T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ SOSYAL B ĐLĐMLER ENST ĐTÜSÜ RADYO TELEV ĐZYON ANAB ĐLĐM DALI RADYO TELEV ĐZYON B ĐLĐM DALI

RADYONUN YAPISAL DÖNÜ ÜM SÜREC ĐNDE HABERC ĐLĐK ANLAYI I

YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ

Danı man Yrd. Doç. Dr. Mete KAZAZ

Hazırlayan Selçuk ULUTA 024223001001

KONYA - 2009 i

ĐÇĐNDEK ĐLER

ĐÇĐNDEK ĐLER ...... i BĐLĐMSEL ET ĐK SAYFASI ...... iv YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ KABUL FORMU ...... v ÖNSÖZ ...... vi ÖZET ...... vii SUMMARY ...... viii KISALTMALAR ...... ix PROBLEM ...... 3 AMAÇ ...... 5 VARSAYIMLAR ...... 6 ÖNEM ...... 6 TANIMLAR ...... 7 ...... 7 BĐRĐNC Đ BÖLÜM TÜRK ĐYEDE VE DÜNYADA RADYONUN TAR ĐHĐ SÜREC Đ VE RADYO HABERC ĐLĐĞĐ 1.1.Tarihi Süreçte Radyo ...... 8 1.1.1. Dünyada Radyonun Tarihi ...... 8 1.1.1.1.Radyonun Bulunu u ...... 8 1.1.1.2. Đlk Radyo Yayınları ...... 9 1.1.1.3.Radyo Etkisi ...... 11 1.1.2. Türkiye’de Radyonun Tarihi ...... 14 1.1.2.1.Telsiz Telefon Türk Anonim irketi ...... 15 1.1.2.2. Devlet Tekeli ...... 20 1.1.2.3. TRT Dönemi ...... 24 1.1.2.4. Özel Radyolar ...... 29 1.2. Radyo Habercili ği ...... 32 1.2.1. Radyo Habercili ğinin Tarihi ...... 33 1.2.2. Türkiye’de Radyo Habercili ğinin Tarihi ...... 38 1.2.3. Radyo Haberi ...... 42 ii

1.2.3.1. Radyo Haber Metinleri ...... 42 1.2.3.2. Radyo Haberi Hızlılık Ve Ula ılabilirlik ...... 43 1.2.3.3. Radyo Haberlerinin Olu turulma Süreci ...... 44 .ĐKĐNC Đ BÖLÜM ĐDEOLOJ Đ, RADYO VE RADYO HABERLER Đ 2.1. Medya Ve Toplum Đli kisine Bakı ...... 45 2.1.1. Ana Akım ...... 45 2.1.1.1. Chicago Okulu ...... 46 2.1.1.2. Görgü Bilimci Nicel Medya Ara tırmaları ...... 47 2.1.2. Ele tirel Yakla ımlar ...... 48 2.1.2.1. Frankfurt Okulu ...... 49 2.1.2.2. Đngiliz Kültürel Çalı maları ...... 50 2.1.2.3. Yapısalcı Dil Bilim Ve Gösterge Bilim ...... 51 2.1.3. Medya Ve Đdeoloji ...... 53 2.1.3.1. Đdeoloji ...... 53 2.1.3.2. Medyanın Đdeolojik Yönü ...... 59 2.2. Radyodaki Ve Radyo Haberlerindeki De ğiikliklerin Nedenleri Ve Đdeolojik Yönleri ...... 64 2.2.1 Üretim Đli kilerinin Yeniden Üretimi Ve Radyo ...... 64 2.2.2. Popüler Kültür Ve “Yeni” Radyo ...... 70 2.2.2.1. Kültür ...... 71 2.2.2.2. Popüler Kültür ...... 72 2.2.2.3. Popüler Müzik ...... 76 2.2.3. De ğien Radyonun “Yeni” Đdeolojik Đ levi ...... 77 2.2.4. Gündem Belirleme Aracı Olan Radyonun “Yeni” Gündemi ...... 89 2.2.4.1. Gündem ...... 89 2.2.4.2. Medya Gündemi ...... 89 2.2.4.3. Kamu Gündemi ...... 89 2.2.4.4. Radyonun Yeni Gündemi ...... 90 2.2.4.5. Đleti imsel Eylem, Medya Kamusu Ve Radyo ...... 95 2.3. Radyo Haberlerinin Özellikleri ...... 100 2.3.1. Radyo Haberi Ve E ğlence ...... 100 iii

2.3.2. Radyo Haberlerinde Gerçeklik ...... 103 2.3.2.1. Ses Ve Anlam ...... 103 2.3.2.2. Radyo Haberleri Ve Söz ...... 105 2.3.2.3. Radyo Haberinde Öykülendirme ...... 108 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TÜRK ĐYE’DE ÖZEL RADYO ĐSTASYONLARININ HABERE YAKLA IMI 3.1. Günümüzde Türkiye’de Radyo Habercili ği ...... 111 3.1.1. Ticari Radyoların Günümüzde Habere Yakla ımları ...... 113 3.1.1.1. Pal FM ...... 113 3.1.1.2. Radyo Tatlıses ...... 113 3.1.1.3. Radyo Klas ve Numberone FM ...... 114 3.1.1.4. Radyo Mydonose ...... 114 3.1.1.5. Show Radyo, Radyo 5 ve Radyo Viva ...... 114 3.1.1.6. Alem FM ...... 115 3.1.1.7. Best FM ...... 115 3.1.1.8. Turkuvaz Radyo ...... 115 3.1.1.9. Power Türk, Power FM, Power XL ve Radyo Fenomen ...... 115 3.1.1.10. Radyo D, Slow Türk ve Radyo Moda ...... 116 3.1.1.11. Radyo Vatan ...... 116 3.1.1.12. Dünya Radyo ...... 116 3.1.1.13. Kral FM, Radyo Virgin, Radyo Eksen, Radyo Voyage ...... 117 3.1.1.14. Süper FM, Metro FM, Joy FM, Joy Türk ...... 117 3.1.1.15. Đstanbul FM ...... 118 3.1.1.16. Görü melerden Çıkan Genel Sonuç ...... 118 SONUÇ ...... 119 KAYNAKÇA ...... 126 EKLER ...... 141 ÖZGEÇM Đ ...... 142

iv

Ek- 7: Bilimsel Etik Sayfası

T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü

BĐLĐMSEL ET ĐK SAYFASI

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel eti ğe ve akademik kurallara özenle riayet edildi ğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranı ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunuldu ğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalı mada ba kalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldı ğını bildiririm.

Öğrencinin Adı Soyadı Selçuk ULUTA

v

Ek- 1: Yüksek Lisans Tezi Kabul Formu

T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü

YÜKSEK L ĐSANS TEZ Đ KABUL FORMU

Selçuk Uluta tarafından hazırlanan Radyo'nun Yapısal Dönü üm Sürecinde Habercilik Anlayı ı ba lıklı bu çalı ma 31/07/2009 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirli ği/oyçoklu ğu ile ba arılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmi tir.

Yrd. Doç. Dr. Meral Serarslan

Yrd. Doç. Dr. Hasret Akta

Yrd. Doç. Dr. Mete Kazaz

vi

ÖNSÖZ

Dünyanın en önemli kitle ileti im araçlarından olan radyo 20. ve 21. yüzyılda medya etkisini gözler önüne seren en önemli aktörlerdendir. Radyonun tarihi sürecinde toplumları etkilemek için kullanıldı ğı ise bilinen bir gerçek olarak kar ımıza çıkar. Günümüzde ise radyonun geçmi ine nazaran etki alanı daralmı olmasına ra ğmen hala tarihi sürecindeki misyonunu yapısal de ğiimler geçirse de devam ettirmektedir. Radyo teknolojik yapısı gere ği hala günümüzün en önemli haber araçları arasındaki yerini korurken, uygulamaya bakıldı ğında ise radyo yayıncılı ğı adına bir çok türün kayboldu ğu bir ortamda radyo habercili ği de büyük bir de ğiim ya amı tır. Tüm bu de ğiimlerin toplumsal üretim ili kileri ile ba ğlantılı oldu ğu savunulan ve toplumsal yapı ile birlikte dönü mek durumunda olan radyonun ve ba ğlantılı olarak radyo habercili ğini“de ğiim ve dönü üm” süreci bu çalı mada anlatılmı tır. Yo ğun bir hazırlanma ve uzun bir süreç sonrasında ortaya çıkartılan bu çalı ma ile radyo yayıncılı ğı adına ara tırma yapan ki ilere, küçük olsa da bir fayda sa ğlayabilmek çalı manın amacına ula tı ğının di ğer bir kanıtı olacaktır. Bu çalı mada tüm manevi deste ğini benden esirgemeyen ve bilgi birikimini benimle payla an tez danı manım ve de ğerli hocam Yrd. Doç. DR. Mete Kazaz’ a, Her zaman her türlü deste ğini hissetti ğim ve radyo yayıncılı ğı ile ilgili çok ey öğrendi ğim sevgili hocam Yrd. Doç. Dr. Hasret Akta ’a Ya amımda ve bu çalı mada fikirlerini, maddi ve manevi desteklerini sürekli göstererek hep yanımda olan Ar.Gör. Murat Ayta , Ar.Gör. Serhat Koca, Ar.Gör. Kazım Tolga Gürel’e, ve Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Ö ğrencileri Selma Ulusoy ve Oben Öncel’e, Çalı maya destek olan Selçuk Üniversitesi Đleti im Fakültesi Ö ğrencileri Emre Kabakcı, Emre Emre Karata , Fırat Çetin, Deniz Yıldız ve di ğer arkada lara, Hayati kararlarımda hep yanımda olan Uluta Ailesi’ne Ve manevi deste ğini hiç eksik etmeyen sevgili Fatih Ayaslıer’e ve sevgili Oğuzhan Akın’a te ekkürlerimi sunarım Đyi ki varsınız....

vii

Ek- 2: Türkçe Özet Formu

T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü

Adı Soyadı Selçuk ULUTA Numarası: 02423001001 Ana Bilim / Radyo Televizyon Bilim Dalı Radyo Televizyon rencinin

ğ Danı manı Yrd. Doç. Dr. Mete KAZAZ Ö

Tezin Adı Radyo'nun Yapısal Dönü üm Sürecinde Habercilik Anlayı ı

ÖZET

Radyo tarihi sürecinin ba langıcından bu yana kitle ileti im açısından son derece kilit bir rol oynamı tır. Örne ğin çok iyi bir propaganda aracıdır ve tarihte radyonun propaganda amaçlı kullanımı ile ilgili oldukça fazla örnek vardır. Büyük kitlelere çok hızlı bir ekilde seslenme fırsatı sunan radyo toplumsal yapının 20. yüzyılda ekonomik ve buna ba ğlı kültürel de ğiimi do ğrultusunda etkinli ğini devam ettire bilmek için sosyal yapıyla birlikte sürekli bir de ğiim göstermi tir. Bu de ğiim süreci elbette ki bir çok durumdan etkilenmi tir ve kitle ileti imde hükümetlerin özel kanallara izin vermesiyle birlikte de ğiiklik daha fazla hissedilir olmu tur. Bu çalı mada radyonun tarihi sürecindeki yapısal de ğiiminin ve yine bu süreçte üstlendi ği ideolojik görevinin günümüzde nasıl i ledi ği ; bunun sebep ve sonuçları incelenmi tir. Đnceleme içinde radyonun de ğiminin radyo haberlerinde nasıl gerçekle ti ği ve günümüzdeki radyo habercili ğinin bundan nasıl etkilendi ği konusu ara tırılmı tır.

viii

Ek- 3: Đngilizce Özet Formu

T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü

Adı Soyadı Selçuk ULUTA Numarası: 02423001001 Ana Bilim / Radyo Televizyon Bilim Dalı Radyo Televizyon rencinin

ğ Danı manı Yrd. Doç. Dr. Mete KAZAZ Ö

Tezin Đngilizce Adı Approaching Journalism in Radio Station Structure Alteration

SUMMARY

Radio have acted an important part for the mass communication since it began to broadcast. For instance it is an accomplished propaganda medium and there are a lot of exemplary in history about operating radio for propaganda. Radio that have allowed calling to big masses, converts constantly to sustain its powerhouse with social structure. Because, in 20’th century, social structure had altered regular because of capitalism. This alteration definitely had been affected various situations and after goverment allowed commercial broadcasting, alteration had started to occur in mass communication. In this study, structure alteration of radio in history and in this continuum ideological function of radio how take place, subjects and conclusions are analysed. In this research, it is explained, how radio news be affected from radio’s structure alteration. ix

KISALTMALAR

BBC: British Broadcasting Corporation CHP: Cumhuriyet Halk Partisi DP: Demokrat Parti EG’S: Erkan Geyik Đsimli Ki inin Radyo Haber Merkezleri Đçin Hazırladı ğı Haber Havuzu FM: Frekans Modülasyon KGB: Sovyet Gizli Haber Alma Te kilatı TTTA : Telsiz Telefon Türk Anonim irketi NSDAP: Almanya Nasyonel Sosyalist Đ çi Partisi PTT: Türkiye Posta Telefon Telgraf Te kilatı RTÜK: Radyo Televizyon Üst Kurulu SSCB:Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli ği TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi TRT: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu TRT FM: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu 1

GĐRĐ Kitle ileti im tarihinin en önemli araçlarından olan radyo; radyo dalgaları ile veri aktarılmasının ke fi ve telsiz telgrafın icadı ile ba layan sürecin ilerleyen dönemlerinde amatör olarak bu günkü radyo yayın anlayı ının olu maya ba ladı ğı ilk günlerde, denemelerle haberle me amacının dı ında kitle ileti im için kullanılmaya ba lanmı tır. Bu ba langıç 1900’lerin ba ına denk gelir ve aynı dönemde meydana gelen 1. Dünya sava ı yıllarında askeri amaçla kullanılan radyo vericileri ve telsiz telgrafla ilgili olarak sava yıllarında teknolojik anlamda ciddi ilerlemeler sa ğlanmı tır. Sava yıllarının bitimiyle beraber bu teknolojinin geli imi için para ve emek harcayan kurulu ların da deste ğiyle özellikle Amerika’da sonrasında ise Avrupa ülkelerinde radyo yayıncılı ğı adına son derece hızlı ve olumlu geli meler meydana gelmi , bu dönemde yani 1920’lerde dünyanın ilk düzenli yayın yapan radyo istasyonları kurulmu tur. Sava için üretilen teknolojinin sava sonrasında satı ının devamlılı ğın ticari olarak gerekli olması radyo yayıncılı ğının geli imi adına son derece önemli bir durumu te kil etmi tir. Radyo yayınlarının 1920’lerde dünyanın birçok yerinde yaygınla masıyla yepyeni bir kitle ileti im aracının do ğmaya ba ladı ğı ve bu süreç içinde radyonun kitlelerin de ilgisi ile en önemli haber alma araçlarından biri haline geldi ği görülmektedir. Aynı yıllarda ise radyonun dikkat çeken di ğer bir özelli ği siyasi amaçlı propagandanın en önemli parçalarından biri haline gelmesidir. Đlk kez Sovyetler Birli ği tarafından kitlelere yeni sosyalist sistemi anlatmak ve e ğitim vermek amaçlı kullanıldıktan sonra Amerika’da ve Almanya’da sonrasında ise di ğer ülkelerde gerek propaganda gerekse anti-propaganda için kullanılmı tır. Bu dönemden ba layarak radyo tarihi sürecinde ideolojilerin ve ideolojik söylem ya da eylemlerin hep oda ğında olmu tur. Đdeolojik amaçlar için bilinçli ya da bilinçsiz kullanımıyla radyo özellikle televizyonun yaygınla maya ba ladı ğı yıllara kadar çok güçlü bir etki ve ikna aracıdır. Televizyonun yaygınla ması ile birlikte kullanımı azalarak etki alanı da eskiye nazaran daralmı tır. Türkiye’de radyo yayıncılı ğı ise 1926 yılında ba lamı tır. Genç bir ülke olan Türkiye birçok olumsuz ekonomik ko ula ra ğmen dünyanın bir anda ilgisini toplayan bu yeni teknolojiyi hayata geçirmeyi ba armı tır. Đlk yıllarında TTTA isminde özel 2

bir irketin denetiminde olan radyo yayınları bu kurulu un sözle mesinin bitimiyle 1930’ların ortalarında devlet tekeline geçmi tir. Devletin kontrolünde 1963 yılına kadar yapılan radyo yayınları 1964 de TRT’nin kurulmasıyla özerkle mi tir. Ancak bu özerklik ve yaratılan demokratik yayıncılık anlayı ı 1972’de askeri darbe sonrasında sona ererek TRT ile kamu iktisadi kuruluuna dönü türülmü tür. 1990’lı yıllarda ise Türkiye’de ilk özel radyolar kurulmaya ba lanmı ve radyo yayıncılı ğındaki de ğiimde hızlanmı tır. Radyo istasyonlarında haber bültenleri ve radyo gazetecili ği düzenli yayınların ba lamasıyla aynı yıllarda ba lamı tır. Bu dönemde radyolar için en önemli haber kaynakları gazetelerdir. 1930’lu yıllarda radyo gazetecili ği geli erek ayrı bir tür olmaya ba lamı tır. Toplumların en önemli haber kaynakları arasıda birinci sıraya bir anda yerle en radyolarda en önemli unsurlardan biri haberdir. Toplumsal olan her ey gibi radyo da toplumsal yapının bir parçasıdır ve tarihi sürecinde de bu yapının de ğiikliklerinden etkilenmi ve yapıyı da önemli bir kitle ileti im aracı olarak etkilemi tir. Ekonomik alt yapının belirleyicili ği ile bu alt yapının süreç içinde de ğiimi ve geli imiyle paralel olarak radyonun da yayın, yapım aamalarında ve içeriklerinde belirgin de ğiiklikler söz konusu olmu tur. Bu çalı ma içinde radyonun tarihi serüveninde, de ğiimin nasıl gerçekle ti ği ve bunun ideolojik boyutları ele alınmı tır. Çalı manın birinci bölümünde Türkiye’de ve dünyada radyonun tarihi süreci ve radyo habercili ği ba lı ğı altında dünyada ve Türkiye’de radyo yayıncılı ve radyo habercili ğinin tarihi süreci ele alınmı tır. Đkinci bölümde ise ilk olarak toplum ve medya üzerine geçmi yıllardan bu yana çalı ma yapan ana akım ve ele tirel yakla ımın genel dü üncelerine yer verilmi tir. Bunun nedeni ise de ğien radyonun toplumsal rolünü ve de ğiim nedenlerini ortaya koyabilmek için temel hazırlamaktır. Medya ve ideoloji ile ilgili ba lık altında da ideolojini medyada nasıl ve ne için i ledi ği gösterilmeye çalı ılmı tır. Bu bölümdeki “Radyodaki Ve Radyo Haberlerindeki De ğiikliklerin Nedenleri Ve Đdeolojik Yönleri” ba lı ğında ise radyonun dönü üm süreci nedenleri ve sonuçları anlatılmı tır. Aynı zamanda radyonun günümüzdeki ideolojik boyutu ve ideolojinin nasıl i ledi ği bu bölümde gösterilmi tir. “Radyo Haberlerinin Özellikleri” ba lı ğı altında ise tüm yönleriyle dönü en ve de ğien radyonun ve radyo haberlerinin 3

algılanıı ile ilgili temel sorunlar üzerinde durulmu tur. Bu sorunlar e ğlence kavramı ile radyo haberinin e ğlenceye dönü üp dönü memesi yada radyo haberlerinin gösterge bilimsel incelenmesi ve radyo haberlerinde gerçeklik konuları ile ortaya konulmaya çalı ılmı tır. Bu bölümün, radyonun dönü ümü ile ilgili bölümün sonunda olmasının nedeni ise radyonun dönü me nedenleri ile bu ba lık altında toplananların birbirleriyle ba ğlantılı olmasıdır. Üçüncü bölümde ise günümüzde Türkiye’de radyo habercili ğinin genel görüntüsü i lenmi tir. Bunun için Türkiye’deki müzik yayını yapan radyo ve en çok dinlenilen ulusal ve bazı bölgesel radyo istasyonları ile tek tek görü meler yapılmı tır. .

PROBLEM

Radyo yayıncılı ğının günümüzde birçok kayna ğın da belirtti ği gibi e ğlence ağırlıklı olması ve eskiye nazaran habercilik anlayı ında da ciddi de ğiikler ya andı ğı açıktır. Siyasal ya amdan uzak yayın çizgileri ile dikkati çeken genel görünüm içinde radyolar tarihi misyonları olan siyasi propagandayı bir kenara bırakarak, ideolojik olmaktan uzak bir yayın anlayı ını mı benimsemi lerdir? Yoksa ideolojik olmaktan hiçbir zaman uzakla amadıkları gibi günümüzde de hâkim ideolojinin etkin bir aracı olarak mı faaliyet göstermektedirler? Radyolarda günümüzde geçirdikleri yapısal de ğiimin sonucu olarak haber bültenlerinin süreleri eskiye nazaran çok kısalmı , ortalama bir buçuk veya iki dakikaya dü mü tür. Bülten sayıları ise ortalama be tir. Çok sayıda küçük radyoda ise haber türü tamamen ortadan kalmı tır. Tüm bunlara binaen radyolarda haber bültenlerinin ideolojik olması ya da olmaması çok bir anlam ifade etmeyecektir. Đki dakikada sadece haber ba lıkları spot olarak sunulabilinece ği gibi söylemlerde de olu turulmaya çalı ılacak ideolojik anlamları yaratmak son derece güçtür. uan radyolarda hâkim ideolojinin devamlılı ğı söylemle de ğil, tam olarak tüm kaynaklarda de ğinilen müzik kutusu olması veya e ğlence aracı olmasında yatmaktadır. Bu süreç çalı manın içinde ayrıntılı olarak i lenmi tir. Radyo toplumların yapısal de ğimelerinden hemen her yönüyle etkilenmi ve de ğimi tir ancak radyo için tek 4

de ğimeyen ideolojik olmasıdır, bu olu un ise sadece görüntüsü de ğimi ve daha gizli ve anla ılmaz hale gelmi tir. 20. yüzyılda toplumların geli imleri ve de ğiimleri geçen yüzyıllara oranla daha süratli ve keskin gerçekle mi tir ve 1900’lü yıllar; sava ların, devrimlerin ve toplumsal olayların dünya çapında arttı ğı bir yüz yıldır. Kapitalizmin tüm dünyada egemen olmaya ba lamasıyla yakından ilintili olan bu süreçte teknolojik geli imlerle beraber 20. yüzyılın ba ında medyada da farklı bir süreç ba lamı tır. Basılı medyadan elektronik medyaya radyo ile geçi sayesinde medya okuryazar olmayanları da kapsayan çok daha geni kitlelere hitap eder hale gelmi tir. Radyonun giderek yaygınla masıyla tüm kitle ileti im araçlarında oldu ğu gibi haber verme i levi de en önemli i levlerinden biri haline gelmi tir. Toplumların özellikle politika ba ta olmak üzere dünya ya da kendi ülkelerinden habere ula abilece ği en hızlı tek kaynak radyo olmu tur. Bu süreçte televizyon ya da internetin de henüz olmaması nedeniyle radyoların etkileri ve güçleri son derece fazladır. Đdeolojik amaçlı kullanımı ise radyo yayınlarının baladı ğı ilk dönemlerden itibaren gözlemlenmi tir. Radyo yapısı gere ği örne ğin televizyona nazaran ikna yetene ği daha dü ük bir araçtır. Bunu gösterge bilimsel açıklamaya çalı ırsak; gösteren gösterilen ili kisine müdahalesi uzun bir zaman ve daha fazla u ğra almaktadır. Oysaki televizyonda bu müdahale çok açıktır ve güçlüdür. Radyo ilk yıllarında yarattı ğı güvenle ideolojik söylemlerin me rula tırıldı ğı bir alana dönü ürken televizyonun yaygınla masıyla bu görevi televizyona devrederek, ikinci planda tamamlayıcı bir özellik göstermeye çalı tı ğı gibi ideolojilerin günümüzde de hala aktif olarak kullandıkları bir araçtır fakat kullanım ekli de ğimi tir. Günümüzde radyo yayıncılı ğı hemen her konuda geçmi e nazaran ciddi de ğiiklikler göstermi tir ki bu de ğiim toplumsal üretim süreçleriyle ba ğlantılıdır. Kapitalist üretim ko ullarının bulundu ğu toplumlarda de ğiimler ekonomik alt yapıdan ve alt yapının de ğiim süreçlerinden etkilenmektedirler ve üretim ili kileriyle ekillenen toplum ve toplumun i leyi i yine bu ili kilerin zaman içinde aldı ğı yeni ekillerden etkilenmektedir. Üretimin yeniden üretimi süreci kapitalist toplumu dinamik tutan ve de ğiime götüren en önemli unsurlardandır. Bu süreç 5

içinde radyoda üretim ili kilerinin de ğiimi ve üretimin yeniden üretimi süreçlerinden payını almı tır ve de ğimi tir. Çalı mada genel olarak ele alınan temel sorun, radyo yayınlarında ya anan biçimsel de ğiim sonrasında günümüzde radyoların ideolojilerden uzakla ıp uzakla madıklarıdır. Özellikle egemen güçlerin haber yoluyla toplumları istenilen dü ünceler etrafında toplama sürecinde radyo, kısalan haber bülten süreleriyle bunu nasıl gerçekle tirmektedir ya da gerçekle tirebilmekte midir? Tam da bu sorunun sonrasında akla gelen di ğer bir sorun da radyonun de ğien ve e ğlenceye yönelen genel biçiminin kendisi ideolojik midir? Yoksa ideolojilerden uzak ve birçok kaynakta da söylendi ği gibi önemsenmesi gerekmeyen bir biçim mi almı tır. Çalı ma kapsamında eski biçimi ile radyo ve radyonun o dönemdeki i levi ve günümüzde radyolar ile yeni biçimleri ve bu biçimi ile yeni ilevi i lenmi tir.

AMAÇ

Günümüzde hala en çok tercih edilen kitle ileti im araçları içinde yer alan radyo tam anlamıyla bir e ğlence makinesine dönü mü tür. Bu çalı mada ise geçmi yıllara nazaran büyük bir de ğiim göstererek farklıla an radyonun ve radyo haberlerinin de ğiim süreçlerindeki nedenler ve sonuçların açıklanması amaçlanmı tır. Bu amacı gerçekle tirmek için çalı ma boyunca a ağıdaki sorulara yanıt aranmı tır.  Radyo yayıncılı ğı geçmi te Dünya’da ve Türkiye’de nasıl i liyordu? Radyo haberlerinin tarihi süreci nasıldır?  Radyonun günümüzdeki yayın anlayı ı nasıldır? Radyo haberlerinin günümüzdeki durumu nedir?  Toplumsal üretim ili kilerinin yeniden üretiminden radyo nasıl etkilenmitir?  Radyonun e ğlenceye ve müzi ğe a ğırlık vermesi toplumları nasıl etkiler?  Geçmi te ideolojik olan radyo günümüzde hala ideolojik midir? Đdeolojik ise bunu nasıl yerine getirir ve sonuçları nelerdir? Çalı manın alt amaçları ise radyo dinleyen ki ilerin radyoyu ve radyo haberlerini günümüzde nasıl algıladıkları, radyo haberlerinin özelliklerinin ne oldu ğu, sözle gerçekli ğin nasıl yaratıldı ğı, radyo haberlerinin dramatize edilip edilemedi ği, radyo haberlerinin e ğlence unsurları içindeki yeri ve radyoda haberin e ğlenceye 6

dönü ememesi durumlarının aktarılmasıdır. Çalı mada bu konulara da yer verilmesinin nedeni günümüzde radyoların geçmi e nazaran fazlasıyla de ğitikleri gibi toplumların da kültürel anlamlarının ve algılayı larının de ğimesidir.

VARSAYIMLAR

Ara tırmanın problem bölümünde anılan temel sorusundan hareketle üretilen varsayımlar u ekilde sıralanabilir.  Günümüzde radyonun geçmi e nazaran farklıla ması, popüler kültür, müzik ve e ğlenceye yönelmesi ticarile me ile ba ğlantılı olarak üretimin yeniden üretimi ile ili kilidir.  Ticarile me sonucu kar amacı güdüldü ğünden sistemin bizzat kendi üretim dinamiklerinden ortaya çıkarılan kültür endüstrisi ürünleri hâkim yayın unsuru haline gelmi tir.  Radyo her döneminde ideolojik bir araç olmu tur.  Radyonun günümüzdeki e ğlence içerikli yayınları amaçlıdır ve ideolojiktir.  Radyoda haber sürelerinin kısalması ve radyo habercili ğinin yok olamaya do ğru ilerleyen gidi atı üretim ili kileri ile ba ğlantılıdır.  Radyo önemli bir gündem belirleme aracıdır ve radyo haberlerinin kısalması da ideolojiktir.  Radyo sanıldı ğının aksinin etkisini kaybetmedi ği gibi egemen güçlerin hala kullandıkları çok önemli bir gündem belirleme aracıdır sadece belirledi ği gündem ve biçimi de ğimi tir.

ÖNEM

Tarihin en önemli kitle ileti im araçlarından olan radyo günümüzde toplumda de ğien birçok ey gibi önemli bir dönü üm ya ayarak birçok program türünün ortadan kalkması veya nicelik olarak ciddi ekilde azalmasıyla devam eden bir sürece girmi tir. Bu süreçte radyo dinleyicisinin radyosunu açtığı zaman kar ıla ma ihtimalinin en yüksek oldu ğu unsur müziktir. Bir çok kayna ğında belirtti ği gibi radyo artık bir müzik kutusu ya da bir e ğlence makinesidir. Bu tanımlama tam olarak mevcut durumu özetler. Ancak toplumsal olan her ey gibi radyonun bu duruma gelmesinin nedenleri ve sonuçları söz konusudur. Đleti im bilimleri adına yapılan 7

ara tırmalarda u ana kadar radyonun ekonomi politik nedenler kültür temelli de ğiim nedenleri, sonuçları ve süreçten kapsamlı bir ekilde bahsedilmemi tir. Bu çalı ma; televizyon, internet ya da gazete gibi kitle ileti im araçları adına yapılan bir çok çalı manın bulundu ğu ortamda radyo yayıncılı ğı adına yapılan çalı ma sayısının son derece az olması nedeniyle ve güncel durumuna ekonomi politik ve kültürel anlamda ı ık tutma çabasıyla önemlidir.

TANIMLAR

Çalı mada zaman zaman kullanılan “Yeni Radyo” kavramı ile günümüzde de ğien ve ticarile meden sonra farklı bir boyut kazaman radyo istasyonları kastedilmi tir. Radyolar için kullanılan e ğlence kavramı ile de radyo ov programları veya müzik içeri ği a ğırlıklı kullanılan radyo programları tanımlanmı tır. Mistifikasyon kavramı ile de “Bilginin ya da olayların bilinçli bir biçimde saklanması” tanımlanmaktadır. Fantazya kavramı da fantazi kavramına e de ğerdir. Haberlerin spot haber olarak verilmesi ise haber balıklarıyla bir haber bülteni olu turmayı tanımlar. Fla haber tabiri ile de son geli melerin anında, olayla e zamanlı olarak verildi ğini anlatmak için kullanılmı tır.

.

......

8

BĐRĐNC Đ BÖLÜM

TÜRK ĐYEDE VE DÜNYADA RADYONUN TAR ĐHĐ SÜREC Đ VE RADYO HABERC ĐLĐĞĐ

1.1.Tarihi Süreçte Radyo

1837'den itibaren telgrafın icadı ve büyük telgraf ebekelerinin ortaya çıkması (Barbier ve Lavenir, 2001: 131), enformasyonun daha hızlı aktarılmasıyla ileti im alanında yeni bir dönem ba lamı tır. 1850’de elektrikli telgrafın karadaki ebekelerinin birbirine ba ğlanması ve 1865’te büyük deniz altı kablolarının dö enmesi (Barbier ve Lavenir, 2001: 131), dönemin ekonomik, siyasal, toplumsal ve belki de her alanında ciddi de ğiikliklere neden olacak bir sistemini olu turmu tu. Bu sistem içindeki ö ğeler yeni bulu larla güçlenerek elektronik kitle ileti imi meydana getirecektir. Bu bulu lardan ilki James Clerk Maxwell’e aittir. Maxwell 1860 da ba layan ve 1864 de biten çalı masında elektro manyetik dalgaların varlı ğını ve bu dalgalarla sesin aktarılabilece ğini tespit etmi tir (Aziz,2002:5–6). Bu tespitten sonra Maxwell’in kuramları Alman fizikçi Heinrich Hertz tarafından geli tirilmi ve Hertz kendi adını ta ıyacak olan dalgaları 1887'de bulmu ve aynı yıl üretmeyi ba armı tır. 1890'da Fransız Edouard Branly, bir devreye galvanometre ve pille birlikte ba ğlanmı , içi demir tala ıyla dolu bir tüpten olu an ilk elektromanyetik dalga iletkenini geli tirmi tir (Jeanneney, 2009: 143).

1.1.1. Dünyada Radyonun Tarihi

1.1.1.1.Radyonun Bulunu u

1895'de, Rus Alexandre Popov, 250 metrelik bir uzaklı ğa I837'de morsla ilk telsiz iletisini ula tıran anteni bulmu tur. Aynı yıl, Đtalyan fizikçi Guglielmo Marconi, bütün bu bulu ları, telsiz telgrafla kodlanmı elektromıknatıslı bir iletiyi iletmek için tasarlamı tır. Marconi, ilk olarak iki Đtalyan gemisi arasında, sonra 1901'de Đngiltere ve Newfoundland arasında telsiz telgrafla bir ba ğlantı kurmu tur (Cavalier, 2004: 129). Bu geli me ı ığında daha sonraki yıllarda büyük kitlelere seslenme fırsatı sunan radyoya ilk adım telsiz telgrafla ba lamı olur. 9

1907'de,Amerikalı Lee de Forest, telsiz telgrafın ses iddetini yükseltebilen ilk lambayı, Triyotu bulmu tur (Cavalier, 2004: 129). Đnsan sesinin aktarıldı ğı ilk ba ğlantı ise 1908’de Eiffel Kulesi ile Villejuif arasında gerçekle tirilmi tir. Amerika'da, yine Lee De Forest, Caruso'nun arkısını New York'taki Metropolitan

Operası'nın binasından yirmi kilometre uza ğa aktarmı tır (Jeanneney, 2009: 144).

1.1.1.2. Đlk Radyo Yayınları

Dr. Charles David Herrold, ilk ticari radyoyu 1909’da Kaliforniya, San Jose de hayata geçirmi tir. Bu deneysel giri im genellikle Dr. Herrold Radyo Okulunun reklâmlarını yayınlamı tır (Bittner, 1996: 158). Bu yayın radyoculuk tarihinde ilk amatör, ancak reklam alması ve yayınlaması nedeniyle ilk ticari giri im olarak görülür. Bu ve benzeri giri imler sanayile mi ülkelerde Birinci Dünya sava ına kadar devam eder. Winconsin Üniversitesi ise 1919 yılında ilk ticari amaç gütmeyen radyo istasyonunu kurar. Đstasyon WHA olarak adlandırılmı tır. Bu radyonun ilk dinleyicileri geni letilmi kollej kursları, radyo alıcısı yapımı gibi kursları ve tarım haberleri dinlemi lerdir. 1920 yılında Detroit’de WWJ haber kanalı ve aynı yıl Batı Pitsburg Pennysylvanyada KDKA isimli istasyonlar kurulur (Bittner, 1996: 158). Radyo yayınları, 1921-1922'de tüm sanayile mi ülkelerde ortaya çıkmaya ∗ ba lamı tır. Kontradiev’in tabiriyle kapitalizmin döngüsel evriminin üçüncü dalgası olan Ağır sanayi evresi 1880-1930 yıllarında ya anmı tır (Da ğdelen, 2005: 10). Bu dalganın son yıllarında ise radyo teknolojisi Amerika Đngiltere vb. ülkelerde kitlelere yönelik bir hale gelir. Bunun nedeni Birinci Dünya Sava ı yıllarında üretilen radyo teknolojisinin irketler tarafından satılması zorunlulu ğudur ki nitekim dünya çapında bir anda ilgi görmü olup askeri amaçla üretilmesine ra ğmen günlük hayatın önemli bir parçası haline gelmi tir. Barbier ve Lavenir’e göre “Bu yayın biçimi, radyo ileti imi teknolojisinin dönü ümlerinden ve radyo elektrik malzemesi yapıp sava

∗ Kapitalizmin döngüsel evrimi, “Birinci dalga (1770-1830) Endüstri devrimi, ikinci dalga (1830- 1880) buharı gücü ve demiryolu teknolojisinin geli tirilmesi, üçüncü dalga (1880-1930) A ğır sanayi, dördüncü dalga (1930-1980)Fordizm, be inci dalga (1980- ?) Post-fordizm” eklinde tanımlanmaktadır (Da ğdelen, 2005: 10). 10

süresinde üretimlerini büyük ölçüde geli tirmi olan büyük irketlerin sivil pazarlara yönelme zorunlulu ğundan do ğar” (2001: 131). Düzenli radyo yayınları ile ilgili farklı kaynaklarda farklı bilgiler söz konusudur. Micheal C.Keith “The Radio Station” isimli kitabında ilk kez kamusal radyo yayıncılı ğının Amerika da Pittsburgh’da KDKA istasyonu tarafından yapıldı ğını söylemektedir. C.Keith göre radyo yayıncılı ğının profesyonel ilk örne ği öyledir. “1920 yılında Pittsburgh(ABD) istasyonu KDKA deneme niteli ğindeki ebeke çalı ması olarak adlandırılacak günlük yayınını bildirmeye telefon hatları kullanılarak ba lamı tır. 1922 yılının ba ında istasyon sınırlarını ekillendirmi dolayısıyla izin verilen programlar aynı anda birçok yerde yayınlanmı tır. Spor olayları yayınlanan programların arasıdan birinci sırayı almı tır.” (Keith, 2000: 4). Tüm bu giri imler arasında radyo yayıncılı ğının ba langıcında, ilk radyo istasyonu olarak KDKA’in kar ımıza çıkma nedeni KDKA’in ilk ulusal lisans alan radyo olmasıdır (Vivian, 1999: 175). 1920 yılında W.G. Harding ve J.M.Cox’un aday oldu ğu Amerika Birle ik Devletleri seçimlerinde Pittsburg Post’ gazetesi ile beraber hazırlanan seçim bülteni ile birkaç bin ki iye 18 saat boyunca seçim sonuçları aktarılmı tır (Emery and Emery,1996: 274) WJZ istasyonu ( sonradan ismi WABC olmu tur.) Newyork’ta ve WGY Schenectady( Newyork eyaletinde bir ehir) de 1922 de yayınlarına ba lamı lardır (Keith, 2000: 5). Yine 1922'de, Londra'da B.B.C.'nin do ğuundan sekiz gün önce, ilk özel Fransız radyosu Paris'te açılır, radyo üreticisi Emile Girardeau, belli sayıda haftalık dinleti yayını yapan Radiola’yı kurar (Cavalier, 2004: 129). Avrupa’da radyo yayıncılı ğına, Fransa ve Đngiltere’nin arkasından 1923 yılında Almanya ve Sovyetler Birli ğindeki radyo yayınları da eklenmi tir. Bu tarihlerden sonra önce tüm Avrupa'da, daha sonra ise Asya'da radyo yayınları ba lamı ve yaygınla mı tır. Kıtalar içerisinde en son Afrika ülkelerinde radyo yayınları ba lamı tır.(Aziz,2002:9) Kolombiya Üniversitesi ara tırmacılarından Edwin Armstrong “Statik-free Transmission”ı geli tiren ki idir. 1939 yılında New Jersey’de Armstrong yeni bir sistemi denemek için bir deney istasyonu in a etmi tir. Bu deneyde frekans müdülasyon analizi ve FM frekansı test edilir. FM sistemi daha eski olan geni dalgadan(AM) farklıdır. Aynı zamanda Armstrong FM stereo sistemi de 11

geli tirmi tir (Vivian, 1999: 171). Böylece günümüzde de yaygın olarak kullanılan FM dalgaları ve Stereo yayın ile radyo yayıncılı ğı o dönemde ciddi bir atılım yapmı tır.

1.1.1.3.Radyo Etkisi

Radyo sanayile mi ülkelerde yaygınla maya ba ladıktan sonra bu ülkelerdeki en önemli kitle ileti im aracı konumuna yükselmi tir. Siyasi iktidarlar ise bu durumu ve radyonun yakaladı ğı etkiyi, radyoyu bir propaganda aracı haline getirmekte kullanmı tır. Birinci dünya sava ı sonrasından so ğuk sava ın bitimine kadar devam eden bu süre için Emery “Radyo bir yandan çe itli siyasal önderler tarafından propaganda aracı olarak kullanılırken, di ğer yandan süratli ve çabuk haber vermesi nedeniyle, gazetecilik mesle ğinde yeni atılımların ve deneylerin yapılmasını da ko- layla tırmı tır.” (Aktaran: Tokgöz, 1996: 298) demektedir. Jowett ve O’Donnell’e göre radyonun icadıyla tüm zamanların propaganda pratikleri de de ğimi tir. Ülke sınırları ötesine ve uzun mesafelere mesajları gönderebilmek fiziksel varlık olmadan mümkün olmu tur (1999:129). Türkiye’ deki birçok kayna ğın verdi ği bilginin aksine radyonun siyasi ve ideolojik amaçlı kullanımının ilk örne ği 1917 Bol evik devrimi sonrasında kurulan Sovyetler birli ğinde gerçekle mi tir. Sovyetler Birli ği radyoyu ba langıçta e ğitimsiz büyük kitleleri etkilemek için kullanmı tır. Sovyetler birli ğinde halkın çok az sayıda radyoya sahip olmasına ra ğmen, fabrikalara, kulüplere, askeri tesislere ve pek çok halka açık yere radyo yayını için hoparlörler kurulmu tur (Cole.1998: 639). Moskava Radyosu 1929 yılında Fransızca 1930 da ise Đngilizce yayınına ba lar (Jowett ve O’Donnell,1999: 130). Bu yayınların amaçları o dilleri konu an ki elere propaganda yapmaktır ve kendi ülkesi sınırlarında da ilk sınır ötesi propagandayı SSCB gerçekletirmi tir. Siyasi ve ideolojik amaçlarla radyonun kullanılmaya ba lanmasına önemli bir örnekte 1930 larda Franklin D. Roosevelt’tir. Sussman’a göre “ Farklı bir politik ba ğlamda, Roosevelt dönemi periyodik olarak radyoda yayınlanan yuva (aile ortamı veya ocak ba ı) sohbetleriyle “Yeni Yöntem” ismi verilen hükümet politikasına sava yıllarında ve ekonomik buhran döneminde destek oluturmu ve genel bir güven sa ğlamı tır” (1997: 92). 12

Almanya’da 1923 yılında ba layan radyo yayınları 1933 yılında Nazi rejimi tarafından zapt edilmi tir. Bu dönemden sonra süratle geli en radyo Nazi rejiminin en önemli propaganda aracı olmu tur. 1945 yılında radyo tesisleri Almanya’nın yenilgisi sonrasında müttefik devletlerinin elinde geçmi ve yeniden yapılandırılmı tır (Kelly vd, 2004: 81). Radyonun di ğer bir fonksiyonu olan yeni beyin yıkama ya da telkin yolları öğrenilmeye ba lanmı ve Hitler diktatörlü ğünde de 1933 den sonra kullanılmı tır. Radyoya Hitler’in propaganda bakanı olan Gobels tarafından bir propaganda aracı olarak Alman halkının duygularının kontrolü ve manüpülasyonu ve onları Nasyonel Sosyalist Dü üncede e ğitmek için fazlasıyla önem verilmi tir (Susman, 1997: 92). Radyo sava öncesinde Almanya’daki toplumsal sınıfların nerdeyse tamamının Nazi Partisini benimsemesinde ve partinin kitlesel yükseli inde büyük bir rol oynamı tı. Sava yıllarında ise gerek Alman gerek Japon halkının kötü gidi i görmelerini engelleyecek ideolojik yayınlar sayesinde sava ın son dönemine kadar bu toplumların kendi içlerinde iktidarların ideolojileri dı ında davranmaları engellenmi ti (Mandel, 1995: 115). Hitler ile aynı yıllarda Đtalya’da da Mussolini radyonun propaganda için kullanımını sa ğlarken aynı zamanda halkın toplu halde radyo dinleyebilece ği toplu mekânlar olu turmu tur. Amerika Birle ik devletlerinde ise Katolik rahip, Charles Edward Coughlin ba ta WJR istasyonu olmak üzere onlarca radyoda vaazlar vermi tir. Vaazlar, Yahudi finansal komploları ve komünizmin karalanması hakkındadır ve çok sayıda ki iyi etkilemi tir (Susman, 1997: 92). 1938 yılında kurulan Radyo Humanite ilk kez yasa dıı propaganda yapmaya ba layan radyodur. Radyonun kurucusu yayın hakkını alabilmek için ba vuran ve kendine Fransız komünist yayıncı süsü veren Alman bir yayıncıdır.(Cubadda ve Riboreau, 1998: 25). 1938 yılında ba ka dillerde de yayınlarına ba layan BBC, Almanya Đtalya ve Sovyetler Birli ğindeki Đngiltere kar ıtı propagandaya radyo ile yanıt vermi tir. BBC’nin Avrupada’ki yabancı dillerdeki yayını Alman Haklının ve Almanlar tarafından i gal edilen bölgelerdeki halkların etkilenmesi amaçlanarak hazırlanmı tır. Ayrıca BBC, Amerika ve Hindistan’da Japonya servisini de aynı dönemde ba latmı tır (Cole, 1998: 640). 13

Đkinci Dünyası Sava ı sonrası so ğuk sava döneminde de radyo son derece önemli bir araçtır. 20. yüzyılın 2. yarısındaki bu dönemde politik propaganda radyodan devam eder. Bu süreçte özellikle televizyonun yaygın olmadı ğı dönemde radyo önemini devam ettirir. Đkinci dünya sava ının bitimiyle uluslar arası yayıncılıkta o ana kadar olmayan büyük bir geli meden ve büyümeden bahsedilir. Sava tan hemen sonra birçok yayının ana saldırısı Avrupa’ idi. Ancak 1950, 1960,1970’lere do ğru kademe kademe, Hindistan, Arap ülkeleri, Latin Amerika, Afrika ve Asya dikkatleri üzerlerine çekmi tir. Dünyanın de ğien yapısı bir anda radyo yayıncılı ğını bu bölgeler için en önemli propaganda silahı haline getirmi tir (Jowett ve O’Donnell, 1999: 133). Sovyetler Birli ği sava tan sonra da radyo propagandasını sürdürmü tür. Moskova radyosu KGB kontrolünde olan bir yapılanmadır ve o dönemde birçok dilde yayın yapmı tır (Cole, 1998: 641). Aynı yıllarda Amerika ise komünist propagandaya kar ın Amerikanın Sesi Radyosu(VOA) ile kar ılık verilmi tir. Radio Free Europe ve Radio Libery isimli di ğer özel radyo istasyonları da Amerikan propagandasını Avrupa da Amerika’dan sa ğlanan fonlarla gerçekle tirmi lerdir (Cole, 1998: 641). Kutupla an dünyada, dünyanın o ana kadar fazla önemsemedi ği bölgeler hem sosyalizm propagandasına hem de anti-sosyalizm propagandasına radyo ile tanık olmu lardır. Dikkat çeken konu ise o dönemlerde radyonun toplumları politize etme uğra ıdır. Bunu hem sosyalist güçler hem de kapitalist güçler bir sava halinde gerçekle tirir. Bu anlamda o dönemde dünyadaki so ğuk sava radyo sava ları ile de devam etmektedir. Tüm bu siyasi örneklerin dı ında radyonun etkisini ve gücü sergiledi ği en somut örneklerden biriside Orson Wells’in “Dünyalar sava ı” isimli radyo oyunun sonrasında 1938 de meydana gelen durumdur. Olayı Jeanneney öyle anlatır: “ Genç Orson Welles, VI Ekim 1938'de, yirmi üç ya ındayken, sinemada kendini kabul ettirmeden önce medya dünyasına patırtılı bir giri yapar Tanınmı bir tiyatro oyuncusu olarak, ayın sonunu daha rahat getirebilmek amacıyla, her hafta CBS için on milyonlarca dinleyicinin izledi ği bir "drama" hazırlamaktadır. O gün, kendisiyle bir isim benzerli ği bulunan, Zaman Makinesi'nin ve birkaç fantastik öykünün yazarı H. G. Wells tarafından daha önce yayınlanmı bir romanı uyarlamayı kabul etmi tir. Söz konusu olan, 14

Marslıların Amerika'ya geli ini konu alan Gezegenler Sava ı adlı bir kitaptır. Orson Welles eseri çok fazla sevmedi ğinden, iyice dramatikle tirmenin yolunu arar ve aklına, Marslıların geli ini haber veren dalgalandırıcı bir anonsla kesilen gerçek bir yayın izlenimi vermek fikri gelir. Herkesin bunun bir kurgu oldu ğunu anlayaca ğından hiç üphesi yoktur. Ama bir sürpriz olur ve i ler tersine döner. Welles, halkı sakin olmaya davet eden yalancı bir içi leri bakanını davet etti ğinde ve aynı zamanda artık dua etmekten ba ka çare kalmadı ğını "itiraf etti ğinde", panik çıkar ve yayılır. New York'u terk eden arabalar büyük kuyruklar olu turur. Bunu. CBS'i bunaltacak olan bir dizi dava izler. Kaçarken ayakkabılarını kaybetmi olan pek çok kadın ise, bunların parasını almayı ba aracakdır! Orson Welles'in programı Gezegenler Savaı, birdenbire radyonun gücünü ortaya çıkarır. Wells öfkeliyse de. Welles memnundur . Hızla ün kazanır ve Campbell hazır çorbaları ona hemen "sponsorluk" önerisinde bulunur.” (2009: 148). Bu olayın ba ka örnekleri ise 1973 de Belçika’da 1985 de ise Finlandiya’da yine bilim kurgu senaryolarının radyoda yayınlanmasından sonra ya anmı tır.(Cavalier, 2004:132). Radyo tiyatroları ve birçok tarz televizyonla beraber popülaritesini kaybetmi tir. Günümüzde bu tarzı hala ya atan çok az sayıda radyo istasyonu bulunmaktadır. 1990’lı yıllarla beraber radyolarda a ğırlıklı olarak müzik programları popüler olmu ve birçok alt dal ve varyasyondan olu an çe itli kategorideki müzik türleri radyolarda eskiye nazaran çok daha fazla yayınlanmaya ba lanmı tır.

1.1.2. Türkiye’de Radyonun Tarihi

Dünyada tüm kitle ileti im araçları ilk çıkı larından itibaren büyük ilgi toplamı , toplumsal de ğiimlere neden olmu ve bakı açılarını de ğitirmi tir. Osmanlı Đmparatorlu ğunun çökü ü ve genç Türkiye’nin kurulmasıyla aynı yıllara denk gelen radyoda o dönemden ba layarak gerek dünyada gerekse Türkiye’de etkisini göstermi ve toplumların ilgisi üzerine çekmi tir. Yeni adımlar atmaya ba layan genç Türkiye de ise radyo yayınları dünya ile aynı yıllarda ba lamı tır. Önceki bölümde de de ğinildi ği gibi sürekli yayına ilk kez lisans alarak ABD’de (Pittsburg) 1922’de KDKA adlı bir radyo ba lamı tır. De ğiimin ba ladı ğı aynı yıllarda Anadolu’da da yakın zamanlarda bu yeni aracın kullanılmaya ba laması kaçınılmaz olmu tur. Türkiye de bu yeni teknoloji kurtulu sava ının bitiminin sonrasında ancak henüz cumhuriyet ilan edilmeden önce amatör olarak denemi tir. 20 Mart 1923 15

tarihinde Tevhid-i Efkâr gazetesinin haberinde olaya de ğinilmi tir. *

1.1.2.1.Telsiz Telefon Türk Anonim irketi

Đleti im ve haberle me bo lu ğunu ülkede doldurmak için 1925 yılında çıkarılan "Telsiz Tesisi Hakkında Kanun" uyarınca aynı yıl çalı malara ba lanmı tır. Telsiz Telgraf ve Telefon Đstasyonu pilon temelleri 1 Mart 1926'da atılmı , Đstanbul'daki vericilerin de aynı yıl içinde yapımına hız verilmi tir (Kocaba oğlu, 1980: 12). Devletin PTT eliyle Fransız irketine yaptırdı ğı telsiz istasyonları yapılırken, Bakanlar Kurulu yayın yapacak irket konusunda "6 Ocak 1926 tarihinde" Telsiz Telefon Türk Anonim irkcti'nin (TTTA ) "Nizamname-i Dahilisi"ni onaylayan bir kararname çıkarmı tır. 8 Eylül 1926'da da irketin 'Türkiye Cumhuriyeti Havza-i Hükümeti Dahilinde Telsiz Telefon Mürsile ve Ahize Đstasyonları Đ letme Ruhsat- namesi" adıyla belge imzalanmı tır. Ruhsatnamenin birinci maddesiyle Türkiye sınırları içinde Ankara ve Đstanbul'da kurulmu olan verici istasyonların i letilmesi ve ayrıca hükümetin onaylayaca ğı ba ka illerde de aha, verici istasyonların kurulup iletilmesi için irkete 10 yıl süreyle izin verilmi tir (Altunba , 2003: 26). Türkiye, cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomik arayıını 1923 yılındaki iktisat kongresiyle çözmeye ve ekillendirmeye çalı mı tır. Türkiye Đktisat Kongresinde alınan kararlar, ülkenin kalkınma hamlesinin özel te ebbüs ile gerçekle tirilmeye çalı ıldı ğını ve hem yerli hem de yabancı sermayeye güvence verildi ğini göstermektedir (Bulu , 2003: 41). Ekonomik anlamda liberal bir çizgi izlenmesi kararı Türkiye’nin ilk radyo yayınlarınında aynı düünce paralelinde yani yapı ile aynı ekonomik emada ekillenmesiyle sonuçlanmı ve TTTA özel bir kurulu olarak lisans almı tır. O dönem için gerçekle en yapılanmanın dayandı ğı anla maya göre hükümetin, her türlü yönetim ve yayın i lerinde irket üzerinde genel bir denetim hakkına sahip oldu ğunu ve devletin, yayın hizmetini kısmen veya tamamen durdurmak, kimi

* "ehrimizde Telsiz Telefon tecrübeleri... Darülmuallimin muallimlerimizden, Rü tü Bey (Uzel), bir aydan beri Đstanbul halkınta dahi, Avrupa ve Amerika'da birdenbire fevkalade teemmün eden telsiz telefon hakkında bir fikir \. n bilmek için tecrübeler yapmaktadır. Dün Darülmuallimin konferans salonundan bir nutuk, ney ile çalınan bir zeybek arkısı terennümanı, Darülfünun'dan vazıh bir surette dinlenebilmi tir. Mamafih konser namesi lirasında limanımızdaki sefainin telsiz telgraf muhaberatı dahi karı maktaydı.” (Cankaya, 2003: 18). 16

abonelerin alıcı kullanmalarını yasaklamak ve ola ğanüstü durumların ortaya çıkması halinde de tüm radyo istasyonlarına el koymak hakkının bu anla maya binaen bulundu ğunu belirtmektedir( arma ık, 2000: 4). Türkiye’de radyonun ilk yıllarını 22 Eylül 1996 yılında Sabah Magazin dergisinde yer alan radyo günleri isimli yazısıyla ele alan Ergun Hiçyılmaz o dönem Celal Bey olarak bilinen ve Đ Bankası genel müdürü olan celal Bayar’ın Türkiye’de radyo yayınlarının gelece ğine yön verecek görü mesini yani 1926 yılında ki Mustafa Kemal’i ziyaretinden bahseder (Dinç vd, 2000: 53). Ça ğın en ileri görü lü liderleri ve ki isi olarak Mustafa Kemal’in bu görü me sonrasında ça ğda bir haberle me sistemi kurulmasına hükmetti ğini söyleyen Dinç o dönem ki durumu “ O yıllarda dünyanın hiçbir yerinde geli mi bir radyo istasyonu yoktur. 1926 yılında bütün dünyadaki radyo istasyonu sayısı 123’tür ve bunların toplam gücü 116 Kw’tır. Gerçektende Ankara ve Đstanbul’da kurulacak iki istasyonun vericisi o zamanın en güçlü vericileridir. Avrupa’nın her yerinden hatta Đskandinav ülkelerinden bile dinlenebilecektir.” ( Dinç vd, 2000:5 3) eklinde açıklar. Tüm bu geli melerden sonra Türkiye’de ilk radyo yayını yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; 6 Mayıs 1927'de Đstanbul'da ba lamı tır (Cankaya, 2003: 19). Ar ivcili ğin o dönem tam olarak istenilen ekilde yapılmamasından dolayı Ankara radyosunun açılı tarihinin bilinmedi ğini belirten Cankaya’ya göre 1927 yılının kasım ayında açıldı ğına dair bilgilere rastlanmaktadır (2003: 20). Bu geli meyle, tarihi süreçte Türkiye’de radyo yayıncılı ğı özel irket dönemi olarak adlandırılan bir dönemle Telsiz Telefon Türk Anonim irketi' inin yönetiminde ba lamı tır. Ankara'da, önce Yeni ehir'de, sonra Cebeci'de radyo yayıncılı ğına ba lanmı tır. Telsiz Telefon Türk Anonim irketi yayınlarında Ankara'da daha önce PTT tarafından kurulmu bulunan ve dı ülkelerle haberle meyi sa ğlayan be kilovatlık güçteki telsiz istasyonlarını kullanmı tır. Đstanbul'da ise, PTT'nin be kilovatlık telsiz istasyonunu kullanmı tır. Orta dalga üzerinden yapılan bu yayınlarda yurdu içerde ve dı arıda tanıtmak için söz ve müzik programları yayınlanmı tır (Oskay, 1971: 14). Günümüzde radyolar 24 saat kesintisiz yayın yaparken o dönem için bunun gerçekle tirilmesi neredeyse dü ünülemeyen bir eydi. Cankaya’nın belirtti ği gibi bu 17

on yıllık süre içinde Đstanbul Radyosu’nun yayın süresi 4,5 saat, Ankara Radyosu’nun ise yakla ık 3 saatti” (2003: 23). O dönemin Türkiye’deki ko ulları dü ünüldü ğünde radyo alıcısı sahibi olan ki i sayısı alıcıların pahalı olması nedeniyle fazla de ğildi. TTTA o yıllarda radyo alıcısı satım i ini de üstlenmi tir. Ancak 1929 Dünya Ekonomik bunalımı sonrasında TTTA bu bunalımdan fazlasıyla etkilenmi tir ( Cankaya, 2003: 21-22). O yıllarda dünyadaki ekonomik sıkıntılar genç Türkiye adına zorlu dönemeçleri ve kararları i aret etmekteydi. Bu kararlar devletçilik anlayı ı çerçevesinde olu urken 1936 yılında devletçilikle ilgili olarak Atatürk u açıklaması ile devletçilik anlayı ını bizlere anlatır: "...Bizim takibini uygun gördü ğümüz devletçilik prensibi, bütün üretim ve tevzi vasıtalarını fertlerden alarak, milleti büsbütün ba ka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini güden ve hususi ve ferdi, ekonomik te ebbüs ve faaliyetlere meydan bırakmayan sosyalizm prensibine dayanan kolektivizm, komünizm gibi bir sistem de ğildir. Bizim takip etti ğimiz devletçilik, ferdi çalı ma ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün oldu ğu kadar az zaman içinde milleti refaha, memleketi geli tirmek için, milletin genel ve yüksek çıkarlarının gerektirdi ği i lerde -bilhassa ekonomik alanda- devleti fiilen ilgilendirmektedir”(Aktaran: Aksoy, 1998: 94)

Bu açıklamayla aynı yıla denk gelen bir karar name ile 10 yıllık sözle mesi sona eren TTTA ’ın sözle mesi yenilenmeyerek devletçi anlayı paralelinde radyoda yeni bir yayın dönemi ba lamı tır. Devletçilik anlayı ıyla iktisadi te ebbüslerin bir kısmının devletin elinde olaca ğı yeni bir ekonomik yapılanma dolayısıyla da yeni bir siyasi anlayı olu maktaydı. Atatürk’ün sözlerinden de anla ılaca ğı gibi ekonomik alanda olması beklenen devlet müdahalesinin kültürel bir alanda yer alacak olması radyonun siyasi yapıyla alakasının da açıkça ortaya koyuldu ğu bir örnektir. Özellikle radyonun ilk yıllarından itibaren dünyada radyonun siyasi kullanımı Türkiye’de de dikkatleri radyo üzerine çekerek yeni yapılanmanın uzantısı olarak radyonun devlet eline geçmesine siyasi olarak neden olmu tur.

1930’lu yıllarda radyo, dünyada ekonomik depresyonun ya andı ğı ve kapitalizmin kar ına tam anlamıyla bir tehtit olarak çıkmaya ba layan Sosyalizmin de özellikle Avrupa’da korku salmaya ba ladı ğı bir dönemde son derece kilit bir pozisyonda önemli bir propaganda aracına dünya çapında dönü meye ba lamı tır. 18

1920’lerde kısmen bu amaçla SSCB tarafından kullanılan radyo 1930’larda tüm dünyada hem ülke içi hem de uluslar arası bir propaganda aracı olmu tur. Radyonun de ğiimi bu dönemki üretim ili kileri do ğrultusunda yeniden ekil alırken, dünya ∗∗ ekonomik anlamda kapitalizmin dönü üm evrelerinden “Fordizmi”  ya amaya ba lamı tır. Radyolar ise etkilerini arttırarak egemen ideolojilerin söylemlerinin ta ıyıcısı konumda bir i leve bürünmü lerdir. 1930’lar tüm dünya için ekonomik anlamda sıkıntı geçerken Türkiye kalkınmasını tamamlaya bilmek için olu turmaya çalı tı ğı milli sermayesini ve buna ba ğlı bir toplumsal sınıfı tam anlamıyla ilk 10 sene içinde gerçekle tiremi tir. Bu anlamda 1930’larla beraber devletçilik anlayı ı benimsenir. Bulu a ifadesiyle 1933 yılında ba vurulan bu ekonomik politaka ile “Özel giri im ve ki isel faaliyetler esas kalacak, ancak memleketin yüksek çıkarları gerektirince devlet ekonomiye müdahale edebilecek ve üretici olarak da faaliyet gösterebilecektir (2003: 44). Bu ekonomik politikanın sonucu olarak de ğien üretim ili kileri ekseninde 10 yıllık sözle mesi sona eren TTTA ’de 1936’da devlet tekeline geçmi tir. Bu örnek de ekonomik yapılanma ile radyonun tarihi de ğiimlerinin ne kadar paralel oldu ğunu bir kez daha gösterirken, devlet tekeline geçen radyo ise bu yıllardan 1964 yılına kadar hükümetlerin a ğzı olmu tur. Đktisadi te ebbüse karar veren bir devlet mekanizmasının o dönemim en önemli kitle ileti im aracını özel te ebbüste bırakmaması asla bir tesadüf de ğildir ve yeni ekonomik yapılanma ve üretim ili kileri paralelinde olması gerekti ği gibi ekillenmi tir. Buna ek olarak Dedeo ğlu’na göre “Atatürk'ün 1936 yılında Meclis açılı konu masında radyo yayınları konusuna de ğinmesi ve radyoculu ğun devlet eliyle yürütülmesini dilemesi etkili olmu tur. Atatürk konu masında "Ulusal kültür için pek lüzumlu oldu ğu için uluslararası ilgiler bakımından da yüksek değeri olan bu radyo iine önem vermemiz yerindedir" demi tir.” (Aktaran: Altunba , 2003: 29). Gerek gerçekle tirilen iktisadi de ğiiklikler gerekse toplumsal ve kültürel anlamda i leme konulan devrimlerin tam olarak oturması adına dünyanın bir çok yerinde oldu ğu gibi Türkiye’de de radyo bu dönemle beraber devlet için yüksek önem arz eden ve siyasi kimli ği olu maya ba layan bir araç olmu tur. 1930’larda

∗  Endüstiriyel Fordist çalı ma ortamlarında amaç ve i lem süreçlerinin net bir biçimde tanımlandı ğı ve spesifiye edildi ği keskin bir i bölümü vardır. Çalı manın zaman ve mekân bakımından en ince ayrıntısına kadar analizi yapılmı tır. Çalı anların tüm hareketleri standatdize edilmi tir. irketlerde son derece katı bir hiyarar ik yapılanma söz konusudur (Belek, 1999: 103-104) 19

dünyanın ve Türkiye’nin de ğien ekonomik ve toplumsal ko ulları do ğrultusunda Radyo yayınları da devlet tekeli altına alınmasıyla sonuçlanacak bir anlayı do ğrultusunda yeniden biçimlendirilmi tir. Cankaya’ya göre “Radyo yayınlarının gerek içeri ği, gerekse süresi ça ğda radyoların düzeyine ula amadı ğından irketin yenileme iste ği kabul edilmemi ve irket tasfiye edilerek, 1936 yılında zamanın Cumhuriyet Hükümeti'nin çıkardı ğı bir kararnameyle, radyo yönetimi TTTA ' den devlete devredilmi tir. Böylece Türkiye'de radyoculuk açısından yeni bir dönem ba lamı tır: Devlet Radyoculu ğu.” (2003: 25). Devlet radyoculu ğuna geçi in ba ka bir izahında ise; gerek teknik, gerek içerik ve gerekse mali yönden geçen bu on yıllık ba arısız deneme sonunda TTTA 'in sözle mesi yenilenmemi oldu ğu, anılan hizmeti 1936 yılından sonra PTT kendisi yüklenmi oldu ğu söylenir. Böylece Türkiye'de bir devlet radyosu sistemi kurulmu tur ( Đlal’ den aktaran: Çakır, 2005: 28). Radyonun devlet tekeline geçmeden önceki 1927 ve 1936 yıllarındaki radyoya kar ı devletin izledi ği politikaları 1930’lu yıllara kadar olan bölüm ve 1930’dan sonrası olarak 2 a amada incelemek gerekmektedir. 1930’lara kadar olan bölümde radyo ile ilgili devletin temel ku kuları casusluk ve ulusal güvenli ği zedeleyecek bir takım sonuçlar do ğurabilmesi yönündeydi. Bu yıllarda radyonun yaygınla ması ve radyonun ya adı ğı bir takım ekonomik sıkıntıların giderilmesi için devletin destek sa ğladı ğı bilinmektedir (Kocaba oğlu, 1980: 112). 1930’dan sonrası için radyo yayınlarına devletin fiili müdahalesi ba lamı tır. 1930 Ocak ayı ba ında Devletin radyo yayıncılı ğı alanına müdahalesi özellikle söz yayınlarının düzenlenmesinde ortaya çıkmı tır. Millî E ğitim Bakanlı ğının saptadı ğı ki ilerin, yabancı dil derslerini ve çe itli konularda konu malar hazırladıklarını bilinmektedir. Ancak bu tür giri imleri de, Devletin radyo alanını bilinçli bir ekilde düzenledi ği yolunda de ğerlendirmek do ğru de ğildir. Daha sonraki yıllarda devletçi ekonomi ve devletin resmi ideolojisi do ğrultusunda halkla devletin arasında köprü ilevi gören Halk evlerinin kurulması 1931 de kararlatırıldıktan sonra resmi ideolojinin halka benimsetilmesi için Halk evleri radyo alıcılarıyla donatıldı. Ayrıca Haziran 1934'te yürürlü ğe giren Matbuat Umum Müdürlü ğü Te kilâtına ve 20

Vazifelerine Dair Kanunu ile Đçi leri Bakanlı ğına ba ğlı olarak kurulması öngörülen söz konusu genel müdürlükle, kültürel ve ideolojik alanı kontrol etmek amaçlanmı tır (Kocaba oğlu, 1980: 113-114-115).

1.1.2.2. Devlet Tekeli

Semih Tu ğrul’a göre “Devlet radyoculu ğunun ba langıç tarihi olarak de ğiik kaynaklar farklı tarihler belirtirler. Bu nedenle de kabul edilen kaynaklara göre dev- let tekelinin ba langıcı farklı tarihler olarak görülebilir. Bazı kaynaklarda devlet radyoculu ğunun ba langıcı, 1937'de çıkan 3222 sayılı Telsiz Yasası olarak gösterilirken, bazı kaynaklarda da 18 A ğustos 1936'da çıkarılan bir di ğer kararname gösterilmektedir” (Aktaran: Cankaya, 2003: 27). 1936 yılında TTTA ’ nin sözle mesinin yenilenmemesiyle 1940 a kadar olan bölümde bir geçi süreci ya anmı tır. Kocaba oğlu bu süreci ve de ğiimi öyle açıklar: TTTA 'nin 10 yıl süreyle yalnızca yayın yapma hakkına sahip oldu ğu ve gerek tüm teknik olanakların, gerekse yayınlar üzerinde devletin etkin denetiminin varlı ğı hatırlanırsa aslında pek büyük bir de ğiikli ğin de söz konusu olmadı ğı ileri sürülebilir. Bununla birlikte, Türk radyo tarihinde uzun yıllar "Devlet Radyosu" kavramı ile dile getirilen ve TRT'nin kurulu una dek sürecek olan yeni bir dönem ba lıyordu. Yakla ık 28 yıllık bir süreyi kapsayan bu dönemin 1936 -1940 yılları arasında kalan bölümünü "Geçi yılları" diye nitelemek olanaklıdır(1980: 131).

1936-1938 dönemindeki iki yıl boyunca da Đ Bankası ve Fransız irketinin ortakla a kurdukları Türk Telsiz Telefon irketi' nin yönetiminde sürdürülen radyo yayıncılı ğı 1938 yılından itibaren fiilen PTT'nin yönetimine geçmi tir. PTT'nin radyo yayıncılı ğı 1938 ve 1940 yıllarını kapsamı ; daha sonra, 1940 yılında, yayıncılık Đçi leri Bakanlı ğının Basın bölümü ile PTT Đdaresinin radyo yayıncılı ğı kısmının birle tirilmemesiyle kurulan Basın-Yayın ve Turizm Genel Müdürlü ğüne verilmi tir. Bu dönem 1940 yılında ba lamak ve 1964 yılında sona ermek üzere, yirmi be yıllık bir süreyi kapsamı tır (Oskay, 1971: 15). Devlet tekeline giren radyo bu dönemde, çizilen amaçlarla hükümetin a ğzı olarak yayın yapmaktadır. Nitekim radyo o dönemde beklentileri do ğrular yönde çalı mı ve çalı tırılmı ; hükümet bu dönemde, radyo üzerinde sıkı bir denetim uygulamı tır. Radyonun yayın süreleri uzatılmı olması, program türlerinin 21

arttırılması, radyo gazetesi diye bir gazete çıkarılması, idari personel ile radyo personelinin birbirinden ayrılmı olması dönemin radyoya ili kin geli melerinin bir göstergesi olarak da nitelendirilebilir (Vural,1986:112). Dünyada ise birçok ülke sınırlar ötesi yayınları ile propaganda yaparken ülkemizde radyo yayıncılı ğı ile ilgili olarak 1946 yılına kadar bir giri im olmamı tır. TRT’nin verilerine göre “ Đstanbul'da kurulmasına karar verilen ve orta dalgada yayın yapacak yüksek güçlü bir radyo, 2'ci Dünya Sava ı'ndan dolayı uzun müddet gerçekle tirilememi ti. Ancak, sava sona erdikten sonra Ocak 1946 yılında 150 kW gücündeki Đstanbul Radyosu RCA firmasına ihale edilebilmi tir. 1 Eylül 1949'da deneme yayınına ba layan bu istasyon 19.11.1949 tarihinden itibaren faaliyete geçmi tir. Bundan bir yıl sonra da, 1950 yılında MARCONÎ firması tarafından imal edilen 100 kW gücündeki kısa dalga verici istasyonu Ankara'da faaliyete geçmi ve birçok dı ülkeye yayın yapma imkânı bulunmu tur” (TRT, 1973: 6). Đkinci Dünya Sava ı tüm dünyada özellikle Avrupa’da yıkıma neden olurken Türkiye tarafsızlı ğını korumu ve sava sonrasında çok partili döneme girmi tir. Daha önce ki yıllarda çok partili sistem denemeleri sonuç vermemi ve dünyanın sava yaralarını sarmaya çalı tı ğı 1945 sonrası dönemde Türkiye’de çok partili siyasal ya amdan yeniden bahsedilir olmu tur. Mehmet Ali Brand o günlerle ilgili olarak unları öyler: “Dile kolay... Tam 23 yıllık tek parti döneminden sonra Türkiye 1946'da bir kez daha demokrasiyi denemeye karar verdi. O güne kadarki her denemede rejim altüst olmu ve kısa zamanda vazgeçilmi ti. imdi bir yenisi geliyordu. Acaba Atatürk'ten bu yana pe inden ko ulan çok partili rejime bu kez ula ılabilecek miydi? Demokrasinin takvimi 7 Ocak 1946 pazartesi sabahı ilemeye ba ladı. O gün Türk siyasî tarihinde bir dönüm noktası oldu. Türkiye Cumhuriyeti sabah tek partiyle uyandı, ak ama artık çok partiliydi.” (Birand vd. ,1999:31).

1946 yılından sonra radyonun iç kamuoyundaki etkisi bir hayli artmı halk daha çok radyo dinler olmu tu. Yapılan programlar yönlendirici ve halkın istendi ği ekilde dü ünmesi yönündeydi (Er, 2003: 98). Buna paralel çok partili dönemle birlikte hem yeni bir siyasi ortam Türkiye’yi beklerken radyo içinde farklı uygulamalar ve yeni düzenlemeler getirilmi ti. “1949 yılında çıkarılan "Basım- Yayın ve Turizm Genel Müdürlü ğü Kanunu" ile TBMM için yapılacak genel seçim- de, siyasi partilere programlarını açıklamak için, seçim tarihine on be gün kala 22

ba layan ve seçimlerden iki gün öncesine kadar olan süre içinde, devlet radyosundan parasız konu ma zamanı ayrılacaktı.” (Cankaya, 2003: 45). 14 Mayıs 1950 de Demokrat Partinin seçimlerden galip olarak ayrılmasıyla beraber Türkiye için yeni bir siyasi sayfa açılmı ve senelerdir hükümeti yöneten Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet partisi rolünü üstlenmi ti. Bu dönem itibariyle genel olarak medya ve radyo içinde yeni bir sayfa açılmı tır. 1950’li yıllarda çok partili rejimle birlikte Türkiye yeniden liberal ekonomi yönünde açılımlar yapmaya ba lamı ve yeniden bri ekonomik de ğiiklikle kar ı kar ıya kalınmı tır. Bu de ğiim sonunda ekonomi daha liberal bir hale gelirken artan dı açıklar ve bütçe açıkları ülkenin bir dar bo ğaza sürüklenmesine ve 1954 yılında dı borçların ödenemeyece ğinin ilanıyla bir tıkanma noktasına ula mı tır (Bulu , 2003: 41). Ekonomideki liberalle me çalı ması radyoya yansımamı tır ve devlet tekelinde kalmı tır. Nedeni de yeni ekonomik açılımın yani liberalle me çalı masının me rula tırılmasında radyonun büyük bir koz olarak görülmesidir. Aynı yıllarda yurt dı ında da radyo halen devletlerin etkin olarak kullandıkları bir araçtır. Radyonun ne kadar güçlü bir araç oldu ğunu ve kitleleri harekete geçirme ∗ yetisini Türkiye’de de kanıtlayan 6–7 Eylül olayları 1955 senesinde Demokrat Parti dönemi siyasal hayatının gerilmesine neden olmu tur. Demokrat Parti Đktidarında, 1958 yılında Basın-Yayın ve Turizm Bakanlı ğı kurulmu tur. 1959 yılında, bu kere bir Türk firması tarafından Đzmir, , , Kars, ve Van'da yedi radyo istasyonu kurulması için harekete geçilmi tir (Oskay, 1971: 16).

∗ Dönemin Cumhurba kanı Bayar, Ba bakan Adnan Menderes ve Đstanbul valisi Fahrettin Kerim Gökay, Abdullah Efendi Lokantası'nda ö ğle yeme ğindedirler. Saat 12.30 dolayında kendilerine, Sela- nik'te bulunan Atatürk'ün do ğdu ğu evin bombalandı ğı haberi gelir. Menderes haberin radyodan verilmesi için talimat verir. Đstanbul Radyosu saat 13 bülteninde haberi yayınlar. Aynı saatlerde, iktidar yanlısı Đstanbul Ekspres gazetesi ikinci baskı yapar. Normalde 20.000 basan gazete o gün 290.000 ba- sar. Kıbrıs Türk’tür Derne ği genel sekreteri de tahrik edici bir demeç verir. Yüksekö ğrenim gençli ği ile bu derne ğin örgütledi ği yürüyü ve mitinglerde olaylar çıkar. Önce Rumlara ait gazetelerin binaları basılır, Beyo ğlu ve Taksim'de yakıp yıkmalar olur. Olaylar kontrol altına alınamaz ve kısa sürede ya ğmaya dönü ür. Kiliseler, evler, i yerleri tahrip edilir. Olayları yatı tırmak ve önlemek amacıyla sıkıyönetim ilan edilir. 5000 ki i gözaltına alınır. Hükümet olayı muhalefetin üstüne yıkmak ister. Đçinde CHP'lilerin de bulundu ğu Kıbrıs Türk-tür Derne ği kapatılır. Polis ise olayların komünist kı kırtıcılar tarafından çıkarıldı ğını öne sürer ve aralarında Aziz Nesin, Hasan Đzzettin Dinamo ve Kemal Tahir gibi solcu yazarların bulundu ğu 43 ki i tutuklanır ve yargılanır. Dava 1956'da beraatla so- nuçlanacaktır (Dinç vd, 2000: 134).

23

Demokrat Parti hükümet oldu ğu yıllarda basın özgürlü ğünü sınırlayan bir takım yasalarla da dikkatleri üzerine çekmi tir. 1956 yılında “Yayın yoluyla ve radyoyla ilenen suçlar kanununa yeni maddeler eklenmi ve basın kanununda bir takım de ğiiklikler yapılmı tır. Son derece yoruma ve kötü kullanıma açık oldu ğu iddia edilen bu yeni düzenlemeler den bir tanesi öyledir: "Kötü niyetle veya özel maksada dayanan yayında bulunmak veya devletin veya hükümetin dı arıdaki itibar veya nüfuzunu kıracak ekilde asılsız, mübalâ ğalı veya özel maksada dayanan haberlerin dı arıda yayınlanmasına sebep olmak..." (Topuz, 2003: 200).

Topuz bu de ğiikler ve özellikle bu madde ile ilgili öyle bir yorum yapar: Ne demektir kötü niyetli haber yazmak, özel maksada dayanan yayında bulunmak? Bir gazetecinin çok iyi bir niyeti ba ka birine' göre kötü bir niyet sayılmaz mı? Ne demektir, "Hükümetin itibarını saracak biçimde abartılmı veya özel maksada dayanan bir haberin dı arıda yayınlanmasına sebep olmak. 2003:200).

Altan Öymen ise gazeteci kimli ği ile basının dönem itibariyle ya adı ğı sıkıntıları öyle dile getirir: "Mesela belediyeyi ele tiririz. Su yok deriz. Hakikaten o gün ehirde su akmıyor. Bir foto ğraf ne retmi iz; bir çe me ba ında kovalarıyla su kuyru ğuna girmi insanlar. O foto ğrafı tekzip için musluk resmi gelir. Su akan bir musluk. Eskiden mi çekilmi , yeni mi belli de ğil. Ve bunu yazanlar gazetenin a ğzından yazıyorlardı tekziplerini. Đ te biz dün öyle bir yayında bulunmu tuk. Bu yayınımız yanlı tır, yalandır. Okuyucularımızdan özür dileriz diyorlardı. Bir gün öyle bir ey oldu ki bütün bu tekziplerin hepsi bir güne geldi. Birinci sayfayı tümüyle kaplayacak ekilde bir tekzip akınına u ğradık. Bunları yayınlamak zorundaydık ve yayınladık. Oldu ğu yerlere koyduk. Birinci sayfada haber de vermek zorundayız tabii. Birinci sayfa haberlerini son sayfaya aldık. Birinci sayfa a ağı yukarı tamamen tekzip dolu oldu"(Aktaran: Birand vd, 1999: 118).

Basın üzerindeki o dönemki baskıların arttı ğının bir kanıtı da 238 gazetecinin Demokrat Parti Hükümeti’nin son 4 yılında mahkûm edilmi olası gösterilmektedir(Birand vd, 1999:118). Görüldü ğü üzere özellikle basına ili kin ucu açık ve suçlamalara her türlü olana ğı tanıyan yasalar o dönem içinde Demokrat Parti Hükümeti’nin fazlasıyla ele tirilmesine neden olmu tur. Hükümetin kontrolünde olan radyo içinse bu tutum farklı de ğildir. 24

Turgut Er’e göre 1950–1960 yılları arasında radyo yayınları üzerinde büyük tartı maların yapıldı ğı bir dönemdir. Demokrat partinin 10 yıllık iktidarı zamanında radyoların iç siyasette halkı yönlendirici bir silah olarak kullandı ğı iddialarına kar ılık verilen cevaplar hakkında birçok yazı yazılmı ve birçok kitap ne redilmi tir. Bu da göstermektedir ki radyonun, kamuoyu olu turmadaki etkinli ğinin, devletler ve yönetimlerce vazgeçemeyece ği bir araç oldu ğudur(2003: 99-100). Vural’a göre “Radyo üzerinde hükümetin yo ğun baskısı ba langıcından 1960 yıllarına de ğin giderek artmı ve aracın tek yönlü hükümet yanlı kullanılması sonucunu do ğurmu tur. Egemen güç ile muhalefetin önemli tartı malarına hedef olan bu nokta, önemli boyutlara ula mı tır. Bütün bunlar 27 Mayıs yönetiminin gelmesine taban olu turan, yol açan faktörler olmu tur.” (1986: 118). Đhtilalin 1960 yılının 27 Mayıs gününde meydana geliinde de o dönemin en önemli kitle ileti im aracı kabul edilen radyo kullanılmı tı ve radyo dinleyenleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin giri iminden yine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sesinden yapılan u anonsla haberdar olmu tur:

"Dikkat dikkat... Muhterem vatanda lar. Radyolarınızın ba ına geçiniz. Güvendi ğiniz Silahlı Kuvvetlerimizin sesi birkaç dakika sonra size hitap edecek." (Çankaya, 2003: 56).

1.1.2.3. TRT Dönemi

27 Mayıs Đhtilali 1960 yılında gerçekle tirildi ği sırada Türkiye içinde bulundu ğu ekonomik ve toplumsal sıkıntılarla u ğra ırken, radyo yayıncılı ğı içinde önemli bir dönüm noktasına gelinmi tir. Bu dönüm noktası 1964 yılında Türkiye Radyo Televizyon kurumunun kurulmasıyla netle mi tir. Đhtilalden sonra 1961 yılında yeni bir anayasa olu turuldu. 1961 anayasasıyla beraber radyo yayıncılı ğı ile ilgili bir takım önemli de ğiikliler meydana gelecekti. 1961 Anayasası ve radyo yayıncılı ğı ile ilgili olarak Er “1961 Anayasası'nın, özerk radyonun olu turulmasına dönük emri do ğrultusunda çalı malar ba latılmı tı. Toplanan radyo yayınları Danı ma Kurulu'nca tespit edilen ilkeler, Basın ve Yayın Turizm Genel Müdürlü ğü'nce onaylanarak uygulanmaya ba landı. Yayın programlarında de ğiiklikler yapıldı. Yeni programlar ilave edildi. 27 Mayıs harekâtı’nı yurt içi ve yurt dı ı kamuoyuna anlatan programlar üretilerek yayınlandı” (2003: 100) demektedir. 25

Türkiye’nin kar ıla tı ğı ilk ihtilalin ya andı ğı 1960’lı yıllarda dünyada ∗ ABD’nin kendisini bile tarif ederken kullandı ğı “karma ekonomi” ilemi tir. Dünya çapında sava ların ya andı ğı, bir yandan da bloklar arası gerginli ğin hat safhada olmasının nedeni olan so ğuk sava devam ederken, ihtilal hükümeti ekonomide düzenleme kararı almı ve “iktisadi planlama” gündeme getirilmi tir. Dönem bütün batı kampında planlamanın yayıldı ğı, iktisatçıların yeni teknikler geli tirdi ği bir ça ğdır. Ülkelerin ba arısı, büyüme hızının yüksekli ği sanayile me ve gelir bölü ümünü düzeltmeyle ölçülmü tür. Serbest piyasa ekonomisi ile dünya pazarına katılma rafa kaldırılmı tır (Kazgan, 1999: 95). Sosyal devlet ilkesinin SSCB tehlikesi kar ısında kapitalizmin devam edebilirli ği açısında büyük önem kazandı ğı bu yıllarda Türkiye, ayak uydurmaya çalı tı ğı batılı devletlerin demokrasi anlayı ını yerle tirmeye çalı mı ve dünyada oldu ğu gibi gelir da ğılımını düzenlemek istemi tir. O dönem içinde ihtilal sonrasında kurulan TRT’nin özerk bir kimlikte olması ise hem bu demokratikle me çabası hem de hem de Demokrat parti örne ğinde oldu ğu gibi özellikle radyonun tek taraflı siyasi emellere alet edilmesi do ğrultusunda ülkenin siyasi hayatının demokratikle mesine engele te kil edebilecek bir radyo yapılanmasının yerine daha iyi bir modelin yerle tirilmesi gereklili ği üzerinde durulmu tur. DP ve önceki Dönemlerde radyonun iktidarların borazanı haline gelmesi fazlasıyla tepki toplamı tır. Bu nedenle CHP ilk hedefler bildirgesine özerk radyo ilkesini koymu tur. 1961 Anayasası’nın 121. maddesi konuyu söyle ortaya koymaktadır: “Radyo ve Televizyon istasyonlarının idaresi, özerk kamu tüzel ki ili ği halinde, kanunla düzenlenir.” (Çavdar, 2008: 106). Dönemin ko ullarında yeni olu turulan TRT’nin özerk olması kaçınılmazdır ve demokratikle meye çalı an Türkiye’nin mücadelesinde son derece önemli bir karardır. Bu noktada üzerinde durulması gereken konu demokratikle me ya da sosyal devlet ilkesinin ön plana çıkı nedenlerinin alt yapısıdır. Görülen odur ki kapitalist üretim biçiminin siyasi ve ideolojik anlamda tehlikeye dü tü ğü 1960’larda ekonominin ya adı ğı sıkıntılar devlet müdahaleleri ile çözülmeye çalı ılırken bir yandan da kapitalist üretim içindeki toplumların sistemlere ba ğlılıklarının sa ğlanması için gelir seviyelerinin, siyasal ve

∗ Batıda Keynes'in ba lattı ğı müdahaleci kapitalizmle birlikte gelen ekonomik sistem. 26

sosyal hakların arttırılması art olmu tur. Đ te böyle bir toplumsal ve ekonomik ko ul içinde TRT 1964 yılında Özerk olarak kurulmu tur. 1961 Anayasasının 121. maddesine dayandırılarak o yıllarda "Özerk kamu tüzel ki ili ğine" uygun yasa çalı maları ba latılmı tır. Bu do ğrultuda olu turulan komisyonda, 359 sayılı TRT yasa tasarısı, 24 Eylül 1963'de TBMM'de görü ülmeye ba lanmı tır. 24 Aralık 1963 tarihinde kabul edilen yeni TRT Yasası 1 Mayıs 1964 tarihinde yürürlü ğe girmi tir.(Er, 2003: 100) Böylelikle devlet tekelinde olan radyo yayıncılı ğı özerk bir kimli ğe kavu mu tur. Özerk bir kimli ğe bürünen radyo 1961 Anayasasının da sa ğladı ğı özgürlük ortamında tarihinde ilk kez devletin a ğzı olmak çıkarak daha tarafsız bir ekle bürünmü tü. Bu tarafsızlıksa bir takım ki ileri ve kurumları rahatsız etmi tir. Turgut Özakman dönemi öyle anlatır. 1927'den 1964'e kadar bir merkezi hükümet organı olarak derece derece siyasi iktidarın emrinde ve hizmetinde kullanılan, tek yönlü yayınları kamuoyunu artlayan ve tek bir siyasi görü e göre olu turan radyo, TRT'nin kurulmasıyla fiilen, her konuda tarafsız ve objektif yayın yapmaya ba layınca, uzun yılların alı kanlıkları ve yeni isteklerle kar ı kar ıya kalındı. Bu yeni statü ve statü gere ği olan yayınlar çe itli çevrelerce yadırgandı, yanlı anla ıldı, ters yorumlandı, olumsuzca de ğerlendirildi. Bu, geçirilmesi zorunlu ve ola ğan bir durumdu. TRT bu dönemlerde, haklar ve gerçek olan olgular üzerinde tartı ılmasını sa ğlamak için yaptı ğı çalı malar dı ında, her türlü polemikten uzak, günlük tartı maların üstünde kalmı tır.(Aktaran: Dinç vd., 2000: 134).

1968 yılında önce Fransa'da, sonra öbür Avrupa ülkelerinde ve ABD'de üniversite gençli ği kurulu düzen aleyhinde ayaklanmı tır. Bu hareket Türkiye'ye de ula mı tır. Fakat öbür ülkelerde görece kısa sürede gelip geçtiyse de Türkiye'de yerle mi ve 1970'de olaylar tırmanı a geçmi tir. Ö ğrenci olayları da "kent gerillası" tipine do ğru kaymı tır. Banka soygunları ve Amerikalılara yönelik eylemler yapılmı tır. Üniversitelerde de büyük olaylar çıkarken i te bu ortamda, 1971 de Genelkurmay Ba kanı ve Kuvvet Komutanları 12 Mart muhtırasını vermi lerdir. Muhtıra durumdan hükümeti ve Meclisi sorumlu tutmu , çünkü Atatürk'ün ve Anayasanın öngördü ğü reformları hükemetin yapmadı ğı dü ünülmü tür. Bunu yapacak partiler üstü "kuvvetli ve inandırıcı" bir hükümet istenmi ti. Durum kar ısında dönemin Ba bakanı Demirel istifa etmi tir (Ak in, 2001: 247-248). 1970’li yıllar dünya çapında ekonomik sosyal ve siyasal de ğimlerin ya andı ğı bir dönemi i aret eder. 1960’lı yılların son dönemlerinde meydana gelen ekonomik 27

ve sosyal sıkıntılar sonrasında Türkiye bir askeri müdahale ile daha kar ıla mı ve tüm dünyada sancılı geçecek olan 1970’li yıllara dünya ülkelerinde olu an sıkıntılar paralelinde fakat kendi ko ulları içinde daha farklı bir ba ğlamda girmi tir. Kazgan’a göre 1970’ler serbest piyasa ithali ve finans kapitalin etkilerine açılmanın ba ladı ğı dönemdir. Bu politikanın petrol krizini izleyerek gündeme gelmesi, enflasyon hızının dönemin sonuna do ğru tarihsel rekor kırması, kayıt dı ı ekonominin patlama noktasına girmesi dönemin önemli ekonomik özellikleridir. Dönem aynı zamanda özel giri iminde faaliyetlerinin patladı ğı, (Ortado ğu’dan ba layarak) dı dünyada etkinlik göstermeye ba ladı ğı yeni bir a amadır (1999: 102). Bu dönemin ba langıcı itibariyle özerk olan TRT’nin özerkli ğine son verilmesi 1960’lı yıllarda TRT’nin bir takım siyasi görü sahibini rahatsız eden yayınları ile ba ğlantılı olarak bu sıkıntılı süreçte yeniden iktidarların basının deste ğine ihtiyaç duyması ile de alakalıdır. Dünya çapındaki ekonomik de ğiimler ve Türkiye’ye yansımaları sonucunda alınacak kararlar için toplumsal deste ğin sa ğlanması önemi adına radyo ve televizyonun gücüne bir kez daha ba vurulmu tur. 1971 yılında yapılan darbe sonrasında TRT’nin özerkli ği kalkmı ve temel hak ve hürriyetlere sınırlamalar getirilmi tir (Ak in,2001:249). Anayasanın 121. maddesinde yapılan de ğiikli ğe paralel olarak, 359 sayılı TRT Kanununu de ğitiren, 1568 sayılı kanun, 21 Ocak 1972'de Millet Meclisinde, 10 ubat 1972 tarihinde Cumhuriyet Senatosunda kabul edilmi tir. Yeni Kanun, 29 ubat 1972 tarihinde de Resmi gazetede yayınarak yürürlü ğe girmi tir. Birinci Nihat Erim, hükümeti zamanında yapılan bu de ğiiklikle, 359 sayılı kanunun birinci maddesinde yer alan, "Özerk" ifadesi. "TRT tarafsız bir kamu iktisadi kurulu udur"’a dönü mü tür (Kaptan, 2002: 47). Uzun süredir yaptı ğı yayınlarla birçok grubu veya ki iyi rahatsız eden TRT’nin durdurulması ve yayınların yeniden 1961 öncesindeki gibi egemen ideolojinin kontrolüne alınması için darbeyle birlikte harekete geçilmi tir. Dönemi Jülide Gülüzar öyle de ğerlendirir: 12 Mart Yönetimi daha ilk aylarda TRT’de kıyıma ba ladı. Mahmut Tali öngören, Varlık Özmenek, Melih A ık, Orsan Öymen, Sevgi Soysal, Yalçın Do ğan, Ela Güntekin, Nuri ve Sezi Çolako ğlu ba ta olmak üzere birçok TRT çalı anı evlerinden, i yerlerinden alınıp alınıp götürüldüler. Sezi Çolakoglu içeri atıldı ğında hamileli ğinin son aylarındaydı (Gülizar,1995: 36).

28

Đhtilal dönemi TRT için son derece sancılı geçmi tir. Ülkenin her yerinde sıkıyönetim hak ve özgürlükleri kısıtlarken, özellikle tarafsızlı ğını artık kaybetmeye ba layarak sıkıyönetimin kontrolüne giren TRT için Julide Gülizar TRT’nin bir toplantısında u konu mayı yaparak döneme ı ık tutar: " u toplantıda bulunanlar içinde en eski TRT’ci benim. Sizler 1964'te geldiniz, ben 1956'dan beri buradayım. Tarafsız yayın yaptı ğımızı söyleyelim, ama kendi kendimize bulundu ğumuz u salonda bir eyi de itiraf edelim. 1950-1960 dönemi radyosuna halk DP'’nin borazanı derdi. imdi de sıkıyönetimin borazanı olduk. Bir ihtilal döneminde nasıl tarafsız yayın yapılır? Daha 7–8 ay öna TRT Yasasının pek çok maddesi de ğitirildi, özerkli ğimiz elimizden alındı. Siz hangi tarafsızlıktan söz edi.” (Gülizar, 1995: 40).

1970’lerle beraber yeni bir ekil kazanan TRT artık bir devlet kurulu u olarak tarafsız olma çabası içine bocalarken 1970lerin ortalarından itibaren toplumsal hareketlerin artması ekonomik sıkıntılar vb. yüzünde Türkiye tekrar bir dar bo ğaza girmi ve bu süreç 12 Eylül darbesiyle son bulmu tur. Radyolarda 12 Eylül 1980 sabahında toplum u mesajla kar ıla mı tır:

“Yüce Türk Milleti, Türk Silâhlı Kuvvetleri, Đç Hizmet Kanunu'nun verdi ği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararı almı ve ülke yönetimine bütünüyle el koymu tur .” (Topuz, 2003: 257).

1980 lerde TRT’de bir takım yenilikler ya anmı tır. FM yayıncılı ğı 1986 yılında stereo olarak ba lamı tır. (Altunba , 2003: 33). 1983 yılında TRT 1 radyo yayınları ülke nüfusunun %90’ına, TRT 2 ise %82’sine ula mı tır. 1986 yılında ise radyodaki canlı yayın süreleri artmı tır. 1987 yılında TRT radyolarının 4. kanalı Radyo 4 yayına ba lamı tır (Kaptan, 2002: 58-60). 12 Eylül Hükümeti de önceki darbelerde oldu ğu gibi elektronik yayıncılık ile ilgili yasayı de ğitirmi tir. 14 Kasım 1983’te Yürürlü ğe giren 2954 sayılı yasa, 359 ve 1568 sayılı yasaları yürürlükten kaldırır. Sadece TRT Kurumu için de ğil Türkiye’deki tüm radyo ve televizyonlar için yeni bir düzenleme getirir. Yasanın en önemli özelli ği Radyo ve Televizyon Yüksek Kurulunu öngörmesidir. Bu kurul TRT’nin genel müdürünün belirlenmesinde ve yönetim kurulunun olu turulmasında ayrıca yayınlarla ilgili politikalardan ve denetimden sorumlu ve yetkilidir (Dinç, 2000: 218). 29

1.1.2.4. Özel Radyolar

1990’lı yıllar dünyada de ğiim rüzgârlarının batıdan do ğuya do ğru esti ği bir dönemdir. Özellikle SSCB’nin da ğılması, Do ğu Almanya’nın sistem de ğiikli ği ve Federal Almanya’yla birle mesi, Romanya’da Nikolay Çavu esku’nun öldürülmesi ve kapitalizme geçi vb köklü de ğiikliklerin dünya ekonomik ve siyasal hayatını etkiledi ği dönemde kapitalizm Çin Halk Cumhuriyeti, Wietnam, Küba gibi ülkeler dı ındaki tüm dünya ülkeleri için tam anlamıyla kaçınılmaz olmu tur. Bu dönü üm çift kutuplu dünyanın tek kutuba dü mesiyle ve küreselle me gerçe ğinin tepe noktaya ula masıyla Türkiye’yi de fazlasıyla etkilemi tir. Türkiye’de 1980’li yılların sonlarına do ğru ba layan özelle tirme politikası de ğien dünyaya entegre olma çabasının bir göstergesidir. ∗ 1970’li yıllarda ekonomik anlamda ya anan fordizmden post-fordizme geçi , sosyal bilimler yazınında hâkim görü e göre kapitalizmin bir fazından di ğer bir fazına geçi olarak algılanmaktadır. Murray (1989), Hebdige (1989), Hirst (1989) ve Smart (1992) gibi birçok yazar fordizm’den post-fordizme geçi i, düzenli (organize) kapitalist ekonomiden düzenli olmayan kapitalist ekonomiye bir geçi olarak tanımlar (Da ğdelen, 2005). Bu geçi ile birlikte alt yapının de ğimesiyle üst yapıda da toplumsal ve politik de ğiikliklerle kar ıla ılmı tır. Fordizmle beraber hükümetlerin uygulamaya ba ladıkları sosyal devlet ve ∗ kalkınmacı devlet ilkesinin yerini Liberalizasyon, deregülasyon , özelle tirme, yerelle menin aldı ğı post-fordizmde Jessop’a göre “ Devlet fordist devletin aksine talep yönünü de ğil arz yönünü organize etmeye yönelir. Esnek arz yönlü stratejilerle

∗ Henry Ford’un bilimsel yönetim ilkeleri ile birle tirerek tasarladı ğı üretim sistemi ile gündeme gelen fordizme kar ılık, kimi yazarlarca post-fordizmin ilk çıkı noktasının da yine otomotif sektörü oldu ğu ve post-fordizmin anılan sektör oda ğında uygulanarak geli tirilen esnek üretim ve yönetim teknikleri ile ortaya çıktı ğı ileri sürülebilmektedir. Bu ba ğlamda Taichi Ohno’nun 1980’lerde geli tirdi ği “Toyota Üretim Sistemi”nin post-fordist üretim paradigmasında önemli yere sahip bir model oldu ğu söylenebilmektedir (Da ğdelen, 2005: 3).

∗ Deregülasyon kavramı Avrupa’ya 1980lerin ba ında ABD’den ithal edilmi tir. Neo- liberal doktrinin ya ama geçirilmesi sürecinde ortaya çıkan uygulamalardan biridir. Pazar ekonomisinin yeniden yapılandırılması ve devlet müdahalesinin en aza indirilmesi do ğrultusunda, özellikle tekelle meyi önlemek için olu turulmu olan ayrıntılı yasal düzenlemelerin piyasanın serbestçe çalı masına engel oldu ğu gerekçesiyle ekonominin belirli sektörlerini çevreleyen mevzuatın azaltılması ve serbestle tirilmesi anlamını ta ır (Pekman, 1997: 58) 30

∗ üretimdeki rijiditeleri gidermeye çalı ır ve sosyal harcamaları kısmak içinde talep yönündeki rijiditeleri in a eder. Đ levler de ğimekle birlikte post fordizmde devletle ilgili beklentiler son derece önemlidir (Aktaran: Belek,1999: 256). Postfordizm’in medyaya yansımaları ise serbest pazar ekonomisinin geli imi ve reklam ihtiyacı ile alakalı olarak ba lar. Kamu modelinin benimsendi ği Avrupa’da devlet tekelleri kırılarak özel kanallar açılmaya ba lanır. Pekman’nın ifadesiyle kamu yayıncılı ğının yıkılmaya ba lamasıyla 1980’lerde Avrupa ülkelerini deregülasyon tanımı altında toplayan ve yasal çerçevelerin de ğitirilmesi ile yayıncılı ğın özelle meye açılmasına olanak tanıyan bir a amaya gelinmi tir (Pekman, 1997: 61). Post-fordizm öncesinde sermayenin ulusal bir yapılanı ı söz konusu iken post- fordizmle beraber küreselle me hâkim olmaya ba lamı tır (Da ğdelen, 2005). Kazgan’a göre o yıllarda Türkiye’yi de içine alan küreselle menin amacı ve i leyi i öyledir. “Küresel boyuttaki bu yeniden yapılanmada amaç çok açık: Mal, hizmet, her biçimiyle sermaye için dünya pazarı serbestle me/özelle tirme yoluyla kurulurken, yerel yönetimler do ğrudan küresel pazarla ili ki kuracak; ulusal pazar, ulusal sermaye ve eme ğe ili kin ekonomi düzlemindeki i levleri, yetkileri ve sorumlulukları açısından ulus-devlet, erki en aza indirilmi bir örgüte dönü ecek.” (2002: 34). Tam anlamıyla bu anlayı ı benimsemeye çalı an Türkiye’de de özelle tirme ile devletin ekonomide 1930’larda belirledi ği devletçilik anlayı ı terk edilerek, devletin tekelinde olan hizmet veya ürün satan çe itli kurumlar özel sektöre devredilmeye ba lanmı tır. Devletçilik ilkesinin ba lamasıyla devlet tekeline alınan radyo yayıncılı ğı için ise yeni bir de ğiiklik süreci, benimsenen yeni ekonomik anlayı la paralel olu maya ba lamı tır. Bu süreç Avrupa 1980’lerde hukuki düzenlemelerle gerçekle tirilen deregülasyon politikasının bir uzantısı olup Türkiye’ye yakla ık 10 senelik bir gecikme ile gelmi ve yayıncılık anlayı ını tümden de ğitirecek yeniliklerin ba langıcı olmu tur. Türkiye’de özel yayıncılıkla ilgili olarak 12 Ocak 1989 tarihli bir yasanın önemli bir yeri vardır. 3517 sayılı yasa ile TRT vericilerinin tümü PTT’ye devredilir. Yo ğun çalı malar sonucunda, 16 orta ve uzun dalga, 102 FM, 5 kısa dalga radyo

∗ Esnemezlik, de ğimezlik, sabitlik anlamındaki kelime. 31

vericisi, 72 adet küçük güçlü TV verici ve aktarıcısı 1 Mart 1989'da PTT'ye verilir, bununla birlikte, vericilere ait her türlü bina, arazi, altyapı ve televizyon programları ileten 3000 kilometrelik radyolink sı de uzmanla mı 1400 personeliyle birlikte PTT'ye devredilir (Dinç, 2000: 221). TRT yo ğun itirazlarına ra ğmen belediye, polis, üniversite ve çe itli kamu kurumu radyoları yayınlarına devam eder. Henüz özel radyolar yoktur ancak kısa sürede radyo yayıncılı ğı Türkiye’de hızla de ğiecektir. O yılları Cankaya öyle özetler : “1990'lı yılların ba ında, Türkiye'de 1982 Anayasası, 2813 Sayılı Telsiz Yasası ve 2954 Sayılı TRT Yasası yürürlükteydi. Var olan hukuk düzeni ve yürürlükteki yasalar çerçevesinde, radyo-televizyon yayıncılı ğı devletin denetiminde ve tekelindeydi. Var olan fiili duruma bakıldı ğında; kamu kurulu ları içinde TRT dı ında, Polis Radyosu, Meteoroloji Radyosu, Bakanlık ve K ĐT radyoları, Üniversite radyolarının yayın yaptıkları görülüyordu. Polis Radyosu, TRT'nin müzik denetiminden geçmeyen parçaları yayınlayıp, arabesk müzik çaldı ğı için geni bir dinleyici kitlesine sahipti. Oysa kurulu amacı, göreviyle ilgili duyurular yapmak ve uyarılarda bulunmaktı.”(2003: 256)

Özel yayıncılıkla ilgili ilk geli me ise 1990 yılında yayınına Yurt dı ından ba layan Magic Box Star 1’ televizyonu ile olmu tur. Almanya’dan ilk kez korsan olarak yayına ba layan kanalı ba ka televizyon kanalları ve radyo istasyonları izlemi tir. Ünlüer’e göre böylece “Kısa sürede yasal dayanaktan yoksun ancak kamu ve özel olmak üzere ikili bir yayıncılık sistemi fiili olarak gerçekle mi tir” (Ünlüer,2005:121) bu dönemde yayınlarına ba layan radyolar öyledir: Genç Radyo, Radyotek , Metro FM, Number One FM, Power FM, Enerji FM, Show Radyo Süper FM , Blue FM, Hür FM, Best FM, Radyo 34, Mega Radyo, Kulüp Radyo, BRT, Meta FM, Đstanbul FM, Spor FM, Ak Radyo (Çakır: 2005: 42). 1993 yılında, özel radyoların hava ve deniz trafi ğini olumsuz etkiledi ği hususunu göz önünde bulunduran Ula tırma Bakanlı ğı Telsiz Genel Müdürlü ğü, özel radyo yayınlarını yasaklamı tır. Aynı yıl Anayasanın 133. maddesinde yayınların tekel durumu kaldırılarak, özel yayıncılı ğa izin verilmi tir.(Aziz, 2002: 228-229). Bu yasa de ğiikli ğinden sonra 24 Nisan 1994’te Radyo ve Televizyonların Kurulu ve Yayınları Hakkında kanun yürürlü ğe girmi tir. Yasa hem özel kanalları hem de TRT’yi kapsamaktadır (Cankaya, 2000: 38). Kanun, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesi ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulun kurulu , görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi amacıyla düzenlenmi tir. Kanun 24.04.1994 tarihinde 32

yürürlü ğe girmi ve 15.05.2002 tarih ve 4756 sayılı Kanunla 3984 sayılı Kanunun çe itli maddelerinde ek ve de ğiiklikler yapılmı tır (RTÜK,2008:1). Halen karasal ortamdan yayın faaliyetine devam eden kurulu lar, (Radyo: 22.06.1995 – 08.12.1995 tarihleri ) yasal süresi içerisinde Üst Kurula lisans ba vurusunda bulunan anonim irket statüsünde olan veya Mahkeme Kararları çerçevesinde ba vuruları kabul edilen yayın kurulu larıdır. Ulusal radyo sayısı 35, bölgesel radyo sayısı 99 ve yerel radyo sayısı 948 olmak üzere radyo yayını yapan kurulu ların sayısı 1082’dir (RTÜK, 2008: 1). Özel radyoların yayına ba lamasıyla TRT radyolarında 2000’li yıllarda de ğiim ba lamı tır. Türkiye'deki radyoculuk gelene ğinin en köklü postası Radyo-1 de, 29 Ocak 2001’den itibaren, 07.30-19.00 saatlerin kapsayan gündüz ku ağındaki yayın formatı tamamen de ğitirilerek, tümüyle söze dayalı bilgi verici programlar yayınlanmaya ba lamı tır. Her saat ba ı haberlerin yer aldı ğı Radyo-1'de hemen hemen bütün programlar canlı olarak sunulmaktadır. Bunun dı ında Radyo 2 (TRT- FM) popüler, Radyo 3 batı ve klasik, Radyo 4 de Türk Müzi ği kimlikleriyle daha ön plana çıkacak ekilde yeniden gözden geçirilmi tir. Aynı ekilde, bölge radyolarının yayın prototipleri de dinleyicilerin istek ve önerileri dikkate alınarak yeniden düzenlenmi tir (TRT, 2005: 62).

1.2. Radyo Habercili ği

Đlk düzenli yayın yapan radyo istasyonlarının sanayile mi ülkelerde 1920’lerde ortaya çıkması ile birlikte radyo haberlerinin ilk örnekleri de sunulmaya ba lanmı tır. Geçmi yıllarda yazılı kültürün ürünü olan gazetelerden haber alan toplumların, bu alı kanlı ğının yanına yeni bir kitle ileti im aracı olan radyo da eklenmi tir. Radyonun haberi aktarı ı yapısal özelliklerinden dolayı yeni bir gazetecilik anlayı ının olu masına neden olmu tur. Tokgöz’e göre bu anlayı “Konu ma eklinde haber verme” olarak adlandırılırken basit bir dille hazırlanmaya çalı ılan haberlerde hiçbir zaman yerle mi haber kuralları ortadan kalkmamı ancak kendi yapısı içinde yeniden uyarlamı tır (Tokgöz, 1994: 297). Bu yeni haber türüyle bir anlamda toplumlar, yazılı kültürden yeniden sözlü kültüre geri dönmü lerdir. Önceleri haber alma için kullanılan ve yazılı kültürün ürünü olan gazetelerin geli tirdi ği haber anlayı ı habere eri im ve haberin algılanı ı 33

radyoda farklı bir ekle bürünerek yeniden sözlü kültürde olan eklin bir benzerine dönü mü tür. Yazı insan bilincini en çok de ğitiren tekil bulu tur ayrıca ba ğımsız bir dil ve özerk bir söylem olu turur. Temeli sözlü kültürde olan kelimeler yazıyla görsel boyutta hapis olurlar. Yazı öncesi dönemi birinci sözlü kültür olarak nitelendiren ∗ Ong’ a göre artık birincil sözlü kültüre rastlamak çok zordur (Ong, 2007: 25-97). Ong’a göre günümüz ileri teknolojisiyle ya antımıza giren radyo, televizyon ve di ğer elektronik araçların “sözlü” nitelikleri, üretim ve i levi önce yazı ve metinden çıkıp sonra konu ma diline dönü türüldü ğü için “ikincil sözlü kültür”ü olu turur (Ong, 2007: 24). Bu anlamda radyo haberleri radyo yayıncılı ğının ba ladı ğı ilk tarihten itibaren yeni bir tür eklinde meydana gelmi tir. Bu meydana geli te yine metinlere ba ğlı kalındı ğı için de “ikincil sözlü kültür”ün ürünü olarak karımıza çıkar. Bu kısım içince radyo habercili ğinin dünyadaki ve Türkiye’deki tarihi sürecine ve geli imine yer verilmi tir.

1.2.1. Radyo Habercili ğinin Tarihi

Đkincil sözlü kültürün radyoda haber olarak kar ımıza ilk çıkı ı ile ilgili olarak Keith 1920 yılında Detroit’de yayın yapan WWJ isimli radyodan ve daha sonraki dönemde tarihin ilk düzenli yayın yapan radyosu olarak kabul edilecek KDKA’den bahseder. Haberle ilgili ilk giri imler o dönem için son derece cesur bulunurken 1920 sonlarına kadar son derece yava geli mi tir (Keith, 2000: 153). Tüm kaynaklarda iddia edildi ğinin aksine dünyada ilk düzenli haber bültenini hazırlayıp sunan radyonun KDKA olmadı ğı savunan Micheal Emery ve Edwin Emery, Detroit’ de deneysel amaçlı kurulan 8MK isimli radyodan bahsederler. 8MK isimli bu radyo 20 A ğustos 1920’de Detroit News’in gazetesinin binasından ba ladı ğı yayınlarında aynı gazetenin sponsorlu ğu ile haber bültenleri yayınlamı tır (1996: 278). Amerika da gazeteler bu yeni elektronik medyayı güçlü bir rakip olarak algılamaya ba lamı tır ve okuyucudaki korkutan azalma ile gazetelerin tepki

∗ Birinci sözlü kültür, ileti imin sadece konu ma diliyle gerçekle ti ği ve hiçbir ekilde yazının ve matbaaanın bilinmedi ği bir dönemdir. 34

göstermesi sonucunda radyo istasyonlarına haber konusunda boykot uygulamı lardır. Böylelikle radyolar en önemli kaynaklarını kaybetmitir (Keith, 2000:153). Bu durumun nedenleri arasında reklam paylarının önemli bir etken oldu ğu bilinmektedir. Ancak durumun önemli bir boyutu ise 1927 yılı içinde Amerika Birle ik Devletlerinde Amerikan Gazete Yayıncıları Derne ği’nin raporuyla ortaya çıkmatadır. Bu rapora göre o dönemde 48 gazete kendi radyosuna sahiptir. Yine aynı rapor gazetelerin sahipleri olmadıkları radyolarda da 69 programın gazeteler tarafından sponsor deste ği aldı ğını göstermektedir. Yüksek dereceli radyoların da yarısından fazlasının gazetelerle yakın ili ki içinde oldu ğu bilinmektedir (Emery and Emery, 1996: 279). Genel görünüm böyle iken gazetelerin tepkileri do ğrultusunda radyo habercili ği yeni bir hal almaya, haber merkezlerinde muhabirler çalı tırmaya ve kendi haberlerini toplamaya ba lamı lardır. 1934 yılında ise United Press, Đnternational News Servis ve Associeted Press, haberlerini radyo istasyonlarına satmaya karar verirler ve böylece boykot da ortadan kalmı olur (Keith, 2000: 153). Radyo habercili ği tarihinde çe itli ülkelerde gazetelerin radyodan haber yayınlanmasına tepki göstermesi, haberlerin gazete haberlerinden aktarılıyor olmasıydı. Amerika Birle ik Devletleri’nde gazetelerin bu duruma kar ı çıkması ve hukuki mücadele ba latması radyo habercili ği ve genel olarak kitle ileti im araçlarının haber aktarımları ile ilgili çok önemli bir kararın da alınmasına neden olmu tur. Bu karar radyo istasyonlarının gazete ve di ğer basılı haber unsurlarını kaynak olarak kullanabilmesini sa ğlamı tır. Habercilikle ilgili bu konu hakkında açılan mahkeme ile, özel ifade ve anlatımların telif haklarının korunaca ğı söylense de, haberin gerçek içeri ğinin halkın mülkü oldu ğu, kimsenin haberin sahibi olmadı ğı kararına varılmı tır. Radyo istasyonları karardan sonra, artık haberleri kendi çalı tırdıkları muhabirleri yapmasa bile yayınlaya bilirlerdi (Defleur and Dennis, 2002: 178). Kurulu undan (1922) 3 sene sonra Đngiltere’de yaygınlı ğını arttıran BBC radyo haberlerinde ise ilk senelerde ba arısız olmu tu. Đngiltere’deki büyük basın kurulu ları BBC’yi haber i inden uzak tutmu lardı. Bültenler ajanslardan alınan haberlerle yapılırken, gazete satı ları dü mesin diye 19.00’dan sonra yayınlanmı tır (BBC, 2009). 35

Radyo, Đkinci Dünya sava ında param parça olan, dünyanın en önemli haber aracı olmu tur. ABD Đkinci Dünya sava ına girmeden önce bile dünyanın dört bir yanındaki muhabirler Newyork’a önemli olayların raporlarını göz tanıkları olarak iletebilmi lerdir. Amerikalılar 1940 yılında Londra’nın Alman Hava Kuvvetleri tarafından bombalanı ını Edward R. Murrow’un anlatımıyla birinci kaynaktan dinlemi lerdir. 1941 yılında ise iki bin Amerikan askeri ve bir o kadar sivilin Pearl Hurbor’da Japon saldırısı ile hayatlarını kaybettiklerini ve amerikan donanmasının ağır yara aldı ğını radyodan ö ğrenmi lerdir (Defleur and Dennis,2002:178) 1940’lı yıllarda Đkinci Dünya Sava ı sırasında Almanya’nın propaganda silahı olan Alman radyoları kar ısında, radyoların da sava ı olarak kabul edilen bu çarpı mayı BBC kaybetmek üzereydi. 1943 yılında BBC sava raporları ünitesini kurmu tur. Bu ünitenin üyesi olan haberciler sert bir askeri e ğitime tabi tutulduktan sonra BBC mühendisleri tarafından sava alanları için geli tirilen yeni kayıt cihazları ile donatılmı tır (BBC, 2009). O dönem için radyo habercili ği adına çok büyük bir ba arı sa ğlayan BBC radyo sava larından da galip çıkmı tır. Đkinci Dünya Sava ı sırasında Amerika’da radyonun haber kayna ğı olarak görülmesi durumu tepe noktasına ula mı tır. Spot haberler, röportajlar ve yorumlar sava ı Amerikanın oturma odasına getirmi tir. Radyonun ve telsizin sadece askeri amaçlarla kullanıldı ğı Birinci Dünya Sava ının aksine, Đkinci dünya sava ı boyunca radyo dünyanın di ğer yerleri ile ABD’nin ba ğını sa ğlamı tır. Haber programları bu sıkıntılı dönemde olgunla mı ve halk bu yeni aracıya iyice alı mı tı. Radyo habercili ği bu dönemde daha güvenilir ve inandırıcı olmaya balamı tır (Keith, 2000: 153). Radyo habercili ğinin geli imi konusunda en önemli çabalar Đngiltere’de kar ımıza çıkmaktadır. BBC’nin tüm kanallarına haber sağlamak için kullandı ğı Genel Haber Servisi dı ında Đngiltere’deki ticari radyolara haber sa ğlamak amacı ile 1973 yılında Đndependent Radio News kurulmu tur. Kurulu sadece radyolara haber sa ğlayan bir ajanstır ve 24 saat boyunca bültenlere geni kapsamlı kaynak olu turur. Bir di ğer radyo haber ajansı Metro Networks ise ba langıcında sadece Đngiltere’de ticari radyolara trafik ve seyahat haberleri veren bir ajans iken günümüzde uluslar arası ve ulusal haber sa ğlayan bir durumdadır. 1996 yılına kadar sadece Radyo Virgin’e hizmet eden ajans artık Amerika’da da hizmet vermektedir. Network News 36

ve Reuters haber ajansları da 1996 yılında radyolara yönelik haber sağlama giri imlerini ba latmı tır (Chantler ve Harris, 1997: 18-19). Bu giri imler özellikle radyoların yerel haberler dı ına çıkarak hızlı bir ekilde ulusal veya uluslar arası haberlere bültenlerinde yer vermesini sa ğlarken geni kapsamlı haber merkezleri olu turma veya haberci çalı tırma zorunlulukları da ortadan kalkmı tır. Bir haber medyası olarak uzun süre toplumların en önemli haber kayna ğı olan radyo dünyanın birçok yerinde artık öncelikli olarak bir e ğlence aracı olarak görülmektedir. Bunda elbette televizyon ve internetin payı büyüktür. ABD’de 1980’lere kadar Federal Đleti im Komisyonu (FCC) her radyo istasyonun minimum miktarda da olsa haber yayınlamasını zorunlu tutmu tur. Bu zorunluluk ABD’de 1980lerin ba ındaki deregülasyon politikasıyla ortadan kalkmı tır. (Norberg, 1996: 77). 1990’larda radyo kayıt altına alınmı müzikle yapılan ucuz maliyetli programlarıyla tam bir e ğlence aracına dönü mü tür. Pitspurg’un 1920lerde ilk haberi yayınlayan tarihi KDKA radyosu bile 1991’den sonra haber yayınını ak am saat 20.00’den sonraya kaydırmı tır. Bir çok metropol radyosuysa haberlerini minimum yerel personelle yaparken ço ğu zaman bir yada iki personel kullanmı lardır. Bu personeller de gündüz saatlerinde çalı an haber sunucularıdır. Haberler ajansların haberlerine dayandırılarak yapılır (Vivian, 1999: 177). Öte yandan günümüzde yurt dı ında yapılan ara tırmalar radyo habercili ğinde görülen gerilemeye ra ğmen radyo haberlerinin en çok kullanılan kaynaklar arasında oldu ğunu göstermektedir. Radio Advertising Bureau isimli kurulu un ara tırmasına göre % 50 üzerinde yeti kin insanın günün ilk haberlerini radyodan almaktadır (Aktaran: Keith, 2000: 154). 2000 yılında yapılan ara tırma müzik ve e ğlence a ğırlıklı bir görünüm kazansa da halen radyonun di ğer kitle ileti im araçlarından avantajları ve farklılıkları yüzünden haber konusunda çok önemli bir kaynak olduğunu göstermektedir. Bu ara tırma sonucunda sabah haberlerini radyodan alma oranları televizyon, gazete ve di ğer kitle ileti im araçlarından 12 ya üzeri tüm ya gruplarında açık ara fazladır. Sabah haberleri için Amerika’da yapılan bu ara tırmanın sonuçları bize % 50 oranında sabah haberlerinin radyodan alındı ğını ortalama %30 oranında televizyon ve %14 oranında gazeteden alındı ğını söylerken, di ğer kitle ileti im 37

araçlarının oranı ise % 6 olarak belirlenmi tir. Gün ortasında radyodan haber alma oranı ortalama % 40 a dü erken di ğer kitle ileti im araçlarının oranları yükselir ancak yine sonuç olarak radyodan haber alma oranı di ğer kitle ileti im araçlarından yüksektir. Acil durum haberlerinde de radyo %50 oranının üzerinde olup televizyondan fazla kullanılan bir araçtır. Ara tırmada dikkat çeken di ğer bir hususta genel haber kayna ğı olarak radyonun yine televizyon, gazete ve di ğer kitle ileti im araçlarından fazla orana sahip olmasıdır (Aktaran: Keith, 2000: 154) Bir di ğer kaynakta 1996 yılında ki bir ara tırmadan bahsedilir. Buna göre önceki dönem ara tırmalarda haber kayna ğı olarak kamuoyu ara tırmalarında ilk sırada televizyon ikinci sırada gazetenin olması radyo habercili ğini geri plana iterken, son dönem yapılan ara tırmalar ile radyo haberleri ile ilgili oldukça önemli unsurlar ortaya konulmu ve haber adına da radyonun rolünü yeniden belirlemi tir. Yeni çalı malarda Amerika’da halka ilk haberi hangi kaynaktan almayı bekledikleri sorusunun yanıtı radyo olmu tur. Televizyon ise 2. sırada yer almı tır (Norberg, 1996: 78). Bu ara tırmaların yapıldı ğı senelerde özellikle internet habercili ğinin günümüzdeki kadar geli medi ğine dikkat çekmek gereklidir. Radyoda özellikle haber sürelerinin kısalması da çok önemli bir haber kaynağı olsa bile, radyonun bu durumunu uan tam olarak kullanamadı ğı ve haberlerin müzik ve e ğlenceye yenik dü mesi nedeniyle radyoların gereken etkiyi sa ğlayamadıkları gerçektir. Müzik a ğırlıklı yayın yapan istasyonlar haber yayınlarını azaltmı lardır. Vivian’a göre gerçekte haber yayınlarken bile unu derler: “Bu ki ilerin (Haber sunucusu) haber yapmasına müsaade edin, biz az sonra müzik yapmaya devam edice ğiz.” Vivian gerekçenin ise pahalı olan toplum meseleleri ve haberleri bir kenara bırakarak kar amaçlı hareket etmek oldu ğunu ve kayıt altına alınmı müzik unsurlarının kullanılmasının daha ucuz oldu ğunu söyler. Sonuç ise çok az sayıda istasyon ciddi olarak haber sunumu yapar ve toplum meselelerine e ğilir (Vivian, 1999: 177). Radyonun özellikle günümüzde arabalarda yaygın olarak dinlendi ğini söyleyen Kalbfeld’e göre televizyon izlenemeyecek veya gazete okunamayacak yerlerde dinleyicinin ba ka eylerle de u ğra ırken tercih edilen radyo ayrıca sabahları hala kullanılan hızlı bir bilgi kaynadır (2001: 22). 38

Sayıları az da olsa dünyada sadece haber yayını yapan radyo istasyonları da bulunmaktadır. Haber radyolarının tercih edilirli ği ise müzik radyolarına göre çok daha azdır. Bilindi ği gibi ticari yayıncılıkla beraber birer i letmeye dönü en radyolar kar amaçlı hareket ederler ve ço ğu radyo istasyonu ise haber radyosu olmayı karlılı ğı ve dinlenirli ği nedeniyle tercih etmemektedir. Tüm haber radyoları müzik radyolarına benzer bir ekilde i ler. Müzik yerine bu tür radyolarda hava durumu, spor, i dünyası haberleri ve günlük haber ve gündemi me gul eden konular üzerinde durulur. Tüm bu programlar gün içinde döngü halindedir yani aynı programı bir günde bir kez daha dinleme imkanı ço ğu zaman vardır. Haber radyoları yapım a aması en a ğır olan radyolardır. Personel sayısı bu yüzden fazladır. Yerel muhabirler, haber editörleri, sunucular, trafik raporcuları gibi pek çok sayıda elemana ihtiyaçları söz konusudur. Bunlara ek teknik donanım olarak radyo ve dı dünya için sa ğlanması adına bir yayın aracı, polis ve itfaiye takibi için tarayıcılar ve hatta belki helikopter bir haber radyosu için ihtiyaç duyula bilecek di ğer unsurlardır (Dominick, 1996: 217).

1.2.2. Türkiye’de Radyo Habercili ğinin Tarihi

Türkiye’de ise radyo habercili ği 1927 yılıyla birlikte TTTA döneminde ba lamı tır. Kayıtlarda bulunan en eski yayın kalıbı 26 Nisan 1927 ye aittir ve bu yayın içindeki haber bülteni saati ve süresi öyledir. "Alo alo muhterem samiin, imdi bugünkü ne riyatımızın muhteviyatını arzediyorum: 19.00 Stüdyo Musiki Heyeti'nden evkevza faslı 19.30 Esham ve Tahvilat Borsası Haberleri 19.40 Telsiz Telefon Orkestrası 20.10 Zahire Borsası haberleri 20.20 Telsiz Telefon Musiki Heyeti 20.50 Anadolu Ajans Haberleri 21.00 Telsiz Telefon Orkestrası 21.30 Teganni (Matmazel Apostoldi tarafından)" ( Akıllıoğlu vd ,1990: 12 )

Bir di ğer örnek ise Đstanbul radyosuna aittir. "21 Birinci Te rin Pazartesi Đstanbul Radyosu... 1927 21 Birinci Te rin Pazartesi Đstanbul Radyosu... 18.00 Bayanlara Jimnastik (Bayan Azade Tarcan tarafından) 18.20 Traviata Operası. 1. ve 2. Perde-Plak 19.20 Bayan Patarelli Mandolin Orkestrası Konseri 19.50 Romen Halk Musikisi. Estegaç ve arkada ları. 20.30 Bayan Bedriye Tüzün Radyo Caz ve Tango Orkestrası. 39

21.35 Son haberler ve borsalar 21.50 Orkestra eserleri ve hafif musiki. Plak." (Akıllıoğlu vd. , 1990 : 13) .

Görüldü ğü üzere ilk yıllarda radyo haberleri ak am saatlerinde ve 10 ile 15 dakika arasında de ğien sürelerde yayınlanmı tır. Haberlerse 1945 yılına kadar Anadolu Ajansınca hazırlanmı tır ve oldu ğu gibi aktarılmı tır. Radyo devlet kontrolüne geçti ği 1936 yılına ait cumhuriyet gazetesinde yayınlanan 9 Eylül tarihli yayın programı ve haber bültenlerinin saatleri ve süreleri ise öyledir. 12.30 Plâkla Türk Müzi ği 12.50 Haberler 13.05 Plakla Hafif Müzik 14.00 Kapanı 18.30 Dans müzi ği Çay saati 19.30 Çocuklara masal (M. Cemil) 20.00 Türk Musikisi Hey'eti tarafından klâsik eserler 20.40 Halk Sarkılan (Münir Nurettin) 21.00 Keman ve Piyano Soloları (Pl.) 21.30 Stüdyo Orkestrası 22.30 A.A. Haberleri 23.00 Kapanı (Aktaran: Kocaba oğlu, 1980: 154)

Bu dönemde Bülten sayısı ikiye çıkarken ö ğlen saatlerindeki bülten 15 dakika gece bülteni ise 30 dakika olarak programlanmı tır. Böylelikle hem süre olarak hem de bülten sayısı olarak devlet tekeline geçen radyonun habere daha fazla önem verdi ğini söyleyebiliriz. 1945 sonrasında ise haber bültenleri her biri 15 dakikalık 4 bülten halinde yayınlanmaya ba lanmı tır. Bu dönemde kısa ara haberler yoktur. Bu dönemin dikkat çeken di ğer bir özelli ği ise haber bültenlerinin yanında önceki dönemlerde de olan, Radyo Gazetesi, Ö ğle Gazetesi, Haftanın Siyasi Đcmali, TBMM’de bu gün gibi haber programlarına Kıbrıs saatinin eklenmesidir. 1962 yılından sonra ise tüm Türkiye radyolarından ortak yayınlanan 30 dakikalık bir bülten ve 10’ar dakikalık üç ana ve süreleri 3 dakika olan 6 ara haber bülteni yayınlanmaya ba lanmı tır (Aktaran: Kocaba oğlu, 1980: 306-398). TRT Döneminde 1964’ten 1970’lere kadar objektif bir haber anlayı ını benimseyen radyolar 1971’deki askeri darbeyle beraber yeniden devlet kontrolüne geçmi lerdir. 1971 yılında tüm programlar arasında haberlerin TRT’ye ba ğlı radyolarda %10.36’lık bir oran aldı ğı görünmektedir (TRT, 1971: 8). 1972 yılında ise bu oran 40

haber için tüm programlar arasında %9.70’dir (TRT, 1972: 38). Dönem için en önemli haber ve bilgi edinme kayna ğı olan radyonun devlet tekelinde haber bültenlerine verdi ği önem açıkça ortadadır. 1976 yılında ise TRT Haber merkezi iç haberlerin yakla ık yüzde 95’ini kendi muhabirlerinden sa ğlamı tı. TRT geri kalan yüzde 5’lik kısmı ise Anadolu Ajansı, Türk Haber Ajansı, Hürriyet Haber Ajansı, Akdeniz Haber Ajansı ve Anka Ajansından sa ğlamı tır (TRT, 1976: 51-52). Geçmi yıllarda Anadolu Ajansı’nın radyolar için hazırladı ğı haberler hatırlanırsa TRT’nin habere verdi ği önemi ortaya koyan bu durum radyo habercili ği açısından da profesyonel bir çabanın ortaya çıktı ğını göstermi tir. 1980’lerin ba ında ise TRT Haber Dairesi Ba kanlı ğı Türkiye Radyolarında 07.30 ( 10 dakika), 13.00 (15 dakika), 19.00 (30 dakika) ve 23.00 (15 dakika) ana haber bültenlerinin yanı sıra saat 05.00’den 01.00’a kadar her saat ba ı be dakikalık haber bültenleri yayınlanmı tır. Ayrıca 1981 yılında radyoda tatil günleri dı ında her gün saat 17.00 de “Haberlerin içinden isimli yarım saatlik bir haber programı yayınlanmı tır (TRT, 1981: 35). 1992 de TRT radyolarında haber bültenleri ve sürelerine bakıldı ğında ise de “06.00 Yurt. Haberleri 10 dakika, 07.00 Ara Haber 5 dakika, 07.30 Ana Bülten 10 dakika, 09.00 Ara Haber 5 dakika, 10.00 Ara Haber 5 dakika, 11.00 Ara Haber 5 dakika, 12.00 Ara Haber 5 dakika, 13.00 Ana Bülten 15 dakika, 15.00 Ara Haber 5 dakika 16.00 Ara Haber 5 dakika, 17.00. Ara Haber 5 dakika, 18.00 Ara Haber 5 dakika, 19.00 Ana Bülten 30 dakika, 21.00 Ara Haber 2 dakika, 22.00 Meclis Bülteni(oldu ğu takdirde)23.00Ana Bülten 15 dakika, 24.00 Ara Haber 5 dakika” eklindedir (TRT, 1991: 427). Aynı yıl Radyo 2 ( Günümüzde ismiyle TRT FM)’de “07.00 Ara Haber 5 dakika, 07.30 Ana Bülten 10 dakika, 09.00 Ara Haber 5 dakika, 11.00 Ara Haber 5 dakika, 13.00 Bülteni 15 dakika, 15.00 Ara Haber 5 dakika, 17.00 Ara Haber 5 dakika, 19.00 Ana Bülten 30 dakika, 23.00 Bülteni 15 dakika, 00.55 Günün

Haberinden Özetler 3 dakika.” olarak planlanmı tır (TRT, 1991: 428) . Radyo 3'de her gün 09.00, 1200,14.00,17.00,19.00,22.00'de 3"er dakika süreli (Toplam 15 dakika) Türkçe, Đngilizce, Fransızca, Almanca haberler yayınlanması, RADYO-4'de her gün açılı ta (07.00) 4 dakika, 09.00,10.00,11.00,12.00,14.00, 16.00 41

ve I7.00"de 5'er dakika süreli haberler yayınlanması 07.30'da 10 dakika ve 13.00'de 15 dakika süreli ana haber bültenleri her gün Radyo 1 ile ortak olarak yayınlanması planlanmı tır (TRT, 1991: 428). 1995 yılında ise Radyo 1 ve Radyo 3, 1992 yılının programının aynısı uygulanırken özellikle o yıllarda artan sayıları ile yerel, bölgesel ve ulusal özel radyolarla daha fazla yarı içinde olan popüler müzik a ğırlık Radyo 2 (TRT FM)’de ise haber yayınlarındaki de ğiiklik dikkat çekmektedir. Buna göre 1995 yılı planında TRT FM ile ilgili olarak u haber planı yapılmı tır: “TRT-FM de her gün 07.00, 08.00, .09.00, 10.00, 11.00, 12.00 ve 12.55'deki Haberler Đstanbul Radyosu, 14.00'deki Haberler Đzmir Radyosu, 16.00,17.00, 23.00 ve 24.00'deki Haberler Ankara Radyosu tarafından okunacaktır. Belirtilen saatlerdeki; Haberler' 2–3 dakika süreli olacak ve spot ba lıklar halinde sunulacaktırlar” (TRT, 1994: 298).

Aynı dönem de Radyo 4 de Saat ba ı 2 er dakikalık spot haberler vermeye ba lamı tır. Bu dönemde radyo yayıncılı ğının ticarile me ile birlikte yapısal de ğiim sürecinin ba lamasıyla, tüm bu de ğiimlerden özellikle radyoyu popüler müzik için açan radyo dinleyicilerini yakalamayı amaçlayan TRT FM’in de ticari radyo istasyonlarının haber çizgisini benimsemeye ba ladı ğı görülmektedir. TRT’nin öteki istasyonları ise haber anlayı larını de ğitirmemi lerdir. Bunun nedeni ise zaten bu radyoların popüler müzikten uzak yayın anlayı ını benimseyen dinleyiciler popüler müzik yayını yapan ticari radyolarla bu radyoları kıyaslama durumunda de ğildirler. 2000’li yıllarda ise a ğırlık söz yayını yapan ve haber ve bilgi verme adına hizmetlerini sürdüren Radyo 1’in dı ındaki di ğer TRT radyolarında haber oranları geçmi yıllara göre belirgin bir dü ü ya amı tır. Buna göre TRT 2004 Yılı Faaliyet Raporunda Radyo 1 de tüm yayınlar içinde % 9.30 oranında haber planlanmı tır. TRT FM de bu aran yüzde 5 iken Radyo 3 ve Radyo 4’te tüm yayınlar içinde haber oranı % 5 olarak planlanmı tır (TRT, 2005: 66-67) 2005 yılı planlamasında ise Radyo 1, haber gelene ğini aynı programında devam ettirirken 1990ların ortasının da de ğiim sinyalleri veren TRT FM’de her saat ba ı 2- 3 dakikayı geçmeyecek spot haberler planlanmı tır. TRT 3 yabacı dillerdeki haberlerine ve Türkçe haberlerine günde altı bültenle 15’er dakika olarak devam ederken Radyo 4’te de 24 saatlik yayında her saat ba ı 2 er dakikalık spot haber planlanmı tır ( TRT, 2004: 371-372-373) 42

2007-2009 yılında ise TRT radyolarında haber planlaması 2005 yılının aynısıdır. Buna göre haber oranları tüm yayınlar içinde Radyo 1’de yüzde 9, TRT FM, Radyo 3 ve Radyo 4’te yüzde 5 olarak planlanmı tır (TRT, 2007-2009) Türkiye’de radyo haberleri, tarihi sürecinin ba langıcında TTTA döneminde gereken önemi görmezken ve geli imi yurt dı ına göre daha yava ken sonraki dönemlerde radyonun ve radyo habercili ğinin öneminin anla ılması ile haber bülten sayıları ve süreleri 1945’ten ba layarak 1990’lara kadar sürekli artmı tır. Ancak 1990’larda elektronik yayıncılıkta ba layan ticarile me ve özel radyoların yayınları ile TRT bünyesindeki radyolarda da haber anlayı ı de ğiim göstermi tir. Sadece Radyo 1 geleneksel söz yayını ilkesinden vazgeçmeden radyo habercili ği anlayı ını sürdürürmü Radyo 2(TRT FM) ve Radyo 4’te ise haber sürelerindeki azalma yukarıda da gösterilmi tir. Özellikle de TRT FM’in özel radyolarla yarı ı geçmi yıllara kıyasla onu müzik a ğırlıklı bir radyoya dönü türmü tür. Radyo 3 ise aslında 15’er dakika olarak planlanan haber bültenleri Türkçe’nin dı ında Đngilizce, Fransızca ve Almanca olarak sunuldu ğundan, Türkiye’ye ve Türkçe konu an halka hitap eden kısmı di ğer üç TRT radyosundan azdır. Çalı manın 2. bölümünde radyo habercili ğinin gerek kamusal yayın yapan radyolarda gerekse ticari radyolarda biçim de ğitirme durumu incelenmi tir.

1.2.3. Radyo Haberi

Habercili ğin tarihi sürecinde haber ve gazetecilik anlayı larına farklı bir bakı açısı kazandıran radyo haberleri özellikle ilk yıllarında birçok ülkede gazeteler tarafından tehdit olarak algılanmı tır. Radyo haberlerinin özellikleri ve avantajlarıyla ilgili olan bu durum bizlere radyonun ilk yıllarında aslında habercilik ile ilgili ne kadar önemli ve etkili bir araç oldu ğunu göstermektedir.

1.2.3.1. Radyo Haber Metinleri

Radyo için “kör araç” tanımı yapan Mcleish hayal gücünü ses yoluyla uyaran radyonun, dinleyicinin aklındaki resimleri kullanarak etki sa ğladı ğını söylemektedir (1999: 1). Radyo haberleri dinleyicinin aklındaki resimlerle ekillendi ğinden, olayların son derece açık yalın ve genel anlatım biçimleriyle sunulması gerekir. Anlatılmak istenilenler dinleyicinin zihin süzgecinden geçerken hedeflenilen anlama 43

ula mak için mümkün oldu ğunca düzgün bir gramer ve basit, anlamları bilinen kelimeler kullanılmalıdır. Sadece sözcük üzeriden hareket eden bir medya oldu ğundan radyoda ve radyo haberlerinde dilin kullanımı son derece önemlidir. “Radyo haber metinleri hazırlanırken dinleyicinin kafasında inandırıcı, sesli resimler yaratmak amaçlanır” diyen Gage kullanılan dilin etkile imli bir tonla ve yazılan metinlerin de gramer kurallarına uygun olması gerekti ğini vurgular. “Ayrıca noktalama iaretlerine metin okunurken dikkat edilmedir” demektedir (1999: 18). Radyo haber metinleri ile ilgili olarak Chantler ve Harris haberin açık, canlı, kısa ama özlü, ilgi uyandırıcı ve sıkıcılıktan uzak olarak yazılması gerekti ğini söylerler. Sözcükler tabloid basının sansasyonel sözcüleri gibi de olmamalıdır (1997: 34). Tüm bu belirtilen özelliklerin radyonun sözle algılanı ıyla ilgili olmasından dolayı farklı bir habercilik anlayı ı olu mu tur. Radyo haberi anlıktır ve bu yüzden dinleyicinin algısı minimum olarak dü ünülerek hazırlanır.

1.2.3.2. Radyo Haberi Hızlılık Ve Ula ılabilirlik

Radyonun kolay ve di ğer kitle ileti im araçlarına kıyasla çok daha hesaplı ula ılabilen bir araç olması nedeniyle radyo haberleri de kitlelere di ğer tüm kitle ileti im araçlarından daha çabuk haber aktarabilir. Radyo haberlerin di ğer kitle ileti im araçlarından daha hızlı oldu ğunu iddia eden Duran öyle söyler: Radyo en hızlı haber medyasıdır. Gün boyunca haber izliyorsak, herhangi bir haberi önce radyodan duyarız. Bugünkü teknolojinin sa ğladı ğı imkânları dü ünürseniz, radyonun bir muhabirinin basın toplantısına gidip, notlarını alması, toplantı biter bitmez de, cep telefonuyla stüdyo üzerinden naklen yayına ba ğlanıp haberini büyük bir hızla dinleyicilere iletmesi mümkündür. Bir de televizyon habercili ğini dü ünün, önce çekim yapacaksın, VTR'yi hazır- layacaksın, görüntünün arkasına metin okuyacaksın... (2003: 108).

Gazetelerin özellikle Türkiye’de günde tek baskı çıkması, Đnternetin de her ortamda kullanılamaması ya da nispeten daha pahalı olması haberin en hızlı ekilde halen radyo tarafından aktarılabilece ğini göstermektedir. Di ğer yandan gün içinde özellikle çalı an nüfus dü ünüldü ğünde radyo haber almak için en uygun araçtır. Çünkü radyo televizyon, internet veya gazete gibi tüm dikkatimizi vermemiz gereken bir araç de ğildir. Bu nedenle çalı ırken, arabalarda 44

seyahat halindeyken, toplu ta ıma araçlarında vb. her yerde gün içinde radyodan haber almak di ğer kitle ileti im araçlarından daha kolaydır. Bunlara ek olarak hızlılı ğından dolayı radyo haberi aynı zamanda esnektir. De ğiiklikler güncelli ğin geli imi ile aynı ritimde yapılır (Kuruo ğlu, 2002: 88). Bu nedenle verilen bir haberde ba ka geli meler veya farklılıklar söz konusuysa radyoda hemen hem düzeltme hem de ekleme yapmak çok daha kolaydır. Dinleyici böylece son geli meleri yine en hızlı radyodan takip edebilir.

1.2.3.3. Radyo Haberlerinin Olu turulma Süreci

Radyoda yayınlanan haberler bir haber toplama ve bunları seçme sürecinden geçmektedir. Bu süreçte radyoların haber merkezi tüm görevi üstlenir ve toplanan haberler yayına haber merkezlerinde hazırlanırlar. Radyo ilk dönemlerinde ajanslardan alınan haberleri kullanılırken daha sonraki dönemde haber merkezleri kendi haberlerini kendileri toplamak adına radyo gazetecili ğini ba latmı ve haber toplama sürecinde ajanslarla beraber radyo haberlerine kaynak olu turmu tur. Radyo gazeteci ği yurt dı ında geçmi yıllardan itibaren geli en bir meslek konumundadır. Dünyada büyük radyo istasyonları haber merkezlerinde muhabirler, haber spikerleri ve haber merkezinde çalı an gazeteciler istihdam etmektedirler (Boyd, 2001: 5). Avrupa ve dünyanın birçok yerinde eskiye nazaran daha az da olsa, radyoların haber merkezlerinde birçok gazeteci gün boyu haber toplama, haberin yayına hazırlanması veya editöryal görevlerde çalı maktadır. Dünyada ticari radyolarda ise günümüzde haber merkezleri a ğırlıklı olarak dünyadan veya yerel haberleri gün boyunca ajanslardan takip etmektedirler. Özellikle sadece radyolara hizmet vermek üzere kurulan haber ajansları ses destekli haberlerini sistemlerine aktarmakta ve böylece bu sisteme üye olan radyolar bu haberlerden faydalanabilmektedir (Chabte ve Harris, 1997: 17).

.

.

. . 45

.ĐKĐNC Đ BÖLÜM

ĐDEOLOJ Đ, RADYO VE RADYO HABERLER Đ

2.1. Medya Ve Toplum Đli kisine Bakı

Bu bölümde de ğien ve yeniden yapılanan toplum ve genel olarak medyanın bir birleriyle olan etkile im süreçlerinin tarih içinde yapılan ara tırmalar veya sosyolojik yorumlarına yer verilmi tir. Đlerleyen bölümlerde ele alınacak olan radyonun ve radyo haberlerinin günümüzdeki durumun açıklanması için özellikle bu bölümde yer alacak olan ele tirel yakla ımlardan faydalanılmı tır.

2.1.1. Ana Akım

“Ana damar ana yol veya tutucu yakla ım” olarak da adlandırır. Đleti im alanında yapılan ilk bilimsel çalı malar olsa da var olan çarpıklıkları görmemesi konusunda ele tiri alır. Ana akım ileti im kuramları, varolan sistemin onarılması ve devam ettirilmesi genel felsefesine dayanır. Pozitivizmi ve ampirizmi (deneycilik) temel alan çalı malar, bilgiyi, sermaye birikimini, yatırım, üretim, geli me ve büyüme üzerinde kullanıldı ğını söylen Tekinalp’e göre Bu çalı malarda algılanan öz, dengenin korunması, servetin ve gücün haklı çıkarılması, toplumsal sistemin canlı orga- nizmalar gibi de ğiime açık olması, ayrımcılı ğın, toplumsal çatı manın ve önyargıların toplumu geleneksel olarak koruyan i levlere sahip olmasıdır. 1950'lerde Amerika'da ba layan ana akım tutucu-faydacı ileti im ara tırmaları giderek küre- selle mi tir (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 38). Hardt, ABD'de ileti im ara tırmalarının geli iminde iki farklı yönsemeye i aret etmektedir. Bunlardan ilki Chicago Okulunun "pragmatist" gelene ği, di ğeri ise Lazarsfeld'in görgücü sosyolojisi. Her ikisinde de ileti im olgusu demokratik toplumların temel sorunlarından biri olarak ele alınmı tır. Geli en medyanın ortaya çıktı ğı ko ullardan çok demokratik siyasal yapıya getirece ği katkılar pragmatist açıdan ele alınıp incelendimi tir. ABD'de toplumsaldan çok iyile tirmeci (progressive) bir bakı açısı egemendi. Birinci Dünya Sava ı öncesinde Avrupa'da 46

ortaya çıkan kaygıları ABD'li sosyal bilimciler aynı biçimde payla madılar (Aktaran: Đnal, 1996: 33).

2.1.1.1. Chicago Okulu

Çözülme, marjinallik, kültürle me, kültürel özümserime belirtileriyle bir "toplumsal laboratuar" olarak kent; bir "devingenlik" yeri olarak kent; Chicago Okulu'nun öncelik verdi ği gözlem alanıdır. Bu ara tırmacıların 1915 ve 1935 arasındaki yıllarda en önemli katkıları göç ve göçmenlerin Amerikan toplumuna katılma sorununa ili kindir. Okul, bu etnik topluluklardan hareketle gazetelerin ve özellikle yabancı dillerdeki sayısız yayınların kültürel özümleme i levini, haberin do ğasını, basının profesyonelli ğini ve onu "toplumsal propagandadan" ya da yerel yönetimlerin tanıtma yayınından ayırt eden ayrımı inceler. (Hardt, 2005: 24) Bu dönemde ele tiri basın eti ğini iyile tirmeye yöneliktir. Bu tartı malar di ğer yandan basının profesyonel ideolojisinin 1800'lcrin ba ından beri süregelen dönü ümünün bir devamını olu turmu tur. Bilimin amacı demokratik hedeflere hizmet olarak görülmü tür. Chicago okulunun temel hedefi Millvari demokratik idealleri gerçekle tirmek ve aydınlanmı bir kamuoyunu olu turmaktı. "E ik bekçileri" ve "ileti imini kademeli akı ı" kavramları bu dönemde basına yönelik ele tirilerin içinden gelen kavramlardır. Ara tırmalarda iktidar bireysel bir olgu ola- rak tanımlandı, toplumsal kültürel yapı ise göz ardı edildi ( Đnal, 1996: 33). Bu erken dönem sosyolojik dü üncelerden, Marksist ö ğretilerin sosyalizminin potansiyel a ırılıklarına alternatif olarak ço ğulcu bir toplum modeli ortaya çıkmı tır. Aslında toplumsalla ma, i birli ği ve dengenin eklemleni i Birle ik Devletler'de demokrasinin yerle tirilmesine yönelik bir de ğime sürecini betimlemekteydi (Hardt, 2005: 25). Matthews e göre, “19401ı yıllara gelindi ğinde. Chicago Okulu'nun önderlik el- li ği toplum ve ileti im incelemesine ele tirel yakla ımın ini e geçi i tamamlanmı tı. Ele tirelli ğin gözden dü mesinin nedenleri öyle sıralanabilir: "Metodolojiye çok ağırlık verilmesinden de anla ılaca ğı gibi, alanın bilimsel statüsüne gösterilen ilgi artmı tır, öbür sosyoloji bölümleri ara tırma ve lisans sonrası ö ğrenim merkezleri olarak yükselmi tir; Avrupa kaynaklı ba lıca teoriler so ğurulmu ve sosyologun 47

incelemekte oldu ğu toplum kar ısındaki uygun rolünün mahiyeti konusundaki anlayı lar de ğimi tir" (Aktaran: Hartd, 2005: 28). Haris’e in yorumuyla böylece geleneksel sosyoloji bir ku ak sonra do ğayı yeniden ke fetti ve klasik mekani ğe benzer ekilde Talcott Parsons'ın da etkisiyle, teorik bir sistem kurma yönünde sürekli çaba gösterece ğini bildiren yapısal i lev- selcili ği benimsedi (Aktaran: Hartd, 2005: 28).

2.1.1.2. Görgü Bilimci Nicel Medya Ara tırmaları

Đleti im alnındaki çalı maların pratik kaygılarla ba layıp sonrasında ise sosyoloji ve psikolojiyle beslendi ğini söyleyen McQuail ve Windahl “II. Dünya Sava ı sonrasına gelene kadar ileti im alanında önemli bir geli me olmamı tır. Đlk ampirik ara tırmalar, büyük ölçüde ABD'de yapılmaya ba lanmı , bir ileti im biliminden söz edilip edilemeyece ği yönündeki ilk tartı malar da bu ülkede ba lamı tır. 1950'li yıllar model kurma çalı malarının verimli oldu ğu ve geli tirilen modellerle ileti im çalı malarında birlik sa ğlama ve büyüme arayı ının görüldü ğü yıllardır” demektedirler (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 61). Avrupa’da Đkinci Dünya sava ının ba lamasıyla beraber Almanya’da bulunan Frankfurt Okulu üyeleri Amerika’ya gitme kararı almı tır. Bu karar Lazarfield ve Frankfurt Okulunun üyelerinin dolaylı olarak da pozitivist sosyoloji ve ele tirel gelene ğin bulu masını sa ğlar. Ancak Frankfurt Okulunun durumda ba at konumda olup Lazarfield ve ekibini etkilemesi beklenirken tam tersi olmu tur. Geç 1940'lardan beri ve 1950 1er boyunca ortaya çıkan ileti im ve kitle ile- ti imine dair bir dizi bilimsel model, alanın bilimsel ampirik bir tanımına do ğru gerçekle en tayin edici bir de ğiikli ği temsil etti. Bu aynı zamanda birkaç dolaysız amaca, özgül olarak söylendikçe alanın tanımına, bilimsel do ğasının tanıtlanmasına ve bir toplum bilimsel giri im olarak me rula tırılmasına hizmet etti (Hartd, 2005: 29). Bu dönemde yapılan ara tırmalarda temel sorunsalının "medya" etkileri oldu ğunu söyleyen Klapper görgücü gelenek içinde yapılan ara tırmalardaki temel kuramsal yönsemeyi söyle özetlemekte: 1. Ara tırmalarda üzerinde durulan sorun özgün medya içeriklerinin do ğrudan kısa dönemli etkileri oldu; 2. Ara tırmalarda laboratuar çalı malarına yönelik deneysel yöntem benimsendi; 3. Bu çalı malarda 48

yazılı basının etkileri temel sorunsalı olu turuyordu; 4. Bireyin tutum ve davranı ı üzerine medyanın etkileri olup olmadı ğına bakıldı, daha geni toplumsal ortam göz ardı edildi. Tüm bu çalı malardan ortaya çıkan sonuç, medyanın sanıldı ğı kadar da güçlü etkilere sahip olmadı ğı bulgusu oldu (Đnal, 1996: 34) Dönemin önemli isimlerinden H. D. Laswell medyanın etkisinin son derece güçlü oldu ğunu savunmu tu. “Hipodermik Đğ ne”modelini geli tirmi ve medya içeri ğinin ki iler üzerindeki etkisinin son derece güçlü oldu ğunu savunmu tu. Yukarıda da belirtti ğimiz gibi bu dönemin en önemli özelli ği laboratuar çalı malarının ön plana çıkmasıdır. Laswell’in kuramının sonrasındaki çalı maların hemen hepsi bu ortamda hazırlandı ğı için “Hipodermik Đğ ne” kuramı bu dönem içinde sonradan yapılan çalı malarca geçersiz bulunmu tur. Anayol ileti im çalı maları ile çe itli ele tirel yakla ımlar arasındaki farklar esas olarak toplumsal bütünlük ile ileti im süreci arasındaki ili kinin anla ılmasından ve erk konusuna bakı taki kar ıtlıktan kaynaklanmaktadır. Anayol yakla ımının eğilimi ara tırılan ileti im sürecini genel toplumsal düzenden soyutlamak, böylelikle de üstü örtük biçimde de olsa özgül süreçlerin genel toplumsal düzenden etkilenmesinin pek de önemli olmadı ğını varsaymaktır (Mutlu, 1998: 36).

2.1.2. Ele tirel Yakla ımlar

Ele tirel veya de ğiimci yakla ımlar olarak bilinen; Frankfurt okulu ele tirel yakla ımı, Đngiliz Kültürel çalı maları, Fransa’daki yapısalcı çalı malar, iktidar ve medya ili kileri ve medyanın ideolojik i levleri üzerinde durmu tur. Bu çalı malarda egemen sınıfların elinde olan medyanın toplum üzerinde ideolojik anlamda ne gibi etki amaçları oldu ğu ve bu etkilerin ne sonuçlar yarattı ğı ve nasıl gerçekle ti ği farklı bakı açılarından ele alınmı tır. Genel olarak Marxist temelli olan bu yakla ımlar Ortodoks Marxist yakla ımın kapitalizmle ilgili öngörülerinin gerçekle medi ği gibi kapitalizmin kendini sürekli yeniden yapılandırmasından yola çıkarak Ortodoks Marksizm’in ekonomik indirgemecili ğinin ötesinde sistemin devamlılı ğını sa ğlayan di ğer etkenler üzerinde yo ğunla mı lardır. 49

2.1.2.1. Frankfurt Okulu

1923 yılının ba ında Frankfurt Üniversitesi'ne ba ğlı olarak kurulan Institut Fiir Sozialforschung (Toplumsal Ara tırmalar Enstitüsü) Nasyonel Sosyalistlerin (NSDAP) iktidara gelmesinden sonra 1933'te sürgüne çıkmı tır (Kejanlıo ğlu, 2005: 25). Sürgüne Amerika’ya giden Enstitü üyeleri burada Lazerfield ve ekibiyle beraber çalı malar yapmı tır. 2. dünya sava ı sonrası yeniden Frankfurt’a dönen enstitü üyeleri çalı malarına yeniden burada devam etmi tir. Frankfurt Okulu tanımlamasıysa Enstitü’nün çe itli üyelerini kapsayan bir terim olarak ilk kez Enstitü dı ındakiler tarafından Enstitü üyelerinin bir kısmı Frankfurt'a döndükten sonra, 1960'larda kullanılmı , Theodor W. Adorno tarafından da gururla sahiplenilmi tir (Kejanlıo ğlu, 2005: 25). Max Horkheimer, Walter Benjamin, Theodor Wiesengrund Adorno, Leo Lowenthal, Herbert Marcuse, Jurgen Habermas, Franz Neuman Frankfurt okulunun en çok anılan ve eserleriyle de bu gelene ği hala ya atan isimlerdir. Bu isimlere sonradan Frankfurt Okulundan ayrılan Eric From’ da eklenebilir. Frankfurt Okulu'nun ortaya çıkı ında, Batı Avrupa'daki i çi sınıfı hareketlerinin I. Dünya Sava ını izleyen yıllardaki a ğır yenilgi si, Rus Devriminin Stalinizme dönü mesi. Fa izm ve Nazizmin yükseli i etkili olmu tur. Frankfurt Okulu dü ünürleri, kültür ve modernizm ile ilgili sorunlar üzerine yo ğunla mı lar, Marksist toplum teorisini varolu çuluk ve psikanalizle tamamlamaya çalı mı lardır. (Tekinalp ve Uzun, 2006: 156-157) Temel yakla ımları özet olarak öyledir; Frankfurt Okulu'na göre kitleler kapitalizm ve kapitalistlerin kontrol etti ği kültür endüstrileri tarafından kolayca aptalla tırılabilirler. Yöntem olarak e yayı temsil eden kavramlara bakarak kötümser ve sinik bir ekilde onları gerçeklerle kar ıla tırırlar. Onlara göre; kapitalist toplumlarda gerçekler burjuvazi tarafından üretilir ve kültür endüstrilerinde i lenir. Đdeoloji gerçekli ği çarpıtır. Bunu yaparken amacı e it olmayan güç ve iktidar mücadelelerini kamufle etmek ve mevcut sistemi me rula tırmaktır (Yaylagül, 2008: 84). Adorno ve Horkheimer’ın kavramla tırdı ğı “Kültür Endüstrisi” kavramının açılımınıysa Adorno “Kültür endüstrisi, ça ğda popüler sanat biçimlerinden kesin 50

biçimde ayırt edilmelidir. Kültür endüstrisi, ya amın ticarile mesiyle ba ğlantılıdır, kültür ürünlerinin standartla ması ve da ğıtım tekniklerinin rasyonelle mesi süreçlerine gönderme yapar. Ama söz konusu olan, Fredric Jameson’ın dedi ği gibi sadece bir endüstri teorisi de ğildir; bunun yanında, endüstrile me süreçlerinden ba ğımsız biçimde kendi basma bir kültür teorisi de de ğildir.” (Aktaran: Kejanlıo ğlu, 2005: 184) eklinde sunar. Kültür endüstrisi kavramıyla kültürün a ağıdan ya da kitlelerden yükselmedi ği, yukarıdan yönetildi ği anlatılmak istenmi tir (Kejanlıo ğlu, 2005: 184). Mattelart’a göre Adorno ve Horkheimer’ın ortaya attı ğı bu kavramda, kültür varlıklarının endüstriyel üretimini, kültürün meta gibi toptan üretildi ği bir hareket olarak incelerler. Onlara göre, kültürel ürünler; filmler, radyo programları, magazinler, arabaların ya da kentle me projelerinin seri olarak yapımındaki örgütlenme ve planlama emasına ait teknik mantı ğın aynısını yansıtırlar. Ça ğda uygarlık her eye bir benzerlik havası verir. Kültür endüstrisi, çok sayıda iste ği kar ılamak üzere her yerde standart mallar sunar. Bu durum, teknolojinin evrimiyle ilgili bir yasanın kendili ğinden sonucu de ğildir, onun güncel ekonominin içindeki ilevinin sonucudur (Aktaran Tekinalp ve Uzun, 2006: 157).

2.1.2.2. Đngiliz Kültürel Çalı maları

Marksist kuram içine eklemlenen Đngiliz Kültürel Çalı maları, sava sonrası Đngiltere'nin, kültür, endüstri, demokrasi ve sınıf arasındaki ili kilerini medya, popüler kültür ve edebi metinler gibi problematik alanlarda açıklama çabasıyla ortaya çıkmı tır (Dursun, 2001: 34). Đngiliz Kültürel Đncelemeler gelene ğinin öncüleri. R. Hoggart ve R. Williams'tır. Bunların çalı maları ideolojik olarak Batı Marksizm’i olarak adlandırılabilecek dü ünce gelene ğine dayanmaktadır (Yaylagül, 2008: 112). Bu ba ğlamda Đngiliz Kültürel Đncelemeleri gelene ğinde Ortodoks Marksizm’in görmezden geldi ği dü ünülen kültür unsuru üzerinde durulmu tur. Ekonomik indirgemecili ği ret ederler. Onlara göre ilk a amada belirleyici olan ekonominin son aamada belirleyicili ği söz konusu de ğildir. Đngiliz Kültürel Çalı malar gelene ği dayanak noktası olarak ilk dönemlerde Althusser'in yapısalcı Marksist ideoloji görü üne dayanırken, daha sonra Gramsci'nin 51

hegemonya kavramsalla tırmasına ba vurur. Batı Marksizm'i içinde yer alan her iki dü ünürün görü üne göre de "kültür görece olarak özerktir" ve ideolojik ortamın ve popüler kültür aracılı ğıyla popüler bilincin biçimlenmesine yardım eder (Yaylagül, 2008: 112). Hardt'a göre Kültürel çalı malar, medyanın ideolojik rolü çerçevesinde anlam ta ıyıcıları olarak medya metinlerinin ideolojik yapılanmasını incelemi tir. 'Pasif izleyici' yerine 'daha aktif izleyici' ve 'okuma' anlayı ını koyarak medya iletilerinin nasıl kodlandı ğını, kodla-mayla iletiyi çözen izleyici arasındaki ili kileri ve ba at ideolojinin olu umunda ve peki tirilmesinde medyanın oynadı ğı rolü incelemi tir (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 160). Sholle ise Kültürel Marksizm temsillerin üretiminde metinlerin gördü ğü i leve teori içinde daha olumlu ve önemli bir konum tanır Grossberg'in belirtti ği gibi, bu yorum bilgisel (hermeneutic) yakla ımda "Bir metin, toplumsal gerçekli ğin çarpık ya da do ğru hır yansıması olmadı ğı gibi, kendi maddi üretim ko ullarına yönelmi bir iç tepki de de ğildir" (2005: 262) demektedir. Stuart Hall gelene ğin tanınmasında en önemli isimdir ve gelenekle beraber anılan ki i olmu tur. Hall'a göre medya egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden yorumları yeniden üretme e ğilimindedir. Fakat bu yorumlar aynı zamanda ideolojik mücadele alanıdır. Medyanın anlamlar sistemi göreli olarak otonom olarak görülür. "Haber" olayları tanımlayarak önemli bir rol oynar. Fakat medya, hükümet ve di ğer kurumlar gibi yetkili kaynaklara göre ikincil tanımlayıcıdırlar (Aktaran: Yaylagül, 2008: 114).

2.1.2.3. Yapısalcı Dil Bilim Ve Gösterge Bilim

Toplumsal ili kilerde var olan durumları veya olayları anlayabilmek ve yorumlayabilmek adına toplumu bir yapı gibi dü ünüp temelde yatanı bulmayı amaçlayan dü ünce ekli yapısalcılıkla ifade edilmektedir. Özellikle dil ve kültür üzerine yapılan çalı malar dikkat çekmektedir. Bu yakla ımla adı anılan ilk ki i ünlü dil bilimci Ferdinand De Saussure dür. Ki isel ileti imde kitlesel ileti ime en önemli unsur olan dille ilgili çalı malarıyla günümüzde yeni ara tırmacılara, özellikle medya metinlerinin çözümlenmesi için büyük bir kaynak sa ğlamı tır. 52

Dilin bir i aretler sistemi oldu ğunu ortaya koyan Saussur’ e göre dili anlamak içinde yapılması gereken eyin sistemin yapısına bakmak oldu ğunu söyler. Dil bir yapı olarak, yani " Đçinde her bir terimin de ğerinin sadece aynı anda mevcut öteki terimlerin mevcudiyetiyle belirlendi ği bir kar ılıklı ba ğımlı terimler sistemi" olarak kavranır. Böylesi bir sistem olarak dil, "Çok yönlü ve heterojen" olan ve "Bütün olarak ke fedilemeyen" konu manın aksine, nesnel olarak irdelenebilir (Leledakis, 2000: 77). Saussure’ e göre “Dil herkesin ortak malı olandır, yani toplumsal olandır. Söz ise bireyin söylediklerinin toplamıdır. (aktaran: Đnal, 1996: 46) Aynı zamanda dilin göstergelerden yani gösteren ve gösterilenden olu an bir sistemi ifade etti ğini söyleyen Saussure’ün ifadesine göre “Gösteren, i aret ya da seslerden olu urken, gösterilen dü ünce ve kavramlardır. Sesler ya da kelimelerle bunların ifade ettikleri kavram ve dü ünceler arasında zorunlu bir ili ki yoktur. Yani dü ünceyi ta ıyan iaretler keyfidir” (Aktaran: Yaylagül, 2008: 107). Saussure'ün çözümleme modeli dili e zamanlı ve statik bir yapı olarak ele alır ve temel çözümleme birimi olarak gösterge (sign) kavramını geli tirir. Dilin temel i - levi göstergeler aracılı ğıyla anlamlandırma-imleme (signifi-cation), yani bildiri imde bulunma ya da dü ünceleri iletmedir. Dil, bir göstergeler sistemidir. Saussure'e göre gösterge temel dilsel birimdir. Gösterge psi ik iki eyin birle iminden olu ur: kavram ve ses imgesinin birle imidir (Ü ür, 1997: 75). Sausure göstergelerden bahsederken aynı dönemlerde Amerika’daki ara tırmacı Charles Peirce ile gösterge bilimin de temellerini atmı oluyordu. Mutlu, gösterge bilimi öyle tanımlar: “Gösterge bilim gerek sözlü, gerekse sözsüz gösterge sistemlerinin ve bu sistemlerin anlamının kurulmasında ve yeniden kurulmasındaki konu alan bilim dalıdır” (1998: 142). Bu yakla ımda ismi anılan di ğer ki i de yapısalcı antropolojinin temellerini atan Claude Levi-Strauss’ tur. Levi-Strauss’un amacı toplumsal olgulara yön veren genel ve bilinç dı ı yasaların ke fine yönelik ön ayak olacak terimleri tespit etmekti (Leledakis, 2000: 78). Levi-Strauss, yapısalcı yakla ımı kültür alanına uygulamı tır. Marksizm'deki yapısalcı yakla ım ile Freud’un çalı malarını birle tirerek kültürün yapısal analizini yapar. Kültürü anlamak için gelenek, görenek, mit ve ritüellerin yapısal analizini 53

gerçekle tirir. Mitleri ve mitsel dü ünceleri olu turan yapısal bir mantık vardır. Mitler, toplumun bilinçaltını ortaya çıkarmaya yarar. Levi-Strauss, dilbilim yönte- mini kültüre uygulayarak kültürel sistemlerin yapısını ortaya koymaya çalı ır (Yaylagül, 2008: 108). Strauss yazı ile ilgili incelemesinde yazıdan önce olan söze gönderme yapar. Ona göre yazı, yabanıl dü ünceyi sömürgele tirmeye aracılık eden bir baskı aracıdır (Aktaran: Sarup, 2004: 63). Saussure’in çalı malarına dayanarak kültür üzerinde incelemeler yapan Roland Barthes de yapısalcı dil ve gösterge bilim anlayı ıyla çalı malarını yapmı tır. Barthes Saussere’den aldı ğı gelene ğe dil için söylemi oldu ğu u sözleri ile katkı sa ğlamı tır: Barthes e göre “Dil, bir bakıma, dil yetisi eksi Sözdür: Hem bir toplumsal kurumdur, hem de bir de ğerler dizgesidir. Toplumsal kurum olarak, hiçbir biçimde bir edim de ğildir, her türlü önceden tasarlamanın dı ında kalır; dil yetisinin toplumsal bölümüdür. Birey onu tek ba ına ne yaratabilir, ne de de ğitirebilir. Özü bakımından, ortakla a bir sözle medir, bildiri im kurmak istenirse buna tümüyle uymak gerekir; üstelik bu toplumsal ürün kuralları olan bir oyun gibi özerktir çünkü ancak ö ğrenildikten sonra kullanılabilir” ( Barthes, 1997: 35-36).

2.1.3. Medya Ve Đdeoloji

Radyo yayıncılı ğının ve radyo haberlerinin günümüzde geçmi e nazaran farklılıklar göstermesi olgusunun u an ideolojik olup olmadı ğı ya da ideolojinin “Yeni” radyoda nasıl i ledi ği konusuna geçmeden önce genel hatları ile ideoloji kavramı ve medya ideoloji ili kisi bu bölümde ele alınmı tır.

2.1.3.1. Đdeoloji

Đdeoloji kavramının ortaya atılmasından önce Kant Hegel Hume, Leibniz veya Nietzsche gibi dü ünürler de bireylerin dü ünce olu umu ile ilgi olarak teoriler ortaya atmı lardır. Bu teoriler ideoloji kavramının geli mesine katkı sa ğlayan bir ortam hazırlamı tır. Bu bölümde a ğırlıklı olarak daha sonraki dönem içinde ideoloji kavramı üzerine yapılan açıklamalara yer verilmi tir. Ba langıçta, "ideoloji" "do ğru dü ünme" bilimine verilen addı. " Đdeoloji" sözcü ğü insan zihninde fikirlerin belirme sürecinin nesnel olarak incelenmesinin 54

mümkün oldu ğunu ve bundan dolayı istenirse "do ğru" dü ünceleri dü ündürmenin bir yolu bulundu ğunu iddia eden bir grup dü ünür tarafından ortaya atılmı tı (Mardin, 2000: 20). Bu dü üncenin teriminin Destutt De Tracy, Cabanis ve arkada ları tarafından yaratıldı ğı bilinir. Olu kavramının merkezi bir yere sahip oldu ğu Aydınlanma Ça ğı Felsefesi'nin klasik geleneklerinden biri uyarınca bu terimle dü üncelerin (ideo-) olu una ili kin kuramı (-loji), yani ideolojiyi anlatmak istiyorlardı (Althuser, 2003: 73). Đdeolojiye olumsuz anlamlar yükleyen Marx’ a göre “sosyal ya am bilinci belirlemektedir.” (Mardin, 2000: 31). Marx mevcut dü üncenin olu umuyla ilgili sorunsala öyle de ğinir: “Dü üncenin egemenli ği, aslında egemen olmayan bir biçimde dü ünen bir sürü insanda gerçekle ir; kesin gerçek olmak iddiasındaki bilgi, bir sürü göreli yanılgı içinde gerçekle ir; insan varolu unun sonu olmayan ömrü dı ında ne biri, ne öbürü tümüyle gerçekle ebilir.” (Marks ve Engels, 2004: 129). Dü ünce olu umuyla ilgili olarak dü ünceyi olu turan toplumun yanlı bilincinden bahseden Marx’a göre “Bir ça ğın sosyal yapısının o ça ğın dü ünce ürünlerinde yansıması kaçınılmazdır” (Mardin, 2000: 31). Bu manada ça ğın egemen dü üncelerinin olu umuna ili kin olarak Marx ve Engels öyle söylemi tir: Yöneten sınıfın dü ünceleri her dönemde yöneten dü üncelerdir, yani toplumun maddi güçlerini yöneten sınıf, aynı zamanda entelektüel güçlerini de yönetir. Maddi üretim güçlerini kendi elinde tutan sınıf aynı zamanda zihinsel (mental) üretimi de denetler, yani, bu sayede, genel olarak söylemek gerekirse, zihinsel üretim araçlarından yoksun olanların dü ünceleri de tabi hale gelir (Aktaran: Üür, 1997 : 14).

Üretim ili kileri temelli yakla ımında, ki ilerin ellerinden üretim araçlarının alınmasıyla beraber Marx’a göre i bölümünün insanlara dünyayı ancak bir tek yönden görmelerine imkân verdi ği bir toplum yapısı yaratılmı tır. (Mardin, 2000: 37). Bu yapı sonucunda ise Marx üst yapı olarak de ğerlendirilecek ideolojinin yanıltıcı, gerçekten uzak, gerçe ği gizlemeye (mistifikasyon) yönelik oldu ğunu anlatmaya çalı mı tır. Larrain’e göre “Piyasanın sahip oldu ğu öne sürülen "Özgürlük, e itlik, mülkiyet ve faydacılık" ilkeleri Marx için burjuva politik ideolojisinin temelleridir. 55

Olumsuz içeri ğiyle Marx’taki ideoloji kavramı, bir bozulma ve çeli kilerin yanlı temsilini kapsamaktadır (Aktaran: Dursun, 2001: 25) Marx’ın olumsuz anlamda de ğerlendirdi ği ideoloji anlayı ı çerçevesinde genel olarak ideolojiyi Marx’ın “Üretimin ekonomik ko ullarının maddi dönü ümüne paralel olarak açıklanabilecek, insanların ya adıkları çeli kilerin bilincine vardıkları ve bu bilincin yarattı ğı bir mücadele içinde konumlandıkları alandır. Đdeolojinin, bireylerin ki isel kanaatleri olarak de ğil, maddi ya amın çelikilerinin olu turdu ğu toplumsal bilinç olarak kavranması söz konusudur.” (Ü ür, 1997: 15) eklinde tanımladı ğını belirtmek gereklidir. “Đdeoloji ve Devletin Đdeolojik Aygıtları” isimli kitabında Althuser ideolojilerin tarihsiz oldu ğundan ve her dönemde bulundu ğundan bahsederken bunu sadece sınıflı toplumlar için de ğil sınıfsız toplumlara da genellenebilece ğini iddia eder. Đdeolojinin, bireylerin gerçek var olu ko ullarıyla kurdukları imgesel ili kinin imgesel bir tasarımlaması oldu ğunu söyleyen Althuser ideolojinin yapısı ve ileyi iyle ilgili olarak iki tez ortaya atar. Althuser birinci tezinde ideoloji bireylerin gerçek var olu ko ullarıyla kurduk- ları imgesel ili kiyi gösterir. Dinsel, hukuki, ahlaki, siyasi ideolojilerin dünya görü lerini yansıttığını belirten Althuser bu dünya görü lerinin büyük ölçüde imgesel olduklarım ve gerçekli ğe denk dü mediklerini dile getirir (2008: 69). Bu dünya görü lerinin gerçe ği yansıtmadı ğına de ğinen Althusser’e göre dünya görü leri gerçekli ği anı tırdıkları ve sundukları imgesel dünya tasarımlamalarının altında bu dünyanın gerçekli ğini bulmak için bunları yorumlamak yeterlidir. (ideoloji= yanılsama – anı tırma) (2008: 89) Gerçek var olu ko ullarının üretim ve üretim ili kileri paralelinde ekillendi ğini varsayan Athusser ideolojide tasarımlanan, bireylerin var olu unu yöneten gerçek ili kiler sistemi de ğil, bu bireylerin boyun e ğerek ya adıkları gerçek ili kilerle kurdukları imgesel ili kidir (2008: 89) der. Althusser ikinci tezinde ideolojinin maddi bir var olu a sahip oldu ğunu iddia eder. Dü üncelerin veya di ğer tasarımların maddi bir var olu a sahip oldu ğunu dile getiren Althusser’e göre, bir ideoloji bir aygıtta ve bu aygıtın pratik yada pratiklerinde var olur ki buda maddi bir var olu tur (2008: 93). 56

Bir ki in dü üncelerinin maddi anlamda var oldu ğunu dile getiren Althusser “Bu dü ünceler, kendileri de bu öznenin dü üncelerinden (rastlantıymı gibi!) kaynaklanan maddi ideolojik aygıt tarafından tanımlanan maddi kural-larca belirlenen ∗ maddi pratiklerde yer alan maddi edimlerdir ” (2008: 97) der.

Althusser ideolojilerin bireyi özne olarak ça ğırdı ğını söyler. Gündelik, ya amın maddi ritüelleri içindeki somut i levinden dolayı, her bir birey bir özne olarak kendisinin farkına varmaktadır. Althusser, öznelerin kendilerinin farkına, toplumsal kategoriler içinde vardı ğını belirtir: "Bu gerçekten benim, buradayım, bir içi, patron veya asker..." (Aktaran: Dursun, 2001: 29). Mübadele de ğeri kavramında mübadele de ğeri ile metaların kullanım de ğerlerinin soyut e de ğerlili ğe tabi kılınarak özgül farklılıkların ortadan kaldığına de ğinilmi tir. uan ki toplumun siyasi arenasında ise bütün insanlar e it siyasi haklara sahip bireyler gibi gösterilerek soyut bir biçimde toplumda e itlenirler. Egemen sınıftan olan birisi ile alt sınıflardan birisi aynı siyasi haklara kanun önünde sahiptir. Bu noktada Adorno’ya göre ideoloji bu soyut mübadele mekanizmasıdır. Meta mübadelesi aslında örtük bir ölçütle kıyaslanamaz olan eyler arasında bir eitlik yaratır; Adorno'ya göre. Đdeolojik dü ünce de bunu yapmaktadır. Bu tür dü ünce kendi kapalı sisteminden kaçma tehdidinde bulunan eydir; yani "ötekilikten tiksinir ve onu iddetle kendi imgesine ve benzerine indirger. Adomo. Negatif Diyalektikte "E ğer aslan bir bilince sahip olsaydı, yemek istedi ği ceylana duydu ğu öfke ideoloji olurdu," (Aktaran Eagleton, 2005: 180) der. Bu durumda Adorno’ nun ideoloji anlayı ında özde lik anlayı ının yattı ğı söylenebilir.

∗ Maddi edimler tanımlamasını Althusser “Dü üncelerin, son kertede bir ideolojik aygıt tarafından tanımlanan kurallarla düzenlenen pratiklerin edimlerinde yer alan maddi bir var olu a sahip oldu ğu ortaya çıkınca, dü ünceler de (ülküsel, tinsel bir var olu la donanmı dü ünceler olarak) yok olup gittiler. Böylece, öznenin de imdi açıklayaca ğım sistem tarafından eyretildigi ölçüde eyledi ği ortaya çıkar; söz konusu sistem, udur: maddi bir kurallar bulunu tarafından düzenlenen maddi pratikler gerektiren maddi bir ideolojik aygıtın bağrında var olan ideoloji; söz konusu pratikler, kendi inancı uyarınca eyledi ğine gönülden inanan bir öznenin maddi edimlerinde var olur” eklinde açıklanmı tır (2008: 98). 57

Yanlı bilinç yabancıla ma gibi kavramlarla ideolojik olanı açıklamaya çalıan Horkheimer, “Günümüzde halk hala kendi bireysel kararlarıyla hareket etti ğini sanır. Aslında, davranı ları sosyal mekanizmalar tarafından biçimlendirilir. Gelecekleri ba ğımsız bireylerin rekabetiyle saptanmaz, onun yerine yönetici klikler ve ekonomik sistem arasındaki ulusal ve uluslararası çatı malarla belirlenir. Artık hiç kimse kendine özgü fikirlere sahip de ğildir. Halkoyu denen ey egemen özel ve kamu bürokrasilerinin bir ürünüdür.” (Aktaran: Korkmaz ve Erdo ğan,2005:328) der. Bu açıklamasıyla özellikle alt sınıfların mensubu yoksul ki ilerin toplumsal karar mekanizmasındaki yerini ve fikirlerinin olu um a amasını egemen gücün yönlendirici etkisine ba ğlayan Horkaeimer, yanlı bilinç sayesinde de ki iler etraflarını ören üretim ili kileri içindeki gerçekleri göremediklerini söyler. Đdeoloji tarih boyunca devam eden çeli kiler olarak, toplumların sınıflı yapısının sonucu olarak gören Debord’a göre “ Đdeolojik olgular asla basit kuruntular olmamı tır, bunlar daha ziyade gerçekliklerin deforme olmu bilincidir ve böylelikle, kar ılı ğında, gerçekten deforme edici bir eylemi harekete geçiren gerçek etkenlerdir.”(2006: 161). Poulantzas ideolojinin 3 temel i leyi inden bahseder buna göre “ilk i lev maskeleme ve yerinden etmedir. Egemen kültür ideolojisi, sistemin sınıfa dayanan sömürgeci do ğasını maskeler. Đkinci etkisi parçalama veya ayırmadır: Üçüncü ideolojik etki hayali bir birlik veya uyum empoze ederek, gerçek yerine hayali ili kileri koymaktır (Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 363). Bu üç temel i levle Poulantzas’a göre “Bireyi, grupları, çe itli ideolojik bütünlükleri yeniden olu turmaktır. Bu düzeyde birlikler tekrardan, fakat bu sefer sınıf ili kileri düzeyine ve ekonomik çeli kileri maskeleyen ve yerinden eden, dü manca olmayan bütünlükler olarak sunan bir biçim üretilir. Bu Gramsci'nin "rıza" ve "ba ğlılık" hegemonya i levidir (Aktaran: Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 363). Kültürel çalı maların ba langıcındaki isimlerden olan Raymond Williams ideolojiyi öyle tanımlar, "Bir 'dünya görü ü' ya da bir 'sınıf bakı ı' olarak soyutlanabilecek, görece olarak biçimsel ve eklemlenmi anlamlar, de ğerler ve inançlar sistemidir" (Aktaran: Shoemaker ve Reese, 1997: 100). 'Đdeolojinin bir çe it bilgi oldu ğunu ancak hakikat kar ısında olu turulan ve gerçekten uzakla arak var olması gereken asıl bilgiyi baskı altına alan bir bilgi 58

oldu ğuna de ğinen D.J. Sholle’ye göre “Bilgi sistematik bir ekilde üretime, özellikle sınıfsal özneler tarafından üretime ba ğlanabilir. Đdeoloji neden ve sonuç arasında bir yer tutar ideoloji üretir, ama yalnızca kendisini önceleyen bir dizi maddi ili ki tarafından üretildi ği sürece üretir” (Sholle,2005:256). Buna paralel olarak Mattelart da ideolojinin tanımını “ideoloji bir sınıfın tahakkümünün rasyonelli ğine ili kin göstergeler deposudur” (Aktaran: Sholle:260) eklinde yapar. Đngiliz Kültürel çalı malarının etkilendi ği Gramsci ise “Hegemonya” kavramıyla ideoloji açılımlarına farklı bir bakı getirmi tir. Yönetilenlerin rızasını alma olarak genel anlamda kullanılan kavram kimi zaman da baskı ya da zora da kar ılık gelir. Gramsci’ye göre hegemonya, ideolojiden daha geni bir kategoridir, ideolojiyi kapsar, ama ona indirgenemez. Bir egemen grup veya sınıf kendi iktidarı için gerekli rızayı ideolojik araçlarla sa ğlaya bilir (Aktaran: Eagleton, 2005: 164). Gramsci'nin temel ilgisi kapitalizmin nasıl olup da devlerin baskı ve iddet içeren boyutunun yanı sıra, bu baskıyı me ru ve görünmez kılarak sivil toplum alanında kitlelerin onayına dayalı bir entelektüel ve moral egemenli ğe olanak sa ğladı ğı sorusuna yönelmi tir (Ü ür, 1997: 29). Gramsci’de bu sorunun yanıtı ba arılı bir ideolojik yönlendirme de ğildir. Hegemonya kavramıyla sivil toplum alanına gönderme yapan Gramsci'ye göre ideoloji sadece üstyapısal alanda i leyen toplumsal bir pratik olmaktan çok, üretim süreçlerinin ekillenmesinde i levsel olan ve bu sayede altyapı ile üstyapının uyumunu sa ğlayan temel toplumsal pratiklerden biridir. Hegemonya kavramı bize egemen bir ideolojinin olu umu sayesinde olanaklı hale gelen iktidarın alanının sivil toplum oldu ğunu gösterir (Ü ür, 1997: 29). Hegemonya kavramı üzerinde çalı an Jessop’a göre “ Đdeolojik hegemonya, egemen sınıf ya da iktidar blo ğunun halk sınıfları üzerindeki entelektüel ve ahlaki liderli ği olarak tartı ılır. Bu ba ğlamda, bir iktidar blo ğu, egemen sınıflar ya da sınıf fraksiyonları arasında kurulan görece istikrarlı bir ittifak anlamına gelir ki bunlar arasın ki birlik, acil/kısa dönemli çıkarlarından kar ılıklı olarak verilen ödünlere ve hepsinin ortak olarak ba ğlandı ğı bir dünya görü ünün varlı ğına dayanmaktadır (Jessop, 2005: 65). Bu anlamda egemen blo ğun ba ğımlı sınıfların deste ğini alması gerekmektedir ve sivil toplum da devletle bu sınıfların arasındaki ba ğı sa ğlamaktadır. 59

Eagleton’un tabiriyle ideoloji ile ilgili kavramlar arasında anla ma sa ğlanan ve yaygın kabul gören tanım John B. Thompson’a aittir. Buna göre Thompson “ Đdeoloji üzerine çalı mak anlamın veya anlamlandırmanın tahakküm ili kilerini sürdürmeye hizmet etti ği durumlar üzerinde çalı maktır” (Aktaran: Eagleton, 2005: 23) der. Đdeoloji soruları, bir toplumda, çatı an çıkarlara sahip farklı grupların nasıl birlikte olabildikleri konusu üzerinde yo ğunla ır. Toplum mevcut itibariyle bir biriyle çıkarları çatı an sınıflardan olu ur. Bu sınıfların çatı ma olmaksızın bir arada ya ayabilmesi ideoloji ile ilgilenen dü ünürlerin temel tartı ma konusunu olu turur. Nasıl olurda sınıfsal farklılıkların uçurumlara dönü tü ğü toplum bir arada ya ayabilmektedir? Bununla ilgili olarak Gouldner’in yaptı ğı açıklama öyledir. "Simgesel bir mekanizma olarak ideolojinin özel bir önemi vardır. Bu simgesel mekanizma aracılı ğıyla farklı toplumsal grupların çıkarları bütünle tirilebilir; bu mekanizmayı payla an birkaç egemen grup de ğien toplumsal ko ullara uygun yanıtlar vermede yetkilendirilir" (Aktaran: Shoemaker ve Reese, 1997:100).

imdiye kadar anlatılan kısmıyla ideoloji veya hegemonya hakim inanç sistemi üzerine kurulu emalarda ekillenmi tir. Ancak siyaset felsefecisi Martin Seliger daha genel kapsamıyla hâkim güçler ve kar ıt güçleri de barındıracak bir teori ortaya atar. Martin Seliger’ göre ideoloji insanların örgütlü toplumsal eylemin ve özellikle de siyasi eylemin araç ve amaçlarını, bu tür bir eylemin verili bir toplumsal düzeni koruma, de ğitirme, yıkma ya da yeniden in a etme amacı ta ıyıp ta ımadı ğına bakmaksızın, belirleme, açıklama ve do ğrulamada kullandıkları fikirler kümesidir (Aktaran: Eagleton, 2005: 25).

2.1.3.2. Medyanın Đdeolojik Yönü

Sosyal sınıfların egemenlik mücadelesi içinde ideoloji, toplumsal çarpıklıkların görünmez hale geldi ği, bu ba ğlamda alt sınıfların üretim ili kileri içinde yerlerinin sabit kalmasıyla sonuçlanacak ve sistemin devamlılığının döngüselli ği konusunda, baskı, iddet, zor kullanım olmaksızın bireylerin dü üncelerini egemen dü ünceler paralelinde ekillendirecek bir a ğdır. Bu a ğ toplumsal olan her eyi ve her yeri sardı ğı gibi egemen güçlerin elinde olan medya da illaki bu a ğın bir parçasıdır ve egemen ideolojinin söylemlerinin ta ıyıcısı ya da toplumsal amaçlarının aracıdır. 60

u an içinde ya adı ğımız dünyanın geçmi teki dönemlerden farklılıklarını ve de ğiimini modernite kavramı çerçevesinde ele alan ve üretim örgütlenmesi siyasal egemenli ğin örgütlenmesi, temsil ve bili in örgütlenmesinin de ğiimin kilit noktaları oldu ğunu söyleyen Murdock’ a göre “ Đleti im medyası ba langıçtan beri, yalnızca ekonomik ve siyasal örgütlenmenin yeni biçimleriyle giderek karma ıkla an ba ğlantılar kuran yeni olu umlar sıfatıyla de ğil, aynı zamanda bu de ğimelerin anlamlarının kamusal olarak temsil edilmesinin ve tartı ılmasının ba lıca araçları sıfatıyla, sonuçta ortaya çıkan toplumsal ve kültürel düzenin olu masına yardımcı olmak konusunda kilit bir yol oynamı tır” (2005: 413). Sistemlerin i leyi lerinin simgeler yoluyla oldu ğunu ve buna ilave olarak da monernite ile birlikte medyanın bu simge ve enformasyonun dola ıma sokulmasında ve halkların siyasalın içine her ne ekilde olursa olsun girmesi konusunda yönlendirici etkisi oldu ğuna de ğinen Murdock, ileti im sistemlerin modernlik söylemleriyle ilgili olarak “ Đleti im sistemleri modernlik söylemleriyle bir aktarım sistemi olarak de ğil bir tercüme ya da tahvil etme sistemi olarak i ler” (2005: 420) der. Bu sözüyle ana akım çalı malarına gönderme yapıldı ğı a ikârdır. Medyanın kısıtlı etkisi üzerine yo ğunla an ana akım çalı malarının tersine güçlü ve amaçlı etkiden söz eden Murdock’a göre “ Đleti im sistemleri, imdi ekonomik alanda yeni üretim sistemini e güdüm içine sokmada kilit bir rol oynamanın yanı sıra mali i lerin ve tüketim örgütlenmesinin uyumlu hale getirilmesi yolundaki yerle ik rollerini de geni letmektedir” (2005: 426). Medyaya atfedilen ideolojik olu ile ilgili olarak bahsedilmesi gereken yakla ımlar arasında bulunan araççı yakla ım medya sahipleri veya yöneticilerinin bireysel çıkar veya grup çıkarları do ğrultusunda yapmı oldukları müdahalelerin veya yönlendirmelerin egemen güç veya sınıf çıkarlarıyla aynı do ğrultuda oldu ğunu iddia eden görü tür. Dursun’a göre araççı yakla ım tıpkı ço ğulcu yakla ımlardaki gibi, iktidarın bireysel uygulanmasına ve gazete üretimi içindeki anahtar bireylerin ve grupların çıkarlarına, amaçlarına odaklanmaktadır. Đhmal ettikleriyse genel olarak medya üretiminin somut dinamikleridir (2001: 27). Araççı yakla ım birçok ara tırmacı tarafından ele tirilirken kimi zayıf yönleri konusundan Murdock, "Üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda 61

entelektüel üretim araçlarını da yönlendirir" tarzı bir önermeden yola çıkan araççılar, medyayı elinde bulunduranların aynı zamanda içerikleri de kontrol etlikleri yolunda bir iddiaya görü lerini dayandırırlar. Güç/iktidar olgusunu, bireyin eylemleri ile do ğrudan ili kilendiren bu tanım, "ussal birey" anlayı ı üzerine kumlu ço ğulcu liberal yakla ıma benzer bir zayıflık ta ır. Pek çok ara tırmacının "komplo teorisi" (conspiracy Theory) olarak adlandırdı ğı bu tarz bir yakla ım basit bir ekonomik belirleyicicik anlayı ı içinde medyayı ele alıp, gazetecileri ve di ğer medya çalı anlarını kapitalist çıkarlara hizmet etmekle suçlarken, gerek haber üretim süre- cini gerekse haber metinlerini tamamen ara tırma dı ı bırakmı tır, demektedir ( Đnal, 1996: 89). Di ğer bir yakla ımsa Yapısalcı Marksist yakla ımdır. Murdock’a göre Yapısalcı Marksist yakla ımlarda ise medya, muhafazakâr politikaların ba arısı için gerekli ideolojik ko ulları yaratacak bir tarzda i gören; ancak bunu kapitalist entri- kacıların art niyetli müdahaleleriyle de ğil de, daha çok kapitalist bir sistem içinde ticari olarak çalı masının sonuçlarıyla gerçekle tiren bir konuma sahiptir.(Aktaran: Dursun, 2001: 27). Yapısalcı Marksist yakla ım iki temel ayrıma girer. Bunlardan birincisi medya metin analizlerinin incelenmesiyle ideolojik açılımların tespiti üzerine yo ğunla ır ikincisi ise ekonomi politik açıdan incelemeler yapar. Ortodoks Marksist yakla ımın belirleyicili ğinin söz konusu oldu ğu ekonomi politik yakla ımda alt ve üst yapılar arası ili ki do ğrultusunda ideolojinin alt yapı tarafından belirlenen bir üst yapı kurumu oldu ğu savunulmaktadır. Bu yakla ımda medyanın rolü ise Shoemaker ve Reese ye göre medyaya sahip olan ve onu kontrol eden sınıfın çıkarlarının yanlı bilinç üretimi aracılı ğıyla me rula tırmaktır. Medyanın bunu yapabilmesi için, Marksist toplum görü ünün kalbinde yer alan sınıf dü manlıklarının gizlemesi ve çarpıtması gerekmektedir (1997: 109). Ele tirel ekonomi politik özellikle ileti imsel etkinli ğin maddi ve simgesel kaynaklarına e it olmayan payla ımı tarafından yapılandırma tarzıyla ilgilenir (Murdock, 1997: 55). Giddens’a göre “Amaç yapıların eylem yoluyla olu turulmasının nasıl gerçekle ti ğini ve buna kar ılık eylemin yapısal olarak nasıl olu turuldu ğunu açıklamaktır.”(Aktaran: Murdock, 1997: 56). Ekonomi politik 62

yakla ımda ticarile me ve özel sektörün dinamiklerinin medyaya etkisi üzerinden çalı malar ilerlemi tir. Ekonomi politik ba ğlamda ileti im adına yapılan incelemelerde 3 önemli çözümlemeyle alanın genel çalı ma prati ğini sergileyen Murduck’a göre bu çalı malar “Birincisi, kültürel malların üretimiyle ili kilidir ki ekonomi politik kültürel üretimin kültürel tüketim silsilesi üzerinde sınırlandırıcı (ama bütünüyle belirleyici olmayan) bir etki yaptı ğı varsayımına özel önem atfeder. Đkinci olarak, medya ürünlerindeki mevcut temsillerin, onların üretimi ve tüketimindeki maddi gerçeklerle ba ğlantılı ili kilendirilme biçimlerini göstermek için metinlerin ekonomi politi ğini incelenir. Son olarak, ekonomi politi ğin özel olarak ilgilendi ği maddi ve kültürel e itsizlikler arasındaki ili kiyi göstermek için kültürel tüketimin ekonomi politi ği de ğerlendirilir.” ( Murduck, 1997: 62). Ekonomi politik yakla ım medya içeri ği ile ilgili olarak ekonomik ili kilerin son noktada belirleyici oldu ğunu ve ideoloji ile üretim ili kilerinin direk ba ğlantılı oldu ğunu dile getirir. Bu yakla ıma yapılan ele tiriler ise Shoemaker ve Reese ye göre ekonomik ili kilerin medya içeri ğinde kendilerini açı ğa vurdu ğu özgül pratikleri ya da düzenekleri ara tırmamaları boyutun da temellenir ( 1997: 109). Öte yandan Althuser ve Gramsci’den etkilenen kültürel çalı malardaysa ekonomik belirlemenin ilk a aması kabul edilirken son dönemde belirleyici oldu ğu ret edilmi tir ve ekonomi politik yakla ımın anlam içinde girilen mücadelenden uzak oldu ğu savından hareketle ba ka bir boyut üzerinde durulmaktadır. Kültür ve kültürün anlam üzerindeki etkisi üzerine yo ğunla an Hall “Medyanın ideolojik oldu ğu iddiası, onun anlamın toplumsal in ası alanında i gördü ğünü söylemektir. Medya, üzerinde insanların kendi dünyalarının bilincine vardıkları alanı sa ğlar. Temizleyici sibernetik donanımlarıyla, sterilize edilmi enformasyon terimi, tüm yinelemeleri ve büyüsüyle, medyanın kültürel boyutları içerisindeki temelde kirli, göstergebilimsel, anlambilimsel, söylemsel niteli ğini silemez ya da yok edemez. Kısaca, bunu önlemenin bir yolu yoktur” demektedir (1997: 92). Anlamlandırma, dünyanın anlamlı kılınması için toplumların dil ve simgeleri kullanarak ürettikleri ya amsal pratiklerdir. Anlamlandırma ve medya ili kisine de ğinen ve yeni anlamların in a edildi ği kanallar olarak medyayı i aret eden Hall “Medya kurumları içinde, üreticilerin bir ürün ortaya koymak için. Ellerindeki anlam 63

üretimi araçlarını (teknik donanım) belli bir tarzda kullanmalarını (yukarıda ta- nımlanan anlamlandırma ö ğelerinin bile imi) sa ğlayan özel bir toplumsal örgüt evrimle mi ti. Bundan dolayı medya kurumlarının özgüllü ğü, tam da bir toplumsal prati ğin simgesel bir ürün ortaya çıkarmasına yol açacak ekilde örgütlenmeleri tarzında aranmalıdır. Bu açıklamayı de ğil de u açıklamayı in a etmek, belli araçların özgül bir ye ğlenimini (seçme) ve bu araçların anlam üretme pratiği sırasında bir arada eklemlenmesini (bile im) gerektiriyordu” demektedir (Hall, 2005: 90). Bu görü e ilave olarak anlamlandırma süreci toplumsal ve simgesel ö ğelerin birle imiyle olu urken medyanın yaratmı oldu ğu simgeler anlamlar üzerinde son derece etkili olmaktadır. Đdeoloji bir mücadele alanıdır ve egemen dü ünce ile alt sınıflar arasında devam eden bu mücadele medyada da anlamlar üzerinden i ler. Yukarıda açıklanmı olan, halkın güç ve rızasını alma biçimi olan hegemonya kavramı üzerinde temellenen ve Althusser’in ideoloji anlayı ının belirleyicili ğinin söz konusu oldu ğu kültürel yakla ımlarda kitle ileti im araçlarının rolü ile ilgili olarak Erdo ğan ve Korkmaz, Gramsci’nin istikrarsız denge görü üne dayanarak u yorumu yaparlar “Kitle ileti im araçları kapitalist toplumlarda egemen ideolojilerin söylemleri içinde "Dünyayı tasnif etme" ideolojik çalı masını sürekli olarak yerine getirir. Bu ne basit, ne de bilinçli bir i tir. Egemen alanı olu turan farklı ideolojiler arasında içsel çeli kiler vardır, hatta bunlar egemenlik için yarı ır ve mücadele ederler. Böylece, kitle ileti im araçlarının i lerini, çeli kileri de üretmeden kaçınarak yapabilmesi olanaksızdır: Bu araçlar kar ı etkinlikte bulunan yönelimlerin oldu ğu ortamda çalı ır.” (Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 367). Kültürel çalı malardaki medyanın dünyayı anlamlandırma durumu ile ilgili olarak Frankfurt Okulu temsilcilerinden Marcuse de kitle ileti im araçlarının kullandı ğı dilin dü ünceyi engelledi ğini dile getirir. Ona göre, “Kitle ileti imi araçları "söylem evrenini kapama” rolünü oynar: Varolan toplumsal düzenlemelerle çatı an veya nitelik bakımından düzenin çerçevesinden öteye giden alternatif perspektifler otomatik olarak kurulmu tartı ma referansı kuralları dı ında bırakılabilir. Böylece, sistem oldu ğu gibi yönetilir ve çeli kiler tutulur” (Aktaran: Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 367). 64

2.2. Radyodaki Ve Radyo Haberlerindeki De ğiikliklerin Nedenleri Ve Đdeolojik Yönleri

Telgrafın icadından, elektromanyetik dalgalar ile telsiz telgrafın bir kitle ileti im aracı olan radyoya dönü ümüne ve radyonun da bir propaganda aracından ve bir haber aracından e ğlence aracına dönü ümde geçen süreç toplumun yapısal süreciyle ve alt yapının dönü ümleriyle yakından alakalıdır. 1907’de, Amerikalı Lee De Forest, telsiz telgrafın ses iddetini yükseltebilen ilk lambayı, Triyot’u buldu ğunda kimse bu günkü anlayı ıyla bir radyonun ortaya çıkabilece ğini tahmin edemezdi. Çünkü o dönemin yapısı itibariyle bu teknolojik geli im, yapının içinde bir parça olarak de ğerlendirilmi ve yapının egemen dü ünce anlayı ları do ğrultusunda ekil almı tır. Her dönem içinde farklıla arak olu an üretim ili kileri, toplumun dü ünce yapısını kültürünü vb etkiledi ği gibi radyo yayıncılı ğınıda topluma ait her eyle bereber etkilemi buna göre yradyo yapılanmaları yada radyonun ideolojik sesleni leri bu yapıya ayak uydurmu tur. Çalı manın bu bölümünde radyonun dönü ümü ve haber anlayı ının de ğiimi yapısalcı bir yakla ımla ele alınmı tır. Ekonomi politik yakla ım yörüngesinde ticarile mi radyonun dönü ümü incelenirken ekonomik indirgemecili ğin bu dönü ümün kısmi olarak açıklanmasına yarar sa ğlarken eksik kalaca ğı görü ünden hareketle yine yapısalcı Marksist çerçevede kültür unsuru da incelemeye dâhil edilmi tir.

2.2.1 Üretim Đli kilerinin Yeniden Üretimi Ve Radyo

Marx’a göre, bir toplumda üretim ekli ne olursa olsun, bu sürecin devamlı olması, devresel olarak aynı evrelerden geçerek sürüp gitmesi gerekir. Bir toplum tüketmekten nasıl vazgeçmezse üretmekten de öyle vazgeçemez. Bunun için bir biriyle ili kili bir bütün, devamlı yenilemelerle akıp giden bir olay olarak görüldü ğünden, her toplumsal üretim süreci aynı zamanda yeni bir yeniden üretim sürecidir (2003: 487). Bu yeniden üretim süreci sürüp giderken topluma ait olan her ey de bu süreç içince de ğiir.

65

De ğiim için üretilen mallara meta denilmektedir. (Eaton, 1990: 33) Meta, her eyden önce, bizim dı ımızda bir nesnedir ve ta ıdı ğı özellikleriyle, u ya da bu türden insan gereksinmelerini gideren bir eydir. Bu gereksinmelerin niteli ği, örne ğin ister mideden, ister hayalden çıkmı olsun, bir ey de ğitirmez. Burada nesnenin, bu gereksinmeleri, geçim aracı olarak do ğrudan do ğruya mı, yoksa üretim aracı olarak dolaylı yoldan mı, nasıl giderdi ği de bizi ilgilendirmemektedir (Marx, 2003: 45) Medya kurulu larının ürettikleri içerik de metadır. Đrfan Erdo ğan ileti im ve üretim için “ Đleti imin olması için ileti imin üretilmesi gerekir. Đleti imin üretilmesi demek belli amaçlı bir faaliyetin herhangi, bir biçimde ifadesi demektir. Đleti imin bir anlık kesitini ele alırsak, önümüzde bir ileti görürüz. Bu ileti belli ko ullarda ve belli konumlarda yer alan sosyal bir üründür. Bu ürünün üretilmesi için beyin enerjisinden en karma ık teknolojilerin kullanılmasına kadar çe itlenen "emekler" harcanır. Toplumsal ya amda insanlar ileti im a ğlarıyla günlük faaliyetlerini yürütür. Đleti im üretim tarzı en geni tanımıyla, günlük ileti im bütününün, dinamik yapısını anlatır.” (Erdo ğan, 1997: 127) demektedir. Meta üreten tüm sermaye sahipleri üretimlerini yeniden üretmek durumundadır. Bu do ğrultuda meta üreten medya kurulu larında üretimin yeniden üretimi bu kurulu ları tam anlamıyla kapitalist sistem içindeki çarklardan biri haline getirir. Althusser yeniden üretimle ilgili olarak “ Fabrikasında yün kuma lar üreten bir kapitalist olan Bay x ham maddesini, makinelerini vb. yeniden üretmek zorundadır. Ama o kendisi bunları kendi üretimi için üretmez bunu ba ka kapitalistler yapar”(2008: 155) demektedir. Günümüzde ticarile en hayatta, yukarıda anlatılan üretim ili kileri ve yeniden yapılandırılması durumu, radyo dü ünüldü ğünde de çok farklı de ğildir. Ba langıç olarak radyonun ayakta kalabilmesi için di ğer üreticilerle ticari ili kiler kurması arttır. Reklam boyutunda gerçekle en bu ili kiler kurumların ticari ili kilerle di ğer üreticilerin olu turdu ğu a ğa dâhil olmasını sa ğlar. Buna ek yayında kullanılan tüm cihazlar için ba ka üreticilerin ürünlerine ihtiyaç söz konusudur. Tüm bu cihazlar tamamlandıktan sonra ise üretilecek meta için kaynağa yani genel anlamda hizmete ve ba ka ürünlere ihtiyacı vardır. Bu ham maddenin sa ğlanması durumu ba langıçta farklı iken uan ki durum daha karma ıktır. Örne ğin ilk ba larda müzik programları için orkestralara belli miktarlarda ücret ödenerek canlı yapılan müzik programlarının 66

yerini imdi ba ka üreticilerin kayıt altına aldıkları hazır müzikler almı tır. Önceleri program ba ına müzik yayını yapabilmek adına bir orkestraya ücret ödenirken imdi bunun yerine sadece bir kez telif hakkı ödenerek (Türkiye de çok geçerli de ğil ve bu yüzden daha cazip) satın alınan kayıt altına alınmı müzik yani yeni bir üretim ekli geçmi tir. Radyo haberleri için de benzer bir durum söz konusudur. Radyonun ilk dönemlerinde istasyonlar gazete haberlerini kaynak olarak kullanmı tır. Ancak kısa sürede dünyanın birçok yerinde bu duruma gazetelerin tepki göstermesi ve hukuki mücadele ve bunun yanında çe itli boykotlar yüzünden radyo istasyonları haberlerini kendileri toplamak zorunda kalmı ve haber merkezlerini geli tirmi lerdir. Kendi haber merkezlerinin gün içinde hazırladıkları haberleri yayınlarken bunun maliyetinin yüksek olması nedeniyle ba ka üretim ekilleri geli mi tir. Buna örnek olarak ajanslardan haber almayı verebiliriz. Ajanstan gelen veriler radyo haberi formatında üretilerek yayınlanmı tır ya da sadece radyolara haber sa ğlamak için kurulan ajanslardan faydalanılmı tır. Böylece radyolar çok daha az sayıda haber çalı anı ile haber yayınlarını daha etkili olarak hem yerel hem de dünya çapında haberlerle yapmı larıdır. Elbette bununda bir maliyeti söz konusudur ama kendi haber merkezlerinin i çilik ücretleri, ula ım ve teknik imkân için ayrılan ücretin çok altında kalmaktadır. Bunun sonrasındaysa radyo istasyonlarının sahipleri ajanslara ödenen ücretin, haber programları veya bültenleriyle kar ılı ğının alamadı ğını veya kar elde edilemedi ği dü ünmü veya gerçekten kar elde edemediklerinden çalı tıkları ajans sayısını azaltmı sonraları ise haber merkezlerinde özellikle Türkiye’de internet ya da televizyon haberleri de ciddi birer kaynak haline gelmi tir. Günümüzde ise bir di ğer durumsa birçok radyonun haberlerini radyo haberi hizmeti veren ajanslara yaptırması ve çok daha az ücret ödemesidir. Bu ajanslar sayesinde haber merkezi kavramı ve i letmeye yarattı ğı maliyeti ortadan kalkmı tır ve haber bültenleri kısa spotlar halinde bu i i yapan ajanslardan hazır halde satın alınmaya ba lanmı tır. Bu genel durumla ili kili olarak Murduck “Üretim tarzı dü üncesi dikkatleri piyasadaki özgür mübadeleden uzakla tırarak üretim sisteminin dinamiklerine ve bu dinamiklerin eylemde bulunan ve seçim yapma ıklarını ku atan yapısal e itsizlikleri yaratma tarzına yöneltir.”(2005: 423) demektedir. Geli en ve giderek üreticileri birbirine ba ğlayan kapitalist ekonomide radyolarda hayatta kalabilmek için 67

kendilerine sunulan kısıtlı seçimler do ğrultusunda üretimlerini yeniden üretmek zorunda kalmı lardır. Kapitalist ekonomide amaç sermaye birikimi oldu ğu dü ünülürse yeniden üretimin kaçınılmaz oldu ğu bir ortamda mutlaka bir takım yapısal de ğiikliklerle kar ıla ılacaktır. Bu manada radyonun i levlerinden olan haber verme i levi Türkiye’de maliyetin de yüksek olması nedeniyle radyo istasyonları tarafından ya minimum maliyetlerle yapılmaya çalı ılmakta yada artık yerine getirilmemektedir ki yapının radyo için sundu ğu seçimlerin içinde ayakta kalabilmek için haber yerine e ğlence anlayı ının yerle tirilmesi en ba at olandır. Geçmi te toplumların en önemli haber alma aracı olan radyo uan Türkiye de bu i levini tam olarak yerine getiremedi ği gibi neredeyse tamamen e ğlenceye yönelik bir içirik kazanmı tır. Büyük medya gruplarının ellerinde olan radyo istasyonları müzik yayını ile birlikte haber verme çabalarını devam ettirseler de bunun maliyetini yerel veya bölgesel radyolardan ço ğu kar ılayamamaktadır. Günümüzde özellikle özel radyoların haber bültenlerini yayınlarından kaldırmaları veya haber bülteni olan radyolarında bu bültenlerin sürelerini mümkün oldu ğunca kısaltması ve genel anlamıyla da radyo istasyonlarında haber verme ilevinin bir kenara bırakılması durumu amaçlı bir ileti im eklini de bizlere göstermektedir. Tüm ileti im biçimlerinin bir amacı vardır. Amaçsız kendili ğinden oldu ğu iddia edilen durumlar bile aslında amaçlıdır. Erdo ğan’a göre “ Đleti imde amaç istemle ilgilidir. Amaçsız ileti im bir istemin kastın olmadı ğı ileti imdir. Kasıtsız veya amaçsız ileti im olur mu? Đleti imi bir tarafın di ğerine bir amaç içjn, bir etki için mesaj göndermesi {veya mesaj araması) olarak ele alırsak, amaçsız ileti im olmaz.”(1997: 67) Kapitalist yapılanmaya sahip olan tüm medya kuruluları gibi radyolarda öncelikli olarak kar amacı gütmekte ve bu yüzden de medyanın tamamında oldu ğu gibi e ğlence ve popüler kültüre yönelik bir yayın anlayı ı benimseyerek haber vermenin de içinde bulundu ğu di ğer birçok radyo program türünü de bir yana bırakmaktadır. Popüler kültür ürünlerinin yayınlarda a ğırlıkla tercih edilmesi yapısal süreçle alakalı, kar amacının sonucudur. Ancak bu noktada popüler kültürle sa ğlanan genel ileti imin amacı sorgulanmalıdır. 68

Adornonun dile getirdi ği “Kültür endüstrisine” hizmet eden tüm medyanın bir parçası olan radyo istasyonları di ğer kitle ileti im araçlarıyla da kar amacı güttükleri için ister istemez yarı mak durumundadır. Adorno, (2000: 14) bu durumla ilgili olarak “Kapitalizmde bütün üretim piyasa içindir, mallar insan ihtiyaçlarını ve arzularını kar ılamak için de ğil kar elde etmek için daha fazla sermaye edinmek için üretilir” der. Radyo da belirledi ği içeri ği ile kar amacı güder ve medya ile ilgili ortaya atılan sosyal sorumluluk ilkelerinin de gerçekle tirilmedi ği görülür. Ve aslında erken dönem ara tırmacıların ortaya attı ğı bu i lev ticari medya için geçerli de ğildir. Đ olarak tanımlanacak ve amacı kar elde edip sermayesini büyütmek olan hiçbir kurulu a sosyal sorumluluk gibi bir yük yüklenemez veya yüklense bile bunun gerçekle mesini beklemek yanıltıcı olacaktır. Radyonun da ve genel olarak medyanın da tüm yapı içinde ticarile me nedeniyle farklı davranaca ğını dü ünmek de ütopik olacaktır. Radyo yayıncılı ğı uan ticari amaçlı bir i tir kamu hizmeti yayıncılı ğı sistemi ise çökmü tür. Pekman bu durumuna ili kin olarak “Bu yeni yayın anlayı ı genel olarak kar ve rekabet gibi, daha önce bu gelene ğin dı ında tutulan kavramların ön plana çıkması gibi biçiminde ve uluslar arasıla ma ve küresel rekabetin yayıncılık üzerinde etkin bir rol oynamaya ba laması yayıncılı ğın giderek bir hizmet olmaktan çıkarak “i ” e dönü mesi çerçevesinde tarif edilmektedir” (Pekman, 1997: 1) der. Bu yüzden radyolar daha fazla e ğlence üreterek karlılıklarını arttırmayı dü ünürler ve halkın haber alma hakkı bir kenara bırakılarak popüler kültürün parçası olan kitlesel sınaî sanatsal ürünlere (özellikle müzik) a ğırlık verilir. Televizyon ve internet gibi ba ka kitle ileti im araçlarıyla yarı mak durumunda olan radyolar için haber içeri ğinin maliyetli bir hale gelmesi kar amacı güden radyo istasyonlarının haber konusunda minimum maliyeti hesaplamalarına neden olmaktadır. Bu yüzdende haber içerikleri mümkün oldu ğunca dar ve kısa süreli verilmektedir. Ve bu durum gerçekle irken de bunu tüketicinin iste ği do ğrultusunda yapıldı ğı iddia edilmektedir. Aslında tartı ılması gereken ey tüketicinin ne istedi ğinin kimler tarafından ekillendirildi ği ve bunun nedenleridir. Radyoda haberin ve e ğlence unsurlarının de ğerleri günümüzün üretim eklinin gerekliliklerinden dolayı de ğimi tir. Üretim ili kilerinin yeniden üretimi sonucunda zaman içinde haber programlarının ya da bültenlerinin yapım a aması de ğimi son 69

noktada ise haber yapımında kullanılan sermaye ve karlılık oranlarının kar ıla tırılması sonucu haberin kar getirisinin dü ük oldu ğu neticesinde haberlerin de ğiim de ğeri dü mü tür. Kapitalist üretim ili kilerinin ekillendirdi ği radyo yapılanmasında haberin kullanım de ğeri mübadele de ğeri içinde erimi tir. Bu biçimsel dönü üm nedenlerinin bir tanesi de kapitalist medya yapılanmasının sonucu olarak sermayedarın daha ucuz ve daha kolay satılabilen meta üretimini sa ğlama ihtiyacı oldu ğu söylenebilir. Talepler ve sorumluluklar ki bunlar aslında ticari medyaya yüklenilmesi anlamlı de ğil, dikkate alınmaksızın ve kullanım de ğeri görmezden gelinerek sadece mübadele de ğeri dü ünülmektedir. Bu nedenledir ki maliyetli olan haber programı veya bültenlerinin yerini daha ucuza elde edilebilen ve mübadele de ğeri yüksek olan popüler kültürün ö ğeleri olan müzik ve e ğlence almı tır. Bu ürünlerin mübadele de ğerlerinin yüksek olma nedeni kullanım de ğerlerinden ba ğımsız olarak toplumun üretim ili kileri içinde kültürün endüstrile mesi ve yaygın hale gelmesi ile ilintilidir. Adorno bu durumu öyle açıklar: “Aydınlanmı akılsallı ğın, amaçlara yönelen aklı engellemesi gibi, kapitalist üretimde kullanım için üretimi engeller. Aydınlanmı akılsallı ğın duyusal tikellere kayıtsız ve duyarsız kalarak tikelleri evrensel içinde eritmesi gibi, kapitalist üretimde eylerin kullanım de ğerlerini mübadele de ğeri içinde eritir. Aydınlanmı akılsallık ve kapitalist üretim dönü ümün önünü tıkar. Aydınlanmanın do ğa üzerinde ki tahakkümüne ve mutlulu ğu gerçekle tirecek araçları sa ğlama almaya dayanan kar ı konulmaz ilerlemesi aslında kar ı konulmaz bir gerilemeye yol açacaktır”(Adorno, 2000: 15).

Önceleri iktidarların hizmetinde olan ve en güçlü yayın aracı kabul edilen radyolardaki biçimsel de ğiikli ğin ve bu do ğrultuda radyo habercili ğinin özellikle Türkiye’ de neredeyse ortadan kalkması ve belli ba lı radyo istasyonları tarafından eskiye nazaran çok farklı bir formatta sunulmasının nedenlerinden biri radyo istasyonlarının yapılanmalarıdır. Bunun için her sermayedar gibi radyo sahipleri de öncelikli olarak sermayelerinin artı ını amaçlarlar. Bu da ileriki bölümlerde inceleyecelenmi olan toplumsal uzla ma ortamlarının kalkması veya tahakküm içeren bir toplumun olu ması adına önem arz eden bir durum ortaya çıkartmaktadır. John W. Riley ve Mathilda W. Riley ‘in ana akım yapısalcı bakı açısından radyonun de ğiimi ele alınırsa yapının hem kitle ileti im araçlarının de ğiimini etkiledi ği hem de ondan etkilendi ği sonucu çıkacaktır. Bu durumda toplumdaki 70

üretim ili kilerin de ğiim sürecin de radyo yapıdan etkilenmi ve yapıyı etkileme ekli de yapıdaki de ğiiklik yüzünden de ğimi tir. Ayrıca toplumsal de ğiiklerin olu masında da di ğer kitle ileti im araçlarıyla beraber etki göstermi tir. Mcquail ve Windahl bu kuramı öyle açıklar “Riley ve Riley ileti im süreci içindeki birincil (primary) ve ikincil (reference) gruplarının oynadı ğı rol üzerinde durur. Birincil grupların en temel ayırt edici özelli ği; üyeleri arasında samimi, içten, ili kilerin olmasıdır. Aile; birincil gruplara tipik bir örnektir. Đkincil grubu ise, bireylerin tutumlarını, de ğerlerini ve davranı larını tanımlayabildi ği bir gruptur. Bireyin, grup üyesi olma gibi bir gereksinimi yoktur, ancak grup normu, sonuçta referans grupları gibi bireye yakındır ve onlar gibi hizmet eden bireyi yönlendirir. Birey. ileti im süreci içinde bir ileti imci (ileti imi ba latan -communicator) ve alıcı olarak, birincil gruplardan etkilenir” (Mcquail ve Windahl, 1981: 53). Yaylagül modelle ilgili olarak “Burada çok yönlü, geni ve toplumsal bir faaliyetler bütününe dikkat çekilmektedir. Toplumsal yapı, hem ileti imde bulunan gönderici ve alıcıyı hem de onların içinde yer aldıkları birincil ve ikincil grupları kapsar. Kitle ileti im süreci ile toplumsal yapı kar ılıklı etkile im içerisindedir. Medya hem bu toplumsal yapının bir parçası olarak ondan etkilenir hem de bu toplumsal yapıyı etkiler” (2008: 60) demektedir. Radyo hem üretim ili kilerinin olu turdu ğu toplumsal yapıdan etkilenirken hem de alıcı konumundaki toplumunun da aynı ili kiler do ğrultusunda de ğimesi, beklentilerinin, ilgilerinin farklıla ması sonucunda, popülerli ğini ve ba ğlantılı olarak karlılı ğını korumak zorunlulu ğu ile iletilerini ve anlayı ını toplumsal etkile im sürecinde yenileyerek hem topluma hem de üretim ilikilerindeki yeniden üretime, popüler kültür ürünlerine a ğırlık vererek ayak uydurmu tur. Ticarile me temelli açıklamanın sonrasında olayın kültürel boyutta nasıl bir ileyi e sahip oldu ğu a ağıda popüler kültürle ilgili incelemede ele alınacaktır.

2.2.2. Popüler Kültür Ve “Yeni” Radyo

Radyonun yapısal dönü ümü sürecinde radyonun i levlerinden olan e ğlence ilevi günümüzde radyolarda i leyen en önemli i levdir. Ancak bu i lev de eskiye nazaran biçim de ğitirmi ve uan itibariyle popüler kültür ürünleri olan kitlesel 71

müzik ve ov programlarıyla yeni dönemin e ğlence anlayı ını yansıtan bir hal almı tır. Popüler kültürle ilgili yapılan çalı malarda kar ımıza çıkan durum popüler kültürün geni halk kitlelerine hitap etti ğidir. Ancak di ğer bir nokta ise özellikle tartı ılan halkın ilgi gösterdi ği popüler kültür ürünlerin kimin tarafından üretildikleri ve bu manada toplumsal i levleriyle ilgili olan kısmıdır. Son derece geni bir konu olan popüler kültürle ilgili olarak genel tanım ve i levlerini bu bölümde ele alınacaktır.

2.2.2.1. Kültür

Korkmaz ve Erdo ğan’nın tanımına göre “Kültür kavramı Latince'de ekme, yeti tirme, koruma ve onur anlamları ta ıyan "Colere" kelimesinden gelir. Đlk kullanımı "ürünlere veya hayvanlara bakma" anlamdadır. Sonradan "dü ünceyi besleme" anlamına kullanılmaya ba lanmı tır. Böylece kültür 'uygarlı ğa" ba ğlanmı tır” (2005: 327). Anthony Giddens kültürü, "...belirli bir grubun üyelerinin sahip oldukları de ğerler, izledikleri normlar ve yarattıkları maddi ürünler" biçiminde tanımlamı tır. Giddens daha da ileri giderek, toplum kavramıyla kültür kavramı arasındaki çok yakın ili kiye de i aret eder ve ikisi arasındaki ayrıma, toplum kavramına gönderme yaparak dikkat çeker: "Toplum, ortak bir kültürü payla an bireyleri bir arada tutan kar ılıklı ili kiler sistemidir. Toplum olmadan hiçbir kültür varolamaz. Ama aynı ekilde, kültür olmadan hiçbir toplum da varolamaz (Aktaran: Landby ve Ronning, 1997: 14). Weber’in kültürle ilgili tanımı ise öyledir. “Kültür dünyadaki sonsuzcasına anlamsız olayların sınırlı bir parçasının insan varlıklarının görü noktasında anlam ve önemle donatılmasıdır.” (Aktaran: Schoeder, 1996: 17). Malinowski’ye göre kültürün olu umuyla insanların temel ya amsal ihtiyaçları arasında yakın bir ili ki söz konusudur. Hatta kültür temel ihtiyaçların kar ılanabilmesi için var olmu tur. Buna göre Malinowski “ Đnsanların güdülerini kar ılamak için kültürel kurumlar olu turulmu tur. Bu ihtiyaçlarla kurumları bir- birinden ayıramayız. Örne ğin kültür ko ulları altındaki insanlar sabahleyin 72

uyandıklarında i tahları açıktır ve aynı zamanda kendilerini bekleyen bir kahvaltı ya hazırdır ya da hazırlanacaktır. Gerek i tah ve gerekse bu i tahın kar ılanması rutin olarak aynı anda ortaya çıkar. Kazaların dı ında, organizma gereksindi ği ısı düzeyini kendisini koruyan giysilerden, ısıtılmı odadan, ya da barınaktan yanan ate ten veya yürürken, ko arken ya da ekonomik etkinlikte bulunurken yaptı ğı hareketten sa ğlar. urası açıktır ki organizma kendisini ayarlar, öyle ki her bir gereksinme için bazı özel alı kanlıklar geli ir ve kültürel cevapların örgütlenmesinde bu rutin alı kanlıklar doygunlukların örgütlenmi rutiniyle kar ılanır” eklinde bir tanımlamaya gitmektedir (Aktaran: Kızılçelik, 1992: 372). Ele tirel kültürel yakla ımda ise kültür sembolsel veya anlam verme sistemleri içinde tarihsel olarak in a edilen materyal üretim olarak görülür (Korkmaz ve Erdo ğan, 2005: 327).

2.2.2.2. Popüler Kültür

Kültür kavramında yukarıdaki tanımlar ı ığında kar ımıza çıkan ortak nokta toplumların veya ki ilerin kendilerinin ürettikleri maddi veya manevi unsurlar olduklarıdır. Kimi zaman maddi ürünler olarak kimi zaman anlayı ve yorumlama kimi zamanda ya amın sürmesine katkı sa ğlayan bu yüzden ortaya çıkan eyler olarak birçok tanıma sahiptir. Ancak kültürün belki de en önemli özelli ği toplumların ortak ve kendi üretimleri oldu ğudur. Popüler kültür çalı malarında ise en büyük tartı ma konusu olan konu popüler kültürün yani halkın ço ğunlu ğunun ya da ço ğunluk olarak kabul edilecek bir kesimin ilgisini çeken kültür unsurlarının üretim a amasıdır. Ve tartı maya katılan birçok ki i için popüler kültürün tanımı farklıla ır. Tarihi süreçte seri üretimle ve sonrasında medyanın da deste ğiyle kitlelerin ilgi oda ğı haline gelen popüler kültür ö ğelerinin genel tanımında kültür ürünlerinin üretimi halkın elinden alınmı ve endüstrilerin egemenli ği altına girdi ği iddia edilmi tir. Peki, popüler kültür denilen eyin geçmi i sadece seri üretim ve kapitalizmle mi sınırlıdır. Yani önceki dönemlerin halklarının yo ğun ilgi gösterdi ği çe itli popüler kültür ö ğeleri yok mudur? Bu sorunun yanıtı Oskay’a göre öyledir: “Hayatımızın her alanını kaplayan metala ma ve eyle meyle özgürle me umudunun hepten kayboldu ğu bu kasvetli ve a ğır atmosferde varlı ğımızı sürdürmemize yardım eden bir eydir popüler kültür: üstelik yaygın kanaatin 73

aksine sadece modernite ile de ilgili de ğildir ve "Mısır'ın, Sümer'in, Asur'un ve Roma'nın gev ek dokulu geni siyasal dünyalarının düzenledi ği toplumsal hayata kadar uzanan bir geçmi i vardır. Popüler kültür, buralarda kamusal nitelikli i leri görmek için toplanan kalabalık i gücünün muhalif bir alt-kültür geli tirmesini engellemi tir.” (Aktaran: Mutlu, 2006: 12).

Bu noktada bu dönemlerde de aslıda benzer bir olgununun oldu ğuna dikkat çeken Oskay popüler kültürün siyasi i levi konusunda bir gönderme yapmı tır. Ancak asıl konu olan popüler kültür ürünlerinin üretimi ve o dönemde endüstrile menin olmadı ğı dü ünülürse popüler kültürün halkın elinde oldu ğu aikârdır. Fakat bu durum uanla ciddi farklıla ma gösterirken bizlere popüler kültür denen eyin bir anda sanayi sonrası toplumda ortaya çıkan bir ey olmadı ğını ve tarihi süreç içinde yeniden yapılandı ğını gösterir. Mattelart'a göre, popüler kültür direnenlerin ve egemenli ğe kar ı mücadele edenlerin kültürüdür. Bu kültür kendi ba ına var olmaz; egemen kültüre kar ıtlık süreci içinde olu ur ve tanımlanabilir popüler kültür folklorculu ğun reddidir. Direni tarafından yaratılmı , artık ya anmayan uzak geçmi in de ğil, imdinin, günlük ya amının kültürüdür (Erdo ğan, 2006: 76). “Mattelart'ın tanımlamasından ve direni kültürü, mücadele kültürü, alternatif kültür, i çi kültürü gibi tanımlamalardan da anla ılaca ğı gibi, popüler kültür kavramı üzerinde mülkiyet mücadelesi vardır. E ğer günümüzde geni kitlelerin bilincine i lenmi anlamlandırmaya bakarsak, popüler kültür kavramı üzerindeki mücadelede kapitalist sistemin çıkarlarını destekleyen bir egemenlik kuruldu ğunu görürüz. Kapitalizm, demokrasi, özgürlük, insan hakları vb. birçok alanda oldu ğu gibi popüler kültür alanında da gasp i ini gerçekle tirerek popüleri ve popüler kültürü kendine mal etmi durumdadır. Popüler kültür kitle üretimi teknolojilerinin gereksinim duydu ğu kitle kültürünün bütünle ik bir yanda ı ekline dönü türülmü tür (Erdo ğan, 2006: 76).

Kültür üretimin halkların elinden alınarak Frankfurt okulunun görü leri do ğrultusunda bu üretimin endüstrile mi oldu ğuna de ğinen Erdo ğan “Dün popüleri tanımlayan güç halktı. Bugün popüleri tanımlayan güçler belli endüstrilerdir. Yani popülerin tanımı halkın elinden alınmı tır tanımını yapan sermaye gücüdür” (Erdo ğan, 2006: 77) demektedir. Popüler kültürü "Hegemonik" ili kiler içerisinde ele alan bir yakla ımdan da söz etmek gerekir. Popüler kültürün tam olarak bir egemenlik aracı olarak görülmesi ya da halkın üretimi olarak de ğerlendirmek yanlı olacaktır. Gramsci'ye göre popüler kültürün de aracılık etti ği katıksız bir egemen kesimden ya da aynı ölçüde 74

katıksız bir ba ğımlı kesimden söz etmek do ğru de ğildir. Aynı ekilde egemen kesimin tümüyle kendine özgü katıksız bir kültürü ya da ba ğımlı kesimin tümüyle otantik ve aynı ölçüde katıksız bir kültürünün olduğundan da söz edilemez. Bundan çok her iki kesimin kültürü, birbirleri içinde yer buldukları oranda i levseldirler. Yani egemen kesim, egemenli ğini peki tirmek için kar ı tarafın, yani ba ğımlı kesimin kültürünü tümüyle yok etmek gibi bir çaba içinde de ğildir (Aktaran: Güngör, 1999: 13). Đdeolojiyle ilgili bölümde de ideolojinin bir mücadele alanı oldu ğu söylendi ği gibi popüler kültürde egemen sınıf ve tahakküm altındaki sınıfın kültürlerinin bir mücadele alanıdır. Gramsci'ye göre, bu mücadele eklemlenme alanı içerisinde ve hegemonik bir ili ki ortamında sürdürülür. Sonuçta bir kültürel kesit, kar ıt kültürel kesim içerisine ne ölçüde sızarsa, ona egemen olmakta da o ölçüde ba arılı olabilir. Ama sonuçta eklemlenme sürecine katılımda en fazla ba arılı olan kesim di ğer sınıf üzerinde hegemonik üstünlük elde etmektedir (Aktaran: Güngör, 1999: 13) Kültürel anlamda hegemonik üstünlük elde etme durumunda elbetti ki güç dengeleri e it olmadı ğından dolayı endüstrinin sahipleri bir adım öndedir. Basının da deste ğiyle hegemonik üstünlük sermayedara geçerek popüler kültür üretimi el de ğitirmi tir ve popüler kültürün tarihi sürecinde oynadı ğı rolü aynı do ğrultuda üretim ili kileriyle paralel farklı bir i leve bürünmü tür. Yeni e ğlence anlayı ı ve Popüler kültürün di ğer ürünleri ile kitlelere sunulan kültürel hedeflerde de sapmalar olmu tur. Önceleri siyasal anlamda fikir sahibi olan toplumlar bu fikirleri do ğrultusunda belirledikleri hedeflere ula abilmek için çaba harcarken u an siyasetten uzakla tırılan toplumların kendileri için kültürel hedefleri kalmamı tır. Sosyal anomi olarak adlandırılan ve ilk kez Durkhaim’in ortaya attı ğı teori 1938 yılında Merton tarafından geli tirilerek sosyal yapı ve kültürel hedeflerin zıtlık göstermesi durumunda toplumda ya anacak kural dı ılıklara ve iktidarın zayıflamasına dikkat çeker. Merton'a göre “Anomi toplumun belirlemi oldu ğu hedeflere ula mada toplum tarafından belirlenmemi davranı ların kullanılmasının zorunlu oldu ğu durumlarda sosyal ve kültürel yapı ala ımla ortaya çıkan zıtlık halidir” (Aktaran: Kızılçelik, 1992: 470). Bu bakımdan Merton'ın sosyolojik olarak ele aldı ğı anomi kavramı kültürel ye sosyal yapıyı içerir. Merlon’a göre en genel 75

anlamda kültürel yapı organize edilmi de ğerler grubu normlar ve töreler olarak tanımlanabilir sosyal yapı ise toplum ya da grup üyelerinin organize edilmi sosyal ili kilerinden olu ur ” (Kızılçelik, 1992: 470). 1938 yılında ortaya atılan bu teori ile sosyal anomi, sosyal yapıdaki eitsizlikler ile kültürlerin bireyler için belirledikleri örne ğin e ğitimli ki iler olmak veya zengin olmak gibi bir takım hedeflerlerin çatı ması sonucu ortaya çıkaca ğı dü ünülen durumdur. Farklı ekillerde kendini göstere bilmektedir. Merton’ın anomi kuramında anlatılmak istenen ey tam olarak udur: “ Đnsanların yasal yollardan kendi amaçlarına ula ma anslarının az oldu ğu yerlerde sapma davranı ı oranları oldukça yüksektir. Bu yüzden insanlar istekleri eyleri elde etmek için yasal olmayan yollara ba vururlar.” (Aktaran: Kızılçelik, 1992: 470) Sosyal anomi olarak adlandırılan bu durum sonrasında kar ıla ılacak sıkıntıların temelinde, kültürel hedefler ve sosyal yapının bunu engellemesi durumu vardır. Bu noktada popüler kültür ve e ğlence devreye girer ve kültürel hedeflerin sosyal yapıyla uyumu sa ğlanır. Egemen ideolojinin sundu ğu yeni hedefler sapmaların ortadan kalmasını sa ğlamaktadır. Tüm bu tanımlar sonrasında radyodaki popüler kültür ürünleri ele alındı ğında özellikle popüler müzik ki arabesk türkü hatta bazı di ğer müzik türleri de dâhil, endüstriyel üretimleri olan kitlesel özellikteki ürünler olarak tanımlanabilir. Đçerlerinde folk motiflerinde barındı ğı a ikârdır. Ancak bunların üreticileri toplum de ğildir ve dev bir endüstrinin parçasıdır. Genelde içleri bo altılmı ya amsal gerçeklerden uzak e ğlence içerikleriyle toplumsal hedefleri farklıla tıran popüler kültür ö ğesi müzik ve e ğlence unsurları aynı zamanda hegomonik bir yapılanmanın da temsilidir. Toplumdaki kültürel ö ğelere tahakküm sa ğlayan popüler kültür ürünleriyle toplumsal anlamlar da de ğimeye ba lamı tır: Siyasetten uzak görünmesi ise popüler müzi ğin görünürdeki kimli ğidir ve toplumsal i levinin olmadı ğı yanılgısına neden olur. Radyoların bu tarz bir yayın içeri ğine kaymaları sonucu toplumsal i levlerinin kaybolmasına hatta egemen ideolojinin söyleminin ta ıyıcısı veya etki aracı olmasına u anki toplumsal ili kilerden dolayı son verilmi gibi gözükmekle beraber radyo, egemen ideolojinin popüler kültürle i bilirli ğinden dolayı, dolaylı olarak ideolojinin yeni aygıtı olarak bir kez daha biçimlenmi tir. Popüler kültürü ürütenler için tüm medya gibi radyo da 76

bu yeni hedefleri olan kültürün da ğıtıcısı ve etki aracı haline gelirken simgesel anlamlar üretmekten vazgeçmemi aksine yeni anlamlar yaratmaya ba lamı tır. Önceki dönemlerde ileti im araçlarını kullanarak ütopyalar sunan iktidar sahipleri artık bunun yerine bu araçlarda özellikle de radyoda söylemle mutluluk vaatlerinden vazgeçmi lerdir. Foucault’a göre “Ütopyalar, bir avunma sa ğlarlar; gerçek yerleri olmadı ğı halde yine de, kendilerini açıp gösterdikleri fantastik ve dingin bir bölge vardır. Onlara götüren yol bir hayalden ba ka ey olmadı ğı halde ütopyalar, geni caddeli kentlerden, göz kama tırıcı bahçelerden, ya amın çok kolay oldu ğu ülkelerden söz ederler” (1995: 10). Radyonun yeni i levi ütopyalar yaratmak de ğil popüler kültür ürünleri üretmek ve bunları satmaktır. Radyoda haber bültenlerinin yerini e ğlence ve müzi ğin alması Radyonun ideolojik bir araç olmaktan çıktı ğı anlamına gelmemektedir. Bu boyutu ile radyonun yapısal dönü ümünün toplumsal anlamların üretimiyle de yakın ilgisi oldu ğu a ikârdır. Ekonominin belirleyicili ğinin yanında sistemin devamı adına yeni anlamlar üretmesi gereken medyanın kültür unsurları vasıtasıyla bu i levi gerçekle tirdi ği dü üncesinden yola çıkarak, radyonun dönü ümü ekonomik alt yapının zorlaması ile gerçekle irken yine ekonominin belirleyici oldu ğu üst yapı unsuru kültür de biçimin nasıl olaca ğı ile ilgili olarak zorlamalarda bulunmu tur. Görünen o ki toplumsal üretim ili kileri ve yapı, egemen güçlerin hegemonyası altında üst yapı unsurlarını kullanarak sistemin devamlılı ğı adına sürekli bir devinim içindedir ve radyoda bu devimin içinde yapının de ğiimine ayak uydurmu tur. Hemen belirtilmesi gereken konu bu i leyi in araççı yakla ımda oldu ğu gibi bilinçli ve sınıf veya grup çıkarları gözetilerek yapılmadı ğıdır.

2.2.2.3. Popüler Müzik

Radyo istasyonlarının ya anılan dönü üm sürecinde yayınlarında en fazla kullandıkları yayın ö ğesi popüler müziktir. Popüler kültürün tanımlarıyla aynı do ğrultuda endüstrile mi olan popüler müzik içinde popüler kültür ürünleri için yapılan tüm ele tiriler geçerlidir. Adorno’ya göre, pop müzik standartla tırılmı tır; "Hit" arkıların standartla tırılmasının amacı dinleyicilerin aynıla tırılmasıdır. Bunun için, onlara 77

seçme hakkı tanınmadan dinleyecekleri müzikler önceden oldukları gibi sunulur gibi yapılır; aslında dayatılır (Aktaran: Storey, 2000: 112-113). Rosselson'a göre müzik endüstrisi, dinleyiciye ondan dinlemesini istetmek istedi ğini verir. Yani bir eyin nasıl üretildi ği, onun tüketim biçimini belirler. Müzik endüstrisi kapitalist bir endüstridir. Bu yüzden üretti ği ürünler kapitalist ürünlerdir. Yani bu ideolojinin ma ğdurlarıdır (Aktaran: Storey, 2000: 114).

2.2.3. De ğien Radyonun “Yeni” Đdeolojik Đ levi

Golding ve Murduck’a göre ideoloji üretimi medya üretiminin genel ekonomik dinamikleri ve bu dinamiklerin neden oldukları belirlemelerden ayrı tutulamayaca ğı gibi, bunlar olmaksızın anla ılmaları da olası de ğildir. Bu ba ğlamda medya, ba at ekonomik üretim tarzına ba ğlı geni anonim yapılar üretti ği ölçüde ideolojiktir. Böylece ideoloji sorusu, büyük i letme olarak medyanın üstlendi ği i leve gönderme yapmaksızın açıklanamaz (Aktaran: Poyraz, 2002: 16). Radyonun bir önce ki bölümde ba at ekonomik üretim tarzının ürünlerinden olan popüler kültür ö ğelerine yönelmeleri durumu ekonomik ba ğlamda ve yapının de ğiim süreci içince üretimin yeniden üretimiyle ve toplumsal anlamaların üretimiyle açıklanmaya çalı ılmı tır. Buna binaen radyodaki ideoloji üretimi de Murdack ve Golding’e dayandırılarak genel ekonomik dinamiklerle alakalıdır. Ancak ideolojik i lev sadece ekonomik ba ğlamda de ğil ba ka boyutlarıyla da bu bölümde i lenecektir. “Yeni” radyonun yapısal dönü üm sürecinde ticarile me ve radyo üretimindeki sonuçları ile beraber radyo yayınlarını tüketen ki ilerin egemen ideolojiye ba ğlılıklarının perçinlenmesi durumu da kar ımıza çıkmaktadır. Medya egemen ideoloji bilinçli ya da bilinçsiz desteklemektedir. Bunda elbette ki medya sahiplerinin de egemen sınıfta olması durumu önemli paya sahiptir. Bu noktada sorulacak soru yerel, bölgesel ve ulusal radyo istasyonlarının sahiplerinin hep birlikte e ğlence içerikli ve popüler müzik a ğırlık bir yayın kararına nasıl vardıklarıdır. Yani belli bir dönem geldi ğinde popüler kültür ürünlerinin müzik ve e ğlencenin istasyonlarda hâkimiyet kazanması durumu anla malı bir durum mudur? Aynı anda aynı davranı ı ve aynı yayın anlayı ını kabullenen kanalları güdüleyen ey nedir? Önceki bölümde de medya ve ideoloji ili kisini incelerken bu 78

konudaki yakla ımlar dile getirilmi tir. Bu ba ğlamda yapısal sürecin içinde üreticiler veya bireylerin aynı davranı ı birbirlerinden haberdar veya habersiz yapmaları yapıyla alakalıdır. Yapısalcı antropolojik yakla ımın temellerini olu turan Levi-Strauss çalı malarında “Arkaik toplumların hepsinde aynı evrensel dü ünce biçiminin egemen oldu ğu görü ünü geli tirmi tir” demektedir. Ona göre, bir kültürün dü ünsel sınırları belli bir toplumun anahtarıdır (Yaylagül: 2008, 107). Haberle menin olmadı ğı birbirinden habersiz toplumların aynı davranı ları sergiledi ği ve tarihleri aynı olmasa bile toplumsal ili kiler süreçlerinin aynı dönemlerinde aynı yapılanmalara sahip oldu ğu gibi radyo istasyonları da benzer ekilde hareket ederek ki birbirlerinin tutumlarını takip edebilecekleri bir ortamda aynı yayın anlayı ını tercih etmi lerdir. Buna bir örnekte yine Levi-Strauss’un akrabalık ili kilerinin ilkel toplumlarda nasıl açıkladı ğı ve dolayısıyla mal mesaj ve kadınların nasıl mübadele edildikleri ile ilgili olan açıklaması da verilebilir. Alt yapının üst yapıyı belirledi ği tezinden hareketle medyada ki içeri ğin üretim ili kilerle alakalı oldu ğu ve bu do ğrultuda da medyadaki sermaye sahiplerinin aynı davranı ı sergilediklerini söylenebilir. Bir di ğer durumda büyük medya gruplarının elinde olan radyo istasyonlarının belirleyici özellikleridir. Bu radyo istasyonları di ğer küçük ulusal veya yerel radyoların hem yarı içinde oldukları hem de bu yarı tan dolayı örnek alındıkları belirleyici bir pozisyona sahiptirler. Bu durum hiper marketlerle yarı içince olan ve hayatta kalmaya çalı an mahalle aralarındaki süper marketlerin hiper marketleri görsel veya teknolojik olarak taklit etmesi durumuna çok benzemektedir. Bu noktada üretim ili kilerindeki de ğiimin ve yeniden üretimin ilk olarak büyük sermaye sahipleri tarafından gerçekle tirildikten sonra tabana yayıldı ğını belirtmek gereklidir. Ancak tabandaki etkisi daha kuvvetlidir. Büyük radyolar haberden tamamen vazgeçmezken orta ölçekli veya küçük radyolar tamamen vazgeçmek durumunda kalmı lardır. Bu da enformasyon akı ını olumsuz yönde etkilemi ve radyonun bir e ğlence kutusuna dönü mesine neden olmu tur. Geç kapitalizmde Sistem kendine ba ğlılı ğı bireyleri enformasyondan uzak tutarak gerçekle tir ve egemen güçler kitlelere bol bol popüler kültür unsurları ve özellikle e ğlence sunar. Ve hali hazırda kendisine sunulandan ba ka bir ey 79

istemeyen kitlelerde sunulanı bolca tüketirler. E ğlence ve kapitalizm ili kisini Adorno öyle açıklar: “E ğlence, geç kapitalizm ko ullarında çalı manın uzantısıdır. Mekanikle tirilmi emek süreciyle yeniden ba edebilmek için ondan kaçmak isteyen kimselerin aradı ğı bir eydir. Ama aynı zamanda mekanikle tirme, bo zamanı olan kimseler ve onların mutlulu ğu üzerinde öyle bir güce sahiptir ki, e ğlence metalarının üretimini temelden belirleyerek bu kimselere bo zamanlarında emek süreçlerinin kopyasından ba ka bir ey ya atmaz. Sözde içerik diye sunulan ey, sadece soluk bir ön plandır; zihne kazınanlar, normla tırılmı i lemlerin kendi kendine devinen ardı ıklı ğıdır. Fabrika ya da bürodaki emek sürecinden kaçabilmek, ancak insanlar kendilerini bo zamanlarında bu emek sürecine göre ayarlarlarsa mümkündür. Tüm e ğlence biçimleri bu iflah olmaz hastalı ğa kapılmı tır. Keyif sonunda can sıkıntısına dönü üp donukla ır, çünkü keyif, keyif olarak kalacaksa hiç çaba harcanmamalıdır. Bu yüzden keyif, ça ğrı ımın a ınmı yollarına sıkıca ba ğlı kalarak ilerler. Đzleyici, kendine ait herhangi bir dü ünce üretmeye gerek duymamalıdır: ürün, her tepkiyi önceden belirler. ” (2008: 69).

Aynı do ğrultuda modern ça ğlarda çalı ma hayatının insan üzerindeki etkisi üzerine ise Erick Fromm u açıklamayı yapar: “Çalı ma hayatının yabancıla ması ve anlamsızla ması, insanda tam anlamıyla bir tembellik özlemi do ğurmu tur. Đnsanlar çalı ma hayatından nefret etmektedirler, çünkü kendilerini kandırılmı ve kapana kıstırılmı hissetmektedirler. Böyle olunca da, tıpkı Kodak filminin reklâm sloganındaki gibi davranmaktadırlar: "Siz dü ğmeye basın, gerisini biz hallederiz!" Bu tembel yakla ım, piyasanın geni letilmesi için gerekli olan tüketim anlayı ı tarafından da desteklenmektedir. Bu da Huxley'in "Brave New World"da (Cesur Yeni Dünya) çarpıcı bir ekilde dile getirdi ği gibi, yeni bir prensibin do ğmasına neden olmu tur. Herkesin çocuklu ğundan beri etkilendi ği sloganlardan bir tanesi de: "Bugün ya ayabilece ğin e ğlenceyi yarına bırakma!" eklindedir. Đsteklerimin gerçekle mesini ertelemezsem, bana ö ğretildi ği gibi yalnızca sahip olabileceklerimi istersem, bir sorunum ve bir tasam olmaz, herhangi bir karar vermek zorunda da kalmam. Kendimle asla yalnız kalmam, çünkü daima bir eylerle me gulümdür; ya i le ya da e ğlenceyle. Daima tüketmeyle ilgili oldu ğumdan, kendimden emin olma ve kendime güvenme ihtiyacı da hissetmem. Ben, hırslar ve tatminlerden olu an bir sistemim. Arzularımı gerçekle tirebilmek için çalı malıyım. Benim bu yöndeki isteklerim de zaten ekonomi çarkı tarafından sürekli olarak canlı tutuluyor ve yönlendiriliyor.” (Fromm, 1996, 18- 19). Gramsci'nin hegemonya kavramı dâhilinde medya analiz edildi ği takdirde medyanın i levinin egemen güçlerin dü ünceleri do ğrultusunda simgeler yoluyla anlamlar yaratmak ve egemenin de ğerlerini aktarmak oldu ğu söylenebilir. Bu nedenden dolayı geçmi inden itibaren egemen güçlere hizmet eden radyo Gramsci'nin hegemonya kavramı çerçevesinde siyasetten uzak egemen gücün üretti ği ve de ğer yükledi ği popüler kültür ürünleriyle sisteme ba ğlılı ğı arttıracak bir 80

yanılsama yaratmaktadır. Đçeri ğin görünürde siyasaldan uzak olması tam olarak bu yanılgıyı temsil eder. Medya için yapılan genel ele tirilerden bir tanesi de Elisabeth Noelle- Neuman’ın “suskunluk sarmalı kuramı” içinde hayat bulur. Noelle Neumanın göre “Đnsanlar kendi deneyim alanları dı ında kalan konularda tümüyle medyaya ba ğımlı hale gelirler. Đnsanlar dahası, sürekli toplumdan dı lanma korkusu ta ımaktadırlar. Bu korkuları onları sürekli olarak fikir iklimini gözetim altında tutmalarına, hangi fikirlerin daha popüler oldu ğunu ö ğrenmeye çabalamalarına yol açmaktadır. Sonuçta medyada sıklıkla dile getirilen fikirler toplumun yaygın ekilde payla tı ğı fikirlermi gibi algılanıyor. Böylece medyaya egemen olanlar hangi fikirlerin daha geçerli oldu ğunu belirleme olana ğına da kavu maktdır.” (Neuman, 1997: 221). Bu do ğrultuda radyo istasyonları deneyim alanları dı ında kalan durumlar için kendilerine ba ğımlı olan insanlara artık sadece e ğlence sunarak onların fikirlerini ya da genel geçer fikirleri de ğitirme hatta maniple etme gibi bir duruma dahi girmemektedir. Yaptı ğı ey siyaset veya yurt meseleleriyle ilgili olarak düünmesi kafa yorması gereken ki ilerin tüketiciler de ğil sadece siyasetçiler oldu ğu mesajını üstü kapalı vermek ve dünyaya gerçe ğin dı ında ba ka bir anlamı popüler kültürle yüklemektir. Kapitalist sistem kültürleri ve dü ünce yapılarını de ğitirme ve kendi biçimine ula tırıp insanları sistemin tam parçası haline getirmek adına önemli bir çaba harcar. Bu çabanın en büyük destekçilerinden bir tanesi de kitle ileti im araçlarıdır. Kitle ileti im araçları içinde Türkiye’ de radyoların u anki i levi popüler kültürün ürünleri ve e ğlence üretmektir. E ğlence anlayı ının yeniden yapılandırıldı ğı sistem içindeyse eğlence metalarıyla insanlar aslında tüketime de davet edilmektedir. Her daim tüketmesizin i lemeyen sistemin hiç bo durmaksızın insanları tüketime sevk etmesi arttır. Bunun içinde e ğlence ö ğesi günümüz toplumunda çok önemli bir i leve sahiptir ve insanlara gerçekler yerine dü ler ve kaçı lar sunulmaktadır. Habermas dü ünce i levinin yerini tüketimin almasıyla ili kili olarak öyle der “Mal mübadelesi ve toplumsal emek alanlarına egemen olan piyasa yasaları, bir kamusal topluluk te kil eden özel ahıslara ayrılmı alanı da istilâ ederse, akıl yürütme faaliyeti tüketim faaliyetine dönü me e ğilimine girer ve kamusal ileti im 81

ba ğlamı tek biçimlile tirilmi münferit iktibas edimlerine bölünür.” (Habermas, 2007, 281). Bu manada radyo istasyonlarının biçimsel de ğiikli ği sonucu ortaya çıkan yeni yapılanmasının ideolojik i levi haberle veya haber programlarıyla mevcut sistemin veya iktidarın savunulması veya söylemle güçlendirilmeye çalı masının ötesine geçmi tir. Radyonun sa ğladı ğı ileti imde bu ileti imin içine giren bireylerin az öncede de ğindi ğimiz gibi siyasi konuları dü ünmeleri istenmedi ği gibi sistemin ürünlerini içselle tirerek tüketmeleri amaçlanmaktadır. Đrfan Erdo ğan durumla ba ğlantılı olarak kapitalist sistemde e ğlence ve buna ba ğlı dinleme veya bo zaman aktiviteleri için u tanımlamayı yapar. “Kapitalist kültür geleneksel kültürün pratiklerini ya kendine mal etmi tir, ya biçim de ğiikli ğine u ğratarak kendi kontrolü altına almı tır, ya bir kö eye hapsetmi ve etkisiz duruma getirmi tir, ya da tümüyle ortadan kaldırmı tır. Ayrıca, kültürü ticari mala dönü türmü , kültür pratiklerini fabrikaya veya eğlence yerleri denen dört duvar arasına sokarak pazar ekonomisinin bir parçası yapmı tır. E ğlence endüstrileri günümüzde multi-milyar dolar güçlü endüstrilerdir. Dinlenme, kapitalizmde yeniden tanımlanarak alı veri yapma, lokantaya ve ticarile mi e ğlence, piknik ve turizm faaliyetleri içine çökertilmi tir. Böylece insanların i dı ı faaliyetleri de sermaye tarafından gasp edilmi tir. Yeme, içme, giyme, e ğlenme, dinlenme faaliyetleri kapitalist pazar ideolojisinin kitle kültürü pratikleriyle "para harcama" faaliyetlerine dönü türülmü tür (Erdo ğan, 1997: 208).

Görüldü ğü gibi sistemde üretim ili kilerinin yeniden üretilmesine ayak uyduran ve de ğien radyonun sistemin amacına da ayak uydurduğu a ikârdır. Eğlence ile radyoda oyalanan topluma tüm ideolojilerden uzakla mı gibi görünse bile aslında egemen ideolojinin temel söylemini hemen her gün kendisine ula an radyo ile hem de e ğlenceli bir ekilde kabul ettirilmektedir. Kabul ettirilen ey toplumun ortak gelece ği ile ilgili konular üzerine dü ünülmemesi ve var olan sistemin kabulü ve mevcut durumun en iyisi oldu ğudur. Bunu kabul sürecinden sonra insanların günlük hayatlarında birbiriyle konu tukları konular kültür endüstrisi ürünleri etrafında ekillenmektedir ve buna ba ğlı e ğlence tüketime yönelik bir hal almaktadır. Althusser’in tanımına göre “Devletin Đdeolojik Aygıtları” arasıdaki kitle ileti im aygıtlarından biri olan radyo bu rolünü tarih boyunca oynamı tır. uan oynadı ğı rolse televizyonun gölgesinde olmakla beraber hala sistem adına önem 82

ta ımaktadır. Her gün toplum adına onlarca önemli olay olurken radyo istasyonlarının bunlardan insanları haberdar etmemesi veya çok kısıtlı sürelerde etmesi son derece manidardır. Ve bizlere aslında ideolojik i levinin devam etti ği yolunda önemli sinyaller vermektedir. Radyoda e ğlence unsurlarının tüm içeri ği kapsamasındaki tek etken elbette radyonun kendi üretim sürecini yeniden üretmesi de ğildir. Bunun toplumsal veya ideolojik ba ka nedenleri de söz konusunudur. Ölü emekten (insanların yerine makinelerin alması) bahseden Marx bunun sonucu için önceden varsayılan özgürle me veya daha rahat bir toplum eklinin geli medi ğini aksine insanların daha edilgen hale geldiklerinden sözeder “Tekni ğin insan varolu unun her yanına müdahalesini inceleyen Jacques Ellul'un sözleriyle, "büyük ehir hayatı büyük ölçüde katla- nılmaz hale gelirken e ğlence teknikleri geli tirildi. ehrin yol açtı ğı acıyı e ğlence yoluyla kabul edilebilir hale getirmek kaçınılmaz oldu; örne ğin dev bir sinema endüstrisinin do ğuunu kaçınılmaz kılan bir zorunluluk." ileri kapitalizmde tür aynı kalırsa da anlatı de ğiir: Fi- ziksel özgürlü ğün, yani artan bo zamanın bedeli ruhsal zombiciliktir. Denir ki, içinde bulundukları umutsuz bo lu ğu fark etmemelerini sa ğ- lamak için kitlelere bir sürü kolay, sahte haz sunulur. Böylece bariz bir biçimde, Frankfurt Okulu'nun bazı üyeleri ve onların izleyicileri dâhil bazı ele tirmenlerin ideolojiyle özde le tirdi ği o büyük canavarın, kitle kültürünün a ğlarına yakalanırız (Modlesk, 1998: 197).

Ya amın gerçeklerinin farklıla tı ğını veya farklıla tırıldı ğını, uygarlık tarihinin geli im sürecinde hep kar ımıza çıktı ğını söyleyen Ward sosyal aldatma teorisini ortaya atmı tır. Ward'a göre, “Bizler hayvanları öldürmek, evcille tirmek ve yakalamak için hile yaparız. Yine biz insanların kazançlarını çe itli hile ve aldatmalara ba vurarak ele geçiririz. Aslında toplum bu aldatmayı düzenler, ona destek verir. Toplum bu i i yapanı ereflendirir. Ki ilere ba kalarının mülkiyetini almasının mümkün oldu ğunu vurgular. Servet yaratma e ğiliminin yararlı aynı zamanda çok iddetli oldu ğunu söyler. Servet yaratma e ğilimi ticaretin ve endüstrinin geli mesine olumlu yönde katkıda bulunur. Dolayısıyla servet medeniyetin geli iminde de temel unsurdur. Bu a amada Ward uygarlı ğın (civilization) çok yapay bir ey oldu ğunu söyler. Uygarlık öylesine yapaydır ki. Para (servet) insan isteklerinin her çe idini satın alabilir” (Aktaran: Kızılçelik, 1992: 157). 83

Sosyal aldatma ile birlikte ele aldı ğı servet biriktirme uygarlı ğında temeldir. Bu konuyla ilintili olarak Ward, “Kapitalizmin yapay eitsizlik yarattı ğını, sosyalizmin ise yapay e itlik yarattı ğını ileri sürer” demektedir. (Aktaran: Kızılçelik,1992:158). imdiki durumda da uygarlığın hilenin ve yanılsama ötesinde maniplatif bir yapı üzerine kurulu oldu ğunu söylemek yanlı olmayacaktır. u anki popüler kültür unsurları e ğlence ve yaygın müzik, toplumların içinde bulundukları durumdan ortaya çıkan bir sahte kaçı ve aldatma sürecedir. Bo vakitlerinde e ğlenceye yönelen insanlar ya adıkları sahte hazla aslında nevrotik bir davranı sergilerler. Ancak bu nevrotik davranı topluma ayak uydurma açısından normal olarak görülür. Erick Fromm nevrotik davranıla günümüz toplumundaki normal ancak burada aslında nevrotik olarak adlandırılan davranı kalıplarını birbirinden öyle ayırır. “Birçok ruh hekimi, kendi toplumlarının yapısını öylesine bir gerçek olarak benimsemi tir ki, onlar için iyi uyarlanmamı bir insan, pek de ğerli olmama damgasını ta ır. Öte yandan iyi uyum sa ğlamı ki inin, insani de ğerler bakımından daha de ğerli bir insan oldu ğu dü ünülmü tür. Bu iki normal ve nevrotik kavramı arasında bir ayrım yapacak olursak, u sonuca varırız: iyi uyum sa ğlama bakımından normal olan kii, ço ğu kez, insanca de ğerler açısından nevrotik ki iden daha az sa ğlıklıdır. Ço ğu kez, ancak ondan beklendi ğine inandı ğı ki i olmak için kendi özünü bırakmı olma pahasına iyi uyum sa ğlar. Olanca do ğal bireysellik ve kendili ğindenlik yitirilmi olabilir. Öte yandan nevrotik ki i, kendi özü için giri ti ği mücadelede hepten teslim olmaya hazır olmayan bir insan olarak tanımlanabilir. Ku kusuz, kendi bireysel özünü üretken bir yoldan dile getirmek yerine, nevrotik belirtiler yoluyla ve bir hayal dünyasına çekilerek kurtulu aramı tır. Yine de, insanca de ğerler açısından nevrotik ki i, bireyselli ğini hepten yitiren normal insan tipinden daha az sakatlanmı tır” (Fromm, 1999: 134). Đdeolojiler ve ruhsal hastalıklar arasında ba ğlantı kurulmaktadır. Nevrotik davranı kalıplarına benzetilen tahakküm altına alıcı toplumsal kurumlar, insan ya amını, zorlayıcı bir norm kümesi içine sıkı tırır. Bu durum bilincin gerçekleri görmesini ya da dü ünmesi engeller. Eagleton’nun açıklamasıyla “Aslında kültürel olan, ama do ğal güçlere özgü bir acımasızlıkla üzerimize çöken sınırlamalara maruz kalır, varsayımsal güçlere ba ğımlı hale geliriz. Bu tür kurumların önüne geçti ği tatmin edici içgüdüler, bu durumda, ya Freud'un "bastırma" olarak adlandırdı ğı fenomende oldu ğu gibi, yeraltına itilir, ya da gerçek ya amın dayattı ğı ve bireylerin katlanmak zorunda oldu ğu sınırlamaları telafi etmeye ve hafifletmeye yardımcı olan u ya da bu tür ideal de ğer sistemleri veya metafizik dünya görü leri eklinde 84

yüceltilir. Dolayısıyla, bu de ğer sistemleri, olası kar ı çıkı imkânlarını aldatıcı kalıplara dökerek toplumsal düzeni me rula tırmaya hizmet eder ki. Freudçu ideoloji kuramının özü budur.” ( Eagleton, 1996: 189). Nevrotik bir davranı kalıbı, Freud'a göre sadece temelde yatan bir sorunun ifadesi de ğil, fiili olarak bunlarla ba a çıkmaya çalı manın bir yoludur. Bu nedenledir ki Freud. Nevrozun herhangi bir çarpıklı ğa ili kin bir tür çözümün sezgisi oldu ğunu söyler. Nevrotik davranı , gerçek çeli kileri, hayali bir tarzda da çözse, onları ku atmaya, üstesinden gelmeye ve "çözmeye" yarayan bir stratejidir. Davranı , bu çeli kinin yalnızca pasif bir yansısı de ğil, onunla u ğra manın kafası bulanık olsa da aktif bir biçimidir ki aynı ey ideoloji için de söylenebilir. Đdeolojiler, toplumsal çeli kilerin atıl yan ürünleri de ğil, onları sınırlama, düzenleme ve hayali olarak çözmede verimli stratejilerdir (Eagleton, 1996: 193). Đdeolojinin nevrotik yansımasına Habermas ta “nevrozlu bir kimsenin söylemi kamusal ileti imden kopmu bulunan bir tür özel simgesel üslup iken, ideolojik dilin "patolojisi", tamamen kamusal alana aittir. Đdeoloji, Freudun söylemi olabilece ği gibi bir tür günlük ya am psikopatolojisidir ve çarpıtma oldu ğunu gizleyip son derece normal bir görüntü verecek kadar yaygınla mı bir çarpıtma sistemidir” eklinde bir açıklama getirmi tir (Aktaran: Eagleton, 1996: 194). Zizek’e göre “ eyleri (yanı toplumsal gerçekli ği) "gerçekte oldukları" gibi görmek ideolojinin çarpıtıcı gözlü ğünü çıkarıp atma meselesi de ğildir; asıl olan gerçekli ğin kendisini bu ideolojik mistifikasyon denen ey olmadan yeniden üretemeyece ğini görmektir. Maske sadece eylerin gerçek durumunu saklamamaktadır; ideolojik çarpıtma tam da bu durumun özüne yazılmı tır.” (2002: 43). Đ te tam bu noktada radyonun yanıltıcı yeni i levinin önemi paradoksal olmasından kaynaklanmaktadır. Bu do ğrultuda haber i levini bir kenara bırakarak e ğlenceye yönelen radyonun paradoksal ve nevrotik bir ideolojinin aracı haline geldi ği söylenebilir. Aynı üretim ili kilerinin yapısal de ğiimi gibi yapıyla birlikte radyonun ideolojik boyututda da de ğimi tir. Bu anlamda dünyanın tamamını etkileyen ekonmik de ğiiklikler ekseninde toplumsal dü ünce yapılarının da de ğiimi ideolojinin nasıl i leyece ğinin de belirliyici olmaktadır. Öyle ki önceki dönemlerinden farklı olarak kamusal olandan uzakla arak ortada hiçbir sorun yokmu yada varsa da önemli de ğilmi imajı 85

yaratan radyodaki yeni e ğlence kimli ği veçarpıtma durumu ideolojinin de ğiimininde en büyük kanıtıdır. Haber bültenleri e ğlenceye ara verilerek kısıtlı sürelerde aktarıldıktan sonra durmaksızın e ğlenceye devam eden radyolarda ideoloji artık kendini nevrotik olarak göstermektedir. E ğlence ki ilere dünyayı ya anası bir yer yanılmasıyla sunarken e ğlenceyi kullanan radyolar da egemen ideolojinin çarpıtma veya gizleme görevini üstlenmi tir. Yukarıda da söyledi ğimiz gibi artık iktidarlar radyoyu mutluluk vaatleri vermek için kullanmanın ötesine geçerek e ğlence kültürü ile sanal bir mutluluk ortamı yaratmayı tercih etmilerdir. Bunun sonucunda e ğlence ile tüm sorunlarını bastıran bireyse dört tarafı ideoloji ile çevrilmi ya am alanında ideolojik olmadı ğını dü ündü ğü radyoda bile e ğlence ve kültür endüstrisi ürünleriyle ideolojinin oda ğınadır. Radyoda e ğlence vasıtasıyla toplumların içinde bulundu ğu durumları bastırmaları e ğilimi amaçlanmaktadır. Bu aynı zamanda insanların ya adıkları ve kendilerine çarpık gelen süreçlerin rasyonalize edilmesini de kolayla tırılacaktır. Sistem kendini bir çok durumda me rula tırmaya çalı mak yerine ki ilerinin sistemi rasyonalize etmesini tercih etmektedir. Rasyonalizasyon kavramı ile me rula tırma kavramı arasında yakın bir ili ki oldu ğunu söyleyen Eagleton’ a göre “Me rula tırma, bir egemen gücün, kendi tebasının kendi otoritesini en azından zımnen onaylamasını sa ğlama sürecine kar ılık gelir ve "rasyonalizasyon" gibi me rula tırma da pejoratif bir ima, aslında naho olan çıkarları sayım kılma gereksinimini açı ğa vuran bir eyler içerebilir. Fakat bu gereksinim her zaman aynı de ğildir: Me rula tırma sadece bir kimsenin kendi çıkarlarını ötekilerin gözünde büyük ölçüde kabul edilebilir hale getirmesi anlamına gelebilir, yoksa bunlara sahte bir yasallık kazandırma anlamına de ğil.” (1996: 88). Eagleton Rasyonalizasyonun tanımını "Öznenin, gerçek güdüleri algılanmayan tavırlar, fikirler, duygular ve benzerlerine, ya mantıksal olarak tutarlı, ya da etik yönden kabul edilebilir bir açıklama getirme giri imi sırasında izlendi ği prosedür eklinde tanımlanan psikanalitik bir kategoridir” olarak yapar (1996:84). Psikanalitik kurama göre rasyonalize etme edimindeki gerçek güdü özne den zorunlu olarak gizlenir çünkü özne gerçek güdünün yerine ba ka bir gerçeklik koyarak içinde bulundu ğu durumu akla uygun hale getirir. 86

Rasyonalize etmek için özneler do ğuundan itibaren din, , devlet ve aile gibi kurumların sa ğladı ğı fikirler ve kitle ileti im araçlarında sunulan enformasyonları kullanır. Ancak bu her zaman için geçerli olmaz. Topluma sunulan bilgi herhangi bir durumunun rasyonalize edilmesini sa ğlayabilir de veya tam tersi durum da ortaya çıkabilir. Yeni veya rasyonalize etmeyi olumsuz yönde etkileyecek bir takım dü ünceler veya olaylar bireylere aktarılırsa belki hemen de ğil ancak toplumsal süreçlerde meydana gelecek bir takım durumlar ki ekonomik temelli toplumsal buhranlar bir örnek olabilir, sonrası egemen ideoloji temelden sarsılabilir. Terry Eagleaton egemen ideolojinin kendini korumak adına nasıl hareket etti ğini öyle dile getirmi tir. “Egemen bir ideoloji, alternatif fikirlerle mücadele etmekten çok onları dü ünülebilir olanın sınırlarının ötesine sürer. Đdeolojiler mevcuttur, çünkü haklarında konu mak öyle dursun, ne pahasına olursa olsun dü ünülmemesi gereken eyler vardır; ancak bu durumda, bu tür dü üncelerin var ol- du ğunu nasıl olup da fark edebildi ğimiz gibi bariz bir mantıksal zorluk ortaya çıkar. Belki de tamamen, dü ünmemiz gereken, ama ne olduklarına ili kin hiçbir fikre sahip olmadı ğımız bir eylerin var oldu ğunu sadece hissediyoruzdur.” (Eagleton, 1996: 94). Oskay’a göre “ Đdeolojik hegemonya, toplumdaki siyasal ve ekonomik iktidar yapısının gündelik ya amda iddete ve zor kullanımına her an ba vurma zorunlulu- ğuna sürüklenmeden etkinlikle i lemesine, i levlerini yerine getirmesine yarayan bir kültürel yapının kurulmasını amaçlar (2001: 1). Yani toplumun zor kullanmadan idare edilebilmesi için kültürel ya amda çe itli düzenlemeler yapmak gerekmektedir. Egemen ideoloji son dönemde dü ünceler üzerinde baskı kurmak yerine bu dü üncelere ula ılamayan bir zemin hazırlamak adına tarihi bir çalıma yürütmektedir. Bunun için olu turmaya çalı ılan politikadan uzakla mı bir toplum, egemen ideolojilerin sa ğlam adımlarla devamlı ğını sa ğlayacaktır. Siyasi konulardan uzakla an bireyler toplumsal gerçekliklerini algılamada zorlandıkları gibi ya adıkları sosyal ortamın çarpıklıklarını da akla daha uygun hale getirmek konusunda ba arı sa ğlarlar. Bireylerin sistemi rasyonalize etmesi bu durumda sistemin kendini me rula tırma çalı masından çok daha etkili olacaktır. Politik içerikten eskiye nazaran fazlasıyla uzaklaan radyo yayınları egemen ideolojinin ürünlerini me rula tırma çabasını bir yana bırakarak bireyin veya 87

toplumun gerçekli ği rasyonalize etmesine yardım eden araçlardan biri olur. Radyo haberlerinde ba lıklar halinde sunulan politika haberlerinde artık me rula tırma gibi ideolojik bir amacın yeri neredeyse kalmamı tır ki artık özellikle birçok kanalın haber bültenlerinin olmadı ğı bir ortamda ise radyonun ideolojik i levinin sistemin rasyonalize edilmesine katkı sa ğlamaya kaydı ğı söylenebilir. Bunun için politik içeri ğin yerini popüler kültür veya Frankfurt Okulu dü ünürlerinin ifadesiyle kültür endüstrisi ürünleri olan e ğlence unsurları ve özellikle müzik alır. Amaçlı veya yapının sonucu olarak toplumlar bir ekilde zihinsel anlamda kontrol edilmeye çalı ılmaktadır. Bu gün bu durum artık egemen ideolojiler için geçmi e nazaran daha karma ık da olsa kitle ileti im araçları sayesinde daha kolay bir hal almı tır. Oskay zihinsel etki ile ilgili olarak unu aktarır:“Veblenin açıklamasında barbarlıktan beri önem ta ıyan bir di ğer kavram da egemen sınıfın ya da “aylak sınıfının” toplumlardaki üst konumunu sürdürmesini sa ğlayan alt sınıflar üzerindeki zihinsel etkisidir.” ( 2000: 265). Rasyonalize etmeyle ilgili bu durum benzer bir ekilde yanlı -bilinçle ilk kez Engels açıklamı tır. “Engels 1893 yılında Franz Mehringe yazdı ğı bir mektupta ideolojiden yanlı bilinç süreci olarak bahseder çünkü faali harekete geçiren somut güdüler kendisine yabancı kalır. Aksi takdirde burada bir ideolojik süreç olmazdı. Bundan dolayı da kendine yanlı veya görünü te kalan güdüler yakı tırır.” (Eagleton, 1996: 85). Habermas’ a göre yanlı bilinç “Bunları gündelik ya amın kurgulanmı ve ussallık dı ı toplumsal ko ulları nedeniyle ça ğda insanın kendi dı - gerçekliklerini algılayamamaları; modern toplumlarda yanlı - bilincin gündelik ya amın zorunlu bir öğesi durumuna gelmi bulunması, egemen konumdaki insanlar ile, ba ğımlı konumdaki insanlar arasındaki egemen ba ğımlı ili kisinin gündelik ya amın ussallık- dı ılı ğı yüzünden algılanamaması; eyle menin ya amın tüm alanını istila etmi bulunması eklinde ifade edebiliriz.” (Aktaran: Oskay, 2000: 264). Yanlı bilincin olu masında günümüzde tartı masız en önemli unsur kitle ileti im araçlarıdır. Ki ilere yaadıkları toplumun üretim ili kilerinin ve bu ili kiler içinde nerde olduklarının yerine onlara yukarıda da söyledi ğimiz gibi dü ler 88

sunulmaktadır. Bu sistemin içinde toplumsal ve siyasal gündemden uzakla mı radyo ise dü üretiminde son derece ba arılı olmu tur. Oskay genel anlamda medyanın dü üretimiyle ilgili olarak “Günümüz toplumlarında, insanın dı gerçekli ği ile kurdu ğu anlamlandırma ili kilerinden biri olan «dü görme» ye fantazyalara gereksinme duyma alanında da, insan ile dı gerçekli ği arasına Đleti im Endüstrisi (ya da, daha çarpıcı bir terimle, Bilinç Endüstrisi) girmi bulunmaktadır. Yeni-olanın kar ısında duyulan ürküntü, endi e ve merak, ya adı ğımız dönemde, eski günlerdeki gibi masal ya da öykü anlatıcıların anlattıkları masallar ve öykülerle de ğil, bu Bilinç Endüstrisinin «üretti ği» endüstriyel birer «mamul» olan fantazyalarla kar ılanmaktadır” (1999: 7)demektedir. Dünya tarihinin en önemli propaganda aracı olarak radyonun yapısal dönü üm sürecinde propaganda i levini de bir yana bıraktı ğını dü ünmek yanılgı olacaktır. Jowett ve O’Donnel “Propaganda and Persuasion” isimli eserde uluslar arası propagandanın do ğu Avrupa’da komünizmin çökmesinden bu yana dünyadaki çarpıcı de ğiikliklerle radyo yayıncılı ğı da etkiledi ğini dile getirirler. Halen direk propaganda yapan uluslar arası radyo istasyonlarının oldu ğu gerçe ğinin ötesinde son yıllarda birçok ticari radyo geni dinleyici kitlelerine seslenmekte ve bu kitleleri ticari popüler programlarla etkilemektedir. Bu programlar popüler müzik ağırlıklıdır. Bu istasyonlar popüler kültürün aktarımını ustaca yerine getirirler (1999: 135-136). Uluslar arası radyo yayıncılı ğında popüler kültürün bir propaganda aracı olarak kullanılmasına ise VOA (Voice Of Amerika) isimli radyo ile örnek verilebilir. Bu radyo istasyonu popüler müzik yayınını özellikle eski Sovyet Blok’u ülkelerine ve dünyanın dört bir yanına yapar ve Jowett ve O’Donnel’e göre yeni propaganda aracı olarak radyo popüler müzikle i levine devam eder (1999: 136). Görüldü ğü gibi popüler kültür unsurları propaganda amaçlı olarak kurulmu kimi uluslar arası radyo istasyonlarında ideolojik bir görev üstlenmi tir ve bu durumun bilinçli bir ekilde i ledi ği de a ikârdır. O halde popüler kültür ürünlerinin ideolojik yönlerini ispatlayan di ğer bir örnek olarak da uluslar arası yayıncılık yapan ve propaganda amaçlı kuruldu ğu bilinen VOA ve di ğer ticari radyoların son dönemde popüler müzi ğe yönelmesi gösterilebilir. Tüm bu verilerin ı ığında radyo basit bir e ğlence aracına dönü memi tir. Halen ciddi bir propaganda aracıdır ve egemen ideolojinin yörüngesinde hareket 89

etmektedir. De ğien radyonun kendisi de ğil, toplumsal üretim ili kileri ve parelelinde kültür ile buna ba ğlı anlamlar dünyasıdır. Tam bu noktada ideolojinin i leyi i de geçmi yıllardan farklı olarak yapıya uyum sa ğlamı ve radyodaki ideolojik boyut da biçim de ğitirmi tir. Anlatılmaya çalı ılan ey kaba hatlarıyla yenidünyada toplumların yapıya uygun olarak de ğiiklikler gösterdi ği ve üretimin yeniden üretimi sonucunda topluma hizmet etti ği iddia edilen medyanın da de ğien toplumun yönlendirilmesinde parçalardan biri oldu ğudur. Tek ba ına radyonun bu yenidünyanın de ğitiricisi oldu ğu de ğil de ğien üretim ili kilerinin ve bunun sonucunda toplumların algı biçimlerinde bir paya sahip oldu ğu ve ideolojilerin hala bir parçası olarak üstlendiği görevi yerine getirdi ği anlatılmı tır. Bu sorunsal içinde ele alınması gereken di ğer bir konu ise radyonun gündem belirlemede kamusal alanda ki söylem içinde ne gibi etkiler yarattı ğıdır.

2.2.4. Gündem Belirleme Aracı Olan Radyonun “Yeni” Gündemi

2.2.4.1. Gündem

Dearing ve Rogers’a göre gündem “Zamanın belirli bir noktasında, önem sırasına göre dizilmi olaylar ve konular listesi olarak tanımlanmaktadır. Gündemlerin, dinamik kar ılıklı etkile imlerin bir sonucu olarak ortaya çıktı ğı, farklı sorunların zamanla önem kazandıkça ve önemini kaybettikçe, gündemlerin bu akı - kanlı ğın görüntülerini sundukları belirtilmektedir (Aktaran: Terkan, 2005: 43).

2.2.4.2. Medya Gündemi

Medya gündemi ise Dearing ve Rogers a göre “en açık ekilde belirli bir zaman dilimi içinde medyada yer alan olaylar ve sorunlar listesi olarak tanımlanmaktadır (Aktaran: Terkan, 2005: 61).

2.2.4.3. Kamu Gündemi

Kamu gündemi zamanının her hangi bir kısmında kamuoyunun konulara yönelik öncelik sıralamasıdır (Yüksel, 2001: 95). Kamu gündemi ile ilgili olarak Terkan ise u açıklamayı yapmaktadır. 90

Gündem belirleme ara tırmalarında, medya ve kamu gündemi arasındaki ili ki pek çok açıdan ele alınmaya çalı ılmakta ve bu konu gündem belirleme çalı malarının odak noktasını olu turmaktadır. Kamu gündemi; medyanın bir takım konulara dikkat çekmesi ve bireylerin de hangi konuların önemli oldu ğunu medyadan ö ğrenerek, gündemlerini bu ekilde belirledikleri tezine dayanmaktadır. Lippmann' ın; kafamızdaki resimler tanımlamasında, Cohen'in; medyanın bireylere ne hakkında dü ünmeleri gerekti ğini söylemedeki etkisini vurgulamasında, ilk sistematik gündem belirleme çalı ması olan McCombs ve Shaw’ın; Chapel Hill ara tırmalarında da, bu iki gündem arasındaki ili ki çe itli açılardan vurgulanmak istenmi tir”(Aktaran: Terkan, 2005: 90). Kamu gündeminin olu umuyla ilgi ara tırmaların ortaya koydu ğu sonuçlara dayanarak medya gündeminin kamu gündemini biçimlendirdi ği dü ünülmektedir. Yüksel’e göre “Siyasiler de birer kamuoyu üyesidirler ve aynı zamanda kamuya hizmet için karar mekanizmalarında bulunmaktadırlar. O halde kamuoyu ve medya iletilerine ciddi bir biçimde ba ğımlıdırlar.” ( 2001: 27). Günlük hayatta ki ilerin ne konu acaklarının ve nasıl dü üneceklerinin medya tarafından belirlendi ği dü üncesi ile ilgili olarak Ya in “Gündem belirleme yakla ımına göre, insanlar ne hakkında dü üneceklerini ve konu acaklarını medya aracılı ğıyla gelen mesajlardan ö ğrenmekte ve böylece olu an gündemler siyasal gündemi u ya da bu ekilde etkilemektedir. Bu da "medyanın siyaset üzerindeki gücüdür”(2008: 1). Bir çok ki i için medyanın politika ve di ğer geli melerle tek ba ğlantı noktası oldu ğunu söyleyen Mccomes ve Shaw göre “Vaatler, sözler, haberlerdeki bilgiler, kö eler ve editörler oy verme kararındaki bilgilerin ço ğunu olu tururlar”(2008: 128).

2.2.4.4. Radyonun Yeni Gündemi

Geçmi yıllarda kamu gündemini belirleyen en önemli araçlardan biri olan radyo toplumların üzerinde dü ünmesini istedikleri konuları sıralamaya koymaktaydı. Radyonun gündeminde de uan siyasi olarak veya kamuya ait dü ünülmesi gereken, radyo dinleyicisine sunulan olaylar ve sorunlar listesi geçmi e nazaran ciddi ekilde azalmı radyonun bir e ğlence makinesi haline dönü mesiyle kültür endüstrisinin ürünleri radyonun gündeminde bir numaraya oturmu tur. Toplumların siyasi gündeme ve geli melere aynı zamanda bu konularla ilgili bilgiye ula maları önemli bir gereksinimdir. Noan Chomsky’e göre “Günümüz siyasetinde medyanın rolü bizi, nasıl bir dünyada, nasıl bir toplumda ya amayı 91

arzuladı ğımızı ve özellikle de bunun ne tür bir demokrasi anlayı ına uygun demokratik bir toplum olmasını istedi ğimizi sorgulamaya iter” (Chomsky, 2005: 1 ). Demokratik toplumlarda medyanın siyasi i levleri üzerine çalı malar yapan Chomsky demokrasinin de tam anlamıyla gerçekle ebilmesi için medya ve medya içeriklerinin nasıl ekillenmesi gerekti ğini anlatırken günümüzde ki durumlar ilgili olarak öyle söyler: “Đki farklı demokrasi anlayı ının kar ıtlıklarını göstererek ba lamak istiyorum. Bu demokrasi anlayı larından birine göre, demokratik toplum, halkın kendisini ilgilendiren konuların yönetiminde gerçek anlamda söz hakkına sahip oldu ğu bir bütündür; bu toplumda bilgi edinme yollan serbest ve açıktır. Sözlü ğü açıp demokrasinin anlamına bakarsanız bunun gibi bir tanımla kar ıla ırsınız. Bunun alternatifi olan demokrasi anlayı ına göre de halk, yönetimden tamamen men edilmi tir; bilgi sıkı sıkıya ve kati suretle kontrol altında tutulur.” (Chomsky, 2005: 1)

Buna paralel olarak radyonun haber verme i levinin gereklili ği ile ilgili olarak da Aysel Azize göre “Ça ğımızda toplumların haber alma hakları en do ğal haklarından sayılmakta ve özellikle demokratik ülkelerde bu haklar yasa kapsamlarına alınarak korunmaktadır. Radyo örgütlerinin haber i levlerinin kalkınmakta olan ve geli memi ülkelerdeki önemi di ğer kitle ileti im araçlarına göre çok daha fazladır.” (Aziz, 1985: 28). Azizin söylediklerine ilave olarak dü ünülmesi gereken nokta okuma alı kanlıkları olmalıdır. Özellikle okuma alı kanlı ğının dü ük oldu ğu yerlerde geçmi te radyo en önemli haber alma kayna ğıyken hala günümüzde bu alı kanlıkla ilgili çok büyük bir de ğiiklik olmaması nedeniyle de bu konudaki önemini korumaktadır. Tek yönlü akı tan söz eden ve yönetici sınıfları tüm toplumu ilgilendiren bir takım konuları daha gizli yapabilmek adına enformasyon ak ını kontrol altında tuttuklarını ve kamunun siyasalla masını engellediklerini ifade eden Habermas, “Kitle Đleti imi Araçlarının yayınladı ğı e ğlendirici ve oyalayıcı programların tüketicisi olmaya indirgenmi ; siyasal alanda edilgin bir kamuya dönü mü tür. Đdeolojik konsensus, Habermas'a göre. Đ te bu çarpıkla tırılmı ileti im içinde olu turulmakta; bugünkü toplumlarda yöneten kesimler ile yönetilen kesimler arasındaki i levsel ve kurumsal farklıla malar geli kin ve yeni bir teknolojinin gereklerine ve olanaklarına uyarak sürdürülmekte oldu ğu için, gerçekte, bugünkü 92

toplumlarda çift yönde akı lı gerçek bir toplumsal ileti im bulunmamaktadır. Karar alma süreci demokratik bir süreç olmaktan çıkmı bulunmaktadır (Aktaran: Ozkay, 2000: 263). Habermas 18. yüzyıl toplumunda siyasi, devlete yönelik veya kamuyla ilgili konuların konu uldu ğu bir alan olarak burjuva kamusal alanından * bahseder. Edebi kamunun siyasi kamuya temasıyla gerçekle en bu alanın egemen gücün kontrolünün dı ında ele tirel bir alandır. Çe itli sosyal ortamlarda olu an bu alan için Habermas sosyal statü farkına bakılmaksızın kamunun kapsayıcı hale geldi ğini söyler. Burjuva kamusu ile uan ki durumun farklarını ve nedenlerini ortaya koyan Habermasa göre siyasi bilgi ve dü ünebilirlik kitle ileti im araçları vasıtasıyla halkların elinden alınmı tır. Buna binaen Habermas unları aktarır: Kültürel akıl üreten kamusal topluluktan kültür tüketen kamusal toplulu ğa giden yolda, bir vakitler edebî kamu olarak siyasal kamudan ayırt edilebilen ey, özgül karakterini yitirdi. Zira kitle ileti im araçlarıyla yayılan "kültür" bir entegrasyon kültürüdür: sadece bilgi ile akıl yürütmeyi, yayıncılık biçimleri ile psikolojik edebiyatın biçimlerini “human interest'çe” belirlenen bir e ğlenceye ve ya am yardımına entegre etmekle kalmaz; aynı zamanda reklamcılı ğın unsurlarını asimile edecek kadar, hatta bir tür süper slogan i levi görecek kadar da esnektir. Kamu oyu, reklamın ilevlerini devralır. Siyasal ve ekonomik tesirler için aracı olarak kullanılabildi ği nispette bütünüyle gayrı siyasal olur ve görünü e göre özelle ir. (Habermas, 2007: 301).

Siyasaldan uzakla an toplum için kamusal alan dı ında kalan özel alana kadar giren kitle ileti im araçları, içleri bo altılmı kültür endüstrisi ürünlerini sürekli bu alanda ki ilerin önlerine getirerek bireylerin dünya algıları ve toplumun kültürel

* “Hükümetçe tanzim edilen kamunun, akıl yürüten özel ahısların olu turdu ğu kamusal topluluk tarafından temellük edilerek kamusal erke kar ı bir ele tiri alanı olarak in a edildi ği süreç, zaten kamusal toplulu ğa özgü kurumla malarla ve tartı ma platformlarıyla donatılmı bulunan edebî kamu- nun i levsel de ğiimi olarak gerçekle ir. Bunlar aracılı ğıyla, halka dönük özel alana ili kin deneyim insicamı siyasal kamuya da nüfuz eder. Ticaret iktisadının özelle tirilmi alanının çıkarlarının temsili, küçük aile mahremiyetinin topra ğında ye ermi olan fikirler yardımıyla tefsir edilir: Đnsaniyetin hakiki mekânı burasıdır, Eski Yunan öncülündeki gibi bizatihi kamu de ğil. Nasıl düzenlenece ği ile ilgili olarak kamuoyunun kamusal erkle çeki ti ği bir toplumsal alanın olu umuyla; modern kamu izle ği, antik kamuyla kıyaslandı ğında, beraber hareket eden vatanda ların aslen siyasal nitelikli olan ödevlerinden (içerde adalet da ğıtmak, dı arıya kar ı kendini savunmak), kamusal olarak akıl yürüten toplumun daha ziyade sivil nitelikli ödevlerine (mal dola ımının emniyete alınması) kaymı tır. Burjuva kamusunun siyasal ödevi, sivil toplumun düzenlenmesidir. Mahremle tirilmi özel alanın deneyimini arkasına almı olarak, yerle ik monar ik otoriteye kafa tutar; bu anlamda ba langıçtan itibaren aynı anda hem özel hem de polemiksel karakteri haizdir. (Habermas, 2007: 127)

93

∗ hedefleri ile ilgili yeni rotalar belirlemektedir. Bu rotalar eski Yunanda Kamusunda oldu ğu gibi sistemle ve iktidarla uyumlu olmakla beraber kitle ileti im araçlarının etkisiyle çok daha fazla manüpülatiftir. Bu manada önceden kültür üreten akıllar imdi kültür tüketen ve kültür tüketimini kutsayan akıllara dönü mektedir. Kamusalın Yapısal Dönü ümü Đsimli Eserinde Habermas özel alanın i galine dair unları söylemektedir: “Burjuva ideal tipolojisi, kamusal toplulukla ili kili öznelli ğin iyi temellendirilmi mahremiyet alanından bir edebî kamunun do ğumunu öngörmü tü. Oysa bugün bu alan böyle olmak yerine, kitle ileti im araçlarının tüketim kültürüne dayalı kamusallı ğı üzerinden çekirdek ailenin iç dünyasına sızan toplumsal güçlerin akınlarını ba lattı ğı gedi ğe dönü üyor. Özel olmaktan çıkartılan mahremiyet alanı alenile tirilerek içi bo altılıyor; edebîlikten uzakla tırılmı bir sözde-kamusallık, bir tür üst-ailenin samimiyet sahası olacak ekilde daraltılıyor.” (Habermas, 2007: 282-283)

Habermasın da belirtti ği gibi kitle ileti im araçlarıyla beraber adeta toplumsal akıl, üretken ve ele tirel olmaktan çıktı ğı gibi tüketen bir hal almı tır. Radyo da toplumsal yapı içinde hem bu ortamın belirleyici unsurlarından biri hem de bu yapıdan etkilenen olarak burjuva kamusalında olan ve kamunun denetimsiz iktidar ve sistem ele tirilerinin önünün kapandı ğı yapı içinde ki ilerin üzerlerinde dü ünmesi gereken siyasal veya toplumsal olan her eyden uzakla arak e ğlence a ğırlıklı bir gündemle yayınlarına devam etmektedir. Yukarıdaki satırlarda Habermasın Yunan kamusuyla ilgili olarak yaptı ğı tanım do ğrultusunda, eskiden spor müsabakalarıyla bir araya getirilen ancak mevcut sistemle uyum içince olan ve hiçbir ekilde kamusal anlamda iktidarlara ele tiride bulunmayan toplumlar gibi uan ki toplumda burjuva kamusalından farklı ve kitle ileti im araçlarının yarattı ğı yeni kamusal alanda ya amaktadır. Radyodan ki iler dinledikleri popüler kültür ürünleri do ğrultusunda anlamlar üretirken bu anlamlar yunan kamusalındaki gibi sistemle uyumlu ve ele tirel olmaktan uzak oldukları gibi e ğlencenin büyüsü içinde yaamın gerçeklerinden uzak ve ideolojiktir.

∗ Yunan kamu modeli her iki karakter hattından da yoksundur: zira aile reisinin, vatanda olarak ta ıdı ğı siyasal statünün de ba ğlı oldu ğu özel statüsü, içselli ğin aracılık etti ği herhangi bir özgürlük parıltısı ta ımayan bir egemenli ğe dayanır. Vatanda lar birbirleriyle sadece spor müsabakalarında ciddi bir mücadele içindedirler; bu müsabakalar dı dü manla mücadelenin temsilidir, yoksa kesinlikle kendi hükümetleriyle ihtilâfın de ğil.” (Habermas, 2007: 128).

94

Bu do ğrultuda radyonun gündeminde yer alan her ey ideolojiktir ve kapitalizmin kendini sürekli yapılandırma çalı ması içince sadece ekonomik temelli yani sadece kar amacı güderek bir de ğiim ya amamı , kar amacı gütmekle beraber bir takım ideolojik ödevleri de yapıyla uyumu sayesinde üstlenmi tir. Bu ödev siyasi gündemden uzakla arak radyodaki gündemin e ğlence üzerine kurulu popüler kültür temelli unsurlarla ekillenmesi olmu tur. Đnsanların bu yüzyılın ba ında ne konu acaklarına karar verenlerle u ankiler farklı de ğildir. Ve bu do ğrultuda medya kamusalında radyonun görevi kitlelerin endüstriyel ürünler olan popüler kültürün tüketimine yöneltmek ve bu do ğrultuda olu acak kamusal alanda bunlar hakkında ki ilerin fikir payla ımını sa ğlamaktır. Fikir payla ımı için yeni bir durum tanımı radyo tarafından yapılır. Stuart Hall’ın ifadesiyle medyaya ideolojik gücünü veren ey durum tanımı yapma yetene ğidir.(Shoemaker ve Reese,1997:103). Đ te tam bu noktada radyonun yaptı ğı durum tanımı yukarıda belirtti ğimiz üzere siyasal olmayan ya am do ğrultusundadır. Đçeri ğin siyasetten arınmasıyla beraber radyo yaptı ğı durum tanımlamasıyla ideolojikle ir. Ve ki ilere yaptı ğı tanımlamayla onların anlam dünyasının ekillenmesine yardımcı olmaktadır. Đdeolojilerin pratik i levlerinin medya Sholle göre ekillenmesi me rula tırma, çökelme, eyle me, uyarlama, yatı tırma, depolitizasyon (Sholle, 2005) gibi ekiller almaktadır. Pratik sorunların kamusal tartı madan dı lanması olarak tanımlanan depolitizasyon (Sholle,2005:283) süreci söylemin siyasal olandan uzakla masıyla geli ir. Tam bu noktada radyonun ideolojik olu unun uan ki içeri ğiyle ilintili olarak depolitizasyon tanımını kar ıladı ğını da eklemek gereklidir. Radyo gündemi siyasi gündemden uzaktır ve e ğlence içeriklidir. Söylem siyasaldan uzaktır. Elbette ki tüm bunları söylerken ki ilere ula an tek kitle ileti im aracının radyo oldu ğunu dü ünmek ve depolitize edilmeye çalı ılan toplumu radyonun tek ba ına etkiledi ğini söylemek yanlı bir tutum olacaktır. Bunun yerine depolitize edilmeye çalı an kitleye ula an radyonun bu amacın ve sistemin bir parçası oldu ğunu ve üzerine dü en görevin ne oldu ğunu belirtti ğimizi dile getirmek gereklidir. 95

2.2.4.5. Đleti imsel Eylem, Medya Kamusu Ve Radyo

Ele tirel yakla ım içinde Đleti imsel Eylem Kuramı ve Kamusal Alan ile ilgili yorumlarıyla fazlasıyla ele tirilen Habermas’ın dü üncelerini bu bölümde “Yeni Radyonun” medyanın kamu üzerindeki etkisi do ğrultusunda ne gibi bir sosyal etki yarattı ğını anlatmak adına kullanılmı tır. Habermas ile ilgili tüm ele tirilerin do ğrulu ğu kabul görse bile ki ilerin günlük hayatlarında birbirleriyle girmi oldukları diyalogların medya tarafından ekillendirildi ği iddiası ve Habermas’ın ileti imsel eylem kuramı ile ne anlatmaya çalı tı ğına ve kitle ileti im ve dezenforme olmu haliyle ileti imsel eylemin sonuçlarına de ğinmek istenmi tir. Habermas’ın Đleti imsel Eylem Kuramı ele tirel yakla ım içinde liberal bir tavır içinde ele alındı ğı için ele tirilirken kuram, bazı ara tırmacılar tarafından da ütopik olarak bulunur. Yine burjuva kamusu ve kamusal alanla ilgili söylemlerinde de sorunlar söz konusudur. Sınıf farklılıklarının burjuva kamusunda olmadı ğı iddiası gibi kadınların bu alanda yer alamamalarını görmezden geli i ele tiri konularıdır. Aynı zamanda burjuva kamusu örgütsel olmayı ı konusunda da ele tiri alır. Tüm ele tirilere ra ğmen Habermasın teorileri ı ığında genel olarak ifade edilen medya kamusu de ğerlendirmeye alınması gereken bir takım sorunları da ortaya koymaktadır. Bunun için medya kamusal alanında radyonun yerini a ağıda belirlemeye çalı ılmı tır. Habermas’a göre, Đleti imsel eylem söz eylemleriyle örtü en de ğil, onlarla koordine edilen bir etkile imler tipini anlatır (Habermas, 2001: 129). Habermas, “Đleti imsel Eylem Kuramı" ba lıklı çalı masında, toplumsal olarak eylemde bulunan insanların ileti imsel akıl aracılı ğıyla gelece ğe yönelik kolektif planlar yapabilece ğini ileri sürer (Yaylagül, 2008: 95). Đleti imsel eylem bir ortakla a yorumlama sürecine dayanır, bu sürece katılanlar sözcelerinde, konusal olarak üç bile enden yalnızca birini vurgulasalar bile, nesnel, toplumsal öznel dünyalara aynı anda göndermede bulunurlar. Bu sırada konu ucu ve dinleyici, söz konusu üç dünyanın ba ğlantı dizgesini, içinde eylem durumlarının ortak tanımlarını yaptıkları yorumlama çerçevesi olarak kullanırlar. Bir dünyadaki herhangi bir eyle do ğrudan do ğruya ba ğlantı kurmazlar, tersine sözcelerini, geçerlili ğine, bir ba ka aktör tarafından itiraz edilmesi olasılı ğına 96

görelile tirirler. Birbirini anlama ileti ime katılanların bir sözcenin geçerlili ği hakkında birle mesi anlamına gelir; kar ılıklı bir anla maya ise konu ucunun bu sözce için öne sürdü ğü geçerlilik iddiasının özneler arasında kabul edilmesidir (Habermas, 2001: 552-553). Đleti im teknolojileri kamusallı ğın olu masını olanakla tırmaktadır, yani yo ğunla mı ileti im a ğlarının da kültürel gelene ğe eklenmesini ve son kertede sorumluluk sahibi aktörlerin eylemlerine ba ğımlı kalmalarını sa ğlarlar (Habermas, 2001: 619). Yani kamusallık, sermayenin denetimine giren ileti im teknolojilerinin manipülasyonu do ğrultusunda olu ur ve toplumsal ileti im hiyerar ik bir yapıya bürünür. Habermas’a göre, kitle ileti im araçları ileti im akı larının merkezile tirilmi bir a ğ içine tek taraflı, merkezden çevreye ya da yukarıdan a ağıya do ğru kanalize ettikleri sürece, sosyal denetimlerin etkinli ğini büyük ölçüde artırabilirler (2001: 847). Bu sosyal denetim ise ki ilerin egemen ideoloji ekseninde dü ünmelerine neden olaca ğı gibi toplumsal akıl üretmekten çıkarak günümüzde toplumsal tüketime yönelmi tir ve toplumların ortak çıkarları bir kenara bırakılarak egemen çıkarları için bütünle ik bir toplum olu turulmu tur. Egemen gücün toplumsal dinamikler üzerindeki etkisi konusunda Habermas baskıcı yöntem ve ileti ime dayalı yöntem olmak üzere iki yöntem üzerinde durur. Buna göre Habermas “Para ya da erk gibi yönetme mekanizmalarını ya ama evreni içinde sa ğlamla tıran kurumlar, ya ya ama evreninin biçimsel olarak örgütlenmi eylem alanları üzerinde etkide bulunmasını ya da ters yönde, dizgenin ileti imsel olarak yapılanmı eylem ba ğlamlarına etkide bulunmasını kanalize ederler. Söz konusu kurumlar, birinci durumda dizgenin varlı ğının korunmasını ya ama evreninin normatif kısıtlamalarına tabi kılan kurumsal çerçeve i levi görürler, ikinci durumca ise ya ama evrenini dizgesel maddi üretim zorlamalarına tabi kılan ve böylelikle, dolayımlıla tıran zemin i levi görürler.” (Habermas, 2001: 619-620). Toplumsal yapılar elbette burjuva hukuku temel kurumu üzerinden, ileti imsel gündelik ya am prati ğine ba ğlı kalır (Habermas, 2001: 620). Hukukla desteklenen sistem ileti im yoluyla bireylere nufuz etmektedir. Bu noktada eletirel yakla ımın genel olarak ele aldı ğı kapitalizm sürekli kendini yenilemesi durumunun açıklanmasına Habermas da son derece ciddi bir katkı sa ğlamı tır. 97

Habermas sermayenin yabancıla tırıcı etkisinden kurtulmak için dayanı ma ve çarpıtılmamı ileti imin önemine vurgu yapar. Sermaye, dayanı macı ileti imin rasyonalitesine egemen olur. Kapitalist kitle medyası kamusal alanı yok eder. Pasif izleyiciler yaratır. Bunun yerine aktif ileti imcilerin ki iler arasında ideolojik ve çarpık ileti imden kurtulan açık, do ğru ve bilgilendirici bir ileti im kurabilirler (Aktaran: Yaylagül, 2008: 95). Tomlinson’a göre Habermas’ın Kamusal alanı hem devletten hem de pazardan ayrı bir alan olarak ele alarak devlet kontrolü-serbest pazar ayrımına kar ı çıkar. Ona göre Habermas tekelci kapitalist pazarın da müdahaleci devlet anlayı ının da demokrasiye yönelik bir tehdit içerdi ğini, hem devlet hem de ekonomi alanındaki güç ili kilerinin ileti im süreçlerini çarpıttı ğında meydana gelecekleri göstermeye çalı ır (Aktaran: Tekinalp ve Uzun, 2006: 150). Önceki bölümlerde de dile getirdi ğimiz gibi radyo ba langıçta devlet kontrolünde sonra ise özel irketlerin kontrolünde hep ideolojik bir araç olmu tur. Ba langıçta ileti imsel eyleme devlet kanalıyla müdahalelerde bulunan radyo sonraki dönemde özel irketlerin elinde ki ilerin toplumsal ileti imlerine müdahil olmu tur. Kamusal alanın olu umu bu iki biçim arasında kalır ki bu da ileti imsel eylem adına olumsuz bir durumdur. Her iki dönemde birbirlerinden biçimsel olarak farklı olsa da kamusal alanın ekli medya kamusuna dönü türülerek sistemin çarpıklıkları görülmez hale ve toplumun kendisi ile ilgili konuları da konu ulmaz hale getirilmi tir. Medya etkisiyle olu an kamusal alanda artık medyanın bizleri yönlendirdi ği konular üzerinde yo ğunla ırken sosyal hayatın sorunları bireylerin toplum içindeki rollerinin durumları ve bir takım konu ulması gereken konular bu alanının dı ında kalmı tır. Đlk dönemlerinde radyonun halkları fazlasıyla etkilemesi, gelecek yıllar içinde radyonun iktidarlar tarafından sonuna kadar kullanmasına neden olmu tur. Egemen gücün kendi çıkarları toplumsal çıkarlar gibi aktarılmı tır. Fakat sorun uradadır, o dönemde olu turmaya çalı ılan bilinçle mevcut özellikler fazlasıyla çeli ti ğinden dolayı bir ekilde radyonun sa ğlayaca ğı etki tersine de dönebilmi tir. Buda bize halkların siyaset içinde dü ünüldü ğü kadar da edilgen olmadıklarını ve mevcut ko ulların a ğırla an yükleriyle ileti imsel eylemin dezenforme olmu haline ra ğmen kimi zaman farklı davranı lara girecek yapıda olduklarını ve sadece kitle ileti im 98

araçlarıyla yukarıdaki örnekte oldu ğu gibi böylesi bir etkinin halkın siyasette dâhil oldu ğu bir medya kamusala alanında gerçekle tirilemeyece ğini ortaya koymaktadır. Her ne ekilde olursa olsun yaratılan kamusal alanda siyasi konular maniple edilse bile kimi zaman kontrol dı ı etkilere neden olabilmektedir. Bu durum ikinci bölümde sosyal anomi ve popüler kültürün rolünün incelendi ği bölümde de de ğerlendirilmi tir. Anla ılaca ğı üzere mevcut ko ullarla radyo aracılı ğı ile sunulan vaatler veya ütopyalar çeli ti ği durumlarda egemen güçlerin mevcut sistemin devamlılı ğı için ba ka bir yol bulması gerekmektedir. Bu dönemde medyanın yarattı ğı kamusal alanla gerçeklerin fazlasıyla çeli mesi medya kamusalının yeni bir ekle girmesine neden olmu tur. Sonuç olarak medya kamusal alanında ikinci dönem olarak adlandırılacak ticarile menin ba ladı ğı dönemde siyasaldan uzak bir toplum olu turmak için medya içeri ği de de ğimeye ba lamı tır. Radyo ise bu süreçte eğlence içerikli ve popüler müzik a ğırlıklı yayınlarıyla yeni medya kamusal alanında tartı ılan ve konu ulan konuların belirleyicilerinden biri oldu. Artık medya kamusalında radyonun tartı maya açtı ğı konular tamamen popüler müzik, popüler ki iler ve siyasetten uzak yeni ya am alanlarıyla ilgilidir. Siyasi konular yerini siyasetten uzak, toplumsal karar a amalarına müdahil olmayacak bir yapıya bırakırken bunu yapabilmek adına da halka radyodan aktarılan enformasyonun içi bo altılmı tır. Buna binaen Habermas Đleti imsel Eylem Kuramı ile ilgili olarak Horkheimer'in ve Adorno’nun tasarımlarından sonra, kitle ileti im araçları üzerinden yönetilen ileti im akı ları, bir zamanlar devlet yurtta larından ve özel ki ilerden olu an bir kitlenin kamusal tartı masını ve özanlamasını olanaklıla tırılmı olan ileti im yapılarının yerine geçerler. Yazıdan görüntüye ve sese döndürülmü elektronik araçlar, yani öncelikle sinema ve radyo, daha sonra televizyon, ileti imsel gündelik ya am diline tümüyle nüfuz eden ve egemen olan bir aygıt olu tururlar. Bu aygıt bir yanda modern kültürün otantik içeriklerini, var olanı sadece kopyalayan çekırdeksizle tirilmi ve ideolojik etkili bir kitle kültürü steretipe dönü türülür di ğer yanda tüm yıkıcı ve akınla tırıcı kiplerden arındırılmı bir kültürü, zayıflamı iç davranı denetimlerini kısmen güçlendirip, kısmen ikame eden. kapsayıcı, bireylerin üzerine geçirilmi bir sosyal denetim dizgesi için kullanır. (Habermas, 2001: 845-846).

Đleti imsel eylemin kitle ileti imle yönetici sınıfların, kamunun siyasetten uzak kalması adına kitle ileti im araçlarının nasıl kullanıldı ğına ili in olarak da Habermas, yönetme araçları eylemlerin koordine edilmesini esas olarak dilsel görü birli ği 99

olu turmaktan koparırlar ve anla ma ya da anla mazlık seçene ği kar ısında tarafsızla tırırlar demektedir. Öte yandan medya ile olu an yeni kamusal alan için de kitle ileti im araçları için “ Đleti im süreçlerini uzamsal ve zamansal olarak çaprazlamı ba ğlamların yerelli ğinden kurtarır ve uzamsal ve zamansal açıdan birbirinden çok uzak ileti im içeriklerinin sanal olarak mevcut tutulan bir a ğının soyut e zamanlılı ğını kurarak ve ço ğaltılmı ba ğlamlar için mesajları el altında bulundurarak, kamusal alanların dogmasını sa ğlarlar” (Habermas, 2001: 846) demektedir.

Habermas’ın ileti imsel eylem kuramında, medyanın dezenformasyonu toplumların geli imlerini engelleyen bir unsurdur. Bu anlamda kitle ileti im sermayenin veya devletin elinde oldu ğu süreçte ileti imsel eylem kuramında ön görülen toplumların ileti imsel akıl yoluyla kollektif planlar yapabilmesi durumu daima engellenecektir. Elbette ki radyonun e ğlence ve popüler kültür ürünlerine ağırlık veren bir halde olması da ileti imsel eylem adına toplumsal anlamlandırma sürecini olumsuz yönde etkilemektedir ve radyonun üretti ği yeni anlamlar da egemen güçler kar ısında toplumsal ele tiri geli tirilmesini de engellemektedir. Hart’a göre Đleti imsel eylemin üç temel i levi vardır. Bunlar, kültürel bilginin ku aktan ku ağa aktarılarak yenilenmesi, sosyal entegrasyon ve grup dayanı ması ile ki isel özde le medir (Aktaran: Yaylagül, 2008: 95). “Yeni Radyo” ileti imsel eylem sürecinde, “yeni” yayın anlayı ıyla beraber kültürel bilginin deforme olmasına; endüstriyel kültür ürünleri veya kültür endüstrisi ürünleri olarak adlandırabilecek olan halkın olmayan kültür unsurlarına ba ğımlı kalınmasıyla neden olur. Ba ğlantılı olarak sosyal bütünle me ve grup dayanı ması durumlarına olumsuz etki göstermektedir. Đnsanları birbirlerine ba ğlayan eylerin ortak çıkarlar oldu ğu dü ünülürse radyo yayınlarının sosyal entegrasyona veya grup dayanı masına yönelik olarak da yayın içeri ğinin bo altılması ve toplumsal ve siyasal olandan popüler olana kayması ile beraber toplumsal ve siyasal sorunlara kar ı insanların duru ları ve bu konular hakkındaki genel kanıları de ğimi ve entegrasyon yada grup dayanı masını da olumsuz etkilemi tir. Radyonun etki gösterdi ği medya kamusal alanında siyaset konu ulması veya toplumsal sorunlardan bahsedilmesi yadırganır bi durum almı tır. Çünkü ki iler medya kamusalında daha 100

çok kültür endüstrisi ürünleri üzerine enformasyon alırlarken tam tersi siyaset konu ulması, toplumsal sorunlardan söz edilmesi anormal bir davranı gibi algılanmaktadır. Bu toplumun kendine yabancıla ması süreci olarak da adlandırılabilir. Yabancıla ma kavramını ki ilerin var olan gerçeklikten kopması olarak açıklanabilir. Kendi gerçeklilerine emeklerine ve topluma yabancıla an birey için tek bir boyut kaldı ğını söyleyen Marcuse’ye göre “Tek boyut, her yerde ve her biçimdedir. Geli imin ba arısı, ideolojik haklılı ğa oldu ğu kadar, ideolojik suçlamaya da kar ı çıkar. Bu ba arılarının yargısı önünde, yine bu ba arıların mantı ğındaki yapay bilinçlenmeye dönü ür” (1968: 40). Ve bu süreçte toplumlar gerçeklikten uzak bir biçimde hayatı anlamlandırırlar. Tek boyutun içinde sosyal ya amın gerçekleri yoktur sadece yapay bir gerçeklik söz konusudur.

2.3. Radyo Haberlerinin Özellikleri

Birinci bölümde radyo haber metinleri ile ilgili genel geçer özellikler üzerinde durulmu tur. Bu bölümde ise de ğien üretim ili kileri ve toplumsal yapı paralelinde radyo haberlerinin algılanı ı ile ilgili olarak; radyonun teknolojik yapısı, gösterge bilimsel olarak radyo haberlerinin incelenmesi ve haber metinlerinin mevcut durum içinde gerçeklik yaratma olguları i lenmi tir.

2.3.1. Radyo Haberi Ve E ğlence

Radyo teknolojisi geli meye ve toplumda yaygınla maya ba ladı ğından bu yana gündem belirleme kamu gündemini etkileme konusunda etkin rol oynamı tır. Televizyonun ve di ğer kitle ileti im araçlarının yaygınla masıyla Türkiye de radyo bu i levini kaybetmeye ve e ğlenceye yönelmeye ba lamı tır. Ba langıçta kitlelerin en önemli haber aracı olarak gündem belirleyen radyo imdilerde siyasi gündemden uzak bir e ğlence kutusu rolünü oynamaya ba lamı tır. Her teknolojinin kendi gündemi oldu ğundan bahseden Neil Postman “Örne ğin matbaanın, bir dilsel araç olarak kullanılması yönünde apaçık bir yönelimi vardı. Matbaanın yalnızca resimlerin yeniden basınımda kullanılması akla uygun bir durumdu. Roma Katolik Kilisesi'nin on altıncı yüzyılda matbaanın bu ekilde kullanılmasına kar ı çıkmamı oldu ğunu dü ünün. Durum hakikaten böyle olsaydı 101

Protestan Reformasyonu gerçekle meyebilirdi; Luther'in iddia etti ği gibi. Tanrının sözleri her ailenin masasında bulununca Hıristiyanlar Papalı ğın kendine göre bir yorum getirmesine gerek duymazlardı. Matbaa, on be inci yüzyılın ba ından itibaren, yazılı dilin sergilenmesi ve toplu biçimde da ğıtılması bakımından ola ğanüstü bir fırsat olarak algılanmaktaydı. Matbaanın teknik olanakları tamamen bu yöne götürüyordu. Dahası, matbaanın bu amaç için icat edilmi oldu ğu bile söylenebilir.”(Postman, 2004: 99) demektedir. Matbaayla ilgili söylenenlerle radyo için gerçekle en durum göz önüne alınırsa radyonun da geçmi te toplumları ciddi ekilde etkiledi ği ve toplumsal karar alma süreçlerinde kitle ileti imin gücünü anlayan iktidarlar tarafından kullanıldı ğı söylenebilir. Matbaanın geli imiyle bireyselle menin ve toplumsal genel fikirlerden bireysel fikirlere yönelen duruma gönderme yapan McLuhan’a göre “Matbaa, bireycili ğin teknolojisidir. E ğer insanlar bu görsel teknolojiyi bir elektrik teknolojisiyle de ğitirmeye karar verdilerse bireycilik de de ğiecektir. Matbaa bütün tarihçilerin de do ğruladı ğı gibi, bireycilik e ğilimini iddetlendirmi tir”(Aktaran: Altay, 2005: 59). Radyoda ve radyonun toplum üzerinde ki etkisinde ise tam tersi bir durum söz konusu olarak geçmi teki dönemde McLuhan’ın kabile toplumu olarak adlandırdı ğı ve bireyselle menin olmadı ğı dönemlerdekine benzer bir ekilde radyoyla sözlü kültüre geri dönülmü ve fikirler dü ünceler olaylar veya olgular radyoda egemen ideolojilerin istedikleri ekilde aktarılmı tır. Radyo, söylenmi sözün elektronik olarak üretilmesi anlamında sözlü kültürün yazılı kültür kar ısında yeni bir seçene ğe kavu ması olarak da de ğerlendirilebilir (Törenli, 2005: 68). Televizyonun icadı ve yaygınla masını takiben dünyanın geli mi ülkelerinde 1950”lerin sonlarına rastlayan süreçte radyo eski etkisini kaybederek en güçlü kitle ileti im aracı pozisyonundan ikinci plandaki yerini almı tır. Radyonun yapısal dönü ümünün ele alındı ğı bölümde anlatıldı ğı gibi radyo bu dönemden itibaren farklı bir formata bürünmü tür. Radyonun uan ki görev alanı o dönemlerden ba layarak de ğimi ve özellikle televizyonun yaygınla masıyla kitlelerin ilgi oda ğı olan televizyonun yapısı gere ği kitleler televizyonla birlikte e ğlenceye yönelir hale gelmi tir. Postman televizyonun eğlence yönüne ili kin öyle der. 102

“Elbette, televizyonun e ğlendirici oldu ğunu söylemek sıradan bir ifadedir. Böyle bir olgunun bir kültürü tehdit edece ğinden söz edilemeyece ği gibi hakkında kitap yazmaya de ğecek bir saptama da de ğildir. Hatta buna memnun bile olunabilir. Yinelemeyi sevdi ğimiz bir deyi le, ya am çiçeklerle kaplı bir yol de ğildir. uraya buraya atılmı birkaç çiçe ğin görüntüsü yolculu ğumuzu bir parça daha fazla çekilir hale getirebilir. Laponlar ku kusuz böyle dü ünü- yorlardı. Her gece televizyon izleyen doksan milyon Ama ikalının da böyle dü ündü ğü varsayımında bulunabiliriz. Ancak benim burada ileri sürece ğim nokta, televizyonun e ğlendirici olmasından öte. E ğlenmeyi, her türlü deneyimlerimizin temsilinin do ğal çerçevesi haline getirmesidir. Televizyon aygıtımız bizi dünyayla hep yakın ili kide tutar, ama bunu bize gülümseyen çehremizin hiç de ğimedi ği bir yüzle yaptırır. Sorun, televizyonun bize eğlendirici temalar sunması de ğil, bütün temaların e ğlence olarak sunulmasıdır ve bu da bamba ka bir sorun olu turur.” (Postman, 2004: 101)

Eğlencenin televizyonun söyleminde üst ideoloji oldu ğunu söyleyen Postman’a göre neyin gösterildi ğinin ya da hangi bakı açısının yansıtıldı ğının hiçbir önemi yoktur: Her eyin üstünde tutulan varsayım, hepsinin bizim e ğlenmemiz ve haz almamız gözetilerek sunulmasıdır.” (Postman, 2004: 102). Televizyon teknolojisiyle alakalı olan bu durum elbet ki radyoyu da etkilemi tir. Televizyonla yarı içinde olan radyo, televizyonun daha fazla ilgi toplamasından dolayı kısmen televizyonu taklit etmeye ba lamı tır. Ve radyonun yapısal dönü üm sürecinde televizyonla yarı ve taklit etme ihtiyacı da etkili olmu tur. Televizyon izleyicisi az öncede de ğindi ğimiz gibi izledi ği her eyi bir e ğlence unsuru gibi algılamaktadır. Haber programları veya bültenlerinin de algılanı ı aynıdır. Sava lar ya da depremler evlerimizde izledi ğimiz kurmaca filmlerden çok farklı de ğildir. Radyo da ise durum bunun tam tersidir. Özellikle ilk ba lardan itibaren halkların en fazla haber aldı ğı kurumlar olan radyoların algılanı ı televizyondan farklıdır. Televizyonda görsellikle gösteriye dönü en haberler radyoda gösteriden uzak ve gerçekçidir. Ön plana çıkan inandırıcılı ğı arttıran eyse kuruma olan güvendir. Gün boyu dü satan radyo istasyonlarının haber konusunda güvenilirlikleri ise artık tartı ılır bir hal almı tır. Radyoda meydana gelen bu de ğiikli ği ve televizyonla rekabet sürecini incelerken daha önceden de söylendi ği gibi de ğiim süreci toplumsal üretim ekilleri ve bu do ğrultuda kitle ileti imin yeniden ekillenmesiyle alakadır. Özellikle televizyon teknolojisinin yaygınla ması ile kitlelerin de beklentilerinde de ğiimler olmu tur. Kitlelerin televizyona yo ğun ilgisi kitle ileti im araçlarındaki içerikle ilgili 103

olarak radyoyu da son derece etkilemi tir. Görünen o ki televizyon teknolojisi toplumsal ilgileri veya dü ünceleri etkilemi ve elektronik yayıncılık adına yeni bir dönem ba latmı tır. Televizyonun toplumdaki de ğiimle alakalı etkisi ayrı bir tez konusudur. Ancak radyonun de ğiimi üzerindeki etkisi adına toplumların yönlendirilmesi ve toplumsal de ğiimle ilgili potansiyelinden dolayı, hedef kitlesinin ilgisini kaybetmeye ba layan radyonun da hem toplumsal yapının üretim ili kilerince yeniden ekillenmesi hem de hem de aynı toplumdan etkilenerek yayınlarını ekillendiren ve egemen güçlerin elinde olan televizyonun etkin gücüne öykünmesi ve onun izinden gitmesi kaçınılmaz olmu tur. Radyonun yapısal dönü ümün süreci sonunda e ğlenceye yönelmesi televizyona öykünmesiyle de ilintilidir. Ancak bunu yaparken radyo istasyonları tüm bu e ğlence unsurları içine haberi yerle tirememi tir. Çünkü radyo haberleri televizyondaki gibi gösteriye veya e ğlence unsuruna dönü türülememi tir. Radyoda haber televizyona göre ciddi ve dinleyenlerin içinde e ğlence ö ğeleri bulamayaca ğı bir yapıya sahiptir. Televizyon haberi izlenirken izleyici ciddi konuları bile görsellikle beraber e ğlenceli bir ekilde izlerken u anda radyo istasyonlarının haber bültenlerini giderek kısa tutmalarının nedenlerinden biride de bu haberlerin içinde e ğlence ö ğelerinin yerle tirilememesidir. Tüm dünya e ğlenceye yönelmi ken radyo istasyonları sistemin bir parçası olarak ister istemez ayak uydurmak durumunda kalmı lardır. Radyoda haberin e ğlenceye dönü ememesi radyo algısı ve radyonun gerçeklik kurgusuyla da alakadır.

2.3.2. Radyo Haberlerinde Gerçeklik

Bu kısımda radyonun gerçekli ği nasıl yarattı ğı ve nasıl algılandı ğına ili kin veriler bulunmaktadır. Ve bu verilerin günümüzdeki ya anan süreçle ba ğlantılı oldu ğu söylenebilir

2.3.2.1. Ses Ve Anlam

Bu bölümde radyonun ses aracılı ğıyla dinleyenlere gönderdi ği kodların anlamlarının veya kanal tarafından yüklenmeye çalı ılan anlamların, dilsel boyutta incelenme gereksinimi do ğrultusunda radyo haber metinlerinde kullanılan ses 104

unsurlarının alıcı tarafından nasıl bir yorumlama sürecinden geçti ği ve kanalın gerçekli ği nasıl üretti ği konusuna de ğinilecektir. Dil bilimin ve gösterge bilimin kurucusu kabul edilen Saussuere’ye göre gösterge bir kavramla bir i itim imgesini birle tirir.(Parsa ve Parsa, 2002: 9). Bu bölümde radyonun gönderdi ği i itim imgeleri ile dinleyicinin kavramları arasındaki ili ki ele alınırken yine Saussure un söyledi ği ekilde i itim imgesi yerine gösteren terimini, kavram yerine ise gösterilen terimini kullanılacaktır. Radyoda söze dayanan mesaj toplumsal olan dilin içinde anlamlandırılır. Barthes’e göre dil “Hem bir toplumsal kurumdur, hem de bir de ğerler dizgesidir. Toplumsal kurum olarak, hiçbir biçimde bir edim de ğildir, her türlü önceden tasarlamanın dı ında kalır; dil yetisinin toplumsal bölümüdür. Birey onu tek ba ına ne yaratabilir, ne de de ğitirebilir. Özü bakımından, ortakla a bir sözle medir, bildiri im kurmak istenirse buna tümüyle uymak gerekir; üstelik bu toplumsal ürün, kuralları olan bir oyun gibi özerktir, çünkü ancak ö ğrenildikten sonra kullanıla bilir (Barthes, 2005: 30).

Toplumun içinde ö ğrenilen dilde sözcüklerse dil yetisinin sadece bireysel kesimini olu turmaktadır. Söz Barthese göre özü bakımından, bireysel bir seçme ve gerçekle tirme edimidir; önce "konu an bireyin ki isel dü üncesini anlatmak için dil kodunu kullanabilmesini sa ğlayan birle imler"den (büyük boyutlu olan bu söze söylem diyebiliriz), sonra da "bu birle imleri dı a vurmasını sa ğlayan zihinsel- fiziksel düzenekler"den olu ur” (Barthes, 2005: 31). Sözcüklerle yayılan mesajların anlamlandırma sürecinin dil içinde bireysel olarak içsel ve dı sal olarak iki a amalı oldu ğunu belirten Sassure göre içsel dı dünyadan edinilen deneyimlerle birlikte, gösterge sistemlerinden gelen bilgi ve buna ek olarak bellekte olu an anılar bilme, kavrama ve idrak (cognition) alanında toplanmaktadır. Bilgiler buradan bir alt a amayla süzülür, bazı eyleri ima edebilmek için kar ıtlıkların belirlendi ği alana gider. Burada her ey zıddı ile anlam kazanır (Parsa ve Parsa, 2002: 81).

Gösterge sistemlerinin dı bilginin toplandı ğı enformasyon alanları oldu ğunu ve yorumlama sürecinde bu gösterge sistemlerinin özel bir yeri ve i levi bulundu ğunu söyleyen Sassure yorumlama sistemini öyle özetler: 105

1- "Genelde anlam; içsel enformasyon süreci artıyla birlikte, bireyin çevre elemanlardan gelen verilere, gösterge sistemlerine, bireyin kendi bilgi ve inanç sistemlerine ba ğlı olarak de ğimektedir. 2- Gösterge sistemleri, dı sal enformasyon süreci biçimleridir. Buna içsel enformasyon -insanların içinde ya adıkları kültürle aralarındaki uyumun derecesine göre de ğien oranda ilave olmaktadır. 3- içsel ve dı sal süreç sistemleri ve bunların aralarındaki kar ıtlıkların derecesi insanların içinde ya adıkları kültürle aralarındaki uyumun derecesine göre de ğien oranda- gösterge sistemlerinin yorumlanmasını ve anla ılmasını etkilemektedir." (Aktaran: Parsa ve Parsa, 2002: 82).

Bunlara ek olarak tarihin tüm geli iminin birbirlerini anlayabilen canlılar olarak insanları soyutlama yetene ğine ba ğlı oldu ğunu dü ünen Sartori ye göre soyutlama “insan diline eklemlenen sözcüklerin ve aynı zamanda, görülebilen ve gördü ğümüz her eyin zihnimizdeki temsilleri ve anlamlarıdır. Ancak bu soyutlama sadece ev, yatak, masa, araba, kedi vb. gibi pratik ya amda kullanılan sözcükler için geçerlidir” (Sartory, 2004: 33). Tüm bu somut kelimelerin gösterileni, var olan eyler do ğrultusunda olu ur yani maddi varlıkları söz konusudur..Ancak örne ğin hukuk, adalet, enflasyon, devlet zeka vb kelimelerin maddi varlıkları yoktur. Sartoriye göre “içinde ya adı ğımız politik, toplumsal ve ekonomik gerçekli ği yönlendirebilme ve do ğayı denetim altına alabilme yetene ğimiz, gözle görülebilir bir gerçekli ği olmayan soyut kavramlarla dü ünebilme becerimize ba ğlıdır.” (2004: 34).

2.3.2.2. Radyo Haberleri Ve Söz

Radyonun ilk dönemlerinde haberler günümüzde oldu ğundan süre olarak çok daha fazla uzun hazırlanmı tır. Televizyonun olmadı ğı dönemlerde toplumun büyük bir bölümü radyo haberleri sayesinde dünyada, ülkelerinde neler oldu ğunu öğrenmi tir. Bu dönemde sadece ses ö ğesini kullanan radyo olayların kurgusal gerçekli ğini sa ğlayabilmek için haber metinlerinde ayrıntıya önem verirken istenilen dı ında bir dü ünce olu maması içinde kullandı ğı ses unsurlarının kurgusu dahil olmak üzere tüm unsurlarıyla dinleyiciye sanal bir deneyim ya atma pozisyonundadır. Ancak yarattı ğı gerçeklik boyutu, daha sonraki teknolojik geli imi takiben radyoyu tahtından eden televizyonun görüntü ile destekli, yorumu kısıtlayan ve inandırıcılı ğı nispeten daha yüksek olan gerçekli ğinden farklı i lemi tir. 106

Televizyon metinlerinde gösterenler görsel unsurla beraber ki inin kavramla tıraca ğı gösterilene müdahale etmektedir. Bu da ki inin örne ğin elma göstereni sonrasında ye il bir elma gösterilini kavramla tırmasını kırmızı elma görüntüsüyle maniple etmek durumunda oldu ğu gibi ki inin kendi kavramını kullanmasını engelleyece ği anlamına gelir. Yani televizyon toplumun olu turdu ğu kavramlara, gösterilenlere do ğrudan müdahale eder. Televizyonun manipülasyonu örne ğin aylaklık gibi soyut kavramlarda geçerlidir ve aylaklı ğı kahvehanelerde oyun oynayan insan görüntüsüyle vb somutla tırma çabasına giri ir. Bu durumda ki iler için o an olu an aylaklık dü üncesi görüntüyle birle ecektir. Televizyon, görüntüleri üretirken kavramları siler ve böylece soyutlama yetene ğimizi ve onunla beraber tüm anlama edimimizi azaltır (Sartory, 2004: 35). Radyo ise bu görsel müdahaleyi yapamadı ğı için farklı bir metot geli tirir. Radyoda kullanılan elma göstereni dinleyicinin kafasında kırmızı elma, ye il veya sarı elma olarak farklı farklı canlanacaktır. Bu anlamda metni hazırlayanın manipülasyonu elmanın kırmızı oldu ğunu açıklamak zorundalı ğı ile gerçekle ir. Öte yandan soyut olan kavramlarda ise manipülasyon giderek zorla acaktır. Buda radyo haber metninin uzamasına neden olaca ğı gibi yine de tam olarak istenilen kurgusal geçekli ği yakalamak uzun süren profesyonel bir çalı ma sonunda çıkacaktır. Bu durumsa özellikle haberde yorumlama oldu ğu dü üncesiyle ku ku yarabilecek bir ortam hazırlar. öyle ki elmanın kırmızı oldu ğunu yada aylaklı ğın kahvehaneye gitmek oldu ğunu vb. gösteren televizyonda yorum yokmu ve gerçekler oldu ğu gibi aktarılıyormu izlenimi do ğarken radyoda elmanın kırmızı oldu ğu açıklamasının yada özellikle soyut kavramların ne oldu ğuna ili kin açıklamaların yorum olarak anla ılmasının nedeni toplumun olu turdu ğu genel anlamlardır. Bu anlamların olu umu Somut olan eyler için gösteren gösterilen ili kisindeki maddi varlı ğın gösterilenin olu masındaki etkisiyle ekillenirken, soyut kavramlarda ise toplumun kültürel yapısı paralelinde ekil alır. Gösteren gösterilen ili kisine müdahale etmede zorlanan radyo önceden kavramsıla tırılan bir göstergeyi yeniden kavramsalla tırmak için uzun süren bir çalı ma yapmalıdır. Ancak bu söylem sürekli olarak güvenilir bir istasyon tarafından tekrarlanırsa dinleyicinin kavramıyla olu turulmaya çalı ılan kavram çatı maz ya da dinleyicinin kavramının yerine yeni kavram geçer. Uzman ki iler güvenilir kaynaklar 107

veya siyasi liderlerin söylemleri zaman içinde özellikle soyut kavramların yeniden ekillenmesini sa ğlayacaktır. Görsel olarak algılanan eylerin ki ilerin zihinlerinde gerçeklik konusunda hatta kimi zaman yanılgıya dü ecek boyutta bir netle meye neden oldu ğu bilinmektedir. Bu nedenle görmedi ğimiz ve maddile tirilemeyen soyut kavramların ve bilmedi ğimiz somut kavramların toplum tarafından anlamlandırılma süreçleri görülene göre daha uzun bir zaman alır. Örne ğin tanrı i itselinin uan ki kavramı tek tanrılı dinlerde geçmi e nazaran ciddi farklılıklar içermektedir. Güne e tapınma aya tapına veya putlara tapınma sırasında tanrının bir görüntüsü vardır. Ancak uan tanrının bir görüntüsü olmadı ğından dolayı tek tanrılı dinlere geçi sürecinde toplumlar kavramsalla tırmayı yapma konusunda zorlanmı lardır. Çünkü tek tanrılı dinlerde gösterilecek bir tanrıdan çok inanılacak bir tanrı oldu ğundan i itselin kavramının hemen olu ması beklenemez. Toplumsal anlamları etkiledi ği iddia edilen kitle ileti im araçlarından radyoda, görsel unsur eksikli ği nedeniyle toplumun daha önceden sahip oldu ğu bir takım anlamlara do ğrudan müdahale etmek televizyona kıyasla zordur. Çünkü ki ilere sunulan kurgusal gerçeklik gösterilerek de ğil radyo istasyonuna duyulan güvenle ve onun söylemine sa ğlanan inançla gerçekle tirilir. Burada anlatılmaya çalı ılan ey radyonun, i itsel imgesinin yani gösterenin alıcının zihninde ki kavramı yani gösterileni de ğitiremeyece ği de ğil ancak daha uzun sürede ve daha fazla ayrıntı vererek ve güven sa ğlanarak de ğitirece ğidir. Toplum tarafından anlam yüklenmeyen yeni göstergelerin anlamlarıysa radyo ile üretilebilir. Bu da özellikle siyasi konularda entelektüel seviyeleri dü ük toplumlar için radyonun etkisini arttırır. Örne ğin Avrupa Birli ği ile ilgili anlamlandırma toplum tarafından yaygın bir ekilde yapılmamı sa radyo burada Avrupa Birli ği göstereninin, gösterileninin belirleyicisi olur. Ancak tüm bunlara ilave edilmesi gereken konu bunun özellikle yukarda da belirtti ğimiz gibi ki inin inançlarıyla ve toplumla aynı ya da aynı olmayan düünceleriyle yakından alakalıdır. Televizyonun kitle ileti im araçları arasında üstünlü ğünü ilan etmesiyle ve yaygınla masıyla beraber radyonun anlam ve gerçeklik üretme konusunda çekti ği sıkıntı ve zorluklarda son bulmu tur. Çünkü toplumsal anlamları yeniden üreten televizyon sayesinde elmanın kırmızı, aylaklı ğın kahvehaneye gitmek oldu ğunu artık 108

herkes bilmeye ba lamı tır. Đ te tam bu noktada radyo haber metinleri anlam üretme konusunda yada gösterenle ki ilerin kafasında olu turdukları gösterileni maniple etme i levi yerine ‘yeni’ gösterileni peki tirme yada televizyondaki söylemi tekrar etme görevini devralmı tır. Tüm bunlara binaen televizyonun olmadı ğı dönemde radyo haber bültenlerinin gev ek formatta yani farklı okuma imkânlarını sunan nitelikte olduklarını söyleyebilirken televizyon sonrasındaki dönemde radyo metinleri de gösteren gösterilen ili kilerinin geni kitlelerce televizyon tarafından yeniden belirlenmesiyle farklı okuma imkânı sunmayan sıkı bir yapıya ula mı tır. Ancak bu iddia toplumdaki ki ilerin televizyon ve radyoyu beraber kullandıkları ya da kitle ileti im aracı olarak sadece radyonun kullanılmadı ğı varsayımından hareketle ortaya atılmı tır. Aksi durumda yani di ğer kitle ileti im araçlarının kullanılmadı ğı ve sadece radyonun kullanıldı ğı durumda radyo haber metinleri günümüzde ayrıntıdan daha da uzakla tı ğından dolayı geçmi e nazaran daha gev ek formatta olacaktır. Eklenmesi gereken di ğer bir durumda haberlerde kanalın sunucusu dı ında canlı ba ğlantı veya kayıtla siyasi liderlerin söylemlerine yer verilmesi durumudur. Bu durumda liderlerle ilgili genel algı ve güvenilirlik gibi birçok parametre devreye girer ki siyasi propaganda ile ilgili oldu ğundan bu çalı mada yer verilmemi tir. Bu manada radyo haberinin algılanması kanalın kendi söylemi do ğrultusunda ilenmi tir.

2.3.2.3. Radyo Haberinde Öykülendirme

Radyo kitle ileti imin yazlı hale gelmesinden sonra kitlelerin önceki haberle me alı kanlı ğına yani sözlü kültüre geri dönmesine neden olmu tur. Radyonun özellikle haberde bir anlatım tarzı vardır. Bu anlatım tarzı sözlü kültürde olan öykülendirmeyle çok ilintili olmakla beraber kanalın teknolojik özelliklerinden de dolayı öykü haline gelen haber dramaya dönü emez. Gerbner’e göre bildiklerimizin ço ğunu aslında ki isel olarak ya adı ğımız ya da deneyimlerimiz de ğil, ya adı ğımız dünyanın duydu ğumuz, gördü ğümüz ve anlattı ğımız öykülerinden olu ur (Aktaran: Poyraz, 2002: 33). Bu manada radyonun toplumların ya amadı ğı birçok konu hakkında bilgilendirici olması da radyo haber 109

bültenlerindeki anlatımın toplumların alı kın oldukları öykülendirmeyle ba ğlantılı olmasıdır. Gerbner öykülerle ilgili olarak “Dü ündüklerimizin ve yaptıklarımızın ço ğunu olu turan kültürel çevre içinde kendi atmosferimizi yapılandırmamızı sa ğlar. Öykü anlatma, önceleri bireysel üretimlerden (hand-crafted), ev içi anlatımlardan ve cemiyetlerden esinlenmekteydi. imdilerde ise karma ık bir üretim ve pazarlama süreci gerektiren, ço ğunlukla kitlesel üretim ve tüketimlerle kar ımıza çıkmaktadır. Kültürel çevremizi canlı ve çekici kılan öykülerin üç temel fonksiyonu vardır: 1) eylerin nasıl i ledi ğini ortaya çıkarmak; 2) Bu eylerin neler oldu ğunu tanımlamak; 3) Bunlar hakkında neler yapmamız gerekti ğini söylemek (Aktaran: Poyraz, 2002: 34). Giderek kısalan radyo haberlerinden öyküleme ile ilgili olarak Gerbnerin belirledi ği kültürel fonksiyonlardan kısmen u an ilk ikisinin i ledi ği söylenebilir. Ancak üçüncüsünün haber bültenlerinden çok radyonun popüler kültür a ğırlıklı günlük yayınında cevaplandı ğı bir durum söz konusudur. Acıklı tiyatro oyunu, acıklı durum olarak tanımlanabilecek dram için haber ve dram ili kisi kapsamında tartı malar sürerken dramla ilgili olarak Poyraz “Dram sözcü ğü hareketi imler. Bu hareket, öznesi amacı etkisi olan bir eylemdir. Drama özgü olan, sahnede canlandırılmaya uygun bir eylemle dile ve görüntüye gelir. Oyunun iletmek istedi ği anlam, bu eylemden çıkar; ya atmak istedi ği oyun ki ilikleri bu eylem aracılı ğı ile ortaya çıkar” demektedir (Poyraz,2002: 26). Öykülendirilen bir haber televizyonda, televizyonun teknolojik avantajı görüntü ile birlikte gerilim, çatı ma, iddet, heyecan, korku, merak gibi unsurlarla haber dramatize edilebilir. Tüm bunlar izleyende bir tiyatro uyunun yarattı ğı hazzın benzerini uyandırır. Oysaki radyoda öykülendirme içinde bu unsurlardan hemen hiç biri yer almaz ve kısa sürelerde dinleyiciye ula an haber dramatize edilemez. Bu yüzden tek düzeyde kalır ve bir takım duyguların yaanması mümkün olmadı ğından gerçekli ğin kurgusu kontrol dı ındadır. Örne ğin bir sava haberinde ki ilerin ya adıkları ile ilgili istenilen gerçekli ği sözcüklerle olu turmak pek de mümkün de ğildir. Dramanın radyoda sözle yakalanmaması ayrıntıyla alakalıdır. Haber sunucusu aynı bir roman yazarı gibi anlatılan olayı dramatize etmek için fazlasıyla ayrıntı 110

vermek zorundadır. Radyo tarafından dramatize edilemeyen haber için radyonun olayların algılanmasında ki etkisi dinleyicinin hayal gücünü kullanı ı ile alakadır. Yani anlatıcı (roman yazarı ya da sunucu) tam olarak istenilen kurgusal gerçekli ği görüntü olmaksızın yakalamak için dinleyici veya okuyucunun hayal dünyasına yön vermek durumundadır. Romandaki kurgu ve dramatik gösterim ile ilgili olarak Esslin öyle der: “ Romancının uzun bir zaman diliminde aktarmak zorunda oldu ğu bir sürü bil- giyi, dramatik gösterim yönetmeni tek bir anda, istenilen görüntüdeki bir aktrisi sahneye sokarak aktarabilir. Roman okuyucusu, di ğer bilgiler, birr birer, satır satır eklenirken, her bilgiyi aklında tutmak resmin tamamını zihninde kur- mak zorunda oldu ğu halde, dramatik bir gösterimin seyircisi bu bilgilen tek bir imaj halinde ve daha çabuk duygusal bir tepkiyle algılar. Romancının çizgisel, parça parça aktardı ğı bilgiler oyunculun zihninde bir resim te kil etmeden önce, o okuyucunun uurundan geçmek zorundadır. Oysa dramatik bir gösterimin izleyicisi, izlenimlerin ço ğu uur e iğinin altında kalsa da, resmi hemen o ânda edinecektir (Esslin, 2001: 28). Çok benzer bir durum radyo ve radyo haberi içinde geçerlidir. Sözcükler teker teker ki ilerin zihinlerinde resimlere dönü ür. Ve bu resimlerin istenilen ekilde olu turulması ayrıntıya dayanır. Ayrıntı verilse bile anındalıktan uzak olaca ğı için dramatik bir hava yakalanamaz ve zaten kısıtlı haber sürelerinde ise bu ayrıntı aktarılamamaktadır. Bu yüzden radyo haberleri dramatik bir ifade ta ımaz. 111

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRK ĐYE’DE ÖZEL RADYO ĐSTASYONLARININ HABERE YAKLA IMI

3.1. Günümüzde Türkiye’de Radyo Habercili ği

Radyo yayıncılı ğının günümüzde tüm dünyada oldu ğu gibi Türkiye’de de popüler müzik a ğırlıklı bir anlayı ı benimsemesi ile radyolarda genel olarak söze dayalı yayınlar azalmı tır. Söze dayalı yayınlar içinde yer alan; radyo tiyatroları, eğitici yayınlar, haber programları ve bültenleri, popüler müzik kar ısında eskiye nazaran ciddi ekilde süresel olarak ya amaktadırlar. Hatta e ğitici programlar ve radyo tiyatroları artık Türkiye’de çok az kanal tarafından yapılmaktadır. TRT bu tarz yayınlarına özellikle Radyo 1 den devam ederken özel radyolarında çok az bir kısmı eğitici yayın ya da radyo tiyatrosu yayınlamaktadır. Son yıllarda dikkat çeken di ğer bir unsur da söze dayalı yayın yapan özel radyoların Türkiye’de dini yayın içerikli radyolar olmasıdır. Bu radyolarda dini konularda hatta ideolojik boyutu ile yayın yapılırken kimi radyolar dini içerikli radyo tiyatrolarına yer vermektedir. Ancak bu radyolar ulusal yayın yapan radyo istasyonları arasında sayısal olarak azdır. Söze dayalı yayın anlayı ının yerini popüler müzi ğin ya da kültür endüstrisi ürünlerinin alması Türkiye’de 1990’lı yıllarda ba layan radyo yayıncılı ğındaki ticarile me ile ilgilidir. Radyo habercili ği ise bu süreçte, e ğitici yayınlar ya da radyo tiyatroları gibi radyo istasyonlarının tam olarak yüz çevirdi ği bir tür olmasa da genel anlamda nicelik ve nitelik olarak ciddi de ğiiklikler göstermi tir. Bu de ğiikliklerin ba ında haber bültenlerinin sayısının ve süresinin özellikle özel radyolarda ciddi ekilde azalarak haberlerin radyolardan artık sadece spot ba lıklar halinde sunulması gösterilebilir. Günümüzde özellikle ulusal ve bölgesel radyoların genelinde haber süresi ortalaması iki dakika, bülten sayıları ortalaması ise be tir. Bu süre gündemi yo ğun bir ülke olan Türkiye için geçmi e nazaran son derece azken dünyadan geli melerle beraber, spor haberleri, hava durumu gibi yan unsurlar da ço ğu zaman bu sürenin içindedir. Kimi özel ulusal ve bölgesel radyolarda ise haber bülteni yoktur. Yerel radyolarda ise artık yapım ücretleri ve eleman giderlerinden dolayı haber bülten ya da programları yapılmamaktadır. 112

Haber bülteni olan radyo istasyonlarında haber merkezi yapılanması ise radyo habercili ğinin Türkiye’deki eklini ortaya koymaktadır. Haber merkezlerindeki genel görünüm radyolarda artık sadece bir veya iki ki inin haber merkezlerinde çalı tı ğını ve bu ki ilerin hem haberin hazırlanması hem de sunulması a amalarında yer almalarıdır. Editör sunuculuk olarak dile getirilen bu uygulama ile radyolar haber merkezlerinde çalı an ki ilerin aylık masraflarını minimumda kapatırlar. Büyük medya gruplarında ise durum biraz daha farklıdır. Televizyon ya da internet yayıncılı ğı da yapan gruplar haber merkezlerinde daha fazla ki i çalı tırırken, haber merkezi yapılanmaları ise radyoya yönelik olmaktan uzak olup televizyon ve internet habercili ği adına yapılanmı tır. Bu tür gruplar haber merkezlerinde editörler ve sunucular dı ında muhabir de çalı tırırlar. Ancak haber merkezlerinin bu büyük gruplarda daha geni olmasının nedeni radyo habercili ği yapmaktan çok di ğer kanallar için haber hazırlamakla alakalıdır. Haber merkezleri olan ve haber yayınlayan radyolar için haber kaynakları ajanslar, internet ve kimi zaman da televizyondur. Özellikle son dönemde radyo habercili ği için en büyük geli me internetin çok sık kullanılan bir kaynak olmasıdır. Đnternetteki haber siteleri günümüzde radyoların birço ğu için en önemli haber kayna ğıdır. Radyo habercili ği ile ilgili di ğer bir geli me ise kimi kurulu ların, radyolar için haber bülteni paketleri satmaya ba lamasıdır. Bu kurulu lardan bazıları ulusal veya bölgesel radyo istasyonları ile de çalı maktadır. Maliyet açısından bir radyonun haber merkezi kurması ya da haber merkezini çalı tırmaya u ğra masından çok daha ucuza gelen bu uygulamadan günümüzde yerel radyoların bazıları da faydalanmaktadır. Bu tarz kurumların hazırladıkları paket haber bültenleri ortalama 2 dakika olup radyo istasyonlarında en fazla gün içinde altı kez yayınlanabilmektedir. Bu uygulamanın radyo habercili ği adına olumlu oldu ğu ise söylenemez. Genellikle internet haberlerine dayanan bültenler tek ya da birkaç kurulu tan tüm Türkiye’ye radyolar tarafından yayılmakta ve kalite de tek elden çıkması nedeniyle dü mektedir. Bu uygulamanın yaygınla ması durumunda radyoların birço ğunun gelecek yıllarda haber merkezlerini kapatarak paket haber almaya ba laması, maliyet açısından da muhtemeldir. Çünkü tek bir haber merkezi ve sınırlı çalı anı olan bu tarz kurulu lar birçok radyoya dü ük maliyetli hizmet sunmakta ve kar amacı güden radyo 113

istasyonları içinde haber merkezleri adına harcanan eleman ücreti, ajanslara ödenen aylık ücretler ve donanım ücretleri dü ünüldü ğünde bu kurulu lar hem kar etmekte hem de günümüz ko ullarında haber merkezi ücretlerinden kısmak isteyen radyolara bir avantaj sunmaktadır. Ancak bu, tarihi sürecinde de ğien radyo habercili ği için sonun ba langıcıdır.

3.1.1. Ticari Radyoların Günümüzde Habere Yakla ımları

Çalı manın bu bölümünde günümüzde ulusal ya da bölgesel yayın yapan ve Türkiye çapında en çok dinlenilen radyo istasyonlarının haber yakla ımları verilecektir. 2007 yılı RTÜK Radyo Dinleme E ğilimleri Ara tırması radyoların belirlenmesinde belirleyici olurken bu ara tırmada yer alan müzik radyolarının yetkilileri ile görü meler yapılmı tır. Aynı zamanda RTÜK’ün ara tırmasında ismi geçmeyen ulusal di ğer müzik kanalları da ara tırmanın içine dâhil edilmi tir. RTÜK’ün ara tırmasının sonuçları ek 1’dedir. Tüm bu radyoların yetkilileri ile telefon görü meleri gerçekle tirilmi tir.

3.1.1.1. Pal FM

Pal FM, Pal Medya bünyesindeki kanallardan biri olup ulusal yayın yapan bir radyo istasyonudur. Bu grubun aynı zamandan Pal Station isimli Ankara’ya yayın yapan bir yerel radyosu ve bir de internet üzerinden yayın yapan haber sitesi bulunmaktadır. Pal Station ve Pal FM’de günlük 8 haber bülteni hazırlanmaktadır. Bülten süreleri 2 dakikadır. Grubun haber merkezi tüm kanalları için hizmet verirken haber merkezlerinde muhabir çalı mamaktadır. Haber toplama sürecinde ise Anadolu ajansı ve internet kullanılmaktadır. Zaman zaman da haber kayna ğı olarak televizyon da hazırlanan haberlere kaynaklık edebilmektedir (Pal FM Yetkilisi, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.2. Radyo Tatlıses

Türkiye’nin en çok tercih edilen ulusal radyo istasyonlarından biri olup Saran Holding bünyesindedir. Saran Medya grup aynı zamanda bünyesinde haber yayını yapan Radyo Time, Spor radyosu olan Radyo Spor ve Đstanbul’da yerel yayın yapan Radyo Pink’i de barındırmaktadır. Radyo Tatlıses’te bir günde 4 haber bülteni 114

bulunmaktadır. Bültenlerin süreleri en fazla 3 dakikadır. Radyo Tatlıses’in haberleri grubun haber radyosu olan Radyo Time’ın haber merkezinde hazırlanmakta olup Radyo Time’ın haber merkezinde ise haber toplama sürecinde Anadolu Ajansı, Anka Haber Ajansından faydalanılmaktadır. Haberlerin oluturulması sürecinde dikkat çeken di ğer bir kaynak da internettir (Püsküllü, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.3. Radyo Klas ve Numberone FM

One Media Grup bünyesindeki bu iki radyo istasyonu ulusal yayın yapmaktadır. Grubun ayrıca iki televizyon kanalı bulunmaktadır. Numberone FM ve Radyo Klas’ın haber merkezleri grubun di ğer kanallarıyla ortaktır. Bu haber merkezinde 3 muhabir çalı maktadır. Ajanslar ve internet genel haber kaynaklarıdır. Bazen de günlük gazeteleri de kullanılmaktadırlar. Haber merkezinde çalı an muhabirler genel olarak grubun televizyon kanalları için habere çıkmaktadırlar (Yılmaz, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.4. Radyo Mydonose

Radyo Mydonose’da günlük 4 haber bülteni bulunmaktadır. Bunların dı ında kültür sanat haberleri de gün içinde belli periyotlarla sunulur. Haber süreleri ise ara haberler için 2 ila 3 dakika ana haberler için 3 ila 4 dakika olarak belirlenmi olup gündeme göre de ğimektedir. Radyo Mydonose ile aynı grupta yer alan yerel radyo istasyonu Mydonose Türk Pop’ta da aynı haberler Radyo Mydonose’dan 5 dakika sonra yayınlanmaktadır. Her iki radyo içinde tek bir haber merkezi olup haber merkezinde bir adet editör sunucu bulunmaktadır. Bu do ğrultuda haber sunucusunun di ğer görevi ise haberleri yayına hazırlamaktır. Haberlerin hazırlanması için Anadolu Ajansı ve internetteki haber sitelerinden faydalanılmaktadır (Önay, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.5. Show Radyo, Radyo 5 ve Radyo Viva

Aynı grupta yer alan ve Türkiye’nin en çok tercih edilen müzik radyoları arasındaki bu üç radyonun haber merkezleri ortaktır. Haber merkezinde iki editör sunucu çalı maktadır. Haber merkezinde önceden kayıt edilen bültenler otomasyon 115

sayesinde yayına aktarılmaktadır. Üç radyoda da aynı bülten yayınlanmaktadır. Bülten süresi ise 2 dakikadır. Çok yo ğun gündemi olan günlerde ise bu süre en fazla 2,5 dakikaya çıkarılmaktadır. Bülten sayıları hafta içi bu üç radyoda 6 olarak planlanmı ken hafta sonu Show Radyo’da 4, Radyo 5 ve Viva’da ise 3 olarak planlanmı tır (Alemdar, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.6. Alem FM

Alem FM haber bültenleri ak am gazetesi deste ği ile hazırlanmaktadır. Alem FM’in kendine ait bir haber merkezi bulunmamakta ve gün içinde 2 bülten canlı olarak sunulmaktadır. Bülten süreleri gündeme göre de ğimektedir (Kural, Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.7. Best FM

Best FM’de 8 haber bülteni yayınlanmaktadır. Bun bültenlerden 18.00 de sunulanı 15 dakika civarında olup bültenin içinde spor haberleri, özel röportajlar tüketici kö esi, finans bülteni de bulunmaktadır. Di ğer bültenler bir buçuk ya da iki dakika olarak sunulmaktadır. Haber kayna ğı Anadolu Ajansıdır ve haber siteleri de kaynak olarak kullanılmaktadır (Kulak, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.8. Turkuvaz Radyo

Çalık holding bünyesindeki Turkuvaz Radyo 9 bülten bulunmaktadır. Bülten süreleri 2 dakikadır. Turkuvaz radyonun haber merkezinde 2 editör spiker çalı maktadır. Haber kayna ğı olarak da Đhlâs Haber Ajansı ve internet kullanılmaktadır (Zeren, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.9. Power Türk, Power FM, Power XL ve Radyo Fenomen

Power Grup bünyesindeki bu dört radyo istasyonun dıında grubun televizyon kanalı da bulunmaktadır. Tüm kanallar için tek bir haber merkezi vardır ve 7 çalı anı bulunmaktadır. Anadolu ajansı ve internet haber merkezinde en çok kullanılan haber kaynaklarıdır. Bunun dı ında EG’S adı verilen bir haber havuzundan faydalanılmaktadır. 116

Power Türk’te 80 saniyelik 11 bülten bulunmaktadır. Bültenlere önemli spor haberleri de dâhildir. Power FM’de en fazla 120 saniye olarak hafta içi 8, hafta sonu 5 bülten yayınlanmaktadır. Radyo Fenomen’de 120 saniyelik 11 bülten ve Power XL’de ise 120 saniyelik 7 bülten bulunmaktadır (Karakoç, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.10. Radyo D, Slow Türk ve Radyo Moda

Do ğan holding bünyesindeki radyo istasyonları için yapılan görü me sonrasında Türkiye’de günümüzde en çok dinlenen radyo istasyonlarından bir tanesi olan Slow Türk’te haber bültenlerinin olmadı ğı, Radyo D’nin gün içi 1 dakikalık 11 haber bülteninin oldu ğu ve ayrı olarak spor haberleri ve hava durumu içinde 1 dakikalık bir zamanın ayrıldı ğı ile saat 19.00’da ise grubun televizyon kanalı olan Kanal D’nin haberlerinin Radyo D’den yayınlandı ğı verilerine ula ılmı tır. Radyo Moda’da ise gün içi haber bülteni bulunmamaktadır. Ak am 19.00 da ise grubun di ğer bir televizyon kanalı olan Star Tv’nin ana haber bülteni Radyo Moda’dan yayınlanmaktadır. Grubun radyoları için genel bir haber merkezi söz konusudur. Ancak belirtildi ği gibi uan Radyo Moda ve Slow Türk de gün içi haberleri yoktur ve haberler sadece Radyo D için hazırlanmaktadır. Haber merkezinde 1 tane editör sunucu çalı maktadır. Haber kayna ğı olarak EG’S isimli haber payla ım havuzu ve internet siteleri kullanılmaktadır (Aksu: 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.11. Radyo Vatan

Radyo Vatan bünyesinde haber merkezi bulunmamaktadır. Radyo haberlerini bir ajansa hazırlatmakta olup bu haberler günde 5 bülten halinde girmekte olup ortalama 2 dakikadır (Akkaya, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.12. Dünya Radyo

Dünya Radyo’da haber süreleri en uzun 3 dakikadır ve gün içi 8 bülten yayınlanmaktadır. 20.00’deki ana haber bülteni 10 dakika ve di ğer ana haber bülteni 5 dakikadır. Pop müzik yayını yapan bu istasyonda haber merkezi vardır ve 2 sunucu-editör çalı maktadır. Haberlerin hazırlanması a amasında Samanyolu 117

Televizyonu ve grubun di ğer kanallarının kullandı ğı haber havuzundan faydalanılmaktadır. Anadolu Ajansı ve internetteki haber siteleri de haberlerin olu turulmasında kullanılan kaynaklardandır (Arslan, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.13. Kral FM, Radyo Virgin, Radyo Eksen, Radyo Voyage

RTÜK’ün 2007 yılı ara tırma raporuna göre tüm radyolar arasında en çok dinlenen ilk radyodur ve % 17,9 oranında ankete katılan ki iler tarafından tercih edilmi tir (RTÜK, 2007: 61). Kral FM’de 8 bülten vardır. Bu bültenlerden 18.00’deki 10 dakika olup, 19 bültenin belirli bir süresi yoktur. Di ğer bültenler ise ortalama 2,5 dakika eklinde gerçekle tirilir. Đstasyonun haber merkezi vardır ve 2 sunucu editör çalı maktadır. Do ğu medya grubu içinde yer alan radyo haberlerinin olu turulması a amasında aynı grubun hem televizyon hem internet habercili ği yapan Ntv’den, Anadolu Ajansı’ndan, Cihan haber Ajansı’ndan ve internet sitelerinden faydalanmaktadır (Soyöz, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me). Do ğu Medya Grubunun di ğer radyoları olan Radyo Virgin, Radyo Eksen, Radyo Voyage ise Kral FM’den ayrı i lemektedir. Radyo Eksen, Radyo Voyage müzik radyolarıdır ve haber bülteni bulunmamaktadır. Radyo Virgin’de ise hafta içi 4 bülten bulunurken hafta sonları bülten yoktur. Haber bültenlerinin süresi 2 dakikadır. Haber merkezleri ise bir haber radyosu olan NTV Radyo ile ortaktır. NTV radyo için olu turulan haber merkezi Radyo Virgin’e de haber bültenleri yapmaktadır. NTV radyo haber merkezinde 7 editör spiker çalı maktadır (Kılıç, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.14. Süper FM, Metro FM, Joy FM, Joy Türk

Spectrum medya bünyesinde yer alan bu radyo istasyonlarından özellikle Süper FM ve Metro FM, RTÜK’ün 2007 yılı ara tırmasında en çok dinlenilen radyo istasyonları listesinde sırasıyla üçüncü ve sekizinci olmu lardır (RTÜK, 2007: 61). Türkiye’nin en çok dinlenilen radyo istasyonlarından olan bu kanalların tek bir haber merkezleri vardır ve bu haber merkezinin tek editör sunucusu bulunmaktadır. Yapılan görü mede haberler hazırlanırken tek kaynak olarak Anadolu Ajansının kullanıldı ğı özellikle de internetin kullanılmadı ğı dile getirilmi tir. Bu anlamda 118

görü meler içinde interneti kullanmayan tek kurum Spectrum medyadır. Grubun radyolarında ise bülten süreleri aynı fakat sayıları farklıdır. Genelde 1 ila 2 dakika arasında de ğien fakat 2 dakikayı a amayan bülten süreleri söz konusudur. Buna göre Metro FM’de 3 bülten, Süper FM’de 7 bülten, Joy FM ve Joy Türk’de de 3 bülten vardır (Ba , 2009: Sözlü Görü me).

3.1.1.15. Đstanbul FM

Bölgesel yayın yapan ve RTÜK’ün ara tırmasında yer alan Đstanbul FM’in haber merkezi ve 1 adet editör sunucu bulunmaktadır. Radyonun yayınlarında 5 haber bülteni vardır ve süreleri en uzun 3 dakika olarak planlanmı tır. Haber olu turma a amasında kullanılan kaynaklar ise Anadolu Ajansı, Đhlâs Haber Ajansı ve internettir (Çakır, 2009: Radyo ve Radyo Haberleri Đle Đlgili Görü me).

3.1.1.16. Görü melerden Çıkan Genel Sonuç

Görü me yapılan radyo sorumluları veya haber sorumluları ile konu ulan ve fikir birli ğine varılan konu radyolarda haber sürelerinin gerek imkânsızlıktan gerekse dinleyiciyi kaçırma korkusu yüzünde kısa tutulmak istenmesidir. Bunda radyo sahiplerinin de etkisi büyüktür. Di ğer bir konu da haber merkezlerinde çalı an ki ilerin sayılarının azlı ğı ve kriz dönemlerinde ya da irket içi maddi sıkıntılar söz konusu olundu ğunda haber merkezi çalı anlarının ilk gözden çıkarılan ki iler oldu ğudur. Anla ılan odur ki ticari radyolar için haber merkezlerinin dolayısıyla da haberin önemi ve de ğiim de ğeri giderek azalmaktadır.

119

SONUÇ

Telgrafın icadından, elektromanyetik dalgalar ile telsiz telgrafın bir kitle ileti im aracı olan radyoya dönü ümüne ve radyonun da bir ve haber aracından eğlence aracına dönü ümde geçen süreç toplumun yapısal süreciyle ve alt yapının dönü ümleriyle yakından alakalıdır. 1907'de, Amerikalı Lee De Forest, telsiz telgrafın ses iddetini yükseltebilen ilk lambayı, Triyot’u buldu ğunda kimse bu günkü anlayı ıyla bir radyonun ortaya çıkabilece ğini tahmin edemezdi. Çünkü o dönemin yapısı itibariyle bu teknolojik geli im, yapının içinde bir parça olarak de ğerlendirilmi ve yapının egemen dü ünce anlayı ları do ğrultusunda ekil almı tır. O dönemin ko ulları, kapitalizmin dünyanın birçok bölgesinde yeni geli meye ba laması ve özelliklede 1. Dünya Sava ı sonrası dünyanın birçok yerinde kapitalizmin kar ına sosyalizm tehdidinin çıkmasıyla, son derece karı ık bir siyasal süreci i aret etmektedir. Yine aynı yıllarda dünyanın kimi yerlerinde kapitalizmin yükselmesiyle yakından alakalı olarak tırmanı a geçen a ırı ırkçı akımlarda dönemin di ğer bir dikkat çeken özelli ğidir. Tüm bunlarla beraber ilk radyo yayınlarının ba ladı ğı yıllarda radyoyu ilk kez siyasi amaçlarla kullanan SSCB olmu tur. SSCB o dönemde halkın toplu olarak bulundu ğu yerlerde radyo ile sistemin propagandasını yapmı tır. Yeni sistemin ö ğrenilmesi adına kullanılan bu yeni teknoloji Amerika, Almanya ve Đngiltere tarafından da siyasi amaçlarla kullanılmı tır. Türkiye’de ise o dönemde ülke içinde siyasi kullanımı söz konusudur. Yurt dı ında propaganda amaçlı olarak 1946 yılından itibaren yayınlara ba lanmı tır. Radyo yayınlarının ideolojik bir söylem içinde gerçekle ti ği bu yıllardaki, yani radyo yayıncılı ğının ilk ve en etkili oldu ğu yıllarda toplumsal ko ullar ortadadır. Buna göre sosyalizm ve kapitalizm gibi sistemlerin çatı tı ğı, ayrıca kapitalist ülkelerinde aralarında ya adıkları rekabetlerden dolayı sava lar ve siyasi gerginliklerle geçen bir süreç söz konusudur. Bu süreçte radyonun etkinli ğinin farkına varan egemen güçler radyoyu gerek siyasi ikna süreçlerinde gerekse sava yıllarında ciddi anlamda kullanmı lardır. Radyo haberlerinin ise bu do ğrultuda yeri son derece önemlidir. O yıllarda toplumların dünya ve ülkeleri ile ilgili geli meleri takip edebilecekleri en hızlı yegâne kaynak radyodur ve bu yüzden etkisi son derece güçlüdür. Genel anlamda o dönemde de egemen güçlerinde elinde olan bu araç tam 120

olarak ideolojik bir çizgide yayınlarını yapmı tır. Đdeolojinin söylem üzerinden ilevini gerçekle tirdi ği bu tarihlerde radyo haberlerin önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Çünkü haber, radyo yayınları arasında en ciddi, en bilgilendirici ve bir o kadar da toplumların farkına varamadıkları kadar taraflı ve ideolojiktir. Ekonomik anlamda sosyalizm ve kapitalizm çatı ması ve kapitalist ülkeler arasındaki rekabetlerin olu turdu ğu yapısal süreçte radyonun o dönemki görevi söylemle ikna ve teslimiyet yaratmaktır. Türkiye’deki radyo yayıncılı ğının geli im süreci ise TTTA ile ba lar ve bu dönemde bile özel bir yapılanma olmasına ra ğmen devlet kontrolü hissedilmektedir.. Đlk yıllarında radyo yayıncılı ğının özel bir kurulu a verilmesi ile o dönem Türkiye’sinin ekonomik yapısı ve sonraki yıllarda da radyonun devlet eline geçi i yine ülkenin ekonomik yapısıyla ba ğlantılıdır. Đlk yıllarda tam anlamıyla liberal ve özel giri imi desteklemeye çalı an bir ülke olarak Türkiye, radyo yayıncılı ğını da özel bir irketle gerçekle tirmeye çalı mı tır. Genel olarak Türkiye o dönemki serbest piyasa olu turma giri iminde ba arılı olamamı ve 1929’da dünya çapında ya anan ekonomik buhranla ülkenin geli imi için sermayedarların giri imlerini beklemenin zaman kaybettirici olaca ğı dü ünülerek devletçi bir ekonomiye özelliklede a ğır sanayi yada o dönem itibariyle Türkiye’deki yerli sermayenin altından kalkamayaca ğı yatırım alanlarında devlet eliyle kalkınma sa ğlanması planlanmaya ba lanmı tır. Aynı yıllarda TTTA ’nin de sözle mesinin sona eri iyle beraber yeni ekonomik yapılanmanın içinde radyo da tam olarak devlet kontrolüne geçmi ve bu ekonomik yapılanmanın içinde devletin sesi olmaya ba lamı tır. Toplumsal yapının de ğiimlerinden hemen her dönem yapının di ğer unsurlarıyla beraber etkilenen radyo 27 Mayıs 1960’de yapılan askeri müdahaleden sonra gerçekle en toplumsal dönü ümden de fazlasıyla etkilenmi tir. Đhtilal sonrasında 1961 yılında olu turulan anayasa ile hak ve özgürlükler geçmi senelere nazaran arttırılmı tır. Dönemin yapısal dönü ümüyle radyo da devlet tekelinden çıkarak özerk olmayı 1964 de kurulan TRT ile sa ğlamı tır. TRT’nin bu yılları son derece önemlidir. Çünkü 1961 Anayasası’nın sa ğladı ğı özgürlüklerle TRT belki de Türkiye’de kamu yayıncılı ğının en tarafsız ve devletin söylemlerinden en uzak dönemini ya amı tır. Bu dönemde siyasiler tarafından da fazlasıyla ele tirilmi tir. Fakat bu özerklik sürekli dönü en toplumsal, ekonomik ve siyasi yapıdan dolayı 121

fazla uzun sürmemi tir. 1971 yılında yapılan 2. bir askeri darbe sonucu TRT özerkli ğini kaybederek devlet tekelindeki bir kamu iktisadi kurulu una dönü mü tür. Aynı yıllarda dünyada ise kapitalizm ve sosyalizm sava ı devam ederken kutuplar dünyanın önceden önemsiz görülen Uzak Do ğu, Orta Do ğu ve Afrika ülkelerinde radyo ile propagandalarına devam etmi lerdir. Bu nedenle televizyonun da yaygınla maya ba ladı ğı bu dönemde özellikle daha yoksul olan bu co ğrafyada radyo halen çok ciddi bir ideolojik araçtır. 1980’lerde ise Türkiye bir askeri darbeyle daha karıla mı ve yayıncılıkla ilgili olarak ihtilal hükümeti yeni düzenlemeler getirmi tir. Đhtilal sonrası Türkiye’si ise ekonomik sıkıntılarından kurtulabilmek için dünyanın ba ka ülkelerinde de uygulamaya konulan özelle tirme ile tanı mı tır. Ekonomik alt yapının tam anlamıyla kapitalist bir sürece girdi ği bu yıllarda kamu iktisadi kurulu larının satı ları ile ilgili süreç ba lamı tır ve bu tüm toplumsal yapıyı derinden etkileyerek yeni bir dönü üme sebebiyet vermi tir. Bu dönü üm ile birlikte yayıncılık da Türkiye’de de ğimeye ba lamı tır. 1990’larda ilk özel radyo ve televizyon kanalları açılmaya ba lamı ve 1993 yılında da özel yayıncılıkla ilgili kanun çıkarılarak yasal hale getirilmi tir. Bu yıllarda dikkat çeken husus ise küreselle medir. Ulus devletlerin güçlerini yitirmeye ba ladı ğı ve küresel dev güçlerin her yerde varlıklarını göstermeye ba ladı ğı bu yıllarda özel yayıncılıkla beraber küreselle menin (post-fordist süreç) gerçekle mesi için gerekli olan toplumsal anlamlandırma süreçleri ve yeni toplumsal anlamlar da ticari kanallarla gerçekle tirilmeye çalı ılmı tır. Kutuplu dünyada kapitalizm ve sosyalizm arasındaki çatı ma sürerken radyo yayınlarında radyo haberlerinin önemi giderek artmıtır. Đdeolojik söylem haber üzerinden i lerken mevcut durumların çarpıklıkları ve yanlı ları çarpıtılmı , saklanmı tır. Ancak açık olansa ideolojinin radyo haberleri vasıtasıyla genel söylemi ve kamu gündemini belirleme ve yönetme çabasıdır. Bunun örnekleri çalı ma içinde gerek Türkiye için gerekse dünyanın di ğer yerlerindeki radyolar için verilmi tir. Yukarıda da de ğinildi ği gibi küreselle me ve kutupların ortadan kalkmasıyla dünyanın siyasi ve ekonomik yapılarında ve buna ba ğlı toplumsal yapılarda ciddi de ğiikler meydana gelmeye ba lamı tır. Geç kapitalizmde üreten ki ilerin sisteme ba ğlılıkları için artık ideolojik söyleme ihtiyaç azalmı tır. Bu süreç içinde sistem 122

kendini me rula tırma ihtiyacını kar ı propagandanın da olmamasından dolayı gerekli görmezken toplumların anlamlandırma süreçleri de yapı ile birlikte ciddi de ğiikli ğe u ğramı tır. Üretim ili kilerinin belirleyici oldu ğu bu süreçte toplumlar üreten ancak ürettiklerine yabancıla an ve e itsizlikleri ve sömürüleri göremeyen bir anlam dünyasının içinde yapılanmı tır. Đdeoloji, me rula tırmanın ötesine geçerek üreten sınıfın durumu rasyonalize etti ği bir boyut kazanmı tır. Bu boyutta ki iler sistem tarafından birer özneye dönü türülürken çarpıklıkların üstü örtülmeye çalı ılmamı ki iler tarafından görülmesi güç bir hale gelerek ki ilerin bu çarpıklıklardan kaçı ları ve sorunların ki i tarafından bastırılması sa ğlanmı tır. Çalı mada bu durum nevrotik ideolojinin bir ürünü olarak sunulmu tur. Günümüzde artık ideoloji nevrotik bir biçimde i lerken ve söyleme çok da ihtiyaç kalmamı ken, radyo yayıncılı ğının da tarihi sürecinde sürekli ideolojik, ideolojilerin yapı içindeki de ğien i leyi lerine ba ğlı olarak ve yapının genel haliyle ba ğlantılı de ğiti ği dü ünüldü ğünde günümüzdeki radyo yayıncılı ğının farklı bir biçim almaması imkânsızdır. Tarihi süreçte bu durum önce yapının üretim ili kileri do ğrultusunda de ğimesi ile ba lamı sonrasında ise ideolojilerin bu yapı içinde nasıl var oldukları ile alakalı olarak radyo yayıncılı ğının anlayıına sirayet etmi tir. Günümüzde radyolar bir e ğlence makinesidir ve radyo haberlerine sistemin duydu ğu ihtiyaç azalmı tır. Buna ek olarak elbette ki günümüzde yapıyla alakalı olarak günlük sıkıntılardan kurtulmak isteyen öznenin kaçı ları arasıdan yer alan e ğlence makinesinin can sıkıcı haberlerle bu kaçı ı engellememesi gerekmektedir. Son yıllarda dünya tarihini ilk haber bültenini yayınlayan radyo istasyonu KDKA bile haber yayınlarının sürelerini azaltarak gün içi haber bültenlerini saat 20.00’den sonraya atmı tır. Türkiye’de de benzer bir durum ticari radyolarda hâkimdir. Ortalama haber süresi 2 dakika ve bülten sayısı ise 5’tir. Kamu yayıncılı ğı yapan TRT’de de özel radyoların yayına ba lamasından sonra Radyo 1 dı ındaki radyoların da haber süreleri azalmı tır. Özellikle bu popüler müzik yapan ve özel radyolara alternatif olarak formatı de ğitirilen Radyo 2 yani TRT FM’de çok bariz ortadadır. Radyo artık kültür endüstrilerinin üretti ği sınaî müzik ve e ğlence unsurlarına yönelmi tir. Bunun nedeni de tüm çalı mada anlatılmaya çalı ılan toplumsal yapıdır. Yayınların hala ideolojik ve hala egemen güçlerin lehine yapıldı ğını söylerken 123

radyolara ise tercih ansının çok fazla sunulmadı ğını ve yapıya göre hareket etmek zorunda olduklarını dile getirmek gereklidir. Bu, bir nevi canlı organizmaların hayatta kalmak için çevre ko ullarına ayak uydurma süreçlerine benzetilebilir. Toplumsal yapı; küreselle me ve kapitalizmin üretim dinamikleri ı ığında yepyeni bir hal almı tır. Kültür kavramının yerinden edildi ği ve yerine egemen güçlerin bir anlamda fabrikasyon ve yapay kültürlerinin yerle tirildi ği bir dünyada toplumsal anlamlar süratle de ğimi ve toplumun zihnine kültür endüstrisinin üretti ği anlamlar kazınmı tır. Kamusal gündem ise buna göre olu an bir hal almı tır. Yukarıda da belirtildi ği gibi bu bir kaçı sürecini öznelere sunarken ya amlarının gerçeklerinden kopmalarına ve yabancıla malarına neden olmaktadır. Bu kaçı öznelerinde içinde olmaktan haz aldıkları bir durumu i aret eder. Đ te bu noktada radyoların bu yapının dı ına çıkmaları neredeyse imkânsızdır ve tüm radyo yayınları bu anlayı tan ciddi ekilde etkilenir. Önceden yayınlanan birçok radyo program türü bu nedenle kaybolmu tur. Radyo haberleri ise giderek kısalmı ve de ğiim de ğerini yitirmeye ba lamıtır. Bu nedenle de radyo istasyonları haber çalı anlarının sayılarını azaltmaya ba layarak haber sürelerini de kısaltmı lardır. Tüm bu de ğiim sonucu olarak tarihin en önemli haber araçlarından olan radyoda artık haber e ğlence unsurları arasında sıkı tırılan ve yayınlanmadı ğı taktirde de kimsenin farkına bile varmayaca ğı bir hal almı tır. Her ne olursa olsun radyo halen en çok tercih edilen kitle ileti im araçlarından birisidir. Özellikle çalı an insanlar için televizyon ve internetin kullanılamayaca ğı alanlar için yine en hızlı haber alma aracı radyodur. Ve halen büyük kitlelere ula abilen bir araç olarak radyo kamu gündemini etkilemektedir. Fakat radyonun kendi gündeminde kamuya ait çok az ey vardır ve siyasi gündemden son derece uzaktır. Haberlerin ba lıklar halinde verildi ği bir habercilik anlayı ında siyasi gündem olu turma çabası aramakta yanlı tır. Di ğer bir konuda egemen ideolojinin dü ünce yapısının dı ında haberler yapılamayaca ğı için haber süreleri uzun dahi olsa radyonun kendi gündemi her dönem manipülatifdir. Günümüzde ise kamu gündemini etkileyen radyo, ki ilere müzik ve kültür endüstrisinin ürünleri hakkında konu ma fırsatı sunacak bir gündeme sahiptir. Bu gündem ile toplumun gerçeklerinden kaçı ı sa ğlayan radyonun geçmi ten daha az ideolojik oldu ğunu savunmak zordur. 124

Radyonun ideolojik i leyi inin de ğime nedenlerinden biri de televizyondur. Đleti im alanında çalı an birçok ki inin kabul etti ği üzere televizyon tüm gerçekli ği eğlenceye dönü türme gibi bir alt ideolojiye sahiptir ve bu süreçte en ciddi konular bile görüntüyle e ğlenceli bir hale gelmektedir. Bu durumda dünyanın en yaygın kitle ileti im aracı olarak kabul gören televizyonun toplumsal anlamları in a sürecinde eğlence anlayı ını tam olarak toplumların zihinlerine kazımayı ba ardı ğı gerçe ği görmezden gelinemez. Televizyonun e ğlence unsurlarını yayınlamasından ziyade her eyi e ğlenceye dönü türmesi radyonun yayın anlayı ını toplumsal beklentilerin de ğimesi bazında etkilemi tir. Televizyonda politika haberleri bile bir ov hatta sava görüntüleri bile sinema filmlerinin yarattı ğı etkide gerçeklikten uzak ve anla ılması güç bir haz ö ğesidir. Bu anlamda radyo da müzikle birlikte ya da e ğlence programlarıyla televizyonun yarattı ğı bu haz dünyasının gerisinde kalmamak için çaba vermektedir. Nitekim hemen tüm program türleri televizyonun yarattı ğı e ğlence dünyasının uza ğında kaldı ğı için kaybolmu lardır. Haber ise giderek kısalmakta ve ço ğu radyo istasyonunda yayınlanmayarak bu tezi do ğrulayacak bir örnek olu turmaktadır. Radyo haberi ile televizyon haberi arasındaki en büyük farklılık televizyon haberinin görüntü ile e ğlence unsuruna dönü mesi fakat radyo haberinin radyonun e ğlence dolu günlük yayınları içinde e ğlenceye dönü ememesidir. Tam tabiri ile radyo haberi tüm gün boyunca yayınlanan e ğlence unsurları arasında sıkıcı bir formattır. Bu nedenle süresi giderek azalmaktadır. Di ğer bir konuda radyo haberleri ile gerçeklik yaratma konusudur ki bu da tüm yayın içinde e ğlenceye dönü emedi ği için kısalmak durumunda kalan radyo haberinin en fazla çıkmaz ya adı ğı ve ideolojik anlam üretmede zorlandı ğı husustur. Radyo haberlerinde gerçekli ğin kurgusu bilindi ği gibi ses üzerinde sa ğlanmaktadır. Ancak gerçekli ğin istendi ği gibi aktarılması için göstergelere müdahale etme lüksüne radyo sahip de ğildir. Televizyonda ise göstergelere görsellik sayesinde müdahale edilebilir. Gösterilen ve gösteren ili kisine müdahale televizyonda anlamlar yaratma konusunda son derece büyük bir avantajdır. Fakat radyoda göstergeye müdahale, metinlerinin çok uzun olması ile sa ğlanmaktadır ki buda günümüzde mümkün de ğildir. Öte yandan radyo haberlerinde öykülendirme dinleyenin hayal gücü ile alakalı olup radyonun yarattı ğı sesli resimlerin tam anlamıyla gönderen tarafından dü ünüldü ğü ekilde verilmesi ise son derece profesyonel bir süreçten geçmek 125

durumundadır ve yine metinle aynı romanlardaki gibi tasvirlerle dolu ve uzun olmalıdır. Çünkü radyo metinleri hem gösterge bilimsel açıdan hem de öykülendirme açısından gev ek formata sahiptir ve yoruma daha açıktır. Tüm bu de ğerlendirmeler ı ığında çıkan sonuç tarihi boyunca hep egemen güçlerin ellerinde bulunan radyonun her zaman mevcut yapının gerektirdi ği ekilde ideolojik oldu ğudur. Günümüzde de radyo için “sadece bir e ğlence aracıdır” yorumunun yapılması ve sosyal i levlerinin görmezden gelinmesi son derece yanlı tır. Radyo en az televizyon ve internet kadar ideolojiktir ve u anda gözden kaçacak kadar da sa ğlam temeller üzerinden bu görevini yerine getirmektedir.

126

KAYNAKÇA

Adorno, Theodor W. (2008). Kültür Endüstrisi . ( Çevirenler: Nihat Ülner, Mustafa Tüzel, Elçin Gen). Đstanbul: Đleti im Yayınları.

Akıllıo ğlu, Serpil, Aziz Aysel, Çolako ğlu, Nuri, Da ğlı ,Nevzat, Görün,Nurten, Bayık, Hüdai, Saydamer, Hilkat ve Tanık, Mihriban (1990). TRT, Dünden Bugüne Radyo-Televizyon . Ankara: Ajans Türk Matbaacılık.

Aksoy, Ya ar (1998). Kalpaklı Kalkınma (1. Baskı). Ankara: Ümit Yayıncılık.

Ak in, Sina (2001). Ana Çizgileriyle Türkiye’nin Yakın Tarihi . Ankara: Đmaj Yayıncılık.

Altay, Derya (2005). McLuhan . (Editör: Nurdo ğan Rigel). Kadife Karanlık. Đstanbul: Su Yayınevi, 9-74.

Althusser, Louis (2003). Đdeoloji ve Devletin Đdeolojik Aygıtları . (Çeviren: Alp Tümertekin). Đstanbul: Đthaki Yayınları

Altunba , Hüseyin (2003). Radyo Reklamcılı ğı (1. Baskı). : Tablet Kitapevi.

Aziz, Aysel (1985). Radyoda Program Yapımı . Ankara : A. Ü. Basın-Yayın Yüksek Okulu Yayınları.

Aziz, Aysel (2002). Radyo Yayıncılı ğı: Tarihçe, Program Yapımı, Röportaj Teknikleri, Türkiye'de Radyo Yayınları, Yayın Đlkeleri, Program Örnekleri . Ankara: Nobel Yayın Da ğıtım.

Barbier ,Frederıc, Lavenır ,C.Bertho (2001). Diderot'dan Internete Medya .(Çeviren: Kerem Eksen). Đstanbul : Okyanus Yayın.

127

Barthes, Roland (2005). Gösterge Bilimsel Serüven . (Çevirenler: Mehmet Rıfat, Sema Rıfat). Đstanbul: Yapı Kredi Yayınları Yayınları.

Belek, Đlker (1999). Post Kaptalist Paradigmalar . Đstanbul: Sorun Yayınları.

Birand, M.Ali, Dündar, Can ve Çaplı, Bülent (1999). Demirkırat (8.Baskı). Đstanbul: Do ğan Kitapçılık A. .

Bittner, John R. (1996). Mass Communication (6th Edition). Massachusetts: A Simon & Schuster Company

Boyd, Andrew (2001). Broadcast Journalism (5th Edition). Oxford : Focal Press

Bulu , Abdülkadir (2003). Türk Đktisat Politikalarının Tarihi Temelleri . Konya: Tablet Yayın Evi Cankaya, Özden (2003). Bir Kitle Đleti im Kurumunun Tarihi : TRT 1927-2000 (1. Baskı). Đstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Çavdar, Tevfik. (2008). Türkiyenin Demokrasi Tarihi (4. Baskı). Ankara: Đmge Kitap Evi

Cavalier, J. Jacques(2004). Medya ve Đleti im Teknolojileri . (Çeviren: Mete Çamdereli). Đstanbul: Salyangoz Yayınları.

Çelebi, Nilgün (2001). Sosyoloji Ve Metodoloji Yazıları. Ankara: Anı Yayıncılık. Chantler, Paul And Harris Sim (1997). Local Radio Jurnalism (2th Edition) Oxford:Focal Press.

Chomsky, Noam (2005). Medya Denetimi. (Çeviren: Elif Baki). Đstanbul: Everest Yayınları.

128

Cole, Robert (1998). Internatıonal Encyclopedıa Of Propaganda . Chıcago: Fıtzroy Dearborn Publıshers.

Cubbada, M. France ve Riboreau, Guy (1998). Radyoda Haber . (Editör: Suat Sezgin). Radyo Teknikleri. Đstanbul: Öz Ofset, 21-56.

Çakır, Hamza (2005). Tüm Yönleriyle Radyo . Ankara: Siyasal Kitapevi.

Debord, Guy (2006). Gösteri Toplumu (Çevirenler: Ay en Ekmekçi ve Ok an Ta kent). Đstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Defleur, Melvin L. And Dennis Everete E. (2002). Understanding Mass Communication (7th Edition). Boston: Houghton Mifflin Company.

Dinç, Ayhan, Çankaya, Özden ve Ekici, Nail (2000). Đstanbul Radyosu . Đstanbul: Yapı Kredi yayınları.

Dominick, Joseph R. (1996). The Dynamics Of Mass Communication (5th Edition). Newyork: The Mcgraw Hill Companies

Duran, Ragıp (2003). Bir Haber Medyası Olarak Radyo . (Editör: Sevda Alanku ). Radyo ve Radyoculuk. Đstanbul: IPS Đleti im Vakfı Yayınları, 105-124.

Dursun, Çiler (2001). TV Haberlerinde Đdeoloji . Ankara: Đmge Kitap Evi

Eaton, John(2000). Ekonomi Politik . Đstanbul: Bilim ve Sosyalizm Yayınları

Eagleton, Terry (2005). Đdeoloji . (Çeviren: Muttalip Özcan). Đstanbul: Ayrıntı Yayınları

Emery, Michael and Emery, Edwin (1996). The Press And America (8th Edition). Needham Height: A Simon & Schuster Company. 129

Er, Turgut (2003). Türkiye’de Basın Yayın ve Tanıtma . Ankara: Ümit Yayıncılık

Erdo ğan, Đrfan (2006). Popüler Kültürde Gasp Ve Popülerin Gayri Me rulu ğu. Do ğu Batı, (Sayı 15),67-98.

Erdo ğan, Đrfan ve Alemdar, Korkmaz (2005). Öteki Kuram (2. Baskı). Ankara: Erk Yayınları

Erdo ğan, Đrfan (1997). Đleti im, Egemenlik, Mücadeleye Giri . Ankara: Đmge Kitapevi. Esslin, Martin (2001). Televizyon Ça ğı (Çeviren: belirtilmemi tir.). Đstanbul: Pınar Yayınları .

Foucault, Michel (1995). Bu Bir Pipo De ğildir . (Çeviren: Selahattin Hilav). Đstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Fromm, Eric (1996). Ça ğda Toplumların Gelece ği. (Çevirenler: Gülnur Kaya- Kaan Ökten). Đstanbul: ,Arıtan Yayınevi.

Fromm, Eric (1999). Özgürlükten Kaçı . (Çeviren: Selçuk Budak). Ankara: Öteki Matbaası.

Gage, Linda (1999 ). A Guide To Commercial Radio Journalism (2th Edition). Oxford : Focal Press.

Gülizar, Jülide (1995). TRT Meydan Sava ları (1. Baskı). Ankara: Ümit Yayıncılık

Güngör,Nafize (1999). Popüler Kültür Ve Đktidar . Ankara: Vadi Yayınları.

Habermas, Jurgen (2007). Kamusallı ğın Yapısal Dönü ümü . (Çevirenler: Tanıl Bora ve Mithat Sancar). Đstanbul: Đleti im Yayınları. 130

Habermas, Jurgen (2001). Đleti imsel Eylem Kuramı . (Çeviren: Mustafa Tüzel). Đstanbul: Kabalcı Yayınevi.

Hall, Stuart (1997). Đdeoloji ve Đleti im Kuramı . (Editör: Süleyman Đrvan). Medya Kültür Siyaset. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 77-98.

Hall, Stuart (2005). Đdeolojinin Yeniden Ke fi: Medya Çalı malarında Baskı Altında Tutulanın Geri Dönü ü. (Editör: Mehmet Küçük). Medya, Đktidar, Đdeoloji. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 73-122.

Hardt, Hanno (2005). Ele tirelin Geri Dönü ü Ve Radikal Muhalefetin Meydan Okuyu u: Ele tirel Teori, Kültürel Çalı malar Ve Amerikan Kitle Đleti imi. (Editör: Mehmet Küçük). Medya, Đktidar, Đdeoloji. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları,16-72.

Đnal , M.Ay e (1996). Haberi okumak (1. Baskı). Đstanbul: Temuçin Yayınları

Jeanneney, J.noel (2009). Ba langıçtan Günümüze Medya Tarihi . (Çeviren: Esra Atuk). Đstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Jessop, Bob (2005). Kapitalist Devlete Dair Yeni Kuramlar. (Editörler: Betül Yazar ve Alev Özkazanç). Hegomanya Post-Fordizm ve Küreselle me Ekseninde Kapitalist Devlet. Đstanbul: Đleti im Yayıncılık, 35-72.

Jonwett, S. Carth ve O’Donnell, Victoria (1999). Propaganda And Persuasion (3th Edition). California: Sage Publications.

Kalbfeld, Brad (2001). Broadcast News Handbook . New York: The Associeted Press

131

Kaptan, Ali (2002). 1927’den Günümüze Anılarla Radyo- Televizyon. Đstanbul:T.C. Maltepe Üniversitesi Yayınları.

Kazgan,Gülten (2002). Küreselle me ve Ulus Devlet (2. Baskı). Đstanbul: Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Kazgan,Gülten(1999). Tanzimattan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi (2. baskı). Đstanbul: Đstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.

Keith, Michael C. (2000). The Radio Station (5th Edition). Boston: Focal Press

Kejanlıo ğlu, D.Beybin (2005). Frankfurt Okulunun Ele tirel Bir U ğra ğı: Đleti im Ve Medya . Ankara: Bilim ve Sanat yayınları.

Kelly, Mary, Manzzoleni, Gianpietro and McQuail, Denis (2004). The Media Đn Europe (3th Edition). California: Sage Publications.

Kızılçelik, Sezgin (1992). Sosyoloji Teorileri . Konya: Emre Yayınevi

Kocaba oğlu, Uygur (1980). irket Telsizindan Devlet Radyosuna . Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.

Köklü, Nilgün ve Büyüköztürk, ener (2000). Đstatisti ğe Giri . Ankara: Pegem Yayıncılık.

Kuruo ğlu Huriye (2002). Radyoda Yayın Yapım ve Türler. Đzmir: Dokuz Eylül Yayınları.

Leledakis, Kanakis(2000). Toplum ve Bilinçdı ı. (Çeviren: Abdullah Yılmaz). Đstanbul:Ayrıntı Yayınları.

132

Lundby, Knut ve Ronning, Helge (1997). Medya Kültür Đleti im . .(Editör: Süleyman Đrvan). Medya Kültür Siyaset. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 11-28

Mandel, Ernest (1995). Đkinci Dünya Sava ının Anlamı . (Çeviren: Bülent Tanatar). Đstanbul: Yazın Yayıncılık.

Marcuse, Herbert (1968). Tek Boyutlu Đnsan . (Çeviren:Seçkin Ça ğan). Đstanbul: May Yayınları.

Mardin, erif (2000). Đdeoloji . Đstanbul : Đleti im Yayınları.

Marks, Karl (2003). Kapital Birinci Cild . (Çeviren: Alaattin Bilgi). Đstanbul: Eri Yayınları.

Marks, Karl (2003). Kapital Đkinci Cild. (Çeviren: Alaattin Bilgi). Đstanbul: Eri Yayınları.

Marx, Karl ve Engels Friedrich (2004). Bilgi Kuramı . (Editör: Mehmet Türde ). Felsefe Üzerine. Đstanbul: Morpa Kültür Yayınları,125-152.

McCombs, Maxwell E. Ve Shaw Donald L. (2008). Kitle Đleti imin Gündem Belirleyici Đ levi. (Editör: Cem Ya in). Gündem Belirleme Kuram ve Ara tırmaları. Ankara: Yargı Yayınevi, 127-138.

Mcleish, Robert (1999). Radio Production (4th edition). Oxford :Focal Press.

McQuail, Denis ve Windahl, Sven (1996). Đleti im Modelleri (Çevirenler: Banu Da ğta ve U ğur Demiray). Eski ehir: E ğitim Sa ğlık Ve Bilimsel Ara tırma Çalı maları Vakfı Yayınları.

Modleski, Tania (1998). Eğlence Đncelemeleri . (Çeviren: Nurdan Gürbilek). Đstanbul: Metis Yayınları. 133

Murduck, Graham (2005). Đleti im Modernlik ve Đnsan Bilimleri . (Editör: Mehmet Küçük). Medya, Đktidar, Đdeoloji. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 413-429.

Mutlu, Erol (2006). Popüler Kültürü Ele tirmek . Do ğu Batı,(Sayı 15),11-42 . Mutlu, Erol (1998). Đleti i Sözlü ğü (3. Baskı). Ankara: Cantekin Matbaacılık.

Neuman, E. Noelle (1997). Suskunluk Sarmalı Kuramının Medyayı Anlamaya Katkısı. (Editör: Süleyman Đrvan). Medya Kültür Siyaset. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 221-254.

Norberg, Eric G. (1996). Radio Programing Tactics And Strategy . Newton: Focal Press.

Ong, Walter J. (2007). Sözlü ve Yazılı Kültür . (Çeviren: Sema Postacıo ğlu Banon). Đstanbul: Metis yayınları.

Oskay Ünsal ( 1999). Ça ğda Fantazya . Đstanbul: Der yayınları.

Oskay Ünsal (2000). Kitle Đleti imin Kültürel Đ levleri . Đstanbul: Der yayınları.

Oskay Ünsal ( 2001). Müzik ve Yabancıla ma . Đstanbul : Der yayınları

Oskay, Ünsal (1971). Toplumsal Geli imde Radyo Ve Televizyon . Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları.

Parsa, A. Fato ve Parsa, Seyide (2002). Gösterge Bilim Çözümlemeleri . Đzmir: Ege Üniversitesi Basımevi.

Pekman, Cem (1997). Televizyonda Özelle me . Đstanbul: Beta Yayınları

134

Postman, Neil (2004). Televizyon Öldüren E ğlence (Çeviren: Osman Akınhay). Đstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Poyraz, Bedriye (2002). Haber Ve Haber Programlarında Đdeoloji Ve Gerçeklik (1. Baskı). Ankara: Ütopya Yayınları.

RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu). ( ubat 2007). Radyo Dinleme E ğilimleri Ara tırması . Ankara: Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kamuoyu Yayın Ara tırmaları ve Ölçme Dairesi Ba kanlı ğı.

Sarma ık, Jale (2000). Türkiye’de Radyo Televizyon Düzeni . Đstanbul: Safa Tanıtım Ve Matbaacılık.

Sartori, Giovanni (2004). Görmenin Đktidarı . (Çeviren: Gül Batu ve Bahar Ulukan). Đstanbul: Karakutu Yayınları.

Sarup, Madan (2004). Post-Yapısalcılık ve Postmodernizm . (Çeviren: Abdulbaki Güçlü).

Schroeder, Ralph (1996). Max Weber Ve Kültür Sosyolojisi .(Çeviren: Mehmet Küçük). Ankara: Bilim Ve Sanat Yayınları.

Shoemaker, Pamela ve Reese, Stephen D. (1997). Đdeolojinin Medya Üzerindeki Etkisi . (Editör: Süleyman Đrvan). Medya Kültür Siyaset. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 99-136.

Sholle, David J. (2005). Ele tirel Çalı malar: Đdeoloji Teorisinden Đktidar /Bilgiye . (Editör: Mehmet Küçük). Medya, Đktidar, Đdeoloji. Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları, 255-294.

Storey, John (2000). Popüler Kültür Çalı maları Kuram ve Metotlar . (Çeviren: Koray Kara ahin). Đstanbul: Babil Yayınları. 135

Susman, Gerald (1997). Communication, Technology And Politics In The Đnformation Age . California: Sage Publications.

Tekinalp, ermin ve Uzun, Ruhdan (2006). Đleti im Ara tırma ve Kuramları (Đkinci Baskı ). Đstanbul: Beta Basım.

Terkan; Banu (2005). Gündem Belirme ( 1. Baskı). Konya: Tablet Kitap Evi.

Tokgöz, Oya (1994). Temel Gazetecilik (3. Baskı). Ankara: Đmge Kitap Evi.

Topuz Hıfzı (2003). Türk Basın Tarihi (2. Baskı). Đstanbul: Remzi Kitapevi.

Törenli, Nurcan (2005). Yeni Medya Yeni Đleti im Ortamı (1. Baskı). Ankara: Bilim ve Sanat Yayınları.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (1971). 1971 Yılı Faaliyet Raporu. Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (1973). 1972 Yılı Faaliyet ve Mali Bünye Raporu. Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (1976). 1 976 Yılı Faaliyet ve Bünye Raporu . Ankara: TRT Genel Sekreterlik Basılı yayınlar ve Kitaplık Müdürlü ğü Yayınları.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (1981). 1981 Yılı Faaliyet ve Bünye Raporu . Ankara: TRT Genel Sekreterlik Basılı yayınlar ve Kitaplık Müdürlü ğü Yayınları.

136

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (1991). 1992 Yılı Söz ve Müzik Programları Yapımı ve Uygulama Talimatı . Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (1994). 1995 Yılı Söz ve Müzik Programları Yapımı ve Uygulama Talimatı . Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (2004). 2005 Yılı Radyo Programları Yapım ve Uygulama Talimatı . Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (2005). 2004Yılı Faaliyet Raporu. Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (2007). 2007 Yılı Faaliyet Raporu . Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

TRT (Türkiye Radyo Televizyon Kurumu). (2009). 2009 Yılı Radyo Programları Yayın Talimatı . Ankara: Türkiye Radyo Televizyon Kurumu.

Üür, S. Sancar (1997). Đdeolojinin Serüveni (1. Baskı). Ankara : Đmge Kitapevi Yayınları.

Vivian John(1999). The Medio Of Mass Communication (5th Edition). Needham: A Viacom Company.

Vural, Sacide (1986). Radyo Televizyon Kurumlarında Yönetim ve Türkiye’deki Uygulama . Eski ehir: T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları.

Ya in, Cem (2008). Gündem Belirleme Ve Kuram Ara tırmalarının Tarihsel Geli imi. (Editör: Cem Ya in). Gündem Belirleme Kuram ve Ara tırmaları. Ankara: Yargı Yayınevi, 1-54. 137

Yaylagül, Levent (2008). Kitle Đleti im Kuramları (2. Baskı). Ankara: Dipnot Yayınları.

Yüksel, Erkan (2001). Medyanın Gündem Belirleme Gücü (1. Baskı). Konya: Çizgi Kitapevi.

Zizek, Slovoj (2002). Đdeolojinin Yüce nesnesi. (Çeviren: Tuncay Birkan). Đstanbul: Metis Yayınları. 138

ĐNTERNET S ĐTELER Đ BBC (British Broadcasting Company). History Of The BBC. www.bbc.co.uk/heritage/story/index.shtml, Eri im Tarihi: 19.05.2009.

RTÜK (Radyo ve Televizyon Üst Kurulu).(Ekim 2007). 2008 Yılı Tahmini Bütçesi Ve 2006 Yılı Kesin Hesabı Đle 2007 Yılı Faaliyetleri Hakkında Rapor. www.rtuk.org.tr/sayfalar/DosyaIndir.aspx, Eri im Tarihi: 05.05.2009,

GÖRÜ MELER Akkaya, Muhammet.,- Radyo Koordinatörü- “Radyo Vatan’ daki Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 9 Haziran 2009, Saat 14.10-15.20.

Aksu, Nehir.,- Do ğan Yayın Holding Radyoları Haber Sorumlusu- “Do ğan Yayın Holding Bünyesindeki Radyoların Haber Bültenleri ve Grubun Radyolarının Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 11 Haziran 2009, Saat 13.15-13.35.

Alemdar, Yüksel.,- Show Radyo Sorumlusu- “Show Radyo Ve Grubun Di ğer Radyo Đstasyonlarının Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 04 Haziran 2009, Saat 10.05-10.20.

Arslan, Đlknur.,- Dünya Radyo Haber Sorumlusu- “Dünya Radyo’daki Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me, 1 Temmuz 2009,14.10-15.20.

Ba , Đpek.,- Spectrum Media Haber Spikeri- “Spektrum Medya Bünyesindeki Radyoların Haber Bültenleri ve Grubun Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 10 Temmuz 2009, Saat 15.25-15.45.

139

Çakır, Gürdal., -Đstanbul FM Genel Yayın Koordinatörü- “Đstanbul FM’deki Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me, 2 haziran 2009, Saat 13.45-14.00.

Đsmailo ğlu, Güler.,- Pal FM Yetkilisi “Pal FM ve Grubun Di ğer Radyolarındaki Haber Bültenleri ve Haber Merkezileri” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 2 Haziran 2009, Saat 15.20-15.30.

Karakoç, Arzu.,- Power Grup Radyoları Haber Editörü, Sunucusu ve Sorumlusu- “Power Grup Bünyesindeki Radyoların Haber Bültenleri ve Grubun Radyolarının Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 11 Haziran 2009, Saat 16.40-17.00

Kılıç, Safiye.,- Do ğu Grubu Radyoları Haber Spikeri- “Do ğu Medya Bünyesindeki Radyoların Haber Bültenleri ve Grubun Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 11 Temmuz 2009, Saat 13.35-13.55.

Kulak, Arzu.,- Best Medya Yetkilisi- “Best Medya Radyolarındaki Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 02 Haziran 2009, Saat 14.25-14.35.

Önay Nilgün.,- Radyo Mydonese Haber Sorumlusu- “Radyo Mydonese ve grubun Di ğer Radyo Đstasyonların Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 04 Haziran 2009, Saat 09.25-09.40.

Püsküllü, Serhat.,- Saran Medya Grup Radyoları Yetkilisi- “Saran Medya Grup Radyolarının Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me, 03 Haziran 2009, Saat 11.15-11.35.

Sarp, Kural.,- Alem FM Yetkilisi- “Alem FM Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me, 02 Haziran 2009, Saat 16.05- 14.15. 140

Soyöz, Ahmet.,- Kral FM Haber Sorumlusu- “Kral FM’deki Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me, 9 Temmuz 2009,15.10- 15.20.

Yılmaz Ay egül.,- One Medya Sponsor Sorumlusu- “One Medya Radyolarının Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me, 04 Haziran 2009, Saat 15.25-15.35.

Zeren, Aysu.,- Turkuvaz Radyo Haber Sorumlusu- “Turkuvaz Radyo’ daki Haber Bültenleri ve Haber Merkezi” Konulu Telefonla Yapılan Görü me , 24 Haziran 2009, Saat 17.10-17.25. 141

EKLER

Ek 1. RTÜK 2007 Yılı Radyo Dinleme E ğilimleri Ara tırması “En Be ğenilen Radyo Đstasyonu” Tablosu

142 T.C. SELÇUK ÜN ĐVERS ĐTES Đ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü ğü

Özgeçmi

Adı Soyadı: Selçuk ULUTA Đmza: Doğum Yeri: Ankara Doğum Tarihi: 08.01.1980 Medeni Bekar Durumu: Öğrenim Durumu Derece Okulun Adı Program Yer Yıl Đlköğretim Barbaros Đlk Konya 1992 Okulu Ortaöğretim Karma Orta Konya 1995 Okulu Lise Konya Lisesi Konya 1998 Lisans Selçuk Gazetecilik Konya 2002 Üniversitesi Đletiim Fakültesi Yüksek Lisans Selçuk Radyo Konya ... Üniversitesi Televizyon Sosyal Bilimler Ana Bilim dalı Ens. Đleri Düzey Đng. Becerileri: Kurgu Programları

Müzik Đlgi Alanları: Bilgisayar

Santa Farma Đlaç Firması Tıbbi Mümessil (20042008) Đ Deneyimi: Radyo Üniversite (2008..)

Selçuk Üniversitesi Đletiim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Hakkımda bilgi Doç. Dr. Mete Kazaz almak için Selçuk Üniversitesi Đletiim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. önerebileceğim Doç. Dr. Hasret Akta ahıslar:

Tel: 0.533.3327277 Adres Sivaslı Ali Kemal Cad. Melihah Mah. No 16/1 Meram KONYA

Adres: Alaaddin Keykubat Kampüsü 42079 KONYA Tel: 0 332 241 05 21-22 Fax: 0 332 241 05 24