RIFAT İLGAZ’IN EMEĞİNE SAYGI FİLM FESTİVALİ aylık edebiyat ve sanat dergisi/nisan 1989/sayı 979/1500,- TL (kdv dahil) Varlık’tan BU SAYIDA Asını Bezirci: Daha Yeniye, Daha Güzele Ulaşmak İçin 3 Afşar Timuçin: Bir HalkbiliıYı Araş. tırması 4 Dr. Erdal Atabek: Şu Grip Günleri... 5 Abdiilkadir Budak: Kamp Ateşleri BUNDAN bir yıl önce, nisan 1988 sayımızda başlattığımız "emeğe (şiir) 6 saygı" bölümlerinden dördüncüsüyle karşınızdayız. Amaç ve gerekçele­ rini daha önce açıkladığımız için yinelemek istemiyoruz. Okurlarımız "e- Atilla Birkiye: İstanbul Film mek" konusundaki genel tutumumuzu, "emeğe saygı" derken yerleşme­ Festivali 7 sini dilediğimiz ve yaygınlaşmasını istediğimiz tavrı çok iyi bilirler. Nitekim Meriç Velidedeoğlu: Göksel Kitaplarda Vedat Günyol, Cevdet Kudret, Haşan İzzettin Dinamo için yaptığımız bö­ Kadın 2 8 lümler gerek okurlarımızca, gerek kamuoyunca gerektiği gibi değerlen­ dirilmiş bulunuyor. Bu bize yeni atılımlar yapma gücü verdiği gibi, yeni Ergin Koparan: Tesettür (deneme) 9 bölümler hazırlama şevki de aşılıyor. Buket Uzuner: İsmarlama Aşk (öykü) 10 BU SAYIDA yeni bir "emeğe saygı" bölümü ve gündeme getirilen ye­ Hüseyin Alemdar Kuş Gagası Bir Sevinçle ni bir sanatçı: Rıfat İlgaz. Okuyacağınız bölümde, bu değerli ustayı bir (şiir) 11 kez daha anmak, değerlendirmek istedik. Zaten bilinen, benimsenen, saygıyla karşılanan üretim ve birikimine alçakgönüllü bir dikkat çekiş! Mustafa Ziyaları: Saraçhane Aksaray Fatih Kuşkusuz çok daha kapsamlı, geniş bir değerlendirmeyi çoktan hak et­ Görüntüleri 12 miş bu büyük ustaya yürekten bir selâm ve saygı! Cengiz Gündoğdu: Çabucak Özledim OKUYACAĞINIZ bölümde bir genç sanatçı adayının, Yılmaz Uçar’ın Seni 13 yaptığı söyleşide Rıfat İlgaz'ın yaşamı ve sanatı üzerine söyledikleri önemli bir yer tutuyor. Şiirini ve mizahını değerlendirmeye de özel bir Giiltekin Emre: Berlin Film Festivali’ önem verildi. Şiirini Sennur Sezer ve Aydın Hatipoğlu'nun kaleminden, nden Geriye Ne Kaldı? 14 mizah alanındaki üretimini Sulhi Dölek ve Ferit Ongören'in kaleminden Yılmaz Uçar: Rıfat İlgaz ile Yaşamı ve değişik açılardan değerlendirmeye çalıştık. Vecihi Timuroğlu, İlgaz'ın ve Sanatı Üstüne (söyleşi) 18 geniş bir portresini çizerken, yaşamı ve sanatı üzerine sanatçının kendi söyledikleriyle bir karşılaştırma olanağı vermiş oldu. Gülsüm Akyüz, Rıfat Rıfat İlgaz: Dört Mevsim (şiir) 18 İlgaz’ın çocuklar için yazdığı romanları inceledi. Her zaman olduğu gibi, Yılmaz Uçar: Hocayla Söyleşi (şiir) 19 Asım Bezirci de kaynakça bölümünde Rıfat İlgaz için yazılanların ve ya­ Rıfat İlgaz: Türkçemiz (şiir) 20 pıtlarının geniş bir dökümünü verdi. Sennur Sezer: Rıfat İlgaz’ın Şiiri: BU SAYININ bölüm dışında kalan sayfalarında sinema özel bir yer tutuyor. Gültekim Cmre'nin kaleminden geçtiğimiz Şubat ayında yapılan Hüzün ve Alay 21 Berlin Film Feştivali'nin küçük bir değerlendirmesini okuyacaksınız. Baş­ Aydın Hatipoğlu: Rıfat İlgaz’ın Şiiri 22 lamakta olan İstanbul Film Festivali ise sinemayla ilgili sayfalarımızın bir Vecihi Timuroğlu: Direnen Bir Aileden başka odağı. Gelen Şair: Rıfat İlgaz 22 VARLIK’ta sürekli yer alacağını duyurmak istediğimiz bir yazarımızın bu sayıda ilk yazısını okuyacaksınız. Kitaplarıyla ve yazılarıyla okurlarımı­ Sulhi Dölek: Rıfat İlgaz: Mizahın zın çok iyi tanıdığı Dr. Erdal Atabek, kendi alanıyla sanatın kesiştiği nok­ ve Hayatın Ustası 27 talardaki ilginç yazılarıyla her sayıda aramızda olacak. Mücadelesiyle ve Ferit Öngören: Rıfat İlgaz’ın Yaşamı üretimiyle seçkinleşen bu onurlu aydınımızın katkısını sevinçle duyuruyo­ Mücadele ve Direniştir (söyleşi) 28 ruz. Gülsüm Akyüz: Rıfat İlgaz’ın Çocuk Romanları 29 Asım Bezirci: Rıfat İlgaz İçin Kaynakça 30

KEMAL ÖZER

SITKI SALİH GÖR'ÜN ÖYKÜSÜ POLONYA'DA YAYINLANDI Kurucusu: Varlık YAŞAR NABİ NAYIR Sıtkı Salih Gör'ün Varlık dergisinde yayınlanmış bulunan "Yol Bitme­ 55. Yıl den" adlı öyküsü Lehçeye çevrildi ve Varşova’da çıkmakta olan Prezeg- lad Orientalistyczny dergisinde kısa bir tanıtımla birlikte yayınlandı, öy­ küyü Lehçeye tanınmış türkolog Danuta Chmielowska çevirdi. Aylık Edebiyat ve Sanat Dergisi • Sayı 979 • 1 Nisan 1989 • Adres: İstanbul, Cağaloğlu Yokuşu, 40/2 • Te­ CENGİZ GÜNDOĞDU ANKARA’DA lefon: 522 69 24 • Sahibi: Varlık Yayınları A.Ş. Adına: Ekin Nayır Sağıroğlu • Yazı İşleri Yönetmeni: Filiz Nayır Yazar Cengiz Gündoğdu, Diyalog Kitap Kulübü'nün etkinlikleri içinde Deniztekin • Genel Yayın Yönetmeni: Kemal özer • Ankara'da Türk Harp-iş Salonu’nda (inkılap Sk. Ulusoy Terminali ya­ Kapak ve sayfa düzeni: Ekin Nayır Sağıroğlu • Abone nı-Kızılay) 8 nisan cumartesi günü Eleştiri üstüne bir konferans vere­ koşulları: Yıllık 15.000 TL, öğrenci ve öğretim üyelerine: cek. Saat 14.30’da başlayacak konferanstan sonra, dinleyicilerle söyleşi 13.000 TL; Avrupa: 40 DM,ABD, Avustralya ve Uzak-Doğu yapacak olan Cengiz Gündoğdu, kitabını da imzalayacak. ülkeleri 25$ • Posta çeki hesap no: 119822 • Gönderi­ len yazılar geri verilmez ve cevaplandırılmaz • İlan ko­ ÇAĞRI şulları: Arka kapak renkli: 500.000 TL, arka iç ka- pak:350.000 TL, iç sayfalar: tam sayfa 300.000,1 /2 sayfa Yazar Tamer K. Bilgin'in bir yangın sonucu kitaplarının yandığını 150.000, 1/4 sayfa 100.000 TL • Ofset hazırlık: Varlık • üzüntüyle öğrendik. Yazarlarımızdan, Tamer K. Bilgin'e kitap gönderme­ Baskı: Kurtiş Matbaası. lerini rica ediyoruz. Adres: Tamer K. Bilgin P.K. 872/06040 Ulus-Ankara RIFAT İLGAZ’IN EMEĞİNE SAYGI

Bir yıl önce, nisan 1988 sayımızda ilk "emeğe saygı" bölümünü yayınlarken, amacımızı özetlemiştik. Vedat Günyol, Cevdet Kudret, Haşan İzzettin Dinamö’ dan sonra şimdi Rıfat İlgaz bölümüyle dördüncü kez karşınızdayız. Aradan ge­ çen süre içinde, gerek okurlarımızdan, gerek bu bölümlere katkısı olanlardan, gerekse emeğini saygıyla andığımız sanatçılardan aldığımız izlenimler, amacı­ mızın büyük ölçüde gerçekleştiğini düşündürüyor. Yaşamın her alanında de­ ğer üretenlere gösterilmesi gereken "emeğe saygfnın toplumumuzda yerleş­ mesi her zamanki gibi en büyük dileğimiz.

Daha büyük ilgilerin, değerlendirme çabalarının odağı olmayı çoktan hak etmiş bulunan Rıfat İlgaz (d.1911) başta şiir olmak üzere edebiyatın (öyküden roma­ na, anıdan tiyatroya) birçok alanında ve bu arada mizah dünyamızda seçkin­ leşmiş bir usta. Toplumcu gerçekçiliğe sonuna değin bağlı kalmış, ozanın top­ lum karşısında görev ve sorumluluğu olduğunu savunmuş, aynı zamanda bu savaşıma kendi özgün sesini, kişiliğini katmış bir sanatçı. Gerek şiiri, gerek mi­ zahı etkin bir silâh olarak kullanmış, bu uğurda hapislere düşmeyi, hastalıklarla boğuşarak yoksun ve düzensiz yaşamayı göze almış bir özveri simgesi.

Okuyacağınız bölümde Rıfat İlgaz’ı değişik yönleriyle değerlendirmeyi, yaratıcı ve savaşımcı kimliğiyle bir kez daha gündeme getirmeyi amaçladık. Kuşkusuz daha büyük ilgilere, daha geniş ve kapsamlı değerlendirmelere yaraşık bu önemli ustaya nice nice verimli yıllar dileyerek.

YAPITLARIYLA ORTAYA KOYDUĞU BİRİKİMDEN, SANAT DÜNYAMIZA GETİRDİĞİ DEĞERLERDEN DOLAYI RIFAT İLGAZ’IN EMEĞİNE SAYGI VE TEŞEKKÜR.

17 rıfat ılgaz ile sanatı ve yaşamı üstüne

yılmaz uçar

• 7939 yılına kadar yazdığınız şiirleriniz koruyabildi? Bu gücü nereden aldı? Ve bun­ için, Fahir Onger'in bir yazısında belirttiği gibi, dan sonraki yıllarda Türk toplumcu gerçekçi "Gözleri kapalı yaşadığım zamanların yazıları* sanatının önündeki ödevler nelerdir?.. demişsiniz. 1940 kuşağından sonra toplumcu gerçekçi görüşle, eski bireysel düşünceleri­ YALNIZ HALKTAN ALIYORUZ GÜCÜMÜZÜ nizden sıyrılarak, günümüze dek, umutlu, di­ rençli şiirler yazdınız. Bu ayrımı doğuran et­ - Evet, beni ve benim arkadaşlarımı içine kenler nelerdir? alarak soruyorsun bu soruyu. Güzel. Biz yalnız halkımızdan gücümüzü aldığımız halde bu EDEBİYAT İNSANIN YAŞAMIDIR inanışımızı, bu gerçek saptamamızı ve gerçeği saptamamızı sürdürüyoruz. Neden mi? Doğru olduğuna inandığımız yolu tuttuğumuzdan ge­ - Fahir Onger, toplumcu gerçekçi kuşağa liyor bu gücümüz. Kendimize güvenimiz bura­ içtenlikle yaklaşan bir eleştirmendir. Bizim ya­ dan geliyor. Halkımız bu anlayışımızı benimse­ şamımızı da, yakından izleyen bir arkadaşımız. di mi?. Evet, üzerinde durulabilir. Halkımız her Genç yaşta aramızdan ayrıldığı için üzgünüm. vakit suçlanır. Yüzde şu kadarı okuma yazma Beni de yakından izleyen bu arkadaşım, bir biliyor, bu kadarı bilmiyor, edebiyat ki daha gerçeği saptamış oluyor. Evet, 1939'larda, 40’ seçkin kişilerin işidir, halkımız edebiyata daha larda bir gerçeğin ayrımına vardığımı da sap­ henüz kendini vermiş değildir, işte kitap satış­ tamış bulunuyor. İkinci Dünya Savaşı, çalışan ları ortadadır gibi durmadan halkımızı suçlaya­ her insana bazı gerçekleri algılama fırsatını da cak çıkışlarla karşı karşıyayız. İmza günlerini vermiştir. Bizim gibi edebiyatı kitaplardan, der­ bile bugün kötüye kullanmaya başlayan gene gilerden, hocalardan izlemek zorunda olan sanatçı dediğimiz kişiler var. Bunlar kendi ba­ edebiyat öğrencileri, Türkçe öğretmeni aday­ şarılarını bile yanlış yorumluyorlar. Halkımız ları, yaşamla yüzyüze gelmiştir İkinci Dünya kendinden yana olan sanatçıyı arıyor, el yor­ Savaşında. Edebiyatın yalnız kitap, dergi, ga­ DÖRT MEVSİM damıyla arıyor. Eleştirmenlere başvurarak arı­ zete olmadığını anlamışız ve edebiyatın da, yor. Gazete yazarlarına, yani köşe yazarlarına sanatın da, yazınsal ürünlerin de bu algılama güvenerek arıyor. Bulmak üzereyken, bu sefer olduğunu saptamışadır. Öyle bir dönemimde, Yüzyılımı dörde böldüm halkımızın karşısına çıkıyoruz. Bu yaklaşım belki de Fahir’in bir sorusu karşısında, bugüne Her bölümü bir mevsim olumlu bir yaklaşım olmayabilir diyoruz. Halkı­ kadar ben edebiyat olarak hiçbir şeyin ayrı­ Biri kaldı üçü gitti mızı kuşkulandırıyoruz, ama o gene dinlemi­ mında değilmişim, yeni yeni edebiyatın ne ol­ Yazı gitti güzü gitti yor. Kendinden yana olan yazarları, imza gün­ duğunu anlıyorum, demişim. Edebiyat, insanın Kar1, tipili kışı gitti lerinde, fuarlarda arayıp buluyor. Eskiden iltifat yaşamıdır. Yaşamını içtenlikle dile getirmektir. Yemyeşil bir bahar kaldı. görenler, matinelerden başlayarak iltifat gören Bu gerçeği saptadığım yıllardır 1940 yılları. şairler, genç yazarlar bu sefer kuşkuya düşü­ Dünya ölçüsünde, dünya çapında büyük bir yor, halk yanlış yoldadır diye. Halk hiçbir za­ RIFAT İLGAZ trajedi ile karşı karşıyaydık... Irkçılık, turancılık, man yanlış yolda olmaz, yanıltılmazsa eğer. daha yumuşağı türkçülük diye akımlar vardı. Halk yanıltılır ama yanıldığının da en kısa za­ Bu akımlara bel bağlamış olan büyük politika­ manda ayrımına varır, gene belli bir doğrultuyu cılar, büyük ekonomistler, askerler yeryüzüne tutturur... egemendi. Biz bütün bunların büyük gürültü­ lerle duyurduğu, kendilerine göre gerçek de­ inceleyerek vardığım edebiyatçı gerçeklerin­ MARKOPAŞA’NIN ADINI BİLE İŞÇİLER dikleri şeylerin içinde, toplumumuza yakışanla­ den doğuyordu. Bunların toplumumuz için ye­ KOYDU rı, toplumumuzun gelişmesine, en kolay anla­ terli olmadığını tam algıladığım yıllardır 1940 tımıyla Atatürkçülüğe aykırı olan şeyleri bulup yılları... Edebiyat, sanat, kitaptan öğrenilmez, • Ozanlığınızın yanında mizah yazarlığınız çıkarmak zorundaydık. Hele hele bir Türkçe yaşamdan öğrenilir dediğim yıllar oldu. Şiirle­ da var. Mizaha nasıl başladınız? öğretmeni olarak ben, öğretmen olarak, şair rimin aylak sınıfın beğenisine uğradığını gör­ - Ortaokul sıralarında şiir yazmaya başla­ olarak, bir mizah yazarı olarak, ki kendimi her düm; daha da ileri giderek, Nurullah Ataç bile dığım zaman, yayınlamayı da hemen o günler­ zaman mizah yazarlığına aday görmüşümdür, benden söz ettiği halde, bunda bile bir yanlışlık de düşünmüştüm. Yayınlamadıktan, başkası­ gerçekleri bulmak, çıkarmak ve yaymak zo­ olabileceğini düşündüm. Bu olaylar beni ken­ na göstermedikten sonra neden yazılmalıydı rundaydım. Önce sınıfımdaki öğrencilerden dime getirdi. Ve hâlâ da aynı doğrultudayım. şiir? O günlerde, kitaplarla oynayan, dersten, başlıyarak yaymak görevinde olan bir kişi bil- Gerçekçiliğimi bugünlere kadar sürdürüyo­ ders kitaplarından çok, romanlar, öyküler, der­ mişimdir kendimi. Bu bakımdan o sözleri söy­ rum. Bu, en ileri bir dünya görüşü algılaması­ giler izleyen bir öğrenciydim. Hani, matematik lemeyi de, bir namus borcu, bir aydın kişi onu­ dır. Hâlâ değerini yitirmediğine ve bu doğrultu­ dersinde, sıranın altında roman okunan gün­ ru kabul etmişimdir. Çünkü bütün yazdığım da sanat ürünleri vermenin halkımız için yararlı ler. Dersi dinler gibi yapıp da, arka sıralarda şiirlerin, yani 1926’da başladığıma göre 1939’a olacağına inanmamın sonucudur. En son yaz­ kendi dünyamda yaşadığım o günler 1926-27 kadar yazdığım şiirlerin, emekçileri, memleke­ dığım bir maden ocağı şiiri bile, bugün "Alişim” yılları. Kastamonu'da o yıllarda, Açıkgöz gaze­ tini seven halkımızı, işçimizi, aydınımızı, gerçek şiiri doğrultusundadır... Yanlış yolda olmadığı­ tesi ile birlikte, Çalçene adlı dört sayfalık bir aydınımızı ama, ilgilendirmediğini gördüm. Şi­ mı görüyorum ve kendime güvenim artıyor... mizah dergisi de çıkardı. Yusuf Niyazi adlı, irin yerine oturmadığını anladım yazdığım yazı­ • 1940 toplumcu gerçekçi kuşağı, benim tahrirat kâtipliğinden gelme bir amca, Çalçe­ larla. Bunlar biraz da, hani birçoklarının dediği anladığıma göre, İkinci Dünya Savaşının baş­ ne' nin yanında bir de Nazikter adlı haftalık ga­ gibi, az biraz Fransızca bilmemden ileri geli­ lamasına neden olan Nazilere karşı yurtsever zete çıkarırdı. Yusuf amcayı tanırdım, Cide' yordu. Baudelaire, Paul Valéry, Verlaine, Al­ direnç şiirleriyle belirdi. 1940 kuşağı, engel­ den. Önce şiirlerimi götürdüm. Beğenmiş ola­ bert Samain’i, daha sonraları Philippe Soupa- lenmelerine, kitaplarının toplanıp yasaklan­ cak ki, "Her hafta bir çiçek” başlığı altında, her ult’ları, çok daha sonraları Jacques Prevert leri masına karşın 45 yıldan beri varlığını nasıl hafta benden bir şiir yayınlamaya başladı. O 18 günlerde, Nazikler dergisine ek olarak Çalçene köşe yazarı arkadaşlar, mizahimsi yazılarla kö­ adlı mizah dergisini de çıkarmaya başlayınca şe yazılarım sürdürdükleri için, fazla tutuluyor­ çok düşünmeden mizah öyküleri, mizah şiirle­ lar. Ama tümü iyi mizah örnekleri değil. Sanat açısından yeterli değil. Ancak muhalefet işini ri, fıkralar, güncel olaylardan oluşan küçük öy­ HOCAYLA SÖYLEŞİ sürdürdükleri için yazıları okunuyor, seviliyor. küler de yazdım... Yusuf amca, hemen dergi­ sinde bunları da sıraya koydu. Demek senin Çok satan kitapların içinde, iyi mizah örnekleri -Rıfat İlgaz'a yok. Halk iyi mizah örnekleri de istemiyor, için­ sorduğun gibi, önce şiirle başlayıp, aradan 3.1.1984 Salı, 13.00 uzun yılların geçmesine zaman ayırmamıştım. de bulunduğu ekonomik bunalımı dile getiren Avcılar’daki evinde- Gelgelelim, Kastamonu’daki öğrenim yılların­ olayların açığa çıkarılmasını bekliyor. Demok­ dan sonra, uzun bir süre mizahimsi yazılar rasinin gelişmesini, insan haklarının yürürlükte yazmadım, ta Markopaşa dönemine kadar. Kapısından girer girmez olmasını, baskıların, işkencelerin kalkmasını is­ Markopaşa gazetesine gelince (dergisi de di­ Rıfat İlgaz karşıladı beni tiyor. Toplumumuzdaki açığa vurulmamış hak­ yebiliriz) Esat Adil beyin Türkiye Sosyalist Par- Başımla selâm verip sızlıkların gün ışığına çıkmasını bekliyor. De­ mokrasinin gelişmesini, insan haklarının yürür­ tisi'ndeki işçiler bize anımsattı, böyle bir mizah Eğildim öptüm elini lükte olmasını, baskıların, işkencelerin kalkma­ gazetesi çıkarmayı. Dokumacı Rızalar, Elek­ "Geç içeri -dedi- çalışma odama trikçi Zekiler, Hüsamettinler, Markopaşa'nın sını istiyor. Bu işleri de sanatçılardan çok, iyi İlk önce ama bir gazeteci olan arkadaşlar başarabiliyor. Hal­ adını bile onlar koydular... O günlerde Aziz dinleyelim ajans haberlerini." Nesin’le Cumartesi adlı yazınsal bir magazin kımız da bunlarla yetiniyor şimdilik, iyi mizah dergisi çıkarıyorduk. Dergi kapanınca partili ar­ örneklerine nedense rastlamıyoruz. Gerçekler­ kadaşlar bize böyle bir iş bulmuşlardı. Hemen Konuştuk memleket üstüne le doğrudan doğruya yüzyüze gelmekle yetini­ partinin toplantı odasına duvar yazıları yazıldı, şiir üstüne. yoruz. Yani gazeteci yazarlarımız, gazetecilik Markopaşa çıkıyor diye. Aralarında para bile "İlk önce sevmelisin insanları -dedi- mesleğinden yararlanarak halkın gereksinimle­ topladılar. Tam o sıralarda benim öğretmenliğe Yüreğinde damıtarak sevgini rini yanıtlıyabiliyorlar. Mizah sanatı gelişmiyor. döneceğim tuttu. Haşan Ali değişmiş, yerine aktarmalısın kağıda. Halkımız en kısa yoldan gerçekleri öğrenmek, sıkıntısının, geçim zorluklarının nedenlerini öğ­ Şemsettin Sirer gelmişti Maarif Vekili olarak. Şiir -dedi- düşmeli halkın önüne..." Doğru Ankara'ya gittim. Bakanın karşısına çık­ renmek istiyor. Mizah gelişmiyor... tım. Haksızlığa uğradığımı, öğretmenlikten Verdi bana dirençli kalemini... • Köşe yazarlığınız... uzaklaştırıldığımı söyledim. Sınıf adlı bir şir ki­ - Köşe yazarlığım, İzmir’de çıkan Demok­ tabım yüzünden tutuklanmış, içeri atılmıştım, YILMAZ UÇAR rat İzmir gazetesinde. Adnan Düvenci’nin ga­ ama doğruyu söylemenin yeri değildi. Bakan­ zetesinde, her gün köşe yazısı yazdım. İstan­ lıkça istifa etmiş sayılıyordum, okula gitmedi­ bul’da çıkan Vatan gazetesinin birinci sayfasın­ ğim için. Belki komisyondaki genel müdürler, da kısa yergiler ve Pazar Yazıları, ki bu yazıları işin doğrusunu biliyorlardı, ama açıkta kalmış ilerde Meşrutiyet Kıraathanesi kitabımda top­ bir öğretmene yardım etmeyi daha doğru bul­ cezaevindeydim. Sınıf kitabımdan 6 ay yemiş ladım. Bir de, Ankara’da Yenigün gazetesinde. muş olacaklar ki, beni hemen Boğazlıyan orta­ yatıyordum. Ve 13 kişilik bir koğuştaydım. Bu Bu, biraz uzun sürdü. Buradan emekli oldum. okuluna atadılar. Bugünlerde Ankara’da bu iş­ koğuşta, hapishanenin bahçe kapısı görünü­ Dergi olarak İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş, lerle uğraşırken, 'ye rastladım. yordu. Ve Turancılardan kimisi gelip buradan Spor gazetesinde, Akbaba, Tef gibi haftalık "Sizin Markopaşa'yı ben çıkarıyorum" diye, bakıyorlardı. Dışarıda canlılık var mı? Hâlâ sır­ mizah dergilerinde dizi, köşe yazıları, öyküler, Esat Adil'in partisindeki gelişmeleri bana açık­ dır. Almanlar hapishanenin bahçesine girmiş­ fıkralar, düşsel röportajlar yazdım. Bu dergiler­ ladı. "Aziz'le birlikte çıkarıyoruz" dedi. Her ne ler. Bahçede tutukluları kurşuna dizmişler. Tu­ de çıkan dizi yazılarımı kitap olarak topladım. kadar partililer para toplamışlarsa da o parayla rancılarımız sabırsızlıkla bekliyorlar. Yanlışlıkla derginin çıkmasına olanak yoktu. Toplanan Romanya’yı bombalayan bir uçak, yanlışlıkla SANATÇI, ANIYI SANATI İÇİN KULLANIR paraları, partiye gelir olarak verdik. "Gazetenin bizim sınırımıza girdi. Hapishanenin çevresi, patronu benim, sen de yazarsın" demişti. makinalı tüfeklerle tahkim edildiği, savunuldu­ • Anılarınız... Amacım öğretmenlikten çok Validebaği Sana­ ğu için atışa katılanlar oldu. Bizleri de zincirlere - Sarı Yazma bir romandır. Tekniği, kom­ toryumunda yatabilmekti. Ciğerlerimdeki has­ vurarak hapishaneyi boşalttılar. Siperlere ite pozisyonuyla, biçimi ve biçemiyle anıyla ilgisi talık yeniden başlamıştı. Altı aylık tutukluluk kaka doldurdular. Şu rastlantıya bakın ki, bizim yoktur. Anı türü değil, roman türüdür. Anı daha sarsmıştı beni. Durum zaten bakanlıkça anla­ 60-70 kişilik zincirli grubumuzun komutanı, pa- çok duyguyla başlar. Öykü kompozisyonu de­ şıldı. Altı aylık ödenekle Validebağında yatar­ laskasız subay Türkeş’ti. Demek ki, Turancılar­ ğildir. Köşe yazısına yakındır. Ama Sarı Yazma ken, 4-5 ay sonra taburcu edildim. O taburcu- dan yatanlar da, hapishanenin savunmasına adıyla romandır. Hatta tasarladığım üç romanın luk yalnız hastane için geçerli değildi. Öğret­ yardım ediyorlardı. Ve biz, hapishanenin bah­ ilk cildidir. İkinci ve üçüncüye gerek görmedik. menlikten de böylece son kez atılmış oldum... çesinden, Alman hastanesinin bulunduğu sırt­ Altın Yayınları’yla anlaştık. Üç cilt. 1950’ye ka­ lara sokak aralarından tahliye ediliyoruz, götü­ dar olayları, anılarımın o bölümünü yayınladık. KENTSOYLULARIN SİLAHLARINI KENDİ­ rülüyoruz. Türkeş’in bazı hareketleri, eşit yaşa­ Yayınevi sahibi Turan Bozkurt; "İki cildi basmı- LERİNE ÇEVİRMEK • ma örneği olamaz. Bayburtlu Necati olayını yalım. Okurlar 50’ye dek merak ediyorlar." de­ herkes biliyor. Bana kitap getirirdi nöbetçimiz. di. Nehir roman dediğimiz dizi roman da böy­ • Kişisel mizah anlayışınız... Bunlardan biri ihbar ediyor, kitap getiriyor di­ lece gerçekleşmedi. Ve ben de adamı haklı - Evet, kişisel mizah anlayışım mı? Ben ye. Çocuğu taş odaya attılar. Ismarladığım ki­ gördüm. Yetindim onunla, gerekli görmedim. doğma büyüme Kastamonu luyum. Yani o gü­ tapla, Gorki’nin bir kitabıyla yakalanıyor, ihbar Anılar başka, anısal roman başkadır. Eğer anı­ ne kadar İstanbul’da kentsoylular tarafından eden de Turancılardan biri, Türkeş’ti... lardan başlamışsa romandır. En belgesel kay­ çıkarılan mizah dergilerinde alay konusu olan nak, anılardır. Ortaya çıkan eser, tekniğine, Kastamonululardan biriyim. Karagöz’de, Orta- HALKIMIZ KISA YOLDAN GERÇEKLERİ kompozisyonuna göre ancak adlanabilir. Mi­ oyunlarında da adımız geçer. Hüseyin Rahmi ÖĞRENMEK İSTİYOR zah, yazarının mizacından gelen bir çeşnidir. eserlerinde dara geldi miydi, bizlere "Hödük" Kimi güleç, kimi çatıktır. Türler ancak, yazınsal demekten de geri durmaz. İstanbul sokakla­ • Türk Mizahının dünü bugünü... tür olarak düşünülür. Mizah, doğayı yorumlar; rında yolunu yitiren, tünellere, tramvaylara kor­ - Markopaşa dergisi 1947-48’lerde 60.000 biçimi, bakış açısıyla... Benim kimi şiirlerim kuyla binip inen hödüklerdeniz biz. işte böyle basıyordu, Cumhuriyet 17.000 basıyordu. Mar- vardır, toplantılarda okunur. Ahmet Gülhan bir anlayışta olan İstanbul’un kentsoylularını kopaşa’yı o makinelerle, bir haftada başardık. okumuştu, "Mıstabey" başlıkla şiirimi. Millet karşımıza almanın tam zamanıydı. Biraz da Büyük satışlar 3.000- 4.000 o sıralar; 1947-48’ yerlere yattı. Buna biz mizah türünde bir şiir mi bizler, Anadolu'dan gelenler, hödükler, bu deki 60.000, günümüzde 500.000 sayılır. Bu­ diyelim? Mizah, bir tür değil, bir çeşnidir. Bakış kentsoylulara takılmalıydık. Yani onların silahı­ gün Türk mizahı, eski hızında değil. Bunun açısıdır. Bir algılama, doğayı, toplumu bir algı­ nı ellerinden alıp onlara çevirmekti benim mi­ gene toplumsal, siyasal nedenleri var. Halkı­ lama biçimidir. Yazınsal türler bellidir. Tekniği zah anlayışım. Alay edenlerle alay etmek biraz mız, biraz da gelişen demokrasiden bekliyor. O vardır. Kompozisyonu, planı vardır. Bu bakım­ da. Bizleri küçük görenlere karşı, sermaye sa­ vakit, muhalefetten beklerdi. En yararlısını mi­ dan kuralların dışına çıkamayız. Her yazar, en hiplerine karşı, kavgamızı, çekişmemizi sür­ zahla yapardık. Halkımız, mizah dergilerine canlı, güvenilir kaynak olarak anılarından ya­ dürmek için mizah yazarıyız... 1942’de çıkan, düşkündü. 1952’de, Adembaba adında bir mi­ rarlanır. ister şiir, öykü; ister köşe yazısı, bu Yürüyüş dergisinin "Şiire Dair" adlı önsözünde, zah dergisi çıkardım. İlk sayı ne reklam, ne anılardan yararlanır. Soyut anı yazarı olmayı biz yalnız şiir anlayışımızı değil, bütün yazınsal afiş, şöyle 20.000 bastım. Geriye bir tek gazete düşünmedim. Yararlandım ama, anı yazmak türlerdeki görevimizi açıklamak istiyoruz: Top­ gelmedi. İkinci sayı daha fazla, 30.000 - 40.000 için anılarımı yazmadım. Belki bir gün, Reagan lumcu, gerçekçi, devrimci, Marksist sanat... Bu bastım. Gene de büyük rakkam. Halk, bir par­ gibi başkanlıktan ayrıldığım zaman, anılarımı yıllarda, 42 yılında, Trakya tahkim edilmiş, as­ ça bir şey bekliyor. Siyasal ortam elverişli de­ yazmaya başlayabilirim. Sanatçı en otantik, en ker yerleştirilmiş. Koruaanlarda askerlerimiz, ğildi. Yine 30.000-40.000 basıyordum. 8 sayı güvenilir kaynak olarak ortaya koyduğu yapıt­ İstanbul yavaş yavaş boşaltılıyor. Daha sonra­ çıkardım. Demek ki mizah, ortamını bulursa, larda, anılarından yararlanır. Ama anıyı, anı ları, 44’lerde, İsmet Paşa savaş ilan etti Alman- halk tarafından geniş ölçüde tutuluyor. Ama olarak eskitmeye kalkışmaz. Madem ki sanat­ lara. Hazırlanıyorduk. 0 yıllarda Almanlar, Sta- siyasal dozu, biraz fazlaca olacak. Halkımız çıdır; sanatı için anıyı kullanır. Cumhurbaşkanı lingrad’lardan yüzgeri Berlin’e kaçarken, ben meclisten, partilerden birşeyler bekliyor. Kimi olarak, bakan olarak değil... 19 SON YAPITIM BİR TİYATRO ÜRÜNÜ OLSUN İSTERİM ÜRETENDEN YANA OLMAKTIR SANATÇIYA YARAŞAN • Geleceğe dönük erekleriniz nelerdir?.. • Genç toplumcu gerçekçi ozan veya yazarlara, usta bir toplumcu gerçekçi ozan - Görüyorum ki, devlet tiyatroları kapıları­ ve yazar olarak önerileriniz neler olabilir?... nı yavaş yavaş bizlere de açmaya başladı. Bu - Bize kimse öneride bulunmadı. Biz çağımızın gerçeklerini arayıp bulduk. Çağımı­ durumda, toplumumuzdan bir kesit olarak, zın gerçeklerine uygun yazınsal türler gerektiğini bulup çıkardık. Bugünün gençliği de oyunlarımın sergilenmesini isterim. Sık sık ko­ kendi yazınsal türlerini, çeşnilerin kendisi bulup çıkarırsa daha da sağlam bir yere, bir nuşuruz. Türk tiyatrosu Türk yazarıyla başlar, toprağa basmış olur. Yalnız onların bizim yaşamımız, yaşantımız doğrultusunda dav­ diye. Türk yazarı rahatça Türk tiyatrosuna gire­ ranmalarını isteriz. Yani her şeye karşın, sağlığını yitirme karşısında bile olsa, direnebil- memiş olacak ki, bu iş geciktikçe gecikti. Bu­ mek, saptadığı gerçekler karşısında en biçimli uygulamayı, yazınsal uygulamayı başa­ nun için de, demokrasiyi beklememiz mi gere­ rabilmek, durmadan kendisini yenilemek, böylece toplumu yenilemeyi hedef almak. kiyor?.. Özel tiyatrolar da, nedense, devlet ti­ Özgürlük ve bağımsızlığını yitirmeden, aydına yakışan biçimde savaşmak. Biz kendimi­ yatrolarının davranışı ile kendilerini yönlendir­ ze göre şöyle diyoruz: Sanıyoruz yanlış iş yapmadık. Acaba bizim gibi davranırlarsa meye çalışıyorlar. Bu olanağın, yurdumuzda gençler de yanılmazlar mı?.. Bütün ilerici sanatçılar önce kendilerine güvenecekler. da yürürlüğe girdiğini görsem, ilk işim oturup Fikret ne demiş. Fikret bile, yani bizden en az 20-30 yıl önce konuşan Fikret, "Hak bir oyun yazmak olacak... “Efendim, siz yazın bellediğin bir yola yalnız gideceksin.“ demiş. Kendine güvenmekten başlar. Çevresine da sonra oynanırl..“ Çağının tanığı olmak böyle güvenmek, çevresindeki kişilere güvenmek, emekçilere güvenmek. Çünkü emekçi en mi olur? Bu tanıklığı da sağlığımızda yapa­ haklı, toplumun içinde. Üreten kişiye güvenmek. En haklı insan, bence üretendir. mazsak ömür boşa gitmiş olur. 80 yılımıza Üretenden yana olmak. Biraz daha yüreklice konuşacak olursak, ki bugün bunu bile oturup ağlıyalım mı?.. Şunu demek istiyorum: söylemek yüreklilik istiyor, işçi sınıfından yana olmak. Onun sorunlarını sanat yoluyla Son yapıtımın, bir tiyatro ürünü olmasını isterim dile getirmek. Sanatın olanaklarından yararlanarak, işçi sınıfının bir kelime ile buyrultu­ kısaca... sunda olmak. Onun doğrultusunda, onun verdiği görev ve ödevde yerini almak. Ama her zaman dediğimiz gibi, sanatçının üzerine düşen en büyük iş, bu sınıfın başında bile olsa, o her şeyi değiştirmek, yenilemek, daha ilerisi için hazırlamak; hatta işçi sınıfının başı olarak bile üzerine düşen iş bu. Onun için sanatçı kendi sınıfından kopmuş kişi değildir, kopmuş kişi olmamalıdır. Kendi sınıfının görevinde,işleminde, işlevinde olmalı­ dır...

• Biliyorsunuz, gerçekçilik XV. yüzyılın çiliğin bugünlere doğru uzanmasını, onların TÜRKÇEMİZ sonlarıyla XVI. yüzyılın başlarındaki Rönesans' yıkılıp gittiğini, yani faşizmin başka kisvelerle, tan bu yana gelmektedir. Cervantes’ten Şolo- giysiler altında, üstelik başka güçlerin kabuğu­ Annenden öğrendiğinle yetinme na girerek, daha çok dincilerden yardım gör­ hov’a dek 500 yıl diyebiliriz. Öte yandan bugü­ Çocuğum, Türkçe’ni geliştir. ne kadar çeşitli sanat akımları (gerçeküstücü­ meye çalışarak güçlerini sürdürmeye çalıştıkla­ lük, dadaizm, fütürizm, varoluşçuluk gibi) çıkıp rını görüyoruz. Ve gene görüyoruz ki, bizim Dilimiz öylesine güzel ki işlevini yitirdiği halde, niçin günden güne ge­ dünya görüşüne uygun bir şekilde, ileri dünya Durgun göllerimizce duru, lişen gerçekçilik (ki günümüzde toplumcu görüşüne uygun bir şekilde, görüşlerimizin tu­ Akar sularımızca coşkulu... gerçekçilik) tarihten siUnememiştir. Sizce tarlı olduğu sonucuna da varıyoruz bunlardan. Ne var ki çocuğum, dünya edebiyatında toplumcu gerçekçiliğin Emeğin egemen olacağına inanıyoruz. Bir gün Güzellik de bakım ister! önemi nedir?... emeğinin karşılığını alacak kişilere de inandı­ ğımız için, şiirimizi, edebiyatımızı, yazınsal tür­ önce türkülerimizi öğren. lerimizden hemen hepsini aynı yöne doğru GERÇEKÇİLİĞİMİZİN ÖZÜ FAŞİZME KARŞI Seni büyüten ninnilerimizi belle. OLMAK çeviriyoruz. Tiyatromuzda, güncel yazılarımız­ da bile okurlarımızla özdeşleştiğimizi gördükçe Gidenlere yakılan ağıtları... tuttuğumuz yolun doğruluğuna inanmış oluyo­ Her sözün en güzeli Türkçemizde, ruz. Evet, saptadığın gibi, gerçekçiliğimizin Diline takılanları ayıkla. - Şimdi sen bana yönelttiğin soruyla, biraz özünde İkinci Dünya Savaşında faşizme karşı Yabancı sözcükleri at! somutluktan uzaklaşıyorsun, yani soyut bir olmak vardı. Faşizm önlendi mi?.. O zamanki gerçekçilikten söz ediyorsun Rönesans’tan faşizm anlayışına, özetlersek, Tan gazetesinin başlayarak... Bizim gerçekçiliğimiz, daha çok, Bak, devrim, ne güzel! yazarlarının da özetlediği gibi, silahlı sermaye Barış, ne güzel! endüstrinin gelişmesiyle ortaya çıkan çelişkile­ derlerdi!.. Bugün belki o anlamda değil, artık rin gerçekçiliği, özetlersek sömürü gerçekçili­ sermayenin silahı bile yok. Yalnız politikası Dayanışma, özgürlük... ği. Evet, senin o saydığın sıralama, Cervantes’ var, İMF’si var, ekonomi bilginleri, uygulayıcı­ Hele bağımsızlık! ten başlayarak toplumdaki değişmeleri göste­ ları var. Faşizm kılık değiştirmiştir. Sömürgeci­ En güzeli, sevgi! rir. Feodalizme karşı olabilir Cervantes’in di­ lik çeşni değiştirmiştir. Maliye, iktisat, yani ka­ SevTürkçeni, çocuğum, renmesi... Şövalyelik, asalet anlayışına, aris­ pitalizmin biçimleri faşizmin biçimleri içinde Dilini sevenleri sev! tokrasiye karşı onun hicvi olabilir. Burada bile özdeşleşmiştir. Ama İkinci Dünya Savaşı etki­ biraz incelersek, gene bir üretim yanı vardır işin lerini arayıp bulmak, sergilemek zorundayız içinde. Belli bir sınıfın palazlanması, sonra çağ bugünün aydını olarak. Yani 1940 yıllarındaki RIFAT İLGAZ değişimi, ortaçağdan sıyrılma, yeni çağlara gibi olmayabilir. Yeni kılıflarla, yeni giysilerle, doğru açılma ve bunun eleştirisi. Cervantes yeni biçimlerle, yeni bir türde sürüp gidebilir. deyip geçmeyelim. Evet, saptadığın gibi Şart değil, tanklı tayyareli sürüp gitmesi... önemli kişi Cervantes. Donkişot da çok sağlam bir tip, belli bir dönemin ifadesi. Bugün bile çevremizde Donkişotlar görebiliriz. Bugünün politikacıları bir yerde bakıyoruz bir çeşit Don­ kişot. Evet, büyük tip bunlar. Şolohov'un tiple­ VARLIK OKURLARINA MESAJ ri, belirttiğin gibi, onlar da bir uygulamanın yanlış kişileri. Bir partinin yanlış insanları. Ba­ • Son olarak, Varlık okurlarına mesajınız veya bir öneriniz var mı?... şarılı kişileri var onun, Uyandırılmış Toprak'ta -Varlık okurları... 1932’den beri. Varlık okuruyum. 1937’lerde 38’lerde 39’larda, biraz da olsun, öbür romanlarında olsun. Ama bizim 40'larda Varlık yazan da oldum. Varlık dizeri olduğum yıllar bile oldu. Varlık, Tan’da şöyle 1940’larda elimize aldığımız, konu olarak dizilip basılıyor. Rıfat İlgaz o sıralarda ne şair, ne yazar, ne de gazeteci. Tan matbaasın­ seçtiğimiz tipler hatta rahatça söyliyebilirim da, basımevinde entertip ustası. Şefik Ustam sesleniyor bir makine öteden: “Bak Rıfat’ Donkişotlor başka Donkişotlardı. Hitler gene çığım adın geçiyor, Varlık müsvetteleri arasında. İsviçre'den gönderilmiş, İsviçreli bir bir Donkişottur. Bunların benzerleri Türkiye’ Türkolog, senden söz ediyor. Ama adın karalanmış. Neden karalanmış acaba....“ mizde vardı, özentileri, onun doğrultusunda Sevgili Varlık okurları, eski bir Varlık şairi olarak, artık o dönemler bir daha yokuşu­ gidenleri. Bir hapisane koridorunda bile bun­ muzda görülmesin, diyorum. Hele sanat dünyamızda, bir daha rastlanmasın böyle larla karşılaştık. Daha önce de söylediğim gibi olaylara. Yazardan çekinilmesin. Sanatçı sanatçıdan korkmasın. Aydını aydına düşman sabahleyin uyandıkları zaman hapisanenin etmesinler.!... bahçesine kimlerin girebileceğini pencereden izleyenleri yakından biliyoruz. O çağları yaşa­ dık. O çağları yaşayan kişi olarak, biz gerçek- 20 rıfat ılgaz’ın şiiri: * hüzün ve alay

sennur sezer

len/Bir şişe daha getirsin/Kapatsın şu radyo- yu/Sırası mı şimdi ajansın'. Savaşı yalnızca radyo haberleriyle (ajans) değil, vesika ekme­ ği, işsizlik, kömürsüzlükle de bilen bu insanlar I elbet 'sümbülden çok yeşil sovanı sevecekler­ dir". "Nar çiçeği güldalı üstüne söyleyecekleri bir çift söz' söylenemeden kalacaktır. O yüz­ den "ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden' m . dizesi, onlara tıkabasa yemek yemiş bir ozanı haztırlatacaktır. (Soluk Soluğa) Rıfat İlgaz’ın şiirindeki mizah ve taşlama, IR ıfa t İlgaz, Ocak Katırı Alagöz (1987)’ buğusu güvercinleri severim ben/Kanat uçları üstünkörü bir bakışla 'Garip' şiirini hatırlatabi­ deki bir şiirinde, kendini ve şiirlerini şu dizelerle çelik yeşili (...)/Tüneyip acımanın saçakları- lir. Ancak bu taşlamanın siyasal yapısını göz­ çizer: 'SINIF’m ozanıyım mimli /HABABAM na/Miskin sevilerle bitlenmez/Kanadından çok den kaçırmayan Asım Bezirci, Rıfat İlgaz’ın şii­ SINIFI’nın yazarıyım ünlü/ Kim ne derse desin pençesine güvenir' (Güvercinim uyur mu, riyle Orhan Veli’nin şiirini şöyle karşılaştırır: / Çocuklar için yazdım hep*. 1962’de basılan 1974) 'Gerçekten de bazı yanlarıyla İlgaz, Nâzım Soluk Soluğa için yapılan bir konuşmadaysa Toplumcu-gerçekçi bir ozandır Rıfat İlgaz. Hikmet'ten çok Orhan Veli'ye yakın düşer. "Son şiir kitabım Soluk Soluğa'da yeni hiçbir 1940 kuşağındandır. Bu kuşağın öteki ozanları Ama bu yakınlık dıştadır; özde değil, biçimde­ şey yapmak istemedim. Yapmak istediğimi gibi ancak son yıllarda yeterince 'değerlendir- dir. Nitekim, Orhan Veli’nin "başlangıçta" top­ 1942’de çıkan Yarenlik adlı kitabımla yapmış­ meler'e alınmaya başlamıştır. Rıfat İlgaz için lumcu bir kaygusu yoktur: İlgaz ise belirli bir tım. Gerçek-üstücü şairlerin avuç-avuç yıldız Asım Bezirci’nin hazırladığı Yaşayan Sanatçı- inancın adamıdır. Onun için, Orhan Veli’de yediği yıllarda, karneyle fırın önlerinde ikiyüz lar-Ftıfat İlgaz adlı kitap onun yaşamı, kişiliği, kendinden başka amacı olmayan mizah, İl­ gram ekmek bekleyen yarı aç yarı tokların ger­ şairliği, hikâyeciliği, romancılığı, oyun ve fıkra gaz’da toplumsal yergiye destek olur. Orhan çekçi şiirini yazmaya çalışmıştım' diye tanımlar yazarlığı üstüne söylenenler ile İlgaz’ın kendi Veli, özellikle Garip döneminde, batıcıldır. İlgaz ilk kitabını. Bu iki alıntı da İlgaz'ın şiirindeki söylediklerinden oluşuyor. (Benzeri bir derli ise, yerli ve yereldir. Orhan Veli halk gibi olma­ özellikler için birer ipucu olarak alınabilir. Rıfat toplu değerlendirme kitabı da A. Kadir için ya özenir, İlgaz ise halktan biridir.' (Asım Be- İlgaz, şiirlerini ‘ çocuklar için yazmaktadır", bir hazırlanan kitap. A.Kadir adını taşıyan bu kita­ zirci/Militan dergisi, 1976) başka deyişle daha güzel bir dünya için. Ve bı Gülen Aktaş, Afşar Timuçin, Aydın Hatipoğ- Rıfat İlgaz, şiirinin temel öğesi olan mizahı Rıfat İlgaz şiirini, kuşağının öteki şiirlerinden lu, Eray Canberk düzenlemiş. Her iki ozanın daha sonraları öykülerine de yansıttı. Eğitim ayıran en önemli özellikleri Yarenlik adlı ilk içindeler aldığı kuşağı değerlendiren bir kita­ yapısını eleştirdiği Hababam Sınıfı ile şiirlerin­ kitabında görülebilir. Bu özellik de, 'hüzün ve bı Hikmet Altınkaynak hazırlamıştı: Edebiyatı­ den daha büyük bir ün kazandı. Onun Türk ala/ın yanyana içiçe geçtiği bir şiir dokusu­ mızda 40 Kuşağı) Bu kitapta Rıfat İlgaz'ı de­ şiirindeki yeri Memet Fuat’ın şu saptamasıyla dur. Bir başka söyleyiş biçimiyle, Rıfat İlgaz’ın ğerlendiren Asım Bezirci'nin şu saptaması çok da belirlenebilir: 'Rıfat İlgaz ise her döneminde şiiri: zor dönemleri, kötü olayları alay ederek önemlidir: '(...(denebilir ki, o yıllarda toplum- Serbest nazım akımına çok uzaktı, dünya gö­ yenmeye çalışan, 'Karadenizli' bir şiirdir. Duy­ rüşü, sanat anlayışıyla değilse de, şiirleştirme gularının anlaşılmasından çekinen, sevgiyi de, yöntemleriyle, sesiyle, tonuyla Garip akımına MUZAFFER TAYYİP USLU: öfkeyi de, acıyı da alayla dengeleyen, zeki bir daha yakındı; başka bir söyleyişle 1940'ların şairiydi. Ölçü, uyak, benzetme, imge gibi şiir şiir.. '...Rıfat İlgaz’ın başarısını temin Rıfat İlgaz, şiirlerinde 'dostlara' seslenir bir araçlarına uzak durması, hiçbir kural tanıma­ eden temellerden biri de dilidir. Ne akı­ eda içindedir. Bu dostlar, kimi zaman bir iş masıyla, Orhan Veli'den daha ilerilere gitti, şiirin cı, ne temiz bir dili var. Rıfat İlgaz halk kazasında kolunu yitirmiş bir işçi (Alişim), kimi sınırlarında dolaştı. Ayrıca halkın beğenisini dilinin sırrına ermiş sayılı kimselerden zaman ekmek derdinden okula devam ede­ arayıp bulma çabasında da onu geçtiği söyle­ biridir.' (Karaelmas, 15.2.1943) meyen arka mahalle çocukları (Çocuklarım), nebilir' (Memet Fuat/Çağdaş Türk Şiiri Antolo­ kimi zaman 'aydın' olma görevini yeterince jisi -Giriş) Memet Fuat'ın bu yazısının deva­ yerine getirmediğine inandığı kişilerdir (Aydın culuğu benimseyip de 'in etki­ mında katılmadığım yargı, İlgaz'ın 'yıllarca şiir mısın). Ama kime seslenirse seslensin tavrı hiç sinde kalmayan ya da en az kalan iki üç şair yayınlayamamanın, okurla ilişki kuramartıanın değişmez; onları uyarmak, acıların geçeceğine varsa, bunlardan biri İlgaz'dır". yarattığı bunalımla şiirine güvenini yitirdiği', "bu inandırmak, dirençli olmaları için “sarsmak' is­ Rıfat İlgaz’ın şiirleri, ikinci Dünya Savaşın­ yüzden de ortak bir şiirin içine düşüp, başkala­ ter. Uyarıcı, avutucu, inandırıcı olmak için de dan bu yana toplumumuzun yaşadığı günler­ rına benzediğedir. Her ozanın üretimini azalttı­ hüzünlü bir alayı kullanır hep. Bu hüzünlü den yansımalar taşır, tanıklık eder. Ama bu ğı, tek tek şiirleriyle, alışılmış sesini sürdürür alay, özyaşamını anlatırken de eksik değildir: tanıklık savaşın yükünü taşıyan, acısını çeken göründüğü dönemler vardır. Bir ozanın şiire 'Bu ayaklar benden hesap soracak/Bir düşün­ bir sınıf ve katmanların tanıklığıdır. Günlük ek­ getirdiği 'eda', 'bakış açısı', tüm şiirlerinin de­ cenin peşinde dolaştırdım/Sokak sokak/Bu mek derdindeki bu sınıf ve katmanlar 'büyük ğerlendirilmesinde öne geçer. Onun özgünlü­ baş, bu eğilmez baş da öyle/Bazı sarhoş, ba­ sözler'den, ‘ nutuklar'dan, 'ağıtlar'dan hoş­ ğünü belgeler. zı yorgun/Her zaman bir yastığa hasret!/Bu lanmazlar pek. Önemli olan yaşayabilmek, kö­ Rıfat İlgaz, kendinin de katıldığı bir görüş­ ciğer de hesap soracak/Esirgedim, güneşini, tü günleri atlatabilmektir. ‘ Hayal kurmaktan ka­ le, kimi zaman yaşamı, şiirinden daha önemli havasını/Bu ağız, bu dişler, bu mide.../Ne ik­ çınmayan bu insanlar* yalnızca kendileri için görülen bir ozan. Oysa yargılanmalar, hapis­ ram edebildim ki bol kesedenl/Bu bilekler de değil, dertleri kendilerine benzer insanlar için ler, sürgünler, zorluklar, zorunluklar bir yazar­ hesap soracak/Göz yumdum çektikleri eziye­ de hayal kurarlar. Bir meyhane kaçamağında, dan neler götürdüğü açısından irdelenmeli. Rı­ te' (Bilsem ki, 1953) _ işinden elçektirilmiş dokuz çocuklu gümrükçü­ fat İlgaz gibi "hapse girmeden önce' ozan Rıfat İlgaz'ın alayı, bir başka deyişle mizahı nün kızına eş. büyük oğluna iş düşünülür. Kü­ olanlar için ölçü onun ardında bıraktığı, Türk ‘simgeler'e de uzanır. Barış düşüncesinin sim­ çük kızı parasız-yatılıya verilir. ‘Şişe'lerin yardı­ şiirine getirdiğidir: 'Karadenizden payına dü- gesi 'güvercin', barış düşüncesiyle birlikte ir­ mıyla kurulan bu küçük hayallerin olanaksızlı­ şen'le 'Beş on evlek gökyüzünden'. Şiire öz­ delenir: ‘Sömürgen cami güvercinleri sizin ol- ğını da bilirler: 'Girmişken işler yoluna/Bırak- gür ve fırtınalı bir mavi getirmek ve onu miras sun/O doyumsuz lapacı güvercinler/Kurşun maya gelmez arkasını/Hele sen garsona ses­ bırakmak az şey mi? 21 1971’i birlikte karşılıyoruz, Gelecek dergi­ R ı f a t İlgaz’ın Kastamonu’da Nazikter ve sinde. Tam biz dergiyi çıkarıyoruz, sıkıyöne­ Açıksöz dergilerinde ilk şiirlerinin yayınlandığı şair tim. Her sayı Güngör Gençay arkadaşımız sor­ tarih 1927-28 yılları. Tam altmış yıl. Dile kolay, guda. A.Kadir'e -çoraplarını kanla doldurma" bir altmış yıl. tehdidi geliyor, Güngör aracılığıyla. Güvercinim Uyur mu (1974). ‘Sınıf ozanıyım mimli/Hababam Sınıfı yaza­ rıfat ılgaz rıyım ünlü/Kim ne derse desin/Çocuklar için "Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde yazdım hep." Ölümün anlamı değişti birden Eskiden yataklarda beklerdik Böyle diyor kendini tanıtırken, son kitabın­ Ders mi sınav mı görev mi belli değil daki bir şiirinde. Son kitabı Ocak Katırı Alagöz. Gelecekse ayakta bulsun dimdik Rıfat İlgaz, 1940 kuşağı ozanlarından. Hem Açılan bir sorumsuz yaylım ateş de özgün, hem de koca Nazım Hikmet sesi­ Bir top karanfildir göğsümüzde" nin, şiir dünyasında anaforlar, hortumlar yarat­ tığı, nice ozanın bu anafora kapılmaktan ken­ 1971 tarihli şiirini böyle bitiriyor o günlerin dini kurtaramadığı dönemlerde özgünlüğünü altmış yaşındaki delikanlısı. korumayı başarabilmiş birkaç ozandan biri. Ardından Cide’li yıllar. Doğduğu topraklar­ Bu, işin bir yanı. Öte yanı da, 1940’lı yıllar, da kafa dinlemek isteği. Orda da rahat yok. Avrupa'da Nazizm’in taş üstünde taş bırakma­ aydın hatipoğlu Adı Rıfat İlgaz’a çıkmış bir kez. dığı, içerde de, Milli Şefliğin, ırkçı, Turancı Dostlar pek hatırlamazsa da, düşmanlar mukallitlerin Orta Asyalı atlarını şahlandırdıkları unutmuyor. Bir onlar, bir de şiir. Sonra yine yıllar. YAŞIYORUZ İstanbul ve bir kitap daha: Kulağımız Kirişte Bu hengâmelerin içinde, toplumcu-gerçek- Lütfü Erişçi'ye (1983). Altmış yıl mı demiştim Rıfat İlgaz'ın şiir çi, antifaşist görüşleri, namusuna leke, biçemi- serüvenine ? 88’den yirmisekiz çıkınca altmış. ne gölge düşürmeden kendisinden sonra ge­ Ben ölmedim... Ne de kolay hesaplanıyor. Ama kolay yaşan­ len bayrak yarışçılarına tertemiz teslim edebil­ Beni öldürmediler de; mıyor. Direne direne, seve seve yaşamayı, mek... Hem de ne ödül, ne teşekkür, ne öv­ Yaşıyorum, yaşıyorum işte, sevmesini bile bile. Bu kez çocuksu bir anla­ gü... Elini sıkarken arkadan hançerleyen dost­ At kıçında sinek gibi, tımla çıkıyor karşımıza usta ozan. Ocak Katırı lar. İşsiz bırakmalar, görmezlikten gelmeler, Töööbe töbe! Alagöz daha çok çocuklara yönelik şiirleri içe­ adını anmamalar. Bunlar yetmezmiş gibi, bir Kapandı yüzümüze dergi kapakları, riyor. Onun, o içten içe alaycı bakışıyla renkli de hapisler, sanatoryumlar. Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda. ve öteden beri şiirinin damarlarından biri olarak Ve şiirle verilen bir yaşama savaşı: Yarenlik Şiir... 0 yosmanın boyuna. sürüp gelen niteliklerin öne çıktığı şiirler. Zaten (1943), Sınıf (1944). Ardından Amerikan em­ Gazete.. Gelene gidene başyazı. öyle diyor başta yaptığım alıntıda: “Çocuklar peryalizminin, minareler arasına İngilizce mah­ Ara ki bulasın sayfalarda için yazdım hep" ironi, alegori yüklü, öğret­ yalar yazdırarak istiklâl-i tam'a gölgeler düşür­ Şair Rıfat İlgaz’ı. menliği hiç elden bırakmayan bir ozanın şiirle­ mesi. Ve işte iki şiir, fazla söze gerek bırakmı- Düştükse itibardan ri. yan: ölmedik ya, yaşıyoruz işte, Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be, "Yeter bu ocak ağzı aydınlığı ŞİİRDE Heeeey, fincancı katırları! Alacakaranlık! A. Kadir'e Bir menzile bin kez İşte böyle yaşanıyor şiirin nankör kavgası. Ulaşıp ulaşıp dönmek... Önce şiirde sevdim kavgayı Ve devir Demokrat Parti’nin gemi azıya aldığı Yeter ışısın ortalık Özgürlüğü kelime kelime şiirde. Ne bir avuç arpa Mısra mısra sevdim yaşamayı, devirdir. Devam (1953), Üsküdarda Sabah Ol­ Ne bir tutam ot..." Öfkeyi de sevinci de... du (1954) mizah yazarlığına ağırlık vermeden Senin ışıklı günlerin, önceki dönemin şiir kitapları oluyor. Sonra Bir gün, okul kitaplarında görür müyüz bu Benim iyimser dostlarım 1960 özgürlük ve demokrasi rüzgârları. Yel­ şiirleri? Hepsi hepsi şiirde. ken'de şiirleri çıkıyor Rıfat İlgaz’ın. Gündemde Başımızı öne eğer miyiz Rıfat İlgaz Hoca’ Ne varsa yitirdiğim... adı Hababam Sınıfı yazarı olan Rıfat İlgaz’ın. nın öğüdü önünde? Bütün bulduklarım şiirde. Ustamızla aynı sayfaları paylaşmak, gizli bir Sev Türkçeni, çocuğum, Kafiyeden önce gelen gurur oluyor biz gençler için. Ardından Soluk Dilini sevenleri sev! Sevgilerimiz mi sade, Soluğa (1962) ve Karakılçık (1969). Yalın, süs- Dilimizi sevenleri yeterince sevdiğimizi söy­ Sürgün de var süz, ince, güzel, zeki, buruk, halkça, aydınca, leyebilir miyiz? Hapis de. insanca, yerel, düşünsel, evrensel. Birbirimizi sevdiğimizi söyleyebilir miyiz?

Vehbi Bardakçı Vehbi Bardakçı’dan Yeni Bir Kitap

Vehbi Bardakçı, Yüreğin Burkulmasın’da, insanın içindeki karmaşaları gün ışığına çıkartıyor. Çevresini m eleştirirken, kendini cesaretle neşterlemekten, düşüncelerini, :X

Uzun yıllar sürgünde kalan bir aydının yalnızlığını içeren Yüreğin Burkulmasın, Vehbi Bardakçı'nın beşinci kitabı. Yazar, bu yapıtında, insan gerçeğini evrensel boyutlara ulaştırıyor.

YENİ TOPLUM Meşrutiyet caddesi 143/2 Tepebaşı-istanbul Tel: 143 69 28 DAĞITIM: CEMMAY, TÜMDA-İZMİR

22 PORTRE direnen bir aileden 1 w gelen şair: rıfat ılgaz

¡¡K vecıhı ..... tımuroğlu

ıl 1943, kuzeyden esen yeller sarıçiğ- nındaki kız da, o günlerdeki sevgilisiydi. Şair ve ler. Rıfat İlgaz, ilköğrenimine Cide'de başlar. dem, navruz kokuyor. Nazi orduları, Edirne yazar Rıfat İlgaz, 1940 kuşağından sayılıyor. O, ilkokula başladığında, Anadolu baştan aşa­ sınırına yaklaşmışlar. Karagümrük Askerlik Şu- Yazınımıza yerleşmiş bu terim, kaynağında, ğı düşman işgali altına girmiştir. Buna karşın, besi'nin dışarıdan taşınan çamurlarla kirlenmiş belli bir akımı ifade etmiyor. Ama, Nazi ordula­ her sabah, okulda, “Padişahım çok yaşa!" diye cam bölmeli soğuk salonunda, öfkeli ve çınkı rının geçici zaferleriyle yeşeren ırkçı ve faşist dua şttirilir öğrencilere. Küçük Rıfat, bu duanın vurmuş gözleri, başörtülü, alyanak bir kızın takıma karşı, yurtsever, toplumcu ve gerçekçi sözlerini sık sık unutur. Yunan ordusunun İz­ üstünde dolaşan uzun boylu, yakışıklı bir ye- bir yazın yaratılabileceğini kanıtlamaya çalışan mir’e girişinin ardından, Cide'ye kalpaklı insan­ deksubay, kahverengi ceketini çıkarırken, ya­ bir kuşağı anlatıyor bu terim. 1940 kuşağı, ger­ lar gelmeye başlamışlardır. Artık okullarda, nına yaklaşan bir şube erine gülümseyerek çekten, Atatürk Türkiyesi'nin yarattığı ideallere "Padişahım çok yaşa!" duası yerine, "Cehen­ bakıyordu. Öfkeli ve hırslı yedeksubay, panto­ sahip çıkarken, insan ve sınıf öğesini önde nem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz" di­ lonunu da çıkardı. Başörtülü, eski mantosu tutuyordu. Onların yazılarında, şiirlerinde, zeleriyle örülü şiirler okutulur. Başöğretmen tertemiz, alyanak kıza, 'Birkaç nazi vurmadan oyunlarında, hep bu gerçek yansımıştır. Antifa- Hilmi Bey, kocaman kalpaklı Ragıp Bey, öğ­ ne gazi ne şehit olmayacağım“ dediği sırada, şist bir şiirin, antifaşist bir romanın, antifaşist rencilerine ’i ve Mehmet Akif i oku- şube eri cam bölmeli odaya bir kez daha girdi. bir tiyatronun yazılabileceğini, bu ilkelerin ya­ tuyorladı. Ulusal coşku, ona o günlerden bir Kıza, homurtulu bir şeyler söyledi. Uzun boy­ şamda yer bulabileceğini savunuyorlardı. 1940 kalıttır. Onun, nazilerle savaşmak için, gönüllü lu, gri gözlerinin derinliğinde sevgi çınkıları kuşağı, işte böyle bir savın ürünüdür. Rıfat olarak sınır boylarına gitmek istemesini anla­ yansıyan yedeksubay, asker kilotunu giydi, İlgaz, yaşamıyla ve davranışlarıyla da bu dü­ mak kolaylaşıyor. tozluklarını çekti, düğmelerini iliklemeye başla­ şüncenin içten bir savunucusu ve savaşçısı dı. Yüzündeki alaycı ifade gittikçe yayılıyordu. olmuştur. 1940'a değin yazdığı şiirleri hiçbir Rıfat İlgaz, bir durumu kavradıktan sonra, Şube Başkanı Binbaşı, dışarıdan seslendi, "A- kitabına almadığı gibi, onları ayrı bir kitapta da onun ardını bırakmaz. Savaşımını sonuna de­ cele etme hocam! Seni göndermeyeceğim. toplamamıştır. Onlara, âdeta yabancı birinin ğin ve en hırçın biçimde sürdürür. Anasının Okullar tatil olsun sonra." Öfkeli ve hırslı yede- şiirleri gibi bakıyor. 14 Eylül 1948 günü yayım­ onun hakkında söylediği bir söz, Rıfat’ın ırasını kubay, hiç aldırmıyordu. Askere alınmasını lanan Başdan dergisinde çıkan bir görüşmeye açık seçik belirtir. Anası, "O, diyor, çocukları­ kendisi istemişti. Edirne sınırlarında nazi ordu­ verdiği yanıtlarda, bu durumu şöyle açıkla­ mın içinde en geç yürüdü, ama ayağa kalktık­ ları vardı. Balkan halklarını çiğnemiş, Türkiye maktadır: "Belki üç kitaplık şiirim vardı. Bunla­ tan sonra hiç oturmadı." Bu hareketliliği, onun sınırlarına dayanmıştı. Nazi paraşütçüleri, Girit’ rın en mühimleri, Oluş ve Varlık dergilerinde sınıfı içinde en etkin öğrenci olmasını sağla­ e inmiş, İngiliz aslanlarını kovalamışlardı. Ak­ çıkmıştı. Bunları, ne zaman derlemeye kalk­ mıştır. Arkadaşları arasında seçilmiş, öğret­ deniz'in rengi değişiyordu. Binbaşı’nın sözleri­ sam, onlarda, bir yapmacık tarafın, bir bizden menlerinin sevgisini ve güvenini kazanmıştır. ne, bütün bu nedenlerden dolayı güldü. Alya­ olmayan, bizi ifade etmeyen tarafın olduğunu Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandıktan sonra, nak kızın, hüzünlü yüzünü okşadı: 'Sen, dedi, hissediyorum. Bu şiirler, daha ziyade aylak Cide’de çarşı alanına bir sayvan yaparlar. Say­ bunlara bakma! Nazileri durduracağız Trakya' sınıfın, geçim derdinden azade insanların ho­ vanın merdivenlerini defne dallarıyla süslerler. da. Yurdumuzu savunacağız. Nazi itlerinin hal­ şuna gidiyordu. Bizden olmayanların zevkine, Ulusal coşkunluklarını yansıtabilmek için de, kımızı ısırmasına izin vermeyeceğiz. Çocukları gayr-i şuuri olarak yaptığım hizmetin reaksiyo­ Rum evlerinden ele geçirdikleri bir laternayı, okutacak birileri bulunur elbet.* Uzun boylu, nunu geç de olsa duyabildim. Bazı burjuva sayvanın ortasına oturturlar. Başöğretmen Hil­ cılız şube eri, yeniden girdi cam bölmeli oda­ münekkitlerinin ve derleyicilerinin hoşuna gi­ mi Bey, sayvanın ortasına oturtulan laternanın ya. Kıza yeniden horozlandı. Gri gözlerinde den bu şiirler, benim gözü bağlı yaşadığım ulusal bir örgeyi (motifi) anlatmadığını bilmek­ alev alev sevgi yanan adam, keçe yeleğini de yılların en canlı bir ifadesidir. Artık, kimin için ve tedir. Öğrencilerini ve halkı toplayarak, laterna­ geçirdi sırtına. Altı kabaralı postallarını giymek niçin şiir yazdığımın farkındayım." nın ulusal bir müzik aleti olmadığını anlatır ve üzereydi ki, Binbaşı, elindeki resmi evrakı gri Rıfat İlgaz, Balkan Savaşı'nın Osmanlı ay­ T ürk zaferinin T ürk çalgılarıyla, T ürk şarkılarıyla gözlü, öfkeli ve hırslı yedeksubaya uzattı. “Bu­ dınları arasında yeni bir ulusalcılık anlayışını kutlanabileceğini söyler. Söylevini bitirdikten yurun hocam, üç aylık teciliniz bu kâğıtta. Şim­ biçimlendirdiği 1911 yılında, Cide’de, İnebolulu sonra da, sayvanın ortasındaki laternayı alır, di okulunuza gidin, çocuklarınıza o güzel sev­ Hüseyin Çavuş'un duvarları ve pencereleri de­ kaldırıma fırlatır, yerine bir saz yerleştirir. Ulu­ ginizi akıtınız. Kızım, 'Hocamı özledim!' deyip niz kokan ahşap evinde doğdu. Bu evde, bir sal tabloyu oluşturduktan sonra, Rıfat’a “Çık duruyor." Adam, alyanak kızın karagözlerine abla, iki ağabey vardır. Büyük ağabey İsmail'i, şuraya, der, Fikret’in Millet Şarkası’nı oku." baktı, yalım yalım sevinç parlıyordu. Şube eri Rıfat pek anımsamıyor. Çanakkale Savaşları'na Ondaki yerli ve sıcak deyiş böyle başlamış girdi içeri. Sol ayağının başparmağı, eski pos­ katılan İsmail (İlgaz), bir ara izinli gelmiş, onu olmalı. Öfkesiyle ve hıncıyla Karadenizli olarak talından fırlamış, mosmor kesmişti. Yumuşak kucaklamış, sevmiş, öpüp koklamış, birkaç büyümenin yanında, acı ve kara günleriyle hal­ bir sesle, "Hocam, dedi, sizin için fark etmez. gün sona da, OsmanlI’nın Arap çöllerinde sür­ kının yaşamını duyarak gelişmiştir. Hilmi Bey'in Biraz önce aldığınız postalları, aynen verecek­ dürdüğü savaşlara katılmak üzere birliğine bu duyarlı tutumu, hiç kuşku yok ki, onda siniz. Bizimkilerin miatları dolmadığından, ye­ dönmüş, ama yurduna ve evine bir daha dö- Anadolucu bir eğilimi yeşertmiştir. Nitekim, da­ nisini alamıyoruz. Siz, o postalları bana veri­ nememiştir. ha sonraki yıllarında, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde niz, benim eski postalları da depoya." Hoca, öğrenci olduğu yıllarda, Ahmet Kutsi Tecer’in bu öneriyi gülerek kabul etti. Yeni postalları soyut Anadolu sevgisini anlayamamıştır. Ah­ alan şube eri, mutlu bir gülümseyişle odadan Birinci Dünya Savaşı'ndan acı anılar taşıyan met Kutsi Tecer’den birçok şey öğrenmiştir. çıkarken, alyanak kız, “Siz, dedi, abimin kusu­ Rıfat İlgaz, evin en küçüğıü olarak, sevgi selin­ Onunla aynı dünya görüşünü bölüşmesine runa bakmayın, temiz çocuktur aslında." de büyümüştür. Düyun-i Umumiye memuru karşın, ona saygısını korumuştur. Ahmet Kutsi’ olan babası, aslında Bartınlıdır. Ama, memur­ nin şiirindeki yüzeyselliği, dünya görüşündeki YURTSEVER, TOPLUMCU VE GERÇEKÇİ luk dolayısıyla, Samsun’a değin Karadeniz kı­ sapmayı çok iyi kavramıştır. Yedeksubaylığın- BİR KUŞAĞIN ÜYESİ yılarında dolanıp durmuştur. Rıfat İlgaz’ın bel­ da tanıştığı ’in şiirleri, ona daha leğinde, Çarlık donanmasının Cide’yi topa tu­ tutarlı gelmiştir. Kemal Tahir’in hiçbir estetik Nazilerle savaşmaya gitmek isteyen gri tuşu, acı bir anı olarak durur. Cide topa tutu­ aralığa sığmayan şiiri, Ahmet Kutsi’nin sağlam gözlü, öfkeli ve hırslı yedeksubay Karagümrük lunca, babaları onları alıp Bartın'a götürür. Mü­ dış yapılı şiirinden daha insancıldır. Çünkü, Ortaokulu Türkçe Öğretmeni Rıfat İlgaz'dı. Ya­ tareke yılları gelince, yeniden Cide’ye döner­ insanın sorunlarına yöneliktir. 23 KENDİSİNİ YARATABİLECEK BİR YAPIYA ket oluşturur. Okul Müdürüne bir mektup ya­ met Kutsi’den yardım ister. Ahmet Kutsi, elin­ SAHİP zarlar. Bu, bir hak isteme, yanlışlığı duyurma den geleni yapacağını söyler. Bu arada da, mektubudur. Ama hak aramanın arkasından, yeni yazdığı 'Örda Bir Köy Var Uzakta’ adlı İlköğrenimini Cide'de tamamlayan Rıfat İl­ okuldan atılma kararı gelir. Bu cezalarda bir şiirim okur. Rıfat İlgaz, yardım istediği ve öğ­ gaz, Kurtuluş Savaşı'nı izleyen yıllarda, ortaöğ­ terslik vardır, iki arkadaşı atılmış, ama Rıfat’a retmenliğine saygı duyduğu Ahmet Kutsi'nin renimine Samsun'da başlar. Babası, çocukla­ bir ceza verilmemiştir. Rıfat, bu durumu içine şiirini beğenmediğini söyler. Bu köyün, gerçek rının eğitimi için, Terme'ye aldırmıştır görevini. sindiremez. Önce, Okul Müdürüne dilekçeyle Anadolu köyü olmadığını belirtir. Gerçekten Samsun, o yıllarda, Rıfat İlgaz'ın dünyasını ge­ başvurur, haksızlığın giderilmesini ister, başa­ de, "Orada bir köy var uzakta / O köy bizim nişletecek olanaklara sahip değildir. Ama bir ramayınca Vali'ye çıkar. Sonunda, arkadaşları­ köyümüzdür / Gitmesek de kalmasak da" di­ kitabevi vardır Samsun'da. Rıfat İlgaz, kendisi­ nın öğretmen yardımcılığına atanmalarını sağ­ zeleri, yüzeysel bir Anadolu yansıtmasıdır. Salt ni yaratabilecek bir yapıya sahiptir. Önüne bir lar. 1930'da Öğretmen Okulu'nu bitirir. Bolu’ Anadolu örgesi var bu dizelerde. O köyde ya­ çıra ver, o tutuşturmasını bilir. Bu kitabevi de nun Gerede ilçesine atanır. Çevreyle ve halkla şayan, üretim yapan insanın yaşamından, ora­ ona yetmiştir o sırada. Zafer sonrasında, Ana­ bütünleşir. İlçenin en iyi öğretmeni olmuştur. daki üretim ilişkilerinden hiçbir iz yok. Ahmet dolu'da başlayan atılımlar, onun engin düşün Bir süre sonra, Akçakoca'ya nakledilir. Orada, Kutsi, buna karşın, Rikkat hanımın atanmasını ve duygu dünyasına yansımıştır: Yoktan var yaşamında en çok sevdiği arkadaşlarından bi­ sağlar. etmek, var olanı büyütmek, yeniden yaratmak. risiyle çalışma olanağı bulur. Okul arkadaşıdır. Sebat Kitabevi’nin Rıfat İlgaz üzerinde böyle Bir teftiş sırasında, bu can arkadaşını Milli Eği­ YENİ BİR DÖNEM bir etkisi olmuştur. Ortaokul öğrencisi Rıfat, bir tim Müdürü döver. Rıfat, arkadaşının direnen gün Sebat Kitabevı'nin raflarında, Cesur Gemi­ bir kişiliği olduğunu sanıyordu. Oysa arkadaşı, Rıfat İlgaz, Karagümrük Ortaokulu'ndadır ci adlı bir çocuk romanı bulur. Cesur Gemici" bu olayı içine sindirmeye çalışır. Rıfat’ın ırasın­ artık. Burada çalıştığı yıllarda, Sait Faik’i, Arif yi bir gecede okur. Ertesi günü, alır eline kale­ da, ‘kir'i sindirme diye bir nitelik yoktur. Müdü­ Dino'yu, Cahit Külebi'yi, Behçet Necatigil'i, Ha­ mi, başlar roman yazmaya. Romanın adı, Ra- rün odasına çıkar, onu masasından kaldırır, şan izzettin Dinamo'yu, Haşan Tanrıkut'u, Ni­ hime Kapfan’dır. Rahime Kaptan, kırık takasına kapı dışarı eder, Kaymakam'ı çağırıp müdür yazi Akıncıoğlu'nu, Suphi Taşhan'ı, A. Kadir’i, biner, emperyalist güçlerin büyük zırhlılarına odasının kapısının anahtarını teslim eder. Cahir Irgat’ı, Suat Taşer'i tanır. A. Kadir’le ve saldırır. Mavzerini bir hamur eğişini kullanır gi­ Akçakoca'da bulunduğu yıllarda, Halkevle­ Ömer Faruk Toprak’la birlikte Yürüyüş dergisi­ bi ustalıkla kullanır. Emperyalistlere, Karade­ ri önem kazanmıştır. Rıfat İlgaz kendisinin top­ ni çıkarırlar, işte, Rıfat İlgaz'ın şiirinde yeni bir niz'i dar eder. Romanını bitirdikten sonra, lumsal etkinlik ırasına çok uygun olan bu kuru­ dönem başlar. Artık o eski bireysel ve bireyci Samsun'da bulunan Güneş Matbaası’na götü­ luşlarda görev almış, spor kolu kurmuş, tem­ duyarlıklar, yüzeysel örgeler yoktur onun şiirle­ rür. Basımevinin yöneticisi, İl Mektupçusu'dur. siller vermiştir. Halk, bu çalışmalardan çok rinde. 1940’larda, Rıfat İlgaz’ın ideolojik yapısı Romanı çok beğenir ve yayımlanması için diz­ mutluyken, belli güçler, özellikle feodal kalıntı­ oluşur. Şiirlerini yönlendiren, artık bu ideolojik giciye emir verir. Bu basımevinin yöneticisi İl lar bu çalışmaları sevmemişlerdir. Yönetimi et­ örgüdür. "Baba" adlı şiirinde, bu durum açıkça Mektupçusu olduğuna göre, Rahime Kaptan' ı kileyerek onun Gümüşoba köyüne atanmasını görülür. Rıfat İlgaz, "Baba" adlı şiirini 1928’de, sağlamışlardır. Ama, o yıl, 1936'da, Gazi Eğitim yayımlanan gazetenin il gazetesi olduğu anla­ babasının ölümünden hemen sonra yazmıştı. şılıyor. Bu arada, İffet’e şiirler de yazar. Rıfat Enstitüsü'nün sınavını kazandığından Gümü- Samsun’da yayınlamıştı o şiirini. Gazetenin sa­ İlgaz’ın ilk şiiri, Kastamonu’da yayımlanan kü­ şoba'da görev yapmadı. hibi, o şiiri öylesine sevmiş ve öylesine lirik çük bir dergi olan Nazikler" de çıkan ve "Sevgi­ bulmuştu ki, altına, “Yaşa oğul!" diye yazmıştı. limin Mezarında" adını taşıyan bir sevda şiiri­ YILMAK VE PES ETMEK YOK Ama babasını çok seven Rıfat İlgaz, onun için dir. Nasıl Rahime Kaptan diye birisi yoksa, ölen yazdığı bir şiirin böyle tabansız bir şiir olarak bir sevgilisi de yoktur. İlk gençlik romantizmi­ Onun yapısında, yılmak ve pes etmek yok­ kalmasını istememiş, daha sonra o şiiri temel dir bu. Ama iffet, gerçek bir sevgiyi yansıtıyor. tur. Vereme pes etmediği gibi, yönetsel ve alarak yeni bir "Baba" şiiri yazmıştı. Yarenlik’te Rıfat İlgaz'ın kitaplarına almadığı, kitaplaştır­ toplumsal baskılara da pabuç bırakmamıştır. yer alan bu şiirde, ideolojik yapısı çok açık maktan sakındığı bu şiirler, ince sevda dizeleri­ Direnen bir aileden geldiğini söyler. Abisi Fa­ görülür: ni içerir. O dönemde, dize şiirine önem verir. ruk İlgaz, Samsun'da telgraf memuruymuş, Nazikter’de, 'Her Hafta Bir Çiçek' diye bir sütun Kurtuluş Savaşı boyunca en önemli emirleri, en "Çıkarı olduğu halde işin in / Kaplarını dol­ vardır. Derginin üçüncü sayfasındaki bu sütun­ gizli haberleri Tiflis üzerinden Ankara'ya o ge­ durmadın vaktinde/...... / Kötü mü olurdu da, Rıfat Efendi'nin ince sevda dizeleri yayım­ çermiş. Cumhuriyet kurulduktan sonra, Sivas - kara günler iç in / Beş on para ayırsaydın bir lanır. Bu dizelerde, duyarlı bir öfkeyi görürsü­ Samsun demiryolu yapımında çalışan işçiler, kenara/ Hiç olmazsa başımızı sokacak/ ¡ki nüz. Ama, onun bu dönemi, birtakım etkeleri ücretlerinin azlığından yakınan bir telgraf çe­ gözlü bir ev bıraksaydın/...../Büsbütün unu­ de yansıtır. İlk şiirlerinde, Faruk Nafiz'in, Ah­ kerler Ankara'ya. İşçiler, Cumhuriyet dönemi­ tulup gideceksin/ Seni üç aydan üç aya hatır­ met Hamdi Tanpınar’ın ve Ahmet Kutsi Tecer' nin ilk grevini de başlatırlar. Telgrafı Faruk İl­ latan/ Elimizdeki cüzdan olmasa" in izleri bulunur. Ama onun asıl kimliği, öfke­ gaz çeker ve grevi destekler. Faruk Bey’i, gre­ siyle ve hıncıyla Karadenizli olmasında görü­ vi desteklediği için tutuklarlar ve İstanbul'a, Pertev Naili Boratav'ın dediği gibi, artık lür: Sultanahmet Cezaevi’ne gönderirler. Tahliye onun dili değişmiştir. Şiirlerindeki sözcük eko­ edilip eve döndükten sonra, anası sorguya nomisi yeni bir nitelik kazanmıştır. Romantik "Oysa sen gözlerini poyrazında açtın Kara­ çeker Faruk’unu: Grev ne? Faruk'u, çok yalın öğelerin yerini realist öğeler almıştır. Gerçekçi deniz'in/ Martılarla boy attın keşişlemesinde/ biçimde yanıtlar anasını: İşe gitmemek! Rıfat bir estetiği kavramaya başlamıştır. Özellikle de Sinop'la Kerenpe'yle çakıp sönerekten/ Yu­ İlgaz'ın anlatımındaki derin yalınlığın kökleri de nuslarla uzak limanlara akıp gittin/Kefkenleyin anlaşılıyor bu olaydan. Karadeniz öfkesiyle Ka­ ardından bakakaldılar se n / öfkenle, hıncınla radeniz hıncı Anadolu bilgeliğinde buluşmuş­ Karadenizlisin." lar. Rıfat İlgaz, 1938'de Gazi Eğitim Enstitüsü' Bu öfkesini, bu hıncını şiirine yansıtıncaya nü bitirir. Adapazarı'na atanır. Eğitim Enstitü- Almanya’dan bir ses değin epey geçmiştir. 1928'de babasını yitirir. sü'nde tanıştığı Rikkat hanımla sözlüdür. Rik­ Lise son sınıftadır. Bundan sonra, öğrenimini kat hanım, Ahmet Kutsi'nin dersinden kalmış­ sürdüremeyeceğini anlar, liseyi bırakıp Kasta­ tır. Ama Rıfat İlgaz, Adapazarı’nda hastalan­ monu Muallim Mektebi’ne geçer. Kastamonu’ mıştır. Ciğerlerini üşütmüş, ciğerleri su topla­ BİR UZAK YERDEN GELDİM da o yıllarda, Kurtuluş Savaşı'nda çok büyük mıştır. Rikkat hanım, onu yalnız bırakmamıştır. hizmetler vermiş bir gazete çıkmaktadır: Açık Soğuk bir odada ona bakmaktadır. Durumu Molla Demirel'in şiirleri Söz. Rıfat İlgaz, bu gazetede yazılar ve şiirler giderek ağırlaşır. İstanbul'a gider, Yakacık Sa- yazmaya başlar. Öğretmen Okulu'nun son sı­ natoryumu’na yatar. Onu, 5 numaralı odaya nıfındayken, Milli Eğitim Bakanı Mustafa Neca­ yatırırlar. 5 numaralı odaya, ölümü bekleyenler "...Denebilir ki, Demirel’in şiirlerinin ti ile ünlü şair Faruk Nafiz, Kastamonu'ya gelir­ yatırılır. Rıfat İlgaz, bunu anlamıştır. Ama o, ana ekseni ve doğrultusu, onda bitip ler. Mustafa Necati’yle Faruk Nafiz'in gelişleri­ yaşama direncini hiçbir zaman yitirmemiştir. tükenmek bilmeyen sevgi ve barıştır. ni haber veren sayıda, Rıfat İlgaz'ın 'Sazını Kendisine acıyarak bakanlara, gülümseyerek, İnsanlar arasındaki sonsuz kardeşlik­ Çalana’ adlı bir şiiri çıkmıştır. Bu şiir, Faruk "Önce bu beş numaradan, sonra da sanator­ tir. Bir de yer yer kendini duyuran Nafiz'in dikkatini çeker. Şairiyle görüşmek is­ yumdan çıkacağım." der. Onun ırasındaki ge­ yurt özlemidir." ter. Rıfat İlgaz'ı öğretmenler odasına çağırtır, leneksel direnç ve yaşama gücü, tüm bu olay­ onunla görüşür. Herkesin önünde onu kutlar. larda, ayrıntılı biçimde görünüyor. Bu direnci­ Rıfat İlgaz'ı 1936'lara taşıyan şiirler, ‘Sazını Ça­ ne, bir de açıksözlülüğünü eklemek gerekir. Genel Dağıtım: lana' gibi bireysel duyarlıklar taşıyan şiirlerdir. Doğru, açıksözlü, sakınmayan bir insandır o. TOPLUM KİTABEVİ Hatta, birçoğunda bireyci duyarlıklara bile rast­ Ahmet Kutsi Tecer, CHP'nin sanat ve kültür Zafer Çarşısı, Yenişehir/Ankara lanır. politikasını, resmi görüşe göre yönetiyor. Parti­ Bütün bunlara karşın, onun kişiliği, bireyci nin resmi görevlisi ve Urfa Milletvekili olarak tutumlara dayanıklı değildir, öğretmen okulu­ Ülkü dergisinin başına getirilmiştir. Rıfat İl­ nun son sınıfında, kötü çıkan yemekler için iki gaz,Rikkat hanımın İstanbul’a atanmasını sağ­ arkadaşıyla birlikte yönetim aleyhine bir hare­ lamak amacıyla, Ankara'ya gelir ve hocası Ah­ 24 halk deyimlerini, deyişlerini şiirin dokusuna siyken mizah öyküleri yazmıştır. Kastamonu'da lira ücretle çalışmaya başlamıştır. Gerçek ga­ sokmaya başlamıştır. Yukarıda bir bölümünü çıkan Çalçene gazetesine verdiği mizah öykü­ zetesi, Celal Bayar’ın İzmir konuşmasını ya­ aldığımız "Baba" şiirinde, bu yeni dil örgüsü leri, bugün bile severek okuyabileceğimiz tür­ yımladığı için kapatılır. Rıfat İlgaz işsiz kalır. çok iyi görülüyor. ‘Ak akça kara gün içindir' dendir. O zamanlar, mizahın şiirde de kullanı­ Ankara'ya gelerek yeniden öğretmen olur. Bo- atasözünü, çok usta biçimde yerleştiriyor şiiri­ labileceğini düşünmemiştir. İkincisi, yeni dene­ ğazlayan'a atanır. Orada, Zoraki Tabip'i Türk- ne: "Kötü mü olurdu kara günler için." Halk yimlerdir. Yedi Meşale dergisini okurken, Sab- çeye uyarlar, ilk tiyatro çalışması budur. Bu deyişlerine, şiirsel bir yük yüklüyor. Olduğu ri Esat’ın mizah öğelerini görmüştür. Ne ki, sırada, Demokrat Parti’nin İstanbul Milletvekili gibi alsa kuru, didaktik bir anlatım çıkacak or­ Sabri Esat’ın mizah öğesi, bir fantazidir. Rıfat Kenan Öner, Meclis’e bir önerge vererek eski taya. 1940'tan sonra yazdığı şiirlerde, ulus ve İlgaz, bu şiirleri okuduktan sonra, şiire mizah Milli Eğitim Bakanı Haşan Ali Yücel’in komü­ yurt sevgisi azalmamıştır. Ancak yeni bir içerik öğesinin sokulabileceğini anlamıştır. Ancak o, nist olduğunu ileri sürmüştür. Meclis’teki tar­ kazanmıştır onda. Ulusalcılık, bir baskı aracı hiçbir zaman fantazi ile yazını birleştirmemiştir. tışmalarda, Kenan Öner, Haşan Ali Yücel'in olarak kullanılmıştır uzun süre. 1940'tan sonra, Mizahın ciddi bir iş olduğunu bildiği için, miza­ komünistleri koruduğunu, bu arada Rıfat İlgaz' Rıfat İlgaz bunun farkına varmıştır işte. Rusçuk hı şiirine eleştirel bir nitelikte katmıştır. Kısası, ı da Boğazlayan'a atadığını belge olarak ileri Köftecisi’nde tanıdığı yeni dostları, onun in­ mizah onun şiirinde bir üslûp olarak ve eleştiri sürer. Rıfat İlgaz, bir dilekçeyle mahkemeye sanlara bakış açısını değiştirmiştir. Meyhanenin öğesi olarak vardır. 1941'de, Yürüyüş'te yazdı­ başvurarak kendisinin Reşat Şemsettin Sirer yeni müşterileriyle birlikte, yeni duyarlıklar ka­ ğı bir yazıda, sanatçının işlevini toplumcu bir tarafından atandığını kanıtlar. Reşat Şemsettin zanmıştır, kentli halkın bunalımlarını, sıkıntıları­ ölçekte görüyordu: "Sanatçı, her şeyden önce, Sirer, büyük bir telaşa kapılarak durumu araş­ çevresini, toplumunu kavrayabilecek ileri bir nı öğrenmiştir: tırır, İlgaz’ın dilekçesinin doğruluğunu anlar, ilk düşünce sistemine sahip olmalıdır." 1943’te, ilk iş olarak da, İlgaz’ın görevine son verir. Bu "Günümüzü gün etmek iç in / Şöyle bir şiir kitabı Yarenlik yayımlanır. Pertev Naili Bo- tahkikat sonucu Rıfat İlgaz'ın görevine son ve­ demlenelim deriz/ Dert olur meyhanenin ka­ ratav, Sabahattin Ali ve Muzaffer Şerif Başoğlu rildiğinde, Rıfat İlgaz Milli Eğitim Bakanlığı'na zanç vergisi/ Garson Nuri'nin nüfustaki iş i/ gibi önemli bilim adamlarının ve sanatçıların bağlı Valdebağ Sanatoryumu’nda hasta olarak Tatlı tarafından açmak isteriz/ Söz demez do­ övgülerini kazanan bu kitabından sonra, Rıfat yatmaktadır. Ciğerlerinden kan gelmektedir. laşır/ işten elçektirilmesine dayanır/ Dokuz İlgaz yaşamını kalemiyle kazanacaktır. Çünkü Öğretmenliğine son verildiği için hastahaneden nüfuslu gümrükçünün’ Milli Eğitim Bakanlığı, kitabından dolayı şairi­ de çıkarılır. mize disiplin cezası vermiştir. Bu disiplin ceza­ Bundan böyle işçi, küçük esnaf, işinden sına kılıf olarak da, Heybeli Sanatoryumu'nda RIFAT İLGAZ'IN SANATINDA ÖNEMLİ BİR edilen memur onun şiirinin yaşayan gereçleri yattığı bilindiği halde, görevine zamanında AŞAMA olmuştur artık. Bu şiirlerde bireysel duyarlık tüm başlamadığı gerekçesi bulunmuştur. Rıfat İl­ derinliğiyle yerli yerinde kalırken, bireyci duyar­ gaz, Heybeli'den çıkınca, Rikkat hanımdan ay­ Hastahaneden kovulan Rıfat İlgaz, çok zor lık çekip gitmiştir. Halkın konuşma diliyle yara­ rılmıştır. Karısından ayrılış nedeni, çok İnsanî durumda olmasına karşın, yaşama savaşımı tılan bu yeni duyarlık, ölçüden ve uyaktan kur­ bir gerekçeye dayanır. Ciğerleri iyice berbattır. verir ve iş arar. O sırada, Marko Paşa çıkmak­ tulup özgün deyişe olanak sağlayan serbest Mikrop saçmaktadır. Hastalığı karısına da bu­ tadır. O dergiye girer. 1947’de, Yaşadıkça adlı koşuğa kaymıştır. İnce alaylı, siyasal iktidarın laştırmak istemez. şiir kitabını çıkarır. Sabahattin Ali’nin Sırça üstüne varan, laf kıtlığı çekmeyen, laf kıtlığında 1944’te Sınıf adlı yapıtını yayımlar. Kitap Köşk adlı öykü kitabı da o basımevinde dizil­ Orta Asya’dan konuşmayan bir yeni duyarlığa toplatılır ve şairi altı aya mahkûm edilir. 19 mektedir. Sırça Köşk kitabındaki "Kurtla Kuzu" varıyor. "Orda Asya'dan konuştuk laf kıtlığın­ Mayıs 1944'te, Milli Şef İsmet İnönü, verdiği adlı öyküdeki Rıfat, işte bizim Rıfat İlgaz'dır. da" dizesinden yakalayıp Rıfat İlgaz'ı altı ay söylevle yönetimin yumuşayacağı izlemini ve­ Sırça Köşk, Yaşadıkça ve Reşat Enis'in Toprak içeri atarlar. Hapishanede yattığı günlerde, ve­ rir. Rıfat İlgaz, buna dayanarak polise teslim Kokusu, aynı anda yayıma girer. Yayıma gir­ rem depreşir yeniden. Ama kimse ilgilenmez. olur, cezasını çeker ve çıkar. Bu sırada, Aziz dikleri anda da Bakanlar Kurulu Kararı ile top­ Büyük bir dirençle, altı ayın geçmesini bekler. O Nesin Cumartesi adlı bir magazin dergisi çı­ latılırlar. karmaktadır. Rıfat İlgaz, bu dergiye 'Hastahane içerdeyken, Sait Faik çevresine topladığı Yaşadıkça, Rıfat İlgaz’ın sanatında önemli gençlerle, Uyanış'ta eskiyi bitirmeye çalışır. Mektupları' adlı röportajlarını gönderir. 13 Şu­ bir aşamadır. Tek boyutlu bir estetik yapı yeri­ bat 1946 günü, bu dergiden ilk beş lira yazı Nurullah Ataç, kendisine başvuran Sait Faik’e, ne, estetik aralıkları olan bir yapıya kavuşmuş­ parasını alır almaz, Haseki Hastahanesi’nde "Rıfat İlgaz’ı da alın aranıza, o zaman tasfiyeyi tur artık. Gerçeğin tek boyutlu yansımalarını ikinci çocuklarını doğurmak için yatan karısını tamamlarsınız." der. Sait Faik de, "Öyleyse al­ bırakmış, onları tek boyutlu bir biçimle değil, ziyarete gider. Bir kilo portakal almıştır. Hasta- dık gittil" diye yanıtlar. Hapisten çıkar çıkmaz, karşıtı da olan bir olgu olarak yansıtmıştır. haneye vardığında, karısının koynunda kızları Heybeliada Sanatoryumu'na yatar. Tevfık İs­ Bundan böyle, bu yapı, tüm şiirlerinde görüle­ mail, onu çok iyi tedavi eder. Ö da, Ankara’da Yıldız'ı bulmuştur cektir: Rıfat İlgaz bu günleri yaşarken, yönetim çıkan Varlık dergisine, Oluş'a, Çığır1 a ve Ulus' çoğulcu demokrasiye geçme kararı vermiştir. un sanat sayfasına şiirler, yazılar yetiştirmeye ‘Sessiz sedasız göçtün aramızdan/ Ne Adliye müfettişliğinden emekli Esat Adil, Türki­ başlar. Bu şiirlerinde, ince bir alay görülür. ölümün geçti gazeteye/ Ne dokuz göbek so­ ye Sosyalist Partisi’ni kurmuş ve parti organı Onun, şiirine mizah sokma isteğini iki açıdan yun." olarak da Gerçek adlı bir gazete çıkarmaya düşünebiliriz. Her şeyden önce, mizahı sevi­ başlamıştır. Rıfat İlgaz, bu gazetede ayda yüz yor. Kastamonu İlköğretmen Okulu öğrenci- Bu dizeler imgesiz, lirizmi silkeleyen, ölçü­ süz ve uyaksız Garip şiirinden farklıdır. Halkın yaşamını, halkın duyarlığıyla vermeyi yeğleyen bir biçimi yakalamaya çalışıyor. İmgeyi tümüyle yıkmıyor. Biçimi de tümüyle yadsımıyor. Şiirin bunlarla yazılacağını biliyor. Ne ki, yaşanma­ mış bir durumun da şiirinin yazlamayacağı kanısındadır. Durum şiirine yöneliyor denilebi­ lir.

’Yoklama defterinden öğrenmedim sizi/ Benim haylaz çocuklarım!:/ Sınıfın en devam­ sızını/ Bir sinema dönüşü tanıdım,/ Koltuğun­ da satılmamış gazeteler/ Dumanlı bir salon­ da,/Kendime göre karşılarken akşamı,/Nane şekeri uzattı en tembeliniz./ Götürmek istedi küfesinde/ Elimdeki ıspanak demetini/ En dalgını sınıfın.’

Bu dizeler, eğitim sistemimizdeki dramla birlikte, çok ince bir lirizmi de taşıyor, Lirizm bir içtenlikse, İlgaz'ın lirizmine sınıfsal bir içtenlik diyebiliriz. Karşıtı olan olguları saptayarak bir durumu yansıtıyor. Durumu yansıtmak, onun estetik aralıklarında büyük bir önem kazanıyor. Dikkat edilirse, artık gerçeği yakalarken, karşıt­ lıklardan yola çıkıyor. Hababam Sınıfı dizisin­ de, öykülerinde, Bizim Koğuş’ta yakaladığı gerçeklik, bu yolla yakaladığı toplumsal ger­ çekliktir. Karadeniz'in Kıyıcığında (1969), Ka­ rartma Gecelerin de (1974) yakaladığı gerçek­ 25 ler de bu türdendir. Bu yapıtları romandır. ğını bilmektedirler. Toplumsal bağnazlığı etki­ Ama, Rıfat İlgaz'ı asıl ele veren sanatı şiiridir. RIFAT İLGAZ İÇİN leyen dinsel inancı da bu yüzden körüklemek­ OLGUN BİR BİLEŞİM tedirler. SABAHATTİN ALİ: Verem, toplumsal bir hastalıktır. Yoksullu­ "Kimini vurguncu yaptı bu savaş/ Kimini ğun yaygınlaşmasıyla o da yayılır. İkinci Dünya "...Onun asıl kudreti ferdilikten kur­ karaborsacı/ Laf olur diye dost çayı içmeyen­ Savaşı'nın getirdiği yokluklar, sıkıntılar, açlıklar tulup cemiyetin malı olabilmesinde, ler/ Mahkemelik oldular rüşvet yüzünden/ veremin yayılmasına yolaçmıştır. Rıfat İlgaz kendi küçük dünyasındaki bütün şahsî Gaz fişi ekmek karnesi derken/ Kimler karış­ da, bir üşütmenin sonunda, bu hastalıktan meselelerin sosyal mahiyetini kavra­ madı İd piyasaya" kurtulamamıştır. Verem, onun hem ölüm te­ masında ve bunları bir üçüncü şahsın masını, hem de toplumsal acıyı bilinçli biçimde bitaraflığı ile anlatabilmesindedir." (Yurt UMUDUN ŞAİRİ yorumlamasına yolaçmıştır. insansal olanla ve Dünya, Nisan 1943) toplumsal olanın olgun bir bileşimini yaratmış­ tır. 1942’de Yürüyüş'te "Şiire Dair" adlı yazısın­ BEHİCE BORAN: Rıfat İlgaz’ın bütün bu karamsar gerçeğe da, bu düşündüklerimizi, çok bilinçli biçimde karşın çizmek istediği görüntü karamsarlık de­ aradığını, kendi şiirini çok bilinçli bir biçime "...Rıfat İlgaz kendisine mahsus bir ğildir. Karamsar gerçekten, bilinçli bir durum oturttuğunu söylüyor: "Resim, müzik sanatında edası olan, şuurlu veya şuursuz taklit­ yaratmak ister. 0, umudun şairidir. Umut'un olduğu gibi, edebiyatın da bünyesine tesir ten uzak, müstakil şahsiyetli bir şair toplumsal gücünü unutmamıştır hiçbir zaman. eden dini telakkiler, yerini zamanla daha başka olarak beiiriyor. Yazılarında gösteriş, şu Gelecek günlere, insanın bireysel mutlulukları-, endişelere bırakmıştır. Beşeri ve içtimai keli­ veya bu olmak iddiası yok. Yakından nı yaşama olanağını bulacağına inanmaktadır. meleriyle vasıflandıracağımız bu endişeler, son bildiği, içten duyduğu mevzuları, kendi Bir yazısında, sanatın geleceğin umudunu iki asır içinde, edebiyata daha fazla hakim ol­ hayat tercrübelerini işliyor. Rıfat İlgaz beslediğini söylemektedir. Sanatın işlevinin, in­ muş ve bilhassa roman janrında büyük örnek­ halk şairi, köy şairi olmak gayretinde sanların umudunu güçlendirmek olduğunu bil­ ler vermiştir." Bu yazıdan anlaşılıyor ki, ona değil, fakat kendisi halktan olduğu, diriyor genç sanatçılara, "ideal bir cemiyetin göre şiir, beşeri ve toplumsal değerleri, estetik halkla beraber yaşadığı, duyduğu için meselesizliği içinde, sevgilimin siyah saçlarını aralıklar içerisinde yansıtır. 1942'den sonra, ve sanatının da ehli olduğu için şiirle­ ihmal edemeyeceğimi, şimdiden, cesaretle Türkiye'nin gerçeklerini yansıtan şiir de anti-fa- rinde temiz, güzel bir dil, halkın dili be­ söyleyebilirim." şist şiir olabilirdi. Çünkü, nazi ideolojisi, Türki­ liriyor." (Adımlar, Mayıs 1943) 78 yaşındaki bu delikanlının sorunsuz bir ye'de belirli ve etkin bir yer bulmuştu, ikinci toplum özlemini, genç kuşakların gerçekleştir­ Dünya Savaşı yıllarında, nazilerin geçici zafer­ PERTEV NAİLİ BORATAV: melerinden başka ne istenebilir? Kara saçları leri tüm Avrupa'da telaş ve korku yaratırken, omuzlarından su gibi dökülen, alyanak, kara Türkiye’de şövenistler, ırkçılar siyasal iktidara "...Rıfat İlgaz bize ispat ediyor ki her göz kara kaş bir yârin kucağında uyumak onun yönelik propagandalarına ağırlık vermişler, hadise, en küçüğü, en ehemmiyetsizi hakkıdır. Ama öyle görünüyor ki bizler, şimdilik Gökbörü, Özdeyişler, Çınar vb. dergiler çıkar­ bile şiirin mevzuu olabilir. Yeter ki bunu maktadırlar. Bunlara İslam ideolojisini de kata­ söyleyecek dili bulabilelim... Rıfat İlgaz’ yurdumuzun serin topraklarında yatacağız. rak yandaş olmaya çalışan Büyük Doğu hare­ ın şiirlerinde vakanın gerçekliğindeki "Öğretmeni tanımadan jandarmayı ve polisi keti de boy vermiştir. Siyasal İktidar ise, resmi ağırbaşlı ve sade, çıplak realizmi bulur­ öğrenen, cezaevindeki babasına sigara götü­ görüşü, Halkevlerinin çıkardığı Fikirler (İzmir), sunuz. Kin, gayz, nefret yok... Belki bi­ ren" çocukların gerçeğini yaşarken, umudu ya­ İstanbul (İstanbul) ve Ülkü (Ankara) dergileriyle razcık alay var. Onun şiirlerinin asıl ör­ kında göremeyiz. Ama aydınlık geleceğin bizim dengelemeye çalışıyordu. Bu iki güç arasında, güsünü sevgi ve merhamet teşkil edi­ olduğunu da biliyoruz. Böyle olmasa, Rıfat II- yurtsever, ilerici ve devrimci kesim Oluş, Yürü­ yor." gazların ne önemi kalırdı? yüş, Yeni İnsan, Yeni Adam, Yurd ve Dünya, Sokak vb. dergilerde, halkımızı bilinçlendirme­ ye çalışıyorlardı. Rıfat İlgaz, işte bu bilinçle, antifaşist bir şiirin nasıl kotarılacağım düşünü­ Soruldu ekmek karnesi/ Doğuma bakarak/ Asım Bezirci yordu. Böyle bir şiir, her şeyden önce, halkın Daha uygun buldular ölümü/İzin çıktı gömül­ yaşadığı gerçekleri, karşıtlarıyla anlayabilece­ mesine’ ğini düşünerek yazılabilirdi. Halk, karşıtları gör­ NURULLAH ATAÇ dükçe bilinçlenebilirdi. "Kuş Misali" adlı şiirinden alınan bu dizeler­ de, İkinci Dünya Savaşı’ndaki kıtlık, ölümden "Yarın çeltik fabrikası/ işbaşı çalamaz/Ar­ önce düşünülen ekmek karnesi acı bir duru­ tık uyandıramaz çalsa d a / Yediyüz Tosyaliyi mun saptanmasıdır. Artık bu şiirlerde imge uykudan" azalmış, betimlemeler törpülenmiş, espri hafif­ Yaşamı, kişiliği, eleştiri kuramı lemiş, yoğunlaşma başlamıştır. ve yöntemi ile Burada, ölüm-yaşam karşıtlığını vurgula­ Onun şiirlerinde ypğun işlenen temalardan Eleştiri ve eleştirmen üstüne yazıları makla birlikte, toplum içinde yaşamanın so­ birisi de özgürlüktür. Özgürlük, karşıtı olan tut­ * rumluluğunu da anlatmaktadır. "Tosya Zelze­ saklıkla ya da temel hakların kısıtlanmasıyla İnceleme-derleme-kaynakça lesi" adlı bu şiirinde, köylülerin ve işçilerin kar­ belirtilir: şı karşıya bulundukları durumu saptıyor: Geliştirilmiş ikinci basım "Doğrudur dağıldığı esir pazarlarının/ Tek "Yaver yine pirinçleri taşıyor Kaleoğulları' forsa kalmadı kalyonlara çakılı/ Roma sirkle­ VARLIK YAYINLARI nın/O çoktan unutmuştur,/ Uç gündür enkaz rinde atılmıyor köleler/ Aç aslanların ağzına/ altında beklediğini,/ Ara sıra hatırlayacaktır,/ Çoktan yerle bir ettiler BastiTi/ Kenar mahalle­ Gündeliğini verenlerle/Aynı kazandan yediği­ le r/ özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boyla­ ni." rında/ Ne Taif'desin ne Magosa zindanında/ Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın/ "Hamasat Hollanda’dan bir ses Bu dizeler onun; bilirkişi raporlarının lehine Kasidesi'ni/ Seviyoruz her zamandan fazla olmasına ve yargıçlardan birinin, özellikle de Fikret'i/ Yeni anlaşıldı mânası "Millet Şarkısı­ SEVDAM KARALARA duruşma yargıcının muhalefetine karşın, yine nın/Aynı "Sis'tir memleketin üzerindeki" de mahkûm olmasına yolaçmıştır. SALDI BENİ "Bu Da Bir özgürlük Şiiridir" adlı şiirinden ÖLÜM TEMASI ÖNEMLİ aldığımız bu dizeler, onun tarihsel birikimini, Kâmil Aydemir'in şiirleri karşıtları kullanmadaki ustalığını, halka ulaşa­ Rıfat İlgaz’ın şiirlerinde ölüm teması çok bilecek bir dili çok iyi seçtiğini göstermektedir, "Gerçekliğin uç noktasında gezinir­ önemli bir yer alıyor. Ama bu tema, yazınımız özgürlüğe karşı olanların kimler oldukları, top­ ken bile, bu atmosferde, yüreği, için çok ayrı bir önem taşır, ölüm temasını lumsal gerçeğe dayalı olarak onun şiirlerinde uzaktaki yurdunun yaşamsal nabzıyla işleyen tüm şairler, ister ölümden korksunlar, çok açık biçimde yansıtılmıştır. Toplumsal ya­ ister korkmasınlar, ölümün kendisini ya da ya­ birlikte atıyor. Soluk soluğa birlikte şamdaki karşıtlıklar da sömürücülerle sömürü­ yaşıyor sevinçleri ve acıları." rattığı boşluğu anlatmışlardır. Oysa Rıfat İlgaz, lenler arasındadır. Sömürenler, bizim toplu- ölümün kendisini çok önemsemiyor, ölümün mumuza göre bir nitelik gösterirler. Sermaye arkasında kalanların durum'u ilgilendirir onu: birikimi yeni yeni yapılacağından, özgürlüğe Genel Dağıtım: karşı olanlar ilkel bir yapı gösterecektir. Dinci­ "Sekiz aylık çocuk bu kadar yaşarmış/ ler, lümpen burjuvazi ve işbirlikçiler, özgürlü­ TOPLUM KİTABEVİ Dört gün yaşadı/ Çok bilmiş insanlar gibi/ ğün kendileri için çok tehlikeli bir sınıf yarata­ Zafer Çarşısı, Yenişehir/Ankara Gitti sabaha ka rşı// Haber verince bekçiye/ cağını, işçi sınıfının örgütlenmesine yolaçaca- 26 rıfat ılgaz: mizahın ve hayatın ustası

sulhi dölek

B i r kitabevinin açılışında kitaplarını im­ pıtlardan biri olan Hababam Sınıfı Rıfat İlgaz'ın Bizim Koğuş ya da öteki adıyla Pijamalılar’ zalamaktadır yazarımız. Açılışı yapmış olan değil mi? Ya da sözgelimi düpedüz eğlenceli da Rıfat İlgaz, 1950'li yılların bir -ya da birkaç - Celal Bayar da, alt katta dinlenmektedir. Şaka­ birer öykü olan AttiİH!, Beğenmedin mi? ve verem hastanesine tanıklık etmektedir. Olayla­ cı bir okur Hababam Sınıfı'nı alır, imzalasın benzerlerinde acılar nereye gizlenmiş? rın içinde yaşayan, ama çok ön plana çıkmak diye Rıfat İlgaz yerine eski Cumhurbaşkanı’na Rıfat İlgaz, öykü ve romanlarıyla toplumu- istemeyen bir anlatıcıdır. Bu kitapta öncelikle, götürür. Bayar burun büker; "Bari ciddi bir muzun kırk yıllık bir döneminin panoramasını insanı "hasta" eden sağlık hizmetlerinin, çıkar­ kitap olsaydı," der. vermiştir. Acı da, neşe de hayatın içinde bu­ cı doktorların, umursamaz görevlilerin, devletin Ülkemizin egemenleri mizahı pek ciddiye lundukları oranda yansımıştır bu panoramaya. ilgisizliğinin bir eleştirisini buluruz. Yine de İl­ almazlar sözde. Oysa yasal kovuşturmalar, Rıfat İlgaz’a sorunsuz bir toplum verilseydi, gaz, toplumun başka kesim ve alanlarını iğne­ sözleriyle düşündüklerinin birbirini tutmadığını kendisinden başka türlü bir mizah beklenebi­ leme fırsatını yakaladığında oku hedefe gön­ apaçık göstermektedir. Rıfat İlgaz’ın yazar ve lirdi. (Gerçi bu da, şu günlerde ateşli ateşli dermekte bir an duraksamaz: "Kapıya bir taksi vazıişleri müdürü olarak Sabahattin Ali ve Aziz tartışılan "acısız arabesk" türünden bir tuhaflık çağırdı arkadaş. Giderdin, gitmezdin derken Nesin’le birlikte içinde bulunduğu, uğruna olurdu ya, ayrı konu.) bir kan daha başladı. Elime bir gazete tutuş­ hapse giriş çıktığı Markopaşa hareketi, bunun Rıfat İlgaz, çoğunlukla kişisel deneyim ve turdular. Tam içine tükürülecek bir gazeteydi. örneklerinden yalnızca biridir. Markopaşa der­ gözlemlerinden yola çıkar. Durum komiğini Hem gidiyor, hem tükürüyordum." gisi tek parti dönemindeki muhalif tutumuyla hayatın içinden, gerçekçi rastlantılardan ve ça­ Renkli kişilikleriyle ölümün eşiğinden haya­ Demokrat Partfnin iktidara gelişinde katkıda tışmalardan yakalar. Sözgelimi ’in ta bakan hastalar, bize kara mizah için bir tanım bulunmuştur ama, Demokrat Parti daha yöne­ daha sık yaptığı gibi kurgusal, yapay ya da gösterir gibidirler. Öyle ya, acıların arasından time geçtiği günden itibaren aynı mizahçıların alegorik diyebileceğimiz durum ve konumları ışığı yakalama çabası olarak tanımlanamaz mı ensesinde boza pişirmeye başlamıştır. pek kullanmaz. Simgesel anlatıma hemen hiç kara mizah? Ve acaba bütün çabalara karşın Nedeni çok uzakta aramamak gerek. Ger­ başvurmaz. Söyleyeceğini dolaysız, kestirme­ toplumun çok yavaş değiştiğini görmek mi­ çek mizah, doğası gereği güçsüzden yanadır. den, açık seçik söyler. Yazdıklarının hemen zahçının yazgısı mıdır ki, otuz yıl sonra hâlâ Benim de bulunduğum bir toplantıda Rıfat İl­ tümü özyaşamsaldır. Belki hemen altını çizmek ülkemizde sağlık kurumlan çok yetersizdir ve gaz'ın şu sözlerle dile getirdiği gibi: gerek, hiçbiri de benmerkezci değildir. hâlâ içine tükürülecek gazeteler az değildir? ‘Yan tutma niteliği vardır mizahın. Biri şu Mizahçı yanı, ağırlıklı olarak öykülerinde ve Şimdi, Rıfat İlgaz’ın öyküleri arasında kısa taraftandır, biri bu taraftandır. Birinin güldüğü­ ilk dönem romanlarında belirgindir. Kimi ro­ bir gezintiye çıkıp rasgele duraklarda birer iki­ ne öbürü gülemez, ağzı kapanır, yüzü mahke-. manları ise, yine özyaşamsaldır ama, pek mi­ şer saniye duralım. Sosyal Kadınlar Partisi"nde me duvarına döner. Biz sandalyesi çekilenden zah romanı sayılmazlar. Örnekse Karadenizin kuracakları örgütün bayrağına oklava mı yoksa yana mıyız, sandalyeyi çekenden yana mıyız?" Kıyıcığında (1969), Karartma Geceleri (1974’de sütyen simgesi mi koyacaklarında bile anlaşa­ Kimileri mizahı ciddiye almaz görünmeye yazılmıştır ama, İkinci Dünya Savaşı’nın son mayan "tuzu kuru" kadınlar sonunda saçsaça çalışırlarsa da, topluma damgalarını vuran mi­ yıllarını ve ülkemize, ülkemiz aydın ve sanatçı­ başbaşa gelip kavgalarını ayırmaları için er­ zah yazarları, uğraşlarını hep çok ciddiye al­ sına etkilerini Rıfat İlgaz’ın tanıklığıyla anlatır.) keklerden medet umarlar. İki Tanık'ta, büyük mışlardır. Rıfat İlgaz bunların öncülerindendir. Sarı Yazma (1976; Rıfat İlgaz’ın öğretmenlik Onun, yukarda değindiğim toplantıdaki şu bir düzenbaza kazık atmayı başaran bir küçük yaptığı 40’lı yılların bir kesiti) ve Yıldız-Karay el düzenbaz anlatılır. Para Bankada öyküsünde, sözlerini aktarmadan geçemeyeceğim: (1981 Madaralı ve 1982 roman paranın gölgesinin bile para kazanmaya yetti­ "Mizah yazarı sözü, beni bir yerde bıktırdı armağanları) sayılabilir. ğini, kâğıt zamlarıyla bir gecede zenginler ya- da. Yahu ben mizah yazarı olmaktansa hika­ Rıfat İlgaz’ın mizah romanları (Hababam ratılıverdiğini görürüz. Sucuk'da devrin yetkili­ yeci, romancı, şair, köşeyazarı olmak isterim. Sınıfı -1959, Bizim Koğuş-1959, Meşrutiyet si, aklına esiverir, denize bakan yasak bölge­ Bir mizah yeteneğim varsa bu türlerin içinde Kıraathanesi - 1974) disiplinli bir roman yapı­ göstereyim. Çünkü bir tavırdır, tutumdur, dav­ deki çorak tarlada turistik tesis kurulmasını sı içinde işlenmekten çok, bir dizi skeç ya da emr der. Tarlanın garip sahibi kazançlıdır ama, ranıştır mizah. Yani topluma, hattâ doğaya mizah öyküsünün peşpeşe sıralanmasından aradaki uyanıklar ondan çok daha fazla kaza­ bakma biçimidir. Benim eğer bir hünerim varsa oluşmuş gibidir. Hemen her bölüm, bağımsız nırlar. Kefil Olur musun?’daki siyasi suçlu ce­ iyi bir hikayeci, iyi bir romancı, iyi bir köşeya- bir öykü gibi açılıp gelişir ve çoğunlukla vurgu­ zasını çekmiş, salıverilecektir. Ancak, bir kefil zarı olmakla öğünürüm. Mizahçı olmakla lu bir sonla biter. Bütünlüğü sağlayan öğeler; gerekmektedir. Yüksek rütbeli bir polis sandığı öğünmek ayrı iş. (...) Eğer ben rahatça ömrü kitaplarda anlatılan olayların geçtiği yer (birinde billah şiir yazabilseydim, kitaplarım toplatılma- iyi giyimli kişinin yardımını ister. Oysa bu adam bir yatılı okul, birinde bir verem hastanesi, bi­ genel gözetim altında tutulan bir dolandırıcıdır. saydı, belki mizah yazarı olarak çıkmayacaktım rinde bir kahvehane) ve demirbaş kişilerden orta yere." Günlük imza için gelmiştir. Donkişot İstanbul’ (birinde öğrenci, öğretmen ve okul görevlileri; da, DP’nin çöküş dönemini eleştiren naif bir Biraz kara mizah örneği gibi görünse de, birinde hastalar, doktorlar ve hastane görevli­ şair Rıfat İlgaz’ı kovuşturanlara teşekkür borç­ öyküdür. Uyanık filmcileriyle, bitirimleriyle, sur­ leri; birinde kahvenin ilginç müdvimleri) olu­ da eşek kesenleriyle, yozlaşan İstanbul'u alaya luyuz galiba. Mizahçı Rıfat İlgaz’ı bize kazan­ şur. Sözkonusu romanların yapısal özelliğin­ aiır. Öykünün sonunda ünlü şövalye varını yo­ dırdıkları için. de, başlangıçta dergiler için bölüm bölüm ya­ ğunu kumarda yitirip bir de hapse düşer. Pa­ Ferit Öngören, İlgaz’ın güldürme amacı zılmış olmalarının payının bulunduğu düşünü­ ris'te Bir Sürgün, gönüllü kaçışlarını sürgün gütmediğini, acı duygulara değindiğini,insan­ lebilir. diye yutturmaya ve ülkeyi uzaktan yönetmeye ları neşelendirmekten çok onlara kendi tatsız Rıfat İlgaz’ın en ünlü yapıtı Hababam Sınıfı çalışan, her çağda rastlanabilen sahte aydın deneyimlerini aktarmaya çalıştığını öne sürü­ (sonradan birçok kez sahneye ve sinemaya tipinin yergisidir. Yolda Giden'deki muhalif öğ­ yor. Ben bu genellemeye katılmıyorum. Rıfat uygulanmıştır) yazarın kendi okul yıllarının bir retmenin sürgünlüğü ise gerçektir ve ölümün­ İlgaz toplumun acı deneyimlerine tanıklık izdüşümünü verir. Belki de en kaygısız yıllarının den sonra bile bitmez: Zavallının mezarı dur­ eden, kişisel olarak güç koşullardan geçmiş yansıması olduğu için, yapıtlarının arasında en madan ordan oraya nakledilir. Bence en sıcak bir yazardır. Ama bir mizah yazarıdır! Yazdıkla­ az buruk olanı sayılabilir. Hicvin keskinliği pek Rıfat İlgaz öykülerinden biri olan Kurtarın Beni' rının kimileri insanı acı acı gülümsetir, kimileri yoktur burda; varsa bile, kahkaha ve hoşgörü­ de alınyazısı gibi kendine yapışan eski pardö- de kahkahalar attırır. Çoğu düşündürür, ama nün şalıyla yumuşatılmıştır. Toplum, ancak ya­ hepsi, şöyle ya da böyle, değişen ölçülerde süden bir türlü kurtulamayan, ondan nefret tılı okul yaşantısına yansıyabildiği ölçüde yeril- eder hale gelen bir dargelirli anlatılır. güldürür. Türk insanını en çok güldürmüş ya­ miştir. 27 SÖYLEŞİ

ferit öngören: "rıfat ılgaz’ın yaşamı mücadele ve direniştir"

• Türk mizah tarihi üzerine çalışmalar dergicilik yaptığı yıllar mizah edebiyatımı­ yaptınız. Bunları yayınladınız. Rıfat İlgaz'ın zın çok etkin olduğu bir dönem. Özellikle Türk mizahı içindeki yerini de değerlendir­ Marko Paşa dergisiyle verilen mücadele... diniz. Hababam Sınıfı adlı yapıtına özel bir -Marko Paşa olayını, mizah tarihi önem verdiğiniz görülüyor. Rıfat İlgaz adı araştırması için incelerken, 1956 yılında şu sizde öncelikle neleri çağrıştırıyor? notu düşmüşüm: ’ Bunlar birer mizah şö­ -Rıfat İlgaz denilince kulağımda bir valyeleri. İsmet Paşa’ya karşı Marko Paşa’ ezgi başlar: ’ İlgaz Anadolunun sen yüce nın şövalyeleri. Millî şefin otoritesi önünde bir dağısın." Hüzünlü olan, çok güzel olan, Celâl Bayar’ın gıkı bile çıkmazken, bu deli­ çakırkeyf bir gülümseme. Belki isim ben­ Kak Yıl Önce kanlılar tam bir demokrasi mücadelesi veri­ zerliği, belki de yalnızlığı. yorlar. Hem de nasıl bir çarpıcı mücadele. Rıfat İlgaz da öğretmenliği elinden alın­ Vardiya usulü hapse giriyorlar. Biri çıkarken mış bir öğretmen. Türkiye’de tasdiname Kırk Yû Sonra biri giriyor.’ almış öğrenci kadar, okulundan uzaklaştı­ Onlar mücadelesini yaptı. Demokrat rılmış öğretmen vardır. Onun için, uzaklaş­ Partililer Meclis’e girdiler. Tek ve savaşçı tırılmış bir öğretmenin öğrencilerinin cıvıltı­ insanlar. Adeta birer samuray. Celâl Bayar larını, öteki öğretmenleri, okul ortamını öz­ • Rıfat tlgaz çok yönlü bir sanatçı. Mi­ bu demokrasi öncülerine teşekkür etmedi. lemenin, bir sevgiliye hasret gibi, duman zahçılığı kadar şairliği de önemli. Şairliğiy­ Tam tersine, üstlerine gitti. Millî şefi bile duman tüten bir şiiridir Hababam Sınıfı. Bir le öbür nitelikleri için neler diyeceksiniz? bunaltan bu hiciv ustaları, yarın bana da senfonidir. -Rıfat İlgaz önce bir şair, sonra hika­ saldırırlarsa ne yaparım korkusuyla onları Bir öğretmen kaybettiği öğrencilerinin baş hedef olarak gösterdi. cıvıltılarını mı anıyor, evet. Bir öğretmen yeci. Mizah hikâyelerinde de şiir tüter. Nite­ kim, hikâyelerinde duyulan burukluk, onun Ben Rıfat İlgaz’ı tanıdığımda püfür pü­ uzaktan uzağa öğrencilerini yaşama mı für hapishane kokuyordu. Hiç övündüğünü hazırlıyor, evet. Ben bu yorumlarımı 1959 şairce bakışından kaynaklanır. Gözlemle­ yılında yapmıştım. Aradan otuz yıl geçmiş. rinde, betimlemelerinde şiir ağırlığı belir­ ve dövündüğünü görmedim. Marko Paşa İlkokuldan üniversiteye kadar on beş sınıf gindir. olayından kendisine büyük paylar çıkarma­ var. Ama bir de Hababam Sınıfı var. işte bu Oysa şiirlerinde mizahın yeri yoktur. Di­ dı. Oldu bir şeyler deyip geçti. Bir araştırma sınıftan kimse Rıfat İlgaz’ı çıkaramaz, kuru­ zelerinde hicvin şimşekleri sık sjk çaksa hazırladığımı görünce, o günleri bir bir an­ da, yazdıkları mizahî şiir değildir, ilgisi bile cusudur. lattı. Tuttuğum notlar rahmetli Mim Uyku- Rıfat İlgaz bir tek eseri ile dünya klasik­ yoktur. Bu nedenle Rıfat İlgaz bence önce suz’un anlattıklarına uygun düşüyordu. leri arasına girmesini bildi. Eğer o eserini şairdir. Hababam Sınıfı'ndan en son tatlı ko­ Avrupa’da yazmış olsaydı, bütün dünya Onun portre karikatürünü yaparken ça­ medyenler mezun oldular. Hababam Sınıfı çocukları Hababam Sınıfı'nda okuyor ola­ tık kaşlarını hiciv gücüne, çakır bakışını şii­ üstüste filme alınınca, Veşilçam yetenekli, caktı. Türkiye TRT eliyle Hababam Sınıfı'nı rinin tadına, çaktırmadan gülümsemesini genç komedyenler kazandı. Avrupa ölçeğinde bir dizi yapsaydı, dünya de mizah anlayışına benzetmiştim. Yaşamı hep mücadele ve direniştir. O çocuklarından sınırsız sempati toplardı. • Rıfat İlgaz’ın mücadele adamı olarak bir ufuk şairidir.

İlgaz, yukarda sıraladîğım sayısız rakibin yanı- Rıfat İlgaz'ın bize sunduğu panoramanın tutumun ne olduğunu gösterir. Verilen ipuçla- sıra hastalıklar ve kazalarla da güreş tutagel- resimleridir bu öyküler. Bunlarda hemen he­ rıyla gerçeklere varılabilir. (...) Çabam, bozuk miş bir pehlivanımızdır. Artık genç sayılmaz, men her toplumsal çıbanın iğnelenip deşildiği­ düzenin köküne doğru gitmek, beni saran seksenine merdiven dayamıştır. Ama hayat ni görebiliriz. Fırsatçı gazete sahipleri (Bizim olayların nedenlerinde, kendi tanıklığımı sap­ boyu yediği ve çektiği elenseler alabildiğine Patron), gösterişçi sosyete (Yılbaşını Nerde tamaktır. Bir bakımdan da sanıklığımı..." güçlendirmiştir onu. Rıfat İlgaz’ı değerlendire­ Geçireceksiniz?), işsizlik (Bekçi Kadrosu), da­ Son sözcüğün altını, adetim olmadığı halde bilmekten çok uzak olan bu kısa yazıyı, bir lavereci işadamları (Benim Değil Senin), geri ben çizdim. Çünkü bu sözcükte, Rıfat İlgaz’ın kalmışlık (DevAdımlarla), yozlaşmış yöneticiler kitabın arkasından aldığım kendi sözcükleriyle mizahtaki ustalığının da önüne geçen onurlu zenginleştirmek istiyorum: (Bir Makam Packard’ı Anlatıyor), ve hemen ve sorumlu bir aydın tavrının yattığına inanıyo­ hemen her toplumsal çarpıklık, tutarsızlık... ’Benim istediğim mizah, uyuşturup yatıştı­ rum. İçinde yaşadığımız toplumun bu durumda ran bir mizah değil, tedirgin eden türdendir. Bu olmasının suçuna hepimizin ortak olduğumuzu İşte Yusuf Ziya Ortaç’ın Bizim Yokuş’ta, tür mizah, olumsuz olayları, yararsız kişileri, ’ Pehlivan yapılı bir adamdır, giydir kispeti sal hatırlatıyor Rıfat İlgaz. Hayata kuşbakışı değil, görüşleri konu edinse bile, izleyene olumlu­ hayatın içinden bakarak! Kırkpınar meydanına!" diye tanımladığı Rıfat nun, yararlının, doğru_davranışın ve sağlam 28 rıfat ılgaz’ın çocuk romanları

gülsüm akyüz

Rıfat İlgaz’ın çocuklara duyduğu sevgi, on­ "Yoklama defterinden öğrenmedim sizi,/ be­ kendi çektiği sıkıntıları çekmesin diye, iş yerini lara kıyamama özelliği, Bacaksız’ın serüvenle­ nim bay faz çocuklarım!/ Sınıfın en devamsızı­ Cide’ye taşıyıp köy çocukları için pansiyonlar, rini anlatırken kendini sık sık ele verir. Bacak­ nı bir sinema dönüşü tanıdım,/ koltuğunda okullar yapmayı görev bilir. Köyündeki gele­ sız, karpuzu elinden kaçırıp babasını kızdırdı­ satılmamış gazeteler.../ Dumanlı bir salonda/ neksel tören ve kutlamalara katılır; onların se­ ğı, kamyonu kullanıp ortalığı ayağa kaldırdığı kendime göre karşılarken akşamı,/ nane şe­ vincini, coşkusunu paylaşır. Kuşkusuz, toplu- halde, yazar ne yapıp eder Bacaksız’ın dövül­ keri uzattı en tembeliniz.../ Götürmek istedi mumuzda bu nitelikleri taşıyan, böylesi kişilerin mesini önler. Bu durumda çocuklar, büyükle­ küfesinde/ elimdeki ıspanak demetini/ en sayı çok azdır. Rıfat İlgaz’ın, kahramanını bu rinden genellikle dayak yerler, ama yazar ço­ dalgını sınıfın!/ İsterken adam olmanızı/ ço­ çok az sayıdaki kişilerin arasından seçmesi cukların dövülmesinden yana değildir. Bu tav­ ğunuz semtine uğramaz oldu okulun/ palto, bence rastlantısal değildir. Yazar, olumlama rını da, sözle değil romanın kurgusu içinde ayakkabı yüzünden.' yöntemini kullanarak çocuklara olumlu örneği olayların gelişimiyle belirtir. Ancak, gerçek ya-, göstermekte, onları olmalarını istediği biçimde şamda olaylar hep böyle olumlu bir biçimde Çocuklar, Rıfat İlgaz’ın her zaman duyarlık yönlendirmeye çalışmaktadır. Ancak bunu ya­ sürüp gitmez, her işin sonu tatlıya bağlanmaz. kaynaklarından biri olmuştur. Belki de en du­ parken bir zorlamaya da gitmemiştir. Yalnızca Yaşam acımasızdır, özellikle yoksullara karşı. yarlı olduğu konulardan biri. Bunda yazarın olumlu örneği ve olayı göstermekle yetinmiş, Bacaksız Bahri bu acımasızlıklarla okul yaşa­ öğretmen oluşunun; işini, insanları, çocukları kararı çocuklara bırakmıştır. Yapıtlarında anılar mında sık sık karşılaşır. Okul müdürü, zengin seven bir öğretmen oluşunun büyük bir etkisi ve yakın çevresindeki kişilerin yaşanmışlıkla­ çocuğu Ferit Derler’i oturtmak için onu sırasın­ var. Bu etki sanatçının şiirlerinde ve öteki ya­ rından yola çıkması onu biyografik roman ya dan kaldırıp arka sıralara oturtur. Düşündükle­ pıtlarında da kendini gösterir. Rıfat İlgaz bunu da anı-roman çizgisine düşürmez kanımca. rini açıkça söylediği için, ona kâğıt toplatıp şu dizelerle dile getirmiştir: Yazar, özelden yola çıkarak geneli yakalamaya tahta sildirir. Yeni gelen bayan öğretmense, çalışmıştır, olay ve kişileri anlatırken. "Kendim­ ‘SINIF'ın ozanıyım m im li/ HABABAM SINI- bozkurt sözcüğünü sol eliyle yazdığı için, boz- den söz açsam bile çevremi ön plana alırım. Fl'nın yazarıyım ünlü,/ Kim ne derse desin,/ kurt rozetinin iğnesiyle elini kan içinde bırakır, Hep çevreyle ilgiliyimdir. Çevremdeki insanları Çocuklar için yazdım hep.' soğukta bahçeye çıkma cezası verir. - sorunlarıyla birlikte - tanımak isterim. Onların Rıfat İlgaz’ın çocuklarla doğrudan ilişkisi Görüldüğü gibi, Rıfat İlgaz’ın çocuk ro­ çelişkilerini, yaşama güçlüklerini, umutlarını, öğretmenlikle başlar, öğretmenlik, çocukları manlarında olumsuz tipler de vardır. Üstelik bu tasarılarını yansıtmaya çalışırım" diyor Rıfat İl­ yakından tanımasını, onlarla olumlu ilişkiler tipler eğitimcidir, öğretmendir. Bu yüzden on­ gaz sanat anlayışını anlatırken. Bu anlayışı, kurmasını sağlar. Duyarlığını çocukların yaşam ları hoş görmez, yaptıklarını bağışlamaz yazar. Bacaksız'ın Başından Geçenler dizisindeki koşullarına, çocukça düşlerine, isteklerine yö­ Bu kişilerin olumsuz tutum ve davranışlarını romanlarında da kendini göstermektedir. Bu neltir. Onları önemser, küçücük mutluluklarını sergileyerek tepkisini açığa vurur. Okulda, dizinin kahramanı Bacaksız Bahri de mühendis yakalar dizelerinde: çevrede, toplum içinde yaşanılan gerçekleri "Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki.../U- Necat gibi Cide’lidir. Ne var ki, yaşam koşulları sergilerken, pek çok şeyden yoksun olan Ba­ çurtmayı seviyorlar sözgelişi,/Bir havalandı mı onların Cide’den İstanbul’un bir kenar mahal­ caksız ve arkadaşlarının birbirlerine olan sevgi uçurtmaları/ Daha da güzelleşiyorlar./ Mavi­ lesine göç etmelerine neden olmuştur. ve dayanışmalarını da göstererek umut ve güç liklerde gözleri / özgürlüğü yaşıyorlar / uçurt­ "Cide’den yeni gelmişlerdi, evlerinde eşya verir çocuklara. Bacaksız’ın kasabın çocuğuyla malarla birlikte." adına hiçbir şey yoktu. Memlekette neleri varsa yapacağı yarış öncesi, arkadaşlarının onu ça­ İçinde, büyük bir insan ve çocuk sevgisi satmıştı babası. Parasıyla işte bu Külüstürü lıştırması, sürekli onunla aynı kaygıyı ve coşku­ vardır. Bu sevgi, toplumcu gerçekçi sanat an­ almıştı. Kazandığı para onun onarımına yetmi­ yu paylaşması bu dayanışmanın en iyi örneği­ layışıyla birleşince, ortaya Rıfat İlgaz’ın yapıtla­ yordu." dir. rının ortak özelliği çıkar. Yazarın bu özelliği, Aile İstanbul’a göç etmiştir, ama yine güç­ lükle geçinebilmektedir. Yerleştikleri mahalle­ çocuk romanlarında da net biçimde görülebil­ DİL VE ANLATIM mektedir. Bunu, çocuk romanlarında işlediği de; kendileri gibi, çoğu köyden, kasabadan göç etmiş, yaşamını güçlükle sürdürebilen konuları ve kişileri inceleyerek daha iyi görebi­ Rıfat İlgaz, çocuk romanlarında da, öteki yoksul aileler bulunmaktadır. Ailelerin yaşam liriz. yapıtlarında olduğu gibi son derece yalın bir koşulları oldukça güçtür, evlerine suyu çeşme­ dil kullanmıştır. Sıcak, insanı sarıveren akıcı bir KONU VE KİŞİLER den taşımaktadırlar. anlatımı vardır, özellikle Bacaksız’ın Başından Bu mahallenin bir parçası olan Fesleğen Geçenler dizisinde; çocuklar arasındaki diya­ Rıfat İlgaz’ın çocuk romanlarında da, öteki Sokağı’nın çocuklarıysa, yaşamın kendilerine loglar, kullanılan sözcükler, yakıştırmalar, takı­ yapıtlarında olduğu gibi öz yaşamından, yakın sunduğu yoksunlukları da sevinçleri de aynı lan lakaplar son derece yerli yerine oturmuş­ olgunlukla karşılamaktadırlar. Fesleğen Soka- çevresinden izlenimler, yaşanmışlıklar geniş tur. Zorlama yoktur. Bunda yazarın çocuklara ölçüde yer almaktadır. Yazar, doğum yeri olan ğı’nın çocukları, köyden yeni gelen Bahri’yi sevgiyle yaklaşması kadar, onları yakından Cide’ye, oradaki dostlarına, hemşerilerine bü­ kısa sürede kabullenip ona Bacaksız lakabını gözlemleyip tanıması da etken olmuştur ka­ yük bir değer biçmektedir. Bu değeri, hemen takıverirler; kısa, çelimsiz, çarpık bacaklarına nımca. Rıfat İlgaz bunu şöyle açıklamaktadır: her romanında buranın adını anarak, roman bakarak. Bacaksız Bahri kısa boyuna, çelimsiz "Çok küçük yaşta öğretmenliğe başla­ kişilerini buradaki tanıdıkları arasından seçerek bacaklarına ve bedence tüm gelişmemişliğine mam, ilkokulun ilk sınıflarında çocuklarla arka­ karşın cin gibi zeki ve sevgi dolu bir çocuktur. açıklıkla belirtir. Kanımca doğup büyüdüğü, ilk daşlık kurmamı da sağlamıştır. Yani çocuklarla Zekidir, yaratıcıdır, yardımseverdir. Arkadaşı eğitimim aldığı Cide’ye karşı duyduğu vefa ilişkim genç yaşımda başlamıştır. Böylece ço­ Hapşırık Gülten’i su taşırken görünce, çeşme­ borcunu ve sevgiyi bu biçimde dışa vurmakta­ cukların yaşamına karıştım. Onların beğenileri­ den evlerine kadar hortum takmayı akıl etmesi dır. Tıpkı, çocuklar için yazdığı Kumdan Betona ni, özentilerini, serüvenci yanlarını yakından bu pratik zekasının bir ürünüdür. Sevgi dolu­ romanındaki mühendis Necat’ın, yıllar sonra izledim." dur. Bu sevgiyi, tabakçıdan almayı çok istediği gidip Cide’ye yerleşmesi ve oradaki insanlar Gerek bu izlenimler, gerek yazarın sanat kutuyu aldıktan sonra Gülten’e armağan ede­ için çalışması gibi. Necat tipi, son derece anlayışı ve gerekse çocuklara duyduğu sevgi, rek dışa vurur. Hatta, mahallenin bütün çocuk­ olumlu bir kişiliktir. Okuma hevesiyle yanıp tu­ ortaya birbirinden güzel on iki çocuk romanı tuşan, bulunduğu koşulları zorlayan sabırlı, ça­ larına kaçak sigara sattırıp onların karakola çıkarmıştır. Özellikle Bacaksız’ın Başından Ge­ lışkan ve azimli bir köy çocuğudur. Belirlediği düşmelerine yol açan Rasim Şenpazar’a bile çenler dizisinde ulaştığı anlatım ve diyalog gü­ amaca ulaşabilmek için hiçbir özveriden ka­ kıyamaz. Dürüsttür Bacaksız, kendisinin olma­ zelliği, sürekli yenilenme ve arayış içinde oldu­ çınmaz (gündüz badanacılık yapar, gece okula yan paraya el sürmez. Dürüsttür; arkadaşlarına ğunu göstermektedir. Dizinin sürdürülmesinin gider). Amacına ulaşıp iyi bir mühendis olunca Boğaz Köprüsü’nü görmeden gördüm diye ya da benzer başka dizilerin oluşturulmasının da, yetişme koşullarını unutmaz, geride bıraktı­ anlattığı için sıkıntı duyar, içten içe kendisiyle çocuklar için bir kazanım olacağı düşüncesin­ ğı insanlara sırt çevirmez. Oradaki çocuklar, hesaplaşır. deyim. 29 rıfat ılgaz için kaynakça

asım bezirci

RIFAT İLGAZ'IN ESERLERİ Yayınları daş Kitaplar, Cem Yayınevi / İstanbul, 1983, -Keş, İstanbul, 1972, Sınıf Yayınları Can Yayınları ŞİİR: -A l Atını, İstanbul, 1972, Sınıf Yayınları -Bacaksız Tatil Köyünde, İstanbul, -Yarenlik, İstanbul, 1943, Sebat Matbaası -Hababam Sınıfı Baskında, İstanbul, 1980, Arkadaş Kitaplar, Cem Yayınevi / İstan­ İstanbul, 1946, Stad Matbaası / İstanbul, 1972, Sınıf Yayınları bul, 1985, Can Yayınları 1988, Çınar Yayınları -Hababam Sınıfı Uyanıyor, İstanbul, -Bacaksız Sigara Kaçakçısı, İstanbul, -Sınıf, İstanbul, 1944, Devrim Kitabevi 1972, Sınıf Yayınları 1980, Arkadaş Kitaplar, Cem Yayınevi / İstan­ -Yaşadıkça, İstanbul, 1948 -Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, İstanbul, bul, 1983, Can Yayınları -Devam, İstanbul, 1953, Kutulmuş Mat­ 1975, Yeni Büyük Dağıtım Yayınevi -Bacaksız Paralı Atlet, İstanbul, 1981, baası -Rüşvetin Alamancası, İstanbul, 1982, Arkadaş Kitaplar, Cem Yayınevi / İstanbul, -Üsküdar'da Sabah Oldu, İstanbul, Yalçın Yayınları / İstanbul, 1988, Çınar Yayın­ 1983, Can yayınları 1954, Tan Matbaası ları -Küçükçekmece Okyanusu, İstanbul, -Soluk Soluğa, İstanbul, 1962, Tan Mat­ -Çalış Osman Çiftlik Senin, İstanbul, 1983, 1988 Çınar Yayınları baası 1983, 1988 Çınar Yayınları -Karakılçık, İstanbul, 1969, öncü Kita­ -Apartıman Çocukları, İstanbul, 1984, -Sosyal Kadınlar Partisi, İstanbul, 1983, Çınar Yayınları bevi 1986, Çınar Yayınları - Uzak Değil, İstanbul, 1971, May Yayın­ -Hoca Nasrettin ve Çömezleri, İstanbul, 1984, Çınar Yayınları ları ROMAN -Güvercinim Uyur mu?, İstanbul, 1974, -Hababam Sınıfı, 1957, 1958, Dolmuş OYUN: Doyuran Matbaası / İstanbul, 1984, Çınar Ya­ Mizah Yayınları / İstanbul, 1959, Gar Yayınları - Hababam Sınıfı, İstanbul, 1967, Ak Kitabe­ yınları / İstanbul, 1962, 1964, 1965, 1966, 1968, vi / İstanbul, 1982, Yalçın Yayınları -Kulağımız Kirişte, İstanbul, 1983, Çınar 1971, 1972, 1976, 1980, Ak Kitabevi / İstan­ -Karadenizin Kıyıcığında, İstanbul, Yayınları bul, 1987, Çınar Yayınları 1965, Türkiye Basımevi -Bütün Şiirleri (1937-1983), İstanbul, -Bizim Koğuş, İstanbul, 1959, Nurgök -Hababam Sınıfı Uyanıyor, İstanbul, 1983, Adam Yayıncılık Matbaası / İstanbul, 1964, Tekin Yayınevi / -Ocak Katırı Alagöz, İstanbul, 1987, Çı­ İstanbul, 1969, Ülkü Yayınları / “Pijamalılar" 1972, Sınıf Yayınları / İstanbul, 1975, Yeni Bü­ yük Dağıtım Yayınevi nar Yayınları adıyla, İstanbul, 1973, Sınıf Yayınları / İstan­ bul, 1984, 1988, Çınar Yayınları -Hababam Sınıfı Baskında, İstanbul, HİKAYE: -Karadenizin Kıyıcığında, İstanbul, 1972, Sınıf Yayınları / İstanbul, 1976, Yeni Bü­ -Radarın Anahtarı, İstanbul, 1957, Düşür 1969, Cem Yayınevi / İstanbul, 1984, Çınar yük Dağıtım Yayınevi / İstanbul, 1985, Çınar Yayınevi / İstanbul, 1982, Yalçın Yayınları Yayınları Yayınları -Don Kişot İstanbul'da, İstanbul, 1957 / -Meşıutiyet Kıraathanesi, İstanbul, -Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, İstanbul, 'Palavra" adıyla, İstanbul, 1972, Sınıf Yayınları 1974, Doyuran Matbaası / İstanbul, 1988, Çı­ 1971, Osmanbey Matbaası / İstanbul, 1973, / "Palavra' adıyla, İstanbul, 1982, Yalçın Ya­ nar Yayınları Sınıf Yayınları / İstanbul, 1975, Yeni Büyük yınları -Karartma Geceleri, İstanbul, 1974, Ye­ Dağıtım Yayınevi / İstanbul, 1986, Çınar Ya­ yınları -Kesmeli Bunları, İstanbul, 1962, Tan ni Gür Matbaası / İstanbul, 1983, Yazko Ya­ Matbaası yınları / İstanbul, 1983, Çınar Yayınları -Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı, Hababam -Nerde O Eski Usturalar, İstanbul, -Sarı Yazma, İstanbul, 1976, Altın Kitap­ Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Uyanıyor, (üç 1962, Tan Matbaası / İstanbul, 1982, Yalçın lar / İstanbul, 1984, Çınar Yayınları oyun), İstanbul, 1981, Sosyal Klasikler / İstan­ Yayınları / İstanbul, 1988, Çınar Yayınları -Yıldız Karayel, İstanbul, 1981, 1982, bul, 1982, Yalçın Yayınları -Saksağanın Kuyruğu, İstanbul, 1962, Yalçın Yayınları Tan Matbaası / İstanbul, 1982, Yalçın Yayınla­ -Hababam Sınıfı İcraatın İçinde, İstan­ FIKRA: rı bul, 1987, Çınar Yayınları -Nerde Kalmıştık, İstanbul, 1984, Çınar Ya­ -Şevket Ustanın Kedisi, İstanbul, 1965, yınları Hüsnütabiat Matbaası ÇOCUK ROMANLARI: -Cart Curt, İstanbul, 1984, Çınar Yayın­ -Geçmişe Mazi, İstanbul, 1965, Tan -Halime Kaptan, İstanbul, 1972, Yeni ları Matbaası Büyük Dağıtım Yayınları / İstanbul, 1982, Ör­ -Garibin Horozu, İstanbul, 1969, Öncü gün Yayınları ANI: Kitabevi / İstanbul, 1982, Yalçın Yayınları -Kumdan Betona, İstanbul, 1976, 1978, -Yokuş Yukarı, İstanbul, 1982, Adam Yayın­ -Altın Ekicisi, İstanbul, 1972, Sınıf Ya­ 1979, Arkadaş Kitaplar, Cem Yayınevi cılık / İstanbul, 1987, Çınar Yayınları yınları -Bacaksız Kamyon Sürücüsü, İstanbul, -Kırk Yıl Önce, Kırk Yıl Sonra, İstanbul, -Palavra, İstanbul, 1972, Sınıf Yayınları / 1977, 1980, Arkadaş Kitaplar, Cem Yayınevi / 1986, 1987, Çınar Yayınları İstanbul, 1982, Yalçın Yayınları / "Don Kişot İstanbul, 1983, Can Yayınları İstanbul’da" adıyla, İstanbul, 1957 -öksüz Civciv, İstanbul, 1979, 1980, -Tuh Sana, İstanbul, 1972, Sınıf Yayınla­ Okul Sesi Yayınları rı -Cankurtaran Yılmaz, Ankara, 1979, Kül­ RIFAT İLGAZ’LA İLGİLİ YAYINLAR -Çatal Matal Kaç Çatal, İstanbul, 1972, tür Bakanlığı Yayınları / İstanbul, 1983, 1988, Sınıf Yayınları / İstanbul, 1988, Çınar Yayınları Çınar Yayınları (Antoloji, ansiklopedi, sözlük ve edebiyat tarih­ -Bunadı Bu Adam, İstanbul, 1972, Sınıf -Bacaksız Okulda, İstanbul, 1980, Arka­ leri dışında kalan kitaplar.) 30 KİTAPLAR: Altınkaynak, Hikmet: Edebiyatımızda 1940 Ku­ şağı, 1977, s.132148 Balcıoğlu, Semih-Öngören, Ferit: 50 Yılın Türk Mizah ve Karikatürü, 1973, s. 185-195 Bezirci, Asım: On Şair On Şiir, 1971, â.41-52 Bezirci, Asım: İkinci Yeni Olayı, 1986/ s.144-145, 198, 206, 208, 213, 232 Bezirci, Asım: Sabahattin Ali, 1979, s.42-43,53 Bezirci, Asım: Şairlerimizin Diliyle Barış, 1987, s.138-139 Bezirci, Asım: Rıfat İlgaz, 1988 Birsel, Salâh: Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu, 1976, s.121-122, 138, 204 Boratav, Pertev Naili: Folklor ve Edebiyat, II, 1982, s.426-429 Dinamo, Haşan İzzettin: İkinci Dünya Savaşın­ dan Edebiyat Anıları, 1984, s.60-61, 115, 140 Fethi Naci: İnsan Tükenmez, 1982, s. 12 Kabacalı, Alpay: Türkiye'de Yazarın Kazancı, BİLEMEYECEKLER 1981, s .118 Köklügiller, Ahmet-Minnetoğlu, İbrahim: Şair Geride kalanlara ne bırakacağım, ve Yazarlarımız Nasıl Yazıyorlar, 1975, Çocuklarıma, s.207-208 Mehmed Kemal: Acılı Kuşak, 1987, s.118-125 Onların da çocuklarına? Mutluay, Rauf. Bende Yaşayanlar, 1977, s. 139 Necatigil, Behçet: Düzyazıları, l-ll, 1983, s.178, Olsa olsa 417,430 Karadeniz’den payıma düşeni... Nesin, Aziz: Cumhuriyet Döneminde Türk Mi­ Beş on evlek yer gökyüzünden. zahı, 1973, s.350, 357 Nevzad Sudi: Küllük Anıları, 1987, s.87 Ne vermek istedimse sağlığımda, Nutku, Özdemir: Dünya Tiyatrosu Tarihi, 1985, Ne veremedimse, s 306 381 Gizlenip kaçışlardan. Ortaç, Yusuf Ziya: Bizim Yokuş, 1966, s 294-297 öner Kemal: Sevgi Yazıları, 1986, s. 141-142 Biliyorum bu yüzden önertoy, Olcay: Cumhuriyet Dönemi, Türk Ro­ Yokluğumu çekmeyecekler, man ve öyküsü, 1984, s. 176-179 Hep yaşıyormuşum gibi gelecek onlara Öngören, Ferit: Cumhuriyet Dönemi Türk Mi­ Biraz ötelerde, uzaklarda. zah ve Hicvi, 1983, s.240-252 özdemir, Emin: Türk ve Dünya Edebiyatı, Babamız diyecekler, dedemiz, 1980, s. 146, 151-152 Dur durak bilmezdi, özgen, Hilmi: Tarımda Sosyalizm, 1964, Dert nedir, tasa nedir bilmezdi... s.79-80 Taner, Refika-Bezirci, Asım: Seçme Romanlar, 1983, S.174-179 Neyi bildiğimi bilmeyecekler. Taner, Refika-Bezirci, Asım: Seçme Hikayeler, 1983, s.85-89 Toprak, Ömer Faruk: Duman ve Alev, 1968, Altınkaynak, Hikmet: ‘Karartma Geceleri*, Yan­ Duygulu, Behiç: "Sarı Yazma*, Edebiyat Cep­ s 84-86 hesi, 16 Ekim-15 Kasım 1979 Yetkin, Çetin: Siyasal İktidar Sanata Karşı, sıma, Temmuz 1974 Ekmekçi, Mustafa: ‘ Rıfat İlgaz Günleri", Cum­ 1970, s.128-142 Andak, Selmi: ‘ Rıfat İlgaz’dan iki Oyun* Cum­ huriyet, 17.11.1969 huriyet, 12.3.1984 Arolat, Ösman Saffet: "Yıldız Karayel*, Nokta, Ekmekçi, Mustafa: 'Öğretmenler Üstüne*, YILLIKLAR: Cumhuriyet, 28.11.1984 Alangu, Tahir: ‘ 1965'te Roman ve Hikâyemiz*, 23-29 Nisan 1982 Gerçek, Ahmet: "Rıfat İlgaz Yazarlığının Ellinci (Geçmişe Mazi), Varlık Yıllığı 1966 Bayar, Zühtü: *Uzak Değil önde*, Gelecek, Yılında*, Akşam, 25.5.1977 Doğan, Hızlan: "1969'da Şiirimiz*, (Karakılçık), Haziran 1971 Güvemli, Zahir: "Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı*, Varlık Yıllığı 1970 Benal, Alaattin: 'Çatal Matal Oyunu Üzerine*, Ordu İli Millî Eğitim Bülteni, Aralık 1972 Dünya, 18.11.1969 Mutluay, Rauf *1969’da Roman ve Hikâye­ Bezirci, Asım: ’ Rıfat İlgaz*, Papirüs, Aralık 1967 H.D.: "Yarenlik*, Yürüyüş, 25.3.1943 miz*, (Karadenizin Kıyıcığında), Varlık Yıllı­ Bezirci, Asım: 'Rıfat İlgaz’ın Şiirine Genel Bir Işık, Neclâ: *Son Yapıtı Üzerine Asım Bezirci ile ğı 1970 Bakış*, Milian, Haziran 1976 Konuşma*,■ in vivo, 1.7.1988 Mutluay, Rauf *1974'te Roman ve Hikâyemiz*, Bezirci, Asım: *40 Kuşağı Deyince*, Yazko So­ Kabacalı, Alpay: ‘Sabahattin Ali ve Rıfat İlgaz*, (Karartma Geceleri), Varlık Yıllığı 1975 mut, 8.7.1983 Milliyet Sanat, 1.6.1988 Mutluay, Rauf *1976'da Roman ve Hikâye­ Bezirci, Asım: ’Akımlar, Eğilimler, Şairler* Gös­ Kaya, Z.: ‘Sarı Yazma*, Cide Postası, miz*. (Sarı Yazma), Varlık Yıllığı 1977 teri, Mart 1985 26.2.1982 Özdemir, Emin: ‘ 1979'da Çocuk Edebiyatı­ Bilen, Mehmet Yaşar: "Rıfat İlgaz’ , Kıyı, Aralık Koparan, Ergin: ’ Karartma Geceleri*, Günü­ mız*, (Küçükçekmece Okyanusu), Varlık 1988 müzde Kitaplar, Mart 1984 Yıllığı 1980 Boran, Behice: ‘ Rıfat İlgaz Üzerine", Adımlar, özdemir, Emin: *1980’de Çocuk Edebiyatı­ Mayıs 1943 / Militan, Haziran 1976 Kutlu, Nâzım: ‘ Rıfat İlgaz*, Varlık, Mayıs 1988 mız*, (Bacaksız Sigara Kaçakçısı), Varlık Boratav, Pertev Naili: ‘ Rıfat İlgaz: Sınıf, Yurt ve Memet Fuat: 'Başarısızlıktan Yana*, Varlık, Yıllığı 1981 Dünya, 15.3.1944 15.2.1961 özkırımlı, Atilla: *1976’da öykü ve Roman*, Buyrukçu, Muzaffer: "Sarı Yazma ya da Bir Memet Fuat: ‘ Hiçbir Yasaya Dayanmadan*, (Sarı Yazma), Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığı Hayattan Sayfalar*, Günümüzde Kitaplar, Mart Politika, 14.4.1976 1977 1985 Mehmed Kemal: ‘ Pijamalılar*, Cumhuriyet, Uyguner, Muzaffer: ‘ 1974 Yılında Şiirimiz*, Çetin. Yalçın: "Kendi Kalemlerinden Yazarları­ 10.4.1984 (Güvercinim Uyur mu?), Varlık Yıllığı 1975 mız*, Yeni Gün, 17.11.1970 Mehmed Kemal: *Nerde O Eski Dergiler*, Çotuksöken, Yusuf ‘ Rıfat İlgaz’ , Güneş, Cumhuriyet, 10.6.1984 YAZILAR: 16.5.1988 Mutluay, Rauf ‘ Karadenizin Kıyıcığında*, Dev­ Ada, Ahmet: "Rıfat İlgaz’ın Şiiri*, Türkiye Yazı­ Derman, Hakan: "Rıfat İlgaz*, Düşün, Haziran rim, 9.12.1969 ları, Mart 1978 1986 Mutluay, Rauf: "Karartma Geceleri*, Cumhuri­ Akbal, Oktay: ‘Yarenlik, Vakit, 11.9.1945 Dinamo, Haşan İzzettin: "Karartma Geceleri*, yet, 26.9.1974 Akşar, Asım: "Yarenlik*, Harman, 1.4.1943 Yeni Ortam, 24.8.1974 Mutluay, Rauf *Sarı Yazma’ , Cumhuriyet, Aktı, Erol: ’ Klasiğe Evet, Ama Çağdaş Nere­ Dinamo, Haşan izzettin: 'Güvercinim Uyur 5.8.1976 de?*, TV’de 7 Gong, 8.1.1986 mu?*, Yeni Ortam, 8.10.1974 Muzaffer Tayyip (Uslu): "Rıfat İlgaz’ın Şiir Kita- 31 bı: Yarenlik’ , Karaelmas (Zonguldak), Ercan, Enver: "Rıfat İlgaz ile Söyleşi", Düşün, liyet, 28.12.1986 15.2.1943 Kasım 1984 Şahin, Osman: "Rıfat İlgaz’la Söyleşi", Aydın­ Onger, Fahir: "Kitaplar", İnsan, Mart 1943 Fatih, Mehmet: "74 Yaşında Dipdiri Bir Dimağ lık, 22.1.1980 Orhan Selim: "Rıfat İlgaz", Çorum Haber, ve Rıfat İlgaz", Barış, 16.1.1985 Uskan, Arda: "Rıfat İlgaz Yeşilçam’a Ateş Püs­ 16.3.1988 / Karaman’ın Sesi, 19.3.1988 / Güner, Semih: "Rıfat İlgaz ile Söyleşi", Günü­ kürüyor", Nokta, 14-20 Mayıs 1982 Anadolu, 5.6.1988 / Bartın, 21.6.1988 müzde Kitaplar, Şubat 1984 Taner, Mustafa: "Rıfat İlgaz’la Söyleşi", Döne­ Onger, Fahir: "Rıfat İlgaz’ın Kişiliği", Eylem, Hızlan, Doğan: "Bir Sanatçının 24 Saati, Rıfat meç, Ekim 1982 8.8.1965, 1.9.1965 İlgaz", Cumhuriyet, 20.8.1977 Yücel, Mehmet: "55. Sanat Yılında Rıfat İlgaz", Öz, Reha: "Kırk Yıl Sonra", Çerçeve(Cumhuri- Hızlan, Doğan: "Rıfat İlgaz", Cumhuriyet, Görünüm, 1982 yet), Ağustos 1986 26.8.1981 (...): “Rıfat İlgaz’la Konuşma", Başdan, Özbilgen, Füsun: "Hababam Sınıfı'nın Deba- Hızlan, Doğan: "Rıfat İlgaz ile Söyleşi", Göste­ 14.9.1948 bam Öyküsü", 1-4, Cumhuriyet, ri, Temmuz 1982 (...): "Rıfat İlgaz Konuşuyor", Yelken, 1.9.1962 29.7.1985-1.8.1985 Hızlan, Doğan: "Rıfat İlgaz İle", Cumhuriyet, (...): "Şiir Soruşturmasına Katılan Sanatçılar: Özdemirci, ilhan: "Dostla Konuşur Gibi, Rahat 16.8.1982 Rıfat İlgaz", Akşam, 6.11.1968 ve Ilık Şiirler", Cumhuriyet, 11.8.1983 İyem, Nuri: "Rıfat İlgaz ile Konuşma", Türk So­ (...): "İlgaz Çifti Yoğun Çalışma İçinde“, Yeni Özel, Siyami: "Güvercinim Uyur mu?", Kasta­ lu, 20.2.1968 Gazete, 9.9.1970 monu, 8.9.1976 Jülide Gülizar: "Rıfat İlgaz", Cumhuriyet, (...): 'Rıfat İlgaz", Yansıma, Haziran 1972 Sabahattin Ali: "Rıfat İlgaz ve Son Yirmi Yılın 23.8.1983 (...): ‘ Rıfat İlgaz’a Sorular", Yansıma, Mart 1975 Türk Şiiri", Yurt ve Dünya, Mart 1943 Karadoğan, Yaşar: "Yazın Ustalarıyla Söyleşi", (...): “Rıfat İlgaz’a Sorular", Vatan, 12-15 Eylül Sar, M. Ali: "Rıfat İlgaz Günlerinden Kesitler", Kıbrıs Postası, 1986 1975 Cide Postası, 1.2.1985 Onaran, M.Ş.: "Konuşma, Rıfat İlgaz’la", Türk (...): "Soruşturma", Sanat Edebiyat 81,1 Mayıs Savaşçı, Fethi: ‘ Rıfat İlgaz", Tiyatro 77, 1977, Dili, Haziran 1982 1981 sayı 41 özel, Siyami: "Rıfat İlgaz ile Hababam Sınıfı (...): "Adına Ödül Konan Rıfat İlgaz", Cumhuri­ Saydur, Mehmet: "Biz ve Yıldız Karayel", Kas­ Üzerine Bir Söyleşi", Kastamonu, 27.4.1978 yet, 28.6.1984 Özer, Çetin: "Cezaevinde Sanat, Sanatçıda tamonu, 9.8.1982 (...): "Rıfat İlgaz ile Geçmişten Günümüze", Selçuk, İlhan: "Hababam Sınıfı", Cumhuriyet, Cezaevi: Rıfat İlgaz" Sanat Olayı, Mart 1987 Pekşen, Yalçın: "Gördük Konuştuk", Cumhuri­ Günümüzde Kitaplar, Şubat 1985 24.5.1965 (...): "Hababam Sınıfı’nın Yaratıcısı Rıfat İlgaz", Selçuk, İlhan: "Hababam Sınıfı". Cumhuriyet, yet, 13.10.1984 Sefa, R.: "Rıfat İlgaz’la Söyleşi", Yazko Somut, Haftanın Sesi, 26.7.1985 31.1.1966 (...): "Söyleşi, Hababam Sınıfı Hayatın içinde­ 11.11.1983 Selçuk, ilhan: "Rıfat İlgaz’ın Kitapları", Cumhu­ dir", Martı Yayın Tanıtım, Eylül 1987 riyet 18.2.1984 Süsoy, Yener: "Rıfat İlgaz'la Tatil Sohbeti", Mil­ Selçuk, İlhan: "İnce Hastalık", Cumhuriyet, 11.1.1985 Selçuk, İlhan: "Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra", Cumhuriyet, 11.6.1985 Sezer, Sennur: "Yıldız Karayel", Yazko Edebi­ yat, Mart 1983 Sezer, Sennur: "Gerçekçi Şiirler Yıldızlardan da Söz Açar", Gösteri, Eylül 1983 ► Sezer, Sennur: "Bir Ozanın Portresi", Günü­ müzde Kitaplar, Mart 1985 Türkiye’ye hizmet etmek, Sezer, Sennur: "Yargılar Dergilerde Kalmasın", Hürriyet, 26.4.1988 Sönmez, Tekin: "İlgaz’ın Tipleri", Cumhuriyet, İş Bankası’mn 10.9.1977 Sülker, Kemal: "Cide’ye Çekilen Toplumcu Şa­ varlık nedenidir... ir Rıfat İlgaz", Edebiyat Cephesi, 16-29 Şu­ bat 1980 Sülker, Kemal: "Rıfat İlgaz", Sanat Edebiyat TÜRKİYE İŞ BANKASB 81, Kasım 1981 Sülker, Kemal: "Onuriu Yazarın Romanı", Gü­ naydın, 6.11.1984 Şener, Erman: "Çatal Matal Oyunu", Ses, 15.11.1969 Timuroğlu, Vecihi: "Rıfat İlgaz", Sanat Edebi­ yat 81, Şubat 1983 Tokatlı, Atillâ: "Anlı Şanlı Unutulmaz Bir Yazar: Rıfat İlgaz", May, 2.11.1967 Toprak, Bedirhan: "Kulağımız Kirişte", Varlık, Eylül 1983 Toprak, Ömer Faruk: "Rıfat İlgaz", İnkılâpçı Gençlik, 14.2.1942 Tüfekçi, Remzi: "Ustaların Ustası Rıfat İlgaz", Batı Karadeniz Ekspres, 8.10.1983 Ulunay, Refi Cevat: "Yarenlik", Tan, 11.2.1943 Uskan, Arda: "Hababam Sınıfı Müzikal Olunca Neler Oldu?", Nokta, 23-29 Nisan 1982 Y.Kenan: "Rıfat İlgaz", Ses, 2.3.1943 (...): "Y; ne Hababam Sınıfı", Kelebek/Hürriyet, Vadesiz Tasarruf 2.6.1982 Mevduatı Defteri

KONUŞMALAR, SORUŞTURMALAR: Altınkaynak, Hikmet: "Rıfat İlgaz Yetmiş Yaşın­ da", Sanat Olayı, Ocak 1982 Ay, Behzat: "Rıfat İlgaz ile", Militan, Haziran 1976 Cılızoğlu, Tanju: "Rıfat İlgaz’la Daday Ballıdağ Sanatoryumu’nda Romanımız Üstüne", İş Bankası’nda hesap açmak, Sanat Edebiyat 81, Ağustos 1981 Derman, Hakan: “60. Sanat Yılı, Rıfat İlgaz", tasarrufa İş Bankası güvencesini Düşün, Haziran 1986 katmaktır. Demirtepe, Ülkü: "Nasıl Yazar Oldular?", Gös­ teri, Mart 1984 Erbil, Leylâ: "Rıfat İlgaz’la Bir Konuşma", Dost, TÜRKİYE İŞ BANKASI Şubat 1966 32