanya’da Schröder ile yeni sol politikalar uygulanmaya başlandı. Daha önceleri özelleştirmeye karşı çıkanların odağı olan SPD bu konudaki görüşlerini değiştirdi. Almanya’da muhalefette iken SPD, Deutsche Post’un özelleştirilmesine ilişkin yasal değişikliğe destek olarak ve 2000 yılında da özelleştirmeyi gerçekleştirerek bu konuda büyük bir adım attı67. Hamburg’da olağan kongresini gerçekleştiren koalisyon ortağı SPD demiryollarının “halk hisseleri” ile özelleştirilebileceği yönünde bir öneride bulundu. Almanya’da Hıristiyan Demokrat ve Sosyal Demokratlardan oluşan koalisyon hükümeti önümüzdeki günlerde demiryollarını özelleştirmeyi düşünmektedir68. Alman devlet demiryolları,

66 Ercan Karakaş,Avrupa’da Sosyal Demokrasi, (Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/sdtarihi/yazilar/avrupada_SD.htm 17Mart 2008.

67 Kathrin Drews, “Liberalisation, Privatisation And Regulation İn The German Postal Services Sector” Privatisation of Public Services and the Impact on Quality, Employment and Productivity (PIQUE )Wirtschafts- und Sozialwissenschaftliches Institut, Catholic University of Leuven November 2006, S.8.

68Süleyman Yaşar , “Almanlar Demiryollarını Satıyor” ,Referans Gazetesi, 26 Temmuz2007, s.4.

79 “Deutsche Bank”ın yüzde 30 hissesi 2008 Nisan ayında halka arz edilecek. Program düzeyinde Sol Partiler, Yeşiller ile Sağ Partiler; CDU (Hıristiyan Demokrat Birlik) CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) FDP (Alman Hür Demokrat Parti) arasında farklar iyice silindi. İzlemek istedikleri programlar aynılaştı69.

3.2.Son Dönem Türkiye’de Orta Sol’un Özelleştirmeye Bakışı

3.2.1.Orta Sol’daki Siyasal Partiler

Dünyada uzun bir geçmişe sahip olan sosyal demokrat hareket, çeşitli evrelerden geçerek bugünkü konumuna gelmiştir. Türkiye’de solu temsil eden Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk tarafından 9 Eylül 1923’de kuruldu. CHP Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve yürüten “Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin” devamıdır. Başlangıçta “Halk Fırkası” adını alan Parti, 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında da “Cumhuriyet Halk Partisi” oldu.1927 yılında “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik”, “Laiklik” CHP’nin dört temel ilkesi olarak benimsendi. CHP, kurucusu ve ilk Genel Başkanı Atatürk’ün önderliğinde, Cumhuriyeti kurdu, saltanatı kaldırdı, hilafete son verdi ve ulusal birliği sağladı. Hukuk, eğitim ve toplumsal alanda gerçekleştirdiği reformlarla çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni biçimlendirdi.1935 yılında daha önceki dört ilkeye “Devletçilik” ve “Devrimcilik” ilkeleri eklenerek ilkeler altıya çıkarıldı. Partinin amblemi olan 6 ok bu ilkeleri simgeler. II. Dünya Savaşı sonrasında tek parti konumunun tüm olanaklarına karşın, çok partili rejime geçiş sağlandı.1960’lı yılların ortalarında CHP sola açılarak kendisini “Ortanın Solu” olarak tanımladı. Türkiye’de sosyal demokrasiye yöneliş, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, 1965 seçimleri öncesinde, kamuoyuna “Ortanın Solundayız” mesajını vermesiyle başlamıştır70. 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükler ortamında, siyasal yelpazenin solundaki gelişmeler hızlanmaya başlamıştı. Aydınların ve emekçi kesimin desteğini

69 Ali Rıza Çiğdem, a.g.e.

70 Erol Tuncer, Türkiye’de Sosyal Demokrasinin Gelişimi,(Çevrimiçi), http://www.sdd.org.tr/elbistanacilis.htm 02 Ocak 2008.

80 almakta olan Türkiye İşçi Partisi (TİP), gelişmekte ve güçlenmekteydi. Bu ortamda CHP bir yandan TİP’e giden oyları durdurmak bir yandan da uç sol ile arasına bir çizgi çekebilmek için siyasal yelpazedeki konumunu yeniden belirlemek ihtiyacı duymaktaydı. İnönü’nün, söz konusu açıklamasında71: “CHP, bünyesi itibariyle devletçi bir partidir ve bu sıfatıyla ortanın solunda bir anlayıştadır” diyerek ortanın solu hareketini başlatmış oluyordu. Bu açıklama hem ülke kamuoyunda hem de parti içerisinde kavram karmaşasına ve yoğun tartışmalara yol açtı. Böylelikle CHP kendine göre merkeziyetçi parti olan Adalet Partisi ile solu temsil eden Türkiye İşçi Partisi arasında bir yer seçmiş oluyordu72. 1965 seçimlerinde % 28,7 oranında oy alan CHP, çok partili dönemde ilk kez % 30 oranının altına düşmüştü. Ortanın Solu konusundaki tartışmaların parti içerisinde yarattığı dalgalanmalar, zaman içerisinde önemli kadroların CHP’den ayrılmasına ve iki ayrı siyasi partinin kurulmasına yol açtı. Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları partiden ayrılarak, Güven Partisi’ni kurdular (12.05.1967). İsmet İnönü, önce genel başkanlıktan (8.05.1972) daha sonra partiden ayrıldı (05.11.1972). Bir süre sonra da Kemal Satır ve arkadaşları CHP’den ayrılarak, Cumhuriyetçi Parti’yi kurdular (04.03.1973). Ortanın Solu ile başlatılmış olan dönüşüm sürecinde CHP, geleneksel tabanını genişletmeyi hedeflemiş, çalışan kesimlerle ilişkilerini geliştirmeye, örgütlü toplum kesimlerinin ve özellikle sendikaların yakın desteğini almaya çalışmıştır. CHP, geniş bir taban desteğiyle, 1970’lerden itibaren sürekli olarak büyümüştür. Bu gelişme sürecinde 1973 seçimleri, CHP için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bu seçimlerde, oyunu % 33,3 oranına yükselten CHP, hem yeniden % 30 sınırını geçmiş oluyor hem de ülke düzeyinde birinci parti konumuna geliyordu. CHP, 27 Kasım 1976’da yaptığı tüzük ve program kurultayında, bir adım daha atarak, tüzüğün kuruluş maddesinde yaptığı değişiklikle, partinin altı okla temsil edilen ilkelerine sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini de ekledi.5 Kasım 1978’de Sosyalist Enternasyonal’e üye olan CHP merkez soldaki yerini uluslararası platformlarda da tescil etmiş oluyordu73. 1977 seçimlerinde CHP, 1977’de büyük bir

71 Şerafettin Turan, Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul, TÜSES Yayınları,2000,s.56. 72 A.e. s.55.

73 Erol Tuncer, a.e

81 başarı elde ederek seçimlerden, % 41,3 oy oranıyla, birinci parti olarak çıktı74. Tarihinin en yüksek oy oranını yakalamış olmasına rağmen CHP, ancak 213 milletvekili çıkarabildiği için tek başına iktidar olma olanağını elde edemedi. Seçimlerden hemen sonra kurmuş olduğu hükümet güvenoyu alamadı. CHP’nin, 12.11.1979 tarihinde hükümetten ayrılarak muhalefete geçişinden kısa bir süre sonra, 12 Eylül 1980’de askeri müdahale gerçekleşti. Parlamento kapatıldı, siyasi faaliyetler askıya alındı. CHP, 12 Eylül yönetimince çıkarılan 16 Ekim 1981 tarih ve 2533 sayılı yasayla, diğer partilerle birlikte kapatıldı75. 12 Eylül sonrasında CHP’nin bırakmış olduğu boşluğu doldurmak üzere merkez solda yeni partiler kuruldu. Siyasal yelpazenin bu kesimi birden çok partinin kurulması nedeniyle daha baştan bölünmüş oluyordu. 25.05.1983’te kurulan Halkçı Parti (HP) ile 06.06.1983’te kurulan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP), kendilerini sosyal demokrat partiler olarak nitelemekteydi76. Seçimlerden sonra, (14.11.1985’te) Demokratik Sol Parti (DSP) kuruldu.1983 Seçimleri’nde SODEP’in seçimlere girmesi 12 Eylül yönetimince engellenince, merkez solda tek başına Halkçı Parti kaldı. Merkez solun tabanındaki solda birleşme isteklerinin sonucunda SODEP ve HP, 3.11.1985’te birleşerek, Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) adını aldı ve 1995’te CHP ile birleşinceye kadar siyasal yaşamda kaldı. 9 Eylül 1992’de CHP’nin yeniden açılmasıyla birlikte soldaki parti sayısı yeniden üçe çıktı. Solda bütünleşme çabaları, bu kez de CHP ve SHP’nin -CHP çatısı altında- birleşmesiyle sonuçlandı (18 Şubat 1995). Birleşmenin hemen ardından yapılan 1995 seçimlerinde beklenen sonuç alınamadı. DSP 4., CHP ise 5. sırada kaldı. DSP, kurulduğu günden itibaren solda birleşme çabalarına karşı olumsuz tavır almış ve birleşme hareketlerinin dışında kalmaya özen göstermiştir. 1999 seçimleri DSP birinci parti olarak çıktı. CHP baraj altında kaldı (% 8,7). 2002 seçimlerinde CHP ikinci parti iken, DSP % 1,2 Orta Sol’un toplam oyu % 20’lere indi.

74Erdem Özgür, Sosyal Devlet ve Bizim Sosyal Demokratlar – I, 17 Mart 2008, (Çevrimiçi), http://www.stratejikboyut.com/author_article_detail.php?id=108, 21 Mart 2008. 75 Siyasal Anılar ve Sosyal Demokrasinin Öyküsü (Çevrimiçi),http://www.ekitapyayin.com/id/016/siyasalanilar5.htm,11 Ocak 2008. 76 Erol Tuncer, a.g.e.

82 21 Temmuz 2002'de DSP'den ayrılan İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan liderliğindeki bir grup milletvekili tarafından, Yeni Türkiye Partisi (YTP) kurulmuştur. Merkez sol ve liberal bir çizgide olan partinin ilk ve tek genel başkanı İsmail Cem olmuştur77. 3 Kasım 2002 Erken Genel Seçimleri'nde % 1.15'lik oy oranıyla bir varlık gösterememesi üzerine başta Hüsamettin Özkan olmak üzere partiden büyük kopuşlar oldu. 2004 Yerel Seçimleri'nde oylarının 0.32 ye düşmesi ve İsmail Cem'in hastalığı nedeni ile 24 Ekim 2004’te CHP’ye katılmıştır. Sosyaldemokrat Halk Partisi, SHP 24 Mayıs 2002'de Murat Karayalçın tarafından kuruldu. Parti sol kulvarda bulunan partilerin ihtiyaca cevap vermediği savını taşıyordu. Bu sebeple CHP ve DSP'li küskün politikacılar kuruluşta yer aldılar. Sosyaldemokrat Halk Partisi yeterli teşkilatlanmayı tamamlayamadığı için 3 Kasım seçimlerine katılamadı. 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde ise başta DEHAP olmak üzere soldaki küçük partilerle ittifak yaptı ancak sadece %5 oy alabildi. Aynı seçimlerde CHP'nin başarısız olduğunu düşünen 5 milletvekili partilerinden istifa etti ve SHP'ye katıldı. Böylece parti TBMM'de temsil edilmeye başlandı. 2005 yılından itibaren DİSK'in başlattığı 10 Aralık Hareketi'ne destek veren SHP solda bütünleşme çağrılarında bulunmaktadır.2007 Seçimlerine gidilirken yaşanan CHP-DSP işbirliğinin dışında kalan SHP sol oyların bölünmemesi için genel seçimlere katılmama kararı aldı. Merkez sol partiler, ülkenin geri kalmış yörelerinden ve kentlerin varoşlarından oy alamamaktadır78. Merkez solun oy oranları, gelişmiş bölgelere ve kent merkezlerine doğru, yani toplumun gelişme çizgisine paralel olarak yükselmektedir79. Merkez sol partiler, gençlik kesiminden de oy alamamaktadır. Sonuç olarak merkez sol partiler; ancak eğitim, refah ve yaş düzeyi yüksek kesimlerden oy alabilmekte, öncelikle soldan çözüm bekleyen kitlelerin oyunu alamamaktadır. Bir başka söyleyişle, yoksullardan, düşük gelirlilerden, düşük eğitimlilerden oy alınamamaktadır. Küreselleşmenin hızlanmasıyla birlikte sosyal demokrat hareket bütün dünyada ciddi sorunlarla karşı karşıya gelmiştir. Batı’daki

77(Çevrimiçi) http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_T%C3%BCrkiye_Partisi, 14 Mart 2008. 78 Tuncer Erol, Seçim 2007, 22 Temmuz 2007 Milletvekili Genel Seçimleri Sayısal ve Siyasal Değerlendirme, TESAV Siyasal ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı yayını, Yücel Ofset, 2007, Ankara. s.137. 79 A.e. s.135.

83 partiler, bu sorunları aşabilmek için sürekli arayış içindedir. Özellikle Avrupa’daki sosyal demokrat partilerde değişim çabalarına rastlamaktayız. Almanya’da Sosyal Demokrat Parti, İngiltere’de Yeni İşçi Partisi ve Fransa’da Sosyalist Parti bu yönde çaba sarf etmektedirler. Ülkemizdeki merkez sol partilerin ise bir çaba içinde olduklarını son zamanlarda görmekteyiz. Türkiye’de Orta Sol’u temsil eden başlıca üç parti olan CHP, DSP ve SHP’nin özelleştirmeye bakışlarını aşağıda ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.

3.2.2. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Özelleştirmeye Bakışı

Cumhuriyet Halk Partisi 1930’lardan başlayarak, Türkiye’de kamu girişimciliğinin öncülüğünü yapmış, karma ekonomi sisteminin kurucusu olmuş ve planlı kalkınma yöntemini uygulamış bir partidir80. CHP’nin müdahaleci devlet geleneği 1930’lara kadar gidiyor. 10 Mayıs 1931 tarihli üçüncü kurultayda “Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik” ilkelerinin yanı sıra “Devletçilik ve Devrimcilik” ilkeleri de Parti Tüzüğü’ne girdi81. Böylece partinin simgesi olan “Altı Ok” altı ilke ile belirlenmiş oldu. Cumhuriyetin kuruluşunu izleyen ilk yıllarda, özel sektör önderliğinde büyüme amaçlanarak liberal politikalar izlenmiş, ancak Türkiye ekonomisinin altyapı itibariyle buna hazır olmaması ve sermaye birikiminin yetersiz olması sebeplerine bağlı olarak bu politikalar arzulanan başarıyı getirmemiştir. 1922–1933 yılları arasında 10 yıl boyunca uygulanan bu ekonomi politikası ortaya şöyle bir tablo çıkarmıştır. Şeker üretimi on yılda %7 oranında, yünlü dokuma on yılda %26, ihracat on yılda %27 oranında düşmüştür82. Uygulanan ekonomik politikalarda değişiklik bir yönüyle 1929 Dünya Ekonomik buhranına bağlansa da yukarıdaki iç ekonomik konularda yaşanan sıkıntılarda unutulmamalıdır. Denebilir ki; dünya bunalımı

80 Ekonomi Politikaları için Stratijik Seçenekler, CHP. PAM, yayını 81 Şerafettin Turan, a.g.e..s.40. 82 Yılmaz Dikbaş, SatılıkVatan, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, 2003, s.46.

84 dolayısıyla batılı ülkelerin dahi devletçiliğe yönelmeleri Türkiye deki süreci hem bir ölçüde meşrulaştırmış, hem de hızlandırmıştır83. 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir de toplanan İktisat Kongresi’nden çıkan tavsiye kararlarında ve 1924 Anayasası’nda, devletin ekonomiye müdahalesine yer verilmemiştir84.Ancak, iktidarı elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Fırkası 1931 kurultayında tüzüğüne “devletçiliği” koymuştur. Devletçiliği şu şekilde tüzüğe yerleştirmişlerdir85:

“Ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde, milleti refaha ve bayındırlığa eriştirmek için, milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin gerektirdiği işlerde, bilhassa iktisadi sahada, devleti fiilen ilgilendirmek ve faal kılmak”

Kurtuluş savaşı sırasında Anadolu’nun dört bir tarafında kurulmuş bulunan “reddi işgal”, “reddi ilhak” ve “müdafaa-i hukuk” gibi cemiyetleri Sivas Kongresi’nde Atatürk birleştirerek Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmuştur. Bu cemiyet daha sonra 23 Ekim 1923’te “Halk Fırkası” 10 Kasım 1924’te “Cumhuriyet Halk Fırkası” ve 9 Mayıs 1935’te “ Cumhuriyet Halk Partisi” adlarını almıştır86. 1923–1950 yılları, CHP’nin tek başına iktidarda bulunduğu yıllardır. Devletçilik ilkesi, 1930’lardan 1950’ye kadar iktidarda bulunan CHP’nin savunduğu ve uyguladığı temel ilke olmuştur87. Devletçilik rejimi altında ve Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (1933-1938) çerçevesinde sanayi alanında başlayan kamu girişimciliği ile devlet, öncelikle sanayi ve madencilik sektörlerinde önemli adımlar atmıştır. 19 Nisan 1925 tarih ve 633 sayılı yasa ile Türkiye’nin ilk kamu iktisadi teşebbüsü olan Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası kurulmuştur88.

83 Birol Çetin ve Osman Çevik, Cumhuriyet Dönemi Şirketleşme Tarihi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2005, s.18. 84 A.e.,s.47.

85 Mehmet Kabasakal, “Türkiye’de Sosyal Demokrasinin Gelişimi ve CHP” , Sosyal Demokrat Yaklaşımlar, Ed.Aydın Cıngı, SODEV ve TÜSES 2003, s.280. 86 A.e.,s.26 87 Afet İnan, Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay.,1972 S.19. 88 S.Rıdvan Karluk, Türkiye Ekonomisi, İstanbul, Beta Yayınevi, 7.Baskı, 2002, s.304.

85 Devletçilik 1937 yılında da Anayasa maddesi haline getirilmiştir89. Atatürk Birinci Kalkınma Planı’nı 1933–1938 yılları, İkinci Kalkınma Planı’nı ise 1938– 1944 yılları için hazırlatmıştır. Her iki kalkınma planının da temel amacı, hammaddesi Türkiye’de olmasına karşın dışardan ithal edilmek zorunda kalınan ürünlerin ülkemizde üretilmesini sağlamaktır90. 1938- 1944 yıllarını kapsayan İkinci Beş Yıllık Sanayi Planı, birinci plandan çok daha geniş ve kapsamlı idi. İkinci planda 100’den fazla sanayi tesisinin kurulması öngörülmekte olup; ara ve yatırım malları üretecek tesislerin kurulmasına ve altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesine öncelik verilmişti91. Ancak II. Dünya Savaşı’nın başlaması planın uygulanmasını engellemiştir. 1950 yılında iktidarı devralan Demokratik Parti döneminde et, süt, balık, tarımsal ürünlerin pazarlanması şeker çimento, demir- çelik gibi sanayi ürünlerinin üretilmesiyle ilgili yeni KİT’ler kurulmuştur92. 1961 yılında CHP hükümet ortağı olarak iktidara gelerek ekonomide planlı kalkınma dönemine girilmiştir. Bu dönemde de KİT’ler büyümeye devam etmiştir. 1963 yılında Birinci Beş Yıllık Kalkınma dönemi (1963 -1967) hazırlanmıştır. Bu planda ülkenin ekonomik yönden kalkınması için özel sektörün bütün yatırımları tek başına yürüteceğinden dolayı devletin ekonomik alanda daha etkin bir rol oynaması gerektiği düşünülmüştür. İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1967–1972) ve Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı (1973–1977) dönemlerinde de devlet önemli altyapı yatırımlarında bulunmuştur93. CHP,1973 ve 1978 yıllarında çeşitli partilerle koalisyon kurarak iktidar olmuş94 ve söz konusu planları uygulamıştır. 12 Eylül ile birlikte diğer partiler gibi kapatılan CHP Türk siyasal yaşamına 1992 yılında tekrar dönmüştür. 1993 yılında CHP dünyada yaşanan son gelişmeler dolayısıyla programını yenileme ihtiyacı hissetmiştir.

89 Ömer Gürkan, “Ekonomik Hayat (Atatürklü Yıllar:1923–1939)” Atatürk’ün doğumunun 125.yılı ve Cumhuriyetimizin 83.Yılı Özel Sayısı, Muğla Ünv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, s.135. 90 Hasan Sabır, Atatürk’ün Ekonomi Anlayışı, Sayıştay Dergisi, Sayı:62, s.12, (Çevrimiçi) www.sayiştay.gov.tr, 4 Ocak 2008.

91 Aytekin Altıparmak, Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayinin Gelişimi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 13, Yıl:2002,s.42. 92 S.Rıdvan Korluk, a.g.e.,s.36. 93 Türkiye’de Sosyal ve Ekonomik Değişmeler, (Çevrimiçi) www.gof.anadolu.edu.tr./kitap/10 TP/1260/unite 09.pdf, 9 Mart 2008. 94Kuruluşundan Bugüne CHP, Hürriyet Gazetesi, 23 Ekim 2003, s.8-9

86 1976 yılında hazırlanmış olan programını 1993 yılında yenileyen CHP ilk kez özelleştirmeyi parti programına alarak özelleştirmeye açık olduğu sinyalini vermiştir95: “CHP, üyesi olduğu belirli bir alanda toplumun yararı doğrultusunda Sosyalist Enternasyonal’in ilkeleri doğrultusunda belirli bir alanda toplumun yararı varsa, sosyalleştirmeyi veya özelleştirmeyi öngörebilir.”

CHP, aynı programda özelleştirme uygulamalarına geçmeden önce T.B.M.M. kararını temel alacağını ve tüm aşamalarda kamu yararı doğrultusunda şeffaflığı yaşama geçirecek hukuk zeminini oluşturacağını ifade ederek özelleştirmenin nasıl gerçekleştireleceğini de belirtmiştir96. CHP, yeni programında KİT reformuna gidileceğini ve böylece bu kuruluşların verimsiz ve işlevsiz olanlarını ekonomiye yük olmaktan kurtaracağını ifade etmektedir. “CHP, “kamu girişimciliğine veya özelleştirmeye ideolojik olarak bakmamaktadır. CHP, için özelleştirme bir amaç değildir. Ülke ekonomisinin koşul ve ihtiyacına, ilgili sektörün ve kuruluşun niteliğine göre kullanılması gereken bir araçtır”97. CHP, 1993 programında özelleştirmeye nasıl yaklaştığını ve hangi amaçlarla özelleştirmeye sıcak baktığını da aktarmıştır”98: “CHP, KİT’lerin özelleştirilmesine, ekonomide ve sanayide yeniden yapılanma, rekabeti ve verimliliği artırma, sınaî mülkiyeti tabana yayma veya teknolojiyi iyileştirme amaçları ile yaklaşacaktır. CHP, sınırlanan görev alanı dışında kalan tüm KİT ve iştiraklerini hızla özelleştirecektir. … yabancı kuruluşlarla ortaklıklar kurma ve uluslararası anlaşmadan kaçınılmayacaktır. … satılacak hisselerin, öncelikle çalışanlara, sektörlere doğrudan ilgili üreticilere ve kooperatiflere uygun koşullara öncelik tanınacaktır.” CHP’nin 1976 programı sosyal demokrasinin ilkelerine ve sosyalist enternasyonalin eğilimlerine uygun olarak belirlenip sosyal devleti öne çıkaran

95 Turkishtime, CHP Dervişle Değişecek, 8 Eylül 2002, Atlan Öymen’le röportaj,www.turkishtime.org/eylül/24-3 tr.htm.,8 Mart 2008. 96 Cumhuriyet Halk Partisi Programı. S.134.

97 A.e.,s.132. 98 A.e., s. 132-133-134.

87 politikalar demeti içeriyordu99. 17 yıl sonra değişen CHP programında ise, CHP refah devleti krizini aşmaya çabalarken Neo-liberal politikalardan yararlanmaya çalışmakta üçüncü yol yaklaşımı gibi devleti piyasa karşısında engel olarak görmekte ve kamusal gücün sınıf uzlaşmasını sağlayan etken olarak gördüğü sosyal demokrasi anlayışından yumuşamalar baş göstermektedir100. CHP, KİT’lerin görev alanlarını sınırlandırmayı da aynı programda öngörerek bazı düzenlemeler dışında devletin piyasadan çekilmesi savına yaklaşmaktadır. CHP programında KİT’lerin görev alanlarını hızla azaltma ve sınırlandırma görülmektedir. KİT’ler, “ Ülke kalkınması için gerekli görülen, ancak, özel kesimin uzak durduğu ileri teknoloji alanları, bölgesel gelişmişlik farklarını kapatmaya yönelik tesisleri, stratejik mal ve kamusal yarar amaçlı hizmet üretimi ile sınırlandırılacaktır”101. 24 Aralık 1995’de yapılan seçim için hazırlanan seçim bildirgesinde, KİT reformu ve özelleştirmeden bahsedilerek özelleştirmenin ideolojik bir amaç için değil üretim ve yatırıma yönelik kaynakların etkin kullanımı için bir araç olarak istendiği belirtilmektedir102. 1991 seçimleri sonrasında kurulan SHP-DYP Koalisyonu SHP-CHP (18 Şubat 1995) birleşmesi103 sonrasında CHP-DYP Koalisyonu olarak devam etti. CHP, bu dönemde Sümer Holding ve ORÜS gibi kuruluşların özelleştirilmesine onay verdi104. Aynı zamanda Gümrük Birliği anlaşması da 1995 yılında CHP-DYP Koalisyonu tarafından imzalandı. DYP-SHP hükümeti (1994–1995 ) yılları aralarında Yem San. ve Tic. A.Ş. ve HAVAŞ’ta olmak üzere toplam 23 kuruluşu özelleştirirken SHP ile birleşen CHP sonrası kurulan DYP- CHP hükümeti (1996) toplam dört kuruluşu özelleştirmiştir105.

99 CHP Programı 1993,s.131–132. 100Mustafa Bayram Mısır, CHP:Kırılan Hegemonyanın Denge Gücü, Siyasi Gazete, (Çevrimiçi) www.siyasigazete.net/sayı:09/indexphp? ,09 Mart 2008. 101 CHP Programı 1993, s.131–132. 102 CHP 1995 Seçim Bildirgesi, s.31. 103 Fatih Dağıstanlı, Sosyal Demokratlar, Bilgi yy, 1988, s.287.

104 Hakkı Uyar, “Bir Yenilginin Anatomisi. CHP Üzerine Bazı Düşünceler.” Sosyal Demokrat Değişim, Sayı: 13,1999. s:54–55. 105 Cem Atmaca, (Başyazı) AKP Sanayi ve Ticaret Pazarlama A.Ş., Anadolu Haber Gazetesi, 25 Ekim 2006.

88 CHP 1999 seçim bildirgesinde, özelleştirmenin nasıl gerçekleştirileceği anlatılmaktadır106. Yine aynı bildirgede kamu bankalarının özelleştirileceği ve özelleştirme ihalelerinde ön yeterlilik belgesi koşulu getirileceği açıklanmıştır107. CHP 2002 seçimleri için yayımladığı bildirgede de özelleştirmede genel ilkenin saydamlık ve verimlilik olduğu ifade edilerek şöyle denmiştir:

“Özelleştirme uygulamalarında tekellerin yaratılmasına, mülkiyetin tabana yayılmasına, tüketicinin korunmasına, ulusal üretim kapasitesinin artırılmasına özen göstereceğiz. Stratejik KİT’lerin, yönetim hâkimiyetini kaybetmemek kaydıyla kendi alanlarında teknoloji önderi yabancı kuruluşlarla ortaklık oluşturacak, yeniden yapılanmalarını ve dış pazar etkinliklerini artırmalarını hedef alacağız. … Özelleştirme İdaresini kapatarak, işlevlerini özelleştirecek kuruluşların teknik sorumluluğu çerçevesinde, Hazinede oluşturulacak birime devredeceğiz108.”

2004 yerel yönetim seçimleri için yayımlanan seçim bildirgesinde de CHP’nin özelleştirme ile ilgili aynı yaklaşımı sergilediğini görmekteyiz. Örgütlü ve üretken yarışmacı bir piyasa ekonomisinden bahsedilerek özelleştirmeye ulusal ekonominin güçlendirilmesi, kamu yararı amacı ve emeğin hakları da korunarak gidileceği ifade ediliyor. Özelleştirmenin mülkiyette yabancılaşmanın, piyasalarda tekelleşmenin, bütçe açıklarında yama yapılmasının, çalışanların haklarının gasp edilmesinin, aracı olmaması gerektiği ifade ediliyor109. 22 Temmuz 2007 seçim çalışmalarına “Pusula 07” adını verdiği seçim bildirgesiyle110 başlayan CHP, globalleşmenin dünyanın bir tercihi olmayıp, bugünün bir gerçeği olarak algılanmasının doğru olacağı görüşündedir. Ancak globalleşmenin gereği diye her şeyi kabul etmek zorunluluğu yoktur, globalleşmenin ulusal çıkarlara yönelik olumsuz etkilerinin önlenmesi gereklidir. Bu bildirgede yabancı sermayenin özelleştirilen kamu şirketlerini, banka ve sigorta şirketlerini, gayrı menkulleri satın

106 CHP, Çözüm 2000 Aydınlık. Türkiye’nin Temeli, s.6. 107 Hürriyet Gazetesi, 10 Mart 1999 (Çevrimiçi) 8 Mart 2008. 108 CHP 2002 Seçim Bildirgesi, Güzel Günler Göreceğiz, s.27. 109 CHP: Türkiye’nin Aydınlık Yüzü, 2004 Yerel Yönetim Seçimleri, s.63. 110 www.chp.org.tr/seçim 2007/index.php-25k, 8 Mart 2008.

89 alması eleştirilmektedir. Piyasaların zaafiyetlerini dikkate alarak akılcı ve piyasa dostu düzeltme amaçlı politikalarında gerekli olduğundan söz edilir111. Bir televizyon programında112 CHP genel başkanına yöneltilen; “ Telekom özelleştirmesini tekrar ele alacak mısınız?” sorusuna verdiği cevap; “ şimdi benim burada bunu kabul etmiyoruz demem çok yanlış olur, piyasa ekonomisi gerçeğini değiştirmeye gerek yok” şeklindedir. CHP ekonomide son zamanlarda yapmış olduğu değişimle beraber giderek liberal politikalara yaklaşmıştır. Yarışmacı, çağdaş piyasa ekonomisini yabancı sermayeyi ve özelleştirmeyi benimseyen bir parti olmuştur113. Özellikle özelleştirme konusunda zaman zaman parti içersinde farklı fikirlerde çıkmakta ve bu konudaki tartışmalar istifayla da sonuçlanmaktadır114. CHP’nin devletçilikten özelleştirmeye doğru yakınlaşmasındaki bu değişimi diğer sosyal demokrat partiler gibi bazı sendikalarda da görmekteyiz115. Türk siyasal hayatında sol partilerle özdeşleşen sendikaların dahi değişim içinde bulunması; CHP’de yaşanan değişimi anlamamıza yardımcı olmaktadır. Ayrıca Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’na (1996–2000) imza atan CHP küreselleşmeye ve özelleştirmeye olumlu baktığını bir kez daha yinelemiştir116:

“Küreselleşme sürecinin siyasal ve kültürel bir boyut olarak ülkenin diğer ülkelerdeki gelişmelerden soyutlanmış olarak etkin sağlıklı politikalar mümkün değildir… özelleştirmede stratejik niteliği olmayan kuruluşlara öncelik verilecektir. … devletin işletmecilikten vazgeçmesi ile özel kesime daha geniş bir faaliyet alanı kalacağından, girişim özgürlüğüne, ekonomik hayata katılma ve demokrasinin gelişmesine katkıda bulunmaktadır.”

111 A.e.,s.24. 112 Flash TV. Seçim Kulübü Programı, 19 Mayıs 2007. 113 Bkz. Siyasi Partilerin Karşılaştırmalı Ekonomi Politikaları, TÜSİAD 114 Mümtaz Soysal’ın Partiden Ayrılması, (Çevrimiçi) www.cumak.org/htm/cumakmilas/040824 toplatti-htm, 8 Mart 2008. 115 Türk-İş’ten Özelleştirmeye Sarı Işık, Birgün Gazetesi, 29 Ekim 2005. 116 Yılmaz Dikbaş, a.g.e, s.188.

90 CHP’deki değişimi; bir zamanlar genel başkanlıkta yapmış olan Altan Öymen: “devletçilik uygulamalarında yumuşama ve özelleştirmeye yer vermeyle birlikte CHP’nin hızla merkeze kaydığı” şeklinde ifade etmiştir117.

3.2.2. DSP’nin Özelleştirmeye Bakışı

Demokratik Sol Parti (DSP), 14 Kasım 1985’te kuruldu.118 İlk genel başkanlığını Rahşan Ecevit yaptı. 13 Eylül 1987’de Bülent Ecevit siyasi yasakların kalkması sonrası genel başkanlık koltuğuna oturdu. DSP’nin 1985 parti programında, ekonomiye ilişkin görüşler demokrasi kurallarının ekonomide işlerlik kazanması şeklinde ifade edilmektedir. İşletmelerde yönetime, kara ve sorumluluğa çalışanlarında katılması öngörülmektedir. Ayrıca sermayenin ve üretim araçlarının kişilerde ve halkta yoğunlaşmasının önlenmesi gerektiğini böylelikle de bunların sömürü ve baskı unsuru olmaktan çıkarılması gerektiği arzulanmaktadır119. Hangi tür faaliyetlerin devlet eliyle yerine getirileceği de programda ifade edilmektedir. Buna göre, “Devlet sektörünün genişliği değil, devletin ekonomiyi halk katılımıyla ve toplum yararına etkin biçimde yönetebilmesi önem taşıyacaktır. Alt yapılar ve kamu hizmeti gören kuruluşlar devlet elinde bulunacaktır, doğal kaynaklar devletçe işlenecektir, savunma sanayi devlet sektöründe yer alacaktır. Bunların dışında, her türlü ekonomik faaliyet devlet sektörüne olduğu gibi, özel sektöre ve halk sektörüne de açık olacaktır”120. Bu programda özelleştirmeden bahsedilmemekle beraber, devlet sektöründeki ekonomik işlevli işletmeleri, devletin koruma alanı dışına çıkarılacağından bahsedilerek özelleştirme üstü kapalı ifade edilmektedir. Ayrıca bu programda belli bir ölçüde de olsa devletçilik anlayışının izleri de görülmektedir121.

117 Turkishtime, a.g.e. 118 Orhan Koloğlu, Ecevit ile CHP Bir Aşk ve Nefret Öyküsü, Büke Yayancılık, 2000, s.142. 119 DSP 1989 Parti Programı. 120 A.e.

121 A.e.

91 “İşletme düzeyinde karlı olmasa bile topluma ve makro düzeyde ekonomiye yararlı olacak, geri kalmış yörelerde yan etkileriyle gelişmeyi hızlandıracak öncü ve doğurgan işletmeler, devletçe kurulacaktır. Ekonomide geleceğe yönelik yapısal değişikliğin gereği olan ileri teknoloji sanayiler kurulmasına da devlet öncülük edecektir. Devletin ekonomiyi toplum yararına yönetip denetleme işlevi ekonomide yapısal değişikliğe öncülük görevi ve sosyal yükümlülüklerini yerine getirilebilmesi için, kamu gelirleri ve harcamaları büyük ölçüde artıracaktır.”

Aynı programda DSP’nin iki aşırı uç olarak ifade ettiği, liberal ekonomik düzenin ve sosyalist ekonomi düzeninin karşısında olduğu çünkü her ikisinin de halkın karşısında yer aldığı ifade edilir. Buna karşın demokratik sol düzende ekonomiyi de devleti de halkın yararına yönetileceği belirtilir. DSP’nin parti programını yenilediği 2003 yılında, eski programdan farklı politikalar benimsediğini görmekteyiz. DSP’yi yeni bir program yazmaya yiten nedenlerin başında dünyada değişen sol hareket ve küreselleşme dalgası yer almaktadır122. Yeni parti programıyla DSP’nin küreselleşmeye bakış açısı ise onun teknoloji temelli ve önlenemez olduğu ve fakat neden olduğu olumsuzluklara karşı da önlemler alınması gerektiğidir. 18.07.1986 tarihli Dünya Gazetesi’nde çıkan bir haberde Ecevit, partisinin özelleştirmeye bakış açısını şu sözlerle dile getirmiştir123. “Özal İktidarı KİT’leri özelleştirmekle devleti özelleştirmek istiyor. Devletin temel işlevleri niteliğindeki hizmetleri gören birçok kuruluş bile yabancılara satılacaktır. Bizce tek çözüm, bu işletmelerde çalışanlara hem yetki hem sorumluluk verilmesidir. Böylece hem verimlilik artacak, hem de KİT’ler kâra geçecektir.” 29 Şubat 1988 tarihli konuşmasında124, B.Ecevit özelleştirmeye karşı olmadıklarını fakat özelleştirilen KİT’lerin büyük holdinglerin ve uluslararası tekellerin eline geçmesinden rahatsız olduklarını ayrıca özelleştirmede KİT

122 DSP’nin Güncelleşen Programı 2003 (Çevrimiçi) www.dsp.org.tr/MEP/İndex 123 Ali Yiğit,”Türkiye’de KİT’lerin Oluşumu ve Özelleştirme” Elektrik Mühendisliği Dergisi, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Yayın Organı, Sayı: 357 Temmuz 1998, s.259 124 Özelleştirme ve Endüstriyel Demokrasi konulu panelde

92 çalışanlarının öncelikle pay sahibi olarak özelleştirmenin mülkiyeti tabana yaymanın bir aracı olmasını ifade etmiştir125. Devletçilik konusunda DSP’nin farklılığını 1989’da Ecevit şu şekilde ifade etmektedir:126

“Demokratik Sol Hareket 1960’ların ikinci yarısında CHP içinde oluşmuş ve gelişmiştir. Bir partinin demokratik sol veya sosyal demokrat bir program ve tutum benimsemesi yeterli değildir. O programın ve tutumun yaşama gereği gibi yansıyabilmesi, partinin ona göre yapılanmış olması gerekir. Türkiye’de hızlı bir değişimin içnde yer alıyor. Bu arada, Türkiye’de ve dünyada solculuk kavramı veya sosyalizm kavramı değişmektedir. Örneğin, 1970’li yıllara gelinceye kadar, ekonomik anlamda devletçilik solculuğun zorunlu bir unsuru olarak görülürdü. Gerçi ben bu görüşü çok daha önceki yıllarda terk etmiştim, ama ekonomik anlamda devletçilik CHP’nin tarihinden gelen gelenekleri arasındaydı ve öylesine kökleşmiş gelenekleri değiştirmek çok zordu. Yeni bir parti ile yeni bir atılım yapıldığında bazı geleneklerden sıyrılmak ise nispeten kolaylaşıyor. DSP’nin ekonomik devletçilikten uzaklaşması da bu bakımdan kolay olmuştur. Kısacası devletçilik anlayışı bakımından da CHP ile DSP arasında önemli ayrılıklar vardır.”

1993 yılında yapılan bir araştırmada, Türkiye’deki politik kadroların hangi ekonomik modeli tercih ettikleri sorulduğunda, DSP’li milletvekillerinin serbest ekonomiyi ya da özel sektör ağırlıklı karma ekonomiyi tercih ettiğini görmekteyiz127. Devletçilik ya da devlet ağırlıklı karma ekonomi yönünde görüş açıklayan politikacının olmadığını gözlemlemekteyiz128. Aynı araştırmada sorulan devletin ekonomiye müdahalesi hakkında soruya, DSP’li iki milletvekilinden biri çok fazla olduğu azaltılması gerektiği, diğeri ise devletin ekonomik müdahalesinin gereksiz olup tamamen kalkması gerektiği yönünde cevap vermiştir.

125 Ali Yiğit. A.g.e. s.259. 126 Orhan Koloğlu ,a.g.e., s.151-152. 127 Veysel Atasoy, a.g.e.,s.85. 128 Söz konusu araştırma döneminde DSP’li iki milletvekili ankete katılmıştır. Aynı dönemde DSP 8 (Sekiz) milletvekiline sahiptir.

93 18 Nisan 1999 seçimleri öncesinde ortaya konan DSP seçim bildirgesinde açıkça özelleştirmeye taraf olunduğu ifade ediliyor. Bildirgede “ülke ekonomisi açısından stratejik öneme sahip olan KİT’ler dışındakilerin özelleştirilmesi, üretken ekonomik varlıklardan ülke ekonomisi için en yüksek yararı sağlayabilmek bakımından uygun olacaktır” denilmektedir129. Özelleştirmeden elde edilmek istenen sonuç şu şekilde ortaya konulmaktadır130.

“Özelleştirme üretim tesislerinden ülke ekonomisi için en yüksek verimi elde edebilmek, teknolojinin yenilenmesini güvence altına almak ve mülkiyetin tabana yayılmasını sağlamak için yapılacaktır”. DSP’nin özelleştirmeyi, mülkiyetin tabana yayılması ve ekonomik kaynaklardan en iyi biçimde yararlanılması amaçları açısından istemesi, sol bir partinin değişim çizgisini izlemek bakımından manidardır131.

TÜRK-İŞ’in kendi üyeleri arasında yapmış olduğu araştırmaya göre132; katılımcıların yüzde 52,65’i CHP’yi özelleştirme taraftarı görürken bu oran DSP için yüzde 65,97’ dir. Ayrıca; DSP’nin 2002 seçimleri için yayınlamış olduğu bildirgede enerji ve doğal kaynaklarla ilgili sektörlerin özelleştirilmesi için düzenleyici, kolaylaştırıcı ve serbest rekabet ortamını sağlayan bir yapı oluşturulmasından bahsedilir133.Independent gazetesi ölümünün ardından Ecevit hakkında şöyle demekteydi134: “Siyasi yaşamının önemli bir bölümünde solcu ve milliyetçiydi. IMF’nin baskıları karşısında, sol ekonomi politikalarının çoğundan vazgeçip muğlâk bir özelleştirme programı izledi.”

129 DSP 1999 Seçim Bildirgesi, s.19. 130 A.e. 131 Ömer Çaha, “Yüzyılın Son Seçiminde Anadolu’nun Yükselen Sesi”, Seçmen Davranışı ve Siyasal Partiler (Derleyen Ömer Çaha) İstanbul, Gendaş Yayınları, 2002, s.19. 132 Türk İş Araştırma Merkezi, KİT’ler ve Özelleştirme: İddialar ve Gerçekler, Ankara, 1999, s.264. 133 DSP Seçim Bildirgesi, 2002, s.105.

134Pelin Turgut, “Bülent Ecevit”, Independent Gazetesi, (Çevrimiçi) www.independent.co.uk/obituories/bulent.ecevit, Tuesday 7 November 2006.

94 DSP-ANAP-MHP Koalisyonu’nun kurduğu 57. hükümet, hem özelleştirmeye ilişkin yasal düzenlemelere gitmesi hem de özelleştirme uygulamaları nedeniyle tenkide uğramışlardır. Bu dönemde SEKA arazileri ve işletmeleri, TÜPRAŞ, PETKİM, TEKEL’e ait arsalarla, TDİ Marmaris Limanı ve POAŞ’ın tamamı olmak üzere toplam 28 Özelleştirme yapılmıştır135. Bu dönemde ayrıca 4502 ve 4673 Sayılı Kanunlar çıkarılarak Türk Telekom’un özerkleştirilmesi ve özelleştirilmesine ilişkin altyapı hazırlanmıştır136. Ayrıca Anayasa da özelleştirmeye ilişkin düzenlemelerde bu hükümet döneminde yapılmıştır137.Böylelikle Anayasaya ilk kez özelleştirme kavramı girmiş ve kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz sözleşmeleri dolayısıyla yaşanacak uyuşmazlıklara milli veya milletlerarası tahkim yolu öngörülmüştür. DSP ve CHP’nin son yıllarda ekonomide özelleştirme yanlısı olduğu bazı yazarlar tarafından dile getirilmekte ve kimi zamanda eleştirilmektedir138. Sonuç olarak DSP’nin özelleştirme konusunda çeşitli kısıtlamalarda bulunmasına rağmen karşıt olmadığını üstelik iktidarda iken özelleştirmeye ilişkin hem yasal düzenleme hem de uygulama yaptığını görmekteyiz.

3.2.3 SHP’nin Özelleştirmeye Bakışı

Sosyaldemokrat Halk Partisi, (SHP) 24 Mayıs 2002'de kuruldu. Kurucu genel başkanlığı Murat Karayalçın yaptı. Parti sol kulvarda bulunan partilerin ihtiyaca cevap vermediği savını taşıyordu139. Öyle ki, CHP ve DSP'li küskün politikacılar partinin kurucusu konumundadırlar. Sosyaldemokrat Halk Partisi yeterli teşkilatlanmayı tamamlayamadığı için 3 Kasım seçimlerine katılamadı.28 Mart 2004 yerel seçimlerinde soldaki küçük partilerle ittifak yaptı ancak sadece %5 oy

135 Hangi Hükümet ne sattı.?(Çevrimiçi) www.sakaryamedya.com/deta y.php?.İd=10394-74k, 11 Mart 2008.

136 (Çevrimiçi) www.tmdweb.com/haber.php ?id=7-34k, 11 Mart 2008. 137 Tahkime İlişkin Anayasa Değişikliği, (çevrimiçi) www.belgenet.com/belge/tahkim-01 Mart 2008 138 Yılmaz Dikbaş, a.g.e.,s.185. 139(Çevrimiçi),www.sodev.org.tr/Haberler/2007/secim2007/siyasi_partiler_hakkinda_kisa_bilgiler.ht m - 33k -, 13 Mart 2008.

95 alabildi140. Aynı seçimlerde CHP'nin başarısız olduğunu düşünen 5 milletvekili partilerinden istifa etti ve SHP'ye katıldı. Böylece parti TBMM'de temsil edilmeye başlandı. 2005 yılından itibaren DİSK'in başlattığı 10 Aralık Hareketi'ne destek veren SHP solda bütünleşme çağrılarında bulunmaktadır. 2007 seçimlerine gidilirken yaşanan CHP-DSP işbirliğinin dışında kalan SHP sol oyların bölünmemesi için genel seçimlere katılmama kararı aldı141. SHP’nin genel ekonomi anlayışını parti programına bakarak anlayabiliriz142:

“SHP çalışandan ve üretenden yanadır. Tüm iktisadi kararlarda tercihini bu kesimlerden yana kullanır. SHP piyasa ekonomisini ve üretim araçları üzerinde özel mülkiyeti, Sosyalist Enternasyonal’in anlayış ve ilkelerine uygun olarak kabul eder. SHP için önemli olan üretimin ve özellikle istihdamın artması, gelir dağılımının iyileştirilmesidir. SHP devletin piyasa ekonomisine gerektiğinde müdahale edebilmesini savunur. Müdahalenin koşulları, tekelleşmenin önlenmesi, gelirin sınıfsal ve bölgesel paylaşımının iyileştirilmesi gibi toplumsal yararlar ve ülkenin stratejik çıkarlarıdır.”

Aynı programa baktığımızda SHP’nin emek öncelikli demokratik bir kitle parti olduğunu, toplumsal tabanını, meslekteki mevkileri ve sıfatları ne olursa olsun, tüm çalışanlar, işsizler, kırsal ve kentsel üreticiler ve emekliler oluşturduğunu görmekteyiz. SHP, öncelikli siyasal tercihlerini bu kesimlerden yana kullanacağını ancak ulusal ekonomiye katkıda bulunan, üreten, verimlilik ve istihdam sağlayan tüm toplumsal katmanları da destekleyeceğini ifade eder. Kamu sektörünün ekonomiye müdahalesi konusunda ise özel sektörün girmediği alanlar ve ileri teknoloji ürünleri ön plandadır:

”Yatırımlarda devletin yerinin ve payının belirleyicisi, teknik ve toplumsal altyapı yaratmak ve gelirin sınıfsal ve bölgesel dağılımını iyileştirerek toplumsal istikrarı sağlamaktır. Dünyadaki ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak,

140 (Çevrimiçi),www.ntvmsnbc.com/news/264018.asp - 37k -13 Mart 2008.

141(Çevrimiçi ),tr.wikipedia.org/wiki/Sosyaldemokrat_Halk_Partisi - 16k,14 Mart 2008. 142 Sosyaldemokrat Halk Partisi (SHP) programı 2002,(Çevrimiçi), http://www.shp.org.tr/parti- programi/,13 Mart 2008.

96 Türkiye’nin çıkarları ve gereksinimleri doğrultusunda yüksek teknoloji gerektiren, özel sektörün girmediği alanlarda yeni kamu kuruluşlarının oluşturulması öngörülmektedir.143”

SHP’nin özelleştirmeye bakış açısına baktığımızda, özelleştirmeyi bir amaç olarak görmemektedir. İktisadi rasyonellik açısından belli kısıtlar altında özelleştirmeye olumlu bakmakta ve programında özelleştirme hedeflerinin genel kriterlerini ortaya koymaktadır144:

“Özelleştirmeler SHP için bir amaç değildir. SHP için özelleştirme, kamu iktisadi kuruluşlarında ekonomiye katkının, verimliliğin arttırılmasının ve katma değer yaratılmasının bir aracıdır. Özelleştirme politikalarının oluşturulmasında iktisadi rasyonellik arayışı ile stratejik ve toplumsal değerlendirmeler belirleyici olacaktır. SHP özelleştirmenin mülkiyetin tabana yayılması doğrultusunda yapılmasını tercih eder, çalışanların haklarının korunmasını temel ilke olarak benimser.”

SHP’nin küreselleşmeye bakışı da parti programına girmiştir. Buna göre; SHP yenidünya düzeninin yarattığı gelir dağılımındaki eşitsizlikleri ve kimlik sorunlarını kaygıyla izlemektedir. Küreselleşme bir gerçek olarak algılanmaktadır. Küreselleşmenin olumsuz tarafı; bilginin, teknolojinin ve özellikle sermayenin küreselleşmesine ve küresel örgütlerini kurmasına karşın, işgücünün küreselleşememesi ve küresel örgütlerden yoksun olmasıdır. Küreselleşmenin ülkeler arası, ülke içi ve hatta kentler arasında iktisadi ve toplumsal makasın yoksullar aleyhine açılmasına neden olduğu ifade edilir. Ayrıca küreselleşme sürecinin, ulus devletlerin kimi egemenlik haklarının küresel kurumlarda toplanmasını hızlandırdığı anlayışına vurgu yapılır. Türkiye’nin gelişmesinin yalnızca küresel ekonomi ve onun kurumları tarafından şekillendirilmesi kabul edilemez. İç pazarın işleyişinin yol açtığı adaletsizliklerin daha ağarı küresel pazar tarafından yaratılabileceği anlayışı hâkimdir. SHP’ye göre büyük devletlerarasında küreselleşme nedeniyle ortaya

143 A.e. 144 A.e.

97 çıkabilecek çelişkileri ülkemiz bir fırsat olarak görmeli ve bunu bağımsızlığı, güvenliği ve bölge barışı için değerlendirmelidir. SHP’nin ulusal bağımsızlık anlayışı, küreselleşme karşısında içe kapanma değil, ona ülke ve toplum çıkarları doğrultusunda yön verebilecek bir güç düzeyine ulaşmak anlamını taşımaktadır. SHP, bağımsızlığı, ayrıca tüm uluslararası platformlarda, hak ve sorumlulukların eşit paylaşımı ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde değerlendirmektedir. 5 Nisan 1994 Ekonomik Önlemler Uygulama Planı’nda özelleştirme alt başlığında bahsedilen: “…özelleştirmenin altyapı sorunlarının çözümleneceği, hız, hacim ve etkinlik kazandırılacağı…. 1994 yılı sonuna kadar ERDEMİR, TÜPRAŞ, PETROL OFİSİ, PEKTİM, THY, TURBAN, HAVAŞ kısmen veya tamamen özelleştirilmiş olacaktır….PTT’nin Cep Telefonu ve Kablolu TV gibi hizmetlerinin lisansı satılacaktır. Kamu Bankalarının özelleştirilmesine hız verilecektir. 1994 yılında Sümerbank ve Etibank özelleştirilecek, Emlakbank halka açılacaktır” ifadelerinin altında şimdiki SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın Başbakan Yardımcısı olarak imzası vardır145. SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’ın Başbakan Yardımcılığı olarak görev yaptığı DYP-SHP(Sosyal Demokrat Halkçı Parti) koalisyon hükümeti döneminde çıkartılan 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu, 1994 yılından beri özelleştirme uygulamalarının yasal altyapısını oluşturmaktadır. Yine aynı hükümet programında özelleştirmeye geniş yer verilirken çeşitli kuruluşların da özelleştirileceği hükmü yer almıştır146. SHP’nin Erdemir’in özelleştirmesiyle ilgili görüşüne baktığımızda, genel olarak özelleştirmeye karşı çıkmadığını görmekteyiz: “Bir işletmenin kamunun elinde mi kalacağı, özel sektöre mi devredileceği yoksa karma yönetim mi olacağı kararı her işletme için ayrı ayrı ele alınmalıdır. Van’daki süt fabrikası için başka, Bursa’daki otel için başka, Ereğli’deki demir çelik entegre tesisi (ERDEMİR) için başka politikalar uygulamak gerekir. Nitekim Kardemir’in (Karabük Demir Çelik Fabrikaları) 1994 yılında özelleştirilmesi

145 Ekonomik Önlemler Uygulama Planı, 5 Nisan 1994, Başbakanlık Basımevi – 1994, Ankara

146 SHP-DYP 50. Hükümet Programı

98 sırasında da Sosyaldemokrat Halk Partisi (SHP) bu yaklaşımını hayata geçirmiş ve yepyeni bir yöntem ortaya koymuştu. Kardemir’in hem Türkiye hem de Karabük için yaşamsal önemini dikkate alarak, 1 TL karşılığında çalışanlarına devredilmesini sağlamıştı. Kardemir şimdi kendini toparladı, hem üretiyor hem kazanıyor147.”

147 Erdemir Nereye, (Çevrimiçi), http://www.shp.org.tr/yayinlarimiz/erdemir-nereye/,18 Mart 2008.

99 SONUÇ

Günümüzde özelleştirmeyi, bütün dünyayı etkileyen bir olgu olarak nitelendirmek yanlış olmasa gerek. Özelleştirme uygulamaları gelişmekte olan ülkeler ve gelişmiş ülkeler açısından farklı amaçlarla yapılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde mali dar boğaza düşülmesi ile bir kurtarıcı proje olarak bakılan özelleştirme, gelişmiş ülkeler açısından devletin ekonomiden mümkün olduğunca çekilmesinin sağlanarak, ekonomik etkinliğin piyasa ekonomisi aracılığıyla sağlanmasına yardımcı olunması yönünde bir araç olarak düşünülmüştür. Özelleştirme uygulamaları ve düzenlemelerine başlangıçta sağ partilerin sahip çıktığını görmekte iken son zamanlarda artık Orta Sol partilerinde bu yönde adımlar attığına şahit oluyoruz. Sosyal demokrasi, 19. yüzyılın son çeyreğinde işçi sınıfı hareketi içinde doğan bir akımdır. Ancak, 20. yüzyılın ortalarıyla birlikte özellikle Batı Avrupa’daki orta sol partiler reformist bir çizgiye kaymış, kapitalist sistemi reformize etmeye yönelmiş ve işçi sınıfı partisinden “halk partilerine” dönüşmüşlerdir. II. Dünya savaşı sonrası dönemde orta sol partiler, uygulanan “sosyal devlet” politikalarını da arkalarına alarak, sermayeye karşı olmadan işçilere sosyal kazanımlar sağlamayı amaçlamışlardır. Ve birçok Batı Avrupa ülkesinde tek başlarına veya koalisyonlar içerisinde iktidara dâhil olmuşlardır. Soğuk savaşın da hâkim olduğu bu dönemde sosyal demokrat iktidarlar, sosyal devletin uygulayıcısı olmuşlardır. 1970’li yılların ortaları itibariyle, yeni liberal dönüşüm ve soğuk savaşın sona ermesi sosyal demokrat partilerin liberal sistem içindeki konumlarını önemli ölçüde sarsmıştır. Zira devlet, sosyal işlevlerini bir tarafa bırakarak, ekonomiyi liberalizmin temel anlayışına uygun bir biçimde piyasaya bırakmaktadır. Artık kapitalizmin düzenlenmeye dolayısıyla da kapitalizmi düzenleme iddiasında olan sosyal demokrasiye ihtiyacı kalmamıştır. Merkez ve çevre kapitalist ülkelerde orta sol partiler bu dönüşüm karşısında yeni liberal politikaları da kısa zamanda içselleştirmiş ve bu politikaların uygulanmasında liberal partilerle yarış içerisine girmişlerdir.

100 Böylelikle, Orta Sol partiler,“Sol-Liberal Sentez”, “Yeni Sol” ve “Üçüncü Yol” adı altında parti program ve uygulamalarını değiştirdiler. Deyim yerindeyse Orta Sol artık giderek geleneksel sağın fikirlerini kabul etmeye zorlandı. Dünyada yeni global değerlerin benimsenmesi; ekonomide, siyasette ve kültür alanında küreselleşme, Orta Sol’u eski fikirlerinden uzaklaşmaya zorladı. İngiltere’de İşçi Partisi Lideri Tony Blair, “Yeni Sol” ve “Paydaş Toplum” (Stakeholder Society) kavramlarıyla sosyal demokrasiyi içinde bulunduğu krizden kurtarmaya çalıştı. İngiliz İşçi Partisi’nin tüzüğündeki “üretim, dağıtım ve mübadele araçlarının devletleştirilmesini” öngören 4. maddesinin kaldırılmasından sonra Orta Sol’un özel mülkiyete bakış açısının önemli ölçüde değiştiğini görüyoruz. Ülkemizde ise Blair’in İşçi Partisi’ndeki değişimi; 24 Aralık1995 seçimleri öncesinde CHP’de gördük. Seçim bildirgesi’nde, “Dünyada Yeni Sol, Türkiye’de Yeni CHP” sloganıyla seçmen desteğini kazanmaya çalışan Deniz Baykal, İngiliz İşçi Partisi’ndeki değişimi Türkiye’ye yansıtmaktaydı. Diğer Orta Sol partilerimizden DSP, özelleştirmeye ilişkin yasal ve Anayasal düzenlemeler yapması ayrıca özelleştirme uygulamalarında bulunması itibariyle sözü edilen dönüşüme ayak uydurmuştur. SHP ise aynı tutumu hem programında hem de geçmişte iktidarlarda görev alan parti üyelerinin uygulamalarında yansıtmaktadır. Dünyada ve Türkiye’de Orta Sol partiler kendilerini ve ekonomik fikirlerini değiştirmek zorunda olduklarını fark ettiler. Bunun sonucu olarak da Orta Sol partiler devletçilik anlayışını giderek terk etmek zorunda kalmaya başladılar. Dünyada Orta Sol’un yaşadığı dönüşüme sebep olan faktörler Türkiye’deki partiler üzerinde de değişime yol açmıştır. Fakat ülkemizdeki Orta Sol partilerince; özelleştirme uygulamaları ve düzenlemelerinde gelişme yolunda olan ülkelere ilişkin farklı bir strateji izlenmemiştir. Türkiye, Doğu-Almanya veya sosyalist rejimin yıkıldığı ülkelerde yaşanan özelleştirme politikalarıyla ya da aynı anlayışlarla kurumlarını özelleştirmemelidir. Türkiye her bakımdan bu saydığımız devletlerden daha ileri bir ekonomik yapı, toplumsal sermaye ve işgücü verimliliğine sahip bir ülkedir. Türkiye’deki Orta Sol partiler özelleştirme konusunda Türkiye’ye özgü bir yaklaşıma da sahip değillerdir. Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin devletin piyasaya müdahalesine ilişkin görüşlerini Türkiye’deki Orta Sol partilerde aynen

101 görmekteyiz. Farklı bir toplumsal, siyasal ve ekonomik yapının olduğunu ifade ederek özelleştirme politikalarında bir değişikliğe gitmemişlerdir. İyi bir özelleştirme için güçlü hukuki yapı, sivil toplum denetimi ve etkili bir muhalefet gerekmektedir. Gelişme yolunda olan bir ülke olarak özelleştirmeden etkili bir sonuç elde etmek için zamanlama da önem taşımaktadır. Bilindiği üzere girişimci veya sermaye yetersizliği nedeniyle en değerli ve stratejik kurumlarımız yabancı şirketlerin eline değerinin altında geçmektedir. Ayrıca özelleştirme yapılırken işçi verimliliği hususunun ve yine Türkiye’nin jeopolitik konumunun da dikkate alındığı bir anlayışa ihtiyaç vardır. Türkiye’deki Orta Sol partiler, Avrupa’daki Orta Sol’dan aldıkları devletçilikten özelleştirmeye dönüşen ekonomi politikalarında yukarıdaki hususları ele almamakta ve farklılıklarını ortaya koyamamaktadırlar.

102 KAYNAKÇA

Afşar, Muharrem: Türkiye de Kamu İktisadi Teşebbüslerinde Özelleştirme ve Verimlilik İlişkisi, Eskişehir Ünv. Yayınları, Ankara,1982.

Akalın, Güneri: KİT Ekonomisi, KİT’ler Reformları, Alternatifleri ve Özelleştirilmeleri, Ankara,Yeniçağ Basın Yayın,1990.

Akalın, Güneri: KİT’ler ve Özelleştirmeleri, Ankara Gazi Kitabevi, 2003.

Akbulut, Esin: “Kamu İktisadi Teşebbüslerinin 1980 sonrası Gelişimi ve Özelleştirme Deneyimi” Türk Ekonomisine Sosyal Demokrat Çözümler, İstanbul, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı Yayını 1991.

Akdiş, Muhammet: “Liberal Ekonomi Düşüncesinin Çağdaş Yorumları ve Hayek’in Ekonomik Yaklaşımları,”Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Yıl:31,Sayı:11,Kasım 1994, s.23-42.

Akgüç, Öztin: Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Bugünkü Sorunları ve Çözüm Yolları, KİT Paneline Sunulan Bildiri, İ.Ü.İktisat Fak.Yayınları 1981.

Aksoy, Şerafettin: Kamu Maliyesi, İstanbul,Filiz Kitabevi,3. baskı 1998.

Aktan , Coşkun Can: Kamu İktisadi Teşebbüsleri, İzmir,BilkentYy,1987.

Aktan , Coşkun Can: Piyasa Başarısızlığının Anatomisi ve Kamu Ekono- misinin Rasyoneli,(Çevrimiçi) www.canaktan.ora/ekonom/kamu-maliyesi/kamu ekonomisi/kamu/ekdn/rasyoneli pdf.3 Ocak 2008.

Aktan, Coşkun Can: “Eski Sol”Un Çöküşü Ve “Yeni Sol” Yutturmacası Yeni Türkiye, Sayı 50, Mart- Nisan 1998. S.258-260.

Aktan, Coşkun Can: “Bir Piyasa Başarısızlığı Nedeni Olarak Gelir Dağılımında Adaletsizlik ve Yoksulluk Sorunu”,Yoksullukla Mücadele Stratejileri, Ankara, Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002, (Çevrimiçi) www.canoktan.org/ekonomi/yoksulluk/birinci-bol- aktan- piyasa-basarisiz.pdf.,24 Şubat 2008.

103

Aktan, Coşkun Can: James M.Buchanan’ın Politik İkdtisada Katkıları (Çevrimiçi) www.canaktan.org/canaktan-personal/canoktan- araştirmalari/anayasal-iktisat.htm,23 Şubat 2008.

Aktan, Coşkun Can: Kamu Ekonomisinden Piyasa Ekonomisine Özelleştirme,İzmir,Aklıselim Matbaası, 1992.

Aktan, Coşkun Can: Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi, İzmir Bilkom Yayınevi, 1987.

Aktan, Coşkun Can: Neo-Klasik İktisat, www.canaktan.org/ekonomi/iktisat- okulları-okullar/neo-klasik-iktisat.htm.(çevrimiçi), 25 Şubat 2008.

Alpar, Cem: ”Özelleştirmenin Temelleri”,Dünya Gazetesi, 12.8.1994.

Altay, Asuman: “Geçiş Ekonomilerinde Devletin Ekonomik Rolleri,Görevleri ve KOBİ’lerin Durumu” İstanbul Maliye Araştırma Merkezi Konferansları, Maliye Araştırma MerkeziYayın, No.86, 2003, s.2 -27.

Altıntaş, Bera: Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi ve Özelleştirmelerin Sermaye Piyasasına Etkileri Ankara, Sermaye Piyasası Kurulu Yayını;1988.

Altıparmak, Aytekin: Türkiye’de Devletçilik Döneminde Özel Sektör Sanayinin Gelişimi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 13, Yıl:2002,s.32-47.

Atasoy, Veysel: Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme Sorunu, Ankara, Nural Matbacılık,1993.

Atmaca, Cem : AKP Sanayi ve Ticaret Pazarlama, Anadolu Haber Gazetesi A.Ş., 25 Ekim 2006.

Aysan, Mustafa : Türkiye’de ve Dünya da Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Özmen, Selahattin İstanbul Kardeşler Basımevi,1981.

104

Bancel, Franck: Les privatisation en France, en Allemagne, en Grande- Bretagne et en Italie, d’Allemagne”, Les Pivatisations en Europe, Editions du CNRS, Imprimerie Paul Rubaud- Aix-en-Provence,1989. s.30-36.

Başer, Kumru : İngiltere'de Seçimler: Zafer Kimin, Birikim, Sayı: 98,Haziran 1997, s.9-13.

Bolcan, Özcan: “Özelleştirme ve Başarı Şansı”, Ekonomide Özelleştirme Adlı Açık Oturum, Aydınlar Ocağı Yayını, İstanbul 1990.

Boratav, Korkut: Türkiye İktisat Tarihi, 1908–1985, Gerçek Yayınevi, 1988.

Cemal, Hasan: Fransız solu, Türk solu!,Milliyet Gazetesi, 1 Haziran 2005.

Christopher Adam, Cavendish William: Adjusting Privatization : Case Studies from Developing S.Mistry Percy Countries,Fist Edition,London,1992.

Cleaver, Harry: Supply, Side Economomics:The New Phase of Capitalist Strategy in the Crisis, (Çevrimiçi) www.ecautexas.edu/homepoges/Faculty/Cleaver/304Lsup plyside..htm., 22 Şubat 2008

Çaha, Ömer: “Yüzyılın Son Seçiminde Anadolu’nun Yükselen Sesi”, Seçmen Davranışı ve Siyasal Partiler (Derleyen Ömer Çaha) İstanbul, Gendaş Yayınları, 2002.

Çakır, Murat: Neoliberalizmin Yeni Renkleri: Kırmızı ve Yeşil, Kozmopolit Dergisi, Eylül / September 2002 http://www.kozmopolit.com/Yazarlist/mcakir03sept02.htm l, 18 Mart 2008.

Çaklı, Sabri: İktisat Politikası Düşüncesinin Evrimi, Ankara, Gazi Kitabevi,1988.

Çetin Birol, Cumhuriyet Dönemi Şirketleşme Tarihi, Ankara, Çevik, Osman: Siyasal, Kitabevi, 2005.

105

Çiğdem, Ali Rıza: Seçimler Öncesi Almanya'da Siyaset ve Sol Partinin Doğuşu, (Çevrimiçi) http//www.Sendika.org/yazi.php?yazi_no=3387,3 Mart 2008.

Demir, Osman, “Özelleştirme Üretici Devletten Düzenleyici ve Muammer Şimşek: Denetleyici Devlete Geçiş” Özelleştirme: Teori Dünya ve Türkiye Deneyimi, Haz. Yusuf Bayraktutan, Liberte Yayınları, Ankara, 2003.s.49-78.

Devletoğlu, Jan: “İngiltere Daha İyisini Hak Ediyor” Sabah Gazetesi, Dış Haberler, Pazar 14. Haziran 1998.

Dikbaş, Yılmaz: Özelleştirme Sömürgeleştirme, Kaynak Yayınları, 1997.

Dikbaş, Yılmaz: Satılık Vatan, İstanbul, Toplumsal Dönüşüm yayınları 2003.

Dileyici, Dilek “Bütçe Anlayışındaki Değişim Süreci: Denk Bütçe Özkıvrak, Özlem: İlkesinin Erozyonu ve Açık Bütçe Politikası”, Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat Dergisi, Sayı:3 Yıl:1 Temmuz- Ağustos-Eylül,2001.s.93–115.

Dilik, Sait: “Halk Hisse Senetleri Yoluyla Kamu İşletmelerinin Özelleştirilmesi”, Ankara Ünv. S.B.F.Dergisi, Cilt XXXVII, No 1–2 Ocak-Haziran 1982, s.129–140.

Drews, Kathrin: “Liberalisation, Privatisation And Regulation İn The German Postal Services Sector” Privatisation of Public Services and the Impact on Quality, Employment and Productivity (PIQUE )Wirtschafts- und Sozialwissenschaftliches Institut, Catholic University of Leuven November 2006, s.1-30.

Donat, Yavuz: “Bir Mark’a Paraşüt Fabrikası”, Sabah Gazetesi, 28.11.2003.

Duran, Mahmut: “KİT’ler Genel Yarar ve Planlama”,Maliye Yazıları Dergisi Sayı 2 Ağustos-Eylül,1986, s.40-58.

Eldem, Vedat: Osmanlı İmparatorluğunun İktisadi Şartları Hakkında bir Tetkik, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Tisa Matbaacılık, 1970.

106

Ertuğrul Ahmet: Para Teorisi, Ankara: Ajans Türk Matbaası,1992.

Fatih Dağıstanlı: Sosyal Demokratlar, Bilgi Yy, 1988.

Friedman, Milton: “The Role Of Monetary Policy”,The American Economic Review,Vol:LVIII,Nu,1,1968.s.1-17.

Giddens, Anthony: The Third Way and Its Critics,Üçüncü Yol ve Eleştirileri Çev: Nihat Şad,Ankara, Phoenix Yayınevi, 2001, s.125- 160 .

Gökbunar, Ramazan: Sosyal Refah Devleti Ve Değişim, Demirel Üniversitesi İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 1998, S. 3(Güz), s. 251-266.

Göktaş, Abdülkadir: Arjantin Ve Fransa’da Özelleştirme, Maliye Dergisi, Sayı.138, Eylül.s.78-90.

Güçlü, İclal: Dünyada ve Türkiye’de Özelleştirme Kamu Bankalarının Özelleştirilmesi, Doktora Tezi.İstanbul Üniversitesi S.B.E., İstanbul 1988.

Günece, Uğur: “KİT’lerin Özelleştirilmesi”,İSO Dergisi, Yıl 21 sayı 251, Ocak 1987, s.50.

Gürkan, Ömer: “Ekonomik Hayat (Atatürklü Yıllar:1923-1939)” Atatürk’ün doğumunun 125.yılı ve Cumhuriyetimizin 83.Yılı Özel Sayısı, Muğla Ünv.Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.s.133-140.

Hemming, Richard, Privatization and Public Entreprises, IMF Occasinal Ali M.Mansoor: Paper, N:58,Washington D.C.1988.

İnan, Afet: Devletçilik İlkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı 1933, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yay.,1972.

İsmail Güneş: “İstikrarın Sağlanması” Kamu Maliyesi Web Sitesi (Çevrimiçi) http://idari.cu.edu.tr/igunes/kamu/istikrar.htm.3 Mart 2008.

İsmail Türk: Maliye Politikası, Sevinç Yayınevi,1989.

İsmet İnönü: Fırkamızın Devletçilik Vasfı, Kadro Dergisi, Sayı 22, Teşrinevvel (Ekim) 1933. s.4-7.

107

İstiklal,Vural Yaşar Yoksullukla Mücadele ve Negatif Gelir Vergisi Önerisi, Aktan, Coşkun Can: www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/dorduncu- bol/aktan-vural-negatif-vergi.pof 28 Şubat 2008.

Jones, Leroy: Public Enterprise and Economic Development:Korean Case, Seul, Korean Development Institute, 1975.

Kabasakal, Mehmet: “Türkiye’de Sosyal Demokrasinin Gelişimi ve CHP” , Sosyal Demokrat Yaklaşımlar, Ed.Aydın Cıngı, SODEV ve TÜSES 2003. s.19-43.

Kalaycı, Hüseyin: Fransızlar İngilizlere Neden İmreniyor?, 4 Mayıs 2005, (Çevrimiçi http://asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=577&kat1=2&kat2 17 Şubat 2008.

Karahanoğulları, Onur: Fransa Cumhuriyeti, http://politics.ankara.edu.tr/~karahan/makaleler/kars- frans-2004.doc,18 Mart 2008.

Karakaş, Ercan: Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin Yeni İlkeler Programı“ 21.YüzyıldaSosyalDemokrasi”,01.12.2007,(Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/yazarlar/ercan_karakas/2007/spd_ yeni_ilkeler_programi01.12.07.htm 17 Mart 2008.

Karakaş, Ercan: Avrupa’da Sosyal Demokrasi, (Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/sdtarihi/yazilar/avrupada_SD.htm 7 Mart 2008.

Karakaş, Ercan: Sosyal Demokrasinin Arayışları: Almanya Örneği,(Çevrimiçi) http://www.sodev.org.tr/yazarlar/ercan_karakas/2007/sosy al demokrasinin_arayislari.htm,18 Mart 2008.

Karluk, Rıdvan: Türkiye Ekonomisi,İstanbul, Beta yayınevi 7.baskı,2002. Kitabevi, 2005.

Karluk, Rıdvan: Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve Özelleştirme, İstanbul, Esbank Yayınları, No:5, 1994.

Karluk, Rıdvan: Türkiye Ekonomisi, İstanbul, Beta Yayınevi, 7.Baskı, 2002.

108

Kepenek, Yakup: 100 Soruda Gelişimi Sorunları Ve Özelleştirilmeleriyle Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüsleri, Gerçek Yayınevi, 1990.

Kilci, Metin: KİT’lerin Özelleştirilmesi, DPT Uzmanlık Tezi.

Kilci, Metin: Türkiye'de Özelleştirme Uygulamaları (1984-1998). Ankara: Devlet Planlama Teşkilatı.1998 http://ekutup.dpt.gov.tr/kit/kilcim/ozel3.html (Çevrimiçi), 07.Şubat.2008. Koloğlu, Orhan: Ecevit ile CHP Bir Aşk ve Nefret Öyküsü, Büke Yayıncılık, 2000.

Koraltürk , Murat: “Şirket-i Hayriye’nin Devletleştirilmesi” Toplusal Tarih, Ekim 2002,s.59-61.

Korkmaz, Ahmet: Özelleştirme ve Sermaye Piyasalarının Gelişimi Dünya Uygulamaları ve Türkiye üzerine Değerlendirmeler, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi,1998.

Korkmaz, Esfender: “Özelleştirme Gerekli midir?” ,Tercüman Gazetesi, 14 Mayıs 2007.

Kök, Recep: Ekonomi Politik Popülizm, İstanbul, Dergah Yayınları.

Kökocak, A.Kadir: Kamu Ekonomisinin Hareket Alanı ve Teorik Yaklaşımlar, Mevzuat Dergisi, Temmuz 2005 Sayı:91, (çevrimiçi) http//www.mevzuatdergisı.com/2005/07a/02.htm,19 Şubat 2008.

Mısır, Mustafa Bayram: Siyasi Gazete, CHP:Kırılan Hegemonyanın Denge Gücü, , Çevrimiçi) www.siyasigazete.net/sayı:09/indexphp? 09.03.2008.

Mitchell, William C.: Inflation and Six Politics: Six Theories in Search of Reality, Political Business Cycles, Ed. Thomas D. Willett, Duke Unv. Pres, 1988 s.61-79.

Müftüoğlu, Özgür: Kapitalizmin Sadık Aslanı: Sosyal Demokratlar, Sol Günlük Siyasi Gazete, 13 Mart 2007.

109 Orhan, Mustafa: Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin Özelleştirilmesi(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İst. Ünv. S.B.E,1989.

Orhan, Z. Osman: Başlıca Enflasyon Teorileri ve İstikrar Politikaları, İstanbul, Filiz Kitabevi,1995.

Önder, İzzettin: “Yetmiş Beş Yıl Sonra Keynes” Açık Gazete,30 Aralık 2006,(Çevrimiçi) açıkgazete.com/? action: Journalist&aid:2376, 3 Ocak 2008.

Özdemir, Süleyman: “Refah Devleti ve Üstlendiği Temel Görevler Üzerine Bir İnceleme”, AB-Türkiye Endüstri İlişkileri,(Ed. Alpay Hekimler),İstanbul, Beta Yayınevi, 2004, s.589-639.

Özgür, Erdem: Sosyal Devlet Ve Bizim Sosyal Demokratlar – I, 17 Mart 2008, (Çevrimiçi), http://www.stratejikboyut.com/author_ article_detail.php?id=108, 21 mart 2008.

Özkara, Mehmet: Devlet Anlayışında Ortaya Çıkan Değişikliklerin Sonucu Olarak Vergilendirilmeye Yüklenen Fonksiyonlar, 14 Şubat 2005, (Çevrimiçi) www.alomaliye.com/mehmet-ozkara-devlet-anlayışında, htm. 1 Mart 2008.

Öztürk, Nursel: “Özelleştirme Ders Notları” (Çevrimiçi ) http://www.ydk.gov.tr/egitim_notlari/ozellestirme.htm#12, 3 Şubat 2008.

Pamuk, Şevket: Osmanlı-Türkiye İktisadi Tarihi 1500-1914,Gerçek yy.1988.

Paya, M.Merih: Para Teorisi ve Para Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul, 1998.

Pehlivan, Osman: Kamu Maliyesi, Trabzon, Derya Kitabevi. 2005.

Pekdaş, Candan: Portre: Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Radikal 06.Haziran.2005.

Perotti, Roberto, “The Polical Economi of Budget Deficits” IMF Staff

Alisiena Alberto: Staff Papers,Vol: 42, No: 1, 1995, s. 7-29.

110 Rees, Ray: Public Enterprise Economics, London,Weidenfeld and Nicolson,1984.

Rothenberg, “The Opportunities and Constraints of Privatization”, Janet Pack: Privatization and Its Alternatives, Ed. William T.Gormly, The University of Wisconsin Press, London, 1991.

Sabır, Hasan: Atatürk’ün Ekonomi Anlayışı, Sayıştay Dergisi, Sayı:62, s.3-12.

Savaş Vural Fuat: Politik İktisat, İstanbul, Beta Yayınevi5.Basım,2005,

Schwarz , Peter: Sarkozy’s Electoral Victory And The Bankruptcy Of The French “Left”,9 May 2007, (Çevrimiçi) http://www.wsws.org/articles/2007/may2007/sark- m09.shtml,18 Mart 2008.

Siedentopf Heinrich: Les Pivatisations en Europe, Editions du CNRS, Imprimerie Paul Rubaud-Aix-en-Provence,1989.

Skousen, Mark: Modern İktisadın İnşası, Çev.Metin Toprak v.d.,Liberte Yayınları, Ankara, 2003.

Smith, Adam: Ulusların Zenginliği, Çeviren Ayşe Yunus ve Mehmet Bakırcı, İstanbul Alan Yayıncılık,1997.

Sonat, Arslan: “Stagflasyon ve Alternatif İktisat Politikaları” Yapıt Dergisi, Sayı 11, 1985s.35-56.

Sönmez, Sinan: “Kriz, Devlet Müdahalesi ve Özelleştirme”, Özelleştirme Tartışmaları, Haz. Aykut Polatoğlu, Ankara, Bağlam Yayınları, 1994, s. 22-47.

Stiglitz, Joseph E.: Kamu Kesimi Ekonomisi,Çeviren Ömer Faruk Batırel, Marmara Ünv.Yayını,İstanbul 1994.

Sükan, Faruk: Başbakan Adnan Menderes’in Meclis Konuşmaları, TBMM, 1950-1960, Ankara, Kültür Ofset, 1991.

111 Taşdelen, Ali Rıza: Fransa’da Sosyal Demokrasinin İflası (Çevrimiçi) http://www.turkpolitika.com/custom/yazi/sosyaldemokrasi. doc, 18 Mart 2008.

TOBB: Türkiye’de KİT’lerin Özelleştirilmesi Sorunu ve Sistematik Bir Yaklaşım Önerisi TOBB Yayın No: Genel:226, 1993.

Tuncer, Erol: Türkiye’de Sosyal Demokrasinin Gelişimi,(Çevrimiçi), http://www.sdd.org.tr/elbistanacilis.htm 02 Ocak 2008.

Tuncer, Erol: Seçim 2007, 22 Temmuz 2007 Milletvekili Genel Seçimleri, Siyasal ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı yayını, Yücel Ofset, Ankara,2007.

Turan, Şerafettin: Cumhuriyet Halk Partisi, İstanbul, TÜSES Yayınları, 2000.

Turgut, Pelin: “Bülent Ecevit”, Independent Gazetesi , (Çevrimiçi) www.independent.co.uk/obituories/bulent.ecevit Tuesday 7 November 2006.

TÜSİAD: Türkiye’de Özelleştirme Uygulamaları, Yayın No.TÜSİAD-T/92.1.48.İstanbul, 1992.

Ulanowska, Patrick: Histoire Illustree de la Gauche Française- Le Pre aux Clercs, 2002.

Ulusoy, Ahmet Yerel Hizmetleri Özelleştirme Yöntemleri, (Çevrimiçi) Vural, Tarık: www.econturk.org/Turkiyeekonomisi/yerel_hizmet.doc, 3 Şubat 2008.

Uyar, Hakkı: “Bir Yenilginin Anatomisi. CHP Üzerine Bazı Düşünceler.”Sosyal Demokrat Değişim, Sayı 13,1999. s.48-55.

Vermon, Raymond: “Conceptual Aspects of Privatization” Cepal Rev. No:37, Apr1989.

Vuylsteke, Charles: “Kentsel Hizmetlerin Temini: Özel Sektörle Yapılan Sözleşmeler” Kentsel Hizmetler için Alternatif İşletme Yöntemleri, Çeşme Seminer Bildirileri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı-İller Bankası Ortak Yayını, Ankara, 1988.

112

Yaşar, Süleyman: “Almanlar Demiryollarını Satıyor” ,Referans Gazetesi 26 Temmuz 2007.

Yayla, Atilla: Liberalizm, Ankara Turhan Kitabevi,1992.

Yiğit, Ali: “Türkiye’de KİT’lerin Oluşumu ve Özelleştirme” Elektrik Mühendisliği Dergisi, Yüksek Lisans Tezi, Ocak 1993.

Yıldız, Habip: Dünya da ve Türkiye’de Kamu İktisadi Teşebbüslerinin Özelleştirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Ocak 1993.

İnternet Web Adresleri www.chp.org.tr/seçim 2007/index.php-25k, 8 Mart 2008 http://www.ekitapyayin.com/id/016/siyasalanilar5.htm,11 Ocak 2008 http://www.haberte.com/news_detail.php?id=33888, 18 Mart 2008

www.ntvmsnbc.com/news/264018.asp - 37k -13 Mart 2008 www.siyasigazete.net/sayı:09/indexphp? ,09.03.2008 www.sodev.org.tr/Haberler/2007/secim2007/siyasi_partiler_hakkinda_kisa_bilgiler www.treasury.gov.tr/mevzuat/kitkhk1.htm. http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni_T%C3%BCrkiye_Partisi, 14 Mart 2008 tr.wikipedia.org/wiki/Sosyaldemokrat_Halk_Partisi - 16k,14 Mart 2008

www.tmdweb.com/haber.php ?id=7-34k, 11 Mart 2008 http://www.turkpolitika.com/custom/yazi/sosyaldemokrasi.doc, 18 Mart 2008

Alternatif İktisadi Sistemler (Çevrimiçi) www.ekodiyalog.com/Konular/Alternatif-İktisadi-Sistemler.html3 Mart2008

DSP’nin Güncelleşen Programı 2003 (Çevrimiçi) www.dsp.org.tr/MEP/İndex

Erdemir Nereye, (Çevrimiçi), http://www.shp.org.tr/yayinlarimiz/erdemir-nereye/,18

113 Fransız Solu Yeniden Yapılanıyor, (Çevrimiçi) http://www.haberte.com/news_detail.php?id=33888, 18 Mart 2008

Mümtaz Soysal’ın Partiden Ayrılması (çevrimiçi) www.cumak.org/htm/cumakmilas/040824 toplatti-htm, 8 Mart 2008

Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP) programı 2002,(Çevrimiçi) http://www.shp.org.tr/parti-programi/,13 Mart 2008

Tahkime İlişkin Anayasa Değişikliği, (Çevrimiçi) www.belgenet.com/belge/tahkim-01 Mart

Türkiye’de Sosyal ve Ekonomik Değişmeler, (Çevrimiçi) www.gof.anadolu.edu.tr./kitap/10 TP/1260/unite 09.pdf, 9 Mart 2008

Parti Programları ,Yasalar ve Diğer Kaynaklar

CHP Programı 1993 CHP 1995 Seçim Bildirgesi. CHP 82.Yaşında, Halk Gazetesi,1 Eylül 2005,Sayı: 42 CHP Yayınları. Çağdaş Parti Örgütlenmesi, 31 Mart 2000, Ankara’da Yapılan Seminerdeki Konuşma Ve Tartışmalar, CHP İlişkiler Yayın No: 2, Mayıs 2000,s.21 DSP 1989 Parti Programı. DSP Seçim Bildirgesi, 2002 DPT,VI.Beş Yıllık kalkınma Planı,Ankara,s.34-35 Flash TV. Seçim Kulübü Programı, 19 Mayıs 2007 Fransız Solunun Ortak Hükümet Programı. Hürriyet Gazetesi, Kuruluşundan Bu güne CHP, 23 Ekim 2003 Politika Sayfası SHP-DYP 50. Hükümet Programı

Osmanlı Sanayi 1913-1915 Yılları Sanayi İstatistiki, AÜSBEY,Sevinç Matbaa,

114 Ankara, 1970 Ekonomi Politikaları için Stratejik Seçenekler, CHP.PAM,yayını Resmi Gazete, 4 Temmuz 1938, Sayı: 3950,Distur,III.Tertip,Cilt:19 Resmi Gazete 18 Haziran 1984,18435 Sayılı Resmi Gazete Düstur,V.Tertip,Cilt 23 Resmi Gazete, 14.08.1999,Türkiye Cumhuriyet Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun, 23786 Sayılı R.G T.C.Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu:1992 Kamu İktisadi Teşebbüsleri Raporu Türk İş Araştırma Merkezi:KİT’ler ve Özelleştirme: İddialar ve Gerçekler, Ankara, 1999,

115