Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017

SEYİT BATTAL GAZİ TEKKESİ’NİN TARİHSEL SÜREKLİLİĞİ ve KORUMA SORUNLARI*

HISTORICAL CONTINIUTY OF SEYYID BATTAL GAZI TEKKE AND ITS CONSERVATION PROBLEMS Betül Gelengül EKİMCİ1

ÖZET

Eskişehir’e bağlı günümüzde yaklaşık 13.000 nüfuslu küçük bir ilçedir. Ancak tarihi ticaret yolları üzerindeki konumuyla Friglerden itibaren canlı bir merkez olmuştur. Bizans dönemindeki Nakoleia, Seyitgazi ismini Alp-Eren-Gazi kimliğiyle Anadolu’nun İslamlaşmasında önemli rol oynayan Seyit Battal Gazi adına burada yaptırılan türbe ve zaviyeden alır. 13. yüzyılda Selçuklu Sultanı Ümmühan Hatun tarafından yaptırılan yapılar, hem Üçler Tepesi üzerindeki hâkim konumu, hem de küçük kasaba yapıları arasında etkileyici mimarileriyle anıtsal kuruluşlardır. Sünni inancına bağlı Selçuklu sultanlarınca kurulan yapılar, bölgeye gelen Türk nüfusun İslamlaşma sürecinde, Kalenderî-Alevî-Bektaşî topluluğun yerleşmiş geleneklerinde de kutsal olarak kabul edilen dini bir merkez olmuştur. Böylece Selçuklu döneminde kurulan yapılar kompleksi, Osmanlı döneminde, birden fazla dini topluluğun inanç ritüellerine hizmet etmek üzere, yine bizzat sultanlar ve üst düzey yöneticiler tarafından yaptırılan eklerle bugünkü şeklini almıştır.

Günümüzde Seyit Gazi Külliyesi ve yakın çevresi Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde olduğu gibi, belirli dini topluluklar için önem taşıyan “kutsal mekân” olma özelliğini sürdürmektedir. Bu yaşayan kültür mirasının dikkatle yaklaşılması gereken özel bir yer olduğu göz önüne alındığında, burada yapılacak müdahalenin kapsayıcı, ayrıntılı çalışmalarla gerçekleştirilmesi büyük önem kazanmaktadır.

Koruma müdahaleleri yalnızca teknik anlamda yapıların ayakta kalabilmesiyle sınırlı değildir. Mekânla ilgili düzenlemeler mimarinin litürjik anlamlarının silinmesine sebep olmamalıdır. Kültürel miras ve korumanın genişleyen tanımı kültürel çeşitliliğin korunması sorumluluğunu getirmektedir. Bu konuda ICOMOS’un 2011 yılında kabul ettiği Valetta İlkelerinde yer alan Turizm başlıklı öneri uyarınca: “…Turizmin tarihi kentlerde gelişmesi, anıtların ve açık alanların iyileştirilmesi; yerel toplulukların kimliğine ve geleneksel etkinliklerine saygı ve destek ile bölgesel ve çevresel karakterin korunması üzerine kurulmalıdır.”

Bu çalışma kapsamında 2006-2009 yıllarında Seyitgazi Külliyesi’nde gerçekleştirilen restorasyon çalışması ve 2014 yılında Seyitgazi Kaymakamlığı ve Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA)’yla ortaklaşa başlatılan “Turizm Potansiyelinin Geliştirilmesi Projesi” kapsamında yapılan uygulamalar, somut ve somut olmayan kültürel miras arasındaki köklü karşılıklı bağlılık göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Somut ve Somut Olmayan Kültürel Miras, Kutsal mekân, Alevî-Bektaşi, Tekke, Seyitgazi.

* Bu bildirinin hazırlanmasında yazarın “Ekimci, B. G. (2017), “Sacred Precinct Seyitgazi: Religious Architecture of Alevî-Bektashi Communities in ”, Turkish Studies from Different Perspectives, Ed. M. Uydacı, Athens Institute for Education and Resesarch, Athens, Greece, s.143-161’deki makalesinden yararlanılmıştır. 1Yard. Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, Eskişehir, [email protected]

175 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017

ABSTRACT

Seyitgazi is a small town with its 13.000 population at a district of Eskişehir Province. However, it has become a vibrant centre from the Phrygians due to its position on historical trade routes. Byzantine city Nakoleia was named as Seyitgazi after the construction of zaviye and a tomb dedicated to Battal Gazi, a Muslim saint and warrior in the 8th century. The zaviye containing a tomb was built in 1208 on a hill overlooking the town by Ümmühan Hatun, wife of the Anatolian Seljuk Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev. During the Islamization of Anatolia, these structures established by the Sultans connected to the Sunni Islamic belief have become a sacred religious centre of the Kalenderî-Alevî-Bektashi community too and further extended in 1511 by the Ottomansultans to serve the rituals of more than one religious community.

The shrine and the adjoining complex remain popular with local as well as foreign visitors. Given the fact that this multi-layered cultural heritage is a special architectural complex with its utmost importance, the interventions need to be carried out with detailed studies here. The interventions, which are generally viewed as technical issues within the field of preservation aren't limited to the survival of structures. The liturgical meaning of the architecture-between worship and the space in which it occurs- must not be erased during the arrangements of the space. The wider definition of cultural heritage and conservation also brings responsibility for the preservation of cultural diversity. According to the proposal titled tourism in the Valletta Principles adopted by the ICOMOS in 2011: “The development of tourism in historic towns should be based on the enhancement of monuments and open spaces; on respect and support for local community identity and its culture and traditional activities; and on the safeguarding of regional and environmental character.”

Within the scope of this study, the restoration of Seyyid Gazi Complex realized in 2006-2009 and implementation made within the scope of the "Tourism Potential Development Project" initiated jointly by Seyitgazi District Governorate and Bursa-Eskişehir-Bilecik Development Agency (BEBKA) in 2014 has been evaluated taking into account the deep mutual commitment between the tangible and intangible cultural heritage.

KeyWords:Tangible and intangible cultural heritage, sacred places, Alevî-Bektashi, religious architecture, Seyitgazi.

GİRİŞ

Son yıllarda yerel yönetimler Seyitgazi İlçesinde ekonomik kalkınmanın sağlanması için turizminin geliştirilmesine önem vermekte, bu amaçla yörenin sahip olduğu arkeolojik, kültürel ve doğal varlıkların korunması ve sunumu üzerine proje ve uygulamalar gerçekleştirilmektedir. Eskişehir Kültür Başkentliği'nin sağladığı olanaklarla, 2011 yılı, kent ve kültür değerleri açısından önemli bir yıl olmuştur. Kültür Başkentliği kapsamında öncelikli olarak bölgenin kültür varlıklarının tespiti ve tanıtımına ilişkin çalışmalarla, tehlikede olan anıtların restorasyon uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Seyitgazi İlçesi’nde her yıl binlerce insan tarafından ziyaret edilen üç büyük tekke ve çeşitli türbeler bölgenin inanç turizmi açısından önemli kültürel varlıklarıdır. Söz konusu kutsal mekânların bir arada bulunması, kültürel peyzaj açısından adeta bir açık hava müzesi oluşturmuştur. Çeşitli sebeplerle hasar gören Şücâeddin Velî ve Uryan Baba tekkeleri Eskişehir Kültür Başkentliği kalıcı eser uygulamaları kapsamında onarımı gerçekleştirilen yapılar arasında yer almaktadır (Ekimci, 2015:421). Kültür Başkentliği çerçevesinde BEBKA“Seyitgazi Bölgesi Turizmin Geliştirilmesi” projesi ile Seyit Battal Gazi Tekkesi’nin tanıtımıyla ilgili çalışmalar kamuoyuna duyurulmuş ve tekke içinde çeşitli düzenlemeler ve kültürel etkinlikler gerçekleştirilmiştir.

İlçedeki kutsal mekânların korunmasına yönelik bu gelişmeler önemli olmakla birlikte yeterli değildir. Belirli topluluklar için dini önem taşıyan kutsal alanlar; ICCROM'a göre, yaşayan dini miras, diğer miras türlerinden ayrılan özelliklere sahiptir. Dini toplulukların ibadet alışkanlıklarının, kuşaktan kuşağa aktarılan uygulamaların, ritüellerin ve geleneklerin yaşatıldığı kutsal yerlerin aynı zamanda turizme açık olması ve farklı kesimden insanların da burayı ziyaret etmek istemesi bu yerlerin

176 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017 korunabilmesine yönelik bütüncül koruma çalışmaları yürütülmesini gerektirmektedir. İlçeye adını veren ve bölgenin bir inanç merkezine dönüşmesinin temel unsurlarından Seyit Battal Gazi Tekkesi 2006-2009 yılları arasında halen üzerinde tartışılan kapsamlı bir onarım geçirmiştir. Şimdiye kadar yapılan koruma uygulamalarının ardından karşılaşılan sorunların başında teknik problemler ve farklı dini grupların ibadet alışkanlıkları gereği kutsal mekânı etkin olarak kullanamaması, binayı yaşatan topluluğun giderek uzaklaşması gelmektedir. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, dini öneme sahip kültür mirasına sahip çıkarken, farklılıkların ve çeşitliliklerin ortaya konmasına ve bunlara dinsel hoşgörü, saygı ve anlayışla bakılmasına katkı sağlayan bütüncül uygulamalara ihtiyaç duyulmaktadır. Yapıların tarihsel kimliğini, burada süregelen sosyal ve kültürel yaşamı derinlemesine araştıran, bu yapıları evrensel bir kurum olarak değerlendiren ve en iyi biçimde sunan yaklaşımlar dünya barışının ve kültürlerarası iletişimin gelişmesinde de önemli rol oynamaktadır.

Seyit Battal Gazi Tekkesi’nin yaklaşık 800 yıllık tarihsel birikimini değerlendiren akademik çalışmalar bulunmakla birlikte anıtın fiziksel niteliklerini etkileyen kendine özgü manevî yapısı ve mekânı yaşatan halkın dinî pratikleriyle ilişkisini araştıran çalışmalar sınırlıdır. Burada sunulan çalışmada, uygulamada göz ardı edilen "mekânsal kuruluş ve sosyo-kültürel yaşama ilişkin bağlantılar” ortaya koyularak fiziksel mekânın daha iyi anlaşılmasını sağlamak, anıtın yaşatılması ve geleceğinin güvenceye alınması konusunda öneriler geliştirilmesine katkıda bulunmak hedeflenmektedir.

Seyitgazi'deki Tekkeler Anadolu'da Alevî-Bektaşî dini mimarisinin simgesel anlamı yüksek anıtsal yapılarından üç büyük tekke: Seyitbattal Gazi, Şücâeddin Velî ve Uryan Baba tekkeleri Seyitgazi’de bulunmaktadır. Eskişehir-Seyitgazi-Kütahya arasındaki bölge Türkmen kolonizasyonu açısından önemli bir yerleşim yeridir. Selçuklu ile Bizans sınırını oluşturan bu bölge 13. yüzyıl Babaî isyanı sonrası kitlesel Türkmen göçlerine sahne olmuştur (Doğru:1992:26, 27). Uzun bir süre yerleşik Müslüman halk tarafından zapt edilemeyen bölge, Bizans ile doğrudan bir ilişki içerisinde olmuş, kültürler arası etkileşim merkeze göre daha etkili biçimde gerçekleşmiştir. Bununla birlikte hem Selçuklu hem Erken Osmanlı dönemlerinde, yayılmacı bir politika gereği Türkmenlerin manevi şahsiyetlerini önemseyen sultanlar, Seyit Battal Gazi, Şücâeddin Velî ve Uryan Baba tekkeleri başta olmak üzere dinî mimarinin gelişmesine hizmet eden anıt inşalarını üstlenmişlerdir. Seyitgazi’de Selçuklu Sultanı tarafından kurulan hankâh ve türbelerin Osmanlı döneminde onarılması ve yeni birimlerle genişletilmesi, nüfusun sosyal karakteri ve inanç yapısının Anadolu’daki iktidar merkezlerince önemsenmesiyle açıklanabilir. Bu tarz yapılara ihtiyaç duyan sosyal ve dini bir yaşam, günümüzde de sürdürülen bir kültür olarak evrensel boyutlara ulaşmıştır.

Mimari bileşenlerini büyük oranda koruyarak günümüze ulaşan bu yapılar hakkında yüzyıllara yayılan kullanım süreci ve onarımların yapmış olduğu değişiklikler nedeniyle sınırlı bilgilere sahip olduğumuzu, dolayısıyla kesin kabullere gidilemeyeceğini önceden belirtmek gerekir.

Alevî-Bektaşi İnancının Anadolu'da Temelleri Alevîlik dini inanç, dünya görüşü, yaşam şekli, sosyal ilişkiler, gelenekler, örf ve adetleri barındıran genel bir terimdir. Alevîlikte Ehl-i beyt (peygamber soyu) olduğu kabul edilen dedeler dinî önderlerdir. Dedeler, inancı ve gelenekleri aktarır, ibadetleri idare eder, toplumda birliği ve dayanışmayı sağlar, kişiler arasında çıkan anlaşmazlıkları çözümlemede hakemlik yaparlar.1 Kurumlaşmış bir yapı olan dedelik, secere/soyağacını ispatlayan hüccet, nişan vb. belgelere sahip olmayı gerektirir. Dedeler “Ocak”lara mensupturlar. Bundan dolayı kendilerine Ocakzâde de denilir (Gölpınarlı;1969:278). Ocak, dedenin gözetiminde, bilgi ve bilgeliğinde, insanın olgunlaştığı yerdir. Alevîlikte, baba, ata, hangi ocağa bağlıysa oğul da o ocağın talibidir; başka bir ocağa bağlanamaz. Ocak her köyde bulunmaz. Ocak bulunmayan köylerde dede, yılın belli zamanlarında gelir ve cem denilen tören yapılır.

1Süleyman Uludağ, “Dede” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) (: Türkiye Diyanet Vakfı, 1994), c. IX, s. 76.

177 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017

Bektâşîlik ise kurumlaşmadığı bir dönemde, 13. yüzyılda yaşamış olan Hacı Bektaş'a kadar çıkan bir dervişler tarikatının adıdır ve eski adet ve törelerinden uzaklaşmamış olan göçebe Türk halkının İslam inancıdır (Mélikoff;2011:31). Bektâşîler için pîr, yani o tarikatın kurucusu veya kurucusu olduğu kabul edilen birisi vardır (Gölpınarlı;1969:277).Yüzyıllar boyunca Alevîlerle aynı aşiret çevrelerinde bulunmuş olan Bektâşîler, daha sonraları kent merkezlerinden okumuş müritleri bulunan bir tarikat olmuşlar ve kendilerini Hacı Bektâş-ı Velî’ye mensup saymışlardır (Mélikoff; 2011:31).

Anadolu'da Türk halk İslamlığı olgusuna bağlı Alevî ve Bektaşi adlandırmaları sıkı ilişkileri nedeniyle birlikte kullanılmakta, ancak yukarıda özetlendiği biçimde ayrıldıkları noktalar bulunmaktadır. Bu çalışmanın içeriğinde kullanılan Alevî-Kızılbaş-Bektaşi terminolojisi, Türkmen bir din anlayışı ya da başka bir deyişle bir Türk-Anadolu İslam yorumunu anlatmak amacıyla kullanılmıştır.

Alevî-Bektaşi inancının belirgin özelliklerinden biri kendilerini saran çevreye uyarak, yerli gelenek ve görenekleri benimseyebilmeleridir (Mélikoff;2011:54). Alevî-Bektaşi dini törenleri ile ilgili günümüzde uygulanan geleneğe rağmen, gerçekte Türk yaşam ve kültürüne ait çok eski imgeler barındıran bu özgün inancın, bulunduğu zaman ve coğrafyanın koşullarına ayak uyduran senkretik (bağdaştırıcı) yapısından kaynaklanan çeşitli farklılıkları olduğunu vurgulamak gerekir.

Alevî-Bektaşi İnanç Merkezlerinin Fiziksel Biçimlenişi

Cem Evleri Alevî ibadeti/töreni Alevî köylerinde “Dam”, “Büyük Dam”, “Dede Damı” , "Meydan Evi" ya da "Cem Evi" denilen evlerden birinde yapılır. Aleviliğin temel ritüeli olan cem, toplanma, bir araya gelmektedir. Alevîliğin genel olarak bir kırsal bölge inanç sistemi olması nedeniyle yaygın bir biçim kazanmış dini yapılarından söz etmek zordur. Yerin kutsallığı mutlak değildir. Cem yapmaya uygun büyüklükte bir ev veya tesis de cem evi olarak kabul edilir. Cem evleri, bir ayin mekânı olduğunu gösterecek belirgin işaretler taşımayan, yaşamın içinde ve içinde yaşanılan mekânlardır.

Anadolu'da Alevî-Bektaşi dini mimarisinin simgesel anlamı yüksek kırsal yapılarından biri Şarkışla'nın Yahyalı köyünde bulunan ve 19. yüzyıla tarihlenen cem evidir (Resim 1). Alevîlerin ulu ozanlarından Pîr Sultan'ın Pülümür Hacılar Köyü'nde halk arasında “Büyük Dam” olarak adlandırılan "Pîr Sultan Evi"nin yapım tarihi bilinmemekle birlikte 16. yüzyıla uzanabileceği düşünülmektedir (Harman;2015:121). Bilaluşağı Köyü’nde "Dede Damı" olarak da adlandırılan cem evi, Arapkir Onar Köyü’nde bulunan Büyük Ocak (13. yüzyıl) diğer erken örnekler arasındadır.

Cem Evlerinde İşlev Şeması ve Mimari Program Söz konusu yapılarda işlevsel ihtiyaçlar ve sembolik anlamlar iç içe geçerek bir bütün oluşturmaktadır. Cem töreninin arketipleri1, sembolik yaklaşımlarla kutsal mekânın farklı halleri olduğu inancı taşır. Cem töreni başladığı anda mekân sema âlemi ve arş-ı ala’ya giden yol olur (Polat;2007:17). Mimarî, fiziksel ihtiyacın ötesinde manevî bir eylemi ve sosyal paylaşımı belirler. İşlev şemasındaki değişkenlik, gerek İslam dininin sıkı kurallarla belirlenmiş bir mekânı olmamasından, gerekse fiziksel mekâna doğrudan yansıyan ibadet kalıplarındaki ağırlığın, daha çok insanı değiştirerek olgunlaştırmayı amaçlayan, dolayısıyla yaşanarak uygulanan toplumsal yönünden kaynaklanır.2

Cem evlerinde temel öğeler ayinlerin yapıldığı "meydan" ve bu mekâna bağlı, giriş bölümü, beslenme, barınma ve temizlenme, ağıl/ahır gibi birimlerdir. Yapıların birbiriyle bağlı dizilimi Anadolu’nun bitişik nizam köy yerleşkelerinin ortak mekânsal özelliğidir.

Genel olarak "meydan" kare veya dikdörtgen planlıdır. 12x14 m., 15x17 m., 10X11 m. 8X10 m. vb. değişen boyutlar, burasının özel amaçla kullanıldığını gösterir. Meydan, içinde ocak ve nişler bulunan

1 Bezm-i Elest Meclisi (Elest demi, Sohbet Meclisi) ve Kırklar Meclisi inançları. 2Alevî-Bektaşîlikte "Dört Kapı Kırk Makam" olarak anılan bu eğitimin özü kısaca "eline, beline, diline hâkim olmaktır". Olgunlaşmak, Ham/yarımlıktan kurtulmak yani mü'min-i kâmil olmak için her biri on makamdan oluşan dört kapı; Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat gibi birbirleriyle bağlantılı aşamalardan geçmek gerekir.

178 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017 kapalı bir odadır. Meydanda temel öğelerden biri tüteklikli örtüdür1. G. Akın'ın ayrıntılı çalışmasında Kırlangıç veya tüteklik denilen üst örtünün fütuvvet-tarikat yapılarına ait ortak bir gelenek olduğu belirtilmektedir (Akın;1991:337-342). Tüteklikli örtünün ilk izleri, Orta Asya göçebe kültürüne ait bir bölgede, yere gömülü Neolitik Çağ konut yapılarında karşımıza çıkar (Akın;1991:337-342). Sınırlı kiriş boyutlarıyla büyük açıklıkların geçilmesine olanak veren tüteklikli örtü, soğuk iklim bölgelerinde dışa kapalı inşa edilen yapıların içinde yakılan ateşin duman çıkışına izin veren, aydınlatmayı sağlayan işlevlere sahiptir (Akın;1991:324, 325).

Bu görüşe bağlı olarak tüteklikli mekânın kadim kültürü, içerdiği zengin mekânsal yaşantıyla Anadolu'da "meydan" da karşımıza çıkar. Tüteklikli örtünün simgesel anlamı, bütüncül bir evren tasavvurundan kaynaklanan heterodoks bir tevhit yorumu: “Dâr-ı Mansur” (vahdet) ve "Sırat-ı müstakim” (Hak’ka giden doğru yol) in temsiliyetidir (Tanman,1992: 321). Ayin mekânının ortasına yakın konumda en alt seviyede örtüyü destekleyen ahşap direklerin hem sembolik hem de taşıyıcı olarak önemi vardır (Tanman;2004:265). Sağır cepheli, dışa kapalı mekânın aydınlatılması tüteklikten -tavanda ortada yer alan delik- sağlanır. Ortadaki açıklıktan geçen düşey eksen Allah’a ulaşan yol veya "yer ekseni/axis mundi" dir (Tanman;2004: 265, Akın;1989: 70).

Girişin karşısındaki duvarda bir niş içinde sade düzenlenen ocak İslam öncesi Orta Asya gelenekleri ile ilişkilendirilen, sembolik anlamı güçlü, işlevsel bir öğedir. Eski Türk geleneğinde, bağlı bulunulan soyu temsil eden ata kültü ocak, cem meydanında Hz. Muhammed ve O’nun ailesini, Hz. Fatma, Hz. Ali ve onların çocuklarını temsil etmektedir (Doğan;1977:123). Meydanı dört yönde çevreleyen sekiler gelenlerin oturmaları için düzenlenir. Dede için ocağın olduğu duvarda köşede özel bir yer ayrılır.

Her cem evinde olmayan ancak Bektaşî tekkelerinde karşılaşılan meydan ile ilişkili mutfak, örneğin Pîr Sultan Evi'nde cem ayini sırasında dağıtılan lokma, kurban vb. hazırlanması ve erzakların depolanması için kullanılmaktadır (Harman;2015:126). Cem meydanına yakın çeşme de ayin ritüeli sırasında tekrarlayan abdest alma işlevine hizmet eder (Tanman;1992: 320). Baha Said'in sözünü ettiği "Eş meydanı" yani "Kızılbaş Sufiliğe" geçiş ayininde -özellikle Erzurum ve Doğu Anadolu'da- talip karı-koca ve musahiplerin ayin öncesi rehber eşliğinde gusül abdesti aldıkları ve kefen giydikleri özel bir oda vardır (Said;1926:176).

Cem meydanında mimari birim ve bezemeler ayrıntıda sembolik anlamlar kazanmıştır. Bunların bir kısmı kültürel kalıtımla geçmiş dönemin bağlarından kaynaklanan geleneklerdir. Örneğin, giriş ve ayin mekânları arasında kapı ya da eşik kutsal kabul edilir. 12 imamdan birisi eşikte öldürülmüştür (Akın;1989:68). Eşik üzerine basılmadan, alçak bir kapıdan niyaz edilerek dâr a yani meydana geçilir (Said, 1926:176). Alevîlere göre kapının kendisi ve kilidi Hz. Ali’nin sembolüdür. Kapının üstü, alt yan söveleri dört makamın dört yönü, Ehlibeyt’in temsilidir (Polat; 2016:19).

Örtü sistemini taşıyan ahşap sütunların merkezine “Hallac-ı Mansur’un Darağacı” denilmektedir2 (Doğan;1977:119). Bilaluşağı Köyü ve Yahyalı Köyü Cem Evlerindeki yük taşıyıcı dört direk, Hallac- ı Mansur’un asıldığı darağacını temsil eder. Altı direkli Pîr Sultan Evi'nde, tavanda yer alan deliğe (tüteklikli kısım) en yakın olanı, Pir Sultan ile ilişkilendirilerek yapının ilk inşasına ait bir parça olarak kabul edilmiştir (Harman; 2015: 129). Malatya Arapkir Onar Köyü’nde bulunan Büyük Ocak'da oniki ahşap direkten biri daha kalın ve koyu renklidir (Kaygusuz;1983:29). Yine bu direklerde ardıç, çam, meşe gibi Alevî inancında kutsal kabul edilen ağaçlar kullanılmıştır.

İkrar verme, Görgü, Dar ve Musahip cemi, başta olmak üzere bölgelere göre çeşitlenen cem ayinleri sırasında belli başlı dini görüş ve sembolleri yansıtan eşyalar kullanılır. İç mekân kullanımı, saklama, vb. ilişkiler nedeniyle mimariyle bağlantısı olan bu nesneler arasında hasır, çerge, post ve minderlerin

1 Beden duvarları üzerine ilk aşamada köşelerde çapraz sonra duvarlara paralel yerleştirilen kirişlerle -en yukarıda kenar boyu ortalama 50 cm olan bir kareye ulaşıncaya kadar- yükseltilen çatı. 2Hallâc-ı Mansûr (858-922), ‘Allah'ta eriyip yok olmak’ anlamında söylediği "En-el Hak", yani "Ben Hakk'ım" sözü sebebiyle dönemin Abbasi halifesi tarafından infaz ettirilmiştir.

179 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017 dışında mum (delil, çerağ) bu mumların dizildiği çerağan tahtı, ayin sırasında ocak kenarına konulan demir, tunçtan veya ahşaptan yapılmış şamdanlar (çerağ-ı daim, -çerağ-ı Ali) tuba ağacından yapılan üç boğmaklı değnekler,1 süpürge (car), ibrik (Selman suyu, el suyu, sır suyu ritüelleri), leğen/kap, keşküller, saki ve sakka konulan kaplar, meşin sofra vb. bulunur.

Resim 1: Şarkışla'nın Yahyalı köyünde bulunan cem evi 19. yüzyıl (Akın,1989: 359) ve Pülümür Hacılar Köyü'nde Pir Sultan Evi, 16. yüzyıl (Harman,2015:139) ve Bilal Uşağı Köyü Dede Damı (Necioğlu,1987:35).

Tekkeler Gaziler ve Alpler, Ahiler, Bacılar, Abdallar, Velîler olarak adlandırılan dervişlerin varlığı Türkmen kolonizasyonu açısından son derece önemli olmuştur. Bu manevi liderlere bağlanan Türkmen boyları Anadolu'daki Alevî-Bektaşi yapılanışında belirleyici olmuşlar, inanç ritüelleri bu şahsiyetlere ait türbe-yatır-tekke, Arap mezarları gibi ziyaretgâhlar etrafında şekillenmiştir.

Belirli bir forma yönelik yapılar, tarikatlar söz konusu olduğunda karşımıza çıkmaktadır. Bunlar Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması sırasında gelip geçenlere hizmet etmek gayesiyle kurulmuş tesislerdir. Tarikatın âsitâne denilen pîr makamı (pîrin yattığı tekke), tarikata bağlı dervişlerin barındığı ve belirli ilkeler doğrultusunda teşkilatlanıp faaliyet gösterdikleri hânkah denilen büyük tekkeleri, toplantı ve zikir yerleri (dergâhları), ayrıca yolcuları misafir edip ağırladıkları zâviyeleri vardır (Gölpınarlı; 1969: 185).

Anadolu'da gelişen Bektaşî tekkelerinden günümüze ulaşabilenlerin sayısı sınırlıdır. Bektaşî tekkelerinin kapatılmasından sonra birçoğu yıktırılmış ya da zamanın etkisiyle harap olup ortadan kalkmışlardır. İşlev değiştirerek kullanılmaya devam edenler bazı bileşenlerini yitirmiş, daha sonraki dönemlerde yenilenmiştir. Bunlardan ancak erken dönemde (1300-1453) kurulmuş olan merkez tekkelerden varlığını sürdürenler vardır. Gölpınarlı'ya göre Kızılbaşların Anadolu'daki ziyaret yerleri "Hacı Bektaş, Abdal Musa, Hüseyin Gazi, Battal Gazi"dir. (Gölpınarlı;1969:789)2 Günümüze kadar yapılan çalışmalar paralelinde hankâh, zaviye, asitâne pîr evi denilen ancak diğerlerinden çok daha yaygın ve kapsayıcı biçimde "tekke" tabir edilen bu yapılardan Suluca Kara Hüyük'te Hacı Bektaş Tekkesi (1235), devam eden süreçte İstanbul Kadıköy'de Merdivenköy Tekkesi (Şahkulu Sultan Dergâhı) önemli merkezler olarak öne çıkmaktadır (Doğan,1977:58-97). Elmalı'da Abdal Musa ve Ankara'da Hüseyin Gazi(1329) tekkelerinin3 bugün sadece türbe kısımları ayaktadır. Alp eren Gazi kimliği ile büyük saygı gören Hüseyin Gazi adına Çorum'da kervan yolu üzerinde bulunan Alaca Değirmendere Köyü'nde de 13. yüzyıla tarihlenen anıtsal bir türbe ve hankâh inşa edilmiştir.4 Türbe'nin Alevi-Bektaşiler için önemli bir ziyaretgâh olmasıyla, zaman içinde yeni işlevler için ek binalar yapılmıştır. Hankâh, türbe ve diğer yapılar günümüze ulaşsa da özellikle 20. yüzyıl onarımlarıyla değişmişlerdir. Bektaşî tekkesi olarak kullanıldığı dönem hakkındaki bilgilerimiz çok

1 Pîr/talip ilişkisinin bir sembolü olan alaca değnek, alaca çomak, çevgân-ı evliya, erkân-ı evliya, pençe-i çevgân, ziyaret, tarik çubuğu gibi adlar verilen bu değnekler cem evinde özel bir yerde asılarak korunur. 2 Gölpınarlı, A.,(1958). Vilâyetname Menakıb-î Hünkâr Hacı Bektaş-î Velî, İstanbul. 3 Hasluck, Bektaşî dervişlerinin burada kalabalık gruplar halinde ayin düzenlediklerinden söz eder (Hasluck;2006:96) 4Seyitlik Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ailesi ve evlâtlarına verilen unvandır. Yani Hz. Ali’nin Hz. Fatıma'dan olan çocukları ve torunlarıdır. Kur'an-ı Kerim'de Azhap 33. ve Şura 23. ayetleri Ehli Beyt'in yüceliği ve onların pak soyunu sevmek hususundadır.

180 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017 sınırlıdır. Hacı Bektaş’ın halifelerinden Karaca Ahmet'in İstanbul-Üsküdar'daki tekkesi (14. yüzyıl) günümüze ulaşamamıştır. Adıyla anılan Büyük Karacaahmed Mezarlığı'ndaki türbesi yanında bugün yeni bir cem evi vardır.

SEYİT BATTAL GAZİ TEKKESİ

Alp-eren gazi kimliği etrafında şekillenen yapılar topluluğu, Üçler Tepesi'nin güneydoğu yamacında, eğimli bir arazide, 13. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar devam eden süreçte inşa edilmişlerdir (Resim 2). 20. yüzyıla kadar süren aktif kullanım sırasında yıkımlar, onarımlar ve ekler yapılmaya devam etmiştir. Bu uzun süreçte yapı tarzında da Selçukludan Osmanlıya doğru bir dönüşüm gerçekleşmiştir. İlk olarak Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in eşi, Valide Sultan-Ümm-i Han, Battal Gazi adına bir türbe yaptırmış, yanına buradan gelip geçenlerin, ziyarete gelenlerin barınmaları için hankâh yapılmıştır (Eyice;1971:55), (Resim 2). Dervişlerin sosyal bir hizmet gördükleri ribat-hankâh zamanla ekler alarak değişmiş, muhtemelen 16. yüzyıldan sonra medrese olarak kullanılmıştır (Eyice;1971:55, Yenişehirlioğlu, 2008:133,134). Seyit Battal Gazi’nin türbesi vefat ettiği/toprağa verildiği yerin bir rüya veya keramet vak’ası sonucu keşif ve tespiti ile kurulmuştur1.

Hankâh'ta kullanılan Orta Asya konut geleneklerine bağlı mimari şema, ana hatlarıyla, giriş ekseni üzerinde yer alan bir eyvanla üzeri kapalı merkezi mekâna açılan diğer yönlerdeki eyvanlardır (Eyice;1963:20). Dervişlerin ve misafirlerin barınacağı odalar avlunun iki yanında bulunmaktadır. Yamuk dikdörtgen bir şekle sahip orta avlu iki kubbe ile örtülmüştür. Türk-İslam mimarisinin bir özelliği olarak, girişin karşısında Ümm-i Han Türbesi çift katlı eyvan biçiminde düzenlenmiştir (Eyice,1963: 21). Anadolu’da gelişen eyvan tipi türbelerin en erken tarihlisi olan bu anıt mezar tipi daha sonraları Konya, Kütahya, Afyon çevrelerinde tekrarlanmıştır (Altun;1988:41).

Resim 2: Hankâh planı ve kuzey cephe hankâh, türbe ve cami /Karl. Wulzinger, 1913. Drei Bektaschi- Klöster Phrygiens. Berlin: E. Wasmuth

8. yüzyılda yaşadığı düşünülen Battal Gazi’ye ait kahramanlık hikâyelerini anlatan halk destanı Battalnâme, 11.-13. yüzyıllar arasında yazıya geçirildikten sonra, Anadolu dışında yaşayan Türk toplulukları arasında da sevilmiş, yazılıp okunmuştur. Diogenes Akritas (Διγενῆς Ἀκρίτης) éposesiyle2 benzerlik gösteren destana göre Battal Gazi, Hz. Ali soyundan Hüseyin Gazi’nin oğludur.3 16. Yüzyıla kadar Seyit Battal Gazi Tekkesi Kalenderîler için önemli bir dinî merkez olmuştur4. F. W. Hasluck, incelediği vakıf kayıtları üzerinden 16. yüzyılda Seyit Battal Gazi Tekkesi’nin Bektaşîlerce kullanılmaya başladığını belirtir (Hasluck;2006:510).Hacı Bektaş Velî Vilâyetnâmesi'nde Battal Gazi türbesi ziyaretinden ve buranın kutsiyetinden söz edilmektedir5. Buradaki Bektaşî Dervişlerine tanıklık

1 Ö.L. Barkan’ın “Kolonizatör Türk Dervişleri”nden bahsettiği makalesinde türbeler etrafında kurulan tesisler için "daha başka mahiyette ve daha manalı müesseselerdir ve çok defa zaviyede yatan ölüler, o zaviyenin tesisinde bir gaye değil, ancak bir vesile ve timsal hizmetini görmektedirler..." denilmektedir (Barkan;1942:279- 304). 2 Romalı bir anne ve Suriyeli bir Emir'in oğlu olan Diogenes Akritas'ın Bizans-Arap mücadeleleri sırasında Bizans sınırındaki kahramanlıklarını anlatan Yunan halk destanı. 3Ahmet Yaşar Ocaklı, “Battal Gazi” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1994), c. V, s. 206-207. 4Ahmet Yaşar Ocaklı, “Battal Gazi” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1994), c. V, s. 205. 5 Mustafa Özçelik, (2009) Seyyid Battal Gazi, T.C. Eskişehir Valiliği Yayınları, Ankara, s.104.

181 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017 eden Evliya Çelebi de Hacı Bektaş-i Velî'nin Anadolu’ya geldiğinde Battal Gazi türbesine uğradığını kaydeder.1 Hacı Bektaş Velî’nin Anadolu’ya gelişinde Battal Gazi Türbesi'ni ziyaret etmesi ve burasını sahiplenmesi, Seyit Gazi hankâhının Alevî-Bektaşî inanç merkezi olarak kullanımını başlatmıştır.

Seyit Battal Gazi Türbesi, ordunun doğu seferleri sırasında Osmanlı sultanlarınca ziyaret edilmiştir. II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim dönemlerinde yapılan onarım ve eklerle buradaki tesis genişletilmiştir. Matrakçı Nasuh'un da katıldığı Kanuni Sultan Süleyman'ın doğu seferi sırasında Seyitgazi'nin minyatürü çizilmiştir (Resim 3). Avluda şadırvan ve Aşevi, Ekmek Evi, Kiler Evi/Halife Meydanı, Kırklar Meydanı, yüksek bacalarıyla belirgindir. Kitabesine göre 917H/1512 yılında Mihaloğlu Ali bin Mehmet tarafından avlunun batısına yaptırılan derviş odaları bu resimde görülmez.

Resim 3: Matrakçı Nasuh Seyitgazi /Menazil-i Irakeyn ve Seyit Gazi minyatüründen detay: Türbe ve diğer yapılar. Günümüzde genel görünüm, minyatürde çerçeve ile işaretli alanda görülmeyen derviş odaları.

Burada ilk bilimsel çalışma 1909 ve 1911 yıllarında Menzel ve Wulzinger tarafından başlatılmıştır (Yenişehirlioğlu, 2008:122). Tekke o yıllarda halen aktif olarak kullanıldığından, bu çalışmalarda dini seremoniler ve günlük yaşam pratiklerine ilişkin ilginç bilgiler aktarılmıştır.

Tekke yapılarının çevrelediği avlu Nevşehir Hacı Bektaş Veli Tekkesi’nde olduğu gibi ilk yapımda üç tane iken bugün aşağı avlu ve büyük avlu denilen tek bir avlu bulunmaktadır (Yürekli, 2005:94). Bir toplanma ve dağılma yeri olan avlu, Orta Asya geleneğine bağlı olarak şadırvan, havuz gibi öğelerle zenginleştirilen, ziyaretçilerin ağırlandığı, aynı zamanda seremoniler sırasında kurban kesilen ve yemek yenilen önemli bir mekândır (Kuruyazıcı, 2008: 224-227)2. Bektaşî tekkelerinde havuz, şadırvan, çeşme vb., suyun taşıdığı sembolik anlamlarla birlikte vazgeçilmez bir unsur olarak avluda yer almıştır. Hacı Bektaş Velî'de Arslanlı Havuz, Çorum Hüseyin Gazi'de Balıklı Havuz şifalı olduğuna inanılan su kaynaklarıdır. Seyit Battal Gazi avlusundaki havuz/şadırvan ise günümüzde kullanılmamakta, avluda ayrıca devşirme bir su teknesi bulunmaktadır.

Yerleşim düzenini yönlendiren etkenler arasında, topografya, yön, yol bağlantıları vb. sayılabilir. Yapılar işlek bir kervan yolu güzergâhında, kasaba iskânının dışında kurulmuştur (Eyice;1971:55). “Velî, Alp-Eren, Gazi” türbesinin yeri, etrafında gelişen yapıların yönlenişini doğrudan etkilememektedir. Avlu çevresindeki kompozisyonun odak noktası Türbe, Meydan Evi ve Aşevi'dir. Avlunun kuzey kanadını oluşturan, doğudan batıya yan yana dizilmiş Aşevi, Ekmek Evi, Kiler Evi/ Halife Meydanı ve Kırklar Meydanı ve ona bağlı dede odaları, arazinin eğiminden dolayı yüksek bir altyapı ile zemine oturtulmuştur (Resim 4). Bektaşî tekkesini oluşturan bu hücrelerin plan düzeni türbe, cami ve hankâh ile aynı avluda yer alacak şekilde gelişmiştir.

Hac-ı Bektaşî Velî, Şüca’eddin Velî ve Uryân Baba tekkelerinde olduğu gibi avlunun dışa açılan iki kapısı vardır. Avlu geçişlerinin sembolik anlamları vardır. Seyit Battal Gazi’de avlunun batısında

1 "...Sonra Horasan’dan Hacı Bektaş Veli 700 adamıyla Rum’a gelmek için Ahmet Yesevî hazretlerinden izin alınca gelip bu Seyyit Battal Gazi mevkiinde oturmuştur." (Evliya Çelebi, C III, s.13) 2 Eski Fütuvvetnâme'lerde, kurulacak hankâh ve zâviyelerin açıklık yerlerde olmaları gerektiği belirtildikten başka, ortalarında bir su havuzu bulunması şart koşuluyordu, örneğin: Nasırî Fütuvvetnâmesi (Eyice:1971:55)

182 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017

Kırklar Meydanı ile derviş hücreleri arasındaki kapı, Yenişehirlioğu’na göre muhtemelen -Hac-ı Bektaşî Velî Tekkesi'nde de olan- sembolik "üçler kapısı"dır (Yenişehirlioğlu;2008:122). Kırklar Meydanı'nın cümle kapısı tarafında bitişik yan yana iki küçük hücre, erken Osmanlı camilerinde sıklıkla tekrarlanan bir düzenlemedir (Eyice;1963:4). Aşevi'nin avlu cephesinde bulunan ikisi sütunlu dört kaide kalıntısı, bu bölümün revakla çevrildiğini göstermektedir. Özel bir durum Seyitgazi tekkesi giriş bölümünde uygulanmıştır. Onarımlar sırasında giriş bölümü üzeri örtülü bir geçit olarak düzenlenmiş, geçidin üzerine derviş hücreleri yerleştirilmiştir. Üst kattaki hücrelere geçitten, döner bir merdivenle ulaşılmaktadır. Geçitten girilen türbede medfun Çoban/Kutluca Baba'nın, tekke için önemli bir şahsiyet olduğu, lahdinin üst kattan görülebilmesini sağlayan sekizgen biçimli döşeme açıklığı ile vurgulanmıştır.1 Bu litürjik bağlantının tersten okunan, yani girişin üzerinde yükseltilmiş bir makam odası uygulamalarına, 13. yüzyıla tarihlenen Aksaray'daki Melik Mahmud Hankâhı/Yusuf Hakikî Tekkesi ve Kütahya'daki Balıklı Tekkesinde rastlanmaktadır (Akın;1991: 338, 339). Rampa ile yükselen giriş geçidi cami önündeki revakla birleşmekte ve avluyu doğu yönünde sınırlamaktadır. Derviş hücreleri Wulzinger'in tanıklığına göre hiyerarşik bir düzene göre kullanılmaktadır2. Diğerlerinden farklı olarak ortadaki hücrede döşeme iki basamakla yükseltilmiştir. Derviş hücrelerinin girişinde, revak açıklığı genişliğindeki galeri, ahşap bir saçak ile kapatılmıştır. Derviş hücreleri ve diğer birimler kubbe ile örtülüdür. Geçit ve fırınların yer aldığı bölümde tonoz örtü kullanılmıştır. Hacı Bektaş Velî Tekkesi Meydan Evinde kullanılan tüteklikli örtü, fütüvvet-tarikat yapılarının ortak bir özelliği olduğu halde Seyit Battal Gazi Tekkesinde kullanılmamıştır. Ancak yine Seyitgazi’de bulunan Şucâeddin Velî Tekkesinde Aşevi’ni örten kubbenin ortasındaki bir açıklıktan aydınlatma sağlandığı, zaman içinde yapılan onarımlarla bu detayın kaybedildiği bilinmektedir (Aydın;2006:205, Ekimci:2015;423).

Resim 4: Seyit Gazi Tekkesi plan şeması/Vaziyet planı Wulzinger, Karl. 1913. Drei Bektaschi-Klöster Phrygiens. Berlin: E. Wasmuth. İşaretli alanda yer alan Bektaşî Tekkesine ilişkin yapılar: Güneyde giriş rampası, Aşevi, Ekmek Evi, Kiler Evi/Halife Meydanı, Kırklar Meydanı, batıda derviş odaları.

2006-2009 Restorasyonu ve 2014 Yılında Seyitgazi Turizm Potansiyelinin Geliştirilmesi Projesi Kapsamında Yapılan Uygulamalar

Seyitgazi Tekkesi için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2006-2009 yılları arasında gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarına ilişkin basına da yansıyan olumsuzluklar uygulamaya yönelik çeşitli sorunları içermektedir. Bunları kullanıma yönelik müdahaleler ve çağdaş ekler ile yapısal müdahaleler olmak üzere iki ana başlık altında değerlendirmek mümkündür.

1. Kullanıma yönelik müdahaleler ve çağdaş ekler: a. Dini seremoninin bir parçası olan kurban kesmek, pişirme ve yemek yeme işlevlerine ait Aşevi, Ekmek Evi, Kiler Evi/ Halife Meydanı gibi özgün mekânlar kullanım dışı bırakılırken, avlunun güneyine bu amaçla yeni yapılar inşa edilmiştir. Evliya Çelebi ve Menzel notlarında kurban kesme işlemlerinin şadırvanın yanındaki altar/sunak taşı üzerinde yapıldığını betimlemektedirler. Şadırvan günümüzde mevcut değildir. Tekke içine onarım sırasında eklenen Amerikan Tarzı mutfak Seyitgazi

1 Külliye için önemli bir simge olan Çoban Baba Ümmühan Sultan'ın rüyasını, koyunlarını otlatırken gördüğü ışık kerameti ile doğruladığı rivayet edilen kişidir. 2 Wulzinger, hücrelerin kullanımını kuzeyden güneye Şeyh Odası, Nakib Odası, ortada iki basamakla yükseltilen döşemesi ile önem atfedilen Kayyum Odası, Vekil-i Harç Odası ve Türbedar Odası olarak tanımlamıştır.

183 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017

Belediyesi'nce kaldırılmıştır. Seyitgazi Kaymakamlığı ve Bursa Eskişehir Bilecik Kalkınma Ajansı (BEBKA) ile 2014 yılında ortaklaşa hazırlanan Turizm Potansiyelinin Geliştirilmesi Projesi ile külliye dışında kurban kesim yeri, aş evi ve yemekhane yapımı gerçekleştirilmiştir. Yılda 100 bin kişinin ziyaret ettiği külliye için düzenlenen yeni mutfaklar yetersiz kalmakta ayrıca avlunun da bu amaçla kullanıla geldiği bilgisi göz ardı edilmektedir. Avluda kurban kesimi sırasında oluşan kötü görünümü uzaklaştırarak, temiz bir çevre elde etme gayesi ne yazık ki salt çevreye yönelik bir yaklaşım olarak kalmıştır. b. Aşevinin bodrum katına eklenen tuvalet tarihi yapının mimari, kültürel ve kutsal bütünlüğünü bozan ve yapının evrensel kimliğine yakışmayan bir uygulamadır. Yine iç mekânda Çoban Baba türbesi, döşeme ve tavanları bütünüyle yenilenirken, özgün malzeme ve ayrıntılarına dikkat edilmemiştir. Turizm gelirlerinde beklenen ekonomik canlanmayı sağlamak üzere külliyenin güneyinde inşa edilen satış ve tanıtım ofisleri, tuvalet gibi yeni yapılar, çevre sıhhileştirme uygulamaları tarihi yapı ile birliktelik ve uyum sağlayamamıştır. Dinî ve simgesel anlamı olan yapının avlusunda satış yapılması da uygun değildir. c. 2014 projesinin toplumsal boyutu, farklı kültürel uygulamaları ve çeşitliliği etkilemektedir. Mekânda bulunan bazı fiktif veya somut nesnelere, örneğin niş içleri, sanduka kenarlarında yakılan mumlara, mezar veya mihrap nişi üzerine bırakılmış tülbent, tespih,düğme, boncuk, ufak taş parçaları vb. adaklara yasaklayıcı önlemler getirilmiştir. Bu çerçevede önemli nokta bahsedilen nesnelerin Bâtıni anlamda birer temsil nesnesi olması değil, arkaik zihinsel bilinçaltı ifadeleri şeklinde toplumsal hafıza tarihinin mekânsal fragmanları olarak litürjik anlam taşımalarıdır. d. Seyitbattal Gazi Tekkesi ile ilgili fotoğrafların sergilendiği Aşevi’nde tekke ile ilgili olmayan konuların yer aldığı sergiler düzenlenmemeli, mekânın tek başına engelsiz algılanmasına dikkat edilmelidir. 2. Yapısal Müdahaleler a. Yapının onarımı sürecinde geleneksel yapı, malzeme ve tekniklerinin iyi bir etüdünün yapılması ve aslına uygun malzeme ve tekniklerinin uygulanması gerçekleştirilmemiş, avluda hücreler önünde in-situ şeklinde korunan revak, betonarme sütunlar ve niteliksiz bir ahşap sundurma ile yeniden üretilmiştir. Cami revakı camekânla kapatılmıştır. Avlunun doğu duvarının üst seviyelerinde kullanılan yeni taş malzeme, özgün taş malzemenin fiziksel kimyasal özellikleriyle uyumsuzdur. Yeni inşa edilen duvarda nem ve rutubet etkileri gözlenmektedir. b. Yapının koruma önceliği olan sorunlarının başında gelen zemin problemlerine ilişkin hasar vermeyen ileri tekniklerle araştırmalar yapılması ve anıtın sürekli izlenmesi gerekmektedir. Uygulama sırasında anıtın strüktür durumunun anlaşılması ve izlenmesine yönelik çalışmalar yapılmamıştır.

SONUÇ

Sonuç olarak anıtın yaşatılması ve geleceğinin güvenceye alınması konusunda yapılması gereken çalışmaların başında, Seyit Battal Gazi Tekkesi ve yakın çevresinin koruma sorunlarının bir yönetim planı kapsamında ele alınması gelmektedir. Ülkemizin en önemli anıtları arasında yer alan Seyit Battal Bazi Tekkesi tarihi, simgesel ve estetik değerleriyle her yıl yüzlerce ziyaretçi çekmektedir. Anıtın korunmasında fiziksel yenilemenin dışında dinî ve kutsal mirasın kendine özgü manevî yapısını, özgünlük ve bütünlüğünü ve birden fazla topluluk için kutsal sayılabilen bir mekânın ortak tarih bilgisini ve kültürel birikimini araştıran uygulamalarda uluslararası standartlara uyan çözümlere ihtiyaç vardır.

KAYNAKLAR

Akın, G., (1989)Merdivenköy Bektaşi Tekkesi’ndeki Dünya Ağacı, Sanat Tarihi Araştırmaları Dergisi, 4: 68-74. Akın, G., (1991)Tüteklikli Örtü Geleneği: Anadolu Cami Ve Tarikat Yapılarında Tüteklikli Örtü" Vakıflar Dergisi, XXII: 323-354. Akok, M., (1968)Haci Bektaşi Velî Mimari Manzumesi, Türk Etnografya Dergisi, X:27-57, Ankara:Türk Tarih Kurumu Basımevi. Altun, Ara, (1988) Orta Asya Türk Sanatı ile Anadolu'da Selçuklu ve Beylikler Mimarisi, Mimarbaşı Koca Sinan: Yaşadığı Çağ ve Eserleri, I:33-44. Aydın, F. (2006)Seyitgazi Aslanbey Köyü'nde Şeyh Şücaeddin Külliyesi, Vakıflar Dergisi, IX:201-226, Ankara.

184 Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu / 2-3-4 Kasım 2017

Barkan, Ö.L., (1942)Osmanlı İmparatorluğu’nda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler, I, İstila Devleti’nin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler, Vakıflar Dergisi II:279-304, Ankara. Doğan, A. I., (1977) Osmanlı Mimarisinde Tarîkat Yapıları, Tekkeler, Zaviyeler ve Benzer Nitelikteki Fütuvvet Yapıları,Doktora Tezi, İTÜ Mühendislik-Mimarlık Fakültesi, İstanbul. Doğru H. (1992)XVI. Yüzyılda Eskişehir ve Sultanönü Sancağı, İstanbul:Afa Yayınları Ekimci, B. (2015) Kültür Başkentliği ve Koruma Uygulamaları: Eskişehir, 5. Tarihi Eserlerin Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi, Sempozyumu 1-2 Ekim 2015 Bildiriler Kitabı, TMOOB Yayınları, Erzurum, C. 1., s.405-426. Eyice, S. (1963) İlk Osmanlı Devrinin Dinî-lçtimaî Bir Müessesesi: Zaviyeler ve Zaviyeli-Camiler, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, İstanbul, Sayı:21/1-4 Eyice, S. (1971) Anadolu'da Orta Asya Sanat Geleneklerinin Temsilcisi Olan Bir Eser: Boyalıköy Hanıkâhı, Türkiyat Mecmuası 16. Evliya Çelebi, (1998- 1999-2001) Seyahatname, ( Evliya Çelebi b. Derviş Muhammed Zıllî, Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Topkapı Sarayı Bağdat 304 ve 305 Yazmasının Transkripsiyonu Dizini) Haz. Yücel Dağlı,Seyit Ali Kahraman , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Gölpınarlı, A.,(1969) 100 Soruda Türkiye'de Mezhepler ve Tarikatler, Gerçek Yayınevi, İstanbul. Hasluck, F.W. (2006)Bektaşilik Tedkikleri, Anadolu'nun Dîni Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neşriyatı I-II, Çev. Ragıp Hulusi, İstanbul. Harman, M., (2015) Tunceli’de Yer Alan “Pir Sultan Evi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi , Sayı:75. s.119-144. Kaygusuz İ., (1983) Onar Dede Mezarlığı ve adı bilinmeyen bir Türk kolonizatörü Şeyh Hasan Oner,Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul Kuruyazıcı, H. (2008), Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Bir Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu, Anılar, Yazılar, Mektuplar, Belgeler, YKY, İstanbul. Mélikoff, I. (2011) Uyur İdik Uyardılar, Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları, Çev.:Turan Alptekin, Demos Yayınları,İstanbul. Necioğlu, G. (1987) Bilaluşağı Köyü Mimarisinin Tarihsel Sürekliliği, İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul. Polat, M. (2016), Alevilikte Mekan ve Litürjinin Varlık Halleri Açısından Cemevi’nin Anlam Katmanları, Beylikdüzü Cemevi Mimari Proje Yarışması 2015, Beylikdüzü Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul, s.11-28 Said, B. (1926) Süfyan Süreği, Türk Yurdu Dergisi, Sayı IV / (2006) Türkiye'de Alevî-Bektaşî ve Nusayrî Zümreleri, Ed: İsmail Görkem, İstanbul:Kitabevi Yayınları. Tanman, M.B. (1992)İstanbul Merdivenköyü’ndeki Bektaşi Tekkesi’nin “Meydan Evi” Hakkında. Semavi Eyice Armağanı. İstanbul: Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu. Tanman, M.B. (2004). Osmanlı Dönemi Tarikat Yapılarında Sûfî İnançlarının ve Simgelerinin Yansımaları, Sanat ve İnanç 2, Ed.B.Mahir-H.Katipoğlu, İstanbul: Mimar Sinan ÜniversitesiTürk Sanatı ve Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi. Wulzinger, Karl. (1913) Drei Bektaschi-Klöster Phrygiens. Berlin: E. Wasmuth. Yenişehirlioğlu, F. (2008), "The Tekke of Seyyid Battal Gazi", Anadolu ve Çevresinde Ortaçağ, 2, Ankara: AKVAD Yayınları. Yürekli Görkay, E. Z. (2005) Legend and architecture in the : The shrines of Seyyid Gazi and Haci Bektas, Ph. D. Diss, Harvard University.

185