9734-Uzun Ince Yolchular-37.Shekil
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
UZUN, İNCE YOLCULAR 37PORTRE Ümit Bayazoğlu (Ümit Yaşar Bayazıtoğlu) 24 Nisan 1953'te Tekirdağ Malkara' da doğdu. Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu mezu nudur. Haftanııı Sesi, Nokta, Gergedan, Te mpo, EP, Express, Rol/, Akşanı-lık dergilerinde çalıştı. Bir kız (Ada) babasıdır. '.\ il: .. ..., UMIT BAYAZOGLU • Uzun, ince Yolcular 37 Portre YAŞANTI omo İSTANBUL Yapı Kredi Yayınları - 2101 Edebiyat - 634 Uzun, İnce Yolcular - 37 Portre / Ümit Bayazoğlu Kitap Editörü: Nurettin Pirim Düzelti: Belgin Suna! Kapak Tasarımı: Nahide Dikel Kapak Fotoğrafı: Şahan Nuhoğlu Baskı: Şefik Matbaası Marmara Sanayi Sitesi M Blok No: 291 İkitelli / İstanbul 1. Baskı: İstanbul, Ekim 2004 ISBN 975-08-0861-4 f>Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Tıcaret ve Sanayi A.Ş., 2004 Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş. Yapı Kredi Kültür Merkezi İstiklal Caddesi No. 285 Beyoğlu 34433 İstanbul Telefon: {O 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (O 212) 293 07 23 http://www.yapikrediyayinlari.com e-posta: [email protected] İnternet satış adresi: http:// yky.estore.com.tr www.teleweb.com.tr İÇİNDEKİLER Önsöz • 7 Alp Zeki Heper• 9 "Aktedron" Fikret Andoğlu• 22 Hasan Kazankaya• 28 Tarzan Torna• 37 Pandora• 49 Zennube• 52 Ayşe Nana• 58 Seher Şeniz • 63 Nebile Teker• 67 Benli Belkıs• 71 Prenses Fazıla• 81 CarnaraFaturnata Sökmen • 86 Yaşar Hayrettin Dahik• 91 Beyhan - Ferda Güley• 96 Ahmet Faruki - Nermin Faruki• 101 Emine Naciye Tevfik - Meliha Zafir• 107 Kazım Zafir• 111 Doğan Kardeş• 117 Zati Sungur• 123 Sadun Boro• 127 Cemal Işın• 140 Selahattin Giz• 147 Dario Moreno • 152 Mesut Aytunca• 167 Ergüder Yoldaş• 174 Zeki Beyner• 179 Nevzat Açıkgöz• 186 "Çanakkaleli Baudelaire": Orhan Talat Şalcıoğlu• 189 Süheyl Furgaç• 194 Sakallı Celal • 198 Karıncaezmez Şevki • 208 "Bir Baba Hindi" Süha• 216 Hippiler Kraliçesi Perihan - Hippiler Kralı Yener• 221 Önsöz Bu kitap girişimi, yakın tarihimiz içinde yaşadıkları döne min şöhreti olmuş, fakat sonradan unutulmuş, dolayısıyla za man içinde kaybolmuş kimi insanları anlatan sivil bir ansiklo pedi teklifidir. Her boydan her soydan, hem birbirinden hem herkesten çok farklı bu insanlar değişik zaman ve mekanlarda ömür sür düler. Onların çoğu şimdi hayatta değil; kimi intihar etmiş, ki mi cinayete kurban gitmiş, bazılarınınsa akıbeti meçhul. Söz konusu kişiler, yaşadıkları dönemin sosyal tablosu içinde sunulmaya çalışılmıştır. Bu kitap için, gerçeklikte ve imgelemde yaşanan olağanüs tü serüvenleri tutkuyla anlatan bir "mitomani" de denebilir. üb 7 Alp Zeki Heper Paris IDHEC (Institut des Hautes Etudes Cinematographi ques) mezunu, Soluk Gecenin Aşk Hikayeleri adında bir film yap mış. Çıldırarak öldüğü söyleniyor. Alp Zeki Heper hakkında ilk bilgiler bundan ibaretti. Bu kadar ipucundan yola çıkarak, bir yaşamı ürünleriyle beraber ortaya çıkarmak çok iddialı, bunun yanı sıra çok heyecan verici ve sevabı bol bir uğraş olacaktı. Tek lif Enis Baturdan, 1987'te Gergedan dergisinde çalışırken geldi. Meçhul sinemacı hakkında ön bilgiler çok kıt, fakat danışılacak ların listesi kalabalık ve çok renkliydi: Füsun Erbulak, Mustafa Kemal Ağaoğlu, Oktay Kurtböke, Giovanni Scognamillo, Edip Sakarya, Onat Kutlar, Haldun Dormen, Lütfi Akad, Selim İleri, Osman Saffet Arolat, Sami Şekeroğlu ve daha kimler kimler. Bu kadar çok ve ünlü tanıdığa rağmen "unutulmuşluğu" çok garip, belki çok esrarengiz ve hatta bunlardan da öte ayıp değil mi? Lakin son sözü en başta söylemekte hiç beis yok; me ğer Alp Zeki de eşine, dostuna az "illallah" dedirtmemiş. Sonun da herkes onu defterinden silmiş. Hatta yolda görünce kaldırım değiştirir olmuşlar. Mesela yakınlarının çoğu onun öldüğünü, üstelik yıllar önce öldüğünü bu araştırma sırasında öğrenmişti. Çocukluk arkadaşı olan Mustafa Kemal Ağaoğlu ile Cihan girden Üsküdara bakan evinde buluşmuştuk. Söze başlama dan önce, Samsun' un jelatinini itinayla soyup, ağızlığına itinay la bir sigara yerleştirdi. Alp Zeki ile 1950' de Büyükada' dan ta nışıyorlar. Dokuz-on yaşlarında bir grup çocuk düşünün. Bir likte yasak bahçelere girip çıkıyorlar, denize birlikte gidiyorlar. Alp Zeki suda tuttuğunu boğmaya çalışıyor. Özellikle de Mus- 9 tafa Kemal'i. "Beni hep boğmaya çalışırdı. Ensemden bastırıp kafamı suya sokar, can havliyle çırpınışlarımı kahkahalar ata rak seyretmekten korkunç zevk alırdı. Bu yüzden ciddi kızgın lıklar yaşadığımızı hatırlıyorum." İstanbul' a yaz geldi mi, Boğaz' da yalısı olmayan sosyete Adalar' a kaçardı. Özellikle Büyükada' da yazlıkçı olmak önemli bir göstergeydi. Yakup Kadri'nin Büyükadası "Büyükada derken sakın bugünkü milyoner işadamları ve 'Twistçi gençler' adasını göz önüne getirmeyiniz. Hele cazbantlı gazinolarla otelleri hayali nizden bile geçirmeyiniz. Bu, bir vakitler uzun saçlı, solgun benizli şairleri mizin tatlı hayallere daldığı ve sevdalılarla sevgililerin ay ışığında birbirlerini arayıp çam ağaçlarının 'nefti gölgeleri' altında buluştukları bir yerdi ve bu ranın romantik havasını o devir edebiyatımıza sindiren de Celal Sahir ile Tahsin Nahit' in (Mustafa lrgat'ın dedesi) şiirleriydi. Şimdi o devirden bu ya na ne kaldı bilmiyorum. Aşıklar Yolu'ndan hala geçenler var mıdır? Viran Bağ'a hala uğrayanlar oluyor mu? Hiç zannetmem. Söylendiğine göre, Bü yükada darala darala birkaç dans ve kumar salonundan ibaret kalmıştır ve buranın havasında artık 'vahşi bir zenci' müziğinin çığlıklarından başka bir ses işitilmemektedir.11 Yakup Kadri Karaosmanoğlu / Gençlik ue Edebiyat Hatıraları Ahmet Refık'in Büyükadası "Büyükada, Türk, Musevi, Rum ve Ermeni tacirlerinin ve harp zenginlerinin sayfiyesi olmuştu. Burada tacir nazırlar, muhtekir defterdarlar, vagon ta'bi yesinde mahir, askeri demiryollara mensup erkan-ı harpler, Hasan Paşa'nın hafiyeleri, harp zenginleri, Ermeni parçalayan katiller, hep bir grup teşkil et mişlerdi. İşret, sefahat, kumar, ahenk birbirini velyediyordu. Ada vapuru he men her hafta koltuklarındaudlar, tanburlar, kemençeler, kerizci alaylarını taşımakla meşguldü. En ziyade piyano sadasına alışkın olan Adanın münev ver seması harbin son senelerinde zurna sesleriyle de inlemeye başlamıştı. Semai kahvesinden yetişen harp zenginleri yüzlerce liralar vererek köşkler tutmuşlar, halkın cebinden aldıkları paralarla eğleniyorlar, sabahlara kadar zevk ve sefa ediyorlardı. Denizabdal mahallesinde, ayaklarında takunya, 10 komşu komşu dolaşan hanımlar, şimdi muhteşem arabaların atlarını kulla nıyorlar, bazen atları zaptedemeyerek feryat ve figan içinde Nizam Cadde si'nin kalabalığına rezil oluyorlardı. Ada başka bir şekle, başka bir renge bü rünmüştü. İsplandit Palas önünde püskülü yanında, siyah fesli bıçkınların rakı içtikleri görülüyordu. Bunlar milli tacirler, harp zenginleriydi. Kömürsüzlüğün bütün fecaatiyle hüküm sürdüğü zamanlarda İttihat vüke lası Adaya istimbotlar, hususi yatlarla geliyorlar, halkla temas etmeye te nezzül buyurmuyorlardı. Adanın hemen her köşesinde ahenk berdevamdı. Hapishanelerde tırnak sökenler, Talat Paşa'nın himayesinde vagon satan lar, halkın açlık ve sefaleti ortasında sabahlara kadar ahenkler, ziyafetler, işretlerle sefa sürüyorlardı. Bazen Cavit Beyefendinin yaldızlı ve muhteşem köşkünde hemşehrilerine (Selaniklilere) elektrik ziyaları altında parlak zi yafetler veriliyor, gece yarısı istim botlarla Tokatlıyan'dan dondurma getir tiliyordu." Ahmet Refik/ İki Komite İki Kıtal Alp Zeki de annesi Atıfet Hanım ile adaya gelirmiş. Tabii baba ortalıkta yok. Anadolu Kulübü'nde kalırlarmış. Bilen bilir, Anadolu Kulübü'nde kalmak, hele o devirde hiç de kolay değil. Eğer burası olmazsa, ne yapar eder, mutlaka bir köşk kiralarlar mış. Atıfet Hanım biricik oğlunun hayatında her zaman müda haleci ve otoriter bir kadın olmuş. Tanıklardan biri onun için "Sanki şarki bir ihtiras tramvayı gibiydi" demişti. Kızılay'da küçük bir memur olan kocasından hiç hazzetmezmiş, ondan utanır, hatta onu saklarmış. İmkanlarını zorlayarak ölünceye kadar ait olmadığı bir yaşamı sürmeye çalışmış. Bir başka tanık onu en son Elmadağ' da ağustos sıcağında sırtında kürk man toyla Divan ile Hilton arasında gidip gelirken görmüş; çok yaş lıymış, güçlükle yürüyebiliyormuş. Alp Zeki'yi çocukluğundan itibaren tanıyan bir başka eski arkadaş Füsun Erbulak. Moda Halkevi'nde Hadi Çaman ve ar kadaşları ile "ezber" yapıyordu. Sahne arkasında bir kenara çe kilip, Alp Zeki'nin Kral Übü oyunu hakkında fısıldaşarak ko nuşmuştuk. Adadan tanışıyorlar. O da Mustafa Kemal Ağaoğlu gibi Alp'in annesi üzerinde duruyor: "Alp Zeki köşkün bahçı van kulübesinde yatıp kalkardı, Atıfet Hanımı rahatsız etme- 11 mek için. Annesinin yaşam tarzından hem rahatsızlık duyar, hem de ona karışmaya hakkı olmadığını düşünürdü." Anadolu Kulübü'nün bitişiğinde Cavurisler'in ikiz yalısı vardı. Adanalı pamuk tüccarı, tekstil fabrikatörü Recai Tarımer adında, son derece rafine ve zengin bir bey her yaz bu yalıyı ki ralardı. Amerika' da atom fiziği okumuş bir oğlu ve biri çok gü zel, iki kızı vardı. Kızların büyüğü Zeynep Ta rımer her zaman ön planda, daha faal, daha sosyal, daha güzel, dolayısıyla daha fettandı. Genco Erkal ve arkadaşlarının kurduğu Genç Tiyatro culara mensuptu mesela. Yıllar sonra İngiliz uyruğuna geçip rahibe oldu. Küçüğü Beysun Tarımer ise boylu poslu, esmer, köşeli yüzlü, ablasının gölgesinde kalmış iddiasız bir kızdı. "Bir gün bu kızı bizim Alp'le el ele görünce çok şaşırdık" diyor Füsun Erbulak, "çünkü ikisi de daha önce kimseyle flört etme mişti." Bu utangaç aşk hikayesine burada biraz ara verip, Galata saray Lisesi Müzesi'ne gidelim. Alp Zeki, tabiatıyla Galatasa ray' da -yatılı- okumuştu. Müze sorumlusu Ferruhzat Turaç, öğretmenlikten