VADULLAH TAŞ ORHAN CENCEBA Y FİLMLERİNİ ANLA Tl YOR <® KABALCI YAYINEVİ: 346

Sinema Dizisi: 14

Vadullah Taş 1963 yılında Siirt’te doğdu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra Eskişehir Anadolu Üniversitesi, işletme Fakültesi’nden mezun oldu. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı çeşitli kurum ve kuruluşlarda üstdüzey yö­ neticiliklerde bulundu. Halen söz konusu bakanlığa bağlı İs­ tanbul Devlet Güzel Sanatlar Galerisi Müdürlüğü görevini sür­ dürmektedir. Bu görevlerinin yanında Metin Erksan, Orhan Aksoy, Natuk Bay tan, Mehmet Dinler gibi yönetmenlerin bel­ gesel danışmanlığım yürütmüştür. SESAM, FİLM-SAN, SE- TEM gibi kuruluşlarda çeşitli konularda danışmanlık görevini yürütmeye devam eden Taş, bugüne kadar çeşitli festival ve üniversite etkinlikleri kapsamında Türk sinemasına dair çok sayıda sergi düzenlemiş ve seminer vermiştir. Orhan Gencebay Filmlerini Anlatıyor © Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2009

Birinci Basım: Nisan 2010

Kapak Düzeni: Gökçen Yanlı VADULLAH TAŞ

Teknik Hazırlık: Zeliha Güler

Kitabın Editörü: Yard. Doç. Dr. Zeynep Ergin ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

KABALCI YAYINEVİ Ankara Cad. No: 47 Cağaloğlu 34112 İstanbul Tel: (0212) 526 8586 Faks: (0212) 513 6305 [email protected] www.kabalciyayinevi.com internetten satış: www.kabalci.com.tr

ISBN 975-997-164-X

Baskı: Yaylacık Matbaacılık San. Tic. Ltd. Şti. (0212 5678003) © KABALCI YAYINEVİ Litros Yolu Fatih San. Sitesi No: 12/197-203 Topkapı-tST. İÇİNDEKİLER

SUNUŞ...... 9

ORHAN GENCEBAY ...... 11 1971: BİR TESELLİ VER ...... 17 LÜTFİ AKAD ...... 25

Bu kitaba emeği geçen 1972: SEV DEDİ GÖZLERİM ...... 31 Neşe Çehiz, Uğur Ün, Agah Özgüç, Işıl Tekiner, Hüseyin Ünlü, ORHAN AKSOY ...... 36 İlhan Aktürk, Erman Film, Gülşah Film, Fanatik Film, Yahya Karadaş, 1973: BEN DOĞARKEN ÖLMÜŞÜM ...... 41

Cenan Alkan, Şahin Çiçekçi, Mustafa Mumcu ve isimlerini yazamadığımız YÜCEL ÇAKMAKLI...... 46 tüm dostlarımıza teşekkürler. 1974: DERTLER BENİM OLSUN ...... 50 SAFA Ö N A L ...... 55 1975: BİR ARAYA GELEMEYİZ ...... 59

BİRİCİK ...... 66 1975: BATSIN BU DÜNYA...... 70

HÜRREM ERMAN ...... 80 1976: ŞOFÖR ...... 91 HÜLYA KOÇYİĞİT ...... 99

1976: BIK TIM H ER GÜN Ö L M E K T E N ...... 105 NECİP SARICA ...... 110

1977: HATASIZ KUL OLMAZ ...... 120 ...... 126

1978: ÇİLEKEŞ...... 130 OSMAN F.SEDEN ...... 134 1978: DERDİM DÜNYADAN BÜYÜK...... 142

ÇETİN TUNCA ...... 147 1979: AŞKI BEN Mİ YARATTIM ...... 152 1984: D İL YA R A SI...... 271 SUPHİ TEKNİKER ...... MÜJDE A R ...... İD/ .275 1980: BEN TOPRAKTAN BİR CANIM ...... 161 1987: DORUK ...... 279 CÜNEYT ARKIN ...... ERDOĞAN TÜNAŞ ...... 166 .283 1980: KIR GÖNLÜNÜN ZİNCİRİNİ...... 169 1987: CENNET GÖZLÜM.... .288 PERİHAN SAVAŞ ...... ŞERİF GÖREN ...... 174 .293 1980: VAZGEÇ GÖNLÜM ...... 179 1988: KÜÇÜKSÜN YAVRUM. .297 ABDURRAHMAN PALAY ...... 183 ERDOĞAN ENGİN ...... 301

1980: YARABBİM ...... 176 1989: SENSİZ YAŞIYORUM.. .306 ÜMİTEFEKAN ...... KADİR SAVUN ...... 192 310 1981: FERYADA GÜCÜM YOK ...... 197 1989: KAN ÇİÇEĞİ...... 316 ŞAHİN G Ö K ...... SELİM SOYDAN ...... 201 320 1990: U T A N ...... 1982: BİR YUDUM MUTLULUK ...... 204 324

NECLA NAZIR ...... 209 OYAAYDOĞAN ...... 328 1982 LEYLA İLE MECNUN ...... 212 DİZİN HALİTREFİĞ ...... 218 333 1982: KÖRDÜĞÜM ...... 226

TÜRKER İNANOĞLU ...... 230

1983: KAHIR...... 233 BERRİN TUNCEL ...... 238

1983: ZULÜM ...... 241 TEMEL GÜRSU ...... 246 1984: AŞKIM GÜNAHIMDIR...... 253 İSMAİL KALKAN ...... 258

1984: K A PTA N ...... 262 FIÜLYA AVŞAR ...... 266 SUNUŞ

Evet, büyük usta Orhan Gencebay’ın fılmografisim gerçek bir sanat diliyle, belgesel niteliğinde sentezlemeye ve sinema severlerle paylaş­ maya çalıştık. Filmlerindeki olağanüstü oyunculuğunun yanı sıra usta­ lıkla konuşturduğu sazındaki melodileri, güftesindeki hafızalardan ve belleklerden silinmeyecek sözlerini her ne kadar paylaşmak istesemde, Orhan Babanın lezzetini, mertliğini, ağırbaşlı duruşunu, imrenilecek bir insan oluşunu kelimelere sığdırmak olanaksızdır. insanın en önemli niteliği sosyal olması. Şüphesiz sosyal kavramı­ nın içinde sanatın yeri ve önemi büyük. İnsanın kulağına hoş bir ses ve duygu dolu sözler gelince, ruh ve beyin örtüşerek mutluluk saçabi­ liyor. Yıl 1971. Yer Siirt’in Yeni Ar Sineması. Oynayan film Bir Tescili Ver. Filmin sonunda çıkanlara baktım. Islak mendillerin çokluğu dik­ katimi çekti ve Mahfuz ağabeyimle birlikte izlemeye karar verdik. Fil­ min büyüsüne kapılarak, ORHAN GENCEBAY ismini öğrendim. Sesinin güzelliği, şarkıların yorumu ve sözleri, bir de bunun yanında bir ağır abi duruşu... Beni de diğer seyirciler gibi etkisinde bırakarak yüreğime kazındı ORHAN BABA... Orhan Babayı yakından tanıdıktan sonra, doğru bir duygu içinde olduğumu, daha bir büyük sevgi ve hürmetle bağlandığımı gördüm. Gururlandım. Ona olan sevgim ve saygım beni bu çalışmayı hazırla­ maya şevketti. Bize verdiği izin ve güvenle başımızın tacı Türk müziğinin gururu ve duayeni olan sayın Orhan Gencebay’a, kitap çalışmalarıyla sinema­ nın yaşamasına, belgesel niteliğinde ışık tutan Kabalcı Yaymevi’ne ve bu emeğe ter döken herkese teşekkürlerimi bir borç bilirim. Çalışma-

9 ORHAN GENCEBAY larımda beni yalnız bırakmayan dostlarıma teşekkürü borç bilerek, ki­ ORHAN GENCEBAY tabımı Orhan Gencebay hayranlarına ve sevdiğime ithaf ediyorum. (4 Ağustos 1944)

. Vadullah TAŞ

Söylemek bile fazla, Orhan Gencebay filmleri önemli bir yer tutu­ yor sinema tarihimizde. Gencebay önemli bir kişilik, müzik dünyamı­ zı değiştirmiş, dönüştürmüş bir kişilik. Ama kırk yılı aşan bir süre içinde yalnızca müziğimize yaptığı katkıyla değil, birikimi, bilgeliği, efendiliği, düzgünlüğüyle de kalplerimizi fethetmiş birisi. 1971-1990 arası üretilen Gencebay filmlerinin de bu kişiliği daha iyi tanımamıza, daha çok sevmemize katkı yapan görsel belgeler oldu­ ğunu söyleyebiliriz kolayca. Kahramanımızın doğaya, insanlara, nes­ nelere nasıl baktığını, çocukları ya da kadınları nasıl sevdiğini, nasi- hatla yola gelmeyeceği aşikâr olanlara nasıl tokat ve yumruk salladığı­ nı, usta parmaklarının saz üzerinde nasıl hızla akıp uçtuğunu, nasıl kendinden emin yürüdüğünü, nasıl dik durduğunu, nasıl hep doğru­ dan, iyiden yana tavır aldığını görürüz bu filmlerde.

10 1 1 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Gencebay bize Türk müziğinin, daha doğrusu müziğin bir bütün Samsun’da dünyaya gelir Orhan Gencebay. Henüz altı yaşındayken olduğunu, farklı gözüken türlerin birbirinden farklı kavanozlara ko­ babasının oynaması ve eğlenmesi için aldığı mandolin bir oyuncak ol­ nup dondurulmamasım, etiketlenmemesi gerektiğini öğretmiştir. maktan çıkar, yeteneğiyle birleşir ve bütün hayatına yön verir. Farklı gözüken türlerin düşman değil dost olduklarını kanıtlamıştır. O Yaşıtları sokakta misket oynarken öğrenir notaları. Emin Tarakçı dünya kültürüne açılmış farklı eğilimleri ve biçemleri bir potada erit­ hocadan mandolin ve keman dersleri almaya başladığında henüz 6 ya­ meyi denemiştir. Aynen yakın arkadaşı Erkin Koray gibi. Koray ve şındadır. 7 yaşında boyundan büyük bağlamayı alır eline. 10 yaşında Gencebay altmışların ikinci yarısından başlayarak zahmetli bir bireşim beste yapmaya başlar, 13 yaşında tambura merak salar, 16 yaşında caz çabasına girişmiş, bu soylu çabaları yıllar ve yıllar boyu aşağılanmaya ve rock müzik girer hayatına. Nefesli sazlardan oluşan orkestralarda çalışılsa da arabesk, rock, caz, blues türleriyle geleneksel müziklerimiz tenor saksofon çalar ve sonunda kararını verir. Müzik aletleri içinde birbirleriyle kardeşçe sarılmıştır sonunda. en çok sevdiği bağlamadır. Bu bağlamda Gencebay ve Koray’ı altmışların ikinci yarısında sesi­ “Orhan Baba” olacağı küçük yaşlardan bellidir. Ağırbaşlıdır hep, ni yükselten, yani varolanla yetinmeyen, daha güzeli daha doğruyu olaylara çözümle yaklaşmayı sever, önyargılı değildir. Arkadaşları fark arayan rock ve cazın Amerikalı ve Avrupalı çağdaş öncüleri dışında eder bunu, haklıyı haksızdan ayırma görevini verirler ona her anlaş­ tutamayız. Altmışların ikinci yarısından itibaren rock ve caz dünyası­ mazlıklarında. nın geçirdiği evrimin bir uzantısı bile sayabiliriz bu iki büyük ustayı. Hatasız kul olmaz elbette. Gencebay büyüdüğünü kızlara hissettir­ İngiltere ve ABD başta olmak üzere artık emeklemeyi bitirmiş olan mek ve kendini beğendirmek duygusuyla sigaraya başlar lise çağların­ rock çağdaş çok sesli müzikten, cazdan, bluesdan, çeşitli halk müzik­ da. Tabaka taşır önceleri tütün sarar. Okulda bile ihmal etmez sigara­ lerinden, Doğu’dan aldığı sayısız unsuru büyük bir enerjiyle kendisiy­ sını, tuvalette içer arkadaşlarıyla öğretmenlerden gizli. Ama sağlıklı le birleştirerek yepyeni bireşimleri hayata geçirirken, Gencebay ve Ko­ yaşam için spor da yapmayı ihmal etmez, dik durmayı da bu sayede ray da benzeri bir anlayışla yeni tınılara yelken açmışlardır. öğrenecektir. Sigarayı en çok beste yaparken içer, ama kokusundan da Bugünün büyülü çalgısı “elektrikli bağlama’nm altmışlı yıllarda nefret ettiği için sık sık elini yüzünü yıkar. Yine genç yaşlarda alkolle hem yetke taşıyan kurumlardan TRT, konservatuvarlar ve aydınlardan tanışır, ancak 1981 yılında sigara ve alkolü bırakmaya karar verir iç­ gördüğü tepki neredeyse unutulmuştur. Daha ilginci kırk yıl öncesi­ mez bir daha. nin yoz diye nitelendirilen, anlaşılamayan müziği bu kez klasik diye Bir taşa iki saat bakacak kadar doğaya, tarihe, sözün kısası bilme­ tanımlanmış ve taçlandırılmışım Yani verilen onca meydan savaşının diğini öğrenmeye meraklı olan Gencebay ergenlik çağlarında evrenbi­ ardından, altmışlı ve yetmişli yılların gürültülü ve abartılı yargıları ye­ lim, gökbilim ve yaradılışla ilgili sorular sormaya başlar, bunalacak rini daha barışçıl, daha demokratik bir müzik anlayışına bırakmıştır. kadar çalışır, titiz araştırmalara girer. Gelelim kahramanımızın yaşamına. Müziğe olan merakı ilk başlarda sadece çalgılarla ve müziğin felse­

12 13 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR fesiyle ilgilidir. Türk müziğinin gelişmesi eğitim ve araştırmayla müm­ kündür ona göre. Konservatuvar sınavlarına girer, kazanır bir süre de­ vam eder. Arayıp düşlediği müziği orada bulamayınca ayrılır.

20 yaşında Ankara Radyosu sınavlarına girer ve sınavları iftiharla kazanır. Halk müziğini tercih eder, ama usulsüzlük yapıldığını düşün­ düğü için radyoya girmez. Aradan iki yıl geçer İstanbul Radyosunun sınavlarına katılır ve sınavı iftiharla kazanır, TRT’de çalışmaya başlar. Müzikte bir arayış içindedir o yaşlarda. Türk müziğinin malzemesinin çok iyi olduğunu düşünür, ama var olan müzik onu tatmin etmez, işte bu nedenle 10 ay sonra TRT’den ayrılıp Samsun’a döner.

İçindeki müzik aşkı onu. tekrar İstanbul’a, Plakçılar Çarşısına gö­ türür. O söz yazarı, besteci ve bağlama sanatçısıdır artık. Başa Gelen Çekilirmiş (1968), Sevemedim Kara Gözlüm (1967), Koca Dünya (1968),

Sabır Taşı (1967) gibi besteleriyle tanınmaya başlar. Sevemedim Kara Orhan Gencebay, Vadullah Taş’la birlikte Gözlüm satış rekorları kırar, 45 sanatçı tarafından plak yapılır. Bir ara

Maria isimli bir Ispanyol güzeline gönlünü kaptırır ve onun için Bir 1990 yılında ABD, Mısır ve İsrail’in önde gelen üniversiteleriyle Teselli Ver adlı şarkıyı besteler. Hacettepe Üniversitesi Gencebay’a fahri müzik doktorası unvanı verir­ Gencebay 1971 yılında İstanbul Plak’a ortak olur, daha sonra Yaşar ler. 1999 yılında, her ne kadar istemese de dönemin cumhurbaşkanı Kekeva’yla Kervan Plak şirketini kurar. Bir Teselli Ver (1968), Ben Do­ Süleyman Demirel tarafından verilen devlet sanatçısı ünvanım, 2000 ğarken Ölmüşüm (1974), Batsın Bu Dünya (1974), Hatasız Kul Olmaz yılında Samsun Valiliği tarafından verilen şükran plaketini, aynı yıl (1975), Yarabbim (1979), Aşkı Ben Yaratmadım (1980), Dil Yarası Cumhurbaşkanlığı tarafından Türk milli eğitimine katkıları nedeniyle (1984), Emrin Olur (1988), Ya Evde Yoksan (1989), Hayat Devam Ediyor verilen onur ödülünü, ayrıca çeşitli zamanlarda sayısız vakıf, dernek (1993), Yalnız Değilsin (1994), Gönül Dostu (1995) ise bu birliktelikte ve hayır kurumunun onur ve şükran plaketlerini, çeşitli gazete ve der­ yaratılan ve milyonların diline dolanan bestelerinden sadece birkaçıdır. gilerden yılın sanatçısı ve bestecisi ödüllerini alır.

1000’e yakın bestesi olan Gencebay başrolünü oynadığı 31 filmin ya­ Sanat hayatında zirveye çıkan, ancak özel hayatıyla gündeme gel­ nında, 90’a yakın filmde de müzik yönetmenliği yapar, televizyon dizi­ mekten hoşlanmayan Gencebay ilk evliliğini Azize Gencebay la yapar. leri ve şov programlarına imzasını atar. Altan adındaki oğlu bu evliliktendir.

Müzikte aradığını bulan Gencebay Türkiye güzeli olan ve müzik

14 15 ORHAN GENCEBAY eğitimi almış Sevim Emre’de gerçek aşkı bulur. Eşinin çok iyi bir asso- list olabileceğini, ama bir evde iki şöhret olursa birliğin, dirliğin bozu­ lacağını, ayrıca basında yazılanların, fesatça üretilen dedikoduların aile yuvasına zarar vereceğini düşünür. Sadece evinin kadını olmayı kabul eden Sevim Emre’yle imam nikahıyla evlenir. Artık bütün şarkıları onun içindir. Gencebay için önemli olan kişilerin bir ömür boyu yaşa­ ma isteğiyle beraber olmalarıdır, resmi nikah sıradan bir ayrıntıdır. Oğlu Gökhan da bu beraberlikten dünyaya gelir. Gece yataktan kalkıp nota yazan, çok kitap okuyan, erken kalkıp geç yatan Gencebay aslında bir teknede yaşamak ister, ama Hatun de­ diği Sevim Emre’yi deniz tuttuğu için bu arzusunu gerçekleştiremez. Yemek yapmayı hiç bilmeyen Orhan Baba yemek seçmez, Hatun’un- dan başkasının elinden yemez ve baklayı sevmez. Paraya değer ver­ mez, mükemmeliyetçidir, vatanseverdir, Kemalisttir.

Karamsar ve ciddi görünse de iyimser ve neşelidir. “Batsın bu dün­ ya” derse de sözü aslında kötülükleredir. Dünyayı ve hayatı çok sever. İyilik ve kötülük, mutluluk ve mutsuzluk, gülmek ve ağlamak, kısaca­ sı hayatta ne varsa müziğinde o vardır, şiddet teması üzerinde özellik­ le durmaz.

Sadece insanın insanca yaşamasını ister Orhan baba.

16 1971 B İR T E S E L L İ V ER ü Yönetmen & Senaryo: Lütfı Akad «■ Kame­ ra: Mike Rafaelyan, Ali Uğur; Yapımcı: Kadir Kesemen m Oyuncular: Orhan Gencebay, Tülin Örsek, Kadir Savun, Danyal Topatan, Güzin Özipek, Tur­ gut Boralı, Osman Alyanak, Aydın Tezel, Feridun Çölgeçen, Ekrem Diimer

İÜ Montaj: Cevat Sezer, Süleyman Karakaya m Ses Mühendisi: Necip Sarı- caoğlu

Evvel zaman içinde bir dağ padi­ şahının dünyalar güzeli bir kızı varmış, masal böyle başlıyor. Bir de garip, kavruk bir çoban. Ço­ ban dağa bakmış bir gün, gözleri kamaşmış; varıp erişmek istemiş dağa. Ama dağ yüksekmiş, ulaş­ mak da kolay değil. Garip çoban başlamış tırmanmaya. Erişti eri­ şecekmiş. Ama dağ padişahı bu, çobana kız vermeyeceği için aya­ ğının ucuyla itivermiş kayaları. Yuvarlanmış ev boyu kayalar ve zavallı çoban taşların altında kalıver- miş. Lütfi Akad işte bu geleneksel masalımızdan yola çıkmış Bir Teselli Ver'in çatısını kurarken. Bu masalı tersine çevirmiş filmde, anlatısına insancıl, adil ve toplumcu bir boyut katmış böylece. Ne mutlu bize ki, bir Anadolu masalından akan o masalsı gerçek­ çiliğinde Akad oynattığı taşları yerli yerine oturtmuş, şişmanlar iktida­ rına karşı ezilenlerden yana taraf tutmuş. Garip çobanın üstünden ka­ yaları silkivermesini ve padişahın kızma ulaşıp onun sıcacık, yumuşa-

19 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

cık elini tutmasını, murada ermesini istemiş. Çünkü Akad varoşlara sevecen ve ışıltılı gözlerle bakıyor. Bu kırsal kesimden büyük kentlere akın akın koşan, elleri nasırlı, cesur yürekli insanların yalnızca daha iyi bir dünya arayışıyla dolu serüvenleriyle bile sıradanlığı aştığına inanmış. Mücadelelerini yılmadan verirken gösterdikleri gücü, onların bu gücün altında barındırdıkları efendi, düzgün kişiliklerini sevmiş. Orhan Baba bu bağlamda Akad’m efendi, düzgün, mücadeleci, ge­ rektiğinde kaplan kadar yırtıcı olabilen emekçisini temsil ediyor. Fab­ rikada çalışıyor Orhan Baba, çok yetenekli biri. Boş zaman buldukça sazını da konuşturuyor, özgün besteler yapıyor. Masalın dönüm noktası Orhan Ustanın çalıştığı fabrikanın sahibi­ nin kızıyla iş gereği karşılaşması ve gözlerinin kamaşması. Daha da güzel ve hoş olansa zengin kızı Nermin’in de gözlerinin kamaşması. Güzin Ûzipek, Orhan Gencebay Zengin kızı Nermin’in gözleri kamaşıyor, çünkü Kilyos yolunda arabası bozulup yolda kaldığında ve çaresizce fabrikaya yardım iste­ Ayrıca Orhan Ustanın dünya nimetlerinden uzak görünmesine, meye koştuğunda, elinde gösterişsiz takım çantasıyla arıza yerine ka­ arabada baş başa kaldıklarında ustaca şarkı söylemesine, direksiyon dar birlikte geldiği usta hiç konuşmayan, cıvımayan bir emekçidir. hakimiyetine, Kilyos sahillerinde hayattan kısacık alman bir mola sü­ Olanca özgüveniyle arabanın altına uzandığında hiç acele etmeden sı­ kışmış marş dinamosunu çalıştırdığında aynı tavrını, ağırlığını, edebi­ resinde bile dalgalardan farklı ezgiler, farklı tınılar duyabilmesine, ni korumaktadır. Usta, şanlı Hafikoğulları’nm evinde araba tamiri sı­ bunları imgeleminde bambaşka ışıltılı ezgilere dönüştürebilme yetisi­ rasında kirlenen üstünü temizlerken de, sade bir teşekkür edip gider­ ne, soğukkanlılığım her koşulda koruyabilmesine, sayısız gürültücü ken de suskun ve onurludur. “Nereden buldun bu ne idüğü belirsiz zengin fırlamadan oluşan sevimsiz gençler çetesinin, yani kendi yakın adamı” diyen amcaya başını bile çevirip bakmamış, cevap vermeye bi­ arkadaşlarının, can dostlarının olanca sululuklarına karşın soğukkan­ le gönül indirmemiştir. lılığını kaybetmemesine, onlara tükürmemesine, kafa atmamasına, Zengin kızı Nermin, Orhan Ustanın marş dinamosunu çalıştırdığı tekme savurmamasına, dahası o kalabalığın içinde elinde pürosu yü­ arabada unuttuğu notalardan yalnızca iyi bir usta değil, aynı zamanda zünü buruşturup, “Gene getirmiş bu adamı” diye hayıflanan sevimsiz müzikle iç içe bir besteci olduğunu da anlar. Bu sihirli notaları Hafi- amcaya aldırmamasına daha da çok büyülenmiştir Nermin. koğulları’nm görkemli evini süsleyen piyanoda seslendirdiğinde büyü­ Nermin Orhan Ustanın sazın perdelerinde cambazca dolaşan çevik lenir, çok sevmiştir bu Doğu kokan ezgileri, çarpılmıştır hatta. 20 21

I ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR ve akıllı parmaklarına, hüzünlü, ama omurgalı duruşuna, daha küçü­ Akad mutlu sonlu bu masalı anlatırken zenginleri çirkin gözlerini cük bir çocukken çobanlıkla başlayan hayat serüveninde edindiği ku­ para hırsı bürümüş insanlar olarak tipleştiriyor ve neredeyse insanlık­ sursuz hayat bilgisine, bir de kavgada salladığı çevik ve seri yumrukla­ tan çıkmış yaratıklar olarak yırtıcılıklarım öne çıkarıyor. Fabrikatör ra, kimseye baş eğmeyişine, çelik kadar güçlü direncine, hepsinin öte­ baba kızını fabrikasını yöneten kodamana peşkeş çekiyor. Fabrikanın sinde kendisine; bir sosyete kızma duyduğu büyük sevgiye kapılmış­ yarısını ipotek ettiği kodamana kızını vererek günü kurtarmaya çalışı­ tır. yor. Bir başka deyişle kızını satıyor. Aslında Hafikoğlu ailesinin baba­ işin iyi yanı burada işte. Aşk karşılıklı bu öyküde. Orhan Usta da sı, amcası ve damat adayı Vedat hep benzer özellikler sergiliyorlar. Nermin’le aynı duyguları paylaşıyor ve onun da gözleri kamaşıyor. Maddi değerlerin tutsağı olan duygusuz insanlar, neredeyse hepsi Çünkü Orhan Usta Nermin’in omuzlarından aşağı dökülen düz benzer karakterleri taşıyabiliyorlar. Akad tipini sergilerken şirin bir kahverengi saçlarına, mavi dik yakalı kazağının altındaki gözlerden eğretileme de kullanıyor. Müflis milyoner amca sürekli altılı ganyan ırak ince uzun kollarına, açık renk ojeli temiz düzgün parmaklarına, oynuyor, ama hep yanlış atlar seçtiği için bir türlü tutturamıyor. kırmızı pantolonunun altındaki gözlerden ırak, ince uzun bacaklarına, Akad gecekondu bölgesini anlatırken görüntüleri bal tadında gös­ kulaklarını süsleyen kocaman halka küpelerine, ezgili konuşma biçe- teriyor. Saf ve temiz yürekle düşünüp, yaşayan insanın dünyaya mer­ mine, sesinin ışıltılı tonuna, kahverengi gözlerinin hafif ürkek bakışı­ cek altındaki bakışıdır bu. Orhan Ustanın yaşadığı gecekondu mahal­ na, kalkık biçimli burnuna, saygılı ve çekingen duruşuna, hep olumlu lesi hep güneşli sahnelerde sergileniyor. Suları akan, elektrikleri çalı­ tümceler kurmasına, onu önemsemesine, yaptığı besteleri piyanosuyla şan, konukları asla aç bırakmayan, onlara etli pilavlar çıkaran güler seslendirmesine, hatta kiraz dudaklara sahip olmasına, ona tekrar tek­ yüzlü sade insanların doldurduğu bir mekân burası. rar teşekkür etmesine, zengin piçlerinin yanında onu önemsediğini Akad’m filme yerleştirdiği şirinlikliklerin belki de en kocamanı bütün davranışlarıyla göstermesine, kahverengi kocaman gözlerine, Doğu-Batı karşıtlığının altını çizdiği sahneler. Müzik bağlamında yapı­ küçük göğüslerini belirgince ortaya çıkaran daracık sarı gömleğine, yor bunu. Nermin’in malikanesinde zıp zıp zıplayan hiperaktif sosye­ Kilyos yollarına düşüp şarkı söylemeye koyulduğunda şarkısını hiç tik hiçkuruları (paranın Akad usulü filmdeki halidir bu) ile Orhan Us­ kesmeden dinlemesine, hatta sessizce eşlik etmesine, üstüne üstlük tayı yan yana, daha doğrusu karşı karşıya getirerek yapıyor. Hafiko- arada hayranlık ve sevgi yüklü bakışlar fırlatmasına, “Bir araya gele­ ğulları’nm salonunda duran piyano bir eğretilemeye gerekçe oluyor. meyiz” şarkılarının yüksek sesle söylenmeye başlandığı en zor anlarda Alkışlarla şarkı söylemesi istenen Orhan Usta piyano başına oturtul­ bile âşıkların birleşmesi yolunda destansı bir çaba harcamasına, hatta maya çalışılınca, “Ben bu sazdan anlamam, benim sazını başka” diye bıkıp usanmadan yalvarmasına, sonunda gecekondu mahallesine gelip itiraz ediyor. Zaten piyanonun ezgiyi çaldığı birkaç ölçü sonrası sapıtı­ kendisiyle “nohut oda, bakla sofa bir evde” bir arada olmasına kapılı­ yor gençler, bu kentli,kırsal müziği küçümsüyorlar. Cıyak cıyak yor. elektrogitar gürültüleri kaplıyor salonu.

22 23 ORHAN GENCEBAY

Filmin en başarılı sahnesi hiç kuşkusuz sevdiğiyle asla birleşeme- LÜTFİ AKAD yeceğini düşünen, bu nedenle uzak duran, duygusuz gözüken Orhan (2 Eylül 1916-) Ustanın, onu sevdiğini söylemek için gecekondu mahallesine gelen Nermin’le kavuştuğu sahne. Kapı önünde güneşli bir günde Orhan Usta’nın yüzünü yıkaması için su döken ve havlu tutan komşu kadı­ nın yerinde aniden beliren Nermin, Orhan Ustanın yumuşayıp aşkını ilan etmesini sağlıyor. Akad’m hakkını Akad’dan esirgemeyelim. Bir Teselli Ver filmi Gen- cebay filmleri arasında ayrı bir yere sahiptir, hatta içerdiği bakış açısı ve biçem kaygısıyla yönettiği tek filmdir.

Yaşam öyküsü son derece sade bir öykü oldu hep. Sıradan herhan­ gi bir insanın yaşam öyküsünden farksız bir öykü. “Öyle olağanüstü şeyler olmadı çok şükür yaşamımda” demişti Alim Şerif Onarana ha­ yat hikâyesini anlatırken.

Halepli babası İstanbul’a 1. Dünya Savaşı’nda gönüllü asker olarak geldi. Kafkas Cephesi’ne gidip savaştı, savaş bitiminde de yeniden İstanbul’a döndü. Okul hayatı geç başladı Akad’m, okula sekiz yaşında gitti. Nişantaşı’ndaki cami okulunda hayatına yön verecek bir şey öğ- renemediği için Sainte Jeanne d’Arc okuluna verildi ertesi yıl. Bu ya­ bancı çevreye uyum sağlayamadı, sınıfta kaldı. Dört yıl süren bir eğiti­ min ardından Galatasaray Lisesi’ne yazdırdı bu kez onu ailesi. Bu kez Türkçesinin zayıflığı nedeniyle dördüncü sınıfı yeniden okudu.

Çocukluğu oldukça sıkıntılı geçti, on iki yaşma kadar yokluk için­ de büyüdü. Babası savaş yıllarından sonra yağ ticareti yaparak bayağı gelişti, büyüdü. Böylece ailenin durumu gittikçe düzeldi. Küçük Lütfi Galatasaray’ı 1938-39 ders yılı sonunda takıntısız bitirdiğinde yirmi iki

24 25 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR yaşındaydı. Ticaret bölümünü bitirmişti ünlü lisenin. Oradan Yüksek vam etti. Lise son sınıfta Vafit Tengizman ve Tevfik Onsi’nin kurduk­ Ticarete geçti, 1942 yılında buradan da mezun oldu. ları Kartal Maltepe Tiyatro Kumpanyasında amatör oyunculuk bile Askere gitti, uçaksavar topçusu olarak buldu kendisini. Askerliği­ yaptı. İbrahim Serpil tiyatro konusunda ufuk açmıştı ona, Şehir Tiyat­ nin büyük kısmı batarya kumandanı kimliğiyle Bursa ve İstanbul, Fla- rosu dergisinde tiyatro yazıları yayımlandı. dımköy’de geçti. Bu görevin omuzlarına yüklediği sorumluluğunun Olgun Lütfi’nin hayatının dönüm noktası 1946 yılında oldu. Şakir ileride yönetmenlik yaparken çok faydalı olduğuna inandı hep. Asker­ Sırmalı’nm yanında çalışırken Hürrem Erman’la tanıştı. Henüz tez­ lik sonrası İstanbul’a döndü. Osmanlı Bankası sınavını kazandı. Ban­ gâhını işletmeye başlamamış olan deneyimli ve saygın yapımcı birkaç kacı olarak çalışma hayatı kırkbeş gün sürdü sadece. Sinema yaşamına yıl içinde Akad’m yaşamını değiştirecekti. Yaratıcı fakat bir o kadar da geçme olanağı çıkmıştı karşısına, .görevinden istifa etti. dağınık bir yönetmen olan Sırmalı’nm yanından düzensizliği nedeniy­

İlk işi Şakir Sırmalı’mn yanında yapım müdürlüğüydü. Daha sonra le ayrılmıştı. Akad boş gezerken okul arkadaşı Haluk Sadak, Lale Lale Filmin muhasebesinde bir yıl çalıştı. Hayatı boyunca tıp, mimar­ Filmde bir muhasebeciye ihtiyaç olduğunu söyledi. Lale Film onun lık, makinistlik, marangozluk, torna tesviye, evrenin oluşumu, dinler için sinema demekti, muhasebeci olarak bir yıl çalıştı. tarihi ve berberliğe kadar her şeyi merak etti. İki kız kardeşinden Me- İşte tam o sırada Hürrem Erman İstanbul’da film yapımcılığına diha’mn kocası olan elektronik mühendisi Selahattin Erbil’in İpek başlamıştı, ilk ürettiği film Seyfi Havaeri yönetimindeki 1948 yapımı Filmde teknik müdür olması nedeniyle teknik bilgiler, ışık ve aydın­ Dümga’ydı. Nedense Havaeri kalan iki küçük sahneyi bitirmeden bı­ latma konusunda epey bilgi kattı dağarcığına. rakmıştı filmi. Akad bu sahnelerin çekimini üstlenerek başladı yönet­ Mecidiyeköylü eski bir ailenin kızı olan Şükran Karakoç’la 1951 yı­ menlik yaşantısına. Şirketin beyniydi, muhasebecisi, yapım müdürü, lında evlendi. Hep uslu bir çocuktu, evet biraz içine kapalıydı. Evliliği yani her şeyi; bilgisi ve kültürüyle dikkat çekmişti hemen. Erman sayesinde hayatı hep huzur dolu geçti. Aradığı buydu, düzenli bir ha­ Filmin yapımları onun imzasıyla çıktı piyasaya. Vurun Kahpeye (1949), yatı seviyordu. Bu düzen onun çalışma şevkini arttırdı, verimli işler Lüküs Hayat (1950), T ahir ile Zühre (1952), Arzu ile K am ber (1952) has yaptı ve okudu, yaşamı boyunca hep okudu Lütfi Akad. Kan Kalesi, fırının taze ürünleriydi. Hayber Kalesi, Aşık Garipler'den başlamıştı bu uzun serüven. 1952 yılı onun için çok önemli oldu, çünkü devrin dev firması Ke­

Küçük Lütfi hep kendisinden daha deneyimli insanların yanında mal Film kucak açtı ona. Kanun Namına (1952) filmiyle adını kazıya- olmayı seçti. Genç Lütfi Galatasaray’da resme de merak sarmıştı. Şişli caktı sinema tarihimize. Olgun Lütfi bu filmle sadece güncel bir olayı Halkevi’nde tiyatro oyunları sergileyen Orhan Hançerlioğlu’na dekor beyazperde canlandırmakla kalmadı, olayı gerçeğe yakın mekânlarda yapmak için başvurdu. Son sınıftaydı o günlerde. Hançerlioğlu kabul çekti. Türk sineması dekorlardan sokağa çıkmıştı. Sinema tarihçileri edince bir sanat çevresine dalmış oldu. kayıt düştüler bunu. Atatürk’ün Casusu İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı (1952), Öldüren Şehir (1953), Katil (1953), Oyna Kızım Oyna (1954), Dekor yapımcısı olarak tiyatro yaşamı askerden gelene kadar de­

26 27 ORHAN GENCEBAY

Bulgar Sadık (1954), Vahşi Bir Kız Sevdim (1954), Kardeş Kurşunu (1955). Devrin en seçkin yapım­ cılarıyla çalışmaya devam etti. 1957 yılında çektiği Yaşar Ke­ mal uyarlaması Beyaz Mendil köy filmleri geleneğinde yeni bir say­ fa açtı. Bu çetin tempo 1963 yılı­ na kadar sürdü. Yorulmuştu, mola verdi, üç yıl boyunca ayrı kaldı sinemadan. Bu dönemde daha çok okudu, düşündü, ka­ rıncaların bilinmeyen yönlerini inceledi, ulusal kültüre eğildi, Tuncel Kurtız, Yılmaz Güney, Hudutların Kanunu Filmi daha çok düşündü, Türklerin ta­ rihine büyüteç tuttu, balık avladı, resim yaptı, kürek çekti, hepsinden önemlisi ulusal bir sinema kuramı üstüne düşündü. Döndüğünde Hudutların Kanunu’yla (1966, Dadaş Film) ses getirdi. Yalın bir sinema denemesi yapmıştı burada, sade ve öz bir anlatımı seçmişti. Çıplaklığı, süssüzlüğü, halk masallarındaki sade ve kesik anlatımı denemek istemişti. Bu yolun Türk sinemasını has bir biçeme götüreceğine inanıyordu. Kaçakçı Hıdır’vn (1966) öyküsünde Akad ma­ sum köylünün kaçakçı olmamak için direnişini, ağanın ve çevrenin baskılarına karşı koyuşunu, genç bir jandarma yüzbaşısıyla dostluk kuruşunu, köyün kadın öğretmenine destek verişini, hatta ağanın terk edilmiş topraklarında yarıcı olarak çalışmasını anlattı temiz ve duru bir dille. Aynı zamanda bu film Yılmaz Güney’in dönüm noktası ol­

HÜLYA SENOÜL-EROL GÜNAYDIN muştur. TBHÖOTBorai.i kAmura;. * LÜTFÜ İLKNUR YAÛ1Z va ALTAN C1ÜNHAY o. a k a » RENK I

28 ORHAN GENCEBAY

1967 yılında devrin ünlü ve saygın firması Dadaş Filme başka bir 1972 SEV DEDİ GÖZLERİM iti Yönetmen: Orhan Aksoy, Senaryo: Sa­ film daha çekti: Kmlınnak-Karakoyun. Eski bir ağıta, Nazım Hikmet’in fa Önal iü Kamera: Orhan Kap ki tii Yapımcı: Hürrem Erman iti Oyuncu­ 1945-47 yıllarında Muhsin Ertuğrul için yazdığı bir öyküye dayanıyor­ lar: Orhan Gencebay, Selma Güneri, Perihan Savaş, Şükriye Atav, Nihat Zi- du. Yeni bir Yılmaz Güney ve Akad işbirliğiydi. Kültürel ve toplumsal yalan, Baki Tamer, I.Hakkı Şen, Ekrem Dümer, Hakkı Kıvanç, Ahmet Şen- tarihimize bir bakış! Bir aşk masalı çerçevesinde ağalık sorununa deği­ ses, Erol Şen, Azize Gökmoğol, Hüseyin Salıcı, İhsan Bayraktar, Orhan Ço­ niyordu. ban iti Montaj: İsmail Kalkan S i Ses Mühendisi: Yorgo İlyadis Vesikalı Yarim (1967) altmışlı yılların başka bir beğenilen filmiydi Akad’m çalışmaları arasında. Yetmişli yıllar daha da verimli geçti. Bu Sev Dedi Gözlerim Gencebay kez büyük kente göç sorununu takmıştı kafasına. Bu sorunu ünlü üç­ filmleri arasında farklı bir özel­ lemesinde farklı ailelerin mücadelesini izledi, ilki Gelin (1973), İkincisi liğe sahip. Çünkü düpedüz bir Düğün (1973), üçüncüsü Diyet’ti (1974). kadın kahramanın filmi bu. Akad yetmişlerin ikinci yarısından itibaren seks filmleri ve terör Gencebay burada bir kahra­ ortamı nedeniyle çöküşe geçen sinemamızdan, daha rahat çalışabilece­ mandan çok kadın kahramanın ğini, kafasındaki tasarıları daha kolayca gerçekleştirebileceğini düşün­ kara yazgısından kurtuluşuna düğü TRT’ye geçiş yaptı. Seksenli yıllardan itibaren de Mimar Sinan hizmet eden birisi. Ve unutma­ Üniversitesi’nde eğitmenliği seçti. Uzun yıllar boyunca sayısız sinema­ yalım ki, “Bir yiğit ne kadar cı gence ışık tuttu. kahraman olursa yine sevdiğine kul olur!” Film seyircilerde bir kafa karışıklığı yaratsa da, Gen­ cebay seyircisinde ıslak mendil­ le kalıcı izler bırakmakta.

Gencebay öncelikle bir yıldız ve bir yıldız kimliğiyle her zaman kendisini oynayan biri. Bu yüzden de bir karakter özelliği taşıyor. Ha­ liyle Gencebay’m kendisi, yani sinemada yarattığı ve biz izleyicilerin sevdiği karakter her zaman canlandırdığı rolün üzerinde duruyor. Oysa Gencebay’m kendisi bu filmdeki rolünden ayrışıyor, başka bir yerde duruyor ve bir kişilik yarılması yaşıyoruz Sev Dedi Gözlerim bo­ yunca.

30 31 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Film Orhan Gencebay’a, o kabın'şeklini alamayacağı bir hal veri­ yor ki, zihinler daha baştan reddediyor. Filmdeki akış, öykünün kah­ ramanı Serap’ı ölüme sürüklüyor. Film boyunca ailesinin yükünü taşı­ yan, bunun faturasını da ezilerek, hayalleri yıkılarak ödeyen, ama hep bir direnç göstergesi olarak beliren Serap filmin finalinde, hazince ba­ tan akşam güneşinin al kanlara boyadığı denize doğru ağır ağır yürür­ ken Orhan yüzünden canına kıyacağını hissettiriyor bize. Belli ki senarist Safa Önal çok satan romanlardan, büyük bir olası­ lıkla bir Amerikan çoksatarından uyarlamış bu melodramın alışılmış rastlantılarıyla, iniş çıkışlarıyla bezeli hikâyeyi. Bu hikâyeden bir “Gencebay filmi” çıkartırken de, hepimizin Gencebay’ı sevmesine ne­ den olan o sağlam döngüselliği yeniden yaratabilmek amacıyla bu ka­ raktere beklediğimiz kişisel özellikleri yamamış. Sonuç tam bir hayal

kırıklığı. Gencebay m özverili, karşılıksız iyilik yapan, onuruna son derece bağlı, alçakgönüllü, efendi ve saygılı, çalışkan ve sevecen gözükmesi için konan bütün sahneler sırıtmış, yama tutmamış işte, filmin ana dokusuna eklemlenememiş. Çünkü Orhan Baba karakterine oturama- yor, kira veremez duruma geliyor. Yaşlı Anne çalışamaz durumda, kız yan bir tipleme var bu filmde. Acı, ama öyle. kardeş de çok küçük. Böylece Serap zorunluluktan dolayı dikenli ha­ Selma Güneri harika oyunuyla Serap’m hikâyesiyle sarsılmamızı, yat yollarına koyuluyor, ailenin dayanağı olmaya ant içiyor. İş arıyor, duygulanmamızı başarıyla sağlıyor. Tecavüze uğrayan bir on beşlik ta­ ama bulamıyor. Karabulutlar dağılıyor bir gün. Serap’m Nusret abisiy­ zeyi oynarken de, ucubik pavyonlarda şarkıcılık yaparken de, gör­ le karşılaşmasıyla sıkıntılar son buluyor, kederler dağılıyor. Nusret kemli bir gazino patroniçesini canlandırırken de, aşık olup Gence- abisinin saz salonunda şarkıcılık yapmaya başlıyor Serap, karşılığında bay’ın ayaklarının dibine pelte kıvamında yığılırken de aynı inandırıcı­ da yüklü para kazanıyor. lık ve sahicilik duygusunu uyandırabiliyor Güneri. Nusret abi ne kadar çakma gülücüklerle, çakma yumuşak sözlerle Serap bir işçi ailesinin kızı, 16 yaşlarındayken zavallı babası hasta­ bastırmaya çalışsa da, tensel tutkunun sindiği yüzüyle, düzeltilmiş lanıyor ve yatağa çakılıyor. Kıt kanaat yaşayan aile de sıkıntıya düşü­ (.lark Gable bıyıklar, kulağın altına inmiş kırarmış favoriler, sert ba­ yor, elde avuçtaki bitince aile yokluğun, açlığın pençesine teslim olu- kışları ve dudaklarıyla Serap’a bir başka öykünün kahramanı olacağını

32 33 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR imliyor. Serap da hayatı da değişiyor haliyle, artık mutlu bir yuva, al­ ama finalde geri adım atacak olan, hep öteki için yaşayan Serap ola­ tın çocuklar, şirin kız rüyaları süslemez oluyor gecelerini Serap’m. caktır. Işıl ışıl güneşin ve temiz havanın yerini kırmızı yapay ışıklar, ciga- Filmin istediğimiz, beklediğimiz Gencebay filmi olmaması bir yana ra dumanı, buram buram alkol ve şehvetten kuduranlarm saldırganca bırakılırsa çok sevimli ve çekici yanları bulunmakta. Kahverengi kızıl yaydığı kokular alıyor. Serap sahneye doluşmuş kavruk çalgıcıların uzun saçları, kiraz dudakları, bol makyajlı yüzü, bembeyaz teniyle edepli eşliğinde paraya yürüyor. Kişiliğini korumak için de kaim bir taptaze bir Perihan Savaş ışık saçıyor sözgelimi. Serap ve Meral’in an­ zırha bürünüyor. nesini canlandıran Şükriye Atav’m oyunculuğu çok ustaca. Gence- Nusret abinin kardeşi Cemil de hep gülümseyen, hep şuh ve ağır bay’m Sev Dedi Gözlerim, Aşk Pınarı ve Kaderimin Oyunu gibi harika makyajlı şarkıcı kadın afişlerinin arasında lambri duvarları kaplayan bestelerini İstanbul’un şirin görüntüleri eşliğinde seslendirmesi de ca­ bası. başka bir kirli görüntü oluyor. Cemil hoşlanmıyor Nusret abisiyle bu kısa saçlı, kaim dudaklı genç kızın arasındaki elektrikten, ama çekin­ Gencebay’m sevdiğini ararken düşkünleşmesi, saçı sakalının birbi­ diği için ses çıkaramıyor. Ve bir gün zorla sahip oluyor Nusret abi Se- rine karışması, pavyonda acemice dans eden Meral rolündeki Perihan rap’a, metresi yapıyor. Zaman akıyor ve Serap kazandığı parayla anne Savaş’ı omzuna atıp kaçırması da esinli bölümler arasında. Orhan Ak- ve kız kardeşine villa alıyor şehir dışında, Meral de kolejde yatılı oku­ soy belli ki severek, özen vererek çekmiş filmi. Ayrıca Aksoy’un nere­ yor. Her şeye bedeldir Serap’m verdikleri. Zaman tekrar akıyor, Se­ deyse her filminde karşımıza çıkan beş pehlivanın yan yana gelse ku- rapla Nusret işi büyütüyor ve büyük bir gazino satın alıyorlar. Se- caklayamayacığı genişlikteki Istinye’deki ünlü ağaç şenlendiriyor göz­ rap’ın tek amacı var artık; Meral’in okuması, büyümesi, aşkla sevebile­ lerimizi. ceği biriyle yuva kurması, mutlu olması sözün kısası. Bir gün Nusret Bitmedi! Büyük bir sürpriz daha gizli bu başarılı filmde: Perihan araba kazasına uğruyor ve ölüyor. Gazinoyu Serap’a bırakmıştır. Ce­ ve Orhan’ın karşılaştıkları diskodaki neşeli gençler çetesi içinde, koyu mil ise hissesi verilmiş ve kovulmuştur. Bu sıra Cemil gelip de almaya kahverengi dalgalı saçları, nedense hep şaşkınlık ve korku sinmiş göz­ kalkınca gazinoyu kızılca kıyamet kopuyor. Ama yağma yoktur, pabuç leri, kallavi burnu ve çenesine kadar inen kocaman favorileriyle dik­ Jaırakmıyor Serap. Çünkü on beş yılını vermiş, alın teriyle hak etmiştir katimizi hemen çeken Orhan Çoban. Yetmişli yıllarda beşyüzü aşkın

bu gazinoyu. tilmde canlandırdığı garson rollerine neredeyse acımasızca bir ipotek Serap kader ananın karşısına çıkardığı Orhan’a aşık olur. “Mert koymuştu, inanmayacaksınız ama bu kez bir garsonu değil, sıradan adam" der onun için, kollar, gözetir. Şarkıcı yeteneğini görüp sahneye neşeli bir genci canlandırıyor. çıkarır. Bu ilişkiye emek verir, almteri, göz nuru verir. Yıldız yapacak­ Sözün kısası Sev Dedi Gözlerim öyküsünün tüm kamburlarına, tır Orhan’ı. Emeğini akıttığı kız kardeşiyle Orhan yine kader ananın filmdeki karakterlere hain bakışa karşın Orhan Aksoy’un akışlı ve şi­ pis bir oyunuyla karşılaşıp aşık olurlar birbirlerine. İşler önce karışır, rin öykülemesiyle en iyi Gencebay filmleri arasında yer alıyor.

34 35 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ORHAN AKSOY

(10 Ocak 1930-22 Ocak 2008) ■ TW M KOCYİGİT

KERİME MADIR

.... . ORHAN AKSO Y Erkenden girdi sinemaya, sinema müdürü abisi sayesinde aileden tlHANARAKON sinemacılardı. 1942 yılında makinist yardımcısı olduğunda 12 yaşın­ daydı, ilkokulu daha yeni bitmişti. İyi bir eğitim alamadı. İstanbul Er­ (1967) ve Kezban (1968) gibi filmlerle kendini kanıtladı. Yetmişlerdey­ kek Lisesi’ni terk etmek zorunda kaldı. Fakat yaşamı ve yapıtları kendi se ünü doruğa ulaşmıştı Yeşilçam’da. Kezban Ronurda, Kezban Paris'te, kendim yetiştirmiş ve ses getiren işler yapmış bir yüreğin somut kanıt­ Karateci Kız, Mahcup Delikanlı, Almanyalı Yarim, Altın Şehir, Sıralardaki ları oldu. Heyecan gibi filmlere imzasını atmıştı. Eiepsi büyük iş filmleriydi. 1949 yılında Saray Sinemasının makinisti olduğunda bıyıkları ha- Senaryolarının çoğunu kendi yazdı. Renkli melodramlarla duygu­ fifçe terlemişti artık. Daha o yaşta yığınla başyapıtı defalarca seyretmiş, sal güldürülerin aranan yönetmeni oldu. Özellikle de Erman Filmin belleğine almıştı. 1950-1962 yılları arasında İpek Film Stüdyosunda gözdesiydi, Hürrem Erman gözü gibi bakıyordu ona. Arzu Film de ge­ kurgucu olarak çalıştı. Donanım kazandı. niş kadrolu filmlerinin bir kısmım ona sipariş etti. Çünkü Ertem Eğil­ Fiulki Saner’in asistanlığını yaparken buldu ilk yönetmenlik olana­ mez başını kaşıyamayacak kadar yoğundu yetmişli yıllarda. ğını. Yıl 1963’tü, filmin adı Şıpsevdi. Sonra hiç durmadı. Yıldız sinema­ Yeşilçam’m yapraklarını sararttığı seksenli yılları, Orhan Aksoy da­ cın ın örneklerini başarıyla çekti hep, çok seyirci taşıdı salonlara. Seyir­ ha çok Uğur Filme ürünler vererek geçirdi. Esat Mahmut Karakurt’un ciyi çok iyi tanıyordu çünkü. romanlarından yapılan başarısız yeniden çevrimlerin yanında Kemal Daha altmışlarda, çiçeği burnunda bir yönetmenken Bomba Gibi Sunal’la gerçekleştirdiği komediler bu yıllarına damgasını vurdu. Kız (1964), Altın Küpeler (1966), Vurun Kahpeye (1964), Samanyolu Aksoy’un seksenli yıllarım aydınlatan iki yapıtı TRT için yönettiği

36 37 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY

nu sürdürebilmek için ken­ dini yemek yapmaya verişini ve hazin sonunu anlatıyordu roman. Ancak tasarı için he­ vesli bir yapımcı bulamadı. Doksanlı yılların başıydı he­ nüz. Kültür Bakanlığı’na baş­ vurdu. Seçici kurulun kı­ demli üyesi olan dostu Ün’e güveniyordu yardım almak için. Ne yazık ki sevgili arka­ daşı bu öyküyü sevmemişti, bu nedenle sahiplenmedi. Mutfak Çıkmazı’na soğuk ba­ dizilerdi. İlki 1985 yılı ürünü başarılı bir Reşat Nuri Güntekin uyarla­ kan öteki seçici kurul üyele­ ması A cım ak, İkincisi 1987 ürünü Sabah Saatin Dokuzu. Aksoy’un bina­ rini yönlendirmeye çalışma­ nın tepesine çıkarttığı ve canına kıymaya karar vermiş bir Meral Oğuz dı. Aksoy da red kararının ardından ayağını kesti Uğur Film’den. görüntüsüyle, başlattığı Sabah Saatin Dokuzu, toplumsal yaşamımızda Boş durmadı, daha büyük azimle çalıştı ve doksanlı yıllarda birkaç küçük çaplı bir deprem yarattı. Mutsuz yaşantılarından bezmiş yığınla yapıta daha imza attı. Bir dönem kapayan film; ’m emekli­ genç kız intiharı seçti dizinin etkisiyle. Başarısızlığa uğramış intihar gi­ ye ayrıldığı Varyemez (1991). Oğlu Turgay Aksoy’un şirketine çektiği rişimi sayısı da epey kabarıktı. Toplumbilimciler bayağı kafa yordular Hülya Avşar’lı dönem filmi Haşan Boğuldu iyi iş yaptı. Daha sonra Ek­ o günlerde bu cana kıyışlar üzerine. rem Bora’yla Meral Oğuz’un oynadığı Sıcak Ten filmi bu yıllara damga­ Doksanlı yılları daha da tatsız geçti Aksoy’un. Yapımcısı ve eski sını vurdu. dostu Memduh Ün’le arası açıldı, gerçekleşmeyen bir tasarısı çok üz­ Orhan Aksoy duygusal biriydi, kolay küserdi, kolay öfkelenirdi, dü onu, hatta hayata küstürdü. Mutfak Çıkmazı başlıklı Tahsin Yü- ama iyi yürekli ve yumuşak kalpli biriydi. Duygusal filmler yapmıştı. cel’in kısa romanına aşık olmuştu Aksoy bugünlerde. Özene bezene Gerek romantik aşk gerekse komedi ve dram filmleriyle unutulmazlar çalıştı üstünde, senaryosunu bitirdi, titiz yazarından onay bile aldı. arasında yer almıştır. Hayatının filmini çekeceğini düşlüyordu. Sevdiği kıza ulaşamayan kır­ Aksoy ve Gencebay birlikteliği 1972-1982 yılları arasında dört çok sal kökenli bir gencin yaşamdan kopuşunu, savroluşuııu ve varoluşu­

38 39 ORHAN GENCEBAY başarılı filmle gerçekleşti. Sev Dedi Gözlerim (19/2) fedakâr kadın öy­ 1973 BEN DOĞARKEN ÖLMÜŞÜM tiv Yönetmen: Yücel Çakmaklı Si küsüyle tipik bir Gencebay filmi değildi. Ama öteki üçü Bir Araya. Ge­ Senaryo: Safa Onal, Ahmet Üstel ii Kamera: Ali Yaver ü Yapımcı: Hürrem lemeyiz, Şoför, Bir Yudum Mutluluk, saplantılı aşkları anlatan, bugün de Erman ii Oyuncular: Orhan Gencebay, Necla Nazır, Kahraman Kral, Kerem diriliklerinden hiçbir şey yitirmemiş filmler olarak sinema tarihimize Yılmazer, Kamuran Usluer, Erol Günaydın, Turgut Boralı, Süha Doğan, Le- geçti. İlkini Hürrem Erman’ın Erman Filmine, ötekileri Selim Soy- man Akçatepe, Feridun Çölgeçen, Ekrem Dümer, Harika Köpek Saks Si Ses dan’m Gülşah Filmine çekmişti. Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu Si Montaj: Mehmet Özdemir Aksoy koyu bir Galatasaray taraftarıydı, futbolu severdi. Beşiktaşlı Memduh Ün ve hangi takımı tuttuğu belli olmayan Kemal Sunal’la sık Safa Ünal ve ekibi senaryoyu oluştururken sık futbol muhabbeti yapardı. Yaşamı hep kapalı mekânlarda, sinema ellili yılların sihirli formülünü uygulamış­ makinist odalarında, stüdyo ve laboratuvarlarda, film setlerinde geçti. lar. Senaryolarının başına sihirli denklemi Kırılgandı, yorgun düştü bedeni, 2000’li yılları hasta geçirdi. Adım yazmış olmalılar kalın harflerle: İş yapan adım gitti hastalığa, eriyip bitti. Ailesi can yoldaşıydı, son anma kadar film eşittir cami, ezan, çocuk, hapishane, üzerine titredi kendisinin. Aksoy ailesini seven bir baba (eş) ve mem­ kötülük yapmak için doğmuş kötü adam­ leketini seven bir vatansever ve sinemaseverdi. Ürettiği filmlerle ken­ lar, Kahpe Kader Ana’nın kurbanı temiz, disine saygı duyduk, mekânı cennet olsun. cici, hatta tercihen yetenekli kahramanlar ve sayısız raslanlı. Tasarıya Yücel Çakmak­ lı karıştığı için “dansöz” ya da “soyunan günahkâr kadın” öğesinin üstü çizilmiş kuşkusuz. Bunun yerine de çok yetenekli, çemberlerden atlayan, yük­ seğe zıplayan, sahibinin ellerini, yüzünü yalayan, düşmanların paçala­ rından acımasızca kapan, uğursuzları uçurumlara yuvarlayan, hatta ulaklık görevini başarıyla yerine getiren bir kurt köpeği ve kilitli kapı­ ları açan, ama boynundaki zinciriyle daha çok acıma duygusu uyandı­ ran bir maymun konmuş.

Çok ağdalı, uzun, upuzun, hiç bitmeyecek Arap ya da Hint filmle­ rini andırıyor bu öykü. Doksan dakikalık filme fazla gelmiş bu malze­ me, yığınla yan öykü işlenememiş bu nedenle, film karakterleri tip düzeyine dahi gelememiş, kartondan görüntüler halinde kalmış. *

40 41 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

plağım yapmış, hatta plakçı dükkanlarında görüyoruz bu kırkbeşliği. Mesleğinde oldukça umut veren biri.

Sevgilisi Sevim şirin, mazbut, masum görüntüsüyle ona yakışan bir kadın olacak gibi. Evlenmeye hazırlanıyorlar. Orhan’ın erkek kardeşi ise sorunlu birine benziyor. Odasının duvarları uzun saçlı, ellerinde DOĞARKEN ÖU1Ü$ÜM Batılı çalgıları tutan tuhaf adamlarla dolu. Pikabında dinlediği kırkbeş- NECLA likler hep yabancı yapımı. Üstelik içki içiyor karanlık adamlarla birlik­ NAZIR , mahmut hokimoğlu kahraman kıral te, daha da kötüsü soygun planları yapıyor. Eve haliyle geç saatlerde, kerem yılmazer kâmeran usluer orol günaydın sarhoş, kötü vaziyette geliyor. Film bu ya? Kardeşine ağabeylik yap­ lurg e* boralı mış, sahip çıkmış ona bir ana, bir baba olmuş, kol kanat germiş Or­ YÜCEL ÇAKMAKLI han Babayı üzüyor.

Sözcüğün tam anlamıyla etle tırnak gibi olduğu hırsız çetesiyle bir­ likte kardeşinin soymak istediği mekân kendi işyeridir elbette. Her Safa Önal anıtsal deneyimine karşın bu filmde beyaz perde karşı­ gün kasayı güvensiz, korkak, haince bakışlarla süzdüğünü izleriz. Şif­ sındaki seyircisini öldürmüş, çarmıha germiş. Söz gelimi son yirmi da­ reyi çözmeye çalışır besbelli. Ne tesadüf ki çetenin soygun yapacağı kika boyunca çileli kahramanımız Orhan yorgan döşek yatıyor kulü­ gece Orhan’la Sevim in nikah masasına oturacağı gecedir. Elbette hiç besinde, umutsuzca ölümü bekliyor. Hepimiz bu yirmi dakika boyun­ beklenmedik şeyler olur, işler kızışır, kardeş telefon edip yardıma ça­ ca üzüntüyle, sıkıntıyla Orhan’ın önlenemez ölümünü izlerken, kıpra- ğırır abisini. Tam o gece pişman olmuştur içine düşeceği plandan, bu şıyoruz yerlerimizde bin türlü huzursuz olarak. nedenle soygunu engellemek ister. Orhan işyerine koşturur aceleyle, Her film mutlu bitmiyor kuşkusuz, ağlamak da var oyunun sonun­ ama evdekilere haber vermez. Kardeşi telefon etmiştir, yardıma ihtiya­ da. Yırtılan altılı ganyan kuponları, çöpe giden seri milli piyango bilet­ cı vardır diye düşünür. Nikah öylece kalır, davetliler söylenerek ayrılır leri, kırk yılın sonunda çöküp dağılan evlilikler gibi hiçbir hayat kıvıl­ evden. Olay yerinde bir karmaşa yaşanır. Kardeş ve bir soyguncu vu­ cımı sunmayan bu ölüm en tatsız, en cansız görüntülerle katlanılmaz rulup ölürler, çete reisi paraları alıp kaçmayı başarır. Tabii Orhan’ın geliyor. kafasına iskemle vurarak bayılttıktan sonra. Ben Doğarken Ölmüşüm filmi Orhan Gencebay filmleri içinde seyri Polisler geldiğinde ihale kahramanımıza kalmıştır. Dokuz yıl hapse en zor, Orhan Baba’mn duruşuna en uzak yapımlardan biri. Oysa ba­ mahkum olan Orhan’ın ilk düşüncesi sevgilisinin kendisi için yaşamı­ yağı umut verici açılıyor, ilk on beş dakika su gibi akıp gidiyor. İz­ nı harcamamasıdır. Dokuz yıl uzun bir süredir, üstelik hırsızlık su­ mir’de yaşayan Orhan’ın asıl mesleği belli değilse de şarkı söylüyor, ilk çundan hüküm yemiştir. Kızı kendisinden soğutmak için türlü çabalar

42 43 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

soyguncuyu tevkif edeceklerdir. Çocuk aç ve açıkta kalan Orhan’ın olacaktır. Böylece çocukla yeni bir macera başlar, yıllar geçer. İkili so­ kak müzisyeni olarak kazanır hayatlarını. Oğlan kaval çalar sokaklar­

w m m c m r n - da, Orhan da söyler. İki de hayvan şenlendirir yoksul yaşantılarını. Bir BEN kurt köpeği, bir de maymun. DOĞARKEN Polis yıllar sonra Orhan’ın peşine düşecek, oğlan da gidip anne ve ÖlMÜŞÜN babasının evlerinin önünde üfleyecektir kavalını. Annesiyle babası da NECLA NAZIR , mahmut hekimoğk bu büyülü ezgileri duyup davet edecektir onu evlerine. Annesi yakın­ kahraman kiral kerem yılmaıer kâmuran usluer lık duyacaktır ona, sanki çocuğuymuş gibi bağrına basacaktır. etol günaydın torgut Boralı Öykünün acıklı sonunu yine soyguncu getirir. Tutukluluk süresi ıpmrtyû; içJaOOO] ohmor üstel '®Iİ! YÜCEL ÇAKMAKLI J bitince gelir Orhan’ı bulur, çocuğun kaçırdığı çocuk olduğunu anla­ yınca da zorla almak ister kahramanımızın elinden. Orhan yıllarca gö­ zü gibi baktığı, büyüttüğü, canı, ciğeri, her şeyi olmuş oğlunu bu ca­ harcar, hakaret eder ona, sevmediğini söyler, oyun oynadığını yineler. navara kaptırmak istemez. Kavga sırasında amansız darbeler alır. Soy­ Sonunda başarır kendisinden soğutmayı. Bir gün hapishanede acıklı guncu şahane köpek Saks tarafından haklanır. Orhan iç kanama geçi­ gözlerle gazete okurken Sevim’in İstanbullu zengin bir ailenin oğluyla rerek (alkolik doktor Erol Günaydın koyuyor bu teşhisi!) ölüme doğ­ evlilik yaptığını öğrenir. ru yürür. Orhan’ın hapishane yıllarında kader birliği yaptığı, kuru fasulyeye Ölüme yalnız gidilse de final büyük bir kalabalıkla gerçekleşir. beraber kaşık salladığı, soyguncu (ileride ona yeni bir kötülük daha Hasta başında sedye, polisler, Orhan’ın meyhane arkadaşı doktor, an­ yapacak karakter) “can” arkadaş tahliye olduğunda İstanbul’a, evine ne, baba ve ötekiler gelecek, her şey açığa çıkacaktır, ama iş işlen geç­ davet eder onu. Orhan daveti unutmaz. Af çıkıp da erken tahliye miştir. olunca kahramanımız en büyük kentin yolunu tutar. Bulur can yolda­ şı zannettiğini. Çalışmadan parsayı toplamaya meraklı soyguncu bir çocuk kaçırıp fidye istemeyi koymuştur kafasına. Çocuk kaçıracak başka gün yokmuş gibi kahramanımızın kapısını çaldığı geceyi seç­ miştir. Kaçıracak başka çocuk yokmuş gibi, evet, Sevim’in çocuğunu kaçırmıştır. Allah’ın sopası yoktur, sabaha kalmadan polisler başka bir suçtan

44 45 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

YÜCEL ÇAKMAKLI 1955’in Eylül ayında İstanbul’a yüksek öğretim için geldi. İktisat (Afyon 1937-İstanbul 25 Ağustos 2009) Fakültesini kazanmıştı. Fatih Medresesi’nde yüksek öğretim öğrenci­ lerinin kurduğu derneğin fakir ve yetimlere barınma imkânı sağladığı mekâna yerleşti. Harçlığını çıkarmak için Şan Sinemasında yer gösteri­ cilik yaptı. Sinemanın aynı zamanda bir sanat olduğunu bu sırada fark etti. Sinema eleştirilerini hararetle okudu, konsolosluklardaki özel gösterimlere gitti. 1961’de askere gitti. Artvin Borkça’da bir buçuk yıllık yedek su­ baylığı sırasında yanında götürdüğü sinemayla ilgili kitapları ve tslami temel kaynaklan okuyarak değerlendirdi. 1960’larda yükselen toplum­ cu akımlara karşı milliyetçi ve dinci bir düşünce sistemi oluşturmaya başladı kafasında. Askerden döndükten sonra Yeni İstanbul gazetesinde sinema yazıla­ rı yazdı. Bir yandan da Erman Filmde yönetmen yardımcısı olarak ça­

Baba tarafından Nakşibendi, anne tarafmdansa Mevlevi bir aileden lıştı. 1968’e dek elli kadar filmde Dr. Arşavir Alyanak, Osman Seden, geliyordu. Ünlü Afyon kaymağı ve sucuğunu küçük yaşlarda tattı. He­ Orhan Aksoy gibi yönetmenlere asistanlık yaptı. Hürrem Erman sevi­ nüz yedi yaşındayken dört kardeşiyle birlikte yetim kaldı, ilkokula yordu onu, kendi şirketini kurması halinde dağıtım ayağında yardımcı Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı bir yurtta başladı. Kuleli Askeri Li- olacağını söyledi. Elif Filmin kuruluşu için kıvılcım çakmıştı. sesi’nin sınavım kazansa da, sağlık muayenesinde gözlerinin miyop ol­ Çakmaklı bu girişimi dini açıdan da araştırdı. Çok sevdiği, çok duğu ortaya çıkınca okula giremedi. 1955’te Afyon Lisesinden mezun saydığı bir efendi hazretleri vardı, ona danıştı. “Biliyor musun bu işi,” oldu. diye sordu efendi hazretleri. “Evet” dedi Çakmaklı. Efendi hazretleri

Lisede tanıştı hem sinemayla hem de ileride geliştireceği milli sine­ elindeki elma soyduğu bıçağı gösterip, “Cinayette de, ameliyatta da ma anlayışının temellerini oluşturacak değerlerle. Harçlığım çıkarmak kullanılır bu. Niyetin hayır olursa, inşallah netice de hayırlı olur,” dedi. için yer gösterici olarak çalıştığı Afyon sinemalarında daha çok başrol İlk yapım Kabe Yollan yarı dramatik bir belgeseldi. İlk uzun met­ oyuncularına odaklanırdı. Yaz aylarında imamlık yapan dedesine de rajlı filmi, Şule Yüksel Şenler’in Huzur Sokağı adlı romanın uyarlama­ yardım etti. Müezzinlik yaptı örneğin. İkindi namazından sonra akşa­ sıydı. Bu eser 1970’te Türkan Şoray ve İzzet Günay’m başrollerini pay­ ma kadar verilen vaazlarda dedesinin anlattığı kıssalardan çok etkilen­ laştığı Birleşen Yollar ismiyle beyaz perdeye aktarıldı. Çakmaklı 1975’e di. Kur’an-ı Kerim ve Mesnevi başucu kitapları oldu. kadar Elif Film ve Erman Filme dokuz film yaptı. Çile (1972),

46 47 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY

lu’dan IV. Murat; bunlara mü­ ' ■ Tl fa , . zik odaklı dramalar da eklene­ bilir: Hacı Arif Bey’in hayat hi­ kâyesi ve bir Rumeli türküsün­ den yola çıkılarak çekilen Aliş'le Zeynep. Yücel Çakmaklı 1988’den itibaren yaşanan yönetim deği­ şiklikleriyle TRT’de daha fazla çalışamayacağını anladı ve tek­ rar sinemaya döndü. Minyeli izzet funay g-"ii...... scmih sergin. Salih güney -funda p «ta serpil gül Abdullah'ı 1990’da gerçekleştir­ > S E N K L Î AHMET MEKİN-KUZEY VARGIN v® iTOTAN TÜMER | di. Film 500.000 seyirciyi sine­ j bbtano (jüngoı • lurgul boralı • handan adnlJ 1 lopalan j I S İS" as? «ÎckcAKMA'KU RB-KÜ i maya çekti. Minyeli Abdullah 2 ve Sahibini Arayan Madalya ardından çektiği filmlerdi. 1990-1992 ara­ Zehra (1972), Ben Doğarken Ölmüşüm, Oğlum Osman (1973), Kızını Ay­ sında esen Minyeli Abdullah rüzgârıyla milliyetçi kanattan Mesut Uça­ şe (1974), Garip Kuş (1974) ve Memleketim (1974). kan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever ve Metin Çamurcıu da bir dizi Çakmaklı milli sinema adma tek başına yola çıkmıştı, ancak üni­ filme imza attılar. versite ve Milli Türk Talebe Birliği gibi kuruluşların bünyesinde oluş­ Bu dönem Yücel Çakmaklının milli değerlere bağlı bit televizyo­ turulan faaliyetlerle pek çok genç ona katıldı. Mesut Uçakan ve Salih nun kurulması için insanları ikna etmeye çalıştığı yıllardı. Çakmaklı Dirildik örneğin. daha sonra TGRT için Kurdoğlu serisinin ilk filmini, Bişf-i Hafiyi ve 1975’te Nevzat Yalçmtaş’m TRT genel müdürü olmasıyla Çakmaklı, 1994’de de Kanayan Yara Bosna’yı yaptı. 1994 sonrasında çeşitli kuru­ “milli yönetmen” ve “genel müdür danışmanı” olarak TRT’ye girdi. luşlara danışmanlık hizmeti verdi. Ama 1995-96 sonrası ütfetim şartları 1975-1990 arası 15 yıl boyunca kısa hikâyelerden kısa televizyon film­ değiştiği için duruldu. leri, roman uyarlamaları, Tarık Dursun K.’dan Denizin Kanı, Tarık Çakmaklı’dan geriye iki büyük hayali kaldı: İlki Bediüzzaman’m, Buğra’dan Küçük Ağa ve Osmancık gibi değerli televizyon oyunları çek­ İkincisi de Necip Fazıl’m hayatını sinemaya çekmek. ti. Tiyatro dekoru yerine mekân kullanarak tiyatro metinleri görüntü­ ledi. Necip Fazıl Kısakürek’ten Bir Adam Yaratmak, Turan Oflazoğ-

49 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1974 DERTLER BENİM OLSUN â Yönetmen 8c Senaryo: Safa Önal da, tüm güzel duyguların karalanmasıdır. Nice tatsız tiuzsuz film var­ Si Yapımcı: Hürrem Erman ¡i Kamera: Cahit Engin fiâ Oyuncular: Orhan dır ki, sonlarında parıldayan bir kıvılcım sinema sallonlarmda kapı Gencebay, Perihan Savaş, Kadir Savun, Selçuk Özer, Ersun Kazançel, İ.Hakkı pencere kırılmasına yol açmıştır, yapımcı da malı götürimüştür.”

Şen, İhsan Baysal, Sami Hazinses, Müşerref Çapm, Asuman Arsan, Haşan Bu bakış açısıyla Dertler Benim Olsun kolayca yargılayabileceğimiz Taşdelenler, Ekrem Dümer, Haydar Karaer, Ajlan Aktuğ, Kenan Karagöz, bir film özelliğini taşıyor. Günahını, vebalini filmin lhem öyküsünü Tevfık Şen, Cengiz Ekdal Si Ses Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu Si Montaj: İs­ hem de yönetmenliğini üstlenen Safa Ünal’ın artık gençlik gücünü mail Kalkan, Mevlut Koçak kaybeden ancak Türk sinemasında çok yük taşımış ve hâlâ taşımakta olan omuzlarına bırakabilirmiyiz bilmiyorum. Omuzlarında taşıdığı Yeşilçam’m usta sinemacısı, aşk yetmiş sekiz yaş bayağı bir yaş çünkü.

ilimlerinin unutulmaz yönetmeni Film o zamanların bazı bazı kırılan, ama bir yandan da “Aman Orhan Aksoy biz tembel ve uyu­ dur! Bekle” diyen zincirleri arasında kalmış kadınları laâlâ ikinci sınıf şuk izleyicilerin pek düşünmedi­ bir yaratık, bir eksik etek olarak görüyor. O dönemin kısıtlı ekonomik ği asal bir gerçekliği sık sık yine­ ve sosyal çalkantısı içinde dolanan, aş ve iş derdinde nte bulursa hava­ lemiştir yaşamı boyunca. “Filmle­ da kapan, o anı hiç düşünmeden anında tüketen ve bumu dert edine­ rin finali çok önemlidir, filmlere cek vakti de hiç olmamış düşük eğitimli kitlenin göç v

rıdır” demiştir Aksoy. İsrarla söy­ Hepimiz seviyoruz Orhan Gencebay’ı; doğruluğunu, dürüstlüğü­ lemiştir bunu. nü, mertliğini, ezenden değil ezilenden yana olan tavrım, efendiliğini, Çünkü koyulan son nokta se­ saygılı, birikimli oluşunu ve yeteneklerini çok seviyoruz. Öyleyse “ka­ yircinin salondan ya da yerine dının hor görüldüğü,” ezildiği, ikinci sınıf vatandaş olduğu, daha da göre televizyon ya da video izle­ kötüsü katledildiği toplumumuzda Orhan Gencebay gibi çok olumlu nen döşekten veya koltuktan ayrıldığı anda fışkıran duyguları belirler. bir karakter üzerinden yapılan bir kadın aşağılaması bağışlanmayacak Filmden kopma anıdır bu. Başarılı bir finalin ille de “izleyicideki yaşa­ üzüntüler arasına giriyor. ma sevincini körükleyen, hayata bağlayan mutlu son olması gerekmi­ Filmin çekildiği 1974 yılından bu yana temel yanlışlarda pek ilerle­ yor elbet. Çuvallayan bir final ise seyircide büyük hayal kırıklığı me kaydettiğimiz söylenemez aslında. Günümüzün asla güneydoğuya yaratır, “ağızda çitlenen çürük çekirdek tadı bırakır, tükürtür, tiksinti yaratır.” Kötü finalli bir film bir çuval incirin berbat edilmesidir aslm-

50 51 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

melerini, hamile kalma bahtsızlığına uğrayan masumların karınları ORHAN GENCEBAY şiştiğinde bekaretlerinin zedelendiği gerekçesiyle ölüme gönderilmesi­ ni ve pederşahi hukukun alçakça işleyişiyle yaşı küçük canilere hafifle­ DERTlER tici cezalar verilmesini düşünmemize ve lanetlememize neden oluyor. Dertler Benim Olsun Sabahattin’in, sevgilisi Ayşe’ye tutkun namus­ benim lu, yiğit bir karpuzcunun öyküsünü anlatıyor. Ayşe de onu seviyor üs­ telik. Ayşe’nin ailesi önceleri varsıl. Ayşe’nin mahallede bilinen sevgili­ o l s u n leri de yok değil. Hem yaşam biçimleri hem aile gelenekleri ve alış­ ! kanlıkları sınıfsal bir uçurum yaratıp Sabahattin’le Ayşe’yi ayırır. Son­ perihan savaş kadir savun ra Ayşe’nin babasının işleri kötü gider, adam artık akşam eve nasıl ek­ seituk öıcr sami hazlmes i ersim kazançel i.hokkı sen } mek getireceğinin derdine düşmüştür. Çıkış noktasını sevgili kızını İhsan baysal

CAMlftNGİN çok zengin bir arkadaşın sosyetik oğluna sunmakta bulur. Oğlan şı­

SAFA ÖNAL marıktır, ama çok isteklidir bu evliliğe. RENKÜ Anadolu çocuğu Sabahattin kızı istetir. Daha eve girerken sosyetik ailenin köpekleri Sabahattin’in üstüne çullanır, karpuz tezgâhı başına indirgcnemeyecek olan töre cinayetleri ve genelde gizli kalan aile içi geçirilir. Ama nasihat işlemeyen Ayşe’nin gözü Sabahattin’den başka tacizlerinin azalacağı yerde artması kadının günümüzdeki durumunun bir şeyi görmez. Ancak duygusal hikâyelerin zamanı değildir, anne ba­ ciddiyetini imliyor. ba dinlemez kızlarını, iki sevgili karar verir; birlikte kaçacaklardır. Bekaret konusu ise daha sağduyulu bir anlayışı gerekli kılıyor her Sosyetik ailenin oğlu tutar tam sevdiğine kaçacağı sırada Ayşe’ye teca­ geçen gün. Çünkü hâlâ temel bir sorun olarak gündemin başında du­ vüz eder. Sabahattin geciken sevgilisini merak edip eve geldiğinde ruyor ne yazık ki. kanlar içinde bulur onu. Dertler Benim Olsun bekaret konusuna getirdiği pederşahi, daha da O yiğit, o mert Sabahattin tutup kızı hastaneye götüreceğine, yara­ kötüsü kadın düşmanı anlayışla itici film olmakla kalmıyor, Orhan larına pansuman yapacağına, kötü gününde destek olacağına orada Gencebay’ı da bu anlayışın bayraktarlığına soyunduruyor. Kötü örnek olduğu gibi bırakır, suratına bile bakmaz. Döktüğü gözyaşları tecavü­ oluyor topluma, yanlış, adaletsiz erkek davranışlarım düzenin ana ku­ ze uğramış, hırpalanmış zavallı kıza değil giden bekaretedir, yok olası­ rallarına, yerleşik geleneklerine sıkı sıkıya eklemleyerek olumluyor. ca erkeklik gururundandır. Ayşe bekaretini koruyamamış, kirlenmiş­ Dertler Benim Olsun töre cinayetlerini düşünmemize neden oluyor tir, Sabahattin’in temiz aşkına layık değildir artık. ister istemez. Yani nefsi uyanmış pis erkeklerin küçük, kendini savu- Kirlenen ve sevdiğinin terk ettiği Ayşe artık hayatta yapayalnız kal­ namayacak aile içi kızlarını en uygun tecavüz kurbanları olarak seç­

52 53 ORHAN GENCEBAY mıştır. Ailesinin baskısına boyun eğemez, kendisine zorla sahip olan SAFA ÖNAL zengin oğlanla evlenir. Ama finalde Sabahattin bıçağını çekip oğlanı (17 Aralık 1931) daha iyi bir dünyaya gönderecek ve kirlenmiş Ayşe’nin suratına bile bakmadan uzaklaşacaktır onun yaşamından.

Safa Ünal’ın pederşahi bakışı onaylaması dışında Dertler Benim Ol­ sun oyuncularla seyirci arasında pozitif bir etkileşim yaratabiliyor mu acaba? Filmde abartılı oyunlar, hem de Ersun Kazançel Sabahattin’in ar­ kadaşı karakteriyle ve Erol Günaydının seslendirmesiyle iyice kıvam almış, çok güzel bir tat katmıştır. Diğer arkadaşlar Sami Hazinses ve İsmail Hakkı Şen gibi doğal oyunculuğu seven, güzel rol kesen yete­ nekli oyuncularla desteklenince doğallık iyice ortaya çıkmıştır. Çeki­ min yapıldığı filme bir kasaba havası katan şirin Çengelköy de harika Safa Ünal, Bülent Oran ve Erdoğan Tünaş’la birlikte Yeşilçam’ın en bir doğal ortam sağlamış. namlı, silahını en seri ve en etkili kullanan üç silahşöründen birisi. Film arka planda 1974’lerin toplum hayatının sınıf atlama çabaları, Ayrıca en çok üreten senaristler bağlamında Yeşilçam’ı Safa Onal’sız yerine oturmamış ahlak değerleri gibi konulara değinmekte ve erkek­ düşünmek olanaksız kuşkusuz. lerin boş boş oturdukları lakırdı büyüten dumanaltı kahveleri, kent Haydarpaşa Lisesi mezunu olan Safa Ünal’ın yazarlığı ortaokul yaşamına alışamayan köylü kesimin yarattığı köy benzeri varoşları ve sonlarına kadar uzanıyor. Sınıf arkadaşları Ayhan Işık, karikatürcü Se­ evlerinden koptukları için özlem duygulan kabarmış insanların mih Balcıoğlu ve Ferruh Akdilek, Haşan Pulur’la birlikte okulun göz­ oluşturduğu kalabalıkların bulunduğu mekânları da sinema perdesine de öğrencilerindenmiş. Resimler çizen Ayhan Işık’la 1945 yılında aynı taşımaktadır. dergide öykü yazarlığına başlaması keyifli bir kesişme. 1953 yılında ilk Safa Ünal’ın Erman Film için yaptığı ilk ve son film bu olmuştur. senaryosunda Ayhan Işık’m oynamasıyla patlamış.

■ Hürriyet gazetesi 1953 yılında birinci sayfasında “Dedektif Nick” diye bir çizgi bant yayımlıyormuş. Yeni Sabah o dönemde Hürriyetle rekabet halinde. Onlar da bir çizgi bant yapmaya karar vermiş. Dedek­ tif Nick’in yerlisini istemişler. Safa Önal’m ressam arkadaşları bunu duyup teklif getirmişler ona. Yaptığı iş çok beğenilmiş ve sinemacıla­ rın da dikkatini çekmiş.

54 55 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1953-61 yılları arası o dönem en çok satan kadın dergisi Yelpaze’de Safa Onal ve Orhan Gencebay birlikteliği bayağı verimli oldu sine­ yazı işleri müdürlüğü yapmış Onal. Ondan sonra Hayat dergisine iste­ mamız için. Yönetmenlik yaptı: Sev Dedi Gözlerim (1972), Ben Doğar­ mişler, ama sinemaya dönmeye kararlıymış. Sabah için fotoroman yaz­ ken Ölmüşüm (1973), Dertler Benim Olsun (1974). Kan Çiçeği (1989) ve mış, Vedat Nedim Tör’ün yönettiği Hayat dergisinde de öykü yazarlı­ Utan’la. da (1990) toplam altı senaryo yazdı. Çoğu melodramdı bunla­ ğı. Ama iyi ama kötü yazmış, hiç durmamış. rın, hep göz yaşlarımızı akıttı, ama ustanın kan damlayan kalemiyle Dünyanın En Güzel Gemisi adlı kitabında öykülerini toplayıp ya­ içimizin derinliklerine ulaştılar. yımladığında gencecik bir delikanlıymış. Safa Onal hakkında son sözü Ünal’ın yakın arkadaşı Memduh Safa Ünal 1973 yılından itibaren yönetmenliğe de soyundu, senar­ Üne bırakalım: yolarım kendisinin yazdığı kırka yakın film yönetti. 1974 yapımı Umut “Safa Onal sinemamızın efsane isimlerinden biri, kuşkusuz. Dünyası düzgün içeriği ve başarılı çekimiyle sevenlerde sevinç ve kıs­ Onu kırklı yıllardan beri hatırlıyorum Beyoğlu nda oturduğum kançlık uyandırdı. yıllardan. Akşamları İstiklal Caddesinde turlarken hep rastlar­ Yeşilçam ekmeğiyle aile kurmayı başarmış, namusuyla yaşamış, dım, yüzü aklımda kalan insanlardan bir tanesiydi. Senaryo ya­ kimsenin arkasından konuşmamış, haram lokma yememiş, iftira atma­ zarlığına girişmeden önce Yelpaze dergisinin neşriyat müdü­ mış ve hep çok saygı duyulmuş birisi oldu. Hızlı aşk hayatına kaışm rüymüş. Safa, Guinnes Rekorlar Kitabına girmiş biri, bin tane­ Yeşilçam’dan kimseyle duygusal ilişki kurmadı. Bu da ona artı puan den fazla senaryo yazdı çünkü. Ben yanında hiç asistan falan da getirdi. Oğlu Umut otuz dört yaşında. Hayatta bir tek onun için yaşı­ görmedim. Çok doğurgan bir adamdı, yönetmenlik de yaptı. yor yıllardır, üzerine titriyor. Umut Dünyası filmlerinden en başarılı olanıydı. Ama Safa’yı Hicran Sokağı adlı 2007 yapımı filmiyle ise yönetmenliği için jübile­ şöyle anlatırlar, anlatanların yalancısıyım.

sini yaptı. Sinemaya bir “spor” gibi bakıyordu, “tribünler yuhalama­ Türker İnanoğlu bir senaryo ısmarlamış Safa’ya. Şile’nin yo­ dan adam gibi çekilmeyi bileceksin” diyordu sete gelen televizyoncula­ lunu tutmuş bizimki, kapanmış otele. Ama bu tür kapanmalar­ ra. “İş morukluğa döndü mü, aynaya doğru bakmalı” diye gülümsü­ da Safa çok dayanamaz, üç beş günün sonunda daralıyorum, yordu. Oluşturduğu çok yaşlı, ama dev kadroyu seyircinin ıslıklaması bunalıyorum diye heyheylenirdi. Çünkü adı gibi sefa adamıydı beklenmedik bir son dakika golüydü, çok üzücüydü onun için ve si­ ve geceleri eğlenmeyi çok severdi. Bu arada, aynen Bülent ör­ nema severler için. neğinde gördüğümüz gibi, aynı anda birçok senaryo yazmayı Senaryolarında daha çok melodram unsurları kullanan, hep sağ­ üstlenir, hepsini aksatmaktan da çekinmezdi. Ama Safa Tür- lam yapılar peşinde koşan Safa Onal Tük sinemasına altmışlardan bu­ ker’den çekinirdi, çünkü büyük yapımcıydı Türker, iyi para güne silinmez damgasını vururken, kardeşi Sezen Cumhur Onal da

Türk pop müziğine adlandırılmaz hizmetlerde bulundu. Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Kabalcı Yayınevi, 2009.

56 57 ORHAN GENCEBAY verir, çok da iş yaptırırdı. 1975 BİR ARAYA GELEMEYİZ ü Yönetmen & Eser: Orhar Aksoy ii Evet, Türker bir senaryo ısmarlamış Safa’ya. Senaryo gele­ Senaryo: Suphi Tekniker ii Kamera: Çetin Tunca ii Yaprmcı: Selim Soydan cek diye bekleyedursun; Safa’dan ses seda çıkmamış. Merak­ ü Oyuncular: Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit, Yıldırım Gencer, Leman lanmış Türker, kalkıp gitmiş Şile’ye akşamın bir vakti. Otele Akçatepe, Bora Ayanoğlu, Aysun Güven, Muzaffer Tema, Hikmet Taşdemir, girdiğinde bir bakmış ki masalar kurulmuş, masalarda kadın­ Mümtaz Ener, İsmet Erten, Ayşen Gruda, Muzaffer Civan, Haydar Karaer, lar, Safa yüzü gülücükler içinde, elinde kadehler eğleniyor. Osman Alyanak, Hakkı Kıvanç, Şeref Çokşeker, Mustafa Doğan, Orhan Ço­ Türker’i görünce kendini toparlamış. Hiç merak etme Tür- ban, Niyazi Gökdere, Erdoğan Seren, Hüseyin Zan, Dündar Aydınlı ii Ses kerciğim, bir finali kaldı, bu akşam biter, demiş. Türker yer Mühendisi: Necip Sarıcıoğlu mi, kaçın kurası. Peki Safacığım, o zaman ne kadar yazdıysan ver bana da, ona göre bir hazırlık yapayım, demiş. Safa, bekle Orhan Aksoy şahane bir aşk burada, şimdi geliyorum, deyip otele senaryoyu getirmeye git­ masalı anlatmış Bir Araya Gele­ miş. Türker lokantada beklemiş, beklemiş. Sonra sıkılıp odası­ meyiz de. Başlığa aldanmayın se­ na çıkmış Safa’nm, bir de ne görsün! Daktilonun başında Safa, venler filmin sonunda bir araya daktiloya takılı kâğıtta da sayfa 1, sahne 1 yazıyor. Yani Safa geliyor. Aşkı en saf halinde ifade henüz başlıyor senaryoyu yazmaya. etmiş, hem kendisinin hem de Daha önce de söylediğim gibi Safa Önal bence yaratıcı bir Gencebay’m en başarılı yapıtla­ senaryocuydu, ama gene de yazdıklarını, yönetmenin yeniden rından birisine imzasını koymuş değerlendirip ayrmtılandırması, tutarlılık süzgecinden geçir­ Aksoy. mesi gerekirdi. Aşkın türlü halleri var kuş­ Sesi de kaim ve etkiliydi. O kadar yüksek sesle konuşurdu kusuz ve biz Aksoy’u çoğunluk­ ki, terslemese bile tersliyor duygusu getirirdi insana. Yaşlandı la romantik aşkın ürünleri olan şimdi daha çok konuşuyor. Hülya ve Ediz’li yapıtlarından tanıyoruz. Samanyolu film i ve daha baş­ ka Berkant ya da benzeri uyarlamalar. Aksoy burada ç o k duygulu bir biçimde, aşktan çok tutkuyu, sevdiğine karşılıksız bağlanmayı, ona kendini adamayı anlatmış.

Öykünün kahramanı Samsun’da annesiyle birlikte yaşayan Orhan adlı bir tekne ustası. Çok sevdiği kız kardeşi bir hayırsıza aşık olmuş evlenme sözünden cayması nedeniyle gencecik yaşta canına kıymış.

58 59 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Bu intihar deprem yaşatmış aileye, Orhan o hırsla oğlanı öldürmüş ve hapse düşmüş, yıllarca yatmış. Füsun karakteriyle Hülya Koçyiğit Orhan’ın Samsun’daki küçük­ lük aşkı. Füsun’un ailesi o henüz ortaokul sıralarındayken İstanbul’a taşınmış. Böylece ayrılmış küçük sevgililer gözleri yaşlı. Geçen yıllar içinde küçük kız ünlü şarkıcı Füsun Atakan olmuş, adı en büyük gazi­ noların neonlarını, çok satan haftalık dergilerin kapaklarını süslemiş. Radyo konserleri vermiş yurdun dört bir yanında. Orhan uzaktan iç geçirmiş bu yükselişi izlerken. Orhan’ın hapis yılları dertli geçmiş, ama almış sazını eline, çalmış, söylemiş, kalan zamanında beste yapmış. Müziğe verdiği emek yaşama bağlamış onu. Kuru kuruya hapishane duvarlarını şenlendirmemiş bu besteler. Orhan bu güzel bestelerini canından çok sevdiği Füsun’una göndermiş. Füsun bu besteleri okuyarak namına nam katmış. Adını gizlemiş Orhan. Bir kanundışınm kendisine aşık olduğunu bilmesin çok seven, üstüne titreyen nişanlısıyla olan iletişimi bile mesafeli, çok istemiş. Tertemiz, nreleksi Füsuna, o tutkunu olduğu kadına destek edepli çerçevede kalmış bu nedenle. olabilme, yalnızca onu daha değerli kılma düşüncesi yetmiş ona. Aşkı­ Orhan bir yandan besteler yapar içeride, öte yandan da iki dostuy­ nı notalara dökmüş işte. Dokunmadan yaşamış bu sevgiyi, uzakta ola­ la paylaşır dört duvar arası yaşantının zorluklarını. İki can arkadaş ka­ nın büyüsünü duyumsamış. zanır böylece. İkisi de hapisten çıktıklarında kanunsuz işlere bulaşa­ Füsun bu katkıdan kocaman bir mutluluk duymuş hep. Kapı çal­ cak olan babalardır bunlar. Rıfat kumarhane sahibi olur, Behçet ise sın da yeni bir nota zarfı getirsin postacı diye içi içini yemiş. Hem rad­ gazino âlemini haraca bağlayan bir mafya şefi. yodan hem sahneden hayranlarıyla paylaşmış “en büyük sırrını.” Cumhuriyet tarihinin sayısız aharından biri de yetmişlerin ortasın­ “Kimmiş acaba bu meçhul besteci ve neden yollamaktaymış kendisine da çıkınca tahliye olan Orhan Samsun sokaklarım arşınlamaya başlar. bu şahane besteleri.” “Amacı neymiş?” Bunları anlayamadığını söyle­ Özgürlüğe alışmaya çalışır. Her yerde haklı bir sevgi ve saygıyla se­ yerek yakınmış, ağlamış. lamlanır. Taksi mafyasının rahatsız ettiği can yoldaşı minibüsçüyü ko­ Füsun Orhan’a benzer bir edeple sürdürmüş hayatını. Dağıtma­ rur güçlü yumruklarıyla. Kız babasının zorluk çıkarmasına karşın sev­ mış, onun bunun yatağından geçmemiş en yükseğe tırmanırken. Hep diği, tanıdığı çifti babaya başlık vererek evlendirir, daha görmediğimiz mazbutluğu yeğlemiş, hatta masumluğu ve mazlumluğu. Kendisini nice hayırlı işi çözer, tatlıya bağlar.

60 61 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Orhan huzur dolu ana evine geldiğinde, bir sürpriz bekler onu. şetle. Behçet gazinosu için ünlü ve görkemli assolist Füsun Atakan’a Annesi ona hapisteyken cici şeyler biriktirmiştir. Füsun’un dergiler­ teklif yapmış, ama ünlü görkemli şarkıcı ayaklarının dibine serilen pa­ den kesilmiş yazı ve fotoğraflarını Orhan Ustanın çatı katındaki odası­ ra balyalarına ısrarla hayır demiştir. Behçet’in şanı şöhreti para etme­ na özenle yerleştirilmiştir. miştir. Necati’ye Füsun’u bacaklarından kurşunlamasını emreder Or­ Orhan yeniden tezgâhının başına geçmeden hem bir hava değişik­ han’ın yanında. Kahramanımız erken veda edip ayrılır eski arkadaşı­ liği olsun diye, hem de kadim dost, gerçek bir ağabey olarak kendisi­ nın yanından. Cebinde ustasından aldığı tabancayla gece yarısı olay ne tekne siparişi veren yaşlı ustasının elini öpmek amacıyla İstanbul yerine gider. Necati ateş eder ama hedefi şaşırır, Füsun’un nişanlısını yolculuğuna çıkar. Eski ustası artık İstanbul’a yerleşmiştir. Evet, Or­ vurur, Orhan da Necati’yi. Füsun bu kargaşada yalnızca Necati’yi kur­ han’ın göresi gelmiştir ustasını. İstanbul’da bu kadarla yetinmez. Tut­ şunlayan kahramanımızı elinde tabancasıyla görecek ve haliyle o sana­ kuyla bağlandığı Füsun’un peşine düşer bu arada. Bir taşla iki kuş vu­ caktır bu işlerin faili. rur. Uzaktan seyreder onu duygulanır, sokakta nasıl yürüdüğüne, evi­ Ortalık çok kızışmıştır. Orhan serinkanlıca düşünür, tatsız olayla­ ne nasıl girip çıktığına, gazinoda nasıl şarkı söylediğine bakıp daha rın üstündeki sis kalkana, ortalık iyice yatışana kadar Füsun’u Sam­ çok duygulanır. sun’a götürmeye karar verir. Bir tekneye atlayıp, başlık parasını verip Sonra hapishane günlerinde can kardeş olduğu Rıfat’la kucaklaşa­ evlendirdiği genç çiftin deniz kıyısında, şehir merkezinden uzak yım der. Bir taşla üç kuş vurur böylece. Kumarhane sahibi Rıfat’ın başı evlerine giderler. Ustası eşlik eder onlara yolculuk boyunca. İstan­ beladadır. Eski dost Behçet, kendi haraç bölgesinde kumarhane çalış­ bul’daki hainlere, satılmışlara inat güneşli bir bahar günü Samsun’a tırdığı için onu tehdit etmekte, tehdit de ne kelime, adamlarım gönde­ varırlar. rip kumarhane masalarını kafasına geçirmektedir. Müşterilerini, yaşım Orhan İstanbul’a dönüp durumu düzeltmeyi dener. Öncesinde ün­ başını almış koskoca adamları silah zoruyla dehlemektedir kumarha­ lü şarkıcıya bilgi vermek istemez. Suçsuz olduğunu kanıtlamak için neden. Sözün kısası dünyayı zindan etmektedir Rıfat’a. Orhan güçlü binlerce tümce kurması gerekecektir çünkü. Enerjisini konuşarak har­ yumruklarıyla çapulcu sürüsüne haddim bildirir. Kumarhaneyi basan­ camak istemez. Zaman her şeyi çözecek, işleri yoluna koyacak diye ların başında Behçet’in sağ kolu Necati vardır. düşünür. Füsun öfkelenir kendisine bilgi verilmedikçe. Kim oluyor­ “Dayak var!” naralarıyla kumarhaneden kaçan çapulcu sürüsü dur bu bıyıklı, kartal bakışlı, kendinden emin havasıyla sinirini bozan tenhada kıstırır kahramanımızı ve dertop edip çete reisinin yanına gö­ adam, hangi hakla özgürlüklerini elinden alıyordur? Üstelik nişanlısı­ türür. Behçet çok sevinir Orhan’ı yeniden bulduğuna, yüzü aydınla­ nı öldürmüş bir katildir, en azından ateş etmiştir. Füsun öfkeyle iki nır. Yaşanan kavuşma sevinci, Orhan’ın gösterdiği direnç yumuşatır tokat çakar Orhan’a, yatışmaz öfkesi yine de. onu. Rıfat’ı ve kumarhanesini görmezden gelmeye söz verir. Orhan evin genç çiftini tembihlemiştir. Orhan’ın yokluğunda Fü­ Bu kez başka bir belanın ayırdma varır Orhan Usta. Hem de deh­ sun’un soruları karşısında suskun kalırlar.

62 63 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Orhan İstanbul’a dönerek Behçet’i bulur. Füsun’u rahat bırakması­ kar merdivenleri. Yavaş yavaş süzer etrafı. Kendi fotoğraflarını görür nı söyler. Kararlıdır, üstelik de korkusuz. Behçet güngörmüş adamdır, duvarlarda, beraber çekilmiş çocukluk fotoğraflarını da. Hatırlar eski sevdiğini anlar eski arkadaşının. Aşık olan duyarlıdır, kolay öfkelenir. aşkını. Mozaiği tamamlar kafasında. Orhan’daki tutkuyu sezinler, Bilir bütün bunları. Güzel yıldıza bir daha dokunmayacağına söz ve­ duygulanır. Orhan kafasını çevirir sonunda ve gözler karşılaşır. Ora­ rir. Füsun onun dünya ahret bacısıdır artık. Bu arada polise ifade ve­ cıkta sarılırlar. ren, hastanede yaralı yatan nişanlı Nccali’yi teşhis etmiştir. Füsun bu Orhan Aksoy bu duygu yüklü filmi çekerken deneyimli kamera­ haberleri televizyondan izler. Orhan’ın kiralık katil olmadığını anla­ manı Çetin,Tunca’dan da gerektiği gibi yararlanmış. Görselliği iyi olan mıştır, ama anlamlandıramaz bir türlü neden kaçırıldığını. bir film Bir Araya Gelemeyiz. Aksoy üstelik oyuncularını da iyi ve Orhan arapsaçına dönmüş olan işleri layığıyla yerine getirdiği için abartısız yönetmiş. Mümtaz Ener zengin yüzüyle dostluğunun katıksız içi ferahlamış şekilde Samsun’a döner. Füsun’u alıp havaalanına götü­ olduğuna inandırmış bizi. Yıldırım Gencer yabanıllığı ve yırtıcılığıyla rür, bir uçağa bindirerek İstanbul’a geri getirir. Suskun bir yolculuk­ çete reisini etlendirip butlandırmış, ustalığıyla hayat verip canlandır­ tur, ama şarkıcının rahatladığı gözden kaçmaz. Eski memleketi Sam­ mış. Dahası meleksı, cinsellikten uzak Hülya Koçyiğit’ten de bir arzu sun’un çok değiştiğini bile söyler minibüsle uçağa giderken. Orhan nesnesi yaratmayı bilmiş. hâlâ bilgi vermemekte direnir. Milyonlarca tümceyi kurmaya takati yoktur hâlâ. Füsun’u uzaktan sevmenin rahatlığını yaşamaya alışmış­ tır. Yeşilköy’den bir taksiye atlarlar. Assolisti evine bırakıp sert adım­ larla uzaklaşır onun yaldızlı yaşamından bir kez daha.

Füsun çok etkilenmiştir olanlardan. Düşünüp taşınıp olayları çöze- meyince olayların sorumlusu Behçet’e gider para verir, isterse gazino­ sunda bedava assolistlik yapacağını söyleyerek ağzından laf almaya ça­ lışır. Behçet ser verir sır vermez, suskundur o da duvar gibi. İhanet et­ mek istemez can arkadaşına. Füsunun Samsun’a gidip durumu araştırmaktan başka çaresi kal­ mamıştır. Samsun’da önce durakta minibüsü bulur, şoförüne yalvarır o sahil kasabasına götürsün diye. Orhan’ın evine vardığında arkadaş­ ları, annesi sıcak karşılarlar onu. Orhan yukarıda çatı katında yeni bir besteye çalışmaktadır. Notalarına gömülmüştür. Füsun yavaş yavaş çı­

64 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

BİRİCİK Biricik daha ilk kırkbeşliğiyle adını duyurmuştu. Orhan Gence- bay’ın şirketine yapmıştı bu çalışmaları. Manisalı büyük besteci Özer (1957) Şenay büyük emek vermişti ona. Listelere giren ilk parçalarım bestele­ miş, Seven Gözlerim, Amin, Dermansın Gel, Aşk Bence Sen Demektir gibi

şarkılarla taçlandırmıştı. Yetmişlerin ortasında çıkan ilk Kervan otuzüçlüğünde, iç kapakta kısa yaşam öyküsü yazılı Biricik’in. Bu satırlara bakarsak, 1957 yılında Adana’da doğdu Biricik. Ailesinin biricik evladı olduğu için “Biricik” adı verildi kendisine. Ünlü bir caz bateristi olan üvey babası Burhan Tonguç, yetmişlerde kurduğu Metronom’]a, Vedat Yıldırımbora’dan Hacı Tekbilek’e, Ömer Faruk Tekbilek’ten gencecik Arto Tunçboyacı- yan’a kadar yığınla değerli müzikçiyi bünyesinde toplayan Grup Met­ ronom adını taşıyan topluluğuyla, doğaçlamaya ağırlık vererek Türk ve Batı müziklerinin bir bireşimini amaçlamıştı ve yaptığı müzikle büyük ses getirmişti. Topluluğun günümüze bir kaydının kalmaması büyük Yetmişli yılların ikinci yarısına damgasını vuran, hatta seksenlerin bir kayıp, önemli bir eksiklik. Biricik ilk müzik derslerini bu grupta ilk yarısında bayağı etkin olan Biricik’i, hüzün verici sesiyle, iç gıcıkla­ aldı, tüm vurmalı çalgıları çalmasını öğrendi. Öğrenim hayatı pek par­ tan gırtlağıyla, yorumladığı şahane Orhan Gencebay yorumlarıyla, lak geçmedi küçük sanatçının; çünkü o eklembacaklıları, amipleri, Özer Şenay ve Selahattin Cesur besteleriyle hatırlıyoruz bugün. Daha çapraşık fen kurallarını sevmedi. İnsanlardan, doğadan algıladıklarını doğrusu doksanların başından bu yana hiçbir şey yapmadığı için ha­ kendi duygusallığını katarak tekrar insanlara aktarmayı daha olumlu tırlayamıyoruz. Sislere gömülmüş bir şarkıcı o. buldu. Okulu da dışlayınca tamamen müziğe verdi kendisini. Raffi Biricik’in Bir Araya Gelemeyiz filminde ne işi olduğunu soranlara, Arslanyan’dan klasik gitar dersleri aldı, kısa zamanda hocasının göz şarkıcının filme sesiyle katkıda bulunduğunu söyleyelim. Hülya Koç- bebeği oldu. Daha sonra Orhan Gencebay’la karşılaştı. Yetmişli ve sek­ yiğit’in ünlü bir şarkıcıyı canlandırdığı filmde üç şarkı seslendiriyor senli yılların şanlı şirketi Kervan Plakın kadrosunda önemli bir yıldız Biricik. Amin bir Özer Şenay bestesi, Ben O Zaman Ölürüm Gencebay adayıydı. Son rötuşları yapıldı, saçı tarandı, dinleyicisinin karşısına bestesi, Mehmet Erbulan’ın sözleriyle okuduğu parçalar aynı zamanda çıktı. şarkıcının çok satan iki kırkbeşliğiydi. En Büyük Sır ise tarihi bir bu­ 1974 ve 1975 yılında yayınlanan kırkbeşliklerinin ardından çıkan luşmanın ürünüydü. Gencebay’m 1975 yılında gerçekleştirdiği Batsın ilk otuzüçlüğü yerini iyice pekiştirdi Biricik’in. Şenay ve Gencebay Bu Dünya otuzüçlüğünde yer alıyordu.

6 6 67 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

bestelerinin yanında, Selahattin Cesur’un Yağmur Duası adlı bestesi de bay yalnızca iki bestenin sorumluluğunu üstlenmişti. Sekiz parça genç dikkat çekiciydi acıklı yorumuyla. 1976 yılında iki Orhan Akdeniz besteci Uğur Bayar’ın yapıtlarıydı. İyiye yaklaşan, ama eski günleri bestesi olan Mucize ve Yalan Değil yılın çoksatanları arasındaydı. Biri­ epey aratan bir çalışmaydı Hasret. Güzel günlere bir veda selamıydı, cik patlamış gitmişti. 19 77 ürünü İşte Meydan ve Dert mi Sana daha daha çok hüzünlü bir ayrılıştı. çok Anadolu Rock tınıları taşıyordu. Biricik’in seksenlerin ikinci yarısında Göksoy’a yaptığı Biriciksin 1978 yılında piyasaya Uzelli etiketiyle çıkan kaseti Biricik-3, (MC otuzüçlüğünde de, daha sonra aynı şirketten çıkan Adresini Ver kase­ 477) içerdiği Kader Diye Diye, Batsın Bu Dünya gibi harika Orhan Gen- tinde de elle tutulur tek bir beste bile yoktu. cebay besteleriyle küçük bir başyapıttı. Seksenlerin sonunda Yüksel’den çıkan İstanbul Sokakları ise nispe­ 1979 yılında isterdim Sevsen Beni yayınlandı (Kervan LP 68). Gence- ten daha zararsız bir çalışmaydı. Selahattin Sarıkaya’dan unutulmaz İs­ bay, Cesur ve ilk eşi olacak Vedat Kargm’m besteleri çok söylendi, se­ tanbul Sokakları, Orhan Akdeniz’den Bu Şehirde Yaşanmaz ve Kazım vildi. Birlik’ten Karacoğlan’m sözlerim kullandığı Elif kulaklarımızı şenlen­ Seksenli yılların başında iki kaseti hem Almanya hem Türkiye’de diriyordu. Ufuk Çınar’ın düzenlemeleri çok parlak değildi, üstelik de ses getirdi: Tutuldu Ellerim, Zahmet Olmazsa. ucuz, heyecansız bir yapımdı. 1982 ürünü Gurbet Kuşlan (Kervan LP 60) aynı adı taşıyan Vedat Biricik 1989 yılında koydu son noktayı: Zalimler Minareci (MC Kargın bestesiyle akıllara çakıldı kaldı. Başka şahane besteler de yer 4364). Besteler feciydi, ama daha vahimi Biricik’in yorumlarının çok alıyordu otuzüçlükte. Selahattin Cesur’un Sen de Gidersen Eğer'i, Mus­ gerilemiş olmasıydı. Ama işin kötüsü sanatçının bugün piyasada bulu­ tafa Sayan’m Olsan Benim Yerimde’ni iki büyük klasiği oldu albümün. nan tek CD’si bu kasetin tıpkıbasımı. Korsan gibi gözüken kapağı ve Başarılı Rıfat Şanlıel ve Gencebay şarkıları da cabasıydı. Yaşamının tasarımı Biricik’in kutsal adına bir küfür özelliği taşıyor daha çok. başyapıtıydı çalışmalar. Seksenli yıllar biraz sorunlu yıllardı Biricik Evet, unutuldu gitti Biricik. Doksanlı yılların başından bu yana için. Usta besteci Orhan Akdeniz’e bakarsak, şarkıcı erken gelen şöh­ onu pek gören, duyan olmadı. Orhan Akdeniz doksanların ortasında reti kaldıramamıştı, başı dönmüştü. 1974 yılında bütün Türkiye’ye se­ Bursa’da bir pavyonda çalışırken gördüğünü söylemişti yalnızca. Ama sini duyurduğunda daha 17 yaşındaydı. Gencecik, deneyimsiz, pırıl Büyük Gencebay’a düşen önemli bir görev var bugün. Kıvırcık saçlı şi­ pırıl bir bir kızken alkol ve uyuşturucu batağına sürüklendi birden. rin şarkıcının yetmiş ve seksenli yıllarda Kervan’a gerçekleştirdiği gü­ Uyuşturucu düzensizlik getirdi şarkıcının yaşantısına, düzensizlik zel yapıtları, gereken özeni göstererek CD'ye geçirmek ve bilgilendirici de Kervanla olan ilişkilerini bozdu. Gözlerine Bakan Olmuş (Kervan notlarla geniş kitlelerin hizmetine sunmak. MC 95) yetmişlerin sonunda yapılmış kayıtların ağırlıkta olduğu bir kasetti, çok başarılıydı. 1983 yılında piyasaya sürülen Hasret (Kervan LP 73) ise Gencebay’m şirketine yaptığı son ürün oldu. Bu kez Gence-

68 6 9 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

gelmemiş bu çalışmaların. Şirket varlığını ithalci firma olarak sürdür­ 1975 BATSIN BU DÜNYA im Yönetmen: Osman F. Seden il Kamera: Erdoğan Engin İÜ Yapımcı: Hürrem Erman ii Oyuncular: Orhan Gence- meyi yeğledi. bay, Müjde Ar, Kadir Savun, Yaşar Yağmur, Osman Alyanak, Ali Cağaloğlu, Hürrem Erman Damga filmiyle 1947 yılında fişek gibi yapımcılığa Madelet Tibet, Baki Tamer, Filiz Alyanak, Gülten Ceylan, Leman Akçatepe, atıldığında, Kemal Filmde dışarıdan gelen filmlere altyazı çevirisi ya­ İhsan Gedik, Hikmet Taşdemir, Feridun Çölgeçen, Ferit Kahyaoğlu, Meh­ parak paslandığını düşünen genç Osman Seden, hırslanacak ve bü­ met Özüm, Ziya Kılıçaslan, Ahmet Karaca, İbrahim Uğurlu, Güngör Ertur, yüklerini ikna etmeyi başaracaktır. Hatta ellili yılların başında gittiği İhsan Bayraktar, Yusuf Çetin, Yetenekli Köpek Saks Si Ses Mühendisi: Ne­ Amerika’da İpekçilerin sürekli çalıştığı United Artistle anlaşan genç cip Sarıca İÜ Montaj: İsmail Kalkan, Mevlut Koçak, Sabit Özergü Osman Seden, yine İpekçilerle anlaşmalı Fox ve Metroyla da görüşe­ cektir. Ama İstanbul efendisi Şakir Bey yeğeninin bu başarılı girişimle­ rini kendi ticari ahlak anlayışına yakıştıramayıp çektiği telgrafla onu Batsın Bu Dünya kuşkusuz en iyi önce azarlamış, İstanbul’a döndüğünde de kulağından çekerek Fahri Gencebay yapımlarının başında geli­ İpekçi’nin yanma götürüp özür dilettirmiştir. yor. Filmin daha ilginç olan yanı İki genç dev arasında kan çıkması ise Erman Filmin kuruluş aşa­ 1975 yılında üç büyük adın ilk kez masından itibaren şirketle özdeşleşen, hem film çekip hem yapım işle­ bir araya gelmiş olması: Osman F. rini düzenleyen, hem çevre düzeni yapıp hem muhasebeyi tutan, elli­ Seden, Hürrem Erman ve Orhan lerin genç ve çiçeği burnunda yönetmeni Lütfi Akad’m Kemal Filme Gencebay. Üstelik de ellili yılların götürülüşüyle olmuştu. Hürrem Bey bunu bir türlü hazmedemedi. başından itibaren birbirine neredey­ Genç Seden sinemada yıllar içinde kanıksayacağımız şiddete yönelik se düşman diyebileceğimiz iki bü­ sert ve acımasız biçenimi hayata da yansıtmasını bildiğini kanıtlamıştı. yük yapımcının, yani yönetmen Os­ Ayrıca Hürrem Erman’ın cephesinde hazin bir yara daha açmıştır man Seden’le yapımcı Hürrem Er­ Genç Seden. Lütfi Akad’dan sonra Sezer Sezin’i de Kemal Film yapım­ man’ın yıllar sonra el ele tutuşması göz yaşartıcı ve ders verici. larında oynatmıştır. Hürrem Bey de haliyle bunu hazmedememiştir. Üstüne üstlük Seden, Esat Tomruk’la beraber yazdığı Atatürk’ün Casu­ Osman Seden’in babası Kemal Seden ve amcası Şakir Seden ülke­ su İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı filmini çekmiş, telifini Erman Film’in mizdeki ilk sinema şirketini kurmuşlardı: Türk sinema tarihinde bir elinde bulundurduğu bir filmi de beyaz perdeye aktarmıştır. İki şirket efsane olan Kemal Filmi. Önceleri film ithaliyle uğraşan şirket Muhsin kozlarım mahkemede paylaştıklarında, Seden yüzde yüz haksız oldu­ Ertuğrul’a çektirdikleri İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk (1921) adlı filmle ğunu anılarında itiraf etmesine karşın, mahkeme ondan yana karar ve­ yerli yapımcılığa da geçti. Seyircilerin kapı pencere kırmaları, şirketi Yakup Kadri uyarlaması olan Nil Baba için de teşvik etmişti, ama gerisi recektir.

71 70 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Ama güzel günler biter ve Kemal Film 1972 yılında batar. Çünkü Osman Seden sağladığı avanslarla sipariş verdiği yığınla filmi teslim alamayacak, aldıklarıysa sinema salonlarından seyircisizlik nedeniyle birkaç günde iade edilecektir. Kendi gösterişli yapımları da fiyasko çı­ kınca büyük bir parasal çöküntü yaşanır şanlı Kemal Film’de. Alman borçlar faizleriyle katlanır. Hazin son geldiğinde, borçları ödemek için yapımcılığı bırakan Seden bu kez yönetmenlik yapmak için başka fir­ malara başvuracaktır.

Erman Filmin işletmesinden sorumlu Şeref Gür’ün arası iyidir be­ yaz sakallı iri tombul yönetmenle. İkisinin bir araya gelmesi öncelikle kendileri için kazançlı olacaktır. 1974 yılında İkiliyi barıştırır Gür. Ama görünen odur ki, Seden’in aksine Hürrem Bey’in kin tutmayan MÜJDE AR KADİR SAVUN YASAR YAĞMUR ALİ CAĞALOĞLU Enooenîi tünos neJisön RENKLİ kişiliği buzların erimesinde birincil işlev görmüştür. ncsitAA.ni P S F ftF IU ■' ■

Seden’in Erman Filme 1975-82 yılları arasında ürettiği on iki film: Beş Milyoncuk Borç Verir misin, Nereden Çıktı Bu Velet, Batsın Bu Dünya, Batsın Bu Dünya önce Seden’ın özene bezene yaptığı temiz işçilikle Güler misin Ağlar mısın, Nereye Bakıyor Bu Adamlar, Bıktım Her Gün Öl­ dikkat çekiyor. İlk Gencebay filmi Seden’in ne de olsa. İçerdiği iki dü­ mekten, Her Gönülde Bir Aslan Yatar, Hatasız Kul Olmaz, Yuvanın Bekçi­ şünce çok öne çıkıyor. îlki, küçük bir sahil kasabası çerçevesinde an­ leri, Çilekeş, Yakılacak Kadın, Hasret Sancısı iki taraf için de verimli ol­ latılan öykü yurdumuzda kadın bakireliğinin namusla nasıl sakatça muştur. Seden kazandığı paralarla yeniden palazlanmaya başlamış, Er­ örtüştügü, kadının bu bağlamda günah keçisi kabul edilişi. İkincisi, man da sinemamızın çöküşe başladığı bu yıllarda dibe vurmamıştır. kadının bu günah keçisi rolünü büyük bir boyun eğmişlikle benimse­ Seden’in filmleri çeşitli türler arasında dolaşmış: Zeki-Metin filmleri, miş olması. Gerçek hayatta da aynı anlayışın hakim olduğunu düşü­ Gencebay ve Ferdi yapımları, macera ve melodram filmler hem ağlat­ nürsek filmin aşırı gerçekçi bir anlayışa sahip olduğu söylenebilir. mış hem güldürmüştür. Seden öyküsünü anlatırken harcını kanla suluyor. Kan filmin ana

Seden’in 1972 sonrası büyük bir hızla kotardığı, senaryolarını izleği. Bakire kızımızın ırzına geçiyor şımarık zengin çocuğu. Yaşar emektar daktilosuyla neredeyse yirmi dört saatte yazıp bitirdiği, hatta Yağmur şahane yakışmış rolüne, hem de şahanenin şahanesi. Ama so­ bu senaryolardan bazılarını yeniden okumaya zaman bulamadığı film­ nunda intikamını alıyor kahramanımız motorcu Orhan. Buna atın in­ ler arasında hiç kuşkusuz iki Gencebay yapımı önemli bir yer tutuyor: tikamı da dememiz olanaklı aslında. Dökülen kana karşı kanını dökü­ Batsın Bu Dünya ve Hatasız Kul Olmaz. yor oğlanın.

72 73 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

sine kol kanat geren kasabanın eşrafından Şakir Bey olmuştur. Adam etmiştir Şakir Bey onu, yetiştirip meslek sahibi yapmıştır, kurda kuşa yem olmasına engel olmuştur. Annesini, kız kardeşini gözetmiştir üs­ telik. Sahici bir baba olmuştur kısacası. Bu zengin ve güçlü adamın pislik oğlu, baba parasıyla sorumsuz bir yaşam sürdürüp içkici, hapçı, şehvetten kuduran arkadaşlarıyla motosikletlerine atlayıp dolaşır, tatlı yaşamın örneklerini sergilerler küçük kasabada. Paraya tav olan kızla­ rı iğfal eder, yollarda hız rekorları kırarken sık sık da kaza yaparlar. Karıştığı belalardan hep Orhan kurtarır oğlanı. Şakir Bey’in zeytinliklerinde Seher yaşar yaşlı babasıyla. Orada ça­

ORHAN GENCEBAY lışır öteki işçi kızlarla birlikte. Gösterişsiz ve yoksul yaşamı güleryüzle MÜJDE AR KADİR SAVUN YAŞAR YAĞMUR ALİ CAĞALOĞLU IBOOCAN tunos omuzlamıştır. Zengin oğlu ve arkadaşlarının zeytinliklere geldiği bir nsjıson cısıvmıy f sedehi RENKLİ gün oğlanın dikkatini çeker Seher. Zengin çocuğunun içtikçe gözü dö­ ner. Orhan’ın motoruna arkadaşlarıyla tek başlarına bindikleri bir gün Seden’in büyük artılarından biri de motorcu Orhan tipini kahra­ kötü bir raslantı eseri kız orada olunca yılışır Seher’e. Terslenince te­ mandan çok içimizden biri, yani sahil kasabasının sıradan erkeklerin­ cavüze kalkışır. Orhan engellemeye kalkışır, kalleşlerden biri kafasına den biri olarak çizmiş olması. Yani olağanüstü duyarlı, olağanüstü iyi, odunla vurup bayıltır kahramanımızı. Zengin çocuğu zorla emeline hassas, içedönük, boyundan büyük işler yapan birisi değil Orhan bu ulaşır. filmde. Annesinin onay verdiği güzel komşu kızıyla dünya evine gir­ Sonrası tatsızdır, Seher’in ağlayıp sızlamaları babasının durumu mek üzere, mazbut bir aile yaşantısı süren kız kardeşi ve çok sevdiği öğrenmesine yol açacak, adam eline tüfeğini alıp beyinin evine namu­ annesini kollayan biri. Sahil kasabasının yiğit motorcusu Kadir Ustayla sunu temizlemeye gidecektir. Daha kötü olan Şakir Bey’in içine düştü­ birlikte yolcu taşıyarak hayatını namusuyla kazanan bir emekçi. ğü hazin vaziyettir. Milletvekilliğine oynayan Şakir Bey böyle bir skan­ Sedenin kahramanı aslında Kadir Usta, büyük Kadir Savun muh­ dalin öğrenildiği andan itibaren seçim öncesi hiçbir şansının kalmaya­ teşem yakışıyor rolüne. Sakat gelenekler Orhan’ın elini kolunu bağlar­ cağını bilir. Böylece öfkeden ve çaresizlikten kudurur. ken bu iri yarı, sakallı, koca kafalı motorcu hep sağduyulu davranma­ Çözüm basittir. Bir babayiğit çıkacak, kirletilen kızı alacaktır. Ama yı bilecek, çok sevdiği genç arkadaşını akim ve mantığın, adaletin, in­ bu oğlu olmayacaktır. Çünkü “bir bey oğlu işçi parçasıyla evlenmeme- sancıllığın yoluna sokmak için çok gayret gösterecektir. lidir” diye düşünmektedir. Evliliği başka bir oğul üstlenecektir. Yıllar Orhan yetim büyümüş, küçük yaşta kaybetmiştir babasını. Kendi­ boyu baktığı, kolladığı, oğuldan daha yakın gördüğü Orhan üstlene-

74 75 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY

çektir. Motorcu itiraz etse de Şakir Bey ikna edecektir onu. Bu sahte arkadaşına ve karısına sahip çıkmadığı için kızar, gürler. bir evlilik olacak ve sadece altı ay sürecektir. Bu süre içinde her şey Seher’in başına gelenlerden sorumlu olmadığını, olmaması gerekti­ yatışacak, unutulacak, Orhan altı ay sonra hür kalarak, annesinin ğim yineler. Orhan öfkeyle içki şişesini yere çalınca eli kanar. Filmin özenle seçtiği kızla evlenebilecektir. ana izleği olan kan yeniden akmıştır. Hayırla akmıştır bu kez, olaylar­ da bir yumuşama sürecinin ilk adımı olarak akmıştır. Elini sarıp eve Orhan m yaşamı değişir böylece. Şemsiye tersine dönmüştür artık. Beklenen olay gerçekleşir. Anne kendi istediği tertemiz kızının yerine geldiğinde Seher daha bir yumuşaktır ona karşı, içinde bir merhamet, bir eğlence artığının alınmasına karşı çıkarak evi terkeder, kızını da hatta tatlı duygular yeşermiştir sanki. Orhan m elini öper. yanma alır üstelik. Mahalleli selamı sabahı keser, sözlüsü alaycı sözler­ Seher’in içi ne kadar yumuşarsa yumuşasın hiçbir şey değişmeye­ le bunaltır onu. Kasabanın çakalları kızın yaşadığı kötü deneyimi en cektir. O kirletilmiştir, hayata devam etmek için içinde tek bir istek ağır, en bayağı küfür ve sataşmalarla hatırlatır. Yaşamı zehir ederler bulamaz. Zeytinlikler, işçi kızlarla geçirilen yorucu ama mutlu çalışma motorcuya. Orhan’ın bu zor günlerde yanında yalnızca Kadir Usta günleri gende kalmıştır. Eline aldığı bir ekmek bıçağıyla kanını akıta­ kalmıştır. cak ve dertli bir varoluşu noktalayacaktır.

Seher’m yaşantısı Orhan’dan da berbattır aslında. Öncelikle evde Ancak Seher yetenekli köpek Saks’ı unutmuştur. Yetenekli köpek ıkmcı smıf vatandaştır, bir sığıntıdır, bütün gün yalnızdır. Yanında ye­ Saks bu kanlı girişimin hemen ardından motorcu Orhan ı bulacak, eve tenekli kopek Saks olmasa duvarlarla konuşacak durumdadır. Çarşıda getirmeyi başaracaktır. Düzmece kocasının hastaneye taşıdığı genç ka­ pazarda erkekler açıkça bıyık bururlar yüzüne, bize de yok mu diye dın kurtulacaktır. İyileşme sürecinde hem Kadir hem de Orhan kasa­ sırnaşırlar. Girdiği bakkal dükkanında bile mahallenin kocakarıları, balıyla hesaplaşacak, masum kıza yaptıkları kötülükleri kasabalının Böyle şırfıntıları dükkana neden sokuyorsun, valla ayağımızı keseriz suratlarına vuracaktır. Kasabalıların yürekleri güneş görmüş kar gibi ha’ diye tehdit ederler bakkal amcayı. Bunlar yetmiyormuş gibi baba­ yumuşayacak, çamura dönüşmeden tertemiz eriyecektir. Evet, bir kez sıyla da arası bozulmuştur. Vurmak için gittiği Şakir Beyi yüreği el­ daha kan akmıştır, ama akan kan geçmişe sünger çekmiş derin yarala­ vermediği için vuramamış, kendisine bağışlanan iki bahçe, bir tarlaya rı tamir etmiştir. lav olmuştur. Hastane çıkışı çiftin yaşantısına sihirli bir el değmiştir sanki. Her

Orhan el sürmez Seher’e, düzmece evliliğin altı ay süreceğini anla­ şey bir yumuşaklık kazanmıştır. Yaşam sanki bir yavaş çekim içinde tır. Acıklısı Seher’in kendi durumunu, perişanlığını olumlaması, Or­ gerçekleşmektedir. Mahalleli eşraftan bıyık buranlara kadar yaşlı gö­ han’a ve ötekilere hak vermesidir. Evet her şeyini kaybetmiştir Seher ğün altındaki her şey onlara kucak açmış, şirin bir uyuma girmiştir bekaretiyle birlikte. kahramanlarımızla. Su gibi akan yumuşaklık içinde Orhan kıza baba­

Filmin en başarılı sahnelerinden birinde, Orhan’la Kadir’i hüzünle sının getirdiği çeyiz sandığını açabileceğini bile söyler. Düzmece evli­ içki içerken izleriz iskelede iş bitiminde. Kadir Usta ağır laflar söyler lik böylece sahici evliliğe dönüşmüştür. Kadir Ustayla birlikte tam bir

76 77 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR aile görünümü sergilemeye başlarlar hatta. Orhan’ın eski sözlüsü bile reğinde görürüz bu şirin hediyeyi. Zengin piçinin cesedi asılıdır tek­ kıskançlık nöbetlerini atlatmış gözükür. nenin direğinde. Rüzgarın tatlı tatlı esişiyle bir sağa bir sola sallan­ Bu arada zengin çocuğu yine serseri arkadaşlarıyla içerken Seher’e maktadır. Çerçeveyi süsleyen bu güzel görüntüye bakan Seher’ın ıçı dair hayaller kurar. Hayal kurmakla yetinmeyeceği açıktır. Kızı ayart­ erir, çünkü kanı akmış, kirlenmiş, ama kocası da bu hamın kanını mak için mahallenin kocakarılarından biriyle incik boncuk, bilezik, akıtmış, temizlemiştir namusunu. hatta para yollar, ama nafile. Geçen zamanla altı ay dolmuş Seher’in hamileliği devam ederken Orhan’ı ve düzmece karısını tatlı bir heyecan sarmıştır. Eve bir konuk gelecek, aile bağlarını güçlendirecektir. Evli çift anne ziyareti yapmak­ ta gecikmezler. Cadı anne oğlunun kararlı tutumunu görüp çocuk ha­ berini duyunca öptürür elini gelinine. Hava daha da yumuşar böylece. Altı ay biter ve Orhan gidip seçimi kazanan milletvekili Şakir Bey’le hesap keser. Seher’den ayrılmayacağını sert ve kesin bir dille söyler Orhan, o babalık yapmışsa kendisi de şu pislik oğlanı defalarca belalardan kurtarmış, en son skandali temizlemiş, ödemiştir borcunu. Alacak verecek kalmadı diyerek ferahlamış bir gönülle ayrılır kodama­ nın yanından. Ancak zengin çocuğu dayanamaz, Seher’in evini hem de güpegün­ düz basar. Ama biraz yaşlansa da, düşmanını paçalarından tutup uçu­ rumdan aşağı fırlattığı günler biraz geride kalsa da (bkz. Ben Doğarken Ölmüşüm) Saks o anda mahalleliyi haberdar eder, eve koşan ahali ku­ durmuş oğlanı tekme sille pataklar, kovalar olay yerinden. Orhan yeni tecavüz girişimini duyunca tepki vermez, olan biteni sakince düşünür. Ama çok olmuştur bu piç kurusu, haddini aşmıştır. Seher’le karşılaştıklarında akşam vakti sahile inmesini ister. Ona bir hediye verecektir. Buluşma yerine giden Seher’i ummadığı büyük bir sürpriz beklemektedir. İçinde sevinç sağanağı yaratacak özel bir sürp­ riz hem de. Orhan motoruyla yavaş yavaş suları yara yara gelirken di­

78 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

HÜRREM ERMAN 1922’de aile Türkiye’ye geldiğinde Mustafa Efendi İstanbul’un taşı­

(1913-2003) nın toprağının altından oluşuna pek aldırmadı, sevmedi bu gürültülü ve çürümüş kenti. Anayurdu Vodina’ya benzeyen bir yer aradı ve Ada- pazarı’na yerleşti. Ticari zekası burada kendine yardımcı oldu, kısa sü­ rede servetini geliştirdi, kentin ileri gelenleri arasına katıldı. 1935 yılı başında babasını yitiren genç Hürrem İstanbul’da üniver­ site okuyordu. Kardeşler ise hem merkez hem civar illerde kahvehane, fırıncılık gibi ticari işlerle uğraşıyorlardı. Aynı yıl içinde Adapazarı’nda ailenin ortak kararıyla Erman Sineması adını alan sinema salonu genç Hürrem’in hayatını değiştirecekti. Borç harç alman sinema aileye ya­ vaş yavaş para kazandırmaya başlasa da, 20 Haziran 1943 Adapazarı- Hendek depremi her şeyi berbat etti. 1945 yılında yeniden borçlana­ rak bu kez Sakarya’da Saray Sinemasum aldı aile. Borcu geri ödemele­

ri sekiz yıl sürdü. Türk sinemasının en önemli birkaç yapımcısından biridir Erman. Genç Hürrem Hukuk Fakültesine gidiyordu. Babasının sağlığında Sinemamızın klasik dönemi olarak tanımlayabileceğimiz ellili yılların yerleşmişti İstanbul’a. Tek dersten kalınca yarıda bıraktı eğitimini. Bu başlarından yetmişli yılların ortalarına uzanan dönemde müthiş kez felsefeye yazıldı. Sinemayı seviyordu, film izlemek en büyük me­ filmler üretmiştir. Erman sinemamızın klasik dönemi olarak tanımla­ rakıydı. İzlediği filmlerle ilgili notlarını sinemalarında müdürlük ya­ yabileceğimiz bu döneme bilinçli ve çalışkan üretimiyle damgasını pan abisi Hüseyin’e gönderir, bazı filmleri gider kendi kiralar, yükle­ vurmuştur. nip Adapazarı’na getirirdi. Genç Hürrem’in bununla kalmadı sinema Ataları Selanik yakınlarındaki Vodina kökenliydi. Selanikli Küçük merakı, yavaş yavaş Beyoğlu sokaklarını arşınlayıp yapımcılar, işlet­ Hürrem, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sonrası Türk ve Yu­ mecilerle de ahbaplık etmeye başladı. İpekçi ailesi ve Özen Filmin başı nan devletlerinin mübadele kararlarıyla başlayan 1922-24 yıllarındaki Osman Sirmen ve ötekilerle. hareketlilikten nasibini alan bir ailenin evladıydı. Babası Mustafa Efen­ Genç Hürrem felsefede iyi bir öğrencilik yaptı. Öğretmenlik için di ticaretteki başarısıyla Vodina eşrafının gözdesi olmuştu. Annesi pedagoji eğitimi de aldı. Nedense bitirme sınavlarına girmedi. 1942-43 Heybeti Hanım ise eşinin gözünden bile kıskandığı bir dünya güze­ yıllarında bir süre Haydarpaşa Tisesi’nde müdür muavinliği yaptı. liydi. Küçük Hürrem’in beş kardeşi daha vardı. En büyük evlat olan Gönlünde sinema yatıyordu, eğitim yöneticisi kimliğini uzun süre ta- ablası Naile, dört de oğlan kardeş. şıyamadı üstünde. Ticaret zekası genlerinden geldiği için film yapımcı­

80 81 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR lığı düşüncesi yeşerdi kafasında. Film yapımcısı olmak güçtü, büyük miz yapalım diye tutturur. Hırslı bir genç kızdır. Daha 17 yaşındadır sermaye isteyen bir işti. Ülkemizde henüz gelişmemiş olan bu sanayi, ama görmüş geçirmiştir. alt yapı olarak tamamen dışa bağımlıydı. Üstelik o yıllarda Avrupa sa­ Yıl 1946’dır. Ekonomik sorunlar, savaş henüz bittiği için hâlâ şid­ vaştaydı ve Hitler’in sınırlardaki gözetimleri had safhadaydı. Genç detle hissedilir o günlerde. Erman ikna olmuştur yapımcılığa atılmaya. Hürrem’in sinemasında ve genel olarak Türk sinema sektöründe “tek­ Ama para lazımdır. Adapazarı’na ailesinin yanma gider, aile de ona nik malzemeler ve ham filmler dışarıya bağımlı, dolayısıyla pahalıydı.” yardıma karar verir. Akimdaki fikri uygulamaya koydu ve aynen hayata geçirdi. Hukuk Yıl 1947’dir ve hamle sırası yeniden Sezin’e geçer. Okuduğu ve be­ Fakültesi’nden tanıdığı, kendinden önce iş hayatına atılan Fuat Sü­ ğendiği bir kitap olan Fikret Arıt’m Güzel Yuanna adlı romanını Er­ renle bir ortaklık hiç de kötü olmaz diye düşündü. Yıl 1942’iydi. Or­ man’a verince artık herşey yola koyulmak için hazır hale gelir. Erman taklık yapmaya başlayan ikili Metal Film adıyla bir şirket kurdu. O yıl­ Filmin 1935 yılındaki kuruluşundan ellilerin başına kadar yanı başın­ lar savaş yıllarıydı. Üretim neredeyse sıfırdı ve koşullar çetindi. Buna da olan şirketin her şeyi Lütfi Akad’la birlikte yönetmeni belirlerler. Süren’in öteki faaliyetlerinin de ağırlığı eklenince şirket umutsuz va­ Seyfi Havaeri’dir bu. Ekibin kurulması büyük sorunlar yaratır, teknik kaya dönüşerek kepenklerini film yapmadan indirdi. Bu zamanlarda olanaklar çok kısıtlıdır çünkü. Oyuncu kadrosu için çok sınırlı bir Erman’ın yine sinema çevresiyle ilişkileri sürdü, hiç kopmadı. bütçe vardır. Sezer Sezin başrole Elektrik İdaresinde çalışan bir fut­

Bu dönem tanışları Genç Hürrem’e beklenmedik açılımlar getire­ bolcu bulur. Bu genç futbolcu/oyuncu Türk sinemasının usta yönet­ cekti. Faruk Kenç’in Hasret (1944) ve Günahsızlar (1944), Şakır Sırma- men ve yapımcısı Memduh Ün’dür. h’nmsa Domaniç Yolcusu (1946) adlı filmlerinde setlere yardım amacıy­ Çekimler aksaklıklarla dolu geçer. Görüntüler yıkandığında kap­ la gitmiş, çekim koşullarını görmüş, ilk uygulamalı sinema derslerini karanlıktır. Havaeri’nin yönetmenliğinden ne Erman ne de Sezin hoş­ de almıştı. nut kalır. Bu nedenle İstanbul’a bırakılan bir iki küçük sahne yönet­

Bu dönemde Erman’ın sinemacılarla olduğu kadar müzisyenlerle mene çektirilmez. Tek kişilik ordu Lütfi Akad tamamlayacaktır bunla­ de yakın ilişkileri başlamıştır. “Klasik Türk Müziğini" çok sever genç rı. Film aslında bağlanacak gibi değildir, ama “büyük kurgu cambazı Hürrem. Gece hayatına da atılmıştır bir Beyoğlulu sıfatıyla. Sazlara, deha Orhan Atadeniz bunu başarır. Filmi vizyon öncesi izleyenler ber­ sözlere, revülere gider, eğlence yerlerinden eksilmez ayağı. Atilla Re­ bat bulur. Erman’ın morali bozulmuştur. Ancak Damga ilk hafta Tak­ vüsünde görüp tanıyacağı, ona tutkuyla bağlanacağı genç dansçı Sezer sim Sinemasında gösterime girdiğinde kuyruklar uzayıp gitmektedir Sezin yaşamının kilometre taşlarından biri olacaktır. “Revü” Adapaza- salonun önünde. Yetersiz çekime karşın acıklı öyküyü sevmiştir seyir­ rı’nııı ünlü Saray Sinemasına gittiğinde hem genç hem çapkın Hürrem ci. izleyicilerin arasında yerini almıştır bile. Sezinle fırtınalı bir ilişki baş­ Damga filmi hem yapımcı olarak Erman’a hem de oyuncu Sezin’e lar aralarında. Sezin girişimci bir ruha sahiptir. Kendi filmimizi kendi­ şan şöhret getirir. 1948 yılı çok daha önemli bir tasarıyı getirir günde-

82 83 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

yaratılan başyapıtlara bakalım şimdi: Atıf Yılmaz’ın Yaşar Kemal’den İİÜ 1 HI uyarladığı Alageyik (1958), Karacaoğlan’ın Kara Sevdası (1959), Lütfi Akad’m Ak Altın (1957), Vurun Kahpeye (1949).

Altmışlı yıllara ilginç bir ortaklıkla başlar Hürrem Bey. Amerika’da kimya eğitimi görmüş, klarnetçi Hulki Saner’le güç birleştirir. Ortak­ lık birbirine değmeyen iki etkinlikle sağlanır. Yapım ve işletmeyi Er­ man, yönetim ve tasarıların bulunması işiniyse Saner üstlenmiştir. Yö­ netmenin komediye yatkınlığı ve halkın nabzını iyi tutması sayesinde Erman Film kasasını doldurur. Bu yılların yıldızı henüz Saner’in ya­ nında asistan olan “Orhan Aksoy” olacak, “bu yiğit genç” altmışlı yılla­ . ra damgasını vuracaktır. Yetmişli yıllar da Aksoy’un verimli olmaya MS'ftouesDs. YILMAZ GÜNEY Ma s ik : Muzaffer SARISÖZEN Rejİsör- "• PERVtN PAR TALÂT GÖZBAK A iic A N .S «ıa n aııto‘ÎRORMAH ATIF YILMAZ devam ettiği yıllar olacaktır. Altmışlı yılların en şanslı birleşmelerinden biridir Erman’la Ak­ soy’un bir araya gelişi. İkisi de romantik ruhludur, aşk filmlerini iyi me. Halide Edip Adıvar’dan Vurun Kahpeye kitabının telif haklan alı- hissederler. En az on yıl boyunca seyircinin duygularına hitap eden nir. Film, inanılmaz bir öngörüyle yönetmenlik deneyimi neredeyse tonla film yapılacak, tonla mendil ıslanacaktır. Şıpsevdi (1963), Bomba sıfır olan Lütfi Akad’a teslim edilir. Çekimi istemeye istemeye üstlenen Gibi Kız (1964), Öksüz Kız (1964), Vurun Kahpeye (1964), Afili Delikan­ Akad kırk beş günde bitirir çalışmayı. Çekim mekânı olarak yine lılar (1964), Bir İçim Su (1964), Yalancı (1965), İki Yavrucak (1965), “Adapazarı” seçilmiştir. Çok zorlu, yoğun çalışmalar boyunca Akad ve Hıçkırık (1965), Kum arbaz (1965), Dertli Gönüller (1966), Damgalı Ka­ Sezin zaman zaman çatışır. İlk gösterimi 1949 yılının Mart ayı başında dın (1966). Samanyolu (1967), Kederli Günlerim (1967), Kezban (1968), yapılan film bir zaferdir. Halide Edip ağlayarak çıkmıştır salondan. Kadın Asla Unutmaz (1968), Uykusuz Geceler (1969), Kızım ve Ben Basında film için olumlu yazılar döşenir. Seyirciler de ilgisini eksik et­ (1969), Kezban Roma’da (1970), Kezban Paris’te (1971), Bütün Anneler mez. Allah “yürü ya kulum” demiştir orta yaş yolunda ilerleyen Er­ M elektir (1971), Yarın Ağlayacağım (1971), Severek Ayrılalım (1971), man’a. Sev Dedi Gözlerim (1972), Kaderimin Oyunu (1972), Alın Yazısı (1972), Ellili yıllar her türü denemekle geçer ve şirket en iyi yönetmenleri, Yeryüzünde Bir Melek (1973), Hayat Bayram Olsa (1973) bu verimli bir­ en iyi oyuncuları bünyesinde toplar. Sinemamızda seçkin bir yere likteliğin ürünleridir. ulaşmışlardır iki üç yıl içinde. Bu yıllarda Atıf Yılmaz, Semih Evin, Tabii söylemek bile fazla; Aksoy’la birleşme aslında Saner’le ortak­ Lütfi Akad gibi genç yönetmenler iyi işlere imza atarlar, ama Akad’m lığın da sonu olmuştur. Kim ister değerli asistanının çalınmasını? Bu Irak’ta çektiği iki halk hikâyesi büyük hayal kırıklığıdır. Bu dönemde

84 85 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

yışma inat, ulusal sinema cephesinin yaman savaşçısı Halit Refiğ’in Bir Türk’e Gönül Verdim gibi çalışmalar gençlerin önemli pay sahibi olduğu yapımlar olarak dikkat çeker. Bugün hâlâ aynı yerinde Hürrem Erman’ın soyadını taşıyan, Be­ yoğlu Erol Dernek Sokağının incisi Erman Han. O han ki Hürrem Er­ man’ın filmleriyle, adıyla, kişiliğiyle bütünlenmiş, adeta özlenmiştir ve sinema sektörünün kalbi olması bakımından abidevi bir görünümü vardır yeşilçamcılarm gözünde. Bu zamana değin yığınla filmciyi ba­ rındıran o hana Erman altmışlı yılların başında taşınır. 1982 yılında reİÎ t ERTEM EĞİLMEZ Erman kepenkleri indirirse de ölümüne kadar inatla, dirençle gideceği OPERATÖR : ORHAN KAPICI en üst kattaki yazıhanesi bütün Yeşilçamlı sinemacıların uğrak yeri

PRODÜKSİYON : E R M A N FİLM olacaktır. Altmışlarda ve yetmişlerde bir imparatorluktur Erman Film. Sayı­ birliktelikte ilginç olan bir şey de Erman Film’in etkinlik gösterdiği sız işletmeye sahiptir, dışarıdan nice zorlukla ithal edilerek getirilen 1948-82 yılları arasında üretilen yüz yirmi iki filmden yirmi sekiz ta­ makinalarla donatılmış bir stüdyosu vardır. Üstüne üstlük ham film nesine Aksoy’un imzasını koymuş olmasıdır. Neredeyse Erman’ın ithalciliğine de soyunmuştur. Hürrem Bey’in sinema ortamımızın ek­ ürettiği yapımların dörtte birine karşılıktır bu rakam. sik kaldığı teknik malzemeleri getirirken uğradığı köstekler ve yediği Altmışlı yıllar Erman Film için çok daha aydınlık geçer. Orhan Ak­ çalımlar üzüntü vericidir doğrusu. Sinemayı en baştan itibaren kös­ soy’un çoğu kez Hülya Koçyiğit ve destekli duygusal aşk teklemiş, bütün çalışanlarına eziyet eden bürokrasi imparatorluğu filmleri bir ekol yaratmıştır ülkemizde. Hatta sınırları aşmıştır bu ikili­ yüzünden nice çil malzeme depolarda çürüyecek, kullanıma girmeden nin ünü; Yunanistan’a, Ortadoğu’ya ulaşmıştır. “Sansürde boğuşan bozulup gidecektir. Atıf Yılmaz’m Suçlusu (1960)dışmda, attığını vurur Hürrem Bey bu dö­ Devletimizin o yıllarda Hürrem Erman’a layık gördüğü tavır nemde de. Bu arada gençlere de şans tanımaktan vazgeçmez. Çok sev­ böyleyken onun yaptıklarının değeri sinema camiasında fazlasıyla bi­ diği usta yazar Tarık Dursun. Aramıza Kan Girdi, Korkusuz Kabadayı linmektedir; 1968’de 5. Antalya Film Festivalinde Lütfi Ö. Akad’m yö­ onun senaryosunu yazdıklarındandır. Orhan Aksoy’un elinden tutup nettiği Kurbanlık Katil filminin aldığı “En iyi Stüdyo Ödülü” de getirdiği çiçeği burnunda yönetmen Ertem Eğilmez’in yönettiği Kart Erman’ın üstün teknik malzemeleri ithal edip yurduna getirerek sine­ H oroz, Memduh Ün’ün asistanlığından gelen gencecik Tunç Başaranın ma sektörünün hizmetine sunmasının bir kanıtıdır. başarısı Fatih’in Fedaisi ve altmışlı yılların yükselen toplumculuk anla-

8 6 87 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

CÜNEYT ARKIN ZERRİN AftBAİ H t m S A W t-A tî m m x m m H lİlY A DARCAN ' HAYATİ H AM ZAOĞU1 KRK2S CAHİT IRSAT

B eji: LÛTFİ Ö. AKA1) tOmora: ALİ UCİÎ/R

Yetmişli yılların başlarında Erman Film, gücünden bir şey kaybet­ memiş gözükür. Vurdulu kırdık filmlerin değişmez yönetmem Çetin inançla küçük bütçeli filmleri de dener. (1975); Osman Seden’in ve ’nm Komedi filmleri bu yılların Kiralık Katil (1970), Çeko (1970), Hoş M emo (1971), Cemo ile Cemile ses getiren çalışmalarıdır. (1971) bu küçük bütçeli filmlerdir. Çeko, Yılmaz Köksal’m da deste­ 1975’ten itibaren yükselen terör ve sinemanın sadık seyircisinin te­ ğiyle Anadolu’da kült filmlerden biri olacaktır. Toplumsal bir vakayı levizyon karşısına çekilmesi nedeniyle salonlar boşalmıştır. Erman’da ele alan Kezban dizisinden sonra “Kezban” adı da kentli olamamış “Gencebay filmleri” Müslüm Gürses’in başrolünü oynadığı Mutlu Ol özenti kızların lakabı haline dönüşmüştür; bu şekilde bir dizi film ger­ Yeter (1981), İtirazım Var (1981), Ferdi Tayfur’un başrol aldığı Hasret çekleştirilir. Bunlar Kezban Roma'da (1970) ve Kezban Paris’te (1971); Sancısı (1982) gibi müzikal bir eğilimle sürdürmeye çalışır üretimi, dönemin yükselen değeri büyük Gencebay’ın Sev Dedi Gözlerim, Ben ama mutsuzdur bu durumdan. Perdeyi indirir 1982 yılında. Osman Doğarken Ölmüşüm, Dertler Benim Olsun, Bıktım Her Gün Ölmekten, Seden’in çektiği Hasret Sancısı böyle üzücü acıklı bir sona işaret eder. Hatasız Kul Olmaz, Çilekeş, Yarabbim; Halit Refiğ’le bir klasiğe dönüşe­ Hürrem Erman Batılı olmayı simgeler sinema ortamımızda. Giyim cek olan Fatm a Bacı (1972); Lütfi Akad’la gişe bağlamında ses getirme­ kuşamıyla, evinde verdiği partilerle, yaşam biçimiyle, işine dikkat ve se de hepsi birbirinden özenle çekilmiş inciler: Gökçeçiçek (1972), Ge­ saygıyla eğilmesiyle, yaptığı işe, işin altyapısına önem vermesiyle, sağ­ lin, Düğün, Diyet; Atıf Yılmazla unutulmaz Kuma (1974) ve Deli Yusuf

89 ORHAN GENCEBAY lam bilgi dağarcığıyla bir insana, bir yapımcıya ve tüm sinema 1976 ŞO FÖ R â Yönetmen: Orhan Aksoy Sia Senaryo: Orhan Aksoy & çalışanlarına güzel bir örnek teşkil eder. Yaptığı işi iyi yapan biridir, Suphi Tekniker ii Kamera: Çetin Tunca ü Yapımcı: Selim Soydan iS titizdir. Yönetmenine karışmaz, yenilikleri izler, seyirciyi vuracak tasa­ Oyuncular: Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit, Suphi Tekniker, Kazım Kartal, rıları gündeme getirmekte mahirdir. Ürettiği yüz yirmi iki filmin çoğu Birtane Güngör, Nezihe Güler, Asuman Arsan, Hakkı Kıvanç, Yılmaz Gru- sinema tarihimizin olmazsa olmazlarmdandır. da, Hikmet Taşdemir, Tevfık Şen, Renan Fosforoğlu, Mürvet İşsever, Erol Kendisini saygıyla anıyor, Hürrem Ermanlar gibilerini bekliyoruz. Şen, Nuri Tuğ, Aydın Haberdar, Muzaffer Hiçdurmaz Si Ses Mühendisi: Nur içinde yatsın Necip Sarıcıoğlu

Şoför Gencebay filmleri arasında ayrı bir yere sahip. Kahramanın hem kahraman hem de karşı-kah- raman olma özelliklerine sahip oluşuyla izleyenleri sarsar. Orhan Aksoy bir yandan mertliği, efendi­ liği, dürüstlüğü, cesurluğu ve di­ renci şoför Haydar’a yüklerken, bir yandan da Gencebay’m canlandır­ dığı tiplerde pek görmediğimiz bir edilgen aşık, sevdiğine mazoşist bir şekilde yaklaşan bir mecnun tiple­ mesi yaratmış. Orhan Aksoy “türleri” de har­ manlamış Şoför’de. Tencerenin içine epey malzeme doldurmuş, önü­ müzde afiyetle içebileceğimiz bir tas has hoşafı yapmayı başarmış. Aş­ çımızın mahareti melodram kalıplarını alıp polisiye türünün merak ve akıcılık kazandıran sosunu eklemekte özellikle. Şoför böylece aşkın, cinayetin, gerilimin yan yana durduğu tatlı ve akıcı bir film olmuş. Evet, Şoför öteki “Gencebay filmlerinden” epey uzakta duruyor. En

90 91 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR suskun Gencebay’ı izliyoruz burada. En içedönük, en az konuşanını. ha minik olduğu yanılsamasını veriyor.

Yakışıyor suskunluk ona ve Haydar suskunluğuyla derinleşiyor, Hay­ Olaylar dört cephede gelişiyor. İlkinde, orta halli “tipik bir Türk dar suskunluğuyla büyüyor. Gencebay’ı çoğu filminde seslendiren Ab- ailesi" görüyoruz. Dinine bağlı, sert ama namuslu bir kamyon şoförü durrahman Palay’m muhteşem seslendirmesiyle bu ağır, dingin şoför Osman (sahi filmin adı neden acaba Şoförlerden Biri değil, çünkü film­ etkiliyor hepimizi, etkilemek de ne kelime; can evimizden vuruyor. de iki şoför var) bu babasız ailenin reisi konumunda. İki kız, bir erkek Başka bir farklılık da Gencebay’m filmlerde çoğunlukla kullandığı de­ kardeş, yaşlı anneleriyle kendi halinde sade bir yaşam sürdürüyorlar. ğişmez adı “Orhan”m yerine bu kez “Haydar”ın kullanılması. Hay- Osman (soyadı “Heybetli”dir ve soyadının hakkını layığıyla veren dar’m müzikçi olmaması, hatta müziğe ilgi bile duyduğunu hissetme­ yeraltı efsanelerinden Kazım Kartal tarafından canlandırılmaktadır) memiz başka bir ilginç yan. Hepsinin ötesindeyse Haydar’m Zehra’ya bir nakliyat şirketinde kamyonda şoför olarak çalışıyor, ama kendisine duyduğu bu aşk hepimize uzun çözümlemeler yaptıracak cinsten. verilen uyuşturucuyu istenen yere ulaştırmadığı için patronlarıyla ters Söylemek bile fazla; Gencebay kadınlarla olan ilişkilerinde hep et­ düşüp dalaşıyor ve işinden oluyor. Kavgacı ve hırçın Osman evde de kin olan biri filmlerinde. Hatta pederşahi davranışlarını kadife eldi­ küçük kız kardeşiyle didişiyor. Saf, temiz, bahar çiçeği kokan kızın venle yumuşattığını görüyoruz filmografisinin tamamında. Şoför’de et­ (çok cici ve taze bir Birtane Güngör başarıyla canlandırıyor) mahalle­ kin biri gibi gözükmüyor asla. Tam tersi Haydar arabasına aldığı me­ nin sabıkalı, her şeye tövbe etmiş kahvecisiyle olan ilişkisi çok kızdırı­ lek yüzlü bir kadına görür görmez aşık oluyor. Hem de sırılsıklam. yor Osman’ı. Engel olmaya çalışıyor buna; gidip Mustafa’yı herkesin “Haydar” kırmızı Chevrolet taksisiyle ilk gün Zehra’yı İstanbul sokak­ içinde pataklıyor, ağzını burnunu kırıyor bir daha kız kardeşine ya­ larında aylakça gezdirirken hayretle görüyoruz bunu. Arabasıyla tin naşmasın diye. Abla Zehra da bu konuda kendisi gibi düşünüyor üste­ tin sahibesinin ardından uysalca giderken bu adam bu kadını bir daha lik, “davul dengi dengine çalsın” diyor. Zehra, abisine omuz vermiş bi­ bırakamayacak, gölgesinden çıkamayacak dedirtiyor bizlere. linçli bir kadın, terzilik işleri yapıyor eve katkı olsun diye. Aksoy aslında sadist Osman Seden’in tam aksine, mazoşist duygu­ İkinci cephede, tek başına kırmızı Chevrolet’siyle Orhan’ı izliyo­ lar içinde kendini iyi hissediyor olmalı ki denetim ve yıldız sisteminin ruz, suskunca müşteri bekliyor arabanın direksiyonunda.

katılığına karşın tuhaf bir aşkı duyumsatıyor bize daha çok. Utangaç Üçüncü cephede, kahveci Mustafa’nın kahvesi var. Müşterilerle bir şekilde de olsa bu tür bir ilişkiyi imliyor “Haydar”ın edilgen yakla­ dolu içerisi. Gariban Mustafa geceleri burada sandalyeleri birleştirerek şımında. Arabanın tin tin sahibeyi izlemesi Aksoy’un zekice kullandığı yatıyor, sevdiği kızı düşleyerek yumuşuyor, hayata katlanıyor. Senar­ bir eğretileme besbelli. yoya da katkıda bulunan Suphi Tekniker’in, güleçliğin aynı zamanda Aksoy sıra dışı aşkı anlatırken öncelikle melodramın kalıplarını kentsoyluluğun sindiği yüzüyle, üstelik Birtane’den en az on beş yaş çok iyi kullanıyor. Raslantılar hikâyenin akışım kolaylaştırıyor, dü­ büyük oluşuyla “bu rol için biçilmiş kaftan” olup olmadığını ğümleri çözüyor. Üstelik dünyanın düşündüğümüzden daha dar, da­ düşündürür haliyle. Yalnız 1976 yılının toplumsal hayatına bakarsak,

92 93 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR o devrin evliliklerini incelersek, bu yaş farkının hem kadın hem de er­ dünyayı; bir kiralık katil bulup daha karanlık bir dünyaya postalaya- kek için kabul edilebilir olduğu! Neden? Çünkü evlilikleri evlenenler caktır. Bunu yapmak için gerekirse kadınlığını da kullanacaktır. değil ebeveynleri planlar, kızların söz hakkı olmaz, oysa damat Zehra cenaze sonrası biraz açılmak, doğayla baş başa kalmak için adayının kızı bir görüp beğenmesi dahi yeterdi. Gerçek yaşam sahne­ bir taksiye atlar. Bütün gün amaçsızca dolaşır taksiyle, denizi seyre­ lerinden filmlere bir yansıma olan bu olaya “görücü usulu” denmiyor der, yeşillikler içinde gözlerini ve ruhunu dinlendirir. Ama “bu ikinci muydu? Bence “Aksoy bu konuda oldukça hassas terazisini kullanmış şoför” yani bindiği taksinin şoförü etkilenmiştir ondan. Haydar sus­ bile.” Alışılagelen bir geleneğin uzantılarını filmine taşımış; bir aşk se­ kunluğu içinde izler bu gizemli kadını dikiz aynasından. Yolda, Boğaz rüveni içinde vurucu bir karakterle yüreklerimize akıyor. sahillerinde, henüz gecekondu villaların ve betonarme sitelerin kirlet­ Dördüncü cephe ise, nakliye şirketinde gördüğümüz başta kara mediği tepelerde gezinti yaparken Haydar vurulmuştur adeta. Araba­ yüzlü, kara bıyıklı Hikmet Taşdemir’le -bu adamın şöhretinin neden sını büyük bir uysallıkla kadının ardından sürerken anlarız Zehra’dan Erol Taş ya da Tecavüzcü Coşkun kadar yaygın olmadığını bir türlü kopamayacağını; hatta onca helal süt emmişliğine karşın bu kiralık ka­ anlayamadığım büyük isim- çevresine toplanmış ayak takımından tillik işine bile bulaşacağını sezeriz. Zehra gün sonunda ayrılık vakti oluşuyor. geldiğinde ardında bir iz bırakmadan bulanık sislere dalarak kaybola­ Filmin başındaki ilk olay gelişmeleri tetikliyor. caktır.

Şoför Osman uyuşturucu ticareti yapmayı reddedip işlen ayrılmış, Haydar için hayat durmuştur sanki. Kafası sürekli kadındadır. Bir eve dönünce küçük kız kardeşinin yine Mustafa’yla kırıştırdığını öğ­ tür Zebercet olmuştur, bir akşam gecikmeli Ankara trenininden inip renmiş, kahveyi basarak “eski sabıkalı kahveciyi” evire çevire eşek su­ Anayurt Oteli ’ne gelen kadına tutulan bir Zebercet. “Haydarla “Zeber­ dan gelene kaçlar dövmüştür. Mustafa’nın hırslanıp içtiğini görürüz cet” arasındaki tek fark, ince, çelimsiz, orta yaşlı otel katibinin, kadı­ akşam meyhanede. Serüvenimizi başlatan tatsız olay gecenin ilerleyen nın yeniden Anayurt Oteli’ne gelip kalmasım/konaklamasmı kendi saatlerinde Osman’ın sırtından bıçaklanarak öldürülüşü olacaktır. Bı­ mekânında sabit bir dekorda beklerken, “Şoför” arayışım bir direksi­ çak da kahveci Mustafa’nın bıçağıdır üstelik. Sonuçta tutuklanır Mus­ yon başında, yollarda yürüyen, koşan, hareket halindeki insan tafa. kalabalığı içinde gerçekleştirmesidir. Zehra abisinin öldürülmesiyle yıkılmıştır. Mustafa’yı hapiste ziya­ Haydar bir gece pavyonun kapısında Zehra’nın afişlerini görür, rete gidip, “mutlaka onu öldüreceğini” söyler, buna yemin etmiştir. arabadaki müşterilerini derhal kapı dışarı edip telaş ve heyecanla içeri Çünkü Osman yalnızca ona abi değil sahici bir baba olmuştur. Zeh­ dalar. (Filmin akışından anlaşıldığına göre, Zehra bir taşla iki kuş vur­ ra’nın üzerinde Osman’ın büyük hakkı vardır. Hem kız kardeşine mayı seçmiş ve bu karanlık, izbe, dumanlı, yeraltı insanlarıyla dolu kendi pis geçmişine bakmadan göz koymuştur hem de malı kapmak pavyonda hem bir kiralık katil bulmak hem de abisinin yokluğunda, için “aslan gibi delikanlıyı” sırtından bıçaklamıştır. Ona dar edecektir tencere boş kaynamasın, kendisine bir çorba parası kazanabilsin diye

94 95 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

düşünmüştür). ken Haydar içeri girip yumruklarını ve tabancasını konuşturur. Dan­ Haydar artık rotasını söz Zehra’yı tehlike yerinden uzaklaştırır. Bunu izleyen günler çiftin belirlemiştir. Gözü başka yakınlaşmasını izleriz. Haydar aşkını koyulaştırmaktadır. Zehra bu il­ şey görmez; dosdoğru he­ ginç aşkı kendine yaşatan adam hoşuna bile gitmiş olsa, hep abisinin define doğru ilerler. Gece­ intikamını düşünmektedir. leri o kenef pavyondan alır Haydar evine davet eder sevdiğini yaşadığı yeri görsün, kendisini dansöz Zehra’yı, Kazancı daha iyi tanısın ister. Sade döşenmiş orta halli bir evdir içinde yaşadığı Yokuşundaki evine bırakır. ev. Yalnız, bekâr birinin yaşadığı sade bir ev. Samsunludur Haydar Artık kadının evi burada­ (Orhan Aksoy adaşının kentini vurgulamayı seviyor, aynen Bir Araya dır. Sabahları da kapısında Gelemeyiz adlı filmdeki gibi, şirin bir ayrıntı bu), şofördür, orta yaşla­ dikilerek gideceği yere gö­ ra gelmiş, ama hâlâ bir aile sahibi olamamıştır. Tek istediği evinin türür. Haydar için HAYAT içinde bir kadın eteğinin hışırdamasıdır. Alçakgönüllüdür, fazla bir = ZEHRA demektir. Her şey beklemez hayattan. Sözün özü yalnızca sever Zehra’yı ve işi gücü şeyi Zehra’yla ilişkilendirir onu sevmektir yalnızca. Zehra hiç kıvırmadan dosdoğru doğrusunu hatta ve hatta yaşamım bu­ söyler Haydar’a intikam tutkusundan doğan kiralık katil meselesini. na göre kurar. Haydar’ın ilk tepkisi çok sert olur. Demek Zehra’nın kendisine ya­ Zehra ve Haydar ilişkisinde yaşanan sıçrama yine tatsız bir olayla naşmasının, beraberliklerine katlanmasının, dağda tepede gezmesinin, gerçekleşir. piknikte kuru soğan, kuru köfte ve katı yumurta yemesinin nedeni Zehra pavyonda dans ederken kendine kesik atan iki yarmadan ce­ budur. Onu sevmiyor, sadece kullanmak istiyordur. Bir maşadan fark­ bi para tutanı kiralık katil olarak kullanabileceğini düşünür. İşi konuş­ sızdır kadının gözünde. Bağıra bağıra kovar Zehra’yı. “Defolmalı”, “yı­ mak için taraflar bir iş çıkışı, kuytu bir mahalledeki bir köşkü uygun kılıp uzaklaşmalıdır bu evden,” “hem de cehennemin en dibine kadar” görürler. Zehra’ya aynı pavyonda çalışan, feleğin çemberinden geçmiş uzaklaşmalıdır. gözüken bir dansöz eskisi eşlik eder bu tehlikeli iş görüşmesinde. . Haydar yapamaz, yaşamı Zehra’ya indirgenmiştir çünkü. Daralmış­ Ama yarmaların niyeti biraz daha farklıdır “bu iş görüşmesinden.” tır yaşam, bir kadının boyutlarına kadar küçülmüştür. Baktığı her yer­ Onların düşleri felekten bir gece geçirmektedir sazlı, sözlü. Hazır bu- de onu görür, Zebercet’ten bile beter olmuştur. Hiçbir şeye, hiçbir işe nunan sahnede çalgıcılar ve içki masası vardır. Dahası “yarmalar” şeh­ odaklanamaz, Zehra’ya döner çaresizce, çünkü Zehra’sız bir hiçtir. vetten kudurmaktadır. Zehra bu fikre itiraz eder, kimseyle sevişmek Şimdi hazırdır; Kazancı Yokuşu’ndaki eve girer ve haykırır: Zehra’nın niyetinde değildir çünkü. Yarmalar ona zorla sahip olmaya kalkışacak­ istediğini yapacaktır.

96 97 ORHAN GENCEBAY

Haydar geceyarısı kahveyi bastığında kurbanının Samsun’dan eski HÜLYA KOÇYİĞİT arkadaşı, üstelik askerliğini birlikte yaptığı can arkadaşı Mustafa oldu­ (12 Aralık 1947) ğunu görür. Şaşkınlık anı sonrası sarılırlar birbirine hasretle. Böylece öyküde önemli bir sıçramayı daha izlemiş oluruz. İki can dostu birbir­ lerinden habersiz buldukları iki kız kardeşe aşık olarak kader birliği etmişlerdir, cinayeti çözmek de ikisine düşecektir haliyle.

Haydar bir kiralık katil olarak görevini yerine getiremediği için Zehra kovar onu. Tabanca bulup kapısına dikilir Mustafa’nın. Çaresiz kalan kahveci de suçsuzluğunun kanıtı olsun clıye çıkarır bıçağım, karnına saplar, hiç değilse Zehra ceza çekmeyecektir böylece, hapiste sürünmeyecektir. Ama kaderin cilvesi sonucunda hastaneye kaldırılan Mustafa ölmez. Böylece Zehra anlamıştır zavallının suçsuzluğunu.

Haydar sorup soruşturur, Osman’ın çalıştığı nakliyat firmasını bu­ lur. Osman’ın uzun yol muavini yardımıyla kötü adamları kıstırır, ağızlarından lal alır, yumruksa yumruk, silahsa silah, hepsinin üste­ sinden gelir. Katilleri polise teslim ettiğinde, Zehra’ya “allahaısmarla­ dık” deyip uzaklaşacaktır. Nedeni ise şudur: O aşkı için yapmıştır yaptıklarını, Zehra ise intikam amacıyla yaklaşmıştır kendisine. Bulgaristan göçmem, zahire tüccarı Sedat Koçyiğit’le Yunanistan Filmin şahane finalinde yine Kabataş’ta kırmızı Chevrolet’sinde gö­ göçmeni, ev hanımı Melek Koçyiğit’in ilk göz ağrısıdır Hülya Koçyiğit. rürüz Haydarı. Kös kös müşteri beklemektedir sahile yakın durakta. Annesi taı afmdan kardeşlerine iyi örnek olabilmesi için itinayla yetiş­ Zehra yaklaşıp biner arabasına, Tladi Mustafa’ların nikahına gidelim” tirilmiştir kendisi. der. “Bekletmeyelim onları.” Mullu çocukluğu Kuzguncuk’ta geçer ve yüzmeyi boğazın suların­ Ve hareket ederler birlikte... Ve mutlu SON’a doğru giderler ele- da şişme lastiklerle öğrenir. Beş buçuk yaşında ilkokula başlar ve bir 1 e ... süre sonra öğretmenleri müziğe yeteneğinin olduğunu ve sanat eğitimi görmesi gerektiğini söylerler. Sanata oldum olası hayran olan annesi­ nin canına minnettir bu; hemen Ankara Devlet Konservatuarı Bale Bö­ lümünün sınavlarına sokar onu. Üç yüz on kişi içinden ilk ona girer Küçük Hülya. Daha sekiz yaşındayken Ankara’da bale eğitimi görür­

98 99 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ken bulur kendini. Aynı zamanda rine alan “Genç Hülya Koçyi­ piyano dersleri de alır. Daha sonra ğit” ciddi film tekliflerinin de İstanbul’a gelir ve ortaöğrenimine gelmesiyle eğitimini bırakıp Atatürk Kız Lisesi’nde devam eder. sinemaya yönelir. Aynı anda İstanbul Şehir Tiyatrola- Ses dergisinin düzenlediği rı’nm Çocuk Bölümüne de girip, ti­ sinema yarışmasında birinci­ yatro eğitimine başlar ve Muhsin Er- liği Ajda Pekkan’a kaptırsa da tuğrul’la tanışır. Muhsin Bey onun yapımcılarla yönetmenler pe­ Ankara Devlet Konservatuvarı’nda şine düşerler, “Koçyiğit” ard eğitim görmesi gerektiğini söyler ve arda gelen film tekliflerim lise eğitimi için Ankara yolları tekrar kabul eder.

görünür küçük Hülya Koçyiğit’e. Yerli romanların sinema­ Tiyatro eğitimi gören küçük kar­ ya uyarlanması i çın büyük deşi Nilüfer, Metin Erksan’m çeke­ çaba sarf eden Koçyiğit, orta­ Nilüfer Koçyiğit ceği bir filme seçilir. Annesiyle sete okulda büyük bir heyecanla giden Koçyiğit’in de bu sayede hayatı değişir. Severek devam ettiği ti­ okuduğu Kerime Nadir ro­ yatro eğitimine ara verir ve henüz on altı yaşını doldurmadan, 1963 manlarından uyarlanan bir- Selim Soydan, Küçük Gülşah, yılında babasının karşı çıkmasına rağmen annesinin ısrarıyla “Genç çok filmde rol alır. “Kerime Hülya Koçyiğit mutluluk tablosu Hülya”nm geleceği yeniden şekillenecektir. Metin Erksan’m yönet­ Nadir’in romanları”nı okurken ağladığı kızların hayatını canlandırır. menliğini yaptığı Susuz Yaz filminde oynar. Bu film Erksan’a “Berlin Hayranı olduğu Ayhan Işık’m ilkeleri doğrultusunda yürür, oyuncu Altın Ayı" ödülünü kazandırır ve başarısıyla uzun süre konuşulur. olarak gelişmesinde ’ın ve Sadri Alışık’m büyük etkisi “Çünkü Türk sinemasına o güne kadar verilen ilk büyük ödüldür.” olur.

Susuz Yaz Koçyiğıl’in yıldızının parlamasını sağlamıştır, ama filmin Türk sinemasının “masum,” “güzel yüzlü genç kızıdır o.” Bazen galasını seyreden babasını üç gün sonra kaybetmesiyle acı bir hatıra güldürür, bazen ağlatır bizi, ama hepsinde içimize işler. Her saç tipi da bırakmıştır arkasında. Filmi çok beğenen Sedat Bey kızma söz ver­ yakışır yüzüne, narin vücudu her elbiseyi layığıyla taşır.

dirir ebediyete gitmeden önce, en iyi olmalıdır kızı, erkek çocuğu ol­ Bu dönemde Fenerbahçeli futbolcu Selim Soydanın da dikkatini madığından soyadını değiştirmeyip soyunu devam ettirmelidir. çeker. Klasik bir hayranlık değildir onunki, aşık olmuştur kendinden Bir anda ailenin reisi konumuna geçen ve maddi sorumluluğu üze­ dokuz yaş küçük olan bu genç kıza. Kader ağlarını örer, bir tesadüf

100 101 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR sonucu Büyükada’da kesişir yollan. İlk tanışmalarında, “ağlamak için ne iş yaptığımı, nasıl bir ülkede yaşadığımı, bu ülkedeki yerimi ve va­ soğan mı, yoksa sarımsak mı kullanıyorsunuz?” sorusuyla onu kızdır- zifelerimi ilk öğreten kişi Ömer Lütfi Akad oldu” der. Daha sonraları sa da, her türlü dikkat çekme girişimlerinde başarısız olsa da, bıkıp ağırlıklı olarak Şerif Gören’in yönetimindeki filmlerde oynar. usanmadan koşar peşinden Soydan. Evet, bildiği kızlardan değildir o. 1991’de devlet sanatçısı seçilir Koçyiğit ve yine aynı yıl, kurucusu Ama zaten Soydanın da istediği budur. Kapıdan kovulsa bacadan gi­ olduğu sinema oyuncuları derneği Soder’in başkanlığını yapmaya baş­ rer, evlenme teklif eder. Koçyiğit’in her türlü şartını da kabul eder. lar. Dört yıl boyunca sürdürdüğü başkanlık görevinden sonra yönetim Tanıştıktan sonra dört ay gibi kısa bir sürede Koçyiğit’in annesi “fut­ kurulunda çalışmaya devam eder. Bir dönem siyasi çalışmalarda da bolcuya mı kaldın” dese de, Soydanın ailesi istemese de otururlar ni­ bulunur. Anavatan Partisi’nden, “İzmir 4. bölgeden adaylığını koyar,” kah masasına 5 Temmuz 1968’de. fakat seçilemez. Hep on çocuğu olsun isteyen Koçyiğit bir çocukta karar kılar ve Türk sinemasında iki yüze yakın filmde rol alan, kırk beş yılını evliliklerinin ilk yılında kızları Gülşah gelir dünyaya. dolduran sanatçının filmleri Yunanistan, İran, Mısır, Lübnan, Cezayir 1976-198/ yılları arasında sahneye çıkar, Türk sanat müziği söy­ gibi çeşitli ülkelerde gösterilir. 1965-1974 yılları arasında tüm filmleri ler, albüm yapmaz, TRT için konser kayıtları çekilir sadece. En sevdiği Yunanistan’da sinemalarda oynatılır. “Derman,” beş kıtada oynar, bir şarkı “Akşam oldu hüzünlendim ben yine”dir. diğer filmi “Kurbağalar” ise yabancı televizyon burumlarına satılır. Kültür Bakanlığınca “Yurt Dışında” düzenlenen Türk Film Haftala­ Kırk beş yıl süren sanat hayatı ve kırk yıldır devam eden evlilik rında ülkemizi en çok temsil etmiş sinema sanatçısıdır o. Birçok ödü­ hayatında karşısına çıkan engellere takılmamış, doğru bildiği yoldan lün sahibi olmuştur. Kurbağalar (1984), Gelin (1973), Düğün (1973), şaşmamış, hep bildiğimiz “hanımefendi” kişiliğiyle karşımıza çıkmış­ Diyet (1974), Derman (1983), Vurun Kahpeye (1964), Yıldızların Altında tır. Suratındaki asalet ve gülüşündeki kibarlık hiç değişmemiştir. Kızı (1965), Yalancı (1965), Hıçkırık (1965) ve Dudaktan Kalbe (1965) gibi Gülşah’m yanında ablası gibi dursa da Neslişah ve Aslışah adında iki filmlerle sinema izleyicisinin gönlüne taht kurmuştur. torunu vardır, ilk günden itibaren yakın çevresinin “çok sürmez, bi­ Orhan Aksoy’un beyaz perdeye aktardığı Kezban filminde oynadı­ ter” dedikleri evlilikleri de dimdik ayaktadır. ğı karakter ona çok yakışmış, çok yakıştırılmıtır ve adeta yapışmıştır Koçyiğit ve Gencebay birlikteliği iki filmle sınırlı. İki filmi de usta üzerine. Bundan kurtulmak ister, Kırmızı Fener Sokağı (1968) isimli yönetmen Orhan Aksoy, Koçyiğit’in futbolu bıraktıktan sonra yapım­ filmde “sokak kızı lrma”yı canlandırır. Onu hep masum iyi aile kızı cılığa atlayarak bu alanda oldukça başarılı olan eşi Selim Soydanın olarak görmeye alışmış seyirciden büyük tepki alır. Filmlerde kocası Gülşah Filmine çekti. Aksoy Gülşah Film’de Bir Araya Gelemeyiz olarak birbirlerine çok yakıştırdığımız “Ediz Hun’un annesi,” “Cüneyt (1975) ve Şoför (1976) gibi önemli yapımlara imza attı. Bu başarılı ça­ Arkının metresi” gibi farklı rollerde de çıkar izleyici karşısına. lışmalara imza atan iki büyük yetenek de Orhan Aksoy’un dehasıyla Sinemadaki ilk yıllarında genellikle Orhan Aksoy’la çalışır “bana gönüllerimizde yer etmişlerdi.

102 103 ORHAN GENCEBAY

Unutmak mümkün değil... İlkinde, bir assoliste aşık olup ona bes­ 1976 BIKTIM HER GÜN ÖLMEKTEN ii Yönetmen: Osman F. Se- teler gönderen, şarkıcının şanına şan katmakta uzmanlaşan, şarkıcının den iti Senaryo: Erdoğan Tünaş ii Kamera: Erdoğan Engin fii Yapımcı: “hapisteki bir hayran’ım, daha doğrusu eski küçüklük aşkım canlan­ Hürrem Erman ii Oyuncular: Orhan Gencebay, Necla Nazır, Erol Taş, Hu­ dırıyordu Gencebay; İkincisinde ise “daha gördüğü anda ölesiye tutul­ lusi Kentmen, Şemsi İnkaya, Hüseyin Peyda, Turgut Boralı, Leman Akçate- duğu bir dansözün aşkı uğruna cinayet işlemeyi bile göze alan babayi­ pe, Ajlan Aktuğ, Mehmet Emre, Osman Çağlar i i Ses Mühendisi: Necip ğit bir civanmert şoförü.” Bugün hem Orhan Gencebay’m hem de Sarıca ii Montaj: İsmail Kalkan Hülya Koçyiğit’in neden hâlâ dimdik ayakta durduklarını sorgulamaya gerek yoktur. İkisinin de zamana karşı duruşları, sahip oldukları Osman Seden eski düşmanı, yeni ya­ yeteneklerle, müzik ve sinema camiasının renkli, albenisi ve entrikası pımcısı Hürrem Erman’a ikinci “Gen­ bol dünyasına karşı aldıkları tavırla, örnek duruşla ve davranışlarla cebay" filmini de aynen ilki Batsın Bu açıklanabilir. Dünya gibi özene bezene çekmiş. Film hem başarılı işçiliğiyle dikkat çekiyor; Seksenlerin Cannes galibi, Şerif Gören başyapıtı Yol’u görüntülemiş olan ka­ meraman Erdoğan Engin çok şahane bir çalışma gerçekleştirmiş. Bu yapım büyük etkiler yaratan bol dramatik sıçramalı hikâyesiyle gönüllerimize seslenir ve en başarılı Gencebay film­ leri arasındaki yerini alır. Film Shakespeare’den bu yana yüzyıllardır izlediğimiz, kıyamete kadar süreceğinden de zerre kadar kuşku duymadığımız düşman aile çocuklarının ölmeyen aşkı teması üzerine kurulu. Seden aynı zaman­ da çok başarılı bir klip anlayışıyla “Gencebay Şarkıları’nı şirin bir gör­ sellik içinde sunmuş ve hikâyenin akışını bozmamış. Bu acıklı öykü tatlı renkler ve lezzetlere bulanarak çok acıklı, harikulade, mendil ıs­ lattıran finaline doğru ilerlerken filmdeki tempo da sürekli yükselir.

104 105 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

bir tiplemedir ve gösterişsiz sahil kasabasında bildiğimiz acımasızlığını sürdürmektedir kan davalı olduğu aileye karşı. Öfkesi, kini dinmez, kana kan ister, cana da can. Merhametli, yumuşak kalpli, arabulucu ve sevgi dolu olarak görmeye alıştığımız Hulusi Kentmen ise kan da­ vasını gözü dönmüş bir şekilde devam ettirmeye çalışarak bizleri şa­ şırtır. Filmde Kentmen’e dair bir başka ayrıntı da, iki sevgili, yani Kentmen’in oğlu ve oğlunun yavuklusu kararlı bir şekilde kasabayı terk etmeye hazırlanırken gelinine elini öptürerek doğru yolu bulmasıdır; böylece Kentmen’in oynadığı karakter her zamanki gibi yine hepimizin gönlünde taht kurar. Hikâye’nin başında Almanya’dan sarı arabasını alıp gelen gurbet yorgunu, gurbet zengini Orhan çaresiz şekilde kan davasının içine sü­ rüklenir. Bu akışın göbeğinde yer alan kahramanımız “amca katili” pe­ şinde geldiği İstanbul’da bir kıza, bir edebiyat öğretmenine (hem de Ben Doğarken Ölmüşüm, Deriler Benim Olsun filmlerindeki gibi acı­ romanı yayınlanmış, şirin bir edebiyat öğretmenine) aşık olur. Meral yı, gamı, kederi gözümüze sokmayan Seden’in, filmine gerçeklik karakterinde Necla Nazır kan davalısı olduğu ailenin yani İbrahim katma çabaları nedeniyle, filmde yer alan afacan gençler çetesi Ağanın (Erol Taş) kızıdır. Orhan her ne kadar cinayet işlemeye karşı üyelerini, yani yirmili yaşlarında olması gereken üniversite çıksa da kan davasının dinimize bile karşıt olduğunu söylese de öğrencilerini canlandıran, sevecen ve afacan Şemsi İnkaya dışında sonunda kabak yine kahramanımızın başına patlar. Yoksa genç lise yaşlan otuzun üzerinde olan Orhan’ın mahalle arkadaşları rolündeki öğrencisi kardeşi teslim alacaktır tabancayı. Bu durumun düşüncesi oyuncular dahi görmezden gelinebilir. bile kahramanımıza endişe verir. İki düşman aile demişken ailenin babalarının ilginç bir ikili oldu­ Taraflar harekete geçmeden önce, yani işler kızışmadan önce, Or­ ğunu söylemekte yarar var: Yeşilçam’m iyi ve babacan adamı Hulusi han’la Meral aşkının filizlenmesi İstanbul’un masmavi, yemyeşil, şipşi­ Kentmen, (onca kötü adam tiplemesini, seyircilerden taş, sopa yeme rin mekânlarında gerçekleşir. Filizlenen aşkın başlangıç mekanı olarak pahasına başarıyla canlandıran) kötü adam Erol Taş’a karşı. Sinema lunapark seçilmiş ki lunaparktan sonra deniz kenarında, dağda, bayır­ tarihine bakılırsa bu ikilinin beraber oynadığı ilk ve tek filmin Bıktım da, kayıkta, samanların üzerinde devam eder bu aşk. Tabii “hüzne Her Gün Ölmekten adlı film olduğu görülür. batmış Orhan görüntüsü” roman yazan Meral’in gözünden kaçmaz, Bu İkiliden Erol Taş, sakin gibi gözüken ama için için fokurdayan ama edebiyat öğretmeni ne kadar sorgulasa da dişe dokunur bir yanıt

106 107 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR alamaz Orhan’dan, intikam vakti gelip de iki aşık birbirinden ayrıldık­ larında, Meral elinde çiçeklerle Orhan da elinde silahıyla birbirlerini nasıl sevdiklerini düşüneceklerdir.

Ancak Orhan tam kanlısını vuracakken “onu” yani Meral’i görür gencin yanında, gencin kız kardeşi olduğunu anlar; Meral İbrahim Ağanın kızıdır. Kanlısını vuramaz tabii. Birkaç el havaya ateş eder, si­ lahı da mermileri de pencere pervazına bırakır. Şimdi aniden ortaya çıkan ve doğal gelişen olaylarla iki kan davalı aile arasında bir uzlaş­ manın, bir barışmanın çağrısı akar gözlerden yüreklere. Sahil kasabasına dönülüyor yeniden. Kasabada tatsızdır gelişmeler. İbrahim Ağa ve oğulları kanlılarını öldüremedi diye Orhan ve babasıy­ necLR m m ÎRÜt !AS HİJtüSİ KİNIMfN la alay ederler. Daha da kötüsü yaşlı adamın suratına tükürür, Or­ H Ü S Ç W W 0â îlflffiCT «OMU c m f V ıi m «W- .:«ft av

« om« ''.» » , o s m a n f . s e o ş n han’a da bir entari ve tel getirirler. Orhan’ın babası evlatlıktan redde­ der oğlu Orhan’ı, ona “cenazeme bile gelme” der.

İstanbul’dan babasının zoruyla ayrılan Meral, Orhan’ın kardeşi Ölüm bile bizi ayıramaz diyen çiftin tabutları cami avlusunda yan Dündar’ın sınıfına öğretmen olarak atanır. Tatsız olayların ortasında yana durmaktadır gerçekten de. Tabutları başında ağlayan babalar mutlu bir tesadüftür bu. Bütün olan biteni böylece öğrenir Meral. Sev­ birbirlerine sarılır, böylece ölen gençler kan davasını bitirir ve diğinin kim olduğunu, neden ortadan kaybolduğunu, kan davası hi­ kanlıları barıştırırlar. kâyesini öğrenir. O da karşıdır bu insanlık suçuna. Böylece Orhan’la Maalesef bugün bile kan davaları hâlâ acı ve kanla bitiyor. Bu Meral barışır ve Dündar’ı da yanlarına alırlar. sebeple çok geleneksel ve kanıksanmış gibi görünse de, bu temayı Kaçmaya karar verir iki sevgili son çare olarak ve İstanbul’a kaçar­ işleyen daha fazla film yapmak gerekli gibi görünüyor. lar. Her şey süt liman oldu derken Dündar’ın vurulduğunu öğreniyor­ lar. Meral karşı çıksa da Orhan kasabaya döner ve gidip bulur İbra­ him Ağa’yı. Bir güzel dövüp alır elinden silahım, mermilerini de boşal­ tıp atar. Bunu bilmeyen Meral babasını öldürmesin diye silah çeker sevdiğine, vurup öldürür onu. Sonradan öğrenir babasından silahın boş olduğunu. Kahrolur sevdiğim silah çekip öldüren genç kız ve çıl­ dırır; dahası silahı kafasına dayayıp öldürür kendini.

108 109 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

NECİP SARICA zengin Yahudi, Rum ve Ermeni ailelerini ve yoksul emekçileri hatırlı­ (1934, Eylül) yor Kasımpaşa’daki çocukluk ve gençliğe geçiş sürecine dair. Zengin­ ler Pera’dadır, Kasımpaşa da Pera’nm altında. İç içedir bu semtler ne­ redeyse ve herkes birbirini bilir, herkes birbirini görür. Karaborsa günleridir bu yoldan zengin olanlar paralarını genellikle Pera ve çev­ resinde yer. Küçük Necip 1949 yılında ilkokulu bitirir, yoksul ailesi onu çalışsın diye küçük yaşlardan başlayarak çeşitli ustaların yanma verir. Ellilerde Genç Necip sinemayı çok sever, Beyoğlu ise sinemanın kalbidir ve bu yüzden sık sık çıkar Beyoğlu’na. Aynı zamanda tiyatro­ ların, operetlerin, konserlerin de merkezidir bu semt. Bu arada, ablası İzmir’e gelin gitmiştir. Eniştesi ise sinema makineleri yapan bir usta­ dır. “Gelsin, bir arkadaşımın yanma çırak vereyim Necip’i de bir mes­ Necip Sarıca ellilerin sonundan yetmişlerin ikinci yarışma kadar lek öğrensin” deyince Genç Necip İzmir’in yolunu tutar. Yanma girdi­ öncelikle ses mühendisi olarak büyük emek vermiştir sinemamıza. ği ustanın atölyesi radyo yapar, sinema makineleri tamir eder. Usta Bugüne kadar yaklaşık altı bin beş yüz filmin üretildiği Türk sinema­ akşamları şef makinistlik yapar İzmir’in en büyük sinemalarında. Bu sında bin filme imzasını atmıştır ses mühendisi olarak. Matematik ba­ şöhretli sinemalar Lale Sineması ve Atlas Sinemasıdır. Genç Necip bu zen gerçekleri daha iyi anlamaya yardımcı olur; dolayısıyla bu rakam işlere soyunur böylece. Makinist ehliyeti alır. İzmir’in yazlık sinemala­ dahi Sarıcanın Türk sinema tarihi açısından ne kadar önemli bir figür rı meşhurdur, Genç Necip de çalışmaya başlar Atlas sinemasında. Si­ olduğunu ortaya koyar. Necip Sarıca bir efsanedir, ama bir yeraltı ef­ nemayı tutkuyla sevmeye devam eder, işine dört elle sarılır. sanesi. Ortalama bir sinema izleyicisi, hatta bilgiç sinema eleştirmenle­ “iyi bir koleksiyoncu” olacak Sanca’mn yaşam boyu ilk biriktirdiği rinin çoğu tanımaz onu. “Karanlıkta kalmış kahramanlardandır.” Oysa şeyler, henüz Kasımpaşa’da gittiği filmlerden itibaren toplamaya Necip Sarıca yalnızca ses mühendisliğiyle de yetinmemiş, mesleğini başladığı sinema biletleridir. Sonra sinemayla ilgili yığınla nesne ekle­ icra ederken güçlükle biriktirdiği paralarla gözüpek yapımcılık deney­ nir bu toplama uğraşma. Sanat aşkı içinin ta derinliklerine sinmiştir. lerine de girişmiştir fırsat buldukça. Uzun yıllar boyunca da Lale Film Sanat aşkı onun içindedir. Sadece sinemaya karşı olmayan bu sanat aş­ laboratuvarımn başında film yıkayıp basmıştır. Her daim filmlerle ha­ kı ona hep zenginlik katmıştır. Resmi de sever örneğin. Küçük yaşlar­ şır neşir olmuş ve durmadan çalışmıştır. dan itibaren gördüğü güzel tablolara, uzun uzun bakmak ister. O Sarıcanın kırklı yıllara kadar uzanan anıları içinde o kıtlık ve sefa­ renklerden, biçimlerden kaçıp sır perdesi altında gizlenen öyküleri, let günlerinin yeri büyüktür. Arpalıkla geçinen memur kesimini, çok

110 1 1 1 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

resimlerin dillendiremediği diği saygısı” onun profesyonel yaşamını olumlu etkileyen faktörlerdir. sözleri anlayabilmek uğruna Plato işi özellikle çok zevklidir. Necip filmleri kontrol ederken ya­ bakar ve görmek ister. nında filmlerin montajı yapılır, hemen her gün film çekilir. Sarıca

1951 yılı sonunda “Artık işinden kazandığı parayı ailesiyle paylaşmaktadır. bu işleri söktüm, piştim 1956 yılında askere gider, Amasya’da er olarak yapar vatani görevi­ ben,” diyerek İstanbul’a ye­ ni. 1958 yılı başında terhis olur ve iş aramaya başlar. Farklı bir iş ara­ niden döner. İzmir’de abla­ yışına girmiştir. Yuvakim Filmeridis ona: “film kontrol et, film başı iki sının yanından aynlıp anne­ lira,” der. Harçlığını çıkarmak için bu işle uğraşır. Ama gözü sürekli sinin yanma gelir. Gülistan olarak Milliyet gazetesinin iş ilanlanndadır. Radyo montaj atölyeleri Güzey’in uzaktan bir akra­ yeni yeni kurulur o devirde. Tophane’deki ünlü “Nevton’un Boğazke- bası olması onun için seni”nde gördüğü “teknisyen aranıyor” ilanına başvurur. Ama görüş­ büyük bir şanstır. Çünkü me sonrası işe alındığım ya da alınmadığını belirten yanıt bir türlü kırklı yılların ortalarında gelmez. Muhsin Ertuğrul’un Şehir Tam bir ay sonra, Nisanın üçüncü haftasında bir ilan daha görür Tiyatrosuna aldığı ve önem­ gazetede. Kalbi hoplar. “Lale Film Stüdyosu yetiştirilmek üzere genç li oyunlar oynatıp yıldız elemanlar alacaktır sınavla.” Büyükdere Caddesi numara 42’de, otuz Gûlistan Güzey yaptığı “dünyalar güzeli Gü­ kişilik kalabalık bir sınav grubuyla birlikte yanıtlar soruları. “Maki­ zey” genç Necıp’in elinden tutarak Şan Sinemasının da sahibi olan ya­ nistlik” imtihanında sorulanlara benzeyen sorulardır, çok zorlanmaz. pımcı ve yönetmen Turgut Demirağ’a götürecektir. Rakipleri çetin! Adayların önemli bir kısmı üniversite mezunudur. Turgut Demirağ, Necip’ı Kodaman Sokak’taki And Film Platosuna Postayla yanıt gelir sonunda, sınavda başarılı olduğu bildirilmiştir. Bir gönderir. Sarıca orada “filmlere bakacak, kontrol edecek, onaracak, deneme süresi geçirecek, bu süre sonunda başarılı bulunursa işe alına­ boşluklarda ise Şan Sinemasında makinist olarak çalışacaktır.” Çalış­ caktır. İki yüz elli lira aylık alacaktır denendiği bu sürede. Mutluluk­ kan genç Necip Sarıca’nm üçüncü işi de And Filmdedir. Buradaki iş tan uçar. Ünlü kameraman ve stüdyocu Özdemir Öğüt de girmiştir sı­ ise Demirağ’m zevk için Göztepe’de açtığı yazlık sinemada “makinist­ nava ve başarılı olanlardandır. “Makinist,” “montajcı,” “matipocu” gibi lik yapmaktır.” And, baba Abdurrahman Nuri Demirağ’m isminin baş çeşitli dallarda denenirler. Yıl 1958’tir ve Lale Film’de çalışmakta olan harflerinden oluşan bir kısaltmadır. Aslında demiryolu ticaretiyle uğ­ Alman ses mühendisi Bruno Hörn gitmiştir, müthiş bir raslantıdır bu. raşan aile muazzam zengindir. Genç Necip Sarıcanın “çok ama çok Stüdyoda bir ses mühendisi ihtiyacı vardır. Genç Necip bu işe talip çalışkan ve azimli tavrı, sanata olan özümseyici davranışı, işine göster­ olur. Yapılan denemelerde büyük başarı gösterir.

112 113 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

“Seslendirme” bir düş gibidir Sarıca için. Konuşanlar dev adamlar­ dublaj hızır gibi yetişir imdatlarına. dır çünkü ve onlarla yakın temas içinde olmak muhteşemdir. Sami Sarıca 1958 yılı Mayıs ayı işe başlar Lale Film Stüdyosunda. 1965 Ayanoğlu, Behzat Budak, Talat Artemel, İbrahim Delideniz, Nevin Ak- yılında Etiler’de daire alır. Çok mesai yapmış ve bahşiş toplamıştır. On kaya gibi isimler herkesin saygı duyduğu “İstanbul Şehir Tiyatrosu’ bin lira biriktirmiş, kırk bin lira da banka kredisi alarak evini edin­ oyuncularıdır. miştir. Günde on sekiz saat çalışmıştır. Ancak bu şekilde sürekli çalı­ Sarıca 1960 yılma kadar yoğun çalışır, çabalar, işi çok çok iyi öğre­ şarak alabilmiştir bu daireyi. Bu dönem içinde bir ikinci iş daha yap­ nir. Sesleri taş plaklardan direkt olarak filme kayıt yaparlar. “Dönen mıştır. Geceleri Küçükyalı’daki yazlık ipek Sinemasına gitmiş, maki­ bant kayıtları” başlamamıştır henüz. Direkt optiğe kaydedilir sesler. nist olarak çalışmıştır. Saat yedide işten çıkmış, vapuıra binmiş, karşıya Bahşişlerle birlikte çok yükseltir aylığını. Sanatçılarla ilişkisi de çok sı­ geçmiştir. Sarfettiği çabayla Lale’den ayda iki yüz elti lira alırken ipek caktır. Ayrıca kulağı iyice gelişmiş, ses tonlarına bile müdahale eder Sineması beş yüz lira kazandırmıştır ona. olmuştur. Çalıştığı dublaj yönetmem çoğu kez Sacide Keskin’dir. Dö­ 1968 yılı önemli bir yıldır onun için. Artık iyice para kazanmaya nem ilginçtir, yoksulluk dönemidir seslendirmecilerin. Oyuncuların başlamış ama paraları çarçur etmek yerine biriktirmiştir. Gönlünde telefonları da, arabaları da yoktur henüz. Ne ilginçtir ki, işler gene de yatan aslan yapımcılıktır. Yönetmen Metin Erksam’a da hayrandır. yürütülmektedir o dönemin “kısıtlı olanaklarına” rağmen. Efektör Su- Erksan la kafa kafaya verirler, “Kuyu filmini çekmeyi” kararlaştırırlar. di Yılmaz haber bırakır evlere. Şişhane’de oturan Sarıca da “kendi ma­ Maliyet hesaplarını yaparken yığınla faktörü göz önüne alırlar. Lale hallesindeki oyuncuları paylaşır.” Film laboratuvar işlemlerinde indirim yapacak, hanı filmler indirimli Muhsin Ertuğrul’un yönettiği iki tiyatro vardır o günlerde, “Kome­ yerlerden satın alınacaktır. Kuyu, Afyon Dinar’da çekilir. Temmuz so­ di” ve “Dram” Tiyatroları. Oyuncuların Tepebaşı yöresinde olan bu bi­ nu ekip gider oraya, Kasım ayında döner. Film altı aylık çekimleriyle nalara yakın oturmalarını istemiştir deneyimli tiyatro yönetmeni. sinema tarihimizin en uzun çekim aşamasına sahip filmi olmuştur. Çünkü dönemin oyuncularında ne para vardır ne de araba. Tepebaşı, Kuyu 1969 yılında Altın Koza’da altı ödül alır. Ama maliyet çok yük­ Asmalımescit civarı oyuncuların oturmak için seçtikleri semtlerdir. sektir. 100.000 lira bütçe yapılmış, 260.000 lira harcanmıştır. Erk- Levent daha yeni kurulmuştur, Mecidiyeköy’de oturan yoktur henüz. san’m bunalımlı bir dönemidir; elini ağır tutmuş, işleri gereğince to- Asya yakası hayal bile edilemez uzaklık nedeniyle. Herkese ancak bu parlayamamıştır. Koyulan para geri dönmez, ama Sarıca arı gibi çalışa­ şekilde ulaşılabilir kolayca. Örneğin, Nevin Akkaya kırk yıl Meşrutiyet rak borçlarını ödemeyi başarır kısa sürede.

Caddesi’nde oturmuştur. Telefon verenler çok seyrektir ama verirlerse Sarıca Kuyu filminde çalışacağı Orhan Gencebay’la daha önce Ab­ de en fazla Rum bakkallarının telefonunu verirler. Bakkal da çırağı dullah Nail Bayşu aracılığıyla tanışmıştır. Bayşu’nun Ayhan Işık Soka­ aracılığıyla telefona çağırır bu ayrıcalıklı oyuncuları veya saygın müş­ ğı, Deniz Apartmanı’ndaki dairesinde yaşayan genç müzisyen kalabalı­ terileri. Şehir Tiyatrosu Oyuncuları küçük aylıklar alırlar o dönemde, ğı içinde; Orhan Gencebay’m yanı sıra Arif Sağ, Nuri Sesigüzel, Ahmet

114 115 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Sezgin, Orhan Akdeniz, Ayten Şenol, Mine Koşan, Vedat Yıldırımbora göze çarpan sanatçılardır. Müzikte yeni ve farklı bir şeyler yapmaya çabalayan iyi niyetli sanatçılardır hepsi. Sarıca Bayşu’yla, Ümit Ut- ku’nun filmlerine müzik yaparlarken tanışmıştır. Bayşu evinde kalan “bağlama ustası genç Samsunluyu” Sarıca’ya getirdiğinde ömür boyu sürecek bir dostluk başlamıştır. İşin başka bir ilginç yanı da, bu “Bay­ şu komününün” kaldığı dairenin, Necip Sarıca’mn Lale Film’den ayrıl­ dıktan sonra “Yeni Film Seslendirme Stüdyosu”nu kuracağı mekân ol­ masıdır. Sarıca çok beğendiği Orhan Gencebay’ı tek başına stüdyoya sokar bağlamasıyla. Birlikte bir hafta çalışırlar. Kuyu filminin müzikleri böy­ le çıkar ortaya. Üstelik Gencebay yalnızca dostluk için çalışmıştır ge­ celi gündüzlü. Yüce gönüllüdür, para teklif edilince yüzü kızarmıştır, mert ve delikanlıdır. Necip Sarıca, Vadullah Taş’la birlikte Kuyu’da, Mine Koşan da türkü söyler. O günlerde istiklal Cadde­ sinde meşhur bayan kuaförü Willy’de manikür yaparken, Abdullah Bütün Hababam’lar ondan çıkar örneğin, Ertem Eğilmez en büyük Nail Bayşu tarafından keşfedilen Mine Koşan, finale doğru bu türküle­ destekçisidir. Sarıca’nm. Fransa dönüşü Cahit Berkay’ı da film müzik­ ri okur uzun hava şeklinde. Filmin “Anadolu” için hazırlanan kopyala­ leri yapmakta teşvik eden Sarıcayla Berkay iyi bir ikili oluşturur. Bu rında bu türküler duyulur ama “İstanbul” için basılan kopyalarda bu arada çok önemli bir ses mühendisini, genç Erkan Esenboğa’yı yetişti­ parçalar tıraşlanmıştır. rir yetmişlerin ikinci yarısında.

Filmin gerçekleştirdiği ilklerden biri de, İzmir’de, yirmi dokuz 1979 yılında Lale Film’in patronları Filmer’ler iyice yaşlanmıştır. yazlık sinemada aynı anda gösterime girmesidir. On üç kopyayla gi­ Binayı satmak isterler Sarıcaya. Sarıca ve iki ortağı ortak mülkiyetle derler İzmir’e ve film sinemalarda dört gün oynar, iyi de hasılat yapar. alırlar bu tarih kokan önemli binayı. Lale Film Stüdyosu yeni sahiple­ Hep beraber aynı gecede belki yirmi sinema dolaşırlar ve büyük alkış riyle üretime devam eder böylece. Şimdi Sinema Müzesi yapmıştır Sa­ alırlar. rıca burayı.

1973 yılında Necip Sarıca Lale Film’den ayrılır. Sahipleri olan Fil- Binaya Filmer’in çocuklarının sahip çıkmamasına rağmen Sarıca mer’ler ise binalarını bir müteahhide verir. Sarıca kendi işini kurmaya bu sorumluluğu üstlenmeyi görev bilmiştir. Önemli kişilerdir Fil­ karar verir ve Beyoğlu’na gelir. “Yeşılçam” olduğu gibi Sarıca’ya akar. mer’ler. Cemil Fılmer köklü bir sinemacıdır. Ulu önder Atatürk’ü ya­

116 117 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR kından tanır, ilk Türk sinemacısı Fuat Uzkmay’m yanında asistan ola­ ama şirketler kuruluş aşamasında olduğu için vakti yoktur uğraşmaya, rak bulunmuştur. Halide Edip’in Sultanahmet mitinglerinin ise kame­ o şekilde kabul etmek zorunda kalır. “Yeni soyadı” Sarıcı olarak değiş­ ramanıdır. O ünlü tarihsel mitinglerde konuşan üçüncü kadın Sabahat tirilir, şirketlere o şekilde tescil ettirilir. Sarıca’nm Erkan Esenboğa’yı Filmer’dir. Kendisi ilk yüksekokul mezunu öğretmenlerdendir. Saba­ yetiştirip ses yönetmenliğini bıraktığı zamanlardır. Eski soyadı ise bine hat Hanım Halide Edip’in de asistanıdır. Atatürk’ün çok yakınında bu­ yakın filmde anı olarak kalır. lunmuştur. İş hayatında çok cemiyetçi bir insan olmuş, arkadaşlarıyla Bu kez aldığı yeni soyadı da bir değişikliğe uğrar. Sancının telaffu­ 1952-54 arasında İstanbul Çalışan Kadınlar Kulübü’nü kurmuştur. Bu zu zordur, söylendiğinde hep “Sarıca” olarak anlaşılır. Necip Sarıca kulüp çerçevesinde köylere meslek okulları yaptırmışlardır. Sabahat olarak yazılır ismi hep. Yanlış olmasına rağmen üzerinde durmaz bu­ Hanım stüdyo yöneticiliği işinde de hiç boş durmamış, yaptığı tüm nun. Ayrıca hoşuna bile gider. Kendisi gibi Safranbolu’lu olan, Sarıca- filmlerin çevirilerini bile kendisi üstlenmiştir. Çok kültürlü bir kadın­ paşa soyundan gelen piyanist Ayşegül Sarıcaya hayrandır çünkü ol­ dır, çok güzel şiirler yazmıştır. dum olası. Hep neden benim soyadım “Sarıcıoğlu” gibi zor bir soyadı 2004 yılma kadar sürer Lale Film. Teknoloji gelişmiştir artık, yur­ da “Sarıca” değil diye düşünür o zamanlar. İşte aradan yıllar geçer, dumuzda da Avrupa ve Amerika’yla yarışabilecek büyük stüdyolar ku­ şans eseri “Necip Sarıcı” insanların dilinde “Necip Sarıca” olur. Ayşe­ rulmuştur. Sinemamızın yeraltı efsanesi, büyük usta Necip Sarıca ise gül Sarıcanın akrabası olup olmadığını soranlara da, “Haşa,” der gü­ yorulmuştur haliyle; artık kalan enerjisini kültür işlerine, koleksiyon­ lümseyerek, “keşke olsaydım.” Ancak Necip Sarıca bugün, culuğa, yazarlığa harcamak için bırakır Lale Film’i. Sergiler, makaleler, seslendirmesini üstlendiği sayısız efsane filmle Türk Sinema tarifihne kitaplar, festivaller gibi yedinci sanatla ilgili her türlü etkinlik bağla­ adını altın harflerle yazdırmış, kurduğu Sinema Müzesi’yle Türk sine­ mında sinemamıza katkıları kuşkusuz sürecektir. ma tarihine katkısı devam eden ve saygıyı hak eden bir isim haline Necip Sarıca’nın baba soyadı aslında “Sarıcıoğlu”dur. Kastamo­ gelmiştir. Kendisine nice sağlıklı ömürler diler, büyük efsaneye teşek­ nu’nun Safranbolu ilçesine bağlıdır kütükleri. Soyadının hikâyesini kürü borç biliriz. anlatırken babasını da anar Sarıca. Ömrünün on beş yılını cephede sa­ vaşarak geçirmiş, sonra da Kasımpaşa’ya yerleşip berberlik yapmış ba­ basını 1943 yılında kaybetmiştir. Soyadı kanunu çıkınca, “Sarıcıoğlu” derler onlara ve 1979 yılma kadar da bu soyadını kullanır tüm aile. 1979 yılında Lale Film’i kurmak için ticari işlemleri devam ederken Kastamonu nüfus müdürlüğünden bir yazı gelir. Soyadının sonundaki “oğlu” kelimesinin onlara lakap olarak verildiği, yeni kanuna göre so- yadmda lakap kullanılamayacağını söylerler. Aslında üzülür Sarıca

118 119 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1977 H A T A SIZ KUL O L M A Z Si Yönetmen & Senaryo: Osman F. Se- kahramanın; teknede dürüstçe kaptanlık yapan Orhan ve pavyonda den Si Yapımcı: Hürrem Erman fii Kamera: Cahit Engin lâi Oyuncular: konsomatris olarak çalışan Cennet’in (Fatma Girik) bir araya gelmesi­ Orhan Gencebay, Fatma Girik, Yıldırım Gencer, Kadir Savun, Süleyman Tu­ ne ön ayak olur. Hasta kızma bakmakta zorlanan pavyon kadınına ran, İbrahim Uğurlu, Hülya Tuğlu, Hikmet Taşdemir, İhsan Gedik, Ata Sa­ acır Orhan ve çocuğu doktora gösterir, hastane ve bakım masraflarını ka, Demircan Türkdoğan, Turgut Savaş, Tevfik Şen, Muammer Gözalan, Or­ üstlenir. Fakat bunları şehvetin güdülendirmesiyle yapmaz. Daha en han Çoban, Arzu Katıkaya, Serkan Değirmenci iii Ses Mühendisi: Necip Sa­ baştan kadına “bacım” der arzuyu ve cinselliği dışlamak için. En insani rıca üı Montaj: İsmail Kalkan duygularla yaklaşır Cennet’e. içi acır, içi sızlar kadına ve kızma baktı­ ğında. Kadın bir aşk duymasa bile bağlanır bu şefkatli erkeğe. Çalıştığı pavyonu bırakır, Orhan’a ve kızma adar yaşamını. Seden’in yalnız Gencebay filmleri Seden’in vazgeçemediği oyuncusu Kadir Savun’un da imam rolüne içinde değil, tüm meslek yaşantı­ çok yakıştığını belirtmeliyiz. Dini bütün bir yönetmen olasına rağmen, sı boyunca çektiği en iyi filmler­ Seden “İmam Akif amca” rolünü Savun’a giydirirken dinselliği ön den birisidir Hatasız Kul O lm az, plana çıkarmadan yalnızca insani yönlerini vurgular din görevlisinin. belki de en iyisi. Sahici bir baş­ Akif amca Cennet’in pavyonda çalıştığının anlaşılmasından sonra kol yapıt, son yarım saatinde bizi kanat gerer kadına ve çocuğuna. Çünkü o da merhamet duymaktadır oldukça duygulandıran ve aynı ezilen, aşağılanan, hatta taciz edilen bir insana karşı. zamanda insanı sorgulamaya iten Sinemamızın “Erkek Fato”sunun filmdeki başarısından söz etme­ bir başyapıt. Seden burada bü­ den geçmek mümkün değil tabii. Özellikle kalabalık sahnelerde, tün ulusları, bütün dinleri kapsa­ örneğin cinnet geçiren anne sahnesinde inanılmaz iyi oynamıştır Gi­ yan evrensel kavramlardan yola rik, kaptığı sandalyeleri leblebi gibi çevredeki esnafın camına fırlatır­ çıkmış; merhamet, bağışlama, sa­ ken, eline geçen meyve sebze dahil her şeyi ortalığa saçarken, kendile­ dakat, hoşgörü, koşullar ne olur­ rine haksızlık eden kasabalıya bu şekilde öfke kusarken muazzam bir sa olsun direnç ve sabır gösterme enerjiyle doludur. gibi. Filmin ilk karesinden son karesine kadar bu asal değerlerin altı Gencebay’m da en iyi, en severek oynadığı çalışma olmuş Hatasız çizildiği için hikâye ikincil kalıyor bir anlamda. Hikâye bu soylu kav­ Kul Olmaz. O da hareketli sahnelerde müthiş bir enerji yakalamış. Ay­ ramların, bu değerlerin bize aktarılmasında işlev görüyor yalnızca. Bu rıca şefkatli olması gereken sahnelerde o duygu birikimini gerek şarkı ifadelerden filmin akışsız, hantal olduğu yanılsamasına düşülmemeli- söylerken, gerek karakterini canlandırırken yüzünde ve bedeninde dir, çünkü film su gibi akıp gitmektedir. çok iyi hissettirmektedir izleyiciye. Merhamet duygusu bir kader çizgisine başlangıç oluştuyor ve iki

1 20 121 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

barındıran karanlık biridir. Orhan işlerini bozunca, önce dükkanını kurşunlatır, sonra teknesini yakar ama yıldıramaz yiğit kaptanı. Polis ondan şüphelenince vazgeçmek zorunda kalır kaba kuvvet uygula­ maktan. Hikmet sonra Cennet’i görür çarşıda kızıyla gezerken. Genç kadının konsomatris olduğu ve kendisine yüz vermediği günleri hatırlar. Afişler getirtir ve bunları kasabanın dört bir yanma astırır. Sonra da etrafındaki kimseleri doldurmaya başlar. Bir yandan adamla­ rı kasaba esnafını, bir yandan karısı kasaba kadınlarını, diğer yandan oğlu da okuldaki çocukları fiştekleyip duruyor. Pis pis bakmaya başlarlar Orhan’a, karısına ve kızma. Dükkânına “Orhan’ın Barı, Konsomasyonu Karısı Yapar” yazarlar. Karısının afişle­ rinin üzerine “Defol fahişe” yazarlar. Kızma okulda rahat vermeyip itip kakarlar. Orhan ve Cennet camiye gittiklerinde orayı terk ederler. “Müslüman bir mahalle” aralarına kabul etmek istemezler bu

Hikâyedeki ana kavramların işlenmesinde kötü adamların rolü ba­ günahkârları. Domates fırlatırlar genç kadına, meydan dayağı bile yağı büyük ve bu roller başarıyla temellendirilmiş. Orhan’ın düşman­ atarlar utanmazca. Kimse Orhan’la çalışmak istemez, anlaşmasını iptal ları onunla aynı işte çalışmakta, Orhan gibi onlar da nakliyecilik yap­ eder. Her gördükleri yerde yuhalar, ekmek bile vermek istemezler. maktadırlar. Orhan “onların tekerlerine taş koyar,’’ onlar da Orhan te­ Yine de sabreder Orhan. Cennet gitmek istese de, “Kasabalı senden kerlerine taş koyduğu için ona kötülük yapmaktadırlar, yoksa “acımaz özür dilemeden gitmem buradan” der, aileye yapılan eziyete rağmen Marki”yle aynı kanı taşıdıkları için değil. Kötü adamlar Cennet’in pav­ Orhan destek olur karısına, “sen değil, asıl bunu sana yapanlar na­ yoncu geçmişini duvarlara döşedikleri afişlerle bütün ahaliye bil­ mussuz” der. dirdiklerinde ve herkesi dolduruşa getirip ayaklandırdıklarında, ka­ Ama daha da kötüsü oluyor. zançları nakliye işlerini toplamak ve daha çok parayı cebe indirmek Çocuklar çok ama çok uzun sürecek güneşli bir günün tam orta­ oluyor. sında, Cennet’in kızı Nermin’i taşlarla kovalarken bir minibüsün altın­ Efsane oyuncularımızdan Yıldırım Gencer müthiş bir inandırıcılık­ da kalıyor küçük ve masum kız. Oracıkta küçük bedeni bırakır nefes la canlandırmaktadır Hikmet rolünü. Orhan’ın kasabadaki rakibi Hik­ alıp vermeyi. Üzüntüden çıldıran Cennet’i sakinleştirmeye çalışır Or­ met, parasına para katıp karısı ve oğluyla havuzlu villalarda “mutlu han, fakat başaramaz. Ailenin acı kaybıyla birlikte insafa gelen, fakat mesut” yaşayan, ama yanında epey kötü ve kirli görünümlü adamlar geç kaldıkları için de öfkeyle dolan ve patlamaya hazır bir bombaya

122 123 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

dönüşen kasaba halkı, bu ölümün, daha doğrusu bu cinayetin mimarı sahneye karışmış olan “göbekli oyuncu Baykal Kent ve filmin ışıkçısı olarak gördükleri Hikmet’in evini basmaya gider. Hikmet bu öfkeli Ömer Ekmekçi” (kendisi yetmişli yıllar boyunca Cahit Engin’in yöne­ kalabalıktan korkarak karısını ve oğlunu da yanma alıp arabasıyla ka­ timinde Fatma Girik’i en iyi görüntüleyen ışıkçıydı) çembere almış­ çar. Kasabalıların elinden zar zor kurtulur ama Orhan peşini bırak­ lardır Girik’i. O sahnede rol alan “oyunculardan” Ömer Ekmekçi, yaz maz. Hikmet arabasıyla kaçarken bir traktöre çarpar, karısı hemen kış ayağına geçirdiği eskimiş sandaletleri ve uçları delinmiş feci ölüı, kendisi ise ölmeden önce can çekişen oğlunu Orhan’a teslim durumdaki çoraplarıyla dolaşırken gözlerimize takılır, o dişsiz ağzıyla eder oğlumun hayatını kurtar yalvarırım” diyerek. Orhan kapar ço- sürekli çekirdek çitleyen, yüzünde de hiç değişmeyen o şaşkınlık cuğu, hemen hastaneye koşar. Çocuğa kan verilmesi gerekiyordur ve ifadesini takman bir sinema emekçisinin o kalabalıkta terden sırılsık­ kaderin işine bakın ki, sadece Cennet’in kanı uymaktadır çocuğa. Kızı­ lam olmuş gömleğiyle, yorgunluktan perişan olmuş ama yılmamış, nın ölümünde büyük pay sahibi olan kişinin oğluna sahip çıkarak onurlu duruşuyla . işini yapmaya devam edişi insanın yüreğine

kanlısının hayatını kurtarır Cennet kendi hayatını da tehlikeye atarak. dokunur. Bu kuşkusuz bir annelik güdüsüdür, Cennet’in tutumu aynı zamanda Bir insanın inandığı işe kendini adayışıdır bu. bir insanlık dersidir kasabalılar için...

Cenaze sonrası çökkündür çiftimiz, yıkılmıştır. Toparlanıp çıkarlar evlerinden. Cennet’in afişleri hâlâ duvarlarda durmaktadır. Ama bu sefer üzerlerinde “Affet Bizi, Gitme,” gibi sözler yazmaktadır. Orhan’ın islediği olmuştur ve böylece kasabalı Cennet’ten “özür dilemiştir işte.” İmam Akif amca da kesip yollarını “İkiniz de cennetliksiniz, affedin onları, gitmeyin” der.

Orhan’la Cennet sarılırlar birbirlerine.

Kızlarının ölümünden sonra Cennet ve Orhan çiftinin kasabanın ortasında yaşadıkları cinnet sahnesine bir kez daha dönmek ve bu sahneyle ilgili birkaç kelime daha yazmak gerek. Girik kalabalığın tam ortasındayken, dikkatle baktığımızda lacivert gözlü oyuncuya en yakın duranların film ekibinden kişiler olduğunu fark ediyoruz. Çok doğal; oyuncuyu kalabalıktan korumak için alman bir önlem bu. Bir iki dakika sonra karşımıza doktor giysileriyle çıkacak olan “asistan Za­ fer Par”, “setçi Cengiz,” filmde oynamamasına karşın nasıl olduysa bu

124 125 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

FATMA GIRIK verilen imkânları iyi değerlen­

(12 Aralık 1943) dirdi ve kısa sürede dikkatleri üzerine çekti. Girik sinema aşkı uğruna ortaokulu ikinci sınıftan terk etti. İnatçı ve dirençli bir kişili­ ğe sahipti, kafasına koymuştu ünlü bir sanatçı olmayı. 1957 yılında Seyfi Havaeri’nin yazıp yönettiği Leke/Öksüz Yavru fil­ miyle ilk başrolünü oynadı. Güzelliği ve oyun gücü diğer yönetmenlerin de dikkatini çekti. Dönemin gözde ismi Memduh Ün, bir amortisman filmi olan M urada Ereceğiz d e kendisine başrol sunduğunda yıl 1958’di. Fato henüz on beş yaşındaydı, fakat en az dört beş yaş daha olgun gösteriyordu. Memduh Ün yaşamını değiştiren isim oldu Girık’in. 1958 yılında İstanbul’da doğdu Erkek Fato. Hayrı Bey ve Münevver Hanındın bir araya gelen ikili, engellerin üzerinden ceylan çevikliğiyle atlayarak büyük kızıydı. Kız kardeşi Müyesserle birlikte Sultanahmet’te geçti ikibinli yılların sonlarına kadar yürüdüler, düşmanlarını çatlattılar. çocukluğu, ilkokulu bitirdikten sonra Cağaloğlu Kız Lisesine başladı. Memduh Ün 1960 yılında Uğur Film’i kurduktan sonra Gırik bu şir­ Babası dalgıç, annesi ev hanımıydı. Ama baba sorumsuzluklarıyla aile­ ketin değişmez oyuncusu oldu. Altmışlı ve yetmişli yıllarda Ün’ün vi görevlerini yapamaz hale gelince, ana-kız figüranlık yapmak için yönettiği ya da yapımcılığını üstlendiği sayısız filmde oynadı. Altmışlı düştüler yollara. Ellilerin ortasıydı. O dönemde yönetmenler figüran­ yılların en başarılı Kemal Film ve Arzu Film yapımlarında da en usta ları sabahtan yazıhanelere yığar, sonra karpuz seçer gibi, içlerinden iyi yönetmenlerle görüyorduk kendisini. bulduklarına küçücük roller bağışlarlardı. Fatma’yla annesi, bazen se­ Altmışlarda her tür rolün altından kalkan, komedilerde göze daha çilip eve üç beş kuruş götürürler, bazen de bilet alacak paraları bile bir sevimli ve şirin gözüken “Erkek Fato” yetmiş sonrası çoğalan köy olmadığı için eve yürüyerek dönerlerdi. Mavi gözlü ufaklık kendisine filmlerinin de etkisiyle, daha çok olağanüstü tavırlar sergileyen yiğit,

126 127 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR dirençli, güçlü, kahraman kadm rollerini üstlendi. da ikilinin büyüklüğüne yaraşacak şekilde çok görkemli bir film. “En Altmışların ikinci yarısında çıktığı sahnede şarkıcılık yaparken iyi” Gencebay filmi olarak değerlendirilebilecek Flatasız Kul Olmaz meslek ahlakım yanında taşıdı. Disipliniyle ve bunun yanında isminin filmi. Girik’i sayısız filmde oynattığı için çok iyi tanıyan, onun enerjisi­ şanına leke düşürecek herhangi bir olaya karışmadan en çok para ka­ ni iyi yönlendirebilen ve doğaçlamayla neler başarabileceğinin zananlardan biri oldu. Seksenlerin ikinci yarısına kadar sayısız gazino­ farkında olan Seden’e bu başyapıt için teşekkür ediyoruz. da, Avrupa’da, Avustralya’da konserlerde ter akıttı. Bu emeğin karşılı­ ğında kazandığı paralarla bugünün ünlü “falcılı kafeler sokağı”, Ayhan Işık Sokakta bir han dikti.

1989 yılı bir dönüm noktasıydı sanki yaşamında. SHP’den Şişli Be­ lediye Başkanlığı’na seçildi. Beş yıl boyunca o sokak senin, bu kanali­ zasyon benim gezen, meclis toplantılarına, çeşitli denetlemelere katılan, yoğun bir siyasi ve toplumsal etkinliğin içine giren Fato, bu dönemde yine hep namuslu oldu, rüşvet yemedi, bağırdı, çağırdı, küf­ retti, bildiğini okudu. Özellikle yoksul semtler için çok uğraş verdi, 1994 seçimlerinde halkımız sosyal demokratları iktidardan uzaklaştır­ dığında ne yazık ki Gülay Aslıtürk’e küçük bir farkla başkanlığı kay­ bedecekti.

Fato gerilemiş, çökmüş sinemadan doksanların ortasında televiz­ yon dünyasına kaydı, inanılmaz enerjisi ve sağlam ahlak anlayışıyla yolsuzluklar ve toplumsal çarpıklıkların üzerine yürüdü. Söz Fato’da adlı yapımı yıllarca büyük izlenme oranlarıyla dikkati çekti.

Söz Fatoda sonrası, Girik’i bu kez çoğunu Ümit Efekan’m çektiği dizilerde gördük. Artık daha çok anne ya da anneanne rollerini üstle­ niyordu. 2009 yılında da öteki iki dev Türkan Sultan ve Hülya Koçyi- ğit’le bir Amerikan dizisi olan Altın Kızların “beceriksizce uyarlama­ sında” izledik kendisini. Fakat çok kısa sayılabilecek bir süre içinde; dört bölüm sonunda dizi yayından kaldırıldı. Gencebay-Girik birlikteliği ne yazık ki tek filmle sınırlı. Fakat bu

128 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1978 ÇİLEKEŞ fi Yönetmen: Osman F.Seden ii Senaıyo: Erdoğan Tünaş sinden, hem de onu ayartmış olan zenginden intikamını alacaktır. Feci fi Kamera: Çetin Tunca f a Yapımcı: Hürrem Erman fii Oyuncular: Orhan bir intikam olacaktır bu; zengin genç “kahramanımızın” çevireceği do­ Gencebay, Perihan Savaş, Ydmaz Koksal, Oya Başar, Nejat Özbek, Cem Er­ laplarla yoksulluğun pençesine düşecek, kız kardeşinin (Perihan Sa­ man, Neriman Koksal, Reha Yurdakul, Nubar Terziyan, Şeref Çokşeker, vaş) gönlünü kahramanımıza kaptırdığım görecek, daha da acısıysa Hakkı Kıvanç, Erdoğan Seren, Tevfık Şen, Kudret Karadağ, Haşan Ceylan, bir zamanların zengini, fakat şimdi kumar batağına saplanıp mahvol­ İbrahim Uğurlu, Cevdet Arıkan, Ahmet Karaca, Garibe Gündem, Nalan Ko- muş genç yaşayabilmek için güzel karısını yaşlı, çirkin ve pörsümüş ray, Ertem Aytaç fi Montaj: İsmail Kalkan kodamanlara pazarlamak zorunda kalacaktır. Seden bu çok sert ve inişli çıkışlı öyküye başka yan öyküler de kat­ mış; mafya ilişkileri, Orhan ve “teyze” karakterinde rolüne oldukça ya­ ORHAN GENCEBAY Hürrem Bey için iki başyapıt; Bat­ kışmış olan Neriman Köksal’m sevimli diyalogları, Orhan’ın şarkıcılığı sın Bu Dünya ve Hatasız Kul Ol­ m az filmlerini çekmesinin ardın­ gibi. Acı Hayatla birebir aynı çizgide değil Çilekeş, daha çok bir çeşit­ leme. dan Bıktım Her Gün Ölmekten fil­ mine de imza atan ihtiraslı ve is­ Orhan’ın teyze oğlu Eşref rolünde, çok hareketli hatta hiperaktif tekli yönetmen Seden, sanki biraz bir tablo çizen Yılmaz Koksal var..Yılmaz Koksal “mafyozo bıyıklı er­ yorgun, biraz da bıkkın gözükü­ kekleri” sevimli yansıtıyor bize neredeyse. Kanunsuz işler yapan oğlu yor dördüncü Gencebay filminde. Eşrefi yola getirmek için ona herkesin içinde sopa atmaktan dahi geri Bu bezginliğe ve yorgunluğa rağ­ kalmayan teyze ise ellilerin “hükümet gibi kadını” Neriman Koksal, men yine de filmin gayet başarılı geleneklere aşırı bağlı, aşırı namuslu, baskın kişilikli kadın tipinde çok bir yapım olduğu söylenebilir. Se­ sahici duruyor. den kurnazlığa başvuruyor ve bü­ Yetmişli yılların ikinci yarısında, hem “Cüneyt filmlerinde” hem YUMAZ MÖK'İAI ı MMT «IflEH CİM KUMAN • NKHİMAN KÜK^Al ., ymmmmn .1«*» -m OSMAN t- S*W3* ~~ " * * * yük bir klasiğimize el atıyor Çile­ “Kemal Sunal filmlerinde” nedense yoksul ve sınıf atlayan kızları Erman Film. 1978 keş filmi için. Seden, dahi Metin ayartmaya çalışan tiplemelerle karşımıza çıkan Cem Erman çok başa­ Erksan’m altmışlı yıllarda yönetmenliğini üstlendiği, iki binli yılların rılı, dışavurumcu oyunuyla bir Murnau filminden fırlamış gibi, acıma­ sonunda bir televizyon dizisi olarak seyirciyle tekrar buluşan ve ya­ sız, yırtıcı, ahlaki her türlü değeri sıfırlamış yoz kentsoyluyu sadece pımcılar arasında paylaşılamayan, unutulmaz Acı Hayat’a başvuruyor. oynamıyor, aynı zamanda yaşıyor da. Hikâyeyi özetlemek gerekirse; yoksul ama yetenekli ve gururlu er­ Bu güzel taraflarına rağmen, filmde olumsuz olarak değerlendirile­ kek, fakir ama güzel ve gözü yükseklerde olan sevgilisini zengin birine bilecek bir yaklaşım da var; o da olanca birikimine, İstanbul efendili­ kaptırır. Hırs yapar, zengin olur o da. Kahramanımız hem eski sevgili­ ğine karşın Seden’deki pederşahi tavır. Seden’in ellilerin sonundaki

130 131 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Örneğin; gecekondu mahallesinde teyzesiyle birlikte yaşayan, elektrik işleri yaparak kıt kanaat geçinen, yine her zamanki gibi mahalleli tara­ fından sevilen namuslu genç Orhan bize makinalarda, direksiyon ba­ şında ve sazıyla ellerim çalıştırırken çok akıllı, çok yetenekli gözükü­ yor, büyüyor, irileşiyor. Klasik Türk müziği yorumcusu ve bestecisi, büyük kemençecimiz Fikret Karakaya’mn “eller insan aklının yeryü- zündeki somut göstergesidir” özdeyişini Gencebay’ı gördükçe daha bir hatırlıyor, doğruluğunu daha bir sınıyoruz. Akıllı ve hünerli elleriyle Orhan tamir yaparken, saz çalarken, makine kullanırken gönüllerimi­ zi okşuyor, etkileniyoruz.

Filmin finali, olması gerektiği gibi çok acıklı. Müflis zenginin ya­ PERİHAN SAVAŞ „ « . OSMAN F- SEBEN lanlarına kanan kayınço, kız nikah töreni sırasında gelinliğiyle nikah ..erooAan TflNAŞ a ««.ÇİTİNİ ■w. «■ ««w ^ W ... «ENB.U memurunun karşısına oturacağı anda, gazinoda toplanmış seyirciler bu mutlu anı avuçları patlarcasına alkışlayacağı anda bıçaklıyor Or­ han’ı gaddarca, öldürüyor oracıkta. Acıklı, zihinlerde kalıcı türden br Mahalleye Gelen Gelin (1961) ve Külhan Aşkı (1962) adlı filmleri üzerine sahne. Bu sahnenin şöyle bir mantığı var: zenginleştikçe insancıl özel­ koskoca bir tez yazılabilir elbet, fakat bu filmindeki erkek tavrı biraz liklerini kaybeden, sevimsizleşen kahramanımız “kurban” kimliğini rahatsız edici. Hele hele filmin yapımının üzerinden geçen otuz bir yıl yeniden kazanınca bu sayede yeniden izleyenlerin gönüllerinde taht sonra belki daha da rahatsız edici bu tavır. Orhan’ın müstakbel eşinin kuruyor. Kanı akıyor Orhan’ın ve arınıyor. Mutsuz bir mutlu son bu. plajda bile olsa giyeceği mayo ve giysilere açık saçık olduğu gerekçe­ siyle itiraz etmesi, eşini evlendikten sonra kesin bir dille çalıştırmaya­ cağın! söylemesi, kadının kendisini sevdiği erkeğe saklaması ve çocu­ ğuna karşı utanacağı bir şeyleri asla ve asla yapmamasını ısrarla vur­ gulaması bu baskıyı arttırıyor. Orhan’ın sevgilisinin erkek kardeşine (Nejat Özbek) hediye olarak bir sustalı bıçak hediye etmesi oldukça sinir bozucu. Filmin finalinde önemli bir yeri var bu sustalının, kade­ rin cilvesi sonucu kahramanımızın karnına saplanıyor bu hediye.

Filmde bu olumsuz tavrın yanı sıra hoş yaklaşımlar da var elbet.

132 133 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

OSMAN F. SEDEN Kani Kıpçak yönetiminde çevrilen İstanbul Kan Ağlarken/Hrisantos (1951) filminin senaryosunu yazarak uzun bir serüvenin ilk aşamasını (22 Mart 1924-1 Eylül 1998) başarıyla geçti. İlk apoletlerini taktı. Seden’in belki genlerine belki de Alman Lisesi’ndeki öğrenimine kadar uzanacak olan ilk etkilenmelerin daha ilk filme sinmiş olması ilginçti aslında. Kentte geçen şiddet dolu olaylar yabanıl bir serüven anlayışı dolduruyordu kareleri ve kıskanç­ lık, şehvet, kavgalar, intikam duyguları. Seden’in ellili yılların ilk yarısındaki asıl başarısı Lütfi Akad’m bü­ yük ses getiren yapıtlarına olan katkısıydı. Bugün klasik olarak selam­ ladığımız tüm Akad yapıtlarının senaryosuna Osman Seden usta yö­ netmenle birlikte kafa yormuştu. Ellilerde sinema salonlarını dolduran seyircilerin Kemal Film logosunu gördüğünde avuçlarım patlatırcasma Türk sinemasını sinema yapan ustaların en büyüklerinden Osman alkışlamaya başlamalarında onun önemli ve aynı zamanda tartışmasız Fahir Seden aileden kapmıştı yedinci sanatın büyüsünü. Sinemacı bir bir payı da vardı. aileden geliyordu, daha küçük yaşlardan başlayarak filmciliğin farklı 1955 yılma gelindiğinde Genç Seden artık ilk filmini çekmek için aşamalarında çalışmış, bilgi edinmişti. Babası Kemal Seden, amcası Şa- hazır hissediyordu kendini: Kanlarıyla Ödediler. Başrolde Eşref Kol­ kir Seden sinemayı yoktan var etmiş bir avuç öncüden ikisiydi. çak, Hadi Ün, Neriman Köksal’la uzun bir zincirin ilk halkası takılmış Osman Seden iyi bir eğitim gördü, Alman Lisesi’ni bitirdi. İstanbul oldu-. Büyük şehrin bir kenar mahallesinde geçen acıklı bir aile yaşa­ Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldı. Daha yirmi yaşlarındayken yaban­ mını konu alan filmin biçimsel yetkinliği dikkat çekiciydi. Seden’in cı film ithalciliği ve işletmeciliği yapan Kemal Film’in işleriyle iç içey- daha ilk filminde bu dil ustalığına erişmiş olması sinema çevrelerinde di. Film altyazılarını çeviriyor, izlediği yapımların öykülerine kafa yo­ hayranlıkla alkışlandı. Tutucu baba rolünde Hadi Ün, iki kardeş rolle­ ruyor, kendini iyi bir sinemacı olarak yetiştirmek için ne yapması ge­ rinde Eşref Kolçakla Kenan Pars ve “aileye girip nikahsız yaşayan kötü rekiyorsa onu yapıyordu. Çok çalışkandı, fazla kilolarına karşın kırklı kadın” rolüyle Neriman Koksal filmin esas karakterleri arasında yer al­ yılları Seden’in yetişme, sinemaya göz kırpma, ardından geleceğe “iyi maktaydı. Yaşanan çatışmalar ve şiddet gösterileri ortalığın kana bu­ yönetmen olma müjdecisinin yılları” olarak tanımlayabiliriz kolayca. lanmasıyla son buluyordu. 1951 önemli bir yıldı genç Seden için. Kemal Film yerli film ya­ Seden sevmişti film çekmeyi ve bu nedenle hemen vites büyüttü. pımcılığına bu yıl soyundu çünkü. Bunda genç Seden’in büyük katkısı Filmleri tespih gibi sıralamaya koyuldu art arda. 1956 yılı içinde dört olmuştu büyüklerini ikna bağlamında, ikna kabiliyeti onun atılımcı film üretti. Muazzez Tahsin Berkant uyarlaması Sönen Yıldız (1956); ruhuyla birlikte başarıya koşuyordu. 135 134 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR büyük kent karmaşasını konu alan ve filmin başrolünde Ayhan Işık’m yordu. Kameraman Kriton Ilyadis’in de olağanüstü katkısıyla Seden olduğu intikam Alevi; Zeki Müren’li filmler ise Berduş ’la (1957) başladı bir başka başarılı milli mücadele filmi daha üretmişti. ve müzikli bir güldürü olan Şehir Yıldızlarıyla (1956) devam etti. Böy- Seden altmışlı yılların Kemal Film yapımlarında zengin bir kadro lece ilk beş filminde Seden doksanların ortalarına kadar uzanacak olan kurmayı yeğledi. Mahalleye Gelen Gelin (1961), Ayşecik Yavru Melek kırk yıllık yönetmenlik yaşantısının ana çizgilerim kaim kaim belirli­ (1962), Bana Annemi Anlat (1963), Cilalı Ibo Rüyalar Aleminde (1962), yordu. Sinema dilindeki yetkinlik, serüven filmlerine ve şiddete aşırı Sokak K m (1962), Ne Şeker Şey (1962), Adanalı Tayfur (1963), Anadolu düşkünlük, komedi filmlerindeki şirinlik, türler arasında hiç sendele­ Çocuğu/Dört Paşalılar (1964), Beş Şeker Kız (1964), Affetmeyen Kadın meden uyum sağlayabilme, yapım koşullarına esneklik gösterebilme, (1964), Elveda Sevgilim (1965), Sana Layık Değilim (1965), M eleklerin çekimlerinde sağladığı sürat ve halkın beğenilerini okuyabilme yetene­ İntikamı (1966), Kenarın Dilberi (1966), Çalıkuşu (1966), Ağlayan Kadın ği... Hepsi Seden’in göze çarpan birer özelliğiydi. (1967), Hindistan Cevizi (1967), Hicran Gecesi (1968), İngiliz K em al’in İlk başyapıtı için 1959 yılım bekledi Türk sineması. Sevgili dostu Oğlu (1968), Gül ve Şeker (1968), Osmanlı Kartalı (1969) bu verimli dö­ Tarık Dursun’un senaryosunu yazdığı Düşman Yolları Kesti “Kurtuluş nemin ürünleriydi. Savaşı klasiklerimizden biri” olacaktı. İstanbul’dan Ankara’ya gizli bir Latin atalarımız laetus exitus tristem redditum parit [neşeli çıkışın planı getirmekle görevlendirilen iki ajanın: Eşref Kolçak, Sadri Alı- ağlatan bir sonu olur] der. Bu verimli altmışlı yıllar serüveninin de Şik’m maceraları gerilimli bir anlatımla öyküleniyordu bu filmde, Kur­ inanılmaz hazinlikle bir sonu olacaktı. Yıl 1972’ydi. Seden yapılamaya­ tuluş Savaşı da arkaplanda hissediliyordu. nı yapmış, imkânsızı başarmıştı, varsıllık simgesi, görkemli Kemal Altmışlı yılların en büyük ismi oldu Seden, fırtına gibi esti bu Film’i batırmıştı. Büyük bir olaydı bu. yıllarda. 1960 yılında çektiği Namusum Uğruna yine sağlam bir filmdi. Seden bu yıllarda seri üretime geçmiş, işletmelerle anlaşmalar yap­ Büyük kent insanları vardı başrolde; onların sahtekarlıkları, çalışmala­ mış, onlarca film yapma yükümlülüğü altına girmişti, haliyle borçlan­ rı, hainlikleri peşpeşe sergileniyordu. mış, epey avans almıştı. Tüm bu filmleri Kemal Film bünyesinde üre- 1961 yılı ürünü İki Aşk Arasında en tipik Seden çalışmalarmdandı. temeyeceği gerçeğiyle karşılaşınca da farklı yönetmen ve yapımcılarla Filmin içerdiği bol raslantılı, bol gerilimli çatıya yönetmen Seden kö­ taşeron işlere yönelmişti. Taşeronlar istenenleri gerçekleştiremeyince tücül, saldırgan davranışlar sergileyen tiplerini yerleştirmişti. Bundan filmleri istenen tarihlere yetiştirememiş, teslim edememişlerdi. Bu kü- sonra bol bol haince davranışlara rastlayacaktık filmlerinde. Filmlerde ■ çük filmcilere yaptırılan işler bekleneni verememiş, sinema salonların­ bu vahşete yatkınlık kendisine sadist etiketinin yapıştırılmasına neden dan bir iki günde kaldırılmıştı. İşletmeler karşısında saygınlık sıfıra in­ olacaktı. mişti. Kemal Film’in kendi yapım giderleri için de tefecilerden alman 1962 ürünü olan başrolünü taçsız kral Ayhan Işık’m oynadığı Aşk­ borçlar birikip genel toplama eklenince yılların firması çökmüş, bat­ tan da Üstün filmi Kuvayi Milliyeci iki kardeşin serüvenlerini anlatı­ mıştı.

136 137 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

(1975), Yaz B ekan (1979), yine Zeki Metin İkilisiyle, Yüz Lirayla Evle­ nilm ez (1974), acıklı ve gerilimi bol kent hikâyeleri; Tarık Akan, Hülya Koçyiğit’le Çirkin Dünya (1974), Cüneyt Arkın, Necla Nazırla Bırakın Yaşayalım (1974), Yıldız Kenter, Necla Nazırla Bir Ana Bir Kız (1974) ve çok sayıda üretildiği için hepimizde biraz bıkkınlık uyandıran maf­ ya filmleri; Tarık Akan, Eşref Kolçak, Perihan Savaşla Ş eref Sözü (1977), Kadir inanırla Silah Arkadaşları (1977). Dönemin parlattığı “yıldızların” yönetmeniydi Seden. Seksenlerin ortasından itibaren Türk sinemasının önlenemez geri- leyişı Seden’i başka arayışlara itti. Bir yandan dönemin modası, çok kötü kameralarla ve kalitesiz ışıklarla çekilen ucuz video filmlerine yöneldi. Bunlar özellikle Almancı piyasasına yönelikti. Diğer yandan televizyon yapımları katılmıştı yapılan işlere. Seden seksenlerin orta­ sında iki ses getiren, seyirciyi ekran karşısına çivileyen diziyi yönetti:

Osman Seden yılmadı, yıkılmadı, dimdik ayakta kalmayı başardı. Çalıkuşu ve Yeniden Doğmak. Hatırlamak gerekirse bu yapıtlar Tunca Ellilerin ortasında yakaladığı tempoyu seksenli yılların ikinci yarısına Toskay TRT’sinin en başarılı yapımlarıydı kuşkusuz. Seden 1985-88 kadar sürdürdü. Üstelik yetmişli yılların tamamına yayılan büyük gay­ yıllarında Memduh Ünle bir ortaklık gerçekleştirdi, güç birliği yaptı. retleri sayesinde borçlarını ödemeyi başardı. Dahası seksenlerde yeni- Bu ortaklık Ün-Sed Filmle hayata geçirildi. ' den yapımcılığa soyunması için bir sermaye birikimi bile sağladı bu Seden başlı başına bir okuldu, çok renkli bir kişiliğe, şahane bir takdire şayan gayretiyle. üsluba sahipti. Film çekimlerini daha çok bir yaşam biçimine, bir tür

Yetmişli yıllar Seden’in farklı türlerde hep eli yüzü düzgün, hep se­ eğlenceye dönüştürmüştü. Ya da araya yerleştirdiği güldürü unsurla­ yirci toplayan çalışmalara imza attığı yıllardı. Zeki Alasya ve Metin Ak- rıyla yükleri hafifletmişti. Sözgelimi çekim öncesi hazırlık yaparken, pmar İkilisiyle, Beş Milyoncuk Borç Verir misin (1975), Güler misin Ağlar set kendine çeki düzen versin, sakinleşsin diye “Ey güzeller, kendini mısın (1975), Kemal Sunal’la İnek Şaban (1978), Dokunmayın Şabanıma güzel sananlar, güzellikten nasibini almayanlar ve düpedüz sakil olan­ (1979), unutulmaz şirinlikteki İyi Aile Çocuğu (1978); sağlam melodra- lar” şeklinde bir nara atardı. matik yapılarla donanmış Orhan Gencebay filmleri Batsın Bu Dünya, Muazzam birikimi resim, tarih, ruhbilim, edebiyat, hukuk, estetik Halasız Kul Olmaz, Çilekeş, Bıktım Her Gün Ölmekten', dönemin yıldız­ gibi alanlara uzanıyordu. Kendisi yetmişli yılların sonunda MHP’ye larıyla duygusal güldürüler Tank Akan, Necla Nazırla Ateş Böceği üyeydi. “Marx’m milliyetçiliği atlayarak büyük hata yaptığım, seksen­

138 139 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY

Gencebay sağ kalsa da film mutlu sonla bitmiyordu, Batsın Bu Dünya lerde bu eğilimin sosyalist bloku çökerteceğine dair vaazları” bilinen filmiyse bir cinayetle sonlandığma göre, kahramanımız hapsin yolunu öngörüleri arasında en çarpıcı olanıydı. Berlin duvarı on yıl sonra yı­ tutacak görünüyordu. kılacak, Seden’in teorisi gerçekleşecekti. Osman F. Seden’in “Usta’lığı bu yapımlara yetmiştir. Türk sinema­ Seden aynı zamanda vefalı biriydi, Kemal Film çalışanlarına hep sına kazandırdığı bu dünya yükü filmleri nedeniyle kendisine gönül sadakatle, şefkatle davrandı. Onları hep korudu ve kolladı. Cemil Pas- borcumuz baki kalacaktır. kap yapım sorumlusu, Haşan Nurdan art direktörü, sırdaşı ve en bü­ Toprağı bol, mekânı cennet olsun. yük dostu, Necati lltaç kameramanıydı, aksi ama müthiş yetenekli, makinelerin dilinden iyi anlayan biriydi. Onurlu emekçi Kenan Kurt başka bir kameramanıydı. Seksenlerde ekibe eklenen Fikret Ertuğrul prodüksiyon amiriydi ve (özellikle midir bilmiyoruz) Osman Seden’in adının ortasındaki F’yi, yani Fahir’i, iş konuşmalarında ısrarla Faik di­ ye söylerdi. İbrahim Kul Osman abisini güldürmeye uğraş veren, sek­ senli yıllar boyunca Seden’in sürekli çalıştığı, yanından eksik etmediği adamıydı. Bu isimler kadronun doksanlara kadar değişmezleriydi. Doksanlı yıllar Seden için çok parlak geçmedi. Sağlık sorunlarının yanında yeni açılan televizyon kanallarına yaptığı çalışmalar eskisi gibi hedefi on ikiden vuramadı. Gelelim Gencebay Seden birlikteliğine. Seden en çok Gencebay filmi çeken yönetmen olarak geçti sinema tarihimize. 1975-1983 yılları arasında tam sekiz film üretti, çoğu kaliteli filmlerdi. Erman Film için çektiği iki çalışma, Hatasız Kul Ol­ m az (1977) ve Batsın Bu Dünya (1975) “iki Gencebay başyapıtıydı.” Yi­ ne Erman Film için çektiği Bıktım Her Gün Ölmekten (1976) adlı film de başarılı bir çalışmaydı. Çilekeş, Kördüğüm ve Kahırla da beğenimizi kazanan Seden’in Ben Topraktan Bir Canım ve Vazgeç Gönlümü ise sıradanlığı aşamayan yapımlardı. Seden bu sekiz filmden dördünde öldürdü Gencebay’ı: Bıktım Her Gün Ölmekten, Çilekeş, Ben Topraktan Bir Canım, Vazgeç Gönlüm; dördündeyse sağ bıraktı. Kahır filminde

141 140 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1978 DERDİM DÜNYADAN BÜYÜK i£ Yönetmen: Şerif Gören İÜ li, ahlaklı, sabırlı, emekçi, namuslu bir marangoz. Senaryo: Erdoğan Tünaş ii Kamera: Çetin Tunca Si Yapımcı: Selim Soydan Gören küçük bir aşk hikâyesini kurgulamış bu sınıf mücadelesinin fii Oyuncular: Orhan Gencebay, İnci Engin, Selçuk Özer, Menderes Saman­ içine her şey daha net ortaya çıksın diye. Bir kentsoylu ailenin güçlü cılar, Memduh Ün, Tugay Toksöz, Bedri Uğur, Muzaffer Cıvan, Birol Işın babasını, onun gecekondu kızma aşık olan oğlunu, babanın bu gece­ kondu mahallesinin çarpık çurpuk evlerini yıkıp yerine fabrika kurma Yetmişli yılların ikinci yarısın­ tasarısını işlemiş. Gören emekçi sınıfından kalabalıkları başrol oynat­ dan itibaren en verimli yönetme­ mış bu filminde. Gecekondu ahalisi bir bütün halinde, bir arada kaz­ nimiz tanımlamasını anasının ak ma sallıyor, yardımlaşıyor. Altyapı beklerken, musluklarından su ak­ sütü gibi hak eden Şerif Gören, ması için küçük belediyelerinde uğraş verirken, evlerini ellerinden al­ Geııcebay’la bu ilk birlikteliğin­ mak isteyen iş adamına karşı hep birden dikleniyor. Hikâyede Orhan de çok başarılı bir çalışma ger­ bu sabırlı kalabalığın bir adım önünde belki, ama onlardan biri. çekleştirmiş. Derdim Dünyadan Yetmişli yılların bu adalet arayışındaki eşitlik için başkaldırıcı du­ Büyük hikâyesiyle, doğaçlamaya ruş içinde bir Gencebay izlemek çok etkileyici geliyor insana. Yeşil da yer veren akıcı sinema diliyle, parkası içinde aydınlık gülüşlü, güçlü bedeni, marifetli elleriyle Gen­ doğala çok yaklaşan oyunculuk cebay bu sınıf mücadelesinin içinde ışıl ışıl parlıyor. Bu emekçi önder anlayışıyla hiç eskimemiş güzel rolü çok yakışmış ona. Sevdiği kız ipek’tir (İnci Engin), fakat ara­ bir film. Üstüne üstlük film her larında çok yaş farkı olduğu için, üstelik hapse giren arkadaşı onu karesiyle yetmişli yılların koku­ kendisine bir bacı kimliğinde emanet ettiği için aşkını açamadığı bir sunu, eğilimlerini, sivriliklerini sergileyen bir “toplumbilimsel belge” genç kızdır bu İpek. Filmde hangi karede, hangi olayın içinde olursa özelliğini taşır. olsun gözümüze sevimsiz ve maço görünmeyen bir Gencebay vardır Yetmişli yılların ikinci yarısı Milliyetçi Cephe iktidarları, yaşanan karşımızda. yokluklar, ABD ambargosu, Kıbrıs krizi, siyasi katliamlarla ülkemizin Şerif Gören hikâyesini anlatırken detayların üzerine takdire şayan dibe vurduğu karanlık bir dönemdi kuşkusuz. Onca karmaşasına kar­ bir şekilde gitmektedir. Gecekondu mahallesindeki çamurlu yollar, şın bu yıllarda büyük bir emekçi dayanışması gerçekleştiğini, Disk’in durakların kalabalığı, otobüs içlerinin konserveden beterliği, içeri gi­ eylemlerinin ses getirdiğini, solun en güçlü çağını yaşadığım hatırlaya­ rildiğinde hemen perdeleri kapatılan sevimsiz evler, evlerin biçareliği, lım; işte Gören’in filmi de bu sınıfsallık anlayışı üzerine kuruludur. düğünler, dedikodular, erkek muhabbetleri, konuşan yumruklar, Gencebay bu sınıfsal bilinci temsil eden alçakgönüllü bir kahra­ duygusu bastırılmış kadınlar, öfkelenen yoksullar, hepsi birden sergi­ mandır. Aslında tipik kahraman özellikleri taşımayan, bilinçli, kişilik­ leniyor kısa kısa planlarla. Kaşla göz arasında Orhan’ın kıza duyduğu

142 143

r FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY tutkuyu imleyen küçük görüntüler de serpiştirilmiş özenle.

Orhan gecekondu mahallesinde annesiyle yaşayan bir marangoz ustasıdır, karşı evde kız kardeşi İpek’le birlikte yaşayan Abdullah (Turgay Toksöz) ise onun hem çocukluk hem de askerlik arkadaşı. Apo sinirli biridir, insanlarla kavga etmeyi alışkanlık haline getirmiş­ tir. Lise son sınıfa giden kız kardeşinin namusu kirlenecek diye ödü patlamaktadır. Orhan ise aşıktır İpek’e.

Bir gün İpek’e arabasıyla sarkıntılık yapan bir adamı gören Apo, adamı döverken istemeden de olsa öldürür. Apo adalete teslim olma­ dan önce, ortada kalan kız kardeşini “etiyle, kemiğiyle ve en önemlisi namusuyla” Orhan’a teslim eder, “o artık senin bacındır” der. Bunun üzerine İpek’e kol kanat gerer Orhan, odasını verir ona, okula götü­ rür, manto bile alır incecik pardösüsüyle dolaşırken üşümesin diye. Kendi halinde, aklı başında, hanım hanımcık İpek’i, Orhan’ın tonton Engin’in babası Rahmi (Memduh Ün), çok zengin bir iiş adamıdır. annesi de çok sever. Orhan’ın annesi “İste abisinden şu kızı," diye sü­ Oğluna harçlık adı altında bir çuval para verirken, evlenmesini de is­ rekli baskı yapsa da hep çekinir Orhan, ne yazdığı mektubu göndere­ temez onun nedense, gönül eğlendirsin der. Hele ipek’le evlenmesine bilir hapisteki abiye ne de hapishane görüşmesinde söyleyebilir. hepten karşı çıkar. Aynı zamanda gecekonduların yıkılmasını ister, Gecekonduların bir kısmında elektrik, su yoktur. Belediyede sözcü fabrika yapacaktır oraya. Orhan’ı çağırtır yanma, çok da sıcak davra­ olarak mahalleli adına bulunan Orhan, sorunları çözmeye çalışır. Alt­ nır ona. Orhan’ın elerdi başka, Rahmi’nin derdi başkadır. Bir pazarlık yapı kazı çalışmaları için toplar hepsini, yardıma çağırır. Herkes sevip başlar aralarında, Rahmi “kızı verme oğluma" der, Orhan ‘“gecekondu­ sayar Orhan’ı, ona güvenir. O da bu sevgilerini karşılıksız bırakmaz ve ları yıkma der.” Anlaşamazlar, çeker gider Orhan. Engin ise kararlıdır onlarla beraber çalışır. evlenmekte, İpek’i yarı yolda bırakmayacağına dair söz verir Orhan a. Bir gün yıkılır Orhan. Ipek’e sürpriz yapıp sinemaya götürmek için İpek, Engin’in ailesiyle tanışmaya gider. Alay konusu olur onlara, okul çıkışma gittiğinde, kızı lüks bir arabaya binerken görür. İpek küçük görürler hepsi Ipek’i. Engin restini çeker, karşılığında hem pa­ bıkmıştır fakirlikten, mücadeleden, kurtulmak ister o mahalleden, ra­ rasız kalır hem de arabasız. “Ben de halk çocuğuyum der İpek e, ol­ hat etmek ister. O zengin çocuğunu sevmese de kendi yaşadığı hayatı sun.” Nişanı kız tarafı yapar. Çok da masraf yaparlar kendilerince. Bir­ sevmediği için tercih eder Engin’i (Selçuk Özer). kaç arkadaşı dışında ailesi gelmez nişana Enginin. Onlar ela alay edip

145 144 ORHAN GENCEBAY

eğlenmeye gelmişlerdir besbelli. Mahalleli de Orhan’a tepkilidir, onlar ÇETİN TUNCA

da gelmez nişana. Sattın bizi de, İpek’i de” derler, “sana güvendik (1937) ama evlerimiz yıkılıyor” derler, anlatamaz derdini Orhan onlara.

İlk defa biner konserve dedikleri otobüse Engin, ilk defa yerli siga­ ra içer, zar gibi kaşarlı sandviç yer. Bir gün dayanabilir halk çocuğu olmaya, cebinde parası kalmayınca kalbindeki aşk da biter. Babasının yanma gider, tomarla harçlığını alır ve yeni arabasının anahtarım cebi­ ne koyar, eski günlerine döner. Bir de söz verir babasına, “gecekondu­ ları yıkan ekibin başında ben dururum” der.

Mahalleli son çare olarak İpek’e gider, “nişanlını ikna et de sokakta kalmayalım” derler. “Benim lafım geçmez onlara, zaten görüşmüyoruz bir süredir der İpek. Kızar Orhan, koşar gider Engin’in evine, zaten oraya gelmekte olduğunu bilmeden alır getirir mahalleye,.

Kepçeler de gelmiştir mahalleye. İpek verir yüzüğü geriye, “davul bile dengi dengine" der ve “lütfen evler yıkılmasın” diye de rica eder. Engin kabul etmez ricasını, yüzüğünü geri alır, “bir daha babamla tar­ Çetin Tunca sinemamızın usta kameramanlarından biri, yığınla tışıp parasız kalamam” deyip gider yıkım ekibinin başına geçer. başyapıta görüntü yönetmeni olarak imzasını atmış bir isimdir kendi­ Çaresiz kalan mahalleli kepçeleri seyrederken, Orhan da gider otu­ si. Birikimli, alçakgönüllü, kameramanlığma doksanlardan sonra bel­ rur inşaat makinelerinin birinin önüne, onu İpek takip eder, sonra gesel yapımcılığını da eklemiş çalışkan bir emekçi. hepsi gelir oturur birer birer. Kepçeler ezip geçemez onları, el ele tu­ Tunca’nm sinema serüveni 1956 yılında, henüz üniveısite öğrenci- tuşmuş bir mahalle görünce önlerinde hepsi çekip gider teker teker. siyken, yazları çalışmak amacıyla Atıf Yılmazın kapısını çalmasıyla “Ezilen sınıflar el ele verdiğinde kimse onları yenemez” der Gören kıs­ başlıyor. Olumlu yaklaşır Atıf Yılmaz kendisine. Sever bu cin bakışlı, sadan hisse alanlara. zeki genci. Usta yönetmen o günlerde Nedret Güvenç, Sadri Alışık ve Muzaffer Tema’nın başrollerde oynadığı Beş Hasta Vat (1956) adlı Lale Film yapımını çekmektedir ve Tunca yı da katar ekibe. Tunca üniver­ site yılları boyunca yazları filmlerde çalışarak hem deneyim kazanır hem de cebine harçlığını koyar. Mezuniyet sonrası birkaç yıllığına Al-

146 147 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Çetin Tunca çalışkanlığıyla ve uyumlu çalışmasıyla Osman Seden, ITalit Refiğ, Memduh Ün, Orhan Aksoy gibi yönetmenlere de katkıda bulunur. Seksenlerde Tarık Bugra’nın Osmancık romanından TRT’ye çekilen Kuruluş dizisinde, Yücel Çakmaklı’nm görüntü yönetmenliğini üstlenir. Hacı Arif Bey, Elif ile Nazlı ve A cımak dizileri de bu yılların ürünleridir. Çetin Tunca doksan sonrasında üretimi çok azalan sinemamımıza bu kez belgeselci olarak katkıda bulunmayı kararlaştırır. Türk sinema­ sındaki ilk kameramanlar üzerine çektiği üç belgesel bilinmeyen emekçilerin yaşantılarına ışık tutar. Ustasız Ustalar adlı yapımda otuz­ lu, kırklı ve ellili yıllarda kendi başlarına, kendi emekleri ve araştırma­ larıyla, olanaksızlıklar içinde gelişen ve sonraki kuşaklara hocalık eden kameramanları anlatır. Tunca çektiği filmler arasında en çok Atıf Yılmaz’m, Kadir İnanır Yılmaz Güney, Melike Demirağ, A rkadaş Filmi ve Filiz Akm’lı Utanç adlı yapıtını sevdiğini ifade eder. Yetmişlerin sa­ nayi bölgesi Haliç’in erken saatlerdeki sisli havası, fabrikaların bacala­ manyaya gider. Orada televizyon ve sinema stüdyolarında çalışıp bil­ rından çıkan dumanlar, gecekondular, çamurlu sokaklar, orada yaşa­ gisini arttırır, para biriktirir ve bu parayla otuzbeşlik film çekecek bir yan ve çalışan emekçi sınıfı Tunca’nın hâlâ sevgi ve heyecanla hatırla­ kamera satın alır ve anavatanın yolunu tutar yemden. dığı unsurlar. Dönemin şahane kameramanları Turgut Ören ve Manasi Filmeri- Yetmişlerin bir başka önemli filmi, Yılmaz Güneyin ünlü Arkadaş dis’e asistanlık yapar önce. Kameramanlık üstlenecek kıvama gelince, (1974) Tunca’nın hayırla andığı yapıtlardan. Güney’in kendi sinema birbirinden önemli filmler için ter akıtmaya başlar. Atıf Yılmazla bera­ anlayışına ve havasına uymak, onun istediği kamera hareketlerini, ob­ ber Utanç (1972), Kuma (1974), Selvi Boylum Al Yazmalım (1977) ve jektif değerlerim bulmak, İstanbul’un karmaşasını ve “Konya Ovası­ Güllü (1971) unutamadığı çalışmaları arasında. Özellikle yetmişli yıl­ nın” bozkırlara özgü büyüklüğü ve ıssızlığını görüntülemek Tunca larda çok önemli bir etkinliği var Çetin Tunca’nm. 1973 yılında, Metin için heyecan dolu bir deneyim olur. Erksan’m TRT’ye çektiği, büyük tartışmalar uyandırmış Beş Hikâ- Osman Seden’in kendine özgü, dinamik bir kamera tekniğinin ol­ ye’deki (Müthiş Bir Tren, Sazlık, Geçmiş Zaman Elbiseleri, Hanende Me­ duğunu belirtir Tunca. Seden’in dinamik kamera tekniğine uygun ha­ lek, Bir İntihar) siyah beyaz çalışmaları unutulmaz. reketleri ve'öbjektif değerleri bulmanın, her türlü doğa şartlarını ve

148 149 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR zorlukları aşarak istediği görselliği yaratmanın zor ama zevkli bir uğ­ ORHflfl GEflCEBflY • ÎT1ÜJDE RR raş olduğunun altını çiziyor. “Önemli olan yönetmenin düşündüğü ve istediği dünyayı, oyuncu­ ların hareketlerini, oyuncuların renkli dünyasını mümkün olan en iyi şekilde vermektir, görüntü yönetmeninin en asli görevi budur” der. Çetin Tunca Orhan Gencebay’la 1974-1980 arası altı filmde çalıştı: Bir Araya Gelemeyiz, Şoför, Çilekeş, Derdim Dünyadan Büyük, Aşkı Ben mi Yarattım, Yarabbim. Usta kameraman Gencebay’ı “halkın içinde, ama kendi dünyasında yaşayan bir halk adamı olarak” tanımlar. “Hayat felsefesini ve duygula­ rını besteleriyle anlattığını” söyler. Besteci filmlerinde “herkesin sevdi­ m ı V B Ü ÜH M ği, İstanbul’un bir kenar mahallesinde taksi şoförü ya da bir kıyı kasa­ basında tekne kaptanı ya da herhangi sıradan birini canlandırdığında, Orhan Gencebay’m iş ahlakı da etkilemiştir Tunca’yı. Ekibe sevgi, haksızlıklara ve kötülüklere karşı isyan ederken bir kahraman kimliği saygı ve iyi niyetle yaklaşması, dakikalarca, hatta saatlerce setin hazır­ üstlenir” der Tunca ve şöyle devam eder: “ama haksızlıklarla elinde ta­ lanmasını bekleyip çıt çıkarmaması, çalışma sırasında yorgunluğunu bancasıyla değil, olabildiğince şiddete başvurmadan, hayat felsefesiyle, asla belli etmemesi Gencebay bilgeliğinin göstergeleridir. sevginin ve iletişimin gücüyle, en çok da müziğiyle karşı çıkar. Her­ Çetin Tunca’nın Gencebay’a en çok yakıştırdığı rol ise, bestecinin halde en doğru yol da budur ki Orhan Gencebay’m artık klasik tanı­ mını kazanmış eski besteleri günümüzde hâlâ çalınır ve sevilir. Gence - Hülya Koçyiğit’le beraber oynadığı Bir Araya Gelemeyiz adlı filmdeki bay etrafındaki insanlara sabrı aşılar, sonunda muhakkak kurtuluşa rolü. Burada kendi halinde bir insan, bir tekne yapım ustası; aynı za­ ereceklerini söyler ısrarla, davranma biçimi budur.” manda besteler yapan, hatta kendini müziğe adamış biri kimliğinde Gencebay. Küçüklükten bu yana aşık olduğu ama ayrı düştüğü Çetin Tunca’ya göre, “Orhan Gencebay ekibini seven, ekibi rahat sonradan meşhur bir şarkıcı olan sevdiğine hapisten besteler gönde­ çalışırsa kendisi de rahat çalışan bir sanatçıdır. Bütün set çalışanları­ nın kaldığı otellerle, yedikleri yemeklerle bile yakından ilgilenir, her­ ren, onun ününe ün katan bir emekçi. Alçakgönüllü ve sessiz, aynen kese elinden geldiğince yardım etmeye çalışır, bu babacan tavırları ne­ usta görüntü yönetmenimizin kendisi. deniyle bütün set ekibi de onu çok sever ve Orhan baba derler kendi­ Ellerine sağlık Çetin Abimiz, değerli emekçi ustamız. sine, yani Gencebay hayat felsefesini sadece müziğiyle değil, hareketle­ ri ve davranışlarıyla da ifade eder.”

150 151 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1979 AŞKI BEN Mİ YARATTIM iü Yönetmen: Şerif Gören iü Senar­ acemice biter. Finalin çok sallanması, akışlı, bol planlı “Şerif Gören yo: Erdoğan Tünaş m Kamera: Çetin Tunca ii Yapımcı: Selim Soydan İÜ anlatımına” ihanet etmesinin tatsızlığı, sevilenin ölümüyle de birleşin- Oyuncular: Orhan Gencebay, Müjde Ar, Serpil Şafak, Necdet Yakın, Asu­ ce kasvetli ve iç karartıcı olmuş. man Arsan, Yavuz Karakaş, Orhan Elmas, Seyfettin Karadayı, Ekrem Dümer, Kolayca anlaşılacağı gibi, filmin başı ve sonu simetrik olmuş. Or­ Sırrı Eli taş, Zeki Tüney, Mehmet Yağmur, Yusuf Çağatay, Bedri Uğur, Apti han başlık parasıyla mal gibi satılan sevdiği kız Senem’i, düğününde Algül, Muzaffer Civan, Nizam Ergüden, Niyazi Gökdere, Zeki Sezer, Garibe acıklı gözlerle uzaktan izler. Senem (Müjde Ar) de ona yalvaran ve ağ­ Gündem, Çetin Başaran layan gözlerle bakar. Dayanamaz Orhan ve dalar gerdek odasına sev­ diğini kurtarmak için. Karısını para verip de alan köy ağası, Senem’i

Suretler, çifte kişilikiler, ikizler sinema Orhan’a kaptırmak istemez. Çıkartır tüfeğini ve tetiği çeker. Tam o sanatının ilk yıllarından başlayarak özel­ sırada araya giren Senem’e isabet eden kurşun, Orhan m kollarında likle komedi filmlerinde çok kullanılmış can vermesine neden olur genç kızın. O hırsla tüfeği kapan Orhan da öğelerdendir. Örneğin, hepimizin yedi­ ağayı öldürür. den yetmişe çok sevdiği Kemal Sunal Sonra hapishane hayatı başlar. Mutsuzdur, hayatından bezmiştir, filmlerini hatırlayalım; en başarılıların­ ama orada da sevdirmiştir kendim Orhan. Sayılı günler çabuk geçer dan İyi Aile Çocuğu (1978), Gerzek Şaban ve tahliye olup köyüne döner. Sevdiğinin mezarına gittiğinde, ağanın (1980) ve Kanlı Nigar (1981) hepkardeşleri “iki Ke­ hemen bulurlar Orhan’ı. Ama öldürmezler, önce süründür- i İ U mal” görürüz, biri halim selim, biri de meye karar verirler ölüm korkusuyla. ÜSHI bıçkın, delikanlı. Aşkı Ben mi Yarattım ise Şarkıcı olma umuduyla sazını alıp İstanbul’un yolunu tutar Orhan. - ü m m m “çifte Gencebay" iki farklı kişilik sunmaz Gittiği bir gece kulübünde, sevdiği kızın tıpatıp benzerini görecek ve bize. Hayır, sureti olan bu kez başroldeki şok olacaktır. Bu kızın adı Mehtap’tır (Müjde Ar). Orhan bu hayat ka­ Müjde Ar’dır. Gencebay’la Batsın Bu Dünya’dan dört yıl sonra ikinci dınına sabit şaşkın gözlerle bakarken polis baskını olacak ve Mehtap buluşmasıdır Arın. Buradaki “suret” filmde karışıklıklardan yararlana­ “muayenesi olmadığı için” kendisinden yardım isteyecektir. Söylenene rak bir gülmece unsuru yaratmak yerine yazgıda bir aynılığı imler. Se­ bir anlam veremese de yardım eder “Korkma hasta değilim diyen nem, Orhan’ın köyde ağaya satılan sevgilisidir. Zeliha’yla Mehtap da Mehtap’a. Orhan “Bu kadar içersen hasta olursun” cevabım vererek hain kurşunlara hedef olup ölür ve sevdikleriyle bir araya gelemezler. saflığını da belli edecektir. Görmüş geçirmiş biri olduğu her halinden

Şerif Gören kuşkusuz yüz akı yönetmenlerimizden biridir. İstan­ belli olan Mehtap ise “sana plak yaptıracağım” bahanesiyle söğüşleye- bul'dan sayısız ayrıntıyla bezediği Aşkı Ben mi Yarattım'ı iyi çekmiştir, cektir Orhan’ın bütün parasım. fakat final sahnesinin çok aceleye getirilmesi nedeniyle film biraz Hikâye İstanbul’un arka sokaklarını tüm gerçekliğiyle gözler önü­

153 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ORHfln GEfKGBflY rür bir masada konsomasyon yaparken. Parasını almak için kadının üzerine saldırınca o işten de olur. Çaldığı parayı, bir randevu evinde, m liJ D 6 AR vücudunu satarak geri vermeye çalışan Mehtap’ı, yine son anda odaya dalarak dışarı çıkartan Orhan parasının hakkını kadına helal edince bu hareketi kadının yüreğine dokunur ve hayat kadını evinin kapısını açar bu onurlu delikanlıya. Bu randevu sahnesinin tarihsel önemini vurgulamakta yarar var: Kırmızılar içindeki fuhuş evindeki satıcı ünlü, ünlü de ne kelime, “Ef­ sane Zurnik”in ta kendisi. Beyaz saçları, Gable bıyığı, dudaklarına ya­

StRPH- ŞB f«* pıştırdığı o acıtıcı gülümsemesiyle “tıknaz babayiğit” karşımızda durur nsunw «flVUZ krrrkrş bu sahnede. “Kadın ticaretini” bir sanata dönüştüren, mesleğini devle­ nKDET'f*«' tin en yüce katlarına da sunan, yabancı ülkelerden teşrif eden kellesi kocaman, ensesi kaim zevata bile hizmet veren, zaman zaman İlhan Selçuk’un bile gönderme yaptığı bu şanlı kadın satıcısı, bir yığın se­ ne serer. Gören’in bu konuda müthiş olduğunu söylemekte yarar var. naryo da yazmış ve Yeşilçam yapımcılarına tek tek götürmüştü. De­ “Galiba Beyoğlu’nu sinemamızda en iyi Şerif Gören sergiledi.” İstan­ mek ki, Aşkı Ben mi Yarattım’m erdemleri arasında bu muhabbet tella­ bul a taşı toprağı altın diye gelip de ekmek kavgasına düşen insanların lının görüntülenmiş olması da yer alıyor. kimi dilenci, kimi hamal, kimi hırsız, kimi sokak çocuğu, kimi hayat Orhan’ın Zeliha yerine koyduğu Mehtap, Orhan’ın verdiği üç ku­ kadını, kimi fedai olarak geçerler tek tek Gören’in kamerasının önün­ ruş parayla bakkala gidip orasını burasım elleterek kucak dolusu yiye­ den. cekle geri dönünce yer tokadı Orhan’dan. Çünkü Orhan namusludur,

Bütün parasını kaptırıp “hem aç hem de açıkta, tastamam sokakta” helal ekmek yemek ister. kalan Orhan; gittiği bir kahvede şarkı söyleyip herkesi kendine hayran Bu yeni “Zeliha” aşık olur ona, ama aynı zamanda Mehtap da oldu­ bıraktıktan, kapı kapı iş arayıp da bulamadıktan sonra daha önce on­ ğu için yakıştıramaz kendim, layık görmez Orhan’a. Saçım kendi ren­ dan para isteyen sokak çocuklarıyla vakit geçirmeye başlar. Cam siler, gine boyatsa da, elinin unuyla onu mutfakta karşılasa da, Mehtap’tır o. karnını doyurmak için hırsızlık yapar, sokakta yatar. Bir gün talihi yü­ Vesikasını iptal ettirmek istese de başaramaz, bu yüzden çıkar Or­ züne güler az da olsa. Kahvede onu çok beğenen Recai baba bir pav­ han’ın hayatından. Eski mesleğine geri döner, tabii bunun için yine yonda iş ayarlar Orhan’a. Orhan’dan bir tokat yer.

Orhan pavyondaki sahnede daha şarkısını bitirmeden Mehtap’ı gö­ Recai baba sayesinde plak dolduran Orhan’ın şarkıları herkesin di­

155 ORHAN GENCEBAY

line dolanır, minibüslerin camlarına boy boy posterleri asılır; köşeyi MÜJDE AR

dönme noktasına gelir bir anda. Ancak amacı bu değildir onun. Yaşam (21 Haziran 1954) savaşı veren, bir parça ekmek için her yolu deneyen insanları düşünür ki; BU İNSANLAR ONU SEVEN VE KÖŞEYİ DÖNDÜREN İNSANLARDIR, HALKTIR. Bir tomar parayı, yatı, katı, arabayı görmez gözü, halkı için halk konserleri vermek ister.

Seveni çok olduğu kadar, Orhan’ın düşmanı da çoktur artık. Sah­ neye çıkmak, bir avuç sarhoş uğursuzu eğlendirmek istemez. Gazino sahiplerinin tekliflerini geri çevirir. Sarhoş eğlendirmek yerine halk konserleri verecek, sevenleriyle alçakgönüllü mekânlarda buluşacak­ tır. İlk konserini vermek için sahneye çıkacağı esnada, üzerine saldırıp ellerini ezen gazino sahibinin adamları dışında, kanlıları da vardır dı­ şarıda onu öldürmek için bekleyen.

Halkın sevinçli ve acıklı bakışları arasında kanlı elleriyle sazını ça­ lıp şarkı söylemeye çalışan Orhan; “Beni buraya halk getirdi, sazım sö­ züm halk için, insanlık için, garipler için, sevenler için, yeni bir dünya için,” diyerek hayat görüşünü de ortaya koyar.

Ve sonunda tarih tekerrür edecektir, bu sefer tüfekle Orhan’ın ara­ Gazeteci baba Vedat Akm’la Türkolog ve tiyatrocu anne Aysel Gü­ sına girip kollarında ölen Zeliha olacaktır. Orhan da haklı olarak “Bat­ relin kızı olarak, İstanbul’un Fatih semtinde Kamile Suat Ebrern adıy­ sın bu dünya” diyecektir. la doğdu Müjde Ar. Annesi ve babası ayrıldıklarında henüz üç yaşın­ daydı ve kız kardeşi Mehtap Ar da henüz annesinin karnmdaydı. Farklı ve özel bir insandı Aysel Gürel, zekayla deliliğin tam sınırın­ da gözüküyordu. Hem çok zeki hem de çok cesurdu. Yetenek ve çalış­ kanlık da eklenince işin içine, tatlı-çatlak bir Gürel çıkıyordu karşımı­ za ki, bu kadın Müjde Ar’m kişiliğine, hayatına yön veren en önemli

insandı. Çocukluk jflları “Erkek Fatma” şeklinde geçti Müjde Arın, ya ağaç tepesindeydi ya futbol maçında. Bir yandan da komşu çocuklara rol

156 157 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

kesmeye başlayınca anladı oyuncu olacağını. Ar henüz sekiz yaşınday­ Feryada Gücüm Yok (1981), Güneşin Tutulduğu Gün (1983), Gizli Duy­ ken soluğu “Oraloğlu Tiyatrosu”nda aldı. Hem tiyatro sahnesinde hem gular (1984) adlı çalışmaları. Böylece Türk sinemasında “kötü kadın­ oyunculuk konusunda pişmeye başladı. Çok önem verdiği eğitimine lar” dışında kimse “öpüşüp sevişmez, orasını burasını göstermez” ku­ de devam etti. Fatih Kız Lisesi’nden sonra, İstanbul Üniversitesi Al­ ralı yıkılmıştı. Kadınların sorunlarını anlatan ve sadece vamp kadınla­ man Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. rın değil her kadının cinselliğini yaşayabildiğini gösteren Ar, yeni bir

Üniversitenin ilk yıllarında tanıştı ilk eşi, sinema ve fotoroman yö­ sayfa açmıştı Türk sinemasında. netmeni Samim Değerle. Henüz 18 yaşında oturduğu nikah masasın­ Filmlerinde cinselliği özgürce yaşayabilen veya erkek üstüne erkek da attığı imzayı bir yıl sonra geri alacaktı. Genç yaşta ve hatta her yaş­ ayartabilen rollerde oynasa da, aslında özel hayatında sayılı erkek gir­ ta evliliğe karşıydı bundan sonra. di evine. İlişkileri uzun solukluydu, günübirlik değil. Bir yıl süren ev­

Evliliği bitmişti ama yeni bir hayat başlamıştı hemen arkasından. liliğinin ardından sonra siyasetçi Ercan Karakaş’la kaderi birleşecek ve Halit Refiğ’in yönetmenliğini yaptığı, TRT’nin ilk dizisi olan Aşk-ı bugüne kadar da mutlu beraberliğini devam ettirecekti. M emnu’da “kocasını aldatan kadın olan Bihter” rolüyle tanınacak, bu Müjde Ar A rabesk (1988) sonrası uzun süre ara verdiği oyunculuk şekilde yıldızı parlayacaktı. Yıl 1975’ti. Hemen arkasından reklam yaşamına, Başar Sabuncunun Yolcu (1994), Mustafa Altıoklar’m Ağır oyunculuğu, fotomodellik ve sinema filmleri için teklifler yağmaya R om anıyla (1997) devam etti. İkibinli yıllarıysa oldukça hareketli geçi­ başladı. riyor. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (2000), Komser Şekspir (2001), Eğ­

Belki de en unutulmaz reklam filmi, incecik bikinisiyle sudan çık­ reti Gelin (2005) hep ses getiren çalışmalardı. tığı “Fuar kolonyası” reklamı oldu. Fazlaca erotik bulunduğu için san­ Ar’m oyunculuğunun en güzel yanı doğal olması şüphesiz. Seksi süre takılan reklam Fuar kolonyalarını batırırken Müjde Ar’ı biraz da­ olmasının yanında cesur ve sıcakkanlı bir kadın. Bu özelliklere zekası­ ha yukarı çıkaracaktı. nı da ekleyince rakiplerine pek şans tanımadı. Annesinin öğütlediği gi­

Ardından Ertem Eğilmez’li filmler başladı. Kemal Sunal’lı, Şener bi ne hırsız oldu ne de fahişe. Sinema filmleri ve TV dizilerinin arka­ Şenli, Adile Naşit’li bu unutulmaz ve keyifli filmlerle birlikte bizim sından NTV’nin Haydi Gel Bizimle Ol adlı canlı yapımında dobralığı ve gönlümüzde, Eğilmezin de kalbinde tahtını kurdu. Bu ilişki 1989 yı­ müstehcene kayan laflarıyla farkını ortaya koydu. “Gazoz kapağımı lında Eğilmezin ölümüne kadar devam edecekti. Bedri açtı” özdeyişi ortalığı karıştırdı. “Evde çıplak gezdiğim için yöre­

Sinema yaşantısında, elbette yetmişli yılların ikinci yarısında çevir­ de kiralar arttı” lafı yalnızca bir gerçekliği dile getiriyordu. Canlı ya­ diği Arzu Film yapımları önemliydi. Müjde Ar’ı Müjde Ar yapan film­ yında doktor konuğuna “menopoza girmiş kadınların libidosunu arttı­ ler ise seksenli yıllara ait olanlar. Özellikle de Atıf Yılmaz’ın çektikleri: racak besinleri” sorarak da cesarette sınır tanımadığım gösterdi. Dul Bir Kadın (1985), Adı Vasfiye (1985), Ahh Belinda (1986), Asiye N a­ Paraya düşkünlüğüyle de söz ettirdi kendisinden. Yıllar süren biri­ sıl Kurtulur (1986); ve Şerif G örenin, Kır Gönlünün Zincirini (1980), kimine ve yatırımlarına rağmen hâlâ borsada oynayan, inşaat ve emlak

158 159 ORHAN GENCEBAY işleriyle uğraşan Müjde Ar birçok yakın arkadaşına finans danışmanlı­ 1980 BEN TOPRAKTAN BİR CANIM i£ Yönetmen: Osman F . Seden

ğı da yapıyor. Parayı sevdiğini saklamıyor kimseden. Kuaföre para m Senaryo: Erdoğan Tünaş İm Kamera: Erdoğan Engin fi Yapmıct: Selim vermem, saçımı kendim boyarım diye övünüyor. Kuaföre vermediği o Soydan fi Oyuncular: Orhan Gencebay, Necla Nazır, Yıldırım Gencer, Sem­ parayla da her ay hayvan barınağına bağış yaparak aslında cimri değil, ra Türel, Kadir Savun, Aliye Rona, Sümer Tilmaç, Nejat Özbek, Abdurrah­ parayı yerine göre harcayan tutumlu ve merhametli bir insan olduğu­ man Palay, İhsan Yüce, Orhan Elmas, Nuri Tuğ, Zeki Tüney, Erdoğan Se­ nu gösteriyor. Kıyafetlerini semt pazarlarından alıyor. En önemlisi ren, Mustafa Yılmaz, Niyazi Vardı, Gülçin Feray, Garibe Gündem, Nermin kimseye borç vermiyor. Özses, Merih Fırat, Suat Arkın Ar ve Gencebay birlikteliği çok verimli çalışmalarla taçlandı. Os­ man Seden’in Balsın Bu Dünya’sı 1975 tarihliydi ve belki de Gencebay Osman Seden’in beşinci Gence­ filmleri içinde en iyilerdendi. Ar bir milletvekili adayı zenginin şıma­ bay filmidir bu. Yapımcı Selim rık oğlu tarafından tecavüze uğrayan saf bir köylü kızını canlandırı­ Soydan’a da çektiği ilk Gencebay yordu bu filmde. Öteki üç filmiyse, sinema tarihimizin gururlarından çalışmasıdır, ilk dördü Hürrem Şeril Gören çekti. Aşkı Bcıı mi Yarattım, Kır Gönlünün Zincirini ve F er­ Erman’aydı. 1978 yapımı Çile- yada Gücüm Yok. İlkinde bir pavyon kadınını; İkincisinde otuzuna gel­ keş’le başlayan yorgunluk belirti­ mesine karşın nedense “gazoz kapağını açtırmamış” şımarık bir zengin lerinin biraz arttığı, artık sürük­ kızını, sonuncusunda da kendisi gibi ünü doruklara vurmuş bir sine­ leyici büyük heyecanların hiç ma ve reklam yıldızını başarıyla yorumladı. Seden’in çektiği filmle öte­ kalmadığı gözlemleniyor usta ki üç filmi art arda izlemek ilginç aslında, çünkü ilkinde estetik ameli­ yönetmende. Daha doğrusu ka­ yatları öncesi saf ve katıksız bir Müjde görürüz, ötekilerdeyse bıçak al­ meraman Erdoğan Engin’e bile, tına yatıp yıldız çehresi kazanmış bir Müjde. Ne olursa olsun Müjde bazı harici sahnelerdeki bulanık, Ar’ı izlemek her zaman büyük bir zevk. tatsız görüntülerin koyu tonları ve kış koşullarının erken kararan ha­ vası azizlik etmiş olmalı ki, bu da filmin bazı sahnelerinde yer yer kendini göstermektedir. Buna rağmen iyi yanları daha ağır basan, iyi bir film Ben Topraktan Bir Canım. Olumsuzlukların önemli bir kısmının senaryodan kaynaklandığı söylenebilir. Tünaş’m hikâyesi belli ki, uzun bir Arap ya da Hint fil­ minden aparma. “Filmimizin doksan dakikalık kısacık süresi içinde, hikayede bulunan yan öyküler çok güdük aktarılıyor, bu nedenle ne

160 161 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR tipler ne de olaylar derinlemesine anlatılabiliyor, her şey bir anda kısa kısa geçiyor. Hint filmleri üç saati buluyor olmalı, ya da dört saati.” Köy bölümünde ağayla köylülerin ilişkisi çok bulanık, kaçakçıların yaşantısına hiç değinilmemiş, kahramanımız Orhan’ın babası olan Cu- mali’nin ölüsünü şöyle bir görebiliyoruz. Daha doğrusu beyaz örtü­ nün altından dışarı taşan, musalla taşma yatırılmış çıplak bedeninden ayaklarını görüyoruz yalnızca. Kahramanımız Orhan’ın güçlü, asık suratlı, yiğit anası rolünde Aliye Rona var, ama sahneleri o kadar kısa, ve yetersiz ki, Orhan’ın ne annesini ne de kızkardeşini bir tanıma, sev­ me olanağımız olmuyor. Kızkardeşi de yetmişli yılların sonları ve sek­ senlerin başında sinemamızdan şöyle bir geçen tatlı Merih Fırat canlandırıyor.

Orhan’ın İstanbul’a kiralık katil olarak geldiği günler, hapishane yılları, tahliye sonrası işlerin kızışması, ağası için öldürmeye kalktığı Fazlı Bey’in kızıyla ilişkilerin gelişmesi, hepsi filmin doksan dakikaya sıkıştırılması nedeniyle yeterli etkiyi yaratamıyor. Vahim olansa, Fazlı Bey’in bale eğitimi görmüş kızı rolündeki Necla Nazır’ın balerin giysi­ leri içinde tuhaf mekânlarda, sözgelimi alakasız bir kumsalda, sular Aliye Rona, Perihan Savaş içinde balerin devinimleriyle dolaşmasıdır. Türk filmlerini aşağılayan­ lara unutulmaz kozlar veriyor bu sahneler.

Osman Seden Fazlı Bey rolü için büyük efsane Abdurrahman Pa- İkincisiyse hapishane yıllarında deneyimli ve bilgili bir mahkumun ya­ lay’ı uygun görmüştür. Gencebay’m oynadığı filmlerin büyük çoğun­ nında pişerek çiğliğinden kurtulan, özgür, başı dik, yere sağlam adım­ luğunda kendisini seslendiren bu dev sanatçıyı beyaz perdede, larla basmayı becerebilen tutarlı Orhan kişiliği. Gözden kaçırılmaması televizyonda izlemek büyük mutluluktur kuşkusuz. Gizli kalmış bir gereken bir ayrıntı da Orhan’ın hapiste kazandığı bu dik duruşun kahraman Palay, onu görmek ilginç aslında. mimarının koğuşun ağası olan güçlü, kudretli Ömer (Kadir Savun) oluşudur. Kadir Savun her zamanki gibi civanmert, babayiğit bir rolde Filmde Gencebay iki ayrı kişilik sergilemektedir. İlki kaçakçılar karşımıza çıkar. Orhan, Ömer Ağa’yı ölümden kurtarır. Hatta Ağayı köyünde babasının candarmalar tarafından öldürülüşüyle biçare tenhada kıstıran kalleşlere bedenini siper edip yaralanır. Ağa da ona kalmış, ağanın iki kuruşa kullandığı, kula kulluk eden Orhan kişiliği;

163 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR olan minnetini para, mevki ve iktidar sunarak öder hikâyenin gelişen halini hatırlar onun. Şimdi, çocukluktan yana çok değişmiş olan arka­ bölümlerinde. daşını kolayca tanır. Orhan silahtan çıkan kurşunlarla yere yıkılırken Filmin içinde gelişen bir de aşk hikâyesi var. Orhan ve Orhan’ın “Katil değil o, kurban” der son söz olarak. Affeder o sıra pişmanlıktan kiralık katilliğe soyunduğunda vurduğu, yoksullara yardım eden, tok yerlerde kıvranan eski arkadaşını. gözlü, merhametli Fazlının kızı arasındadır bu aşk.

Orhan hapisten çıktıktan sonra tek bir etkinliğe odaklanır. Kendi cahilliği yüzünden sağlığım, işini ve parasını kaybedip sefil olan Fazlı Çetin’i ve kızını kurtarmaktır tek isteği. Yardım eder baba kıza, onları korur ve kollar, sonra da aşık olur Pmar’a. Bale eğitimi almış olan Pı­ nar önce Ömer Ağa’nın fabrikasında sekreter olur. Ömer ve Orhan İkilisi eski fabrikatöre elinden giden fabrikayı teslim eder.

Orhan ve Ömer bu arada yaptıkları işlerle, Davut ağanın işlerine taş koyarlar, köşeye sıkıştırırlar, görünürde bunu yapan hep Fazlı am­ ca olur. Fazlı’yla anlaşma yoluna gitmek isteyen Davut ise karşısında Orhan’ı bulur.

Orhan Pmar’a evlilik bile teklif eder. Kızın alacak bir intikamı ol­ duğu için “hayır” der. Orhan bunu da halletmeye karar verir ve Pınar’ı izbe bir eve çağırır düşmanını buldum diye. Yıllar önce Pınar’m baba­ sını vurduğu kıyafeti giyer üzerine. “Her şey yoluna girdi," “hayatım düzeldi,” “sevdiğim biri de var,” “evlenip mutlu olayım” diye düşüne­ ceğine babasını öldüremeyen kiralık katili öldürüp hapse girmeye ni­ yetlenen Pınar, “düşmanının” sevdiği adam olduğunu görünce önce yıkılır, sonra da toparlanıp sarılır sevdiğine. Çiftimiz barışıp, güle oy­ naya evden çıkarken, kendilerini dışarıda kötü bir sürprizin beklediği­ ni bilmemektedirler.

Köyün ağası iblis Davut tarafından köyden seçilen bu adam yeni \ kurbandır. Orhan bir bakışta tanır onu, küçükken dişleri birbirine girmiş halde sırıtan, saçları henüz koyulaşmamış, sarı bir çocukkenki

1 64 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ERDOĞAN TÜNAŞ Anne Babamla Evlensene gibi uzun soluklu dizilerin senaryolarında hep Tünaş’m parmağı vardır. (1935-28 Haziran 2007) Film senaryolarına baktığımızda sayısız isimle bilgi karmaşası yaratmak yerine, sadece Kara Murat, Yumurcak, Ûmercik, Ayşecik, Tu­ rist Ömer serilerinin onun emeğinin ürünleri olduğunu dile getirirsek herhalde bu ismin ne kadar önemli bir film senaristi olduğunu ortaya koymuş oluruz. Erdoğan Tünaş alçakgönüllü biriydi, sesi çok dik çıkan, çoğu se­ naryolarında adam dövmeye pek meraklı, sinema ve televizyon çevre­ lerinde “vazgeçilmezlerden değil” “tercih, edilenlerden olduğunu” söy­ Türk sinemasının senaryo dendiğinde hemen akla gelen üç silah- lerdi. Ona sorulursa, “Yeşilçam filmlerinde başrol oyuncuları önemliy­ şöründen biriydi Erdoğan Tünaş. Diğer ikisiyse Bülent Oran ve efsane di Yeşilçam’m Yeşilçam olduğu günlerde. İnsanlar konusu sevilen ol­ Safa Ünal’dır. Osman Seden’in şahane filmi Ayşecik Yavru Melek (1962) duğu için değil de, sevdikleri kadın veya erkek oyuncuyu seyretmek filminde kendisini izlemiş olanların belleğinde belki biraz haşin ve sı- için gidiyorlardı sinemaya. Hal böyle olunca kimse ilgilenmezdi ayrıca radışı izlenimi yaratmıştır yönetmen Erdoğan Tünaş. Elinde tüfeğiyle ilgilenmemeliydi de, filmi kimin yazdığıyla. Evet önemli olan yalnızca film boyunca, iki ya da dört ayaklı canlıların peşine düşüşüyle, kuşları başrolde oynayacak olanlardı, ama bugün, başka gündü artık ikibinli diri diri yakışıyla, işkencenin eğitsel erdemlerini över uygulamalı gös­ terilerle! yıllardaydık, insanlar tuhaftır ki filmde kimin oynadığıyla değil de, fil­ min konusuyla ilgileniyorlardı.” Belki çok uzun yıllar Türker İnanoğlu’yla bir arada olması ve üreti­ Erdoğan Tünaş Gencebay filmleri denildiğinde ilk akla gelen isim­ minin daha çok kapalı bir devrede kalması dolayısıyla diğer iki lerden biri kuşkusuz. 1976-1989 arasında tam on bir filmin senaryosu­ senarist kadar öne çıkmamış olabilir. Fakat kendisi çalışkan kişiliğiyle nu üretmiş çünkü. Düşünebiliyor musunuz; tüm Gencebay filmlerinin Türk sinemasındaki seçkin yerini almıştır. Ünlü senaristin 1959-1991 üçte birinden çoğunun hikâyesi Tünaş’m kaleminden çıkmış. Bıktım arası yazdığı üçyüzü aşkın sinema filmi senaryosu bizi şaşkınlığa sü­ Her Gün Ölmekten (1976), Çilekeş (1978), Derdim Dünyadan Büyük rükler. Bu durum senaristin neredeyse her ay bir senaryo ürettiğini gösterir. (1978), Aşkı Ben mi Yarattım (1979), Ben Topraktan Bir Canım (1980), Kır Gönlünün Zincirini (1980), Yarabbim (1980), Leyla ile Mecnun Dahası var. Erdoğan Tünaş’ın doksan sonrasındaki televizyon dizi­ (1982), Cennet Gözlüm (1987) ve Sensiz Yaşıyorum (1989) isimli bu leri odaklı bir üretimle aklımızı daha da karıştıran rakamlar çıkar filmlerde yetmişlerin devrimci varoşlarından mafya çevrelerine, kasa­ ortaya. Fakat usta senaristin kaç dizi yazdığını hesaplayacak verilerden ba eşrafından kentsoylu seçkin tabakalara, orta halli ailelerden köylü- yoksunuz. Cennet Mahallesi, Çiçek Taksi, Gurbet Kadım, Gurbetçiler,

166 167 ORHAN GENCEBAY

1980 KIR GÖNLÜNÜN ZİNCİRİNİ Ü Yönetmen: Şerif Gören Si Se­ naryo: Erdoğan Tünaş Si Kamera: Erdoğan Engin Si Yapımcı: Selim Soy­ dan Si Oyuncular: Orhan Gencebay, Müjde Ar, Eray Özbal, Ajlan Aktuğ, Sümer Tilmaç, Coşkun Göğen, Funda Ersin, Gülçin Feray, Seyfettin Karada- yı, İsmet Atalay, Nuri Tuğ, Mesut Sürmeli, Garibe Gündem, Cemal Gonca, Mürvet Tuna, Yılmaz Kurt, Yadigar Ejder, Niyazi Gökdere

Şerif Gören yetmişli ve seksenli yıllar­ da sık sık çalıştığı Selim Soydan’a çek­ tiği bu üçüncü Gencebay filmine odak CÜNEYT ARKINI noktası olarak bu kez kentsoylu çevre­ DANİELA ÖORDANO RftSOUALE BASİLE leri almış. Şerif Gören, renkli ve akışlı ŞEYH GAFFARA KARŞI SERÇİN ERDEM BORA /WAItfOGLU R E R K U r ejİs ö r K A T U K BAVTAN kam« a,ÇETW GÜRTOP KADİR S M » HUSEY8V ALP T İ M İ ÖZATAY biçemiyle sayısız ayrıntıyı sunuyor bize m *»,FUAT İÎZ Ü tR ERDOĞAN iUNAS s a J l A l M İ MURATOGLU m i SE1EKMAR ATİLLA ERffll NECLA F K parıltılı yaşantılardan. Aşkı Ben Mi Ya-

lere, seksenlerin sınıl atlama hevesindeki zıpçıktılarına kadar uzanan rattım’da olduğu gibi kahramanımız geniş yelpazede, Tünaş daldan dala atlar ve gerilimli öyküler kurmayı yine şarkıcı Orhan Gencebay, fakat ön­ ihmal etmeden, heyecanı eksiltmeden, eziklikle zenginlik karşıtlığını ceki çalışmada mesleğin henüz başın­ tartarak, ön plana çıkaracağı karakterlere yoğunlaşarak, ne gerekiyor­ da, plak çalışmaları, halk konserleri sa senaryosuna dahil ederek; tuzunu biberini, acısını, ekşisini katarak vererek varolmaya çalışan, kötü niyetli lezzet vermeyi önemser. plak yapımcılarının aldattığı, ağzı süt kokan, adalet ve barış yanlısı, sol

1966 yılında, Turist Ömer filminin senaryosunu yazdığında tanıştı­ rüzgârlara yelken açmış bir yeni yetmeyken, bu kez özellikle filmin ğı Türk sinemasının unutulmaz “vamp” kadını Suzan Avcıyla ölene ikinci yarısında deneyimli, lüks arabalarda dolaşan, lüks yalıda yaşa­ kadar bir arada kaldı Tünaş. “Yeşilçam’da evlilikler yürümez” görüşü­ yan, hayatın nimetlerinden doyasıya yararlanıyor gözüken özgüven nün tamamıyla geçerli olmadığını gösteren bir kanıt oldu evlilikleri. abidesi bir Gencebay izlettiriyor sinema izleyicisine. 1970 yılında nikah masasına oturan çiftin aşklarının ürünü Binnaz Av­ Orhan’ın kız kardeşi Gülcan, yaşadığı yoksulluktan bıkmış, cilalı cı da set tozuna bulaşmıştır. Binnaz Avcı’mn bugün bu işlere hâlâ de­ hayatlara duyduğu özenti nedeniyle, kendisiyle sürekli evleneceğini vam edip etmediği belli olmasa da, tümüyle sinemacı bir aile olarak dile getiren zengin çocuğu Erman’la (Eray Özbal) gezip tozmaktadır hep örnek teşkil edecek bir aile olmuştur Tünaş - Avcı ailesi. hikayenin başında. Erman’ın pırıl pırıl saçları, güneş yanığı diri teni,

168 169 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

büyülü gözleri, güldüğünde ışıl ışıl parlayan dişleri, lüks arabası ve YÖNETMEN ŞERİF GÖREN afacan oğlanın kız çetesiyle dolu yalısı kamaştırır zavallı Gülcan’m ORHAN GENCEBAY iö m im m m m gözlerini. Gittikleri bir partide Erman, yakın arkadaşı ve kötülük orta­ k ıp s Ik g Ip Ik i - ğı, Ömer’le (Coşkun Göğen) birlikte tuzak kurar Gülcan’a. İçkisine ilaç koyup bayıltır genç kızı. Kendisiyle ilişkiye girdikten sonra da Ömer’i kızın koynuna sokup sözde ikisini yatakta basar. Kendisini en yakın arkadaşıyla aldattığı bahanesiyle fırlatıp atar kızı arabasından da, hayatından da. Kirlenmiş olmanın utancıyla ailesinin yüzüne baka­ mayacak halde olan Gülcan da gidip denizde intihar eder.

Turneden dönen Orhan kız kardeşinin başına gelenleri araştırma­ ya başlar. Peşine düşer Erman’ın. Yanında bir de can dostu, kardeşim dediği saz arkadaşı vardır; Mehmet’tir (Ajlan Aktuğ). Keçi Mehmet EBAY ÖZÜM. AJLAN AKTUĞ SÜMER TİLMAÇ FUNDA ERSİN COŞKUN GÖĞEN

filmde çok içki içen alkolik bir tipleme aynı zamanda. Bu sebeple bu sen a ry o ERD O ĞAN T Ü N A Ş k a m b u r ERDOĞAN ENGİN karakter Ajlan Aktuğ’un gerçek karakteriyle de uyuşmaktadır. Dok­ sanların ikinci yarısında alkol batağına sürüklenmiş, parklarda perpe- Başta Mehmet olmak üzere, Orhan saz arkadaşlarının da yardımıy­ rişan yitip gitmiş bir oyuncudur kendisi. la kaset çıkartır. Halk çok sever onu ve böylece köşeyi döner Orhan. Orhan Erman’ın durumdan sorumlu olduğunu anlayınca onu öl­ Düşmanlarının evinin yanındaki saray yavrusuna taşınır, komşu olur dürmeye karar verir, fakat onun aptalca bir cinayet işleyip hapislerde onlarla. Hikâyede buraya kadar daha önce de benzer rollerde gördü­ çürümesini istemeyen arkadaşı Mehmet, Orhan’ı durdurmaya çalışır. ğümüz, bildiğimiz, tanıdık bir portre çizmektedir Gencebay; çileli ama Orhan arkadaşını dinlemez ve Erman’ı öldürmek için pusuya yatar. namuslu, dürüst bir Orhan izlemekteyizdir. Yeni evine taşman Orhan İşte tam bu sırada deniz kenarında kız kardeş Ebru’yu görür bikinile­ ise farklı bir Orhan’dır artık. Çiçekler serperek Ebru’nun dikkatini çe­ riyle güneşlenirken. Mehmet mermilerini yürüttüğü için vuramaz Er­ kecek, genç kızın hayatına sızacak ve kötü amacına ulaşacaktır. man ı ama başka bir plan yapar ve Gülcan’m intikamım Ebru’dan çı­ Ebru’yla Orhan gününü gün etmeye başlar. Gezerler, tozarlar, zen­ karmaya yemin eder. Mehmet’in de Ebru’da gözü vardır ve etrafında ginliğin bütün nimetlerinden faydalanırlar. Orhan la tanışana kadar dolanıp durmasına rağmen bir türlü dikkatini çekemez zengin kızının, hep bikiniyle dolaşan Ebru’yu giyinik görüp şaşırırız hatta. Erkek kar­ intikam peşinde koşmaktan elindeki işleri kaybetmiş ve çulsuz kalmış deşinin kırdığı cevizlerden, Orhan’ın intikam savaşından habersiz olan Orhan, intikam planım gerçekleştirmek için çok ama çok zengin ol­ [Ebru da aşık olur Orhan’a. maya karar verir sonunda. Can dostu Mehmet çoğu zaman ikilinin yanında dolaşmaktadır

170 171 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

yanlarında. Arkadaşının yanında silik ve ikinci planda kalmanın ezik­ Çocuğun kendisinden olduğunu Haşim den öğrenecektir Orhan. liğiyle kendini içki ve kumara vuran Mehmet, Ebru’ya arada iştahla “Doğunca gelir alırsın çocuğunu, ama Ebru benim” diyecektir Eiaşim, bakar ama sonuçta avucunu yalar. fakat Orhan ölümü pahasına sevdiği kadını terk etmeyecektir.

intikam zamanı da gelmiştir artık. Ebru’yu iyice ağma düşüren Or­ Ebru’yu evinin kadını, karısı, çocuğunun anası yapmak için evin­ han, sonunda atar yatağa. Önce birbirine yapışan sonra da birinin dü­ den almaya giden Orhan, ikna edecektir sevdiğini. “Sen de kır gönlü­ şüp ayaklar altında ezildiği iki gül görürüz bu esnada, bu metaforik nün zincirini” diyecektir sevdiğine. Ebru da karnına aniden saplanan sahne sayesinde anlarız olan biteni. bir sancıyla aklı başına gelince gönlünün zincirleri kırlır ve Orhan’a

Sonrası oldukça tatsızdır. Ebru’ya kardeşinin duvarda asılı boğul­ koşup sarılır. Onları sarmaş dolaş gören kötü görünüşlü Haşim bile muş resmini gösteren ve her şeyi anlatan Orhan, yarı çıplak kızı ko­ insafa gelecek ve çekip gidecektir yanlarından. lundan tuttuğu gibi babasının evine götürür. Bir paçavra gibi fırlatır “Orhan” ilk kez kanını yerde bırakacak, intikam almadan, kan önlerine. Ancak umduğu tepkiyi bulamaz. Oysa babası da normal kar­ dökmeden, her şeyi unutup sevdiğiyle evlenmek isteyecektir, hem de şılar olayı, ar damarı çatlamış olan Erman da. Erman iğrenç, kayıtsız kardeşini kirleten adamın eniştesi olmak pahasına. bir sırıtışla ve utanmadan “ben kardeşini, sen ablamı... Ödeştik” der Fakat Orhan’ın kaderinde mutluluğa yer yoktur, en sevdiği arka­ Orhan’a. Sadece Ebru yıkılır olan bitenden sonra. daşının, kardeşim dediği, yanından ayırmadığı, varını yoğunu paylaş­

Elikâyenn bu kısmından sonra Orhan yine bildiğimiz Orhan olur. tığı dostunun silahından çıkan kurşunlarla yığılacaktır yere. Önce vu­ Onlardan bir farkının kalmadığını idrak eder ve “bir erkek sevdiği ka­ rup, sonra “ölme” diye yanma koşan Keçi Mehmet ağlaya zırlaya itiraf dına sahip çıkmalıdır” diye düşünüp yakıştıramaz kendine yaptıkları­ edecektir onu kıskandığı için vurduğunu. Orhan arkadaşını affedecek, nı. Orhan’ı kıskandırmayı amaç edinen Ebru da yine açılıp saçılır, bi­ son nefesini vermeden içine bir nefes sigara çekecek ve sevdiğinin kol­ kiniyle dolaşmaya başlar. Önce kendisine yiyecek gibi bakan babası­ larında ölecektir. nın ortağı Haşim’e (Sümer Tilmaç) yüz verir, sonra kendisine abayı Eh, Orhan Baba olmak kolay mı? yakmış olan Mehmet’e cilvelenir. Bu esnada fenalaşan Ebru kendisini muayene eden doktordan hamile olduğunu öğrenir.

Mehmet’ten aldığı haberle mutluluktan havalara uçan Orhan ise Ebru nun yanma koşacaktır, ama ona “çocuğun senden olduğunu ne biliyorsun?” diye çıkışan Ebru Orhan’ın içine kurt düşürecektir. Üste­ lik zengin kızı sırf onu kıskandırmak için Haşim’le evleneceğini söyle­ yecek ve Orhan’ın yıkık surat ifadesine bakarak kendisini tatmin ede­ cektir.

1 72 173 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ŞERİF GÖREN

(Ekim, 1944)

Şerif Gören 14 Ekim 1944 tarihinde bir Batı Trakya ailesinin ferdi olarak Yunanistan Iskeçe’de dünyaya gelmiştir. Çocukluk yılları Iske- Çe’de geçti. 1956 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar adına verilen bursu kazandı. Türkiye’ye gelip İstanbul Erkek Lisesine yazıl­ Köprü (1975), Deprem (1976), İki Arkadaş (1976), Darbe (1976), dı. Daha sonra bir tanıdığı vasıtasıyla Hürrem Erman’ın sahibi olduğu Taksi Şoförü (1976), Nehir (1977), İstasyon (1977), Derdim Dünyadan Erman Film stüdyosunda iş buldu. Gören’in de sinema serüveni bu Büyük (1978), Derviş Bey (1978), Evlidir Ne Yapsa Yeridir (1978), Gelin­ şekilde 1962 yılında başlamış oldu. cik (1978), Almanya Acı Vatan (1979), Aşkı Ben mi Yarattım (1979), Kır İlkin kurgu masası başına geçti Gören ve Dönüş (1972), Çifte Ta­ Gönlünün Zincirini (1980), Feryada Gücüm Yok (1981), Herhangi Bir Ka­ bancalı Kabadayı (1969), Hakanlar Savaşı (1968) ve Ömrümce Ağladım dın (1981), Tomruk (1982), Alişan (1983) yönetmenliğinin ilk on yılın­ (1967) gibi filmlerin kurgularını yaptı. 1970 yılında sinema tarihimizin daki ürünlerinden bazılarıydı. yüz aklarından Umut (1970) ve Yarın Son Gündür (1971) filmlerinde 1980 darbesi sonrası siyasi açıdan çok zor bir dönemde çektiği, se­ Yılmaz Güney’in yardımcı yönetmenliği görevini üstlendi. 1974 yılında naryosu Yılmaz Güney’e ait Yol (1981) filmi 35. Cannes Film Şenliği’n- Endişe filminin çekimleri sırasında Yılmaz Güney tutuklanınca Gü­ de en iyi iki filmden biri seçildi ve Altın Palmiye ödülünü Costa Gav- ney’in bıraktığı yerden devraldı işi ve yönetmenliğe geçti. Endişe 1975 ras’m Missing adlı filmiyle paylaştı. Yol Filmi aynı zamanda 1983 yılın­ yılında, 12. Antalya Film Şenliğinde en iyi film ödülünü aldı. Şerif Gö­ da Fransa’da Eleştirmenler ödülü’nü kazandı. Yönetmenliğinde bu bü­ ren en iyi yönetmen, Yılmaz Güney de en iyi senaryo yazarı seçildi. yük başarıyı gölgeleyen tatsızlık, Güney’in adının filmin sahici yaratı-

174 175 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY

cismin hep önünde gitmesiydi. Tabii ki Yılmaz Güney’in büyüklüğü ve sinemadaki yeri tartışılmaz. Fakat Yolun afişlerine “Bir Yılmaz Gü­ ney Filmi" ibaresinin konulması ve yıllar sonra Şerif Gören e haber ve­ rilmeden filmin yeniden gösterime sokulması epey gurur kırıcıydı, emeğe yapılan büyük bir haksızlıktı.

1983 yılında çektiği Derman filmi, 20. Antalya Film Şenliğinde en iyi ikinci film seçildi. Ama Şerif Görene, Karlovy Vary Festivali’nde Uluslararası Sinema Eleştirmenleri ödülü ve Uluslararası Film Kulüp­ leri Federasyonu ödülü, Valencia Film Festivali’nde jüri özel ödülü ve 4. Uluslararası Şam Film Festivali’nde en iyi filme verilen Altm Kılıç ödülleri getirdi.

Güneşin Tutulduğu Gün (1983), Gizli Duygular (1984), Güneş Doğar­ ken (1984), Firar (1985), K urbağalar (1985), Yılanların Öcü (1986), Kan (1986), Sen Türkülerini Söyle (1986), Umut Sokağı (1986), Adem ile Hav­

va (1986), Beyoğlu’nun Arka Sokakları (1986), Katırcılar (1987), On K a­ uyum sağlayamıyordu. Bu sebeple dizilerin pek ses getirmemesi de

dın (1987), Sen de Yüreğinde Sevgiye Yer Aç (1987), Polizei (1988) sek­ Gören’i sinemadan iyice kopardı. senli yıllardaki ürünlerinden birkaçı. Görenin Gencebay’la ortak çalışmaları 1978-81 yıllarında gerçek­ 1988 yılında Federal Almanya televizyonu için Kırmızı Yeşil ve Pa­ leşti. Tümü de Görenin çok sık çalıştığı yapımcı Selim Soydan’m Gül- tates Soğan isimli “20 dakikalık” iki “Berlin belgeseli" çekti. 1990 ürünü şah Filmine yapıldı. Dördü de birbirinden çok farklı, yönetmenin çok Kemal Sunal’lı Abuk Sabuk Bir Film çok tartışma yarattı, hiç beğenilme­ sevdiği şekilde belgesel tadını taşıyan filmlerdi. En başarılı çalışma di. 1993 yılı ürünü Amerikalı hem iyi bir filmdi hem de seyirci açısın­ kuşkusuz Derdim Dünyadan Büyük (1978), gecekondu ortamının yok­ dan rekorlara imza attı. 1994 yılında Fransa 5. Kanalının talebiyle St- sul, mücadeleci insanlarının direnişini, boyun eğmeyişini anlatıyordu. rasbourg belgeselini çekti. Aşkı Ben mi Yarattım (1979) Beyoğlu’nun arka sokaklarında olan biteni Amerikalı filminden sonra yönetmenliğe altı yıl ara verdi Gören, büyük bir gerçekçilikle, olağanca açık bir dille sergiliyor, pavyonlar, direndi ve reklam filmi çekmedi. Hatırlayacaksınız, sinemamız çuval­ sokak çocukları, parklar ve hayat kadınlarının yaşamlarından kesitler, lamıştı bu yıllarda, dibe vurmuştu. Gören bu sefer televizyon için dizi yani beyoğlu caddelerinde, ara sokaklarında yaşanan dramları tüm yönetmenliğiyle geri döndü. İkibinli yılların başlarında birkaç diziye çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Kır Gönlünün Zincirini (1980) imzasını attı ama onun yaratıcı kişiliği bu ticari curcuna ortamına pek kentsoylu yaşantının çürümüşlüğü ve yozluğuna değinirken, Feryada

176 177 ORHAN GENCEBAY

Gücüm Yok (1981) küreselleşmenin bir öngörüsüydü; yaşantılarımıza 1980 V A Z G E Ç G Ö N L Ü M â Yönetmen: Osman F. Seden «a Senaryo: giren ve yönlendirici bir rol üstlenen büyük güçlerin, holdinglerin ne­ Bülent Oran m Kamera: Erdoğan Engin ve Hüseyin Özşahin ii Yapımcı: lere kadir olabileceğini, hemen yanı başımızdaki mahallede anlatı­ Selim Soydan iti Oyuncular: Orhan Gencebay, Canan Perver, Abdurrahman yordu, Şerif Gören’in “Gencebay filmleri” hakkında şunları dile getir­ Palay, Yalçın Gülhan, Şemsi İnkaya, Yavuz Karakaş, Seyfettin Karadayı, Coş­ mek gerek; akışlılığım sağlamak amacıyla içerdikleri aşk ve acıklı öy­ kun Göğen, İbrahim Uğurlu, Semra Uçar, Hüseyin Kaşif, Hakkı Kıvanç külerin ötesinde, “Gören’li Gencebay filmlerinin” daha derin okumala­ ra açıktır. Kendisi belki de Metin Erksan’la birlikte en başarılı, en ve­ Seden’in Selim Soydan’a çektiği rimli Türk yönetmenlerinden biridir. Büyük ustanın yolunun açık bu ikinci “Gencebay filmi” hiç olmasını ve daha nice başarılar kazanmasını dileriz. kuşkusuz deneyimli yönetmenin başarısı çok yüksek olmayan ça­ lışmalarından biridir. Kanı sarı lacivert akan yapımcının seksen­ li yılların başında çektiği iki Gencebay filmi olan Feryada Gü­ cüm Yok ve Bir Yudum Mutluluk filmlerine Seden’i yönetmen ola­ rak çağırmamasımn nedeni belki de usta yönetmenin artık yaşlanmaya başlayışıydı. Seden’in işi yavaştan alması iki sebepten kaynaklanır. İlk sebep öy­ künün albenisi olmayan çekimlere yeşil ışık yakmasıdır, İkincisiyse yönetmenin bu bilindik öyküyü alışılmış sinema dili ve kalıplarıyla anlatmak istemesi. Ayrıca Seden’in filmi çok heyecansız çektiği hissine kapılıyor insan. Sözgelimi Orhan filmin sonunda onlarca mermi yiyip de kevgire döndüğünde, ölü bedeninin üzerinde bir damla kan dahi

gözükmez. Film, hiç de gerekmediği halde kurban kimliğiyle ön plana çıkan Gencebay’m öyküsünü anlatır. Film sonunda boşuna harcanan bir hayatla taçlanır üstelik. Filmde Orhan’ın bir kardeşi var ki bu şımarık,

179 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

sorumsuz, ahlaksız kardeş ve kadir bilmez, anlayışsız, düzeysiz, haya­ HAKAN BALAMİR SERPİL ÇAKMAKLI NİLÜFER AYDAN tın değerini bilmeyen bir kız için harcar Orhan hayatını.

Seden acıklı bir öyküyü seçer burada da; seyirciyi üzmeyi, kahret­ meyi, ağlatmayı seçer. Hikâyenin sonunda kazananların sevimsiz ve ahlaken arızalı olması bizim kolayca özdeşleşeceğimiz, benimseyebile­

ceğimiz kişiler olmaması ne bizim sinemamızda ne de dünya sinema­ KERİMAN ULUSOY HİKMET GÜL ÖZLEM TEKÇE DERYA TEMUÇIN sında yeni bir şey değil kuşkusuz. Seyirciyi şaşırtmayı, yabancılaştır­ mayı seçen yapıtlar farklı anlatımları, farklı biçemleri benimser, sine­ mamızdan alışığız buna. Sözgelimi bir yalnızlık öyküsü olan Anayurt Oteli’nde (1986) Ömer Kavur, yasadışıların, sınırda yaşayanların konu

edinildiği 14 N um ara’da da (1985) Sinan Çetin bunu denemişlerdi Yö n e tm e n , SİNAN ÇETİN farklı bir dil ve farklı bir anlatımla. Ama Seden kahramanlarını alışıla­ Müzik, BARIŞ MANÇO senaryo, OMER UĞUR, SİNAN ÇETİN Kamera, CEM MOLVAN Eser. İRFAN YALÇIN gelmiş kalıplar içinde seyirciye sunduğu için seyirci üzerinde ve KURTALAN EKSPRES beklenen etkiyi yaratamayan bir film çıkar karşımıza. Seyirci kahra­ manımızın kara yazgısına doğru dürüst üzülemez bile. öğrenimi görmekte olan kültürlü bir kız olmasıdır. Aslında çok sever Filmde Orhan bir araba tamircisidir. Hayatı boyunca kardeşini Pınar Orhan’ı. Gezerler, eğlenirler, arkadaş olurlar, birbirlerine yakın­ kollamış, yola getirmeye çalışmış. Oğlan kardeşi Hakan (Yalçın Gül- laşırlar iyiden iyiye. Arada ona şoförlük bile yapar Orhan, kız turistle­ han) ise şımarık, sorumsuz, tembel, para hırsıyla kavrulan biridir. Ba­ ri gezdirsin de para kazansın diye. şını derde sokup sokup abisine koşar kurtarsın diye, akıllandım diye. Akıllandığını düşünen kardeşi Hakan ise kendisine kamyon alması Bütün pisliklerini temizleyen, onu koruyup kollayan abisine koştu­ için abisine baskı yapar. Pınar’m aşkıyla gözleri kör olmuş Orhan da ğunda affedileceğini bilerek kafasına göre yaşamaktadır hayatı. kıramaz kardeşini, boyundan büyük bir borca girerek isteğini yerine Orhan kendi tamirhanesinde işini tutturmuş yuvarlanıp giderken getirir. Fakat kardeşi yine kazık atar Orhan’a. Hem taşıdığı malları Pınar (Canan Perver) çıkar karşısına. Turist rehberliği yapan bu kızca- , hem de kamyonu satan Hakan paraları yedikten sonra kürkçü dükka­ giz üniversite öğrencisi, masum, acıklı ve sıcak tavırlarıyla etkiler Or­ nına geri gelir. İyi kalpli Orhan bu sefer de affeder kardeşini akıllandı han’ı. Kahramanımız Pmar’a aşık olur, baktığı her yerde kızın hayali diye. bitiverir. Hatta hayaline gülümseyip kadeh bile kaldırır, fakat kızın Kardeşi yan gelip yatarken Orhan kamyon borcunu ödemek için yanma pek yakıştıramaz. Sorun aralarındaki yaş farkından çok, Or­ şehir dışına çıkmadan önce vapurdan itiraf eder Pınara olan aşkını, han’ın bir araba tamircisi, Pmar’msa iki lisan bilen ve üniversite fakat duyuramaz sesini. Hakan boş durmaz bu arada, gidip çalışacağı-

180 181 ORHAN GENCEBAY na bir kazık daha atar abisine. Pmar’ı baştan çıkartıp elinden alır. Bu­ ABDURRAHMAN PALAY nunla da yetinmez, zengin olmak uğruna pis işlere bulaşır. (7 Mayıs 1923-14 Nisan 2002) Sevdiği kıza aşkını açıklayıp evlenme hayalleri kuran Orhan, Ana­ dolu’dan iş dönüşünde Pınar’ı kardeşinden hamile, kardeşini de maf­ yanın adamı olmuş şekilde bulur.

Sevdiği kızla kardeşinin namusunu kurtarmak için evlenen Orhan yeğenine babalık, Pınar’a görünüşte kocalık yapar, halbuki elini dahi sürmez sevdiğine. Pınar ise hâlâ Hakan’ı seviyordur delice. Hep acıklı gözlerle bakar abi dediği kocası Orhan’a. Herkes onları mutlu sanır­ ken, günden güne kahrolan adamcağız bir de kardeşinin ölüm haberi­ ni alıp iyice yıkılır.

Aslında kardeşi Hakan ölmemiştir; elinde bir tomar parayla çıkıp gelir aniden. Peşinde adamlar olduğunu söyleyip sığınır yine abisine. Bunca şeye rağmen bu sefer de affeder onu Orhan artık akıllandı diye, ne de olsa kardeşidir Hakan. Sevenleri birbirine bırakır, yaralı karde­ Abdurrahman Palay on parmağında on marifet olan sanatçılarımız- şin sırtındaki kurşunu çıkarır. Hatta “bir oğlunuz daha olursa adım dandı. Diyarbakır karpuzları. Oyuncu olarak başladığı sinema yaşantı­ Orhan koyun” der. Sonra kardeşinin giysilerini üzerine geçirerek, dı­ sında 1952-1995 arası yetmişe yakın filmde oynamış, bunlardan ellili şarıdaki haydutların kurşunlarına hedef olur bilinçli bir şekilde, yıllarda olanlarda jönlük bile yapmıştı. 1955-1972 arası çektiği otuza ölüme gider seve seve. Her filmde olduğu gibi sevdiklerine bir kez da­ yakın film, aralarında melodramlar, komediler ve bunların yanında ha kendini kurban eder Orhan Baba. Pesen Film için çektiği Yıldız Tezcan benzeri şarkıcı yapımları, örne­ ğin; Naylon Leyla (1961). Bu film ayrıca ulusal efsanelerimizden Erkin Koray’m yer aldığı tek sinema filmi olarak geçmişti tarihe. Çektiği filmlerin çoğunda başrolü üstlenmiş, bir kısmının senaryolarını da kendi yazmıştı. Kırklı, ellili ve altmışlı yıllarda yoğun bir tiyatro oyun­ culuğu yaşantısı da olmuştu Palay’m. Bu kadarı bile insanın gözüne ol­ dukça yüklü gözükürken Palay’m asıl uzmanlık alanına henüz değin­ mediğimizi ekleyelim; büyük bir seslendirme ustasıydı o, bir devdi. Bugün bir “Yılmaz Güney kahramanını” Acı’nın, Umut'un, Ağıt’m ve

182 183 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ötekilerin Palayın hüzünlü pes sesini, ağır, her heceye anlam katan man Palay seslendirdi belli bir haftalık karşılığında. Palay İn sesi o ka­ tonlamasından ayrı düşünmek olanaksızdır. dar bütünleşmişti ki Güneyle, Anadolu’da Abdurrahman Palay m baş­

Pertevniyal Lisesi mezunu Palay 1940-1950 yılları arasında memur­ ka bir filmde seslendirdiği aktör için “Bunu Yılmaz Güney konuşmuş” luk, profesyonel futbolculuk, amatör tiyatro oyunculuğu yaptı. 1951 diyorlardı. yılında Sanal 6 Tiyatrosu’nda George Bernard Shaw’un Ermiş Jeanne Palay’ın kırklardan başlayarak seksenlerin ortalarına kadar yılları oyunuyla profesyonel oldu. İstanbul Şehir Tiyatrosu ve İstanbul Rad­ oldukça hareketli geçti. Aile yaşantısı da bundan nasibini aldı elbette. yosu Temsil Kolunda çalıştı. 1963’te Oraloğlu Tiyatrosuna geçti. Erte­ Melahat İçli'den boşandı, ikinci bir evlilik yaptı, sonra bu evliliği de si yıl kendi topluluğunu kurarak turnelere çıktı. 1966 yılında, Arena bitirerek son eşi Nuray hanımla evlendi. Seksenli yılların sonlarında Tiyatrosu’nda Marcelle Mayrette’nin Anastasia adlı oyununu hem sah­ Abdurrahman Palay seslendirmede sorunlar yaşamaya başladı. Elem neye koydu hem de başrol oynadı. yönetmenliği hem de seslendirmeciliği bırakmak zorunda kaldı. Gerçi

Kırklı yıllarda Posta idaresinde telefoncu olarak çalışan Palay, son yaşı çok ilerlememişti ama bazı kötü alışkanlıkların bu erken emekli­ derece yakışıklı ve kabiliyetliydi. Kırklı yılların ortalarına doğru radyo likte payı olduğu sık sık söyleniyordu Yeşilçam’da. skeçlerinde ufak seslendirmeler yaparken kendisini keşfeden Ekrem Palay-Gencebay ortak çalışması da aynen Cüneyt-Palay ya da Çir­ Reşit Rey oldu. Ekrem Bey Şehir Tiyatrosu’na, Muhsin Bey’in yanma kin Kral-Palay birliktelikleri gibi çok verimli oldu. Halkımız bu özgün götürdü onu ve böylece tiyatro hayatı başladı. Ses tonu çok farklıydı, sesle bütünleştirdi Gencebay’m güçlü, olgun kişiliğini. Palay, 1972- rol yeteneği de vardı, çok güzel oyunlar oynadı. Tiyatro hayatı devam 1989 yılları arasında otuz bir Geııcebay filminden yirmi yedisinde ses­ ederken Selahattin Pınarın kardeşi olan oyuncu Melahat İçliyle evlen­ lendirdi usta besteciyi. Geriye kalan dört filmden ikisinde, yanı Bir Te­ di. Oyunlardaki başarısı ve “etkileyici sesi" dublajlara çağrılmasına ne­ selli Ver’de Toron Karacaoğlu, Kaptan’da Savaş Taner konuştu Gence- den oldu. Jön ses oluverdi; hemen jönleri konuşturmaya başladı. Yerli bay’ı (bunlar başarılı seslendirmeler olarak kabul görmedi, Gencebay film, yabancı film derken ellilerde ününü iyice pekiştirmişti,. Altmış­ adeta kimlik değiştirmiş gibi algılanıyordu). Son iki film Kan Çiçeği ve larda “Madem en önemli rolleri ben konuşuyorum, o zaman dublaj Utan’da ise Gencebay beğeni toplayan bir karar verdi ve karakterini kadrosunu da ben yöneteyim” diyerek dublaj yönetmeliği de yapmaya kendisi seslendirdi. başladı. Palay-Gencebay birlikteliği seslendirmeyle sınırlı olmadı yalnızca. Altmışların ortalarına doğru Yılmaz Güney'in çıkışma Palayın sesi Usta seslendirmeci 1980-1982 arasında çekilen üç de filminde gözüktü büyük destek oldu. Necip Sarıca Yılmaz Güneyle dost olduktan sonra usta bestecinin. Ben Topraktan Bir Canım'da iyi yürekli, yardımsever Palayla anlaşma yapmasını söyledi ona. Palay’dan başkasının onu ke­ ama kaderin oyunu sonucunda kiralık katil olan Orhan Gencebay m sinlikle seslendirmemesini rica etti. Yılmaz Güney bu yüzden teşekkür kurşunlarına hedef olup sakatlanmış bir iş adamını, Vazgeç Gönlümde etti Necip Sarıcaya. Bundan sonra Yılmaz Güney’i sadece Abdurrah- yine buna benzer bir ış adamını canlandırıyordu. İkisinin de yönetme -

184 185 ORHAN GENCEBAY

ni Osman Seden’di. Üçüncüsü Leyla ile Mecnun’da ise iki sevgiliye yol 1980 YARABBİM m Yönetmen: Temel Gürsu Si Senaryo: Erdoğan Tü- gösteren, onlara birbirinden haber uçuran, doğa ötesi güçlerle donatıl­ naş Si Kamera: Çetin Tunca ii Yapımcı: Hürrem Erman i ı Oyuncular: Or­ mış bir derviş, bir bilgeyi canlandırıyordu. han Gencebay, Perihan Savaş, Eşref Kolçak, Kadir Savun, Suzan Avcı, Ali Abdurrahman Palay adı, aynen İsmet Ay gibi İstanbul’un Karade­ Şen, Suat Arkan, Mustafa Doğan, Hakkı Kıvanç, Yadigar Ejder, Orhan Ço­ niz e açılan güzel ilçesi Şile’yle özdeştir. Yıllarca Terminal Meydanında ban oturmuştur büyük usta, orada güzel günler geçirmiştir. Kim bilir; belki bir gün o meydana heykeli dikilir bu büyük ismin, eğer hâlâ bir Hürrem Erman’ın yapımcılığın­ heykeli dikilmemişse. daki son Gencebay filmidir Ya- rabbim , Temel Gürsu’nunsa ilk Gencebay’la ilk çalışması. Geç­ mişimiz ve geleneğimiz sembol­ lerle, çok zengin bir masal kül­ türüyle yüklü olduğuna ve ma­ salları sevdiğimize göre Yarab- bim filminin sevilmesi de doğal­ dır. Dramatik, ibret verici bir filmdir bu. Fakat her şeye rağ­ men bir eksiklik hissediliyor filmde. Tunca’mn özellikle dış sahneler­ de elde ettiği şiirsel resimlere, Temel Gürsu’nun rahat anlatımına, Gencebay’m gayretliliğine karşın, bir Seden ya da Aksoy filminin vu- ruculuğuna ulaşmak için çabalayan bir film olmaktan öte gidemiyor bu eser. Sözgelimi finalde oğlundan nefret eden babanın yumuşayıp çözülmesi sahnesinde bile yeterince duygusal bir atmosfer yakalana­ mamıştır. Büyük oyuncu Eşref Kolçak’m bu role oturmadığı söylene­ bilir. Gözler bir Hayati Hamzaoğlu heybetini arıyor bu rol için. Gen- cebay’m günbatımında ellerini göğe kaldırarak dua etmesiyse izleyici­ nin yüzünde bir tebessüm oluşturamıyor. Ulu çınar Kadir Savun sanki yeterli yardımı yapamıyor kahramanımıza, gerektiği kadar sarmalaya-

187 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

mıyor onu. Belki de yetmişli yıllarda fırtına gibi esen Gencebay filmle­ ri seksenli yılların getirdiği yeni heyecanlarla birlikte artık biraz sol­ muş, eski parlaklığını yitirmiştir.

Orhan hasta annesine ve evine bakan, bıyıkları terledi terleyecek yaşta bir delikanlıdır. Bütün gün çalışıp didinir evine ekmek götüre­

tem elCÜRSU bilmek için, çünkü evin erkeği odur. Babasını öldü bilen Orhan anne­ „ 8Wrt>fiM*TÖMA$ sinin bunca yıl saklayıp da öleceğini anlayınca itiraf etmesiyle öğrenir gerçekleri, babası aslında hayattadır ve onları istemediği için çıkmıştır hayatlarından. Annesinin elinde Orhan’ı babasının topraklarına ortak eden bir tapu da vardır. Annesi son nefesini vermeden önce Orhan’a hakkını aramasını tembihler.

Hiç tanımadığı babasını bulmaya gider Orhan. Tam da evlendiği gün çıkar karşısına. Şaşıran Kemal (Eşref Kolçak) reddeder oğlunu; adım ve toprağını vermediği gibi bir de “yalancı” der ona, “piç”der ve itip kakar. Öksüz, yetim Orhan yemin eder hakkını alacağına ve düşer han’ın el koyduğu ahırda kalan kuzularının derdine düşen Gülcan, Almanya yollarına. hem kuzularını alamadığı için, hem kendisine yalakalık yapmadığı Kemal sahip olduğu topraklar dışında bütün parasını kumarda için hem de sözünü dinletemediği için nefret eder Orhan dan, kendi­ kaybeden kötü bir karakterdir. Sırf parasız kaldığı için Müjgan’la (Su- me kul köle yapacağım” der ve bir oyuna girişir. zan Avcı) evlenir, üstelik ölen kocasından bir kızı olmasına rağmen. Orhan kuzularını hediye eder Gülcan a, üstelik gideı yanma ve Öz oğlunu kovan Kemal başkasının kızma babalık yapacaktır bundan özür diler. Gülcan masum, sevecen kız rolü yapar. Sırıta kırıta dolaş­ sonra para uğruna. maya başlar Orhan’ın yanında. Aradan yıllar geçer ve Almanya’da çalışan Orhan Türkiye’ye döner, Bir de hikâyede komşu köyün ağası Abbas (Ali Şen) vardır. Top­ Kemal in arazisini bulur. Orhan Kemal’in arazisinin tam ortasına kazık raklarını bir türlü satmadığı için Kemal’e kinlenen Abbas, “düşmanı­ diker. Kemal’in kızı Gülcan (Perihan Savaş) ve kahyası Kadirle (Kadir mın düşmanı dostumdur” diye düşünerek çalar kapısını Orhan m. Savun) birlikte koşarak gelen Kemal’e doğru seslenir Orhan: “Anam Reddedilince ham bir planla bir taşla iki kuş vurmayı amaçlar. Ke­ Zeynep, baba yerinde adem oğlu, tanıdın mı beni?” der. mal’e pusu kurup öldürmek ister ama yapamaz, fakat bütün suçu Or­

ilk bakışmalarında aralarında bir aşk yaşanacağının ipuçlarını ve­ han’a yıkar. ren Orhan’la Gülcan, daha ilk konuşmalarında karşılıklı atışırlar. Or­ Orhan’ı yani kendi öz oğlunu hiç acımadan arabanın arkasına bağ­

188 189 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY

yerek. Gülcan’m numaradan yaptığı bütün aşk oyunları gerçektir ar­ layıp yerlerde sürükleyen Kemal, adamlarından şahitlik etmelerini is­ tık. Kendisinin de bilmediği bir sevgi biriktirmiştir Orhan’a karşı için­ ter ona karşı. Başta Kadir baba olmak üzere hepsi reddeder, yukarıyı de. Derken bir gün Kemal bitiverir kapının önünde. Orhan’ı vurma­ işaret ederler gözleriyle “Allah var” diye. Kadir baba ve tayfası köle gi­ sınlar diye razı olur Gülcan babasıyla İstanbul’a gitmeye. Gider, fakat bi değil insan gibi çalışmak için çitin diğer tarafına, Orhan’ın yanma dayanamayıp bir süre sonra döner gelir sevdiğinin yanma, üzerinde geçerler bundan sonra. aynı basma entariyle. Gülcan ise hain planlarına devam etmektedir, “Yabani bir oyunca­ Yine Kemal biter kapının önünde. Bu sefer kararlıdır Orhan ı öl­ ğım var, istediğim gibi oynayıp sıkılınca kırıp atacağını” der annesine, dürmeye. Ama bu sefer Abbas’m adamı girer devreye Kemali vurmak iyice girmştir Orhan’ın kanma. Türlü cilvelerle ümit verir ona ama, için. Onu son anda fark eden Orhan atılır önüne, kurtarır Kemal’i be­ “beraber olmamız imkansız” der. Gülcan’a bütün gerçekleri açıklayan denini kurşunlara siper ederek. Kemal insafa gelir böylece. Ağlar, sız­ Orhan gidip sevdiğinin üvey, kendisinin öz babasından ister Gülcan’ı. lar “ben ettim sen etme, babanım ben senin, oğlum” der, “şimdi iki ev­ Kemal’in aslında anasım değil kendisini istemediğini öğrenince yüreği­ ladım var” der Kemal ve barışıp sarılırlar birbirlerine. Mutlu sona ula­ ne su serpilir “ver kızını al topraklarımı” der.

Müjgan (kötü rollerden bildiğimiz Suzan Avcı şaşılacak derecede şırlar. Gülcan’la Orhan evlenirler; eh, onlar erer muradına, biz çıkalım iyi bir karakteri canlandırmaktadır bu hikâyede) kocasına ve kızma düşkün bir ev kadınıdır. Hatta merhametlidir. Orhan’a acır, “yapma” kerevetine. der kızma “ümit vermesen o zavallı topraklarından olmazdı" der, ama dinletemez.

“Seni sevdiğimi düşünmen bile bana hakarettir” diye mektup yazıp kaçar gibi İstanbul’a giden Gülcan’m arkasından önceleri yıkılan Or­ han, sonra toparlanıp peşine düşer, kaçırıp getirir doğduğu eve. Or­ han için keyifli Gülcan için eziyetli birkaç günün ardından tecavüzcü (Yeşilçam’m yeraltı efsanelerinden Mustafa Doğan) de burada girer hi­ kâyeye. Gülcan’ı tecavüzcünün elinden kurtaran Orhan bıçaklanır, sonra da sevdim seni diyerek salar kızı geri gitsin diye.

Gitmez, gidemez Gülcan ve Orhan’ın kendisine aldığı basma enta­ riyi geçirir üzerine. Hiç yakışmasa da bu basma entari, pazen gecelik Orhan’ın annesinin sürekli giydiği giysilerdir ve filmin sonuna kadar şirin bir eğretileme olarak kullanılacaktır tutarlılığı ve ahlaklılığı imle­

191 190 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

KADİR SAVUN hibi daha oldular Nişantaşı’nda. Daha sonra babaları döndü eve ama

(15 Ağustos 1926-10 Ekim 1995) gidişinin sebebini sır olarak sakladı, hiç konuşmadı bu konuda. Sadık- zadelerin büyük hanımı Hatice, karısını ve çocuklarını bırakıp gitti di­ ye kızsa da ona sonradan sahip çıktı ve emektarları yaptı. Nişantaşı Ortaokulunu bitiren Küçük Savun, Kabataş Lisesi ni terk etti, yarım bıraktı öğretimini. İkinci Dünya Savaşının devam ettiği zor günlerdi bunlar, yiyecek ekmek bulamaz, mısır küspesiyle doyurur­ lardı karınlarını. Küçük Kadir zor yaşam olanaklarının tadını küçük yaşlardan itibaren tatmıştı. Yaşı küçük olmasına rağmen çalışıyor, yıl­ lar geçtikçe büyüyüp serpiliyordu. Genç Kadir bir süre Harp Okulun­ da çalıştı. Ardından evlerine yakın olan And Filmde “set işçisi” olarak işe başladı ve böylelikle sinemaya ilk adımlarını attı. Faruk Kenç çok severdi onu, Kadir dürüst ve çalışkandı çünkü. Bir süre “Yapım Amir­ liği” yaptı And Filmde, kastla ilgilenerek kast işini de yürüttü. Erzurum doğumlu Kadir Savun emniyet memuru olan babasının İriyarı bir gençti bir doksana yakındı boyu, heybetliydi, kartal ba­ tayiniyle küçük yaşlarda İstanbul’a adım attı. Nişantaşı Meşrutiyet kışlıydı. Yapılı görüntüsü yönetmenlerin dikkatini çekti. Caddesi’nde geçti çocukluk günleri. Birinci Dünya Savaşında cepheye işte Yeşilçam’a oyuncu olarak adım atışı böyle oldu. İlk filmi 1949 gitmiş ve Rusya’da esir düşmüş olan babası bir bahçe satın almıştı Ni­ yılında çekilen Üvey Baha’ydı. Bu filmden sonra tekliflerin ardı arkası şantaşı nda, aldığı bahçe üzerine küçük bir ev kondurmuştu. kesilmedi. Sert görünüşünün altındaki yumuşak kalbiyle hep iyi ve ilkokulu Nişantaşı’nda bitirdi Küçük Kadir, altı erkek kardeşlerdi. babacan rollerde oynadı. Annelerinin ilk eşinden dünyaya gelen üvey ağabeyleri Ragıp’tan sonra Sinemaya başladığı yıllarda ilk evliliğini yaptı Saffet hanımla. Daha sırayla Kadir, Faruk, Ahmet, Salih ve Saim doğmuştu. çocukları bile olmadan gencecik kadının ölmesi nedeniyle uzun sür­ Anneleri Trabzonluydu, “Armatör Sadıkzadeler”in yalısında hiz­ medi bu evlilik. Damat olarak o kadar sevildi ki aynı ailenin ikinci kızı metçi olarak çalıştı çocuklarını büyütmek için. Babalan kaybolmuştu \ olan Nermin’i verdiler ona. Bu evlilikten bir kızları oldu Iraz adında. bir süre sonra. Bazı sorunları vardı, sorunlardan uzaklaşmak için An­ Savun’un yapımcılık macerası bile oldu altmışlarda. Gencecik yaşta kara ya gitmişti kaçar gibi. Uzun süre babasız kaldılar İstanbul’da ama acı bir intiharla yitirdiğimiz Suphi Kaner’le birlikte Azim Filmi kur­ anneleri kahramanca çalıştı, aratmadı yokluğunu babalarının. Sadık- muştu Kadir Savun, kısa bir yapımcılık deneyimi de yaşamıştı. zadelerin kubbeli köşkünde geçti çocukluğunun bir kısmı da. O kadar Türk sinemasının gururlu, güvenilir, babacan, şefkatli, merhamet­ sevdi ki bu köklü aile onları ve o kadar sahip çıktı ki, bir küçük ev sa­ li, sadık, vefalı, özü sözü bir, iyi yürekli karakterlerinin vazgeçilmez

192 193 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

rin Ötesi (1961), İkincisi 1. Sinema Ekspres Dergisi Yarışması İkimize Bir Dünya (1963) idi. Sanat hayatı boyunca etkisinden kurtulamadığı ve “böyle bir rol bir daha gelmedi” dediği rol ise Kemal Film yapımı Çalıkuşu (1966) filmindeki rolüydü. Kızılırmak-Karakoyun (1960), Yumurcak serisi (1970), Güler misin Ağlar Mısın (1975), Deli Yusuf (1975), Görünmeyen Düşman (1978), Bodrum Hakimi (1976), Kader Bağlayınca (1976), Zübük (1980), Vatan­ daş Rıza (1979), Arkadaşım (1982), Güneş Doğarken (1984), Varyemez (1991), Fahriye Abla (1984), A rabesk (1988), Senede Bir Gün (1965), V i­ la Hanım (1977) ve İm parator (1974) rol aldığı filmlerden sadece birka­ çı. Onu daha çok ellilerin ikinci yarısından itibaren neredeyse resmi oyuncu olarak tescillendiği Kemal Film yapımlarından, tabii özellikle Kadir Savun’un kardeşi Faruk Savun Vadullah Taş’la birlikte yapımcı ve usta yönetmen Osman F. Seden filmlerinden tanıyor ve se­ viyoruz. oyuncusuydu Savun. Hep sözünde durur, zor zamanlarda canı pahası­ Ellili ve altmışlı yıllarda Kemal Film’in komedi, tarihi ve macera na dostlarının yardımına koşardı. Gerçek şu ki, çoğu kez maddi ola­ filmlerinde; yetmişlerin macera, türkücü yapımlarında; seksenlerde nakları kısıtlıydı. Bazen balıkçıydı, bazen marangoz ama hep aynıydı farklı türlerde izledik onu. Doksanlara gelindiğinde çok hasta gözükü­ aslında; iyi kalpliydi, güçlüydü, doğrudan yanaydı, ayrıca vurduğunu yordu yer aldığı televizyon dizilerinde. Bu dizilerden bazıları Gündü­ da yere yapıştırırdı. Rol yapmazdı filmlerinde, kendini oynardı aslında zün Karanlığı, Tetikçi Kemal gibi yapımlardı. karakteriyle, yaşam biçimiyle, kadirşinaslığıyla ve babacanlığıyla, za­ Seksenlerin sonlarına doğru kansere yakalandı Kadir Savun. Her ten bu yüzden Kadir Baba olmuştu adı. zaman gülen ve güldüren adam gülmez oldu. Hastalığından çok, setle­ Filmlerde sık sık rakı sofralarında görsek de kendisini, içkiden ve re uzak kaldığına üzüldü aslında. Yedi yıl mücadele etti, ama kaçınıl­ kumardan nefret eden kişiliğiyle alkol kullanmazdı Kadir Savun tek maz sona yenik düştü. kötü alışkanlığıysa arkadaş gibi sevdiği “cigarası’ydı. Oyuncu arkadaşları arasından, Suavi Tedü’yü, Orhan Günşiray’ı, Kırkbeş yılı bulan oyunculuk yaşantısında üç yüz elliye yakın sine­ Ahmet Mekin’i beğendiğini söylerdi yakınlarına, fakat biri ayrıcalık­ ma ve televizyon filminde rol aldı. Onca yakışıklılığı, heybetli görün­ lıydı; en sevdiği Orhan Gencebaydı. “Çok şerefli ve dürüst bir insan” tüsü ve müthiş oyunculuğuyla nedendir anlaşılmaz ama hiç başrolde diye bahsederdi sevdiklerine ondan. Dokuz filmde bir arada oldu oynamadı. İki ödülle değerlendirilse de sinemamızın en unutulmaz Gencebay’la 1971-1989 arası. Bir Teselli Ver'in unutulmaz demirci us­ yüzlerinden biriydi. Ödüllerinden biri Türk Filmleri Yarışması G ecele­

195 194 ORHAN GENCEBAY tasıydı, Dertler Benim Olsun’un şefkatli esnafı, Batsın Bu Dünya’ran güç­ 1981 F E R Y A D A G Ü C Ü M Y O K ii Yönetmen: Şerif Gören ii Senaryo: lü ve pederşahi davranış biçimini reddeden motorcusu, Hatasız Kul Şerif Gören fi Kamera: Erdoğan Engin ii Yapımcı: Selim Soydan fi Olmaz’m merhametli imamı, Ben Topraktan Bir Canım filminde güçlü Oyuncular: Orhan Gencebay, Müjde Ar, Pembe Mutlu, Nuri Alço, Mete Se­ kudretli koğuş ağası, sözü geçen mafya lideri, Yarabbim’in güvenilir zer, Seyfettin Karadayı, Mustafa Yavuz, Mesut Sürmeli, Yavuz Ün, Nihat kahyası; Kördüğüm ün biraz yorgun pansiyon işletmecisi, Zulüm un in­ Toksöz, Zeynep Erman zivaya çekilmiş balıkçısı, Kan Çiçeğinde yürümekte güçlük çeken ve oldukça hasta gözüken mafya mensubu. Her karaktere yakışan ve Gören’in Aşkı Ben Mi Yarat­ onları başarıyla canlandıran, yakışıklılığına, heybetli görüntüsüne, tım adlı filmine benzerliğiyle müthiş oyunculuğuna saygıyla eğilmek gerekir. dikkat çeken bu yapım yine de Ayrıca kendisiyle ilgili röportaj yaptığımız değerli kardeşi oyuncu seyredilmeye değer bir eserdir. Faruk Savuna da teşekkür eder, Kadir Baba’yı Hayırla anarız. Nefes nefese geldiğimiz finalinde iyi organize edilmemiş bir kon­ ser çekimi karşılar bizi; yapım koşulları, Açık Hava Sahnesi’nin doldurulması, kısıtlı zaman ve elde olmayan aksaklıkları belki de filmi istediği gibi noktalaya- mamış yönetmen. Selçuk-Efes’te- ki konser sahnesi olanaksız şart­ larla birleşince finale tüm hızıyla giren şahane bir film finalde maalesef seyirciyi hayal kırıklığına uğra­ tacak cinsten. Fakat beklentileri karşılayamayan bu finali görmezden gelirsek, Feryada Gücüm Yok elbette çok başarılı bir film. Yalnız Gö- ren’in önceki Gencebay filmlerine yerleştirdiği toplumcu, adaletten, barıştan yana, sol dünya görüşü bu filmde bulamayız, fakat bunu da filmin çekildiği dönemin 1980 darbesinin hemen sonrasına denk gel­ mesiyle açıklamamız mümkündür. Gören kahramanı olarak üçüncü kez kullanır şarkıcı Orhan Gen-

197 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR cebay’ı. Üstelik de Müjde Ar’m canlandırdığı kişilik, sanatçının kendi yaşantısına oldukça gönderme yapar (değişen ad, değişen burun, yeni­ lenen ağız, dişler gibi). Bu filmde sinema ve reklamcılık dünyasına ya­ pılan sayısız göndermeler Gören’in iyi bildiği bir malzemeyi ustalıkla ortaya kovuşudur.

Evet, öykü Gencebay ve ünlü sinema sanatçısı Müge’nin üzerine kurulu.

Orhan ve Müge ünlü bir çift oldukları için insanların içinde yan yana geldiklerinde birbirlerinin yüzüne bile bakmamakta, aralarındaki ilişkiyi pek belli etmemektedirler. Daha çok kıyıda köşede, yatta ve denizde sevgilidirler. Aynı masada yemek yemeye bile çekinirler ve çok temkinli davranırlar. Bu ünlü ikilinin insanlardan gizledikleri aşk­ larının yanında filmin senaryosu Müge’nin geçmiş hayatının acıklı yanları ve şimdiki hayatının mutsuzluğu, Gencebay’m aile dostu Sel­

çuk- Efesli Kaptan’ın saf, temiz kızı Pembenin Orhan’a olan platonik satın alma gücüne sahiptir. Orhan’la yolları bir arazi nedeniyle şirin aşkı, kasaba esnafının zengin, güçlü adama yaltaklanması gibi yan Selçuk’ta kesişir. hikayelerle örülerek desteklenmektedir. Orhan turistik ilçeye huzurevi yaptıracağı araziyi bir mimarla gör­ Feryada Gücüm Yok’ta, Gencebay filmlerinde sık sık rastladığımız meye ve tasarıyı biçimlendirmeye gelir. Dev holdingin göz koyduğu aşk acısı, sefalet, kan davası, zengin ve fakir savaşı göze çarpmaz. arazi arada bir savaş çıkmasına neden olur. Oğuz’un parlak teklifini Fakat bir savaş var elbet, o da seksen sonrası toplumumuza daha bir kamunun iyiliği için kesin bir dille reddeden Gencebay’m başına epey egemen olan dev holdinglerden biriyle dev bir sanatçının arasındaki çorap örülecektir. Aslında Gencebay’m ününe ün, servetine servet ka­ savaştır. \ tacak bir tekliftir bu, ama kabul etmez. Dev holdingi simgeleyen halk düşmanı çok iyi seçilmiş bence. Müge’nin Selçuk’a gelişiyse bir film çekimi nedeniyle olur. Bu Gencecik olan uzun, upuzun bacaklarıyla, tiril tiril giysileriyle, sağlık sırada kısa geriye dönüşlerle onun acıklı hikâyesini öğreniriz. İlçeyi ve güçlülük simgesi yumuşacık sarı saçlarıyla ve üstelik bıyıksız bir terk etmesinin öncesinde yığınla erkek üzerinden geçmiştir genç, kör­ Nuri Alço vardır karşımızda. Oğuz, yani Alço kara para aklayarak her pe Müge’nin. Esnafın daha önce ilaçlı çay içirip ırzına geçtiği, sonra da geçen gün daha da zengin olmaktadır. Yaptığı sürekli yatırımlar ona “orospu” diyerek taşlayıp kovduğu dikişçi Hatçe’dir aslında o. Kızının para ve iktidar olarak geri dönmektedir. İstediği her yeri ve her şeyi bu durumuna dayanamayan balıkçı Rıza kalpten gitmiştir. Rıza Sel­

198 199 ORHAN GENCEBAY

çuk’taki dost kaptanın abisidir. SELİM SOYDAN

Çok sevdiği Müge’ye evlenme teklif ettiği gece Orhan’ın üzerine (23 Kasım 1942) bir cinayet suçu atılır. Yalancı şahitlerle Orhan suçlu konumuna dü­ şer. Bu esnada omzundan vurulan Orhan kırsal bölgede bir ailenin ya­ nma saklanır. Kaptan’m Müge eşliğinde eve gelişiyle yaradaki kurşun çıkarılacak ve kahranımız intikamını alacak kıvama gelecektir.

Müge holdingle işbirliği yapıp Orhan’ı ketenpereye getirmekte alet olarak kullanılan esnafı arar teker teker ve şuh bir sesle onları bir ara­ ya loplar. Tenhada kıstırılıp dertop edilir hepsi. İşkenceden geçirile­ rek bülbül gibi öttürülürler. Bu arada gerçek katil de bulunur, holdin­ gin tetikçilerinin elinden kurtarılır. Kaçırılan Pembe tereyağdan kıl çe- kercesine tekneye alınır. İstanbul’da doğar Selim Soydan. Annesi Arnavutluk kökenlidir. Geriye holdingin düzenlediği konsere katılmak kalmıştır. Amaç ül­ Sevgi dolu bir ailede mutlu bir çocuk olarak yetişir. Felç olan annesi­ kemizin en büyük şarkıcısını seçmektir. En büyüklüğe iki aday vardır, ne yirmi beş yıl büyük sevgi ve özenle bakan bir babanın oğludur. Fe­ Orhan ve rakibi bıyıklı genç. Halk jürisi holdingin seçtiklerinden nerbahçe ve milli futbol takımlarında top koşturduğu yıllarda tanın­ oluşmaktadır. Orhan arkasından çevrilen tüm entrika ve oyunlara mış olsa da onu asıl ünlü yapan Hülya Koçyiğit’le olan evliliğidir şüp­ karşın yaralı da olsa konsere saatinde gelir, feryada gücü olmasa da hesiz. kendini halkına adamış, halkın sanatçısı Orhan mafyayı devirmiş, po­ Yeşil sahalarda boy gösterdiği zamanlarda, beyazperdede yeni yeni lisleri atlatmış, yiğitler gibi çıkmıştır sevenlerinin karşısına, şarkısını parlayan (altmışlı yılların ortası) Hülya Koçyiğit’i görmüş, masum ve bile söyler sevenleriyle beraber ve halk ayakta alkışlar Orhan’ı, sözde güzel yüzüne hayran kalmıştı. Bir tesadüf sonucu Büyükada’da karşı­ jürinin esamesi okunmaz olur, Holding patronu Oğuz ise oturduğu laştıklarında ilk konuşmalarında Koçyiğit’i kızdırsa da pes etmemiş, yerde sinirden mosmor kesilir. izini sürmüştü hep masum, güzel yüzlü yıldızın. Bildiği kızlardan ol­ masını hiç istememişti onun, çünkü bir ömrü paylaşmaya karar ver­ mişti daha ilk andan itibaren. Başlarda çok zorlanmış, adeta yalvarmıştı. Daha kötüsü ailesi iste­ memişti gelin olarak Koçyiğit’i ama o kadar sevmişti ki rest çekmişti ailesine Selim. Büyük mücadeleler sonucunda herkesi ikna etmiş ve 1968 yılının 5 Temmuzunda oturmuştu ünlü çift nikah masasına. Bu

200 201 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

arada zorluk çıkaranlardan birinin de kulübün değişmez başkanı Fa­ birlikte: Bir Araya Gelemeyiz (1975), Şoför (1976), Ben Topraktan Bir ruk İlgaz olduğunu hatırlatalım. Canım (1980), Vazgeç Gönlüm (1980), Bir Yudum Mutluluk (1982). Bun­ Bu evlilik çok konuşulsa da, çabuk biter gözüyle bakılsa da, bugü­ lara, Gören’in çektiklerini de eklersek toplam otuz bir Gencebay fil­ ne kadar inadına güçlenerek devam etti. Soydan’m ailesi kızları gibi minden dokuzunda Soydan imzasının olduğunu görüyoruz. sevdi Koçyiğit’i ve aşklarının meyvesi biricik kızları Gülşah, mutluluk­ Kemal Sunal’m İyi Aile Çocuğunun da 1978 yılında Soydan yapım­ larına mutluluk kattı. Soydan’m kurduğu film şirketine de ismini ver­ cılığında gerçekleştiğini söylemeden bu bahsi kapatmak olmaz. di. Yapımcılık yaşantısı sonrası futbol dünyasına yeniden adım attı Se­ Soydan geleneksel futbolcu hastalığı olan ve evliliğinin ilk yılların­ lim Soydan. Fenerbahçe kulübünde yöneticilik yaptı, ardında da fut­ da kapıldığı kumar illetinden yine aşkı sayesinde kurtuldu. Kırk yılı bol yazarlığına geçti, televizyon yorumculuğuna soyundu. Bugün hâlâ aşkın evliliği boyunca hep romantik, düşünceli, sürprizlerle dolu bir futbol kamuoyunun saygıyla takip ettiği bir isim olarak futbol yorum­ eş olmayı başardı, hep bir adım geride kalmayı tercih etti. culuğuna ve yazarlığına devam etmektedir. Soydan yetmişli yılların ortalarında kurdu Gülşah Filmi ve yeşil sa­ halardaki başarısını yapımcı olarak da sürdürdü. 19/5’te Atıf Yılmaza çevirttiği İşte Hayat'fo başlayan yapımcılık yaşantısı doksanlı yılların başlarında noktalandı. Bu süre içinde kırka yakın filmin yapımcılığını üstlendi Soydan. Daha çok eşi Flülya’lı filmleri üretmiş olsa da, özel­ likle büyük yönetmenimiz Şerif Gören’li filmleri onu gündeme taşıdı. Sinemamızda yetmişli yılların ikinci yarısından doksanların başına ka­ dar olan yıllarda krallığını ilan eden Şerif Gören bu dönemdeki birçok önemli yapıtını Soydana çekti: D arbe (1976), İstasyon (1977), Evlidir Ne Yapsa Yeridir (1978), Almanya Acı Vatan (1979), Herhangi Bir Kadın (1981), Derman (1983), Firar (1984), Kurbağalar (1985). Bu toplama 1978-1981 yılları arasında üretilen dört Gencebay filmini de ilave etmeliyiz (Bunlar Derdim Dünyadan Büyük, Aşkı Ben mi Yarattım, Kır Gönlünün Zincirini, Feryada Gücüm Yok adlı filmlerdir). Böylece büyük yönetmenimizin gerçekleştirdiği yapıtların üçte birini Soydan’m şirketi için ürettiğini görebiliriz.

Soydan Gencebay filmlerinin en iyilerini üretti Hürrem Erman’la

2 0 2 203 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1982 BİR YUDUM MUTLULUK fi Yönetmen: Orhan Aksoy Sm Senar­ tanıdığımız Necla Nazır’ı bu kez ciddi bir arzu nesnesine dönüştür­ yo: Orhan Aksoy li Kamera: Orhan Oğuz fi Yapımcı: Selim Soydan fi müş olmasıdır. Dahası var; Nazır hepimize ürkek, nazlı, yapay gelen Oyuncular: Orhan Gencebay, Necla Nazır, Erol Günaydın, Numan Pakner, oyunculuğunu Bir Yudum Mutluluk’ta epey aşmış ve başka bir oyuncu­ Haluk Kurtoğlu, Asuman Arsan, Dilaver Uğurlu, Ahmet Uz, Şükriye Atav, ya dönüşmüş. Uyuşturucu bağımlısı rolünü üstüne sıkı sıkı giymiş, Coşkun Göğen, İhsan Gedik, Muzaffer Civan, Necdet Kökeş, Tevfık Şen düşkünlüğünün dibe vurduğu sahnelerde uyuşturucu dilenirken ve eroin nöbetleri sırasında performansı çok sahici. Oyunculuğunu

Orhan Aksoy Bir Yudum Mut­ takdir etmemek mümkün değil. luluk'a ağır bir tempoyla başla­ Nazır’m eroin krizine girdiği sahneleri anmışken, bu çok başarılı sa da, senaryosunda ilk yarım filmin gizli kahramanı Orhan Oğuz’a da kısaca değinelim. Nazır’m ka­ saatte önemli eksikler, gedik­ patıldığı odada kendini kaybetmiş bir şekilde dönüp dolaştığı kesinti­ ler yer alsa da, yine de çok ba­ siz uzun planda elinde kamerayla kahramanca bir plan/sekans gerçek­ şarılı bir film daha gerçekleş­ leştirmiş Oğuz. Sahnenin devamında bahçeye çıkılır ve Nazırla Gen­ tirmiş bu çektiği dördüncü ve cebay arasında bir kaçma kovalama yaşanır. Bu kovalamaca kamera son Gencebay çalışmasında. elde sürerken de sarsıntısız ama müthiş devingen bir biçimde devam Eleştirmenler Orhan Aksoy’u eder, bu şekilde atmosferdeki gerginlik resimlenerek seyirciye aktarıl­ hep Ediz- Hülya İkilisiyle bü­ mış. Ders olarak gösterilmesi gereken bir sahne. tünleştirdiği, Muazzez Ber- Aksoy’un başka bir başarısı da seksenli yılların Devlet Tiyatrosu kant, Kerime Nadir’in bol şer­ oyuncularından Numan Pakner’i şahane kullanışı; ondan ciddi bir betli uyarlamalarıyla örtüştür- hergele, kötü niyetli bir zengin züppesi yaratmış. Ünleri hafif eksilmiş se de tutkulu ölürcesine seven uzun saçları, zayıf ama kendinden çok emin duran bedeni, çok hain erkek hikâyelerinin unutulmaz yönetmenidir o. Bütünlüklü, yumu­ bakan açık renk gözleri, sansürün gözünden kaçmış daracık mayolu şak, duygu yüklü aşk hikâyeleri anlattı Aksoy, güçlü olduğu alan as­ görüntüleriyle Pakner unutulmaz bir kötü genç olmuş. Eray Öz- lında bu vazgeçilemeyen içe işleyen, dünya karartan aşklardı. Gencel bal’dan kat kat ileri oyunculuğuyla filmi doruklara sürüklemiş. bay filmleri arasında Sev Dedi Gözlerim’i saymazsak, öteki üç filmi de' Gelelim öyküye. kahramanımızın delice bağlandığı kadınlarla olan öykülerini anlatır Orhan ve Zehra birbirini çok seven, çok iyi anlaşan, orada burada zaten. güle oynaya dolaşan, haşarılık yapıp insanlarla dalaşan, arkasından Aksoy’un bir başka artısı, sinemamızda yığınla filmde yığınla yö­ kaçışan ve de evlilik hayalleri kuran iki sevgilidir. Evlenmeleri için ge­ netmenle çalışmış olmasına karşın, hep cinsellikten ırak görüntüsüyle rekli olan para dışında eksikleri görülmemektedir. Orhan Almanya’ya

204 205 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

zer yerde başka iki adamla yine görecek ve tek kelime etmeden kırdığı şişeyi kadının karnına saplayacaktır. Bu olaydan sağ kurtulan Zehra uğruna beş yıl, sekiz ay, on gün ağır hapis cezası çektikten sonra, çekeceklerinin daha neler olduğunu bilmeden, önce eski işi oto tamirciliğine geri döner Orhan. Derken bir gün, ünlü bir iş adamı olan Sadık beyin Belgrat orman­ larında arabası bozulunca, arabayı tamir etmek amacıyla oraya giden Orhan fidyecilerin elinde tutsak olan Sadık beyin hem arabasını tamir eder hem de adamı fidyecilerin elinden kurtarır. Böylece arkası sağlam bir dost da edinmiş olur kendine ve sırtı yere gelmez artık.

Dünya küçüktür; Sadık ve Orhan’ın ifade vermeye gittikleri kara­ kola basılan bir randevu evinden toplanan hayat kadınları getirilir, iç­ lerinden biri tabii ki Zehra’dır. Zehra içtiği uyuşturucuların etkisiyle öyle uçmuştur ki, değil Orhan’ı, burnunun ucunu dahi görecek halde gidecektir para biriktirmek için, dönünce hiç ayrılmamasına kavuşa­ değildir. Orhan bakakalır öylece Zehra’ya, daha önce bir kez yıkıldığı caklarının hayalini kursa da bu kararı aslında onların hiç kavuşama- için bu kez yıkılacak hali bile kalmamıştır. masma sebep olacaktır. Bu arada Sadık bey minnettardır Orhan’a. Hem hayatını kurtar­

iki yıl geçer aradan ve Orhan altında arabası, cebinde parası, kuca­ mıştır hem de fidyecilere gidecek olan parasını. Tabii kanı da kayna­ ğında hediyelerle döner gurbetten. Sevdikleriyle kucaklaşır, arkadaşla­ mıştır ona, oğlu gibi sevmiştir onu, ne isterse yapacaktır. İşini gücünü rının, anne ve babasının acıklı bakan gözlerinden anlarız biz kötü bir bırakıp onunla birlikte Zehra’yı aramaya başlar. Nüfusunu kullanıp şeyler olduğunu, ama Orhan anlamaz, en çok kucaklamak istediğine önce çalıştığı randevu evini, sonra yaşadığı evi bulurlar beraberce. koşar sevinçle. Fakat onu ne çalıştığı butikte bulabilir ne de annesiyle Zehra artık Zehra değildir, Orhan’ı tanımaz bile başka bir boyutta oturduğu evde. Zehra ona hiç çaktırmadan mektup yazmaya devam uçmaktadır o, tek bildiği ve istediği uyuşturucudur. Orhan evine gö­ etse de çok şey değişmiştir hayatında, hatta hayatı tamamen değişmiş­ türür onu, anne ve babasının şaşkınlık dolu bakışları altında çabucak tir, sırra kadem basmıştır altı ay kadar önce. bir tecrit odası hazırlayıp tıkar içine. Orhan işini gücünü bırakıp kapı­

Ertesi gün Orhan gökte aradığı Zehra’yı yerde, hem de bir araba­ sında bekleyecektir sevdiğinin, ilaçlarını düzenle verecektir. Aradan nın içinde iki adamla kahkahalar atarken görecektir. Peşinden koşup iki ay geçecek, Zehra düzelecektir ama eski Zehra geri gelmeyecektir. yetişemese de aynı akşam efkâr dağıtmaya gittiği gece kulübüne ben­ Orhan hâlâ vazgeçmeyecektir sevdiğinden bir yudum mutluluk için.

206 20 7 ORHAN GENCEBAY

Hayata döndürmüştür onu ve şimdi zaman Zehra’yı bu hale getirenle­ NECLA NAZIR ri bulup intikam alma zamanıdır. (1956) Orhan Almanya’ya gidince yalnızlıktan bunalan, butik köşelerinde çalışmaktan, parasızlıktan sıkılan ve Orhan’la evlense yüzme havuzlu bir eve sahip olamayacağını bilen Zehra’nın karşısına çıkan zengin ço­ cuğu Kemal yüzündendir bu yaşadıkları. İkili zenginlerin gittikleri her yere girer çıkar Kemal’i bulmak için. Bulurlar da. Bir temiz dayak yer Kemal Orhan’dan.

Evet, dünya çok küçüktür, Orhan’ın kalburüstü dostu Sadık’m oğ­ ludur Kemal. Evinde verdiği bir partiye davet edilen, hatta onur konu­ ğu muamelesi gören Orhan’la Zehra orada öğrenirler bu gerçeği. Bu sefer Sadık Bey girer devreye, gözdağı verir Orhan’a ve bu sefer baba­ sının sayesinde kurtulur Kemal elinden.

Kemal bu kez yediği dayağın intikamını almak isteyecek, sevgilile­ rin yolunu kesecektir adamlarıyla, bir başka kötü düşünceyle Teca­ vüzcü Coşkunu çağırıp kıza gözü önünde tecavüz edilmesini keyifle seyredecektir. Adamların acımasızca sopaladığı Orhan ayıldığında Zehra’yı bulamayacak, bıraktığı ipuçlarını takip edecek, nehir kenarı­ 1956 yılında Iskeçe’de doğdu Necla Nazır aynen Şerif Gören gibi, na kadar ulaşacak ve Zehra’nın intihar ettiğini hissedecektir. çocukluğu bir anlamda Eyüp Sultan türbesini sık sık ziyaret etmekle

Artık şansını çok zorlamış olan Kemal’in sonu gelecektir, “insan geçti. Dinine bağlı bir ailenin kızıydı, daha küçük yaşlarda namaz kıl­ hayatta bazı değerler için yaşar, bunun için ya ölür ya da öldürür” di­ maya, oruç tutmaya başladı. İçindeki bu Allah sevgisi hiç bitmese de yen Orhan’ın kurşunlarıyla öbür dünyayı boylayacaktır. yetmişlerde sinemaya girdikten sonra uzunca bir süre ara verecekti ibadetine. Ortaokuldan sonra eğitimine devam etmeyen Nazır, ailesine destek olmak için bir fabrikada çalışmaya başladı. Arkadaşları güzelliğinden olsa gerek, 1972 yılında Ses dergisinin açtığı yarışmaya katılmasında ısrar ettiler. Pek istemese de, kazanacağına hiç inanmasa da katıldı ya­ rışmaya ve sinema güzeli seçildi. Henüz on altı yaşındaydı, hiç hayal

208 209 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

etmese de kendini beyaz perdede ünlü aktörlerle film çevirirken bulu­ letti bizlere. O sadece anneydi artık; kızını dualarla okula gönderen, verdi. beş vakit namazını aksatmadan kılan, günlerini Allah’a ibadet edip

1973 yılında çekilen ilk filmi Istırap’tan sonra günümüze kadar alt­ borcunu ödemekle geçiren bir anne. mışa yakın filmde ve çeşitli dizilerde rol aldı. Yetmişlerin ortasında si­ Nazır’m örtünmesi çok büyük tepkiler aldı. Önce perukla alıştırdı nema pornocu ve şarkıcıların tekeline düşünce, dönemin modasına bizleri, sonra şapkayla, en sonunda da türbana geçti. Büyük şevkle ar­ uyarak sahneye çıktı 1976 yılında. Çeşme filminin çekimlerinde tanışıp kasında durdu inancının ve kendini kabul ettirdi sonunda. Bizi asıl aşık olduğu Ferdi Tayfur’la olan ilişkisi zamanla ilerlediğinde bir seçi­ hayal kırıklığına uğratan örtünmesi değil, Ferdi Tayfur’dan ayrıldıktan me götürdü Nazır’ı; ya mesleğini sürecekti ya da evinin hanımı olacak­ sonra para kazanmak için tekrar açılacağını söylemesiydi. Bunu ger­ tı. Böylece hiç ısmamadığı şöhrete arkasını döndü ve evinin kadım ol­ çekten düşünmüş müydü, yoksa dikkat çekmeye mi çalışmıştı bilin­ mayı seçti. mez ama, bu açıklamadan sonra açılmasına gerek kalmadı; önce Ferdi

Tanıştıkları zaman evliydi Ferdi Tayfur, iki de kızı vardı. Hatta ev­ Tayfur tüm servetini döktü önüne, sonra da dini yayın yapan kanallar­ lilik dışı ilişkisinden bir oğlu olduğu dedikoduları da dolaşmaktaydı. da dizi filmlerde oynamaya başladı. Nazır önceleri istemedi yuva yıkan kadın olmayı. Bir süre uzak dur­ Bir zamanların modern, masum liseli kızı yoktu artık karşımızda, maya çalıştı aşık olduğu adamdan ama sonradan bu beraberliğin kade­ büyümüştü, Sevgi Ana olmuştu o. Oynadığı rol gibi sevgi dolu bir ri olduğuna inandı ve imam nikahıyla evlendi Ferdi Tayfur’la. Otuz yı­ anaydı o sadece, seçimini bu yönde yapmıştı. la yakın süren hayat arkadaşlıklarının tek meyvesi olan Tuğçe 1989 yı­ Necla Nazır’ı Orhan Gencebay filmlerinde dört kez izledik. Ben lında dünyaya geldi. Tuğçe’nin doğumuyla birlikte bazı şeyler değiş­ Doğarken Ölmüşüm (1973), Bıktım Her Gün Ölmekten (1976), Ben Top­ meye başladı Tayfur’la olan beraberliklerinde. Kendini tamamen kızı­ raktan Bir Canım (1980), Bir Yudum Mutluluk (1982) adlı filmlerdi na kaptırdı Nazır ve yavaş yavaş dünyevi işlerden uzaklaşmaya, Ferdi bunlar. Bunların ilkinde bir ev kadınını, İkincisinde kan davasına kar­ Tayfur’a olan ilgisini de yitirmeye başladı. şıt tavırlı, sempatik bir edebiyat öğretmenini, üçüncüsünde bir bale

Bir de örtünme olayı girdi devreye doksan sonrası. Nazır gördüğü sanatçısını (balerin giysileriyle Nazır’ı izlemek cidden bir talihsizlikti), bir rüyadan etkilenip içinde var olan Allah sevgisini bir anda örtüne­ dördüncüsünde uyuşturucuya bulaşmış bir hayat kadınım canlandır­ rek dışa vurdu. Tayfur’la ilişkisi bu olaydan etkilenmiş olmalıydı. Sık dı. ikinci ve dördüncü filmlerde intihar ederek izleyiciyi yasa boğdu sık kavga etmeye başlayan ikili tamamen ayrıldı bir süre sonra. ' Necla Nazır. Birinci ve üçüncü filmlerdeyse ölen kahramanın yanında Bir zamanların ünlü sinema yıldızı Necla Nazır doksanlı yıllardan canhıraş ağlayarak filmlerin duygusal boyutunu daha da derinleştirdi. itibaren tam anlamıyla inzivaya çekildi. Örtünmesi ve Ferdi Tayfurla Fakat özellikle Bir Yudum Mutluluk'taki mükemmel oyunculuğuyla inişli çıkışlı ilişkisi dışında haberi çıkmadı medyada. Filmlerinden daima hatırlanacaktır. görmeye alıştığımız güler yüzlü masum bakışını, şen kahkahasını öz­

210 211 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1982 LEYLA İLE MECNUN fi Yönetmen: Halit Refığ iüiı Senaryo: Er­ Tarihi masalda yer alan “Kostümler”ile “Dekorun Renkliliği” konu­ doğan Tünaş, Fuat Ozlüer.ifi Kamera: Çetin Gürtop iâ Yapımcı: Türker nun masalsı anlatımıyla birleştirilince, Yönetmen Refiğ’in filme olabil­ Inanoğlu fi Oyuncular: Orhan Gencebay, Gülşen Bubikoğlu, Yılmaz Koksal, diğince çeşni kattığı izlenimi çıkar ortaya. Leyla (Gülşen Bubikoğlu) ve Emel Tümer, Hayati Hamzaoğlu, Hüseyin Peyda, Raik Almaçık, Turgut Mecnunun (Orhan Gencebay) birbirlerine çok yakıştıklarını da ekle­ Ozatay, Aslan Altın, Selma Cengiz, Abdurrahman Palay, Reha Kral, Necip yelim.

Tekçe, Oktar Durukan, Giray Alpan, Gözdem Görenler, Merih Ermakastar, Filmin öyküsü epey girift, akışkan ve masalsı gerçekliğine de bağ­ Alev Sayın lıdır. Şeyh Gaffarın (Hüseyin Peyda) bir kızı olur ve ona Leyla adını verir. Sarayın cadı kılıklı falcısı dünyalar güzeli kızının aynı gün do­ ORHAN GENCEBAY GÜLŞEN BUBİKOĞLU Gencebay filmografisinde yeri ğan fakir bir oğlana aşık olacağını söyleyerek fiştekler şeyhi. Daha gü­ önemlidir Leyla ile Mecnun’un. nünü doldurmamış bebelerin canına mal olur bu cadı öngörüsü. Ama Kapı pencere kırmış, büyük hası­ bu öngörü engelleyemez olacakları. Ondan önce doğan ikiz kardeşi lat yapmış bir film. Türker Ina- Mecnun yerine ölecektir. Kaderin önüne geçilmez. Kaderde aşık ol­ noğlu’nun süper yapımı, üstelik mak, ismi gibi aşka mecnun olmak vardır. Mecnun hayatta kalıp bü­ yönetmen koltuğunda büyük bilgi yüsün de Leyla’ya aşık olabilsin, yaşanacaklar yaşansın, insanlara bir birikimi ve donanımıyla Halit Re- örnek olsun diye biri ölmüş, biri kurtulmuştur ikizlerin.

fiğ oturuyor. Mecnunun babasına saraydan salman haber ulaştığı için o da şey­ Hepimizin bildiği geleneksel hin gazabından ürker ve oğlunu korumak için derhal evden uzaklaş­ olarak günümüze gelmiş halk öy­ tırmak ister ve nehrin akıntısına bırakır bebeği bir sepet içinde. Fakat külemelerinden bir aşk masalı çocuğunu nehre bırakmadan evvel eğer yaşarsa onu tanıyabilsin diye Leyla ile Mecnun veya özgün isim­ göğsünü dağlar küçük bebeğin. Evladındaki bu izi biri görecek ve bu leriyle Leyli ve Kays. Genel şablo­ şekilde babası mutlaka haberini duyacaktır bu sayede. “Göğsü dağla­ nunu “çoğumuzun iyi bildiğini s- ma” kalbe düşen acının sembolüdür ve usta yönetmen masalda olduğu andığı bir hikâyenin” film versiyonunu izlemek hepimiz için ilginç bir gibi filmde de özellikle bu sahneye dikkat çekmek istemiştir. Böylelik­ deneyim aslında. le Kadir gecesi bebeği dere kenarında Vezir Ahmed bulacaktır ve ma­ Yönetmen Refiğ’in işçiliğine dikkat edersek, işine nasıl özen göste­ sal bu ya, çok isteyip de sahip olamadığı bir evladı olacaktır. Gerçek rerek giriştiğini görebiliriz. Oyuncuların ve filme ayrı ayrı tüm. emek adını, kimliğini bilmeden kutsal gecenin hediyesi olarak gördüğü be­ verenlerin değerli katkıları gözlerimiz önünde akıp giden şeritlerde beğin ismini “Kadir" koyacak ve vakit gelene dek gerçeği bilmeyecek­ ölümsüzleşmişti r. tir Vezir Ahmet.

212 213 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

likte en kısa zamanda postalamaya da söz verir kızını. Ne de olsa saray cadısının sözleri çıkmaz akimdan. Falcı ensesindedir.

Fakat Emir Halit Sultan’dan evlenme haberini duyan Leyla ve Ka­ dir kahrolurlar. Kadir işte o zaman idrak eder “sevdiğinin bir sultan kızı olduğunu ve ona ulaşamayacağını.” Ama Leyla ümitlidir. Belki de saftır biraz. Leyla çekinmeden söyler babasına Kadir’i sevdiğini. Çok sevinmiş gözükür babası, tam da kızının ondan beklediği gibi. Hemen bir özür mektubu yazdırır ve Kadir’in eline verir, “bunu Emir Halit’e götür, gelince hayırlı bir işim var seninle” der. Gözleri aşklarından başka bir şeyi göremeyen Leyla ve Kadir bu tuzağı fark edemezler. Ayrılacakları için buruk, evlenecekleri için de mutlu olarak çıkar yola Kadir. Hain Gaffarın adamları pusuya yatmış­ tır, iki ok isabet eder Kadir’e biri önden, diğeri arkadan. Adamlar Sul- tan’a götürmek için Leyla’nın kendi elleriyle işleyip verdiği kanlı men­ dili alırlar göğsünden öldüğüne kanıt olsun diye. Vezir Ahmed’in oğlu Kadirle Leyla sarayda beraber büyürler. Hiç Kanlı mendili gören Leyla yıkılır haliyle. Diktikleri hurma ağacının ayrılmazlar birbirlerinden. Mecnun Leyla’ya aşık olup mecnun olma­ yanma koşar hemen, ölmek ister. O anda derviş çıkar karşısına gök mıştır henüz. İki kardeş, iki arkadaş gibidirler ama bir gün oynarken gürültüleri ve dumanlar içinde. “Sevdiğin ölmedi” der, “bu ağaç hâlâ çölde gördükleri bir derviş hiç de kardeş sanmaz onları. Bu kez bir yaşadığına göre.” derviş çıkagelmiştir onların hayat yollarına. O ana kadar birbirlerini Kadir’i oyuna getirip sevdiğinden ayırmışlar, öldürmeye çalışmış­ kardeş olarak bilenleri artık derviş yönlendirecek, aslında bilinmedik lar, köle yapmışlardır. Artık Mecnun’dur o. Emir Halit m kız kardeşi dikenli bir yol verecektir bu iki kardeşe. Derviş, “yıllardır aradığı bü­ Mehlika Sultan (Emel Tümer) görür Mecnun’u insan pazarında ve o yük aşkı bulduklarını” söyler ve bir hurma ağacı diktirir aşkları için anda göz koyup satın alır özel hizmetlerini görsün diye. “onlar büyüdükçe, aşkları yaşadıkça büyüsün ve yaşasın” diye. Saf, temiz kalpli Leyla ise anlatır yine babasına dervişin söyledikle­ Yıllar geçer Leyla çok güzel bir genç kız, Kadir de yakışıklı bir de­ rini. Çokbilmiş cadıya koşar Sultan “doğru mu” diye, o da onaylar likanlı olur. Arkadaşlıkları yerini aşka bırakır haliyle. Kadir yılan göz­ Mecnun’un yaşadığım. Sultan ağaçlarını kestirir. Ağaç solsun da kızı­ lü Şeyh Gaffarın emir subayıdır artık. nın ümitleri de solsun diye. Ağacın kesilip kesilmediğini, aşkının yaşa­ Leyla evlilik çağma gelmiştir, çok güzeldir. Emir Halit Sultan ister yıp yaşamadığını merak eden Leyla yine çöle gider. Görünce ağacın onu babasından. Babası sevinçle verir Leyla’yı ona. Hatta çeyiziyle bir­

2 1 5 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR durumunu yer yarılır sanki, gök gürler ve o derviş çıkar yine, ağaç di­ Düğün için geldikleri topraklarda Baba-kız öldürülürler. Leyla ge­ kilir ayağa, hiç kesilmemiş gibi aşklarının hâlâ ölmediği için,.. linlik yerine kefen giymiş, yaptığı kötülüklerin kurbanı olan babasının

Leyla’ya “Babanın istediği yere git” der derviş, “sevdiğin orada.” O saltanatı sona ermiştir. Gözleri açılan Mecnun ise Leylasma kavuşmak da Sevinçle koşar babasına, sevdiğine kavuşmak umuduyla af dileyip için çöllerde yola koyulur ve sevdiğinin yanma gelir. Sevdiği o kadar evleneceğini söyler Emir Halit’le... güzeldir ki onun için, yüzündeki kanları bile görmez gözü, kefenini

Günlerce arar Mecnun’unu Leyla. Ne sarayda ne de sokaklarda bu­ gelinlik olarak görür. lamaz onu. Bir köle olduğunu biliyordur ama kölelerin içinde bula­ Leyla’sı kucağında çölde ilerler Mecnun. Rahat uyusun diye mezar maz onu. Bu yüzden geldiğine pişman olur. Sevmediği bir adamın ka­ yapar ona. Nereye baksa Leyla çıkar karşısına, nereye gitse Leyla var­ rısı olacaktır göz göre göre. Mecnun’suz haypt olamaz onun için, ken­ dır. Bundan böyle ölüp de ruhları kavuşana kadar ayrılmamaya karar dini öldürmek ister yüzüğündeki zehirle. Tam o anda sevdiğinin zin­ verir Leyla’nın mezarının yanından. danlardan gelen sesini duyar. Hemen koşar onu bulmak için. “Leyla, Leyla,” diye kendi kendine sayıklar olur ta ki ölüm gelip

Mehlika Sultan Mecnun’un vücudunu satın almıştır ama ruhunun onu bulana kadar. Leyla’ya ait olduğunu bilmez. Gerçi o da sadece vücudunu istemekte­ dir Mecnun’un, ruhu onu ilgilendirmez. Dokunmaz ona Mecnun. Vü­ cudunu görmez bile. Sadece Leyla vardır onun için, başka birini seve­ mez.

Ama sarf edilen, göze alman tüm çabalara karşın Leyla’la Mecnun kavuşamayacaklardır. Düğün gecesinde yakalanırlar, kocasına ihanet elti diye öldürmeye karar verirler Leyla’yı, acılı bir ölüm isterler Mec­ nun için de. Gözleri dağlanacaktır, çöle atılacaktır akbabalar yesin di­ ye. Sarayın cellatı (Hayati Hamzaoğlu). Cellat Mecnun’u görür ve göğ­ sündeki hilalden tanır, anlar oğlu olduğunu. Çok ince bir mil çeker gözlerine kimseye farkettirmeden ve onu çöle götürür, ikinci kez kur­ tarır böylece oğlunun hayatını.

Emir Halit, Şeyh Gaffar’a “ilk taşı sen atacaksın kızma” der. Topra­ ğa boğazına kadar gömülü kızma bakar Gaffar, yaptığı kötülükleri anlar, pişman olur ve af diler ama çok geçtir, iş işten çoktan geçmiştir artık. Atamaz taşı kızma, öldürüleceğini bilse de kendini feda eder.

2 1 6 2 1 7 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

HALİT REFİĞ bir Kemal Tahir romanı Körduman yaşamını değiştirdi onun. Kemalet- (5 Mart 1934, İzmir-11 Ekim 2009, İstanbul) tin Tuğcu’nun yerini Kemal Tahir aldı böylece. “Kerim Devlet” düşün­ cesiyle tanıştı, Asya tipi üretim tarzıyla da. iktisatçı Sencer Divitçioğ- lu’nun araştırmalarına daldı. Tarihimizi araştırmaya, ulusal değerleri­ mize sahip çıkmaya, “batıcı aydıhlar”m horgörme çabalarına karşın “bize ait olan”ı işledi; Halit Refiğ bir sinema düşüncesi yaratmaya gi­ rişti, yoğun ama maddi sıkıntılarla dolu bir yapımlar sundu bizlere. Sinema ya da TV filmi olsun, bunu “kendisiyle toplum arasında bir bütünleşme, uyum, frekans buluşması” olarak gören Refiğ, bir yönet­ men olarak “ulusal sinema fikri”yle ortaya çıktığında bir dönem nere­ deyse taşlandı, sıkıntılı bir süreç yaşadı fikirleri yüzünden. İşini yapar­ ken toplumsal sanat geleneklerine, manevi değerlere ve toplumsal ekonomi şartlarına önem verişiyle dikkat çekti, bu düşüncelerdeki uyum ve bütünleşmeyi göz önüne alıp filmlerde doğru analizlerin ya­ Sinemamıza altmışlı yıllardan bu yana sayısız önemli film hediye pılması için ince eleyip sık dokudu, Türk sinemasına “doğru sanatçı” etmiş Usta yönetmen Halit Refiğ. Filmlerde düşünsel ağırlığıyla da anlayışıyla yeni bir soluk getirmeye uğraştı. Bu uğraşı kendi ifadesiyle dikkatimizi çekiyor. Büyük bir bilgi birikimine sahip olan Halit Refiğ, “konjonktüre” bağlıydı. Hayatı boyunca bu düşüncelerinin arkasında Metin Erksan ve Lütfi-Akad’la birlikte ulusal sinema akımının öncüle­ durdu. Özgün, yaratıcı, çağdaş, sanat kokan, dimdik ayakta duran, rinden biridir. Kemal Tahirci düşüncelerini, altmışlardan bu yana Türk’e özgü bir Türk sineması. İşte bu türden düşüncelerin revaçta ol­ hem yazıları ve eleştirileri hem de filmleriyle somutlaştırmış, yol gös­ madığı dönemleder eleştiri yağmuruna tutuldu kendisi. terici olmuştur Usta yönetmen. Refiğ’in altmışlı yıllarda bütün güzelliklerin, bütün olumlu sinema­ Halit Refiğ ilk ve ortaokulu Şişli Terakki Lisesi’nde bitirdi. Robert sal faaliyetin Batı’da üretildiğini savunan cepheyle olan kavgasını dile Kolej’in mühendislik bölümünden mezun oldu. Çocukluk yıllarından getirdiği Ulusal Sinema Kavgası adlı yapıtı yeniden basımı hak eden bir itibaren edebiyata ilgi duyan Refiğ, ilk edebiyat kahramanının Kema- çalışmadır. “Batı sineması örnek alınmalıdır, çünkü Türk sineması lettin Tuğcu olduğunu söylerdi. Zaman içinde sinemaya olan ilgisi, adına düzgün tek bir çalışma bile ortaya koyulmamıştır” savıyla ortalı­ edebiyata olan ilgisinin önüne geçti. Sinemacı olmaya lise yıllarında ğı inleten yaygaracı tayfayı tanımak, Türk sinema camiasının bir za­ karar verdi ve bu kararını gerçeğe dönüştürmek için kendi imkânla­ manlar takip ettiği düşünce akımlarını gözden geçirmek için biçilmiş rıyla büyük çabalar gösterdi. Söylemlerini pek sevmediği ve her za­ kaftandır bu eser. man “frekanslarının uyuşmadığı” Nijat Ûzön’ün önerisiyle okuduğu,

2 1 8 2 1 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

“O dönemde tanıştığı Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Memduh Ün gibi yö­ netmenlerin kendisine “ağabeylik yaptıklarım” ve “şansının kendisine çok yardım ettiğini” söyleyen Refiğ, Atıf Yılmaz’m Yaşamak Hakkımdır adlı filminde asistanlık göreviyle 1957 yılında setlerde aktif rol almaya başladı. 1960 yılında ilk filmi olan Yasak Aşk’ı çekti. Bu ilk çalışmayı peş peşe yeni filmler izledi. Şehirdeki Yabancı (1963), Gurbet Kuşlan (1964), Haremde Dört Kadın (1965), Bir Türk’e Gönül Verdim (1969). Bu filmlerle Moskova, Yeni Delhi ve Sorrento Film Festivallerinde de ilgi uyandırdı. Gurbet Kuşları aynı yıl Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film seçildi ve Halit Refiğ bu filmle “En İyi Yönetmen Ûdülü’nü al­ dı. Refiğ’in altmışlı yıllardaki üretimi özellikle, yanında uzun süre asis­ tanlık yaptığı, senaryolarını ürettiği Memduh Ün’ün şirketi Uğur

Cüneyt Arkın, Mümtaz Ener, Tanju Gürsu, Pervin Par, Özden Çelik, Film ’e oldu.

Gurbet Kuşlan Filmi. Yetmişli yıllar Refiğ için pek verimli geçmedi ne yazık ki. Ulusal sinema akımı bu yıllarda inişe geçecek, altmışlı yılların gö-

Ellili yılların hemen başında Refiğ, sinemaya duyduğu ilgiye karşın züpek, cesur yapımcıları çabalarının mükâfatlarını gişede alamadıkları ülkemizde sinema üzerine akademik eğitim imkânı henüz bulunmadı­ için tek tek batacak, ortalığı salon filmleri, komedi ve macera türü ğı için İngiltere’ye giderek buradaki mesleki kurslara katıldı. İlk kame­ yapımlar kaplayacaktı. Televizyonun ve anarşi ortamının katkısıyla rasını ve sinema malzemelerini, yedek subay olarak gittiği Kore’de aldı yetmişler Refiğ için tam bir kaosa dönüyordu ki iki şey imdadına ye­ ve orada başladı ilk film denemelerine. Bunlar 8mm.lik kamerayla tişti. çektiği ilk belgeselleriydi. tiki İsmail Cem TRT’sinden gelen çalışma teklifiydi. Böylece üreti­

1956 yılında Türkiye’ye döndükten sonra bir arkadaşının tavsiyesi me devam etme umudu doğmuştu. İkincisi uzun sürecek bir eğitmen­ üzerine dönemin önemli dergilerinden Akis’te sinema eleştirileri yaz­ lik yaşantısının ilk adımıydı. Sami Şekeroğlu ona öğretim görevlisi ol­ maya başladı. Eleştirileri aynı zamanda Nijat Ûzön’le birlikte yayımla­ masını önermişti Sinema ve TV Enstitüsü’nde. 1974 yılında Türkiye’de dıkları Sinema ve Kim isimli dergilerde, Yeni Sabah ve Akşam gazetele­ ilk defa İDGSA Film Arşivi tarafından başlatılan eğitim çalışmalarına rinde de yayınlandı. katıldı ve sinema derslerinde eğitimci olarak görev aldı. 1975’ten itiba­

220 22 1 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR ren de İDGSA Sinema-TV Enstitüsü’nde Öğretim Görevlisi olarak ça­ lışmaya başladı. Bugüne kadar da ilgili kurumun sinema televizyon bölümü dışında tekstil, mimarlık, şehircilik gibi bölümlerinde çeşitli dersler ve seminerler vermeye devam etti öğretim görevlisi olarak.

1975 yılında TRT adına Aşk-1 Memnu dizisini çekti ve TV dizilerine öncü olarak dikkatleri üzerine topladı. Büyük ilgi uyandıran dizi, yal­ nız sinemaseverlerin değil toplumumuzun da gündemine bomba gibi düşmüştü. Refiğ daha sonra TRT danışman kumlunda da görev aldı. Seksenlerin başı sıkıntılıydı, kendini bağımsız, “milli devlet Ata- türkçüsüyüm” diye tanımlayan Refiğ için. TRT adına 1981 yılında Ke­ mal Tahir’in Yorgun Savaşçı romanından uyarladığı aynı isimli filmi “Atatürkçülüğü aşağıladığı” gerekçesiyle yakıldı. Bu böyle söylendi, yıllarca böyle bilindi. Dönem açık faşizmin egemen olduğu dönemler­ di. Bu yüzden filmin neden yakıldığını bile sorgulayamadı Refiğ. Ken­ di deyimiyle “Kol kırıldı, yen içinde kaldı.” Gerçi film nasıl olduysa du. Bu dönemdeki en özenli çalışmalarından biriydi ama ne yazık ki 1993 yılında televizyonlarda gösterildi ama Refiğ’in büyük emek vere­ gişede başarılı olamadı, yapımcısıyla arasını bozdu. Gişe başarısızlığı rek gerçekleştirdiği bu önemli çalışma çoktan güme gitmiş, harcan­ bir yana bırakılacak olursa, fim sinema tarihindeki yerini bugün de mıştı. özenle korumaktadır. Refiğ ABD’de, Wisconsin (1976) ve Ohio Denison üniversitelerinde Refiğ’in seksenli yıllarda Fedai Ûztürk’ün şirketi Burç Filme çektiği (1984) eğitim çalışmalarına katılmasının ardından, öğrencileriyle ora­ Teyzem (1986) ve Cengiz Ergun’un Odak Filmi yapımcılığında gerçek­ da The Intercessors ve In the Wilderness'i çekti. Seksenlerin başında leşen Hanım (1988) filmleri bu on yılın en başarılı çalışmalarıydı. Türker İnanoğlu’yla anlaştı olumlu, uzun soluklu bir birliktelik için. O Özellikle yaşlı ve ölüme giden bir piyano hocasını (Yıldız Kenter) Kadın (1982), Leyla ile Mecnun (1982), ihtiras Fırtınası (1983), Beyaz odak aldığı Hanım gerçek bir başyapıttı. Yönetmenin çok sevdiği ve Ölüm (1983), Alev Alev (1984), Param parça (1985), Ölüm Yolu (1985), önemsediği Adnan Saygun ve Cemal Reşit Rey müzikleri öyküde baya­ Kurtar Beni (1987), Kızımın Kam (1987) filmleri; daha çok Gülşen Bu- ğı bir ağırlık taşıyordu. Şunu vurgulamakta fayda var; bizden, bizim bikoğlu ve Tarık Akan’lı bol hasılatlı, seksenli yılların eğilimlerini iyi kanımızdan akan notalara dökülen müziktir bu müzikler, Anadolu ez­ yansıtan filmlerdi. İnanoğlu yapımcılığında 1989 yılında gerçekleştir­ gisi ya da şiirleriyle buram buram tüten özgün, çalıntı olmayan, sade­ diği Karılar Koğuşu ustası Kemal Tahir’in hapishane yıllarını anlatıyor- ce bize ait olan orijinal eserlerdir bunlar, bu iki büyük müzik insa-

2 2 2 2 2 3 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

nmın müzikleri de çağdaş düzeydedir. Usta da tercihini bu müzisyen­ Unutmamalı, dersimizi de almalıyız. Biliriz ki, sinemamızın düşü­ lerden yana kullanmaktan geri durmamıştır. nür ustası Halit Refiğ, yaptığı her işte “ulusal boyutun” ağırlıklı olma­ Doksanlı yılların ortamı haliyle uzaklaştırdı Refiğ’i sinemadan. O sına özellikle gayret göstermiş, yaptığı işlerin “kültürel boyutla örtüş- yıllarda yeni açılan özel televizyon kanallarından Samanyolu TV’de si­ mesini, sinema sanatçısının yaşadığı toplumun sanat geleneklerini” bi­ nema çalışmalarının başına geçti. Eğitmenliği devam ediyordu. Çektiği lerek yola koyulması gerektiği düşüncesini sadece filmlerini işleyerek Köpekler Adası sinema çevrelerinde çok olumsuz karşılandı. Ustanın değil, yazılarıyla kitaplaştırarak da sinemamıza bir yol haritası çizmiş, sözüyle, “Evet, Konjonktür...” bir eser ve bir miras olarak bizlere bırakmıştır. Fikirler anlaşılmak Bundan sonra, Refiğ’i yalnızca birkaç televizyon dizisinde yönet­ içindir. Değerli yönetmenimizi iyi okuyalım. men olarak görürüz. Sıkıntılı seksenlerin ardından, doksanlı yılların Usta yönetmen Halit Refiğ’in bu düşüncelerini yaymak amacıyla başlarında artık pek uzak duruyordu sinemadan. Bu aslında sadece tercih ettiği bir başka mecra da okuldu, eğitimcilikti, sinema eğitimiy­ eleştirel bakışa sahip Refiğ için değil, halkımız için de sancılı bir top­ di. 1974 Enstitü çalışmalarından bugüne aydınlık bir sinema için, dü­ lumsal sürece giriş dönemiydi. Eleştirel kalemler bir bir suikastlarla zeyli bir sinema için, buram buram kültür kokan bir sinema için, çağ­ safdışı bırakılıyor, toplum da bir yay gibi geriliyordu. Bir soyunma daş bir sinema için, bize ait, milli bir sinema için çalışıp didindi sürek­ furyasının başladığı sinemaya baktığımızdaysa, gişelerin yönetmene, li. sanata aldırmadan, içeri süzülenleri çağırdığını hatırlayalım. Gurbet Kuşlan... diğerleri... Değerli ustamız büyük saygıyı hak et­ 1997 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Senatosu “onursal profesör­ mektedir. lük" ünvanı verdi usta yönetmene. Yurt dışındaki Festivallerde özel “Çözülmezi çözmek lazım" diyen, Türk sinemasına ulusal ve ulus­ bölümler ayrıldı kendisi ve filmleri için. Fikirlerini yazmayı çok seven lararası anlamda çok şey kazandıran değerli hocama sonsuz teşekkür­ Refiğ’in filmleri dışında 300 u aşkın makalesi de mevcuttur. ler. Gencebay ve Refiğ ilişkisi sinemada çok uzun soluklu olmasa da, tek bir filmde odaklansa da, gerçek hayattaki dostluk ilişkileri, fikir alış verişleri sonuna kadar sürmüştür. Ulusal sinema akımı öncüsü olan Refiğ’in sadece bize ait bir sinemanın, her öğesiyle, saf milli öz­ gün değerleri taşıması gerektiği anlayışını kendine bir sorumluluk ve amaç edindiği, bıraktığı filmlerden anlaşılmaktadır. Bugün hâlâ defa­ larca televizyonlarda gösterilen Leyla ile Mecnun’da başarılı bir işçilik gerçekleştirdiğim, ayrı bir damak zevki sunduğunu her karesinde söy­ lemek gerekiyor.

2 2 4 2 2 5 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1982 K Ö R D Ü Ğ Ü M i£ Yönetmen: Osman F. Seden i■ Senaryo: Fuat Öz- dönemin mali sıkıntılarını geçiştirmeye yönelik yapımlardır. Söylemek lüer ü Kamera: Çetin Gürtop m Yapımcı: Türker Inanoğlu Si Oyuncular: bile fazla, artık seksen üç öncesi filmlerdeki gibi kapalı gişe oynamaz Orhan Gencebay, Gülşen Bubikoğlu, Yusuf Sezgin, Kenan Pars, Kadir Savun, bu filmler, tş yapıyorlardı yapmasına ama o ilk dönem filmlerinin ha­ Hüseyin Baradan, Nubar Terziyan, Coşkun Göğen, Nevzat Okçugil, Alev Sa­ sılatına yaklaşamıyorlardı. Seksen ortalarına doğru yalnız Gencebay’m yın, İbrahim Uğurlu. değil, Kemal Sunal ve Cüneyt Arkın filmlerinin de işlerinin iyice düş­ tüğünü bir hatırlayalım. Ahu Tuğba’nm yıldızlaştığı yıllar, Ûmer Ka­

Kördüğüm şirin bir filmdir ve Se- vur, Erden Kıral, Ali Ûzgentürk, irfan Tözüm, Yavuz Özkan gibi yeni ORHAN den’in Türker înanoğlu’na çektiği sinemacıların yetiştiği yıllardı bunlar. Bu dönem sinema salonlarının GBNCRBAY BU! tek Gencebay filmidir aynı zaman­ iyice köhnediği, hasılatların düştüğü dönemdi ki, dibe vuruş için dok­ da. Yığınla sonu içinde barındırır san başları beklenecekti. bu çalışma. Bu nedenle ne yönet­ Evet, Kördüğüm bu ilk dönemin son çalışması olarak hoş bir çalış­ menin, ne yapımcının ne de Gen- madır. Bir sonu imlese de, yaratıcıları henüz bu sonun ayırdmda ol­ cebay’m çekim sürecinde hiç dü­ madıkları için bize yalnızca neşeyi yansıtır. Seden her ne kadar Gence­ şünmedikleri bir hüzün yüklüdür bay filmi çekmekten sıkılmış olsa da,, sayıca oldukça kabarık bir Gen­ filme 2009 yılından bakıldığında... cebay portföyü var ve tecrübesiyle iyi bir iş kotarmış bu filmde. Gen­

Gencebay filmlerim kabaca iki­ cebay ise çok severek oynamış rolünü, bu sevinci neredeyse her kare­ ye ayırabiliriz. 1971-82 arası çe­ de yansıtıyor bize. kilen filmler ve 1983-90 arası çeki­ Zengin bir kızla fakir bir erkeğin arasındaki, yarı keyifli, yarı hü­ len filmler. Erman Film, Gülşah zünlü ilişkiyi izleriz hikâyede. Gülşen (Gülşen Bubikoğlu) çok zengin Film, Erler Film gibi sinema dün­ bir sanayici olan Hayri Bey’in (Kenan Pars yüz mizacı, duruşuyla etki­ yamızın dev şirketlerini, yani Hürrem Erman, Selim Soydan ve Türker leyici bir rolde) şımarık, her şeye doymuş, her şeyden sıkılmış, deği­ Inanoğlu gibi güçlü yapımcıları görürüz ilk dönemde. Bu yapımların şiklik arayan, hayatına araba yarışları ve bunun gibi başka eğlenceler teslim edildikleri yönetmenler de Osman Seden, Orhan Aksoy, Şerif katıp mutlu olmaya çalışan güzel kızıdır. Bir gün uzun bir yarışa çı­ Gören, Şahin Gök, Temel Gürsu, Ümit Efekan’dır. Söylemek bile faz­ kar, küçük bir sahil kasabasının yakınında hafif bir kaza geçirince, ek­ la; bu dönemin ürünü Gencebay filmleri kapı pencere kırar, gişelerin mek parası için hayatını sünger avlayarak geçiren yakışıklı, iyi kalpli önünde biriken kuyruklar yılan gibi uzayıp kıvrılır. Orhan’la (Orhan Gencebay) karşılaşır. Süngerci, yani Orhan kızı Mar­

1983-90 arası çekilen filmler ise daha mütevazi bütçeli ve alçakgö­ maris’in yiğit Salih Reis’inin pansiyonuna götürür. Şımarık Gülşen nüllü, rock müzikle karışık komedi-müzikal haline dönüştürülen ve dalga geçer, içinden kıskıs gülüyor gibi görünse de, aslında kendisine

2 2 6 2 2 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ERLER FİLM s u n a r ORHAN GEMGEBAY • GÜLŞEN BUBÎKOÖI.U 1 miş ve böylece dikkatlerimizin diri kalması sağlanmış. Orhan hapse bile atılır bu süre içinde, otuz yıl hapse mahkum olur. Nihayet Teca­ vüzcü Coşkun’un, Orhan’ın işlediğine kanaat getirilen suçun gerçek faili olduğu anlaşılınca kötüler cezalandırılır ve mutlu sona ulaşılır, yüzlerimizde gülücükler açar.

MUTLU SON

YUSUF SEZGİN KÖRDÜĞÜM

kucak açan bu saf, temiz kalpli insanları çok sever, aradığı mutlulu­ ğun bu kasabada olduğunu hisseder.

Bu arada bir gün her zamanki gibi sünger avlamaya denizin diple­ rine dalan Orhan, denizde vurgun yiyip kurtarılır ama komaya girer. Hayata geri dönüş sonrası, Gülşen’le aralarında resmen keyifli bir aşk başlar. Gülşen’in babasının yanma dönmesi karıştırır işleri ve yardım­ cısı aynı zamanda da damat adayı Celal’in (Yusuf Sezgin) dolduruşuyla öfke küpüne dönen Hayri bey ateş püskürür kızma. Gülşen’in gerçek kimliğini kendisinden sakladığını gazeteden okuduğu bir magazin haberiyle anlayan Orhan da çok kızacaktır Gülşen’e. Gidip partide kızı tokatlaması bir gerginlik yaratır ama Gülşen fazla dayanamayarak tekrar koşacaktır Orhan’ın kollarına.

Filmin mutlu sonuna kadar, araya bir polisiye gerilim yerleştiril-

228 229 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

TÜRKER İNANOĞLU si’nin sınavlarına girer ve başarılı olur. Grafik Sanatlar Bölümü’ne (18 Mayıs 1936, Safranbolu) 5555 AFİŞLE kaydolur. Bir yıl sonra, 1957’nin Şubat’mda babasını kaybeder. O dönemde Kanlıca’da otu­ TÜRK ran İnanoğlu şans eseri komşu­ SİNEMASI sunun evinde çekim yapmak is­ Türker İnanoğlu teyen film yapımcısı Necil Ozon ve yönetmen Nişan Hançerle ta­ nışır. Onları etkiler, tecrübesi ol­ mamasına rağmen kendisinde bir sinema ışığı gören Nişan Hançer ona asistanlık teklif eder. Böylece

Türk sinemasında yapımcıların imparatoru diye kolayca tanımla­ 1957 yılında Yosmanın Kızı adlı yabileceğimiz Türker İnanoğlu, Abdülhamit’in huzur hocası Mustafa filmle Yeşilçam’a adımını atmış olur. Efendinin torunu, KBB uzmanı Dr. Hakkı Nevin’le Safranbolu eşrafın­ Lütfi Akad ve Nişan Hançere dokuz filmde asistanlık yapar İna­ dan Çizmecioğlu ailesinin kızı Nazmiye Hanım’ın oğludur. Kendinden noğlu. Yine Necil Ozon’un teklifi üzerine 1959 yılında Senden Ayrı Ya­ sonra, dünyaya ikiz kardeşleri Sezer-Berker gelir, ancak Sezer henüz şayam am adlı filmle yönetmenliğe başlar. 1960 yılında kendi şirketi üç aylıkken hayata veda eder. Erler Filmi kurup yapımcılığa başlar. Elli yıllık bir zaman diliminde Türker İnanoğlu yaşamının ilk on beş yılında Safranbolu’yla İstan­ iki yüzü aşan sinema filmi, sayısız televizyon dizisini içeren bir yapım­ bul arasında mekik dokur. Babası oğlunun kendisi gibi doktor olması­ cılık yaşantısı olur. nı, ilkokulu bitirince Kayseri Talas’daki Amerikan Koleji’ne gitmesini Erler Film altmışlardan doksanlara kadar yığınla yapım üretir, hep ister. Ama istedikleri olmaz, çünkü küçük Türker ortaokulu Karabük birinci sınıf bir firma olarak kabul görür. İnanoğlu da yetmişlerin baş­ ve Safranbolu ortaokullarında tamamlamayı tercih eder. Onun aklında larına kadar seksen kadar filme imzasını atar. Dram, polisiye, duygu­ doktor olmak falan yoktur, iki tutkusu vardır. Futbol ve sinema. Okul sal güldürü, aile, komedi, tarihi ve western gibi farklı türleri deneye­ dışındaki zamanını futbol oynayarak ve gösterime giren filmleri izleye­ cektir. Çok büyük ilgi toplayan bu filmler İnanoğlu’nu çok genç yaşta rek geçirir. Genç Türker lise eğitimini İstanbul Işık Lisesi ve Tophane Türk sinemasının zirvesine taşır. Bu dönem filmlerinden yirmiye yakı­ Meslek Lisesinde tamamlar. 1956’da Tatbiki Güzel Sanatlar Akademi­ nı Yunanistan, İtalya ve İran’la yapılan ortak yapımlardır.

230 231 ORHAN GENCEBAY

Türker İnanoğlu 1979 yılında Ulusal Video şirketini kurarak Tür­ 1983 KAHIR t i Yönetmen: Osman F. Seden Si Senaryo: Suphi Tekniker kiye’de ilk kez video endüstrisini başlatır. Yurtiçinde-Yurtdışmda bin ü Kamera: Hüseyin Özşahin t» Yapımcı: Ömür Film Si Oyuncular: Orhan beş yüzün üzerinde video kulübüne program verir, yerli filmlerin vi­ Gencebay, Hülya Avşar, Salih Kırmızı, Hayati Hamzaoğlu, Eşref Kolçak, deo kaset olarak dağıtımını sağlar. 1985 yılında televizyon programlan Berrin Tuncel, Osman Alyanak, Günay Güner, Yusuf Sezgin, Hakkı Kıvanç, hazırlamak amacıyla bu kez bir televizyon stüdyosu kurar. Beyoğlu Sırrı Elitaş, Tahsin Koray. Atlas, Şişli Kent, Kavacık Boğaziçi sinemalarının da sahibi olan ina­ noğlu, 2005 yılında TİM - Türker İnanoğlu Maslak Show Center’ı fa­ Kahır Seden’in 1975 yapımı Bat­ aliyete geçirir. sın Bu Dünya’dan yola çıkarak inanoğlu filmcilikle ilgili meslek birlikleri, dernekler, İstanbul Ti­ ürettiği bir yapımdır ve aynı za­ caret Odası meslek komitelerinde de uzun yıllar yöneticilik yapar. Ha­ manda son Gencebay Seden or­ len SESAM Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin onursal başkam­ tak çalışmasıdır. Epey benzeşir dir; aynı zamanda Altın Portakal Film Festivalinden, İzmir Fuarı 1da- iki film tıpa tıp aynı olmasalar resi’nden, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfından ve Kültür Bakanlığım­ da. dan da yaşam boyu onur ödülleri almıştır. İki film arasında mekân ben­ Türkiye’nin ilk Sinema-Tiyatro Müzesi’ni de kuran İnanoğlu, Sine­ zeşmesi vardır, ikisi de Ege sahil ma ve Televizyon Üzerine Denemeler isimli bir kitap da yazmış, ama kasabalarında geçer; ilkinde Di­ çok daha önemlisi 5555 Afişle Türk Sineması adlı dev yapıtın da mimarı kili, İkincisinde de Aydm’m bir olmuştur. ilçesi kullanılmıştır. Kullanılan Altmışlardaki yıldızı ilk eşi Filiz Akındır. Akm’dan olan oğluysa karakterler de birbirine benzemektedir. Yalnızca ilkinde milletvekilli­ Yumurcak filmleriyle büyük ün kazanan İlker Inanoğlu’dur. Yetmişle­ ğine soyunan eşraftan bir tüccar vardır, İkincisinde eşrafına göre daha rin ortasına doğru Gülşen Bubikoğlu girecektir yaşamına bir göktaşı kentli, çağcıl bir görünüme sahip bir tüccar görürüz. Kahramanla ku­ şiddetiyle. Hem gönlüne hem de filmlerinin yıldızlığına yükselecektir. rulan ilişkiler de tıpatıp aynı filmlerde. İkisinde de kasaba zenginleri 1977 yılında kızları Zeynep dünyaya gelir. küçük yaşta babasız kalmış olan Orhan’ı bağrına basmış, okutmuş,

Çiftin evlilikleri hâlâ mutlu şekilde devam etmektedir. büyütmüş, meslek sahibi olmasını sağlamış. Olaylara neden olan kötü tohum unsuru da şaşmaz bir aynılık içinde. İlkindeki serseri arkadaş­ larıyla içip içip zeytinliklerde gördüğü taze köylü kızını kötü emelleri­ ne alet etmek isteyen zengin kırıntısı fırlamanın yerini Kahır’da içedö­ nük, arkadaşsız daha da kötüsü iktidarsız, tek teselliyi içkide arayan

233 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR birlikte olamadığı kadınları öldürecek kadar aşağılık duygusuyla dolu, Filmdeki bütün dikkatsizlikler ve özensizliklere karşın yine de Seden babasının kuzusu bir sapık alıyor. Kahır’dan iyi bir sonuç almasını bilmiş. Batsın Bu Dünya’yla kurabileceğimiz benzerlikler öykünün ilerleyi­ Şimdi gördüğümüz bu başarıda Gencebay’m payım hemen vurgu­ şinde sonlanıyor. Seden ve Tekniker İkilisi, öyküyü bu kez olası farklı layalım. Çünkü filmin hikâyesi bestecimiz için epey elverişsiz. Hatta bir yönde geliştiriyor mutsuz, acılı finale koşturuyorlar filmi. düpedüz doğra olmayan, yanlış bir seçim. Gencebay Orhan rolü için Filmi Orhan Gencebay bağlamında düşündüğümüzde suratlarımız aşırı olgun görünümünde. Hayata yeni atılan yirmili yaşlardaki bir oğ­ azıcık asılır. Film bittiğinde akılda kalan kareler arasında Gencebay lan için kırk üç yaşındaki olgun gösterilen Gencebay görüntüsü inan­ ister istemez az yer alır. Bu durum tarihsel bağlama oturtulup açıklığa dırıcı gelmez hiçbirimize. İnanmak istesek bile sevgilisi Hülya’yla a r a ­ kavuşturulabilir; yıl 1983’tür ve sinemamız yeni bir yıldız kazanmıştır. larındaki yirmi üç yıl onları iki sevgiliden çok şefkatli bir ilişki içinde İsmi Hülya Avşar’dır bu yeni yıldızın. Osman Seden’in yönetiminde değerlendirmemize neden olur. çekilen Haram (1983) filmiyle sinemaya ilk adımını atmıştır. Kahır yi­ Filmde dikkat çekici bir başka taraf da çekimin belgesel bir ya­ ne aynı yıl çekilmiş, henüz ikinci filmidir oyuncunun. Seden bu yeni nının da bulunmasıdır ve bu konuda da biraz bilgi vermek yararlı ola­ sinema yıldızının yaratılmasında birincil etmendir kuşkusuz. Seksen­ bilir. Seden film ekibinin birçok üyesini filmde oynatarak bir taşla iki lerin ortasına kadar sürekli çalıştığı genç yıldıza rol yapmasını, bak­ kuş vurmuştur neredeyse. Hem oyuncu ve figüran parasından kurtul­ masını, durmasını, ışığı almasını, kısaca bir yıldızın yapması gereken muş hem de bu emekçilerin beyaz perdede gözükmeleriyle belgesel her şeyi öğretmiş, hocası olmuştur adeta. Seden Avşar’lı filmlerini ön­ bir tat katmıştır çalışmasına. Büyük Seden savcı olarak asistanı Nezih celikle Avşar’m üzerine kuruyordu. Bu sebeple Kahır da yaşlı ve usta Tunar, yalancı tanık olarak ışık şefi Recep Biçer, ikinci yalancı tanık yönetmenin öncelikle genç yıldızın güzelliklerini ve zenginliklerini rolünde prodüksiyon amiri Fikret Ertuğrul, ustasının sürekli tokatla­ sergilemeye çalıştığı bir film özelliğindedir. dığı, şamar oğlanı araba tamircisi rolünde de Seden ve Avşar İkilisinin Osman Seden genç Hülyaya odaklanınca haliyle öykünün sundu­ bir numaralı eğlencesi şişman set amiri İbrahim Kul rol almışlardır. ğu bir yığın olanak da ıska geçilmiş. İstediği verimi alamamış bir yığın Şimdi de öyküye gelelim. sahneden. Filmin unutulmaz sapığı Metin rolündeki Salih Kırmızı, Kasabanın ağası Hayri Bey’in (Hayati Hamzaoğlu) gözü gibi kolla­ kıpkırmızı yüzü, tutukluğuyla çok iyi bir performans sergilemiş; örne­ dığı, öz oğlu gibi yetiştirdiği yetim ve öksüz Orhan Almanya’da yaptığı ğin tecavüz sahnesinde Hülya yla ilk kez karşılaştığında ne yapacağım stajdan döner. Döndüğü gibi de Hayri Bey’in şirin Ege kasabasında bilemeyen toy bir delikanlı görüntüsünü çok iyi vermiş. Seksenli yılla­ kendine ait bir iş kurmaya niyetlenir. Dönüşte hiç ummadığı olaylarla rın magazin basınında oldukça dikkat çeken, ses getiren kadınlardan karşılaşır. Hayri Bey zorda olduğunu gerekçe gösterip kendisine ser­ çılgın ressam Berrin Tuncel’in başarıyla canlandırdığı ve epey sahici maye konusunda yardım etmek istemediğini belli eder. Ağzında geve­ kıldığı kasabanın histerik kadını Betül de filmin artılarından biridir. lediği nettir aslında; yine Orhan gibi elinde büyüttüğü yeğeni Bedri-

2 3 4 2 3 5 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

rılarma rağmen Hayri Beyin oğlunu zorla ayartıp onun sevgilisi olan kasabanın fındıkçı kadını Betül (Berrin Tuncel) öldürülmüş; suç ise yalancı tanıklar aracılığıyla üstüne yıkılmıştır. Suçsuz gencin bu pisli­ ğe bulaştırılmış olması Hayri Bey’in iktidarsız oğlunun marifetidir, iktidarsızlığı yüzünden kendisiyle alay eden kadını tabancayla ateş edip öldürmüş, işi temizlemesi de güçlü ağa babası ve kasabanın işbir­ likçi ve paragöz yalancı tanıklarına kalmıştır. Bundan sonrası bir çatışmadır, iyilerle: Orhan, Kadir, Hülya; kötü­ ler: Metin, babası Hayri Bey, yardakçıları, yalancılarla suç kanıtlarını karartanlar arasında gelişmekte olan. Metin’in yaşantısında bir tutkuya dönüşen Hülya’ya askıntı olması, tecavüze kalkışması, daha sonra da evlenmek için başına üşüşmesi Orhan’ı, baba bildiği Hayri Bey’le gırt­ lak gırtlağa getirecektir. Orhan işsiz de bırakılsa, Hülya’dan ayrılması için baskıya da uğrasa hatta öldürülmeye de çalışsa, gerçek katilleri bulacak, suçlarını kanıtlarla ortaya çıkaracak, adalete teslim edecektir. ye’yle evlenmesini ister yetiştirdiği gencin. Bedriye evlilik çağma gel­ Final tatsız ve acıklıdır. Gerçeği kanıtlarıyla öğrenen polis, ağa ve miştir, bugün yarın yuvadan uçacaktır. Daha önemlisi onunla birlikte sapık oğlunu tutuklamak için Hayri Bey’in köşküne geldiğinde Metin babadan kalma mirası da uçup gidecektir, bu işine gelmez Hayri Be- yapacağını yapacak, öldürecektir Hülya’yı. Onu Orhan’a yar etmeye­ y’in ve bir taşla iki kuş vurmak ister. Orhan reddeder, ayrılır yanından cek, kara toprağın bağrına gönderecektir. Filmin bu son dakikalarında babası bildiği adamın. Orhan’ın çok ön plana çıktığı söylenemez. Parsayı tüm hikâye boyun­ Aynı evi paylaştığı tamirci ustası kadim dost Kadir (belli ki Kadir ca oğlunu kartal gibi kollayan, gözeten önce hakaret edip döven ve Savun için yazılmış rol ama nedense usta oyuncu oynamayınca büyük sonra bağışlayan Hayati Hamzaoğlu toplayacaktır müthiş etkileyici oyuncu Eşref Kolçak alınmış kadroya) Usta teklif eder ortak olmayı oyunuyla. Kabara kabara Tanrı benim diye dolaşan astığı astık, kestiği Orhan’a. Başta kabul etmek istemese de ustasıyla hem ortak hem de kestik Ağa, katil oğlunu bir köşede kıstıran Orhan’a çocuğunu öldür­ aile olur Orhan. Orhan’ın Hülya’yla (Hülya Avşar) tanışması Kadir Us­ mesin diye hıçkıra hıçkıra ağlayıp yalvarırken de, kendinden başka ta aracılığıyla olur. Hülya perişan durumdadır. Abisi Erdoğan’ın başı­ Tanrı olmadığını itiraf ederken de, oğlu gelen polisleri görüp korku na çoraplar örülmüştür. İdam isteğiyle yargılanmaktadır. Kasabaya içinde bacağına sarılıp korkudan altına kaçırırken de, oğlunun saçları­ Hülya’yla gelen bu anasız babasız genç teknesiyle rehberlik yaparak nı koklayıp şefkatle öperken de muhteşemdir. Çünkü büyük Hayati yaşamını kazanan namuslu, efendi bir oğlandır. Hülyanın bütün uya- Hamzaoğlu sahici ve ağlatıcıdır.

2 3 6 2 3 7 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

BERRİN TUNCEL ayaklarımla yaparım” diye nara atarak ressamların topuna meydan

(2 Temmuz 1957) okudu, özgüveni korkunçtu. 1980 yılında kocasından ayrılması sanatına daha bir derinleşmesi­ ne yardımcı oldu. Hafif basma evliliğiyle ilgili ilginç açıklamalarda bu­ lundu. Kocasının bir kadın akrabasıyla seviştiğini bağıra bağıra itiraf etti, lezbiyen olmamasına rağmen kadınları seviyordu. Kendisi gibi muhteşem yaratıklardı kadınlar. “Uçakta tanıştığım adamla aynı ak­ şam birlikte olurum” dediği için bindiği uçaklarda bütün erkekler gözlerini ayırmadı kendisinden.

Seksenli yılların ilk yarısında filmlerde de oynadı ve şuh kadınları canlandırdı, korkusuzca soyundu. Kısa dönemli bir assolistlik deneyi­ mi bile yaşadı. 1987 yılında heykeltıraşlığa da el attı. Türk toplumu- nun geleneksel görünümlerini betimlemeye başlamıştı bu dönemde, kadın oynatan erkekler, erkeğini yıkayan kadınlar gibi.

Berrin Tuncel boş durmadı hiç, yurtdışma da açıldı. New York’ta Seksenli yılların sihirli isimlerinden çılgın ressam Berrin Tuncel el­ sergiler açtı. Çıplaklık saplantısı, kendisini bıkmadan usanmadan teş­ lilerin ikinci yarısında Ankara’da şenlendirdi dünyamızı. Daha elleri hir etme eğilimi batılı çorak ruhları büyülemiş olmalıydı. Ama çeke­ minicik yumuk yumukken ve henüz sözcükleri hecelerken, resme, sa­ meyenler de çıkacaktı kendisini. Ressamlar Derneği ve bazı ciddi ku­ natın türlü dallarına olan yeteneği, gören gözlerce keşfedilmişti bile. ruluşlar kendisine tepki gösterdiler, resim yapacağına striptiz yapma­ Eskişehir’de bir karma sergiye katıldığında yaşı altıydı. 1968 yılında il­ sını önerdiler. Bunları umursamadı Berrin. Para kazanamadı Tuncel kokulu başarıyla bitirmişti ki aynı yıl ailesi İstanbul’a yerleşmişti. 1975 yaptığı resimlerden. Bu nedenle küçük kızını da yanma katıp Yeni ilginç bir yıldı Tuncel için; şaşırtıcı bire hevesle evlenmişti, bir de ço­ Dünya’mn yolunu tutmak zorunda kaldı 2001 Ocak ayında. New York cuk sahibi oldu bu beş yıl sürecek olan evlilikten. kendini daha iyi ifade edebileceği bir kentti. Buraya taşındı. Soho’da Düşüncelerindeki açıklık, kendini ifade etmedeki sınırsızlık, aka­ bir sanat galerisi kadrosuna kattı kendisini. Para kazanmaya başladı. demik eğitim almamanın getirdiği gözüpeklik, kural tanımama, önle­ İşte o günden bu yana Türkiye’yi kocası, New York’u da zengin sevgi­ nemez bir teşhircilik Tuncel’in sanatının ayırıcı özellikleriydi. Özellik­ lisi ilan etti. İkibinli yılların başında elinde dört yüzü aşkın tablo var­ le bulvar gazetelerinde büyük ilgi gördü bu dönemde. Ayak parmakla­ dı. Her gün yenilerini ekliyordu bu toplama. Nülerinde artık kendini rına fırçalarını geçirip “Onların elleriyle yaptıklarından iyisini ben değil, kızını model olarak kullanıyordu.

2 3 8 2 3 9 ORHAN GENCEBAY

Sahip olduğu özgüven duygusuyla, başkalarının yaptıklarını izle­ 1983 ZULÜM fi Yönetmen & Yapımcı: Temel Gürsu fi Senaryo: Arda medi. Yalnızca aynaya ve kendi tuvaline baktı, yalnızca kendi resimle­ Uskan ili Kamera: Sertaç Karan â Oyuncular: Orhan Gencebay, Yıldız rini rakip gördü kendine. Kendisiyle yarıştı, yalnızca kendisini geçti­ Kenter, Güngör Bayrak, Kadir Savun, Çetin Köroğlu, Turgut Ozatay, Sırrı ğinde sevinçten haykırdı. Resimleri bittiğinde duyumsadığı daha çok Elitaş, Necati Er, Suat Özbek, Ömer Uğur fi Ses Mühendisi: Erkan Esenbo- yabancılık hissiydi. Sanki onun elinden çıkmamıştı bu yapıtlar, başka ğa fi Montaj & Senkron: Mevlut Koçak. birinin ürünleriydi.

Karşısına geçip tapınarak seyretti eserlerini. İnsan sevdiklerinin filmlerini iyi niye­ tiyle izler, mantığını pek işletmez se­ yir boyunca, ince eleyip sık dokumaz. Verilenle yetinir kolayca. Belki içinde küçük çaplı fırtınalar kopar insanın ve “bu kadar da olmaz” diye geçirir içinden, sadece o kadar. Çok sabırlı davranır, hataları görmezden gelir ve affeder çoğunlukla, sonra bunları da kahramanıyla, öyküyle özdeşleştirip unutur, küçük şeylerden mutlu olur. Zulüm u tümüyle bağrımıza basmamız mümkün elbette; Temel Gürsu’yu senaryodan gelen bir yığın abuklukları gözünden kaçırdığı için, kolayca düzeltebileceği yanlışları görmezden geldiği için azıcık ıs­ lıklayıp içimizde biriken hoşnutsuzluk duygularını arıttıktan sonra be­ ğenebiliriz. Bu film sonuçta ömrü hapiste geçmiş kahramanımız Or­ han’ın kan davasına, adam öldürmeye, düşmanlığa nefretle karşı çıktı­ ğı ve filmin şirin finalinde tüfeğini kayalarda paramparça ederek barış­ çıl bir mesaj verdiği, duygularımıza seslenen bir çalışmadır ne de olsa.

Temel Gürsu yola çıkarken sağlam malzeme kullanmış. Hep geçer­ li olmuş, yarın da geçerli olmaya devam edecek olan malzemelerle do­ natmış hikâyesini. Öncelikle düşman ailelerin çocuklarının aşka düş­

241 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

mesi izleği, sonra oğlanın kızı kaçırması, kızın kardeşlerinin ellerinde silahlar kaçanların peşlerine düşüşüyle oluşan gerilim gibi, hedefi hep bulacak, asla sekmeyecek kurşunlardır bunlar.

Olaylar Ege’nin şirin Foça’sında geçer. Çalışkan Rıza baba gayretli eşinin yardımıyla tarlasını sular, işletir. Komşu toprakların sahibi zen­ gin ve güçlü Mustafa Ağa (Turgut Ûzatay) ise tarlasını kendisine sat­ madığı için vurur Rıza’yı. “Yalancı tanıklar” sayesinde paçayı sıyırır adaletten. Zulüm böyle başlar işte. Rızanın oğlu Orhan (Orhan Gen- cebay) büyür, doğum gününde ortaokuldan mezun olup sevinçle an­ nesine koşar airia bu mutlu gün oğlanın küçük yaşta akıtacağı kanla kirlenir. Mustafa Ağa, Ayşe Kadın’a sürüp giden tarla kavgası yüzün­ den tekme tokat girişince küçük Orhan dayanamaz, iki el ateş eder

Mustafa Ağa’ya, biri babasını öldürdüğü için, diğeri de annesini döv­ Yönelmen: Temel GÜRSU YILDIZ KENTER GÜNGÖR BAYRAK düğü için.

Bu durumda hapse girer Orhan, içeride kaldığı on dört yıl boyun­ Amacı bitmesidir bu töre cinayetleri saçmalığının. Ama Zeynep’in kur­ ca düşünmüş, olgunlaşmış, geçmişinden ders almıştır. Kan davasının şunlarıyla karşılanır, canını zor kurtarır. Yaralanmıştır üstelik. Gidip bitmesi gerektiğine karar vermiştir. Amacı kasabaya döndüğünde bu civarda yaşayan dostu iyi kalpli balıkçı Hüseyin Reis’e (Kadir Savun) töreyi söküp atmaktır. Orhan kararını vermiştir vermesine de, kinle sığınır. Bu oğlanın yokluğunda Recep’le Kazım Orhan’ın yaşlı annesi­ büyümüş, gözlerini kan bürümüş kan davalıları olan Mustafa Ağa’nın ne etmedik eziyet bırakmazlar. Su bakraçlarım yerlere atar, bakkalı dört yetimini hesap edememiştir. En büyük Recep (Sırrı Elitaş), ortan­ ona bir şey satmasın diye tehdit eder, ellerini sımsıkı bağlayıp eşeğin ca Kazım (Necati Er) ve kız kardeş Zeynep oldukça kararlılardır. Hele peşine takarlar yaşlı kadını, sonra onu köy meydanında gezdirir, rezil hele Zeynep evlerinin balkonunda gösterişli bikinisiyle yan çıplak do­ laşırken, elinin hamuruna aldırmadan Recep ve Kazım ağabeylerinden ederler. daha çok öldürmek istediğini haykırmaktadır Orhan’ı. Aralarında Orhan da döner, annesine yapılan eziyet dursun diye bu kez Zey­ sadece İstanbul’da üniversitede okuyan Kemal Orhan gibi düşünür, nep’i kaçırır köyün orta yerinde. Zahmetli bir takip başlayacaktır önce bu cinayetlerin insanlık dışı olduğunu söyler ama kimse dinlemez denizde, sonra karada. Orhan balıkçı dostunun barakasına getirir yor­ onu, gerektiğinde susturulur, gerektiğinde tokatlanır. gun, bitkin, takatsiz kızı. İki genç farkına bile varmadan aşık olmuş­ lardır birbirlerine. Günler geçmiş, kardeşlerin azgınca takibi sonuçsuz Orhan köye döndüğünde medeni bir şekilde düşman evine gider. kalmıştır. Zeynep Orhan’dan bir çocuğu olacağım anlayınca bu mutlu

2 4 2 2 4 3 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR haberin ağabeylerini yumuşatacağı ve Orhan’ın hayatını kurtaracağı Gürsu’nun filmde tongaya düştüğü yer, iki düşman ailenin gençle­ yanılsamasıyla evine döner bir sabah. Ama yanlış yapmıştır. Kardeşler ri arasında doğacak olan sıra dışı aşkı anlatmaktaki tutukluğu. Orhan’ı öfkeyle ağzını burnunu kırarlar, karnını tekmelerler üstelik. kendi elleriyle öldürecek, hatta çarmıha gerecek kadar nefret eden

Azgınlıkları bu haberle azalacağına daha da artmıştır Recep ve Ka- Zeynep’in, aralarında hiçbir yumuşatıcı olay geçmeden, kaçma kovala­ zım’m. Çocuklu bir karnı tekmelemek yatıştırmamıştır onları. Or­ ma sırasında İkiliyi bir araya getirici, yaklaştıncı hiçbir dış unsur ol­ han’ın annesi Ayşe Kadm’a da tecavüz ederler üstelik. Bu bardağı taşı­ maksızın, sadece Hüseyin Reis’in birkaç özlü sözüyle dönüşüm geçir­ ran son damladır. Zavallı kadın oğlunu bu utançtan kurtarmak ama­ mesi garip. Zeynep’in hemen yelkenleri suya indirip gözlerini süzecek, cıyla intihar eder. kırıtacak, sırıtacak kıvama gelmesi pek şık durmuyor. Orhan elinden geleni yapmış ama becerememiştir, olmamıştır işte. Zulüm yine de şirin ve seyredilesi bir film. Deneyimli oyuncu be­ Sona ermesini istediği kan davası istemediği şekilde devam edecek, yi­ yaz perdeden büyük bir enerji fışkırtan usta tiyatro oyuncusu Yıldız ne kan dökülecektir. Tek tek öldürür kardeşleri. Kenter filmin başında Bebek Orhan’ın anneannesi gibi dursa da ana Yeniden Gürsu’ya dönelim şimdi. Gürsu köy yerini anlatırken fil­ rolüne yakışıyor (onca kendiliğine karşın). Güngör Bayrak da kırmızı min ilk sahnesinde Ayşe Kadın ve, çevre ilişkilerini kısa geçmiş, iki ai­ saçlarıyla, kırmızı ojeleri ve minicik bikinisiyle, hatta yosunlu sularda leye indirgemiş. İkincisinde köylülerin yaşanan büyük zulme, bu anla­ attığı minik kulaçlarıyla, ayrıca göz alıcı beyazlıktaki bedeniyle ilgi tılmaz eziyete seyirci kalması. Filmde aşağılanan yaşlı bir kadın sonuç­ çekiyor fazlasıyla. Çok doğru şeyler de söylüyor. Orhan Gencebay’ı ise başarılı bulduğumuzu söylemeden bitirmeyelim. Üstüne üstlük Kadir ta, içlerinden yaşlı biri ve bizden, ailemizden biri. Gürsu’nun doğaları gereği oldukça sıcak kanlı olan köylüleri taşlaşmış, nesneleşmiş, adeta Savun da yeryüzünün düşündüğümüz kadar kötü olmadığını tanıtlı­ yor. ağanın kölesi olmuş bir kalabalığa dönüştürmesi çok da yalan değil bence. Gürsu’nun filmin tamamına yaydığı akıcı bir anlatım var, fakat macera türünün kalıplarına en fazla ihanet ettiği sahne Orhan’ın Zey­ nep’i kaçırdığı bölüm. Kahramanımızın evin içinden güpegündüz ge­ celikli haliyle sırtladığı kızı, üstelik de köy meydanından sanki bir halı taşır gibi rahat şekilde geçirmesi, sonra da yoluna devam ederek sahil­ deki bir motora atması çok inandırıcı değil. Üstüne üstlük kahvede olayı gören kardeşlerin, “Simdi ardından gitmeyelim, yetişemeyiz za­ ten, takip etmeyelim, yarın düşeriz peşlerine,” türünden sözleri tuhaf olmuyor mu?

2 4 4 2 4 5 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

TEMEL GÜRSU lışmaları derken, bütün teknik alanlarda bilgi sahibi yaptı onu bu ça­

(31 Ocak 1945, Trabzon) lışmalar. Altı yedi ay sonra stüdyonun montaj şefiydi Genç Gürsu. İlerleyeceği yol için daha çok küçük yaştaydı, on sekiz yaşma yeni gir­ mişti. Çok hızlı yol aldı. “Kurgusunu yaptığım filmlerin yönetmenleri teklif yaptılar asistanlık yapmam için” diye anlatıyor Gürsu. Dile getir­ diği yönetmenler ise Metin Erksan, Lütfi Akad, Nejat Saydam, Orhan Elmas, Memduh Ün ve Süreyya Duru gibi isimler. Ne muhteşem kad­ ro. Genç Temel ilerlediği sinema yolunda oldukça hassas, sosyal içe­ rikli konuların izlendiği yoldan başka bir hassas bakışlı, incelikli yol seçeçekti. Çok sevdiği yapımcı Kadri Yurdatap’la çalışkan yönetmen Ülkü Erakalm’m o günlerde kurdukları Ülkü Filmle çalışmayı yeğledi, ayrıldı Acar Filmden. Ülkü abisinin bir yıl boyunca asistanı oldu. Hem asistanlık yapıyordu hem de çektikleri filmlerin kurgularını, teknik iş­ Beş kardeştiler. Baba Gürsu Toprak Mahsulleri Ofisi’nde memur leri üstlenmişti. “Ülkü abi” çok aranan bir yönetmendi. On iki ayda on olduğu için her yıl başka bir yere tayin oluyordu. Küçük Temel'in üç tane film çektiler, hem de birinci sınıf yapımlardı bunlar. Bunlar kamyon sırtlarında geçti çocukluğu. Baba akıllıydı, beş kardeşi yazları Türkan Şoray, Göksel Arsoy, Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik kahvede zaman öldürmesinler, boşa zaman geçirip top oynamasınlar filmleriydi. Üç yapraklı yoncanın filizlenme dönemleriydi bir yandan. diye işe koyar çalıştırırdı. Hem harçlığını çıkarırdı kardeşler hem de Zaman geçince dört yapraklı yoncaya da tamamlandığını biliyorsunuz. sokak çocuğu aylaklığından uzak dururlardı. Hep ayrı okullarda oku­ Genç Temel 1965’in Kasım’mda askere gitti. İki yıl sürdü askerliği. du küçük Temel. Trabzon Lisesinin son sınıfından ayrılıp İstanbul’a, Sinemayı o kadar çok seviyordu ki izne geldiği bir ay boyunca bile, Bakırköy Lisesi’ne geldi ve buradan mezun oldu. Genç Temel Bakır­ Sırrı Gültekin’in yanında asistanlık yapmıştı iki filmde. Askerliğin biti­ köy Lisesi’ni bitirdiği günün hemen ertesinde, 1962 yılının kan sıcağı minde, başlı başına bir okul olan ve sinemamızda özellikle yetmişli bir yaz günü yaşamını değiştirecek bir işe başladı. Acar Film stüdyo­ .yıllarda ağırlığını hissettirecek Arzu Filme girdi. Efsane Ertem Eğil- sunun sahibi Murat Köseoğlu akrabalanndandı, stüdyosuna soktular mez’in asistanıydı artık. 1968-1970 arası Ertem abisiyle önemli filmle­ genç Temel’i çalışması için. O kan sıcağı yaz günü başlayan sinema ya­ rin üretimi için ter döktü. 1970 yılının eylül ayıydı, Yunanistan’dan şantısı bugünlere kadar devam etti Gürsu’nun, dile kolay kırk yedi yıl dönüyorlardı Ertem abisiyle. “Temel’ciğim projeni hazırla, film çeke­ olmuş. ceksin,” dedi Eğilmez. O 1970 yılmm Eylül ayı, onun hayatında en Acar Film stüdyosunda çalıştığı bir buçuk yıl teknik eğitimi oldu önemli dönüm noktası olmuştu. Genç Temel inanamadı, daha yirmi Gürsu’nun; montaj, senkron, negatif montaj, laboratuvar, ses odası ça­

2 4 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR dört yaşındaydı. Bıyıkları ancak terîemişti. Sadık Şendil’le beraber ilk filmi, Dikkat Kan Aranıyor’un senaryosunu hazırladı. 1970’in Ekim ayında Dikkat Kan Aranıyor u çekti. Film çok ses getirdi. Temel Gürsu artık yönetmen olmuştu. “Genç Temel” donanımlarım tamamlamış, yolunu kaim bir çizgiyle çizmiş, bir de bu yola imza atmıştı artık ama küçüklüğünden çok çalışmaya azimliydi sinemada, durmadı. 1971’de Hayat Sevince Güzel’i çekti bunun ardından yine Arzu Filme. İnsan ilişkileri iyiydi sevimli Temel’in, özgüveni tamdı, şirin şirin gülüyor, espirilerinde tam hedefini buluyordu daima. Türler arasında

Biden yiice- Matta cyüboğiu seri biçimde dolanmaya başlamadan Yılmaz Güney’in bile dikkatim miirwet sim - mate insetet Koramı , KEMAN KURT çekmişti. Ustalarından öğrendiği bilgiler ona kolaylık yaratıyordu. Smoryo-BW&ircaAN “Çirkin Kral” hapis yatarken yazdığı İzin’in senaryosunu yolladı genç TEMEL Gİ ÎRSU RENKÜ yönetmene. Yetmişli yılların başlarıydı henüz. Film izne çıkan bir ki­ ralık katille, bir hayat kadının birlikte geçirdikleri dört günün hikâye­ sini anlatıyordu. Bu senaryodan çektiği film izin (1975) Gürsu’nun gu­ erotik komedileri, mutlaka tarih ve toplum psikologlarınca irdelenme­ rurlanacağı başarılı çalışmalarından biri olmuştu. si lazım. Bunu izleyen birkaç yıl Gürsu’nun erotik komedilere odaklandığı 1976 yılı ilginç bir yıl oldu Gürsu için, bir dönemeci imliyordu çalışmalarla dolu. Sözü edilen dönem filmleri özellikle Ali Poyrazoğ- çünkü. Dünyayı kasıp kavuran “punk” fırtınasıyla bir ilintisi yok bu lu’nun başrolleri oynadığı, belli bir komedi anlayışının egemen oldu­ alman dönemecin. Olay şöyle gelişir: Kadir İnanırla bir filme başlaya­ ğu, çok özenli olmayan (ayrıca, neden olsun ki?) bir çırpıda yapılıp caktı Gürsu Uğur Film için. Taksi Şoförü adlı filme. “Kadir’le “Temel” servis edilen filmler. Bu filmlerin Gürsu’nun kariyerine ne gibi katkı­ çok iyi arkadaştılar! günleri beraber geçerdi. Ama çekimin hemen ön­ ları olduğu meselesini toplum araştırmacıları, sinema tarihi ve sosyal cesinde Kadir’le aralarında sudan bir sebepten bir sürtüşme geçmişti. tarihçilere bırakarak Gürsu’nun imzasını taşıyan ve sinemamızın gri Temel Gürsu yapımcı Memduh On’ün yanma geldiğinde, asık suratlı- yıllarına ait bu filmleri yazalım: Cevriye’nin Kızları (1972), Hop Dedik ğıyla ünlü yapımcı hemen lafa girdi: “Temel’ciğim, Kadir seninle çalış­ Kazım (1974), Randevu (1975), Kokla Beni Melahat (1975), Kokla Ama mak istemiyor” dedi. “Kadir cam kenarında oturmuş, dışarıya bakıyor, K oparm a (1975), Canavar Cafer (1975), Kazım’a Ne Lazım (1975), Elma özenle kaçırıyordu bakışlarını.” Çok bozulmuştu Gürsu. Kapıdan çı­ Şekeri (1975). karken dünyanın başına yıkıldığını hissediyordu. Eren Han’ın kapısı 1974-75 arası çekilmiş filmler bunlar, sinemanın “gri” dönemi önünde Hulki Saner’le karşılaştı. Hulki abisini tanıyordu, ama o ana

2 4 8 2 4 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

IIİIİTI î İI b kadar da aralarında çok yüksek dereceli bir samimiyet yoktu. “Evla­ »m ü m * m dım, sen Temel Gürsu değil misin ?” diye sordu Hulki Saner, “Evet dedim, Ben bir saat sonra Saner Filmde olacağım, seni bekliyorum, bir şey konuşacağım seninle” dedi. Elayat böyle bir şeydi işte. Yüce Yara­ dan bir kapıyı kapayınca başka birini açıyor. Hem de nasıl açmak. Bel­ ki de “en hayırlısını.” Hulki abisi bir saat sonra, “Neşe Karaböcek’le bir filme başlıyacağım, filmi kendisinin, yani Temel’in çekmesini iste­ diğini” söyledi ona, “izzet Günay da oynayacaktı.” Kısmet adlı filmdi bu. Çok başarılı bir film oldu. Büyük hasılat topladı. Ün şirketine ise Taksi Şoförü’nü, aranılan yönetmen Şerif Gören çekti. Sansürle çok so­ run yaşayan, çok çok dertli bir çalışma olacaktı bu film. Belki de bir ah tutmuştu. sûaa av&hoöib îjsvekt İm&oti İlhm î hsmşerP EMSİN 8*watwn«BgA ÖİW_.__ Kısmet (1974) adlı film bittikten on beş gün sonra Kulis’te yemek yerken, Hulki abisi girdi lokantaya, yanında da genç bir delikanlı var­ hatırlatıyor bu sözler. Bu tür filmlerde belli ki, şarkı sürükleyici bir dı. “Temelciğim, Adana’dan geldi bu oğlan, adı Ferdi Tayfur" dedi de­ öğe konumununda ve filmde görüntü ve konuyla iç içe geçip bütünle­ neyimli yapımcı. “Senin Ferdiyle bir film çekmeni istiyorum" diye ek­ şiyor, filmde akıp gidiyor. ledi. “Peki abi” dedi Temel. Necla Nazır’la anlaştılar. Çeşme adlı filmdi Yetmişlerin ikinci yarısından doksanların başına kadar çok hızlı söz konusu proje. Bu kült film öyle bir iş yaptı ki, gişeler sarsıldı, ha­ sılat rekorları kırıldı. Hulki Bey sıkı sıkı yapıştı genç yönetmene. Pe­ çalıştı Temel Gürsu. Daha çok ünlenen şarkıcı ve türkücülerle, bir de komedi tarzında filmler üretti. Özellikle yetmişlerin ikinci yarısında, şinden D erbeder’i çektiler. D erbeder, Ferdinin yanında Canan Per- ver’in oynadığı ilk filmdi. Bu film de yeni rekorlara imza attı. Beş haf­ sahici bir toplumsal vaka olarak ortaya çıkan ve filmleri kapı pencere kıran, beyaz perdeye koca koca şarap şişeleri fırlattıran, jiletle beden tada sadece İstanbul’da salonlara giren seyirci sayısı üç buçuk milyo­ nun üzerindeydi. doğrattıran, plakları ve kasetleriyse peynir ekmek gibi satan, sosyeteye bile önünde diz çöktüren Ferdi Tayfur efsanesinin oluşumunda ya­ Temel Gürsu ya sorduğumuzda, “hiçbir filmini arabesk olsun diye pımcı Hulki Saner’le birlikte payı büyüktü Gürsu’nun. Çeşme (1976), çekmediğini” söylüyor. “Her film, edebi bir eser veya dramatik bir ko­ D erbeder (1977), Benim Gibi Sevenler (1977), Yadeller (1977), Batan Gü­ nu üzerine kurulu, bu yapıya, kaçınılmaz olarak üç dört şarkı ekleni­ neş (1978) bu toplumsal vakayı hazırlayan görsel malzemelerdir. yor” diyor. İbrahim Tatlıses’le şarkısız film çeken [Mine Film, Ahşan (1982)] Şerif Gören’in yönettiği yapımcının karşılaştığı ticari yıkımı Tayfur’un yanında Neşe Karaböcek, Emrah, Ceylan, Müslüm Gür-

2 5 0 251 ORHAN GENCEBAY ses, Gökhan Güney, Ercan Turgut yapımlarına da imzasını koydu de­ 1984 AŞKIM GÜNAHIMDIR ■ Yönetmen: Şahin Gök fii Senaryo: neyimli yönetmen. Fakat “Orhan Baba”yla filmleri bir başkadır. Ancak Suphi Tekniker fii Kameraman: Erdoğan Engin fii Yapımcılar: Sungur

Gürsu hiçbir zaman kendine bir baş aktör seçerek sinema hayatının Esen, İbrahim Mertoğlu fii Oyuncular: Orhan Gencebay, Oya Aydoğan, Gü­ bir dönemine damgasını vurmak yoluna gitmedi. Zira yetmişli yılların zin Doğan, Murat Soydan, Fatoş Çelik, Diler Saraç, Melih Çardak, Renan bu ikinci yarısında, komedilerden macera türü yapımlara kadar yığın­ Fosforoğlu, Ekrem Dümer, Hakkı Kıvanç fii Ses Mühendisi: Erkan Esenbo- la filmi çekmekten de geri durmadı. Deneyimli yönetmenin güçlü bir ğa fii Montaj: İsmail Kalkan. film yapısı anlayışı olduğunu da hatırlayalım. Temel Gürsu’nun, aynı zamanda bu yılları ticari başarılarla dolu yıllar olarak geçirdiğinin altı­ Aşkım Günahımdır, Orhan Gencebay nı çizmekte yarar var. filmleri içinde kahramanın beyaz Televizyon kanallarının ortaya çıkış sürecinde, yani doksanların perdede ilk kez kendi kişiliğini aynı başında, televizyona bir geçiş de yaptı Gürsu. 1993 tarihli Bizim M a­ isimle, “Orhan Gencebay” olarak halle ve 2008’in Süper Babaanne’sine ve bunların yanında sayısız dizi ve canlandırdığı film olma özelliğine sa­ televizyon filmine yönetmenlik yaptı, imzasını TV tarihine de attı. Bu hiptir. Filmdeki karakter de tıpkı yapımlardan, Bizim Takım (1993), Kaygısızlar (1994), Tatlı Kaçıklar Gencebay gibi dürüst, namuslu ve (1996), Canisi (1997), Sırılsıklam (1998), Zehirli Çiçek (2000), Berivan çalışkan bir kişilik sergilemekte, (2002), Kırık Kanatlar (2005), Azap Yolu (2006), Tatlı intifam (2007) bu Gencebay’m diğer filmlerindeki “Or­ çalışmalardan en çok ilgi görmüş olanlardır. han” karakterleriyle paralellikler gös­ Bu çalışkan, gözüpek karadenizli usta yönetmenin kabarık iş takvi­ termektedir. Bu çalışmada Gencebay mi arasında, Temel Gürsu-Orhan Gencebay birlikteliği üç filmle sınırlı karakterine şöhret ve şöhretin getir­ kaldı. Yarabbim (1980), Zulüm (1983), Küçüksün Yavrum (1988); Temel diği zenginlik de eklenmiştir, işte Gürsu’nun ilk iki çalışmada daha başarılı olduğu görülür. gerçek Gencebay’la film karakterinin kesiştiği noktalar bu tip özellik­ Bu filmlerin başka bir ilginç yanı da, Gürsu’nun sık sık filmlerinde lerle sınırlı bırakılmıştır. başrol verdiği eşi Canan Perver’in bu üç yapımda da yer almamış ol­ Filmde Orhan çok ünlü bir şarkıcı ve yoğun bir şekilde çalışmak­ masıdır. Perver demişken ekleyelim; Canan Perver, Gencebay filmle­ tadır. Gündüzlerini plak doldurarak geceleriniyse film çekerek dol­ rinden birinde yer aldı, ama bu Osman Seden’in çektiği Vazgeç Gön­ durmaktadır. Aynı zamanda namuslu, merhametli, dürüsttür de; kim­ lüm adlı çalışmaydı. sesiz çocuklar yararına para almadan konserler verir, çalgıcı ya da eş­ likçi kızların yevmiyelerini cebinden öder. Bir o kadar da alçakgönül­ lüdür, film ekibinde çalışan setçinin bile düğününe gidip şarkı söyler.

2 5 2 2 5 3 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Orhan aynı zamanda iyi bir aile babasıdır. Özellikle küçük kızı Ay­ şegül’e çok düşkündür. Gece geç geldiğinde bile koklayıp öpmeyi ih­ mal etmez küçük kızını, sabahları yanağından aldığı buseler bal kay­ mak gibi gelir ona. Kızının babasına olan düşkünlüğü de çok belir­ gindir; Orhan evde olmadığında yemek yemekte nazlanması, her ço­ cuk gibi babasını beklemesi, babası gelmeden uyumaması bunun bir göstergesidir. Küçük kızın annesini pek sevmediği de ortadadır, anne­ sinden daha çok köpeğiyle vakit geçirir, odasına kapanır hep. Orhan bu dünya iyisi özelliklerine ve herkes tarafından sevilip sa­ yılan bir müzisyen olmasına karşın karısı Oyayla ilişkisi çok kötüdür. Dünyası kararmıştır bu nedenle. Sabah dırdır, akşam dırdır perişan olur. Yatak odasında karısıyla baş başa kaldığı zamanlarda mutsuzluk­ tan ölecek gibi olur neredeyse. Karısı hırslı, tatminsiz bir kişiliğe sa­ hiptir, evde çocuk bakmak, ortalığı temizlemek (nedense onca zengin­ liğe rağmen bir hizmetçi ya da aşçı göze çarpmaz) ve geceleri koca yo­ lu beklemekle geçirmek istemez bu yaşanası dünyayı. Eğlenmek, dolu Bu durumda mutsuz Orhan elbette farklı limanlara yelken açmaya dolu yaşamak ister, herkes ona hayran olsun da ismi neonları, film hazırdır, gereken yönden tatlı bir rüzgâr estiğinde. Ve nitekim hiç afişlerini kocaman kocaman doldursun ister. Burada büyük çelişki be­ beklenmedik bir kaçırma vakası sonrasında karşılaştığı saf, meleksi bir lirir karı koca arasında. Orhan aslında bir hayat arkadaşı aramamakta­ kıza abayı yakar. dır kendine. Yani eşit bir eş istememektedir. Fakat durumu daha önce Oya’ya bakalım şimdi: Oya (Oya Aydoğan) ünlü bir eşe, güzel bir dürüstçe karısına açıklamış, evinin kadınını, çocuğunun anasını aradı­ eve, bol paraya sahip olmakla birlikte mutsuz bir kadındır. Orhan’ın ğını belirtmiş, karısı da kabul etmiştir bu yaşantıyı. Bir erkeğin karısı sürekli yinelediği, “Sizin için çalışıyorum” lafları onu tatmin etmez, aynı zamanda evinin hizmetçisidir Orhan’a göre. Bütün gün eviyle, hatta çalıştığına bile inanmaz kocasının ya da inanmaz görünür, sü­ çocuğuyla ilgilenip akşam eve gelen kocasına sorgusuz sualsiz güler rekli kıskanır kocasını. Onun asıl derdi evlendiği için suya düşen yüz gösterecek bir kadın ister bu yüzden hayatında. Oya’dan yalnızca mankenlik, artistlik sevdasıdır ve bu yüzden kocasını suçlamaktadır. bunu bekler. Orhan bir anlamda ilkel çağların pederşahi aile yaşantısı­ Kocası onu mesleğinden ayırıp eve kapamıştır çünkü. “Seninle evlenip nı özler. Yani erkeğin dışarı çıkıp avlandığı, ailesine yemek getirdiği, istikbalimi yok ettim, yoksa bugün senden meşhurdum” cümlesini sık kadının da mağarasında çocuklara bakıp yemek yaptığı çağların ya­ sık tekrarlar. Babası sürekli azarlasa da, “gül gibi bir kocan var, bir ço­ şantısını. cuğun var, herşeyin var” şeklinde dile getirse de, annesi sık sık “erkek­

2 5 4 2 5 5 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR lerin üstüne fazla gidilmez, yuvadan uçtular mı bir daha geri gelmez­ başaramayıp kızını öldürüyorlar. Orhan’ın elini kana bulamasıysa en­ ler” diye uyarsa da söylenen öğütleri umursamaz Oya, bu uyarıları üs­ gellenemeyecektir bu noktadan sonra. Önce amcayı vuruyor, sonra tüne alınmaz. adamlarını, sonra karısıyla yatan “pislik” amcaoğluyla (Melih Çardak) Filmin açılışında Orhan’ı tabancayla tehdit ederek evinin önünden çıplak karısını. Melih Çardak bu tür rollere Türk sinemasında çok ya- kaçıran İpek (Güzin Doğan) Orhan’ın thtkulu bir hayranı olarak çıkar kıştırılmıştır. Kendisinin de tecavüzcü Çoşkun gibi bu rollerin dışında karşımıza. Silah zoruyla yıldızı evine getirip itiraf eder aşkını. Annesi neden oynamadığı hususu anlaşılacak gibi değildir. Bu dert bilmez ve babası ölünce Orhan Gencebay’m şarkılarında teselli bularak amca­ oyuncuların tek karakterde sinema tarihimizde yer alışları Türk sine­ sının himayesinde büyümüş İpek aynı zamanda büyük bir mirasın da masının ayıplarından biridir.

tek sahibidir. Bu nedenle amcası alavere dalavere peşinde koşan oğlu­ Şahin Gök bir yiğm temayla bezenmiş güzel bir film yapmayı ba­ na yamamak istemektedir meleksi kızı. Ama İpek’in gözü hayran ol­ şarmış. Gencebay’ı en naif haliyle, bağlamasıyla baş başa dinletmiş bi­ duğu Orhan’dan başkasını görecek durumda değildir. İpek amacına ze (Beni Biraz Anlasayclın). Flem yeteneksiz hem de iktidarsız orta sınıf ulaşıp Orhan’ı kazansa da nikahını istemez. “Yuvanı yıkma, yıkılan ev­ kadınının sınıf atlama hırsım, öfkesini; mutfakta yemek ve salonda at liliğin üzerine yuva kurmam sadece sevgini istiyorum, seni arada sıra­ yarışı bültenleriyle içinden tek düze temposuz, heyecansız sıradanlık da görsem yeter” der. Ama Orhan, annesinden sonra ona en çok şef­ akan TRT dönemi televizyonundan görüntülerle Oya’nm ailesinin sıkı­ kat gösteren bu kadınla hem karısına hem de İpek’in amcasına rağ­ cı hayatını, babasının hasretiyle yanan küçük kızın yalnız yaşamını, men evlenmeyi kafasına koyar. yeğenini ekarte edip mirasa konmak isteyen pos ve pis bıyıklı amca ve Bu arada Oya cephesinde gelişmeler olur. İpek’in amcası Rah- oğlunun yırtıcılığını, yamyamlığını, mafyozolarm çevresinde dolanan rni’nin sevgilisi olan arkadaşı Nilgün’ün sayesinde bir iç çamaşırı, ço­ insani değeri toplu iğne boyutuna indirgenmiş kadınların tamamen et­ rap reklamını kabul eder Oya. Ajans sahibine bile ters gelir reklamı ten ibaret varoluşlarını (Fatoş Çelik ve Oya Aydoğan’m cesur sevişme kabul etmesi, hatta “evliliğiniz bundan kötü etkilenmez mi” diye sorar sahneleri bu bağlamda çok başarılı) iyi anlatan, akıcı bir film yapmayı Oya’ya. Fırsat gördüğü bu reklamla Oya hem evliliğine hem de ona başarmış.

göre “onu eve kapatan kocasına” resti çekmiş olur. Gazetelerde açık Filmin bu artılarının yanı sıra bir de kötü yanları vardır; özellikle saçık reklam fotoğrafları çıkar. Orhan bunları görünce çılgına döner, Orhan’ın çöl ortasında bulduğu bir vaha gibi sığndığı İpek tipi de en evire çevire döver karısını, hatta boğazına yapışır kadının. Ok yaydan az Oya kadar kirli gözüken bir karakterdir. Güzin Doğan’m sıcama çıkmıştır artık Oya için. Evi, çocuğu, kocası onun için ayak bağına dö­ makyajı, yapay gözüken saçları, donuk bakan gözleri bu karakterin nüşmüştür. ruhuna pek uymamış görünüyor. Yine de yönetmen Gök, 1983 sonra­ Bu kez Rahmi Amca cephesinde de işler kızışıyor mirası kaybetme sı oldukça yorulan, gevşeyen Gencebay filmleri arasında düzgün sayı­ korkusuyla harekete geçiyorlar. Orhan’ı öldürmeye çalışıyorlar bunu labilecek bir film çekmiş.

2 5 6 2 5 7 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

İSMAİL KALKAN yan yeni merakı heyecanlandırıyor hepimizi: 2006 ve 2007 yıllarında iki belgesel üretti Kalkan. İlki özlü içeriğiyle Ulusal Sinemamızın Kurgu (1946, Biga, Çanakkale) Tarihi'dir, İkincisiyse Beyaz Araba Beyaz At adını taşıyan ve yitik bir yıldızın safahatını; paramparça olmuş tükenmiş bir Orhan Günşiray portresini ele alır. İsmail Kalkan’m sinemaya girişi 1962 yılının yazında olmuş. Lise­ deymiş o dönem, okul tatile girdiği sırada, genç İsmail’in yazı boş ge­ çirmesini istemeyen abisi, Mecidiyeköy’deki Lale Filme çırak olarak vermiş onu. Genç İsmail’in o günden sonra ne okul görmüş gözü ne de başka bir iş; mesleğini bulmuş çünkü. 1966 yılında askerliğini yapmak üzere iki yıl ara vermiş mesleğine. 1969 yılında Süperfon stüdyosunda çalışmaya başlamış. Yılmaz Atade- niz, Mehmet Aslan, Orhan Aksoy, Halit Refiğ, Atıf Yılmaz, Ertem Eğil­ mez gibi yönetmönlerle çalışarak kabul ettirmiş kendini piyasaya. İsmail Kalkan sinemamızın en önemli kurgucularının başında ge­ 1973 yılında Necip Sarıca’nın kurduğu Yeni Stüdyosuna geçmiş. 1979 lir. Bir kurgucu olarak üstün yeteneklerinin yanında yakışıklılığı, yılma kadar bu önemli kuruma emek vermiş, sonrasında bağımsız ça­ etkileyici bakışı ve duruşu, pürüzsüz sesi, düzgün Türkçesi, ve sonsuz lışmaya karar vermiş. özgüveni meslektaşlarım kıskandıran özelliklerden yalnızca birkaçıdır. Yüzlerce film kurgulayan Kalkan’m emek verdiği filmler arasında Ellilerin efsanesi Orhan Atadeniz’i saymazsak sinemamızın yetiştir­ Lütfi Akad’m Gelin, Düğün ve Diyet üçlemesi; Atıf Yılmaz’m Selvi Boy­ diği en önemli montaj ustası olarak tanımlayabiliriz İsmail Kalkan’ı. lum Al Yazmalım ve Kibar Feyzo'suyla Ertem Eğilmez’in H ababam Sınıfı Yetmişlerin ikinci yarısından doksanların başlarına kadar neredeyse dizisi en çok sevdikleri. başyapıtların, yüz akı çalışmaların tamamı bu müthiş ikilinin ellerin­ İsmail Kalkan, Lütfi Akad’la yaşadığı ilkleri, gencecik bir kurgu­ den, preslerinden, seloteyplerinden çıkmıştır, unutmamak gerek bu cuyken yaşadığı deneyimleri hiç unutmuyor. Bir sabah Akad’ı bekler gerçeği. genç İsmail, titriyordur heyecandan ve filmi makineye takıp da “Abi Kalkan’m seksenli yıllarda Gazanfer Dirlikle yaptığı ortaklıkta ya­ şuradan keseceğim, ne dersiniz?” diye sormasıyla olan olur, Lütfi pımcı kimliğiyle Gökhan Güneyin yer aldığı üç filmi vardır. Bunun Akad parlar aniden, “Sen ne biçim montajcısın, nereden keseceğini yanında, 1981 yılında Hüseyin Altınla çektiği Hor Görme Garibi adlı bana soruyorsan burada ne işin var?” diye çıkışır. Ağlamaklı olur genç bir çalışması ve doksanlarda Ibo Show’da yönetmenlik deneyimi de bu­ İsmail, kıpkırmızı kesilmiştir. Akad, bu kez şefkatle omzuna dokunur. lunmaktadır. Evli ve üç çocuk babası Kalkanın 2006 yılı sonra başla­

2 5 8 2 5 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

kendince emek vererek yaptığı hissediliyor anlattıklarında ve sözlerine devam ediyor ve “Gencebay’ın yaptığı işi çok sevdiğini senaryo yaza­ cak, film çekecekmiş gibi ilgilendiğini” ekliyor. Kalkanın Gencebay’la ilgili unutamadığı bir anısı vardır ve olayı şöyle anlatır: “Bir akşam stüdyoda kurgu yaparken stüdyoya gelerek kurguda eşlik etti bize. O akşam bütün yiyecek ve içeceklerimizi geti­ rerek şefkatini ve samimiyetini esirgemeden paylaştı bizlerle. Ama stüdyoda seslendirdiği şarkılarını ömrüm boyunca unutamayacağım, büyük adamın tadı da çok büyük olur...” “Emeğin, insanlığın, saygının, sevginin değerini bizle de örtüştüren büyük ustaya saygılarımla” diyor İsmail Kalkan.

Türk sinemasında kolaj ve kurgular.

“Sen bakma benim bağırdığıma ama, masaya kurgucu olarak oturduy- san yönetmen senin yanında sana refakat eder ve fikirlerini söyler, o kadar. Keseceğin yeri sen bileceksin evladım” der. Bu olayın kendisine kurguculuk konusunda çok yol gösterdiğini “hayatına etkisinin büyük olduğunu” söylüyor deneyimli kurgucumuz İsmail Kalkan. Kalkan, Gencebay’la epey çalıştı. Yığınla filmini kesti biçti, eşledi ünlü bestecinin. “Orhan Gencebay’m farklı olduğunu” söylüyor ilk sözlerinde. Devamında İsmail Kalkan da titiz çalışma anlayışına değin­ meden edemiyor Gencebay’m, heyecanlı çalışma prensiplerini özetle- yiveriyor: “Kurguya gelip dikkatle izlediğini, hiç kalkmadığını, dikka­ tinin hiç eksilmediğini, fikir aldığını, fikir belirttiğini” söylüyor Kal­ kan. Orhan gencebay’m yaptığı işi başından sonuna memnuniyet için­ de titizce inceleyerek, tümüyle anlamaya oldukça gayret sarfederek,

2 6 0 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1984 KAPTAN i Yönetmen: Zeki Alasya tiâ Senaryo: Suphi Tekniker S i doksanlarda yapımcılığa atlayan başarılı kameraman Abdullah Gürek’e Kamera: Abdullah Gürek £■ Yapımcı: Enver Özer fii Oyuncular: Orhan de kamerayı teslim etmiş. Masrafsız bir yapım kotarılmış dağda, tepe­ Gencebay, Hülya Avşar, Filiz Ersürer, Ali Yşlaz, Ünsal Emre, Suat Sungur, de, ormanda yapılan çekimleri birlikte ve böylece film istenildiği gibi Kadir Kök, Nezih Tuncay, Yusuf Çetin, Hakki Kıvanç. gayet düşük bütçeli bir yapım halini almış. Film ikili bir oyuna dayanır. Daha önce de çok kullanılmış, tanıdık bir oyunla karşı karşıyayız; erkek ve kadın farklı sınıflardandır, birbir­ Kaptan Gencebay filmleri arasında biraz daha sönük yerde durur eski lerinden nefret ederler. Erkek kadını belli bir nedenle kaçırır. İkili bir­ filmlerine nazaran. Seksenli yıllarda likte zorlu deneyimlerden geçerler hedefe ulaşmaya çabalarlarken. Bu zorlu deneyimler yaklaştırır düşman çifti birbirine. Sonunda kadın düş gücünden uzak, bezirgan yapım­ cıların, memur senaristlerin eline ba­ yumuşar, erkeğin duyduğu nefret de aşka dönüşür. Çokça uygulan­ tıda iş yapmış videoları vererek yap­ mıştır bu ikili oyun, aynen Kaptan’da olduğu gibi. Ama filmin esas ek­ tırdıkları mamul filmlerden biri san­ sikliği, özellikle bizden renklere sahip olmayışı, her şeyi çevreden aşırı ki. İtalyan ya da Fransız filmlerinden soyutlanmış olmasındadır. Üstelik Gencebay’ı her zaman başarıyla ses­ birinden aparılmış duygusu verir lendiren Abdurrahman Palay’m yerinde bu kez Savaş Taner’in sesini film izleyiciye. Hiçbir yaratıcılık izine duymamız da bir başka eksidir film adına. İzleyici ister istemez yadır­ rastlanmaz Suphi Tekniker imzalı se­ gıyor bu sesi. Alışkanlık olsa gerek; kulaklarımız Abdurrahman Pa­ naryoda. En küçük bir bizdenlik, lay’m sesini arıyor. ulusal renk veya tada rastlanmaz hikâyede. Sahneler aceleyle birebir Zeki Alasya’nm oyunculuğunda sık sık başvurduğu abartılarını bu kopyalanmış hissi uyandırır. Özgün bir yaratıcılık için özgün bir se­ filmde kendi oyuncularına da uygulattığını görürüz. Bu özelliğin filme naryoya bile gereksinme duyulmayabilir. Örneğin Ertem Eğilmez, Ge­ faydadan çok zarar getirdiği söylenebilir. Özellikle ağır, uslu bildiği­ ne Wilder’m Kırmızılı Kadın adlı filminden yola çıkmış ve aslını çok miz Gencebay’ı aşırı oynatma gayreti biraz vahim görüntüler yaratmış aşan bir Aşık Oldum’u çekmeyi bilmişti seksenlerin ikinci yarısında. film boyunca. Daha da kötüsü, yönetmenin topal bir miçodan komik­ Yapımcı Enver Özer yapım masraflarını belli ki en aza çekebilmek lik yaratma çabasıdır. Filmin başında ve sonunda sevimsizce şaklaban­ için iki kişilik bir öykü düşünmüş en başta. Yıldız Orhan Gencebay in lık yapan, seke seke abartılı yürüyüşüyle, topal taklidiyle bizleri gü­ yanma yeni doğmakta olan başka bir yıldızı, Hülya Avşar’ı eklemiş. Az lümseteceği sanılan bu tayfa (Ali Yalaz) tiplemesi, gerçekten de isteni­ len etkiyi vermekten çok uzak kalıyor. sayıda film çekmiş olsa da, yetmişli yıllardan bu yana set tozu yutan (hem de Arzu Film setlerinde) deneyimli komedyen Zeki Alasya’ya yö­ Evet, filmde bir kaptan var, bu bizim çok sevdiğimiz Orhan tabii. netmenliği, seksenlerde bir yığın derli toplu filme katkıda bulunan, Ama biraz çapkın bir Orhan bu kez, evinde kadın bile oynatan türden

2 6 2 2 6 3 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ORHAN GENCEBAY »HÜLYA AYSAR ve Fitiz e r s ü r e r sine döner sağ salim. Gerekli işleri yapmakla meşgul olan icra memuru oradadır. Tayfa­ sını sürekli azarlayan Orhan’ı gördüğünde yanındaki adama “bu hep böyle midir?” diye sorar. “Evet ama bugün daha fena” der adam. Ceva­ bım alan icra memuru gider. Gemi tam yola çıkacakken bir araba ge­ lir. Orhan, Melike zanneder ve yüzü gülümser. Ama arabadan filmin başında evde yarı çıplak oynattığı çapkın Tijen (Filiz Ersürer) çıkınca hayal kırıklığına uğrar. Tijen bir iki laf edip geri döner ve kaybolur gözden. Tijen gider bu sefer, Melike çıkar diğer kapıdan ve “tayfaya ihtiyacın var mı? Karın tokluğuna çalışırım” der. Orhan kabul eder. “Beni kimse senin kadar sevmedi” der Melike, sarılırlar birbirlerine.

Film Biter.

bir çapkın. Çok rahat ve teklifsiz. Kahramanımız öykü başında büyük bir talihsizlikle burun buruna kalır. Borcu yüzünden gemisini kaybet­ me noktasına gelir. Senedini ödemek için de borçlu olduğu adamın peşine düşer. Orhan’ın borçlu olduğu geminin eski sahibi İbrahim Bey’dir. Or­ han önce adamın evini bulur, sonra kızım sırtlar, ödünç aldığı kamyo­ nete atarak av meraklısı kentsoylunun izini keşfeder, ikili çeşitli şeyler yaşar. Kentsoyluyu arama sırasında çeşitli aksilikler ve maceralar olur. Yola inekler çıkar, devrilen ağaçlar kaldırılır, sular aşılır, bataklıklar temizlenir, suda kaybolan kontak anahtarının yerine kablolar birbiri­ ne sürttürülerek kamyon çalıştırılır, bira içip geyiren ve zengin kızı Melike ye (Hülya Avşar) kötü kötü bakan tehdit unsuru şoför tartakla­ nır, dahası benzin almak için girilen hangarlarda eroin tacirleriyle kar- şılılır, ama kural gereği post deldirilmez. Nihayet Orhan Kaptan gemi-

2 6 4 2 6 5 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

HÜLYA AVŞAR olmaya başladığı dönemlerde de güzelliği neredeyse bütün Ankara’nın (10 Ekim 1963) dilindeydi. Ankara Cumhuriyet Lisesi’nin orta bölümünü bitirdikten sonra okumak istemedi. Ne yapmak istediği o dönemde belli değildi ama li­ seye henüz başladığı dönemlerde mahallenin bütün kızlarının peşinde koştuğu Ziraat Fakültesi öğrencisi Mehmet’e aşık olmuştu. Yaşma ba­ şına bakmadan, anasını babasını dinlemeden okulu bırakıp evlendi on altı yaşında ve Antakya’ya gidip evinin kadını oldu. Evlenmeden önce sürekli gezip tozan Hülya’nm hayatı evlendikten sonra ev gezmelerine indirgenmişti. Daralmaya başladı haliyle. Kar­ nındaki dört aylık bebeğiyle Ankara’ya, baba evine, Ankara’dan da İs­ tanbul’a gitti, annesi de yanındaydı. Bu gidişin dönüşü olmadı. Sebep kocasının onu aldatması mıydı, eve tıkılıp kalması mıydı, yoksa evlili­ ğin ve bebeğin Hülya’ya o yaşta ağır gelmesi miydi bilinmez, ama be­ beğini aldırdı. Bir buçuk yıl süren evliliği böylece sona ermiş oldu.

İstanbul’da yakın bir aile dostunun bürosunda reklamcı Nail Keçi- li’yle tanıştı. Keçili o aralar Blendax şampuanlarının reklam filmi için bir model aramaktaydı, Hülyayı görür görmez güzelliğinden etkilen­ Balıkesirli bir hemşire olan Emral’la Karslı bir aşiretin oğullarından di, reklamda oynaması için iyi de bir para verdi. Babası olmaz diye Celalin, ailelerinin tüm itirazlarına rağmen kaçarak evlenmelerinin kükrese de dinlemedi onu, kamera karşısına geçti. O kadar rahattı ki ürünüdür Hülya Avşar. Edremit’te dünyaya gelen Hülya, babası askere kameralar karşısında, ertesi gün diğer film şirketlerinde de adı ağız­ gidince Avşar sülalesinin yaşadığı Ankara’ya taşınmış buldu kendini dan ağza dolanmaya başladı. henüz altı aylıkken. Orada amca çocuklarıyla kudurarak büyüdü. 1982 yılında Bulvar gazetesi güzellik yarışması düzenledi. Nail Ke­ Hülya’yı babası altı yaşındayken yüzme okuluna yazdırdı. Daha çili gazetenin sahibi olan İlıcaklara Avşar’dan söz etmekle kalmadı, fo- sonraları lisanslı yüzücü oldu, voleybol oynadı. Babası mülkiyede toğrafılarnı da verdi. Bulvar, gazetesinde kızının mayolu fotoğrafları da okusun istedi ama onun okulla arası yoktu pek. Okula gidiyorum diye çıkınca Avşar’m babası iyice köpürdü. Fakat Hülya yarışmada birinci evden çıkar, okul çantasında taşıdığı kıyafetlerini giyip allığını sürer, olduktan sonra her şey süt liman oldu, öfkeli baba barıştı kızıyla. Hül­ arkadaşlarıyla o sinema senin bu kafe benim gezer tozardı. Genç kız ya Avşar’ı ünlü yapan işte bu yarışmaydı. Evlenip ayrıldığının anlaşıl-

2 6 6 2 6 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

masıyla tacı geri alındı Hül- sahnelerde boy gösterdi. Sinemanın nereye gittiğini görmüştü çünkü. ya’nm, bu haber de adını iyice Yurtiçi ve yurtdışmda konserler verdi: Herşey Gönlünce Olsun (1988), duyurdu tüm Türkiye’ye. Türk Hatırlar mısın (1990), Hülya Gibi (1991), Dost musun Düşman mı halkı yıllardır özlemle beklediği (1993), Yarası Saklım (1995), Hayat Böyle (1999), Sevdim (2000), Aşık­ taçsız kraliçesine kavuşmuş ol­ lar Delidir (2002) müzik albümlerini çıkarttı. İnanmayacaksınız ama du. 2000 yılında Kral TV tarafından düzenlenen “yılın müzik ödüllerinde

Yeni bir yüze ihtiyaç duyan en iyi kadın şarkıcı ödülünün sahibi” oldu. Türk sinemasına bu güzel kız Sinema oyunculuğunun ardından assolistlik de yetmedi Avşar Kı- ilaç gibi geldi, üst üstte film tek­ zı’na; doksanlı yılların başında Günaydın gazetesinde köşe yazarlığı lifleri yağmaya başladı. 1983 yı­ yaptı. Bu da yetmedi, sırada televizyon dizileri vardı haliyle: Sevginin lında Fikret Hakan ve Salih Gü­ Gücü (1993), Süper Yıldız (1995), Ah Bir Zengin Olsam (1998), Savunma neyle başrolü paylaştığı Haram (2000), Zümrüt ve Kadın İsterse (2004) adlı televizyon dizilerinde oyna­ filmiyle sinema hayatına başladı dı. Hülya Avşar. Bu faaliyetler de yetersizdi Avşar için. Hülya Avşar Shovv’u sundu 1984’de Kenan Kalav’la Tutku’da, 1985’te Tarık Akanla Tele Kız- çok izlenen televizyon kanallarında, 2000 yılının son aylarında çıkart­ lar'da başrolü paylaştı. Aynı yıl Tolga Savacı’yla Sekreter, İbrahim Tat- maya başladığı Hülya adlı aylık dergisinin de editörlüğünü yaptı. 2002 lıses’le Mavi Mavi filmlerini çevirdi. 1990’da başrolü Yaman Okay’la yılında Bugün Benim Doğum Günüm adlı tek kişilik tiyatro oyunuyla bir paylaştığı önemli yazarımız Füruzan’ın tek filmi olan Benim Sinemala- sanat dalma daha el atmış oldu. Tiyatro oyuncuları hasetten çatladı. nm’la “9. Uluslararası Tahran Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü” al­ Edebiyat alanında da boy gösteren Avşar 2003 yılında ilk kitabı olan dı. 1993 yılındaysa Sinan Çetin’in yönetmenliğini yaptığı, Cem Özerle Mavi Yansıma’yı elektronik ortamda yayımladı. başrolü paylaştığı Berlin in Berlin filmindeki rolüyle “Uluslararası Mos­ Beşiktaş taraftarı, lisanslı bir yüzücü de olan Avşar tenise duyduğu kova Film Festivalfnde en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandı. 1995 merakıyla da magazin basınında kendisine yer buldu. Ajans Press yılında Mehmet Aslantuğ’la Bir Kadının Anatomisi adlı filmde oynayan tarafından 2005 yılının ilk 5 ayının ele alınarak yapılan araştırmaya Avşar, 1999 yılında Tomris Giritlioğlu’nun yönettiği Salkım H am m ’ın göre 953 ulusal, bölgesel ve yerel yayında, hakkında çıkan tam 1940 Taneleri filminde de büyük beğeni topladı. haberle en çok haber olanlar listesinde birinci sırada olduğu belgelen­ Sinema hayatı boyunca elliyi aşkın filmde oynayan Avşar Kızı ünü­ di. Uzun yıllar boyunca bir vergi rekortmeni olarak tanımlandı. ne ün katarken, sanatın bir dalının kendisi için yeterli olmadığını his­ Avşar-Gencebay birlikteliği aslında pek sürekli olmadı denebilir. setti, müzik eğitimi aldı. Seksenlerin bitmesine yakın assolist olarak Osman Seden’in çektiği Kahır (1983) deneyimli yönetmenin çektiği

2 6 8 2 6 9 ORHAN GENCEBAY ikinci Hülya filmiydi, Avşar’m ilk sinema deneyimi Haram’m (19983) 1984 D İL YARASI £ Yönetmen: Yaşar Seriner £ Senaryo: Suphi Tekni­ hemen ardından. Mavi gözlü yıldızın da ikinci filmiydi bu. Zeki Amas­ ker £ Kamera: Erdoğan Engin £ Yapımcı: Ömür Film £ Oyuncular: Or­ ya’nın 1984 yapımı, küçük bütçeli Kaptan’ı ise Hülyanın ç0R başaarıli han Gencebay, Yaprak Özdemiroğlu, Hayati Hamzaoğlu, Hülya Tuğlu, Mu­ oyununa karşın, hem senaryosunun yetersizliği hem de yönetmenimin azzez Kurdoğlu, Nuran Aksoy, Tuncer Necmioğlu, Necdet Yakın, Menderes kavruk çalışmasıyla kolayca vasat Gencebay filmleri arasında s a y ıl a b i­ Samancılar, Ali Karagöz, Niyazi Gökdere, İbrahim Kurt, Erdoğan Uçkaya. lirdi.

Dil Yarası bir başka Romeo Jülyet hi­ kâyesi Gencebay filmleri içinde. Yet­ mişlerin ikinci yarısında ve seksenler­ de çekilmiş öteki kan davası konulu filmlere çok benzediği için ilk kareler­ den başlayarak biz cefakar izleyicileri hiç şaşırtmayan, adeta daha önceden seyredip ezberlediklerimizi pekiştir­ meye yönelik bir çalışma. Kan davası nedeniyle yine yetim kalan Orhan, yi­ ne kanlısının kızıyla yaşadığı aşk ve yine acı son. Başta senarist Suphi Tekniker olmak üzere filmin beyin takımının ortaya çıkardığı işin pek de iyi olduğu söylenemez. Dil Yarası ya da Küçüksün Yavrum gibi çalışmaların Türk filmlerini sevip yüceltenler­ den çok onları aşağılayan zihniyete hitap ettiği, bu kesimin eline koz verdiği bir gerçektir. Akim, mantığın, sağduyunun bir yana bırakıldı­ ğı, öykü akışındaki inanılırlık düzeyinin yerlerde süründüğü ve öykü adına en küçük bir yaratıcılığın gösterilmediği bu tür çalışmalar Türk sinema tarihinin yüz karası olmaya mahkumdur. Hakkında bu kadar ağır eleştiriler getirdiğimiz filmin kötü yanları­ na birkaç örnek vererek başlayalım. Tekniker kahramanımız Orhan’a

2 7 0 2 7 1 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY meslek bile biçmeye tenezzül etmemiş senaryosunda. Yani “Orhan kim?” sorusuna bile doğru dürüst cevap veremeyen bir senaryo söz konusu filmde. Tamam, Orhan Maraş’ta yaşıyor ve onu elinde silahla atış talimleri yaparken görüyoruz ama mesleği belli değil Orhan’ın. Ne yapar, nerde çalışır, nerden kazanır İstanbul’a geldiğinde gazinoda çaldırdığı o paraları? Tekniker bu kadarına kafa yormamış belli ki. Yirmi dört saatte, hatta masaya bir oturuşta yazıldığı düşünülebilecek olan bu senaryo, zihnimizde türeyen sorulara cevap vermekten çok uzaktır, böylece akıp gider film ve soru işaretleriyle dolu bir sonla bi­ ter kan davası.

Her şey aşırı kabaca ve özensizce kotarılmış Dil Yarası’nda. Bu ba­ şarısızlıkta Tekniker kadar yönetmen Seriner’in de kabahati var kuş­ kusuz. Aslında akıcı bir dili tutturabilen, teknik bakımdan yetenekli HAYATİ HAMZAOĞLU • MENDERES SAMANCILAR VE HÜLYA TUĞLU w*™» YAŞAR SERİNER «nm uw» ERDOĞAN ENGİN SUPHİ TEKNİKER olduğunu belli eden Seriner’in filme çektiği senaryo için kafa yorma­ mış olması da ilginç doğrusu. Filmin konusuna anahatlarıyla bir göz atalım. Kan davası nedeniy­ işin daha da garibi Dil Y arasına Orhan Gencebay’m sahip çıkıp fil­ le biri öldürülür, ölenin ailesinin büyük başı ihtiyar cadının yönlen­ me çok asılmış olması; asılmak ne kelime, canını dişine takmış olması. dirmesiyle acele intikam almaya karar verilir. Aradan tam yirmi beş yıl Özellikle Orhan’ın Hülya’yla karşılıklı sahnelerinde Gencebay’m oyu­ geçer, ihtiyar cadı hâlâ ilk günkü sözlerini tekrarlamakta, “Hadi, acele nuna katmayı çok iyi becerdiği gülmece duygusu dikkat çekici. edin, kanımız yerde kalmasın,” diye şiddetli çığlıklar atmaktadır. Yir­ mi beş yılın sonunda piyango nihayet Orhan’a çıkar ve Orhan babası­ Tabii, büyük Hayati Hamzaoğlu’nun da ekranı iyi doldurduğunu, nın intikamını almak için İstanbul’a gider. kötü adam imgesini her zamanki gibi kusursuz yansıttığını ekleyelim. Orhan’ınsa Istanbula geldiğinde ilk akima giren şey, bu koca kent­ Bunların yanında, altmışlı yılların motorsikletli asi genç kızı Nuran< te gözüne ilk çarpan şey olur; o da kanlısının kızıdır. Daha da güzeli, Aksoy’un (sinemamızın nedense görmezden gelinmiş bir başka büyük akşam gittiği gazinoda, yirmi beş yıldır aradıkları katil Rıfat’la (Hayati oyuncusu) filmin karmaşası içinde kolayca ayrımsanmayan ama Hamzaoğlu) burun buruna gelir. Parası çalındığı için hesabı ödeyeme­ farkına varıldığında insanın içini ferahlatan anlamlı yüzü; gazino şar­ yen, garsonlardan dayak yemek üzere olan Orhan’ı gören ve nedense kıcısı rolündeki Hülya Tuğlunun inandırıcı, temiz, fazlalıklardan kanı kaynayan Rıfat (kan davası nedeniyle adını Kemal olarak değiştir­ arınmış oyunu gibi özelliklerin de filme pozitif etki eden unsurlardan olduğu söylenebilir. miştir artık) hem kahramanımızın borcunu ödeyecek hem de yanında

2 7 3 ORHAN GENCEBAY

“koruma” olarak iş ve bununla birlikte yatacak bir yer verecektir. Ke­ SUPHİ TEKNİKER mal’in evini paylaşan Orhan bu ailenin içinde yer bulduğundan, Ke­ (10 Ocak 1940, Mersin) mal’in kızı Hülyayla (Yaprak Ûzdemiroğlu) Orhan arasında bir günde aşk doğacaktır. Daha da tuhafı, öldüreceği adamın resmi elinde olan Orhan’ın iç içe yaşadığı, her an yüzüne baktığı, hatta kızını alacağı adamı, simaen hiç değişmemiş olmasına karşın tanımaması, tanıyamamasıdır. Ancak sonunda beklediğimiz olacak, sevenler birleşemeyecek, kanlısını öldüremeyen Orhan’ı da küçük amca oğlu mıhlayacaktır. 1982 sonrasının bezginleştirici rehavetinin bu dönem filmleri üze­

rine yansıdığına çok güzel bir örnektir bu çalışma. Tekniker adı ve görüntüsüne sinemamızın altmışlı yıllarından baş­ layarak, yetmişli ve seksenli yıllarda sık sık rastlıyoruz. Yirminin üze­ rinde sinema filmi senaryosu yazmış, kırk beş kadar filmde de oyun­ culuk yapmış gözüküyor Tekniker. Onu en son 2006-2008 arasında Binbir Gece adlı çok izlenen dizideki oyunculuğuyla tanıyor genç ku­ şaklar. Yine de Tekniker’i “Tekniker” yapan şeyin uzun yıllar boyunca sahne tozu yuttuğu Şehir Tiyatroları’ndaki oyunculuğu olduğu rahat­ lıkla söylenebilir.

Suphi Tekniker yakışıklı bir genç oluşunun verdiği olanakla erken başladı beyaz perde deneyimine. İlk filmini çevirdiğinde daha yirmi yaşındaydı, bıyıkları yeni yeni terliyordu. Arşavir Alyanak’m Cici Kati- bem ’iyle (1960) yapılan erken giriş, altmışlarda çekilen onlarca yapım­ la iyice şenlendi. Tekniker biçimli bedenini sevimli, güleryüzlü, afacan görüntüsüyle süslediği için filmlerin “aranan genç oyuncusu” kimliğini kolayca kazandı. Kızlar Büyüdü (1963), Sen Vur Ben Kırayım (1964), İs­ tanbul’un Kızlan (1964), Şıngırdak Melahat (1965), Cici Kızlar (1965), Sokak Kızı (1966), Karakolda Ayna Var (1966), Utanç Kapıları (1967), Kadın Düşmanı (1967), İngiliz Kemal (1968), Kanlı Aşk (1969) altmışlı

2 7 4 2 7 5 ORHAN GENCEBAY

yıllardaki çalışmalarından bazı­ larıdır. Tekniker şirin görüntüsüne m i m karşın bir yıldız konumuna GİRİK yükselemedi. Belki usta dene­ yimli yönetmenlerin üzerine ba­ sa basa vurguladığı “yıldız dedi­ ğin kocaman kafalı olur” tanım­ lamasına uymuyordu veya baş­ ka bir eksiği vardı. Seyirci onu “büyülü çerçeveye” yerleştire- memişti. Tekniker yetmişli yılla­ îflffîERYİĞ İT a r a Ö2t>fn t m .p i Mum s u h îi r«w <« rın ortalarına kadar hız kesme­ iBYuzsatnmıın «zfMilftflReftş Suphi Tekniker, Filiz Akın rt& N K & İ ‘ mM». iTi£(TİDUH ÜN f'-if) C«WTOt

276 ORHAN GENCEBAY

Tekniker doksanlı yıllarda meslektaşlarının çoğu gibi TV’de dizile­ 1987 DORUK 'm Yönetmen ve Yapımcı: Melih Gülgen fi Senaryo: Meh­ re el attı. Hamuş, Bayan Perşembe, Geceler gibi yapımların senaryoları­ met Aydm ii Kamera: Hüseyin Özşahin £■ Oyuncular: Orhan Gencebay, nı üretti. Ama yaşı ilerlemişti ve artık çalışmaları eskisine oranla du­ Cüneyt Arkın, Müge Akyamaç, Hüseyin Baradan, Oğuz Bora, Yılmaz Kanat, ruldu. Cengiz içten, Haşan Terzi. Gencebay-Tekniker ortak çalışmaları altı filmle sınırlıdır. Bu çalış­ malar Bir Araya Gelemeyiz (1975), Şoför (1976), Kahır (1983), Aşkım Doruk aynen Kaptan gibi Gencebay filmle­ t % !*Y*n - i ‘ fjğ 1 Günahımda■ (1984), Kaptan (1984) ve Dil Yarası (1984) dalı yapımlar­ ri içinde ayrı yere sahip bir yapıttır. Hiçbir ÜrAA 0“ iVs.1 .v . dır. Tekniker’i Şoför adlı Aksoy klasiğinde oyuncu olarak da izledik. Gencebay filmi özelliğini içinde barındır­ Birtane Güngör’ün sevgilisi rolünde deneyimli oyuncu ve senaristimiz mayan bu çalışma bir parodi-maceradır. epey yaşlı kalsa da yine de rolünün gereğini yerine getirmiş, üzerine Yapımcı Gülgen, seksenli yılların ikinci düşeni layığıyla yapmasını bilmiştir. Yabana atılamayacak bir kariyere yarısında düşen hasılatları ve şaha kalkan sahip oyuncu ve senarist Tekniker’in başarılarının devamını dileriz. enflasyonu göz önüne alarak aynen Kap- tan’m yapımcısı Enver Özer gibi dar kad­ rolu bir yapıma imza atmış, Gencebay’m yanma bu kez başka bir devi, Cüneyt Ar- kın’ı yerleştirmiş. Doğru ve iyi bir seçim­ » * • ‘7’,**•***? dir bu kuşkusuz. Fakat filmin genç kadın oyuncusu sinema dünyasına yeni ayak basmış acemi 4üge Akyamaç olunca işler daha baştan aksamış. Akyamaç gençliğine tazeliğine kar­ şın bir canlılık getirememiş filme, şaha kaldıramamış bu çalışmayı. Mat ve etkisiz kalmış film.

Yapımcı Gülgen’in “Akyamaç” seçimi dışında han malzeme seçi- mininde de, filme zararı olduğu söylenebilir. HüseyinÛzşahin’e veri­ len negatiflerin kaliteli olmadığı görülüyor; çünkü elce edilen görün­ tülerde matlık ve bir tatsızlık var. Buna filmin gece sahnelerindeki ye­ tersiz ışıklandırmayı da eklersek, görsel anlamda ne £zık ki zayıf bir filmle karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkar.

Bu olumsuzluklara kurgucu Gülgen’in, yönetmen dülgen’in çektiği

2 7 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR sahnelerdeki sarkıklıkları kesip atmaya kıyamamasım da ekleyelim. Filmde Gencebay’m söylediği birkaç parça gözden kaçmıyor. Sonuç olarak, Doruk fazla tadı olmayan bir deneme olarak kalıyor. Gence­ bay’m böyle bir denemeyi yapmış olması bile bir gözüpeklik sayılabi­ lir. Bir karamizah denemesi yeterince alkışı hakkediyor. Filmde hem Arkının hem de Gencebay’m karamizah için biçilmiş kaftan olarak durduğunu söylemekte de fayda var. Bu kapalı öykü iki hayal tüccarı yakın arkadaşa, Orhan ve Cemil’e odaklanmıştır. Orhan bu sefer aynen Cemil gibi dalavereci bir tip ola­ rak çıkar karşımıza. Hazine avcılarına sahte haritalar verip olmayan define yerleri göstererek paraları cebe atan, gece hayatına, gösterişe, kumara düşkün, “haydan gelen huya gider” mantığıyla dalavereyle kazandıkları paraları bir gecede harcarken hiç tereddüt etmeyen iki can arkadaştır Orhan ve Cemil. Bu şekilde hayatları sürüp giderken bir gün bir kız çıkar karşıları­ na. Kanları kaynar ona ve ikisi de aşık olurlar kıza ama birbirlerine renk vermekten kaçınırlar. Kızı da aralarına almaktan çekinmeyen iki­ linin yerini artık üç yakın arkadaş almıştır. Artık dalaverelerine üçlü olarak devam edeceklerdir. babası girer devreye ve kızını kaçırır, “evine geri dön” der. Kızma laf Bir gün Cemil tırma binip yurt dışına gider, böylece asıl mesleği­ dinletemeyince bu sefer Orhan’la Cemil’i kaçırır ve “kızımın peşini bı­ nin tır şoförlüğü olduğunu anlarız. Aynı şekilde Orhan bağlama çalıp rakın” der; onlara da geçmez lafı. beste yapar gözükünce besteci olduğunu; hem onlara hem de evlerine Orhan’la Cemil tekneyle yola çıkarlar define peşine. Bu serüvende manasız bir şekilde yapışan Çiğdem’i resim yaparken görünce onun istenmeyen Çiğdem teknenin içine saklanmıştır ve sonradan katılır da ressam olduğunu anlarız. muhteşem İkiliye. Gittikleri adaya halk arasında “Doruk” dendiğini Cemil döner sonunda. Filmin bu sahnelerinde olay şöyle hareketli öğreniriz Çiğdem’den. “Doruk’ta yaşayıp, denizde ölmek isterdim” de­ şekilde gelişiyor: karakterlerimizin üçü de birbirini çok özlemiştir, yişinden de filmin finalini öğreniriz. Cemil’in elinde gerçek bir hazine haritası vardır, üçlü böylece defineyi Üçlü karaya çıkar ve dolaşır. Gittikleri yerde bir antik kent bulur- bulup köşeyi dönmeye karar verirler. Sonra birdenbire Çiğdem’in

280 281 ORHAN GENCEBAY

lar. Saat üçte aynaya yansıyan güneşin gösterdiği yerden içeri girip hâ­ CÜNEYT ARKIN zineyi bulurlar üstelik. Şans onlardan yanadır sanki. Ama izlendikleri­ (8 Eylül 1937, Eskişehir) nin farkında değildir hiçbiri. Çiğdem’in babası kızım, iz sürücülük rolünü üstlenen kötü adam da (Hüseyin Baradan) hâzineyi ister. Adamlar kıstırır bizimkileri. Kız babasının kollarına koşup atılır, “bı­ rak gitsinler, ne istersen yaparım” der. Baba kabul eder, kötü adamsa hâlâ hâzineyi istemeyi sürdürmektedir, babayı vurur, kızı da rehin alır. Orhan’la Cemil çaresiz, vermek zorunda kalırlar hâzineyi çok sevdikleri Çiğdem’i kurtarmak .için. Fakat işler hiç de umdukları gibi gitmez; kötü adam kızın boğazını keser ve kızı acımasızca öldürür, bunun ardından bütün kötüler teker teker ölecektir.

Finalde iki arkadaş dorukta yaşayıp denizde ölmek isteyen Çiğ­ demi sırtlayıp götürürler sahile acılar içinde.

Onu denize bırakırlar son arzusunu yerine getirmek için.

Eskişehir’in Alpu kasabasının Karaçay köyünde, Fahrettin Cürekli- batur adıyla doğar Cüneyt Arkın ve tam bir köy çocuğu olarak, orada tabiatla kaynaşarak ve gözlemleyerek büyür. Kırım Tatar Nogaylarm- dan, Kurtuluş Savaşma katılmış babası Hacı Yakup’un bahçeyi sular­ ken içtiği rakı, saçları topuklarına kadar uzanan, tarlada çalışan anası­ nın gizli gizli ağlaması ve ablasının yanık sesi çocukluğunun anıları içinde onun en çok akimda kalanlardır.

Fahrettin Cüreklibatur, Eskişehir Necatibey tlkokulu’nda başlar eğitim hayatına. Sonra Eskişehir Ortaokulu ve Eskişehir Lisesi gelir. O dönemlerde edebiyata, sinemaya merak salar. Bulduğu bir mercekle

2 8 2 2 8 3 FİLMLERİNİ ANLATIYOR ORHAN GENCEBAY ve film parçalarıyla kendi kendine gösteri bile yapar. Maddi durumları larma bakıp ata binmeyi bile kapar. Cambazlar perende atmasını öğre­ kötüdür. Erkek çocuk olarak aileyi geçindirmek için babasına yardım tirler bu genç oyuncu adayına. Ve Cüneyt oynadığı filmlerde kullan­ eder. Okumasını istemez bu yüzden babası. Sonra annesi ve ablaları maya başlar öğrendiklerini; uçar, kaçar, teper, atlar, çıkar, iner ama ikna ederler onu. Küçük Fahrettin’in ilk defa İstanbul’a gelişi üniversi­ umduğunu bulamaz. Tam sinemadan ayrılmaya niyetlenirken, Ülkü te sınavına girmek içindir. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kaza­ Erakalm çıkar karşısına ve onu, Gözleri Ömre Bedel (1964) filminde nır. Altı arkadaş birlikte yaşarlar öğrenci evinde. Yetmez babasından oynatır. Gözleri Ömre Bedel filmi dönüm noktasıdır onun için, ismi gelen para geçinmesine. O dönemde arkadaşlarıyla birlikte Erek adın­ tüm Türkiye’de duyulur ve yıldızı parlamış olur. İran’da Fağreddin, da bir dergi çıkarırlar. İlk hikâye, şiir denemeleri bu yıllardadır. O ka­ Çin’de Lee Arkın, ülkemizde de Malkoçoğlu ve Karamurat olarak is­ dar parasız dönemlerdir ki, ayın ortasından sonra sırayla tuttukları mini sinema tarihine altın harflerle yazdıracaktır. balıkları yiyerek karınlarını doyururlar. Üniversite son sınıfta para ka­ Cüneyt Arkın sinema hayatı boyunca toplam üç yüz yirmi filmde zanmak için hastabakıcılık bile yapar Fahrettin. (1964-2008) rol alır, kırk filmin yönetmenliğini (1976-2000) yapar, on 1963 yılında Artist mecmuası sinema oyunculuğu yarışması filmin yapımcılığını üstlenir, televizyon dizilerinde oynar, televizyon düzenler. Yarışmaya katılan Fahrettin birinci olur, olur olmasına da programları sunar ve kısa bir süre gazetelerde sağlıkla ilgili köşe ya­ sevinemez bile, çünkü babası başta olmak üzere bütün arkadaşları zarlığına bile soyunur. tenkit ederler kendisini ve “senden artist mi olur” derler. Okul bittik­ 1969 yılında Antalya “Altın Portakal Film Festivali”nde yönetmen ten sonra evlenir, fakat işsiz ve parasızdır. Uzmanlık için çalışır ama Memduh Ün’ün İnsanlar Yaşadıkça, 1972 yılında 4. Adana “Altın Koza kazanamaz. Hava Kuvvetlerinde yedek subaylığını yaparken usta yö­ Film Festivali’nde yönetmen Lütfi Akad’m Yaralı Kurt, 1976 yılında netmen Halit Refiğ’in dikkatini çeker. Halif Refiğ, Şafak Bekçilerini “Antalya Film Festivali“nde yönetmen Atıf Yılmaz’m Mağlup Edileme­ (1963) çevirirken bu yakışıklı asteğmenden yararlanmak ister, yönet­ yenler filmleriyle “En İyi Erkek Oyuncu” ödüllerini alır. 1999 yılında melikler izin vermez. Bir süre sonra Fahrettin terhis olur, gidip Halit “36. Antalya Film Festivali”nde “Yaşam Boyu Onur Ödülü” verilir Cü­ Refiğ’i bulur. Gurbet'Kuşlan (1964) isimli filmde doktor rolünü oynar. neyt Arkına. Ayrıca, alkol, uyuşturucu ve gençliğimiz konulu çok sa­ Fahrettin Cüreklibatur ismi zor bir isimdir akılda tutmak için ve yıda konferans verir, bunlarla ilgili teşekkür beratları ve onur ödülleri bir değişiklik gereklidir. Gazeteci Vecdi Benderli bulur yeni adını. Cü­ alır. neyt Gökçer’in adından Güney t ön adı, Arkın soy ismi de Ramazan Cüneyt Arkın sonradan değil, doğuştan sanatçı olanlardandır şüp­ Arkm’m soyadından alınır. Böylece Fahrettin’in tiyatro ve edebiyat hesiz. Edebiyata olan yatkınlığı, şiir sevdası ve oyunculuğunun yanın­ tutkusu sinemada bir araya getirilir. da, çok da güzel resim yapar. Toprağa ve köy hayatına olan sevgisini Cüneyt Arkın mesleğinin ilk yıllarında çok çalışkandır. Kendini ve özlemini yansıtır fırçasının ucundan tuvaline. Cüneyt Tarçın’ın Anı­ geliştirmek için uğraşır, didinir. Medrano sirkinde Rus Kazakların at- ları isimli kitabında hayatını anlatır.

2 8 5 2 8 4 ORHAN GENCEBAY FİT .MI .ERİNİ ANLATIYOR

Bu yenilmez adam en son Ankara Kalesini fethetmeye giderken bir talihsizlik sonucu attan düşüp omurgasını zedelese de, bugüne kadar yaptıklarıyla gönlümüzdeki yerinden düşmesi söz konusu değildir. Gençlik yıllarında çıkardığı olaylar altmışlı, yetmişli yılların gazete ve dergilerinde unutulmuş, arşivlerde sarara dursunlar Cüneyt Arkın bugün Betül hanımla sakin ve huzurlu bir evliliğin tadım çıkarıyor ve uzak duruyor çalkantılı günlerden. İnsan sağlığını tehdit eden uyarıcı Murat Film CÜNEYT ARKIN maddelerden uzak durmaları için gençlere bol bol nasihat vermeyi de MALKOÇOĞLU ihmal etmiyor. AVRUPAYI TİTR ETEN TÜRK Gencebay-Arkm beraberliği ne yazık ki tek bir filmler sınırlı kal­ SELMA GÜNERİ SEMİH SERGEN GÜL8İN ERAY TUNCER NECMİOĞJ.U TORGN KARACAOGLU NURTEKİN ODABAŞI mıştır. Bu da yukarıda ayrıntılarıyla değindiğimiz 1987 yapımı Melih KAYHAN YH.DIZOĞLO M UM ) « M f SİİREVV« nilBlI . Gülgen’in yönetimi ve yapımcılığında gerçekleşmiş olan Doruk adlı filmdir. Bir Gencebay filminde görmeye alışık olmadığımız türden öğelerle

At binme ve karatede uzman sporcu unvanına sahip olan Arkın karşılaştığımız film, farklı bir mizah duygusu ve farklı bir aksiyon hayalimizde hep havada uçan, perende atan, kötülere kafasını titrete olma hevesi nedeniyle bile izlenilebilecek bir çalışmadır. Melih Gül­ titrete tepik atan görüntüleriyle kalmıştır. Malkoçoğlu karakteri o ka­ gen’in sonuçta iki yıldızı bir arada biz sinemaseverlere sunması da ayrı dar tutulmuş, ona o kadar yakıştırılmış ve yapıştırılmıştır ki, lakabı ol­ bir marifet olarak değerlendirilebilir. muştur. O dönemlerde, kim bilir kaç çocuk Malkoçoğlu gibi havalar­ da uçmaya çalışmış, kolunu bacağını kırmıştır.

Hepsinden öte Dünyayı Kurtaran Adam’dır Cüneyt Arkın. Film o kadar ilginçtir ki, komedi filmi olmamasına rağmen “En İyi Komedi Filmi” seçilir. 1982 yılında çekilen Dünyayı Kurtaran Adam’m yönet­ meni Çetin İnanç, yapımcısı da Anıt Filmdir. Her ne kadar eleştirmen­ ler bu “Çetin İnanç Klasiği”ni gelmiş geçmiş en kötü on filmden biri olarak gösterseler de, DVD olarak satışı başladığından beri satış liste­ sinde kendisine sağlam bir yer edinmiştir. Şimdilerdeyse film diğer ül­ kelerde de rağbet görmektedir.

2 8 6 2 8 7 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1987 C E N N E T G Ö Z L Ü M i£ Yönetmen: Ümit Efekan fii Kamera: Salih Mağaza sahibi, Nevin’e baskı yapmakta ve hayatlarını birleştirmenin Dikişçi â Senaryo: Erdoğan Tünaş Si Yapımcı: Halis Şenol ü Oyuncular: iki çocuk için de olumlu olacağını söylemektedir.

Orhan Gencebay, Perihan Savaş, Orçun Sonat, Haluk Kurtoğlu, Hikmet Taş- Babasız büyüyen çocuklar, ülkenin içinde bulunduğu şartların da demir, Ebru Oğuz, Volkan Başkurt, Cüneyt Tanver, Yaşar Kutbay, Faruk Sa­ etkisiyle kişilik krizleri yaşamaktadırlar. Cumhuriyetin başından beri vun Si Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa Si Montaj: Necdet Tok. izlenilen politikaların bir kenara atıldığı ve “Ûzal” kanunlarının ülkeye hakim olmaya başladığı dönemlerde geçiyor film ve bu dönemin etki­ Cennet Gözlüm çoğu Tünaş senaryo­ lerinin çocukların kişiliğine de yansıdığı görülebiliyor; “ürettiğimiz su gibi dramatik yapısı güçlü, acıklı kadar tüketmek, tutumlu olmak, Türk’ün malı yurdun malı, herkes olayların, raslantılann, cinayetlerin bunu kullanmalı” gibi anlayışların artık terkedildiği, “kazandığından egemen olduğu bir hikâye görünü­ fazlasını harca, paran yoksa kredi al” gibi görüşlerin popüler olmaya mündedir. Filme seksenli yılların at­ başladığı yıllardı söz konusu yıllar. Orhan’ın Nevin’den doğma iki ço­ mosferini yansıtan bir belgesel gö­ cuğu da işte böyle bir dönemde yetişiyorlardı. Bu iki çocuk emek akı­ züyle de bakılabilir. Cennet Gözlüm tarak değer oluşturma gayesinden uzaktırlar; oğlan kendini hazcılığa “Ûzal dönemini” çok iyi anlatan, vermiş, hayatın keyfini içkide, dansta, uyuşturucuda arayıp haybecilik ana eğilimlerin altını kaim kalın çi­ peşinde koşan ve hazır para, avanta kollayan bir adam; kız da, güzel zen ve bize toplumbilimsel okuma­ giyime, süse, kendini göstermeye, gösterişe meraklı bir kız olup çık­ lar yapma imkânı sunan bir çalış­ mıştır. madır. Oğlanın durumu kızdan beterdir üstelik. Çünkü bir baltaya sap ol­ Filmin hikâyesine gelince; Orhan namuslu biridir ve nedense, hak­ mamakta direnmektedir, arkadaşları ise eğlencenin, uyuşturucunun, sızlığa uğramış, otuz yıl hapse mahkum olmuş ve on beş yıldır hapiste alkolün, tatlı yaşamın esirleridir. Oğlan bu paralı tayfanın yaşam stan­ perperişan sürünen bir mahkumdur. Üstelik çilesi dolsun diye on beş dartlarına uyum sağlamak için annesinin paralarım çalıp harcamakta­ yıl daha bekleyecektir. Orhan sadakatli karısı Nevin’i boşamış ve evin­ dır. Üstelik olgunlaşamamış bu çocuklar sevgi dolu ve üzerlerine titre­ den uzaklaşmış, bunu da eşi ve iki çocuğu hapse düşmüş babaları ne­ yen biricik annelerini beğenmemekte, hayattaki tek varlıklarını beğen­ deniyle acı çekmesin diye yapmış. Nevin gerçekleri gizlemiş onlardan; memekte, hayattaki tek varlıkları olan annelerini oldukça küçümse­ babalarının kendilerini terk ettiği yalanını söylemiş çocuklara. Nevin mektedirler. ise ailenin reisi konumundadır ve bir mağazada satış müdürlüğü ya­ Dışarıda olaylar böyle gelişirken beklenmedik bir şey olur, adalet par, “edebiyle” çalışır, kendisinin ve çocuklarının geçimini zar zor sağ­ on beş yıl sonra gerçekleşir. Onca sene sonra Orhan’ın masum olduğu lar. Yaşı geçkin, kibar görünümlü mağaza sahibi ona ilgi duymaktadır. anlaşılır ve erken tahliye edilir hapishaneden. Fakat uzun süre hapis

288 2 8 9 I ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

PINAR FİLM HALİS ŞENOL SUNAR Oğlunun uğursuz bir arkadaşı aracılığıyla uyuşturucu işine sürüklen­ diğini görür. Uğursuzun sevgili kızma musallat olduğunu da fark eder »I i g ı » ■ ¡m... ve kendince çabalamaya başlar. Elinden geleni yapar ama bu pis işleri M - - V ■ w l i- ' ! , beceren uğursuzun Tahir’in oğlu olduğu gerçeğiyle karşılaşır sonun­ da. Hikâyenin kötü adamları ise kaçınılmaz biçimde kan döker, her H; şey kördüğüm olur, sonra çözülür. Cennet Gözlüm’de dönemin ortamının gözler önüne serilmeye çalışılması gerçekten takdir edilebilecek bir çabadır, bu sebeple Tünaş ve Efekan İkilisini tebrik etmek gerekir, fakat örnek olarak gösterilen bireyler, yani ana baba, içi boş lallar etmekten ileri gidememekte, teş­ ORHAN GENCEBAY hisi koymalarına rağmen gerekli tedaviyi uygulamakta yetersiz kal­ PERİHAN SAVAŞ CENNET ORCUK SOWAT maktadırlar. Acaba burada da dönemin bireylerinin genel bir eğilimi­ ¿: Kimıooı.ıı iiikm ' T iasd îm

yönetm en ÜMİT EPEKAN ne mi parmak basmak isteniyor? Konuşamayan veyahut konuşsa da GÖZLÜM IIHDOOAN TII Ti AH SA1.JH DİKİ*. fazla anlamlı bir şey söyleyemeyen bir toplumun göstergesi olarak mı alınmalı bu bireyler? Çocukların dillerine doladığı lakırdılar bile kendi yatacağım düşünerek ailesini ailesini dağıtmış olması büyük bir talih­ içlerinde daha tutarlı kalıyor anababanm boş lafları yanında. sizliktir onun için. Nevin son hapishane ziyaretinde patronun evlenme Baba figürünün işleri halletme tarzı bile sakattır. Orhan oğlunun isteğinden, böylece çocukların geleceğinin kurtulacağından bahsettiği uyuşturucu paketlerini zorla kenefin derinliklerine attığında ona için Orhan karısına söyleyemez cezasının sona erdiğini. Orhan sessiz uyuşturucu yerine bir şey sunmaz örneğin. Hiç de parlak olmayan bir sedasız hayata karışır, hayatla tek başına kaynaşmaya çalışır karısına çözümdür bu bağımlı için. Yoksa bu da dönemin toplumunun psiko­ salmdığmı haber etmeden. lojik açıdan bir yansıması olarak mı kabul edilmeli izleyenler tarafın­ Bir gün eski dostu Tahir’le karşılaşır. Eski dost büyümüş, baba ol­ dan? muştur şimdi, büyük bir servete kavuşmuş, güçlenmiştir. Yardım elini Anneye gelince; yaşlı patronuyla olan ilişkisinde temiz, tutarlı, uzatır Tahir eski dostuna. Orhan Tahir’in restoranında şarkıcılık yapa­ mantıklı bir yol tutturamayan bir karakter vardır karşımızda. Yaşlı rak hayatını kazanmaya karar verir ama arkadaşının ısrarlarına karşın patron ise yine ilginç bir karakter; yatalak karısını tamamen terkedip kumar ve haraç işlerine karışmayı reddeder. yeni bir ilişkiye atılmaktansa, etkilendiği orta yaşlı bu kadınla bir “da­ Orhan aldığı büyük darbeden, geç gelen adaletle boşa hapis yat­ yanışma ilişkisine" girmek isteyen bu adam kötü karakter imajından masından sonra sessiz sedasız şekilde çalışmaya ve toparlanmaya baş­ biraz sıyrılmış gözüküyor gözümüze. lar. Piyanist şantörlük yapar, bir yandan da çocuklarını izler uzaktan.

2 9 0 291 ORHAN GENCEBAY

Sonuçta Cennet Gözlüm, seksenli yılları iyi yansıtmakla birlikte PERİHAN SAVAŞ eleştirisi zor bir film olarak değerlendirilebilir. Filmde öykü ve top­ (1955, İstanbul) lumsal ideoloji birbirine fazla karıştığı için çözümlemesi de hayli zor­ layıcı. Söz konusu çalışma bu tür özelliklerine rağmen vasat Gencebay filmlerinden biri olmaktan kurtulamıyor.

Şerife Perihan beş yaşma geldiğinde İstanbul Şehir Tiyatrosunun Çocuk Bölümü nde sahneye çıkarak, daha tebeşir tozu yutmadan sah­ ne tozu yutmaya başlar. Doğuştan yeteneklidir şüphesiz, birkaç çocuk oyunuyla bitmez tiyatro serüveni, tam on yıl sürer, birçok oyunda yer alır, okul hayatıyla tiyatro hayatı beraber devam eder. Şerife Karagüm- rük Ahmet Rasim Ortaokulunda okumaktadır; bir üst sınıfında oku­ yan Yılmaz Zafer’in gelecekteki kocası ve çocuğunun babası olacağını bilmeden, hatta onu hiç tanımadan bitirir ortaokulu. Oyunculuk daha ağır basar herhalde ki, bundan sonra devam etmez eğitim hayatına.

Şerife henüz on üç yaşındayken askeri okulda okuyan yirmi iki ya­ şında bir genç görür, beğenir onu. Çocuğun ailesinin de hoşuna git-

2 9 2 2 9 3 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR miştir ki isterler Şerife’yi. Şerife de kabul eder evliliği ama evlenmek istediğinden veya evliliğin ne olduğunu bildiğinden değil, baskıcı an­ nesinin etki alanından kurtulabilmek, naylon çorap ve topuklu ayak­ kabı giyebilmek, makyaj yapıp arkadaşlarıyla sokakta gezebilmek için seçer bu yolu. Nikahları kıyılır ikilinin, düğün yapılmamıştır, iki taraf da aileleriyle kalmaya devam etmektedirler. Düğünden sonra Alman­ ya’ya gideceklerdir ve Şerife orada tiyatro okuluna devam edecektir. Ama işler umulduğu gibi olmaz. Evlendiği kişi istemez tiyatroya de­ vam etmesini. O çok arzuladığı evliliği bitirir, zaten kâğıt üzerinde kalmış, altı aylık bir evliliktir bu. Bu arada Yeşilçam keşfeder onu, artık “Şerife Perihan” değil “Peri­ han Savaş’’tır. Bu isimle tanınacak, öyle de kalacaktır. 1971 yılında Şehzade Sinbad Kaj Dağında filmiyle kamera karşısına geçen Savaş, 1972 yılında Korkusuz Beşler’le başrol oyunculuğuna yükselir. Güzel ve yeteneklidir. Sinema filmlerinin yanı sıra seslendirme sanatçılığı da her gün sete onun için çiçek getirerek sevgisini kazanmayı başarır so­ yapmaya başlar. 1974 yılında çekilen Bedrana filmindeki rolüyle şu nunda. Nisan 1987’de nişanlanırlar, iki ay sonra da evlenirler. anda varolmayan ülke Çekoslovakya’da “CIDALC Ûdülü’nü, ardından Mutlu evlilikleri devam ederken bir de şirket kurarlar beraber. Yö­ Antalya Film Festivalinde “En 1yı Kadın Oyuncu” ödülünü kazanır. netim Film ve Reklamcılık adlı şirketlerinde Yılmaz Zafer yönetmenlik Perihan Savaş seksenlerin başında türkücü ve oyuncu İbrahim Tat- yapacaktır, Perihan Savaş da oyunculuk. Bu arada oğulları Yılmaz lıses’le beraber olmaya başlar. Tatlıses’in evli olması yüzünden tepkiy­ dünyaya gelir, mutluluklarına mutluluk katar. Her şey çok güzeldir le karşılanır birliktelikleri. İşin içine dayak ve aldatma da girince, de­ ama güzel bitmeyecektir sonu. 1994 yılında üst üste iki kere kalp krizi dikodular çoğalır, ilişkileri yıpranır ve biter. Hatta 1985 yılında kızları geçiren Zafer hayata tutunmayı başarır başarmasına ama beyni hasar Melek Zübeyde’yi doğurduğunda yanında değildir İbrahim Tatlıses; görmüştür, eski Yılmaz Zafer değildir artık. Hasta günlerinde kocası­ tek başına, maddi zorluklar içinde büyütür onu. Şerife Perihan (Savaş) nın yanından hiç ayrılmayan, onun eskisi gibi olması için çok çaba onurlu ve adı gibi şereflice hayata tutunur. harcayan Perihan Savaş ne yazık ki 1995 yılında kaybedecektir onu, Kızı doğduktan kısa bir süre sonra 1986 yılında, Yılmaz Zaferle ta­ kucağında küçücük oğluyla kalacaktır yine tek başına yapayalnız. nışır. Bir Daha Umut filminde oynarlar beraber. Daha ortaokul yılla­ Yüz yirmiyi aşkın filmde rol alan Savaş, Yılmaz Zafer’i kaybettikten rından Savaş’a hayran olan ama bir türlü dikkatini çekemeyen Zafer

2 9 4 2 9 5 ORHAN GENCEBAY sonra da devam eder oyunculuğa. Yine filmler çeker, Gazi, Yaprak Dö­ 1988 KÜÇÜKSÜN YA V R U M fi Yönetmen: Temel Gürsu fi Senaryo: kümü, Mahallenin Muhtarları gibi televizyon dizilerinde oynar, ayrıca Arda Uskan fi Kamera: Erdoğan Engin fi Yapımcı: Ali Moroğlu & Ercan Gerçek Kesit isimli televizyon programlarıyla devam eder yaşamına. Moroğlu fi Oyuncular: Orhan Gencebay, Melike Zobu, Sema Peker, Bülent Perihan Savaş’ı seksenli yıllarda Kemal Sunal ve İbrahim Tatlıses Kayabaş, Ali Şen, Reha Yurdakul, Hüseyin Peyda, Hikmet Taşdemir, Gök­ filmlerinde bol bol izledi Türk seyircisi. Savaş’m sık sık eşlik ettiği bir han Emre, Zühal Üstüntaş, Orhan Çoban, Seyfettin Karadayı, Ramiz Yalçın başka yıldız da Gencebay’dı kuşkusuz. 1972-1987 yılları arasına yayı­ fi Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa fi Montaj: Sedat Karadeniz. lan beş film; Sev Dedi Gözlerim (1972), Dertler Benim Olsun (1974), Çi­ lekeş (1978), Yarabbim (1980) ve son olarak da Cennet Gözlüm (1987) Hiç kuşkusuz Küçüksün Yav- filmleri hem bu verimli birlikteliği hem de Savaş’ın on beş yılda geçir­ rum’u pek gişe yapmayan yani diği fiziksel evrimi güzelce belgeler. sinema dilinde iş yapmayan Gencebay filmi olarak tanımlaya­ biliriz. Acı var bu filmde, top­ lum olarak acılar içinde kalıp boğulmaktan mı korkmuşuz da böyle olmuş bilinmez! Türk seyircisi acıklı filmleri sever, kahramanlarıyla özdeşle­ şip salya sümük ağlamayı, kendi sıradan yaşantısının ötesine ge­ çip başkalarının dertlerini görmeyi ve kendi dertlerine şûkretmeyi se­ ver. Ama acıklı filmlerin de sihirli bir formülü vardır ve Gürsu-Uskan İkilisi bu formülü kullanmayı atlamışlar bu çalışmalarında. Bu sihirli formül, seyirci acılara boğulduğunda onların soluk almasını sağlayan, yüz ve beden kaslarını gevşeten, eğlendirici, yumuşak tampon sahne­ lerden oluşur. Acıların yaşanabilmesi, yenip yutulabilmesi için bir tu­ tam bal çalınması gerekir seyircinin ağzına.

Küçüksün Yavrum işte bu asal gerçekliği unutup kaba biçimde sıra­ lar felaketleri. İşsizlik, geçim derdi, çocuk, kumar, hastalık ve mahal­

2 9 6 2 9 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR lenin kötü adamı gibi karşılaşılması olasılık dahilinde olan felaketlerin hepsinin birden insanın başına aynı anda geldiğini görüp acılara bo­ ğuluruz. Olaylar arasında mesafe yaratılamadığı gibi, yaşanan felaket­ leri algılayamaz, değerlendiremez hale gelir, bütünüyle duyarsızlaşır ve yabancılaşırız filme. Filmi izlemeyi çile haline getiren, seyredilmez kılan unsurlardan biri de hiç kuşkusuz Temel Gürsu ve yapımcıların Orhan Gencebay’ı hâlâ sinemaya ilk girdiği günlerdeki gibi algılamaları. Oysa köprülerin altından, 1971 yılından bu yana epey sular akmış Gencebay 48 yaşma gelmiş, Küçüksün Yavrum’un kırsal yöreden göçmüş ve en fazla otuzu­ na girmiş yiğidi için epey yorgun gözükmekte. Neden küçük bir mak­ yaja dikkat edilmemiş. O ftM A IV M ELİKE ZÖBU GENCEBAY ıftirtyrjvVRUM yönetmen. TEMEL GÜRSU S Orhan ceylanların, karacalarm koşuştukları zümrüt yeşili bir or­ BÜLENT KAYABAŞ • HİKMET TAŞDEMİR • REHA YURDAKUL • HÜSEYİN PEYDA o ALİ ŞEN « küçük ».um GÖKHAN man yakınında doğmuş, geceleri kuşların ninnileriyle uyuyarak büyümüş bir köy çocuğudur. Ama ailesinin geçim zorlukları ve daha ama ekşi kadına sarkıntılık yapmayı sürdürecek, Orhan zar zor bir iş iyi bir hayat arayışı bu cennet köyünden ayırmıştır Orhan ve ailesini. bulacak ama bir hafta sonunda, patronu hayali ihracatçı çıktığından Bir varoşa yerleşmişler ve Orhan evlenmiş, fabrikada iş bulmuş, na­ yurtdışma kaçıp ortadan kaybolacak, sonuçta Orhan yeniden işsiz ka­ musuyla çalışmaya koyulmuştur. Bir işçi direnişine katılmıştır ve bu lacaktır, fakat en kötüsü ailesiyle güzel bir gün geçirmek için gittiği Kilyos sahillerinde başına gelecektir. sırada fabrikada kendilerine şiddet uygulayarak engel olmak isteyen patronun adamı Ekrem’i dövmüş, altı ay hapis yatmıştır. Orhan’ın ge­ Kimbilir hangi gelişmiş ülkenin radyasyonlu atıklarım taşıyan, sa­ hile vurmuş meşum varillerle oynayan oğlu Murat bir günde kanser cekondusunda birlikte kaldığı bir de yatalak kaynanası vardır. olur, gözünün önünde eriyip gider. Yatakta kütük gibi yatan yaşlı kay­ Orhan mapus damından çıktığında bütün talihsiz olaylar art arda nanası can verir, karısı ahlaksız Ekrem’in tacizleriyle iyice bunalır, Or­ sıralanacaktır. Sabıkalı olduğu için iş bulamayacak, namuslu olduğu han parasızlık ve işsizlikle ne yapacağını iyice şaşırıp mahalledeki can için de boş bulduğu arazileri çevirip geceleri ev konduran açıkgöz Ha­ düşmanı Ekrem’in kendisine sulanan kız kardeşi Ayşe’nin desteğiyle iş şan Amca ve oğlu Suphi’nin teklif ettiği işlere bulaşmayacaktır. Kayna­ bulmaya çalışır ama karısı Zehra onları bir arada görüp kıskanır, Or­ nası kütük gibi yatmaya devam edecek, ilaç ve geçim parası için el ka­ han onca yıllık sevgili karısını tokatlamak zorunda kalır. Ayşe’nin bul­ pılarında temizlik yapan güzel karısı Zehra, hayata günden güne kü­ duğu işten de bir sonuç çıkmaz ve Orhan hâlâ işsiz kalmaya devam süp iyice ekşileşecek, hapse girmesine neden olan Ekrem bu güzel eder. Ailenin başına gelen talihsizlikler bununla da son bulmaz:

2 9 8 2 9 9 ORHAN GENCEBAY

Mahallede yanında dostu gibi dolaşan Suphi bir fikir verir kendi­ ERDOĞAN ENGİN sine kurtuluş için. Orhan’ın eski bir kumarbaz olduğunu hatırlatır (8 Şubat 1947, İstanbul) kendisine, Orhan’ın mükemmel poker bilgisi ve birikimini dile getirir. Denize düşenin yılana sarılması gibi son bir deneme için bu yolu kul­ lanmasını, “son günlerini geçiren oğlunun yaşamına bir yudum mut­ luluk saçabilmek için hiç de fena olmayacağını” sokar kafasına. Fakat bu yol da çıkmaz sokakta sonlanır, Orhan ellerindeki geriye kalan tüm birikimlerini de kumar masasında bırakır. Ekrem Zehra’ya yaptığı sarkıntılıkları büyük bir tutarlıkla sürdür­ meye devam edip Zehra’ya sonunda tecavüz edince Orhan onu Ek­ rem’e ait bıçakla öldürür, tecavüze uğrayıp kirlenmiş Zehra ise arın­ mak amacıyla kendini asar. Murat’ı yeniden köylerine, güzel ve yeşil köylerine götüreceğine namus sözü veren Orhan hasta oğlu kucağında köyüne doğru koşar­ ken bir arabanın altında kalır ve daha iyi bir dünyaya göçer. Eğri oturalım doğru konuşalım Erdoğan Engin Türk sinemasının Film burada biter ve akıllarda tek bir şirin unsur kalır; Ekrem’in tüm zamanlarının en önemli kameramanların başında geliyor. En­ kız kardeşi Ayşe’dir bu. Bir mağazada çalışan kasiyer kız, köyden şeh­ gin’in yeteneği hayal gücünün sınırlarım zorlayan, boyutlara ulaşmış­ re gelip kabak çiçeği gibi açılmış biridir Ayşe. Mart kedisi gibi Or­ tır yetmişli ve seksenli yıllarda. han’ın etrafında dolaşıp kur yapan, abisinden gizli barlarda fink atarak Yeşilçam çevrelerinde Erdoğan Engin’in kameraman olarak yükse­ ona buna kuyruk sallayan şirin bir kız. Üstelik Orhan’a yanıktır. Evli­ lişi, düşüşü ve daha sonra yeniden kemaramanlığa tutunuşuyla ilgili lerle fingirdeşmeyi daha heyecanlı bulur. Sırf onun gözüne girmek pek çok öykü dillendirilir deneyimli yapımcı ve yönetmenlerimiz tara­ için iş bulmak amacıyla bar sahibi Adem abisine de fingirder, ama te­ fından. insan bu tür hikâyeleri duyduktan sonra Engin’i bugün ulusla­ cavüze uğrar Ayşe. Fhkâyenin tek etkili kişisi, nefes alan, terleyen, rarası sinema arenası yerine birtakım ulusal televizyon dizileri veya yaşayan bir karakterdir Ayşe. Ayrıca hayattan ve abisi benzeri kötü filmlerine yönetmenlik ya da kameramanlık yaparken gördüğünde bu adamların hoyratlığından, kötülüklerinden yakınmaz, hayatını olabil­ dev yetenek için üzülüyor. diğince zenginleştirmeye çalışır. Seksenli yılların ikinci yarısında dö­ Erdoğan Engin’in genlerinden geliyor görsel tasarım ustalığı. Türk nemin gözde dizisi Gönül Dostlan (1987) ve çeşitli şarkıcı filmlerinde sinemasının büyük kameramanı Cahit Engin’in biricik oğlu Erdoğan yer alan dansçı Sema Peker bu kişiliği büyük bir başarıyla yorumluyor Engin. Ellili yılların efsane kameramanı Turgut Ûren’in yanında yeti- ve filmden geride kalan tek şirin lezzet oluyor.

300 301 ORHAN GENCEBAY

şen, fotoğraf lezzeti, ışık bilgisini ustasından alan Cahit Engin, sanal İM] jrİLMİ okulunda iyice pekiştirdiği donanımıyla ve özellikle yetmişlerde aylık­ lı çalışanı olduğu Uğur Film yapımlarında parlamış, hatta Fatma Gi- FİLİZ AKIN rik’i en iyi görüntüleyen sanatçı ünvanını anasının ak sütü gibi hakk- TA RIK AKAN etmişti. Genç Erdoğan da, daha altmışlı yıllarda kamera asistanı olarak MtlNİR ÖZKUL mesleğe girmiş ve kısa zamanda bayağı yol katetmişti. ZEKİ Al.ASYA METİN ARPIÑAR Erdoğan Engin henüz yirmili yaşların başındayken en önemli şir­ ketlerde, en önemli yönetmenlerin yanında çalışmaya başladı. Arzu Film bu yapım şirketlerinden birincisiydi tabii. Efsane Ertem Eğilmez belki de sinemamızın en büyük başyapıtlarından olan Canım Kar- deşim’i (1973) bizlere hediye ettiğinde derinlikli, anlamlı, çok ama çok sahici gözüken resimlerin yaratıcısı yine Erdoğan Engin’di. Tarkan Al­ RENKLİ tın Madalyon (1972), Tatlı Dillim (1972), Feryat (1972), Tarkan Güçlü SADİ» SESDII. M * » ERTEM ECİLMEZ EBDOOAN ENGİN Kahraman Kolsuz Kahramana Karşı (1973), H ababam Sınıfı Uyanıyor (1976), Hababam Sınıfı Tatilde (1977) filmleri dahil olmak üzere, Ertem Eğilmezin yönetmen ya da yapımcılığındaki görüntüleme çalışmala­ rından bazıları gene Erdoğan Engin’e aittir.

Engin bu yıllardan başlayarak başta Atıf Yılmaz olmak üzere sıra­ sıyla Osman Seden, Orhan Aksoy, Zeki Ûkten gibi önemli bütün bü­ yük yönetmenlerimizle çalıştı. Ama onu sinemamızın cesur yürekli ve çalışkan Şerif Gören’iyle bir araya getiren yapım 1976 yılındaki Dep­ rem ’ di. Bu ikili yüz akı çalışmalara imzalarım koydular birlikte. Gö­ renin disiplini, Engin’in ciddiyetini yitirmeyip heyecanla işine odak­ lanmasını sağlıyordu kuşkusuz.

1981 yapımı Yol kuşkusuz Erdoğan Engin için bir doruğu imliyor kameramanlık yaşantısında; “Cannes Film Festivali”nde “Costa Gav- ras’m Kayıp isimli filmiyle birinciliği paylaşan Yol adlı Şerif Gören fil­ minde Engin’in payı tartışılmazdı.

3 0 2 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Derman (1983), Kurbağalar (1985), Am erikalı (1993) bu yaman iki­ hiş zorlu çekim sürecinde gerektiğinde Çeltik tarlasında hiç durma­ linin öteki kayda değer çalışmalarıydı ilerleyen yıllarda. Tabii bunlara dan kırk sekiz saat çalıştıklarını, çamurdan hiç yakınmadıklarını” Gencebay ve Gören’in birlikte çalıştıkları çok başarılı iki filmi daha söylüyor. Feryada Gücüm Yok adlı filmin çekimlerinde oda arkadaşı ol­ ekleyelim; Kır Gönlünün Zincirini (1980), Feryada Gücüm Yok (1981). duklarındaysa, “gece otelde kendisi mışıl mışıl uyuyup dinlenirken, Erdoğan Engin başka yönetmenlerle, başka Orhan Gencebay film­ Engin’in geç saatlerde döndüğünü, ama sabah yine de zımba gibi leri de görüntüledi. Batsın Bu Dünya (1975), Bıktım Her Gün Ölmekten ayakta olduğunu, kamerasını sevgilisi kadar sevdiğini, işi ve sineması­ (1976), Ben Topraktan Bir Canım (1980), Vazgeç Gönlüm (1980), Aşkım nın namusu kadar değerli olduğunu” vurguluyor sevgili arkadaşı Tur­ Günahımdır (1984), Dil Yarası (1984), Küçüksün Yavrum (1988) gibi. gay Aksoy. Engin’i A m erikalı filmi sonrası televizyon dizilerinde gördük; Bizim Takım (1993), Süper Baba (1993), Melek Apartmanı (1995), Kerem (1999) bunlardan bazılarıdır. İkibin sonrası da aynen yakın arkadaşı Orhan Oğuz gibi Engin de dizi yönetmenliğine soyundu. Evdeki Ya­ bancı (2000), Vay Anam Vay (2001), Karaoğlan (2002), Büyükannenin Konağı (2003), İnadım İnat (2005), B erberler (2006), Ateş ve Barut (2008) yönetmenlik çalışmalarına örnek olarak verilebilir. Şerif Gören’in deneyimli asistanı ve Penta Filmdeki ortağı Turgay Aksoy, Engin’i “son derece yetenekli, cesaretli, aynı zamanda çalışkan, bol esprili, hatta setin neşe kaynaklarından biri” olarak tanımlıyor. Yol filminde birlikte çalıştıklarında “karda film çekmek gibi zor bir işin üstesinden iyi geldiğini” ve Engin’in zor şartlarda hiç yılmadan çalıştı­ ğını, bu şartlarda bile çok dinamik, çok enerjik olduğunu” anlatıyor ve Erdoğan Engin’in “sadece gaz lambası ışığında çok doğal görüntüler yakaladığını” ekliyor, “o kadar iş yoğunluğu arasında her fırsat buldu­ ğunda eğlenceye kaçtığım, bir hayat adamı, aynı zamanda bir sefa ada­ mı” olduğunu söylüyor.

Turgay Aksoy gülümseyerek hatırlıyor Gören’in Kurbağalar isimli filminde yaşadıklarını. “Çeltik tarlalarında çalışırken Erdoğan abisinin sete beyaz tişört, beyaz şort, bembeyaz çoraplarla geldiğini ama müt­

3 0 4 3 0 5 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1989 SENSİZ YAŞIYORUM Sı Yönetmen: Ümit Efekan Si Senaryo: ikinci perdede Gencebay bu kez eski ihtişamı içinde değildir. Artık Erdoğan Tünaş Si Kamera: Ümit Ardabak Si Yapımcı: Erhan Erzurumlu Si küçük gazinolarda, pavyonlarda sazını tıngırdatıp eski günlerin çok Oyuncular: Orhan Gencebay, Nilgün Akçaoğlu, Şeyda Paftalı, Ferdi Akar- uzağında, ancak ekmek parasını kazanır durumdadır. Yoksul bir da­ nur, Volkan Başkurt, Koray Kasap, Yaşar Kutbay, Orhan Daniş, Cevdet T i- irede kalır, karısının ölümünü başına kakıp duran bir evlat müs­ gin, Cenap Küçüksu, Azmi Yıldız, Kemal Dönücü, İlker Asyalı, Lale Artar. veddesine para yetişirmeye çalışır. Yorgun bir çalgıcıdır o artık, buna­ lımlı günlerini içki yardımıyla geçiştirmeye çabalayan biridir.

Seksenli yılların çalışkan yönetme­ Oğlu Cengiz ise annesinin ölümünden onu sorumlu tuttuğu için ni, türler arasında kolayca dolaşan, babasından nefret eder. Filmde bir soyguna karıştığına bakılırsa, bir hep temiz işlere imzasını atan Ümit mafya grubunun da içine girmiştir Cengiz. Mafya babasının oğluyla Efekan iki perdelik hoş bir Gence­ bir gece bir yeri soyarlar ve sonrasında polisten kaçarlarken Cengiz’in bay filmi üretmiş Sensiz Yaşıyo­ arkadaşı vurur polisleri. Olay sırasında küçük kızıyla bir anne çıkmış­ rum’ la. Efekan kahraman olarak tır karşılarına. Uyanık arkadaşı kızı kaçırır, böylece annesini tehdit aynen Şahin Gök ve Şerif Gören’in edip susmasını sağlayacaktır. Cengiz de omzundan vurulduğuyla kalır. yaptığı gibi şarkıcı Orhan Gence- Uyanık arkadaşı bununla kalmayıp ihbar eder Cengiz’i polise. bay’ı yerleştirmiş hikâyesinin mer­ Cengiz bu ihbarı edenin babası Orhan olduğunu zanneder ve hapse kezine. Birinci perdede, Gencebay girerken babasından daha çok nefret eder hale gelir. Orhan ise oğlunu bildiğimiz şanlı Gencebay’clır; ünü­ kurtarmak amacıyla kızı kaçırıldığı için yalan ifade veren olayın görgü nün doruğunda, herkesin sevgilisi tanığı Üıuran’ın peşine düşer. besteci bir şarkıcıdır. Her şey gül­ Ümran yalnız, çaresiz biridir ve bir tek kızı vardır hayatta onu lük gülistanlıktır. Yumuşaklık ve sevginin egemen olduğu bir aile ya­ kurtarmaktır bütün derdi. Nilgün Akçaoğlu canlandırıyor bu tipi, iyi şantısı, düzgün bir iş ortamı, her şey olması gerektiği gibidir yani. An­ de örtüşüyor rolüyle. Ancak yaşadığı eve, kıyafetlerine, makyajsız yü­ layışlı, güzel, sevecen bir eş, sağlıklı gözüken bir evlat, saray gibi bir züne, acılı hayatına hiç yakışmayan kırmızı ojeli uzun tırnakları hep ev. Birinci perdede çizilen bu mutlu hayat tablosu beklenmedik bir gözümüze batıyor hikâye boyunca. olayla, eve giren fidyecilerin eş ve çocuğu kaçırmasıyla bozulacaktır. Ümran’m kızı Çiğdem babasız büyümüştür. Daha doğmadan terk Üzücü olanı fidyecilerin uyarısına boyun eğerek polise haber verme­ etmiştir babası onları Almanya’da. Annesi ise gerçekleri kızı Çiğ- yen kahramanımızın yakın bir dostu, kaş yaparken göz çıkaracak, po­ dem’den saklamıştır. Küçük kız Her gün babasının kapıyı çalıp da içe­ lislere durumu anlatacak ve polis baskını sırasında Gencebay’m karısı ri girmesini bekler. Babasının hiç göndermediği mektuplarını okur, ölecektir. hiç almadığı konuşan bebeklerden bahseder annesi ona.

3 0 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

rerek kızını alıp kendi evine gidecektir.

Mahkeme günü gelir çatar, Çiğdem’i yine kaçırır

Paçayı kurtaran Cengiz, babasını aniden seviverir. Hep beraber çı- kip giderler mahkemeden.

Kızma bir hayal dünyası kurmuştur annesi. Oğlunu kurtarmak için Ümran’m peşinde dolaşan Orhan ise kadının hayat hikâyesini öğ­ renince içi acır. Kıza konuşan bir bebek alır ve çalar evlerinin kapısı­ nı. Onu babası sanan Çiğdem sarılır boynuna. Orhan kırmak istemez küçücük kızı, söyleyemez gerçeği ve küçük kızın babası rolüne soyu­ nur. Ümran’ı arada gözetleyen tehditçiler Orhan’ın kim olduğunu so­ rarlar ona, o da çaresizce kocası olduğunu söyler ve kızını da alıp gi­ der Orhan’ın evine yerleşir. Tuhaf bir ilişki yaşarlar bundan sonra. Orhan işine gider, Ümran evde yemek yapar, Çiğdem de annesi ve babasıyla mutlu mesut yaşar. Evi karıştırıp araştıran Ümran Orhan’ın eski hayatını öğrenir. Sevgiyle bakmaya başlar orta yaşlı adama, üstüne üstlük bir de aşık olur Or­ han’a. Ama Ümran’m gerçekçiliği ağır basacak, geceleri hâlâ uykusun­ da karısını sayıklayan Orhan’ın başka birini sevemeyeceğine karar ve-

3 0 8 3 0 9 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ÜMİT EFEKAN mahalleyi sallıyordu sık sık. Efekan’larm evlerine gelen dostlar eve

(20 Ağustos 1953) gelmek isteyen ve Efgan Efekan’la tanışmak isteyenler her geçen gün çoğalıyordu. Küçük Ümit her geçen gün daha çok ilgi duyuyordu si­ nemaya böylece. Hem okuyor hem de boş zamanlarında abisinin film setlerine gidip geliyordu. Abisinin çevresini tanıdıkça içinde bir sine­ ma sevgisi yeşermeye başlamıştı. Nasıl bu dünyaya gireceğini, ne ya­ pabileceğim düşünüyordu sürekli. Film nasıl çekiliyor diye düşünü­ yordu en çok.

Efgan’m Kemal Filmle sürekli çalıştığı günlerdi. Osman Seden aile­ den biriydi neredeyse. Küçük Ümit sete geldiğinde, Seden ona “hoş geldin” der, “asistan ne yapıyorsun” diye hatırını sorardı her sefer. Günler geçtikçe Ümit adı “asistan” diye anılır oldu böylece. Asistan İstanbul doğumlu bir yönetmendir Efekan. Beyazıt’taki Gedikpaşa aşağı, asistan yukarı derken, küçük Ümit okuldan kalan boş zamanlar­ Lisesi’ni bitirdiğinde abisi Efgan Efekan aracılığıyla girdi sinemaya. El­ da, abisi yardımıyla Acar Film stüdyosuna gitmeye başladı. Montaj bö­ lili yılların ikinci yarısında filmlerde oynuyordu Efekan. Türk sinema­ lümünde ufak ufak çalışıyordu. Önce şut topladı yerlerden, sonra bü­ sının önemli ustalarına asistanlık bile yapmıştı. Küçük Ümit bu sayede yüdü montajcı oldu. daha küçücük çocukken tanışmıştı sinemayla. Henüz altmışların başı Yılmaz Güney dönemiydi. Yetmişlere geliniyordu artık. Yılmaz Gü­ olmasına rağmen Efgan Efekan epey tanınmış bir oyuncuydu ve Sulta­ ney çok severdi Ümit Efekan’ı, onu sık sık yanma çağırır, kurguyla il­ nahmet Camii’ne yakın evlerinde hep sinema konuşulurdu. Biraz aşa­ gili konuşurdu. Aralarında sıcak bir iletişim gelişmiş, ebedi dostluk ğısı Cankurtarandı ve Erol Taş filmlerle film sevenleri birbirinden köprüleri kurulmuştu. ayırmaya kıyamadığı ve daha sonra epey nam kazanacak kahvesini iş­ Yetmişlerin ilk yarısında askerliğini yaptı genç Efekan. Dönüşteyse letiyordu. Efgan Efekan, Erol Taş’ı epey teşvik edecekti sinemaya gir­ reklam dünyasına girdi ve hemen dolu dolu heyecanla yönetmen asis­ sin diye. Mahalleye gelenler arasında Fatma Girik dikkati çekiyordu. tanlığına başladı. Yeşilçam’la arası zaten iyiydi. Usta yönetmenlerimiz Cankurtaran renkli bir mahalleydi. Denize yakın, trenin geçtiği, geçer­ Orhan Elmas ve Zeki Ûkten’e de asistanlık yaptı. Kendini gösterdi, ba­ ken yaşlı ahşap evleri titrettiği, sinemaya çok uygun görünümüyle, şarılı oldu çalıştığı işlerde. Gösterdiği başarılarından sonra Müjde Ar manavıyla, sokak çeşmesiyle, yaşayan sıcak bir mahalleydi. ve Tanju Korel’le çekilecek Sarmaş Dolaş adlı yapımı “Gel, sen çek” Ailelerin tek eğlence kaynağı sinema günleriydi altmışlarda. Henüz dediler ona. Yapımcısı Vural Pakel’di ve senaryo da yine ona aitti. Yıl evlere girmemiş televizyon günlerinin öncesinde sinemaya müthiş bir 1977’ydi, sinemamız büyük bir kriz içine yuvarlanmaya başlamıştı bi­ ilgi vardı. Efgan abinin varlığı, çevresindeki sinemacıların ziyaretleri

3 1 0 311 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Ü E " '* 1

müjDE m ÎS ÎM k o r e l SELÇUK ÖZER

Pnttkttt: KADRİ YÜROATAP KAYA EREREZ Gertrrtt) jSMtmeni: KAYA EREREZ Vdtulaun: ÖİİT EFEKAN

le. Ama Ümit akıcı ve zevkli anlatımıyla, hızlı etkin çalışmasıyla sine­ pederşahi davranışları nedeniyle seksenlerde bayağı bombardımana maya büyük uyum sağladı ve doksanların başına kadar da sürekli ça­ tutulan kitap etkilemişti onu. Zuhal Olcay başarılı bir oyunculukla ses lıştı, iddaalı yapımlarda olsun, ticari çalışmalarda olsun, çıtasını hiç getirmişti. Olcay ve Tarık Akan ünlü “Moskova Film FestivaF’ine davet düşürmedi. Prensiplerini koruması başarısı oldu. edilmişti film beğenildiği için. Doksanların başında sinemamız bu kez daha büyük bir kriz orta­ Ümit Efekan’m çok özel bulduğu başka bir filmi Kadir lnamrîı mına sürüklendiğinde, sinema salonlarımız tamamen yabancı yapım­ Darbe adlı çalışmadır. 1990 yılında Haşmet Zeybek ve Bekir Yıldız’m lara kaldığında; bir başka deyimle gri yılların ardından televizyon dizi­ senaryosunu yazdıkları yapım 12 Eylül filmleri arasında özgün bir yer leri çekmeye başladı. Yani otuz iki yıllık meslek yaşantısının ilk on altı tutar sinemamızda. Bir pişmanlık yasasından yararlanarak salman ama yılı sinemada ellinin üzerinde sinema filme imza attı, ikinci on altı yı­ dışarıda yaşadıkları nedeniyle özgür kaldığına bin pişman olan birini lıysa televizyon dizisi çekmekle geçti ki, bu alanda dört yüze yakın ya­ anlatıyordu bu toplumsal hikâye. pıma imzasını attı Efekan. 1988 yapımı, Ûzal devrini çok iyi anlatan ve Semra Özal’la papat­ 1986 yılı yapımı Halkalı Köle onun için özel bir anlam taşır. Neden yalarını epey ağır hicveden Macit Koper senaryolu, Bu Devrin Kadını mi? Çok sevdiği, iyi bir okuru olduğu Bekir Yıldız’m aynı adlı roma­ başka bir sevdiği filmidir Ümit Efekan’m. Başrolde Fatma Girildin de nından uyarlamıştı bu çalışmayı. Bir evliliği anlatan ve erkeğin aşırı başarılı bir oyun sergilediği bu başarılı film çalışmasının ne yazık ki

312 313 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

gizli bir denetim ve engelle­ Sürekli iletişim içinde olduklarını söyleyen Ümit Efekan “Orhan meyle sakatlandığını, kuşa abiyle sevgi ve saygının beslediği bir dostlukları olduğunu” söyledik­ çevrildiğini belirtmek gerek. ten sonra, “Orhan abi bir kalitedir; müzik adına, sevgi adına, ülkemiz Gülşen Bubikoğlu’nun oy­ adına, ulusal sanalımız adına, insanlık adına bir kalitedir” diyerek nadığı Madde 438 (1990), Ta­ Gencebay’ı övüyor. rık Akan’lı Acı Dünya (1986), Ümit Efekan bildiklerini kendine saklamıyor, sinema deneyim ve Fatma Girik’li Kadın Dul Kalın­ birikimlerini eğitmenlik yaparak genç kuşaklarla paylaşıyor. Yeni nes­ ca (1988) adlı filmler de Efe- lin öğrenmeye istekli, gözlen pırıl pırıl parlayan gençleri heyecanlan­ kan’m beğendiği yapımlar ara­ dırıyor onu. sında yer alır. 1984 tarihli, büyük sanatçı Metin Erksan’m senaryosunu yazdığı ve o dönem yapımcılı­ ğa soyunan, ama yaptığı işlerle büyük zararlara uğrayan, ar­ dından batan Ahmet Uz’un yapımcılığında gerçekleşen, tutkulu ve saplantılı bir aşk hikâyesinin anlatıldığı Fırtına Gönüller Efekan’m en sıra dışı, sanatsal açıdan en dikkat çekici filmi olduğu söylenebilir.

Efekan Gencebay’la 1987-90 arasında üç sinema filminde; Cennet Gözlüm, Semiz Yaşıyorum ve Utan adlı yapımlarda ve 1993 yılında çekilen dört televizyon filminde; Bayan Perşembe, Gerçek Bir Masal, Hamuş ve Kızımı Arıyorum adlı eserlerde çalıştı. Bu filmlerin “gönlün­ de ayrı bir yerde durduğunu” söylüyor kendisine sorulduğunda.

“Orhan Gencebay’la çalışmak çok keyifli bir iş” diyor Efekan. “Or­ han Abi son derece saygın, son derece insan sevgisiyle dolu, müzikle­ rinde de bunu anlatan biri ve Türkiye’nin ender yetiştirdiği bir müzik adamı” şeklinde tarif ediyor Gencebay’ı ve “Orhan abinin sanatı insa­ nın yüreğine ve beynine eşit derecede sesleniyor” ifadesini ekliyor.

314 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1989 KAN Ç İÇ E Ğ İ Si Yönetmen: Şahin Gök ii Senaryo: Safa Önal İm ve/veya yetim, ünlü ama mutsuz, köyde yaşayan ya da şehre yeni gel­ Kamera: Erhan Canan Si Yapımcı: Ercan Moroğlu Sfi Oyuncular: Orhan miş, her zaman sevgiden yana olan ama aşkta mutluluğu bulamayan, Gencebay, Meral Oğuz, Yıldırım Gencer, Kadir Savun, Turgut Ozatay, Ay­ şiddete karşı, genellikle kan davalı ancak merhametli, dürüst, çalış­ dın Tezel, Güzin Özipek, Kazım Kartal, Baki Tamer, İhsan Baysal, Sırrı Eli- kan, sıradan insanların günlük yaşantıları içinde olan Gencebay, Kan taş, Ali Moroğlu, Ahmet Açan, Oktar Durukan, Bülent Kayabaş. Ç içeğinde yasadışı işler yapan bir mafya babasının manevi oğlu onun sağ kolu ve fedaisi kimliğindedir. Bu kimlikle Orhan karakteri başta Sinemamızın iki ŞG’sinden kü­ şaşırtsa da hikâyenin akışı içinde yine aynı tanıdık Orhan’la örtüşüp çüğü olan Şahin Gök’ün (diğer rahatlatıyor izleyiciyi. ŞG ise büyük Şerif Gören elbet­ Hikâye, iki mafya babasının arasındaki intikam duygusu ve bu iki te) yönetmenliğinde çekilen bir mafya grubunun karşılıklı birbirini telef etmeye çalışması üzerine ku­ yapımdır Kan Çiçeği. Sala Ûnal’m rulmuştur. Orhan mafya şefi Karaadalı Cevat Beyin en has adamların­ sanki bir Amerikan gerilim fil­ dan biri, belki de en hasıdır. Çek-senet tahsilatı ve gerekli kişilere göz­ minden aparma gibi duran se­ dağı verme işleriyle uğraşır. Mahallenin zor durumdaki insanları Or­ naryosunu başarıyla görüntüle­ han a gelip “bizi şundan, bundan kurtar, namusumuzu koru” diye miş. Kan Çiçeği tıkır tıkır giden, dert yanar. Orhan görünürde belki kötü işlerin içine dalmış bir aksamayan anlatımıyla, gerilimi karakterdir ama kötüleri cezalandırdığı ve iyileri kolladığı için kötü iyi kullanışıyla ve son ana kadar biri izlenimi vermez. Orhan bir mafyozo olmasına rağmen şiddete pek korumayı başardığı merak unsu­ başvurmayan, “kötü” adamları akılları başlarına gelsin diye en fazla ruyla başarılı bir yapımdır. Kan Çiçeği Gencebay’m ilk kez kendi ken­ yılanlı odalara hapsetmekle yetinen bir karakter olarak dikkat çeker.

dini seslendirdiği film oluşuyla (bu konuda en az abidevi Abdurrah- Karaadalı’nm düşmanı Demirtaş’m bir oyunuyla Orhan’ın başına man Palay kadar başarılı denebilir) bir ilktir, filmin bir başka ilginç musallat edilen görme engelli, daha doğrusu görme engelli kız numa­ yönü de, Şahın Gök’ün finalde, filmin adı ne olursa olsun, Gcncebay’a rası yapan bir telekız, yolsuzluk yapılan ihaleler, inşaatlar, hayali ihra­ bir makineli tüfek verip düşmanları taratma eyleminin (aynen Aşkım catlar, polise ispiyonlamalar, baskınlar, şaşkınlıklar arasında öyküyü Günahundır'da olduğu gibi) kendisinde bir alışkanlığa dönüştüğünü çıkmaza sürükler. Orhan’ın arabası bir akşam vakti, hem de kendi belgelemesidir. Şaka bir yana, bunların senaryo gereği yapılan mahallesinde hafifçe dokunur sözde gözleri görmeyen Ayşe’ye. Yönü­ çekimler olduğu ve bu benzer sonların yönetmen için sadece bir ras- nü kaybettiğini söyleyen kıza acıyan Orhan, biraz aksi ve tahammül­ lantı olduğu da unutulmamalıdır. süz gözüken halasıyla yaşayan Ayşe’yi evine götürür. Ana kahramanla­ Filmlerinin çoğunda hapisten yeni çıkmış, yardımsever, öksüz rın hikâyesi işte böyle başlar.

317 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Başka bir gün Orhan evine dönerken Ayşe’yi parkta oturup çocuk­ Yönetmen oyuncularından da büyük katkı alıyor; yaşlanmış ve yürü­ ların şen kahkahalarıyla bir yudum mutluluk tadarken görür. Gezmek mekte oldukça fazla güçlük çeken, ama her zaman rolünün hakkını isteyen ama sakatlığı nedeniyle evinden fazla uzaklaşamayan “görme veren büyük aktör Kadir Savun filmde göze batan oyunculardan. Kö­ engelli” kızı Orhan gezdirmeye başlar. Ayşe bu öyküyle avlar, çok et­ tülüğü ve vahşiliği son derece iyi yansıtan Yıldırım Gencer, hâlâ kiler onu. Eve döndüklerinde aksi hâlâ kapıyı açmayınca sokakta kalır karakterini ete kemiğe büründüren Güzin Ûzipek, iyi mafyozoyu ye­ Ayşe. Orhan gece vakti sokakta kalan genç kızı kendi evine götürür ve nir yutulur hale getiren Aydın Tezel, Demirtaş’m akıl hocası Reşit ro­ onu misafir eder, saz çalarak avutur. Orhan’ın bu ilgisinin nedenini lünü başarılı kılan Turgut Ozatay başarılı performanslarıyla dikkat çe­ öğreniriz gece boyunca. Ayşe’yle aynı kaderi paylaşan sonunda intihar ken diğer oyuncular. eden kız kardeşinin yerine koyar onu. Mafya işlerine de para kazan­ Hepsinin ötesinde Meral Oğuz bu filmi mutlaka izlemek için başlı mak için sırf kardeşi tekrar güneşi görsün diye girmiştir. başına bir nedendir. Filmin görme engelli kız numarası yapan telekız Orhan bir akşam eve dönerken yine parkta bulur zavallı kızı. Ha­ rolünde o kadar başarılı ve o kadar gerçeklik duygusu veriyor ki. Kez- lası bakıcılığa tahammül edememiş, terk etmiştir evi. Orhan Ayşe’yi banımsı görüntüsü, takma sakil saçları, kirli, anlamsız bakışlarıyla Ay­ oracıkta bırakmaz, alıp evine götürür. Ayşe kendisine verilen görevi şe’nin kimliğini bilmediğimiz anlarda bile bir acımadan çok tiksinti başarıyla yerine getirir. Karaadalı’larm planlarından haberdar olup bu­ duygusu uyandırıyor insanın içinde. Orhan’ın merhametine layık ol­ luşma noktalarını öğrenir ve ispiyonlar onları Demirtaş’lara. Demir- madığım düşündürtüyor. Ama aynı Ayşe finale doğru Orhan’a aşık ol­ taş’ları polise ihbar ederek çökerten, her şeylerini ellerinden alan Ka~ duğunda yaptıklarını itiraf ederken salya sümük ağlatıyor izleyenleri. raadalı’lar canlarıyla öderler yaptıklarını. Meral Oğuz Kan Çiçeğinde adeta bir karşı-Hülya Koçyiğit, bir karşı- Baba Cevat’m ölümü ardından çözülür her şey. Ayşe aşık olduğu kahraman kimliğiyle çıkıyor karşımıza. Hainlikler yaptığı için Orhan’a itiraf eder yaptıklarını. Orhan düğümlenir kalır ve sessizce seyircinin seveceği, Lsmacağı, içselleştireceği türden bir karakter değil. çekip gider evden. Ayşe eve sahip çıkıp ortalığı silip süpürür, ev Bu rolün de hakkını veriyor Meral Oğuz, bu karakteri en ince ayrıntı­ işleriyle uğraşır. Demirtaş çetesiyse artık işleri biten Nigar ve Ayşe’yi larına varana kadar sergiliyor. Yeteneğini seksenli yılların ikinci yarı­ öldürmekte yarar bulur. Babası Cevat’taıı sonra yatağında Ayşe’nin de sından sonra Sabah Saatin Dokuzu adlı Orhan Aksoy yönetmenliğinde­ ölüsünü bulan Orhan soğukkanlılığını kaybeder artık ve makineli tü­ ki TRT dizisiyle herkese kanıtlamış, seksenlerin ortasında İstanbul feğini eline alıp arabasıyla Demirtaş’m mekânına dalar. O da ölür so­ Devlet Tiyatrosunun güzel ve aynı zamanda dikkat çekmeyen bir nunda ama, hiç değilse sevdiklerinin kanlarını yerde bırakmaz. oyuncusuyken yıldızlaşmışlı. Fakat daha sonra şansı döndü ve dok­

Şahin Gök akıcı anlatımıyla ve zaman zaman ilginç etkiler yaratan sanların ikinci yarısından sonra gözden kayboldu. farklı objektif bakış açısıyla, aksiyon ve polisiye filmlerin yönetmeni Natuk Baytan’m yanında boşuna asistanlık yapmadığını kanıtlıyor.

3 1 8 3 1 9 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

ŞAHİN GÖK

(1952, Siirt)

Şahin Gök sinemamızın sessiz kahramanlarından biridir. Gök sek­ Arzu (1985), S an Bela (1988), Bu İkiliye Dikkat (1985), Kızgın Güneş senlerin hemen başında başlayan, ikibinli yılların sonuna kadar hiç (1984) gibi Afrodit Banu’lu gönül şenlendiren filmlerde olsun veyahut aksamadan devam eden sinemasal etkinliğinin pek az kişi farkınday­ Almmdaki Bıçak Yarası (1987) gibi senaryoları yabancı gerilimlerden mış gibi, öven ve alkışlayanı az oldu çünkü. Seksenlerde çektikleri Ba- aparma izlenimi veren çalışmalarda olsun, istikrarını korumayı bildi nu Alkan’m cazibesiyle gölgelendi, sinema yazarlarının şarkıcı/türkücü bugüne kadar. Güneyli kimliğiniyse zaman zaman ifade edebildi. Kur­ filmlerine gösterdikleri tepkilerden o da nasibini aldı. 1997 sonrası te­ ban Olduğum (1980), Kızılınnak-Karakoyun (1993), Siyabend-ü Xece levizyon dizilerine ağırlık verdi piyasa göçünce. Ustaların yanında piş­ (1992), Drejan (1996) gibi yapımlar bu çalışmalarına örnektir. tikten sonra, düzgün dılmi özellikle iyi senaryolarla buluşturduğunda İlkokulu Diyarbakır’da, ortaokuluysa Siirt’te, liseyi Adana Erkek Eskici vc Oğullan, Ponente Feneri gibi başarılı çalışmalar çıktı ortaya. 'Lisesi’nde bitirdi. Gazetecilik ve Halkla ilişkiler Yüksekokulunda oku­ Her yaptığı işin hakkım verdi, çağdaş modern sinema anlayışıyla ku­ mak için İstanbul’a geldi ama asıl tutkusu sinemaydı, kalbinde olan İs­ sursuz bir işçilik sergiledi, konusu ne olursa olsun seyıri kolay, akıcı, tanbul’un Yeşilçam Sokağıydı. saat gibi işleyen yapıtlar ortaya koydu. Koşullara hep ayak uydurdu ama yağcılık yapmadı. Gerektiğinde diklendi ama hep çalışkandı, hep 1969 yılında sinemaya set işçisi olarak girdi, o günlerde hâlâ üni­ efendiydi. Orhan Gencebay, Gökhan Güney, Mahmut Tuncer, Niza- versite öğrencisiydi. Dört yıl set teknisyenliği yaptı, bu sayede sine­ mettin Ariç, Hülya Süerli şarkıcı, türkücü başrollü yapımlarda olsun, mayla ilgili her şeyi öğrendi. Sonra on iki yıl da reji asistanı olarak ça­

321 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

YALCIN GtilliAN • BÜUN 1 BİLOC • ALLAN ALKAN • ta * DIB • navAne« ıttoaffilıs • _ _ ««n *w «ı . — i» «« SALİH GÜNEY MUHAT SOYDAN z»hb«i canssl uma özbai, SAHÎN SÖK HtfS»Yή ÖZ0AHİK lıştı. Nejat Saydam, Atıf Yılmaz, Osman Seden, Natuk Baytan, Mem- “Onunla çalışmanın mutluluk verici olduğunu", Orhan Gencebay’m duh Ün, Ertem Eğilmez, Şerif Gören, Melih Gülgen ve Temel Gürsu “insanı rahatlatan pozitif bir elektriğinin olduğunu” ve “insanı olumlu gibi yönetmenlerin yanında çalışarak yönetmenliği öğrendi. yönlenlendirdiğini” dile getiriyor Şahin Gök. Onun için “büyük beste­ Kendini tamamen sinemaya adadığı için ikinci planda kalan okulu ci” tanımını kullanan Gök “şarkıcının senaryoya daha farklı bir iç di­ ancak 1978 yılında bitirme fırsatı buldu. 1979 yılında başladı onun yö­ namizm kattığını” da ekliyor sözlerine. netmenlik serüveni. Senaryosunu Onat Kutlar’m yazdığı Kurban Oldu­ Gencebay’m fikirleriyle hayata bakışının kendisine hitap ettiğini, ğum filmini yapımcı Kadri Yurdatap kendisine teslim etmişti. Yetenekli Orhan Gencebay’m hayata bakışının, aşka, isyana, başkaldırıya, insana türkücü Nizamettin Ariç’le birlikte çalıştığı o günden bu yana altmışa bakışının kendi fikirleriyle örtüştüğünü net bir dille özetliyor. yakın film ve üç yüz bölüm televizyon dizisi çekti Şahin Gök. 1997 sonrası çektiği dizilerden bazılarını sıralayalım şimdi: Aysarının Zilleri, Şahin Gök, Orhan Gencebay’la ikinci çalışmasını 1989 yılında Kan Böyle mi Olacaktı, 155 Polis İmdat, DAY DAY, Berivan, Gurbet Kadını, Çiçeği filmiyle gerçekleştirdi. “İki film de uyumlu çalışmalardı” diyor. Hacı, Sürgün Hayatlar. “Orhan Gencebay’la yol yürümenin, iş yapmanın, arkadaş olmanın Sinemaya başladığı yıllardan itibaren Orhan Gencebay şarkıları çok keyif verici olduğunu” söylüyor. “Bu filmleri üretirken önün hiç dinleyen Gök, nihayet 1984 yılında Aşkım Günahımdır sayesinde Gen- yorulmadığım” dile getiriyor. O günlerden bu yana iyi bir dostu olan cebay’la çalışma fırsatını yakaladı. Gök çok seviyor Gencebay’ı. Orhan Gencebay için, “iyi ki varsın Baba” demeden edemiyor.

3 2 2 3 2 3 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

1990 U TA N fi Yönetmen: Ümit Efekan fiâ Senaryo: Safa Önal fi Kamera: Orhan Gencebay’m ikinci kez Hakan Gürtop fi Yapımcı: İbrahim Mertoğlu fi Oyuncular: Orhan Gence- kendisini seslendirmesi çalışmanın bay, Oya Aydoğan, Fatma Belgen, Erdinç Akbaş, Tuğçe Mertoğlu, Görkem başka bir artısıdır. Hatırlayacak Başak, Ekrem Dümer, Efgan Efekan. olursak ilki 1989 yapımı Kan Çiçeği adlı çalışmadır. Kahramanımızın

Utan Gencebay filmografisin- görüntüsüne çok yakışan davudi deki son sinema filmidir. Dok­ ses tonu, sözcükleri kendine özgü sanlara gelinmiştir ve sinema­ eklemleme biçimi Orhan tipini çok mızın “bütün kaleleri düşmüş, inandırıcı kılıyor. Ayrıca kulandan bütün orduları dağıtılmış, bü­ mekânların kentsoylu dünyaya ait tün tersanelerine girilmiştir.” olması, görsel olarak başarıyla yan­ Film yapmak artık Kültür Ba- sıtılması, çocuk oyuncuların yöne­ kanlığı’nm karşılıksız kredileri­ timinde Ümit Efekan’m gösterdiği ni sağlamaya kalmıştır. Doksan­ ustalık, cadı eş rolündeki emektar lar ilerledikçe sinema ortamımız oyuncu Fatma Belgen’in gerçeğe ya­ Fatma Belgen daha da düşkünleşecek, yeraltı kın oyunu, Gencebay’m bu son efsanesi Oğuz Gözen üç yıl art filmine renk katan unsurlardır. Ayrıca yönetmen oyuncuların beden arda, ulusal film üretiminin üçte birini tek başına sağlayarak Guinness dilini kullanmada da oldukça yaratıcı davranmış. Rekorlar Kitabına girecektir. Sinema emekçileri ve Türk sineması Yıkılan bir evliliğin kalıntılarıyla başlar hikâye. Terkedilen Nermin severleri meftanm dirilmesi için doksan sonlarını hatta ikibinin başla­ çocuklarını babaları Orhan’a karşı doldurur sürekli. Kadının kocasına rını beklemek zorunda kalacaktır. karşı beslediği kin arada kalan çocukları etkiler haliyle. Ayrıca Nermin

Utan tatlı, hoşa giden, temposu hiç düşmeyen, işçiliği çok başarılı araya yığınla yalan da katar. Terkedilmiş olmanın yanında psikolojik bir Gencebay filmidir. Başarının mimarı kuşkusuz Ümit Efekan’dır. açıdan da çok sağlıksız bir kadındır aynı zamanda. Filmin güçlü dramatik yapısını, sürekliliğiyle hiç sekmeyen akışını göz Orhan geçmişiyle şimdiki hayatı arasında kalmıştır. Ne yeni karısı önüne aldığımızda ustaların ustası Safa Ünal’ın da çok başarılı bir se­ Selma’dan ne de çocukları Ahmet ve Ayşe’den vazgeçebilir. Her za­ naryo ortaya koyduğu söylenebilir. Filmin öyküsü başta bir Amerikan manki gibi çalışkan, dürüst, güvenilir, iyi kalpli, sevgi dolu, şiddet filmi havası verse de, sonraları Safa Ünal’a özgü yazım tekniği kendini karşıtı ve yeni karısı sayesinde zengin olmuş sahici bir kentsoylu ya­ göstermekte gecikmez. şantısı sürer yüzme havuzlu villasında.

3 2 4 3 2 5 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

Çocuklarıyla görüşemediği için kahrolan Orhan üzerine pek git­ simdeki kadından. Selma ve Orhan o zaman anlarlar işlerinin çok zor mez Nermin’in. Yasal yollarla çocuklarının vesayetini kendi üzerine olduğunu. İşte bundan sonra evde eziyet dönemi başlayacaktır. Anne­ alabilecekken, eski karısını bu hareketiyle iyice hırpalamaktan korktu­ leri tarafından büyük bir kin ve nefretle büyütülmüş olan Ahmet’le ğu için böyle bir tasarruftan kaçınır. “Hasta bir kadınla uğraşamam, Ayşe’nin birinci vazifeleri babalarım mutsuz etmek, karısından ayır­ tek varlığı çocukları, onları da alırsam elinden Nermin ölür” der avu­ mak olacaktır. Özellikle kendilerine saflığa yakın bir iyi niyetle yakla­ katına. şan Selma’yı oyuncak ederler ellerinde. Babalarının pek inandırıcı

Bir gün iyice cesaretini toplayan Orhan, Nermin’i ikna edip çocuk­ olmayan dayak tehditlerinden de pek etkilenmezler. Hakaret ederek, larıyla görüşmeyi ümit eder ve yeni Mercedes’iyle eski muhiti gece­ havuza atarak, çatıya kapatarak eziyet ettikleri Selma artık dayana­ kondu mahallesinin yolunu tutar. Ama hasta kadın eski eşini görünce mayıp babası Ferit’e ağlayıp zırlar ve Ferit bey’in damadına olan sevgi­ iyice çığrından çıkar. Camın arkasından deli deli bağırır ona, kendisi­ si kızının bir damla gözyaşıyla biter, kızını da verdiği işi de Orhan’dan ne bakmış, gerektiğinde doktor ve ilaç parasını göndermiş, onun hep geri alır. Çocukların yaptıkları kötülüklere, kaybettirdikleri işine, ka­ iyiliğini düşünmüş olan Orhan’a hakaretler, beddualar eder. Beddu­ çırdıkları karısına rağmen vazgeçemez Orhan bu iki canavardan. On­ aları bir işe yaramadığı gibi ters teper ve ciddi bir sinir kriziyle ebedi lara sevgiyi ve utanmayı öğretmeye kararlıdır. huzura kavuşan kendisi olur. Sevinsin mi üzülsün mü bilemeyen Or­ Dayanma gücü iyice azalmış olan Orhan bir gece çocuklar uyur­ han içinse zor günler asıl bundan sonra başlayacaktır. ken odalarına girip onları öpüp koklar, göz yaşartıcı sevgi sözleri söy­

Orhan’ın başına geleceklerden habersiz olan hanım hanımcık karı­ ler. Ayşe uyanıktır bu esnada sözlerin hepsini duyar ve insafa gelir. sı Selma (Oya Ay doğan) ise çok mutlu olmuştur. Holding sahibi zen­ Babasını dayak yemiş halde gördüğü bir akşam ise hıçkıra hıçkıra gin bir babanın el bebek gül bebek yetişmiş sevgi dolu, biricik kızıdır ağlayarak Orhan’ın boynuna sarılır. Mezardaki anne ve yılların biriken Selma. Kocasını çok sever, çok iyi kalpli ve anlayışlı kadın rolündedir. kini unutulmuştur artık. Ablasını bu şekilde gören Ahmet ise şok olur Mutlu evliliklerinin çerçevesine Orhan’ın çocuklarım sığdırabilecek haliyle. Akşam yatarken babasına kin kusan abla gitmiş, yerine “yala­ gibi gözükür. Onları kendi çocukları yerine koyup çok iyi bakabilecek kalık yapan” bir abla gelmiştir. Korkup kaçar çocuk haklı olarak. Ayşe ve çok sevebilecek bir cici anne görürüz onun varlığında. Evlilikleri her ne kadar onu ikna etmeye çalışsa da, o güne kadar ablasının her boyunca kocasını babası sayesinde iş, para, mal, mülk sahibi yapmıştır dediğine inanan Ahmet bu sefer inanmaz hiçbirine. ama çocuk sahibi yapamamıştır. Buna çok üzülen Selma ertesi gün ev­ Orhan oğlunu annesinin mezarı başında bulur. Korku ve soğuk lerine gelecek olan Ahmet’le Ayşe’yi bağrına basmaya, onları öpüp yüzünden titreyen çocuk, annesinin koynuna girmek isterken babasını koklamaya hazırdır. görür ve o da unutur her şeyi, o anda babasının boynuna sarılır şakır

Yeni odalarına yerleşen çocuklar annelerinin resmini koyarlar ilk şakır yağan yağmur altında. iş olarak. O deli bakışlarla göz göze gelen Orhan ise adeta korkar re­ Duygu dolu bir son...

3 2 6 3 2 7 FİLMLERİNİ ANLATIYOR

OYA AYDOĞAN na kadar süren sinema serüveni böylece başladı. Alımlı yıldız elliye ya­

(10 Şubat 1957, Erzincan) kın filmde ve çeşitli televizyon dizilerinde rol aldı. Gençliğin, şöhretin baharında yirmi yaşında Haluk Ulusoy’la tanış­ tı. Ulusoy yirmi iki yaşındaydı ve bu güzel kıza aşık olmuştu, hemen evlenmek istedi. Karadeniz geleneklerine bağlı ataerkil bir aile olan ünlü Ulusoy’larm karşı çıkmasına rağmen gençler evlendi. Bir yıl sü­ ren evlilikleri aile baskısına fazla dayanamadı, Karadeniz’in örf ve a- detleri ağır basınca kendi kendine yıkıldı. Kendini küçük düşmüş his­ seden kocasını çok seven Aydoğan ise bu boşanmanın ardından inti­ harlara kalkışıp ölmek istedi. Bugün “gençlik hatasıydı, iyi ki boşan­ mışız, yoksa bu kadar filmi çekemez, ev kadını olurdum” diyor tatlı tatlı gülümseyerek. Seksenlerin başında annesinin Aydoğan’m çok satan gazete ve der­ gilerde boy göstermeye başladı. Yuvarlak hatlı, dolgun bedenini sergi­ lemeyi çok seviyordu. Böylece Aydoğan seksenli yılların arzu nesnele­ rinden biri haline geldi. Yediden yetmişe her erkeğin gönlünde ve ha- yalindeydi. Bugün bile erotik pozlarıyla süslü dergiler açık artırmalar­

Oya Aydoğan daha küçük yaşlarda belli ediyordu Oya Aydoğan da peynir ekmek gibi satılıyor. Aynı dönemin filmlerindeki cesur sah­ farkını; yaşıtları genelde öğretmen veya doktor olmayı istediği çağlar­ neleri unutmayalım. Aydoğan gerçi seksenli yılların Türk erkeğini da o dansöz olmak istiyordu. Ortaokul çağlarıydı ve Fransız St. Pul- kendine hayran bıraktı ama bugün utandığını söylüyor bunlardan. cherie’de okumaktaydı güzel yıldızımız. St. Michel Lisesi’ne başladığı “Ben saygın bir anneyim” diyor gururla, tatlı tatlı gülümseyerek. günlerdeyse hostes olmaya hevesleniyordu. Kesin karannı erken verdi Seksenli yılların ortalarında seyirci salonlardan ayağını çekince ve daha lise ikide bıraktı öğrenimini; oyuncu olmayı koymuştu kafası­ sahneye çıkmaya başladı Oya Aydoğan. O dönemde Bülent Ersoy’la ta­ na. nıştı. Bugün hâlâ sürmekte olan sağlam bir dostluğun temeli atıldı.

1975 yılında tam on sekiz yaşındayken Saklam baç dergisinin dü­ Bülent Ersoy’un yasaklı dönemlerinde onun elinden tutup ekstralara zenlediği güzellik yarışmasına katıldı ve birinci oldu. Hemen ertesi yıl, götüren, büyük destek veren Aydoğan aynı dostluğu Ersoy’dan göre­ yani 1976’da Türkiye Güzeli seçildi. Hemen peşine düştü Yeşilçam ya­ mese de darılmadı arkadaşına, büyük sanatçı olmanın getirdiği egoist­ pımcıları Aydoğan’m ve böylece beyazperdeyle tanıştı. İkibin sonları­ lik diye tanımladı Ersoy’un tutumunu.

3 2 8 3 2 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR FİLMLERİNİ ANLATIYOR

“Evliliğin kendisine gö­ laka birkaç telefon konuşması izler bu nazlı nazlı sabah salınmalarını. re olmadığını, büyük sabır Yeni dedikoduları öğrenir bildiklerini anlatır, paylaşımcıdır. Sonra piti gerektirdiğini” itiraf eden piti adımlarla çalışmaya gider, altında kot pantolonu üzerinde yurt dı­ Aydoğan, oğlu Gururun şından aldığı marka bir bluzla. Akşam piti piti adımlarla evine döndü­ babası Latif Demirbağ’la ğünde mutlaka bir dizisi vardır seyredecek. Onun ardından uykusu sadece sekiz ay evli kaldı. yoksa belki bir gerilim filmi de izler. Yatmadan kitap okuyacaksa mut­ Daha sonra evliliğe bir da­ laka bir cinayet romanıdır o da belki de en sevdiği yazar Michael Con- ha yanaşmasa da, sıcak nelly’nin bir romanıdır. bakmasada evlenme teklif Oya Aydoğanin sadece yurtdışından giyindiği ve kıyafetlerinin edenler yığınlaydı elbette. mutlaka marka olduğunu dağ başındaki çoban bile bilir. Şıktır Müslüm Gürses’in de Oya’mız şuhtur. Uzun süredir sevgilisi olan İbrahim Mertoğlu’yla ar­ onunla evlenmek için pe­ kadaşlığının çok eskiye dayandığını esmer ve babayiğit yapımcının şinden koştuğunu söyle­ uzun süre peşine düştükten sonra kendisini tavladığını söylerken şirin mesi ortalığı ayağa kaldır­ şirin gülümser. dı. Önce Urfalı türkücü­ Oya iki başrol aldı Gencebay filmlerinde Şahin Gök’ün çektiği nün hayat arkadaşı Muhte­ 1984 Aşkım Günahımdır ve Ümit Efekan’m çektiği 1990 Utan bu iki rem Nur açtı ağzını yumdu gözünü. “Bu şişko kadını yirmi yıl önce film. Cesur sevişme sahneleriyle dolu, ilkinde isterik, hırslı, tatminsiz dövmüştü Müslüm gerekirse yine döver” diye söylendi Muhterem bir ünlü şarkıcı eşini canlandırmış epey inandırıcıydı bu gözüpek rol­ Nur. Göğsü jilet yaralarıyla dolmuş fanatikler girdi devreye, dolgun de. l/tan’daki zengin babanın uysal ve cici kızı Orhan’ın da sabırlı eşi­ göğüslü, süzgün bakışlı sanatçıya tehditler yağmaya başladı. Bu patırtı ni yorumlarken ise tam olması gerektiği gibiydi bence, ondan bekledi­ gürültü gündemde kalmasına yardımcı oldu Aydoğan’m. ğimizi fazlasıyla veriyordu. Şimdilerde sinema çalışmalarına ara veren Oya Aydoğan’ın bir gü­ nü acaba nasıl geçiyor diye merak edenler için biraz ayrıntıya girelim: mahmur bakışlı yıldızımız sabah nazlı nazlı kalkar ve gördüğü rüyayı hatırlamaya çalışır yüzünü buruşturarak çünkü asla hatırlayamaz. Sa­ lma salma kahvesini yapar. Kahveyi sevse de fal baktırmaz yıldızımız çünkü fala inanmaz. Sonra açar gazetelerini teker teker magazin sayfa­ larına göz gezdirir içine sindire sindire okur kim ne yapmış diye. Mut­

3 3 0 DİZİN

Abuk Sabuk Bir Film, 176 Akdılek, Ferruh, 55 ■ Acar Film, 246, 247, 311 Akm, Filiz, 149, 232 Acı Dünya, 314 Akm, Vedal, 157 Acımak, 38, 149 Akkaya, Nevin, 114

Açan, Ahmet, 316 Akpmar, Metin, 138, 139 Adanalı Tayfur, 137 Aksoy, Nuran, 271, 272 Adem ile Havva, 176 Aksoy, Orhan, 31, 35, 36, 37, 38, Adı Vasfiye, 158 39, 40, 47, 50, 59, 65, 85, 86, Adıvar, Halide Edip, 84, 118 91, 92, 97, 102, 103, 149, 187, Affetmeyen Kadın, 137 204, 205, 226, 259, 276, 278, 302, 319 Afili Delikanlılar, 85 Aksoy, Turgay, 39, 304, 305 Ağır Ronıan, 159 Akluğ, Ajlan, 50, 105, 169 Ağlayan Kadın, 137 Akyamaç, Müge, 279 Alı Bir Zengin Olsam, 269 Ala Geyik, 85 Alili Bclinda, 158 Alasya, Zeki, 89, 138, 139, 262, Aile Şerefi, 276 263, 270 Ak AlLııı, 85 Alço, Nuri, 197 Akad, Lütfİ, 19, 20, 23, 24, 25, 27, Alev Alev, 222 28, 30, 71, 83, 84, 85, 87, 88, 103, 135, 218, 221, 231, 247, Algül, Apti, 152 259,285 Alın Yazısı, 85 Akan, Tarık, 139, 222, 268, 313, Alışık, Sadri, 101, 136, 147 314 Aliş’le Zeynep, 49 Akarnur, Ferdi, 306 Alişan, 175, 250 Akbaş, Erdinç, 324 Allah Allah, 276

Akçaoğlu, Nilgün, 306, 307 Almanya Acı Vatan, 175, 202 Akçatepe, Leman, 41, 59, 70, 105 AlmanyalI Yarim, 37 Akdeniz, Orhan, 68, 69, 116 Alnıaçık, Raik, 212

3 3 3 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Ahundaki Bıçak Yarası, 321 Arslanyan, Raffi, 67 Ateş ve Barut, 304 Bayan Perşembe, 278, 314 . Alpan, Giray, 212 Arsoy, Göksel, 247 Avcı, Suzan, 168, 187, 188 Bay ar, Uğur, 69 Altın Kızlar, 128 Artar, Lale, 306 Avşar, Hülya, 39, 233, 234, 235, Bayrak, Güngör, 241, 245 Altın Küpeler, 36 Artemel, Talat, 114 236, 237, 262, 266, 267, 268, Bayraktar, Ihsan, 31, 70 Altın Şehir, 37 Arzu, 321 269, 270 Baysal, İhsan, 50, 316 Allın, Aslan, 212 Arzu Film, 37, 127, 158, 2‘7, 248, Ay, İsmet, 186 Bayşu, Abdullah Nail, 115, 116 Altın, Hüseyin, 258 262 ,3 0 2 Ayanoğlu, Bora, 59 Baytan, Natuk, 318, 322 Altıoklar, Mustafa, 159 Arzu ile Kamber, 27 Ayanoğlu, Sami, 114 Belgen, Fatma, 324, 325 Alyanak, Dr. Arşavir, 47, 275 Asiye Nasıl Kurtulur, 158 Aydın, Mehmet, 279 Ben Doğarken Ölmüşüm, 14, 41, Alyanak, Filiz, 70 Aslan, Mehmet, 259 Aydınlı, Dündar, 59 42, 48, 57, 78, 88, 106, 211

Alyanak, Osman, 19, 59, 70, 233 Aslantuğ, Mehmet, 268 Aydoğan, Oya, 253, 257, 324, 326, Ben Topraktan Bir Canım, 140, Amin (Beste), 67 Asyalı, İlker, 306 328, 329, 330, 331 161, 167, 185, 196, 203, 211, Anadolu Çocıığıı/Dört Paçalılar, 137 Aşık Oldum, 262 Aysarının Zilleri, 322 304

Anayurt Oteli, 95, 180 Aşk Bence Sen Demektir (bıste), 67 Ayşecik, 137, 166, 167 Benderli, Vecdi, 284 And Film , 112, 193 Aşk Pınarı, 35 Ayşecik Yavru Melek, 137, 166 Benim Gibi Sevenler, 251 Anne Babamla Evlcnscne, 167 Aşkı Ben Mi Yarattım, 150 152, Aytaç, Ertem, 130 B erberler, 304 Ar, Mehtap, 157 155, 160, 167, 169, 175, 177, A zap Yolu, 252 Berduş, 136

Ar, Müjde, 70, 152, 153, 157, 158, 197, 202 Azim Film, 193 Berivan, 252, 322 159, 160, 169, 197, 198, 311 Aşkı Ben Yaratmadım, 14 Berkant, 59 A rabesk, 159, 195 Aşk-ı Memnu, 158, 222 Balcıoğlu, Semih, 55 Berkant, Muazzez Tahsin, 135,

Aramıza Kan Girdi, 86 Aşkım Günahımdır, 253, 278, 304, B ana Annemi Anlat ,1 3 7 204 Ardabak, Ümit, 306 316, 322, 331 Baradan, Hüseyin, 226, 279, 282 Berkay, Cahit, 117 Arıkan, Cevdet, 130 Aşktan Da Üstün, 136 Başak, Görkem, 324 Berlin in Berlin, 268 Arıt, Fikret, 83 Atadeniz, Orhan, 83, 258 Başar, Oya, 130 Beş Hasta Var, 147 Ariç, Nizamettin, 320, 322 Atadeniz, Yılmaz, 259 Başaran, Çetin, 152 Beş Milyonc.uk Borç Verir Misin, 72, 138 A rkadaşım , 195 Atakan, Füsun, 60, 63 Başaran, Tunç, 86 Beş Şeker Kız, i37 Arkan, Suat, 187 Atalay, İsmet, 169 Başkurt, Volkan, 288, 306 Beyaz Mendil, 28 Arkın, Cüneyt, 102, 139, 227, 279, Atatürk’ün Casusu IngilizKemal Batan Güneş, 251 283, 284, 285, 286, 287 Lawrence’e Karşı, 27, 71 Batsın Bu Dünya, 14, 66, 68, 70, Beyaz Ölüm, 222 Arsan, Asuman, 50, 91, 152, 204 Atav, Şükriye, 31, 35, 2C4 72, 73, 105, 130, 138, 140, 141, Beyoğlu’nun Arka Sokakları, 176 Ateş Böceği, 138 152, 160, 196, 233, 234, 304 Bıktım Her Gün Ölmekten, 72, 88,

3 3 4 3 3 5 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

105, 106, 130, 138, 140, 167, Bubikoğlu, Gülşen, 212, 213, 222, Çağatay, Yusuf, 152 DAY DAY, 322 211, 304 226, 232,314 Çağlar, Osm an, 105 Değer, Samim, 158 Bırakın Yaşayalım, 139 Budak, Behzat, 114 Çakmaklı, Yücel, 41, 46, 47, 48, Değirmenci, Serkan, 120 Biçer, Recep, 235 Buğra, Tarık, 48, 149 49, 149 Deli Yusuf, 88, 195 Bir Adam Yaratmak, 48 Bulgar Sadık, 28 Çalıkuşu, 137, 139, 195 Delideniz, İbrahim, 114

Bir Ana Bir Kız, 139 Burç Film, 223 Çamurcu, Metin, 49 Demirağ, Turgut, 112 Bir Araya Gelemeyiz, 40, 59, 65, Bütün Anneler Melektir, 85 Çapın, Müşerref, 50 Denizin Kam, 48 66, 97, 103, 150, 151, 203, 278 Büyükannenin Konağı, 304 Çardak, Melih, 253, 257 D eprem , 175, 302 Bir Daha Umut, 294 Çeko, 88 Derbeder, 250, 251

Bir İçim Su, 85 Cağaloğlu, Ali, 70 Çelik, Fatoş, 253, 257 Derdim Dünyadan Büyük, 142, 150, Bir İntihar, 148 Canan, Erhan,316 Çeşme, 250, 251 167, 175, 177, 202 Bir Kadının Anatomisi, 268 Canavar Cafer, 248 Çelin, Sinan, 180, 268 D erm an, 102, 103, 176, 202, 304

Bir Teselli Ver, 9, 14, 19, 24, 185, Canım Kardeşim, 302 Çelin, Yusuf, 70, 262 Dermansın Gel (Beste), 67 195 Camsı, 252 Çınar, Ufuk, 69 Dertler Benim Olsun, 50, 51, 52, Bir Türk’e Gönül Verdim, 87, 221 Cem, İsmail, 221 Çiçek Taksi, 166 53, 54, 57, 88, 106, 196, 296

Bir Yudum Mutluluk, 40, 179, 203, Cenıo ile Cemile, 88 Çifte Tabancalı Kabadayı, 174 Dertli Gönüller, 85 204, 205,211 Cengiz, Selma, 212 Çile, 47 Derviş Bey, 175 Biricik, 66, 67, 68, 69 Cennet Gözlüm, 167, 288, 291, 292, Çilekeş, 72, 88, 130, 131, 138, 140, Derya Gülü, 276 Birleşen Yollar, 47 296, 314 150, 161, 167, 296 Dikişçi, Salih, 288

Birlik, Kazım, 69 Cennet Mahallesi, 166 Çirkin Dünya, 139 Dikkat Kan Aranıyor, 248 Bişr-i Hafi, 49 Cesur, Selahaltin, 66, 68 Çoban, Orhan, 31, 35, 59, 120, Dil Yarası, 14, 271, 272, 278, 304 Bizim Mahalle, 252 Cevriye’nin Kızları, 248 187, 297 Dila Hanım, 195 Bizim Takım, 252, 304 Ceylan, 251 Çokşeker, Şeref, 59, 130 Dirildik, Salih, 48

Bodrum Hakimi, 195 Ceylan, Gülten, 70 Çölgeçen, Feridun, 19, 41, 70 Dirlik, Gazanfer, 258 Bomba Gibi Kız, 36, 85 Ceylan, Haşan, 130 Divilçiğlu, Sencer, 219 Bora, Ekrem, 39 Cıvan, Muzaffer, 142 Dadaş Film, 28, 30 Diyet, 30, 88, 102, 259 Bora, Oğuz, 279 Cici Katibem, 275 Damga, 27, 83 Doğan, Güzin, 253, 256

Boralı, Turgut, 19, 41, 105 Cici Kızlar, 275 Damgalı Kadın, 85 Doğan, Mustafa, 59, 187, 190

Böyle Mi Olacaktı, 322 Cilalı tbo Rüyalar Aleminde, 137 Daııiş, Orhan, 306 Doğan, Süha, 41 Bu Devrin Kadım, 313 Civan, Muzaffer, 59, 152, 204 Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, 159 Dokunmayın Şabanıma, 138 Bu İkiliye Dikkat, 321 D arbe, 175, 202, 313

3 3 6 3 3 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Dolap Beygiri, 276 Elma Şekeri, 248 Erman, Hürrem, 27, 31, 37, 40, Fırat, Merih, 161, 162 Domaniç Yolcusu, 82 Elmas, Orhan, 152, 161, 247, 311 41, 47, 50, 70, 71, 72, 80, 81, Fırtına Gönüller, 314 Doruk, 279, 280, 287 Elveda Sevgilim, 137 82, 83, 84, 85, 86, 87, 89, 90, Filmer, Cemil, 117 105, 120, 130, 161, 174, 187, Dönücü, Kemal, 306 Emrah, 251 Filmer, Sabahat, 118 202, 226 Dönüş, 174 Emre, Gökhan, 297 Filmeridis, Manasi, 148 Erman, Zeynep, 197 4. M urat, 49 Em re, Mehmet, 105 Filmeridis, Yuvakim, 113 Ersin, Funda, 169 Drejan, 321 Emre, Ünsal, 262 Firar, 176, 202 Ersoy, Bülent, 329 Dudaktan Kalbe, 102 Emrin Olur, 14 Fosforoğlu, Renan, 91, 253 Ersürer, Filiz, 262 Dul Bir Kadın, 158 En Büyük Sır, 66 Füruzan, 268 Erten, İsmet, 59 Duru, Süreyya, 247 En Büyük Şaban, 276 Ertuğrul, Fikret, 140, 235 Durukan, Oktar, 212, 316 Endişe, 174 G arip Kuş, 48 Ertuğrul, Muhsin, 30, 70, 100, Düğün, 30, 88, 102, 259 Ener, Mümtaz, 59, 65 Gazi, 296 112, 114 Dümer, Ekrem, 19, 31, 41, 50, Engin, Cahit, 50, 120, 125, 301 Gecelerin Ötesi, 195 Ertur, Güngör, 70 152, 253, 324 Engin, Erdoğan, 70, 105, 161, 169, Geçmiş Zaman Elbiseleri, 148 Erzurumlu, Erhan, 306 Dünyayı Kurtaran Adam, 286 179, 197, 253, 271, 297, 301, Gedik, İhsan, 70, 120, 204 Esen, Sungur, 253 Düşman Yollan Kesti, 136 302, 304 Gelin, 30, 88, 102, 259 Esenboğa, Erkan, 117, 119, 241, Engin, İnci, 142 Gelincik, 175 253, 288, 297 Efekan, Efgan, 310, 311, 324 Er, Necatı, 241, 242 Gencer, Yıldırım, 59, 65, 120, 122, Evdeki Yabancı, 304 Efekan, Ümit, 128, 226, 288, 291, Erakalm, Ülkü, 247, 285 161, 316, 319 Evin, Semih, 84 306, 310, 311, 312, 313, 314, Erbil, Selahattin, 26 Gerçek Bir Masal, 314 Evlidir Ne Yapsa Yeridir, 175, 202 315, 324, 325, 331 Erbulan, Mehmet, 66 Gerzek Şaban, 152 Ezo Gelin, 276 Eğilmez, Ertem, 37, 86, 117, 158, Ergun, Cengiz, 223 Girik, Fatma, 120, 121, 124, 125, 247, 259, 262, 302, 322 Ergüden, Nizam, 152 126, 127, 128, 129, 247, 302, Fahriye Abla, 195 Eğreti Gelin, 159 Erksan, Metin, 100, 115, 130, 148, 310, 313, 314 Fatih’in Fedaisi, 86 Ejder, Yadigar, 169, 187 178, 218, 247, 314 Giritlioğlu, Tomris, 268 Fatma Bacı, 88 Ekdal, Cengiz, 50 Erler Film, 226, 231 Gizli Duygular, 159, 176 Feray, Gülçin, 161, 169 Ekmekçi, Ömer, 125 Ermakastar, Merih, 212 Gonca, Cemal, 169 Feryada Gücüm Yok, 159, 160, 175, Elif Film, 47 Erman Film, 27, 37, 40, 47, 54, 71. Göğen, Coşkun, 169, 170, 179, 178, 179, 197, 198, 202, 304, Elif ile Nazlı, 149 72, 83, 85, 86, 87, 88, 140, 174, 2 0 4 ,2 2 6 305 Elitaş, Sırrı, 152, 233, 241, 242, 226 Gök, Şahin, 226, 253, 257, 306, Feryat, 302 316 Erman, Cem, 130, 131 316, 318, 320, 322, 323, 331

3 3 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Gökçeçiçek, 88 Gültekin, Sırrı, 247 Hababam Sınıfı, 259 Her Gönülde Bir Aslan Yatar, 72 Gökçer, Cüneyt, 284 Günahsızlar, 82 Hababam Sınıfı Tatilde, 302 Herhangi Bir Kadın, 175, 202 Gökdere, Niyazi, 59, 152, 169, 271 Günay, İzzet, 47, 250 Hababam Sınıfı Uyanıyor, 302 Hıçkırık, 85, 102

Gökmoğol, Azize, 31 Günaydın, Erol, 41, 45, 54, 204 Haberdar, Aydın, 91 Hicran Gecesi, 137

Gönül Dostları, 300 Gündem, Garibe, 130, 152, 161, Hacı, 322 Hicran Sokağı, 56 Gönül Dostu, 14 169 Hacı Arif Bey, 149 Hiçdurmaz, Muzaffer, 91 Gören, Şerif, 103, 105, 142, 143, Güner, Günay, 233 Hakan, Fikret, 101, 268 Hikmet, Nazım, 30 146, 152, 153, 154, 158, 160, Güneri, Selma, 31, 32 Hakanlar Savaşı, 174 Hindistan Cevizi, 137 169, 174, 176, 177, 178, 197, Güneş Doğarken, 176, 195 Halkalı Köle, 312 Hop Dedik Kazım, 248 198, 202, 203, 209, 226, 250, Güneş, İsmail, 49 Ham uş, 278, 314 Hoş Menıo, 88 302, 304, 306, 322 Güneşin Tutulduğu Gün, 159, 176 Hamzaoğlu, Hayati, 187, 212, 216, Hudutların Kanunu, 28 Görenler, Gözdem, 212 Güney, Gökhan, 252, 258, 320 233, 237, 271, 272, 273 Hun, Ediz, 59, 86, 102, 204, 247 Görünmeyen Düşman, 195 Güney, Salih, 268 Hançer, Nişan, 231 Huzur Sokağı (Roman), 47 Gözalan, Muammer, 120 Güney, Yılmaz, 28, 30, 149, 174, Hançerlioğlu, Orhan, 26 Hülya, Tuğlu, 120 Gözen, Oğuz, 324 175, 183, 184, 185, 248, 311 Hanende Melek, 148 Gözleri Ömre Bedel, 285 Güngör, Birtane, 91, 93 Hanım, 223 İlgaz, Faruk, 202 Gruda, Ayşen, 59 Günşıray, Orhan, 195, 259 H anzo, 276 Işık, Ayhan, 55, 101, 115, 128, 136 Gruda, Yılmaz, 91 Güntekm, Reşat Nuri, 38 H aram , 234, 270 İşın, Birol, 142 Grup Metronom, 67 Gür, Şeref, 72 Haremde Dört Kadın, 221 Gurbet Kadım, 166, 322 Gürek, Abdullah, 262, 263 Harika Köpek Saks, 41 İçli, Melahat, 184, 185 Gurbet Kuşlan, 68, 221, 225, 284 Gürel, Aysel, 157 Haşan Boğuldu, 39 İçten, Cengiz, 279 Gurbetçiler, 166 Gürses, Müslüm, 89, 252, 330 H asret, 82 ihtiras Fırtınası, 222 Gül ve Şeker, 137 Gürsu, Tanju, 249 H asret Sancısı, 72, 89 İki Arkadaş, 175 Güler Misin Ağlar Mısın, 72, 138, Gürsu, Temel, 187, 226, 241, 244, Hatasız Kul O lmaz, 14, 72, 88, 120, İki Aşk Arasında, 136 195 245, 246, 247, 248, 249, 250, 121, 129, 130, 138, 140, 196 İki Yavrucak, 85 Güler, Nezihe, 91 251, 252, 297, 298, 322 Havaeri, Seyfi, 27, 83, 127 İkimize Bir Dünya, 195 Gülgen, Melih, 279, 287, 322 Gürtöp, Çetin, 212, 226 Hayat Bayram Olsa, 85 lltaç, Necati, 140 Gülhan, Yalçın, 179, 180 Gürtop, Hakan, 324 Hayat Devam Ediyor, 14 llyadis, Kriton, 137 Güllü, 148 Güven, Aysun, 59 Hayat Sevince Güzel, 248 tlyadis, Yorgo, 31 Gülşah Film, 40, 103, 177, 202, Güvenç, Nedret, 147 Hazinses, Sami, 50, 54 İm parator, 195 226 Güzey, Gülistan, 112

341 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Kenç, Faruk, 82, 193 İnadım İnat, 304 Kalav, Kenan, 268 Karakaya, Süleyman, 19 Kent, Baykal, 125 inanç, Çetin, 88, 286 Kalkan, İsmail, 31, 50, 70, 105, Karakolda Ayna Var, 275 Kenter, Yıldız, 139, 223, 241, 245 İnanır, Kadir, 139, 149, 249, 313 120, 130, 253, 258, 259, 260, Karakurt, Esat Mahmut, 37

Inanoğlu, İlker, 232 261 Karan, Sertaç, 241 Kentmen, Hulusi, 105, 106, 107 tnanoğlu, Türker, 57, 58, 166, Kan, 176 Karaoğlan, 304 Kerem, 41, 304 212, 222, 226, 230, 231, 232 Kan Çiçeği, 57, 185, 196, 316, 317, Karaosmanoğlu, Yakup Kadri, 70 Kervan Plak, 14, 67

İnek Şaban, 138 319, 323, 325 Karateci Kız, 37 Kesemen, Kadir, 19

İngiliz Kemal, 27, 71, 137, 275 Kanat, Yılmaz, 279 Kardeş Kurşunu, 28 Keskin, Sacide, 114

İngiliz Kemal’in Oğlu, 137 Kanayan Yara Bosna, 49 Kargın, Vedat, 68 Kezban, 37, 85 lnkaya, Şemsi, 105, 179 Kaner, Suphi, 193 Kart Horoz, 86 Kezban Paris’te, 37, 85, 88 İnsanlar Yaşadıkça, 285 Kanlarıyla Ödediler, 135 Kartal Maltepe Tiyatro Kezban Roma’da, 37, 85, 88

İntikam Alevi, 136 Kanlı Aşk, 275 Kumpanyası, 27 Kılıçaslan, Ziya, 70

İpek Film, 26, 36 Kanlı Nigar, 152 Kartal, Kazım, 91, 93, 316 Kıpçak, Kani, 135

İpekçi, Fahri, 71 Kanun Namına, 27 Kasap, Koray, 306 Kır Gönlünün Zincirini, 158, 160,

İstanbul’un Kızları, 275 Kapkı, Orhan, 31 Kaşif, Hüseyin, 179 167, 169, 175, 177, 202, 304

İstasyon, 175, 202 Kaptan, 185, 262, 270, 278, 279 Katıkaya, Arzu, 120 Kıral, Erden, 227

İşsever, Mürvet, 91 Kara Murat, 167 Katırcılar, 176 Kırık Kanatlar, 252

İtirazım Var, 89 Karaböcek, Neşe, 2 5 0 , 251 Katil, 27 Kırmızı Yeşil (belgesel), 176

İyi Aile Çocuğu, 138, 152, 203 Karaca, Ahmet, 70, 130 Kavur, Ûmer, 180, 227 Kırmızı, Salih, 233, 234

İzin, 248 Karacaoğlan'ın Kara Sevdası, 85 Kayabaş, Bülent, 297, 316 Kısakürek, Necip Fazıl, 48, 49

Karacaoğlu, Toron, 185 Kaygısızlar, 252 Kısmet, 250 Kıvanç, Hakkı, 31, 59, 91, 130, K ., Tarık Dursun, 48, 86 Karadağ, Kudret, 130 Kayıp, 302 179, 187, 233, 253, 262 Kabe Yolları (Belgesel), 47 Karadayı, Seyfettin, 152, 169, 179, Kazançel, Ersun, 50, 54 Kızgın Güneş, 321 Kader Bağlayınca, 195 197, 297 Kazım’a Ne Lazım, 248 Kızılırmak-Karakoyun, 30, 195, Kaderimin Oyunu, 35, 85 Karadeniz, Sedat, 297 Keçili, Nail, 267 321 Kadın Asla Unutmaz, 85 Karaer, Haydar, 50, 59 Kederli Günlerim, 85 Kızım Ayşe, 48 Kadın Dul Kalınca, 314 Karagöz, Ali, 271 Kemal Film, 27, 70, 71, 72, 127, Kızım ve Ben, 85 Kadın Düşmanı, 275 Karagöz, Kenan, 50 134, 135, 137, 140, 195, 311 Kızımı Arıyorum, 314 Kahır, 140, 233, 234, 235, 269, 278 Karakaş, Ercan, 159 Kemal, Yaşar, 28, 85 Kızımın Kanı, 222 Kahyaoğlu, Ferit, 70 Karakaş, Yavuz, 152, 179 Kenarın Dilberi, 137 Karakaya, Fikret, 133 Kızlar Büyüdü, 275

3 4 2 3 4 3 DİZİN ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR

210, 211, 250 Kibar Feyzo, 259 Kral, Kahraman, 41 Lüküs Hayat, 27 Ne Şeker Şey, 137 Kiralık Katil, 88 Kral, Reha, 212 Necmioğlu, Tuncer, 271 Koçak, Mevlut, 50, 70, 241 Kul, İbrahim, 140, 235 Madde, 314 N ehir, 175 Koçyiğit, Hülya, 39, 59, 60, 65, 66, Kuma, 88, 148 Mağlup Edilemeyenler, 285 Nereden Çıktı Bu Velet, 72 86, 91, 99, 100, 101, 102, 103, Kumarbaz, 85 Mahallenin Muhtarları, 296 Nereye Bakıyor Bu Adamlar, 72 104, 128, 139, 151, 201, 202, Kurbağalar, 102, 103, 176, 202, Mahalleye Gelen Gelin, 132, 137 Nur, Muhterem, 330 204, 247, 319 304 Mahcup Delikanlı, 37 Nurdan, Haşan, 140 Kokla Ama Koparma, 248 Kurban Olduğum, 321, 322 Mavi Mavi, 268

Kokla Beni Melahat, 248 Kurbanlık Katil, 87 Mekin, Ahmet, 195 O Kadın, 222 Kolçak, Eşref, 135, 136, 139, 187, Kurdoglu, Muazzez, 271 Melek Apartmanı, 304 Odak Film, 223 2 3 3 ,2 3 6 Kurt, İbrahim, 271 Meleklerin İntikamı, 137 Komser Şekspir, Oflazoglu, Turan, 48 159 Kurt, Kenan, 140 Memleketim, 48 Oğlum Osman, 48 Koper, Macit, 313 Kurt, Yılmaz, 169 Mertoğlu, İbrahim, 253, 324, 331 Oğuz, Ebru, 288 Kopuk, 276 Kurtar Beni, 222 Mertoğlu, Tugçe, 324 Oğuz, Meral, 38, 39, 316, 319 Koray, Erkin, 12, 183 Kurtoğlu, Haluk, 204, 288 Metal Film, 82 Oğuz, Orhan, 204, 205, 304 Koray, Nalan, 130 Kurtuluş Savaşı, 136, 283 Minyeli Abdullah, 49 Okay, Yaman, 268 Koray, Tahsin, 233 Kuruluş, 149 Moroglu, Ali, 297, 316 Okçugil, Nevzat, 226 Korel, Tanju, 311 Kutbay, Yaşar, 288, 306 Moroglu, Ercan, 297, 316 Korkusuz Beşler, Olcay, Zuhal, 313 294 Kutlar, Onat, 322 Mutfak Çıkmazı, 38 14 Numara, 180 Korkusuz Kabadayı, 86 Kuyu, 115, 116 Mutlu Ol Yeter, 89 On Kadın, 176 Koşan, Mine, 116 Küçük Ağa, 48 Mutlu, Pembe, 197 Oran, Bülent, 55, 166, 179 Kök, Kadir, 262 Küçüksu, Cenap, 306 Müren, Zeki, 136 Osmancık, 48, 149 Kökeş, Necdet, 204 Küçüksün Yavrum, 252, 271, 297, Müthiş Bir Tren, 148 Osmanlı Kartalı, Koksal, Neriman, 130, 131, 135 298, 304 137

Koksal, Yılmaz, 88, 130, 131, 212 Külhan Aşkı, 132 Nadir, Kerime, 101, 204 Oyna Kızım Oyna, 27

Köpekler Adası, 224 Namusum Uğruna, 136 Ozon, Necil, 231

Köprü, 175 Lale Film, 26, 27, 110, 113, 115, Naşit, Adile, 158

Körduman, 219 116, 117, 118, 147, 259 Naylon Leyla, 183 Öğüt, Özdemir, 113

Kördüğüm, 140, 196, 226, 227 Leke/Öksüz Yavru, 127 Nazır, Necla, 41, 105, 107, 138, Öksüz Kız, 85

Köroğlu, Çetin, 241 Leyla ile Mecnun, 167, 186,212, 139, 161, 162, 204, 205, 209, Ûkten, Zeki, 302, 311

Köseoglu, Murat, 246 2 2 2 ,2 2 4

3 4 5 3 4 4 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Öldüren Şehir, 27 Özüm, Mehmet, 70 Sabuncu, Başar, 159 Sayan, Mustafa, 68 Ölüm Yolu, 222 Sadak, Haluk, 27 Saydam, Nejat, 247, 322 Ö m ercik, 167 Paftalı, Şeyda, 306 Sağ, Arif, 115 Saygun, Adnan, 223 Ömrümce Ağladım, 174 Pakel, Vural, 311 Sahibini Arayan Madalya, 49 Sayın, Alev, 212, 226 Ömür Film, 233, 271 Pakner, Numan, 204, 205 Saka, Ata, 120 Sazlık, 148 Önal, Safa, 31, 32, 41, 42, 50, 51, Palay, Abdurrahman, 92, 161, Salıcı, Hüseyin, 31 Seden, Kemal (Osman F. Seden’in 54, 55, 56, 57, 58, 166, 316, 324 162, 179, 183, 184, 185, 186, Salkım Hanım’ın Taneleri, 268 babası), 70, 134 Önal, Sezen Cumhur, 56 212, 263, 316 Samancılar, Menderes, 142, 271 Seden, Osman F., 47, 70, 71, 72, Ören, Turgut, 148, 301 Par, Zafer, 124 73, 74, 89, 92, 105, 120, 121, Samanyolu, 36, 59, 85 Örsek, Tülin, 19 Paramparça, 222 129, 130, 131, 134, 135, 136, Sana Layık Değilim, 137 Özatay, Turgut, 212, 241, 242, Pars, Kenan, 135, 226, 227 137, 138, 139, 140, 141, 149, Saner, Hulki, 36, 85, 249, 250, 251 160, 161, 166, 179, 180, 186, 316, 319 Paskap, Cemil, 140 Saraç, Diler, 253 187, 195, 226, 227, 233, 234, Özbal, Eray, 169, 205 Patates Soğan (belgesel), 176 S an Bela, 321 235, 252, 269, 302, 311, 322 Özbek, Nejat, 130, 132, 161 Peker, Sema, 297, 300 Sarıca, Ayşegül, 119 Seden, Şakir (Osman F. Seden’in Özbek, Suat, 241 Pekkan, Ajda, 101 Sarıca, Necip, 70, 105, 110, 111, am cası), 70, 134 Özdemir, Mehmet, 41 Perver, Canan, 179, 180, 250, 252 112, 113, 114, 115, 116, 117, Sekreter, 268, 276 Özdemiroğlu, Yaprak, 271 Peyda, Hüseyin, 105, 212, 297 118, 119, 120, 184, 259 Selvi Boylum Al Yazmalım, 148, 259 Özen Film, 81 Pınar, Selahattin, 184 Sancıoğlu, Necip, 41, 50, 59, 91 Sen De Yüreğinde Sevgiye Yer Aç, Özer, Cem, 268 Polizei, 176 Sarmaş Dolaş, 311 176 Özer, Enver, 262, 279 Poyrazoğlu, Ali, 248 Savacı, Tolga, 268 Sen Türkülerini Söyle, 176 Özer, Selçuk, 50, 142, 144 Pulur, Haşan, 55 Savaş, Perihan, 31, 35, 50, 130, Sen Vur Ben Ben Kırayım, 275 Özergü, Sabit, 70 131, 139, 187, 188, 288, 293, Senden Ayrı Yaşayamam, 231 Özgentürk, Ali, 227 Rafaelyan, Mike, 19 294, 295, 296 Senede Bir Gün, 195 Özipek, Güzin, 19, 316, 319 Randevu, 248 Savaş, Turgut, 120 Sensiz Yaşıyorum, 167, 306, 314 Özkan, Yavuz, 227 Refiğ, Halit, 87, 88, 149, 158, 212, Savun, Faruk (Kadir Savun’un Seren, Erdoğan, 59, 130, 161 Özlüer, Fuat, 212, 226 213, 218, 219, 220, 221, 222, kardeşi), 196, 288 Seriner, Yaşar, 271 Özön, Nijat, 218, 220 223, 224, 225, 259, 284 Savun, Kadir, 19, 50, 70, 74, 120, Serpil, İbrahim, 27 Özses, Nermin, 161 Rey, Cemal Reşit, 223 121, 161, 163, 187, 188, 192, Sesigüzel, Nuri, 115 Özşahin, Hüseyin, 179, 233, 279 Rona, Aliye, 161, 162 193, 194, 195, 226, 236, 241, Sev Dedi Gözlerim, 31, 35, 40, 57, Öztürk, Fedai, 223 243, 245,316, 319 85, 88, 204, 296 Sabah Saatin Dokuzu, 38, 319 Savunma, 269

3 4 7 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Seven Gözlerim (Beste), 67 Süper Babaanne, 252 Tahir ile Zühre, 27 Tele Kızlar, 268 Tema, Muzaffer, 59, 147 Severek Ayrılalım, 85 Süper Yıldız, 269 Tahir, Kemal, 218, 219, 222 Sevginin Gücü, 269 Süren, Fuat, 82 Taksi Şoförü, 175, 249, 250 Tengizman, Vafit, 27 Sezer, Ceval, 19 Sürgün Hayatlar, 322 Talihsiz Yavrum, 276 Terzi, Haşan, 279

Sezer, Mele, 197 Sürmeli, Mesut, 169, 197 Tamer, Baki, 31, 70, 316 Terziyan, Nubar, 130, 226 Sezer, Zeki, 152 Taner, Savaş, 185, 263 Teyzem , 223

Sezgin, Ahmet, 116 Şafak Bekçileri, 284 Tanrısever, Mehmet, 49 Tezcan, Yıldız, 183

Sezgin, Yusuf, 226, 228, 233 Şafak, Serpil, 152 Tanver, Cüneyt, 288 Tezel, Aydın, 19, 316, 319 Sezin, Sezer, 71, 82, 83 Şanlıel, Rıfat, 68 Tarakçı, Em in, 13 Tibet, Madelet, 70 Sıcak Ten, 39 Şehir Yıldızları, 136 Tarkan Altın Madalyon, 302 Tigin, Cevdet, 306 Sıralardaki Heyecan, 37 Şehirdeki Yabana, 221 Tarkan Güçlü Kahaman Kolsuz Tilmaç, Sümer, 161, 169, 172 Sırılsıklam, 252 Şehzade Simbad Kaf Dağında, 294 Kahramana Karşı, 302 Tok, Necdet, 288

Sırmalı, $akir, 26, 27, 82 Sekeroğlu, Sami, 221 Taş, Erol, 94, 105, 106, 107, 310 Toksöz, Nihat, 197 Silah Arkadaşları, 139 Şen, Ali, 187, 189, 297 Taşdefenler, Haşan, 50 Toksöz, Tugay, 142

Sirmen, Osm an, 81 Şen, Erol, 31,91 Taşdemir, Hikmet, 59, 70, 91, Tom ruk, 175 120, 288, 297 Siyabend-ü Xece, 321 Şen, 1. Hakkı, 31, 50, 54 Tonguç, Burhan, 67 Sokak Kızı, 137, 275 Şen, Şener, 158 Tatlı Dillim, 276, 302 Topatan, Danyal, 19 Tatlı İntikam, 252 Sonat, Orçun, 288 Sen, Tevfik, 50, 91, 120, 130, 204 Toprak Ana, 276 Soydan, Murat, 253 Şenay, Özer, 66, 67 Tatlı Kaçıklar, 252 Toskay, Tunca, 139 Soydan, Selim, 40, 59, 91, 101, Şendil, Sadık, 248 Tatlıses, İbrahim, 250, 268, 294, Tör, Vedat Nedim, 56 296 102, 103, 142, 152, 161, 169, Şenler, Şule Yüksel, 47 Tözüm, İrfan, 227 Tayfur, Ferdi, 89, 210, 211, 250, 177, 179, 197, 201, 202, 203, Şenol, Ayten, 116 Tuğ, Nuri, 91, 161, 169 251 204 ,2 2 6 Şenol, Halis, 288 Tuğba, Ahu, 227 Sönen Yıldız, 135 Tecavüzcü Coşkun, 208, 229, 257 Tuğcu, Kemalettin, 218, 219 Şenses, Ahmet, 31 Tedü, Suavi, 195 Sunal, Kemal, 37, 39, 40, 131, 138, Şeref Sözü, 139 Tuğlu, Hülya, 271, 272 152, 158, 176, 203, 227, 276, Tekbilek, Hacı, 67 Şıngırdak Melahat, 275 Tuna, Mürvel, 169 296 Tekbilek, Ömer Faruk, 67 Şıpsevdi, 36, 85 Tunar, Nezih, 235 Sungur, Suat, 262 Tekçe, Necip, 212 Şoför, 40, 91, 103, 150, 203, 278 Tunca, Çetin, 59, 65, 91, 130, 142, Susuz Yaz, 100 Tekniker, Suphi, 59, 91, 93, 233, 147, 148, 149, 150, 151, 152, Şoray, Türkan, 47, 128, 247 Süer, Hülya, 320 234, 253, 262, 271, 275, 276, 187 Süper Baba, 304 278

348 3 4 9 ORHAN GENCEBAY FİLMLERİNİ ANLATIYOR DİZİN

Tunca, Nezih, 262 Usluer, Kamuran, 41 Ya Evde Yoksan, 14 Yılmaz, A.tlf, 84, 85, 86, 88, 147, Tuncel, Berrin, 233, 234, 237, 238, Usta, Orhan, 23, 24 Yadeller, 251 148, 149, 15», 202, 221, 259, 239 Utan, 57, 185, 314, 324, 331 Yağmur, Mehmet, 152 285, 302, 322 Tuncer, Mahmut, 320 Utanç, 148, 149 Yağmur, Yaşar, 70, 73 Yılmaz, Mustafa, 161 Tunçboyactyan, Arto, 67 Utanç Kapıları, 275 Yakılacak Kadın, 72 Yılmaz, Sudi, 114 Yılm azer, Kerem, 41 Turan, Süleyman, 120 Utku, Ümit, 116 Yakın, Necdet, 152, 271 252 Yol, 105, 175, 176 , 302 Turgut, Ercan, Uykusuz Geceler, 85 Yalancı, 85, 102 15g Turist Ömer, 167, 168 Uz, Ahmet, 204, 314 Yalaz, Ali, 262, 263 Yolcu, 212, 215 Tümer, Emel, Uzkınay, Fuat, 118 Yalçın, Ramiz, 297 Yorgun Savaşçı, 222 Tünaş, Erdoğan, 55, 105, 130, 142, Yalçıntaş, Nevzat, 48 Yosma, 276 152, 161, 166, 167, 168, 169, Üç Kızgın Cengaver, 276 Yalnız Değilsin, 14 Yosmanın Kızı, 231 187, 212, 288, 291, 306 Olkü Film, 247 Yaprak Dökümü, 296 Yumurcak, 167, 195, 232 Tüney, Zeki, 152, 161 Ün, Hadi, 135 Yarabbım, 14, 88, 150, 167, 187, Yurdakul, Reha, 130, 297 Türel, Semra, 161 Ün, Memduh, 38, 39, 40, 57, 83, 196, 252, 296 Yurdatap, Kadri, 247, 322 Türkdoğan, Demircan, 120 86, 127, 139, 142, 145, 149, Yaralı Kurt, 285 Yuvanın Bekçileri, 72 221, 247, 249, 285, 322 Yarın Ağlayacağım, 85 Yüce, İhsan, 161 Uçakan, Mesut, 48, 49 Ün, Yavuz, 197 Yarın Son Gündür, 174 Yücel, Tahsin, 38 Uçar, Semra, 179 Ün-Sed Film, 139 Yasak Aşk, 221 155 Polis imdat, 322 Uçkaya, Erdoğan, 271 Ünsi, Tevfik, 27 Yaşamak Hakkımdır, 221 Yüz Lirayla Evlenilmez, 139 Uğur Film, 37, 39, 127, 221, 249, Üstel, Ahmet, 41 Yaver, Ali, 41 302 Üstüntaş, Zühal, 297 Yavuz, Mustafa, 197 Zafer, Yılmaz, 293, 294, 295 Uğur, Ali, 19 Yaz Bekarı, 139 Zan, Hüseyin, 59 Uğur, Bedri, 142, 152 Vahşi Bir Kız Sevdim, 28 Yeniden Doğmak, 139 Zehirli Çiçek, 252 Uğur, Ömer, 241 Vanlı, Niyazi, 161 Yeryüzünde Bir Melek, 85 Zehra, 48, 97, 205 Uğurlu, Dilaver, 204 Varyemez, 39, 195 Yetenekli Köpek Saks, 70 Zeybek, Haşmet, 313 Uğurlu, İbrahim, 70, 120, 130, Vatandaş Rıza, 195 Yılanların Öcü, 176 Ziyalan, Nihat, 31 179,226 Vay Anam Vay, 304 Yıldırımbora, Vedat, 67, 116 Zobu, Melike, 297 Ulusoy, Haluk, 329 Vazgeç Gönlüm, 140, 179, 185, 203, Yıldız, Azmi, 306 Zulüm, 196, 241, 242, 245, 252 Umut, 174 252, 304 Yıldız, Bekir, 312, 313 Zübük, 195 Umut Sokağı, 176 Vesikalı Yarim, 30 Yıldızların Altında, 102 Zümrüt ve Kadın İsterse, 269 Uskan, Arda, 241, 297 Vurun Kahpeye, 27, 36, 84, 85, 102

3 5 0 351 Ortıan Gencehay Filmlerini Anlatıyor VADULLAH TAŞ

Türk Müziğinin güçlü sesi ve büyük saz ustası Orhan Gencebay aynı zamanda bir sinema oyuncusudur. Gencebay'ın başrolünü oynadığı otuz bir filmin hikâyesini, bu filmlerle ilgili eleştirileri ve filmlerde büyük ustaya eşlik eden ünlü isimlerin kısa ve öz biçimde hayat hikâyelerini bulabileceğiniz bu eser, Gencebay'ın sevenlerinin yanı sıra genel olarak Yeşilçam sinemasına gönül veren tüm sinemaseverlere de hitap edecek nitelikte bir çalışmadır. Lütfi Akad, Osman Seden, Şerif Gören gibi önemli yönetmenlerin, Cüneyt Arkın, Hülya Koçyiğit, Müjde Ar, Fatma Girik gibi sinema yıldızlarının, Safa Önal, Erdoğan Tünaş gibi senaryo ustalarının, Hürrem Erman ve Türker inanoğlu gibi sinemamızın önemli yapımcılarının ve Yeşilçamı Yeşilçam yapan, arka planda kalmış birçok sinema emekçisinin Gencebay'la yollarının nasıl kesiştiğini anlatan ilginç hikâyelerle bezenmiş bu kitabın yazarı ise Yeşilçam koleksiyoneri olarak ünlenen değerli insan Vadullah Taş.

www.kabalci.com.tr

www.kabalciyayinevi.com