ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU TÜRK TARİH KURUMU YAYlNLAR!

IV 1A-2-1.6. Dizi -Sayı I

Erciyes Üniversitesi Türk Dünyası Araştırma Merkezi

I. Uluslararası Selçuklu Sempozyum

SELÇUKLU TARİHİ BİLİM VE DÜŞÜNCE (Bildiriler)

27-30 Eylü12010 Kayseri

Yayına Hazırlayanlar Prof. Dr. M. Metin HÜLAGÜ Prof. Dr. Abdulkadir YUVALI Prof. Dr. Ali AKTAN Yrd. Doç. Dr. Erhan YOSKA Doç. Dr. Muhittin KAPANŞAHİN

TÜRK TARİH KURUMl

Ankara-2014 SELÇUKLULARIN DİNİ VE ASKERİ MERASİlvfLERİNDE MüZiK GELENEGİ

SEBAHATIİN SİVRİKAYA*

Milletierin hayatında, o milletin varlığını korumasında, devam ettir­ mesinde, geliştirmesinde ve güçlendirmesinde şüphesiz milli kültürün çok önemli bir yeri Bulunmaktadır. Milli kültür ise; bir milleti diğer milletler­ den ayıran yaşayış tarzı o millete has duygu ve düşünce birliğinin oluştur­ duğu ortak ruhtur. (Sivrikaya,2002: s.31)

Müzik, milli kültürün temelini oluşturan en önemli dallardan birisi­ dir. Konuşma dilinin oluşmadığı dönemlerde çeşitli işaretlerle aniaşan ilk insanlar, tabiatta gördükleri olaylan ve varlıklan bir tala.m sesler çıkara­ rak, iki odunu birbirne vurarak ve hareket ederek taklit edip drama ya­ parlardı. Sonralan bu davranışlar, müzik ve çalgı ile birleşerek duygulann ve düşüncelerin anlatılınasına vasıta olmuştur. (Sivrikaya,2002:s.31)

İlk önceleri bir motıvasyon aracı olarak ilkel törenlerir?-, dini ve siliri fa~yetlerin merkezinde oyunla birlikte yer alan müzik, dilin oluşumu ile birlikte ifade zenginliği kazandı. Toplu olarak yapılan ayinlerde ses ile birlikte yapılan bedensel hareketler, ölenin ruhunu dinlendirrnek ve kötü ruhlan kovmak, ölenin diğer canlılara verebileceği zararlan önlemek adı­ na yakılan ağıtlar, söylenen ilahiler ve türküler sbugünkü müzik geleneği­ nin temelini oluşturmuştur. (Sivrikaya,2002:s. 31) Müzik ilk insan toplum­ lannda ortaya çıkmış, din ve büyü ile ·ilgili fonksiyonlan olan tapınaklar­ da, dini tören ve şenliklerde 've doğayla mücadele ortamında oyunla bir­ likte gelişim göstermiştir.

Türklerin hayatında müzik çok önemli bir yere sahiptir. İslamiyet öncesi Türk toplumlannda müzik aynı zamanda dini ve siliri faaliyetlerin, şaman törenlerinin merkezinde vücut bulur. Şiirle ınıısıkinin iç içe olduğu bu dönemlerde eski Türk toplumlannın Şölen, Sığın, Yuğ gibi dinsel tö-

• Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi, Konservaruan Md.Yrd, B~kek/ KIRGIZİS­ TAN. 288 SEBAHAITİN SİVRİKAYA

renleri vardı. Kurban törenlerine "Şölen'~ genel sürgün avianna "Sığın',., yas törenlerine "Tuğ" adı verilirdi. (Demirsipahi,l975: s.l39) Altay Türk­ leri'nin "Kam", Yakutlar'ın "Qyun" , "Uyun" , Tonguzlar'ın "Şaman" , Oğuzlar'ın "Ozan", Kırgızlar'ın ve Kazaklar'ın "Baksı ", "Bahji" adını verdikleri sihirbaz, hekim, şair, müzisyen kişilikleri olan ruhani olağanüs ­ tü kişilerin bu törenlerde , savaş öncesi ve sonrası yapılan merasirnlerde, şaman ayinlerinin bütününde ayinleri ve törenleri yönettikleri, tef, , kopuz gibi çalgılar çaldıklan, bazen de bu ayinler sırasında ellerine aldık­ lan ucuna demir çubuklar ve parçalar geçirilmiş değneği sallayarak, bu değneklerden çıkan ahenkli seslerle birlikte bir taraftan ritmik hareketler yapıp, bir taraftan da ilahiler söyleyerek kitleleri heyecanlandırmak ve harekete geçirmek için şiir,müzik ve oyun gibi unsurlafın etkilerinden ve güçlerinden yararlandıkları görülür. (Sevengil, 1950: s.1 O)

Eanarlı'ya göre; Türk Mılsilô 'sinin en eski şeklini de "bah§ı" ve "ozan"lann kopuzlarla çaldıkları nağmelerde aramak gerekir. (Banarlı, 1971 :s.279) Mı1silôyi temsil eden bu insanlar günümüzde bağlama, , bozuk gibi sazlann atası olan , Pipa ve Kopuz denilen sazları ça• larak hakan saraylarında destanlar söylemişler, ordu içinde de askerlerin gayretlerini çalıp söyleyerek arttırmaya çalışmışlardır. (Köprülü, 1976 : s.11) Ayrıca Çin kaynaklarında da, H unlar' ın dini yaşantıları anlatılırken , Türklerin Çin Seddini aşan süvarilerini, davula benzer müzik aletleriyle savaşa teşvik ettikleri nakledilmektedir. (Köprülü, s. ll)

Göktürkler Gök Tann'ya dua etmeden, dinsel ayin yapmadan savaşa gitmezlerdi. Savaş öncesi ve sonrası dinsel törenler yaparlardı. Bu tören• Ierin yöneticisi de Kam' lardı. Aynı merasimler Uygurlarda, Kırgızlarda da görülürdü. Bu dinsel merasimlerde Kanılar davullanyla baygın hale gelinceye kadar trans yapar, dualar eder, ilahiler söylerlerdi. Kam'lann bu dinsel ayinleri İslamiyet' le birlikte Karahanlıların dini törenlerinde ve Selçuklu tasavvuf adamlannın tekkelerde yapılan dini ayin ve merasirnle­ rinde müzik ve sema olarak İslami bir etki gösterir.

Görüldüğü gibi, Türk topluluklannda şaman ve şaman ayinleri ile birlikte dini ve sihri faaliyetlerin merkezinde toplanan Türklerin müzikleri de tarihleri kadar eskidir. Altayhlar, Hunlar, Göktürkler, Uygurlar dö• nemlerinde dinsel, törensel ve askeri müzik olarak gelişen Türk müzik kültürü, Karahanlılar Döneminde (840- 1212) İslamiyet'in topluca be­ nimsenmesi ve devletin resmi dini haline gelmesi ile yeni bir oluşum , de- DİN1 VE ASKERİ MESARİMLERDE MOZlK GELENEGt 289

ğişim, gelişim ve dönüşüm sürecine ginniştir.( http:/ /odtuktmt.com/7- genel.html/ e rişim tarihi 26/04/2010

T ürklerde İs l am 'ın yayılışı bir gönül meselesi olarak tezahhür etmiş ­ tir. H oca Ahmet Y esevi ve H orasan erenlerinin İslamiyet'in yayılmasında rolü çok büyüktür. Hoca Ahmed Y esevi, Horasan erenleri ile tekkelerde yetişen halk şairle ri, aşıklar ve ozanlar kopuzlanyla Oğuz menkibeleri, yani Oğuzların milli destaniamu çalıp söylüyorlardı. Bunlar ordularda, obalarda, kısaca her türlü toplantı yerlerinde mutlaka bulunuyorlardı. (Banarlı, 1971: s.276-277)

Bu dönem boyunca Orta Asya'daki mfısiki hayatımız öncelikle Tür­ kistan'da gelişerek kendisini göstermiştir ... İlk Türk tarikati olan Yesevi' likte de vokai ve enstrümantal mfısiki ye müsamaha edilmesi nedeniyle, Hoca Ahmed Yesevı'ye bağlı müritler, irşat faaliyetlerini kopuz, rebah ve bağl ama gibi sazlanyla icra ederek devam ettirmişlerdir. Bu faaliyetlerde sesli (vokal) mfısikiye de enstrüman kullammına da temelde hayra kulla­ mlma amacı güdüldüğünden hor bakılmıyor, bilakis takdir görüyordu. Dolayısıyla bir takım dini içerik taşıyan şiirlerin bu sazlarla çalınıp söy• l enınesi ol ayı, Türk-İslam dünyasında, cami mfısikisi dışında ve tekke mfısikisi içerisinde değerlendirilen bir dini mfısiki çeşidini ortaya çıkarmış­ tır. ( Oztuna, TMA, 1 l/s.39)

Hoca Ahmet Yesevı'nin maiyetinde yetişmiş, ondan ilim ve feyiz al­ mış saz şairleri ve mutasavvıf lôşilerin üstatlanndan alelıklan emir! e İslam­ 'ı tebliğ amacıyla yanlannda sazlan da olduğu halde Anadolu yörelerini adım adım dalaşmalan neticesinde, zaten buna yabancı olmayan Anado­ lu halkında din, saz, şiir üçlüsü konulannda bir sempati uyanclırmıştır. Kısaca esasta Hoca Ahmet Yesevı'ye dayanan birçok tarikat taraftarlan Anadolu'ya aralıksız olarak gelmişler ve H oca Ahmet Yesevı'nin şiir ve saz konusundaki tutumunu uygulamalı olarak bulunduklan yerlerde yayrnışlarclır. (Köprülü, 1976: ss. 163-179.)

T asavvuf erbabının, tekke, dergah ve zaviyelerin ve orada icraat ya­ panlann İslam, sanat ve kültür anlayış tarzı da gün geçtikçe ulema, sufiye ve halk arasında böylece yayılıp gidiyordu. Hatta, Türkiye Selçuklu Dev­ leti kuwetlenerek birçok Türk-İslam merkezleri kurulunca, İslam memle­ ketlerinin umumi geleneklerine bağlı kalınarak, oralarda tekkeler meyda­ na geldi; etraftan gelen, veya orada yetişen dervişler, şeyhler Anadolu muhitinde de kuwetli bir tasavvuf cereyanı uyandırmaya muvaffak oldu- 290 SEBAHATTtNSnnliKAYA lar. . Bilhassa Cengiz istilasından sonra, Türkistan ve 'dan, • Harezm'den birçok mutasavvıf, alim, Cengiz istilası önünde batıdaki İs ­ lam memleketlerine çekildikleri sırada, birçoklan da Anadolu'ya yerleş­ mişler, yaşadıklan ülkelerdeki düşünce ve anlayışları da beraberinde ge­ tirmişlerdi. (Köprülü, s. 200) Görülüyor ki Anadolu müzik kültürü üzerindeki en önemli etkiyi Or­ ta Asya Türk kültürü ve inancı yapmıştır. Orta Asya Türkleri'nin kendile- ' rine verimli topraklar arama ve yeni vatanlar edinme çabalan, sürekli hareket halinde olan bir toplum olmaları, göçler, savaşlar, fiitühat, Sel­ çuklu hakimiyeti ve Anadolu'ya gelip yerleşen Türk boylarının irıanç ve kültür sistemlerini Anadolu'ya taşımaları, Orta Asya'dan gelen kültür dalgalannın yayılması, ticaret yollan, sosyal ve kültürel ilişkiler , asker ve kültür ocakları, dervişler, ozanlar, çalgıcılar, Anadolu müzik kültürü üze• rindeki en önemli etkiyi oluşturmuş; Anadolu müzik kültürünün gelişme­ sinde büyük rol oynamıştır.

Selçuklulann Dini Merasimlerinde Müzik Gel eneği

Türk müziğinin yayıldığı, yeni konular ve özellikler kazandığı en tij.­ namik dönem Selçuklular Dönemi' dir. Selçuklular Devri, her bakımdan Türk Tarihi'nin ihtişamla birlikte yürüyen en hareketli dönemidir. (http:/ /www.kultur.gov.tr /TR/Genel!BelgeGoster.aspx? F6E 1OF88924 33CFF7E7F2B691D9F0097272E3DAA94 7 4FE51) Orta-Batı Asya'da kurulmuş en güçlü Türk devleti olan Büyük Sel­ çuklular döneminde (1040-1157) Türk müziği, eski pentatonik-modal sınırlılığı genişleterek makamsal nitelik kazanma yoluna girmiş, dinsel müzik "kam" (şaman) müziğinden tekke müziğine dönüşmeye başlamıştır. Büyük Selçukluların İran ve Irak'ı ele geçirmesi sonucunda, Türk, İran ve Arap müziklerinin etkileşmesi, birçok yönden kaynaşmaya da yol açmış­ tır. (Turan,l999: s. 395) Ön Asya'ya tamamen yayılıp, kuvvetli bir devlet kuran Batı Anadolu Selçuklulan'nda musiki sanatı ve kültürü büyük rağ­ bet görerek gelişme göstermiştir. Türk Kültür Tarihçisi Prof Bahaeddin Ögel' e göre; "Selçuklular arasında görülen sazlar büt:Un Türk Dünyası'nda, Altay Dağlan'nın kuze­ yindeki hatta Tundralardaki sazlann aynıydı. Tek tip, tek şekil ve benzer akortlar bütün genişlik ve görkemiyle kendisirıi gösteriyordu." (Ögel, c. DİNİ VE ASKERi MESARİMLERDE MüZiK GELENEÖİ 291

IX, s. 6.) Bunun en önemli nedeni Selçuklu Devlet gelenekleri'nin her yönünde, eski Türk törelerinin ve törenlerinin izlerinin olmasıdır.

Anadolu Selçuklulan'nın On Asya'daki varlıklanyla bu topraklardaki Bizans'a ait ne varsa -mı1si.ki sistemleri de dahil- silip süpürüp Asya'dan yanlannda getirdiklerini. (Atasoy, 1993: s. 7 ) geliştirerek uyguladı.klannı ve hakim olduklan topraklarda yerleştirerek yüksek bir mı1siki oluşturduk­ lanın söyleyebiliriz. Selçuklu hakimiyeti ve Türklerin Orta Asya'dan Anadolu'ya gelmele­ ri üzerine Anadolu ile birlikte Selçukluların hakim olduklan bölgelerde güzel sanatlar ve müziğe de büyük bir canlılık ve çeşitlilik getirdi. Selçuk• lular döneminde Türk mı1si.kisi ordu ve saraylarda, göçebe obalannda, Türk hakimiyetinin ve idaresinde çok yayılan tasavvufla birlikte müzik ve sema ( raks) ın ayinlere girmesi dolayısıyle de zaviye ( tekke) lerde gelişme imkarn buluyordu. (Turan, ag.e: s. 394)

Selçuklu devrinde tasavvufun çok yayılması mı1si.kinin gelişmesinde en önemli etken olmuştur. XIll yüzyılın ikinci yansından sonra Anadolu Selçuklulan zamanında ikinci Türk tarikatı olan Mevleviliğin kurulmuş olması ile birlikte. Tekke mı1si.kisi 'nde yeni bir ilerleme başlamıştı. Bu dönemde Anadolu' da Mevlevi ve Ahi zaviyelerinde, eskisinden daha fazla mı1siki ve sama; ( raks) bir vecd unsuru olarak ayinlere girmişti. (Tu­ ran, 1999: s.399)

Bu ayinlerde önce , rebah, çeng ve mazhar adı verilen büyük der­ viş defleri kullanılmıştır. Eski Türklerin dini ve askeri merasimlerinde işlev gören şaman davulu Anadoluda ki dini merasimlerde ve ayinler de yerini "Madzdr" adı verilen derviş deflerine bırakmıştır. Normal deflerden büyük olan ve içlerinde demir halkalar ve zincirler bulunan bu defler bir davul gibi gürültülü sesler çıkardığından geniş topluluklara heyecan ve hareket verirdi. (Ögel, 1987: s.4)

Anadolu'da dini amaçlı olarak bir takım ezgilerin rebabla icra edil­ mesi hadisesi ise, yeni bir mı1siki anlayışı ve dini mı1si.kinin Anadolu'da başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Nitekim bu olaylar Hz. Mevlana ve oğlu Sultan Veled ile gelişmiş ve çoğalmıştır. (Akdoğan, 1994: s.l9-20) Rebah, Anadolu'ya ilk defa aralannda Hz. Mevlana'nın henüz çok küçük çocuk olarak bulunduğu yaşlarda babası Sultanü'l-Ulema Şeyh Bahaeddin V el ed Hazretlerinin öncülüğünde Belli ten Anadoluya gelen 292 SERAHATTİN StvRlKAYA ve Konyaya yerleşen büyük bir hicret kafilesinin eli ile getirilmi§tir. Ana- .. dolu'nun büyük ihtimalle ilk defa ney ile rebah'ın sesini, Belli'ten gelmiş olan bu ilim topluluğun a§ıklanndan duyduğu söylenmektedir. ry olkan, 1970: s.l 1)

Mevlana'nın babası Bahaeddin Veled, Türkistan'ın ilim ve sanat ya­ tağı olan Belh şehrinden kalkıp Anadolu'ya gelirken, aynı zamanda o çevrenin bilgi ve kültürü ile yüklü idi. Bu bilgilerle yeti§en oğlu Mevlana ' Celaleddin, o eliyarlarda bilinen Türk Musikisi ses sistemini babasından duymuş ve öğrenmişti. (Atasoy, 1993: s. 7 ) Musiki, Mevlana'yı daima eaşturmuş ve insanlan sema' yapmaya davet etmi§tir. (Atasoy : s.8 )

Şüphesiz Türkiye Selçuklulannın en önemli düşürıürlerinden olan Mevlana Celaleddin-i , m~iğin insan ruhu üzerindeki etkilerini en iyi biçimde dile getiren ve bunun en güçlü yorumunu yapan kişidir. Mev­ lana'nın sağlığında yapılan özel törenierin sonradan düzene konularak bir kurum niteliği kazanması, Mevlevi Tarikatını oluşturmuştur. (Altınölçek, 2002: s. 742)

Anadolu'da tekke ve zaviyelerde gelişen hoşgörü felsefesi Selçuklu• larda müziğin gelişmesinde ve tarikat ayinlerinde bir unsur haline geln'n:­ sinde önemli etkiler yaratmıştır. Bununla beraber Anadolu da müzik v semanın ayinlere girmesine karşı olan kesimlerde yok değildi. Devcin alimlerinden Şemseddin Mardini tanburu baş uqında tutar, onun Allahı sena eylediğini ve musikinin meşru olduğunu söylerken alim Taceddin ise Konya kadılığını ancak Rebah'ın yasak edilmesi ile kabul edebileceğini ileri sürüyordu ... Türkis~da daha ewel sema ilahi cezbenin galebesi halinde makbul sayılıyordu. Mutasavvıf Şahabettin Şuhverdi de müziğe cevaz verirdi. (Turan, 1999: s.399 )

Haçlı ordulanna karşı büyük zaferler kazanan Selçuklu atabeglerinden Nureddin Mahmud ise, çok koyu bir dindar olduğundan ordugahında müzik ve sama' ya müsamaha göstermiyordu. Buna karşın Erbil hükümdan Muzafereddin Gök-böri dindar olduğu ve Peygamber aşkı ile tutuştuğu halde müziğe ve sema ayinlerine çok düşkün idi ve ken­ disi de bizzat sama ederdi. (Turan, s.399 ) Kaynaklara göre Erbil hükümdan Muzafereddin Gök-böri'nin her yıl tertipiediği Hazreti Muharnmedin Doğum gürıü için her yıl tertipiediği muhteşem mevlid merasirnlerine İslam ülkelerinden alimler, DiNi VE ASKER! MESARİMLERDE MüZiK GELENEGİ 293 mutasaffivlar, sufiler, vaizler, hafızlar,şairler ve kalabalık halk toplulukla­ nnın katılırdı. Bu mevlid ayinleri ve merasimleri büyük şenlikler ile birlik­ te kutlarurdı. Muzaferiddin Gök- böri merasimlerden önce törene kabla­ cak misafirler için dört beş katlı yirmiden fazla ahşap Kubbe inşa eder­ ken, ernirlere ve devletin ileri gelenlerine de kıymetli taşlarla ve süs eşya­ lanyla süslenmiş özel kubbeler yaptınrdı . Her kubbede mfısiki hey'etleri, oyuncu ve Erbab ul -hayal ( sahne sanatçılan ) takımlan kalıyordu. Muzafereddin Gök- böri her gün ikindi namazından sonra Kale kapısın­ dan meydan yakınında bulunan Hane-kah arasında kurulu kubbelerden birine inip mfısiki dinler ve hayal oyunlarını zevkle temaşa eder, Hanekah' da tarikata göre icra olunan sema'a sabaha kadar kalır ve na­ mazdan sonra kaleye yani saraya dönerdi. (Turan, s.399 )

Selçukluların Dini Mfısiki geleneği üzerinde tekke ve zaviyelerde ya­ pılan ayinlerin tesiri oldukça büyüktür. Dini - tasavvufi müziğin ruh üze• rindeki tesirinden dolayı Selçuklu müziğinin ve sonraki dönemlerde de Osmanlı müziğinin yükselmesinde önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.

Selçukluların dini merasimlerinde müzik geleneğinden bahsederken tekke ve zaviyelerde yapılan musikili dini merasimlerin yanı sıra başka fonksiyonlan olan dini merasimlerdeki müzik geleneğinden de söz etmek gereği vardır. Selçuklularda ölüm vukuu bulduğunda birtakım merasim­ ler yapılırdı. Bu merasimlerden biri de yas törenleridir. Mesela bir hü• kümdar öldüğü zaman ülkenin her tarafinda ve Selçuklu devletine tabi devletlerde genel yas ilan edilirdi. Bu yas hali genellikle 3 ile 7 gün ara­ sında değişirdi. Vassal devletlerde dahil olmak üzere bulunulan yerin en yüksek arniri, meliği taziyeleri kabul eder, aza (yas tutma) ya otururlar­ dı. Halife yerine de genel de veziri aza' ya otururdu. Yas ve ölüm haber­ leri büyük kös[er veya davullar ile duyurulurdu. (Ögel, 1987 : s.I00-101) yas ve ölüm.haberi için vurulan davullara "Kös-i nhlet, denirdi.

Selçuklularm dini mahiyette olan bir başka merasimleri ise; Hac Kervanlandır. Bu Hac kervanlan varlıklı veya önemli kişiler tarafindan oluşturuluyordu. Bu kişiler Hacca kadınlan ve hizmetçileri ile birlikte gidiyorlardı. Bu kervana mevki sahibi kişilerin mehter veya tabl'lan da katılmış oluyordu. Hac mehteri, kafileden ve hac kafilesinden ayn olarak kafilenin yamnda gidiyorlardı. Hac kafilesi ise hac mehterinin arkasında mehteri izieyecek yol alıyordu. ( Ögel, 1987 : s.l44 ). Çünkü hacca giden 294 SEBAHATIİN SİVRİKAYA

kişilerin önemlerine ve mevkilerine göre kafileleri de bir o derece kalaba- • lık ve görkemli olurdu.

Hac kervanlannda musiki topluluğuyla birlikte bayrak ve sancak da yer alırdı. Develerin veya katırlann üzerinde büyük ve orta boy köslerin yanı sıranakkare gibi vurmalı çalgılar, uzun ve kısa kemeyler, burgu adı verilen borular yer alırdı.

Resim 2: Çift Borulu, Kös'lü, Nakkareli Hac Kervaru

Evliya Çelebi'nin sözünü ettiği deve köslü ve malwili.hac keroanlarının 12 de, ya­ ni Selçuklu döneminde çi.zilmij bir ömeği.dir. . Harriri'nin makamat adlı eserinden bir aynntuiır. (Ogel,1987 :s.l49)

Bu resimde de görüldüğü gibi bu kervanda iki çift orta kös ve nakkare vardır. Tokmaklar çok büyüktür. İki kısa boru bulunmaktadır. Bu boru­ lar, Türk burgulan, yani savaş borulan tipindedir. (Ögel, s. 149 ) Bu hac mehterlerinde kimi zaman beş uzun rruzrak veya tokmak, kimi zaman da dört şeriili bayrak, dört kös, çift boru çift kös, çift boru çift nakkare gibi belirli sembolik sayılarla düzenlenirdi. İsteyen kendi mehterine istediği kadar davul ve boru koyamazdı. Tuğ ve bayraklarda mevki ve rütbelere ve devlet düzenine göre belirlenmiş sayılarla, tayin sırasında veriliyordu. Selçuklularda Hac kervanlan devlet, komutanlar ve beyler tarafindan gönderildiklerinde hac kervanırun arkasında yer alan, kösler ve eliğer mü- DİNİ VE ASKER! MESARİMLERDE MÜZİK GELENEGİ 295 zik enstrumanlan katıdar üzerinde taşındığı için bu mehtere "Katır Mehte­ n"' adı verilmiştir.

Resim: 3 Selçuklu Tesirinde Köslü Hac Kervanı. (Ogel,l987:s.57)

1237 tarih!~ Yahya lbn Mahmud el Vasıtı'nin Bağdat'ta çizdiği bir mirryatür• den alınmıştır. Hari1i'nin Makamat'ında bulunur. Katır/ar üzerinde orta boy kôsler, uzun bmular, sancaklar, düğümtenmiş at kuyruklan Bağdat- Türk geleneğinin Selçuk• lularda lci Türk Ordu geleneği içerisinde dini makbet taşıyan bir merasimi yansıtması ba!.:ımından dikkat çe!.:icidir.

1237 tarihi Anadoluda Selçuklu çağı olduğu gibi aynı zamanda Türk Ordu müziğinin de çağıdır. Bu bakımdan Selçuklularda elini mahiyette olan hac kervanlanndaki müzik geleneği aynı zamanda bir Ordu müzik geleneğielir.

Selçukluların Askeri Merasimlerinde Müzik Geleneği

Türkler'in tarihinde "cenk" yani "savaş" müziği alanındaki kayıtlara; Orta Asya'da Orhun GöktürkYazıdan'nda ve Şine-Usu Yazıdan'nda rastlanmaktadır". (Antep; 200l).Yine bu kİtabelerde "Kübürge" ve "Tuğ" olarak belirtilen askeri bandonun hakanlarm huzurunda müzik yaptığı anlatılır. Bir kısım kaynaklar da Tuğ takımı ~dı verJen askeri­ ordu müzik topluluğunun MÖ. 4.-3. Yy, MS. 3. Yy-557 Hun Türkleri döneminde Hun kağanlanna bağlı devletin hakimiyet sembolü olarak kurulduğundan bahsetmekteelir. ll. yy. da yazılmış Divan-ü Lügat-it 296 SEBAHATIİN S!VRtKAYA

Ti,irk' te de aynı bilgiler görülür. Çin kaynaklarında ise aynı bilgilerin· yanında; "Milattan Önce ll. yüzyılda Türkler' de askeri müzik topluluğu olduğu, Çinli bir komutanın bu topluluğu dinleyip beğendiği ve Çin'e dönüşünde benzeri bir topluluğu kurduğu" na dair ifadeler bulunmakta­ dır. " Yırağ ( ), Sıbızgı ( , Nefir, Boru), Şahnay ( H un Borusu), Borguy (Boru), Bur veya Buğ (Boru, Nefir ), Küvrük veya Küvrüğ ( Kös ), Hou Kya (Boru), Tümrük ( Davul) ve Çeng ( Zil )'in çeşitli dönemlerde· kullanıldığı" söz konusu kaynaklardan öğrenilmektedir". (Antep; 2001 ).

Hun'larda Tuğ takımlarının çalacağı müzik; savaş, tören, askeri me­ rasim, devlet merasimi ve oyun (spor) amaçlan için özel olarak bestele­ nirdi. Kök adı verilen bu makamların adedi yılın günlerine eşit olmak üzere 366 Kök olup, her gün Hakan'ın huzurunda bunlardan birinin icra edilmesi, ona ta'zin:ı için gerekli olan şeylerden sayılırdı . Yalnız bunlardan 9 tanesinin her gün terennümü alışıla gelmiş adetlerdendi. (Özkan,l987: s. 17-20). "Büyüleyici ses yüksekliği ve dolgunluğu ile dinleyeni etkileyen tuğ takımında, mevcut çalgı gruplan da Türklerde dokuz rakarnı uğurlu sayıldığından dokuzar kişiden oluşuyordu. (Antep,200 I)

Kaşgarlı Mahmut' da , ' Tu ğ' nöbetlerinden ilk defa olarak Balasagun Türkmenleri müİıasebetiyle söz açmış, onlarda '9' sayısının kutsal biliridi­ ğini yazmış, çok sonradan Meragalı Abdülkadir de kendi mfısikisi kita­ bında Kağan'ın gündelik 9 melodisini tenkid eden bilgilere aynca -yer vermiştir." Abdulkadir Meragi'ye göre, Askeri bir millet olduklanndan Türklerin müziği cesaret ve şecaati teşvik · edici bir mahiyettedir. Abdulkadir Meragi musiki kitabında ._Saray kapılarında nevbet çalındığıru, Kök denilen musiki makarnlanna uygun olarak mfısiki aledenyle Uluğ­ kök, yüriş ( yürüyüş ),Arslan- çap, Kutadgu, Kulaldı ... adlanın alan nev­ bet zamanlarında günde bir tanesi çalınmak üzere, 360 kök'ün mevcut bulunduğunu ve Busilik, Uşşak ve Neva makamlannın Türklerin tabiatı­ na uygun geldiğini bildirir. (Turan,I999: s.395) ( Meragi, H.l726: s. 67a- 68b ) XIII. asır da Avrupalı bir tarihçi de Abdulkadir Meragi gibi, bu müziğin Türklerin şataret ve cesaretini arttırdığına ve savaşlarda düşma­ nın maneviyatını kırdığına dikkat etmişti. (Matthew Paris, Chronica Majora l.s.l27) Göktürkler' de de çalınan bir nevbet geleneği vardı. İbn Haldun "Türk devletlerinde ordunun önünde büyük bir sancak ve tuğ" taşıyan bir " Çalış " ve birçok bayraktar bulunduğunu, tabi kus'un Türklerce kulla- DİNİ VE ASKERi MES.ARİMI.ERDE MÜZİK GELENEGİ 297 nıldığını belirtir. (İbn Haldun, 1275: II/108) Devletin büyük kurban me­ rasirnlerinde, tahta çıkış törenlerinde çevre bayraklar ve davullar ile süs• lenir, tuğ takımlan vurulurdu. Göktürkler de atamalar ve tayinler davul ve sancak verilerek yapılırdı. Devlet içinde davul ve sancak ile atama ve yekilendirme geleneği çok yaygındır . Göktürkler tayin ve atamalarda 4 davul, 2 davul gibi memuriyet veya mevki sembolleri veriyorlardı. Gök• türklerde tuğ sayısı ile davul sayısı ile paralellik göstermektedir. Göktürk yazıtlarında geçen " Üç tuğlu Türk Budunu "sözünden anlaşılacağı üzere üç de davul olmalıydı. Göktürklerde Çin hakanının 4 kurt başı ve tuğlu bay­ rak ve 4 davul göndermesi, onun veziri Yabgu'ya da 2 bayrak ve 2 davul göndermesi de bu paralelliği gösterir. (Ögel, s.l31-132 )

Göktürkler tayin ve atamalarda davulun yanında boru da gönderi• yorlardı . Ancak borulann sayılan hakkında bir bilgi verilmiyordu. Boru­ l arın uzunluklan ise mehterlere göre değişiyordu . Kimi mehterlerde bo­ rular uzun olurken kimilerinde ise borular daha kısadır. Bu borular ge­ nelde buk veya buğ adı verilen boynuz veya ağaçtan yapılmış borulardı (Ögel, s.l46 ) Bugün Kırgızların geleneksel müzik orkestralannda kullam­ lan kemey adı verilen uzun ve kısa borular bu borulara büyük benzerlik arz etmektedir.

Dede Korkut öykülerinde " gümbür gümbür nakkareler dtiğüldüğü ", ''güm• bür gümbür davullar ve bU7ması altın tunç borular"m savaşlarda kullamldığından bahsedilmektedir. Burada bahsedilen boru; yine Çin kaynaklarında geçen bilgilere göre- Tuğ Takımı içerisinde yer alan "Hou Kya" adlı borudur. " Bu boru; ileıiden boynu dönük, üzerinde perde delikleıi bulunan ve müthif sesiyle ün yapmış bir ça/gldır. " (Antep; 2001) Göktürkler ve Alparslan zamanında da Selçuklularda tunç borulu mehterlerden bahsedilir. (Ögel, 12).

Borular, mehterde kullaı:uldıklarından başka özellikle bir yönden baş­ ka bir yöne göç eden askerler için de " göç borusu" olarak çalımrdı . Boru ile haber vermek, T ürklerde çok eskiden beri var olan bir gelenektir. İskenderin T ürkistan'a yürümesi üzerine, T ürk hakarn Şu, tuğ çaldırarak ( askeri mızıka) göç etmişti . İslamiyetten önce ve sonra göçebe-atlı Türk hayatında çok önemli yeri olan göçü, Türklerin önceden musiki ile haber verme yolunu kullandıklan anlaşılıyor. (http://musigi-dunya.az/new/ read_magazine.asp?id=l452 27-07-2010 ).

Gazimihal'e göre Orta Asya'daki askeri müzik topluluğu "Tuğ Ta­ kımı" dır . Bir kısım kaynaklar ise; savaş alanlannda veya askeri merasim- 298 SEBAHATT1NS~YA

lerçle orduya eşlik eden topluluğun, Selçuklular 'ın Anadolu'ya gelmele: cinden sonra "Tuğ Takımı" adını aldığı kabul edilmektedir. (Gazimihal 1955.) Haydar Sanal da "Tuğ'' kelimesinin; kös v~ davul, nevbet davulu, mehterhane ve sancak manalannı içine aldığım, önceki yazınlarda yer alan "Tuğum tikip uruldı" (tuğ dikilip vuruldu) rnısraı'nın tuğ'un sancak­ davul manasım belirttiğini ifade etmektedir. (Sanal, l964) Kaşgarh Mahmud' ise, "hükümdar önünde çalınan davul ve kus'tan" bahseder-. Kaşgarlı Mahmut, "hükümdar önünde çalınan kf1s ue dauula T uğ " denildiğini "han tuğ urdı " tabirinin kullanıldığını ve bununda "han neubet çaldı" demek olduğunu söyler. Tuğ 'un alem manasım ve en büyük Hakan'ında "Tokuı:. tuğluğ han " olduğunu da bildirir. (Turan,l999: s.395) (Nevai, Divan, II.s.92) .

Tuğ sözü aslında saltanat sancağı veya at kuyruklu alem veya sancak ( Ogel,l987: 37) anlarnındadır. Kaynaklarda bayrak, alem olarak geçer. Ancak gerek Kaşgarlının Divan- ı Lügat'ıt Türk adlı eserinde gerekse Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig inde sancak ile davul veya mehteri içinde toplayan tek bir deyim olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkler'de devlet mehteri Tuğ adı ile anılan bayrak ve davul birliği idi. Bunu şu iki örnekte görebiliriz:

ı) Tuğ uruldı : Duribet el- nevbetu ( MK., ı, 169).

2) Han tuğ urdı : Daraba el melik ül nevbete ( MK., 3,92). (Ogel ,ı987: s.38

Hakanlık Mehteri, sancağın altında ve otağın önünde çalınırdı. Hun­ lar da davulu, sefere yani yüyüşe çıkmadan önce ve nevbet çalışı dışında otağın önünde sancakların gölgesine koyuyorlardı.( Ogel, 1987: 29) DİNİ VE ASKER! MESARİMLERDE Müzt:K. GELENEGt 299

Resim 5: Hunlarda, Bayrak ile Davul

Resim5 de de göriildüğü gibi M. S. 207. Beş hakanlık sancağı ve san­ caklar altında nevbet çalışı dışında sembolik olarak bir davul yer almıştrr. Davul, zincidi veya halhallı bir def şeklindedir. Anadolu'daki eski büyük derviş mazharlan'na benzemektedir. (Ögel,l987: s.29) Hakanlık otağı da - , kubbe şeklindedir. Sancak ve davulun nevbet çalışı dışında bir arada bu­ lunmasının sebebi hakimiyet sembolü olmalanndandır.

Kaşgari Divanı'nda geçen "Kubbeli hakanlık otağı ( kurvı çuvac) kuruldu; tuğum tikip vuruldu;( düşmanın) askeri ot gibi biçildi!. .. JJ (MK,terc., 1, 194). "tuğum tikilip vuruldu)) sözü Arapça, "duribat aJlamet ül- harbi vattabluJJ diye yorum- - !anmaktadır. Burada da göriildüğü gibi bayrak ile davul birbirinden ay­ nlmayan hükümdarlık alarneri olduğu kadar harp alametleridirler. Karahanlı devleti'nde tuğ, yani sancak denince, hakanlık davulu ile meh- ter de aynı adla anılıyordu. "Tuğ VurduJJJ "Hakanlık Davulu Vurdu " an­ lamına geliyordu. (Ögel,l987: s.3)

Baha~ Ogel; ll. yüzyılda Malazgirt meydan muharebesinin yapıl­ dığı sıralarda Karahanlı Türk kültür çevresinden Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig de "Bulıt kiil.7edi urdı neubet tuğıJJ (KB:86) . sözleriyle hakanlık davutunun insan eliyle değil de sanki kükreyen bulutlar tarafindan çalın­ dığını ve gök gürlemesine benzer sesler çıkardığı için de kutlu bir yanı olduğundan bahseder.(Ögel, s.4 ).

Türkler'in Orta Asya'daki askeri müzik topluluğunun Anadolu'ya ge­ len Selçuklular ile Tuğ Tala.rnı haline geldiği ve bu takımın da Mehter'in öncüsü olduğu düşünülmektedir. (Gazimihal,l957) Horasan'dan Anado- 300 SEBAHATTİNSnntlKAYA

lu'ya taşınan Orta Asya Türk kültürü öğelerinin özellikle Orta Asya çalgı- ' lanndan oluşan tuğ takımlan Anadolu'da Selçuklular tarafından TabıYıane adıyla kurumsallaştırılmıştır.

"Tuğ" kelimesinin "Tabılhane" ve sancağın kağanlar sarayındaki müşterek en eski adı olduğuna dair görüşünü Müzikolog Mahmud Ragıp Gazimihal; Orhon Yazıtlan (M.VIII. Yüzyıl), Kaşgarlı Mahmut'un Arapça izahlı Türkçe lfıgatler divanı (M.XI.Yüzyıl) gibi en eski kaynakla: ra, Farabi ve Harezmi gibi Türkistanlı bilginierin müzik yazılanna, Fars­ ça'nın ferhenklerine ve Çin kronikasma dayandırmaktadır. (Gazimihal,I957) Gazimihal'e göre; "Türk askerlik tarihinde, bu konuyla ilgili hatıralar; Milattan Önce 4.asra kadar gitmektedir. . O kayıtlara göre Türk Ordu musikisi, açık bir ifade ile, günümüzden 2500 yıl eweline kadar varan bir kıdeme maliktir. Bundan daha eski zamanlar için ise, elde ancak yan efsaneleşmiş rivayetler vardır". (http:/ /melikemehparehekim. blogcu. com/muzik-ve-kultur 1495 7444).

Türk Tarihinde Bayrak ve sonraki dönemlerde mehter adı verilen askeri müzik topluluğu, ikisi birbirinden aynlmayan, ama ikisi bir arada 11 olduğu zaman bir bütün teşkil eden en önemli devlet sembolüdi.ir • 11Mehter, bağımsızlığın, devlet varlığının ve atamarun sembolüdür ve yet­ ki belgesidir, (Ogel, vııın. ) 1289 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Mesud'un Kayı aşireti beyi Ertuğrul Gazi'nin oğlu Osman beye gönderdiği ve bağımsızlık işareti sayılan, · ferrnanın yanında; berat, tuğ, bayrak, boru, zil, davul ve nakkarenin hediye edilmesi aynı zamanda bir yetkilendirrnedir. Böylelikle Selçııkl.u Hakanı, Osman Gazi'ye Bayrak ve Davul (Tabı-u alem) veriyor ve bağımsızlığıru tanıyordu ( Uluçay, 1951 :s.9) Bu bir yetki belgesi, bir hükümdarlık alarneri idi. Bu gelenek İslamiyetten önceki çağlarda da uygulanan çok eski bir Türk devlet gele­ neğidir. Bu yetki belgesi, büyük beyler için verildiği kadar, büyük kabile­ lerin bağımsızlığını tanıma işareti olarak da gönderiliyordu. (Ögel,1987:s.7 )

Türkiye Selçuklulannın son dönemlerinde Osman Gazi'nin kurduğu Beylik; BizansWara karşı birçok önlerrıli savaşlar kazanmış olup toprakla­ nnı genişletmişti.r. Bu savaşlar neticesinde Osman Gazi, Selçuklu hüküm• dan Alaaddin Keykubat'a yararlığını gösterrnek için bu savaşlarda ka­ zandığı bazı harp ganimetierini Selçuklu Hükümdanna hediye olarak göndermiştir. Bu arada inegöl kalesini de kuşatarak beyliğine dahil ede- D tN! VE ASKERİ MESARİMLERDE MÜZiK GELENEG! 301 rek büyütmüştür. Bu olaylardan çok memnun kalan Anadolu Selçuklu Hükümdan adamlanndan Kara Balahan Çavuş vasıtasıyla 1284 tarihin­ de Osman Gazi ' ye bir ferman göndererek kendisini kutlaıruş ve Emirlik payesi ile İstiklal (egemenlik) sembolü sayılan Tuğ, Alem Tahıl (Davul) Nakkare (Çiftenara) hakkaniyeti, adaleti temsilen de Ak (Beyaz) renkte sancak göndermiştir. (http:/ /yemek-tariflerim.org/ diger-konular /22329-osmanlida­ mehteran-ve-mehteranin-tarihcesi.html).

Asker ve Savaş Müziği" olarak bilinen Mehter'in kelime anlamı; "ulu, en büyük, azam, ekber" dir. Daha açık bir ifadeyle; "Farsça, 'mihter' kelimesinin Osmanlılar'da aldığı şeklidir. Mih=büyük ile ter=taldil eda­ tı'nın birleşmesinden ulu, en büyük manasınadır." (Sanal; 1964) Başka bir kaynağa göre de Mehter, mızıkacı, çadırcı, havas vb. gibi adlar almış­ tır .. ( Gazimihal 1955.) Bahattin Ogel'e göre Mehter; Devlet mehteri ve Ordu Mehteri ola­ rak rağmen aslında aralannda kesin bir ayrım yapmak mümkün görül• memektedir. Barışta da devlet mehterinin ordu mehterine göre biraz ol­ sun değişik bir rolü vardır. Hakanın saltanat yaşamı devletin hayatı ile devamının bir bölümü idi. Bundan dolayıdır ki hakaniann saltanat devre­ sinin hem hakan hem de devlet için kutlu bir yam vardı. Bu gelenek eski Türk devlet anlayışında da vardı. "Nf!Vbe veya Nf!Vbet " adı verilen bu gele­ nek; kutlu bir düşünce ve inamşla ilgilidir. (Ogel,l987:s.4) Yani "Nf!Vbet "hakanlığın saltanat devresi ile bir zaman dönüşümü ve devresi idi .. Bu da hakanın büyüklük ve görkemine göre mehterle amlıyordu.

Büyük Selçuklular' da ve Anadolu Selçuklu Devleti'nde tahılhanenin vurduğu havalara nevbet deniyordu. Nevbet , Hükümdan hükümdar yapan maddi unsurlardan bir tanesidir ve hakimiyet sembolüdür. Nevbe­ tin, haıcim.lyet sembolü olarak önemi nevbet çalınan yerde hak:i.miyetin devamı manasma gelmektedir. Bu hususda şu örnek dikkat çekicidir. Tuğrul Bey'in ölümünü büyük Selçuklu imparatorluğu'nun Bağdat ' Amid'i Ebu - Sa'id 'ten önce haber alan Halife, bunu, dünyevi hakimiye­ tini yeniden ele geçirmek için fırsat bildi. (Köymen,1992:5 s.3) Bağdat ' Amid'i Ebu - Sa'id, Selçuklu payitahtından resmi bir yazı alınaclıkça vazi­ fesine devam azmindeydi ve Halifenin Irak'ı ele geçirmek için aldığı ka­ rarlan tanımayarak, bu yüzden halifeli.kle arasının .açılması üzerine, bir taraftan müdafaa tedbirleri alırken; diğer taraftan Selçuklu hükümet sa- 302 • r~yı (darü'l - memleke) nın önünde Bağdad'ta Selçuklu bilirniyetinin sembolü olan nevbet'i çaldırmak ta devam ediyordu. Bu suretle o, burada Selçuklu hakimiyetinin devam ettiğini göstermek istiyordu. (Bk. M. Altay Köymen, Alp Arslan ve Zamanı, "Alp Arslan Zamanında Bağdad Abbasi Halifeliği ile Münasebetler" bahsi.) ·

Selçuklularda savaş zamanlannın dışında barış zamanlannda da Tahılhane'nin günde kaç nöbet vuracağı ( konser vereceği ) bir nizama bağlı idi. (Atasoy, 1993: s. 7) Bir hükümranlık alameti olarak algılanan ve Hükümdann otağı önünde namaz vakitlerinde 5 vakit, meliklerin kapısı önünde de 3 vakit çalınan Nevbet (Nöbet) en bilinen Türk musiki müesse• sesidir. (İbn Haldun, 1275: II/ 108 ) Bir Türk müessesesi olarak sultanla­ rın kapılarında beş vakit nevbet ( Nevbet-i Pençgane ) ve meliklerin kapı­ larında üç vakit nevbet çalınması ordu müziğinin en göze çarpan tezahü• rü idi. Yüksek hakimiyet ve azameti temsil eden bu askeri müzik sultanla­ rın haşmetini gösteriyordu. Her melik ve emir de bilirniyeti ve mevkü nisbetinde bir askeri müzik topluluğuna sahip idi. Müziğin hakimiyet alameti ve ehemmiyeti dolayısıyla sultanlardan meliklere ve emirlere ya­ pılan tevcihlerde diğer hakimiyet sembollerinin ünvan ve sancak yanında daima bir tabl{davul) bulunmasının sebebi de budur. (Turan,l999:s~5). Selçuklularda hakan dışındakiler hakanın izniyle 3 nevbe - nevbel vurabilir­ lerdi. Aksarayi II. Süleyman Salı'in günde ÜÇ• llhanlilar'a tabi Selc;uklu sultanlarinin ise onlar gibi beş nevbet çalc4rdıklanru söyler. IV. Kılıç Arslan ile Konya'da sultanlığını ilan eden Cimri de beşer nevbet çaldır­ nuşlardı. (http:/ /www.tekplatform.com 1 tarihimiz 1 764713-anadolu­ selcuklularda-kultur-ve-teskilat.htrtıl ).

Anadolu Beylikleri de, dini ve askeri teşkilatlannda Selçuklular'ı ör• nek alıyorlardı. Örneğin, Sultan Sancar yaptığı hizmetler karşılığında kapısında çalınması için Danişmendli Emir Gazi'ye, bir davul göndererek meliklik ünvanını tahsis eylemiştir. Bu adet Melikşah zamanından Türki• ye Selçuklulan'nın parçalanmasına kadar görülür. Melikşah 'ın daima yanında bulundurduğu nevbet takımı, beş namaz vaktinde çalardı . Diğer emirler ve tabi hükümdarlar O'nun izni ile nevbet çaldırabilir ve para bastırabilirlerdi. Anadolu Selçuklulan'nda da aynı geleneğin icra edildiği Aksaraylı Kerirnüddin Mahmud'un 'Müsameret'ül Ahbar' adlı eserinin birkaç yerinde kaydedilir. Anadolu Beylikleri'nde de musiki takınu teşkila­ tma önem verilmişti. Anadolu Beylikleri, teşkilat ve teşrifatta, tabii küçük mikyasta olmak üzere, Selçuklular'ı örnek alıyorlardı. Musiki talamlann- DİNİ VE ASK.ERİ MESARİMLERDE MüZiK GELENEGİ 303

da rastlanan sazlar tahıl, nakkare, nefir, bon veya boru, surnay, zenc ve kus'tur; hepsi de savaşlarda çalıruyordu." ( Gazimihal,l957)

Saraylarda nöbet musiki takım ve heyetine Nevbet -hane ( Osmanlı­ larda Mehter-hane) ve çalanlara da Nevbetyan (nöbetçiler) adı veriliyor­ du. Selçuklu sultanlan seferlerinde daima çetr, sancak, bayrak ve nöbet• hane ile birlikte hareket ediyorlardı. (Turan, 1999:3 s.96).

İbn Batuta ise Nöbet Merasimi ile ilgili olarak şu tasvirle bizleri aydınla­ tır; Beylerden her biri kendi askeri, davul ve sancağı ile gelip kendisine tayin kılınan sağ ve solda mevkiini alır ve bir adım atamaz. Hepsi gelip saflar kurulunca Padişah atma biner hareket eder, kUs ve borusu çalınır. Her emir ilerleyip hükürndara selam verdikten sonra mevkiine döner. Onlan hacip ve nakipler takip eder. Sultarun, atlanna binmiş güzel elbise­ li saz takımı yüz kişiden mürekkeptir. Saz takımının önünde boyunlanna davul asılı on süvari, ile ellerinde gayta (surna) olan beş süvari bulunur. Süvariler bu davul ve gaytalan çalarak durunca saz tala.mından on kişi şarkı söylemeye başlar. Bunlar nöbeti yaparken yine davul ve zurna çalı­ narak duraklanır ve saz takımından on kişi taganniye başlar. Bu suretle on nöbet tamamlanıncaya kadar devam olunur ve kafile konar. Kaynak­ lar, Hükümdann seferde iken de devlet orkestrasının yanında olduğunu, her emrettiği zaman, ya kendisini eğlenclirmek için ya da hükümdar ol­ manın gururunu duymak için Nevbet çaldırdığını belirtrnekteclirler.

( Köymen,89) Seferde sultanın sağ ve solunda elli büyük emir, arkala­ nnda alemdarlar, davul ve boru çalanlar ve onlan da sultanın köleleri, derecelerine göre takip eder. Her ernirin sancağı, davulu ve borusu bulu­ nur. Emir- candar, malıiyerindeki kimselerle bu tertibi icraya memurdur. ( Turan,l999: s.396) (Bknz. Seyaha't-n~e, II.s.252-253; İbn Bibi.s216)

Nevbet çalınması ile ilgili bir eliğer misal; 1006 yılında H arezm ve ötesine sefer yapan Alp Arslan, yolda şüphesiz konakladığı yerde, belkide çadırda, "meclis-i lu1ss" da sarhoş iken, kendi davulundan sonra başka bir davul sesi duydu. "Bu nedir? "diye sordu. Kendisine "Tacü'l- millılk (Hezaresb ) un davuludur" dendi. Bunun üzerine Sultan "Hezaresb de kim oluyor ki, izinsiz bu işi yapıyor? " dedi. Sultan'ın bu sözü üzerine, huzurda bulunan Hezaeresb kınldı . Ertesi gün Selçuklu hükümdan ken­ disini hil'at'ledi ve özür dile di. (Köymen, 1992: 1s.ll9) 304 SEBAHAIT!N SİVRİKAYA .... Nitekim, nevbet çalmanın ancak methu hükümdann müsadesiyle mürİıkün olduğuna dair şu dikkate şayan misale sahip bulunuyoruz; V asal hükümdarlardan Fazlaveyh, Hemedan'a gelerek, Sultan'a kardeşi Kavurd'tan şikayette bulunduğu zaman, aynca görüldüğü üzere Sultan'ın ikramına· ve hil'at'lanna nail olmuştu . Bk.Sıbt,İsl.,236b; Sr.,220b (456 yili hadiseleri). Sultan, ona kapısının önünde namaz vakitlerinde yani herhal­ de günde beş defa davul çalmasını emretmişti. Bu bir vasal hükümdara gösterilen pek nadir bir iltifat idi ki, bir istisnadir. Çünkü vasal hükümdar• lar günde üç·defa nevbet çaldırabilirlerdi. (Köymen, 1992:s.89) Türklerde tuğ takımları, kös, davul ve mehter İslam tarihindeki nev­ bet vazifesinden çok bir askeri~ ordu vazifesi görüyor, savaş ve ordu dü• zeni bakımından önem kazanıyordu. Kösler, büyük davullar ve büyük kazanlı davullar sadece şenlik ve merasimler için aynı zamanda sancak ile birleşip aynen Hunlularda olduğu gibi bölünmez bir bütün olarak sancak ve davul birliğini oluşturuyorlardı . Kağaİılık, bağımsızlık, devlet, savaş sembolü, savaş alarneri ve savaş aleti gibi vasıfl.an olan bu davullar aynca millet ile orduyu sancağın tek renginde ve davulun tek sesinde toplayan mubarek semboller idiler. (Ögel,l987:s.l67) ' Tuğlann ortaya çıkışı hakanlık kösünün vurması aynı zamnda bir'";a­ vaş ilanı için bir işaretti. Savaş alameti eski Türk devletlerinin sembolleri içerisinde yer alan en önemli işaretlerdendir . (Ögel,l987:s.9) Mehterbir "savaş - al.:-ın alameti " olduğu gibi aynı zamanda: bir "savaş aleti'' dir. Aza­ metin ihtişamın simgesidir. Tuğlar da öyledir. Hunlar en zo.rlu savaşlan sancağın altı ile davulun yanında v~riyorlardı . .Yalnızca savaş zamanla­ nnda kurulan hakanlık otağının önünde duran "Bakanlık KöSü " adı veri­ len büyük kazanlı davul, hakanlara aitti. Gorlu ve Büyük Selçuklu devlet­ lerinde de bu kazanlı davullar, oldukça büyük görünümlü idiler. Meydan savaşlarında tek bir hakanlık kösü bile kendi başına bir mehter sayılır. Kaynaklar, hakanlık köslerinin boyutunun bir adam boyunda olduğun­ dan bahseder. (Öge!, s.99 ). Evliya Çelebi'nin mizarn bir üslupla "her biri hamam kubbesi kadardır" dediği bu hakani kösler savaş zamanlannda ordunun hareketlerini düzenler, akınlar, hareketler, saldınlardaki hızlan­ malar ve yavaşlamalar bu büyük davullann komutlanyla belirlenir, dağı­ lan birliklerin taparlanması ve tekrar taarruza geçmesi hep bu tuğ ve ordu müzik takımlanyla yapılır, ordunun tek bir komuta altında savaşması sağlanırdı. DlNt VE ASKERi MESARlMLERDE MÜZİK. GELENEGİ 305

Mehterin-yani Ordu muzıka topluluğunun vurmasıyla saraydan çıkı­ lır, böylelikle yapılacak olan a.kırun ilk adımı atılmış olurdu. Ordu muzıka topluluğunun tuğ takımlarının vurması "sifere hun1ç , ve "gaz4Jia davet ,idi. (Ögel,a.g.e:s.2) Sifere hun1ç geleneği bir gazaya ve akma çıkıştır. Selçuklu devletlerinde akma başlayış ve sefere huruç yeri, "ordunun toplandığı konak idi. "Mehter ve davullar bu konaktan çıkarken vuruluyordu. (Ögel, a.g.e., s.6 ) Türkiye Selçuklu devletinde de ordu, Konya yakınında bir yerde toplanıyor ve davul ve kös vurularak akma çıkış hareketi başlıyordu. (İbid. 99) Selçuklularda Alptekin'in Ordugahtan davulla çıkışını M. A. Köymen Siyaset-name'de şöyle anlatır; Ertesi gün tan ağarırken, kös sesinin yük• seldiğini ve Alptekin'in ordusu ve has gulamları ile göç ettiğini, ... Belh tarafina gittiğini gördüler. .. (Köymen, Siyaset-name, .43). S. 129 Selçuk• lularda savaşlarda ki davul ve boru sayısı barıştakinin iki katına çıkanlırdı. Savaştan önce taarruz edecek birliklere yeterli sayıda kös davul ve boru getirilirdi.

Kaynaklar, Gorlu Selçuklu Sultanı Gıyaseddine ait "harbuzeh» adı ve­ rilen büyük köslerden bahseder. Tabakat-ı Nasiri'ye göre bu kösler, ayrı ayrı arabalann üzerinde taşınıyordu.( I,s.404). İbn Batuta ise bu davullara kullanımlanna göre farklı adlar vermiştir. Büyük davul "tabi el kebir", sefe­ re huruç vaktinde konak yerinin bozulması veya konak yerinden çıkılır­ ken vurulan davullara,. "Kös-i gaza» ; ordu birliklerinin toplanmalan ve akın için çalınan kös demektir. Bu mukaddes bir savaş ilanıdır. İslamiyetten önceki Türklerde de görülen bir gelenektir. "Tabi-ı cengi", "tab l-ı saf' ad.ıı. verilen davullar ise savaşta düzen ve saf tutma, sıraya girme için vurulan davullardır. (O gel, 1987 :s.l65)

Türkiye Selçuklularında savaşlardan elde edilen zaferierin müjdeleri de büyük kösler veya küçük davullar ile verilirdi. Bunlar zafer ve müjde davullan oJarak adlandırılırdı. Savaşlardan sonra elde edilen zaferlerde fetihnameler okutulur, zafer davullan çalınırdı. Alaedd.in Keykubat'ın Şam seferinde Şam askerlerini yenmesi üzerine "Kös-i Müjde» adı verilen, zafer haberi veren bir müjde davulu vurdurduğundan bahsedilir. İbni Bibi Tıpkı basım, s 438. Bu davulun adı kaynaklarda "tablı- be;aref' olarak da geçmektedir. Yine kaynaklarda Halep Halifesinin ve Selçuklu Sulta­ nı'mn adına hutbe oktinduğuna dair, Halep hükümdan Mahmud'un, bir elçi ile Bağdad'a gönderdiği mektubun Darü'l hilafe de okunduğunu ve Beytu'n - nevbe kapısında müjde davulunun çalındığından bahsedilmek- 306 SEBAHATIİN SİVRİ.KAYA tedir. (Köyınen,s. 78) Bk. yukan, Hutbe ; aynca bk. Sıbt, İsl 256b;" Sr.,248a (462 yılı hadiseleri)

(Ögel,l987: s.114) Tahta çıkışlar da büyük kösler veya davullar ile haber verilirdi. (Ögel,s.l 00-1 O1 ). Bahattin Öge!' göre İbn Bibi'nin tıpkı basımından alınan vesikalara da; . ~

1- Gıyaseddin Keyhüsrev'in Bizans' a karşı Alaşehir seferine çıkar­ ken, orduyu toplaması nedeniyle vurulan kösler. Leşker- gah-ı mubarek 2- Çemişgezekin Alaeddin Keykubat tarafindan alıruşı sırasında vu­ rulan kösler

3- Sultan İzeddin Keykavus'un Antalya kuşatması sırasnda vurduğu kös ve kerrenay zurnalar

4- Selçuklu Uç beylerbeyi Emir Büsameddin Çoban'ın Suğdak sefe­ rinde kendisine ait vurdurduğu kös

5- Sultan Alaeddin Keykubat, Celaledeli Harezmşah'a karşı giderken, Sıvas!tan hareketlerinde ve bu savaşta vurulan kös

6- Sultan Alaeddin Keykubat'ın Eyyubi Sultanına karşı gidip Şam ordusunu yenmesi üzerine vurdurduğu zafer kösü (Öge!, s. ı 06-1 07) -

Görülüyor ki hakanlık kösü, davul takımı ile mehter savaşta ordu bir­ liği, banşta ise askeri disiplini oluşturuyor, zafer ve müjde haberleri için vuruluyor, eğitimi düzene koyuyord~. Bu gelenek Bunlardan beri bütün Türk devletlerinde süre gelmiştir.

Selçuklu saraylannda hükümdarlık alametlerinden, savaş merasimle­ rinin dışında zafer merasimlerinde, misafir hükümdarlarui ve elçilerin kabullerinde, hükümdarların düğünlerinde, askeri eğitim arz eden spor oyunlannda askeri - devlet merasimler, de terti.plenir, çeşitlı oyunlar ve rakslar ile birlikte musıkı önemli rol oynardı .. Hükümdarların tahta çıkış merasimleri olan bu "Cülus, merasimlerinde kös vurulur, (Selçuklu sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev'in Konyada tahta çPmıası dolayısıyla kös vu~­ ması buna bir örnektir.) ş~lenler tertip edilir, saçı ( nisar ) saçılır. Ordu mensuplan kendi aralarında Türk adetince eğlenceler terti.pler, dans eclip türküler söylerlerdi. (Köymen, 1992:s.l26- ı 2 7)

Bk. Sıbt,İsl., 226a; Sr.,206a(455 yılı hadiseleri. DİNİ VE ASK.ERİ MESARİMLERDE MüZlK GELENEGİ 307

Bağdat'ta Tuğrul Beg'in halifenin kızı ile olan düğün merasiminde b~ta Tuğrul beğ olmak üzere düğün merasimine katılan bütün Türk beylerin ve vassal hükümdarlann, ordu mensuplannın hep birlikte türkçe şarkılar söyleyerek, dizlerini yere vurarak ve sıçrayarak dans ettiklerini kaynaklardan öğrenmekteyiz. (Köymen, s.307) (Cevzi, 455 senesi:Vlll/ 229.) Eski Türklerden itibaren Selçuklular da da devam eden Türk devlet anlayışının yansıması ve Türk Ordu geleneği olan atlı spor geleneği aynı zamanda bir savaş talimi idi. Savaşa hazırlık ve toplumu dinamik tutmak, savaş ve hareket kabiliyederini geliştirmek için yapılan sporlar, kimi za­ man bir merasim şeklinde yapılırdı. Dini ve askeri, bayram ve törenlerde, savaş öncesi ve sonrası merasimlerde ve kutlamalarda, savaşa talim, ha­ zırlık gençlerin ata binme ve savaş yeteneklerini geliştirmek amacıyla bir askerlik eğitimi vasfi taşıyan at yanşlan , Türklerin "çevgan" "çögen- çö­ ven" adım verdikleri polo, Gök bö1ü- Kök bar, Ulak tartu" gibi adlarla anılan atlı oyun, at üzerinde mızrak ve ok atma, at üzerinde güreşme gibi atlı oyunlarm ve cirit oyunlan'nın yapıldığı bu merasim ve yanşmalarda mehter ve davul en önemli unsurlardı. Devlet protokolunda bu tür oyun­ lar hep görkemli merasimleri e ve devlet mehterleri ile -yapılırdı. Selçuklu hükümdarlannın polo ( guy -ı çevgan- çevgan ) ve av merasimlerinde de devlet ve resmi hayattaki usul ve kurallar aynen tatbik edilmekteydi.( Köymen,s. 121) İptidai devirlerde dini bir mahiyette bulunan , muahhar zamanlarda ve nihayet İslam çağında Selçuklu ve Osmanlı sultanlannın tertip ettikleri "Sürgün Avlan " da artık dini manasını kaybetmiş; askeri bir spor ve ma­ nevra olarak asırlarca rağbet görmüştür.(Turan,l958:s.27-32)

Türklerdeki bir diğer merasim şekli ise karşılama·· ve uğurlama mera­ simleridir. -Bu merasimler yerine getirilmesi gereken bir formaliteden zi­ yade bir hükümdarlık ve askerlik adetidir. .. Alp Arslan'a ilk karşılama merasimini, vezir Amidü'l- mülk Kündüri yaptı: Kutalmış'a karşı zafer kazanan Alp Arslan'ı vezir, hadem, haşem, davul, alem, Arap ve Acem iyle karşıladı ve tahta oturttu. (Köymen, 1992: s.l21) Selçuklu hükümdarlan hakimiyet sembollerini özel hayatlannda da kullamyorlardı . (Bk. saray teşkilatı . ) Nizamü'l mülk, Türk hakimiyet te­ lakkisirıi şöyle aksettirmektedir. Türklerin, hükümdan kendilerini besle­ mek zorunda kalan bir baba saydıklan, bunun neticesi olarak, hükümda- 308 SEBAHATTtNS~YA

rm milletine sık sık şölen ler ( ziyafetler) verdikleri bilinen bir gerçektir. Nizamü'l mülk, şölen sonunda sofranın yağma edilmesini ve herkesin bulabiidiğini evine götürmesini bile kaydediyor. Nizamü'l Mülk'ün verdi­ ği bu bilgi , bar-ı amm adı verilen ve sarayda hafta içinde bir veya iki gün tertiplenen daha çok küçük rütbeli devlet memurlan , askeri ve ortlu mensuplan ve komutanlannın da yer aldığı eğlenceli toplantılara özgü bir durumdur. (Köymen,s.ll8)

Bu bilgiler bize Selçuklu Sultanlannın saraylanndaki özel ve resmi toplantılannda "barr-ı amm" ue ''barr-ı has " ( Köymen,s.l 18) adı verilen qaha çok resmi devlet ve askeri ordu mensuplannın ve hükümdarlarm katıldıklan içkili eğlence merasimlerinde de davul çaldınldığı ve nevbet vurulduğunu göstermektedir.

Görüldüğü gibi Orta Asya'dan Ön Asya'ya, İslam coğrafyasına ve Anadolu'ya tamamen yayılıp, kuwetli bir devlet kuran Selçuklular da mılsiki en önemli bir sanat şubesi olarak daima revaçta olinuş ve rağbet bulmuştur. Bwıun sebebi Selçuklu Devlet gelenekleri'nin her yönünde, eski Türk törelerinin az veya çok izlerini taşımasıdır. Selçuklular Dev.ri, her bakımdan Türk Tarihi'nin ihtişamla birlikte yürüyen en hareketli dönemidir. Bu dönemde Türk müziği yayılırken hem etkiledi, h~ de etkilendi. Türk Müziği hem devlet tarafindan desteklendi hem de devlete muhalif tarafın da bir aracı oldu. Türk müziğinin yayıldığı, yeni konular ve özellikler kazandığı en dinamik dönem Selçuklular Dönerni'dir.. (http:/ /www.asaskan.net/2009/09/selcuklularda-muzik-ve­ muzisyenler.html)

SONUÇ

Bu bileliri de Selçukluların Dini ue Askeri Merasimlerinde Müzik Geleneği hakkında verilen bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda şu tespitiere ulaşmak mümkündür:

I-Selçuklular da mılsiki en önemli bir sanat müessesesi olarak daima rağbet görmüştür. Bunun nedeni Selçuklu Devlet gelenekleri'nin her yö• nünde, eski Türk törelerinin ve törenlerinin izlerini taşımasıdır .

2.Selçuklular döneminde Türk musıkisi ordu ve saraylarda, göçebe obalarında, Türk hakimiyetiyle birlikte tasawufun çok yayılması netice- DİNİ VE ASKER! MESARİMLERDE MÜZlK GELENEOi 309

·sinde müzik ve sema'nın ayinlere girmesi dol ayısıyle de zaviye ve tekke­ lerde gelişme imkanı bulmuştur.

3. Anadolu'da gelişen hoşgörü felsefesi, Selçuklularda müziğin geliş­ mesinde ve tarikat ayinlerinde bir unsur haline gelmesinde önemli etkiler yaratmıştır.

4. Selçukluların Hac Kervanlarındaki merasimler ise hem dini hem de askeri mahiyet gösterir. Hac kervanlarına devletin askeri musıki toplu­ ğunun, devletin ileri gelenlerinin eşlik etmesi nedeniyle de bir askeri me­ rasim olarak da bakabiliriz.

5. Tuğ Takımı halinde Orta Asya'dan Anadolu'ya gelen Selçuklula­ rın askeri- ordu müziği daha sonraki dönemlerde Mehter'in öncüsü ol­ muştur. Horasan'dan Anadolu'ya taşınan Orta Asya Türk kültürü öğele­ rinin özellikle Orta Asya çalgılarından oluşan tuğ takımlan Anadolu'da Selçuklular tarafından Tahılhane achyla kurumsallaştınlmıştır.

6. Bir hükümranlık alarneri olarak algılanan, ve Hükümdann otağı önünde namaz vakitlerinde 5 vakit, meliklerin kapısı önünde de 3 vakit çalınan Nevbet (Nöbet) en bilinen Türk musiki müessesesidir.

7. Türk ordu- askeri müziğinin en önemli unsuru olan Nevbet gele­ neği, Hükümdan hükümdar yapan maddi unsurlardan bir tanesidir ve hakimiyet sembolüdür.

8. Nevbet çalmanın ancak methu hükümdann müsadesiyle müm• kündür.

9.Selçu.klu saraylarında Hükümdarların tahta çıJaş merasimleri olan Cülus merasimlerinde, misafir hükümdarların ve elçilerin kabullerinde, karşılama ve uğurlama merasimlerinde, hükümdarların düğünlerinde, askeri eğitim arz eden spor· oyunlannda tertiplenen merasirnler, yerine getirilmesi gereken bir formaliteden ziyade bir hükümdarlık ve askerlik adetidir. Dolayısıyla devlet ve ordu musıkı topluluğunun bu merasimlerde de görev alchğı, musıkinin önemli rol oynachğı görülür.

lO.Selçuklu hükümdarlan hikirniyet sembollerini özel hayatlarında da kullaruyorlardı;

a-Hükümdar seferde iken de devlet orkestrası yanındadır. 310 SEBAHAITİN SİVRİKAYA

b- Hükümdann sarayının veya çadınnın önünde yalnız beş defa nev­ bet çalınmamaktadır.

c- Nevbet çalmanın bir hakimiyet sembolü olduğu dikkate alınacak olursa Hükümdar her emrettiği zaman, ya kendisini eğlendirmek için, veya hükümdar olmanın gururunu duymak için nevbet çaldınrdı.

d- Şu veya bu sebeple hükümdann maiyetinde bulunan vasal bü• kümdarlar da kendi orkestralaruu yanlannda bulundurmakta olup, günde üç defayı geçmemek şartıyla nevbet çaldırabilirlerdi.

ll. Son söz olarak Türk müziğinin yayıldığı, yeni konular ve özellik• ler kazandığı en dinamik dönemin Selçuklular Dönemi olduğunu söyle• yebiliriz.

KAYNAKLAR ABD UL-KADİR Maragi, Makasid ul- Elhan, Topkapı, No: H. 1726

AK.DOGAN, Bayram; Fethu!Lah Şiıwını ve Mecelletun Fi'l-Musıka {\dlı Eserinin XV. Yüzyıl Türk Musıkısi Nazariyatındaki Yeri, Basıl- mamış Doktora Tezi, Ankara 1996. -

______; Türk Din Musikısinde Kullanılan Çalgılar ve Qzellik­ leri, (Basılmamış Seminer), Ankara 1994. . •. ______; Din Görevlile~e Musikı Eğitimi Verilmesi konusun­ da Bir Metot Denemesi", A.Ü.ı.F Dergisi. c. XLIU, Sayı: 2,2002.

ALTAR, C.Memduh "Onbeşinci Yüzyıldan Bu Yana Türk ve Batı Kül• türlerinin 1981 Karşılıklı Etkileme Güçleri Üstünde Bir İnceleme" Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

ANKARAVİ, İsmail er-Rusuhı el-Mevlevı; Hüccetü's-Sernii', Ib-40b yk. A.Ü.İ.F. Kütüphanesi, No: T. 7462.

ANKARAVİ, Pir Muhammed. Zubdat ul Fetaha, Veliyeddin Ef. No:l451

ANTEP, Ersin "Kolay Anlaşılırlığın Müzikal Tarihçesi" 2001 m. Ulusla­ rarası Müzikoloji Simpozyumu, İstanbul: Yayınlanmarruş Bildiri.

ATASOY, Mustafa Cahit; Türk Musikısi Tarihi Ders Notlan, İTÜ Türk Müz. Dev. Kons. İstanbull993. DlNt VE ASKERi :MESA.R1MLERDE MÜZİK GELENE Gl 3 I I

BANAR.Lı, Nihat Sami; Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c. I-II, M.E. Basımevi, İstanbul ı 97 1. DANİŞMEND, İsmail Hami; Türk ırkı Niçin Müslüman Oldu, 2. Baskı, Konya ı978. DEMİRSİPAHİ, C.Türk Halk Müziği ve Oyunlan, İş Bankası Yayınlan, İst,ı975.

ERGüN, ı973:ı28) GAZİMİHAL, M.Ragıp "Türk Askeri Muzikalar Tarihi", ı 955 İstanbul: Maarif .Basımevi. GAZİMİHAL, M.Ragıp ''Yüzyıllar Boyunca Mehterhane ve Türk Müzik Kalkınışı", ı957 İstanbul: MaarifBasımevi. GAZİMİHAL, M.Ragıp '.'Türk Vurmalı Çalgılan(Türk Depki Çalgıla­ n)", ı975 Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.

GAZİMİHAL, M.Ragıp "Türk N efesli Çalgılan(Türk Ötkü Çalgılan) ", 200 ı Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınlan. İBN BİBİ. El Evarnir ul- Aliye, Ankara ı 956 ( T.T.K. Faksimile ).2 16 İBN UL CEZVİ,VIII.s 229. Sibt. Topkapı.293ı (XlTI) 455 senesi Ebu'l Ferec Chonography,s.215. al- Muntazam, Haydar- abad 1358 İBN UL CEZVİ, al- Muntazam, Haydar- abad 1358 İBN HALDUN, Mukaddime, II. s.l08, Tr.trc. İstanbul ı275. İBN HAUKAN, Vefeyat ul A'yan.l.s.552, Kahire ı299 KAFESOGLU, İbrahim, Selçuklu Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayıne­ vi, İstanbul 1992. KÖYMEN, Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara 1993.

KAŞGARLI, Mahmut, Divan-u Lügatit Türk, Çeviren; Besim Atalay, Türk Tarih Kurumu Yayınevi, Ankara 199ı, C.I, s. 122. KÖPRüLü, Fuat; Türk Edebiyatında İlk Mutasawıflar, DJ.B. Yayınlan, T.T.K. Basımevi,Ankara 1976. MATTHEW Paris, Chronica Majo ra I.s.l27 312 SEEAHATTİN SlVRlKAYA

Mıchelle Synen (Süryani Mihael),ill.s 237. Beş nevbet hakkında bak ' Quatremare., Histoire des Mongols, s418-421; Ravendi, s. 460.

OGEL, Bahaeddin; Türk Kültür Tarihine Giri§, Kültür Bakanlığı, Kül- tür Eserleri, No: 46, I-IX, Ankara 1991.

ÖNDER, Mehmet; Mevlana (Hayatı-Eserleri), Tercüman 100ı Temel Eser, İstanbul, Tarihsiz OZALP,M. Nazmi Özalp, Türk Musikfsi Tarihi, (Derleme), TRT Yay. No: 34 öZKAN, İsmail Hakkı; Türk Musikısi Nazariyatı ve Usulleri, Otüken Neşriyat, 2. bsk., İstanbul, ı 987. ·

OZTUNA, Yılmaz; Türk Musikısi Ansiklopedisi, I-II, ll 2. Kısım, MEB, İs tanbull969. SANAL, Haydar ''Mehter Musikisi", 1964 İstanbul: Milli Eğitim Basıme­

vı.

SEVENGİL, Mılsiki Mecmuası 1950 SİVRİKİYA, Sebahattin, Notalarıyla Elazığ Yöresi Halk Oyünla-;; Mü• zikleri, İst.2002

SÜMER, Faruk, Oğuzlar, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfi. Yayınları, İstanbul ı 992, ·

ŞENER, Cemal "Şamanizm-Türkler'in İslamiyet'ten Onceki Dini" 2000 İstanbul: Ant Yayınları. ·

TAN, Nail "Folklor (Halkbilim) Genel Bilgiler" 2000 İstanbul: ?, Gelişti­ rilmiş Beşinci Baskı.

TURAN, Osman; Selçuklular hakkında resmi vesikalar, Ankara ı 958.

TURAN, Osman; Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, Nalaşlar Yayınevi, İstanbul 1978.

TURAN, Osman; Selçuklular hakkında resmi vesikalar, 1998 TURAN, Osman; Selçuklular Tarihi v~ Türk İslam Medeniyeti,l 999 İstanbul DlNt VE ASKERİ MESARİMLERDE MüZtK GELENEGl 313

ULUÇAY, M . Çağatay, "Mehterhane ve Sazendelere Dair Birkaç Yesi­ ka", Musikf Mecmuası, 1 Temmuz 1951, UZUNÇARŞIIJ, İ. Hakkı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basymevi, Ankara 1975, (http:/ /www.asaskan.net/2009/09/selcuklularda-muzik-ve- muzisyenler.html) (http:/ /www.cagatayyolda.net/forum/showthread.php?p= 1866386) (http: 11 www.kultur.gov. tr/TR/ Genel!BelgeGoster.aspx?

F6ElOF8892433CFF7E7F2B691D9F0097272E3D~9474FE5l (http:/ /melikemehparehekim.blogcu.com/muzi,k-ve-kultur/4957444) (http:/1 musigi-dunya.az/new 1 read_magazine.asp?id= 145 2 2 7-0 7-20 1O ) (http:/ /odtuktmt.com/7-genel.html/ erisim 26/04/2010) (http:/ /www. tekplatform.com/tarihimiz/764713-anadolu-selcuklularda­ kultur-ve-teskilat.html ) (http:/ 1yemek -tariflerim.org/ diger-konular/22329-osmanlida-mehteran­ ve-mehteranin-tarihcesi.html)