T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ Yeni Çağ Tarihi Anabilim Dalı

OSMANLI YÖNETİMİNDE KIRIM (1600-1774)

DOKTORA TEZİ

Ömer BIYIK Tezi Hazırlayan

DANIŞMAN: M. Akif ERDOĞRU

İZMİR-2007

Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğüne sunduğum Osmanlı Yönetiminde Kırım (1600-1774) adlı doktora tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir şekilde hazırlandığını, tezimde yararlandığım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda gösterdiğimi onurumla doğrularım.

Ömer BIYIK

İÇİNDEKİLER Önsöz...... I Kısaltmalar ...... II Tablolar Listesi ...... IV Kaynaklar ...... X Giriş...... 1 Kırım Yarımadasının Tarihçesi...... 1

BİRİNCİ BÖLÜM İDARİ YAPI A) Kırım’ın Osmanlı Yönetimine Girmesi ve Bölgenin Coğrafi Sınırları’nın Belirlenmesi...... 12 1. Kefe Eyaleti...... 13 2. Kırım Hanlığı’nın Coğrafi Sınırları ve Hâkimiyet Sahası ...... 16 B) Kırım’ın İdari Yapısı...... 20 1. Kefe Eyaleti’nin İdari Birimleri...... 20 1.1. Mankub ...... 21 1.2. Suğdak...... 23 1.3. Kerş (Kerç)...... 24 1.4. Kefe...... 25 1.5. Taman (Ada-yı Şâhî) ve Yenikale...... 25 2. Kırım Hanlığı ...... 27 2.1. Teşkilat Yapısı ve Genel Özellikler ...... 27 2.1.1. Han ...... 28 2.1.2. Kalgay ...... 31 2.1.3. Nureddin...... 32 2.1.4. Feodal Beyler ...... 33 2.1.5. Şirin Sülalesi ...... 34 2.1.6. Saray ve Divân Teşkilatı ...... 35 2.2. Hanların Osmanlı Devleti’ndeki Konumu ...... 36 2.3. Atalık...... 38 2.4. Askeri Yapı ...... 40 2.5. Kırım Hanlığı’nın Dış İlişkileri...... 42 3. Kırım Hanlığı’nın İdaresindeki Kazalar...... 44 3.1. Bahçesaray ...... 45 3.2. Karasu, Küçük Karasu, Karasu Tamak ve Nısf Karasu...... 46 3.3. Akmescid ...... 49 3.4. Argın ...... 50 3.5. Nehr-i Alma ...... 51 3.6. Nehr-i Kaçi...... 52 3.7. Dib Tarhan ve Tarhan ...... 53 3.8. Boynak ...... 54 3.9. Buçla ...... 55 3.10. Burulca ...... 55 3.11. Çeterlik...... 55 3.12. Dib Çongar, Orta Çongar ve Çongar Kazaları...... 56 3.13. Çuyinci ...... 57 3.14. Dâir...... 58 3.15. Eski Kırım (Kırım-ı atîk) ...... 58 3.16. Ferahkirman (Or) ...... 59 3.17. Gözleve ...... 59 3.18. Karadil...... 60 3.19. Karakurt ...... 61 3.20. Kırım ...... 62 3.21. Mangıt ...... 62 3.22. Nehr-i Beşterek ...... 63 3.23. Nehr-i Bulganak...... 63 3.24. Nehr-i Kabartay...... 64 3.25. Nehr-i Salgır...... 64 3.26. Nısf Tamak...... 65 3.27. Olaneli...... 66 3.28. Ribat (Arbat) ...... 66 3.29. Sakal...... 67 3.30. Samarcık...... 67 3.31. Sultan (İçki)...... 68 3.32. Şeyh Eli ...... 68 3.33. Şirin...... 69 3.34. Taşlı Dere (Taşlı) ...... 69 3.35. Taşlı Bulga, Zaviye Kıpçak...... 70 3.36. Abdi Olan, Beş Kabak, Tepe Çokrak, Yaşdağ...... 71 3.37. Kırım Hanlığı’na Bağlı Kazaların Genel Durumu...... 71

İKİNCİ BÖLÜM TOPLUM: SOSYAL YAPI VE KURUMLAR A) Kırım’da Sosyal Yapı ...... 75 1. Kırım Toplumunun Etnik ve Dini Yapısı...... 76 1.1. Tatarlar ...... 76 1.2. Nogaylar...... 77 1.3. Çerkezler ...... 82 2. Müslüman Olmayan Topluluklar ...... 84 2.1. Rumlar...... 84 2.2. Ermeniler...... 86 2.3. Yahudiler...... 88 2.4. Kazaklar ...... 89 3. Köleler...... 90 4. Aile Hayatı ...... 95 5. Hukukî Yapı...... 104 5.1. Kadı...... 104 5.2. Darp, Cinayet ve Hırsızlık Davaları...... 108 5.3. Kayıp Mal Sahipliği ve Tamgalar...... 112 B) Şehir Hayatı...... 114 1. Bahçesaray Şehri...... 115 1.1. İbadethaneler...... 120 1.2. Kütüphane ve Kitaplar ...... 123 1.3. Çeşmeler ...... 127 2. Karasu Şehri...... 133 3. Gözleve Şehri...... 142 4. Kefe Şehri ...... 146 5. Akmescid Şehri...... 147 6. Kırım’da Şehirlerin Durumuna Toplu Bir Bakış ...... 147 C) Evkâf ...... 149 1. Vakıf Gelirlerinin İşletilmesi ...... 151 2. Para Vakıfları ...... 153 3. Vakıfların Denetimi ...... 155 4. Arslan Giray Döneminde (1748-1756/1767) Kırım’da Vakıf Kurumları.....157 5. Karasu’daki Vakıf Gelirlerinin Karşılaştırılması...... 165

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MALİ YAPI VE EKONOMİ A) Gelirler ...... 172 1. Hanlığın Gelirleri ...... 172 1.1. Kefe Mukataası ...... 173 1.2. Gözleve İskele Eminliği...... 175 1.3. Karasu Nâzırlığı ...... 176 1.4. Pençik Eminliği...... 176 1.5. Darphane Eminliği ...... 177 1.6. Tuzlalar (Memleha)...... 183 1.7. Diğer Gelirler ...... 183 1.8. Feodal Beylerin Gelirleri...... 185 2. Osmanlı Devleti’nin Gelirleri ...... 185 2.1. Vergiler ...... 186 2.2. Kefe Gümrüğü...... 188 2.3. Tapu-yı Zemin Resmi ...... 192 2.4. Cizye ...... 193 2.5. Vergilerin Toplanması ...... 194

B) İktisadi Sektörler ve Üretim...... 195 1. Tarım...... 195 2. Hayvancılık ...... 201 3. Ticaret ...... 208 3.1. Kırım’da Ticareti Yapılan Belli Başlı Mal ve Ürünler ...... 218 3.1.1. Kürk Ticareti...... 218 3.1.2. Köle Ticareti...... 222 3.1.3. Gayrimenkul Satışları...... 227 3.1.4. Madenler...... 228 3.1.5. Tütün (Duhan)...... 230 3.1.6. Ticareti Yapılan Diğer Ürünler...... 231 4. Kırım’da Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri ...... 233 5. Esnaf Teşkilatı ve Narh Uygulaması...... 238 5.1. Esnaf Teşkilatı ...... 238 5.2. Kırım’da Faaliyet Gösteren Bazı Esnaf Grupları...... 240 5.3. Narh Uygulaması ...... 248 SONUÇ ...... 282 BİBLİYOGRAFYA ...... 290 HARİTA

ÖNSÖZ

Kırım yarımadasında ve Kırım Hanlığı’na ait topraklarda Osmanlı egemenliği, 1475 yılından itibaren yaklaşık üç yüz yıl sürmüştür. Bu zaman dilimi içinde Osmanlı kurumları ve medeniyeti Kırım yarımadasında her alanda etkisini göstermiştir. Osmanlı egemenliğindeki çeşitli coğrafi bölge ve şehirlerin araştırılması konusunda en temel kaynak, bilindiği gibi Şer‘iye Sicilleridir. 1996 yılında Türkiye’de Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nin ilim âlemine duyurulmasıyla birlikte, Kırım Hanlığı ve yarımadası üzerine yeni araştırma konuları ve bilgiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Biz de Osmanlı Yönetiminde Kırım (1600–1774) ismini taşıyan bu araştırmamızda, bu sicilleri kullanarak yaklaşık 175 yıllık süreci genel olarak inceledik. Kırım yarımadasının idarî, sosyal ve ekonomik yapısı üzerine yeni bilgiler tespit ettik. Bunun yanı sıra Türkiye’de bulunan Kırım’ın sosyal ve ekonomik hayatıyla ilgili olan Osmanlı arşiv belgelerini de gözden geçirdik. Doktora çalışmam olarak bu konunun belirlenmesinde bana katkısı olan ve fikirleriyle yol gösteren çok değerli danışman hocam Prof. Dr. M. Akif ERDOĞRU’ya teşekkürü bir borç bilirim. Yine çalışmalarım sırasında destek veren kıymetli hocalarım, Prof. Dr. Necmi ÜLKER ve Prof. Dr. Yavuz AKPINAR’a teşekkür ederim. Ayrıca Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ni temin etmemde bana her türlü kolaylığı sağlayan Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Hakan KIRIMLI’ya şükranlarımı sunmadan geçemeyeceğim.

Ömer BIYIK

I KISALTMALAR a akçe A. DVN. KRM Bâb-ı Âsafî Divân-ı Hümâyûn Kırım Hanlığı Kalemi a.g.e. adı geçen eser a.g.m. adı geçen makale AE. SAMD II Ali Emiri, Sultan II. Ahmed Tasnifi B Receb bkz. bakınız BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi C Cemaziyelahir C. Cilt Ca Cemaziyelevvel çev. çeviren DİA Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi e esedi guruş E Evahir Ed. Editör EI2 Encyclopedia of Islam (Yeni edisyonu) EÜ Ege Üniversitesi G Gurre g guruş (kuruş) GH Gülbün-i Hânân h hasene H Hicri Haz. Hazırlayan İA İslam Ansiklopedisi KKS Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri L Şevval M Muharrem N Ramazan

II R Rebiülahir Ra Rebiülevvel S Safer s sim s. sayfa Ş Şaban TD Tahrir Defteri TTK Türk Tarih Kurumu Z Zilhicce Za Zilkade

III TABLOLAR LİSTESİ Tablo 1. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Mankub'a Bağlı Köyler...... 21 Tablo 2. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Suğdak'a Bağlı Köyler ...... 24 Tablo 3. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kerş, Dib Kerş, Orta Kerş Kazalarına Bağlı Köyler...... 24 Tablo 4. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kefe'ye Bağlı Köyler ...... 25 Tablo 5. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Taman’a Bağlı Köyler ...... 26 Tablo 6. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım Hanlığı’na Bağlı Kazalar...... 44 Tablo 7. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Bahçesaray’a Bağlı Köyler ...... 45 Tablo 8. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karasu’ya Bağlı Köyler ...... 47 Tablo 9. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Küçük Karasu’ya Bağlı Köyler...... 47 Tablo 10. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karasu Tamak’a Bağlı Köyler ...... 48 Tablo 11. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nısf Karasu’ya Bağlı Köyler ...... 49 Tablo 12. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Akmescid’e Bağlı Köyler ...... 49 Tablo 13. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Argın’a Bağlı Köyler ...... 50 Tablo 14. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Alma’ya Bağlı Köyler ...... 52 Tablo 15. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Kaçı’ya Bağlı Köyler...... 52 Tablo 16. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Dib Tarhan’a Bağlı Köyler ...... 53 Tablo 17. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Tarhan’a Bağlı Köyler ...... 54 Tablo 18. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Boynak’a Bağlı Köyler ...... 54 Tablo 19. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Buçla’ya Bağlı Köyler ...... 55 Tablo 20. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Burulca’ya Bağlı Köyler ...... 55 Tablo 21. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Çeterlik’e Bağlı Köyler ...... 55 Tablo 22. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Dib Çongar’a Bağlı Köyler ...... 56 Tablo 23. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Orta Çongar’a Bağlı Köyler ...... 57 Tablo 24. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Çongar’a Bağlı Köyler ...... 57 Tablo 25. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Çuyinci’ye Bağlı Köyler ...... 57 Tablo 26. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Dair’e Bağlı Köyler ...... 58 Tablo 27. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Eski Kırım (Kırım-ı Atîk) Bağlı Köyler...... 58 Tablo 28. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Ferahkirman’a Bağlı Köyler ...... 59

IV Tablo 29. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Gözleve’ye Bağlı Köyler ...... 59 Tablo 30. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karadil’e Bağlı Köyler...... 60 Tablo 31. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karakurt’a Bağlı Köyler ...... 61 Tablo 32. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım’a Bağlı Köyler ...... 62 Tablo 33. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Mangıt’a Bağlı Köyler ...... 62 Tablo 34. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Beşterek’e Bağlı Köyler ...... 63 Tablo 35. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Bulganak’a Bağlı Köyler ...... 63 Tablo 36. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Kabartay’a Bağlı Köyler ...... 64 Tablo 37. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Salgır’a Bağlı Köyler ...... 64 Tablo 38. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nısf Tamak’a Bağlı Köyler ...... 65 Tablo 39. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Olaneli’ne Bağlı Köyler ...... 66 Tablo 40. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Ribat’a Bağlı Köyler ...... 66 Tablo 41. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Sakal’a Bağlı Köyler ...... 67 Tablo 42. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Samarcık’a Bağlı Köyler ...... 67 Tablo 43. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Sultan’a Bağlı Köyler ...... 68 Tablo 44. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Şeyh Eli’ne Bağlı Köyler ...... 68 Tablo 45. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Şirin’e Bağlı Köyler ...... 69 Tablo 46. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Taşlı Dere’ye Bağlı Köyler ...... 69 Tablo 47. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Taşlı Bulga’ya Bağlı Köyler ...... 70 Tablo 48. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Zaviye Kıpçak’a Bağlı Köyler ...... 70 Tablo 49. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Beş Kabak, Abdi Olan, Tepe Çukrak ve Yaşdağ’a Bağlı Köyler ...... 71 Tablo 50. Sicillerden Tespit Ettiğimiz Kırım Hanlığı’na Bağlı Kazalar ve Köy Sayısı ...... 72 Tablo 51. Kırım Hanlığı’na Bağlı Nogay Kabileleri ...... 79 Tablo 52. Kırım’da 1612 Yılına Ait Kadıların Hizmet Karşılığı Aldığı 106 Ücretler...... 106 Tablo 53. Sicillerden Tespit Ettiğimiz Kırım’da Kadılık Görevinde Bulunanlar...... 107 Tablo 54. Sicillerden Tespit Ettiğimiz Kırım’da Katl Davaları...... 110 Tablo 55. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Bahçesaray Şehri’nin Mahalleleri...... 115

V

Tablo 56. 1139 (1726)Yılında Bahçesaray Mahallelerinden Acem Seferi İçin Toplanan Para ...... 120 Tablo 57. Bahçesaray’daki Camii Ve Mescitler ...... 121 Tablo 58. Bahçesaray’daki Medrese Ve Mektepler...... 122 Tablo 59. Hicri 1103- 1104 (1691–1992)Tarihinde Kütüphanede Bulunan Kitaplar...... 124 Tablo 60. 1727 ve 1731 Yıllarında Kütüphane’den Ödünç Verilen Kitaplar...... 125 Tablo 61. Hicri 1135 yılında Mahkemeye Saray Kütüphanesinden Gelen Kitapların Listesi ...... 126 Tablo 62. Bahçesaray’da Vakıf Çeşmeleri...... 128 Tablo 63. 1718 yılında Bahçesaray Çeşmeleri Evkafından Borç Para Alanlar ...... 129 Tablo 64. Bahçesaray’daki Bazı Evkâf Kurumları ...... 131 Tablo 65. Bahçesaray’daki Han, Kervansaray ve Hamamlar ...... 132 Tablo 66. XVII. ve XVIII. Yüzyıllardaki Karasu Şehri Mahalleleri ...... 134 Tablo 67. 1095 (1684) yılında Karasu Mahallelerinden Alınan Tüfenk Akçesi ...... 136 Tablo 68. 1095 (1684) Tarihinde Karasu Mahallelerinden Alınan Tüfenk ve Taamiye Akçeleri...... 137 Tablo 69. 1144 Zilhicce(1732)Tarihine Ait Karasu’da Müslüman Mahallelerinin Yükümlülükleri ...... 138 Tablo 70. Müslüman Mahallelerden Alınan 13108 (akçe) Simlik Borçların Geri Ödenmesi ...... 139 Tablo 71. 1145 Ramazan (1733) Tarihli Bahçesaray’lı HacıYusufzade Mehemmed Efendi’nin Acem seferi için Karasu’dan Aldığı Akçe...... 140 Tablo 72. Karasu’daki Camii, Mescid, Medrese ve Vakıf Kurumları ...... 140 Tablo 73. Karasu’daki Han, Kervansaray ve Hamamlar ...... 142 Tablo 74. Gözleve Şehri Mahalleleri ...... 143 Tablo 75. Gözleve Şehrindeki Kervansaray, Han ve Hamamlar ...... 145 Tablo 76. Gözleve’de Camii, Mescid, Medrese Ve Diğer Vakıf Kurumları ...... 145 Tablo 77. Sicillerden Tespit Edilen Kefe Şehri’nin Mahalleleri...... 146 Tablo 78. Sicillere Göre XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Akmescid Şehri’ne Ait

VI Mahalleler ...... 147 Tablo 79. Sicillerden Tespit Edilen Verilere Göre XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım Şehirlerinin Fiziki Durumu...... 148 Tablo 80. 1650 Yılında Devlet Giray Han’ın Gözleve’de Yaptırdığı Cami-i Şerif’in Evkaf Geliri...... 153 Tablo 81. Gözleve Cami-i Şerif Vakfında Görevlilerinin Aldığı Ücretler Ve Giderler...... 153 Tablo 82. Bahçesaray’daki Vakıfların Denetlenmesi Sonucu Beyan Edilen Gelirler ...... 155 Tablo 83. Bahçesaray’da Orta Medrese ve Mescidi Vakfının Safer 1157 (1744) Tarihli Muhasebesi...... 156 Tablo 84. 1750 Yılında Bahçesaray Cami-i Kebir Evkâfından Borç Alanlar ...... 158 Tablo 85. 1753 Yılında Akmescid’te Arslan Giray Tarafından Kurulan Çeşme Vakfının Gelirleri ...... 159 Tablo 86. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’da Kurulan Bazı Vakıfların Ekonomik Büyüklükleri...... 160 Tablo 87. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karasu’daki Camii, Mescid, Medrese Ve Diğer Evkaf Kurumları...... 162 Tablo 88. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesi Evkafı’nın Bilânçosu ve Camii İmamına Ait Vakıf ...... 163 Tablo 89. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesindeki Camii’nin Müezzinine Ait Vakıf ...... 164 Tablo 90. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesi Fakirlerine Vakıf...... 164 Tablo 91. Karasu Tahta Mescid Mahallesi Evkafı Camii İmamına Ait Vakıf...... 164 Tablo 92. Karasu Tahta Mescid Mahallesi Evkafı Mahallenin Fakirlerine Ait Vakıf...... 165 Tablo 93. Karasu Receb Efendi Camii Evkafı’nın Bilânçosu Hatip ve Vâizlerine Ait Vakıf...... 165 Tablo 94. Karasu Receb Efendi Mahallesi Camii Evkafı ...... 166 Tablo 95. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesi Evkafı ...... 166 Tablo 96. Karasu Tahta Mescid Mahallesi Evkafı ...... 166

VII Tablo 97. Karasu El-Hacc Aşır Mahallesi Evkafı...... 166 Tablo 98. Karasu Şor Mahallesi Evkafı ...... 167 Tablo 99. Karasu Hacı Aslan Mahallesi Evkafı...... 167 Tablo 100. Karasu Acem Mahallesi Evkafı ...... 167 Tablo 101. Karasu Cami-i Kebir Evkafı ...... 167 Tablo 102. Karasu Hasan Efendi Mahallesi Evkafı...... 168 Tablo 103. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım’da Çeşitli Kaza ve Köylere Ait Vakıflar ...... 168 Tablo 104. 1089 (1678)Yılında Bahçesaray Darphanesindeki Görevliler...... 178 Tablo 105. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım'da Ticari Hayatta Kullanılan Altın ve Gümüş Paralar...... 181 Tablo 106. Kefe’de Tatar Kapısı'nda Emtia’dan Alınan Bac Miktarı ...... 189 Tablo 107. Kefe’de Tatar Kapısında Vergilendirilen Kumaş, Tahta, Maden ve Deriler için Alınacak Vergi...... 191 Tablo 108. Sicillerden Tespit Edilen Kırım’da İltizama ya da Emanete Verilen Görevler ...... 195 Tablo 109. Kırım'da Sicillere Yansıyan Zirai Alanlar ...... 198 Tablo 110. Kırım’da Yetiştirilen Ürünler ...... 200 Tablo 111. Sicillerde Yer Alan Kırım’da Bazı Hayvanların Çeşitli Yıllara Ait Fiyatları ...... 201 Tablo 112. 1698 Yılında Karasu’da Ticaret Yaparken Ölen Bir Acem’in Terekesinde Bulunan Mallar...... 212 Tablo 113. 1077 (1666) Yılında Kırım’a Gemiyle Gelen Mallar ...... 214 Tablo 114. Sicillere Yansıyan XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım’a Ticaret Amacıyla Gelenler ...... 216 Tablo 115. XVII. ve XVIII. yüzyılda Kırım’da Satılan Bazı Kürk Çeşitleri ve Değerleri ...... 219 Tablo 116. Sicil Kayıtlarındaki Verilere Göre XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım’da Satılan Köleler, Çeşitleri ve Fiyatları ...... 223 Tablo 117. Çeşitli Madenler ve Değerleri...... 228 Tablo 118. Kırım’da Tütün (Duhan) Ticareti ...... 230

VIII Tablo 119. Ticareti Yapılan Bazı Kumaş Türleri...... 231 Tablo 120. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım'da Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri ...... 233 Tablo 121. XVII. ve XVIII.Yüzyıllarda Kırım’da Çeşitli İş Kolları ...... 240 Tablo 122. Çeşitli Esnaf Grupları ...... 244 Tablo 123. Bahçesaray’da Bulunan Çarşı, Pazar ve Dükkânlar ...... 245 Tablo 124. Gözleve’de Çarşı, Pazar ve Dükkânlar...... 246 Tablo 125. Karasu’daki Çarşı, Pazar ve Dükkânlar...... 247 Tablo 126. 1083 (1672) Yılına Ait Bakkallara Verilen Narh Listesi...... 251 Tablo 127. Narh Verilen Bazı Ürünlerinin Fiyat Değişimi...... 253 Tablo 128. Bazı Yıllara Ait Bakkallara Verilen Narhlar ...... 261 Tablo 129. 1082 -1088 (1671–1677) Yılları Arasındaki Un ve Ekmek Fiyatları...... 267 Tablo 130. 1085- 1159 (1674–1746) Döneminde Buğday ve Ekmek Fiyatları...... 267 Tablo 131. Buğday Ve Un Fiyatına Bağlı Olarak Değişen Çörek Fiyatları ...... 270 Tablo 132. 1157–1158 (1744–1745) Yıllarındaki Hububat, Un Ve Un Ürünlerinin Fiyatları ...... 271 Tablo 133. Çeşitli Ürünler ve Fiyatları ...... 271 Tablo 134. 1077 – 1157 (1666–1744) Yılları Arasında Hallaclara Verilen Narhlar ...... 272 Tablo 135. Kasaplara Verilen Narhlar (1075–1087) 1664–1676...... 273 Tablo 136. Kasaplara verilen Narhlar (1113 – 1167 ) 1701–1753 ...... 275 Tablo 137. 1152 (1739) Senesinde Ayakkabıcılara (Haffaflara) ve Çeşitli Esnafa verilen Narhlar...... 276 Tablo 138. 1157 (1744) Yılında Çeşitli Mallara Verilen Narhlar...... 277 Tablo 139. Çömlekçi Esnafına 1155 (1742) Yılında Verilen Narhlar...... 280 Tablo 140. Demir ve Nal fiyatları ...... 280

IX KAYNAKLAR

XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’ın sosyal ve ekonomik yapısının ortaya çıkarılmasına yönelik olan bu çalışmada, Kırım Hanlığı Kadıasker Defterleri1 ya da Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri, temel kaynak olarak kullanılmıştır. Bunun yanında İstanbul’da Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi’nde konu ile ilgili araştırma ve incelemelerde bulunulmuştur. Arşiv kaynaklarının yanı sıra, el yazma eserler, seyahatnameler ve yayımlanmış çeşitli eserlerden yararlanılmıştır. 1. Kırım Hanlığı Şer’iye Sicilleri Kırım Hanlığı’na ait çok sayıda arşiv malzemesi, 1736’da Kırım yarımadasının Ruslar tarafından istilası sırasında yok edilmişti. Ayrıca, Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla beraber, buradaki Türk-Tatar kültürünün planlı bir şekilde yok edilme girişimleri, birçok eserin tahrip edilmesine yol açmıştı. Bu tahribattan kurtulan ve günümüze kadar gelebilen, Kadıasker Defterleri (Şeriye Sicilleri) Kırım’a ait nadir eserlerden biri olarak kalmıştır. Kırım Kadıasker Defterleri ile ilgili bilgiler, çeşitli yazılarda dile getirilmiştir. Prof. V. Dubrovskiy “Türk Kırıma Dair Tarihi Kaynak ve Araştırmalar” adlı makalesinde, bu konu ile ilgili olarak, 1886’da V. D. Smirnov’un hanlık arşivine ait 124 ciltlik defterden bahsettiğini söylemektedir2. Ona göre bu defterler, hanlığa ait Kadıasker sicilleridir. Sicillerle ilgili genel bir değerlendirme yapan Prof. Halil İnalcık’a göre, St. Petersburg’da Etnografya Müzesi Türk-Tatar bölümünde yer alan Kırım Kadı Sicilleri, uzun süreden beri burada korunuyordu. Bekir Çobanzade’nin bu koleksiyonu gördüğünü ve bununla ilgili bir araştırma yaptığını söyleyen İnalcık, Kırım’la ilgili daha pek çok materyalin bu müzede bulunduğunu söylemektedir3. Ukrayna’ya bağlı Kırım Özerk bölgesinde Akmescit (Simferapol) şehrinde bulunan Gaspıralı İsmail Bey Kütüphanesi’nde, bu koleksiyona ait defterlerin fotokopileri bulunmaktadır. Ancak bu defterler orijinal değildir4. Buradaki fotokopi

1 Genel olarak bu isimle anılmaktadır. 2 V. Dubrovskiy, “Türk Kırıma Dair Tarihi Kaynak ve Araştırmalar”, Dergi, Sayı: 2, No:4, Münih 1953, s. 53. 3 Halil İnalcık, “Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bulundu”, Belleten, LX/227, Nisan 1996, s. 165. 4 İnalcık, a.g.m., s. 166.

X ciltler, elimizdeki 61 ciltlik cd kopyalar ile aynıdır5. Bizim temin ettiğimiz cd’ler Bilkent Üniversitesi Halil İnalcık Koleksiyonu’nda araştırıcıların hizmetine sunulmuştur. Ayrıca Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nde de bu cd’lerin bir kopyası bulunmaktadır6. Bu koleksiyonun orijinali, Rusya Federasyonu’nun St. Petersburg şehrinde Etnografya Müzesi Türk-Tatar bölümünde saklanmaktadır7. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım Hanlığı’nın idarî, hukukî, sosyal ve ekonomik durumunu yansıtması açısından çok değerli olan bu siciller, Osmanlı Türkçesi ile yazılmıştır. Aşağıda tablo halinde sunduğumuz bu koleksiyon incelendiğinde, bazı ciltlerin eksik olduğu görülmüştür. Buna göre değerlendirildiğinde 2, 5, 6, 7, 12, 39, 41, 42, 43, 50, 63, 69 ve 70. ciltler eksiktir. Her cildin ilk sayfasında, Rusça olarak yapılan tasnif çalışmasıyla, ciltlere ait tarihsel bilgiler verilmiştir. Ciltlerin içeriği incelendiğinde sayfalar genel olarak kronolojik bir sıra takip etse de, bazılarında düzensizlik olduğu görülmektedir. Örneğin 1. cildin ilk sayfalarındaki belgeler, hicri 1022 (1613) yılına ait olmasına karşın, aynı cildin son sayfalarındaki kayıtlar 1017 (1608) senesine aittir. Kayıtlar kronolojik bir sırada yer almamaktadır. Bu sebeple sicilleri ayrıntılı incelediğimizde 1. cilde dair en erken yıl hicri 1017 (1608)’dir. 72. cildin son belgesi, 5 Receb 1163 (10 Haziran 1750) tarihlidir. Böylelikle siciller, 1608’den 1750’ye kadar 142 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Ciltlerde yer alan sayfalar iki bölümden oluşmaktadır. Bu sebeple belgeleri numaralandırırken, her sayfayı sağdan sola doğru “a” ve “b” şeklinde sınıflandırmayı uygun gördük8. Siciller ağırlıklı olarak “Bahçesaray kazası” ile ilgili belgeleri içermektedir. Ancak bazı ciltler sadece bir kazaya aittir. 31.cilt Gözleve, 64, 65 ve 66. ciltler Karasu, 19. cilt Dib Tarhan kazasıyla ilgili belge ve kayıtları içermektedir.

5 2005 yılında Kırım’a yaptığım bir seyahatte, Gaspıralı İsmail Bey Kütüphanesi’ndeki defterlerle elimdeki 61 ciltlik cd koleksiyonunun aynı olduğunu bizzat gördüm. 6 Tika’nın girişimleriyle bu ciltlerin Türkiye’ye getirilmesinde A. Nezihi Turan’ın büyük gayretleri olmuştur. 7 İnalcık, a.g.m., s. 165. 8 Her sayfayı 2 sütun olarak ele aldığımızda sayfanın sağ tarafındaki sütunu “a”, sol tarafındaki sütunu ise “b” olarak işaretledik. (örneğin 38. cildin 5. sayfasının sağ tarafındaki belgeler için, 38/5a).

XI

Tablo: Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Cilt No Hicri Tarih Miladi Tarih Yaprak 1. 1017-1022 1608-1613 95 3a. 1058-1061 1648-1650- 90 3b. 1067-1090 1656-1679 52 4. 1061-1062 1651-1652 81 8. 1070-1074 1662-1665 138 9. 1075-1076 1665-1665 101 10. 1077-1080 1666-1669-70 141 11. 1077-1078 1667-1667 85 13. 1078-1079 1668-1669 74 14. 1079-1082 1669-1671 146 15. 1085-1086 1674-1675 87 16. 1082-1083 1671-1673 91 17. 1084-1085 1673-1674 78 18. 1083-1084 1672-1673 96 19. 1083-1087 1672-1676 55 20. 1084-1086 1674-1675 99 21. 1086-1087 1675-1677 98 22. 1087-1089 1677-1678 100 23a. 1090-1095 1679-1684 130 23b. 1087-192 1676-1681 125 24. 1088-1090 1677-1678 133 25 1094-1096 1683-1684 122 26. 1095-1096 1684-1685 97 27 1096-1099 1685-1688 138 28. 1095-1096 1688-1691 150 29. 1100-1104 1689-1693 134 30. 1104-1107 1693-1696 150 31. 1107-1108 1696-1696 77 32. 1108-1109 1697-1697 79 33. 1109-1110 1698-1699 101

XII Tablo (devamı)

Cilt No Hicri Tarih Miladi Tarih Yaprak 34. 1110-1112 1699-1700 116 35. 1112-1114 1700-1702 72 36. 1113-1118 1701-1706 97 37. 1114-1116 1703-1704 80 38. 1116-1117 1704-1706 62 40. 1118-1119 1706-1707 58 44. 1123-1137 1711-1725 99 45. 1125-1127 1713-1715 59 46. 1126-1128 1714-1716 131 47. 1128-1130 1716-1719 93 48. 1128-1137 1715-1728 143 49. 1132 1719-1720 120 51. 1135-1136 1722-1724 66 52. 1136-1137 1724-1725 37 53. 1138-1140 1726-1727 93 54. 1138-1139 1726-1727 91 55. 1138-1140 1731-1732 99 56. 1144-1146 1732-1733 97 57. 1144-1146 1732-1733 79 58. 1146-1148 1735-1735 99 59. 1149-1150 1737-1738 45 60. 1146-1148 1736-1737 64 61. 1150-1152 1737-1738-1739 95 62. 1150-1155 1737-1742 83 64. 1154-1156 1741-1743 81 65. 1156-1157 1743-1744 41 66. 1150-1155 1737-1742 85 67. 1157-1158 1744-1745 94 68. 1157-1165 1744-1751 76 71. 1161-1168 1748-1755 97 72. 1163-1164 1750-1751 82

XIII

Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri, her türden dava kararları, padişah fermanları, han ve kalgay sultanlara ait yarlıklar, miras (tereke) bölüşümü, narh ve çeşitli kayıtları içermektedir. Bu siciller Kırım’ın sosyal ve ekonomik durumunu yansıtması açısından büyük öneme sahiptir. 2. İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri İstanbul’da Başbakanlık Osmanlı Arşivi Belgeleri içinde Kırım ile ilgili belgelerin bir bölümü, Arşiv Müdürlüğü tarafından yayımlanmıştır. 1689–1890 yıllarını kapsayan döneme ait, hatt-ı hümâyûn, nâme-i hümâyûn, irade, hüküm gibi türlerinden oluşan 24 adet belge, Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı arasındaki ilişkilere dairdir9. Bunlar daha çok siyasi nitelikli olaylar ile ilgili belgelerdir. Başbakanlık Osmanlı Arşivinde, Kırım Mühimmesi Defteri, Bab-ı Âsafi, Divân-ı Hümâyûn Kırım Hanlığı Kalemi A.DVN.KRM. tasnif koduyla yer almaktadır. Bu defter, 16x44 cm ebadında olup, 8 yapraktan oluşmaktadır. Hükümlerin başlangıç tarihi 29 Şaban 1128 (19 Ağustos 1716), bitiş tarihi ise 11 Ramazan 1128 (30 Ağustos 1716) dir. Bu defterde yer alan kayıtlar, Azak kalesi ve çevresiyle ilgili olup, siyasi nitelikli konuları kapsamaktadır. Bunların dışında araştırmamızda BOA’da, Kırım ve Kefe ile ilgili değişik kalemlerde birçok belgeye rastladık. Malî, adlî ve askerî konularla ilgili olup, C.ML, İE.ADL, İE.AS, HAT., C. EV., C. ADL, C. BH, C. AS, C. EV. tasniflerinde yer alan çok sayıdaki belge yararlandığımız kaynaklar arasındadır. Mali konulardaki belgeler, Osmanlı Devleti’nin Kırım’daki resmi görevlilere yaptığı ödemeler ile ilgilidir. Bunlar arasında Kırım hanlarının mukataa ve salyaneleriyle ilgili kayıtlar bir hayli fazladır. Ayrıca askerî ve adlî konulara ait birçok belgede, Kırım’daki kalelerin savunması, askeri malzeme sevkıyatı, han, kalgay ve nureddin sultanlar ile mirzalara tahsis edilen gelirlere dair bilgiler yer almaktadır. Tek yapraklı Hat türü belgelerde ise, Kırım hanı ile diplomatik ilişkiler kuran devletlere dair bilgiler çoğunluktadır. Bunlar, Osmanlı Devleti’nin Prusya, Rusya, Avusturya ve İran ile olan siyasi ilişkilerinde, Kırım

9 Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Osmanlı Devleti ile Kafkasya, Türkistan ve Kırım Hanlıkları Arasındaki Münâsebetlere Dâir Arşiv Belgeleri (1687-1908), Ankara 1992

XIV Hanlığı’nı ilgilendiren konularda, ikili ilişkiler ve bölgesel durum hakkında bilgiler içeren yazılardır. Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi Kırım Hanlığı ile ilgili Osmanlı arşiv belgeleri, ihtiva ettikleri bilgiler açısından oldukça zengindir. 1533-1783 yılları arasında hüküm süren Kırım hanlarından Mengli Giray, Sahib Giray, Şahin Giray, Devlet Giray, Selim Giray dönemlerine ait konuları kapsayan yazışmalar, E.6495, E.3142, E.1301, E.3695, E.1186, E.8019, E.7150, E.5037, E.5944, E.1097, E.4054, E.5247, E.6531, E.2862, E.2062, E.2240, E.3076, E.2390, E.4130, E.4910, E.4391 tasnif numaraları ile kayıtlı vesikalardır. Kırım hanlarına ve maiyetlerine yapılan ihsan ve yardımlara dair 1641-1771 yıllarını kapsayan E.11533, E.2021, E.3915, E.9479, E.1161, E.920, E.5400, E.7834. tasnif numaralı belgeler ile Kırım hanlarının yaptıkları askeri yardımla ilgili arzlar 1776-1784 arası yılları kapsamaktadır ve E.4752, E.1693, E.7171, E.8255, E.3424, E.5990, E.6084, E.4936, E.2246, E.1547, E.2762 numaralarında kayıtlıdır. Kefe kalesine tayin edilen Dergâh-ı Âli Cebecileri Defteri 1703 yılına ait bilgileri kapsamaktadır. D.9449 tasnif numarası ile kayıtlıdır. Karadeniz kıyılarının muhafazası ve Kırım Hanlığı tahtına oturan Canıbek Giray hakkında veziriazamdan rikâb-ı hümâyûna sunulan arz. E. 7039/1-4 numarada kayıtlıdır. Kazak seferine memur edilen tersane kethüdası Piyale kethüda imzasıyla Kırım tarafına gönderilen Hoca kaptanın hastalığı ile ilgili ve Leh kralının Kazaklara10 karşı yaptırdığı palangayla ilgili Kırım hanına verilen belge1638 tarihli olup ve E. 4752 tasnif koduyla kayıtlıdır. Kırım Hanı III. İslam Giray tarafından rikâb-ı hümâyûna sunulan ve padişahın kendisine gönderdiği hediyeye teşekkürü ifade eden ayrıca 100 bin askerle Hotin’e gelip burada yaptığı akınlardan bahsedilen 1644 yılına ait belge/arz, E. 2946 tasnif numarasıyla kayıtlıdır. Topkapı sarayı Müzesi Arşivi’nde yer alan çok sayıda belge, Kırım Hanlığı ile Osmanlı Devleti arasındaki siyasal ilişkileri yansıtmaktadır. Kırım ile ilgili gerek bu arşivdeki belgelerin, gerekse Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan kayıtların büyük

10 Kosak adıyla da anılır.

XV çoğunluğu, siyasal konulara aittir. Kırım’ın sosyal ve ekonomik tarihi üzerine yaptığımız çalışmada, bu arşivlerdeki belge ve bilgilerden bu nedenle fazla istifade edemedik. Buna rağmen, hanlığın idari yapısından bahsederken ya da Osmanlı Devleti ile olan ilişkilerinden söz ederken bazı belgeleri kullanmayı uygun bulduk. 3. Seyahatnameler Çalışmamızda büyük ölçüde yararlandığımız bu tür kaynakların başında Evliya Çelebi Seyahatnamesi gelmektedir. 1654 yılında Kırım’ı ziyaret eden Evliya Çelebi, bölgenin sosyal, ekonomik, idarî ve kültürel yönlerini ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır. 10 ciltlik seyahatnamenin asıl nüshaları Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir11. Evliya Çelebi gezip gördüğü yerleri ve şahit olduğu olayları konu alan bu seyahatnamesinin VII. ve VIII. ciltlerinde, Kırım yarımadası ile ilgili bilgiler vermiştir12. Bu türden yararlandığımız bir diğer kaynak da, 1767-1769 yılları arasında Kırım Hanlığı nezdinde Fransa konsolosluğu görevini yapan François de Tott’un kaleme aldığı eserdir. XVIII. yüzyılın ikinci yarısındaki Kırım Hanlığı hakkında önemli bilgiler veren Tott’un bu eseri, Türkler ve Tatarlar Arasında adıyla İngilizceden Türkçeye çevrilmiştir13.

4. El Yazma Eserler Kırım tarihi için temel eser olarak kabul edilen, Kırım hanları dönemlerinde gerçekleşen olayları konu alan ve Halim Giray Sultan tarafından kaleme alınmış olan Gülbün-i Hanân, bu alanda bizim de istifade ettiğimiz kaynaklar arasındadır. Türkiye dışında da basılan bu eser, 2004 yılında Kırım’da Rusça ve Türkçe olarak yeniden yayınlanmıştır. Biz de çalışmamızda bu son basımı kullandık14.

11 Seyahatnamenin çeşitli dönemlerde birçok basımı yapılmıştır. Bizim de yararlandığımız VII. ve VIII. ciltler, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Bağdat 308 numarada kayıtlıdır. Bu iki cilt bir araya getirilerek tek ciltte toplanmış olup, toplam 383 yapraktan oluşmaktadır. Bu ciltler, Yapı Kredi Yayınları tarafından basılmıştır. Bkz. Evliya Çelebi Seyahatnamesi C:VII, Haz. Y. Dağlı, S.A. Karaman, R. Dankoff, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003. 12 Evliya Çelebi ve Seyahatname için bkz. Mücteba İlgürel, “Evliya Çelebi”, DİA, C: 11, s. 529-533. 13 François de Tott, Türkler ve Tatarlar Arasında, Çev. Reşat Uzmen, İstanbul 1996. 14 Eserin Türkiye’de basımı için bkz. Halim Giray Sultan; Gülbün-i Hânân, İstanbul, Necm-i İstikbal Matbaası, 1327, Haz. Sadi Çöğenli, Recep Toparlı, Erzurum 1990. Kırım’da basılan nüshası için bkz. Gülbün-i Hânân Yahud Kırım Tarihi, Haz. Arifzade A. Hilmi, Akmescit (Simferopol) 2004.

XVI Bir diğer önemli eser de Abdülgaffar Kırımî tarafından yazılan Umdetü’t- Tevârih’dir. XVIII. yüzyıl tarihçilerinden Kırımlı olan Abdülgaffar Kırımî’nin bu eseri, Hanlık tarihine ışık tutmasının yanı sıra, hanlığın teşkilat yapısı hakkında da önemli bilgiler vermektedir15. 6. Diğer Kaynaklar Osmanlı İmparatorluğu ile ilgili çok sayıda araştırma ve inceleme yapan Prof. Halil İnalcık’ın Kırım ve Karadeniz kıyıları ile ilgili yaptığı çalışmalar bize bu konuda ışık tutmuştur. Kırım Hanlığı ve Tatarlar ile ilgili önemli araştırmaları bulunan Prof. Alan Fisher’in çalışmaları da yararlandıklarımız arasındadır. Ayrıca çalışma konumuz ile ilgisi bulunan birçok alanda yayınlanmış eserlerden de yararlandık.

15 Abdülgaffar Kırımi, Umdetü’t-Tevarih, Haz. Necip Asım, Türk Tarihi Encümeni Mecmuası ilavesi, İstanbul 1343.

XVII GİRİŞ Kırım Yarımadasının Tarihçesi Güneyden ve batıdan Karadeniz, doğudan Azak denizi ile çevrili olan Kırım yarımadası, Orkapı diye adlandırılan ve 30 km uzunluğunda, 9 km genişliğinde dar bir kara parçası ile anakaraya bağlanmaktadır. Kafkasya’yı Kırım yarımadasından ayıran Kerç boğazı ile batıdaki en uç nokta olan Tarhan Kut burnuna kadar yaklaşık 320 km ve kuzey-güney istikameti ile 200 km.yi bulan yarımadanın yüzölçümü 26140 km2’dir. Kırım, tarih boyunca çeşitli milletlerin, özellikle Asya’dan gelen toplulukların uğrak yeri olmuştur1. M.Ö. VII. yüzyılda, göçebe topluluklardan İskitlerin, daha sonra da Kimmerlerin yerleştiği bölge olmuştur. Burada ilk Yunan kolonileri ise M.Ö. VI. yüzyılda kurulmuştur. M.S. IV. yüzyılda Roma hâkimiyetindeki Kırım’da, İskitler gibi göçebe olan ve çeşitli grupları bünyesinde barındıran Sarmatlar bulunuyordu. Bu dönemde Hun hâkimiyeti altına giren Kırım, daha sonraları Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler ve Kıpçakların yerleştiği bölge olmuştu. XIII. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti’nin Kırım’ın önemli bir liman kenti olan Suğdak’ı ticaret amacıyla ele geçirmesi, bu bölgenin Anadolu ile bağlarını güçlendirmiştir. Cengiz Han’ın ölmeden önce imparatorluk mirasını paylaştırdığı çocuklarından Cuci’ye, imparatorluğun batı kesimleri düşmüştü. Hazar Denizi ile Aral gölünün batısında kalan yerler, Cuci’nin çocukları Batu ve Berke tarafından ele geçirilerek burada büyük bir devlet kuruldu. XIII. yüzyılda Kafkasya, Kırım ve Kıpçak bozkırlarını içine alan bu bölgede, Moğolların idaresinde, Altın Orda Devleti’nin hakimiyeti başlamıştır. Bu dönemlerde Kırım’ın güney sahillerine gelen Memlükler, bölgenin ticari ve kültürel gelişimine katkıda bulunmuşlardır. Memlük Sultanı Baybars, Eski Kırım’da bir cami yaptırarak İslamiyetin bu bölgede yayılmasında rol oynamıştır. 1266 yılından itibaren Cenevizliler, Altın Orda Devleti’nin izin vermesiyle Kefe, Balıklıova ve Suğdak gibi sahil bölgelerine yerleşerek buralarda ticaret kolonileri kurmuştur. XV. yüzyıl sonuna kadar ticari faaliyetlerini sürdüren Cenevizliler, Osmanlı Devleti’nin bölgeyi ele geçirmesiyle etkinliğini kaybetmiştir.

1 Kırım’ın genel tarihi ile ilgili bkz. DİA “Kırım”, C: 25, s. 447-450.

1 XV. yüzyılda Altın Orda Devleti’nde artan taht mücadeleleri sonunda devlet iyice zayıflamıştı.2 Bu mücadelelerde rakip beylerin ve hanların sığındıkları yer olan Kırım, devlet toprakları içinde önemli bir konumda bulunuyordu. Cengiz Han soyundan gelen hanedan üyeleri, hükümdarlıklarını burada ilan ediyor ve başkenti ele geçirmek amacıyla yaptıkları hazırlıklarda bir üs gibi görüyorlardı. Kırım’da kendi adına para bastırarak hâkimiyet iddiasında bulunanlardan biri de Cuci’nin küçük oğlu Tokay Timur soyundan gelen Baş Timur’dur. Baş Timur’un oğlu Gıyaseddin, rakiplerine karşı mücadelede Litvanya prensliğine sığınmak zorunda kalmıştı. Onun da oğlu Hacı Giray Kırım Hanlığı’nın kurucusudur3. Hacı Giray’ın, kendi adına bastırdığı paranın en eskisi 845 (1441–42) yılına aittir. O, Lehistan, Moskova ve Litvanya prenslikleri ile iyi ilişkiler kurmuş ve hanlığın gücünü arttırmak amacıyla İtil boylarında yaşayan kabileleri yanına çekmeye çalışmıştır. Hacı Giray’ın ölümünden sonra çocukları arasında başlayan taht mücadelesinden galip çıkan Mengli Giray da babası gibi otoritesini sağlamlaştırıp Kırım’da tam bir hâkimiyet kurmak istemiştir4. O, Bunun için Osmanlı Devleti ile ittifak yaparak 1475 yılında Cenevizlileri, Kefe ve sahil boyundaki tüm liman kentlerinden çıkarmayı başarmıştır. Aynı zamanda yine bu ittifak sayesinde, 1478 yılında Kırım tahtını yeniden ele geçirip kendisine muhalif olan kardeşi karşısında otoritesini güçlendirmiştir. Mengli Giray, Osmanlı Devleti tarafından atanan ilk Kırım hanı olmuştur. 1475 yılında Osmanlı Devleti’nin desteğini alan Nur Devlet tahta çıkmış, kardeşi Mengli Giray da İstanbul’a getirilerek hapsedilmişti. Ancak bir süre sonra Kırım kabile aristokrasisinden Şirin Beyi Eminek’in, Nur Devlet Han’a karşı gelip, Osmanlı Devleti’nden İstanbul’da olan Mengli Giray’ın tekrar tahta çıkarılmasını istemesiyle,

2 Altın Orda devletindeki taht mücadeleleri için bkz. Mehmet Saray, “Altın Orda Hanlığı”, DİA, C:II, s. 539–540. 3 Kırım Hanlığı’nın tarihçesi için bkz. Halil İnalcık – Hakan Kırımlı, “Kırım Hanlığı”, DİA, C:XXV, s. 447–465; Halil İnalcık, “Giray”, İA, C:IV, s. 783-789; İnalcık, “Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1976, s. 943-954; B. Spuler “Kirim”, El2, V, s. 136-143. Ayrıca Kırım Hanlığı’nı anlatan çok önemli bir eser Halim Giray Sultan, Gülbün-i Hanan, Haz: Arifzade A. Hilmi, Akmescit 2004; Abdülgaffar Kırımi, Umdetü’t-Tevarih, İstanbul 1343. 4 Halil İnalcık, “Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, C:VIII, Ankara 1944, s. 192.

2 Mengli Giray 1478 yılında üçüncü kez tahta çıkarılmıştı5. Onun bu dönemdeki hanlığı zamanında (1478-1514), Kırım istikrara kavuşmuştur. Kırım Hanlığı, askeri gücü ile Osmanlı Devleti’ne ilk kez 1484 yılında Akkirman seferinde destek vermiştir. 1502 yılında Mengli Giray, Altın Orda Devleti’ne son darbeyi indirdikten sonra hanlığın, Moskova ile dostluk siyaseti de sona ermişti. I. Mehmed Giray Han6 (1514–1523) Moskova’ya yaptığı akınlarla Rusları güç duruma düşürüp yıllık vergi ödemeye mecbur bırakmıştı. Öte yandan Sahib Giray Han’ın (1532- 1551) padişahın yardımıyla Kırım tahtına çıkması7, Osmanlı egemenliğinin hanlık üzerindeki etkisinin arttığını göstermektedir. Bu dönemde kabile aristokrasinin İstanbul’dan atanan hanlara karşı rakip hanlar etrafında birleşmesi, iç çekişmeleri de beraberinde getirmişti. Sahib Giray’ın Osmanlıların yardımıyla Astarhan’ı zapt edip gücünü arttırması ve Gözleve iskelesini istemesi, İstanbul’da endişe ile karşılanmıştı. Bu sebeple başkentten gönderilen I. Devlet Giray, onu katlettirip Kırım tahtına oturmuştur8. Altın Orda Devleti’nin sona ermesinden sonra bu devletin mirası için Rusya ile rekabete girişen Kırım hanları, Rusya’ya karşı Yagellonlarla ittifak içerisinde olmuştur. Rusya’nın 1552’de Kazan Hanlığı’nı ve 1556 yılında Hacı Tarhan Hanlığı’nı (Astarhan Hanlığı) ele geçirmesi, gerek Kırım Hanlığı gerekse Osmanlı Devleti için kuzeyden ciddi bir tehdit anlamı taşıyordu. Rusların Terek boyuna kadar yaklaşması ve aynı zamanda Türkistan’dan gelen tüccar ve hacılar için Astarhan’a giden yolu kapatması, Osmanlı Devleti’ni 1569 yılında Ejderhan Seferi diye bildiğimiz İlk Rus-Türk çatışmasına sürüklemiştir9. Bu seferle Osmanlı hâkimiyetinin Don ve Volga havzasını içine alması ve hanlığın bir Osmanlı eyaleti haline getirilmesi ihtimali I. Devlet Giray’ın, (1551–1577) padişahı bu seferden vazgeçirmeye çalışmasının nedeni olarak

5 Mengli Giray ve Eminek Mirza’nın Fatih Sultan Mehmed ile yazışmaları için bkz. A. Nimet Kurat, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Altınordu Kırım ve Türkistan Hanlarına ait Yarlık ve Bitikler, İstanbul 1940, s. 81-115. 6 Mehmed Giray Han veya Muhammed Giray Han olarak bilinen Kırım hanıyla ilgili bkz. V.E. Sroeckovsky, Muhammed Giray Han ve Vasalları, Çev: Kemal Ortaylı, Ankara 1978. 7 Bu döneme ait olaylarını ayrıntılı biçimde anlatan Özalp Gökbilgin, Tarih-i Sahib Giray Han, Ankara 1973. 8 İnalcık, “Kırım Hanlığı”, DİA, C:XXV, s. 451. 9 A. Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 5.

3 gösterilir10. Don-Volga kanal projesinin başarısızlıkla neticelenmesi sonucunda Devlet Giray’ın, 1571 yılında Moskova’ya düzenlediği seferde şehri kuşatıp etrafındaki köyleri yakıp büyük başarı kazanması onun, “Taht Algan” unvanını almasını sağlamıştır11. Fakat bu başarılar, Kazan ve Astarhan’ın Ruslar’dan geri alınmasına yetmemiştir. Bundan sonra Kırım Hanlığı’nın parlak dönemi sona ermiştir12. Rusların güneye inmesinin önlenmesi ve Kırım Hanlığı’nın varlığını koruyabilmesi, ancak Osmanlı himayesi ile mümkün olacaktır. XVI. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlılar, batıda Avusturya ve doğuda İran ile yaptığı uzun süreli savaşlarda, Kırım Tatar güçlerine çok daha fazla ihtiyaç duymuştu. Aynı dönemde hanlığın karşı karşıya kaldığı Rus Kazakları tehlikesine aldırış edilmeden ısrarla Tatar güçleri seferlere çağrılmıştı. Osmanlı paşalarının seferlerde Kırım hanlarına emrindeki bir komutan gibi muamele etmeleri, hoşnutsuzluk yaratmıştı. II. Mehmed Giray’ın (1577–1584) bu duruma muhalefeti ciddi sorunların çıkmasına neden olmuştur. Nitekim İstanbul’dan gönderilen II. İslam Giray (1584–1588) Mehmed Giray’ı öldürterek yeni han olmuştu. Onun döneminde ilk defa Kırım’da Osmanlı Padişahı adına hutbe okutulmuştu. Bu durum Gülbün-i Hânân’da; “İslam Giray zamanına kadar minberlerde sırf Kırım hanları namına dua okunurdu. Padişah tarafından varid olan bir emir üzerine minberlerde padişahın namı dahi zikredilmeye başlamıştır ki minberlerde iptida padişahın sonra hanın isimleri zikrolunarak dualar okunurdu”13 şeklinde açıklanmıştır. II. Gazi Giray döneminde (1588-1607) Kırım’da her alanda Osmanlı etkisi güçlenmişti. Osmanlı Devleti’nin batıda ve doğuda yaptığı tüm seferlere katılan han, çok önemli hizmetlerde bulunmuştur. 1595 yılında Boğdan’daki isyanı bastıran hanın, bu bölgeye atanacak yöneticinin bir Tatar beyi olmasını istemesine rağmen; Boğdan’da Tatarlarla bir tür ortaklık kurulmuş olacağı gerekçesiyle, bu isteği padişah tarafından kabul edilmemiştir14. Gazi Giray Han, Rus, Acem, Engürüs, Saturcı Paşa muharebelerinde, özellikle isyan eden Eflak voyvodası Mihail ile meydana gelen

10 Halil İnalcık, “Osmanlı – Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Belleten, 1947, S:12, s. 567. 11 Halim Giray Sultan, Gülbün-i Hânân, Hazırlayan: Arifzade A. Hilmi, Akmescit 2004, s. 188. 12 Özalp Gökbilgin, 1532–1577 Yılları Arasında Kırım Hanlığı’nın Siyasi Durumu, Ankara 1973, s. 54. 13 GH., s.. 192. 14 Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, C: II, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Ankara 1999, s. 174.

4 savaşta büyük fedakârlıklar göstermişti. Buna karşılık Gazi Giray’a arpalık olarak Silistre sancağı verilmiştir. O, Kırım’da Gazikirman adıyla bir kale de inşa ettirmişti15. Kırım tahtına İstanbul’dan yapılan han atamalarında sadrazam ve paşaların etkisi büyüktü. Padişah III. Mehmed (1595-1603) dönemindeki Eğri seferinde yaptığı hizmetten dolayı Sadrazam Sinan Paşa’nın desteğiyle hanlığa atanan Fetih Giray (1596), sadrazam değişikliği ile azl edilip yerine kardeşi Gazi Giray getirilmişti. İstanbul’dan atanan hanlara karşı rakipleri, Nogay kabilelerinin ve Rus kazaklarının desteğini alarak taht için mücadele etmişlerdir. XVII. yüzyıl ilk yarısı boyunca, Kırım tahtında istikrarsızlık hâkimdi. Hanlık makamında bulunanlar, kısa süreli olarak ve çoğu zaman yeniden bu göreve atanmışlardır. III. Mehmed Giray (1610, 1623–1624, 1624–1627) ve Canıbek Giray (1610–1623, 1624, 1627–1635) üçer kez han olarak görev yapmışlardır16. XVII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin iç karışıklıklarla uğraştığı bir dönemde Kırım Hanlığı’nda görülen ayrılıkçı hareketler, devletin hanlık üzerindeki otoritesini sarsmıştır. İstanbul’dan atanan Canıbek Giray, Mehmed Giray ve Şahin Giray’ın saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştır. Kıpçak bozkırlarında yaşayan Nogay kabileleri ve Rus Kazaklarının desteği ile isyana kalkışan bu rakip giraylar, Osmanlı Devleti’nin düşmanı olan İran şahı I. Abbas ile dostça ilişkilerde bulunup, 1610 yılında Kefe’yi almayı dahi başarmışlardı. Bu durumdan yararlanan kuzeydeki Rus kazakları da Osmanlı topraklarına saldırıp, 1614’te Sinop, 1612’de Ahyolu ve 1625 yılında İstanbul boğazına ulaşarak Yeniköy’ü yağmalamışlardı. III. İslam Giray’ın hanlığı zamanında, (1644–1654) Osmanlılarla sıkı işbirliği içerisinde kuzeydeki Rus ve Kazaklar ile Lehistan’a karşı başarılı seferler yapılmıştı. Kırım Tatarları, Rusya’ya karşı yaptıkları akınlarda bol miktarda ganimet elde ediyorlardı. Ayrıca Hmelnitskiy idaresindeki Zaporoj kazakları bu seferler neticesinde Lehistan’dan ayrılarak Kırım Hanlığı ve dolayısıyla Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştı. Ancak Lehistan ile yapılan barış anlaşması neticesinde Kazaklar, Ruslarla yeniden işbirliğine gitmişti. Lehistan’dan Podolya’yı aldıktan sonra Kazaklar üzerinde hâkimiyet kurmak isteyen Osmanlılar, 1678 yılında Ruslarla büyük bir savaşta karşı

15 GH., s. 195. 16 Hanların tayini ile ilgili olarak Osmanlı kroniklerinde ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Bkz. Feridun Bey, Münşeatü’s- Selatin, C:II, İstanbul 1858

5 karşıya gelmişti. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki bir ordu ile Han’ın (1678-1683) ordusu Ruslara karşı galip gelip, Çehrin kalesini ele geçirmişti. Böylece Kazaklar da Osmanlı egemenliğine girmişti. Ancak Viyana bozgunu ile Avrupa’da oluşan Kutsal ittifaka katılan Ruslar, Kırım ve Kafkasya’ya doğru baskısını arttırmıştı. 1683–1699 arasındaki savaş döneminde dört kez Kırım tahtına çıkan Hacı Selim Giray, Osmanlı Devleti ile çok sıkı işbirliği içinde bulunuyordu. Rusya ve Lehistan’ın saldırılarının önlenmesinde ve Habsburglara karşı Sırbistan’da yaptığı başarılı savunmasıyla, felaket yıllarında padişahın güvenini kazanmıştı. İmparatorluğun içinde bulunduğu istikrarsız ortamda Sadrazam tayinlerini bile etkileyecek nüfuza da sahip olmuştu17. 16 yıllık savaş, Osmanlı Devleti ile batılı devletler arasında yürütülen diplomasi neticesinde barış antlaşmasıyla sonuçlanmıştır18. 1699 yılında Avrupa devletleriyle imzalanan Karlofça antlaşmasına göre, Tatarlar, Rusya ve Polonya topraklarına köle elde etmek amacıyla, yağma vs. türden akınlar yapmayacaktı. Bu durum aynı zamanda Kırım Hanlığı’nı ekonomik yönden ciddi bunalımlarla da karşı karşıya bırakacaktı. Böylece hanlığın en önemli gelir kaynaklarından biri kurutulmuş oluyordu. Osmanlı padişahı, Kırım hanına gönderdiği fermanla antlaşma şartlarına uyulmasını emrediyordu19. 1696 yılında Ruslar, Azak kalesini ele geçirmişti. 1700 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması ile de bu kaleyi elinde tutmayı başarmıştı. Bu dönemde Kırım hanı II. Devlet Giray, (1699-1702, 1708-1713) Azak’ta Rusların yeni kaleler yaptırması ve bir donanma hazırladığını haber vererek İstanbul’u harekete geçirmeye çalışmıştır. Nitekim İsveç kralı XII. Karl’la birlikte Osmanlı Devleti’ni Rusya’ya karşı savaş için ikna etmişti. II. Devlet Giray, Prut savaşında Rus çarı karşısında ele geçirilen fırsatın

17 Hacı Selim Giray ile ilgili Gülbün-i Hânân’da onun diğer hanlardan farklı yönleri sıralanmıştır. Selim Giray Han’ın kalgay ve nureddinlik yapmadan doğrudan doğruya hanlık tahtına çıktığı, dört kez hanlık yaptığı ve beş padişah gördüğü gibi, özellikleri belirtilmiştir. (GH, s. 230.) 18 Karlofça Antlaşması’nın hazırlık süreci ve Osmanlı diplomasisi için bkz. Rifa’at A. Abou-El-Hajjı “Ottoman Diplomacy at Karlowitz”, Journal of the American Oriental Society, Vol. 87 No.4 (Oct.-Dec.- 1967), pp. 498-512. 19 Padişah tarafından gönderilen bu ferman sureti, KKS, 34/97a-1’da yer almaktadır.

6 değerlendirilmesi düşüncesinde İsveç kralı ile birlikte, Sadrazam Baltacı Mehmed Paşa’ya karşı çıkmıştır20. XVIII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nde görülen iç ve dış politik gelişmelerin Kırım’ı da etkilediği görülmektedir. İstanbul’dan çeşitli sebeplerle Kırım tahtına yapılan atamalar, hanlığın içinde bulunduğu siyasi istikrarsızlığı arttırırken, Rus tehlikesinin de hanlık üzerindeki baskısının eylemsel olarak hayata geçmesine neden olmuştur. Ruslar ilk defa 1736 yılında General Münnich komutasında Or kapı’dan Kırım’a girip Gözleve, Bahçeseray ve Akmescit’i yakıp yıkmışlardır. Bu büyük tahribattan hanlığın merkezi Bahçesaray’daki Han Saray ile Selim Giray Han’ın kurduğu zengin kütüphane de nasibini almıştır. Ruslar ikinci kez 1737 ve 1738 yıllarında, Kırım’a girip bu istilayı devam ettirmiştir. General Lascy yönetimindeki ordu, Karasu şehrine ulaştığında etrafı yağmalayıp şehri baştanbaşa yakmıştı. Bu durum üzerine II. Fetih Giray, (1736–1737) ihmalden dolayı hanlıktan alınıp yerine amcası II. Mengli Giray (1737–1740) ikinci defa Kırım tahtına çıkarılmıştır. Rus işgaliyle ortaya çıkan yıkım sonrası Bahçesaray ve diğer şehirlerin imarı için çalışan II. Selamet Giray, (1740–1743) Han Sarayı ve Camisini İstanbul’dan gönderilen yardımlarla onarmıştır 21. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 1739 yılında imzalanan Belgrad antlaşmasına göre, Azak kalesi yeniden Ruslara terk ediliyordu. Bundan sonra yeni istila girişimlerine karşı Arslan Giray, (1748–1756) gerekli askeri tedbirleri alarak yarımadadaki istihkâmları güçlendirmiştir. Osmanlı Devleti, 1739’dan 1768’e kadar sürecek olan yeni bir barış dönemine girmiştir. Bu dönemde, dış politikada yaşanan gelişmeler çerçevesinde, Fransa ile olan ilişkiler, Kırım’da da etkisini göstermiştir. Fransa elçisi ve tercümanı olarak İstanbul’a 1755 yılında gelen François de Tott, 1767–1769 döneminde Kırım Hanlığı nezdinde Fransa konsolosu olarak görev yapmıştır22. Öte yandan Rusya’nın Bahçesaray’da bir elçi bulundurma isteği, Kırım Giray (1758-1764,1768-1769) zamanında gerçekleşmiştir. Nikiforov adındaki Rus elçisinin Bahçesaray’da bulunması, 1763 yılında han tarafından

20 GH, s. 243. 21 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C: IV, 2. Bölüm, Ankara 1988, s. 17. 22 Kırım Giray’ın 1769 yılındaki seferinde gözlemci olarak da yer alan François de Tott’un bu döneme ait anıları ile Kırım Hanlığı hakkında bizlere önemli bilgiler vermektedir. François de Tott, Türkler ve Tatarlar Arasında, Çev. R. Uzmen, İstanbul 1996.

7 kabul edilmişti ancak bir yıl sonra elçi başkentten bir sebeple uzaklaştırılmıştır. Bu tarihten itibaren Tatarlarla Ruslar arasında 1768 Osmanlı –Rus savaşına kadar, herhangi bir diplomatik ilişki kurulmamıştı23. II. Katerina (1762–1796) ile birlikte yeni bir döneme giren Rusya, Kırım’ı ele geçirmek ve Karadeniz’e inme doğrultusundaki planlarını bu dönemde etkin bir biçimde hayata geçirecektir. 1760’ta Rus Kazaklarının saldırısı ve Kabartay’da Ruslar tarafından yeni kalelerin yapılması, Kırım’ın yeniden tehdit edilmesine yol açmıştı. Bu dönemde kuzeydeki sınır bölgelerinde Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı arasındaki askeri bağ da zayıflamıştı. Rusların Polonya’ya (Lehistan) yerleşmesi ve Kırım Hanlığı’nın kontrolünde olan Balta şehrine girip yağmalaması, yeni bir savaş için çıkış nedeni olmuştu. 1768 yılı Ekim ayında Osmanlılar Rusya’ya savaş ilan etmiştir. Savaşın başlangıcından 1770 yılına kazar Kırım Hanlığı tahtında; Kırım Giray, IV. Devlet Giray, ve II. Kaplan Giray görev yapmıştır. Kırım Giray’ın Rus sınır boylarına düzenlediği küçük çaplı saldırılar etkili olamamıştır. Onun ölümünden sonra yerine geçen IV. Devlet Giray’ın Tatar kabilelerini savaş için ikna edememesi, hanları Ruslarla görüşmeler başlatmaya yöneltmiştir. Bu müzakerelerin amacı Kırım’da bağımsız bir devlet oluşturmaktı. Rus güçleri, 1770 yılında Bucak ve bir yıl sonra da Kırım yarımadasını işgal etti. Kırım hanı III. Selim Giray, Kefe’den bir gemiyle İstanbul’a kaçmak zorunda kaldı. Nogay kabile liderlerinin Ruslarla işbirliği yapması, Osmanlı Devleti ile Kırımlılar arasındaki anlaşmazlıkları daha da arttırmıştı. Kırım’ın bağımsızlığını savunan bu mirzalar, Rusların da desteğini alarak Osmanlı Devleti’nin han olarak atadığı Maksut Giray’ı kabul etmeyip kendi belirledikleri Sahib Giray’ı han olarak seçtiler. 1771 yılı Kasım ayında büyük bir Tatar delegasyon heyeti, kalgay Şahin Giray24 önderliğinde Kırım’ın bağımsızlığını sağlamak amacıyla St. Petersburg’a gitmişti. Nihayet 1772 yılı Kasım ayında yapılan Karasubazar Antlaşması ile Sahib Giray Han, Karaçi beylerinden Şirin ve Mansur beyler ile Can Member Bey liderliğinde Nogaylar, Rusların

23 Alan Fisher, The Crimean Tatars, Stanford 1978, p. 52. 24 Şahin Giray’ın, Çariçe II. Katerina’nın yaverlik hizmetinde bulunduğu ve Rus kültürünü benimseyerek Kırım örf ve adetlerinden uzaklaştığından söz edilmektedir. Bkz. GH, s. 277.

8 koruyuculuğunu kabul etmişlerdir. Bu antlaşma ile yeni bağımsız Kırım Devleti ve Rusya arasında bir ittifak sağlanmıştır25. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na (1774) göre; Kırım, Bucak, Kuban, Yedisan, Camboyluk ve Yedicek Tatarları bağımsız olarak, hiçbir devlete bağlı olmadan, kendilerinin seçtiği Cengiz han soyundan gelen bir hanın idaresi altında, kendi kanun ve adetlerine göre yönetileceklerdir. Bununla birlikte Tatarlar, Müslüman bir topluluk olduğundan, padişahının aynı zamanda halife olmasıyla, Osmanlı sultanına bağlı olacaklar ancak bu bağlılıkları siyasi hürriyetlerini engelleyecek düzeyde olmayacaktı. Yine bu antlaşmayla, Osmanlılara ait olan Kerç ve Yenikale kaleleri Rusların elinde kalacaktı. Bu kalelere sahip olmak Kırım’ı ve Kerç boğazını kontrol etmekti26. Böylece Kırım’ın bağımsızlığının tanınması, Rusya’nın bu toprakları ele geçirmek amacıyla yaptığı planın bir parçası olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır27. Osmanlı Devleti Özi kalesini elinde bulunduruyordu ve hilafet makamı sayesinde hanlığın bağlılığını sürdüreceği umudunu taşıyordu. Hem Ruslar, hem de Osmanlılar bağımsızlığını tanıdığı Kırım’ı, himaye altına alma yarışı içindeydi. Kırım Tatarları için bu dokuz yıllık bağımsızlık dönemi oldukça sıkıntılı geçmişti. Ne Karasubazar Antlaşması ne de Küçük Kaynarca Antlaşması, Tatarların sosyal ve siyasi yönden yeniden organize olmalarını sağlayabildi. Kırım’ın bağımsızlık dönemi üç bölüm halinde değerlendirildiğinde bunlar; 1774–1776 yılları arasındaki; Osmanlıların ve Rusların baskısı altında Kırımlıların ne derece bağımsız olduklarını anlamaya çalıştıkları birinci dönem, 1776–1778 yılları arasında; Çariçe Büyük Katerina’nın vesayeti altında, Rusların yardımıyla Şahin Giray’ın nüfuz ve itibarını arttırdığı ikinci devre ile, 1778–1783 dönemi, Şahin Giray’ın Kırım’da geleneksel yapıyı değiştirmek için yok ettiği kurumsal yapının yerine yenisini yerleştiremediği üçüncü dönemdir. Bu dönemden sonra II. Katerina tarafından Kırım’ın bağımsızlığına son verilecektir28.

25 A. Fisher, a.g.e., s. 56. 26 A. N. Kurat, a.g.e., s. 28 27 Roderic H. Davison, “Russian Skill and Turkish Imbecility: The Treaty of Kuchuk Kainardji Reconsidered”, Slavic Review, Vol.35, No.3. (Sep., 1976), pp.464. 28 A. Fisher, “Enlightened Despotism and Islam Under Catherine II”, Slavic Review, Vol.27 No.4, (December 1968), pp. 543.

9 Kurultay tarafından han seçilen II. Sahib Giray, Rus tehlikesini sezerek Osmanlı taraftarlığını benimsemiştir. Kırım’da Müslüman halkın çoğu ve ulema kesimi, bağımsızlık taraftarı olan mirzalar ile aynı görüşte değildi. Mirzaların baskısıyla İstanbul’a gitmeye mecbur bırakılan hanın yerine Devlet Giray tahta çıkarılmıştır. Yeni han Ruslar tarafından desteklenen Şahin Giray karşısında yenilerek İstanbul’a sığınmak zorunda kalmıştır. Böylelikle 1777 yılında tahta çıkan Şahin Giray, Rusya örneğinde olduğu gibi Kırım’da, batı tarzı bağımsız bir devlet yaratma düşüncesinde idi. Avrupai tarzda bir ordu oluşturarak Mirzaların ayrıcalıklı durumuna son vermek istemesi, vergileri arttırması halkın büyük ölçüde tepkisine neden olmuştu. Şahin Giray, isyan eden halk karşısında, Bahçesaray’dan kaçmak zorunda kalmıştı. İstanbul’dan tayin edilen Baht Giray, Osmanlıların da desteğiyle tahta çıktı. Fakat bir süre sonra Rusların yardımıyla Şahin Giray, yeniden tahta çıkarak han oldu. Bu arada Ruslar 1777’da Kefe ve güneydeki limanları işgal etmişti. İstanbul’dan gönderilen Selim Giray’ın kontrolü sağlamak için yaptığı denemeler de başarısızlıkla sonuçlanınca, 1778’den sonra Müslüman Kırım halkı, kitleler halinde Anadolu’ya göç etmeye başlamıştı. Bunlardan boşalan yerlere II. Katerina, Kırım yarımadasındaki durumunu güçlendirmek amacıyla, Osmanlı İmparatorluğu’ndan göç eden Rum ve Slav göçmenleri yerleştirmiştir29. Bu dönemde Kırım’daki karışıklık, Osmanlı Devleti ile Rusya’yı bir kez daha karşı karşıya getirmiştir. Görüşmeler sonucunda 1779 yılında Aynalıkavak Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmaya göre, Ruslar Kırım ve Taman’ı boşaltacak, Osmanlılar da Şahin Giray’ın hanlığını kabul edecekti. Bununla birlikte Kuban ve Kafkasya’daki Nogay ve Çerkezlerin Osmanlı Devleti’ne bağlı oldukları gerekçesiyle, bu bölgelerin Kırım Hanlığı’na bağlanmasına karşı çıkılmıştır. Şahin Giray’ın bu bölgeleri ısrarla istemesi ve hâkimiyet sahasını genişletme düşüncesi, aslında gelecekte bu topraklara sahip olmayı planlayan Ruslar tarafından da desteklenmiştir. Kuban’da ve Kırım’daki halk ayaklanması sonucunda Şahin Giray, Kefe’ye kaçmak zorunda kalmıştır. 1782 yılında küçük bir isyancı grupla birlikte Halim Giray Kefe’ye saldırarak buradaki Şahin Giray’ı Beşli diye adlandırdığı ordusuyla birlikte kuşatmıştı. O ve beraberindekiler Rusların elindeki Kerç kalesine sığınmak zorunda

29 Rusya’nın Kırım’ı ilhakından sonra II. Katerina döneminde uygulanan kolonizasyon hareketi için bkz. James A. Duran, “Catherine II, Potemkin, and Colonization Policy in Southern Russia”, Russian Review, Vol. 28, No. 1, (January 1969), pp. 23-36

10 bırakılmıştı. Bu arada Tatarlar yeni han olarak Bahadır Giray’ı seçerek İstanbul’dan onay istemişlerdir. 1782 yılı Haziran ve Temmuz aylarına doğru Şahin Giray’ın reformlarına karşı halk isyanı artarak büyümüştü. İsyancılar Bahçesaray’da yaptırılan yeni hükümet binalarını tahrip etmişti. II. Katerina, Şahin Giray’ın tekrar tahta çıkmasından yana bir tutum sergilemekteydi. Bununla birlikte General Potemkin önderliğindeki Rus güçleri Bahçesaray’a girip isyanı dağıtmış, Bahadır Giray ve beraberindekiler de Osmanlıların kontrolündeki Kuban’a doğru hareket etmişti. Bu arada Şahin Giray, Rus güçlerinin koruması altında tekrar Bahçesaray’a girmişti. Acımasızca birçok insanın katl edildiği olaylar neticesinde Kırım, çarlığın bir vilayeti durumuna getirilmişti30. 9 Ocak 1784 yılında yapılan antlaşmayla Osmanlı Devleti bu ilhakı resmen tanımak zorunda kalmıştır. Rusya’nın Kırım’ın ilhakı, Grek projesinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir31. 1784–1792 yılları arasındaki dönemde, Rusların ilhak ettiği Kırım’ı kurtarabilme mücadelesi sonuç vermemiştir. Bu arada bu ilhakla beraber Şahin Giray’ın Kırım’a han olması da imkânsız hale gelmişti. Şahin Giray’ın, Kafkasya’nın doğusunda İran ve Osmanlılara karşı tampon bir devlet kurma isteği Rusların işine yarayacak bir plan olsa da bu gerçekleşmemiştir. Ruslara güvenilemeyeceğini sonradan anlayan Şahin Giray, bir fırsatını bulup Osmanlılara sığınmıştı. Onun bu macerası Rodos’ta öldürülmesi ile sonuçlanacaktır32.

30 Fisher, a.g.e., s. 67-68; daha geniş bilgi için bkz. Aynı yazar, The Russian Annexation of the Crimea, 1772-1783, Cambridge 1970, s. 128. 31 Andreas Schönle, “Garden of the Empire: Catherine’s Appropriation of the Crimea”, Slavic Review, Vol. 60, No.1, (Spring 2001), s. 19. 32 Şahin Giray’ın idamı konusunda bkz. Feridun M. Emecen, “Son Kırım Hânı Şahin Giray’ın Osmanlı Devleti’ne İlticâsı ve İdamı Meselesi”, Emel, Sayı: 135, s. 134-145.

11 BİRİNCİ BÖLÜM İDARİ YAPI

A) Kırım’ın Osmanlı Yönetimine Girmesi ve Bölgenin Coğrafi Sınırları’nın Belirlenmesi Kırım yarımadası, Doğu Avrupa’nın en güney ucunda yer almaktadır. Güneyden ve batıdan Karadeniz, doğudan Azak denizi ile çevrilmiştir. Yarımadanın doğu kısmında Azak denizi ile birlikte Kerç yarımadası bulunmaktadır. Yarımada, batı tarafında Tarhan kut burnu ile şekillenmiştir. Kuzeyde ise bugünkü Ukrayna’ya bağlı Herson bölgesine, Or kapı diye adlandırılan geçit ile bağlanmaktadır1. Osmanlı Devleti’nde II. Mehmed, (1451-1481) İstanbul’u ele geçirdikten sonra, bölgesel güvenliği sağlamak ve ekonomik gelişmeyi sürdürmek amacıyla bir dizi politika uygulamıştır. Karadeniz bölgesinin jeopolitik konumunun da etkisiyle, bu bölgede Osmanlı hâkimiyetini yerleştirmek istemiştir. 1461 yılında gerçekleştirilen Amasra, Sinop ve Trabzon’un fethi bu politikanın bir parçasıydı. O dönemlerde Karadeniz’in kuzeyindeki limanlarda koloniler kurarak, buradaki ticareti yönlendiren Cenevizliler, Fatih’in Osmanlı egemenliğini bütünüyle bu bölgede yerleştirme düşüncesi karşısında, ciddi bir rakip olarak görünmüyordu2. XV. yüzyılın ikinci yarısında Kırım’da ortaya çıkan siyasi gelişmeler, bölgenin güç dengesinin değişmesine de neden olmuştur. Altın Orda’nın dağılma sürecinde Kırım yarımadasında yeni bir hanlık kuran Hacı Giray, bu devlete ve Cenevizlilere karşı Osmanlılarla işbirliği yapmıştı. 1454 yazında Osmanlı – Kırım ortak güçlerinin Kefe’yi kuşatması, yapılan bu ittifakın bir göstergesiydi. 1475 yılında Gedik Ahmet Paşa idaresinde Osmanlı donanmasının Kırım sahillerini feth etmesiyle, yeni bir dönem de başlamıştı. Aynı yıl Mengli Giray’ın Sultan II. Mehmed’e yazdığı mektupla bağlılığını bildirmesi, Kırım Hanlığı’nın da Osmanlı himayesine girdiğini gösterir. Bundan sonra hanlık ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkiler bu bağlılığı daha da pekiştirecektir3.

1 Ünver Sel, Kırım ve Kırım Türkleri, Ankara 1997, s. 9. 2 Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım’ın Osmanlı Tabiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi ” Belleten, VIII/30, (Ankara 1944), s. 195. 3 İnalcık, a.g.m., s. 209.

12 1. Kefe Eyaleti Kırım’ın Osmanlı Devleti’ne bağlanmasıyla birlikte bu toprakların statüsü de belirlenmiştir. Hâkimiyet alanının oluşumunda etkili olan coğrafi, ekonomik, etnik ve dini faktörler, Osmanlılarca doğrudan idare edilen Kefe sancağı ile yine Osmanlı Devleti’ne bağlı olmakla birlikte iç işlerinde özerklik tanınan Kırım Hanlığı arasındaki sınırların belirlenmesinde etkili olmuştur. Altın Orda Devleti zamanında yapılan anlaşma gereğince Cenevizlilerin yerleştiği Kırım sahilindeki liman kentleri, hanlık döneminde de statükonun korunması amacıyla Osmanlı idaresine bırakılmıştır4. 1475 yılında Kırım’ın sahil kentlerinin Cenevizlilerden alınmasıyla, Kefe, Suğdak, Taman (Tamatarcha), Kerç ve özellikle Azak şehri ve kalesi, Osmanlı hakimiyetinin bu bölgedeki dayanak noktası olmuştu. Oluşturulan Kefe sancağında Osmanlı düzeni kurulmuştu. Burası aynı zamanda Kırım hanlarının hareket ve faaliyetlerini izlemek bakımından da önemliydi5. Evliya Çelebi bu paylaşımdan bahsederek, “Gedik Ahmed Paşa’nın Kırım etrafında olan tüm kaleleri Cenevizlilerin elinden alıp, Mengli Giray Han ile sahil kesimin Osmanlılara ve adanın ortasında kalan bölgenin de Tatarlara ait olduğu hususunda anlaşmaya varılır...” şeklindeki ifadesiyle durumu açıklamaktadır6. Bu anlaşma aynı zamanda daha önceden Kırım Hanlığı ile Cenevizliler arasında yapılan sınır anlaşmasına benziyordu. Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Devleti’ne bağlanması ile birlikte, batıdan Sarıkirman’dan başlayıp, İnkerman, Mangup, Şuma, Demirci, Uluüzen, Üsküt, Üzen, Arpadi, Ayayorin Taşlı, Soğuksu, Otuzlar köylerinden Sarıgöl’e uzanan hat ile Osmanlı Kırım sınırı belirlenerek burada Kefe sancakbeyliği kurulmuştur7. Hicri 935 (1529) yılına ait Kefe Sancağı Tahrir Defteri’ne göre burada altı kaza yer almaktadır. Bunlardan; Kefe, Suğdak (Tat Eli), Mankub ve Kerç (Kerş) Kırım yarımadasında olmak üzere diğerleri de Azak ve Taman’dır8. XVI. yüzyıl sonlarında başlayan Osmanlı - İran savaşlarında Rumeli sancaklarından doğuya doğru yapılan sevkıyatta, önemi gittikçe artan Kefe’ye,

4 A. Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu, Ankara 1966, s. 48 5 Kurat, a.g.e., s.51. 6 Evliya Çelebi, Seyahatname, C:VII, s. 214. 7 Yücel Öztürk, “Kefe” DİA, C: XXV, s. 183. 8 Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlı’ların Kafkas Elleri’ni Fethi (1451-1590), TTK, Ankara 1998, s. 70.

13 beylerbeyilik statüsü verilmiş aynı zamanda eyalet sahası da genişletilmiştir. Burada beylerbeyilik kurulduktan sonra Kefe, altı sancağa bölünmüştü. Bunlar; Kefe, Taman ve Anapa’yı da içine alan Kerç, Azak, Akkerman, Bender ve Kılburun sancaklarıdır9. Böylelikle bu eyaletin, sadece Kırım yarımadasını değil, aynı zamanda Karadeniz’in bütün kuzey sahilleri boyunca uzanan toprakları kapsadığı ortaya çıkmaktadır XVII. yüzyılda Kırım’a gelen Evliya Çelebi’ye göre; batıda Sarıkirman’dan başlayarak, İnkerman, ve Balıklıova, (Balıklağı), Anapa kalesi ile Suğdak (Tat eli)’a bağlı Basdak kalesi ile Kefe ve Kerç’e kadar uzanan bölge, Osmanlı Devleti’nin doğrudan egemenliğinde olup Kefe Eyaleti içerisindedir. Gözleve şehri ve Kırım’ın iç kesimleri ise Hanlığın kontrolündedir10. XVI. yüzyılda yerleşim birimleri dikkate alındığında, Sarıkirman-İnkerman arasındaki kuzeydoğu istikametinden güneye, sahil boyunca uzanan köyler İnkerman, Mankub ve Balıklıova’ya bağlı yerlerdir. Yine İnkerman’ın kuzeydoğusundan itibaren Mankub’a kadar uzanan yerler, aynı zamanda Kefe eyaleti ile Kırım Hanlığı arasındaki sınırı da belirler. Evliya Çelebi, Suğdak’a giderken Soğuksu diye belirttiği Müslüman bir köyün batı tarafının hanlık toprağı ve güney doğu tarafının ise Osmanlıların toprağı olduğunu ifade etmiştir11. Bu yerin, XVI. yüzyıl tahrir defterlerindeki kayıtlarda Otuzlar köyü şeklinde geçtiği ve Kırım-Kefe sınırını çizdiği kabul edilmektedir12. Yine XVI. yüzyıldaki tahrir defterlerinde kaza olarak belirtilmemesine rağmen, Balıklıova, XVII. yüzyılın ikinci yarısında bölgeyi gezen Evliya Çelebi’ye göre, kaza statüsündedir. Ancak, XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nde, Balıklıova’nın kaza statüsünde bir yer olup olmadığı net değildir. Bahçesaray ile Balıklıova arasındaki köyler de Kefe eyaleti içinde yer almıştır. Safer 1094 (1683) tarihli ve Kefe beylerbeyisi Ahmed ile Kefe kadısına hitaben yazılan bir padişah fermanı bu durumu doğrulamaktadır. Ferman suretinde; Bahçesaray’dan Balıklıova’ya (Balıklağı) kadar olan köylerde yaşayan halkın tasarrufundaki arazinin, “tapu zemin akçeleri” istenmektedir13.

9 Kırzıoğlu, a.g.e., s. 76. (naklen; Feridun Bey, Münşeatü’s-Selatin, C: II, İstanbul 1275, s. 404). 10 Evliya Çelebi, C: VII, s. 218. 11 Evliya Çelebi, C: VII, s. 248. 12 Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe 1475-1600, Ankara 2000, s. 104. 13 KKS, 23a/43a-1

14 Suğdak’ın güney sahil kesiminden batı yönüne doğru Balıklıova’ya kadar uzanan ve halkının çoğunluğunu Gayrimüslimlerin oluşturduğu bölge Tat Eli şeklinde anılmaktaydı. Bu yerin, Kırım hanlarına ait yarlıklarda hakimiyet sahası içinde gösterilmesi çelişkili bir durum yaratmaktadır14. Kırım’ın güney sahilleri içinde yer almasından dolayı ve döneme ait diğer kaynaklar ışığında, Ortodoks Hıristiyan halkın yaşadığı bu yerin, XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti’ne bağlı bir kaza olduğu anlaşılmaktadır. Hicri 1062 (1651) yılına ait Tat Eli ve diğer bazı kazaların kadılarına hitaben İstanbul’dan gönderilen bir padişah fermanında; Tat Eli ve buraya bağlı yerlerdeki Hıristiyanların temsilcisi olan Metropolitin, karşılaştığı sorunların çözümlenmesi istenmiştir15. Buna karşılık Evliya Çelebi, Tat Eli’ni anlatırken; Suğdak’ın doğu ve batı tarafının Tat Eli dağları ile çevrili olduğunu ve bu bölgenin Kefe eyaleti içinde yer aldığını, halkının Rum ve Lazlardan oluştuğunu nakleder16. XVI. yüzyılda İtil nehri havzasından Kuban nehrinin aşağı kısmına göç eden Nogaylar, Kırım Hanlığı’na bağlı olmakla birlikte Kuzey Kafkaslar’daki çeşitli Çerkes ve Türk kavimleri, ne Osmanlılara ne de Kırım hanlarına tâbi idiler. Taman kalesinde yaşayan Çerkes beyleri, görünüşte Osmanlılara bağlı idiler. Yavuz Sultan Selim, burada yaşayan Çerkes beylerini kontrol altında tutabilmek için 1519 yılında Kuban nehri ağzında Temrük kalesini yaptırmıştır. Öte yandan Taman’ın güneyinde Cana kalesi yaptırılarak buradaki Cana Çerkesleri de hakimiyet altına alınmıştır. Cana Çerkesleri arasında Hıristiyanlık, Bizans döneminde kısmen de olsa yayılmıştı. Bu Çerkes kolunun bir kısmı Hıristiyan bir kısmı da Müslümandı17. Kırım yarımadasının doğusunda yer alan Kerç ve Taman, Osmanlıların doğrudan yönettiği yerlerdi. Kerç yarımadası tarıma elverişli bölge olmadığından burada nüfus azdı. Kefe’nin doğusunda, Kerç ve Yenikale’nin kuzeyindeki bölge, Şirin beylerinin kontrolü altındaydı.

14 Tat kelimesinin, Canıbek Giray ve daha sonraki dönemlere ait yarlıklarda hanların kullandığı unvanlar içinde tat bila tavgac-nın uluğ padişahı, şeklinde geçtiği ifade edilir. Burada Kırım’ın güney sahillerinde yaşayan Müslümanların tümüne verilen bir ad olduğu, ayrıca 1778’den beri Ukrayna’ya bağlı Mariupol şehrinde yaşayan Rumların (Ortodoks) bir kısmına verilen isim olduğu konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Bu konuda bkz. V. Minorsky , “Tat”, İA, C:XII/1, s. 47. 15 KKS, 4/4a-1. 16 Evliya Çelebi, C: VII, s. 250. 17 A. Nimet Kurat, a.g.e., s. 54.

15 Kırım yarımadasının Kefe eyaletine giren toprakları hariç, kalanı hanlığın kontrolünde idi18. XVI. yüzyılda Kıpçak bozkırı, Kuban, Kabartay ve Çerkes vilayetleri üzerinde Kırım Hanlığı ile Osmanlı Devleti arasındaki yönetim rekabeti, bu toprakların özerkliği veya muhtariyetini sağlamıştır. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nde bu bölgelerle ilgili çok az ya da hiç kayıt olmaması, bölgenin kontrolünün hanlıkta olmadığını göstermektedir. Bununla birlikte incelediğimiz kayıtlardan Taman’ın, kaza statüsünde Osmanlı Devleti’ne bağlı olduğu açık biçimde ortaya çıkmaktadır. Taman kadısına hitaben yazılan padişah fermanlarında, bölgenin hukuki statüsü de belirtilir. Hicri Rebiülevvel 1096 (1685) tarihli bir fermanda; Hacı Selim Giray Han’ın İstanbul’a gönderdiği arz üzerine, Taman’da olan Çerkes beyleri ve sipahilerin daha önceden buraya yerleştirildiği, “defterli reayanın öşür vergilerinin” Osmanlı Devleti’ne “raiyyet rüsumlarını” da sipahiye ödemekle yükümlü oldukları hatırlatılmıştır. Bölgenin mali durumu ile ilgili Kefe mukataası defterlerinde de, Çerkes beyleri ve sipahileri tarafından Taman adasına yerleştirilen reayanın ürettiği mahsulatın öşrü, Azak’ın buğday ihtiyacı için ve koyun vergisi (ganem resmleri) ve mukataa zeminlerinin miri için, Kefe nazırları tarafından tahsil edildiği ayrıca raiyyet rüsumlarının da Çerkes beyleri ve sipahilere verildiği anlaşılmaktadır19. XVII. yüzyılda burada yaşayan Çerkes beyleri çoğu zaman sorunlarını Kırım hanları aracılığı ile Osmanlı Devleti’ne iletirlerdi20

2. Kırım Hanlığı’nın Coğrafi Sınırları ve Hakimiyet Sahası 1475 yılında Kefe’nin ele geçirilmesinden hemen sonra, Osmanlılarla Mengli Giray arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Mengli Giray’ın İstanbul’a gönderdiği bir mektupta, böyle bir antlaşmadan21 açık bir biçimde söz edilmesi bu durumu doğrulamaktadır. XVI. yüzyılın ilk yarısında hanlık ile Osmanlı Devleti arasındaki

18 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 107. 19 KKS, 26/31a-1. 20 Evliya Çelebi, C: VII, s. 255. 21 Böyle bir antlaşmanın içeriği hakkında çeşitli görüş ayrılıkları olsa da, hemen hemen hepsinde Kırım hânlarının tayin ve azlinin padişah tarafından yapılacağı ve hutbelerde önce sultanın adının daha sonra hânın adının okunacağı, gibi hususlar ortaktır. Bu konu ile ilgili bkz. J. Von Hammer Purgstall, Geschichte Der Chane der Krim unter Osmanischer Herrschaft, Vienna 1856, s. 35; Halil İnalcık, a.g.m., s. 223-227.

16 resmi yazışmalarda “kulluk”22 ifadesine rastlanmaktadır. Fakat bu dönemde hanlık üzerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun tam hâkimiyeti, uygulamada aynı ölçüde olmamıştır. Özellikle han seçimleri sonucunda isyanlar ve taht mücadeleleri, padişahın otoritesini tam anlamıyla kuramadığını göstermektedir. Bu durum yalnızca han tayin ve azlinde değil aynı zamanda askeri işbirliği alanında da söz konusudur. Kırım Tatar kuvvetlerinin, 1484 Boğdan seferine katılmasıyla başlayan bu destek, bir daha ancak XVI. yüzyıl ortalarında tekrarlanabilecektir. Hanlık üzerinde Osmanlı egemenliği ancak, Kazan ve Astarhan’ın Ruslar tarafından 1552-1556’da işgali sonucunda ortaya çıkan, doğrudan tehdit söz konusu olduğunda başlayacaktır23. Evliya Çelebi, yukarıda bahsedilen antlaşmadan söz ederek, Cenevizlilerin elindeki kalelerin feth edilmesiyle, Kırım yarımadasının sahil kesiminin Osmanlılara ve yarımadanın iç kesimlerinin ise Tatarlara verilmesi yönünde bir taksimat yapıldığını, ayrıca hanın bir kardeşini Osmanlı Devleti’ne rehin göndermesi uygulamasının da söz konusu olduğunu belirtir24. Bu durumda yarımadanın sahil bölgeleri doğrudan Osmanlı yönetimine bırakılmıştır. Ancak Gözleve şehri ve limanı istisna tutulmuştur. Öyle ki hanların yarlıklarında bu durum gayet açıktır. XVII. yüzyılın ilk yarısında Canıbek Giray’a ait Hicri evâhir Safer 1021 (1612) tarihli bir yarlık; Gözleve, Karasu, Ferahkirman (Or) kadılarına hitaben yazılmıştır25. Kırım’da Osmanlıların doğrudan yönettiği bölgenin dışında kalan tüm yerler hanlığın yönetimi altındaydı. Mengli Giray, padişah ile yaptığı bu antlaşmayla sahildeki Kefe, Sudak ve Mankub limanları ve civarındaki araziler üzerindeki haklarından vazgeçmiş olsa bile, sonraki hanlar, bu kaleler yahut hiç olmasa civardaki arazi üzerinde hak iddia etmekten geri kalmamışlardır. I. Sahip Giray Han (1532-1551) kalelerin top menzillerini esas alarak menzil dışındaki arazinin hanların hakimiyetinde olduğunu iddia etmiştir. XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan Rus tehdidi karşısında hanlar, Osmanlıların Özü kalesi ve Kerç boğazındaki Yenikale’yi inşa etmelerine razı olmuşlardır26.

22 Bu ifade bağlılık ve sadakat anlamında kullanılmıştır. 23 Halil İnalcık, a.g.m., s. 228-229. 24 Evliya Çelebi, C: VII, s. 214. 25 KKS, 1/23a-1 26 Halil İnalcık, “Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, C:I, Ankara 1992, s. 428.

17 Yarımadayı anakaraya bağlayan geçitte bulunan Or ya da Ferahkirman diye bilinen kaza, aynı zamanda kuzeybatı yönünden Kırım’ın giriş kapısı sayılır. Evliya Çelebi XVII. yüzyılda Kırım yarımadasında dördü Osmanlılara ait olmak üzere yirmi dört kadılık ile kırk beylik bulunduğundan söz eder27. İç kısımda yer alan şehirler içinde en önemlisi hanın oturduğu başkent Bahçesaray’dı. Ayrıca kalgay sultanların oturduğu Akmescid şehri, Şirinlerin merkezi olan Karasu ile birlikte Eski Kırım da önemli yerleşim yerleri olarak dikkat çekiyordu. Kırım Hanlığı’nın hakimiyet sahası yalnızca yarımada ile sınırlı değildi. Yarımada kuzeyde Or Kapı diye bilinen ve çok sıkı korunan bölgeyle Kıpçak bozkırlarından ayrılıyordu. Prut nehrinden Azak’a kadar uzanan sahayı içine alan Kıpçak bölgesi de hanlığa tabi yerlerdendi. Hanlığın bu bölgedeki hâkimiyeti başlangıçta kuzeyde Belgorod şehrine kadar uzanıyordu. Burada yaşayan göçebe Kıpçak Nogaylarını kontrol etmek, ilk zamanlardan itibaren Kırım hanları için büyük bir sorun olmuştur28. Taman yarımadası ile Kuban sahası göçebe Nogayların yaşadığı diğer bölgelerdir. Nogaylar, hanlık içindeki siyasi olaylara karışmaları ve zaman zaman Ruslar ve Kazaklarla birleşerek tehdit oluşturmaları nedeniyle, hanlar tarafından kuzeydeki bozkırlara yerleştirilerek, itaat altına alınmak istenmiştir. Osmanlı Devleti, Kırım hanlarının gücünü azaltmak ve onları daha rahat kontrol edebilmek amacıyla, Nogayları destekleyerek, himayesi altına almaya çalışmıştır. Bununla birlikte XVIII. yüzyıl sonlarında giderek Rusların hakimiyetine giren Nogaylar, Ruslar tarafından Taman yarımadası ve Kuban bölgesine yerleştirilmişlerdir. Diğer yandan II. Bayezid döneminde 1484 yılında gerçekleşen Akkerman seferinde yeni bölgeler ele geçirilmişti, I. Mengli Giray, bu seferde Kavşan kasabasını alarak hâkimiyet sahasını Baserabya bölgesine doğru genişletmiştir29. XVII. yüzyılda bölge ile ilgili bilgiler veren Evliya Çelebi ve XVIII. yüzyılın ikinci yarısında bölgedeki gözlemleriyle dikkat çeken Tott’a göre; burada yaşayan Nogayların büyük bir bölümü göçebeydi. Yerleşik hayata geçenler

27 Evliya Çelebi, C: VII, s. 228-229. 28 İnalcık, “Kırım”, DİA, C: XXV, s. 455. 29 İnalcık, aynı yer.

18 ise hububat ziraatıyla meşgul idiler30. Yarımadanın doğusunda Kuban ve Kabartay bölgelerinde yaşayan Müslüman ve Gayrimüslim Çerkesler de hanlığa tabi idiler31. Kırım hanları zaman zaman bağımsız olduklarını ima edercesine yarlıklarında hâkimiyet sahalarını abartıyorlardı. Murad Giray Han’ın (1678-1683) Polonya kralına gönderdiği bir yarlıkta yer alan; “ Allah Tebarek ve Taala Hazretlerinin avnı inayeti bile Uluğ orda, Uluğ yurtnın, Deşti Kıpçaknın, Tahtı Kırımnın, yüz onbin tümennin ve hesapsız Nogaynın ve Tağ ara Çerkaçnın ve Tat bile Tavkaçnın ve Akkerman memleketinin Padşahı ve Uluğ Han azamı bolgan men şevketlu, salabetlu ve mehabetlu Murat Giray Hanı Azam ve Haham Ekrem Hazretleri…” şeklindeki ifadeleriyle Osmanlı padişahıyla eşit düzeyde olduğunu göstermek istemiştir. Burada han, Osmanlı Devleti’nin doğrudan yönetimi altındaki yerlerin dahi kendisine ait olduğunu ilan ediyordu32. Osmanlı padişahı, Kırım’a gönderdiği fermanlarda hanlık idaresi altındaki toprakların kadılıklarına da doğrudan emirler verebilmekteydi. Her ne kadar idarî açıdan ayrı tutulsalar bile, ortaya çıkan meselenin çözümü için İstanbul’dan Kırım’daki kadılara doğrudan fermanlar gönderilmiştir. Hicri Zilkade 1062 (1652) tarihli bir fermanda; “Mefahirü’l- kudât ve’l- hükkâm, ma‘denü’l- fazl ve’l- kelâm Tat Eli, Karasu, Balıklağı, ve Gözleve kadıları zîde fazluhum tevkî-i refî-i hümâyun vasıl olacak…”33 şeklinde yer alan resmi hitapta, adı geçen Karasu ve Gözleve kadılıkları, hanlık tarafından idare ediliyordu. Bununla birlikte, hanlık idaresinde olmayan ve Osmanlı Devleti’nin doğrudan yönetiminde olan Kırım topraklarındaki Kefe, Mankub, Kerş, Sudak gibi kadılara, Kırım Hanı tarafından talimatlar gönderilebiliyordu. Hicri Rebiülevel 1127 (1715) tarihli bir yarlıkta; “…şeref şiar faziletli … mahmiyye-i Kefe kadısı ve Mankub ve Bahçesaray ve Karasu ve Kerş ve Gözleve ve Balıklağı ve Sudak ve sair kadılar zide kadruhum savblarına ferman-ı şerif-i hani budur ki…” ifadesinde han, bahsedilen kazalardaki kadılardan, Kırım’daki Rum patriğinin topladığı vergi ve resimler için yanına bir yardımcı atadığını bildirerek, vergilerin tahsilinde engellemenin

30 İnalcık, “Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, C:I, Ankara 1992, s. 428. 31 Fahrettin Kırzıoğlu, a.g.e., s. 283. 32 Abdullah Soysal, “Murad Giray Han”, Emel, Sayı: 35, Temmuz-Ağustos 1966, s. 17. (Bu yarlık Varşova Kraçinski müzesi, şarka ait vesikalar arasında No: 275 ile yer almaktadır. ) 33 KKS, 4/4a-1.

19 olmaması için gerekli tedbirlerin alınmasını istemiştir34. Öyle anlaşılıyor ki, Kırım’ın tamamını ilgilendiren meselelerde İstanbul’dan gelen emirler doğrultusunda yönetimsel olarak bir ayırım yapılmamıştır. Kırım’da yaşayan Gayrimüslim dini cemaatlerin temsilcisinde olduğu gibi, ülkede yaşayan gerek Rum, gerekse Ermeni toplumlarla ilgili sorunlar karşısında ortak bir idari yaklaşım söz konusu olmuştur.

B) Kırım’ın İdari Yapısı 1. Kefe Eyaleti’nin İdarî Birimleri 1475 yılında Osmanlıların Cenevizlilerden aldığı Kırım sahilleri, Kefe’deki Osmanlı paşasının/beyinin sorumluluğuna verilmişti. Aynı yıl Kefe, bir sancak olarak Rumeli Eyaleti’ne bağlanmıştı35. 1568 yılına kadar idari statüsünde bir değişiklik olmayan Kefe’nin, Sultan II. Selim’in saltanatının ilk yıllarında eyalet haline dönüştürüldüğüne dair, dönemin kaynaklarında bir takım bilgiler yer alsa da bu bilgilerde tutarsızlık söz konusudur. Bununla birlikte 1583 yılındaki Şirvan seferi münasebetiyle Kefe’nin eyalet haline getirilmesi kesinlik kazanmıştır36. XVI. yüzyılda Kefe sancağı içinde, Mankub’un, en büyük kaza olduğu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Suğdak, Kefe, Kerş, Azak ve Taman kazaları da bu sancak içinde yer almaktaydı. Bu yüzyılın sonlarına doğru Kefe eyaleti; Kefe’nin kasabaları ile Akkerman, Bender, Kılburun, Azak ve Kerç’i de kapsıyordu37. Evliya Çelebi, XVII. yüzyılda Kefe eyaletine bağlı yedi liva (sancak) olduğundan bahseder. Bunlar; Kerç kalesi, Taman (Ada-yı Şahi), ve Tat Eli, Balısıra (Azak denizinde), Adohan Beyi, Azak kalesi ve Kefe sancaklarıdır. Bununla birlikte bu eyaletin de; Kefe, Tat Eli, Balıklıova, Suğdak, Mankub, Kerç, Taman, Termik ve Azak olmak üzere toplam sekiz kazadan ibaret olduğunu belirtmiştir38.

34 KKS, 46/9a-1. 35 Alan Fisher, a.g.e., s. 34. 36 Kefe’nin sancaktan eyalete dönüştürülmesi ile ilgili tarihsel gelişim süreci için bkz. Yücel Öztürk, a.g.e., s. 112-116. 37 Bu bilgiler 1520 ve 1542 tarihli Tapu Tahrir Defterleri ile ortaya çıkarılmıştır. Bkz. Yücel Öztürk, a.g.e., s. 118-125. 38 Evliya Çelebi, C: VII, s. 255.

20 XVI. yüzyılda Kefe sancakbeyleri tahrir defterlerinde, has sahibi olsalar bile tımar sistemi içinde değerelendirilen unsurlar dikkate alındığında, bu sancak veya beylerbeyliğinin, salyaneli eyaletler statüsünde yönetildiği anlaşılmaktadır39. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kefe eyaletine bağlı olarak Kefe, Kerç (Kerş), Mankub, Suğdak, Taman (Ada-yı Şâhi) ve Yeni Kale (Kale-yi Cedid) kadılıkları yer almaktadır. İncelediğimiz sicillerde, görülen dava ve çeşitli kayıtlardan elde ettiğimiz bilgilere göre, ortaya çıkan kazalar ve bağlı köyler aşağıda tablo halinde sunulmuştur. 1. 1. Mankub XVI. yüzyıldaki kayıtlarda40 ve incelediğimiz XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kefe eyaletinin en büyük kazası görünümündeki Mankub’a ait, şer‘iye sicillerinden tespit ettiğimiz köyler (karye) aşağıda tablo halinde sunulmaktadır. Mankub’a bağlı köylere baktığımızda, Kefe eyaleti içinde sayıca en fazla köyü olan kaza olduğunu görmekteyiz. Bu fazlalığın önceden Yenikale (Kale-i Cedid) kazasından ayrılan 21 köyün Mankub’a bağlanmasından kaynaklandığı söylenebilir. Ancak 1134 (1721) yılında Rumeli kazaskeri tarafından Yenikale kadısı Halil Efendi’ye gönderilen tezkerede; bu 21 köyün tekrar Yenikale kazasına bağlandığı belirtilmiştir41. Tablo 1. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Mankub'a Bağlı Köyler

Sıra No Köy Adı Sıra No Köy Adı 1 Abdullah Değirmeni 43 Karaalez 2 Ağudka 44 Karaca örged 3 Alsu 45 Karacalar 4 Atayankı 46 Karı 5 Avcı 47 Karlu 6 Ayrukev 48 Kıpçak 7 Ayturu 49 Kırgız 8 Baba Yalgız 50 Kızıltaş 9 Bahadır 51 Korzaf 10 Balzağ 52 Kula şeyh 11 Bartan 53 Kulauz (Kılavuz)

39 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 132. 40 Bkz.Yücel Öztürk, a.g.e.,s.118-122; Mankub’a bağlı İnkerman ve Balıklıova’nın XVI. yüzyıl Tahrir defterlerine göre, kasaba hatta şehir görünümünde olduğundan bahsedilmektedir. 41 KKS, 49/15a-2. Rumeli Kazaskeri’nin tebliğinde ayrıntılı bilgi verilmediğinden Mankub ve Yeni Kale kazaları arasında paylaşım konusu olan bu 21 köyün hangileri olduğu tespit edilememiştir.

21 Tablo 1. (devamı) Sıra No Köy Adı Sıra No Köy Adı 12 Baydar 54 Küçük Muskomya 13 Biga 55 Kürlük 14 Bolat (Polat) 56 Lambat 15 Bol Kazak 57 Limona 16 Büyük Muskomya 58 Magaric 17 Büyük ulanbaş 59 Mağraş 18 Caferbey 60 Makro 19 Cefaltay 61 Markör 20 Çerkeskirman 62 Mersan 21 Çorgana 63 Meshur 22 Darsen 64 Onev 23 Değirmen 65 Orküste 24 Ebtoder 66 Otar 25 Evci 67 Otarköy 26 Fevt salası 68 Örlük 27 Filuz 69 Sahtek 28 Gori (Gavri) 70 Sakin 29 Gökağaç 71 Sarıkirman 30 Gökgöz 72 Şeyh eli 31 Hadım Çokrağı 73 Şuli 32 Hamza 74 Tulu (Dolu) 33 Harlakaş 75 Uzenbaşı 34 İnkerman 76 Üçkol 35 İskele 77 Vakf 36 Kadı 78 Yadayalnız 37 Kadıköy 79 Yalıt 38 Kamar 80 Yalta 39 Kamışlı 81 Yancu 40 Kara ili 82 Yassı Çokrak 41 Kara kamra 83 Yeni sala 42 Kara Kıpçak

Yukarıda yer alan köyler arasında İnkerman XVI. yüzyıl başlarında, Mankub kazasından daha fazla köye sahip bir şehir görünümündeydi. Ancak yüzyılın ortalarına

22 doğru idari taksimatta yapılan değişikliklerle bu köyler Mankub’a bağlanmıştır42. İncelediğimiz dönemde kaza olarak anılmayan İnkerman’a bağlı sadece 1719 yılındaki bir davada Hacıköy karyesini tespit ettik43. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Mankub’a bağlı olan Balıklıova’nın (Balıklağı), statüsü ile ilgili olarak çelişkili bilgiler yer almaktadır. Bu dönemde gönderilen padişah fermanlarında Balıklıova kaza olarak nitelendirilse de sicillerdeki diğer bilgilerden Balıklıova’nın kaza statüsünde olmadığı anlaşılmaktadır. Zilkade1062 (1651) tarihli, Tat Eli, Karasu, Balıklıova ve Gözleve kadılıklarına hitaben yazılan padişah fermanında, kaza olarak ifade edilmiştir44. Buna karşın sicillerdeki diğer kayıtlarda Mankub’a bağlı kasaba olarak anılmıştır45. Öte yandan 1675-1676 yıllarına ait kayıtlarda On ev Teke ve Otacık adlı köylerin Balıklıova’ya bağlı köyler olarak belirtilmesi bu konuda açık bir bilgiye ulaşmamızı engellemektedir. Sicillerden tespit etmeye çalıştığımız kaza ve köyler içinde XVII ve XVIII. yüzyıllara ait Balıklıova’ya bağlı yalnızca bu iki köyün oluşu ve Mankub’a bağlı bir kasaba46 olarak anılması, kaza statüsü ile ilgili düşüncelerimizin netleşmesini engellemektedir. 1.2. Suğdak Kefe eyaletine bağlı kazalardan biri olan Suğdak’a ait sicillerden tespit ettiğimiz on sekiz köy tablo halinde sunulmaktadır. Bunlar arasında Şuma, Arpati, Tokluk, Aysezer, Tuvak ve Kuz adlı köyler, Kırım hanlarına padişah tarafından bağışlanmıştı. Rebiülahir 1135 (1722) tarihli bir davada; “şevketli ve inayetli han-ı alişan hazretlerinin divan efendilik hizmetlerinde olan faziletlü Abbas efendi taraflarından iltizam tariki üzere canib-i padişahiden Kırım hanlarına ihsan olunub ve hanan-ı salifin 152 seneden mütecaviz divan efendilerine zeamet verdikleri Suğdak kazasına tabi Şuma, Arpati, Tokluk ve Ayserez ve Kuz demekle maruf 6 karyeyi zabt ve tasarruf eden..” ifadesinden anlaşılacağı gibi adı geçen bu köyler, padişah tarafından Kırım hanlarına ihsan edilip, 152 yıldan beri hanlar tarafından divan efendilere zeamet olarak verilmekteydi47.

42 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 121. 43 KKS, 49/9a-2. 44 KKS, 4/4a-1. 45 KKS, 10/126b-2. 46 Kasaba’nın idari statüsü hakkında bkz. Tuncer Baykara, “Kasaba”, DİA, C: XXIV, s. 525-526. 47 KKS, 49/71b-1.

23

Tablo 2. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Suğdak'a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Aluşta 10 Kuru üzen 2 Arpati 11 Kuz 3 Ayserez 12 Kür 4 Demirci 13 Marin 5 Derin 14 Ribat 6 Görbeyli 15 Şuma 7 Irkat 16 Şumali 8 İskit 17 Tokluk 9 Kebekler 18 Tuvak

1.3. Kerş (Kerç) Kerç kazası ile ilgili kayıtlarda Dib Kerş, Orta Kerş ve Kerş şeklindeki kadılıklara rastlıyoruz. Birbirinden farklı olduğunu düşündüğümüz bu üç kaza, Kerş’in büyüklüğünü de göstermektedir. XVI. yüzyıl kayıtlarında tek bir kaza olarak yer alan Kerç48, liman kenti olma özelliği sebebiyle, Kefe gibi transit güzergahlardan birisi olarak, daha çok ticari yönüyle ön plana çıkmıştır. Tablo 3. Kerş, Dib Kerş, Orta Kerş Kazalarına Bağlı Köyler

Sıra Dib Kerş'e Sıra Orta Kerş'e Sıra Kerş'e Bağlı No Bağlı Köyler No Bağlı Köyler No Köyler 1 Kırk Taklı 1 Taş Alçı 1 Çariçe Çeyaf 2 Göçken Taklı 2 Kırk 2 Can Ahmed 3 Cafer 3 Hacı Menli 3 Davud 4 Saray bey 4 Hoca 4 Kırk 5 Yer çok 5 Kenekes 5 Derviş 6 Çerubaş 6 Taşlı 6 Tepecik 7 Kuş köyü 7 Çaltamer 7 Hacı eli 8 Can Çura 8 Kongrat 8 Çukrak şeyh 9 Çukur Seyyid eli 9 Kara Hasan 10 Mısır 10 Kişi 11 Çalgıcı 12 Kabak

48 XVI. yüzyıl Kefe sancağına ait Tapu Tahrir Defterleri’nde tek bir kaza olarak yer almaktadır. Bkz. Yücel Öztürk, a.g.e., s. 123.

24 Kırım hanlığı toprakları feodal beyler arasında taksim edilmişti. Bu beylerden en önde geleni Şirin sülalesi, Karasu’dan Kerç’e kadar uzanan sahaya hakimdi49. Kerç topraklarının bir bölümü Mengli Giray zamanında kendilerine verilmişti. Ancak Safer 1111 (1699) tarihli han yarlığında, Kerş halkının Şirin beylerinden şikayetçi olmaları sebebiyle Mengli Giray zamanında verilen bu imtiyazat kaldırılmıştır50.

1.4. Kefe Kefe eyaletinin merkezi olan kazada, ticari bir şehir olması sebebiyle, köy nüfusunun çok az oluşu kayıtlardan anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılda Kefe’ye ait, tahrir defterlerinden Sultan salası adıyla sadece bir köy tespit edilmiştir51. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nden elde ettiğimiz veriler ışığında Hacıkal ve Naib adlı iki köye rastlanılmıştır. Bu bilgilerden Kefe’nin ticari potansiyeli de dikkate alındığında şehirleşmiş nüfusuyla ön plana çıkan ve tarımsal üretimin yapılmadığı bir kent olduğu sonucuna varabiliriz.

Tablo 4. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kefe'ye Bağlı Köyler Sıra Kefe'ye Bağlı Köyler No 1 Hacıkal 2 Naib

1.5. Taman (Ada-yı Şâhi) ve Yenikale (Kal‘a-yı Cedid) Osmanlı Devleti tarafından Ada-yı Şâhi denilen Taman, Çerkezlerin yaşadığı bir yerdi. Tarımsal üretim yönünden oldukça verimli topraklara sahip olan bu kaza, hububat ziraatı yapılan ve buğday ambarı diyebileceğimiz bir yerdi52. Evliya Çelebi Taman’ı “...Bu cezire kurâ ve çiftlikler ile müzeyyen olup derûn-ı cezirede üç aded ma’mur kal’aları var, amma bu Taman kal’ası cümleden ma’murdur. Kefe eyaletinde sancaktır. Kanun üzere beğinin hassı 320.000 akçedir, salyane alır, amma timar ve zeametleri

49 Halil İnalcık, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel, Sayı: 135, s. 60. 50 KKS, 34/63b-2-3. 51 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 123. 52 KKS, 27/72a-2. Kıtlık ya da savaş zamanlarında Kırım’ın buğday ihtiyacı buradan karşılanıyordu.

25 yokdur ve voyvodalıkdır. Ve 150 akçe payesiyle Osmanlı elinde şerif kazadır. Cümle 3 adet nahiyeleri vardır…” şeklinde ifade etmektedir53.

Tablo 5. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Taman’a Bağlı Köyler

Sıra Taman'a Bağlı Köyler No 1 Suğucak (Soğucak) 2 Hacı Kışlası 3 Bende 4 Kale-yi Taman

Sicillerden elde ettiğimiz bilgiler ışığında, Taman ile ilgili dört köy (karye) tespit ettik. Bununla birlikte Taman kadısı ve kazadaki diğer görevlilere yazılan fermanlardan da anlaşılacağı gibi, Kefe Beylerbeyiliği içinde yer alan bu adanın reayasını, “Hazine-i amirede Kefe mukataası defterlerinde Çerkez Beyleri ve sipahilerinin darü’l-harbden çıkardıkları ve Taman adasına yerleştirdikleri reayanın…” şeklindeki ifadeden de anlaşılacağı üzere, Çerkez beyleri ve sipahileri tarafından yerleştirilen halk oluşturmaktadır54. 1700 yılında İstanbul Antlaşması ile Azak kalesinin Rusların hakimiyetine girmesi ve bu yolla Karadeniz’e inebilecekleri endişesi Osmanlı Devleti’ni tedbir almaya yöneltmiştir. 1703 yılında Kerç boğazını korumak amacıyla, bu şehrin 10 km. kuzeydoğusunda büyük ve sağlam bir kale inşa edilmiştir55. Yenikale adıyla inşa edilen bu kaleye bir süre sonra kaza statüsü verildiği anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyıl başlarında Rusların Karadeniz’e inme politikası doğrultusunda yaptığı planlar, Azak kalesi üzerine yoğunlaşmıştı. Azak kalesi (Oçakov) üzerindeki Rus baskısını önlemek için, Osmanlı Devleti kalenin tahkimine çalışmıştır. İstanbul’dan gönderilen bu yöndeki emirler neticesinde, 1715’de bölge adeta yeniden imar edilmiştir56. Yenikale savunmasında topçu, cebeci, yeniçeri ve azebler görev yapıyordu. 1732 yılında Yenikale muhafazasındaki ocak ağaları ve kethüdaları padişaha yazdıkları bir

53 Evliya Çelebi, C:VII, s. 266. 54 KKS, 26/31a-1. 55 Hakan Kırımlı, “Kerç”, DİA, C: XXV, s. 276. 56 BOA, BA, Kırım Hanlığı Kalemi, No: 931.

26 mektupta, sorunlarını dile getirmişlerdir. Taman adasındaki bir tüccarın alacağına kefil olmalarından dolayı yaşadıkları sıkıntıdan kurtulmak için, Yenikale’deki Divan kethüdası, Topçu ağası, cebeci ağası, azepler ağası, yerli yeniçeri kethüdası, toprak tabyası azepler ağası gibi resmi personel padişaha arz sunmuşlardır57. Kefe eyaleti içindeki kazaların durumu, Osmanlı Devleti’nin Rumeli Kazaskeri tarafından düzenleniyordu. Hicri 1134 (1721) yılında Rumeli Kazaskeri tarafından Yenikale (Kale-yi Cedid) kadısına gönderilen yazılı talimatta, daha önce Yenikale kazasına bağlı iken ayrılarak Mankub kazasına bağlanan 21 köyün, çıkarılan fermanla, tekrar eski statüsüne kavuşturularak Yenikale kazasına bağlı olduğu bildirilmiştir. Böylelikle Mankub ve Yenikale’ye bağlı köyler paylaştırılarak yeniden düzenleme yapılmıştır58. Kırım yarımadasında Kefe eyaleti içinde yer alan kazalara bağlı köylerin sayısını tam olarak bilmesek de, yaklaşık 175 yıllık zaman dilimi içinde, şer‘iye sicillerinden tespit ettiğimiz bilgiler ışığında elde ettiklerimiz, bu kaza ve köylerin durumunu göstermesi açısından, bize çok yardımcı olmuştur. Sonuç olarak XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Mankub kazasının en fazla köye sahip olduğu, Kefe’nin ticari bir kent olması sebebiyle kır nüfusunun azlığı, Kerş kazasının üç ayrı kadılık birimi olarak idare edildiği ve 1703 yılında inşa edilen Yenikale’nin kaza statüsü aldığı bilgilerine ulaşılmıştır. 2. Kırım Hanlığı 2.1. Teşkilat Yapısı ve Genel Özellikler XVI. yüzyıl başlarından XVII. yüzyıl sonlarına kadar doğu Avrupa’da önemli bir güç olan Kırım Hanlığı, Osmanlı Devleti’nin doğuda ve batıda yaptığı mücadelelerde etkin bir rol üstlenmiştir. Hanlığın teşkilat yapısında, Altın Orda devlet geleneği ve Osmanlı yönetim modeli görülmektedir59. Altın Orda devlet geleneği, ilk dönemlerde etkili biçimde görülmesine rağmen, I. Sahib Giray Han (1532-1551) zamanından itibaren Osmanlı kurumlarının etkisi yavaş yavaş hissedilmiş, II. Gazi Giray (1588-1596, 1596-1608) döneminden başlayarak bu etki daha da artmıştır. Divan ve Tımar sistemi başta olmak üzere bir çok kurum taklit edilerek, hanlığın teşkilat

57 KKS, 56/4a-1. 58 KKS, 49/15a-2. 59 A. Fisher, The Crimean Tatars, s. 17.

27 yapısında önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Buna rağmen Altın Orda Devleti’nden gelen karakteristik özellik, hiçbir zaman tamamen kaybedilmemiştir60. Kırım Hanlığı’nda, feodal bir yapı içinde kabile aristokrasisinin egemenliği, hanlığın kuruluşundan yıkılışına kadar etkili olmuştur. Bu soylu aileler çoğunlukla Osmanlı yönetimiyle işbirliği yaparak otoritelerini korumaya çalışmışlardır. Aslında bu durum, hanların güç kazanmasını istemeyen ve bu sayede hanlığı daha rahat bir şekilde kontrol etmeyi amaçlayan Osmanlı Devleti tarafından destekleniyordu. Hanların seçiminde bu soylu beyler, İstanbul’a bir temsilci göndererek kimi han olarak görmek istediklerini padişaha bildirirlerdi. İstekleri yerine getirilmediği zamanlarda, kendi adayları etrafında toplanarak mücadele ederlerdi. Ancak genelde Osmanlı yönetimiyle işbirliğini tercih etmişlerdir. Bu aristokrat kesimin en önde geleni olan Şirin sülalesi, ilk dönemlerde hanlığın Osmanlı himayesine girmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak XVIII. yüzyıl sonlarında Rusların hanlığı ortadan kaldırarak Kırım’ı ilhak etme politikasına da alet olmuşlardır61.

2.1.2. Han Hanlık yönetimine giray sülalesinden gelenler seçilirdi. Giray kelimesi, Nemeth Gyula’ya göre Türkçe ker (en kudretli mahlûk, dev) ve küçültme eki, eyden müteşekkildir. Bunun çeşitli şekilleri olan kerey, kirey, kiray ve giray kelimelerine kabile ve boy adı olarak Kazak, Türkmen, Başkırt ve Moğollar’da rastlanmaktadır. Çoğulu ise kereittir62. Giray nesli, Cengiz Han’ın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Tokay Timur’a kadar uzanır. XIII. yüzyılın ikinci yarısında Tokay Timur’un oğlu Öreng Timur’a Altın Orda hükümdarı tarafından yurtluk olarak verilen Kırım ve Kefe, bu suretle giraylarla ilişkilendirilmektedir. Tokay Timur’un oğullarından Baş (Taş) Timur, Altın Orda Devleti’ndeki taht mücadelelerinden de yararlanarak Kırım’da kendi adına para bastırıp bağımsızlık iddiasında bulunmuştur. Baş Timur’un oğlu Gıyaseddin ve onun da oğlu Hacı Giray 1466 yılında Kırım Hanlığı’nı kurmuştu63.

60 İnalcık, “Kırım Hanlığı”, s. 429 61 İnalcık, a.g.m., s. 456. 62 Halil İnalcık, “Giray”, DİA, C: 14, s. 76. 63 Halil İnalcık, aynı yer.

28 Giray unvanını ilk kez Hacı Giray kullanmıştır. Onun çocuklarından Mengli Giray ve bundan sonra hanlığın yıkılışına kadar Kırım tahtına geçen tüm hanlar, bu unvanı taşımışlardır. Ayrıca bu unvan Şirin Beyi tarafından da kullanılmıştır. Han ailesinden kızlarla evlenmelerinden dolayı Şirinler de bu giray lakabını kullanmışlardır64. Hanların gerek Osmanlı Devleti ile gerekse dış devletlerle olan yazışmalarında kullandıkları çeşitli unvan ve lakaplar dikkat çeker. Özellikle Rusya, Litvanya, Polonya ile olan ilişkilerinde hakimiyet sahalarını da belirten uluğ padişah, uluğ han gibi unvanları kullanmışlardır65. Hanlık makamı, Giray hanedanınındı. Hacı Giray’ın soyundan gelen tüm erkek çocukların han olma hakkı vardı. Hanın erkek çocuklarına sultan veya oğlan deniyordu. Kız çocukları için ise sultan ya da hani tabiri kullanılmıştır. Hanedan üyelerinin yetiştirilmesine büyük özen gösterilirdi. Nitekim gelecekte Kırım Hanlığı tahtına aday olan bu hanzâdelerin, küçük yaşta atalık diye adlandırılan kişilerce eğitilmesi ve bu kişilerin seçiminde çoğunlukla Müslüman Çerkes ailelerin tercih edilmesi Tatarlar arasında bir gelenek olmuştu66. Han seçiminde aristokrat kabilelerin etkisi büyüktü. Bununla birlikte Kırım’ın Osmanlı himayesine girmesiyle hanların atanması ve görevden alınmaları padişah onayı ile gerçekleşiyordu. İstanbul’dan yapılan atamalar için bir teşrifat düzenleniyordu. Kırım Hanlığı’na tayin edilen hana, atama beratı ile birlikte törenle hil’at giydirilirdi. Usule göre altın düğmeli kırmızı kadife üzerine seraser (altın işlemeli) kaplı samur kürk giydirilerek, iki mücevher top sorguç, bir kılıç (Şemşir), bir tirkeş (Ok kılıfı), bir hançer, bir divan rahtı, zincirle eğerlenmiş bir at, 5000 sikke-i hasene (Osmanlı altın parası) verilirdi. Bununla birlikte yeni hana, bir alemli sancak ile iki tuğ törenle sunulurdu. Ayrıca görevden alınan eski han, Rumeli’de kendisine tahsis edilmiş olan ikametgâhına gönderilirdi. Bu yer çoğunlukla Silistre sancağına bağlı Yanbolu kazasıydı. Burada

64 KKS, 20/37b-3’de yer alan muhallefat, Şirin Beyi Mengli Giray’a aittir. 65 Han, kalgay ve nureddin sultanların kullandıkları unvan ve elkab için bkz. Halil İnalcık, “Power Relationships Between Russia, The Crimea And The Otoman Empire As Reflected in Titulature”, Turco- Tatar Past- Soviet Present: Studies Presented to Alexandre Benningsen, Paris, Editions de I’Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales, 1986, s. 175-211. 66 Bu konu ile ilgili ayrıntılı açıklama için bkz. Atalık altbaşlıklı bölüm

29 kendileri ile birlikte çocuklarına, kalgay ve nureddin sultanlara da, salyane verilerek çiftliklerinde oturmaları sağlanırdı 67. Han, padişah tarafından sefere çağrıldığında emrindeki askerlerle birlikte gitmek zorundaydı. Seferlerde gösterdikleri yararlılıktan dolayı da ayrıca ödüllendirilirdi. Çağrıldığı halde sefere gitmeyen han, azledilerek hemen İstanbul’dan yenisi atanırdı. Yeni hana beraberinde yeniçeri, cebeci, topçu ve sekbanlardan oluşan askeri güç verilerek, muhalif güçlerle baş edebilmesi için her türlü destek sunulurdu. I. Sahib Giray (1532-1551) İstanbul’dan Kırım’a han olarak gönderilirken, yanına yeterli miktarda topçu, cebeci ve sekban kuvvetleri ile müteferrika, çavuşlardan oluşan bir askeri güç verilmişti. Bu kuvvetlerin maaşı Osmanlı Devleti’nce ödeniyordu. Sekban akçesi adıyla hana yapılan ödemeler de 1532 yılından itibaren başlamıştır68. Kırım’da bulunan yeniçeriler, burada padişahın otoritesini temsilen görev yapıyorlardı. Hanlık üzerindeki Osmanlı egemenliğinin fiili bir göstergesi sayılan kapıkulları başkent Bahçesaray ve diğer önemli şehirler ile Or kalesinde olduğu gibi stratejik noktalarda istihdam edilmişlerdi. Or (Ferahkirman) kalesinde 1736 yılında iki orta Yeniçeri bölüğü bulunuyordu69. Görünüşte hana tabi olan bu güçler hanın her zaman denetimi altındaydı. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda bu askeri gücün Bahçesaray ve Karasu gibi önemli şehirlerde konuşlandırıldığı anlaşılmaktadır. Burada onların toplumsal huzuru bozmalarının önüne geçmek ve kontrol altında tutmak için çeşitli önlemler alınmıştır. Muharrem 1096 (1684) tarihli bir han yarlığında; Karasu şehrinde Yeniçeri, Cebeci, kuloğlu, acemi oğlanı, topçu ve dirlik sahibi olanlar üzerine bir komutan (zabit) tayin edilerek teftiş edilmesi ve suç işleyenlerin cezalandırılması istenmiştir70. Hanlığın Osmanlı himayesine girmesiyle yapılan anlaşma gereği, hanedan üyelerinden biri İstanbul’a rehin olarak gönderilirdi71. Bu, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyet prensibi doğrultusunda almış olduğu önlemlerden biriydi. Kırım Hanlığı, Osmanlı himayesine girdikten sonra han seçimlerinde padişahın onayı şarttı. Padişah bu atamayı yaparken Kırım’daki kabile aristokrasisinin de

67 Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, C:II, İstanbul 1928, s. 98-99. 68 İnalcık, “Giray”, İA, C:IV, s. 785. 69 Abdülgaffar Kırımi, Umdetü’t-Tevarih, s. 179. 70 KKS, 25/9a-1. 71 Evliya Çelebi, C:VII, s. 214.

30 görüşlerini dikkate alırdı. Hanlar zaman zaman bağımsız hareket etmek istemişlerdir. Bunu önlemek ve hanlık üzerindeki otoritesini sağlamlaştırmak için padişahlar, sık sık han değişikliğine gitmişlerdir. Hanlar kendi adına para bastırıp hutbe okutabiliyorlardı. Ancak, II. İslam Giray (1584-1588) zamanında ilk defa hutbe, Osmanlı padişahı adına okutulmuştu. Bu durum Gülbün-i Hanân’da şöyle açıklanıyor; “İslam Giray zamanına kadar minberlerde sadece Kırım hanları adına dua okunurdu. Padişah tarafından gelen bir emir üzerine minberlerde padişahın adı dahi zikredilmeye başlamıştır ki minberlerde önce padişahın sonra hanın isimleri zikrolunarak dualar okunurdu”72. Hanlar, Osmanlı Devlet teşkilatında özel bir yere sahipti. Hazerfen Hüseyin Efendi, Telhis’ül-Beyan fi Kavanin-i Âl-i Osman adlı eserinde Kırım hanlarının durumlarına ilişkin bilgiler vermektedir73. Kırım Hanlığı, Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra, hanların tayin ve azilleri de padişah tarafından gerçekleştirilmiştir. İlk dönemlerde hanlık üzerinde Osmanlı hâkimiyetinin tam anlamıyla yerleşmemesi bazı sıkıntılara neden olmuştu. Kırım’daki kabile aristokrasisinin Cengiz töresi’ni öne sürerek muhalif giraylarla ile işbirliği yapması ve İstanbul’dan yapılacak han atamalarına karşı, hanlığın bağımsızlığını savunur hareketler sergilemesi, iç karışıklıklar çıkmasına sebep olmuştu. I. Sahib Giray (1532-1551) döneminde hanlık üzerinde Osmanlı hakimiyetinin daha etkili bir biçimde yerleştiği görülmektedir.

2.1.2. Kalgay Kırım Hanlığı’nda veliahda verilen bir unvan olarak bilinen kalgaylık, ilk olarak Kırım hanlarından Mengli Giray Han’ın ikinci hanlığında, 1475 yılında, büyük oğlu Mehmed Giray’ı kalgay unvanıyla veliaht ilan etmesiyle başlar. Bununla birlikte II. Mehmed Giray zamanında, kalgaylıktan sonra ikinci veliahtlık da nureddin unvanıyla oluşturulmuştur. Geleneklere göre han ölünce yerine kalgay ondan boşalan mevkiye de nureddin geçerdi. Böyle bir uygulama ile han seçiminde; hem padişahın hem de soylu beylerin müdahalelerine sınırlandırma getirilmiştir. Osmanlı padişahı tarafından hana verilen tevcih beratı, kalgaylık beratı şeklinde de ayrıca verilmiştir.

72 GH, s. 193. 73 Hazerfen Hüseyin Efendi, Telhisü’l-Beyan Fi Kavanin-i Âl-i Osman, Haz. Sevim İlgürel, Ankara 1988, s. 169.

31 Kalgay, Akmescid şehrinde otururdu. Akmescid ile Karasubazar bölgesindeki yerler doğrudan doğruya onun idaresi altındaydı. Evliya Çelebi kalgayların idari bölgesinin Akmescit’ten Kerç kalesine kadar ki bölgedeki köy ve kuraları kapsadığını ifade eder74. Kalgayın oturduğu saray ve divan teşkilatı hanınkine benzerdi. XVII. yüzyılda kalgayın sarayında; Hadımağası, atalık ağası, hazinedar, aktacı, bulunur. Yine dış kısımda ise kapı ağası, hazinedarbaşı, aktacı bey, defterdar efendi, sultan kadısı, kapıcıbaşı, balcıbaşı, kullar ağası, hazine katibi, kapıcılar kethüdası, saraçbaşı, çaşnigirbaşı yer almaktaydı. Kalgay, kendi adına yarlık çıkarır ve yabancı devletlerle doğrudan doğruya yazışmada bulunabilirdi.75. Sicillerde kalgay sultana ait bir çok yarlık yer almaktadır. Suret-i ferman-ı kalgay sultan şeklinde başlayan yarlıklar her türlü devlet işleri ile ilgilidir. 1095 Rebiülevvel tarihli kalgay sultana ait Karasu kadısına hitaben yazılan yarlık, buradaki bazı seyyidlerin (sadat) yargılanmaları ile ilgilidir. Kalgaylık, hanın ailesinden en güvenilir kişiye verildiğinden büyük bir mevkiidir. Hanın ölümünde, yerine yenisi geçinceye kadar hanlık görevini yapma yetkisi kalgaya aittir. Hanın bizzat katılmadığı savaşlarda Kırım ordusunda başkomutanlık görevini kalgay üstlenirdi76. Kalgay seçimi ve yetkisi konusunda Hazerfen Hüseyin Efendi, hanın kendisinden küçük kardeşini kalgay olarak veliaht olarak belirlediğini, ikinci olarak kalgaydan sonra nureddinin geldiğini söyler ve bunların her birinin han olma hakkının olduğundan bahseder77.

2.1.3. Nureddin Hanın, küçük kardeşini ya da çoğunlukla oğlunu ikinci veliahd olarak nureddinlik makamına getirdiği görülmektedir. Kalgay’da olduğu gibi nureddinin de kendine ait sarayı ve divânı vardı. Yabancı hükümetlere içeriği aynı olmakla birlikte hanın yarlığı gibi kendi adlarıyla yarlıklar gönderebilirlerdi. Yabancı devletlerin Kırım Hanlığı’na gönderdikleri yıllık vergi olan tıyış, han ve kalgay sultanla beraber nureddin

74 Evliya Çelebi, C: VII, s. 228. 75 İnalcık, “Kalgay”, DİA., C: XXIV, s. 259. 76 Tott, a.g.e., s. 126. 77 Hezarfen Hüseyin Efendi, a.g.e., s. 170.

32 sultana da verilirdi78. Evliya Çelebi, han divanında nureddinin, hanın sol tarafında oturduğundan, Kaçı ırmağından Gözleve, Or, Çilişke ve Abrat kalelerine kadar uzanan bölgede yer alan iki yüz elli köye ait davalara nureddin sultanın bakıp hüküm verdiğinden bahseder79.

2.1.4. Feodal Beyler Kırım Hanlığı’nda feodal bir yapı içerisinde kabile aristokrasisinin etkisi görülmektedir. Bu aristokrak kabileler, en üst derecede yer alan ve dört karaçi beyi olarak adlandırılan Şırın, Argın, Barın ve Kıpçak beyleridir80. Umdetü’t-Tevarih’de Abdülgaffar Kırımi’ye göre dört karaçi beyi protokoldeki öncelik sırasına göre; Şırınlar, Mansuroğlu, Barınlar ve Sincivit (secud) beyleridir81. Evliya Çelebi de, Şirin beyinden başka, Sincivit, Dayir ve Mansurlu beylerinden söz etmektedir82. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında bölgeyi ziyaret eden Baron de Tott’a göre; hükümdar ailesinin dışında Şirin, Mansur, Secud, Argen ve Barun olmak üzere beş sülale vardır. Hanın soyu, Cengiz Han sülalesinden gelmektedir ve diğer beş büyük boy da hanlığa bağlıdır. Bu büyük boyların başında ailenin en yaşlısı bey unvanıyla bulunmaktaydı83. Bunun dışında, Osmanlı Kapıkulu sisteminin yerleşmesinden sonra, eyaletlerde feodal haklara sahip ve Çerkes kölelerinin oluşturduğu Mirza-Kapıkulları diye bir soylu sınıf daha oluşmuştu. Kudalak, Avlan, Kemal, Uzic ve Kaya bu soylu sınıfın en başta gelenleriydi. Bunlar da aralarında baş kapıkulu mirza unvanıyla bir temsilci seçerek büyük kurultaya katılırlardı84. Bu kurultay olağanüstü durumlarda toplanırdı. Han, diğer beylerin uzakta olmasını tehlike olarak görerek Şirin Beyi’ni sürekli olarak yanında bulundururdu85. Kabile beyleri zaman zaman isyan ederek hanlığın otoritesini sarmışlardır. Bu karaçi beyleri Kırım kuvvetlerinin büyük bir bölümünü emirleri altında yönetmekteydiler. Hanın başkanlığında oluşturulan kurulda yer alan bu boy temsilcileri, önemli meselelerde oyları ile etkili olmuşlardır. Gelenekçi bir yapıya sahip olan bu beyler, Cengiz Han

78 İnalcık, “Kırım”, DİA, C: XXV, s. 456. 79 Evliya Çelebi, C: VII, s. 228. 80 İnalcık, a.g.m., s. 455. 81 Abdülgaffar Kırımi, Umdetü’t-Tevarih, Neşr: Necip Asım Bey TTEM ilavesi, İstanbul 1343, s. 193. 82 Evliya Çelebi, aynı yer. 83 Tott, a.g.e., s.124. 84 İnalcık, a.g.m., s. 431; Tott, aynı yer. 85 Tott, a.g.e, s. 124.

33 yasası ve Altın Orda geleneklerine sıkı sıkıya bağlıydılar. Hanın belirlendiği kurultaylarda da etkileri söz konusudur. Hanların seçiminde İstanbul’a bir temsilci göndererek kimi han olarak istediklerini padişaha bildirirlerdi. Kendi istekleri yerine getirilmediği zamanlarda, kendi adayları etrafında toplanarak mücadele ederlerdi. Ama çoğunlukla Osmanlı yönetimiyle işbirliği halinde bulunarak otoritelerini korumaya çalışmışlardır. Başlangıçta hanlığın Osmanlı himayesine girmesinde önemli rolü olan Şirin beyleri, sonradan Rusların Kırım’ı karıştırmak için yürüttüğü siyasete alet olarak, Kırım’ın elden çıkmasına ve ilhakına neden olmuşlardır86. Sicillerden elde ettiğimiz bilgilere göre karaçi beylerinden Sincivitlerin (secud)87 hakim oldukları saha Karasu bölgesidir. Buradaki Yeni Sala adlı karyenin tüm geliriyle, han tarafından Sincivit beğine verildiği anlaşılmaktadır88. 16 Ramazan 1095 (1683) tarihli Devlet Giray’a ait yarlık suretinde, Karasu emini ve zabitlerine verilen emir gereği, Yaşdağ beyi Veli Şah Beğ’in karaçi beyi olduğu vurgulanmış ve daha önceden kanuni olarak (kanun-ı kadim üzere) kendisine verilen, Karasu’da Yahudi reayalarından alınan deniz ve kara gümrüğüne ait vergilerin toplanmasında müdahale olunmaması istenmiştir89.

2.1.5. Şirin Sülalesi Kırım Hanlığı’ndaki soylu ailelerin en başta gelenlerindendir. Han kızlarıyla evlendirilen bu beyler, güçlü bir nüfuza da sahiptiler. Evliya Çelebi’ye göre, Şirin beyine bağlı 300 mirza ve 20 bin atlı Tatar askeri bulunmaktaydı90. Hanın yanında sürekli bulunan Şirin beyi, aynı zamanda diğer soylu aileleri de temsil etmekteydi. Han, kalgay, nureddin ve vezirler gibi gerekli gördüklerinde, bu beylerin kurulu toplantıya çağırma hakları vardı. Şirin beyliğinde de hanlıkda olduğu gibi kalgaylık söz konusu idi. Ve bu seçimde kalgaylık beyden sonraki en yaşlı üyeye verilirdi. Bu soylu aile Hanın

86 İnalcık, a.g.m., s. 456. 87 Bazı yazarlar Secud olarak belirtmişlerdir. 88 KKS, 68/71b-1. Sincivit beyi Karasu’ya bağlı Yeni sala adlı karyede yaşayan tüm Müslüman ve Gayrimüslim halkın öşür ve sair tüm vergilerine sahiptir. (dahil ve hizmet-i lazımelerini aba ve ecdadlarına tevcih etmiştir) 89 KKS, 25/8a-1. 90 Evliya Çelebi, C:VII, s. 229.

34 yetkilerini dengeleyen bir unsur olarak önem taşımaktadır91. Her zaman Başkaraçi ya da Başbey unvanıyla en ön mevkide yer almışlardır. Bu beyler, han sülalesinden kızlarla evlenirlerdi92. Şirinler Kırım’da, Karasu ile Kerç arasındaki bölgeye hâkimdiler93. Or Kapı, Şirin ailesinden gelen Mirzalara, Or Kapı muhafızı veya Or Beyi olarak tevcih edilmektedir. Bucak, Yedisan ve Kuban illerinin orduları kalgay ve nureddin sultanlara bağlı oldukları halde, başlarında birer serasker bulunurdu. Bu rütbelerden başka, Hanın annesi veya eşlerinden birine verdiği Alabeylik ve kız kardeşi ya da en büyük kızına tevcih ettiği Uluğhanlık payeleri de vardı. Bazı köylerin idaresi bu kişilere bırakılırdı. Bu köylerdeki halk arasındaki anlaşmazlık hususlarını kâhyaları aracılığı ile çözmeye çalışırlardı94.

2.1.6. Saray ve Divân Teşkilatı Hanlar, başkent Bahçesaray’da Hansaray95 adındaki sarayda otururlardı. Hansaray, I. Mengli Giray zamanında yaptırılmıştır. Saray ve konut mimarisi açısından Osmanlı kültürünün izlerini taşıyan bu yapı, hanlığın idare edildiği merkezdir. Sicillerden çıkardığımız bilgiler ışığında, hanın emrindeki hizmetkârlar arasında, emircibaşı, mataracıbaşı, kilercibaşı, çaşnigirbaşı, mehterbaşı, cebecibaşı, seyisbaşı, kapıcıbaşı, şatırbaşı, içoğlan, balcıbaşı, silahdar, çadırcıbaşı, hekimbaşı, bazarcıbaşı çukadar, kapı kethüdası, görevlileri yer almaktadır. Bununla birlikte hanlık idaresinde, şeyhülislam (müftü), kazasker, veziriazam ağa96, defterdar, kaymakam, Tat ağası, yalı ağası, hazinedarbaşı, cizye kâtibi, hazine kâtibi, muhasebe kâtibi unvanlı kişiler de görev yapmaktaydı. Kırım Hanlığı’nda devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı, hanın başkanlık ettiği büyük divan vardı. Bu divanda kalgay, nureddin, Bucak, Yedisan, Kuban

91 François de Tott, Türkler ve Tatarlar Arasında, Çev. Reşat Uzmen, İstanbul 1996, s. 124. 92 KKS, 59/2b-4; Han kızlarıyla evlilik sadece Şirin Beylerine ait bir özellik değildi. Diğer karaçi beyleri de Han kızları ile evlenebilmekteydi. 44/90b-3’deki kayıtta Sincivit Beylerinden Şah Mirza’nın Murad Giray’ın kızı Alem Sultan ile evli olduğu anlaşılmaktadır. 93 İnalcık, a.g.m., s. 456. 94 Tott, a.g.e., s. 127. 95 Hansaray hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Nicole Kançal-Ferrari, Kırım’dan Kalan Miras Hansaray, İstanbul 2005. 96 Veziriazam Ağa, hanın tüm işlerinde mutlak vekili sayılırdı. Bu yetki Osmanlı Devleti’nde Sadrazamınkine benzetilebilir. Bu kayıtta hân veziri için vekil-i mutlak tabiri kullanılmıştır. (bkz. KKS, 71/68a-1)

35 seraskerleri (Bahçesaray’da iseler), şirin beyi, müftü, uluğ Ağa, (vezir), kazasker, hazinedarbaşı, defterdar, aktaçıbey, kilercibaşı, divan efendisi, kazasker naibi, Bahçesaray kadısı ve kullar ağası ile yer almaktaydı. Kapıcıbaşı ve kapıcılar kethüdası divan toplantılarına katılmayıp sadece protokol işlerinde görevliydiler. Önemli işler hanın başkanlığında toplanan kalgay, nureddin, üç serasker, vezir, kazasker ve karaçi beylerinin katıldığı toplantılarda görüşülüp karara bağlanırdı. Şirin beyi gerekli gördüğü zamanlarda bu meclisi toplantıya çağırabilirdi. Karaçi beylerinin alınan kararlarda önemli rolleri olmuştur. Hanlığın izleyeceği siyasetin belirlenmesinde yalnızca han ile karaçi beylerinin konsensüsü değil, Osmanlı padişahının, veziriazamının da mutabakatı gerekliydi. Padişahın hanları destekleyerek, mirza beyler, kalgay ve nureddin sultanlar arasındaki mücadelelerin önüne geçmesi, hanlığın istikrarının korunmasına, Rusların Kırım’a müdahalesini engellemiştir. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin batıda ve doğuda yaptığı mücadelelerde Kırım askeri gücünden fazlasıyla yararlanmak istemesi, mirza beyleri desteklemesi ve Nogayları ayırmaya çalışması nedeniyle hanlık zayıflamıştır97. XVII. yüzyılda Evliya Çelebi Kırım Hanlığı’ndaki protokolden bahsetmektedir. Buna göre; Hanın başkanlığında toplanan divânda hanın sağ tarafında kalgay sultan, sol tarafında ise nureddin sultanın oturmaktadır. Yine sağ tarafta şeyhülislam (müfti), sol tarafta kadıasker, onun yanında şehir monlası ve Kırım’daki yirmidört kadı hazır bulunarak, kendi bölgelerindeki davaları dinlerlerdi. Han veziri, kalgay sultan tarafında yer alırdı. Kapıcılar kethüdası ise şikâyetçileri sırayla içeri alırdı98.

2.2. Hanların Osmanlı Devleti’ndeki Konumu Cengiz Han sülalesinden Cuci Han’ın küçük oğlu Togay Timur’a kadar kökenlerinin dayandığı bildiğimiz Giraylar, XV. Yüzyıl başlarından 1783’e kadar Kırım’da hüküm süren bir hanedandır. Kırım Hanlığı’nın kurucusu sayılan Hacı Giray döneminde, Litvanya, Moskova, ve Osmanlı Devleti ile kurulan ittifaklar neticesinde güçlenen hanlık, özellikle bu dönemde Osmanlı Devleti ile kurduğu yakın dostluk ilişkileri, Hacı Giray’ın ölümünden

97 İnalcık, a.g.m., s. 457. 98 Evliya Çelebi, C: VII, s. 228.

36 sonra oğulları arasında başlayan iç mücadele ile himâye şekline dönüşmüştür. Kefe’nin ele geçirilmesinden sonra hanlığın Osmanlı Devleti’nin himayesine girmesinde şirin beyi Eminek Mirza’nın önemli rolü olmuştur. Osmanlı başkentinde bulunan Mengli Giray’ın hanlığa yeniden getirilmesi, bu himayeyi daha da arttırmıştır. Öte yandan bağımsızlık yanlıları Osmanlı nüfuzunu kırmak için zaman zaman mücadele etseler de, hanlığın, Osmanlı Devleti’ne bağlılığı, 1534’ten sonra daha sıkı bir hale gelmiştir. 1552’de Kazan ve 1554’te Astarhan’ın Ruslar tarafından işgali ile birlikte Rus yayılmacılığının Kuzey Kafkaslara kadar ulaşması, Kırım hanlığı ile Osmanlı Devleti ilişkilerini daha da yoğunlaştırmıştı. Altın Orda’nın mirasını tamamen ele geçirme politikasından vazgeçen hanlar, Karadeniz’in kuzeyinde Osmanlı nüfuzunun arttırılmasına çalışmışlardır. Bununla birlikte Osmanlı Devleti’nin doğu ve batı seferlerine katılarak bu işbirliğini genişletmişlerdir99. Kırım hanlarından II. İslam Giray (1584-1588) döneminde, ilk defa Osmanlı padişahının adının hutbede başta okunması, Osmanlı nüfuzunun ne denli arttığının bir göstergesidir. Ancak Kırım hanları, sikkelerde kendi adlarına yer vermişlerdir. Osmanlı gözünde hutbe ve sikke sahibi bir İslam hanedanı sayılmasına rağmen, gerçekte sultan tarafından atanan ve azl edilen ve onun emriyle seferlere katılmak zorunda kalan bağlı bir bey durumunda idi. Hanların itaat ve bağlılıklarını sağlamak amacıyla, Saadet Giray’ın kardeşinin İstanbul’da rehin olarak bırakılması ile başlayan uygulama, adet haline getirilmiştir. Han olarak tayin edilen Giray, Osmanlı padişahının huzuruna çıkarılır ve sultan elinden menşur beratını alırdı. Kırım’a döndükten sonra yine kendisine hanlık teşrifatı olarak sancak, kılıç, kalpak ve samur kürk gönderilirdi. Sefere çağrılan hana, bir kapıcı başı ile hatt-ı hümayun verilerek, “çizme-baha” adı altında 40.000 altın yollanırdı. Osmanlılar, Kırım’ın güney sahillerini elinde bulundurmaları ve hanların bu bölgelerdeki hakimiyet iddialarına karşılık, 1484’ten itibaren Kefe gümrüğü gelirlerinden hanlara yıllık 1,5 milyon akçelik salyane tahsis etmişlerdi. Bununla birlikte han tahta geçince, hanedan ailesinin diğer fertleri, tehlikede olanlar ya da

99 İnalcık, “Giray”, DİA., C.XIV, s. 76-77

37 İstanbul’da rehin tutulanlar, İstanbul ve Trakya bölgesinde çiftliklere yerleştirilerek kendilerine has, zeamet ve tımar tahsis edilirdi100. Osmanlı yönetimine girdikten sonra Kırım hanlarına düzenli olarak maaş ödenmiştir. Rumeli’de ikamet eden hanedan üyelerine de Osmanlı Devleti’nce para gönderilmiştir. Han, kalgay, nureddin ve han sülalesinin ileri gelenlerine yıllık (salyane) olarak maaş bağlanmıştır. Osmanlı Devleti Kırım’daki otoritesini sağlamlaştırmak için, Giray hanedan üyelerini, bir tehdit unsuru olarak, İstanbul’da bulundurmuştur. Bununla birlikte XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da bu geleneğin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır.

2.3. Atalık Kırım Hanlığı’nda Atalık, Türk- İslam devletlerindeki yüksek derecede bir memuriyet ve unvan olarak bilinen atabeylik ile ilişkilidir. Atabeylik müessesesinin ilk defa Büyük Selçuklu Devleti’nde bir memuriyet olarak görüldüğü bilinmektedir. Bununla birlikte İslamiyet’ten önceki Türk devletlerinde de bu kurumun varlığı hakkında görüşler ileri sürülmektedir. Orhun kitabelerinde geçen Kültigin atası sözünün bu kurum ile ilişkilendirildiği düşünülse de kesin bir yargıya varılamamaktadır. Ancak Kafkaslarda yaşayan Türk boylarının, aile hayatında kullandıkları Atalık, Selçuklulardaki Atabeylik ile benzerlik göstermektedir. Nitekim Kafkaslardaki bazı Türk aileler, küçük yaştaki çocuklarını, iyi bir eğitimle yetişmeleri için başka ailelere teslim ediyorlardı. Çocukların eğitimi ile uğraşan bu ailelerin reislerine de atalık adı veriliyordu101. Atalık, yalnızca Türkler arasında değil, Kafkaslar, Türkistan ve Timurlular tarafından Hindistan’da kurulan Türk sultanlıklarında da kullanılan bir terimdir102. Kırım hanzadelerinin de çocuklarına bu usulün uygulandığı bilinmektedir. Tatar hanzadeleri ve Tatar mirzaların çocukları, on beş yaşına kadar giray kabilesinden bir kişinin hanesinde büyütülerek, iyi bir eğitim alırdı. Bu usûl, Tatarlar arasında öteden beri uygulana gelmiştir103.

100 İnalcık, a.g.m., s. 77. 101 Coşkun Alptekin, “Atabeg”, DİA., C: IV., s. 38. 102 R. Mantran, El2, C: I, Leiden 1960, s. 733. 103 GH, s. 162; Ayrıca Eserin izahat bölümünde dipnot olarak yer alan bilgide: Kırım hanlarından birinin çocuğu doğduğunda Hemen Çerkes kabilesi bir çölde toplanır ve kabile büyüklerinin uygun gördüğü bir kadını o çocuğun süt anneliğine seçerlerdi. Çerkesler bu çocukları kendi evlatlarından farklı olarak daha

38 Bronievski ve Glavani Kırım Hanlığı’ndaki Atalık kurumu ile ilgili bilgiler vermektedir. Hanların yanında sürekli olarak Atalık unvanlı yardımcılar bulunmuştur. Han çocuklarının yetişmesinde önemli olan bu kişiler, hanın eşi ve akrabalarının çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması için emirler verirdi104. Han yada han sülalesinden birinin çocuğu dünyaya geldiğinde hemen özel bir haberci ile Çerkez ve Kabartay hükümdarlarına haber iletilir ve çocuğun büyütülmesi ve eğitimi için memleketlerine kabul edilmesi istenirdi. Bu haberden sonra bu iş için uygun bir aileyi seçmek üzere halk genel bir toplantıya davet edilir ve seçilen aile büyük bir kafile ile Kırım’a gönderilirdi. han, kalgay ve nureddin sultan ile diğer yetkililer, kafileyi törenlerle karşılardı. Bu merasimlerin ardından kafile çocukla beraber memleketlerine dönerdi. Çocuk sekiz yaşına geldiğinde ata binmeyi, silah kullanmayı öğrenirdi. On beş yaşına geldiğinde ise aynı şaşalı törenlerle Kırım’a getirilirdi105. Çerkezler ile Giraylar arasında bu sayede kurulan akrabalık ilişkileri, hanların Kafkasya ile yakından ilgilenmelerine sebep olmuştur. Atalık unvanlı kişilerin hanlık yönetiminde siyasi bir makam işgal etmedikleri görülmektedir. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait kaynaklarda hanlık idari teşkilatına ait görevliler arasında yer almayan bu kişilerin, bulundukları mevkileri ve görevleri incelendiğinde, Selçuklulardaki gibi siyasi bir yöneticilik özelliği söz konusu olmamıştır. Bununla birlikte, Atalık unvanlı kişiler hanlıkta askeri sınıf içerisinde yer almaktaydı106. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait dönemi kapsayan Kırım Şer’iye Sicilleri’nde, Atalık unvanlı kişiler, görülen davalarda çoğu zaman yargılamanın gidişatında şahit (Şuhudü’l- Hal) olarak geçmektedir. Bununla birlikte Atalık ismi, köy adlarında da görülmektedir. Küçük Karasu kazasına bağlı Atalık köyü bunlardan birisidir107.

bir özenle yetiştirirlerdi.Çocuk yedi yaşına gelince ata binmeyi, harbi, darb-ı ameli bu surette talim ederdi… Şeklinde açıklamalar yer almaktadır. 104 Nicole Kançal- Ferrari, Hansaray, İstanbul 2005, s. 13. 105 Abdullah Soysal, “Kırım Hanzadelerinin Kafkasya’da Talim ve Terbiyesi”, Emel, Sayı: 36, s. 18. 106 KKS, 51/14b-1. 107 KKS, 57/7a-1.

39 2. 4. Askeri Yapı Kırım Hanlığı’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesinden sonra, Tatar güçleri, devletin batıda ve doğuda yaptığı tüm seferlere katılmıştır108. Kırım ordusu atlı Tatar birlikleri olarak bilinmektedir. Mirzalar, hanın onayı ile aldıkları tımarlara karşılık bizzat askeri seferlere iştirak etmek ve aldıkları tımara göre belli sayıda asker götürmek yükümlülüğündeydiler. Askeri yapı, mirzalara bağlı kabile kuvvetlerinden başka Nogaylar ve kapıkullarından oluşmaktaydı. Kuban, Yedisan, Bucak seraskerlerinin getirdikleri Nogay kuvvetleri kendi mirzalarının komutasında seferlere katılırlardı. Kapıkulları maaşlarını padişahtan alan ve hanın emrindeki özel kuvvetlerdi. İlk defa Sahib Giray zamanında padişah tarafından hanların emrine kapıkullarının verilmesi uygulaması başlamıştır. Sahib Giray, 1532 yılında han olarak Kırım’a tayin edildiğinde beraberinde topçu, cebeci ve sekbanlardan oluşan bir kuvvet gönderilmişti109. Kırım Hanlığı topraklarında hanın emrinde ve gözetiminde konuşlandırılan kapıkulları, sadece merkezde değil kilit öneme sahip kalelerde de görev yapıyorlardı. İncelediğimiz sicillerde Bahçesaray ve Karasu gibi büyük şehirlerde gördüğümüz yeniçeri, topçu, cebeci ve acemi oğlanları aynı zamanda yarımadayı anakaraya bağlayan stratejik öneme sahip Or (Ferahkirman) kalesinde de konuşlandırılmıştır. Umdetü’t- Tevarih’de 1736 yılındaki Rus saldırısı esnasında Or kalesinde iki orta yeniçeri birliğinin bulunduğu belirtilmiştir110. Bahçesaray ve Karasu şehirlerine yerleşen kapıkullarının zaman zaman asayişi bozan hareketleri, hanı bu konuda çeşitli önlemler almaya yöneltmiştir. 1679 yılında Bahçesaray’daki yeniçeri, topçu ve acemi oğlanlarından oluşan tüm kapıkullarının kontrol edilmesi için (zapt u rabt) han tarafından mataracıbaşı Mehmed Beşe, komutan olarak tayin edilmiştir. Bu yarlıkta “… buyurdum ki eğer yeniçeri ve topçu ve acem oğlanı ve bi’l-külliye merkum el-hac Mehmed Beşeyi üzerlerine zabit bilib sözünden taşra ve reyinden haric vaz eylemeyeler..” 111 denilmektedir. Verilen emirden, padişah tarafından hakimiyet sembolü olarak Kırım Hanlığı’na gönderilen bu askeri sınıfın, başı buyruk hareket etmelerini önlenmek amacıyla böyle bir uygulamaya gidildiği

108 Önceki bölümlerde bu konu ile ilgili bilgiler verilmiştir. bkz. Tez, “Tarihçe”. 109 İnalcık, a.g.m., s. 457. 110 Abdülgaffar Kırımi, a.g.e., s. 179. 111 KKS, 23a/44a-1.

40 anlaşılmaktadır. Yine Muharrem 1096 (1684) tarihli han yarlığında; kapıkullarının zabiti olarak tayin edilen mataracıbaşının vekili olarak İbrahim Odabaşının, Karasu şehrindeki yeniçeri, cebeci, kuloğlu, acem oğlanı, topçu ve dirlik sahibi olanları denetlemesi, cinayet davalarına karışanları tespit etmesi amacıyla görevlendirildiği söz konusudur112. Bununla birlikte burada dikkati çeken husus, Karasu’da bu kuvvetlerin asayişi bozduğu ve cinayet olaylarına karıştıklarıdır. Kırım ordusunu oluşturan birliklerin savaş sırasında aldıkları düzen konusunda bilgiler veren Abdülgaffar Kırımî’ye göre, 1149 (1736) yılında Rusların Kırım’a saldırısı üzerine ordunun aldığı savaş pozisyonu; “ Hanın sağ kolunda kalgay âlica-yı Fetih Giray sultan bin Han Devlet Giray maiyetiyle umuman yedisan askeri, ve sol kolunda Arslan giray bin Devlet giray han-ı müşarünileyh Nureddinlik rütbesiyle durub ve şirin sancağı ümerası kezalik han hazretlerinin sağ canibinde kanun-ı kadim üzere müretteb olub durur iken düşman süvarilerine eriştiler.” şeklinde anlatılmıştır. Taarruz sırasında “ibtidaen kalgay sultan kolundan yedisan dilaverleri ve sultan hazretlerinin maiyetinde olan Kırım cengaverleri hücum-ı düşman edub merdane cenk ederek karşısındaki küffar firar ettiler ve Nureddin Arslan giray sultan dahi sol koldan hareket edip… kafiri derkât-ı cehenneme irsal ettiler. Han-ı âlişan kolundan hareket olunub tüfenkendaz olan serdengectiyan ve sekbanan bi aman ve kapıkulu olan bahadıran bil cümle vezir –i han-ı şecaat-i unvan Mirza ağa maiyetiyle yürüyüb…” alınan düzende de görüleceği gibi ordu içinde kalgay ve nureddin sultanın emrindeki birliklerin yanı sıra, hanı koruyan ve ateşli silahlarla donatılmış kapıkulları da yer almaktaydı113.

2.5. Kırım Hanlığı’nın Dış ilişkileri Kırım Hanlığı, 1475 yılında Osmanlı himayesine girdikten sonra, siyasi ilişkilerinde Osmanlı Devleti’nin dış politikasına paralel bir anlayış takip etmiştir. 1502 yılında Altın Orda Devleti’nin sona ermesinden sonra Kırım hanları, Moskova ile ittifaktan vazgeçerek, Altın Orda’nın mirasının ele geçirilmesi hususunda Ruslarla mücadeleye girişmişlerdir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Rusların Karadeniz ve

112 KKS, 25/9a-6. 113 Abdülgaffar Kırımi, a.g.e., s. 175.

41 Kafkaslara yayılma siyaseti karşısında zayıflayan hanlık, Osmanlı himayesi sayesinde varlığını koruyabilmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu yüzyılda İran ve Avusturya’ya karşı mücadelesinde Kırım kuvvetlerinin önemli desteği söz konusuydu114. XVII. yüzyıl başlarında, Kırım’da Osmanlı nüfuzunun her alanda etkili olduğu bir dönemde, gerek dış mücadelelerde gerekse İmparatorluğun iç sorunları karşısında hanlık kuvvetlerinin önemli yardımları söz konusuydu. II. Gazi Giray döneminde (1588-1607) bir yandan Macaristan’da Habsburglara karşı mücadele edilirken diğer yandan Anadolu’da Celali isyanlarının bastırılmasında Kırım kuvvetlerinin yardımı görülmektedir. XVII. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu’nun iç karışıklık yaşadığı bir dönemde, Kırım hanlarının, Osmanlı otoritesinden çıkma teşebbüsleri sonucu ortaya çıkan durumdan da yararlanan Rus Kazakları, Osmanlı ve Kırım topraklarına ciddi zararlar vermişlerdi. III. İslam Giray dönemi Osmanlı Devleti ile Kırım Hanlığı arasındaki ittifakın kuvvetli olduğu bir dönemdir. Bu dönemde Ruslar ve Kazaklara karşı yapılan seferlerde başarılı olundu. Kazaklar Lehistan hâkimiyetinden ayrılarak önce Kırım Hanlığı’nın, akabinde de Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altına girmişlerdir115. Osmanlı Devleti’nce uygulana gelen usule göre, Ruslarla ilişkiler Kırım Hanları vasıtasıyla düzenleniyordu. 1678 yılında Kırım kuvvetleriyle birlikte Osmanlı birliklerince düzenlenen Çihrin seferinin ardından yapılan müzakerelerde, Rus elçisi Kırım hanı ile barış görüşmelerine başlamıştı. Esas itibariyle Rusların, hanlığa ödedikleri yıllık vergiyi vermemek, bir başka deyişle Kırım Hanlığı’na tâbi olmak istemedikleri için direndikleri anlaşılıyor. Neticede 1681 yılında Bahçesaray’da Kırım hanı ile yirmi yıllık bir antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşma daha sonra Osmanlı Devleti’ne bağlı olması dolayısıyla Kırım Hanlığı tarafından onaylanması için İstanbul’a gönderilmiştir116. İslam Giray, Lehistan’a karşı düzenlenen seferlerde, bu devlete karşı İsveç ile ittifak yaptı. Bununla birlikte hanlığın XVII. yüzyılda, Avrupa’da birçok devlet ile siyasi ilişkileri olmuştur. Matuz, Danimarka Devlet arşivlerinde yer alan belgeler

114 İnalcık, “Kırım”, DİA, s. 452. 115 İnalcık, a.g.m., s. 453. 116 Akdes N. Kurat, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990, s. 9-10.

42 ışığında Kırım Hanlığı’nın Danimarka ile olan diplomatik münasebetlerine dikkat çeker117. Bu ilişkiler XVII. yüzyıl boyunca sürmüştür. Son Kırım elçisi Danimarka sarayına 1682 yılında, Rusya ve Polonya (Lehistan) arasındaki barış haberlerini iletmek için gitmiştir118. Kırım Hanlığı’nın XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Fransa ile diplomatik ilişki kurduğu bilinmektedir. Bu dönemde François de Tott, Kırım’a Fransa konsolosu olarak tayin edilmişti119. Kırım Hanlığı, yabancı devletlerle kurduğu ilişkilerde Osmanlı Devleti’nden bağımsız hareket etmiyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi nüfuzunun tam anlamıyla etkili olduğu XVII. ve XVIII. yüzyıllarda hanlık, kurduğu diplomatik ilişkilerde, İstanbul’u her alanda bilgilendiriliyordu. Nitekim batı ile olan münasebetlerin yanında doğuda İran ile kurulan ilişkilerde de bu göze çarpmaktadır. 29 Zilhicce 1160 (2 Ocak 1748) tarihli mektupta, Kırım Hanlığı’ndan gelen, “İran şahının Kırım hanından Türkçe okuyup yazmayı bilen, tahrirat ve muamelata vakıf birkaç şahsın istenildiğine” dair fârisi mektubun tercümesinde, İran kazaskerinin Kırım kazaskerinden güzel konuşan ve güzel yazı yazan iki âlim ve şairin şah için istendiğine dair mektup tercümesinin İstanbul’a gönderilerek bilgi verildiği görülmektedir120. Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan antlaşma gereği, Kabartayların serbestliklerine ve İsveç ile olan ilişkilerde yapılacak yardımın güçlüğüne işaret edilen 25 Safer 1155 ( 2 Mayıs 1742) tarihli Kırım hanına yazılan mektuptan121, hanlığın dış ilişkilerinde tamamen Osmanlı Devleti’nden gelen emirlere göre hareket ettiği anlaşılmaktadır.

117 Kophenag Devlet Arşivi’nde bulunan belgeler ışığında Kırım Hanlığı’nın kurduğu diplomatik ilişkiler için bkz. Josef Matuz, Krimtatarische Urkunden in Reichsarchiv zu Kopenhagen: mit historish- diplomatischen und sprachlichen untersuchungen, Freiburg Klaus Schwaz Verlag, 1976. 118 C. J. Heywood, “Krimtatarische Urkunden im Reichsarchiv zu Kopenhagen, mit historisch-diplomatischen und sprachlichen Unhtersuchungen by Josef Matuz”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London Vol. 40, No. 2 (1977), pp. 399-400. 119 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Tott, a.g.e. 120 BOA, Hat, Dosya No: 6-221. 121 BOA, Hat, Dosya No: 5-137.

43 3. Kırım Hanlığı’nın İdaresindeki Kazalar (Kadılıklar) İncelediğimiz sicillerden elde ettiğimiz veriler ışığında XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım Hanlığı idaresinde olan kırk altı kaza tablo halinde sunulmaktadır. XVII. yüzyıl ortalarında Kırım’ı ziyaret eden Evliya Çelebi’ye göre, yarımadada toplam yirmi dört kadılık vardı ve bunların dördü Osmanlı Devleti’ne doğrudan bağlı olan Kefe eyaleti sınırları içindeydi122. Buna göre hanlığın idaresi altında yirmi kadılık bulunuyordu. XVII. yüzyıl ortalarındaki bu durumun, sonradan hanlığın teşkilat yapısındaki gelişmeler dikkate alındığında, değiştiği ve kırk altı kaza birimine ulaştığı anlaşılmaktadır.

Tablo 6. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım Hanlığı’na Bağlı Kazalar Sıra Kaza Adı Sıra Kaza Adı Sıra Kaza Adı Sıra Kaza Adı No No No No 1 Abdi Olan 13 Dib Çongar 25 Nehr- Kabartay 37 Sultan 2 Akmescid, 14 Dib Tarhan 26 Nehr-i Alma 38 Şeyheli 3 Argın 15 Eski Kırım 27 Nehr-i Beşterek 39 Şirin 4 Bahçesaray 16 Ferahkirman 28 Nehr-i Bulganak 40 Tarhan 5 Beş Kabak 17 Gözleve 29 Nehr-i Kaçı 41 Taşlı 6 Buçla (Poçla), 18 Karadil 30 Nehr-i Salgır 42 Taşlı Bulga 7 Burulca 19 Karakurt 31 Nısf Karasu 43 Tepe Çukrak 8 Boynak 20 Karasu 32 Nısf Tamak 44 Olaneli 9 Çeterlik 21 Karasu Tamak 33 Orta Çongar 45 Yaşdağ 10 Çongar 22 Kırım 34 Ribat (Arbat) 46 Zaviye Kıpçak 11 Çuyinci 23 Küçük Karasu 35 Sakal 12 Dair 24 Mangıt 36 Samarcık

Tablo 6’daki kazalar incelendiğinde, bazı kazaların dib, orta, nısf şeklinde ayrıldığı görülmektedir. Coğrafi konumları ve büyüklükleri dikkate alınarak yapılan bu ayrımda, yönetimsel açıdan kolaylık amaçlanmıştır. Zamanla büyüyüp gelişen kazaların bölünmesiyle yeni idari birimler ortaya çıkmıştır. Önceden bir kazaya bağlı olan nahiye ya da köy statüsündeki yerleşim yerleri, zaman içerisinde gelişerek bağlı bulunduğu kazadan ayrılıp yeni bir statüye kavuşturulmuştur. Bahçesaray’a bağlı olan Kaçi, Alma, XVII. yüzyılın ilk yarısındaki kayıtlarda köy olarak geçmesine rağmen, yüzyılın sonlarına doğru kaza olarak anılmaya başlamıştır.

122 Evliya Çelebi, C: VII, s. 228.

44 3.1. Bahçesaray Tablo 7. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Bahçesaray’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No No 1 Akçukraklı 24 Bulganaklı 47 İkizoba 70 Menektaş Abdurrahman 2 Akkaş 25 Cantimur Ağa 48 Kaburga Kışlağı 71 Meryem 3 Aktacı 26 Çabaç 49 Kadı 72 Mustafa Çelebi 4 Aliş 27 Çaycı 50 Kale 73 Osman Ağa 5 Alma Saray 28 Çelebiköy 51 Kalmatay 74 Otarköy 6 Asma kuyu 29 Dereköy 52 Kalmatay 75 Öysenki 7 Avcıköy 30 Dörtgöl 53 Karabab 76 Safad 8 Avcılar 31 El Hac Bekir 54 Karabay 77 Salih Mirza 9 Ayaş 32 Elbat 55 Karabey 78 Suyuru Taş 10 Aziz 33 Elma Bazar 56 Karayazı 79 Süren 11 Balta Çukrak 34 Elma Tamak 57 Karlıca 80 Şah Kul 12 Batrak 35 Elmakirman 58 Kıpçak 81 Şakav 13 Beğ Mirza Ağa 36 Eski Yurt 59 Kıraç 82 Şor 14 Beşoğlu 37 Estelye 60 Kırımca 83 Şuka 15 Beyler Yaşdağı 38 Evvel Şeyh 61 Koçfer 84 Şuri 16 Bıçkı 39 Germecik 62 Koçkareli 85 Teberti 17 Biga Salası 40 Gündoğan 63 Kubacı 86 Tole 18 Bigalı 41 Hacı Bal 64 Kubazili 87 Topçu 19 Bigatar 42 Hacı Bike 65 Kuş 88 Topçuköy 20 Boğa salası 43 Hacı köy 66 Küçük Cebaç 89 Ulaklı123 21 Borluk 44 Hacılı Kıpçak 67 Laka 90 Ulu sala 22 Bortaş 45 Hani Köy 68 Manguş 91 Yaşdağ 23 Börülük 46 Haramiköy 69 Mehmed Şah 92 Yeni Sala Ağa Kırım Hanlığı Şer’iye Sicilleri’nden elde ettiğimiz bilgiler ışığında, Bahçesaray’a bağlı doksan iki köy tespit ettik. Bu köyler arasında sonradan kaza statüsüne sahip olanlar tabloya dahil edilmemiştir. Bunlardan Kaçi, Alma, Bulganak köyleri ile ilgili kayıtlar incelediğinde 1670’lerden itibaren Bahçesaray’dan ayrıldıkları ve müstakil bir kaza oldukları anlaşılıyor. Bahsedilen kazalar, bu tarihten önce sicillerde

123 KKS, 58/3b-2; Bahçesaray’a bağlı Ulaklı karyesi ile Nehr-i Kaçı kazası köylerinden Kalpak, hânın hareminin odun ihtiyacını karşılamaktadır. Her ay belli miktarda odun göndermekle yükümlü olan bu köylerde yaşayan halkın, bu yükümlülükten muaf oldukları iddiasıyla, bu emri yerine getirmedikleri anlaşılmaktadır. Bu sebeple, 1735 yılında yazılan bir han fermanında, köy halkından emirlere uyulması istenmekte ve eğer ihtiyaç duyulursa taş ve kireç taşımaları da isteneceği bildirilmiştir

45 Bahçesaray’a tâbi nahiye ya da karye olarak belirtilirken, kesin bir tarihi tespit edemesek de 22. ciltte yer alan dava ve diğer kayıtlarda ilk kez kaza olarak karşımıza çıkmaktadır124. Bahçesaray diğer kazalarla karşılaştırıldığında, büyüklük olarak doksan iki köyle ilk sırada yer almaktadır. Hanlığın merkezi oluşu bunda en önemli etken sayılabilir.

3.2. Karasu, Küçük Karasu, Karasu Tamak ve Nısf Karasu Çalıştığımız dönemde Karasu şehri dört idari birime bölünmüştü. Karasu, Karasu Tamak, Küçük Karasu ve Nısf Karasu şeklinde belirtilen kazalar arasında, en çok köye sahip olan Karasu ve Küçük Karasu kazalarıdır. Sicillere yansımayan birçok köy olduğu şüphesizdir. Ancak eldeki veriler dikkate alındığında bu durum, yine de kazaların büyüklükleri açısından bir fikir verebilmektedir. Evliya Çelebi, Küçük Karasu’yu anlatırken 300 haneli bir köy olduğundan bahseder125. Zamanla gelişen bu köy, 1732 yılında altmış beş köyün (karyenin) bağlı olduğu büyük bir kazadır126. Bu tarihte Kırım Hanı tarafından Karasu ve Küçük Karasu kazalarına bağlı köylerden vergi olarak alınacak arpa ve beçen miktarları, köy adları verilerek kadı siciline kaydedilmiştir. Buna göre Karasu’ya bağlı altmış ve Küçük Karasu’ya bağlı altmış beş köy bulunuyordu127.

124 KKS, 14/30b-1; Kaza-yı Kaçi’ya bağlı Akşeyh karyesi şeklinde ifade edilmektedir. 21/45a-1; Nehr-i Alma kazasına tabi Bürlek karyesi (1675), 21/40b-1; Nehr-i Bulganak’a tabi Boylan karyesi şeklinde geçmektedir. 125 Evliya Çelebi, C:VII, s. 247. 126 KKS, 57/7a-1. 127 KKS, 57/6a-1.

46 Tablo 8. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karasu’ya Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No No 1 Akkaya 23 Cabi 45 Kışlak başı 67 Şal Türkmen 2 Alaç 24 Celayir çot 46 Kocankul 68 Şeyh eli 3 Alatı çoti 25 Cemrek 47 Körbek 69 Şeyh Hacı bay 4 Argançık 26 Çalmalık 48 Kurtluk 70 Taklı 5 Argın 27 Çenbay 49 Makal 71 Tama 6 Aşağı Barın 28 Çulcabi 50 Mangıt 72 Tarhanlar 7 Aşağı başa 29 Eşkine 51 Mehmed Ulan 73 Taygan 8 Aşağı Taygan 30 Hacılar 52 Meyk 74 Taymas 9 Aylağa 31 Hacılar 53 Mikes 75 Tokmardan 10 Bahsan 32 Hanlık 54 Moğolbay 76 Tokmay 11 Baran 33 Hoca Kul 55 Murtaza Bey 77 Tufanlar 12 Barına 34 İbrahim bey 56 Musa Bey 78 Tunaz 13 Baron 35 İki kıta hoş 57 Muşaş 79 Ulan eli 14 Baş Tarhanlar 36 Kamışlı 58 Osmancık 80 Yaka saçbay 15 Başı 37 Karabay 59 Paşa karılar 81 Yaycı 16 Bayır Sultancı 38 Karakise 60 Sal Türkmen 82 Yeni sala 17 Bayırcı 39 Karasubaşı 61 Sarı Tana 83 Yukarı Barın 18 Baysu 40 Karkoca 62 Sekizli 84 Yukarı taygan 19 Bek alça 41 Kayalı 63 Sincivit 20 Beş avlı 42 Kazak Köy 64 Sollar 21 Beyadet 43 Kazanlı 65 Sultan sarayı 22 Boraycık 44 Kırk 66 Sultancı

Tablo 9. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Küçük Karasu’ya Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No No 1 Ablaş 21 Burin 41 Hocalar 61 Monla 2 Abzeş 22 Büyten 42 İçki 62 Monlalar 3 Akbaba 23 Büyük Mikkes 43 Kabçak 63 Muşay 4 Akçura 24 Cafer 44 Kara çura 64 Paranşa 5 Alaçı 25 Cafer Bey 45 Kara içki 65 Sağırcı 6 Alçam 26 Can Duru 46 Karamça 66 Salan 7 Ali Keçe 27 Can Tamgalı Büyten 47 Karangı 67 Şak manda 8 Atalık 28 Çağır 48 Kaşgat 68 Şeyheli 9 Ayaş 29 Çarık 49 Kazak 69 Taklı 10 Aykaş 30 Çaya 50 Kelçi 70 Teşri kul

47 Tablo 9. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No No 11 Aymanak 31 Eski Kongrat 51 Kerlüt 71 Toy Tamer 12 Azimet 32 Gazanfer 52 Kıpçak 72 Tokaberdi 13 Bağılcık 33 Geldiyar 53 Kırımca 73 Üç obalı Türkmen 14 Barlı Baysal 34 Görde 54 Kırk 74 Yaka 15 Bay Türkmen 35 Gülşeker 55 Kocalık 75 Yeni Mikkes 16 Bayramlı 36 Hacı Beşir 56 Koçkar 17 Beş Hoca 37 Hacı Beşir 57 Körfe 18 Beyadet 38 Hacı Hafız 58 Köyeli 19 Bigay 39 Hanlık 59 Kutluyar 20 Bist 40 Hoca Beyi 60 Monay

Karasu Tamak128 ve Nısf Karasu kazalarına tâbi köyler incelendiğinde, diğer iki büyük kazaya oranla daha az sayıda oldukları görülmektedir. Evliya çelebi Karasu ile ilgili verdiği bilgilerde, şehre adını veren nehrin, Çadır dağının doğu yakasından doğduğunu, şehrin ortasından geçerek kuzey istikametinde Şeyh Eli karyesine doğru genişleyip Azak denizine döküldüğünden söz etmektedir129. Karasu nehri havzasında yer alan bu kazalar, verimli arazilere sahip olduğundan yerleşim alanı ve gelişmeye uygun bir ortam hazırlamıştır. Anadolu’dan buraya Tokat, Sivas ve Amasya şehirlerinden pek çok insan gelip yerleşmiştir130.

Tablo 10. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karasu Tamak’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Ada 11 Kıpçak 2 Çelebiler 12 Kıyat 3 Çevker 13 Mangıt 4 Doğan Bey 14 Monlalar

128 Tamak, Türkçede kullanılan Damak kelimesinin söyleniş biçimidir. Burada kullanılan Karasu Tamak şekliyle, coğrafi olarak bir akarsuyun denize döküldüğü bölgeyi ifade eden bir tabir olduğunu düşünüyoruz. Kırım yarımadasındaki yer adları incelendiğinde akarsuların denize döküldüğü yerlerdeki yerleşim yerinin tamak ya da nehrin adıyla birlikte anılarak Örneğin alma tamak şeklinde isim aldığı görülmektedir. 129 Evliya Çelebi, C:VII, s. 246. 130 Evliya Çelebi, C:VII, s. 245.

48 Tablo 10. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 5 Elike 15 Otmanlar 6 Karaküt 16 Şaga 7 Kargaz 17 Şayik 8 Kebek 18 Şirin Cabanak 9 Kerkeft 19 Tulat 10 Kernek 20 Ukas

Tablo 11. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nısf Karasu’ya Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı No 1 Baktı Hoca 2 Müsbet

Karasu toprakları tımar olarak mirzalara dağıtılmıştı. Karaçi beylerinden Yaşdağ beyi Veli Şah Mirza bunlar arasındadır. Ayrıca sincivit beyine Yeni Sala karyesi, han tarafından tevcih edilmişti131. Karasu ile Kerç arasındaki bölgedeki topraklar da şirinlerin kontrolü altındaydı132. 3.3. Akmescid Kalgay sultanların ikamet ettiği şehir olan Akmescid için XVII. yüzyıl ortalarında bölgeyi ziyaret eden Evliya Çelebi, kazaya bağlı 360 nahiye ve köy olduğundan söz eder133. Sicillerden tespit ettiğimiz kadarıyla, bu kazaya ait 42 köy bulunmaktadır.

Tablo 12. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Akmescid’e Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Abdal 22 Hacı Kıpçak 2 Ak 23 Hasan Çavuş 3 Akkula 24 Hoca 4 Alez 25 İkizbaş

131 KKS, 68/71b-1. 132 İnalcık, a.g.m., s. 60. 133 Evliya Çelebi, C:VII, s. 243.

49 Tablo 12. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 5 Asma 26 Kablander 6 Ayaş 27 Karı 7 Ayiş 28 Kaşınkı 8 Beğlerce 29 Kazaklar 9 Beşaran 30 Kıraç 10 Beyamış 31 Kiyat 11 Borancı 32 Koca Kul 12 Bozca 33 Kongrat 13 Bütke 34 Korcu 14 Cin Ali 35 Kulcuk 15 Çal Kutay 36 Mengli 16 Çile 37 Saray 17 Çukrak 38 Sarı Hafız 18 Eğerci Karı 39 Taş Yargan 19 El Hac İbrahim 40 Tatar Kuba 20 Hacı Halil 41 Tevbe Çukrak 21 Hacı Kal 42 Yağmurcu

3.4. Argın Argın kazasına bağlı köyler, Karasu’da olduğu gibi hububat tarımına elverişli bölgeler arasında yer almaktadır. 1732 yılında vergi yükümlülüğü gereğince Argın kazasından toplanacak Arpa ve beçen miktarı köylere taksim edilmiştir. Bu suretle ortaya çıkan listede 29 köy belirlenerek toplam 48 macar arpa ve beçen alınmıştır134.

Tablo 13. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Argın’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Aman şah argın 18 Kanlı 2 Argın 19 Kara kuba 3 Argınlık 20 Kardağı el 4 Aşağı kardağı el 21 Kaynadet 5 Aşağı nayman 22 Kazanlı 6 Bahadır Şah Bey 23 Kazı ali

134 KKS, 57/7b-2.

50 Tablo.13. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 7 Bahsan 24 Kongrat 8 Bek alı 25 Kuralı 9 Besterci 26 Küçük Argın 10 Bor kaya 27 Küçük kongrat 11 Boru aksan 28 Murtaza eli 12 Çardaklı 29 Nayman 13 Çardaklı 30 Sobuk eli 14 Doğan Bey 31 Şeyheli 15 Emir köy 32 Tarhanlar 16 Hanlık 33 Yukarı nayman 17 Kalgay eli 34 Zeyn Ali Atalık

Argın kazası Kırım yarımadasında, Karasu kazasının güney batısından başlayan ve Akmescid’in doğu taraflarını içine alan bölgede yer almaktadır.

3.5. Nehr-i Alma XVII. yüzyılın ikinci yarısına kadar Bahçesaray’a bağlı köyler arasında yer alan ve Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde “karye-i Elmalı”135 şeklinde geçen bu yerin ne zaman kaza statüsü kazandığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, İncelediğimiz sicillerde ilk olarak 1675 tarihli kayıtlarda Alma için kaza tâbiri kullanılmıştır136. (Bundan sonraki dönemlerde Nehr-i Alma kazası şeklinde geçen kayıtlarla ilgili olarak, birçoğunun Bahçesaray’a bağlı olduğunu bildiğimiz köylerin, bu kazaya dahil edildiğini tespit ettik.)

135 Evliya Çelebi, C:VII, s. 217. 136 KKS, 21/45a-1.

51 Tablo 14. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Alma’ya Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Atalık köy 16 Koçgu 2 Azek 17 Koçka eli 3 Bayram eli 18 Komof 4 Borkeb 19 Levzade Köyü 5 Börlük 20 Monla köyü 6 Can eli 21 Ordu Bazar 7 Devlet Gazi Atalık 22 Osman Ağa 8 Elma Kirman 23 Şah köy 9 Göçer 24 Şah kulu 10 Hacı Bike 25 Şahur 11 Han eli 26 Şakav 12 Kabaç 27 Tahmas Ağa 13 Kara Çerkes 28 Tamak 14 Karanev 29 Tarhanlı 15 Koçak Eli 30 Usyakı

3.6. Nehr-i Kaçi Kaçi137 kazası, tarihsel süreç içinde Nehr-i Alma kazası ile aynı kaderi paylaşmıştır. Önceleri Bahçesaray’a bağlı bir karye iken, 1670’ten itibaren kaza statüsüne sahip olan Kaçı’ya 138, Bahçesaray’a ait pek çok köy bağlanmıştır.

Tablo 15. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Kaçı’ya Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 1 Adil Çelebi 18 Divan eli 35 Mamaşay 2 Akşeyh 19 Divanköy 36 Mehmed Ali Bey 3 Aktacı 20 Efendi 37 Mehmet Şah Ağa 4 Arancı 21 El-hac Bekir 38 Murtaza Çelebi 5 Beğ Mirza Ağa 22 Eski Saray 39 Sarıca ulan 6 Bekir Mirza Ağa 23 Eş-Şeyh Hızır Efendi 40 Sultan Sarayı 7 Beşevli 24 Feyzullah Efendi 41 Süleyman Ağa 8 Bıçkı 25 Gülüm Bey 42 Şeyh Efendi

137 Bu kelime bazı yerlerde kaçay, kaçı, şeklinde de okunmuştur. 138 KKS, 14/30b-1.

52 Tablo 15. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 9 Biyem 26 Hacı Tutay 43 Şeyh eli 10 Botanay 27 Haramiköy 44 Şeyh köyü 11 Börlük 28 İkizoba 45 Şuru 12 Cangir 29 Kaplat 46 Tatar köyü 13 Canıbek Sultan köyü 30 Kaplan Beğ 47 Terek Hafız 14 Cihangir 31 Kara Bekir 48 Teri Hafız 15 Cuma mescidi 32 Koçkar Hacı 49 Topçuköy 16 Çobancı 33 Koçkar Hacı 50 Zamrak tamak 17 Deveci 34 Kul Hattab

3.7. Dib Tarhan (Nureddin sultan kazası) ve Tarhan

Tablo 16. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Dib Tarhan’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 1 Aytac 18 Kongrat 35 Oy eli 2 Ablak Hacı 19 Kara Hacı 36 Oyrat 3 Ağış eli 20 Kara oba 37 Sabancı 4 Akmescid 21 Karlad 38 Sabit 5 Atçı 22 Karlav 39 Şemak 6 Belağzı Kavak 23 Karmış Kıpçak 40 Şeref 7 Can Baba 24 Kazlav 41 Şeyhler 8 Cefa 25 Kenekes 42 Takay 9 Cefa As 26 Kıpçak 43 Tarpancı 10 Cefaçekir 27 Kızıl ciğer 44 Temeş As 11 Çekelek 28 Kızıl ciğer ad 45 Tok Şeyh 12 Çokrak 29 Kızıl ciğer Hacı 46 Topla Kıpçak 13 Çura Atay 30 Konan 47 Tulpar Kıpçak 14 Dib köstelli 31 Köçek 48 Üç Kul Kıpçak 15 Geldi Şeyh 32 Köstelli 49 Yasin Bey 16 Hafızlar 33 Kulcuk 50 Yurtçu As 17 Hocalık 34 Or eli

53 Tablo 17. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Tarhan’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Başbey 7 Kongrat 2 Bel ağzı Kıpçak 8 Sabancı 3 Belağzı 9 Şeyhler 4 Geri Şeyh 10 Temeş As 5 Kıpçak 11 Tok 6 Koçi 12 Üç kuyu Kıpçak

Dib Tarhan kazası, Kırım Hanlığı’nda nureddin sultanların idaresinde olan bir kazadır. Sicillerde bu kazaya ait elli köy tespit ettik. Dib Tarhan kazası Kırım yarımadasının batı ucunda yer almaktaydı. Bugünkü Tarhan Kut burnu diye adlandırılan yerin bulunduğu bölgeyi kapsamaktadır. Tarhan Kut burnundan doğuya doğru Sapanca, Kongrat, Çekelek, Oyrat ve Çokrak gibi yerleşim yerlerini de içine alacak şekilde doğu yönünde genişlemiştir. Tarhan şeklinde anılan kaza, Dib Tarhan kazası ile aynı bölgededir. Dib Tarhan kazası, Tarhan kazasına göre daha iç taraftadır. Dib, Orta gibi ayrımlar aynı zamanda bu kazaların coğrafi konumlarını da yansıtmaktadır.

3.8. Boynak

Tablo 18. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Boynak’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Asma Kuyu oluyor 6 Kongrat 2 Ayrıça 7 Mirzacık 3 Çebal 8 Orta kongrat 4 Çiyan 9 Oybar 5 Kıpçak 10 Ünküt

Yarımadanın doğusunda Gözleve’nin kuzeybatısındaki sahada yer alan bu kazaya ait, sicillerde on köy tespit ettik. Yarımadanın güneybatı kıyıları yani Gözleve sahil şeridinin batı yakası Yalı Boynak diye adlandırılmaktadır.

54 3.9. Buçla (Poçla) Tablo 19. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Buçla’ya Bağlı Köyler Sıra No Köy Adı 1 Alukzan 2 Açay 3 Savran 4 Tadvar Buçlası

3.10. Burulca Tablo 20. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Burulca’ya Bağlı Köyler Sıra Köy Adı Sıra No Köy No Adı 1 Atay Akay El-Hac 13 Mevlüş 2 Baş 14 Sarı oğlan 3 Bey Bolatçı 15 Sincan Gazi Ağa 4 Borağan 16 Sincan Kulu Ağa 5 Burgan 17 Şeyheli 6 Cankara 18 Telenci 7 Cefe başı 19 Tevbi 8 Çakabacı 20 Tole 9 El-Hac Davud 21 Tulat Başaran 10 Kemancı 22 Yakabaşı 11 Kiyat 23 Yüz evci 12 Kul aran

Burulca kazası yarımadanın ortasında Salgır ırmağının bir kolu olan Burulca nehri etrafında kurulmuştur. Aynı zamanda Karasubazar şehrinin kuzeyinde yer alan bu kazaya bağlı yirmi üç karye tespit ettik. 3. 11. Çeterlik Tablo 21. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Çeterlik’e Bağlı Köyler Sıra No Köy Adı Sıra No Köy Adı 1 Akmescidli Nayman 11 Kongrat 2 Baba Hasan 12 Köketli Murtaza 3 Berdi Bolat 13 Mahmud Hoca 4 Bozgan 14 Mankıt 5 Cabi 15 Nayman 6 Celişay 16 Orcak

55 Tablo 21. (devamı) Sıra No Köy Adı Sıra No Köy Adı 7 Çalı 17 Tamayıç 8 Giray 18 Turaş 9 Gökeli 19 Can Sakal Mangıt 10 Göknel

Yukarıdaki tabloda Çeterlik kazasına bağlı on dokuz köy incelendiğinde, yerleşim adları arasında çeşitli Moğol topluluklarının isimleri dikkat çekiyor. Nogay kabilelerinden Mangıt, Kongrat ve Nayman’lar, bulundukları yerlere boy isimlerini vermişlerdir.

3.12. Dib Çongar, Orta Çongar ve Çongar Kazaları Tablo 22. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Dib Çongar’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 1 Akçura 10 Karankağıt 19 Kürlüt 2 Asmak 11 Katar 20 Nayman 3 Can Devlet 12 Kır Oyşun 21 Orak Hacı 4 Çukraklı Şeyh eli 13 Kır Tuzakçı 22 Oyrat 5 Doğanoğlu 14 Kıraç 23 Oyşun 6 Dormen 15 Kırk 24 Seyray 7 Emin Sulağı 16 Kırk El Hac İsmail 25 Sultan Gazi Katar 8 Kalkancı 17 Konkirca 26 Şürb 9 Kara Nagut 18 Koruncuköy 27 Talkay

Çongar üç ayrı kazaya ayrılmıştır. Bunlar, Dib Çongar, Orta Çongar ve Çongar kazalarıdır. Çungar ya da Çongar, Mogolcada sol el anlamına gelen bir sözcüktür. Aşağıda Çongar kazalarına ait köyler incelendiğinde, Oyrat, As, Kiyat gibi yer adlarına rastlıyoruz. Oyrat ve Çongar, aynı zamanda Kalmuklar tarafından kurulan Moğol hanlıklarındandır139. Boy isimleri ile yerleşim yerleri arasındaki ilişki göz önüne alınırsa, hanlığa ait bu kaza ve köylerde, Kalmuk yerleşmesinden söz edilebilir.

139 Boy isimleri ile yerleşim yerleri arasındaki ilişki göz önüne alınırsa, hanlığa ait bu kaza ve köylerde, Kalmuk kültüründen söz edilebilir. Kalmuklar ile ilgili bkz. Mualla U. Yücel, “Kalmuklar”, DİA, C: XXIV, s. 267-268. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyindeki bölgelerde

56 Tablo 23. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Orta Çongar’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Alay Buçla 12 Göktin 2 As 13 Kat 3 Balbek 14 Kilimci 4 Beytimur Ağa Kiyatı 15 Kiyat 5 Boz Tereci 16 Kudağa 6 Burakçı 17 Kutay 7 Cabbarlar Oyrat 18 Oyrat 8 Canboldu 19 Tevbe 9 Çadır 20 Uzun sal 10 Elzar 21 Yarakçı 11 Gelmici Yarımadanın kuzeyinde yer alan bu kazalara ait sicillerden elde ettiğimiz bilgilere göre, Dib Çongar’da yirmi yedi, Orta Çongar’da yirmi bir ve Çongar’da iki köy yer alması, yerleşim sahası olarak bunlardan, Dib Çongar ve Orta Çongarın daha çok tercih edildiğini gösterir. Tablo 24. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Çongar’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı No 1 Kerşke Oyrat 2 Kırk

3.13. Çuyinci Tablo 25. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Çuyinci’ye Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı No 1 Ak Hacıköy 2 Albuzdu 3 Beytaş 4 El-Hac Berrak 5 Şeyh 6 Şunaf yaşayan Kalmuklar için Osmanlı kayıtlarında Kalmuk Tatarı ya da Çerkes olarak tanımlama yapılmıştır.Bu konuda bkz. M. Akif Erdoğru, “1686-1710 Yılları Arasında Rusya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na Gönderilen Kalmuk Elçileri”, EÜ, Tarih İncelemeleri Dergisi, C: XIII, Sayı: 1, Temmuz 2003, s. 111-118.

57 Akmescid kazasının kuzeyinde yer alan bu kazaya ait altı köy bulunmuştur. Bir çok kaza çeşitli dönemlerde büyüyüp genişleyince idari açıdan bazı nahiyelere kaza statüsü verilmiştir. Çuyinci kazası, bu yaklaşım doğrultusunda değerlendirilebilir. Akmescid ya da yakın bölgedeki diğer kazalardan ayrılmış olabileceğini düşünüyoruz.

3.14. Dair

Tablo 26. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Dair’e Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı No 1 Mehmed Şah Mirza 2 Sefer Ali Mirza

3.15. Eski Kırım (Kırım-ı Atik) Eski Kırım (Kırım-ı atik)140, Altın Orda Devleti zamanında yarımadanın en önemli şehirlerinden biriydi. XVI. yüzyılın başlarından itibaren önemi gittikçe azalan bu şehrin, kazaî idarî yapısı ile ilgili olarak, Evliya Çelebi’nin; “Hâlâ hanlar hükmünde olup kalgay sultanların eminlerinde hükm eder ve yüz elli akçe payesiyle şerif kazadır.”141 ifadesinden de anlaşılacağı gibi Eski Kırım, kalgay sultanların yönetimindeydi. Sicillerden elde ettiğimiz bilgilere göre, bu kazaya ait on iki köy tespit edebildik.

Tablo 27. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Eski Kırım (Kırım-ı Atik) Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Bayram 7 Subaşı 2 Hacıkal 8 Suksala 3 Karagöz 9 Şeyheli 4 Kıpçak 10 Terzi 5 Murad Şah 11 Toktaba 6 Önküt (Ünküt) 12 Uncu

140 Ruslar tarafından şehirlerin isimleri değiştirilmiştir. Bugün şehir Rusça adı Stariy Kırım şeklinde ifade edilmektedir. 141 Evliya Çelebi, C:VII, s. 251.

58 Yukarıdaki tabloda da görüleceği gibi, Şeyheli, Kıpçak gibi yer adları, yarımadadaki pek çok kazada bulunan köy isimleri ile aynıdır. Bu durum, yarımadaya gelip yerleşen Nogay kabilelerinin ya da yerleşimcilerin, Kırım’ın farklı bölgelerine dağıldığını gösterir.

3.16. Ferahkirman (Or) Tablo 28. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Ferahkirman’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Alcın 7 Kazaklar 2 As142 8 Keşkara 3 Eski Başaran 9 Kiyat 4 Eviş 10 Mirza Kuyaş 5 Kabat 11 Tuzeli 6 Karmancık 12 Yüz Tereci

3.17. Gözleve Kırım’ın liman şehirlerinden olan Gözleve, şehir hayatının yanı sıra, etrafındaki köyler ile de büyük bir kaza görüntüsündedir. Gözleve kadılığı ile ilgili siciller ayrı ciltlerde toplanmıştır. İncelediğimiz sicillerden örneğin 31. cilt tamamen Gözleve kazası ile ilgili dava ve kayıtları içermektedir.

Tablo 29. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Gözleve’ye Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Apan 11 Korulu 2 Bebeş 12 Murtaza ağa 3 Boynaf 13 Orta Mamay 4 Bünyak 14 Ömer hafız

142 As, Kafkas topluluklarından Karaçay -Malkarlılara verilen isimdir. Bu topluluğa ait topo-hidronimler incelendiğinde, Bahsan (Baksan), Beştav, Terek, Beş Tamak, Otar, Elhot gibi yer isimleri Kırım yarımadasında da yer adları olarak geçmektedir. Coğrafi olarak yerleşim yerlerinin toplumların etnik yapısı ile olan ilişkisi düşünüldüğünde Bu topluluğun Kırım yarımadasındaki köylerde yerleştiği kanaatine ulaşabiliriz. Karaçay Malkarlılar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Mızıulu, “Eski Dönemlerden Rusya’ya Bağlanıncaya Kadar Karaçay Malkar Halkının Tarihi”, İstoriya Karaçaevo Balkarskogo Naroda s Drevneyşih Vremen Prisoedineniya k Rossi, (Çeviren: Aliy Şidakulu), Nalçik 1994.

59 Tablo 29. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 5 Ecderhan 15 Sarıca bey 6 Harabe 16 Serap kapısı 7 Hızır hacı 17 Temeş 8 Hüda kul 18 Tuzla 9 Kenekes 19 Yaycı 10 Kongrat

Kırım’ın en önemli liman kentlerinden Kefe ile karşılaştırdığımızda, Gözleve’nin benzeri özellikleri ortaya çıkmaktadır. Bu iki şehrin kırsal hayatına baktığımızda Kefe’ye bağlı çok az köy bulunurken buna karşın Gözleve’de bu sayı daha fazladır. Bu da Gözleve kazasında hem şehir hem de kırsal hayatın birlikte yaşandığını göstermektedir.

3.18. Karadil

Tablo 30. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karadil’e Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 1 Bozad 14 Hacı Hetman 27 Seyyid Bolad 2 Burcu 15 Han Kara 28 Şuva 3 Burcu Kongrat 16 Hasan Hacı 29 Tarkangı 4 Burnu Ak Hacı 17 Hüdayar 30 Tevbe 5 Burtak 18 Kara Hoca 31 Tevci 6 Buzağı 19 Kara Sofu 32 Tutman 7 Can Kesik 20 Karçav 33 Tutman Yurtçu 8 Cangara 21 Kır Yurtçu 34 Olan Eli 9 Çalı 22 Koryar 35 Yaşdağ Otarı 10 Devlet Ali 23 Kudyar 36 Yenibey 11 Devlet Geldi 24 Maşık 37 Yurtçu 12 Evşin 25 Mehmet Şah Mirza Kışlası 38 Yüzak 13 Gaziler 26 Nayman

60 Karadil kazası, Kırım yarımadasının kuzeyinde yer almakla birlikte Mangıt ve Çongar kazaları ile komşudur. Sicillerde bu kaza ile ilgili olarak otuz sekiz karye (köy) bulunmaktadır. Kadı sicillerinde ismi en çok geçen kazalar arasında yer almaktadır.

3.19. Karakurt

Tablo 31. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karakurt’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 1 Adil 14 Bülecik 27 Meşher 2 Araç 15 Çapağı 28 Montanay 3 Arab 16 Cabbar 29 Niski 4 Balgeldi 17 Can Ahmed 30 Sak 5 Baygut 18 Cefa kuşçu 31 Talkı 6 Beşevli 19 Celal 32 Temeş 7 Beytak 20 Çekibey 33 Tuzla 8 Bozçaycı 21 Çurman 34 Tümen 9 Bozğlu 22 Evveli 35 Usalı 10 Bozulu 23 Garb 36 Yenibey 11 Bulgaf 24 Hafızlar 12 Bulganak 25 İshak odaman 13 Butaş 26 Kuşçu

Karakurt kazası, Akmescid’in kuzeybatısında ve Gözleve’nin güneydoğusundaki bölgede kurulmuştur. Bulunduğu bölgeden kuzey yönüne doğru genişleyen kazaya bağlı otuz altı köy tespit ettik. Diğer kazalar ile karşılaştırdığımızda orta büyüklükte olduğu anlaşılmaktadır. Karakurt kazasına bağlı köylerden Butaş hakkında bilgi veren Evliya Çelebi, Bu köy ile birlikte Beşavlulu ve Eliksen adlı köylerin hanın sancakdarlarına tevcih edildiğini söylemektedir143.

143 Evliya Çelebi, C:VII, s. 214.

61 3.20. Kırım Tablo 32. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı No 1 Bal Hoca 2 İslam Derki 3 Yabuncı

3.21. Mangıt Tablo 33. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Mangıt’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Abay 12 Kurar Kıyat 2 Akay Şah 13 Küb Karı 3 Akşeyh 14 Mamay 4 Boran Eli 15 Orak Mirza 5 Boy Kazak 16 Öküzoğlu 6 Bölük 17 Örlük 7 Çölken 18 Sadır 8 Kara Kıpçak 19 Sarı Kıpçak 9 Kasburu 20 Tavakat 10 Kırca ürek 21 Tok Şeyh 11 Kula Şeyh 22 Tunabi

Mangıt, Deşt-i Kıpçak’ta Türk boylarıyla karışıp Müslümanlığı kabul eden bir Moğol kabilesinin adıdır. XVI. yüzyıl ortalarından itibaren Rusların İtil havzasına hakim olmasıyla birlikte burada yaşayan Nogay kavimleri bölgeden batıya doğru göç etmişlerdi. Bunlar arasında yer alan Mangıt kabilesi de Kırım Hanlığı’na tâbi olan topluluklar arasında yer alıyordu144. Kırım Hanlığı’na bağlı kazalar içinde Mangıt’a bağlı yirmi iki kaza bulunmaktadır. Bu kaza yarımadanın kuzeyindeki topraklarda yer alıyordu.

144 A. N. Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadenizin Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1992, s. 282.

62 3.22. Nehr-i Beşterek Tablo 34. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Beşterek’e Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı No 1 Bahçe içi 2 Değirmenci 3 Şeyh köyü

Yarımadanın ortasında, Karasu ve Akmescid kazalarının arasında yer alan ve Beşterek nehri havzasında kurulan bu kazaya ait üç köy tespit ettik. Şüphesiz çok daha fazla köy vardır.

3.23. Nehr-i Bulganak

Tablo 35. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Bulganak’a Bağlı Köyler Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Ağaç eli 9 Gök Efendi 2 Ali Efendi 10 Kadı olgu 3 Atalık eli 11 Karin 4 Badrak 12 Kıraç 5 Boylan 13 Kul Mehmed 6 Derekli eli 14 Kutluk 7 Devletgeldi 15 Sekbanlar 8 Göçmez

XVII. yüzyılın son çeyreğine kadar Bahçesaray’a bağlı bir nahiye olan Bulganak, bu dönemden itibaren birçok köyü içine alan kazaî-idarî birim olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kaza, kayıtlarda Nehr-i Bulganak diye geçmektedir. Bulganak nehri etrafındaki köyleri içine alan bu kazaya ait, sicillerde yer alan on beş köy tespit ettik. Badrak köyü bunlardan birisidir. Evliya Çelebi, Kırım yarımadasında Nogaylardan farklı bir kabile olarak nitelendirdiği Badrak için, “Nefs-i Kırım ceziresi içinde hâsıl olmuş kavm-i badrak derler bir turfe kabiledir. Gerçi Tatar’dır, amma

63 şehirlerde hâsıl olduklarından bir gûne lisân-ı ıstılahları var. Anların kelamların taşra Nogay kavmi anlayamazlar… ” şeklinde ifade etmektedir145.

3.24. Nehr-i Kabartay Kabartay nehri, yarımadanın güneydoğusunda yer alan Tateli dağlarından doğup Balbek bağları arasından geçerek Karadeniz’e dökülür. Kabartay toprakları, Kırım’ın verimli arazilerindendir. Bu nehir etrafında bir çok köy kurulmuştur. Nehr-i Kabartay, XVII. yüzyılın son çeyreğine kadar Bahçesaray’a bağlı bir nahiye iken, zamanla gelişip büyümüştür. Bahçesaray’ın güneydoğusunda yer alan bu kazaya bağlı on dokuz köy tespit ettik.

Tablo 36. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Kabartay’a Bağlı Köyler Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Abdullah Değirmeni 11 Kalyan 2 Bahadır köyü 12 Karaalez 3 Borköy 13 Otarköy 4 Can Timur Ağa 14 Savuk su 5 Değirmen 15 Süren 6 Elbat 16 Tatar Osman köyü 7 Eski Saray 17 Uçköy 8 Fevt salası 18 Uzunbaş 9 Güngörmez 19 Yukarı Süren 10 Hacıköy

3. 25. Nehr-i Salgır

Tablo 37. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nehr-i Salgır’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Ali Gazi Ağa 12 Gümülce 2 Ayan 13 Harem Ağa 3 Beytak 14 Hüseyin El Hac 4 Büyük Yeniköy 15 Kak eli

145 Evliya Çelebi, C:VII, s. 235.

64 Tablo 37. (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 5 Cedid 16 Kart Ali Gazi Ağa 6 Çapapay 17 Kirkan 7 Çifte Kıyat 18 Kovaltan 8 Dağeli 19 Köstelli 9 Dağeli 20 Kurtçu 10 El Fazıl Ağa 21 Subla 11 Eski Saray 22 Sultan Sarayı

Salgır nehri, yarımadanın güneyindeki topraklardan doğup, Akmescid’e doğru kuzey istikametinde ilerledikten sonra, kuzeybatı yönünde bir kavis çizerek Karasu nehri ile birleşmektedir. Azak denizine dökülen büyük bir nehirdir. Bu nehir etrafında çok sayıda yerleşim yeri kurulmuştur. Bu bölgedeki köylerin bağlı bulunduğu kazalar arasında yer alan ve nehrin adıyla anılan Salgır’a bağlı, sicillerden elde ettiğimiz bilgilere göre yirmi iki köy bulunmaktaydı.

3. 26. Nısf Tamak

Tablo 38. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Nısf Tamak’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Ak Şaik 12 Musalı 2 Bahtı Hoca 13 Nayman 3 Bayadet 14 Nogaycı 4 Cefeşaik 15 Sollar 5 Çeki 16 Sorakçı 6 Çelebiler 17 Sular 7 Hacı Ahmed 18 Şaik 8 Hacı Ekmad 19 Şeş 9 İçki 20 Teke 10 Kırgız 21 Töyki 11 Kul oba 22 Ünler

65 Yarımadanın kuzeyinde yer alan bu kaza, Argın, Mangıt ve Salgır kazaları ile komşudur.

3. 27. Olaneli Tablo 39. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Olaneli’ne Bağlı Köyler

Sıra No Köy Adı 1 Burgan 2 Can Mirza olan

3. 28. Ribat (Arbat) Tablo 40. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Ribat’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Abbas Esban 12 Kubasan 2 Ali Bay 13 Kultaş 3 Aktarsa 14 Kupacık 4 Babek Nayman 15 Kuytaş 5 Bolatçı 16 Küb Kenekes 6 Can Doğan 17 Kürlüt 7 Can Duru 18 Mangıt 8 Eyyub eli 19 Öbekçi Karsa 9 Karalar 20 Sarılar 10 Kelci 21 Şaban 11 Keten 22 Urkul

Kırım yarımadasının doğusunda, Kerç kazasının batısında yer alan bu kaza, Arpat ya da Arabat şeklinde anılmaktadır146. Azak denizine bağlı ve bir körfeze sahip bu kaza ile ilgili olarak kayıtlarda yirmi iki köy tespit ettik. Ribat (Arbat) kalesinden bahseden Evliya Çelebi “Azak denizi içre bir sivri burunda Kırım ceziresi hâkinde bir düz çemenzâr zemin-i lâlezarda şekl-i müdevver kârgir bina-yı azim bir kule-i metindir” demektedir147.

146 Ancak sicillerde Ribat diye geçmektedir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Arbat olarak anılmaktadır. 147 Evliya Çelebi, C:VII, s. 262.

66 3. 29. Sakal

Tablo 41. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Sakal’a Bağlı Köyler

Sıra No Köy Adı Sıra No Köy Adı 1 Aksak Boy sarı 6 Kurat 2 Alukazan 7 Şarköy 3 El Gazi Konrat 8 Tama 4 Karankı 9 Teri tevbe 5 Kırk 10 Tok şeyh

3. 30. Samarcık

Tablo 42. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Samarcık’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Beğ 11 Kutay 2 Beydan Konrat 12 Mevti 3 Çar kaçdı 13 Osman Hacı 4 Çelme Buraş 14 Ras 5 Hoca 15 Sarıbaş 6 Hocambak 16 Sarıtaş 7 İbrahim Kongrat 17 Sevrik 8 Kara Çura 18 Şifa 9 Kara Hoca 19 Tokluçak 10 Kışkara

Samarcık kazası, yarımadanın kuzeybatı yakasında bulunuyordu. Samarcık kazasına bağlı on dokuz köy yukarıdaki tabloda sunulmaktadır. Evliya Çelebi, Kırım’a yaptığı seyahatte geçtiği güzergah hakkında bilgi verirken, yarımadaya Or kapıdan girdiğini ve buradan güney istikametine doğru altı saatlik bir yolculukla Tuzla karyesine oradan da yine güney yönünde üç saatlik mesafeden sonra Kışkara karyesine ulaştığından bahseder. Sicillerden, Samarcık kazasına bağlı olduğunu tespit ettiğimiz

67 Kışkara köyü ve bu bölge, Çelebi’ye göre, kırlık alanlar olup ağaçsızdır. Bağ ve bahçeliklerin olmadığı bu yörede halk, hububat ziraatı ile uğraşıyorlardı148.

3. 31. Sultan (İçki) İçki kazası yarımadanın kuzeydoğusunda yer almaktadır. Azak Denizi’ne kıyısı olan bu kaza, Çürük Deniz diye adlandırılan bölgede körfeze de sahiptir. İçki kazasına ait tespit ettiğimiz on köy aşağıda tablo halinde sunulmuştur.

Tablo 43. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Sultan’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Bitak 6 Hüseyin Hacı 2 Bora 7 Karmancı 3 Burnaş 8 Köstelli 4 Can Timur 9 Mamak 5 Hacı keş 10 Töbay

3. 32. Şeyh Eli

Tablo 44. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Şeyh Eli’ne Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No No 1 Ağa-yı Kongrat 11 Gökaran 21 Kulçak 2 Ağuca 12 Hacı Musa 22 Kurban Hacı 3 Ak Hoca 13 Kadeş 23 Merket 4 Aktacı 14 Kara Aktacı 24 Nur Geldi 5 Al Merdan 15 Kara Çura 25 Okçarlı 6 Altıncı Merket 16 Kaymak 26 Otuz 7 Başbey 17 Kıpçak 27 Ömer Halife 8 Cundalı 18 Kırk Kulaç 28 Seccal 9 Çöterlay 19 Koçlak 29 Temeş 10 Dib İçki 20 Kulaç 30 Olan Eli

148 Evliya Çelebi, C:VII, s. 214.

68 Bu kaza, yarımadanın kuzeybatısında Dib Tarhan kazasının doğu tarafında, Karakurt kazasının kuzeyinde yer almaktadır. Bu kazaya ait otuz karye tespit ettik. Şeyh Eli kazasının köy sayısı dikkate alındığında, Karakurt kazası gibi orta büyüklükte bir yer olduğu düşünülebilir. 3. 33. Şirin Tablo 45. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Şirin’e Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Abdülaziz Mirza 10 Kırk Kulaç 2 Arslan Mirza Sarayı 11 Kongrat 3 Bahçe eli 12 Mankirman 4 Borkaya 13 Mirza Bazarı 5 Çiğil 14 Mülk 6 Evşin 15 Rus Hoca 7 Göktaş 16 Seraik 8 Karabay 17 Seyyid eli 9 Kayanlı 18 Tuyiş Bu kaza yarımadanın doğusunda Karasu ile Kerç arasındaki bölgededir. Adını, hanlığın içinde çok etkili olan Şirin sülalesinden almaktadır. Şirinlerin hakimiyet sahası Karasu ile Kerç arasındaki bölgedir. Yukarıdaki tabloda da görüleceği gibi Şirin kazasına tâbi on sekiz köy tespit ettik. 3.34. Taşlı Dere (Taşlı) Tablo 46. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Taşlı Dere’ye Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Abdi Olan 19 Laka 2 Abdullah Olan 20 Laka Karçakacı 3 Ablan 21 Leh Karçağakı 4 Ağyar 22 Levgenli 5 Aynak Hacı 23 Mengli 6 Baylar 24 Onlu 7 Bolan 25 Sair 8 Boran Karı 26 Sefalak 9 Borancı 27 Sincivit 10 Çakmak 28 Şaban 11 Dair 29 Şeyheli

69 Tablo 46 (devamı)

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 12 Eviş 30 Topçak 13 Gökneli 31 Topçak 14 Hacı Geç 32 Yayalar 15 Kabal 33 Yenibey 16 Karcad 34 Yurtçu Tutman 17 Kırçugay 35 Yüzler 18 Kongrat

Taşlı kazasına bağlı köyler yarımadanın ortasındaki bölgede yer almaktadır. Salgır Irmağının batı yakasındaki köyleri kapsayan bu kaza, büyüyüp genişledikçe, yeni idari birimlere bölünmüştür. Aşağıda yer alan Taşlı Bulga kazası bu ayrım sonucunda ortaya çıkmıştır.

3.35. Taşlı Bulga ve Zaviye Kıpçak Tablo 47. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Taşlı Bulga’ya Bağlı Köyler

Sıra No Köy Adı 1 Aktacı 2 Boran karı 3 Kenekes çakmak 4 Kongrat 5 Oyşun

Tablo 48. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Zaviye Kıpçak’a Bağlı Köyler

Sıra Köy Adı Sıra Köy Adı No No 1 Asma 9 Gözcü 2 Boraneli 10 Kaba Altı 3 Büyük Taş 11 Kaya Esti 4 Çoldan köyü 12 Kıpçak 5 Ebu Bekir 13 Kütke 6 Fındıklı 14 Olan eli 7 Geyik Togay 15 Temur Mirza 8 Gönçe

70 3.36. Abdi Olan, Beş Kabak, Tepe Çukrak, Yaşdağ Kazaları Tablo 49. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Beş Kabak, Abdi Olan, Tepe Çukrak ve Yaşdağ’a Bağlı Köyler

Beş Kabak'a Bağlı Abdi Olan'a Bağlı Tepe Çukrak’a Bağlı Yaşdağ'a Bağlı Köyler Köyler Köyler Köyler Berrak gülü Kabaç Eş Şeyh İlyas Efendi Adil Şah Bekir El bozdu Karaçugacı Hızır İlyas

Yukarıda tablo halinde sunduğumuz kazaların bulundukları yerler, coğrafi konumları ve köy adları, Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nden elde ettiğimiz bilgiler ışığında hazırlanmıştır. Bazı kazaların bulunduğu yerleri ne yazık ki tam olarak tespit edemiyoruz. Ancak köy isimlerinden, bugünkü verileri de dikkate alarak, bu kazalardan bazılarının yarımadanın neresinde olduğunu bulabildik. Rusya’nın 1783 yılında işgali ile başlayan süreçte, pek çok kaza ve köyün isimleri planlı bir şekilde değiştirilmiştir. 1944 yılına kadar toponimlerin çoğunun Türk/Tatar kökenli olduğu tarihsel bir gerçektir. 1944 yılındaki sürgünden sonra, Kırım’daki yerleşim birimlerinin adları değiştirilmiş ve büyük bir kültürel yıkım süreci başlatılmıştır. Birçok köy iskana kapatılmıştır149. 3.39. Kırım Hanlığı’na Bağlı Kazaların Genel Durumu Sicillerden elde ettiğimiz bilgiler doğrultusunda XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım Hanlığı’nın idaresi altında bulunan kırk altı kazaya bağlı köy sayıları bir arada aşağıda tablo halinde sunulmuştur. Buna göre en fazla köy, hanlığın merkezi Bahçesaray’dadır. Bahçesaray’ın buradaki siyasi ve ekonomik konumu düşünüldüğünde, hanın ikamet ettiği yer olması ve tarımsal alanlara sahip oluşu, köy sayısının fazlalığında etkili olmuştur. Diğer yandan XVII. yüzyılın ilk yarısında, Nehr-i Kaçi ve Nehr-i Alma gibi yerlerin kaza statüsüne geçirilmeden önce, Bahçesaray’a bağlı olduğu düşünülürse bu sayının daha fazla olduğu açıktır. Kırım Hanlığı’nın Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanması ile birlikte her alanda büyük gelişmeler ortaya çıkmıştır. Osmanlı kurumları ve medeniyetinin, XVII. ve

149 Ünver Sel, Kırım ve Kırım Türkleri, Ankara 1997, s. 14. Yazarın kitabında sunduğu harita ve yer adlarından faydalandık. İncelediğimiz döneme ait köylerin bazılarını harita üzerinde nerelerde bulunduğunu belirledikten sonra, elimizdeki verileri kullanarak yerleşim yerlerinin bugünkü coğrafi durumlarını tespit etmeye çalıştık.

71 XVIII. yüzyıllarda etkili biçimde görüldüğü dönemde hanlık, sosyal ve ekonomik yönden büyük ilerlemeler kat etmiştir. Şehir ve köy hayatındaki gelişmeler bu durumu kanıtlamaktadır. XVII. yüzyılın son çeyreğinde, büyüyen kazaların yeni idari birimlere ayrılması ile birçok kadılık oluşturulmuştur. Bahçesaray, Karasu, Tarhan, Çongar, kazalarındaki oluşum bunu göstermektedir. Karasu, ticari özelliği ile ön planda idi. Aynı zamanda dört kazaya bölünmesi ve bunlara bağlı köyler düşünüldüğünde, tarımsal alanlarda kır nüfusunun bir hayli fazla olduğu sonucuna varabiliriz. Zira Kefe için bu söz konusu değildi. Sadece şehir hayatında etkili olan Kefe, hem XVI. yüzyıl kayıtlarında hem de incelediğimiz dönemde köy sayısının azlığı ile dikkat çekmektedir. Tablo 50. Sicillerden Tespit Ettiğimiz Kırım Hanlığı’na Bağlı Kazalar ve Köy Sayısı

Kaza Köy Sayısı Kaza Köy Sayısı Adı Adı Abdi Olan 2 Mangıt 22 Akmescid 42 Nehr-i Alma 30 Argın 34 Nehr-i Beşterek 3 Bahçesaray 92 Nehr-i Bulganak 15 Beş Kabak 3 Nehr-i Kabartay 19 Buçla (Poçla) 4 Nehr-i Kaçi 50 Burulca 23 Nehr-i Salgır 22 Boynak 10 Nısf Karasu 2 Çeterlik 19 Nısf Tamak 22 Çongar 2 Olan Eli 2 Çuyinci 6 Orta Çongar 21 Dair 2 Ribat (Arbat) 22 Dib Çongar 27 Sakal 10 Dib Tarhan 50 Samarcık 19 Eski Kırım 12 Sultan (İçki) 10 Ferahkirman (Or) 12 Şeyh Eli 30 Gözleve 19 Şirin 18 Karadil 38 Tarhan 12 Karakurt 36 Taşlı Bulga 5 Karasu 84 Taşlı Dere 35 Karasu Tamak 20 Tepe Çukrak 1 Kırım 3 Yaşdağ 1 Küçük Karasu 75 Zaviye Kıpçak 15

72 Kırım Hanlığı’nda ülke toprakları, han ailesi ve önde gelen beyler arasında tımar olarak paylaştırılmıştı. Hanın onayı ile bu topraklar üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan mirzalar, buralardaki vergileri kendi adına toplar ve bunun karşılığında da askeri hizmette bulunurlardı. Toprağın geliri ölçüsünde seferlere asker götürmekle yükümlüydüler150. Seferlere katılan mirzaların hangi Tatar kavmini ya da hangi boyu temsil ettiği Evliya Çelebi tarafından belirtilmektedir. “Heman taburun sol kolundan on bin aded Mansurlu Tatarı ve yirmi bin askerle sağ koldan Şirin beyleri ve yirmi bin bahadıranlar … vel hasıl cümle on bin karaçi halkı ve Badrak kavmi ve Safa Giray sultan ve Hacı Giray sultan ve gayri sadaklı ve savatlı yirmi yedi aded sultanlar kol kol saf saf amade durup cümle Sincivit askeri ve Mankıtlı ve Arkınlı ve Dayirli ve Bolganaklı ve Çoyunçlu ve Küleçli ve Kerçli ve Tübelli ve Corganalı ve dahi nice yüz aded el vilayet kabileleri cümle han kolunda hazır baş durdular”151 Burada geçen kabilelerin isimleri, aynı zamanda hanlığa tâbi kaza ve köy adlarıdır152. Akmescid kazası ve köyleri kalgay sultanın idaresi altındaydı. Nureddin sultana ise Dib Tarhan kazası verilmişti153. Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresi altındaki Suğdak kazasına bağlı altı köy, padişah tarafından Kırım hanlarına verilmişti. Şuma, Arpati, Tokluk, Ayserez, Tavaklık ve Kuz adlı bu karyeler, hububat tarımı için son derece elverişli yerlerdir. Bu köylerle ilgili sicillerde yer alan davalardan, bölge halkının buğday ziraati ile uğraştığı anlaşılmaktadır154. Karasu, han ve kalgay sultanların idaresi altında olmakla birlikte, bölgenin geliri üst düzey mirzalar arasında paylaştırılıyordu. 16 Ramazan 1095 (28 Temmuz 1684) tarihli han yarlığında Karasu emini ve zabitlerine hitaben; “…Darende-i emr-i şerifimiz olan fahrü’l-akran Yaşdağ Beyi, Veli Şah Bey karaçimizin kanun-ı kadimleri üzere Karasu’da Yahudi reayalarından aid ve raci olan deniz ve kara gümrüğüne şimdiye değin kimesne karışagelmeyub hala kim kimesne rencide eylememek babında emr-i şerifim verilmiştir buyurdum ki mezbur karaçi kulumuzun avaidine mine’l-vücuh bir

150 İnalcık, a.g.m., s. 456. 151 Evliya Çelebi, C:VII, s. 206. 152 Mangıt (Mankıt), Argın (Arkın), Dayir (Dair), Bulganak, Çuyinci (Çoyunc), Küleç, Çorgana gibi yerleşim yerleri hanlığa bağlı kaza statüsündeki yerlerdi. 153 KKS, 38/35a-3. 154 KKS, 49/71b-1.

73 habbesine alaka eylemeyesiz ve karışmayasız…”155 verilen emirden Karaçi beyi Veli Şah beye, Karasu’daki deniz ve kara gümrük gelirlerinin tahsis edildiği ortaya çıkmaktadır156. Şirinler Kırım’da, Karasu ile Kerş arasındaki bölgede hakimdiler. Ancak Karasu’ya bağlı bazı köy ve araziler üzerindeki tasarruf hakkı Sincivit beylerine aitti. Karasu’daki Yeni Sala karyesi bu yerlerden biridir. Sincivit beyi bu köyde yaşayan tüm Müslüman ve Gayrimüslim halkın öşür ve diğer vergilerini topluyordu157. Kerş bölgesinin gelirleri Şirin beylerine aitti. Safer 1111 (1699) tarihli bir yarlıkta; Şirin beylerinin, Kerş halkından haksız yere aldıkları bazı vergi ve resimlerden bahsedilmektedir. I. Selim Giray döneminde Haneli adlı karyenin hangi karaçi beyine ait olduğu konusunda anlaşmazlık çıkmıştır. Şirin ve Barın beyleri arasındaki bu davada, Haneli adlı köyün durumu açıklığa kavuşturulmuştur. Selim Giray Han tarafından Hicri 1117 (1705) yılında Şirin ve Barın beylerine yazılan fermanlarda, Ulakberdi Kıpçakları’nın yaşadığı Haneli halkına, Sahib Giray zamanında muafiyet tanındığı, bu yüzden her iki karaçi beyinin buradan vergi toplamak için halka baskı yapmaması istenmiştir158.

155 KKS, 25/8a-1. 156 KKS, 34/63b-2/3. 157 KKS, 68/71b-1. 158 KKS, 38/28a-2/3.

74 İKİNCİ BÖLÜM TOPLUM: SOSYAL YAPI VE KURUMLAR Osmanlı İmparatorluğu’nda kuruluştan itibaren Müslümanlar ile Gayrimüslimler birlikte yaşamışlardır. Millet teşkilatı etnik ve lisan durumuna göre değil, din ve mezhep âidiyeti temeline dayanır. Osmanlı toplumunu oluşturan milletler, uygulanan sistem dâhilinde kimliklerini koruyabilmişlerdir1. Osmanlı toplumu temelde iki sınıfa ayrılmıştı. Bunlar; padişah beratı ile kendilerine yöneticilik görevi verilen ve bir takım ayrıcalıklara sahip olan askerîler ile yönetici olmayıp çeşitli din ve milletlerden oluşan, üretim yapmak, vergi vermek ile yükümlü, reaya diye adlandırılan kesimdir. Toplum, imparatorluğun genel yönetim felsefesinde yer alan ve Müslüman halkın temel yapı taşlarını oluşturan; adalet, devlet, şeriat, hükümranlık, ordu, servet, halk gibi unsurları barındıran bir anlayışla yönetiliyordu2.

A) Kırım’da Sosyal Yapı Kırım Hanlığı’nda toplum, resmi olarak askerîler ve reayalar şeklinde sınıflandırılmıştı. 1136 Cemaziyelevvel (1724) tarihli Saadet Giray Han’a ait fermanda, hanlığa bağlı kasaba ve köylerdeki askerî3 ve beledî4 olanlar belirtilmişti. Şeyhülislam ve kadıaskerin görüşleri alınarak yapılan düzenlemeyle; Miran (Beyler), mirzalar, ağalar, seyyidler (sadat) ve alimler (ulema), hatipler (huteba), tüm kapıkulu ve bölükbaşılar, çavuşlar, azledilen ya da görevde olan sekbanlar, tuğcular, bayraktarlar, atalıklar ve emeldaşlar askerî sınıf olarak belirlenmiştir. Bunun dışında mücerred hacılar, imamlar, müezzinler, sekbanlığı bırakıp emekli olanlar, beledî olarak sınıflandırılmıştır. Askerî sınıftan sayılanlara kadıların karışmaması ve beledî olanlara da kadıasker tarafından müdahale edilmemesi hususunda emir verilmiştir. Ayrıca bu

1 Osmanlı İmparatorluğu’ndaki milletlerin durumu için bkz. İlber Ortaylı, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi”, Türkler, C: 10, s. 216-220 ; Viorel Panaite, “İslami Gelenek ve Osmanlı Milletler Hukuku”, (Çev: Özgür Çınarlı- Gülçin Yatin), Türkler, C: 10, s. 261-265. 2 Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi, (Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), C:II, İstanbul 1999, s. 444. 3 Osmanlılarda reayadan ayrı olarak elinde padişah beratı bulunan, vergi ve yargılamada özel statüye sahip zümre olarak tanımlanan Askerî sınıf hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Halil Sahillioğlu, “Askeri”, DİA, C: III, s. 488-489. Kırım Hanlığı’nca doğrudan yönetilen yerlerdeki askeri sınıfın da aynı içerikli olduğu kanaatindeyiz. 4 Beledî kelime olarak şehirli, memleketli anlamına gelip, Kırım’da, askerilerde olduğu gibi ayrıcalıklı zümreden sayılan bir sınıftı ve hukuksal işlerine mahalli kadılar bakıyordu.

75 ayrıcalıklı sınıfa mensup olan kişilerin aile fertleri ve çocuklarının da bu imtiyaza sahip olduğu belirtilmiştir5. Buna göre askerî sınıfta yer alanların hukuksal işleri, kadıasker tarafından yürütülmekle birlikte, beledî olanlar kadıların yönetim sahası içindeydi. Askerî ve beledî olanların belirlenmesindeki amaç, kadıasker ve mahalli kadılar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları ortadan kaldırmaya yönelikti. Tereke taksimi ve diğer hukuksal işlerden alınan resimleri paylaşma konusunda çoğu zaman anlaşmazlığa düşüldüğü görülmektedir. Meydana gelen bu anlaşmazlığın çözülmesi için askerî sınıfa dahil olan zümrelerin belirlenmesine ihtiyaç duyulmakta, bu sebeple pek çok kez bu tasnif yinelenmekteydi. Bunların dışındakiler vergiye tâbi halkı oluşturuyordu.

1. Kırım Toplumunun Etnik ve Dini Yapısı XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Şer’iye Sicilleri’nden tespit ettiğimiz, Kırım’da yaşayan etnik gruplar arasında, Tatarlar, Nogaylar, Türkmenler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Acemler, Kıbtiler, Çerkezler ve Lazlar, belli başlı halkları oluşturuyordu. Kırım’da toplum, İmparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi dini yönden Müslümanlar, Hristiyanlar ve Yahudiler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu. Müslüman kesim, Tatarların hakim unsur olduğu kesim ile çeşitli etnik gruplardan oluşmaktaydı. Hıristiyan nüfusunu Ortodoks Ermeniler ve Rumlar oluştururken, Yahudiler de yoğun olarak yaşadıkları Bahçesaray’daki Çufut kale’nin yanı sıra, ticari özelliği ile ön plana çıkan Karasu şehrinde nüfusun önemli bir parçasıydılar. Bunun dışında ticaret amacıyla Kırım’da bulunan Acemler de Gayrimüslim nüfus içerisinde değerlendirilmekteydi.

1.1. Tatarlar Bir ulus adı olmakla birlikte, Türk ve Moğol kabileleri için ortak olarak Tatar adının kullanılması, çok eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Göktürkler ve Uygurlar döneminde bir kavim olarak “Otuz Tatarlar” ve “Dokuz Tatarlar” şeklinde geçen bu isme, Çin kaynaklarında ilk olarak 842 yılında rastlanmaktadır6.

5 KKS, 51/14b-1. 6 Tatar kelimesinin etnik kökeni için bkz. Bahaeddin Ögel, “Tatar” İA, C:12/1, Eskişehir 1997, s. 50-56.

76 Altın Orda Devleti içinde yaşayan uluslar arasında yer alan Tatarlar, Kırım Hanlığı’nın kurulması ile birlikte bu devletin esas unsurunu oluşturdular. Yarımadada yaşayan Müslüman Tatarların çoğu Kırım elit tabakasının üyelerinden olmamakla birlikte, genellikle çiftçilik ya da hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Tatar köylülerin toprak sahipleriyle ilişkileri feodal bir yapıda değildi. Toprak sahipleri olan han, mirza, bey ve kapıkulu zümresi, toprakları işleyen Tatarlardan, öşür ve diğer vergileri toplarken, onların haklarına da azami dikkat ederlerdi. Çiftçiler Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerinde uygulanan tımar sistemi içinde toprağını istediği gibi terk edemezken, Tatar köylülerin özgürce topraklarından ayrılabilmeleri vergi toplayan toprak sahiplerini her zaman için tedirgin etmiştir7. Tatarlar içinde giray soylularından ve çiftçilerden sonra iki önemli unsur daha vardı ki bunlar; Nogaylar ve Çerkesler’lerdi. 1.2. Nogaylar XIV.yüzyılda Altın Orda Devleti’ne bağlı olarak Ural nehri havzasında yaşayan Nogaylar, çeşitli Türk-Moğol kavimlerini içinde barındıran kalabalık topluluklardandı. Bunlardan Moğol kökenli Mangıtlar, en etkili kabile idi. XVI. yüzyıl ortalarına kadar Azak ve Astarhan arasında Kafkasların kuzeyindeki steplerde yaşayan Nogaylar, Rusların 1556 yılında Astarhan Hanlığı’nı ele geçirmesiyle yarımadanın kuzeyindeki bölgelere göç etmişlerdir8. Bu topluluk, 1557/1558 li yıllarda İtil boylarından Kuban bölgesine gelmişlerdi.9 Bu bölge XVI. yüzyılda hanlığın kontrolündeydi. Buralarda yaşayan gerek Nogay boyları gerekse Çerkesler hanlar ile iyi geçinmek zorunda idi10. XVI. yüzyılın ilk yarısında Azak kalesinin güneydoğusunda yer alan Kuban nehrinin aşağı kısmına göç eden Nogaylar, Kırım Hanlığı’na tabi idiler. Fakat kuzey Kafkaslardaki çeşitli Çerkes ve Türk kavimleri, ne Osmanlı Devleti’ne ne de hanlığa bağlıydılar. XVI. yüzyılda İtil nehri civarında İdigu Mirza evladı adıyla dokuz Nogay kabilesi yaşıyordu. Bunlar; Mansur, Orak, Mamay, Or Mehmed (Muhammed), Or

7 Alan Fisher, The Crimean Tatars, s. 24. 8 I. Vasary, “Noghay” EI2, C: VIII. Leiden 1995, s. 86. 9 Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve İdil Boyu, s. 59. 10 Kurat, a.g.e., s. 85.

77 Mambet, Kasay, Tonmuz, Yedicek ve Cemboyluk kabileleridir. Bu kabilelerden Orak, Kasay, Or Mehmed ve Tonmuz kabileleri Özü ve Ten nehirleri civarına göç ederek bir süre burada yaşamışlardır. Feodal bir yapı içersinde başlarında bey ya da mirza unvanlı kişilerin yönettiği Nogayların temel geçim kaynağı hayvancılıktı. Göçebe Nogayları yerleşik hayata geçirme meselesi Kırım Hanlığı’nın en önemli politikalarındandı. Sahib Giray (1532- 1551) döneminde Bucak civarındaki kabileler için ev, cami gibi yapılar inşa edilerek bunların yerleşik hayata geçmesi sağlanmıştır. Bu kabileler içinde Mansuriler, Sahib Giray Han döneminde, Kırım’da yerleşik hayata geçirilerek iskan ettirilmiştir. Aynı şekilde Cemboylak kabilesi de İtil nehri dolaylarından Kuban bölgesine getirilerek yerleştirilmiştir. XVII. yüzyılda Mansuroğulları I. Bahadır Giray (1637-1641) döneminde, Kalmuk kabilesinin etkisiyle isyan etmiştir. Bu kabilelerin kontrol altında tutulması hanlığın en önde gelen politikalarındandı. Kabilelerle kurulan yakın ilişkiler bu amaca yönelikti. Han çocuklarının yetiştirilmesiyle de görevlendirilen bazı Nogay aileleri ile kurulan akrabalık ilişkileri bu politika doğrultusunda oluşturulmuştur. I. Selim Giray Han, Ablan kabilesinden Mirzaş Ağa tarafından yetiştirilmişti11. Gülbün-i Hanan’da Nogaylar ile ilgili çeşitli bilgiler yer almaktadır. Buna göre Nogaylar üç kısımdan oluşmaktaydı. Ulu Nogaylar, hiçbir hükümdara tâbi olmayıp bağımsız idiler. Küçük Nogay kabilesi, görünüşte hanlığa bağlı olsalar da içten bir düşmanlık beslemekteydiler. Mansuroğulları (Mansuriler), XVII. yüzyılda, başlarında Kantimur Mirza bulunan kan dökücülükleriyle ün yapmış bir diğer Nogay kabilesidir. Mansuroğulları, bir süre Kırım Hanlığı’na bağlı olmuşlarsa da sonradan isyan ederek Akkerman bölgesine göç etmişlerdir. Osmanlı ordusu içinde Hotin savaşında yararlılık göstermelerinden dolayı Kantimur’a Akkerman Beylerbeyiliği verilmiştir12. XVII ve XVIII. yüzyıllara ait incelediğimiz Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nde, tespit ettiğimiz Nogay kabileleri ve bazı cemaatlerin yaşadıkları yerler tablo halinde gösterilmiştir.

11 GH, s. 227. 12 GH, s. 213;

78 Tablo 51. Kırım Hanlığı’na Bağlı Nogay Kabileleri

Sıra Kayıt Kabile Adı Yaşadıkları Yer No No

1 Beşoğlu kabilesi Yedisan 64/56b-3

2 Olak berdi kıpçağı ? 38/28a/2

3 Arşun kabilesi, Şeyh Eli 68/55b-4

4 Topal Kenekes Kabilesi Yedisan 68/55b-4

5 On İki Kabilesi Yedisan 68/60b-4

6 Nükus Kabilesi Yedisan 68/62a-4

7 Saraylı Kabilesi –Cemboylak kabilelerinden ? 68/63a-2

8 Mehmed Bey Kabilesi13_ Yedisan Halkından Ferahkirman 49/10a-2

9 Türkmen Kabilesi—Or Mehmed Oğlu Kabilesinden Akkerman 49/78b-1

10 Or Mehmed Oğlu kabilesi Yılanlı Türkmen 48/10a-2

11 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Taraklı Nayman 48/12a-2

12 Orakoğlu Kabilesi Temur Hacı 48/12a-2

13 Orakoğlu Kabilesi Açalı 48/12b-1

14 Mamayoğlu Kabilesi Baymaklı 48/12b-2

15 Orakoğlu Kabilesi Taraklı 48/13a-2

16 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Sultan Kışlası 48/13b-2

17 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Kaz Ayaklı 48/14a-2

18 Han Murad Oğlu Kabilesi Kili 48/15b-1

19 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Tok Türkmeni 48/15b-2

20 Orakoğlu Kabilesi Abaklı 48/16a-2

21 Yaman Sadak Kabilesi ? 48/16b-1

22 Orakoğlu Kabilesi Celil 48/17a-3

23 Mamayoğlu Kabilesi Kongrat 48/17b-3

24 Orakoğlu Kabilesi Yeni Turan 48/18b-1

25 Orakoğlu Kabilesi Güneş 48/18b-3

26 Orakoğlu Kabilesi Lur 48/19a-4

13 Bu kabile Yedisan halkından olup, aslen Kuban bölgesindendir.

79 Tablo 51. (devamı)

Sıra Kayıt Kabile Adı Yaşadıkları Yer No No

27 Orakoğlu Kabilesi Ak Mehmed Mirza 48/19a-4

28 Kas Polat Oğlu Nogay Kabilesi Kuban 48/21a-1

29 Kara Ulusu Kabilesi Ferahkirman 48/39b-1

30 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Kara Nayman 48/120b-2

31 Cinak Mehmed Mirza Cemaati Akkerman 48/120b-2

32 Sultan I. Mahmud Kabilesi Nogayları ? 58/93b-3

33 Kuş Damgalı Aviş Nogay Kabilesi Şeyheli/ Kaymak 71/95a-1

34 Doksan Bir Cemaati Ferahkirman 71/78b-4

35 Mekir Ulancı Kabilesi (Nogaylardan) ? 55/18a-1 36 Nevruzoğlu Nogay kabilesi ? 55/26b-1 37 Baksan Kemal Şeyh Cemaati ? 10/127a-1 38 Cantimur Cemaati ? 14/67a-4

39 Ali Efendi Cemaati Nehr-i Bulganak 16/45b-1

40 Mehmed Giray Sultan Cemaati Nehr-i Kabartay 16/49b-2

41 Küçük Mirza Kabilesi (Orakoğlu Nogaylarından ) Nehr-i Kabartay 20/42b-1

42 Or Mebitoğlu Nogayları ? 21/7b-2

43 Şeyhoğlu Kabilesi (Orakoğlu Nogaylarından) Nısf Tamak 21/33b-6

44 Ay Damgalı Kutay (Ulu Nogay Kabilesi) Anapa 21/34a-6

45 Beşoğlu Kabilesi Yedisan 64/56b-3

46 Muhayyi Oğlu Kantimur Mirza Kabilesi Akkerman 64/65b-5

47 Orakoğlu Kabilesi Akkerman 64/80a-1

48 Yirmibeş Cemaati Gölbaşı Mah./Kefe 65/31b-3

49 Yüzüncü Cemaati Karasu 66/10b-3

50 Sultan Mehmed Oğlu Kabilesi Yedisan 66/31a-1

51 Or Mehmed Oğlu kabilesi Beş Kıpçak 29/110a-2

52 Orakoğlu Kabilesi Beğ Mirza köyü 29/110b-2

53 Yaman Sadak Kabilesi ? 29/111a-3

54 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Ökkeş Mirza köyü 29/113b-1

80 Tablo 51. (devamı)

Sıra Kayıt Kabile Adı Yaşadıkları Yer No No

55 Atıl Yaman Sadak Kabilesi Seyyid Ak Mirza 29/113b-4

56 Mamayoğlu Kabilesi Çaplık/Celayirköy 29/113b-3

57 Or Mehmed Oğlu Kabilesi Barlak 29/115b-5

58 Orakoğlu Kabilesi Acılı Kefe Deresi 29/122b-1

59 Dizdar Ahmed Han Ağa Cemaati Gözleve 31/17a-2

60 Monla Hüseyin Cemaati Bahçesaray 28/145b-5

61 Orak Mirza Cemaati Anya 35/12a-2

62 Toytaca Nogay Cemaati Toytaca 35/12b-2

63 Yedisan Nogay Kabilesi Kuban 48/5a-1

64 Mehmed Bey Kabilesi Yedisan Halkından Ferahkirman 49/10a-2

65 Sultan Mehmed oğlu Kabilesi Yedisan 66/31a-1

Tatar Nogaylarından Or Mehmed kabilesi ve Orak Oğlu kabilesi XVII. yüzyıl sonlarında Osmanlı yönetimine bağlı olarak Akkerman’da ikamet etmekteydi. Bu kabileler savaşlarda Osmanlı ordusuna asker göndermekle beraber her yıl belli miktarda da vergi ödemekle yükümlüydüler. 1099 (1687) yılında Akkerman kadısına hitâben yazılan bir padişah fermanı, Or Mehmed kabilesinin 8000 kuruş (guruş) ve Orakoğlu kabilesinin 2000 kuruş olmak üzere toplam 10000 kuruşluk mukataalarının tahsili konusu ile ilgilidir. Seferlerde gösterdikleri üstün gayretlerden dolayı bu kabilelerin biriken borçları affedilmiştir14. XVII. yüzyıl sonlarında, sıkıntılı bir dönem geçiren Osmanlı Devleti’nin, Akkerman’da yaşayan Nogay kabileleri üzerindeki hâkimiyetini sürdürmek amacıyla böyle bir muafiyet tanıdığı anlaşılmaktadır. XVIII. yüzyıl sonlarına kadar hanlık tarihinde etkili olan Nogaylar, birçok kabilelere bölünmüştü. Azak denizinin kuzeyindeki bozkırlarda yaşayan Kuban Nogayları, bazen hana bazen de Rus çarına bağlandılar. Yediçkul Nogayları, Kırım yarımadasının kuzeyindeki steplerden, kazak gruplarının izin verdiği ölçüde Ukrayna ve Polonya’nın güneydoğusuna kadar uzandılar. Osmanlı Devleti’nin doğu Avrupa’daki

14 KKS, 27/47b-6

81 politikalarında önemli rol oynayan; Bucak Nogayları, Danube’den Dnester ırmağına kadar, Yedisan Nogayları, Dnester’den Bug nehrine kadar ve Cemboylak Nogayları da Bug nehrinden Kırım Yarımadasına kadar uzanan sahalarda yaşadılar15. Kırım Hanlığı’na bağlandıktan sonra Kuban, Bucak ve Yedisan bölgesindeki göçebe Nogayların başında han tarafından tayin edilen ve Serasker unvanlı sultanlar bulunuyordu. Bu kabileler, seferlere kalgay ya da nureddin sultanın emrinde katılıyorlardı.16. XVIII. yüzyıl sonlarında II. Catherine, hanlık ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişkileri bitirmeye çalışırken, kendisine destek verenlerin arasında Nogaylar da yer alıyordu17. Bununla birlikte bu göçebe toplulukların, Kıpçak bozkırlarına Slavların yerleşmesine engel olmaları ve köle ticaretinin sürdürülmesi açısından yaptıkları akınlar düşünüldüğünde, Kırım Hanlığı’na yararlılıkları da göz ardı edilemez18.

1.3. Çerkezler Kırım yarımadası ve Kafkaslar’da yaşayan; Tatarlar, Bozkır Nogayları, Çerkezler, Kabarlar, Kafkas Abazaları ve Kazaklar, Kırım Hanlığı’na vassal olarak bağlı olsalar da, Osmanlı Devleti için birer, tehdit unsuru olarak görülmüştür19. Bunun yanında Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı’nın, Kuzey Kafkaslarda ve yarımadanın doğusunda yaşayan Çerkezler üzerinde, egemenlik kurmak ve onları kontrol altında tutmak istedikleri bilinmektedir. Bu politika, XVI. yüzyıldan itibaren bölgeye verilen önemi de göstermektedir. Zaman zaman çıkan isyanlara karşı hanlar tarafından Çerkezistan’a akınlar yapılıyordu. Sahib Giray Han zamanında bu bölgeye beş sefer düzenlenmişti20. Bu dönemde Taman kalesinde yaşayan Çerkes beyleri görünüşte Osmanlı padişahını tanıyorlardı. Buradaki Çerkesleri daha sıkı kontrol altında tutmak için 1519 yılında Kuban nehri girişinde Temrük kalesi yaptırılmıştı. Osmanlı- Kırım

15 Alan Fisher, The Crimean Tatars, s. 24. 16 İnalcık, “Kırım”, s. 456. 17 Vasary, a.g.m., s. 86. 18 Alan Fisher, a.g.e., s. 25. 19 Gilles Veinstein, “İtalyanlar’dan Osmanlılar’a: Onaltıncı Yüzyılda Kuzey Karadeniz Kıyılarının Durumu” Çev: Akif Erdoğru, Türk Dünyası Araştırmaları, Nisan/95, s. 158. 20 İnalcık, “Cerkes”, EI2, C: II, London 1965, s. 25.

82 kuvvetleri Temrük ve Taman kaleleri aracılığı ile kuzey Kafkaslara sevk edilmekteydi21. Taman’ın güneyinde Cana kalesi yaptırılarak buradaki Çerkesler de kontrol altına alınmıştı. Çerkes boylarının bazıları Hıristiyan bazıları Müslümandı. Cana Çerkesleri arasında yaygın olan Hıristiyanlık, Bizans döneminden kalma idi. Bu Çerkes boyu, hanlığın baskısından kurtulmak için kimi zaman Rus çarlığı ile işbirliğine gitmiştir. Bunun dışında, Kabartay ve Peduk Çerkezleri de IV. Ivan’ın himayesinde Taman yarımadasına yaptıkları akınlarla, Azak bölgesindeki Osmanlı nüfuzunu tehdit ediyorlardı. İslamiyetin Çerkezler arasında yayılması Tatarlarla bu kavim arasındaki ilişkileri güçlendirmiştir. XVII. yüzyılda, Kırım Hanı IV. Mehmed Giray, Kabartay bölgesindeki Çerkezler arasında İslamiyeti yaymaya çalışmıştı22. Buna rağmen XVIII. yüzyıl başlarına gelindiğinde, Kabartay Çerkezleri arasında İslamiyetin tam anlamıyla yerleşmediği ve buradaki halkın kimi zaman topluca hana karşı ayaklandıkları görülmektedir23. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Taman adasından Elburz’a kadar olan yerde Osmanlılara bağlı kırk Çerkez beyinden söz ederek, yapılan seferlere katılan bu beylerin, zaman zaman isyankar bir tutum takındıkları ve padişah ile olan ilişkilerini hanlar aracılığı ile gerçekleştirdiklerini ifade etmektedir24. Çerkezistan, Tatarlar için çok önemli olan köle kaynağını oluşturmakla beraber, hanların ve Tatar soylularının eş ve cariyeleri Çerkesler arasından seçiliyordu. Ayrıca han çocukları bu kabilelerin önde gelen ailelerince eğitiliyordu25. İncelediğimiz sicillerde, Bahçesaray’daki Çerkez mahallesi ile Atalık isimli köyler, onların sosyal ve ekonomik durumlarına dair çeşitli bilgileri yansıtmaktadır26. XVII. yüzyıl sonlarında Kazak ve Kalmuk saldırılarının önlenmesi için Çerkezistan’a Nogaylar yerleştirilerek burada birçok istihkâmlar kurulmuştu. Osmanlı

21 Akdes N. Kurat, Türkiye ve İdil Boyu, s. 54. 22 İnalcık, “Çerkez”, s. 25. 23 KKS, 49/10a-2 24 Evliya Çelebi, Seyahatname, C:VII, s. 255 25 Bkz. Tez, İdari Hayat - Atalık. 26 Bkz. Tez, Bahçesaray.

83 padişahı, elde edilecek kölelerin yıllık vergisini ödemek koşuluyla Kırım hanının bölgede otorite kurma isteğini kabul etmişti27.

2. Müslüman Olmayan Topluluklar 2.1 Rumlar Kırım’da yaşayan Rumlar, Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebini benimsemişlerdi ve başlarında bulunan bir metropolit tarafından idare ediliyordu. Osmanlı İmparatorluğu içinde yaşayan Ortodoks cemaatinde, Rum milletinin başı sayılan patrikten sonra, metropolitler gelmekteydi. Patriğin bir nevi kaymakamı durumundaki metropolitler, onlarla aynı haklara sahip olup vergi vermiyorlardı28. Kırım yarımadasında başta Bahçesaray, Karasu ve Kefe olmak üzere diğer şehirlerdeki Rumlar için, İstanbul’dan bir metropolit tayin ediliyordu. Bu görev padişah beratı ile iltizama veriliyordu. Buna karşılık metropolit, kendi cemaatinin devlete ödemesi gereken vergileri toplama hakkına sahip oluyordu. Bu işi yaparken karşılaştığı engelleri ortadan kaldırmak da padişahın güvencesi altındaydı. Zilkade 1062 (1651) tarihli, Tat Eli, Karasu, Balıklıova29 ve Gözleve kadılıklarına hitaben yazılan bir padişah fermanında, berat-ı hümâyûn ile bölgedeki Rumların metropolidi olan rahibin, vergi toplamada bir takım sorunlarla karşılaştığı bildirilerek, bu kazalardaki kadıların gerekli önlemleri alması istenmiştir. Buna göre; metropolitlerin topladığı vergi ve gelirler arasında, papasların, keşişlerin ve diğer zımmilerin ödemesi gereken senelik mirî resimler ve bağlılık (miri rusum ve tasadduk ) akçesinin yanında, panayırlardan, nikahlardan, manastırlar ve ayazmalardan alınan resimler ile ölen papas, keşiş ve sair zımmilerin metrukatlarından alınan vergiler ve kendisine ait olan metropolitlik mahsulatı yer almaktaydı30. Ortadoks Rumlar, Kırım yarımadasında Osmanlı hâkimiyeti başladıktan sonra da bu bölgede yaşamayı sürdürdüler. Kerş ve Taman hariç Kefe sancağına bağlı şehir, kasaba ve köylerde, Ortadoks Rumlar (Grek) nüfusun önemli bir bölümünü oluşturuyordu31.

27 Fisher, aynı yer. 28 M. Süreyya Şahin, “ Fener Rum Ortadoks Patrikhânesi” , DİA, C: XII, s. 344. 29 Balıklıova, burada kadılık olarak gösterilse de, sicillerde dava ve diğer kayıtların çoğunda kaza olarak yer almamıştır. 30 KKS, 4/4a-1. 31 Gilles Veinstein, a.g.m., s. 154.

84 Metropolitler, idaresi altındaki papas, keşiş ve diğer din görevlilerinin tayin ve azil işlerinden sorumluydular. Din adamlarının çıkardığı huzursuzluk ya da cemaatin hoşnutsuzluğu gibi durumlarda görevden alma ve atama yetkilerini kullanırken, o bölgenin kadısını bilgilendiriyorlardı. 1088 (1677) yılında, Bahçesaray zımmilerine papaslık yapan bir rahibin, dini kurallara aykırı hareket ettiğinin saptanması üzerine metropolit tarafından görevden alınması ve yerine başka birinin tayin edilmesi kadıya bildirilerek, bu durum sicil defterine kaydedilmiştir32. Metropolitlerin vergi toplamada karşılarına çıkan bir takım engellemelerin halledilmesi için padişah tarafından Kırım hanına emir veriliyordu. Bunun üzerine hanın bu konuda gerekli önlemleri aldığı görülmektedir. Rebiülevvel 1127 (1715) tarihli ve I. Kaplan Giray dönemine ait bir han yarlığında; Kefe, Mankub, Bahçesaray, Karasu, Kerş, Gözleve, Balıklıova, Sudak ve sair kadılıklara hitaben Metropolitin vergi toplamada karşılaştığı sorunların çözümlenmesi için bir mübaşir tayin edilmiş ve ilgili kadıların da bu konuda yardımcı olması istenmiştir33. Bu yarlıkta sözü edilen kazalara baktığımızda, Rumların Kırım yarımadasındaki hemen hemen tüm şehirlerde yaşadığı ortaya çıkmaktadır. Metropolitin kimlerden ne kadar vergi toplayacağı belliydi. Bu konu ile ilgili olarak çıkan yarlıkta; Bahçesaray şehrinde ve köylerinde yaşayan Ortodoks Hıristiyanların, metropolite ödemesi gereken yükümlülükleri senelik olarak, papaslar için 140, diğer kişiler için ise 24 akçe olarak belirlenmişti34. Yönetimsel olarak Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresine bırakılan sahil bölgesi ile Kırım Hanlığı topraklarında yaşayan Ortodokslar için tek bir metropolit tayin edildiği görülmektedir. Kırım’da bazı Ortodoks Rumlar şehir ve kasabalarda35 bazıları ise köylerde yaşıyordu. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Bahçesaray’a bağlı Meyrem (Mayram) adlı köy, Ortodoks Rumların dini ve kültürel etkinliklerinin yapıldığı bir merkez konumundaydı. Buradaki kilisede, her yıl üç gün süren bir panayır düzenlenmekteydi. Kefe, Karasu, Bahçesaray ve Gözleve ile çevre köylerden bu panayıra gelen zımmiler, beraberinde getirdikleri mum ve kurbanları buradaki kiliseye

32 KKS, 22/55b-4 33 KKS, 46/9a-1 34 KKS, 46/9a-2. 35 Tat Eli, Karasu, Balıklıova, Kefe ve Bahçesaray Rumların yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabalardı.

85 bağışlıyorlardı. Bağışların oldukça fazla oluşu, birbirine yakın Meryem ve Ulaklı köyü halkının, buradaki gelirin paylaşılması konusunda, anlaşmazlığa düşmelerine sebep oluyordu. Bu iki köy, 1706 yılında düzenlenen panayırdan elde edilen hâsılatı nasıl paylaşacakları hususunda Bahçesaray kadısına başvurmuşlardır. Dava sonunda, panayırdan arta kalan mum ve kurban derilerinin Meryem ve Ulaklı köyleri halkınca ortak olarak kurulacak bir vakıfta toplanmasına ve bu gelirin kilisenin çeşitli ihtiyaçları için harcanmasına karar verilmiştir36.

2.2. Ermeniler Hıristiyanlık dini içinde kurdukları ayrı bir kilise etrafında toplanan Ermeniler’in, Osmanlı İmparatorluğu’nun birçok yerinde mevcut oldukları gibi, Kırım’da da varlıkları belgeleniyor37. Yarımadada çoğunlukla Kefe, Bahçesaray, Karasu gibi şehirlerde toplanan Ermeniler, Kudüs Ermeni Patrikliği’ne bağlıydılar. Hicri Zilhicce 1144 (1731) tarihli ferman suretinde, bu konu ile ilgili bilgiler verilmiştir. Padişah tarafından yıllık 30000 akçe iltizamla, Ermeni cemaatinin başı olan Kirkor adlı rahip, bu göreve kayd-ı hayat koşulu ile getirilmişti. Bu fermanda ayrıca Kirkor adlı râhibin Kırım’da yaşayan tüm Ermenilerin “muhtarı” olduğu vurgulanmıştır38. Güneydoğu Anadolu’da Kilikya Ermeni krallığının 1375 yılında Memlükler tarafından sona erdirilmesinden sonra, burada yaşayan Ermenilerin bir bölümü, Kırım yarımadasının güney sahillerine doğru göç etmeye başlamışlardır. Yarımadaya bir başka Ermeni göç dalgası da Anadolu’daki Celali isyanları sırasında olmuştu. Böylelikle XVI. yüzyıl sonlarında ve XVII. yüzyıl başlarında gerçekleşen bu Ermeni göç hareketiyle Kırım’daki Ermenilerin de sayısı artmıştı39. 1475 yılında, Kırım’ın güney sahilleri Osmanlılar tarafından ele geçirilince, bu bölgede, büyük çoğunluğu Ermeni ve Rumlardan oluşan ve aralarında Yahudi, Çerkes ve Slavların da yer aldığı Gayrimüslimler, varlıklarını bundan sonra da devam ettirdiler.

36 KKS, 40/56/a-1 37 Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeniler için bkz. Nejat Göyünç, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler”, Türkler, C: 10, s. 233-250. 38 KKS, 57/3b-1 39 Brian Glyn Williams, The Crimean Tatars The Diaspora Experience and the Forging of a Nation, Lieden 2001, s. 20.

86 Özellikle Ermeniler, önceki dönemlerde olduğu gibi, XVI. yüzyılda da bölgedeki hâkim durumlarını korumuşlardır40. Kırım’daki Müslüman olmayanlara ait tereke işleri yerel mahkemeler aracılığı ile yapılıyordu. Ermeni ve Rumlara ait tereke kayıtlarından anlaşılacağı üzere, İslam hukuku çerçevesinde görev yapan kadılar, Gayrimüslimlere ait miras davalarına da bakıyorlardı. Bu durum, Gayrimüslimlerin İslam mahkemelerine duydukları güvenden kaynaklanmaktadır. 1157 (1744) yılına ait tereke kaydında, Karasu’da Ermeni Kilisesi mahallesinden ölen Kirkor’un, bıraktığı mallar vârislerine paylaştırılmıştır. Bu muhallefat incelendiğinde ayakkabıcı (Haffaf) esnafından olduğu anlaşılan bu Ermeninin, bıraktığı malların toplam değeri 8.300 akçedir. Bu miktar üzerinden 105 akçe kadı resmi alınmıştır41. Şehir hayatında genellikle ticaretle uğraşan Ermeniler, kurdukları vakıflarla kendi toplumlarına hizmet etmişlerdir. Ancak bazen hayır kurumu olarak kurdukları vakıfların, amaç dışı hareket etmesi kapatılmalarına neden olmuştur. 1115 (1703) yılında Bahçesaray’da Ermeni Mahallesi’nde yaşayanlar, küçük çocuklar için bir okul yaptırıp burada İncil öğretilmesini amaçlayan bir vakıf kurmuşlardı. Vakfa bağlı bir mahzen ile birlikte inşa edilen bir kilisede, yaptıkları ibadet ve ayinlerde Müslüman topluma zarar verecek hâl ve hareketler içinde bulunmaları, bölge halkının tepkisine yol açmıştır. Bahçesaray kadısına yapılan şikâyet üzerine, kilise denetlenmiş ve iddiaların doğru olduğu kanaatine varılmıştır. Şeyhülislamdan alınan fetva gereğince bu kilise yıktırılmıştır42.

40 Gilles Veinstein, a.g.m., s. 154. 41 KKS, 65/17b-2 42 KKS, 37/57a-2.

87 2.3. Yahudiler Bahçesaray’daki eski yerleşim bölgelerinden biri olan, dağlık arazi üzerindeki Çufud Kale (Gevherkirman kalesi) ya da Çuhud43 Kale, Kırım’daki Yahudilerin yoğun olarak yaşadığı yerleşim yerlerindendir. Bu kale ile ilgili bilgiler veren Evliya Çelebi’ye göre; burada Müslümanlar yaşamıyordu. Kale dizdarı, askerleri ve kapıcıları Yahudilerden oluşmaktaydı. Ona göre; Kırım vilayetinde Bahçesaray’ın tüm Yahudi dükkân sahipleri ve Yahudi bazerganları, Cufud ve Mankub kalelerinde bulunuyorlardı. Yahudiler burada sadece ikamet ediyordu. İşyerleri ise Bahçesaray’da idi. Çelebi ayrıca, bu kale içinde Gazi Hacı Giray tarafından yaptırılan ancak cemaati olmayan bir camiden bahseder. Yine bu kale ile ilgili verdiği bilgide, çarşı, pazar dükkanlar, han ve hamam, bağ ve bağçe bulunmadığından söz eder44. Bahçesaray’ın dışındaki büyük kentlerde de yaşayan ve genellikle ticaretle uğraşan bu topluluk, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’ın sosyal ve ekonomik hayatında etkili olmuştur. İncelediğimiz sicillerde buradaki Yahudiler ile ilgili davaların pek çoğu ticari faaliyetler ile ilgilidir. Birçok mesleğin icrasında önde gelen bu topluluğun, Kırım hanları ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilerinin son derece gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Öyle ki hanların takdirini kazanan bazı Yahudilere hanlar tarafından çeşitli ihsanlar da sunuluyordu. Zilkade 1047 (1637) tarihinde han tarafından verilen bir mülknâmede; “…hâlâ Yahudi kulum Azari’ya mezid-i inayet ve vakur himayetim olub Kale’de Geyikli’de …bir araziyi enam edub… ” ifadesinde de görüleceği gibi Azari adlı Yahudiye Kale’de bir miktar arazi bağışlanmıştır45. Kırım yarımadasında ekonomik hayatı yönlendirecek gerekli sermayeye sahip olan Yahudiler, darphane eminliğini de ellerinde bulunduruyorlardı. 1077 (1666) yılında Han, kendi adına bastıracağı paranın eksik ve düşük ayarda olmaması için darphane emini olan Yahudinin uyarılmasını istemiştir46. Arslan Giray Han, 1165-1166 (1751-1752) yılları arasında 202.000 Kırım kuruşu karşılığında bir yıllığına darphane ve Ferahkirman tuzlasını, Papa Yahudiye iltizamla vermiştir. İltizamı alan Yahudi aynı

43 Bu kelime Çıfıd olarak da kullanılır. Müslümanların Yahudileri aşağılamak için kullandığı bir kelimedir. 44 Evliya Çelebi, C: VII, s. 224. 45 KKS, 13/55a-1 46 KKS, 10/59b-1

88 zamanda hanın bezirganlığını da yapmaktaydı47. Hanların ihtiyaç duyduğu malları temin eden bu bezirganların satmış oldukları mallara karşılık alacakları, iltizam bedelinden düşülüyordu. Hanlar, nakit paraya ihtiyaç duyduklarında, ülkedeki zengin kişilere borçlanıyorlardı. Borç para aldıkları bu kişilerin başında da Yahudiler geliyordu. Bu borca karşılık alacak sahiplerine bir çeşit senet (temessük) veriliyordu. Rebiülevvel 1088 (1677) tarihli kayıtta, Devlet Giray Han, bir Yahudi tâcirin 14.980 akçelik alacağına karşılık bir temessük vermiştir48. Alınan borç para karşılığında rehin olarak da değerli bir eşya veriliyordu49. Bununla ilgili 1701 yılana ait bir başka kayıtta; “Saadetli han hazretleri taraflarına bir miktar harçlık lazım olmağın saadetli ağa hazretlerinin kethüdaları Şahin Ağa yediyle zımmiyandan karz 700 guruş alınıp mukabiline irsal olunan cevher hançer, yahudiyandan Moşi ve Ermenilerden Tamas ve Acemiyandan Uğurlu adlı kişilerin yedlerine rehn ve teslim olundu.” (Rebiülevvel 1113) Hanın ihtiyaç duyduğu paranın Yahudi, Ermeni ve Acem zımmilerden borç olarak alındığı ve karşılığında rehin olarak bir mücevherli hançerin verildiği görülmektedir50. Kırım’da yaşayan bazı Yahudiler, elde ettikleri servetlerini vakıflar kurarak hayır işlerinde kullanmışlardır. 1735 yılında Bahçesaray Kale Yahudilerinden darphane eminliği de yapmış olan İlya adlı Yahudi, cemaatindeki çocukların eğitimi, Tevrat okunması ve fakirlere yardım amacıyla kurduğu vakfa 5500 kuruş bağışlamıştır51. 2.4. Kazaklar (Kosaklar) XVIII. yüzyıl başlarında Kırım Hanlığı emri altına giren Kazaklar, Polonya sınırı ile Özü nehri civarında yaşamaktaydılar. Bu Kazaklar kayıtlarda Botkal ya da Butkali/Putkali Kazakları diye geçmektedir52. Başlarında Kuşadi unvanlı bir liderleri bulunan ve Müslüman olmayan bu kazakların hukuksal davaları da Kırım mahkemelerinde görüşülüyordu. Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ne yansıyan 1134 (1721) yılına ait bir davada, “Leh cumhuru hatmanı tarafından dava-yı atiyül beyan ve hin-i

47 KKS, 71/68a-3 48 KKS, 24/91b-4 49 KKS, 54/21a-1 50 KKS, 36/1a-1 51 KKS, 58/48a-3 52 Orta Asya’nın müslüman kazaklarından ayırmak için yeni Türkçede bunlar için şimdilerde kosak kelimesi kullanılmaya başlanmıştır.

89 iktizada sulh ve ibraya gelen Şahirlik Horat demekle maruf Kirman’a bağlı Pirezüke ve Ayo Eşkibeç adlı karyenin Bayarı ve zabiti Loderin Roga ve Liske nam Bayar meclis-i şerde haliya Özü kenarında tavattun eden Botkay (Butkal) kazaklarının kuşadisi Vasil mahzarında ikrar ve itiraf edub iş bu kuşadinin zabt u rabtında olan Botkay (Butkal) kazakları ve işbu kuşadiden dokuz nefer adaminin dem u diyetini ve 340 at ve 49 sığır ve öküz dava edub beynimizde munazaa-yı kesire vakıa olub…” bu kazakların Leh (Polonya) halkıyla olan davası anlaşmayla sonuçlanmıştır53. Kırım’da yaşayan Gayrimüslimler kıyafetlerinde kendilerini belirten bir işaret taşıyorlardı. Başlarına giydikleri kalpak üzerine çeşitli renkte işaretler takarlardı. Ermeni ve Rumlar, mavi ve mor renkli kalpakları giyerler, Yahudiler ise kalpaklarının üzerine sarı renkli bir parça dikerlerdi54. Bu nişan taşıma uygulaması padişah fermanı ile zorunlu hale getirilmişti. 25 Cemaziyelevvel 1113 ( 29 Ekim 1701) tarihli han yarlığında; “…kefere taifesinin nişan taşımaları babında ferman-ı âlişan sadır olmuştur. Vusulünde şehirde dellal nida ettirub keferenin her biri nişan taşımaları tenbih ettiresiz…”55 emri ile Kırım’daki Gayrimüslimlerin işaret taşımaları istenmiştir. Bu uygulama ile vergi toplamada kolaylık sağlanması amaçlanmıştır. 3. Köleler İslam ülkelerinde köleler, sosyal hayatın vazgeçilmez bir parçasıydı. Sadece ev hizmetlerinde değil askeri ve ekonomik alanlarda da çalıştırılmaktaydılar. İncelediğimiz şeriye sicillerinde gerek tereke kayıtlarındaki gelir kalemlerini, gerekse pek çok davanın konusunu oluşturması yönüyle köleler, Kırım’ın sosyal ve ekonomik yaşamı hakkında önemli bilgiler vermektedir. İslam hukukunda, köle sahibi, kölesini satma, hibe etme ve kiralayabilme gibi tasarruf haklarına sahipti. Kölelerin ise yasal olarak mahkemelerde şahitlik yapma, sözleşme imzalama gibi ehliyetleri yoktu. Cariye ile sahibi arasında nikâh sözleşmesine gerek yoktu. Evli bir cariyenin çocukları esir olarak sahibine aitti. Anne ve babanın köle olması halinde doğan çocuklar için hukuksal statüyü, annenin durumu belirliyordu.

53 KKS, 49/11a-1 54 Evliya Çelebi, C: VII, s. 247. 55 KKS, 36/6a-2.

90 Anne köle ise doğan çocuk da köle oluyordu. Yalnız istisnai durum olarak bir cariye sahibinden çocuk sahibi olursa hem kendi hem de doğan çocuğu hür oluyordu56. İslam dini köle azat etmeyi teşvik etmiştir. Köle azatlığı ile ilgili usullere baktığımızda; herhangi bir karşılık beklemeden ve belli bir zamana bağlı olmadan Allah rızası için sahibi tarafından bir kölenin azat edilmesin yanında tedbir usulü ile azatlık da söz konusudur. Bununla birlikte “Mükatebe” denilen bir tür sözleşme ile köleliğin hukuki sistemi de belirlenmişti. Buna göre; sahibi ile köle arasında genellikle üç ila yedi yıllık hizmet süresi sonunda azatlığın gerçekleşmesine dayanan bir anlaşma yapılıyordu. Bu sürenin sonunda köle hürriyetine kavuşuyordu. Bu hukuksal çerçevede kölenin, kendi başına çalışıp kazanç elde etmesine imkan tanınıyor, böylelikle sözleşmede belirtilen sürenin bitiminde kendi fidyesini ödeyip hürriyetini elde etmesi sağlanıyordu57. Bu uygulamalar neticesinde olsa gerek pek çok köle İslam dinini seçiyordu. Müslümanlığı seçen kişilerin bu durumları sicile kaydediliyordu. 21 Muharrem 1148 (13 Haziran 1735) tarihli kayıtta; Aslen Ferahkirmanlı (Or) olup Gözleve’de yaşayan cebeci zümresinden Ali Beşe’nin Rus asıllı Kalmuk kölesi, hür olduğunu ispat etmek için mahkemeye başvurmuş ve dava sonucunda hürriyetine kavuşmuştur. Yine bu köle, mahkeme huzurunda eski dinini terk ederek İslam dinine geçmiştir58. XVI. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı Devleti için iç piyasada köle ihtiyacının arttığı ve batıda ilerlemenin zorlaştığı bir dönemde, Kırım Tatarları köle temini işini ele geçirdiler. Tatarlar, Polonya, Rusya ve Çerkezistan’a düzenledikleri seferlerde elde ettikleri esirlerle, imparatorluğun bu ihtiyacına cevap vermeye başladılar. Bu durum, XVI. yüzyılın ortalarından XVII. yüzyılın sonuna kadar, köle ticaretini, Kırım ekonomisinin temel unsuru haline getirmişti59. Bu dönemde, Rusya ve Polonya’ya karşı hemen hemen her yıl düzenlenen akınlarda ele geçirilen esirler, köle pazarlarında satılmaktaydı. Bu akınlar, Tatarların kentsel ve kültürel bir toplum olma yolunda başarılı bir ekonomik aktivite olarak görülebilir. Tutsaklardan ve kölelerin

56 Köleliğin tarihsel süreç içindeki yeri ve İslam’da kölelik anlayışı için bkz. M. Akif Aydın, Muhammed Hamidullah, “Köle”, DİA, C. XXVI, s. 237-246. 57 H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C. I, s. 341. 58 KKS, 58/2a-6. 59 İnalcık, a.g.e., s. 342.

91 satışından sağlanan kazanç eklendiğinde fidye alma, köle ticaretinin kârlı bir kaynağını oluşturmaktaydı. Rus Çarı Aleksis, 1649 yılında esir fidyelerinin ödenmesi amacıyla özel bir fon oluşturmuştu. Ancak bu durum Moskova hükümetini ekonomik anlamda zora sokuyordu. Tatarların yaptıkları köle akınlarını engellemek amacıyla gerek Rusya gerekse Polonya yıllık haraç ödemeyi dahi kabul etmişlerdi. XVII. yüzyıl ortalarında, Polonya’nın, hanlığın isteklerine boyun eğerek ödediği haraç bu akınları önlemeye yönelik politik bir usul olarak değerlendirilmektedir60. Bu ticaretten önemli ölçüde kazanç sağlayan Tatarlar, 1699 yılında Osmanlı Devleti ile Kutsal İttifak devletleri (Avusturya, Polonya, Venedik..) arasında imzalanan Karlofça Antlaşmasıyla büyük kayba uğramıştı. Antlaşmaya göre Tatarlar, Polonya sınır boylarına köle temini ve yağma amaçlı akınları bundan böyle yapmayacaklardı. Bu durum, Şaban 1110 (1699) tarihinde Devlet Giray’a gönderilen bir padişah fermanında; “Devlet-i aliye –i ebed-i pivend ile Nemçe Çasarı Venedik Doju ve Leh kralı ve cumhurları ve Moskof Çarı beynlerinde muvazaa ve musalaha vaki olmağla bade’l –yevm Moskof Çarı ve Leh kralının memleketleri ve muzafaatından olan yerlerine Tatar askerine baskın ve çapul vermeyub taaddi ve tecavüz ve nehb-i garet ve esir ve istirkak misillü halet ve keyfiyet olmayıp...” şeklinde belirtilmişti61. İslam hukukunda köleliğin statüsü, diğer toplumlardan farklılık göstermektedir. İslamiyet’te çağın gerekleri doğrultusunda kölelik tamamen yok sayılmamış bununla birlikte kademeli olarak son verilmesi hedeflenmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi İslam’da köle azatlığını teşvik eden bir anlayış hakimdi. Kırım toplum hayatında kölelik, İslam hukuku çerçevesinde belirlenen bir düzen içinde şekilleniyordu. Esir pazarlarında alınıp satılan köleler, sahipleri ile yaptıkları mükatebe denilen bir tür sözleşmeyle, çeşitli alanlarda işgücü kaynağı olarak kullanılıyorlardı. Klasik olarak ev hizmetlerinde çalıştırılmanın dışında, özellikle tarımsal ve hayvancılık alanlarında kölelerden yararlanılmaktaydı. İncelediğimiz dönemde Kırım’da çeşitli milletlere mensup köleler bulunuyordu. Bunlar arasında Rus, Polonyalı, Macar, Çerkez, Kalmuk ve Acem asıllı olanlar çoğunluğu oluşturuyordu. Tatarlar arasında çeşitli köleler için kullanılan, gulam, kazak, cariye, düke (devge) ve çura gibi isimler dikkat çekmektedir.

60 Alan Fisher, a.g.e., s. 28. 61 KKS, 34/97a-1

92 Gulam, köleler için kullanılan genel bir addır. Çocuk yaştaki kızlara Düke, daha olgun yaştakilere Cariye denmekteydi. Nitekim Evliya Çelebi, Tatar dilindeki bazı kelimeleri açıklarken düke (devge)’nin tatarca kız anlamına geldiğini ifade etmektedir62. Kazak ise erkek köle anlamında kullanılan yaygın tabirlerdendi. Kazak köleye nazaran daha yaşlı olan erkek köleler için Çura tabiri kullanılmıştır. Osmanlı Devleti’nde, 916/1510 tarihli Pençik Kanunnamesi’nde esirler için, Şirhor, biçik, gulamça, gulam, sakallı, pir gibi bir takım isimler kullanılmıştır. Toyca denilen akıncıların aldığı esirler, pençikçi denilen bir memur tarafından toplanıyordu. Şirhor, meme emen çok küçük yaştaki çocuk esirlere deniyordu. Bunun yanında beççe, 3 ila 8 yaş aralığındaki esirlere, gulamça 8 ila 12 yaş arasındakilere, gulam ergenlik dönemindekilere, sakallı ve pir yaşlı kölelere verilen isimlerdi. Kadın köleler ise, Ümmü’l-veled, mâriye, duhter, acûze, fertûte (çok yaşlı), ma‘yube, bimare, yekdest (tek kollu), yekçeşm (tek gözlü) tâbirler kullanılıyordu63. Köleler ile sahipleri arasında yapılan sözleşmenin süresi üç ila yedi yıllık idi. 1057 yılına (1647) ait bir kayıtta; Otarköy karyesinden bir Müslüman, kölesi ile altı yıllık kitabet anlaşması yapmıştır. Bu sürenin sonunda köle hürriyetine kavuşmuştur64. Sahibi ile sözleşmesi devam eden köle bir başkasına satılamazdı. Hicri 1148 (1735) yılında Vasil adlı kazak (köle), sahibi Pedros veled-i Evanos adlı zımmiye dava açarak, kendisi ile yedi yıllık sözleşme yapıldığını bu sürenin sonunda azat edileceğini ancak iki yıl çalıştıktan sonra sâhibi tarafından bir başka kişiye satılmak istendiğini söylemektedir65. Sözleşmede yer alan hizmet süresi sona erdikten sonra kadıya başvurularak kölenin azatlığı gerçekleşiyordu. Kölenin hür olduğunu gösteren Itıkname adıyla bir belge de kendisine veriliyordu. Bu işlem için kadılar en fazla 1 kuruş ücret alıyorlardı66. Sözleşmeler bazen özel şartları da kapsıyordu. Zilkade 1057 (1647) tarihli bir kayıtta, Kadıasker Abdurrahman, kölesine çobanlık hizmeti vererek üç yıl içinde hayvanlarını çoğaltıp belli bir sayıya ulaştırması koşuluyla kölesini azat edeceğini

62 Evliya Çelebi, C:VII, s. 244. 63Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri, 2. Kitap, II. Bayezid Devri Kanunnameleri, İstanbul 1990, s. 128. 64 KKS, 3a/75a-1 65 KKS, 58/2a-2. 66 KKS, 1/23a-1

93 taahhüt etmiştir67. Bir başka örnekte; sahibine her yıl 20 altın ödemek şartına bağlı olarak sözleşme yapılmıştır68. Bu çeşit sözleşmelerde görüleceği gibi kölenin çalışıp kazanç elde etmesi imkânı sağlanıyordu. Yine sözleşmede belirtilen bedelin ödenmesi ile köle, sahibinin de rızasıyla özgürlüğüne kavuşabiliyordu. İslam hukukunda kimlerin köle olacağı bellidir. Hür bir Müslüman köle olamazdı. Eğer bir şekilde alınıp satılmışsa mahkemeye başvurup hürriyetini ispat edebilirse özgürlüğüne kavuşabilirdi. Satın aldığı kölenin hür olduğunun ortaya çıkmasıyla mağdur olan sahiplere, ödedikleri ücret silsile yolu ile iade ediliyordu. Bu konuda şer‘i sicillere yansıyan pek çok dava söz konusudur. 1117 (1705) yılına ait bir davada, Akkerman’da Bender kasabasında yaşayan bir kişi, köle tacirleri eline bir şekilde düşmüştür. Bahçesaray’da kadıya başvurarak açtığı davada, şahitlerin de ifadeleriyle hür olduğunu kanıtlaması sonucunda özgürlüğüne kavuşmuştur69. Yine hür bir kişinin kızını ya da oğlunu köle olarak bir başkasına satması da yasaklanmıştır. Bu konuda yapılan suiistimallerin engellenmesi amacıyla getirilen bu yasağa uymayanlara da davalar arasında rastlanmaktadır. Saliha adlı bir kadın Gözleve’li El Hacc Yahya’ya 65 esedi kuruş karşılığında kızını satmıştır. Durumun anlaşılması üzerine açılan davada, kadının aldığı paranın iade edilmesine karar verilmiştir70. Sahipleri tarafından pek çok köle, sözleşme süresi dolmadan azat edilmekteydi. İslam’ın bu uygulamayı teşvik etmesi, İmparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi Kırım’da da bu tarz örneklerin sıklıkla görülmesini sağlamıştır. Bir başka azatlık şekli de tedbir suretiyle yapılandır. Bahçesaray Hoca Salası karyesinden Belkıs Bike adlı kadın, Rus asıllı kölesini sözleşme bitiminden önce azat edilmesi hususunda tedbir-i mukayyed ile tedbir eylemiştir. Burada kadın, sözleşme süresi dolmadan ölmesi halinde kölesinin hür olacağını beyan etmiştir71. Sahibinden bir şekilde kaçıp firar eden köleler, Subaşı veya bölükbaşı tarafından yakalanıyordu. Sahibinin ortaya çıkmaması halinde yakalanan kölelere subaşı talebiyle ve mahkeme kararıyla nafaka bağlanıyordu72. Firar eden köleler, bulundukları bölgeden

67 KKS, 3a/58b-3 68 KKS, 11/43a-2 69 KKS, 38/18a-5 70 KKS, 37/54b-2 71 KKS, 20/78b-2-3 72 KKS, 9/42a-1

94 çok uzak yerlere kaçabiliyorlardı. İmparatorluğun herhangi bir bölgesinde yakalanan ya da kaybolan esirlerle ilgili davalar, mahkemelerin birbirleriyle kurduğu iletişim sonucu çözülebilmekteydi. 15 Cemaziyelevel 1100 ( 8 Mart 1689) tarihli bir davada, Sinop şehrinde Taş Kalesi beşlileri kethüdası tarafından Kırım Bahçesaray Kadılığı’na gönderilen mektupta, Sinop Kapan Mahallesinden bazı Müslümanlar, Bahçesaray’da yakalanıp zabitlerin elinde bulunan Rus asıllı kölelerin kendilerine ait olduğu iddiasıyla iadesini talep etmektedirler73. Sinop’ta sahiplerinin elinden kaçan köleler gemi ile Kırım’a gelip burada zabitlerce yakalanmışlardır. Tutuklanan bu köleler için mahkemece günlüğü beşer akçe olmak üzere nafaka da bağlanmıştır. Nafaka bedeli, kölenin iade edilmesiyle sahibinden tahsil ediliyordu. Sahibi çıkmayan kölelerin mülkiyeti ise devlet hazinesine (Beytülmal) geçiyordu. XVII. yüzyılın ikinci yarısında Kırım’da bulunan Evliya Çelebi, yarımadanın sosyal yapısı ile verdiği bilgilerde, buradaki esir sayısından bahsederken “zira nefs-i Kırım’da dörd kere yüz bin Kazak esir olduğu muhakkaktır. Ve dörd kere yüz bin dahi kazakların avratları ve üç kere yüz bin aded kopna nam küçük evladları kızları vardır…”74 sözleriyle köle sayısını yüz binlerle ifade etmiştir. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait incelediğimiz Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nde yer alan dava ve kayıtlardan, kölelerin, sosyal ve ekonomik hayatın önemli bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. 4. Aile Hayatı Osmanlı ailesi, çok geniş içerikli bir kavramdır. Farklı etnik ve dini unsurların bir arada yaşadığı coğrafi sınırlar içinde, Müslüman ve Müslüman olmayan dini cemaatleri oluşturan değişik kültürlerin bulunduğu ailelerin hepsi, Osmanlı ailesi içinde yer almaktadır. Osmanlı aile hayatındaki farklılıklar dini yönden çok bölgesel niteliktedir. Bu farklara rağmen, tarihi kültürel doku ile; imparatorluğun her dinden halkları, aile yaşamı, gelenek ve görenekleriyle birbirine pek çok yönden benziyordu75. Osmanlı toplumunda yasal olarak kabul edilen aristokrat bir sınıf bulunmamaktadır76. Ancak istisnai olarak Kırım’daki durum farklılık gösterir. Kırım

73 KKS, 28/87a-1 74 Evliya Çelebi, C: VII, s. 229. 75 İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul 2001, s. 2. 76 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 34.

95 Hanlığı’nın oluşumunda önemli katkıları olan ve hanlığın yıkılışına kadar her alanda etkisi görülen büyük soylu aileler, feodal yapısıyla ayrı bir güç olmuşlardı. Kırım toplumundaki aile yapısı incelendiğinde, en başta hanlık yönetiminde olan Giray hanedanı gelir77. Soylu Karaçi beyleri Şirin, Barın, Sincivit, Argın sülaleri ve diğer beyler (mirzalar) büyük aileleri oluşturmaktaydı. Hanlık beratı ile bir takım muafiyetlere sahip olan ayrıcalıklı askerî sınıf içinde yer alanlar da seçkin aileler arasında yer alıyordu. İmparatorluk içinde Kırım yarımadasında yaşayan toplumun aile hayatı, diğer bölgelerdeki uygulamalarla büyük ölçüde benzerlik gösterir. Nüfus yapısını oluşturan Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların aile yaşamlarıyla ilgili Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’nde yer alan kayıtlar, bu toplumun sosyal yapısını anlamamıza yardımcı olmaktadır. Evlenme ve Boşanma Osmanlı toplumunda ayrı dini gruplar arasındaki evlilikler fazla yaygın olmamasına rağmen, bazı bölgelerde Müslüman erkeklerin geçici olarak Hıristiyan kadınlarla evliliği söz konusudur (Muta nikâhı). Eflak Boğdan’daki Osmanlı görevlileri ve tüccarların bu tip evlilik yaptığı sıklıkla görülmektedir78. İncelediğimiz Şer’iye Sicillerindeki evlilik ile ilgili kayıtlar daha çok Kırım’daki seçkin sınıfa aittir. Evlenme ile ilgili kayıtların sicillerde az olması, nikah akdinin çoğunlukla sözlü rıza ile cemaat nezdinde gerçekleştiğini göstermektedir. Kırım’da kadı tarafından onanan nikâhlar, toplumun üst düzey sınıfına aitti. Şirin Beyleri, Han ailesinden kızlarla evlenirlerdi. 12 Muharrem 1150 (12 Mayıs 1737) tarihine ait bir nikâh kaydında; Şirin ailesinden Akmirza bin Cela Timur Mirza adlı kişi, Devlet Giray Han’ın kızlarından Saliha Sultan ile, 10.000 filori mehr-i muaccel ve 10.000 filori mehr- i müeccel karşılığında evlenmiştir. Bu nikah kaydı, İslam hukukunda Hanefi mezhebine göre yapılmıştır79. Hanedan ailesinden kızlarla evlenmek bu sülaleye mahsus bir ayrıcalık olsa da istisnai durumlar da söz konusudur. Sincivit beylerinden Mübarek Şah Mirza, Murad Giray’ın kızı Alem Sultan haniye ile evlidir80. Üst tabaka arasındaki

77 Giray hanedanı ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Halil İnalcık, “Giray”, İA., C:IV, s.783-789. 78 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 74. 79 KKS, 59/2b-4. 80 KKS, 44/90b-3.

96 evlilikler soylu sınıflar arasında kurulan akrabalıkları tesis etmiştir. Hicri 12 Muharrem 1148 (4 Haziran 1735) tarihinde hanın veziriazamı ile Abdülveli Mirza’nın kızının nikah akdi bu tür evliliklerdendir81. Kadı huzurunda yapılan bu nikâh sözleşmelerinde tarafların vekil tayin ettiği görülmektedir. Mehir geleneği sadece Osmanlı toplumuna ait bir uygulama değildi. İslam hukukunda evlilikte kadına verilen mehir, onun boşanma ve dul kalması halinde ekonomik durumunu güvence altına alan bir kazanımdır. Mehir kadına iki kısımda (mehr-i muaccel ve mehr-i müeccel) ödenmekteydi82. Bu ödemenin miktarı ve ne şekilde olacağı kadın ile erkek arasındaki anlaşmaya bağlıydı. Kadına verilen mehir miktarı değişiklik gösterebilmekteydi. Gözleve’den Ayşe bint-i Mehmed Çelebi ile Akmescid’li Mehmed Baki Çelebi arasında yapılan nikâh kaydında mehr-i müeccel olarak 300 altın verilmekle birlikte83, yine başka bir kayıtta, Kefe’li Arabacı Salih, kızını Gözleve Emini Mehmed Ağa’ya 25 altın mehr-i müeccel ile nikâhlamıştır84. Evlenmeden önce taraflar arasında nişan töreni yapılmaktaydı. Günümüz Türk adetlerinde olduğu gibi nişan dolayısıyla karşılıklı bir takım hediyeler verilirdi. Evlilik gerçekleşmezse taraflar verdikleri hediyeleri geri alırlardı. Hicri Receb 1126 (1714) tarihli kayıtta; Zımmiler arasında yapılan nişanda verilen hediyeler, evliliğin gerçekleşmemesi sebebiyle geri iade edilmiştir85. Evlilik kurumunun çeşitli sebeplerle sonlandırıldığı boşanmalarda, Müslümanlar ile Müslüman olmayan çiftlere ait sicillerde pek çok dava yer almaktadır. Kadıya intikal eden bu tür davaların çoğu Müslüman aileler ile ilgilidir. Boşanma sebebi olarak genellikle geçimsizlik (hüsn-i zindegan olmaması) gösterilmekle beraber, bu tür davaların çoğunlukla kadınlar tarafından açıldığı görülmektedir. Çiftler arasında meydana gelen anlaşmazlıklarda kadınların, çoğu davalarda mehr-i müeccel ve nafaka gibi bir takım ekonomik güvencelerine ait haklarından da vazgeçtikleri görülmektedir.

81 KKS, 58/2a-4. 82 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 75. 83 KKS, 37/30a-2 84 KKS, 49/1a-3. 85 KKS, 46/3a-1’de yer alan kayıtta; Bünyad zımmi Küçükbazerganın kızına nişan verub beynlerinde akd bulunmayıb bade rucu eylediği eşyadır beyan olunur. Altın küpe, mum çenber, iki yüzük, beş altın toplam 6820 akçe zayiat 320 akçe eklendikten sonra 7140 akçe ve Küçükbazerganın damadı olur zannıyla Bünyad’a verdiği rücu eylediği eşyadır beyan olunur..Gümüş kadeh, altın yüzük, bir gömlek dört makrama toplam 1600 akçe.

97 Bahçesaray Sulu Kuba Mahallesinden bir Müslüman kadın, mahkemeye başvurarak kocası ile aralarında geçimsizliği (hüsn-i zindegan olmadığını) sebep gösterip, mehir, nafaka ve sair haklarından vazgeçerek boşanma talebinde bulunmuş ve kadı tarafından çift boşanmıştır86. Yine Gözleve şehrinde Toprak kapısı sakinlerinden Müslüman bir kadının kocasını aynı gerekçeyle boşadığı görülmektedir87. Bir başka kayıtta; Hicri 1165 (1751) yılında, Karasu Tarhanlar Mahallesinden Müslüman bir kadın, kocası ile aralarında hüsn-i zindegan olmaması nedeniyle, nafaka ve iddetinden feragat etmek suretiyle boşanmıştır88. İncelediğimiz boşanma davaları arasında Gayrimüslimlere ait olanlar da dikkat çekicidir. Hicri 9 Rebiülevvel 1165 (27 Ocak 1752) tarihli bir davada; Kefe’de Yapraklı mahallesinden bir Yahudi kadın, boşandığı eşinden davacı olarak, Kefe’de kırk gün önce kendisini talâk-ı selâse ile boşadığı halde, yeniden kendisine sahip olmak isteyen eski kocasını dava etmiştir. Mahkemede, şahitlerin de ifadesi doğrultusunda kadının kocası tarafından talâk-ı selâse ile boşandığı ispat edilmiştir89. İncelediğimiz boşanma davalarında görülen bir başka usûl de koca tarafından yapılan talâk-ı selâse ile boşamadır. Bu durumda koca, boşadığı karısı üzerindeki her türlü yükümlülüğü yerine getirmekteydi. 1132 (1719) yılında Gözleve Debbağhane mahallesi mescidi imamı, zimmetinde olan 5 altın mehrini ve nafakasını vermek suretiyle karısını bu şekilde boşamıştır90. Gerek evlenme kayıtlarında gerekse boşanma davalarında taraflar, özellikle kadınlar vekâlet yolunu tercih etmişlerdir. Evlilik kayıtları ve muhallefat kayıtları incelendiğinde Kırım’daki Müslümanlar arasında çok eşlilik pek yaygın olmadığı anlaşılmaktadır. Erkek ikinci kez evlenebilmek için karısının rızasını almaktaydı. Boşanan kişi belli bir süre geçtikten sonra eski karısıyla yeniden nikâhlanabiliyordu. Bu durumda tekrar mehir ödemesi gerekiyordu. Rebiülahir 1071 (1660) tarihli bir kayıtta, Nehr-i Alma karyesinden bir Müslüman beş-altı yıl önce boşadığı karısıyla tekrar mehirini ödeyerek evlenmiştir91.

86 KKS, 49/6b-3 87 KKS, 33/7b-1. 88 KKS, 65/28a-4. 89 KKS, 71/74b-3. 90 KKS, 49/3b-2 91 KKS, 8/107a-2.

98 Nafaka, boşanma veya eşin evi terk etmesi ya da ailesine bakmaması halinde, kadının mahkemeye müracaatı üzerine bağlanmaktaydı. Hicri Zilkade 1078 (1668) tarihli bir davada; Bahçesaray Cami-i Kebir mahallesinden bir Müslümanın evini terk etmesi üzerine, karısı ve bir çocuğuna mahkemece günlüğü üçer akçeden nafaka bağlanmıştır92. Terekeler Bireyin ve ailenin korunmasını temel alan İslam miras hukuku incelendiğinde, günümüz hukuk düzenlemeleriyle ana çizgide örtüştüğü görülmektedir. Bununla birlikte İslam miras hukuku, kanuni mirasçıların ve paylarının belirlenmesi konusunda kendine özgü bir yönteme sahiptir. İslam hukukunda ölen kimsenin miras olarak bıraktıklarına tereke ya da muhallefat denmektedir. Bu tâbir, fıkıh terminolojisinde ölenin mal varlığının aktif kısmı için kullanılır. Hanefi mezhebinde hakların terekede yer almasının sınırlandırıldığı görülmektedir. Genellikle terekenin taksiminde öncelikler sıralanırken; ölen kişinin tekfin ve defin masrafları, borçları ve kalan malın üçte birini aşmamak kaydıyla vasiyeti şeklinde belirlenmekteydi. Bundan sonra kalan mal, mirasçılar arasında paylaştırılırdı. İslam miras hukukunda mecburiyet söz konusudur. Muris olmak ya da vâris olmak hür iradeye bağlı değildir. Kanuni mirasçıların korunmuş hisseleri vardır. Çocuklar varken anne babaya hisse düşmemektedir. Anne ve baba ancak muhtaç ise nafaka alacaklısı olarak yer almaktadır. Müslüman ailelerde kız çocuğa verilen hisse, erkeğe verilenin yarısı kadardır. Bununla birlikte ölen kişinin eşinin (kadın ya da erkek) hissesi daha azdır. Zevcenin mehir ve nafakası terekeden ayrılarak taksimat yapılmaktaydı. Ölenin hiç mirasçısı bulunmadığında tereke, sahipsiz mal hükmünde devlete (Beytülmal) kalmaktaydı93. Kırım’da uygulanan İslam hukuku çerçevesinde, miras ve veraset ile ilgili davalar, bu anlayış üzere görülmekteydi. Müslümanlara ait tereke paylaşılması uygulamaları, Gayrimüslimler tarafından da tercih edilmiştir. Kırım’da yaşayan Ermeni, Rum ve Yahudiler ile ilgili muhallefatlarda mirasın paylaşılması için şer’i mahkemelere başvurulduğu görülmektedir. Müslüman olmayanların miras paylaşımı hakkında

92 KKS, 10/19b-3. 93 Miras hakkında ayrıntılı bilgi için Hamza Aktan, “Miras”, DİA, C:XXX, s. 143-145; Ailede Miras için bkz. İlber Ortaylı, a.g.e., s. 83.

99 kadılara başvurması, İslam miras hukukun Gayrimüslimlerce de tercih edildiğini göstermektedir. Sicillerde yer alan muhallefatlarda, ölen Müslümanlar için merhum ya da merhume, Müslüman olmayanlar için hâlik ya da hâlike tabiri kullanılmıştır. Gayrimüslimler için miras taksimatı İslam hukuku çerçevesinde düzenleniyordu. Hicri Safer 1157 (1744) tarihli Karasu’da Receb Efendi Mahallesi’nden ölen Gayrimüslim bir kadının terekesi toplamı 15250 akçedir. Bunun üzerinden 380 akçe kadı resmi alınmıştır. Vasiyeti 5250 akçe ile (terekesinin 1/3’üdür.) borçlarıyla birlikte muhallefatından toplam 8.400 akçe düşüldükten sonra geriye kalan miktar mirasçıları arasında bölüştürülmüştür94. Yine Hicri 1157 Muharrem ayı tarihli bir muhallefat kaydında; Karasu Çorum Mahallesi’nden ölen bir Ermeni kadının mirasının paylaşımında; tereke toplamı olan 1645 kuruş yani 164500 akçelik miktarın 1/3’ü vasiyeti ve masraflar ile borçları çıktıktan sonra kalan 106.666 akçe mirasçıları arasında bölüştürülmüştür95.

Miktar Akçe Oran % Kocasına (Hisse-i Zevci) 26.666 25 Erkek çocuğuna 41.482 39 Kız çocuğuna 20.741 19 Annesine 17.777 17 Toplam 106.666 100

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi erkek çocuğa düşen hisse, kız çocuğuna düşen payın iki katı ve kocasının hissesi ise bundan daha azdır. Ayrıca tereke kaydında toplam miktarın 1/3’ü ölenin vasiyetine ayrılmıştır. Bu paylaşım Müslümanlara ait muhallefatlarda da aynı şekilde uygulanmaktaydı. Sicillerde her döneme ilişkin muhallefat kayıtlarında Müslümanların yanında, Ermeni, Rum, Yahudi ve Acemlere ait terekeler çok miktarda yer almaktadır96. Ölen kişinin terekesi, her bir malın bedelinin tahmini değeri birlikte yazılmak suretiyle sayılırdı. Bazı terekelerde sayılan malların suk-i sultanî’de açık arttırma ile satılıp nakde çevrildiği görülmektedir. Toplam tereke miktarından ölenin cenaze

94 KKS, 65/5a-1. 95 KKS, 65/5b-1. 96 XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Şer’iye Sicillerinin 61 cildinde, (her cilt çift yapraktan ortalama 100-150 yaprak, hesabıyla yaklaşık 6100-9150 yapraklık) yer alan kayıtların önemli bir bölümü terekelere aittir.

100 masrafları, kadı resmi ve dellaliye ücreti düşülmekle birlikte varsa borcu da terekesinden ödenmekteydi. Ayrıca ölen kişinin vasiyeti varsa, tereke değerinin en fazla 1/3’ü ayrılıp, geriye kalan miktar mirasçıları arasında paylaştırılırdı. 1157 (1744) yılına ait Karasu şehrinde ölen Müslüman bir kadının terekesinde bulunan eşyaları sultan çarşısında (suk-i sultani) açık arttırma ile satılmıştır97. Techiz ve tekfin (cenaze masrafları) bedeli ile kadı resmi ve dellaliye ücreti düşülmüştür. Ayrıca kocası tarafından kendisine verilmesi gereken mehir miktarı ile satılan eşyaların bedeli olan toplam 200 kuruş, mirasçılar arasında bölüşülmüştür. Buna göre kocası hissesine ¼ oranında 50 kuruş yani 5.000 akçe isabet etmiştir. Yukarıda bahsedilen bir ermeniye ait muhallefatta da aynı oran söz konusudur. Mirasçısı olmayan kişilerin malları, Hanefi mezhebine göre sahipsiz mal sıfatıyla devlet hazinesine yani beytülmala kalıyordu98. Sicillerde yer alan muhallefatlarda da ölen kişinin mirasçısının olmadığı durumlarda tereke, hanın hazinesine (Beytülmal) bırakılmıştır. Bu konuda Hicri Muharrem 1128 (1715) tarihli ve Bahçesaray kadısına hitaben yazılan bir han yarlında; “… Bila vâris fevt olub ve mal-ı metrukesi Beytülmal’e zabt olunmak iktiza eden emval ve eşya kıdvetü’l- emasil ve’l- akran Defterdar Mustafa Ağa kulumuz tarafından zabt olunub ve vârisi zuhur ederse Kassam defteri üzere yedinden almak üzere bundan akdem emr-i şerifim sadır olmuş iken..”99 verilen emirle, mirasçıları bulunmayan kişilerin muhallefatları, han defterdarının gözetiminde beytülmala intikal ediyordu. Ayrıca Kassam Defteri’ne kaydedilen bu terekeler, mirasçıların sonradan ortaya çıkması halinde sahiplerine teslim ediliyordu. Kırım’da ticaret amacıyla ya da misafir olarak bulunduğu sırada ölen bir kişinin terekesi hakkında yapılan tasarruflar, pek çok davanın konusunu oluşturmaktadır. Aynı zamanda beytülmal tarafından alınacak mallar üzerinde paylaşım sorunu da ortaya çıkmıştır. Burada sorunu iki açıdan değerlendirmek mümkündür. Osmanlı Devleti’nin Kırım’da doğrudan idaresi altında bulunan yerlerdeki sahipsiz

97 KKS, 65/4a-1’da yer alan; “müteveffa-yı mezburenin balada zikr olunan eşyası suk-i sultanide bey’ olunub 183 guruş 55 akçeye baliğ olub techiz ve tekfinine yevm-i mevtinde vasiyet etmiş ihrac ve resm-i kadı ve dellaliyesi ihrac olunub mezburenin zevci zimmetinde 100 guruş ve eşya-yı mübayada 100 guruş habs el mezburu 200 guruşu kısmete kalmışdır” 98 Beytülmal ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Erkal, “Beytülmal”, DİA, C: VI, s. 90-94. 99 KKS, 46/8b-1.

101 metrukatların beytülmala terk edilmesi ile, hanlığın idaresi altındaki bölgede, vârisi olmayan terekelerin zabtı meseleleri, zaman zaman problem oluşturmuştur. Osmanlı Devleti sınırları içinde olmasına rağmen hanlık idaresine bırakılan topraklarda ticaret yapmak amacıyla ya da diğer nedenlerle Kırım’a gelmiş olan Müslümanlardan burada ölenlerin muhallefatları, yerel kadı tarafından tespiti yapıldıktan sonra, vârisleri ortaya çıkmayan ya da mirasçısı olmayan kişilerin metrukatları hanın ağası tarafından emanete alınıyordu. Ölen kişinin borçları varsa buradan ödenmekteydi. 13 Şeval 1154 (23 Aralık 1741) tarihine ait bir kayıtta; Aslen Kastamonu şehrinden olup ticaret amacıyla Bahçesaray’da El-Hacc İbrahim Kervansarayı’nda bulunan ve burada vefat eden bir Müslümanın vârisi belli olmadığı için, terekesi beytülmala kalmıştır100. Belli bir süre geçtikten sonra ölen kişinin mirasçıları, mahkemeler aracılığı ile mirasa sahip çıkıyorlardı. Anadolu veya imparatorluğun diğer bölgelerinden Kırım’a gelip burada ölen kişilerin vârisleri tarafından açılan davalarda beytülmala intikal eden terekeler hak sahiplerine ödeniyordu. Hicri Rebiülahir 1155 (1742) tarihli bir davada; Bahçesaray’da Kapıcıbaşı Abdülveli Ağa Kervansarayı’nda misafir olarak bulunan ve burada ölen bir Acemin metrukatı sayılmış ve darphane emini tarafından zaptedilmişti. Ölen kişinin Bender’deki oğlu gelip vârisi olduğunu ispat edince, terekesi kendisine verilmiştir101. Kırım’daki yeniçerilere ait muhallefatlar, hanın mataracıbaşısı tarafından alınıyordu. Zilhicce 1077 (1667) tarihli bir kayıtta; Aslen İstanbul’lu olup, Bahçesaray’da ölen bir yeniçerinin muhallefatı sayılıp, toplam 2130 akçelik eşyası sicile kaydedildikten sonra mataracıbaşıya teslim edilmiştir102. Ayrıca Kırım’da ölen yeniçerilere ait terekelere burada bulunan Yeniçeri Ağası da sahip çıkmaya çalışıyordu103. Ölen kişinin yalnızca karısının olduğu durumlarda, paylaştırılacak mirasın ¼’ü eşine, geri kalan ¾’ü ise yine beytülmala bırakılıyordu. Cemaziyelevvel 1119 (1707) tarihli bir muhallefat kaydında; Bahçesaray Çerkez Mahallesinden olup ölen bir

100 KKS, 64/52b-3; Selamet Giray Han tarafından çıkarılan yarlıkla varisleri belli olmayıp ölen kişilerin metrukatlarının ahz ve kabzına hanın defterdarı yetkili kılınmıştır. 101 KKS, 64/63b-1. 102 KKS, 10/116b-1. 103 KKS, 22/50a-2; Kefe’de Yeniçeri Ağası olan Selim Ağa, ölen Trabzonlu yeniçerinin beytülmal tarafından ele geçirilen muhallefatını talep etmiştir.

102 müslümanın metrukatı sayılmış toplam 308 esedi kuruş 36 akçelik mirasın, 77 esedi 9 akçesi yani ¼’ü karısına verilmiştir. Geri kalan miktar 231 esedi 27 akçe ise, ölen kişinin başka vârisi olmamasından dolayı hanın beytülmalından sorumlu olan defterdarı Seferşah ağaya emanet edilmiştir104. Kırım’lı Müslümanların, İmparatorluğun diğer bölgelerine yaptıkları seyahatlerde ölümleri halinde muhallefatlarına, bulundukları bölgedeki beytülmal eminleri tarafından el konulmaktaydı. Bu durumdan şikayet edilmesi üzerine, padişah tarafından ilgili bölgelerin yöneticilerine yazılan fermanlarla sorun çözülmeye çalışılmıştır. Kırım’dan Arabistan’a hac vazifesiyle giden hacılardan yolda ölenlerin muhallefatlarına, Şam hazinesi tarafından el konulması üzerine, Hicri Şaban 1019 (1610) tarihli ve Şam beylerbeyisi ve defterdarına yazılan fermanda; Kırım tarafından gelip Şam eyaletinde ölen hacıların, muhallefatlarına beytülmal eminleri tarafından müdahale olunmaması, ölen kişilerin vârisleri tarafından alınacak şekilde zapt edilmesi istenmiştir105. Muhallefatlarda ölen Müslümanların vasiyetlerinde; bedel-i hac’a dâir kayıtlar da yer almaktadır. Kişilerin sağlığında vasiyet ettikleri veya öldükten sonra mirasçılarının onayı ile hac için para ayırdıkları görülmektedir. İslam hukuku içinde hac ibadeti belli şartlar dahilinde vekaleten yapılabilmektedir. Kişinin mirasında vasiyet ettiği ve vârislerine taksim edilecek miktarın 1/3’ünü aşmamak kaydıyla, ölümünden sonra da gerçekleşebilen hac ibadetinin yerine getirilebilmesi günümüzde de uygulanmaktadır. Bu ibadetin yapılması için vekaleten görevlendirilen kişilerin isimleri, kadı sicillerine kaydedilmiştir. Bununla ilgili 1735 yılına ait bir kayıtta, aslen Mekke-i Mükerreme’den olup, Gözleve’de sakin olan El-Hacc Seyyid ile Bahçesaray’a bağlı Suyuritaş karyesinden Murad Şah adındaki imamın bedel-i hac siparişleri için tayin edildikleri görülmektedir. Yine Hacı Sultan hanım adlı kadının vasiyet kaydında; malının 1/3’ü olan 100 kuruş hac bedeli olarak, 450 kuruş ise Kur’an okunması amacıyla ayrılmıştır106.

104 KKS, 40/55b-6. 105 KKS, 1/42b-1. 106 KKS, 58/2b-1.

103 Sicillerdeki muhallefatlar incelediğinde toplumun her kesimine ait kayıtlar olduğu görülmektedir. Hanedan üyeleri, aristokrat kabile beyleri ve askeri sınıftaki diğer kişiler ile Müslüman ve Gayrimüslim halka ait çok sayıda kayda rastlanılmıştır. 5. Hukukî Yapı Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olan Kırım, İslam hukukunun uygulandığı bir yerdi. Müslümanların çoğunlukta yaşadığı bu yarımada, asırlardan beri İslam ile yoğrulmuş bir toprak parçası olma özelliğini muhafaza etmiş ve Osmanlı Devleti’nin hakimiyeti altına girdikten sonra da her alanda olduğu gibi Osmanlı kurumlarının etkisinin yerleştiği bölgelerden biri olmuştu. İmparatorluğun İslam dininin sünni mezheplerinden Hanefilik kolunu benimsemesi, bu mezhebe ait usûllerin Kırım’da da uygulanmasını sağlamıştır. Kırım’da yaşayan Müslümanlar Hanefi mezhebine bağlıydılar. Resmi uygulamalarda bu anlayış net biçimde ortaya çıkmaktadır. Özellikle vakıf tescillerinde, evlenme ve boşanma davalarında, İmam-ı Azam ve onun öğrencileri Ebu Yusuf ile İmam Muhammed’in verdiği fetvalar doğrultusunda hareket edilmiştir. Ayrıca kadılara gönderilen fıkıh ve tefsir kitapları ile medreselerde ders olarak okutulan kitaplar bunu doğrulamaktadır. Hicri 1145 (1732) yılına ait bir fetvada; Han müftüsü (Şeyhülislam) Mehmed efendiden hark hususunda “suret-i mezburede hark-ı enhar kabilindendir İmam-ı Azam rahmetullah-i aleyh katında nehir harimi olmaz harim olmak imameyn kavline göre değil midir beyan buyurulub ecr-i celile nail olalar.” hüküm vermesi istenmiştir Müftünün verdiği fetvada; “Hazret-i İmam ile imameyn rahmetullah-ı teala beynlerinde ihtilaf nehr-i kebirdendir ki her vakt kire muhtac değildir amma enhar-ı sıgarın anlarda her vakt kiriye muhtac olalar anlarda bi’l- ittifak kiri için harim sabittir.” cevabında Hanefi mezhebi imamlarına göre hüküm verilmiştir107. 5.1. Kadı İnsanlar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkları ve davaları şer’i hukuk kurallarına göre çözümlemek için yetkili makamlarca tayin edilmiş görevliye kadı denilmektedir108. Osmanlı İmparatorluğu’nda kadı, mülkî, beledî, malî, askerî ve adlî sahalarda çeşitli

107 KKS, 57/3b-2. 108 Fahreddin Atar, “Kadı”, DİA, C: XXIV, s. 66; Mecelle-i Ahkam-ı Adliye, İstanbul 1322, madde 1785.

104 görev ve yetkileri olan ilmiye sınıfından bir memurdu109. Bu açıdan üstlendikleri şer’i ve hukukî işlerin yanında idarî açıdan da önemli görevleri vardı110. Kaza idari birim olarak kadının yetki alanını ifade etmekteydi111. Yukarıda ifade edildiği gibi incelediğimiz dönemde Kırım’da idarî birim olarak, Osmanlı Devleti’nin doğrudan yönetiminde olan Kefe eyaleti içinde, Kefe, Suğdak, Mankub, Kerç, Taman (Ada-yı Şahi) ve Azak kadılıkları yer almaktadır. (Mankub’a bağlı Balıklıova’nın kaza statüsünde olup olmadığı hakkında şüphelerimiz vardır. İstanbul’dan gönderilen fermanlarda kimi zaman Balıklıova (Balıklağı) kadısına şeklinde hitaplara rastlansa da, Kırım Şeriye Sicillerinde Balıklova için davalarda kaza kelimesi kullanılmamıştır.)112. Sicillerden tespit ettiğimiz kazalar; Abdi Olan, Ada-yı Şahi (Taman), Akmescid, Argın, Bahçesaray, Beş Kabak, Bünyak, Buçla (Poçla), Burulca, Büyük Karasu, Çeterlik, Çongar, Çuyinci, Dair, Dib Çongar, Dib Kerş, Dib Tarhan, Eski Kırım (Kırım-ı Atik), Ferahkirman (Or), Gözleve, Güleç, İçel, İçki, Karadil, Karakurt, Karasu, Karasu Tamak, Kefe, Kerş, Kırım, Küçük Karasu, Mangıt, Mankub, Nehr-i Alma, Nehr-i Beşterek, Nehr-i Bulganak, Nehr-i Kabartay, Nehr-i Kaçı, Nehr-i Salgır, Nısf Karasu, Nısf Tamak, Olaneli, Orta Çongar, Orta Kerş, Ribat, Sakal, Samarcık, Suğdak, Sultan, Şeyheli, Şirin, Tarhan, Taşlı (Taşlı Dere), Taşlı Bulga, Tepe Çukrak, Yaşdağ, Zaviye (Zaviye Kıpçak) olmak üzere elli yedi adettir. Sicillerdeki kayıtlardan kadının görev ve yetkileri hakkında bilgi edinebilmekteyiz. Buna göre kadı, hukukî alanda her türlü davalar, sicil ve hüccet tasdiki, vakıfların denetlenmesi, avârız vergilerinin toplanması, merkezden gelen emir ve fermanların duyurulmasının yanında, asayişin sağlanmasıyla ilgili görevlerde, günümüzdeki savcının görevini de yerine getirmekteydi. Hicri 1021 Safer evaili (1612) tarihiyle, Canıbek Giray tarafından, Gözleve, Karasu, Ferahkirman ve diğer tüm kadılıklara gönderilen yarlıkta; “…minbad nefs-i kazanızda bizzat kendiniz mesalih-i müslimine mukayyed olup kendiniz olmadıkça ehl-i ilm ve sahib-i hükm ve ketb-i sicilat ve kısmet hususlarına rüsuh üzere olanları istihdam edesiz. Ziyade tenbih edib tescile 8

109 İlber Ortaylı, “Osmanlı Devleti’nde Kadı”, DİA, C:XXIV, s. 70. 110 Ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İlmiye Teşkilatı, s. 109.; M. Z. Pakalın, “Kadı”, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü. 111 Tuncer Baykara, “Kaza”, DİA, C:XXV, s. 119. 112 Bu konuda bkz. Tez, İdari Yapı.

105 akçe ve suretine 32 akçe ve kısmet-i mevârisede 40’da 1’den bir akçe ziyade alınmayup, mahzariye dahi bile hesab oluna bundan yafta akçesi diyu almayalar ve ıtaknameye 1 guruşdan ziyade almayalar vech-i meşruh üzere naiblerinize muhkem tenbih ve te’kid edesiz ve kendiniz dahi taht-ı kazanızda olan fukara ile minval-i meşruh üzere muamele edesiz rusum ve avaidde taaddi eylemeyesiz şöyle ki zikr olunandan ziyade fevkalade rusumdan ve avaideden tam’a-i hamdan düşüb taaddi olmayı sebeb-i azliniz bilib ana göre icra-yı şer’i şerifde müceddeden sa’i olasız…. Sorumluluk size ait olub naibi bahane etmeyesiz kazanıza kendiniz mukayyed olasız ve mevhubattan ve hükm olunandan mutlaka resm diyu almayasız ve naiblerinize tenbih edib aldırmayasız. Hemen sicl akçesi alırsa suret-i sicl 32 dir bundan ziyade alınmaya vasiyet-i vakf ve bedel-i hac akçelerinden dahi resm ve sicl diyu bir habbe almayasız ve aldırmayasız ana göre mukayyed olasız şöyle bilesiz…”113 kadıların görevlerini yaparken özen göstermeleri, hakim oldukları kazalarla bizzat ilgilenmeleri, görevleriyle kendileri ilgilenemedikleri zamanlarda ise, sicil kayıtları ve miras taksimatı ile ilgili işlerde liyakat sahibi kişilerin çalıştırılması istenmiştir. Kadılar hakim oldukları sahalarda kendilerine yardımcı olarak nâib tayin etmekteydiler. Bu konuda dikkatli olunması ve halka zulm sayılan, her türlü davranıştan kaçınılması emredilmiştir. Ayrıca kadılık işlerinden alınacak ücretlerde belirlenerek buna uyulması özellikle vurgulanmıştır. Buna göre; kadıların yaptıkları hizmet karşılığı alacakları ücretler tablo 52’de gösterilmiştir. Tablo 52. Kırım’da 1612 Yılında Kadıların Hizmet Karşılığı Aldığı ücretler Tescil 8 akçe Tescil sureti 32 akçe Tereke bölüşümü (kısmet-i mevâris) 1/40 Itakname 1 guruş Vakıfname ücretsiz Bedel-i Hac ücretsiz

Yukarıda sözü edilen yarlıkta, yine kadıların görev ve yetkileri içinde yer alan, olağanüstü durumlarda halktan toplanan vergilerin (rusûm ve avâid’in) alınmasında, halka eziyet etmemeleri Tam’a-i ham’dan (zorla bir şey istememeleri) kaçınmaları özellikle vurgulanmıştır.

113 KŞS, 1/23a-1.

106 Tablo 53. Sicillerden Tespit Ettiğimiz Kırım’da Kadı’lık Görevinde Bulunanlar

Miladi Adı Görev Yaptığı Han Görev Yeri Kayıt No Tarih Mustafa Efendi Canıbek Giray 1610 Bahçesaray 1/75b-1 Abdullah Efendi Canıbek Giray 1611 Bahçesaray 1/52a-1. Murtaza bin Muzaffer IV.Mehmed Giray 1662 Bahçesaray 4/16a-3 Abdurrahman Efendi Adil Giray 1666 Bahçesaray 11/85b-1 İbrahim bin Eş-Şeyh Süleyman Adil Giray 1666 Bahçesaray 11/61b-1 İbrahim ibn-i Eş-Şeyh Süleyman Adil Giray 1670 Bahçesaray 14/42b-1 Ahmed bin Receb I. Selim Giray 1671 Bahçesaray 16/1a-1 İbrahim Efendi I. Selim Giray 1673 Bahçesaray 20/99b-1 İbrahim Efendi I. Selim Giray 1675 Bahçesaray 21/98b-1 Abdurrahim İbn-i Mustafa I. Selim Giray 1675 Bahçesaray 15/33a-1 Ebu Suud bin Mahmud I. Selim Giray 1677 Bahçesaray 24/133b-1 İbrahim Efendi I. Selim Giray 1678 Bahçesaray 22/100b-1 İbrahim Efendi Murad Giray Han 1683 Karasu 25/122b-1 Abdullah bin Eş-Şeyh Ahmed Efendi II. Hacı Giray 1684 Karasu 25/53b-1 Es-Seyyid Arif I. Selim Giray 1685 Bahçesaray 27/138b-1 Es-Seyyid Arif I. Selim Giray 1687 Bahçesaray 28/150b-1 Abdülfettah Efendi I. Selim Giray 1692 Bahçesaray 30/150b-1 Abdülcemil Efendi I. Selim Giray 1698 Bahçesaray 34/115a-1 Ahmed bin Ali Efendi II. Devlet Giray 1702 Bahçesaray 36/47b-2 Ahmed bin Ali Efendi Gazi Giray III III. Gazi Giray 1706 Bahçesaray 40/57a-1 Abdüllatif bin Ömer Efendi III. Saadet Giray 1719 Bahçesaray 49/104b-1 Abdüllatif bin Ömer Efendi III. Saadet Giray 1722 Bahçesaray 51/66b-1 Salih bin Eş-Şeyh Feyzullah Efendi III. Saadet Giray 1723 Bahçesaray 52/36b-1 Salih bin Eş-Şeyh Feyzullah Efendi II. Mengli Giray 1724 Bahçesaray 53/93b-1 El-Hacc Abdülhalim bin El-Hacc Abdülkerim III. Saadet Giray 1724 Bahçesaray 44/99b-1 Efendi Ebu Suud Efendi Kaplan Giray 1731 Bahçesaray 55/12a-1 Abdülgaffar bin Hasan Efendi I. Kaplan Giray 1732 ? 57/79b-2 Arif Mehmed bin Ahmed Efendi II. Fetih Giray 1736 Bahçesaray 60/54b-1 Eş-Şeyh Fetullah Efendi II. Mengli Giray 1737 Bahçesaray 62/83b-2 Ebu Suud Efendi II. Mengli Giray 1738 Bahçesaray 61/15b-2 İbrahim Efendi II. Selamet Giray 1743 Karasu 65/41a-2

107 Tablo 53. (devamı)

Miladi Adı Görev Yaptığı Han Görev Yeri Kayıt No Tarih Osman Efendi II. Selim Giray 1744 Karasu 66/53b-1 Abdülveli Efendi II. Selim Giray 1744 Bahçesaray 66/85b-1 Abdülveli Efendi II. Selim Giray 1744 Bahçesaray 66/70b-1 Abdülveli Efendi II. Selim Giray 1744 Bahçesaray 67/93a-1 Fethullah Efendi Arslan Giray 1750 Bahçesaray 72/81b-1

5.2. Darp, Cinayet ve Hırsızlık Davaları İncelediğimiz dönemde, Kırım’daki Müslüman ve zımmilere ait darb, yaralama, katl ve hırsızlık gibi çeşitli suçlara ilişkin davalara sıkça rastlanmıştır. Bu davalar Müslümanların kendi aralarında olduğu gibi Müslüman-Zımmi arasında da oluşmuştur. Etnik ve dini farklılıklara rağmen aynı şehirde ve kasabada iç içe yaşayan halk arasında iletişim sonucu kaçınılmaz olarak yaşanan pek çok olay dava konusu olmuştur. Kadıya intikal eden öldürme olaylarında, kadı tarafından bir nâib görevlendirilip, olay yeri inceleniyordu. Bilirkişilerce yapılan tahkikat sonucunda maktulün nasıl öldürüldüğü ayrıntılı biçimde rapor ediliyordu. Yapılan incelemeler tamamlandıktan sonra cesedin defn edilmesi için gerekli izin veriliyordu. Bahçesaray Avcıköy adlı karyeden bir kadın cesedi bulunması üzerine kadı tarafından keşif ve inceleme yapılması amacıyla bir nâib ile bilirkişi görevlendirilmiştir. Yapılan inceleme sonunda tutulan raporda kadının evinin mahzeninde başına darp edilerek öldürüldüğü anlaşılmıştır114. Yine bir başka cinayette, Bahçesaray’da Kuştaş adlı mahalde Nalçacı Ali adlı kişinin ölümüyle ilgili olarak Emin-i Sultani Behlüvan Ağa keşif yapması için görevlendirilmiştir. Cesedin şahitlerce de teşhis edilmesinin ardından maktulün nasıl öldürüldüğü bilir kişilerce tespit edilmiş, düzenlenen rapor sicile kaydedilmiştir. Bu işlemlerden sonra cesedin defni için gerekli izin verilmiştir115. Öldürülen kişinin yakınları tarafından açılan cinayet davalarında dem ü diyet bedeli ya da kısas uygulaması talep edilmiştir. Bazı davalar bizzat hanın katıldığı mahkemelerde görülüyordu. Hicri Zilkade 1129 (1717) tarihli bir davada, Karasu

114 KKS, 36/75a-4. 115 KKS, 47/69b-3.

108 şehrinden Hacı Bike adlı kadın, han huzurunda görülen davada, sekban odasında tutuklu olarak bulunan ve oğlunu öldüren kişinin cezalandırılmasını talep etmiştir. Dava sonucunda kısas kararı verilmiştir116. Bir başka cinayet davasında; öldürülen Ali Can Bayrakdar adlı kişinin yakınları tarafından açılan dava katilin kısas ile cezalandırılması ile sonuçlanmıştır. Ancak daha sonra kısastan vaz geçilerek taraflar 600 kuruş karşılığında anlaşmışlardır117. Kırım’a ticaret amacıyla gelen kişilerin öldürülmeleri çoğunlukla gasp amacıyla yapılmıştır. 1139 (1726) yılına ait bir davada, Anadolu’dan Bahçesaray’a ticaret amacıyla gelip, Hacı Mahmud Vakıf hanında katl edilen Süleyman Paşa adlı tâcir ile aslen Erzurum’dan olup ticaret amacıyla Bahçesaray’a gelen Ali Beşe adlı kişinin öldürülmeleri118 ve bunun gibi pek çok dava, Kırım’a gelen tüccarın can güvenliklerinin yeterince sağlanamadığını göstermektedir. Sicillerden çıkardığımız cinayet ile ilgili mahkemelere intikal eden bazı davaların dökümü aşağıdaki tabloda gösterilmektedir.

116 KKS, 44/94a-1. 117 KKS, 51/40a-1. 118KKS, 49/7b-1.; Bu tacir, Bahçesaray Kuba Camii yakınında yol ortasında bıçak ile yaralanarak öldürülmüştür. Kaymakam Abdülbaki Ağa’nın yaptığı araştırmada, kâtilin burada bulunan bir yeniçeri olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.

109 Tablo 54. Sicillerden Tespit Ettiğimiz Kırım’da Katl Davaları Kazalar 1674 1675 1688 1696 1697 1698 1699 1700 1701 1702 1703 1706 1716 1717 1718 1719 1726 1741 1744

M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z M/Z

Bahçesaray 3 / 1 4 1 2 2/1 1 1 5/ 4 11/2 8/3 5/1 3 2 4/2 2 3/1 4/1 3/

Karasu 1 2 2 1 1 1 3/1 3 5/2 3/1 2 5 3/3 3 2/1 3/2 3/1

Gözleve 1 3/2 2 3/1 1 2 1 2 1 1

Akmescid 1 1

Argın 1 1

Ribat 1 1

Şirin 1 1

TOPLAM 6 5 6 4 5 3 2 8 12 17 18 12 5 9 12 8 7 13 8

M: Müslüman Z: Zımmi

110 Tablo 54’de görüldüğü gibi cinayet ile ilgili davalar, 1701-1706 yılları arasında yoğunluk kazanmıştır. Bu dönemde Bahçesaray, Karasu ve Gözleve şehirlerinde asayişin bozuk olduğu anlaşılmaktadır. Cinayet davalarının dışında sirkat yani hırsızlık suçları da sicillere yansıyan diğer konuları oluşturmaktadır. Hırsızlık ile ilgili çeşitli mal mülk çalma, dükkan soyma gibi olaylar içinde en fazla görüleni at çalınmasıdır. Kırım Tatarları için çok değerli olan atların çalınıp üçüncü bir şahsa satıldığı görülmektedir. Mal sahipleri, çalınan hayvanlarını bir şekilde bularak, açtıkları davalarda bunları geri alabilmekteydiler. 1743 yılına ait bir davada, Nehr-i Alma kazasına bağlı Börlük karyesinden bir kişi, Cebecilerden Uzun Ali adlı kişinin 300 kuruş kıymetindeki atını çaldığını iddia etmektedir119. Hicri 1138 (1725) yılına ait bir diğer davada ise, bir Müslümana ait dükkan soyulup içinden, 391 akçe nakit para, 3 kalıp sabun, 4 taban inciri120 2 yelpaze tütün (duhan), olmak üzere toplam 420 akçelik mal çalınmıştır121. Hırsızlık suçunu işleyen kişinin yakalanması halinde ya da suçun sabit görülmesi halinde gerekli ceza uygulanırdı. Sicillerde, cezalar arasında sadece kürek çekme cezasına rastlanılmıştır. Hicri 1107 (1695) yılına ait bir kayıtta, Gözleve eminine yazılan bir han fermanı ile eminin elinde tutuklu bulunan kişinin kürek cezasına çarptırıldığı görülmektedir. Emin, bu ferman üzerine tutukluyu, cezasını çekmesi için Kefe’ye götürmüştür122. Darp olayı ile ilgili açılan davalardan birinde Gözleve halkından bir Müslüman, Dizdar Ahmed Ağa’nın kendisini dövmesi üzerine şikayette bulunmuş, dizdar ise savunmasında gerekçe olarak; Memleket ayanının bilgisi dahilinde Gözleve Akmonla kapısı Haric Hisar’daki çöplüğün kaldırılması için tüm halkın çalıştığı ancak bu kişinin bozahanede alem yaptığı (cemiyet ettiği) ve bu işten kaçtığı gerekçesiyle dövdüğünü söylemiştir123.

119 KKS, 64/58b-2. 120 Yetiştirilen bir incir çeşidi. 121 KKS, 54/39a-3. 122 KKS, 31/67b-2. 123 KKS, 31/17a-2.

111 5.3. Kayıp Mal Sahipliği ve Tamgalar Müslümanların birbirleriyle ya da Müslüman ile zımmi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklardan biri de kayıp bir malın sahipliği ile ilgilidir. Kendi mülkü iken bir şekilde kaybolan ya da çalınan büyükbaş hayvanları, sahiplerince bir vesile ile bulunmaktaydı. Bu durumda mal sahibi mahkemeye başvurarak kaybettiği hayvanın kendisine ait olduğunu, hem hayvana vurduğu damgayı tarif ederek hem de şahitlerin ifadeleri doğrultusunda ispatladıktan sonra geri alabilmekteydi. Sicillerde bu türden davalara çok sık rastlanılmakla birlikte, davalara konuları içinde en başta geleni, kayıp at olaylarıdır. Hicri 1110 (1698) yılındaki bir davada, Nogay Yedisan Kabilesi’nden Bahadır adlı bir kişi mahkemeye başvurarak bir zımminin elinde olan atın kendisine ait olduğunu iddia etmiş ve atını daha önce kaybettiğini ifade ederek geri almak istemiştir. Zımmi ise atı bir Abazadan satın aldığını söylese de şahitlerin de ifadesiyle atın Nogay’a verilmesine karar verilmiştir124. Bir başka davada; Dib Kerş kazasına bağlı Kabak adlı köyden bir Müslüman, Zaviye kazasına bağlı Temur Mirza karyesinden bir Nogayı dava ederek, kendisinin mülkü olduğunu iddia ettiği ve sağ yanında Lam Elif damgası olan kara aleşeyi (at) bir yıl önce kaybettiğini ve davalı Nogayın elinde bulduğunu söyleyerek atın kendisine verilmesini istemiştir. Şahitlerin de davacının ifadesini doğrulamasıyla mahkeme, atın Müslümana geri verilmesine karar vermiştir125. Kırım Tatarları arasında baytal, aleşe, beygir, kısrak vb. çeşitli isimlerle anılan atlar, göçebe bozkır hayatının vazgeçilmez bir parçasıdır126. Tatarlar arasında yaygın bir adet olan hayvanları damgalamanın önemi, bu tür davalarda kendisini bir kez daha göstermektedir. Bu şekilde kaybolan bir hayvan sahibince tanınabilmekteydi. Kırım Tatarları arasında yaygın bir adet olan damgalama, hayvanlar için yapıldığı gibi, mezar taşları üzerinde de kullanılmıştır127. Tatarların kullandığı damgalar ile ilgili yapılan araştırmalara katkısını olacağını düşündüğümüz ve sicillerden bu suretle çıkardığımız bazı damgalar şu şekilde kullanılmıştır. Tarak damgalı buzağı, Topak (Toyak) damgalı aleşe, kuş damgalı ciran kaşka aleşe, Türkmen damgalı at, çal at üzerine çekik damga,

124 KKS, 33/96b-1. 125 KKS, 33/98a-2. 126 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1989, s. 202. 127 Tatar Damgaları ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Osman Akçokraklı, Kırım Tatar Damgaları, (Haz. Ünver Sel), Ankara, Kırım Dergisi 1996; İsmail Otar, “Osman Akçokraklı’nın (Kırım Tatar Tamgaları)İsimli Kitabı Vesilesi İle Notlar” Emel, Sayı: 135, Mart-Nisan 1983, s. 181-204.

112 çek damgalı at, Argın damgalı kaşka doru aleşe, Barın damgalı çal aleşe ve Lam elif damgalı at. Görüldüğü gibi hayvanlar için kullanılan bu damgaların isimleri, Tarak, Topak, Çekik, Lamelif gibi çeşitli işaretler olduğu gibi boy isimleri de kullanılmıştır. Hicri 1148 (1735) yılına ait bir davada; Burulca kazasına bağlı Borkaya adlı karyeden bir Müslüman, Balta Çukrak karyesinden bir müslümana karşı şikâyetinde, Argın damgalı üç ayağı sekteli kaşka doru aleşesini bir yıl önce kaybettiğini ve bu kişinin elinde olduğunu iddia etmiştir128. Her kabile hayvanlarını damgalamak için, kendi boyuna ait işaretleri kullanıyordu. Burada geçen Argın aynı zamanda Kırım’daki bir kabilenin adıdır129. Hicri 1129 (1716) yılına ait bir davada ise Karasu şehrinde Çorum mahallesinden Mustafa bin Cumali adlı kişi, Şirin livasından Celatimur mirzayı dava ederek, kendisine ait olduğunu öne sürdüğü Barın130 damgalı çal aleşesini kaybettiğini ve davalı mirzanın elinde bulduğunu iddia etmiştir. Şahitlerin ifadeleri doğrultusunda aleşe (at), Mustafa bin Cumali’ye iade edilmiştir131.

128 KKS, 58/28b-1. 129 Kırım’daki Karaçi beyleri (Şirin, Barın, Argın, Mangıt ve Kıpçak) için bkz. Halil İnalcık, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel, Sayı: 135, (Mart-Nisan 1983), s. 51-73. 130 Barın, Kırım Hanlığı’ndaki feodal kabilelerdendir. 131 KKS, 47/61a-2.

113 B) Şehir Hayatı Osmanlı kentleri ile ilgili özellikler zamana göre farklılıklar göstermekle birlikte, XVI. ve XVII. yüzyıllarda, kent ya da kasaba özelliğine sahip yerlerin, idari düzeyde bir sancakbeyi ya da en azından bir kadının bulunduğu, pazar etkinliklerinin çeşitli vergilerle kanıtlandığı ve nüfusunun önemli bir kesiminin tarım dışı işlerde çalıştığı yerleşim birimleri olarak tanımlanabilmesi mümkündür132. Osmanlı şehirlerinin fiziki unsurları içinde, camiler, kaleler, çarşı ve mahalleler yer alırdı. Ayrıca, bedestenler (kapalı çarşı) ve kervansaraylar şehirdeki ticari hayatın vazgeçilmez mekanlarıydı. Konut bölgeleri ise çeşitli mahallelere bölünmüştü. Hane sahipleri aynı zamanda avarız vergisi ile yükümlüydü133. Şehirlerdeki konut bölgelerinin düzenlenme şekli, mekânsal bir özellik olmanın yanında toplumsal ilişkiler açısından da bir gösterge niteliğindedir. XVI-XVIII. yüzyıllarda Osmanlı kentleri, şehir planlaması açısından modern bir görüntü çizmektedir. Hanlar, dükkanlar, kapalı ve açık çarşılar şehrin ticari merkezleri olmakla birlikte, evlerin bulunduğu bölgede bakkal, fırın gibi günlük ihtiyaç maddelerinin satıldığı dükkanlar vardı. Çarşı mahallesinde, farklı etnik ve dini gruplar bir arada çalışırken, hanelerin bulunduğu yerlerde, aynı etnik ve dini gruptan insanlar bir arada yaşamaktaydı134. Kırım’daki şehirler, Osmanlı yapısının özelliklerini yansıtıyordu. Buradaki şehirlerin fiziki planı ve toplumsal yaşamı incelendiğinde bu durum açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Şehirdeki çarşı ve pazar etkinlikleri, ilgili vergilerin varlığı ile kanıtlanabilir. Çarşı ve pazar esnafını denetleyen ve iltizam usulü ile bu görevi alan muhtesiplerin, ödedikleri iltizam bedeli, aynı zamanda şehrin ekonomik büyüklüğünü de göstermektedir. İncelediğimiz döneme ait sicillerde; Bahçesaray, Karasu, Gözleve ve Akmescid şehirlerine ait çeşitli bilgiler ışığında, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’da şehir hayatını tanımaya çalıştık.

132 Suraiya Faroqhi, Osmanlı’da Kentler ve Kentliler, İstanbul 1984, s. 12. 133 Suraiya Faroqhi, “Krizler ve Değişim”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, (Ed. Halil İnalcık, Donald Quataert), C: 2, 1600-1914, İstanbul 2004, s. 700-701. 134 Faroqhi, a.g.e., s. 703.

114 1. Bahçesaray Şehri I. Mengli Giray Han zamanında Çürüksu vadisi boyunca kurulup XVI. yüzyılda mamur bir şehir haline gelen Bahçesaray, Kırım Hanlığı’nın başkentidir135. Burada yer alan yapılardan en önemlisi hanlarının ikametgâhı olan Hansaray, Osmanlı saray ve konut mimarisinin değişik bir sentezi olarak ortaya çıkmaktadır136. Bu saraydan başka, Evliya Çelebi’ye göre, Vezir Sefer Gazi sarayı, Salacık’ta Mengli Giray Han Sarayı, Kaytas Ağa sarayı, Defterdar İslam Ağa sarayı, Şah Polat Ağa sarayı, Yalı ağası Ahmed Ağa sarayı, Emeldaş Ahmed Ağa ve Ebu Ahmed Ağa sarayları yer almaktadır137. 1578 yılında Polonya (Lehistan) elçisi olarak Kırım’a gönderilen Broniewski, Bahçesaray’ı taştan yapılmış Hansarayı ile bir camisi olan küçük bir şehir olarak tanımlamıştır. Hanlığın ilk başkenti olan Kırkyer’deki (Çufudkale) tüm teşkilat, Bahçesaray’ın kurulmasıyla buraya taşınmıştır138. Bahçesaray’da han ve emrindeki görevlilerin yanı sıra , kadı, bölükbaşı, subaşı, muhtesip gibi resmi memurlar görev yapıyordu. Şehrin çarşı mahallesinde birbirinden farklı etnik ve dini guruptan insanlar bir arada çalışırken, konutların bulunduğu mahallelerde aynı dini ve etnik grubu oluşturan insanlar bir mahallede toplanmıştı. Ermeni, Rum, Yahudi gibi Gayrimüslim mahallelerinden başka, Acem, Çingene (Kıbti), Rus ve Çerkes mahalleleri de vardı.

Tablo 55. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Bahçesaray Şehri’nin Mahalleleri

Sıra Mahalle Adı Tarih Kayıt No No

1 Ermeniler (Ermeniyân) Mahallesi 1674 20/65a-2

2 Rumiyân (Rumlar) Mahallesi 1667 11/42b-2

3 Aşağı Kuba Mahallesi 1675 21/28b-2

4 Tatlı Kuba Mahallesi 1675 21/32b-6

5 Salacık Mahallesi 1675 21/38b-3

135 Zafer Karatay, “Bahçesaray”, DİA, C:IV, s. 482. 136 Hansaray ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Nicole Kançal- Ferrari , Kırım’dan Kalan Miras Hansaray, İstanbul 2005, s. 268. 137 Evliya Çelebi, C: VII, s. 231. 138 Nurettin Ağat, “Kırım Şehirleri 4, Bahçesaray”, Emel, Sayı: 43, s. 20.

115 Tablo 55. (devamı)

Sıra Mahalle Adı Tarih Kayıt No No

6 Çingeneler (Kıptiyân) Mahallesi 1675 21/58a-4

7 Rus Mahallesi139 1675 21/97b-1

8 Şehre Küstü Mahallesi 1677 22/6a-2

9 Kuba Mahallesi 1677 22/6a-2

10 Hamam-ı Kebir Mahallesi 1677 22/43b-3

11 Şah Polat Ağa Mahallesi 1677 22/48a-2

12 Sohrab Efendi Mahallesi 1677 22/68b-1

13 Arslan Ağa Camii Mahallesi 1677 22/93b-3

14 Saatçı Mahallesi 1679 23a/8b-1

15 Kara Mehmed Mahallesi 1681 23b/34a-2

16 Mehmed Şah Mahallesi 1681 23b/44a-4

17 El-Hacc Ali Mescidi Mahallesi 1681 23b/53b-3

18 Boğdan Mahallesi 1681 23b/63b-4

19 Bekir Çelebi Mahallesi 1681 23b/65a-5

20 Babakurt Mahallesi (Salacık’ta) 1681 23b/65b-4

21 Kaytas Ağa Mahallesi 1681 23b/75b-4

22 Emir Celal Mescidi Mahallesi 1681 23b/90a-2

23 El-Hacc Mustafa Efendi Mahallesi 1681 23b/91b-2

24 Emir Kayaoğlu Mehmed Çelebi Mahallesi 1681 23b/93a-1

25 Beğ Mirza Ağa Mahallesi (Kaçi’de) 1678 24/35b-1

26 Kale (Çufud Kale) Mahallesi 1678 24/42b-1

27 Darağaç Mahallesi 1678 24/93a-2

28 Peçenlik Mahallesi 1699 34/62b-1

29 Ahmed Ağa Mahallesi 1699 34/79a-1

30 Sulu Kuba Mahallesi 1699 34/93a-1

31 Hızır Ağa Camii Mahallesi 1713 45/47b-2

139 Rus mahallesi ile ilgili dava ve kayıtlar incelendiğinde burada ağırlıklı olarak Müslümanlar yaşadığı anlaşılıyor.

116 Tablo 55. (devamı)

Sıra Mahalle Adı Tarih Kayıt No No

32 El-Hacc Hasan Mahallesi 1713 45/56a-1

33 İslam Ağa Camii Mahallesi 1714 46/45b-2

34 Güney Efendi Mescidi Mahallesi 1714 46/113a-1

35 Terzi Cantimur Mescidi Mahallesi 1714 46/120b-2

36 Osman Ağa Mescidi Mahallesi (Çarşıbaşı’nda ) 1724 52/6b-2

37 Asma Kuyu Mahallesi (Salacık140’ta) 1724 52/15a-3

38 Orta Camii Mahallesi 1674 15/84b-3

39 Katip Efendi Mahallesi 1667 11/36b/3

40 Hanbarcı Sefer Mahallesi 1667 11/68a-2

41 Çerkes Mahallesi 1677 11/72a-2

42 El-Hacc Bekir Mahallesi 1677 11/78b-2

43 Hacı Gazi Mahallesi 1669 14/16a-3

44 Zaviye Mahallesi 1669 14/110b-4

45 Tarhanlar Mahallesi 1666 10/76b-2

46 Selim Giray Sultan Mescidi Mahallesi 1666 10/88b-2

47 Cuma Mescidi Mahallesi (Salacık’ta) 1674 15/19a-2

48 Hacı AğaMahallesi (Salacık’ta) 1674 15/29b-2

49 Kuşçu Mahallesi 1671 16/69a-2

50 Kapı Önü Mahallesi 1671 16/74a-1

51 El- Hacc Temer Mahallesi 1671 16/88b-1

52 Selim Çelebi Mahallesi (Bulganak’ta) 1673 17/77b-2

53 Cemşid Efendi Mahallesi 1672 18/72a-1

54 Bahadır Ağa Mahallesi 1672 19/50a-1

55 Murtaza Ali Efendi Mahallesi (Salacık’ta) 1672 19/47b-2

56 Debbağlar Mahallesi 1674 20/17b-3

57 Hasan Efendi Mahallesi 1674 20/50b-4

140 Salacak şeklinde de okunmaktadır.

117 Tablo 55. (devamı)

Sıra Mahalle Adı Tarih Kayıt No No

58 Hafızoğlu Mahallesi 1689 29/24b-2

59 Kıpçak Hacı Mehmed Mahallesi 1688 28/110a-1

60 Han Camii Mahallesi 1685 27/69a-1

61 Camii-i Şerif Mahallesi 1656 3b/52a-1

62 Cami-i Kebir Mahallesi 1656 3b/53a-2

63 Saksağan Mahallesi 1741 64/4a-1

64 Ahmed Ağa Mahallesi 1689 29/74b-2

65 Orta Camii Mahallesi 1674 15/84b-3

66 Hüseyin Bölükbaşı Mahallesi 1701 36/2a-1

67 Terzi Ali Mescidi Mahallesi 1701 36/2a-3

68 Sefer Gazi Ağa Mescidi Mahallesi 1688 28/29a-2

69 Hafız Esad Mahallesi 1700 35/58b-1

70 Akşeyh Mahallesi 1701 36/46a-6

71 Ömer Şah Efendi Mescidi Mahallesi 1700 35/51a-2

72 Kadı Mahallesi 1701 36/65b-7

73 El-Hacc Yusuf Mescidi Mahallesi 1701 36/83b-5

74 El-Hacc Vehhab Efendi Mahallesi 1701 36/97b-1

75 Mescid-i Cedid Mahallesi 1704 38/43a-4

76 Sübhan El-Hacc Mehmed Mescidi Mahallesi 1701 36/66b-6

77 Akkaş Mahallesi 1703 37/30b-1

78 Yahudi Kalesi (Çufud Kale) 1669 14/24b-2

79 Monla Mustafa Paşa Camii Mahallesi 1744 68/48a-1

80 Arif Mehmed Efendi Mahallesi (Salacık’ta) 1726 54/71a-1

81 Derviş Mehmed Efendi Mahallesi 1726 54/84b-3

82 Aşlık Pazarı Mahallesi 1726 54/84b-4

83 Akçukrak Mahallesi 1726 53/49a-3

84 Tabancacı Ahmed Mahallesi 1735 58/67a-1

118 Tablo 55. (devamı)

Sıra Mahalle Adı Tarih Kayıt No No

85 Hacı Gök Mescidi Mahallesi 1735 58/80a-2

86 Âbid Efendi Mahallesi 1748 71/8b-2

87 Büyük Medrese Mahallesi ( Salacık’ta) 1731 55/31a-3

88 Büyük Akkaş Mahallesi 1731 55/33a-1

89 Derviş Ağa Mescidi Mahallesi 1731 55/64a-3

90 İsmihan Kadın Mahallesi 1731 55/77b-2

91 Mengli Giray Han Medresesi Mahallesi (Salacık’ta) 1648 3a/75b-1

92 Kerime Bike Mahallesi (Salacık’ta) 1726 54/55a-1

Osmanlı şehirlerinde mahalle temel yönetim birimi olarak değerlendirilmektedir. Vergi yükümlüsü halk, tahrir defterlerleri ile diğer kayıtlara ismen yazılmış ve oturdukları binaların hangi mahalle sınırı içinde bulunduğu belirlenmiştir141. Kırım şehirlerindeki mahallelerde halk bir bütün olarak değerlendiriliyordu. Mahalleler etnik ve dini unsurlar dikkate alınarak oluşturulmuştur. Ermeniler, Yahudiler ve Müslümanlara ait mahalleler, etnik olarak da Rum mahallesi, Ermeni mahallesi, Acem mahallesi, Çingene (Kıpti) mahallesi şeklinde isimlendiriliyordu. Kırım’daki mahallelere baktığımızda, hemen hemen hepsinin vakıf mahalleleri olduğu anlaşılmaktadır. Müslümanlara ait mahallelerin isimleri genel olarak orada bulunan cami, mescit ve medrese gibi kurumların adları ile özdeşleşmiştir. Hepsi vakıf kurumu olan bu müesseseler, mahalle halkının ortak malı olarak değerlendiriliyor, halkın ihtiyaçları yine bu vakıflar sayesinde karşılanıyordu. Vergi ve diğer yükümlülüklerde de ortak hareket edildiği görülmektedir. Mahallelerde yer alan haneler aynı zamanda vergi ve çeşitli yükümlülüklerin belirleyici unsuru olarak esas kabul ediliyordu. Halktan alınacak vergiler, mahallelerdeki hane sayısı dikkate alınarak tespit ediliyordu. Toplanması gereken miktar hane oranında mahallelere bölüştürülüyordu.

141 Ali Murat Yel, “Mahalle”, DİA, C:XXVII, s. 325.

119 Sicillerden tespit ettiğimiz Bahçesaray şehrine ait mahalleler incelendiğinde, doksan iki mahalle olduğu görülmektedir. Burada çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu halk ile birlikte, Rum, Ermeni, Acem ve Kıbtilerin (Çingene) yaşadığı anlaşılmaktadır. Bahçesaray, mahalle sayısı itibariyle diğer şehirlerle karşılaştırıldığında ilk sırada gelmektedir.

Tablo 56. 1139 (1726)Yılında Bahçeseray Mahallelerinden Acem Seferi İçin Toplanan Para

Sıra Toplanan Miktar Mahalle Adı Kayıt No No guruş (g) akçe (a) 1 Osman Ağa Mescidi Mahallesi 26 g. 66 a. 53/48a-1

2 Mealiş Ağa Mescidi Mahallesi 27 g. 53/49a-7

3 El- Hacc Yusuf Mescidi Mahallesi 36 g. 66 a. 53/49a-8

4 Hâfız Esad Mahallesi 6.066 a. 53/49b-1

5 El-Hacc Hasan Mescidi Mahallesi 53 g. 66 a. 53/49b-2

6 El-Hacc Mehmed Mescidi Mahallesi 50 g. 53/49a-3

7 Akçokrak Mahallesi 36 g. 66 a. 53/49a-4

8 El- Hacc Hüseyin Camii Mahallesi 93 g. 33 a. 53/49a-5

Vergiler ve diğer yükümlülükler mahalledeki hane sayısına göre belirlendiğine göre, yukarıdaki sekiz mahalle içinde El- Hacc Hüseyin Camii Mahallesi’nin en çok haneye sahip olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır142. Kırım’daki şehirlerde her mahallede bulunan ibadethanelerin yanı sıra (cami, mescid, kilise), eğitim kurumları (mektep ve medreseler), çeşmeler, han, hamam, imaret, çarşı ve dükkânlar gibi ortak olarak bulunan yapılar yer almaktadır.

1.1. İbadethaneler Kırım Hanlığı’nın merkezi Bahçesaray’da, XVII. yüzyılda bu bölgeyi gezen Evliya Çelebi’ye göre yirmi dört adet cami vardır. Çelebi, Sahib Giray Han Cami ve

142 Kayıtlarda Acem seferi için toplanacak para konusunda diğer mahallelere ait bilgiler olmadığından değerlendirmemizi bu 8 mahalle için yapıyoruz.

120 çarşı içindeki Kuba Camiinden ayrıntılı bahsetmektedir143. Sicillerden elde ettiğimiz bilgilere göre XVII. ve XVIII. yüzyıllarda, Bahçesaray’daki cami ve mescidler tablo 57’de sunulmaktadır. Buna göre otuz dokuz cami ve mescid yer almaktadır. Bu sayı şüphesiz eksik olabilir. Ancak XVII. yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi’nin tespit ettiği sayıdan fazla olması doğaldır. İslami şehirlerin en temel görüntüsü olan ibadethaneler, toplumun dini ve eğitim ihtiyacının karşılandığı yerlerdir. Bu sebeple nüfus ile yakından ilişkilidir. Bu dönemde Bahçesaray’daki cami ve mescid sayısındaki artış, demografik yapıda Müslümanların lehine bir gelişmeyi de yansıtmaktadır.

Tablo 57. Bahçesaray’daki Camii Ve Mescidler

Sıra Adı Tarih Kayıt No No 1 Kuba Camii 1660 8/109a-1 2 Salacık Mengli Giray Camii144 1666 13/4a-1 3 Acem Mahallesi Mescidi 1698 33/7a-1 4 Cami-i Kebir 1700 35/28b-2 5 Şah Polat Ağa Camii 1700 35/56b-3 6 Arslan Ağa Camii 1701 36/1a-1 7 Sohrab Efendi Camii 1701 36/1b-1 8 El Hacc Hüseyin Bölükbaşı Mescidi 1701 36/2a-1 9 Terzi Ali Mescidi 1701 36/2a-3 10 Kaytas Ağa Mescidi 1701 36/2a-4 11 Hacı Hasan Mescidi 1701 36/2a-5 12 Sefer Gazi Efendi Mescidi 1701 36/2b-1 13 Sefer Gazi’nin Şehre Küstü Mah. Mescidi 1701 36/2b-2 14 El- Hacc Abdülbaki Mescidi 1701 36/3a-1 15 Orta Camii 1701 36/3b-1 16 Hacı Gazi Mescidi 1701 36/3b-2 17 Babakurt Mescidi 1701 36/3b-3 18 Murad Mescidi 1737 59/1b-3 19 Mealiş Ağa Mescidi 1701 36/3b-4 20 Selim Giray Han Mescidi 1701 36/3b-5

143 Evliya Çelebi, C: VII, s. 231, 144 Kırım Hanı, I. Mengli Giray tarafından yaptırılan bu Camii Bahçesaray’daki en eski camilerden biridir.

121 Tablo 57. (devamı)

Sıra Adı Tarih Kayıt No No 21 Cemşid Efendi Mescidi 1701 36/4a-1 22 Sulu Kuba Mescidi 1701 36/4a-2 23 El-Hacc Yusuf Mescidi 1701 36/4b-1 24 Nakkaşzade Ahmed Ağa Mescidi 1701 36/1b-5 25 Debbağ El Hacc Şah Gazi Ağa Mescidi 1701 36/15a-2 26 Şehre Küstü Sefer Gazi Efendi Mescidi 1706 40/19a-1 27 Cami-i Kebir (Salacık’ta) 1706 40/19a-3 28 Çobar (çevbar) El-Hacc Mehmed Mescidi 1706 40/20b-1 29 El-Hacc Hüseyin kızı İsmihan Mescidi 1706 40/20b-2 30 Köse Abdülcemil Efendi Mescidi 1706 40/21a-1 31 Nakkaş El-Hacc Abdülbaki Mescidi 1706 40/21a-3 32 Han Camii 1676 23b/103b-6 33 Abdülgaffar Mescidi (Salacık) 1676 23b/104b-8 34 Defterdar Mescidi (Çerkez Mahallesi’nde) 1676 23b/125b-6 35 Cami-i Şerif145 1718 48/118a-1 36 Cami-i Cedid 1720 49/11b-1 37 Debbağzade Mahallesi Camii 1722 51/55b-2 38 El-Hacc Mehmed Camii 1742 64/64a-3 39 Bayram Gazi Ağa Mescidi 1693 30/12a-1

Tablo 58. Bahçesaray’daki Medrese Ve Mektepler

Sıra Adı Tarih Kayıt No No 1 Arslan Ağa Mektebi 1685 36/1b-1

2 Hacı Gazi Mektebi 1685 36/2a-5

3 Mehmed Giray Mektebi 1685 36/8a-1

4 El-Hacc Mahmud Bey Mektebi 1685 36/15a-1

5 Debbağ El-Hacc Şah Gazi Ağa Mektebi 1685 36/15a-2

6 Mengli Giray Han Medresesi (Salacak’ta) 1704 38/29a-4

7 Murtaza Ali Efendi Medresesi (Salacık’ta) 1713 44/50a-1

8 İsmihan Biyem Mektebi 1675 21/12a-1

9 Sohrab Efendi Sıbyan Mektebi 1715 48/22a-3

145 Bahçesaray’da Ulu Biyem Sultan tarafından inşa ve vakf edilmiştir.

122

Tablo 58. (devamı)

Sıra Adı Tarih Kayıt No No 10 Mübarek Sultan Bike Medresesi 1722 51/13a-2

11 Ahmed Ağa Medresesi 1722 51/24a-1

12 El-Hacc Süleyman Mektebi 1726 54/1a-1

13 Ermeni Sıbyan Mektebi 1703 37/57a-2

14 Kale Yahudileri Sıbyan Mektebi 1735 58/48a-3

15 Orta Medrese 1748 71/8b-1

16 Arslan Giray Medresesi 1748 71/87b-1

17 Mehmed Giray bin Selamet Giray Mektebi 1731 55/6a-1

18 Yukarı Medrese 1679 23a/15a-1

Evliya Çelebi, Bahçesaray’daki medrese ve mekteplerden bahsederken, Salacık’taki Sahib Giray Han Medresesini anlatmaktadır. Bununla birlikte küçük çocukların eğitim ve öğretiminin yapıldığı on yedi adet sıbyan mektebinin olduğunu söylemektedir146. Sicillerden tespit ettiğimiz yedi adet medrese ve on bir adet sıbyan mektebi yukarıdaki tablo 58’de sunulmaktadır. Bunlar arasında ayrıca Yahudi ve Ermenilere ait sıbyan mektepleri de bulunmaktadır.

1.2. Kütüphane ve Kitaplar Kırım tahtına üç kez çıkan Hacı Selim Giray Han zamanında birçok alanda önemli işler gerçekleştirilmiştir. Onun eğitim kültür alanında yaptığı en önemli işlerden biri de Bahçesaray’daki Hansaray’a zengin bir kütüphane kazandırmasıdır. Bu kütüphane zaman zaman denetlenerek, kitapların korunmasına çalışılmıştır. I. Selim Giray Han zamanında çıkarılan bir fermanla kütüphanenin teftiş edilmesi istenmiştir. Hicri 1104 (1692) yılında saray kütüphanesinin denetimi yapılmıştır.

146 Evliya Çelebi, C: VII, s. 231.

123

Tablo 59. Hicri 1103- 1104 (1691-1992)Tarihinde Kütüphanede Bulunan Kitaplar147

Sıra Kitap Adı Sayfa ve Cilt No 1 Kitab-ı Beyan-ı Eslafi’l- Eimme 307 sayfa 2 Kitab-ı minel- Hadis 114 sayfa 3 Kitab-ı Musaffa Şerhü’l-Manzume ? 4 Bedayi‘ 2 cilt 5 Tatar Han 1. cilt 389 sayfa 6 İzahü’l-Kavaid ? 7 Camiiü’s- Suggar 1 cilt 8 Kitab-ı mine’l- Fıkıh ? 9 Kifaye-yi Şerh-i Hidâye 139 sayfa 10 Tatar Han 2. cilt 327 sayfa 11 Tefsir-i Kadı 2. cilt ? 12 Kadıhan mine’l- İkrar 2. cilt 184 sayfa 13 Kitab-ı Hidaye 1. cilt ? 14 Şerh-i İsbat 1 cilt 15 Şerh-i Musabih 2 cilt 16 Tefsir-i Ebu Suud 2 cilt 17 Şeyhzade 1. cilt 1 cilt 18 Şeyhzade 5. cilt 1 cilt 19 Bedayi‘ 3 cilt 20 Tatar Han 3 cilt 21 Camii-i Ahkam Es-Suggar 1 cilt 22 Kitab-ı Hidaye fi Şerh-i Bidâye 1 cilt 23 Haşiye-i Mutavil-i Es-Seyyid-i Şerif 1 cilt

Kütüphanedeki kitaplardan ödünç kitap almak mümkündü. Zaman zaman yapılan denetimler sırasında bazı kitapların müderrislerin ya da kadıların elinde olduğu ortaya çıkmıştır. Hicri 1140 ve 1144 tarihlerinde yapılan sayım neticesinde ödünç verilen kitaplar ve kimlere verildiği ortaya çıkarılmıştır. Buna göre, tablo 60’da ödünç verilen kitaplar yer almaktadır.

147 KKS, 29/18b-1; 29/24a-1.

124

Tablo 60. 1727 ve 1731 Yıllarında Kütüphane’den Ödünç Verilen Kitaplar148

Sıra Kitap Adı Cilt Ödünç Alan No 1 Tefsir-i Keşşaf 1 Es-Seyyid Hamid Efendi El-Müderris 2 Tefsir-i Kadı 1 Es-Seyyid Hamid Efendi El-Müderris 3 Şeyhzade …? 1 Es-Seyyid Hamid Efendi El-Müderris 4 Meziyet-i Misafir 1 Hızır Efendi 5 Tefsir-i Ebu Suud 1. cilt 1. Müderris Hüseyin Efendi 6 Tefsir-i Kebir 1 Müderris Hüseyin Efendi 7 Hayat-ı Hayvan-ı Kesira 1 Müderris Hüseyin Efendi 8 Ebu Davud Şerhi 2 El-Hacc Abdülhalim 9 Tefsir-i Kadı Min Suret-i Kef ila 1 Müderris Mehmed Efendi Ahire (Murad Giray Han Vakfı ) 10 Tefsir-i Ebu Suud 1. cilt 1 Arif Mehmed Efendi 11 Beyanü’l- İcma 1 Es-Seyyid Ebu Suud Efendi 12 Şerh 1 Es-Seyyid Ebu Suud Efendi 13 Tefsir-i Ebu Suud 2. cilt 1 Seyyid Efendi 14 Mezadirü’l- Usul? 1 Seyyid Efendi 15 Sud..? Şerif Haşiyesi 1 Kaçili Mehmed Kul Efendi 16 Sure-yi Kehf’den Tefsir-i Kebir 1 Es-Seyyid Mehmed Efendi 17 Şerh-i Mevakıf 1 Es- Seyyid Yahya Efendi 18 Tefsir-i Küşad 1 Müderris Es-Seyyid Hamid Efendi 19 Tefsir-i Kadı 1 Müderris Es-Seyyid Hamid Efendi 20 Şeyhzade 1 Müderris Es-Seyyid Hamid Efendi 21 Hadis-i Şarik 1 Müfti Hızır Efendi 22 Tefsir-i Kebir 1. cilt 1 Müderris Hüseyin Efendi 23 Hayat-ı Hayvan-ı Kübra 1 Müderris Hüseyin Efendi

148 KKS, 54/7a-1; 55/4a-1.

125

Tablo 60. (devamı)

Sıra Kitap Adı Cilt Ödünç Alan No 24 Tefsir-i Ebu Suud 2 El- Hac Abdülhalim Efendi 25 Tefsir-i Kadı Min Sure-i Nahl 1 Müderris Mehmed Efendi 26 Tefsir-i Ebu Suud 1. cilt 1 Arif Mehmed Efendi 27 Sadr-ı Şeria Haşiyesi 1 Kaçili Mehmed Kul Efendi 28 Beyan-ı İcma 1 Kazasker Ebu Suud Efendi 29 Tefsir-i Ebu Suud 2. cilt 1 Seyyid Abdülhalim Efendi 30 Envarü’l- Usul 1 Seyyid Abdülhalim Efendi

Bu tablodan anlaşılacağı üzere kütüphaneden ödünç kitap alanlar daha çok ulema kesimiydi. Mahkemelerde ihtiyaç duyulan şer’i hukuk kurallarını içeren kitapların, kadılara teslim edildiği görülmektedir. Tablo 61’de Bahçesaray mahkemesine gelen kitapların listesi sunulmaktadır. Tablo 61. Hicri 1135 yılında Mahkemeye Saray Kütüphanesinden Gelen Kitapların Listesi149 Sıra Kitap Adı Tarih No 1 Tefsir-i Ebu Suud 2 cilt 2 Tefsir-i Kadı 1 cilt 3 Fethü’l- Bari Şerhü’l-Buhari 1 cilt 4 Nevadirü’l – Usul 1 cilt 5 Manzume-i Şer-i Mustafa 1 cilt 6 Fetva-yı Semerkandî 1 cilt 7 Şerhü’l- Mevakıf 1 cilt 8 Kitab-ı Şarikü’l- Envar ? 9 Metin-i Mecmua el- Bahreyn ? 10 Kitabü’t-Tasavvurat ? 11 Fıkıh Kitabı 1 cilt 12 Muhtarü’s- Sahaf ?

149 KKS, 51/2b-1- 5a-1.

126

Tablo 61 (devamı)

Sıra Kitap Adı Tarih No 13 Diğer Şerhü’l- Mevakıf 1 cilt 14 Vak’aü’d- Defter ? 15 İnayet 1. cilt 1 cilt 16 Tatar Han 1. ve 5. ciltler 2 cilt 17 Bedayi 2. cilt 1 cilt 18 İhtilafat-ı Eimme 1 cilt 19 Şerh –i Manzume 1 cilt

Kitap çeşitleri incelendiğinde dini ilimlere ait tefsir, hadis fıkıh türü kitapların çoğunlukta olduğu görülmektedir. Kırım’da medreselerde müderrisler tarafından verilen eğitimde, Hanefi mezhebine ait kitapların okutulduğu anlaşılmaktadır. Kitaplar arasında dini ilimlerin yanı sıra, fen ve sosyal bilimlere ait az sayıda eser de yer almaktadır. Bunlardan Tatar Han adlı kitabın 5 cildinden söz edilmiştir.

1.3. Çeşmeler Çeşmeler, bölge halkının su ihtiyacını karşılamak üzere hizmet veren toplumun ortak malı sayılan yapılardır. Bu çeşmelerden yararlanan halk kendi özel ihtiyaçlarını karşılayamazdı. Bu hayır kurumlarından sulama amaçlı yararlanılması yasaktı. Ancak vakıf mütevellisinin izni olursa bundan yararlanmak mümkün olabiliyordu150. Bahçesaray’da bulunan çeşmeler hakkında bilgiler veren Evliya Çelebi, burada kırk yedi yerde sebilhane olduğundan bahsetmektedir. İslam Giray Han sebili, Sefer Gazi Ağa sebili, Tat Ağası Tanburi Ramazan Ağa sebili ve Alemşah sebilinden isim olarak söz etmektedir151. Sicillerden elde ettiğimiz bilgilere göre Bahçesaray’daki vakıf çeşmeleri tablo halinde sunulmuştur.

150 KKS, 21/47b-1 151 Evliya Çelebi, C:VII, s. 231.

127

Tablo 62. Bahçesaray’da Vakıf Çeşmeleri

Sıra Kayıt Bulunduğu Yer No No

1 Salacık’ta Abdülgaffar Efendi Camii-i şerifi yakınındaki çeşme 10/52a-2152 2 Müftü Mehmed Efendi evi yakınındaki çeşme 10/52a-2 3 Piyale Bey Efendi evi yakınındaki çeşme 10/52a-2 4 Çemşid Efendi mescidi yakınındaki çeşme 10/52a-2 5 Hacı Netiş evi yakınındaki çeşme 10/52a-2 6 Hacı Ömer evi yakınındaki çeşme 10/52a-2 7 Bahçesaray el -mahrusa çeşmesi 10/52a-2 8 Kuba mahallesinde Kürkçüler yakınındaki çeşme 10/52a-2 9 Kuba’da Camii-i Şerif yakınındaki çeşme 10/52a-2 10 Kuba’da Hacı Rüstem evi yakınında olan çeşme 10/52a-2 11 Zihni Efendi evinde olan ceşme 10/52a-2 12 Kuba’da Hacı Hasan mescidi yanında olan çeşme 10/52a-2 13 Merhum Mirza Bey Bey Ağa Sarayında olan çeşme 10/52a-2 14 Hamam yanında musalla yakınındaki çeşme 10/52a-2 15 Bahçesarayda namazgah çeşmesi 10/52a-2 16 Merhum Mirza Bey ağa sarayında nerd-banlı çeşme ….. 10/52a-2 17 Camii-i Şerif musluğu ve çeşmesi 10/52a-2 18 Merhum Hoca Efendi Dareyn çeşmesi 10/52a-2 19 Ana Biyem Sarayında olan çeşme-yi revan 10/52a-2 20 El-Hacc Kadir Ağa avlusundaki çeşme-yi revan 10/52a-2 21 İslam Ağa avlusundaki çeşme 10/52a-2 22 Salacık’ta Hacı Ahmed Ağa Çeşmesi 71/9b-3 23 Hoca Pir Hacı Çeşmeleri 31/4b-3 24 El-Hacc Osman Çeşmesi (Rus Mahallesinde ) 40/3a-1 25 Polat Ağa Çeşmesi (Haramiköy karyesinde) 48/37b-2 26 Ali Ağa Çeşmesi153 (Darağaç’ta Hüseyin Bölükbaşı Mahallesinde) 58/65a-5 27 Arslan Giray Çeşmesi (Şehre Küstü Mahallesinde) 71/8a-4 28 Selim Giray Han’ın 4 Çeşmesi 71/9b-1 29 Büyük ahmed Ağa’nın Vakıf Çeşmeleri 21/47b-1 30 Kaytas Ağa Çeşme Vakfı 11/42a-2

152 KKS, 10/52a-2 kayıdı altında 1057 hicri yılına ait Bahçesaray’daki 21 çeşmenin listesi çıkarılıp, tamir ve bakımı için bir vakıf kurulması kararlaştırılmıştır. 153 KKS, 58/65a-5; Ali Ağa öldükten sonra nakit parasını vakf ederek; 1147 yılı Cemaziyelevvel tarihli kayıtta eski çeşmelerin suyu için ve Darağaç semtinde Hüseyin Bölükbaşı mahallesinde kendisin yaptırıp vakf ettiği çeşmenin suyunu arttırmak ayrıca Bahçesaray çeşmelerin su ihtiyacını karşılamak amacıyla, 45 guruşa bir çıkrık satın alınmasını sağlamıştır.

128 Yaptırılan çeşmeler için kurulan vakıflar sayesinde, çeşmelerin tamir ve bakımına dair çeşitli ihtiyaçları karşılanmaktaydı. Ayrıca bu çeşme vakıflarının nakit gelirleri, bölge halkına krediler verilerek işletilmekteydi154. 1131 senesi Muharrem ayının gurresinde (1718) Bahçesaray Çeşmelerinin vakıf akçesi hesabı, mütevellisi Mehmed Dede ile birlikte yapılmıştır. Buna göre, vakıf parasını kredi olarak alanlar tablo 63’te yer almaktadır. Tablo 63. 1718 yılında Bahçesaray Çeşmeleri Evkafından Borç Para Alanlar

Sıra Miktarı Vakıf Akçesini Alanlar Rehin ve Kefil No guruş (g) 1 Attar Sarkiz zımmi Topçuköy’deki bağı 230 g.

2 Mağdeli Derzi zımmi Balbek’teki bağı 100 g.

3 Hallac Kutlus Evi (Dâr) 30 g.

4 Mustafa Müezzin Evi (Dâr) 100 g.

5 Attar Abdüllatif El-Hacc Hamza 50 g.

6 El-Hacc Hamza Abdüllatif 35 g.

7 Kürkçü Sefer Evi (Dâr) 40 g.

8 Çörekçi Abdülkerim Bakırları 25 g.

9 Arabacı Zeynel Ali ----? 4 g.

10 Hacı Abdülbaki kardeşi Mehmed ----? 25 g.

11 İçelli155 El-Hacc Mustafa ----? 40 g.

12 Bıçakçı Yani Zımmi ----? 20 g.

13 Muhzır Hacı Timur ----? 10 g.

14 Pamukçu Lefter ----? 5 g.

15 Nazbigne adlı Nasrani ---? 17 g.

16 Taşçı oğlan Sefer zımmi 20 g.

17 Hasırcı zımmi İlya veled-i Anamış 29 g.

18 Konakçı zımmi Todor zımmi 30 g.

19 İslam ----? 12 g.

154 KKS, 71/9b-3; Salacık’taki Hacı Ahmed Ağa’nın Çeşme Evkafı 1165 tarihinde denetlenip sonuçta kredi olarak ihtiyaç sahiplerine verilen vakıf akçesinin toplam 1184 guruş 25 akçe olduğu kaydedilmiştir. 155 Buradaki İç eli, Kırım yarımadasındaki Tat eli bölgesi yerine kullanılmıştır.

129 Tablo 63 (devamı)

Miktarı Sıra Vakıf Akçesini Alanlar Rehin ve Kefil guruş No (g) 20 Feratoğlu Dellal ----? 6 g.

21 Mustafa Kethüda ----? 8 g.

22 Todor zımmi Dâr 30 g.

23 Yağlaz zımmi Zevcesi 20 g.

24 Lefter Çizmeci Zevcesi 15 g.

25 Kara zımmi Çörekçi Sefer 20 g.

26 Efendol Çizmeci zımmi Dâr rehin zevcesi kefil 25 g.

27 El-Hacc Abdülbaki oğlu ----? 5 g.

28 Abdülbaki ----? 6 g.

29 Mutaf zımmi ----? 20 g.

30 Abdülfettah kızı Ümmügülsüm ----? 6 g.

31 El-Hacc Recebin Zevcesi ----? 10 g.

32 İsak Yahudi ----? 65 g.

33 Monla Polat ----? 40 g.

34 Bayram Paşa oğlu Mustafa ----? 65 g.

35 Müezzine Hatun ----? 10 g.

36 İvaz Dellak ----? 3 g.

37 Akçukraklı Süleyman ----? 25 g.

38 Arabacı Bölükbaşı ----? 13 g.

39 Bakkal Hasan ---? 10 g.

40 Çizmeci Anton zımmi Dâr 30 g.

41 Tüfekçi ----? 5 g.

TOPLAM 1259 g.

Kırım’da diğer İslam devletlerinde olduğu gibi toplumsal ihtiyaçlar vakıflar aracılığı ile karşılanıyordu. Kurulan vakıflarla birçok kurum ve yapı uzun süre yaşatılıyor bununla birlikte ekonomik ve sosyal hayata da önemli ölçüde katkı sağlanıyordu. Bahçesaray’a ait tablo halinde incelediğimiz ibadethaneler, çeşmeler ve

130 eğitim kurumları vakıf teşkilatı içinde yer almakla birlikte bunların dışında kalan diğer vakıf kurumlarını da aşağıda tablo halinde sunduk. İncelediğimiz dönemde vakıflar ile ilgili konuları ayrı bir bölümde değerlendir156.

Tablo 64. Bahçesaray’daki Bazı Evkâf Kurumları

Sıra Vakfın Adı Tarih Kayıt No No

1 İslam Giray Han Türbe Evkafı 1700 35/57a-4

2 Kırım Giray Evkafı 1700 35/66b-3

3 El-Hacc Mahmud Bey Evkafı 1700 35/66b-5

4 Büyük Hamam 1703 37/52a-2

5 Mübarek Sultan Bike Evkafı 1703 37/62a-2

6 Sahib Giray Han Çifte Hamamı Evkafı 1711 44/39b-2

7 I. Selim Giray Han Evkafı 1688 28/144a-1

8 Osman Efendi Vakfı 1696 31/7a-3

9 Müderris Abdüllatif Efendi Evkafı 1715 48/116b-1

10 Kaymakam El-Hacc Abdülbaki Ağa Evkafı 1719 49/97b-1

11 Küçük Hamam Vakfı 1722 51/10b-4

12 Saadet Giray Han Köprü Vakfı 1722 51/13a-1

13 El-Hacc Abdullah Efendi Evkafı 1726 54/34a-3

14 Azimet Giray Sultan Evkafı 1735 58/71b-1

Sicillerden tespit ettiğimiz Bahçesaray’a ait han, kervansaray ve hamamlar, bulundukları yerleri ile birlikte aşağıdaki tablodadır.

156 Kırım’daki vakıflar ile ilgili bkz. Tez, “Vakıflar”.

131 Tablo 65. Bahçesaray’daki Han, Kervansaray ve Hamamlar

Sıra Adı Bulunduğu Yer Kayıt No No

1 Büyük Hamam (Hamam-ı Kebir)157 Cam-i Kebir Mahallesi 28/109a-2

2 Sefer Gazi Ağa Kervansarayı 158 ? 28/144a-1 3 Kapıcıbaşı Abdülveli Ağa Kervansarayı ? 64/63b-1 4 El- Hacc İbrahim Kervansarayı ? 64/52b-2 5 Usta Receb Hanı ? 18/16a-1 6 Arslan Ağa Hanı ? 18/15b-2

7 Neslihan Bike Kervansarayı ? 35/4a-3

8 Hacı Mehmed Hanı Kuba Mahallesi 32/15a-3

9 Ulaklı Medresesi Vakfı Kervansarayı ? 30/72a-1 10 Mengli Giray Han Kervansarayı ? 37/40b-2 11 Çifte Hamam ? 44/39b-2 12 El-Hacc Selim Giray Vakfı Kervansarayı ? 44/53a-2

13 Kervansaray Kasaphane karşısında 59/20a-2

14 Çukur Han Kuba Camii yakınında 49/97b-1

15 Küçük Hamam Cami-i Kebir yanında 51/10b-4

16 Ahmed Ağa Kervansarayı ? 48/6a-1

17 Aslıhan Kervansarayı159 Usta Receb Hanı yanında 48/6a-3

18 Katır hanı Aslıhan Kervansaray 48/6a-3

19 Mehmed Giray Han’ın Vakıf Hamamı ? 48/110b-2 20 Kaza Kervansarayı (Ulaklı medresesi vakfı ? 48/133a-1 Kervansarayı )

21 Hamam Bahçesaray Çarşıbaşı’nda 58/3b-4

22 Hacı Mahmud Vakıf Hanı ? 58/89b-2

157 Mehmed Giray Han tarafından yaptırılan bu hamam hayr-ı hanana vakf edilmiştir. 158 KKS, 28/144a-1; I. Selim Giray Han’ın 1099 yılında vakf ettiği Bahçesaraydaki bu kervansarayın, 50 bab hücresi ve 6 kapısı bulunmaktadır. Ayrıca kervansarayın dışında müştemilat olarak bir kahvehane de yer almaktadır. Evliya Çelebi’ye göre ise Sefer Gazi Ağa hanı, 167 adet tahtani ve fevkani kargir binadan oluşmaktaydı. Şehrin Bezzazistanı olarak hizmet veren bu handa; Rum, Arap ve Acem tacirler bulunuyordu. Seyahatname, s. 232. 159 KKS, 48/6a-3, Bahçesaray’da batısında Usta Receb Hanı, doğusu ve kuzeyi bir Habbaz dükkanı ile çevrili bu kervansaray içinde 4 dükkan ve bir katır hanı ile bir kahvehanesi bulunmaktadır.

132 Tablo 65 (devamı)

Sıra Adı Bulunduğu Yer Kayıt No No

23 Arabacı Hanı Soğan Pazarı/ Bahçesaray 52/25a-1

24 Hacı Derviş Mehmed Ağa Hamamı ? 56/2a-4

25 Yahya Efendi Hamamı Aşağı Kuba 56/2a-4

26 Kervansaray Bigaylı köprüsü yakınında 56/3a-1

27 Salacak Hamamı160 Salacık 3a/75b-1

28 İvaz Giray bin Mehmed Giray Hamamı ? 18/5a-1

29 Eski Hamam161 (Hamam-ı atik) Cami-i Kebir Mahallesi 20/77a-2

Tablo 65’de on sekiz han (kervansaray) ve on bir hamam yer almaktadır. Evliya Çelebi’ye göre Bahçesaray’da toplam dört hamam bulunuyordu. Bunlar; Mehmed Giray Han tarafından 1070 (1659) yılında yaptırılan hamam, 939 (1532) yılında Sahib Giray Han’ın yaptırdığı hamam, Tabahane hamamı ve kim tarafından yapıldığı bilinmeyen Çürük Hamamdır. Bunların dışında, üç aşevi (imarethane), yirmi altı adet dinlenme ve mesire yeri (teferrücgah) ile Sahib Giray Han Camii yanında bir iki odalı hastane (Bimaristan) yer almaktaydı162.

2. Karasu Şehri Kırım Hanlığı’na bağlı şehirlerden biri olan Karasu, kalgay sultanın idaresindeydi. Aynı zamanda şirin beylerinin de merkezi olan bu şehir, XVI. yüzyılda büyük gelişme göstermiştir163. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda bu gelişmesini sürdüren Karasu, Kırım’ın en önemli ticaret merkezlerinden biri haline gelmiştir164. XVII. yüzyıl ortalarında bölgeyi gezen Evliya Çelebi’ye göre; 300 akçelik payesiyle bir kadı ve on iki nahiyeye bakan naiplerin görev yaptığı Karasu, müfü,

160 KKS, 3a/75b-1; Salacık’ta Mengli Giray Han Medresesi Mahallesi’nde yer alan bu hamam eski bir yapı olup, tamiri mümkün olmadığından 1047 yılında yıkılıp yeniden yaptırılmıştır. Hicri 1059 yılında hamamın kazanında meydana gelen arıza nedeniyle 124 kuruş sarfedilmiştir. 161 Bu hamam, Sahib Giray Han tarafından yaptırılıp Bahçesaray Camii-i Kebir evkafına vakf edilmiştir. 162 Evliya Çelebi, C: VII, s. 233-234. 163 Hakan Kırımlı, “Karasubazar”, DİA, C:XXIV, s. 472. 164 Bkz. Tez, “Ticaret Hayatı”

133 nakibüleşraf, Yeniçeri serdarı, muhtesib ve bacdar gibi diğer görevlilerin bulunduğu bir şehirdi. Karasu nehrinin iki yakası boyunca genişleyen bu şehir, cami, medrese ve kervansaraylarıyla oldukça gelişmişti. Şehirde 2000 Ermeni, 500 Rum ve 300 Yahudi yaşıyordu. Burada Müslümanlara ait 5502 hane yer alıyordu. Ayrıca yirmi sekiz cami, beş adet medrese, sekiz adet sıbyan mektebi ile sekiz kervansaray, dört hamam, 1140 dükkanın bulunduğu bezzazistan, ve meşhur bir köle pazarı vardı165. Karasu 1624-1675 yılları arasında dört kez Zaporoj kazaklarının istilasına maruz kalmıştır. 1736 yılında Rus işgali karşısında tahrip edilen ve büyük çapta zarar gören şehirler arasında Karasu da bulunuyordu. Bu dönemde, Karasu’da yaklaşık 1000 ev, otuz sekiz cami, iki kilise (Rum ve Ermeni kiliseleri) olduğu söylenmektedir166.

Tablo 66. XVII. ve XVIII. Yüzyıllardaki Karasu Şehri Mahalleleri

Sıra MAHALLE ADI Tarih Kayıt No No 1 Şor Camii Mahallesi 1683 25/115a-7 2 Ali Efendi Mahallesi 1683 25/116a-2 3 Receb Efendi Mahallesi 1683 25/116a-2 4 Sadık Efendi Mahallesi 1683 25/116b-7 5 Karaağaç Mahallesi 1683 25/118b-4 6 Çorum Mahallesi 1683 25/119a-7 7 Çeşme Mahallesi 1683 25/119b-3 8 Çingeneler (Kıptiyan) Mahallesi 1683 25/121b-1 9 Hacı Bünyad Mahallesi 1683 25/112a-5 10 Abdallar Mahallesi 1683 25/112a-4 11 At Pazarı Mahallesi 1683 25/110b-3 12 Acem Mahallesi 1683 25/108a-5 13 Cami-i Kebir Mahallesi 1683 25/105a-6 14 Kenise Mahallesi 1683 25/94b-5 15 Hacı Ali Bay Mahallesi 1683 25/93b-4 16 Seyyid Hasan Mahallesi 1683 25/81a-5 17 El- Hacc Kara Ali Mahallesi 1683 25/75b-2 18 El- Hacc Şaban Mahallesi 1683 25/71b-4 19 Şah Murad Efendi Mahallesi 1683 25/64a-5

165 Evliya Çelebi, C:VII, s. 246-247. 166 Hakan Kırımlı, a.g.m., s. 472.

134 Tablo 66 (devamı)

Sıra MAHALLE ADI Tarih Kayıt No No

20 El-Hacc Salih Mahallesi 1683 25/53a-2

21 Ak Toprak Mahallesi 1683 25/30a-5

22 Kurban Ali Efendi Mahallesi 1684 26/12b-5

23 Han Camii Mahallesi 1741 64/59a-3

24 Hacı Murad Mahallesi 1741 64/66a-5

25 Tahta Mescid Mahallesi 1741 65/10a-2

26 El- Hacc Aşir Mahallesi 1741 65/10a-3

27 Hacı Aslan Mahallesi 1741 65/14a-2

28 Kara Çura Mahallesi 1744 66/21a-1

29 Yelken Kayası Mahallesi 1744 66/25a-2

30 Bağçeiçi Mahallesi 1744 66/49b-1

31 Acı Çeşme Mahallesi 1744 66/52b-1

32 Rum Mahallesi 1688 28/110b-2

33 Toraman Ali Mahallesi 1684 26/12a-1

34 Gazi Naymani Mahallesi 1683 25/44a-1

35 Öşr Pazarı Mahallesi 1697 32/75a-4

36 Nogaylı Hacı Mahallesi 1684 26/35a-1

37 Kadriş Efendi Mahallesi 1703 37/42b-1

38 Ermeni Kenisesi Mahallesi 1711 44/70a-2

39 Abdullah Efendi Mahallesi 1744 68/51b-3

40 Çürüksu Mahallesi 1726 54/69b-2

41 Esengeldi Mahallesi 1715 48/134a-3

42 Receb Şeyh Mahallesi 1731 55/20a-3

Daha önce belirttiğimiz gibi, halkın yükümlülükleri mahalle halkına hane oranında paylaştırılıyordu. Hicri Cemaziyelaihir 1095 (1684) tarihinde Karasu’da tüfenk

135 ulufesi167 adıyla alınacak vergi mahallelere pay edilmiştir. 80 altın olarak belirlenen verginin yarısının Müslüman mahallelerce diğer yarısı 40 altının ise Ermeni ve Rum mahallelerince ödenmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre her tüfek için 40 altın alınacak ve Müslüman ve Gayrimüslim mahalleler için birer tüfek hesabı yapılmıştır. Tablo 68’de yer alan Müslüman mahalleleri arasında en yüksek pay Cami-i Kebir Mahallesi’nindir. Mahallelerin ödedikleri toplam verginin ödenmesi gereken 80 altının biraz üzerinde çıkması, hane sayısına göre Müslüman mahallelerin ödeyecekleri miktarın bölüştürülürken, çıkan küsuratların yuvarlanmasından kaynaklanmaktadır.

Tablo 67. 1095 (1684) yılında Karasu Mahallelerinden Alınan Tüfenk Akçesi 168

Sıra Miktar akçe (a) Mahalle Adı No hasene (h)

1 Cami-i Kebir 8 h.

2 El- Hacc Şaban 4 h.

3 Kıbtiyân 5 h. 40 a.

4 Eş-Şeyh Receb Efendi 4 h.

5 Şor 3 h. 20 a.

6 Ali Efendi 3 h.

7 Sadık Efendi 2 h. 100 a.

8 El- Hac Bünyad 2 h. 40 a.

9 Acem 2 h. 80 a.

10 Çorum 2 h. 80 a.

11 El- Hacc Aşir 160 a.

12 El- Hacc Ali Bay 80 a.

13 Rum ve Ermeniyân 40 h.

TOPLAM 80 h. 480 a.

Aynı tarihte padişah emri ile tüfek başına 10 altın olmak üzere, Müslümanlardan 10, Ermeni ve Rumlardan da 10’ar akçe alınmasına karar verilmiştir.

167 GH, s. 195. Tüfenkçi ulufesi adı altında halktan alınan bu vergi ilk defa II. Gazi Giray döneminde alınmaya başlanmıştır. 168 KKS, 25/5a-1.

136 Tablo 68. 1095 (1684) Tarihinde Karasu Mahallelerinden Alınan Tüfenk ve Taamiye169 Akçeleri170 Sıra Taamiyye Mahalle Adı Tüfek Akçesi No akçe (a)

1 Cami-i Kebir 240 a. 20 a.

2 El- Hacc Salih 170 a. 20 a.

3 El- Hacc Şaban 120 a. 10 a.

4 Eş-Şeyh Receb Efendi 120 a. 15 a.

5 Şor 95 a. 5 a.

6 Ali Efendi 95 a. 5 a.

7 Sadık Efendi 85 a. 5 a.

8 Çorum 85 a. 5 a.

9 El- Hac Bünyad 70 a. 5 a.

10 Acem 75 a. 5 a.

11 Seyid Hasan 40 a. 5 a.

12 El- Hac Ali Bay 20 a. --

13 Rum ve Ermeniyan 10 h. 80 a.

TOPLAM 22 h. 15 a. 180 a. a: akçe, h: hasene

Yukarıdaki her iki tablo incelediğinde vergi olarak alınacak miktarın mahallelere bölüştürülmesinde ödenecek tutarın tüfek başına Müslüman ve Gayrimüslim mahallelere birer tüfek bedeli olarak belirlendiği görülmektedir. Bu tablolardaki paylaşım esas alındığında 1095 (1684) yılında Karasu’da Müslüman mahalleler içinde nüfus yoğunluğu olarak en kalabalık olanı Cami-i Kebir Mahallesi’dir. Bu değerlendirmede El Hacc Şaban ve Şeyh Receb Efendi Mahallelerinin birbirine yakın büyüklükte, yine bu dönemde en az nüfusa sahip El-Hacc Ali Bay ve Seyyid Hasan mahalleleri olduğu ortaya çıkmaktadır.

169 Taamiye savaş ve sair olağanüstü durumlarda askerlere verilen iaşe bedelidir. M. Zeki Pakalın, a.g.e., “Taamiye” 170 KKS, 25/5b-3

137 1144 Zilhicce (1732) tarihli Kaplan Giray Han’a ait bir yarlık suretinde; Karasu kadısı ve zabiti ile vilayet ayanına hitaben, Karasu mahallelerindeki hanelerin sayımının yapılarak güncellenmesi istenmiştir. Ayrıca tahrir için bir mutemet de görevlendirilmiştir171. Bu ferman üzerine, her mahallenin uleması ve sadat –ı kiramı ve fakirleri yapılan sayımdan muaf tutulacaktı. Böylelikle Müslüman mahallelerin hissesine düşen meblağ belirlenecektir. Kayıtlarda bu tahririn ne amaçla yapıldığı tam olarak belirtilmese de bunun sefer masraflarını karşılamak için, halktan alınacak vergi miktarını belirlemek amacını taşıdığı düşünülebilir172.

Tablo 69. 1144 Zilhicce (1732) Tarihine ait Karasu’da Müslüman Mahallelerinin Yükümlülükleri Sıra Miktarı Mahalle Adı No akçe 1 Receb Efendi 114 2 Hacı Aslan 99 3 Tarhanlar 98 4 El-Hacc Salih 93 5 Cami-i Kebir 27 6 Şor 84 7 Acem 72 8 Kara Çura 81 9 Hasan Efendi ve Kadreş Efendi 29 10 Hacı Aşır ve Hacı Murad 48 11 Ali Efendi 69 12 Sadık Efendi 48 13 El-Hacc Bünyad 40 14 Ali Dede 18 15 Şah Murad 39 16 Bağçeiçi 21 17 Hacı İsmail 42 18 Şahin Giray 54 19 Çorum 44 TOPLAM 1160 a.

171 KKS, 57/4a-1 172 KKS, 57/4a-2

138 Buna göre en yüksek pay, Receb Efendi Mahallesi’ndedir. Bu mahallenin, 1144 (1732) yılında Karasu Müslüman mahalleleri içinde hane hesabına göre en kalabalık mahalleyi oluşturduğu düşünülebilir. 1095 (1684) tarihinde hane sayısı bakımından en önde gelen Cami-i Kebir mahallesi olmasına rağmen, 1144 (1732) yılına gelindiğinde şehrin demografik yapısında meydana gelen değişiklikler göze çarpmaktadır. Aradan geçen zaman içinde yeni mahalleler ortaya çıkıp bazı mahallelerin nüfuslarında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Kırım Hanlığı’nda kimi zaman artan masrafların karşılanması için borçlanma yoluna gidilmiştir. Bu borçlanma yükünün halka paylaştırılmasının adeta zorunluluk haline dönüştüğü görülmektedir. Alınan borçların geri ödemesi genellikle seferlerden elde edilen ganimetlerle yapılmaktaydı. Kalgay Adil Giray Sultan 1144 (1732) yılında Çerkes seferi için Karasu halkından 10 kese akçe borç almış daha sonra bu borcu çeşitli yollarla alacak sahiplerine ödenmiştir. Öncelikle Çerkes esirler gönderilerek bu borç ödenmiştir. Ayrıca salyane geliri, tuzla geliri, öşür, konuk harcı gibi kalemlerden de bu borç karşılanmıştır.

Tablo 70. Müslüman Mahallelerden Alınan 13108 (Akçe) Simlik Borçların Geri Ödenmesi

Sıra Miktar Mahalle Adı No Akçe 1 Sadık Efendi 312 2 Hasan Efendi 416 3 Receb Efendi 4992 4 Çingeneler (Kıptiyân) 3852 5 Öşr 1456 6 Acem 416 7 Hacı Aşır 208 8 Çorum 416 9 Hacı Bünyad 416 10 Cami-i Kebir 208 TOPLAM 13.108 a.

139 Tablo 71. 1145 Ramazan (1733) Tarihli Bahçesaray’lı HacıYusufzade Mehemmed Efendi’nin Acem seferi için Karasu’dan Aldığı Akçe173 Sıra Miktar Mahalle Adı No Guruş 1 Receb Efendi --? 2 Kara Çura --? 3 Tarhanlar 460 4 Şahin Giraylı 190 5 El-Hacc Salih --? 6 Sadık Efendi 120 7 Ali Efendi 160 8 Çorum 80 9 Hacı Aşır 80 10 Öşr --? 11 Şah Murad 118 12 Bağçeiçi 64 13 Hacı İsmail --? 14 Acem 160 15 Cami-i Kebir 50 16 Hacı Bünyad 160 TOPLAM 1800

Tablo 72. Karasu’daki Camii, Mescid, Medrese ve Vakıf Kurumları

Sıra Adı Yeri Kayıt No No 1 Kurban Ali Efendi Camii Karasu 65174/9a-1 2 Tahta Mescid Vakfı Karasu 65/10a-2 3 Receb Efendi Camii Karasu 65/11a-1 4 Receb Efendi Medresesi Karasu 65/11a-2 5 El-Hacc Aşır Mahallesi Camii Karasu 65/12a-1 6 Şor Mahallesi Camii Karasu 65/13a-1

173 KKS, 57/5b-2 174 KKS, 65. ciltte 9-16 saylarda 1156 yılı Cemaziyelahir ayına ait hân emri ile Karasu’daki tüm vakıfların denetimi yapılıp sonuçları sicillere kaydedilmiştir.

140 Tablo 72. (devamı)

Sıra Adı Yeri Kayıt No No 7 Hacı Aslan Camii Karasu 65/14a-2 8 Acem Mahallesi Camii Karasu 65/15a-2 9 Cami-i Kebir Karasu 65/16a-2 10 Hasan Efendi Mahallesi Camii Karasu 65/16b-2 11 Küçük Mehmed Efendi Medresesi Receb Şeyh Mahallesi 65/29a-1 12 Hani Sultan Mektebi Ali Efendi Mahallesi 66/22a-2 13 Hacı Yahya Medresesi Karasu 71/7a-1 14 Sadık Efendi Camii Karasu 65/24b-4 15 Acem Mahallesi Mescidi Karasu 33/7a-1 16 Hacı Yahya Medresesi Bağçeiçi Mahallesi 71/7a-1 17 Yahudiler Mekteb Vakfı Cami-i Kebir Mah. 55/16b-3 18 Şeyh Muzaffer Camiisi Vakfı Karasu 1/19a-2 19 Cami-i Şerif Medresesi Karasu 14/142a-2 20 El-Hacc Sübhan Kulu Gazi Ağa Medresesi Karasu 25/107a-4

Karasu’da incelediğimiz döneme ait on iki cami ve mescit ile sekiz adet eğitim kurumu tespit ettik. Eğitim kurumları arasında Yahudilerce kurulan Cami-i Kebir mahallesindeki sıbyan mektebinde, Yahudi küçük çocuklara Tevrat öğretilmesi amaçlanmıştır. Karasu şehrindeki en önemli tesislerden biri de miri bir işletme olan ve han beratları ile yıllık olarak iltizama verilen mumhanedir. Kırım’da mumculuk çoğunlukla Gayrimüslimlerin uğraştığı bir meslek olduğundan, mumhaneyi kiralayanlar da (mültezimler) genelde zımmiler olmuştur. Bazen Müslümanlarla ortak olarak işletildiği de görülmektedir. 1146 (1733) yılına ait iltizamda Adil Giray Sultan tarafından verilen beratla, Karasu mumhanesi her ay 166,5 akçe ödenmek suretiyle bir seneliğine Mehmed Can Ağa ve kardeşi Abdurrahim ile Artani ve Angeli adlı zımmilere ortak olarak verilmiştir175. Bahçesaray’a giden yol üzerinde bulunmasından dolayı işlek bir kent olan Karasu, gerek ticari hayatı gerekse sosyal ve kültürel yönüyle oldukça hareketliydi. Bu

175 KKS, 57/5a-2

141 şehirde misafir olarak konaklayan devlet görevlileri ve tüccarın her zaman kontrol altında tutulması için han ve kalgay sultanlar tarafından sıkı önlemler alınmıştır. Yerli halkın şehre misafir olarak gelen kişilerden şikâyet etmesi, bu önlemlerin alınmasını zaruri hale getirmiştir. İncelediğimiz döneme ait sicillerde bu şikayet konusu tam olarak açıklanmasa da hanlık yönetimi, başta Karasu kadısı ve emini olmak üzere kentin ileri gelen yöneticilerine gönderdikleri pek çok yarlıkta konunun hassasiyetini dile getirmişlerdir. Bu konu ile ilgili olarak ilk şikayet, II. Hacı Giray (1683-1684) dönemine rastlamaktadır. Karasu’da yaşayan zımmiler, Han’a müracaat ederek, şehirlerine misafir olarak gelen kişilerden huzursuz olduklarını bildirmişlerdir. Bunun üzerine, Karasu kadısına yazılan yarlıkta, bu durum dile getirilerek bazı kişilerin hizmetkarlarıyla birlikte misafir olarak halka zulm ettikleri bildirilmiş, bu durumun önlenmesi için gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir176.

Tablo 74. Karasu’daki Han, Kervansaray ve Hamamlar

Sıra Adı Yeri Kayıt No No 1 Sulu Han ? 30/79a-1 2 El-Hacc Osman Hanı ? 66/53b-3 3 Çakmak Atalık Hanı ? 33/13b-1 4 Hamam Camii-i Kebir Mahallesi 33/1a-3 5 Hangah Kervansaray Şor Mahallesi 33/65b-1 6 Sefer Gazi Ağa Kervansarayı177 ? 36/66a-6 7 Taymas Ağa Mirza Hanı Karasu 23b/12b-1

3. Gözleve Şehri Kırım’ın liman kentlerinden biri olan Gözleve şehrinin ismi, Evliya Çelebi’ye göre, Gözlü ev kelimesinden gelmektedir178. Gözleve kalesi etrafında genişleyen şehrin limanı ticari yönden büyük bir gelir kaynağıydı. Liman gelirini Osmanlı padişahı adına görevlendirilen bir emin topluyordu. Öte yandan şehir idari yönden hanlığa tâbi idi. Bu

176 KKS, 25/6a-2 177 Evliya Çelebi, C:VII, s. 246; Hanın veziri Sefer Gazi Ağa tarafından 1065 (1655) yılında yaptırılan bu kervansaray, iki katlı olup, toplam 120 odaya sahipti. 178 Evliya Çelebi, C:VII, s. 214.

142 sebeple, burada ayrıca han emini de görev yapıyordu. Gözleve iskele emini diye kayıtlarda geçen han emini ile birlikte hüdâvendigar emini şeklinde adlandırılan padişah emini arasında zaman zaman anlaşmazlıklar da çıkabiliyordu. Gözleve kalesi; güneyinde iskele kapısı, doğusunda, Odun pazarı kapısı, kuzeyde Toprak kapısı, kuzeybatısında Ak Monla kapısı ile bu kapının batı tarafında At kapısı olmak üzere beş girişlidir. Bu şehirde, Ermeni mahallesinin dışında Gayrimüslim mahallesi yoktu. XVII. yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi’ye göre, Gözleve’de yirmi dört camii ve mescid bulunuyordu. Bunlar içinde en büyüğü Mimar Sinan tarafından inşa edilen Bahadır Giray Han Camiisidir. Ayrıca beş hamam, on bir kervansaray, iki medrese, beş sıbyan mektebi ve yedi çeşme vardı179.

Tablo 74. Gözleve Şehri Mahalleleri

Sıra MAHALLE ADI Tarih Kayıt No No 1 El- Hacc Hızır Mahallesi 1667 11/67a-1 2 Molla Ali Mahallesi 1669 14/18b-3 3 Tanlı Kuyu Mahallesi 1669 14/28b-4 4 Emirler Mahallesi 1669 14/76b-1 5 Şeyh Mustafa Efendi Mahallesi 1674 15/10a-2 6 Sefer Efendi Mahallesi 1674 20/7b-3 7 Abdüşşakir Efendi Mahallesi 1674 20/64a-4 8 Bakırcılar Mahallesi 1674 20/82b-5 9 Kapıcı Mahallesi 1675 21/21b-2 10 Akıncı Olan Mahallesi 1675 21/21b-2 11 Ak Monla Kapısı Mahallesi (Haric hisarda) 1675 21/40a-3 12 Musli Efendi Mahallesi 1677 22/30b-1 13 Dede Ağa Mahallesi 1677 22/31b-6 14 Kavruş Mahallesi 1677 22/94b-5 15 Debbağzâde Mahallesi 1681 23b/39a-2 16 Tatlı Kul Mahallesi 1681 23b/75b-4 17 Hafız Efendi Mahallesi 1681 23b/95a-2

179 Evliya Çelebi, C: VII, s. 214-215.

143 Tablo 74 (devamı)

Sıra MAHALLE ADI Tarih Kayıt No No 18 Odun Pazarı Mahallesi 1741 64/61b-3 19 Şeyh Mahallesi 1741 64/63a-2 20 Ali Efendi Mahallesi 1741 64/72a-3 21 İslam Efendi Mahallesi (haric-i hisar Akmonla kapısı) 1696 31/11b-4 22 Rencberli Köy Mahallesi 1696 31/22a-1 23 Kumluk Mahallesi 1696 31/23a-2 24 Ana Biyem Mahallesi 1696 31/40a-1 25 Hızır Bey Mahallesi 1696 31/44b-3 26 Seyfi Mahallesi 1696 31/48b-1 27 Ermeni Mahallesi 1696 31/37b-2 28 Şor Pazarı Mahallesi 1696 31/4b-2 29 Şükrullah Efendi Mahallesi (Haric-i hisarda) 1696 31/4b-2 30 Kumak Mahallesi 1684 26/32a-1 31 Şeyh Efendi Mahallesi 1696 31/35b-8 32 Hızır Bey Mahallesi 1696 31/44b-3 33 Bursalı Mahallesi 1700 35/60a-3 34 Hamid Efendi Camii Mahallesi 1701 36/93b-1 35 Hızır Gazi Mahallesi 1704 38/41a-1 36 Hacı Giray Han Mahallesi 1711 44/78b-3 37 Aşlık Pazarı Mahallesi 1711 44/81b-1 38 Cami-i Kebir Mahallesi 1648 3a/82b-1 39 Babeş (Beyeş)? Mahallesi 1697 32/51b-1 40 Ak Toprak Mahallesi 1698 33/51b-1 41 Köprübaşı Mahallesi 1744 68/74a-5 42 Zincirlikuyu Mahallesi 1726 54/85b-4 43 Tabakzade Mahallesi 1715 48/23b-1

Tablo 74’te yer alan mahalleler arasında Ermeni mahallesinin dışında Gayrimüslimlere ait mahalle yoktur. Bahçesaray ve Karasu şehirleriyle karşılaştırıldığında Rum ve Yahudi mahallelerinin Gözleve’de olmayışı dikkat çekicidir. Mahalle sayısı itibariyle Karasu şehriyle hemen hemen aynı büyüklükte olduğu

144 düşünülebilir. İncelediğimiz döneme ait Karasu’da kırk iki, Gözleve’de kırk üç mahalle tespit ettik.

Tablo 75. Gözleve Şehrindeki Kervansaray, Han ve Hamamlar

Sıra Adı Yeri Kayıt No No 1 Mehmed Şah Ağa Hanı ? 20/75b-3 2 Çor Atay Osman Hanı ? 21/39a-4 3 Osman Efendi Kervansarayı Kürkçüler Çarşısı 31/7a-2 4 İslam Giray Vakfı Kervansaray ? 31/61b-1 5 Şehir Kervansarayı ? 28/4a-2 6 Hacı Yusuf Hanı Bakırcılar başında 28/4b-2 7 İskele Kervansarayı İskele yakını 31/61b-1 8 El-Hacc Boşnak Mehmed Hanı ? 33/74a-1 9 Mehmed Giray Han Kervansarayı ? 36/95a-4 10 El-Hacc Abdullah Efendi Vakfı Kervansaray ? 54/34a-3 11 Sulu Han Gözleve 71/69a-2 12 Bezzazistan (Arslan Giray Vakfı) Gözleve 71/69a-2 13 İslam Giray Çeşmeleri Vakfı Gözleve 71/69b-1 14 Arslan Giray Çeşme Vakfı Gözleve 71/69b-1

Tablo 76. Gözleve’de Camii, Mescid, Medrese Ve Diğer Vakıf Kurumları

Sıra Adı Tarih Kayıt No No 1 Akıncı Olan Camii 1696 31/10a-2 2 Şeyh Efendi Camii 1696 31/35b-8 3 El- Hacc Abdullah Efendi Medresesi 1741 64/1a-2 4 Cami-i Kebir Vakfı 1648 3a/82b-1 5 İslam Giray Han Medresesi Vakfı 1700 35/29a-2 6 İslam Giray Han Çeşme Vakfı180 1662 8/104b-2 7 Mengli Giray Han Medresesi 1668 13/59a-2 8 El- Hacc Osman Vakfı 1669 14/76a-2

180 İslam Giray, tarafından Gözleve’de kendisine ait Kervansaray’daki dükkan kiralarından elde edilen geliri çeşme yapılması için vakf etmiştir.

145 4. Kefe Şehri Kefe, Osmanlı imparatorluğu’nun doğrudan idaresindeki Kırım topraklarının eyalet merkezi idi. Kefe ile ilgili sicillerde fazla bilgi olmadığı için bu döneme ait ancak 13 mahalleyi tespit edebildik. Şüphesiz daha fazla mahalle olduğu gerçeğini kabul ediyoruz. XVI. yüzyıl Kefe’si ile ilgili detaylı bilgiler veren Yücel Öztürk, 1542 yılında otuz dokuz Müslüman mahallesi ile Ermeni, Rum ve Yahudilere ait on dört Gayrimüslim mahallesinden bahsetmektedir181. XVII. yüzyıl için Evliya Çelebi’den Kefe hakkında elde ettiğimiz bilgilere göre, burada seksen adet Müslüman mahallesi ile Ermeni, Rum, Yahudi ve Çingenelere ait toplam yüz yirmi cemaat mahallesi yer almaktadır. Çelebi ayrıca Topraklık adlı varoş bölgede birçok Tatar mahallesi olduğunu ifade etmektedir182. Ona göre bu dönemde Kefe’de altmış camii, elli mahalle mescidi, beş medrese, kırk beş mahalle mektebi (Sıbyan mektebi) bulunmaktadır183. Tablo 77. Sicillerden Tespit Edilen Kefe Şehri’nin Mahalleleri

Sıra Kayıt Mahalle Adı Tarih No No 1 Cami-i Kebir Mahallesi 1673 17/34b-3 2 Seyyid Kurdoğlu Mahallesi 1651 4/17b-1 3 Araplı Mahallesi 1674 20/79a-1 4 Zorbey Mahallesi 1673 17/19b-2 5 Esir Pazarı Mahallesi 1688 28/69a-1 6 Köprübaşı Mahallesi 1741 64/2b-4 7 Müfti Camii Mahallesi 1741 64/54a-3 8 Gölbaşı Mahallesi 1743 65/31b-3 9 Seyyid Karaoğlu Mahallesi 1651 4/17a-4 10 Sinan Ağa Mahallesi 1698 33/91b-2 11 Frenk Hisarı Mahallesi 1701 36/87b-6 12 Yapraklı Mahallesi 1748 71/74b-3 13 Kel Halil Mahallesi 1748 71/83a-6

181 XVI. yüzyıldaki Kefe’nin fiziki durumu, mahalleleri ve nüfusu için bkz. Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe,1475-1600, s. 193-231. 182 Evliya Çelebi, C: VII, s. 259. 183 XVII. yüzyılın ortalarında Kefe’nin durumu için bkz. Evliya Çelebi, C: VII, s. 255-261.

146 5. Akmescid Şehri Kalgay sultanlarının ikamet ettiği yer olan Akmescid, yarımadanın ortasında ova üzerinde kurulmuş bir küçük şehirdi. Evliya Çelebi’ye göre, burada 2000 ev, beş cami ve mahalle mescidi, üç sıbyan mektebi ve iki medrese bulunuyordu184. Sicillerde bu şehre ait toplam beş adet mahalleye rastladık. Bu dönemdeki diğer şehirlerle karşılaştırdığımızda Akmescid, küçük bir şehir görüntüsü çizmektedir. XVII. yüzyıl ortalarında Akmescid'de 200 dükkan, bir bezzazistan ve üç tüccar hanı bulunuyordu185.

Tablo 78. Sicillere Göre XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Akmescid Şehri’ne Ait Mahalleler

Sıra Kayıt MAHALLE ADI Tarih No No

1 Mehmed Dede Mahallesi 1700 35/45a-1

2 Çingene Mahallesi 1700 35/44b-2

3 Büyük Camii Mahallesi 1676 23b/30b-2

4 Kayaesti Mahallesi 1726 54/2b-2

5 Baki Bölükbaşı Mahallesi 1726 55/97b-4

6. Kırım’da Şehirlerin Durumuna Toplu Bir Bakış Kırım yarımadasındaki şehirlerden Bahçesaray, Karasu, Gözleve, Kefe ve Akmescid ile ilgili yukarıda verdiğimiz bilgileri dikkate alarak, bu şehirlerin fiziki durumlarını genel olarak değerlendirdiğimizde; Bahçesaray’ın mahalle ve dini ve eğitim kurumlar itibariyle ilk sırada yer aldığı ortaya çıkmaktadır. Gözleve ve Karasu şehirleri mahalle sayıları itibariyle birbirine denk gibi görünse de Karasu şehrindeki yapılaşma bu şehri biraz daha ön plana çıkarmıştır. Akmescit şehri küçük bir şehir görünümünde olup, onu XVIII. yüzyılda şehirleşme yolunda küçük de olsa gelişmeler kaydettiğini düşündüğümüz Ferahkirman (Or) izlemektedir.

184 Evliya Çelebi, C: VII, s. 243. 185 Evliya Çelebi, C: VII, s. 243.

147 Tablo 79. Sicillerden Tespit Edilen Verilere Göre XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım Şehirlerinin Fiziki Durumu

Şehir Adı Mahalleler İbadethaneler Eğitim Kurumları

Bahçesaray 92 39 18 Karasu 42 12 8 Gözleve 43 3 3 Kefe 13 Akmescid 5 Ferahkirman 3 Sicillerde Kefe ile ilgili olarak yeterli bilgi bulunmaması nedeniyle Kefe ile ilgili olarak bir değerlendirme yapmanın sağlıklı olmayacağını düşünüyoruz. Zira XVI. yüzyıl ve XVII. yüzyıllarda oldukça büyük bir şehir olan Kefe’nin, incelediğimiz döneme ait yetersiz bilgilerden küçüldüğünü düşünmek yanlış olur. Ancak XVII. yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi’den edindiğimiz bilgilere göre gerek mahalle sayısı ve imar durumu gerekse ticari ve ekonomik potansiyeli ile Kefe’nin, hanlığın başkenti Bahçesaray’ı geride bıraktığı muhakkaktır. Hanlığa ait şehirleri kendi içinde değerlendirdiğimizde Bahçesaray’ın en büyük şehir olduğunu söyleyebiliriz. Hanın liman kenti Gözleve, hanlık kurulmadan önce Kefe gibi İtalyanların egemenliğinde olan önemli bir ticaret merkeziydi. Bahçesaray hanlığın merkezi olduktan sonra, Gözleve giraylara ait olan ikinci büyük şehir görüntüsündeydi. XVI. yüzyılda Kırım’ı ziyaret eden Beauplan, şehirde 2000’den fazla ev olduğunu anlatmaktadır186. Karasu, kanaatimize göre XVII. ve XVIII. yüzyıllarda büyük bir gelişme göstererek Gözleve şehri ile hemen hemen aynı büyüklükte olan bir şehirdi. Yine bu dönemde Akmescid, kasaba187 ya da küçük bir şehir görüntüsündedir. Ferahkirman (Or) ile ilgili olarak sicillerde XVIII. yüzyılda, Cantay ve Eski Başaran ve Kefe kapısı mahalleleriyle birlikte188, iki çarşı ve bir mumhane işletmesi tespit ettik189.

186 Alan Fisher, a.g.e., s.28. 187 Fisher, a.g.e., s. 29; Fisher’e göre Akmescit, XVIII. yüzyılın başlarında 8.000 erkek nüfusa sahip bir kasabaydı. 188 KKS, 48/39b-1, 58/53a-2. 189 KKS, 51/13a-1, 58/28b-2.; Ferahkirman’da olan mumhane, 1733 yılında Fetih Giray sultanın ağası olan Hasan Paşa adlı kişiye senelik 525 kuruş karşılığında bir yıllığına iltizama verilmiştir.

148 Ruslar tarafından Kırım’ın 1736 yılında işgali, Bahçesaray, Karasu ve Gözleve başta olmak üzere yarımadanın en önemli şehirlerinde pek çok yapının yok olmasına sebep olmuştur. İşgal sırasında Ruslar tarafından yakılan şehirlerde pek çok ev ve işyeri tahrip ya da yok olmuştur. Bahçesaray’da bu yangın sonucunda vakıflara ait birçok ev ve işyeri de yanmıştı. Han Camii Mahallesi’nde cami vakfına ait Aşlık Pazarı denilen yerde yedi dükkan, bu işgal sırasında yanarak kullanılamaz hale gelmişti190. Bu tahribatın izlerini silmek amacıyla, Kırım’da 1736-1750 yılları arasında yoğun bir imar çalışması dikkat çekmektedir. Çoğu vakıflara ait olan bu binaların yeniden yapılması ya da arazilerinin satılarak değerlendirilmesi amacıyla, mütevellilerin kadıya başvurdukları ve bu iş için gerekli izni aldıkları görülmektedir 191.

C) EVKÂF Vakıf, bir malı şahsi mülkiyetten çıkararak, alınıp satılması mümkün olmayacak şekilde, (Allah’ın mülkü hükmünde) insanların yararına tahsis etmektir. Osmanlı toplum hayatında önemli bir yere sahip olan vakıflar, devlet mülkiyeti ve özel mülkiyetin dışında üçüncü bir kategoriyi oluşturarak, idari ve mali açıdan bağımsız kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır192. Vakıflar genelde iki kısma ayrılır. Bunlar; doğrudan doğruya hiçbir sınırlandırma olmadan hayır kurumlarına ve onların amaçlarına tahsis edilmiş olanlar ile gelirleri öncelikle vakıf sahibinin soyundan gelenlere, ailesine veya üçüncü şahısların yararına bırakılan aile ya da ehli vakıflarıdır193. İncelediğimiz dönemde Kırım’da bu iki tür vakıflara ait örneklere rastlanılmaktadır. 1079 (1688) yılında, bir Müslüman, Bahçesaray’da mülk arazileri üzerinde kurduğu vakıfın gelirini çocuklarına tahsis etmiştir194. Zilhicce 1116 (1705) tarihli Selim Giray Han’a ait bir vakıfnamede, kurulan vakfa Halil Ağa bin İbrahim Ağa mütevelli tayin edilmiştir. Padişah tarafından Selim Giray Han’a temlik edilen Küçük Çekmece’deki bir çiftlik ile etrafındaki mera arazinin

190 KKS, 59/2a-3 191 KKS, 59/2a-4 192 Tahsin Özcan, Osmanlı Para Vakıfları Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, Ankara 2003, s. 1. 193 Bahaeddin Yediyıldız, XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, Ankara 2003, s. 14. 194 KKS, 13/74b-1

149 işlenmesi için dört ırgat tutulup ücreti çiftlik hasılatından karşılanmak üzere, çiftliğin içinde on adet öküz ile dört adet sofa ve sundurmaları, hamam ve sair yapıları ile altı adet bağ ve bağçe, kendisinin yaptırdığı odalar ve diğer yapılar ile yirmi öküz 1000 adet koyun ile birlikte ve ayrıca Rumeli vilayetinde Burgaz kazasına bağlı Keskefli adlı karyede içinde bir bâb oda, bir kiler, bir köşk, iki ahır bulunan çiftlik 4 ırgat ile işletilip, ayrıca burada bulunan seksen su sığırı, ve iki yüz kara sığırı, on öküz, yirmi kısrak ile Burgaz nehri üzerindeki değirmen içindeki tüm alet ve malzemesiyle, vakf edilmiştir, şart olarak; “mademki kendim hayattayım içinde tağyir ve tebdile kadir olub evkaf-ı mezkurenin gallasını kendim mutasarrıf olurum ….. dâr-ı bekaya irtihalden sonra oğlum Kaplan Giray sultan ve andan küçük oğullarım ebna-yı ebnaları …. evkâf-ı mezkurenin gallasını tahsil ve cem’ edub….”195 yer alan ifadeyle kurulan bu vakfın aile vakfı olduğu anlaşılmaktadır. Vakfa konu olan malların niteliği, zamanın sosyal ve ekonomik şartları dikkate alınarak değişikliğe uğramıştır. Önceleri vakıf olabilecek mallar, gayrimenkullerle sınırlandırılmış iken sonraları kapsamı genişletilerek, bu alana menkuller de dahil edilmiştir. Hanefi mezhebinde İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin taşınır malların vakf edilemeyeceği yönündeki fetvasına rağmen onun öğrencilerinden Ebu Yusuf, taşınmaz malların yanında tamamlayıcı gelir olarak nitelendirdiği taşınır malların da vakf edilebileceğini ifade etmektedir. Ebu Hanife’nin diğer öğrencisi İmam Muhammed ise konuyu biraz daha geniş olarak değerlendirip, taşınır tüm malların vakf edilmesini geçerli saymıştır196. Kırım’daki vakıfların çoğunlukla Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’in fetvalarına göre kurulup işletildiği görülmektedir. Rebiülevvel 1166 (1753) tarihine ait bir vakıfname kaydında Arslan Giray Han, kurulacak vakıf için mutlak vekili sıfatını taşıyan vezirini görevlendirerek, Gözleve şehrinde Suluhan adlı kervansarayın yerine bir bezzazistan yaptırıp gelirini de kendisi ve babasının ruhu için Kur’an okunması amacıyla vakf etmiştir. Vakfın mütevelliliğine Hacı Monla Ağa tayin edilmiştir. Vakıf şartnamesinde yer alan “ Han veziri ile Kadıasker efendiler kimler ise vakf-ı mezburun hesab nazırları olacaklardır…vakf-ı mezkur sahib-i mezhebimiz İmam- ı Âzam rahmetullah indinde lazım olmamağla müvekkilim han-ı zi-şan hazretleri vakf-ı

195 KKS, 38/60a-3. 196 Bahaeddin Yediyıldız, a.g.e., s. 91-92.

150 mezkurdan rucu’ edip asl-ı mallara red olunması murad-ı aliyyeleridir dedikde mütevelli-yi mezbur cevab-ı bi esvaba tasaddi edib fi’l- vaki İmam-ı Âzam hazretleri indinde lazım değildir ve lakin mütevelli yedine teslim olunan vakıf İmam-ı EbuYusuf ve İmam Muhammed hazretleri katında labid ve lazımdır... imameyn-i merkumenin kavl-i şerifleri üzere lüzumları ile hükm olunmasın iltimas ederim diyu…” şeklindeki ifadede, Kırım’da resmi mezhep olan Hanefiliğin, vakıflarla ilgili uygulamalarda, İmam-ı Âzam’ın öğrencilerinin verdiği fetvalar doğrultusunda hareket edildiği ve vakf edilen bir malın ihtiyaç duyulması halinde vakıf sahibince tekrar mülk haline dönüştürülebilmesinin yolunun açıldığı anlaşılmaktadır197. Arslan Giray dönemine ait incelediğimiz tüm vakıfnameler bu iki imamın fetvaları dikkate alınarak düzenlenmiştir. Hacı Selim Giray Han, Şaban 1099 (1688) tarihli kurduğu vakfa mütevelli olarak Abdülaziz Efendi’yi tayin ederek, Bahçesaray’da Sefer Gazi Ağa hanı diye bilinen, elli bâb hücreli ve altı kapısı ile bir kahvehanesinin yer aldığı kervansaray ile dört mahzen ve on iki dükkânın gelirini, Ulaklı karyesindeki yine kendisinin yaptırdığı cami ve medreseye vakf etmiştir. Vakfın şartnamesinde; medresede okuyan öğrencilere günde 2 akçe, müderrise 14 akçe, vaize 6, cami hizmetlilerine 4 akçe, müezzinlere 7’şer akçe, imam ve hatiplere 9’ar akçe ve mütevelliye de günlük 6 akçe verilmesi kararlaştırılmıştır. Yine bu gelirlerin cami ve medresenin tamir ve bakımına harcanması ve üç aylarda imam, hatip ve vaizlerin Kur’an okuyup sevabını da vakıf sahibine bağışlamaları şartnamede yer almaktadır198.

1. Vakıf Gelirlerinin İşletilmesi Kırım’da vakfedilen mülkler arasında arazi, kışla, yurtyeri, tarla, korulu dağ, bağ, bağçe, çayır, hane, mera, değirmen, dükkan, davar, han, hamam, kitap ve nakit para yer almaktadır. Bu gelir kaynakları çeşitli şekillerde değerlendirilerek hayır kurumlarının ihtiyaçları karşılanmıştır. Vakıfların mal varlıkları şartnamelerinde belirtilen usullerle değerlendirilmiştir. Vakfedilmiş gayrimenkullerin kiralama yolu ile işletildiği görülmektedir. Kiralama, mukataa usulü denilen, yıllık bir ücret karşılığında vakıf toprağının idaresinin, bu toprak üzerine şahsi mülk olmak üzere binalar yapabilme

197 KKS, 71/69b-1. 198 KKS, 28/144a-1

151 hakkının da verilmesini öngören bir sözleşme ile gerçekleştiriliyordu199. Gözleve Cami- i Kebir Evkafı’ndan, Sulu Han adlı Kervansaray’ın doğusunda yer alan kırk adet dükkân on beş yıl önce, 1736 yılında, Rus istilası sırasında tamiri mümkün olmayacak şekilde yakılmıştı. O yıldan beri dükkânların âtıl bir halde durması ve buradan elde edilecek herhangi bir gelir olmayışı nedeniyle, cami hizmetlileri bu vakıftan yararlanamıyorlardı. Bunun için cami mütevellisi harap dükkânların arsalarını iltizama vererek bu geliri değerlendirmek istemiştir. Senelik 10000 akçe karşılığında Arslan Giray Han tarafından iltizam bedeli ödenerek, buradaki dükkânlar yeniden inşa edilmiş ayrıca bir de bezzazistan yaptırılmıştı. Han, şahsi mülkü olan bu bezzasistanı kendisi ve babasının ruhuna Kur’an-ı Kerim okunması şartıyla vakf etmiştir. Görüldüğü gibi bir vakıf kurumuna ait arsa, mütevellisinin onayı ile mukataa usulü ile kiraya verilip, üzerinde yeni yapılar inşa edilebilmekte ve yapılan bu binalar, yaptıran kişinin mülkü olabilmekteydi. Arslan Giray Han tarafından 1166 (1753) yılında bezzazistanın kira gelirleriyle kurulan bu vakfın şartnamesinde, hayatta iken vakfın mütevellisini değiştirebilecek ve her sene kira gelirleriyle arsa bedeli olan 10.000 akçenin ödenmesi, dükkânların tamir ve bakımı için de 10.000 akçe daha ayrılıp mütevelli tarafından bu paranın değerlendirilmesi kararlaştırılmıştır. Mütevellinin tevliyet ücreti de belirlenip 30 kişinin istihdamı sağlanmıştır200. 1060 (1650) yılına ait Devlet Giray Han’ın Gözleve’de yaptırdığı caminin evkafına ait gelir ve giderlerin gösterildiği aşağıdaki tabloda; vakfa ait gelirler senelik olarak kiraya verilmekte ve elde edilen gelirleri yer almaktadır. Giderlerinde ise günlük hesaba göre ödenen paralar gösterilmiştir. Yapılan harcamalar günlük 157 akçe senelik ise toplam 56520 akçedir201.

199 Bahaeddin Yediyıldız, a.g.e., s. 134. 200 KKS, 71/69a-2. 201 KKS, 3b/14b-2.

152 Tablo 80. 1650 Yılında Devlet Giray Han’ın Gözleve’de Yaptırdığı Cami-i Şerif’in Evkaf Geliri Sıra Vakf edilenler Adet Gelirleri No Senelik akçe 1 Bezzaz ve Haffaf Dükkanları 104 ---? 2 Gazzaz Bekir Dükkanları 3 110 3 Tabakzade Dükkanları 3 ---? 4 Yahudi Şimail Bedesteni Dükkanlarından 4 600 5 Bedestende Mağaza 1 ---? 6 Mehmed Şah Ağa Hanı 1 2400 7 Bozahane Hasan Ağa Vakfı 1 1760

Tablo 81. Gözleve Camii-i Şerif Vakfında Görevlilerinin Aldığı Ücretler ve Giderler

Sıra Görevliler Ödenen Tutar Günlük akçe No 1 Vaiz 10 2 Hatib 30 3 İmam Efendi 14 4 İbrahim Çelebi Müezzin 10 5 Müezzin 10 6 Hacı Ali Müezzin 10 7 İki Kayyım 10 8 Mütevelli 20 9 Emir Aliş Çelebi Eski Mütevelli 10 10 Evkaf Nazırı 10 11 Evkaf Katibi 5 12 Meremmetçi Usta 3

2. Para Vakıfları Mal varlığının tamamının ya da bir kısmının nakit para olarak vakf edilmesiyle oluşan kurumlara para vakıfları denmiştir. Bu kuruluşların ilk defa ne zaman ortaya çıktığı konusu tam bilinmemekle birlikte bunun Osmanlılara özgü bir uygulama olduğu konusunda görüşler vardır. Paranın vakf olup olmayacağı konusunda, Osmanlıların bağlı bulunduğu Hanefi mezhebi imamlarının bu konudaki görüşleri, para vakıflarının

153 ortaya çıkmasında temel kaynak olmuştur202. İncelediğimiz dönemde Kırım’daki vakıfları bu kategoride değerlendirebiliriz. Başlangıçta hayır kurumlarının yaşatılması ve bunların çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla gayrimenkuller vakfedilirken, sonradan nakit gelirler ön plana çıkmıştır. Özellikle vakıf denetimleri sırasında gelir kaynakları sıralanırken, nakit akçe miktarları dikkat çekicidir. İhtiyaç sahipleri vakfın nakitlerini faizle alıp borçlanabilmekteydiler. Finans kurumu niteliğiyle özellikle esnafa ve tüccara verilen kredilerle vakıf paraları değerlendirilmiştir. 1117 (1705) yılına ait bir kayıtta, Bahçesaray Çeşmelerine ait vakıf hesabından 98 esedilik cedid zolata ve bir şerifi altın 10’na 11 olmak üzere El-Hacc Mustafa Efendi’ye borç olarak verilmiştir203. XVIII. yüzyıl ortalarında vakıf akçelerinden alınan kredi faiz oranı yıllık %15’dir. Bu durum kayıtlarda; yıllık “10’a 11,5” şeklinde tanımlanıyor. Bu oran daha önceki dönemlerde %10’dur. Verilen paraların cinsi özellikle belirtilerek kuruş-ı Rumi ya da Kırımî şeklinde geri ödemenin de aynı para cinsiyle yapılacağı vurgulanmaktadır. Kredilerin genellikle bir yıllık vade ile verildiği görülmektedir. Ancak talep edildiği takdirde bu süre uzatılabilmekteydi. Borçlu kişi aldığı kredi karşılığında bir teminat göstermek zorundaydı. Bu teminat rehin olarak ev ya da değerli bir gayrimenkul olduğu gibi bir kişinin kefilliği de olabilmekteydi. Aldığı borcu zamanında ödeyemeyenler için mütevelliler kadıya başvurarak alacağın tahsil edilmesi için dava açmışlardır. Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ne yansıyan birçok alacak davasının bu türden olması, borçluların zamanında aldıkları kredileri geri ödemediklerini göstermektedir. Bu konuda merkezi idarenin hassas davranması ve sık sık yapılan denetimler, bu parasal kaynakların çeşitli yollarla içinin boşaltıldığı sonucunu doğurmaktadır. 1104 (1693) tarihli I. Selim Giray’a ait han yarlığında, “… Kadıasker efendi zide fazluhu savbına selam u selamet-i nişan eylediği ferman-ı şerif budur ki Camii-i Kebir evkafından bir şey kalmayıp zayi olduğu mesmu’-ı şerifim olub hüddamlarının ve cemaatlerinin huzurunuza çağırıp bir hoşça teftiş ve tefahhus edip ve Bahçesaray’da olan sair Camii ve mescidlerin evkaflarının sual olunmasın şehir kadısı efendiye sipariş eylemeniz…” özellikle Bahçesaray’daki Cami-i Kebir evkafının kadıasker tarafından bizzat

202 Tahsin Özcan, a.g.e., s. 10. 203 KKS, 40/4b-2.

154 denetlenmesi istenmiştir. Ayrıca Bahçesaray kadısına da diğer vakıfların durumu havale edilmiştir204.

3. Vakıfların Denetimi XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’daki vakıflar, kendilerine ait özel bir idareye sahip olmasına rağmen, bulundukları bölgede kadılar tarafından denetleniyordu. Vakıf gelirlerinin, şartnamesine uygun olarak harcanıp harcanmadığı kontrol eden kadılar, vakıf mülklerinin kiraya verilmesi, onarımı ya da satılması için mütevelli tarafından yapılan teklifleri inceleyip karar veriyorlardı. Vakfa ait binaların tamir ve bakımı için yapılacak harcamalar, mütevellinin teklifi üzerine kadının onayı ile gerçekleşiyordu. Cemaziyelahir 1017 (1608) tarihli sicil kaydında Salacık’ta Mengli Giray Han tarafından yaptırılan medresenin bakım ve onarımı için yapılan harcama kalemleri yer almaktadır205. Vakıf malından borç alıp geri ödemeyenlerin rehin olarak gösterdikleri mallar satılarak vakfın alacağı tahsil ediliyordu. Vakıfların çıkarını koruyup gözetmek ve vakıf mallarına sahip çıkmak amacıyla han tarafından yazılan fermanlarda vakıfların alacaklarının tahsili amaçlanmıştır. 1669 yılındaki han fermanında; Bahçesaray Kuba mahallesinde Cami-i Kebir evkafından bazı kişilerin borç para aldığı ve bu borçlarını geri ödemedikleri, 4-5 yıldan beri borçluların kayıp olduğu belirtilerek, borçluların rehin olarak gösterdikleri mal ve mülklerinin satılıp, alacağın tahsil edilmesi istenmiştir. Ayrıca tüm camii vakıflarının denetiminin yapılması da emredilmiştir206.

Tablo 82. Bahçesaray’daki Vakıfların Denetlenmesi Sonucu Beyan Edilen Gelirler

Sıra Vakfın Adı 1113 (1701) 1116 (1704) 1118 (1706) No 1 Arslan Ağa Camii 532 g. 64.199 a. 2 Arslan Ağa Mektebi 144 g. 3 Sohrab Efendi Camii 39.320 a. 4 El Hacc Hüseyin Bölükbaşı Mescidi 289 g.60 a. 5 Terzi Ali Mescidi 170 g. 170 g. 6 Kaytas Ağa Mescidi 229 g.

204 KKS, 29/11b-2 205 KKS, 1/44a-1 206 KKS, 14/117b-1.

155 Tablo 82. (devamı)

Sıra Vakfın Adı 1113 (1701) 1116 (1704) 1118 (1706) No 7 Hacı Hasan Mescidi 70 g. 8 Sefer Gazi Efendi Mescidi 257 g. 86 a. 39.000 a. 38.576 a. 9 Sefer Gazi Efendi Mescidi 209 g. 10 El Hac Abdülbaki Mescidi ---- 14.677 a. 11 Orta Camii Kandil vakfı 59 g. 5.900 a. 12 Orta Camii Vaiz Vakfı 200 g. 200 g. 24.000 a. 13 Orta Camii Kayyum Vakfı 23.121 a. 6.580 a. 14 Orta Camii Müezzin Vakfı 9.000 a. 15 El Hac Mahmud Bey 300 g. 23 g. 29.000 a. 16 Şah Polat Ağa mescidi 183 g. 17 Hacı Gazi Mescidi 78 g. 31.490 a. 18 Hacı Gazi Mektebi 90 g. 7.800 a. 19 Babakurt Mescidi 162 g. 20.880 a. 20 Murad Mescidi 79 g. 21.600 a. 21 Maaliş Ağa Mescidi --- 22 Selim Giray Mescidi 8.000 a. 23 Cemşid Efendi Mescidi 7.400 a. 24 Sulu Kuba Mescidi 8.210 a. 25 El Hacc Yusuf Mescidi 26 Salacık Camii 385 g. 27 Nakkaşzade Ahmed Ağa Mescidi 28 Debbağ El Hacc Gazi Mescidi 7.800 a. 29 Köse Abdülcemil Mescidi 13.520 a. 30 Nakkaş El Hacc Abdülbaki Mescidi 15.960 a. TOPLAM 4231 g. 87 a. 1159 g. 80 a. 2799 g. 12 a. a: akçe, g: guruş

Tablo 83. Bahçesaray’da Orta Medrese ve Mescidi Vakfının Safer 1157 (1744) Tarihli Muhasebesi207

Miktar Sayı Kişiler Akçe 1 Miskli Murtukay Yahudi ve Burnaz Çömke zimmetinde 10300 2 …? Sefer Gazi Mirza da 3600 3 Kireşci Fücezer zımmide 1500 4 Fındık İsak Yahudide 2400 5 Arabacı Yosef Yahudide 1000 6 Çerbenci Şeyh çelebide 5000

207 KKS, 61/34b-1

156 Tablo 83. (devamı)

Miktar Sayı Kişiler Akçe 7 Mehmed Sofuda an- Eskiyurt 2300 8 Akçuraklı Abdullahda 1800 9 Maberili Apostol zimmetinde 1100 10 Geyikçi Sarı İsak yahudide 3370 11 Pideci Mehmed Kıbtide 500 12 Keleş nam Yahudiye hatunda 600 13 Gazzaz nam zımmiyede 200 14 Arife nam hatunda 800 15 Pamuk İsak yahudide 1000 16 Otarköy hatibi Menes Çelebide? 1000 17 Haffaf Mustafada 4000 18 Yasef Yahudi zevcesinde 1000 19 Bıcakcı …. ? 2000 20 Çapçakcı Harunda 500 21 Agor Kıbtide 500 22 Berfe Yahudide 615 23 Töpeçukrak? Mustafa Ağada 400 24 Defa Geyikçi Sarı İsakda 350 25 Haffaf Seyfullahda 1500 26 Faraşçı Abdülbakide 500 27 Töpeçukraklı Hasan Çelebide 500 28 Salacıklı Abdurrahman Ağada 100 29 İsak veled-i Yano yahudide 1000 Toplam 49600

Tablo 83’de yer alan vakıf akçesini alan ihtiyaç sahipleri arasında, toplumun her kesiminden insanların olması, toplumsal dayanışmada dinsel ayrımcılığın yapılmadığını göstermektedir. Müslüman ya da Gayrimüslimler, ihtiyaçları doğrultusunda vakıf kurumlarından borç para almışlardır.

4. Arslan Giray (1748-1756/1767) Döneminde Kırım’da Vakıf Kurumları Arslan Giray Han döneminde özellikle vakıflara büyük önem verilmiştir. Vakıf kurumlarının yaşatılması ve ihtiyaçların karşılanması amacıyla yapılan çalışmalar ve kurulan yeni vakıflar, bu dönemde dikkat çekicidir. 1736 yılında Kırım’ın Ruslar tarafından istilası sırasında pek çok bina, ev ve işyeri yakılıp kullanılamaz hale

157 getirilmiştir. Birçoğu vakıf kurumu olan bu yerlerin tamiri ve yeniden inşası için han, büyük gayret sarf etmiştir. Ayrıca kendi inşa ettirdiği yapılar ve kurduğu vakıflar ile birlikte Kırım şehirleri adeta yeniden imar edilmiştir208. Kırım’ın yalnızca şehirlerinde değil köylerine de çeşitli yatırımları ile dikkat çeken Arslan Giray, Bahçesaray’a bağlı Suyuritaş karyesinden bir müslümandan satın aldığı, Nehr-i Bulganak’taki Gök Efendi karyesindeki emlak ve arazilerini kendi döneminde ve daha sonra gelecek hanlar zamanında kullanılmak amacıyla, menzil atları (menzil bargirleri) yetiştirilmesini sağlamak için vakf etmiştir209. Arslan Giray Han, (1750) 1164 yılı Muharrem ayında, Camii-i Kebir’de Kur’an okunması için ayrı bir yer yaptırıp buraya bir şeyhin tayin edilmesi amacıyla 500 Rumi guruş vakfa teslim etmiştir. Bu paranın yıllık 10’a 11,5 yani %15 rıbhla (kazançla) Yahudilere, kefil göstermek suretiyle kredi olarak verilerek işletilmesi kararlaştırılmıştır210. Tablo 84. 1750 Yılında Bahçesaray Cami-i Kebir Evkâfından Borç Alanlar

Miktar Sıra Rehin Ve Akçe Alanlar Guruş (g.) No Kefil akçe(a.) 1 Debbağ Mustafa ? 10.000 a. 2 Büyük Yaşdağlı Kara Ahmed ? 10.000 a. 3 Suyuri Taşlı Çolak Sadık ? 20.000 a. 4 Kalpakçı İsak ? 5.000 a. 5 Berber Hacı Yahya Müezzin Hızır 5.000 a. 6 Abdülcabbar ile Cumali Sofu Camii Müezzini 10.000 a. 7 Kasap Ebu Suud Hatip Efendi 4.500 a. 8 Adiloğlu Abdülcemil Hatip Efendi 5.500 a. 9 Hasan Atalık gelini Hatun ? 2.000 a. 10 Çalık Ahmed ? 1.000 a. 11 Derviş Ağazade Ahmed Ağa ? 8.500 a. 12 Çerkes Azimet ? 10.000 a. 13 Markor oğlu Andon ? 43.450 a.

208 KKS, 71/68 ve 71/69 daki kayıtlarda Bahçesaray’da Cami-i Kebir vakfına 500 Rumi kuruş, Şehre Küstü mahallesindeki yaptırdığı çeşmeye 1000 guruş ve Osman Ağa Mahallesi’ndeki Camii vakfına 1000 Kırımi kuruş bağışlamıştır. 209 KKS, 71/71b-1. 210 KKS, 71/81b-1

158 Tablo 84. (devamı)

Miktar Sıra Rehin Ve Akçe Alanlar Guruş (g.) No Kefil akçe(a.) 14 Mehmed Gazi Ağa ? 13.850 a. 15 Özbek Tuzkesen ? 2.000 a. 16 Hacı Mehmed Ağa ? 35.000 a. 17 Müderris Ahmed Efendi ? 10.000 a. 18 Sarabozlu Mustafa Mirza ? 15.000 a. 19 Eyrekölü Feyzullah ? 2.500 a. 20 Eski Yurtlu Yahya Efendi ? 10.000 a. 21 Tuzlalı Hacı Halil ? 7.000 a. 22 Veli Şah Mirza ? 10.000 a. 23 Elde var olan misafire verilmek üzere ? 8.500 a. 24 Eski Yurtlu Abdülgazi ? 15.075 a. 25 Eski Yurtlu Ahmed Efendi ? 25.000 a. 26 Mehmed Efendi ? 10.000 a. 27 Yeni Mütevelliye Devr edilen ? 97.700 a. 28 Hacı İlyas Efendiye satılan Hamam bedeli ? 160.000 a. 29 Çukadar Salih vakfı geliri ? 100.000 a. 30 Han Mektebi Vakfı geliri ? 730 g. TOPLAM 730 g. 656.575a.

Hicri Rebiülevvel 1166 (1753) tarihli bir vakıfname kaydında; Akmescid kasabasında sekiz yerde ve Bor Çukrak adlı mahalde kendisinin yaptırdığı çeşmelerin tamir ve çeşitli ihtiyaçları için Arslan Giray Han tarafından bir vakıf kurulmuştur. Bu vakıf için Bahçesaray Kadısı İbrahim Efendi mütevelli tayin edilerek, aşağıda gösterilen gelirler ayrılmıştır. Tablo 85. 1753 Yılında Akmescid’te Arslan Giray Tarafından Kurulan Çeşme Vakfının Gelirleri Sıra Vakf Edilen Yeri Kayıt No No 1 Ekmekçi Dükkanı Bahçesaray Nalband Çarşısı (Nalband Sûku) 71/69a-1 2 Mumhane (Şemhane) Bahçesaray Hasan Efendi Mahallesi 71/69a-1

159 Bu yerlerin kira gelirleri on hisseye ayrılarak, bir hissesi kurulacak vakfın mütevellisine, kalan dokuz hissesi çeşmelerin tamiri ve çeşitli ihtiyaçları için kullanılmak şartıyla vakf edilmiştir211. Kırım hanlarından İslam Giray tarafından kurulan vakıf içinde yer alan Gözleve’deki çeşmebaşı ve beş ayrı yerdeki çeşmelerin tamir ve bakımı için ayrılmış olan Sulu Han adlı kervansaray, 1736 yılındaki Rus istilasında yakılmış ve kullanılamaz hale gelmiştir. Âtıl durumda olan bu kervansaray ile çeşmebaşı ve çeşmelerin tamirini gerçekleştirmek isteyen Arslan Giray Han, vakfı kuran İslam Giray’ın soyundan (evlad- ı evladiyan) gelen Sahib Giray’dan gerekli izni almış ve bu tamiratın dışında ayrıca Gözleve iskelesi yakınında bir çeşme ile bir kahvehane yaptırmayı planlamıştır. Yapılan imar çalışmaları neticesinde 1166 (1753) yılında kurulan vakıfta, hem kervansaray hem de yeni inşa edilen iskeledeki çeşme ile kahvehane yer alıyordu. Şartnamede han veziri ile kadıaskerler vakfın hesap nazırları olacaklar ve gelirler, on hisseye bölünmüş olarak, bir hissesi mütevelli ücreti, dokuz hissesi de çeşmelerin tamir ve çeşitli ihtiyaçlarına ayrılacaktır212.

Tablo 86. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’da Kurulan Bazı Vakıfların Ekonomik Büyüklükleri Sıra Geliri Vakfın Adı Bulunduğu Yeri Tarih No 1 İslam Giray Kervansarayı Gözleve 510 g. 1071 (1660) 2 Mengli Giray Camii Salacık/Bahçesaray 202 g. 1077 (1666) 3 Kırım Giray Vakfı Bahçesaray 845 g. 1112 (1700) 4 Arslan Giray Camii Bahçesaray 532 g. 1113 (1701) 5 Arslan Giray Mektebi Bahçesaray 144 g. 1113 (1701) 6 Sohrab Efendi Camii Bahçesaray 393,2 g. 1113 (1701) 7 El-Hacc Hüseyin Bölükbaşı Camii Bahçesaray 289,6 g. 1113 (1701) 8 Terzi Ali Mescidi Bahçesaray 170 g. 1113 (1701) 9 Kaytas Ağa Mescidi Bahçesaray 229 g. 1113 (1701) 10 Hacı Hasan Mescidi Bahçesaray 70 g. 1113 (1701)

211 KKS, 71/69a-1 212 KKS, 71/69b-1

160 Tablo 86. (devamı) Toplam Sıra Vakfın Adı Bulunduğu Yeri Tutarı Tarih No

11 Sefer Gazi Efendi Mescidi Bahçesaray 257,86 g. 1113 (1701) 12 Sefer Gazi Ağa Şehre Küstü Bahçesaray 209 g. 1113 (1701) 13 Orta Camii Bahçesaray 580,21 g. 1113 (1701) 14 El Hac Mahmud Bey Evkafı Bahçesaray 300 g. 1113 (1701) 15 Şah Polat Ağa Mescidi Bahçesaray 183 g. 1113 (1701) 16 Hacı Gazi Mescidi Bahçesaray 78 g. 1113 (1701) 17 Hacı Gazi Mektebi Bahçesaray 90 g. 1113 (1701) 18 Babakurt Mescidi Salacık/Bahçesaray 162 g. 1113 (1701) 19 Murad Mescidi Salacık/Bahçesaray 79 g. 1113 (1701) 20 El-Hacc Selim Giray Mescidi Bahçesaray 80 g. 1113 (1701) 21 Salacık Camii Salacık/Bahçesaray 385 g. 1113 (1701) 22 Mübarek Sultan Bike Evkafı Bahçesaray 899.60 g. 1115 (1703) 23 Mengli Giray Medresesi Salacık 200 g. 1116 (1704) 24 Debbağ El-Hacc Gazi Mescidi Bahçesaray 314.60 g. 1118 (1706) 25 Debbağ El-Hacc Gazi Mektebi Bahçesaray 111.60 g. 1118 (1706) 26 Sulu Kuba Mescidi Bahçesaray 82,10 g. 1118 (1706) 27 Köse Abdülcemil Efendi Mescid Bahçesaray 135,20 g. 1118 (1706) 28 Nakkaş Hacı Abdülbaki Mescidi Bahçesaray 159,60 g. 1118 (1706) 29 Çeşmeler Vakfı Gözleve 410 g. 1100 (1688) 30 Camii-i Cedid Bahçesaray 85 g. 1133 (1720) 31 Mübarek Sultan Haniye Vakfı Bahçesaray 888 g. 1134 (1721) 32 Güleç Medresesi Bahçesaray 230 g. 1134 (1721) 33 Suyuritaş Mescidi Bahçesaray 235.95 g. 1139 (1726) 34 Azimet Giray Sultan vakfı Bahçesaray 150 g. 1147 (1734) 35 Kadıasker Kul Mehmed Efendi Tekye/ Bahçesaray 200 g. 1155 (1742) 36 Arslan Giray Vakfı Bahçesaray 500 g. 1164 (1750) g: guruş Tabloda 889.60 kuruş ile en çok gelire Mübarek Sultan Bike Evkafı sahiptir. Onun ardından Mübarek Sultan Haniye vakfı 888 kuruşla ve Kırım Giray vakfı 845 kuruşla sıralanmaktadır. Bahçesaray’daki Hacı Hasan Mescidi vakfı ise 70 kuruş ile en düşük gelire sahip vakıftır. Vakıfların çoğunun Bahçesaray’da bulunması ve bunlara ait gelirler incelendiğinde, paranın Bahçesaray’da toplandığı anlaşılmaktadır.

161 Tablo 87. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Karasu’daki Camii, Mescid, Medrese ve Diğer Evkâf Kurumları Sıra Kayıt Adı Yeri No No 1 Kurban Ali Efendi Camii Karasu 65213/9a-1 2 Tahta Mescid Vakfı Karasu 65/10a-2 3 Receb Efendi Camii Karasu 65/11a-1 4 Receb Efendi Medresesi Karasu 65/11a-2 5 El-Hacc Aşır Mahallesi Camii Karasu 65/12a-1 6 Şor Mahallesi Camii Karasu 65/13a-1 7 Hacı Aslan Camii Karasu 65/14a-2 8 Acem Mahallesi Camii Karasu 65/15a-2 9 Cami-i Kebir Karasu 65/16a-2 10 Hasan Efendi Mahallesi Camii Karasu 65/16b-2 11 Küçük Mehmed Efendi Medresesi Receb Şeyh Mahallesi 65/29a-1 12 Hani Sultan Mektebi Ali Efendi Mahallesi 66/22a-2 13 Hacı Yahya Medresesi Karasu 71/7a-1 14 Sadık Efendi Camii Karasu 65/24b-4 15 Acem Mahallesi Mescidi Karasu 33/7a-1 16 Hacı Yahya Medresesi Bağçeiçi Mahallesi 71/7a-1 17 Yahudiler Mekteb Vakfı Camii-i Kebir Mah. 55/16b-3 18 Şeyh Muzaffer Camiisi Vakfı Karasu 1/19a-2 19 Cami-i Şerif Medresesi Karasu 14/142a-2 20 El-Hacc Sübhan Kulu Gazi Ağa Medresesi Karasu 25/107a-4

Hicri 1156 (1743) yılında Karasu’da aşağıdaki cami ve mescitlerin vakıf hesapları teftiş edilmiştir.

213 KKS, 65. ciltte 9-16 saylarda 1156 yılı Cemaziyelahir ayına ait Han emri ile Karasu’daki tüm vakıfların denetimi yapılıp sonuçları sicillere kaydedilmiştir.

162 Tablo 89. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesi Evkafı’nın Bilançosu Camii İmamına Ait Vakıf Vakıf Parasını Alanlar Rehin ve Kefalet Kuruş

Debbağ Seyid Evi rehin ve annesi kefil 70

Kürkçü Hüseyin Evi 50

Ustazade Abdullah müezzin ? 10 Fedol Melkun Zımmi ? 20 Berdağoğlu ? 20

İmam Ahmed Evi 310

Toplam 480

Tablo 89. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesindeki Camii’nin Müezzinine Ait Vakıf

Vakıf Parasını Alanlar Rehin ve Kefalet Guruş

Müezzin İbrahim Çelebi Evi 160

El-Hacc Hasan Müezzin Evi 260

Adil Müezzin Evi 100

Toplam 520

Tablo 90. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesi Fakirlerine Vakıf

Vakıf Parasını Alanlar Rehin ve Kefalet Guruş

Kürkçü Ali Can Kürkçü Mevlüd 30

Keçeci Ömer ? 25 Eğerci Davud ? 5 Debbağ Adil ? 15 Veli Hüseyin ? 10

Mezarcı Murtaza Evi 10

Osman ? 30

Nasuh Paşa Evi 87

Toplam 212

Genel Toplam : 1212 guruş

163 Tablo 91. Karasu Tahta Mescid Mahallesi Evkâfı Camii İmamına Ait Vakıf

Vakıf Parasını Alanlar Rehin ve Kefalet Guruş ve Akçe (a) Ivaz Mehmed ? 50 Arabacı Can Ali ? 35 Beçenci Veli ? 20 Abdülaziz ? 10 Kart Hoca ? 20 Toktar ? 10 Kumuk Mehmed ? 10 Osman ? 15 Debbağ Abdülhalim ? 25 (40 a.) Büyük….. ? 2 Sefer ? 200 a. Latife Avrat ? 200 a. Bektaş İmam Elinde ? 17 Ziyade Avrat ? 36 Cabbar oğlunun Annesi ? 120 a Toplam 255 guruş 60 akçe

Mescidin Müezzinine Ait Vakıf geliri Toplam: 175 guruş

Tablo 93. Karasu Tahta Mescid Mahallesi Evkâfı Mahallenin Fakirlerine ait Vakıf

Vakıf Parasını Alanlar Rehin ve Kefalet Guruş

Osman Müezzin Ağcılar içindeki Dükkanı 70 Kör Ali Evi 50 Çolak Hüseyin Evi 30 Bektaş ? 15 Bobek ? 10 Kart Hoca Toktar 25 Hani Beğ oğlu Mustafa Evi 30 Kürkçü Seferşah Oğlu 70 Bakkal Mehmed Müezzin ? 70 Gözleveli Veli ? 15 Karacaoğlu Pir Ahmed ? 50 Durmuş ? 5 Toplam 400 Genel Toplam: 830 guruş 60 akçe

164 Tablo 93. Karasu Receb Efendi Cami’nin Evkafı’nın Bilançosu, Hatip ve Vaizlerine Ait Vakıf Guruş ve Akçe Vakıf Parasını Alanlar Rehin ve Kefalet (a) Kürkçü Aşır Ali’nin oğlu Mustafa 14 Ekmekçi Mustafa Ali oğlu Hacı Mustafa 37 Mahalle Bakkalı Dede İnciri 36 Köküz oğlu Kebabçı Yuriş Zımmi Avratı 14 Girne Ali’nin Annesi Oğlu 10 Abdülaziz ? 10 Mirac Hac Receb ? 30 Tellak Hüseyin Beşe Monla Ömer 10 Kerane Nasraniye 1 Altın 5 Girne Ali ? 18 Müezzin Abdülaziz Mirza ? 10 Köste Nasrani 2 Altın yüzük bir gümüş Tas 40 Kızılbaş Osman ? 5 Kazaz Karcı Evi 45 Mahalle Dellalı ? 100 Mustafa Efendi ? 12 Nakit ? 60 Toplam 450 guruş

Yukarıda ayrıntılı bir şekilde bazı mahalle vakıflarının nakit gelirlerinin nasıl değerlendirildiği görülmektedir.

5. Karasu’daki Vakıf Gelirlerinin Karşılaştırılması Karasu’daki dokuz mahallenin vakıf gelirlerinin birbirleriyle karşılaştırılarak, mali büyüklükleri ortaya çıkarılacaktır. 1743 yılına ait bu değerlendirmede ortaya çıkan rakamlar, aynı zamanda o mahallenin ekonomik zenginliğinin göstergesi olması açısından da önem taşımaktadır. Mahalle vakıfları kendi içinde de bölünmüştür. Camii ya da mescitlere tahsis edilmiş olan gelir kaynakları imam, müezzin, hizmetliler, kandil akçesi ve mahalle fakirlerine vakf edilmek suretiyle çeşitli kalemlere ayrılmıştır.

165 Tablo 94. Karasu Receb Efendi Mahallesi Camii Evkafı

Sıra Geliri Guruş Vakıflar No (g) Akçe (a) 1 Medrese Vakfı 290 g. 2 Mahalle Kandili Vakfı 58 g. 3 Camii Müezzini Abdülaziz Mirza’ya ait Vakıf 180 g 4 Camii Müezzini Monla Halil’e ait vakıf 145 g. 5 Camii Kayyımuna ait vakıf 110 g. 6 Camii Fakirlerine ait vakıf 493 g. TOPLAM 1926 g.

Tablo 95. Karasu Kurban Ali Efendi Mahallesi Evkafı

Sıra Vakıflar Geliri Guruş No (g) Akçe (a) 1 Camii İmamına ait Vakıf 480 g. 2 Camiinin Müezzinine ait Vakıf 520 g. 3 Mahalle Fakirlerine Vakıf 212 g TOPLAM 1212 g.

Tablo 96. Karasu Tahta Mescid Mahallesi Evkafı

Sıra Vakıflar Geliri Guruş No (g) Akçe (a) 1 Camii İmamına ait Vakıf 255 g. 60 a. 2 Camiinin Müezzinine ait Vakıf 175 g. 3 Mahalle Fakirlerine Vakıf 400 g TOPLAM 830 g. 60 a.

Tablo 97. Karasu El-Hacc Âşır Mahallesi Evkafı

Sıra Geliri Guruş Vakıflar No (g) Akçe (a) 1 Camii İmamına ait Vakıf 86 g. 2 Camiinin Müezzinine ait Vakıf 50 g. 3 Mahalle Fakirlerine Vakıf 303 g. TOPLAM 439 g.

166 Tablo 98. Karasu Şor Mahallesi Evkafı

Sıra Geliri Guruş Vakıflar No (g) Akçe (a) Sim (s) 1 Camii İmamına ait Vakıf 26 860 s. 2 Camiinin Müezzinine ait Vakıf 400 g. 3 Camiinin 2. Müezzinine ait Vakıf 225 g. 4 Camii Kayyımına Vakıf 250 g. 5 Kandil Akçesi Vakfı 13.500 s. TOPLAM 875 g. 40.360 s.

Tablo 99. Karasu Hacı Aslan Mahallesi Evkafı

Sıra Vakıflar Geliri Guruş No (g) Akçe (a) 1 Camii İmamına ait Vakıf 240 g. 2 Mahalle Cemaatine Vakf 80 g. 3 Kandil Akçesine Vakf 40 g. TOPLAM 360 g.

Tablo 100. Karasu Acem Mahallesi Evkafı

Sıra Vakıflar Geliri Guruş No (g) Akçe (a) 1 Camii İmamına ait Vakıf 280 g. 2 Camiinin Müezzinine ait Vakıf 224 g. 3 Mahalle Fakirlerine Vakıf 367 g. 120 a. TOPLAM 871 g. 120 a.

Tablo 101. Karasu Cami-i Kebir Evkafı

Sıra Vakıflar Geliri Guruş No (g) Akçe (a) 1 Camii imamına ait Vakıf 20.000 s. 2 Camii’nin Müezzinlerine ait Vakıf 200 g. 24.500 s. 3 Kayyımlara ait Vakıf 7.865 s. TOPLAM 200 g. 52.365 s.

167 Tablo 102. Karasu Hasan Efendi Mahallesi Evkafı

Sıra Vakıflar Geliri Guruş No (g) Akçe (a) 1 Camii İmamına ait Vakıf 337 g. 2 Camii’nin Müezzinine ait Vakıf 383 g. 3 Mahalle Fakirlerine Vakıf 190 g. TOPLAM 810 g.

Hicri Cemaziyelahir 1156 (1743) tarihinde hanın emri ile Karasu’daki tüm vakıfların denetimi yapılmıştır. Buna göre; Mahalleler arasında vakıf geliri en yüksek olan 1.926 kuruşla Receb Efendi Mahallesi’dir. Onu 1.212 kuruşla Kurban Ali Efendi Mahallesi takip etmektedir. Vakıflara ait parasal kaynaklarla mahalle halkının ihtiyaçlarının karşılanması, vakıfları birer finans kurumu halinde değerlendirmemize neden olmaktadır. Her mahallede kurulan vakıflar sayesinde hem toplumun ihtiyaç duyduğu sosyal kurumların yaşaması sağlanmış hem de esnafa verilen kredilerle ekonomik hayat canlı tutulmuştur.

Tablo 103. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım’da Çeşitli Kaza ve Köylere Ait Vakıflar

Sıra Adı Yeri Kayıt No No 1 Yahya Efendi Medresesi Orta Çongar 64/57a-2 2 Bayram Gazi Ağa Camii Nehr-i Salgır 29/17a-2 3 Mehmed Ağa Mescidi Otarköy 28/29a-1 4 Han Eli Mescidi Nehr-i Alma 28/143a-1 5 Hürrem Camii Vakfı Nehr-i Salgır 30/12a-1 6 Suyuritaş Mescidi Vakfı Suyuritaş/Bahçesaray 30/28a-2 7 Cuma Mescidi Vakfı Nehr-i Kaçı 32/28a-2 8 Yaşdağ Camii Vakfı Yaşdağ/Bahçesaray 36/68a-4 9 Meyrem Kilisesi Vakfı Meyrem/Bahçesaray 40/56a-1 10 Aziz Camii Vakfı Aziz/Bahçesaray 68/50b-1 11 Çukrak Mescidi Vakfı Çukrak/Bahçesaray 68/56a-3 12 Kaçı Medresesi Vakfı Nehr-i Kaçı 49/1a-2 13 Saadet Giray Han’ın Köprü Vakfı Çeterlik 51/13a-1

168 Tablo 103. (devamı)

Sıra Adı Yeri Kayıt No No 14 Otarköy Camii Vakfı Otarköy/Bahçesaray 54/14a-5 15 Tekye Karyesi Medrese Vakfı Tekye / 71/70b-3 16 Şeyh Gazi Ağa Camii Evkafı Sarıoğlan/Burulca 26/47a-1 17 Badrak Mescidi Evkafı Badrak/ 24/64a-2 18 Tahta Bazar Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/64b-1 19 Hacı Bike Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/64b-2 20 Hacıköyü Camii Evkafı Bahçesaray 24/64b-3 21 Han Eli Camii Evkafı Bahçesaray 24/65b-1 22 Mehmed Giray Sultan Köyü Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/66a-1 23 Ulu Sala Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/67a-1 24 Biga Sala Camii Evkafı Bahçesaray 24/67b-1 25 Avcıköy Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/68a-1 26 Estile Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/68a-2 27 Kuş Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/68b-1 28 Laka Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/69a-1 29 Germencik Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/69a-2 30 El- Hacc Rüstem Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/70a-1 31 Monla Murad Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/70a-2 32 El-Hacc Nasuh Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/70b-1 33 Biyemköy Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/70b-2 34 Haramiköy Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/71b-1 35 Topçuköy Mescidi Evkafı Bahçesaray 24/71b-2 36 Kaçı Zaviyesi Evkafı Nehr-i Kaçı 56/8a-2 37 Süleyman Ağa Mescidi Evkafı Nehr-i Kaçı 18/61a-1 38 Nehr-i Alma Medresesi Nehr-i Alma 8/109a-1 39 Mankuş karyesi mescidi Bahçesaray 40/54b-3 40 Meryem Kilisesi Vakfı Bahçesaray 40/56a-1 41 Can Timur Ağa Karyesi mescid Vakfı Bahçesaray 23b/9a-6 42 Bayram Gazi Ağa Camii Salgır 29/17a-2

Vakfın yerine getirdiği işlev sadece ferdi bir hayırseverlik duygusundan meydana gelen yardımlaşma değildir. Günümüzde devletin yapmakla yükümlü olduğu birçok kamu hizmeti, özellikle Osmanlı döneminde vakıf yolu ile yerine getirilmiştir.

169 Toplum için çok önemli bir hizmet olan eğitim ve öğretim vakfın elindedir. Tanzimat’a kadar, ilköğretim kurumları olan sıbyan mektepleri, orta ve yüksek öğretim kurumları olan medreseler, tamamen vakıf yoluyla kurulmuş ve hizmet vermişlerdir. Sağlık, sosyal güvenlik ve yardım hizmetlerinde de vakfın önemli bir yeri vardır. Kısaca kamu yararı bulunan her hizmetde vakıf müesseselerine başvurulmuştur214. Görüldüğü gibi sadece şehirlerde değil kaza ve köylerde de kurulan vakıflar, bu dönemde Kırım’ın tamamında etkilidir. Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi Kırım, sosyal ve iktisadi alanda vakıflarla donatılmıştır.

214 Ahmet Akgündüz, “Osmanlı Hukukunda Vakıflar, Hükümleri ve Çeşitleri”, Türkler, C: X, s. 447.

170 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM MALİ YAPI VE EKONOMİ Osmanlı klasik dönemi diye bilinen 1500-1800 yılları arasında, ekonomik anlayışın temeli, Mehmet Genç’e göre, provizyonizm (iaşe), fiskalizm ve gelenekçilik olmak üzere üç ana ilkeden oluşmaktadır. İhtiyaç duyulan malın kaliteli, bol ve ucuz olarak temin edilmesini öngören provizyonizm, tüketiciye odaklı bir yaklaşımla, Osmanlı Devleti’nin üzerinde önemle durduğu bir ilke olmuştur. Özellikle tarımsal alanda yüksek verimlilik hedeflenerek, orta büyüklükteki aile işletmelerinin (60-150 dönümlük) korunmasına çalışılmıştır. Mirî arazi denilen yerlerin mülkiyet hakkının babadan oğla geçecek şekilde kiralanması esastır. Devlet topraklarının birleştirilerek tek bir ailenin eline geçmesini engelleyen bir zihniyete sahip yönetimde, ithalatı teşvik eden ihracatı kısıtlayan bir politik anlayış hakimdi. Diğer yandan hazine gelirlerini arttırma, masrafları kısma prensibine dayanan, malî bir politika olan fiskalizm ile sosyal ve ekonomik değişmelere karşı çıkan, mevcut yapıyı mümkün olduğunca korumayı hedefleyen gelenekçilik düşüncesi, bu ekonomik anlayışı tamamlayan unsurları oluşturmuştur1. Kırım, tarih boyunca çeşitli milletlerin, özellikle de Asya’dan gelen kavimlerin ilgisini çekmiştir. Kırım yarımadasının konumu itibariyle ticaretten elde ettiği kazanımlar, bu bölgeye hakim olan milletlerin en temel gelir kaynaklarından birini oluşturmuştur. Tarıma elverişli bölgelerin ekonomiye olan katkısı da göz ardı edilemez. Tatarların bölgedeki hâkimiyeti bu ekonomik anlayışa farklı bir ivme kazandırmıştır. Kırım’da tarımla uğraşanlar köylerde, sanayi ve ticaretle uğraşanlar ise şehir ve kasabalarda yaşamaktaydı. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin amacı, halkın ihtiyaç duyduğu ürünlerin güçlük çekilmeden temin edilebilmesi anlayışına dayanıyordu. Eğer üretilen mal, toplumun ihtiyacını karşılamada yeterli değil ya da fazla ise bu sıkıntı ticaret ile gideriliyordu. İncelediğimiz dönemde, Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Tatarlar, atlı-göçebe kültürüyle imparatorluğun ekonomisine önemli katkı sağlayan unsurlardan biri olmuşlardır. Kırım Hanlığı ile ilgili yapılan pek çok araştırmada Kırım Tatarlarının

1 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2005, s. 45.

171 istilacı kimliği ön plana çıkarılmıştır. Komşu devletlere düzenlenen saldırılarda haraç ve ganimet elde ederek yaşadıkları, kentsel bir iletişim ağı kuramayıp, tarımsal ekonominin oluşturulamadığı görüşlerinden söz edilmektedir2. Bu dönemde Kırım ekonomisinin temeli, tarım, ticaret, hayvancılık ve küçük el sanatları üzerine kurulmuştu. Çalışmamızın konusunu oluşturan Kırım’ın, XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait sosyal ve ekonomik yapısı incelenirken, yönetim sahası olarak iki farklı bölgeyi göz önünde tutmamız gerekir. Yarımada, Osmanlı egemenliğine girdiği dönemden itibaren, sahil kesiminde kurulan Kefe sancakbeyliği içinde yer alan; Kefe, Azak, Taman, Kerş, Suğdak, Mankub kazalarını kapsayan bölge ile hanlığın idaresindeki topraklardan oluşmaktaydı. Yönetimsel olarak farklılıklar gösterse de bu iki bölge, iç içe geçmiş sosyal ve ekonomik yapısı ile bir bütünlük arz etmektedir. Bu sebeple yaptığımız çalışmada, bu iki bölgenin birlikte değerlendirilmesi esas alınmıştır. Kefe eyaletinde ve Kırım hanlığı topraklarında yaşayan insanlar arasında sıkı bağlar söz konusudur. Bu iki idari bölgenin, ticari, kültürel, sosyal ve ekonomik ilişkileri değerlendirildiğinde birbiriyle bütünleştiği ortaya çıkmaktadır. Kırım Hanlığı Kadı sicilleri’ndeki pek çok davada bunu görmek mümkündür. Kefe eyaletinde yaşayan bir kimsenin davası hanlığa bağlı kadılıklarda görüşülüp çözümlenebiliyordu. Aynı şekilde tersi durum da söz konusuydu. Bu ilişkiler yumağında yarımadayı sosyal ve ekonomik açıdan bir bütün halinde düşünmek faydalı olacaktır. A) Gelirler 1. Hanlığın Gelirleri Kırım hanının iktisadi kaynakları yalnızca adaletle ilgili aktiviteleri ve sarayın ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadardı. Yarımadanın pek çoğu onun finansal kontrolünün dışındaydı. Ekonomik olarak verimli toprakların önemli bir bölümü, feodal beylerin, vakıfların ve Osmanlı memurlarının elinde bulunuyordu. Han, sahip olduğu topraklar üzerinde halktan topladığı vergi gelirlerinin yanında, ülkedeki tuz üretiminin tekeline de sahipti. XVII. yüzyılın sonlarına kadar, Giray hanedanı aynı zamanda Rusya, Polonya ve Erdel prensliğinden değişik oranlarda vergi de almaktaydı3.

2 Alan Fisher, The Crimean Tatars, s. 27. Burada yazar, Kırım’ın Ruslar tarafından işgalini haklı göstermeye çalışan Rus tarihçilerin, araştırmalarını bu anlayış doğrultusunda yaptığını ifade etmektedir. 3 Alan Fisher, a.g.e., s. 19.

172 Osmanlı Devleti, Kırım hanlarına, bağlılıkları karşılığında çeşitli gelirler tahsis etmişti. Kefe mukataasından ayrılan pay, bunlardan birisidir. Ayrıca hanedan üyeleri Rumeli’de İslimye, Yanbolu, Tekirdağ ve Çatalca gibi yerlerde çiftliklere yerleştirilerek, kendilerine salyane, has ve zeametler tahsis ediliyordu4. Osmanlı topraklarında oturan Girayların kendilerine ait hasları vardı. Kırım hanlarının çocukları ve önde gelen aile efradına, İstanbul, Galata, Gelibolu ve Tekirdağ gümrüklerinden salyaneler veriliyordu5. Han, Kırım’da sahip olduğu gelir kaynaklarını emanet veya iltizama vererek işletiyordu. Osmanlılarda, devlete ait gelirlerin (mukataa) belli bir bedel karşılığında, özel bir şahsa, belirli bir süre için verilmesini öngören İltizam sistemi6, Kırım Hanlığı’nda da yaygındı. Şer‘i sicillerden tespit ettiğimiz, han, kalgay ve nureddin sultanlara ait gelirler, belli bir bedel karşılığında genellikle bir seneliğine iltizama veriliyordu. Yarımadada Osmanlıların doğrudan yönetimi altındaki bölgelerde bir kısım yerlerin gelirleri, padişah tarafından hanlara verilmişti. Bu yerler arasında Sudak kazasına bağlı Arpati, Tokluk, Şuma, Tuvak, Kuz ve Ayserez adlı altı köy bulunuyordu. Kırım hanları da emrindeki görevlilerden divân efendisine, bu köylerin gelirini zeamet olarak veriyordu. Zeameti alan divan efendileri, köylere iltizam yolu ile subaşı tayin ederek, bu bölgenin gelirini tahsil ediyorlardı7. Bir diğer bölge Akkerman’daki yalı köyleriydi. Bu köyler, Osmanlı Devleti’nin bölgenin fethinden beri tüm hanlara has olarak verdiği gelirler arasında yer alıyordu8.

1.1. Kefe Mukataası Kefe Mukataası, sancaktaki tüm gelirleri bünyesinde toplayan ve bir nâzır tarafından idare edilen müstakil bir gelir kaynağıydı9. Kayıtlarda Kefe Mukataa Nâzırlığı şeklinde geçmesi bu görüşü desteklemektedir.

4 Halil İnalcık, “Giray”, DİA, C: 14, s. 77. 5 BOA, AE.SAMD.II, 22/2320. 6 İltizam için bkz. Mehmet Genç, “İltizam”, DİA, C: XXII, s. 154-158. 7 KKS, 49/71b-1.; 49/12b-1, 1134 (1721) Sudak kazasına bağlı Kuz, Şima, Arpati, Tuvak, Tavaklık ve Aysezer adlı karyelerin üzerine el-hacc Abdülbaki Ağa subaşı tayin edilip, kendisine adı geçen köyleri tasarruf etmesi, bu yerlerin vergi ve gelirlerini (rusumat ve avaidini) toplaması hakkında tezkere verilmiştir. 8 KKS, 71/87b-1. 9 Yücel Öztürk, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe, Ankara 2000, s. 341.

173 Kefe mukataa kaleminden Osmanlı sultanının emri ve izni ile askeri ve dini personelin maaşları, kale, köprü ve mimari alandaki inşaat masrafları, Kırım hanları, kalgay sultanlar ve Çerkez beylerinin salyaneleri gibi temel masraflar ödenmekteydi10. Nâzır tarafından idare edilen mukataanın denetlenmesi için bir müfettiş görev yapıyordu11. Kırım hanına ödenen salyanenin, han tarafından görevlendirilen mutasarrıf eliyle tahsil edildiği görülmektedir. Bu konu ile ilgili bir kayıtta; hanlık beratı ile Kefe mukataası mutasarrıflığına günlüğü 40 akçe ulufeyle mutasarrıf olan Receb Efendi, mahkemede 1058 (1648) Şevvalinin 28. gününden, 1059 (1649) senesi Zilhiccesinin 13. gününe kadar 1 yıl 11 günlük vazifede 14.840 akçe meblağı Kefe Mukataası nâzırı Hüseyin Ağa’dan almıştır12. Bu kayıttan hanın Kefe mukataasındaki salyanesinin günlüğü 40 akçe ulufe karşılığında tasarruf etmesi için, Receb Efendi’nin tayin edildiği anlaşılmaktadır. Kefe İskelesi Mukataasından, çeşitli görevlerle istihdam edilen memurların maaşları da ödenmekteydi. Padişah beratıyla günlüğü 15 akçe vazife karşılığında Kefe Avarızı Mukataasında istihdam edilen dergâh-ı âli müteferrikalarından Ali Ağa, 1083 (1672) yılına ait 5400 akçeyi, Kefe iskele Mukataası nâzırı Yusuf Ağa’dan tahsil etmiştir. (Rebiülevvel 1083) 13. 1088 (1677) yılına ait bir diğer kayıtta; günlük 60 akçe karşılığında Kefe Avarızı mutasarrıflığı tevcih edilen Hasan Ağa, avârızı toplamakla görevli Abdülkerim efendiden bir yıllık görevi karşılığında 21.600 akçeyi almıştır14. Kırım hanı emrindeki kişilere salyane gelirinden maaş tahsis ediyordu. II. Gazi Giray (1588-1596/1608) dönemine ait bir yarlıkta, hanın salyane gelirinden, Hacı geldi adlı kişiye her sene ödenmek üzere yıllık 1000 akçe tutarında gelir tahsis edilmişti. Bu tür ödemeler salyane defterine kayd edilip takibi de defterdar tarafından yapılıyordu15. Kefe’deki mukataa gelirinden hana ayrılmış kısım için Kefe Nazırlığı memurluğu ihdas edilmiştir. Bu görevi iltizamla alan görevliler zaman zaman alacak davalarında karşı karşıya gelmişlerdir. 1126 (1714) yılında Kefe nâzırı ve haraç mahsulünü toplamakla görevli kişinin görevi sırasında eksik ödeme yapması üzerine,

10 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 338; BOA, AE. SAMD.II., 5/483. 11 KKS, 1/83a-1. 12 KKS, 3b/1a-2. 13 KKS, 16/5a-1. 14 KKS, 22/4b-7. 15 KKS, 38/28a-1.

174 alacağın tahsili için han tarafından bir yarlık gönderilmiştir16. Yine 1134 (1721) yılına ait bir davada; Kefe Nâzırlığı görevinde olan Mahmud Ağa, Kefe nezareti zabiti olan Mustafa Ağa’yla hesap görüp, 11,5 kese alacağı olduğu iddiasıyla mahkemeye başvurmuştur. Şahitlerin ifadeleri doğrultusunda muhasebe defteri incelenip sonuçta alacağın 4 kese yani 2000 guruş olduğu kararına varılmıştır17. Kırım hanları, Kefe mukataasındaki hisselerini genellikle bir yıllık süre ile iltizama vermişlerdir. Hicri 1153 (1740) yılına ait iltizam kaydında; “Kefe nezareti mülhakatından ve mukataalarından nısfı hisselerinin aşar-ı şeriye ve rusumat-ı sairesiyle mukaddema tarafından verilen derun tahvilde işaret olunan nısf mukataları işbu 1153 senesi mart ibtidasından şubat ayına gelinceye sene-i kamilede işbu hafız-ı şurutname üzere İsmail Ağa’ya yalnız 5000 kırımi guruşa bey ve meblağı tamamen ahz eylediği…”18 şeklinde yer almaktadır.

1.2. Gözleve İskele Eminliği Gözleve, Kırım yarımadasının önemli liman kentlerinden biridir. Hanlığın idaresi altında olan bu şehrin gümrük gelirleri padişah ile han arasında paylaşılmıştı. Bu paylaşımın nasıl yapıldığını tam olarak tespit edemesek de şer’iye sicillerine yansıyan kayıtlardan anlaşıldığı kadarıyla, Gözleve’de biri han tarafından diğeri padişah tarafından görevlendirilen iki emin bulunmaktaydı19. Osmanlı padişahına bağlı emin, hüdavendigar emini şeklinde ifade ediliyordu. Kırım hanı Gözleve ile ilgili bir kararda gerek kendi tayin ettiği emine gerekse hüdavendigar eminine emirler gönderebiliyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nun genel işleri için yapılacak düzenleme ve isteklerde sorumluluk ve yetki alanını genişleten han, yarımadada Osmanlı padişahına doğrudan bağlı olan yerlerin yöneticilerine de yarlıklar gönderebiliyordu. Hicri Şevval 1107 (1695) tarihli, I. Selim Giray Han’a ait bir yarlıkta; “kıdvetü’l- ümena Gözleve emini kulum Mehmed Ağa ve hüdavendigar emini kulumuza ilam-ı yarlığ-ı şerif-i hani budur ki …” hitaben, Gözleve’deki iki emini de ilgilendiren Özü kalesindeki askerlerin ve

16 KKS, 46/10a-3. 17 KKS, 49/75a-2. 18 KKS, 64/71b-1. 19 Emin için bkz. Halil Sahillioğlu, “Emin”, DİA, C: XI, s. 111-112.

175 halkın ihtiyaç duyduğu zâhire ve levâzımat için gelen mallardan gümrük alınmaması yönünde emir verilmiştir20.

1.3. Karasu Nâzırlığı Karasu şehri, kalgay sultanların idaresindeydi. Ticari yönden oldukça işlek olan bu şehre ait gelirler, bir bütün olarak nazırlık bünyesinde toplanıp iltizama veriliyordu. Kalgay Adil Giray tarafından 1144 (1731) yılında verilen bir beratla, Karasu Nâzırlığı kilercibaşıya bir yıllık iltizam bedeli olan 22 kese akçe karşılığında verilmişti. Ayrıca verilen bu beratta, Karasu Nâzırlığı içinde iltizamı alan kişinin, mumhane nâzırlığı ve zabitliği, tilmaçlık21, kitabet, beytülmal ve kantarcıdan sorumlu olduğu, bu görevi karşılığında bölgenin her türlü örfi vergileri ile yasal gelirlerini (rüsûm-ı örfîye ve avâid-i kanuniye) toplamaya yetkili kılındığı anlaşılmaktadır22. Karasu’daki hana ait işletme olan mumhanenin de yıllık iltizama verildiği görülmektedir. Mumhanenin 1144 Zilhiccesinde (1731) mumcu Angeli ve Artin adlı zımmiler ile nâzır Mehmed Can Ağa’ya ortak olarak bir yıllığına işletme hakkı verilmiştir23. Karasu Nâzırlığı görevi verilen kişi aynı zamanda buradaki en önemli gelir kaynaklarından biri olan mumhanenin işletmesini de iltizamla alabiliyordu. 1.4. Pençik Eminliği Kırım Hanlığı’nda pençik emini, esir ticaretinde esirlere sahiplik belgesi veren, han tarafından görevlendirilmiş bir memurdu. Bu memuriyetin önceleri eminlik sonra iltizam usulü ile verildiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. Köle ticaretinin yoğun olarak yapıldığı Kırım’da pençik eminliği, hana bağlı olarak Kefe ve Karasu şehirlerinde faaliyet gösteriyordu. Ülkede yapılan esir ticareti bu eminlerin denetimi altındaydı. Köle ticareti ancak han tarafından verilen izin beratı ile yapılıyordu. 1138 (1725) yılı Ramazan ayına ait bir kayıtta; Han tarafından Bahçesaraylı Kadir bey adlı tüccara, pençik emini hacı Mustafa Ağa bilgisinde esir alıp satmak için izin beratı verilmiştir24.

20 KKS, 31/2b-4. 21 Türkçe bir kelimedir. Dilmaç diye de söylenir. Çevirmen anlamına gelmektedir. 22 KKS, 57/3a-1. 23 KKS, 57/3a-2. 24 KKS, 53/43a-3.

176 Pençik eminleri, ülkede esir ticaretinin denetimini sağlıyorlardı. Bununla birlikte esirlerin kime ait olduğu sahiplerine verilen mühürlü kâğıtlarla resmi bir nitelik kazanmış oluyordu. Hanlık tarafından pençik eminlerine gönderilen bu resmi mühürlü kağıtlarla vergi suiistimallerinin de engellenmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır. 1742 yılında Kefe pençiği için 200, Karasu pençiği için 50 mühürlü kağıt gönderilmişti25. Hanın mali işlerinden sorumlu defterdar gelir ve giderleri kontrol edip muhasebe işlerine bakıyordu. Eminlerin han ile olan yıllık hesabı, defterdar eliyle görülerek alacakları veya verecekleri varsa tespit edilip tahsili ya da ödemesi yapılıyordu. 1057 (1647) yılında, Kefe pençik emini Şahin çelebi ile yıllık hesap görülüp, hanın zimmetinde eminin alacağı 30 kuruş belirlenmiştir. Ancak emin bu hakkından vazgeçerek herhangi bir alacağının olmadığını beyan etmiştir. Yıllık iltizam bedeli olarak 169 kuruş ödenmesi gerekirken sene içinde yapılan ödemelerle bu meblağın 200 kuruş olduğu belirlenmiştir26.

1.5. Darphane Eminliği Kırım Hanlığı’nda hutbe Osmanlı padişahları adına okutulmasına rağmen, para daima Giraylar adına basılmıştır27. Hanlar, kendilerine ait paraları iltizamla işletilen darphanede bastırıyorlardı28. Bahçesaray’dan önceki merkez olan Kırkyer’de basılan son para 958 (1552) tarihlidir. Hanlığın merkezinin Bahçesaray’a taşınmasından sonra Kırkyer’deki darphane de kapatılmıştı. Kırım hanları, 1644 yılına kadar paralarını Kırım (Eski Kırım) ve Gözleve darphanelerinde bastırmışlardır. Bu tarihten sonra para basım yeri yalnızca Bahçesaray olmuş ve diğer şehirlerdeki darphaneler de kapatılmıştı29. Darphane, hanlık tarihi boyunca Yahudiler tarafından işletilmiştir. Osmanlı sultanlarının cülusunda olduğu gibi, hanlar da Kırım tahtına çıktıklarında kendi adlarına para basılması için darphane eminine talimat veriyorlardı. Murad Giray Han (1678- 1683) dönemine ait han yarlığında bu durum “…bu taht-ı âlibaht-ı saadet-i makrunumda culûs-ı hümayunum vâki olub kanun-ı kadim-i padişahanem üzere

25 KKS, 64/62b-2. 26 KKS, 3a/53b-1. 27 İnalcık, “Kırım Hanlığı”, DİA, C: 25, s. 452. 28 Darphane Eminliği, Emaneten verilen bir görevmiş gibi gözükse de incelediğimiz kayıtlardan bu görevin de iltizam usulünce verildiği net biçimde ortaya çıkmaktadır. 29 Nurettin Ağat, “Kırım Şehirleri Bahçesaray”, Emel, Sayı: 47, s. 22.

177 darbhane işledub zir-i hükümetimizde olan şehirler ve köylerde sikke-i cedid-i hani icra olunmak fermanım olduğundan darbhane hizmetine memur olanlar bâlâda defter olunub ve yetmiş ayar üzere sim-i hanî kat‘ olunmak fermanım olub…”şeklinde ifade edilmektedir. Ayrıca bu yarlıkta, basılacak paranın ayarının noksan olmaması hususunda darphane çalışanları sıkı biçimde uyarılmışlardır (4 Rebiülevvel 1089)30.

Tablo 104. 1089 (1678)Yılında Bahçesaray Darphanesindeki Görevliler 31

Görevliler Haddekeş Ahenger Pergali Keskiciler Şablacı Körükçü Sikkezen ve Dolabkeş

Görevli sayısı 4 3 2 4 6 2 4

İsimleri Abdülkerim Kusdasi zımmi Yasef Hasan Arslan Davud İsrail

İsimleri Ahmed İki şakirdi Diğer Yasef Hüseyin Çerkez Harun Murtokal İsimleri Ali Seyfullah Yufuda Muveşa? İsimleri İshak Yahudi Yusuf Yusuf İlya Yahudi İsimleri Mustafa

Darphaneler Yahudiler tarafından iltizamla alınıp işletiliyordu. Arslan Giray Han döneminde Baba adlı Yahudiye, iltizamla 1165 (1751) yılından itibaren bir yıllığına darphane ve Ferahkirman (Or) tuzlasının, 202.000 Kırımî kuruş karşılığında işletme hakkı verilmiştir. Bu iltizamı alan Yahudi ile yıllık hesap görülmüştür. Aynı zamanda hanın bazerganlığını da yapan Baba Yahudi, yıl içerisinde değişik zamanlarda hana verdiği nakit tutar, ödemesi gereken 202000 Kırımi kuruştan fazla çıkmıştır. Bunun üzerine Yahudiye, tuzladaki 100 keben tuz ile 18.728 kuruş 60 akçe nakit ödeme yapılmıştır32.

Kırım’da Kullanılan Paralar Kırım Hanlığı’nın, Osmanlı Devleti’ne ne şekilde ve hangi ölçüde bağlı olduğu tartışılsa da müstakil bir devletin bağımsızlık sembollerinden biri olan, hükümdarın kendi adına para bastırması, hanlığın kuruluşundan yıkılışına kadar görülen bir uygulamadır. Hanlar, tıpkı Osmanlı sultanları gibi tahta çıktıklarında kendi adına para

30 KKS, 22/3a-2. 31 KKS, 22/3a-1. 32 KKS, 71/68a-3.

178 bastırıyorlar ve bunu da bir ayrıcalık olarak görüyorlardı. Kırım Hanlığı’nın parasal konulardaki statüsü, benzer durumda olan; iç işlerinde serbestîye tanınan Eflâk ve Boğdan prenslikleri ile karşılaştırıldığında, daha iyi anlaşılabilmektedir. Eflâk’ta sikke basılmazken, Boğdan’da kısıtlı miktarda gümüş ve bakır sikke bastırılmıştır. Bu durum neticesinde, Kırım Hanlığı’nın bu konularda daha özerk olduğu ortaya çıkmaktadır33. Osmanlı kayıtlarında, Kırım hanları tarafından bastırılan gümüş paraya kefevi akçe ya da kısaca kefevi adı veriliyordu34. Kırım hanları tarafından bastırılan ilk gümüş para 845/1441-1442 tarihlidir. Bu dönemde hanlığın darphane merkezi Eski Kırım’dı. (Solhat). Diğer önemli darphaneler Kırkyer ve Kefe’de bulunuyordu35. Osmanlı belgelerinde kefevi akçe diye geçen bu para, Kırım ve Kefe’de yaygın olarak kullanılmaktaydı. Osmanlı akçesi ise Kırım Hanlığı topraklarında geçmiyordu36. Kefevi akçenin kontrolü daima Osmanlıların elindeydi. Her zaman Osmanlı akçesi daha değerli olmuştur. XVI. yüzyılda Osmanlı akçesi ile kefevi akçe arasındaki oran 1’e 2, ya da 1’e 5 olarak değişiyordu. Hanlara, Çerkez beylerine ve Kırım’da görev yapan askerlere yapılan ödemelerde bu oran 1’e 2, buna karşın Osmanlı hazinesine yapılan ödemelerde 1’e 5 oranı uygulanmıştır37. Osmanlı akçesi karşısında düşük değerlerde seyreden kefevi akçe, 1580’lere doğru önemli ölçüde tağşişe uğrayan Osmanlı akçesi karşısında toparlanarak kur değerini yükseltmiştir38. Kefevi akçe, ağırlık ve değer bakımdan Osmanlı akçesi karşısında düşük seyretmiştir39. Paranın ağırlığının yanında ayarı yani içerdiği gümüş miktar oranı da önemliydi. XVII. yüzyılda Kırım hanları tarafından bastırılan akçeler ve bunların değerleri hakkında elimizde ayrıntılı bilgi olmasa da, Murad Giray Han (1678-1683) döneminde çıkarılan fermanla, basılacak akçenin 70 ayar olarak kesilmesi

33 Şevket Pamuk, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, İstanbul 2003, s. 115. 34 XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Şer’iye Sicilleri’nde han tarafından bastırılan bu paralar hiçbir şekilde kefevi akçe diye anılmamıştır. Sim-i hâni ya da kısaca sim veya akçe diye belirtilmiştir. 35 Halil İnalcık, The Customs Register of Caffa…, s. 185. 36 Evliya Çelebi; “Al-i Osman akçesi cezire-i Kırım’da Tatarlar arasında geçmez amma Kefe’de geçer” demektedir. (Bkz. Seyahatname, C:VII, s. 230.) 37 İnalcık, aynı yer. 38 Pamuk, a.g.e., s. 116. (naklen Halil Sahillioğlu, “Kuruluştan XVII. Asrın Sonlarına Kadar Osmanlı Para Tarihi” Yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, 1958, s. 93.) 39 XVI. yüzyılda Osmanlı ve Kefevi akçenin karşılaştırmalı ağırlıkları için bkz. Yücel Öztürk, a.g.e., s. 329.

179 emredilmiştir40. XVII. yüzyılda Kırım’da büyük alışverişlerde yaygın olarak kullanılan altın ve gümüş iki tür para dikkat çekiyordu41. Hasene adı verilen altın para ile esedi kuruş (guruş) olduğunu düşündüğümüz gümüş paranın (muamele guruş ) kur değeri, 1670 yılında 1 hasene = 1,5 kuruş şeklindeydi42. Osmanlı Devleti tarafından kefevi akçeye yönelik uygulanan kur politikası, ekonomik çıkarlar doğrultusunda ayarlanıyordu. Kırım’dan İstanbul’un ihtiyacı olan malların ithalinde maliyeti düşürmek için yapılan kur ayarlaması, hanlık üzerinde uygulanan bir çeşit vergi olarak da değerlendirilebilir43. Osmanlı akçesinin XVII. yüzyılda istikrarsız hareketleri neticesinde piyasadan kayboluşu, devleti ekonomik ve mali açıdan önemli ölçüde sıkıntıya sokmuştu. Yüzyılın ikinci yarısında yeni para birimi oluşturmak için birkaç kez girişimde bulunan Osmanlı Devleti, bu dönemde meydana gelen savaşlar ve malî güçlükler nedeniyle bunda pek başarılı olamadı. Nihayet II. Süleyman (1687-1691) zamanında akçe yerine kuruş (guruş) ölçüt kabul edilerek değişikliğe gidilmişti.1690’da İstanbul darphanesinde basılan büyük gümüş sikkeler, Hollandalı tüccarlar tarafından ülkeye sokulan Polonya menşeli zolotalardan esinlenerek hazırlanmıştı. İlk basılan sikkelerin en büyüğü 6 dirhem ve 19,2 gram ağırlığa sahipti. Bu sikke, cedid zolota adıyla piyasaya sürülmüştür. Bundaki amaç, tedavüldeki Avrupa sikkelerinden bu paranın ayırt edilebilmesidir44. Bu basılan yeni sikke, imparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi Kırım’da da kullanılmaya başlanmıştır45. Osmanlı Devleti XVII. yüzyılın sonlarında kuruş sistemine geçmesine rağmen Kırım hanları bu değişikliğe uymayarak, eski akçe sistemlerine bağlı kalmaya çalışmışlardır. Ancak sicillerde 1740 yılına ait bir kayıtta, Kırım kuruşu adıyla bir paranın geçmesi bu konuda dikkat çekmektedir. Kırım hanlarına ait paralar ile ilgili araştırmalar yapan Nurettin Ağat’a göre; yaklaşık üç yüz yıl boyunca Kırım hanları, Şahin Giray Han’a kadar, parasal sistemde hiçbir köklü reform yapmayıp akçe sistemini sürdürmüştür. Nihayet Şahin Giray tahtta bulunduğu üçüncü senede yani 1779’da, genel

40 KKS, 22/3a-2. 41 KKS, 10/140a-2; 8/115a-1. 42 KKS, 14/29a-3. 43 Pamuk, aynı yer. 44 Şevket Pamuk, a.g.e., s. 175. 45 Sicillerde 1700’lü yıllara ait kayıtlarda cedid zolata’ya rastlıyoruz. ( Bkz.KKS, 35/16b-2.)

180 olarak yaptığı ıslahatlar içinde bu konuyu da ele alarak, Osmanlıların kuruş sistemine göre, değişik tipte, altın, gümüş ve bakır paralar bastırmıştır. Ağat, Şahin Giray’ın tahttaki üçüncü ve dördüncü senelerinde Osmanlı kuruşuna benzer Kırım kuruşunu bastırdığını iddia etmektedir46. Oysa Hicri 1153 (1740) yılına ait bir iltizam şartnamesinde, Kefe Mukataaları içindeki yarı hissenin bir yıllığına 5.000 Kırımî kuruşa satılması dikkat çekicidir47. Bir diğer iltizam kaydı ise Arslan Giray han dönemine aittir. Hicri 1165 (1751) yılında Darphane Eminliği ve Ferahkirman (Or) tuzlası, Baba adlı Yahudiye bir yıllığına 202.000 Kırımî kuruş karşılığında iltizama verilmiştir48. Dolayısıyla bu kayıtlardan, Şahin Giray’dan önceki dönemlerde hanlar tarafından Kırım kuruşunun basıldığı anlaşılmaktadır. Kırım akçeleri temiz gümüşten kesildikleri için ticari faaliyetlerde genel güveni kazanmış sağlam paralar idi. Ancak en büyükleri 9 kırat (1.80 gram) ağırlığında 6 akçelik olduğundan, büyük çaplı alışverişlerde tercih edilmiyordu. Bu tür alışverişlerde Osmanlı ya da yabancı devletlerin altınları ile 20 g. ağırlığındaki groş, zolata gibi gümüş paralar kullanılıyordu49.

Tablo 105. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım'da Ticari Hayatta Kullanılan Altın ve Gümüş Paralar

Sıra Paranın Adı Tarih Kayıt No Sıra Paranın Adı Tarih Kayıt No No No

1 Akçe (Kefevi akçe) 1704 38/28a-1 15 Kara guruş selase 1706 40/55b-6

2 Cedid guruş 1706 40/55b-6 16 Kırmızı altın 1672 18/15b-3

3 Cedid selase 1706 40/55b-6 17 Kırım Kuruşu 1740 64/71b-1

4 Cedid Zolata 1700 35/16b-2 18 Riyali guruş 1651 3a/79b-4

5 Çürük altın 1706 40/31b-4 19 Rumi Guruş 1744 66/25a-2

6 Engürüs altını 1715 48/101a-1 20 Sağ akçe 1677 24/91b-4

7 Esedi guruş 1667 11/13b-2 21 Selase 1706 40/55b-6

8 Eski Zolata 1707 40/48b-5 22 Şerifi altın 1698 33/82b-3

9 Fındık altın 1706 40/55b-1 23 Şerifi sarı altın 1696 31/7a-2

46 Nurettin Ağat, “Kırım Hanları Paralarının Nitelikleri ve Işık Tuttukları Bazı Tarihi Gerçekler III – Şahin Giray Han Paraları ”, Emel, Sayı: 47. s. 16. 47 KKS, 64/71b-1. 48 KKS, 71/68a-3. 49 Nureddin Ağat, aynı yer.

181 Tablo 105 (devamı)

Sıra Paranın Adı Tarih Kayıt No Sıra Paranın Adı Tarih Kayıt No No No

10 Flori 1656 3b/3a-3 24 Tuğralı Altın 1716 48/104a-2

11 Frengi altın 1715 48/101a-1 25 Venedik altını 1706 40/55b-6

12 Hasene 1669 14/29a-3 26 Yaldız Altın 1689 29/97b-3

13 İngiliz altını 1684 26/71a-3 27 Zincirli altın 1735 58/2a-6

14 Kara guruş 1706 40/55b-6 28 Zolata 1703 37/83b-6

Kırım’da hanlığın kuruluşundan yıkılışına kadar temel sikke olarak var olan akçe, (kefevi akçe) sicillerde sim-i hani, akçe ya da sim şeklinde geçmektedir. Her yeni han, tahta çıktıktan sonra kendi adına yeni para bastırıyordu. Buna sim-i cedid-i hani adı veriliyordu50. Kırım hanları yabancı paraların ülkeye girmesine yönelik herhangi bir engellemede bulunmamışlardır. Tablodan da anlaşıldığı gibi Osmanlı altın paralarının dışında İngiliz, Fransız, Macar, Polonya ve Venedik altınları ticari hayatta kullanılmaktaydı. Her ne kadar Kırım akçesi ticari itibara sahip olsa da büyük alışverişlerde bu akçe yetersiz kalıyor ve ülkede yabancı paralar tercih ediliyordu. Osmanlı Devleti’nde XVII. yüzyıl sonlarında, kuruş sistemine geçildiğinde, bunun etkisinin Kırım’da da görüleceği muhakkaktır. Şer’iye sicillerinde, XVIII. yüzyıl kayıtlarında büyük miktarlar kuruş olarak ifade ediliyor ama yine de akçe hesabına göre ödemeler yapılıyordu.1743 yılına ait kalgay sultana ait bir borç senedinde (temessük) “..Kura ahalisi tuz vaktinde edası olunmak üzere 3000 guruş Kırımi akçe ki nısfı 1500 guruş Kırımi akçe olur deynimiz olmağın …” yer alan 3000 kuruşluk Kırım akçesi kastedilmiştir. Ödemenin de Kırım akçesi olarak yapılacağı açıktır51. Sicillerden tespit ettiğimiz bazı altın paraların Kırım akçesi olarak karşılıkları aşağıdaki gibidir52.

50 KKS, 64/53a-1. 51 KKS, 65/7a-1. 52 KKS,48/101a-1.

182 Altın Cinsi Kırım Akçesi Tarih 1 Şerifi altın 53 335 1715 1 Frengi altın 330 1715 1 Engürüs altın 325 1715 1 Tuğralı altın 54 285 1715 1 Zincirli altın 485 1735 1 Zolata altın 135 1735 1 Hasene55 120 1714

1.6. Tuzlalar (Memleha) Kırım’daki tuzlalar hanın en önemli gelir kalemlerinden birini oluşturuyordu. Ferahkirman, Gözleve ve Karasu’daki tuzlalar iltizam ya da emanet yöntemiyle işletiliyordu. Bu işletmelerde bir emin ile kâtipler görev yapıyordu. İşletmenin her türlü idari işi bu görevlilerce yürütülmekteydi. Hanın çeşitli giderleri bu işletmelerin gelirlerinden karşılanıyordu. Belli dönemler halinde hesaplar denetlenip kâr veya zarar tespit ediliyordu. Rebiülevvel 1135 (1722) tarihli bir davada; Hanın vekili Abdüllatif Ağa, Ferahkirman tuzlasında (memlehesi) emin ve katip olanlar ile iki yıllık mahsulatın muhasebesini yapmış, han malı olan 43 keseden Abdurrahman Çelebi zimmetinde kalan 5 kese akçenin ödenmesini istemiştir56.

1.7. Diğer Gelirler Balıklıova gelirinden han, kalgay ve nureddin sultanların payları vardı. Buradaki gelirin tahsili için han, kalgay ve nureddin sultan tarafından gönderilen eminler görev yapıyordu57. Ayrıca yalı ağalığı, tat ağalığı, beytülmal eminliği, koyun (ganem) eminliği ve tuz eminliğine ait hizmetler, tayin edilen emin veya iltizamı alan mültezimlerce görülüyordu.

53 Osmanlı sultanı IV. Murat zamanında Mısır’da bastırılmıştır. 1634-35’ten itibaren sultani tabiri yerine İstanbul’da basılan Osmanlı altınları için Şerifi adı kullanılmıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. (Şevki Nezihi Aykut, “Osmanlı Sikkeleri”, Türkler, C: 10, s. 823-842.) 54 1697 yılından itibaren Osmanlı Devleti’nde para reformu sonrası “cedid eşrefi” denilen II. Mustafa’nın tuğrasının yer aldığı tuğralı adıyla altınlar bastırılmıştır. (Bkz. Şevki N. Aykut, a.g.e., s. 836.) 55 XVII. yüzyıl başlarından itibaren sicillerde çok sık rastladığımız hasene, Osmanlı altın parasıdır. 1669 yılında 1 hasene = 1,5 kuruş’a eşittir. (KKS, 14/29a-3’te 67,5 muamele guruş = 45 altın hesabı yapılmıştır.) 1714’te ise 1 altın = 120 akçe (Kırım akçesi)’dir. Bkz. KKS, 46/9a-2. 56 KKS, 49/72a-1; 58/2a-5; 46/9a-2. 57 KKS, 29/51a-3; 49/97a-3.

183 Borçlanma Han ya da kalgay sultanlar ihtiyaç duyduklarında bir bölgedeki halktan toplu olarak ya da kişilerden borç alabiliyorlardı. Bu ihtiyaçları çoğunlukla sefer masrafları nedeniyle ortaya çıkıyordu. Hanlar borçlandıkları kişilere temessük adı verilen bir tür senet veriyorlardı. Ayrıca güvence olarak değerli bir mücevher ya da hançer, kılıç gibi şahsi eşyalarını rehin olarak gösterebiliyorlardı. Rebiülahir 1113 (1701) tarihli bir kayıtta; “Saadetli han hazretleri taraflarına bir miktar harçlık lazım olmağın…. Kethüdaları Şahin Ağa yediyle zımmiyandan karz 700 guruş alınıp mukabilinde irsal olunan cevher hançer, Yahudiyandan Moşi ve Ermeniyandan Tamas ve Acemiyandan Uğurlu adlı kişilerin yedlerine rehn-i teslim olundu.” ifadesinden anlaşılacağı üzere, ülkede sermaye zımmilerin elinde toplanmıştır. Alınan 700 guruşluk borca karşılık hanın hançeri rehin verilmiştir58. Bir başka borçlanmada ise Gözleve’deki Rum, Ermeni ve Yahudi taifelerinden 900 guruş alınarak karşılığında, bir kılıç rehin olarak bırakılmıştır59. Alınan borçların kimi zaman zorunlu olarak verildiği anlaşılmaktadır. Borç miktarı eğer bir şehirden karşılanacaksa mahalle ya da cemaatlere bölüştürülüyordu. Bu durum kadı tarafından deftere kaydedilip ödeme sırasında da aynı şekilde alacak sahiplerine ödeniyordu. Sefer zamanları nakit paraya ihtiyaç duyulduğunda bu tür borçlanma yoluna gidiliyordu. 1698 yılında I. Selim Giray Han’ın Karasu’dan aldığı borç, mahallelere bölüştürülmüştür. Bu borçlanmaya yalnızca Müslümanlar değil Gayrimüslim cemaatler de katılmak zorundaydı. Karasu’daki Acemler 200 şerifi altın, Ermeniler 125 şerifi altın vermişlerdir60. Bu çeşit uygulamanın, Osmanlı İmparatorluğu’nda olağanüstü durumlarda, ihtiyaç duyulduğunda nakdî, aynî ya da hizmet şeklinde toplanan avârız-ı divâniye ve tekâlif-i örfiye’ye benzediği düşünülebilir. Bu vergilerden örneğin sürsat olarak, genellikle arpa, buğday, zahire ve canlı hayvan alınıyordu. Bazen bu adla nakit para alındığı da olurdu61. Kırım Hanlığı’ndaki uygulamanın farkı, alınan miktarın geri ödemesinin yapılmasıdır.

58 KKS, 36/1a-1. 59 KKS, 31/77b-5. 60 KKS, 33/82b-2. 61 M. Zeki Pakalın, “Sürsat”, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C: III, s. 300.

184 Borçların geri ödenmesi mal olarak da yapılabiliyordu. 12 Muharrem 1157 ( 27 Şubat 1744) tarihli kalgay sultana ait bir borç senedinde (temessük); “… kura ahalisine tuz vaktinde edası olunmak üzere 3000 kırımi kuruş akçe nısfı 1500 kırımi kuruş akçe olup deynimiz olmağın işbu temessük yarlığımız verilmiştir inşallahürrahman vakt-i merkumede eda olunup işbu temessük yarlığımız şakk oluna şöyle bileler…”62 alınan borcun karşılığında köy ahalisine tuz verilerek ödeme yapılması kararlaştırılmıştır. Alınan borç karşılığında verilen senet, (temessük) hukukî bir belgedir. Kadı tarafından onaylanan bu belge, alacaklıya veriliyordu. Borcun ödenmesinden sonra geri alınıp yırtılıyordu. 1651 yılında Kırım Giray sultanın terekesinde yer alan ve kandil akçesine vasiyet ve vakf ettiği 900 vakıyye kurşun, han tarafından cebehanenin ihtiyacından dolayı, vakıyyesi 25 akçeden satın alınınmış ve karşılığında 225 kuruşluk borç senedi verilmiştir. Bu borç senedinin sonunda “… hin-i edada temessüküm şakk oluna…” ibaresi yer almaktadır. (Evâhir Cemaziyelâhir 1062)63

1.8. Feodal Beylerin Gelirleri Kırım Hanlığı’nda topraklar, feodal beylere han tarafından dağıtılmıştı. Karaçi beyleri ve mirzalar olarak adlandırılan bu kişilere, toprak gelirlerinin dışında çeşitli gümrükler de tahsis ediliyordu. Yaşdağ beyi Veli Şah beye, Karasu’da Yahudi reayalarından alınan deniz ve kara gümrüklerinin geliri verilmişti. Bu konuda Devlet Giray tarafından 16 Ramazan 1095 (28 Ağustos 1683) tarihinde, Karasu emini ve zabitlerine yazılan yarlıkta; “…Fahrü’l-akran Yaşdağ Beyi Veli Şah Bey karaçimizin kanun-ı kadimleri üzere Karasu’da Yahudi reayalarından aid ve rasih olan deniz ve kara gümrüğüne şimdiye değin kimesne karışa gelmeyip…” şeklinde yer alan ifadeden Veli Şah beye bu gümrük gelirinin tahsis edildiği anlaşılmaktadır64.

2. Osmanlı Devleti’nin Gelirleri Osmanlı Devleti’nin doğrudan yönetimi altında olan Kırım yarımadasındaki toprakların, tımar olarak bölgedeki görevlilere dağıtıldığı görülmektedir. 1685 yılında Kefe sancağına bağlı Mankub kazasında, Çerkeskirman adlı karyede, 66.336 akçelik

62 KKS, 65/7a-1. 63 KKS, 4/1a-4. 64 KKS, 25/8a-1.

185 zeamet geliri Bahadır Ağa’ya Alaybeyi altında sefere katılmak şartıyla verilmiştir. Çerkeskirman karyesini tasarruf eden bu kişinin buraya subaşı olarak tayin edildiği anlaşılmaktadır65. Nogay kabilelerinin Osmanlı padişahına bağlı olarak, yıllık vergiye (salyane) tâbi oldukları görülmektedir. Bu kabilelerin Osmanlı sultanı ile ilişkileri han aracılığı ile gerçekleşiyordu. Düzenlenen seferlere iştirak etmeleri ya da ödemeleri gereken yıllık vergilerin tahsil ve takibi Kırım hanı vasıtasıyla yapılıyordu. 1688 yılında Akkerman kadısına yazılan bir fermanda; Tatar Nogayı taifesinden Or Mehmed kabilesinin 8000 kuruş ve Orakoğlu kabilesinin 2000 kuruş olmak üzere toplam 10000 kuruşluk mukataalarını her yıl hazineye ödenmesi gerekirken, bu ödemenin yapılmadığı belirtilmiştir. Hicri 1095 - 1099 yıllarına (1683-1687) ait beş senelik verginin, Kırım hanı Selim Giray’ın ricası ile affedildiği buna karşılık Nogay taifelerinin padişah hizmetinde dikkat ve ihtimam göstermeleri istenmiştir66. Böyle bir muafiyetin söz konusu olması bu kabilelerin itaat altında tutulması için önemliydi. Zira bu yıllar Osmanlı Devleti için Avrupa devletleriyle mücadelede sıkıntıların başladığı ve kutsal ittifak devletleriyle uzun süreli savaşların yapıldığı buhranlı dönemlerdi. Kefe Beylerbeyiliği içinde yer alan topraklar dirlik olarak dağıtılıyordu. Tımar sisteminin uygulandığı bu yerlerin tasarruf hakkını elinde bulunduranlar, toprakları işletmek üzere köylüye dağıtmakta öşür ve resimlerini almaktaydılar67.

2.1. Vergiler Osmanlı Devleti’nde görülen şer’i ve örfi vergiler, büyük ölçüde Kırım’da da geçerliydi. Osmanlılarca doğrudan idare edilen Kefe eyaleti ile hanlık yönetimine bırakılan Kırım topraklarında İslam devletlerinde görülen şer’i vergi sistemi uygulanmaktaydı. XVI. yüzyılda Kırım hanlığında I. Saadet Giray döneminden itibaren Osmanlı kurumları hızla nüfuz etmeye başlamış, II. Gazi Giray, II. İslam Giray, Canıbek Giray ve Hacı Selim Giray dönemlerinde bu etki daha da artmıştır. Hanlık yönetiminde Osmanlı divân ve tımar sistemi taklit edilmiştir68. İslam devletlerinde

65 KKS, 27/42b-3. 66 KKS, 27/47b-6. 67 KKS, 28/125a-4. 68 İnalcık, “Kırım”, DİA, C: 25, s. 455.

186 alınan öşür, haraç ve cizye gibi şer’i vergilerin dışında, örfi vergi uygulamaları açısından Osmanlı düzenlemeleri büyük ölçüde tatbik edilmeye çalışılmıştır. Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ne yansıyan keten öşrü, odun akçesi, taş akçesi, otlak ve beçen akçesi, tamga69, koyun hakkı, şişlik, tüfekçi ulufesi70 adıyla çeşitli vergiler alınmıştır. Hayvancılıkla uğraşan köylüden, koyun hakkı adıyla alınan vergi konusunda yapılan şikâyet üzerine, bu verginin alınmayacağı, Kırım’da böyle bir düzenlemenin olmadığı belirtilmiştir. 1018 (1609) yılında bu konuda çıkarılan han yarlığında; Barak köle köyü ileri gelenleri hanlık divanına baş vurup kendilerinden Sarıkaya köyündeki ulemadan bazı kimseler tarafından, koyun ve kuzu başına bir akçe koyun hakkı alınmasından şikâyet etmişlerdir. Bunun üzerine han, böyle bir verginin alınmasını kesin olarak yasaklamıştır71. Prof. Halil İnalcık’ın yorumuna göre; “Kırım’da Osmanlı ülkesinde olduğu gibi, koyun hakkı olarak koyun başına yarım veya bir akçe vergi alınmasına kalkışılmıştır. Kırım’da eskiden beri yalnız bir şişlik verilirmiş (burada şişlik, Osmanlıca’daki şişek, yani iki yaşındaki koyun olmalıdır). Moğol vergi sisteminde böyle bir vergi vardı. Vergi sorunu, yerleşmiş âdet ve çıkarları ilgilendirdiğinden tabii sert tepki doğurmakta idi. Köylerde Tatar ileri gelenleri, bunların arasında hanlık saray hizmetlileri, ağa ve beyler bu tepkide önde gelmektedirler”72. Burada ayrıca köylülerin ifadesinde; Kırım’da gerek han gerekse hüdavendigar (Osmanlı) topraklarında hayvanlarını otlattıklarında daha önce kimsenin kendilerinden koyun hakkı adıyla bir vergi istemediği belirtilmiştir. Netice itibariyle, Kırım hanı kesin bir şekilde koyun hakkı vergisini yasaklayarak sadece şişlik adıyla alınan bir vergiye izin vermiştir.

69 KKS, 65/3b-2; Hayvanlardan alınan bir çeşit vergidir. 1156 (1743) yılında Nazır ile Kasaplar damga (tamga) hususunda aralarındaki anlaşmazlık sulh ile sonuçlanmıştır. Buna göre; bir davardan sekban olanların ve diğer kişilerin 15 akçe damga vermek üzere ve koyun için ise sekbanlardan 5 akçe, diğer kişilerden 3 akçe alınması kararlaştırılmıştır. 70 GH, s. 195; Bu vergi ilk defa II. Gazi Giray zamanında alınmaya başlamıştır. 71 KKS, 1/84a-1. 72 İnalcık, “Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bulundu”, Belleten C:LX, Sayı: 227, s. 175.

187

2.2. Kefe Gümrüğü Kefe gümrük bölgesi, Karadeniz’deki dört gümrük bölgesinden biriydi73. Kefe sancağı içinde, Kefe iskelesi ile birlikte, Azak, Kerç, Taman ve Koba limanlarında olmak üzere altı iskele ve gümrük bölgesi vardı74. Bu limanlarda uygulanan gümrük vergileri temelde aynı idi. Kefe’deki uygulamalar gümrük idaresince belirleniyordu. Diğer limanlar, yerel nitelikteki resimlerden oluşan kendi kanun ve yönetmeliklerine göre idare ediliyordu75. Kefe gümrük vergileri, iskele gümrüğü ve kara gümrüğü olarak temelde ikiye ayrılmaktadır. Kefe kara gümrüğünde yer alan Tatar Kapısı (Bâb-ı Tataran) ve Bab-ı Kule, birer gümrük kapısıdır. Bu iki bölge aynı zamanda pazar yeri görünümündedir. Burada şehre giren ve çıkan mallar vergilendirilmekteydi 76. Osmanlı İmparatorluğu’nda idarî ve malî alanlara ait yapılan düzenlemeler, bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. İmparatorluğun geniş coğrafyasında, değişik usul ve adetlere göre birçok kanunname düzenlenmiştir77. Kefe gümrük kanunnameleri de bunlardan biridir. Kefe’ye ait, 1111 (1699) tarihli Tatar kapısı kanunnamesine göre, şehre giren ve çıkan ürünlerden alınan bac resmi aşağıda tablo halinde sunulmaktadır. Prof. İnalcık’a göre bac, kent pazarlarına toptan satılmak üzere getirilen mallardan alınan bir çeşit çarşı pazar vergisidir. Bu vergi köylerde yapılan satışlardan alınmıyordu. Buna karşılık taşrada kurulan panayırlarda yapılan satışlar bac resmine tabi idi78. Bac’ın bir gümrük vergisi mi yoksa bir pazar vergisi mi olduğu sorusu üzerine yapılan incelemeler, bu konuda net bir yorum yapmamıza engel olmaktadır79. İncelediğimiz kanunname, bac rüsumu adı altında toplanacak vergileri belirlemektedir. Kanunnamede belirtilen “gerek içerden taşra çıksın ve gerek taşradan içeri girsin” ifadesi, Tatar kapısını (Bab-ı Tataran) bir gümrük bölgesi gibi algılamamıza neden olmaktadır.

73 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, s. 246. 74 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 289. 75 İnalcık, aynı yer. 76 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Yücel Öztürk, a.g.e., s. 292-296. 77 Ömer Lütfi Barkan, XV. ve XVI inci Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, İstanbul 1943, s. LV. 78 Halil İnalcık, a.g.e., s. 254. 79 Bu konudaki farklı düşünceler için bkz. Yücel Öztürk, a.g.e., s. 294.

188 Tablo 106. Kefe’deTatar Kapısı'nda Emtia’dan Alınan Bac Miktarı

Sıra No Ürün Adı 1 araba 1 macar 1 Hınta 4 akçe 8 akçe 2 Şa'ir 4 akçe 8 akçe 3 Erzen 4 akçe 8 akçe 4 Alef 4 akçe 8 akçe 5 Un 12 akçe 24 akçe 6 Düğü 12 akçe 24 akçe 7 Bakla 6 akçe 12 akçe 8 Mercimek 6 akçe 12 akçe 9 Nohut 6 akçe 12 akçe 10 Tuz 4 akçe 8 akçe 11 Bal (Asel) 12 akçe 24 akçe 12 Zeytin Yağı 12 akçe 24 akçe 13 Saf Zeytin 12 akçe 24 akçe 15 Ekşi Pestil 12 akçe 24 akçe 16 Don Yağı (Revgan-ı Don) 12 akçe 24 akçe 17 Nardeng 12 akçe 24 akçe 18 Pekmez 12 akçe 24 akçe 19 Balık Taze-Kuru-Tuzlu 12 akçe 24 akçe 20 Havyar 12 akçe 24 akçe 21 Havyar- ı Sah ? 12 akçe 24 akçe 22 Pirinç 12 akçe 24 akçe 23 Kestane Kuru ve Taze 12 akçe 24 akçe 24 Ceviz 12 akçe 24 akçe 25 Fındık 12 akçe 24 akçe 26 Hurma 12 akçe 24 akçe 27 Togi Balığı 12 akçe 24 akçe 28 Hoşaf (Hoşab) 12 akçe 24 akçe 29 Peynir 12 akçe 24 akçe 30 Ağaç mahsülü meyve 7 akçe 14 akçe 31 Kavun 3 akçe ? 32 Karpuz 3 akçe ? 33 Hıyar 3 akçe ? 34 Kabak 3 akçe ? 35 Soğan 3 akçe ? 36 Sarımsak 3 akçe ? 37 Lahana 3 akçe ?

189 Tablo 106. (devamı)

Sıra No Ürün Adı 1 araba 1 macar 38 Şalgam 3 akçe ? 39 Turp 3 akçe ? 40 Ispanak 3 akçe ? 41 Marul 3 akçe ? 42 Havuç 3 akçe ? 43 Yoğurt 3 akçe ?

Tatar kapısına gelen ürünlerden bac resmi alınıyordu. Vergilendirmeye esas olan ölçü birimi araba, küçük ve büyük olarak ikiye ayrılıyordu. Araba iki, macar ise 4 tekerlekli idi80. Macar arabadaki maldan, araba yüküne göre iki kat fazla vergi alınmaktadır. Kanunnamede belirtilen bir diğer vergi de tute ya da tuta dır. Cenevizlilerden kalma bir vergi olan tute81, alış - veriş esnasında kesiliyordu. Her türlü eşyadan menkul ve gayrimenkul malların satışı sırasında alınan bu vergiyi, bazı ürünlerde alıcı ve satıcı birlikte öderken, bazılarında ise sadece alıcı ödüyordu82. Kanunnamede tute vergisine tabi ürünler, “taşradan araba ile esvab gelse tute alına” şeklinde belirtilmiştir. Buna göre çuka, harir, kumaş, kirpas, muhayyer, bogası, aba, sof, keçe, çile, penbe, kahve, duhan, kirpas keteni, Anadolu sahtiyanı, keman? gibi ürünlerden tute alınıyordu. Bu vergi oranı 1698 yılında binde 25’di. Bu vergi ayrıca evlenenlerden de alınıyordu. Kanunnamede, “…reayadan teehhül edenlerden tute alunub tezkere verirler…” şeklinde ifade yer almaktadır. Tute vergisi, Kefe’ye özgü bir vergidir. Kanunnamede “ Efrenç hisarından maada şehrin derununda ve haricinde bir mülk bey’ olunsa menazil ve hangâh ve dekâkin ve mahazin ve arazi-yi hâliye olsun tute alurlar ve tezkere verirler”83 açıklandığı gibi, Kefe’nin Efrenç hisarı ile şehrin içinde ve taşra kısmında her türlü mülk, menzil, hangah, dükkan, mahzen, arazi alım satımında tute alınmaktadır. Kanunname, kabale rüsumundan da bahsetmektedir. Bu vergi ile ilgili olarak, “…ve kabale boyacılar esvab boyadıkda Kastamonu ve İstanbul altı yerden?” şeklinde

80 Bkz. Tez. “Ölçü Birimleri” 81 Gilles Veinstein, “İtalyanlar’dan Osmanlılar’a: Onaltıncı Yüzyılda Kuzey Karadeniz Kıyılarının Durumu”, Çev. Akif Erdoğru, Türk Dünyası Araştırmaları, Nisan 1995, s. 162. 82 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 309. 83.Bkz. BOA, BD, Kefe Mukataa Kalemi 1095-1144, s. 16-17.

190 kısa bir açıklama yapılmıştır. Kabale, çeşitli pamuklu kumaşların boyanmasından ve ithal edilen ipek ve pamuklu kumaşlar üzerinden alınan bir çeşit vergidir. Tute gibi İtalyan menşeli olan Kabale de Kefe’ye mahsus bir vergidir84.

Tablo 107. Kefe’de Tatar Kapısında Vergilendirilen Kumaş, Tahta, Maden ve Deriler için Alınacak Vergi Sıra Ürün Adı 1 Araba 1 Macar No 1 Aba 12 akçe 24 akçe 2 Abandan 12 akçe 24 akçe 3 Ağaç, Kiriş, Direk 12 akçe 24 akçe 4 Ahen-i Ham 12 akçe 24 akçe 5 Anadolu Sahtiyanı 12 akçe 24 akçe 6 At Kürk 12 akçe 24 akçe 7 Bal Mumu 12 akçe 24 akçe 8 Bogası 12 akçe 24 akçe 9 Çile 12 akçe 24 akçe 10 Çuka 12 akçe 24 akçe 11 Dibek 12 akçe 24 akçe 12 Duhan 12 akçe 24 akçe 13 Güherçile 12 akçe 24 akçe 14 Hasır 12 akçe 24 akçe 15 Hurda Bakır Külçe 12 akçe 24 akçe 16 Kahve 12 akçe 24 akçe 17 Keçe 12 akçe 24 akçe 18 Keçi Kılı 12 akçe 24 akçe 19 Kemah 12 akçe 24 akçe 20 Kereste Gerek Tahta Gerek Mertek 12 akçe 24 akçe 21 Kil 4 akçe 8 akçe 22 Kirpas 12 akçe 24 akçe 23 Kirpas Keten 12 akçe 24 akçe 24 Koyun Derisi 12 akçe 24 akçe 25 Kösele 12 akçe 24 akçe 26 Meşin 12 akçe 24 akçe 27 Muhayyer? 12 akçe 24 akçe 28 Öküz Derisi 12 akçe 24 akçe 29 Penbe 12 akçe 24 akçe 30 Posteki Kürk 12 akçe 24 akçe

84 Gilles Veinstein, aynı yer.

191 Tablo 107. (devamı)

Sıra Ürün Adı 1 Araba 1 Macar No 31 Sof 12 akçe 24 akçe 32 Tilki Kürk 12 akçe 24 akçe 33 Yapağı 12 akçe 24 akçe 34 Yerli Sahtiyan 12 akçe 24 akçe

2.3. Tapu-yı Zemin Resmi “Tapu ile tasarruf edilmeyen topraklar, hiç toprağı olmayan veya elindekinden fazla toprakta ziraat yapmak isteyen reaya ile hâric raiyyet denilen o tımarın sipahisi üzerine kayıtlı olmayan reaya tarafından işlendiğinde, dönüm resmi veya resm-i zemin adıyla, toprağın verimine göre değişmek üzere 2 ila 5 dönüme bir akçe olmak üzere, bir resm ödenirdi.”85 Bu vergiyle ilgili olarak Kefe beylerbeyisi ve kadısına gönderilen 1094 (1683) tarihli bir padişah fermanında; Bahçesaray’dan Balıklıova (Balıklağı) arasındaki köylerde yaşayanların tasarruf ettiği ve 50 dönümden fazla araziye sahip olanlardan tapu resmi alınıyordu. Ancak bu köylerin ahalisinin çoğunluğunu seferlere iştirak eden mirza ve kapıkullarının oluşturması, ayrıca halkının da fakir olması nedeniyle, bu verginin alınmaması yönünde emir verilmiştir. 1683 yılında getirilen bu muafiyette dikkat çeken önemli bir husus da seferlere katılım konusudur. Bu fermanda belirtilen tapu zemin akçesinin alınmaması, yalnızca önceden verile gelen öşürlerin toplanması amacıyla tasarruflarında olan arazilerin yeniden tahriri ve kaydının yapılması istenmiştir86.

Taman Adası (Ada-yı Şahi) Kırım’da ziraate uygun bölgeler arasında yer alan Taman ya da Ada-yı Şâhi Çerkezlerin yoğun olarak yaşadığı bir yerdi. Osmanlı Devleti’ne bağlı olan Çerkez beylere ve sipahilere tımar olarak dağıtılan bu topraklardan alınan vergilere baktığımızda; Taman adasındaki reayanın, Çerkez beyleri ve sipahilerince bu topraklara yerleştirildiği, ürettikleri mahsulatın öşrü Azak buğdayı için, resm-i ganemleri ve

85 Mübahat S. Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi, (Ed.: E.İhsanoğlu ), C: II, s. 536. 86 KKS, 23a/43a-1.

192 mukataa zeminleri miri için, Kefe nazırları tarafından tahsil edildiği anlaşılmaktadır. Raiyyet rüsumu dediğimiz, sipahiye ödenen (çift resmi, çiftbozan resmi, Bennak ve Mücerred resimleri, zemin resmi vb.) vergiler, Çerkez beyleri ve sipahilerine verilmekteydi. Kırım hanı Hacı Selim Giray’ın İstanbul’a gönderdiği bir arzda; Taman halkının raiyyet rüsumlarını sipahilere ve beylere vermek istemediklerini bildirmiştir. Bunun üzerine 1096 Rebiülevvel (1684) tarihli ve Taman kadısına hitaben yazılan fermanda; Taman’ın vergilendirme durumu ve statüsü belirtilerek buna uyulması istenmiştir87. Taman’daki arazileri tasarruf edenlerin öşür ve resimlerini, Kefe mukataa nazırları devlet adına topluyordu. Buradaki verimli arazide üretilen buğday, Taman’ı bölgenin tahıl merkezi yapmıştı. Azak kalesi zahiresi de buradan karşılanıyordu. Zaman zaman çıkan ihtilaflar nedeniyle yöre halkının şikayetleri üzerine yazılan fermanlardan, Taman’ın vergi durumu ile ilgili bilgilere sahip olabilmekteyiz. 4 Zilhicce 1097 (24 Ekim 1685) tarihli fermanda, toprakları tasarruf edenlerin öşür ve resimlerinin Kefe nazırlarına verildiği anlaşılmaktadır88.

2.4. Cizye İslam devletlerinde Gayrimüslim tebaanın erkeklerinden alınan, şer’i bir vergi olan cizye, Kırım’da hanlığın gelir kalemlerinden biriydi. Bu verginin toplanmasında bir harac memuru görevlendirilerek, ülkedeki Gayrimüslim Ermeni, Rum ve misafir zımmilerin cizyeleri tahsil edilirdi. Zilhicce 1086 (1676) tarihli I. Selim Giray’a ait tezkerede, hanlara ait olan, Ermeniler, Rumlar ve misafir zımmilerin cizyesi için Receb Çelebi haraç memuru olarak görevlendirilmiştir. Bahçesaray, Karasu, Kefe, Gözleve, Akmescit ve Balıklağı (Balıklıova)’daki yerli ve misafir zımmilerin cizyelerini toplatan han, bu konuda herhangi bir suiistimalin olmamasını ve Gayrimüslimlerin ödemeleri gereken bu verginin alınmasında güçlük çıkarılmamasını istemiştir89. Kefe’deki Gayrimüslimlerin ödemesi gereken cizye, XVII. yüzyıl başında Osmanlı hazinesine girmekte iken, yüzyılın sonlarına doğru bu verginin Kırım hanı tarafından toplandığı anlaşılmaktadır. Rebiülahir 1017 (1608) tarihli padişah fermanında

87 KKS, 26/31a-1. 88 KKS, 27/72a-1. 89 KKS, 15/7a-1.

193 Şeyh Hasan bin Şeyh Ali, Kefe vilayetindeki Gayrimüslimlerin ödedikleri cizye malından günlüğü 20 akçe karşılığında görevlendirilmiştir90. Bu fermanda, Kefe Defterdarlığı’nın cizye kalemi olduğu açıktır. Ancak yukarıda belirttiğimiz 1676 yılında I. Selim Giray Han’a ait tezkere suretinde, cizye toplamakla görevli haraç memurunun görev sahası içinde Kefe de yer almaktaydı. Kırım’da cizyeye tâbi Gayrimüslimler için üzerlerine Cemiyet başı unvanıyla bir kethüda tayin edilerek, kontrol altında tutulmak istenmiştir. Bu konu ile ilgili kalgay sultan, yönetimi altındaki Karasu’da yaşayan Gayrimüslim cizyegüzarlar üzerine Murad Şah oğlu adlı kişiyi cemiyet başı ve kethüda tayin etmiştir. Verilen emirle zımmilerin cemiyet başının sözünden dışarı çıkmamaları istenmiştir (25 Zilkade 1095)91.

2.5. Vergilerin Toplanması XVII. yüzyıldan itibaren Osmanlı imparatorluğunun vergi gelirleri iltizama verilerek ya da eminler eliyle toplanıyordu. Bu durum aynı dönemde Kırım’da da benzeri uygulamalar şeklinde kendini göstermektedir. Şehir ve kasabalarda yönetici makamında bulunan kişilerin tayinlerinde bu durum açık biçimde görülmektedir. Sicillerden tespit ettiğimiz tayin ve atamalara baktığımızda subaşılık, ihtisap hizmetlerini yürüten muhtesip ile kaymakam, nâzırlık gibi görevlere atanan kişilerin hizmetleri karşılığında maaşları için çeşitli vergi gelirleri tahsis edilmiştir. Kamu hizmetlerinin yürütülmesi ve vergi toplama işi böylece bir çatı altında toplanmıştı. Han ya da kalgay sultanların emrinde olan, çeşitli hizmetlerinde görev yapanlar, kimi zaman maaşlı emin bazen de iltizamla gelir kaynağını alan mültezimler olmuşlardır. Sicillerde en çok rastladığımız Bahçesaray muhtesipliği için iltizam bedeli genellikle günlük akçe olarak belirlenmiştir. Ancak ihtisap hizmetinin yıllık olarak satıldığı da görülmektedir. 1139 (1726) yılında han tarafından Bahçesaray muhtesipliği için Abdurrahman Ağa senelik 800 kuruş ödemesi karşılığında bu göreve getirilmiştir92. Muhtesipler iltizam bedelini hana günlük ya da yıllık olarak ödedikten sonra bu görev kapsamı içinde, şehirde muhtesipler tarafından toplanan her türlü mahsulât ve vergilerin tahsiline yetkili kılınıyorlardı. 1117 (1705) yılında Bahçesaray muhtesiplik görevini

90 KKS, 1/83a-1. 91 KKS, 25/9b-4. 92 KKS, 53/9a-1.

194 günlük 160 akçe iltizam bedeli ile alan El-Hacc Ahmed Ağa’nın görevleri de belirtilerek, çarşı esnafının (ehl-i sûk) çalışma saatlerini düzen altına almak (istirah-ı keyfiyet hallerine düzen ve mizanlarına nizam vermek) hususunda da çalışması istenmiştir. Bununla birlikte muhtesiplerce alınacak olan ve kanunla belirlenen her türlü resim ve gelirlerin (rüsumat ve avâid) tahsiline yetkili kılınmıştır93.

Tablo 108. Sicillerden Tespit Edilen Kırım’da İltizama ya da Emanete verilen Görevler

Görev Yeri Görevi Tarih İltizam Bedeli Kayıt No

Bahçesaray muhtesip 1085 (1674) 150 a. (günlük) 17/54a-1

Bahçesaray muhtesip 1113 (1701) 120 a. (günlük) 36/6a-1

Bahçesaray muhtesip 1117 (1705) 160 a. (günlük) 40/4b-1

Bahçesaray muhtesip 1139 (1726) 800 g. (yıllık) 53/9a-1

Karasu nazır 1144 (1731) 11 kese akçe (yıllık) 57/3a-1

Bahçesaray subaşı 1079 (1668) Eminlik 14/131b-3

Menkuş subaşı 1126 (1714) Eminlik 46/15b-2

Bahçesaray subaşı 1082 (1671) Eminlik 14/8b-1

Sudak Subaşı 1134 (1721) Eminlik 49/12b-1

B) İktisadi Sektörler ve Üretim 1. Tarım Kırım yarımadasında ekilip biçilen arazilerde hububat üretimi yaygın idi. Bu alanda üretimi en çok yapılan ürünlerin başında buğday ve arpa gelmektedir. Yarımadanın kuzeyindeki bozkırlarda yetiştirilen buğday, bölge ihtiyacını karşılamanın yanında İstanbul’un gereksinimlerine de cevap veriyordu. İstanbul’un büyük tüketim pazarı oluşu, Kırım bozkırlarında hayvancılıkla birlikte tarımın yapılmasını da cazip hale getiriyordu. Kırım feodal beyleri bozkırlarda yeni tarım arazileri oluşturarak, seferlerde ele geçirdikleri köleleri bu alanda istihdam ediyorlardı. Yarımadanın kuzeyindeki düzlüklerde Tatarlarca üretilen buğday, Kefe’den deniz yolu ile İstanbul’a ihraç ediliyordu. Anadolu’da Celali isyanları sebebiyle tarımsal üretimin büyük ölçüde sekteye uğradığı XVII. yüzyıl başlarında, Karadeniz’in güney

93 KKS, 40/18b-3

195 sahilleri, buğday ihtiyacının karşılanmasında Kırım’a muhtaç hale gelmişti. XVIII. yüzyılın ortalarına gelindiğinde yılda 150 gemi yükü hububat ihracı söz konusuydu94. Kırım’dan Anadolu’ya deniz yolu ile sevk edilen buğday, Sinop ve Trabzon limanlarından iç bölgelere ulaştırılıyordu95. İmparatorluğun farklı bölgelerine, ihtiyaç duyulması halinde Kırım’dan zâhire sevk ediliyordu. Yapılan bu sevkıyatlar, Gözleve, Balıklıova, Kerç ve Kefe gibi limanlardan gerçekleşiyordu. Hicri Şevval 1107 (1695) tarihinde, Kırım hanı Gözleve’deki eminlere96 gönderdiği fermanda, Özi kalesindeki askerlerin ve halkın ihtiyaç duyduğu zahirenin naklinde gümrük vergisi alınmaması istenmiştir97. Taman adası buğday ziraatinin yapıldığı yerlerdendi. Bu bölgedeki topraklar tımar olarak askerlere dağıtılmıştır98. Burası aynı zamanda Azak ve Kefe’nin buğday ihtiyacını karşılayan ve Kırım halkının kıtlık ve zahire gereksinimi olduğu dönemlerde başvurulan en önemli buğday merkeziydi. Ancak bu gibi durumlarda yöre halkının ürettikleri buğdayı, Kırım halkına satmayıp sakladıkları anlaşılmaktadır. Üretilen buğdayın yüksek fiyattan satılıp, büyük kazanç elde edebilmek amacıyla muhtekirlerin elinde tutulduğu belgelere yansımıştır. 1098 Muharrem evahirinde (1686) Kefe ve Taman kadıları ile ayan ve İş erlerine hitaben gönderilen fermanda; Kırım halkının şiddetle buğdaya (terike) ihtiyaç duyduğu, Taman kazasına bağlı Ada-yı Şahi nahiyesinde bir miktar terike fazla olduğu, muhtekir taifesi bu buğdayları başka bölgelere götürüp satma amacıyla toplayıp Kırım halkına satmadıkları belirtilmiştir. Bu durumun engellenmesi ve mahzenlerde tutulan buğdayın başka bölgelere gönderilmemesi, bulunduğu yerde geçerli fiyattan (narh-ı câri üzere) alınıp satılması emredilmiştir99. Kırım bozkırlarında yetişen buğday normal şartlarda bölge halkına yetiyordu. Ancak savaş ve kıtlık zamanlarında üretim yetersiz kaldığında, ihtiyaç çevre yörelerden karşılanıyordu. Bu yerlerden biri de, yoğun olarak buğday sevkıyatının yapıldığı

94 H. İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C:I, 1300-1600, İstanbul 2000, s. 338. 95 KKS, 71/80a-1. 96 Gözleve şehrindeki vergiler han adına ve padişah adına ayrı ayrı toplanmaktaydı. Burada han emini ve hüdavendigar emini şeklinde ayrı iki görevli geçmektedir. 97 KKS, 31/2b-2. 98 KKS, 28/125a-4. 99 KKS, 27/72a-2.

196 Akkerman limanıydı. Akkerman’da üretilen buğdayın deniz yolu ile Kırım ve İstanbul’a nakli sağlanıyordu. Bu nakliyatta gemileriyle zahire taşıyanların, navlun olarak aldıkları taşıma ücretinin yüksek oluşu, çoğu zaman bu ticareti yapanların tepkisine neden oluyordu. Bu konuda çıkarılan evâhir Zilkâde 1098 tarihli padişah fermanı ile navlun ücreti daha düşük miktarlara çekilerek, buğdayını satmak isteyenlerin mağduriyeti giderilmiştir100. Osmanlı imparatorluğu’nda savaş dönemlerinde merkez ve taşrada, ordunun iaşesi için her kazanın ihraç edeceği sürsat cinsinden un, ekmek, arpa, koyun, yağ bal vs. malların miktarı ve sevk edileceği menziller belirtilerek, kadılara bu yönde emirler gönderiliyordu. Tekâlif emrini alan kadılar avarızhane hesabınca bu vergileri topluyorlardı. Nüzul, sürsat ve iştira, adıyla bilinen bu vergiler, halkın savaş ve olağanüstü dönemlerde yerine getirdiği yükümlülükler arasındaydı101. İncelediğimiz döneme ait sicillerde, Kırım’da arpa ve beçen (ya da biçen) diye adlandırılan tarımsal ürünlerin de bolca yetiştirildiği anlaşılmaktadır. Atların beslenmesinde temel bir ürün olan arpa, Karasu, Küçük Karasu ve Argın kazalarına bağlı köylerde bol miktarda ekiliyordu. 1733 yılında bu kazalardan toplanan arpa ve beçen miktarı, kadı sicillerine kaydedilmiştir. Buna göre; Küçük Karasu kazasına bağlı köylerden toplam 102 bakla102 arpa ve 102 macar araba beçen, Karasu kazası köylerinden 85 bakla arpa ve 85 macar araba beçen, Argın kazasına bağlı köylerden ise 48 bakla arpa ve 48 macar araba beçen toplanmıştır103. Kırım’da ayrıca buğday, arpa ve beçenin dışında çavdar ve darı ekimi de yapılmaktaydı. Sicillerden anlaşıldığına göre, yarımada üzerinde su sıkıntısı yoktu. Özellikle Kaçi, Salgır, Taşlı, Balbek, Kabartay, Alma gibi nehirlerin çevresinde bulunan bağ, bahçe ve bostanlıklar, bir çok ürünün yetişmesine olanak tanıyordu. Evliya Çelebi’ye göre; Kırım’da armut, erik, elma, üzüm, vişne ve kiraz bolca yetiştirilir buna karşın ayva, incir, zeytin, nar, üvez, muşmula, badem, fındık ve fıstık üretimi yoktu104. Narhlarla ilgili bölümde bu ürünlerin fiyatları ve çeşitleri yer almaktadır.

100 KKS, 27/4a-2. 101 Lütfi Güçer, 16. ve 17. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, İstanbul 1964, s. 67-68. 102 Kırım kilesi 103 KKS, 57/6b-1-57/7a-1, 57/7b-1. 104 Bu ürünlerin fiyatları ile ilgili bilgiler ayrıntılı olarak Narhlar kısmında yer almaktadır.

197 Ağaç çeşitleri olarak, başta Bahçesaray’da olmak üzere, bir çok yerde, kavak, söğüt ve ardıç ağacı çokça yer almaktaydı105. Kaçi nehri ve Balbek’te bağlar oldukça fazlaydı. Sicillere yansıyan satış ve tereke kayıtlarında, bu bölgelerdeki bağlar oldukça sık yer alarak dikkat çekmektedir. Yapılan satışlardan Nehr-i Alma, Nehr-i Kaçi ve Balbek’teki bu bağların çok cazip olduğu anlaşılmaktadır106. Evliya Çelebi’ye göre; Alma karyesinde, Balıklıova, Corguna ve İnkerman dağlarından gelerek Karadeniz’e dökülen nehir etrafında yer alan bağlık ve bahçelik alanlar oldukça fazladır. Ona göre, burada yer alan Aşlama bağı Kırım’da eşsizdir. Çelebi ayrıca, Kaçi karyesinden söz ederken, Kaçi nehri havzasında bağ, bahçe ve bostanlıkları övmektedir. Bahçesaray’ın etrafındaki bir diğer nehir Kabartay’dır. Tateli’nden doğan bu nehir, Balbek bağlarından geçerek Karadeniz’e dökülmektedir. Balbek diye adlandırılan bölge, yerleşim yeri olmayıp tamamen bağlık araziden oluşmaktadır. Evliya Çelebi, burada 70 bin dönümlük bağ olduğundan bahsetmektedir107. Kırım’da verimli sulak arazilerin oluşu, tarımsal üretimin yapılmasını teşvik ediyordu. Bununla birlikte bu verimli arazilerde bağcılık tarımının yapıldığını daha önce ifade etmiştik. Ancak üzümün bolca yetiştirilmesine rağmen, Kırım’a başka memleketlerden geldiğini düşündüğümüz değişik üzüm türleri narh kayıtlarında yer almaktadır. Narh kayıtlarındaki üzüm çeşitleri incelendiğinde, beğlerce, razakı, İzmir siyah üzümü gibi üzüm çeşitlerinin, imparatorluğun diğer bölgelerinden tüccarlar aracılığı ile getirildiği anlaşılmaktadır.

Tablo 109. Kırım'da Sicillere Yansıyan Zirai Alanlar

Tarih Türü Bulunduğu Yer Kayıt No 1662 Bağ Balbek 8/126b-1 1667 Bahçe Kalmatay 11/4a-1 1667 Bahçe Balbek/Küçük Akyar 11/4b-4 1667 Bahçe Germencik 11/8a-2 1667 Bahçe Balbek / Kamışlı 11/9a-4 1667 Bahçe Ulaklı 11/12a-4 1667 Tarla Balbek / Güngörmüş 11/20b-3

105 Evliya Çelebi, C: VII, s. 235. 106 KKS, 10/81a-1; 11/139a-2, 8/126a-1, 8/116b-1. 107 Evliya Çelebi, C:VII, s. 218.

198 Tablo 109. (devamı)

Tarih Türü Bulunduğu Yer Kayıt No 1667 Bağ Balbek / Akyar 11/40a-2 1667 Tarla Haramiköy 11/42b-1 1667 Bahçe Topçuköy 11/54a-1 1667 Bahçe Bahçesaray / Teberti 11/60b-1 1667 Mezra Kabartay 11/62a-1 1667 Bağ Kamışlı 11/78b-2 1671 Bağ Balbek / Ağaç köprü 16/7b-2 1671 Çayırlık Nehr-i Kaçi / Murtaza Çelebi 16/84b-2 1673 Tarla Üçkuyu 16/31a-2 1673 Bağ Nehr-i Kabartay/ Yeni Dünya 16/31a-2 1673 Bağ Nehr-i Kabartay / Güngörmez 16/82a-1 1674 Bağ Kamışlı ağzı 17/17b-1 1674 Bağ Balbek 17/25b-2 1674 Bağ ve Bahçe Nehr-i Alma 17/27b-1 1674 Bağ Balbek 17/28b-3 1674 Bahçe Nehr-i Kaçi / Bekir Mirza Ağa 17/29b-1 1674 Bahçe Bahçerasay / Darağaç 17/49a-3 1675 Bahçe Nehr-i Alma / Hanzade bahçesi 20/25b-2 1675 Bahçe Nehr-i Kabartay 20/44a-7 1675 Bağ ve Bahçe Gülüm 20/46a-3 1676 Bağ Aktacı 19/47a-2 1676 Bağ Karasubazar / Tamgacı 19/53b-3 1677 Bahçe Suğdak / Kebekler 21/48a-1 1680 Bağ Nehr-i Kaçi / Hacı Tutay 23b/102a-3 1681 Çayırlık Bahçesaray / Tula 23b/6b-1 1700 Bağ Balbek 35/58b-2 1701 Bağ ve Bahçe Nehr-i Kaçı / Cihangir 36/65a-4 1703 Bağ ve Bahçe Nehr-i Salgır 37/48b-1 1707 Bahçe Nehr-i Alma/ Badrak 40/28b-1 1711 Bağ Nehr-i Balbek 44/40b-2 1715 Bostanlık Altunapar 48/88a-1 1720 Bahçe Bahçesaray/Topçuköy 44/69b-1

199 Narh fiyatlarından farklı olarak tereke kayıtlarından çıkardığımız tarımsal ürün çeşitleri incelendiğinde en çok yetiştirilen ürünler aşağıda tablo 111’de yer almaktadır.

Tablo 110. Kırım’da Yetiştirilen Ürünler

Armut Darı Sarımsak Arpa Elma Soğan Beçen Erik Üzüm Buğday Erz Vişne Çavdar Kiraz

Arpa ve saman atlar için temel besin maddeleridir. Kırım’da arpa üretimi oldukça fazlaydı. Bu ürün, Tatarlar için çok önemli olan atların beslenmesinin yanında, boza yapımında da kullanılmaktaydı. Ülkedeki bozahanelerin hemen hemen her şehirde bulunması ve Tatarların bozaya düşkünlükleri Evliya Çelebi tarafından anlatılmaktadır108. Toprak Tasarrufu ve Kullanımı Kırım’da hanlığın idaresindeki topraklar ve tebaa, hanedan üyeleri ve feodal beyler arasında tımar olarak bölüşülmüştü109. Bu toprakları hanın onayı ile tasarruf eden mirzalar, işgücü olarak esirleri buralarda istihdam ediyorlardı. Yarımadada yaşayan Tatarların pek çoğu Kırım elit tabakasının üyelerinden değildi.. Daha ziyade onlar ya çiftçilik ya da çobanlık yapıyorlardı. Onların toprak sahipleriyle ilişkileri feodal bir nitelik taşımıyordu. Çoğu Müslüman olan bu çiftçilerin, hakları İslam kanunları çerçevesinde düzenleniyordu. Topraklarda çalışan köylülerden onda bir oranında öşür vergisi alınıyordu. Çiftçiler istediklerinde özgürce toprağını terk edebiliyorlardı. Bu da tımar olarak bu toprakları tasarruf eden beyleri her zaman için tedirgin etmekteydi. Bu yüzden mümkün olduğu kadar çiftçinin hakkını koruyup gözetmeye özen göstermişlerdir110. Mülk topraklar, alınıp satılıyor ve miras bırakılabiliyordu. Sicillerde ortaya çıkan mülk satışları içinde bu yönde alınıp satılan bağ-bahçe, arazi gibi taşınmazlar, tarımsal üretimin yalnız Müslümanlarca değil Gayrimüslimler tarafından da yapıldığını

108 Evliya Çelebi, C: VII, s. 215. 109 İnalcık, “Kırım”, DİA, C: XXV, s. 456. 110 Alan Fisher, a.g.e., s. 24.

200 göstermektedir. Bahçesaray kale Yahudilerinden Avrahim veled-i Şebti, Balbek’te Ağaç köprü mevziindeki bir kıta bağını Cihanşah bint-i Menevşe Ağa adlı kadına 155 kuruşa satmıştır. (Şevval 1080)111. Bir başka satış kaydında ise Bahçesaray’da Hüseyin Bölükbaşı Mescidi mahallesinin imamı, Nehr-i Kaçi’de Mehmed Şah Ağa köyündeki tarlasını, Mehmed bin Hüseyin efendiye 5.500 akçeye satmıştır. (Zilkade 1113) 112 Vakıf arazileri ise kiraya verilerek işletiliyordu. Kırım Giray evkafından Gökağaç karyesindeki kışla, tarla, ve İnkerman karyesindeki bağlar bu yolla kiraya verilerek işletilmiştir113.

2. Hayvancılık Kırım’da Tatarlar arasında hayvancılık temel geçim kaynaklarından birini oluşturmaktaydı. Nüfusun tarım ve ticaretle uğraşan kesiminin dışında hayvancılık ile meşgul olanlar, bu alanda ekonomiye katkı sağlıyorlardı. Göçebe kültürün vazgeçilmez bir unsuru olan hayvancılık, Tatarların sosyal ve ekonomik hayatında önemli yer işgal etmiştir. Özellikle Tatarların hayatında at unsuru dikkat çekmektedir. Sicillerde çok sayıda at ile ilgili dava ve kayıtlara rastlamaktayız. Bunun yanında büyükbaş ve küçükbaş hayvan satışları ile bu hayvanlardan elde edilen, et, süt, yağ, deri ve diğer kullanım alanları düşünüldüğünde, hayvancılığın ekonomik hayattaki yeri ve boyutunun bu dönemde bir hayli fazla olduğu görülebilir. Bu bölümde sicillerde yer alan tereke kayıtları ve ticari davalardan elde ettiğimiz bilgiler ışığında servet unsuru olarak telakki edilen bazı hayvanlara ait veriler tablo halinde sunulmaktadır. Tablo 111. Sicillerde Yer Alan Kırım’da Bazı Hayvanların Çeşitli Yıllara Ait Fiyatları

Tarih Cinsi Değeri Kayıt No 1662 100 adet Kuzu ve Koyun 50 h. 8/115a-1 1662 Kara Aleşe 4 h. 8/115a-1 1662 Boz Tay 4 h. 8/115a-1 1662 6 adet Buzağılı Sığır 24 h. 8/115a-1 1662 2 Öküz 5 h. 8/115a-1 1662 6 Dana 4 h. 8/115a-1

111 KKS, 8/126a-5. 112 KKS, 36/65a-4. 113 KKS, 35/66b-3.

201 Tablo 111 (devamı)

Tarih Cinsi Değeri Kayıt No 1662 47 Re's koyun 25 h. 55 s. 8/119a-1 1662 24 Re's Kuzu 8 h. 8/119a-1 1662 Boz At 8 h. 8/119a-1 1662 Doru At 8 h. 8/119a-1 1662 Kara Tay 3 h. 8/119a-1 1662 Doru Tay 3 h. 8/119a-1 1662 Kara Cebar Öküz 2 h. 8/119a-1 1662 4 Re's Öküz 30 g. 8/119a-1 1662 Siyah At 18 g. 8/119a-1 1662 Kara İnek Buzağıyla 72 g. 8/119a-1 1662 Al Kuba Sarı Buzağı 600 s. 8/119a-1 1665 1 Aleşe arabasıyla 9 altın 9/35b-1 1666 1 Çal Tay 2 g. 10/25a-2 1666 Sarı Dana 12 g. 10/25a-2 1666 Kara Aleşe 5 g. 10/25a-2 1666 Cebar Tosun 4 g. 10/25a-2 1666 Kula At 9 g. 10/25a-2 1666 Gök Sığır 4 g. 10/25a-2 1666 Kara Boğa 2 g. 10/25a-2 1666 Sarı Tosun 3 g. 10/25a-2 1666 46 Anabaş Keçi 23 h. 10/119a-1 1666 Kula At 30 g. 10/119a-1 1666 Ciran Tay 22 g. 10/119a-1 1666 Gök Tay 2 g. 10/119a-1 1666 Kart Kara Öküz 3 g. 10/119a-1 1666 Kara Kaşka Dana 1 h. 10/119a-1 1666 Kara Baytal 74 g. 10/119a-1 1666 130 adet Koyun 80 h. 10/119a-1 1666 10 Öküz 40 g. 10/119a-1 1666 15 Sığır ve Dana 45 g. 10/119a-1 1669 150 adet Koyun 1134 g. 13/32a-1 1669 Doru Aleşe 42 g. 13/32a-1 1669 Ciran Baytal 42 g. 13/32a-1 1669 Çal Aleşe 72 g. 13/32a-1 1669 2 adet Kısır Keçi 1 g. 13/32a-1 1669 6 adet Anabaş Keçi 22 g. 13/32a-1 1669 44 adet Anabaş Koyun 35 g. 13/32a-1

202 Tablo 111 (devamı)

Tarih Cinsi Değeri Kayıt No 1669 Doru At 6 h. 13/41b-1 1669 Küçük Çuyin Aleşe 3 h. 13/41b-1 1676 Doru At 12 g. 23b/9a-4 1688 Kara At 1400 a. 28/69a-1 1688 1 Re's Kara At 1400 a. 28/69a-1 1701 Koyun 90 a. 36/64b-7 1701 2 Öküz 1230 a. 36/64b-7 1702 22 adet Koyun 1980 a. 36/40a-5 1704 Kısrak 5 e. 37/41b-2 1715 Aleşe 5 g. 47/87b-1 1716 Kula Aleşe 8 g. 47/11b-4 1743 1 Re's At 300 g. 64/58b-2 1744 85 Keçi 850 g. 66/79b-1 g: kuruş (guruş), a:akçe, h: hasene, e: esedi, s: sim

At cinslerine baktığımızda, aleşe, baytal, bargir, kısrak, tay olarak geçen bu hayvanların kendi içinde sınıflandırıldığını, kula aleşe, kara baytal, doru at, kaşka at, boz tay, ciran aleşe, şeklinde belirtilerek fiziksel özelliklerinin de yansıtıldığını görüyoruz. Kullanılan bu kelimelerin çoğu Tatarcadır. Evliya Çelebi’ye göre; Tatar dilinde aleşe kelimesi beygir yerine kullanılmaktaydı. Bununla birlikte çil at için boral aleşe, kula at için çabdar at, al at için ciran at, kır at için boz at tabirleri kullanılmıştır114. Yukarıdaki tabloda yer alan hayvanların fiyatları incelendiğinde, bu değerlerin hayvanın cinsi ve yaşına göre farklılık gösterdiği pek tabidir. Bu açıdan sağlıklı bir yorum yapılması zordur. Buna rağmen aynı yıllara ait fiyatlar incelendiğinde, 1662 yılında atlar arasında en pahalı olanı 18 kuruş ile siyah at olarak göze çarpmaktadır. 1743 yılında bir re’s atın 300 kuruş olması, bu dönemde genel olarak tüm malların fiyatlarının yükselmesinden kaynaklanmaktadır. Narh fiyatlarında da görüleceği üzere 1736 yılında Rusların işgali ile, Kırım’ın içinde bulunduğu felaketli yıllar, ekonomik alanda mal fiyatlarında aşırı yükselmelere neden olmuştur.

114 Evliya Çelebi, C: VII, s. 244.

203 Büyük baş hayvanlar içinde at ve devenin dışında, öküz, inek, dana, tosun gibi hayvanlar ayrıca kuzu, koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanların tereke kayıtlarında çokça yer alması, Kırım’da hayvancılığın servet unsuru olarak ön sıralarda değerlendirildiğini göstermektedir. Yine bu görüşe destek olarak hayvanların yetiştirilmesi için çayır ve otlak, kışla ve meraların gerek alım satımlarda gerekse muhallefat (tereke) kayıtlarında çok miktarda yer alması bu fikri doğrulamaktadır. Hayvanların bu derece önemli olması, Tatarlar arasında hırsızlık olaylarını da arttırmıştır. İncelediğimiz sicillerde bu yönde pek çok dava söz konusudur. Bu davalarda dikkat çeken ortak özellikler, kayıp ya da çalınan bir hayvanın bir şekilde üçüncü bir şahsa satıldığı ve asıl sahibi tarafından aranıp bulunduktan sonra aradan geçen zamana bakılmaksızın mahkemeye başvurulup iadesini isteyebilmesi söz konusu olmaktaydı. Bu türden davalarda davacı, sahibi olduğunu iddia ettiği hayvanı tarif edip, elinden bir şekilde belli bir zaman önce kaybolduğunu söylüyor ve iki şahidin de aynı doğrultuda ifadeleri sonucunda davayı kazanıyordu. Hukukda müddei iddiasını ispatlamakla mükelleftir. Yani davacı, sahibi olduğunu iddia ettiği hayvanın kendisine ait olduğunu bir şekilde ispatlamak zorundadır. Bu ispatı kolaylaştıran bir etken de hayvanlara vurulan kalıcı damgalardır. Bu konu ile ilgili daha önceki bölümlerde verdiğimiz bilgiler çerçevesinde, damgalamanın Tatarlar arasında yaygın bir gelenek olduğunu yalnızca hayvanları için değil bulundukları bölgelerde, yaşadıkları mekanlarda ve mezar taşlarında da bu işaretlerinin görüldüğünü, bunun sosyal hayatın bir parçası olduğunu belirtmiştik. Yine davalarda dikkati çeken bir diğer nokta da kayıp hayvanın üçüncü bir şahsa satılmasıdır. Tatarlar için değerli olan hayvanlar özellikle atlar, kolaylıkla satılıyordu. Hiçbir resmi işlem olmaksızın taraflar arasında kendiliğinden gerçekleşen bu satışlar, aslında çalıntı hayvanların bulunmasını da kolaylaştırmaktaydı. Hayvan pazarlarında yapılan satışlarda damgalar atın hangi kabileye ait olduğunu belli ediyordu. Gözleve Bebeş mahallesinden Mehmed Can adlı kişi, Karasu Öşr pazarı mahallesinden Halil bin el-hacc Ramazan’ı dava ederek, Halil’in elinde bulunan ön yüzünde Tarak damgalı ve ön kolunda Urgan damgalı atı, dokuz ay önce mülkünden kaybettiğini ve davacının elinde bulduğunu iddia edip iadesini talep ediyor. Davacı Halil cevabında dava konusu olan atı, Karasu’da Abdullah adlı kişiden 14 esedi kuruşa satın aldığını söyleyerek davacının atın sahibi olduğunu bilmediğini

204 ifade etmiştir. Mehmed Can adlı kişinin iddiasını destekleyen iki şahidin ifadeleri doğrultusunda mahkeme, atın asıl sahibi olan Gözleveli Mehmed Can’a iade edilmesine karar vermiştir115. (Zilhicce 1108) Bir başka benzeri davada, Kerş kazasından ve Zaviye kazasından Müslümanlar arasında bir sene önce kaybedilen ve sağ yanında Lam elif damgası olan kara kaşka aleşe sahipliği ile ilgilidir116. 1688 yılına ait bir davada; Karasu kazasına bağlı Kiyat adlı karyeden Ebubekir adlı kişi, Bahçesaray kazasına bağlı Kırımça adlı karyeden Ali bin Gazi sofu adlı kişiyi dava ederek; sol kulağı delik, sol yanağında çekik damga bulunan çal atını dört sene önce Ferahkirman taşrasında kaybettiğini şimdi ise davalı Ali’nin elinde bulduğunu iddia edip, atın iadesini talep ediyor. Ali cevabında bu atı kendisinin başka memlekette Akkerman’da kebabçı oğlu kardeşi denilen Bender yamağı Halil adlı kişiden 25 esedi kuruşa satın aldığını ve Ebubekir’in mülkü olduğunu bilmediğini söylüyor. İki şahidin, davacının iddiasını doğrulayan ifadeleri üzerine mahkeme atı Ebubekir’e iade etmiştir117. Bu örneklerde olduğu gibi sicillerde her dönemde bu tarz davalar çok sık yer almıştır. Çalıntı ya da kayıp hayvanların dava sonucu iade edilmesinden başka bu defa mağdur olan; başkasına ait olduğunu bilmeden satın alan ve mahkeme sonucu asıl sahibine hayvanını iade eden kişi de, kendisine bu malı satan kimseyi dava edip parasını almaya çalışıyordu. Doğal olarak mağdurlara silsile yolu ile zararlarının tazminini isteme hakkı doğuyordu. 1693 yılında, Zaviye Kıpçak kazasından Kart Mirza ibn-i Zeynali adlı kişi, Çuyinci karyesinden Hamid bin Veli hacı adlı kişiyi dava ederek, bu kişiden 20 esedi 5 altın kıymetinde bir doru at satın aldığını ancak Kemenci karyesinden Ahmed bin Seyyid Ali adlı kişinin mahkemeye başvurarak bu atın kendisine ait olduğunu isbat ettiği ve atı geri aldığını dolayısıyla ödediği paranın iadesini davalıdan talep etmektedir. Hamid bin Veli savunmasında, kendisinin bu atı sattığını fakat bir başkasına ait olduğunu bilmediğini söylemektedir. Mahkeme bu durum karşısında davacının zararının ödenmesine karar vermiştir118. Alacak davalarında da satışlara konu olan hayvanların cinsi ve miktarı belirtilmiştir. Karasu ve kazalarından Müslümanlar arasında her biri 90 akçeden 22

115 KKS, 32/75a-4. 116 KKS, 33/98a-2. 117 KKS, 28/30a-2. 118 KKS, 29/34a-3.

205 koyun satışı sebebiyle alacak talebi119, Olaneli kazasına bağlı Buragan (Borağan) karyesinden ve Argın kazasına tabi Bahsan adlı karyeden Müslümanlar arasında 40 altın değerindeki at satışından doğan alacak istenmesi120, bu türden davalardandır. Ticari davalarda görülen bir durum da, satılan malın kusurlu çıkması nedeniyle iade edilmesi isteğiydi. Satış davalarında konu olan malların tümünde bu hak söz konusu olabilmekteydi. Köle, hayvan, her türlü emtia satışında, kullanıcıdan kaynaklanmayan bir ayıp ya da kusur söz konusu olduğunda, malı satın alan kişinin iade hakkı doğuyordu. Hicri 1130 (1717) yılına ait bir davada; İbrahim adlı kişi mahkemeye başvurarak Mehmed adlı kişiden satın aldığı aleşenin beçen yemediğini sebep göstererek iade talebinde bulunmuştur. Ancak mahkemede atın beçen yediği müşahede edildiğinden davayı kaybetmiştir121. Hayvan sahipleri sürülerini ya da davarını otlatmak amacıyla belli bir ücret karşılığında çoban tutuyorlardı. Bu iş için yine çoğunlukla köleler tercih ediliyordu. 1701 yılına ait bir kayıtta, muhtesip Abdullah Ağa, Yivan adlı bir köle ile bu türden kira sözleşmesi yapmıştır. Buna göre, muhtesip keçilerinin bakılması için 600 akçe kıymetinde on iki şişek122 verdiği ve Yovan adlı gulamın on iki keçiyi teslim aldığına dair kayıtta, çobanlık ücreti olarak herhangi bir bedel belirtilmemiştir123. Öte yandan bir ücret mukabilinde sahibi tarafından besleme amacıyla verilen hayvanın tüm sorumluluğu, bu emaneti yüklenen kişiye aitti. Bu kişi, hayvanın ölümü, kaybı, çalınması ya da herhangi bir sakatlık durumunda zararın tazmin edilmesi ile mükellefti. 1702 yılına ait bir davada; Bahçesaray Kadı mahallesinden Ahmed bin Abdullah adlı kişi, Elmakirman karyesinden Hacı Bayram bin Mahmud adlı kişiye bir danayı ücret karşılığında beslemesi için vermiştir. Ancak bu kişinin hayvanı vurup ayağını kırdığı ve öldürdüğü iddiasıyla zararının karşılanmasını istiyor. Hacı Bayram savunmasında danayı taş ile vurup ayağını kırdığını, sonra da kesip yediğini itiraf etmiştir. Bilirkişi tarafından danaya 160 akçe değer biçilmiştir. Bu durum karşısında mahkeme mal sahibinin zararının ödenmesine karar vermiştir124. 1707 yılına ait bir başka davada; İlya

119 KKS, 36/40a-5. 120 KKS, 33/82b-1. 121 KKS, 47/21b-4. 122 Şişek, Osmanlılarda 2 yaşındaki koyunlar için kullanılmaktadır. 123 KKS, 36/63b-3. 124 KKS, 36/65b-7.

206 veled-i Şimail adlı Yahudi, Akmescid kazasına bağlı Mengli karyesinden İlyas bin Seyyid Gazi adlı kişiye bir kış boyunca beslemesi ve baharda teslim edilmesi koşuluyla, 100 akçe karşılığında bir karasığır verdiğini ancak sığırı öldürmesi sebebiyle zararını talep etmektedir. İlyas savunmasında, sığırın hastalandığını ve bu yüzden kestiğini söylemektedir. Sonuçta mahkeme sığırın bedeli olan 150 akçenin İlyas bin Seyyid Gazi tarafından ödenmesine karar vermiştir125. Kırım’da kölelik rejimi içinde, kölelerin azat edilmesi ile ilgili çeşitli uygulamalardan daha önce bahsetmiştik. Sahibi ile kölesi arasında yapılan kitabet anlaşmasına göre kitabet şartının yerine getirilmesi durumunda köle hürriyetine kavuşuyordu. Köleler tarımsal alanların dışında hayvan yetiştiriciliğinde de istihdam olanağı buluyorlardı. Kaçi kazasına bağlı Şeyh karyesinden Abbas Efendi ibn-i eş-şeyh İlyas adlı kişi, Rus asıllı ve Müslümanlığı kabul etmiş olan kölesi Kutlu Çura adlı çobanla, on dört ay sonunda kendisine 200 re’s koyun vermesi koşulu ile azat edileceğine dair bir kitabet anlaşması yapmıştır. (Gurre Rebiülevvel 1116)126 Atların değeri, cinsine ve yaşına göre değişmekle birlikte, bazen bir köleden daha kıymetli olabiliyordu. Yapılan alışverişlerde 1 çal at, bir çura (köle) ile takas edildiği gibi127, Bir kazak köleye ilaveten 10 altın verilerek karşılığında bir re’s at satın alınabiliyordu128. İncelediğimiz dönemde, Kırım’da hayvancılıkla sadece Müslümanlar değil zımmiler de uğraşıyordu. 1671 yılına ait bir davada; Bahçesaray’a bağlı Biga salası köyünden Temrek veled-i Aleksi ile Nikola veled-i Beyke adlı zımmilerin, yarı yarıya hisse ortaklığı kurarak, koyun satın aldıkları ve yetiştirdikleri anlaşılmaktadır129. Kırım’da at yetiştiriciliği konusunda yapılan çalışmalar ve planlamalar, hanlığın teşvikkar politikalarıyla tayin ediliyordu. Arslan Giray (1748-1756/1767), Bahçesaray’a bağlı Suyuritaş karyesinden bir Müslüman’dan satın aldığı, Nehr-i Bulganak’a bağlı Gök Efendi karyesindeki emlak ve arazilerini, kendi dönemi ve daha sonra gelecek

125 KKS, 40/29a-1. 126 KKS, 37/46b-2. 127 KKS, 11/59b-2. 128 KKS, 28/59a-5. 129 KKS, 16/35b-2.

207 hanlar zamanında kullanılması amacıyla, menzillerde kullanılacak atların (Menzil Bargirleri) yetiştirilmesi için vakf etmiştir130. Hayvanların otlatılması için yarımadanın geniş düzlüklerinde oluşturulan kışlalar (koyun kışlası/ kışla yeri gibi tabirlerle anılan) taşınmaz mülklerin satışı içinde önemli bir yer tutmaktaydı. Genellikle mülk dâr diye belirtilen yerlerin içinde bina, çayırlık, tarla, bağ, bahçenin yanında koyun kışlasının bir arada bulunması131, tarımsal üretimle hayvancılığın birlikte yapıldığını göstermektedir. Büyük çiftlikler kurularak tarımın yanında büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği için gerekli fiziki ortam yaratılmıştır.

3. Ticaret 1475 yılında Cenevizlilerin elinde bulunan Kırım topraklarının Osmanlı Devleti tarafından feth edilmesi ile birlikte, Kırım beylerinin Osmanlı sultanları ile işbirliği sonucu, Kefe Osmanlı İmparatorluğu’na doğrudan bağlanmıştı. Mengli Giray Han’ın desteklenmesi neticesinde Kırım Hanlığı, Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir devlet konumuna getirilmişti132. 1520’lere kadar Harzem’den Azerbaycan’a oradan da aşağı Volga ve Azak’a kadar uzanan ticaret yolu etkin biçimde kullanılmıştır. Akkerman’dan Lviv’e uzanan Boğdan yolundan önce Lviv, ihtiyaç duyduğu malları Kefe ve Azak’tan başlayıp Ukrayna’ya ulaşan, Dyneper’i geçip Kiev’e, oradan da Kamaniçe’ye ulaşan Tatar Güzergahı denilen yoldan sağlıyordu133. Kefe-Kiev-Moskova güzergâhı XV. yüzyılın ikinci yarısında kullanılan bir ticaret yolu idi. Güney- kuzey istikametinde Kefe-Lviv ticareti Kefe tüccarının kontrolündeydi. Bu yolun yerini daha sonraları Akkerman-Lviv yolu alacaktır. 1475’ten sonra Cenevizlilerin elindeki Karadeniz ticareti Osmanlıların eline geçmişti. Osmanlı vatandaşı Ermeni, Rum ve Yahudiler bu ticareti yönlendirmekteydi. XVI. yüzyılda bölgedeki ihraç malların hepsi Güney Kırım kıyılarından yapılıyordu. Bu mallar arasında zirai ürünler, mısır, sebze, kurumeyve ve tereyağı en başta gelendir.

130 KKS, 71/71b-1. 131 KKS, 28/30b-3. 132 İnalcık, a.g.e., s. 332. 133 İnalcık, a.g.e., s. 333.

208 Ayrıca kürk ve köle satışları da önemli gelir sağlıyordu. Balık, temel ihraç malları arasında yer alıyordu. Azak bölgesi mersin balığı çeşitleri bakımdan çok zengin idi. Tuzlanıp kurutulan balıkların yanı sıra havyar da ihraç ediliyordu134. XVI. yüzyıl ortalarına kadar Karadeniz ticaretinde güney-kuzey yönüyle önemli bir transit geçiş merkezi olan Kefe, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da bu özelliğini devam ettirmiştir. Buğday, hayvansal ürünler, tuzlanmış balık, bal ve balmumu, deri, köleler buradan ihraç edilen mallar arasındaydı. Pamuklu ve keten kumaşlar, yünlü dokumalar, şap ve bakır, kuzey Anadolu’dan, kuru üzüm, incir, zeytinyağı Ege bölgesinden gelmekteydi. Baharat ve çeşitli boyalar da Kefe’ye gelip buradan da Karadeniz’in kuzeyindeki ülkelere ihraç ediliyordu. Kırım’ın kazalarından Kerç de, Kefe gibi ticaretin yoğun olarak yapıldığı önemli bir liman kentiydi135. XVII. ve XVIII. yüzyıl Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ne göre ticaret hayatı oldukça canlıdır. Yabancı ülkelerden tüccar aracılığı ile getirilen malların ülke içinde alınıp satılmasında hanlığın kontrolü söz konusudur. Ticaretin nasıl ve ne şekilde yapılacağı hususunda Kırım Hanlığı’nın idari yapısı etkili olmuştur. Şehirlerdeki esnaf ve tüccarı korumak amacıyla, köylerde ve kırsal bölgelerde ticaret yasaklanmıştı. 1699 yılında Karasu kadısına yazılan han yarlığında; Acem, Rum, ve Yahudilerin köylerde gezerek mal alıp sattıkları, bu durumun kasaba ve şehirlerdeki han, dükkan ve odaların iş yapamamasına neden olduğu belirtilmiştir. “…bu husus için kemal mertebe tenbih ve tekid üzere olasız kurada gezenlerden eğer Müslüman ve eğer acem ve eğer yerli zımmiler ve Yahudiler bir ferd kurada gezmemek ve alışveriş eylememek babında gereği gibi tenbih ve te’kid eyleyesiz bade’l-yevm bir ferd alışveriş için köylerde bulunursa ellerinde malları miriye zabt olunur bu babda fetva dahi sudur eylemeyin mucebince emr verilip gönderilmiştir…” şeklinde emir verilerek köylerde ve kırsal bölgelerde alışverişin yapılması yasaklanmıştır136. Han, kalgay ve nureddin sultanların ferman ve yarlıklarında görülen ticaret ile ilgili hükümlerde, özellikle Kırım’a yabancı memleketlerden getirilen malların alım satımıyla ilgili bilgiler dikkat çekicidir. Cemaziyelevvel 1095 (1684) tarihli, kalgay Devlet Giray’a ait Karasu kadısına hitaben yazılan fermanlarda, Karasu’da zımmi ve

134 Veinstein, a.g.m., s. 159. 135 İnalcık, a.g.e., s.338. 136 KKS, 33/87b-1.

209 acemlerin belli kurallar dâhilinde serbestçe ticaret yapabilmelerine olanak sağlanmıştır137. Tüccarlar tarafından Anadolu, İran (Acem memleketi) ve diğer çevre yerlerden getirilen mallar Kırım’da satılmaktaydı. Gemilerle gelen mallar, Kefe, Gözleve, Balıklıova (Balıklağı) gibi iskelelerden gümrük vergisi ödendikten sonra iç piyasada halkın ihtiyacına sunulmaktaydı. Bazı tacirlerin yalnızca dışarıdan getirdikleri malları satmayıp aynı zamanda satmış oldukları kişilerden bu malları alıp tekrar satmaları, yani tekelciliğe yönelip iç piyasaya hâkim olmak istemeleri, esnafı ve halkı güç duruma sokmuştur. Kırım’da yabancı tüccarın getirdikleri ticaret mallarını doğrudan halka satmalarına müsaade edilmiyordu. Yabancı tüccar, mallarını sadece kervansarayda toptan olarak satabiliyordu. Bu uygulama ile yerli esnafın korunmasına çalışılmıştır. Karasu’da Acem ve zımmi tüccarın getirdiği kirpas ve çeşitli bezlerin, konakladıkları hanın dışında satmalarına izin verilmemiştir138. Yine 1095 (1684) yılında Karasu kadısına yazılan bir başka han fermanında; Karasu’daki acem tüccarın ellerindeki bez, banma, bükme ve kirpas gibi malları başka yerlerde satmak istemelerine müsaade edilmemiştir. “…zikr olunan eşyaları oldukları yerde satıp ve mahalleye çıkmayıp kendi hallerinde olduklarında gerek emin ve gerek zabit bir ferd kimesneye hilaf-ı şer-i şerif rencide ve remide eylemeyeler…” emrinde anlaşılacağı gibi, tüccarın getirdiği malların han dışındaki mahallelerde satması yasaklanmıştır139. Kırım’lı tüccarlar yabancı memleketlere giderek ihtiyaç duyulan çeşitli malların teminine çalışmışlardır. Bu tüccarlar, ticaret amacıyla Taman, Çerkezistan, İran140, Polonya, Akkerman, Anadolu ve Rumeli’ye gitmişlerdir. Gittikleri bölgeden bir daha dönemeyen ya da ölenlerin terekeleriyle ilgili kayıtlardan, bu tüccarlara ait çeşitli bilgiler elde edebiliyoruz. Burada ölenlerin mal varlıkları Kırım’daki varislerine ulaştırılıyordu. 1698 yılında ticaret amacıyla gittiği Akkerman’a bağlı Kili şehrinde ölen Debbağ Murtaza’nın, mal varlığı karısı tarafından talep edilmiştir141. Yine

137 KKS, 25/7b-6 138 KKS, 25/7b-2 139 KKS, 25/9a-4. 140 KKS, 71/83b-1. 141 KKS, 33/44b-1.

210 Çerkezistan’da ticaret amacıyla bulunduğu sırada burada ölen bir Müslümanın varisleri olmadığı için mal varlığı olan 100 kuruş hazineye (mirîye) intikal etmiştir142. Kırım’dan Polonya’ya (Lehistan’a) ticaret amacıyla giden, Bahçesaray’lı Korçak veled-i Aslan adlı zımminin davasından, bu tacirin esir ticaretiyle uğraştığı anlaşılmaktadır143. Yabancı tacirler, kervansaraylarda konaklıyorlardı. Hanları kiraya veren odabaşılar buradaki dükkânlarda satılan eşyadan da pay alıyorlardı. Tüccarın serbestçe ticaret yapmalarını temin etmek için merkezi idare tarafından bir takım engeller kaldırılmıştır. Hicri 1095 (1684) yılına ait bir han yarlığında, Karasu’da Sefer Gazi Ağa kervansarayında konaklayan ve burada kumaş ve bez satan zımmi tüccardan, belli oranda akçe alınması uygulamasına son verilmiştir144. Kırım’a ticaret amacıyla gelip, hanlarda konaklayan ve burada ölen kişilerin terekeleri sicillere kaydedilmiştir. Bu kişilere ait terekeler incelendiğinde, Kırım’a gelen tüccarın kimliği ile getirilen çeşitli ticaret malları hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Bahçesaray’da Usta Recep hanında ölen Borlu’lu (Aydın, Saruhan, Gördes bölgesinde ) İmam Adem’e ait muhallefatta; 175 vakıyye Saf Rumeli Balı, 57 vakıyye İzmir Sabunu, 10 vakıyye Siyah üzüm, 21 vakıyye Tütün yaprağı, 110 vakıyye leblebi ile Kırcaali Tütün Yaprağı yer almaktadır145. Yine Bahçesaray Sefer Gazi hanında kalan ve burada ölen Nahçıvanlı bir acemin terekesinde; 30 arşın keten bezi ve çeşitli bez ve kumaşlar bulunmaktaydı146. Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresi altındaki Kefe’de görev yapan askerlerin, görevleri dışında ticaret yapmalarına izin veriliyordu. Sicillerde yer alan bir davada; Kefe muhafazasındaki yamaklardan Ali Beşe’nin kirpas satmak amacıyla Kefe’den Karasu’ya gittiği ancak sefer dolayısıyla parasını, kendisinin alamadığı, bunun için vekil tayin ettiği görülmektedir147. Kırım’a ticaret amacıyla gelen ve burada ölen kişilerin bıraktıkları mal varlıkları, dellallar tarafından satışa sunulur, borçları ödendikten sonra kalan meblağ mirasçısına, eğer varisi yoksa hanlığın hazinesine kalırdı. 1672 yılına ait bir muhallefatta, aslen

142 KKS, 33/37b-4. 143 KKS, 38/35b-1. 144 KKS, 25/7b-3. 145 KKS, 18/16a-1 146 KKS, 18/16a-2. 147KKS, 27/40a-1.

211 Nahçıvanlı olup, Bahçesaray’da Usta Receb hanında ölen, Ramazan adlı bir tacire ait; Tüfenkçi Usta Receb zimmetinde 215 arslanlı kuruş, 7 sarı altın, 13 eski beşlik altın, 2 arslanlı kuruş, 1 zolata, 2 beşlik, 10 dirhem gümüş ile kişisel eşyaları sayılmıştır. Bu tereke, sahibi belli olana kadar, beytülmalca emanete alınmıştır148. Bir diğer örnekte 1698 yılında Karasu’da Sefer Gazi Ağa hanında ölen bir acem tacirin malları sayılmıştır. Aşağıda tabloda gösterilen mallar incelendiğinde, bu kişinin kumaş tüccarı (Bezzaz) olduğu anlaşılmaktadır149.

Tablo 112. 1698 Yılında Karasu’da Ticaret Yaparken Ölen Bir Acem’in Terekesinde Bulunan Mallar Cinsi Miktarı Değeri Antep Bogası 28 adet 22 e. Acem Bogası 6 adet 9 e. Sekeri 3,5 top 6 e. Acem Basma 0,5 top 8 e. Dârâyi 1 ton 250 e. Diyarbekir-i ak 6 adet 8 e. perde-i Acem Tokat 1 adet 100 e. Beyaz Haze 0,5 top 3 e. Kırmızı peştamal ---? 3 e. Mergoli Basma ---? 7 e. Dülbend 1 top 3 e. e: esedi kuruş

Kırım’a gelen tüccarların, burada gayrimenkul satın alıp yerleşmelerine müsaade ediliyordu. 1671 yılına ait bir kayıtta; Eski ganem emini Ali Ağa, aslen İstanbul’lu olup Bahçesaray’da ticaret yapan Hasan Çelebi’ye arazi ve kışlasının bulunduğu mülk yerini satmıştır150. Tüccarların birbirleriyle yaptıkları alışverişlerde çıkan çeşitli anlaşmazlıklar mahkemelere yansımıştır. Satılan malların eksik çıkması ya da kusurunun olması, iade gerekçesi oluyordu. 1701 yılında Bahçesaray kadısı tarafından görülen bir davada, Arslan Ağa kervansarayında sakin Receb bin Hasan adlı tacir, Sefer Gazi Efendi

148 KKS, 18/17a-1. 149 KKS, 33/16a-1. 150 KKS, 27/24a-2.

212 Mescidi mahallesinden Ömer bin Mehmed adlı tâciri dava ederek, aralarında gerçekleşen alışverişte, 1 tonluk hatayi kumaşı 20 kuruşa satın aldığı, ancak sonradan malın eksik olduğunu fark edip iade isteğinde bulunmuştur. Davalı ise savunmasında; bu tâcirden 5 vakıyyesi 1’er kuruş olmak üzere tütün (duhan) almak için karşılığında 20 kuruş kıymetinde bir seccade ve bir kıta hatayi kumaş verdiğini malın eksiği olduğunu önceden söylediğini iddia etmiştir151.

Deniz Yolu İle Yapılan Ticaret Kırım’ın coğrafi konumu gereği, bu bölgeye yapılan ticarette daha çok deniz yolu tercih ediliyordu. Bu açıdan, büyük yatırım gerektiren gemi inşa faaliyetleri, ortaklıklar kurularak gerçekleştirilmiştir. Hicri 1080 Rebiülevel (1669) tarihli ortaklık sözleşmesinde; Adil Giray Han ile aslen İstanbul’lu olup Kefe’ye bağlı Mankub kazasında Balıklağı’nda (Balıklıova) limanında kaptanlık yapan bir denizci arasında ortak gemi inşa edileceği ve hisse paylaşımı belirtilmiştir152. Yine 1669 yılında hanın darphane emini Yahudi ile Rodos’lu bir Hıristiyan arasında ortak olarak fırkateyn yaptırılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca bu kişiler arasında hisse ortaklığına dair sözleşme yapılmıştır153. Deniz yolu ile yapılan ticarette mallar, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Trabzon limanına getirilerek buradan gemilerle naklediliyordu. 1696 yılına ait bir davada; Gözleve ahalisinden Hüseyin adlı kişinin Karasu’dan bir zımmi ile ortak olarak Erzurum’a bağlı Aşık köyden 300 adet kırmızı sahtiyan satın aldığı ve bu malları Kırım’a getirmek için Trabzon’dan gemiye naklettiği belirtilmektedir154. Bu alanda gemiciler hem kendileri bizzat ticaret yapıyorlar hem de tüccarların mallarını taşıyarak kiralama ücreti (navlun) alıyorlardı. 1696 yılında Gözleve şehrinden bir Acem zımmi, Trabzon’lu gemici bir Müslüman ile 4200 kile tuzun taşınması için 400 guruşluk navlun ücretinde anlaşmıştır155. Bir başka örnek, Hicri 1155 yılında, Diyarbakır tüccarından Sarı Ahmed oğlu Mehmed adlı kişi, davasında, ölen Trabzonlu Samuel adlı gemici

151 KKS, 36/53b-1. 152 KKS, 14/86a-1. 153 KKS, 14/42a-4. 154 KKS, 31/29a-2. 155 KKS, 31/62b-3.

213 zımminin varislerinden, gemisine yüklediği 2 tay 300 adet balmayı talep etmektedir156. 1704 yılında Bahçesaray’da ticaret yapan Kastamonu’lu bir Müslüman, Balıklıova kasabasından157 Murtaza Reisi dava ederek, bu kişinin gemisine icare ile 3 at yüklemiş kıyıya bir iki mil kala atlarını kendisinden izinsiz denize bıraktığı ve helak olmalarına sebep olduğu iddiasıyla tazminat istemektedir158. Bir diğer dava ise gemi sahibi olup ticaret yapan ortaklarla ilgilidir. Seyyid Mustafa ile yarı yarıya ortağı olan Mustafa Ağa arasında kâr-zarar hesabı görülmüştür159. Gemilerle yapılan ticari seferlerde Kırım’a getirilen mallar, ithal edilen ürün çeşitleri hakkında da bilgiler vermektedir160.

Tablo 113. 1077 (1666) Yılında Kırım’a Gemiyle Gelen Mallar

Sıra No Cinsi Miktarı Değeri 1 Bardak 30 adet ? 2 Hurma 20 kıyye 240 s. 3 İri Limon (Kebbad) 15 kıyye 1000 s. 4 Kahve 10 kıyye 1000 s. 5 Kına (Hınna) 30 kıyye 200 s. 6 Limon suyu (Ab-ı Limon) 40 kıyye 350 s. 7 Mercimek ? ? 8 Nebat 4 kutu 200 s. 9 Pirinç 14 kile 1124 s. 10 Rub' Cara? 6 kıyye 420 s. 11 Şehriye zenbil 25 adet 375 s. 12 Şeker 41 kıyye 1870 s. 13 Şeker 84 kıyye 850 s. 14 Şerbet 2 kavanoz 14 kıyye 1000 s. Toplam 7115 s. s: sim

Karadeniz ticaret bölgesi içinde Kırım limanlarının dışındaki bölgelerden birisi de Akkerman’dı. Akkerman limanlarından Kırım’a ve İstanbul’a yapılan buğday

156 KKS, 64/63a-3. 157 Burada Balıklıova kasaba olarak geçmektedir. 158 KKS, 36/78b-3. 159 KKS, 10/140a-1. 160 KKS, 10/141b-1. gelen ürün partilerinden birini tablo olarak sunduk, içerik olarak aynı cins mallar getirilmiştir. Farklı birkaç kalem mal arasında, keten ve bir de arab köle yer almaktadır.

214 sevkıyatı zâhire ihtiyacının ortaya çıktığı savaş ve kıtlık dönemlerinde daha da artıyordu. Bu sevkıyat esnasında mal sahipleri ile gemiciler arasında çıkan sorunlar merkezi yönetim tarafından hallediliyordu. 1098 (1684) yılında çıkarılan bir fermanda; Akkerman iskelesinde yapılan buğday satışında gemiciler taşıma ücreti (navlun-ı sefine) olarak, kile başına 1 kuruş alıyorlardı. Bu durumda buğdayını satanlar navlun ücretinin yüksekliğinden şikâyet etmişlerdir. Neticede merkezi yönetim, navlun ücretini dörtte bir oranına indirmiştir161. Gemiciler taşıdıkları malları güvenli bir şekilde yerlerine ulaştırmak zorundaydılar. Yolculuk sırasında meydana gelen kaza ve sair durumlarla karşılaşıldığında ya da bir zarar söz konusu olduğunda, mal sahibinin zararını gemi sahipleri tazmin ediyordu. 1687 yılına ait bu türden bir davada; Gözleve’li Süleyman Çelebi bin Ahmed Ağa, Balıklıova kasabasından Kurd Reis adlı zımminin gemisine Akkerman’dan Kırım’a getirilmek üzere 42 Akkerman şiniki buğdayı yüklemiştir. Buğdayın yerine ulaşmaması üzerine Süleyman Çelebi zararının tazminini talep etmiştir. Gemici zımmi savunmasında, çıkan fırtına sebebiyle buğdayın itlaf olduğunu söylemesine rağmen mahkeme tazminatın ödenmesine karar vermiştir162. Kırım’lı yerli tüccarlar da imparatorluğun değişik bölgelerinde ticari faaliyetlerde bulunuyorlardı. Mesela Bahçesaray’lı bir Müslüman ile İstanbul’lu bir Müslüman ortaklık kurup, 1711 yılında ticaret amacıyla Çerkez ve Abaza topraklarına giderek, kilim ve kirpas satın almışlardır163.

Kırım’a Ticaret Amacıyla Gelenler Tablo114’te görüleceği gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinden gelen tüccarların yanında, İran’dan da ticaret amacıyla Kırım’a gelenler olmuştur. Karadeniz’in öte yakası diye tabir edilen güney sahillerindeki Trabzon, Rize, Kastamonu, Tosya, Bolu gibi Karadeniz bölgesindeki kentlerden gelenlerin oranı %27,5’la en fazladır. Bu kentler arasında Trabzon, Kastamonu ve Rize ön sıradadır. İstanbul’lu tüccarın oranı ise %10’dur. Bunun dışında Anadolu’nun değişik şehirlerinden Diyarbakır, Erzurum, Kayseri, Tokat gibi yerlerden gelenler ise %26

161 KKS, 27/4a-2. 162 KKS, 27/7a-1. 163 KKS, 44/77a-1.

215 oranındadır. Ayrıca, İran ve Nahçıvan’dan %6, Rumeli’den %5, Rodos ve Sakız adalarından %5, Akkerman ve Boğdan’dan %3 oranında gelenler olmuştur. Kırım’a gelen tüccarların %50’si Bahçesaray’da, %22’si Karasu’da %14’ü de Gözleve’de ticaret yapıyordu164.

Tablo 114. Sicillere Yansıyan XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım’a Ticaret Amacıyla Gelenler

Sıra Nereden Geldiği Ticaret Tüccarlar Ticaret Tarih No Yaptığı Yer Türü 1 Borlu Bahçesaray Müslüman Tütün 1672 2 Nahcıvan Bahçesaray Acem Kumaş 1673 3 Nahcıvan Bahçesaray Müslüman Kumaş 1673 4 --- Bahçesaray Acem ? 1673 5 İçel Bahçesaray Müslüman ? 1673 6 ---- Karasu Acem ? 1665 7 Rodos Bahçesaray Müslüman ? 1665 8 İstanbul Bahçesaray Müslüman Esir 1648 9 İstanbul Bahçesaray Müslüman Kirpas 1685 10 Manisa Karasu Müslüman Kirpas 1686 11 Rumeli Bahçesaray Yahudi ? 1673 12 Rize Bahçesaray Müslüman ? 1698 13 Karaman Gözleve Müslüman ? 1699 14 Diyarbakır Bahçesaray Müslüman ? 1667 15 Babadağı Bahçesaray Müslüman ? 1667 16 Trabzon Gözleve Müslüman ? 1668 17 Boğdan Karasu Ermeni ? 1651 18 Bolu Akmescid Müslüman Esir 1651 19 ----- Karasu Acem ? 1665 20 Rodos Bahçesaray Müslüman ? 1666 21 ---- Karasu Acem ? 1699 22 Kastamonu Karasu Müslüman ? 1700 23 Trabzon Eski Kırım Müslüman ? 1701 24 ---- Bahçesaray Müslüman Tütün 1702 25 Anadolu… Bahçesaray Müslüman Bez-Kürk 1703 26 Erzurum Karasu Müslüman ? 1705 27 Kastamonu Bahçesaray Müslüman ? 1707 28 İstanbul Bahçesaray Müslüman At 1706 29 Kayseri Bahçesaray Müslüman ? 1711 30 İstanbul Bahçesaray Müslüman ? 1715 31 Araç (Kastamonu) Bahçesaray Müslüman Kumaş 1674

164 Sicillerde Kefe ile ilgili yeterli bilgi bulunmadığı için, bu değerlendirmede Kefe yer almamıştır.

216 Tablo 114 (devamı)

Sıra Nereden Geldiği Ticaret Tüccarlar Ticaret Tarih No Yaptığı Yer Türü 32 Rize Bahçesaray Müslüman Kumaş 1675 33 Viranşehir Bahçesaray Müslüman ? 1675 34 Sinop Karasu Nasrani ? 1676 35 Tosya Karasu Müslüman ? 1678 36 İstanbul Mankub/Akyar Müslüman Esir 1680 37 İstanbul Bahçesaray Müslüman ? 1689 38 Erzurum Gözleve Müslüman Sahtiyan 1696 39 ---- Gözleve Acem Tuz 1697 40 Trabzon Gözleve Müslüman Tuz 1697 41 Acem diyarı (İran) Bahçesaray Acem ? 1716 42 Akkerman Kavşan Müslüman ? 1718 43 Kastamonu Gözleve Müslaman Kumaş 1720 44 Bayburt Bahçesaray Müslüman ? 1720 45 Erzurum Bahçesaray Müslüman ? 1720 46 Anadolu.. Karasu Müslüman ? 1722 47 Safranbolu Kırım Müslüman Esir 1724 48 Sakız Akmescid Zımmi ? 1731 49 Kastamonu Bahçesaray Müslüman Pirinç 1741 50 Tokat Bahçesaray Acem ? 1741 51 Diyarbakır Gözleve Zımmi Kumaş 1742 52 Trabzon Gözleve Müslüman Kumaş 1742 53 --- Küçük Karasu Müslüman Esir 1744 54 --- Küçük Karasu Laz Esir 1744 55 İzmit Karasu Müslüman ? 1744 56 Trabzon/ Sürmene Bahçesaray Müslüman İplik 1745 57 Tebriz (İran) Ribat Acem ? 1748 58 Karasubeycesi (Rumeli) Bahçesaray Müslüman Tütün 1726

Kırım’da ticaret, bölgesel yakınlık sebebiyle Karadeniz’in öte yakası diye tabir edilen Kastamonu, Sinop, Trabzon, Rize başta olmak üzere Karadeniz’in güney sahil kentleri arasında gerçekleşiyordu. 1674 yılında Trabzon eyaletine bağlı Rize kasabasından bir Müslüman’ın, Kırım’da yaşayan kardeşine gönderdiği ticari ürünler arasında; 1300 adet Antalya Bogası, 40 tonluk Halebi dârayi, 7 tonluk Halebi atlas, 38 arşın kırmızı çuka, 46 arşın Levanden mor çuka, 15 nim ibrişim kuşak ve 60 cihangiri

217 acem bogası yer alıyordu165. Yine Sinop şehrinden ticaret amacıyla Kırım’da bulunan ve burada ölen bir zımminin terekesine beytülmal tarafından el konulmuş ancak kardeşlerinin ortaya çıkması ile terekesi varislere teslim edilmiştir166. Kastamonu’dan ticaret amacıyla Bahçesaray’a gelen el-hacc İbrahim adlı tâcir, kaldığı kervansarayda ölmüştür. Pirinç ticareti yaptığı anlaşılan bu kişinin, hicri 13 Şeval 1154 (23 Aralık 1741) tarihli muhallefatında; 22 çuval pirinç 54.000 akçe, 1 çuval 100 kıyye pirinç 24.000 akçe, Gözleve nazırı Mustafa Ağa’ya verdiği 49.000 akçe değerinde 21 çuval pirinç ile diğer şahsi eşyaları sûk-i sultanide satılmıştır167. Kırım’a gelen tüccarlar bazı tehlikelerle de karşı karşıya kalıyordu. Malları gasp edilip, ölüm ve yaralanma olayları ile karşılaşabiliyorlardı. 1715 yılına ait bir davada; Kastamonu şehrinden Kırım’a gelen Mehmed bin Mehmed adlı tacir, Gözleve’den Karasu’ya giderken mallarını taşıyan arabacının hırsızlarla işbirliği yapması sonucu gerçekleşen soygunda, canını zor kurtararak kaçmak zorunda kalmıştır. Arabanın içindeki bir tay neyyir, bir tay bükme bogası ve bir tay heft renk bogası gasp edilmiştir168. 1719 yılında Erzurum’dan ticaret amacıyla Bahçesaray’a gelen Ali beşe bıçaklanarak öldürülmüştür169.

3.1. Kırım’da Ticareti Yapılan Belli Başlı Mal ve Ürünler 3.1.1. Kürk Ticareti Osmanlı toplum ve devlet geleneğinde kürk kullanımı ilk dönemlerde çok fazla yaygın değildi. Devletin gelişip büyümesine paralel olarak kürk kullanımı da artmıştır. Artan kürk ihtiyacı, Kırım’daki pazarlardan karşılanıyordu. XVI. yüzyılda Osmanlı şehirleri Rus samur ve tilki derileri için başlıca pazar durumundaydı. Bu dönemde Moskova’dan Osmanlı ülkesine ihraç edilen ürünlerin en önemlisini kürkler oluşturuyordu. Osmanlı ve Rus tacirlerin bu ticarette kullandıkları güzergâhlar arasında; Don Nehri yolu denilen İstanbul-Kefe-Azak-Don-Moskova hattını oluşturan deniz yolu, ikinci olarak Kırım topraklarından geçen, mesafesi kısa ancak Zaporoj kazaklarının

165 KKS, 20/57a-2. 166 KKS, 21/12a-3. 167 KKS, 64/52b-2. 168 KKS, 48/22a-2; Burada geçen “tay” sözcüğü kumaş ve bezler için kullanılan bir ölçü birimidir. 169 KKS, 49/7b-1.

218 saldırıları sebebiyle pek güvenli olmayan bir yol ile Osmanlı tüccarlarınca kullanılan Polonya-Litvanya hattı yer almaktaydı. Bu üçüncü yol Osmanlı kervanları ve hassa tüccarlarının tercih ettiği bir yol idi170. Osmanlı İmparatorluğu’nun köle ihtiyacının karşılanmasında olduğu gibi kürk ihtiyacı da Kırım’dan temin ediliyordu. Rusya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki kürk ticareti için Kırım toprakları, ticari güzergâhlarından biriydi. Kürk kullanımı Kırım toplumunda da yaygın idi. Çalıştığımız döneme ait sicillerde yer alan çok sayıda muhallefat (tereke) kaydı incelendiğinde, miras olarak bırakılan eşyalar arasında kürkler değerleri itibariyle en ön sıralarda yazılmıştır. Aşağıda yaptığımız tabloda görüleceği üzere, kürklerin zamanın koşullarına göre kıymetleri bir hayli yüksektir. Aynı dönemde köle fiyatları ile karşılaştırdığımızda, bir kazak kölenin ortalama değeri 40 ile 50 kuruş arasında iken, Samur kürkün değeri 50 hatta cinslerine göre 600 kuruşa kadar çıkabiliyordu.

Tablo 115. XVII. ve XVIII. yüzyılda Kırım’da Satılan Bazı Kürk Çeşitleri ve Değerleri171

Sıra No Cinsi Değeri Tarih 1 Al Atlas taraflı Samur Kürk 20 g. 1668 2 As Kürk 85 g. 1667 3 Atlas İncili Kürk 20 g. 1662 4 Atlas Kürk 10 g. 1656 5 Atlas Kürk 8,80 g. 1667 6 Çakal İçli Çuka Kürk 9 g. 1669 7 Çinergan Kürk 300 a. 1706 8 Çuka kaplatmalı Kürk 25 g. 1669 9 Çuka Kürk 1605 a. 1667 10 Çuka Tilki İçli Kürk 144 a. 1669 11 Farin İçli Mor Çuka Kürk 10 g. 1669 12 İnayeti kaplı Tilki Kürk 7 g. 1671 13 Kakım Kürk --- 1706 14 Kırmızı Çuka taraflı ciranlı Samur Kürk 130 g. 1668 15 Kırmızı Kadife As içli Kürk 4800 a. 1671 16 Kırmızı Kadife Tilki Kürk 50 g. 1670

170 Zeki Tekin, “Osmanlı Devleti’nde Kürk Ticareti”, Türkler, C:X, s. 756. 171 Kürk çeşitleri ve fiyatları, bazı terekelerden seçilerek konmuştur. Ayrıca ticari davalarda kürk alışverişinin konu edildiği alacak davalarından elde edilen bilgiler kullanılmıştır.

219 Tablo 115 (devamı)

Sıra No Cinsi Değeri Tarih 17 Kırmızı Samur İçli Kürk 140 g. 1669 18 Kırmızı Sof Kürk 4 g. 1671 19 Köhne Sincap Kürk 160 a. 1668 20 Mai Atlas Kürk 20 g. 1662 21 Meşin Çuka Kürk 50 g. 1669 22 Meşin Çuka Samur içli Kürk 600 g. 1669 23 Mor Atlas Kürk 6 g. 1668 24 Mor Bogası Tilki İçli Kürk 3 h. 1671 25 Mor Çuka taraflı As Kürk 20 g. 1668 26 Mor düğmeli ince Samur Kürk 50 g. 1669 27 Posteki Kürk 130 a. 1707 28 Samur İçli Kürk 130 g. 1670 29 Samur Kürk 60 g. 1667 30 Samur Kürk 50 g. 1670 31 Sarı Atlas Kürk Haremi 4 g. 1668 32 Saye Kürk 15 g. 1662 33 Sincap Kürk 500 a. 1685 34 Sincap Kürk 1025 a. 1707 35 Sincap Kürk 1830 a. 1668 36 Sûr Atlas taraflı köhne Samur Kürk 25 g. 1669 37 Tavşan Kürk 120 a. 1673 38 Tavşan Kürk 1 g. 1670 39 Tilki İçli Saye Kürk 20 g. 1672 40 Tilki Kürk 9 g. 1668 41 Yek dünya taraflı Sincap Kürk 25 g. 1669 42 Yeni Tilki Kürk 15 g. 1670 43 Yeşil Atlas İçli Kürk 60 g. 1670 44 Yeşil Çuka Tilki Kürk 25 g. 1666 45 Yorga Kürk 30 g. 1671 g: guruş, a: akçe, h: hasene, Her ticari eşyada olduğu gibi kürklerde de ürünün cinsine, kalitesi ve işçiliğine göre fiyatları belirlenmekteydi. Tablo 115’te yer alan kürk çeşitlerinden en pahalısı meşin çuka samur içli kürke 600 kuruş olarak değer biçilmiştir. Çeşitli hayvanlar arasında derileri en fazla değerli olanının, samur ve as olduğu anlaşılıyor. Hayvanların derilerinin çeşitli ipekli kumaşlarla işlenmiş olması fiyatını daha da arttırmıştır. Sade

220 samur kürk 50-60 kuruş arasında iken meşin çukadan yapılmış samur kürk fiyatı, on kat fazladır. Kürkler Atlas, Çuka, kadife, bogası, sof gibi kumaşlarla işlenerek daha da değerli hale getirilmiştir. Sicillerdeki ticari davalar incelendiğinde, Müslümanların ya da zımmilerin kendi aralarında veya birbirleriyle yaptıkları alışverişlerde kürkler dava konusu olmuştur. 1706 yılında Bahçesaray Cami-i Kebir mahallesinden Müslümanlar arasında 400 kuruşluk alacak davası, borçlunun alacaklıya, 60 kuruş nakit, 19 tonluk hatayi kumaş ve 2 tulum kakım kürk verilmesi karşılığında, anlaşmayla sonuçlanmıştır172. Bir diğer davada Bahçesaray’a bağlı Yaşdağ karyesinden bir Müslüman, bir yahudiye 130 akçe değerinde bir posteki kürk satmıştır. Bu satıştan doğan alacağın ödenmesi talebiyle mahkemeye başvurmuştur173. Kırım’da bir arada sosyal ve ekonomik hayatı paylaşan Müslümanlar ve Gayrimüslimler, ticari hayatta kurdukları ortaklıklarla bu ilişkileri güçlendirmişlerdir. Ancak ortaklar arasında zaman zaman ortaya çıkan alacak verecek problemleri mahkemelere yansımıştır. Bunlardan biri; 1689 yılında Tüccardan Cantimur adlı Müslüman, Ferahkirmanlı Şahin adlı bir zımmiyi davasında, ortak olarak 102 adet kürk aldıklarını ve bunların satışından elde edilecek kârı paylaşma hususunda anlaştıklarını ifade etmektedir. Ancak kendi hissesine düşen kazancı alamadığı için zımmi ortağından, hissesine düşen miktarı talep etmesiyle dava alacağın ödenmesi hükmüyle sonuçlanmıştır174. Kırım’a ticaret amacıyla gelen kişilerin yaptıkları alışverişlerde, kürk ticaretinin önemli bir yeri vardı. Tüccarlar getirdikleri malları burada satıyor ve karşılığında değerli kürkleri alıyorlardı. 1704 yılında görülen bir davada; Anadolu’dan ticaret amacıyla Bahçesaray’a gelen bir müslüman tacir, bir acem zımmiyi davasında, 22 top bez satması karşılığında acemden kürk aldığını ifade etmektedir. Ancak aldığı kürkün ayıplı çıkması nedeniyle malı iade etmek istemektedir175.

172 KKS, 40/26b-2. 173 KKS, 40/47b-6. 174 KKS, 29/124b-4. 175 KKS, 36/53b-1.

221 3.1.2. Köle Ticareti Kırım bölgesindeki köle ticareti çok eski tarihlere dayanır. Bu ticaret, XV. yüzyıl ortalarından XVIII. yüzyıl’a kadar Kırım ekonomisi için çok önemli bir kaynaktı. İstanbul’un fethi öncesi ve Tatar hanlığının kurulduğu dönemde, yabancı alıcılar için Karadeniz sahilleri, köle kaynağının merkezi durumundaydı. 1475’ten sonra Osmanlı Devleti ve Kırım Hanlığı, Cenevizleri mağlup ettiğinde, Kırım’daki Cenevizlilerin elindeki köle ticaretini de ele geçirmişlerdi. XVI. yüzyıla kadar Tatarların çoğu tarımsal ya da kentsel yaşama geçtikleri halde, büyük bir kısmı göçebe eğilimlerini sürdürmüşlerdi. 1468’den XVII. yüzyılın sonuna kadar, kuzeydeki steplerde hemen hemen her yıl gerçekleşen akınlar sonucunda, pek çok tutsak ele geçirilip köle pazarlarında satılıyordu. Olaya ulusal bir perspektiften bakıldığında bu köle saldırıları, Tatarların kentsel ve kültürel bir toplum olmalarını sağlamada başarılı bir ekonomik aktivite olarak görülebilir176. İncelediğimiz dönemde Kırım’da çoğunlukla Rus, Leh (Polonyalı), Boğdan, Kalmuk, Çerkez, Macar, Acem ve Gürcü kökenli köleler yer almaktadır. Bu köleler savaşlarda tutsak edilenlerdi, daha doğrusu seferler esir elde etme amacıyla düzenleniyordu. Sicillerde kölelerle ilgili cariye, kazak, gulam, çura, düke.. gibi tabirler kullanılmaktaydı177. Köle satışlarında kölenin isim, din milliyet ve fiziki durumu belirtiliyordu. Hicri 1139 (1726) yılına ait bir satışta; Trabzonlu 64 cemaatinden Mustafa Beşe bin Ahmed adlı kişi, Kadıasker efendiye, orta boylu, çekme burunlu, açık kaşlı, koyungözlü Gürcü asıllı ve Müslüman olan Yusuf adlı kazak, orta boylu çekme burunlu açık kaşlı, esmer (esmerü’l-levn), Gürcü asıllı Müslüman Zerafet adlı cariye, kara gözlü, çekme burunlu açık kaşlı Halil adlı gulam ve koyun gözlü, açık kaşlı, çekme burunlu gürcü asıllı Müslüman Emine adlı sabiye cariyeden oluşan toplam dört adet esirini 37.000 akçeye satmıştır178. Muhallefat kayıtlarında ölen kişilerin bıraktıkları mallar arasında bol miktarda yer alan köleler, Kırım’da kişisel servet kalemlerinden birini oluşturmaktaydı. İstanbul Tophane’den Çukur Bahçe Mahallesi sakini olup ticaret amacıyla Mankub’a bağlı Akyar karyesine gelen bir Müslümanın, burada ölmesi sonucu terekesinde yer alan

176 Alan Fisher, a.g.e., s. 27. 177 Bu kelimelerin anlamları için bkz. Tez, “Toplumsal Hayat”. 178 KKS, 54/14a-7.

222 esirlerden, bu kişinin köle taciri olduğu anlaşılmaktadır. Hicri Muharrem 1090 (1679) tarihli muhallefat kaydında yer alan; Hına adlı cariye dükesiyle, kocası kazak ile birlikte 124,5 esediye, Hanbike adlı cariye 87,5 esediye, Maruşka adlı cariye dükesiyle birlikte 64 esediye, Tasta isimli cariye 81 esedi 1 rub’luk değerleriyle (toplam 350,5 esedi kuruş) satılmış, parası hanın mataracıbaşısı İbrahim tarafından emaneten alınmıştır179. Tereke kayıtlarından çıkardığımız ve köle satış davalarından elde ettiğimiz veriler ışığında hazırlanan tablo 117’de, çeşitli tarihlere ait köle çeşitleri ve fiyatları yer almaktadır. Tablo 116. Sicil Kayıtlarındaki Verilere Göre XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım’da Satılan Köleler, Çeşitleri ve Fiyatları

Sıra Adı Cinsi Fiyatı Tarih No 1 Mezir Kazak 40 h. 1662 2 Gülistan cariye 40 h. 1662 3 Enderi Kazak 30 h. 1662 4 Eyban Kazak 30 h. 1663 5 Kaytas Kazak 30 h. 1663 6 Dimet Kazak 30 h. 1663 7 Vasil Kazak 30 h. 1663 8 Mahsun Kazak 25 h. 1663 9 Eyban Kazak 30 h. 1663 10 Nurbahar Cariye Çocuğuyla 45 h. 1664 11 Elmas Cariye Çocuğuyla 40 h. 1664 12 Beyrune Cariye Çocuğuyla 35 h. 1664 13 Beydara Cariye 20 h. 1664 14 Şeker Ali Çura 15 h. 1664 15 Ramazan Çura 15 h. 1664 16 Eklese Kazak 25 h. 1664 17 Erişke Kazak 35 h. 1665 18 Kutlu Cariye 20 h. 1665 19 Devlet Düke 10 h. 1665 20 Gülizar Cariye Çocuğuyla 35 h. 1665 21 Gülnaz Cariye 20 h. 1665 22 Kadem Cariye 25 h. 1665 23 Eleman Çura 20 h. 1665

179 KKS, 23b/94a-6.

223 Tablo 116 (devamı)

Sıra Adı Cinsi Fiyatı Tarih No 24 Değirmenci Kazak 44 h. 1665 25 Gülbahar Cariye 50 h. 1665 26 Mesen Cariye 100 h. 1665 27 Tahserkesi Kazak 40 h. 1665 28 Mariya Cariye 30 h. 1665 29 Eyvan Kazak 40 h. 1665 30 İstefan Kazak 40 h. 1665 31 Berduan Kazak 28 h. 1665 32 Laçin Kazak 50 h. 1665 33 Canbahar Cariye 30 h. 1665 34 Abdullah Çura 80 g. 1665 35 Şemsan Cariye 53 g. 1665 36 Zülfikar Kazak 51 g. 1665 37 Dilaver Çura 30 h. 1665 38 Berduan Kazak 28 h. 1666 39 Gülbahar Cariye 20 h. 1666 40 Şehudar Gulam 78 g. 1667 41 Gülistan Cariye 2 çocuğuyla 90 g. 1668 42 Şahzaman Cariye 60 g. 1669 43 Laçin Çura 45 g. 1669 44 Seherab Çura 60 g. 1670 45 Henke Cariye 2 evladıyla 60 g. 1671 46 Şatir Düke 70 g. 1671 47 İnayet Cariye 2 oğlu ile 75 g. 1671 48 Petro Kazak 60 g. 1672 49 Gülhandan Düke 52 g. 1672 50 Andre Kazak 67 g. 1673 51 Osman Gulam 60 g. 1673 52 Zülüfkar Cariye bir kızı ile 90 g. 1673 53 Macar Kazak 60 h. 1673 54 Şazman Cariye 40 h. 1673 55 Dilruba Cariye 40 h. 1673 56 Zülpezer Kazak 200 h. 1674 57 Devletgeldi Kazak 45 h. 1674 58 Gülistan Cariye çocuğuyla 50 h. 1674 59 Zerafet Dükecik 30 h. 1674

224 Tablo 116. (devamı)

Sıra Adı Cinsi Fiyatı Tarih No 60 Çura Çura 50 h. 1674 61 Küçük Çuracık 20 h. 1674 62 Mushay Düke 45 h. 1674 63 Silnaz Cariye 45 h. 1674 64 Zeal Çura 45 h. 1674 65 Hına Cariye dükesiyle ve kazak eşiyle 124,5 e. 1681 66 Hanbike Cariye 87,5 e. 1681 67 Maruşka Cariye 64 e. 1681 68 Tasta Cariye 81e. 1681 69 Siyahguş Kazak 12.000 a. 1717 70 Masko Kazak 6.000 a. 1717 71 Mülayim Cariye 13.000 a. 1717 72 Çeşm-i Afna Küçük Düke 6.000 a. 1717 73 Şahbaz Çolak Küçük Gulam 4.000 a. 1717 74 Eyvan Kazak 15.000 a. 1722 75 İbn-i Geldi Gulam 11.500 a. 1723 76 Bal Devlet Gulam 14.000 a. 1723 77 Hüdayet Cariye 11.000 a. 1723 78 Kutlu Çura Kazak 13.000 a. 1726 79 Esenli Cariye 18.000 a. 1726 80 Selvinaz Cariye 25.000 a. 1726 81 Aşgazi Gulam 10.000 a. 1726 82 Seki Sağır Çura 10.000 a. 1726 83 Mecnun Çura 2.000 a. 1726 84 İncil Kazak 18.000 a. 1728 85 Ferancil Doğma Kazak 18.000 a. 1728 86 Zehrab Kazak 16.000 a. 1728 87 Hüseyin Kazak 16.000 a. 1728 88 Karmış Kazak 17.000 a. 1728 89 Semen Kart Kazak 6.000 a. 1728 90 Mariya Kart Cariye 5.000 a. 1728 91 Mariya Genç Cariye 18.000 a. 1728 92 Meknun Sagire Cariye 8.000 a. 1728 93 Kutlu bike Cariye 6.000 a. 1729 94 Kutlu geldi Kazak 100.000 a. 1729 95 Esen Geldi Kazak 80.000 a. 1742

225 Tablo 116 (devamı)

Sıra Adı Cinsi Fiyatı Tarih No 96 Berhuşan Cariye 80.000 a. 1743 97 Kıyafet Sagire Cariye 30.000 a. 1750 98 Kutlu geldi Kazak 120.000 a. 1750 99 Gülbahar Cariye 160.000 a. 1750 100 Çerkez Hasan Gulam 160.000 a. 1755 a.: akçe, e: esedi g: kuruş, h: hasene

Köle satışları nakit para karşılığında gerçekleştiği gibi mal takası şeklinde de olabilmekteydi. Sicillere yansıyan 1110 (1698) yılına ait davada; Berber Ali Karasu’lu Kumak Ömer’den orta boylu, gök gözlü, esmer tenli bir cariyeyi, 3 tay bez ve 30 kuruş nakit karşılığında 120 kuruşa satın almıştır. Fakat cariyenin ayıplı olduğu iddiasıyla bu satışın iptalini istemektedir180. Bu tür şikâyet davalarında, davacının iddiasını kanıtlaması esastır. Bu kanıt şahitlerin ifadeleri ya da yemin etmesi şeklinde olabilmekteydi. Safer 1117 (1705) tarihine ait bir davada; Gözleve’den Ahmed bin Seyyid Mehmed adlı kişi Bahçesaray Darağaç mahallesinden Cennet Han Bike adlı kadından on beş gün önce Gülbahar adlı bir cariyeyi 16.725 akçeye satın almıştır. Ancak cariyenin sonradan sağ omzunun çıkık olduğunu anlayınca mahkemeye başvurarak bu köleyi eski sahibine iade edip ödediği parayı geri almak istemiştir. Cariyeye ait bu kusurun satıştan önce mi yoksa sonra mı olduğu konusunda iddialar karşısında mahkeme, davacının iddiasının doğru olduğuna dair yemin teklif etmiştir. Davacının yemin etmesi üzerine kölenin eski sahibine iadesine karar verilmiştir181. Köle satışlarında bazen satıcı, kölesinin ayıbını çeşitli şekillerde gizleyebilmekte ve bu kusur alıcı tarafından satış anında fark edilememekteydi. Ancak sonradan açılan davalarla bu satışın iptali söz konusu olabiliyordu. Satış sırasında ileri sürülen bazı şartlar sonradan oluşacak iade talepleriyle ilgili davalarda dikkate alınıyordu. 1118 (1706) yılında görülen bir davada; Çukadar Ahmed Bey bin Mehmed adlı kişi yorgancı Bekir Çelebi bin Ömer’den bir Çerkez köleyi 3 tonluk çuka ve 17.000 akçe karşılığında satın almıştır. Ancak kölenin bir süre sonra hastalıklı olduğunu anlayınca satışın iptalini

180 KKS, 33/91b-1. 181 KKS, 38/24a-1.

226 isteyerek mahkemeye başvurmuştur. Davacı gerekçesinde, satın aldığı bu kızın sürekli öksürdüğü ve nefes ile ilgili problem yaşadığını ifade etmiştir. Cariyeyi satan kişi ise cevabında; kızın eğer ayıbı (kusuru) olursa aynı gece kendisine iade edilmesini aksi takdirde geri almayacağını satış sırasında şart koştuğunu ve bunun da alıcı tarafından kabul edildiğini söylemiştir. Şahitlerin de bu ifadeyi kanıtlayan beyanları sonucunda davacı davayı kaybetmiştir182.

3.1.3. Gayrimenkul Satışları Kırım’da Müslümanlar ve Müslüman olmayanların kendi aralarında ya da birbirlerine sattığı taşınmazlar arasında arazi, bağ, bağçe, han, dükkan, değirmen, çiftlik, ev (taşhane, çithane, çatmahane…)gibi mülkler çoğunluğu oluşturuyordu183. Mülk satışlarında satıcı ve alıcının isim ve adresleri ile satılan mülkün cinsi, bulunduğu yer ve satış değeri ayrıntılı biçimde belirtilirdi. Hicri 1086 (1675) yılında, Yaşdağ Çelebiler karyesinden Pervane bint-i Abdullah adlı kadın, Bahçesaray Sohrab Efendi mahallesinden Arslan debbağ ibn-i Abdullah’a aynı mahallede; güneyden tarik-i âm, doğudan Şahbaz, batıdan el-hacc Mustafa ve kuzeyden Hasan sofu adlı kişilerin mülkleriyle çevrili dâr (yer) içinde çatma hanesiyle birlikte cem’i hukuk ve murafıkıyla (her şeyi ile birlikte) mülkünü 33 altına satmıştır184. Mülk satışlarında “dâr” diye adlandırılan ve içinde ev, bağçe, ağaçlar, müştemilat ve diğer yapıların bulunduğu mülk yerlerin satışı çoğunluğu oluşturmaktadır. Satışı yapılan mülk dârın bulunduğu adres, kuzey, güney, doğu ve batı yönlerden komşu olduğu yerler belirtildikten sonra içindeki yapı ve arsa varsa diğer üniteleri tek tek sıralanmaktadır. 1697 yılında Müslümanlar arasında Bahçesaray’a bağlı Şor köyünde, güneyden Nehr-i Kaçi, doğudan Murtaza mülkü, batıdan Şahbaz mülkü ile çevrili olan mülk dâr ki, içinde iki taşhanesi, eşcar-ı müsmire ve gayri müsmiresiyle 220 esedi guruşa satılmıştır185. Bir diğer mülk satışı ise “Yurt yeri” olarak geçmektedir.

182 KKS, 40/50b-3 183 KKS, 35/4a-3; 36/9b-5; 36-67b-5; 44/51b-3; 20/7b-3; 20/25b-2; 21/89b-1; 23b/118b-1; 28/69a-1; 48/6a-3; 58/2b-5; 32/15b-1; 32/21a-2; 32/53a-1; 54/2b-5. 184 KKS, 20/2a-4. 185 KKS, 32/15b-1.

227 Hicri 1108 (1696) yılında Bahçesaray Aktacı adlı karyede yer alan mülk yurt yeri içinde, çithane, havlısı ve tüm unsurlarıyla 10 altına satılmıştır186. Mülkler satıldığı gibi kiraya da verilebiliyordu. Bahçesaray Cami-i Kebir mahallesinden fahrü’l-ayan Abdülvehhab efendi, aslen Mankub kazasına bağlı Yancu karyesinden olup Bahçesaray’da ikamet eden Ahmet efendi ibn-i eş-şeyh Ebubekir’e, Sefer Gazi Ağa Mescidi mahallesinde, güneyden (kıbleten) Sefer Gazi ağa hisarı, kuzeyden (şimalen) Çürüksu, doğudan (şarken) Lütfi mülkü, batıdan (garben) el-hacc Mehmed Can mülkü ile çevrili olarak sınırları belirtilen çayırlığını, yıllık 10 altın karşılığında kiraya (mukataaya) vermiştir187. (1113 Zilkade) Araziler arasında çoğunlukla çayırlık, koyun kışlası188, mezra ve tarla alınıp satılmıştır. Özellikle bağlık, bağçelik alanların satışı nehir havzalarındaki, Nehr-i Balbek, Nehr-i Alma, Nehr-i Kaçi, Nehr-i Salgır, Nehr-i Kabartay gibi, bölgelerde yoğunluk kazanmıştır.

3.1.4. Madenler Sicillerde maden satışları ile ilgili olarak, bakır, kömür, demir, kalay, kireç, tuz, gühercile, altın ve gümüş satışı yer almaktadır. Satışı yapılan bazı madenlere ilişkin bilgiler tablo 117’de sunulmaktadır.

Tablo 117. Çeşitli Madenler ve Değerleri

Sıra Cinsi Miktarı Değeri Kayıt No No 1 Bakır 25 vakıyye 16 g. 24/89a-1 2 Kömür 1 araba, ? 52/20a-1 3 Demir 43 kantar 258 g. 9/12a-1 4 Kalay 100 dirhem 17000 a. 9/18a-1 5 Demir 5 kantar 10 vakıyye 36 g. 30 a. 9/18a-2 6 Bakır 170 vakıyye 115 g. 3b/40a-2 7 Güherçile 50 vakıyye 1.137 a. 25/113b-3 8 Gümüş 1 miskal 7a. 36/65b-1 9 Altın 9 miskal 2.025 a. 40/31b-4

186 KKS, 32/53a-1. 187 KKS, 36/69a-2 188 KKS, 36/67b-5.

228 Tablo 117. (devamı)

Sıra Cinsi Miktarı Değeri Kayıt No No 10 Kireç 4 batman 5 g. 66/64a-2 11 Kurşun 55 vakıyye ? 48/118a-1 12 Kurşun 900 vakıyye 225 g. 4/1a-4.

Demir ihtiyacı olan esnaf grubu genellikle nalbandlardı. Nalbandlar, ihtiyaç duydukları demirleri toptan olarak tâcirlerden satın almaktaydı. Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere, demir satışlarında demirin kantarı ortalama 5-6 kuruş arasındaydı. 1706 yılında zımmi bir tüccar nalband zımmiye kantarı 566 akçeden demir satmıştır189. Demir, kurşun, bakır ve kireç gibi madenler yapı malzemesi olarak geniş kullanım alanına sahipti. Camii, medrese, hamam gibi yapıların inşa ve tamirinde bu madenler kullanılmıştır. Ulu biyem adlı kadının 1718 yılında Bahçesaray’da yeniden yaptırdığı camii için, 142,5 vakıyye demir, ayrıca 18 vakıyyelik 2 demir pencere, 5353 adet arşın taş, 43 büyük boy kereste, 719,5 araba kara taş, 28 adet çift menteşe, minare için 191 kıyye kurşun, minare alemi için bakır ve gümüş yaldız, 1470 çam tahtası, 22 araba kiremit harcı, 256 adet döşeme tahta, 17 araba kireç, pencereler için 116 adet çam tahta, lüle, 20 vakıyye hurda demir, 39 arşın kirpas, 7,5 vakıyye keten ve diğer malzemeler sarf edilmiştir190. Kırım toplumunda süs eşyası olarak kullanılan altın ve gümüşten yapılmış değerli eşyalar, kişisel servet içinde önemli bir yer tutmaktaydı. Yapılan alışverişlerde satın alınan altın ve gümüşlerin zaman zaman sahte çıktığı da görülmektedir. 1706 yılında kıbtiyandan (Çingeneler) bir kişi, bir zımmiden bir miktar gümüşü miskali 7 akçeden satın almıştır. Ancak daha sonra gümüş olmadığını anlayınca mahkemeye başvurup malı iade edip parasını geri almak istemiştir. Gümüşü satan kişi, malın sahte olmadığını iddia edince bilirkişiye başvurulmuştur. Bilirkişi incelemesinden sonra gümüş olarak satılanın tunç olduğu ortaya çıkmıştır191. Kırım’da altın işlemeciliği yaygın faaliyetlerden biriydi. Genellikle bu alanda Yahudiler çalışmaktaydı. Bahçesaray’da Yahudiler arasında bir alacak davasında, miskali 225 akçeden 9 miskal

189 KKS, 36/25a-6. 190 KKS, 48/118a-1. 191 KKS, 36/65b-1.

229 çürük altın işlenmek üzere verilmiştir192. Altınlar işlenmek üzere kuyumculara verilmekteydi. Muhallefat kayıtlarında ölen kişilere ait değerli eşyalar arasında sıkça yer alan bu eşyaların rayiç değerleri de belirtilmiştir. 1672 yılında Mankuş adlı zımmiye ait muhallefatta altın ve gümüş eşyalar aşağıdaki gibidir.

Altın başbağı 35 hasene Altın zülüflük 35 hasene Altın bilezik 35 hasene Altın sarga 15 hasene 2 altın yüzük 4 hasene Altın üzme 10 hasene 2 gümüş iğne 80 sim Gümüş kadeh 5 hasene 37 adet gümüş düğme 3 hasene

3.1.5. Tütün (Duhan) Kırım’da tütün tüketimi oldukça fazlaydı. İncelediğimiz kayıtlarda tütün ticareti ile ilgili veriler aşağıdaki gibidir.

Tablo 118. Kırım’da Tütün (Duhan) Ticareti

Birim Fiyatı Miktarı Tarih Kayıt No 25 a. 63 vakıyye 1662 9/26a-1 30 a. 125 vakıyye 1663 9/30b-2 30 a. 51 vakıyye 1663 9/32a-1 35 a. 1000 vakıyye 1673 18/15a-1 37 a. 148 vakıyye 1675 20/88a-3 1 Tay 24 esedi 60 vakıyye 1677 21/53b-2 -- 700 vakıyye 1699 33/55a-2 27 a. 200 vakıyye 1719 47/32b-1 40 a. 1800 vakıyye 1732 55/26b-3

Tütün ihtiyacı, İmparatorluğun başka bölgelerinden Kırım’a gelen tüccarlar vasıtasıyla karşılanıyordu. 1673 yılında Bahçesaray’da Usta Recep hanında ölen

192 KKS, 40/31b-4.

230 Borlulu İmam Adem’in muhallefatında 8 kuruş kıymetinde 21 vakıyye tütün yaprağı ile 8 kuruş 640 akçelik Kırcaali tütün yaprağı yer almaktadır193. Tütün fiyatı da ürünün kalitesine bağlı olarak değişiklik göstermektedir. Yukarıdaki tabloda ortalama fiyatı 25 ile 40 akçe arasında değişen tütünün 1706 yılında yapılan bir alışverişte kıyyesi 10 akçeye kadar düşmüştür194.

3.1.6. Ticareti Yapılan Diğer Ürünler Kırım’da ticareti yapılan ürünler arasında kahve, kumaş, deri (sahtiyan), kösele, yapağı, kirpas, pamuk (pembe), canlı hayvan, tuz, boya, hububat ile çeşitli yiyecek ve içecek maddeleri, sicillerde ticari dava konularını oluşturmuştur195. Alacak davaları, söz konusu olan malların satışından kaynaklanmaktadır. 1699 yılında Salgır kazasına bağlı Ayan adlı karyeden bir Müslüman, Karasu kazasından bir zımmiyi davasında; zımminin kendisine ne kadar yapağı bulursan al diyerek 10 esedi kuruş verdiğini ve bu yüzden 2000 vakıyye yapağıyı, 165 kuruşa satın aldığını ancak çıkan yangında tüm yapağıların yandığını söyleyerek, zararının tazminini istemiştir196. 1707 yılında Bahçesaray Cami-i Kebir mahallesinden ve Kuba cami mahallesinden Müslümanlar arasında 400 kuruşluk alacağa karşılık 60 kuruş nakit ve 19 tonluk hatayi kumaş ve 2 tulum kakım kürk verilmiştir197. Kumaş çeşitleri incelendiğinde, derâyi, hatayi, aba, hara, keten satışları yaygındı. Bazı kumaş ve iplik türleri ile ilgili veriler aşağıda tablo halinde sunulmaktadır.

Tablo 119. Ticareti Yapılan Bazı Kumaş Türleri

Cinsi Miktarı Değeri Kayıt No Kirpas Bogası 8 zira' 31a. 18/66a-2 Dârâyi 10 ton 40 g. 18/24a-1 Keten 73 arşın 5250 s. 36/47a-1 Hatayi 19 ton ? 40/26b-2

193 KKS, 18/16a-1. 194 KKS, 40/57b-1. 195 Tezimizde Esnaf Teşkilatı ve Narhlar ile ilgili kısımda bu malların fiyatları ayrıntılı bir şekilde yer almaktadır. 196 KKS, 33/55a-2. 197 KKS, 40/26b-2

231 Tablo 119 (devamı)

Cinsi Miktarı Değeri Kayıt No Pamuk iplik 12 vakıyye 96 a. 40/57b-1 Keten 10 arşın 100 a. 49/57b-1 Aba 7 top ? 23b/90a-4 Hara 1 ton 10 e. 32/53b-4 Şal Kuşak 4 adet 18 e. 36/47a-1 Siyah Sof 12 g. 8/23a-2 Keten 40 zira’ 4 g. 8./23a-2 Keten 6 arşın 1 h. 8/32a-3 Halebi atlas 7 ton ? 20/57a-1 Levanden Mor Çuka 46 arşın ? 20/57a-1 Antalya Bogası 1300 adet ? 20/57a-1 Halebi Derayi 40 ton ? 20/57a-1 Acem bogası 60 ton ? 20/57a-1 a: akçe, g: guruş e: esedi h:hasene,

Kahve, Kırım’a İmparatorluğun diğer bölgelerinden tüccarlar aracılığı ile getiriliyordu. İstanbul’dan temin edilen birçok ürün gemilerle Kırım’a nakledilip burada tüketicilere sunulmaktaydı. 1677 yılında, Bahçesaray’da Hacı Ali Mahallesinden bir Müslüman, Yalta karyesinden gemici Hüseyin Reisi dava ederek, İstanbul Yeniçarşı’da Mahmud Çelebi adlı kişiden 16 vakıyye kahve satın aldığı ve bunları Hüseyin Reis’in gemisine yüklettiğini, ancak malın kendisine ulaşmaması sebebiyle, alacağını talep etmektedir198. Kırım’da tuzlalardan çıkarılan tuzun satışı ülke içinde yapıldığı gibi yarımadanın dışına da ihraç edilebiliyordu. Gözleve, Karasu, Ferahkirman (Or) bölgelerindeki tuzlalardan çıkarılan tuzlar, çeşitli şekillerde pazarlanıyordu. Hicri 2 Safer 1158 (7 Mart 1745) tarihli bir davada; Abaze reislerinden Süleyman Reis adlı kişi, Karasu’da Tuman adlı Hıristiyan bir tacir ile altı yıl önce Yelken Kayası mahallesindeki Tuzla’dan, 550 rumi kuruş bedeliyle 500 arabalık tuz satışı konusunda anlaşmıştır. Bu satıştan kalan kalan 253 arabalık alacağını talep etmektedir199.

198 KKS, 21/28b-2. 199 KKS, 66/25a-2.

232 Mal mübadelesi şeklinde yapılan alışverişlerde çeşitli ürünlerin el değiştirdiği görülmektedir. 1677 yılında, Bahçesaray’lı Hacı Ahmed adlı tâcir, Mankub kazasından bir Yahudiye tanesi 20 akçeden 100 adet kösele vermiş karşılığında pirinç satın almıştır200. Kırım tatarları için at çok değerlidir. 1681 yılında Avcıbaşı Abdülaziz Odabaşı, bir Müslümana, 10 altın ve bir kazak köle karşılığında bir at satmıştır201. İncelediğimiz döneme ait ticari malların birçoğu Narh listesinde fiyatları ile birlikte yer almaktadır. 4. Kırım’da Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri Osmanlı İmparatorluğu’nda bölgesel olarak eyalet ve sancaklarda farklı ölçü birimleri kullanılmaktaydı. Kırım Hanlığı ve Kefe eyaletine ait yerli ölçü birimleri202, şer’iye sicillerinden ve kanunnamelerden tespit ettiğimiz kadarıyla, aşağıda tablo halinde sunulmaktadır. Tablo 120. XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Kırım'da Kullanılan Ölçü ve Tartı Birimleri

Adı Kayıt No Adı Kayıt No Adet 14/86a-1 Kıta 20/7b-3 Araba 35/6b-2 Kıyye 40/57b-3 Arşın 20/57a-2 Kile 11/13a-3 Bakla 51/63b-2 Kulaç 13/55a-1 Batman 11/80a-2 Macar 40/49a-2 Beşşere 53/2b-7 Mısır Kilesi 49/71b-1 Çeren 35/6b-2 Mısıra 21/47b-1 Çerk 23b/118b-3 Mil 36/78b-3 Çuval 64/52b-2 Miskal 33/39a-1 Dirhem 66/2a-1 Sab 18/21b-2 Dönüm 23a/43a-1 Şenik 27/7a-1 Endaze 8/137a-1 Tay 20/49a-1 Fıçı 31/6b-2 Ton 40/50b-2 Garâre 27/7a-1 Top 23b/90a-4 Kantar 20/57a-2 Vakıyye 40/57b-3 Keben 71/68a-3 Yük 24/91b-3 Kese 49/72a-1 Zira' 35/4a-4

200 KKS, 22/7b-1. 201 KKS, 28/59a-5. 202 Bkz. Halil İnalcık, Sources and Studies On The Otoman Black Sea I. The Customs Register of Caffa, 1487-1490, Harward University 1995,

233 Adet: Parça, tane anlamındadır. Parça olarak satılan ürünlerde kullanılan bu birim, tuğla, sahtiyan, kösele, deri, bogası, canlı hayvan ve çeşitli ev eşyalarının ölçümünde kullanılıyordu. Araba: Araba ölçeğinde büyük- küçük ayrımı önemlidir. İki tekerlekli araba küçük, dört tekerlekli araba büyük olarak değerlendiriliyordu. Peyssonel’e203 göre, Kırım civarında genellikle iki tekerlekli Tatar arabası kullanılmaktaydı204. Kerç, Azak Suğdak yörelerinde 4 tekerlekli araba tercih ediliyordu205. Hınta, şa’ir, erzen, un, bakla, mercimek, nohut, tuz, bal, zeytinyağı, siyah zeytin, pekmez, balık, togi balığı, ceviz, fındık, hoşaf, hurma, kömür gibi, Bab-ı Tataran yolu ile Kefe’ye giren malların ölçümünde araba kullanılmıştır206. Arşın: 1 Kırım arşını (pamuk ve keten için) = 1,428 İstanbul Arşınıdır207. Sicillerde arşın, çeşitli kumaşlar için kullanıldığı gibi, arazi ölçüsü olarak da kullanılmıştır. Bakla: Kırım Hanlığı’nda buğday, arpa gibi hububat ürünlerinin ölçümünde kullanılmıştır. 1722 yılına ait bir davada Subaşı el-hacc Abdulbaki, Suğdak kazasına tâbi Arpati karyesinden Monla Ahmed’de, 10 bakla buğday, bir bakla arpa satışından doğan alacağını talep etmektedir. Yaptığı hesaba göre buğdayın her kilesi 150 şer akçeden, arpanın kilesi ise 90 akçeden hesaplanmış, toplam 1590 akçe çıkmıştır. Buna göre 1 bakla buğday 150 akçe yani 10 kile buğday= 10 bakla buğday= 1500 akçedir. 1 bakla arpa = 1 kile arpa = 90 akçe hesabıyla çıkarılan alacak tutarı 1590 akçe doğrulanmaktadır208. Bu sonuçlar ışığında kile ve bakla aynıdır. ve Kırım kilesi olarak hesap edildiğinde 1 bakla = 1 kile209 sonucu ortaya çıkmaktadır. Ekmeğin ağırlığında ayarlama yapılırken buğdayın fiyatındaki artış göz önünde tutuluyordu. Buğdayın artışı hesaplanırken bakla ve vakıyye değerleri birlikte verilmiştir. 1157 (1744) yılındaki narh fiyatları belirlenirken, 1 bakla buğday = 90 vakıyyedir. Bir başka ifade ile 1 Kırım kilesi = 1 bakla = 90 vakıyye210 olduğu ortaya çıkmaktadır.

203 İnalcık a.g.e., naklen Claude C. Pessonel, Traite sur le commerce de la Mer Noire, 2 vols. Paris 1787 204 İnalcık, a.g.e., s. 184. 205 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 320, naklen M. Bronevskiy, Kırım, s.11; A. Yakubovskiy, Altınordu ve Çöküşü, s. 95. 206 BOA, BD, Kefe mukataa Kalemi 1095-1144, s. 16-17. 207 İnalcık, a.g.e., s. 183, naklen Peyssonel, I, 49, 202. 208 KKS, 51/63b-2. 209 Kile Kırım Hanlığının şehirlerinde farklı değerlere sahipti. 210 KKS, 66/2a-2.

234 Batman: Hububat ürünlerinde, tuz, kireç gibi madenlerin tartılmasında kullanılıyordu. 1 Batman (tuz için)= 6 okka Beşşere (Beşşeri): Peyssonel’e göre, Bessere şeklinde okunan bu ölçü birimi, Kırım Hanlığı yönetimindeki topraklarda kile yerine kullanılmaktaydı211. Şer’iye sicillerinde buğday, arpa, darı gibi ürünlerin ölçümünde beşşere (bessere) kullanılmıştır212. Çeren (Çern): Arpa ve beçen ölçümünde kullanılmıştır. Araba hesabıyla 1 Çeren = 7 veya 8 araba olabiliyordu. 1700 yılına ait bir kayıtta,“on üç çeren yeni beçen ki çereni sekiz araba ve altı çeren eski beçen yedişer araba” şeklinde hesaplanmıştır213. Çerk: Arazi ölçümünde kullanılıyordu. Şeriye sicillerinde arazi satışı ile ilgili bir kayıtta “karye-i merkumede vaki 3 çerk arazimi mezra ve merası ile … 55 muamele kuruşa bey’ ettim’” şeklinde geçmektedir 214. Çuval: 1 Çuval (kına)= 150 okka. Sicillerde her türlü hububat ürünlerinin taşınmasında bir ölçü aracı olarak kullanılmıştır. Pirinç için 22 çuval pirinç = 2249 kıyye, yarım çuval pirinç = 100 kıyye215 şeklinde ölçülmektedir. Dirhem: Sicillerde çoğunlukla ekmek (hubz-ı matbuh) ağırlığında kullanılmakla beraber kalay gibi madenlerin ölçümünde de yer almıştır. Osmanlı standartı olarak dirhem= 16 kırat= 64 dang= 3.207 gram216 Dönüm: (standart) 10 nişan= 100 çubuk=1600 arşın kare= 919.30 metre karedir217. Sicillerde arazi ölçümünde kullanılmıştır. Endaze: 65 cm’dir218. Çuka ve sair kumaşların ölçümünde kullanılıyordu. Fıçı : Sicillerde219 şarap ve yağ ölçümü için kullanılmıştır. 1 fıçı (Kebap yağı)= 100 vakıyye220. Kefe hamr kanunnamesinde fıçının ayrıntılı bir şekilde açıklandığını ifade eden Yücel Öztürk, fıçıdan küçük ölçü birimlerini, medre, varil, karatil olarak küçükten büyüğe doğru sıralamaktadır. 1-20 medre = 1 varil; 20-40 medre 1 karatil; 40 medreden büyük ise 1 fıçı olarak tarif etmektedir. Fıçı daha çok şarap (hamr), yağ, bal, sirke gibi

211 İnalcık, The Customs Register of Caffa… s. 183. 212 Örnek için bkz. KKS, 53/2b-7. 213 KKS, 35/6b-2. 214 KKS, 23b/118b-3. 215 KKS, 64/52b-2. 216 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C:I, s. 442. 217 İnalcık, a.g.e., s. 442. 218 Walther Hinz, Islamische Masse Und Gewichte, Leiden/Köln E.J. Brill, 1970, s. 55. 219 Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri 220 KKS, 31/6b-2.

235 sıvı maddelerin ölçümünde kullanılıyordu 221. Fıçının ölçü olarak kullanıldığı rakı (arak) için “Laz arakası Tumba fıçı” ve “Laz arakası yavalak fıçı” şeklindeki ifadelerden tumba ve yavalak sözcüklerinin de bir ölçü aracı olacağı kanaatindeyiz222. Garâre (Garâr): Bir çuval çeşidi olan garâre kayıtlarda buğday için kullanılmıştır. Akkerman şeniki ile 42 şenik buğday garâre olarak ölçülmüştür. (Her şenik 15 vakıyye hesabı ile toplam 630 vakıyye buğday yapmaktadır)223. Buna göre: 18 garâre = 630 vakıyye= 42 şenik (Buğday için) Kantar: 1 Kırım Kantarı = 44 okka224 (vakıyye) Keben: Tuz ağırlığı için kullanılmıştır. 1 keben (tuz)=500 araba225 olarak belirlenmiştir. Kese : Para kesesi anlamındadır. Bir kesede 267 kuruş ya da 233 kuruş olabiliyordu226. Kıt’a: Sicillerde arazi satışlarında karşımıza çıkan kıt’a227, parça ya da ünite anlamına gelmektedir. 50 kıt’a tiftik yünü 1 denk olarak kabul edilmektedir228. Kıyye (vakıyye) (Okka): 1 Kırım okkası (kıyye) = 400 dirhemdir229. Kile (Keylçe ya da Kileçe): Osmanlı İmparatorluğu’nun eyalet ve sancaklarında farklı değerlere sahip olan kile, özellikle hububat alanında kullanılmaktadır. Kırım kilesinin ölçütü de diğer yerlerdeki kilelerden farklılık göstermektedir. Kırım Hanlığı topraklarında kile için genellikle beşşere (bessere) ve bakla terimleri kullanılmaktaydı. Kırım kilesi hanlığın çeşitli şehirlerinde farklı ölçüt değerlerine sahipti. Bahçesaray’da hububat için 1 beşşere = 4 İstanbul kilesi = 88/90 okka = 112.816/115.380 kg.dır. Gözleve’de 1 Kırım kilesi = 85 okka (kıyye), Karasu’da = 1 Kırım Kilesi = 90 okka, Ferahkirman’da (Or)1 Kırım kilesi = 120 okka’dır230. Kefe’de ise 1 Kefe kilesi 2 İstanbul kilesine eşittir. 1 İstanbul kilesi = 25,656 kg olduğuna göre, 1 kefe kilesi 51,312 kg’dır231.

221 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 322. 222 KKS, 33/91a-2. 223 KKS, 27/7a-1. 224 İnalcık, aynı yer. 225 KKS, 66/25a-2. 226 KKS, 49/72a-1. 227 KKS, 20/7b-3. 228 İnalcık, aynı yer 229 İnalcık, a.g.e.,s. 183. 230 İnalcık, aynı yer. 231 Yücel Öztürk, a.g.e., s. 324.

236 Şer’iye sicillerinde buğday fiyatının ölçümünde beşşere ya da bakla olarak ifade edilen Kırım kilesine çok sık rastlıyoruz. Buna göre 1 bakla buğday = 90 kıyyedir232. Kulaç: Sicillerde genellikle saman miktarının ölçümünde kulaç kullanılmıştır. Ayrıca arazi ölçümünde de kulaç’ı görmekteyiz233. Ancak herhangi bir karşılaştırılacak veri olmadığı için ölçü değerini tespit edemiyoruz. Macar: Dört tekerlekli arabaya macar arabası denilmektedir234. Sicillerde özellikle arpa ve beçen miktarı belirtilirken kullanılmıştır235. Ayrıca Kefe Bab-ı Tataran kanunnamesinde bac resmi için gelen malların araba ve macar olarak iki farklı şekilde vergilendirildiği görülmektedir. Arabadan alınan vergi macar olduğunda iki katına çıkmaktadır236. Masura: Sicillerde su için kullanılan bir ölçü olarak karşımıza çıkan masura hakkında “..Nakkaşzâde Ahmed Ağanın havlısı dahilinde olan çeşmesinden 3 masura su almış 2 masurasını vakf-ı çeşmeye ilhak edup”237 şeklindeki ifadeden anlaşılacağı üzere, detaylı bilgi bulunmamaktadır. Mil: Kırım’da denizcilik alanında mesafe ölçüsü olarak kullanılmıştır. Deniz mili olarak yer alan bu ölçüde, 1701 yılına ait bir davada “…kıyıya bir iki mil miktarı karib oldukda…”238 ifadesinden de anlaşılacağı gibi gemilerin aldıkları mesafe belirtilmiştir. Miskal : (Osmanlı standart) = 1,5 dirhem = 24 kırat = 4.81 gramdır239. Sicillerde altın ve gümüş ağırlıklarının belirlenmesinde kullanılmıştır. Sab (Sapo): Kefe gümrük kanunnamesinde 16 kile (Kefe kilesi) tuz = 1 sapo olarak belirtilmektedir. Ayrıca 1 sapo (Tuz için) = 80 Kırım kilesi hesabı yapılmaktadır240. Sicillerde sab tuz ölçüsü olarak kullanılmıştır.

232 KKS, 66/2a-2. 233 Evail Zilkade 1047 tarihli yarlık suretinde, bir yahudiye han tarafından Kale’de (Çufud kale) bir arazi bağışlanmıştır. Arazi ölçüsü belirlenirken, “ ...15 kulaç yassılığı ve uzunu 70 kulaç yolu…”şeklinde ifade edilmiştir.( Bkz. KKS, 13/55a-1 ve 13/55a-2.) 234 İnalcık, a.g.e., s. 184. 235 KKS, 57/7a-6 236 İki tekerlekli Tatar arabası küçük araba, 4 tekerlekli Macar arabası ise büyük araba sayılmaktadır. Bu iki arabanın vergi miktarındaki ölçütleri de bunu doğrulamaktadır. Örneğin 1 araba tuz’dan 4 akçe, macar olursa 8 akçe, ya da 1 araba zeytin yağından 12 akçe, macar olduğunda 24 akçe vergi alınıyordu. Bkz. BOA, BD, Kefe Mukataa Kalemi, Kefe Tataran Kapısı Kanunnamesi, s. 17. 237 KKS, 21/47b-1. 238 KKS, 36/78b-3. 239 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, C: I, s. 445. 240 İnalcık, aynı yer.

237 Şenik: Kile gibi ağırlık ölçüsüdür. Akkerman şenik’i ile ölçülen 42 şenik buğday = 630 vakıyyedir. (Kırım kıyyesi). Buna göre 1 şenik (Akkerman) = 15 vakıyye’dir241. Tay: Sicillerde ve Kefe kanunnamelerinde geçen tay, balya, paket, yığın anlamında, çeşitli kumaşlar için kullanılan bir ölçüdür. 1 Tay = 700 parça pamuklu kumaş olarak belirtilmiştir242. Tay ayrıca tütün (duhan) satışında da kullanılmıştır. 1 tay tütün (duhan) = 60 vakıyye olarak yer almaktadır243. Ton: Kefe gümrük defterlerinde 1 ton = 50-55 arşın olarak ölçülmüştür244. Sicillerde ticari davalarda yer alan ifadelerden çeşitli kumaş türleri, hara, aba, derayi, hatayi, için kullanılmıştır. Top: Çeşitli kumaşların katlanarak ya da sarılmasıyla elde edilen bir ölçüdür Kefe’de bir top bez 20 arşın (zira’) ediyordu245. Vakıyye: bkz. kıyye Yük: 1 Kırım at yükü = 90 okka ve 1 Kırım eşek yükü = 70 okka’dır246. Zira’: bkz. Arşın

5. Esnaf Teşkilatı ve Narh Uygulaması 5.1. Esnaf Teşkilatı Kırım’ın 1600-1774 yılları arasındaki sosyal ve iktisadi hayatı için incelediğimiz şer’iye sicillerinden, yalnızca Bahçesaray’daki esnaf gruplarıyla ilgili bilgilere ulaşabilmekteyiz. Bazı meslek grupları ile ilgili ayrıntılı bilgiler verilirken, bazılarında ise sadece kayıtlarda ismi geçen şahısların meslekleri belirtilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun şehir ve kasabalarında faaliyet gösteren esnaf teşkilatı, zaman ve mekân farklılıklarına rağmen, oldukça benzer bir hiyerarşik yapıya sahipti. Bu yapı içinde; şeyh, ahibaba, bazarbaşı, nakib, kethüda, yiğitbaşı, duacı, çavuş, esnaf ihtiyarları, ustabaşı ve ustalar yer almaktaydı247. Teşkilatta önceleri şeyh ve nakib unvanını taşıyan önde gelen idareciler, XVI. yüzyıldan sonra yerlerini kethüda ve

241 KKS, 27/7a-1. 242 İnalcık, a.g.e., s. 181. 243 KKS, 21/53b-2. 244 İnalcık, aynı yer. 245 İnalcık, aynı yer. 246 İnalcık, a.g.e., s. 184. 247 Ömer Demirel, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türkler, C.14, s. 253.

238 yiğitbaşına bırakmışlardır248. XVII. ve XVIII. yüzyıldaki Kırım esnafını incelediğimizde, çeşitli unvanlarla anılan idarecilerin esnaf teşkilatında yer aldığını görmekteyiz. Esnafın kendi arasından seçtiği yönetici ve diğer üyelerin, kadıya bildirilip tescil edildiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Kırım’da tüm esnafın temsilciliğini yapan ve esnaf şeyhliği olarak adlandırılan makama han tarafından tayin yapılmaktaydı. Hicri Zilhicce 1080 (1669) tarihli Adil Giray Han’a ait bir yarlıkta, “…bundan akdem esnaf şeyhi olan Emir Çelebi kulumuz fevt olmağla yeri mahlul olduğundan darende-i fermanım olan es-seyyid İbrahim Çelebiye esnaf şeyhliği ve nekabet ihsanım olup yedine yarlığ-ı şerifim verildi. Buyurdum ki bade’l-yevm gerek ehl-i sûk ve gerek sadat merkumu şeyh ve nakib bilib düşen hususlarında müracaat eyleyib yarlığ-ı şerifimle amel olalar…” ifadesindeki esnaf şeyhliği, çarşı ehlinin başı olarak nitelendirilmektedir249. 1119 (1717) yılına ait hallac esnafına ait isim listesinde; Hallacbaşı Ahmed, yiğitbaşı Ali, çavuş Şehreküstülü Ali, Yahudi Köse İlya, Kutalmış, Avrahim, Kaputsa, Vartek, Moş, Kefeli Avrahim, Hacı Ali, Şahbaz, Yafda Yahudi, Panos adlı kişiler yer almaktadır250. Yine Ramazan 1118 (1706) tarihli bakkallara ait 39 kişilik isim listesinde; Bakkalbaşı Ali, Ahmed Akay yiğitbaşı, Mustafa çavuş, Ahmed Monla gibi isimlerle birlikte diğer temsilciler yer almaktaydı251. Bu zanaat gruplarında faaliyet gösteren esnaf incelendiğinde, tüm iş kollarında Müslüman ve Gayrimüslim erbâbı birlikte görmek mümkündür. Buna rağmen teşkilatındaki üyelerin tamamının ya da büyük çoğunluğunun Müslümanlarca oluştuğu; kasap, peynirci (cebban), çörekçi, fırıncı, bakkal, sarrac, dellal, keçeci, sikkezen, bahçevan esnafı olduğu görülmekle birlikte, Gayrimüslimlerin uhdesinde bulunan iş kolları arasında mumcu, hallac, saatçı, meyhaneci (hammar), sarraf ve kürkçü esnafı yer almaktadır.

248 Kütükoğlu, a.g.m., s. 608. 249 KKS, 14/71a-4. 250 KKS., 40/3a. 251 KKS., 40/5a.

239 Tablo 121. XVII. ve XVIII.Yüzyıllarda Kırım’da Çeşitli İş Kolları

Abacı Çilingir Haffaf Kireşçi Saatçı Arabacı Çizmeci Hallac Konakçı Sabancı Assab Çoban Hamamcı Korucu Sabuncu Aşçı Çorakçı Hammar Kundakçı Sandıkçı Attar Çörekçi Hancı Kuşçu Sarrac Aynacı Çukadar Hasırcı Kuyumcu Sarraf Bağçeci Çonkar Hattat Kürekçi Seyis Bakkal Çuyinci Kahveci Kürkçü Seyyaf Balıkçı Debbağ Kalaycı Lüleci Sikkezen Barutçu Değirmenci Kalpakçı Maksımacı Şalgamcı Berber Dellal Kalburcu Mektep hocası Tabancacı Bostancı Deveci Kantarcı Menzilci Taşçı Bevvab Dönbeci Kapucu Meydancı Tellak Bezzaz Duhancı Kassab Meyhaneci Terzi Bıçakçı Dülger Kassam Mumcu Tokmakçı Boyacı Eğerci Kavukçu Mutaf Tomrukçu Börekçi Eskici Kayyım Nakkaş Tuğcu Cabi Ekmekçi Kazancı Nalçacı Tullabi Camcı Fırıncı Kebapçı Neccar Tüfekçi Cerrah Gazzaz Keçeci Nüvvab Türbedar Çadırcı Habbaz Keresteci Pabuşçu Uncu Çarıkçı Heccaf Kileci Pamukçu Yorgancı Çıkrıkçı Haddad Kilimci Pencikçi

5.2. Kırımda Faaliyet Gösteren Bazı Esnaf Grupları: Mumcular Kayıtlarda yer alan önemli mesleklerden biri mumculuktur. Bilindiği üzere XX. yüzyıl başlarına kadar aydınlatma aracı olarak kullanılmasının yanında, dinsel ayinlerde de yaygın bir şekilde kullanılan mum, Kırım’da imalatı ve kullanımı ile dikkat çekmektedir. Mum işi ile uğraşan meslek erbabına mumcuyan denilmektedir.

240 Sicillerinde mumcu esnafı ile ilgili kayıtlardan; Muharrem 1118 (1706) tarihli sicile kaydedilen mumculara ait isim listesinde, mumcu başı Çoban ve Seferşah’ın dışındaki diğer mumcuların Gayrimüslim oldukları anlaşılmaktadır. Sonraları bu mesleğin icrasında, tamamıyla zımmiler yer alacaktır. 1126 (1714) yılına gelindiğinde, Mumcubaşı Çoban’ın görevinden ayrıldığı, şehirdeki tüm mumcuların ve nakib efendinin bilgisiyle Panos adlı kişinin mumcubaşı seçildiği ve yiğitbaşılık görevinde ise Manos’un bulunduğu belirtilmiştir.252. Hayvansal yağlar, hem temel ihtiyaç maddesi olarak insanların yağ gereksinimi karşılamakta hem de mum imalatında kullanılmaktaydı. Selamet Giray hana ait evasıt Rebiülevvel 1154 (1741) tarihli beratta; mumcubaşı, terzibaşı ve kürkçübaşı zımmilerin ortak olarak bal mumu ve yağ mumu döküp, satmalarına izin verilmiştir. Bunun için hana, 1000 kuruş iltizam bedeli ödenmiştir. Buna karşılık çarşıda kesilen büyükbaş ve küçükbaş hayvanların yağları, kasaplara gitmeyecek, sadece mumcubaşına verilecektir. Ayrıca bölükbaşı sekbanbaşı gibi görevliler de yağa ihtiyaç duyduklarında, mumcu başından almaları yönünde emir verilmiştir253. Bu kayıttan Bahçesaray’da bal mumu ve yağ mumu dökme işinin zımmilerin kontrolünde olduğu anlaşılmaktadır. Bakkallar Temel ihtiyaç maddeleri dediğimiz her türlü yiyecek, içecek ve temizlik maddesinin halka perakende satılması işini yapanlara bakkal denilmektedir. Narh kayıtlarında, bakkallar ile ilgili bilgiler oldukça fazladır. Gerek bakkal esnafının tescil edildiği, esami-yi bakkalan kayıtları ve gerekse narh kayıtlarından bu meslek ile ilgili bilgilere ulaşabilmekteyiz. Bir esnaf örgütü içinde teşkilatlanan bakkalların başında reis-i bakkal ya da bakkalbaşı unvanlı bir yönetici bulunmaktaydı. Bakkalbaşının görevi, tüccar tarafından şehre getirilen ve bakkalların sattığı malları, uygun fiyatlarla satın alıp bakkal esnafı arasında taksiminin yapılmasını sağlamaktı. Ayrıca zor bulunan malların temin edilmesi ve karaborsacılığın (istifçiliğin) engellenmesi gibi görevleri de bulunmaktaydı254. 1084 (1673) yılındaki Bahçesaray’da bakkallara ait isim listesinde, Abdülkadir bakkalbaşı (reis-i bakkal) olmak üzere toplam yirmi dokuz kişi bulunmaktadır. Bu

252 KKS, 40/3a-1. 253 KKS, 62/1a-2. 254 Ömer Demirel, a.g.m.., s. 255.

241 listede dört adet zımmi ismine rastlanılmaktadır255. Ayrıca Muharrem 1118 (1706) senesine ait bakkal isimlerine ait beyanda, Ali, reis-i bakkalan olmak üzere yirmi yedi kişilik listenin tamamında Müslümanların olduğu256 ve yine 1150 (1737) yılında tescil olunan bakkal heyetinde ikisi zımmi olmak üzere, bakkalbaşı ve çavuşu ile birlikte yirmi dokuz kişi yer almaktadır257. Bu durum, incelediğimiz dönemde, bakkal esnafının çoğunluğunun Müslümanlardan oluştuğunu göstermektedir258. Kasaplar Kasaplar (kassaban), hayvan kesimi ve et satışı ile iştigal eden esnafa verilen addır. Diğer meslek grupları ile de ilişkili olan kasaplar, kestikleri hayvanların iç organlarını kireççilere, yağını mumculara derisini de debbağlara satmaktaydılar. Bahçesaray’da bu mesleği icra edenlerin Müslümanlardan oluştukları anlaşılmaktadır. Şevval 1157 (1744) tarihli kasapların listesinde kasap başı Veli Beşe, Engürülü Mehmed Beşe Ustabaşı, Tat Mehmed ve kardeşi Hasan yiğitbaşı ile Müslüman diğer kasabların isimleri yer almaktadır259. Narh listelerinde de belirteceğimiz gibi kasapların, tayin edilen fiyat ayarlamalarından, kuzu, koyun, sığır, bakar, keçi etinin yanında bu hayvanlara ait kelle, ayak, ciğer, işkembe, yürek, kuyruk yağı ve iç yağı da sattıkları anlaşılmaktadır. Dellallar Dellallık, bir haberi çarşı pazar dolaşıp halka duyuran ya da ticaret alanında satılacak bir malı, alıcı ile satıcı arasında uzlaşma sağlayarak sonuçlandıran kişilerin oluşturduğu meslek grubu olarak belirtilir. Dellallar günümüzdeki komisyoncuların yerini tutmaktaydılar Osmanlı Devleti’nde ticari alanda dellallığın önemli bir yeri olduğu muhakkaktır260. Sicillerde dellal zümresine ait bilgiler, özellikle tereke kayıtlarında görülmektedir. Dellallar, bu hizmetin karşılığı olarak dellaliye adı verilen ücret alırlardı. Bu komisyon ücreti, malın cinsine ve bölgelere göre değişiklik gösterirdi. Kırım’da Muharrem 1017 (1608) tarihli bir kayıtta, Yahudiler arasındaki mülk satışı davasında, satılan eşya üzerinden alınan dellaliyeler belirtilmiştir. Satılan mallar

255 KKS, 18/2a-1. 256 KKS, 40/3b-2. 257 KKS, 60/2a. 258 Bakkallara ait isim listeleri için bkz. KKS, 62/5a, 67/18a, 18/2a, 40/3a,40/5a 259 KKS, 62/4a, 67/3a, 18/94a, 62/18a. 260 Yusuf Halaçoğlu, “Dellal”, DİA, C: IX, s. 145.

242 incelendiğinde, malın satış değeri üzerinden yaklaşık %2 oranında dellaliye adıyla pay ayrıldığı dikkat çeker261. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda, dellalların bir esnaf örgütü olarak teşkilatlanan, önemli bir sınıf olduğu anlaşılmaktadır.1158 (1745) yılına ait dellal isimlerinin yer aldığı kayıtta, Ahmed Can dellalbaşı, Mehmed Akay yiğitbaşı, Mehmed sofu çavuş, ile beraber yirmi kişilik bir heyet beyan edilmiştir. Ayrıca bu grubun içine üç Yahudi dellal da dahil edilmiştir. Burada bu tür meslek gruplarının kayıtlarında dikkati çeken bir diğer husus da. “Mah-ı Muharremin ibtidasında İbrahim bin Hüseyin dellal olub Musli Çelebi kefil bi’n-nefs olmuşdur li-sene1084” kayıtta görüldüğü gibi, meslek grubuna yeni katılan bir kişinin kefili ile birlikte tescil edilmesidir. Dellallara ait isim listesinde isimlerle birlikte kefillerin de yazılmış olması, bu mesleğe girişin zorluğuna işaret etmektedir. Kırım’da esir ticaretinin revaçta ve çok kârlı bir iş olması, bununla birlikte elinde belgesi (temessükü) olmayanların da bu işi yapmaya çalışması sıkıntı yaratmıştır. Ticaret bölümünde de ayrıntılı bir şekilde bahsettiğimiz gibi, köle ticaretindeki bazı usulsüzlüklerden; esir olmadığı halde alınıp satılan insanların kadıya yaptıkları şikâyetlerden söz edilmektedir. Esir ticareti yapanların layıkıyla bu işi yapmalarını sağlamak amacıyla kefilliğe hassasiyetle yaklaşılmıştır262. Sicillerde yer alan “Fazlı Çavuş kefil-i Dellalbaşı, Veli Beşe kefil-i Lütfullah Çoban, İlya Yahudi kefil-i Davud…” gibi isim listeleri incelendiğinde, bu mesleğin daha çok Müslümanlarca icra edildiği anlaşılmaktadır263. Kireççilik Hayvanların bağırsak ve işkembelerinin temizlenmesi ve bunların satışı ile uğraşan bir meslek grubu olarak kabul edilen kireçilik (kirişçilik), XVIII. yüzyılda Bahçesaray’da zımmiler tarafından yapılmaktaydı. 12 Cemaziyelevvel 1162 (1 Mayıs 1749) tarihli Arslan Giray Han’a ait bir yarlık suretinde; “ … işbu darende-i yarlığımız olan Paskal ve Kirkor, Hacrez ve Aspari adlı zımmiler kadimü’l-eyyamdan beri Bahçesaray’da kireşçilik sanatında ola gelip Bahçesaray’da olan kasapların

261 KKS, 13/56-57. 262 Bu hususta benzeri bir yorum da M. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İstanbul 1983, s. 84. Osmanlı Devleti’nde bu konuyla ilgili olarak düzenlemelerin yapıldığı, kefilsiz dellal çalıştırılmaması hususunda nizamnameler çıkarıldığından bahseder. 263 KKS, 67/3a-1, 40/2a-1, 60/4a-1.

243 boğazladıkları koyunların içisini (işkembesini) mesfurlardan gayri kimesne almamak için yedlerine bir yarlığımız ita olunmuşdur. Buyurdum ki bade’l-yevm mesfurların sanatına kimesne karışmayıb… ” şeklinde bu mesleğin, han tarafından Bahçesaray’daki zımmilerin tekeline verildiği anlaşılmaktadır264. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’da esnaf gruplarına ait isim listeleri çeşitli dönemlerde Kadıasker sicillerine kaydedilmiştir. Meslek sınıflarına ait isim listeleri aynı zamanda o mesleğin icra edildiği yerdeki dükkân sayısını da göstermektedir. Esnaf gruplarının kendi içinde örgütlü bir yapıya sahip oldukları, grup içindeki hiyerarşiden ve unvanlardan anlaşılmaktadır. Yukarıda bahsedilen esnaf gruplarının dışında ekmekçiler, çörekçiler, peynirciler (cebban), bahçevan, sarraf, hallacan ve maksumacılara ait isim listeleri de tescil edilmiştir. Tablo 122. Çeşitli Esnaf Grupları

Sene 1672 1706 1736 1745 Esnaf M Z M Z M Z M Z Bakkallar 25 4 38 29 2 Ekmekçiler Çörekçiler 8 2 4 Dellallar 3 2 17 4 Kasaplar 18 Peynirciler 8 Bahçevanlar 6 Sarraflar 4 Mumcular 17 Hallaclar 6 8 Maksumacılar 9 2 M: Müslüman Z: Zımmi

Dükkanlar Şehirlerde iktisadi hayatının vazgeçilmez unsurlarından biri olan esnaf grupları, toplumun ihtiyacını karşılayabilmek için, mesleklerini dükkan adı verilen mekanda icra ediyorlardı. Şehrin ekonomik hayatında, çarşı, pazar ve dükkânlar, ticari merkezler olarak değerlendirilmektedir. Bu merkezlerin başında kapalı çarşı olarak nitelendirilen

264 KKS, 71/93b-1

244 bezzazistanlar gelmektedir. Evliya Çelebi’ye göre Bahçesaray’daki çarşı-pazar bezzazistanında, terzi, haffaf, attar, kuyumcu, kahvehane ve bozahanelerin bulunduğu 1100 adet dükkan yer almaktaydı265. Sicillerden tespit ettiğimiz Bahçesaray’da bulunan çarşı, pazar ve dükkanlar tablo 123’te sunulmaktadır.

Tablo 123. Bahcesaray’da Bulunan Çarşı, Pazar ve Dükkanlar

Sıra Dükkan Bulunduğu Yer KKS No Kayıt No 1 Aşhane Nehr-i Kaçı 26/40a-1 2 Attar Dükkanı Bahçesaray 3b/27a-1 3 Bazergan Dükkanı Bahçesaray 14/82a-1 4 Bezzaz Dükkanı Bahçesaray 9/43a-1 5 Bezzaz Dükkanı Yalakapusu 9/43a-1 6 Bozahane Dükkanı Bahçesaray 26/36b-1 7 Börekçi Dükkanı Bahçesaray 18/28b-2 8 Börekçi Dükkanı Bahçesaray Kuba Mahallesi 8/109b-2 9 Börekçi Dükkanı Bahçesaray Şehreküstü mahallesi 13/55b-3 10 Çörekçi Dükkanı Bahçesaray 26/68a-1 11 Fırın Bahçesaray Kuba Mahallesi 3b/41a-4 12 Fırın Bahçesaray 22/100b-4 13 Fırın Bahçesaray Kuba mahallesi 18/72b-1 14 Haffaf Dükkanı Bahçesaray 60/31a-2 15 Haffaf Dükkanı Nehr-i Balbek 30/78a-3 16 Haffaf Dükkanı Bahçesaray 52/10a-1 17 Kahvehane Bahçesaray 30/12a-1 18 Kalpakçı Dükkanı Bahçesaray 52/27a-5 19 Kürkçü Dükkanı Bahçesaray 10/79a-2 20 Maksuma Dükkanı Bahçesaray Kuba mahallesi 9/26a-1 21 Paçacı Dükkanı Bahçesaray Arslanağa Mahallesi 13/24a-3 22 Saraç Dükkanı Bahçesaray Saraçhane 61/43a-4 23 Yüksük Dükkanı Bahçesaray Demirci dükkanları çarşısında 18/21a-4 24 Züccaci Dükkanı Bahçesaray 26/68a-2 25 Sultan Çarşısı (Suk-i Sultani ) ? 29/59a-3 26 Nalband Çarşısı ? 71/69a-1 27 Mumhane (Şem’ hane) ? 71/69a-1

265 Evliya Çelebi, C:VII, s. 232.

245 Tablo 123 (devamı)

Sıra Dükkan Bulunduğu Yer KKS No Kayıt No 28 Buğday Pazarı Ermeni Mahallesi 36/76b-4

29 Yukarı Çarşı Orta Cami Mahallesi 36/62b-3

30 Kalpakçılar odası Sultan Çarşısı 64/64a-3

31 Kuyumcular Hanı Sultan Çarşısı 64/64a-3

32 Nalbandhane Cami-i Kebir Mahallesi 59/15a-1

33 Kasaphane ? 59/20a-2

34 Sarachane Cami-i Cedid Mahallesi 68/49a-2

35 Debbağhane Cami-i Cedid Mahallesi 68/49a-2

36 Buğday Pazarı Bahçesaray Çarşısı 68/50b-5

37 Aşlık Pazarı ? 54/84b-4

38 Hallac Odası Sefer Gazi Ağa Hanı 53/11a-3

39 Kazancılar Çarşısı ? 47/60a-4

40 Kürkçüler Çarşısı ? 47/60a-4

41 Soğan Pazarı Kuba Cami Mahalllesinde 48/37b-2

42 Haffaflar Çarşısı ? 52/18a-1

43 Demirci Dükkanları Çarşısı ? 52/21b-2

44 Berber Dükkanı Kuba Cami Mahallesinde 56/3a-1

Tablo 124. Gözleve’de Çarşı, Pazar ve Dükkanlar

Sıra Adı Yeri Kayıt No No

1 Berber Dükkanı İskele Kapısı 23b/35a-6

2 Şor Pazarı Hariç Hisarda 31/4b-2

3 Odun Pazarı Odun Pazarı Mahallesi 28/5a-4

4 Kürkçüler Çarşısı ? 28/5a-3

5 Bakırcılar Çarşısı Hamid Efendi Cami Mahallesi 36/93b-1

6 Şor Pazarı Hariç Hisarda Şükrullah Efendi Mah. 31/4b-2

7 Çömlekçi Dükkanı Cami-i Kebir Mahallesi 35/62a-2

246 Tablo 124. (devamı)

Sıra Adı Yeri Kayıt No No

8 Yukarı Pazar Musli Efendi Mahallesi 44/78a-1

9 Aşlık Pazarı Mahallede 44/81b-1

10 Ekmekçi Dükkanı Aşlık Pazarı 51/11a-5

11 Bozahane Haric Hisarda 31/17a-2

12 Bozahane Dükkanı ? 18/28a-1 13 Fırın ? 22/100b-2

XVII. yüzyıl ortalarında Evliya Çelebi, Gözleve (Gözlüev) şehrinden söz ederken, şehrin içinde ve dışında 670 adet dükkan bulunduğunu söylemektedir266.

Tablo 125. Karasu’daki Çarşı, Pazar ve Dükkanlar

Sıra Adı Yeri Kayıt No No

1 Sarachane Ali Efendi Mahallesi 66/22a-2

2 Bozahane Acem Mahallesi 66/34b-4

3 Aşağı Çarşı Cami-i Kebir Mahallesi 65/22b-2

4 Bazar Çarşı Ali Efendi Mahallesi 66/22a-2

5 Duhancı Dükkanı Ali Efendi Mahallesi 66/22a-2

6 Sarac Dükkanı ? 66/56a-1

7 Eskiciler Çarşısı ? 33/83b-1

8 Uzun Çarşı Öşr Pazarı Mahallesi 36/60b-3

9 Öşr Çarşısı ? 36/74a-2

10 Aziz Efendi Çarşısı Sefer Gazi Ağa Hanı Küçük Kapısı’nda 36/66a-6

11 Nalçeci Seyyid Kahvehanesi ? 37/58a-2

12 Tuz Pazarı ? 49/17a-1

13 Mumhane (Şem’hane) ? 57/5a-2

266 Evliya Çelebi, C:VII, s. 217.

247 Tablo 125. (devamı)

Sıra Adı Yeri Kayıt No No

15 Kalfa Mirza Çarşısı ? 47/41a-1

16 Davar Pazarı ? 47/45b-4

17 Mehmed Şah Mirza Kahvehanesi ? 23a/130a-1

18 Kahvehane Şor Pazarı 21/35a-3

19 Şor Pazarı Karasu Şor Mahallesi 21/35a-3

20 Suk-i Sultani (Sultan Çarşısı)267 Karasu 54/56a-4

21 Meyhane Çürüksu 47/60a-4

22 Bozahane Çürüksu 66/28b-2

23 Kefe Menzilhanesi Karasu 66/44a-4

24 Haddad Dükkanı ? 26/74b-3

25 Kahvehane ? 13/12a-2

26 Kahvehane ? 23a/130a-4

Kırım’da halkın en çok tükettiği içecekler arasında Boza gelmektedir. Bu yüzden büyük şehirlerde bu ihtiyacın karşılanması amacıyla bozahaneler açılmıştı. Ancak bozahanelerde meyhanelerdeki gibi değişik alkollü içeceklerin tüketilmesi sonucu bu işletmeler de yasaklanmıştır. Hicri 1111 (1699) yılında hanın emri ile Karasu’daki meyhane ve bozahaneler yıktırılmıştır. Fermanda; “…darü’l-islamda olan kasaba ve kuralarda ..bozahane ile meyhanelerde envai sekerat şürb olunub ol sebep ile nice fesad oluna şer’an hedm ve ihrak olunması için fetva sadır olmağın…” gerekçe gösterilmiştir268.

5.2. Narh Uygulaması Narh, bir mal veya hizmetin yetkili makamlarca tespit edilen en yüksek satış fiyatıdır. Osmanlı Devleti’nde halkın refahını sağlamak amacıyla bu müesseseye büyük önem verilmiştir. Narh fiyatlarının belirlenmesi kadı huzurunda, ilgili esnaf yetkilileri

267 KKS, 54/56a-4; Karasu’daki Sultan Çarşısı’nda esir ticareti yapılmaktaydı. 268 KKS, 33/79a-1.

248 ve muhtesibin katılması ile gerçekleştirilirdi. Fiyatların tespitinde halkın menfaatine öncelik verilmekle birlikte, esnafa da ürettiği malın cinsine, hammadde ve emeğin miktarına göre %10-15 ile %20 arasında bir kâr payı ayrılırdı. Çaşni tutma diye bilinen, mamul maddeden numune alınmasıyla, belirli miktarda malzeme kullanılarak elde edilen ürünün maliyeti hesaplanır ve üstüne kârı da ilave edilerek fiyatı belirlenirdi269. Kırım Şer’iye Sicilleri’nde bulunan narh kayıtları toplu olarak yer aldığı gibi, çoğu zaman da davaların aralarına sıkıştırılmıştır. Narhların her yıl düzenli olarak sicillerde yer almadığı görülmektedir. Bu durum fiyat hareketlerini daha iyi izlememize engel oluştursa da tablolarda tespit ettiğimiz ürünler ve fiyatların yıllara göre karşılaştırmalı dağılımları, bizlere Kırım’ın iktisadi hayatını değerlendirme açısından önemli bilgiler sunmaktadır. Hanlar, halkın gereksinimlerini rahatça karşılayabilmek amacıyla, narha önem vererek uygulamaları titizlikle takip etmişlerdir. 1157 (1744) yılına ait bir kayıtta; “ 1157 senesi Şehr-i Saferü’l-Hayrda Kırım Hanı Selim Giray Han ibn-i Kaplan Giray Hanın vacibü’l imtisalleri ve hala bi’l-fiil vezir-i han-ı müşarünileyh hazretleri saadetlü Mehmed Ağa ve hala bi’l-fiil semahatlü ve atıfetlü müfti Es-Seyyid Hamid Efendi ve hâlâ bi’l-fiil Kadıü’l-kudat olan Kul Mehmed Efendi hazeratının rey ve tenbihleri ile ve ehl-i hibre marifetiyle Medine-i Bahçesaray da bey’ ve şira olunan eşyaya verilen narh ve tes ‘ir suretidir. Hala bilfiil Kırım Kalgayı Şahin Giray Sultan ibn-i Adil Girayın isteğiyle yazılmış emr-i şerifdir. 17 Rebiülevvel 1157”270 ifadesinde narh uygulamalarındaki hassasiyeti görebilmekteyiz. Narhların tespitinde vezir, müfti, kadı ve ehl-i hibrenin görüşleri doğrultusunda karar veriliyordu. İncelediğimiz dönemde Kırım’da temel ihtiyaç maddelerinin fiyatlarının tespitinde, kadı huzurunda ilgili esnaf temsilcilerinin ve muhtesibin de katılımıyla malların fiyatları belirlenirdi. 1077 (1666) yılına ait bir narh kaydında; “Oldur ki Sene seb’a ve seb’in ve elf Zilhicceti’ş-şerife gurresinde narhı lazım olan eşyaya El-ma‘rifet-i ehli’r-re’y narh verildiği bi’t-taleb kayd-ı şod. Şuhudü’l – Hal: El Hac Bayram Atalık

269 M. S. Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi, C:I, s. 562. 270 KKS, 66/4.

249 Hüseyin, Ahmed Efendi, Mehmed Efendi, Ali Ağa El-Muhtesib ve gayrihum” ifadesi yer almaktadır271. Narhlar, genellikle tüm ürünlere toplu olarak verilmekle birlikte, bakkallara, kasaplara, hallaclara, fırıncılara (habbazana), çömlekçilere, haffafa, demirci ve nalcılara, saraçlara, kalpakçılara, keçecilere ve kürkçülere de ürettikleri ya da sattıkları mallar için ayrıca verilmiştir272. Bunun yanında; “Emir Mustafa’nın yedinde olan Beğlerce üzümün vakıyyesi 8 sim, Ahmed nam tacirin yedinde olan kutu balının vakıyyesi 10 el- ma’rifet-i ehl-i re’y fi- şehr-i zilkade sene seb’a ve seb’in ve elf ” gibi kayıtlarda ürün sahibinin adının belirtildiği mallara da narh uygulanmıştır273. Narhların tespitinde; büyük enflasyon dönemleri hariç, mevsimsel olarak fiyatları değişen yiyecek maddelerinin dışında, çok sık değişiklik yapılmazdı. Mevsimsel faktörlere bağlı olarak daha çok et, sebze ve meyvenin fiyatları değişiyordu. Bununla birlikte ekmek fiyatları, hasat sonrası belirlenir ancak yeni hasat dönemine kadar ihtiyaç görülmesi halinde yeniden fiyat ayarlamasına gidilirdi. Hububat kıtlığında fiyatlar yükselirdi274. Kırım’da Osmanlı ülkesindeki diğer bölgelerde olduğu gibi ekmeğin yani hubz-ı matbuh’un fiyatı sabit tutulmuştur. İncelediğimiz dönemin narh kayıtlarında Hubz-ı Matbuh’un değeri birkaç istisna hariç, hep 1 akçe olarak belirlenmiştir275. Buğday fiyatındaki artış ve azalışa paralel olarak, un fiyatında değişikliğe gidilirdi. Ekmeğin fiyatı aynı kalmakla birlikte ağırlığı, buğday ve unun fiyat hareketlerine bağlı olarak düzenlenirdi. Hayvansal ürünlerde konulan narhlara bakıldığında, ilk kuzu kesimi olan ruz-ı hızırdan birkaç gün önce etin fiyatı belirlenir, daha sonra ihtiyaç duyuldukça fiyatı yeniden ayarlanırdı. Süt ve süt ürünlerinin fiyatları ise ilkbahar ve sonbaharda tespit edilirdi. Sebze ve meyve fiyatları da mevsimlere göre tayin edilir, turfanda olduğu zaman sıklıkla narh verilir, bollaştıktan sonra turfanda sezonuna kadar çok fazla değişiklik olmazdı. Yiyecek ve içecek fiyatlarının yıl içerisinde belirlendiği önemli bir

271 KKS, 11/3 272 KKS, 60/64, 66/3, 66/2, 62/5, 62/4, 16/6, 18/1-2, 18/94….. 273 KKS, 18/2a 274 Kütükoğlu, a.g.e., s. 563. 275 istisna olarak 1154 yılı Ramazan ayına ait bir narh kaydında hubz-ı matbuhun 240 dirhemi 5 akçe olarak tespit edilmiştir.

250 dönem de Ramazan ayı idi. Halkın Ramazan ayında ihtiyaç duyduğu malları kolayca temin edebilmesi için Şaban ayında narh uygulanırdı276. Olağanüstü durumlar diye nitelendireceğimiz kuraklık, sel, aşırı üretim, savaşlar ve ablukalar, paranın ayarının bozulması gibi hallerde malların fiyatları yeniden tespit edilirdi277. Kırım’da narhların tespit edildiği dönemlere baktığımızda; olağan dönemler diye bildiğimiz Rûz-ı Hızır, Rûz-ı Kasım ve Ramazan ayı olduğunu görmekteyiz. Bu dönemlerde tespit edilen ürünler, daha çok yiyecek ve zaruri ihtiyaç maddeleridir. Bununla birlikte çeşitli sebeplerle olağanüstü durumlarda da narh verildiği anlaşılmaktadır. Özellikle buğday fiyatındaki değişmeler nedeniyle yıl içerisinde un ve un ürünlerinde sıklıkla fiyat ayarlamalarına gidilmiştir278. Narh tespitinde esnaf, malın fiyatının zamlanması için kadıya başvurup, mağduriyetini anlatmaya çalışırdı.

Tablo 126. 1083 (1672) Yılına Ait Bakkallara Verilen Narh Listesi279

Ürünler Ölçü birimi Fiyatı Kırım balı (Asel-i Kırım) Vakıyye 24 akçe Rum balı (Asel-i Rum) Vakıyye 18 akçe Boza Derem 700 1 akçe Ceviz helvası Vakıyye 14 akçe Togi Balığı Vakıyye 9 akçe Elma Ekşisi Vakıyye 5 akçe Pirinç (erz) Beşşere 60 akçe Ekmek (Hubz-ı matbuh) Dirhem 180 1 akçe (1083 Z. ) Kuru kestane Vakıyye 6 akçe Un Batman 30 akçe(1083 Z.) Yağ Vakıyye 30 sim-i cedid-i Hani Yaş kestane Vakıyye 4 akçe Zeyt yağı Vakıyye 24 akçe

Tablo 126’de yer alan narhlar, bakkalların kadıya başvurarak mağduriyetlerini bildirmeleri üzerine tespit edilmiştir. Özellikle yağın 23-24 akçe olduğu zamanlarda

276 Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, s. 9. 277 Kütükoğlu, a.g.e., s. 10-11. 278 Bkz. Buğday ve un ürünleri ile ilgili narh tabloları 279 KKS, 18/1a.

251 satış fiyatının 28 akçe olduğunu, ancak yağ üreticisinin elindeki fiyatın 28 akçe olması sebebiyle bu fiyattan satmalarının bakkalları müşkül duruma düşüreceğine dair ifadeleri doğrultusunda yetkililerce, bakkal esnafının yaptığı bu talep haklı görülüp yağın satış fiyatı 30 akçe olarak belirlenmiştir. Ürünlerin fiyatlarının çoğunlukla “sim” ile ifade edildiği görülmektedir. “Sim akçe” olarak düşündüğümüz bu para birimi, incelediğimiz dönemde Kırım’da genellikle malların fiyatlandırılmasında karşımıza çıkmaktadır. Sim akçe, gümüş para yerine kullanıldığından280, narh kayıtlarında ve muhallefatlarda kullanılan sim tâbiri de aynı anlamı ifade etmektedir. Bununla birlikte, malların ölçü biri birimi olarak da vakıyye ya da kıyye ile birlikte dirhem, batman, beşşere(bessere) ve kile kullanılmıştır.

280 M. Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, C: III, s. 227.

252 Tablo 127. Narh Verilen Bazı Ürünlerinin Fiyat Değişimi281 Ürünler Ölçü 1075282 1076283 1077284 1082285 1083286 1084287 1085288 1086289 1087290 Armut vakıyye 1 3a 3a 4a Armut pekmezi vakıyye 8a Armut kurusu vakıyye 5a 6a Kırım Balı (Asel-i Kırım) vakıyye 60a 20a/24a 20a 5a Ekşi Bal (Asel-i Nardeng) vakıyye Atılmış pamuk vakıyye 48a 48a Badem fındığı vakıyye 8a 6a/8a Bakla vakıyye 4a 4a Bal mumu vakıyye 88a 80a Beçen vakıyye 4 1a Beğlerce üzüm vakıyye 7a/8a 9a 8a 12a Pekmez vakıyye 8a Beyaz Sabun vakıyye 24 a Beyaz Zeytin vakıyye 6a Pirinç vakıyye 10a 9a 8a Ekmek (Hubz-ı Matbuh) dirhem 480 1a 1a

281 Ürünlerin fiyatlarının gösterildiği sütunlarda ayrılmış olarak iki ya da üç fiyatın oluşu o yıl içinde aynı ürüne birden fazla narh verilmesi ile ilgilidir. 282 KKS, 9/2-3 283 KKS, 11/2 284 KKS, 11/3 285 KKS, 16/2 286 KKS, 18/1, 18/95 287 KKS, 18/2, 18/3 288 KKS, 15/2 289 KKS, 15/3 290 KKS, 15/4 253 Tablo 127. (devamı)

Ürünler Ölçü 1075 1076 1077 1082 1083 1084 1085 1086 1087 Boza derem 800 1a 700 d/1a Bozdoğan Armut vakıyye 3a Buğday batman 35a 30a Çıra vakıyye 10a Dakik batman 35a 30a Darı bişira 30a Togi Balığı vakıyye 9a 8a 9a Don Yağı vakıyye Dökme İncir vakıyye 6a Ekşi vakıyye 6a 8a Elenmiş Buğday batman 190a 215a Elma vakıyye 2a 4 a. Elma Ekşisi vakıyye 5a Elma Pekmezi vakıyye 8a 8a Elma Turşu vakıyye Erik kurusu vakıyye 6a 6a 6a Erz (pirinç) Beşşere 60a Ferahkirman Tuzu vakıyye 1a Fındık vakıyye 5a 5a Dağ Fındığı vakıyye 4a/3a 5a Fıstık Kurusu vakıyye 4a Giresun Fındığı vakıyye 4a 6a Şarap (Hamr)

254 Tablo 127. (devamı)

Ürünler Ölçü 1075 1076 1077 1082 1083 1084 1085 1086 1087 Ceviz helvası vakıyye 14a 14a/16a 12/14/16a 18a Kına (Hınna) vakıyye 18a 20a/18a 20a/24a 12a 16a 18a Sultani Hurma vakıyye Hurma vakıyye 5a içel fındığı vakıyye 7a İncir vakıyye 11a İzmir Sabunu vakıyye 18a Kabe Hurma vakıyye 16a Kara Hurma vakıyye 4a 4a Karpuz vakıyye 6s Kaşkaval Peyniri vakıyye 12a 12a 10a 10a Ham ipek (Kazz) künd 144a Kavun vakıyye 5 a Keçi Boynuzu vakıyye 6a 6a 6a Kestane vakıyye 4a/5a 4a Kızılcık kurusu vakıyye 4a Kiraz vakıyye 2a 5a 2a Kuru Kestane vakıyye 6a 6a Kutu Bal vakıyye 10a Öküz eti (Lahm-ı Bakar) vakıyye 4a 4a 5a 5a Deve eti (Lahm-ı Cemel) vakıyye 7a Koyun eti (Lahm-ı Ganem) vakıyye 5a/6a 5a 5a/6a 5a 6a 6a Keçi eti (Lahm-ı Keçi) vakıyye 4a

255 Tablo 127. (devamı)

Ürünler Ölçü 1075 1076 1077 1082 1083 1084 1085 1086 1087 Kuzu eti (Lahm-ı Kuzu) vakıyye 8a 8a Sığır eti (Lahm-ı Sığır) vakıyye 5a 4a 4a Leblebi vakıyye 8a 8a Limon suyu vakıyye 20a 14a 16a Lop incir vakıyye 10a/8a 8a/10a 12a Mercimek vakıyye 4a 4a Mum vakıyye 18a Ekşi (Nardeng) vakıyye 9a 6a 4a/6a Üzüm ekşisi vakıyye 5a Nişasta vakıyye 16a 16a 20a Nohut vakıyye 5a 6a 6a 5a Or Milh vakıyye 3 1a Penbe vakıyye 40a Pestil vakıyye 6a 6a 6a Peynir vakıyye 6a/8a 10a 12a Rezakı yüzüm vakıyye 7a 10a/12a 14a 10a/12a 16a Rumeli Balı vakıyye 14a/15a 16a 16/18/25a 12a 16a Sabun vakıyye 20a 18a Sarı Yağ vakıyye 22a 26a/28a 40a Sarıca İncir vakıyye 8a 10a Sinop Keteni vakıyye 16a Sirke vakıyye 3a 4a Siyah Sabun vakıyye 12a

256 Tablo 127. (devamı)

Ürünler Ölçü 1075 1076 1077 1082 1083 1084 1085 1086 1087 Siyah üzüm vakıyye 5a/6a 7a/8a 10a Şehriye vakıyye Talend Peyniri vakıyye 6a Taze Balık Eyyam-ı gözde vakıyye 7a Taze Erik vakıyye 4a Taze İncir vakıyye 4a Taze kestane vakıyye 5s 4a Taze peynir vakıyye 6a Trabzon fındığı vakıyye 5a 6a 6a Tulum Peynir vakıyye 8a Turunc vakıyye 11a Tuz 2 aded 1a Tuz vakıyye 1,5 1a Tuzlu Balık vakıyye 9a Ufak tuz (milh) vakıyye 2 1a Un vakıyye 14 12a Un Buğdayı batman 160a Un batman 18a 30 26/28/34a 42a/55a 40a 40a Üvez kurusu vakıyye 4a 5a Üzüm pekmezi vakıyye 10a 10a Üzüm turşusu vakıyye 4 a. 4a Yağ vakıyye 26a 28a/30a 9a 28a Yağ Mumu vakıyye 18a 18a 16a 18a 16a

257 Tablo 127. (devamı)

Ürünler Ölçü 1075 1076 1077 1082 1083 1084 1085 1086 1087 Yağlık Zeytin vakıyye 12a 3a Yaş Kestane vakıyye 4a Üzüm (yüzüm) vakıyye 6a 4a Zerdali vakıyye 3a 3a Zeyt Yağı vakıyye 24a Zeytin vakıyye 7a 7a 10a 12a Zeytinyağı vakıyye 22a 20a 24a 16a a:akçe

258 Sicillerinde, toplu olarak verilenlerle birlikte, kayıtların aralarına sıkıştırılan narhları, birleştirerek tablo halinde fiyat değişimlerini inceledik. Yukarıdaki tabloda verilen ürünlere bakıldığında hemen hemen hepsinin yiyecek içecek maddesi olduğunu görülmektedir. 1075-1089 (1664 -1678) yılları arasındaki döneme ait olan tabloda; bazı ürünlerin birden fazla fiyatlandırılmasının sebebi, yıl içerisinde o mal ile ilgili üretim ve mevsimsel değişikliklerin olmasının yanında, özellikle Ramazan ayı öncesinde de halkın ihtiyaçlarını rahat bir şekilde karşılaması yönündeki uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Ürün çeşitleri incelendiğinde; temel besin maddelerinden ekmek, yağ, et, balık, meyve ve sebzelerin yanında, mum, balmumu ve atılmış pamuğun da olduğu görülmektedir. Bazı meyvelerin kurutularak tüketilmesi alışkanlığının Kırım’da da söz konusu olduğu anlaşılmaktadır. Yine bazı ürün adları, üretildiği yer ile birlikte kullanılmıştır. İzmir siyah üzümü, İzmir sabunu, Trabzon fındığı, İçel fındığı, Giresun fındığı ve Sinop keteni (kettani) diye adlandırılan ürünler, ticaret yoluyla Anadolu’dan getirilmiştir. Bunun yanında, üzüm örneğinde olduğu gibi bazı ürünlerin, Kırım’ın mümbit topraklarında yetiştirilmiş bir tür olması da muhtemeldir. On iki yıllık bir zaman dilimi içinde, buğday, un, sadeyağ ve zeytinyağının dışında diğer ürünlerde büyük çaplı bir değişiklik görülmemektedir. Sarı yağın fiyatı 1077 (1666) yılında 22 akçe iken, 1085 (1674) yılında 40 akçeye çıkmıştır. Bununla birlikte zeytinyağının fiyatı 1077 (1666) yılında 22 akçeden, 1087 (1676) yılında 16 akçeye düşmüştür. İhtiyaç duyulan mallar için, tüccar tarafından deniz yolu ile bir takım mallar, Kırım’a getirilerek halkın ihtiyacı karşılanmaktaydı. Kırım’a gemilerle getirilen ticari mallara da narh verilmiştir. 1146 (1733) yılına ait bir kayıtta, gemiyle gelen eşyanın fiyatları belirlenmiştir. Aşağıda yer alan ürünlere bakıldığında; İzmir (siyah üzüm) üzümü ve çeşitleri, zeytin, nohut, sirke, pirinç gibi ürünlerin ithal edildiği anlaşılmaktadır291.

291 KKS, 60/1/-2.

259 Sefine geldikten sonra gelen eşyaya verilen narh

İzmir (üzüm)1kıyye 36 sim Zeytun 1kıyye 32 sim Lop inciri? 1 kıyye 26 sim Sarıca incir 1 kıyye 24 sim Çöplü rezakı 1 kıyye 36 sim Beğlerce 1 kıyye 36 sim Zeyt yağı 1 kıyye 100 sim Kaba Nohud 1 kıyye 24 sim Sirke 1 kıyye 16 sim Mısır pirinci 14 kile 300 sim Filibe pirinci 1 kıyye 280 sim Limon suyu 1 kıyye 40 sim

260 Tablo 128. Bazı Yıllara Ait Bakkallara Verilen Narhlar (ürünlerin fiyatları Akçe olarak belirlenmiştir.)

Ürünler Ölçü 1094292 1095293 1113294 1149295 1150296 1151297 1152298 1157299 1159300 1164301 Limon suyu (Ab-ı Limon) vakıyye 16 14 16 40 50 48 46 50 Anber 4 Armud balı vakıyye 6 6 8 Armud kurusu vakıyye 6 6 6 20 26 Abaza Balı (Asel-i Abaze) vakıyye 10 10 /12 Kırım Balı (Asel-i Kırım) vakıyye 18 18 20 60/66 70 140 56 100 180 Rum balı (Asel-i Rum) vakıyye 12 14 /16 16 44/42 60/70 120 75/80 Ayı ıslah kürk adet 475 Badem kıyye 36 40 Badem Fındık vakıyye 8 10 8 24 50 Bakla vakıyye 5 4 28 Bakla alaca kıyye 24 Bal Elma vakıyye 16 Beğlerce vakıyye 10 8 /10 8/12 32 32/36 44 26 26 50 Pekmez (bekmez) vakıyye 26 28 32/34 24 40

292 KKS, 25/4 293 KKS, 25/5, 25/6, 25/9 294 KKS, 62/4-2, 36/6-9, 36/6-10 295 KKS, 60/1, 60/2 296 KKS, 60/3, 60/4 297 KKS, 57/2, 60/4 298 KKS, 62/5 299 KKS, 66/4, 67/2 300 KKS, 67/27 301 KKS, 72/8 261 Tablo 128. (devamı)

Ürünler Ölçü 1094 1095 1113 1149 1150 1151 1152 1157 1159 1164 Beyaz Bakla vakıyye 20 Beyaz Sabun vakıyye 60 110 60 80 Büyük Bakla vakıyye 20 Ceviz 1 Aded 8 Ceviz helva vakıyye 12 8 60 Çöplüce üzüm vakıyye 36 50 Dağ Fındığı vakıyye 4 4 4 8 16 12 10-12 20 Togi Balığı vakıyye 25 28 Don yağı kıyye 16 60 Edremit Üzüm vakıyye 6/10 Ekşi vakıyye 6/8 24 20/26 26 16 36 Elma kurusu vakıyye 5 5 Erik kurusu vakıyye 5 5 18 20 26 Filibe Pirinci kıyye1- kile 14 240 30 800 Has Ekmek (Hubz-ı Matbuh) 70 dirhem 1 Havyar vakıyye 24 24 Helva vakıyye 12 İç yağı kıyye 80 İslamboli vakıyye 12 İzmir sabunu vakıyye 160 İzmir siyahı vakıyye 8/12 32 32/36 44/36 26 30/40 50 Kaba Çörek 65 dirhem 1 Kaba (kına) hına vakıyye 16 36 40 76/60/36

262 Tablo 128. (devamı)

Ürünler Ölçü 1094 1095 1113 1149 1150 1151 1152 1157 1159 1164 Kaba Nohut vakıyye 20/16 28/40 50 30 24 20 Kabe hurması vakıyye 16 14/16 Kahve kıyye 100 d Kalem inciri kıyye 8/10 Kalem rezakı kıyye 12 / 20 Kapuska kıyye 10 Kara hurma vakıyye 5 4 16 Kara Sabun kıyye 60 Kara üzüm kıyye 10 Kaşkaval vakıyye 12 12 Ekşi katran vakıyye 40 Keçi boynuzu vakıyye 5 5/6 6 Kestane kurusu vakıyye 6182426 Kızılcık Kurusu vakıyye 4 4 8 1212 16 Kırmızı üzüm kıyye 40/36 Kuru kestane Vakıyye 6 6 14/16 Kutu Ekşi vakıyye 8 6 /8 Kuyruk yağı vakıyye 60 100/70 56 130 Löb incir kıyye 12 6/12 32 32 48-42 26 28 50 Mercimek vakıyye 3 3 15 10/16 16 Mısır pirinci kıyye1—kile14 46 35 900 Ekşi (Nardeng) vakıyye 2020 Nişasta vakıyye 16 16 16 36 60 140/100 100 45 130 Nohut vakıyye 6 6 6 Pestil vakıyye 6 4 6 32 22 Peynir kıyye 60

263 Tablo 128. (devamı) Ürünler Ölçü 1094 1095 1113 1149 1150 1151 1152 1157 1159 1164 Pirinç vakıyye 8 8 8 60 100 Rezakı üzüm vakıyye 12 10 /12 14 40 44 56 36 46 86 Sığır yağı kıyye 100 Sarı yağ (revgan) vakıyye 28 28/32 28 80 130/90 150/100 172 160 Sarıca incir vakıyye 8 8 24 28 40 24/40 36 Sirke vakıyye 4 3 16 10 10 12 12 12 Siyah üzüm vakıyye 8 6/8 Sinob Nohutu kıyye 16/12 Siyah Nohut vakıyye 18 Soğan vakıyye 2 16 Taban incir tane 44 5 Taze Elma vakıyye 20 Taze Kestane vakıyye 5 2220 30 Taze Peynir vakıyye 6 Trabzon (fındık) vakıyye 9 6 6 26 Tulum peynir vakıyye 12 8 /12 10 Tuna Balı kıyye 80 Tuz 2 Vakıyye 5 Tuz 1 Vakıyye 2 25 Ufak nohut kıyye 38 Üvez Kurusu vakıyye 6 5 10 24 Yağlı Çörek 40 dirhem 1 Yerli sirke vakıyye 620 Zeyt Yağı vakıyye 16 96 64 80/60 80 110 160 Zeytin vakıyye 8 8-10 26 50/40 26 35 50 Zeytun Yağı vakıyye 28 24 40 56 70

264 Tablo 128’de 1094-1164 (1682-1750) dönemine ait bakkallara verilen narhlar yer almaktadır. Bu dönem, özellikle Osmanlı İmparatorluğu ve Kırım için sıkıntılı yıllardır. 1683 yılında Viyana kuşatması ile başlayan uzun süren savaşlar ve XVIII. yüzyılın ilk yarısındaki mücadelelerin, ekonomik hayatı olumsuz yönde etkilediği muhakkaktır. Temel tüketim maddelerindeki fiyat artışları da bunun bir göstergesidir. Özellikle XVII. yüzyıl sonlarındaki ürün fiyatları ile XVIII. yüzyıldaki fiyatlar karşılaştırıldığında Kırım’da, bu dönemde büyük ekonomik sıkıntıların yaşandığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Osmanlı Devleti’nin bu dönemde karşılaştığı ekonomik ve siyasi sorunlar Kırım’ı da etkilemiştir. Viyana bozgunuyla başlayan geri çekiliş ile birlikte Ruslar, 1686 yılında Avrupa’da kurulan haçlı ittifakına katılarak, Kırım’a ve Azak kalesine yönelik saldırılarda bulunmuşlardır. Bununla birlikte Rus kuvvetlerinin ilk defa 1736 yılında Kırım yarımadasını istila etmesi, Bahçesaray ve Akmescid’i yakıp yıkması ile 1737 ve 1738 yıllarındaki tahribatlar, Kırım’da derin izler bırakmıştır302. Bu izlerin piyasaya yansıması 1149-1150 (1736-1737) yıllarına ait narh tablosunda açıkça görülmektedir. Ürün fiyatlarında büyük artışlar olmuştur. Sarı yağın (revgan-ı sarı) vakıyyesi 1113 (1701) yılında 28 akçe iken, 1149 (1736) yılında 80 akçeye ve 1164 (1750) yılına gelindiğinde ise 160 akçeye çıkmıştır. Aynı dönemlerde zeytinyağının da vakıyyesi 40 akçeden 160 akçeye kadar yükselmiştir. Genelde ürün fiyat hareketlerine bakıldığında, bazı malların fiyatlarında geçici düşüşler olsa bile, artış eğiliminin 1164 (1750)’e kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Halkın en önemli temel ihtiyaç maddelerinden biri olan ekmeğin fiyatlandırılmasında veya ağırlığında yapılan değişikliklerde toplumun menfaatleri öncelikli olarak göz önünde tutulmuştur. Fırıncıların ekmek fiyatı ile ilgili fakir halk nezdinde aldığı önlemler bunu göstermektedir303. Fiyat ayarlamaları yapılırken ekmeğin (Hubz-ı matbuhun) fiyatı çoğunlukla 1 akçe olarak sabitlenirken, ağırlığında değişiklikler yapılmıştır. Ancak istisnai olarak 1154 yılı Ramazan ayına ait bir narh kaydında hubz-ı matbuhun 240 dirhemi 5 akçe olarak tespiti dikkat çeker304. Kırım ve yarımadının kuzeyindeki bozkırlarda Tatarlar tarafından ekilip biçilen buğday, Kefe’ye gelip buradan deniz yolu ile ihraç ediliyordu. Osmanlı Devleti’nde,

302 Halil İnalcık, “Kırım Hanlığı”, DİA, C.XXV, s. 453. 303 KKS, 18/12-1 304 KKS, 60/4.

265 başkent İstanbul’un zâhire ihtiyacı hemen hemen her bölgeden temin ediliyordu. Kırım da bu yerlerden biriydi. XVIII. yüzyıl ortalarında Kefe’den İstanbul’a yılda 150 gemi yükü buğday nakli düşünüldüğünde, Kırım’daki buğday üretiminin önemi ortaya çıkmaktadır. Kırım bozkırlarındaki göçebelerin, hayvancılığın yanında tarımsal üretime de yöneldikleri, ayrıca Kırım aşiret soylularının, otlaklarının bir bölümünü tarım arazisine dönüştürerek Rusya, Polonya ve Çerkezistan’a yaptıkları akınlarda ele geçirdikleri esirleri işgücü olarak bu alanda kullandıkları bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nda Anadolu’nun Celali ayaklanmaları ile sarsıldığı, tarımsal üretimin yok olma noktasına geldiği dönemde, ihtiyaç duyulan buğdayın temininde Kırım’ın önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır305.

Grafik 1: 1079 Yılına Ait Un fiyatı ve Ekmeğin Ağırlığı

450 400 350 Dirhem

ı 300 ğ ı 250 rl ı

ğ 200

in a in 150 ğ 100 50 Ekme 0 4 Akçe 35 Akçe35 Akçe30 Akçe25 Akçe20 Akçe18 Akçe16 Akçe35 Akçe42 Akçe37 Akçe50 Akçe36 Akçe53 Akçe38 Un Fiyatı

Kırım’da Hicri 1079 (1668-69) yılındaki un fiyatlarına bakıldığında, unun batmanının en düşük 4 akçe, en yüksek 53 akçe olduğu görülür. Buna bağlı olarak ekmeğin fiyatı sabit kalmakla beraber – 1 akçe- ağırlığında değişiklikler yaşanmıştır. Grafikte en dikkat çeken taraf unun 1 batmanının 4 akçeye kadar düşmesi olmuştur, bu dönemde ekmeğin ağırlığı 400 dirheme çıkarılmıştır306. Yıllık ortalama alındığında unun 1 batmanının 29 akçe, ekmeğin ağırlığının ise 230 dirhem olduğu görülmektedir.

305 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, I. C. S. 338. 306 KKS, 16/6a-1

266 Tablo 129. 1082 -1088 (1671-1677) Yılları Arasındaki Un ve Ekmek Fiyatları

Tarih Un Batman Hubz-ı Matbuh Kayıt No Değeri (dirhem) (değeri) Z. Evail 1082 18 a 360 1 a 16/2-3 Z. Gurre 1082 20 a 300 1 a 16/2-4 C Evail 1083 25 a 260 1 a 16/3-2 N. Gurre 1083 30 a 200 1 a 18/95-2 L. Evahir 1083 35 a 180 1 a 18/94-1 L. Evasıt 1083 40 a 160 1 a 18/94-1 20 B. 1084 34 a 180 1 a 16/3-3 Ca. 1085 42 a 180 1 a 15/2-6 C. 1086 40 a 160 1 a 15/3-3 7 S. 1086 38 a 190 1 a 15/4-1 Ca. 1086 48 a 160 1 a 15/4-6 28 Ra. 1086 55 a 120 1 a 15/4-7 C. Gurre 1086 55 a 120 1 a 15/4-8 26 R. 1086 60 a 110 1 a 15/4-9 7 S. 1087 30 a 190 1 a 15/4-11 Ra. Gurre 1088 24 a 270 1 a 24/2-4 a: akçe

Tablo 130. 1085- 1159 (1674-1746) Döneminde Buğday ve Ekmek Fiyatları

Tarih Buğday kile Ekmek (Hubz-ı Matbuh) Kayıt No (beşşere) akçe Dirhem Değeri Ca. 1085 150 a 180 1 a 15/2a-6 7 S. 1086 140 a 160 1 a 15/3a-3 28 Ra. 1086 160 a 120 1 a 15/4a-6 6 Ra. 1086 190 a 110 1 a 15/4a-7 26 R. 1086 200 a 190 1 a 15/4a-8 7 S. 1087 130 a 270 1 a 15/4a-9 Ra. Gurre 1088 80 a 270 1 a 24/2a-1 22 Za. 1095 80 a 244 1 a 25/6a-4 B. 1118 100 a 250 1 a 40/2b-6 Z. 1118 120 a 200 1 a 40/3a-4 S. Aheri 1126 170 a 170 1 a 46/5a-6 Ş. Evasıt 1127 150 a 190 1 a 46/14a-6 M. Evasıt 1139 80 a 300 1 a 53/93b-3 1144 240 a 120 1 a 57/2b-9

267 Tablo 130. (devamı)

Tarih Buğday kile Ekmek (Hubz-ı Matbuh) Kayıt No (beşşere) akçe Dirhem Değeri 1144 220 a 130 1 a 57/2b-9 18 N. 1144 240 a 120 1 a 57/2b-9 14 L. 1144 220 a 130 1 a 57/2b-9 21 L. 1144 230 a 120 1 a 57/2b-9 5 Za. 1144 200 a 140 1 a 57/2b-9 16 Za 1144 240 a 115 1 a 57/2b-9 18 Z. 1144 220 a 130 1 a 57/2b-9 16 M. 1145 180 a 165 1 a 57/2b-9 G. Ra. 1145 140 a 200 1 a 57/2b-9 28 Ra. 1145 160 a 180 1 a 57/2b-9 11 Ca. 1145 190 a 150 1 a 57/2b-9 20 Ca. 1145 175 a 160 1 a 57/2b-9 28 Ca. 1145 150 a 185 1 a 57/2b-9 G. B. 1145 170 a 165 1 a 57/2b-9 16 B. 1145 160 a 185 1 a 57/2b-9 10 L. 1145 190 a 150 1 a 57/2b-9 23 Za. 1145 220 a 130 1 a 57/2b-9 12 M. 1146 180 a 165 1 a 57/2b-9 9 Ra. 1146 190 a 150 1 a 57/2b-9 G. R. 1146 155 a 180 1 a 57/2b-9 E. R. 1146 180 a 155 1 a 57/2b-9 12 C. 1146 200 a 140 1 a 57/2b-9 1157 500 a 70 1 a 66/2a-1 25 Ra. 1157 600 a 60 1 a 66/2a-3 Ca. Gurre 1157 6,5 g 55 1 a 66/2a-4 1157 750 a 50 1 a 66/2a-6 10 S. 1157 7 g 55 1 a 66/85a-2 Za. G. 1157 6 g 1 rub 58 1 a 67/2a-5 7 B. 1158 450 a 75 1 a 67/3a-4 Ra. Evail 1159 500 a 65 1 a 67/25a-1 22 L. 1159 730 a 50 1 a 67/32a-1 a: akçe (sim), g: guruş

268 XVIII. yüzyılda 1144-1159 (1731-1746) yılları arasında hubz-ı matbuhun ağırlığındaki değişiklikler dikkat çekmektedir. Buğday fiyatlarındaki aşırı yükselişler neticesinde ekmeğin ağırlığı 50 dirheme kadar düşürülmüştür. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nde meydana gelen iç ve dış siyasi gelişmelerin, iktisadi hayata dair olumsuz etkileri, imparatorluğun tüm birimlere sirayet etmiştir. Osmanlı Devleti’nin doğuda ve batıda yaptığı tüm muharebelerde Kırım Tatar kuvvetleri bu mücadelelerde yer alarak, kendisinden beklenen desteği her zaman sunmuştur. Bununla birlikte XVIII. yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı Devleti’nin dış siyaseti neticesinde; harp ekonomisi Kırım’da da tüm yönleriyle hissedilmiştir. Savaşların beraberinde getirdiği ekonomik sıkıntılara iç istikrarsızlığın da eklenmesi sonucu, bir takım sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır. Ayrıca Rusların, 1736-1739 savaşında Kırım’ı işgal ederek yaptıkları tahribat sonucunda büyük yıkımlar ortaya çıkmıştır307. Kırım’daki mümbit arazilerde buğday bolca yetiştirilmesine rağmen zaman zaman savaşların, kuraklığın etkisiyle üretimde düşüşler meydana gelmiştir. Ayrıca üretilen buğdayın, karaborsacılar tarafından (muhtekir taifesince) Kırım halkına değil de başka memleketlere satılmak istenmesi, bu amaçla saklanması (der mahzen edilmesi), piyasadaki arzı düşürdüğünden, buğday sıkıntısı çekilmesine sebep olmuştur308. Bununla birlikte savaş ekonomisinin olumsuz tesirleri de halkın ekmeği daha pahalıya tüketmesine neden olmuştur. Kırım’ın zirai üretiminde ilk sırada yer alan buğdayın, Osmanlı Devleti için ayrı bir önemi olduğunu daha önce belirtmiştik. Buğday üretim merkezlerinden biri olmasına rağmen Kırım’da, 1085-1087 (1674-1676) yılları arasında, buğdayın kilesine en düşük 130 ve en yüksek 200 akçe arasında narh verilmiştir. Bununla beraber, 1088- 1095 (1677-1684) yılları arasında kilesinin 80 akçeye kadar düştüğü görülmektedir. 1144 (1731) yılında kilesinin 240 akçe, ancak bu yıldan itibaren 1159 (1746) yılına kadar fiyatında 3 kattan daha fazla bir artışın olduğu tespit edilmiştir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu yıllar arasında yaşanan savaşların etkisiyle ekilip biçilen arazinin tahrip olması neticesinde buğday arzında düşüş meydana gelmiştir.

307 İnalcık, a.g.m., s.453. 308 KKS, 27/72-2

269 Tablo 131. Buğday Ve Un Fiyatına Bağlı Olarak Değişen Çörek Fiyatları

Ürünler 1095309 1118310 1139311 1157312 1157313 1159314

Kaba Çörek 180 Dirhem 150 Dirhem 200 Dirhem 30 Dirhem 45 Dirhem

Yağlı Çörek 75 Dirhem 75 Dirhem 100 Dirhem 22 Dirhem 25 Dirhem 26 Dirhem

Kulaç 75 Dirhem

Tablo 131’de görüleceği üzere; Şevval 1095 (1684) tarihli bir kayıtta; “270 dirhem ekmeğin bir akçeye, 180 dirhem kaba çörek bir kara akçeye, 75 dirhem yağlı çöreğe; 6 vakıyye una 1 vakıyye yağ komak üzere bir kara akçeye narh verilmiştir ”315. Burada yağlı çöreğin fiyatı tespit edilirken, ne kadar un ve ne kadar yağ konulacağı belirtilmiştir. Bir başka kayıtta ise “ 1118 yılı Receb ayı evahirinde pak buğday ki asla çavdar olmamak üzere buğdayın beşşeresi 100 akçe olduğunda hubz-ı matbuh 250 dirhem tes’ir ve kaba çörek 150 dirhem ve yağlı çörek ve kulaç 75 dirhem olmak üzere narh ve tes’ir kayd-ı şodd. Ve hubbazan dahi temiz pak işlemek üzere taahhüd ve iltizamları kayd-ı şodd” şeklinde ifade edilen ekmek, yağlı ve kaba çörek ile kulaçın ağırlığının ne kadar olacağının belirlenmesinin yanında, ürünlerin imalinde fırıncıların, titiz davranarak, temizlik hususuna dikkat edilmesine dair taahhüd dikkat çekmektedir. Böylece ekmek, çörek gibi temel besin maddelerinin üretiminde halkın sağlığına gereken itinanın gösterildiği anlaşılmaktadır316.

309 KKS, 25/5 310 KKS, 40/2 311 KKS, 53/93 312 KKS, 66/85 313 KKS, 66/2 314 KKS, 67/27 315 KKS, 25/5-8. 316 KKS, 40/2-

270 Tablo 132. 1157-1158 (1744-1745) Yıllarındaki Hububat, Un Ve Un Ürünlerinin Fiyatları Ürünler 1157 R.317 1157 C.318 1158319 Buğday 1 bakla 750-800 akçe 6,5 g Ekmek (Hubz-ı matbuh) 50-45 dirhem 55 dirhem Â'la dakik 1 kıyye 9 akçe 8 akçe Karışık un 1kıyye 8 akçe 7 akçe Eriş un 1kıyye 7 akçe 6 akçe Körpe 1kıyye 10 akçe 10 akçe Çavdar 5 akçe Darı 1 beşşere 250-260 a. Tatlı Maksıma 350 dirhem Baş Maksıma yarım kıyye 1akçe g: kuruş (guruş) Tablo 132’de yer alan un çeşitlerinden körpe un en pahalı olanıdır. Maksıma bir tür içkidir. Arpadan, bulgurdan ve darıdan yapılan içine şeker ya da tatlandırıcı şeyler konulup içilen bir tür bozadır. Sicillerde tatlı maksıma ve baş maksıma olarak iki çeşidine narh verilmiştir.

Tablo 133. Çeşitli Ürünler ve Fiyatları

Tarih Ürünler Değeri Kayıt No 1149 1,5 vakıyye yapağıdan yapılmış keçe çirki kıyye 50 sim 60/2-7 1149 Post kürk ıslahı 125 sim 60/2-9 1149 orta post 100 sim 60/2-9 1149 Alçağı 75 sim 60/2-9 1149 kağıd tabak iki 3 sim 60/2-8 1149 ibrişim miskal 18 sim 60/2-8 1149 Kalpak diktirme ücreti her bir kalpak için 100 sim 60/2-9 1149 Yağ mumu 1 kıyye 48 sim 60/2-9 1149 Bez bogası kumaş 11 sim 60/2/8 1149 1,5 vakıyye yapağıdan yapılmış keçe çirki 50 sim 60/2-7 1149 Sair keçe 26 sim 60/2-7 N. 1154 Büyük boy ıslah posteki 600 sim 60/4-5 N. 1154 Hizmetkar harcı posteki kürk 450 sim 60/4-5 N. 1154 Posteki kürk değme üstadiye 60 sim 60/4-5 N. 1154 İbrişim miskal 28 sim 60/4-5 S. 1157 Ayı Islah Kürk 475 a. 67/2-6

317 KKS, 66/2 318 KKS, 66/2 319 KKS, 67/19

271 Tabloda yer alan ürünler toplu olarak yer almamakla birlikte, keçecilere, kürkçülere, kumaşçılara (bezzazana) ve kalpakçılara verilen narhları, ürün adetleri az olmasından dolayı tek bir tabloda birleştirdik.

Tablo 134. 1077 – 1157 (1666-1744) Yılları Arasında Hallaclara Verilen Narhlar

Tarih Ham Penbe (kıyye) Atılmış Penbe (kıyye) Keten (kıyye) Kayıt No L. 1077 40 a 11/2 Ra. Evahir 1119 30 a 48 a 40/3 Za. Evasıt 1127 55 a 72 a 46/16 27 M. 1139 100 a 53/1 B. Evasıt 1150 115 a 160 a 44 a 60/4 1151 130 a 188 a 57/2 Z. Gurre 1151 135 a 220 a 60/4 11 Ş. 1152 240 a 62/4 8 Ra. 1157 78 g (1kantar) 200 a 110 a 66/3 Ruz-ı Kasım 1157 75 g (1 kantar) 220 a 67/2 a: akçe, g: kuruş

Hallaclara verilen narhlarda genellikle ham penbe, atılmış penbe olarak iki çeşit pamuk fiyatı belirlenmiştir. Ayrıca bazı narh kayıtlarında keten için de fiyat tespiti yapılmıştır. Ham penbe fiyatındaki tarihi seyre baktığımızda; 1119 (1707) yılında kıyyesi 30 akçe iken 1127 (1715) yılında birden 55 akçeye çıktığı ve daha sonraki yıllarda da artış trendini sürdürdüğünü görmekteyiz. Hallaclara verilen narhlarda maliyet unsuru da belirtilmiştir. 1150 yılı Receb ayı ortasında verilen narh kaydında; ham penbenin kıyyesi 115 akçeye satılması ve araba kirası, dükkan kirası ve atma eksilmesi evlerine koyulmak kaydıyla atılmış penbenin kıyyesi 160 akçe olarak belirlenmiştir320.

320 KKS, 60/4

272 Tablo 135. Kasaplara Verilen Narhlar (1075-1087) 1664-1676

Ürünler Ölçü 1075321 1076322 1077323 1082324 1083325 1084326 1085327 1086328 1087329

Öküz eti (Lahm-ı Bakar) kıyye 4a 4a 5a 5a 5 a Deve eti (Lahm-ı Cemel) kıyye 7a Koyun eti (Lahm-ı Ganem) kıyye 5a/6a 5a 5a/6a 5 a/6 a 6a 6a Keçi eti (Lahm-ı Keçi) kıyye 4a Kuzu eti (Lahm-ı Kuzu) kıyye 8a 8 a 8a Sığır eti (Lahm-ı Sığır) kıyye 5a 4a 5 a 4a

321 KKS, 9/2-3 322 KKS, 11/2 323 KKS, 11/3 324 KKS, 16/2 325 KKS, 18/1, 18/95 326 KKS, 18/2, 18/3, 17/1. 327 KKS, 15/2 328 KKS, 15/3 329 KKS, 15/4 273 Sicillerde kasaplara verilen narhları iki tablo halinde düzenledik. Tablo 135’te 1075-1087 (1664-1676) yıllarını kapsayan dönemde yer alan ürünlerden, deve etinin (lahm-ı cemel) ismi belirtilmesine rağmen fiyatına dair bir bilgi yer almamaktadır. Et fiyatlarının genellikle dengeli bir seyir izlediği anlaşılmaktadır. Bunda Kırım’daki hayvancılığın da etkisi büyüktür. Sicillerde at eti tüketimi ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Kırım’da en pahalı etin kuzu eti olduğu görülmektedir. Büyük fiyat hareketlerinin görüldüğü dönemde kuzu eti de 28 akçeye kadar çıkmıştır330.

330 KKS, 67/3

274 Tablo 136. Kasaplara verilen Narhlar (1113 - 1167 ) 1701-1753

Ürünler ölçü 1113331 1126332 1127333 1139334 1144335 1151336 1152337 1154338 1156339 1157340 İç yağı kıyye 8 a 8a 9a 50a 30a İşkembe 75a Kuyruk yağı kıyye 12a 60a 50a Öküz eti (lahm-ı bakar) kıyye 5a 5a 30a 30a 18a Deve eti (lahm-ı cemel) Koyun eti (lahm-ı ganem) kıyye 6a 7a 6a 8a 25a 35a 35a 22a 24a Keçi eti (lahm-ı keçi) kıyye 4 a 5a 30a 20a Kuzu eti (lahm-ı kuzu) kıyye 7a/6a 7a 9a 28a Sığır eti (lahm-ı sığır) kıyye 5a/4a 4a Öküz kellesi (Re’s-i Öküz) 80a Sığır kellesi (Re’s-i Sığır) 80a Sığır ciğeri safi 15a Sığır dört ayağı 20a Sığır yüreği 20a

331 KKS, 36/1a-10 332 KKS, 46/5a-2 333 KKS, 46/5b-4 334 KKS, 53/1a 335 KKS, 57/2a 336 KKS, 57/2a 337 KKS, 62/4a 338 KKS, 62/18a 339 KKS, 62/18a 340 KKS, 67/3b 275 Tablo 137. 1152 (1739) Senesinde Ayakkabıcılara (Haffaflara) ve Çeşitli Esnafa Verilen Narhlar341 Ürünler Fiyatı Ürünler Fiyatı Pabuc ıslahı 150 s Revgan bakkaldan 130 s Beyaner ? 50-60 s Revgan getiriciden 120 s Büyük Heybe 90 s Beğlerce 32 s Cemedan heybe 50 s Çöplüce Rezakı 30 s Cirki 75 s İzmir siyah 32 s Dana mest 80 s Nohud 30 s Deveni derisi 45 s Sirke 10 s Gön ıslahı âlası-evasıtı-ednası 1000 -700 – 500 s Asel-i safi 60 s Hırna (Harna) pabuc 100 s Şem’-i asel 300 s Islah-ı yaşlama Çizme 300 s Şem’-i asel getiriciden alınması 200 s Edna yaşlama 200 s Rezakı yüzüm 36 s Evasıt yaşlama 350 s Ekşi 24 s Keçi Derisi ıslahı 200-150 s Soğan 12 s Kıl çuval 120 s Kıl erkân 15 s Kırım kırmızı ve sarı çizme destarı 350-250 s. Evasıt Koçkar derisi 50 s Mest 100 s Meşin 75 s Mutaf kılı 20 s Öküz derisi 600-300 s Posteki ala-evasıt-edna 400-300-250 s Sahtiyan sarı ıslahı 300 s Siyah Çizme 400 s Şeşek derisi 40 s Toklu derisi 30 s Torba 20 s s: sim Tablo 137’de belirtilen ürünlerden debbağlar için deveni derisi, gön ıslahı, keçi derisi ıslahı, koçkar derisi, meşin, öküz derisi, posteki, sahtiyan sarı ıslahı, şeşek derisi, toklu derisine narh verilmiştir. Ürünlerin fiyatları belirlenirken âla, evâsıt, ednâ diye ayrım yapıldığı görülmektedir.

341 KKS, 62/4a

276 Tablo 138. 1157 (1744) Yılında Çeşitli Mallara Verilen Narhlar342

Değeri Ürünler Ölçü Akçe Ay tamga kağıd Deste 65 Al gülgülü ibrişim ? 26 Al ve gülgülü ipek miskal 25 Alem tamga Deste 50 At kösteği ? 45 At nalı ? 70 Baki elvan Miskal 20 Basma mıhı alınması Kıyye 100 Basma mıhı satılması Kıyye 110 Beğçe Basma Kıyye 140 Beğçe dar halı Kıyye 160 Boğdan duhan kıyye 40 Bohça duhan Kıyye 300 Boy (kağıd) Deste 275 Büyük At Torbası 50 Büyük merdane pabucdan Faide 5 Camus nalı ? 200 Çarçır mıhı ? ? Çerkes kılıç sağrısı ustadan ? 250 Çırçıbe Deste 18 Dizi duhan ? 180 Dülger taami kendiden yevmiye ? 80 Ednasında kırmızı sarı çizme Faide 10 Eğer örtüsü sahibinin olduğu takdirde gayri levazımı üstadiyesiyle ? 80 Evasıt-ı hal kırmızı sarı çizmede Faide 15 Gümüşü sahibinin olub kayışıyla ve çevit ve ağızlığıyla ustadan ? 220 Harc-ı Alem Eğer ? 45 Harc-ı Hınna ? 36 Islah kırmızı sarı çizme Faide 20 Islah-ı Tönbeki –a’lası, evasıtı ve ednası Faide 25/15/10 İslamboli büyük kağıd Deste ? Kaba Basma mıhı Kıyye 90 Kaba Basma mıhı satılması kıyye kıyye 100 Kaba tahta mıhı alınması Kıyye 100

342 KKS, 66/4

277 Tablo 138. (devamı)

Değeri Ürünler Ölçü Akçe Kaba tahta mıhı satılması Kıyye 110 Karanfil Dirhem 13 Kayış ve ağızlığı sahibinin olub beyaz yükün bağlaması ? 15 Kenarı kesik kağıd Deste ? Keş bağlama ? 10 Kırcalı Duhan Kıyye 100 Küçük boy torba bey etmesi ? 18 Küçük boy torba şirası ? 16 Küçük pabuc nal ? 3 Küçük pabucdan Faide 4 Nokta bağlama ? 15 Orta boy kağıd Deste 150 Osmanlı kılıç sağrısı açmalı ustadan ? 400 Öküz nalı ? 125 Peksimet heybesi bey olunması ? 110 peksimet heybesi şirası ? 16 Pervaz mıhı alınması 7'si 1 Pervaz mıhı satılması 6'sı 1 Peterc duhan Kıyye 76 Sakız Tane 3 Siyakzaz kağıd Deste 35 Haşebi deste fiyatı yok ? ? Tahta mıhı alınması Kıyye 120 Tahta mıhı satılması Kıyye 140 Topuk pabuc nalı ? 4 Yan heybesi bey olunması ? 55 Yan heybesi şirası ? 50 Yerli Duhan Kıyye 46

“1157 senesinin Şehr-i Saferü’l-Hayrda Kırım Hanı Selim Giray Han ibn-i Kaplan Giray Hanın vacibü’l imtisalleri ve hala bi’l-fiil vezir-i han müşarünileyh hazretleri saadetlü Mehmed Ağa ve hala bi’l-fiil semahatlü ve atafetlü müfti Es-Seyyid Hamid Efendi ve hala bi’l-fiil Kadıü’l-kudat olan Kul Mehmed Efendi hazeratının rey ve tenbihleri ile ve ehl hibre marifetiyle Medine-İ Bahçesaray da bey’ ve şira olunan

278 eşyaya verilen narh ve tes ‘ir suretidir. Hala bilfiil Kırım Kalgayı Şahin Giray Sultan ibn-i Adil Girayın isteğiyle yazılmış emr-i şerifdir. 17 Rebiülevvel 1157.” kaydıyla tablo 138’de yer alan 1157 yılı Safer ayına ait Kırım Hanı III. Selim Giray Han döneminde verilen bir emr-i şerif gereğince, Bahçesaray’da alınıp satılan bazı malların fiyatları belirlenmiştir. Narh kaydı toplu olarak yer aldığı için biz de tablo halinde tasnif yapmadan eşyaları fiyatlarıyla beraber aynen yansıtmayı uygun bulduk. Tabloyu incelediğimizde, kağıt ürünleri olarak, ay tamga, alem tamga, islamboli büyük kağıt, orta boy kağıt, siyakzaz kağıt, haşebi kağıt, kenarı kesik kağıt gibi çeşitlere ayrıldığını görmekteyiz. En pahalı kağıdın, destesi 275 akçe olan boy kağıd olduğu görülmektedir. Ancak, İslamboli ve Haşebi cins kağıtların fiyatları yazılmamıştır. Demir ve demir ürünlerinden çeşitli nal ve çivi türleri yer almaktadır. At nalı, camus nalı, öküz nalı içinden en ucuz olanı, at nalı 70 akçe, en pahalısı camus (manda, su sığırı) nalı 200 akçe olarak narh verilmiştir. Mıh (çivi) çeşitlerine baktığımızda; basma mıhı, pervaz mıhı çarçır mıhı, kaba basma mıhı ve kaba tahta mıhı yer almaktadır. Bunlar arasında pervaz mıhının alım satımında; 7 ve 6 adedi bir akçe olmak üzere, diğerlerinin ise kıyye ile satıldığı anlaşılmaktadır. Bu malların alınmasında ve satılmasında farklı fiyatlar söz konusudur. Ayakkabı olarak büyük merdane pabuc, ıslah-ı kırmızı sarı çizme, küçük pabuc ve nalı, topuk pabuc nalının fiyatları belirlenirken, faide tabiri kullanılmıştır. Faide, kazanç, kâr anlamına gelmektedir. Islah kırmızı sarı çizmeden 20, evâsıtından 15, ednâsından ise 10 akçe kâr elde edilebileceği belirtilmiştir. Heybe ve torbalar arasında büyük at torbası, peksimet torbası, küçük ve büyük boy torba ile yan heybenin alış ve satış fiyatları belirlenmiştir. Narhlar arasında ayrıca at kösteği, harc-ı âlem eğer ve eğer levazımının yer aldığı at koşum takımları da yer almaktadır. Dokuma ve kumaş türleri içinde al gülgülü ibrişim, al ve gülgülü ipek, baki elvan, beğçe basma ve beğçe dar halı bulunmaktadır. Narh verilen eşyalar arasında Çerkes ve Osmanlı kılıçları da dikkat çekmektedir. İnsanların günlük hayatta kullandığı, keyif verici maddelerden tütün (duhan) çeşitleri de narh verilen ürünler arasındadır. Narh kayıtlarında Bohça duhan, dizi duhan, Boğdan duhan, Kırcalı duhan, peterc duhan ve yerli duhan çeşitleri yer almaktadır.

279

Tablo 139. Çömlekçi Esnafına 1155 (1742) Yılında Verilen Narhlar343

Ürünler Değeri Testi (Desti) 80 sim Kubaş 4 sim Küçük ibrik 3 sim Büyük ibrik 4 sim Maşraba 3 sim

Tablo 140. Demir ve Nal fiyatları

Ürünler ve Tarih 1113 344 1149 345 1157 346 1157 347 Demir 1 kantar 22 g. At Nalı 28 a. 80 a 70 a 100 a Öküz Nalı 44 a. 100 a 125 a 140 a Su sığırı (manda) nalı 66 a. 200 a. a:akçe Nal fiyatları içinde en pahalısı manda nalıdır. Diğer ürünlerde olduğu gibi, demir ürünlerinin fiyatlarında da yıllara göre artış söz konusudur. Ticari ürünlerden bahsedilirken bazı mallar, fiyatları ile birlikte verilmişti. Narhlar bölümünde ayrıntılı biçimde Kırım’da tüketilen ürün çeşitleri ve bunlara ait fiyatlar sunulmaktadır. Sonuç olarak bu bilgilerden XVII.ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım’da üretilen ve tüketilen ürün çeşitleri hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Tüm bu bilgiler çerçevesinde, Kırım’ı ekonomik açıdan değerlendirdiğimizde ticari hayatın hareketli olduğunu söyleyebiliriz. İncelediğimiz dönemde Kırım’ın ekonomik hayatında etkili olan tarımsal ve hayvansal üretimin yanı sıra ticaretin de yoğun olduğu görülmektedir. Karadeniz bölgesindeki ticari potansiyelin oluşumunda büyük rolü olan Kırım, gerek coğrafi konumu gereği, gerekse iktisadi tercihlerde sunduğu pek çok ürün çeşidi ile imparatorluğun gözde merkezlerinden biri olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun köle

343 KKS, 62/4a 344 KKS, 36/6a-10 345 KKS, 60/2a 346 KKS, 66/4b. 347 KKS, 66/2a, 67/2a.

280 ve kürk ihtiyacı büyük ölçüde Kırım’dan sağlanmıştır. Köle ticareti, XVII. yüzyılın sonlarına kadar en önemli gelir kaynaklarından birini oluşturmuştur. Tarımsal ve hayvansal ürünler, başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun değişik yerlerine ihraç edilmiştir.

281 SONUÇ

XVII. yüzyıl başından, Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Egemenliği’nden çıktığı 1774 yılına kadar geçen zaman dilimini kapsayan çalışmamız, Kırım yarımadasının sosyal ve ekonomik durumunu yansıtmaktadır. Kırım yarımadası üzerinde Osmanlı egemenliği, Kefe eyaleti ve hanlık topraklarında farklı idarî yönleriyle karşımıza çıksa da, sosyo- ekonomik yönden yarımada bir bütünlük arz etmektedir. 1475 yılında Kırım’ın güney sahillerinin Osmanlılar tarafından feth edilmesiyle başlayan bu hâkimiyet, Kefe merkez olmak üzere sahil şeridini içine alan topraklarda bir sancakbeyliği oluşturulmasına ve yarımadanın iç bölgelerinde ise Kırım Hanlığı’nın Osmanlı tâbiliğine geçmesiyle oluşmuştur. Kırım Hanlığı’nın, Osmanlı Devleti’ne tâbiyetinin niteliği, ne derece bağlı olduğu tartışma konusu olsa da, bu süre içinde idarî, sosyal ve ekonomik yönleriyle Osmanlı Devleti’nin etkisinde kaldığı bilinen bir gerçektir. Hanların tayin ve azilleri, doğrudan İstanbul’dan Osmanlı padişahı tarafından yapılmakla birlikte, bu konuda hanlığın içinde etkili güce sahip kabile aristokrasisinin düşünceleri de dikkate alınmaktaydı. İslam devletlerinde hâkimiyet sembollerinden olan hutbe, Kırım Hanlığı’nda Osmanlı sultanları adına okutulmaktaydı. Buna karşın, müstakil bir devletin bağımsızlık sembollerinden biri olan, hükümdarın kendi adına para bastırması (sikke), hanlığın kuruluşundan yıkılışına kadar görülen bir uygulamadır. Hanlar, tıpkı Osmanlı sultanları gibi tahta çıktıklarında kendi adlarına para bastırıyorlar ve bunu da bir ayrıcalık olarak görüyorlardı. Kırım Hanlığı’nda başta divan teşkilatı olmak üzere, tımar sistemi ve birçok iktisadi kurum ve modeli Osmanlı Devleti’nden aynen alınmıştır. Osmanlı kurumlarının tesiri, XVII. yüzyıla girilirken Kırım’da etkili biçimde görülmektedir. Bu etki XVII ve XVIII. yüzyıllarda daha da artmıştır. Hanlığın divan teşkilatındaki düzeni ve işleyişi, Osmanlı teşkilat yapısıyla büyük ölçüde benzerlik gösterir. Vezir, kadıasker, müftü, defterdar gibi görevlilerin yanında hanın emrindeki diğer saray hizmetlileri, bu benzerlik hususunda önemli ipuçları vermektedir. Kırım Hanlığı’nda ülke toprakları, han ailesi ve önde gelen beyler arasında tımar olarak paylaştırılmıştı. Hanın onayı ile bu topraklar üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan mirzalar, buralardaki vergileri kendi

282 adına toplar ve bunun karşılığında da askeri hizmette bulunurlardı. Toprağın geliri ölçüsünde seferlere asker götürmekle yükümlüydüler. Hanlığın iç işlerinde serbestiyesi ile birlikte dış ilişkilerinde Osmanlı Devleti’nin politikalarına bağlı bir tutum sergilediği görülmektedir. Hanlık dış devletlerle ikili ilişkilerinde Osmanlı yönetimini her alanda bilgilendirmiş böylelikle ortak politika tayin edilmiştir. Kırım Hanlığı’nın Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanması ile birlikte her alanda büyük gelişmeler ortaya çıkmıştır. Osmanlı kurumları ve medeniyetinin, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda etkili biçimde görüldüğü dönemde hanlık, sosyal ve ekonomik yönden büyük ilerlemeler sağlamıştır. Şehir ve köy hayatındaki gelişmeler bu durumu kanıtlamaktadır. XVII. yüzyılın son çeyreğinde, büyüyen kazaların yeni idari birimlere ayrılması ile birçok kadılık ihdas edilmiştir. Bahçesaray, Karasu, Tarhan ve Çongar, kazalarındaki oluşum bunu göstermektedir. Bahçesaray XVII. yüzyıl son çeyreğine kadar tek bir kadılık iken, Bu kazaya bağlı Nehr-i Kaçi, Nehr-i Alma, Nehr-i Bulganak gibi nahiyelere kaza statüsü tanınmıştır. Karasu kazası için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. İncelediğimiz dönemde dört kadılık halinde idare edilen Karasu kazası ile Tarhan ve Çongar kazalarında yine bu ayırım söz konusudur. XVII. yüzyıl ortalarına kadar Kırım yarımadasında toplam yirmi dört kadılık var iken, XVII ve XVIII. yüzyıllar için Şer‘iye sicillerinden bizim tespit ettiğimiz kadılıkların sayısı, kırk altısı hanlık kontrolünde olmak üzere toplam elli yedidir. Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresi altındaki Kefe eyaletine bağlı kazaların büyümesi, hanlıktaki gelişmelerle paralellik gösterir. Kerç kazası XVI. yüzyılda tek bir kaza halinde idare edilirken, XVII ve XVIII. yüzyıllarda, Dib Kerç, Orta Kerç ve Kerç olmak üzere üç ayrı kadılıkla yönetilmiştir. Bunun yanı sıra, XVIII. yüzyılın başlarında inşa edilen Yenikale’ye de kaza statüsü verilmiştir. Kırım’ın asli toplum yapısını oluşturan yerleşik unsurlar arasında Tatarlar, Nogaylar, Çerkezler, Türkmenler, Acemler, Kıptiler ve Lazlar ile birlikte Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler yer almaktaydı. Kırım’da yaşayan Tatarların çoğu çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşıyordu. Tatar köylülerin toprak sahipleriyle olan ilişkileri feodal bir yapıda değildi. Han, mirza ve kapıkulu zümresine ait toprakları işleyen Tatarlardan, öşür ve diğer vergiler toplanırken,

283 haklarına da azami dikkat edilirdi. Çiftçiler Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerinde uygulanan tımar sistemi içinde toprağını istediği gibi terk edemezken, Kırım’da toprağı işleyen Tatar köylüleri, istediklerinde topraklarından ayrılabilmekteydiler. Bu durum, vergi toplayan toprak sahiplerini her zaman için tedirgin etmiştir. Kırım’da yaşayan topluluklardan kalabalık sayıdaki göçebe Nogaylar, yerleşik hayata geçirilmeye çalışılmıştır. İzlenen iskân politikası XVII. ve XVIII. yüzyıllardaki köy sayısının artışını beraberinde getirmiştir. Sicillerden tespit ettiğimiz altmış beş Nogay kabilesinin yerleşim sahaları belirlenmiştir. Kırım’ın iç ve batı bölgelerine yerleştirilen Nogaylar, ayrıca Akkerman topraklarına doğru yayılma imkânı bulmuşlardır. Çerkezistan toprakları Kırım Hanlığı için çok önemli olan köle kaynağını oluşturuyordu. Kuzey Kafkaslarda yaşayan Çerkezleri kontrol altında tutmak, Osmanlı Devleti ve Kırım hanları için çoğu zaman mesele olmuştur. Taman adası, Çerkezlerin yaşadığı yerler arasındaydı. Gayrimüslim nüfusu oluşturan Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler, Kırım yarımadasında çeşitli şehir ve köylerde yaşıyorlardı. Ermeni toplumunun XVII ve XVIII. yüzyıllarda yoğun olarak yaşadığı yerler, Bahçesaray, Karasu, Gözleve ve Kefe gibi büyük şehirlerdi. Rumlar, sahil bölgesi dediğimiz Tat Eli ile birlikte Bahçesaray ve Karasu şehirlerinde yaşıyorlardı. Yahudi nüfusunun en yoğun olduğu yer, Bahçesaray’daki Çufud kale idi. Rum ve Yahudiler ile ilgili ilginç bir tespit de Bahçesaray, Karasu ve Gözleve şehirlerindeki mahalleler incelendiğinde ortaya çıkmaktadır. Gözleve şehrinde diğer büyük şehirlerin aksine Rum ve Yahudi mahalleleri bulunmamakta iken, burada Gayrimüslimler içinde yalnızca Ermenilere ait bir mahalle vardır. Bu cemaatlerin başında dini liderleri bulunuyordu. Kırım’daki Ermeniler, Kudus Ermeni Patrikliği’ne bağlıydılar. Yönetimsel olarak Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresine bırakılan sahil bölgesi ile Kırım Hanlığı topraklarında yaşayan Ortodoks Rumların başında İstanbul’dan tayin edilen bir Metropolid bulunuyordu. Tat Eli, Balıklıova, Bahçesaray, Karasu ve Kefe, Rumların yaşadığı şehir ve kasabalardı. Bahçesaray’a bağlı Meyrem (Mayram) adlı köy, Ortodoks Rumların dini ve kültürel etkinliklerinin yapıldığı bir

284 merkez konumundaydı. Buradaki kilisede, her yıl üç gün süren bir panayır kurulmaktaydı. Kefe, Karasu, Bahçesaray ve Gözleve ile çevre köylerden bu panayıra gelen zımmiler, beraberinde getirdikleri mum ve kurbanları buradaki kiliseye bağışlıyorlardı. XVIII. yüzyıl başlarında Kırım Hanlığı’na bağlı topluluklardan biri de Kazaklar’dı. Polonya sınırı ile Özü nehri civarında yaşamaktaydılar. Bu Kazaklar XVIII. yüzyıl başlarına ait kayıtlarda Botkal ya da Butkali/Putkali Kazakları diye geçmektedir. Başlarında Kuşadi unvanlı bir liderleri bulunan ve Müslüman olmayan bu kazakların, hukuksal davaları Kırım Hanlığı’ndaki mahkemelerinde görüşülüyordu. Kırım’da çeşitli milletlere mensup köleler, sosyal hayatın önemli bir parçasını oluşturuyorlardı. İncelediğimiz dönemde, köleler arasında Rus, Polonyalı, Macar, Çerkez, Kalmuk ve Acem asıllı olanlar çoğunluğu oluşturuyordu. Kırım’da yaşayan toplumun aile hukuku incelendiğinde, şer‘i sicillere yansıyan pek çok davada, Müslüman ve Gayrimüslimlere ait evlenme, boşanma ve miras davaları çokça yer almaktadır. İslam miras hukukunun Gayrimüslimler tarafından tercih edildiği tereke kayıtlarından anlaşılmaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde İslam hukuk kurallarının, Kırım’daki Gayrimüslimler üzerinde olumlu etki yaptığı söylenebilir. İncelediğimiz dönemde, Hanlığa ait şehirleri kendi içinde değerlendirdiğimizde, başkent Bahçesaray’ın en kalabalık ve zengin şehir olduğunu söyleyebiliriz. Hanın liman kenti Gözleve, hanlık kurulmadan önce Kefe gibi İtalyanların egemenliğinde olan önemli bir ticaret merkeziydi. Gözleve Giraylara ait olan ikinci büyük şehir görüntüsündeydi. Bahçesaray’a giden yol üzerinde bulunmasından dolayı işlek bir kent olan Karasu, gerek ticari hayatı gerekse sosyal ve kültürel yönüyle oldukça hareketliydi. Bu şehirde misafir olarak konaklayan devlet görevlileri ve tüccarın her zaman kontrol altında tutulması için han ve kalgay sultanlar tarafından sıkı önlemler alınmıştır. Sicillerden tespit ettiğimiz kadarıyla Bahçesaray şehrine ait doksan iki mahalle ve otuz dokuz dini kurum ve on sekiz eğitim kurumu bulunmaktadır. Gözleve ve Karasu şehirleri mahalle sayıları itibariyle birbirine denk gibi görünse de, Karasu şehrindeki yapılaşma bu şehri biraz daha ön plana çıkarmıştır. Karasu’da kırk iki mahalle, on iki ibadethane, sekiz eğitim kurumu bulunmaktaydı. Gözleve’de ise kırk üç mahalle yer alıyordu. Akmescit şehri küçük bir şehir görünümünde olup, onu, XVIII. yüzyılda

285 şehirleşme yolunda küçük de olsa gelişmeler kaydettiğini düşündüğümüz Ferahkirman (Or) izlemektedir. Kırım’daki şehir ve köy hayatında çok önemli bir yer tutan vakıflar, topluma hizmet eden kuruluşlar arasındaydı. Halkın ihtiyaç duyduğu birçok kurum vakıflar eliyle yapılmıştır. Şehirlerde her mahallede kurulan vakıflar sayesinde toplumun sosyal, dinî ve kültürel ihtiyaçları karşılanmıştır. Vakıflar, aynı zamanda, birer finans kurumu özelliği taşımaktaydı. Bu kurumlar, ihtiyaç sahiplerine kredi olarak borç para vererek ekonomik hayatı da etkiliyorlardı. İncelediğimiz dönemde Kırım’da dini amaçlı kurulan çok sayıda vakfın yanı sıra aile ve para vakıfları da önemli yer tutmaktadır. Vakıfların iktisadi büyüklükleri aynı zamanda o bölgenin ekonomik zenginliğini de göstermektedir. Sicillerde yer alan vakıfların denetlenmesi ile ortaya çıkan ekonomik göstergelerden, birçok vakfı karşılaştırma imkânı bulduk. Karasu şehrine ait mahalle vakıflarının denetimi sonucunda gelir kaynaklarının rakamsal büyüklüklerini ortaya çıkardık. Ekonomik zenginliğin, mahallede yaşayan nüfusun büyüklüğü konusunda ipucu verdiğini düşünürsek, aynı zamanda mahallelerden hane hesabı dikkate alınarak tespit edilen, vergi ya da çeşitli yükümlülükler de göz önüne alındığında, şehirlerdeki mahallelerin demografik yapısı hakkında bilgiler elde etmek mümkün olabilmektedir. Bundan hareketle Karasu şehrinde, 1684 yılı için, nüfus yoğunluğu en fazla olan mahalle Cami-i Kebir Mahallesi’dir. Yine El Hac Şaban ve Şeyh Receb Efendi Mahallelerinin birbirine yakın büyüklükte, buna karşın en az nüfusa sahip El-Hacc Ali Bay ve Seyyid Hasan mahalleleri olduğu ortaya çıkmaktadır. 1743 yılında ise Şeyh Receb Efendi Mahallesi’nin en yoğun nüfusa sahip olan mahalle olduğu ortaya çıkmaktadır. İdari yönden iki kısım olan Kırım’ın sosyo-ekonomik açıdan bütünlük içinde olduğu görülmektedir. Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ndeki pek çok davada bunu görmek mümkündür. Kefe eyaletinde yaşayan bir kimsenin davası hanlığa bağlı kadılıklarda görüşülüp çözümlenebiliyordu. Aynı şekilde tersi durum da söz konu idi. Bu ilişkiler çerçevesinde, iki kesimin sosyal ve ekonomik açıdan birbirine entegre olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Kırım hanının iktisadi kaynakları yalnızca adaletle ilgili aktiviteleri ve sarayın ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek kadardı. Ekonomik olarak verimli toprakların önemli

286 bir bölümü, feodal beylerin, vakıfların ve Osmanlıların elinde bulunuyordu. Han, sahip olduğu topraklar üzerinde halktan topladığı vergi gelirlerinin dışında, ülkedeki tuz üretiminin tekeline de sahipti. Hana ait vergi gelirleri iltizama verilerek tahsil ediliyordu. XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım’da alınan vergi çeşitlerine baktığımızda şer‘i vergilerin yanı sıra bazı örfi vergileri de görmekteyiz. Sicillere yansıyan keten öşrü, odun akçesi, taş akçesi, otlak ve beçen akçesi, tamga, koyun hakkı, şişlik, tüfekçi ulufesi adıyla çeşitli vergiler alınmıştır. Kefe’deki Gayrimüslimlerin ödediği cizye, XVII. yüzyıl başında Osmanlı hazinesine girmekte iken, yüzyılın sonlarına doğru bu verginin, Kırım hanı tarafından toplatıldığı anlaşılmaktadır. Kırım Hanları, mali açıdan özerk bir yapıda idi. Hanlar kendi adına para bastırmışlardır. Bu uygulama hanlığın yıkılışına kadar sürmüştür. Osmanlı kaynaklarında Kefevi akçe, hanlığa ait kaynaklarda ise sim-i hani ya da kısaca akçe veya sim şeklinde geçen para, Kırım’da ekonomik hayatta kullanılan temel para birimiydi. Kırım hanları, yabancı paraların ülkeye girmesine yönelik herhangi bir engellemede bulunmamışlardır. Osmanlı altın ve gümüşlerinin yanı sıra yabancı paralardan Hollanda, İspanya, Venedik, Fransa gibi Avrupa memleketlerin paraları ticari hayatta kullanılmıştır. XVI. yüzyılda Osmanlı para politikasının etkisi Kırım ekonomik hayatında da hissedilmiştir. Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılın başlarında kuruş sistemine geçince, bir süre sonra hanlıkta da Kırımî kuruş (guruş) adıyla yeni bir para tedavüle sokulmuştur. Kırım’daki iktisadi kaynaklar arasında, Karadeniz ticaretinden elde edilen gümrük gelirleri çok önemli bir yer tutmaktadır. Osmanlı Devleti’nin doğrudan idaresi altında bulunan, sahil kesimdeki liman kentlerinden Kefe, Karadeniz ticaretinin merkezi durumundaydı. Kefe mukataasından Kırım hanlarına da pay ayrılırdı. Osmanlı Devleti’nin burada uyguladığı vergi rejiminde, bölgenin kendisinden önceki hâkimi olan Cenevizlilerden kalma bazı vergi uygulamalarını devam ettirdiği anlaşılmaktadır. Tute ve kabala gibi İtalyan menşeli vergiler, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda da alınmıştır. Kırım yarımadasında ekilip biçilen arazilerde hububat üretimi yaygın idi. Bu alanda üretimi en çok yapılan ürünlerin başında buğday ve arpa gelmektedir. Yarımadanın kuzeyindeki bozkırlarda yetiştirilen buğday, bölge ihtiyacını karşılamanın

287 yanında İstanbul’un gereksinimlerine de cevap veriyordu. Yapılan sevkıyatlar, Gözleve, Balıklıova, Kerç ve Kefe gibi limanlardan gerçekleşiyordu. Taman adası, buğday ziraatinin yapıldığı yerlerdendi. Bu bölgedeki topraklar tımar olarak askerlere dağıtılmıştır. Burası aynı zamanda Azak ve Kefe’nin buğday ihtiyacını karşılayan ve Kırım halkının kıtlık ve zahire gereksinimi olduğu dönemlerde başvurulan en önemli buğday merkeziydi. Kırım bozkırlarında yetiştirilen buğday normal şartlarda bölge halkına yetiyordu. Ancak savaş ve kıtlık zamanlarında üretim yetersiz kaldığında, ihtiyaç çevre yörelerden karşılanıyordu. Bu yerlerden biri de, yoğun olarak buğday sevkıyatının yapıldığı Akkerman limanıydı. Akkerman’da üretilen buğdayın deniz yolu ile Kırım ve İstanbul’a nakli sağlanıyordu. XVII. ve XVIII. yüzyıllara ait Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ne göre ticaret hayatı oldukça canlıdır. Yabancı ülkelerden tüccar aracılığı ile getirilen malların ülke içinde alınıp satılmasında, hanlığın sıkı kontrolü vardı. Hanlık topraklarında, ticaretin nasıl ve ne şekilde yapılacağının belirlenmesinde, Han ve kalgayın bu konuda çıkardıkları yarlıklar etkili olmuştur. Şehirlerdeki esnaf ve tüccarı korumak amacıyla, köylerde ve kırsal bölgelerde ticaret yasaktı. İncelediğimiz dönemde, Kırım’a Osmanlı İmparatorluğu’nun farklı bölgelerinden gelen tüccarların yanında, İran’dan (Acem diyârı) gelenler de olmuştur. Karadeniz’in öte yakası diye tabir edilen güney sahillerindeki Trabzon, Rize, Kastamonu, Tosya, Bolu gibi kentlerden gelenlerin oranı %27,5’la en fazladır. Bu kentler arasında Trabzon, Kastamonu ve Rize ön sıradadır. İstanbullu tüccarın oranı ise %10’dur. Bunun dışında Anadolu’nun değişik şehirlerinden Diyarbakır, Erzurum, Kayseri, Tokat gibi yerlerden gelenler ise %26 oranındadır. Ayrıca, İran ve Nahçıvan’dan %6, Rumeli’den %5, Rodos ve Sakız adalarından %5, Akkerman ve Boğdan’dan %3 oranında gelen tüccar olmuştur. Kırım’a gelen tüccarların %50’si Bahçesaray’da, %22’si Karasu’da %14’ü de Gözleve’de ticaret yapıyordu. Kırım’da ticari mallar arasında, köle, kürk, zirai ürünler, tuzlanmış balık ve havyar en önemli ihraç ürünleriydi. Çeşitli yünlü ve ipekli kumaşlar ile kahve, tütün, pirinç, kösele ve cam eşya gibi ürünler de Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden ithal ediliyordu.

288 Muhallefat kayıtlarında ölen kişilerin bıraktıkları mallar arasında bol miktarda yer alan köleler, Kırım’da kişisel servet kalemlerinden birini oluşturmaktaydı. Köle ticareti XVII. yüzyılın sonuna kadar Kırım’da en önemli gelir kalemlerinden birini oluşturuyordu. 1699 tarihli Karlofça Antlaşması’yla Tatarların batı sınır bölgelerine ve Rusya topraklarına köle akınları yapması engellenince, bu ticarette önemli ölçüde azalma olmuştur. XVII. yüzyıl sonlarına kadar Kırım’da Rus, Polonyalı, Macar asıllı köleler daha fazla iken XVIII. yüzyılda Çerkez, Gürcü ve Kalmuk asıllı köleler çoğunluktadır. Bu durum, XVIII. yüzyılda, köle ele geçirmek için akınlarının sadece Kafkaslara doğru yapıldığını göstermektedir. Narhlar bölümünde yer alan ürünlerin fiyatlarına dair bilgiler incelendiğinde, ürün fiyatlarının, olağanüstü dönemlerde savaş veya kıtlık zamanlarında, aşırı arttığı gözlenmiştir. 1736 yılında Kırım’ın Ruslarca işgali sırasında bu durum açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

289 BİBLİYOGRAFYA

Arşiv Belgeleri A) Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi Halil İnalcık Koleksiyonu Cilt No: 1, 3a, 3b, 4, 8, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23a, 23b, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 40, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 64, 65, 66, 67, 68, 71, 72. B) İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi A. DVN. KRM. (Bâb-ı Âsafî Divân-ı Hümâyûn Kırım Hanlığı Kalemi) Defter No: 931. D.KFM. (Bâb-ı Defteri Kefe Mukataa Kalemi) Fon/Cilt: 20/45, s. 16-17. Hatt-ı Hümâyun, Fon: Hat, Dosya No: 6, Gömlek No: 206. Hatt-ı Hümâyun, Fon: Hat, Dosya No: 5, Gömlek No: 137. AE. SAMD II (Ali Emiri Tasnifi, Sultan II. Mustafa ) Gömlek No: 22/2320- 5/483. Basılı Kitaplar ve Makaleler Abdülgaffar Kırımî, Umdetü’t-Tevârih, (Haz. Necip Asım), Türk Tarihi Encümeni Mecmuası İlavesi, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1343. Abou El Hajj, Rifaat, “Ottoman Diplomacy at Karlowitz” Journal of the American Oriental Society, Vol. 87 No:4, (Oct-Dec.1967), pp. 498-512. Ağat, Nurettin, “Kırım Hanlarının Paralarının Nitelikleri ve Işık Tuttukları Bazı Tarihi Gerçekler III- Şahin Giray Han Paraları ”, Emel, Sayı:47, s. 16-19. ______, “Kırım Şehirleri-4 Bahçesaray”, Emel, Sayı:43, s. 20-25. Akbayar, Nuri, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, İstanbul 2001. Akçokraklı, Osman, Kırım Tatar Damgaları, (Haz. Ünver Sel), Ankara 1996. Akgündüz, Ahmet, “Osmanlı Hukukunda Vakıflar, Hükümleri ve Çeşitleri”, Türkler, C:X Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, , s. 447-469. ______, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukukî Tahlilleri II. Bayezid Devri Kanunnamesi, 2. Kitap, İstanbul 1990. Aktan, Hamza, “Miras”, DİA, C:XXX, İstanbul 2005, s. 143-144. Alptekin, Coşkun, “Atabeg”, DİA, C:IV, İstanbul 1991, s. 38-40. Atar, Fahrettin, “Kadı”, DİA, C: XXIV, İstanbul 2001, s. 66-69.

290 Aydın, M. Akif- Hamidullah, Muhammed, “Köle”, DİA, C:XXVI, Ankara 2002, s. 237-246. Aykut, Ş. Nezihi, “Osmanlı Sikkeleri”, Türkler, C:X, s. 823-842. Barkan, Ömer L., XV. ve XVI. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Zirai Ekonominin Hukuki ve Mali Esasları, İstanbul 1943. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, Osmanlı Devleti ile Kafkasya, Türkistan ve Kırım Hanlıkları Arasındaki Münâsebetlere Dâir Arşiv Belgeleri, Ankara 1992. Baykara, Tuncer, “Kasaba”, DİA, C:XXIV, İstanbul 2001, s. 525-526. ______, “Kaza”, DİA, C:XXV, Ankara 2002, s.119–120. Davison, Roderic H., “Russian Skill and Turkish Imbecility: The Treaty of Kuchuk Kainardji Reconsidered”, Slavic Review, Vol.35, No.3. (Sep., 1976), pp. 463-483. Demirel, Ömer, “Osmanlı Esnafı (1750-1850)”, Türkler, C: XIV, s. 253-263. Dubrovskiy, V., “Türk Kırıma Dair Tarihi Kaynak ve Araştırmalar”, Dergi, Sayı: 2, No:4, (Münih 1953), s. 53-76. Duran, A. James, “Catherine II, Potemkin and Colonization Policy in Southern Russia”, Russian Review, Vol. 28. No. 1, (Jan. 1969), pp. 23-26. Emecen, M. Feridun, “Son Kırım Hânı Şahin Giray’ın Osmanlı Devleti’ne İlticası ve İdamı Meselesi”, Emel, S:135, s. 134-145. Erdoğru, M. Akif, “Kalmuk Elçileri Üzerine Osmanlı Arşiv Belgeleri”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih İncelemeleri Dergisi, C:XIII, Sayı:1, Temmuz 2003, s. 111-118. Erkal, Mehmet, “Beytülmal”, DİA, C:VI, İstanbul 1992, s. 90-94. Evliya Çelebi, Seyahatnâme, (Haz. Y. Dağlı-S. A. Kahraman-Robert Dankoff), C: VII, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2003. Faroqhi, Suraiya, “Krizler ve Değişim 1590-1699”, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, (Ed. Halil İnalcık- Donald Quataert) C:II, İstanbul 2004, s. 543-759. ______, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, (Çev. Elif Kılıç) İstanbul 2000.

291 ______, Osmanlı’da Kent ve Kentliler, İstanbul 1984. Feridun Bey, Münşeatü’s-Selatin, C: II, İstanbul 1858. Ferrari, K. Nicole, Kırım’dan Kalan Miras Hansaray, İstanbul 2005. Fisher, Alan, “Enlightened Despotizm and Islam Under Catherine II”, Slavic Review, Vol. 27, No: 4, (December 1968), pp. 543-553. ______, The Crimean Tatars, Stanford 1978. ______, The Russian Annexation of the Crimea, 1772-1783, Cambridge 1970. Genç, Mehmet, “İltizam”, DİA, C:XXII, İstanbul 2000, s.154-158. ______, Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi, İstanbul 2005. Gökbilgin, Özalp, 1532-1577 Yılları Arasında Kırım Hanlığı’nın Siyasi Durumu, Ankara 1973. Göyünç, Nejat, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeniler”, Türkler, C:X, s. 233-250. Güçer, Lütfi, XVI. ve XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Hububat Meselesi, İstanbul 1964. Halaçoğlu, Yusuf, “Dellal”, DİA, C: IX, İstanbul 1994, s. 145-146. Halim Giray Sultan, Gülbün-i Hânân, (Haz. Arifzade A. Hilmi), Akmescit 2004. Hammer Purgstall, Joseph Von, Geschichte der Chane der Krim Unter Osmanischer Herrschatt, Wien 1856. (Bu eser, Adamant Media Corporation tarafından 2005 yılında, Wien 1856 baskısına göre yeniden basılmıştır.) Hazerfen Hüseyin Efendi, Telhisü’l-Beyan Fi Kavanin-i Âl-i Osman, (Haz. Sevim İlgürel), Ankara 1988. Heywood, C. J., “Krimtatarische Urkunden In Reicharschiu Zu Kopenhagen: Mit Historish- Diplomatischen Und Sprachlichen Untersuchungen by Joseph Matuz ”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London Vol.40/2, 1997, pp. 399-400. Hinz, Walther, Islamische Masse und Gewichte, Leiden 1970. İlgürel, Mücteba, “Evliya Çelebi”, DİA, C:11, s. 529-533. İnalcık, Halil, “Kırım Hanlığı”, DİA, C:XXV, Ankara 2002, s. 450-458. ______,“Çerkes”, El2, C: II, London 1965, s. 23-24. ______, “Giray”, DİA, C:XIV, s. 76-77. ______, “Giray”, İA, C:IV, Eskişehir 1997, s. 783-789.

292 ______, “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel, Sayı: 135, (Mart-Nisan 1983), s. 51-73. ______, “Kalgay”, DİA, C: XXIV, İstanbul 2001, s. 259 ______, “Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri Bulundu”, Belleten, LX/227, (Ankara 1996), 165-190. ______, “Kırım Hanlığı”, Türk Dünyası El Kitabı, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Ankara 1976, s. 943-954. ______, “Osmanlı – Rus Rekabetinin Menşei ve Don-Volga Kanalı Teşebbüsü (1569)”, Belleten, XII/46, Ankara 1948, s. 349-402. ______, “Power Relationships Between Russia, The Crimea And The As Reflected in Titulature”, Turco-Tatar Past-Soviet Present: Studies Presented to Alexandre Beningsen, Paris Editions de I’Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales, 1986, s. 175-211. ______, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığı’nın Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, Belleten, VIII/30, Ankara 1944, s.185-229. ______, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, (Çev. Halil Berktay) C:I, İstanbul 2000. ______, Sources And Studies On The Ottoman Black Sea I. The Customs Register of Caffa, 1487-1490, Harvard University 1995. Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1989. Kal‘a, Ahmet, “Esnaf”, DİA, C:XI, İstanbul 1995, s. 423-430. Karatay, Zafer, “Bahçesaray”, DİA, C:IV, İstanbul 1991, s. 482-483. Kırımlı, Hakan, “Karasubazar”, DİA, C:XXIV, Ankara 2001, s. 472-473. ______, “Kerç”, DİA, C: XXV, s. 276. Kırzıoğlu, Fahrettin, Osmanlılar’ın Kafkas-Elleri’ni Fethi (1451–1590), TTK, Ankara1998. Kurat, A. Nimet, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Altınordu, Kırım ve Türkistan Hanlıklarına Ait Yarlık ve Bitikler, İstanbul 1940. ______, Türkiye ve İdil Boyu, Ankara 1966. ______, Türkiye ve Rusya, Ankara 1990.

293 Kütükoğlu, Mübahat S., “Osmanlı İktisadi Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi, (Ed. E. İhsanoğlu), C: II, İstanbul 1999, s. 513-651. ______, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İstanbul 1983. Mantran, R., “Atalık”, El2, C:I, Leiden 1960, s. 733. Matuz, Josef, Krimtatarische Urkunden In Reicharschiu Zu Kopenhagen: Mit Historish- Diplomatischen Und Sprachlichen Untersuchungen, Freiburg Klaus Schawaz Verlag 1976. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, Dersaadet 1322. Mızıulu, İsmail, “Eski Dönemlerden Rusya’ya Bağlanıncaya Kadar Karaçay Malkar Halkının Tarihi”, İstoriya Karaçaevo Balkarskogo Naroda s Drevneyşih Vremen Prisoedineniya k Rossi, (Çev: Aliy Şidakulu), Nalçik 1994. s.1-46. Minorsky, V., “Tat”, İA, C: XII/1, Eskişehir 1997, 46-50. Ortaylı, İlber, “Osmanlı Devleti’nde Kadı”, DİA, C: XXIV, İstanbul 2001, s. 69-73. ______, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Millet Sistemi”, Türkler, C:X, Ankara 2002, s. 216-221. ______, Osmanlı Toplumunda Aile, İstanbul 2001. Otar, İsmail, “Osman Akçokraklı’nın (Kırım Tatar Damgaları) İsimli Kitabı Vesilesi İle Notlar”, Emel, Sayı: 135, s.181-204. Ögel, Bahaeddin, “Tatar”, İA, C:XII/1, Eskişehir 1997, s. 46-56. Özcan, Tahsin, Osmanlı Para Vakıfları Kanuni Dönemi Üsküdar Örneği, Ankara 2003. Öztürk, Yücel, “Kefe”, DİA, C:XXV, Ankara 2002, s. 182-184. ______, Osmanlı Hakimiyetinde Kefe 1475-1600, Ankara 2000. Pakalın, M. Zeki, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971. Pamuk, Şevket, Osmanlı İmparatorluğu’nda Paranın Tarihi, İstanbul 2003. Panaite, Viorel, “İslami Gelenek ve Osmanlı Milletler Hukuku”, (Çev. Özgür Çınarlı- Gülçin Yatin), Türkler, C:X, Ankara 2002, s. 261-167. Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, (Haz. Bekir S. Baykal), C: II, Ankara 1999. Sahillioğlu, Halil, “Askeri”, DİA, C:III, s. 488-489. ______, “Emin”, DİA, C: XI, İstanbul 1995, s.111-112. Saray, Mehmet, “Altın Orda Hanlığı”, DİA, C: II, İstanbul 1989, s. 539-442.

294 Schönle, Andreas, “Garden of the Empire: Catherine’s Appropriation of the Crimea”, Slavic Review, Vol.60. No:1, (Spring 2001), pp. 1-23. Sel, Ünver, Kırım ve Kırım Türkleri, Ankara 1997. Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Silahdar Tarihi, C:II, İstanbul 1928. Soysal, Abdullah, “Kırım Hanzadelerinin Kafkasya’da Talim ve Terbiyesi ”, Emel, Sayı:36, s. 18-20. ______, “Murad Giray Han”, Emel, Sayı: 35, 1966, s. 17-23. Spuler, Betrhold, “Kirim”, EI2, V, s. 136-143. Sroeckovsky, V. E., Muhammed Giray Han ve Vasalları, (Çev. Kemal Ortaylı), Ankara 1978. Şahin, M. Süreyya, “Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi”, DİA, C: XII, İstanbul 1995, s. 342-348. Tekin, Zeki, “Osmanlı Devleti’nde Kürk Ticareti”, Türkler, C:X, s. 754-763. Tott, François de, Türkler ve Tatarlar Arasında, (Çev. R. Uzmen), İstanbul 1996. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, “Kırım”, C: XXV, Ankara 2002, s. 447- 450. Unat, Faik Reşit, Hicri Tarihleri Milâdi Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara 1988 Uzunçarşılı, İ. Hakkı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1988. ______, Osmanlı Tarihi, C:IV, 2. Bölüm, Ankara 1988. Vasary, I., “Noghay”, EI2, C:VIII, Leiden 1995, s. 85-86. Veinstein Gilles, “İtalyanlar’dan Osmanlılar’a: Onaltıncı Yüzyılda Kuzey Karadeniz Kıyılarının Durumu”, (Çev. Akif Erdoğru ), Türk Dünyası Araştırmaları, (Nisan 1995), s. 152-166. Williams, G. Brian, The Crimean Tatars. The Diaspora Experience and The Forging of a Nation, Lieden 2001. Yakubovskiy, A., Altınordu ve Çöküşü, (Çev. Hasan Eren) Ankara 1992. Yediyıldız, Bahaeddin, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi, (Ed. E. İhsanoğlu) C: II, İstanbul 1999, s. 441-499. ______,XVIII. Yüzyılda Türkiye’de Vakıf Müessesesi, Ankara 2003. Yel, A. Murat, “Mahalle”, DİA, C:XXVII, Ankara 2003, s. 323-236. Yücel, U. Mualla, “Kalmuklar”, DİA, C: XXIV, İstanbul 2001, s. 267-268.

295

ÖZGEÇMİŞ

01.08.1974 tarihinde Niğde’de doğdum. 1995 yılında Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldum. “Lefkoşa’nın 4 Numaralı Şer’iye Sicilleri H.(1043–1045)” adlı Lisans tezini hazırladım. 2001 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Çağ Tarihi anabilim dalında Yüksek Lisans’ımı tamamladım. Yüksek Lisans tezi olarak “124 Numaralı Mühimme Defteri H (1128–1130)” adlı çalışmayı hazırladım. 2002 yılında Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Çağ Tarihi anabilim dalında Doktora programına kayıt oldum. Halen İzmir Fen Lisesi’nde Tarih öğretmeni olarak görev yapmaktayım.

ÖZET

“Osmanlı Yönetiminde Kırım (1600-1774)” başlıklı bu çalışmamızda, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Kırım yarımadasının sosyo-ekonomik yapısı ortaya çıkarılmıştır. 1475 yılından 1783’e, Rusya’nın Kırım’ı ilhakına kadar geçen süreçte, yaklaşık üç yüz yıl, Osmanlı egemenliği Kırım yarımadasında hâkim olmuştur. Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri’ni ve İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşiv kaynaklarını kullanarak hazırladığımız çalışmamızda, XVII yüzyıl başlarından itibaren yaklaşık 175 yıllık dönem genel olarak incelenmiştir. Bu dönem içinde Osmanlı kurumları ve medeniyeti, Kırım’da her alanda etkisini göstermiştir. Çalışmamız üç bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde, Kırım yarımadasındaki idarî yapıdan söz edilmiştir. Kefe Beylerbeyliğinin ve Kırım Hanlığı’nın yönetim durumu anlatılarak, Kırım yarımadasındaki kazalar ve köyler belirlenmiştir. İkinci bölüm, Kırım’da yaşayan etnik ve dini gruplar ile ilgilidir. Bunların yaşam tarzları ile sosyal statüleri hakkında bilgiler verilmiştir. Ayrıca bu bölümde şehir hayatından da söz edilip, bazı şehirlerdeki sosyal yapılar ile vakıf teşkilatı açıklanmıştır. Üçüncü bölümde, çeşitli malî kaynaklar ile ekonomik faaliyetlerden bahsedilmiştir. Kırım’daki tarım, hayvancılık, ticaret ve esnaf teşkilatı anlatılıp bir takım bilgiler sunulmuştur. Çalışmamız sonucunda, Osmanlı yönetimindeki Kırım’ın, her alanda büyük gelişmeler kaydettiği anlaşılmıştır. Sosyal, idarî, malî, ekonomik ve kültürel alanlarda yaşanan bu gelişmeler ışığında Kırım yarımadası, aynı zamanda stratejik konumuyla da Osmanlı İmparatorluğu’nun kuzey topraklarının önemli bir parçası olmuştur. İncelediğimiz dönemde, Osmanlı kurumlarının Kırım’daki etkisinin, XVI. yüzyıla nazaran, bu süreçte daha yoğun olarak hissedildiği görülmüştür.

Abstract

In this study entitled “Crimea under the Ottoman Rule (1600-1774)”, We bring about the socio-economic structure of Crimean peninsula in the XVIIth and XVIIIth centuries. During the time from 1475 to the Russia annexed Crimea in 1783, Ottoman Empire had ruled for about three hundred years in Crimea. During my research in which we made use of the Prime Ministry Ottoman Archives in İstanbul and the Court Registers (Kırım Hanlığı Kadı Sicilleri) and I have studied a period covering 175 years starting from the beginning of XVIIth century. The Ottoman institutions and civilization proved its influance all over Crimea My research consisted of there sections: In the first section, the administrative structure in Crimean peninsula had been covered. The administrative position of Kefe Beylerbeyliği and the Crimean Khanate were stated and the towns and villages of Crimean peninsula were specified. The second section is about the ethnic and religious groups living in Crimea. Information with regard to their social status and living styles were dealt with in the second section. In addition, city life is also mentioned and the social structures and foundation organization (vakıf) existing in some cities of Crimea were explained. In the third section, various financial sources and economic activities were mentioned. Some information about agriculture, animal breeding, trade and the guilds were presented. As a result of the study, it was clearly understood that Crimea showed great improvement in every aspects when it was under the control of Ottoman Empire. Under the enlightenment of these improvements in social, administrative, financial, economic and cultural fields, Crimean peninsula was very important part of the northern lands of Ottoman Empire. During the period I deal with, I found out that the Ottoman institutions in Crimea became very effective in this period.