15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında özgül ağırlığını bir kez daha yakından gördüğümüz TRT radyoları; yerelden küresele sözünü ve sesini hep iletecek ve yükseltecek; yani, hayatımıza sesle dokunmaya devam edecektir.

İbrahim EREN TRT Genel Müdürü Sözümüzün sesi TRT Radyoları…

TRT radyoları ses vermeye başladığı 1927 yılından bu yana, kurumsallaşmanın tüm niteliklerine sahip olarak yürüttüğü kamu yayıncılığında, hem hedef kitlesi, hem de içerik kaynağı olarak milletimizi hep ön planda tutmuştur. Diğer yayın araçlarının bulun- madığı yıllardan günümüzün çoklu medya mecra- larının oluşumuna kadar ve bugün TRT Radyoları Türkçemizi en doğru, en yaygın ve en nitelikli kulla- nan yayıncı olmuştur.

En düzgün şekilde ve en berrak ifadelerle ses veren TRT radyoları, medyada gelenek inşa edici bir okul görevi görmüştür. Kullanılan Türkçe’nin dayandığı edebi dil zenginliği, Anadolu’nun binlerce yıllık birikiminden süzülmüştür. TRT radyoları, güzel Türkçemizi etkili bir farkındalıkla kullanarak yozlaş- madan zenginleşmesinde her zaman hayati bir işle- ve sahip olmuştur.

Kamu yayıncılığının temel görevlerinden olan ortak kültürün, dilin ve değerlerin korunması, geliştirilmesi anlamında TRT tüm yayın mecralarının öncüsüdür. Ülkemizin kadim edebiyat kaynaklarından, milletimi- zin ruh ve gönül dünyasından beslenen TRT, prog- ramlarda ortaya koyduğu yayın anlayışı ve buna uygun olarak projelendirdiği radyo ve televizyon ka- nalları ile de halkımızın gözdesi olmuştur.

İki örnek vermek gerekirse; TRT Türkü, Anadolu’nun “Binbir renkli ezgilerini” dinleyicimize taşırken, TRT Nağme de “Klasik Türk Müziği” eserlerinin yaşatıldı- ğı en güçlü radyo kanalıdır.

15 Temmuz hain darbe girişimi esnasında özgül ağırlığını bir kez daha yakından gördüğümüz TRT radyoları; yerelden küresele sözünü ve sesini hep iletecek ve yükseltecek; yani, hayatımıza sesle do- kunmaya devam edecektir.

Bir milletin bireysel hafızası olarak yazarlar, şairler, müzikle uğraşan insanlar; ana dillerini kullanarak ortaya çıkardıkları ürünlerle, kültüre katkı sağlarlar.

Dr. Süleyman ERDAL TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanı

Kültür taşıyıcı ve koruyucu TRT;

Radyovizyon dergisi bu sayısında radyoda edebiyat Milli Kültürü koruma ve geleceğe taşımada kamu hizmeti yayıncılığı; ve müziği dosya konusu olarak gündeme taşıyor. İletişim teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak, önce Akademisyenlerin, bu alanda gayret sarf edenlerin ve sözlü daha sonra basılı olarak bu birikim aktarılmış- radyocuların kanaatlerini siz değerli okuyucularımızın tır. Radyonun devreye girmesi ile daha geniş kitlelere ulaşılmış ve milli kültürün pekişmesine farklı katkılar beğenisine sunuyor. sağlanmıştır. Daha sonraki süreçte televizyon ve yeni medya unsurları ile hem edebiyat, hem de müziğe iliş- kin birikimlerin ulaşılabilirliği ve de geleceğe taşınması hususunda büyük kolaylık sağlamıştır. Dil ve kültür; Kamu hizmeti yayıncılığının belki de en öne çıkan tarafı Dil, milletleri ortak duygu ve düşünceler etrafında topla- kültür değer ve ilkelerinin korunması ve geleceğe ta- yan, birleştiren temel unsurdur. Dil aynı zamanda temel şınmasıdır. Bu çerçevede toplumu bilgilendirmek, eğit- kültür değerlerinin de kuşaklararası asli taşıyıcısı konu- mek ve eğlendirmektir. Kamu hizmeti yayıncılığı yapan mundadır. Dil, kültürün temel unsuru olmakla birlikte kurumlar, kamu yararını gözetmekle yükümlüdür. TRT aynı zamanda kültürün temel yapıtaşlarından olan ede- Kurumu kamu hizmeti yayıncılığının bir gereği olarak biyat ve müziğin de temel öznesidir. milli kültür unsurlarının daha geniş kitlelere ulaşması, taşınması bağlamında önemli bir görevi ilk günden bu Edebiyat ve müzik alanında tarihi süreç içindeki ortaya yana yerine getirmiş ve getirmeye devam edecektir. çıkan birikim aynı zamanda sizin kültür anlamında gü- cünüzün ve etkinizin de bir göstergesidir. Bu alandaki TRT Kurumu sanatın, edebiyat ve müziğin geçmiş de- geçmiş zenginliğimizi gelecek nesillere taşımak ve ge- ğerlerini koruma; bugün ise geliştirerek ve bilinirliğini artı- leceği inşa etmede onlardan yararlanmak asli sorumlu- rarak güçlendirme görevini yapma gayretindedir. Nitekim luğumuzdur. TRT; ana ve tematik televizyon kanalları ile radyo kanalla- rı, öte yandan yeni nesil teknolojiler aracılığıyla milletimize Bir milletin bireysel hafızası olarak yazarlar, şairler, mü- hizmet saiki temelinde bu misyona ve vizyona sahiptir. zikle uğraşan insanlar; ana dillerini kullanarak ortaya çıkardıkları ürünlerle, kültüre katkı sağlarlar. Ortaya koy- Son söz; dukları ile aynı zamanda milli kültürün geleceğe taşın- Bizi biz yapan ya da “biz bilincinin” oluşturulmasında te- masına ve şekillenmesine de vesile olurlar. Geleceğin mel değerlerden olan dil, edebiyat, müziğin korunması, inşası aynı zamanda bu zenginliğin doğru olarak aktarıl- geleceğe taşınması ve geleceğin inşasında dün olduğu masına da bağlıdır. Bu anlamda da medya unsurlarına gibi bugün de Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, üzeri- çok önemli görevler düşmektedir. ne düşeni layıkıyla yerine getirecektir. EKİM 2017 / SAYI 28

ÜÇ AYLIK RADYO DERGİSİ

Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Adına Sahibi Eda TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanı Dr. Süleyman Erdal Kotanoğlu Cardona Genel Yayın Yönetmeni [email protected] Dr. Süleyman Erdal

EDİTÖRDEN Yayın Koordinatörü Ses ve Söz Sanatı: Radyo Serdar Aydın Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Radyo; birçok duygu, düşünce ve bilginin harmanlanarak incelikle Eda Kotanoğlu Cardona işlendiği ses ve söz sanatı aracıdır. Sesin tılsımı ve sözün büyüsü radyonun mihenk taşıdır. Radyo, bu özelliğiyle birbirini besleyen iki Editörler sanat dalı olan edebiyat ve müziğin yüzyıllardan günümüze uzanan Olgu Tokdemir eserlerini hafızalarda canlandırmayı başarmıştır. Dinleyicide uyandır- Aksel Koçak Didem Güneri Öztaşbaşı dığı yaratıcılık ve hayal gücü için en iyi katalizör olduğunu da bir asra Nurettin Turan yakın dimdik duran varlığıyla kanıtlamıştır. Özlem Yalçın Abdul Hamid Chohan Edebiyata gelince söz, yazı ve duyguyu içinde bulunduran bir sa- nattır. İnsanın düşünce dünyasından daha çok duygu ve hayal dünyasına seslenir. Edebiyat; dilin, sözcüklerin nesneler olmadan, Bölge Temsilcileri zihinde oluşan resimlerle, hikâyeler ve ifadeler yaratabilmesinden alır - Murat Altunkaynak - [email protected] - Mustafa Cansız - [email protected] gücünü. Edebiyatta kullanılan dil, sözcükler öylesine mühimdir ki zira Çukurova - Seda Uslu Sarıoğlu - [email protected] ardında bıraktığı duygudur bizi ona bağlayan. Kelimeler ve dil edebi- Diyarbakır - Fatih Yılmaz - [email protected] yatta amaç, radyo ise bu duygulara araçtır. - İsmail Bingöl - [email protected] İstanbul - Osman Nuri Boyacı - [email protected] Müzik ise insanoğlunun hayal dünyası ile toplumsal ve dinsel duy- İzmir - Hakan Özalpuk - [email protected] gularını evrensel kültür düzeyinde ifade ediş şeklidir. Müzik ruhu din- Trabzon - Yiğit Yavuz - [email protected] lendirirken, zihne kanat, hayallere uçma gücü verir ve zihinsel faaliyet Hukuk Danışmanı uyandırır sanat için... Amaç, bireyde yaratıcılık gücünü artırmak ve Av. Maruf Okuyan geliştirmektir. Bu gücün uygulanmasında ise araç radyodur. Web Tasarım Radyo yeni iletişim teknolojileriyle bütünleşerek iletişimde coğrafi sı- Hilal Baysal / İbrahim Çam nırları ortadan kaldırmış, her milletin kendi kültürünü dünyaya ses ve İdari İşler söz sanatıyla duyurma olanağı sağlamıştır. Sanat toplumsal bir ka- Murat Baran rakter taşıdığından, edebiyat ve müzik radyonun varlığına değer kat- Reklam Sorumlusu maktadır. Bu durumda radyonun misyonu öylesine önem arz etmek- Petek Ulusoy Arıca tedir ki; programların içeriği, dinleyiciyle iletişimi ve sunumun içtenliği 0 312 463 42 64 / 65 ses ve söz sanatının uygulanmasının altın anahtarı olmuştur. Bu fi- [email protected] kirden yola çıkarak, bu sayımızın dosya konusunu “Radyo’da Müzik Sosyal Medya Sorumlusu - Web İçerik Yöneticisi ve Edebiyat” olarak belirledik. Bu çerçevede, “Sesin gücüyle yazılı Esra Başbuğ metin nasıl bir dönüşüme uğramıştır?”, “Radyonun müzikle etkileşi- mi nasıldır?”, “Türkülerimizin radyo ile kültürel hayatımıza etkisi nasıl Teşekkür Seslendiren Spiker olmuştur?”, “Müzik eserlerinin genç kitleye ulaşmasında radyonun iş- Zekeriya Aydın Dilek Beyhan Günalp İlker Çaltık levi nedir?”, “Toplumsal değişim sürecinde radyo içeriklerinde uyum Ceyda Nuray Kıygı nasıl olmalıdır?”, “Radyodaki edebiyat programlarının temel amacı nedir?” gibi temel sorulara yanıt bulmayı amaçladık. Türkiye’nin dört Yönetim Yeri bir yanındaki üniversitelerden akademisyenlerimizin ve TRT’ye yıllarını TRT Genel Müdürlüğü Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı vermiş radyocular ile alanında uzman kişilerin katkılarıyla hazırladığı- OR-AN / ANKARA 0 312 463 23 77 mız dosya konumuzda; radyonun sadece bir masal anlatıcısı olarak www.trtradyovizyondergisi.com değil, dinleyiciyi edebiyat eserleriyle buluşturan bir araç olduğunu [email protected] ortaya koyan radyo oyunlarından, eserlerini radyolardan dinlediği- ISSN 1309 - 0895 - Yayın Türü Yaygın / Süreli miz edebiyat dünyamızın önde gelen yazar ve şairlerimizden, TRT radyolarında müzik yayıncılığı ve tarihçesinden, radyo yayıncılığında Basım Tarih 15 Ekim 2017 analogdan dijitale geçiş sürecindeki uyumundan da bahsediyoruz. Yayına Hazırlık - Tasarım - Baskı Radyo bir milletin kültürünü, müziğini ve sanatını sesi ve sözüyle ACT Reklam Ajansı içinde gururla taşır. Gelin radyolarınızı açın, o büyülü sesle yaşama Kırmızıtoprak Mah. Ali Fuat Güven Cd. No: 9 ESKİŞEHİR dokunun. Edebiyat da öyle değil midir? Hep yaşama dokunur, o 0 222 232 04 74 yüzdendir ki her söz farklı şekillerde bize ulaşır. Ya müzik? Sevinçleri- www.actreklam.com mizin, kederlerimizin çığlığı değil midir? Radyonun taşıdığı bu gurura Dergide yayımlanan yazı ve makalelerdeki görüşler, yazarın sorumluluğundadır, hayal gücünüz ve duygularınızla sizler de ses olun söz olun. dergi üzerinde hiçbir bağlayıcılığı yoktur.

İyi ki varsın radyo! Bütün TRT Radyo çalışanları , derginin doğal editörleridir. İÇİNDEKİLER

62 Beyaz Perdenin Radyolu Filmleri / Doğruyu Seç

6 Radyo Hafızası / Radyoda Şiir, Edebiyat

6 Radyo Hafızası 10 Dosya / Radyo'da Müzik ve Edebiyat 26 Düş, Söz ve Ses İşçiliği 27 Radyodaki Edebiyat 29 Tanpınar'ın Eserlerinde İstanbul Kahvehaneleri 34 TRT FM Ankara, İstanbul, İzmir 38 Radyo Yolcuları 40 Caz Müziği ve Radyo 42 Bu Şehri İstanbul Yapanlar 44 Dünden Bugüne Türkçemiz 47 Aşkın Namesi 48 Söyleşi / Talha Bora Öge nam-ı diğer Gölge 50 TRT World Londra Temsilciliği 52 Radyo Akademi / Radyo, Müzik, Edebiyat 53 Radyo Tarihinden 56 Stüdyodan / Efsaneler, Hikâyeler 64 Prodüktörün Kaleminden / Gönül Dili Sazın Teli 61 Radyoda Yunanca 56 Beyaz Perdenin Radyolu Filmleri / Doğruyu Seç 64 Kitaplık / Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca

Tanpınar'ın Eserlerinde İstanbul Kahvehaneleri 29 RadyoRadyoda Şiir, Edebiyat Hafızası Osman BOYACI Radyo yayıncılığı geçmişte olduğu gibi günümüzde de şiir, edebiyat ve müzikle etkisini sürdürü- yor. Müzik programlarının dışında edebiyat kendine vazgeçilmez bir yer edindi. Geçmişte edebi- yat dünyamızın önde gelen yazar ve şairlerinin sesleri, eserleri radyodan dinlendi.

Radyo şiirsiz ve edebiyatsız hiç olmadı. Radyo geçmişine bir göz gezdirdiğimizde sayısız yazar ve şairin edebiyat programları hazırladığını görürüz.

6 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

Bu isimlerden unutmamamız gereken biri de Baki Süha Ediboğlu’dur. 1912 yılında Antalya’da doğan Ediboğlu, 1940’lı yıllarda Ankara’da gazeteci olarak çalışmaya başladı. Ardından Ankara Radyosu’nda programlar hazırladı.1950 yılında İstanbul Radyo- su’na spiker olarak atandı ve 1970’li yıllara kadar kültür-sanat programları hazırladı ve sundu. Baki Süha, dergilerde şiirler yayınladı. Dört şiir kitabı ve edebiyatçılarla olan radyo konuşmalarından derlediği Bizim Kuşak ve Ötekiler’i hazırladı. Kızı Ayşe Ediboğ- lu, radyoya ziyarete geldiğinde onun odasında Beh- çet Necatigil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın babasıyla sohbet ettiklerini anlatır. Baki Süha’nın o yıllarda edebiyat dünyamızın pek çok is- miyle yakın dost olduğunu biliyoruz. Ayrıca edebiyat- çılarla yaptığı söyleşiler hala İstanbul Radyosu arşi- vinde yerini koruyor. Ankara’da bulunduğu yıllarda ev arkadaşı Cahit Sıtkı Tarancı’yla, şiir ve yazılarını Varlık Dergisi’nde yayınlayan Yaşar Nabi Nayır’la nice hatı- rasını yayınlarda paylaştı.

Baki Süha Ediboğlu’nun edebiyatçılarla olan bağı, radyo yapımcılığının ötesinde onların sanatını tahlil ederek orijinal değerlendirmeler yapacak bir eleştirmen seviyesindeydi.

Ahmet Hamdi Tanpınar‘ın vefatının hemen ardından ha- zırladığı ‘Her Hafta Bir Ozan’ programında onu şöyle an- latıyordu:

“Sevgili dinleyicilerim, Türk şiir ve Türk nesrinin son yıllardaki büyük kayıplarından biri de hiç şüphesiz Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Tanpınar, derin ve geniş edebi kültürü, Batı ve bilhassa Fransız şiirine duy- duğu büyük ve ardı arkası kesilmeyen ilgisiyle; çok okuyan, çok bilen hemen hemen eşsiz diyebilece- ğimiz aydın bir sanatçıydı. Şiirinin bir başka kokusu, bir başka tadı vardı. Kelimeci ve çok titiz bir mısra istifçisiydi.

Türk ve Batı şiirine Yahya Kemal’in açtığı kapıdan girdi fakat hiçbir zaman taklitçi olmadı. Az şiir yazdı fakat şi- irle çok uğraştı. Adeta ona fazla popüler olmayışından ötürü güzel bir yakıştırmayla sadece şairlerin şairi yani şairlere hitap eden şair diyebilirim.

Tanpınar’ın nesri çok daha zor ve çok daha güç is- teyen bir didinme ve çalışmanın eseridir. Kullanılmış kelimelerden, benzetmelerden, şairanelikten adeta

7 Tarık Gürcan . 19 Aralık 1952 Hafta Dergisi

EKİM 2017 / SAYI 28

mikroptan kaçarcasına kaçar. Bazen eski, az kullanıl- mış Osmanlıca kelimeleri yepyeni bir hüviyet ve can- lılık vererek adeta manasını değiştirircesine kendi ruh potasında bambaşka bir hale getirirdi. Hamdi’nin şiiri ve nesrinde daima kendine has bir lavanta kokusu bulanların çoğu kendini yakından tanıyan dostlarıdır.”

Baki Süha, Tanpınar’ı böyle anlatmış. Onun uzun yıl- lar İstanbul Radyosu’ndaki şiir ve edebiyat program- ları devam etti. Yeditepeden Yankılar’da 1963 yılında Halide Edip, Refik Halit Karay, Behçet Necatigil ve nice edebiyatçımızla biraraya geldi; onların seslerini bize aktardı. Şiir programlarında şairlerden seçtiği şi- irleri, kendi sesiyle ve o çok güzel yorumuyla seslen- dirdi. Şimdi onun 1958 yılında yayınlanan Karanlıkta Geçen Gemiler kitabından bir şiirine yer verelim.

Eski Şarkı Ne kadar dibe çökse Sularda bir ışık yolu bulur Hatıralarımıza kavuşur Karanlıkta yanıp sönen Eski şarkı. Radyonun yayın hayatı devam ettikçe edebiyat, şiir, oyun ve Baki Süha Ediboğlu, 1950’li yıllarda yayınlanan rad- müzik onunla birlikte yo dergilerinde dönemin edebiyatçıları ve sanatçıları hakkında yazılar kaleme aldı. 20. Asır Dergisi’nde de yaşayacak. Radyo başlığıyla sanatçılar ve programlarla ilgili bilgi- ler veriyordu. 13 Aralık 1953’te yayınlanan 20. Asır Radyo Hafızasında geçmişteki şiir ve edebiyat prog- Dergisi’nde “Müzik Toplulukları, Mikrofondan Portre- ramlarıyla ünlü bir başka ismi hatırlatmak istiyoruz. ler, Radyo Ansiklopedisi” başlıklı yazı dizilerini hazır- Behçet Kemal Çağlar, Baki Süha gibi İstanbul Rad- lıyordu. Bu yazılar radyonun tarihini yazacaklar için yosu’nda birçok program hazırladı. Saat 22.00’de çok önemli kaynaklardandır. yayına giren Şiir Dünyası ilk akla gelen programıdır.

8 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

Ayrıca “Radyoda Bir Misafirimiz Var” programında dö- lazımdır. Eseri takip etmek için dinleyici gayret sarf nemin edebiyatçılarıyla yaptığı söyleşilerle hatırlanır. etmemelidir. Anlamadığı ve anlamakta güçlük çektiği bir eseri dinlemektense düğmeyi çeviriverir.” “Radyo Tiyatrosu” günümüzde de dinlenen ve radyo- nun vazgeçilmez programlarındandı. Dönemin tiyatro Ekrem Reşit Rey, 1950’li yıllarda yayınlanan radyo oyuncuları usta kalemlerin radyo için yazdıkları oyun- tiyatroları için eser kaleme alacaklara böyle tavsiye- larda rol alır, ciddi bir dinleyici topluluğuna seslenir- lerde bulunuyordu. Radyo yayıncılığımızda en başa- lerdi. Radyonun Sesi Dergisi’nin 15 Mart 1953 tarihli rılı programlardan biriydi Radyo Tiyatrosu ve Arkası sayısında Ekrem Reşit Rey, “Bir Radyo Piyesi Nasıl Yarın’lar. Sonraki yıllarda dönemin en usta kalemleri Hazırlanır?” adlı yazısında bazı gözlemlerini aktarıyor. radyo için oyunlar, skeçler yazdı. İlk akla gelen isim- ler içinde Yaşar Nabi Nayır, Behçet Necatigil, Adnan “Tiyatro seyircisi ile radyo dinleyicisi arasında pek Veli, Selçuk Kaskan, Necati Cumalı, Haldun Taner’i büyük fark vardır. Seyirci tiyatroya bir piyesi görmek sayabiliriz. Ayrıca dünya edebiyatının en tanınan için gider. Hâlbuki radyo temsili dinleyicisi odasın- eserleri de radyo tiyat- dadır. O temsile gitmez, temsil ona gelir. Bir dram, rosuna uyarlanarak ya- bir komedi hatta kısa bir skeç bile radyo teknik ve yınlandı. adabına ve dinleyicinin arzusuna, zevkine uygun ola- bilmesi için birçok hususi evsafı haiz olması lazım- Radyonun yayın hayatı dır. Bu da radyo için eser yazmanın güç, hatta pek devam ettikçe edebi- güç olduğunu gösterir. Hiçbir zaman hatırdan çıka- yat, şiir, oyun ve müzik rılmamalıdır ki radyo başında takip edilen bir temsil onunla birlikte yaşaya- dinleyicinin göz yardımından mahrum olduğu gibi en cak. Geçmişin güzellik- ufak dikkatsizliklerin tesirine maruzdur. Bu sebepten leri ne unutulabilir ne de dolayı lüzumsuz şahıslar koymaktan çekinilmeli; ko- sesleri silinebilir. Dinle- nuşmaların kısa cümlelerden ibaret olması vakanın yenlere teşekkürler. da kolayca anlaşılabilecek bir surette canlanması 9 / SAYI 28 EKİM 2017 / SAYI

RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT

12 Radyo ve Edebiyat; Sesin Gücü ve Metnin Kadimliği

13 Radyo ve Müzik Etkileşimi 14 TRT Radyoları’nda Müzik Yayıncılığının Tarihçesi 17 Türkülerimizin Radyo ile Kültürel Hayatımıza Yeniden Girişi

18 Toplumsal Değişimin Bir Yansıması Olarak Radyo İçeriklerindeki Farklılaşma 20 Radyonun Alametifarikası Müzik; Kulaklardan Kalplere Kazınan Melodiler

22 Müzik Eserlerinin Genç Kitleye Ulaşmasında Radyonun İşlevi 24 TRT Radyo-3 ve Klâsik Müzik Yayınlarına Dair... Yrd. Doç. Dr. Doç. Dr. Yrd. Doç. Dr. Onur TAYDAŞ RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT Abdülkadir GÖLCÜ Enderhan KARAKOÇ Cumhuriyet Üniversitesi Selçuk Üniversitesi Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi İletişim Fakültesi, İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Gazetecilik Bölümü Radyo, TV ve Sinema Bölümü Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi

Prof. Dr. ÖZKUL ÇOBANOĞLU Yrd. Doç. Dr. Enes BAL Doç. Dr. Onur BEKİROĞLU Hacettepe Üniversitesi Necmettin Erbakan Üniversitesi Ondokuz Mayıs Üniversitesi Edebiyat Fakültesi SBBF Halkla İlişkiler ve İletişim Fakültesi Türk Halkbilimi Bölümü Reklamcılık Bölümü Gazetecilik Bölümü Öğretim üyesi Öğretim Üyesi Öğretim Üyesi

Yrd. Doç. Dr. Prof. Dr. Ahmet MAKAL Ali Murat KIRIK Ankara Üniversitesi Marmara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İletişim Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Radyo, TV ve Sinema Bölümü Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi EKİM 2017 / SAYI 28 Radyo ve Edebiyat: Sesin Gücü ve Metnin Kadimliği

Yrd. Doç. Dr. Abdulkadir GÖLCÜ

adyo yenidir çünkü büyük kalabalıklara ulaşmak çıraklarına tarihi anlatmasıdır radyodaki hikâyeler. Bu için dijital teknolojinin bütün imkânlarını kullan- gibi gelişmeler her ne kadar farklı edebî türlerin rad- maktan geri kalmaz. Her dile, her bölgeye, her yodan sese dönüşerek yayılması ve radyonun sade- kültüre ulaşabilmektedir dijital teknolojiler sayesinde. ce aktarıcı bir araç olarak kabul edilmesine yol açmış Gelenekseldir çünkü bütün içeriğinde tarihselci ve gele- olsa da aslında radyo yeni bir çehre ve yeni bir boyut nekselci bir anlayışın izlerini taşımaktadır. kazandırmaktadır sese dönüşen edebî türlere. Julia Kristeva ve Roland Barthes’in 1960’lı yıllarda dile ge- Sesin gücünü metnin kadimliğiyle bütünleştirerek tirmiş oldukları edebiyattaki Metinlerarasılık Kuramı, bu dinleyiciyi edebiyatın zengin coğrafyasında uzun bir konuya yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Hiçbir edebî seyahate çıkartmak zor bir sürecin başlangıcıdır. Bu metnin kendisinden önce üretilmiş olan metinlerden seyahati başlatmanın ötesinde, devamlı kılmak da bir bağımsız olamayacağı ve bu bağlamda edebî metin- o kadar zordur aslında. Edebî türle sesi bütünleştire- lerin tam anlamıyla orijinalliğe sahip olmasının müm- cek böylesi bir sürecin tamamlanması için uygun bir kün olamayacağı iddiasına dayanan bu kuram, ede- mekâna ve kapsamlı bir uyuma ihtiyaç vardır. Bunun bî metinler arasındaki geçişken ilişkinin detaylıca ele yanı sıra, ses ve edebî türün bütünleşmesi ile ortaya alınmasını mümkün kılmaktadır. Bu noktada radyoda çıkan bu yeni içeriğin kitleselleşmesini de sağlamak sesin gücüyle, yazılı metnin bir dönüşüme uğraması zorunluluğu çıkar karşımıza. Yüzyıllar önce amfi-tiyat- söz konusu olmaktadır. Edebî metin, klasik mecrasının rolar bu işlevi kısmen başarabilmiş olsa da küresel- kendisini sınırlandıran yapısal özelliklerinden kısmen leşmenin zengin mutfağından geçen dünyada bu gibi de olsa kurtulmuş ve sesin etkisiyle birlikte daha da mekânlar önemini ve etkisini yitirmiştir artık. Yeni dün- güçlü bir etki potansiyeline sahip olmuştur. ya düzeninin başat aktörleri olarak kitle iletişim araç- ları, yerini almıştır modern insanın günlük hayatında. Özellikle radyo, kısa sürede sihirli bir kutudan yayılan Yüzyıllar önce kaleme alınan büyülü bir ses gibi kuşatmıştır her anını hayatın. Bu bir deneme, öykü, roman ya da şiir, bağlamda düşünüldüğünde radyo, modern bir çeh- re ve gizemli bir etkiyle girmiştir insanoğlunun hayat radyodan gelen gizemli sesle mücadelesine. Bu mücadelede tarihsel bir misyon ve insanoğlunun hafızasında yeniden kültürel kaynaklardan beslenerek içerik üretilmesinin tercih edilmesi, radyoya var olan modern çehrenin canlanma fırsatı bulabilmiştir. altında geleneksel bir boyut da kazandırmıştır. Özel- likle dünyaya yaymış olduğu büyülü seslerin çoğunda Bu potansiyelin radyo açısından kullanımı da çok yön- var olan tarihsel boyut, geçmişten alıntılar ve aktarılan lü bir şekilde gerçekleşmiştir. Radyo eğitici bir mis- içeriğin edebî bir hafızadan besleniyor olması, radyo- yonla edebiyatın çok çeşitli türlerini kendi mecrasında nun geleneksel yüzünün ne kadar kapsayıcı olduğunu yeniden ele almış, işlemiş ve yine çok yönlü bir din- gösterir bizlere. leyici kitlesini kısa zamanda aktararak bu kitleyi etkisi altına almıştır. Bu sayede yüzyıllar önce kaleme alınan Radyonun günlük hayatın her anını bu çeşitlilikle ve bir deneme, öykü, roman ya da şiir, radyodan gelen kapsayıcılıkla tesir altına almaya başlaması, çeşitli gizemli sesle insanoğlunun hafızasında yeniden can- dönüşümlerin de başlangıcını oluşturmaktadır aslın- lanma fırsatı bulabilmiştir. Radyodan gelen bu gizemli da. Bu kapsamda radyo; özellikle insanın edebî türle ve etkileyici sesle birlikte; yerle yeksan olmuş hatıralar ilişkisine ve bu ilişkinin işleyişine çok yönlü bir deği- yeniden gelir akla, günlük hayatın bunaltıcı yoğunlu- şim süreciyle yanıt vermiştir. Ebedi eserle okuyucu- ğunda. Bu sayede bir klasik eser tiyatroya dönüşebil- nun buluştuğu kütüphane ve kitabevi gibi geleneksel mekte, çeşitli şiirler sesin büyüleyici gücüyle aktarıla- mekânlar ve durumlar, baş döndürücü bir dönüşü- bilmekte ya da bir köşe yazısı paylaşılabilmektedir kısa mün merkezî üssü haline gelmiştir artık. Bu mekânla- zaman içinde dinleyiciyle. Bu bağlamda radyo; eği- rın yerine radyonun sesinin ulaşabildiği bütün ortam- ten ve bilgilendiren bir misyonu, edebî türlerin çeşitli larda ve mekânlarda edebî türlerin sese dönüşmüş örneklerini de kullanarak paylaşabilmektedir insanla. halini görmek mümkün olmuştur. Bir taksinin arka Aynı zamanda radyo, modern zamanların eskimeyen koltuğundan çocukluğunuzdaki hikâyelerin yaşandı- yeni iletişim aracıdır esasında. Yenidir çünkü büyük ğı coğrafyaya açılan gizemli bir kapı vardır artık. Ya kalabalıklara ulaşmak için dijital teknolojinin bütün da bir şehirlerarası yolculukta kulağımızdaki pasla- imkânlarını kullanmaktan geri kalmaz. Her dile, her rı silebilecek bir başyapıt parmaklarınızın ucundadır. bölgeye, her kültüre ulaşabilmektedir artık kullanılan Mutfakta akşam için hazırlık yapan annenin gençlik dijital teknolojiler sayesinde. Gelenekseldir çünkü bü- yıllarında okuduğu şiirler, sihirli kutudaki gizemli sesle tün içeriğinde tarihselci ve gelenekselci bir anlayışın doldurmaktadır ortamı. Bir esnaf dükkânında, ustanın izlerini taşımaktadır.

12 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28

Özellikle radyo, kısa sürede sihirli bir kutudan yayılan bü- zamanda ve çok yönlü bir ortam seçeneği içerisinde yülü bir ses gibi kuşatmıştır her anını hayatın. ulaşabilen dinleyici, bir anlamda kendisini bir aydın- lanma süreci içerisinde bulmuştur. Bu aydınlanma Bu bağlamda radyonun modern insanın günlük ha- süreci edebiyatın sınırlılıklarını da aşarak entelektü- yatındaki yeri hem çok yönlü hem de kalıcı bir özel- el bir seyahate dönüşmüştür radyo tiyatroları saye- liğe sahip olagelmiştir. Bu gibi detaylar göz önüne sinde. Aynı zamanda insanların edebî hafızasındaki alındığında, radyo içeriğinin ağırlıklı bir bölümünü büyük boşluğu bu sayede doldurma çabasına giren oluşturan edebî türler, Kristeva ve Barthes’ın teo- radyo tiyatroları, modern insanın zamansal ve mekân- risinden de destek alarak bir aktarıcı olmak yerine sal anlamdaki yoğunluğu arasında kendisine yer bul- çok yönlü bir misyonu da yerine getirmektedir. Sağ- mayı başarmış da gözükmektedir. Radyo tiyatroları, ladığı çok yönlü içerik potansiyeli ile dinleyici kitle- uzun yıllardır radyolar bünyesinde varlığını devam et- sinin bilgi ve kültür birikiminin, düşünce ve duygu tirebilen yegâne program türlerinden biri olarak tarih dünyasının gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Aynı sahnesindeki yerini almış ve kendisini kabul ettirmiş- zamanda sunmuş olduğu çeşitli edebî tür örnekle- tir. Bu program insanların okuma alışkanlıklarından, ri ile kişiler arasındaki ilişkilerde olumlu alışkanlıklar dünyaya bakış açılarına kadar pek çok yönden kişisel kazandırılmasına ve etkin bir iletişim becerisine sa- gelişime katkı sağlamayı başarabilmiştir. hip olunmasına da yardımcı olmaktadır. Bu konuyla ilgili en iyi örnek kuşkusuz radyo tiyatrolarıdır. Uzun Radyonun temel içerik kaynağı olarak görülen ede- yıllar dinleyiciyle buluşan bu program türü, esasında bî eserlerin ve türlerin radyo üzerinde kitlesel ve çok tam anlamıyla edebî bir türün sesin gizemiyle bütün- yönlü bir etkiye kavuştuğu tartışılmaz bir gerçektir. leşerek dinleyiciye ulaştırılmasıdır. Radyo tiyatroları Fakat bu süreçte radyoyu sadece bir aktarım aracı sayesinde bugüne kadar yüz binlerce insanın edebî olarak görmek de bir o kadar yanlış ve eksik bir de- şaheserlerle tanışması mümkün olmuştur. Dünya kla- ğerlendirme olacaktır. Çünkü radyo; metinsel olarak siklerinden Türk klasiklerine, şark edebiyatının güzide ele aldığı edebî eseri, sesin gizemli etkisiyle de bü- eserlerinden modern edebiyat örneklerine kadar çok tünleştirdikten sonra aktararak yeni bir türün ortaya çeşitli kategorilerden eserlere ulaşabilen dinleyiciler, çıkmasını sağlamaktadır. Hem postmodern edebiyat hem bireysel hem de toplumsal anlamda önemli bir akımları hem de Metinlerarasılık Kuramı bünyesinde birikime ulaşma imkânına sahip olmuşlardır. Suç ve karşılık bulabilen bu yaklaşım, radyonun edebî türler Ceza’dan Reis Bey’e, Çalıkuşu’ndan Bin Bir Gece üzerinde önemli bir dönüşümü başlattığının da açık Masalları’na kadar çok çeşitli bir edebî içeriğe kısa bir göstergesidir.

Radyo ve Müzik Etkileşimi Doç. Dr. Enderhan KARAKOÇ ‘ Kalpteki fazilet tohumları müzikle yeşerir.’ na dâhil olmuştur. Zamanla yüzyılı aşmış bir tecrübeye sahip olan radyo, farklı fonksiyonlar üstlenerek etkin- Martin Luther liğini giderek arttırmıştır. Gelenekten geleceğe kendini uyarlayan yayın ilkeleri içinde dinleyicilerin güvenini ündelik hayatın hemen hemen bütün alan- kazanarak gündemdeki yerini hiç kaybetmeyen radyo, larında radyo, doğrudan veya dolaylı olarak etkili bir iletişim ve etkileşim aracı olarak önemini koru- bireyle ilişki kurarak onları bilgilendirdiği maktadır. Radyonun her alanda varlığını sürdürmesin- gibi müzik yoluyla yine bireylerin ruhuna de hiç şüphesiz müziğin yeri bir başkadır. dokunmaktadır. Gündelik hayatın hemen hemen bütün alanlarında rad- Teknolojinin ilerlemesine koşut olarak yeni iletişim tek- yo doğrudan veya dolaylı olarak bireyle ilişki kurarak nolojileri, yaşamımızın her alanına giderek daha fazla onları bilgilendirdiği gibi müzik yoluyla yine bireylerin nüfuz etmektedir. İletişim araçlarındaki çığır açan yeni- ruhuna dokunmaktadır. Radyo ile birey her zaman özel liklerin 20.yüzyılın başlarına denk geldiği ifade edilebilir. bir etkileşim içinde bulunmuştur. Duygu ve düşünce- Telefon ve telgrafla bu yüzyılın başlarında gerçekleşti- ler müzik yoluyla ifade edildiğinde bireyle doğrudan rilen haberleşme ve bilgi yayma süreçlerine radyo bir öznel bir ilişki kurulmuş olur ki insan hayatında bunun kitle iletişim aracı olarak dâhil olmuştur. İlk zamanlarda bir eşi daha yoktur. Notaların sınırsız birleşimleriyle bir yalnızca tek yönlü bir iletişim sağlayan radyo, zamanla araya gelmesi sonucunda ortaya çıkan müzik, sanat interaktif katılımla pek çok insana aynı anda ulaşmış, türleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Müziğin bu zaman ve mekân boyutunu ortadan kaldırarak evlere ayrıcalığa sahip olmasının altında şüphesiz ki notaların girmiştir. Radyo sayesinde dünyada ve ülke içerisinde evrensel bir dilinin olması ve insanlığın ortak değerle- neler olduğundan haberdar olmak, farklı müzik türleri rine dokunması yatmaktadır. Bu noktada müziğin tüm ile tanışmak gibi pek çok yenilik insanların yaşamları- sanat türleri gibi evrensel olduğu da söylenebilir. ‘’ Bir

13 EKİM 2017 / SAYI 28

toplumun müziği bozuldu mu o toplumda pek çok lardır. Hatta şöyle ki günümüzde bile birçoğumuzun şey bozulmuş demektir.’’ diyen Konfüçyus ile müziğin imgeleminde radyo ve müzik yan yana yer almaktadır. daha derin konuları anlamak ve anlamlandırmak için bir araç olduğunu söyleyen Aristo da müziğin güçlü TRT Türkiye'de iyi müziklerin ve özel dinleyicilerin oluştu- doğasına işaret etmektedirler. rulmasında her zaman öncü olmuştur. Her zaman bir okul görevi üstlenen TRT, radyo arşivleriyle de katkısını sürdür- Radyo sayesinde dünyada ve ülke içerisinde neler oldu- mektedir. ğundan haberdar olmak, farklı müzik türleri ile tanışmak gibi pek çok yenilik insanların yaşamlarına dâhil olmuştur. Altı çizilmesi gereken husus olarak Türkiye’de müzi- ğin gelişmesi ve dinlenmesinde etkileşimin en güzel Bu değerlendirmeler ışığında müzik günümüzde ya- örneklerinden biri de TRT’nin üstlenmiş olduğu rol- şamın bizzat kendisi olmuştur. Kişisel, sosyo-kültürel dür. TRT, Türkiye'de iyi müziklerin ve özel dinleyicilerin anlamlandırmalardan oluşan müzik; radyo aracılığıyla oluşturulmasında her zaman öncü olmuştur. Her za- bireylere ulaşarak etkileşim kurulmasını sağlamıştır. man bir okul görevi üstlenen TRT, radyo arşivleriyle de Bireylerin hayalleri, beklentileri, üzüntüleri, sevinçleri, katkısını sürdürmektedir. inançları, aşkları, çalışma yaşamı vb. duygusal boyut- ları müziğe yansımış ve radyo aracılığıyla sınırları aşa- Nitekim televizyon, bilgisayar ve internet gündelik rak evrensel bir olgu olmuştur. hayatımızın bir parçası değilken radyo; müziğin din- leyicilere aktarılmasında en önemli araçlardan birisi Müziğin bu evrensel yönü, kültürlerarası etkileşimin en olmuştur. Günümüzde bir nostalji unsuru haline gelen güzel örneklerinden biridir. Kültürel sınırların ötesine radyo, uzunca bir dönem en etkili kitle iletişim aracı ulaşan müzik, bugün küreselleşme ve iletişim araç- statüsünde bulunmuştur. Şöyle ki Amerikalı yönetmen larının gelişimine bağlı olarak insanların bir nevi ortak Orson Welles 30 Ekim 1938 tarihinde, H.G. Wells’in duygu ve düşünce araçlarının dışa vurumu olmuştur. Dünyalar Savaşı romanını radyodan, bir radyo tiyatro- Sanatın bir formu olarak müzik, tarihin bütün aşama- su olarak sunduğu gece Amerika’da milyonlarca insan larında insanın en yakın dostu olagelmiştir. Radyonun dünyanın gerçekten Marslılar tarafından istila edildiğini bugün insana en çok ulaşan kitle iletişim araçlarının düşünüp sokaklara dökülmüştür. Bu denli güçlü bir başında gelmesinde müziğin rolü azımsanmayacak kitle iletişim aracı olan radyo, iyi tarafından bakıldığın- kadar büyüktür. Toplumların ve kültürün sosyo-psiko- da müzik gibi değerli bir sanat formunun ürünlerini de lojik ve sosyo-ekonomik yansımaları, müziğin insanla milyonlarca insana aktarmakta ve bir noktada dinleyi- etkileşiminin bir nedeni ve sonucudur. cilerin ruhlarını beslemektedir.

Öyle ki müzik günlük konuşmalarda hep ruhun gı- Sonuç olarak iletişim ortamlarını tanımlayan en önemli dası olarak bilinir. Zaten Shakespeare için de “Müzik özelliklerden birisi şüphesiz etkileşim kavramıdır. Rad- duygusu olmayan insanın hisleri, gece gibi karanlık- yo sayesinde insanlar zaman ve mekândan bağımsız tır.” Müzik üzerine sayfalarca güzel sözler söylenebilir, iletişim kurmuşlar. İletişim araçlarının bu özelliği nede- methiyeler düzülebilir ama bu yazılanların ya da söy- niyle bilginin hızlı yayılması ve paylaşılması kolaylaş- lenenlerin hiçbirisi bir müzik eserinin ruhunu aktarmayı mıştır. Özellikle radyo dinlemenin bir tercih, zevk işi başaramaz en nihayetinde. Müziğin bir aurası vardır olduğu gerçeği ve radyonun her yerden dinlenirken ve bu aura yalnızca notaların ahenkli uyumunu din- insanı asıl işinden alıkoymaması büyük bir avantajdır. lemekle duyumsanabilir. Müzik eserleri, solo ya da Özellikle karasal yayın yapan radyoların hemen hemen grup olarak çok farklı enstrümanlarla oluşturulabilirler. tamamının dijital platformlarda yerlerini hızlı bir biçim- Oluşturulan bu müzik eserlerinin dinleyiciye aktarılma- de alması, yatırım avantajlarından dolayı çok fazla gi- sı hususunda ise farklı iletişim araçlarına ihtiyaç vardır rişimcinin de kendi radyo uygulamalarını oluşturması ki radyo - sihirli kutu- bu iletişim araçlarından birisidir. gelecek adına önemli adımlardır. Tam da bu nokta- Savaş cephelerinde askerler, gece mesailerinde işçi- da günümüzde içerikleri ve günlük hayattaki kullanımı ler, uykuya dalmadan önce çocuklar, çok uzunca bir günden güne değişse de radyo, toplumsal bellekteki dönem müziğin ruhunu radyo ile yakalamaya çalışmış- ayrıcalıklı yerini hâlâ korumaktadır.

TRT Radyoları’nda Müzik Yayıncılığının Tarihçesi Yrd. Doç. Dr. Onur TAYDAŞ

ayın hayatına 90 yıldan fazla süredir devam eden; gelecekte de ülkenin müziğinde önemli bir yere sahip ola- sanata, sanatçıya ve dinleyiciye verdiği değerden cak, müzikseverlere dünyanın müziğini taşıyamaya, onlara hiç taviz vermeyen TRT radyoları, hiç şüphesiz hep dost olmaya devam edecektir.

14 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28

Hayatın vazgeçilmezi, ruhun gıdası, neşe kaynağıdır maları radyoya ilgiyi artırmıştır. Radyoda çalıştığı süre müzik. İnsanların hüzünlü oldukları zaman sığındıkları boyunca Sarısözen, kurumun arşivine sayısız nota ve limandır müzik. Çağlar boyunca aktarılan ezgiler, tür- kurum sanatçıları tarafından seslendirilen sayısız türkü küler, şarkılar bunun kanıtıdır. Çeşitli formları ve türleri kazandırmıştır. Sarısözen’in öncülüğünde yapılan bu olan müzik, insanlık tarihi boyunca farklı şekillerde üre- çalışmalar 1964 yılında TRT’nin kurulmasıyla birlikte, tilmiştir. Ancak her ne şekilde üretilirse üretilsin, içinde bu kurumun arşivlerindeki yerini almıştır. Yalnız burada yaşanılan çağda hep insanla birlikte varlığını sürdür- unutulmaması gereken bir nokta 1949 yılında İstanbul mektedir. Müziğin neden ve nasıl dinlenmesi gerek- Radyosu’nun, 1951 yılındaysa İzmir Radyosu’nun ku- tiğine dair sayfalarca yazmak mümkündür. Fakat ne rulmasıdır. kadar yazarsak yazalım, yazının içinde muhakkak rad- yoya değinilmesi gerekmektedir. Çünkü radyo uyku tutmayan gecelerin, madendeki işçilerin, uzun yola Yayın içerikleri detaylı incelendiğinde çıkan insanların, trafikte kalanların, dağdaki çobanın, sadece tek bir müzik türüne değil düşüncelerde boğulanın; memleketini, ailesini özleye- nin kısacası yalnızın en büyük arkadaşı ve sırdaşıdır. aksine müziğin kaliteli olan her türüne Uzakları yakın eden TRT radyoları da bu durumun far- yer vermeye çalışan TRT radyoları, kında olarak yayınlarına yön vermektedir. TRT spikerle- rinin dinleyicileriyle kurdukları samimi diyaloglar kadar eskiden beri müzik dünyasına yeni programlarında yer verdikleri müzikler de dikkat çek- isimlerin kazandırılmasında büyük rol mektedir. Yıllardır süren yayınların kayıtlarından, çalı- şanlarının özverili çabasıyla oluşturulan TRT’nin müzik üstlenmektedir. arşivi, yenilenmeye ve büyümeye devam etmektedir. Birçok önemli ismin yetiştiği bu radyoların Türk rad- Türkiye’de 1927 yılında başlayan radyo yayıncılığı ilk yo yayıncılığına katkıları çok büyük olmuştur. Bu dö- dönemlerinde ilânlar, haberler, duyurular ve meteo- nemde yayına başlayan İstanbul Radyosu Türkiye’nin roloji gibi konulardan oluşmaktaydı. Düzenli olmayan ilk daimi saz heyetini kurarak adından söz ettirmiştir. radyo yayınlarında başta fasıl olmak üzere çeşitli mü- Mes’ud Cemil, Ruşen Ferit Kam, Vecihe Daryal ve zik türlerine yer verilmekteydi. Haftada üç gün keman, Cevdet Kozanoğlu gibi önemli isimlerin katılımıyla ku- klarnet, kanun, ut ve iki okuyucudan oluşan altı kişilik rulan saz heyeti; radyodaki müzik programlarına yeni fasıl heyetiyle müzik programı yapılmaktaydı. Ancak bir soluk getirmiştir. Yine İstanbul Radyosu 1960’lı radyonun ülkenin o günkü müzik politikasına yöne- yıllarda dönemin en önemli programlarından birisi lik çalışmalar yapması,1938 yılında bugün de hizmet olan Sezen Cumhur Önal tarafından hazırlanıp sunu- verdiği binasına taşınmasıyla başlamıştır. Burada Türk lan “Latin Dünyası” isimli programa da yer vermiştir. Müziği konusunda çeşitli çalışmalar da hayata geçiril- Ayrıca Türkiye Radyoları adıyla, Basın ve Yayın Genel miştir. Özellikle Türk Sanat Müziği’ne ilişkin ilk reper- Müdürlüğü’ne bağlı olarak yayın yapan bu iki rad- tuar oluşturma girişimleri bu binada gerçekleşmiştir. yo;1964 yılında TRT’nin kuruluşundaki temel taşları Fahri Kopuz’un Ankara Radyosu’nda göreve başla- oluşturmuştur. TRT, kuruluşundan kısa bir süre sonra masıyla bu girişimler sonuç vermeye başlamıştır. Bu- başta özerklik olmak üzere birçok konuda hızlı adım- gün bile hâlâ kullanılan bazı notalar bu dönemde ya- lar atmaya başlamıştır. Öncelikle kurumsal yapısına zılmıştır. Refik ve Fahire Fersan, Cevdet Çağla, Şerif önem veren ve önceki dönemde yaşanılan aksaklık- İçli gibi birçok isim bu dönemde Ankara Radyosu’n- lardan dersler çıkaran TRT, kısa sürede ülke içindeki da programlar yapmıştır. Ancak Ankara Radyosu’nda vericilerini güçlendirerek daha geniş bir hedef kitleye görevli Sadi Yaver Ataman’ın görevinden ayrılmasıyla ulaşmayı amaçlamıştır. 1965-1969 yılları arasında birlikte radyoda yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni TRT hem yayın saatlerini ve ulaşılabilirliğini arttırmaya döneme damga vuran isim olarak karşımıza Muzaf- hem de program içeriklerini zenginleştirmeye çalış- fer Sarısözen çıkmaktadır. Ankara Radyosu Müdürü mıştır. Bu bağlamda 1965 yılında TRT bünyesinde Vedat Nedim Tör ve Müzik Yayınları Müdürü Mes'ud kurulan “Türk Sanat ve Halk Müziği Danışma Kurulu Cemil’in önerisiyle1940 yılında Ankara Radyosu Halk ile Batı Müziği ve Çok Sesli Müzikler Danışma Kurulu” Müziği yayınlarında görevlendirilen Muzaffer Sarısözen çok etkili olmuştur. kısa sürede yayınlara çeşitlilik kazandırmıştır. Özellikle o yıllarda Ankara Radyosu’nda müzik yayınları, karma Kurul, Türk Müziği’nin yanı sıra Batı Müziği’ne de prog- topluluklardan kurulan çeşitli sanatçılarla gerçekleşti- ramlarda yer verilmesini sağlamıştır. Yine bu dönemde rilmekteydi. Sarısözen, başlangıç olarak bu topluluğa TRT tüm gün yayın yapmak için çalışmalarını da hız- türküler ve notalar öğretmiş ve bazen de yayınlarda landırmıştır. Ayrıca 1965 yılında Türk Sanat Müziği’nin onlara eşlik etmiştir. en önemli isimlerinden birisi olan Zeki Müren, radyoda canlı yayınlar yapmaya başlamıştır. Dinleyicilerin yoğun Daha sonra “Yurttan Sesler” ismini alan bu topluluk, ilgisiyle karşılanan programlar Zeki Müren’i hem büyük döneme yön vermiştir. Yapılan bu programlarla halka üne kavuşturmuş hem de Türk Sanat Müziği’nin yay- türküler öğretilmeye çalışılmıştır. Sarısözen’in bu çalış- gınlaşmasında büyük fayda sağlamıştır.

15 EKİM 2017 / SAYI 28

1974 yılında merkez ve bölge radyoları birleştirilmiş- Özel radyo ve televizyonların yayın hayatına başladığı tir. Bu birleşme hamlesi Ankara, İstanbul, İzmir, Erzu- bu yıllarda Türk Pop Müziği de büyük bir atılım yap- rum, Diyarbakır, Antalya ve Çukurova radyolarının bir mıştır. Neredeyse her gün yeni bir albümün çıktığı araya gelerek daha güçlü bir radyo oluşturması anla- bu yıllarda, dinleyicilerden gelen istekler ve artık bir mına gelmekle kalmamış; aynı zamanda uzun süredir gereklilik olarak görülen durum karşısında TRT yeni- üzerinde çalışılan TRT’nin tam gün yayın yapmasının den bir yapılanmaya gitme ihtiyacı hissetmiş ve TRT da önünü açmıştır. Ayrıca bu dönemde Nida Tüfek- FM isimli radyoyu hizmete sunmuştur. Aslında Rad- çi, TRT Müzik Dairesi Başkanlığı THM ve Oyunları yo-2’nin yeniden yapılandırılmasıyla kurulan TRT FM, Şube Müdürlüğü yapmıştır. Nida Tüfekçi bu dönem- Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği ve yerli-yabancı de Ankara Devlet Konservatuarı’nın arşivinde bulu- pop müziklerine yer vermeye başlamıştır. TRT’yi TRT nan derleme plakları Ankara Radyosu stüdyolarında, yapan yayın ilkelerinden taviz vermeksizin kurulan bu TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Arşivi’ne kopyalatma- radyo, halk tarafından kısa sürede benimsenmiştir. ya başlamıştır. Bu kopyalama işi daha sonra Yücel Ayrıca 1998 yılında TRT bünyesinde tekrar bir ye- Paşmakçı tarafından tamamlanmıştır. 1976 yılından niden yapılanmaya gidilmiştir. Bu yeni yapılanmayla itibaren Sarısözen’in çalışmalarının Mehmet Özbek birlikte Radyo-1 eğitim ve kültür, TRT FM popüler tarafından güncellendiği bir dönem yaşanmıştır. Yine müzik, Radyo-3 batı müziği, Radyo-4 ise Türk müziği bu dönemde TRT büyüyen müzik arşivini daha iyi kanalı olarak hizmet vermeye başlamıştır. değerlendirmek için Radyo-2 ve Radyo-3 kanallarını yayın hayatına başlatmıştır. Bu yeni yapılanmayla bir- 2009 yılına kadar bu şekilde hizmet veren TRT rad- likte Radyo-1’de farklı türde müziklere yer verilmiştir. yolarına, 2009 yılında TRT Nağme ve TRT Türkü ka- Radyo-2 ise daha çok Türk Sanat Müziği’ne yoğun- nalları katılmıştır. Ulusal yayın yapan bu kanallardan laşmıştır. Radyo-3 ise yayınlarının tamamına yakının- TRT Nağme’de kurumun arşivinde yer alan seçme da Batı Müziği’ne yer vermeye başlamıştır. eserlere ve onların yeni kayıtlarına yer verilmektedir. Yine bu kanalda korolar, dinleyici istekleri ve Türk Sa- nat Müziği’nin çeşitli örnekleri yayınlanmaktadır. TRT Türk müziğinin uluslararası alanda Türkü ise başta yine kurumun arşivinde yer alan ka- tanıtılmasında da TRT radyolarının rolü yıtlar ile amatör topluluklara, uzun havalara, Yurttan Sesler korosunun eserlerine kısaca “Türkü”ye dair tartışılmayacak kadar büyüktür. her şeye yönelik yayın yapmaktadır. Yayın içerikleri detaylı incelendiğinde sadece tek bir müzik türüne değil aksine müziğin kaliteli olan her türüne yer ver- 1982 yılından itibaren de TRT uluslararası arenada meye çalışan TRT radyoları, eskiden beri müzik dün- boy göstermeye başlamıştır. Avrupa, Amerika, Bal- yasına yeni isimlerin kazandırılmasında büyük rol üst- kanlar, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Uzak Doğu’ya lenmektedir. Çocuk koroları başta olmak üzere çeşitli yayın yapmaya başlayan TRT radyolarının yayın dili korolar ve topluluklarda yetiştirerek müzik dünyasına 15’e yükseltilmiştir. Yine bu dönemde TRT bünyesin- kazandırdığı sayısız isim bulunmaktadır. Sadece ha- de yer alarak Hatay iline yönelik yayın yapan Hatay İl zır olanı yayınlayan bir radyo olmanın ötesinde, yeni Radyosu da yeniden dizayn edilerek yabancı müzik eserlerin ve kişilerin de müzik dünyasına kazandırıl- ağırlıklı bir turizm radyosu olarak faaliyet göstermeye masını kendisine görev bilen TRT radyoları bu alanda başlamıştır. da hâlâ önemli çalışmalara imza atmaktadır. Yine Türk müziğinin uluslararası alanda tanıtılmasında da TRT Toplumdaki her bireyin zevkine göre müziklere yer ver- radyolarının rolü tartışılmayacak kadar büyüktür. meye çalışan TRT, 1987 yılına gelindiğinde Radyo-4’ü hizmete sokmuştur. Radyo-4 yayınlarının tamamında Ayrıca kent radyoları, bölge radyoları, ulusal ve ulusla- Türk müziği çalarak farklı bir hedef kitleye ulaşmayı rarası radyolarıyla TRT radyo ailesi; teknolojiye çabuk amaçlamıştır. Bu yeni radyoyla birlikte Radyo-1 eği- adapte olarak yayın ağını her geçen gün geliştirmekte- tim ve kültür, Radyo-2 popüler müzik, Radyo-3 batı dir. Bugün deneyimli program yapımcıları, çeşitli müzik müziği, Radyo-4 ise Türk müziği kanalı olmuştur. dallarındaki koroları, zengin arşivi, dijital yayıncılıktaki girişimleri, gelişmiş stüdyo donanımları, kapsama alanı Çocuk koroları başta olmak üzere çe- güçlü vericileri ve çağdaş yayıncılık normlarına uygun yayınlarıyla ülkenin önemli radyoları olma konumunu şitli korolar ve topluluklarda yetiştirerek da korumaktadır. müzik dünyasına kazandırdığı sayısız Yayın hayatına 90 yıldan fazla süredir devam eden; isim bulunmaktadır. sanata, sanatçıya ve dinleyiciye verdiği değerden hiç taviz vermeyen TRT radyoları hiç şüphesiz gelecekte de ülkenin müziğinde önemli bir yere sahip olacak, 1992 yılında özel radyo ve televizyonların yayına baş- müzikseverlere dünyanın müziğini taşımaya, onlara lamalarıyla birlikte TRT’nin bu alandaki tekeli kırılmıştır. hep dost olmaya devam edecektir.

16 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28 Türkülerimizin Radyo ile Kültürel Hayatımıza Yeniden Girişi Prof. Dr. ÖZKUL ÇOBANOĞLU

adyo yayınlarının asıl başarısı, toplumsal hayatı- Radyonun 1936-1986 yılları arasında 50 yıl boyunca mızı bütünleştirerek ortak referanslara dayalı bir üstlendiği bu görevi son derece başarıyla yerine getir- “biz” duygusunu somutlaştırıp güçlendirmesidir. mesi çok açık olarak bilinen bir gerçektir. Dahası rad- Bütün bunları sağlarken radyonun kullandığı en güçlü kay- yonun Türkiye’de 1936 sonrası meydana getirdiği söz nak, kültürümüze özel değerler ve bunların binlerce yıldan konusu sosyal ve toplumsal değişiklikler o kadar köklü beri ifade edilegeldiği türkülerdir. ve çok yönlüdür ki kanaatimizce bütün teknik imkân- larına rağmen televizyon ve hatta “sosyal medya” bile Radyonun bir kurum olarak Türkiye’de geleneksel bu tesiri aşabilecek bir güce hâlâ ulaşmadığı gibi ço- sözlü kültürümüzün, özellikle de türkülerimizin yayılıp ğunlukla da onu izlemeye kendilerini mecbur hisset- yaygınlaştırılmasının gizli ve açık işlevleri çalışmamızın mektedirler. Radyo bir bilgi ve aydınlanma kaynağı ol- konusunu oluşturmaktadır. Türk’ün on binlerce yıldır masının çok ötesinde, başta türküler olmak üzere; bir karşılaştığı ve hayatında yer alan; üzerinde durma- milletin birçok yönüyle varlık nedeni olan diliyle birlikte ya, dikkat etmeye değer bulduğu hemen her duygu, kendini seyrettiği bir aynadır. Dahası; millet hayatımızın inanç, tavır, bilgi ve lezzetler yığınından; yıllara, yolla- hiçbir döneminde dil dâhil hiçbir sosyo-kültürel araç ra, hallere ve tercihlere bağlı olarak süzülüp gelmiş radyonun yaptığı kadar kısa sürede ve güçlü bir bü- ve uygun bulunan ezgiler eşliğinde ifade edilmiş in- tünleştirici etki meydana getirememiştir. Radyo bunu sanlık halleridir türküler. Bu haller bazen “Üç derdim pek çok diğer unsurun yanı sıra özellikle türkülerimiz var; bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm.” gibi son dere- sayesinde gerçekleştirmiştir. ce evrensel veya insanlık temelliyken bazen de “Bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır!” veya “Yârdan haber Cumhuriyet’in amacı olan aydın-halk kaynaşması ve getiren turna”lar kadar Türk’e özel, ulusal veya “Türk- sınıfsız bir toplumsal bütünlüğü sağlamanın yolu tür- lük halleri” ne aittir. Bir başka ifadeyle Türk’ün tanrıyla, külerden geçer. Bunu sağlayan isimlerin başında yer evrenle, doğayla ve insanla olan her biçimiyle ilişkileri alan Muzaffer Sarısözen’dir. O en başından beri, tür- ve etkileşimleri türküleştirilerek türkü söyleyerek veya külerin işaret ettiğimiz özelliklerinin ve onların radyo- dinleyerek geleneksel ve ulusal bir iletişim biçimine da yayınlanması vasıtasıyla elde edilecek gizli ve açık dönüştürülmüştür. Muhtemelen bu sürecin başlangı- işlevlere bağlı olarak ortaya çıkacak olan toplumsal cı milletimizin “Türk” adını kullanmasından çok önce değişim ve dönüşümlerin şuurunda ve bunu gerçek- Türkçe'nin bir dil olarak ortaya çıkış ve kendini inşa leştirme amacındadır. Çok küçük yaşlardan itibaren ai- ediş zamanlarına kadar gider. Ancak biz çalışmamız- lesinden müzik terbiyesi alan Sarısözen, müziğe olan da, bu uzun sürecin belki de son dönemecine, rad- ilgisinin ne zaman başladığına dair kendisine sorulan yonun millet ve devlet hayatımızda yerini almasıyla soruya verdiği “Ne zaman konuştuğumu düşünür gibi türkülerimize ve türkülerimizin de biz Türklere ve kültü- oldum.” şeklindeki cevabın ortaya koyduğu bir müzik rümüze kazandırdığı dönüşümsel ilişki ve etkileşimlere aşkının ve şuurunun eğitilmesiyle ortaya çıkan gerçek değineceğiz. bir yayıncı, toplumsal eğitimci ve kültürel planlama- cıdır. Nitekim kendisiyle, yaptığı radyo yayınları hak- Bu bağlamda, Türkiye’de ilk radyonun 1927 yılında kında yapılan bir mülakata verdiği; “Radyonun sımsıkı faaliyete başladığı ve 1936 yılına kadar “Türk Telsiz tuttuğu ve başardığı halk türküleri yayımı, ne sadece Telefon Anonim Şirketi” ne ait olması dikkat çekicidir. dinleyicilerine hoş bir vakit geçirmek ne de yalnız tür- Bu dönemde radyoculuk henüz bir meslek dalı olarak külerimizin çeşitleri hakkında fikir vermekten ibarettir. kabul edilmediği gibi programların hazırlanmasından Gönüllerimizi bir araya toplamak ve bütün memleke- sunumlara kadar hemen her iş neredeyse rastgele ti tek duygu haline getirmek Yurttan Sesler’in başlı- denebilecek kadar bir iş bölümünden bile mahrumdur. ca hedefidir. Artık izaha lüzum kalmamıştır ki “Yurttan Ancak 1936 yılında radyo yayıncılığı devletin tekeline Sesler’in sanatkâr işçileri memlekete en modern tah- geçer. Radyoda devlet tekeliyle birlikte yayın politika- rip vasıtalarının bile zerresini koparamayacağı bam- sından, yayınların içeriğine varıncaya dek hemen her başka bir istihkâm yapmakla meşguldürler.” şeklindeki şey değişecektir. Söz konusu değişikliklerin belki de cevap, “türkü”lerin radyomuza nasıl bir anlayışla girdi- en önemlisi olarak karşımıza çıkan, radyo yayınlarının ğini ve onları derleyip yayınlayanların millet hayatımıza yapması muhtemel ve istendik sosyal ve toplumsal kazandırmak istediklerinin adeta özeti gibidir. işlevlerine bağlı değişikliklerin planlanıp işe koşulması bilincidir. Bir başka ifadeyle radyo yayınları bilinçli bir “Yurttan Sesler’in sanatkâr işçileri memlekete en modern değiştirme ve dönüştürme aracı olarak işe koşulacak- tahrip vasıtalarının bile zerresini koparamayacağı bambaşka tır. bir istihkâm yapmakla meşguldürler.” Muzaffer Sarısözen.

Cumhuriyet’in amacı olan aydın-halk kaynaşması ve sınıfsız Radyomuzda değişik programlarda türkülerin yer al- bir toplumsal bütünlüğü sağlamanın yolu türkülerden geçer. ması; o güne kadar derlenerek yazıya geçmiş ve no-

17 EKİM 2017 / SAYI 28

taya alınmış çok az sayıdaki türkünün yanı sıra kısa Öte yandan radyolarımızda yer alan ve Yurttan Sesler sürede gittikçe artan sayılarda, sistematik derleme gibi doğrudan türküleri ele alan programlar; Âşık Hü- faaliyetleriyle yeni türkülerin arşivimize kazandırılması seyin, Kırşehirli Neşet Ertaş, Mehmet Hulusi Koçer, uğraşını tetiklemiştir. Dahası radyo; derlenen, arşivle- Nezahat Bayram, Ürgüplü Refik Başaran, Sarı Recep, nen bu türkülerin söz konusu programlarla geniş kit- Mucip Arcıman, Ahmet Gazi Ayhan, Erzurumlu Faruk lelere duyurulması; yerel kimlik ve derleyici ve kaynak Kaleli, Keskinli Hacı Taşan, Mustafa Geceyatmaz gibi kişilerin tanınıp bilinmesi sürecinin bir bakıma takipçisi tamamının adına burada yer vermemiz imkânsız olan de olmuştur. Açıkça, uygulamada ortaya çıkan sonuç pek çok yerel sanatçının ortaya çıkmasını ve ulusal türkülerin derlenmesi bağlamında son derece olumlu- düzeyde tanınmasını sağlamıştır. dur. Öte yandan derlenen türkülerin gittikçe yerel özel- liklerinden sıyrılarak -gerektiğinde ekleme ve çıkarma- Sonuç olarak radyo, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin larla değiştirilerek- “ulusallaştırılması” son derece iyi kuruluşundan itibaren planlayıp uygulamaya koyduğu niyetli bir uygulama da olsa günümüze kadar devam pek çok istendik değişim ve dönüşümlerin kaynağı ve eden tenkitleri de beraberinde getirmiştir. Bu yöndeki mimarıdır. Radyonun modern bilgi ve bunlara dayalı uygulamaların arkasındaki anlayışı, uzun yıllar Ankara becerileri geniş kitlelere yayarak pek çok insanımızı Radyo Müdürlüğü yapan Vedat Nedim Tör “Halk Tür- harekete geçirdiği, yeni davranış şekilleri ve sosyal- küleri” başlıklı bir yazısında; “Halk türkülerini mahallîlik- leşmeler sağladığı yaygın olarak bilinir. Ancak radyo ten kurtarıp bütün Türk milletine mal etmek, radyonun yayınlarının asıl başarısı; toplumsal hayatımızı bütün- şerefli hizmetleri arasında yer alır. ‘Bir halk Türküsü leştirerek ortak referanslara dayalı bir “biz” duygusunu Öğreniyoruz’ ve ‘Yurttan Sesler’ sayesinde bugün Tür- somutlaştırıp güçlendirmesidir. Bütün bunları sağlar- kiye’de yüz binlerin hep bir ağızdan söyleyebilecekle- ken radyonun kullandığı en güçlü kaynak, kültürümü- ri oldukça zengin bir halk türküsü repertuarı doğdu.” ze özel değerler ve bunların binlerce yıldan beri ifade şeklinde ifade eder. Yereli ulusallaştırma adına yapılan edilegeldiği türkülerdir. bu tür çalışmalar, bütün başarılarına rağmen tenkide de uğrar. Bu tenkitlere de, Baki Süha Edipoğlu “Türk folklorunda bazı türkülerin Türkiye’nin çeşitli yerlerin- Yararlanılan Kaynaklar

de başka tavırla okunduklarını, radyonun ve Yurttan Ahıska, Meltem.(2005).Radyonun Sihirli Kapısı Garbiyatcılık ve Politik Öznellik, Sesler Saati’nin bütün memlekete hitap etme amacı İstanbul: Metis Yayınları. doğrultusunda türkülerden titiz bir tercih yapıldığını ve Akagüngüz, Ü.(2014).”Radyoculuğumuzun Cumhuriyetin İlk Yıllarındaki Serü- veni ve Telsiz Mecmuası” Kebikeç, S.37, s.359-386. doğru olanın yanlış olandan ayrıldığını” belirterek ce- Akıllıoğlu, S. ve N. Çolakoğlu.(1990). TRT Dünden Bugüne Radyo-Televizyon vap verir. Bu cevap hiç şüphesiz pek çok halkbilimi 1927–1990, Ankara: TRT Yayınları. kuramına göre kabul edilemez. Ancak Grimm Kardeş- Alpyıldız, Eray.(2016).”Radyo Dergisi Temelinde Radyo ve Gelenek Kültürü”, Ankara, H.Ü. SBE (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi). ler’den başlayarak Elia Lönrott dâhil pek çok halkbi- Çankaya, Özden.(2015).Bir Kitle iletişim Kurumunun Tarihi TRT 1927-2000, limcinin uygulamalı folklora yönelik amaçlarla benzer İstanbul: Yapı Kredi Yayınları. - Çeren, Ş.S.(1944).”Muzaffer Sarısözen ile Bir şekilde davrandığı düşünülürse, ülkemizde de radyo- Konuşma” Radyo Dergisi, C.3, S.31, s.9. - Dinçmen, Gülben.(2007). Radyo- lu Yıllar, İstanbul: G Yayınları. nun türkülerimizi derleyip programlarında yer vererek Dundes, Alan.(1985).”Narionalistic Inferioty Complexes and the Fabrication of değerlendirirken yaptığı bu tür anlayışların zaman için- Fakelore: A Reconsideration of Ossian, the Kinder und Hausmarchen, the de kabul görerek yaygınlaştığını söyleyebiliriz. Kalevela and Paul Bunyan”, Journal of Folklore Research, S.22, s.5-18. Dundes, Alan.(1989).”The Fabrication of Fakelore”, Folklore Matters, (Ed. A. Dundes), Knoxville: University of Tenesse Press, s.440-456. “Bir Halk Türküsü Öğreniyoruz” ve “Yurttan Sesler” sayesin- Edipoğlu. B. Süha.(1947).”Yurttan Sesler”, Radyo Dergisi, C.6, S.65, s.10. de bugün Türkiye’de yüz binlerin hep bir ağızdan söyleyebi- Kaplan, Kadri.(1974). Atatürk ve Halkevleri, Ankara: TTK Yayınları. Tör, Vedat N.(1942).”Halk Türküleri”, Radyo Dergisi, C.1, S.7, s.10. lecekleri oldukça zengin bir halk türküsü repertuarı doğdu.

Toplumsal Değişimin Bir Yansıması Olarak Radyo İçeriklerindeki Farklılaşma

Yrd. Doç. Dr. Enes BAL

er toplumun tarih boyunca farklı unsurların ve medeniyetlerin devamlı suretle kendini yenilemesi- etkisiyle değişim sürecinin içine girmesi ve ne dönük olarak dinamik bir özelliğine gönderme yap- dönemin koşullarına bağlı olarak kendini ye- maktadır. Daha açık bir ifadeyle: her toplumun tarih nilemesi, sosyolojik bir gerçekliktir. Bu deği- boyunca farklı unsurların etkisiyle değişim sürecinin şim bir toplumun kültüründe, kurumlarında ya da yapısal içine girmesi ve dönemin koşullarına bağlı olarak ken- unsurlarının birbiriyle olan ilişkilerinde meydana gelen dini yenilemesi, sosyolojik bir gerçekliktir. Bu değişim değişmelerdir. bir toplumun kültüründe, kurumlarında ya da yapısal unsurlarının birbiriyle olan ilişkilerinde meydana gelen Ünlü Filozof Herakleitos’a ait olan “Hayatta değiş- değişmelerdir. Sosyolojik değişimin arka planında fi- meyen tek şey değişimin kendisidir.” şeklindeki söz ziksel çevre koşulları, teknolojik ilerleme, kültürlerarası gündelik hayatta çok sık kullanılmaktadır. Aslında bu iletişim, demografik farklılaşmalar, ekonomik ve siya- önerme; bireyden başlayarak grupların, toplulukların sal gelişmeler gibi birçok faktör yer almaktadır. Sözü

18 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28 edilen bu değişim, dünyanın her yerinde aynı an ve tulmaktadır. Yerel, bölgesel ve ulusal ölçekte sayıları seyirde olmadığı için çizgisel olarak değerlendirilmesi binleri aşan radyo istasyonlarının ne yazık ki birçoğu mümkün değildir. bu şekilde bir yayın çizgisinde faaliyet göstermeye devam etmektedir. Bir de bu niteliksiz yayınların su- Toplumların kullandıkları iletişim araçlarının da zamanın numu da benzer şekilde özensizce seçilen ve hiç koşullarına göre değişim gösterdiği görülmektedir. En sunuculuk-spikerlik eğitimi almamış kişiler tarafından ilkel zamanlardan modern dönemlere kadar iletişimsiz yapıldığında durum daha vahim bir hale gelmektedir. bir hayatın mümkün olmadığı gerçeğinden hareket- le, her medeniyet kendi döneminin koşulları içinde bir Altı çizilmesi gereken bir nokta olarak radyolarda müzik iletişim faaliyeti sürdürmüştür. Zamanın ihtiyaçlarına ve elbette yer verilmesi gereken bir içeriktir ama burada teknolojik gelişmelere koşut olarak gelişen kitle iletişim müziğin tınısındaki kalite tartışma konusudur. Zira rad- araçları da genel iletişim süreci gibi belli bir değişim ve yolar ilk faaliyet gösterdiği dönemlerden bu zamana gelişim aşamasıyla günümüze kadar büyük aşamalar kadar içeriklerinde hep müzik yayınlarına yer vermiştir. kaydederek gelebilmiştir. 15’inci yüzyılda modern mat- Lakin 1990’lı yılların başında TRT yayın tekelinin orta- baanın kurulması ve takip eden süreçte ilk kitlesel gaze- dan kaldırılıp özel radyo ve televizyonların kurulmasıy- telerin yayımlanmasıyla birlikte bu gelişmelerin insanoğ- la birlikte radyolardaki müzik kalitesinde de reytinge lunun hayatında büyük bir devrim yaşattığı görülmüştür. kurban edilen bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Her 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde sesli bir kitle iletişim aracı yaştan insanın ama özellikle de çocukların ve genç- olarak radyonun faaliyete geçmesiyle birlikte gazete, lerin bu tür zararlı popüler kültür ürünleriyle buluştu- dergi gibi yazılı iletişim araçlarının uzunca bir zaman kit- rulması önemli bir tehdit olarak karşımıza çıkmaktadır. le haberleşmesinde sahip olduğu tekel sona ermiştir. 1920’li yıllarda dünyada ve ülkemizde yayın faaliyetleri- Daha fazla reklam almak uğruna etik ilkelerin yok sayıl- ne başlayan radyo, kısa bir süre içinde kitleler nezdin- dığı bir yayın çizgisinden uzak durup kamusal çıkarları de müthiş bir ilgi görmeye başlamıştır. Bu ilgi elbette gözeten ve hedef kitlenin kültürel seviyesini ilerletmeye siyasi iktidarların da hemen dikkatini çekmiş ve radyo, dönük bir bilince sahip olmalıyız. devletlerin güçlü bir propaganda aracı olarak hizmet görmüştür. Diğer taraftan yazılı haberleşme araçlarına Oysa müzik gibi sanatın önemli bir unsuru; kitle ile- göre daha hızlı ve daha az maliyet gerektiren radyolar; tişim araçlarında, özellikle de sese dayalı radyolar- uzunca bir süre haber iletme, bilgilendirme ve eğitim da doğru kullanıldığında daha anlamlı olabilmektedir. amacıyla kullanılmıştır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde Müziğin nitelikli her türü, farklı izleyici tipleriyle buluş- de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinin turulduğunda toplumsal gelişime de hizmet etmede ve beraberinde getirdiği yeniliklerin halka benimsetilme- ciddi bir misyon edinebilmektedir. Örnek verilecek sinde radyo yayınları önemli bir misyon üstlenmiştir. Bu olursa, 2009 yılında TRT Nağme, TRT Türkü ile TRT nedenle radyolarda içeriklerin oluşturulması ve denetim Avrupa FM radyoları yayına başlayarak farklı türdeki süreçlerine fevkalade hassasiyet gösterilmiştir. dinleyicilerin beğenisini kazanmayı başarmıştır. Do- layısıyla TRT radyolarının farklı müzik türlerine ilişkin Öte yandan 20’nci yüzyılın ikinci yarısından itibaren te- yaptığı bu tematik yayınlar son dönemlerde önemli levizyonun yaygınlaşması, ardından internetin ve akıllı bir boşluğu doldurmayı başarmıştır. Söz konusu bu telefonların hayatımıza girmesiyle birlikte radyo biraz müzik temalı radyo kanallarında salt müzik yayını de- daha geri planda kalmaya başlamıştır. Bu değişim, ğil, saat başında haber bültenlerine, toplumsal so- radyo yayınlarının içeriklerini de derinden etkilemiş ve rumluluk bilinciyle oluşturulan kültür programlarına ve radyonun kullanım amacında da bir dönüşümün ya- bilgilendirici yapımlara da yer verilmektedir. şanmasına neden olmuştur. Nitekim radyonun temel işlevleri olarak sıraladığımız haber, bilgi ve eğitim mis- Sonuç olarak toplumsal olana dair her şeyin değiştiği yonunun önüne zamanla eğlendirme ve hoşça zaman gibi genelde kitle iletişim alanı, özelde ise radyoculuk geçirme misyonu geçerek radyolar adeta bir müzik faaliyetleri de her geçen gün bu değişim rüzgârından kutusu haline dönüşmüştür. payını almaktadır. Son yıllarda uydu, internet, mobil iletişim gibi yeni iletişim teknolojileriyle entegre hale 1990’lı yılların başında TRT yayın tekelinin ortadan kal- gelmesiyle radyonun coğrafi sınırları da yok olmuş; dırılıp özel radyo ve televizyonların kurulmasıyla birlikte her birey, 7 gün 24 saat boyunca dünyanın dört bir radyolardaki müzik kalitesinde de reytinge kurban edi- yanındaki istediği yayını takip eder hale gelmiştir. len bir değişim yaşanmaya başlamıştır. Böylesi hızlı bir değişim ve dönüşümün yaşandığı bir zamanda özellikle yayın içeriklerindeki değişimin din- Özellikle tecimsel radyoların çoğunluğunda sabah- leyicilerin değerlerine uygun düşmesine hassasiyet tan akşama kesintisiz ve niteliksiz müziklerle hedef gösterilmelidir. Özlüce ifade edilecek olursa, daha kitlenin dikkati çekilmeye çalışılmaktadır. Burada ya- fazla reklam almak uğruna etik ilkelerin yok sayıldı- yın yaptığı toplumun değerlerinden uzak, sığ ve de- ğı bir yayın çizgisinden uzak durup kamusal çıkarları rinliksiz popüler kültür ürünleriyle dinleyicilerin hem gözeten ve hedef kitlenin kültürel seviyesini ilerletme- kulakları hem de zihinleri aralıksız bombardımana tu- ye dönük bir bilince sahip olmalıyız.

19 EKİM 2017 / SAYI 28 Radyonun Alametifarikası Müzik: Kulaklardan Kalplere Kazınan Melodiler Doç. Dr. Onur BEKİROĞLU

adyo, müzik alışkanlığı ve tüketimi sürecinde kimi- zincirinin, bireylerin müzik dinleme alışkanlıklarını doğ- leri için “sadık bir dost” olarak kalplere kazınsa rudan doğruya şekillendirdiği anlamına da gelmez. da kimileri için “yolda karşılaşılan”, “selam veri- len biri” olarak sadece kulaklarda kalsa da her daim ses Tıpkı tematik televizyon kanallarında olduğu gibi farklı vermeye devam edecektir. müzik türleri üzerine odaklanan ve bu alanda uzmanlaşan Tıpkı gazete, dergi, televizyon ve internet medyası gibi radyo istasyonları bulunmaktadır. radyonun temel işlevlerinden biri de haber vermek- tir. Zira kitlelere hitap eden iletişim araçlarının olmaz- Bir başka deyişle radyo, insanların müzik dinlemele- sa olmazı: insanları bilgilendirmek ve yeri geldiğinde ri noktasında en temel iletişim mecrası olabilir. Fakat kamuoyu oluşturmaktır. Medyanın işlevlerine ilişkin insanların müzik dinleme alışkanlığını, müzik türünün sınıflandırmalar, farklı kelimelerle de olsa bu tarz rolleri seçimi açısından düşündüğümüzde; radyo bu konuda kitle iletişim araçlarına biçmektedir. Ancak bilgilendir- genel geçer olarak başat bir aktör değildir. Elbette, in- me, çevreyi gözetim, eğitme, açıklama ve kamuoyunu sanlar sürekli dinledikleri bir radyo istasyonunun müzik oluşturma ya da denetim ve eleştiri işlevlerinin ya- yayınlarını takip ederek müzik dinleme alışkanlığı da nında muhakkak bir eğlendirme işlevi de karşımıza edinebilirler veya müzik dinleme alışkanlıklarını değişti- çıkmaktadır. Farklı kitle iletişim araçlarında eğlendirme rebilirler. Benzer şekilde, belirli bir müzik türünde yayın işlevini hayata geçiren çeşitli mekanizmalar elbette yapan radyo istasyonları, hedef kitlelerini sadık dinle- söz konusudur. Örneğin, televizyonda eğlence içerikli yiciler hâline dönüştürebilir ve ilgili müzik türü konu- programların türevleri; medyanın eğlendirme, dinlen- sunda dinleyicilerinin genel kültürlerinin artması nokta- dirme, günlük baskılardan uzaklaşmaya yardımcı olma sında da kayda değer bir işlev yerine getirebilir. Bunu ve hoşça vakit geçirtme gibi fonksiyonlarını sağlama- başarabilen radyo istasyonları, programlar ve prog- ya yöneliktir. Radyo denildiğinde ise kelimenin geniş ramcılar, bir anlamda dinleyici kitlelerini belli bir alanda anlamıyla eğlendirme işlevini gerçekleştiren en temel “kültürleyebilen” iletişim aktörleri olarak değerlendirile- iletişim ürünü olarak müzik olgusu karşımıza çıkmak- bilir. Diğer bir ifadeyle, müzik dinleme alışkanlığı henüz tadır. Deyim yerindeyse müzik, radyonun olmazsa ol- tam olarak yerleşmeden dinleyiciyi “yakalayan” ve bu mazıdır ya da radyo denilince akla ilk gelen iletişim tarz dinleyicileri müzik dinleme alışkanlığı anlamında ürünleri içinde en önemlisidir. bir “mayalanma” sürecine sokabilen radyolar, müzik dinleme alışkanlığın şekillenmesinde ve sürdürülme- Bir kitle iletişim aracı olarak radyonun diğer kitle ileti- sinde etkili olabilmektedir. şim araçlarından temel farkı, kuşkusuz sadece sese ve işitmeye dayalı bir iletişim biçimi olarak gerçekleş- Ancak sosyolojik bir perspektiften bakıldığında; insan- mesidir. Ses dalgaları, radyo ile gerçekleşen iletişim ların müzik dinleme alışkanlıkları, çoğu zaman içinde sürecinin temel enstrümanı ya da aracıdır. İletişim di- doğup büyüdükleri ve bütün bir yaşam boyunca de- liyle ifade edilecek olursa, müzik de özünde ses dal- vam eden sosyalleşme sürecinin bir bileşkesi olarak galarından oluşan bir mesajdır. Müzik; insanoğlunun biçimlenmektedir. Birey, sosyal-çevresel bağlamla- ucu bucağı kestirilemeyen anlam dünyasının yansı- rının bir ürünü olarak müzik dinleme alışkanlığı edin- ması olan sözleri, çeşitli melodilerle harmanlayan bir dikten sonra kuşkusuz seçici algılama, seçici maruz iletişim biçimi olarak da tanımlanabilir. Radyo ise bu kalma gibi bilişsel süreçler doğrultusunda medya anlam dünyasının türlü duygusal çağrışımlarla yüklü ürünlerine yönelecektir. Televizyon, gazete ve internet iletilerini bir dinleyici kitlesi ile buluşturmaktadır. medyası bağlamında bireylerin, kendi düşünce dün- yalarını destekleyen, pekiştiren ve önceleyen yayın Teknik buluşların ve gelişme evresinin ötesinde organlarına yönelmesi, iletişim araştırmalarının temel 1920’ler sonrasında radyonun kamuya hitaben söz ve bulgularından biridir. Benzer şekilde radyo ve müzik müzik yayınına başlaması, müziğin daha çok bireysel dinleme konusunda da bu denklemin değişmediği ifa- bir sanat icrası olmaktan uzaklaşarak kitlesel bir ürün de edilebilir. Şöyle ki radyo dinleyen bireyler de çoğu olmasının da kapısını aralamıştır. zaman kendi zevkleri ve beğenileri doğrultusunda mü- zik yayını yapan radyo istasyonlarını dinlemektedirler. Radyo, elbette farklı müzik türlerine odaklanan istas- Radyonun müzik dinleme alışkanlığı ve tüketimine et- yonlar aracılığıyla insanlara müzik dinleme noktasında kisi işte tam da bu noktada ortaya çıkmaktadır. bir tercih yelpazesi sunmaktadır. Bir başka anlatımla, tıpkı tematik televizyon kanallarında olduğu gibi farklı Farklı program türlerine odaklanan, tematik bir yapıya müzik türleri üzerine odaklanan ve bu alanda uzman- sahip olan radyo istasyonları olmakla birlikte müzik, laşan radyo istasyonları bulunmaktadır. Ancak radyo- radyonun alametifarikası olarak nitelenebilecek bir ile- nun müzik türleri açısından sunduğu bu seçenekler tişim ürünüdür. Kimi radyo istasyonları, yaptıkları ge-

20 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28 nel müzik yayını içine farklı tür ve içerikte programları me alışkanlıkları ve tüketiminde de radyonun işlevini serpiştirebilirken kimileri de tersi bir genel yayın poli- üstlenebilen ya da kendi iletişim ortamı üzerinden tikasıyla programların arasına müzik yayınları koyabil- radyo yayınlarını hedef kitleye ulaştıran iletişim araç- mektedir. Her hâlükârda müzik, bir kitle iletişim aracı ları ve teknolojileri devreye girmektedir. olarak radyoyu karakterize etmekte ya da ayırıcı özel- liği olarak ön plana çıkmaktadır. Radyonun müzik aracılığıyla insanları Radyo, yeni iletişim teknolojileriyle karakterize olan günü- tasavvur dünyasında bir yolculuğa müz medya dünyasına eklemlenmek için önemli bir fırsat yakalamıştır. çıkaran önemli bir kitle iletişim aracı olduğuna kuşku yoktur. Radyonun bu anlamdaki rolünü sorgulamaya açan ya da bu anlamdaki rolünü güncellemesini gerektiren en Tüm bunlara rağmen tıpkı internet gazeteciliğinin önemli gelişme, iletişim ve medya teknolojileri olmuş- geleneksel gazeteciliği ve gazeteleri ortadan kaldır- tur. Medya ve iletişim dünyasına damga vuran bilgi maması gibi radyonun da müzik söz konusu oldu- ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, haber alma ğunda uzak gelecekte de mevzisini korumaya devam alışkanlıklarımızı şekillendirdiği gibi, müzik dinleme edeceği öngörülebilir. Tabii ki radyonun koruyacağı alışkanlığı ve tüketimine de kuşkusuz etki etmiştir. mevzi sadece ev ve otomobil gibi mekânlarla sınırlı Öyle ki televizyonun yanında günümüz dünyasında olarak düşünülemez. Radyo, aynı zamanda ortaya insanların müzik dinlemesine aracı olan tek iletişim çıkan yeni iletişim teknolojileriyle uyarlandığı ölçüde kanalı artık radyo değildir. İnsanlar, internetten cep hibrit bir iletişim aracı olarak da varlığını sürdürmeye telefonlarına; mobil uygulamalardan televizyonlara devam edecektir. Bir başka deyişle, radyonun kitle- kadar birçok mecrada müzik dinleyebilmektedirler. lerle buluşma noktası farklı formlara bürünebilse de bir kitle iletişim aracı olarak varlığı öyle veya böyle Bu ortam ve araçlar içerisinde internet ve cep tele- hayatımızda olacaktır. Radyonun müzik dinleme alış- fonları, radyo aracılığıyla müzik dinleme alışkanlığını kanlıklarına ve müzik tüketimine ilişkin mevcut durum ev ya da araba gibi belirli bir mekânda hazır ve nazır ve yukarıdaki öngörü, kitle iletişimi alanının önemli olmanın tutsaklığından kurtarmıştır. Ancak bu duru- kuramlarından olan kullanımlar ve doyumlar kuramı mu, radyonun müzik dinleme alışkanlığı ve müzik tü- ile birleştirilerek de değerlendirilebilir. Daha önce ifa- ketimine etkisini tümüyle ortadan kaldıran bir süreç de edildiği üzere radyo, dinledikleri müzik türü bağ- olarak da okumamak gerekir. Bilakis radyo, yeni ileti- lamında insanların alışkanlıklarına kuşkusuz katıksız şim teknolojileriyle karakterize olan günümüz medya biçimde yön veremez. Ancak radyo, hâlihazırda ve dünyasına eklemlenmek için önemli bir fırsat yaka- gelecekte bireylerin müzik dinledikleri mecralar için- lamıştır. Bir başka ifadeyle, radyo istasyonları; tele- de önemli bir yer tutma konusunda iddialı konumu vizyondan, internet ortamından, cep telefonlarından muhafaza edecektir. ve mobil uygulamaların dünyasından dinlenebilir hâle gelmiştir. Kullanımlar ve doyumlar kuramının dilini tercüme edecek olursak insanlar, müzik dinleme ihtiyaçlarını Medya ve iletişim tarihine kuşbakışı bir göz atıldığın- doyurmak amacıyla radyo istasyonlarına yönelmek- da, her yeni iletişim aracının kendisinden önceki ileti- tedirler ve yakın ve uzak gelecekte de yönelmeye şim ortamını kaçınılmaz olarak önemli ölçüde etkiledi- devam edeceklerdir. Radyoların müzik dinleme ge- ği görülmektedir. İletişim ortamı etkilenirken insanların reksinimi doğrultusunda tercih edilmesi sonucunda medya tüketim alışkanlıkları da doğal olarak belirli bir elde edilecek doyumlar ise kuşkusuz bireyden bireye mayalanma sürecinin neticesinde dönüşüme uğra- değişebilmektedir. Kimi bireyler, sanatsal ve estetik maktadır. Radyonun iletişim teknolojileriyle eklem- bir haz elde edebilmek için belli radyo istasyonlarına lenme evreleri de bu sosyolojik ilkeden bağımsız bir ve müzik türlerine yönelebilirken kimileri de dinlen- durum sergilememiştir. Bu saptama, insanların artık me, hoşça vakit geçirme, sıkıntıdan uzaklaşma gibi evlerinde ya da otomobillerinde radyo dinlemediği motivasyonlarla bu tüketimi gerçekleştirebilmektedir. anlamına gelmez. Daha doğru bir deyişle; radyo ve Her iki durumda da radyo, müzik aracılığıyla deği- onun ayrılmaz parçası olan müzik, artık her yerde ve şik tonlardaki eğlenme gereksinimini doyurmaktadır. her ortamda dinlenilmektedir. Eski günlerde odanın Müzik tüketimi konusunda ne tür doyumları gidermek bir kenarından dinlenen ya da yolculuk esnasında amacıyla olursa olsun; radyonun her durumda müzik kulağımıza seslenen bu “sihirli kutu” birçok iletişim aracılığıyla insanları tasavvur dünyasında bir yolculu- aracı gibi artık her yerden erişilebilir bir konumda yer ğa çıkarma noktasında önemli bir kitle iletişim aracı almaktadır. İletişim ve medya tarihi bağlamında geli- olduğuna kuşku yoktur. Nihayetinde radyo, müzik nen noktada; radyonun, işitsel iletişime dayalı başat alışkanlığı ve tüketimi sürecinde kimileri için “sadık rolünü başka medyayla paylaştığı açık bir gerçek ola- bir dost” olarak kalplere kazınsa da kimileri için “yol- rak karşımızda durmaktadır. Diğer bir anlatımla, işitsel da karşılaşılan”, “selam verilen biri” olarak sadece iletişim üzerine kurulu kitle iletişiminde artık çok ak- kulaklarda kalsa da her daim ses vermeye devam törlü bir yapı söz konusudur. Dolayısıyla müzik dinle- edecektir. 21 EKİM 2017 / SAYI 28 Müzik Eserlerinin Genç Kitleye Ulaşmasında Radyonun İşlevi Yrd. Doç. Dr. Ali Murat KIRIK

adyoların sosyal medyayı aktif kullanması genç- sosyal medya üzerinden sıklıkla klip paylaştığı sonucu lerin radyo dinleme alışkanlıklarını değiştirmek- ortaya çıkmıştır. tedir. İstek hatlarının oluşması ve sosyal medya hesapları aracılığıyla gençlerin isteklerini radyo istasyon- Rekabetçi ortamda her yapımevi kendi sanatçısını öne larıyla paylaşması da radyoya olan ilgilerini arttırmaktadır. çıkarmaya çalışmakta ve bunun için öncelikli olarak radyoları tercih etmektedir. “Sesin biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış hali” ola- rak adlandırılan müzik, günümüzde önemli bir sanat Radyo, televizyon gibi kitle iletişim araçları da müzik formu olarak karşımıza çıkmaktadır. Duygu ve düşün- endüstrisi için yoğun bir potansiyele sahiptir. Müzik celerin ifade edildiği bir anlatım biçimi olan müzik; aynı eserlerine yönelik duyuruların yapılması, sanatçıların zamanda evrensel bir dil oluşturmakta ve Rock, Caz, tanıtımlarının gerçekleştirilmesi, radyo ve televizyon Klasik, Rap, Pop gibi farklı türlere ayrılmaktadır. Gerek aracılığıyla da gerçekleştirilmektedir. Fakat internet Türkiye’de gerekse de dünyada müzik adeta bir en- ortamının ortaya çıkması ve internetin bu iki mecra- düstri durumuna gelmiştir. Her geçen gün farklı bir ya- ya oranla daha düşük maliyete sahip olması, müzik pımevi kurulmakta müziğe gönül vermiş isimler albüm endüstrisinin gençlere ulaşmak için farklı yollara kay- ya da single oluşturarak bu cazibe dünyasına “merha- masına neden olmuştur. Günümüzde televizyon ve ba” demektedirler. Özellikle internet ve dijital teknolo- internet radyoya oranla her ne kadar farklı bir öneme jinin gelişim göstermesiyle birlikte müzik eserleri hızlı sahip olsa da radyonun müzik açısından taşıdığı de- bir şekilde oluşturulup dinleyiciyle buluşabilmektedir. ğer son derece büyüktür. Radyo, televizyon ve inter- Analog teknolojide bulunmayan birçok imkân dijital net gibi çok büyük alt yapılara ihtiyaç duymadığı için yayıncılıkla birlikte kendini var etmiş; sosyal paylaşım hali hazırda müzik endüstrisi için vazgeçilmez bir yapı- ağları aracılığıyla eserlerini icra eden isimler, belirli bir ya sahiptir. Radyoda işitsellik ön planda yer aldığı için hayran kitlesini yakalar duruma gelmiştir. Günümüzde müzik radyonun olmazsa olmazı durumundadır. Rad- gerek sosyal medya, gerek ses yarışmaları aracılığıy- yoyu farklı mecralardan da dinleyebilmek mümkündür. la müzik dünyasına adım atan birçok isim mevcuttur. Radyonun en önemli avantajlarından biri ise yeni med- Dolayısıyla müzik endüstrisi, kapsama alanını her ge- yaya hızlı bir şekilde entegre oluşudur. Yeni iletişim çen gün arttırmaktadır. Müzik endüstrisinin her geçen teknolojilerinin varlığı radyonun da evrim geçirmesini gün giderek büyüdüğünün en önemli kanıtlarından biri sağlamış ve etkileşim olgusu kendini aktif bir şekilde de IFPI’nin (Uluslararası Fonogram Endüstrisi Fede- hissettirmiştir. Alıcının kaynak, kaynağın alıcı durumu- rasyonu) 2016 yılında yayımlamış olduğu raporudur. na gelmesi; etkileşim olgusuyla birlikte açıklanmak- Bu rapordaki veriler incelendiğinde müzik endüstrisi- tadır. Müzik endüstrisi de yeni medyanın gücünden nin önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır. Rapordaki en haberdar olmakla birlikte, sosyal paylaşım ağlarını aktif dikkat çekici nokta; müzik gelirlerinin % 3,2 oranında bir şekilde kullanmakta yapım şirketleri video paylaşım artması ve ilk defa dijital gelirlerin fiziki gelirleri geride sitelerinde kurumsal hesaplar açarak sanatçılarını ve bırakmasıdır. Kısacası dijital platformlar müzik endüst- eserlerini dinleyicilere tanıtmak için çabalamaktadırlar. risinde yükselen bir ivme kazanmıştır. Akıllı telefonların Tanıtım konusunda radyonun da etkisi yadsınamaz giderek artması ve lisanslı müzik hizmetlerine yönelim, derecede önemlidir. dijital gelirlerin artmasındaki en önemli etkendir.

Müzik endüstrisinin her geçen gün giderek büyüme- Radyo yayıncılığında si, her yaştan her kesimden dinleyicinin de bu sanat sosyal medya ve internet teknolojisi dalına ilgi göstermesine neden olmuştur. Müziğin evrensel yapısı yetişkinleri olduğu kadar gençleri de aktif bir şekilde kullanılmakta böylelikle derinden etkilemektedir. Türkiye’de gençlik ve müzik dinleyiciyle kapsamlı bir etkileşim üzerine birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Bu çalış- maların hemen hemen hepsinde benzer sonuçların gerçekleştirilmektedir. ortaya çıktığı görülmüştür. Gençlerin açık ara farkla pop müzik dinlediği sonucu yapılan araştırma raporla- rında sunulmaktadır. Pop müziğin yanında rock müzik Gençler yeni medyaya oldukça ilgi göstermektedir. de gençlerin ilgi gösterdiği bir diğer türdür. Buna ek Akıllı telefon ve tablet kullanımı göz önüne alındığın- olarak özgün müziğe yönelik ilginin de var olduğunu da bu durum açık bir şekilde görülmektedir. Ancak söylemek mümkündür. Müzik endüstrisi için gençlik, radyo mecrası da yeni medya ile dirsek temasında- özellikle lise ve üniversite gençliği önemli bir kitledir. dır. Radyo yayıncılığında sosyal medya ve internet Türkiye’de faaliyet gösteren dijital bir müzik platfor- teknolojisi aktif bir şekilde kullanılmakta böylelikle mu tarafından gerçekleştirilen araştırmada, gençlerin dinleyiciyle kapsamlı bir etkileşim gerçekleştirilmek-

22 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28 tedir. Müzik endüstrisi önemli bir potansiyel olarak lamı yapılmaktadır. Müzisyenlerin radyo programları gördüğü gençlere ulaşabilmek için radyoyu etkin bir aracılığıyla gençlerle buluşmasının yanı sıra gençleri şekilde kullanmaktadır. Özellikle yeni çıkan albümler cezbeden isimlere radyo programları yaptırılması da hemen hemen bütün radyo istasyonlarına gönderil- dikkat çeken bir başka noktadır. Gençlere sempatik mekte böylelikle müzik eserlerinin radyolarda yayın- gelen, gençlerin ilgi duyduğu isimlerin program yap- lanması amaçlanmaktadır. Bu durum sektöre yeni ması ister istemez dinleyici sayısında önemli bir artış adım atan müzisyenler için ayrı bir öneme sahiptir. ortaya çıkarmaktadır. Bu isimlerin sosyal paylaşım ağ- Günümüzde gençlere ulaşmak oldukça zordur. Re- larını kullanarak canlı yayınlar gerçekleştirmesi genç- kabetçi ortamda her yapımevi kendi sanatçısını öne lerin dikkatini çeken bir diğer husustur. Programa ka- çıkarmaya çalışmakta ve bunun için öncelikli olarak tılan bir sanatçının kendi sosyal paylaşım hesabından radyoları tercih etmektedir. Bir müzisyenin radyo canlı yayın yapması ve gençlere cevap vermesi rad- programına katılması ve sosyal medya aracılığıyla yonun daha etkin kullanılmasına zemin hazırlamakta- dinleyicilerin ona sorular yöneltmesi radyo açısından dır. Çünkü radyo yayıncılığı yeni iletişim teknolojileri- da büyük önem arz etmektedir. Müzisyenlerin radyo ne entegre bir şekilde hayatına devam etmektedir. programlarına katılmaları hem kendilerine prestij sağ- Yeni çıkan her teknoloji radyo yayıncılığını sekteye lamakta hem de onu davet eden radyoya katkı sağ- uğratmıştır. Buna rağmen radyo yayıncılığı hayatına lamaktadır. Çünkü bir sanatçının kendisini ve eserini devam etmekte, her yaştan her kesimden dinleyiciye tanıtması daha fazla albüm ya da eser satışına neden kolay bir şekilde ulaşmaktadır. Müzik endüstrisi yeni olmakta bu durum yapımevine ve sanatçıya kazanç medyayı kullanarak radyoya görsellik katmakta, oluş- olarak geri dönmektedir. Ancak radyoların müzisyen turdukları program afişlerini sosyal medya aracılığıyla seçiminde birkaç kriteri göz önünde bulundurduğunu paylaşmaktadır. Bu sayede program duyuruları daha söyleyebilmek mümkündür. Radyolar için de dinlen- az maliyetle gerçekleştirilmektedir. me oldukça önemlidir. Dolayısıyla davet edilen mü- zisyenin dinleyiciler açısından tanınır olması ve bilin- mesi, radyoyu doğrudan ilgilendirmektedir. Radyolar Radyonun yayın ağırlığını müzik yeni çıkan bir müzisyene yer vermekten ziyade halk oluşturduğu için bu mecra özellikle tarafından kabul edilmiş ve albüm satışlarıyla rüştünü ispat etmiş sanatçılara yer vermektedirler. Özellikle müzik endüstrisi için paha biçilmez yerel radyolardan ziyade ulusal radyolar için bu du- bir değere sahiptir. rum sıklıkla böyledir.

Müzisyenlerin radyo programları aracılığıyla gençlerle Görüleceği gibi radyo; internet teknolojisi, televizyon buluşmasının yanı sıra gençleri cezbeden isimlere rad- ve dijital yayıncılıktan istediği ölçüde yararlanabilmek- yo programları yaptırılması da dikkat çeken bir başka te ve her şeye rağmen müzik yayıncılığı konusunda noktadır. ciddi bir potansiyel gücü bünyesinde barındırmakta- dır. Müzik endüstrisi açısından da radyo çok önem- Müzik piyasası birbiriyle sürekli rekabet halindedir. Bu li bir kitle iletişim aracıdır. Radyonun yayın ağırlığını rekabet ortamında gençlerin etkilenmesi açısından müzik oluşturduğundan, bu mecra özellikle müzik radyo istasyonları kullanılmakta müzisyenlerin imzalı endüstrisi için paha biçilmez bir değere sahiptir. Rad- albümleri, fotoğrafları dinleyicilere çeşitli yollar aracılı- yonun yeni iletişim teknolojilerini kullanarak gençlere ğıyla sunulmaktadır. Radyonun reklam gelirleri televiz- çok rahat bir şekilde ulaşabilmesi ve istek hatları, bu yona oranla daha düşüktür. Bu nedenle sponsorluk mecrayı diğer araçlara oranla bir adım öne çıkarmak- faaliyetleri radyo açısından oldukça önemlidir. Yapı- tadır. Fakat radyonun yoğun rekabetçi ortamda mü- mevleri birtakım radyo programlarına sponsor olarak cadele ettiği düşünülürse farklılık oluşturabilmek adı- sanatçılarını, eserlerini dinleyicilere tanıtabilmektedir. na program yelpazesini genişletme arzusu içerisinde Radyoların sosyal medyayı aktif kullanması gençlerin bulunduğunu görebilmek mümkün olmaktadır. Ancak radyo dinleme alışkanlıklarını değiştirmektedir. İstek bu durum ciddi bir maliyet oluşturmakta, bu nedenle hatlarının oluşması ve sosyal medya hesapları aracı- radyolarda genellikle otomasyon sistemleri aracılığıy- lığıyla gençlerin isteklerini radyo istasyonlarıyla pay- la müzik eserlerine yer verilmektedir. laşması da radyoya olan ilgilerini arttırmaktadır. Gençlerin sosyal paylaşım ağları aracılığıyla radyo Hayran kültürü adı verilen olgu özellikle yeni medya programcıları ve müzisyenlerle etkileşim imkânı ve aracılığıyla giderek etkisini arttırmış ve tüm dünya- radyo istasyonları tarafından oluşturulan istek hatları, da adından söz ettirir bir duruma gelmiştir. Hayran radyonun müzik endüstrisiyle sağlam bir ilişki içe- kültürünün can damarını ise müzik sektörü yani mü- risinde olmasını sağlamakta; bütün bu olgular rad- zisyenler oluşturmaktadır. Sosyal medya üzerinden yonun önemini yitirmemesine yardımcı olmaktadır. oluşturulan hayran sayfaları radyo programlarının du- Sonuç olarak radyo hâlâ gençlerin kolay bir şekilde yurulmasını sağlamakta, böylece konuk olarak prog- müzik dinleyebilecekleri bir kitle iletişim aracı olarak rama katılacak sanatçının da ücretsiz bir şekilde rek- önemini korumaktadır.

23 EKİM 2017 / SAYI 28 TRT Radyo-3 ve Klâsik Müzik Yayınlarına Dâir… Prof. Dr. Ahmet Makal

u yazımda, Türkiye’de TRT tarafından ağırlıklı özellikle genç insanların bütçeleri açısından çok önem- olarak Radyo-3 üzerinden yapılan klâsik müzik li bir sınırlılık oluşturuyordu. O dönemlerde, bizim gibi yayınlarını değerlendirmeye çalışacağım. Şüp- birçok insanın nitelikli müzik dinleme kaynağı da önce hesiz ki bunu hakkıyla yapmaya bir yazının sınırları yet- günün belirli saatlerinde müzik yayını yapan il radyo- mez. Ancak tüm yaşamım boyunca TRT’nin müzik yayın- ları, sonra da 1965 yılından itibaren yeni kurulan TRT larını dinlemekten ve son 22 yıldır da Radyo-3 için klâsik ile onun bünyesindeki radyo istasyonlarıydı. TRT’nin müzik programları hazırlamaktan kaynaklanan kişisel ya- kurulmasıyla, genel olarak müzik yayınları, özel olarak yıncılık deneyimim ışığında, konuyu önemli bulduğum bazı ise klâsik müzik yayınları hem daha çok hem de daha hususlar itibariyle ve iki cepheden değerlendireceğim. sistematik ve nitelikli hâle geldi. Benim kuşağımdan hiçbir müziksever yoktur ki yolu TRT ile ciddi biçimde Sanat, tarih boyunca insanoğlunun duygu ve düşün- kesişmiş olmasın. Sadece batı müziği yayını yapan TRT celerini ifade etmesinin önemli araçlarından biri ol- Radyo-3’ün varlık kazanması ve gelişmesi ise günümü- muş. Mağara resimlerinden günümüz resmine, ilkel ze kadar olan sürecin temel belirleyicisidir. Türkiye’de ezgilerden modern müziğe uzanan süreçte sanat; klâsik müzik yayını yapan başka radyo kanalları da her dönemde insanların acılarını, sevinçlerini ve diğer olmakla birlikte; bunların hem tarihsel olarak hem de tüm duygularını yansıtmış. Müziğin tüm insanlık tarihini günümüz itibariyle en önemlisi Radyo-3’tür. Radyo-3’te kapsayan bu varlığına karşılık, kayda alınarak payla- klâsik müzik yanında; caz, pop ve dünya müziklerine de şılabilmesinin tarihi görece olarak çok yeni. 19. yüzyıl yer verilmektedir. Radyo-3’ün sadece klâsik müzik ya- sonlarında fonografın icadıyla başlayan teknolojik geli- yınlamasını savunanlar olmakla birlikte, kanımca baştan şim sürecinde; 78 devirli taş plâkların, manyetik ban- beri sürdürülen bu çoklu bileşim daha uygundur. dın ve 20. yüzyıl ortalarında da uzunçalar plâğın icadı önemli dönüm noktaları. 1980’lerde kompakt disk, onu Radyo Yayıncılığı ve Teknolojik Gelişmeler izleyen dönemlerde DVD ve blu-ray gibi formatlar da, müziğin önemli taşıyıcıları olarak belirginleşiyorlar. Kuş- Son yıllarda ise müzik kayıt teknolojileri ile taşıyıcıları kusuz tüm bu teknolojik gelişme sürecinde ortaya çıkan açısından gelişmeler hızlanmış durumdadır ve değişik taşıyıcılar, daha çok bireysel kullanıma yönelik ama ki- biçimlerde radyo yayıncılığını da etkilemektedir. Bilgi- şilerin maddî olanakları ile piyasa ve müzik hakkındaki sayar teknolojisindeki gelişmelerle birlikte mp3’lerle, bilgi eksiklikleri, bu kullanıma önemli sınırlılıklar getiriyor. flash belleklerle, cep telefonlarıyla devam eden süre- Yüz yılı aşkın bu süreçte, müziğin geniş kitlelere ulaş- cin, nihayetinde boyutları 3-5 terabayta ulaşan dışsal masında ve toplumsallaşmasında, “radyo” en önemli hâfıza birimlerine ulaştığı gözleniyor. Günümüzde fiyat- araç olarak belirginleşiyor. Radyo yayıncılığının dünya- ları iyice düşmüş olan bu araçlar, geniş hâfıza kapa- da yaklaşık 110, ülkemizde ise 90 yıllık bir geçmişi var. siteleriyle, küçücük bir hacimde çok büyük bir müzik Bu uzun yıllar boyunca adına radyo dediğimiz küçücük kapasitesi sunuyorlar. Örneğin 3 terabaytlık bir cihaz, bir aygıttan yükselen sesler gerek sözlü programlar, hiçbir sıkıştırma yapmaksızın, tam 4 bin CD’yi orijinal gerekse müzik programları itibariyle insanlığa yeni bir kalitesinde kaydedip koruyabiliyor. Diğer taraftan inter- hayat ve yaşam tarzı sunuyor. Bu süreçte radyo ya- net alanındaki gelişmelerle, müziğe ulaşım olanakları yınları geniş kitlelerin müzik dinleme ihtiyaçlarını karşı- da alabildiğine çeşitlenmiş durumda; artık arzu edi- layan en önemli kaynak hâline geliyor ve dünyanın dört len müzik eserlerine çok düşük bedeller karşılığında bir tarafında sadece müzik yayını yapan, hatta sadece ya da bedelsiz olarak ulaşmak mümkün. Örneğin, bu klâsik müzik yayını yapan radyo istasyonları kuruluyor. kanalların belki de en çok kullanılanı olan Youtube’da İngiltere’de BBC Radyo3, Fransa’da France Musique, o kadar çok bestecinin, o kadar çok müzisyen tara- Türkiye’de TRT Radyo-3 gibi… fından icra edilen, o kadar çok eseri bulunuyor ki her- hangi bir profesyonel koleksiyonun bile bu zenginlik TRT ve Müzik Yayınları ve çeşitlilikle baş edebilmesi güç görünüyor. Ancak bu olanakların bir bölümünün düşük bir ses kalitesi Türkiye’de de radyo yayıncılığı, genel olarak müziğin, ile mümkün olduğunu, Spotify gibi teknik açıdan daha özel olarak ise klâsik müziğin geniş kitlelere ulaşma- kaliteli müzik sunan sitelerden belirli sınırların ötesinde sında temel bir işlev üstleniyor. Burada kilit kurum ise faydalanmanın ise parasal bir maliyeti olduğunu belirt- TRT. Kurum, tarihsel olarak Türkiye’de müzikle ilgilenen memiz lâzım. herkesin bu ihtiyacının karşılanmasında birinci derece- den pay sahibidir. Ülkemizde; daha kompakt diskin icat Teknolojideki bu gelişmeler ve ortaya çıkan yeni müzik edilmemiş olduğu, dijital araçlar ve yayının ise tahayyül dinleme kanalları, şüphesiz geleneksel radyo yayıncılı- dahi edilemeyeceği yıllarda, müzik dinlemenin temel ğını da etkiledi. Yayın kurumları hızla rekabet ortamına aracı uzunçalar plâklardı ama onların ülkemize ithalâtı çekilirken yeni teknolojik gelişmelerin ortaya çıkardığı da sınırlı ve yok denecek düzeydeydi. Ayrıca fiyatları da olanaklardan bizatihi kendileri de yararlanmaya baş-

24 www.trtradyovizyondergisi.com DOSYA / RADYO’DA MÜZİK VE EDEBİYAT EKİM 2017 / SAYI 28 ladılar. Örneğin, internet yayıncılığı ve podcast, yeni nın mutluluğu yanında, büyük bir sorumluluk yüklüyor. teknolojik gelişmelerin radyo yayıncılığına kazandır- Radyo-3’te günümüzde 1030 programa ulaşmış olan dığı önemli olanaklar oldu. Müzik yayını yapan radyo “Yorumlar Yorumcular”ın hazırlayıcısı olarak geçirdiğim kanallarının, yeni koşullara ayak uydurması ve diğer yaklaşık 22 yıl, bana gene TRT’nin programcılık gele- araçlarla sağlıklı rekabet içerisine girmesi gerekiyor. neğinde önemli bir yer işgal eden başka hususların da Kabul etmek lâzımdır ki radyoculuğun da yüzyıllık varlığını gösterdi. Bunlardan biri, dilin yani Türkçemizin yayın tecrübesinden ve radyo yayınının niteliğinden doğru ve güzel kullanımıdır. Müzikal açıdan nitelikli ve kaynaklanan avantajları var. Sonuç olarak gelişmeler, özenle hazırlanmış programların ancak bu geleneğe geleneksel Radyo-TV yayınlarının önemini azaltmadı; uygun güzel bir dil ve üslûp ile dinleyicilere aktarılma- radyo kanalları yeni duruma ayak uydurmakta gecik- sı gerekir ki maksat hâsıl olsun. Sacın ikinci ayağı ve mediler, geleneksel yayınlarına internet üzerinden ya- gene TRT geleneğinde önemli gördüğüm bir başka yını da eklediler. Ülkemiz açısından bakıldığında da, husus ise bu programların dinleyiciye düzgün bir bi- TRT’nin yeni koşullara adapte olmakta zorlanmadığını, çimde sunumuna ilişkindir. TRT’nin nitelikli spikerlik geleneksel radyo yayıncılığına internet yayınlarının ilâ- geleneği, bunu en güzel şekliyle başarmaktadır. Bu ve edildiğini, eski yayınlara dinleyicinin dilediği zaman vesileyle, 22 yıl boyunca “Yorumlar Yorumcular” prog- tekrar ulaşmasına olanak sağlayan podcast gibi teknik ramıma seslerini ve kişiliklerini katan bu geleneğin du- olanakların kullanılmaya başlandığını görüyoruz. ayen ismi Şebnem Savaşçı ile Hafize Okan’a teşekkür etmekten mutluluk duyuyorum. Sacın üçüncü ayağı Radyo-3’ün Klâsik Müzik Yayınları ve “Sacın ise programların hazırlanmasından yayına kadar olan Üç Ayağı” sürecin sorumluluğunu üstlenen teknik personeldir ve gene bu vesileyle 20 yıldır programımı kusursuz şekil- Radyo yayıncılığı, elbette sadece teknolojik gelişme- de yayına hazırlayan Aydeniz Köksal’a teşekkürlerimi lerden ibaret değildir. Tüm teknolojik gelişmeleri günü sunuyorum. Şüphesiz ki burada sacın ayakları olarak gününe takip ederken bile, çok da başarılı olmayan bir ifade ettiğimiz hususlar, TRT’nin başlangıçtan bu yana radyo yayıncılığı yapılabilir. Nitelikli bir radyo yayıncılığı özen ve hassasiyet gösterdiği konulardır. için, başka önkoşulların da sağlanmış olması gerekir ki ben bunları “sacın üç ayağı” olarak nitelendiriyorum. Radyo-3 Dinleyicisine Dair Şüphesiz sacın ayakları arasında programcılık konusu en başta gelmektedir. Nihayetinde, radyo programla- Sacın bu üç aslî ayağı kadar önemli bir noktada rad- rı radyo programcıları tarafından hazırlanmaktadır ve yo yayıncılığının önemli bileşenlerden biri olan dinleyi- programların kalitesi de programcıların kalitesiyle doğ- cidir. Dinleyicisi olmayan ya da dinleyicisi iyi olmayan ru orantılıdır. Konusuna vâkıf, bilgili, alanında dünyada bir radyo yayıncılığı, değerinden çok şey yitirir. Tec- ve Türkiye’de yaşanan gelişmeleri takip eden, kayıt rübelerime dayanarak “İyi radyo, iyi dinleyicisi olan dünyasını ve yeni kayıtları sürekli izleyen ve bunları radyodur.” dersem, hiç de abartmış sayılmam. Rad- mümkün olduğunca edinen, yerli ve yabancı müzik yo-3 dinleyicisi, sanıyorum ki dinlediği kanalı takibi, basınını izleyen programcılar; iyi bir radyo yayıncılığının sadakat ve bağlılığı itibariyle dünyanın en iyi dinle- olmazsa olmazıdır. Programcının zaman içinde bilgi ve yicilerden biridir ve bu özellikleri açısından da TRT tecrübeyle damıtarak oluşturduğu, zengin bir klâsik geleneğinin en önemli bileşenlerinden biridir. Bütün müzik kayıt arşivinden seçtiği nitelikli icra ve yorumlar- gün istasyonu dinleyen müzikseverlerin sayısı hiç de la bezediği programlar, kanımızca radyo yayıncılığının azımsanmayacak düzeydedir. Radyo-3 dinleyicisi ya- kalitesini belirleyen aslî unsurlardır. Bu programların yınları izlemekle yetinmez; değerlendirir, eleştirir, hata sadece dinleyiciye iyi müzik sunmakla yetinmemesi, bulur, bu hataları programcıya ya da ilgili birimlere ile- onu bilgilendirerek geliştirmek gibi daha uzun vadeli tir. Bazı dinleyiciler, programla ilgili hususlarda yapım- bir amaca da sahip olması gerektiğini düşünüyorum. cıyla bağlantı kurar, soru ve dileklerini ona yansıtır; Bu nedenle de çok dinlenmek ve bunun için de sevi- bunun sonucu olarak da programcıları daha özen- len eserleri sunmak tek amaç olarak kabul edilmemeli, li olmaya yöneltir. Bunları bir programcı olarak yıllar belki daha az dinlenecek ama müzik zevkinin geliş- içerisinde sürekli olarak yaşadım. Sonuçta Radyo-3 mesine katkıda bulunacak program ve eserlere de yer programcılarıyla dinleyicileri arasında, dostluk benze- verilmelidir. TRT Radyo-3’ün zaman içerisinde oluş- ri bir yakınlığın varlığından dahi söz edilebilir. muş ve Türk klâsik müzik dünyasının birçok ünlü ismini de kapsayan ciddi bir programcılık geleneği mevcuttur ve bu gelenek aynı zamanda yol göstericidir. Faruk SON SÖZ Yener’den Faruk Güvenç’e, Gültekin Oransay’dan Cü- neyd Sermet’e, Asım Cem Konuralp’ten Ertuğrul Oğuz TRT Radyo-3’ün klâsik müzik yayınlarına ilişkin de- Fırat’a ve Ayhan Erman’a kadar; bizim de zamanında ğerlendirmelerimden sonra, son söz olarak yarım programlarını dinleme ve bir bölümüyle tanışma ve bir- yüzyıldan fazla süredir dinleyicisi, 22 yıldır da prog- likte çalışma bahtiyarlığını yaşadığımız birçok önemli ramcısı olduğum TRT Radyo-3’ün, varlığını gelecekte isim, TRT’de klâsik müzik programcılığı geleneğinin de en iyi şekilde sürdürmesini, gelecek kuşaklara gü- mihenk taşları arasındadır. Bu geleneği oluşturan isim- zel müzikleri, güzel programlar içerisinde ulaştırmaya ler, günümüz programcılarına bu geleneğe ortak olma- devam etmesini diliyorum. 25 EKİM 2017 / SAYI 28 Düs, Söz ve Ses İIsçiligi

Serdar AYDIN

Müzik ve Edebiyat radyo mesafesinden Sözün ve yazının kolay anlaşılması, zor tebessüm ediyor insanoğluna. Bu iki yazılmasıdır derler edebiyat için. dünya artık bir radyo uzaklığında. Radyo, duyu- İşte o yüzden şumuzu, düşlerimize taşıyan, hayatı hayâl ederek “söz işçiliğidir” edebiyat. yaşamamıza imkân sağlayan biricik mecra olma- ya devam ediyor. SES İŞÇILIĞIDIR MÜZIK.

Radyoculuk “düş işçiliğidir.” Diğer görsel iletişim mec- Gelelim müziğe… Müzik; “seslerin mimarisidir” derler. ralarından kendini ayıran en biricik özelliği budur. Rad- Zamanın ve mekânın bir makam içinde erimesidir diyen- yo size, sözle ulaşır ama düşünceye, duyguya, düşe ler de olmuş müzik için. Edebiyatın, ritimle ve enstrü- ve rüyaya kanatlanışı çok sürmez. Çünkü kendisini manlarla dansıdır diyenler de haksız sayılmazlar. Sözün şahsileştirmenize (kendinize özel kılmanıza) müsaade ve ritmin; yine insan nefesi, dokunuşu, ya da vurması eder radyo. Yol arkadaşlığı boyunca usulca ve asil- ile oluşan müzik eşliğinde, bir makamla okunması tınının ce eşlik eder size. Sözün büyüsünün, sesin tınısının (sesin) şahikası sayılmıştır. Eyvallah, öyledir de… kulağımızdan dimağımıza akmasına, fırsat verir radyo. Sufi geleneğimiz, ilk büyülü “tınının” âlem-i ervahtaki Radyo bugünün dünyasının ihtiyaçlarına cevap ver- Rabbin aracısız hitabından neşet ettiğini, insan ruhunun mek için sürekli evrim geçiren, kendini ürettiği yeni ve bu âlemde de o sesin izini sürdüğünü, o sesi aradığını; eşsiz içerikleri ile dinleyiciye “özel” kılan çabanın da müziğin buradan doğduğunu iddia ederler. Aslında tüm adıdır. Bunu yaparken sözün bedeni sayılan edebiyat, seslerde “bir sesi” arar insan. Müzik bu arayışın, hasretin, sözün ritmi ve bestesi sayılan müzik radyonun vazge- duyuşun, hissedişin serencamıdır derler. çilmez yol arkadaşlarıdır. “Ses işçiliğidir” müzik…

SÖZ İŞÇILIĞIDIR EDEBIYAT. İşte radyo, tamda bu iki sihirli “ruh şifası” kelime üzerin- den akıyor hayatımıza… ‘Müzik ve Edebiyat’ radyo me- Edebiyata gelince… Her ne kadar Moliere; “Edebi- safesinden tebessüm ediyor insanoğluna. Bu iki dünya yat, yazarların meydana getirdiği bir cumhuriyettir” artık bir radyo uzaklığında… dese de aslında hayatın başında “söz” vardı. İslam medeniyetinde söze dair bilginin köklerine inildiğin- Radyo yayınlarında müziğin bu kadar etkin, edebiyatın da de; “kün” (ol) emrinin yaşamın kurucu kelimesi ol- içeriklerde bu kadar içkin olmasının daha bir sürü sebebi duğu gerçeği karşılar bizi. O yüzden mi; “Edebiyat, ya da gerekçesi sayılabilir. Ancak radyo, duyuşumuzu, insan ruhunda yapılan yolculuktur.” demiştir yazar düşlerimize taşıyan, hayatı hayâl ederek yaşamamıza Ahmet Ümit? Bilmiyorum. Ancak insan konuşmakla imkân sağlayan biricik mecra olmaya devam ediyor. ayrılır öteki canlılardan, yazmakla da (edebiyat) kendi Ürettiklerini bize sunarken, tükenmiyor, dinleyicide yeni cinslerinden. çağrışımlara, hissedişlere, etkileşimlere kapı aralıyor.

Belki de bu yüzden Ezra Paund; “Edebiyat, her şey- Radyo hep olacak, zira söz bitmeyecek, sözün sonsuz den önce değişmekte olan dilin, en yüksek anlatım çağrışımları, edebiyat olarak, yazım olarak, şiir olarak, yeteneğidir.” diye belirtir. beste olarak, güfte olarak, hep var olacak.

26 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28 Radyodaki Edebiyat

Müge Tüzün GERÇEK

Bütün bu programların temel amacı: okumaya teşvik etmek, okura nitelikli eserleri tanıtmak, onları edebiyat dünyasındaki isimlerle tanıştırmak, buluşturmak.

aman zaman çoğumuzun yaşadığımız Elbette hepimiz biriciğiz. Elbette yaşadıklarımız bizim hayattan, bulunduğumuz ortamdan, için çok önemli, çok değerli ancak sonuçta hepimiz içinde olduğumuz koşullardan kaçmak; insanız ve insana ait ne varsa daha önceden de vardı. uzaklaşmak isteği olmuştur. Ya da kim- Aynı ya da benzer şeyler daha önceden de birilerinin bilir birine, bir şeylere kızıp sinirlendiği- başından geçmiştir. Ya da bırakın benzer olayları bu- miz; belki de çok sevinip mutlu olduğumuz… güne değin aklımızın ucuna gelmeyen bir şey yaşaya- bilir, adını sanını hiç duymadığımız biriyle tanışabiliriz. Etkisinden uzun süre kendimizi kurtaramadığımız olay- İşte kitap sayfalarını çevirdikçe o sözcüklerin, o cüm- lar yaşamışızdır. İşte ne olursa olsun, ister başımız lelerin arasında yol aldıkça ve bu paylaşımdan hoşnut göğe ersin, ister kendimizi çok mutsuz, çok kırgın his- kaldıkça keyfimize diyecek olmaz. sedelim ya da her şey yolunda gitsin; bu yaşadıkları- mızı paylaşabileceğimiz, sığınabileceğimiz bir alan var Okuduğumuz ister bir roman, bir öykü, ister şiir ya ki o da edebiyat. Kitapların dünyası bize bu hayatta da oyun olsun; dizeler, satırlar arka arkaya geldikçe yalnız olmadığımızı hissetirir. Aynı şeyleri daha önce dünyamız zenginleşecek, gelişecek, değişecek. Her milyonlarca kişi hissetmiş ya da düşünmüş olabilir. kitap yeni bir ufuk açacak bize. Ve belki de bu eylem

27 EKİM 2017 / SAYI 28

kendi kendimize ve sadece kendimiz için yaptığımız Okumaya doyamaz. Kitap okumanın tadını başka hiç- en güzel eylemlerden biri olacak… bir şeyde bulamaz. Kitap Oburu başlıyor!” diye se- lamlıyor dinleyicileri. Programa Serkan Türk ve Namık Bizi bu kitapların dünyasıyla tanıştıracak birçok mecra Somel de eşlik ediyor, yeni çıkan kitaplardan öneriler- var. Bunlardan biri her yerde kolaylıkla ulaşabileceği- de bulunup, seçtikleri bir edebiyat dergisi hakkında miz, her zaman bize arkadaşlık eden radyo. Bir ses, ve konuk ettikleri edebiyatçı ile sohbet ediyorlar. Ay- bir paylaşım istediğimizde, radyo bize bu fırsatı ver- rıca Kitap Oburu her hafta dinleyicilerine kitap hediye miyor mu? Dinlediğimiz bir şarkı ya da bir konuşma ediyor. Sözünü etmezsek olmayacak, yıllara meydan olsun; bizi kimi zaman eğlendiriyor, mutlu ediyor, kimi okumuş bir program var ki o da Bir Roman Bir Hikâye. zaman bilgilendirip geliştiriyor. Her gün 22.45’te Türk ve dünya edebiyatından seçme roman ve hikâyeleri dinliyoruz bu radyo klasiğinde.

Bir başka program Kitaptaki Müzik. Neşe Yenice’nin “Yüreğine dokunur okuduğun, hazırladığı, çarşamba günleri 22.00’de başlayan programda kimi zaman bir kitaptan esinlenerek klasik duyduğun anda. Ardı ardına müzikten örnekler sunuluyor. Tabii ki bunlarla kalmıyor. “Hayatın Sesi” ve TRT’nin bir başka radyo klasiği olan kapılar, pencereler açar aklında. “Gecenin İçinden” gibi çeşitli programlarda da zaman zaman kitap tanıtımları yapılıyor, edebiyattan konuşu- Peşinde bazen kalabalıklar, luyor.

bazen saf sessizlik.” Günümüzde biz radyocular, yaptığımız bu yayınlarla din- leyiciye belki de bir tür rehberlik ediyoruz.

TRT, kamu yayıncılığının gereği radyo yayınlarında da Sözünü ettiğimiz bu programlar sadece 2017 yılında bu alanı ihmal etmiyor. Geçmişte olduğu gibi bugün yayınlananlar. Bugüne dek edebiyatla ilgili yüzlerce de dinleyiciye ulaşmayı, onlara bir tür rehberlik etmeyi nitelikli yayın yapılmış elbette. Radyo yayıncılığının devam ettiriyor. başladığı o dönemi ve o dönemin koşullarını düşü- necek olursak bunun belki çok daha değerli olduğu- Radyo-1’de yayınlanan “Bir Okurun Not Defteri”, nu göreceğiz. Dinleyicinin radyo ile tanıştığı ve daha “Edebiyat Adası”, “Kitap Oburu” gibi programlar bu iş- sonraki yıllar henüz televizyon yok, radyo tek başına levi yerine getirmeye çalışıyor. Dinleyiciye nitelikli eser- yol alıyor. Kitap ve dergilerin dağıtım ve satış imkân- leri, edebiyat alanında emek verenleri tanıtıyor, onları ları günümüze göre son derece kısıtlı. Bilgisayar, in- yazarlarla buluşturuyor. Pazartesi günleri 14.30’da ternet henüz hayal bile edilemiyor. İşte o dönemin yayına giren “Bir Cümle, Bir Şarkı, Bir Replik” progra- programlarının daha değerli olduğunu düşündüren mını Gülay Oktar hazırlıyor. “Yüreğine dokunur okudu- bunlar. Elbette bugün de çok önemli bir işlevi yerine ğun, duyduğun anda. Ardı ardına kapılar, pencereler getiriyor bu yayınlar. Hemen her an internete girebili- açar aklında. Peşinde bazen kalabalıklar, bazen saf yorken gazete, dergi, radyo, televizyon parmağımızın sessizlik.” sözleriyle başlıyor sinyal. Ve bir cümlenin, ucundayken artık bir tablete yüzlerce kitap sığdırabili- bir şarkının, bir repliğin ardına takılıp sürüyor sohbet. yor ve bu ağırlık olarak bir kitap bile etmezken bu bol- ”Edebiyat Adası” salı günleri, yine saat 14.30’da ya- luğun, bu imkânların, bu kolaylığın içinde; iyiyi, güzeli yınlanıyor. Yapımcılığını benim, sunuculuğunu Hafize bulmak ayrı bir zorluk. Okan’ın yaptığı program birkaç bölümden oluşuyor. Bir kitap, bir yazar ya da bir yayınla ilgili sohbetin yanı Günümüzde biz radyocular, yaptığımız bu yayınlar- sıra edebiyattaki son gelişmeler, çocuk ve gençlik la dinleyiciye belki de bir tür rehberlik ediyoruz. So- edebiyatına dair öneriler ve yazılmış ancak bir nedenle nuçta bütün bu programların temel amacı; okumaya şimdiye dek basılamamış eserlerin öyküsü yer alıyor teşvik etmek, okura nitelikli eserleri tanıtmak, onları Edebiyat Adası’nda. Çarşamba günleri “Bir Okurun edebiyat dünyasındaki isimlerle tanıştırmak, buluş- Not Defteri” var. Taner Özmen tarafından hazırlanan, turmak. Hülya Ayaz’ın seslendirdiği program; edebi eserleri, yazarları tanıtıyor, bir dönem yaşanmış kültür ve sanat tartışmaları hakkında bilgi veriyor.

“Kitaplara tutkuludur kitap oburu. Okumaya doyamaz. Kitap okumanın tadını başka hiçbir şeyde bulamaz.” Radyodan ve edebiyattan uzak kalmamanız dileğiyle…

Bir diğer edebiyat programı da perşembe günleri ya- yınlanan Kitap Oburu. Yapımcısı ve sunucusu ede- biyatla yıllardır içiçe olan, aynı zamanda çevirmenlik yapan Yiğit Yavuz. “Kitaplara tutkuludur kitap oburu.

28 www.trtradyovizyondergisi.com SERBEST YAZI EKİM 2017 / SAYI 28

TANPINAR’IN ESERLERİNDE Istanbul Kahvehaneleri Taner ÖZMEN

Mütareke yıllarında Tanpınar ve arkadaşları, hâlâ varlıklarını sürdüren Şehzadebaşı çaycılarındansa, daha ziyade Sultanahmet kahvelerinde ve Nuruosmaniye’deki İkbal’de toplanırlar.

Beş Şehir’de “İstanbul”u anlatırken kahveha- ri Cemal’in hoşuna gider. Onun da burnu, Sahnenin Dışındakiler’in Kudret Bey’inin burnu gibi marifetli bir nelere de bir fasıl açan Ahmet Hamdi Tanpınar, burundur ve o da, başka şekilde olmakla beraber, “Seyyahların, tavan ve duvarlarının, kepenk ve sözlerini burnunun hareketleriyle tamamlar; konuş- ması ise baştan aşağı sürprizdir.” Dr. Talha ile tavla sayvanlarının nakşını övdükleri; bazısının ge- oynayan Hâşim, yapmacık bir hiddet içindedir. Müta- niş pencerelerine şehrin en güzel manzaraları reke yıllarında Tanpınar ve arkadaşları, hâlâ varlıklarını sürdüren Şehzadebaşı çaycılarındansa, daha ziyade asılmış; havuzlu, fıskiyeli, peykeli duvarları- Sultanahmet kahvelerinde ve Nuruosmaniye’deki İk- na kehribar ağızlı çubuklar dizilmiş eski Türk bal’de toplanırlar. İkbal’i, o civarda bulunan Yüksek Muallim Mektebi felsefe öğrencileri, bilhassa Hasan kahvesi, İstanbul’un büyük hususiyetlerinden Âli Yücel’le Hikmet keşfetmişlerdir. Genç edebiyat- biriydi.” diye yazar. Ne ki orta oyuncu ve med- çıların, yöredeki Dergâh mecmuası idarehanesinde; etrafında toplandıkları Yahya Kemal, Tanpınar ve arka- dahların, saz şairlerinin, Karagözcülerin gös- daşları “devama başladıktan sonra” benimser İkbal’i. teri yaptıkları kahvelerin yerini; Tanzimat’tan Düyûn-u Umûmiye’de memur olan Ahmet Haşim, sonra duvarları aynalarla süslü, sandalye ve gündüz belli saatlerde veya akşamüzerleri; Dergâh masalarla donatılmış, Viyana ve Paris usulü mecmuasındaki dizgi hatalarından “o kadar meyus olan” Abdülhak Şinasi’yse ara sıra uğrar İkbal’e. kahveler alır. “Dergâh’a yazdığı makalelerle mecmuanın millî ha- İstanbul beylerinin toplandığı bu kahvelerin bir kısmı, vasına Bergson’dan gelen çok özlü bir derûnilik ka- “Sultan Aziz devrinde birdenbire yayılan gazete zev- tan Mustafa Şekip Tunç’la Necmettin Halil Onan, Ali ki yüzünden”, bir vakit sonra “kıraathane” adını alır Mümtaz Arolat, Mustafa Nihat Özön, Nurullah Ataç, ve “Beyoğlu’ndan Galata ve Divanyolu’na, Beyazıt’a Yunus Kâzım Köni İkbal’de buluşur; yemek saatlerinin kadar” yayılır. O devirde, sözgelimi Parmakkapı’da- dışında bütün günü ve gecenin büyük bir kısmını bu- ki büyük kahvede Meddah Aşkî dinlenir, Hayalî Sa- rada geçirirler.” lim’den Karagöz seyredilirmiş. Yeni açılan kahveler, eski kahveleri, hiç olmazsa onların saz şiiri zevkini Bizim masamız, kapıdan girince sol taraftaydı. Fakat birdenbire kaldırmaz; sadece masa ve iskemlenin gi- Yahya Kemal’in konuşması ve kahkahalarımız kızışınca rişiyle manzarasını değiştirir. Bu kahveler ötekilerinin halka genişler, bütün bir yanı alırdık. yanı başında, ‘Semaî Kahveleri’ adıyla uzun zaman devam ederler. Bir de özellikle Şehzadebaşı civarında Bazen Mükrimin Halil’le Osman Cemal de görülür İk- bulunan ‘çayhaneler’ vardır ki buralar çayı hususî bir bal’de. “Kaç nesil ve kaç terbiye burada birleşirdi.” zevk hâline getiren tiryakilerin mekânıdır. Tanpınar’ın diye içlenir Ahmet Hamdi. “Birkaç cephenin hâtırasını Sahnenin Dışındakiler adlı romanında Muhlis Bey’in vücutlarında hatta yüzlerinde taşıyan çoğu malul ihti- Cemal’i götürdüğü Acem’in Kahvesi bunlardan biridir. yat zabitleri, ordudan yaralı ve sakat ayrılmış muvazzaf “Bir gün Muhlis Bey, Cemal’i Ahmet Hâşim’le tanıştırır. zabitler; henüz Anadolu’ya geçememiş yüksek rüt- Bülbül şairinin bir ucu kalkık kaşlarının altından insa- beli askerler; yarı mutasavvıf, son derece kibar; kimi na çocukça bir neşe ile bakan gözleri ve el işaretle- satranç kimi dama meraklısı ve hemen hepsi müf- 29 EKİM 2017 / SAYI 28

lis birkaç Abdülhamid devri kazaskeri; kim bilir han- Sahnenin Dışındakiler’de “Sultanahmet’te set üstün- gi devrin ikinci, üçüncü derecede, halim çehreli ve deki kahvelerin birincisi” olarak geçen kahve “Aka- mütereddit ricâli; aşırı milliyetçi ve Damad Ferid Paşa demi” olmalıdır. Yazın Darülfünun talebelerinin sıkça casusu burada; Baudelaire’in, Verlaine’in, Yahya Ke- geldikleri kahveye, bazen Yahya Kemal de uğrar. Tan- mal’in, Haşim’in, Nedim ve Şeyh Galib’in hayranı genç pınar’ın Beş Şehir’i yazdığı 40’lı yıllarda Akademi de, Dergâhçılarla beraberdiler.” sözleriyle sürdürür anlatı- İkbal de, civardaki kahveler de hâlâ ayaktadırlar. Ne sını. “Bizim masamız, kapıdan girince sol taraftaydı. var ki ‘Umumî hapishaneye ve Adliye’ye yakınlığı do- Fakat Yahya Kemal’in konuşması ve kahkahalarımız layısıyla, Millî Mücadele senelerinin mühim davalarının kızışınca halka genişler, bütün bir yanı alırdık. Bilardo her yerden fazla konuşulduğu bu kahvelerin etrafı fa- istekalarının gürültüsü, tavla şakırtıları, garson çığlıkları kirleşmiş, müşterileri de değişmiştir. Tanpınar, ressam arasında, Anadolu’da olup bitenlerin verdiği hava için- Zeki Faik İzer’i, Elif Naci’yi Akademi’de tanımıştır. Bir de şiirden bahseder, projeler kurar, gazetelerden geç Ramazan gecesi filozof Rıza Tevfik, çoğu öğrencisi vakit dönen arkadaşlarımızdan İnönü ve Sakarya Mu- olan bir kalabalık önünde, Akademi’de zeybek oy- harebeleri’nin en son havadislerini alırdık.” Sahnenin namış ve taklitler yapmıştır. Aydede’de çalışan fakat Dışındakiler’in Cemal’ini de sonraları uğrak yerlerinden gönlü Dergâhçılarda olan Osman Cemal’le arkadaşı biri olacak İkbal’e ilk defa M. götürür. O gün Hâşim’le Mükrimin Halil, Sultanahmet kahvelerine yahut Tür- Yahya Kemal de oradadır. be’deki Yeni Şark kahvesine giderler.

Romanda “Fesini başından çıkarıp yüzünü güneşe Yeni Şark’ın müdavimlerinden Yahya Kemal’in masa- uzatan İhsan, yanındaki esmer, orta yaşlı, zayıf, siyah sının sık görülen konuklarından biri de Süleyman Na- ve gür bıyıklı adamı Cemal’le tanıştırır. Adam kahvenin zif’tir. Tanpınar Türbe’deki Yeni Şark’a daha çok Hilmi sahibi Ali Bey’dir. Ne var ki Sahnenin Dışındakiler’in Ziya ile beraber gelir. Beyazıt’taki setli kahveler, câmiin sonlarına doğru Cemal’in, sahipleri için “kahve sahibi bahçesindeki Küllük, o devirde Hamdi ve arkadaşla- kardeşler” deyişinden, İkbal’in tek bir kişiye ait olma- rını pek çekmez. Buna karşılık kışın bazı cuma yahut dığını; Ali Bey’in “kahve sahibi kardeşler”den biri, belki Ramazan geceleri fasıl musikisi yapılan, Beyazıt - Ak- de en büyüğü olduğunu öğreniyoruz. M. de bulundu- saray yolunun başında, bir zaman bakkal dükkânı olan ğu sırada Cemal’e, ünlü İkbal’den çok bahsedilmiştir. oldukça güzel bir kahveye sık sık giderler. Yahya Ke- mal’in gençlere tanıttığı kahvede yapılan fasılları, son Sultanahmet’te, tam köşedeki ilk kahveyi bulan da yine ustalardan İsmail Hakkı Bey idare etmektedir. Sahne- Yüksek Muallim Mektebi’nin felsefe öğrencileridir. Buranın nin Dışındakiler’deyse aynı topluluğun Beyazıt’ta bü- adını Hasan Âli Yücel “Akademi” koymuştur. yükçe bir kıraathanede haftada üç gece konser ver-

30 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

diği söylenir. Romanın anlatıcısı Cemal, İhsan’la gittiği gün de Boyacıköyü’ne kadar yürür Mümtaz ve deniz kıraathanede, İsmail Hakkı Bey’i ilk defa dinler. Divan- kenarında küçük bir balıkçı kahvesinde oturur. yolu’ndaki Yıldız Kahvesi de Tanpınar ve arkadaşları- nın uğrak yerlerindendir. Huzur’un genç âşığı; insanlar gibi balık ağları, duva- ra dayalı direkler, biraz ilerdeki cami, çeşme, kıvırcık Mümtaz’la Nuran sonraları Emirgân’a da çıkarlar. Kahvenin tüylü yavru köpek gibi kahveleri de dostu sayar. Nu- mevsimi başlamıştır. Her cinsten, her yaştan insan vardır ran’la gezintilerinde, sevdikleri yerlere adlar takarlar. orada. Burası bir Meydan Kahvesi’dir. Küçük Çamlıca’da, IV. Mehmed’in av köşkünden kal- ma su haznesi ve çeşme üzerindeki kahve, onlar için Beş Şehir dışında; Huzur, Sahnenin Dışındakiler, “Derûnidil”dir. Kocamustafapaşa’ya gittiklerinde de Saatleri Ayarlama Enstitüsü ve Aydaki Kadın adlı ro- önce camiin önündeki kahvede oturup çay içerler. manlarında da kahveleri işlemeyi sürdürür Tanpınar. Sonbahar ortalarına doğru uğradıkları Kanlıca Kahve- Kahveler, Ahmet Hamdi’nin roman kahramanlarının si’nde, gölgelenen saadetlerini konuşurlar. Sevgililerin neredeyse hayatlarının birer parçasıdır. Öğleden son- Anadoluhisarı’nda uğrak yerlerinden biri de iskelenin ra kiracıyı görmek için sokağa çıkmış, dönüşte Beyazıt sağındaki küçük kahvedir. Gezintilerden yorgun dü- Kahvesi’ne uğramış olan Huzur’un kahramanı Müm- şünce, Mümtaz’la Nuran, Beyoğlu’nda bir kahvede taz, İhsan’a hastabakıcı ararken sokaktan sokağa dinlenirler. Başka bir küçük kahvede, kim bilir kaçıncı girer; bakkallarla, kahvecilerle konuşur. Genç adam, kez, Suat’ın mektubunu okur genç adam. Arkadaş- Nuran’la Küçükçekmece’ye gittikleri bir gün de köprü- larıyla buluştuğu Küllük’se, yaz akşamının koyu ışığı nün başındaki Avcı Kahvesi’nin dereye bakan bahçe- içinde, sıcaktan, uğultudan bunalmaktadır. sinde geçirdikleri saati hatırlar. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, çeşitli sebeplerle Millî Mü- Bir keresinde de, Boğaz’daki iskele kahvelerinden cadele’nin dışında kalan İstanbul aydın çevrelerini an- bahseder Mümtaz. Onlardan birinde Nuran’ın halasının lattığı Sahnenin Dışındakiler adlı romanındaysa Beş kızı İclâl’le oturup kahve içmişlerdir. Nuran’a rastlamak Şehir’de, Huzur’da hatta daha sonra Saatleri Ayarla- umuduyla gezindiği Kandilli’de, İskele Kahvesi’nde ki- ma Enstitüsü’nde gördüğümüz kahvelerin çoğuyla ol- tap okuduğunu da unutmamıştır. duğu gibi “Beyazıt’taki Merkez Kıraathanesi”, “Bâbıâli karşısındaki İhsan Bey Kıraathanesi”, “Divanyolu’nda Mümtaz’la Nuran sonraları Emirgân’a da çıkarlar. Kah- Şûle Kıraathanesi” gibi kahvelerle de karşılaşırız. İhsan venin mevsimi başlamıştır. Her cinsten, her yaştan in- ve Muhsin Bey tarafından Tevfik Bey’e özel bir görevle san vardır orada. Burası bir Meydan Kahvesi’dir. Bir Kandilli’ye gönderilen Cemal, Kandilli İskelesi’nin etra-

31 fındaki kahvelerde, bu kahvelerin önlerindeki alçak is- kısılıp narin endamlı delikanlılar Kafkas dansları, ka- kemlelerde, tıpkı vapurdakiler gibi dalgın dalgın etrafa dınlarsa ufak tefek plastik rakslar yapmaktadırlar. bakan yahut birbirleriyle konuşan, bakışlarında yarının şüphesi ve korkusu toplanmış bir yığın insan görür. Ruh hekimi Ramiz için kahvelerden “daha enteresan etüt mevzuu” yoktur. Ona mesleğini “asıl sevdiren” kahvedir. Kahveler Buradaki insan çeşitliliği, ona göre hiçbir yerde bulunamaz.

toplumun nabzının attığı yerlerdir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne gelince, romanın kah- İstanbul’u işgal eden yabancı güçler ramanı ve anlatıcısı Hayri İrdal, Adlî Tıp’ta gözetim altındayken tanıdığı Dr. Ramiz tarafından “öyle garip de sık sık buraları basar, silah arar, hiç bir âleme” sokulur ki “orada herhangi bir hareketin sebepsiz birçok kişiyi aksaklığını görmek imkânsızdır.” Hayri İrdal’a göre “gerçekten garip bir yer” olan Şehzadebaşı’ndaki tevkif ederler. büyükçe kıraathanede hiçbir şeye hayret edilmez, hiçbir şeyin üzerinde fazla durulmaz. “Burada insan, Tanpınar’a yahut romanın kahramanı Cemal’e göre olduğu gibi, bütün hususiyetleri, kabahatleri, sakat- 1920’lerde İstanbul, “her evde ayrı ayrı olmak şar- lıklarıyla kabul edilir ve bunlar ne kadar çok olursa, o tıyla” bir iç harbi yaşamaktadır. Bu yüzden herkes kadar hoşa gider. Fakat bu affedilmek değildir. Ak- bir gerginlik içindedir. İsyanı, Millî Mücadele sine burada hiçbir şey unutulmaz, hatta her zaman yanlılarının moralini bozmuştur ve isyan bastırılıncaya için hatırlanır.” kadar her gün kahve kahve gezip halka umut dolu haberler verirler. İsyanın tenkili haberini ise dokuz Ruh hekimi Ramiz için kahvelerden “daha enteresan kahveye birden duyurmuştur Cemal. etüt mevzuu” yoktur. Ona mesleğini “asıl sevdiren” kahvedir. Buradaki insan çeşitliliği, ona göre hiçbir Millî Mücadele süresince İstanbul’a gelen haberler- yerde bulunamaz; sosyal-psikanaliz için daha iyi bir de, umut kadar umutsuzluk da vardır. Bu günleri ya- yer yoktur; hiçbir gazetede, buradaki kadar havadis şayanlar, meselâ çarşı içinde veya Beyazıt kahvele- bulunamaz. rinde, birkaç saat içinde çehrelerin nasıl birkaç defa değiştiğini, bir saat evvel gömülmeye hazır denecek Salâh Birsel’e göre, Hayri İrdal’ın gittiği kahve, Şeh- kadar asık yüzlerin, bir saat sonra neşe ile nasıl parıl- zadebaşı’ndaki Dârüttâlim Kıraathanesi’dir. Kahve, dadığını gayet iyi hatırlarlar. bütün özelliğini, “ömründe bir gün bile ciddî görün- mek zahmetine katlanmamış olan” sahibinden alır. Anadolu Harbi devam ederken sahnenin dışında Neredeyse İstanbul’un yarısını tanıyan bu adamın bi- kalanlar, özellikle de gazetelerde çalışan Cemal ve riyle dost olması için, onu bir kere görmesi yeterlidir. arkadaşları; İstanbul’daki olumsuz havayı önlemek “Bu sayede kıraathanesini bir nevi kulüp yapmıştır.” için kendi aralarında tedbirler düşünürler. Bu amaç- Kıraathanenin sahibi son derecede sevimli, iri yapılı, la şehrin muhtelif merkezlerindeki büyük kahvelerde güzel bir adamdır. “Acayib”i, yani garip, tuhaf, alışıla- tanıdıklar tedarik etmeye karar verirler. Böylece yer nın dışında, değişik olanı yaşama biçimi edinmiş bu yer baş başa konuşmalar, yalan felâket haberlerini adam; yapmacık kıyafeti ve Frenk taklidi sivri sakallı karşılayacaktır. İşleri biter bitmez kahvelere dağılan çehresiyle, Tanzimat’ın züppe tiplerini hatırlatır. Eski gençler, “vaziyeti münakaşa” etmeye başlarlar. As- ile yeni arasında kendine özgü bir dille, “sabahtan kerlik işlerinde tecrübeliler; Büyük Harb’in, şehrin akşama kadar dünyanın en akla sığmaz hikâyelerini içinde kalmış artıkları olan ihtiyat zabitleri, mütekait anlatan” kıraathane sahibi, hiçbir şey bulamadığı za- askerler; mermer kahve masaları üzerine çizdikle- man “kendi hayatının hiç bahsedilmemesi lâzım ge- ri haritalar, krokilerde, cephe hareketlerinin muhtelif len taraflarını nakleder”. safhalarını anlatırlar.” Tanpınar yahut Hayri İrdal’a göre, Dârüttâlim Kıraat- Anadolu’da “açık ve hür mücadele” sürerken İstan- hanesi’ne “her cins ve meşrepten insan” gelir. “Zen- bul’un yüzlerce yılda oluşmuş moral yapısı değişme- gin mirasyedi, müflis veya tutunmuş tüccar, şöhret- ye yüz tutmuş; işgal ordularının şehre döktüğü para, siz şair, gazeteci, ressam, yüksek memur, satranç kazanç şekillerini altüst etmiş; Beyaz Rus akımının ve dama ustaları, eski pehlivanlar, bir iki Darülfünun çok başka mecralar verdiği büyük bir eğlence ha- hocası, bir yığın talebe, aktörler, musikişinaslar, hulâ- yatı başlamıştır. Beyoğlu’nda bir yığın lokanta, bar, sa her meslekten adam… Küçük guruplara ayrılmış dansing açılmış; ağırbaşlı İstanbul efendilerinin bir olmalarına rağmen hemen hepsi yine beraber yaşar vakitler gazetelerini okuyarak alçak sesle dünya gidi- gibidirler. Herkes bir defa rastgeldiğiyle ikinci gün şi hakkında bedbinlikleri birbirlerine naklettikleri, sa- senli benli olur. Hiç kimsenin öbüründen saklı bir sır- bah kahvesi ve akşam çayı içtikleri İstanbul kahveleri, rı yoktur. Kirli veya temiz bütün çamaşırlar ortadadır. manzaralarını değiştirmiştir. Artık her büyükçe kahve- Herkes onları istediği gibi evirip çevirir, koklar, müna- de tombala oynanmakta; muayyen saatlerde ışıklar sip bulduğunu etrafına ehemmiyetle gösterir.

32 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

Her fazilet, etmemiş yahut kaba insiyaklarını yenememiş insan- lara verilen isimdir. ‘Şiş Tâifesi’nden bir insan kavga her biçarelik, hatta rezaletler bile bu- edebilir, fakat bir ‘Esâfil-i Şark’ veya ‘Nizamcı’, ancak rada aynı soğukkanlılıkla, hatta icap Şişliği tutarsa kavga eder. Bundan dolayı Şişlik, biraz iptidailik mânâsına gelir. ederse bir çeşit şefkatle muhakeme ve kabul edilir. Oğuz Demiralp’e göreyse ‘Şiş Tâifesi’, kent yaşamına ayak uyduramamış, lumpen tavırlı insanlardır.

Başta kahve sahibi olmak üzere bütün gedikli müş- Kahve bir semboldür âdeta Saatleri Ayarlama Ens- terilerin burada takılmış hususî adları, hayatlarından titüsü’nde. Demiralp’in sözleriyle, İstanbul halkının sanki büyük bir dikkatle seçilmiş ve kendileri görülür temsilcisidir kahve ahalisi. Oradaki insanlar, “kendi görülmez hatırlanan ve hatırlatılan bir iki hikâyesi vardır. şeklini” yaratamamış bir hayatın ürünüdürler. Bir çe- Ömrü kahve peykelerinde geçen Hayri İrdal, kıraat- şit aralıkta yaşıyorlarmış gibi düşünür onları Tanpınar; hanede tanıdıklarından birini, yıllar sonra “vekil san- “muasır zamana girememiş olmanın şaşkınlığı içinde dalyesinde” gördüklerinden söz eder. Kahve müda- yarı ciddî, yarı şaka, tembel bir hayat” sürerler. Oğuz vimi, “‘korkulacak derecede muvaffakiyetli bir politika Demiralp, “özsuyu çekilmiş bir ortam” olarak niteler adamı’ olmuştur. Fakat bu acayip kahvede onu tanı- kahvehaneyi: “Gönül ve zihin uyuşukluğunun yanısı- yanlar, adı söylenince hâlâ aynı şeyleri hatırlamakta, ra, ‘iki dostun, bir hesap yüzünden pençe pençeye aynı hükümleri tekrarlamaktadırlar. gelebileceği’ kadar çığırından çıkmış” bir ortam.

Halit Ayarcı, çoğunu yakından tanıdığı kahvedeki in- Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış isimli çalışmasında sanları, ‘hep bir çeşit aralıkta yaşıyorlarmış’ gibi dü- Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü genişçe şünür. Gerçekten de “buradaki hayat, asıl kapının inceleyen Berna Moran, Şehzadebaşı’ndaki kıraat- dışında bir hayattır. Onu yaşayanlar, hiç içeriye gir- hanenin anlatıldığı bölümü “önemli” bulur. “Bu bahsi, meyi düşünmeden yahut da bir ayakları daima eşikte istersek alaycı bir dille anlatılmış bir kıraathane betim- yaşıyorlardı.” Burada “her gün bir yığın para kavga- lemesi gibi” okuyabileceğimizi belirten Moran, “Ama sına, bitmez tükenmez hesaplara, haftalarca süren gerçekte Tanpınar, hiç kuşkusuz, kıraathane halkını fiskoslu konuşmalara” şahit olunurdu. anlatırken, toplumumuzun Tanzimat’tan sonra iki uy- garlık arasındaki bocalayışını da dile getirmektedir.” Kahve bir semboldür âdeta Saatleri Ayarlama Enstitüsü’n- diye yazar. “Biz, tarihî ve coğrafî bir zorunluluk gereği, de. Demiralp’in sözleriyle, “İstanbul halkının temsilcisidir Tanzimat ile Batı’ya yönelmişiz, ama ne eskiyi bıraka- kahve ahalisi.” Oradaki insanlar, “kendi şeklini” yaratama- bilmiş ne de yeniyi tam olarak alabilmişiz. Mimarîmiz- mış bir hayatın ürünüdürler. de, ev eşyamızda, kıyafetimizde, hayat tarzımızda bir ikilik doğmuş. Kıraathanenin anlatılan günlük yaşamı- Dârüttâlim Kıraathanesi’nde konuşulanlara gelince… nın altında bu ikiye bölünmüşlük yatar. Sahibi de yarı “Tarih, Bergson felsefesi, Aristo mantığı, Yunan şiiri, yerli, yarı Batılı görünüşüyle garip bir adamdır.” psikanaliz, ispritizma, alelâde dedikodu, çıplak hikâ- ye, korkunç veya meraklı macera, günlük siyasî hâ- Aydaki Kadın romanının kahramanı Selim’se, kız kar- dise” ve daha birçok şey… deşi Nevzat ve komşu kızı Atıfet’le, bir kahvede Med-

dah Sürûrî’yi seyreder. Kahve ağzına kadar doludur. Buradakiler birbirlerini o kadar fazla dinlemişlerdir ki, Bununla beraber kahveci onlara meddaha yakın bir hepsi anlatılanı aşağı yukarı evvelden bilir. Hep aynı yerde üç iskemle bulur. kelimelerle anlatılana müdahale edilir, aynı yerlerde gülünür; macera oradakilerden birkaçı arasında geç- Ermeni, Yahudi, Rum, Arap halayık, Kastamonulu mişse, alâkadarlar aynı yerlerde tamamlayıcı sözü uşak ve hizmetçi taklitleriyle dolu olan küçük ve ol- alırlar. dukça çapkın gösteri, tek anlatanın yeteneğiyle bir-

denbire büyük komediye yaklaşan bir geçmiş zaman Burada ciddî şeylerden konuşanlara “Nizâm-ı âlem- muaşakasının hikâyesidir. ciler” denir. “Dünyayı düzeltmek zahmetini üstlerine alan bu aristokratların altında daha geniş bir taba- Çok iyi bir saatinde olan meddah, hiçbir işaret ver- kaya, ‘Esâfil-i Şark’ adı verilmiştir. Onlar kültürden, meden; bu Rum, bu Ermeni, bu Arap tecvidiyle ko- medeniyetten, bu kahvedeki müşterek hayata yara- nuşan adamdır demeden; birbirini tutmayan, hiçbiri yacak kadarını almakla yetinen, günlük hazların ve öbürünü cevaplandırmayan cümlelerle bütün bir ce- geçim sıkıntısının veya çaresizliklerinin dışında yalnız- maati, bütün virtüozitesini kullanarak bir romancı gibi ca komiğin, aksayanın üzerinde zararsızca durmakla ustaca konuşturur. yetinenlerdi. ‘Esâfil-i Şark’tan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserleri, kahve Nihâyet üçüncü bir tabaka olarak ‘Şiş Tâifesi’ gelir. edebiyatımızın en önemli kaynaklarından birini oluştururlar. Şiş, hiçbir inceliği olmayan, şehir hayatına intibak

33 Her yerde Türkiye’nin en çok dinlenen radyo kanalı TRT FM... Başarının mimarları olan yapımcı / sunucular TRT FM’i anlatıyor.

ANKARA Acar ACARTÜRK

24 saat canlı yayın yapan ve yaygın yayın ağıyla Türki- ve işitsel tüm sosyal iletişim kanallarını kullanır ve in- ye’nin hatta dünyanın her köşesine ulaşabilen TRT FM, teraktif dinleyici iletişimine de ağırlık vererek hareket geniş ve katılımcı bir dinleyici kitlesine sahip, öncü bir eder. Ankara Radyosu programlarının bu bağlamda müzik kanalıdır. Bu bilinçle hareket eden TRT FM An- üstlendiği diğer bir misyon; yayınlarını stüdyo dışına kara Radyosu programları için öncelik; müzik listelerinin taşıyarak dinleyicisiyle iç içe olmaktır. sevilen, çok dinlenilen, eski ya da yeni parçalardan olu- şan geniş bir arşiv kullanılarak hazırlanmasıdır. Özel ve önemli günlerde şehir meydanlarına gidilerek uzun yol güzergâhlarında yollara çıkılarak ve üniversi- Bu anlamda Ankara Radyosu programları, bir önceki telerde gençlerle buluşularak yapılan interaktif yayınlar ve bir sonraki yayını gözeterek kendi çizgisine uygun çok ses getirmektedir. müzik listelerini hazırlar. Bir TRT FM klasiği: Tam Bu Saat Tecrübeli ekipler, radyo yayıncılığında sergilediği ku- rumsal duruş ve profesyonel hareket etme kabiliye- Acar Acartürk’ ün yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlen- tiyle, bu müzikal kriterlerin yanında, “bir radyo yayını diği, TRT Ankara Radyosu yapımlarından biri olan “Tam yapıldığı” gerçeğini birinci planda tutarak görsel, yazılı Bu Saat” üç senedir TRT FM kuşağında 17.00-19.00

34 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28 saatleri arasında, hafta içi beş gün canlı yayındadır. Saat” programı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden Mert Özcan, Sena Özden ve Erhan Yiğitcan’dan oluşan Radyo Vatan ve Azerbaycan’dan Asan Radyo ile ger- çalışkan bir ekiple, sık sık stüdyo dışına da çıkmakta ve çekleştirdiği ortak yayınlarıyla, TRT içyapımı olarak “TRT Anadolu’nun farklı bölgelerinde, farklı illere ve üniversi- FM sizlere geliyor.” sloganına, bir dünya radyosu olma telere giderek yayınlarını dış mekânlardan da yapmak- misyonunu da ekletmiştir. Stüdyo ortamını defalarca dış tadır. Bu anlamda özellikle üniversite kampüslerinden mekânlara taşıyan programın diğer bir özgün özelliği; yaptığı canlı yayınlarla genç kitleyi programın içine kata- orkestra eşliğinde yapılan üniversite canlı yayınlarında rak TRT FM’ in dinamizmini artırmakta, dinleyici profilini sunucu tarafından kullanılan bir DJ setiyle, çağın gerek- ve yayın yelpazesini genişletmektedir. Çanakkale’den lerine uygun teknolojininTRT FM’de sergilenerek örnek yapılan18 Mart Şehitler Abidesi yayını, Samsun 19 Ma- teşkil etmesidir. yıs Bandırma Vapuru önü yayını ve Antalya 23 Nisan TRT Çocuk Şenlikleri yayını gibi özel gün yayınlarının Program halen günümüze uygun yayıncılık anlayışının iyi yanı sıra pek çok ilden gerçekleştirilen şehir meyda- örneklerden biri olarak TRT FM kanalında ‘Drive Time ’da nı yayınları ve üniversite yayınları ile bir TRT FM klasiği yayınlanmaktadır. haline gelmiştir. Bir başarı hikâyesi oluşturan “Tam Bu Drive Time: Sürüş Zamanı ( TRT Yayıncılık ve Medya Sözlüğü )

İSTANBUL Kıvanç NALÇA

ADA VAPURU her gün İstanbul’dan kalkıyor. Geçmişin klasikleri, günümüzün hit parçaları hafta içi her gün 11.00 - 13.00 arası TRT FM’ de. Her duy- guya, her yaşa, her zevke uygun şarkılarla İstanbul Radyosu’ndan başlayan keyifli bir mavi yolculuk bi- zimkisi. Bilenler bilir, Tülay Tüzün’ün sunumuyla Ada Vapuru yıllardır bir TRT FM klasiği.

SONER ARICA’YLA İÇİMİZDEN GELDİĞİ GİBİ…

Pop müzik sanatçısı Soner Arıca’nın sunduğu “So- ner Arıca’yla İçimizden Geldiği Gibi” programı, her cumartesi-pazar 19.00-21.00 saatleri arasında TRT FM’de. Programda her hafta bir konu başlığı belirle- nerek telefon bağlantıları ve sosyal medya aracılığıyla dinleyicilerin görüşleri alınıyor. Ayrıca sanatçı tarafın- dan klasik ve popüler şarkılar, müzisyenler eşliğinde akustik performansla icra ediliyor. Deneyimli bir spi- ker gibi duru, akıcı ve samimi bir dil kullanan; olduk- TRT FM güne “GÜNAYDIN TÜRKİYEM” diye- ça düzgün bir diksiyona sahip olan Soner Arıca, fan rek başlıyor. kitlesini de dinleyici olarak kanala taşımıştır. Mikrofonda Özgür Altınok ve Tolga Avcı. Günaydın Eskimeyen Şov, HOPDEDİK ŞOV. Türkiyem, hafta içi beş gün boyunca sabahın erken saatlerinde yolda, işte ya da evde olan dinleyiciyi iki Salı ve perşembe akşamları 23.00-01.00 arasında saat boyunca biraz neşelendirip biraz düşündürüyor. yayınlanan programda, huzurlarınızda Ayhan Gün- Tüm Türkiye yeni güne, Günaydın Türkiyem’le mer- gör; nam-ı diğer Hopdedik Ayhan! Türk sinemasın- haba diyor. Günaydın Türkiyem, Türkiye’nin pek çok dan unutulmaz replikler ve efektler yine Hopdedik yerinden dinleyiciye ulaşan ve onların programa katıl- Şov’da. Her programda bir konu başlığı verilip gelen malarını sağlayan bir program. yorumlar okunuyor. Dinleyici ile sohbet havasında geçen programda, sosyal medyadan gelen mesajlar Bir TRT FM Klasiği: RADYO KULÜBÜ. değerlendiriliyor.

27 yıllık yayıncılığının yanı sıra müzisyen kimliğiyle de GÖNÜL DOSTU FÜSUN. öne çıkan Kerem Demircioğlu’nun hazırlayıp sunduğu ve birikimlerini aktardığı Radyo Kulübü, “Alelade değil Cumartesi ve Pazar akşamları 21.00-23.00 arasın- kaliteli müzik” sloganıyla hafta içi her gün 19.00-21.00 da yayınlanan programda, deneyimli radyocu Füsun arası TRT FM’de. Kerem Demircioğlu’nun yıllardır TRT Alkan gönül dostlarıyla buluşuyor. Geçmişten günü- FM dinleyicileriyle buluştuğu bu sevilen program, artık müze pop müziğe damgasını vurmuş olan şarkılar, yepyeni bir dinleyici kitlesine ulaşıyor. cumartesi ve pazar akşamları bu programda. 35 EKİM 2017 / SAYI 28

MUZO İLE BİZE UYKU YOK…

Gönül Dostu Füsun’un hemen ardından uyku tut- mayanlara ve gece çalışanlara özel… Cumartesi ve pazar akşamları 23.00-01.00 arasında yayınlanan program, Muzaffer Güsar tarafından sunuluyor. Prog- ramda neler yok ki! Güncel ve klasik şarkılar, geceye renk katan telefon sohbetleri ve daha neler neler…

“UYKUSUZ ADAM” / LATİF KORU

Programın içeriği ve kurgusu Türk Edebiyatı’na dam- gasını vurmuş olan şairlerin şiirlerinin okunması çer- çevesinde bir seyir izliyor. İnteraktif bir iletişimden yola çıkılan programda; yaşam ve sanatın içinden yer yer kısa bilgiler paylaşılıyor, sosyal medya aracılığıyla dinleyicilerden gelen mesajlara yer veriliyor. Gece- nin ahengiyle örtüşen 120 dakikalık bu program her çarşambayı perşembeye bağlayan gece, programcı- sının kendine özgü sunumuyla özellikle şiir severleri mesajları yorumlama biçimiyle de etkin bir iletişimi TRT FM’de bir araya getiriyor. var.

TALHA BORA ÖGE/ “NAM-I DİĞER GÖLGE” “AŞKA GELEN ŞARKILAR”/ KADİR ÇETİN

Talha Bora Öge, her cumayı cumartesiye bağlayan Her pazarı pazartesiye bağlayan gece TRT FM’den gece dinleyicileri TRT FM’de “gölgeli” bir yolculuğa canlı olarak yayınlanan programda yaşamın içinden çıkarıyor. Gecenin ruhuyla bütünleşen şiirler, dene- çeşitli konular, dinleyicileri de sosyal medya aracılı- meler, kısa hikâyelerden oluşan bu müzikli program, ğıyla dâhil ederek DJ Kadir Çetin’in sunumuyla 120 5 yılı aşkın süredir devam ediyor. Ayrıca dinleyicilerle dakika süresince kendi halinde müzikli bir akış olarak arasında kurduğu içtenlikle, sosyal medyadan gelen seyretmektedir.

İZMİR’in Kısa Tarihi Adnan YILDIRIM / Uğur SAATÇİ

Dinleyici TRT FM için diğerlerinin aksine bir hem başkaları için ayrı bir sorundu. Durum böyleyken dinlenme oranları etrafta gördüğünüz kalabalığı sa- müşteri değildi; dostu, arkadaşı, her gün yarak rahatlıkla ölçülebiliyordu. Karmaşık analizlere selam verdiği kişiydi. Bu yüzden de dinleyi- gerek yoktu. Radyo sinyalleri yokken haliyle kablosuz bağlantılar, sosyal ağlar, beğeniler, tıklar, etiketler de ci aramadı, dinleyici zaten onunla beraberdi, yoktu. Beğendiyseniz şöyle güzel bir alkış yeterliy- kendisiydi. di, beğenmediyseniz de homurdanmak ya da Avru- palıların ilginç bir geleneği olan “sahneye domates 1800’lerin sonunda ve 1900’lerin hemen başlarında atmak” seçenekler arasındaydı. İzmir’de olay böyle İzmir’deki insanların şimdiki gibi radyoları yoktu. Şim- gelişmedi çünkü İzmirliler domateslerine sahip çıkan, diki gibi radyoları yoktu derken küçük dijital radyo- değer veren insanlardı. lardan ya da cep telefonuna bağlanan kulaklıklardan bahsetmiyoruz. Hiç yoktu. Ama hayalleri vardı “Bir Ardından gelen yıllar her şeyi değiştirdi. İlk radyo gün sesimi şuradan şuraya aktarabilir miyim?” diye. örneklerine bakıldığında bir bina büyüklüğünde- Bu, 1920’lere kadar da hayal olarak kalmaya devam ki stüdyo araçları, sesi yan odaya gönderebilirse etti. bu bir başarı sayılıyordu. “Yan odaya seslensek de olur, ne gerek var bu kadar masrafa?” diyordu bu O zamanlar yayın olmadığından yayın ilkeleri de yok- işle uğraşanlar da. Üstüne üstlük yine dinleyici öl- tu. Dinleyici analizleri, dinlenme oranları da yoktu. çümleri ve analizleri yoktu. Zira dinleyen de sizin yan Gerek de yoktu zaten. Zira ille müzik dinlemek istiyor- odadaki arkadaşınızdı zaten. Bunun ses kaydı, sesi sanız müzisyenlerin olduğu yere gitmek zorundaydı- aktarması… Astarı yüzünden pahalıya geliyordu ama nız. Baktınız bulamıyorsunuz o zaman bizzat kendini- hayaller kurulmaya devam ediliyordu. Aradan biraz zin çalıp söylemesi gerekiyordu ki o da hem sizin için zaman geçtiğinde bu hayallerin boş olmadığı dün-

36 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28 yayı gerçekten değiştirdiği ortaya çıktı. Zira radyolar artık yan odaya değil vericilerin olduğu her yere ses- lerini ulaştırabilmeyi başarmışlardı. Vericiler kurulur da radyo alınmaz mı? Alınamayabilirdi zira radyo o vakitler biraz pahalıdan, biraz daha fazla pahalı bir araçtı. Nasıl olmasındı; içinde kondansatör vardı, bo- bin vardı, dışındaki tahta bile masif cevizdi. Artık oda kadar değildi belki ama nereden baksan kısa boylu bir buzdolabı kadar vardı. Herkesin radyo satın ala- maması radyoyu daha sosyal bir hale soktu. Dinleyici analizlerine yine gerek yoktu. Zira o kadar para veren herkes yayın yapılan her saati dinliyordu. Bunu da geçtik, konu komşu ziyarete gelip hep beraber din- liyorlardı. O dönem bir radyonun açılması demek en insanın yüzüne bakıp yapılan işi sevip sevmediğini az yirmi dinleyici demekti. İzmir’de herkes balkonda gören bir kanal oldu. Dinleyici onun için diğerlerinin oturduğundan nereden baksanız bütün mahalle an- aksine bir müşteri değildi; dostu, arkadaşı, her gün lamına geliyordu. selam verdiği kişiydi. Bu yüzden de dinleyici arama- dı, dinleyici zaten onunla beraberdi, kendisiydi. Bol- ca müzik oldu hep içeriğinde. Akşamları canlı müzikle seslendi, gündüzleri en sevilen şarkıları çaldı ki en sevilen şarkıların en sevilenler olmasında küçük de olsa rol oynadı. Hep söyleyecek bir sözü oldu. Kısa kısa konuştu insanlarla, hikâyelerini anlattı. TRT FM’in çok çok geçmişten başlayan kısa tarihi ilk gün ne yapıldığını asla unutmadığını gösteriyor bize. Hiçbir zaman da unutmayacak.

İzmir stüdyoları da bu sorumluluk içerisinde kendine düşen görevi yerine getirmek için ilk günden bugü- ne çalışmalarını sürdürdü, sıcak iklimini dinleyicisine yansıtmak için elinden geleni yaptı. Bugün “Eski Kafa” “Deniz Yıldızı” ve “Geceden Sabaha” programlarıyla dinleyicisini gülümsetmeye ve yanında olmaya de- vam ediyor. TRT İzmir Müdürlüğü’nün radyo katında bu aralar ciddi bir çalışma sürüyor. Gelecek yıl yine TRT FM’in en çok dinlenilen programlarının hazırlan- ması için neler yapılabileceği, en baştan bugüne bu yolculukta nereye gelindiği ve nelerin hedeflendiği TRT FM’in konuşuluyor. Yeni programların isimlerinden, daha çok çok geçmişten başlayan kısa tarihi, önce yapılmayanlara kadar çok ciddi bir çalışma söz konusu. Bu ciddi çalışmanın eğlenceli sonuçlarını ise ilk gün ne yapıldığını asla unutmadığını önümüzdeki yayın döneminde hep birlikte göreceğiz. gösteriyor bize. Hiçbir zaman da unutmayacak.

İnsanlık için küçük, bizim için büyük bir zaman atla- ması ile bugüne geldiğimizde ise artık her şey var- dı. Her şeyin olmasından öte seçenekler inanılma- yacak bir şekilde çoğalmıştı. Artık TRT vardı, dahası TRT FM vardı… Oyuncu ve seyirci ayrımının ortadan kalktığı bu evrende herkes aynı gerçekliğin, aynı so- rumluluk çarkı ve yazgının ayrılmaz bir parçası ha- line gelmiş durumdaydı. Dinleyici analizleri, sosyal medya dönüşleri, hedef kitle belirleme sistemleri… Bu karmaşanın içinde ilk günden bugüne kadar ne yaptığını unutmayan bir kanal olarak kaldı TRT FM. En başa, en temele döndü. Yanındaki insan ile ko- nuşan, yanındaki insana şarkı söyleyen, yanındaki

37 EKİM 2017 / SAYI 28

RadyoEngin DEMİRAY YolcularıRADYO TİYATROSU

En sevgi dolu... En şefkatli... En romantik... En fettan... En sinirli... En çaçaron... Liste böylece uzayıp gider siz ekledikçe… Kaç oyuncuya oynatabilirsiniz ki birbirinden bu kadar farklı, bu kadar zıt karakteri? Bir oyuncunun en büyük şansıdır yeteneği ve yeteneğini geliştirmek, zenginleştirmek için kullanacağı aklı. Buna bir de olağanüstü ses rengi, tınısı, derinliği de eklenince... Hani Mona Lisa resim sanatının en büyük eseri kabul edilir ya, en azından çok büyük çoğunluk öyle görür ya; işte ona da “ses’in Mona Lisa’sı” demek hiç yanlış olmaz. Sahnede kim bilir kaç kişi oldu bugüne kadar, Radyoda ise belki de yüzden fazla karakterin sesi? Özlem Ersönmez, Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçısı. Radyo dramalarının sesi, yönetmeni…

İlk radyo oyunu, ilk rol, ilk yönetmen ve ilk rol ar- Önce cümlelerin hissettirdiğini oynarım ve mutlaka kadaşları. Hangi yıldı? Neler hatırlıyorsunuz? Ürkü- tekstin bütününü dinler, benim için kurulan cümleler- tücü müydü? le o karakterin nasıl anlatıldığına bakarım; işte onlar sizi tam olarak tarif eder, sonrası oyun gücüdür.

Bir karakteri canlandırırken işinizi kolaylaştıran un- Ayy o kadar uzun zaman oldu ki hatırlayamadım ilkle- surlar neler? Karakterin iyi yazılmış olması, yönet- ri. Ama kesinlikle ürkmedim; zaten televizyonda dublaj menin yönlendirmesi, diğer oyuncularla iletişim… yaptığım için mikrofonu tanıyordum, nasıl kullanaca- ğımı biliyordum, bir de etrafımda hep tiyatro sanatçı- Tekst, yönetmen ve oyuncularla iletişim önemlidir. İyi sı arkadaşlarım, büyüklerim olduğundan sanki bu işi bir oyuncuyla karşılıklıysanız o metinle yaşarsınız, çok epeydir yapıyormuşum gibi bir duyguydu. yüksek seviyelerde oyun çıkarırsınız. Tabii iyi tekst, Bu duyguyu biraz açalım mı? Radyo oyununda iyi yönetmen, iyi partner üçlüsü gibi şahanesi yoktur. oynamayı nasıl tanımlar ya da anlatırsınız? Sahne Burada bu üçlüyü sık sık bulmama sebep olan Ecder oyunculuğundan daha farklı kuşkusuz. Akışık’ı anmadan, Rüştü Asyalı’ya bir göz kırpmadan geçemeyeceğim. Ustalarım; size teşekkür ederim. Sahne oyunculuğundan bazı eksikleri var ama karakte- Bir radyo oyununda ne kadar süre çalışılıyor? ri yaratmak, duyguyu bulmak hep aynı yöntemle oluyor. Benim için kolaylığı şöyle; burada sahnedeki gibi yoğun Radyo oyunu ilk olarak metnin bütününün anlaşılma- mizansen yoktur ve olduğunda tekstinizin üzerine not alıp sı, karakterler ve konu hakkında fikir edinilmesi, varsa yapmanız gerekeni uygularsınız. Ben radyoda oynarken eksiklerin giderilmesi için baştan sona okunur. Bu süre cümlelere kısa bir göz atıp aklımda kalanı partnerimin belirttiğim unsurların etkisi ya da katkısı sebebiyle, bir yüzüne bakarak oynarım, alış-veriş işe yarar. Mesela hiç de oyuncu performanslarıyla değişen sürelerde olur. yalandan “hııss hııss” diye burnumu çekmedim çünkü ka- En fazla 1,5 - 2 saatte ön hazırlık tamamlanır. Böyle ça- rakterim ağlıyorsa mutlaka gözlerimden yaş gelir ve doğal lışmaya alışık olduğum için bana yetiyor. Yalnız bazen olarak burnum akar. Önemli nokta; her ikisinde de hem öyle roller oynamak zorunda kaldım ki (mesela Nigar sahne hem de radyoda pratik zekalı ve çabuk kavrayan Hanımın Hayatı) orada Klasik Türk Sanat Müziği şarkıla- olmalısınız, anında duyguyu yakalamalısınız. rı söylemem gerekti; günlerce dile, şarkıya çalışıp öyle Bir radyo oyununda karakteri canlandırırken nasıl geldiğimi bilirim. Çünkü hata yapmak benim, kendimi bir yol ya da yöntem izliyorsunuz? çok mutsuz hissetmeme ve utanmama yol açar.

38 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

Yani ortalama iki saatlik bir çalışmanın ardından oyunun kaydına geçiliyor. Bu süre yeterli mi, de- ğilse çözümleriniz neler?

Bu konu için ani buluş üretemedim! Hepimize yettiği- ni söyleyebilirim, arada aksayanlar olursa da biz idare ederiz. Biz müthiş bir aileyiz.

Radyo oyunu oyunculuğu ancak oynadıkça, dene- yim kazandıkça geliştirilebilir çünkü bu alanda bir eğitim yok. Sizde bu süreç nasıl gelişti?

Ben o ilk cümleye hiç katılmıyorum. Oyuncu oyuncudur Evet, sahne oyunu yönetmemiş ilk radyo yönetmeni ve nerde oynadığı fark etmez. Televizyon benim hayatıma benim. Yine üst satırda adı geçen sevdiklerime sımsı- ilkokul dönemimde girdi ama yayınlar bazı günlerde ve kısa cak bir teşekkür yolluyorum. Ben radyoda sanki asır- süreliydi. Bu yüzden ben ‘Radyo çocuğuyum’. Arkası Ya- lardır vardım, her dokusuyla çok yakın ilişki içindeydim, rınlar, Çocuk Bahçeleri ve Radyo Tiyatroları benim meslek sanki orasını bizim evimizin koridoru gibi hissederdim. yaşamımın nüveleri oldu. Cidden hiçbirini kaçırmaz, oyun- Hele o ışıl ışıl reji masası! Off onu keşfetmek! Ölü oda cu anonslarında radyonun sesini kapatır, oyun süresince nerden ayarlanır; filtre, eko hangi düğmelerle yapılır? O tanıdığım seslerin yani hepsinin rollerini yazardım. Hiç ta- dönemde efektörler arkada bir kayıt masası kullanırdı, nımadan Işık Yenersu’ya hayran oldum, Alev Sezer’in çok yönetmen öndeki masada bunları yapmak zorundaydı. yakışıklı olduğunu sesinden anladım, Beyhan Saran’dan O masayı kullanmayı becerdiğim için hiç Devlet Tiyatroları çekindim yüzünü görmeden, Tomris Oğuzalp evimizin bir rejisi yapmadığım halde yönetmen olmama onay çıktı. O büyüğü gibiydi, Baykal Saran tanrılardan birinin sesiydi zamanlar o masayı yönetmenlik yapanların haricinde bir sanki. Daha nice büyük sanatçılarla ahbaptım ben o Rad- tek ben kullanabiliyordum (Efektörlerimizden bilgi alabi- yo Tiyatroları sayesinde. Bu süreç böyle gelişti. lirsiniz.) Radyo benim hayalimdi, bu yüzden tercih ettim.

“Çok iyi yazılmış bir karakterdi ve ben de çok iyi Radyo oyunu yönetmek, aynı zamanda birçok un- oynadım.” dediğiniz bir rol oldu mu? suru da yönetmek anlamına geliyor. Teksti, oyun- Çok iyi yazılmış öyle çok karaktere rast geldim ki şü- cuyu, diyalogları, efekt ve müzikleri, mikrofonu. kürler olsun. Ama yaşıma verin ve beni bağışlayın ço- Radyo oyunu yönetirken nasıl çalışırsınız? ğunu isim olarak hatırlayamadım. Benim için en önem- lisi “Sardunyalı Pencere”ydi. Büyüklerimden öğrendiğim gibi çalışırım. Burada bir- çok şeyi bir arada yapmak zorundasınız. Bu bir süre Nedenini öğrenebilir miyiz? sonra zaten alışkanlık haline geliyor. Üstelik arkanızda işini iyi bilen bir prodüktör, şahane bir efektör, iyi yapıl- Tiyatro tanrıçası, en büyük hayranı olduğum Işık Yener- mış bir rol dağılımı olunca yükünüz hafifliyor ve siz zevk su’yla partnerdim çünkü. Dizlerim titreye titreye oynadım alma haline geçiyorsunuz. oyunu, sonra yönetmenimiz Semih Sergen bana bir ka- setini hediye etti “Al dinle.” diye, sonuçtan memnun kal- Radyo oyunlarının başarılı olmasını en büyük derecede dığımı söylemeliyim. (Burada şımarma efekti) “Gigi”yi oy- etkileyen unsurlar sizin deneyimlerinize göre nelerdir? nadım, “Florence Nightingale”in hayatını oynadım, “Nigar Hanım”ın hayatını oynadım; bunlardan çok etkilendim ve Çarpıcı veya iyi işlenmiş bir konu. Çok uzamadan der- kendimce -aramızda kalsın ama- iyi oynadığımı düşün- dini anlatan diyaloglar, pek tabii çok iyi bir rol dağılımı, düm. Tabii her zaman dinleyicinin beğenisi baş tacımızdır. dile hâkim insanlar ve dinleyene kendini, durumun için- de hissettirecek efektler. Sizin bir de radyo oyunu yönetmenliği deneyimi- niz var. Ne zaman ve nasıl başladı? Yazmayı hiç düşünmediniz mi?

Beni eskiye ışık hızıyla fırlattınız, sağ olun. Ben yönet- Yoook! Ben bu konuda yeterli olduğumu düşünmüyo- menliğe 2002 yılında 12 bölümlük bir arkası yarınla rum. Her işi en iyi yapacaklara teslim etmeli. başladım; o gözü kara prodüktör Metin Öztekin’e ve bu fikri ortaya atıp savunan Mehmet Turgut’a minnet borç- Radyo oyunlarının geleceği hakkında ne düşünü- luyum. Çünkü en çok istediğim işi yapmamı sağladılar, yorsunuz? dünyaya veda ederken sırf bu yüzden mutlulukla gü- lümseyeceğim. Bana güvendiğiniz için sağ olun. Radyonun kendi içindeki plan ve programını biz pek bil- meyiz. Hala radyo dinleyicisi -özellikle Radyo Tiyatrosu ve Sahne oyunu yönetmediğinizi biliyoruz. Radyo Arkası Yarın dinleyen- büyük bir kesim var. O yüzden daha oyunu yönetmeyi neden tercih ettiniz? sık oyun almalı ya da oynamalıyız diyerek dilek belirteyim.

39 Caz Müzigi ve Radyo

Hülya TUNÇAĞ

Kalitesinden ödün vermeyen bir radyo- da program yaparken hâlâ ilk yıllardaki heyecanı duyuyorum, hâlâ öğreniyorum. Eski dinleyicilerimizle özlem giderirken yeni dinleyicilerimizi keşfediyorum.

TRT İzmir Radyosu Hafif Batı Müziği servisine, iki sınavı aşıp prodüktör olarak girdiğimde 20 yaşımdaydım. Yıl 1968’di.

O zamanlar İl Radyoları vardı. Kuruluşundan beri BBC’yi örnek alan kurumumuz, 1974’te il ve bölge radyolarını birleştirerek içeriklerine ve hedef kitleye göre TRT-1, TRT-2, TRT-3 radyo- larını oluşturdu.İşin içine televizyon da girince radyolarımız TRT Radyo-1, TRT Radyo-2, TRT Radyo-3 ve TRT Radyo-4 diye adlandırıldı.

TRT radyolarının tarihçesini şimdilik bir yana bı- rakırsak konumuz olan Radyo-3, açıldığından günümüze kadar binlerce dinleyicinin yaşamın- da ayrı bir yer edindi. Radyonun ilk yıllarında yetişen gençlik, bugünün yetişkinleri ve hala Radyo-3 dinleyenleri var. Hem de özel radyola- ra rağmen. Yanı sıra Radyo-3’ün kalitesini keş- feden yeni dinleyici kitlesi de söz konusu.

Neden kaliteli bu radyo?

Yanıtı çok basit: klasik, caz, pop, rock ve dünya müziğinin en iyi örneklerini, işin uzmanı yapımcı- lar tarafından açıklamalı olarak sunan program- ları içermesi. Şimdiye kadar gerek görevli gerek özel olarak gittiğim ülkelerdeki radyoların müzik yayınlarını dinlediğimde, hiçbiri TRT Radyo-3 kalitesinde değildi. Böylesine kapsamlı çok sesli müzik yayını yapan bir radyo yok ya da ben bilmiyorum.

40 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

Bunca yıl içinde önce kendimizi eğitip ardından bilgi- Caz”, ”Caz Ustaları”, ”Yaşayan Caz”, ”Müzik Şöleni” mizi dinleyici ile paylaşırken TRT’nin en iyi okul oldu- programlarını gerçekleştirdim. İşte tüm bu düşlerimi ğunu da keşfettik. yaşama geçirmem, Radyo-3 sayesinde oldu. Bana göre dünyanın en güzel mesleklerinden yapımcılık, Bana gelince İzmir Radyosu’nda göreve başladığım TRT’nin ve Radyo-3’ün sağladığı bir ayrıcalıktı. Bun- ilk yıllarda “Prodüktör” sözcüğünü yalnızca sinema ve ca yıl içinde önce kendimizi eğitip ardından bilgimizi plak endüstrisinden biliyordum çoğu kişi gibi. Önce dinleyici ile paylaşırken TRT’nin en iyi okul olduğunu kısa programlarla yayıncılığı öğrenmeye başladım, el- da keşfettik. bette o dönemdeki ustalarımızın yardımıyla. Alanım belliydi: öncelikle caz ve gerekirse rock müziği. Kla- Yıllar sonra karşılaştığım dinleyicilerden de radyomu- sik müziği de seviyordum ancak o ayrı bir uzmanlık zun nerelere ulaştığını, kalpleri, kulakları nasıl fethet- konusuydu. Beni caz programlarına yönlendiren kurs tiğini öğrenmek büyük bir mutluluk. hocamız, Ankara Radyosu Çok Sesli Müzikler Şefi Cüneyt Sermet’di. Bu alanda destek aldığım ikinci Bir başka anlamlı ve önemli nokta, hiçbir yayın ku- kişi ise İstanbul Radyosu’ndan tayin olan Hafif Batı rumunda rastlayamayacağımız bir gerçek; o da en Müziği Şefimiz Bülent Özveren’di. Benim için Anka- vefalı dinleyicinin Radyo-3 dinleyicisi olması. Dinleyi- ra Radyosu’ndan Cüneyt Sermet’in caz programla- cimiz bizlerle büyüdü, olgunlaştı, bir bölümü de ile- rını getirtti. Programları dinleyip nasıl caz metni ya- tişimini hiç koparmadı. Radyoda program yaparken zılır, nasıl parça seçimi yapılır öğrenmemi istiyordu. yüzünü görmediğiniz bir kişiye seslenirsiniz. Sanki Caz konusunda az bir bilgim vardı. Cüneyt Sermet’in sanal bir dinleyici kitlesidir. Ayrıca Radyo-3 dinleyi- programlarıyla caz bilgim zenginleşirken yapımcılı- cisi biraz çekingendir. Daha doğrusu öyleydi. Tep- ğı öğreniyordum. Sonsuz bir öğrenme macerasının kisini ancak bazı gönderdiği mektuplar ya da tele- içine girdiğimin ayırdında değildim çıraklık yıllarımda. fonla gösterirdi. Şimdi internet çağında ve TRT’nin Böylece önce 30 dakikalık “Caz Müziği” ardından 60 de çağdaş olanaklarıyla dinleyici anında ulaşabiliyor, dakikalık “Doğuşundan Günümüze Dek Caz” prog- tepkisini, dileklerini iletebiliyor. Yanı sıra, yıllar sonra ramlarını yapmaya başladım. Başlangıçta program- karşılaştığım dinleyicilerden de radyomuzun nerelere larda adımızı veremiyor, kendimiz sunamıyorduk. ulaştığını, kalpleri, kulakları nasıl fethettiğini öğren- Ancak iki yıl sonra adımı programlarımda vermeye mek büyük bir mutluluk. başladım. Sevinçler, üzüntüler…Yaşamımın her dramatik evre- Başspikerden ders aldıktan sonra sesimiz Ankara’da sinde bana yaşama sevinci veren, yaratıcılığımı des- denetlendi ve ardından konuşma iznimiz çıktı. Doğru tekleyen Radyo-3 ve idealist yöneticileriydi. Sanırım olan da buydu. Program Dairesi Başkanı ve Genel birçok yapımcı için de durum aynı. Bizler de Radyo-3 Müdür Yardımcısı, yazar Turgut Özakman, bir toplantı antenlerinden dinleyicimize ulaşırken, yaşamlarının için İzmir Radyosu’na geldiğinde sınav kazanmış çi- gelgitlerinde yanlarında olduk. Olmaya devam ediyo- çeği burnundaki biz yapımcılara ancak beş yıl sonra ruz. kendimizi yapımcı sayabileceğimizi, o zaman da her tür programı yapmamız gerektiğini söylemişti. Hiç Radyo-3 Caz Kuşağı’nda cumartesi günleri saat unutmadım. Nitekim daha sonra canlı yılbaşı prog- 19.00’da yayınlanan “Ekinoks” programını hazırlayıp ramları, ramazan özel programları, bir dönem klasik sunmam, hâlâ ne denli şanslı olduğumun göstergesi. müzik programları hazırlarken yine elimden gelenin Bu programı yaparken izlediğim yol, eskiden oldu- en iyisini vermeye çalışmıştım. İlk ikisi ekip çalışma- ğu gibi, günümüzün caz örneklerini, geçmişten re- sıydı. feranslarla sunmak. Kalitesinden ödün vermeyen bir radyoda program yaparken hâlâ ilk yıllardaki heyecanı 1972 yılından itibaren yapmaya başladığım “Günü- duyuyorum hâlâ öğreniyorum. Eski dinleyicilerimizle müzde Caz” 2012 yılına kadar-1980 İhtilali dışında- özlem giderirken yeni dinleyicilerimizi keşfediyorum. aralıksız yayınlandı. 1980 sonrası yapmaya başladı- Dileğim, TRT Radyo-3’ün eskiden olduğu gibi tüm ğım Pop-Caz (Bu tanımı ilk kez ben kullanmıştım.) ülkeye yayın yapması. TRT’nin diğer müzik kanalları, ile o dönemin genç kuşağına caz sevgisini aşılamayı zaten Klasik Türk Müziği ve Türk Halk Müziği’nin en amaçlıyordum. Yıllar sonra başarılı olduğumu an- iyi örneklerini yayınlıyor. Türk dinleyicisinin kulaklarının ladım. Yine 1970’lerde ikinci tutkum olan sinemayı ayrıca, kaliteli çok sesli müziği duymaya gereksinimi radyo mikrofonlarına taşıdım. “Film Müzikleri” progra- var. mında Türkiye Radyoları’nda ilk kez filmlerin öyküle- rini fon müzikleriyle yansıtmıştım. Yanı sıra “Gece Ve Sevgilerimle…

41 EKİM 2017 / SAYI 28 Bu Sehri Istanbul Yapanlar

Reyhan ÇINAR

İstanbul, gönlü bir düş gibi saran şehir! Şehir, fethin ardından pek çok inanç ve kültürün bir arada yaşadığı bir dünya başkentine dönüşür, böylece barış ve esenlik şehri Dersaadet kurulur ve bu şehir, “İstanbul” olur.

İstanbul, Şehrin her yanında izlerine rastlarsınız. Taşına, top- muhteşem bir terkip mucizesi ve âdeta rağına, havasına, kokusuna ruhlarından birer nefha vatanın hülâsası. Bu şehre bütün bu vasıfları bırakmışlardır. Fatih, Şeyh Galib, Tanpınar, Yahya Kemal, Ziya Osman Saba, Tevfik Fikret, Nef’î, Bâkî, kazandıranlar, bu şehri İstanbul yapanlar da Nedîm, Itrî, Matrakçı Nasuh, İbnülemin Mahmut Ke- bağrında yaşayan ve uyuyan mal İnal, Ali Emirî, Ekrem Hakkı, Osman Hamdi Bey, Necip Fazıl, Mehmet Âkif ve daha niceleri… âbide şahsiyetler. Fethedilemez zannedilen İstanbul şehrinin fatihi, Avnî mahlâsıyla muhteşem şiirler yazan, Osmanlı Devleti’nin ye- İstanbul ihtişamlı bir medeniyetin neşv ü nemâ bul- dinci padişahıdır Fatih Sultan Mehmet. 30 Mart 1432’de duğu şehir. Bu efsunlu diyardan nice cevherler çıkar doğduğunda İstanbul Fâtih’i olmaya yazgılıdır. O; mille- gün yüzüne. Nurlarıyla aydınlatırlar cihanı. Kâh şehri tin dile gelmiş emeli, şâha kalkmış mizâcı, fikri, hülyâ- abidelerle donatırlar kâh onlar abideleşir de şehrin sı, sanatı ve sevdasıdır. Hâsılı; büyük bir milletin tek bir bağrında sırlanırlar. adamda toplanmış, vücûda gelmiş halidir.

42 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

İstanbul’un fethi alelâde bir mâcerâ, bir tâlih veya te- sadüf eseri değildir. Bu fetih, uzun asırların hazırladı- ğı, parlak ve muazzam bir neticedir. Oğuz Kağan’ın “Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez; daha deniz, daha ırmak istiyoruz. Yurdumuzu öyle genişletelim ki, onun üzerinde gök kubbe çadır, güneş de bayrak olsun!” nidâsıyla, Hz. Muhammed’in “İstanbul, elbet- te fethedilecektir. Onu fethedecek hükümdar ne ulu hükümdar ve onun askeri ne mutlu askerdir!” sözü aynı hedefte birleşip bu hedef bir gün Fâtih gibi bir hükümdar tarafından Türk askerine gösterildiğinde İstanbul’un fethi, kaçınılmaz olur. Şehir, fethin ardın- dan pek çok inanç ve kültürün bir arada yaşadığı bir dünya başkentine dönüşür, böylece barış ve esenlik şehri Dersaadet kurulur ve bu şehir, “İstanbul” olur.

Kültür ve medeniyetimizi inşa etmiş, bu şehri İstanbul yap- mış isimlere gereken ihtiramı gösterememişiz maalesef. Kadirşinas olamamışız.

Bu şehri İstanbul yapan abide şahsiyetler, bizim çok da bilmediğimiz buhranlara ve ızdıraplara da dûçâr olmuşlardır zaman zaman. Ruhları kanamıştır, hüzün ve hayal kırıklıkları damıtmışlardır. Acı ve çileyle yoğ- rulan ruhları sayesinde eserleri vücuda gelmiştir belki de. İrfanı besleyen ve yücelten bir çile…

Nef’î, kabına sığmayan sivri dili, kılıç gibi keskin kale- mi yüzünden öldürülmek üzere Bayram Paşa’nın el- lerine terk edilir. Denildiğine göre şair, idam edileceği İstanbul’un fethi alelâde bir mâcerâ, bir tâlih veya tesadüf saatte, şu enfes rubâîyi inşat eyler: eseri değildir. Bu fetih, uzun asırların hazırladığı, parlak ve muazzam bir neticedir. Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş Çocukluğundan itibaren bir ilim, şiir ve sanat havza- Gam çekme hakikatde eğer ârif isen sında yetişmiş ve bu ilgisini hayatının sonuna kadar Farz eyle ki el’ân yine âlem yoğ imiş sürdürmüş olan Fatih Sultan Mehmet, Avnî mahlâsıy- la şiirler yazmış, divanı olan ilk Osmanlı padişahıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar… Tanpınar’ın yapayalnız ve Bütün kaynakların fikir birliğine vardığı nokta; has- muzdarip bir hayat yaşarken ıslak bir yorgan gibi hiç- sas ruhlu, sözüne sadık, âlim ve sanatkârları himaye liğe sarınan ruhu, kelimelere tutunup sınırsız bir ilham eden, musikîye ve şiire düşkün bir insan olmasıdır. ile akar zamana, mekâna ve rüyaya. Aktığı mecralarda kendini arar hep, arar ve yorulur kendini bulamamak- tan. Ruhunun dehlizlerine sızmayı başaranlar arasında Sâkiyâ mey sun ki bir gün lâlezâr elden gider ne dost ne de büsbütün yabancı olabilir. “Bir sükût sui- İrüşürfasl-ı hazan bâğ ü bahâr elden gider kastına” kurban gider bütün ömrü, ne içinde olur zama- nın ne de büsbütün dışında. Sükûtu öğüten başıyla, içi Her nice zühd ü salâha mâil olur hâtırum muradına erer, abasız postsuz bir derviş misali. Gördügümce ol nigârıihtiyâr elden gider

Şöyle hâk oldum ki âh itmeğe havf eyler gönül Lâ-cerembâd-ı sabâ ile gubâr elden gider

Gırra olma dilberâhüsn ü cemâle kıl vefa Bâkî kalmaz kimseye nakş ü nigâr elden gider

Yâr içünağyâr ile merdâneceng itsem gerek İt gibi murdar rakîb ölmezse yâr elden gider

Avnî Yahya Kemal BEYATLI

43 EKİM 2017 / SAYI 28 DÜNDEN BUGÜNE Türkçemiz Prof. Dr. Fatma Ahsen TURAN

Türk milletinin dili Türkçedir. ve destekler. Aksi ise tam bir felakettir. Vatanlarını, bayraklarını, dillerini koruyamayan milletler, tarihten TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda Neslihan Değirmen- silinip gitmişler ya da boyunduruk altında yaşama- cioğlu’nun yapımcılığında pazartesi günleri 14.05’te ya mahkûm olmuşlardır. Osman Turan, Türk Cihan canlı olarak yayınlanan, danışmanlığını yaptığımız Hâkimiyeti Mefkûresi adlı eserinde, “Tarihini bilmeyen “Dünden Bugüne Türkçemiz” programı, yurt dışında- ve şuurunu taşımayan milletler hafıza ve idraklerini ki Türklere ulaşmayı ve Türkçeyi geniş bir yelpazede kaybetmiş, şaşkın kimselere benzerler. Böyle bir du- tanıtmayı hedefleyen bir programdır. Program, Gazi rumda milletlerin yükselmeleri veya millet vasfını mu- Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Gazi Eğitim Fakül- hafaza etmeleri ve hatta dağılmamaları zordur.” de- tesi Türk Dili ve Edebiyatı alanında Prof. Dr. Ahmet mektedir. Bu tespite dil şuurunu da eklemek zaruridir. Bican Ercilasun, Prof. Dr. İlhami Durmuş, Prof. Dr. Cemil Meriç’e göre “Dil, yani tefekkür. Dil, yani iman. Leyla Karahan, Prof. Dr. İsa Özkan, Prof. Dr. Pakize Dil, yani bizi biz yapan bütün değerler.”dir. Devletin Aytaç, Prof. Dr. Hülya Kasapoğlu Çengel, Prof. Dr. ve milletin bekasının tesisi için, milleti oluşturan her Nezahat Özcan, Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat, Prof. bir ferdin kimliğine vakıf olması ve kimliğini oluştu- Dr. Çetin Pekacar, Prof. Dr. Fatih Kirişçioğlu, Prof. Dr. ran unsurları koruma mücadelesi vermesi elzemdir. Naciye Yıldız, Doç. Dr. Habibe Yazıcı Ersoy, Doç. Dr. Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacib “Anlayış ve Feyzi Ersoy, Doç. Dr. Ayfer Yılmaz, Doç. Dr. Fatih bilgiye tercüman olan, dildir. İnsanı aydınlatan bu dilin Sakallı, Arş. Gör. Nuray Tamir ve daha pek çok değerli kıymetini bilin.” tavsiye ve tembihinde bulunur. hocamızın katkılarıyla yürütülmektedir. Programlarımız- da Türkçemiz, geçmişten günümüze kadar geniş bir “Türk milletindenim diyen insan her şeyden zaman yelpazesinde dönem, eser, yazar bağlamında önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.” değerlendirip anlatılmaktadır.Dünya dilleri arasında Türk dili kadar geniş bir coğrafyada konuşulan pek az Türk devlet adamlarının Türkçeyi sahiplenişleri ve dil vardır. Altay dil ailesinin en büyük kolu olan Türk teveccühleri de süreklilik arzetmiştir. Karamanoğlu dili, Kuzey Buz Denizi’nden Tibet’e, Büyük Okyanus’a; Mehmet Bey 15 Mayıs 1277’de Türkçe’yi devlet dili Çin’den Balkanlar’a kadar yaklaşık 12 milyon metre- ilân etmiştir. Sultan II. Abdülhamid zamanında Türkçe karelik alanda, 220 milyon kişi tarafından konuşulmak- devletin resmi dili olarak 1876 anayasasında yerini tadır. Türklerin Avrupa ülkelerine göçmeleri neticesin- almıştır. 1277’den 1876’ya ve 1900’lü yıllara geldiği- de de Balkanlar’dan Atlas Okyanusu’na kadar olan mizde devlet adamlarının aynı dikkatle Türk dilini ko- mekânda da hayatını devam ettirmektedir. rumaya hassasiyet gösterdiklerini görmekteyiz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk de Türk dilinin milletimiz için “Türk Dilini öğreniniz! Çünkü Türklerin uzun önemini “Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili, Türk sürecek saltanatları olacaktır.” milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, ge- çirdiği sayısız felaketler içinde ahlâkının, gelenekleri- Ünlü Türkolog Á. H. Vámbéry, 19. yüzyılda yaptığı nin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısaca bugün kendi gezi esnasında, Balkanlar’dan Mançurya’ya kadar milletini oluşturan her şeyin dili sayesinde muhafaza Türk dilini bilen bir kişinin yolculuğunu en rahat ve olunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, kolay bir biçimde yapabileceğini söylemiştir. Cumhu- zihnidir.” diyerek anlatmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’e riyet devrinin yetiştirdiği en önemli edebiyat tarihçisi göre, “Türk milletindenim diyen insan her şeyden ve yazarlarından Nihad Sâmi Banarlı’nın ifadesiyle önce ve kesinlikle Türkçe konuşmalıdır.” “Türkçe, tıpkı Türk milleti gibi, tarihin son dokuz asrın- da, dünyanın üç kıtası üzerinde, lisanî bir imparator- Banarlı, Türkçenin Sırları adlı eserinde “Ataların bize luk kurmuş ve bir imparatorluk dili halinde işlenmiştir.” bıraktığı en güzel iki şeyden biri bugünkü Türk vatanı Bu geniş coğrafyadaki uzun süren Türk hâkimiyeti, ise ikincisi Türkçedir. Diller kadar millet fertlerini bir- Divânu Lugâti’t Türk yazarı Kaşgarlı Mahmud tarafın- birlerine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamak- dan da vurgulanmıştır. Kaşgarlı, “Türk Dilini öğreniniz! ta hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan Çünkü Türklerin uzun sürecek saltanatları olacaktır.” başka bir kuvvet mevcut değildir.” der. Büyük üstat demiştir. Sahip olunan değerleri koruyup yaşatmak, Necip Fazıl’a göre de “Dil, kâinatın kalbimize nak- geliştirmek tarih sahnesindeki mevcudiyetinizi besler şettiği plandır. Bir milletin diliyle oynamak, onun ha-

44 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28 yatıyla oynamaktır.” Cemil Meriç’e göre de dil, Türk Üstadın tefekkürü derin, dili kullanışı usta ve sanatkâ- irfanının son kalesidir. Eğer ki bu kale ele geçirilirse, ranedir. geçmişle aramızdaki köprü çökecektir çünkü geçmi- şimizle bağlantı kurabileceğimiz en önemli vasıta dil- “Dilimiz Kimliğimizdir.” dir. Bu sebepten dolayıdır ki dilimize, kelimelerimize sahip çıkmamız gerekmektedir. Necip Fazıl Kısakürek Banarlı’nın yıllar önce söyledikleri günümüz için de Ideolocya Örgüsü adlı kitabında “Uydurma Dil Fela- çok değerlidir: “Şu fâni dünya saadetleri içinde hiçbir keti’’nden bahsederken uydurma kelimelerin işgalin- şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar den bîzâr, geçmişle aramızdaki köprünün çökmesinin güzel hizmet değildir. Zannedildiği gibi bu güzel hiz- endişesini yaşamaktadır. met, yalnız dil ve edebiyat hocalarının vazifesi değildir. Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk Dilin mimarları, Türkçenin sevdalıları olan çocuklarına her şeyden çok Türkçeyi öğretecek; on- şairlerimize, yazarlarımıza, bilim adamları- lara, ana­dillerinin ses ve söz güzelliklerinden, ifade ve mıza minnettarız. mana zenginliklerinden güfteler ve besteler verecek- lerdir. Öğretmen değil de anne ve baba iseniz, abla ve Bu hususta bugün de milletçe ne kadar endişe duy- ağabey iseniz, bu sizin daha sevgili vazifenizdir. Yavru- sak azdır. Çünkü kelimeler sizi bir önceki nesilden ko- larınıza, sözlerini halk dehasının oluşturduğu ve beste- parabildiği gibi mukaddeslerinizden, değerlerinizden, si yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten tarihinizden, dininizden, irfanınızdan da uzaklaştırıp başlayarak öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçedir.” koparabilir. Cemil Meriç de uydurma kelimeleri argo kelimelerle birlikte değerlendirir: “Argo, kanundan ka- Emanet mukaddestir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep çanların dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların… Argo, Tayyip Erdoğan’ın yüksek himayelerinde 15 Mart korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. 2017 tarihinde yapılan toplantıyla 2017 yılı “Dilimiz Biri günahları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan ke- Kimliğimizdir” başlığıyla “Türk Dili Yılı” olarak ilan edil- ment. Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, ha- miştir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile fızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydur- Türk Dil Kurumu'nun öncülüğünde, dil şuurunun oluş- ma dil, ülkesizlerin.” diyerek meseleyi bir kez daha turularak Türkçenin doğru ve güzel kullanımının sağ- bütün vahametiyle ortaya koyar. lanması hedeflenmektedir. Türkçenin estetiğini, bedii ifadesini, ahengini, kelimelerin musikili hareketlerini, Geçmişten günümüze yaşanan endişeler, dili tam mana- mesuliyet duygusunu, inanç ve aksiyonu, hedefe sıyla bilmeme, doğru yazamama, doğru konuşamama, kilitlenmeyi, ülküyü, Türkçenin gücünü gösteren bir telaffuz problemleri, dilimizin yabancı unsurlarla işgali, Necip Fazıl şiiri ile yazımı noktalamak isterim. Geç- hatalı kullanımlar, az okuma, az kelimeyle konuşma bü- mişten günümüze Türkçe’ye gönül verenleri, Türkçe tün zamanların problemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. için mücadele edenleri eserleri ile ebedî kılanları, rah- metle anıyor; yaşayanlara da minnetle hürmetlerimi Dilin mimarları, Türkçenin sevdalıları olan şairlerimi- sunuyorum. ze, yazarlarımıza, bilim adamlarımıza minnettarız. Eski Oğuz Türkçesinin en büyük ismi olan Yunus Emre’nin Utansın bütün zamanlarda sevilmesinin ve anlaşılmasının en Tohum saç, bitmezse toprak utansın! önemli sebebi dile hakimiyetidir. O, şiirlerindeki dili Hedefe varmayan mızrak utansın! doğru, coşkulu, samimi, içten, yalın ve berrak kulla- Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! nımı ile Türkçenin bayraktarlığını yapmıştır. 13. yüzyıl- Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! da Anadolu’daki Türkçe'nin zaferi Yunus’un zaferidir. Eski çınar şimdi Noel ağacı; “İlim ilim bilmektir /İlim kendin bilmektir /Sen kendin Dallarda iğreti yaprak utansın! bilmezsin /Ya nice okumaktır.” diyen Yunus, asırları Ustada kalırsa bu öksüz yapı, kucaklayan söyleyişi ile hem gönüller mimarı hem de Onu sürdürmeyen çırak utansın! Türkçenin mimarı olmuştur. Ölümden ilerde varış dediğin, Büyük Üstat Necip Fazıl; bu millete, geçmişine, büyük- Geride ne varsa bırak utansın! lüğüne, gelecek nesillere duyduğu saygı ve milli şuurla Ey binbir tanede solmayan tek renk; Türkçeyi kullanırken büyük ustalık sergilemiştir. Yeni- Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın! den diriliş çağrısı olarak yazdığı Sakarya şiirinde, Türk milletinin var olma davasını “Hey Sakarya, kim demiş KAYNAKÇA suya vurulmaz perçin? /Rabbim isterse, sular büklüm Ahmet Köklügiller, Atatürk’ten Düşünce ve Özdeyişler, İstanbul Yuva Yayınları 2004. Cemil Meriç, Mağaradakiler, İletişim Yayınları, İstanbul 2014. büklüm burulur, /Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur/ Melek Özyetgin, Tarihten Bugüne Türk Dili Alanı, (turkoloji.cu.edu.tr erişim tarihi 17.08.2017). Eyvah, eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük? / Bu Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü, Büyük Doğu Yayınları, İstanbul 1976. Necip Fazıl Kısakürek, Çile Büyük Doğu Yayınları, İstanbul, 2010. dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!” diyerek dile Nihat Sami Banarlı, Türkçenin Sırları, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul, 2013. getirir. Necip Fazıl, ülkeyi emanet edeceğimiz gençli- Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2017. Sezai Karakoç, Zamana Adanmış Sözler, Şiirler V, Diriliş Yayınları, Istanbul, 2005 ği, davasını, çilesini Sakarya Nehri ile özdeşleştirmiştir. Zeynep Korkmaz, Atatürk ve Türk Dili Belgeler TDK, Ankara 1992.

45 Gelecek ilan EKİM 2017 / SAYI 28

Hüseyin İPEK “Çok insan anlayamaz eski musikimizden ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.” Yahya Kemal BEYATLI

Aşkın Nâmesi programı 5 yıldır TRT Türkiye’nin Sesi medeniyetimizin engin suları ile buluşturmaktır. Öyle bir Radyosu, Memleketim FM, TRT Nağme frekanslarında program düşününüz ki sizden, içinizden biri; hemen yanı dinleyicileri ile buluşmaya devam ediyor. Daha önce ha- başınızda, kulağınızda; hislerinize tercüman, gönlünüze zırladığım “Ses, Saz ve Gazel” programında gün ışığına sultan, gönül evinize derman oluyor. Bir de aşk ve sevda çıkmamış gazelleri; içerdiği anlam biçimleri ile bugüne üzerine olunca çıkılır mı bu nâmenin büyüsünden? Nice söylenmiş, yazılmış mektuplar olarak gördüm. Eskiden aşklar, kahramanlıklar, destanlar; varlıkları ve yaşantıları sadece melodik yapıları ile ilgilenirken Aşkın Nâmesi bize ile bir ömre sığmayan nice güzel insanların yaşamları ile güftelerin ve söylenmiş sözlerin içeriği ile ilgilenmemizi zenginleşen aşk, programın konusu olmuş. söyledi. Saygı, sevgi, sadakat, sabır, vefa, vatan sevgisi ve aile bütünlüğü gibi kutlu değerler silsilesinin nağmeye Tarihimizden bir örnek olarak Kanunî Sultan Süleyman dönüşmüş şeklidir Aşkın Nâmesi. ve oğlu Bayezid arasındaki mektupları ele aldık ve oğul Bayezid’in ''Ey serâser, âleme Sultan Süleyman’ım baba, Program sinyalinde yer alan “Aşkınla Yandı Bu Gönlüm” tende cânım, canımın içinde cânânım baba, Bayezid’ine gazeli ile bestesi Selahattin Pınar’a, güftesi Yunus Em- kıyar mısın cânım baba.” satırlarıyla başlayan mektubunu re'ye ait olan “Ben yürürüm yane yane” ilahisi; Aşkın gazel formunda ve Hüseyni makamında seslendirdik. Nâmesi programını sanki içerik bakımından özetler gibi. Şiir; erdemli insan olma vasfının, sadece öğrenmek de- Devlete yapılan başkaldırıyı evladı da olsa asla affetme- ğil, öğrendiklerini hayata geçirerek bu davranış bilincini yen baba Kanuni Sultan Süleyman’ın, oğlu Bayezid'e içselleştirmek olduğunu söyler bize. Büyük şair Yahya cevaben yazmış olduğu ve ''Ey dem-a-dem mazhar-ı Kemal Beyatlı’nın belirttiği gibi “Çok insan anlayamaz tugyân u isyânum oğul.” diye başlayan mektubunu da eski musikimizden ve ondan anlamayan bir şey anla- Rast makamında buluşturduk gönül dostlarıyla. maz bizden.” Yüce Allah, yaratmış olduğu insan ruh- larına hitaben “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” soru- Milletleri millet yapan kültürel değerleri öne çıkararak suna, ruhların “Evet Yarabbi, sen bizim Rabbimizsin.” yapmış olduğumuz Aşkın Nâmesi programında, İb- cevabının yüklemiş olduğu sorumluluk bilinciyle insan rahim Hakkı Hazretleri’nin eşi Firdevs hanıma yazmış yeryüzüne inmiştir. O muhteşem hitabın içindeki esrar, olduğu mektubu seslendirdik ve “İzzetli, hürmetli, ha- aşk, şefkat, vefa ve muhteşem nağmeyi arayan insa- kikatli, adamlıklı, şefkatli, hatırlı, gönüllü, asilli, usullu, noğlu; yeryüzündeki bütün güzelliklere estetik bir bakış akıllı, izanlı, hünerli, marifetli, üsluplu, yakışıklı, güzel ve duyuşla sanatı geliştirmiş. İntizam ve insicam içinde huylu, tatlı dilli, uzun boylu, ince belli, kıl ayıpsız ha- yaratılan bu kâinatın süzülen meyvesi insan, bilimde ve tunum, helalim Firdevs Hatun huzuruna.”dedik. Toplu- güzel sanatların hepsinde “Allah güzeldir, güzeli sever.” mumuzda kadının yerini ve derecesini göstermek adına düsturundan yola çıkarak güzel olan her şeye sırrınca Hz Peygamber (S.A.S) efendimizin “Cennet, annelerin âşık olmuş. O’na ulaşmak için var gücüyle çalışmış ve ayağı altındadır.” düsturunu ortaya koyan ifadeler man- kültürel birikimle, insanlık tarihi oluşmuş. Elini, dilini, zumesini ön plana çıkarmaya çalıştık. Aile bütünlüğü- zihnini ve gönlünü iyiliğin merkezi yapan ve tarihte iz ne vurgu yaparak sağlam milletleri oluşturan unsurun bırakan insanların yazmış olduğu mektupları (öğütle- sağlıklı aileler olduğu gerçeğinin altını çizdik. Tarihten ri); insanlarımıza, gençliğimize anlatmak amacındayız mektuplarla (Enver Paşa, Naciye Sultan; Bedri Rahmi bu programda. Mektuplar siyasi, sosyolojik, psikolojik, Eyüpoğlu, Eren Eyüpoğlu vb.) vefa ve aşkın önemini ekonomik anlamda çağının özelliklerini taşıdığı için ya- anlattık. zıldığı dönemin tarihi belgesidir aynı zamanda. Birinci Dünya savaşında yaşanan çetin savaşlarda, Peygamberimiz Hz. Muhammed’den Hoca Ahmet Mehmetçik tarafından cephelerden yazılmış mektupla- Yesevi'ye, Kindi‘den Farâbi'ye, Gazâli’ye, İbn-î Sina'ya; rı okuyup nağmelerle bezedik. Türkiye Cumhuriyet'inin Muhyiddin Arabî'den İbn-î Battuta’ya ; Ahi Evran, Hz. kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Anzak annelerine Mevlânâ, Hacı Bektâş-ı Veli, Yunus Emre, Hz.İbrahim yazmış olduğu mektup ve Mustafa Kemal Atatürk’e An- Hakkı gibi daha nice gönül erlerinin yazmış oldukla- zak annesinin cevaben yazdığı mektuplar da yer aldı rı eserleri dünden bugüne bize bırakılmış birer mektup programımızda. ''Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz ev- (tavsiye) niteliğinde kabul edip kökü mazide, dalı âtîde latlarımızın acısını, alîcenap sözleriniz hafifletti. Gözyaş- olan büyük milletimizin biriktirmiş olduğu kültürel değer- larımız dindi. Yavrularımızın mezarları başında söylediği- lerimizi yine değerli dinleyicilerimize hatırlatmak isteyişi- niz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi. mizdir, Aşkın Nâmesi. Eserlerle insanımızın ruh dünya- Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm sını zenginleştirmek, büyük bir okyanus hükmündeki analar adına şükran, sevgi, saygıyla…”

47 SÖYLEŞİ Talha Bora Öge nam-ı diger Gölge Osman Nuri BOYACI TRT FM’de Cuma gecesi 01.00’de yayınlanan Gece Yolculuğu Programı'nın yapımcısı Talha Bora Öge’yle sanat hayatı, şiir ve radyo için bir aradayız.

Radyovizyon dergisinin bu sayısının teması edebi- lardandır. Hal böyle olunca insanın hem kendisi hem yat, müzik ve radyo. Radyo yayıncılığında şiir hep ailesi hem de içinde var olduğu toplumun kardeşliği, kendine bir yer buldu. Sesin etkileyici yönü şiirle birliği, beraberliğini de koruyan bir faktördür şiirsellik. birleştiğinde dinleyiciye yeni duygu dünyaları açtı. Çünkü ihtiyacımız olan naif bir üslubun kapılarını açar Şiirli bir hayat insana neler getiriyor? ve üslup ki iletişim bozukluklarını gidermede daha gü- venilir bir ortama kavuşmak için zaman kaybetmeden, TRT FM’de devam eden programlarımın ve her anın- en doğru biçimde kullanmamız gereken anahtardır. dan büyük mutluluk duyduğum, TRT çatısı altındaki yayıncılığımın yedinci yılına doğru emin adımlarla iler- TRT FM’de Gece Yolculuğu programına, şiir ve liyorum. Tam da bu gururu dolu dolu hissediyorken edebiyat nasıl bir zenginlik katıyor? Bu program mesleğimin en mühim noktalarından oluşturduğunuz geçmişten bugüne nasıl geldi? böylesine değerli bir tema için yeni sayınızda seçilmiş olmak kariyerim adına kıymetli. Öncelikle bunu be- Ben TRT FM’e Gece Yolculuğu kuşağıyla başladım ve lirtmek bir borç benim için. Bu onuru yaşattığınız ve uzun zamandır bu yolculuğum sürüyor. Yayınlarıma baş- duygularımı paylaşma imkânı verdiğiniz için çok teşek- lamadan önce de şiirin vazgeçilmez bir bölüm olacağı kür ederim. Toplamda 23 yılımı doldurduğum radyo belliydi. Nitekim saygıdeğer dinleyicilerimizin yoğun ilgisi, sunuculuğunda yolum hep şiirseldi. Şiir kendimi ifa- hem araştırma raporlarında hem sosyal medyada hem de de etme biçimimden öte bir hayat biçimi oldu. Çünkü hayatın içinde ne kadar doğru bir karar verdiğimi ortaya şiir, “popüler kültür” denen hastalığın tanıttığı gibi değil koydu. Dinleyicilerimizin de desteğiyle her programa ger- asla. Yani algılananın ya da kısır ve ezbere bilgilerle çekten iyi hazırlandım. Edebiyatımızın geçmişten bugüne tahmin edilenin aksine sadece yazılan veya okunan çok yönlü zenginliklerinden tek tek seçerek faydalandım. değil, yaşanan ve yaşayan bir olgudur. Bu nedenle ilk Bazen tanıştırmak istediklerim bazen de zaten istenen sorunuza cevap olarak şiirli bir hayatın getirdiklerinden şiirler yerini aldı bu yolculukta. Yoğun geçmiş, yorucu bir ziyade şiirsiz bir hayat düşünemediğimi vurgulamak günün gecesinde uyku tutmayan, derslerini çalışmak için isterim. Hatta dünyayı daha sevgi dolu bir yer hali- gecenin sakinliğini seçen, gerek seyahat amaçlı gerekse ne getirmenin çarelerindendir şiir. Çünkü daha fazla iş nedeniyle yollarda sabahlayan ve mesaisi gece olan şiir daha az kabalık, daha az kabalık daha fazla huzur biriyseniz; radyonuzda duymak istediğiniz sadece müzik getirir ve daha fazla huzur da daha az hırs demektir. olmuyor. Size yakın gelen tanıdık bir sesten yine size dair, Ayrıca malumdur ki birçok konuda incelik, hassasiyet, hayatınıza dair ortak duygular duymak istiyorsunuz. Yani farkındalık başarının temelini meydana getiren unsur- demem o ki şiir müziği, müzik şiiri, sunucunun sesi ve

48 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

sordum kendime “Neyi daha iyi yapabilirim?” Eğer ger- çekçi bir tavırla yapamayacaklarımın farkında olmasay- dım ya da kabullenmeseydim; yapabileceklerimi ortaya koyamazdım. İlgili her dostumuz bilsin ki kendi iç dün- yalarına hitap eden eserleri daha iyi anlatacaklar. Yani kendilerini “Acaba ne derler?” baskısından kurtarmaları gerekir. Hatta mümkünse bu endişelere hiç kapılmadan yola başlamalılar ki daha uzun ve kazasız yol alabilsinler.

Söyleşimizi sizin bir şiirinizle bitirelim. yorumu da her ikisini tamamlıyor ve daha anlamlı kılıyor. Pekâlâ... Cahit Sıtkı Tarancı’nın meşhur 35 yaş şiiri'ni daha ilk okuduğumda kendimce bir 35 yaş şiiri yazmaya Sizin sevdiğiniz şairler, dönemler? karar vermiştim. Çünkü merak etmiştim aynı hislerde mi olacaktım yoksa tamamen farklı mı? İsimler ve tarihler sıralamak yerine, şiire ve hatta ede- biyatın birçok türüne bakış açım daha net bir cevap Ve nihayet 2011 yılında ben usta şair gibi, O’nun şiirin- olacak. Şöyle ki yayın hayatıma başladığım günden bu deki izlerden yola çıkarak cevapladım kafamdaki soruları. yana hep anlaşılır olmayı önemsedim, gerisi teferru- İşte o şiirimle veda etmiş olalım. Tekrar teşekkür eder ve attı. Mikrofonda anlattığım, dinlettiğim ve okuduğum kaliteli vizyonunuzun anlaşılmasını dilerim her daim. her ne olursa olsun anlaşılmasını amaçladım. Bunun yolu da benim iyi anlamamdan geçiyordu. İşte tam da YENİ 35 YAŞ bu yüzden derin anlamlar içerse bile sade metinleri Nihayet erdim 35’e tercih ettim. Ama duygularını çok düz anlatan, hayatın Daha yolun başındayım gerçeklerini insanın yüzüne direkt vuran eserlere de Sonu mu ortası mı bilemem onun gibi Cahit Sıtkı affetsin beni... yer verdim. Hiçbir zaman ne edebiyatta ne müzikte dönem ayırdım ya da bir ismi bir kenara öylece bırak- Hazinesi bugünde saklı ömrün, pişmanlığı dünde tım. Seçimlerimi eserleri üzerinden yaptım. Çünkü bir Diz çökmeye gerek yok ki yarının önünde sanatçının bir tane bile olsa çok beğendiğiniz eseriyle Hata hata aklar türedi sakalımda karşılaşabiliyorsunuz ve bu çok değerli bana göre. Sormam kimseye çirkin mi diye... Karışıklığımı bitiriyor kırışıklar Modern hayatın koşuşturmaları, sanal ilişkiler bizi Yüzümdeki her çizgi dosttur bana şiirsel bir hayattan koparıyor mu? Değişmemeli bazı şeyler değişmiyor Ben, hala özgürüm ben aynalarda... Evet, kesinlikle. Artık çok hızlı yaşıyoruz. Hayır! Düzel- Taze heyecanlara gebe ruhum tiyorum: yaşadığımızı sanıyoruz. Sürekli bir yerlere, bir Sahte gülüşlerden medet ummuyorum şeylere yetişme telaşı içinde ne kadar şiirsel davrana- Yaşadıklarım siniyor içime bilirsiniz ki? Sorunuzda da geçtiği şekliyle adı üstünde Yarından kaygı duymuyorum “koşuşturma”. O kadar çok detay gözlerimizden kaçı- Doğrudur; adam gibi olmalı bugünüm yor ki! Öyle güzel sesler var ki duymazdan geldiğimiz Evet, adam gibi yaşıyorum… ya da duysak da dinleyemediğimiz. Ve duygular biz Ne olur ki araya yollar girse hissedemeden heba olup gidiyor. Ama bir gün tüm bu Gücü mü yeter engellerin geçip gidenlerin artık olmadığını fark ettiğimizde, ula- Mesafelerin muhabbette payı var şılabilir olmuyorlar. Son pişmanlık hiçbir demde fayda Dost delikanlıysa ayrılmaz ki yüreğin etmez. Lisedeyken tarih öğretmenimin bana verdiği bir Sevdiğinin ömrü vefası kadar... ipucu vardı, tarih sorularıyla ilgili, derdi ki “Tarih soru- Artık yalnız da değilim larını iyi oku, çünkü cevabı bazen sorunun içinde giz- Kendinde değilsen tek başınasın lidir.” Ben de cevabımı sizin sorunuzla noktalayayım: Farkında değilsen olup bitenin “Modern hayatın koşuşturmaları, sanal ilişkiler bizi şi- Ne faydası var yüz bin arkadaşın... irsel bir hayattan koparıyor mu?”. Şiirsel bir hayattan Şükranla başlıyorum ben, kavuştuğum her güne Dertlerimle dertte değil benim başım... değil, HAYATTAN KOPARIYOR! Her nefis tadacak ölümü Edebiyata, şiire ilgi duyan dinleyicilere iyi edebi- Her nefes bir gün son bulacak... yatı, iyi şiiri anlatmakta neler yapılabilir? Hayat boyu sordun neye yaradı Şimdi öğrensen ne olacak? Unutma! Evvela her dönemden, her sanatçıdan okumak gerek. Yarını Allah biliyor ancak Tanımak gerek tanıtmadan. Ama galiba önce kişinin ken- O ne diyorsa o olacak dini tanıması daha iyisi. Ben programlarıma başlamadan O ne diyorsa o olacak! 49 Londra Temsilciligi TÜRKİYE’NİN BAKIŞ AÇISI, YAYINCILIĞIN KALBİ LONDRA’DA; TRT WORLD LONDRA BÜROSU.

Murat ŞAHİN

TRT World, dünyanın tüm dikkatinin yoğunlaştığı olayları tarafsız ve ilkeli habercilik anlayışıyla aktarırken dış politikada önemli bir aktör olan Türkiye’nin sesinin duyurulmasında da büyük bir rol oynuyor.

İngiltere’nin başkenti Londra. Dünya’nın en güzel şehir- gibi saygın yazılı medya kuruluşları da Londra kökenli. lerinden biri. Tarihi dokusunu hiç kaybetmemiş yemye- Londra, yayıncılık alanında bir cennet. Dünya genelin- şil bir kent. Parlamento Binası, Tower Bridge, Tower of de birçok televizyon kanalının, gazetenin, derginin ve London, Buckingham Sarayı, Trafalgar Meydanı ve London internetten yayın yapan haber portalının Londra’da birer Eye gibi dünyaca ünlü yapılarla adeta bir açık hava mü- ofisi var. Bu, yayıncılara büyük bir insan kaynağı sağlıyor. zesi gibi. Neredeyse her alanda, gündem ve/veya gündem dışı bir 50’den fazla tiyatro, 140’dan fazla sinema salonu, 120 konuya ilişkin bir uzman görüşü arandığında, Londra’da müze ve 100’den fazla sanat galerisine sahip olan bu bu kaynağa ulaşmak sadece dakikalar alıyor. Bu kap- kent ayrıca bir kültür ve sanat merkezi.10 milyon civarı bir samda yayıncılığın çeşitliliği artıyor, içeriği zenginleşiyor. nüfus barındıran şehir, kenti bir örümcek ağı gibi saran Tüm bu sebeplerden Londra, küresel yayıncılık yapan metro sistemiyle de ulaşımda dünyanın en iyilerinden. kuruluşlar için tam bir cazibe merkezi.

Dünyanın önde gelen finans ve iş merkezlerinden biri Dünya medyasında tanınan spiker ve muha- olan Londra, aynı zamanda başta Avrupa medyası olmak birlerle birlikte, 50 kişilik editoryal kadro. üzere, çok sayıda basın – yayın kuruluşunun da merke- zine ev sahipliği yapıyor. BBC, Sky ve Reuters gibi med- Yayıncılığın kalbi bu kentte, Türkiye’nin uluslararası alan- ya devleri Londra merkezli. Ayrıca Guardian, The Times da ilk İngilizce yayın yapan haber platformu TRT World’un

50 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

TÜRKİYE’NİN BAKIŞ AÇISI, YAYINCILIĞIN KALBİ LONDRA’DA; TRT WORLD LONDRA BÜROSU.

de oldukça büyük bir bürosu var. TRT World Londra Bürosu şehrin en merkezi yeri sayılabilecek Oxford Circus’ta bulunuyor. Burada kendi stüdyosu ve per- soneliyle 24 saat yayın yapabilecek kapasiteye sahip. TRT World’ün 24 saatlik yayın döngüsünün 6 saatlik bö- lümü Londra’daki stüdyolardan gerçekleştiriliyor.

Londra’daki haber merkezinde dünya medyasında ta- nınan spiker ve muhabirlerle birlikte, çoğu İngiliz vatan- daşlarından oluşan yaklaşık 50 kişilik editoryal kadro, alanları ile ilgili haberleri derleyip İstanbul’daki haber merkezine gönderiyor. Haberler İstanbul’da editörlerin ve müdürlerin kontrolünden ve onayından geçtikten sonra da yayına hazır hale geliyor. Yine Roundtable merkezli bakış açısı”, “habercilikteki cesur perspektif” ve Nexus gibi çok önemli iki tartışma ve haber prog- ve “meselelere derinlemesine bakış” olarak sıralanan ramı da Londra’daki stüdyolarda hazırlanıp izleyici ile üç ana temel üzerine inşa ediyor. buluşuyor. TRT World Londra Bürosu da medya sektörünün kal- Avrupa ülkelerindeki önemli siyasi gelişmeler, seçimler binde yer almanın sağladığı olanakları kullanarak yer- bu merkezden izleniyor. Avrupa Birliği, NATO, Avrupa yüzünde yaşanan tüm önemli gelişmeleri, Türkiye’nin İnsan Hakları Mahkemesi, Lahey Adalet Divanı gibi bakış açısıyla, İngilizce olarak dünyanın her köşesine uluslararası öneme sahip siyasi ve hukuki oluşumların duyurmaya, anlatmaya, aktarmaya çalışıyor. Hızla de- yer aldığı bu coğrafyada, dünyanın gözünün üzerinde ğişen ve gelişen dünyanın unutulan değerlerini dile olduğu büyük zirveler ve toplantılar, yine TRT World getirmeye, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin Londra Büro çalışanları tarafından haberleştiriliyor. halklarının sesi olmaya gayret ediyor. Bunu yaparken de televizyonculuğun evrensel ilkeleri olan tarafsız ve TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in de altını doğru habercilik anlayışını kendisine en önemli değer çizdiği gibi, TRT World haberciliğe yeni bir olarak alıyor. bakış açısı ve yorum getiriyor.

Günümüzde dünyanın tüm dikkatinin yoğunlaştığı olay- lar Türkiye’nin etrafında şekilleniyor. Suriye krizi, mülte- ci sorunu, Irak’taki gelişmeler, İran’ın nükleer programı, Ortadoğu’daki çatışmalar, doğalgaz projeleri ve daha pek çok uluslararası etkileri olan mesele Türkiye’nin göbeğinde yer aldığı bu coğrafyada gerçekleşiyor. TRT World, işte bu gelişmeleri tarafsız ve ilkeli haber- cilik anlayışıyla aktarırken dış politikada önemli bir ak- tör olan Türkiye’nin sesinin duyurulmasında da önemli bir rol oynuyor. TRT Genel Müdürü İbrahim Eren’in de altını çizdiği gibi, TRT World haberciliğe yeni bir bakış açısı ve yorum getiriyor. TRT World, yayıncılığı, “insan

51 RADYO, MÜZİK, EDEBİYAT

Cem KURTÇU

İnsanlığın binlerce yılda yoğurduğu bir öz vardı ve işte şın sembolü olan radyo; akan zamanın, değişimin hızına radyo bu özü saçtı zamana ve mekâna. Üstelik yolları, yetişemediği bir dönemde katıldı insanlık serüveninin uzun sınırları, takvimleri hiçe sayarak ve “Bir Görünmez Gök yolculuğuna. Yeni algıların, yeni ilişkilerin ve yeni yaşam İmparatorluğu”na dönüşerek. formlarının habercisi ve taşıyıcısı oldu. Buharlı gemilerin uzak diyarlara açılması ve makinelerin seslerinin yüksel- Müziğin söze, sözün de müziğe adı konulmamış bir du- mesine eşlik etti radyonun sinyali. Ama insanlık ailesi her yumsaması vardır. Müzik söz ile tamamlanmak, söz de yeni şeyi eskiden feyz alarak ortaya koymuştu ve yine öyle müzik ile ahenk bulmak ister. Duyguların seyri bir mıs- yaptı. Radyo da medeniyetin bugüne kadar biriktirdikleri raya aktığında ya da düşüncelerin kıvrımları sayfalarda ile anlamlandı. İnsanlık ailesinin binlerce yıldır her coğraf- dolaştığında müzik bir yarendir. Söz de müziğin dalgalı yada farklı bir renk alan sözüne ve ezgisine yol oldu. İn- denizlerinde bir seyir defteridir adeta. Radyo ise bu iki sanlığın binlerce yılda yoğurduğu bir öz vardı ve işte radyo kadim dostun, müzik ve edebiyatın, birlikteliğini üfler bu özü saçtı zamana ve mekâna. Üstelik yolları, sınırları, gökyüzüne. Okumuş olduğumuz bir kitabın beyaz per- takvimleri hiçe sayarak ve Lee De Forest’ın dediği gibi “Bir de uyarlamasını çoğu zaman yetersiz buluruz. Şurası Görünmez Gök İmparatorluğu”na dönüşerek. eksik kalmış, burası hiç olmamış deyiveririz. Oysa ne kitap eleştirmeniyizdir çoğumuz ne de film. Ama yine Türkiye’de ise Veysel ile sadık yar oldu, Neşet ile bozkır, Sar- de sözümüzü söylemekten geri durmayız. Bize bu ce- kis ile kimseye edilmeyen şikâyet… sareti veren, okuduğumuz kitabın hayallerimizi harekete geçiren, gerçekliği farklı kıvamlara sokarak bize özgü kı- 19. yüzyılda Marconi’nin radyosu gemiden sahile ulaştırdı lan gücüdür. Kitapta anlatılan ister Üstâd’ın kıvrım kıv- sözü. Artık denizler de denizciler de yalnız değildi. O kutu rım akan Sakarya’sı, ister Tagor’un bir yumak halindeki kimi zaman yol oldu, kimi zaman umut. Ama en çok da Ganj’ı, isterse Twain’in nefes alan Mississippi’si olsun, o güven oldu. İnsan sesi ise ilk kez Eiffel Kulesi’nden yankı- nehir bizim zihnimizde artık bambaşka bir su, bambaşka landı radyodan, bir daha hiç susmamacasına. Savaşlar bir akış olur. Zihnimizdeki o uçsuz bucaksız film çekim da girdi araya. Radyo zafer oldu, hezeyan oldu, yenilgi platosunda yönetmen de dekorcu da kostümcü de artık oldu… Ama asıl özünü melodi ve ona eşlik eden şiirsel- bizizdir. Müzik ise esintisiyle kendi duygu dünyamızı kur- lik ile buldu radyo. Amerika’da Caruso’nun şarkısı opera ma olanağı tanır bize. Bir beste, yapıldıktan sonra artık binasından uzaklara taştı, İngiltere’de “There is a tavern bestecisinin değil, onu dinleyenlerin olur. Hem de her in the town” ile notalandı radyo. Türkiye’de ise Veysel dinlenildiğinde adeta yeniden yazılır. O yüzden değil mi- ile sadık yar oldu, Neşet ile bozkır, Sarkis ile kimseye dir ki aynı şarkı kimilerimizde yüzdeki gülümseme, kimile- edilmeyen şikâyet… Orhan Kemal’i, Dadaloğlu’nu, Yaşar rimizde gözdeki buğudur. Müzik ve edebiyat bu yönüyle Kemal’i aynı bereketli topraklar üzerinde, aynı sarı sıca- her duygu ve düşün deryasında farklı renklere bürünür, ğın altında buluşturdu radyo. Müziğin söze, sözün de yeniden var olur. Siz buna ister “düşünsel imgelem” de- müziğe ilham vermesine alışkın bu topraklar radyonun yin, ister “her can bir olmaz” isterseniz “sizde bir türlü, sinyali ile tanıştığında; sesin büyüsü ile sözün gücü kol bizde bir türlü”… Böylece duygu ve düşün zenginliğine kola girdi, hızla aktı bu memleketin damarlarında. Binler- sahip fertlerden oluşan bir toplum da çok yönlü, anlayışlı, ce yıldır akan nehirlerin çağlayana dönüştüğü, çağladığı kimlikli ve medeni hale gelebilir. Radyo ise düşündürme- yer oldu radyo. Bu suyla beslendi nice canlar. Bu can- ye ve hissettirmeye dönük, görselliğini insanların hayal lar türkü oldu, dosta söylenen deyiş oldu, yüzdeki gülüş gücünde bulan bir akarsu olur, edebiyatın ve müziğin oldu… Farklı renklerden aldı kaynağını, farklı renkleri farklı zenginliğini taşır gönülden gönüle. diyarlara taşıdı radyo. Taşımaya da devam ediyor.

19. yüzyılda Marconi’nin radyosu gemiden sahile ulaştırdı “Yazmasam ölecektim” dedirten hikâyeler, notalara ak- sözü. Artık denizler de denizciler de yalnız değildi. masa huzursuz kalacak ezgiler oldukça; zihin hayal et- meyi ve gönül hissetmeyi bırakmadıkça edebiyat ve mü- Aydınlanma düşüncesi ile başlayan, modernizm ile şekil- zik de her daim olacak. Ve edebiyat ile müzik çağladıkça lenen ve endüstri devrimi ile meyve veren tarihsel bir akı- radyo da susmayacak.

52 www.trtradyovizyondergisi.com Radyo Tarihinden

Deniz Çakmakoğlu – Kubilay Dökmetaş arşivinden.

Radyo TarihindenDeniz Çakmakoğlu – Kubilay Dökmetaş arşivinden. EKİM 2017 / SAYI 28 Stüdyodan EFSANELER, HİKÂYELER ...

Fatih YILMAZ

“Efsaneler Hikâyeler”in, dinleyiciden büyük ilgi görme- sinin nedenlerinden en önemlisi, bahsettiğimiz işlevleri özünde taşımasıdır diyebiliriz.

Dinleyenleri, bilinmeyen giz dolu bir dünyaya götürerek ilgi uyandıran efsane ve hikayeleri dramatize ederek Di- yarbakır Devlet Tiyatrosu oyuncularının seslendirmesiy- le yayınlamak, geleneksel radyo tiyatrosunun o eşsiz keyfinin 10 dakikalığına da olsa radyolarımızda yaşan- masını sağlıyor.

Bir çok efsane ve hikayede öne çıkan kutsal öğeleri; seçtiğimiz özel efekt ve fonlarla anlamına, önemine uy- gun bir şekilde ve etkileyici bir tarzla dinleyiciye yansıt- maya çalıştık.

Anadolu halk kültürünün bu anonim ürünlerini, drama- tize edilmiş haliyle ve günlük konuşma dili yalınlığıyla dinlemek isterseniz, pazar günleri saat 13.15’te sizleri Radyo-1’e bekliyoruz.

NİÇİN “EFSANELER HİKAYELER”?

“Diyarbakır’ın Fatih Paşa Mahallesi’nde tek başına yaşayan ve yüreği de kendisi gibi temiz bir şahsın kedilere özel bir ilgisi varmış. Kış mevsimi başlangıcı, evine giderken sokakta sahipsiz siyah bir kedi görür. Acı miyavlamasına dayanamayarak bakmak üzere kucağına alıp evine götürür. Kedisini yoldaş belleyerek beslemeye başlar.

Kış kışlığını göstermeye başlayınca, şairin de dediği gibi ‘zemhe- ri de uzadıkça uzadı’nın sinyalleri görülür yavaş yavaş. Mevsim alk Edebiyatımızın en önemli yazılı ve sözlü şartları gereği evlerin kapı ve pencereleri, soğuktan korunmak ürünlerinden olan efsaneler ve hikâyeler; ta- için kapalı tutulmaktadır artık. şıdıkları sosyolojik, psikolojik ve etik değerler- le aynı zamanda bir “halk eğitimi aracı” olma İşte yine böylesi günlerin birinde, ev sahibi sabah uyandığında özelliği de taşıyor. Kültürümüzün bu değerli mirası; eği- kedisini okşarken tüylerinin soğuk olduğunu fark eder. “Bu sıcak tim işlevinin yanı sıra gelenek ve görenekleri korumak, evde, kapı ve pencereler de kapalıyken nasıl oluyor da böyle insanlara kıssadan hisse misali ders vermek; konu al- üşür!” diye de meraklanır. dıkları olaylara, kişilere ve yerlere saygınlık kazandırmak; insanların iyiye, güzele yönelmelerini sağlamak; yaşama Bu durum birkaç kez daha dikkatini çekince bir gece yatmadan umudunu ve sevincini artırmak gibi önemli işlevleri de önce uyumamak için kendi parmağını keser ve üzerine tuz basar. üstleniyor Uyur gibi yaparak beklemeye koyulur. Gecenin bir yarısı bir de ne görsün? Kedisi yanına yaklaşıp dilinin altından çıkardığı bir bon- 2016 ve 2017 yılları boyunca Radyo-1, Türkiye’nin cuğu, onun kulağına koyarak uyuduğuna kanaat getirince sokak Sesi ve Gap - Diyarbakır postalarımızda yayınlanan kapısını açarak hızlıca çıkıp gider. Bunu gören adam,

56 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

bu pek de mümkün olmadı. Biraz da merkez radyola- rımızda buna benzer programların yapılıyor oluşu en- gel olmuştu aslında. Ardından radyo yöneticisi olunca katıldığım koordinasyon toplantılarımızın birinde sevgili başkanımız böyle bir öneri sununca, Gap-Diyarbakır EFSANELER, HİKÂYELER ... Radyosu olarak bu görevi üstlenebileceğimizi söyle- yerek hemen projeye talip oldum. Öylesine gönülden bir isteyişimiz vardı ki kabul gördü ve altı aylığına ta- sarlanan yapımın süresi, gördüğü ilgi üzerine önce bir yıla, hemen ardından da iki yıla çıkarıldı. Radyo-1’in dı- şında Türkiye’nin Sesi Radyosu ve bölgesel “Yöremiz- den” programı içinde de tekrarları yayınlanır hale geldi.

Özellikle sosyal medyadan bu programa ilişkin öylesi- ne güzel geri dönüşler, övgü dolu yazılar aldık ki bu da ne denli doğru bir iş yaptığımızın göstergesi oldu ade- ta. Yapımcımız Murat Çoküreten ve seslendiren tiyatro oyuncularımız, çok kısıtlı bir bütçeyle yapımda görev almalarına rağmen bu işe yürekten inandılar, ortaya gönül zenginliklerini ve özverilerini koydular. Hepsine teşekkür ediyor, emeklerine sağlık diyoruz.

daha da meraklanır ve boncuğu kulağından çıkarıp atına binerek TRT Radyo arşivine uzun yıllar faydalanılacak kalıcı bir peşi sıra yollara düşer. eser kazandırdığımız için, radyomuz adına mutluyuz, gururluyuz. Bizlere güvenenlere de müteşekkiriz. Ya- Kedisi, Mardin Kapı’dan çıkarak Hatun Kastal’ın karşısındaki yın hayatının 54.yılını geride bırakmaya hazırlanan TRT bahçelerin içinden geçen yoldan Dicle Nehri’nin kıyısına iner; Gap Diyarbakır Radyosu’nun bu tür kültürel hizmetleri- kahramanımız da görünmeden kedinin peşinde. Kedi, Dicle’nin nin önümüzdeki yıllarda da sürmesi en büyük dileğimiz soğuk suyunu da yüzerek geçer ve Kırklar Dağı’nın eteğindeki olacak. Yeni projelerde görüşmek üzere; bizi dinleme- Kavs Köşkü’nün avlusuna girer. Köşk de ne köşk ama! Şadırvan- ye devam edin. lar, güller, envai türlü çiçekler.

Kedisini gizlice izleyen kahramanımız, o anda bir de ne görsün? Köşkün avlusuna giren kedi, birden bire silkinerek bir anda insan haline dönüşmesin mi?

Sonra ne mi olur? Biliyoruz meraklandınız ama devamı Kırklar Dağı efsanemizde.

Efendim; yaklaşık 25-30 yıl kadar önce, TRT Radyola- rı’nın özel rakipleri henüz ortada yokken Radyo-1’de, haftanın bir günü 07.30 haberleri öncesi bir bankamı- zın sponsorluğunda yayınlanan “Halk Hikâyeleri” adlı 7-8 dakika süreli bir yapım vardı. Devlet tiyatrolarımı- zın usta oyuncularının şiirsel bir edayla seslendirdikleri halk kültürünün bu eşsiz eserlerini can kulağıyla dinler, ardından bir TRT klasiği olan 07.30 haberlerinden de günün gelişmelerini aldıktan sonra evden çıkardım.

Dile getirilen bu hikâyeler beni o kadar çok etkilerdi ki sonraki haftayı adeta iple çeker, tam vaktinde radyo- mun başında olurdum mutlaka. Bir süre sonra o gü- zelim hikâyeler yayınlanmaz oldu. Sponsor olan banka desteğini çekmiş diye duyduğumda çok üzülmüştüm. Kaderin bir cilvesi olsa gerek TRT’ye Radyo Prodük- törü olarak girmek nasip oldu. Böyle bir programı yap- mayı hep arzuladım ama Bölge Radyosu koşullarında

57

EKİM 2017 / SAYI 28 Prodüktörün Kaleminden GÖNÜL DİLİ SAZIN TELİ

Hatice BÜLBÜL

SİNYAL………………… Röportaj / Ali Ekber Çiçek

“Zaten bu iş de dededen, babadan kalma bir olay. Bağlamayı babam çalarmış, dedem çalarmış; ağa- “Gerçekleri göstermek, gerçeğe kavuşmak ve gerçeği beylerim var, onlar çalar. Hatta bizim köy 60-70 ha- olduğu gibi insanlara anlatmak için çalışmış bir insanım. nelik bir köydür, bu 60 hanelik köyde kırkının evinde Cahilden uzak, kâmile yakın oldum; büyüklerime saygı bağlama vardır.” ile küçüklerime sevgi ile yaklaştım. Konuşulan her kelamı ibadet gibi dinledim, kimseyi acizlik ve bilgisizlikle itham Böyle bir ortamda yetişen sanatçı, sonrasında İstan- etmedim.” bul’a düşürmüş yolunu.

MÜZİK/ KIRMA GÖNÜL ŞİŞESİNİ Röportaj / Ali Ekber Çiçek “İstanbul’da halamlar olduğu için ben halamlara gel- O; sazıyla, sözüyle gönlümüze taht kurmuş ustalardan dim. O zaman Sadi Yaver Ataman, Necati Başaran biri. İnsan sıcaklığı taşıyan, yüreğin en ücra köşeleriyle koroları vardı. Orda da tabii Halkevleri açıktı o zaman. buluşan; sevdanın, acının, doğadaki tüm canlılara de- Cağaloğlu Halkevi’nde koro, grup halinde de çalıştık. ğer veren felsefenin ürünü olan eserleri elbette onun 12 yaşıma girdim, tabii biraz daha ilerlettim bunu. Ki hayatından, yaşadıklarından süzülüp gelmişti. sazımla yattığım zamanları bilirim. Dediler ki sen An- kara’ya git, misafir bölge sanatkârı olarak Sarısözen Röportaj /Ali Ekber Çiçek sizi okutur. İnandırdılar beni ve Ankara’ya gittim ben.” Ali Ekber Çiçek, Erzincan’ın merkeze bağlı Ulalar kö- yünde 1938 yılında ezkaza dünyaya geldi. Aynı zaman- O günlere dair sohbetlerinde paylaştığı diğer ayrın- da da Ali Ekber Çiçek zelzele çocuğu. “Erzincan’da 40 tıları, manevi oğlum dediği, İzmir Radyosu Türk Halk bin kişi gittiği zaman benim babam 26 yaşında vefat Müziği Sanatçısı Bahattin Turan’dan dinleyelim. ediyor. Anam 24 yaşında kalıyor, biz de üç kardeşiz. Ben dokuz yaşıma kadar dedelerin, çok güzel saz ça- Röportaj / Bahattin Turan lan, yani 50 sene saz çalan dedelerin masalarında ye- “Ali Ekber Hocam diyor ki orada, Yurttan Sesler’de tiştiğim için, dokuz yaşında 50-60 yaşındaki dedenin Emin Aldemir varmış. Muzaffer Sarısözen demiş ki; çaldığı sazı çalabildiğimi söylüyorlardı.” Emin, şu delikanlıyı dinle bakayım. Emin Aldemir din- lemiş, demiş ki çok güzel çalıyor, çok güzel okuyor. Ali Ekber Çiçek’in Ali Ekber Çiçek olmasında, yaşadı- O zaman demiş, akşamki Yurttan Sesler programına ğı toprakların çok büyük etkisi vardı elbette. Bir söy- alalım.” leşisinde, ilk sazı eline aldığında 3 yaşında olduğunu söylüyor sanatçı. O yaştaki Ali Ekber’deki cevheri O akşam ilk kez Yurttan Sesler Topluluğu’na katılır gören cem evindeki dedelerden Potik İsmail ve Eyüp sanatçı. 12 yaşında, 30 usta sanatçı arasında, Mu- Dede, sazını pişirmesinde, usulleri öğrenmesinde zaffer Sarısözen yönetiminde çalıp söylemek hem başta gelen ustaları olmuş. gurur hem heyecan vericidir onun için. 59 EKİM 2017 / SAYI 28

Röportaj / Ali Ekber Çiçek emekli olur. Sazla, çalıp söylemeyle olan buluşması “Pir Sultan’dan bir deyiş söyledim. Tam böyle üçüncü ise ömrünün sonuna dek sürer. güftede bayılacaktım, Neriman Hoca şöyle bir tebes- süm etti bana, ben dirildim. Düşüp bayılacaktım yani MÜZİK/ SAZ GEÇİŞ…………… o şekilde bir heyecan oldu. Öyle bir dünya yaşadım.” Ali Ekber Çiçek’i ölümsüzleştiren eserlerinden biridir

MÜZİK / BENDEN SELAM SÖYLE O GÜZEL ŞAHA “Haydar Haydar” ve tam oya işler gibi yapılan bir çalışmayla ortaya çıkmıştır. Ali Ekber Çiçek, 1954 yılında söylediği “Benden Se- lam Söyle O Güzel Şaha” isimli bu deyişle, TRT’de Röportaj / Ali Ekber Çiçek Alevi semahlarını, deyişlerini ilk seslendiren sanatçı “Haydar Haydar’ı ben, stüdyo gibi bir oda yapmış- olur. 12 yaşından itibaren katıldığı topluluk program- tım evimde, 4 saat radyoda vazifeden sonra evime ları aracılığıyla da, radyoda sesini, sazını duyurmaya gidiyordum, o odaya çekiliyordum; orda gece saat devam eder. dörtlere kadar gözyaşlarımla, uykusuzluğumla efen- dim, motif motif çalıştım böyle. Ve 3 sene ben bunu MÜZİK / GÖNÜL GEL SENİNLE bir yemek yaparcasına, tencerenin başında bekleyen bir aşçı misali pişirdim. Ustanın muhabbeti gönlüyledir ama yaşamı boyunca başka gönül dostlarıyla da muhabbet etmiş, onlar- MÜZİK / HAYDAR HAYDAR dan feyiz almıştır. Bunların başında ona dersler ve- ren, cebine harçlığını koyarak konserlere gönderen Sanatçı, çalıp söylemekle kalmaz, aralarında “Derdim Muzaffer Sarısözen vardır. çoktur hangisine yanayım’’, “El vurup yâremi incitme tabip’’, “Ağlama gözlerim’’, “Yolumuz gurbete düştü’’, Röportaj / Ali Ekber Çiçek “Aşka tuzak gerekmez’’, “Kişi sevdiğini gönülde bul- “Her an her nefeste andığım Yurttan Sesler’in kuru- sa’’, “Hazin hazin esen seher yelleri” ve “Haydar hay- cusu Muzaffer Sarısözen üç bin eser toplamış. O za- dar” gibi eserlerin bulunduğu 400’den fazla türküyü man yol yok, iz yok; ne kar demiş, ne kış demiş, ge- derleyerek besteleyerek dinleyenleriyle buluşturur, tirmiş Ankara Konservatuarı’na monte etmiş. Ondan TRT arşivine kazandırır. sonra gelen işte Neriman Hoca, Nida Tüfekçi, Yücel Paşmakçı, diğer âşıklar, bölge sanatçılarımız… Son- MÜZİK / ………….GEÇİŞ ra, Veysel Baba var. Her sene Veysel Baba geldi mi beni arardı. Ondan da çok ilham aldım. (Fonda Aşık “Dünyada nerede bir rahatsızlık varsa, sanatçı on- Veysel / Dost Dost Diye) Neyzen’le üç sene dostluk dan rahatsız olur. Tüm dünyayı teneffüs eder sanatçı. yaptım. 12 yaşımdan, 15-16 yaşıma kadar Neyzen’i Dünyadan, insandan, tabiattan ayrı değiliz.” ve “Ben de çok dinledim.” insan ayrımı yapmam, sazımı aldığımda 7 milyar in- sanla yekvücut olurum.” diyen deyiş ustası Ali Ekber

MÜZİK / BAHATTİN TURAN / İNSAN-I KAMİLE EREYİM DERSEN Çiçek, 2006 yılının 26 Nisan’ında bu dünyaya veda etti. Veda eden yalnızca bedeni elbette. Eserleriyle, Ali Ekber Çiçek için gönül, bahri umman, derya deniz sazı ve sözüyle, onun eserlerini seslendiren sanatçı- olmuş her zaman. Ömrü boyunca da insan olmanın lar aracılığıyla aramızda olmaya devam edecek. Say- anlamını aramış, dünyaya ölmez bir eser bırakmanın gı ve rahmetle anıyoruz. gerekliliğine inanmış sanatçı.

MÜZİK / YOLUMUZ GURBETE DÜŞTÜ Röportaj / Ali Ekber Çiçek “İnsan, ‘Neye dünyaya geldim, ben neyim?’ demesi- SİNYAL………………… ne bir ömür kifayet etmiyor. Bunlar ancak çok büyük bir tasavvuf işi. İnsan nasıl doğduğunu bilmiyorsa, öldüğünü de bilmeden giderse ben buna çok üzü- lürüm. Yani insanlar bir şey bırakmalı. İşte Edison’un ışığı gibi, işte Mevlâna gibi, Hünkâr Hacı Bektaş Veli Hazretleri gibi, Yunus gibi…”

MÜZİK / SAZ / GEÇİŞ……. *Bu program, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin düzenlediği, Şehit Gazeteci Hasan Geride ölmez eserler bırakan Ali Ekber Çiçek, asker- Tahsin Gazetecilik Yarışması’nda, “Radyo, Haber-Program Ödülü” almıştır. lik sonrası 1960 yılında, TRT’nin açtığı sınavı kazana- rak kadrolu sanatçı olarak girdiği Radyo’da 35 yılı aş- kın bir süre çalar, söyler ve 1996 yılının şubat ayında

60 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28 Radyo’da Yunanca

Nevzat MEMET

“Ses sahibi olmak, söz sahibi olmaktır.” Έχεις δικαίωμα λόγου , εκεί που φτάνει η φωνή σου

Türkiye Cumhuriyeti’nin dış dünyadaki Personelinin tamamı Batı Trakya en önemli seslerinden biri olan TRT Dış kökenli olan Yunanca Masası, haber ve Yayınlar Dairesi’nin 41 sesinden biri olarak programlarla ilgili gönderilen elektronik dünyaya Yunanca sesleniyoruz. posta ve mesajlardan aldığı cesaret ile Ege’nin bir barış denizine dönüştürülmesi çabalarına katkı sunmaya ve dost elini Yunanca Masası; 1960’lı yıllarda önce kısa dalga radyo yayıncılığı ile başlayıp günümüzde internet ve uzatmaya devam edecektir. uydu ile devam eden, yarım asrı aşkın bir yayın geç- mişine sahip. Dengelerin çok kırılgan olduğu Türk - Batı medyasının; bizim devlet ve hükümet başkan- Yunan ilişkilerindeki hassasiyeti her zaman dikkate larımız tarafından yapılan açıklamaların dahi sadece alan masa, bu bilinç ile bizim sesimizi Ege’nin öte kendi yayın politikalarına uygun kısımlarını, cımbızla yakasına; dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Yu- çeker gibi kamuoyuna sundukları bir ortamda; ülke- nanlılara ve Yunanca konuşanlara, en iyi şekilde du- miz ile ilgili doğru bilgilerin aktarılmasında, iç ve dış yurmaya çalışmıştır. meseleler ile ilgili bakış açımızın ve tezlerimizin doğ- ru şekilde anlatılması için 41 dil ve lehçede dünyaya Dış Yayınlar Dairesi’nin yayıncılık alanındaki atılım- seslenen Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı, şüphesiz ları ve gelişen teknolojiye ayak uydurma faaliyetleri önemli bir rol oynamaktadır. çerçevesinde, 2008 yılına kadar devam eden Yu- nanca kısa dalga radyo yayınlarımız sona ermiş ve Bu çerçevede Yunanca Masası da oldukça önemli bu tarihten itibaren internet yayınına geçilerek hedef bir sorumluluğu yerine getirme gayreti içerisindedir. kitlemizi, internetin var olduğu her yere genişletmiş Zirâ yakın komşularımıza baktığımız zaman, ikili iliş- bulunmaktayız. kilerimizin en çalkantılı olduğu ülke Yunanistan’dır. Maalesef Kıbrıs, Ege, Batı Trakya gibi meseleler yü- “Ses sahibi olmak, söz sahibi olmaktır.” ilkesinden yola zünden zaman zaman gerilen ilişkiler ve tarihi bazı çıkarak sesimizin ulaştığı her yerde; ülkemizin daha iyi olaylar nedeni ile bu ülkede Türkiye ile ilgili önyargılar, tanınması ve bizimle ilgili konuları bir kere de bizim son yıllarda azalmakla birlikte hala oldukça yaygındır. dilimizden, tarafsız ve doğru olarak önyargılardan ve Personelinin tamamı Batı Trakya kökenli olan Yunan- karalama politikalarından uzak bir şekilde dinlemeleri - ca Masası, haber ve programlarla ilgili gönderilen okumaları için; 7 gün 24 saat web sayfamızdan ve her elektronik posta ve mesajlardan aldığı cesaret ile gün 17.30 - 18.30 saatleri arasında canlı olarak uydu Ege’nin bir barış denizine dönüştürülmesi çabalarına aracılığı ile dinleyici - ziyaretçi kitlemizle buluşuyoruz. katkı sunmaya ve dost elini uzatmaya devam edecektir. 61 EKİM 2017 / SAYI 28

RADYOCUNUN TANIK OLDUĞU SICAK BIR GÜN

Ötekileştirmenin ne kadar Doğruyuanlamsız olduğunu göstermesi Seç açısından ilgiye değer bir film.

“Uyanın!” başında insanları uyandırmaya çalışan DJ Senyor Efendi Baba, aslında dışarıyı gören bir pencerenin Saat sabahın 8’i. Sevgi Radyosu’nun siyahi DJ’i çalar önünde yayınını yapmaktadır. Kamera bizi stüdyo- saati mikrofona tutar ve dinleyicilere seslenir: “Uya- nun dışına çıkarır. Bu kez sinema radyocuyu değil, nın! Yılın en sıcak günü olacak bugün!” onun tanık olduğu olayları bize aktaracaktır. Siyah- ların yoğun yaşadığı ancak İtalyan pizzacı ve Koreli Spike Lee’nin 1989 yapımı filmi Doğruyu Seç (Do market sahiplerinin de doğrudan öykünün içinde yer The Right Thing) bizi New York’un Brooklyn semtinde alacakları olaylar zinciri, pizzacıda çalışan Mookie’nin siyahların yoğunlukla yaşadığı bir mahalleye götürür. çevresinde gelişir. Mahallenin diğer sakinleri gibi ça- Film siyahi hip hop grubu Public Enemy’nin ‘Fight The lışmayı çok fazla sevmeyen Mookie, çalıştığı pizzacı Power’ şarkısıyla başlar. ‘İktidara karşı koy’ anlamına dükkânına geldiğinde her zamanki gibi geç kalmıştır. gelen bu söz ABD’de hala devam etmekte olan ırk- Dükkânı işleten Sal, İtalyan asıllıdır ve Mookie’yi oğlu çı tavırlara karşı bir başkaldırıdır adeta. Ardından ünlü gibi sever. Sal’ın büyük oğlu Pino ise tüm siyahlardan aktör Samuel L. Jackson’ın canlandırdığı radyo DJ’inin olduğu gibi Mookie’den de nefret etmektedir. Baba- bulunduğu stüdyodan içeri gireriz. Mikrofonunun sı ona dükkânın önünü süpürmesini söylediğinde,

62 www.trtradyovizyondergisi.com EKİM 2017 / SAYI 28

radyo DJ’i aracılığıyla bize herhangi bir Amerikan ma- hallesinde yaşanabilecekleri aktarıyor aslında: bol müzik, bol eğlence, bol kavga ve ölüm.

“Birbirimizden farklıyız ama bir arada yaşamalıyız.”

Filmin başlarında karşılaştığımız bir karakter daha var: Radyo Rahim. Ona bu ismin verilmesinin nedeni elin- de devasa radyolu teyple dolaşması. Daima Public Enemy dinleyen Radyo Rahim, daha sonra filmin ana karakterlerinden birine dönüşecek. Filmin senaryo- sunu da yazan Spike Lee, 1986’da yaşanan bir olay- işi önce küçük kardeşine, sonra da işe geç gelen dan esinlenmiş. Bir pizzacıda çıkan kavga ve sonra- Mookie’ye vermek ister. Onun derdi daha çok yaşa- sında yaşananlar Spike Lee’yi bu filmi çekmeye itmiş. dıkları bu semtledir. Babasına bu semtten nefret et- Radyo Rahim de filmde yaşananların merkezinde yer tiğini, İtalyanların yaşadığı semte gitmeleri gerektiğini alıyor. Mookie’ye bir elindeki ‘sevgi’ ve diğerindeki söylediğinde; Sal yıllardır burada pizza yaptıklarını, ‘nefret’ yazılarının anlamını açıklamaya çalışan Rad- ayrıca İtalyanların yaşadığı mahallede birçok pizzacı yo Rahim, belki de filmin sonlarında olacakların ha- olduğunu, ayakta kalamayacaklarını söyler. Aslında o bercisi. Filmde Reis adıyla bilinen, mahallenin bilge da farkındadır, siyahların yaşadığı bir semtte ‘öteki’ ihtiyarı ise Mookie, pizza için koşturmaktayken ona olduklarının. kulak arkası etmemesi gerekecek bir hayat dersini veriyor: “Daima doğruyu seç, Mookie.” Spike Lee’nin Kendi de siyahi olan Spike Lee, filmlerini ağırlıklı olarak si- Doğruyu Seç filmi, ötekileştirmenin ne kadar anlam- yahların sorunları üstüne çekiyor. sız olduğunu göstermesi açısından ilgiye değer bir film. Filmin sonunda, yeni bir gün. Bir önceki gün ya- Olaylar, Mookie’nin arkadaşı Yedibela’nın dükkân- şananların üstüne, radyo DJ’i, yeni güne ‘Sıcak bir dan pizza almasıyla başlar. O da siyahtır ve duvarda gün olacak.’ sözleriyle başlar ve ekler: “Birbirimizden neden hiç siyahi ünlülerin fotoğrafının olmadığını so- farklıyız ama bir arada yaşamalıyız.” rar. Sal ise, kendi dükkânında istediğinin fotoğrafını asma özgürlüğünün olduğunu söyler. Yedibela ma- halleliye pizzacıyı boykot etmeleri gerektiğini söyler ama yalnızca Radyo Rahim’i ikna etmeyi başarır. Bu anlık öfke akşam saatlerinde büyük olayların yaşan- masına neden olacaktır. Kendi de siyahi olan Spike Lee, filmlerini ağırlıklı olarak siyahların sorunları üstü- ne çekiyor. Bunu yaparken de olabildiğince tarafsız RADYOCUNUN TANIK OLDUĞU SICAK BIR GÜN olmaya özen gösteriyor. Filmin sonunda, iki siyahi lider, Marthin Luther King ve Malcolm X’in şiddetle ilgili birbiriyle çelişen sözlerine yer vermesi de bu ta- rafsızlığını pekiştiriyor. Bir lider tamamen şiddetten uzak durmaktan bahsederken diğeri meşru müdafaa Doğruyu Seç söz konusu olduğunda şiddetin hoş görülebileceğini söylüyor. Filmdeki siyah karakterlerin bir kısmı olumlu, bir kısmı ise olumsuz yansıtılıyor. Kendilerine yapılan ayrımcılığı eleştirmelerine rağmen, mahalleye geleli henüz bir yıl bile olmadan metruk bir binayı markete çeviren Korelilere duydukları kıskançlıkla dolu öfkeyi dillendirmekten geri kalmıyor mahalle sakinleri. Öyle ki İtalyanların pizzacı dükkânı yakılıp yıkıldığında, bu kez hedefte Koreliler yer alıyor. Genç Koreli kendini ‘Ben de siyahım!’ diyerek savunmak zorunda kalıyor. Irkçılığın, ötekileştirmenin renginin olmadığına vurgu yapıyor yönetmen Spike Lee. Filmin hemen başında radyo DJ’i mikrofondan dinleyicilere sesleniyor:

“Hava durumunu veriyoruz: Hava sıcak. Günün rengi siyah.”

Bu adeta birazdan olacakların habercisi. Spike Lee

63 Kitaplık Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca: Kendi Sesinden Şiirler

BEHÇET NECATIGIL

İsmail Hakkı DEMİRBAŞ

Edebiyat öğretmeni Zeki Ömer Defne tarafından “İyi bir ni, Batı’nın çeşitliğiyle besleyen üslubuyla Türk Edebiyatı’nın kaleme sahipsin, boş durma.” diye yazmaya teşvik edilen önde gelen şairlerinden biri olarak hafızalara kazındı. Behçet Necatigil, ilk eserlerini bir gazetenin “Çocuk Dün- yası” sayfasında “Küçük Muharrir” imzasıyla yayınlamaya Bu çalışma, 1979 yılında aramızdan ayrılan Behçet Neca- başladı. Son olarak yayınlanan “Solgun Bir Gül Oluyor Do- tigil’in gönül dünyamızda bıraktığı hoş sedayı bir kez daha kununca” isimli kitap ise şairin hayat hikâyesi ve şiirlerinden canlandırıyor. Ebedi âleme göç eden başarılı şairlerin, iyi şi- oluşuyor. “Benim şiirlerimi kesik kesik okumalı. Dura dura. irlerin unutulmayacağını; güzel sesin hiçbir zaman erimeye- Sözcükler arasında gerekli boşlukları bıraka bıraka. Benim ceğini gösteren, yanında ses CD’si de bulunan 96 sayfalık şiirim eskilerin deyimiyle inşâda gelen bir şiir değil, yüksek eser, 2. baskısıyla edebiyatseverler için kitapçılardaki yerini sesle okunacak bir şiir değil. Ancak havasına girdikten son- almış durumda. ra o havanın gerektirdiği kollayışlara dikkat ederek okun- ması icap eden bir şiir.” şeklinde şiirlerinin nasıl okunması gerektiğini belirten şair, bunun örneğini de kendi vermiş. SOLGUN BİR GÜL OLUYOR DOKUNUNCA

Yetmişli yıllarda Almanya’ya giden Behçet Necatigil, oradan Çoklarından düşüyor da bunca aldığı bir teybe kendi şiirlerini kaydeder. Günlerce odasına Görmüyor gelip geçenler kapanır ve kitaplarındaki birbirinden güzel şiirleri seslendi- Eğilip alıyorum Solgun bir gül oluyor dokununca. rir. “Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca” adlı kitapla; Nilüfer, Bunalım, Unutmak, Mat ve daha birçok şiiri, Cumhuriyet Ya büyük şehirlerin birinde döneminin büyük ustasının kendi sesinden CD olarak oku- Geziniyor kalabalık duraklarda ra sunuluyor. Behçet Necatigil, zengin kelime haznesinden Ya yurdun uzak bir yerinde çıkardığı dizelerini mikrofona okurken boş vermişçi ifade- Kahve, otel köşesinde sini, kısık sesiyle işleyerek dinleyicilerin kafasında yankı- Nereye gitse bu akşam vakti lanmasını başarıyor. Onun çekingen biçimde seslendirdiği Ellerini ceplerine sokuyor Sigaralar, kâğıtlar şiirler hoparlörlerden radyofonik biçimde savrulurken ister Arasından kayıyor usulca istemez büyük bir hayranlık uyandırıyor. Kitapta ayrıca yal- Eğilip alıyorum, kimse olmuyor nızlığın, saklı sevdaların, gizli duyguların şairi Behçet Ne- Solgun bir gül oluyor dokununca. catigil ile yapılan radyo söyleşisini de hem okuyabilir hem dinleyebilirsiniz. Gündelik hayata dair aslında her konuda Ya da yalnız bir kızın şiir yazan bir şairin üslubuna dokunamazsınız, dokunmaya Sildiği dudak boyasında kalkışırsanız da büyük üstadın deyişiyle “Solgun bir gül olur Eşiğinde yine yorgun gecenin Başını yastıklara koyunca. dokununca.” Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor Ruha dokunan şiirlerinin taşıdığı melankoli, sıradan insa- En çok güz ayları ve yağmur yağınca nın hayattaki durumunu ve duruşunu sergiler. Geri planda Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda. kalan tasvirlerin yarattığı derinlik, düşten ziyade hatıraların Uzanıp alıyorum kimse olmuyor canlandırdığı izlere dönüşürken modern Türk şiirinin önemli Solgun bir gül oluyor dokununca. örnekleri arasındaki yerini alır. Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda Akşamlara gerili ağlara takılıyor Ev, aile, mahalle ortamında yaşadıklarını hayalleri ile har- Yaralı hayvanlar gibi soluyor manlayarak hayranlarına duyurmaya çalışan Behçet Necatigil, Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor zaman zaman farklı tarzlar denese de tüm sanat hayatı bo- Yollar, ya da anılar boyunca. yunca orta halli bir vatandaşın dünyasını yansıttığından olsa gerek hep tutarlı bir şair olarak anıldı. Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam Sürekli yeniliği arayan Behçet Necatigil, geleneksel şiir dili- Solgun bir gül oluyor dokununca.

64 www.trtradyovizyondergisi.com