T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ SOSYAL B ĐLĐMLER ENST ĐTÜSÜ RADYO TELEV ĐZYON ANAB ĐLĐM DALI RADYO TELEV ĐZYON B ĐLĐM DALI
RADYONUN YAPISAL DÖNÜ ÜM SÜREC ĐNDE HABERC ĐLĐK ANLAYI I
YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ
Danı man Yrd. Doç. Dr. Mete KAZAZ
Hazırlayan Selçuk ULUTA 024223001001
KONYA - 2009 i
ĐÇĐNDEK ĐLER
ĐÇĐNDEK ĐLER ...... i BĐLĐMSEL ET ĐK SAYFASI ...... iv YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ KABUL FORMU ...... v ÖNSÖZ ...... vi ÖZET ...... vii SUMMARY ...... viii KISALTMALAR ...... ix PROBLEM ...... 3 AMAÇ ...... 5 VARSAYIMLAR ...... 6 ÖNEM ...... 6 TANIMLAR ...... 7 ...... 7 BĐRĐNC Đ BÖLÜM TÜRK ĐYEDE VE DÜNYADA RADYONUN TAR ĐHĐ SÜREC Đ VE RADYO HABERC ĐLĐĞĐ 1.1.Tarihi Süreçte Radyo ...... 8 1.1.1. Dünyada Radyonun Tarihi ...... 8 1.1.1.1.Radyonun Bulunu u ...... 8 1.1.1.2. Đlk Radyo Yayınları ...... 9 1.1.1.3.Radyo Etkisi ...... 11 1.1.2. Türkiye’de Radyonun Tarihi ...... 14 1.1.2.1.Telsiz Telefon Türk Anonim irketi ...... 15 1.1.2.2. Devlet Tekeli ...... 20 1.1.2.3. TRT Dönemi ...... 24 1.1.2.4. Özel Radyolar ...... 29 1.2. Radyo Habercili ği ...... 32 1.2.1. Radyo Habercili ğinin Tarihi ...... 33 1.2.2. Türkiye’de Radyo Habercili ğinin Tarihi ...... 38 1.2.3. Radyo Haberi ...... 42 ii
1.2.3.1. Radyo Haber Metinleri ...... 42 1.2.3.2. Radyo Haberi Hızlılık Ve Ula ılabilirlik ...... 43 1.2.3.3. Radyo Haberlerinin Olu turulma Süreci ...... 44 .ĐKĐNC Đ BÖLÜM ĐDEOLOJ Đ, RADYO VE RADYO HABERLER Đ 2.1. Medya Ve Toplum Đli kisine Bakı ...... 45 2.1.1. Ana Akım ...... 45 2.1.1.1. Chicago Okulu ...... 46 2.1.1.2. Görgü Bilimci Nicel Medya Ara tırmaları ...... 47 2.1.2. Ele tirel Yakla ımlar ...... 48 2.1.2.1. Frankfurt Okulu ...... 49 2.1.2.2. Đngiliz Kültürel Çalı maları ...... 50 2.1.2.3. Yapısalcı Dil Bilim Ve Gösterge Bilim ...... 51 2.1.3. Medya Ve Đdeoloji ...... 53 2.1.3.1. Đdeoloji ...... 53 2.1.3.2. Medyanın Đdeolojik Yönü ...... 59 2.2. Radyodaki Ve Radyo Haberlerindeki De ği ikliklerin Nedenleri Ve Đdeolojik Yönleri ...... 64 2.2.1 Üretim Đli kilerinin Yeniden Üretimi Ve Radyo ...... 64 2.2.2. Popüler Kültür Ve “Yeni” Radyo ...... 70 2.2.2.1. Kültür ...... 71 2.2.2.2. Popüler Kültür ...... 72 2.2.2.3. Popüler Müzik ...... 76 2.2.3. De ği en Radyonun “Yeni” Đdeolojik Đ levi ...... 77 2.2.4. Gündem Belirleme Aracı Olan Radyonun “Yeni” Gündemi ...... 89 2.2.4.1. Gündem ...... 89 2.2.4.2. Medya Gündemi ...... 89 2.2.4.3. Kamu Gündemi ...... 89 2.2.4.4. Radyonun Yeni Gündemi ...... 90 2.2.4.5. Đleti imsel Eylem, Medya Kamusu Ve Radyo ...... 95 2.3. Radyo Haberlerinin Özellikleri ...... 100 2.3.1. Radyo Haberi Ve E ğlence ...... 100 iii
2.3.2. Radyo Haberlerinde Gerçeklik ...... 103 2.3.2.1. Ses Ve Anlam ...... 103 2.3.2.2. Radyo Haberleri Ve Söz ...... 105 2.3.2.3. Radyo Haberinde Öykülendirme ...... 108 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRK ĐYE’DE ÖZEL RADYO ĐSTASYONLARININ HABERE YAKLA IMI 3.1. Günümüzde Türkiye’de Radyo Habercili ği ...... 111 3.1.1. Ticari Radyoların Günümüzde Habere Yakla ımları ...... 113 3.1.1.1. Pal FM ...... 113 3.1.1.2. Radyo Tatlıses ...... 113 3.1.1.3. Radyo Klas ve Numberone FM ...... 114 3.1.1.4. Radyo Mydonose ...... 114 3.1.1.5. Show Radyo, Radyo 5 ve Radyo Viva ...... 114 3.1.1.6. Alem FM ...... 115 3.1.1.7. Best FM ...... 115 3.1.1.8. Turkuvaz Radyo ...... 115 3.1.1.9. Power Türk, Power FM, Power XL ve Radyo Fenomen ...... 115 3.1.1.10. Radyo D, Slow Türk ve Radyo Moda ...... 116 3.1.1.11. Radyo Vatan ...... 116 3.1.1.12. Dünya Radyo ...... 116 3.1.1.13. Kral FM, Radyo Virgin, Radyo Eksen, Radyo Voyage ...... 117 3.1.1.14. Süper FM, Metro FM, Joy FM, Joy Türk ...... 117 3.1.1.15. Đstanbul FM ...... 118 3.1.1.16. Görü melerden Çıkan Genel Sonuç ...... 118 SONUÇ ...... 119 KAYNAKÇA ...... 126 EKLER ...... 141 ÖZGEÇM Đ ...... 142
iv
Ek- 7: Bilimsel Etik Sayfası
T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü
BĐLĐMSEL ET ĐK SAYFASI
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel eti ğe ve akademik kurallara özenle riayet edildi ğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranı ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunuldu ğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalı mada ba kalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldı ğını bildiririm.
Öğrencinin Adı Soyadı Selçuk ULUTA
v
Ek- 1: Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu
T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü
YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ KABUL FORMU
Selçuk Uluta tarafından hazırlanan Radyo'nun Yapısal Dönü üm Sürecinde Habercilik Anlayı ı ba lıklı bu çalı ma 31/07/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirli ği/oyçoklu ğu ile ba arılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmi tir.
Yrd. Doç. Dr. Meral Serarslan
Yrd. Doç. Dr. Hasret Akta
Yrd. Doç. Dr. Mete Kazaz
vi
ÖNSÖZ
Dünyanın en önemli kitle ileti im araçlarından olan radyo 20. ve 21. yüzyılda medya etkisini gözler önüne seren en önemli aktörlerdendir. Radyonun tarihi sürecinde toplumları etkilemek için kullanıldı ğı ise bilinen bir gerçek olarak kar ımıza çıkar. Günümüzde ise radyonun geçmi ine nazaran etki alanı daralmı olmasına ra ğmen hala tarihi sürecindeki misyonunu yapısal de ği imler geçirse de devam ettirmektedir. Radyo teknolojik yapısı gere ği hala günümüzün en önemli haber araçları arasındaki yerini korurken, uygulamaya bakıldı ğında ise radyo yayıncılı ğı adına bir çok türün kayboldu ğu bir ortamda radyo habercili ği de büyük bir de ği im ya amı tır. Tüm bu de ği imlerin toplumsal üretim ili kileri ile ba ğlantılı oldu ğu savunulan ve toplumsal yapı ile birlikte dönü mek durumunda olan radyonun ve ba ğlantılı olarak radyo habercili ğini“de ği im ve dönü üm” süreci bu çalı mada anlatılmı tır. Yo ğun bir hazırlanma ve uzun bir süreç sonrasında ortaya çıkartılan bu çalı ma ile radyo yayıncılı ğı adına ara tırma yapan ki ilere, küçük olsa da bir fayda sa ğlayabilmek çalı manın amacına ula tı ğının di ğer bir kanıtı olacaktır. Bu çalı mada tüm manevi deste ğini benden esirgemeyen ve bilgi birikimini benimle payla an tez danı manım ve de ğerli hocam Yrd. Doç. DR. Mete Kazaz’ a, Her zaman her türlü deste ğini hissetti ğim ve radyo yayıncılı ğı ile ilgili çok ey öğrendi ğim sevgili hocam Yrd. Doç. Dr. Hasret Akta ’a Ya amımda ve bu çalı mada fikirlerini, maddi ve manevi desteklerini sürekli göstererek hep yanımda olan Ar.Gör. Murat Ayta , Ar.Gör. Serhat Koca, Ar.Gör. Kazım Tolga Gürel’e, ve Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Ö ğrencileri Selma Ulusoy ve Oben Öncel’e, Çalı maya destek olan Selçuk Üniversitesi Đleti im Fakültesi Ö ğrencileri Emre Kabakcı, Emre Emre Karata , Fırat Çetin, Deniz Yıldız ve di ğer arkada lara, Hayati kararlarımda hep yanımda olan Uluta Ailesi’ne Ve manevi deste ğini hiç eksik etmeyen sevgili Fatih Ayaslıer’e ve sevgili Oğuzhan Akın’a te ekkürlerimi sunarım Đyi ki varsınız....
vii
Ek- 2: Türkçe Özet Formu
T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü
Adı Soyadı Selçuk ULUTA Numarası: 02423001001 Ana Bilim / Radyo Televizyon Bilim Dalı Radyo Televizyon rencinin
ğ Danı manı Yrd. Doç. Dr. Mete KAZAZ Ö
Tezin Adı Radyo'nun Yapısal Dönü üm Sürecinde Habercilik Anlayı ı
ÖZET
Radyo tarihi sürecinin ba langıcından bu yana kitle ileti im açısından son derece kilit bir rol oynamı tır. Örne ğin çok iyi bir propaganda aracıdır ve tarihte radyonun propaganda amaçlı kullanımı ile ilgili oldukça fazla örnek vardır. Büyük kitlelere çok hızlı bir ekilde seslenme fırsatı sunan radyo toplumsal yapının 20. yüzyılda ekonomik ve buna ba ğlı kültürel de ği imi do ğrultusunda etkinli ğini devam ettire bilmek için sosyal yapıyla birlikte sürekli bir de ği im göstermi tir. Bu de ği im süreci elbette ki bir çok durumdan etkilenmi tir ve kitle ileti imde hükümetlerin özel kanallara izin vermesiyle birlikte de ği iklik daha fazla hissedilir olmu tur. Bu çalı mada radyonun tarihi sürecindeki yapısal de ği iminin ve yine bu süreçte üstlendi ği ideolojik görevinin günümüzde nasıl i ledi ği ; bunun sebep ve sonuçları incelenmi tir. Đnceleme içinde radyonun de ğiminin radyo haberlerinde nasıl gerçekle ti ği ve günümüzdeki radyo habercili ğinin bundan nasıl etkilendi ği konusu ara tırılmı tır.
viii
Ek- 3: Đngilizce Özet Formu
T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü
Adı Soyadı Selçuk ULUTA Numarası: 02423001001 Ana Bilim / Radyo Televizyon Bilim Dalı Radyo Televizyon rencinin
ğ Danı manı Yrd. Doç. Dr. Mete KAZAZ Ö
Tezin Đngilizce Adı Approaching Journalism in Radio Station Structure Alteration
SUMMARY
Radio have acted an important part for the mass communication since it began to broadcast. For instance it is an accomplished propaganda medium and there are a lot of exemplary in history about operating radio for propaganda. Radio that have allowed calling to big masses, converts constantly to sustain its powerhouse with social structure. Because, in 20’th century, social structure had altered regular because of capitalism. This alteration definitely had been affected various situations and after goverment allowed commercial broadcasting, alteration had started to occur in mass communication. In this study, structure alteration of radio in history and in this continuum ideological function of radio how take place, subjects and conclusions are analysed. In this research, it is explained, how radio news be affected from radio’s structure alteration. ix
KISALTMALAR
BBC: British Broadcasting Corporation CHP: Cumhuriyet Halk Partisi DP: Demokrat Parti EG’S: Erkan Geyik Đsimli Ki inin Radyo Haber Merkezleri Đçin Hazırladı ğı Haber Havuzu FM: Frekans Modülasyon KGB: Sovyet Gizli Haber Alma Te kilatı TTTA : Telsiz Telefon Türk Anonim irketi NSDAP: Almanya Nasyonel Sosyalist Đ çi Partisi PTT: Türkiye Posta Telefon Telgraf Te kilatı RTÜK: Radyo Televizyon Üst Kurulu SSCB:Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli ği TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TRT: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TRT FM: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Radyo 2 1
GĐRĐ Kitle ileti im tarihinin en önemli araçlarından olan radyo; radyo dalgaları ile veri aktarılmasının ke fi ve telsiz telgrafın icadı ile ba layan sürecin ilerleyen dönemlerinde amatör olarak bu günkü radyo yayın anlayı ının olu maya ba ladı ğı ilk günlerde, denemelerle haberle me amacının dı ında kitle ileti im için kullanılmaya ba lanmı tır. Bu ba langıç 1900’lerin ba ına denk gelir ve aynı dönemde meydana gelen 1. Dünya sava ı yıllarında askeri amaçla kullanılan radyo vericileri ve telsiz telgrafla ilgili olarak sava yıllarında teknolojik anlamda ciddi ilerlemeler sa ğlanmı tır. Sava yıllarının bitimiyle beraber bu teknolojinin geli imi için para ve emek harcayan kurulu ların da deste ğiyle özellikle Amerika’da sonrasında ise Avrupa ülkelerinde radyo yayıncılı ğı adına son derece hızlı ve olumlu geli meler meydana gelmi , bu dönemde yani 1920’lerde dünyanın ilk düzenli yayın yapan radyo istasyonları kurulmu tur. Sava için üretilen teknolojinin sava sonrasında satı ının devamlılı ğın ticari olarak gerekli olması radyo yayıncılı ğının geli imi adına son derece önemli bir durumu te kil etmi tir. Radyo yayınlarının 1920’lerde dünyanın birçok yerinde yaygınla masıyla yepyeni bir kitle ileti im aracının do ğmaya ba ladı ğı ve bu süreç içinde radyonun kitlelerin de ilgisi ile en önemli haber alma araçlarından biri haline geldi ği görülmektedir. Aynı yıllarda ise radyonun dikkat çeken di ğer bir özelli ği siyasi amaçlı propagandanın en önemli parçalarından biri haline gelmesidir. Đlk kez Sovyetler Birli ği tarafından kitlelere yeni sosyalist sistemi anlatmak ve e ğitim vermek amaçlı kullanıldıktan sonra Amerika’da ve Almanya’da sonrasında ise di ğer ülkelerde gerek propaganda gerekse anti-propaganda için kullanılmı tır. Bu dönemden ba layarak radyo tarihi sürecinde ideolojilerin ve ideolojik söylem ya da eylemlerin hep oda ğında olmu tur. Đdeolojik amaçlar için bilinçli ya da bilinçsiz kullanımıyla radyo özellikle televizyonun yaygınla maya ba ladı ğı yıllara kadar çok güçlü bir etki ve ikna aracıdır. Televizyonun yaygınla ması ile birlikte kullanımı azalarak etki alanı da eskiye nazaran daralmı tır. Türkiye’de radyo yayıncılı ğı ise 1926 yılında ba lamı tır. Genç bir ülke olan Türkiye birçok olumsuz ekonomik ko ula ra ğmen dünyanın bir anda ilgisini toplayan bu yeni teknolojiyi hayata geçirmeyi ba armı tır. Đlk yıllarında TTTA isminde özel 2
bir irketin denetiminde olan radyo yayınları bu kurulu un sözle mesinin bitimiyle 1930’ların ortalarında devlet tekeline geçmi tir. Devletin kontrolünde 1963 yılına kadar yapılan radyo yayınları 1964 de TRT’nin kurulmasıyla özerkle mi tir. Ancak bu özerklik ve yaratılan demokratik yayıncılık anlayı ı 1972’de askeri darbe sonrasında sona ererek TRT ile kamu iktisadi kurulu una dönü türülmü tür. 1990’lı yıllarda ise Türkiye’de ilk özel radyolar kurulmaya ba lanmı ve radyo yayıncılı ğındaki de ği imde hızlanmı tır. Radyo istasyonlarında haber bültenleri ve radyo gazetecili ği düzenli yayınların ba lamasıyla aynı yıllarda ba lamı tır. Bu dönemde radyolar için en önemli haber kaynakları gazetelerdir. 1930’lu yıllarda radyo gazetecili ği geli erek ayrı bir tür olmaya ba lamı tır. Toplumların en önemli haber kaynakları arasıda birinci sıraya bir anda yerle en radyolarda en önemli unsurlardan biri haberdir. Toplumsal olan her ey gibi radyo da toplumsal yapının bir parçasıdır ve tarihi sürecinde de bu yapının de ği ikliklerinden etkilenmi ve yapıyı da önemli bir kitle ileti im aracı olarak etkilemi tir. Ekonomik alt yapının belirleyicili ği ile bu alt yapının süreç içinde de ği imi ve geli imiyle paralel olarak radyonun da yayın, yapım a amalarında ve içeriklerinde belirgin de ği iklikler söz konusu olmu tur. Bu çalı ma içinde radyonun tarihi serüveninde, de ği imin nasıl gerçekle ti ği ve bunun ideolojik boyutları ele alınmı tır. Çalı manın birinci bölümünde Türkiye’de ve dünyada radyonun tarihi süreci ve radyo habercili ği ba lı ğı altında dünyada ve Türkiye’de radyo yayıncılı ve radyo habercili ğinin tarihi süreci ele alınmı tır. Đkinci bölümde ise ilk olarak toplum ve medya üzerine geçmi yıllardan bu yana çalı ma yapan ana akım ve ele tirel yakla ımın genel dü üncelerine yer verilmi tir. Bunun nedeni ise de ği en radyonun toplumsal rolünü ve de ği im nedenlerini ortaya koyabilmek için temel hazırlamaktır. Medya ve ideoloji ile ilgili ba lık altında da ideolojini medyada nasıl ve ne için i ledi ği gösterilmeye çalı ılmı tır. Bu bölümdeki “Radyodaki Ve Radyo Haberlerindeki De ği ikliklerin Nedenleri Ve Đdeolojik Yönleri” ba lı ğında ise radyonun dönü üm süreci nedenleri ve sonuçları anlatılmı tır. Aynı zamanda radyonun günümüzdeki ideolojik boyutu ve ideolojinin nasıl i ledi ği bu bölümde gösterilmi tir. “Radyo Haberlerinin Özellikleri” ba lı ğı altında ise tüm yönleriyle dönü en ve de ği en radyonun ve radyo haberlerinin 3
algılanı ı ile ilgili temel sorunlar üzerinde durulmu tur. Bu sorunlar e ğlence kavramı ile radyo haberinin e ğlenceye dönü üp dönü memesi yada radyo haberlerinin gösterge bilimsel incelenmesi ve radyo haberlerinde gerçeklik konuları ile ortaya konulmaya çalı ılmı tır. Bu bölümün, radyonun dönü ümü ile ilgili bölümün sonunda olmasının nedeni ise radyonun dönü me nedenleri ile bu ba lık altında toplananların birbirleriyle ba ğlantılı olmasıdır. Üçüncü bölümde ise günümüzde Türkiye’de radyo habercili ğinin genel görüntüsü i lenmi tir. Bunun için Türkiye’deki müzik yayını yapan radyo ve en çok dinlenilen ulusal ve bazı bölgesel radyo istasyonları ile tek tek görü meler yapılmı tır. .
PROBLEM
Radyo yayıncılı ğının günümüzde birçok kayna ğın da belirtti ği gibi e ğlence ağırlıklı olması ve eskiye nazaran habercilik anlayı ında da ciddi de ği ikler ya andı ğı açıktır. Siyasal ya amdan uzak yayın çizgileri ile dikkati çeken genel görünüm içinde radyolar tarihi misyonları olan siyasi propagandayı bir kenara bırakarak, ideolojik olmaktan uzak bir yayın anlayı ını mı benimsemi lerdir? Yoksa ideolojik olmaktan hiçbir zaman uzakla amadıkları gibi günümüzde de hâkim ideolojinin etkin bir aracı olarak mı faaliyet göstermektedirler? Radyolarda günümüzde geçirdikleri yapısal de ği imin sonucu olarak haber bültenlerinin süreleri eskiye nazaran çok kısalmı , ortalama bir buçuk veya iki dakikaya dü mü tür. Bülten sayıları ise ortalama be tir. Çok sayıda küçük radyoda ise haber türü tamamen ortadan kalmı tır. Tüm bunlara binaen radyolarda haber bültenlerinin ideolojik olması ya da olmaması çok bir anlam ifade etmeyecektir. Đki dakikada sadece haber ba lıkları spot olarak sunulabilinece ği gibi söylemlerde de olu turulmaya çalı ılacak ideolojik anlamları yaratmak son derece güçtür. uan radyolarda hâkim ideolojinin devamlılı ğı söylemle de ğil, tam olarak tüm kaynaklarda de ğinilen müzik kutusu olması veya e ğlence aracı olmasında yatmaktadır. Bu süreç çalı manın içinde ayrıntılı olarak i lenmi tir. Radyo toplumların yapısal de ği melerinden hemen her yönüyle etkilenmi ve de ği mi tir ancak radyo için tek 4
de ği meyen ideolojik olmasıdır, bu olu un ise sadece görüntüsü de ği mi ve daha gizli ve anla ılmaz hale gelmi tir. 20. yüzyılda toplumların geli imleri ve de ği imleri geçen yüzyıllara oranla daha süratli ve keskin gerçekle mi tir ve 1900’lü yıllar; sava ların, devrimlerin ve toplumsal olayların dünya çapında arttı ğı bir yüz yıldır. Kapitalizmin tüm dünyada egemen olmaya ba lamasıyla yakından ilintili olan bu süreçte teknolojik geli imlerle beraber 20. yüzyılın ba ında medyada da farklı bir süreç ba lamı tır. Basılı medyadan elektronik medyaya radyo ile geçi sayesinde medya okuryazar olmayanları da kapsayan çok daha geni kitlelere hitap eder hale gelmi tir. Radyonun giderek yaygınla masıyla tüm kitle ileti im araçlarında oldu ğu gibi haber verme i levi de en önemli i levlerinden biri haline gelmi tir. Toplumların özellikle politika ba ta olmak üzere dünya ya da kendi ülkelerinden habere ula abilece ği en hızlı tek kaynak radyo olmu tur. Bu süreçte televizyon ya da internetin de henüz olmaması nedeniyle radyoların etkileri ve güçleri son derece fazladır. Đdeolojik amaçlı kullanımı ise radyo yayınlarının ba ladı ğı ilk dönemlerden itibaren gözlemlenmi tir. Radyo yapısı gere ği örne ğin televizyona nazaran ikna yetene ği daha dü ük bir araçtır. Bunu gösterge bilimsel açıklamaya çalı ırsak; gösteren gösterilen ili kisine müdahalesi uzun bir zaman ve daha fazla u ğra almaktadır. Oysaki televizyonda bu müdahale çok açıktır ve güçlüdür. Radyo ilk yıllarında yarattı ğı güvenle ideolojik söylemlerin me rula tırıldı ğı bir alana dönü ürken televizyonun yaygınla masıyla bu görevi televizyona devrederek, ikinci planda tamamlayıcı bir özellik göstermeye çalı tı ğı gibi ideolojilerin günümüzde de hala aktif olarak kullandıkları bir araçtır fakat kullanım ekli de ği mi tir. Günümüzde radyo yayıncılı ğı hemen her konuda geçmi e nazaran ciddi de ği iklikler göstermi tir ki bu de ği im toplumsal üretim süreçleriyle ba ğlantılıdır. Kapitalist üretim ko ullarının bulundu ğu toplumlarda de ği imler ekonomik alt yapıdan ve alt yapının de ği im süreçlerinden etkilenmektedirler ve üretim ili kileriyle ekillenen toplum ve toplumun i leyi i yine bu ili kilerin zaman içinde aldı ğı yeni ekillerden etkilenmektedir. Üretimin yeniden üretimi süreci kapitalist toplumu dinamik tutan ve de ği ime götüren en önemli unsurlardandır. Bu süreç 5
içinde radyoda üretim ili kilerinin de ği imi ve üretimin yeniden üretimi süreçlerinden payını almı tır ve de ği mi tir. Çalı mada genel olarak ele alınan temel sorun, radyo yayınlarında ya anan biçimsel de ği im sonrasında günümüzde radyoların ideolojilerden uzakla ıp uzakla madıklarıdır. Özellikle egemen güçlerin haber yoluyla toplumları istenilen dü ünceler etrafında toplama sürecinde radyo, kısalan haber bülten süreleriyle bunu nasıl gerçekle tirmektedir ya da gerçekle tirebilmekte midir? Tam da bu sorunun sonrasında akla gelen di ğer bir sorun da radyonun de ği en ve e ğlenceye yönelen genel biçiminin kendisi ideolojik midir? Yoksa ideolojilerden uzak ve birçok kaynakta da söylendi ği gibi önemsenmesi gerekmeyen bir biçim mi almı tır. Çalı ma kapsamında eski biçimi ile radyo ve radyonun o dönemdeki i levi ve günümüzde radyolar ile yeni biçimleri ve bu biçimi ile yeni i levi i lenmi tir.
AMAÇ
Günümüzde hala en çok tercih edilen kitle ileti im araçları içinde yer alan radyo tam anlamıyla bir e ğlence makinesine dönü mü tür. Bu çalı mada ise geçmi yıllara nazaran büyük bir de ği im göstererek farklıla an radyonun ve radyo haberlerinin de ği im süreçlerindeki nedenler ve sonuçların açıklanması amaçlanmı tır. Bu amacı gerçekle tirmek için çalı ma boyunca a ağıdaki sorulara yanıt aranmı tır. Radyo yayıncılı ğı geçmi te Dünya’da ve Türkiye’de nasıl i liyordu? Radyo haberlerinin tarihi süreci nasıldır? Radyonun günümüzdeki yayın anlayı ı nasıldır? Radyo haberlerinin günümüzdeki durumu nedir? Toplumsal üretim ili kilerinin yeniden üretiminden radyo nasıl etkilenmi tir? Radyonun e ğlenceye ve müzi ğe a ğırlık vermesi toplumları nasıl etkiler? Geçmi te ideolojik olan radyo günümüzde hala ideolojik midir? Đdeolojik ise bunu nasıl yerine getirir ve sonuçları nelerdir? Çalı manın alt amaçları ise radyo dinleyen ki ilerin radyoyu ve radyo haberlerini günümüzde nasıl algıladıkları, radyo haberlerinin özelliklerinin ne oldu ğu, sözle gerçekli ğin nasıl yaratıldı ğı, radyo haberlerinin dramatize edilip edilemedi ği, radyo haberlerinin e ğlence unsurları içindeki yeri ve radyoda haberin e ğlenceye 6
dönü ememesi durumlarının aktarılmasıdır. Çalı mada bu konulara da yer verilmesinin nedeni günümüzde radyoların geçmi e nazaran fazlasıyla de ği tikleri gibi toplumların da kültürel anlamlarının ve algılayı larının de ği mesidir.
VARSAYIMLAR
Ara tırmanın problem bölümünde anılan temel sorusundan hareketle üretilen varsayımlar u ekilde sıralanabilir. Günümüzde radyonun geçmi e nazaran farklıla ması, popüler kültür, müzik ve e ğlenceye yönelmesi ticarile me ile ba ğlantılı olarak üretimin yeniden üretimi ile ili kilidir. Ticarile me sonucu kar amacı güdüldü ğünden sistemin bizzat kendi üretim dinamiklerinden ortaya çıkarılan kültür endüstrisi ürünleri hâkim yayın unsuru haline gelmi tir. Radyo her döneminde ideolojik bir araç olmu tur. Radyonun günümüzdeki e ğlence içerikli yayınları amaçlıdır ve ideolojiktir. Radyoda haber sürelerinin kısalması ve radyo habercili ğinin yok olamaya do ğru ilerleyen gidi atı üretim ili kileri ile ba ğlantılıdır. Radyo önemli bir gündem belirleme aracıdır ve radyo haberlerinin kısalması da ideolojiktir. Radyo sanıldı ğının aksinin etkisini kaybetmedi ği gibi egemen güçlerin hala kullandıkları çok önemli bir gündem belirleme aracıdır sadece belirledi ği gündem ve biçimi de ği mi tir.
ÖNEM
Tarihin en önemli kitle ileti im araçlarından olan radyo günümüzde toplumda de ği en birçok ey gibi önemli bir dönü üm ya ayarak birçok program türünün ortadan kalkması veya nicelik olarak ciddi ekilde azalmasıyla devam eden bir sürece girmi tir. Bu süreçte radyo dinleyicisinin radyosunu açtığı zaman kar ıla ma ihtimalinin en yüksek oldu ğu unsur müziktir. Bir çok kayna ğında belirtti ği gibi radyo artık bir müzik kutusu ya da bir e ğlence makinesidir. Bu tanımlama tam olarak mevcut durumu özetler. Ancak toplumsal olan her ey gibi radyonun bu duruma gelmesinin nedenleri ve sonuçları söz konusudur. Đleti im bilimleri adına yapılan 7
ara tırmalarda u ana kadar radyonun ekonomi politik nedenler kültür temelli de ği im nedenleri, sonuçları ve süreçten kapsamlı bir ekilde bahsedilmemi tir. Bu çalı ma; televizyon, internet ya da gazete gibi kitle ileti im araçları adına yapılan bir çok çalı manın bulundu ğu ortamda radyo yayıncılı ğı adına yapılan çalı ma sayısının son derece az olması nedeniyle ve güncel durumuna ekonomi politik ve kültürel anlamda ı ık tutma çabasıyla önemlidir.
TANIMLAR
Çalı mada zaman zaman kullanılan “Yeni Radyo” kavramı ile günümüzde de ği en ve ticarile meden sonra farklı bir boyut kazaman radyo istasyonları kastedilmi tir. Radyolar için kullanılan e ğlence kavramı ile de radyo ov programları veya müzik içeri ği a ğırlıklı kullanılan radyo programları tanımlanmı tır. Mistifikasyon kavramı ile de “Bilginin ya da olayların bilinçli bir biçimde saklanması” tanımlanmaktadır. Fantazya kavramı da fantazi kavramına e de ğerdir. Haberlerin spot haber olarak verilmesi ise haber ba lıklarıyla bir haber bülteni olu turmayı tanımlar. Fla haber tabiri ile de son geli melerin anında, olayla e zamanlı olarak verildi ğini anlatmak için kullanılmı tır.
.
......
8
BĐRĐNC Đ BÖLÜM
TÜRK ĐYEDE VE DÜNYADA RADYONUN TAR ĐHĐ SÜREC Đ VE RADYO HABERC ĐLĐĞĐ
1.1.Tarihi Süreçte Radyo
1837'den itibaren telgrafın icadı ve büyük telgraf ebekelerinin ortaya çıkması (Barbier ve Lavenir, 2001: 131), enformasyonun daha hızlı aktarılmasıyla ileti im alanında yeni bir dönem ba lamı tır. 1850’de elektrikli telgrafın karadaki ebekelerinin birbirine ba ğlanması ve 1865’te büyük deniz altı kablolarının dö enmesi (Barbier ve Lavenir, 2001: 131), dönemin ekonomik, siyasal, toplumsal ve belki de her alanında ciddi de ği ikliklere neden olacak bir sistemini olu turmu tu. Bu sistem içindeki ö ğeler yeni bulu larla güçlenerek elektronik kitle ileti imi meydana getirecektir. Bu bulu lardan ilki James Clerk Maxwell’e aittir. Maxwell 1860 da ba layan ve 1864 de biten çalı masında elektro manyetik dalgaların varlı ğını ve bu dalgalarla sesin aktarılabilece ğini tespit etmi tir (Aziz,2002:5–6). Bu tespitten sonra Maxwell’in kuramları Alman fizikçi Heinrich Hertz tarafından geli tirilmi ve Hertz kendi adını ta ıyacak olan dalgaları 1887'de bulmu ve aynı yıl üretmeyi ba armı tır. 1890'da Fransız Edouard Branly, bir devreye galvanometre ve pille birlikte ba ğlanmı , içi demir tala ıyla dolu bir tüpten olu an ilk elektromanyetik dalga iletkenini geli tirmi tir (Jeanneney, 2009: 143).
1.1.1. Dünyada Radyonun Tarihi
1.1.1.1.Radyonun Bulunu u
1895'de, Rus Alexandre Popov, 250 metrelik bir uzaklı ğa I837'de morsla ilk telsiz iletisini ula tıran anteni bulmu tur. Aynı yıl, Đtalyan fizikçi Guglielmo Marconi, bütün bu bulu ları, telsiz telgrafla kodlanmı elektromıknatıslı bir iletiyi iletmek için tasarlamı tır. Marconi, ilk olarak iki Đtalyan gemisi arasında, sonra 1901'de Đngiltere ve Newfoundland arasında telsiz telgrafla bir ba ğlantı kurmu tur (Cavalier, 2004: 129). Bu geli me ı ığında daha sonraki yıllarda büyük kitlelere seslenme fırsatı sunan radyoya ilk adım telsiz telgrafla ba lamı olur. 9
1907'de,Amerikalı Lee de Forest, telsiz telgrafın ses iddetini yükseltebilen ilk lambayı, Triyotu bulmu tur (Cavalier, 2004: 129). Đnsan sesinin aktarıldı ğı ilk ba ğlantı ise 1908’de Eiffel Kulesi ile Villejuif arasında gerçekle tirilmi tir. Amerika'da, yine Lee De Forest, Caruso'nun arkısını New York'taki Metropolitan
Operası'nın binasından yirmi kilometre uza ğa aktarmı tır (Jeanneney, 2009: 144).
1.1.1.2. Đlk Radyo Yayınları
Dr. Charles David Herrold, ilk ticari radyoyu 1909’da Kaliforniya, San Jose de hayata geçirmi tir. Bu deneysel giri im genellikle Dr. Herrold Radyo Okulunun reklâmlarını yayınlamı tır (Bittner, 1996: 158). Bu yayın radyoculuk tarihinde ilk amatör, ancak reklam alması ve yayınlaması nedeniyle ilk ticari giri im olarak görülür. Bu ve benzeri giri imler sanayile mi ülkelerde Birinci Dünya sava ına kadar devam eder. Winconsin Üniversitesi ise 1919 yılında ilk ticari amaç gütmeyen radyo istasyonunu kurar. Đstasyon WHA olarak adlandırılmı tır. Bu radyonun ilk dinleyicileri geni letilmi kollej kursları, radyo alıcısı yapımı gibi kursları ve tarım haberleri dinlemi lerdir. 1920 yılında Detroit’de WWJ haber kanalı ve aynı yıl Batı Pitsburg Pennysylvanyada KDKA isimli istasyonlar kurulur (Bittner, 1996: 158). Radyo yayınları, 1921-1922'de tüm sanayile mi ülkelerde ortaya çıkmaya ∗ ba lamı tır. Kontradiev’in tabiriyle kapitalizmin döngüsel evriminin üçüncü dalgası olan Ağır sanayi evresi 1880-1930 yıllarında ya anmı tır (Da ğdelen, 2005: 10). Bu dalganın son yıllarında ise radyo teknolojisi Amerika Đngiltere vb. ülkelerde kitlelere yönelik bir hale gelir. Bunun nedeni Birinci Dünya Sava ı yıllarında üretilen radyo teknolojisinin irketler tarafından satılması zorunlulu ğudur ki nitekim dünya çapında bir anda ilgi görmü olup askeri amaçla üretilmesine ra ğmen günlük hayatın önemli bir parçası haline gelmi tir. Barbier ve Lavenir’e göre “Bu yayın biçimi, radyo ileti imi teknolojisinin dönü ümlerinden ve radyo elektrik malzemesi yapıp sava
∗ Kapitalizmin döngüsel evrimi, “Birinci dalga (1770-1830) Endüstri devrimi, ikinci dalga (1830- 1880) buharı gücü ve demiryolu teknolojisinin geli tirilmesi, üçüncü dalga (1880-1930) A ğır sanayi, dördüncü dalga (1930-1980)Fordizm, be inci dalga (1980- ?) Post-fordizm” eklinde tanımlanmaktadır (Da ğdelen, 2005: 10). 10
süresinde üretimlerini büyük ölçüde geli tirmi olan büyük irketlerin sivil pazarlara yönelme zorunlulu ğundan do ğar” (2001: 131). Düzenli radyo yayınları ile ilgili farklı kaynaklarda farklı bilgiler söz konusudur. Micheal C.Keith “The Radio Station” isimli kitabında ilk kez kamusal radyo yayıncılı ğının Amerika da Pittsburgh’da KDKA istasyonu tarafından yapıldı ğını söylemektedir. C.Keith göre radyo yayıncılı ğının profesyonel ilk örne ği öyledir. “1920 yılında Pittsburgh(ABD) istasyonu KDKA deneme niteli ğindeki ebeke çalı ması olarak adlandırılacak günlük yayınını bildirmeye telefon hatları kullanılarak ba lamı tır. 1922 yılının ba ında istasyon sınırlarını ekillendirmi dolayısıyla izin verilen programlar aynı anda birçok yerde yayınlanmı tır. Spor olayları yayınlanan programların arasıdan birinci sırayı almı tır.” (Keith, 2000: 4). Tüm bu giri imler arasında radyo yayıncılı ğının ba langıcında, ilk radyo istasyonu olarak KDKA’in kar ımıza çıkma nedeni KDKA’in ilk ulusal lisans alan radyo olmasıdır (Vivian, 1999: 175). 1920 yılında W.G. Harding ve J.M.Cox’un aday oldu ğu Amerika Birle ik Devletleri seçimlerinde Pittsburg Post’ gazetesi ile beraber hazırlanan seçim bülteni ile birkaç bin ki iye 18 saat boyunca seçim sonuçları aktarılmı tır (Emery and Emery,1996: 274) WJZ istasyonu ( sonradan ismi WABC olmu tur.) Newyork’ta ve WGY Schenectady( Newyork eyaletinde bir ehir) de 1922 de yayınlarına ba lamı lardır (Keith, 2000: 5). Yine 1922'de, Londra'da B.B.C.'nin do ğu undan sekiz gün önce, ilk özel Fransız radyosu Paris'te açılır, radyo üreticisi Emile Girardeau, belli sayıda haftalık dinleti yayını yapan Radiola’yı kurar (Cavalier, 2004: 129). Avrupa’da radyo yayıncılı ğına, Fransa ve Đngiltere’nin arkasından 1923 yılında Almanya ve Sovyetler Birli ğindeki radyo yayınları da eklenmi tir. Bu tarihlerden sonra önce tüm Avrupa'da, daha sonra ise Asya'da radyo yayınları ba lamı ve yaygınla mı tır. Kıtalar içerisinde en son Afrika ülkelerinde radyo yayınları ba lamı tır.(Aziz,2002:9) Kolombiya Üniversitesi ara tırmacılarından Edwin Armstrong “Statik-free Transmission”ı geli tiren ki idir. 1939 yılında New Jersey’de Armstrong yeni bir sistemi denemek için bir deney istasyonu in a etmi tir. Bu deneyde frekans müdülasyon analizi ve FM frekansı test edilir. FM sistemi daha eski olan geni dalgadan(AM) farklıdır. Aynı zamanda Armstrong FM stereo sistemi de 11
geli tirmi tir (Vivian, 1999: 171). Böylece günümüzde de yaygın olarak kullanılan FM dalgaları ve Stereo yayın ile radyo yayıncılı ğı o dönemde ciddi bir atılım yapmı tır.
1.1.1.3.Radyo Etkisi
Radyo sanayile mi ülkelerde yaygınla maya ba ladıktan sonra bu ülkelerdeki en önemli kitle ileti im aracı konumuna yükselmi tir. Siyasi iktidarlar ise bu durumu ve radyonun yakaladı ğı etkiyi, radyoyu bir propaganda aracı haline getirmekte kullanmı tır. Birinci dünya sava ı sonrasından so ğuk sava ın bitimine kadar devam eden bu süre için Emery “Radyo bir yandan çe itli siyasal önderler tarafından propaganda aracı olarak kullanılırken, di ğer yandan süratli ve çabuk haber vermesi nedeniyle, gazetecilik mesle ğinde yeni atılımların ve deneylerin yapılmasını da ko- layla tırmı tır.” (Aktaran: Tokgöz, 1996: 298) demektedir. Jowett ve O’Donnell’e göre radyonun icadıyla tüm zamanların propaganda pratikleri de de ği mi tir. Ülke sınırları ötesine ve uzun mesafelere mesajları gönderebilmek fiziksel varlık olmadan mümkün olmu tur (1999:129). Türkiye’ deki birçok kayna ğın verdi ği bilginin aksine radyonun siyasi ve ideolojik amaçlı kullanımının ilk örne ği 1917 Bol evik devrimi sonrasında kurulan Sovyetler birli ğinde gerçekle mi tir. Sovyetler Birli ği radyoyu ba langıçta e ğitimsiz büyük kitleleri etkilemek için kullanmı tır. Sovyetler birli ğinde halkın çok az sayıda radyoya sahip olmasına ra ğmen, fabrikalara, kulüplere, askeri tesislere ve pek çok halka açık yere radyo yayını için hoparlörler kurulmu tur (Cole.1998: 639). Moskava Radyosu 1929 yılında Fransızca 1930 da ise Đngilizce yayınına ba lar (Jowett ve O’Donnell,1999: 130). Bu yayınların amaçları o dilleri konu an ki elere propaganda yapmaktır ve kendi ülkesi sınırlarında da ilk sınır ötesi propagandayı SSCB gerçekle tirmi tir. Siyasi ve ideolojik amaçlarla radyonun kullanılmaya ba lanmasına önemli bir örnekte 1930 larda Franklin D. Roosevelt’tir. Sussman’a göre “ Farklı bir politik ba ğlamda, Roosevelt dönemi periyodik olarak radyoda yayınlanan yuva (aile ortamı veya ocak ba ı) sohbetleriyle “Yeni Yöntem” ismi verilen hükümet politikasına sava yıllarında ve ekonomik buhran döneminde destek olu turmu ve genel bir güven sa ğlamı tır” (1997: 92). 12
Almanya’da 1923 yılında ba layan radyo yayınları 1933 yılında Nazi rejimi tarafından zapt edilmi tir. Bu dönemden sonra süratle geli en radyo Nazi rejiminin en önemli propaganda aracı olmu tur. 1945 yılında radyo tesisleri Almanya’nın yenilgisi sonrasında müttefik devletlerinin elinde geçmi ve yeniden yapılandırılmı tır (Kelly vd, 2004: 81). Radyonun di ğer bir fonksiyonu olan yeni beyin yıkama ya da telkin yolları öğrenilmeye ba lanmı ve Hitler diktatörlü ğünde de 1933 den sonra kullanılmı tır. Radyoya Hitler’in propaganda bakanı olan Gobels tarafından bir propaganda aracı olarak Alman halkının duygularının kontrolü ve manüpülasyonu ve onları Nasyonel Sosyalist Dü üncede e ğitmek için fazlasıyla önem verilmi tir (Susman, 1997: 92). Radyo sava öncesinde Almanya’daki toplumsal sınıfların nerdeyse tamamının Nazi Partisini benimsemesinde ve partinin kitlesel yükseli inde büyük bir rol oynamı tı. Sava yıllarında ise gerek Alman gerek Japon halkının kötü gidi i görmelerini engelleyecek ideolojik yayınlar sayesinde sava ın son dönemine kadar bu toplumların kendi içlerinde iktidarların ideolojileri dı ında davranmaları engellenmi ti (Mandel, 1995: 115). Hitler ile aynı yıllarda Đtalya’da da Mussolini radyonun propaganda için kullanımını sa ğlarken aynı zamanda halkın toplu halde radyo dinleyebilece ği toplu mekânlar olu turmu tur. Amerika Birle ik devletlerinde ise Katolik rahip, Charles Edward Coughlin ba ta WJR istasyonu olmak üzere onlarca radyoda vaazlar vermi tir. Vaazlar, Yahudi finansal komploları ve komünizmin karalanması hakkındadır ve çok sayıda ki iyi etkilemi tir (Susman, 1997: 92). 1938 yılında kurulan Radyo Humanite ilk kez yasa dı ı propaganda yapmaya ba layan radyodur. Radyonun kurucusu yayın hakkını alabilmek için ba vuran ve kendine Fransız komünist yayıncı süsü veren Alman bir yayıncıdır.(Cubadda ve Riboreau, 1998: 25). 1938 yılında ba ka dillerde de yayınlarına ba layan BBC, Almanya Đtalya ve Sovyetler Birli ğindeki Đngiltere kar ıtı propagandaya radyo ile yanıt vermi tir. BBC’nin Avrupada’ki yabancı dillerdeki yayını Alman Haklının ve Almanlar tarafından i gal edilen bölgelerdeki halkların etkilenmesi amaçlanarak hazırlanmı tır. Ayrıca BBC, Amerika ve Hindistan’da Japonya servisini de aynı dönemde ba latmı tır (Cole, 1998: 640). 13
Đkinci Dünyası Sava ı sonrası so ğuk sava döneminde de radyo son derece önemli bir araçtır. 20. yüzyılın 2. yarısındaki bu dönemde politik propaganda radyodan devam eder. Bu süreçte özellikle televizyonun yaygın olmadı ğı dönemde radyo önemini devam ettirir. Đkinci dünya sava ının bitimiyle uluslar arası yayıncılıkta o ana kadar olmayan büyük bir geli meden ve büyümeden bahsedilir. Sava tan hemen sonra birçok yayının ana saldırısı Avrupa’ idi. Ancak 1950, 1960,1970’lere do ğru kademe kademe, Hindistan, Arap ülkeleri, Latin Amerika, Afrika ve Asya dikkatleri üzerlerine çekmi tir. Dünyanın de ği en yapısı bir anda radyo yayıncılı ğını bu bölgeler için en önemli propaganda silahı haline getirmi tir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 133). Sovyetler Birli ği sava tan sonra da radyo propagandasını sürdürmü tür. Moskova radyosu KGB kontrolünde olan bir yapılanmadır ve o dönemde birçok dilde yayın yapmı tır (Cole, 1998: 641). Aynı yıllarda Amerika ise komünist propagandaya kar ın Amerikanın Sesi Radyosu(VOA) ile kar ılık verilmi tir. Radio Free Europe ve Radio Libery isimli di ğer özel radyo istasyonları da Amerikan propagandasını Avrupa da Amerika’dan sa ğlanan fonlarla gerçekle tirmi lerdir (Cole, 1998: 641). Kutupla an dünyada, dünyanın o ana kadar fazla önemsemedi ği bölgeler hem sosyalizm propagandasına hem de anti-sosyalizm propagandasına radyo ile tanık olmu lardır. Dikkat çeken konu ise o dönemlerde radyonun toplumları politize etme uğra ıdır. Bunu hem sosyalist güçler hem de kapitalist güçler bir sava halinde gerçekle tirir. Bu anlamda o dönemde dünyadaki so ğuk sava radyo sava ları ile de devam etmektedir. Tüm bu siyasi örneklerin dı ında radyonun etkisini ve gücü sergiledi ği en somut örneklerden biriside Orson Wells’in “Dünyalar sava ı” isimli radyo oyunun sonrasında 1938 de meydana gelen durumdur. Olayı Jeanneney öyle anlatır: “ Genç Orson Welles, VI Ekim 1938'de, yirmi üç ya ındayken, sinemada kendini kabul ettirmeden önce medya dünyasına patırtılı bir giri yapar Tanınmı bir tiyatro oyuncusu olarak, ayın sonunu daha rahat getirebilmek amacıyla, her hafta CBS için on milyonlarca dinleyicinin izledi ği bir "drama" hazırlamaktadır. O gün, kendisiyle bir isim benzerli ği bulunan, Zaman Makinesi'nin ve birkaç fantastik öykünün yazarı H. G. Wells tarafından daha önce yayınlanmı bir romanı uyarlamayı kabul etmi tir. Söz konusu olan, 14
Marslıların Amerika'ya geli ini konu alan Gezegenler Sava ı adlı bir kitaptır. Orson Welles eseri çok fazla sevmedi ğinden, iyice dramatikle tirmenin yolunu arar ve aklına, Marslıların geli ini haber veren dalgalandırıcı bir anonsla kesilen gerçek bir yayın izlenimi vermek fikri gelir. Herkesin bunun bir kurgu oldu ğunu anlayaca ğından hiç üphesi yoktur. Ama bir sürpriz olur ve i ler tersine döner. Welles, halkı sakin olmaya davet eden yalancı bir içi leri bakanını davet etti ğinde ve aynı zamanda artık dua etmekten ba ka çare kalmadı ğını "itiraf etti ğinde", panik çıkar ve yayılır. New York'u terk eden arabalar büyük kuyruklar olu turur. Bunu. CBS'i bunaltacak olan bir dizi dava izler. Kaçarken ayakkabılarını kaybetmi olan pek çok kadın ise, bunların parasını almayı ba aracakdır! Orson Welles'in programı Gezegenler Sava ı, birdenbire radyonun gücünü ortaya çıkarır. Wells öfkeliyse de. Welles memnundur . Hızla ün kazanır ve Campbell hazır çorbaları ona hemen "sponsorluk" önerisinde bulunur.” (2009: 148). Bu olayın ba ka örnekleri ise 1973 de Belçika’da 1985 de ise Finlandiya’da yine bilim kurgu senaryolarının radyoda yayınlanmasından sonra ya anmı tır.(Cavalier, 2004:132). Radyo tiyatroları ve birçok tarz televizyonla beraber popülaritesini kaybetmi tir. Günümüzde bu tarzı hala ya atan çok az sayıda radyo istasyonu bulunmaktadır. 1990’lı yıllarla beraber radyolarda a ğırlıklı olarak müzik programları popüler olmu ve birçok alt dal ve varyasyondan olu an çe itli kategorideki müzik türleri radyolarda eskiye nazaran çok daha fazla yayınlanmaya ba lanmı tır.
1.1.2. Türkiye’de Radyonun Tarihi
Dünyada tüm kitle ileti im araçları ilk çıkı larından itibaren büyük ilgi toplamı , toplumsal de ği imlere neden olmu ve bakı açılarını de ği tirmi tir. Osmanlı Đmparatorlu ğunun çökü ü ve genç Türkiye’nin kurulmasıyla aynı yıllara denk gelen radyoda o dönemden ba layarak gerek dünyada gerekse Türkiye’de etkisini göstermi ve toplumların ilgisi üzerine çekmi tir. Yeni adımlar atmaya ba layan genç Türkiye de ise radyo yayınları dünya ile aynı yıllarda ba lamı tır. Önceki bölümde de de ğinildi ği gibi sürekli yayına ilk kez lisans alarak ABD’de (Pittsburg) 1922’de KDKA adlı bir radyo ba lamı tır. De ği imin ba ladı ğı aynı yıllarda Anadolu’da da yakın zamanlarda bu yeni aracın kullanılmaya ba laması kaçınılmaz olmu tur. Türkiye de bu yeni teknoloji kurtulu sava ının bitiminin sonrasında ancak henüz cumhuriyet ilan edilmeden önce amatör olarak denemi tir. 20 Mart 1923 15
tarihinde Tevhid-i Efkâr gazetesinin haberinde olaya de ğinilmi tir. *
1.1.2.1.Telsiz Telefon Türk Anonim irketi
Đleti im ve haberle me bo lu ğunu ülkede doldurmak için 1925 yılında çıkarılan "Telsiz Tesisi Hakkında Kanun" uyarınca aynı yıl çalı malara ba lanmı tır. Ankara Telsiz Telgraf ve Telefon Đstasyonu pilon temelleri 1 Mart 1926'da atılmı , Đstanbul'daki vericilerin de aynı yıl içinde yapımına hız verilmi tir (Kocaba oğlu, 1980: 12). Devletin PTT eliyle Fransız irketine yaptırdı ğı telsiz istasyonları yapılırken, Bakanlar Kurulu yayın yapacak irket konusunda "6 Ocak 1926 tarihinde" Telsiz Telefon Türk Anonim irkcti'nin (TTTA ) "Nizamname-i Dahilisi"ni onaylayan bir kararname çıkarmı tır. 8 Eylül 1926'da da irketin 'Türkiye Cumhuriyeti Havza-i Hükümeti Dahilinde Telsiz Telefon Mürsile ve Ahize Đstasyonları Đ letme Ruhsat- namesi" adıyla belge imzalanmı tır. Ruhsatnamenin birinci maddesiyle Türkiye sınırları içinde Ankara ve Đstanbul'da kurulmu olan verici istasyonların i letilmesi ve ayrıca hükümetin onaylayaca ğı ba ka illerde de aha, verici istasyonların kurulup i letilmesi için irkete 10 yıl süreyle izin verilmi tir (Altunba , 2003: 26). Türkiye, cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik arayı ını 1923 yılındaki iktisat kongresiyle çözmeye ve ekillendirmeye çalı mı tır. Türkiye Đktisat Kongresinde alınan kararlar, ülkenin kalkınma hamlesinin özel te ebbüs ile gerçekle tirilmeye çalı ıldı ğını ve hem yerli hem de yabancı sermayeye güvence verildi ğini göstermektedir (Bulu , 2003: 41). Ekonomik anlamda liberal bir çizgi izlenmesi kararı Türkiye’nin ilk radyo yayınlarınında aynı dü ünce paralelinde yani yapı ile aynı ekonomik emada ekillenmesiyle sonuçlanmı ve TTTA özel bir kurulu olarak lisans almı tır. O dönem için gerçekle en yapılanmanın dayandı ğı anla maya göre hükümetin, her türlü yönetim ve yayın i lerinde irket üzerinde genel bir denetim hakkına sahip oldu ğunu ve devletin, yayın hizmetini kısmen veya tamamen durdurmak, kimi
* " ehrimizde Telsiz Telefon tecrübeleri... Darülmuallimin muallimlerimizden, Rü tü Bey (Uzel), bir aydan beri Đstanbul halkınta dahi, Avrupa ve Amerika'da birdenbire fevkalade teemmün eden telsiz telefon hakkında bir fikir \. n bilmek için tecrübeler yapmaktadır. Dün Darülmuallimin konferans salonundan bir nutuk, ney ile çalınan bir zeybek arkısı terennümanı, Darülfünun'dan vazıh bir surette dinlenebilmi tir. Mamafih konser namesi lirasında limanımızdaki sefainin telsiz telgraf muhaberatı dahi karı maktaydı.” (Cankaya, 2003: 18). 16
abonelerin alıcı kullanmalarını yasaklamak ve ola ğanüstü durumların ortaya çıkması halinde de tüm radyo istasyonlarına el koymak hakkının bu anla maya binaen bulundu ğunu belirtmektedir( arma ık, 2000: 4). Türkiye’de radyonun ilk yıllarını 22 Eylül 1996 yılında Sabah Magazin dergisinde yer alan radyo günleri isimli yazısıyla ele alan Ergun Hiçyılmaz o dönem Celal Bey olarak bilinen ve Đ Bankası genel müdürü olan celal Bayar’ın Türkiye’de radyo yayınlarının gelece ğine yön verecek görü mesini yani 1926 yılında ki Mustafa Kemal’i ziyaretinden bahseder (Dinç vd, 2000: 53). Ça ğın en ileri görü lü liderleri ve ki isi olarak Mustafa Kemal’in bu görü me sonrasında ça ğda bir haberle me sistemi kurulmasına hükmetti ğini söyleyen Dinç o dönem ki durumu “ O yıllarda dünyanın hiçbir yerinde geli mi bir radyo istasyonu yoktur. 1926 yılında bütün dünyadaki radyo istasyonu sayısı 123’tür ve bunların toplam gücü 116 Kw’tır. Gerçektende Ankara ve Đstanbul’da kurulacak iki istasyonun vericisi o zamanın en güçlü vericileridir. Avrupa’nın her yerinden hatta Đskandinav ülkelerinden bile dinlenebilecektir.” ( Dinç vd, 2000:5 3) eklinde açıklar. Tüm bu geli melerden sonra Türkiye’de ilk radyo yayını yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; 6 Mayıs 1927'de Đstanbul'da ba lamı tır (Cankaya, 2003: 19). Ar ivcili ğin o dönem tam olarak istenilen ekilde yapılmamasından dolayı Ankara radyosunun açılı tarihinin bilinmedi ğini belirten Cankaya’ya göre 1927 yılının kasım ayında açıldı ğına dair bilgilere rastlanmaktadır (2003: 20). Bu geli meyle, tarihi süreçte Türkiye’de radyo yayıncılı ğı özel irket dönemi olarak adlandırılan bir dönemle Telsiz Telefon Türk Anonim irketi' inin yönetiminde ba lamı tır. Ankara'da, önce Yeni ehir'de, sonra Cebeci'de radyo yayıncılı ğına ba lanmı tır. Telsiz Telefon Türk Anonim irketi yayınlarında Ankara'da daha önce PTT tarafından kurulmu bulunan ve dı ülkelerle haberle meyi sa ğlayan be kilovatlık güçteki telsiz istasyonlarını kullanmı tır. Đstanbul'da ise, PTT'nin be kilovatlık telsiz istasyonunu kullanmı tır. Orta dalga üzerinden yapılan bu yayınlarda yurdu içerde ve dı arıda tanıtmak için söz ve müzik programları yayınlanmı tır (Oskay, 1971: 14). Günümüzde radyolar 24 saat kesintisiz yayın yaparken o dönem için bunun gerçekle tirilmesi neredeyse dü ünülemeyen bir eydi. Cankaya’nın belirtti ği gibi bu 17
on yıllık süre içinde Đstanbul Radyosu’nun yayın süresi 4,5 saat, Ankara Radyosu’nun ise yakla ık 3 saatti” (2003: 23). O dönemin Türkiye’deki ko ulları dü ünüldü ğünde radyo alıcısı sahibi olan ki i sayısı alıcıların pahalı olması nedeniyle fazla de ğildi. TTTA o yıllarda radyo alıcısı satım i ini de üstlenmi tir. Ancak 1929 Dünya Ekonomik bunalımı sonrasında TTTA bu bunalımdan fazlasıyla etkilenmi tir ( Cankaya, 2003: 21-22). O yıllarda dünyadaki ekonomik sıkıntılar genç Türkiye adına zorlu dönemeçleri ve kararları i aret etmekteydi. Bu kararlar devletçilik anlayı ı çerçevesinde olu urken 1936 yılında devletçilikle ilgili olarak Atatürk u açıklaması ile devletçilik anlayı ını bizlere anlatır: "...Bizim takibini uygun gördü ğümüz devletçilik prensibi, bütün üretim ve tevzi vasıtalarını fertlerden alarak, milleti büsbütün ba ka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini güden ve hususi ve ferdi, ekonomik te ebbüs ve faaliyetlere meydan bırakmayan sosyalizm prensibine dayanan kolektivizm, komünizm gibi bir sistem de ğildir. Bizim takip etti ğimiz devletçilik, ferdi çalı ma ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün oldu ğu kadar az zaman içinde milleti refaha, memleketi geli tirmek için, milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdi ği i lerde -bilhassa ekonomik alanda- devleti fiilen ilgilendirmektedir”(Aktaran: Aksoy, 1998: 94)
Bu açıklamayla aynı yıla denk gelen bir karar name ile 10 yıllık sözle mesi sona eren TTTA ’ın sözle mesi yenilenmeyerek devletçi anlayı paralelinde radyoda yeni bir yayın dönemi ba lamı tır. Devletçilik anlayı ıyla iktisadi te ebbüslerin bir kısmının devletin elinde olaca ğı yeni bir ekonomik yapılanma dolayısıyla da yeni bir siyasi anlayı olu maktaydı. Atatürk’ün sözlerinden de anla ılaca ğı gibi ekonomik alanda olması beklenen devlet müdahalesinin kültürel bir alanda yer alacak olması radyonun siyasi yapıyla alakasının da açıkça ortaya koyuldu ğu bir örnektir. Özellikle radyonun ilk yıllarından itibaren dünyada radyonun siyasi kullanımı Türkiye’de de dikkatleri radyo üzerine çekerek yeni yapılanmanın uzantısı olarak radyonun devlet eline geçmesine siyasi olarak neden olmu tur.
1930’lu yıllarda radyo, dünyada ekonomik depresyonun ya andı ğı ve kapitalizmin kar ına tam anlamıyla bir tehtit olarak çıkmaya ba layan Sosyalizmin de özellikle Avrupa’da korku salmaya ba ladı ğı bir dönemde son derece kilit bir pozisyonda önemli bir propaganda aracına dünya çapında dönü meye ba lamı tır. 18
1920’lerde kısmen bu amaçla SSCB tarafından kullanılan radyo 1930’larda tüm dünyada hem ülke içi hem de uluslar arası bir propaganda aracı olmu tur. Radyonun de ği imi bu dönemki üretim ili kileri do ğrultusunda yeniden ekil alırken, dünya ∗∗ ekonomik anlamda kapitalizmin dönü üm evrelerinden “Fordizmi” ya amaya ba lamı tır. Radyolar ise etkilerini arttırarak egemen ideolojilerin söylemlerinin ta ıyıcısı konumda bir i leve bürünmü lerdir. 1930’lar tüm dünya için ekonomik anlamda sıkıntı geçerken Türkiye kalkınmasını tamamlaya bilmek için olu turmaya çalı tı ğı milli sermayesini ve buna ba ğlı bir toplumsal sınıfı tam anlamıyla ilk 10 sene içinde gerçekle tiremi tir. Bu anlamda 1930’larla beraber devletçilik anlayı ı benimsenir. Bulu a ifadesiyle 1933 yılında ba vurulan bu ekonomik politaka ile “Özel giri im ve ki isel faaliyetler esas kalacak, ancak memleketin yüksek çıkarları gerektirince devlet ekonomiye müdahale edebilecek ve üretici olarak da faaliyet gösterebilecektir (2003: 44). Bu ekonomik politikanın sonucu olarak de ği en üretim ili kileri ekseninde 10 yıllık sözle mesi sona eren TTTA ’de 1936’da devlet tekeline geçmi tir. Bu örnek de ekonomik yapılanma ile radyonun tarihi de ği imlerinin ne kadar paralel oldu ğunu bir kez daha gösterirken, devlet tekeline geçen radyo ise bu yıllardan 1964 yılına kadar hükümetlerin a ğzı olmu tur. Đktisadi te ebbüse karar veren bir devlet mekanizmasının o dönemim en önemli kitle ileti im aracını özel te ebbüste bırakmaması asla bir tesadüf de ğildir ve yeni ekonomik yapılanma ve üretim ili kileri paralelinde olması gerekti ği gibi ekillenmi tir. Buna ek olarak Dedeo ğlu’na göre “Atatürk'ün 1936 yılında Meclis açılı konu masında radyo yayınları konusuna de ğinmesi ve radyoculu ğun devlet eliyle yürütülmesini dilemesi etkili olmu tur. Atatürk konu masında "Ulusal kültür için pek lüzumlu oldu ğu için uluslararası ilgiler bakımından da yüksek değeri olan bu radyo i ine önem vermemiz yerindedir" demi tir.” (Aktaran: Altunba , 2003: 29). Gerek gerçekle tirilen iktisadi de ği iklikler gerekse toplumsal ve kültürel anlamda i leme konulan devrimlerin tam olarak oturması adına dünyanın bir çok yerinde oldu ğu gibi Türkiye’de de radyo bu dönemle beraber devlet için yüksek önem arz eden ve siyasi kimli ği olu maya ba layan bir araç olmu tur. 1930’larda
∗ Endüstiriyel Fordist çalı ma ortamlarında amaç ve i lem süreçlerinin net bir biçimde tanımlandı ğı ve spesifiye edildi ği keskin bir i bölümü vardır. Çalı manın zaman ve mekân bakımından en ince ayrıntısına kadar analizi yapılmı tır. Çalı anların tüm hareketleri standatdize edilmi tir. irketlerde son derece katı bir hiyarar ik yapılanma söz konusudur (Belek, 1999: 103-104) 19
dünyanın ve Türkiye’nin de ği en ekonomik ve toplumsal ko ulları do ğrultusunda Radyo yayınları da devlet tekeli altına alınmasıyla sonuçlanacak bir anlayı do ğrultusunda yeniden biçimlendirilmi tir. Cankaya’ya göre “Radyo yayınlarının gerek içeri ği, gerekse süresi ça ğda radyoların düzeyine ula amadı ğından irketin yenileme iste ği kabul edilmemi ve irket tasfiye edilerek, 1936 yılında zamanın Cumhuriyet Hükümeti'nin çıkardı ğı bir kararnameyle, radyo yönetimi TTTA ' den devlete devredilmi tir. Böylece Türkiye'de radyoculuk açısından yeni bir dönem ba lamı tır: Devlet Radyoculu ğu.” (2003: 25). Devlet radyoculu ğuna geçi in ba ka bir izahında ise; gerek teknik, gerek içerik ve gerekse mali yönden geçen bu on yıllık ba arısız deneme sonunda TTTA 'in sözle mesi yenilenmemi oldu ğu, anılan hizmeti 1936 yılından sonra PTT kendisi yüklenmi oldu ğu söylenir. Böylece Türkiye'de bir devlet radyosu sistemi kurulmu tur ( Đlal’ den aktaran: Çakır, 2005: 28). Radyonun devlet tekeline geçmeden önceki 1927 ve 1936 yıllarındaki radyoya kar ı devletin izledi ği politikaları 1930’lu yıllara kadar olan bölüm ve 1930’dan sonrası olarak 2 a amada incelemek gerekmektedir. 1930’lara kadar olan bölümde radyo ile ilgili devletin temel ku kuları casusluk ve ulusal güvenli ği zedeleyecek bir takım sonuçlar do ğurabilmesi yönündeydi. Bu yıllarda radyonun yaygınla ması ve radyonun ya adı ğı bir takım ekonomik sıkıntıların giderilmesi için devletin destek sa ğladı ğı bilinmektedir (Kocaba oğlu, 1980: 112). 1930’dan sonrası için radyo yayınlarına devletin fiili müdahalesi ba lamı tır. 1930 Ocak ayı ba ında Devletin radyo yayıncılı ğı alanına müdahalesi özellikle söz yayınlarının düzenlenmesinde ortaya çıkmı tır. Millî E ğitim Bakanlı ğının saptadı ğı ki ilerin, yabancı dil derslerini ve çe itli konularda konu malar hazırladıklarını bilinmektedir. Ancak bu tür giri imleri de, Devletin radyo alanını bilinçli bir ekilde düzenledi ği yolunda de ğerlendirmek do ğru de ğildir. Daha sonraki yıllarda devletçi ekonomi ve devletin resmi ideolojisi do ğrultusunda halkla devletin arasında köprü i levi gören Halk evlerinin kurulması 1931 de kararla tırıldıktan sonra resmi ideolojinin halka benimsetilmesi için Halk evleri radyo alıcılarıyla donatıldı. Ayrıca Haziran 1934'te yürürlü ğe giren Matbuat Umum Müdürlü ğü Te kilâtına ve 20
Vazifelerine Dair Kanunu ile Đçi leri Bakanlı ğına ba ğlı olarak kurulması öngörülen söz konusu genel müdürlükle, kültürel ve ideolojik alanı kontrol etmek amaçlanmı tır (Kocaba oğlu, 1980: 113-114-115).
1.1.2.2. Devlet Tekeli
Semih Tu ğrul’a göre “Devlet radyoculu ğunun ba langıç tarihi olarak de ği ik kaynaklar farklı tarihler belirtirler. Bu nedenle de kabul edilen kaynaklara göre dev- let tekelinin ba langıcı farklı tarihler olarak görülebilir. Bazı kaynaklarda devlet radyoculu ğunun ba langıcı, 1937'de çıkan 3222 sayılı Telsiz Yasası olarak gösterilirken, bazı kaynaklarda da 18 A ğustos 1936'da çıkarılan bir di ğer kararname gösterilmektedir” (Aktaran: Cankaya, 2003: 27). 1936 yılında TTTA ’ nin sözle mesinin yenilenmemesiyle 1940 a kadar olan bölümde bir geçi süreci ya anmı tır. Kocaba oğlu bu süreci ve de ği imi öyle açıklar: TTTA 'nin 10 yıl süreyle yalnızca yayın yapma hakkına sahip oldu ğu ve gerek tüm teknik olanakların, gerekse yayınlar üzerinde devletin etkin denetiminin varlı ğı hatırlanırsa aslında pek büyük bir de ği ikli ğin de söz konusu olmadı ğı ileri sürülebilir. Bununla birlikte, Türk radyo tarihinde uzun yıllar "Devlet Radyosu" kavramı ile dile getirilen ve TRT'nin kurulu una dek sürecek olan yeni bir dönem ba lıyordu. Yakla ık 28 yıllık bir süreyi kapsayan bu dönemin 1936 -1940 yılları arasında kalan bölümünü "Geçi yılları" diye nitelemek olanaklıdır(1980: 131).
1936-1938 dönemindeki iki yıl boyunca da Đ Bankası ve Fransız irketinin ortakla a kurdukları Türk Telsiz Telefon irketi' nin yönetiminde sürdürülen radyo yayıncılı ğı 1938 yılından itibaren fiilen PTT'nin yönetimine geçmi tir. PTT'nin radyo yayıncılı ğı 1938 ve 1940 yıllarını kapsamı ; daha sonra, 1940 yılında, yayıncılık Đçi leri Bakanlı ğının Basın bölümü ile PTT Đdaresinin radyo yayıncılı ğı kısmının birle tirilmemesiyle kurulan Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlü ğüne verilmi tir. Bu dönem 1940 yılında ba lamak ve 1964 yılında sona ermek üzere, yirmi be yıllık bir süreyi kapsamı tır (Oskay, 1971: 15). Devlet tekeline giren radyo bu dönemde, çizilen amaçlarla hükümetin a ğzı olarak yayın yapmaktadır. Nitekim radyo o dönemde beklentileri do ğrular yönde çalı mı ve çalı tırılmı ; hükümet bu dönemde, radyo üzerinde sıkı bir denetim uygulamı tır. Radyonun yayın süreleri uzatılmı olması, program türlerinin 21
arttırılması, radyo gazetesi diye bir gazete çıkarılması, idari personel ile radyo personelinin birbirinden ayrılmı olması dönemin radyoya ili kin geli melerinin bir göstergesi olarak da nitelendirilebilir (Vural,1986:112). Dünyada ise birçok ülke sınırlar ötesi yayınları ile propaganda yaparken ülkemizde radyo yayıncılı ğı ile ilgili olarak 1946 yılına kadar bir giri im olmamı tır. TRT’nin verilerine göre “ Đstanbul'da kurulmasına karar verilen ve orta dalgada yayın yapacak yüksek güçlü bir radyo, 2'ci Dünya Sava ı'ndan dolayı uzun müddet gerçekle tirilememi ti. Ancak, sava sona erdikten sonra Ocak 1946 yılında 150 kW gücündeki Đstanbul Radyosu RCA firmasına ihale edilebilmi tir. 1 Eylül 1949'da deneme yayınına ba layan bu istasyon 19.11.1949 tarihinden itibaren faaliyete geçmi tir. Bundan bir yıl sonra da, 1950 yılında MARCONÎ firması tarafından imal edilen 100 kW gücündeki kısa dalga verici istasyonu Ankara'da faaliyete geçmi ve birçok dı ülkeye yayın yapma imkânı bulunmu tur” (TRT, 1973: 6). Đkinci Dünya Sava ı tüm dünyada özellikle Avrupa’da yıkıma neden olurken Türkiye tarafsızlı ğını korumu ve sava sonrasında çok partili döneme girmi tir. Daha önce ki yıllarda çok partili sistem denemeleri sonuç vermemi ve dünyanın sava yaralarını sarmaya çalı tı ğı 1945 sonrası dönemde Türkiye’de çok partili siyasal ya amdan yeniden bahsedilir olmu tur. Mehmet Ali Brand o günlerle ilgili olarak unları öyler: “Dile kolay... Tam 23 yıllık tek parti döneminden sonra Türkiye 1946'da bir kez daha demokrasiyi denemeye karar verdi. O güne kadarki her denemede rejim altüst olmu ve kısa zamanda vazgeçilmi ti. imdi bir yenisi geliyordu. Acaba Atatürk'ten bu yana pe inden ko ulan çok partili rejime bu kez ula ılabilecek miydi? Demokrasinin takvimi 7 Ocak 1946 pazartesi sabahı i lemeye ba ladı. O gün Türk siyasî tarihinde bir dönüm noktası oldu. Türkiye Cumhuriyeti sabah tek partiyle uyandı, ak ama artık çok partiliydi.” (Birand vd. ,1999:31).
1946 yılından sonra radyonun iç kamuoyundaki etkisi bir hayli artmı halk daha çok radyo dinler olmu tu. Yapılan programlar yönlendirici ve halkın istendi ği ekilde dü ünmesi yönündeydi (Er, 2003: 98). Buna paralel çok partili dönemle birlikte hem yeni bir siyasi ortam Türkiye’yi beklerken radyo içinde farklı uygulamalar ve yeni düzenlemeler getirilmi ti. “1949 yılında çıkarılan "Basım- Yayın ve Turizm Genel Müdürlü ğü Kanunu" ile TBMM için yapılacak genel seçim- de, siyasi partilere programlarını açıklamak için, seçim tarihine on be gün kala 22
ba layan ve seçimlerden iki gün öncesine kadar olan süre içinde, devlet radyosundan parasız konu ma zamanı ayrılacaktı.” (Cankaya, 2003: 45). 14 Mayıs 1950 de Demokrat Partinin seçimlerden galip olarak ayrılmasıyla beraber Türkiye için yeni bir siyasi sayfa açılmı ve senelerdir hükümeti yöneten Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet partisi rolünü üstlenmi ti. Bu dönem itibariyle genel olarak medya ve radyo içinde yeni bir sayfa açılmı tır. 1950’li yıllarda çok partili rejimle birlikte Türkiye yeniden liberal ekonomi yönünde açılımlar yapmaya ba lamı ve yeniden bri ekonomik de ği iklikle kar ı kar ıya kalınmı tır. Bu de ği im sonunda ekonomi daha liberal bir hale gelirken artan dı açıklar ve bütçe açıkları ülkenin bir dar bo ğaza sürüklenmesine ve 1954 yılında dı borçların ödenemeyece ğinin ilanıyla bir tıkanma noktasına ula mı tır (Bulu , 2003: 41). Ekonomideki liberalle me çalı ması radyoya yansımamı tır ve devlet tekelinde kalmı tır. Nedeni de yeni ekonomik açılımın yani liberalle me çalı masının me rula tırılmasında radyonun büyük bir koz olarak görülmesidir. Aynı yıllarda yurt dı ında da radyo halen devletlerin etkin olarak kullandıkları bir araçtır. Radyonun ne kadar güçlü bir araç oldu ğunu ve kitleleri harekete geçirme ∗ yetisini Türkiye’de de kanıtlayan 6–7 Eylül olayları 1955 senesinde Demokrat Parti dönemi siyasal hayatının gerilmesine neden olmu tur. Demokrat Parti Đktidarında, 1958 yılında Basın-Yayın ve Turizm Bakanlı ğı kurulmu tur. 1959 yılında, bu kere bir Türk firması tarafından Đzmir, Adana, Gaziantep, Kars, Erzurum ve Van'da yedi radyo istasyonu kurulması için harekete geçilmi tir (Oskay, 1971: 16).
∗ Dönemin Cumhurba kanı Bayar, Ba bakan Adnan Menderes ve Đstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay, Abdullah Efendi Lokantası'nda ö ğle yeme ğindedirler. Saat 12.30 dolayında kendilerine, Sela- nik'te bulunan Atatürk'ün do ğdu ğu evin bombalandı ğı haberi gelir. Menderes haberin radyodan verilmesi için talimat verir. Đstanbul Radyosu saat 13 bülteninde haberi yayınlar. Aynı saatlerde, iktidar yanlısı Đstanbul Ekspres gazetesi ikinci baskı yapar. Normalde 20.000 basan gazete o gün 290.000 ba- sar. Kıbrıs Türk’tür Derne ği genel sekreteri de tahrik edici bir demeç verir. Yüksekö ğrenim gençli ği ile bu derne ğin örgütledi ği yürüyü ve mitinglerde olaylar çıkar. Önce Rumlara ait gazetelerin binaları basılır, Beyo ğlu ve Taksim'de yakıp yıkmalar olur. Olaylar kontrol altına alınamaz ve kısa sürede ya ğmaya dönü ür. Kiliseler, evler, i yerleri tahrip edilir. Olayları yatı tırmak ve önlemek amacıyla sıkıyönetim ilan edilir. 5000 ki i gözaltına alınır. Hükümet olayı muhalefetin üstüne yıkmak ister. Đçinde CHP'lilerin de bulundu ğu Kıbrıs Türk-tür Derne ği kapatılır. Polis ise olayların komünist kı kırtıcılar tarafından çıkarıldı ğını öne sürer ve aralarında Aziz Nesin, Hasan Đzzettin Dinamo ve Kemal Tahir gibi solcu yazarların bulundu ğu 43 ki i tutuklanır ve yargılanır. Dava 1956'da beraatla so- nuçlanacaktır (Dinç vd, 2000: 134).
23
Demokrat Parti hükümet oldu ğu yıllarda basın özgürlü ğünü sınırlayan bir takım yasalarla da dikkatleri üzerine çekmi tir. 1956 yılında “Yayın yoluyla ve radyoyla i lenen suçlar kanununa yeni maddeler eklenmi ve basın kanununda bir takım de ği iklikler yapılmı tır. Son derece yoruma ve kötü kullanıma açık oldu ğu iddia edilen bu yeni düzenlemeler den bir tanesi öyledir: "Kötü niyetle veya özel maksada dayanan yayında bulunmak veya devletin veya hükümetin dı arıdaki itibar veya nüfuzunu kıracak ekilde asılsız, mübalâ ğalı veya özel maksada dayanan haberlerin dı arıda yayınlanmasına sebep olmak..." (Topuz, 2003: 200).
Topuz bu de ği ikler ve özellikle bu madde ile ilgili öyle bir yorum yapar: Ne demektir kötü niyetli haber yazmak, özel maksada dayanan yayında bulunmak? Bir gazetecinin çok iyi bir niyeti ba ka birine' göre kötü bir niyet sayılmaz mı? Ne demektir, "Hükümetin itibarını saracak biçimde abartılmı veya özel maksada dayanan bir haberin dı arıda yayınlanmasına sebep olmak. 2003:200).
Altan Öymen ise gazeteci kimli ği ile basının dönem itibariyle ya adı ğı sıkıntıları öyle dile getirir: "Mesela belediyeyi ele tiririz. Su yok deriz. Hakikaten o gün ehirde su akmıyor. Bir foto ğraf ne retmi iz; bir çe me ba ında kovalarıyla su kuyru ğuna girmi insanlar. O foto ğrafı tekzip için musluk resmi gelir. Su akan bir musluk. Eskiden mi çekilmi , yeni mi belli de ğil. Ve bunu yazanlar gazetenin a ğzından yazıyorlardı tekziplerini. Đ te biz dün öyle bir yayında bulunmu tuk. Bu yayınımız yanlı tır, yalandır. Okuyucularımızdan özür dileriz diyorlardı. Bir gün öyle bir ey oldu ki bütün bu tekziplerin hepsi bir güne geldi. Birinci sayfayı tümüyle kaplayacak ekilde bir tekzip akınına u ğradık. Bunları yayınlamak zorundaydık ve yayınladık. Oldu ğu yerlere koyduk. Birinci sayfada haber de vermek zorundayız tabii. Birinci sayfa haberlerini son sayfaya aldık. Birinci sayfa a ağı yukarı tamamen tekzip dolu oldu"(Aktaran: Birand vd, 1999: 118).
Basın üzerindeki o dönemki baskıların arttı ğının bir kanıtı da 238 gazetecinin Demokrat Parti Hükümeti’nin son 4 yılında mahkûm edilmi olası gösterilmektedir(Birand vd, 1999:118). Görüldü ğü üzere özellikle basına ili kin ucu açık ve suçlamalara her türlü olana ğı tanıyan yasalar o dönem içinde Demokrat Parti Hükümeti’nin fazlasıyla ele tirilmesine neden olmu tur. Hükümetin kontrolünde olan radyo içinse bu tutum farklı de ğildir. 24
Turgut Er’e göre 1950–1960 yılları arasında radyo yayınları üzerinde büyük tartı maların yapıldı ğı bir dönemdir. Demokrat partinin 10 yıllık iktidarı zamanında radyoların iç siyasette halkı yönlendirici bir silah olarak kullandı ğı iddialarına kar ılık verilen cevaplar hakkında birçok yazı yazılmı ve birçok kitap ne redilmi tir. Bu da göstermektedir ki radyonun, kamuoyu olu turmadaki etkinli ğinin, devletler ve yönetimlerce vazgeçemeyece ği bir araç oldu ğudur(2003: 99-100). Vural’a göre “Radyo üzerinde hükümetin yo ğun baskısı ba langıcından 1960 yıllarına de ğin giderek artmı ve aracın tek yönlü hükümet yanlı kullanılması sonucunu do ğurmu tur. Egemen güç ile muhalefetin önemli tartı malarına hedef olan bu nokta, önemli boyutlara ula mı tır. Bütün bunlar 27 Mayıs yönetiminin gelmesine taban olu turan, yol açan faktörler olmu tur.” (1986: 118). Đhtilalin 1960 yılının 27 Mayıs gününde meydana geli inde de o dönemin en önemli kitle ileti im aracı kabul edilen radyo kullanılmı tı ve radyo dinleyenleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin giri iminden yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sesinden yapılan u anonsla haberdar olmu tur:
"Dikkat dikkat... Muhterem vatanda lar. Radyolarınızın ba ına geçiniz. Güvendi ğiniz Silahlı Kuvvetlerimizin sesi birkaç dakika sonra size hitap edecek." (Çankaya, 2003: 56).
1.1.2.3. TRT Dönemi
27 Mayıs Đhtilali 1960 yılında gerçekle tirildi ği sırada Türkiye içinde bulundu ğu ekonomik ve toplumsal sıkıntılarla u ğra ırken, radyo yayıncılı ğı içinde önemli bir dönüm noktasına gelinmi tir. Bu dönüm noktası 1964 yılında Türkiye Radyo Televizyon kurumunun kurulmasıyla netle mi tir. Đhtilalden sonra 1961 yılında yeni bir anayasa olu turuldu. 1961 anayasasıyla beraber radyo yayıncılı ğı ile ilgili bir takım önemli de ği ikliler meydana gelecekti. 1961 Anayasası ve radyo yayıncılı ğı ile ilgili olarak Er “1961 Anayasası'nın, özerk radyonun olu turulmasına dönük emri do ğrultusunda çalı malar ba latılmı tı. Toplanan radyo yayınları Danı ma Kurulu'nca tespit edilen ilkeler, Basın ve Yayın Turizm Genel Müdürlü ğü'nce onaylanarak uygulanmaya ba landı. Yayın programlarında de ği iklikler yapıldı. Yeni programlar ilave edildi. 27 Mayıs harekâtı’nı yurt içi ve yurt dı ı kamuoyuna anlatan programlar üretilerek yayınlandı” (2003: 100) demektedir. 25
Türkiye’nin kar ıla tı ğı ilk ihtilalin ya andı ğı 1960’lı yıllarda dünyada ∗ ABD’nin kendisini bile tarif ederken kullandı ğı “karma ekonomi” i lemi tir. Dünya çapında sava ların ya andı ğı, bir yandan da bloklar arası gerginli ğin hat safhada olmasının nedeni olan so ğuk sava devam ederken, ihtilal hükümeti ekonomide düzenleme kararı almı ve “iktisadi planlama” gündeme getirilmi tir. Dönem bütün batı kampında planlamanın yayıldı ğı, iktisatçıların yeni teknikler geli tirdi ği bir ça ğdır. Ülkelerin ba arısı, büyüme hızının yüksekli ği sanayile me ve gelir bölü ümünü düzeltmeyle ölçülmü tür. Serbest piyasa ekonomisi ile dünya pazarına katılma rafa kaldırılmı tır (Kazgan, 1999: 95). Sosyal devlet ilkesinin SSCB tehlikesi kar ısında kapitalizmin devam edebilirli ği açısında büyük önem kazandı ğı bu yıllarda Türkiye, ayak uydurmaya çalı tı ğı batılı devletlerin demokrasi anlayı ını yerle tirmeye çalı mı ve dünyada oldu ğu gibi gelir da ğılımını düzenlemek istemi tir. O dönem içinde ihtilal sonrasında kurulan TRT’nin özerk bir kimlikte olması ise hem bu demokratikle me çabası hem de hem de Demokrat parti örne ğinde oldu ğu gibi özellikle radyonun tek taraflı siyasi emellere alet edilmesi do ğrultusunda ülkenin siyasi hayatının demokratikle mesine engele te kil edebilecek bir radyo yapılanmasının yerine daha iyi bir modelin yerle tirilmesi gereklili ği üzerinde durulmu tur. DP ve önceki Dönemlerde radyonun iktidarların borazanı haline gelmesi fazlasıyla tepki toplamı tır. Bu nedenle CHP ilk hedefler bildirgesine özerk radyo ilkesini koymu tur. 1961 Anayasası’nın 121. maddesi konuyu söyle ortaya koymaktadır: “Radyo ve Televizyon istasyonlarının idaresi, özerk kamu tüzel ki ili ği halinde, kanunla düzenlenir.” (Çavdar, 2008: 106). Dönemin ko ullarında yeni olu turulan TRT’nin özerk olması kaçınılmazdır ve demokratikle meye çalı an Türkiye’nin mücadelesinde son derece önemli bir karardır. Bu noktada üzerinde durulması gereken konu demokratikle me ya da sosyal devlet ilkesinin ön plana çıkı nedenlerinin alt yapısıdır. Görülen odur ki kapitalist üretim biçiminin siyasi ve ideolojik anlamda tehlikeye dü tü ğü 1960’larda ekonominin ya adı ğı sıkıntılar devlet müdahaleleri ile çözülmeye çalı ılırken bir yandan da kapitalist üretim içindeki toplumların sistemlere ba ğlılıklarının sa ğlanması için gelir seviyelerinin, siyasal ve
∗ Batıda Keynes'in ba lattı ğı müdahaleci kapitalizmle birlikte gelen ekonomik sistem. 26
sosyal hakların arttırılması art olmu tur. Đ te böyle bir toplumsal ve ekonomik ko ul içinde TRT 1964 yılında Özerk olarak kurulmu tur. 1961 Anayasasının 121. maddesine dayandırılarak o yıllarda "Özerk kamu tüzel ki ili ğine" uygun yasa çalı maları ba latılmı tır. Bu do ğrultuda olu turulan komisyonda, 359 sayılı TRT yasa tasarısı, 24 Eylül 1963'de TBMM'de görü ülmeye ba lanmı tır. 24 Aralık 1963 tarihinde kabul edilen yeni TRT Yasası 1 Mayıs 1964 tarihinde yürürlü ğe girmi tir.(Er, 2003: 100) Böylelikle devlet tekelinde olan radyo yayıncılı ğı özerk bir kimli ğe kavu mu tur. Özerk bir kimli ğe bürünen radyo 1961 Anayasasının da sa ğladı ğı özgürlük ortamında tarihinde ilk kez devletin a ğzı olmak çıkarak daha tarafsız bir ekle bürünmü tü. Bu tarafsızlıksa bir takım ki ileri ve kurumları rahatsız etmi tir. Turgut Özakman dönemi öyle anlatır. 1927'den 1964'e kadar bir merkezi hükümet organı olarak derece derece siyasi iktidarın emrinde ve hizmetinde kullanılan, tek yönlü yayınları kamuoyunu artlayan ve tek bir siyasi görü e göre olu turan radyo, TRT'nin kurulmasıyla fiilen, her konuda tarafsız ve objektif yayın yapmaya ba layınca, uzun yılların alı kanlıkları ve yeni isteklerle kar ı kar ıya kalındı. Bu yeni statü ve statü gere ği olan yayınlar çe itli çevrelerce yadırgandı, yanlı anla ıldı, ters yorumlandı, olumsuzca de ğerlendirildi. Bu, geçirilmesi zorunlu ve ola ğan bir durumdu. TRT bu dönemlerde, haklar ve gerçek olan olgular üzerinde tartı ılmasını sa ğlamak için yaptı ğı çalı malar dı ında, her türlü polemikten uzak, günlük tartı maların üstünde kalmı tır.(Aktaran: Dinç vd., 2000: 134).
1968 yılında önce Fransa'da, sonra öbür Avrupa ülkelerinde ve ABD'de üniversite gençli ği kurulu düzen aleyhinde ayaklanmı tır. Bu hareket Türkiye'ye de ula mı tır. Fakat öbür ülkelerde görece kısa sürede gelip geçtiyse de Türkiye'de yerle mi ve 1970'de olaylar tırmanı a geçmi tir. Ö ğrenci olayları da "kent gerillası" tipine do ğru kaymı tır. Banka soygunları ve Amerikalılara yönelik eylemler yapılmı tır. Üniversitelerde de büyük olaylar çıkarken i te bu ortamda, 1971 de Genelkurmay Ba kanı ve Kuvvet Komutanları 12 Mart muhtırasını vermi lerdir. Muhtıra durumdan hükümeti ve Meclisi sorumlu tutmu , çünkü Atatürk'ün ve Anayasanın öngördü ğü reformları hükemetin yapmadı ğı dü ünülmü tür. Bunu yapacak partiler üstü "kuvvetli ve inandırıcı" bir hükümet istenmi ti. Durum kar ısında dönemin Ba bakanı Demirel istifa etmi tir (Ak in, 2001: 247-248). 1970’li yıllar dünya çapında ekonomik sosyal ve siyasal de ğimlerin ya andı ğı bir dönemi i aret eder. 1960’lı yılların son dönemlerinde meydana gelen ekonomik 27
ve sosyal sıkıntılar sonrasında Türkiye bir askeri müdahale ile daha kar ıla mı ve tüm dünyada sancılı geçecek olan 1970’li yıllara dünya ülkelerinde olu an sıkıntılar paralelinde fakat kendi ko ulları içinde daha farklı bir ba ğlamda girmi tir. Kazgan’a göre 1970’ler serbest piyasa ithali ve finans kapitalin etkilerine açılmanın ba ladı ğı dönemdir. Bu politikanın petrol krizini izleyerek gündeme gelmesi, enflasyon hızının dönemin sonuna do ğru tarihsel rekor kırması, kayıt dı ı ekonominin patlama noktasına girmesi dönemin önemli ekonomik özellikleridir. Dönem aynı zamanda özel giri iminde faaliyetlerinin patladı ğı, (Ortado ğu’dan ba layarak) dı dünyada etkinlik göstermeye ba ladı ğı yeni bir a amadır (1999: 102). Bu dönemin ba langıcı itibariyle özerk olan TRT’nin özerkli ğine son verilmesi 1960’lı yıllarda TRT’nin bir takım siyasi görü sahibini rahatsız eden yayınları ile ba ğlantılı olarak bu sıkıntılı süreçte yeniden iktidarların basının deste ğine ihtiyaç duyması ile de alakalıdır. Dünya çapındaki ekonomik de ği imler ve Türkiye’ye yansımaları sonucunda alınacak kararlar için toplumsal deste ğin sa ğlanması önemi adına radyo ve televizyonun gücüne bir kez daha ba vurulmu tur. 1971 yılında yapılan darbe sonrasında TRT’nin özerkli ği kalkmı ve temel hak ve hürriyetlere sınırlamalar getirilmi tir (Ak in,2001:249). Anayasanın 121. maddesinde yapılan de ği ikli ğe paralel olarak, 359 sayılı TRT Kanununu de ği tiren, 1568 sayılı kanun, 21 Ocak 1972'de Millet Meclisinde, 10 ubat 1972 tarihinde Cumhuriyet Senatosunda kabul edilmi tir. Yeni Kanun, 29 ubat 1972 tarihinde de Resmi gazetede yayınarak yürürlü ğe girmi tir. Birinci Nihat Erim, hükümeti zamanında yapılan bu de ği iklikle, 359 sayılı kanunun birinci maddesinde yer alan, "Özerk" ifadesi. "TRT tarafsız bir kamu iktisadi kurulu udur"’a dönü mü tür (Kaptan, 2002: 47). Uzun süredir yaptı ğı yayınlarla birçok grubu veya ki iyi rahatsız eden TRT’nin durdurulması ve yayınların yeniden 1961 öncesindeki gibi egemen ideolojinin kontrolüne alınması için darbeyle birlikte harekete geçilmi tir. Dönemi Jülide Gülüzar öyle de ğerlendirir: 12 Mart Yönetimi daha ilk aylarda TRT’de kıyıma ba ladı. Mahmut Tali öngören, Varlık Özmenek, Melih A ık, Orsan Öymen, Sevgi Soysal, Yalçın Do ğan, Ela Güntekin, Nuri ve Sezi Çolako ğlu ba ta olmak üzere birçok TRT çalı anı evlerinden, i yerlerinden alınıp alınıp götürüldüler. Sezi Çolakoglu içeri atıldı ğında hamileli ğinin son aylarındaydı (Gülizar,1995: 36).
28
Đhtilal dönemi TRT için son derece sancılı geçmi tir. Ülkenin her yerinde sıkıyönetim hak ve özgürlükleri kısıtlarken, özellikle tarafsızlı ğını artık kaybetmeye ba layarak sıkıyönetimin kontrolüne giren TRT için Julide Gülizar TRT’nin bir toplantısında u konu mayı yaparak döneme ı ık tutar: " u toplantıda bulunanlar içinde en eski TRT’ci benim. Sizler 1964'te geldiniz, ben 1956'dan beri buradayım. Tarafsız yayın yaptı ğımızı söyleyelim, ama kendi kendimize bulundu ğumuz u salonda bir eyi de itiraf edelim. 1950-1960 dönemi radyosuna halk DP'’nin borazanı derdi. imdi de sıkıyönetimin borazanı olduk. Bir ihtilal döneminde nasıl tarafsız yayın yapılır? Daha 7–8 ay öna TRT Yasasının pek çok maddesi de ği tirildi, özerkli ğimiz elimizden alındı. Siz hangi tarafsızlıktan söz edi.” (Gülizar, 1995: 40).
1970’lerle beraber yeni bir ekil kazanan TRT artık bir devlet kurulu u olarak tarafsız olma çabası içine bocalarken 1970lerin ortalarından itibaren toplumsal hareketlerin artması ekonomik sıkıntılar vb. yüzünde Türkiye tekrar bir dar bo ğaza girmi ve bu süreç 12 Eylül darbesiyle son bulmu tur. Radyolarda 12 Eylül 1980 sabahında toplum u mesajla kar ıla mı tır:
“Yüce Türk Milleti, Türk Silâhlı Kuvvetleri, Đç Hizmet Kanunu'nun verdi ği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararı almı ve ülke yönetimine bütünüyle el koymu tur .” (Topuz, 2003: 257).
1980 lerde TRT’de bir takım yenilikler ya anmı tır. Radyo 3 FM yayıncılı ğı 1986 yılında stereo olarak ba lamı tır. (Altunba , 2003: 33). 1983 yılında TRT 1 radyo yayınları ülke nüfusunun %90’ına, TRT 2 ise %82’sine ula mı tır. 1986 yılında ise radyodaki canlı yayın süreleri artmı tır. 1987 yılında TRT radyolarının 4. kanalı Radyo 4 yayına ba lamı tır (Kaptan, 2002: 58-60). 12 Eylül Hükümeti de önceki darbelerde oldu ğu gibi elektronik yayıncılık ile ilgili yasayı de ği tirmi tir. 14 Kasım 1983’te Yürürlü ğe giren 2954 sayılı yasa, 359 ve 1568 sayılı yasaları yürürlükten kaldırır. Sadece TRT Kurumu için de ğil Türkiye’deki tüm radyo ve televizyonlar için yeni bir düzenleme getirir. Yasanın en önemli özelli ği Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulunu öngörmesidir. Bu kurul TRT’nin genel müdürünün belirlenmesinde ve yönetim kurulunun olu turulmasında ayrıca yayınlarla ilgili politikalardan ve denetimden sorumlu ve yetkilidir (Dinç, 2000: 218). 29
1.1.2.4. Özel Radyolar
1990’lı yıllar dünyada de ği im rüzgârlarının batıdan do ğuya do ğru esti ği bir dönemdir. Özellikle SSCB’nin da ğılması, Do ğu Almanya’nın sistem de ği ikli ği ve Federal Almanya’yla birle mesi, Romanya’da Nikolay Çavu esku’nun öldürülmesi ve kapitalizme geçi vb köklü de ği ikliklerin dünya ekonomik ve siyasal hayatını etkiledi ği dönemde kapitalizm Çin Halk Cumhuriyeti, Wietnam, Küba gibi ülkeler dı ındaki tüm dünya ülkeleri için tam anlamıyla kaçınılmaz olmu tur. Bu dönü üm çift kutuplu dünyanın tek kutuba dü mesiyle ve küreselle me gerçe ğinin tepe noktaya ula masıyla Türkiye’yi de fazlasıyla etkilemi tir. Türkiye’de 1980’li yılların sonlarına do ğru ba layan özelle tirme politikası de ği en dünyaya entegre olma çabasının bir göstergesidir. ∗ 1970’li yıllarda ekonomik anlamda ya anan fordizmden post-fordizme geçi , sosyal bilimler yazınında hâkim görü e göre kapitalizmin bir fazından di ğer bir fazına geçi olarak algılanmaktadır. Murray (1989), Hebdige (1989), Hirst (1989) ve Smart (1992) gibi birçok yazar fordizm’den post-fordizme geçi i, düzenli (organize) kapitalist ekonomiden düzenli olmayan kapitalist ekonomiye bir geçi olarak tanımlar (Da ğdelen, 2005). Bu geçi ile birlikte alt yapının de ği mesiyle üst yapıda da toplumsal ve politik de ği ikliklerle kar ıla ılmı tır. Fordizmle beraber hükümetlerin uygulamaya ba ladıkları sosyal devlet ve ∗ kalkınmacı devlet ilkesinin yerini Liberalizasyon, deregülasyon , özelle tirme, yerelle menin aldı ğı post-fordizmde Jessop’a göre “ Devlet fordist devletin aksine talep yönünü de ğil arz yönünü organize etmeye yönelir. Esnek arz yönlü stratejilerle
∗ Henry Ford’un bilimsel yönetim ilkeleri ile birle tirerek tasarladı ğı üretim sistemi ile gündeme gelen fordizme kar ılık, kimi yazarlarca post-fordizmin ilk çıkı noktasının da yine otomotif sektörü oldu ğu ve post-fordizmin anılan sektör oda ğında uygulanarak geli tirilen esnek üretim ve yönetim teknikleri ile ortaya çıktı ğı ileri sürülebilmektedir. Bu ba ğlamda Taichi Ohno’nun 1980’lerde geli tirdi ği “Toyota Üretim Sistemi”nin post-fordist üretim paradigmasında önemli yere sahip bir model oldu ğu söylenebilmektedir (Da ğdelen, 2005: 3).
∗ Deregülasyon kavramı Avrupa’ya 1980lerin ba ında ABD’den ithal edilmi tir. Neo- liberal doktrinin ya ama geçirilmesi sürecinde ortaya çıkan uygulamalardan biridir. Pazar ekonomisinin yeniden yapılandırılması ve devlet müdahalesinin en aza indirilmesi do ğrultusunda, özellikle tekelle meyi önlemek için olu turulmu olan ayrıntılı yasal düzenlemelerin piyasanın serbestçe çalı masına engel oldu ğu gerekçesiyle ekonominin belirli sektörlerini çevreleyen mevzuatın azaltılması ve serbestle tirilmesi anlamını ta ır (Pekman, 1997: 58) 30
∗ üretimdeki rijiditeleri gidermeye çalı ır ve sosyal harcamaları kısmak içinde talep yönündeki rijiditeleri in a eder. Đ levler de ği mekle birlikte post fordizmde devletle ilgili beklentiler son derece önemlidir (Aktaran: Belek,1999: 256). Postfordizm’in medyaya yansımaları ise serbest pazar ekonomisinin geli imi ve reklam ihtiyacı ile alakalı olarak ba lar. Kamu modelinin benimsendi ği Avrupa’da devlet tekelleri kırılarak özel kanallar açılmaya ba lanır. Pekman’nın ifadesiyle kamu yayıncılı ğının yıkılmaya ba lamasıyla 1980’lerde Avrupa ülkelerini deregülasyon tanımı altında toplayan ve yasal çerçevelerin de ği tirilmesi ile yayıncılı ğın özelle meye açılmasına olanak tanıyan bir a amaya gelinmi tir (Pekman, 1997: 61). Post-fordizm öncesinde sermayenin ulusal bir yapılanı ı söz konusu iken post- fordizmle beraber küreselle me hâkim olmaya ba lamı tır (Da ğdelen, 2005). Kazgan’a göre o yıllarda Türkiye’yi de içine alan küreselle menin amacı ve i leyi i öyledir. “Küresel boyuttaki bu yeniden yapılanmada amaç çok açık: Mal, hizmet, her biçimiyle sermaye için dünya pazarı serbestle me/özelle tirme yoluyla kurulurken, yerel yönetimler do ğrudan küresel pazarla ili ki kuracak; ulusal pazar, ulusal sermaye ve eme ğe ili kin ekonomi düzlemindeki i levleri, yetkileri ve sorumlulukları açısından ulus-devlet, erki en aza indirilmi bir örgüte dönü ecek.” (2002: 34). Tam anlamıyla bu anlayı ı benimsemeye çalı an Türkiye’de de özelle tirme ile devletin ekonomide 1930’larda belirledi ği devletçilik anlayı ı terk edilerek, devletin tekelinde olan hizmet veya ürün satan çe itli kurumlar özel sektöre devredilmeye ba lanmı tır. Devletçilik ilkesinin ba lamasıyla devlet tekeline alınan radyo yayıncılı ğı için ise yeni bir de ği iklik süreci, benimsenen yeni ekonomik anlayı la paralel olu maya ba lamı tır. Bu süreç Avrupa 1980’lerde hukuki düzenlemelerle gerçekle tirilen deregülasyon politikasının bir uzantısı olup Türkiye’ye yakla ık 10 senelik bir gecikme ile gelmi ve yayıncılık anlayı ını tümden de ği tirecek yeniliklerin ba langıcı olmu tur. Türkiye’de özel yayıncılıkla ilgili olarak 12 Ocak 1989 tarihli bir yasanın önemli bir yeri vardır. 3517 sayılı yasa ile TRT vericilerinin tümü PTT’ye devredilir. Yo ğun çalı malar sonucunda, 16 orta ve uzun dalga, 102 FM, 5 kısa dalga radyo
∗ Esnemezlik, de ği mezlik, sabitlik anlamındaki kelime. 31
vericisi, 72 adet küçük güçlü TV verici ve aktarıcısı 1 Mart 1989'da PTT'ye verilir, bununla birlikte, vericilere ait her türlü bina, arazi, altyapı ve televizyon programları ileten 3000 kilometrelik radyolink sı de uzmanla mı 1400 personeliyle birlikte PTT'ye devredilir (Dinç, 2000: 221). TRT yo ğun itirazlarına ra ğmen belediye, polis, üniversite ve çe itli kamu kurumu radyoları yayınlarına devam eder. Henüz özel radyolar yoktur ancak kısa sürede radyo yayıncılı ğı Türkiye’de hızla de ği ecektir. O yılları Cankaya öyle özetler : “1990'lı yılların ba ında, Türkiye'de 1982 Anayasası, 2813 Sayılı Telsiz Yasası ve 2954 Sayılı TRT Yasası yürürlükteydi. Var olan hukuk düzeni ve yürürlükteki yasalar çerçevesinde, radyo-televizyon yayıncılı ğı devletin denetiminde ve tekelindeydi. Var olan fiili duruma bakıldı ğında; kamu kurulu ları içinde TRT dı ında, Polis Radyosu, Meteoroloji Radyosu, Bakanlık ve K ĐT radyoları, Üniversite radyolarının yayın yaptıkları görülüyordu. Polis Radyosu, TRT'nin müzik denetiminden geçmeyen parçaları yayınlayıp, arabesk müzik çaldı ğı için geni bir dinleyici kitlesine sahipti. Oysa kurulu amacı, göreviyle ilgili duyurular yapmak ve uyarılarda bulunmaktı.”(2003: 256)
Özel yayıncılıkla ilgili ilk geli me ise 1990 yılında yayınına Yurt dı ından ba layan Magic Box Star 1’ televizyonu ile olmu tur. Almanya’dan ilk kez korsan olarak yayına ba layan kanalı ba ka televizyon kanalları ve radyo istasyonları izlemi tir. Ünlüer’e göre böylece “Kısa sürede yasal dayanaktan yoksun ancak kamu ve özel olmak üzere ikili bir yayıncılık sistemi fiili olarak gerçekle mi tir” (Ünlüer,2005:121) bu dönemde yayınlarına ba layan radyolar öyledir: Genç Radyo, Radyotek , Metro FM, Number One FM, Power FM, Enerji FM, Show Radyo Süper FM , Blue FM, Hür FM, Best FM, Radyo 34, Mega Radyo, Kulüp Radyo, BRT, Meta FM, Đstanbul FM, Spor FM, Ak Radyo (Çakır: 2005: 42). 1993 yılında, özel radyoların hava ve deniz trafi ğini olumsuz etkiledi ği hususunu göz önünde bulunduran Ula tırma Bakanlı ğı Telsiz Genel Müdürlü ğü, özel radyo yayınlarını yasaklamı tır. Aynı yıl Anayasanın 133. maddesinde yayınların tekel durumu kaldırılarak, özel yayıncılı ğa izin verilmi tir.(Aziz, 2002: 228-229). Bu yasa de ği ikli ğinden sonra 24 Nisan 1994’te Radyo ve Televizyonların Kurulu ve Yayınları Hakkında kanun yürürlü ğe girmi tir. Yasa hem özel kanalları hem de TRT’yi kapsamaktadır (Cankaya, 2000: 38). Kanun, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulun kurulu , görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla düzenlenmi tir. Kanun 24.04.1994 tarihinde 32
yürürlü ğe girmi ve 15.05.2002 tarih ve 4756 sayılı Kanunla 3984 sayılı Kanunun çe itli maddelerinde ek ve de ği iklikler yapılmı tır (RTÜK,2008:1). Halen karasal ortamdan yayın faaliyetine devam eden kurulu lar, (Radyo: 22.06.1995 – 08.12.1995 tarihleri ) yasal süresi içerisinde Üst Kurula lisans ba vurusunda bulunan anonim irket statüsünde olan veya Mahkeme Kararları çerçevesinde ba vuruları kabul edilen yayın kurulu larıdır. Ulusal radyo sayısı 35, bölgesel radyo sayısı 99 ve yerel radyo sayısı 948 olmak üzere radyo yayını yapan kurulu ların sayısı 1082’dir (RTÜK, 2008: 1). Özel radyoların yayına ba lamasıyla TRT radyolarında 2000’li yıllarda de ği im ba lamı tır. Türkiye'deki radyoculuk gelene ğinin en köklü postası Radyo-1 de, 29 Ocak 2001’den itibaren, 07.30-19.00 saatlerin kapsayan gündüz ku ağındaki yayın formatı tamamen de ği tirilerek, tümüyle söze dayalı bilgi verici programlar yayınlanmaya ba lamı tır. Her saat ba ı haberlerin yer aldı ğı Radyo-1'de hemen hemen bütün programlar canlı olarak sunulmaktadır. Bunun dı ında Radyo 2 (TRT- FM) popüler, Radyo 3 batı ve klasik, Radyo 4 de Türk Müzi ği kimlikleriyle daha ön plana çıkacak ekilde yeniden gözden geçirilmi tir. Aynı ekilde, bölge radyolarının yayın prototipleri de dinleyicilerin istek ve önerileri dikkate alınarak yeniden düzenlenmi tir (TRT, 2005: 62).
1.2. Radyo Habercili ği
Đlk düzenli yayın yapan radyo istasyonlarının sanayile mi ülkelerde 1920’lerde ortaya çıkması ile birlikte radyo haberlerinin ilk örnekleri de sunulmaya ba lanmı tır. Geçmi yıllarda yazılı kültürün ürünü olan gazetelerden haber alan toplumların, bu alı kanlı ğının yanına yeni bir kitle ileti im aracı olan radyo da eklenmi tir. Radyonun haberi aktarı ı yapısal özelliklerinden dolayı yeni bir gazetecilik anlayı ının olu masına neden olmu tur. Tokgöz’e göre bu anlayı “Konu ma eklinde haber verme” olarak adlandırılırken basit bir dille hazırlanmaya çalı ılan haberlerde hiçbir zaman yerle mi haber kuralları ortadan kalkmamı ancak kendi yapısı içinde yeniden uyarlamı tır (Tokgöz, 1994: 297). Bu yeni haber türüyle bir anlamda toplumlar, yazılı kültürden yeniden sözlü kültüre geri dönmü lerdir. Önceleri haber alma için kullanılan ve yazılı kültürün ürünü olan gazetelerin geli tirdi ği haber anlayı ı habere eri im ve haberin algılanı ı 33
radyoda farklı bir ekle bürünerek yeniden sözlü kültürde olan eklin bir benzerine dönü mü tür. Yazı insan bilincini en çok de ği tiren tekil bulu tur ayrıca ba ğımsız bir dil ve özerk bir söylem olu turur. Temeli sözlü kültürde olan kelimeler yazıyla görsel boyutta hapis olurlar. Yazı öncesi dönemi birinci sözlü kültür olarak nitelendiren ∗ Ong’ a göre artık birincil sözlü kültüre rastlamak çok zordur (Ong, 2007: 25-97). Ong’a göre günümüz ileri teknolojisiyle ya antımıza giren radyo, televizyon ve di ğer elektronik araçların “sözlü” nitelikleri, üretim ve i levi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konu ma diline dönü türüldü ğü için “ikincil sözlü kültür”ü olu turur (Ong, 2007: 24). Bu anlamda radyo haberleri radyo yayıncılı ğının ba ladı ğı ilk tarihten itibaren yeni bir tür eklinde meydana gelmi tir. Bu meydana geli te yine metinlere ba ğlı kalındı ğı için de “ikincil sözlü kültür”ün ürünü olarak kar ımıza çıkar. Bu kısım içince radyo habercili ğinin dünyadaki ve Türkiye’deki tarihi sürecine ve geli imine yer verilmi tir.
1.2.1. Radyo Habercili ğinin Tarihi
Đkincil sözlü kültürün radyoda haber olarak kar ımıza ilk çıkı ı ile ilgili olarak Keith 1920 yılında Detroit’de yayın yapan WWJ isimli radyodan ve daha sonraki dönemde tarihin ilk düzenli yayın yapan radyosu olarak kabul edilecek KDKA’den bahseder. Haberle ilgili ilk giri imler o dönem için son derece cesur bulunurken 1920 sonlarına kadar son derece yava geli mi tir (Keith, 2000: 153). Tüm kaynaklarda iddia edildi ğinin aksine dünyada ilk düzenli haber bültenini hazırlayıp sunan radyonun KDKA olmadı ğı savunan Micheal Emery ve Edwin Emery, Detroit’ de deneysel amaçlı kurulan 8MK isimli radyodan bahsederler. 8MK isimli bu radyo 20 A ğustos 1920’de Detroit News’in gazetesinin binasından ba ladı ğı yayınlarında aynı gazetenin sponsorlu ğu ile haber bültenleri yayınlamı tır (1996: 278). Amerika da gazeteler bu yeni elektronik medyayı güçlü bir rakip olarak algılamaya ba lamı tır ve okuyucudaki korkutan azalma ile gazetelerin tepki
∗ Birinci sözlü kültür, ileti imin sadece konu ma diliyle gerçekle ti ği ve hiçbir ekilde yazının ve matbaaanın bilinmedi ği bir dönemdir. 34
göstermesi sonucunda radyo istasyonlarına haber konusunda boykot uygulamı lardır. Böylelikle radyolar en önemli kaynaklarını kaybetmi tir (Keith, 2000:153). Bu durumun nedenleri arasında reklam paylarının önemli bir etken oldu ğu bilinmektedir. Ancak durumun önemli bir boyutu ise 1927 yılı içinde Amerika Birle ik Devletlerinde Amerikan Gazete Yayıncıları Derne ği’nin raporuyla ortaya çıkmatadır. Bu rapora göre o dönemde 48 gazete kendi radyosuna sahiptir. Yine aynı rapor gazetelerin sahipleri olmadıkları radyolarda da 69 programın gazeteler tarafından sponsor deste ği aldı ğını göstermektedir. Yüksek dereceli radyoların da yarısından fazlasının gazetelerle yakın ili ki içinde oldu ğu bilinmektedir (Emery and Emery, 1996: 279). Genel görünüm böyle iken gazetelerin tepkileri do ğrultusunda radyo habercili ği yeni bir hal almaya, haber merkezlerinde muhabirler çalı tırmaya ve kendi haberlerini toplamaya ba lamı lardır. 1934 yılında ise United Press, Đnternational News Servis ve Associeted Press, haberlerini radyo istasyonlarına satmaya karar verirler ve böylece boykot da ortadan kalmı olur (Keith, 2000: 153). Radyo habercili ği tarihinde çe itli ülkelerde gazetelerin radyodan haber yayınlanmasına tepki göstermesi, haberlerin gazete haberlerinden aktarılıyor olmasıydı. Amerika Birle ik Devletleri’nde gazetelerin bu duruma kar ı çıkması ve hukuki mücadele ba latması radyo habercili ği ve genel olarak kitle ileti im araçlarının haber aktarımları ile ilgili çok önemli bir kararın da alınmasına neden olmu tur. Bu karar radyo istasyonlarının gazete ve di ğer basılı haber unsurlarını kaynak olarak kullanabilmesini sa ğlamı tır. Habercilikle ilgili bu konu hakkında açılan mahkeme ile, özel ifade ve anlatımların telif haklarının korunaca ğı söylense de, haberin gerçek içeri ğinin halkın mülkü oldu ğu, kimsenin haberin sahibi olmadı ğı kararına varılmı tır. Radyo istasyonları karardan sonra, artık haberleri kendi çalı tırdıkları muhabirleri yapmasa bile yayınlaya bilirlerdi (Defleur and Dennis, 2002: 178). Kurulu undan (1922) 3 sene sonra Đngiltere’de yaygınlı ğını arttıran BBC radyo haberlerinde ise ilk senelerde ba arısız olmu tu. Đngiltere’deki büyük basın kurulu ları BBC’yi haber i inden uzak tutmu lardı. Bültenler ajanslardan alınan haberlerle yapılırken, gazete satı ları dü mesin diye 19.00’dan sonra yayınlanmı tır (BBC, 2009). 35
Radyo, Đkinci Dünya sava ında param parça olan, dünyanın en önemli haber aracı olmu tur. ABD Đkinci Dünya sava ına girmeden önce bile dünyanın dört bir yanındaki muhabirler Newyork’a önemli olayların raporlarını göz tanıkları olarak iletebilmi lerdir. Amerikalılar 1940 yılında Londra’nın Alman Hava Kuvvetleri tarafından bombalanı ını Edward R. Murrow’un anlatımıyla birinci kaynaktan dinlemi lerdir. 1941 yılında ise iki bin Amerikan askeri ve bir o kadar sivilin Pearl Hurbor’da Japon saldırısı ile hayatlarını kaybettiklerini ve amerikan donanmasının ağır yara aldı ğını radyodan ö ğrenmi lerdir (Defleur and Dennis,2002:178) 1940’lı yıllarda Đkinci Dünya Sava ı sırasında Almanya’nın propaganda silahı olan Alman radyoları kar ısında, radyoların da sava ı olarak kabul edilen bu çarpı mayı BBC kaybetmek üzereydi. 1943 yılında BBC sava raporları ünitesini kurmu tur. Bu ünitenin üyesi olan haberciler sert bir askeri e ğitime tabi tutulduktan sonra BBC mühendisleri tarafından sava alanları için geli tirilen yeni kayıt cihazları ile donatılmı tır (BBC, 2009). O dönem için radyo habercili ği adına çok büyük bir ba arı sa ğlayan BBC radyo sava larından da galip çıkmı tır. Đkinci Dünya Sava ı sırasında Amerika’da radyonun haber kayna ğı olarak görülmesi durumu tepe noktasına ula mı tır. Spot haberler, röportajlar ve yorumlar sava ı Amerikanın oturma odasına getirmi tir. Radyonun ve telsizin sadece askeri amaçlarla kullanıldı ğı Birinci Dünya Sava ının aksine, Đkinci dünya sava ı boyunca radyo dünyanın di ğer yerleri ile ABD’nin ba ğını sa ğlamı tır. Haber programları bu sıkıntılı dönemde olgunla mı ve halk bu yeni aracıya iyice alı mı tı. Radyo habercili ği bu dönemde daha güvenilir ve inandırıcı olmaya ba lamı tır (Keith, 2000: 153). Radyo habercili ğinin geli imi konusunda en önemli çabalar Đngiltere’de kar ımıza çıkmaktadır. BBC’nin tüm kanallarına haber sağlamak için kullandı ğı Genel Haber Servisi dı ında Đngiltere’deki ticari radyolara haber sa ğlamak amacı ile 1973 yılında Đndependent Radio News kurulmu tur. Kurulu sadece radyolara haber sa ğlayan bir ajanstır ve 24 saat boyunca bültenlere geni kapsamlı kaynak olu turur. Bir di ğer radyo haber ajansı Metro Networks ise ba langıcında sadece Đngiltere’de ticari radyolara trafik ve seyahat haberleri veren bir ajans iken günümüzde uluslar arası ve ulusal haber sa ğlayan bir durumdadır. 1996 yılına kadar sadece Radyo Virgin’e hizmet eden ajans artık Amerika’da da hizmet vermektedir. Network News 36
ve Reuters haber ajansları da 1996 yılında radyolara yönelik haber sağlama giri imlerini ba latmı tır (Chantler ve Harris, 1997: 18-19). Bu giri imler özellikle radyoların yerel haberler dı ına çıkarak hızlı bir ekilde ulusal veya uluslar arası haberlere bültenlerinde yer vermesini sa ğlarken geni kapsamlı haber merkezleri olu turma veya haberci çalı tırma zorunlulukları da ortadan kalkmı tır. Bir haber medyası olarak uzun süre toplumların en önemli haber kayna ğı olan radyo dünyanın birçok yerinde artık öncelikli olarak bir e ğlence aracı olarak görülmektedir. Bunda elbette televizyon ve internetin payı büyüktür. ABD’de 1980’lere kadar Federal Đleti im Komisyonu (FCC) her radyo istasyonun minimum miktarda da olsa haber yayınlamasını zorunlu tutmu tur. Bu zorunluluk ABD’de 1980lerin ba ındaki deregülasyon politikasıyla ortadan kalkmı tır. (Norberg, 1996: 77). 1990’larda radyo kayıt altına alınmı müzikle yapılan ucuz maliyetli programlarıyla tam bir e ğlence aracına dönü mü tür. Pitspurg’un 1920lerde ilk haberi yayınlayan tarihi KDKA radyosu bile 1991’den sonra haber yayınını ak am saat 20.00’den sonraya kaydırmı tır. Bir çok metropol radyosuysa haberlerini minimum yerel personelle yaparken ço ğu zaman bir yada iki personel kullanmı lardır. Bu personeller de gündüz saatlerinde çalı an haber sunucularıdır. Haberler ajansların haberlerine dayandırılarak yapılır (Vivian, 1999: 177). Öte yandan günümüzde yurt dı ında yapılan ara tırmalar radyo habercili ğinde görülen gerilemeye ra ğmen radyo haberlerinin en çok kullanılan kaynaklar arasında oldu ğunu göstermektedir. Radio Advertising Bureau isimli kurulu un ara tırmasına göre % 50 üzerinde yeti kin insanın günün ilk haberlerini radyodan almaktadır (Aktaran: Keith, 2000: 154). 2000 yılında yapılan ara tırma müzik ve e ğlence a ğırlıklı bir görünüm kazansa da halen radyonun di ğer kitle ileti im araçlarından avantajları ve farklılıkları yüzünden haber konusunda çok önemli bir kaynak olduğunu göstermektedir. Bu ara tırma sonucunda sabah haberlerini radyodan alma oranları televizyon, gazete ve di ğer kitle ileti im araçlarından 12 ya üzeri tüm ya gruplarında açık ara fazladır. Sabah haberleri için Amerika’da yapılan bu ara tırmanın sonuçları bize % 50 oranında sabah haberlerinin radyodan alındı ğını ortalama %30 oranında televizyon ve %14 oranında gazeteden alındı ğını söylerken, di ğer kitle ileti im 37
araçlarının oranı ise % 6 olarak belirlenmi tir. Gün ortasında radyodan haber alma oranı ortalama % 40 a dü erken di ğer kitle ileti im araçlarının oranları yükselir ancak yine sonuç olarak radyodan haber alma oranı di ğer kitle ileti im araçlarından yüksektir. Acil durum haberlerinde de radyo %50 oranının üzerinde olup televizyondan fazla kullanılan bir araçtır. Ara tırmada dikkat çeken di ğer bir hususta genel haber kayna ğı olarak radyonun yine televizyon, gazete ve di ğer kitle ileti im araçlarından fazla orana sahip olmasıdır (Aktaran: Keith, 2000: 154) Bir di ğer kaynakta 1996 yılında ki bir ara tırmadan bahsedilir. Buna göre önceki dönem ara tırmalarda haber kayna ğı olarak kamuoyu ara tırmalarında ilk sırada televizyon ikinci sırada gazetenin olması radyo habercili ğini geri plana iterken, son dönem yapılan ara tırmalar ile radyo haberleri ile ilgili oldukça önemli unsurlar ortaya konulmu ve haber adına da radyonun rolünü yeniden belirlemi tir. Yeni çalı malarda Amerika’da halka ilk haberi hangi kaynaktan almayı bekledikleri sorusunun yanıtı radyo olmu tur. Televizyon ise 2. sırada yer almı tır (Norberg, 1996: 78). Bu ara tırmaların yapıldı ğı senelerde özellikle internet habercili ğinin günümüzdeki kadar geli medi ğine dikkat çekmek gereklidir. Radyoda özellikle haber sürelerinin kısalması da çok önemli bir haber kaynağı olsa bile, radyonun bu durumunu uan tam olarak kullanamadı ğı ve haberlerin müzik ve e ğlenceye yenik dü mesi nedeniyle radyoların gereken etkiyi sa ğlayamadıkları gerçektir. Müzik a ğırlıklı yayın yapan istasyonlar haber yayınlarını azaltmı lardır. Vivian’a göre gerçekte haber yayınlarken bile unu derler: “Bu ki ilerin (Haber sunucusu) haber yapmasına müsaade edin, biz az sonra müzik yapmaya devam edice ğiz.” Vivian gerekçenin ise pahalı olan toplum meseleleri ve haberleri bir kenara bırakarak kar amaçlı hareket etmek oldu ğunu ve kayıt altına alınmı müzik unsurlarının kullanılmasının daha ucuz oldu ğunu söyler. Sonuç ise çok az sayıda istasyon ciddi olarak haber sunumu yapar ve toplum meselelerine e ğilir (Vivian, 1999: 177). Radyonun özellikle günümüzde arabalarda yaygın olarak dinlendi ğini söyleyen Kalbfeld’e göre televizyon izlenemeyecek veya gazete okunamayacak yerlerde dinleyicinin ba ka eylerle de u ğra ırken tercih edilen radyo ayrıca sabahları hala kullanılan hızlı bir bilgi kaynadır (2001: 22). 38
Sayıları az da olsa dünyada sadece haber yayını yapan radyo istasyonları da bulunmaktadır. Haber radyolarının tercih edilirli ği ise müzik radyolarına göre çok daha azdır. Bilindi ği gibi ticari yayıncılıkla beraber birer i letmeye dönü en radyolar kar amaçlı hareket ederler ve ço ğu radyo istasyonu ise haber radyosu olmayı karlılı ğı ve dinlenirli ği nedeniyle tercih etmemektedir. Tüm haber radyoları müzik radyolarına benzer bir ekilde i ler. Müzik yerine bu tür radyolarda hava durumu, spor, i dünyası haberleri ve günlük haber ve gündemi me gul eden konular üzerinde durulur. Tüm bu programlar gün içinde döngü halindedir yani aynı programı bir günde bir kez daha dinleme imkanı ço ğu zaman vardır. Haber radyoları yapım a aması en a ğır olan radyolardır. Personel sayısı bu yüzden fazladır. Yerel muhabirler, haber editörleri, sunucular, trafik raporcuları gibi pek çok sayıda elemana ihtiyaçları söz konusudur. Bunlara ek teknik donanım olarak radyo ve dı dünya için sa ğlanması adına bir yayın aracı, polis ve itfaiye takibi için tarayıcılar ve hatta belki helikopter bir haber radyosu için ihtiyaç duyula bilecek di ğer unsurlardır (Dominick, 1996: 217).
1.2.2. Türkiye’de Radyo Habercili ğinin Tarihi
Türkiye’de ise radyo habercili ği 1927 yılıyla birlikte TTTA döneminde ba lamı tır. Kayıtlarda bulunan en eski yayın kalıbı 26 Nisan 1927 ye aittir ve bu yayın içindeki haber bülteni saati ve süresi öyledir. "Alo alo muhterem samiin, imdi bugünkü ne riyatımızın muhteviyatını arzediyorum: 19.00 Stüdyo Musiki Heyeti'nden evkevza faslı 19.30 Esham ve Tahvilat Borsası Haberleri 19.40 Telsiz Telefon Orkestrası 20.10 Zahire Borsası haberleri 20.20 Telsiz Telefon Musiki Heyeti 20.50 Anadolu Ajans Haberleri 21.00 Telsiz Telefon Orkestrası 21.30 Teganni (Matmazel Apostoldi tarafından)" ( Akıllıoğlu vd ,1990: 12 )
Bir di ğer örnek ise Đstanbul radyosuna aittir. "21 Birinci Te rin Pazartesi Đstanbul Radyosu... 1927 21 Birinci Te rin Pazartesi Đstanbul Radyosu... 18.00 Bayanlara Jimnastik (Bayan Azade Tarcan tarafından) 18.20 Traviata Operası. 1. ve 2. Perde-Plak 19.20 Bayan Patarelli Mandolin Orkestrası Konseri 19.50 Romen Halk Musikisi. Estegaç ve arkada ları. 20.30 Bayan Bedriye Tüzün Radyo Caz ve Tango Orkestrası. 39
21.35 Son haberler ve borsalar 21.50 Orkestra eserleri ve hafif musiki. Plak." (Akıllıoğlu vd. , 1990 : 13) .
Görüldü ğü üzere ilk yıllarda radyo haberleri ak am saatlerinde ve 10 ile 15 dakika arasında de ği en sürelerde yayınlanmı tır. Haberlerse 1945 yılına kadar Anadolu Ajansınca hazırlanmı tır ve oldu ğu gibi aktarılmı tır. Radyo devlet kontrolüne geçti ği 1936 yılına ait cumhuriyet gazetesinde yayınlanan 9 Eylül tarihli yayın programı ve haber bültenlerinin saatleri ve süreleri ise öyledir. 12.30 Plâkla Türk Müzi ği 12.50 Haberler 13.05 Plakla Hafif Müzik 14.00 Kapanı 18.30 Dans müzi ği Çay saati 19.30 Çocuklara masal (M. Cemil) 20.00 Türk Musikisi Hey'eti tarafından klâsik eserler 20.40 Halk Sarkılan (Münir Nurettin) 21.00 Keman ve Piyano Soloları (Pl.) 21.30 Stüdyo Orkestrası 22.30 A.A. Haberleri 23.00 Kapanı (Aktaran: Kocaba oğlu, 1980: 154)
Bu dönemde Bülten sayısı ikiye çıkarken ö ğlen saatlerindeki bülten 15 dakika gece bülteni ise 30 dakika olarak programlanmı tır. Böylelikle hem süre olarak hem de bülten sayısı olarak devlet tekeline geçen radyonun habere daha fazla önem verdi ğini söyleyebiliriz. 1945 sonrasında ise haber bültenleri her biri 15 dakikalık 4 bülten halinde yayınlanmaya ba lanmı tır. Bu dönemde kısa ara haberler yoktur. Bu dönemin dikkat çeken di ğer bir özelli ği ise haber bültenlerinin yanında önceki dönemlerde de olan, Radyo Gazetesi, Ö ğle Gazetesi, Haftanın Siyasi Đcmali, TBMM’de bu gün gibi haber programlarına Kıbrıs saatinin eklenmesidir. 1962 yılından sonra ise tüm Türkiye radyolarından ortak yayınlanan 30 dakikalık bir bülten ve 10’ar dakikalık üç ana ve süreleri 3 dakika olan 6 ara haber bülteni yayınlanmaya ba lanmı tır (Aktaran: Kocaba oğlu, 1980: 306-398). TRT Döneminde 1964’ten 1970’lere kadar objektif bir haber anlayı ını benimseyen radyolar 1971’deki askeri darbeyle beraber yeniden devlet kontrolüne geçmi lerdir. 1971 yılında tüm programlar arasında haberlerin TRT’ye ba ğlı radyolarda %10.36’lık bir oran aldı ğı görünmektedir (TRT, 1971: 8). 1972 yılında ise bu oran 40
haber için tüm programlar arasında %9.70’dir (TRT, 1972: 38). Dönem için en önemli haber ve bilgi edinme kayna ğı olan radyonun devlet tekelinde haber bültenlerine verdi ği önem açıkça ortadadır. 1976 yılında ise TRT Haber merkezi iç haberlerin yakla ık yüzde 95’ini kendi muhabirlerinden sa ğlamı tı. TRT geri kalan yüzde 5’lik kısmı ise Anadolu Ajansı, Türk Haber Ajansı, Hürriyet Haber Ajansı, Akdeniz Haber Ajansı ve Anka Ajansından sa ğlamı tır (TRT, 1976: 51-52). Geçmi yıllarda Anadolu Ajansı’nın radyolar için hazırladı ğı haberler hatırlanırsa TRT’nin habere verdi ği önemi ortaya koyan bu durum radyo habercili ği açısından da profesyonel bir çabanın ortaya çıktı ğını göstermi tir. 1980’lerin ba ında ise TRT Haber Dairesi Ba kanlı ğı Türkiye Radyolarında 07.30 ( 10 dakika), 13.00 (15 dakika), 19.00 (30 dakika) ve 23.00 (15 dakika) ana haber bültenlerinin yanı sıra saat 05.00’den 01.00’a kadar her saat ba ı be dakikalık haber bültenleri yayınlanmı tır. Ayrıca 1981 yılında radyoda tatil günleri dı ında her gün saat 17.00 de “Haberlerin içinden isimli yarım saatlik bir haber programı yayınlanmı tır (TRT, 1981: 35). 1992 de TRT radyolarında haber bültenleri ve sürelerine bakıldı ğında ise Radyo 1 de “06.00 Yurt. Haberleri 10 dakika, 07.00 Ara Haber 5 dakika, 07.30 Ana Bülten 10 dakika, 09.00 Ara Haber 5 dakika, 10.00 Ara Haber 5 dakika, 11.00 Ara Haber 5 dakika, 12.00 Ara Haber 5 dakika, 13.00 Ana Bülten 15 dakika, 15.00 Ara Haber 5 dakika 16.00 Ara Haber 5 dakika, 17.00. Ara Haber 5 dakika, 18.00 Ara Haber 5 dakika, 19.00 Ana Bülten 30 dakika, 21.00 Ara Haber 2 dakika, 22.00 Meclis Bülteni(oldu ğu takdirde)23.00Ana Bülten 15 dakika, 24.00 Ara Haber 5 dakika” eklindedir (TRT, 1991: 427). Aynı yıl Radyo 2 ( Günümüzde ismiyle TRT FM)’de “07.00 Ara Haber 5 dakika, 07.30 Ana Bülten 10 dakika, 09.00 Ara Haber 5 dakika, 11.00 Ara Haber 5 dakika, 13.00 Bülteni 15 dakika, 15.00 Ara Haber 5 dakika, 17.00 Ara Haber 5 dakika, 19.00 Ana Bülten 30 dakika, 23.00 Bülteni 15 dakika, 00.55 Günün
Haberinden Özetler 3 dakika.” olarak planlanmı tır (TRT, 1991: 428) . Radyo 3'de her gün 09.00, 1200,14.00,17.00,19.00,22.00'de 3"er dakika süreli (Toplam 15 dakika) Türkçe, Đngilizce, Fransızca, Almanca haberler yayınlanması, RADYO-4'de her gün açılı ta (07.00) 4 dakika, 09.00,10.00,11.00,12.00,14.00, 16.00 41
ve I7.00"de 5'er dakika süreli haberler yayınlanması 07.30'da 10 dakika ve 13.00'de 15 dakika süreli ana haber bültenleri her gün Radyo 1 ile ortak olarak yayınlanması planlanmı tır (TRT, 1991: 428). 1995 yılında ise Radyo 1 ve Radyo 3, 1992 yılının programının aynısı uygulanırken özellikle o yıllarda artan sayıları ile yerel, bölgesel ve ulusal özel radyolarla daha fazla yarı içinde olan popüler müzik a ğırlık Radyo 2 (TRT FM)’de ise haber yayınlarındaki de ği iklik dikkat çekmektedir. Buna göre 1995 yılı planında TRT FM ile ilgili olarak u haber planı yapılmı tır: “TRT-FM de her gün 07.00, 08.00, .09.00, 10.00, 11.00, 12.00 ve 12.55'deki Haberler Đstanbul Radyosu, 14.00'deki Haberler Đzmir Radyosu, 16.00,17.00, 23.00 ve 24.00'deki Haberler Ankara Radyosu tarafından okunacaktır. Belirtilen saatlerdeki; Haberler' 2–3 dakika süreli olacak ve spot ba lıklar halinde sunulacaktırlar” (TRT, 1994: 298).
Aynı dönem de Radyo 4 de Saat ba ı 2 er dakikalık spot haberler vermeye ba lamı tır. Bu dönemde radyo yayıncılı ğının ticarile me ile birlikte yapısal de ği im sürecinin ba lamasıyla, tüm bu de ği imlerden özellikle radyoyu popüler müzik için açan radyo dinleyicilerini yakalamayı amaçlayan TRT FM’in de ticari radyo istasyonlarının haber çizgisini benimsemeye ba ladı ğı görülmektedir. TRT’nin öteki istasyonları ise haber anlayı larını de ği tirmemi lerdir. Bunun nedeni ise zaten bu radyoların popüler müzikten uzak yayın anlayı ını benimseyen dinleyiciler popüler müzik yayını yapan ticari radyolarla bu radyoları kıyaslama durumunda de ğildirler. 2000’li yıllarda ise a ğırlık söz yayını yapan ve haber ve bilgi verme adına hizmetlerini sürdüren Radyo 1’in dı ındaki di ğer TRT radyolarında haber oranları geçmi yıllara göre belirgin bir dü ü ya amı tır. Buna göre TRT 2004 Yılı Faaliyet Raporunda Radyo 1 de tüm yayınlar içinde % 9.30 oranında haber planlanmı tır. TRT FM de bu aran yüzde 5 iken Radyo 3 ve Radyo 4’te tüm yayınlar içinde haber oranı % 5 olarak planlanmı tır (TRT, 2005: 66-67) 2005 yılı planlamasında ise Radyo 1, haber gelene ğini aynı programında devam ettirirken 1990ların ortasının da de ği im sinyalleri veren TRT FM’de her saat ba ı 2- 3 dakikayı geçmeyecek spot haberler planlanmı tır. TRT 3 yabacı dillerdeki haberlerine ve Türkçe haberlerine günde altı bültenle 15’er dakika olarak devam ederken Radyo 4’te de 24 saatlik yayında her saat ba ı 2 er dakikalık spot haber planlanmı tır ( TRT, 2004: 371-372-373) 42
2007-2009 yılında ise TRT radyolarında haber planlaması 2005 yılının aynısıdır. Buna göre haber oranları tüm yayınlar içinde Radyo 1’de yüzde 9, TRT FM, Radyo 3 ve Radyo 4’te yüzde 5 olarak planlanmı tır (TRT, 2007-2009) Türkiye’de radyo haberleri, tarihi sürecinin ba langıcında TTTA döneminde gereken önemi görmezken ve geli imi yurt dı ına göre daha yava ken sonraki dönemlerde radyonun ve radyo habercili ğinin öneminin anla ılması ile haber bülten sayıları ve süreleri 1945’ten ba layarak 1990’lara kadar sürekli artmı tır. Ancak 1990’larda elektronik yayıncılıkta ba layan ticarile me ve özel radyoların yayınları ile TRT bünyesindeki radyolarda da haber anlayı ı de ği im göstermi tir. Sadece Radyo 1 geleneksel söz yayını ilkesinden vazgeçmeden radyo habercili ği anlayı ını sürdürürmü Radyo 2(TRT FM) ve Radyo 4’te ise haber sürelerindeki azalma yukarıda da gösterilmi tir. Özellikle de TRT FM’in özel radyolarla yarı ı geçmi yıllara kıyasla onu müzik a ğırlıklı bir radyoya dönü türmü tür. Radyo 3 ise aslında 15’er dakika olarak planlanan haber bültenleri Türkçe’nin dı ında Đngilizce, Fransızca ve Almanca olarak sunuldu ğundan, Türkiye’ye ve Türkçe konu an halka hitap eden kısmı di ğer üç TRT radyosundan azdır. Çalı manın 2. bölümünde radyo habercili ğinin gerek kamusal yayın yapan radyolarda gerekse ticari radyolarda biçim de ği tirme durumu incelenmi tir.
1.2.3. Radyo Haberi
Habercili ğin tarihi sürecinde haber ve gazetecilik anlayı larına farklı bir bakı açısı kazandıran radyo haberleri özellikle ilk yıllarında birçok ülkede gazeteler tarafından tehdit olarak algılanmı tır. Radyo haberlerinin özellikleri ve avantajlarıyla ilgili olan bu durum bizlere radyonun ilk yıllarında aslında habercilik ile ilgili ne kadar önemli ve etkili bir araç oldu ğunu göstermektedir.
1.2.3.1. Radyo Haber Metinleri
Radyo için “kör araç” tanımı yapan Mcleish hayal gücünü ses yoluyla uyaran radyonun, dinleyicinin aklındaki resimleri kullanarak etki sa ğladı ğını söylemektedir (1999: 1). Radyo haberleri dinleyicinin aklındaki resimlerle ekillendi ğinden, olayların son derece açık yalın ve genel anlatım biçimleriyle sunulması gerekir. Anlatılmak istenilenler dinleyicinin zihin süzgecinden geçerken hedeflenilen anlama 43
ula mak için mümkün oldu ğunca düzgün bir gramer ve basit, anlamları bilinen kelimeler kullanılmalıdır. Sadece sözcük üzeriden hareket eden bir medya oldu ğundan radyoda ve radyo haberlerinde dilin kullanımı son derece önemlidir. “Radyo haber metinleri hazırlanırken dinleyicinin kafasında inandırıcı, sesli resimler yaratmak amaçlanır” diyen Gage kullanılan dilin etkile imli bir tonla ve yazılan metinlerin de gramer kurallarına uygun olması gerekti ğini vurgular. “Ayrıca noktalama i aretlerine metin okunurken dikkat edilmedir” demektedir (1999: 18). Radyo haber metinleri ile ilgili olarak Chantler ve Harris haberin açık, canlı, kısa ama özlü, ilgi uyandırıcı ve sıkıcılıktan uzak olarak yazılması gerekti ğini söylerler. Sözcükler tabloid basının sansasyonel sözcüleri gibi de olmamalıdır (1997: 34). Tüm bu belirtilen özelliklerin radyonun sözle algılanı ıyla ilgili olmasından dolayı farklı bir habercilik anlayı ı olu mu tur. Radyo haberi anlıktır ve bu yüzden dinleyicinin algısı minimum olarak dü ünülerek hazırlanır.
1.2.3.2. Radyo Haberi Hızlılık Ve Ula ılabilirlik
Radyonun kolay ve di ğer kitle ileti im araçlarına kıyasla çok daha hesaplı ula ılabilen bir araç olması nedeniyle radyo haberleri de kitlelere di ğer tüm kitle ileti im araçlarından daha çabuk haber aktarabilir. Radyo haberlerin di ğer kitle ileti im araçlarından daha hızlı oldu ğunu iddia eden Duran öyle söyler: Radyo en hızlı haber medyasıdır. Gün boyunca haber izliyorsak, herhangi bir haberi önce radyodan duyarız. Bugünkü teknolojinin sa ğladı ğı imkânları dü ünürseniz, radyonun bir muhabirinin basın toplantısına gidip, notlarını alması, toplantı biter bitmez de, cep telefonuyla stüdyo üzerinden naklen yayına ba ğlanıp haberini büyük bir hızla dinleyicilere iletmesi mümkündür. Bir de televizyon habercili ğini dü ünün, önce çekim yapacaksın, VTR'yi hazır- layacaksın, görüntünün arkasına metin okuyacaksın... (2003: 108).
Gazetelerin özellikle Türkiye’de günde tek baskı çıkması, Đnternetin de her ortamda kullanılamaması ya da nispeten daha pahalı olması haberin en hızlı ekilde halen radyo tarafından aktarılabilece ğini göstermektedir. Di ğer yandan gün içinde özellikle çalı an nüfus dü ünüldü ğünde radyo haber almak için en uygun araçtır. Çünkü radyo televizyon, internet veya gazete gibi tüm dikkatimizi vermemiz gereken bir araç de ğildir. Bu nedenle çalı ırken, arabalarda 44
seyahat halindeyken, toplu ta ıma araçlarında vb. her yerde gün içinde radyodan haber almak di ğer kitle ileti im araçlarından daha kolaydır. Bunlara ek olarak hızlılı ğından dolayı radyo haberi aynı zamanda esnektir. De ği iklikler güncelli ğin geli imi ile aynı ritimde yapılır (Kuruo ğlu, 2002: 88). Bu nedenle verilen bir haberde ba ka geli meler veya farklılıklar söz konusuysa radyoda hemen hem düzeltme hem de ekleme yapmak çok daha kolaydır. Dinleyici böylece son geli meleri yine en hızlı radyodan takip edebilir.
1.2.3.3. Radyo Haberlerinin Olu turulma Süreci
Radyoda yayınlanan haberler bir haber toplama ve bunları seçme sürecinden geçmektedir. Bu süreçte radyoların haber merkezi tüm görevi üstlenir ve toplanan haberler yayına haber merkezlerinde hazırlanırlar. Radyo ilk dönemlerinde ajanslardan alınan haberleri kullanılırken daha sonraki dönemde haber merkezleri kendi haberlerini kendileri toplamak adına radyo gazetecili ğini ba latmı ve haber toplama sürecinde ajanslarla beraber radyo haberlerine kaynak olu turmu tur. Radyo gazeteci ği yurt dı ında geçmi yıllardan itibaren geli en bir meslek konumundadır. Dünyada büyük radyo istasyonları haber merkezlerinde muhabirler, haber spikerleri ve haber merkezinde çalı an gazeteciler istihdam etmektedirler (Boyd, 2001: 5). Avrupa ve dünyanın birçok yerinde eskiye nazaran daha az da olsa, radyoların haber merkezlerinde birçok gazeteci gün boyu haber toplama, haberin yayına hazırlanması veya editöryal görevlerde çalı maktadır. Dünyada ticari radyolarda ise günümüzde haber merkezleri a ğırlıklı olarak dünyadan veya yerel haberleri gün boyunca ajanslardan takip etmektedirler. Özellikle sadece radyolara hizmet vermek üzere kurulan haber ajansları ses destekli haberlerini sistemlerine aktarmakta ve böylece bu sisteme üye olan radyolar bu haberlerden faydalanabilmektedir (Chabte ve Harris, 1997: 17).
.
.
. . 45
.ĐKĐNC Đ BÖLÜM
ĐDEOLOJ Đ, RADYO VE RADYO HABERLER Đ
2.1. Medya Ve Toplum Đli kisine Bakı
Bu bölümde de ği en ve yeniden yapılanan toplum ve genel olarak medyanın bir birleriyle olan etkile im süreçlerinin tarih içinde yapılan ara tırmalar veya sosyolojik yorumlarına yer verilmi tir. Đlerleyen bölümlerde ele alınacak olan radyonun ve radyo haberlerinin günümüzdeki durumun açıklanması için özellikle bu bölümde yer alacak olan ele tirel yakla ımlardan faydalanılmı tır.
2.1.1. Ana Akım
“Ana damar ana yol veya tutucu yakla ım” olarak da adlandırır. Đleti im alanında yapılan ilk bilimsel çalı malar olsa da var olan çarpıklıkları görmemesi konusunda ele tiri alır. Ana akım ileti im kuramları, varolan sistemin onarılması ve devam ettirilmesi genel felsefesine dayanır. Pozitivizmi ve ampirizmi (deneycilik) temel alan çalı malar, bilgiyi, sermaye birikimini, yatırım, üretim, geli me ve büyüme üzerinde kullanıldı ğını söylen Tekinalp’e göre Bu çalı malarda algılanan öz, dengenin korunması, servetin ve gücün haklı çıkarılması, toplumsal sistemin canlı orga- nizmalar gibi de ği ime açık olması, ayrımcılı ğın, toplumsal çatı manın ve önyargıların toplumu geleneksel olarak koruyan i levlere sahip olmasıdır. 1950'lerde Amerika'da ba layan ana akım tutucu-faydacı ileti im ara tırmaları giderek küre- selle mi tir (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 38). Hardt, ABD'de ileti im ara tırmalarının geli iminde iki farklı yönsemeye i aret etmektedir. Bunlardan ilki Chicago Okulunun "pragmatist" gelene ği, di ğeri ise Lazarsfeld'in görgücü sosyolojisi. Her ikisinde de ileti im olgusu demokratik toplumların temel sorunlarından biri olarak ele alınmı tır. Geli en medyanın ortaya çıktı ğı ko ullardan çok demokratik siyasal yapıya getirece ği katkılar pragmatist açıdan ele alınıp incelendimi tir. ABD'de toplumsaldan çok iyile tirmeci (progressive) bir bakı açısı egemendi. Birinci Dünya Sava ı öncesinde Avrupa'da 46
ortaya çıkan kaygıları ABD'li sosyal bilimciler aynı biçimde payla madılar (Aktaran: Đnal, 1996: 33).
2.1.1.1. Chicago Okulu
Çözülme, marjinallik, kültürle me, kültürel özümserime belirtileriyle bir "toplumsal laboratuar" olarak kent; bir "devingenlik" yeri olarak kent; Chicago Okulu'nun öncelik verdi ği gözlem alanıdır. Bu ara tırmacıların 1915 ve 1935 arasındaki yıllarda en önemli katkıları göç ve göçmenlerin Amerikan toplumuna katılma sorununa ili kindir. Okul, bu etnik topluluklardan hareketle gazetelerin ve özellikle yabancı dillerdeki sayısız yayınların kültürel özümleme i levini, haberin do ğasını, basının profesyonelli ğini ve onu "toplumsal propagandadan" ya da yerel yönetimlerin tanıtma yayınından ayırt eden ayrımı inceler. (Hardt, 2005: 24) Bu dönemde ele tiri basın eti ğini iyile tirmeye yöneliktir. Bu tartı malar di ğer yandan basının profesyonel ideolojisinin 1800'lcrin ba ından beri süregelen dönü ümünün bir devamını olu turmu tur. Bilimin amacı demokratik hedeflere hizmet olarak görülmü tür. Chicago okulunun temel hedefi Millvari demokratik idealleri gerçekle tirmek ve aydınlanmı bir kamuoyunu olu turmaktı. "E ik bekçileri" ve "ileti imini kademeli akı ı" kavramları bu dönemde basına yönelik ele tirilerin içinden gelen kavramlardır. Ara tırmalarda iktidar bireysel bir olgu ola- rak tanımlandı, toplumsal kültürel yapı ise göz ardı edildi ( Đnal, 1996: 33). Bu erken dönem sosyolojik dü üncelerden, Marksist ö ğretilerin sosyalizminin potansiyel a ırılıklarına alternatif olarak ço ğulcu bir toplum modeli ortaya çıkmı tır. Aslında toplumsalla ma, i birli ği ve dengenin eklemleni i Birle ik Devletler'de demokrasinin yerle tirilmesine yönelik bir de ği me sürecini betimlemekteydi (Hardt, 2005: 25). Matthews e göre, “19401ı yıllara gelindi ğinde. Chicago Okulu'nun önderlik el- li ği toplum ve ileti im incelemesine ele tirel yakla ımın ini e geçi i tamamlanmı tı. Ele tirelli ğin gözden dü mesinin nedenleri öyle sıralanabilir: "Metodolojiye çok ağırlık verilmesinden de anla ılaca ğı gibi, alanın bilimsel statüsüne gösterilen ilgi artmı tır, öbür sosyoloji bölümleri ara tırma ve lisans sonrası ö ğrenim merkezleri olarak yükselmi tir; Avrupa kaynaklı ba lıca teoriler so ğurulmu ve sosyologun 47
incelemekte oldu ğu toplum kar ısındaki uygun rolünün mahiyeti konusundaki anlayı lar de ği mi tir" (Aktaran: Hartd, 2005: 28). Haris’e in yorumuyla böylece geleneksel sosyoloji bir ku ak sonra do ğayı yeniden ke fetti ve klasik mekani ğe benzer ekilde Talcott Parsons'ın da etkisiyle, teorik bir sistem kurma yönünde sürekli çaba gösterece ğini bildiren yapısal i lev- selcili ği benimsedi (Aktaran: Hartd, 2005: 28).
2.1.1.2. Görgü Bilimci Nicel Medya Ara tırmaları
Đleti im alnındaki çalı maların pratik kaygılarla ba layıp sonrasında ise sosyoloji ve psikolojiyle beslendi ğini söyleyen McQuail ve Windahl “II. Dünya Sava ı sonrasına gelene kadar ileti im alanında önemli bir geli me olmamı tır. Đlk ampirik ara tırmalar, büyük ölçüde ABD'de yapılmaya ba lanmı , bir ileti im biliminden söz edilip edilemeyece ği yönündeki ilk tartı malar da bu ülkede ba lamı tır. 1950'li yıllar model kurma çalı malarının verimli oldu ğu ve geli tirilen modellerle ileti im çalı malarında birlik sa ğlama ve büyüme arayı ının görüldü ğü yıllardır” demektedirler (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 61). Avrupa’da Đkinci Dünya sava ının ba lamasıyla beraber Almanya’da bulunan Frankfurt Okulu üyeleri Amerika’ya gitme kararı almı tır. Bu karar Lazarfield ve Frankfurt Okulunun üyelerinin dolaylı olarak da pozitivist sosyoloji ve ele tirel gelene ğin bulu masını sa ğlar. Ancak Frankfurt Okulunun durumda ba at konumda olup Lazarfield ve ekibini etkilemesi beklenirken tam tersi olmu tur. Geç 1940'lardan beri ve 1950 1er boyunca ortaya çıkan ileti im ve kitle ile- ti imine dair bir dizi bilimsel model, alanın bilimsel ampirik bir tanımına do ğru gerçekle en tayin edici bir de ği ikli ği temsil etti. Bu aynı zamanda birkaç dolaysız amaca, özgül olarak söylendikçe alanın tanımına, bilimsel do ğasının tanıtlanmasına ve bir toplum bilimsel giri im olarak me rula tırılmasına hizmet etti (Hartd, 2005: 29). Bu dönemde yapılan ara tırmalarda temel sorunsalının "medya" etkileri oldu ğunu söyleyen Klapper görgücü gelenek içinde yapılan ara tırmalardaki temel kuramsal yönsemeyi söyle özetlemekte: 1. Ara tırmalarda üzerinde durulan sorun özgün medya içeriklerinin do ğrudan kısa dönemli etkileri oldu; 2. Ara tırmalarda laboratuar çalı malarına yönelik deneysel yöntem benimsendi; 3. Bu çalı malarda 48
yazılı basının etkileri temel sorunsalı olu turuyordu; 4. Bireyin tutum ve davranı ı üzerine medyanın etkileri olup olmadı ğına bakıldı, daha geni toplumsal ortam göz ardı edildi. Tüm bu çalı malardan ortaya çıkan sonuç, medyanın sanıldı ğı kadar da güçlü etkilere sahip olmadı ğı bulgusu oldu (Đnal, 1996: 34) Dönemin önemli isimlerinden H. D. Laswell medyanın etkisinin son derece güçlü oldu ğunu savunmu tu. “Hipodermik Đğ ne”modelini geli tirmi ve medya içeri ğinin ki iler üzerindeki etkisinin son derece güçlü oldu ğunu savunmu tu. Yukarıda da belirtti ğimiz gibi bu dönemin en önemli özelli ği laboratuar çalı malarının ön plana çıkmasıdır. Laswell’in kuramının sonrasındaki çalı maların hemen hepsi bu ortamda hazırlandı ğı için “Hipodermik Đğ ne” kuramı bu dönem içinde sonradan yapılan çalı malarca geçersiz bulunmu tur. Anayol ileti im çalı maları ile çe itli ele tirel yakla ımlar arasındaki farklar esas olarak toplumsal bütünlük ile ileti im süreci arasındaki ili kinin anla ılmasından ve erk konusuna bakı taki kar ıtlıktan kaynaklanmaktadır. Anayol yakla ımının eğilimi ara tırılan ileti im sürecini genel toplumsal düzenden soyutlamak, böylelikle de üstü örtük biçimde de olsa özgül süreçlerin genel toplumsal düzenden etkilenmesinin pek de önemli olmadı ğını varsaymaktır (Mutlu, 1998: 36).
2.1.2. Ele tirel Yakla ımlar
Ele tirel veya de ği imci yakla ımlar olarak bilinen; Frankfurt okulu ele tirel yakla ımı, Đngiliz Kültürel çalı maları, Fransa’daki yapısalcı çalı malar, iktidar ve medya ili kileri ve medyanın ideolojik i levleri üzerinde durmu tur. Bu çalı malarda egemen sınıfların elinde olan medyanın toplum üzerinde ideolojik anlamda ne gibi etki amaçları oldu ğu ve bu etkilerin ne sonuçlar yarattı ğı ve nasıl gerçekle ti ği farklı bakı açılarından ele alınmı tır. Genel olarak Marxist temelli olan bu yakla ımlar Ortodoks Marxist yakla ımın kapitalizmle ilgili öngörülerinin gerçekle medi ği gibi kapitalizmin kendini sürekli yeniden yapılandırmasından yola çıkarak Ortodoks Marksizm’in ekonomik indirgemecili ğinin ötesinde sistemin devamlılı ğını sa ğlayan di ğer etkenler üzerinde yo ğunla mı lardır. 49
2.1.2.1. Frankfurt Okulu
1923 yılının ba ında Frankfurt Üniversitesi'ne ba ğlı olarak kurulan Institut Fiir Sozialforschung (Toplumsal Ara tırmalar Enstitüsü) Nasyonel Sosyalistlerin (NSDAP) iktidara gelmesinden sonra 1933'te sürgüne çıkmı tır (Kejanlıo ğlu, 2005: 25). Sürgüne Amerika’ya giden Enstitü üyeleri burada Lazerfield ve ekibiyle beraber çalı malar yapmı tır. 2. dünya sava ı sonrası yeniden Frankfurt’a dönen enstitü üyeleri çalı malarına yeniden burada devam etmi tir. Frankfurt Okulu tanımlamasıysa Enstitü’nün çe itli üyelerini kapsayan bir terim olarak ilk kez Enstitü dı ındakiler tarafından Enstitü üyelerinin bir kısmı Frankfurt'a döndükten sonra, 1960'larda kullanılmı , Theodor W. Adorno tarafından da gururla sahiplenilmi tir (Kejanlıo ğlu, 2005: 25). Max Horkheimer, Walter Benjamin, Theodor Wiesengrund Adorno, Leo Lowenthal, Herbert Marcuse, Jurgen Habermas, Franz Neuman Frankfurt okulunun en çok anılan ve eserleriyle de bu gelene ği hala ya atan isimlerdir. Bu isimlere sonradan Frankfurt Okulundan ayrılan Eric From’ da eklenebilir. Frankfurt Okulu'nun ortaya çıkı ında, Batı Avrupa'daki i çi sınıfı hareketlerinin I. Dünya Sava ını izleyen yıllardaki a ğır yenilgi si, Rus Devriminin Stalinizme dönü mesi. Fa izm ve Nazizmin yükseli i etkili olmu tur. Frankfurt Okulu dü ünürleri, kültür ve modernizm ile ilgili sorunlar üzerine yo ğunla mı lar, Marksist toplum teorisini varolu çuluk ve psikanalizle tamamlamaya çalı mı lardır. (Tekinalp ve Uzun, 2006: 156-157) Temel yakla ımları özet olarak öyledir; Frankfurt Okulu'na göre kitleler kapitalizm ve kapitalistlerin kontrol etti ği kültür endüstrileri tarafından kolayca aptalla tırılabilirler. Yöntem olarak e yayı temsil eden kavramlara bakarak kötümser ve sinik bir ekilde onları gerçeklerle kar ıla tırırlar. Onlara göre; kapitalist toplumlarda gerçekler burjuvazi tarafından üretilir ve kültür endüstrilerinde i lenir. Đdeoloji gerçekli ği çarpıtır. Bunu yaparken amacı e it olmayan güç ve iktidar mücadelelerini kamufle etmek ve mevcut sistemi me rula tırmaktır (Yaylagül, 2008: 84). Adorno ve Horkheimer’ın kavramla tırdı ğı “Kültür Endüstrisi” kavramının açılımınıysa Adorno “Kültür endüstrisi, ça ğda popüler sanat biçimlerinden kesin 50
biçimde ayırt edilmelidir. Kültür endüstrisi, ya amın ticarile mesiyle ba ğlantılıdır, kültür ürünlerinin standartla ması ve da ğıtım tekniklerinin rasyonelle mesi süreçlerine gönderme yapar. Ama söz konusu olan, Fredric Jameson’ın dedi ği gibi sadece bir endüstri teorisi de ğildir; bunun yanında, endüstrile me süreçlerinden ba ğımsız biçimde kendi basma bir kültür teorisi de de ğildir.” (Aktaran: Kejanlıo ğlu, 2005: 184) eklinde sunar. Kültür endüstrisi kavramıyla kültürün a ağıdan ya da kitlelerden yükselmedi ği, yukarıdan yönetildi ği anlatılmak istenmi tir (Kejanlıo ğlu, 2005: 184). Mattelart’a göre Adorno ve Horkheimer’ın ortaya attı ğı bu kavramda, kültür varlıklarının endüstriyel üretimini, kültürün meta gibi toptan üretildi ği bir hareket olarak incelerler. Onlara göre, kültürel ürünler; filmler, radyo programları, magazinler, arabaların ya da kentle me projelerinin seri olarak yapımındaki örgütlenme ve planlama emasına ait teknik mantı ğın aynısını yansıtırlar. Ça ğda uygarlık her eye bir benzerlik havası verir. Kültür endüstrisi, çok sayıda iste ği kar ılamak üzere her yerde standart mallar sunar. Bu durum, teknolojinin evrimiyle ilgili bir yasanın kendili ğinden sonucu de ğildir, onun güncel ekonominin içindeki i levinin sonucudur (Aktaran Tekinalp ve Uzun, 2006: 157).
2.1.2.2. Đngiliz Kültürel Çalı maları
Marksist kuram içine eklemlenen Đngiliz Kültürel Çalı maları, sava sonrası Đngiltere'nin, kültür, endüstri, demokrasi ve sınıf arasındaki ili kilerini medya, popüler kültür ve edebi metinler gibi problematik alanlarda açıklama çabasıyla ortaya çıkmı tır (Dursun, 2001: 34). Đngiliz Kültürel Đncelemeler gelene ğinin öncüleri. R. Hoggart ve R. Williams'tır. Bunların çalı maları ideolojik olarak Batı Marksizm’i olarak adlandırılabilecek dü ünce gelene ğine dayanmaktadır (Yaylagül, 2008: 112). Bu ba ğlamda Đngiliz Kültürel Đncelemeleri gelene ğinde Ortodoks Marksizm’in görmezden geldi ği dü ünülen kültür unsuru üzerinde durulmu tur. Ekonomik indirgemecili ği ret ederler. Onlara göre ilk a amada belirleyici olan ekonominin son a amada belirleyicili ği söz konusu de ğildir. Đngiliz Kültürel Çalı malar gelene ği dayanak noktası olarak ilk dönemlerde Althusser'in yapısalcı Marksist ideoloji görü üne dayanırken, daha sonra Gramsci'nin 51
hegemonya kavramsalla tırmasına ba vurur. Batı Marksizm'i içinde yer alan her iki dü ünürün görü üne göre de "kültür görece olarak özerktir" ve ideolojik ortamın ve popüler kültür aracılı ğıyla popüler bilincin biçimlenmesine yardım eder (Yaylagül, 2008: 112). Hardt'a göre Kültürel çalı malar, medyanın ideolojik rolü çerçevesinde anlam ta ıyıcıları olarak medya metinlerinin ideolojik yapılanmasını incelemi tir. 'Pasif izleyici' yerine 'daha aktif izleyici' ve 'okuma' anlayı ını koyarak medya iletilerinin nasıl kodlandı ğını, kodla-mayla iletiyi çözen izleyici arasındaki ili kileri ve ba at ideolojinin olu umunda ve peki tirilmesinde medyanın oynadı ğı rolü incelemi tir (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 160). Sholle ise Kültürel Marksizm temsillerin üretiminde metinlerin gördü ğü i leve teori içinde daha olumlu ve önemli bir konum tanır Grossberg'in belirtti ği gibi, bu yorum bilgisel (hermeneutic) yakla ımda "Bir metin, toplumsal gerçekli ğin çarpık ya da do ğru hır yansıması olmadı ğı gibi, kendi maddi üretim ko ullarına yönelmi bir iç tepki de de ğildir" (2005: 262) demektedir. Stuart Hall gelene ğin tanınmasında en önemli isimdir ve gelenekle beraber anılan ki i olmu tur. Hall'a göre medya egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden yorumları yeniden üretme e ğilimindedir. Fakat bu yorumlar aynı zamanda ideolojik mücadele alanıdır. Medyanın anlamlar sistemi göreli olarak otonom olarak görülür. "Haber" olayları tanımlayarak önemli bir rol oynar. Fakat medya, hükümet ve di ğer kurumlar gibi yetkili kaynaklara göre ikincil tanımlayıcıdırlar (Aktaran: Yaylagül, 2008: 114).
2.1.2.3. Yapısalcı Dil Bilim Ve Gösterge Bilim
Toplumsal ili kilerde var olan durumları veya olayları anlayabilmek ve yorumlayabilmek adına toplumu bir yapı gibi dü ünüp temelde yatanı bulmayı amaçlayan dü ünce ekli yapısalcılıkla ifade edilmektedir. Özellikle dil ve kültür üzerine yapılan çalı malar dikkat çekmektedir. Bu yakla ımla adı anılan ilk ki i ünlü dil bilimci Ferdinand De Saussure dür. Ki isel ileti imde kitlesel ileti ime en önemli unsur olan dille ilgili çalı malarıyla günümüzde yeni ara tırmacılara, özellikle medya metinlerinin çözümlenmesi için büyük bir kaynak sa ğlamı tır. 52
Dilin bir i aretler sistemi oldu ğunu ortaya koyan Saussur’ e göre dili anlamak içinde yapılması gereken eyin sistemin yapısına bakmak oldu ğunu söyler. Dil bir yapı olarak, yani " Đçinde her bir terimin de ğerinin sadece aynı anda mevcut öteki terimlerin mevcudiyetiyle belirlendi ği bir kar ılıklı ba ğımlı terimler sistemi" olarak kavranır. Böylesi bir sistem olarak dil, "Çok yönlü ve heterojen" olan ve "Bütün olarak ke fedilemeyen" konu manın aksine, nesnel olarak irdelenebilir (Leledakis, 2000: 77). Saussure’ e göre “Dil herkesin ortak malı olandır, yani toplumsal olandır. Söz ise bireyin söylediklerinin toplamıdır. (aktaran: Đnal, 1996: 46) Aynı zamanda dilin göstergelerden yani gösteren ve gösterilenden olu an bir sistemi ifade etti ğini söyleyen Saussure’ün ifadesine göre “Gösteren, i aret ya da seslerden olu urken, gösterilen dü ünce ve kavramlardır. Sesler ya da kelimelerle bunların ifade ettikleri kavram ve dü ünceler arasında zorunlu bir ili ki yoktur. Yani dü ünceyi ta ıyan i aretler keyfidir” (Aktaran: Yaylagül, 2008: 107). Saussure'ün çözümleme modeli dili e zamanlı ve statik bir yapı olarak ele alır ve temel çözümleme birimi olarak gösterge (sign) kavramını geli tirir. Dilin temel i - levi göstergeler aracılı ğıyla anlamlandırma-imleme (signifi-cation), yani bildiri imde bulunma ya da dü ünceleri iletmedir. Dil, bir göstergeler sistemidir. Saussure'e göre gösterge temel dilsel birimdir. Gösterge psi ik iki eyin birle iminden olu ur: kavram ve ses imgesinin birle imidir (Ü ür, 1997: 75). Sausure göstergelerden bahsederken aynı dönemlerde Amerika’daki ara tırmacı Charles Peirce ile gösterge bilimin de temellerini atmı oluyordu. Mutlu, gösterge bilimi öyle tanımlar: “Gösterge bilim gerek sözlü, gerekse sözsüz gösterge sistemlerinin ve bu sistemlerin anlamının kurulmasında ve yeniden kurulmasındaki konu alan bilim dalıdır” (1998: 142). Bu yakla ımda ismi anılan di ğer ki i de yapısalcı antropolojinin temellerini atan Claude Levi-Strauss’ tur. Levi-Strauss’un amacı toplumsal olgulara yön veren genel ve bilinç dı ı yasaların ke fine yönelik ön ayak olacak terimleri tespit etmekti (Leledakis, 2000: 78). Levi-Strauss, yapısalcı yakla ımı kültür alanına uygulamı tır. Marksizm'deki yapısalcı yakla ım ile Freud’un çalı malarını birle tirerek kültürün yapısal analizini yapar. Kültürü anlamak için gelenek, görenek, mit ve ritüellerin yapısal analizini 53
gerçekle tirir. Mitleri ve mitsel dü ünceleri olu turan yapısal bir mantık vardır. Mitler, toplumun bilinçaltını ortaya çıkarmaya yarar. Levi-Strauss, dilbilim yönte- mini kültüre uygulayarak kültürel sistemlerin yapısını ortaya koymaya çalı ır (Yaylagül, 2008: 108). Strauss yazı ile ilgili incelemesinde yazıdan önce olan söze gönderme yapar. Ona göre yazı, yabanıl dü ünceyi sömürgele tirmeye aracılık eden bir baskı aracıdır (Aktaran: Sarup, 2004: 63). Saussure’in çalı malarına dayanarak kültür üzerinde incelemeler yapan Roland Barthes de yapısalcı dil ve gösterge bilim anlayı ıyla çalı malarını yapmı tır. Barthes Saussere’den aldı ğı gelene ğe dil için söylemi oldu ğu u sözleri ile katkı sa ğlamı tır: Barthes e göre “Dil, bir bakıma, dil yetisi eksi Sözdür: Hem bir toplumsal kurumdur, hem de bir de ğerler dizgesidir. Toplumsal kurum olarak, hiçbir biçimde bir edim de ğildir, her türlü önceden tasarlamanın dı ında kalır; dil yetisinin toplumsal bölümüdür. Birey onu tek ba ına ne yaratabilir, ne de de ği tirebilir. Özü bakımından, ortakla a bir sözle medir, bildiri im kurmak istenirse buna tümüyle uymak gerekir; üstelik bu toplumsal ürün kuralları olan bir oyun gibi özerktir çünkü ancak ö ğrenildikten sonra kullanılabilir” ( Barthes, 1997: 35-36).
2.1.3. Medya Ve Đdeoloji
Radyo yayıncılı ğının ve radyo haberlerinin günümüzde geçmi e nazaran farklılıklar göstermesi olgusunun u an ideolojik olup olmadı ğı ya da ideolojinin “Yeni” radyoda nasıl i ledi ği konusuna geçmeden önce genel hatları ile ideoloji kavramı ve medya ideoloji ili kisi bu bölümde ele alınmı tır.
2.1.3.1. Đdeoloji
Đdeoloji kavramının ortaya atılmasından önce Kant Hegel Hume, Leibniz veya Nietzsche gibi dü ünürler de bireylerin dü ünce olu umu ile ilgi olarak teoriler ortaya atmı lardır. Bu teoriler ideoloji kavramının geli mesine katkı sa ğlayan bir ortam hazırlamı tır. Bu bölümde a ğırlıklı olarak daha sonraki dönem içinde ideoloji kavramı üzerine yapılan açıklamalara yer verilmi tir. Ba langıçta, "ideoloji" "do ğru dü ünme" bilimine verilen addı. " Đdeoloji" sözcü ğü insan zihninde fikirlerin belirme sürecinin nesnel olarak incelenmesinin 54
mümkün oldu ğunu ve bundan dolayı istenirse "do ğru" dü ünceleri dü ündürmenin bir yolu bulundu ğunu iddia eden bir grup dü ünür tarafından ortaya atılmı tı (Mardin, 2000: 20). Bu dü üncenin teriminin Destutt De Tracy, Cabanis ve arkada ları tarafından yaratıldı ğı bilinir. Olu kavramının merkezi bir yere sahip oldu ğu Aydınlanma Ça ğı Felsefesi'nin klasik geleneklerinden biri uyarınca bu terimle dü üncelerin (ideo-) olu una ili kin kuramı (-loji), yani ideolojiyi anlatmak istiyorlardı (Althuser, 2003: 73). Đdeolojiye olumsuz anlamlar yükleyen Marx’ a göre “sosyal ya am bilinci belirlemektedir.” (Mardin, 2000: 31). Marx mevcut dü üncenin olu umuyla ilgili sorunsala öyle de ğinir: “Dü üncenin egemenli ği, aslında egemen olmayan bir biçimde dü ünen bir sürü insanda gerçekle ir; kesin gerçek olmak iddiasındaki bilgi, bir sürü göreli yanılgı içinde gerçekle ir; insan varolu unun sonu olmayan ömrü dı ında ne biri, ne öbürü tümüyle gerçekle ebilir.” (Marks ve Engels, 2004: 129). Dü ünce olu umuyla ilgili olarak dü ünceyi olu turan toplumun yanlı bilincinden bahseden Marx’a göre “Bir ça ğın sosyal yapısının o ça ğın dü ünce ürünlerinde yansıması kaçınılmazdır” (Mardin, 2000: 31). Bu manada ça ğın egemen dü üncelerinin olu umuna ili kin olarak Marx ve Engels öyle söylemi tir: Yöneten sınıfın dü ünceleri her dönemde yöneten dü üncelerdir, yani toplumun maddi güçlerini yöneten sınıf, aynı zamanda entelektüel güçlerini de yönetir. Maddi üretim güçlerini kendi elinde tutan sınıf aynı zamanda zihinsel (mental) üretimi de denetler, yani, bu sayede, genel olarak söylemek gerekirse, zihinsel üretim araçlarından yoksun olanların dü ünceleri de tabi hale gelir (Aktaran: Ü ür, 1997 : 14).
Üretim ili kileri temelli yakla ımında, ki ilerin ellerinden üretim araçlarının alınmasıyla beraber Marx’a göre i bölümünün insanlara dünyayı ancak bir tek yönden görmelerine imkân verdi ği bir toplum yapısı yaratılmı tır. (Mardin, 2000: 37). Bu yapı sonucunda ise Marx üst yapı olarak de ğerlendirilecek ideolojinin yanıltıcı, gerçekten uzak, gerçe ği gizlemeye (mistifikasyon) yönelik oldu ğunu anlatmaya çalı mı tır. Larrain’e göre “Piyasanın sahip oldu ğu öne sürülen "Özgürlük, e itlik, mülkiyet ve faydacılık" ilkeleri Marx için burjuva politik ideolojisinin temelleridir. 55
Olumsuz içeri ğiyle Marx’taki ideoloji kavramı, bir bozulma ve çeli kilerin yanlı temsilini kapsamaktadır (Aktaran: Dursun, 2001: 25) Marx’ın olumsuz anlamda de ğerlendirdi ği ideoloji anlayı ı çerçevesinde genel olarak ideolojiyi Marx’ın “Üretimin ekonomik ko ullarının maddi dönü ümüne paralel olarak açıklanabilecek, insanların ya adıkları çeli kilerin bilincine vardıkları ve bu bilincin yarattı ğı bir mücadele içinde konumlandıkları alandır. Đdeolojinin, bireylerin ki isel kanaatleri olarak de ğil, maddi ya amın çeli kilerinin olu turdu ğu toplumsal bilinç olarak kavranması söz konusudur.” (Ü ür, 1997: 15) eklinde tanımladı ğını belirtmek gereklidir. “Đdeoloji ve Devletin Đdeolojik Aygıtları” isimli kitabında Althuser ideolojilerin tarihsiz oldu ğundan ve her dönemde bulundu ğundan bahsederken bunu sadece sınıflı toplumlar için de ğil sınıfsız toplumlara da genellenebilece ğini iddia eder. Đdeolojinin, bireylerin gerçek var olu ko ullarıyla kurdukları imgesel ili kinin imgesel bir tasarımlaması oldu ğunu söyleyen Althuser ideolojinin yapısı ve i leyi iyle ilgili olarak iki tez ortaya atar. Althuser birinci tezinde ideoloji bireylerin gerçek var olu ko ullarıyla kurduk- ları imgesel ili kiyi gösterir. Dinsel, hukuki, ahlaki, siyasi ideolojilerin dünya görü lerini yansıttığını belirten Althuser bu dünya görü lerinin büyük ölçüde imgesel olduklarım ve gerçekli ğe denk dü mediklerini dile getirir (2008: 69). Bu dünya görü lerinin gerçe ği yansıtmadı ğına de ğinen Althusser’e göre dünya görü leri gerçekli ği anı tırdıkları ve sundukları imgesel dünya tasarımlamalarının altında bu dünyanın gerçekli ğini bulmak için bunları yorumlamak yeterlidir. (ideoloji= yanılsama – anı tırma) (2008: 89) Gerçek var olu ko ullarının üretim ve üretim ili kileri paralelinde ekillendi ğini varsayan Athusser ideolojide tasarımlanan, bireylerin var olu unu yöneten gerçek ili kiler sistemi de ğil, bu bireylerin boyun e ğerek ya adıkları gerçek ili kilerle kurdukları imgesel ili kidir (2008: 89) der. Althusser ikinci tezinde ideolojinin maddi bir var olu a sahip oldu ğunu iddia eder. Dü üncelerin veya di ğer tasarımların maddi bir var olu a sahip oldu ğunu dile getiren Althusser’e göre, bir ideoloji bir aygıtta ve bu aygıtın pratik yada pratiklerinde var olur ki buda maddi bir var olu tur (2008: 93). 56
Bir ki in dü üncelerinin maddi anlamda var oldu ğunu dile getiren Althusser “Bu dü ünceler, kendileri de bu öznenin dü üncelerinden (rastlantıymı gibi!) kaynaklanan maddi ideolojik aygıt tarafından tanımlanan maddi kural-larca belirlenen ∗ maddi pratiklerde yer alan maddi edimlerdir ” (2008: 97) der.
Althusser ideolojilerin bireyi özne olarak ça ğırdı ğını söyler. Gündelik, ya amın maddi ritüelleri içindeki somut i levinden dolayı, her bir birey bir özne olarak kendisinin farkına varmaktadır. Althusser, öznelerin kendilerinin farkına, toplumsal kategoriler içinde vardı ğını belirtir: "Bu gerçekten benim, buradayım, bir i çi, patron veya asker..." (Aktaran: Dursun, 2001: 29). Mübadele de ğeri kavramında mübadele de ğeri ile metaların kullanım de ğerlerinin soyut e de ğerlili ğe tabi kılınarak özgül farklılıkların ortadan kaldığına de ğinilmi tir. uan ki toplumun siyasi arenasında ise bütün insanlar e it siyasi haklara sahip bireyler gibi gösterilerek soyut bir biçimde toplumda e itlenirler. Egemen sınıftan olan birisi ile alt sınıflardan birisi aynı siyasi haklara kanun önünde sahiptir. Bu noktada Adorno’ya göre ideoloji bu soyut mübadele mekanizmasıdır. Meta mübadelesi aslında örtük bir ölçütle kıyaslanamaz olan eyler arasında bir e itlik yaratır; Adorno'ya göre. Đdeolojik dü ünce de bunu yapmaktadır. Bu tür dü ünce kendi kapalı sisteminden kaçma tehdidinde bulunan eydir; yani "ötekilikten tiksinir ve onu iddetle kendi imgesine ve benzerine indirger. Adomo. Negatif Diyalektikte "E ğer aslan bir bilince sahip olsaydı, yemek istedi ği ceylana duydu ğu öfke ideoloji olurdu," (Aktaran Eagleton, 2005: 180) der. Bu durumda Adorno’ nun ideoloji anlayı ında özde lik anlayı ının yattı ğı söylenebilir.
∗ Maddi edimler tanımlamasını Althusser “Dü üncelerin, son kertede bir ideolojik aygıt tarafından tanımlanan kurallarla düzenlenen pratiklerin edimlerinde yer alan maddi bir var olu a sahip oldu ğu ortaya çıkınca, dü ünceler de (ülküsel, tinsel bir var olu la donanmı dü ünceler olarak) yok olup gittiler. Böylece, öznenin de imdi açıklayaca ğım sistem tarafından eyretildigi ölçüde eyledi ği ortaya çıkar; söz konusu sistem, udur: maddi bir kurallar bulunu tarafından düzenlenen maddi pratikler gerektiren maddi bir ideolojik aygıtın bağrında var olan ideoloji; söz konusu pratikler, kendi inancı uyarınca eyledi ğine gönülden inanan bir öznenin maddi edimlerinde var olur” eklinde açıklanmı tır (2008: 98). 57
Yanlı bilinç yabancıla ma gibi kavramlarla ideolojik olanı açıklamaya çalı an Horkheimer, “Günümüzde halk hala kendi bireysel kararlarıyla hareket etti ğini sanır. Aslında, davranı ları sosyal mekanizmalar tarafından biçimlendirilir. Gelecekleri ba ğımsız bireylerin rekabetiyle saptanmaz, onun yerine yönetici klikler ve ekonomik sistem arasındaki ulusal ve uluslararası çatı malarla belirlenir. Artık hiç kimse kendine özgü fikirlere sahip de ğildir. Halkoyu denen ey egemen özel ve kamu bürokrasilerinin bir ürünüdür.” (Aktaran: Korkmaz ve Erdo ğan,2005:328) der. Bu açıklamasıyla özellikle alt sınıfların mensubu yoksul ki ilerin toplumsal karar mekanizmasındaki yerini ve fikirlerinin olu um a amasını egemen gücün yönlendirici etkisine ba ğlayan Horkaeimer, yanlı bilinç sayesinde de ki iler etraflarını ören üretim ili kileri içindeki gerçekleri göremediklerini söyler. Đdeoloji tarih boyunca devam eden çeli kiler olarak, toplumların sınıflı yapısının sonucu olarak gören Debord’a göre “ Đdeolojik olgular asla basit kuruntular olmamı tır, bunlar daha ziyade gerçekliklerin deforme olmu bilincidir ve böylelikle, kar ılı ğında, gerçekten deforme edici bir eylemi harekete geçiren gerçek etkenlerdir.”(2006: 161). Poulantzas ideolojinin 3 temel i leyi inden bahseder buna göre “ilk i lev maskeleme ve yerinden etmedir. Egemen kültür ideolojisi, sistemin sınıfa dayanan sömürgeci do ğasını maskeler. Đkinci etkisi parçalama veya ayırmadır: Üçüncü ideolojik etki hayali bir birlik veya uyum empoze ederek, gerçek yerine hayali ili kileri koymaktır (Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 363). Bu üç temel i levle Poulantzas’a göre “Bireyi, grupları, çe itli ideolojik bütünlükleri yeniden olu turmaktır. Bu düzeyde birlikler tekrardan, fakat bu sefer sınıf ili kileri düzeyine ve ekonomik çeli kileri maskeleyen ve yerinden eden, dü manca olmayan bütünlükler olarak sunan bir biçim üretilir. Bu Gramsci'nin "rıza" ve "ba ğlılık" hegemonya i levidir (Aktaran: Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 363). Kültürel çalı maların ba langıcındaki isimlerden olan Raymond Williams ideolojiyi öyle tanımlar, "Bir 'dünya görü ü' ya da bir 'sınıf bakı ı' olarak soyutlanabilecek, görece olarak biçimsel ve eklemlenmi anlamlar, de ğerler ve inançlar sistemidir" (Aktaran: Shoemaker ve Reese, 1997: 100). 'Đdeolojinin bir çe it bilgi oldu ğunu ancak hakikat kar ısında olu turulan ve gerçekten uzakla arak var olması gereken asıl bilgiyi baskı altına alan bir bilgi 58
oldu ğuna de ğinen D.J. Sholle’ye göre “Bilgi sistematik bir ekilde üretime, özellikle sınıfsal özneler tarafından üretime ba ğlanabilir. Đdeoloji neden ve sonuç arasında bir yer tutar ideoloji üretir, ama yalnızca kendisini önceleyen bir dizi maddi ili ki tarafından üretildi ği sürece üretir” (Sholle,2005:256). Buna paralel olarak Mattelart da ideolojinin tanımını “ideoloji bir sınıfın tahakkümünün rasyonelli ğine ili kin göstergeler deposudur” (Aktaran: Sholle:260) eklinde yapar. Đngiliz Kültürel çalı malarının etkilendi ği Gramsci ise “Hegemonya” kavramıyla ideoloji açılımlarına farklı bir bakı getirmi tir. Yönetilenlerin rızasını alma olarak genel anlamda kullanılan kavram kimi zaman da baskı ya da zora da kar ılık gelir. Gramsci’ye göre hegemonya, ideolojiden daha geni bir kategoridir, ideolojiyi kapsar, ama ona indirgenemez. Bir egemen grup veya sınıf kendi iktidarı için gerekli rızayı ideolojik araçlarla sa ğlaya bilir (Aktaran: Eagleton, 2005: 164). Gramsci'nin temel ilgisi kapitalizmin nasıl olup da devlerin baskı ve iddet içeren boyutunun yanı sıra, bu baskıyı me ru ve görünmez kılarak sivil toplum alanında kitlelerin onayına dayalı bir entelektüel ve moral egemenli ğe olanak sa ğladı ğı sorusuna yönelmi tir (Ü ür, 1997: 29). Gramsci’de bu sorunun yanıtı ba arılı bir ideolojik yönlendirme de ğildir. Hegemonya kavramıyla sivil toplum alanına gönderme yapan Gramsci'ye göre ideoloji sadece üstyapısal alanda i leyen toplumsal bir pratik olmaktan çok, üretim süreçlerinin ekillenmesinde i levsel olan ve bu sayede altyapı ile üstyapının uyumunu sa ğlayan temel toplumsal pratiklerden biridir. Hegemonya kavramı bize egemen bir ideolojinin olu umu sayesinde olanaklı hale gelen iktidarın alanının sivil toplum oldu ğunu gösterir (Ü ür, 1997: 29). Hegemonya kavramı üzerinde çalı an Jessop’a göre “ Đdeolojik hegemonya, egemen sınıf ya da iktidar blo ğunun halk sınıfları üzerindeki entelektüel ve ahlaki liderli ği olarak tartı ılır. Bu ba ğlamda, bir iktidar blo ğu, egemen sınıflar ya da sınıf fraksiyonları arasında kurulan görece istikrarlı bir ittifak anlamına gelir ki bunlar arasın ki birlik, acil/kısa dönemli çıkarlarından kar ılıklı olarak verilen ödünlere ve hepsinin ortak olarak ba ğlandı ğı bir dünya görü ünün varlı ğına dayanmaktadır (Jessop, 2005: 65). Bu anlamda egemen blo ğun ba ğımlı sınıfların deste ğini alması gerekmektedir ve sivil toplum da devletle bu sınıfların arasındaki ba ğı sa ğlamaktadır. 59
Eagleton’un tabiriyle ideoloji ile ilgili kavramlar arasında anla ma sa ğlanan ve yaygın kabul gören tanım John B. Thompson’a aittir. Buna göre Thompson “ Đdeoloji üzerine çalı mak anlamın veya anlamlandırmanın tahakküm ili kilerini sürdürmeye hizmet etti ği durumlar üzerinde çalı maktır” (Aktaran: Eagleton, 2005: 23) der. Đdeoloji soruları, bir toplumda, çatı an çıkarlara sahip farklı grupların nasıl birlikte olabildikleri konusu üzerinde yo ğunla ır. Toplum mevcut itibariyle bir biriyle çıkarları çatı an sınıflardan olu ur. Bu sınıfların çatı ma olmaksızın bir arada ya ayabilmesi ideoloji ile ilgilenen dü ünürlerin temel tartı ma konusunu olu turur. Nasıl olurda sınıfsal farklılıkların uçurumlara dönü tü ğü toplum bir arada ya ayabilmektedir? Bununla ilgili olarak Gouldner’in yaptı ğı açıklama öyledir. "Simgesel bir mekanizma olarak ideolojinin özel bir önemi vardır. Bu simgesel mekanizma aracılı ğıyla farklı toplumsal grupların çıkarları bütünle tirilebilir; bu mekanizmayı payla an birkaç egemen grup de ği en toplumsal ko ullara uygun yanıtlar vermede yetkilendirilir" (Aktaran: Shoemaker ve Reese, 1997:100).