YEREL KALKINMA SEMPOZYUMU (YEKAS’2018)

Bolu / TÜRKİYE

18-19 Ekim 2018

EDİTÖRLER/ EDITORS

Doç. Dr. Ferudun KAYA Dr. Öğr. Üyesi Kader OSKAYBAŞ Mehtap ÇALIŞ

Araştırma- İnceleme (Kongre Tam Metin Kitabı)

Editörler Doç.Dr. Ferudun KAYA, Dr. Öğr. Üyesi Kader OSKAYBAŞ, Mehtap ÇALIŞ

Genel Yayın Editörü Tekn. Gökhan ÇÖLÜK

Mizanpaj Tekn. Emel MERCAN

Kapak Tasarım Öğr. Gör. Nimet ÇELEBİ

ISBN: 978-605-281-145-0 e-ISBN: 978-605-281-146-7 1.Baskı: İstanbul, Ocak 2019

Copyright© Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın telif hakları, 5846 sayılı yasanın hükmüne göre, kitabı yayımlayan yayımcının ve/veya editör/lerin izni olmaksızın elektronik ve mekanik herhangi bir kayıt sistemi veya fotokopi ile çoğaltılamaz, kopyalanamaz. Ancak kaynak gösterilerek kısa alıntı yapılabilir.

Yerel Kalkınma Sempozyumu Tam Metin Kitabı (2019: ) Bolu: Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayınları, 2019. Sertifika no: 36390

Neva Basım Yayın San. Tic. Ltd. ŞTİ. Tevfik Bey Mahallesi 1. Baltacı Sok. No: 5/2 34295 Sefaköy- Küçükçekmece/ İstanbul Tel: +90 212 803 39 23 Cep: +90 532 232 32 07 İ[email protected] www.nevabasim.com

ii

KONGRE ONURSAL BAŞKANI Prof. Dr. Mustafa ALİŞARLI - Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nevzat TARHAN - Üsküdar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İhsan KARAMAN -Medeniyet Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şahin KARASAR - Maltepe Üniversitesi Rektörü

DÜZENLEME KURULU

Doç. Dr. Ferudun KAYA/ Bolu Abant İzzet Baysal Üni. (Düzenleme Kurulu Başkanı) Doç. Dr. Handan ESER/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Emre BİBER/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Oya ERU / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Serkan ŞENGÜL / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Kader OSKAYBAŞ / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Tolga DURSUN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Hamdi ZENGİNBAL / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Volkan YAKIN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Gör. Nail HOŞCAN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Arş. Gör. Süleyman ÇELİK / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Arş. Gör. İrfan DOĞAN/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Arş. Gör. Bestami KARAKAHYA/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Mehtap ÇALIŞ / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğr. Gör. Nimet ÇELEBİ/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Erişah ARICAN (Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü Müdürü) Prof. Dr. Recep BOZDOĞAN (Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa ÇİÇEKLER (Medeniyet Üniversitesi Rektör Yardımcısı) Prof. Dr. Nihat ERDOĞMUŞ (Yıldız Teknik Üniversitesi) Prof. Dr. Mustafa Yaman (Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Prof. Dr. Erol AYAZ (Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektör Yardımcısı) Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN (Maltepe Üniversitesi) Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ (Maltepe Üniversitesi) Prof. Dr. Ömer Asım SAÇLI (Maltepe Üniversitesi) Prof. Dr. Zafer ÖZTEK (Maltepe Üniversitesi)

iii

Prof. Dr. Mehmet TANYAŞ (Maltepe Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet ZELKA (Üsküdar Üniversitesi) Prof. Dr. Ahmet URAL (Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Davut KAVRANOĞLU (Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı) Ahmet TANRIVERDİ (Emekli General- Cumhurbaşkanı Baş Danışmanı) Türker Ateş (Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı)

BİLİM KURULU Prof. Dr. Fevzi OKUMUŞ / The University of Central Florida Prof. Dr. Gürbüz GÖKÇEN / Marmara Üniversitesi Prof. Dr. Muharrem ÖZCAN / Ondokuz Mayıs Üniversitesi Prof. Dr. Nazif GÜRDOĞAN / Maltepe Üniversitesi Prof. Dr. Sami KARACAN / Kocaeli Üniversitesi Prof. Dr. Seyit KÖSE / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Prof. Dr. Şakir SAKARYA / Balıkesir Üniversitesi Prof. Dr. Turhan KARADENİZ / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Prof. Dr. Vahdettin ÇİFTÇİ / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Prof. Dr. Yusuf DEMİR / Ondokuz Mayıs Üniversitesi Doç. Dr. Buhara YÜCESAN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Burhan KILIÇ / Muğla Üniversitesi Doç. Dr. Cafer TOPALOĞLU / Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Doç. Dr. Mustafa OKUTAN / Yıldız Teknik Üniversitesi Doç. Dr. Cantürk KAYHAN / Afyon Kocatepe Üniversitesi Doç. Dr. Faruk AKIN / Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Doç. Dr. Fatih BAYRAM / Karabük Üniversitesi Doç. Dr. Hakan ALTIN / Aksaray Üniversitesi Doç. Dr. Handan ESER / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Hatice YURTSEVER / Celal Bayar Üniversitesi Doç. Dr. Mehmet İSLAMOĞLU / Karabük Üniversitesi Doç. Dr. Oğuz TÜRKAY / Sakarya Üniversitesi Doç. Dr. Rahmi YÜCEL / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Serkan ÇANKAYA / İstanbul Ticaret Üniversitesi Doç. Dr. Serkan ŞENGÜL /Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Doç. Dr. Yunus DEMİRLİ / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Hamdi ZENGİNBAL / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Kader OSKAYBAŞ / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

iv

Dr. Öğr. Üyesi Tolga DURSUN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Y. ERSOY / Sakarya Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Nezih OKUR/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Aydın ERGE/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ayhan Nuri YILMAZ / Düzce Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Cemil SÜSLÜ / İskenderun Teknik Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Cengizhan YILDIRIM/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Hakim AZİZ / Karabük Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Mehmet APAN / Karabük Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Murat ÖZCAN/ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Mustafa YANARTAŞ / Düzce Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Orhan KANDEMİR / Kastamonu Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Oya ERU / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Ömer YAZAN / Aksaray Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Özer YILMAZ / Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Zehra DOĞAN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Volkan YAKIN / Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

v

AÇIŞ KONUŞMALARI

Günümüzde, yerel olanın devamlılığını sağlama; kalkınmada yerel aktörlerin ve değerlerin öne çıkmasını destekleme eğilimi hızla yaygınlaşıyor. Kentlerin geleneksel ve yöresel zenginliklerinin korunması, yaşatılması, ekonomik ve turistik anlamda katma değere dönüştürülmesi son derece önemli. Bolu Belediyesi olarak bizler de sahip olduğumuz doğal, kültürel ve tarihi potansiyelimizi kalkınma unsuruna dönüştürecek projelere imza atıyoruz. Turizmi sadece doğal güzelliklerimizle değerlendirmiyor; doğa, sağlık, spor, kültür, gastronomi ve üniversite kenti olmak için yerelden başlayarak, halkımızın sahipleniciliğiyle hayat bulan projelerle güçlü bir kent inşa ediyoruz. Kültürel değerlerimize olduğu kadar zirai değerlerimize de büyük önem veriyoruz. Yöremize özgü “Iza buğdayı”nın yaygınlaştırılması ve “Tabiatın Kalbi Bolumuzun” yeni ekonomik değeri olması için çiftçilerimize “alım garantili” tohum dağıtıyoruz. Kırsal kalkınmaya ve ülke ekonomimize katkı sağlayacak tarım ürünlerinin desteklenmesi noktasında, tek bir üretici ya da çiftçiyi değil, tüm paydaşları ticari ve hukuki olarak koruyacak coğrafi işaret çalışmaları yürütüyoruz. Yerel ürünlerimizin markalaşmasına, üreticilerimizin ulusal ve uluslararası pazarlarda rekabet gücü kazanmasına önem veriyoruz. Yerel kalkınma anlamında Türkiye’ye örnek projelerimizi ve deneyimlerimizi paylaşmak için sempozyumlar, çalıştaylar düzenliyor; yöneticiler, üniversiteler, iş dünyası, sektör temsilcileri ve vatandaşlarımızla, faydalı işbirlikleri ve düşünsel katkılar ortaya çıkarıyoruz.

vii

Bu alanda yaratılacak farkındalığın yerel kalkınmada örnek uygulamaları çoğaltacağına ve “Güçlü Türkiye”nin inşasında değerli atılımlar oluşturacağına yürekten inanıyorum. Sevgi ve saygılarımla…

Alaaddin Yılmaz Bolu Belediye Başkanı

viii

Dünyanın on büyük ekonomisinden birisi olmayı kendisine hedef olarak belirlemiş olan, yarınların güçlü ve kalkınmış Türkiye’sinin inşasında, üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan birisi, kalkınmanın itici gücü olan, yerelde gelişme ve kalkınmanın tam olarak tesis edilmesidir. Keza kalkınma, öncelikle yerelden başlar. Bir ilin ekonomisinin yerelde kalkınması için, öncelikle ilin bütün olarak, ilçeleriyle birlikte gelişmesi ve zenginleşmesi gereklidir. İl merkezimiz ne kadar gelişmiş olursa olsun, ilçelerimizdeki yatırım, iş ve aş olanaklarını artırmadan, İlimizin bir bütün olarak kalkınmasından söz etmek mümkün değildir. Bu aynı zamanda ilçelerden ile olan göçün tersine çevrilebilmesi yönünden de önem taşımaktadır. ve İstanbul gibi ülkemizin iki büyük metropolünün arasında, önemli bir ticari hat üzerinde bulunan Bolu’ya ekonomik perspektiften baktığımızda, şehrimizin tarım ve kanatlı hayvancılıktan turizme; orman ürünleri, saçaklı metal, gıda, tekstil, deri gibi imalat sanayi kollarından ulaştırma ve lojistiğe kadar birçok önemli sektörün üzerine kurulmuş bir ekonomik yapıya olduğunu görmekteyiz. Bolu aynı zamanda nüfusunun yaklaşık onda biri kadar öğrenciye ev sahipliği yapan bir üniversite şehridir. Bunun yanı sıra, planlama aşamasında olan Köroğlu Dağı Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi, havaalanı projesi, Filyos Limanı, Ankara-İstanbul arası Yüksek Hızlı Tren projesi gibi, İlimiz ve bölgemizin gündeminde, ticari yaşantıyı önümüzdeki yıllarda doğrudan ve dolaylı olarak etkileme potansiyeli olan proje ve çalışmalar söz konusudur. İlimizin bu projelerde doğru biçimde konum alması, projelerin iş dünyasının talep ve beklentilerine, etki alanındaki sektörlerin dinamiklerine uyumlu biçimde hayata geçirilmesini, dolayısıyla da

ix

İlimizin sağlayacağı ekonomik getirinin potansiyel olarak artmasını sağlayacaktır. İl olarak güçlü ve zayıf yönlerimizin, önümüzdeki fırsat ve tehditlerin belirlenmesinde, tüm bu hususlar bir arada dikkatli biçimde düşünülerek yol haritaları oluşturulmalıdır. İlimizde, sonuç odaklı bir gelişme ve kalkınma stratejisi, doğru ve sağlıklı biçimde konumlandırılmış öncelikler çerçevesinde, ilin bütün kanaat önderlerinin aynı dili konuşmasıyla ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, ekonomimizi ve sektörlerimizi daha rekabetçi hale getirebilmemiz, Bolu’nun ülke ekonomisindeki yerini ve payını artırabilmemiz için, mevcut durumumuzu, konjonktürü ve hedeflerimizi çok iyi etüt etmeli; sonrasında ise İlimizi bu hedeflere taşıyacak strateji ve çalışmaları ortak akıl çerçevesinde oluşturmalıyız. Buradan hareketle, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde “YEKAS - Yerel Kalkınma Sempozyumu” adıyla ilk kez gerçekleştirilen bu sempozyum organizasyonu, iki gün boyunca tüm taraflara İlimizin durumunu tüm sektörleri itibariyle görebilme, şehrin önündeki fırsatları belirleyebilme olanağı sağlamış olması açısından önemlidir. Bu sempozyum organizasyonun önümüzdeki yıllarda da gerçekleştirilmeye devam etmesi, hem bilgilerin güncelliğini sağlamak, hem de geriye dönük olarak gelinen sürecin değerlendirilebilmesi yönünden faydalı olacaktır. Sempozyumun, sonuç ve çıktıları itibariyle, İlimizin gelişmesi ve kalkınması sürecine olumlu etki ve katkılar sağlayacağına olan inancımı ifade eder, başta Doç. Dr. Ferudun Kaya olmak üzere sempozyumun organizasyonunda emeği geçen, katkısı bulunan ve sempozyuma katılım gösteren herkese teşekkür ederim.

Türker ATEŞ Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı

x

Kalkınma hareketini başlatacak büyük yatırımlar, gelişmemiş bölgeler yerine gelişmiş merkezleri kuruluş yeri olarak seçmektedir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler ise kenti kısa sürede cazibe merkezi yapacak güçten yoksundur. Genel olarak gelişmekte olan bölgelerde özel olarak da Bolu ve benzeri illerde üniversiteye ilişkin beklentiler büyük oranda bu bağlamla ilgilidir. Üniversiteler genelde ülkenin, özelde ise bulunduğu kentin sosyo-ekonomik kalkınmasını sağlayan faktörlerin en önemlilerinden biridir. Üniversitenin artırdığı talep ve harcamalar başta tarımsal üretimi, ticaret ve konut sektörünü harekete geçirir. Bunun yanı sıra üniversiteler hizmet, ulaşım, haberleşme ve eğlence sektörlerinin kalitesini artırarak kentleşmeye katkıda bulunurlar. Unutulmamalıdır ki, kalkınma salt gelir artışı değildir; aynı zamanda, sosyo- kültürel hayatın canlanması, hoşgörü kültürünün yerleşmesi ve insan ilişkilerin nitelik kazanmasıdır. Nitekim bir kentin kalkınması hem ekonominin büyümesi hem de kentsel hayat kalitesinin artması demektir. Böylelikle, çevresindeki gelişmiş merkezlerinin güdümünden sıyrılıp kendisi cazibe merkezi haline gelebilir. Sürekli dışarıya akan sermaye ve kalifiye insan gücünün kent içinde kalması bu sayede sağlanabilir. Üniversitenin kent kalkınmasına doğrudan bir etkisi de bölgenin sosyo-ekonomik yapısına uygun bir araştırma politikası izlemesi olacaktır. Üniversitenin bir amacı toplumu aydınlatmak ve danışmanlık yapmaktır. Bu işlev tam olarak yerine getirilememektedir. Bolu gibi sanayiden çok tarım ve hayvancılık sektörü ile kamu kesimi ağırlıklı hizmet sektörünün baskın olduğu ve nispeten kapalı bir kentte üniversitenin toplumsal değişmeye yaptığı etki de kaçınılmaz olarak

xi

büyüktür. 1993 yılında kurulan Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, gerek öğrenci ve personel sayısıyla; sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel işlevleriyle Bolu toplum hayatına karışmış büyük bir organizmadır. 2023’te 500 milyar ihracat hedefi doğrultusunda kalkınmanın yerelden başlayacağı öngörüsüyle Üniversitemiz ev sahipliğinde İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi ve Üsküdar Üniversitesi işbirliği ile Bolu Valiliği, Bolu Belediye Başkanlığı, Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığının katkılarıyla Yerel Kalkınma Sempozyumunu düzenlemiş bulunmaktayız. Sempozyum, Türkiye gibi gelişen ekonomilerin sürdürülebilir kalkınma hedeflerine daha kısa sürede ulaşabilmesi için yerel dinamiklerin harekete geçirilmesi hedefine yönelik düzenlenmiştir. Bunu gerçekleştirebilmek de ilgili kurum ve kuruluş ile sektör temsilcilerinde "sürdürülebilir yerel kalkınma" bilincinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu hedefe ulaşabilmek için yerel kalkınma modellerinin geliştirilmesi, finansman yöntemlerinin ve yerel kalkınma politikalarının tartışılacağı bir platforma ihtiyaç duyulmuştur. Bu kapsamda sektörün, tüm aktörleri ile bu alanda akademik çalışma sürdüren bilim insanlarını Üniversitemizde bir araya getirerek, son gelişmelerin ve güncel sorunların tartışılabileceği bir ortam sunulması amaçlanmıştır. Hem jeopolitik konumu hem de Türkiye’ye yarattığı katma değer ile cazip yatırım merkezleri arasında yer alan Bolu ilimizin yatırım alanları farklı bakış açıları ile irdelenmiştir. Kalkınmada şehirlerin yöresel zenginlikleri azami derecede önemli olmakla beraber; bu zenginliklerin korunması ve yaşatılması da bir o kadar önemlidir. Sempozyumdan sağlanan sinerjiyi önemsiyor ve uzun dönemdeki süreçte Yerel Kalkınma Sempozyumunun çıktılarının Ülkemize katkılar sunmasının bekliyoruz. İki gün süren bu sempozyumun amaçları doğrultusunda hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. Sevgi ve saygılarımla…

Prof. Dr. Mustafa ALİŞARLI Kongre Onursal Başkanı Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rektörü

xii

AÇILIŞ KONUŞMASI

Liderlik Liderliğe gelmeden önce ön yargı ve zihinlerdeki bariyerlere dikkat çekmek isterim. Bir Çin atasözü var “ bir yıllık varlık istiyorsanız buğday ekin, on yıllık varlık istiyorsanız ağaç dikin, yüz yıllık varlık istiyorsanız insan yetiştirin” der. İnsanları yetiştirmek, zihinlerindeki bariyerleri değiştirmek çok zordur. Hatta fabrikaların kuruluşunda söylenilen bir şey vardır software hardware dan daha softur. Hardware ile software karşılaştırılır software yani zihindeki algıları değiştirmek, makinaları değiştirmekten daha zordur. Bu nedenle insanların zihinlerindeki önyargıları kararlarını değiştirmek kolay değildir fakat bunun tohumları atılıyor. Bu yerel kalkınmayla ilgili olacak olan toplantıda tohumlar atılıyor ve meyvesi zamanla alınacaktır. Şimdi haritalar çağında yaşıyoruz. 2018’de ki Davos zirvesinde ekonomik forum ama zihin kontrolü konuşuldu. Çünkü insanlığın gidişi bazı şeyleri çok hızlı değiştiriyor. Endüstri 1.0 buharın bulunması, endüstri 2.0 elektriğin dahil olması, endüstri 3.0 ile de otomasyon katıldı. Ekonomik ve sosyal hareketlilik daha da arttı, endüstri 4.0 ile de artık nesnelerin interneti söz konusu oldu. İnsansız üretim başlıyor. Böyle bir döneme girmişken, süper bilgisayarlar kurulacak, süper serverlar var, süper gençler var, mükemmel işler yapılacak. Artık sermaye gerekmiyor, en büyük sermaye şuanda hayal gücü ve insanların ideallerinin olması. Bu da bizde var, Anadolu insanında var. Buradaki gençlerin mutlaka idealleri olsun. Eğer hayatın sonuna geldiğinizde nasıl bir insan olmak istiyorsun sorusunu kendilerine sorsun? Hayatın sonuna geldiğinde hayatın amacı nedir sorusuna cevap vermemiş olan bir genç kendini harcamıştır, şuanda da harcıyordur. Bir gemi düşünün limandan çıkmış nereye gideceğini bilmiyor, rüzgâr nereye eserse onu oraya götürür. Ama eğer nereye gideceğini biliyorsa rüzgâr ona yardım eder. Bu nedenle gençlerin şimdiden kendilerine hedef koymaları gerekir. Sadece maddi değil manevi hedefler de. İleride torunların seni nasıl anlatacak, tarihe nasıl dokundun, ölümden sonrasıyla ilgili planın var mı? Bütün bunların düşünülmesi gerekir.

xiii

Yerel kalkınma önce zihinde başlar, zihinsel gelişim olmadan yerel kalkınma olmaz, yerel kalkınma olmadan siyasal dönüşüm olmaz bu nedenle zihinlerimizdeki ön yargıları değiştirmemiz çok önemlidir. Yaptığımız her şeyin beyinde biyokimyasal bir karşılığı vardır. Ruh yapımızın aracı organı aslında beyindir, konuşurken, iş yaparken, aktivite halindeyken beyin aracı organ halindedir. Bunu bilerek, geleceğe yapılan yatırımların hepsinin beyinde biyokimyasal bir karşılığı vardır ve ileride karşımıza çıkacaktır. Eskiden bilinçaltı denilen şeye şimdi örtülü bellek denilmektedir. Yapılan bütün iş ve düşünceler beyinde tutuluyor ve yarın öbür gün bunu kullanıyoruz. Birazda liderlik çemberinden bahsedelim. Liderlik çemberinde ortada güven vardır, arabanın tekerini düşünelim nasıl eksen, aks ordaysa liderlik çemberinde de aks güvendir. Bir liderde en önemli özellik güvenli olmasıdır. Sürdürebilir olması, kararlarının devamlılığı önemli, tecrübeler önemli, değerleri önemlidir ama hepsi temelde güvene dayalıdır. Albert Einstein büyük keşifler yapmıştır ama iyi bir lider değildir. Çünkü duygusal zekâsı yerlerde sürünüyor. Evlilik yıl dönümlerinde eşine şunu demiştir “seninle evli kalmamı istiyorsan yemeği üç öğün odama getir, benden dostluk ve yakınlık bekleme” hangi kadın bunu kabul eder? Etmeyeceği için ayrılmışlar zaten. Yani başarılı ama mutlu olmayan bir insandır Einstein. Liderlik aileden başlar, bir insan ailede, evde liderlik yapabiliyorsa iş yerinde de yapabilir. En büyük, en zor liderlik ise anneliktir. İş yerinde çalışanını değiştirebilirsin, evde eşini değiştirebilirsin ama çocuğunu değiştiremiyorsun. Babalıkta aynı şekildedir tabi ki. Kişi kendisinden başlamalıdır liderliğe, önce kendini sonra ailesini sonra iş yerindekileri yönetebilir. Geçen sene Nobel ekonomi ödülünü davranış ekonomisti aldı. Kapitalizmin ortaya çıkışında insan karar almada model olarak homoeconomicus modelini alır. İngiltere’deki ilk insanda üretimi arttırmak için bunu seçtiler. İnsan tamamen rasyonel aktördür mükemmel bilgiye sahiptir, mikro iktisattan üretilmiştir, en faydalısını seçer, aklıyla hareket eder. Bu modele göre yardımseverlik teşvik edilmiyordu, bizim kültürümüzle sadaka kültürü diye dalga geçiliyordu. Şimdi batıda sosyal sorumluluk projeleri başlatıldı. İnsanları bırakalım yarışsınlar, paylaşsınlar biz güçlü olan geçsin diyerek sosyal Darwinizmden etkilenerek başlatılmıştır. Güçlü olan hayatta kalsın, zayıflar yok olsun tarzındaki yaklaşımdır. Bununla vahşi kapitalizm denilen ekonomi

xiv

hızlandırıcı üretimi hareketlendiren tüketimi arttıran bir sistem ortaya çıktı. Bu sistemde insanlar zengin oldular ama mutlu olamadılar, yanlış yatırımlar yapıldı. Bunun üzerine ekonomide şuan kabul edilen model homopsikolojik modeldir. Bir insan yatırım yaparken temel ihtiyaçlara göre yatırım yapmıyor, takdir edilme arzusuyla yatırım yapıyor. Sevilen şeylere daha çok yatırım yapıyor. Alışveriş yaparken ihtiyacı olanı değil de sevdiği şeyleri alıyor. İnsan homopsikolojik modeli olarak tanımlanarak bunun üzerine karar verme mekanizmalarında bunu kullanıyor. Biz üniversite olarak insanın satın alma davranışını araştıran nöropazarlama yüksek lisans programını kurduk. Bu sene kayıtlarda patlama yasadık, önemli şirketlerin CEO’lardan çok talep görüyoruz. Beynimizi nasıl doğru kullanırız tarzında çalışmalar ön plana çıkmıştır günümüzde. Lider nasıl olmalı? Doğu toplumlarının en büyük özelliği liderliktir. Türkler için liderler, tarih boyunca çok önemli olmuştur. Öncülerinin din değiştirmesiyle kitlelerin de bu yeni dini kabul etmeleri, onlara verilen önemin bir göstergesidir. Toplumun, liderleri iyi bir model olduğu takdirde iyiye, kötü bir lider modeliyle karşılaştıklarında ise kötüye yöneleceği su götürmez bir gerçektir. Bu nedenle de toplumun çıkarını kendi çıkarının önünde tutan, sözünde duran, örnek davranışlar sergileyen ve övgüye layık eylemler gerçekleştiren, gönlü kirlenmemiş liderlere ihtiyaç vardır. Bu vasıflara sahip insanların öncülüğü, cemiyetin geneli tarafından çok kolay benimsenecektir. Makyavel’e itiraz ediyorlar, “Hükümdar kitabını yazarak zalimlere iktidara gelme yolunu öğrettiniz” diye. Onun cevabı ise çok ilginç: “Ama ben onlardan kurtulmanın yolunu da yazdım.” Makyavel’in zalimlerden kurtulmak için gösterdiği yol bilinen yoldur: Zor, engelli ama sağlam. Bu yol fazilet savaşçısı olma yoludur. Kısa vadeli sonuçlar isteyenler zalimlerin yanında olabilirler ama uzun vadeli başarı isteyenler, hayatlarının sonunda iyi anılmak isteyenler ve mezar taşlarına “iyi insandı” yazdırmak isteyenler ilkeli davranmak zorundalar. Tarih mazlumların yanında olan liderleri hayırla yad etmiştir. Kanaat önderlerinin en büyük sorunlarından biri, erdemleri insanlara doğru aktarmalarına rağmen özel yaşantılarında bu değerleri uygulamamalarıdır. Bu durum aslında değerlerin işlenmesini engeller. Zira bir kimse bir değeri yüceltiyorsa, onu yaşamaya çalışmalıdır. Benimsendiği söylenen faziletler, varlıklarını kâğıt üzerinde sürdüremeyecek, ancak yaşanarak ve modellenerek hayata

xv

geçirilebileceklerdir. Erdemleri hayatımıza kitaplarla değil, fiillerle sokabiliriz. Liderlik Sağ Beynin Motivasyonudur Sol beyni çalışanların kullandığı motivasyon, yanlarında çalıştırdıkları insanları duruma uydurma, adapte etme eğilimidir. Fazla riske girilmesini istemezler, kurulu düzenin devam etmesinden yanadırlar. Yanlarında çalışanları, “görevlerini yapman yeterli” tarzında bir yaklaşımla sınırlandırırlar. Sağ beyni yoğun çalışanlar, insanları motive edebilmek için onları galeyana getirirler. Bu bir liderlik özelliğidir. Bu vasıf ilk aşamada insanları toplar ama uzun vadede işe yaramaz. Toplumlara baktığımız zaman görürüz ki, devrimleri başlatan liderler beyninin sağ tarafını iyi kullanan kişilerdir ama o liderlerin başlattığı hamleleri ileriye götürenler, ön beynini kullanan kimselerdir. Ön beyni çalışan kişiler, insanları motive ederken onlara enerji yayarlar. Diğer insanları harekete geçirirken kendilerini de motive ederler. Bu insanın bulunduğu ortamda, herkeste enerji artışı olur. Anlık şeyler yapmak yerine sürekli bir akışın enerjisini taşırlar. Klasik, karizmatik ve bilimsel liderlik Liderlik türlerini 3’e ayırabiliriz. Bunlar; klasik, karizmatik ve bilimsel liderlik. Ödül ceza sisteminde birisi suç işlediğinde klasik lider hemen zarfı uzatır, karizmatik lider sezgileriyle aşırı hassas, hızlı hareket eder ve cezalandırmayı sever, bilimsel lider ise ödül önceliklidir ceza istisnadır gerçeğini göstermek ister, kazanmaya çalışır. Fikir üretmede klasik lider emir verir, karizmatik hükmetmeye yönelik, güç odaklı hareket eder, bilimsel lider ise fark ettirmeden fikir verir ve kendiliğinden olmasını sağlamaya çalışır. İdeal olan kişinin konuya ihtiyaç duymasını sağlamaktır ve kalıcı olur. Tecrübeden faydalanmada klasik lider, başkasının tecrübesinden faydalanır, karizmatik lider faydalanır ancak hızlı karar verir, bilimsel lider ise başka tecrübeleri araştırır, bilgi ve sezginin önemiyle yavaş, sağlam karar verir. Bürokrasiyle ilişkide liderlik Bürokrasiyle ilişkide klasik lider sistemin adamıdır, deler geçer, yürü git der. Kurtları sever, hükmetmek ister. Bilimsel lider; insana zorla bir şey yaptırabiliriz ama bunu kabullendiremeyiz düşüncesindedir. İletişimde ise klasik lider iyi iletişim kurar, karizmatik lider dinleyici zayıftır, mesela futbol oynuyorsa forvet olmak ister, bilimsel lider ise çalıştığı insanları sever, empatiyi önemser, satrancı sever, zor bir oyundur fakat hedefe ulaşmayı gerektirir. İş yapma biçiminde ise klasik lider işi en doğru yapmayı hedefler, karizmatik sonucu sever, bilimsel lider de

xvi

ihtiyaca göre hareket eder. Sorun çözme biçiminde, klasik sorunlardan korkar, karizmatik sorundan korkmaz erken teşhis koyar ve cesurdur, bilimsel lider koruyucu etkinliğe önem verir, gemiyi fırtınadan kurtarmaktan önce gemiyi fırtınaya hiç sokmamaya çaba gösterir. Karizmatik ise kurtarıp kahraman olmak ister. Bazı durumlarda kişinin bu liderlik türlerinden birini ön plana çıkarması gerekir. Şartlara göre değişmelidir insandaki liderlik ruhu. Yere ve zamana göre liderlik stratejisi olarak yönetebilmek gerekir. Birçok şirketin devam edememesinin sebebi; nerede, ne zaman, hangi liderlik olması gerektiğini bilmediği içindir. Takım çalışması kuramadıkları zaman liderlik ortaya çıkmaz. Zaman yönetimi çok önemlidir, en tepedeki önem budur. Zaman piramidinde 5N1K çok önemlidir. İletişimcilerin vazgeçilmesi 5N1K. Beynimiz bu networkle bilgileri hapseder. İnsan karar verirken zaman piramidine göre karar vermesi gerekir, en önemliye daha çok en önemsize ise en az zaman ayırmak gerekir. Biz bunu yapamıyoruz. İyi lider zaman yönetimini iyi yapar. Parasal kaynağı yönetmek gibi zaman kaynağını yönetmekte en önemli kriterlerden biridir. Dikkat yönetiminde liderlik Dikkat yönetimi açısından da bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Google ikna laboratuvar kurmuştur, insanları nasıl ikna edip inandıracakları üzerine çalışmalar yapıyorlar. İnsanların dikkatini yönetebilirsek zamanını da yönetebiliriz düşüncesi ile hareket ederek, zihin yönetimini böyle elde ediyorlar. Youtube da autoplay var, bir video izlerken bitiyor bir bakmışsınız diğeri açılmış derken bir saat geçiyor. Dikkatinizi yöneterek, zamanınıza el koyuyorlar, bu konuda bilinçli olmamız gerekir. Zaman ve dikkat yönetiminde biz özne olmalıyız, nesne değil. Popüler kültürün nesnesi olursak eğer kullanırız. 30-60 sene sonrada birileri üretir biz onu uygularız. Ama bizim kendimizin bir şeyler üretmesi gerekiyor. Bir yerde sorun varsa aslında orda hareket var demektir. Hareket varsa gayret vardır, gayret varsa ümit vardır, ümit varsa başarı geliyor demektir. Milli özgüvenimiz olmalı, milli hedeflerimizin olması gerekir.

xvii

Kriz yönetiminde liderlik Kriz yönetiminde; klasik lider gemiyi limana çeker, karizmatik lider fırtınada ilerlemeyi seçer, bilimsel lider gerekiyorsa geri adım atar beklemeyi tercih eder. Mehterlerin ilerlerken iki ileri bir geri hareket etmesinin sebebi “savaşta hep yenemezsin yenilebilirsin de ama hedefinden vazgeçme” mantığıdır. Bu nedenle hedef önemli, yenildiğimiz zaman fırsata dönüştürmemiz çok önemlidir. Kriz kelimesinin iki farklı anlamı vardır biri tehlike diğeri biri fırsat. Tehlike ve fırsat ikisini bir araya gelince Çince olarak kriz seklinde ortaya çıkar. Bu bizim krize karşı duruşumuzla ilgilidir. Ayrıntıları ele almada liderlik Ayrıntıları ele almakta klasik lider ayrıntıcıdır, ağacı ormandan iyi bilir. Karizmatik lider ormana bina dikmeye çalışır. Bilimsel lider ormanda göremediği alanlarla ilgilenir, görünmeyen ihtiyaçlara göre karar verir. Klasik liderlik patronluk emreder, bilimsel liderlik takım liderliği altından tutar, sürükler bu tarzda herkes çalışır. Takım liderliği askerlikte de önemlidir komutanı gören asker cepheye gider bizim kültürümüzde bu vardır. Liderlikte de bu önemlidir, lider takımla beraber olmalıdır. Motivasyon yönetiminde liderlik Bir de motivasyonun yönetilmesi var. Motivasyon yönetimi mevcudu korumak için nabza göre şerbet vermektir. Karizmatik, dış motivasyon önceliklidir, samimiyet önemlidir, özgüven körlüğüne düşerler, başarı körlükleri oluşur. Bazen zorlayarak motive ederler, dışları sert içleri yumuşaktır. Bilimsel lider, dışı yumuşak içi serttir. İkna yolu ararlar ve yanlış bir şey olduğu zaman hayır diyebilirler. Toparlayıcı lider tarzı. Klasik lider zor inisiyatif alırlar, karizmatikler, kolay inisiyatif alırlar. Bilimsel liderler adaletli şekilde inisiyatif alırlar. Örneğin; çocuk koltuğa çıkmak isterse anne çıkarır çocuk sevinir ama kendisi çıkmaz bizim kültümüzde bu vardır, batıda çocuk kendisi çıkar ve özgüveni gelişir bizde ise anneye bağımlılık doğuyor fakat ikisi de yanlıştır. Olması gereken çocuğa çocuğum sen çık bir şey olursa ben seni tutarım demesi gerekir. Doğru olan budur. Üçüncü olan, çocukta özerklik oluyor bir şey olursa annesinin orada olduğunu bilerek aidiyette doğar. Çocuğa inisiyatif vermek gerektiğinde yanındayım diyebilmek bilimsel liderliktir. Sorumluluk almada liderlik Sorumlulukta klasik liderler devlet memurları gibidir, karizmatik liderler işinin patronu gibidirler, başarısızlıkta sorumluluktan kaçarlar, bilimsel liderler kendisini bir kurumun ortağı, çalışanı gibi görür, başarısızlıkta ilk kendisini sorgularlar. Liderlikte takım çalışmaların da klasik lider xviii

savunma yoluyla hareket eder, karizmatik top hep bende olsun ister, bilimsel lider ise gol atmaya değil gol attırmaya yöneliktir. Başarıyı da başarısızlığı da topluluğa bağlar. Başarı sadece takım başarısıdır, başarısızlık liderindir. Bilimsel lider takımından biri bir şey yaparsa kendi yapmış gibi sevinir. Uyumlu çalışmalarda klasik lider uyumlu insanlarla ideallerle çalışır, karizmatik liderler tuttuğunu koparan, aslan gibi kişilerle çalışır, bilimsel lider özel yetenekli zor kişileri sever ve onlarla çalışır. Aykırı kişilerin genellikle keşfedici olarak görür ve sever. Kaynak yönetiminde liderlik Kaynak yönetiminde, klasik liderler görev tanımlarına uygun olarak yaparlar, karizmatik lider güç odaklıdır, bilimsel liderler adaleti yüceltirler. Nepotizm (Kayırmacılık)’e ilkesel olarak duyarlıdır. Kaynakları hakkaniyet doktrinine göre kullanmaya çalışır. Hz. Osman’ın son zamanlarda kendi akrabalarını kayırma ve koruma eğilimi göstermesi üzerine Hz. Ali onu uyarır. O yine ben böyle istediğim için bu şekilde davranıyorum diyor. Böylece İslam tarihinin en büyük fitnesi ortaya çıkıyor. Bu çok tehlikeli bir şeydir. Bilimsel liderlik nepotizmi ön plana çıkarmaz, hakkaniyetli davranır, adil dağıtmaktan sorumludur. Mesela belediye başkanı bir kaynağı orantısız dağıtırsa kişilerin kul hakkına girmiş olur. Yetim hakkı diye söylenir ama herkesin hakkı vardır orda. Dağıtımın adil olarak yapılması gerekir. Bu hassasiyetten ötürü İslam tarihinde lider olmak istenmemiştir ama gelirse de reddedilmemiştir. Sorumluluk yüksekliğinden ötürü. Kaynak yönetimini doğru yapmak çok önemlidir, eşitlik ve hakkaniyet önemli. Adalet eşitlik sağlamak değildir hak edene hak ettiği kadar verebilmektir bu da en zor şeydir. Sevgide bile adalet önemlidir, adalet olmazsa bunun bir bedeli vardır. Mesele Hz. Yakup’un imtihanı Hz. Yusuf’u çok sevmesidir, diğer kardeşler ona düşman olur ve onu kuyuya atarlar. Sevgiyi adil paylaşmamanın da bir peygamberin imtihanı olduğunu belirtmek gerekir. İş disiplininde liderlik İş disiplininde klasik lider oldukça disiplindir, olması gerektiği gibidir. Karizmatik lider hedef odaklıdır, güç onda toplansın ister, tek kişide toplanır güç. Güç kanunda olması gerekirken kişide toplanır. Bilimsel lider ise barışmaya açıktır, adildir, adaletlidir. Adil olmayan bir barış uzun sürmez, adaletin olmadığı yerde güç sorunları ortaya mutlaka çıkarır. Sultan Abdülhamit çok hizmet etmiştir fakat son zamanlarda yanlış gittiğinin farkına varır, düzeltmeye çalışır ama düzeltemez ve gençleri kaybeder. Genç kuşaklar ona karşıt olmuştur. Abdülhamit karizmatik bir liderdir, güç odaklı bir liderdi.

xix

Üç türlü adalet vardır kanunların oluşturduğu, geleneklerin oluşturduğu ve vicdan üzerine oluşan adalet. Burada önemli olan vicdan üzerine olan adalettir. Lider, hesap verebilen bir insan olmalıdır. Böyle olmazsa hepimizin içinde aslında küçük bir firavun vardır bunu uyandırmamız gerekir. Zamanı gelince ortaya çıkabilir bunun için vicdan çok önemlidir. Buna bağlı akıl yürütme vardır, bunu düzgün kullanmak gerekir. Liderlikte en önemli sermaye güvenilirlik. Kişi güveni kaybederse liderliği de kaybeder. Güvenin oluşması içinde sevgi gerekir, sevgi güveni arttırır. Sevgi azalırsa güven de azalır. Adalet aileden başlar. Sorular sorulur ve hakikat ortaya çıkar. Adil olabilirsek güven oluştururuz ve takipçilerimiz artar. Adaletin en baş düşmanı, ben merkezcilik, kayırmacılıktır. Bir de menfaat dağıtma. Sevdiklerine kıyak çekenin liderliği zarar görür. Bunlar adaletin düşmanıdır. En adaletsiz insanlar egolarıyla benmerkezci insanlardır. Adalet dağıtamazlar ve bunun farkında değillerdir. Hz. Ömer’in liderlere iki öğüdü varmış “Güçlüler senden taraf beklemesin, güçsüzlerde adaletsizlikte senden ümidini kesmesin” demiştir. Bu her yerde; ailede, iş yerinde, yaşamda böyledir. Güçlüler taraf bekleyebilir ama ona çanak tutmamak gerekir. Hz. Peygamberin dediği gibi haksızlık yapana boyun eğmek değil, hakkınızı aramak gerekmektedir. Haksızlığa karşı bir tavır almak gerekir. Kötülükle mücadelenin en iyi yönetimi iyilik yapmaktır. İyilik yapıldıkça zaten kötülük azalacaktır. Liderlerin kötülüğe engel olmak gibi bir sorumlulukları vardır. Yanlışa yanlış diyebilmeleri gerekmektir. Önce iyi insan sonra iyi lider Liderlikte pozitif psikoloji önemlidir. Harvard’da bu en çok okutulan bir derstir, kadim kültürümüzden, Mevlana’dan alıp sistematize etmişler bize gösteriyorlar şuanda. Pozitif psikoloji kapsamında bağışlayıcılık, minnettarlık öğretiliyor. Mutlu kişilerde bu özellikliler görülür. Dudağın iki kenarındaki çizgiler yüzde ellisi yukarı doğruysa bu kişiler sekiz buçuk yıl daha uzun yaşar, daha sağlıklı yaşarlar. İnsanın iyi yönetici olması için vicdanı, iç hesaplaşması, hesap verebiliyor olması çok önemlidir. İyi insan olmak da iyi bir lider olmak için en önemli özelliklerden biridir. İyi insan olmak sorumluluktur, iyi insan olursanız iyi lider olabilirsiniz. Önce iyi insan sonra iyi lider.

xx

Gemi Metaforu Vizyon adamı: Birinci sınıf liderliktir. Vizyon bir gemide kaptanın ufku demektir. Vizyon sahibi olmak lider için olmazsa olmaz özelliktir. Vizyon adamlığı geminin nereye gideceği, yol haritası, pusulası, fırtına çıkmaması için tedbir alması, amaca ulaşmak için politika üretebilmesi ve inisiyatif alabilmesi demektir. Sadece geminin burnunu düşünen kaptan krizleri yönetemez ileriyi hesaplayamaz olağanüstü durumlarda ya gemiyi batırır ya kaçar ya da gemiyi satar. Vizyon adamı başkalarının beğenilerine göre değil gerçekçi hedeflere göre karar şemasını oluşturur. Misyon adamı: İkinci sınıf liderliktir. Gemide çalışan, verilen görevleri dikkatle yapan ancak gemi için gelecek projeksiyonu olmayan kişileri tanımlar. Misyon adamı görev duygusuna göre karar şemasını oluşturur, zihnini stratejik amaçlar için yormaz. Komisyon adamı: Üçüncü sınıf hatta tehlikeli liderlik ise gemide bulunup geminin geleceği ile ilgilenmeyen, görevlerini de sürekli ihmal eden, çeşmeden nasıl kabımı doldururum diye düşünen insan tipi vardır ki. Bu karakteri taşıyan davranış sahiplerine “Komisyon adamı” demek doğru olur. Komisyon adamı karar şemasını şahsi menfaat ve hesaplarına göre oluşturur. Eğer geminin kaptanının hangi ahlakta olduğunu merak ediyorsak, gerçek karakter olağanüstü durumlarda ortaya çıkar. Çalışan veya yönetici vizyon, misyon veya komisyon adamı ahlakında mıdır? Bu durum kriz anında verdiği kararlar ve yaptığı tercihlerle kolayca anlaşılır. Bir memleketin veya şirketin başına gelecek en kötü şey liderlerinin şahsi menfaat ve kişisel duygularını sistem piramidinde en tepeye oturtanlardan olmasıdır herhalde. İş yaşamında karar verirken akleden beynimizi, hisseden beynimizi karar verirken eşzamanlı kullanmak herhalde modern çağın bilgeliğine bizi yaklaştıracak. Yani bilgi çağından bilgelik çağına geçiyoruz yolumuz açık olsun.

Prof. Dr. Nevzat Tarhan Üsküdar Üniversitesi Rektörü

xxi İÇİNDEKİLER AÇIŞ KONUŞMALARI Alaaddin YILMAZ ...... viii Türker ATEŞ ...... x Prof. Dr. Mustafa ALİŞARLI ...... xii AÇILIŞ KONUŞMASI Prof. Dr. Nevzat TARHAN ...... xxiiii İÇİNDEKİLER ...... xxii PROGRAM ...... 1 SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ YEREL KALKINMADA BİLİM MERKEZLERİNİN ROLÜ VE BOLU’DA GASTRONOMİ TEMALI BİR BİLİM MERKEZİ TASARIMI ...... 9 Öğr. Gör. Dr. Nail HOŞCAN BİYOÇEŞİTLİLİK VE YEREL KALKINMA İLİŞKİSİ: ABANT GÖLÜ TABİAT PARKI (, BOLU) ÖRNEĞİ ...... 23 Okan KÜLKÖYLÜOĞLU BOLU’DA TARLA BİTKİLERİNİN ÖNEMİ VE İYİLEŞTİRİLMESİ ... 31 Vahdettin ÇİFTÇİ, Mehmet Zahit YEKEN MEYVE ÜRETİMİNDE BOLU İLİNİN BATI KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ DURUMU VE POTANSİYELİ ...... 41 Hamdi ZENGİNBAL BOLU’DA KEŞ ÜRETİM VE TÜKETİM DURUMU ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA ...... 53 Zühal ÖZDEMİR YAMAN, Gülcan UYSAL BİR MARKA OLARAK 'BOLU' ALGISI: ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNE ALAN ÇALIŞMASI ...... 65 Hakan ÇELİK, Rıdvan KOCAMAN YEREL KALKINMADA GASTRONOMİ TURİZMİ VE GASTRONOMİK ETKİNLİKLERİN ÖNEMİ ...... 87 Fuat BAYRAM, Berker ÇİFTÇİ, Ali Kemal KEMER GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI İLE KÜLTÜR TURİZMİ VE EKOTURİZM İLİŞKİSİ ...... 99 Zeynep BALKANAL

TARIM VE HAYVANCILIK YATIRIMINDA ELBİRLİĞİ SİSTEMİ .. 113 Murat ERGÜVEN IZA BUĞDAYI VE COĞRAFİ İŞARET ...... 121 Huri Melek YAMAN, Nusret ZENCİRCİ ÖZEL AVLAKLAR ve KATKILARI ...... 131 Prof. Dr. Kemal KIRIKÇI KANATLI HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE YAN ÜRÜN OLARAK DEĞERLENDİREN ATIKLAR ...... 141 Nezih OKUR TÜRKİYE’DE TAVUK ISLAHI ÇALIŞMALARI VE STRATEJİK ÖNEMİ ...... 151 Serdar KAMANLI EKSTANSİF HİNDİ YETİŞTİRİCİLİĞİNİN EKONOMİK VE EKOLOJİK FAYDALARI* ...... 161 Emre ARSLAN, Orhan ÇETİN YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINDA ÜLKEMİZİN STRATEJİSİ ...... 179 Mustafa OKUTAN BATI KARADENİZ BÖLGESİNDE SU VE ÜLKEMİZ AÇISINDAN ÖNEMİ ...... 191 Prof. Dr. Yusuf DEMİR ÇEVRESEL BOZULMA, ORMANLAR VE YOKSULLUK İLİŞKİSİ: SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ DOĞRULTUSUNDA TÜRKİYE ÖRNEĞİ ...... 207 Dr. Işıl ŞİRİN SELÇUK GIDA KATKI MADDELERİ KULLANIMINDA ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ BAKIMINDAN MEVZUATIN ÖNEMİ VE MEDYADA OLUŞTURULAN BİLGİ KİRLİLİĞİ ...... 219 Ahmet GÜNER KUR’ÂN’DA VERMENİN RENKLERİ ...... 225 Şaban KARASAKAL

xxiii PROGRAM YEKAS’2018 SEMPOZYUM PROGRAMI

18 Ekim 2018 (Perşembe)

08 : 30 – 09 : 15 KAYIT –BAİBÜ Kültür Merkezi

09 : 15 – 10 : 15 1. OTURUM Salon 1 (Mavi Salon)

Oturum Başkanı (Kalkınma) Prof. Dr. Seyit Mehmet ŞEN Bir Marka Olarak 'BOLU' Algısı: Prof. Dr. Hakan ÇELİK Üniversite Öğrencileri Üzerine Alan Arş. Gör. Rıdvan Kocaman Çalışması Tarımsal Üretimde ve Tüketimde İsraf Prof. Dr. Muharrem ÖZCAN Yerel Kalkınmada Elbirliği Sistemiyle Murat ERGÜVEN (Emin Travel Gn. Finansman Modeli Müd.) Kur’ân’da Vermenin Renkleri Doç. Dr. Şaban KARASAKAL

09 : 15 – 10 : 15 1. OTURUM Salon 1 (Pembe Salon)

Oturum Başkanı (Kalkınma) Prof. Dr. Erol AYAZ Dr. Öğr. Üyesi Yılmaz Toktaş Bolu İlinin Dış Ticaret Yapısı Dr. Öğr. Üyesi Ali Altıner Yerel Kalkınmada Deri Sektörünün Dünü Ersin KAŞKA (Gerede TSO Başkanı) ve Bugünü Anadolu Üniversitelerinin Ülke Kalkınmasındaki Rolleri, Üstleneceği Prof. Dr. Cemil ÇELİK Sosyal Sorumluluklar Neler Olmalıdır? Yerel Kalkınmada Sağlık ve Tıp Prof. Dr. Ahmet URAL Eğitiminin Sunduğu Fırsatlar 10 : 15 – 10 : 30 Çay - Kahve Arası 10 : 30 – 11: 30 Protokol Konuşmaları Türker ATEŞ (Bolu Ticaret ve Sanyi Odası Başkanı) Prof. Dr. Mustafa ALİŞARLI (Rektör) Alaaddin YILMAZ (Bolu Belediye Başkanı) Aydın BARUŞ (Bolu Valisi) Plaket Takdimi

11 : 30 – 12 : 15 Açılış Konuşması Prof. Dr. Nevzat TARHAN – Üsküdar Üniversitesi Rektörü “Yerel Yöneticilikte Liderlik Stratejileri” 12 : 15 – 13 : 15 Öğle Yemeği

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

13 : 15 – 14 : 30 2. OTURUM SALON 2 (Pembe Salon) (Kanatlı Hayvancılık) Oturum Başkanı Prof. Dr. Muharrem ÖZCAN

Modern Meyve Yetiştiriciliği Prof. Dr. Faik Ekmel TEKİNTAŞ Sert Kabuklu Meyve Türlerinin Bolu’da Yetiştirilebilirliği, Tüketimi ve İnsan Prof. Dr. Seyit Mehmet ŞEN Sağlığı Üzerine Etkileri Bolu’da Cevizde Çevirme Aşısı ve Önemi Prof. Dr. Turan KARADENİZ Bolu’da Bağ Yetiştiriciliği ve Önemi Dr. Yılmaz BOZ (Tarım ve Orman Bak. Bahçe Kültürleri Ararştırma Enstitüsü Müdürü) 13 : 15 – 14 : 30 3. OTURUM (Tarım) SALON 1 (Mavi Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Hasan BİRİ Dr. Sait KOCA (Beypiliç Genel Müdürü Kanatlı Eti Sektörü ve Bolu BESD-BİR Y.K. Başkanı Türkiye’de Tavuk Islahı Çalışmaları ve Dr. Serdar KAMANLI (Tarım ve Orman Stratejik Önemi Bak. Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müd.) Ekstansif Hindi Yetiştiriciliğinin Prof. Dr. Orhan ÇETİN, Ekonomik ve Ekolojik Faydaları Emre ARSLAN Kanatlı Beslemede Mevcut Durum ve Doç. Dr. Handan ESER Öneriler Kanatlı Hayvancılık Sektöründe Yan Ürün Dr. Öğretim Üyesi Nezih OKUR Olarak Değerlendirilen Atıklar 14 : 30 – 14 : 45 Çay - Kahve Arası

14 : 45 – 16 : 00 3. OTURUM (Turizm) SALON 1 (Mavi Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Hasan BİRİ Termal Turizm ve İleri Yaş Turizmi Türkiye'de Bölgesel Kalkınmanın Bir Doç. Dr. Cemalettin AKTEPE Aracı Olabilir mi? Yerel Kalkınmada Sağlık Turizminin Yönü Prof. Dr. Hasan BİRİ (Yüksek İhtisas (KORU) Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı) Spor Turizmi (HİLTON) Necip Çarıkçı (Boluspor Başkanı) Bolu turizmi üzerine bir değerlendirme Halit Ergül (BTSO Meclis Başkanı) (GAZELLE HOTELS & RESORTS) Yerel Kalkınmada Termal Turizm Projesi: YMMM Halit YILDIZ (NARVEN Örneği)

2 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

14 : 45 – 16 : 00 3. OTURUM (Tarım) SALON 2 (Pembe Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Vahdettin ÇİFTÇİ Bolu'da Tarla Bitkilerinin Önemi ve Prof. Dr. Vahdettin ÇİFTÇİ Geliştirilmesi Yerel Kalkınmada Bolu Belediyesi Aylin AYDIN (Bolu Belediyesi Park Tarımsal Üretim Faaliyetleri Bahçeler Md.) Bolu İçin Alternatif Bir Tarımsal Ürün: Doç. Dr. Beyhan KİBAR İstiridye Mantarı Yetiştiriciliği Uzman Biyolog Huri Melek YAMAN Iza Buğdayı ve Coğrafi İşaret Prof. Dr. Nusret ZENCİRCİ 16 : 00 – 16 : 15 Çay - Kahve Arası 16 : 15 – 17 : 15 4. SALON 1 (Mavi Salon) OTURUM Oturum Başkanı Prof. Dr. Yusuf DEMİR Doğal Depoculuk ve Bolu’nun Lojistik Dr. Öğr. Üyesi İhsan CANAN Önemi Batı Karadeniz Bölgesinde Su ve Ülkemiz Prof. Dr. Yusuf DEMİR Açısından Suyun Önemi Yenilenebilir Enerji Kaynaklarında Doç. Dr. Mustafa OKUTAN Ülkemizin Stratejisi Biyoçeşitlilik ve Yerel Kalkınma İlişkisi: Abant Gölü Tabiat Parkı (Mudurnu, Bolu) Prof. Dr. Okan KÜLKÖYLÜOĞLU Örneği 16 : 15 – 17 : 15 4. SALON 2 (Pembe Salon) OTURUM Oturum Başkanı Prof. Dr. Seyit KÖSE Bölgesel Kalkınma BağlamındaBolu İli Dr.Öğretim Üyesi Orhan KANDEMİR Mevcut durum Analizi Kırıkkale İlinde Yerel Kalkınma Kırıkkale Mustafa Sarper ALAP The Importance of Financial Supervision Luan VARDARI In Europan States and Cases In Kosovo Dr. Drita KRASNIQI Seferihisar’ın Sakin Kent Göstergeleri Prof. Dr. Çiğdem ÜNAL Açısından Sürdürebilirliği

3 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

19 Ekim 2019 (Cuma)

09 : 30 – 10 : 30 5. OTURUM SALON 1 (Mavi Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Ahmet GÜNER Bolu İçin Yeni ve Alternatif Meyveler, Prof. Dr. Hüseyin ÇELİK Maviyemiş ile Güzyemişi Meyve Üretiminde Bolu İlinin Batı Karadeniz Bölgesindeki Durumu ve Doç. Dr. Hamdi ZENGİNBAL Potansiyeli Bolu’da Üzümsü Meyvelerinin Önemi ve Doç. Dr. Muttalip GÜNDOĞDU Geliştirilmesi Gıda katkı maddeleri kullanımında üretici ve tüketici bakımından mevzuatın önemi Prof. Dr. Ahmet GÜNER ve medyada oluşturulan bilgi kirliliği 09 : 30 – 10 : 30 5. OTURUM SALON 2 (Pembe Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Hamit ÇOŞKUN Bolu’da Keş Üretim ve Tüketim Durumu Dr. Öğr. Üyesi Zühal Özdemir YAMAN Üzerine Bir Araştırma Ar. Gör. Gülcan UYSAL Bolu’nun UNESCO Yaratıcı Kentler Ağında "Gastronomi Kenti”Olabilirliğine Dr. Öğr. Gör. Nail HOŞCAN İlişkin Bir Araştırma Öğr. Gör. Berker ÇİFTÇİ Yerel Kalkınmada Gastronomi Turizmi ve Öğr. Gör. Fuat BAYRAM Gastronomik Etkilerin Önemi Öğr. Gör. Ali Kemal Kemer Bölgesel Kalkınma Ajansları Yatırım Desteklerinin, Bölgesel (Yerel) Gelir Cansu GÜVEN Dağılımına Etkisi 10 : 30 – 10 : 45Çay - Kahve Arası

10 : 45 – 12 : 00 6. OTURUM SALON 1 (Mavi Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Kemal KIRIKÇI Bolu’daki Milli Parkların Yerel Mevlüt Şanlı ŞENTÜRK ( Milli Parklar Kalkınmaya Etkisi Müd.) Av Turizmine Yönelik Sülün Yetiştiriciliği Prof. Dr. Kemal KIRIKÇI ve Sülün Avlakları Yerel Kalkınmada Konakların Önemi ve Mehmet CANTÜRK Katkısı

4 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Geleneksel Türk El Sanatları ile Kültür Dr. Öğr. Üyesi Zeynep BALKANAL Turizmi ve Ekoturizm İlişkisi 10 : 45 – 12 : 00 6. OTURUM SALON 2 (Pembe Salon)

Oturum Başkanı Prof. Dr. Elif YÜCETÜRK Çevresel Bozulma, Ormanlar ve Yoksulluk İlişkisi: Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Arş. Gör. Dr. Işıl Şirin SELÇUK Doğrultusunda Türkiye Örneği Bolu’nun Potansiyel Kültürel Mirası Dr. Ayşe Ege YILDIRIM Tabiatın Kalbi Bolu’da Yerel Kalkınmaya Gürbüz ERTEM Doğa Turizminin Sürdürülebilir Katkısı Yerel Kalkınmada Bilim Merkezlerinin Rolü ve Bolu’da Tematik Bir Bilim Dr. Öğr. Gör. Nail HOŞCAN Merkezi Tasarımı KAPANIŞ

5

SEMPOZYUM BİLDİRİLERİ

YEREL KALKINMADA BİLİM MERKEZLERİNİN ROLÜ VE BOLU’DA GASTRONOMİ TEMALI BİR BİLİM MERKEZİ TASARIMI

Öğr. Gör. Dr. Nail HOŞCAN1

THE ROLE OF SCIENCE CENTERS ON THE LOCAL DEVELOPMENT AND DESIGNING A GASTRONOMIC SCIENCE CENTER IN BOLU

Öz Bu çalışmada Yerel Kalkınmada Bilim Merkezlerinin Rolüyle ilgili ilgili nitel araştırma yapılmış ve Bolu’da Gastronomi Temalı Bir Bilim Merkezi Tasarımı gerekliliği incelenmiştir. Tarihten gelen önemli bir kültürel mirası aşçılık olan Bolunun son dönemde kazandığı ekonomik ve politik ivmeyle birlikte gastronomi temalı bir bilim merkezi tasarımının yerel kalkınmada özgün bir yapı olabileceği ortaya çıkmaktadır. Mevcut değerlerine ek olarak, yeni açılacak gastronomi temalı bilim merkezinin Bolu’nun yerel kalkınmasına önemli bir katkı yaratacağı öngörülmektedir. Türkiye’de ilk uygulanacak tematik yaklaşım ile odağında temel fizyolojik ihtiyaç olan “yeme-içme”nin bulunduğu gastronomiye ziyaretçilerin ilgi ve meraklarının artırılması hedeflenmektedir. Bu çalışma bilim merkezlerini ve çevresine sağlayacağı olanakları literatür taramasıyla ortaya koyarken, aynı zamanda Bolu’nun yerel kalkınmasına katkılarını da değerlendirmektedir. Anahtar Kelimeler: Yerel kalkınma, Bilim merkezi, Gastronomi

Abstract In this study, the role of the science centers and their impacts are reviewed by a qualitative study and the possible contributions of Gastronomy Thematic Science Center to Bolu’s local development potential are evaluated. Designing the gastronomic thematic science

1 Dr. Öğretim Üyesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, BAİBÜ

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 center in Bolu, which has a cultural cooking tradition historically and has soon improvement in its economy and politics in recent decades, is claimed to be an original project. In addition to the current values, it is considered that the science center that will be opened with gastronomic theme would contribute to the local development of Bolu at great lengths. It is aimed to augment the attraction and interest of the visitors to the gastronomy, to be first in with the thematic approach to be applied focusing on “eating- drinking” which is a fundamental physiological need. In addition to its existing values, it is expected that the science center, which will be opened shortly, will have great contributions for Bolu’s local development. Keywords: Local development, Science Center, Gastronomy

Giriş Küresel gelişmelere bağlı olarak artan rekabet koşullarında kentler kendilerini benzer diğer kentlerden farklılaştırmaya ve böylece daha fazla tercih edilebilir olmaya çalışmaktadır (Richards & Wilson, 2004, s. 1931) Bölgesel rekabet üstünlüğü sağlama, kurumsal gelişim, inovasyon yetilerini geliştirerek, teknolojik değişimden faydalanma ve bölgesel işbirliğini arttırma kapsamında yürütülen bölgesel kalkınma çalışmalarının, bölgesel inovasyon sistemiyle desteklenmesi gerekmektedir (Aybarç, 2018, s. 589). Bölgesel inovasyon sisteminde (Durgut, 2007, s. 10-11); Arz tarafında, araştırmacılar, üniversiteler, bilim merkezleri, … vb inovasyon için gerekli bilgiyi üretenler; Talep tarafında, işletmeler, sanayi, inovasyon yararlanıcısı piyasalar gibi temel olarak olarak bilimsel ve teknolojik çıktıyı kullananlar ve İnovasyon destek kuruluşları, düzenleyici kuruluşlar, finansman kurumları gibi Arz ve talep tarafları arasında köprü görevi olan aracılar yer almaktadır. Ulusal düzeyde sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi amacıyla bölgesel inovasyon sistemi çerçevesinde geliştirilecek projelerin bireysel, toplumsal, politik ve ekonomik etkileri de önem arz etmektedir.

10 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Batı Karadeniz Bölgesi'nin sahip olduğu topografik yapı bölgenin sanayileşmesini olumsuz yönde etkileyici niteliktedir. Bu nedenle bölgenin ekonomik geleceğinin belirlenmesinde hizmetler sektörünün rolünün daha fazla olması adeta bir zorunluluk arz etmektedir. Hizmetler sektörü içinde de ağırlıklı payı eğitim, ticaret ve turizm sektörleri almalıdır (Berber, 2005, s. 9-10). Batı Karadeniz’de yer alan Bolu’nun kentsel gelişimini uyarmak, daha fazla yatırımcıyı ve ziyaretçiyi çekebilmek için eğitim, ticaret ve turizm alanında inovatif çözümler ve projeler geliştirilmelidir. Dünyada ziyaretçilerine eğitim ve eğlence amaçlı etkinlikleri sunan bilim merkezleri de bulunmaktadır. Bilim merkezleri, sadece içerikleriyle değil, mimarileriyle, yeşil alanları ve kullanım amaçlarının çeşitliliğiyle de cazibe merkezi olma özelliği taşımaktadırlar. dünyada giderek daha da popüler hale gelen, ziyaretçilerine bilimi deneyimleme olanağı tanıyan, eğitim ve eğlencenin bir arada bulunduğu bilim merkezlerinin, yüksek ziyaretçi sayılarıyla kentler üzerinde büyük etkilere sahiptir (Görkemli & Solmaz, 2012, s. 98). Bu çalışmada yerel kalkınmada bilim merkezlerinin rolüyle ilgili ilgili nitel araştırma yapılmış ve Bolu’da gastronomi temalı bir bilim merkezi tasarımının gerekliliği incelenmiştir.

Bir Kavram Olarak Bilim Merkezi Endüstri devriminden sonra, insanlar kullandıkları araçların mantığını kavramak istediler. Bu amaçla ilk bilim müzeleri 19. yy’ın sonlarında oluşturulmaya başlanırken, bir bilim ve siyaset adamı olan J. Stuart Mill, bilim ve metodolojisinin deneye dayalı olduğunu, eğer amaç gerçekten kişiye bilimsel ve teknolojik mantığı kavratmaksa, bunun yolunun ziyaretçiyi izleyici olmaktan çıkarıp, katılımcı hale dönüştürmek olduğunu, bunun da ancak bu yönde tasarlanmış sergilerle sağlanabileceğini savunmuştur. O zamana kadar durağan bir vitrin arkası sergilemesini benimseyen müzeler, bu görüşten etkilenerek galerilerinde yeni anlayış doğrultusunda hazırlanan sergilere yer vermeye başlamışlardır. Sözü edilen etkiler 20. yy’ın başlarında dünyada bir "Bilim Merkezi / Science Centre" kavramını ortaya çıkarmıştır (Feza Gürsey Bilim Merkezi, 2017). Bilim merkezleri çocuklar ve gençler başta olmak üzere toplumun bilime yönelik ilgisini ve bilgisini arttırmak için görsel ve deneysel alanlar sunan merkezlerdir. Sessiz ortamlarda, cam vitrinlerin ardında sergilenen, dokunulması yasak objelerden oluşan klasik müze kavramının aksine bilim merkezleri ziyaretçilere aktif biçimde gezebilecekleri, 11 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 dokunabilecekleri, deneyebilecekleri sergiler ve dinamik ortamlar sunmaktadır. Kısacası Bilim merkezleri, bilimi daha popüler hale getirebilmek için, uzman olmayan kişilere tanıtmaya çalışan merkezlerdir (Persson, 2000, s. 9). Bilim merkezi, konseptine göre etkileşimli sergiler, atölyeler, laboratuvarlar ve planetaryumdan oluşmaktadır. Ayrıca dinlenme mekânları ve hediyelik eşya mağazaları da bulunmaktadır. Bilim Merkezleri içeriklerine göre üç grupta sınıflandırılır (Aydıner, 2018): Kapsamlı Bilim Merkezleri: Farklı alanlara yönelik birçok deney düzeneği içeren merkezlerdir. Uzman (Tematik) Bilim Merkezleri: Belirli bir konu alanına (astronomi, tıp, sanayi…) yönelik olarak hizmet eden merkezlerdir. Sınırlı Merkezler: Az sayıda deney düzeneği ile hazırlanan merkezlerdir.

Bilim Merkezlerinin Kuruluşu Dünyada yaklaşık 3000 bilim merkezi, her yıl 300 milyonun üzerinde ziyaretçi çekmektedir. Bu bilim merkezleri kendi bölgelerinde gelişmelerini sürdürmelerinin yanı sıra gezici sergilerle de eğitimi ülkenin geneline yaymaktadırlar (TÜBİTAK, 2018). Türkiye’de değişik kurum ve kuruluşlar tarafından kurulmuş bilim merkezleri bulunmaktadır. Türkiye'nin ilk bilim merkezi olan Feza Gürsey Bilim Merkezi; Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin eğitime katkı hedefleri doğrultusunda 1993’te kurulmuştur. TÜBİTAK’ın ilk destek verdiği bilim merkezi olan Konya Bilim Merkezi ise 2014’te hizmete sunulmuştur. TÜBİTAK, bilim merkezlerinin toplumumuzda bilim kültürünü yaygınlaştırmak için son derece kritik bir rol üstleneceği öngörüsünden yola çıkarak, Türkiye’de de bu merkezlerin kurulmasını ve yıllar içinde sayılarının artırılmasını hedeflemektedir. TÜBİTAK tarafından başlangıçta büyükşehir belediyelerince Bilim merkezlerinin kurulması desteklenmiştir. İl belediyelerinin bilim merkezi kurulması projeleri 4003 TÜBİTAK Bilim ve Toplum Proje Destek Programı kapsamında 2006 yılından itibaren desteklenmeye başlanmıştır. Ayrıca TÜBİTAK Başkanı tarafından uygun görülen hallerde, illerde bulunan valilik, üniversite gibi kamu kurum/kuruluşlarının da bilim merkezi projeleri de desteklenebilmektedir (TÜBİTAK, 2018).

12 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Tablo 1: TÜBİTAK Tarafından Desteklenmiş Bilim Merkezleri Kurum Son Durumu Konya Büyükşehir Belediyesi Proje sözleşmesi imzalanmıştır. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Proje sözleşmesi imzalanmıştır. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Proje sözleşmesi imzalanmıştır. Bursa Büyükşehir Belediyesi Proje sözleşmesi imzalanmıştır. Elazığ İl Özel İdaresi Proje sözleşmesi imzalanmıştır. Sakarya Büyükşehir Belediyesi Ön protokol imzalanmıştır. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Ön protokol imzalanmıştır. Samsun Büyükşehir Belediyesi Ön protokol imzalanmıştır. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Ön protokol imzalanmıştır. Ankara Büyükşehir Belediyesi Ön protokol imzalanmıştır. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Ön protokol imzalanmıştır. Kaynak: TÜBİTAK 2018

Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 23. Toplantısında, özellikle çocukların ve gençlerin bilime olan ilgi ve meraklarını artıracak, teknolojiyi daha doğru kullanmalarını sağlayacak bilim merkezlerinin 2016 yılı itibarıyla tüm büyükşehirlerde, 2023 yılı itibarıyla da tüm illerde kurulmasına yönelik çalışmaların yerel yönetimlerle işbirliği halinde gerçekleştirilmesine karar verilmiştir

Bolu’da Bir Bilim Merkezi İhtiyacı Bilim merkezleri bulunduğu bölgeye has özellikleri de bünyesinde barındırmaktadır. Böylelikle yerel ziyaretçilerin bilimi kendileriyle özleştirmeleri kolaylaşmakta, yabancı ziyaretçilerin de kentin kimliğiyle ilgili fikir edinebilmeleri sağlanabilmektedir (Görkemli & Solmaz, 2012, s. 99). Bolu ili, yemek yapmayı bir ata mesleği olarak gören aşçıları ile ülke çapında tarihsel üne sahip bir yerleşim yeridir. Özellikle Mengen İlçesi aşçılığı ile övünen ve bu mesleği kuşaktan kuşağa aktaran insanları ile öne çıkmaktadır. Türkiye’de ve dünya da Mengen isminin duyulmasını sağlayan, ünlü ve maharetli aşçılar olmuştur (Mengen Kaymakamlığı,

13 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 1998, s. 44). Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli yerlerine aşçı gönderen bir ilçe olan Mengen, kendi kültürünü yine kendine has tarzı ile yaşatmaktadır. Yemek yapımı için seçilen malzemelerden yemeğin sofraya konuluşuna kadar geçen süredeki her bir evre, ayrı ayrı ve titizlikle üzerine düşülen birçok detaydan oluşmaktadır. Mengen yöresinin yemeğe bu kadar önem vermesinin nedeni yüzyıllardır babadan oğula devam eden geleneğin yaşatılmasından ileri gelmektedir (Arman, 2011). Bolu’da bir bilim merkezi gibi aşçılık geleneğinin yaşatıldığı, eğitimin ve eğlencenin bir arada olduğu Bolu Gastronomi Bilim Merkezi (BGBM) kurulma gereksinimi vardır. Bolu’da aşçılık kültürü ve gastronomi konusunda inovatif çalışma yapmak gerekir çünkü aşçılığın bir gelenek olduğu dünyada tek olan bir yerdir. Gastronomi, içinde barındırdığı tüm sanatsal ve bilimsel ögelerle yiyecek- içeceklerin tarihsel gelişme sürecinden başlayarak tüm özelliklerinin ayrıntılı bir biçimde anlaşılması, uygulanması ve geliştirerek günümüz koşullarına uyarlanması çalışmalarını kapsayan bir farklı disiplinlerle iç içe geçmiş bilim dalı olarak tanımlanabilir (Hatipoğlu, 2014, s. 4). Her ne kadar bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmese de2, gastronomi çok boyutlu bir olgu ve çok disiplinli bir bilimdir. Gastronomi, Türkiye’de üzerinde nadir araştırmalar yapılan bir alandır. Odağında “yeme-içme”nin olduğu gastronomi bilimi herkesin konusudur.

2 TÜBİTAK’a göre bilim, teknoloji ve yenilik temelinde planlanacak sergi, eğitim programı ve etkinlik konularının belirlenmesinde Frascati Kılavuzu esas alınarak belirlenen aşağıdaki alanlar göz önünde bulundurulmaktadır; • Doğa bilimleri; matematik ve bilgisayar bilimleri, astronomi ve uzay bilimleri, fizik, kimya, jeoloji, jeofizik, meteoroloji, deniz bilimleri, biyoloji ve genetik, • Mühendislik ve teknoloji alanları, • Tıbbi bilimler, • Tarımsal bilimler; ziraat, ormancılık, bahçecilik ve veterinerlik, • Sosyal bilimler; psikoloji, ekonomi, eğitim bilimleri, antropoloji, coğrafya, şehir planlaması ve kırsal planlama, yönetim, hukuk, dilbilimi ve sosyoloji, • Beşeri bilimler; tarih, arkeoloji, felsefe (bilim ve teknoloji tarihi de dahil), sanat tarihi ve müzik bilimi. Gastronomi, farklı disiplinlerle iç içe geçmiş bilim dalıdır.

14 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 BGBM’in İşleyişi ve İşlevleri BGBM’in ana birimleri atölyeler, sergiler, gıda laboratuvarları, mutfak müzesi ve çok amaçlı toplantı salonlarından oluşacaktır. Sergiler: Başlıca sergi temaları beslenme, yeni beslenme teknolojileri, geleneksel pişirme teknolojileri, aşçılık ve Bolu olarak belirlenebilir. BGBM’de sergi alanlarının yanı sıra; Eğitim programlarının (hobi kursları, sertifika ve uzmanlık programları) gerçekleştirileceği atölye ve laboratuvar alanları, İhtisas kütüphanesi ve dokümantasyon merkezi, Çok amaçlı kullanım için tasarlanmış teknik ekipmanları olan değişik büyüklükte toplantı salonları bulunacaktır. Aşçılık ve Mutfak Müzesi: Anadolu Uygarlıklarına ve Eski Türklere ait gastronomiyle ilgili parçaların sergileneceği bir müze bu merkezin Türk Gastronomi dünyasına en büyük hizmetlerinden biri olacaktır. Anadolu Gastronomi Merkezi’nin işlevleri arasında; Rekreasyon: Kişilere, kamu ve özel kurum ve kuruluşlara fiziksel ve zihinsel etkinliğe dayalı faaliyetler düzenlenmesi Eğitim: Fakülte ve yüksekokul mezunlarına “uzmanlık” programları; üniversite olanağı yakalayamamış lise mezunlarına “meslek edindirme” programları; fakülte, yüksekokul, lise ve ilköğretim mezunlarına “beceri kazandırma” ve “hobi” programları; programları oluşturan veya tek başına da alınabilen kısa eğitimler (dersler, kurslar, seminerler, çalıştaylar) sunulması Araştırma: Anadolu Gastronomi Merkezi, özellikle Türk Mutfağı üzerinde yoğunlaşarak araştırma konuları belirler, programlar çerçevesinde üniversitelerin öğretim elemanlarıyla işbirliği yapar. Yapılan bilimsel çalışmaların bulgularını, bilimsel toplantı ve yayınlarla kamuoyuna yansıtır. Talebe göre belli bir alana yönelik veri ve bilgi toplanmasıyla ilgilenir ve uygulamaya yönelik araştırmalar yapılması,  Dokümantasyon: Anadolu Gastronomi Merkezi, alanında bir ihtisas kütüphanesi oluşturur ve sürekli zenginleştirmeye çalışır. Anadolu’nun Lezzet Envanteri’nin çıkarılması ve Türkiye Yöresel Yemekler Ansiklopedisi’nin hazırlanması için dokümanter çalışma yapılması en temel uğraşlarındandır.

15 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 BGBM Bolu Gastronomi Bilim Merkezi Gıda Atölyeler Sergiler Mutfak Müzesi Laboratuvarları

Rekreasyon Eğitim Ziyaretçilere fiziksel etkinliğe Uzmanlık, Meslek Edindirme, Beceri

dayalı faaliyetler Geliştirme Araştırma Dokümantasyon Bilimsel Çalışmalar İhtisas Kütüphanesi

Gastronomik Araştırmalar Dokümantasyon Merkezi

Diğer Birimler

Anadolu Ambarı Hediyelik ve Hatıra Eşya Anadolu Kafe Satış Merkezi “Gurmand Shop” BGBM’e özel hatıra eşyalar Delikatisyen Kafe Baharatçı Dükkanı Köylü Pazarı Sera “Lokman Hekim” Ekolojik ve Organik Tarım Tıbbi-Aromatik Bitkiler ve Ürünleri Satış Birimi Taze Baharatlar Serası Şekil 1: BGBM’in İşleyişi

BGBM’de etkinlikler dışında, kuruluş amacını destekleyici başka birimler de olacaktır. Anadolu Ambarı (Gurmand Shop - Satış Mağazası): Son zamanlarda dünyada çok moda olan yöresel mutfaklara ve doğal ürünlere ilgi artmasından dolayı, bu gibi ürünleri keşfetmek, cazip bir şekilde ambalajlamak, bu ürünleri kullanan geleneksel reçeteleri bulmak gerekmektedir. Anadolu Kafe: Özgün ve tematik menülerin sunulduğu delikatisyen kafenin bulunması yararlı olacaktır. Baharatçı Dükkânı (Attar): Baharatların ve şifalı bitkilerin satıldığı baharatçı dükkânı (Attar), Köylü Pazarı: Ekolojik ve organik tarım ürünlerinin satılacağı Köylü Pazarı Çeşnizar - Aromatik Bitkiler Serası: Satış da yapılan Tıbbi-aromatik bitkiler ve taze baharatlar serası, kursiyerler ve Bolu halkı buradan taze otlar satın alabileceklerdir.

16 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Hediyelik ve Hatıra Eşya Satış Merkezi: Gastronomiyle ilgili Teknolojik ürünler eski dönemlerde kullanılmış aletlerin replikaları, ilgi çekici kitaplar, CD’ler, bilim merkezine özel hatıra eşyaları gibi ürünler sunulacaktır. BGBM’de eğitim etkinlikleri dışında; Derslerde uygulanan reçetelerden yemek kitaplarının hazırlanması, Beyaz eşya ve küçük mutfak aleti satan firmaların kullanıcılarına ödül olarak çalıştaylar (workshoplar) düzenlenmesi, Beyaz eşya ve mutfak aletleri kullanım kılavuzuyla beraber verilebilecek yemek kitapçıkları hazırlanması Beyaz eşya ve küçük mutfak aleti satan firmaların, besin maddeleri üreticilerinin ve ilgili diğer firmaların internet sitelerindeki yemek reçeteleri ve gastronomi bilgilerinin sağlanması Mutfak aletleri tanıtımları, yemek çalıştayları (workshopları), televizyon programları.. vb aktivitelerde gereken teknik destek sağlanması gibi başka çalışmalar da yapılabilecektir

17 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 BGBM’in Etkileri ve Başarı Faktörleri Bilim Merkezlerinin etkileri bireysel, toplumsal, politik ve ekonomik olarak dört grupta incelenebilmektedir (Persson, 2000, s. 9-18). Aşağıdaki şemada misyonu, stratejik planı ve kurumsal yapısı olan bilim merkezlerinin, fonlar, personel ve gönüllülerle günlük faaliyetlerini sürdürdüğü görülmektedir;

Bireysel Etki Sergiler

Bilim Sunumlar Toplumsal Fonlama Merkezi Programlar Misyon İnternet Etki Stratejik Siteleri Çalışanlar ve Plan Yazılım Gönüllüler Politik Etki Kurumsal Yayınlar Kültür Etkinlikler

Medya Ekonomik Etki

Şekil 2: BGBM’in Etkileri Kaynak: Görkemli & Solmaz, 2012; Garnett, 2002’den Uyarlanmıştır

Bilim merkezinden sağlanan bir dizi çıktı (sergiler, programlar, medya, basım, vb.) bireysel, toplumsal, politik ve ekonomik olmak üzere bir dizi etki ortaya çıkarmaktadır. BGBM’in bireysel, toplumsal, politik ve ekonomik etkileri aşağıdaki tablodaki gibi sıralanabilir,

18 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 2: BGBM’in Bireysel, Toplumsal, Politik ve Ekonomik Etkileri BGBM’in bireysel etkileri; BGBM’in sosyal etkileri; • Bilim ve sanat olarak • Toplumsal boş vakit değerlendirme gastronominin öğrenimi, faaliyetleri, • Tüketim ve beslenme • Gençlere istihdam sağlama, alışkanlıklarının değişmesi, • Gönüllü yerel oluşumlar, • Toplum içi davranışların • Toplum içinde iletişimin-etkileşimin değişmesi, artması, • Gastronomi alanında meslek • Yeni sosyal ağlar kurulması, seçimi ve kariyer yönü belirleme, • Kentsel gelişim, • Mesleki uzmanlıkta gelişim ve • Çevresel restorasyon ve • Kişisel eğlence düzeyinde • Altyapı başlıkları altında değerlendirilebilir. değerlendirilebilir BGBM’in politik etkileri: BGBM’in ekonomik etkileri; • Ziyaretçilerin çokluğundan • Daha çok ziyaretçilerden Bolu’ya dolayı arazi kulanım biçiminin ve sağlanan gelir, kent planını etkilenmesi, • Yerel - bölgesel - uluslararası düzeyde • Kentsel gelişim planlarında bir turizmin gelişmesi, odak noktası olması, • Operasyonel harcamalarla Bolu’daki • Bolunun tanınırlığının artması, ticarette ve istihdamda artış başlıkları • Bolunun bir marka kent haline altında değerlendirilebilir. gelmesi başlıkları altında değerlendirilebilir. Kaynak: Görkemli & Solmaz, 2012, s. 102-103; Garnett, 2002, s. 2; Persson, 2000, s. 9-17; www.science-centers.org.uk’den uyarlanmıştır.

Özellikle ziyaretçilerin sayısı ve yaptıkları harcamalar, kent için önemli bir gelir kaynağı oluşturmakta ve istihdam etkisi yaratmaktadır. Bilim merkezindeki faaliyetler ve ziyaretçiler medyanın da ilgisini artırıp, kentin popülerliğine katkı sağlamaktadır. Bireylere ve topluma sağladığı katkıların ise, uzun vadede yenilikleri, buluşları ve kalkınmayı beraberinde getirme potansiyeli de vardır (Görkemli & Solmaz, 2012, s. 98). BGBM’in öncelikli başarı faktörleri; Türkiye’de aşçılık denilince Mengen’le birlikte Bolu’nun akla gelmesi, Bolu’nun imaj ve tanınırlık açısından coğrafi konumu itibariyle sık uğranır, bilinir, görünür bir nokta olması, Bolu ve çevresinde bulunan doğal güzelliklerden dolayı yoğun turist olması,

19 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 BGBM’in bir rekreasyon merkezi gibi, tarihsel ve kültürel mirasın korunup geliştirilmesini ve tanıtılmasını sağlayabileceği; iç ve dış turizm için özendirici çalışmaların yapılabileceği bunun kısa sürede geri dönüşünün olabileceği, Türkiye genelinde çalışan Mengenli aşçıların gönüllü birer elçi olarak hizmet edebilecekleri, Gastronomi ve aşçılık alanının popüler hale gelmesi, Formal ve birebir uygulamalı (hands on) yemek eğitiminin verildiği programlar olarak projelendirilmesi, Profesyonelce yürütülecek halkla ilişkiler faaliyetlerinin geri dönüşünün avantajlarının olmasıdır.

Genel Değerlendirme ve Sonuç Bolu’da bir bilim merkezi gibi aşçılık kültürü ve gastronomi konusunda inovatif çalışmaların yapıldığı, eğitimin ve eğlencenin bir arada olduğu bir merkez kurulma gereksinimi vardır. Bolu, aşçılığın bir gelenek olduğu dünyada tek olan bir yerdir. Gastronomi temalı bir bilim merkezinin kuruluşu için Bolu’da hem gerekli potansiyel hem de teknik ve sosyal alt yapı fazlasıyla bulunmaktadır. BGBM’in bireysel, sosyal, siyasal ve ekonomik etkilerinin Bolu’ya çok şey katabileceği öngörülebilir. TÜBİTAK tarafından başlangıçta büyükşehir belediyelerince Bilim merkezlerinin kurulması desteklenmiştir. İl belediyelerinin bilim merkezi kurulması projeleri 4003 kodlu TÜBİTAK Bilim ve Toplum Proje Destek Programı kapsamında 2006 yılından itibaren desteklenmeye başlanmıştır. Ayrıca TÜBİTAK Başkanı tarafından uygun görülen hallerde, valilik, üniversite gibi kamu kurum/kuruluşlarının da bilim merkezi projeleri de desteklenebilmektedir. Dolayısıyla bu bilim merkezinin finansmanı çok kolay biçimde sağlanabilecektir. Sonuç olarak, Bolu’da gastronomi alanında dünyanın ilk ve tek bilim merkezi olarak kurulacak bilim merkezi, Bolu’nun yükseköğretim geçmişiyle beraber Bolu’nun yerel kalkınmasını sağlayacak Bolu’yu bir marka kent haline dönüşmesine ve yerel kalkınmasına yardımcı olacaktır.

20 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kaynakça Arman, A. (2011). Türk Mutfak Kültürü Tanıtım Sorunu: Mengen Mutfağı Örneği . Düzce: Düzce Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Turizm ve Otel İşletmeciliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi. Aybarç, S. (2018). Bölgesel kalkınma dinamikleri: Üniversite-sanayi işbirliği stratejileri. Journal of Human Sciences, 15(1), 581-593. Aydıner, K. (2018, 09 25). Politik Akademi. 10 01, 2018 tarihinde Bilim Merkezleri, Türkiye’de Bilim Merkezi Kavramının Doğuşu Ve Gelişimi: http://politikakademi.org/2018/09/bilim-merkezleri-turkiyede-bilim-merkezi- kavraminin-dogusu-ve-gelisimi/ adresinden alındı Berber, M. (2005, 04 06). Karadeniz Bölgesi'nde Eğitim Planlaması: Entegre Üniversite Sistemi. (KTÜ, Dü.) 11 15, 2018 tarihinde www.metinberber.com: www.metinberber.com/kullanici_dosyalari/file/4.doc adresinden alındı Durgut, M. (2007). Üniversite-Sanayi İşbirliğinin Bölgesel İnovasyon Sistemi Çerçevesi,. Erciyes Üniversitesi Kayseri Bilgi ve Araştırma Merkezi Sempozyumu: Ortaklık Esaslı Üniversite Sanayi İşbirliği (ÜSİ) ve Kentsel Yenilik (İnovasyon) Siteminin Altyapısı, (s. 19-21). Kayseri. Garnett, R. (2002). The impact of science centers/museums on their surrounding communities: summary report. Arlington: National Science Foundation (NSF). Görkemli, H. N., & Solmaz, B. (2012). Bilim Merkezlerinin Kent Markalaşmasındaki Rolü ve Konya Örneği. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, İletişim Kuram ve araştırma Dergisi(34), 98-109. Mengen Kaymakamlığı. (1998). Aşçılar Diyarı Mengen. Bolu: Mengen Köylere Hizmet Götürme Birliği. Persson, P.-E. (2000). Community impact of science centers: Is there any? Curator: The Museum Journal, 43(1), 9-17. Richards, G., & Wilson, J. (2004). The Impact of Cultural Events on City Image: Rotterdam, Cultural Capital of Europe. Urban Studies, 41(10), 1931-1951. TÜBİTAK. (2016, 01 10). Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu. 01 10, 2016 tarihinde Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu: http://www.tubitak.gov.tr/tr/destekler/bilim-ve-toplum/ulusal-destek- programlari/4003/icerik-bilim-merkezi-nedir adresinden alındı

21

BİYOÇEŞİTLİLİK VE YEREL KALKINMA İLİŞKİSİ: ABANT GÖLÜ TABİAT PARKI (MUDURNU, BOLU) ÖRNEĞİ

Okan KÜLKÖYLÜOĞLU3

RELATİONSHİP OF BİODİVERSİTY AND LOCAL DEVELOPMENT: PROXY İN (MUDURNU, BOLU)

Anahtar kelimeler: Biyoçeşitlilik, Yerel kalkınma, Abant Gölü Tabiat Parkı, Uzmanlık, Eğitim Key words: Biodiversity, Local development, Lake Abant Nature Park, Experties, Education

Giriş ve Çalışmanın Amacı Uzun yıllar “kalkınma” kavramı daha çok iktisadın belli konuları arasında “büyüme” konusu ile yaklaşık eş anlamda kabul edilmiştir (Zengin vd. 2014). Ancak günümüz iktisatçıları ekonomik gelişmeyi “büyüme” olarak tanımlarken, ekonomik ve sosyal gelişmeyi içine alan kavramı da “kalkınma” olarak değerlendirmektedir (Kaya 2004). Zengin ve diğerlerine göre (2014) 4 farklı kalkınma çeşidi vardır: Sürdürülebilir Kalkınma, Bölgesel Kalkınma, Toplumsal Kalkınma ve Yerel Kalkınma. Söz konusu yerel kalkınma klasik anlamda yukarıdan yani merkezi yönetimlerden aşağı doğru yerel yönetimlere doğru bir süreci içerir. Buna göre kararlar merkezde alınır, büyük projeler ve finansal aktivitelerin kararı merkez tarafından belirlenir (Rodriguez-Pose, 2001, 10, Çetin 2017’den). Buna karşılık yerel ekonomik kalkınma aşağıdan, yerelden merkeze doğru bir akış süreci içerir. Tek merkeze bağlı olmayıp, kalkınmada alansal yaklaşım geçerli kabul edilerek, kararlar yerelde alınır (Zengin 2014). Buna göre yerel kalkınma aklı ve bilimi temel sayarak, yerelin ve söz konusu bölgenin sosyoekonomik ve kültürel anlamda kalkınmasını genel ve nitel büyüklükleri hedef alan bir düşünce şekliyle hareket eder (Aydın 2006). Dolayısıyla yerel kalkınma süreci elimizdeki mevcut ve olası kaynakları en etkin ve verimli şekilde kullamayı, paydaşlar arasında paylaşımı, belirlenen ortak hedeflere etkin bir izleme stratejisi ile beraber güç birliği içinde yapılabilmelidir. Bu şekliyle yerel kalkınma az enerji ile daha kaliteli ve fazla iş çıkarabilmeyi

3 Prof. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 olası kılar. Yerel kalkınma süreci içinde uzmanlardan yararlanmalı, mevcut bütün ortakları içermeli, söz konusu mevcut ve olası sorunların tanımlanmasını ve belirli stratejik planlar içinde istihdam yaratılması amaçlarını da tanımlamak gereklidir. Uygulumada ise daha paylaşımcı, enerjik, fırsat eşitliğini savunan, işbirliği güvenini sağlayan, kurumların ve katılımcıların olayı üstlenmesi ve bunun sorumluluğunu taşıyan taraflar oluşturulmalıdır. Biyoçeşitlilik (belli ekosistemde bulunan toplam tür zenginliği, farklılığı ve yoğunluğu) kavramı birçok alanda söz konusu yerel (ve hatta bölgesel) alanlarda eğitsel öğeleri içeren ve ekonomik, ekolojik, biyolojik ve sağlık alanlarında başta istihdam yaratabilecek önemli bir çalışma konusudur. Tanımdan da anlaşıldığı üzere biyoçeşitlilik çevre kavramıyla sıkıca ve yakından ilişkilidir. Söz konusu bir alanda (örn., Abant Gölü Tabiat Parkı) biyoçeşitlilik ne kadar fazla ise o ortam o kadar sağlıklı olur. Biyoçeşitlilik özellikle ekoturizm ile olan ilişkisi nedeniyle ekonomik açıdan da değerlendirilebilmektedir (Külköylüoğlu, yayımda). İşte bu aşamada biyoçeşitlilikten istihdam yaratma ve eğitimsel alanda bilgi edinme ve bu bilgiyi çevre koruması amaçlı kullanma aşamasında yerel kalkınmada kullanılabilecek yollardan birisi olarak faydalanabiliriz. Ancak, son yılllarda yapılan çalışmalar park üzerinde insan etkisinin ciddi ve olumsuz yanlarına vurgu yapmaktadır (Çobanoğlu, 1999; Külköylüoğlu vd. 2000; Çobanoğlu & Akdemir, 2001; Atıcı vd., 2005; Külköylüoğlu, 2005a,b, 2006a-c, 2007, 2009, 2010, 2012; Aytekin & Çorbacı, 2008; Duman vd., 2007; Duman & Obalı, 2008; Doğan & Kızılkaya, 2010; Servi vd., 2010; Sarıkaya & Avcı, 2011; Özdikmen, 2011; Alataş vd., 2012; Aslan vd., 2017; Genç vd., 2017). Bu çalışmanın amacı biyoçeşitlilik ve yerel kalkınma arasındaki ilişkiyi, Abant Gölü Tabiat Parkı örneği üzerinden incelemek ve öneriler geliştirmektir.

Tasarım ve Yöntem Çalışma konum olan Abant Gölü Tabiat Parkı, 21 Ekim1988 tarihinde 1150 hektar (ha) iken 07 Şubat 1991 yılında 1196,5 ha alana genişletilerek koruma altına alınmıştır (Çevre Atlası 2003). Parkın 646,5 hektarlık kısmı ormanlık, 550 hektarlık alanı ise orman dışı alandır. Park alanı içinde br heyelan gölü olan Abant Gölü bulunmaktadır. Göl en derin yeri 18 m olmak üzere 125 hektarlık bir yüzey alanına sahiptir ve yaklaşık 1350 m deniz seviyesinden yüksektedir (Akşıray, 1957, 1959). Göl alanı yaklaşık 10000 sene öncesinden bozkır iklimine sahip iken zamanla iklim değişimleri ve insan etkisiyle günümüzde kısmen soğuk- ılıman iklim özellikleri gösteren flora ve fauna özelliklerine sahiptir (Beug, 1967; Woldring vd. 1986; Bottema vd. 1993/1994). Abant Gölü

24 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 dünyada sadece bu gölde endemik olan “Salmo abanticus” alabalık türüne ev sahipliği yapar. Ancak gölde olduğu kadar park alanı içinde bir çok çalışmaya göre alan biyoçeşitlilik bakımından oldukça zengindir. Çalışmamızda başta Külköylüoğlu’nun (2000-2017) yılları arasındaki çalışmaları yanında mevcut literatüre dayalı araştırmalardan faydalanılmıştır.

Şekil 1. Yerel kalkınma ve Abant Gölü Tabiat Parkı arasındaki olası ilişki.

Bulgular ve Tartışma Abant Gölü Tabiat Park’ının biyoçeşitlilik zenginliği 1491 tür ile hektar başına 1,25 tür olmak üzere ülkemizdeki birçok tabiat parkına göre yüksektir. Potansiyel olarak bu tür zenginliği kontrollü olmak şartıyla ekoturizm başta olmak üzere birçok şekilde yerel kalkınmaya doğrudan katkıda bulunabilir (Şekil 1). Bu katkı bölgesel kültür, tarih ve sosyal olguların beraberinde daha da artış gösterebilme potansiyeline sahiptir. Ancak bu biyoçeşililiğin korunması ve yaşatılması için yerel halkın, yerel yönetimlerin, girişimcilerin, uzmanların (üniversite mensuplarının) ve alana gelecek olan potansiyel ziyaretçilerin işbirliği halinde programları uygulamaları gerekmektedir. Bu amaçla Külköylüoğlu’nun (2005a,b, 2006a-c, 2007, 2012) farklı zamanlarda belirttiği şekilde park alanı içinde söz konusu biyolojik çeşitliliğin sergilenebileceği bir “doğa müzesi” kurulması birçok açıdan yerel kalkınmada kritik rol oynayan bölge halkına yararlı olacaktır. Bununla beraber alan içinde mevcut tanıtım programlarının geniş kitlelere yayılmasını desteklemek gerekirken, parkın taşıma kapasitesinin ivedilikle belirlenmesi gerekmektedir. Parka

25 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 “randevu” sistemiyle ziyaretçileri kabul etme yoluna geçilmeli, özellikle yoğun dönemlerde taşıma kapasitesinin aşılmamasına kesin dikkat edilmelidir. Bu yaklaşım “yasakçı” bir koruma anlayışı içinde değil, tersine şeffaf, eğitimci, öğretici ve üretimi destekler bir parkçılık anlayışı içinde olmalıdır. Yasaklı bir koruma programının kısa ömürlü olduğu ve hatta alan faydadan çok zarar getirdiği bilinmektedir (Meffe & Carroll 1994). Koruma programları park alanında mevcut konaklama tesislerinin katkılarıyla da destek bulmalıdır. Bu tesisler, sonuçta, parkı bu doğal hali olduğu sürece ayakta kalabilmektedirler. Yani varlıkları bu alandaki doğal ortamın sağlığına bağlıdır. Yerel kalkınma sürecine bu nedenle bu tesislerde katılmalıdır. Zengin ve arkadaşlarına (2014) göre belediyelerde yerel kalkınma programlarının içinde bulunmalıdır. Bu yaklaşımda insan odaklı bir kalkınma programı sunulmaktadır. Üstelik sadece büyüme amaçlı bir yerel kalkınma yerine, çok boyutlu ve toplumun her kesimine hitap edecek bir belediye katılımı önerilmektedir. Buradaki “insan odaklı bir kalkınma” ifadesi tartışmaya açıktır. Örneğin, yapılan çalışmalar göstermiştirki, doğa koruma programları artık insanı merkezli olmamalıdır. Aksine doğal olanı, doğal alanları ve çevreyi ve çevre değerlerini merkez alan uygulama ve görüşler ağırlık kazanmaktadır (Külköylüoğlu 2006a-c). Yerel veya yöre halkının refah gücünün arttırılması alana bazı maddi kaynaklı girişlerin olması sonucu gerçekleşebilir. Buda buraya insanları bir şekilde çekebilmenin yolundan geçer. Yukarıda da belirttiğim gibi yasaklarla yerel kalkınma süreci sancılı bir hal alabilir ve hatta bu şekilde koruma programları parka zarar bile verebilir. Öncelikli alanların seçilmesi, ziyaretçilerin bu alana gelmeleri için makul sebeplerin ortaya konması gerekir. Örneğin, park alanı içinde 70’e yakın endemik türün varlığı bilinmektedir. Bu nedenle bu türlere ait broşürler tanıtım amaçlı kullanılabilirken (örn., tişörtlerin üzerine, mendillere, kupalara, vb. süs eşyalarına) ziyaretçilere bunları yakından görebilme olasılığı sağlanabilmelidir. Bu türler arasında, örneğin, ülkemiz için endemik olan bir alıç ağacı (Crataegus tanacetifolia) (Ünal & Çetinbaş, 2015) veya Abant Gölü’ne özgü olan Abant Alası balığını gelen ziyaretçilere gösterebilmek gerekmektedir. Bu çalışmada çıkan bir öneri olarak “endemik türler programı” düzenlenebilir. Bu vesileyle ekoturizm amaçlı gelen ziyaretçiler bu türlerin gösterilebildiği müze imkanı sağlanabildiği gibi, doğal ortamlarında da bu türleri görebilecekleri turlar düzenlenebilir. Afrika’da Safari gezilerinde sadece fil ve gergedanları 5 dakikalığına görmek isteyen binlerce insan bu ülkelere akın etmekte ve yöre halkına ekonomik olarak ciddi katılımlar sağlamaktadır. Karar verici mercilerin yerel halkı

26 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 temsil edecek bireyleri de kapsayan bir şekilde demokratik ve kültürel çoğunluğu yansıtabilecek bir yapı içinde olması önemlidir (Göymen 2004). Ancak yerel kalkınmada başta belli bir ekonomik ve lojistik desteğin yine yerel yönetimler ve hatta merkezi yönetimler tarafından ayrılacak kaynaklara ihtiyacı olabilir ve bu kaynaklar çoğulcul katılımla yaratılabilmelidir (Kahraman 2004, Zengin vd. 2014’den). Kosswig’in 1952 yılında bir radyo konuşması sırasında üzerine vurgu yaparak belirttiği üzere Abant Gölü Tabiat Parkı sonraki nesillere en doğal haliyle kalabilmesi için daha güçlü ve bilimsel temellere dayalı korunmalıdır. Çalışmamız bu öneri üzerinde hemfikirdir.

Sonuç, Öneriler ve Kısıtlar Devamlı evrilen bir dünya ekonomi düzen(ler)i içinde artık farklı kaynaklar arama yoluna gitmekteyiz. Bunun en önemli tetikleyici unsurları arasında hızla artan insan nüfusu ve bunun olumsuz etkileri, iklim değişimleri ve bunlarla ilişkili sosyo politik hareketlerdir. Ancak bütün bu oluşumlar doğal kaynakların da hızla yok olmasına neden olmaktadır. Oysa insan olarak yaşama mücadelemizin artmasında gerekli olan kalkınma programlarında yeşil ekonomiye (Yeşil Yeni Düzen) (Yalçın 2016) her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyduğumuz hipotezden öte gerçek bir olgudur. Bu sebeple yaptığımız bütün eylemlerde çevresel amaçlar ve kaynaklar ön planda tutulmalıdır. Biyoçeşitlilik kavramı çevre olgusunun temel yapılarından birisidir. Abant Gölü Tabiat Parkı ve çevresinin biyolojik çeşitlilik ve yerel kalkınma programları arasındaki ilişkiye göre aşağıdaki önerileri sunabiliriz. Ancak bu önerilerin sayıca bir sınırı olmadığını, her birinde farklı yaklaşımlar ve uygulamaların bulunabileceğinin de altını çizmek isterim. Unutmayalım ki savunamadığınız ve koruyamadığımız bir park ve/veya alan hakkında hak sahipliği iddia etmemiz pek anlam taşımaz. Varlıkları ve sayıları gün geçtikçe azalan doğal alanların herbirinin şekil, mekan, yapı ve oluşumuna bakmadan korunması gerekmektedir. Öneriler: 1)Başta yerel halkın katılımı olmak üzere parkı koruma ve yaşatma amaçlı demoktratik bir yönetim oluşturulmalı ve paydaşlar belirlenmeli, 2)Park sadece bir ekonomik gelir kapısı olarak görülmemeli, 3)Park alanının taşıma kapasitesi belirlenmeli, 4)Parkın “randevu” sistemi ile çalışması desteklenmeli, 5)Tanıtım, eğitim ve öğretim amaçlı bir “doğa müzesi” kurulmalı,

27 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 6)Park alanı içindeki mevcut konaklama vb. tesislerin korma programlarına ve yerel kalkınma uygulamalarına doğrudan destek vermesi sağlanmalı 7)Potansiyel olarak alandaki biyolojik, arkeolojik, tarihsel ve sosyo kültürel yapının tanıtımı ve korunması amaç edinilmeli, 8)Bilimsel çalışmalara daha fazla ödenek, fırsat ve zaman verilmeli 9)Yerel alana yakın yerlerdeki potansiyel katılımlar da belirlenmeli, 10)“Endemik tür turları” düzenlenebilmeli (bunun için üniversitedeki uzmanlardan yararlanılmalı.

Kaynakça Akşıray, F. (1957). Artificial fertilization of trout in the Lake Abant. Abant Gölünde Sun'i İlkah Usulü ile ilk Alabalık Üretimi. Balık ve Balıkçılık (Fish and Fishery). 5: 9-14. Akşıray, F. (1959). Abant gölünde sun’i ilkah yolu ile ilk Alabalık üretilmesi hakkında. İ.Ü. Fen Fak. Hidrobiyoloji Dergisi, Seri A. 5(1): 115-124. Alataş, M., Uyar, G., Kara, R. & Ezer, T. (2012). The epiphytic Bryophytes of Uludağ Fir (Abies nordmanniana subsp. bornmuelleriana) on Abant Mountains/Turkey. Biological Diversity and Conservation. 5/1: 69-75. Aslan, B.G., Yazıcı, K. & Ankaya, F. (2017). Ecotourism in Turkey from Past to Present and the Scientific Awareness. Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Özel Sayı 3: 1-10. Atıcı, T., Obalı, O. & Elmacı, A. (2005). Abant Gölü (Bolu) bentik algleri. Ekoloji. 14: 9-15. Aydın, O. (2006). Yerel Kalkınma ve Yerel Aktörler. 18 Aralık 2006, Trabzon. http://www.tepav.org.tr/upload/files/haber/1255440065r8421.Yerel_Kalkinma_v e_Yerel_Aktorler.pdf (20. 10. 2018). Aytekin, A. & Çorbacı, Ö.L. (2008).Value Benefit Analysis Software and Its Application in Bolu-Lake Abant Natural Park. Sensors. 8: 5745-5758. Beug, H.J. (1967). Contributions to the Postglacial vegetational history of northern Turkey. (In. E. J.Cushing, & H.E.Wright (eds.). Quaternary Paleoecology. 7: 349-356. Bottema, S., Woldring, H. & Aytuğ, B. (1993/1994). Late quaternary vegetation history of northern Turkey. Palaeohistoria. 35/36: 13-72. Çetin, M. (2017). Yerel Ekonomik Kalkınma Yaklasımı ve Uluslararası Organizasyonlar. Yönetim ve Ekonomi. 4(1): 153-170. Çevre Atlası. (2003). Türkiye Çevre Atlası- Çed ve Planlama Genel Müdürlüğü, Çevre Bakanlığı Envanter Dairesi.

28 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Çobanoğlu, G. (1999). Bolu-Abant tabiat parkı ve çevresi likenleri üzerinde taksonomik incelemeler, Doktora Tezi, İstanbul. Marmara Üniversitesi. Çobanoğlu, G. & Akdemir, B. (2001). Taxonomical determination of the lichens in the aspects of their spores. Proc. 2nd Balkan Botanical Congress, 14-18 May. İstanbul-Turkey. 1:145-150. Doğan, M. & Kızılkaya, B. (2010). Some air and water pollution indicators in and around the Lake Abant, Turkey. Journal of Black Sea/Mediterranean Environment. 16(1): 53-74. Duman, F. & Obalı, O. (2008). Seasonal variation of metal accumulation and translocation in yellow pond-lily (Nuphar lutea). Chemical Speciation and Bioavailability. 20(3): 181-190, Duman, F., Obalı, O., Aksoy, A. & Sezen, G. (2007). Abant Gölü Suyunda Bazı Ağır Metallerin Mevsimsel Konsantrasyon Değişiminin Karşılaştırmalı Analizi. Anadolu Universty Journal of Science and Technology. 8-1, 131-138. Genç, K., Şengel, Ü. & Işkın, M. (2017). Abant Tabiat Parkı’nın ekoturizm potansiyelinin değerlendirilmesi. International West Asia Congress of Tourism Research, Van-Turkey. The congress book of full texts. ISBN-978-605-67761-8- 2. 242-250. (Abstract in English). Göymen, K. (2004). Yerel Kalkınma Önderi ve Paydaşı Olarak Belediyeler. içinde Yerel Kalkınmada Belediyelerin Rolü, Uluslararası Sempozyum Kitabı, Pendik Belediyesi Kültür Yayınları, No: 21. Kahraman, T. (2004). Türkiye İçin Alternatif Bir Sürdürülebilir Yerel Kalkınma Yaklaşımı, içinde Türkiye İçin Sürdürülebilir Kalkınma Stratejileri, İstanbul s. 30-40, http://www.ari.org.tr/images/content/Tayfun%20Kahraman.doc, (24-02-2007). Kaya, E. (2004). Yerel Kalkınma Yönetimi. İstanbul, Sistem Yayınları. Külköylüoğlu, O. (2005a). Abant (Bolu) Gölü Tabiat Parkı-1. Popüler Bilim. 134:48-53. Külköylüoğlu, O. (2005b). Abant (Bolu) Gölü Tabiat Parkı-2. Popüler Bilim. 135:50- 54. Külköylüoğlu, O. (2006a). Baraj ve gölet yapımı ve sonuçları. Bolu’da Yenihayat. 18.09.2006. Külköylüoğlu, O. (2006b). Bir Abant Alası (Salmo trutta abanticus) hikayesi Bolu’da Yenihayat. 31.07.2006. Külköylüoğlu, O. (2006c). Akademisyen gözüyle Abant. Bolu’da Yenihayat. 27.03.2006c. Külköylüoğlu, O. (2007). Tabiat Parkı mı? Milli Park mı? Evrensel Gazetesi. Evrensel Kent. 24.03.2007. Sayı 27: 18-19. Külköylüoğlu, O. (2009). Genel Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri (Bolu Örneği). 05Kasım2009 Bolu İzzet Baysal Anadolu Lisesi Seminer sunum. Külköylüoğlu, O. (2010). Göllerimiz-1. ‘Prof.Dr. Okan Külköylüoğlu anlatıyor: Göllerimiz ve Abant’. Bolu Gündem Gazetesi, Röportaj Yazı dizisi. 12.03.2010.

29 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Külköylüoğlu, O. (2012). Abant Gölü Tabiat Parkı’nda Çevre Koruması ve Biyolojik Çeşitliliğin Önemi. Dünya Biyoçeşitlilik Günü Sempozyumu, 22-23 Mayıs 2012, Ankara. Külköylüoğlu, O. (basımda). Abant Gölü Tabiat Parkı (Mudurnu, Bolu) Biyoçeşitliliği, Ekoturizm ve Ekolojik Eğitimciler İlişkisi. Kosswig, C. (1952). Abant'ı Tanıtıyoruz. Biologi. 2-4 (10): 144 -149. Meffe, G.K. & Carroll, C.R. (1994). Principles of conservation biology. Sunderland, Massachusetts. Sinauer Associates, Inc. Özdikmen, H. (2011). Longhorned beetles of in Turkey (Coleoptera: Cerambycidae). Munis Entomology and Zoology, 6 (1): 210-240. Sarıkaya, O. & Avcı, M. (2011). Bark beetle fauna (Coleoptera: Scolytinae) of the coniferous forests in the Mediterranean region of Western Turkey, with a new record for Turkish fauna. Turkish Journal of Zoology. 35(1): 33-47. Servi, H., Akata, I. & Çetin, B. (2010). Macrofungal diversity of Bolu Abant Nature Park (Turkey). African Journal of Biotechnology. 9(24): 3622-3628. Rodriquez-Pose, A. (2001), “The Role of the ILO in Implementing Local Economic Development Strategies in a Globalized World”, Working Papers, London, (31 December), 1-19. Ünal, M., & Çetinbaş, A. (2015). Abant’ta endemic bir alıç türü: Crataegus tanacetifolia Lam. Pers. Mudurnulular Derneği Bülteni. 8: 38-41. Woldring, H., Bottema, S. & Aytuğ, B. (1986). Late quaternary vegetation history of Abant. 5th OPTIMA Meeting, İstanbul, 8-15 1986. pp:467-471. Yalçın, A.Z. (2016). Sürdürülebilir Kalkınma İçin Yeşil Ekonomi Düşüncesi Ve Mali Politikalar. Çankırı Karatekin Üniversitesi İİBF Dergisi. 6(1): 749-775. Zengin, E., Başkurt, M. & Es, M. (2014). Local governments and local development. Manas Journal of Social Studies. 3(2): 95-124.

30 BOLU’DA TARLA BİTKİLERİNİN ÖNEMİ VE İYİLEŞTİRİLMESİ Vahdettin ÇİFTÇİ, Mehmet Zahit YEKEN4

Özet Ülkemizde toplam 23.8 milyon hektar olan tarım alanının, 15.9 milyon hektarında tarla bitkileri yetiştirilirken, 3.6 milyon hektar alan nadasa bırakılmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2017 verilerine göre Bolu’da işlenen 115.747 ha tarım alanın %96’sında tarla bitkileri yetiştirilmektedir. Ancak Bolu’da yetiştirilen tarla bitkilerinin verim miktarlarının (triticale (yeşil ot) ve fiğ (macar-yeşil ot) hariç) Türkiye ortalamasından düşük olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde artan nüfus ve azalan tarım alanları gıda arzını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sebeple, mevcut tarım alanlarının daha etkili ve verimli şekilde kullanılarak bitkisel üretimin arttırılması oldukça önem arz etmektedir. Bölgede tarımsal üretiminde birim alan verimini düşüren ve üretim maliyetini arttıran başlıca nedenler; yapısal sorunlar, araştırmacı- yayımcı-üretici arasındaki bağın zayıflığı, sertifikalı tohumluk sorunu ve yeni yetiştirme tekniklerinin kullanılmaması olarak sıralanabilir. Üretiminde yeterli girdi kullanımı, ekim nöbeti uygulamalarında baklagillerin kullanılması, yeni tekniklerin geliştirilmesi, destekleme alımları, dışsatım imkanlarının arttırılması, ürün kayıplarının azaltılması ve zirai sanayinin geliştirilmesi gibi destekleme politikaları ile bölgede uluslararası konjonktüre uygun, yüksek ve stabil verime sahip tarla bitkilerinin üretilmesinin mümkün olacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Tarımsal üretim, verim, ekim nöbeti.

THE IMPORTANCE AND IMPROVEMENT OF FİELD CROPS İN BOLU Abstract. 15.9 million hectares of field crops are cultivated and 3.6 million hectares are fallowed in Turkey in a total of 23.8 million hectares of agricultural area of our country. According to 2017 data processed of Turkey Statistical Institute (TSI), 96% of the agricultural land is cultivated crop plants inside 115 thousand ha in Bolu. In addition, field crops (except triticale (fresh grass) and vetch (Hungarian-fresh grass))

4 Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Ziraat ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Tarla Bitkileri Bölümü, Bolu.

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 which are grown in Bolu were determined as lower than Turkey average. Today, increasing population and decreasing agricultural areas have a significant impact on food supply. Therefore, it is very important to increase the crop production by using the existing agricultural areas more efficiently and effectively. In the agricultural production in Bolu, the main reasons for affecting unit area yield and increasing production cost are; structural problems, weakness of linkage between researcher, publisher and producer, certified seed problem and not using new breeding techniques. It is determined that it will only be possible to produce field crops, suitable for international conjecture in this province, with high and stable yields by taking such precautions as usage of adequate inputs, development of new techniques, support purchases, legume production in terms of cultivation practices, increase of export opportunities, reduction of crop losses and development of agricultural industry. Key words: Agricultural production, yield, crop rotation.

Giriş İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli gıda maddelerini ve kullandıkları ham maddelerin büyük bir kısmını tarım sektöründen sağlamaktadır. Bu nedenle tarım sektörü, ülkelerin gelişmişlik düzeyine bakılmaksızın tüm ülkeler için önemli bir konumda bulunmaktadır. Geçmişten günümüze kadar geçen sürede ülkelerin ekonomik kalkınmasında tarım sektörü ile sanayi sektörü arasında sıkı bir bağ ve etkileşim olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Geçmişte tarıma dayalı ekonomilere sahip gelişmiş ülkeler, öncelikle tarım sektörünün gelişmesini sağlamışlar daha sonra bu sektörden elde edilen kaynaklarla sanayileşmeye hız vermişlerdir (Çiftçi, 2016: 152). Dünya karasal alanlarının ortalama %11.8’inde toprak işlemeli tarım yapılırken, bu oran ülkemizde yaklaşık %33 civarındadır (Çiftçi, 2016: 152). Ülke nüfusumuzun her geçen gün artması bitkisel üretimin arttırılmasını zorunlu hale getirmektedir. Ancak günümüzde tarım alanlarının azalması, bitkisel üretim alanlarının da daralmasına yol açmaktadır (Arslan, 2016: 184). Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2017 verilerine göre, ülkemiz tarım alanları 1995 yılında 26.8 milyon ha iken, 2017 yılında 23.8 milyon ha’a düşmüştür. Diğer bir ifadeyle, her yıl yaklaşık 137 bin ha tarım arazisi tarım dışı amaçlarla kullanılarak yok edilmektedir. Zira bozulan alanların tekrar işlenen alan haline gelebilmesi oldukça uzun zaman almaktadır. Dolayısıyla, artan nüfus ve azalan tarım

32 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 alanları gıda arzını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sebeple, mevcut tarım alanlarının daha etkili ve verimli şekilde kullanarak bitkisel üretimin arttırılması ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Ülkemizin tarımsal yapısı Tablo 1’de kısaca özetlenmiştir. Tablo 1’de görüldüğü gibi, Türkiye’de işlenen toprak işlemeli tarım alanı yaklaşık olarak 23.8 milyon hektardır. İşlemeli tarım yapılan alanların yaklaşık olarak %82’sinde (19.672.000 ha) tarla bitkileri yetiştirilmektedir. Tarla bitkileri yetiştirilen alanların yaklaşık olarak % 15,5’inde ( 3.7 milyon hektar) alan nadasa (tahıl-nadas münavebeli tahıl alanlar) bırakılmaktadır. Geriye kalan işlenen tarım alanında ise sebze (798 bin ha), meyve (3.3 milyon ha) ve süs bitkisi yetiştiriciliği (yaklaşık 5 bin ha) yapılmaktadır (TÜİK, 2018).

Tablo 1. Türkiye’deki Tarım Arazilerinin Ekiliş Alanlarına Göre Dağılımı

Ürün Grubu Alan (Hektar) 2017 1 Tarla Bitkileri 15.974.910 2 Nadas Arazisi 3.697.413 3 Sebze 798.265

4 Meyve Alanı 3.343.381

5 Süs Bitkileri 4.993 Toplam 23.818.963 Kaynak: TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu, 2018.

Bolu İli İklim Değerleri ve Tarım Arazilerinin Ekiliş Alanlarına Göre Dağılımı Bolu ili, Karadeniz iklimi ile karasal iklim arasındaki geçiş alanında yer almaktadır. Karadeniz kıyısındaki ilçelerde Karadeniz ikliminin özellikleri ağır basarken; iç bölgelere gidildikçe, kıyıya paralel uzanan dağların Karadeniz üzerinden gelen nemli havanın önünü kesmesiyle iklimin karasallaştığı bildirilmiştir (Yeken, 2017: 9). Bolu ilinin uzun yıllara ait (1927-2017) iklimsel değerleri Tablo 2’de verilmiştir. Uzun yıllar ortalamaları göz önüne alındığında Bolu’da ortalama sıcaklığın 10.5°C ve yıllık ortalama toplam yağışın 545.5 mm düzeyinde olduğu

33 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 görülmektedir. Dolayısıyla Bolu’da bazı bitkiler için sulanmaksızın üretim yapmanın mümkün olduğu görülmektedir.

Tablo 2. Bolu İlinin Uzun Yıllara Ait (1927-2017) İklim Değerleri Bolu Yıllık - Ölçüm Periyodu (1927-2017) Ortalama Sıcaklık 10.5 °C Ortalama En Yüksek Sıcaklık 17.1 °C Ortalama En Düşük Sıcaklık 4.6 °C Toplam yağış miktarı ortalaması 545.5 mm Kaynak: Bolu Meteoroloji Genel Müdürlüğü, 2018.

Şekil 1. Bolu Tarım Arazilerinin Ekiliş Alanlarına Göre Dağılımı

Meyveler, İçecek Ve Baharat Bitkileri Alanı - Hektar Nadas Alanı - Hektar 16%

Sebze Alanı - Hektar 1%

Tahıllar Ve Diğer Bitkisel Ürünlerin Alanı - Hektar 80%

Kaynak: TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu, 2018.

2017 TÜİK verilerine göre Bolu’da işlenen 115.747 ha tarım alanın %80’ninde tarla bitkileri yetiştiriciliği yapılırken, %16’sı (18 bin hektar) da nadasa bırakılmıştır (Şekil 1). Geriye kalan işlenen toprak alanında ise sebze, meyve ve baharat bitkileri yer almaktadır. Tarım alanlarının nadasa bırakılmasının temel amacı, nadas yılındaki yağışların toprakta 34 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 biriktirilerek ertesi yılki bitkilerin kullanımına sunmak, diğer amacı ise toprakta bulunan fakat bitkilerin alabileceği durumda olmayan besin maddeleri ve bitki artıklarının, bitkilerin faydalanabileceği forma dönüştürmektedir (Elçi vd., 1994). Tüm bunlar göz önüne alındığında Bolu’daki tarım alanlarının nadasa bırakılmasının yanlış bir uygulama olduğu ön görülmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (2017) verilerine göre Bolu’da; Buğday (Durum buğdayı hariç), Mısır, Arpa, Yulaf, Fasulye (Kuru), Nohut (Kuru), Ayçiçeği Tohumu (Yağlık), Çeltik, Patates (Tatlı patates hariç), Şeker Pancar Tohumları, Fiğ (Adi-yeşil ot), Fiğ (Macar-yeşil ot), Yonca (Yeşil ot), Korunga (Yeşil ot), Yulaf (Yeşil ot), Tritikale (Yeşil ot) ve Mısır (Silaj) yetiştiriciliği yapılmaktadır (Şekil 2). Ekilen alanlar içerisinde en fazla buğday (50 bin ha) yetiştiriciliği yapılırken, ikinci olarak arpa (14 bin ha) ve daha sonra yonca (6 bin ha) üretiminin yapıldığı görülmektedir (Şekil 2). Bununla birlikte, en az ekim alanına sahip tarla bitkileri ise tane mısır (17 ha), çeltik (18 ha) ve şeker pancarı (21 ha) olarak göze çarpmaktadır (Şekil 2).

Şekil 2. Bolu’da Yetiştirilen Tarla Bitkilerinin Ekim Alanları

Ekilen Alan-Hektar, TÜİK, 2017 60000 50937 50000

40000

30000 14555 20000 6856 10000 5987 1650 3995 3553 17 427 155 55 1170 18 21 1494 928 367 0

Kaynak: TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu, 2018.

35 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Bolu’da Yetiştirilen Tarla Bitkilerinin Üretim Miktarları ve Verim

Değerlerinin Türkiye Ortalamaları ile Karşılaştırılması Bolu’da yetiştirilen tarla bitkilerinin üretim miktarları göz önüne alındığında 164 bin ton ile patates ilk sırada yer almaktadır. Daha sonra 156 bin ton ile silajlık mısır ve 129 bin ton ile buğday gelmektedir (Şekil 3). Yonca ve arpa üretim miktarı ise sırasıyla 4. ve 5. sırada yer almaktadır. Bununla birlikte, en az üretim miktarına ise tane mısır (19 ton) sahip olmuştur. Ancak, yetiştirilen tarla bitkilerinin verim miktarlarının (triticale -yeşil ot ve fiğ macar-yeşil ot hariç) Türkiye ortalamasından düşük olduğu tespit edilmiştir (Şekil 4). Buğday, arpa, yulaf, fasulye, nohut, şeker pancarı ve yağlık ayçiçeği verimlerinin Türkiye ortalamasına yakın olduğu görülmektedir. Diğer yandan, mısır (silajlık dahil), çeltik, patates, yonca, korunga ve yulaf (yeşil ot)’ın verim miktarlarının Türkiye ortalamasından oldukça düşük olduğu belirlenmiştir (Şekil 4).

Şekil 3. Bolu’da Yetiştirilen Tarla Bitkilerinin Üretim Miktarları

Üretim Miktarı (ton), TÜİK, 2017

180000 164778 156993 160000 129276 140000 120000 106048 100000 80000 60000 34505 40000 14569 14019 19338 20000 6361 19 733 358 45 2993 36 46 2104 0

Kaynak: TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu, 2018.

36 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Şekil 4. Bolu’da Yetiştirilen Tarla Bitkilerinin Verim Miktarlarının Türkiye Ortalamaları ile Karşılaştırılması

60000 Verim- kg/ha, TÜİK 2017

50000

40000

30000

20000

10000

0 Buğda Ayçiç Patate y, Şeker Fiğ eği s Fiğ Korun Tritica Duru Arpa Fasuly Pancar (Maca Yonca Yulaf Nohut, Tohu (Tatlı (Adi) ga le Mısır m Mısır (Diğer Yulaf e, Çeltik ı r) (Yeşil (Yeşil Kuru mu Patate (Yeşil (Yeşil (Yeşil (Slaj) Buğda ) Kuru Tohu (Yeşil ot) ot) (Yağlı s Ot) ot) ot) yı mları Ot)) k) Hariç) Hariç Bolu 2540 1080 2370 1720 2330 820 2560 1950 27520 2120 8830 9390 15480 6850 4840 5730 44190 Türkiye 2740 9250 2930 2220 2670 1200 2640 8220 33600 2130 10420 1290 26750 10260 16510 3290 48850

Kaynak: TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu, 2018.

Şekil 4’de de görüldüğü gibi bölgede yetiştirilen tarla bitkilerinden elde edilen birim alan verimleri Türkiye ortalamasının altındadır. Dolayısıyla bölge için birim alandan yüksek ve stabil verim elde etmemiz oldukça önem arz etmektedir. Ancak, kısa vadede tarla bitkileri üretimin potansiyelinin arttırılması nadas alanlarının daraltılmasıyla mümkün olacaktır. Bölge tarımı için daha uygun olan yemeklik tane baklagillerden nohut ve mercimek 18 bin ha nadas alanı yerine ikame edilerek üretim miktarı attırılabilir. Zira, yemeklik baklagillerden fasulye sulanan yerlerde, nohut ve mercimek ise kurak yerlerde yazlık ve kışlık ekimlerde vazgeçilmez ekim nöbeti bitkileridir. Toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısının iyileştirilmesi bakımından önemli işlevlere sahip olmasından dolayı ekim nöbeti programları belirlenirken ekonomik faktör yönünden birçok bitkiye göre daha avantajlı konumda olduğu çeşitli araştırıcılar tarafından bildirilmiştir (Çiftçi, 2016: 152; Geçit & Adak, 1999; Şehirali, 1988; Ton vd., 2014: 179). Az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bitkisel protein kaynağı olan yemeklik tane baklagillerin kullanımı geleneksel ve ekonomik olarak zorunlu iken, gelişmiş ülkelerde ise düşük kalori içermeleri, yağ miktarlarının azlığı, mineral tuzlar, vitaminler, protein ve lif miktarının yüksek olmasından dolayı hayvansal protein kaynaklarına alternatif olmaktadırlar (Çiftçi, 2012: 9). Yemeklik baklagiller gelişmiş kök sistemi vasıtası ile toprağın alt tabakalarındaki besin maddelerini toprak yüzeyine çıkarmakta ve 37 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 köklerinde Rhizobium bakterisinin oluşturduğu nodüller vasıtasıyla yetiştiği toprağa azot bağlamaktadır (Sprent & Sprent, 1990). Dolayısıyla, sulanan tarım alanlarında ekim nöbetine alınması gereken en önemli kültür bitkilerinin başında gelmektedir (Çiftçi, 2009: 13; Çiftçi, 2012: 9). Bununla birlikte, tahıl üretimi yapan bir işletmede bulunan aletlerle tarımı yapılabilen ve mekanizasyon problemi olmayan yağlı tohumlu bitkiler içerisinde yer alan aspir ve kolzanın ekim nöbetinde bölge için uygun olduğu görülmektedir. Dünyada soyadan sonra en geniş tarım alanlarına sahip (32 milyon ha) kolza, tohumlarında %40-45 oranındaki kaliteli yağı nedeniyle birim alandan yüksek yağ verimini elde edilmesi diğer yazlık ekilen yağ bitkilerine göre daha avantajlı olduğunu göstermektedir. Diğer yandan, aspir tohumlarından elde edilen yağda yüksek oranda (%78) linoleik asit ve E vitamini içermesi aspir yağının insan beslenmesindeki önemini iki kat arttırmaktadır (Arslan, 2016: 184). Bölge tarımı için uygun olan uzun vadeli bazı ekim nöbeti programları aşağıda verilmiştir. • Yonca + Yonca + Yonca + Yonca + Buğday + Silajlık mısır + Arpa (7 Yıllık) • Korunga + Korunga + Korunga + Buğday + Kolza + Patates (6 Yıllık) • Kolza + Fiğ + Tahıl (Arpa, Buğday veya Yulaf) + Silajlık mısır + Nohut + Tahıl (Arpa, Buğday veya Yulaf) (6 Yıllık) • Patates + Fiğ + Buğday + Silajlık mısır + Fiğ + Tahıl (Arpa, Buğday veya Yulaf) (5 Yıllık) • Aspir + Kuru fasulye + Tahıl (Arpa, Buğday veya Yulaf) + Fiğ (4 Yıllık) • Patates + Kuru Fasulye + Buğday + Nohut (4 Yıllık)

Bolu Tarımının Genel Sorunları ve Çözüm Önerileri Ülkemizde tarımsal üretim ile ilgili çeşitli yapısal sorunlar (Mevzuat ile ilgili sorunlar; arazi toplulaştırması, ürün destekleri vb.) bulunmaktadır. Tarımsal üretimde devamlılık ve istikrarın sağlanabilmesi; I) Araştırma ve geliştirmeye yeterli kaynak ayırmak, II) Teknolojiyi yaygınlaştırmak, III) Tarımsal sanayiye önem vermek, IV) Gerektiğinde yerli üreticisini ve sanayicisini korumakla mümkün olacaktır (Çiftçi, 2016: 152). AR-GE çalışmaları ile geliştirilen teknolojinin zamanında ve yeterli miktarda üreticiye aktarılamaması, tarımsal üretimin istenilen düzeye çıkarılamamasına sebep olmaktadır. Bunun yanında, sertifikalı tohumluk sorunu ve yeni yetiştirme tekniklerinin kullanılmaması bölge tarımında

38 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 karşılaşılan sorunlar arasındadır. Bölge çiftçilerinin sertifikalı tohumluk kullanma alışkanlığının olmaması ve bilgi eksikliğinden dolayı bölgede tarla bitkilerinden istenilen verim ve kaliteye ulaşılamamaktadır. Bölge çiftçilerimiz; toprak işleme, ekim zamanı, ekim sıklığı, ekim şekli, sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla savaşım, özellikle yabancı otlarla mücadele ve hasat-harman gibi yetiştirme tekniği uygulamalarında yetersiz kalmaktadır. Bölgede yetiştirilen tarla bitkilerinden yüksek ve stabil verim elde edebilmek için öncelikle iyi çeşit ve iyi tohumluk kullanılmalıdır. İşlenen tarım arazileri nadasa bırakılmamalı, yemeklik tane baklagiller (mercimek ve nohut) ve yağlı tohumlu bitkiler (aspir ve kolza) ekim nöbetine alınarak üretim potansiyeli arttırılmalıdır. Uzun vadeli nadas planlamaları ve devamlılık arz eden uygulamalar işlenen alanlarda uygulanmalıdır. Uygun yetiştirme tekniklerinin kullanılması (toprak işleme, ekim zamanı ve yöntemleri, gerekli bakım işlemleri ve daha pratik hasat-harman) ile üretim alanlarından elde edilen verim miktarında artış sağlanabilecektir. Çiftçilerimizin geçmiş alışkanlıklarının ve yetiştirme tekniklerinin değiştirilebilmesi, bilgi ve becerilerinin yükseltmesi için önder çiftçi eğitimi projeleri bölge için oldukça önem taşımaktadır.

Sonuç Bolu’da işlenen 115.747 ha tarım alanın %96’sında (nadas dahil) tarla bitkileri yetiştirilmektedir. Yetiştiriciliği yapılan tarla bitkilerinin verim miktarlarının (triticale (yeşil ot) ve fiğ (macar-yeşil ot) hariç) Türkiye ortalamasından düşük olduğu tespit edilmiştir. Bölgedeki mevcut tarım alanlarının daha etkili ve verimli şekilde kullanılması ve bitkisel üretim potansiyelinin arttırılması büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda bölgede; Sertifikalı tohumluk kullanımının yaygınlaştırılması, Nadas alanlarının yemeklik baklagiller (nohut ve mercimek) ve yağlı tohumlu bitkiler (aspir ve kolza) ile ekim nöbetine sokularak üretime kazandırmak, Uygun yetiştirme teknikleri kullanılarak üretim yapılması, Makineli tarıma önem verilmesi, Hastalık ve zararlılarla çok iyi mücadele edilmesi, Uzun vadeli planlamalar ve devamlılık arz eden politikaların uygulanması gerekmektedir.

39 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kaynaklar Arslan, B. (2016). 2023-2071 Vizyonuyla Tarım, Toç Bir-Sen, Baskı: Ankara Semih Ofset. ISBN: 978-605.85250-1-6. Çiftçi, V., Şensoy, S. & Türkmen, Ö. (2009). Van-Gevaş’ta Yaygın Olarak Yetiştirilen Yalancı Dermason Fasulye Populasyonunun Seleksiyon Yöntemiyle Islahı, TOVAG- 106O346 Nolu Proje Sonuç Raporu. Eylül 2009, Van. Çiftçi, V., Şensoy, S. & Kulaz, H. (2012). Doğu Anadolu’nun Güneyinde Yetiştirilen Fasulye Gen Kaynaklarının Toplanması ve Değerlendirilmesi, Tübitak 109O163 Nolu Proje Sonuç Raporu. Ekim 2012, Van. Çiftçi, V. (2016). 2023-2071 Vizyonuyla Tarım, Toç Bir-Sen, Baskı: Ankara Semih Ofset. ISBN: 978-605.85250-1-6. Elçi, Ş., Kolsarıcı, Ö. & Geçit, H. H. (1994). Tarla Bitkileri, 2. Baskı, Erzurum: Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları 1385. Ders Kitabı:399, 163-238. Geçit, H.H. & Adak, M.S. (1999). Yemeklik Dane Baklagiller Ders Notları (Basılmamış). MGM. 2018. Meteoroloji Genel Müdürlüğü, https://mgm.gov.tr/?il=Bolu (15.10.2018). Sprent, J.L. & Sprent, P. (1990). Nitrogen Fixing Organisms, Pure and Applied Aspects, Chapman and Hall, London. Şehirali, S. (1988). Yemeklik Tane Baklagiller. Basım: Ankara Ü. Ziraat Fak. Yayınları:1089, Ders Kitabı: 314, 435 s. Ton, A., Karaköy, T. & Anlarsal, A.E. 2014. “Türkiye’de Yemeklik Tane Baklagiller Üretiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri”, Türk Tarım-Gıda Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2(4):175-180. TÜİK. 2018. Türkiye İstatistik Kurumu, http://www.tuik.gov.tr/Start.do (15.10.2018). Yeken, MZ. (2017). Türkiye’nin Farklı bölgelerinden toplanan yerel fasulye genotiplerinin morfolojik karakterizasyonu, Yüksek Lisans Tezi, Bolu: Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü.

40 MEYVE ÜRETİMİNDE BOLU İLİNİN BATI KARADENİZ BÖLGESİNDEKİ DURUMU VE POTANSİYELİ

Hamdi ZENGİNBAL5 SITUATION AND POTENTIAL OF FRUIT PRODUCTION OF BOLU IN THE WEST

1. Giriş Türkiye’nin kuzeyinde yer alan Karadeniz Bölgesi, ismini kuzeyinde yer alan denizden alır. Bölge, doğuda Gürcistan sınırından başlayarak, batıda Sakarya Ovası ile Bilecik’in doğusuna kadar uzanır. Türkiye yüzölçümünün % 18'ine sahip olan bölge, bu oranla yüzölçüm bakımından üçüncü sırada yer alır ve Türkiye’nin doğu - batı istikametinde uzanan en uzun sahil şeridine sahiptir. Bölge, doğudan batıya doğru yaklaşık 1400 km’lik uzunluğa, kuzeyden güneye doğru ise 100 ile 200 km arasında değişen bir genişliğe sahiptir. Bölgede toplam 18 il bulunmaktadır (Anonim, 2018). Karadeniz Bölgesinin Batı Karadeniz Bölümü Kızılırmak deltasının batı kenarından başlayıp Adapazarı ve Bilecik'in doğusuna kadar uzanır. Bölge genel olarak dağlıktır. En gelişmiş şehri Zonguldak'tır. Bölgede orman ürünleri ve ormancılık önemli gelir kaynağını oluşturmaktadır. Zonguldak çevresinde madencilik faaliyetleri, Ereğli -Karabük çevresinde ise maden işletmeleri ile Türkiye ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır (Anonim, 2018). Bartın, Bolu, Çankırı, Düzce, Karabük, Kastamonu, Sinop ve Zonguldak olmak üzere toplam 8 il Batı Karadeniz Bölgesinde bulunmaktadır. Bolu, Türkiye’nin doğal güzellikleri bakımından ender illerinden biridir. Bolu 8.276 km² yüzölçümü Türkiye yüzölçümünün %1,02'lik bölümünü kaplamaktadır. Stratejik olarak önemli bir konuma sahiptir. İlin batısında Düzce ve Sakarya, güneybatısında Bilecik ve Eskişehir, güneyinde Ankara, doğusunda Çankırı, kuzeyinde Zonguldak ve kuzey doğusunda Karabük illeri yer alır. İlin sınır uzunluğu 621,4 km’dir (Bolu Valiliği, 2018).

5 Dr. Öğr. Üyesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Bolu Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Bolu ilinde ağırlıklı olarak tarla bitkileri (patates, buğday, yem bitkileri gibi) yetiştiriciliği yapılmaktadır. Tarla tarımının yapılmadığı küçük tarım arazilerde ise meyve ve sebze yetiştiriciliği yapılmaktadır. Tarla bitkileri yetiştiriciliğinden özelliklede patates ve buğday yetiştiriciliğinden yeterli gelir elde edemeyen üreticiler üretimde yeni arayışlar içerisine girmektedirler. Bu çalışmada, meyve üretiminde Bolu ilinin Batı Karadeniz Bölgesindeki durumu ve potansiyeli değerlendirilerek meyve üretiminde sorunları ve çözüm önerileri konusunda görüşler sunulmuştur. Metin, tartışma ve yorumlar Türkiye İstatistik Kurumunun 2017 verilerine göre yapılmıştır. 2. Batı Karadeniz Bölgesi Yüzölçüm ve Nüfus Bilgileri Batı Karadeniz Bölgesinde 8 il bulunmaktadır. Bu iller içerisinde 13108 km2 alanla Kastamonu ili en çok alana sahiptir. Bu ili 8276 km2 alanla Bolu ili izlemektedir (Tablo 1).

Tablo 1. Batı Karadeniz Bölgesi illerinin yüzölçüm ve nüfus bilgileri (TÜİK, 2017) Yüzölçümü Nüfusu İl Adı (km2) (kişi) Bartın 2.143 193.577 Bolu 8.276 303.184 Çankırı 7.490 377.610 Düzce 3.641 186.074 Karabük 760 244.453 Kastamonu 13.108 377.373 Sinop 5.862 207.427 Zonguldak 3.342 596.892

Batı Karadeniz Bölgesinin nüfus bilgilerine bakıldığında (Tablo 1), Zonguldak ilinin en fazla nüfusa sahip olduğu ve bu ili sırasıyla Kastamonu, Düzce ve Bolu illerinin takip ettiği görülmektedir. Zonguldak ilinde maden işletmelerinin bulunması nüfus yoğunluğunun artmasında en önemli etkenlerden biridir. Bu verilerde dikkati çeken bir husus 9 Aralık 1999 yılında Bolu ilinden ayrılarak il olan Düzce’nin

42 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 nüfus bakımından Bolu iline kıyasla daha kalabalık olmasıdır. Bunda ilde sanayi sektörünün gelişmesi önemli rol oynamıştır. 3. Batı Karadeniz Bölgesinde Meyve Üretimi Türkiye İstatistik Kurumunun 2017 yılı verilerine göre (Tablo 2) meyve üretim alanı bakımından en fazla alana fındık tarımından dolayı Düzce ili sahiptir. Bu ili Zonguldak, Kastamonu, Bartın, Bolu, Sinop, Çankırı ve Karabük illeri izlemektedir. İllerin meyve üretim verileri incelendiğinden üretim alanlarına paralel olarak ilk üç sırayı yine aynı iller almaktadır. Bolu ili ise dördüncü sırada yer almaktadır. En az üretim ise Karabük ilinde yapılmaktadır. Tablo 2. Batı Karadeniz Bölgesinde meyve üretim verileri (TÜİK, 2017) Toplu Meyve Meyve Toplam meyveliklerin Üretim veren ağaç vermeyen ağaç sayısı İl Adı alanı sayısı ağaç sayısı (ton) (adet) (dekar) (adet) (adet) Bartın 72.751 28.657 4.520.494 242.362 4.762.856 Bolu 38.399 32.624 998.064 108.786 1.106.850 Çankırı 13.918 12.329 599.821 111.635 711.456 Düzce 633.568 85.719 32.522.477 39.503 32.561.980 Karabük 6.336 7.831 433.647 151.123 584.770 Kastamonu 118.060 46.651 4.694.419 699.402 5.393.821 Sinop 29.916 23.116 1.622.196 401.923 2.024.119 Zonguldak 259.009 47.211 16.846.574 852.244 17.698.818 Türkiye 33.481.004 22.108.955 782.689.561 117.617.379 900.306.940

Bu veriler neticesinde Düzce, Zonguldak ve Kastamonu illeri meyvecilik yönünden Batı Karadeniz Bölgesinde önemli bir yere sahip olduğu söylenebilir. Düzce ilinin meyve üretimi bakımından en yüksek sonucu vermesi fındık tarımının ağırlıklı olarak yapılmasından dolayıdır. Batı Karadeniz Bölgesinde tür bazında meyve üretim verileri incelendiğinde (Tablo 3), meyve tür çeşitliliğinin en fazla (23 tür) Bartın ilinde olduğu görülmektedir. En az tür çeşitliliği ise Çankırı ilinde bulunmaktadır. Üzüm üretiminde Kastamonu birinci sırada, Çankırı ikinci sırada ve Bolu ili üçüncü sırada yer almaktadır. Yaş incir üretimi

43 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 ise en fazla Sinop ilinde yapılmakta ve Çankırı ve Bolu illerinde üretim yapılmamaktadır. Portakal üretimi sadece Kastamonu ilinde, Mandarin üretimi ise sadece Bartın ve Kastamonu illerinde yapılmaktadır. Elma, armut ve ayva bölgenin bütün illerinde üretimi yapılmakta olup en fazla elma üretimi Bolu ilinde, armut üretimi Bartın ilinde, ayva üretimi ise Düzce ilinde yapılmaktadır. Tablo 3. Batı Karadeniz Bölgesinde tür bazında meyve üretim verileri (ton) (TÜİK, 2017)

Meyve

Türleri

Bartın Bolu Düzce Karabük Kastamonu Sinop Zonguldak Çankırı Türkiye Üzüm 3 931 806 2.387 12 75 1.687 4.200.000

Avokado ------2.765 Muz ------369.009 İncir (Yaş) 184 - 7 88 404 973 470 - 305.689 Greyfurt ------260.000 Limon - - - - 0 - - - 1.007.133 Portakal - - - - 1 - - - 1.950.000 Mandarina 15 - - - 2 - - - 1.550.469 Turunç ------2.124 22.84 15.89 Elma 4.927 3.589 1.762 5.790 3.396 4.381 3.032.164 9 0 Armut 5.181 3.255 1.370 471 4.650 3.142 2.367 1.283 503.004 Ayva 356 294 476 260 450 432 282 455 174.038 Kayısı - - - 3 25 14 - 55 985.000 Zerdali - 10 - - - - - 74 21.653 Kiraz 1.114 893 387 730 3.293 1.913 1.906 1.168 627.132 Vişne 308 438 96 207 454 150 312 673 181.874 Şeftali 424 473 155 806 875 429 242 25 664.785 Nektarin 17 - - - - 102 1 - 106.674 Erik 2.428 1.588 3.052 767 2.224 1.159 1.655 848 291.934 Yenidünya - - 30 - - - - - 15.184 Kızılcık 822 892 291 288 369 534 523 220 10.012 İğde - 67 1 22 - - - 13 4.460 Hünnap ------602 Kivi 58 - 63 - 341 34 146 - 56.164 Ahududu 12 - 6 - - - - - 4.989 Çilek 788 2 212 11 59 4 700 34 400.167 Maviyemiş ------225 Böğürtlen 42 - 15 - - - 0 - 2.739 Dut 321 112 125 377 667 1.077 661 396 74.383 Badem - 60 3 55 - 44 - 274 90.000

44 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kestane 4.090 - 578 - 3.124 3.755 1.246 - 62.904 74.35 30.93 Fındık 5.972 225 - 6.210 1.118 - 675.000 0 2 Antep - - - 15 - - - - 78.000 Fıstığı Ceviz 1.462 514 495 1.063 5.112 1.784 2.217 743 210.000 Keçiboynu ------15.016 zu Muşmula 127 21 189 78 36 337 79 - 4.352 Nar 3 - 0 12 - 61 - - 502.606 Trabzon 1 - 229 10 46 25 - - 38.043 Hurması Sofralık 2 - - - 32 227 1 - 2.100.000 Zeytin Yaş Çay ------1.300.000 32.62 85.71 46.65 23.11 47.21 Toplam 28.657 7.831 12.329 2.188.0293 4 9 1 6 1

Kayısı ve zerdali üretimi en fazla Çankırı ilinde yapılmakta olup diğer illerdeki üretim oldukça düşük düzeydedir. Kiraz üretimi en fazla Kastamonu ilinde, vişne üretimi ise en fazla Çankırı ilinde yapılmaktadır. Şeftali üretimi en fazla Kastamonu ilinde, nektarin üretimi ise en fazla Sinop ilinde yapılmaktadır. Bölgede yenidünya üretimi sadece Düzce ilinde yapılmakta aynı zamanda ilde en fazla erik üretimi de yapılmaktadır. Kızılcık ve iğde üretimi ise en fazla Bolu ilinde yapılmaktadır. Kivi üretimi Bolu, Karabük ve Çankırı illerinde yapılmamakta olup en fazla üretim Kastamonu ilinde yapılmaktadır. Ahududu, böğürtlen ve çilek üretimi en fazla Bartın ilinde yapılmaktadır. Batı Karadeniz Bölgesinin bütün illerinde dut üretimi yapılmakla birlikte en fazla üretim Sinop ilinde yapılmaktadır. Bartın, Kastamonu ve Zonguldak illerinde badem yetiştiriciliği yapılmamakta olup en fazla üretim Çankırı ilinde yapılmaktadır. Kestane üretimi en fazla Bartın ilinde, fındık üretimi ise en fazla Düzce ilinde yapılmaktadır. Antepfıstığı üretimi sadece Karabük ilinde yapılmaktadır. Bunun yanında bölgenin bütün illerinde ceviz üretimi yapılmakla birlikte en fazla Kastamonu ilinde yapılmaktadır. Muşmula ve nar üretiminde Sinop, trabzonhurması üretiminde ise Düzce ili başı çekmektedir.

45 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 4. Bolu İlinde Bitkisel Üretim Bolu ilinde, bitkisel üretimin yapıldığı 1.157.595 dekar alanın 186.504 dekarı nadasa ayrılmış olup geriye kalan arazinin 921.904 dekarında tarla bitkileri, 38.399 dekarında meyve ve 10.788 dekarında sebze yetiştiriciliği yapılmaktadır (Tablo 4).

Tablo 4. Bolu ili bitkisel üretim alanları (dekar) (TÜİK, 2017)

Ürün

Grupları

Dörtdivan Gerede Göynük Kıbrıscık Mengen Merkez Mudurnu Seben Yeniçağa Toplam Meyveler, İçecek ve 136 784 2337 272 603 748 13.172 20.242 105 38.399 Baharat Bitkileri Sebzeler 123 461 1189 27 1.009 1.826 5.669 251 233 10.788 Tahıllar ve diğer 87.267 149.078 140.229 6.996 38.664 289.838 130.205 41.455 38.172 921.904 Bitkisel Ürünler Süs 0 0 0 0 0 0 0 0 0 0 Bitkileri Nadas 750 143125 12000 2100 5000 1500 3400 14059 4570 186.504

İlin bitkisel üretim değerlerine bakıldığında ise en fazla üretim (652.221 ton) tarla bitkileri yetiştiriciliğinde yapılmaktadır. Bu üretim şeklini sırasıyla meyve (32.624 ton) ve sebze (26.761 ton) üretimi izlemektedir (Tablo 5)

46 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 5. Bolu ili bitkisel üretim miktarı (ton) (TÜİK, 2017)

Ürün

Grupları

Dörtdivan Gerede Göynük Kıbrıscık Mengen Merkez Mudurnu Seben Yeniçağa Toplam Meyveler, İçecek ve 190 972 1333 43 598 3.271 4.497 21.453 267 32.624 Baharat Bitkileri Sebzeler 185 648 1453 24 936 2.528 19.960 618 409 26.761 Tahıllar ve diğer Bitkisel 78.113 36.080 74.282 1.822 31.558 354.335 52.219 11.633 12179 652.221 Ürünleri Üretim

5. Bolu İlinde Meyve Üretimi Tablo 6’da görüldüğü gibi ilde, yumuşak ve sert çekirdekli meyveler yanında sert kabuklu ve üzümsü meyveler yetiştirilmektedir. İlde, toplam 38.399 dekar alanda meyve yetiştiriciliği yapılmaktadır. Elma bahçeleri en çok alanı (18.691 dekar) kaplamaktadır. Bunun yanında fındık bahçeleri de önemli ölçüde yer kaplamaktadır. Bu meyve türlerini sırasıyla üzüm, ceviz, armut ve kiraz bahçeleri izlemektedir. Üretim değerlerine bakıldığında ise ilde toplam 32.624 ton meyve üretimi yapılmaktadır. Meyve türleri içerisinde elma ve armut başı çekmektedir. Bu meyve türlerini sırasıyla erik, üzüm, kiraz, kızılcık, ceviz, şeftali, vişne ve ayva izlemektedir. Meyve vermeyen ağaç sayılarına bakıldığında özellikle fındık, ceviz, kızılcık, elma, armut, kiraz, erik ve vişnede önümüzdeki yıllarda üretim artışı yaşanabileceği söylenebilir.

47 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 6. Bolu meyve üretim verileri (TÜİK, 2017) Ağaç Meyve Toplu Meyve Topla Üreti başına veren meyvelikleri vermeyen m ağaç m ortalama ağaç Meyve Türleri n alanı ağaç sayısı sayısı verim sayısı (ton) (dekar) (adet) (adet) (kg) (adet) Üzüm 2.110 931 - 0 0 0 22.84 424.49 Elma 18.691 45 408.986 15.513 9 9 100.68 Armut 1.580 3.255 36 89.268 11.418 6 Ayva 187 294 19 15.520 1.025 16.545 Zerdali 0 10 12 850 0 850 Kiraz 895 893 23 39.545 2.668 42.213 Vişne 179 438 25 17.719 1.485 19.204 Şeftali 242 473 25 18.710 484 19.194 Erik 46 1.588 22 71.893 1.768 73.661 139.81 Kızılcık 0 892 7 121.540 18.278 8 İğde 0 67 9 7.200 95 7.295 Çilek 6 2 - 0 0 0 Dut 0 112 12 9.445 265 9.710 Badem 38 60 8 7.606 1.868 9.474 179.48 Fındık 12.330 225 2 148.917 30.568 5 Ceviz 2.095 514 13 38.615 23.031 61.646 Muşmula 0 21 9 2.250 320 2.570

İlin son 14 yıllık meyve üretim verileri incelendiğinde (Tablo 7), üretimin 2004 yılından 2017 yılına gelindiğinde 10.136 ton azaldığı görülmektedir. Son 14 yıllık süreçte meyve türleri içerisinde vişne ve fındık üretiminde artış olurken diğer meyve türlerinin üretiminde azalma olmuştur. Ayva, dut, badem ve cevizde 14 yıllık süreçte %50’den fazla üretimde azalma yaşanmıştır. Özellikle ilçelerde iğne oyası yapımında ipek kullanılmaktaydı. Bu sanatın zahmetli olması ve unutulmaya yüz

48 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 tutmuş olmasından dolayı ipek böceği yetiştiriciliği yapılmamaktadır. Haliyle bu durum dut yetiştiriciliğini olumsuz etkilemiş ve üretim verilerine yansımıştır. Tablo 7. Bolu ilinin son 14 yıllık meyve üretim verileri (ton) (TÜİK, 2017)

Meyve Yıllar Türler i 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 Üzüm 3.100 3.100 3.100 2.699 3.072 2.957 2.083 2.130 2.360 2.746 2.144 1.153 933 931 27.42 28.81 25.85 25.92 26.93 24.54 24.39 24.22 23.75 24.82 27.33 23.22 22.84 Elma 27.839 4 9 8 9 5 3 3 8 9 4 9 1 9 Armut 4.225 3.875 3.834 3.556 3.549 3.542 3.561 3.689 3.652 3.644 3.694 3.618 3.350 3255 Ayva 600 604 624 603 679 357 593 540 538 544 563 486 273 294 Zerdal 14 13 11 11 11 13 14 14 12 12 12 12 11 10 i Kiraz 953 952 949 942 852 819 1.072 1.025 1.037 1.037 1.025 893 894 893 Vişne 397 385 376 415 413 406 372 398 401 399 509 489 491 438 Şeftali 533 527 526 534 481 534 536 513 513 511 510 502 476 473 Nektar 1 1 in Erik 1.902 2.075 2.018 2.024 2.025 1.925 1.947 1.793 1.927 1.932 1.902 1.829 1.705 1.588 Kızılcı 1.204 1.173 1.173 943 1.111 1.561 2.193 2.222 2.071 1.914 1.863 1.088 1.149 892 k İğde 99 98 94 64 71 71 72 75 79 69 69 68 68 67 Çilek 7 7 8 2 Dut 417 412 419 416 282 271 164 182 140 138 122 139 129 112 Badem 154 118 136 138 106 96 96 114 114 108 105 105 73 60 Fındık 78 77 66 47 55 392 310 299 299 290 364 366 228 225 Ceviz 1.201 1.219 1.143 1.141 673 652 751 984 988 936 658 744 760 514 Muşm 44 42 42 38 38 34 34 25 24 23 23 23 23 21 ula Topla 42.09 43.33 39.43 39.35 40.57 38.34 38.39 38.38 38.06 38.38 38.85 33.78 32.62 42.760 m 4 0 6 5 4 1 6 3 2 7 4 4 4

6. Sonuç ve Öneriler Bolu ili yüzölçüm itibariyle Batı Karadeniz Bölgesinin ikinci ili, nüfus bakımından ise dördüncü ilidir. İlin büyük yüzölçüme sahip olması ve nüfusunun yeterince büyük olması ne yazık ki tarımsal üretime olumlu ivme kazandırmamıştır. Bunun neticesi olarak il meyve üretiminde bölgede beşinci sırada yer almıştır. Meyve türleri içerisinde elma, kızılcık ve iğde üretiminde birinci sırada yer almasına karşın badem ve zerdali üretimde ikinci sırada, armut, vişne, üzüm ve şeftali üretiminde üçüncü sırada, erik üretimde beşinci sırada, ayva, kiraz ve fındık üretiminde

49 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 altıncı sırada, ceviz üretimde yedinci sırada ve dut üretiminde sekizinci sırada yer almıştır. Bu durum ilin meyvecilik potansiyeli yönünden istenilen düzeyde olmadığını bize göstermektedir. Bunun için meyve tarımına üreticileri yönlendirecek teşvikler geliştirilmelidir. Meyve üretimi diğer tarım kollarına nazaran daha fazla işgücü gerektirmektedir. Bu nedenle bu üretim kollarında daha fazla genç üreticilere ihtiyaç duyulmaktadır. Genç nüfusun köylerden şehirlere göç etmesi ve köylerde yaşlı nüfusun ikamet etmesinden dolayı düzenli budama, ilaçlama, sulama gibi kültürel uygulamalar isteyen meyve üretimi yerini daha az işgücü isteyen tarla tarımına bırakmış veya meyve ağaçları bakımsız kalmıştır. Bu durum yıldan yıla meyve üretim miktarının azalmasına neden olmuştur. Nitekim son 14 yıllık üretim verilerinde açıkça bu durum görülmektedir. Bunun için genç nüfusu köyde barındırıp geçimini sağlayacak ekonomik önlemler alınmalı ve genç nüfusa yönelik tarımsal destekler sunulmalıdır. Bolu ili farklı iklim ve toprak yapısına sahiptir. Bunun yanında Türkiye’nin iki büyük kenti olan Ankara ve İstanbul’a yakınlığı bakımından tarımsal ürünleri pazarlama konusunda önemli bir avantaja sahiptir. Tüm bu avantajlarından dolayı ilde meyve üretim deseni iyi planlanmalıdır. Özellikle depolama süresi kısa olan üzümsü meyveler gibi meyve türleri yetiştirilmeli ve iki büyük kente pazarlanmalıdır. Bunun yanında depolama imkânları geliştirilerek daha uzun süre pazarlanabilecek meyve türleri yetiştiriciliğine gidilmelidir İlde sürdürülebilir kalkınma tarım ve tarıma dayalı sanayi ile olacaktır. Sulama imkânı olmayan büyük tarım alanlarında tarla tarımına, sulanabilir küçük tarım alanlarında ise meyve ve sebze yetiştiriciliği yapılarak ürün çeşitlendirilmesi yoluna gidilmelidir. Bu çeşitlendirmede piyasada rağbet gören ürünler yetiştirilmelidir. Bunun yanında birim maliyeti düşürecek, birim alanda verimliliği arttıracak tür ve çeşitler üzerinde durulmalıdır. Patates ve buğday dayalı bir üretim modeli olmamalıdır. Şayet böyle bir model olacaksa sanayisi ile beraber ele alınmalıdır. Bunun yanında yetiştirilecek ürünler kanatlı sektörünün ihtiyacını karşılayacak şekilde geliştirilmelidir. Kanatlı sektörünün ihtiyaç duyduğu endüstriyel, yağlı tohumlu ve yem bitkilerinin il dışından değil il içinden karşılanması sağlanmalı ve bitkisel üretim buna göre yönlendirilmelidir. Ayrıca meyve ve sebze yetiştiriciliği yaygınlaştırılmalıdır. Türkiye tarımsal üretimin en büyük problemlerinden biri tarımsal arazilerin çok parçalı hale gelmesidir. Bunun örneklerinden biride Bolu

50 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 ilidir. İlde tek parça olarak 30 dekar ve üzeri çok aza tarım alanı bulunmaktadır. Bu durum özellikle tarla bitkileri üretiminde birim maliyeti arttırması ve entegre mücadeleyi engellemesinden dolayı önemli sorunu oluşturmaktadır. Bundan dolayı parçalı arazilerin bütünlüğü sağlanma yoluna gidilmelidir. Bunun yanında sulama imkanı olan küçük tarım arazilerinde tarla tarımı yerine meyve ve sebze üretimi yapılmalıdır. Bunun yanında meyve fidanı üretimine yönelik sektör canlandırılmalıdır. Bolu ilinde tarımsal üretimin önemli sorunlarından biride 1. sınıf sulanabilir tarım arazilerinin tarım dışı kullanımıdır. Özellikle Bolu Ovasında günden güne sulanabilir tarım arazileri kentleşmeyle beraber yok olmaktadır. Tarım dışı kullanımlar için tarımın yapılamayacağı alanlara izin verilmelidir. Tarımsal üretimde Türk insanımızın en önemli özelliği söylenene değil yapılan şeye inanmasıdır. Bunun için yörede modüler meyve bahçeleri kurulmalı ve üreticilere gösterilmelidir. Bunun yanında üreticilere tarımsal eğitimler verilmelidir. Bunun yanında iyi tarım ve organik tarım yöntemleriyle üretim teşvik edilmelidir. Özellikle orman altı tarım alanlarında organik meyvecilik rahatlıkla yapılabilir. Güzyemişi, kuşburnu, kızılcık, ahududu, böğürtlen gibi üzümsü meyvelerin yetiştirilmesi özendirilmelidir. Bunun yanında Türkiye’nin üretim açığı bulunan cevizde yetiştiricilik ilde teşvik edilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Bati Karadeniz, Bolu, Meyve, Üretim

Kaynakça Anonim (2018). Coğrafya Dünyası, http://www.cografya.gen.tr/egitim/bolgeler/karadeniz.htm, (04.09.2018). Bolu Valiliği (2018). Bolu İli Genel Bilgiler, http://www.bolu.gov.tr, (05.09.2018). TÜİK (2017). Türkiye İstatistik Kurumu, http://www.tuik.gov.tr (13.09.2018).

51 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

52 BOLU’DA KEŞ ÜRETİM VE TÜKETİM DURUMU ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Zühal ÖZDEMİR YAMAN6, Gülcan UYSAL7

Özet Türk tarihi boyunca hem ‘savaş’ ve ‘yolluk azığı’ hem de ‘kış azığı’ olarak tüketilen keş, yoğurttan ya da ayrandan yapılan, beğeni ile tüketilen ve uygun sıcaklık koşullarında bozulmadan ve besin değerini kaybetmeden uzun süre saklanabilen bir süt ürünüdür. Keş, dar gelirli halkın başlıca kış yiyeceklerinden birini oluşturmakta, yöre halkına ek gelir sağlamakta ve yöresel yemeklerin yapımında kullanılması keşe ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu çalışmada Bolu’da ikamet eden bireylerin keş üretim ve tüketim durumu ile bu durumu etkileyen faktörleri belirlemek, dayanıklı ve ucuz olması, doyuruculuğu, her mevsimde bulunması, lezzeti ve besleyici özellikleri nedeni ile günümüzde de üretim ve tüketimi için öneriler geliştirmek amaçlanmıştır. Bolu’da ikamet eden ve kartopu örnekleme yöntemi ile seçilen 360 katılımcı çalışmanın örneklemini oluşturmuş ve verilerin değerlendirilmesinde sıklık tabloları ve ki-kare testleri kullanılmıştır.

A RESEARCH ON THE PRODUCTION AND CONSUMPTION STATUS OF KES IN BOLU Abstract Kes is a dairy product made from yoghurt or ayran (diluted salty plain yoghurt) consumed with taste during the Turkish history, both war and travel food and as winter food. Kes can be stored for a long time without losing its nutritional value under proper temperature conditions. Kes is one of the main winter foods of the people with low incomes that provides additional income to the local people. The use of kes in the cooking of the local dishes, gives kes is a special importance. In this study, it is aimed to determine the factors affecting the production and consumption of kes the individuals living in Bolu and the factors affecting this situation, and to develop suggestions for their production

6 Dr. Öğretim Üyesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi 7 Ar. Görevlisi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 and consumption due to their durability and cheapness, their saturation, their presence in every season, their flavor and nutritional properties. A total of 360 participants who were resident in Bolu and were selected by the snowball sampling method were the sample of the study and frequency tables and chi-square tests were used to evaluate the data.

Giriş Süt, kapsadığı zengin besin öğeleri ile insanlar için değerli bir besin olduğu kadar mikroorganizmalar için de iyi bir besin kaynağıdır. Süte bulaşan mikroorganizmalar hızla çoğalarak kısa zamanda sütün yapısını bozup dayanıklılığını azaltmaktadır. Bu nedenle insanoğlu sütü, dayanıklılık süresini arttırmak ve naklini kolaylaştırmak için, eskiden beri çeşitli ürünlere işlemiştir (Kamber, 2006: 40). Bu zorunluluk ve ihtiyaç, bugün ülkemizde ve dünyada oldukça yaygın şekilde tüketilen, yoğurdun keşfine neden olmuştur ancak yoğurt da, depolama ve muhafaza şartlarına bağlı olarak belli bir süre sonra tüketilemeyecek duruma gelmektedir (Tarakçı vd., 2001: 295; Köse, 2009: 5). Yoğurdu dayanıklı hale getirmek amacıyla tuzlama, pişirme, suyunu alıp kuru maddeyi arttırma, ısıtma, tuz ile yoğurarak güneşte kurutma ve muhafaza sırasında havayla teması önleme gibi çeşitli yöntemler kullanılmıştır. Muhafaza amacıyla kullanılan bu yöntemler sonucunda da Türkiye’de ‘kurut’, ‘keş’, ‘torba yoğurdu’, ‘tulum yoğurdu’, ‘pesküten’, ‘kış yoğurdu’ ve ‘silivri yoğurdu’, Orta Doğu Ülkeleri’nde ise ‘labneh’, ‘labneh anbaris’, ‘kishk’, ‘chanklich’ isimleriyle bilinen farklı geleneksel ürünler ortaya çıkmıştır (Özrenk, 2004: 6; Köse, 2009: 5). Çalışmaya konu olan keş, Anadolu’da kurut olarak da adlandırılmaktadır ve XI. yüzyıldan itibaren yazılı kaynaklar, keşin geleneksel bir Türk ürünü olduğu kanısını desteklemektedir. Kutadgu Bilig (1069) adlı eserde, kurut ve peynir türlerinden söz edilmektedir. Türkler, yağı alınmış yoğurdun süzülüp kurutulmasıyla elde edilen bu peynir türüne, kurutmak sözcüğünden türeterek ‘kurut’ adını vermiştir. Kurut deyişi ‘savaş azığı’ ya da ‘kış azığı’ anlamına gelmektedir. Moğollar bu deyişi Türklerden alarak kullanmıştır. Selçuklu döneminde ise ‘kurutluğ kişi’ (kurutu olan kimse) sözü bir atasözü haline gelmiştir. XIII. yüzyılda Orta Asya’da seyahat eden Avrupalı elçiler, kendi kitaplarında kurutu ‘grut’ olarak belirtmiştir. Kurut ateşte pişirilip yeniden kurutulunca siyah bir renk almaktadır. Orta Asya Türklerinin Anadolu’ya getirdiği bu peynir çeşidine ‘kara kurut’, İran’da ise ‘kashk siyah’ ya da ‘tarf siyah’ adı verilmektedir. Bugün, Anadolu’nun birçok yerinde yağı alınmış

54 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yoğurttan veya sütten yapılan peynire ‘keş’, ‘kurut’, ‘keşk’, ‘kesük’, ‘kiş’ ya da ‘çökelek’ denmektedir (Patır & Ateş, 2002: 786; Ünsal, 2009: 28). Divânü Lûgati’t-Türk (1077)’te süt, ayran, yogurt, aguj /aguz (ağız), kurut ve süzme gibi süt ürünlerinden söz edilmektedir (Kaşgarlı Mahmud, 1998: 51). Kitâbü-t–Tabîh (1226)’de, ‘Masliyye’ adlı yemeğin yapımında kurutun kullanıldığı belirlenmiştir. Yemeğin ismi, Arapça’da peynir altı suyunun kurutulmuş hali anlamındaki ‘masl’ sözcüğünden gelmektedir (El-Kerim, 2009: 64). Tercüme-i Kenzü’l-İştihâ’da keş, ‘keşk’ adıyla karşımıza çıkmakta ve açıklaması ‘keşk, yoğurt kurusuna denir. Türkler kurut derler. Hala keş dedikleridir ki bilinir’ şeklinde yapılmıştır (Cavid, 2006: 54). Tarama Sözlüğü’nde kurut, kaynatılıp suyu alınan ayran kurusu, yoğurt kurusu, keş (Tarama Sözlüğü, 1963-1977), Türkçe Sözlük’te kurutulmuş süt ürünü (Türkçe Sözlük I-II, 1988), Derleme Sözlüğü’nde kurutulmuş süzme yoğurt, çökelek anlamında kullanılmaktadır (Derleme Sözlüğü. c. X, 1993: 3730). Ögel (1978: 32- 33)’e göre kurut, Türklere ait bir nevi kışlık ve yolluk gibi azık cinsinden hazırlanan bir yiyecektir. Her cinsten kurut, bir ordunun aylarca sıkıntı çekmeden savaşmasına imkân vermiştir. Kurut, eskiden, yalnızca yağsız yoğurdun kurusuna verilen bir ad olmayıp; bozulmayacak bir şekilde kurutulmuş bütün süt çeşitlerini kapsamaktadır. Günümüzde keş/kurut, çoğu zaman çökelek kurusuna denmektedir. Peynirden çok genelde yağsız sütten yapılan yoğurt ya da yağı alınmış ayran çökeleğinin kurutulmuşudur. Torba yoğurdundan kurut üretiminde; yağı alınan yoğurt bez bir torbada asılıp birkaç gün süzülmeye bırakılmaktadır. Böylece suyu azaltılan yoğurt daha dayanıklı hale gelmektedir. Süzülen torba yoğurdu tuzlanıp, biçimlendirilmekte ve kurutulmakta (Şekil 1), su ile karıştırıldığında yeniden yoğurt kıvamına dönüşmektedir.

Şekil 1. Kuru keş üretim aşamaları (Kalender & Güzeller, 2013)

Keşin besin değerinin oldukça yüksek olduğu ve sağlığın korunması, bireylerin gelişimi için gerekli olan hayvansal protein ile kalsiyum, potasyum ve fosfor gibi maddeleri önemli miktarda içerdiği belirtilmektedir (Akyüz vd., 1993; Güven & Karaca, 2009; Kalender &

55 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Güzeller, 2013). Bu çalışmada Bolu’da ikamet eden bireylerin keş üretim ve tüketim durumu ile bu durumu etkileyen faktörleri belirlemek, dayanıklı ve ucuz olması, doyuruculuğu, her mevsimde bulunması, lezzeti ve besleyici özellikleri nedeni ile günümüzde de üretim ve tüketimi için öneriler geliştirmek amaçlanmıştır.

Yöntem Açıklayıcı (nedensel) tipte olan bu çalışmanın örneklemini, Bolu’da ikamet eden ve kartopu örnekleme yöntemi ile seçilen 360 katılımcı oluşturmuştur. Katılımcıların sosyo-demografik özellikleri ile keş üretim ve tüketim durumlarına ilişkin soru formu (Ozgen vd., 2013) yüz yüze görüşme yöntemi ile uygulanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde sıklık tabloları ve ki-kare testleri kullanılmıştır.

Bulgular ve Tartışma Katılımcıların %63,1’i kadın, büyük çoğunluğu (%81,1) evli ve %58,1’inin memleketi Bolu’dur. Memleketi Bolu olmayanların %26,9’u Bolu’da 10 yıldan az süredir ikamet etmektedir. Bireylerin %41,1’inin öğrenim durumu ilköğrenim ve daha az olup; %43,1’i ev hanımı, %24,2’si işçidir (Tablo 1).

56 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 1. Katılımcıların demografik özelliklerine göre dağılımı Değişkenler Sayı (n=360) % Cinsiyet Kadın 227 63,1 Erkek 133 36,9 Yaş (yıl) 30 yaş ve altı 83 23,1 31-40 130 36,1 41-50 77 21,4 51 yaş ve üstü 70 19,4 Memleket Bolu 209 58,1 Diğer 151 41,9 Bolu’da ikamet süresi (yıl) 10 yıl veya daha az 97 26,9 11-20 28 7,8 21 yıl ve fazlası 26 7,2 Medeni durum Evli 292 81,1 Bekar 68 18,9 Öğrenim durumu İlköğrenim ve daha az 148 41,1 Ortaokul 79 21,9 Lise ve dengi 81 22,5 Yükseköğrenim 52 14,4 Meslek Ev hanımı 155 43,1 İşçi 87 24,2 Emekli 29 8,1 Esnaf 23 6,4 Memur 22 6,1 Serbest meslek 20 5,6 Öğrenci 17 4,7 Çiftçi 7 1,9

Katılımcıların çoğunluğunun (%76,6) keşi tanıdığı, memleketi Bolu olan katılımcıların neredeyse tamamının (%96,7) keşi daha çok tanıdığı, yaş ve Bolu’da ikamet süresinin keşi tanıma ile doğru, öğrenim durumu ile ters orantılı olduğu Tablo 2’de görülmektedir.

57 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 2. Katılımcıların demografik özelliklerine göre keşi tanıma durumları Keşi Bilenler Keşi Bilmeyenler

(n=276) (n=84) Sayı % Sayı % p* Cinsiyet Kadın 186 81,9 41 18,1 0,002 Erkek 90 67,7 43 32,3 Memleket Bolu 202 96,7 7 3,7 <0,001 Diğer 74 49,0 77 51,0 Yaş ≤30 yaş 50 60,2 33 39,8 31 – 40 yaş 89 68,5 41 31,5 <0,001 41 – 50 yaş 70 90,9 7 9,1 ≥51 yaş 67 95,7 3 4,3 Bolu’da İkamet Süresi 1-10 yıl 32 33,0 65 67,0 11-20 yıl 17 60,7 11 39,3 <0,001 21 yıl ve üstü 25 96,2 1 3,8 Öğrenim Durumu İlköğretim ve az 127 85,8 21 14,2 Ortaokul 60 75,9 19 24,1 0,002 Lise ve dengi 57 70,4 24 29,6 Yükseköğrenim 32 61,5 20 38,5 *Ki-kare testi

Çalışmaya katılan bireylerin demografik özelliklerine göre keşi öğrendikleri kaynaklar Tablo 3’te gösterilmiştir. Çalışmaya katılan kadınların %81,7’si, erkeklerin %78,9’u keşi ailesinden öğrenmiştir. Keşi öğrendikleri kaynak ile cinsiyet arasında istatistiksel olarak fark yoktur. Memleketi Bolu olanların %98,5’i keşi ailesinden, memleketi Bolu olmayanların %67,6’sı keşi çevresinden öğrenmiştir. Memleket ile keşin öğrenildiği yer arasında istatistiksel olarak fark vardır. Bolu‘da ikamet etme yılı 11-20 yıl arasında olan bireylerin %52,9’u, 21 yıl ve üstü ikamet edenlerin %28,0’i keşi ailesinden öğrenmiştir. Keşin öğrenildiği kaynak ile Bolu’da ikamet etme süresi arasında istatistiksel olarak fark vardır.

58 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 3. Katılımcıların demografik özelliklerine göre keşi öğrendikleri kaynaklar Arkadaş, Komşu, Aile Eş, Çevre (n=223) (n=53) Sayı % Sayı % p* Cinsiyet Kadın 152 81,7 34 18,3 0,576 Erkek 71 78,9 19 21,1 Yaş ≤30 yaş 34 68,0 16 32,0 31 – 40 yaş 70 78,7 19 21,3 0,029 41 – 50 yaş 62 88,6 8 11,4 ≥51 yaş 57 85,1 10 14,9 Memleket Bolu 199 98,5 3 1,5 <0,001 Diğer 24 32,4 50 67,6 Bolu’da İkamet Süresi 1-10 yıl 8 25,0 24 75,0 11-20 yıl 9 52,9 8 47,1 <0,001 21 yıl ve üstü 7 28,0 18 72,0 *Ki-kare testi

Çalışmaya katılan bireylerin demografik özelliklerine göre keş tüketme durumları Tablo 4’te gösterilmiştir. Katılımcıların cinsiyeti ile keş tüketim durumları benzerlik göstermektedir. Yaşları 30 ve altı bireylerin %72,0’si, 31-40 yaş arasında bireylerin %51,7’si, 41-50 yaş arası bireylerin %67,1’i ve 50 yaş üstü bireylerin %89,6’sı keş tüketmektedir. Keş tüketme ile bireylerin yaşları arasında istatistiksel olarak fark vardır. Memleketi Bolu olanların %64,9’u, 1-10 yıldır Bolu’da yaşayanların %62,5’i, 11-20 yıldır Bolu’da yaşayanların %88,2’si ve 20 yıldan uzun süredir Bolu’da yaşayanların %92,0’si keş tüketmektedir. Memleket ve Bolu’da ikamet süreleri ile keş tüketim durumları arasında istatistiksel olarak fark bulunmaktadır. Çalışmaya katılan bireylerin %44,4’ü lezzetini beğendiği için, %15,6’sı alışkanlığı olduğu için, %14,4’ü besleyici olduğunu düşündüğü için, %14,2’si kolay temin edebildiği için ve %2,5’i ucuz bulduğu için keş tüketmektedir. Çalışmaya katılan bireylerin %20,6’sı alışkanlığı olmadığı için, %11,1’i lezzetini beğenmediği için, %1,7’si besleyici bulmadığı için, %0,6’sı pahalı bulduğu için ve %0,3’ü tuzsuz diyet uyguladığı için keş tüketmemektedir (*Birden fazla seçenek işaretlenmiştir)

59 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 4. Katılımcıların demografik özelliklerine göre keş tüketme durumları Tüketenler Tüketmeyenler

(n=189) (n=87) Sayı % Sayı % p* Cinsiyet Kadın 128 68,8 58 31,2 0,892 Erkek 61 67,8 29 32,2 Yaş ≤30 yaş 36 72,0 14 28,0 31 – 40 yaş 46 51,7 43 48,3 <0,001 41 – 50 yaş 47 67,1 23 32,9 ≥51 yaş 60 89,6 7 10,4 Memleket Bolu 131 64,9 71 35,1 0,032 Diğer 58 78,4 16 21,6 Bolu’da İkamet Süresi 1-10 yıl 20 62,5 12 37,5 11-20 yıl 15 88,2 2 11,8 0,004 21 yıl ve üstü 23 92,0 2 8,0 *Ki-kare testi Keşi tüketenlerin %31,1’i makarnada sos olarak, %29,4’ü yağda kızartarak, %5,8’i eriştede sos olarak, %3,9’u sade olarak, %1,4’ü ızgara veya fırında pişirerek, %3,6’sı kedi batmazda (İtalyan polentasına benzer, su, mısır unu, tuz ile yapılan lapa üzerinde kızarmış kaz veya tavuk ciğeri ile servis edilen Bolu’ya özgü bir yemek), %3,6’sı omlette, %1,9’u ise diğer şekillerde tüketmektedir (*Birden fazla seçenek işaretlenmiştir).

60 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 5. Katılımcıların keşi temin etme yöntemleri Hem satın Kendi Hediye Satın alarak alarak hem üreterek olarak üreterek

Sayı % Sayı % Sayı % Sayı % p*

Yaş

≤30 yaş 25 69,4 8 22,2 2 5,6 1 2,8

31 – 40 yaş 39 84,8 6 13,0 1 2,2 - - 0,004 41 – 50 yaş 34 72,3 4 8,5 9 19,1 - -

≥51 yaş 32 53,3 14 23,3 13 21,7 1 1,7

Memleket

Bolu 81 61,8 27 20,6 21 16,0 2 1,5 0,011 Diğer 49 84,5 5 8,6 4 6,9 - -

Bolu’da İkamet Süresi

1-10 yıl 17 85,0 3 15,0 - - - -

11-20 yıl 13 86,7 2 13,3 - - - - 0,005 21 yıl ve 19 82,6 - - 4 17,4 - - üstü *Ki-kare testi Çalışmaya katılan bireylerin keşi temin etme yöntemleri Tablo 5’te yer almaktadır. En çok tercih edilen temin etme yöntemi satın almadır. Bireylerin yaşı ile keşi temin etme yöntemleri arasında istatistiksel olarak fark bulunmaktadır. Memleketi Bolu olanların %61,8’i satın alırken, %20,6’sı kendi üretmektedir, %16,0’ı hem satın alarak hem de üreterek, %1,5’i ise hediye olarak keşi temin etmektedir. Bolu’da ikamet süresi 1- 10 yıl arası olanların %85,0’i satın alarak, %15,0’i ise kendi üreterek keşi temin etmektedir. Bolu’da ikamet süresi 11-20 yıl arası olan bireylerin %86,7’si satın alarak, %13,3’ü kendi üreterek, Bolu’da ikamet süresi 21 yıl ve üstü olan bireylerin %82,6’sı satın alarak, %17,4’ü hem satın alarak hem de kendisi üreterek keşi temin etmektedir. Çalışmaya katılan bireylerin %9,2’si kendi ihtiyacını karşılamak için, %6,7’si ise hem gelir sağlamak hem de kendi ihtiyacını karşılamak için keş üretmektedir. Çalışmaya katılan bireylerin %34,2’si semt pazarından, %13,1’i üretici komşusundan-akrabasından, %4,7’si semt bakkalından ve

61 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 %0,8’i otoyol dinlenme tesisinden keş satın almaktadır. Çalışmaya katılan kişilerin %13,9’u uğraşmak istemediği için, %8,9’u üretimini bilmediği için, %8,6’sı hazır almayı tercih ettiği için, %3,6’sı yakınlarından aldığı için, %1,4’ü üretip satamayınca vazgeçtiği için, %0,3’ü üretmeyi deneyip başaramadığı için keş üretmemektedir. Bolu’da yaşayan bireylerin keş üretim ve tüketim durumunu ve bu durumu etkileyen faktörleri belirlemeyi amaçlayan bu çalışmada, katılımcıların çoğunluğunun (%76,6) keşi tanıdığı ancak %52,5’inin tükettiği ve çok azının (%11,5) ürettiği belirlenmiştir. Keş tüketimini olumlu etkileyen faktörler sırasıyla lezzet (%44,4), alışkanlık (%15,6), besleyicilik (%14,4), kolay temin (%14,2) ve ucuz olması (%2,5)’dır. Tüketimi olumsuz etkileyen faktörlerin başında ise alışkanlık (%20,6) ve lezzet (%11,1) gelmektedir. Keş üretimini engelleyen faktörlerin ilk iki nedeni uğraşmak istememek (%13,9) ve üretimini bilmemek (%8,9)’tir. Mudurnu’da 2013 yılında 237 ev hanımı ile yapılan bir çalışmada ise keşi bilme oranı %93,2 olarak bulunmuştur. Keş tüketimini etkileyen faktörler besleyici olması (%54,8), lezzetli olması (%29,0) ve sağlıklı olması (%16,2) olarak bulunmuştur. Tüketimi olumsuz etkileyen faktörler olarak sağlık (%30,5), lezzet (%28,0), süt ve süt ürünlerine karşı alerji (%22,0) ve keşi bilmemek (%19,5) olarak bulunmuştur (Ozgen vd. 2013)

Sonuç ve Öneriler Keş lezzeti, aroması ve saklama kolaylığı ile dünyada pek çok kuru süt ürünü ve peynir ile rekabet edebilecek nitelikte bir üründür. Milli ekonomiye katkı sağlaması yanında özellikle köy halkının başta protein ihtiyacını karşılaması yönünden önemli bir kaynaktır. Ancak çoğu yöremizde tanınmamakta ve tanınan yörelerimizde ise gün geçtikçe güncelliğini yitirmekte, üretimi ve tüketimi azalmaktadır. Ayrıca üretimi çoğunlukla ilkel yöntemlerle yapılmaktadır. Toplum sağlığını korumak ve geliştirmek için, keş imal şekillerinin modern teknolojiye uydurulması, optimizasyonu (uygun hijyenik koşullar, raf ömrünü uzatma, yağ oranını arttırma, tuz oranını azaltma ve kabul edilebilir doku-tat) ve etkin pazarlama çalışmalarının yürütülmesi önemli görünmektedir. Bu yolla Türk mutfak kültürünün bir parçası olan keş tüketiminin de yaygınlaşacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Keş, Kurut, Kurutulmuş Yoğurt Key Words: Dried Yoghurt, Kes, Kurut,

62 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kaynaklar

Akyüz, N., Coşkun, H., Bakırcı, İ., Çon, A.H. (1993). Van ve Yöresinde İmal Edilen Kurutlar Üzerine Bir Araştırma. Gıda, 18 (4) 253-257. Cavid, A. (2006). Tercüme-i Kenzü’l-İştihâ 15. Yüzyıldan Bir Mutfak Sözlüğü. (Haz. Kahraman, A. S. ve Işın, M. P.). Kitap Yayınevi: İstanbul. Derleme Sözlüğü (1993). Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara Üniversitesi Basımevi XII c. El-Kerim, M. (2009). Kitabü’t – Tabih Abbasi Bağdatından Yemekler, Tatlılar, Çeşniler. (Çev. Pişkin, N.). Kitap Yayınevi: İstanbul. Güven, M., Karaca, B. O. (2009). Van ve Şırnak İllerinden Temin Edilen Kurutulmuş Yoğurtların (Kurut) Bileşim Özellikleri. Gıda Dergisi, 34 (6): 367-372. Kalender, M., Güzeller, N. (2013). Anamur Yöresi Keş Çeşitleri ve Bazı Kimyasal Özellikleri. Ç.Ü.Z.F. Dergisi, 28 (2): 1-10. Kamber, U. (2006). Peynirin Tarihçesi. Veteriner Hekimler Derneği Dergisi, 77 (2) 40- 44. Kaşgarlı Mahmud (1998), Divânü Lügat-it-Türk, (Çev. ATALAY, B.), Türk Dil Kurumu, Ankara Üniversitesi Basımevi, IV c. Köse, Ş. (2009). Depolama Süreci Boyunca Kış Yoğurtlarında Meydana Gelen Değişiklikler. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gıda Mühendisliği Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Van. Ozgen, L., Yaman, M., Simsek I. (2013). A Research on a Traditional Food Called “Kes” (Bolu-Mudurnu Sample in Turkey). International Journal of Academic Research Part A; 5(5), 158-161. DOI: 10.7813/2075-4124.2013/5-5/A.22. Ögel, B. (1978). Türk Kültür Tarihine Giriş. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara. Özrenk, E. (2004). Kurutulmuş ve Koyulaştırılmış Yoğurtlar. Geleneksel Gıdalar Sempozyumu. 23-24 Eylül, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Van. Patır, B., Ateş, G. (2002). Kurut’un Mikrobiyolojik ve Kimyasal Bazı Nitelikleri Üzerine Araştırmalar. Turk J Vet Anim Sci, 26: 785-792. Tarakçı, Z., Küçüköner, E., Yurt, B. (2001). Ordu ve Yöresinde İmal Edilen Keşin Yapılışı ve Bazı Özellikleri Üzerine Bir Araştırma. Gıda, 26 (4) 295-300. Tarama Sözlüğü (1963-1977). TDK Yayınları, Ankara. Türkçe Sözlük (1988), Türk Dil Kurumu Yayınları, Türk Tarih Kurumu Basım Evi II c. Ankara. Ünsal, A. (2009). Süt Uyuyunca ‘Türkiye Peynirleri’ (5. Basım). Yapı Kredi Bankası Yayınları,İstanbul.

63 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

64 BİR MARKA OLARAK 'BOLU' ALGISI: ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNE ALAN ÇALIŞMASI Hakan Çelik8, Rıdvan Kocaman9

Özet Araştırmanın amacı; marka olarak Bolu'nun algılanan imajının ve marka farkındalığının, marka denkliği, markaya karşı tutum ve davranışsal eğilimler üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır. Günümüzde şehirler, yerel kalkınma çabaları kapsamında markalaşmaya değer vermektedir. Markalaşma sürecinde rakip şehirlerden farklı yönlerini ortaya koyma ve bunları hedef kitlelerine ileterek markalarını konumlandırma amacıyla zaman, emek ve para harcamaktadırlar. Markalaşmaya yapılan yatırımın geriye dönmesi, sürecin etkinliğine bağlıdır. Dolayısıyla süreç içerisinde şehir markasının önemli bileşenleri olan imaj, farkındalık ve denkliğin arzulanan tutum ve davranışlara etkisinin izlenmesi gerekmektedir. Bolu markası konusunda uzun soluklu çabaların yürütüldüğü ve iletişim vasıtasıyla hedef kitlelere takdim edildiği görülmektedir. Bu nedenle araştırma konusu olarak Bolu seçilmiştir. Gözatım yaklaşımının benimsendiği araştırmada veriler, oluşturulan çevrimiçi anket yardımıyla toplanmıştır. Kolayda örnekleme yöntemiyle belirlenen 199 araştırma katılımcısının tamamı üniversite öğrencisidir. Oluşturulan araştırma modeli, toplanan araştırma verisi üzerinden Kısmi En küçük Kareler (PLS) tekniği kullanılarak test edilmiştir. Sonuçlar, Marka İmajının Kültür ve Soyut bileşenlerinin, Marka Denkliğini etkilediğini göstermiştir. İmajın çalışmada ele alınan Doğa, Sosyoekonomik yapı, Sosyal Yapı ve Altyapı bileşenlerini ise doğrudan Marka Farkındalığını etkiledikleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca Bolu markası hakkında farkındalık, Marka Denkliğini, Marka Denekliği Bolu'ya karşı tutumu ve Tutum da Bolu'yu tavsiye, savunma ve ziyaret etme/yerleşmek isteme gibi davranışsal eğilimleri belirlediği bulunmuştur. Araştırma sonunda bulgular tartışılmış ve gelecekte yapılacak araştırmalar için öneriler sunulmuştur.

8 Prof. Dr. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü 9 Ar. Gör. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İşletme Bölümü

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 1. Giriş Son yıllardaki yerel kalkınma çabaları sonucunda şehirlerin ekonomik, sosyal ve kültürel cazibe merkezi olma çabaları aralarındaki rekabeti arttırmıştır. Diğer taraftan; aynı düşünceyle hareket eden yabancı ülkelerdeki şehirler, rekabeti uluslararası düzeye taşımakta ve şiddetlenmesine neden olmaktadır. Turizm geliri yaratma, yatırımcıları çekme, ticareti canlandırma, eğitim/iş olanaklarını çeşitlendirme, sosyokültürel dokuyu güçlendirme, refah düzeyini arttırarak nüfus hareketliliğinin önüne geçme, nitelikli iş gücüne sahip olma ve politika alanında söz sahibi olma çabaları bağlamında rakipler sadece ülkenin şehirleri değil aynı zamanda dünyadaki diğer ülkelerin şehirleridir. Bu bağlamda yerel yöneticiler, şehir planlamacıları ve şehrin geleceğinde söz sahibi paydaşların, şehrin özelliklerini öne çıkararak farklılaşma yoluyla rekabet avantajı elde etme çabalarına odaklandıkları görülmektedir. Farklılığın yaratılması ve hedef kitlelere iletilmesi hususunda markalama strateji ve uygulamalarıyla yaratılan şehir markası önemli araç haline gelmiştir. Genel kabul gören tanıma göre marka, malların ve/veya hizmetlerin rakiplerinkinden ayırt edilmesi ve/veya kolayca tanımlanması amacıyla üreticilerinin kullandıkları isim, terim, işaret, sembol, dizayn veya bunların kombinasyonudur (Keller, 2013). Ancak marka, sadece tüketiciye önerilen mal ve hizmetleri kapsayan dar kapsamlı bir kavram değildir. Anlam ve çağrışımlara sahip etiket olarak görülebilecek marka insanların, kurum/kuruluşların, ideolojilerin, şehirlerin ve ülkelerin ayırt edici özelliklerini vurgulama amacıyla kullanılabilir (Hankinson, 2004; Özdemir ve Karaca, 2009). Bu haliyle marka, tüketiciler de dahil olmak üzere tüm paydaşlara verilmiş sürdürülebilir performans ve kalite sözüdür (Zengin ve İldeniz, 2005). Ancak şehir markasının yaratılması, diğer markalama faaliyetlerine nazaran zor ve karmaşık bir süreçtir çünkü markayla bağlantılı ekonomi, turizm, kültür ve eğitim boyutlarının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir (Herezniak ve Anders- Morawska, 2015). Söz konusu boyutların somut (coğrafi yapı, doğal kaynaklar, turistlik cazibeler, yerel ürünler, yerel halkın özellikleri, kurumlar ve şehrin altyapısı vs.) ve soyut (algılamalar, tutumlar ve duygusal bağlanmalar vs.) özelliklerini tanımlamak ve etkinliklerini ölçmek zordur (Fan, 2006; Herezniak ve Anders-Morawska, 2015). Ayrıca şehir markası önerisi, imajı, anlam yüklemeleri, amaçları, sahiplenenleri ve hedef grupları itibariyle diğer markalama faaliyetlerinden ayrılmaktadır (Demirbağ ve diğerleri 2010). Son olarak markalaşma süreci zahmetli ve maliyetlidir. Süreç içerisinde şehrin farklılıkları öne çıkartılabilmeli, hedef kitlenin dikkatleri farklılıklara

66 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 çekilebilmeli, markayla alakalı slogan/sloganlar üretilebilmeli, konsept üzerinde çalışılmalı, marka sembolü ortaya konulmalı, şehir insanların zihninde doğru konumlandırılmalı, toplumda karşılığı olan marka sözcüleri bulunmalı, reklamlarla marka desteklenmeli ve markanın önerdiği sıra dışı mekanlara şehir gerçekten sahip olmalıdır (Cop ve Akpınar, 2014). Diğer taraftan, markalaşma süreci başarılı yönetilebilirse Şekil 1'de görüldüğü üzere hedeflenen kitle gözünde şehir daha bilinir ve değerli hale gelerek tercih edilir olacaktır (İri ve diğerleri, 2011). Sonuç olarak markalaşma sürecine yapılan yatırım geri dönüşü kısa olacak ve yerel otoritelerin kalkınma politikalarının etkinliği kanıtlanacaktır.

Şekil 1. Şehir Markasının Hedef Kitle Kararları Üzerindeki Etkisi (Cleave ve Arku, 2017)

Markalaşma süreci genel olarak geniş bir yelpazeye dağılmış pazarlama çabalarıyla bireyler ve grupların şehre karşı algılarını, duygularını, inançların ve tutumlarını etkileyerek onunla bağlantı kurmalarını ve/veya olan bağlantılarını güçlendirmeyi amaçlamaktadır (Allen, 2007). Bireyler ve gruplar markanın somut ve soyut özellikleri ile sağladığı faydaları (fonksiyonel, deneyimsel, sembolik) bilişsel ve duygusal değerlendirme sürecinden geçirmektedir (Boo ve diğerleri 2009; Jacobsen, 2012). Dolayısıyla arzulanan davranış çıktılarına ulaşmak için markalaşma sürecinde söz konusu marka özelliklerinin ve faydalarının göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Markanın somut özellikleri daha çok pazarlama karması elemanlarının uygulanmasını ilgilendiren kalite ve tutundurma gibi öğeleri içerirken soyut özellikleri, farkındalık, kültürel miras, imaj, kişilik, itibar ve itimat gibi faktörlerden oluşmaktadır

67 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 (Jacobsen, 2012). Diğer taraftan fonksiyonel marka faydaları hayat tarzı, eğitim, iş olanakları, refah düzeyi ve gayrimenkul pazarı gibi bileşenleri, deneyimsel faydalar; şehir estetiği, toplumsal kültür, yerel mutfak ve eğlence hayatı gibi değişkenleri ve son olarak sembolik faydalar; prestij, farklılık ve kimlik gibi unsurları barındırmaktadır (Jacobsen, 2012). Şekil 2'de görüldüğü üzere bireylerin ve/veya grupların markanın özelliklerini ve faydalarını değerlendirdikleri dört boyutun, şehri tercih kararları üzerinde belirleyici etkileri bulunmaktadır (Konecnik ve Gartner, 2007). Alanda yapılan çalışmalar özellikle marka imajının, marka farkındalığının, marka denkliğinin hedef kitlenin markaya karşı tutumları ve davranışsal eğilimleri (Markayı Savunma ve Tercih) üzerindeki pozitif etkilerini ortaya koymaktadır (Florek, 2015; Souiden ve diğerleri, 2017; Tasci ve diğerleri 2007).

Şekil 2. Şehir Markasının Değerlendirilmesi (Konecnik ve Gartner, 2007)

Araştırmanın amacı; bir marka şehir olarak Bolu'nun algılanan imajının ve marka farkındalığının, marka denkliği, markaya karşı tutum ve davranışsal eğilimler üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır. Ekonomik, sosyal ve politik etkileri olan şehir markasının imajının ne olduğu ve nasıl algılandığının ölçülmesi, yerel yöneticilerin, şehir planlamacılarının ve şehrin diğer paydaşlarının etkili markalama stratejileri izleyebilmesi açısından önemlidir (Lucarelli, 2012). Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 'Türkiye Turizm Stratejisi 2023 ve Turizm Stratejisi Marka Kent Eylem Planı' dahilinde Bolu ilinin, tematik turizm geliştirme alanlarından tarihi ipek yolu koridoruna alındığı ve kış turizmi ile doğa turizmi eksenlerinde gelişiminin hedeflendiği görülmektedir (Kültür ve

68 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Turizm Bakanlığı, 2007). Bununla beraber Bolu, iklimi ve tabiatı dolayısıyla sadece ülke içerisinde değil ülke dışında da kış turizmi ve eko turizm açısından tanınan cazibe merkezlerinden birisi olmuştur. Bolu Kartal Kaya beş adet konaklama tesisi ve on beş adet pistiyle önemli kayak merkezleri arasındadır. Özellikle Yedigöller Milli Parkı ile Abant/Gölcük doğal parkları, doğaseverlerin uzun süredir konaklama ve/veya ziyaret amacıyla tercih ettikleri destinasyonlar arasındadır. Bunların yanında diğer göller, yaylalar ve mesire alanları artan şekilde ilgi çekmeye başlamıştır. Ayrıca termal su kaynaklarına sahip olan Bolu, ziyaretçilerine sağlık turizmi imkanını da vermektedir. Tarihi camileri (Yıldırm Beyazıt, Kadı, Süleyman Paşa Camileri vs.), hamamları (Tabaklar, Süleyman Paşa, Sultan Reşat), hanları (Taşhan) ve türbeleriyle (Akşemsettin, Tokad_i Hayrettin, Ümmi Kemal ve Şeyhül İmran) Bolu aynı zamanda tarih, kültür ve inanç turizmine müsaittir. Coğrafi konumu ve ulaşım kolaylıkları sayesinde önemli sanayi yatırımları çekmiş ve ticaret hayatı canlı olan şehirdir. Yükseköğretim kurumları içerisinde müstesna yeri olan Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, eğitim birimlerinin yeterliliği ve birimlerde verilen eğitim kalitesiyle öğrencinin tercih ettiği üniversitedir. Bilim, kültür ve sanat alanında birçok faaliyete öncülük etmekte ve öğrenci nüfusuyla şehrin kalkınmasına katkı sağlamaktadır. Son olarak başarılı şekilde organize edilen festivaller (Uluslararası Köroğlu ve Mengen Aşçılık), anma günleri (İzzet Baysal, Akşemsettin ve Tokad-i Hayrettin) ve bilim/kültür/sanat etkinleriyle Bolu markası tanınırlığı arttırılmaya çalışılmaktadır. Son olarak, oluşturulan marka sembolü ve sloganıyla hedef kitlelerle marka iletişimi konusunda önemli adımlar atılmıştır. Yukarıda tüm sayılanlar, marka şehir olma yolunda Bolu'nun doğru stratejileri izlediği ve markalaşmaya yatırım yaptığını göstermektedir. Bu nedenle araştırmada Bolu ili tercih edilmiştir. Şehir markası birçok bileşeni içeren çok boyutlu bir kavramdır. Alanda yapılan çalışmalar marka imajı ve marka farkındalığının marka denkliği ve marka denkliğinin tutum ve arzulanan davranış çıktıları üzerindeki etkilerini göstermektedir. Marka stratejisinin etkinliği açısından ilgi bileşenlerin izlenmesi ve amaçlanan etkiyle çıktılar arasında fark varsa giderilmelidir. Söz konusu bileşenlerden marka imajı, markalamanın temelini oluşturmakta ve hatta markalama imajın üzerine tesis edilmektedir (Lim ve Weaver, 2014; Jensen ve Korneliussen, 2002). Markanın zihinlerdeki varlığının gücünü ifade eden farkındalık, imajla yakından ilişkilidir ve birlikte marka denkliği, markaya karşı tutumu ve davranış çıktılarını etkilemektedir (Bianchi ve Pike, 2011; Chen ve Phou, 2013; Gomez ve diğerleri 2015; Kotsi ve diğerleri 2018). Şehir

69 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 markasına karşı olumlu tutum, şehir markasını tavsiye etme, markayı savunma ve tekrar ziyaret etme gibi davranışsal eğilim çıktılarını belirlemektedir (Souiden ve diğerleri, 2017).

2. Marka İmajı Marka imajı, hedef kitleyle etkili iletişim kurabilmek için kullanılan önemli marka bileşenlerinden bir tanesidir. Bireylerin marka hakkında algıladıkları ve zihinlerinde oluşturdukları çağrışımların bütünü olarak tanımlanabilir (Keller, 1993). Bir başka anlatımla, marka hakkındaki doğrudan ve dolaylı olarak elde edilen tecrübelerin, inançların, sosyal normların ve algılamaların bireylerin zihninde markayla alakalı çağrışımlara dönüşmesidir. Marka imajı yoluyla marka vaadi ve karakteristik özellikleri tek mesajla iletilebilmekte, mesajlar yoluyla diğer markalardan farklılıklar vurgulanabilmekte ve markayla alakalı çağrışımların ötesinde duygulara hitap edilebilmektedir (Kotler ve diğerleri, 1997:292). Dolayısıyla marka imajı, marka hakkında sahip olunan duygusal ve rasyonel değerlendirmelerinin tümünü ifade etmektedir. Şehrin marka imajı, bireylerin şehir hakkındaki inançları, duyguları ve izlenimlerinin zihinsel yansımasını içeren tutumsal bileşendir (Baloğlu ve McClearly, 1999). Daha önce ifade edildiği üzere bireylerin şehrin özelliklerine ilişkin fonksiyonel (rasyonel) ve duygusal değerlendirmelerini içermektedir. Fonksiyonel değerlendirmeler doğal güzellikler, mimari özellikler, kültürel aktiviteler ve alışveriş olanakları gibi somut öğeler üzerinden yapılırken, duygusal değerlendirmeler konukseverlik, dışa açıklık ve sakinlik gibi soyut öğeler hakkında gerçekleştirilmektedir (Nadeau ve diğerleri 2008; Wong ve Teoh, 2015). Alanda yapılan çalışmalar şehrin marka imajının, marka denkliği üzerinde önemli etkileri olduğunu göstermektedir (Boo ve diğerleri 2009).

3. Marka Farkındalığı Marka farkındalığı, bireylerin markaya ilişkin zihinlerinde bulunan izlerin ve/veya ipuçlarının ne kadar kuvvetli olduğuyla ilişkilidir. İçerisinde bulunduğu farklı koşullar altında bireylerin markayı tanıyabilmesini ve markayı hatırlayabilmesini ifade etmektedir (Krishnan, 1996; Farquhar ve Herr, 1993). Farkındalık sadece markanın ismini bilmek veya markayla önceden birçok deneyim yaşamanın ötesindedir. Bireylerin markayla ilgili isim, sembol ve/veya logo gibi bütün çağrışımları bir bütün haline getirebilmesini gerektirir (Cornwell ve diğerleri, 2011; Hoyer ve Brown, 1990). Dolayısıyla farkındalık 70 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 arttıkça, satın alma sürecinde ürünün/hizmetin tercih edilme şansı artmakta ve rakip markalara karşı avantaj elde edilmektedir. Çünkü tüketiciler, farkındalık sayesinde düşünme, değerlendirme ve mal/hizmet seçimi sürecine girmeksizin kısa yoldan satın almanın rahatlığını sürmektedir (Macdonald ve Sharp, 2000). Marka farkındalığı, marka çağrışımı ve marka tanınırlığı olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır (Keller, 2009; Percy ve Rossiter, 1992). Marka tanınırlığı, bireylerin markayla alakalı herhangi bir ipucu gösterildiğinde, ilgili markaya daha önceden maruz kaldığını onaylamasıdır. Bir marka tanınırlığı kavramından söz edebilmek için, tüketicinin daha önceden maruz kalmış olduğu markayı bir marka kategorisi içerisinden ayırt edebilmesi gerekmektedir. Marka çağrışımıysa, herhangi bir yardım olmaksızın bir markanın akla gelmesi durumudur (Hoeffler ve Keller, 2002:79). Marka farkındalığı, şehir markası yaratma sürecinde de önemli kavramlardan birisidir. Bilişsel ve davranışsal çıktılara neden olduğundan hedef kitlenin şehir markası hakkında bilişsel durumlarını etkilemekte ve daha önemlisi arzulanan davranışsal çıktıların üretilmesinde etkili olmaktadır (Gomez ve diğerleri 2015). Tüketici merkezli marka denkliği ölçümü yalnızca destinasyonun çekiciliğini belirlemekte değil aynı zamanda müşteri algılamalarının marka sadakatiyle ilgisini ortaya çıkarmak amacıyla kullanılmaktadır (Kotsi ve diğerleri 2018). Alanda yapılan çalışmalar, marka hakkındaki farkındalık düzeyinin, şehir markası denkliğini önemli ölçüde etkilemekte olduğunu göstermektedir (Yasin ve diğerleri 2007). Bunun yanında bazı çalışmalar, marka imajı ile marka farkındalığının kümülatif olarak, destinasyon markasını satın alma eğilimini ve markaya bağlılığı belirleyebileceğini vurgulamaktadır (Foroudi ve diğerleri 2018). Sonuç olarak şehir markasının hatırlanması ve tanınması halinde, büyük ihtimalle tercih edileceği görülmektedir.

4. Marka Denkliği Marka denkliği, mal veya hizmetler vasıtasıyla hem işletmelere hem de tüketicilere sunulan değeri olumlu ya da olumsuz olarak etkileyen, bir markanın ismine ve sembollerine bağlı gelişen, markaya bağlı aktif ve pasifler dizisi olarak tanımlanabilir (Tosun, 2010:108). Bir başka tanımla marka denkliği, ürün portföyüne eklenmiş marka ismi, sembolü, logosu veya diğer markalama araçlarına yüklenen artı bir değerdir (Baumgarth ve Schmidt, 2010). Markanın itibarı, kalitesi, imajı gibi kavramlar marka denkliğinin oluşumunda yer alan önemli unsurlardır (Foroudi ve diğerleri 2018). Pazarlama faaliyetlerinin nihai hedefi satışları ve karlılığı arttırmak olsa da tüketicilerin markayla alakalı olarak gerçekleştirilen bu faaliyetlere olumlu tepki verebilmesi için işletmelerin ilk önceliği marka

71 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 hakkındaki bilgi yapısını oluşturmaktır (Washbum ve Plank, 2002:46). Her şeyi sorgulayan, karşılaştırmalarda bulunan, kullandığı mal ve hizmeti her an benzerleriyle değiştirebilme kapasitesi olan günümüz tüketicileri için markayla alakalı oluşturulan bilgi yapısı oldukça önem arz etmektedir. Önceleri markanın ismi, mal ve hizmet hakkında verilen bilgi çok fazla önemsenmeden, mevcut ihtiyacın giderilmesine yönelik satın alma faaliyeti söz konusuyken, günümüzde marka hakkındaki bilgi yapısının tüketici davranışları üzerindeki belirleyici etkisi ön plana çıkmaktadır (Kocaman ve Güngör, 2012). Marka denkliğinin bir diğer özelliği, marka konusunda yürütülen pazarlama faaliyetlerine hedef kitlenin tepkisini ifade etmesidir. Bir markanın pazarlamasına yönelik gösterilen tepki ise, tüketicilerin algılama biçimleri, tercihleri ve pazarlama karması faaliyetlerinin neticesi olarak ortaya çıkan tüketici davranışlarındaki değişmedir (Wei ve diğerleri 2008). Dolayısıyla Şekil 2'de görüldüğü üzere marka denkliğinin algısal girdileri ve davranışsal çıktıları bulunmaktadır. Dolayısıyla denklik tüketicilerin hislerini, duygularını, düşüncelerini, tercihlerini etkileme hususunda aracı rol oynamaktadır. Aynı tartışma, şehir markasının denkliği açısından da yapılabilir. Alanda yapılan çalışmalar marka denkliğinin, şehir hakkında hedef kitlenin olumlu düşüncelerini içerdiğini ve tekrar tercih eğilimlerinde etkili olduğunu göstermektedir (Nam ve diğerleri 2011).

5. Markaya Karşı Tutum ve Davranışsal Eğilim Markaya karşı tutum, insanların marka hakkındaki genel değerlendirmeleridir ve markayı tekrar satın alma eğilimlerinin önemli belirleyicisidirler. İnsanların markaya atfettikleri anlamı ifade etmektedir. Bunlar ürünle ilişkili olan ve/veya olamayan inançlar ile üründen beklenen deneyimsel ve/veya sembolik faydalarla yakından ilintilidir. İnsanlar içsel olarak pozitif farklılaşmaya ulaşma ve/veya pozitif anlamları olan nesne ve/veya fikirlerle anılmaya kendilerini motive ederler. Dolayısıyla bir destinasyonun markasına olan pozitif tutum, markaya karşı pozitif bağlanmanın önünü açacaktır (Kemp ve diğerleri 2012). Uzun yıllardır tutumların, insanların bir davranışı gerçekleştirme veya gerçekleştirmeme konusundaki eğilimlerini etkilediği bilinmektedir. Örneğin; Ajzen ve Fishbein'e (1977) göre, tutum ve sosyal normlar, davranışsal eğilimlerin belirlenmesinde etkili olan iki değişkendir. marka konusunda yapılan çalışmalarda marka sadakati, tüketicilerin daha önce deneyim yaşadıkları bir markayı tekrar satın alma eğilimi olarak tanımlanmıştır. Bu nedenle marka sürecinin nihai amacı tüketicinin markaya karşı olumlu davranış eğilimi ve/veya davranışsal çıktı göstermesini sağlamaktır. Arzulanan davranışsal çıktısı olarak markanın

72 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 tekrara satın alınması yanında bireylerin/grupların marka hakkında olumlu konuşması, markayı tavsiye etmesi ve gerekirse markayı savunması gibi faktörlerde önem kazanmaktadır. Bu bağlamda şehir markası hakkında olumlu tutumun, davranışsal eğilimleri etkilediğini alanda yapılan çalışmalar göstermektedir (Kemp ve diğerleri, 2012).

6. Araştırma Yöntemi ve Veri Analizi Araştırma verilerini toplamak amacıyla hazırlanan çevrimiçi anket formu .. bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde katılımcıların demografik özelliklerine ve Bolu ilinin özellikleri hakkındaki değerlendirmelerine ilişkin 8 adet kapalı ve açık uçlu soru yer almaktadır. İkinci bölümde Bolu markasının algılanan soyut özelliklerine ait 9 adet ifade ve somut (doğa, kültür, sosyoekonomik yapı, sosyal yapı ve altyapı) özelliklerine ait 28 ifade Gomez ve diğerleri (2015), Konecnik ve Gartner (2007), Merrilees ve diğerleri (2012) ile Özdemir ve Karaca (2009) çalışmalarından uyarlanmıştır. Üçüncü bölümde 6 ifadelik marka farkındalığı ölçeği Boo ve diğerleri (2009) ile Kotsi ve diğerleri (2018) çalışmalarından ve 3 ifadeden oluşan marka denkliği ölçeği Kim ve diğerleri (2016) çalışmasından alınmıştır. Son olarak 3 ifadeden oluşan tutum ve 4 ifadeden oluşan davranışsal eğilim ölçekleri Souiden ve diğerleri (2017), Florek, 2015 ve Kemp ve diğerleri (2012) çalışmalarından uyarlanmıştır. Araştırma katılımcıları söz konusu ifadelere ne derecede katıldıklarını uç noktalarında ‘1-Kesinlikle Katılmıyorum’ ve ‘5-Kesinlikle Katılıyorum’ bulunan beşli Likert Ölçeği üzerinde işaretleyerek belirtmişlerdir. Araştırmada kolayda örnekleme yöntemine başvurulmuş ve Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinin değişik bölümlerinden araştırmaya katılmaya istekli olan öğrencilerden çevrimiçi anket formunu doldurmaları istenmiştir. Anketin çevrimiçi açık tutulduğu süre içerisinde toplam 199 öğrenciden veri toplanmıştır. Katılımcıların özelliklerine ve Bolu hakkındaki genel değerlendirmelerine ilişkin bulgular Tablo 1’de sunulmaktadır.

73 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 1. Araştırma Katılımcılarının Özellikleri

n=199

Frekans % Erkek 88 44,22 Cinsiyet Kadın 111 55,78 Seyahat Esnasındaki Evet 83 41,71 Geçişler ve Molalar Hayır 116 58,29 Hariç Bolu'da 1 Günden Az 71 66,36 Bulundunuz mu? 1 Gün-14 Gün 27 25,23 15 Gün-1 Ay 3 2,80 Bulunma Süresi 2 Ay-6 Ay 1 0,93 7 Ay-1 Yıl 0 0 1 Yıldan Fazla 5 4,67 Sanayi/Ticaret 2 1,01 Sanat/Kültür 9 4,52 Tarım/Hayvancılık 8 4,02 Doğa/İklim 162 81,41 Bolu Denilince İlk Akla Bilim/Eğitim 2 1,01 Gelen Sağlık/Spor 8 4,02 Tarih/Maneviyat 2 1,01 Doğal 6 3,02 Kaynaklar/Madencilik Bizzat Gezip Görerek 55 27,64 Kitap/Dergi/Gazetelerden 64 32,16

Çevremdeki İnsanlardan 10 5,03 Broşür / Kitapçık / Bilgi Edinilen Kaynak 5 2,51 İlanlardan Televizyon ve/veya 15 7,54 Radyodan İnternetten 50 25,13

Katılımcıların ortalama yaşı 22'dir (Std.; 1,41). Erkek katılımcıların oranı %44 ve kadın katılımcıların oranı %56'dır. Bunların yaklaşık %42'lik bölümü daha önce Bolu'da bulunmuştur. Bolu'da bulunanların %71'i bir günden az ve %27'si bir ile on dört gün arasında ilde zaman geçirmiştir. İlde bir yıldan fazla ikamet eden yalnızca 5 kişidir. Katılımcıların büyük çoğunlunun aklına Bolu denilence doğa ve iklim gelmektedir. Uzun yıllar Bolu markasının iletişiminde ilgili unsurlar kullanıldığından, karşılaşılan sonuç şaşırtıcı değildir. katılımcılara Bolu hakkındaki intibalarını nereden edindikleri sorulduğunda yazılı basın (%32), deneyim (%28) ve

74 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 internet (%25) ön plana çıkmaktadır. Tanıtım kitapçıkları/broşürleri (yaklaşık %3) ve televizyon/radyonun (yaklaşık %8) Bolu hakkında bilgi edinmede daha az kullanıldığı görülmektedir.

Şekil 3. Bolu Çağrışımları Araştırma katılımcılarına Şekil 3'de görüldüğü üzere 7 farklı alanda Bolu'yla alakalı özellikleri tanımlamaları istenmiştir. Örneğin; Bolu'da faaliyet gösteren sanayi/ticaret firmalarının hatırladıkları isimlerini yazmaları gibi. Katılımcılara yalnızca kategori isimleri verilmiş ve açık uçlu sorulara diledikleri sayıda cevap verebilmeleri sağlanmıştır. Marka imajının oluşturulabilmesi, şehirle ilgili özelliklerin tanımlanması ve iletişim yoluyla bunların hedef kitleye aktarılabilmesine bağlıdır (Özdemir ve Karaca, 2009). Sonuçta markalamanın temel amacı, şehrin farklılıklarının ön plana çıkarılması, bunların yaratacağı değerin anlatılması ve zihinlerde yaratılacak farklılaşmayla rekabet avantajı yaratılmasıdır. Marka bağlantıları adı verilen ilgili özelliklerin tanınması ve hatırlanması önemlidir. Açık uçlu ilgili sorulara katılımcıların %30 ile %57'lik kısmı cevap verebilmiştir. Yapılan içerik analizinde, cevap verenlerin küçük bölümünün özellikleri tanımlayabildikleri görülmüştür.

75 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Şekil 4. Araştırma Ölçüm Modeli

Araştırmada iki aşamalı izlek kullanılarak Şekil 4'de ifade edilen araştırma modeli test edilmiştir (Anderson ve Gerbing, 1988). Bu doğrultuda öncelikle ölçüm modelinin psikometrik özellikleri ortaya konulmuş ve sonrasında Kısmi En Küçük kareler (PLS) tekniği kullanılarak, modeldeki değişkenler arasındaki ilişkiler tahmin edilmiştir. Öncelikle ölçümlerin tesadüfi hatadan ne kadar etkilendiğini veya etkilenmediğini gösteren Cronbach’s alfa katsayısına (α) bakılmıştır. Sosyoekonomik Yapı değişkenine ait olan hariç olmak üzere diğer tüm değişkenlerin α katsayıları 0,70 değerinin üzerindedir. Hesaplanan α katsayılarının ve ölçümlerin ilintili oldukları değişkenlerde açıkladıkları varyansın 0,70 değerinden büyük olması ölçek güvenirliğini göstermektedir (Agarwal ve Karahanna, 2000). İlgili değişkenin α katsayısı her ne kadar 0.70 değerinden düşük olsa da 0,50 değerini geçtiği için güvenirlik açısından kabul edilebilir. Dolayısıyla ölçümler tatmin edici güvenirliğe sahiptirler. Ölçeklerin geçerliliğini sınamak amacıyla açıklayıcı (temel bileşenler ve varimax faktör rotasyon yöntemleri kullanılarak) ve doğrulayıcı faktör analizi gerçekleştirilmiştir.

76 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 2. Açıklayıcı ve Doğrulayıcı Faktör Analizi Sonuçları.

Açıklayıcı Faktör Analizi Doğrulayıcı Faktör Analizi Gözlemlenen Değişkenler λ α Par. Tah. t AVE Sakindir. 0,717 N.S. N.S. Güzeldir. N.S. N.S. N.S.

Güvenlidir. 0,743 0,86 0,582 5,14

Temizdir. 0,745 0,562 6,13 Moderndir. 0,855 0,715 10,05 0,69 Gelişmiştir. 0,896 0,571 5,76

Marka İmajı

(Soyut Bileşenler) Huzur Vericidir. 0,649 0,696 10,77 Heyecan Vericidir. N.S. N.S. N.S. Dışa Açıktır. 0,916 0,660 9,61 Tabiat güzellikleri açısından Bolu N.S. N.S. N.S. eşsizdir. Yoğun orman örtüsünün manzarası 0,824 0,835 27,31 mükemmeldir.

Görülmeye değer harika göller 0,884 0,899 36,89 barındırır. Kış sporları ve turizmi açısından 0,85 0,53

(Doğa) 0,903 0,899 31,47 önemli merkezlerden biridir.

Marka İmajı Bitki örtüsü ve yaban hayatı N.S. N.S. N.S. çeşitliliği bakımından zegindir. Tüm tabiat güzelliklerinden keyif alacağınız doğal ve milli parkalara 0,745 0,746 12,09 sahiptir. Şehir Merkezi-Tarihi Yapıların 0,799 0,734 12,33 Zenginliği Çevre İlçeler-Tarihi Yapılar İyi 0,727 0,783 16,69 Korunmuş

Mübarek Zatların Türbeleri Bakımlı N.S. N.S. N.S. Yerel Kültürü Görme Açısından 0,76 0,59 N.S. N.S. N.S.

(Kültür) İyidir.

Marka İmajı İl genelinde çok sayıda sanatsal ve 0,741 0,814 20,07 kültürel etkinlikler düzenlenir. Düzenlenen sanatsal ve kültürel 0,668 0,730 17,51 etkinlikler ilgi çekicidir.

77 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Alış veriş yapabileceğiniz yeterli N.S. N.S. N.S. sayıda mekan vardır.

Alışveriş mekanlarına ulaşım 0,737 0,860 34,66 kolaydır. 0,52 0,80 Fiyatlar makul düzeydedir. N.S N.S. N.S.

Marka İmajı Gece hayatı haraketlidir. N.S. N.S. N.S.

(Sosyoekonomik Yapı) Yerel mutfağı zengindir. N.S. N.S. N.S.

Halkı misafirperverdir. 0,759 0,752 49,58 Halkın yaşam düzeyi yüksektir. N.S. N.S. N.S. 0,72 0,71 İnsanları sıcakkanlıdır. 0,770 0,657 10,93

(Sosyal yapı)(Sosyal Marka İmajı Halkı muhafazekardır. 0,724 0,584 8,19 Bolu'ya ulaşım kolaydır. 0,820 0,752 37,95 Şehir içi ulaşım altyası yeterlidir. 0,771 0,790 7,55 Şehrin altyapı (iletişim, Su, 0,58

Doğalgaz, Kanalizasyon vs.) N.S. N.S. N.S. problemi yoktur. Hava kirliliği problemi yoktur. N.S. 0,75 N.S. N.S.

(Altyapı) İçme suyunun kalitesi yüksektir. N.S. N.S. N.S.

Marka İmajı Oldukça kaliteli konaklama tesisleri 0,817 0,580 4,50 bulunmaktadır. Dışarıdan gelenler konaklama 0,827 0,697 6,22 hususunda sıkıntı yaşamazlar. Bolu'nun yaşanılacak/gezilecek şehir N.S. N.S. N.S. olduğunun daima farkındayım. Bolu bahsi geçtiğinde, karakteristik 0,619 0,635 9,77 0,53 özellikleri hemen aklıma gelir.

Bolu ilinin sembolünü/logosunu 0,737 0,722 12,49 hatırlayabiliyorum.

Bazı Bolu tanıtım etkinlikleri 0,78 (Festivaller, 0,716 0,717 13,89 Sanat/Kültür Buluşmaları vs.) hakkında bilgim var.

MarkaFarkındalığı Diğer tüm illerden Boluyu rahatlıkla 0,750 0,744 18,22 ayırt edebilirim. Bana gore Bolu'nun toplumdaki 0,814 0,819 33,68 itibarı yüksektir.

78 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Gezmek/Yaşamak/İş Yapmak amacıyla benzer özelliklere sahip 0,759 0,788 22,62 olsalar bile, diğer iller arasından

Bolu'yu tercih ederdim Bana göre gezmek/yaşamak/iş yapmak amacıyla benzer iller 0,79 0,892 0,881 33,59 0,71 arasından Bolu'yu tercih etmek akıllıcadır.

Marka Denkliği Farzedelim ki başka iller aynı avantajları sunuyor, 0,871 0,854 31,23 gezmek/yaşamak/iş yapmak için yine de Bolu'yu seçerdim. Bolu'nun çekici bir il olduğunu 0,800 0,810 29,36

düşünüyorum.

Bana Göre Bolu Arzulanan Bir İldir. 0,881 0,878 31,70 0,73 0,82 Tutum Bolu'ya Olan Rağbetin Artacağı 0,885 0,876 33,69 Kanaatindeyim. Bolu'yu Tavsiye Ederim. 0,841 0,856 34,40

Bolu Hakkında Olumlu Şeyler 0,854 0,870 33,67 Söylerim. 0,87

Eğilim Gelecekte Bolu'yu Ziyaret Etmeyi 0,72 Davranışsal 0,894 0,887 32,46 Düşünüyorum.

Gelecekte Bolu'da 0,813 0,781 13,68 Çalışmayı/Yaşamayı İsterim.

'N.S.' Analizden Çıkartılan Ölçümleri İfade Etmektedir.

Compeau ve Higgins’e (1995) göre her bir ölçümün sadece ait olduğu değişkene yüklenmesi veya bir başka değişle, ölçümlerin faktör yüklerinin (λ) ait oldukları değişkende, ait olmadıkları değişkenlere oranla yüksek olması ölçeğin bitişme geçerliliğini vermektedir. Tablo 2'de görüleceği üzere tüm λ değerleri 0,70'den büyük ve ölçümler sadece ait oldukları değişkenler yüklenmektedir. Bitişme geçerliliğini ayrıca sınamak üzere doğrulayıcı faktör analizine başvurulmuştur. Babin ve Burns'e (1998) göre doğrulayıcı faktör analizi sonrasında parametre tahminlerine ilişkin t değerlerinin anlamlı olması ve parametre tahminlerinin 0,70 değerinden yüksek olması bitişme geçerliliğini verir. Bazı ölçümlerin parametre tahminleri 0,70 eşik değerini geçemeseler de bunlara ilişkin t değerleri anlamlıdır. Dolayısıyla ölçekler bitişme geçerliliğine sahiptir.

79 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 3. Ayırma Geçerliliği

Altyapı Denklik Doğa Eğilim Fark. Kültür Sosyal Sosyoek. Soyut Tutum Altyapı 0,758 Denklik 0,402 0,841 Doğa 0,313 0,492 0,827 Eğilim 0,324 0,610 0,524 0,850 Farkındalık 0,520 0,736 0,497 0,564 0,730 Kültür 0,473 0,600 0,691 0,546 0,596 0,766 Sosyal 0,372 0,428 0,365 0,452 0,487 0,513 0,840 Sosyoekonomik 0,544 0,399 0,286 0,313 0,495 0,485 0,376 0,894 Soyut 0,423 0,560 0,543 0,601 0,557 0,643 0,484 0,433 0,690 Tutum 0,365 0,776 0,459 0,724 0,610 0,531 0,462 0,386 0,637 0,856

Ayırma geçerliliği ortaya koymak amacıyla Tablo 3’de görülen Açıklanan Ortalama Varyans (AVE) karekökleri ve değişkenler arasındaki çapraz korelasyon katsayıları incelenmiştir. Koyu renkle ifade edilen verev hizadaki değerler, Tablo 2'de verilen değişkenlere ait AVE değerlerinin karekökleridir. Compeau ve Higgins’e (1995) göre tatmin edici ayırma geçerliliği için çapraz korelâsyon katsayılarının, AVE karekök değerlerinden küçük olması gerekmektedir. Tablo 3'de görüldüğü gibi tüm AVE karekök değerleri, altlarında yer alan çapraz korelâsyon değerlerinden büyüktür. Dolayısıyla araştırmada kullanılan ölçek, ayırma geçerliliğine sahiptir. Araştırma modelinde yer alan değişkenler arasındaki nedensellik ilişkileri ve davranışsal eğilimleri açıklayabilme gücü Kısmi En Küçük Kareler (Partial Least Squares-PLS) tekniği kullanılarak test edilmiştir. Ölçüm modeli test edilecek yapısal modele dışa dönük model olarak dönüştürülmüştür. Yapısal modele ilişkin PLS sonuçları Şekil 5’de verilmiştir. Sonuçlara göre Marka Denkliği üzerinde sadece marka imajının Soyut (β1 = 0,134, t = 2,12) ve Kültür (β3 = 0,181, t = 2,08) bileşenlerinin pozitif etkilerine rastlanmıştır. Diğer imaj değişkenlerinin Marka Denkliği üzerinde anlamlı etkileri bulunmamaktadır. marka Farkındalığı, Marka Denkliğini pozitif yönde etkilemektedir (β7 = 0,563, t = 8,17). İmajın Soyut ve Kültür boyutlarıyla birlikte Marka Farkındalığı, Marka Denkliğindeki değişimin 0,59'luk kısmını açıklamaktadır. Marka Denkliğinin katılımcıların Bolu markasına yönelik tutumlarını pozitif yönde ve güçlü bir şekilde etkilediği görülmektedir (β8 = 0,776, t = 20,41). Aynı zamanda Marka Denkliği,

80 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 katılımcı Tutumlarının önemli bir belirleyicisidir. Denklik tek başına Tutumdaki değişimin 0,60'lık kısmını açıklamaktadır. Bolu markasına ilişkin katılımcıların tutumunun, markayı tavsiye etme, savunma, ziyaret etme ve gelecekte orada yaşam/çalışma eğilimleri üzerinde anlamlı etkisi bulunmaktadır (β9 = 0,724, t = 15,10). Tutum aynı zamanda Davranışsal Eğilimdeki değişimin 0,52'lik bölümünü açıklayarak önemli bir belirleyici olduğunu göstermektedir.

Şekil 5. Yapısal Model PLS Analiz Sonuçları

Araştırma modeli revize edilerek tekrar test edilmiştir. Revize edilen modele ilişkin PLS analiz sonuçları Şekil 6'da görülmektedir. Daha önce Marka Denkliği üzerinde anlamlı etkilerine rastlanmayan Doğa, Sosyoekonomik Yapı, Sosyal Yapı ve Altyapı değişkenlerinin, Marka Farkındalığı üzerindeki etkilerine bakılmıştır. Test sonrasında Doğa (β2 = 0,300, t = 3,50), Sosyoekonomik Yapı (β4 = 0,199, t = 3,13), Sosyal Yapı (β9 = 0,217, t = 3,52) ve Altyapı (β9 = 0,239, t = 3,38) bileşenlerinin Marka Farkındalığı üzerinde anlamlı etkilerine rastlanmıştır. Söz konusu dört bileşen, Marka Farkındalığındaki değişimin 0,48'lik önemli bir bölümünü açıklamaktadır.

81 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Şekil 6. Revize Edilmiş Yapısal Model PLS Sonuçları

7. Sonuç ve Öneriler Bolu imajına ait sakinlik, gelişmişlik ve modernlik gibi soyut ve tarihi yapılar ve düzenlenen sanat kültür etkinlikler gibi somut bileşenlere ait algılamalar, marka denkliğini önemli ölçüde etkilemektedir. Marka denkliği arzulanan tutum ve davranış çıktılarını belirlemede önemli olduğundan, ilgili bileşenlere ait süreçte yapılanlar meyvelerini vermektedir. Diğer imaj bileşenleri sadece marka farkındalığı üzerinde etkilidir. Örneğin tabiat güzelliklerine ilişkin değerlendirmelerin, marka denkliği üzerinde etkili olması beklenirken karşılaşılan sonuç şaşırtıcıdır. Katılımcıların Bolu'nun farkında olması ve bu farkındalığın, marka denkliğini belirlemede yeterli olması, markalaşma sürecinin başarısını göstermektedir. Beklenildiği üzere marka denkliği tutumu ve tutum da davranışsal eğilimi etkilemektedir. Araştırma bulguları, marka sürecinin paydaşlarına yol gösterici niteliktedir. İleride yapılacak çalışmalarda, şehrin algılanan imajı ile marka imajının ayrı şekilde ele alınması, her ikisinin de denklik üzerindeki etkilerini daha belirgin şekilde ortaya çıkartılmasında yararlı olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Şehir Markası, Marka İmajı, Marka Farkındalığı, Marka Denkliği

JEL Kodu: M31

82 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kaynakça Agarwal, R. & Karahanna, E. (2000). "Time flies when you're having fun: Cognitive absorption and beliefs about information technology usage", MIS Quarterly, 24(4): 665-694. Anderson, J.C. & Gerbing, D.W. (1988). "Structural Equation Modelling in Practice: A Review and Recommended Two-Step Approach", Psychological Bulletin, 103(3): 411–423. Allen, G. (2007). "Place branding: new tools for economic development", Design Management Review, 18(4): 60-69. Babin, L.A. & Burns, A.C. (1998). "A modified scale for the measurement of communication‐evoked mental imagery", Psychology & Marketing, 15(3): 261- 278. Baloglu, S. & McCleary, K. (1999). "A model of destination image formation", Annals of Tourism Research, 26(4): 868-897. Bianchi, C., & Pike, S. (2011). "Antecedents of attitudinal destination loyalty in a long- haul market: Australia's brand equity among chilean consumers", Journal of Travel & Tourism Marketing, 28(7): 736–750. Boo, S., Busser, J., & Baloglu, S. (2009). "A model of customer-based brand equity and its application to multiple destinations", Tourism Management, 30(2): 219-231. Compeau, D.R. & Higgins, C.A. (1995): "Computer Self-Efficacy: Development of a Measure Initial Test", MIS Quarterly, 19(2): 189-211. Cop, R & Akpınar, İ. (2014). "Öğrencilerin Şehirlerin Markalaşmasına Yönelik Algıları", Marmara Üniversitesi İ.İ.B.F. Dergisi, 35(1): 69-88. Cornwell, B., Pappu, R. & Spry, A. (2011). "Celebrity endorsement, brand credibility and brand equity", European Journal of Marketing, 45(6): 882–909 Dedeoğlu, B. B., Van Niekerk, M., Weinland, J. & Celuch, K. (2018). "Re- conceptualizing customer-based destination brand equity", Journal of Destination Marketing & Management, Basım Aşamasında, https://doi.org/10.1016/j.jdmm.2018.04.003. Demirbag Kaplan, M., Yurt, O., Guneri, B., & Kurtulus, K. (2010). "Branding places: applying brand personality concept to cities", European Journal of Marketing, 44(9/10): 1286-1304. Fan, Y. (2006). "Branding the nation: what is being branded", Journal of Vacation Marketing, 12(1): 5-14. Farquhar, P. H. & Herr, P. M. (1993). "The dual structure of brand associations", (263- 277), Hillsdale, NJ: Lawrence Erlbaum Associates.

83 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Ajzen, I. & Fishbein, M. (1977). "Attitude-behavior relations: A theoretical analysis and review of empirical research", Psychological bulletin, 84(5): 888-918. Foroudi, P., Jin, Z., Gupta, S., Foroudi, M. M. & Kitchen, P. J. (2018). "Perceptional components of brand equity: Configuring the Symmetrical and Asymmetrical Paths to brand loyalty and brand purchase intention", Journal of Business Research, 89: 462-474. Gomez, M., Lopez, C., & Molina, A. (2015). "A model of tourism destination brand equity: The case of wine tourism destinations in Spain", Tourism Management, 51: 210–222. Hoeffler, S. & Keller, K. L. (2002). "Building brand equity through corporate societal marketing", Journal of Public Policy & Marketing, 21(1): 78-89. Hoyer, W. D. & Brown, S. P. (1990). "Effects of brand awareness on choice for a common, repeat-purchase product", Journal of consumer research, 17(2): 141- 148. Chen, C. F. & Phou, S. (2013). "A closer look at destination: Image, personality, relationship and loyalty", Tourism Management, 36: 269–278. Florek, M. (2015). "Application of the concept of destination brand equity: the example of two Polish cities", International Journal of Tourism Cities, 1(2): 152-161 Hankinson, G. (2004). "The brand image of tourism destinations: a study of the saliency of organic images", Journal of Product & Brand Management, 13(1): 6-14. Herezniak, M. & Anders-Morawska, J. (2015). "City brand strategy evaluation: in search of effectiveness indicators", Journal of Place Management and Development, 8(3): 187-205. İri, R., İnal, M.E. & Türkmen, H.H. (2011). "Şehir Pazarlamasında Bilinirliğin Önemi: Niğde Yöresinin Bilinirliğinin ölçülmesine Yönelik Bir Araştırma", Niğde Üniversitesi İİBF Dergisi, 4(1): 81. Jacobsen, B.P. (2012). "Place brand equity: a model for establishing the effectiveness of place brands", Journal of Place Management and Development, 5(3): 253-271 Jensen, O. & Korneliussen,T.(2002). "Discriminating perceptions of a peripheral “nordic destination” among European tourists", Tourism and Hospitality Research, 3(4); 319–330. Keller, K.L. (1993). "Conceptualizing, Measuring, and Managing Customer-Based Brand Equity", Journal of Marketing, 57(1): 1-22. Keller, K. L. (2009). "Building strong brands in a modern marketing communications environment", Journal of marketing communications, 15(2-3): 139-155. Kemp, E., Childers, C. Y. & Williams, K. H. (2012). "Place branding: creating self- brand connections and brand advocacy", Journal of Product & Brand Management, 21(7): 508-515.

84 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kim, S., Moon, J. & Choe, J. (2016). "Comparison of destination brand equity models of competitive convention cities in East Asia", Journal of Convention & Event Tourism, 17(4): 318-342 Kocaman, S. & Güngör, İ. (2012). Destinasyonlarda Müşteri Temelli Marka Değerinin Ölçülmesi ve Marka Değeri Boyutlarının Genel Marka Değeri Üzerindeki Etkileri: Alanya Destinasyonu Örneği. Journal of Alanya Faculty of Business/Alanya Isletme Fakültesi Dergisi, 4(3): 143-161. Konecnik, M., & Gartner, W. C. (2007). "Customer-based brand equity for a destination", Annals of tourism research, 34(2): 400-421. Kotler, P., Jatusripitak, S. & Maesincee, S. (1997). The marketing of nations: A strategic approach to building national wealth. Free Press. Kotsi, F., Pike, S. & Gottlieb, U. (2018). "Consumer-based brand equity (CBBE) in the context of an international stopover destination: Perceptions of Dubai in France and Australia" Tourism Management, 69: 297-306. Krishnan, H. S. (1996). "Characteristics of memory associations: A consumer-based brand equity perspective", International Journal of research in Marketing, 13(4): 389-405. Kültür ve Turizm Bakanlığı (2007), Türkiye Turizm Stratejisi 2023 ve Turizm Stratejisi Marka Kent Eylem Planı (2007-2013), T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, No-3085, Ankara. Lim, Y.,&Weaver,P.A.(2014). "Customer-based brand equity for a destination:The effect of destination image on preference for products associated with a destination brand", International Journal of Tourism Research, 16(3): 223–231. Lucarelli, A. (2012): "Unraveling the complexity of “city brand equity”: a three‐ dimensional framework", Journal of Place Management and Development, 5(3): 231-252. Macdonald, E. K. & Sharp, B. M. (2000). "Brand awareness effects on consumer decision making for a common, repeat purchase product: A replication", Journal of Business Research, 48(1): 5-15. Merrilees, B., Miller, D. & Herington, C. (2012). "Multiple stakeholders and multiple city brand meanings", European Journal of Marketing, 46(7/8): 1032-1047. Nadeau, J., Heslop, L., O'Reilly, N. & Luk, P. (2008). "Destination in a country-image context", Annals of Tourism Research, 35(1): 84-106. Nam, J., Ekinci, Y. & Whyatt, G. (2011). "Brand equity, brand loyalty and consumer satisfaction", Annals of Tourism Research, 38(3): 1009-1030. Özdemir, Ş., & Karaca, Y. (2009). "Kent Markasi Ve Marka İmajinin Ölçümü: Afyonkarahisar Kenti İmaji Üzerine Bir Araştirma" Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 11(2): 113-134. Souiden, N., Ladhari, R., & Chiadmi, N. E. (2017). "Destination personality and destination image", Journal of Hospitality and Tourism Management, 32, 54-70.

85 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tasci, A. D., Gartner, W. C., & Cavusgil, S. T. (2007). "Measurement of destination brand bias using a quasi-experimental design" Tourism Management, 28(6): 1529-1540. Tosun, N.B., (2010). İletişim Temelli Marka Yönetimi, İstanbul: Beta Basım. Wei, M. L., Fischer, E. & Main, K. J. (2008). "An examination of the effects of activating persuasion knowledge on consumer response to brands engaging in covert marketing", Journal of Public Policy & Marketing, 27(1): 34-44. Wong, P. P. & Teoh, K. (2015). "The influence of destination competitiveness on customer-based brand equity", Journal of Destination Marketing & Management, 4(4): 206-212. Yasin, M. N., Nasser Noor, M. & Mohamad, O. (2007). "Does image of country-of- origin matter to brand equity?", Journal of Product and Brand Management, 16(1): 38–48.

86 YEREL KALKINMADA GASTRONOMİ TURİZMİ VE GASTRONOMİK ETKİNLİKLERİN ÖNEMİ

Fuat BAYRAM, Berker ÇİFTÇİ, Ali Kemal KEMER10

Özet Fiziksel ya da idari açıdan nüfusun yoğun olduğu merkezlere uzak olan bölgelerin ekonomik açıdan geride kalma olasılığı yüksektir. Bu durum bazı olumsuz sonuçları da beraberinde getirmektedir. Bu olumsuz sonuçların başında göç gelmektedir. Ülkemizdeki pek çok sıkıntının altında olduğu gibi kırsaldan büyük kentlere meydana gelen göç hareketinin altında da işsizlik yatmaktadır. Bu tip problemlerin önüne geçebilmek adına ülkemizde çeşitli politikalar uygulanmıştır. Bu uygulamalardan biri de kültürel ve gastronomik unsurları ön plana çıkararak yerel kalkınmanın gerçekleştirilmesi çalışmalarıdır. Konuyla ilgili yapılan çalışmalar yerel ürünlere yönelik gerçekleştirilen coğrafi işaretlemeler, alınan patentler ve amacına uygun düzenlenen kültürel ya da yöresel gıda festivallerinin, bölge tanıtımı ve potansiyel turist kitlesinin bölgeye çekilmesi noktasında olumlu etkiler yaptığını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Turizm, Gastronomik Etkinlikler, Yerel Kalkınma Abstract Regions which are far away physically or administratively from the densely populated centers are likely to be economically outdated. This situation brings some negative consequences. Migration is the foremost among these consequences. The underlying reason of migration from rural to big cities is unemployment which is also the reason of many problems in our country. In order to prevent such problems, various policies were implemented in our country. One of these practices is the realization of local development by highlighting cultural and gastronomic elements. The studies about the subject , geographical markings for local products, patents received, cultural or regional food festivals organized according to purpose shows that the region has a positive impact on the promotion of the region and attracting potential tourists. Key Words: Tourism, Gastronomic activity, Local development

10 Öğr. Gör. Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi BAİBÜ

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Giriş İnsanların ve oluşturdukları toplumların yaşam kaliteleri ve hayat standartları üzerindeki doğrudan ya da dolaylı olumlu etkiler, yerel kalkınmayı ifade etmektedir(Kessides,2010, s.9). Ne yazık ki; ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri yerel bölgelerde ve merkezlerde farklılık göstermekte ve eşitsiz bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu durum ülke yönetimlerini kaygılandırmakta, yerel, bölgesel ve ülkesel politikalar üzerinde daha fazla odaklanmayı gerekli kılmaktadır. Ekonomik faaliyetler, piyasa güçlerinin de etkisiyle belirli bölgelerde yoğunlaşmakta, en yüksek piyasa potansiyeli de ekonomik faaliyetlerin yoğun olduğu büyük yerleşim alanlarında bulunmaktadır. Bu da insan nüfusunun belirli mekanlarda yoğunlaşmasını beraberinde getirmektedir. Fiziksel ya da idari açıdan nüfusun yoğun olduğu merkezlere uzak olan bölgelerin ekonomik açıdan geride kalma olasılığı yüksektir. Büyüme ve gelişmişlik düzeyi noktasında bölgesel farklılıklar beklenen bir durum iken refah düzeyleri açısından mekânsal eşitsizlikler istenilmeyen bir durumdur(Bozdoğan, 2014, s. 50, 51. Kessides, 2010, s. 10). Bu bölgesel eşitsizlikler; sosyal, siyasal ve ekonomik birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Özellikle genç nüfustaki iş bulma beklentisinin düşmesi karamsarlık ve yılgınlık duygularının artmasına neden olmaktadır. Gelecek beklentisi olmayan insanların kendilerine yatırım yapma şevki düşmekte ve eğitime atfedilen değer önemini yitirmektedir. Öte yandan çalışarak kazanma imkânı kalmayan insanlar yasadışı kazançlara yönelmeye başlamaktadır(Filiztekin, 2010, s. 30). Yerelde yapılan yatırımlar bölge insanına fayda sağlamalıdır. Yerel halk kalkınma sürecini kendileri için gerekli ve kendilerine fayda sağlayıcı bir süreç olarak görmedikçe yapılan girişimler etkin ve sürdürülebilir olamamaktadır. Öyle ki yerel kalkınma sürecinin başarılı olabilmesi yerel aktörlerin bu süreci sahiplenmesini gerekli kılmaktadır(Şen, 2010, s. 29 ) . Bu sebeple Avrupa Birliği; Yerel halka en yakın yönetişim biçimi olmasından ötürü ve halkın yararı için gerekli unsurları harekete geçirmek için en uygun konumda olmaları nedeniyle yerel yönetimlerin çok önemli olduğuna inanır(Tsarouhas,2010, s.19 ). Çünkü yerel yönetimler merkezi yönetimlere oranla ekonomik fırsatları kazanıma dönüştürme noktasında daha başarılıdırlar(Hazman, 2011, s. 47 ). Yerel kalkınma uygulamaları, iyi planlanarak etkin bir şekilde uygulamaya konulup yönetildiği takdirde yerelde yaşayan toplumun refahını artırmakta, insani gelişime katkı sağlamakta ve kırılgan grupların

88 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 seslerini duyurarak kendilerini ifade etmelerine yardımcı olmaktadır( Şen, 2010, s.27). Bölgeler arasındaki işsizlik oranları farklılıklarının fazla olması, birçok bölgede bulunan kaynak ve emeğin gereksizce heba edildiğinin göstergesidir ve ekonominin etkin kullanılmadığının işaretçisidir. Öyle ki ülkemizde bölgeler arası gelişmişlik farkları oldukça büyüktür (Filiztekin, 2010, s.30). Ülkemizde cumhuriyetin ilanından günümüze değişik iktisat politikaları uygulanmış olup bölgesel kalkınma konusu, uygulanan bu politikalar içinde yerini her zaman almıştır. 1960’lı yıllarda uygulanan planlı kalkınma çalışmaları içinde bölgesel sorunlara önem atfedildiği gibi Avrupa Birliği’ne üyelik çalışmaları içerisinde de bölgeler arası farklar önemli bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır(Filiztekin, 2010, s.30). Geçmiş yıllardaki dağınık endüstrileşme çabaları 1980’li yıllardan itibaren yerini(Kessides 2010, s. 12) “il, ilçe, kasaba ve köy gibi yerleşim birimlerinde meydana gelen mikro ölçekli gelişmeler” şeklinde tanımlanan(Akgül, 2008, s.42) yerel kalkınma yaklaşımına bırakmaya başlamıştır. Yerel kalkınma ile bölgesel düzeyde yaşam kalitesinin yükseltilmesi, her bir bölgenin sahip olduğu kendine has toplumsal, kültürel ve çevresel dinamiklerin sürece dahil edilmesini gerekli kılar( Kessides, 2010, s.12,13). Ülkemizin turizm potansiyeli ülke kalkınması açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak son dönemlerde, turizm faaliyetlerinden yararlanmak isteyen potansiyel kesimin beklentileri değişmiş ve alternatif turizm faaliyetleri ortaya çıkmıştır. Bu faaliyetlerden biri de gastronomi turizmidir. Gastronomi turizmi yılın 12 ayı gerçekleştirilebilir olması ve yerel bölgelerde kalkınmanın sağlanabilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Turizm Faaliyetlerinin Ülke Kalkınmasına Etkisi Günümüzde, insanların yaşadıkları yerleşim yerlerinden farklı mekanlara, geçici süreliğine ve farklı sebeplerden ötürü seyahat etme sıklığı hızla artmaktadır. Dinamik bir yapıya sahip olan bu seyahat akımı farklı bölgelerde farklı kavramlarla ifade edilmekle birlikte bu tanım farklılığının ortaya çıkardığı karışıklığın giderilmesine yönelik “Turizm” kelimesi üzerinde dikkatler toplanılmıştır(Kozak, N., Kozak, A. M., Kozak, M., 2017, s.1. Öztaş ve Karabulut, 2006, s.16). Turizmi kurumsal açıdan tanımlayan uzmanlar; “Devamlı konaklamaya dönüşmemek ve kazanç getirici hiçbir faaliyette bulunmamak şartıyla, 89 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yabancıların geçici süreli konaklamalarından doğan faaliyetlerin tamamı” şeklinde tanımlama yapmışlardır.(Öztaş ve Karabulut, 2006, s. 16). 1910’lu yıllarında Hermann Von Schullar’in “başka bir ülkeden, şehir veya bölgeden yabancıların gelmesi ve geçici süre için kalmalarıyla ortaya çıkan hareketin ekonomik yönünü ilgilendiren faaliyetlerin tümü” ve Edmood Picar’ ın “ turizmin ana fonksiyonunun ülkeye yabancı döviz kaynaklarının akmasını sağlamak ve turist harcamalarının ekonomiye yaptığı katkıları araştırmak” şeklindeki tanımlamalarıyla turizm olayının ekonomik boyutu üzerinde durulmuştur(Kozak ve diğerleri, 2017, s.2). Turizm faaliyetlerinden doğan gelirlerin dünya milli gelir üretiminde kimya ve otomotiv sanayisinden sonra üçüncü sırayı alması ve ekonomik krizlerden kurtulma noktasında hayati önem taşıması sebebiyle ülkemizde de turizmin önemi anlaşılmakta ve sektörün desteklenmesi noktasında toplumsal uzlaşmanın oluştuğu görülmektedir. Dış ticaret açıklarının kapatılması, büyümenin desteklenmesi ve çağımızın en büyük sorunlarından biri haline gelen işsizliğin azaltılarak doğrudan ya da dolaylı olarak istihdamın artırılması noktasındaki rolleriyle ekonomilerdeki önemi giderek artmaktadır(Mengü, 2013, s. 17-19). Ülkemiz topraklarında Cumhuriyet dönemi öncesi varlık göstermeye başlayan turizm faaliyetleri cumhuriyetin ilanıyla belirli bir ivme kazanmış 1960’lı yıllardan sonra ise hizmet sektörünün bir alt dalı olarak kalkınma planlarında yer almaya başlamıştır. 1961 yılında turizmin, örgün turizm eğitim kurumlarında yer almaya başlaması, 1963 yılında Turizm ve Tanıtma Bakanlığının kurulması ve 1963 yılından itibaren beş yıllık kalkınma planlarında yer alması Türkiye’de yürütülen turizm faaliyetlerinin hızlı yol kat etmesine yardımcı olmuştur. Özellikle 1980 yılı sonrasında ülkemize gelen turist sayısı ve beraberinde elde edilen döviz girdisinde hızlı bir yükseliş olmuştur. Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planına bakıldığında 2018 yılında ülkemize 42 milyonu yabancı olmak üzere 48,3 milyon turistin çekilmesi, 45 milyar dolarlık turizm gelirinin elde edilmesi hedeflenmektedir(Kozak ve diğerleri, 2017,s. 145-161). Turizm amaçlı seyahatler vasıtasıyla insanlar farklı ülke vatandaşlarıyla karşılaşmakta ve iletişim kurmakta, böylelikle karşılıklı güven ve hoşgörü ortamı oluşmaktadır. İnsanlar arasında oluşan bu karşılıklı güven ve hoşgörü ortamı ülkeler arası siyasal iletişimi de olumlu etkilemekte ve ilişkileri güçlendirmektedir. Turizm uluslararası siyaseti etkilediği gibi ülkeler arası siyaset ve olaylar da turizmi etkileyebilmektedir. Bu siyaset ve olaylar da insanların seyahat tercihlerine doğrudan etki etmektedir(Kılıçbey, 2017, s.17).

90 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 1 Türkiye'ye Gelen Yabancı Ziyaretçilerin Yıllara ve Aylara Göre Dağılımı %DEĞİŞİM YILLAR ORANI Rate of Years Change (%) AYLAR Months 2013 2014 2015 2014/2013 2015/2014 OCAK January 1 104 754 1 146 815 1 250 941 3,81 9,08 ŞUBAT February 1 268 440 1 352 184 1 383 343 6,60 2,30 MART March 1 841 154 1 851 980 1 895 940 0,59 2,37 NİSAN April 2 451 031 2 652 071 2 437 263 8,20 -8,10 MAYIS May 3 810 236 3 900 096 3 804 158 2,36 -2,46 HAZİRAN June 4 073 906 4 335 075 4 123 109 6,41 -4,89 TEMMUZ July 4 593 511 5 214 519 5 480 502 13,52 5,10 AĞUSTOS August 4 945 999 5 283 333 5 130 967 6,82 -2,88 EYLÜL September 4 266 133 4 352 429 4 251 870 2,02 -2,31 EKİM October 3 402 460 3 439 554 3 301 194 1,09 -4,02 KASIM November 1 709 479 1 729 803 1 720 554 1,19 -0,53 ARALIK December 1 442 995 1 580 041 1 464 791 9,50 -7,29 TOPLAM Total 34 910 098 36 837 900 36 244 632 5,52 -1,61 (www.kultur.gov.tr )

Tablo 2: Türkiye'ye Gelen Yabancı Ziyaretçilerin Yıllara Ve Aylara Göre Dağılımı YILLAR % DEĞİŞİM ORANI

AYLAR 2016 2017 2018* 2017/2016 2018/2017 OCAK 1 170 333 1 055 474 1 461 570 -9,81 38,48 ŞUBAT 1 240 633 1 159 833 1 527 070 -6,51 31,66 MART 1 652 511 1 587 007 2 139 766 -3,96 34,83 NİSAN 1 753 045 2 070 322 2 655 561 18,10 28,27 MAYIS 2 485 411 2 889 873 3 678 440 16,27 27,29 HAZİRAN 2 438 293 3 486 940 4 505 594 43,01 29,21 TEMMUZ 3 468 202 5 075 961 5 671 801 46,36 11,74 AĞUSTOS 3 183 003 4 658 463 5 383 332 46,35 15,56 EYLÜL 2 855 397 4 076 630 42,77 EKİM 2 449 948 2 992 947 22,16 KASIM 1 353 280 1 652 795 22,13 ARALIK 1 302 157 1 703 789 30,84 TOPLAM 25 352 213 32 410 034 27,84

8 AYLIK TOPLAM 17 391 431 21 983 873 27 023 134 26,41 22,92 (www.kultur.gov.tr)

91 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Ülkemizi ziyaret eden turist sayısı ve elde edilen turizm gelirlerine bakıldığında genellikle yükseliş görülmekle beraber siyasi ya da toplumsal bazı olayların ülkemize gelen turist sayısı ve elde edilen gelirlere etki ettiği görülmektedir. Özellikle Rusya ile gerilen siyası ilişkiler ve ülke içinde yaşanan olumsuz durumların turizm girdilerine yansıdığı görülmektedir. Gastronomi Turizmi İnsanların alım güçlerinin artması ve teknolojik gelişmelerle birlikte İnsanlar turizm faaliyetlerinden daha fazla yararlanmaya başlamış, kültürel unsurları merak eden insanların eğilimiyle farklı turizm türleri ortaya çıkmıştır. Kültürü yansıtan unsurlardan biri olan gastronomik çeşitlilik turistlerin dikkatini çeken bir unsur olmuş(Deveci, Türkmen ve Avcıkurt, 2013, s. 29), yöresel mutfaklar turistlerin seyahat motivasyonlarında gün geçtikçe etkisini artırmıştır. (Aksoy ve Sezgi, 2014, s.80).Öyle ki Turistler ziyaret ettikleri ülkelerde mutfak kültürünü tanımak istemektedirler(Alyakut ve Küçükkömürler, 2017, s. 89). Turizm etkinlikleri içerisinde hızla yerini almaya başlayan gastronomi turizmi, gelir ve eğitim seviyesi yüksek turist kesiminin yararlanmak istediği bir turizm faaliyeti olması sebebiyle tüm dünya ülkelerinin önem vermeye başladığı bir turizm çeşididir(Zengin, Uyar ve Erkol, 2015, s. 519). Farklı mutfak kültürlerine sahip ülkelere seyahat ederek, o ülkeye has ürünleri üretildikleri yerde tüketmek isteyen, edindikleri tecrübeleri başkalarıyla paylaşan, seyahatleri sırasında yüksek miktarda harcamalar yapan 35-55 yaş arasında entelektüel turistler tarafından tercih edilmesi, yıl boyunca gerçekleştirilebilir ve diğer turizm çeşitleriyle entegre edildiğinde yapılan harcama miktarını ve kalış süresini artırabilir olması, yerel kalkınmaya katkı sağlaması önemini daha da fazla artırmıştır. Gastronomi turizminden faydalanan bireylerin seyahatleri sırasında daha çok yerel ürünleri tercih etmekte, özellikle seyahat ettikleri yöreye has yiyecek ve içeceklere yönelimlerinin diğer turist tiplerine göre daha fazla olduğu bilinmektedir. Bu nedenle gastronomi turizmi yerel ekonominin gelişmesinde ve gelişimin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında etkilidir(Şahin ve Ünver, 2015, s. 70,71). Yerel Kalkınmada Gastronomik Unsurlar ve Gastronomik Etkinliklerin Önemi Destinasyon pazarlamasıyla, insanlarda olumlu bir imaj bırakarak bölgenin markalaşmasını sağlamada gastronomik unsurlar giderek önem kazanmaktadır(Serçek, Ö. ve Serçek S. 2015, s. 25,26).

92 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Wolf (2006) Bir bölgenin kimliğinin ve imajının ortaya konulmasında ve o bölgeye yönelik farklılık yaratmada en etkili unsurlardan birinin şüphesiz o yörenin mutfak kültürü olduğunu, Bu farklılığın yaratılması adına bölgenin gastronomik unsurlarının ve turizm kaynaklarının tanıtımının yapıldığını, bu tanıtımların da beraberinde bölgenin bilinirliliğini artırarak ekonomik gelişmeye zemin hazırladığını dile getirmiştir( aktaran Baysal, Özgürel ve Çeken, 2016). Tanıtım adına yapılacak faaliyetlerden biride yerel etkinlikler ve festivallerdir. Yerel etkinlikler, kırsal alanlarda turizm hareketi yaratarak bölgeye canlılık getirmekle birlikte, sosyal, kültürel politik ve ekonomik açıdan da birçok katkı sağlamaktadır (Baysal, ve diğerleri,2016, s. 107). Özgürel, Alan ve Bingöl (2015) Tunceli ilinde yürüttükleri ve yörede düzenlenen festivallerin bölge kalkınmasına etki ve katkılarını araştırdıkları çalışmalarında festival zamanlarında bölge nüfusunun iki katına çıktığını vurgulamışlar ayrıca bu tip festivallerde bölgeye özgü ürünlerin tanıtılmasına daha fazla yer verilmesi gerektiğine yönelik tavsiyelerde bulunmuşlardır. Quan ve Wang (2004), araştırmalarımda; gıda şenliklerinin ve gastronomi turizminin, turizm destinasyonları için bir kimlik kaynağı olarak hizmet verebileceği görüşünü belirtmişlerdir(aktaran Sarıışık ve Özbay, 2015, s.274). Bu tip Festival ve etkinlikler özellikle turizm etkinliklerinin belirli bir bölge ve zamana sıkışmasını engelleyerek turizm faaliyetlerinin 12 aya yayılmasını sağlamada, gerçekleştirildiği bölgenin tanıtılması ve turizmden daha fazla pay almasını sağlamada önem arz etmektedir(Baysal ve diğerleri, 2016, s. 107). Kırsal turizm faaliyetleri turistler açısından rekreatif anlamda önemli fırsatlar yaratırken yerelde yaşayan insanlar içinde istihdam sağlanması ve ekonomik gelir elde etme noktasında önemli kazançlar sağlamaktadır(Yemenoğlu, Dalgın ve Çeken, 2013, s. 16). Yemenoğlu ve diğerlerinin (2013) Denizli Honaz ilçesinde yerel halkın kırsal turizme yönelik algıları ve geleneksel kiraz festivalinin kırsal turizme katkısına yönelik yürüttükleri çalışmada; yörede gerçekleştirilen kiraz festivalinin bölgenin önemli turist çekici unsurlarından olduğuna vurgu yapmış ve yöre halkının bu süreçte yerel ürünleri satarak ekonomik gelir elde ettiğine değinmiştir. Yerel destinasyonlara olan ilgi beraberinde yerel gastronomik değerlerin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Ülkeler artık yöresel mutfak kültürleriyle birlikte kültürel bazda ürünleriyle tanınmaya başlamıştır. Mutfak temalı etkinlikler, tanıtım amaçlı organizasyonlar ve fuarlar yapılmak istenilen tanıtım faaliyetlerine yardım etmektedir. Yerel

93 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 ürünlerin tanıtılmasında önemli faktörlerden biri de coğrafi işaretlemedir. Coğrafi işaretlerin tescili ve yaygınlaştırılması özellikle bu konuda ülke potansiyelinin değerlendirilmesine katkı sağlayacak bir unsurdur. Yaratmış oldukları katma değer, istihdam ve dış ticaret paylarındaki yeri açısından yerel ürünler ülkemiz ekonomisi için büyük önem taşımaktadır. Coğrafi işaretler koruması altında olan ürünlerden Giresun fındığı, Malatya kayısısı, Ege Sultani kuru üzümü, Ege inciri ve Antep fıstığı Türkiye tarımsal ihracatının %60’lık kapasitesini oluşturmaktadır(Orhan, 2010, s. 250). Coğrafi işaretler kırsal turizmde kullanılma potansiyeline sahip olan önemli bir kalkınma aracıdır. Ancak bu aracın kullanılabilmesi için kamuoyunda farkındalık oluşturmak gerekmektedir(Kan, Gülçubuk ve Küçükçongar, 2012, s. 99).

Sonuç Ekonomik refahın, toplumun tüm kesimi ve ülkenin tüm bölgelerinde dengeli bir şekilde dağılmasının sağlanması sosyal devlet anlayışının bir gereğidir. Günümüzde, ülkelerin kalkınmışlık düzeyi için tek gösterge ortalama gelir seviyesi değildir. Bu gelirin nasıl bir yapıda, hangi kesimlerin katkısıyla üretildiği ve kesimler arasında nasıl dağıldığı da gelişmişlik göstergesi olarak kabul edilmektedir(Göymen, 2010, s. 164). Ülkemizdeki pek çok sıkıntının altında olduğu gibi kırsaldan büyük kentlere meydana gelen göç hareketinin altında da işsizlik yatmaktadır. Yaşanan bu göçler; Kentlerde çarpık yapılaşmayı, alt yapı sıkıntılarını, trafik ve sosyal sorunları da beraberinde getirmektedir(Tutar, E., Tutar, F. ve Eren, V., M, 2012, ). Bu sebeple yerelden merkezlere kontrolsüz göçlerin önüne geçmek büyük önem taşımaktadır. Bu tip sıkıntıların önüne geçmenin temel koşulu ise yerel bölgelerde işsizlik sorununa çözüm bularak kırsaldaki insanların refah seviyelerini yükseltmektir. Yerel bazda kalkınmanın sağlanmasında önemli noktalardan biri de turizm faaliyetlerinin teşvik edilmesidir. Ülkeler açısından; dış ticaret açıklarının kapatılması, büyümenin desteklenmesi ve işsizlik oranlarının düşürülerek insanlara istihdam yaratılması açısından turizm faaliyetleri büyük önem taşımaktadır. Ancak günümüzde tatil ihtiyacı hisseden potansiyel turistler; deniz, kum ve güneş üçlemesinden oluşan turizm faaliyetlerine, alternatif turizm faaliyetleri arayışı içine girmişlerdir. Potansiyel turistlerin bu arayışı sonucunda alternatif turizm faaliyetleri gelişmiş ve gastronomi turizmi ön plana çıkmıştır. Gastronomi turistlerinin motivasyon kaynağı, ziyaret edecekleri bölge ya da yörenin yemek kültürlerini tanıyarak yöresel ürünleri tüketmek

94 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 istemeleridir. Bu motivasyon neticesinde yöresel ürünlerin tüketimi ve satışı hızlanmakta ve yerel ekonomik teşekküller kalkınmaktadır(Deveci ve arkadaşları, 2013, s. 33). Avrupa’ da uzun süredir talep gören gastronomi turizmi yerel bazda kalkınmanın sağlanması noktasında dikkat çekmekte ayrıca sürdürülebilir olması noktasında da önem arz etmektedir. Sürdürülebilirliğin sağlanması bölge tanıtımının doğru yapılarak potansiyel kitlenin bölgeye çekilmesine bağlıdır. Yapılan çalışmalar da; Yerel ürünlere yönelik gerçekleştirilen coğrafi işaretlemeler, alınan patentler ve amacına uygun düzenlenen kültürel ya da yöresel gıda festivallerinin, bölge tanıtımı ve potansiyel turist kitlesinin bölgeye çekilmesi noktasında olumlu etkiler yaptığını göstermektedir.

Kaynaklar

Akgül, B. (2008). Odaklı Yerel Kalkınma Modeli ve Planlaması İl ve İlçeler İçin Geliştirilmiş Sürdürülebilir Nitelikli Yeni Bir “Yerel Kalkınma Model Önerisi” (1. Baskı). Kayseri: Erciyes Üniversitesi Yayını. Aksoy, M., Gülistan, S.(2015). “Gastronomi Turizmi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Gastronomik Unsurları”. Journal of Tourism and Gastronomy Studies, 3/3, 79-89 Alyakut, Ö., Küçükkömürler, S.(2017). “Geleneksel Kartepe Mutfak Kültürü ve Bu Tür Mutfak Kültürü Araştırmalarının Kırsal ve Gastronomi Turizmine Katkısı”. Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi 7 (1), 83-90 Baysal, K., Özgürel, G., Çeken, H.(2016). “Aydın Yöresindeki Yerel Etkinliklerin Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi”. Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi. 6 (1), 100-108. Bozdoğan, N. M. (2014). Bölgesel Kalkınma ve İBBS Esasına Dayanan Yeni Yatırım Teşvik Sisteminin Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi. Bozdoğan, N. M, Türkiye’de Bölgesel Kalkınma ve Teşvik Politikaları içinde(ss.49-82) Ankara: Nobel Yayıncılık. Deveci, B., Türkmen, S., Avcıkurt, C.(2013). “Kırsal Turizm İle Gastronomi Turizmi İlişkisi: Bigadiç Örneği”. Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi, 3(2), 29-34 Filiztekin, A. ( 2010 )."Türkiye’de Bölgesel Farklar”.Yerel Kalkınmanın Yönetişimi (s. 30-55) içinde. İstanbul: Friedrich Naumann Vakfı Geçgin, E., Korucuk, M.(2017). Turizm İle İlgili Temel Kavramlar. Kılıçbey, M.(Ed.).Genel Turizm(s. 1-19) içinde. Ankara: Gazi Kitapevi. Göymen, K. (2010). Türkiye’de Yerel Yönetişim ve Yerel Kalkınma.(1. Baskı) İstanbul : Boyut Yayıncılık. Hazman, G.G. (2011). Türkiye’de Belediyeler ve Yerel Kalkınmaya Katkıları (1.Baskı) Ankara : Seçkin Yayıncılık.

95 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kan, M., Gülçubuk, B., Küçükçongar, M. (2012). Coğrafi İşaretlerin Kırsal Turizmde Kullanılma Olanakları. KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi. 14 (22), 93-101 Kessides, C. (2010)."Dengeli Kalkınmanın Tabandan Yukarı Doğru Harekete Geçirilmesi: 2009 Dünya Kalkınma Raporuna Dayanan Bir Kalkınma Perspektifi”. Yerel Kalkınmanın Yönetişimi (s. 9-18) içinde. İstanbul: Friedrich Naumann Vakfı Kozak, N., Kozak A. M, Kozak, M. (2017) . Genel Turizm.(19. Baskı). Ankara: Detay Yayıncılık. Mengü, C. (2013). Turizm Endüstrisinde Havacılık Gelişim-Sistemler-Uygulamalar( 1.Baskı). İstanbul. Yalın Yayıncılık. Orhan, A. (2010). Yerel Değerlerin Turizm Ürününe Dönüştürülmesinde “Coğrafi İşaretlerin” Kullanımı: İzmit Pişmaniyesi Örneği. : Turizm Araştırmaları Dergisi. 21 (2), 243-254 Özaltaş Serçek, G., Serçek, S. (2015) “Destinasyon Markalaşmasında Gastronomi Turizmin Yeri ve Önemi”. Journal of Tourism Theory and Research, 1, (1),15-28 doi:10.24288/jttr.202819 Özgürel, G., Alan, R., Bingöl , Z.(2015) “Yerel Kalkınmada Bir Araç Olarak Festivaller: Munzur Kültür ve Doğa Festivali”. Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi. 5 (2), 113-121 Öztaş, K., Karabulut, T. (2006). Turizm Ekonomisi Genel Turizm Bilgisi(2.baskı).Ankara. Nobel Yayın Dağıtım. Quan, S. ve Wang, N. (2004). Towards a Structural Model of the Tourist Experience: An Illustration from Food Experiences in Tourism, Tourism Management, 25 (3), 297-305. Sarıışık, M., Özbay, G.(2015) “Gastronomi Turizmi Üzerine Bir Literatür İncelemesi”. Anatolia: Turizm Araştırmaları Dergisi Cilt 26 (2)Güz, 264-278 Şahin, G., G., Ünver, G. (2015). “Destinasyon Pazarlama Aracı Olarak Gastronomi Turizmi: İstanbul’un Gastronomi Turizmi Potansiyeli Üzerine Bir Araştırma”. Journal of Tourism and Gastronomy Studies. 3/2, 2015, 63-73 Şen, L. (2010)."Yerel Kalkınma İnisiyatiflerine Genel Bir Bakış: Sınırlılıklar, Fırsatlar ve Edinilen Dersler”.Yerel Kalkınmanın Yönetişimi (s. 25-29) içinde. İstanbul: Friedrich Naumann Vakfı. Tsarouhas, Ö. U. (2010)."AB Perspektifinden Yerel Yönetişim, İlkeler, Beklentiler ve Tecrübeler”.Yerel Kalkınmanın Yönetişimi (s. 19-24) içinde. İstanbul: Friedrich Naumann Vakfı. Tutar , E., Tutar, F., Eren, V.,M.(2012) Yerel Kalkınma ve Göç: Gaziantep Örneği. Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi 4 (1). Erişim adresi: http://www.sobiad.org/ejournals /dergi_hia/arsiv/2012/erdinc_tutar.pdf Wolf, Erik. (2006) Culinary Tourism The Hidden Harvest. Abd- Lowa: Kendall/Hunt Publishing Company:21.

96 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Yemenoğlu, E., Dalgın, T., Çeken, H.(2013)”Geleneksel Festivallerin Kırsal Turizm Üzerindeki Etkileri: Denizli- Honaz Kiraz Festivali Örneği” Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi. 3 (1), 16-21 Zengin, B., Uyar H. ve Erkol G. (2014). Gastronomi Turizmi Üzerine Kavramsal Bir İnceleme. 15. Ulusal Turizm Kongresi Bildiri Kitabı, Ankara, 511-524 http://www.kultur.gov.tr/http://yigm.kulturturizm.gov.tr/TR-201114/yillik- bultenler.html (15.10.2018)

97 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

98 GELENEKSEL TÜRK EL SANATLARI İLE KÜLTÜR TURİZMİ VE EKOTURİZM İLİŞKİSİ Zeynep BALKANAL11 THE RELATIONSHIP BETWEEN TRADITIONAL TURKISH HANDICRAFT ARTS AND CULTURE TOURISM AND ECOTOURISM

Özet Kültürel kimliğin belgeleri olan el sanatları geçmişle olan bağın birer simgesidir. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan ülkemizde geleneksel Türk el sanatları yörelerin kalkınması, pazarlanabilecek ürünler olması açısından önemli bir araçtır. Turizmin ülkelerin ekonomilerine katkısı büyük önem taşımaktadır. Son yıllarda özellikle gelişmekte olan ülkelerde bir takım turizm faaliyetlerine önem verilmekte ve önemine de dikkat çekilmektedir. Kültür turizmi kapsamında bir ülkenin sadece doğal güzellikleri değil kültürleri de büyük öneme sahiptir. Kültürel turizminde asıl amaç; kültürel, tarihi ve sanatsal öğeleri turistik arza dönüştürebilmek ve bu öğeleri potansiyel ziyaretçi profilleri için ulaşılabilir ve çekici hale getirebilmektir. Kitle turizmine bir tepki olarak gelişme gösteren ve belli bir mevsimle sınırlı olmayan ekolojik turizm, kırsal ve kültürel turizm unsurlarını da içermekte ve hassas, doğal ve kültürel alanlarda geliştirilebilecek en uygun turizm türü olarak görülmektedir. Bildirimizin amacı, geleneksel Türk el sanatları ile kültür turizmi ve ekoturizm ilişkisini belirlemek ve ülkemizde ekoturizm faaliyetlerine el sanatlarının ne tür katkılar sağlayacağı konusunda önerilerde bulunmaktır. Aynı zamanda çeşitli yörelerde yapılan faaliyetler konusunda örneklere değinilmiştir. Anahtar Kelimeler: Geleneksel Türk El Sanatları, Kültür Turizmi, Ekoturizm

Abstract Being the documents of cultural identity, handicraft arts are a symbol of our link with the past. Traditional Turkish handicraft arts in our country which has hosted a great many civilizations throughout history are a significant tool in terms of the developments of the regions and of being

11 Dr Öğretim Üyesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 marketable products. In recent years, particularly in developing countries, some tourism activities have been given more importance and its importance is being emphasized. Within the context of culture tourism, not only the natural beauties but also its culture is of great importance in a country. The basic purpose of culture tourism is to convert cultural, historical and artistic elements into a touristy supply and to make these components accessible and attractive for the potential visitor profiles. Developing as a reaction to mass tourism and having no season limit, ecological tourism comprises the elements of rural and cultural tourism and is regarded as the most suitable type of tourism likely to develop in sensitive, natural and cultural fields. The purpose the current paper is to determine the relation between traditional Turkish handicraft arts with culture tourism and ecotourism and make recommendations over what kind of contributions handicraft arts would do in ecotourism activities in our country. At the same time, some examples were given with regard to the activities made in various regions. Key Words: Traditional Turkish Handicrafts, Cultural Tourism, Ecotourism

Giriş El sanatları toplumların gelenek ve göreneklerinin, yaşam biçimlerinin gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli rol oynamaktadır. Kültürel kimliğin belgeleri olan el sanatları geçmişle olan bağın birer simgesidir. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan ülkemizde geleneksel Türk el sanatları yörelerin kalkınması, pazarlanabilecek ürünler olması açısından önemli bir araçtır. El sanatları doğada bulunan her türlü maddeden yapılabildiği için geniş bir ürün yelpazesi bulunmaktadır. Ülkemiz, doğal kaynaklarında olduğu kadar el sanatları konusunda da çeşitlilik bakımından çok zengindir. Geçmişten günümüze yörelerin kendilerine ait kültürleri, yaşam biçimleri, geçmişten gelen alışkanlıkları gibi birçok etken bu çeşitliliklere neden olmuştur. Turizmin ülkelerin ekonomilerine katkısı büyük önem taşımaktadır. Son yıllarda özellikle gelişmekte olan ülkelerde bir takım turizm faaliyetlerine önem verilmekte ve önemine de dikkat çekilmektedir. Buna bağlı olarak turizm faaliyetlerinin çeşitlendirilmesi söz konusudur. Kültür turizmi, kongre turizmi, spor turizmi, termal turizm, gençlik turizmi, inanç turizmi, kış turizmi, yayla turizmi, eko turizm, üçüncü yaş turizmi, sağlık turizmi vb. alternatif turizm faaliyetleri geliştirilmektedir. Kültür turizmi kapsamında bir ülkenin sadece doğal güzellikleri değil kültürleri de büyük öneme sahiptir. Ülkelerin kalkınmasında kültür

100 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 turizminin vazgeçilmezi olan geleneksel el sanatları bulunduğu yörenin geçmişten bu güne bir kültür taşıyıcısı olarak rol almaktadır. Kültürel değerlere bağlı olarak gerçekleştirilen seyahatler ve bu seyahatler neticesinde edinilen deneyimler ise kültürel turizmi doğurmaktadır (Alıntılanan: Debeş, 2011); (Aktaran: Kurgun ve Yumuk, 2013: 28). Kültürel turizm, bir yöre ya da yöre insanına ait tarih, sanat, kültürel miras ya da yaşam tarzı gibi çekicilikler doğrultusunda gerçekleştirilen seyahatlerdir. Kültürel turizminde asıl amaç; kültürel, tarihi ve sanatsal öğeleri turistik arza dönüştürebilmek ve bu öğeleri potansiyel ziyaretçi profilleri için ulaşılabilir ve çekici hale getirebilmektir (Alıntılanan: Rudan, 2010); (Aktaran: Kurgun ve Yumuk, 2013: 28). Kitle turizmine bir tepki olarak gelişme gösteren ve belli bir mevsimle sınırlı olmayan ekolojik turizm, kırsal ve kültürel turizm unsurlarını da içermekte ve hassas, doğal ve kültürel alanlarda geliştirilebilecek en uygun turizm türü olarak görülmektedir. Ekoturizm, çevreyi koruyan ve yerel halkın refahını gözeten, doğal alanlara karşı duyarlı bir gezi olarak sürdürülebilirlik kavramını da içinde barındırmaktadır (Kaypak, 2012: 11). Ekoturizm turistlerin sadece bir yerleri gezmesi değil, gittikleri yerleri her yönüyle keşfetmeleri anlamına gelmektedir. Bunlar, yörenin doğası yanında, el sanatları, yemek kültürü, yörenin gelenek ve görenekleri keşfetmesidir. Ekoturistler normal turistlere göre yörenin kalkınması amaçlı yararlı olmak amacıyla maddi açıdan daha verici olmaya eğimlidirler. Kırsal alanlarda yaşayanların en önemli sorunlarından bir tanesi işsizliktir. Bu yörelerde ekoturizmin gelişmesi, yeni yatırımların yapılması (otel, motel, restoran) ve sonucunda çok sayıda kişinin işe alınması anlamına gelmektedir. Bu durum hem kırsal bölgenin, hem ülkenin istihdamına olumlu katkıda bulunacaktır (Çeken, Karadağ ve Dalgın, 2007: 10). Kırsal alanlarda yerel kaynakların turizmin temel hammaddesini oluşturması, ekonomik faaliyetlerin çeşitlendirilmesinde, yerel işbirliği ve kalkınma taleplerinin güçlendirilmesine yol açmaktadır. Türkiye’de önemli bir kültürel zenginlik oluşturan yöreye ait ağaç işleri, halı, kilim, el işlemeleri, süs malzemeleri gibi geleneksel el sanatları ve diğer hediyelik eşyalar pazarlanarak yöre halkına ek bir gelir sağlamakta ve gelir dağılımındaki dengesizliğin azalmasına katkı sağlamaktadır (Kaypak, 2012: 25).

101 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 El sanatlarının topluma sağladığı katkılar arasında kırsal bölgelerden kentlere göçü yavaşlatması ve bulundukları yerde turistik bir çekicilik unsuru olması da sayılabilir. Aynı şekilde turizmin el sanatlarının korunması ve gelişiminde önemli katkıları olmaktadır. Buna örnek olarak Ankara’nın Beypazarı ilçesi gösterilebilir. Turizm ile birlikte; Beypazarı’nda yok olmaya yüz tutan bazı el sanatları da canlanmıştır. Örneğin 2000 yılında ilçede 8-10 gümüşçü bulunurken, şu an sayıları onlarla ifade edilebilen gümüşçüler ve atölyeler yer almaktadır. Gümüşler, başta Suudi Arabistan olmak üzere 18 ülkeye ihraç edilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 1988 yılında hazırladığı “Bir Yörenin Turizm İmkânlarının Değerlendirilmesi İçin Rehber” adlı yayında kültürel değerler; tarihi eserler, arkeolojik eserler, tarihi dini merkezler, müzeler, festivaller, özel günler, Türk folkloru ve yöresel el sanatları olarak sınıflandırılmıştır (Arınç, 2002: 108). Kültür ve Turizm Bakanlığı Türkiye Turizm Stratejisi 2023 Eylem Planı 2007-2013 belgesinde 2. Eylem Planı, 11. Turizmin Çeşitlendirilmesi bölümünde Eko-Turizm ve Yayla Turizmi başlığı altında El Sanatları Eğitimi yer almaktadır. Açıklamasında “Yerel halk, turistik ürün, hediyelik eşya yapımı, servis, kalite ve işletmelerin yönetimi konusunda eğitilecektir” denilerek el sanatlarının önemine vurgu yapılmaktadır (http://www.kultur.gov.tr/Eklenti/906,ttstratejisi2023pdf.pdf?0, Erişim Tarihi: 16.11.2018). Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Türkiye Turizm Stratejisi 2023 2. Eylem Planında Bolu, İpek Yolu Koridoru ve Batı Karadeniz Koridoru olmak üzere iki tematik turizm gelişim koridorunda yer almaktadır. Ayrıca eko- turizm bölgesi olarak gösterilmektedir (http://www.kultur.gov.tr/Eklenti/906,ttstratejisi2023pdf.pdf?0, Erişim Tarihi: 16.11.2018). Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Marka Kent Stratejik Planında Eko Turizm Stratejisi başlığı altında “Bölgenin ekoturizmde Türkiye’nin öncü bölgesi haline getirilmesi” denilerek ekoturizmin bölge için önemine vurgu yapılmaktadır (Marka Kent Stratejik Planı, 2010: 32). Bolu ilinde hem turizmi destekleyecek hem de turizm tarafından desteklenecek el sanatlarına örnekler verirsek;

102 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Fotoğraf 1 Bolu İli Seben İlçesi Kızık Kilimleri- Navajo Kızılderili Kilimleri (Navajo Kızılderili Kilimleri için; https://www.ebay.com/itm, Erişim Tarihi: 29.06.2018)

Bolu ili Seben ilçesi Kızık kilimleri motif, renk, kompozisyon ve teknik açıdan orijinal nitelikte bir dokumadır (Fotoğraf 1). Ekoturizm açısından değerlendirilebilecek bir el sanatı ürünüdür. Kullanılabilecek boyut ve nitelikte dokunarak turistik hale getirilerek bölgeyi turizm açısından destekleyebilir. Ayrıca, Kızık kilimleri ve Navajo Kızılderili kilimleri arasında gözle görülür benzerlik dikkat çekicidir (Fotoğraf 1). İnternet sayfalarından baktığımızda Navajo kilimleri çok yüksek fiyatlara satılmaktadır. Kızık kilimlerini yapan olmadığı gibi eski örneklere de sahip çıkılmamaktadır. Bu konuda 2005 tarihinde Kızık Yardımlaşma Derneği tarafından Kızık Köyü ve komşu köylerdeki işsizlerin, kadınların, vasıfsız gençlerin vb. grupların eğitilmeleri ve meslek sahibi olmalarına yönelik bir proje yapılmış ve bu proje kapsamında bir Kilim Dokumacılığı Eğitim Merkezi kurulmuştur. Bu proje ile Kızıklı ev hanımları ve işsiz gençlere kilim dokumacılığı öğretilerek, kendi özgüvenlerini kazanmaları ve dokudukları kilimleri pazarlamaları, bu sayede gelir elde etmeleri amaçlanmıştır. Aynı zamanda proje ile Kızık kilimini canlandırmak ve ismini duyurmak hedeflenmiştir. Fakat proje kısa vadeli hedeflerine ulaşmasına rağmen yeterli yerel desteğin olmaması nedeniyle sürdürülebilir olamamıştır. Tabi bunda projenin Seben’de yapılmamasının da büyük katkısı vardır.

103 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Fotoğraf 2 Kıbrıscık Yöresi Dokuma Heybeleri

Bolu ili Kıbrıscık ilçesinde yaptığımız araştırmalarda gördüğümüz üzere el sanatları ile uğraşan özellikle dokuma yapan kimse kalmamıştır. Hatta halk ellerindeki eski dokuma örneklerini çok cüzi miktarlara satmıştır. Bir dönem İstanbul’dan gelen antikacılar bir battaniyeye orijinal el dokuması el sanatı ürünlerini toplayıp gitmişlerdir. Aslen Türkmen olan Kıbrıscık’lılar eskiden kullandıkları bütün eşyaları, dokumaları vb. kendileri yapmışlardır (Fotoğraf 2). Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile bölgede yöresel el sanatları yok olmuştur.

Fotoğraf 3 Hasan Erdem Koleksiyonu (Kıbrıscık)

Kıbrıscık yöresinden Hasan Erdem yöresi ile ilgili birçok el sanatını uzun yıllar toplamış ve belediyeye ait küçük bir yerde sergilemektedir (Fotoğraf 3). Hasan Bey bölge turizmi açısından önemli bir işe imza atmaktadır. Yerel yönetimin desteği ile toplanan el sanatı ürünleri,

104 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 geçmişin geleceğe taşınması için kent müzesi haline getirilerek sergilenmelidir.

Fotoğraf 4 Gerede Bakırcılığı

Gerede’de dericilik, bakırcılık, kalaycılık, saraçlık mesleği halen devam ettirilmektedir. Ne var ki bu meslek sahiplerinin sayısı üç beş kişiyi geçmemektedir. Gerede yöresinde bakırcılar ibrik, güğüm gibi daha çok kullanıma yönelik eşyalar yapmaktadırlar. Ustaların işçi ve malzeme temininde zorlanmalarından dolayı dükkânlarda bakır eşyaların birçoğu şehir dışından belirli merkezlerden (Gaziantep ve Kahramanmaraş gibi) getirilip satılmaktadır. Kendileri de bu durumdan çok mutlu değillerdir. Yine bölge turizmi açısından değerlendirilmeye alınması gerekmektedir (Fotoğraf 4).

Fotoğraf 5 Mudurnu El Sanatları

105 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Mudurnu el sanatları bakımından oldukça zengin bir yöredir (Fotoğraf 5). Fakat orda da turistik açıdan sıkıntılar vardır. Özellikle pazarlama sorunları, eski örneklerin satılıp yerine yenilerinin yapılmaması ve yapılanlarında malzeme açısından eski görüntüsünün olmaması, el sanatı ile uğraşanların istihdam edilmemesi gibi nedenlerden sıkıntılar doğmaktadır.

Fotoğraf 6 Pertev Naili Boratav Kültür Evi (Mudurnu)

Yine Mudurnu’da Pertev Naili Boratav Kültür Evi bulunmaktadır. Mudurnu’nun geçmişine ait hemen hemen her şeyin görülebildiği bir kültür evidir (Fotoğraf 6). Bu kültür evinin turizm açısından önemine vurgu yapılarak ve daha iyi şartlarda ürünlerin sergilenerek ziyaretçilere sunulması gerekmektedir.

Fotoğraf 7-8 Göynük Tokalı Örtmeleri

106 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Göynük Belediyesi turizm açısından önemli açılımlar yapmaktadır. Göynük Belediyesi tarafından kurulan Yöresel El Sanatları Eğitim Merkezi’nde, Göynüklü kadınlara meslek sahibi olmaları amacıyla tokalı örtme üretimi eğitimleri verilmektedir. Eskiden sadece başörtüsü olarak kullanılan ve coğrafi işareti Göynük Belediyesi adına tescillenen tokalı örtmeye son yıllarda yeni soluk getiren Göynüklü kadınlar, çanta, fular, şömentabla, masa örtüsü, peşkir, bluz ve elbise çalışmalarıyla hem geleneksel el sanatına farklı bakış açıları kazandırmakta hem de satılabilir ürünler üreterek ekonomilerine katkı sağlamaktadırlar (Fotoğraf 7-8).

Fotoğraf 9 Gürcüler Konağı (Göynük)

Gürcüler Evi Kent Müzesi, koleksiyonu oldukça geniş ve yöre kültürünü bire bir yansıtması açısından kent müzesi örneğine güzel bir örnektir (Fotoğraf 9). Bulunduğu mekân, zengin koleksiyonu, iç dizaynı, yöre halkı tarafından desteklenmesi, aynı zamanda Tarihi Kentler Birliği tarafından verilen Müze Özendirme Yarışması’nda ödül alması sakin şehir Göynük için turizm açısından önem taşımaktadır. Tabi müze biraz daha geliştirilebilir. Çünkü bazı ürünler çok fazla üst üste yerleştirilmiştir. Bunun nedeni belki de yer sıkıntısındandır. Ama yine de kent müzeciliği adına güzel bir örnektir. Bölgeye gelen turistlerin ilgisini çekmektedir.

107 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Fotoğraf 10 Mengen Poğ İşlemeleri

Bolu ili Mengen ilçesi de el sanatları bakımından zengin bir ilçedir. Yörede yaptığımız araştırmalarda en çarpıcı örnek, adına “poğ” dedikleri işlemeli başörtüleridir (Fotoğraf 10). Bu ürünün özelliği yöreye has olmasıdır. Hatta kullanım şekli bağlama şekli bile kişiden kişiye değişmektedir. Mesela genç kızlar, gelinler, kaynanalar farklı biçimlerde bu örtüyü takmaktadırlar. Bir özelliği de sandıkta saklama şeklidir. Farklı şekillerde katlanarak saklanmaktadır. “Poğ”lar yöre turizmine önemli katkı sağlayabilecek özelliktedir.

Fotoğraf 11 Rafet Yeler Koleksiyonu (Mengen)

2011-2012 yıllarında Mengen’de proje kapsamında yaptığımız araştırmalarda Pazarköy beldesinde “Pazarköy Kültür ve Sanat Evi”

108 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 adında Rafet Yeler’in (Ö. 2013) 50 yılın üstünde biriktirdiği Mengen ve çevresi kültür varlıkları görülmüştür. Pazarköy Kültür Evi’nde Mengen ve çevresi el sanatları açısından çok dikkat çekici örnekler bulunmaktadır. Bunların daha iyi sergilenebilmesi için yerel yönetimin destek vermesi ve bölge turizmine katkı sağlaması gerekmektedir (Fotoğraf 11). Türkiye’de bölge turizmine önemli katkılar sağlayan iki müzeyi örnek verecek olursak;

Fotoğraf 12 Tahtakuşlar Köyü Alibey Kudar Özel Etnografya Galerisi (Balıkesir-Edremit)

Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Tahtakuşlar Köyü Alibey Kudar Özel Etnografya Galerisi, Türkiye’nin ilk özel etnografya galerisi olması açısından önemlidir. Galeri, emekli öğretmen Alibey Kudar tarafından 1991’de kurulmuştur. Galeride Orta Asya’dan son olarak Toroslara göç eden ve tahta işlemedeki ustalıkları nedeniyle kısaca Tahtacılar denilen konar-göçer Türkmen boylarının kültürleri, giysileri, gelenekleri, çadırları ve aletleri ile sanatsal yapıtları kısacası kültürlerine ait her şey sergilenmektedir (Fotoğraf 12). Tahtacı Türkmenlerinde takı kültürü önemli bir yer teşkil ettiği için özellikle doğal malzemelerden çeşitli bitki tohumları, meyve çekirdekleri, hayvan kemikleri, deniz kabukları gibi birçok doğal malzemeden yaptıkları takılar çeşitli anlamlara gelmektedir. Galerinin sahipleri kültürlerini tanıtmalarının yanı sıra gelirde sağlamaktadırlar. Müze yıl boyunca ziyaretçi akınına uğramaktadır. Gördüğümüz kadarıyla Türkiye’de bulunan en iyi örneklerden biridir. Müzede ayrıca sanat galerisi de bulunmaktadır. Bu sanat galerisinde yıl boyu resim sergileri yapılmaktadır. Doldurulmuş hayvanlar, deniz canlıları ve Dünya’da 109 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 sergilenen en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağası da müzede sergilenmektedir. Müzede hem girişte hem de başka bir odada satış yerleri vardır. Kaz dağlarından topladıkları çeşitli şifalı otlar, zeytinyağları ve kendi yaptıkları takıları satmaktadırlar. Hem kendi gelirlerini sağlamakta hem de turizme destek olmaktadırlar. Bu tip örnekler ülkemizde çoğaltılmalı ve desteklenmelidir.

Fotoğraf 13 Bizim Köy Sesli ve Hareketli Etnografya Galerisi (Balıkesir-Burhaniye)

2. örneğimiz Bizim Köy Sesli ve Hareketli Etnografya Galerisi. Galeri Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde 2007 yılında Ordu’lu Nurdaş Yılmaz tarafından kurulmuştur. Müzeye gelen ziyaretçiler, sensörler yardımıyla hareket edebilen cansız mankenler sayesinde, un değirmenindeki çalışmayı, çift sürülmesini, yün eğrilmesini ve halı dokunmasını gözlemleyip yöresel ürünlerin yapımı hakkında bilgi sahibi olmaktadırlar. Eski köy hayatından kesitler sunulan galeri de bölge turizmi açısından önemli bir örnektir (Fotoğraf 13).

Sonuç ve Öneriler El sanatı turizm endüstrisi ile yoğun etkileşime girmekte ve turistlerin alışverişlerinde özel bir yer tutmaktadır. Turistin gittiği yerde otantik mallar satın almasına sebep olan güdüler normal satın alma davranışıyla ilgili güdülerden çok farklıdır. Turistin yanında götürdüğü hediyelik eşyalar, adeta geçirdiği kültürel tecrübenin bir delili veya sertifikası anlamına gelmektedir.

110 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 El sanatları kapsamında yaptığımız çalışmalarda ortaya çıkan sonuçlara göre; el sanatları ustalarının çalışacak eleman ve zamanı geldiğinde işlerini devredecek kalfa veya ikinci nesil akraba bulmakta zorlandıkları görülmektedir. Bundan dolayı geleneksel el sanatları konusunda halka yönelik mesleki eğitimler verilmelidir. Bu eğitim ve kurslar halk eğitim merkezleri ve üniversiteler bünyesinde yapılmalıdır. Yine bu çalışmalarda mevcut ustaların eğitimin bir parçası haline getirilmesi gerekmektedir. Üniversiteler bünyesinde yörelerimize özgü geleneksel el sanatlarıyla ilgili bilimsel çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bölgedeki ilgili aktörlerin yeni kurulacak işletmelere, kobilere ve kişilere pazarlama açısından yol gösterecek çalışmalar yapması gerekmektedir. Bu çalışmalar bakanlık ya da kamu kurum ve kuruluşları çerçevesinde yapılabilir. Özellikle el sanatlarına meraklı turistlerin bölgeye çekilmesi çalışmalarının yapılması gerekmektedir. Geleneksel el sanatlarını tanıtıcı broşür, katalog, reklam, web sitesi vb. materyaller yapılmalıdır. Sosyal medyadan en etkin şekilde faydalanılmalıdır. Başta kalkınma ajansı olmak üzere fon sağlayıcı kurum ve kuruluşlardan finanse edilecek projelere ağırlık verilmelidir.

Kaynaklar Arınç, C. P. (2002). “Selçuk’ta Kültür Turizmi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir: Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Coğrafya Anabilim Dalı, İzmir. Çeken, H., Karadağ, L. ve Dalgın, T. (2007). “Kırsal Kalkınmada Yeni Bir Yaklaşım Kırsal Turizm ve Türkiye’ye Yönelik Teorik Bir Çalışma”, Artvin Çoruh Üniversitesi Orman Fakültesi Dergisi, 8 (1), 1-14. Debeş, T. (2011). “Cultural Tourism: a Neglected Dimension of Tourism Industry”, Anatolia- An International Journal of Tourism and Hospitality Research, Vol: 22, No: 2, 234-251. Kaypak, Ş. (2012). “Ekolojik Turizm ve Sürdürülebilir Kırsal Kalkınma”, KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si, 14 (22): 11-29. Kurgun, H. ve Yumuk, Y. (2013). “Yöresel El Sanatlarının Kültürel Turizmin Gelişimindeki Rolü: Görece (Boncukköy) ve Nazarköy Örnekleri”, Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Bilimler Dergisi, 3 (1): 27-32. Marka Kent Stratejik Planı. (2010). Doğu Marmara Kalkınma Ajansı Yayınları. Rudan, E. (2010). “The Development of Cultural Tourism in Small Historical Towns”, Tourism and Hospitality Management Conference Proceedings, 577-586. https://www.ebay.com/itm, Erişim Tarihi: 29.06.2018. http://www.kultur.gov.tr/Eklenti/906,ttstratejisi2023pdf.pdf?0, Erişim Tarihi: 16.11.2018.

111 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

112 TARIM VE HAYVANCILIK YATIRIMINDA ELBİRLİĞİ SİSTEMİ

Murat ERGÜVEN12

Özet: Tarım sektörü kaynakların hızla tükendiği asrımızda giderek önem kazanmaktadır. Bu gün birçok ülkede olduğu gibi Türkiye de tarım sektörüne önemli yatırım yapmaktadır. Elverişli coğrafi koşulları ve iklimi ile Türkiye, gıda ve tarım alanında dünyanın önde gelen ülkelerinden biri konumundadır. İktisadi kalkınmanın temel başlangıç noktası tarım sektörüdür. İktisatçı Ouesnay fizyokrasi teorisi ile ilk kez tarım sektörünün önemine değinmiştir. Bu çalışmanın amacı, Türkiye’nin kalkınması için hayati öneme sahip olan tarım yatırımlarının elbirliği sistemi ile nasıl işletildiğini araştırıp ortaya koymaktır. Bu çalışmayı yaparken öncelikle tarımın ekonomideki önemi ve Türkiye’de tarımın önemi üzerinde durulmuştur. Sonra bu modeli işletmeye yönelik Eminevim şirketinin uyguladığı modeller incelenmiştir. Çalışmada tarım yatırımlarının ekonomiye faydaları ve kullanım alanları üzerinde daha sonra da elbirliği sistemi ile tarım yatırım modelinin işleyişi üzerinde durulmuştur. Çalışmanın sonuç bölümünde ise önerilerde bulunulmuştur. Sistemin işleyişini ön plana alan bu bildirinin reel sektöre ve bilimsel çalışmalara katkı sağlayacağı ve bu konuda yasal düzenlemelere zemin hazırlayacağı düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Tarım yatırım ortaklığı, Elbirliği sistemi

COOPERATION SYSTEM IN AGRICULTURE AND ANIMAL HUSBANDRY INVESTMENTS

Abstract: The agricultural sector is becoming increasingly important in the century when resources have been exhausted. These days, as in many countries, Turkey also is investing significantly to the agricultural sector. With its favorable geographical conditions and climate, Turkey, and food is one of the world's leading countries in the field of agriculture. The basic starting point of economic development is the agricultural sector. The economist Ouesnay first mentioned the importance of the agricultural sector with the theory of physiocracy. The purpose of this study, Turkey's development cooperation system of agricultural

12 Emin Şirketler Grubu, İstanbul, Türkiye

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 investment vital importance for having put forward is investigating how it operated. While this study is primarily focused on the importance of agriculture and the importance of agriculture in the economy in Turkey. Then the models applied by Eminevim company for this model were examined. The study focuses on the benefits and benefits of agricultural investments to the economy, and then the system of cooperation and the operation of the agricultural investment model. In the conclusion of the study, suggestions were made. It is thought that this statement, which emphasizes the operation of the system, will contribute to the real sector and scientific studies and will lay the ground for legal regulations in this regard. Keywords: Agriculture investment partnership, Cooperation System.

Giriş Türkiye’de gelecek vadeden sektörlerin başında tarım gelmektedir. Türkiye dört mevsimi yaşayan bir konumda ve dünyada yenebilen 150 çeşit meyvenin 90’ı Türkiye topraklarında yetişmektedir. Türkiye birçok meyve cinsinde dünyanın sayılı üreticileri arasındadır. Hem çiftçinin gayreti, hem de devlet destekleri ile tarım ürünleri Türkiye’nin önemli ihracat kalemleri haline gelmiştir (www.isfikirleri.com). Globalleşen dünyada, artık her ürün her ülkeye girebilmektedir. Bu noktada daha ucuz üretilen ürünler dünya pazarında daha çabuk alıcı bulmaktadır. Tarımsal ürünlerin daha ucuza üretilebilmesi için daha büyük arazilerde endüstriyel olarak yapılması gerekmektedir. Küçük ölçekli tarım ve hayvancılık ürünlerin ucuza üretilememesine sebep olmaktadır. Tarımsal ürünlerin elbirliği tarımsal ortaklık modeli ile ucuza üretimi Emin Entegre’nin en önemli amaçlarındandır. Bu anlamda Emin Entegre’nin hedefi, küçük miktarda fona sahip yatırımcılara proje bazlı sektörel çözümler geliştirmek ve böylece tarıma kaynaklarımızı yatırıma dönüştürerek Türkiye ekonomisine katkı sağlamaktır. Emin Entegre A.Ş. tarım ve hayvancılık yatırımlarını, Türkiye’de toprak bütünlüğünün sağlanamaması ve yatırım maliyetlerinin fazla olması nedeni ile küçük birikimlerini değerlendirmek isteyen iştirakçilere elbirliği sistemi ile gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Banka dışı faizsiz bir finans sistemi olan elbirliği sistemi ile tarım ortaklığı konusunda çalışma olmadığı görüldüğünden böyle bir çalışmanın faydalı olacağı düşünülmüştür. Bu çalışmada öncelikle tarım sektörünün önemi üzerinde durulmuş sonra Eminevim elbirliği sisteminin

114 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 tarım yatırımında nasıl uygulandığı incelenmiştir. Bu çalışmanın sonuç bölümünde elbirliği sisteminin hem Türkiye’de hem de dünyada İslâmi bankacılık ve finans sisteminde banka dışı faizsiz finans sisteminin geliştirilmesine katkı sağlayabilmesi ve geliştirilebilmesi için önerilerde bulunulmuştur. 1.TÜRKİYE’DE TARIM’IN ÖNEMİ Türkiye tarımsal üretimde dünyanın yedinci büyük ekonomisi konumundadır. Tükettiği tarımsal ürünlerin yaklaşık dörtte üçünü ihraç eden Türkiye, atıl kalan topraklarını daha verimli işleme ve tarım yatırımlarını tabana yaymada en yüksek potansiyele sahip birkaç ülke arasında yer almaktadır. Türkiye’de hükümet tarımsal destek ve yatırımlarla tarım sektörünün daha güçlü ve dinamik bir yapıya kavuşmasını sağlamak için 2023 yılında 150 milyar dolarlık tarımsal hasılaya ulaşmak için bütün imkânları seferber etmiş durumdadır. 2018 yılında merkezi yönetim bütçesinde tarıma ayrılan kaynak 29,6 milyar TL’ye çıkarılmaktadır. Bu kapsamda; Tarımsal destek programları için 14,8 milyar TL, Tarım sektörü yatırım ödenekleri için 10,1 milyar TL, Tarımsal kredi sübvansiyonu, müdahale alımları, tarımsal KİT’lerin finansmanı ve ihracat destekleri için 4,7 milyar TL, kaynak ayrılmaktadır. Tarımsal altyapının yetersizliği, doğal kaynakların etkin kullanılamaması ve yönetilememesi, yetersiz ve etkin olmayan örgütlenme, ürün değerlendirme ve pazarlamada eksiklik, tarımsal ürün piyasalarının etkinsizliği, bazı girdilerde dışa bağımlılık, sanayi ile entegrasyon / işbirliği düşüklüğü, üreticilerin eğitim seviyesinin düşük olması, eğitimli ara eleman eksikliği, verim ve kalite düşüklüğü Türkiye’de tarım sektörünün zayıf yanlarıdır. Anadolu üzerinde yapılan ekonomik faaliyetler, hayvancılık, sanayicilik ve ticaret tarım merkezli oluşmaktadır. Tarımın hammadde olarak kullanılması hem tarım endüstrisini hem de sanayi endüstrisini önemli ölçüde etkilemektedir. Tarıma dayalı nüfusun fazla olması, nüfusun artması, tarıma elverişli alanların bulunması ve tarım arazilerinin artışı tarımı ekonomide en değerli bir parametre, dinamik kılmaktadır. Tarımın Türkiye ekonomisindeki etkisi şu şekildedir: 1.Nüfusun 1/3’ü tarım kaynaklarından geçinmektedir. 2.Çalışan her 4 kişiden 1’i tarımla meşgul olmaktadır.

115 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 3.Türkiye tarım üretiminden elde edilen gelir son verilere göre 62 Milyar Dolar’dır. 4.Türkiye’de tarım hammadde olarak kullanılmakta ve endüstriyel üretimin kaynağını oluşturmaktadır. 5.Tarımda ithalat ve ihracat gerçekleşmektedir. 6.İhracat 15 Milyar Dolar ve bütçenin %13,2’sini oluşturmaktadır.

Türkiye’de tarım gün geçtikçe artış göstermektedir. Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle makineleşme artışı, vergi sistemlerinin teşvik paketleriyle desteklenmesi ve tarım tesislerinin geliştirilip, çiftçinin haklarının korunması tarımı iyileştirerek geliştirmektedir. Türkiye’nin nihai hedeflerinde tarım endüstrisinin ekonomik geliri 150 Milyar Dolar olarak belirlenmiştir. Tarımda ihracatının 30 Milyar Dolar’a çıkması hedeflenmektedir. Böylelikle tarıma dayalı sanayinin de gelişmesiyle kalkınma ve ekonomik istikrar sağlanmak istenmektedir. Türkiye’de her geçen gün tarıma olan yatırım artmakta ve gelir düzeyi daha da fazlalaşmaktadır. Günümüzde doğal kaynakların verimli kullanılması giderek daha da önem kazanmaktadır. Tarımın finansmanı, her geçen gün daha önemli bir konu haline gelmektedir. Tarım sektörü Türkiye’de hem genel ekonomiye, hem de istihdama katkısı artış göstermiştir. Türkiye, dünyanın 7. büyük tarım ekonomisine sahiptir ve son beş yıla bakıldığında en büyük istihdam artışı tarımda gerçekleşmiştir. Hızla değişen ve her geçen gün gelişen üretim teknikleri ile birim alandan tarımsal mekanizasyonun sağladığı avantajları da kullanarak daha fazla verim alabilme çabasında olan tarımın finansman ihtiyacı da en önemli konudur. Türkiye’de kişi başına düşen ortalama arazi miktarının 60 ile 80 dönümü işaret ettiği ve bunların yine 5 ile 7 parçadan oluştuğu bilinmektedir. 1.1.Elbirliği Sisteminin Gelişimi Elbirliği sistemi, müşterileri bir araya getirerek müşterilerin kendi düzenli tasarrufları ile yatırım yapmak istedikleri alanda finansman oluşumu sağlanmaktadır. Diğer bir ifade ile müşteriler elbirliği sistemi ile otomobil, ev, arsa ve iş yeri başta olmak üzere her türlü gayrimenkul satın alınabilmektedir. Emin grup toplumda faizli ticari işlem yapmak istemeyen müşterilere faizsiz iş ve ortaklık modelleri sunmaktadır. Emin Evim faaliyette

116 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 bulunduğu 1991 yılından bu yana Türkiye’de 100’den fazla şubesi ile 150 binden fazla üyesinin teslimatını elbirliği sistemi ile gerçekleştirmiştir. Emin grup şimdi de bu sistemi tarım ve hayvancılık sektörüne uyarlamış bulunmaktadır. Bu anlamda Emin Grup; Emin Entegre şirketi de 2012 yılından bu yana elbirliği sistemi ile tarım ve hayvancılık sektörüne yatırım yapmaktadır. Tarım yatırımlarına ilişkin ortaklık sistemlerinin önünü açan yasal düzenlemeler yapıldığında reel sektörde de hem Türkiye’de hem de dünyada İslâmi finans sisteminde banka dışı faizsiz finansman sisteminin geliştirilmesine katkı sağlayacak bir çalışma olacağı düşünülmektedir. 1.1.1.Tarım ve Hayvancılık Yatırımlarında Elbirliği Sistemi Emin Evim Emin Entegre şirketi bir süredir deneme faaliyetleri yürütmekte olduğu muz bahçeleri, zeytinlikler ve elma bahçesi yatırımlarına devam etmektedir. Bahçe ve tarlalar Emin Tarım Üretim bünyesinde birleştirilmiştir. Türk tarımında potansiyelin tam olarak kullanılmasına; parçalanmış arazi yapısı, sulama altyapısının tamamlanamaması, ekonomik örgütlenmenin etkin olarak sağlanamaması gibi yapısal sorunlar engel olurken, bunun dışında girdi maliyetlerinin yüksekliği, yeterli finansman sağlama konusunda karşılaşılan güçlükler de sorunları artırıyor. Emin Entegre, uyguladığı elbirliği sistemi ile tarım yatırım ortaklığı oluşturarak tarımın finansmanına yönelik önemli bir çalışma yapmaktadır. Şirket aldığı topraklarda bir nevi arazi toplulaştırmasını sağlayarak birim alana düşen maliyetin azaltılması ve birim alanda elde edilen gelirin artırılması hedeflemektedir. Bu bahçelerin sermayesinin tamamı Emin Grup’a ait olan şirketlere paylaştırılmış ve her şirketin sahip olduğu bahçeler 5 yıllığına yıllık 630.000 TL kira bedeliyle Emin Tarım Hayvancılık AŞ’ye kiralanmıştır. Ayrıca yeni satışlarla birlikte yeni bahçeler de satın alınarak üretime hazırlanması planlanmaktadır. Emin Grup tarım sektöründe faaliyet göstermek üzere 2012 yılında Emin Entegre firmasını kurmuştur. Bu firma tarımda elbirliği sistemini uygulayarak fon fazlası olan bireylerin tarım ve hayvancılığa yatırım yapmasını sağlamaktadır. Emin Entegre firması, tarım ve hayvancılık yatırımı yapmak isteyen ancak yeterli parası bulunmayan tasarruf sahiplerini elbirliği sistemi ile güç birliği yaparak tarım yatırım ortaklığı hissesi sahibi yapmaktadır.

117 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Emin Entegre’nin Adana, Antalya, Balıkesir, Bilecik, Bursa, Konya, Mersin ve Sakarya illerinde elma, muz, erik, kiraz, fındık ve zeytin bahçeleri ile yonca, arpa, çavdar, yulaf ve fiğ tarlaları bulunmaktadır. Emin Entegre, hayvancılık faaliyeti olarak; Konya’nın Ereğli ilçesinde, Niğde’nin Bor ilçesinde ve Sakarya’nın Ferizli ilçesinde küçük ve büyük baş besi çiftlikleri ve büyük baş damızlık çiftlikleri bulunmaktadır. Ayrıca Kırklareli merkez ve Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinde büyükbaş hayvan çiftlikleri projelendirilmiştir. Buraların bu model kapsamında işletilmesi planlanmaktadır. 1.1.1.1. Elbirliği sistemi ile tarım yatırım ortaklığı modelinin işleyişi Emin Grup’un tarım ve hayvancılık yatırım ortaklığı sistemi aşağıdaki şekilde modellenmiştir. Verilen örnekteki rakamlar ve oranlar değişiklik gösterebilmektedir. Emin Entegre tarım ve hayvancılık firması elbirliği sistemi ile yatırım yapmak isteyen bireyler asgari 20,000 TL ile tarım firması hissedarı olabiliyorlar. Bu sistemde Emin Entegre tarım firmasının yaptığı tarım ve hayvancılık faaliyetleri sonucu gerçekleştirdiği ticaretle kâr sağlamaktadır. Elde edilen gelir Emin Entegre tarım firmasına iştirakte bulunan yatırımcılar ile paylaşmaktadır. Bu sistemde tarım ve hayvancılık yatırımı yapan her bir şirket 200 hisse ile kurulmaktadır. Yatırım yapmak isteyen yatırımcılar en küçük hisse olan bir birimlik bir hisse alarak tarım ve hayvancılık şirketlerine yirmi bin lira ile ortak olabilmektedirler. Tarım şirketlerine ait zeytinliklerin, muz seralarının, elma bahçelerinin hayvan çiftliklerinin işletmesini Emin Entegre şirketi yapmaktadır. Bir çeşit sukuk modeli uygulanarak yılda yüzde on kira ödemek üzere şirket ile anlaşma yapılmaktadır. Anlaşmanın akabinde; 1.Böylece 20.000 TL ile ortak olan yatırımcı aylık 210 TL’den yılda 2,520 TL gibi bir kâr payı elde edebilmektedir. Aynı zamanda her yıl yatırımı da ayrıca değer kazanmaktadır. Yatırımcı eğer hissesini satmak isterse Emin Entegre şirketine payını satarak ortaklıktan çıkabilmektedir.

2.Yatırım yapılan alanda üretim hazırlıkları, üretim ve satış işlemleri için 6 aylık bir süre geçeceğinden ilk 6 ay kira/kâr/avans ödemesi yapılmamaktadır. Mesela Ekim 2018’de yapılan satışlar için ilk kira/kâr/avans ödemesi Mayıs 2019’da ayın 1-10 arasında yapılabilmektedir.

3.Yıllık kira/kar/avans bedeli, bahçelerin verimlilikleri de dikkate alınarak kira/kar/avans almaya başladıktan sonraki her yıl 10 TL

118 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 artırılabilmektedir. İlk kira ödemesini Mayıs 2019’da 210 TL olarak alan müşteri 1 yıl sonra Mayıs 2020’de 220 TL alabilecektir.

4.Hisse değerleri için satış tarihini takip eden bir yıl bahçelerde yapılan üretime yönelik yatırım dikkate alınarak artış yapılmamaktadır. Satış tarihinden itibaren ikinci yılın sonunda hisse fiyatları her yıl % 4 oranında değeme yapılmaktadır. Mesela buna göre ikinci yılın sonunda 20.000 TL’lik hisse 20.800 TL olacaktır. Ondan sonraki yıllarda da % 4 artmaya devam etmektedir. Bütün bu taahhütler beşinci yıl tamamlandığında sona ermektedir.

5.Müşteriye satış tarihinden itibaren 9-12 ay arasında Hisse senedi düzenlenip verilir.

6.Müşteri ayrılmak istediği zaman hisse senetlerini teslim ettikten sonra parasının iadesi 3 ay sonra gerçekleştirilebilir.

Emin Entegre, uyguladığı elbirliği sistemi ile tarım yatırım ortaklığı oluşturarak tarımın finansmanına yönelik önemli bir çalışma yapmaktadır. Şirket aldığı topraklarda bir nevi arazi toplulaştırmasını sağlayarak birim alana düşen maliyetin azaltılması ve birim alanda elde edilen gelirin artırılması hedeflemektedir. 2.YÖNTEM Bu çalışmada, Emin Entegre şirketinde uygulanmakta olan yatırım ortaklığı modelini tanıtmayı amaçlayan, tanımlayıcı ve durum belirleyici bir araştırma modeli kullanılmıştır. Bildiride, Eminevim Elbirliği sistemi ile uygulamaya konan tarım yatırım ortaklığı sistemi (TOS) ortaklık modeli araştırılarak sistemin işleyişi açıklanmaya çalışılmış, çalışma sonunda ise önerilerde bulunulmuştur. SONUÇ ve ÖNERİLER Bu çalışma ile Türkiye tarım ve hayvancılık sektöründe farklı bir yatırım modeli olan elbirliği sistemi araştırılmıştır. Toplumumuzda faize duyarlı müşterilerin olduğu bir gerçektir. Emin grup toplumda faizli ticari işlem yapmak istemeyen müşterilere faizsiz iş ve ortaklık modelleri sunmaktadır. Emin şirketler grubu ilk defa 1990’lı yıllarda otomobil almak isteyen müşterileri organize ederek el birliği sistemini uygulamıştır. Firma 2005 yılından bu yana ise elbirliği sistemini konut finansmanında uygulamaktadır. Emin Grup, Emin Enerji ve Emin Entegre ile de 2012 yılından bu yana elbirliği sistemini enerji yatırım ortaklığı ile tarım ve hayvancılık yatırım ortaklığında uygulamaya koymuştur. Türkiye’de ve Dünyada faiz

119 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 kullanmak istemeyen önemli bir oranda müşteri kitlesi bulunmaktadır. Bu nedenle bu potansiyel dikkate alınarak dayanışmaya ve tasarrufa dayalı banka dışı faizsiz finansman modelleri ve ürünleri geliştirilmelidir. Tasarruf ve yatırım toplumun bütün kesimlerini ilgilendirmektedir. Bunun için elbirliği sistemi ile neler yapılabileceği toplumun değişik kesimlerine etkin bir şekilde anlatılmalıdır. Piyasadaki rekabet ortamında elbirliği sisteminin güçlenerek gelecek kuşaklara taşınabilmesi için sistemin kendine has özellikleri ve yeni nesil pazarlama yöntemleri iyi analiz edilmeli ve buna göre inovasyon çalışması yapmalıdır (Ergüven, 2014: 111). Faizsiz bir şekilde tasarruf yapmak ya da yatırım yapmak isteyen müşterilerin her hangi bir fon kullanmadan dayanışma modeli ile tarım ve hayvancılık yatırım ortaklığı yapılabilmesi için sistemin önünü açacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Sistemin hukuki alt yapısı oluşturulduğunda elbirliği sistemi ile yatırım ortaklığı Türkiye ve Dünya’ya alternatif bir yatırım modeli olabilir. Böyle bir sistem, tasarruf yapmakta zorlanan bireylerin öncelikle tasarruf yapmalarını sağlamaktadır. Sistem hem küçük fonları ile faizsiz yatırım yapmak isteyen bireylerin yatırım yapmasını sağlamaktadır hem de faizli işlem yapmak istemeyen bireylerin ekonomiye girmeyen fonlarını ekonomiye kazandırmaktadır. Bu sistemin desteklenmesi hem bireyler hem şirketler hem de Türkiye ekonomisine olumlu katkı sağlayacaktır. Elbirliği Sistemi farklı sektörlerde işletildiğinde farklı projelerin geliştirilebilmesi için Türkiye’de ve Dünya’da banka dışı faizsiz finans sistemine örnek teşkil edebilir.

Kaynaklar Ergüven, M. (2014). Konut Finansmanında Elbirliği Sistemi: Müşterilerin Elbirliği Sistemi Tercihleri Üzerine Bir Araştırma. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi). Türk Hava Kurumu Üniversitesi/Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. Ergüven, M. (2018). Güneş Enerji Yatırımlarında Elbirliği Sistemi İnternet Kaynakları https://www.eminevim.com/2018%E2%80%99de-2-milyar-tl-yatirim-yapacagiz; Erişim, 16.10.2018). http://www.isfikirleri-girisimcilik.com/tarima-devlet-destekleri; Erişim, 16.10.2018). https://www.milligazete.com.tr/haber/1025718/40-bin-koye-40-bin-ciftlik; Erişim, 16.10.2018).

120 IZA BUĞDAYI VE COĞRAFİ İŞARET IZA WHEAT AND GEOGRAPHIC SIGN

Huri Melek YAMAN13, Nusret ZENCİRCİ14

Buğday; Türkiye'de ve Dünyada önemli bir besin kaynağıdır. Çoğu gıdaların, özellikle günlük ekmeğin ana bileşenidir. Günlük hayatta tükettiğimiz buğday gıda güvenliği açısından güvenilir bir kaynak olmalıdır. Gelişmekte olan toplumlar ve hızla artan insan nüfusu nedeniyle giderek daha fazla gıdaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yüzden ülkemizde de başlıca besin kaynağı olan buğdayın daha kaliteli ve güvenilir olması gerekir düşüncesinden yola çıkarak eski kavuzlu buğdaylardan olan Seben IZA buğdayı üzerine birçok araştırma yaptık.

(Özberk ve arkadaşları 2016) Kavuzlu buğdaylardan olan IZA (Triticum monococcum ssp. monococcum) buğdayın atalarından olup 10-13 bin yıl önce Güneydoğu Anadolu'da Karacadağ çevresinde ortaya çıkmış (Heun ve ark. 1997), bugün ise ancak Türkiye’de Batı Karadeniz ve Orta Karadeniz,

13 Uzm Biyolog Huri Melek YAMAN Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi BAİBÜ 14 Prof Dr Nusret ZENCİRCİ Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi BAİBÜ

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya ve İtalya'da sınırlı alanlarda yetiştirilmektedir (Karagöz ve Zencirci 2005). Çağımızda çalışma saatleri artmış ve beslenmeye ayrılan zaman azalmıştır. Böylece pratik, hazır ve hızlı-yemek beslenme tarzı ön plana çıkmıştır. Son zamanlardaki artan bu sağlıksız beslenme sonucu şişmanlık başta olmak üzere öteki süreğen hastalıklar artmıştır. Artan bu hastalıklar sonucu insanlar sağlıklı beslenme hakkında bilinçlenmeye başlamış ve doğal besin kaynaklarına yönelmişlerdir. Çalışmalarımızda en temel gıdalardan olan buğdayda yapacağımız değişiklikle bile beslenmemizi olumlu yönde etkileyebileceğimizi düşünerek IZA buğdayına olan ilginin artırılması ve ön plana çıkarılması için çabalamaktayız.

Türkiye'nin toplam kavuzlu buğday ekili alanı 14688 ha'dır (Bulut 2016).

IZA buğdayı IZA buğdayı; yaklaşık olarak 10-13 bin yıl önce ilk tarım köylerinde kültüre alınmış (Heun ve ark. 1997) olup en eski buğday türlerinin başında gelmektedir. Antik çağdan günümüze yapay kaynaklı bir değişime uğramadan gelmesi bu buğday türünü bugün daha da önemli kılmaktadır. IZA bir ata tür olarak bilinmektedir (Nesbitt ve Samuel 1995). Diploit bir tür olup 2n=14 kromozomludur. Daneleri üzerinde sert kavuzu bulunur. Bu kavuzu sayesinde zararlılara, hastalıklara ve çevresel etmenlere karşı daha dayanıklıdır. Sert kavuzlu yapıları, tarlada ve 122 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 depolamada mükemmel bir koruma sağlar (Nesbitt ve Samuel 1995). Soğuk, sıcak ve kuraklıklara karşı diğer türlerden daha dayanıklıdır. Özellikle küresel ısınmanın etkilerine karşı ekmeklik ve makarnalık buğdaydan daha dayanıklıdır. Deniz seviyesinden 1000-1400 m yükseklikte dağlık kesimlerde (Bulut 2016) ve verimsiz topraklarda yetişebilme özelliğine sahiptir. İlkbahar yağışlarının büyümedeki rolü çok önemlidir. IZA buğdayının ilk ekim alanları yerleşim yerleri olmasına rağmen zamanla yerini verimi yüksek ve hasatı daha kolay olan modern buğdaylara bırakmış ve dağlık kesimlere çekilmiştir. Ancak IZA buğdayının sağlığa yararlı içerik özelliklerinin gün yüzüne çıkması ve sağlıklı beslenmeye olan talebin artması yeniden eski ününe kavuşmasını sağlamaktadır. Türkiye’de başta Bolu’da ve birkaç küçük tarlada olmak üzere Bilecik ilinde de üretimi yapılmaktadır (Karagöz ve Zencirci 2005). IZA; Bolu’da yerel halk tarafından ağırlıklı olarak bulgur olarak tüketilmektedir. Bu yıl IZA unu yapımı ve satışına da başlanmış olup ekiminin ve kaynaklarının kısıtlı olması sebebiyle son zamanlarda artan talebi henüz karşılamamaktadır. IZA buğdayının faydaları Kalorisi düşük olup tokluk hissi verdiği için kilo aldırmaz ve bireye yüksek enerji verir, karbonhidrat değeri düşüktür. IZA buğdayı kolesterolü düşürücü etkiye sahiptir (O’Neill ve Brynes 2004). Besin değeri yüksektir. Gluten oranı düşüktür. IZA buğdayı yüksek oranda B grubu vitaminleri (B1, B2, B5, B6, B7, B12) içermesinden dolayı sindirim sistemi ve sinir sistemini olumlu yönde etkiler ve sindirimi kolaylaştırıcı özelliğe sahiptir. Bağırsakları düzenler, hücre yapısını korur, düşük glisemik indekse sahiptir. Düşük glisemik indeksi sayesinde şeker hastalığına ve obeziteye karşı koruyucudur. Kanser, diyabet, kalp ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucudur. Mide, göğüs ve akciğer kanserine karşı ekmeklik buğdaydan %25 daha fazla engelleyicidir (Nurmi ve Nystro¨m 2008). IZA buğdayının besin değerleri IZA buğdayının besin kalitesi diğer buğdaylara göre daha yüksektir ve günümüzde IZA buğdayına artan taleple birlikte üretim alanları da artmıştır. . IZA buğdayı besleyici olup ekmeklik ve makarnalık buğdaya göre daha yüksek protein (günlük almamız gereken protein miktarı kilo başına 1 gr) içerir. IZA buğdayı protein miktarı %16,2 – 28,5 oranında bulunmuştur (Hammer ve ark. 1996). IZA buğdayı antioksidanlar açısından da zengindir. En önemli antioksidanlar A, C, E vitamini ve selenyumdur.

123 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Antioksidanlar hastalıklara, yaşlanma etkilerine ve özellikle serbest radikallere karşı koruyucudur. Ekmeklik buğdaya göre IZA buğday yapısında daha fazla çinko, demir, bakır (Suchowilska ve Wiwart 2012) ve selenyum bulunmaktadır (Lachman ve Miholova 2011). Mineraller, özellikle fosfor bakımından zengin bir türdür. Lisin ve aminoasit miktarları durum buğdayından yüksektir. Dane içindeki proteinin yaklaşık %2,78’i lisindir (Dorofeev ve Udachin, 1987; Şahin ve ark. 2018). Lisin temel bir aminoasittir. Vücudumuz bu aminoasiti üretmez gıdalarla alırız. Kas ve kemik büyümesini sağlar. Kalsiyum emilimini düzenler. Folik asit miktarı diğer türlere göre daha fazladır. Folik asit, sinir sistemi düzeni ve fetusun gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Folik asit eksikliğinde hücreler yeterli şekilde bölünemezler. Bunların yanı sıra fenolikler, tokoferoller, karotenoidler ve fitokimyasallar açısından da diğer buğday türlerinden zengindir. IZA buğdayı ıslah edilmiş modern buğdaylardan 2 kat daha fazla karotenoid içermektedir (Grausgruber ve Preinerstorfer 2010). Karotenoidler ışık enerjisini kimyasal enerjiye dönüştüren pigmentlerdir. Bazıları; alfa karoten, beta karoten, lutein, likopendir. Karotenoid bakımından zengin gıdalar; yer elması, domates, havuç, lahana, kavun, karpuz, mango, portakal, biberdir. IZA buğdayında lutein oranı yaklaşık olarak 3-4 kat daha fazladır (Şahin ve ark. 2018). Fenolikler, bitki ve meyvelere tat, koku ve nem veren maddelerdir ve antioksidan etkiye sahiptir. Örneğin limonun ekşiliği. Tokoferoller doğada E vitamini formundadır. Tahıllarda tohum ve kabuklu meyvelerde bulunur. Antioksidan özelliğe sahiptir. Hücre içi membran bütünlüğünü sağlar. Sinir sistemi açısından çok önemlidir, E vitamini eksikliğinde nörolojik bozukluklar görülür. Fitokimyasallar bitkilerde doğal savunma sistemidir. Renk, hoş koku ve tat sağlar. Bazı kanser türleri ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu ve önleyicidir. Fitokimyasal özelliği olan bitkilerden bazıları portakal, nar, yaban mersini, çilek gibi meyveler ve domates, pancar, brokoli gibi sebzeler. IZA’nın 1000 gr’da bulunan besin değerleri; Cu 5,33 mg, Fe 42,87 mg, Mn 28,07 mg, K 4267,67 mg, Zn 51,44 mg, P 3328.33 mg, N 2,19 mg bununla birlikte, modern buğday çeşitleri, IZA gibi antik tahıllardan çok daha düşük değerlere sahiptir (Ünal 2009). IZA buğdayı α-amilaz maddesini ekmeklik ve makarnalık buğdaya oranla daha az bulundurmaktadır. Bu da sindirimi kolaylaştırmaktadır.

124 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Fotoğraf 1: IZA bulgur yapımı

Fotoğraf (Huri Melek YAMAN) IZA buğdayı biçerdöverle hasat yapıldıktan sonra tahta ambarlara doldurularak veya çuvallanarak depolanır. IZA bulguru yapımı zahmetli olduğu için fazla yapılmamakta çiftçi kendi ihtiyacı kadar yapmakta hatta zahmetli ve yorucu bir süreç olmasından dolayı iki yılda bir yapmaktadır. IZA buğdayı bulgur yapımı için öncelikle içindeki yabancı maddelerden arpa, tohum ve taşlar gibi maddelerden ayıklanır. Genelde halk ayıklamayı kendi ihtiyacı kadar bulgur yaptığı için elle yapıyor. Fakat satışını yapan üreticiler bu ayıklamayı selektör cihazıyla yapmaktadır.

Fotoğraf 2:Selektör makinası Bolu/Seben (Foto: Huri Melek YAMAN)

125 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 IZA buğdayı ayıklandıktan sonra büyük kazanlarda 1-2 saat sürekli odun atılarak içinde beyazlık kalmayana kadar kaynatılır. Kaynatma işi tamamlandıktan sonra büyük eleklere ya da çuvala aktarılarak üzerine soğuk su dökülerek şoklanır. Bu şoklamanın sebebi buğdayın hamurlaşmasını önlemek. Şoklanan buğdaylar büyük çadırlara serilerek güneşli günlerde 5-6 saat hafif nemli kalacak şekilde kurutulur. Kurutulan IZA buğdayı su veya elektrikle çalışan taş değirmenlerde öğütülerek bulgur haline getirilir. Hafif nemli kalmasının sebebi değirmende öğütülürken fazla kırılmasını, dağılmasını ve ufalanmasını önlemektir. Değirmende öğütülen buğdayın kavuz kısmı ayrılır ve hayvan yemi olarak kullanılır. IZA buğdayının kavuz kısmının yurt dışında bebek maması yapımında kullanıldığı bilinmektedir. Kavuzdan ayrılan ve öğütülen kısmı elekten geçirilerek ince, orta ve iri olmak üzere üç boya ayrılır. İrisi bulgur, ince ve ortası çorbalık, kısırlık olarak kullanılır. Elekten geçirilen IZA bulguru son kez çadırlara serilerek uzun vadede sağlıklı saklanması için tamamen kurutulmaya bırakılır.

Fotoğraf 3: Seben IZA’lı Acem pilavı

Fotoğraf (Huri Melek YAMAN) Malzemeler: 2 su bardağı IZA bulguru, 2 çorba kaşığı tereyağı, tuz, karabiber, soğan, haşlanmış tavuk eti (veya kırmızı et) ve et suyu. Yapılışı: Tencereye önce soğanlar halka şeklinde dilimlenerek yerleştirilir. Tavuk eti veya kırmızı et soğanların üzerine döşenir ardından bulgurla üzeri kapatılır. Et suyu ilave edilerek kısık ateşte pişirilir. Ocakta eritilen tereyağı pişmeye yakın üzerine gezdirilir. 30 dakika dinlendikten sonra servis tabağına ters çevrilerek servisi yapılır.

126 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Coğrafi işaret Belirgin bir özelliği, unvanı ya da başka nitelikleri bakımından köken olarak yer aldığı bir yöre, alan, bölge ya da ulus ile özdeş haline gelmiş bir ürünü belirten isim ya da işaretlere coğrafi işaret denir. Bir ürünün coğrafi işaretinin belirlenmesi o ürünün değerini artırdığı gibi ekimle üretimi artırır ve en önemlisi çiftçiye daha fazla katkı sağlar. Belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökeni bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren ad veya işaretlere “coğrafi işaret” denir. Coğrafi işaretler, ayırt edici özelliği ile ön plana çıkan ve bulunduğu bölge ile özdeşleşen doğal ürünler, tarım, maden ve el sanatları ile sanayi ürünlerine verilen işaretlerdir. Bir bölgede bulunan bir ürün içerik bakımından diğer bölgelerde bulunan üründen farklı olabilir. Bu ürünlerin o bölgenin veya yörenin adıyla anılması, tüketiciler tarafından bu ürünlerin belli bir kaliteye sahip olduğu anlamına gelir. Bir ürünün coğrafi işaretinin belirlenmesi o ürünün değerini artırdığı gibi ekimle üretimi artırır ve en önemlisi çiftçiye daha fazla katkı sağlar. Ayrıca coğrafi işaret sadece bir üreticiyi korumaya almayıp belirli şartlar altında üretim yapan tüm üreticileri koruma altına alır. Coğrafi işaret sayesinde üretilen ürünün kalitesinin korunmasını ve ürünün bilinen üretim şartları altında üretilmesini sağlar. Bunun yanı sıra üretilen ürünle beraber o bölgenin adının anılması yine o bölgenin tanıtımına katkı yapmış olur. Yukarıda anılan nedenlerle; Bolu ilinin Seben bölgesinde yetişen IZA buğdayı için 14.02.2018 tarihinde Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Bolu belediyesi arasında IZA buğdayına coğrafi işaret alınması için bir protokol imzalanmıştır. Bu protokolden hemen sonra IZA bulgurunun Bolu/Seben il ve ilçesine özgü olduğu konusundaki gerekli çalışmalara Bolu Belediyesi ve İzzet Baysal Üniversitesi tarafından başlanmıştır. IZA buğdayı coğrafi işaret başvurusu ise 03-04-2018 tarihinde yapılmış ve bu konuda çalışmalar devam etmektedir. Çalışmamız kapsamında Bolu’da ve Seben'de toplam 200 dönüm araziye IZA buğdayı ekimi yapılmıştır. Ekim yapılan yerler Bolu merkezde Civril köyü, Büyükberk köyü, asıl ekim yeri olan Seben’de ise Musosoflar, Gerenözü ve Haccağızdır. Bu yıl elde ettiğimiz ürünler çiftçimize tohum olarak verilerek ekim alanının artırılması amaçlanmış ve çiftçilerimize 2019 hasatı için tohumlar dağıtılmıştır. Hasat sonrası ürünün işlenmesi için bir su değirmeni kurulması planlanmış ve Bolu Belediyesi tarafından Bolu Park Bahçeler Müdürlüğü bahçesinde yapımı devam etmektedir. Coğrafi işaretin alınması ile IZA buğdayının Bolu/Seben’e özgü olduğu coğrafi olarak işaretlenecektir. Böylelikle, IZA buğdayı Seben’e ayrı bir

127 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 değer katacak ve bölge için güzel bir tanıtım olanağı sağlanacaktır. Bu şekilde IZA buğdayı üreticileri koruma altına alınabilecek, IZA buğdayı ürünlerinin kalitesinin korunması sağlanacak ve kendine özgü üretim şartlarını kaybetmeden devamlılığının ve tarımının yapılması sağlanacaktır. Bolu’da coğrafi işaret konusunda yapılan diğer çalışmalar; Bolu Kızılcık Tarhanası 14-07-2017 tarihinde coğrafi işaret başvurusu yapılmış 01-12-2017 tarihinde coğrafi işareti alınmış olup üretimi BEHDER Bolu ev hanımları derneği tarafından yapılmaktadır. Coğrafi işaret ve markalaşma yolunda Bolu Çivril Ayşe fasulyesi projesi için 10-08-2017’de coğrafi işaret başvurusu yapılmış ve çalışmalar Bolu Bağışçılar Vakfı, Eskişehir Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ve Bolu Tarım ve Orman İl Müdürlüğü tarafından iki yıldır yürütülmektedir. Bolu’da coğrafi işaret başvurusu yapılmış diğer ürünler; Bolu Abant Nilüfer Çiçeği Kolonyası Bolu Alıç Sirkesi Bolu Dağ Fındığı Bolu Dağ Çileği Reçeli Bolu Kanlıca Mantarı Bolu Karavu Konsantresi Bolu Keşi Bolu Kıbrıscık Pirinci Bolu Kozalak Reçeli Bolu Uğut Tatlısı (http://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/geographicalRegisteredLi st/) Sonuç IZA buğdayı tahıl ve un olarak birçok alanda kullanılabileceğinden daha sağlıklı, bilinçli, kaliteli, ekonomik ve doğal beslenmeye büyük katkı sağlayacaktır. Günümüz koşulları düşünüldüğünde çağımız hastalıklarının başında gelen obeziteye karşı sağlıklı ve ekonomik bir tercih olacaktır. IZA buğdayı kolesterol düşürücü etkisi, düşük glisemik indeksi ve tok tutması ile obeziteye, antioksidan etkisi ile bazı kanser

128 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 hastalıklarına, kalp ve kardiovasküler rahatsızlıklara, düşük gluten içeriği ile çölyak hastalığına karşı alternatif ve içindeki karotenoidler özellikle lütein açısından zengin olmasıyla göz sağlığı ve yaşlılıkla gelen görme bozukluklarına karşı koruyucudur. Günümüz koşulları ve doğal ürünlere giderek artan talep düşünüldüğünde besleyiciliği ve doğallığı ile günlük beslenmede sağlıklı ve ekonomik bir alternatif yaratacaktır. Toplumda artan beslenme kaynaklı hastalıklara karşı günlük beslenme şeklinin özenle düzenlenmesi ve lif içeriği yüksek gıdaların bulundurulması önerilmektedir. Bu amaçla sağlıklı gıdalara olan ilginin ve bilincin artmasıyla birlikte son yıllarda IZA gibi alternatif bitkilerin önemi; üretimini ve kullanımını artırmaktadır (Olgun ve ark. 2015). Anahtar kelimeler: Seben, Einkorn, IZA, Coğrafi işaret, Bulgur Keywords: Seben, Einkorn, IZA, Geographic sign, Bulgur

Kaynaklar Bulut S. 2016. Hulled wheat farming in Develi Erciyes University Agricultural Faculty Field Crops Department, 38039-Kayseri E-mail: [email protected] S. 115-119. Dorofeev VF ve ark. 1987. World Wheat. Agropromizdat, Leningrad (in Russian). Grausgruber H., Preinerstorfer B., Negash Geleta, Leopold L., Firdissa Eticha, Kandler W., Schuhmacher R., Bointner H., Siebenhandl-Ehn S. 2010. Hulled wheats in organic agriculture - Agronomic and nutritional considerations. In: Dzyubenko N.I. (Ed.), 8th Int. Wheat Conf., 1-4 Jun, St. Petersburg, Russia, Abstracts of oral and poster presentations, pp. 41-42. N.I. Vavilov Research Institute of Plant Industry (VIR), St. Petersburg. Hammer K. ve ark. 1996. Pre-breeding Work on Einkorn—Cooperation Between Gene Bank and Breeders. In: Padulosi S, Hammer K, Heller J (eds) Hulled wheats, promoting the conservation and used of underutilized and neglected crops. IPGRI, Rome. S. 198–202. Heun M. Schäfer-Pregl R. Klawan D. Castagna R. Accerbi M. Borghi B. and Salamini F. 1997. Site of einkorn wheat domestication identified by DNA fingerprinting. Science, 278(5341), pp.1312-1314. Karagöz A. ve Zencirci N. 2005. Variation in Wheat (Triticum spp.) Landraces from Different Altitudes of Three Regions of Turkey. Genetic Resources and Crop Evolution, 52: S. 775-785. Lachman J ve ark. 2011. Content of Phenolic Antioxidants and Selenium in Grain of Einkorn (Triticum monococcum), emmer (Triticum dicoccum) and Spring Wheat (Triticum aestivum) Varieties. Plant Soil Environ. S. 57, s. 235–243. Nesbitt M.ve Samuel D.1995. From staple crop to extinction? The archaeology and hist ory of the hulled wheats. Institute of Archaeology, University College

129 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 London, McDonald Institute for Archaeological Research, University of Cambridge, S. 40-99. Olgun M. Karaduman Y. Tunca Z.Ş. Akın A. Yorgancılar Ö. Budak Başçiftçi Z. Ayter N. G. Takıl E. 2015. Comparison of some quality characteristics in Kinoa (Chenopodium quinoa), Buckwheat (Fagopyrum esculentum), Siyez Wheat (Triticum monococcum) and Bread Wheat (Triticum aestivum) by principle component analysis . Osmangazi University, Faculty of Agriculture S. 153-158. Nurmi T ve ark. 2008. Phytosterols in Wheat Genotypes in The Health Grain Diversity Screen. J. Agric Food Chem. S. 56, s. 9710–9715. O’Neill FH ve ark. 2004. Comparison of The Effects of Dietary Plant Sterol and Stanol Esters on Lipid Metabolism. NutritMetab Cardiovasc Dis. S. 14, s. 133–142. Özberk İ. Atay S. Altay F. Cabi E. Özkan H. Atlı A. 2016. Türkiye’nin Buğday Atlası. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), S. 1-87 Suchowilska E ve ark. 2012. A Comparison of Macro- and Microelement Concentrationsin The Whole Grain of Four Triticum Species. Plant Soil Environ. S. 58, s. 141–147. Şahin Y. ve ark. 2018. Phytochemical content and antioxidant activity of einkorn (Triticum monococcum ssp. monococcum), bread (Triticum aestivum L.), and durum (Triticum durum Desf.) wheat. Progress in Nutrition. DOI 10.23751/pn.v19i4.5847. Ünal HG. 2009. Some Physical and Nutritional Properties Of Hulled Wheat. Tarım Bilimleri Dergisi, 15(1), S. 58-64.

130 ÖZEL AVLAKLAR ve KATKILARI Prof. Dr. Kemal KIRIKÇI15

İnsanoğlunun yaratıldığından günümüze kadar var olmuş ve var olmaya devam edecek olan avcılık, sürekli bir değişim göstermektedir. Bu değişime örnek olarak kullanılan silahlar, av hayvanlarının çeşidi ve en çok da avcılığa yaklaşım verilebilir. Eski zamanlarda av olan bir hayvan türünün, şu anda avlanmaması veya av olmayan bir hayvanın şu anda av olarak kullanılması yeni avcılık yaklaşımlarıdır. Modern avcılıkta en çok üzerinde durulan veya durulması gereken, avın veya avcılığın sürdürülebilir olmasıdır. Bu bağlamda Türkiye avcılığındaki en önemli problemin sürdürülebilir olmasından uzak bir hale gelmiş olması söylenebilir. Türkiye avcılığı, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde kurulan Merkez Av Komisyonu (MAK) adı verilen bir komisyon tarafından düzenlenmektedir. Bu komisyon yılda bir kez toplanarak, avlanacak av hayvanlarını, av yapılacak bölgeleri ve bir av gününde veya bir av mevsiminde avlanacak hayvan sayılarını belirlemekten başka bir karar almamaktadır. Üstüne üstlük bu komisyon toplanmadan ve kararları aldıktan sonra günlerce ve hatta haftalarca alınan kararlar tartışılmakta ve kimseyi memnun etmemektedir. Alınan kararların ne kadarına uyulduğu veya bu komisyon eliyle oluşturulan Türkiye avcılığının ne kadar sürdürülebilir olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Kısaca, Türkiye’de şu anda avlanma izni verilen av hayvanı sayıları yıllık olarak 30-40 karaca, 30-50 kızıl geyik, 3-5 yaban koyunu ve 125-175 yaban keçisidir. Bunun yanında Türkiye için önemli olan sülün avı kesinlikle yasaktır ve bu yasak 80 yıldır devam etmesine rağmen Türkiye doğal hayatında sülüne rastlamak neredeyse imkânsızdır. Aynı zamanda Türkiye’nin yerli bir kuşu olan kınalı keklik Anadolu’da artık yok olmaya başlamış, çil keklik ise Orta Anadolu’da yok olmuştur. Bu duruma etken olarak birçok faktör sayılabilir. Her zaman söylendiği gibi kaçak avcılık, zirai ilaçlar vs. Burada tartışılması gereken konu bunlardan ziyade, bu durum nasıl düzeltilebilir? Veya Türkiye’de avla beraber avcılık kültürünün de yok olmaması için ne yapılabilir? Sorusuna cevap aramak olmalıdır. Bu sorunun cevabı ise gayet basittir. Av hayvanlarının zengin olduğu ülkeler veya avcılığı ülkemize göre çok ileride olan ülkeler ne yapıyorsa, o yapılmalıdır. Peki, bu ülkeler ne

15 Selçuk Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, KONYA

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yapıyorlar da Türkiye’de yılda o da izinle avlanan karaca sayısı 30-40 iken, sadece Almanya’da yılda 1.300.000 (bir milyon üç yüz bin) karaca avlanabiliyor? Veya A.B.D.’nin sadece bir eyaletinde (Kansas) yılda 1.000.000 (bir milyon) sülün avlanabiliyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün... Günümüzde devlet yönetimi ve devlet-vatandaş ilişkisinin modern ölçülerde olduğu ülkeler gelişmiş ülkelerdir. Her yönden gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların devlete karşı ilk görevi vergi vermektir. Bugün birçok ülkenin hukuk sistemlerinde, şahsi suçlar için hafifletici sebepler aranırken, vergi konusunda işlenen suçlarda herhangi bir hafifletici sebep aranmamaktadır. Böyle suçların affı veya ötelenmesi diye bir durum da söz konusu değildir. Zira işlenen suç, o ülkede yaşayan tüm insanlara karşı işlenmiştir. Bu düşünceden yola çıkılarak oluşturulan av-yaban hayatı sistemlerinde, avcının vurduğu av hayvanının veya tuttuğu balığın avcıya değil, o ülkede yaşayan tüm insanların ortak malı olduğu gerçeğinden yola çıkılarak avcılardan kullanım ücreti veya avlanma ücreti alınması söz konusudur. Yani nasıl elektrik, su, belediye otobüsleri veya diğer kamuya ait hizmetlerden yararlanmanın bir ücreti varsa, avlanmanın da bir ücreti bulunmaktadır ki, normal veya adaletli olan sistem de budur. Buradaki problem ise, avlakların nasıl yönetileceğidir. Av sektöründen önemli oranda katma değer kazanan ülkelerde, içinde doğal bir yaban hayatının olduğu avlaklar devletin veya kamunun değildir. Bu avlaklar özel sektöre veya tüzel kuruluşlara verilmiş, satılmış veya kiralanmıştır. Verilmiş, satılmış veya kiralanmış olan avlakları yöneten veya kullanan kuruluşların ise bazı önemli görevleri vardır. Bunlar; bir veya iki yılda bir olmak üzere avlaktaki av hayvanı envanterlerinin belirlenmesi, yasak olan şekillerde avcılık yaptırılmaması ve vergi ödemelerine tam olarak riayet etmesidir. Tutulan envanterlere göre hayvan sayısının azaldığı avlaklar, sahibinden alınarak tekrar başka kuruluşlara kiralanmakta veya satılmaktadır. Avlaklara sahip olan kuruluşlar daha fazla avcıyı avlaklarında avlandırmak için, avlaklarda hizmet yarışına girmektedir. Bunlar otel, restaurant hizmetleri ve farklı av hayvanlarının üretilerek avcıların hizmetine sunulmasıdır. Generasyon aralıklarının kısa ve menejmentlerinin kolaylığı dolayısıyla en fazla üretimi yapılan av hayvanı türleri av kuşlarıdır. Av kuşlarının içinde en fazla üretimi yapılan hayvan türleri olarak sülün, kınalı keklik ırkları (chukar, graeca, red legged) ve çil keklik sayılabilir. Üretim için en çok tercih edilen av kuşlarının sayılan bu türler olmasının daha farklı gerekçeleri de vardır. Bunlardan en önemlisi, sayılan bu türlerin aynı

132 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 zamanda adaptasyon kabiliyetlerinin de yüksek olmasıdır. Örnek verecek olursak, A.B.D.’de doğal olarak keklik ve sülün bulunmamasına rağmen, bu iki tür bu ülkeye geçen yüzyılda götürülmüş ve oldukça başarılı bir şekilde üretilerek avlatılmaktadır. Özel avlakların ülkelere kazandırdığı katma değerin yanında diğer faydaları olarak; memeliler hariç eğer istenirse yılın tüm zamanlarında av yapılabilmesi, kaçak avcılığı minimuma indirmesi, vurulamayan hayvanları doğal hayatın kazanması, istihdam, habitatların sıkı korunması ve av turizmine katkıları sayılabilir. Bunlara kısaca değinecek olursak;

Özel Avlakların Sürdürülebilir Av-Yaban Hayatına Katkıları Özel avlakları işleten kuruluşlar daha fazla avcıyı kendi avlaklarına çekmek için, avlaklardaki av hayvanlarıyla yetinmeyip daha farklı av hayvanlarını üretip, yerleştirerek avlakları av hayvanı yönünden zenginleştirmektedirler. En kolay üretilen av hayvanı türleri sülün ve kekliklerdir. Bu özelliklerinden ve adaptasyon kabiliyetlerinin yüksek olmasından dolayı keklik ve sülünler doğal olarak yaşadığı ülkeler dışında birçok ülkeye götürülerek başarılı bir şekilde üretilmişlerdir. Özel avlaklarda üretilen keklik ve sülünler sadece avlanmayıp aynı zamanda o ülkelerin doğal hayatını da çeşitlendirmekte ve zenginleştirmektedir. Kekliklerin üretimi ve avlandırılması Dünyada yaşayan ve keklik adıyla bilinen birçok keklik türü vardır. Çiftlik şartlarına adapte olan ve insan eliyle en kolay üretilen keklikler kınalı keklik ırkları ve çil kekliktir. En çok üretimi yapılan kınalı keklik ırkları chukar (kınalı), graeca (taş) ve red-legged (Avrupa) tipleridir. Bu üç kınalı keklik ırkının üretim şartları ve verim özellikleri de birbirine benzemektedir. Kısaca değinecek olursak her 3 keklik ırkı da genel olarak açık veya kapalı kümeslerde üretilebilmekte, 1 erkek; 3 dişi oranında çiftleştirilebilmekte ve bir verim periyodunda ortalama 50 adet yumurta verebilmektedirler. Kuluçka randımanları diğer kanatlı türlerinden oldukça yüksektir ve ortalama olarak bir keklikten bir yılda 30-35 adet yavru alınabilmektedir. Çil keklikler ise kınalı kekliklere göre daha az yumurta verebilirler ve 1 erkek; 1 dişi oranında çiftleşmektedirler. Gerek kınalı keklik ırklarından olsun ve gerekse çil kekliklerden olsun çiftlik şartlarında doğal hayatlarından daha fazla yumurta ve yavru elde edebilmektedir. Zira doğal hayatlarında bu kuşlar bakabilecekleri yavru sayısı kadar yumurta yapmaktadırlar ve bu sayı bu kuşlar için 12-16 adettir. Kekliklerden elde edilen palazlar özel şartlarda (önce kafeslerde ve daha sonra geniş volyerlerde) 10 haftalık yaşa kadar büyütülürler. Sonra yine 133 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 özel şartlarda avlaklara yerleştirilen özel kafeslerde 15 gün kadar barındırılan keklik palazları, salınacakları bölgeye ve tabiat şartlarına adapte olduktan sonra salınırlar. Salınma zamanının sabah saatleri olmasına ve yağmurlu havalarda salınmamalarına dikkat edilir. Salma kafeslerinde bir arada tutulan ve sayıları genelde 50 civarında olan keklikler, bir koloni oluştururlar ve kafesin bulunduğu bölgeyi kendilerine yurt edinerek yerleşirler. Bu davranış özelliğinden dolayı kekliklerin salınacağı bölgede başka bir keklik kolonisinin olmamasına dikkat edilmelidir. Önceden o bölgede bulunacak olan bir keklik kolonisi yeni salınacak olan koloniyi dolayısıyla avlak olarak kullanılan bölgeden uzaklaştırabilir. Aynı zamanda salım yapılacak olan bölgede doğal olarak bulunan yırtıcıların, kabul edilebilir bir sayıya düşürülmüş olmaları gereklidir. Keklikler avlaklara yerleştirildikten hemen sonra ava açılabilir. Bu özelliklerinden dolayı özel kanatlı avlaklarında yıl boyu av yapılabilmektedir veya yapılmasının herhangi bir sakıncası bulunmamaktadır. Aynı zamanda özel avlaklarda keklik veya sülünler yerleştirilerek veya yerleştirilmeden, geniş volyerlerde yetiştirilen kekliklerin gelen avcının istediği kadar salınmasıyla avcıların hizmetine sunulabilmektedir. Sülünlerin üretimi ve avlandırılması Sülün adı Dünya Sülün Birliği (World Pheasant Association) tarafından 49 adet kuşun ortak adı olarak benimsenmiştir. Hemen hemen bütün sülün türlerinin çiftlik şartlarında üretimi yapılabilse de; avlaklarda veya çiftliklerde en fazla üretimi yapılan sülünlerin Halkalı sülünler (Phasianus colchicus) olduğu bilinmektedir. Bunun yanında bazı avlakların Gümüş sülünleri (Silver pheasant) veya Kral sülünleri de (Reeve pheasant) üreterek avcıların hizmetine sundukları bildirilmektedir. Kalij adı verilen bir sülün türünün Hawai adalarına ve A.B.D.’ne götürülerek yerleştirilmesi yapılmış ve burada doğal olarak üreyen bu sülün türü de avlandırılmaktadır. Japonya’da ise yerli bir sülün türü olan olan Bakır sülünlerin (Copper pheasant) yılda 700.000 adet üretilerek tüm ülkede avlandırıldıkları bildirilmektedir. Doğal hayatlarında ortalama 16 civarında yumurta yapan halkalı sülünler, çiftlik şartlarında 70 civarında yumurta verebilirler ve bir sülünden 30-35 civarında yavru alınabilmesi imkân dâhilindedir. Üretilen sülün palazları önce kafeslerde ve daha sonra volyerlerde büyütülürler ve 7 haftalık yaşta kanatları kesilerek avlak arazisine inşa edilmiş olan özel salım kafeslerine metrekareye 1 sülün olacak şekilde yerleştirilirler. Bu kafeslerde büyütülmeye devam edilen sülünler dışarıdan herhangi bir

134 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 müdahale yapılmadan kendi kendilerine kafeslerden ayrılarak bölgeye adapte olurlar ve kafeslerin çevresini kendilerine yurt olarak seçerler. Genelde yumurtalarını da bu salım kafeslerinin içinde yaptıkları yuvalara bırakırlar. Sülünler kekliklerden farklı olarak en az 16 haftalık yaşa geldiklerinde avlandırılabilirler. Ülkemiz şartlarında bu yaş en erken Eylül ayının başına denk gelmektedir. İster keklik ve isterse sülün olsun, ister avlağa yerleştirilerek avlandırılsın ve ister avcıların istediği sayıdaki keklik ve sülünlerin salınarak avı yapılsın, avlakta bulunan keklik veya sülünlerin tamamının avlanmasına imkân yoktur. Salındıktan sonra avcılar tarafından avlanamayan keklik ve sülünler yaban hayatına adapte olarak o bölgelerde bir keklik ve sülün varlığı meydana getirerek doğal hayatın zenginleşmesine katkıda bulunmaktadırlar. Ülkemiz nüfusu hemen hemen her yıl 1 milyon civarında artmakta, bu sayıda insanın yerleşmesi için şehir ve ilçelerin meskun mahalleri için yaban hayatından çalınmakta; ve habitatlar, maden sahaları, turizm yatırımları ve HES’ler eliyle geriye dönüşümsüz olarak bozulmakta ve bunlar yetmezmiş gibi tarım arazilerinde kullanılan bir çok uygun olmayan ilaçlamalar ve gübrelerle direkt olarak yaban hayvanları katledilmektedir. Ülkemiz yaban hayatının günümüzdeki bu olumsuzluklardan ötürü üretim yapılmaksızın sürdürülebilir olması artık ihtimal dâhilinde gözükmemektedir.

Özel Avlakların Ekonomiye Katkıları Avcılarımız arasında yıllardır süregelen “avcılık bedava mı olsun, yoksa paralı mı olsun” gibi bir tartışma söz konusudur. Avcılık eğer bir tutku ve avlanan hayvanlar o devlette yaşayan insanların ortak malı ise, tartışmaya hiç gerek yoktur. Zira günümüzde kamunun ortak hizmetlerinden mutlaka bir ücret karşılığında yararlanılmaktadır. Elektrik, su, doğalgaz veya toplu ulaşım hizmetlerinin ücretlendirilmesinde olduğu gibi… Avcılıktan yüksek katma değer elde eden ülkelerde bu durum özel avlaklar eliyle çözülmüştür. Avlak olarak kullanılan araziler, avcıların yönetimine bırakılmış, özel avlaklar kurulmuş ve avlanan avlar ücretlendirilmiş ve verilen ücretlerden devlet hazinesine belirli bir katma değer aktarılması sağlanmıştır. Türkiye ile kıyaslandığında bu ülkelerin av sektöründen hiç de azımsanmayacak ölçülerde katma değer kazandığı görülmektedir (Tablo 1).

135 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 1. Bazı ülkelerin av sektörü gelirleri ÜLKE YILLIK GELİR A.B.D. 36 milyar $ İSPANYA 5 milyar $ ALMANYA 1.2 milyar $ AVUSTURYA 570 milyon $ MACARİSTAN 40 milyon $ TÜRKİYE 10 milyon $

Özel avlakçılığın kamuya yapabileceği ekonomik katkılar aşağıda sıralanmıştır; 1) Av ve avcılık gelirleri Özel avlakların verimli bir şekilde işletilmesi için, av hayvanı üretimi şarttır. Av-yaban hayvanının çeşit sayısının fazla, sayı olarak yetersiz olan ülkemizde; av hayvanı üretimi özel avlakçılık için olmazsa olmazdır. Üretilmesi kolay ve yaygın olan keklik ve sülünler düşünüldüğünde, 300 dişi sülün ve 300 dişi keklik damızlıktan oluşturulacak bir sürüden elde edilecek kuşlar, bir avlağın bir yıllık avlandırma yapabilmesi için yeterli olabilir. Bu kadar damızlıktan üretilecek keklik ve sülün sayıları optimum şartlarda 10.000 civarlarındadır. Yani 300 keklik ve 300 sülün damızlığından toplam 20.000 hayvan üretilmesi ve üretilen bu hayvanların ortalama avcı başına 10 adet kuşun avlandırılarak, 2000 civarında avcıya hizmet vermesi mümkün gözükmektedir. Ülkemizde uygulanan avlanma fiyatları göz önüne alındığında böyle bir avlaktan, sadece avlanmadan elde edilecek katma değer 20.000 x 75 = 1.500.000 TL ve % 8 KDV ile 56.000 TL civarındadır. Diğer vergiler, % 10 devlete katkı, konaklama ve ulaşım giderleri ile birlikte bir avlağın sadece av hayvanı üretimiyle hazineye yapacağı katkılar 200.000 TL’ye kolaylıkla ulaşabilir. Her ilde sadece bir adet özel avlak olsa bile bu rakam 16.000.000 TL düzeylerine çıkabilir. 2) İstihdam ve kırsal kalkınmaya katkı Özel avlaklarda gerek üretim aşamasında olsun ve gerekse avlağa gelen avcılara en iyi şekilde hizmet verilmesi konusunda olsun, eleman istihdamına ihtiyaç duyan bir yapıya sahiptir. Zira böyle işletmeler sadece av yaptırmakla kalmayıp aynı zamanda gelen avcıya bazı hizmetleri vermesi ile daha ideal bir yapıya kavuşmaktadırlar. Bu hizmetler, avcıya kılavuzluk etme, avcıların konaklaması, yemeleri,

136 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 içmeleri olarak sayılabilir. Yani avcı avlağa gelecek, orada uygun bir yerde kalacak, yiyecek, içecek veya kendi vurduğu av etinden tatmayı isteyecek, sohbet edecek ve varsa o yöreye has yiyecek veya başka hediyelik eşyaları satın alacak ve dönerken bunları yanında götürmek isteyecektir. Sayılan bütün bu hizmetlerden yararlanmak için avlağa ve avlağın bulunduğu bölgeye hiç de azımsanmayacak maddi katkı yapacaktır. Bu yapılan katkılarla genelde köylerde kurulacak olan özel avlaklar, kırsal kalkınmaya hem istihdam ve hem de doğrudan gelir olarak yansıyacaktır. Bu sayede o köylerde yaşayanların avcılara bakışı değişecek, köylü-avcı arasındaki tartışmalar bitecek ve en önemlisi o köylüler kendileri için bir gelir kapısı olan av hayvanlarını kaçak olarak vurmak yerine koruyacaklardır. 3) Avlanma pulları Şu anda Türkiye’de ruhsatlı av tüfeği sayısının 3 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Avcılık eğitiminden geçen kişi sayısının ise 260.000 civarında olduğu bilinmektedir. Buna karşılık Tarım ve Orman Bakanlığından satın alınan avlanma pulu sayısının yıllık 110.000 civarında olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla bu rakamlardan yola çıkılarak Türkiye’de korkunç bir kaçak avcılık olduğu hükmüne varılabilir. Kaçak avcılık ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı personeli ve emniyet güçleri tarafından maalesef önlenememekte ve hatta önlenmesi de imkânsızdır. Bu yönden de yaklaşıldığında özel avlaklar kanalıyla hem kaçak avcılığın önüne geçilebilir ve hem de avlanma pulu satın almayan avcıların özel avlaklarda dahi avlanmasına izin verilmeyerek, devlet hazinesine katkı maksimum seviyelere çıkarılabilir. Yani sadece avcılık eğitiminden geçen kişilerin sisteme sokulmasıyla, şu anki gelirden 3 kat fazlası bir gelir devlet hazinesine girebilir. 4) Av turizmi Türkiye'nin coğrafi yapısı, bitki örtüsü ve yaban hayatı bakımından av turizminin gelişmesine elverişli konumdadır. Ülkemizde düzenlenecek av turizmi için, "Kara Avcılığı Kanunu" ve bu kanuna dayanılarak çıkartılan 08.01.2005 tarih ve 25694 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Yerli ve Yabancı Avcıların Av Turizmi Kapsamında Avlanmalarına ilişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik" ile 6831 sayılı "Orman Kanunu" hükümleri kapsamında Orman ve Su İşleri Bakanlığının bünyesinde oluşturulan Av Komisyonu tarafından alınan kararlar (yönerge ve talimatlar) ile adı geçen Bakanlığın koyacağı esaslar dâhilinde yürütülmektedir. Bu yönerge ve talimatlar doğrultusunda 2018-2019 yıllarında ihale edilen av hayvanı sayı ve türleri Tablo 2’de verilmiştir.

137 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 2. 2018-2019 av sezonunda av turizmi için ihale edilen hayvan türleri ve sayıları

Av hayvanı türü Sayı İhaleye Satış Gelir (TL) çıkış bedeli fiyatı Yaban Keçisi 160 8.500 35.000 5.650.000 Çengel boynuzlu dağ keçisi 12 8.100 21.000 250.000 Hibrit keçi 0 6.500 - - Kızıl geyik 20 10.250 12.000 237.000 Ceylan 4 5.300 25.000 125.000 Karaca 5 81.400 230.000 1.180.000 TOPLAM 201 7.442.000

Türkiye’de bu kadar çok çeşitten elde edilen toplam gelir maalesef çok azdır. Üstelik sayılan bu hayvan türlerinin tamamen kontrollü bir şekilde avlatılmasına ve avlanmaları yasak olmasına rağmen avlatılan sayıların oldukça düşük olmasının en önemli sebebi, yine kaçak avcılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Kaçak avcılığın önlenmesi için en uygun yol yine avlakların tamamının özelleştirilerek yönetiminin avcıya/avcılara bırakılması ve devletin sadece denetleyici rol üstlenmesidir.

Özel Avlakların Avcıların Sosyal Statülerine Katkıları Son yıllarda normal ve sosyal medya imkânlarının gelişmesiyle “hayvan sever” adı altında toplanan gruplar, her türlü avcılığa karşı büyük eylemler yapmakta ve bütün topluma seslerini çok kolay olarak ulaştırmaktadırlar. Hatta Türkiye’deki “Hayvanları Koruma Kanunu” yine hayvan severlerin siyasi partilere baskısı neticesinde çıkarılmıştır. Medyada yer alan birçok köşe yazarı da hayvan severler gibi davranarak avcılığı topluma “hayvan katliamı” şeklinde lanse edebilmektedirler. Hayvan severlerin bu konuda haklı olduğu bazı avcılık uygulamaları gerek dünyada ve gerekse ülkemizde mevcut olsa da, bu yazının konusu bu değildir. Avcılarımız hayvan severlere karşı kendilerini korumak ve avcılığı kanun sınırlamalarıyla yaptıklarını ifade etseler de, verdikleri cevaplar bohçacılıktan ve bohçacılardan dolayı, kendilerinden başka kimseyi tatmin etmemektedir. Avcılığı bir yaşam biçimi algılayan ülkelerde avcılığa ve avcılara ülkemizdeki kadar tepki yoktur ve bunun en büyük sebebi belki de avcıların avlarını genelde kendilerinin üretmesidir diye 138 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 düşünülebilir. Örneğin İngiltere, İspanya, A.B.D., Fransa, İtalya, Macaristan vb gibi ülkelerde çok sayıda av hayvanı üretilerek avlanmaktadır. Üreterek avlanma, tabiata zarar vermek şöyle dursun, daha önce de anlatıldığı gibi yaban hayatına azımsanmayacak katkılarda bulunmaktadır. Dolayısıyla üreterek avlanma şeklinde yapılan bir avcılığa veya bu şekilde avlanan avcılara karşı çıkmak abesle iştigal etmek olacak ve avcılara saygı artacaktır.

Sonuç ve Öneriler 1.Türkiye’deki her ilin avlak olarak kullanılan arazi haritaları çıkarılmalı ve bu avlaklardaki yaban hayvanlarının envanterleri belirlenmelidir.

2.Bütün bürokratik engeller ortadan kaldırılarak bu avlaklardan kanatlı avlağı olanlar öncelikli olarak (av hayvanı üretimi ve avlak yönetimi konusunda eğitim almış) köy tüzel kişiliklerine veya avcı derneklerine verilmelidir. Kar amaçlı kuruluşlar avlakları ancak köy tüzel kişiliklerinden kiralayabilmelidir.

3.Değerli büyük memeli hayvanlara sahip olan avlaklar, bünyesindeki hayvan sayısına göre ihale edilerek ve hayvan sayısına göre depozito bedeli alınarak kiralanmalı veya satılmalıdır. Hayvan sayısı her yıl yeniden sayılarak belirlenmeli, sayının azaldığı avlaklar geri alınmalıdır.

4.Avlakların kira, satış ve gelirlerinden avlağın bulunduğu köylere sürekli bir gelir akışı sağlanmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde Türkiye’de kaçak avcılığın önlenmesi ancak bir hayal olur.

5.Özel avlakçılık özellikle avcı dernekleri için teşvik edilmelidir. Bu teşvik Orman ve Su İşleri Bakanlığının ürettiği keklik ve sülünlerin damızlık olarak verilmesi, yatırımlar için faizsiz kredi verilmesi, avlak olarak kullanılmayan devlet arazilerinin bedava veya çok düşük ücret karşılığında verilmesi, avcı derneklerine av hayvanı üretimi, avlağa yerleştirilmeleri ve avlak yönetimi ile ilgili eğitimlerin verilmesi şeklinde olabilir. Ayrıca belirli bir süre avlak çalışanlarına sigorta prim desteği ve vergi indirimi de uygulanabilir.

139 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kaynaklar Deveci, İ. (2012). Yerli avcı. Av Tutkusu. 172; 24-26. http://www.gwct.org.uk/research__surveys/species_research/birds/pheasant/default.asp http://www.kdwpt.state.ks.us/news/Hunting/Upland-Birds/Ring-Necked-Pheasant Kawajı, N., Tetsuya Maruyama, T.,Yano, Y. (2009). Mortality of released captive-bred Copper Pheasants in a natural refuge area of Japan. Ornithol. 8;125-130. Kırıkçı, K. (2011). Modern avcılık ve özel avlaklar. Av Doğa, 93;45-46. Kırıkçı, K. (2012). Doğanın gizemli kuşları sülünler. Dörtrenk matbaası, Ankara.

140 KANATLI HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE YAN ÜRÜN OLARAK DEĞERLENDİREN ATIKLAR

Nezih OKUR16

Özet Bolu, Türkiye’nin, turizm ve hayvancılık faaliyetleri ile bilenen orta- ölçekli şehirlerinden biridir. Kanatlı hayvancılık veya başka bir ifadeyle beyaz et sektörü de Bolu’da büyük bir hızla gelişmektedir. Bu gelişmeyle birlikte sektörde üretim sırasında ortaya çıkan ve yan ürün olarak değerlendirilen atıkların olumlu ve olumsuz çevresel etkileri, gün geçtikçe daha fazla dikkat çekmeye başlamıştır. Üretim miktarının fazlalığı, ekonomik değerinin, besin içeriğinin ve alternatif uygulama maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle, bazı çevrelerce atık olarak değerlendirilen bu yan ürünlerin çevreye zarar vermemesi ve yeniden ekonomiye veya üretime kazandırılması gereklidir. Beyaz et sektörünün kalbi olan ve aynı zamanda bir turizm şehri olmayı hedefleyen Bolu açısından bu konu daha da önemlidir. Kamu kurumları, özel sektör ve üniversiteler başta olmak üzere sektördeki bütün paydaşların ve halkın da desteklediği daha yakın bir iş birliği içerisinde çalışılarak bütün tarafları memnun edecek gelişmeler sağlanabileceği düşünülmektedir. Anahtar kelimeler: Kanatlı hayvan, beyaz et, yan ürün, atık

WASTES THAT CONSIDERED AS BY-PRODUCTS IN POULTRY SECTOR Abstract Bolu is one of the medium-sized city that knows Turkey's tourism and farming activities. Poultry sector or in other words the poultry meat sector, is also developing rapidly in Bolu. With this development, the positive and negative environmental impacts of the wastes, which are produced during production in the sector and evaluated as by-products, have started to attract more attention day by day. Due to the high amount of production, the economic value, the high nutrient content and the high cost of alternative implementation, these by-products, which are considered as waste by some circles, should not be harmful to the environment and should be reintroduced into economy or production.

16 Dr. Öğretim Üyesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 This issue is even more important in terms of Bolu, which is the heart of the poultry meat sector and also aims to be a tourism city. It is thought that developments that will please all parties by working in close cooperation supported by all stakeholders and public in the sector, especially official organisations, private sector and universities. Key words: Poultry, poultry meat, by-product, waste

Giriş Günümüzde gerçekleşmiş olan birçok gelişmeye rağmen açlık hala dünya genelindeki en önemli problemlerden biridir. Tarımdaki gelişmelere bağlı olarak, gelişmekte olan ülkelerdeki açlık sınırının altındaki nüfusun oranı %23.3’den %19.9’a düşmüştür. Gelişmekte olan 129 ülkenin 72 tanesinde son 10 yıllık dönemde, açlığın ortadan kaldırılması ile ilgili hedeflere ulaşılmıştır ve Türkiye’de bu ülkeler arasındadır. Güney Amerika, Doğu ve Güneydoğu Asya, Kafkasya ve Orta Asya, Kuzey ve Batı Afrika gibi bazı bölgelerde hızlı uygulamalar hayata geçirilmektedir. Ancak hala bu bölgeler açlık sınırının altındadır ve bölgesel ve yönetim kaynaklı uygulamalar nedeniyle gelişme çok yavaş olmaktadır. Bunun sonucunda bu ülkelerdeki insanların çoğu artan gıda fiyatları nedeniyle yetersiz ve dengesiz beslenmek durumunda kalmıştır (Anonymous, 2015). Açlığın önlemesi, yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanması açısından kanatlı hayvancılık sektörü en önemli sektörlerden arasındadır. Kanatlı ürünleri de en hızlı, en ekonomik ve en sağlıklı gıdalar arasındadır. Kanatlı yumurtası ve eti, insan beslenmesinde çok önemli bir yer tutan sağlıklı ve ucuz protein kaynaklarıdır. Kanatlı eti, üretim ve tüketim rakamları bakımından kırmızı eti geçmiş ve protein açığının kapatılmasında vazgeçilemez bir hayvansal gıda kaynağı olmuştur. Ülkemiz için önemli yeri olan hayvancılık sektörü beslenme yanında ekonomik gelişme ve istihdam açısından da oldukça önemlidir. Hayvancılık sektörü içinde daha küçük alanda daha fazla hayvan yetiştirmeye elverişli olması gibi üstünlükleri sayesinde kanatlı hayvan yetiştiriciliği, giderek daha fazla öne çıkmış ve bir endüstri dalı haline gelmiştir. Günümüzde, Türkiye’deki tarımsal üretim ve gıda sektörü içinde, cirosu en büyük olan işletmeler kanatlı firmalarıdır. Geçimini kanatlı sektöründen temin eden (üretici çiftçi, sektörle ilgili esnaf, yem, ilaç, yan sanayi, nakliye, pazarlama dâhil) insan sayısı yaklaşık 2,4 milyon (aileleri ile birlikte) kişidir. Sektörün yıllık cirosu yaklaşık 6 milyar doları aşmaktadır (Anonim, 2014; Koca, 2015).

142 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kanatlı Hayvancılık Sektörü ve Bolu Bolu, Türkiye’nin, turizm ve hayvancılık faaliyetleri ile bilenen orta- ölçekli şehirlerinden biridir. Arazi yapısı genel olarak incelendiğinde, arazisinin çoğu ormanlık ve fundalık olan, tarım arazisi az olan, mera arazisi içe neredeyse olmayan bir yapıya sahiptir Arazi yapısı ve dağılımı bu özelliklerinin öne çıkmasına destek olmuştur (Tablo 1).

Tablo 1. Dünya’da, Türkiye’de ve Bolu’da arazilerin büyüklüğü (hektar) ve cinse göre dağılımı (Şentürk, 2014). Arazi Cinsi Arazi Büyüklüğü, hektar Arazilerin Dağılımı, % Bolu Türkiye Dünya Bolu Türkiye Dünya Tarım Alanı 149.664 26.968.000 4.931.862.000 20,4 34.4 40.3 Orman- 471.514 20.703.000 3.937.326.000 64,3 26.4 32.1 Fundalık Çayır-Mera 12.440 20.500.000 3.378.173.000 1,7 26.2 27.6 Tarım Dışı 100.182 10.184.700 0 13,7 13.0 0.0 Toplam 733.800 78.355.700 12.247.361.000 100,0 100.0 100.0.0

Bolu tarımı genel olarak değerlendirildiğinde, toplam tarımsal gelirin yarısından fazlası piliç eti üretiminden elde edilmektedir. Arazi yapısı ve iklimi, kanatlı hayvan yetiştiriciliği ve kanatlı ürünleri üretimi ve iklimi Bolu’ya bu konuda büyük bir imkân sağlamaktadır. Buna bağlı olarak, Türkiye’deki etlik piliç üretiminin yaklaşık %25’i, etlik hindi palazı üretiminin yaklaşık %50’si Bolu’da gerçekleştirilmektedir (Anonim, 2014; Koca, 2015).

143 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 2. Bolu ilinde temel tarımsal ürünlerin Gayri Safi Üretim Değeri (1000₺) ve toplam içerisindeki payları (%) (Şentürk, 2014). Ürünler GSÜD % Piliç Eti 650.462 54.9 Patates 50.728 12.0 İnek Sütü 44.291 10.2 Buğday 36.740 4.3 Hindi Eti 44.291 3.7 Mısır Silajı 36.740 3.1 Elma 20.568 1.7 Sığır Eti 20.099 1.7 Arpa 12.924 1.1 Taze Fasulye 7.038 0.6 Ceviz 5.486 0.5 Yumurta 5.379 0.5 Diğer 68.693 5.8 Toplam 1.185.763 100.0

Yumurta tavukçuluğu ve etlik Pekin ördeği palazı yetiştiriciliğine yapılan yatırımlarla birlikte, Bolu’nun bu alanlarda da Türkiye’nin en önde gelen illerinden birisi olması beklenmektedir. Mevcut Durum Ve Mevzuat İnsan beslenmesine ve ülke ekonomisine oldukça faydaları olan ve hızla gelişen kanatlı sektöründe veya nihai ürün olarak düşünüldüğünde beyaz et sektöründe üretim sırasında doğal olarak ortaya çıkan ve yarı mamul olarak üretilen yan ürünler bulunmaktadır. Yetiştirme kümeslerinde üretilen ‘Kullanılmış Altlık’ ve rendering tesislerinde üretilen ‘Tavuk Et- Kemik Unu’ ve hem üretim miktarlarının hem de ekonomik değerlerinin yüksekliği nedeniyle bunların en fazla dikkat çekenleridir. Kümeslerde elde edilen ölü piliçler ve arıtma tesislerinde üretilen arıtma çamuru da bunlar arasında olan, ancak daha az dikkat çeken yan ürünlerdir. Kanatlı endüstrisinde ortaya çıkan bu yan ürünlerin birçoğu farklı kesimler tarafından farklı isimlerle isimlendirilmektedir. Farklı isimlendirmeler nedeniyle farklı resmî kurumlar tarafından yapılan düzenlemeler ve çıkarılan mevzuatlar da farklı olmaktadır. Kullanılmış Altlık Ülkemizdeki tarım toprakları genelde kil tekstürlü, yüksek pH’lı, fazla kireçli, azot, fosfor ve organik maddeler açısından yetersiz (ortalama %91,4’ü), çinko ve demir noksanlığı yaygın olan topraklardır (Taban 2007). Bolu ilimizdekilerin ise %69,7’si tın tekstürlü, %77,4’ünde organik madde muhteviyatı yetersiz, %78,2’sinde pH nötr veya hafif

144 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 alkali (%15’inde hafif asit), %57,2’si kireçli (bunun %27’sinde kireç %15’in üzerinde, %42,8’i ise kireçsiz), tuz problemi olmayan, %51,6’sında fosfor çok az ve az (%18’inde orta) ve %4,4’ünde potasyumun yetersiz düzeyde olduğu belirlenmiştir (Taban 2007). Bu bilgilere göre hem ülkemizde hem de ilimizdeki tarım topraklarımızın verimlilik açısından düşünüldüğü kadar iyi durumda olmadığı anlaşılmaktadır. Tarım topraklarımızın daha verimli olması, verimlerini muhafaza edebilmesi, topraktan eksilen veya çeşitli şekillerde uzaklaşan besin maddelerinin toprağa verilebilmesi için gübreleme yapılması gereklidir. Bunun da çevre ve toplum açısından en doğru yolu organik gübre kullanılmasıdır. Bununla birlikte, kimyasal gübrelerin toprakta oluşturduğu bazı istenmeyen etkilerden dolayı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de organik gübre kullanımının teşvik eden, kimyasal gübre kullanımını ise azaltan resmi düzenlemelerin yapılması gereklidir. Kanatlı hayvan yetiştirme kümeslerinde elde edilen ‘Kullanılmış Altlık’ aslında bir çeşit ‘Yarı Mamul Organik Gübre’dir. Çünkü kullanılmış altlık, yemden ürüne uzanan biyolojik çevrilim sürecinin doğal bir atığı olup, genel anlamda çözünebilir ve kolaylıkla parçalanabilir organik madde ve inorganik bileşenleri içermektedir. Bu yarı mamul organik gübre, organik madde içeriği bakımından zengin olan bir gübredir ve bu sayede toprağın su tutma kapasitesini artırdığı gibi, toprağın azot, fosfor, potasyum ve sülfür gibi besin elementleri bakımından zenginleşmesini sağlar. Bu nedenle tarım ve hayvancılık sektörü tarafından yarı mamul organik gübre olarak kabul edilen kullanılmış kanatlı altlığı ve dışkısı, toprak için değerli bir besin madde sağlayıcı ve toprak şartlarını düzenleyicidir. Uygun bir şekilde olgunlaştırılıp toprağa uygulandığında, ticari gübrelere göre daha iyi ve ekonomik bir besin maddesi sağlayıcısıdır (Kaçar ve Katkat, 2009). Bu ‘Yarı Mamul Organik Gübre’, olduğu gibi veya kompostlama vb. biyolojik işlemler uygulandıktan sonra ‘Organik Gübre’ olarak toprağa verilebilen bir yan üründür (Taban, 2007; Kaçar ve Katkat, 2009). İlave katma değer elde edilmek istendiğinde piroliz vb. termal işlemlerle elektrik enerjisi veya yakılarak ısı enerjisi üretiminde de kullanılabilmektedir(Demirulus ve Aydın, 1996; Moor ve ark., 1998; Kelleher ve ark., 2002). Çevre ve Orman Bakanlığı mevzuatlarında ‘Atık’ olarak isimlendirilen bu ‘Yarı Mamul Organik Gübre’, ‘Tehlikeli Atık’ olarak değerlendirilmekte ve uygulamalar buna göre gerçekleştirilmektedir. ‘Yarı Mamul Organik Gübre’, ‘Tehlikeli Atık’ olarak

145 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 değerlendirildiğinde; halen sahadaki genel uygulamalar gibi toplanması, taşınması ve işlenmesi yasak olan ve bu işlemlerin özel yöntemlerle yapılması gereken bir yan ürün haline gelmektedir. ‘Yarı Mamul Organik Gübre’ değerlendirme ve kullanımı konusunda Hayvansal Atık Yönetimiyle ilgili doğrudan mevzuat bulunmamakta, Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’ne göre kapsam dışı olarak değerlendirilmektedir. Bu konuda Çevre ve Orman Bakanlığının farklı şubeleri tarafından yapılan çalışmalar devam etmektedir. Ayrıca, başta ilimiz olmak üzere ülkemizdeki toprak yapısı yapılacak daha ayrıntılı olarak belirlenmeli, hangi araziye hangi oranda ‘Yarı Mamul Organik Gübre’ ve/veya ‘Organik Gübre’ atılacağı tespit edilmeli ve bu bilgiler ilgili herkesin ulaşabileceği şekilde ilgili kurumlar tarafından yayımlanmalıdır. AB’ye uyumu çerçevesinde yayımlanan bilgilerin elektronik ortama da aktarılması da gereklidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı ile yapılacak ortak çalışmalar ile kurumlar arası kavram kargaşasının ortadan kaldırılacağı, geçici ve kalıcı kullanılmış altlık depolama ile işleme yerlerinin belirleneceği ve konu ile ilgili resmi düzenlemelerin yapılacağı taahhüt edilmiştir. Bu konuda ilgili Bakanlığın farklı şubeleri tarafından yapılan çalışmalar devam etmektedir. Bu nedenle, resmî kurumlar arasında ve resmî kurumlar ile fiili uygulama arasındaki kavram kargaşası en kısa sürede giderilmeli ve tarafları memnun edecek ortak bir tanımlama ve çözüm bulunmalıdır. ‘Rendering’ Tesisi Ürünleri ‘Rendering’ tesisleri, kesimhanelerde ortaya çıkan ve insan tüketimine uygun olmayan artıkların çevreye zarar vermemesi ve yeniden ekonomiye veya üretime kazandırılması amacıyla kurulmuş tesisleridir. Rendering tesislerinde kesim faaliyeti sonucu ortaya çıkan kan, tüy, iç organlar, insan tüketimine uygun olmayan ürünler vb. hidroliz işlemine (yüksek basınç ve sıcaklık altında pişirme) tabi tutularak işlenmektedir. Hidroliz işlemi sonucunda mikrobiyolojik açıdan uygun ve besin değeri yüksek olan çok değerli bir ürün elde edilmektedir. ‘Tavuk Et-kemik Unu’ olarak isimlendirilen bu kesimhane yan ürünü, hayvan yemlerinde protein ve enerji kaynağı olarak kullanılabilen bir hammaddedir. AB uyum yasaları çerçevesinde çıkartılan 5996 sayılı ‘Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’ (Anonim, 2010) ve buna bağlı ‘İnsan Tüketimi Amacıyla Kullanılmayan Hayvansal Yan Ürünler Yönetmeliği’ne göre ‘Yem Üretim Tesisi’ olarak ruhsat verilen rendering tesislerinde üretilen tavuk et-kemik unlarının kanatlı

146 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 beslenmesinde kullanılması yasaktır (Anonim, 2011). Bu yan ürünün AB yönetmeliklerinde tavsiye edildiği gibi bertaraf edilmesi (gömülmesi vb.) veya işlenmesi (yakma vb.) gereklidir (Anonymous, 2004a, b ve c). AB yönetmeliklerinde tavsiye edildiği gibi bertaraf edilmesi (gömülmesi vb.) veya işlenmesi (yakma vb.) gereken ‘Tavuk Et-Kemik Unu’ miktarı yılda yaklaşık 1 milyon tondur. Gömme durumunda bu iş için uygun arazilerin belirlenmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gereklidir. Diğer işleme yöntemlerinde hammadde olarak kullanılacak bu yan ürünün yaklaşık %10’u kül veya atık olarak ortaya çıkacaktır ve yine gömme için gerekli işlemlerin yerine getirilmesi gereklidir. Ayrıca işleme tesisi maliyetlerinin ve bunlarla ilgili yasal düzenlemelerin de unutulmaması gereklidir. AB, Deli Dana vb. hastalıklar nedeniyle ‘Kanatlı Tavuk Et-Kemik Unu’ ile ilgili bu yasaklamayı uygulamaya sokmuştur. Yasak sonrasında AB ülkelerinde üretilen ‘Tavuk Et-Kemik Unu’ domuzlara veya kedi ve köpeklere yedirilmektedir. Ülkemizde Deli Dana görülmediği için ve domuz veya kedi ve köpek yemi üretimleri de yok denecek kadar az olduğu için yasaklamanın sebep olacağı ekonomik zarar çok daha yüksek olacaktır. Buna göre Tavuk Et-Kemik Unu yem hammaddesi olarak kullanılmadığında; daha pahalı alternatif ürünlerin üretilmesi veya ithal edilmesi gerekecektir. Bu durumun hem sektör hem de ülke ekonomisinde oluşturacağı alternatif maliyetin de konu ile ilgili resmi düzenlemelerde unutulmaması gereklidir. Ayrıca, birim fiyatının yaklaşık 2,50TL/kg olduğu düşünüldüğünde; kesimhanelerde yan ürün olarak üretilen ve yem üretiminde hammadde olarak kullanılan Tavuk Et-Kemik Ununun değeri yıllık yaklaşık 2.500.000.000 TL'dir. Üretim miktarının fazlalığı, ekonomik değerinin, besin içeriğinin ve alternatif uygulama maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle kesimhanelerde ortaya çıkan ve insan tüketimine uygun olmayan artıkların çevreye zarar vermemesi ve yeniden ekonomiye veya üretime kazandırılması amacıyla kurulmuş olan Rendering tesisi vb. tesislerin uygun şekilde kurulumunun, çalıştırılmasının ve Tavuk Et-Kemik Unu vb. yan ürünlerle ilgili üretimlerin teşvik edilmesi dahi düşünülebilir. Ülkemizde üretim, kullanım ve satışla ilgili koşullarda sürekli iyileştirilme sağlayan yasal düzenlemelere devam edilmesi ve bunlar tamamlanana kadar 2017’ye kadar ertelendikten sonra 2017’de

147 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 uygulamaya başlanmış olan bu yasağın tekrar gözden geçirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Sonuç Kanatlı endüstrisinde doğal üretim işlemi sırasında ortaya çıkan ve bazı kesimler tarafından atık olarak değerlendirilen bu yan ürünlerle ilgili tesislerin hepsinin ortak hedefi, bu tesisler olmadığında atık olarak ortaya çıkacak bu ürünlerden çevreye daha az zarar veren ve katma değer kazandıran yan ürünlerin elde edilmesidir. Uygun işlemlerden geçirilerek elde edilen, taşınan ve depolanan bu yan ürünlerin çevreye zarar verme ihtimalleri de çok aza inmekte ve ekonomik bir gelir kapısı açılmaktadır. Bu nedenle ürünlerin uygun şekilde üretimi, depolanması, taşınması ve işlenmesi yasal düzenlemelerle teşvik edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Böylece hem ülkemiz hem de ilimiz olan Bolu açısından önemli bir istihdam ve gelir kaynağı olan kanatlı endüstrisi teşvik edilmiş, topraklarımız daha verimli hale getirilmiş olacak ve turizm açısından da sektörden kaynaklanabilecek problemler önlenmiş olacaktır. Ancak bu hedeflere ulaşılabilmesi için devlet, özel sektör ve üniversite işbirliğinin YEKAS benzeri organizasyonlarla geliştirilmesi yanında, bölge halkının ve medyanın da engelleyici veya popülist değil, çözüm odaklı, bilgilendirici ve destekleyici olması gerektiği düşünülmektedir.

Kaynaklar Anonim, 2010. Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda Ve Yem Kanunu. Kanun No: 5996. Resmi Gazete (13 Haziran 2010 / 27610). Anonim, 2011. İnsan Tüketimi Amacıyla Kullanılmayan Hayvansal Yan Ürünler Yönetmeliği. Kanun No: 5996. Resmi Gazete (24 Aralık 2011 / 28152). Anonymous, 2004a. Regulation (EC): 852/2004. The Hygiene of Foodstuffs. Anonymous, 2004b. Regulation (EC): 853/2004. Specific Hygiene Rules For Food Of Animal Origin. Anonymous, 2004c. Regulation (ECE): 854/2004. Specific Rules For The Organisation Of Official Controls On Products Of Animal Origin Intended For Human Consumption. Anonymous, 2015. FAO Hunger Map, FAO Statistics Division, Viale delle Terme di Caracalla, 00153 Rome, Italy. Demirulus H. ve Aydın A., 1996. Tavukçuluk Artık ve Atık Maddelerinin İşlenerek Çevre Kirliliğinin Azaltılması, Ekoloji ve Çevre Dergisi, 1996; 19: 22-26. Kaçar B. ve Katkat V., 2009. Gübreler ve Gübreleme Tekniği. 3. Baskı,. Nobel Yayın Dağıtım Ltd. Yayın No:1119. 2009; 17-54. Kelleher B.P., Leahy J.J., Henihan A.M., O’Dwyer T.F., Sutton D. and Leahy M.J., 2002. Advances in Poultry Litter Disposal Technology – A Review, Bioresource Technology 2002; 83: 27–36.

148 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Koca, S., 2015. BESD-BİR Sektör Raporu: Üretim, Tüketim, İhracat, Problemler, Çözümler ve Fırsatlar. BESD-BİR Yayınları, Ankara, Türkiye, 2015; 14. Moore P.A. Jr., Daniel T.C, Sharpley A.N. and Wood C.W., 1998. Poultry Manure Management,1998; Chapter 3: 60-75. Şentürk, A., 2014. Bolu Tarım Master Planı. İl Tarım ve Kalkınma Master Planlarının Hazırlanmasına Destek Projesi, Tarım ve Köyişleri Bak., Strateji Geliştirme Başk., Bolu Tarım İl Müd. Taban S., 2007. Etlik Piliç Gübrelerinin Önemi ve Tarımsal Üretimde Kullanılması. Etlik Piliç Gübrelerinin Kullanım Şekilleri, Değerlendirme Yöntemleri ve Yasal Uygulamaları, Kanatlı Ar-Ge Yayınları, 2007; 13: 17-46.

149 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

150 TÜRKİYE’DE TAVUK ISLAHI ÇALIŞMALARI VE STRATEJİK ÖNEMİ Serdar KAMANLI17

Giriş Günümüzde ticari tavukçulukta kullanılan tavuk hatların kırmızı orman tavuğundan (gallus gallus) köken aldığı düşünülmektedir. Evcilleştirme yeri ve zamanı kesin olarak bilinmemekle birlikte insanlık tarihi boyunca birden fazla farklı zaman ve yerde gerçekleşmiş olabilir. Günümüzdeki modern tavukların milattan önce 2500-2100 yıllarında güney Asya indus vadisinde yaşayan Harappan kültürü insanları tarafından öncelikli olarak dövüş amaçlı yetiştirilen tavuklardan geldiğine inanılmaktadır. Yapılan genetik çalışmalar Akdeniz ırkları olarak adlandırılan yumurtacı tavuklar ile Gallua gallus arasında çok büyük genetik benzerliklerin olduğunu ortaya koymuştur (Laughlin 2007: 19). Tavukçuluk başlarda ailelerin et ve yumurta ihtiyaçlarını karşılamak amacı ile az sayıdaki tavukla çiftlik avlusunda açık havada dolaşarak kendi gıdalarını temin ettikleri ya da atıklar ile beslendikleri bir sistemdi. On dokuzuncu yüzyıl başlarında nüfus artışı, şehirleşme, yerleşim alanlarının genişlemesi ve av hayvanlarının sayısındaki azalmalar tavuk eti ve yumurtaya talebi arttırmıştır (Türkoğlu ve Sarıca 2009:1). Yirminci yüz yılın ilk yarısında genetik bilimindeki gelişmeler seleksiyon programlarının ticari tavukçulukta kullanılmasını sağlamıştır. Genetik çalışmalar ile birlikte aynı zamanda kuluçka makineleri, yapay aydınlatma, yapay tohumlama, besleme çalışmalarındaki gelişmeler sektörün gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Bütün bu gelişmelere paralel olarak etlik piliçlerde 42 günlük yetiştirme periyodunda 2,8 kg canlı ağırlık ve 1,6-1,7 yemden yararlanma oranına (Anonymous a 2014), yumurtacı hibritlerde ise bir yılda 320-325 adet tavuk-kümes yumurta verimine ulaşılmıştır (Anonymous b 2018). Türkiye de Cumhuriyet öncesi tavukçuluk çalışmaları ile ilgili bilgi yok denecek kadar azdır. Cumhuriyetten sonra ülkesel düzeyde tavukçuluk çalışmalarının temeli atılmıştır. 1930 yılında çıkarılan 3203 sayılı Ziraat Vekâleti Vazife ve Teşkilat Kanunu ile "tavukçuluk araştırma hizmetlerini yurt genelinde verimli ve ekonomik şekilde sağlayacak teknik, ekonomik ve teknolojik araştırmalar yapmak, alınan sonuçları değerlendirerek illerin yayım teşkilatına ve yetiştiricinin istifadesine

17 Dr., Tarım ve Orman Bakanlığı, Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 sunmak” amacıyla Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü kurulmuştur. Enstitü kuruluşunu takiben yetiştiricilik için gerekli tesisler inşa edilerek, Enstitünün damızlık kadrosunu kurmak amacıyla Macaristan ve Avusturya'nın ileri tavukçuluk yapan çiftlikleri ile temasa geçilmiştir. Bunların bir kısmı ile anlaşmaya varılarak ilk parti 273 adet Leghorn tavuğu ile 19 horoz ve 176 adet Rhode Island-Red tavuğu ile 26 horoz satın alınarak 1931 yılından itibaren fiilen yetiştiriciliğe başlanmıştır. 1932 yılında Almanya'da Rechkard çiftliğinden 3 adet ve 1933 yılında da yine aynı çiftlikten 2 adet pedigrili Leghorn horozu getirtilerek damızlık kadrosu takviye edilmiştir. Yetiştirme ve deneme müessesesi olarak kurulan bu Enstitü 1938 yılına kadar çalışmalarına devam etmiştir. Aynı yıl Enstitü merkezini Ankara-İstanbul yolu üzerinde, Atatürk Orman Çiftliği karşısında, 131 dekar genişliğindeki araziye taşınmıştır. Bu saha üzerinde Enstitünün idari binası, ıslah ve üretim tesisleri inşa edilerek daha geniş çapta çalışma imkânlarına kavuşturulmuştur. 1952 yılından itibaren Marshal yardımından yararlanılarak Enstitüye modern tavukçuluk makine ve ekipmanları sağlanmaya başlanmış, diğer taraftan yeni damızlık materyal temini amacıyla yurt dışından yeni kültür ırkı tavuklar getirtilmiştir. Bu bağlamda İngiltere'den British Livestock Limited aracılığıyla temin edilen 1700 adet Leghorn ve Rhode Island- Red civcivinden 500 Leghorn ve 700 adet Rhode Island-Red civcivi elde edilmiştir. Bunun yanı sıra ABD'nin Oregon eyaletindeki Handson çiftliğinden ithal edilen pedigrili 1410 adet Rhode Island-Red ve 1075 adet Newhampshire civcivinden 800 adet Rhode Island-Red ve 500 adet Newhampshire civcivleri Tavukçuluk ve Arıcılık Enstitüsüne verilmiştir. Ayrıca 1954 yılında ABD'de dünya kiliseler birliğinin hibe yoluyla gönderdiği 29.175 adet Newhampshire civcivinden 1000 adeti ve 1955 yılında Yalova Devlet Üretme Çiftliğinden temin edilen 1111 tavuk 29 horozluk bir White-Plymount-Rock sürüsü üretim kadrosuna alınmıştır (Anonymous 2018 c). Kuruluşundan bu yana enstitüde tavukçuluk ıslah ve araştırma çalışmaları devam etmektedir.

Yumurta Tavukçuluğu Islah Çalışmaları Tavukçuluk araştırma enstitüsü 1965-70 li yıllara kadar yurtdışından getirilmiş olan saf hatlar üzerinde çalışarak bunların tarım teşkilatları aracılığı ile çoğaltılıp tamamına yakını köylü çiftçilerden oluşan yetiştiricilere dağıtılarak ihtiyaç olan damızlık teminini sağlamaya çalışmıştır. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak enstitüde 1970 li yıllardan itibaren hibrit geliştirme çalışmalarına yönelmiştir. İlk hibrit elde etme çalışmaları enstitünün elinde bulunan saf leghorn hatlar ve ithal edilen bazı beyaz yumurtacı saf hatlar ile yürütülmüştür. Yapılan bu

152 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 ilk hibrit elde etme çalışmaları ile dört ana ve dört baba hattı geliştirilmiş fakat çeşitli sebeplerden dolayı bunlar elden çıkarılmıştır. Bu hatlarda cinsiyet ayırımı kloak yöntemi ile yapılıyor olması cinsiyet ayırımında problemlere sebep olduğundan daha sonraki çalışmalar, erkekleri dişilerinden tüy rengi ve kanat tüylenme hızı bakımından farklı hibrit döl veren autosex ebeveyn soyları geliştirme yönüne kaydırılmıştır. Bu çalışmalar dan birincisinde kanat tüylenme hızına göre, cinsiyet ayrımına imkan sağlayan O1, O2, T1, T2 kodu verilen dört beyaz yumurtacı ebeveyn geliştirilmiştir. İkinci çalışmada ise vücut tüy rengine göre geliştirilen, P, G1, G2, G3, R, S1, S2, S3 kodu verilen sekiz adet kahverengi yumurtacı ebeveyn hat geliştirilmiştir. Daha sonra bu hatlardan 4 tanesi büyük ebeveyn olarak kullanılmıştır. Geliştirilen bu hatlarda daha sonra elden çıkarılmıştır (Anonymous 2018c). Bu hatların yabancı ticari hibritler ile karşılaştırılması amacı ile yapılan bir çalışmada, O2xT2 beyaz yumurtacı melezi 254 adet tavuk-gün yumurta verimine sahipken, yabancı beyaz yumurtacıdan 245 adet tavuk-gün yumurta verimi elde edilmiştir (Düzgüneş 1985). Yapılan bu çalışmaların neticesinde verim bakımından kabul edilebilir hatta ithal edilen yumurtacı yabancı hatlar seviyesinde yerli hatların geliştirilmesi tek başına yeterli, olmayıp bunların ticarileşmesi ve hastalıklar bakımından ari tutulabilmesi çalışmalarının da önemi ortaya çıkmaktadır. 1995 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi ve Enstitünün ortak çalışması ile Kanada dan 6 kahverengi ve 4 adet beyaz yumurtacı saf hat yumurtaları temin edilerek enstitüde kuluçka işlemleri yapılmış ve hatlar çoğaltılmıştır. Bu hatlar kendi içerisinde seleksiyona tabi tutulurken ikili ve üçlü melezlemeler ile en iyi kombinasyonu veren melezler elde edilmeye çalışılmış, çalışmalar sonucu en iyi verimi veren kombinasyonlar içerisinden 2 adet günlük yaştaki civcivlerinde tüy rengine göre cinsiyet ayrımı yapılabilen kahverengi yumurtacı, bir adet beyaz yumurtacı hibrit geliştirilmiştir (Göğer ve ark. 2003; Mızrak ve Durmuş, 2010) . Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Tarafından Geliştirilen Yumurtacı Hibritlerin Tescili Hakkındaki Tebliğ 22 Nisan 2006 Tarih ve 26147 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır.

153 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 1. Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünde geliştirilen kahverengi yumurtacı hibrit verileri ATAK-S ATAK YUMURTA ÜRETİMİ %50 Verim yaşı (gün) 144 147 % Pik randıman 96 95 % 90 Üzerindeki süre 18-20 hafta 16-18 hafta %80 Üzerindeki süre 42-47 hafta 34-38 hafta Tavuk-kümes yumurta adedi 312 304 (72 hafta) Tavuk-kümes yumurta kütlesi 20.000 g 18.750 g Ortalama yumurta ağırlığı 64,7 g 62 g Kabuk mukavemeti (g/cm2) 3500 4000 Haugh unit 82 83 YEM TÜKETİMİ 0-18 hafta 6,9 kg 6,5 kg Yumurtlama dönemi (günlük 115-118 g 105-110 g ortalama) Yem değerlendirme sayısı 2,15 2,21 VÜCUT AĞIRLIĞI 20. hafta 1680 g 1538 g Dönem sonu 2410 g 2000 g YAŞAMA GÜCÜ Büyütme dönemi (%) 97-98 96-97 Dönem sonu (%) 96-97 96-97 Ananymous (2018 e).

154 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Tablo 2. Tavukçuluk Araştırma Enstitüsünde geliştirilen beyaz yumurtacı hibrit verileri ATABEY YUMURTA ÜRETİMİ %50 Verim yaşı (gün) 150-155 % Pik randıman 96-97 % 90 Üzerindeki süre 23-25 hafta % 80 Üzerindeki süre 45-49 hafta Tavuk-kümes yumurta adedi (72 hafta) 313-315 Tavuk-kümes yumurta kütlesi 19.200 g Ortalama yumurta ağırlığı 61-62 g Kabuk mukavemeti (g/cm2) 4100 Haugh unit 86 YEM TÜKETİMİ 0-18 hafta 5,5 kg Yumurtlama dönemi (günlük ortalama) 101-105 g Yem değerlendirme sayısı 2,06 VÜCUT AĞIRLIĞI 20. hafta 1350 g Dönem sonu 1680 g YAŞAMA GÜCÜ Büyütme dönemi (%) 97-98 Dönem sonu (%) 95-96 Ananymous (2018 e).

Beyaz yumurtacı hibrit Atabeyde kanat tüylenme hızına göre cinsiyet ayrımı yapılamamasından dolayı 2011 yılında yurt dışından yavaş gelişen beyaz yumurtacı bir hat temin edilerek kanat tüylenme hızına göre cinsiyet ayrımı yapılabilen hibrit elde etme çalışmaları devam etmektedir. Atak-S hattında yumurta ağırlığı gayet iyi değerlerde olmasına karşın vücut ağırlığının yüksek olması yem tüketiminin de bir miktar yüksek

155 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 olmasına neden olmaktadır. Bu hattın genelde serbest sistem için tercih edilmesi kafes şartlarında olumsuz görünen durumu avantaja dönüştürmektedir. Durmuş ve arkadaşlarının Yerli ve yabancı hibritlerin serbest sistemde karşılaştırılması amacı ile yapmış oldukları çalışmada, piyasa şartları dikkate alınarak yapılan ekonomik analiz sonuçları ve hayvan hassasiyeti bakımından yapılan gözlem sonucunda Atak-S hattının serbest sistem yetiştiriciliğine daha uygun olduğunu bildirmişlerdir (Durmuş ve ark. 2018:814). Gerek Atak-S gerekse Atak hattında yaşama gücü değerleri iyi durumdadır. Atabey hattında canlı ağırlık ve yem tüketimi iyi durumda olmasına karşın yumurta sayısını iyileştirmek yabancı menşeli beyaz yumurtacılar ile rekabet şartlarını iyileştirecektir. Türkiye 2017 yılı damızlık civciv ithalatı 882.296 adet olarak gerçekleşmiştir (Anonymous d 2018). Tavukçuluk araştırma enstitüsü tarafından piyasaya arz edilen 2018 yılı damızlık civciv satışı 117.341 adet olarak gerçekleşmiştir. Türkiye dünya yumurta üretiminde 9. Sırada bulunmakta ve üretimin yaklaşık %90’lık kısmı ithal edilen ebeveynlerden elde edilen hibritler ile sağlanmaktadır. Dünyada son zamanlarda yaşanan gelişmeler ülkelerin kendi kendine yeterliliği konusunun ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Enstitüde bulunan hatların yedeklenmesi son derece önem arz etmektedir. Bu amaçla enstitüdeki yedekleme ünitesi yanında başka bir ilde bulunan bir enstitüde yedekleme ünitesi kurularak mevcut tüm hatlar her sene yenilenerek yedeklenmektedir.

Etlik Piliç Islah Çalışmaları Tavukçuluk Araştırma Enstitüsüne getirilen saf hatlardan, New Heampshire, Plymuth Rock, Rhode Island Red Beyaz Cornish ile etlik piliç geliştirme çalışmaları da yapılmıştır (Akbay, 1968; Sarıca ve ark. 2011: 48). Bu çalışmaların başlangıcında Beyaz Cornish ve Beyaz Plymouth Rock gibi ırklarda melezleme ve seleksiyonla ana ve baba hatlarının geliştirilmesi planlanmış olmakla birlikte, çalışmaların uzun süreceği düşünülerek Beyaz Cornish ve Plymouth Rock ırklarının temel populasyon olduğu ve bunların ithal edilen etçi ebeveynlerden Hybro, Hubbard gibi hatlarla çiftleştirilmesiyle daha hızlı ve başarılı sonuçlar alınacağı düşünülerek çalışmalar bu yöne kaydırılmıştır (Akbay, 1977; Sarıca ve ark. 2011: 51). Daha sonar etlik piliç geliştirme çalışmaları Erbeyli İncir Araştırma Enstitüsü bünyesinde devam etmiş ve ERBRO ismi verilen hat elde edilerek piyasaya bir miktar verilmiştir. Yapılan bir

156 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 çalışmada ERBRO hattında 8 haftalık canlı ağırlık 2455 g, yemden yararlanma oranı 2,86 olarak elde edilmiştir (Düzgüneş, 1985). Erbeylideki çalışmalara 2000 yılında son verilerek hatlar elden çıkarılmıştır. Türkiye nin damızlık etlik piliç bakımından tamamen dışa bağımlı olmasından dolayı, “Etlik Piliç Geliştirme Projesi” kapsamında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bir ıslah firmasından 2015 yılında 3 ana ve 2 baba hattı yumurtaları Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü aracılığı ile getirilerek başarılı bir şekilde kuluçka işlemleri yapılmıştır. Kuluçka işlemleri tamamlanan civcivler Eskişehir Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü bünyesinde kurulan etlik piliç geliştirme birimine sağlıklı bir şekilde nakledilerek çalışmalara devam edilmektedir. Yapılan bir çalışmada 42 günlük sürede ithal ticari hibritde 2970,9 g canlı ağırlık ve 1,60 yemden yararlanma oranı elde edilirken yerli melez hatlarda 42 günlük sürede 2887,2 g canlı ağırlık, 1,66 yemden yararlanma oranı elde edilmiştir (Sarıca ve ark. 2017:52)

Sonuç Türkiye de tarımın en gelişmiş sektörlerinden olan yumurta ve beyaz et sektöründe hayvan materyali bakımından tamamen dışa bağımlı olmak pek çok riski beraberinde getirmektedir. 2004 ve 2005 li yıllarda örneği yaşanan kuş gribi salgını ile ortaya çıkan ve damızlık temininde bazı zorlukların yaşanması sektörü oldukça sıkıntıya sokmuştur. Bunun yanında dünyada son zamanlarda yaşanan gelişmeler bu tür konuların yaptırım amacı ile kullanılabileceğini ortaya koymuştur. Böyle durumlarda sigorta görevi görebilecek çalışmaların varlığı önemlidir. Küresel çapta iklimsel değişiklikler tam çevre kontrollü kümeslerde daha az olmakla birlikte yumurta ve etlik piliçleri etkilemektedir. Ülkenin kendi iklim şartlarına uyum sağlayabilen hatlar geliştirmeleri uzun vadede büyük avantajlar sağlayabilir. Tavukçuluk konusunda yapılan ıslah çalışmaları bu konuda çalışan bilim adamlarına pratik çalışma olanağı sağlayacağından bu konuda ülkede bilgi birikimi sağlanacaktır. Gen kaynaklarının korunması açısından da ıslah çalışmaları önem arz etmektedir. Dünya nüfusunun giderek artması, küresel ısınma gibi faktörler gıda kaynaklarının azalmasına sebep olmaktadır. Çevre şartlarına dayanıklı ve düşük kaliteli yemler ile verim verebilen hatlar ileride faydalı olabilecektir. Son zamanlarda yabancı para birimi kurundaki gelişmeler döviz ile

157 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 dışarıdan alınan damızlık hayvan fiyatlarının yükselmesine sebep olduğundan ekonomik yönden sıkıntılara sebep olabilmektedir. Islah çalışmaları uzun soluklu, süreklilik arz eden ve pahalı çalışmalardır. Geçmişte tavukçuluk ıslahı konusunda yapılan çalışmaların bir kısmında çok güzel sonuçlar elde edilmesine ve verimli hatlar elde edilmesine karşın bunların devamının getirilememesi çok değerli emeklerin heba olmasına sebep olmaktadır. Bu çalışmaların ticarileşmesi ve özel sektör ilgisinin arttırılması çok önemlidir. Bunlarla ilgili önlemler alınmalıdır. Türkiye yumurta ve etlik piliç ıslahı konusunda pek çok ülkenin sahip olmadığı genetik materyale sahip olup, bu çalışmalar tüm bu sebeplerden dolayı devam ettirilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Anahtar kelimeler: Yumurta tavukçuluğu, etlik piliç, ıslah, Jel Kodu: O13

Kaynakça Laughin K. (2007). The Evolution of Genetics, Breeding and Production, ru.aviagen .com./assest/…/LaughinTemperton2007.pdf, (14.10.2018). Anonymus a (2014). Ross 308. http://tr.aviagen.com/brands/ross/products/ross-308 (14.10.2018). Anonymus b (2018). Lohman LSL classic. http://www.ltz.de/en/downloads/production- charts.php#anchor_a7408082_Accordion-1-Cage. (14.10.2018). Anonymous c ( 2018). https://arastirma.tarimorman.gov.tr/tavukculuk/Menu/48/Tarihce (14.10.2018). Anonymous d (2018). http://www.yum-bir.org/Yumurta/id30-Istatistikler (15.10.2018) Anonymous e (2018). https://arastirma.tarimorman.gov.tr/tavukculuk/Menu/30/Hibrit- Katalogu. (15010.2018) Düzgüneş, O. (1985). Memleketimizde hibrit ebeveyn soyları geliştirme çalışmaları. Ulusal Tavukçuluk Sempozyumu’85, 66-73, Adana. Göger, H., Erdurmuş, C., Yurtoğulları, Ş. (2003). Kanada’ dan İthal Edilen Saf Hatların Hat İçi Seleksiyonla Üretilmesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Proje No: Tagem-İy-97- 13-03-009 Ankara Mızrak, C., Durmuş, İ. (2010). Türkiye’de Damızlık ve Ticari Yumurtacı Tavuk Islahı ile Bunların Tavukçuluk Sektörüne Entegrasyonu Çalışmaları. Kümes Hayvanları Kongresi, 07-09 Ekim 2010, S;32, Kayseri (2010) Akbay, R., 1968. Kasaplık piliç yetiştiriciliğinde Cornish x Leghorn melezlerinden faydalanma imkanları üzerinde araştırmalar. A.Ü. Ziraat Fakültesi, Yayın No:519, Ankara.

158 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Türkoğlu, M., Sarıca, M., 2009. Tavukçuluk Bilimi, Yetiştirme, Besleme, Hastalıklar. 3. Baskı.Ankara: Bey Ofset Matbaacılık. Sarıca, M., Mızrak, C., Durmuş, İ., Yamak, U. (2011). Kanatlı Yetiştiriciliğinde Damızlık Üretimi ve Ülkemizdeki Çalışmalar. 7. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi. 14-16 Eylül Adana. Akbay, R., 1977. Poultry production in Turkey. L’aviculture en Mediterranee, Seminaires Mediterranees, No:7, 303-306. Sarıca, M., Yeter, B., Oğuzhan, E., Çağlak, S., Özkan, İ., Cengiz, A. (2017). Etlik Piliç Ebeveyn Hatlarının Bazı Performans Özellikleri ve Heterosis Elde Etme Olanakları. 4. Uluslararası Beyaz Et Kongresi. 26-30 nisan 2017. Antalya Durmş. İ., Alkan. S., Akçay. S. (2017). Yerli ve Yabancı Ticari Kahverengi Yumurtacı Tavukların Serbest (Free-Range) Yetiştirme Sisteminde Verim Özelliklerinin Karşılaştırılması. Türk Tarım –Gıda Bilim ve Teknoloji Dergisi , 5 (7):814-821, 2017

159 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

160 EKSTANSİF HİNDİ YETİŞTİRİCİLİĞİNİN EKONOMİK VE EKOLOJİK FAYDALARI* Emre ARSLAN18, Orhan ÇETİN19

Giriş Dünya nüfusunun hızlı artışıyla birlikte, beslenme sorunu gün geçtikçe daha ciddi bir problem haline gelmektedir. Bu durum yeni besin kaynakları araştırılması ve alternatif besin maddelerine yönelik çalışma yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Türkiye’de hayvansal protein kaynaklarına kanatlı sektörü içinde tavuk yetiştiriciliğine alternatif olabilecek üretim dalı hindi yetiştiriciliğidir. Hindi, protein açığının kapatılması için oldukça önemlidir (Anonim 2015). Dünyanın pek çok ülkesinde hindi yetiştiriciliği önemli ekonomik değere sahip bir sektör haline gelmiştir. Dünyada yaygınlaşan sağlıklı beslenme uygulamalarında düşük kolesterol ve yağ oranı ile hindi eti tercih edilen bir proteinli besin olmuştur. Hayvansal protein açığının var olduğu bilinen ülkemizde hayvansal gıda üretiminin hızla artırılması gerekmektedir. Dünya standartlarına göre sağlıklı bir beslenme için 70 kg olan bir insanın günde 70 g protein alması ve bunun yarısının hayvansal protein olması gerekmektedir (Yıldırım 2004). Hindi yetiştiriciliği özellikle yılbaşında tüketimi gelenek haline gelmiş olan üretim sistemleri için uzun süreli besiye almayı gerektiren, bu sebeple daha ekonomik üretimin sağlanması da doğadaki çekirge, kene ve diğer böcekler ile tahıl artıkları, meşe palamudu, yabani meyveler, ot tohumları ve diğer kaynaklardan yararlanma amacıyla otlatma suretiyle ekstansif yetiştiricilik geçmişte olduğu gibi günümüzde de uygulaması devam etmekte olan geleneksel bir yöntemdir(Türkoğlu ve ark. 2014). Elson(2003)’un üretim sistemleri konusunda üzerinde durduğu en önemli nokta, hem sistem tasarımı hem de uygun yönetimde başarının, yüksek refah ve üretim standartlarını sağlamak için gerekli olduğu görüşüdür. Kümes hayvanlarının endüstriyel tarzda üretime uygunluğu nedeni ile dünyada kümes hayvanlarının sayısı artmakta, düşük fiyatla insanların hayvansal protein tüketimine katkıda bulunmaktadır. Kısa sürede üretim dönemi ve yemden yararlanma oranı, hindi gibi kanatlı hayvanlarla yapılan üretimin çoğu çiftlik hayvanlarıyla yapılan üretimler arasında daha ekonomik olmasını sağlamaktadır(Çınar 2007). Kanatlı eti sektörü

18Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni Anabilim Dalı Kampüs/KONYA 19 Prof. Dr. Selçuk Üniversitesi

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 kırmızı etten yeterli düzeyde sağlanamayan hayvansal protein ihtiyacını 50 den fazla ülkede ekonomik bir biçimde karşılamaktadır (Roenigk 1999). BSE (Bovine Spongioform Encephalopathy) gibi nedenlerle, özellikle hindi eti tüketimi artmıştır. Hindi yetiştiriciliği, bazı ülkelerde hayvansal protein üretiminde önemli bir kaynaktır. Türkiye’de ise modern anlamda hindi yetiştiriciliği yeni bir hayvancılık koludur(Çelen ve Testik 1996). Son 10 yılda ülkemizde hindi eti tüketiminde bir artışın söz konusu olduğu bilinmektedir (Anonim 2018). Bu çalışma Emre Arslan’ın doktora seminerinden aynı adla özetlenmiştir. Türkiye’nin hayvancılık sektörü içinde, kanatlı eti sektörü en gelişmiş olan ve dış ticarette rekabet etme potansiyeli en yüksek olan sektör olduğu bildirilmiştir (Keskin ve Demirbaş 2012). Kanatlı eti üretiminde Türkiye modern tesisleri, uluslararası standartlara uygun üretim metodları ve uluslararası pazarlara yakınlığı gibi unsurlar bakımından avantajlı ve rekabet edebilir durumdadır. Ancak üretim maliyetlerinin yüksekliği, yem hammaddelerinde ve diğer girdilerde dışa bağımlılık, sektörün geleceği açısından sınırlayıcı durumdadır (Keskin ve Demirbaş 2012). Ülkemizde hindi üreticiliği son 20 yıla kadar neredeyse tamamen ekstansif ve yarı ekstansif şartlarda, küçük sürüler ya da aile işletmeleri şeklinde ve yılbaşına yönelik olarak yapılmaktaydı. Artık bu durum değişmekte, hindi eti yemek sektöründe önemi gittikçe artan, kırmızı ete alternatif olabilecek bir hale gelmektedir.

1.Hindi’nin Zoolojik Sistemdeki Yeri Zoolojik sınıflandırmada hayvanlar aleminde hindinin zoolojik tasnifi alt basamakları Meleagrididae ailesinin, Meleagris cinsinin, Meleagris gallopova türüne aittir.

2.Hindi Yetiştiriciliği’ne Uygun Olan Irklar

Ekstansif Hindi yetiştiriciliğine uygun ırklar: 2.1.Standart Bronz Amerika’da yetiştirilen en yaygın ırklardandır. Doğal çiftleşme ile üretilebilmesi, uzun süre yaşayabilmeleri, dayanıklı olmaları ve yavaş gelişme gösterdikleri için gelecekte de üretimine devam edileceği öngörülen ırklardan biridir (Livestockconservancy 2018). Genellikle küçük aile işletmelerinde küçük sürüler halinde yetiştiriciliği 162 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 gerçekleşmektedir. Ticari üretim için değil daha çok alternatif üretim sistemleri(ekstansif, organik ve aile tipi üretim) için uygun bir ırktır. Bu ırkın dişileri 6-7 kg, erkekleri ise yaklaşık 10-11 kg canlı ağırlığa ulaşabilmektedir (Türkoğlu ve ark. 2014). Türk yerli hindileri bu kökenden geliyor olabilir.. 2.2.Küçük Beyaz Beltsville Bu ırk hindiler tüketicilerin talepleri doğrultusunda geliştirilmiştir. Küçük aile işletmeleri için yeterli karkas ağırlığı oluşturma ve kolay pişirilebilme özellikleri dikkate alınarak geliştirilmiştir. Genetik kaynak olarak Beyaz Hollanda, Beyaz Avusturya, Narragansett, Bronz ve Yabani hindileri kullanmışlardır. Bu hayvanlar aile tüketimi için çok uygun olmalarına rağmen, otel, lokanta, ve işlenmiş et ürünleri endüstrisinin ihtiyaçları ağır yapılı hindilerle karşılanır hale gelmiştir. Özellikle yüksek üreme düzeyleri, doğal çiftleşme ile döllü yumurta sağlayabilmeleri, küçük üretim birimleri için uygunlukları bakımından önem taşımaktadır. Bu ırklar 16.haftalık beside broiler hindi olarak ifade edilmekte, bu yaştaki dişiler 4.0-5.0 kg ve erkekler ise 6.0-6.5 kg canlı ağırlığa ulaşabilmektedir. Yumurtlama randımanı ilk yumurtlamadan sonraki 20 haftalık dönemde %60 olup, hindi başına yaklaşık 80-90 yumurta alınabilmektedir. Normal şartlarda yumurtalardan %95 veya daha yüksek döllülük elde edilebilmekte, çıkış gücü%85 düzeyinde gerçekleşebilmektedir. Yaşama gücü %85 civarında olup, etlenme ve tüylenme durumu oldukça iyidir(Türkoğlu ve ark.,2014). Ekstansif ve yarı ekstansif üretime uygundur. 2.3.Küçük Beyaz (Midget White) Et üretim kapasiteleri iyi ve bütün karkas görünümleri iyidir. Küçük hindi pazarı için en uygun olanı küçük beyaz hindilerdir. Dişileri 3.0-3.5 kg , erkekleri ise 5.5-6.0 kg’dır. Yılda 60-80 adet yumurta üretir, %75-80 çıkış gücü bulunmaktadır. Ekstansif ve yarı entansif üretime uygundur (Türkoğlu ve ark. 2014). 2.4.Narragansett Orta boy hindilerden etlenme durumu en iyi olan eski bir Amerikan hindisidir. Bronz hindilerde olan gökkuşağı renkli kırmızı-yeşil parlaklık ve bakır renkli tunçlaşmalar bu ırkta görülmemektedir (Türkoğlu ve ark. 2014).

163 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Narragansett hindiler sakin görünümleri, dayanıklı yapılı, erken ergenliğe ulaşmaları, yumurta verimleri ve yüksek et kaliteleri ile bilinmektedirler. Bu özellikleri dolayısı ile sürdürülebilir tarım uygulamalarının en önemli ırkları arasındadır. Aile işletmelerinde oldukça yaygın bir ırktır. Beyaz Hollanda hindisinden sonra en popüler 3.ırktır (Türkoğlu ve ark. 2014). Ekstansif ve yarı entansif üretime uygundur. 2.5.Siyah Hindi Siyah hindiler 1500’lerde Avrupa’ya göçlerle Meksika’dan taşınmış hindilere dayanmaktadır. Norfolk ismiyle İngilere’de , Solonge ismiyle Fransa’da bilenen bir ırktır. Genç erkeklerde canlı ağırlıkları 10.0 kg iken, dişilerde 6.0-6.5 kg olup bronzlardan küçük yapılıdırlar. Yaşama gücünün yüksekliği ve etin lezzetliliği bu ırkın avantajları arasındadır (Türkoğlu ve ark. 2014). Ekstansif ve yarı entansif yetiştirmeye uygundur. 2.6.Jersey Buff Buff hindiler Jersey Hindiler olarak da bilinmektedir. Buff hindilerde genç erkekler 9.5 kg, dişiler ise 5.5 kg gelmektedir. Dişiler iyi yumurtacı olarak bilinirler. Sakin, idareleri kolay ve hobi işletmeleri için uygun bir ırktır. 2.7.Yerli Hindiler Ülke şartlarında asırlardır halk elinde yetiştirilen, yıllık yumurta verimleri sezonluk 10-15 adet olan, ergenlik yaşı bir yıl, ergin canlı ağırlık erkeklerde ortalama 5-6 kg, dişilerde 3-4 kg dır. Entansif üretime uygun hindi ırkları: 1)Geniş göğüslü bronz 2)Geniş göğüslü ağır beyaz 3)Beyaz Hollanda 4)Ticari Hibritler ( BUT 7 vb.) Bu hindi ırklarının ergin canlı ağırlıkları erkeklerde 20-25 kg, dişilerde ise 10-15 kg olup, yıllık yumurta verimleri 40-50 arasındadır. Döllü yumurta almak için suni tohumlama yapmak esastır. Yavru üretimi kuluçka makinesi ile mümkündür. 3.Hindi’nin önemi ve Türkiye’deki Hindi Varlığı Hindilerin birim canlı ağırlık artışı için tükettikleri birim yem miktarı etlik piliçlerden daha fazladır. Bu nedenle artan üretim maliyeti ile birlikte hindiler, yüksek fiyatlarla satılması gerekmektedir. Ancak

164 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 hindilerin mera ve anızlardan yararlanmasıyla bir ölçüde yem giderlerini düşürdüğü de bildirilmiştir (Özkan ve Bulgurlu 1988). Maliyetlerin yüksekliği sektörün gelişmesini engelleyen başlıca sorun olarak göze çarpmaktadır. Maliyetin %70’ini yem giderlerinin oluşturduğu bildirilmiştir (Hekimoğlu ve Altındeğer 2009). Bu da merada ya da anızlarda ekstansif ya da yarı entansif yapılacak bir hindi üretim şeklinin yem maliyetini düşürerek karılılığı artırabileceği fikrini ön plana çıkarmaktadır (Özer ve Özbey 2013). Hindilerin merada beslenmesi ile yaklaşık %30-40 oranında bir yem tasarrufunun sağlandığı bildirilmiştir(Türkoğlu ve ark. 2005). Hindilerin tavuklara göre daha dayanıklı, uzun ömürlü ve karkas randımanının yüksek oluşu (%75-78) hindi yetiştiriciliğinin önemli avantajları arasındadır (Anonim, 2018). Hayvansal gıdalar içerisinde hindi etinin de içinde yer aldığı beyaz etler, kolesterol seviyesinin düşüklüğü ve protein/kalori oranının yüksek olması dolayısıyla sağlık açısından diyet amaçlı olarak kırmızı et yerine tercih edilmektedir (Kırkpınar ve Mert 2004). Gezen tavuk yumurtaları ve etine karşı görülen yüksek talebe bağlı olarak free-range sistem yetiştirilen tavuk yumurtalarındaki fiyatın, ticari tavuk yumurtalarına göre yüksek oluşu ekstansif hatta ekolojik bir hindi üretiminin yapılması ile de hindi etine olan talep artışının sağlanması düşünülebilir. Yüksek kaliteli ürünü pazarlanabilir maliyetle üretmede pratik uygulamaların yanı sıra yerel ve doğal yem kaynaklarından yararlanma önemli olmaktadır. Gerek hastalıklarla mücadelede ve gerekse yem çeşidi ve yemden yararlanma oranını artırmaya yönelik bitkisel uygulamalara yönelik çalışmalara gereksinim duyulmaktadır. Üretimde kullanılacak genotip, merada bulunacak bitki deseni, barındırma sistemi ve doğal yem katkı maddeleri yöresel farklılık gösterebilecektir (Eleroğlu ve ark. 2014). Hindilerin beslenmesinde kısıtlı ve serbest yemleme yöntemlerinin uygulandığı bildirilmiştir. Kısıtlı yemleme yöntemi uygulamanın hindiler bakımından en önemli avantajının, yemden tasarruf sağlanarak, ekonomik yarar elde edilebilmesini ve hayvanlarda geciken gelişmenin ileriki yaşlarda telafi edilebilmesini sağladığı ifade edilmiştir (Taşdöner ve Özkan 1999). Bu ise hindilerden merada ve anız alanlarında beslenmeye önemli bir talep yaratacaktır.

165 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Türkiye Hindi Varlığının Son 10 yıl İçindeki Dağılımı 5000000

4000000

3000000

2000000

1000000

0 Hindi

2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017

Çizelge 3. 1. Türkiye Hindi Varlığının Son 10 yıl İçindeki Dağılımı (TÜİK).

Türkiye’de geçmişte Bronz hindiler kullanılmakta ve üreticiler yarı entansif veya ektansif koşullarda üretim yaparak genellikle yılbaşında bu hindileri pazarlardı. Bu yapı halen kısmen de olsa devam etmekle birlikte , günlük tüketimde de hindi eti tercih edilmeye başlamıştır. Böylece ülkemizin hindi varlığı bugün özel sektöre ait kuruluşlar ile köylerdeki geleneksel olarak yetiştirilen hindi sayısı ile ifade edilmektedir (Eratalar 2008). 1995 yılında ülkemizde kişi başı ortalama sadece 0,043 kg hindi etinin tüketildiğini göz önüne alırsak; bu rakamın 2016 yılında ise artan nüfusa rağmen kişi başı ortalama 0,560 kg’ a yükselişi hızlı bir artış olmasa da alternatif kanatlı eti ve protein kaynağı olan hindi etine bir talep artışının göstergesi sayılabilir (Besd-Bir 2018). Günümüzde Türkiye’de kişi başına toplam et tüketimi 35 kg iken kanatlı etinin ise bu miktardaki yeri 22 kg’ı aşmıştır(Anonim 2014a , BESD-BİR 2015) Bütün bir hindinin yaklaşık %70’i beyaz etten %30’u da kırmızı et benzeri koyu renkli etten oluşmaktadır (Sipahi 2010). İnsanların beslenmesinde, özellikle çocuklar ile gençlerin bedensel ve zihinsel gelişimlerinde büyük önemi olan, hayvansal kaynaklı gıda ürünlerinin, kişi başına düşen tüketim miktarının en azından fizyolojik gereksinimler doğrultusunda yeterli bir düzeye çıkarılması gerekmektedir (Türkoğlu ve Uçar 2016).

166 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Tablo 3.1: Beyaz ve kırmızı etlerin besin değerlerinin karşılaştırılması (BESD-BİR 2012)

Besin(100 g) Enerji(kcal) Protein(g) Yağ(g) Kolestrol Ca(mg) Mg(mg)

Tavuk 215 18,6 15,1 75 11 70 (Bütün et-deri)

Hindi 107 20,6 8,0 68 15 65 (Bütün et-deri)

Kırmızı Etler 240 18,0 17,9 86 11 70

Tabloda da görüldüğü gibi hindi eti , tavuk ve kırmızı etlere göre kıyaslandığında protein bakımından daha yüksek bir değere sahip iken yağ ve kolesterol bakımından daha düşük bir değere sahiptir. Bu özelliği ile diyet menülerde önemli bir yer tutar. Anti-aging diyet kitaplarının önde gelen bir örneğinde de hindi eti tüketiminin şeker hastalığı, kalp hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkileri bulunduğu, içerdiği iz elementlerin de immun sistemi güçlendirmede faydalı olduğu ifade edilmektedir ( Pratts ve Mathews 2004). İnci ve ark.(2016) yaptıkları araştırmalar sonucunda besleme yöntemlerinin hindilerde canlı ağırlık ve canlı ağırlık artışı üzerine etkilerin 8. haftadan itibaren önemli bir farkın oluştuğunu bildirmişlerdir. Yine Hindilerde sık görülen FPD(Food Pat Dermatitis- Ayak taban çürüğü)’nin Sarıca ve Yamak’ın Mayne ve ark. (2007)’dan bildirdiklerine göre altlıklardaki nem içeriğinin, ayak tabanı lezyonlarının gelişiminde birinci derecede rol oynadığı ve ekstansif şartlarda yetiştirilen hindilerde entansif şartlarda yetiştirilen hindilere göre daha az oranda FPD (Foot Pat Dermatitis) hastalığının görüldüğü bildirilmiştir( Sarıca ve Yamalı 2010).

167 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 4.Ekstansif Hindi Yetiştiriciliğinin Ekolojik Faydaları

Şekil 4.1: Doğada Gezen Hindiler (http://alikislakforest.com)

4.1. Çevre, Ekoloji ve Üretim Yaşam standartlarının korunarak devam ettirilebilmesi, öncelikle ekolojik çevrenin korunmasına ve sürdürülebilmesine bağlıdır (Gündüz 2004: 58). Ekolojik hayvancılığı konvansiyonel hayvancılıktan ayıran temel farklılıklar; hayvan refahı, doğal çevre, sağlıklı ürünler ve sürdürülebilir kaynakların korunmasıdır(Çukur ve Saner 2005). Hindiler tabiatı gereği kırsal kesimde, boş arazilerde, hasat edilmiş tarlalarda ya da meralarda var olan meşe ve kayın ağaçlarının meyvelerini (palamut, kayın fındığı) , kabuğu açılmış ya da bütün halindeki cevizleri, tarım alanlarına dökülen mısır, buğday dahil olmak üzere tohum ve tahılları, yabani meyve ve üzümleri, ahlat gibi yöresel doğal meyveleri, bitki başakları, kök, soğan ve tomurcuklarını, arazilerdeki çekirge, böcek, küçük sürüngenleri, arazi üzerindeki doğal bitki örtüsünü yani çayır otu ile çalıların genç filiz yapraklarından beslenmektedirler. Bu durumda ekosistemin dengesi için sürüngen- çekirge mücadelesinde dahi aktif rol oynayan bir hayvan türü olan hindinin ekstansif yetiştiricilik yapıldığında doğaya var olan hizmetini devam ettirmesi sağlanabilecektir (Thespruce 2018). T.A.Jones ve J.Berk’in, Sundurum (2001) ‘den bildirdiğine göre ekstansif üretim çevre kirliliğini azaltma potansiyeline sahip olmakla beraber aynı zamanda gezen hayvanlara da ferah bir ortam ve iyi yaşam koşulu sağladığını ifade etmişlerdir (Jones ve Berk 2012). Günümüzde insanların tatil anlayışı daha çok deniz-güneş-kumdan oluşmaktadır. Bununla birlikte, diğer bazı alternatif turizm seçenekleri 168 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yanında son yıllarda yoğun kent yaşamından bunalan, doğaya ve doğal hayata özlem duyan insanlar için turizm seçeneklerine bir yenisi daha eklenmiştir. Eko-turizm ve Agro-turizm veya çiftlik turizmi olarak da adlandırılan model ülkemiz için oldukça yeni ve gelecek vaat eden bir turizm seçeneğidir(Ak 2004). Eko-turizm ve agro-turizm ile birlikte hindi bakıcılığı ya da avcılığı yapmak amacıyla avcılık grupları ve etkinlikleri yaygınlaştırılabilir, ekolojik ürünler satan işletmeler ülkemizde de faaliyete geçirilebilir. Eko-turizm veya agro-turizm ile şehirde yaşayan insanların ekolojik çiftliklerde yaşamı deneyimleyerek, ekolojik yaşamla ilgili sorumluluklarını daha fazla hissetmeleri ve günlük yaşamlarına daha fazla yansıtmaları, yerel kültürlerin yakından tanınması ve yaşatılması, şehirlerde yaşayan insanların toprakla ve tarımla yakınlaşmasının sağlanması, üretici ve tüketicinin üretim ortamında buluşturulması, kırsal nüfusa ek gelir sağlanarak köyden kente göç ve buna bağlı ekonomik, sosyal ve kültürel sorunların azaltılması gibi bir dizi amaç taşımaktadır (Ak 2004). 4.2. Ekstansif Hindi Yetiştiriciliği Konvansiyonel hayvancılığın yol açtığı sorunlar nedeniyle, son yıllarda, toplumlarda hem çevre koruma bilinci artmış, hem de hayvan haklarına gösterilen ilgiyle birlikte, hayvan refahı (welfare) giderek önem kazanmıştır. Kanatlıların büyüme ve verim performanslarına birçok faktör etkilidir. Bunlar; genotip, yaş, cinsiyet, beslenme, çevre, egzersiz, meradan yararlanma ve birim alana düşen hayvan sayısı gibi faktörlerdir (Gordon ve Charles 2002). Dünyada kanatlı varlığının yaklaşık %80'i ekstansif şartlarda üretildiği bilinen bir gerçektir (FAO 2008). Hayvanların kısıtlı alanlarda barındırılması, bir taraftan hareketsizlik, kafes yorgunluğu, ayak ve bacak bozuklukları gibi sağlık sorunlarına sebep olurken, diğer taraftan korku ve stres kaynaklı kanibalizm, tüy yolma, kloaca gagalama ve aşırı susuzluk hissi (polidipsia) gibi davranış bozukluklarına da neden olduğu bildirilmektedir (Gregory ve ark. 1990; Cunha 2007). Hayvanların kafeslerde rahat hareket edemedikleri göz önüne alındığında açık yetiştirme şartlarında ve diğer hayvanlarla bir arada sosyal davranışlar sergileyebileceği barınakların planlanması ile stresin minimuma indirilmesi ve temiz hava akımı ile hastalıklardan korunmanın sağlanması, nisbi nem ayarı, tozdan ve buna bağlı hastalıklardan korunma gerçekleştirilebilinir. Açık hava yetiştirmeleri çoğunlukla bitki 169 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 örtüsü ile kaplı olmalı, koruyucu tesisler bulunmalı ve hayvanların yeterli sayıda suluk ve yemliklere erişmelerine olanak sağlanmalıdır (Anonim 2010). Ayrıca sürüyü biyo-güvenlik amaçlı yabani yırtıcı memeli hayvanlardan korumak için kümesin etrafı veya kümesin ortada bulunduğu alanının etrafı elektrikli çit ile çevrilmelidir (Lampkin 1990). Bu arada uçan yırtıcılara karşı korunmayı da göz ardı etmemek gerekir. Ekstansif üretimle sağlanabilecek hindilerde gezerek hareket etmelerinden yararlanarak hindi ayak sağlığı açısından önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Örneğin erkek hindi türlerinde tibial diskondroplazi görülme oranının son 5 yılda % 30-40'dan % 5'e düştüğü bildirilmiştir ( Jong ve Swalanger 2012). Hindilerde yoğun kilo alımı ve sıklık oranının neden olduğu sağlık ve hayvan refahı ile ilgili bilinen sorunlar ile hindi eti üretiminin yoğunluğu karşısında toplumdaki etik yaklaşımlar dikkate alınabilir. Bu çatışmaları çözmenin bir yolu, geniş alanlı, serbest koşullar altında hayvan üretiminin ekolojik şartlarda yapılması ve birim alana düşen hayvan sayısını en aza indirmektir. Bu ihtiyaçları karşılamak için, hayvansal üretimde ekolojik yönetim tarzının temel standartları 2092/91 sayılı EWG (Environmental Working Group) yönetmeliğinde belirlenmiştir. Bu standartların en önemli noktaları şunlardır: 1.İstenilen açık yetiştirme koşullarına en uygun adaptasyona sahip sağlam kümes hayvanı ırklarının seçimi, 2.Gagaların kırpılması vb. gibi hayvanların zooteknik olarak manipüle edilmemesi, 3.Kendi arazilerinden hasat edilen ve ekolojik standartlar ile üretilen, hayvansal protein katkıları olmayan doğal yemlerin kullanılması, 4. Açık, ücretsiz alanlarda yetiştirme şartlarında yapılacak bir üretim modeli tavsiye edilmektedir. Tüketicilerin ekolojik et tercih etme nedenleri hakkında yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, tercih nedenleri arasında ilk sırayı sağlıklı oluşu (%36) alırken, bunu %31 ile lezzeti ve %25 ile doğal yöntemlerle üretilmesinin izlediği ortaya çıkmıştır. Aynı araştırmada tüketicilerin ekolojik et tercih etmeme nedenlerinin ise yüksek fiyat (%53) ve güvensizlik olduğu (%22) belirlenmiştir (Santucci 2002). Yetiştirme sistemleri arasındaki en önemli farklılığın hayvan refahı konusunda olduğunu savunan bazı araştırmacılar, kanatlıların kapalı 170 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 sistemlerde sınırlandırılmış bir yaşama sahip olmalarına rağmen daha güvende olduğu, serbest sistemde gezen hayvanların ise daha özgür olmalarına rağmen daha yüksek oranda ölüm, saldırı ve hastalıklara neden olabilecek risklere sahip olduğunu bildirmişlerdir (Elson ve Croxall 2006). Irklar arasında ürün miktarı bakımından farklılık olduğu gibi; genellikle cinsel olgunluk yaşı da değişmektedir. Küçük hindi ırklarında büyüme cinsel olgunluğa yakın dönemlerde sonlanmakta, yani ağır ırklara göre büyüme daha erken yaşta bitmektedir (Türkoğlu ve ark. 2016). Bronz hindi genotipi ile yapılan yarı entansif yetiştirme modelinin en büyük artılarından birisi de işçilik giderler inin minimum seviyeye inmesidir. Ailedeki kadın ve çocuk işgücünün değerlendirilmesi için sözünü ettiğimiz yetiştirme modeli idealdir. Mera dönüşü avluda ya da kümeste hindilere hazır yemle ilave beslenme de uygulandığı takdirde entansif üretim sistemindeki değerlere yakın canlı ağırlık değeri sağladığı bildirilmektedir(İnci ve ark. 2016). Bu yaklaşım, büyümenin telafi edilmesi prensibine de uygundur. Kanatlı üretimi diğer tüm kara hayvanları türlerinden, özellikle su başta olmak üzere daha az doğal kaynağa gereksinim duyar (Türkoğlu ve Uçar 2016). Bu ise kıt su kaynaklarından maksimum yararlanmayı sağlar. Organik tarım sistemlerinin ekonomik analizi, organik sistemlerin genel olarak daha düşük girdi maliyetleri, ürünler için prim fiyatları, doğrudan pazarlama fırsatları nedeniyle geleneksel sistemler ile rekabet ettiğini göstermiştir (MacRae ve ark 2007). Özer H. ve Özbey O. (2013) ise yayınladıkları bir çalışmanın bulgusunda; hindilerin günde 8 saat merada otlatılmasıyla entansif gruba göre yem tüketiminde önemli ölçüde azalma görülmesiyle, meraya dayalı yani yarı entansif yetiştirme şeklinin daha ekonomik bir yetiştirme şekli olabileceği sonucuna varmışlardır. Konca (2001)’da hindi palazlarının 0- 8 haftalık büyüme dönemlerinde daha yüksek proteinli (%26-28) yemlerin ilavesi ile canlı ağırlık da artışın daha yüksek olabileceğini savunmuştur. Konca(2001)’ın bildirdiğine göre entansif üretim şartlarında, hibrit erkek hindiler 22 haftada ortalama 53.5, dişi hindiler 16 haftada ortalama 24 kg yem tüketmekte, Bronz hindiler ise 16 haftada erkek ve dişiler cinsiyet ayrımı yapılmaksızın birlikte yetiştirildiği bir sürüde ortalama 12.5-13.0 kg yem tüketmektedir. Bu maliyeti düşürmenin en uygun yolunun ekstansif hindi üretimi yapmak olduğu ifade edilmektedir. Özer ve Özbey (2013), yarı entansif yetiştirme şeklinin, hindileri otlatmak amacıyla 171 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 anızlarda ve kıraç arazilerde gün boyu tutmak şeklinde olmaması gerektiğini savunmuşlar, bunun yerine hindilerin iştahla otlayacakları, yem değeri bakımından yüksek kaliteli, besleyici ve özellikle vitamin ihtiyaçlarını önemli ölçüde karşılayacak bir bitki kompozisyonuna sahip ve uzun dönemde yeşil kalan meraların tesis edilmesi şeklinde olmasını daha ekonomik olabileceğini bildirmişlerdir. Tüketicilerin bakış açısına göre, serbest dolaşım ya da ekstansif yetiştirme yönteminin ürün fiyatını artırmasına rağmen, maliyeti düşüreceğini ve hayvan refahını artırdığını düşünebiliriz. Bu durum ise şüphesiz karlılığı artıracaktır. Ekstansif ortamda, geleneksel yöntemlerle yetiştirilen hayvansal ürünlerin fiyatları daha pahalı ve ihraç şansı daha yüksektir. Mevcut potansiyelin iyi değerlendirilmesi halinde hayvansal üretimdeki dezavantajlarımızın ekstansif yetiştiricilik ile avantaja dönüşme şansının olduğunu bildirilmiştir (Ak 2004). Geleneksel tarımdaki birçok entansif üretim sisteminin negatif çevre etkileri daha çevre dostu ve daha sürdürülebilirliğin önemini artmıştır. Çevresel faydalara ek olarak, organik hayvancılık üretim standartları, çiftlik hayvanları için iyi yaşam koşulları elde etmek için gerekli olan bazı ön koşullar sağlar(Sundrum,2001). Serbest gezinme ve ekolojik sistemler büyük ölçüde iyi yaşam koşulları sağlama ve çevre kirliliğini azaltma potansiyeline sahip olarak kabul edildiği bildirilmiştir (Jones ve Berk 2012). Hindi etinde diğer etlere oranla L-Triptofan miktarının yüksek olduğu bilinmektedir, bu kimyasal insan sağlığı için önemli bir esansiyel aminoasittir. L-Triptofan vücut tarafından gündüzleri serotonine dönüştürülür ki; bu hormon kişilerin kendini iyi hissetmesini sağlamaktadır. Ayrıca L-Triptofan geceleri de melatonine dönüşerek kişilerin daha sağlıklı uyumalarını sağlar. Hindi eti karaciğer hücrelerine zarar vermeden korunmaya yardımcı olan, kanserle mücadele eden hücreleri harekete geçiren, bağışıklığı güçlendiren ve doku esnekliğine katkıda bulunan bir antioksidan olan Selenyumu ihtiva etmektedir. B vitamini bakımından (Örneğin Vit B6) zengin bir protein kaynağı olduğu ifade edilmektedir (Cutler 2013). Ekstansif hindi yetiştiriciliği tüm yönleriyle değerlendirildiğinde hastalıkların kontrolü, çevre şartlarının etkileri, yırtıcı yabani hayvanların verdikleri zarar, gezinme alanına bağlı olarak ortaya çıkan performans düşüklükleri gibi birçok olumsuzluklar görülebilmesi ve otlatma esnasındaki problemler ya da hayvanların yönetiminde karşılaşılan güçlükler, uzun besi periyodu ve bazı sağlık-koruma problemleri

172 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 görülmesine rağmen, yem maliyetlerinin düşük olması nedeniyle ekstansif üretim sistemi, özellikle kırsal kesimde ya da uygun meraya sahip olan bölgelerde büyük ölçüde tercih edilmektedir (Türkoğlu ve ark 2005). 5.Meraların Ekstansif Yetiştiricilik Açısından Önemi Zengin bir biyoçeşitlilik kaynağı olan ve erozyonun önlenmesi, ekolojik dengenin korunması ve iyileştirilmesi gibi çok çeşitli faydalar sağlayan meralar, aynı zamanda hayvancılığın en önemli maliyet unsurlarundan biri olan kaliteli kaba yemi, kolay ve ucuz yoldan sağlayan önemli doğal kaynaklardır. Bu kaynakları en iyi şekilde değerlendirmenin yolu da hayvan otlatmasıdır. Bu yüzden yüzyıllardır meraya dayalı ekstansif hayvancılık, işletme gelirlerinin en önemli bileşenini meydana getirmiştir(Kara ve Kızıloğlu 2013). Ülkemizde her yıl 1 milyon ton tahılın, hasat kaybı olarak tarlada kaldığı ve dolayısıyla çürümeye terk edildiği, bunu değerlendirmenin tek yolunun ise hindi ve kaz yetiştiriciliği olduğunu savunulabilir(Gülsöz 1984). Hindiler gereksinim duydukları besin maddelerinin önemli bir kısmını meradan ve anız alanlarından sağlanabileceği belirtilmiştir(Koçak 1986). Merada otlatmanın birçok avantajı vardır. Bu avantajları kısaca özetlemek gerekirse; Meralar yem bitki çeşitliliği bakımından oldukça zengin olduğundan besleyici değeri fazladır. Hayvanlarda doğal çiftleşme isteğini arttırarak sürü yavru verimi oranını yükseltmektedir. Meralar, yem giderlerini azalttığından ekonomik değeri de çok fazladır. Hayvanlar merada otlarken sürekli hareket halinde olduklarından hareket organları iyi gelişir ve kuvvetlenir. Meradaki taze, çeşitli ve lezzetli bitkiler hayvanların yem tüketimini artırmaktadır. Meraya bağlı ekstansif sistemlerde kümes hayvanlarının özgürlüğünün kapalı sistemlerde sıkışık halde yetiştirilen hayvanlara göre daha geniş özgür davranış sergileme şansına sahip olması ekstansif sistemin avantajlarından biridir. Bu avantajın yanında endoparazitik enfestasyonlar, mevsimin aşırı etkileri(örneğin aşırı sıcak, yağmur, kar vb.), yabani kuşların taşıdığı enfeksiyonlara maruz kalma ihtimalleri de ekstansif sistemin önlem alınmazsa yaratabileceği olumsuz etkilerdendir (Elson ve Croxall 2006). 173 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Merada ekstansif hindi üretimi yapılacak ise kullanılacak meranın şu özellikleri barındırması gerekmektedir; Yararlanan hayvanların tümüne yetecek kadar bitkisel üretim sağlamalıdır. Merada bulunan bitkilerin çeşitliliği yeterli ve iyi kalitede olmalıdır. Yabancı ve zararlı otlar az olmalı veya hiç olmamalıdır. Otlatma ile hemen zarar görmemeli ve iklim değişikliklerine dayanıklı olmalıdır. Hindilerin tavuklara göre daha uzun ömürlü ve daha dayanıklı olmaları, sürüler halinde yetiştirmeye uygun olmaları, karkas randımanlarının daha yüksek olması ve otlatmaya elverişli bir yapıda olmaları, otlaklarda cılız otlar, hasat sonrası anızlarda kalan daneler, çekirge, solucan ve böcekleri, yabani meyve ve tohumları değerlendirerek ete dönüştürebilmeleri hindi yetiştiriciliğinin önemli avantajlarındandır (Kırkpınar ve Mert 2004). Ekinci ve Şengül (2017)’ün Kolsarıcı ve ark. (1993)’ dan bildirdiğine göre hindinin tavuklara kıyaslandığında yüksek canlı ağırlıklara ulaşabilmesi, karkas randımanı ve yenilebilir et oranının yüksek olması toplu yemek üretiminde ve et ürünlerine dönüştürmede ona üstünlük kazandırmaktadır. Bronz hindilerin entansif ve ekstansif koşullarda yetiştirilerek, bu hindilerin 8-16 haftalık dönemlerinde meradan yararlananmanın etkisinin olup olmadığı araştırılmış olup 8-10.haftalık yaşlarda entansif yetiştirilen bronz hindilere göre daha yüksek canlı ağırlık artışı gösterdikleri ve bu oranın entansif şartlarda meradan yararlanamayan grubun, günlük canlı ağırlık kazancının 38 g, meralardan yararlanan grubun ise günlük canlı ağırlık kazancının 45 g olduğu bulgusuna ulaşılmıştır (Karaca ve ark. 1991). Altan ve Koçak (1987), tarafından hindi yetiştiriciliğinin ekstansif yetiştiriciliğe (meraya dayalı) uygun olduğunu ve otlatma yapıldığında yem tüketiminde %15-20 oranında bir tasarruf sağlanabileceği ve böylece daha ucuz nitelikli hindi eti üretilebileceği bildirilmiştir. Ekstansif şartlarda yapılan hindi besiciliğinde toplam maliyetler içinde yem masraflarının payı % 41,1 olarak bildirilmiştir (Camcı ve Sarıca 1991). Ensminger (1992), merada hindi yetiştirme amacının düşük gelirli çiftçilerin alternatif bir üretim ile gelirlerinin artırılması olduğunu, ancak bu tip üretimde talebin dönemlere bağlı olarak oluştuğundan pazarlama ve dağıtım aşamasında sorunlar yaşandığını, ancak diğer yandan, yem masrafının azaldığını ve hayvanların direkt olarak güneşten yararlandığını bildirmiştir. Bu açıdan hindiler tavuk gibi diğer kanatlılara

174 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 göre daha avantajlıdırlar. Çünkü hindilerin boyuna kadar başları tüysüzdür. Ekstansif üretimde uzun süreli açık alanda yetiştiricilik gerçekleştiğinde immunitenin arttığı da belirtilmektedir (Pedersen ve ark. 2003). Eğer üretim sistemi ekstansif şartlarda organik adı altında yapılacaksa barınak alanı minimum 1600 m2 olmalı ve her barınakta bulundurulabilecek hayvan sayısı broilerde 4800, yumurta tavuğunda 3000, et horozu, kaz veya hindide 2500’ü aşamaz ve bir hindi 140 günlük yaşı tamamlamadan kesilemez denilmektedir (Anonim 2010).

Kaynaklar Ak İ. ,2004. Ekolojik tarım ve hayvancılık. Gıda ve Yem Bilimi- Teknolojisi Dergisi, Sayı 2, Bursa Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi, 31-39. Anonim, 2010. Organik Tarımın Esasları ve Uygulamasına İlişkin Yönetmelik. 18.10.2010 tarih ve 27676 sayılı Resmi Gazete. Anonim, 2014a YUM-BİR (Türkiye Yumurta Üreticileri Birliği) Sektör Verileri: 2014. YUMBİR Yayınları. Ankara Anonim, 2015. BESD-BİR (Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği) Broiler eti Sektör Raporu: Üretim, Tüketim, Dış ticaret, Sorunlar, Çözümler. BESD-BĐR Yayınları. No: 14. Ankara Anonim, Erişim 26.06. 2018, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Organik Tarım Bilgi Sistemi. TR. Besd-Bir ,2018 , Besd-Bir Kanatlı Verileri Yıllığı, Ankara. BESD-BİR: Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği, Beyaz etin beslemede yeri, http://www.besd-bir.org/beyazet.htm, (31.07.2018) Camcı Ö, Sarıca M, 1991. Entansif Hindi Yetiştiriciliği. TİGEM Dergisi, 36:(6). Ankara. Cunha RGT, “A Brazilian Perspective of Layer Welfare.” World Poultry, 23(6), 35-36, 2007 Cutler N., Is Turkey a Good Food for Liver Health?, 2013. https://www.liversupport.com/is-turkey-a-good-food-for-liver-health/, Erişim Tarihi:25.09.2018 Çelen MF, Testik A 1996. Işık ve ekipman renginin hindilerin performansına olan etkileri üzerine bir çalışma. Çiftlik Dergisi, 148: 71-80. Çınar, H. 2007. Kanatlı Eti ve Yumurta. TEAE-Bakış. 9 (14), Ankara Çukur F., Saner G., Konvansiyonel Ve Ekolojik Hayvancılık Sistemlerinin Sürdürülebilirliği Ve Türkiye Üzerine Bir Değerlendirme, ADÜ Ziraat Fakültesi Dergisi 2005; 2(1) : 39 – 44, 2005. Ekinci Y. , Şengül T. ,2017, Batman İli Ekstansif Koşullarında Yapılan Hindi Yetiştiriciliğinin Genel Yapısı ve Sorunların Tespiti, Iğdır Ünversitesi, Fen Bilimleri Enstitü Dergisi. Eleroğlu H., Yıldırım A., Şekeroğlu A, 2014. Organik Tavukçulukta Mera Kompozisyonu, Besleme ve Barındırma Teknikleri, Tavukçuluk Araştırma Dergisi 11 (1): 21-27, 2 .

175 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Elson A.,2003. The laying hen: systems of egg production.Proc. WPSA 27th Poultry Science Symposium on the Welfare of the Laying hen Bristol. pp. 67-80. CAB International Publishing, Wallingford. Elson, HA ve Croxall, RA. , 2006. European study on the comparative welfare of laying hens in cage and non-cage systems. European Poultry Science 70: 194-198. Ensminger ME, 1992. Poultry Science. Interstate Publishers Inc., 3. Baskı, U.S.A. Eratalar S.A., 2008 , Beyaz Hindilerde Yerleşim Sıklığının Performans, Karkas Kalitesi ve Bazı Stres Parametlerelerine Etkisi. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü , Ankara. EWG(Environmental Working Group),2018. FAO, 2008. FAOSTAT www.fao.org Statistical Database of Food and Agriculture Organization of the United Nations, Rome Italy. Gordon, SH, ve Charles DR 2002. Niche and Organic Chicken Products. Nottingham University Press, Nottingham, UK. Gregory NG, Wilkins LJ, “Eleperuma, S.D., Ballantyne, A.J., Overfield, N.D. Broken Bones İn Domestic Fowls: Effects of Husbundary System And Stunning Method in End-of-Lay Hens.” Br. Poult. Sci. 31, 59-69, 1990. Gülsöz N, 1984. Toprağın Verdiğini Toprağa Gömüyoruz. Dört Mevsim Dergisi, 6. Hekimoğlu, B. ve Altındeğer, M. 2009. Kanatlı Hayvan Eti Sektör Raporu Sorunları ve Çözüm Önerileri. http://www.yms.org.tr/getdoc/13cec955-82ef-49f4- bae4d61efbaca8b0/KANATLI-SEKTÖRÜ-RAPORU---2009.aspx (Erişim Tarihi: 192 Haziran 2018). IMF 2002, Food Waste Report. Jones T.A. and Berk J. 2012. Alternative Systems for Meat Chickens and Turkeys: Production, Health and Welfare, Poultry Science Symposium Series Chapter 14, syf 250-297. Jong IC ve Swalander M. , 2012. Housing and Management of Broiler Breeders and Turkey Breeders, Health, Welfare and Productivity (eds V. Sandilands and P.M. Hocking), CAB International 2012, syf; 225-250. Kara A. , Kızıloğlu S. 2013. Meraya Dayalı Hayvancılık Yapan İşletmelerde Optimum Ürün Bileşiminin Belirlenmesi: Erzurum İli Örneği, Atatürk Üniv. Ziraat Fak. Derg., 44 (1): 63-73, 2013 Karaca O, Vanlı Y, Demirel M, Eratak S, Çetin M, Aydın A, 1991. Bronz ırkı hindilerin kapalı ve açık yetiştirme koşullarında gelişme ve karkas özellikleri üzerinde araştırmalar. Yüzüncü yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 1(2): 82-96. Keskin B. ve Demirbaş N., 2012. Türkiye’de Kanatlı Eti Sektöründe Ortaya Çıkan Gelişmeler: Sorunlar ve Öneriler, U. Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2012, Cilt 26, Sayı 1, 117-130 (Journal of Agricultural Faculty of Uludag University). Kırkpınar, F., Mert, S., 2004. Etlik Hindi Üretiminin Temel İlkeleri, Hasad, Hayvancılık Dergisi, 2 (9):24-27. Koçak Ç, 1984. Hindi Yetiştiriciliği. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Yayınları, Ankara. Koçak Ç, 1986. Hindi Besiciliği. Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığı Teşkilatlandırma ve Destekleme Genel Müdürlüğü, Ankara. Konca, Y., 2001. Hindi Besiciliği. Tarımsal Araştırma ve Eğitim Koordinasyonu(TAYEK/TYUAP), 2001 Yılı Hayvancılık Grubu Bilgi Alış Veriş Toplantısı Bildirileri. Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 27- 29 Mart, İzmir, 100, Syf: 21-31. Lampkin, N. 1990. Organic Farming. Ipswich:Farming Press, 701 s.

176 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Turkeys, Erişim Tarihi: 12.06.2018. ErişimAdresi:https://livestockconservancy.org/index.php/heritage/internal/poul try-breeds MacRae RJ, Frick B, Martin RC, 2007. Economic and social impacts of organic production systems. Can. J. Plant Sci, 87, 1037-1044. Özer H. ve Özbey O. ,2013 , Beyaz ve Bronz Hindilerin (Meleagris gallopavo) Entansif ve Yarı Entansif Şartlarda Bazı Verim Özelliklerinin Karşılaştırılması: I. Büyüme Performansı *, Fırat Üniversitesi Sağlık Bilimleri Veteriner Dergisi, 2013;27(2):87-92. Pedersen MA, Thamsborg SM, Fisker C, Ranving H, Christensen JP, 2003. New Production Systems. Evaluation of Organic Broiler Production in Denmark, J Appl. Poult. Res. 12: 493-508. Roenigk WP, 1999. Symposium: Muscle Growth and Development Keynote Address: World Poultry Consumption, , 1999 Poultry Science 78:722–728 Santucci, Fabio, 2002. Organic Farming: Meat and Dairy Markets, (www. Tp.fao.org/paia/organicag /pres_santucci.pdf). Sarica ve Yamalı, 2010. The Effects of Production Systems (Barn and Free-Range) on Foot Pad Dermatitis and Body Defects of White Turkeys, Journal of Animal and Veterinary Advances, syf:958 -961. Sipahi C. 2010. Entansif hindi yetiştiriciliği işletmelerinde kârlılık ve verimlilik analizleri. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi. Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara. Sundrum A (2001a). Organic livestock farming – A critical review. Livestock Production Science 67, 207-215. Sundrum A. 2001, Organic livestock farming A critical review , Livestock Production Science 67 (2001) 207–215 Taşdöner T, Özkan S, 1999. Hindilerde geciktirilmiş gelişme. Uluslararası Tavukçuluk Fuarı ve Konferansı Bildiriler Kitabı. VIV Poultry Yutav’99, 3-6 Haziran, İstanbul. Türkoğlu M. , Uçar A. , 2016, Kaliteli ve Dengeli Beslenme Açısından Kanatlı Üretimi, Ulusal Kümes Hayvanları Kongresi, 5-8 Ekim 2016 , 43-51. Türkoğlu M., Sarıca M., Eleroğlu H.,2016.Islah özellikleri, In: Hindi Yetiştiriciliği, Ed:Sarıca M., 2.baskı, Samsun, Ceylan Ofset, syf: 51-54. What Do Wild Turkeys Eat? ,2018 , Erişim Tarihi : 10.08.2018 ,Erişim Adresi: https://www.thespruce.com/what-do-turkeys-eat-386553. Yıldırım, T. 2004. Hindi Sektörü Sektör Profil Araştırması. İstanbul Ticaret Odası

177 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

178 YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINDA ÜLKEMİZİN STRATEJİSİ

Mustafa OKUTAN20

1. Giriş Enerji kaynaklarını yenilenemeyen ve yenilenebilir olarak iki grupta değerlendirilmektedir. Aslında, doğada yenilenemeyen enerji türü düşünülmediği gibi oluşum sürecine bağlı bu sınıflandırmaya gidildi. Enerji kaynaklarının oluşumu, yenilenmeleri çok uzun süre alan fosil esaslılar ile doğrudan enerjiye dönüşümü sağlanabilen aşamalara dayanmaktadır. Yenilenemeyen ve yenilenebilir enerji kaynakları olarak iki grupta aşağıdaki gibi toplanmaktadır. Yenilenemeyen (tükenebilir) enerji kaynakları: petrol, kömür, doğalgaz esaslı en temel fosil kaynakları olup aynı zamanda, nükleer enerji stratejik önemi olup, radyoaktif elementlerin zenginleştirmesine bağlı tükenebilir yapısından dolayı bu sınıfta yer almaktadır. Yenilenebilir enerji kaynaklarını ise; biyo-kütle, hidroelektrik, jeotermal, rüzgâr, güneş, hidrojen, dalga ve gelgit enerjisi gibi alternatif enerjiler bu kapsamada yer almaktadır. Enerji elde etme çeşitliliği açısından zenginliği ve doğrudan enerjiye dönüşüm kolaylığı sağlayan çözüm süreçleri çevresel faktörleri dikkate alarak sunmaktadır. Dünya’daki hızla artan enerji açığının yenilenemeyen enerji kaynaklarıyla karşılanamayacağı durumu ortada olup alternatif kaynak ve Ar-Ge çalışmaları gelişmiş ülkelerde hızlanmaktadır. Ayrıca, fosil yakıtların elde edilmesinde ve enerjiye dönüştürülmesinde çevresel tehlikeleri beraberinde sürüklemektedir. Fosil yakıtlar atmosfere karbondioksit, kükürt, azot ve metan olmak üzere sera gazı salınımına neden olmaktadır. Atmosfere yayılan bu sera gazlarının neden olduğu küresel ısınma, buzulların erimesine dayalı iklim değişikliği gibi küresel sorunları beraberinde getirecektir.

2. Enerjiye Genel Bakış Enerji, devletlerin sosyo ekonomik gelişimini etkileyen en temel stratejik bağımsızlık ürünüdür. Enerji gereksinimleri hayatın her alanında yer alıp yaşamsal faaliyetlerin vazgeçilmez kaynağı olarak hayatımızda yer almaktadır. Hayatsal faaliyetlerde enerjiden bağımsız bir hayat tarzı düşünülmediği gibi, milletlerin de bağımsızlığı doğrudan enerjideki

20 Doç. Dr, Yıldız Teknik Üniversitesi

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 bağımsızlağa bağlı olarak süreçleri takip etmektedir. Özellikle sanayi devrimlerindeki gelişmeler ile birlikte süreci hızlandıran ve gereksinimleri doğan alt alanlar; sanayi, ulaştırma, konut ve ticarethane alt sektörleri şeklinde önem arz eder. Bütün bunlar dikkate alındığında günümüzde dünyada tüketilen petrol, doğal gaz ve kömür gibi enerji fosil esaslı kaynaklar olup yaklaşık %87’sini karşılık gelmektedir. Dünyamız nüfusu her geçen gün artmakta olup, 2015 yılında 7,2 milyar ve Birleşmiş Milletler’in tahminine göre 2050 yıllarda 8,9 milyar olacağı düşünülmektedir. Bu nüfus artışı, sınırlı olan fosil esaslı enerji kaynaklarını tüketeceği gerçeği ortadadır. Nüfus artışı ile doğru orantılı olarak enerji ihtiyacı doğacağı gerçeği Şekil 1a’da görüldüğü gibi ortadadır. Dünyamızın üretilebilir petrol rezervi 143 milyar ton olup; Suudi Arabistan’ da %25’ini, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve İran’da yaklaşık %10’luk değerlerde ve bundan düşük oranlarda ise ABD, Rusya, Venezüella, Libya, Nijerya ve diğer ülkelerde yer almaktadır. Dünyamızın yıllık petrol üretim ve tüketim kapasite değeri aynı olup yaklaşık 3,6 milyar ton civarındadır. Petrol üretiminde pay sahibi ülkeler, yaklaşık %11’lik oranlarla Suudi Arabistan ile Rusya olup dünya petrol üretiminin %38’ini OPEC tarafından karşılamaktadır. Dünyadaki işlenen petrolünün %25 oranında en büyük tüketicisi ABD’ dir. Sırası ile büyüyen ekonomisi ile orantılı Çin, daha sonra Japonya, Almanya, Rusya ve diğer ülkeler gelişmişlik düzeyi ile orantılı takip etmektedir. Şu anda, gelişmekte olan ülkelerin petrol tüketimi ile gelişmiş ülkelerin tüketimi az olmakta ve 2025’te bu tüketim oranları eşitleneceği tahmin edilmektedir. Dünyamızda enerji ihtiyacı artan nüfus ve gelişmekte olan teknolojik parametrelere bağlı olarak her yıl yaklaşık %5 oranında artmakta ve bu oran her geçen yıl daha da artacağı öngörülmektedir. Enerji ihtiyacının büyük kısmını fosil- yakıt rezervi ile karşılanması sınırlı olan kaynaklarımızı hızlı bir şekilde azalmaktadır. Bu durumda iyimser tahminlere de bakarsak, 2050’li yıllarda petrol rezervlerinin azalma eğilimi daha hızlı olacağı ve ihtiyacı karşılayamayacağını göstermektedir. Bu durum aşağıdaki Şekil 1a’de görülmektedir. Kömür ve doğal gaz için bu durum ortada olup, alternatif enerji kaynakları olarak güneş ve rüzgar enerjisi 2050 yıllarda açık bir şekilde büyük payı alacağı Şekil 1b’de görülmektedir (Kaynak: World Energy 2017-2050: Annual Report, D. Coyne, 06.21.2017, http://peakoilbarrel.com/world-energy-2017-2050-annual-report/).

180 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Şekil 1. a) Dünyanın yakıt ihtiyacı ve fosil yakıtların yıllık üretim/tüketim oranını gösteren diyagram (Kaynak; Clean Energy Research Institute, CERI, University of Miami, 2012), b) Kaynaklar: dünya tarihi 1950'den 1964'e kadar petrol, doğal gaz ve kömür tüketimi karbondioksit emisyonlarından tahmin edilen (Boden, Marland ve Andres 2017); dünya birincil enerji tüketimi ve kompozisyonu 1965'ten 2016'ya kadar BP tarafından (2017); Dünya birincil enerji tüketimi ve kompozisyonu 2017'den 2050'ye kadar rapor edilen projeksiyonlarına dayanan değişim oranları.

Yenilenemeyen enerji kaynaklarının azalacağı bilimsel bir gerçektir. Bu nedenle bu açığı kapatacak alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarına ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Yıllık üretim/ihtiyaç açığını dikkate alıp artan nüfusa oranla enerji gereksinimini kapatma yolları hayata geçirilmelidir. 2.1. Yenilenemeyen (Tükenebilir) Enerji Kaynakları Petrol: Dünyanın en değerli yeraltı kaynağıdır. Petrol rafinerileri yüksek maliyetli sistemler olup, çıkarılması ve işlenmesi ile nihai ara ürünlere ve özellikle farklı akaryakıt türleri elde edilmektedir. Doğal Gaz: Renksiz, kokusuz ve havadan hafif bir gazdır. Bulunduğu alan, elde edilmesi ve kullanıcıya ulaştırılması itibari ile özel basınçlı sistemler kullanılmaktadır. Doğal gazı yer altı enerji kaynağı olup bulundukları alanlar bakımından çıkarılma prosesleri vardır. Bunlar gözenekli kayaların boşluklarında sıkışmış şeklinde ve petrol yataklarının üzerinde gaz halinde büyük hacimlerde bulunmaktadır. Çıkarılan doğal gazın son kullanıcıya ulaştırmak için depolanma alanlarına ihtiyaç duyulur.

181 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kömür: Dünya kömür rezervi sınırlı olup, yaklaşık 134 yıllık ömrü olduğu hesaplanmaktadır. Bitkisel kaynaklı bir katı yakıt olup karbon miktarına göre linyit, antrasit türlerine sahiptir (TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2018). Nükleer: Yüksek seviyeli stratejik enerji kaynağıdır. Ağır radyoaktif atomların daha küçük atomlara bölünmesi işlemi ya da hafif radyoaktif atomlar birleşiminden daha ağır atomları dönüşümü işlemleri içeren radyoaktif elemente dayalı enerji türüdür. Yenilenebilir enerjilerin en belirgin avantajları: Enerjinin elde edilmesi kısa süreli olup, verimi yüksek ve ucuz oluşudur. Dezavantajları: rezervleri sınırlı, ithalat bağımlı ve fiyat değişkenliği bağlı risklere sahip olup, sızması veya patlaması durumunda insan sağlığı ve çevre üzerinde büyük zaralar oluşturur. 2.2. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Bunların çeşitliliği açısından zenginlikleri ve dönüşüm süreçleri bakımında çeşitliliği olan enerji türleri olarak karşımıza çıkmaktadır. En temel alternatif enerji türleri sırası ile aşağıda verilmiştir. Biyokütle Enerji: Odun, bitki, kanatlı/kanatsız hayvan artıkları, şehirsel ve endüstriyel atıkların işlenerek enerji elde edilir. Bu enerji kaynağı atıkların bertaraf edilmesi ve enerji olarak geri kazanımı özelliği yönünden çevre dostudur. Biyokütleden elektrik enerjisi ve biyodizel yakıt üretilme kabiliyeti vardır. Hidroelektrik Enerji: Su gücüyle çalışan elektrik santrallerinden elde edilir. Çevreci ve düşük potansiyel riskine sahip enerjidir. Kirlilik oluşturmayıp çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Enerji ihtiyaçlarında doğrudan şebekeye verilebilir özellikte olup kolay kontrol edilebilme kapasitesindedir. Jeotermal Enerji: Genellikle yerkabuğundaki kayaçları, kayaçlardaki çatlakları, gözenekleri dolduran su, su buharı gibi diğer akışkanlarda bulunurlar. Sıcak olma özelliklerini teknolojik destekler ile doğrudan ısıtmada ya da elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır (YEGM, 2018; http://www.yegm.gov.tr/yenilenebilir/jeo_enerji_nedir.aspx). Rüzgar Enerji: Özellikle, elektrik enerjisi üretiminde, su depolama ve pompalamasında, tahılların öğütülmesinde ve soğutmada teknolojilerini desteklemede kullanılmaktadır. Güneş Enerjisi: Güneş enerjisinden kolektör teknoloji sayesinde ısı ve foto voltaik teknolojisi sayesinde de elektrik elde edilmektedir.

182 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Şebekeden bağımsız alanlarda, konutlarda ve enerji gereksinimi duyulan her alanda doğrudan kullanılabilir çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Avantajları: Uzun ömürlü olup, çevreci yaklaşım ile temiz, hava kirliliği problemi oluşturmaz enerji kaynaklarıdır. İthalat bağımlılığını önler ve ülke için enerji güveni sağlayıcı etkisini yanında, devletlerarası enerji üzerinden oluşan anlaşmazlıkları önler. Şebekeden bağımsız uygulamalara imkân sağlama üstünlüğü ön plandadır. Dezavantajları: Alt yapı esasına dayalı ve verimi düşük, mevsime ya da hava durumuna bağlı değişim gösterir. Bunun yanında, yenilenebilir enerji; doğa dostu, ekolojik, sürdürülebilir enerji kaynağı olup, üretimlerinde CO2 emisyonlarını oldukça düşüktür. Fosil yakıtlarında; kömür, petrol, doğalgaz gibi sistemlerde çevreye yaptığı olumsuz etki çoktur. Geleneksel enerji kaynaklarının yerini yenilenebilir enerji kaynaklarının alması önem arz etmektedir. Yenilenebilir enerji kaynakları kullanım alanları özellikle; sanayi tesislerinde, ulaşım, aydınlatma, şebekeden bağımsı alan enerji gereksinimlerinde, elektronik cihazlar ve ısınma gibi yerlerde öne çıkmaktadır.

3. Alternatif Enerji Sistemlerine Duyulan İhtiyaç Fosil yakıtları esaslı enerji elde edilmesinden ve tüketilmesine bağlı ekolojik olarak çevreye verdikleri telafisi güç zararlar ile sera gazı salınımları artışı dünya ortalama sıcaklığını en yüksek değerlere ulaştırmaktadır. Bu durum özellikle, deniz seviyesinde bulunan birçok ada ve yerleşim alanları buzulların erimesi ile yükselecek su seviyelerinin yaşamı olumsuz yönde etkileyeceği gerçeği dikkate alınarak önlemler için hep birlikte çözümlere odaklanılması gerekmektedir. İnsanlık, fosil yakıtları rezervleri bitmeden; alternatif temiz ve çevreci enerji kaynakları kurulu gücün artırılarak üretim stratejileri belirlemelidir. Her bir ülke geç kalmadan farklı enerji üretim bölgeleri belirleyip alternatif enerjiler için stratejik çalışmalara başlamalılar. Alternatif enerji kaynakları bilinci bölgesel alanda planlanıp yaygın kullanılmaya başlanmalıdır. Yenilebilir enerji ile üretim yapabilen daha yenilikçi bir dünya görüşünün günlük hayatımızda hakim olması kaçınılmazdır. Yükselen ortalama sıcaklıkların buzulların erimelerine ve dolayısı ile iklimsel değişimlere neden olacaktır. Bu durum günümüzde yoğun hava kirliliği, sel, fırtına ve doğal afetlerin artışı şeklinde görülmektedir.

183 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 3.1. Ülkemizde Enerji Kurulu Gücü ve Üretimi

Şekil 2. Türkiye’de Elektrik Enerjisi Kurulu Gücünün Değişimi (1970 - 2016), (Kaynak: TEİAŞ, 2018).

Şekil 3. Türkiye’de Elektrik Enerjisi Üretiminin Değişimi (1970-2016), (Kaynak: TEİAŞ, 2018).

Rüzgar, Güneş ve Jeotermal enerji kurulu gücündeki değişim 2008 yılı itibari ile başladığı Şekil 2’ den de görülmektedir. Alternatif enerjide atılımların ülkemiz kurulu gücünde yeni bir yatırım hamlesi başladığı ve üretime geçiş itibari ile değişim grafiği Şekil 3’ ten de görülmektedir. Bu durum ülkemizde alternatif enerjiye yapılan yatırım dünya fosil yakıtları rezervinin tükenmesi gerçeğine bağlı Şekil 1a’ dan da görüldüğü gibi

184 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yatırım hamlelerine başladığı ve her geçen gün kurulu güç artırma tesisleri ile üretim hamleleri ivmelenmektedir. 3. 2. Türkiye’nin Yenilenebilir Enerji Görünümü Ülkemizin 2018 yılı ilk yarısı itibarıyla kurulu gücü ihtiyaç oranına bağlı artmakta olup 87.139 MW seviyesine ulaşmıştır. Elektrik üretimimiz 2017 yılı itibari ile oranları, doğal gazdan %37 'si, kömürden %33'ü, hidrolik enerjiden %20'si, rüzgardan %6'sı, jeotermal enerjiden %2'si ve diğer kaynaklar %2’si olmak üzere değişim göstermektedir. (Kasım, 2018, http://www.enerji.gov.tr/tr-TR/Sayfalar/Elektrik). Yenilenebilir enerji kaynakları ise yaklaşık %10,2 oranında enerji görünümüne sahiptir (TEİAŞ’ ın 2017 yılı Haziran sonu raporuna göre).

Şekil 4. Yıllara göre Enerji Üretim ve Tüketim oranları (Kaynak: TEİAŞ, 2017).

185 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Ülkemizde kıyaslamalı olarak elektrik üretim ve tüketim kilo Watt saat (kWh) değerleri enerji kaynağına göre değişim oranları ile birlikte TEİAŞ 2017 yılı raporlarından elde edilen verilere göre Tablo 1’de verilmiştir.

Tablo 1. Türkiye’de 2014 ile 2016 yılı Elektrik Üretim ve Tüketimi Kıyaslaması Enerji Türü Yıllar

2014 % 2016 %

Doğal Gaz 47,9 33,0

Linyit 14,5 14,0 Kömür

İthal Kömür 13,9 17,3

Hidrolik 11,3 18,1 Baraj

Hidrolik 4,8 6,7 Akarsu

Jeotermal 0,9 1,6

Rüzgar 3,4 5,7

Bio-kütle - 0,7

Güneş - -

Üretim kWh Tüketim kWh Üretim kWh Tüketim kWh

TOPLAM 251.962.752.931 257.220.120.803 270.030.293.590 274.858.952.390 Kaynak: TEIAŞ, 2018.

Kıyaslama açısından; Türkiye 2014-2016 yılları enerji üretim ve tüketimi yenilenebilir enerjiden elde edilen enerji miktarına bağlı kazanç seviyesi 188 631 991,68 TL olup, bu tutara karşı daha az enerji ithalat edilmesine katkı sağlamıştır. Yenilenebilir enerji politikasından fayda alınması ve bu alanda strateji üretilerek katkı sağladığı ve alternatif enerjiye ivme kazandırılmıştır. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Dr. Berat Albayrak, 2020 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynağı yatırımını tamamlayıp,

186 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 enerji üretimine geçecek şirketlere 10 yıl boyunca sabit fiyattan alım garantisini verileceği açıklamasında bulunmuştur (Şubat 2018; https://enerjienstitusu.org/2018/02/28/enerji-uretimine-gececek-tesislere- 10-yil-sabit-fiyattan-alim-garantisi-verilecek/). Bu alternatif enerji yatırımlarını hem ülkemize kazandırma hem de enerji yatırımcılarının önünü açmak için yapılan en önemli stratejik atılımdır. 3.3. Bolu’ nun Alternatif Enerji Haritası Bolu özellikle rüzgar, bio-kütle ve güneş enerjisine yatırım yapma potansiyeli mevcut olup, bu alanda Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı sabit fiyattan enerji alım desteğini 10 yıl almak için 2020 yılına kadar işletmesini tamamlaması gerekir. Bu çalışmaları doğru alan planlaması ve kapsamlı destekler ile sürdürülebilir çalışmalar aşağıdaki alanları dikkate alarak yapmasında fayda vardır. Bu bakımdan rüzgar potansiyeli gerekli olan minimum 7m/s hızındaki ve şebekeye entegrasyonu için aşağıdaki haritayı dikkate alarak çalışmalarını sürdürmeleri iyi olacaktır.

Şekil 5. Bolunun a) Enerji nakil hatları ve trafo merkezleri, b) rüzgar kaynak potansiyeli (Kaynak: YEGM, 2018; http://www.yegm.gov.tr/YEKrepa/BOLU-REPA.pdf).

187 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Bolu ilinin güneş potansiyeli mevcut olup, enerji nakil hatlarına yakın yerlerde güneş tarlaları kurma çalışmaları yapılabilir. Bolu ili güney kısmında yer alan Kıbrıscık ile Dörtdivan ilçeleri arasındaki bölge en cazip alan olarak görülmektedir.

Şekil 6. Bolu ili güneşlenme süreleri ve Güneş Pili etkin kurulma alan bilgisi atlası (Kaynak: YEGM, 2018; http://www.yegm.gov.tr/MyCalculator/pages/14.aspx).

Bolu ili kanatlı ve kanatsız hayvan atıklarından bio-kütle enerji elde etme potansiyeli mevcuttur. Kanatlı hayvan atıkları değerlendirilmesi; öncelikle çevreci çözüm yaklaşım sunması ve stratejik enerji üretim santrali açısından ilimize iki yönlü katkı sağlayacaktır.

188 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 4. Sonuç Yenilenebilir enerjiler tükenmeyen enerji olmasının yanında her zaman enerjileri tasarruf ederek kullanılmalıdır. Yenilenebilir enerjiler sürdürülebilir olmalı ve gereksinimi kadar enerjiyi riske atmadan kullanmak gerekir. Ülkemizin ve herkesin gelecek adına en önemli stratejisi enerji olmalı ve özellikle yenilenebilir enerji alanında atılımlar yapılmalıdır. Türkiye enerji gereksinimi için alternatif enerji kaynaklarına yönelmeli ve yeni bölgesel enerji politikaları üretmelidir. İklim değişikliğine verecek zararları azaltmak için yenilenemeyen enerjilerden yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüşüm stratejileri geliştirilmelidir. Bu gün enerji ihtiyacı oranına bakıldığında biokütle, güneş ve rüzgar gibi alternatif enerjilerden (2017 yılı Haziran sonu itibariyle) yaklaşık %10 gibi seviyesine ulaşması yeni enerji politikalarındaki güncellenmeler ile olduğu bir gerçek ve bu durum ülkemizde için sevindirici bir gelişmedir. Alternatif enerjilerden kurulu gücün ve üretimin desteklenmesi ile ekonomik katkıların yanında, sera gazı salınımlarının ve çevresel yıkıcı faktörlerin azalmasına önemli faydası olacaktır. Enerji politikalarında özellikle rüzgar, güneş, dalga ve biokütle gibi alternatif enerjilere yönelmek, ülkemiz enerji bütçesine en önemli katkıda bulunmak demektir. Ülkemiz coğrafik konumu bakımından, rüzgar ve güneş enerjisi, kanatlı ve kanatsız hayvancılıktan biokütle enerjisi açısından önemli bir potansiyeldedir. Alternatif enerjilerden faydalanabilme potansiyeli olan ülkeler arasında Avrupa’ da ilk beşteyiz. Bütün bunların sonucunda; fosil yakıtlarına alternatif yenilenebilir enerjiye yatırım yaparak bütçe açığımıza destek olacağı gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bolu ili için özellikle; rüzgar, bio-kütle ve güneş enerji sistemlerinden değerlendirilebilir potansiyeli olan bölgeleri mevcuttur. Ülkelerin bağımsızlığı enerjideki bağımsızlığa bağlı gerçeği ortada olup, fosil yakıtlardaki sınırlı gerçeği ortada iken yenilenebilir enerjilerdeki katkı oranınca destekler ile sağlanacağı gerçeği unutulmamalıdır.

Anahtar kelimeler: Yenilenemeyen, Yenilenebilir, Enerji, Fosil, Güneş. JEL Kodu: O33, P28, Q42

189 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

190 BATI KARADENİZ BÖLGESİNDE SU VE ÜLKEMİZ AÇISINDAN ÖNEMİ

Prof. Dr. Yusuf DEMİR21

Su Ve Önemi Suyun öneminin dünyada ve ülkemizde her gün daha da arttığı, bir damla suyun insan yaşamındaki yerinin tartışılamaz olduğu bir çağda yaşamaktayız. Su, bireylerin en temel gereksinimi olma ve başlıca ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme özelliği ile ulusların devamlılığı için yaşamsal bir kaynaktır. Sosyal ve ekonomik faaliyetlerin sürmesi büyük ölçüde temiz ve yeterli su arzına sahip olmaya bağlıdır. Su kaynaklarının geliştirilmesi ekonomik üretkenlik ve sosyal refaha doğrudan katkı yapmaktadır. Suyun tüm fiziksel ve kimyasal özellikleri, bu sıvının canlılık için özel olarak yaratılmış olduğunu göstermektedir. Dünya dışında hiçbir gezegende, günümüze kadar bilinen böyle bir su kütlesinin olmaması elbette ki bir tesadüf değildir. Uzayda yaşam arayanların aradıkları ilk maddenin su olması da tesadüf değildir. Sabah uyandıktan sonraki alışkanlıklarımızı kısa bir şekilde gözden geçirdiğimizde daha gözümüzü açmadan hayatımızın su ile başladığını görmekteyiz. Susuz bir sabaha uyandığımızı düşünmek bile istemeyiz. Suya dokunmadan, sulu bir şey içmeden ayılamayız, susuz güne başlayamayız. Suyun özelliklerinin pek çoğu günümüzde hala belirlenmeye çalışılmaktadır. Dünyada var olan maddelerden yalnız suyun katısı sıvısından hafiftir. 4 0C de en ağır noktasında olan su soğudukça hafiflemekte, ısındıkça da hafiflemektedir. Suyun soğudukça hafiflemesi göllerin ve denizlerin yüzeyden donması ve canlılığın devamını sağlamakta, ısındıkça hafiflemesi ile de atmosferdeki hava hareketi ve yaşamın devamı sağlanmaktadır. Su canlıların tek taşıyıcısıdır, canlı bünyesinde hiçbir zerre su olmadan taşınamaz. Aynı zamanda kainatın enerji deposudur, güneşten gelen enerjiyi depolayan, dönüştüren ve taşıyan sudur. Suyun bazı bilinen özellikleri;

21 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Karadeniz Üniversiteler Birliği (UNİ-DOKAP) Genel Sekreteri

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 -Dünyada sudan daha yumuşak ve teslimiyetçi, aynı zamanda da sert ve güçlü şeyleri aşındıran başka madde yoktur. -Hiçbir şey suyu yenemez ama onu geçebilir. Teslimiyetçi olan güçlüyü ele geçirir, yumuşak olan sert olanı yener. -Suyun donma noktasının altında hacminin azalması, üstünde artması canlılığın devamını sağlamaktadır. -Bir tohumun filizlenme anındaki su basıncı ortalama 400 atmosfere ulaşır. -Dünyada aynı anda katı, sıvı ve gaz halinde bulunabilen tek maddedir. -Atmosferde yüzey gerilimi en yüksek sıvı sudur. -En güçlü çözücüdür. -Suyun hafızası vardır. Suyun yapısı kimyasal bileşiminden daha önemlidir. Su hücrelerinin oluşturduğu kümeler bir tür hafıza hücresi görevi görmektedir. Su manyetik bir bant gibi dünya ile ilişkisinin tarihini bu hücrelere kaydetmektedir. -Moleküler seviyede DNA’nın yapısını su oluşturur. Su olmadan DNA sarmalı olmaz. -Proteinlerin yapısını da su oluşturur. Bedenimizin ortalama %70’i sudan oluşmaktadır. Bedenimizin ısı dengesi, hücre içi yaşamın devamı, besinlerin yakılması, sindirilmesi suya bağlıdır. Suyun az alınması halinde ciddi sağlık sorunlarına kapı açılmış olur. Bir insanın her gün ortalama 1,5 – 2 lt. su tüketmesi gerekmektedir. İnsan, vücudundaki karbonhidratlarının tümünü, yağlarının tümünü, proteinlerinin yarısını yitirse bile yaşamı devam eder ancak suyun %10’unu Yitirirse Yaşam Tehlikeye Girer, %20’lik su kaybı maalesef ölümle sonuçlanır. Oruç tutan insanların öğleden sonra dikkat dağınıklığı ve konsantrasyon eksikliği vücuttaki su dengesi ile doğrudan ilişkilidir. Yerküredeki toplam su miktarı milyonlarca yıldır değişmemiş olsa da, su sürekli olarak kapalı bir sistem içinde hareket eder. Su döngüsü, suyun atmosfer ve yeryüzü arasında sürekli dolaşım sürecidir. Bu süreç, suyun yağış biçiminde yeryüzüne inmesi, buharlaşma ya da bitkilerden terleme yoluyla yeniden atmosfere dönmesi ya da yüzey akışı yoluyla denizlere akarak denizlerden buharlaşma yoluyla atmosfere dönmesi aşamalarını içerir. Yeryüzündeki toplam suyun %97’den fazlası tuzlu sudur. Geriye kalan %3 oranındaki tatlı su kaynaklarının %70’e yakını buz ve buzulların içinde hapsolmuştur. Tatlı suyun diğer %30’u ise yer altındadır. Nehirler, göller gibi yüzeysel tatlı su kaynakları, dünyadaki toplam suyun yaklaşık %1’inden daha azını oluşturmaktadır.

192 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Dünyadaki tatlı su miktarı çok kısıtlıdır. Doğal kaynaklar ve çevre tahribatının böyle devam etmesi halinde 2050 yılında su sıkıntısı çeken ülkelerin sayısı 54’e, bu şartlarda yaşamak zorunda kalan insanların sayısı 4 milyara yaklaşacaktır. Bu durum 2050 de 9,4 milyar olması beklenen dünya nüfusunun % 40’ının su sıkıntısı çekeceği anlamına gelmektedir. Günümüzde su veya suya bağlı oluşan hastalık ve problemler sonucu her gün 6000 çocuk ölmektedir. Halen 2 milyara yakın insan yeterli su bulamamakta, 1 milyar insan ise sağlıklı sudan yoksundur. Dünyada su kıtlığının ana nedenleri; 1. Yenilenebilir kaynak miktarının azlığı, 2. Yanlış ve aşırı su kullanımı, 3. Hızlı nüfus artışı ile kişi başına düşen su miktarının azalması olarak sıralanabilir. Ülkeler su varlıklarına göre sınıflandırıldıklarında; yılda kişi başına düşen ortalama kullanılabilir su miktarı 1.000 m³’ten az olan ülkeler “su fakiri”, 2.000 m³’ ten az olanlar “su azlığı yaşayan”, 8.000-10.000m³’ten fazla olan ülkeler ise “su zengini” olarak nitelendirilmektedir. Ülkemizin tüketilebilir tüm yüzey ve yeraltı suyu potansiyeli miktarı; 98 milyar m³ yerüstü ve 14 milyar m³ yeraltı suyu olmak üzere toplam yıllık 112 milyar m³ tür. Türkiye'nin yağış rejimi mevsimlere ve bölgelere göre çok büyük farklılık göstermekte olup, yıllık ortalama yağış 643 mm’dir. Bu verilere göre Türkiye’de kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.300 m³’ tür ve ülkemiz sanıldığı gibi su zengini bir ülke değildir. Su sıkıntısı gelecek 20-25 yıl içerisinde Ortadoğu dahil bazı bölgelerde su krizine dönüşeceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle de su; 21. yüzyılın stratejik kaynaklarından biri olarak algılanmaktadır. ABD Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde yapılan çalışmalara göre 2000’li yıllarda Ortadoğu’da önemi artan petrol değil “su” olacaktır.

Ülkemizde Nüfusa Bağlı Kişi Başına Düşen Su Miktarı

193 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Türkiye’nin hiçbir döneminde “öncelikli sorunu” olmayan su, artık hem yaşam hem de enerji kaynağı olarak gündemin ilk sırasına oturmaya başlamıştır. Son yıllarda uluslararası gündemin üst sıralarında yer almaya başlayan su sorununun eksenini, nüfus artışı, hızlı şehirleşme ve sanayileşmenin yol açtığı su ihtiyacı ve yaşanan iklim değişiklikleri oluşturmaktadır. Batı Karadeniz Bölgesi Su Kaynakları Ülkemizin önemli coğrafi bölgelerinden biri olan Karadeniz bölgesi yurdumuzun Karadeniz kıyıları boyunca Gürcistan sınırından Sakarya Ovası’nın doğusuna kadar olan yerleri kapsamaktadır. Bölgenin güney sınırı Kuzey Anadolu Dağları’nın güney eteklerinden geçmekte, Türkiye topraklarının yaklaşık olarak %18’ini teşkil etmektedir.

Bölge yer şekilleri bakımından dağlık bir görünüm oluşturmaktadır. Bölgedeki dağlar denize paralel olarak uzanan kıvrım dağlarıdır ve Kuzey Anadolu Dağları olarak adlandırılır. Dağların yükseltisi en çok Doğu Karadeniz’de, en az ise Orta Karadeniz’dedir. Yer şekillerinin en az engebeli olduğu bölüm Orta Karadeniz’dir. Bölgede, dağların kıyıya paralel uzanmasının sonuçları: - Karadeniz iklimi sadece kıyı şeridinde görülürken, iç kesimlerde karasal iklimin etkili olmasına neden olmaktadır. - Kıyıda yağış miktarının fazla olmasına neden olmaktadır. - Kıyı ile iç kesimler arasında ulaşım zorlukları ortaya çıkmış, bu zorluklar geçitler aracılığı ile aşılmaya çalışılmıştır.

194 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 - Dağların doğrultusu kıyı kentlerinin ticari ve ekonomik bakımdan gelişmesini yavaşlatmıştır. - Nüfusun daha çok kıyıda toplanmasına, dağınık yerleşmesine ve balıkçılığa yönelmesine neden olmuştur. - Kıyıda doğal limanların az olması ve falezlerin fazla olmasına yol açmıştır. Kıyılarda delta ovaları dışında geniş düzlükler bulunmamaktadır. - Bölge akarsularının havzalarının dar, boylarının kısa olmasına yol açmıştır. Karadeniz Bölgesi’nde yağışların ve eğimin fazla olması heyelanların en çok görüldüğü bölge olmasına neden olmuştur. Özellikle Doğu ve Batı Karadeniz’de heyelan fazladır. Doğu Karadeniz Bölümün’deki Sera ve Tortum gölleri ve Bolu’daki Yedigöller heyelan set gölleridir. Dağların denize bakan yamaçlarının alçak kesimlerinde Karadeniz iklimi etkilidir. Karadeniz ikliminde yazlar serin (23-24 oC), kışlar ılık (5-7 oC) ve her mevsim yağışlıdır. Türkiye’de bulutluluğun, nemliliğin ve yağışın en çok olduğu, sıcaklık farkının, güneşli gün sayısının, güneş enerjisinden yararlanmanın en az olduğu bölgedir. En çok yağış sonbaharda, en az yağış ise ilkbahardadır. Kıyı kesiminde bitki örtüsü ormandır. Karadeniz Bölgesi kendi içerisinde 3 bölgeye ayrılmakta, Bafra Ovasının bitiminden başlayarak Sakarya Ovasına kadar olan bölge Batı Karadeniz bölgesi olarak tanımlanmaktadır. Batı Karadeniz Bölgesinin yer şekilleri genelde dağlıktır. Kıyıda Küre, biraz daha içerde Ilgaz, en içte ise Köroğlu Dağları yer almaktadır. Yağış miktarı Orta Karadeniz’den fazla, Doğu Karadeniz’den azdır. İç kesimlerde kuraklık hakimdir. Kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Batı Karadeniz’in daha soğuk olması Balkanlar’dan gelen soğuk hava kütlelerine açık olmasıyla ilgilidir.

195 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Türkiye’de Akarsular ve Göller

Batı Karadeniz Bölgesinin Diğer Bölgelere Göre Alan ve Nüfus Dağılımı

Batı karadeniz havza alanı yaklaşık 2892 239 hektardır. Batı Karadeniz havzası içerisinde Bolu, Düzce, Zonguldak, Bartın, Karabük, Sinop illeri yer almakta, Kastamon ve Çankırının bazı ilçeleri alan içerisinde bulunmaktadır. Çankırı İlinde Kızılırmak’ın en büyük kollarından olan Devrez Çayı ilin en büyük akarsuyudur. 186 kilometrelik bu çay Ilgaz ve Işık dağlarından çıkan iki kolun birleşmesiyle meydana gelmektedir. Diğer akarsuları, Soğanlı Çay (Melan Çayı), Çerkeş Çayı, Acı Çay ve Tatlı Çaydır. Önemli bir gölü bulunmamaktadır. Bartın’ın en önemli akarsuyu, M.Ö.’ki yıllarda Parthenios adı ile anılan ve kente adını veren Bartın ırmağıdır. Bartın ırmağının iki ana kolunu oluşturan Kocaçay ve Kocanazçayı, Bartın merkezinde birleşerek Boğaz

196 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 mevkisinde Karadeniz’e ulaşır. Kocanazçayı, güneyden doğup Kozcağız’dan kuzeye doğru akarken, 107 km uzunluğundaki Kocaçay, Kastamonu’dan gelip Ulus’tan geçen Göksu ve Eldeş Çayları (Ulus Çayı) ile bunlara katılan derelerden oluşur. Arıt ve Mevren Derelerinden oluşan Kozlu Çayı ile birleşen Kışla Deresi, Akpınar ve Karaçay Dereleri Kocaçay’ı besleyen akarsulardır. Diğer önemli akarsuları; Kapısuyu ve Tekkeönü Dereleri ile Ulus - Uluyayla ’yı sulayan Ovaçayı ve İnönü Dereleridir. Önemli bir gölü bulunmamaktadır. Başlangıç kolu Abant Gölü olan Bolu Suyu (Büyüksu), kaynaklarını Çağa Gölünden alan Mengen Çayı ile birleştikten sonra il sınırları dışında Devrek Çayı adıyla, Filyos Çayına katılır. Filyos Çayının başlangıç kolu sayılan Gerede Çayı, Köroğlu Dağlarındaki Aladağ'ın kuzey ve doğu yamaçlarından doğmaktadır. Güney, güneybatı ve batı kesimden çıkan Kirmir, Aladağ, Çatak, Göynük, ve Mudurnu Çayları, il sınırları dışında Sakarya Irmağına katılır. Bolu İlinde, özellikle orman içersinde oluşan irili ufaklı göller ülke çapında üne sahiptir. Bu göllerin başında 125 Ha. Alana sahip olan Abant Gölü, tektonik oluşumlu Yeniçağa Gölü, Göynük İlçesi'nindeki Çubuk Gölü, yine aynı ilçede bulunan Sünnet Gölü, Kıbrısçık-Beypazarı yolu üzerinde Karagöl, Mudurnu Akyazı yolu üzerinde Karamurat Gölü ve Milli Park alanı ilan edilen Bolu'nun 42 km. kuzeyinde Yedigöller (Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl, Sazlıgöl) dir. Karabük İlinin en önemli akarsuyu, Filyos Irmağıdır. Bu ırmağın 2 önemli kolu olan Araç ve Soğanlı Çayları il topraklarındaki önemli akarsulardır. Filyos Irmağı, kaynaklandığı yerde Ulusu adıyla bilinen akarsu, Gerede yakınlarında Gerede Suyu, Eskipazar yakınlarında Soğanlı Çayı, Araç Çayı’yla birleştiğinde Yenice Irmağı adını almaktadır. Devrek Çayı’nı da alan akarsu Filyos Irmağı adıyla Karadeniz’e dökülmektedir. Karabük’te Ovacık’ın kuzeyinde Şamlar Köyü yakınlarında Karagöl adında bir krater gölü bulunmaktadır. Ayrıca, Kastamonu yolu üzerinde, Konarı Gölü adıyla küçük bir göl bulunmaktadır. Zonguldak ilinde Filyos ve Gülüç Çayı, Devrek, Alaplı ırmakları, Üzülmez ve Kozlu dereleri bilinen akarsu kaynaklarıdır. İl sınırlarında doğal göl bulunmamaktadır. Sinop ilinin en büyük akarsuyu Kastamonu topraklarından çıkan ve birçok kolları batıdan doğuya akarak Durağan'ın güneyinde Kızılırmak

197 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 nehrine bağlanan Gökırmak'tır. Sinop ili batısından doğuya doğru Çatalzeytin, Ayancık Çayları, birçok kolla birleşerek denize dökülen Kırkgeçit ve Sarımsak Çayları, Karasu ve Gebelit Çayları önemli akarsulardır. Kızılırmak; ilin güneydoğu sınırlarını oluşturmaktadır. Yurdumuzun en uzun nehri olan Kızılırmak, büyük kollarından Gökırmak'ı Sinop'tan alır. Tepeçay; Sinop'un Türkeli ile Kastamonu'nun Çatalzeytin ilçesi arasında sınır oluşturur. Ayardin Deresi, Ayancık Çayı, Karasu Çayı, Çakıroğlu Çayı ve Kanlıdere ilin diğer önemli su kaynaklarıdır. Sinop'ta, Sinop Yarımadası üzerinde sülük gölü, deniz seviyesinde Sarıkum Gölü, bataklık halinde bulunan Aksaz Gölü, denize seviyesinin altında Karagöl bulunmaktadır. Kastamonu’da bulunan akarsular Kızılırmak’ın kollarıdır. İl merkezinin yakınından çıkan Gökırmak, ilin orta kısmından batıya doğru akmaktadır. Burada bu ırmağa Daday, Karasu ve Akkaya çayları katılmaktadır. Diğer akarsu kaynakları Devrani çayı ve Araz Çayıdır. Kastamonu ilinde önemli bir göl bulunmamaktadır. Düzce ilinde, Bolu dağlarından çıkan Küçükmelen, Efteni gölü civarında, Asar suyu, Uğursuyu, Aksu ve dağlardan gelen diğer küçük derelerle Efteni gölü civarında birleşerek Büyükmeleni oluşturmaktadır. Düzce ili sınırları içerisinde bulunan ve su kuşlarının göç yolu üzerinde önemli bir konaklama ve beslenme alanı olan Efteni gölü kuş cenneti, 814 Hektardan 25 hektara düşürülmüş, ancak 1992 yılından sonra ilgili bakanlık olurları ile 750 hektara yükseltilme çalışmaları başlatılmıştır.

Batı Karadeniz İllerinin Alansal Dağılımı

198 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Küresel İklimi Değişiminin Batı Karadenize Etkileri Günümüzde tarım, sanayi ve evsel kullanımda su tasarrufu ve su kirliliği en temel problemlerin ve tartışılan konuların başında gelmektedir. Yetersiz su kaynakları ülkelerin nüfus dengesini derinden etkilerken, küresel iklim değişimine bağlı kuraklık da insanlığın en önemli sorunu olarak gündemde yerini almaktadır. Kuraklık günümüzde dünyanın ve ülkemizin çok önemli bir sorunu haline gelmiştir. Özellikle son yıllarda yağış rejiminin değişimi, yağış miktarındaki azalış ve buna bağlı meydana gelebilecek kuraklık ciddi bir tehlikedir. Ülkemizde 45 milyar metreküp su kontrol altındadır ve kullanılmaktadır. Bu kaynağın 33 milyar metreküpü her yıl tarım sektöründe tüketilmektedir. Tarımda doğru sulama yöntemleri kullanılmaması ve sulamanın bilinçli yapılamaması gibi nedenlerle 19 milyar metreküp su boşa harcanmakta ve israf edilmektedir. Buna göre tarımda israf edilen su kaynağı neredeyse evsel ve endüstriyel kullanımın iki katı kadardır.

İklim Değişiminin Etkileri

199 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Nasa Çölleşme Haritası

Türkiye’nin Çölleşme Risk Haritası Küresel iklim değişimi sonucunda; Buzulların erimesi, kar örtüsünün azalması, Deniz suyu seviyesinin yükselmesi(10-25 cm), Tropikal bitki -balıkların kutuplara yayılması, Havadaki kirleticilere hassas kuşların azalması (İngiltere’de 22 milyon çift kuşun 17 milyonu yok olmuştur), Kuzey enlemlerde ağaçlardaki yaş halkalarının daha hızlı büyümesi, Sıcaklığın artması sonuçları sayılabilir.

200 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Küresel iklim değişimi sonucunda meydana gelen ana tahribatlar; Sulak alanların yaklaşık yarısının son 100 yılda yok olması, Dünyada tatlı su balıklarının %20 sinin kaybolması, Ormanların yarısının tüketilmesi, ağaç türlerinin %9 yok olma riskini taşıması, Balık alanlarının %70 inin aşırı avlanmaya maruz kalması, Son 50 yılda tarım alanlarının 2/3 ünün erozyonla verimsizleşmesi, Orman alanlarının 1/3 ünün tarım alanına dönüştürülmesi sayılabilir.

Küresel iklim değişiminin Türkiye’de beklenen etkileri; 1. Sıcaklığın artması, 2. GAP yöresinde kuraklık alarmı, 3. Turizme yapacağı olumsuz etkiler, 4. Uludağ’a düşecek kar miktarında azalma ve karın hızlı erimesi, 5. Sulak alanlar ve Kuş cennetinin yok olması, 6. Isınma ve kuraklığa bağlı olarak Fındık ve çayın Karadeniz'i terk etmesi, 7. Deniz ısınması nedeniyle hamsinin kuzeye kayması, 8. Kaplumbağaların gelişinin zorlaşması, 9. Hızla çölleşen alanların oluşması, 10. Pamuk üretim alanlarının kuzeye kayması, 11. Şeker üretimimizin azalması, 12. Tarımsal üretim ve verimde azalma ve gıdada dışa bağımlığın artması, 13. Hastalık ve zararlıların artması, 14. İklime bağlı göçlerin artması, 15. İklim savaşları çıkma riskinin artması, 16. Orman yangınlarında artış, 17. Su fakiri bir ülke haline dönüşmemiz,

201 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 18. Çöl tozlarının yağışında artış, 19. Hastalık ve afetlerde artış, 20. Sulak alanlar ve göllerin kuruması.

İklim Değişiminin Ülkemizde Olası Etki Dağılımı

Karadeniz Bölgesi’nde iklim değişikliğinin etkileri daha çok, aşırı hava olayları ve mevsim trendlerinin değişmesi ile tarımda, sıcaklık artışı ile de balıkçılık üzerinde görülmektedir. Diğer etkiler ise düzensiz ve aşırı hava olayları ile ilişkilendirilmekte, orta ve uzun vadede belirli alanlarda kuraklık etkisine bağlanmaktadır. 1) Bölgede aşırı hava olayların sıklığı ve şiddetinde yaşanan artışlar, canlı tür sayısı ve nüfusunda azalmaya neden olmakta, bölgenin temel geçim kaynağı olan fındık ve çay başta olmak üzere tarımsal verimde ciddi düşüşlere yol açmakta, bunların sonucunda tarımsal nüfusun başka sektörlere kayması ve göçte artış yaşanmaktadır. 2) Deniz suyu sıcaklık ortalamalarının artması sonucu denizlerde istilacı türlerin ve deniz ekosisteminde kaymaların gözlemlenmesi, balıkçılık sektörünün etkilenmesi, özellikle Karadeniz’in simgesi hamsi başta olmak üzere balık yaşam alanlarının kuzeye kayması sonuçları oluşmaktadır.

202 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 3) Ani hava olaylarının olumsuz etkileri sonucunda halkın yaşam standardı ve sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Ülkemizin uzun yıllık hidrolojik kuraklık haritası ve gelecek 30 yılda beklenen çölleşme ve kuraklık süreci incelendiğinde Karadeniz bölgesi kuraklıktan en az etkilenecek bölgelerin başında görülmektedir. Ancak bölgede iklim rejimindeki değişim ve etkileri olumsuz koşulları tetiklemektedir. Karadeniz bölgesi içerisinde Batı Karadeniz bölgesinin kuraklıktan etkilenme riskinin oldukça yüksek olduğu yapılan çalışmalar ile ortay koyulmaktadır. Bölgede bulunan su kaynaklarındaki azalma, göllerde ve sulak alanlarda kuruma, pınar ve diğer doğal su kaynaklarının azalması sonuçları beklenmektedir. Son dönemlerde yörede yıllık ortalama 0,50 oC ‘yi aşan sıcaklık artışı gerçekleşmiştir. Yerel ama yıkıcı sellerin görülme sıklığı artmış, yağış rejimi değişmiş, yıllık yağış dağılımı değişim göstermektedir. Kısa süreli şiddetli yağışlarda artış görülmektedir. Yağış miktarı azalmasa dahi, yağışın dengesiz ve aşırı şekilde olması, bölgede heyelan, sel ve su baskını riskini artıracaktır. Akarsuların akış rejiminde düzensizlik oluşmakta, akarsu debisindeki azalışın arttığı görülmektedir. Yörede kışlar daha sıcak geçmekte, karın yerde kalma süresi azalmaktadır. Sıcaklığa bağlı buharlaşma oranının artışı nedeniyle kar yükünün kısa sürede erimesi sonucu, yer üstü ve yer altı su dengesi olumsuz etkilenmektedir.

Türkiye’nin Uzun Periyot Hidrolojik Kuraklık Haritası

203 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

Türkiye’de 50 Yıllık Süreçte Beklenen Kuraklık

Dünyanın su kaynakları konusunda yaşadığı süreç, ülkemizde nüfus artışı ve kaynaklarımızın sınırlı olması, bu konuda gelecek 50 yılın çok önemli olduğunu göstermektedir. Ülkemizin tüm bölgelerde iklim değişikliğinin bölgesel seviyede nasıl algılandığı ve iklim değişikliği konusunun yerel sorunlar ile nasıl ilişkilendirildiğinin bu günden ortay konulması ve çözümlerinin üretilmesi bir zorunluluk haline gelmiştir. 1) Dünya’da ve ülkemizde, kuraklık başta olmak üzere meteorolojik afetlerde artış, tarımsal üretimde azalma, temiz su kaynaklarında azalma, yağış rejimlerinin değişmesi ve mevsimsel geçişlerin belirsizleşmesi iklim değişikliği yakından ilgilidir. 2) Enerji politikaları ve tarım politikaları iklim değişikliği bağlamında en önemli bölgesel sorunların yaşandığı politika alanları olarak ön plana çıkmaktadır. Bu kapsamda, enerji ve tarım politikalarının ulusal, bölgesel ve yerel ölçekte gözden geçirilmesi gerekmektedir. 3) İklim değişikliği sadece çevresel sorunlar ile değil aynı zamanda göç ve yoksulluk gibi toplumsal sorunlar ile de eşleşmektedir. Bu noktada, iklim değişikliği ile mücadele bütüncül bir yaklaşımla planlanmalıdır. İklim değişikliği sadece bir doğa olayı değildir, toplumun bütün kesimlerini etkileyen bir süreçtir.

204 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 4) İklim değişikliği karmaşık bir konu ve süreçtir. Ülkesel projeksiyon ve planlamaların yanında yerelde farklı düzeyde planlama ve çalışmaların yapılması gerekmektedir. 5) İklim değişikliğinin temel yerel etkilerinden biri de meteorolojik afetlerin görülme sıklığı ve şiddetindeki artıştır. Bu noktada afet yönetimi, yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde iklim değişikliği konusunun önemli önceliklerden biri haline gelmektedir. 6) Türkiye’nin tüm bölgelerinde, şiddet ve kapsamı bölgelere göre değişse de, kuraklık sorununun bir tehdit haline gelmeye başladığı görülmektedir. Yerelin ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran ulusal düzeyde kuraklık ile mücadele planlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Karadeniz Bölgesi diğer bölgelere nazaran iklim değişikliğinden olumsuz anlamda daha az etkilenecek bir bölgedir. Sıcaklık açısından Karadeniz ikliminin zamanla Akdeniz iklimine dönüşeceği tahmin edilmektedir. Yaz mevsiminde daha az yağışın ve daha yüksek sıcaklıkların turizm açısından olumlu yansımaları beklenmektedir. Ancak yüksek sıcaklık ve yüksek nem bazı illerde bunaltıcı havaların, dolayısıyla sağlık problemlerinin, artmasına yol açması kaçınılmazdır. Artan sıcaklıklarla beraber bölgede orman yangınlarında bir artışın meydana geleceği söylenebilir. Bitkisel üretim, sıcaklık artışına paralel olarak hem Karadeniz hem de diğer bölgelerde erkene kayabilir. Türkiye’de sıcaklıkların yaz mevsiminde kış mevsimine göre daha fazla artacak olması soğutma için daha fazla enerjiye ihtiyaç duyulacağına işaret etmektedir. Her ilde kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum ve üretici temsilcileri işbirliğinde, yaşanan ve yakın gelecekte artarak yaşanacak olan mevsim normalleri dışı meteorolojik olayların tahminine dayalı erken uyarı ve tarımsal üretim planlamasına geçilmesi gerekmekte. Mevsim dışı ve aşırı yağışların artmasının beklendiği Batı Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere tüm Karadeniz Bölgesinde, toprak işleme ve altyapı, sanayi yatırımlarında doğal yapının ve sığ toprak örtüsünün zarar göreceği uygulamalardan kaçınılmalıdır. Susuzluk kaderimiz olmamalıdır…

205 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

206 ÇEVRESEL BOZULMA, ORMANLAR VE YOKSULLUK İLİŞKİSİ: SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ DOĞRULTUSUNDA TÜRKİYE ÖRNEĞİ

Dr. Işıl ŞİRİN SELÇUK22

Özet

25-27 Eylül 2015 tarihilerinde ABD’nin New York kentinde Birleşmiş Milletler tarafından 17 yeni küresel “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi” ve 169 alt başlığı kabul edilmiş ve 2030 yılına kadar bu hedeflere ulaşmanın sağlanması amaçlanmıştır. Bu hedefler ve alt başlıklar 2015-2030 yılları arasındaki 15 yıl boyunca tüm insanlık ve gezegen için kritik seviyede önemli olan konuları kapsamaktadır. Hedeflerin temelinde her türlü yoksulluğu sona erdirmek vardır. Son yapılan çalışmalara göre yoksulluk, çevreye ve doğal kaynaklara zarar verebilir, ancak çevrenin ve doğal kaynakların bozulması yoksullar üzerinde görece büyük bir etki yaratmaktadır. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri de çevresel konuları da yoksulluk azaltma programlarına entegre etmeyi açıkça amaçlamaktadır. Türkiye ormanları hem yurt içinde hem de uluslararası alanda önemli bir varlık ve doğal bir sermayedir. Bunun yanı sıra orman köylüleri de Türkiye'nin kırsal yoksullarının önemli bir bölümünü temsil etmektedir. Doğal kaynaklarla birlikte, orman kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmada hem Türkiye hem de dünya için önemli etkilere sahiptir. Bu çalışmada Dünya Bankası verilerinden de yararlanarak çevresel bozulma, ormanlar ve yoksulluk bağlantıları incelenecek ve çevresel kalitenin yoksulluğu önlemede nasıl bir yeri olduğu incelenecektir. Anahtar Kelimeler: Yoksulluk-Çevre İlişkisi, Sürdürülebilir Kalkınma, Doğal Kaynaklar Jel Kodları: I30, Q01, Q23, Q5

Abstract The United Nations adopted the 17 new global “Sustainable Development Goals” and 169 sub-titles in New York City on September 25-27, 2015 and aimed to achieve these goals by 2030. These goals and sub-titles cover the issues of critical importance for all humanity and the

22 Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi, İİBF İktisat Bölümü

Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 planet during the 15 years from 2015 to 2030 and the main goal is to end all kinds of poverty. According to recent studies, poverty can harm the environment and natural resources, but the deterioration of the environment and natural resources has a relatively large impact on the poor. The Sustainable Development Goals also aim to integrate environmental issues into poverty reduction programs. Turkey's forests are an important natural asset and natural capital both within the country and in the international arena. In addition to this forest villagers also represents a significant portion of the rural poor in Turkey. Sustainable management of forest resources with natural resources is important for both Turkey and the world within the meaning of achieving sustainable development goals. In this study, we will examine the environmental degradation, forests and poverty linkages by using World Bank data and examine how poverty can be prevented by environmental quality. Key Words: Poverty-Environment Relationship, Sustainable Development, Natural Resources Jel Codes: I30, Q01, Q23, Q5

1.Giriş 2015 yılı sürdürülebilir kalkınma ve yoksulluk arasındaki bağlantıyı insanlığa tekrar hatırlatan bir yıl olmuştur. Kabul edilen yeni küresel “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” temeline yoksulluğu almış ve küresel olarak yoksulluğun bitirilmesi 2030 yılına kadar temel hedef olmuştur. Dolayısıyla yoksulluğu anlamak küresel gündemi takip edebilmek açısından da önemlidir. Folke Henschen insanlık tarihini “yoksulluk, pislik ve hastalık tarihi” olarak tanımlamaktadır. O’na göre hayat, yaşamı devam ettirebilmek için yokluk ve hastalıkla baş edebilmekten ibarettir (Hartwell, 1974: 4). Bu bağlamda yoksulluğun insanlık tarihi kadar eski, hayatın kendisi olacak kadar gerçek ve önemini bugün dahi sürdürecek kadar güncel olması, yoksulluğa olan ilgiyi canlı tutmaktadır. En basit anlamıyla yoksulluk; “gıda, içme suyu, barınma ve tuvalet gibi temel ihtiyaçları sağlayacak biçimde bir gelir düzeyine sahip olmamak” olarak tanımlanmaktadır. Küresel zenginlik yıllar itibariyle artmış olmasına rağmen, refahın bireyler arasındaki dağılımında görülen adaletsizlik devam etmektedir. Gelir adaletsizliği konusu oldukça önemlidir çünkü yüksek gelir adaletsizliğine; (i) yüksek yoksulluk, (ii) düşük büyüme hızı, (iii) yüksek işsizlik ve (iv) yüksek suç oranı eşlik etmektedir (Wade, 2004).

208 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 UNDP tarafından ilk kez 2010 yılında yoksulluğun eğitim, sağlık ve yaşam koşullarını dikkate alarak hesaplanan Çok boyutlu Yoksulluk İndeksi (Multidimensional Poverty Index-MPI), bireylerin yalnızca parasal yoksulluğunu değil, yoksulluğun diğer unsurlarını da dikkate alarak hesaplanmış ve bireylerde duyulan söz konusu unsurlardaki yoksunluğa odaklanmıştır. Bu bağlamda yoksulluğun azaltılması için kaynakların yeniden dağılımında bahse konu indeksten yararlanılabilmektedir. Rapora göre gelişmekte olan 102 ülkede 1,5 milyar insanın çok boyutlu yoksulluk yaşadığı, 900 milyon insanın ise, yoksulluk riski taşıdığı belirlenmiştir. Yoksulluğun sadece parasal boyutunun olmadığı açıktır ve pek çok farklı bileşenin bir araya gelmesi yoksulluk olgusunu etkilemektedir. Bu noktada çevresel kalitenin neden önemli olduğu sorusunu sormak gerekmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin pek çoğunun ekonomisi doğal kaynaklara bağımlıdır. O ülkelerde yaşayan nüfusun çoğunluğu da benzer doğrultuda doğrudan doğal kaynaklara bağlı bir hayat sürmektedir. Bu kaynak bağımlılığı göz önüne alındığında, gelişmekte olan ve fakir ülkelerde çevresel bir bozulmanın yoksulluğu arttıracağı açıktır. 2.Çevresel Bozulma ve Yoksulluk İlişkisi Çevresel bozulma ve yoksulluk birbirini tetikleyen iki olgudur çünkü yoksullar hem çevresel bozulmaya neden olabilirler hem de çevresel bozulmanın en çok etkilediği kesimdirler. Borghesi ve Vercelli (2003)’e göre, çevresel bozulma, yoksulların koşullarını kötüleştirmeye meyillidir ve bu da onların günlük hayatta kalmalarını sağlamak için doğal kaynaklardan daha fazla yararlanmalarını sağlar. Yoksulluk ve doğal kaynakların bozulması arasındaki ilişki, yoksullar için mevcut olan karmaşık seçimler ve değişimlere dayanabilir. Bunun yanı sıra çevresel kalite ve yoksulluğun bir arada olmasının belli bir noktadan sonra bir tuzak haline dönüşebilme olasılığı da vardır. Çevresel kalite, işgücü verimliliğini ve refah dinamiklerini etkiler, refah dağılımı ise, iktisadi ajanların, büyük çevresel yüke sahip olan teknolojiye güvenme derecesini ve dolayısıyla çevresel kalitenin evrimini belirler. Bu etkileşim, kötüleşen bir çevrenin gelirleri düşürdüğü ve çevresel bozulmayı hızlandırdığı bir “yoksulluk-çevre tuzağı” yaratır (Ikefuji ve Horii, 2007:1041). Yoksul kesimlerin doğal kaynaklara bağımlı olmasıyla birlikte yoksulluk ve çevre ilişkisinin ve hatta yoksulluk-çevre tuzağının temelinde doğal kaynakların (dolayısıyla doğal sermayenin) zarar görmesi durumunda 209 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 geri dönüşlerin oldukça zor olması da yer almaktadır. Dünya bankasının refah dönüşümünü incelediği raporunda (2011) bu durum şu şekilde aktarılmıştır: “Doğal sermaye, piyasa fiyatını etkilemeyen dışsallıklara sahiptir; bu nedenle, göze çarpmamaktadır ve savunmasızdır. Birçok doğal sermaye biçimi, yenilenemez veya sadece kısıtlı yönetim rejimleri altında yenilenebilir niteliktedir. Doğal sermayenin kaybedilmesi ve bozulması, ekosistem ve biyo-çeşitliliğin sağlanmasında geri dönüşü olmayan değişikliklere yol açabilir ve ikame potansiyeli sınırlıdır (örneğin, ozon tabakası durumunda). (World Bank, 2011:8)” Dao ve Edenhofer (2018) çalışmasında dinamik genel denge modeli yardımıyla yoksulluk-çevre tuzağını incelemişlerdir. Bu çalışmaya göre, çevresel kalitenin ajanların yaşam beklentisi üzerindeki etkisi, yaşlandıklarında gerçekleştirecekleri tüketim için en uygun tasarruflarını belirlemelerini sağlar. Onların fiziksel sermaye bakımından tasarrufları ise önümüzdeki dönemde kirli ara girdi üretmek yoluyla çevreyi olumsuz etkiler. Makaleye göre bir ekonominin yoksulluk-çevre tuzağında kilitlenmesinin mekanizması şu şekildedir: Başlangıçta düşük çevresel kalite, ajanın yaşam beklentisini azaltır ve onları birikimden caydırır, bu da sermaye birikimini engeller, çünkü ajanlar gençken daha fazla harcama yapar. Makale, yoksulluk-çevre tuzağında kilitli kalan ekonomilere, kirli ara girdilerin üretimini azaltmaya yönelik sermayeyi yeniden tahsis etmek için ara girdilerin üretimine uygulanacak bir vergi ve sübvansiyon stratejisi önermektedir. Bu şekilde hem kısa vadede hem de uzun vadede çevre kalitesini iyileştirmek mümkün olacaktır. Daha iyi bir çevre ise, yaşam beklentisini artırır ve sermaye birikimini artırır. Bu nedenle, böyle uygun bir periyodik strateji altında, yaşam beklentisi kanalıyla çevre ve sermaye birikimi arasındaki etkileşim, ekonominin yoksulluk-çevre tuzağından kaçmasına yardımcı olacaktır. Yoksulluk-Çevre tuzağı aslında oldukça karmaşık bir süreci de işaret etmektedir. Bu tuzak hem yoksulların çevreyi bozmasını hem de çevrenin bozulması nedeniyle yoksulluğun daha çok artmasına işaret eden çift yönlü bir süreçtir. Ancak bu süreç sadece çevrenin bozulmasını işaret etmez aynı zamanda işgücü imkanlarından gelir dağılımına, gelir dağılımından doğal kaynakların kalitesine kadar pek çok ilişkiyi de içermektedir. 3.Sürdürülebilir Kalkınma ve Yeşil Ekonomi Tartışmaları Yoksulluğun kavramının neden uluslararası gündemin ana konularından biri olmaya başladığını anlamak için öncelikle “Sürdürülebilir Kalkınma”

210 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 kavramını incelemek gerekmektedir. Bu noktada 1987 yılında Brundtland Komisyonu (Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu) tarafından yayınlanan Ortak Geleceğimiz veya bilinen diğer bir adıyla Brundtland Raporu'nu dikkate almak önemlidir çünkü bu rapor ile sürdürülebilir kalkınma kavramı ilk kez detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Raporun 27. maddesine göre insanlık gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğinden vazgeçmeden, bugünün ihtiyaçlarını karşılamak için kalkınmayı sürdürülebilir hale getirme yeteneğine sahiptir. Sürdürülebilir kalkınma kavramı mutlak sınırlar olmasa da sınırlar anlamına gelmektedir fakat bu sınırlar mevcut teknoloji ile sosyal örgütlenmenin çevresel kaynaklara ve biyosferin insan faaliyetlerinin etkilerini absorbe etme yeteneğine dayanan sınırlardır. Ancak teknoloji ve sosyal organizasyon, yeni bir ekonomik büyüme çağı yaratmak için hem yönetilebilir, hem de geliştirilebilir (WCED, 1987:16). Bu raporu takiben 1992 yılında Rio'da yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda ise sürdürülebilir kalkınmanın ilk temel ilkeleri, (27 önemli ilke ve 21 gündem olmak üzere), belirlenmiştir. 1997 yılında ise Amsterdam Anlaşması ile Avrupa Birliği sürdürülebilir kalkınma ilkesini benimsemiştir. 2000 yılının Eylül ayında yapılan Bin Yıl Zirvesi ile birlikte 8 maddeyi içeren bin yıl kalkınma hedefleri açıklanmıştır. Bu zirveyi 2002 ve 2012 yılında gerçekleşen Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirveleri izlemiştir. 25-27 Eylül 2015 tarihilerinde ABD’nin New York kentinde Birleşmiş Milletler tarafından 17 yeni küresel “Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi” ve 169 alt başlığı kabul edilmiş ve 2030 yılına kadar bu hedeflere ulaşmanın sağlanması amaçlanmıştır (Tablo 1). Bu hedefler ve alt başlıklar 2015- 2030 yılları arasındaki 15 yıl boyunca tüm insanlık ve gezegen için kritik seviyede önemli olan konuları kapsamaktadır. Bu hedefler incelendiğinde doğal kaynakların aslında hedeflerin kalbinde yer aldığını gözlemlemek mümkün olmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma için doğal sermaye önemliyse, neden doğal kaynakları kullanmaya bağlı gelişme (kalkınma) düşük ve orta gelirli ekonomiler için bir başarısızlık gibi görünmektedir? Bu sorulara verilen cevaplar, doğal kaynak tabanlı ekonomilerin, özellikle de getirilerin düşük olduğu yerlerde, kaynak kullanımından elde edilen getirilerin yeterince elde edilmemesi ve bu getirileri ekonomideki diğer üretken faaliyetlere yeniden yatırmaktan kaynaklanmaktadır. Bu belirgin başarısızlığın bir başka yönü de, arazinin kırsal yoksullar için bir çıkış görevi görüyor olmasıdır. Böylelikle marjinal faaliyetler, ağırlıklı olarak

211 Yerel Kalkınma Sempozyumu (YEKAS’2018) Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yoksullar tarafından gerçekleştirilen tarımsal faaliyetler, çok az getiri getirmekte ve geçim kaynaklarını iyileştirmek için sınırlı fırsatlar sunmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramına da pek çok eleştiri gelmektedir. Gelen pek çok eleştiriden sonra ise son dönemde yeşil ekonomi kavramı öne çıkmaya başlamıştır. UNEP ise kapsayıcı bir yeşil ekonomiyi, insan refahını artıran, çevresel riskleri ve kıtlıkları azaltırken sosyal eşitliği geliştiren bir ekonomi olarak tanımlamaktadır. Ek olarak, kapsayıcı bir yeşil ekonominin, günümüzün eşitsizlikleri şiddetlendiren, israfı teşvik eden, kaynak kıtlıklarını tetikleyen, çevreye ve insan sağlığına geniş çaplı tehditler oluşturan baskın ekonomik modeline bir alternatif olduğunu belirtmektedir (UNEP, 2018). Aynı zamanda UNEP yeşil ekonominin 1,8,9,11 ve 12 numaralı sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle de doğrudan ilişkili olduğunu belirtmektedir.

212

Tablo 1: Yeni Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (2015-2030) Hedef 1 Her tür yoksulluğu, nerede olursa olsun sona erdirmek Hedef 2 Açlığı bitirmek, gıda güvenliğini sağlamak, beslenme imkânlarını geliştirmek ve sürdürülebilir tarımı desteklemek Hedef 3 İnsanların sağlıklı bir yaşam sürmelerini ve herkesin her yaşta refahını sağlamak Hedef 4 Herkesi kapsayan ve herkese eşit derecede kaliteli eğitim sağlamak ve herkese yaşam boyu eğitim imkânı tanımak Hedef 5 Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak ve kadınların ve kız çocuklarının toplumsal konumlarını güçlendirmek Hedef 6 Herkes için suya ve sağlıklamaya erişimi ve suyun ve sağlıklamanın sürdürülebilir yönetimini garanti altına almak Hedef 7 Herkes için erişilebilir, güvenilir, sürdürülebilir ve modern enerji sağlamak Hedef 8 Sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik kalkınmayı sağlamak, tam ve üretici istihdamı ve insan onuruna yakışır işleri sağlamak Hedef 9 Dayanıklı altyapı inşa etmek, sürdürülebilir ve kapsayıcı sanayileşmeyi ve yeni buluşları teşvik etmek Hedef 10 Ülkelerin içinde ve aralarındaki eşitsizlikleri azaltmak Hedef 11 Kentleri ve insan yerleşim yerlerini herkesi kucaklayan, güvenli, güçlü ve sürdürülebilir kılmak Hedef 12 Sürdürülebilir tüketimi ve üretimi sağlamak Hedef 13 İklim değişikliği ve etkileri ile mücadele için acil olarak adım atmak Hedef 14 Okyanusları, denizleri ve deniz kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma için korumak ve sürdürülebilir şekilde kullanmak Karasal ekosistemleri korumak, restore etmek ve sürdürülebilir kullanımını sağlamak, ormanların sürdürülebilir kullanımını Hedef 15 sağlamak, çölleşme ile mücadele etmek, toprakların verimlilik kaybını durdurmak ve geriye çevirmek ve biyoçeşitlik kaybını durdurmak Sürdürülebilir kalkınma için barışçıl ve herkesi kucaklayan toplumları teşvik etmek, herkesin adalete erişimini sağlamak, her Hedef 16 seviyede etkin, hesap verebilir ve kucaklayıcı kurumlar inşa etmek Hedef 17 Sürdürülebilir kalkınma için küresel ortaklığın uygulama araçlarını güçlendirmek ve küresel ortaklığı yeniden canlandırmak Kaynak: Sürdürülebilir Kalkınma Resmi Web Sitesi (BM, 2018)

213 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Dolayısıyla, yeşil ekonominin önemli bir özelliği, bir ülkenin doğal varlıklarını tasfiye etmeden veya yok etmeden ekonomik kalkınma ve yoksulluğun azaltılması için çeşitli fırsatlar sunmayı amaçlamasıdır. Bunun yanı sıra yeşil ekonomi için doğal sermaye son derece önemlidir ve yeşil bir ekonomi için doğal sermayeye yatırım yapılması gerekmektedir. Dahası, fosil yakıtların yerine de temiz enerji ve düşük karbonlu teknolojiler geçmektedir. Temiz enerji ve enerji verimliliği pazarlarının hızlı bir şekilde genişlemesi küresel yeşil ekonominin önemli bir desteği olsa da yeşil ekonomiye dayalı bir büyüme dünyanın sürdürülebilir ekonomik kalkınmaya ulaşacağını garanti etmemektedir. Dolayısıyla yeşil ekonomi kavramı için de pek çok eleştirinin olduğunu söylemek mümkündür. Barbier (2011)’e göre yeşil büyüme küresel ekosistemin bozulması ve kaybı, dünyanın ekolojik kıtlık sorunlarının daha da kötüye gitmeye devam ettiği anlamına geldiği sürece sürdürülebilir büyüme anlamına gelemez. Dünya çapındaki yükselen ekolojik kıtlığın sürdürülebilirliğini ve finansman zorluklarını aşmak için ortak bir küresel politika çalışması yapılmadığı sürece, şu anki ve gelecek nesillerin refahı risk altındadır. Finansman ve sürdürülebilirlik sorunları ise açıkça birbiriyle bağlantılıdır. 4.Sürdürülebilir Kalkınma ve Çevre İlişkisinde Türkiye Örneği: Ormanlar Dünya Bankası 2017 yılında “Poverty, Forest Dependence And Migration In The Forest Communities Of Turkey- Türkiye Orman Topluluklarında Yoksulluk, Orman Bağımlılığı ve Göç” başlıklı bir rapor yayınlamıştır. Rapordaki verilere göre Türkiye ormanları Türkiye’nin arazi alanının %28,6'sını ve Avrupa Birliği’nin (AB) toplam orman örtüsünün %13’ünü oluşturmaktadır. Devlete ait ormanlar ise (tüm ormanların %99,9'u) yıllık 225 milyon dolarlık bir gelir elde etmektedir. Türkiye’de 7,1 milyon orman köylüsü (kırsal nüfusun yaklaşık %40'ını temsil etmektedir) vardır. Orman köylüleri ayrıca Türkiye'nin kırsal yoksullarının önemli bir bölümünü (%40) temsil etmektedir (Ulusal düzeyde ise bu oran %9,6 olmaktadır). Söz konusu raporda Orman Genel Müdürlüğü ve Dünya Bankası tarafından 2016 yılında yürütülen Orman Köylüleri Sosyo-Ekonomik Hanehalkı Araştırması (SEHS)’nın sonuçları yer almaktadır. Bu araştırmanın yapılma nedeni ise ormana bağımlı hane halklarının geçim kaynakları hakkında daha fazla bilgi sağlayabilmektir.

214 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Anket sonuçlarına göre orman hanelerinde yoksulluk oranları yüksektir ve eşit olmayan bir şekilde dağılıma sahiptir. Orman köylerindeki yoksulluk oranı, kişi başına aylık 1,115 Türk lirası (raporun yayınlandığı tarihte 319 ABD doları) ulusal yoksulluk sınırı kullanılarak tahmin edilmektedir. Orman köylerindeki yoksulluk oranı ise resmi istatistiklere göre yayınlanan Türkiye'de ortalama kırsal yoksulluk oranının iki katından fazladır (yaklaşık%80’dir). Yoksulluk seviyelerinde hem bölgeler hem de bölgeler arasında önemli bir mekânsal değişim vardır. Bu durumu örneklendirmek gerekirse Akdeniz Bölgesi için TÜİK verilerine göre bölgesel yoksulluk oranının yaklaşık %18’dir, fakat orman köyleri arasında bu oran %68 (SEHS sonuçlarına göre) olarak bulunmuştur. Bu sonuç, bölge içi eşitsizliğin bölgesel düzeye toplandığında, gerçekte var olan yoksulluğunu maskelenmekte olduğunu göstermektedir. Bu yüzden de yoksulluğu azaltmayı amaçlayan tüm sosyal programlar ve hedeflerin bu maskelemenin farkında olması gerekmektedir. Rapor bulgularına göre yüksek orman bağımlığına sahip ve gelir çeşitliliğinin az olduğu orman köyü hanelerinin daha yoksul olduğu belirlenmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi doğal kaynaklara olan bağımlılık bir çevre-yoksulluk döngüsüne (tuzağına) neden olabilmektedir. Bu örnekte ise orman bağımlılığı bir yoksulluk tuzağına neden olabilir ve bu durum şu anda Türkiye'de görülmektedir. Orman bağımlılığı, ormanla ilgili faaliyetlere verilen düşük getiriler nedeniyle orman köylerindeki yoksulluğu düşük katma değerli orman ürün satışlarının (ve fiyatların) ve düşük vasıflı, ormanla ilgili istihdamın bir sonucu olarak arttırmaktadır. Geliri çeşitlendirme imkanlarının sınırlı olması, SEHS’de bulunduğu gibi, fakir haneleri daha az orman geliri getirici bir döngüye hapsetmektedir. Raporda fakir olmayan hane halkları incelendiğinde bu hanelerin daha fazla gelir çeşitliliğine sahip olduğu gözlemlenmiştir. Çoğu zaman, bu haneler orman gelirlerini hayvancılık, tarım ve emeklilik gelirleriyle desteklemektedir. Yine raporda göç olgusu incelenmiş ve göç oranlarında yavaşlama belirtisi olmadığı bulunmuştur. Bu noktada varılan sonuç ekonomik göçün, orman köyü haneleri arasında yoksulluktan kaçmanın bir yolu olduğu ve yaygınlığı arttığıdır. SEHS'de, hanelerin %13'ü son 5 yıl içinde en az bir göçmen vermiş olup, bu oran (2005-2010) arasındaki 5 yıllık dönemden %2 daha yüksektir. Göç olgusu daha derinlemesine incelendiğinde, göçü etkileyen temel başlıklar raporda şu şekilde belirlenmiştir: Ormanla ilgili kooperatif ve derneklere üyelik, Ormana

215 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 olan bağımlılık gelir çeşitlendirmesi. Orman kooperatif üyeliği ve gelir çeşitliliği, göç etme olasılığını azaltırken, orman bağımlılığı göç etme olasılığını arttırmaktadır. Dolayısıyla önceki bulgulardan yola çıkarak, yoksul hanelerin daha fazla orman/doğal kaynak bağımlısı olduğunu ve gelir kaynağını daha az çeşitlendiğini varsayımından yoksul hanelerin göç etme olasılıklarının daha yüksek olduğu sonucuna varılabilir. Hanehalkı verileri yoksul ve yoksul olmayan hanehalkları arasındaki temel farklılıklardan birinin emekli maaşlarına erişim olduğunu göstermektedir. Emekli maaşları ikinci en önemli gelir kaynağı olarak sıralanmaktadır (orman dışı ücret ilk sıradadır). Emekli maaşının güvenli olması ve istikrarı, emeklilik gelirinin aslında gelir açığını azaltmak için bir güvenlik ağı olarak hizmet ettiğini göstermektedir. Raporda üç politika simülasyonu yapılmıştır: 1) kamyon ve traktör gibi temel üretken varlıklara sahip olmayan hanehalklarına ORKÖY kredi programlarını hedeflemek, 2) emekli maaşı almayan hanehalklarına temel gelir desteği sağlamak ve 3) her iki müdahalenin bir araya getirilmesi. İlk politika (1) yoksulluk oranında (%30) çok daha büyük bir genel düşüş oluştururken, artış gelir dağılımı boyunca daha küçüktür; En fakir %40'lık bir gelir artışı ile birlikte gelirken, en zengin gelirde sadece %26'lık bir artış görülmüştür. Aksine, ikinci politika (2) genel yoksulluğun azaltılmasında (yoksulluk oranının %12 azalması) daha az etkilidir. Ancak en fakirin gelirindeki en büyük artış (%113) iken, en zengin grup sadece %1 oranında gelir artışı elde etmiştir. Bu iki programın bir araya getirilmesinin orman köylülerindeki yoksulluk oranını yarıya indirdiği tahmin edilmektedir (%54 azalma) ki bu iki programın birbirini tamamlayıcı olduğunu göstermektedir. Rapor sonuçlarına göre; hedeflere ulaşmadaki zorluklar, mevcut orman kullanımı modellerinin ve orman köyü nüfusunun değişen sosyo- demografik özelliklerinin sonucudur. En önemli zorluklar orman sektörünün düşük verimliliği ve yüksek yoksulluk ve istihdam olanaklarının olmamasından kaynaklanan göç nedeniyle orman köylerindeki hızla azalan ve yaşlanan nüfus olarak bulunmuştur. Geçtiğimiz 35 yıl boyunca, orman köylüsü nüfusu, istihdam ve daha iyi fırsatlar arayışında olduğu için kentsel alanlara göç etmiş ve nüfus 2014 itibariyle 18 milyondan 7,1 milyona düşmüştür. Rapora göre; Orman köylüleri Orman Genel Müdürlüğünün hasat emeğini oluşturduğundan, ormanları kaybolan bir işgücü ile yönetmek gittikçe zorlaşmaktadır. Hasat modeli, çoğunlukla düşük gelirli, düşük

216 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 ücretli, el emeğine dayanan hasat modeline dayandığı sürece, göç giderek artmaya devam edecektir. 5.Sonuçlar Küreselleşme sürecinde artan eşitsizlikler, derinleşen yoksulluk, sınırların kalkması ve buna tezat olarak artan korumacılık bu süreç ile ilgili pek çok soru işaretini de beraberinde getirmektedir. Yoksullar çoğunlukla doğal kaynak bağımlılığının ve çevresel bozulmanın kurbanı olduğundan, bu durumu düzelten politikalar da doğrudan onları ilgilendirmelidir. Bu nedenle, hükümetler, olumsuz çevresel dışsallıkları içselleştiren politikaları uygulamaya koyma öncelikleri olarak belirlemelidirler. Böylelikle hem çevresel bozulmanın önüne geçmek mümkün olur hem de yoksulluğu bitirmek için bir adım atılmış olur. Yoksulluğun azaltılması çabaları tek başına yeterli olmamaktadır ve çevresel reformlar yapılmadığı sürece çevresel kalite de artmamaktadır. Sürdürülebilir çevre yönetimi ve yoksulluğun azaltılması ikiz hedefler olarak değerlendirilmelidir. Elbette sürdürülebilir kalkınma hedeflerini gerçekleştirmenin veya ekonomiyi daha yeşil bir hale getirmenin bir maliyeti olacaktır. Bu anlamda, Nobel ödüllü iktisatçı Krugman (2010)’ın da aynı konu için daha önce belirttiği noktayı vurgulamak gerekmektedir: “Harekete geçmek masraflı olacaktır ancak bu masraflar hiç harekete geçmemenin maliyetiyle karşılaştırılmalıdır.”

6.Kaynakça BARBIER, E. (2011), “The Policy Challenges for Green Economy and Sustainable Economic Development” Natural Resources Forum (35), p. 233-245. BM. (2018), Sürdürülebilir Kalkınma Web Sitesi, https://sustainabledevelopment.un.org/ BORGHESI, S., VERCELLİ, A. (2003), “Sustainable Globalization”, Ecological Economics, s.77-89. DAO, N. T., EDENHOFER, O. (2018), “On The fiscal Strategies of Escaping Poverty- Environment Traps towards Sustainable Growth”, Journal of Macroeconomics (55), p.253-273. HARTWELL, R. (1974), The Economic History of Medical Care. M. Perlman (ed.), The Economics of Health and Medical Care (s. 3-20) London: Macmillan. IKEFUJI, M., HORII, R. (2007), “Wealth Heterogeneity and Escape from the Poverty- Environment Trap”, Journal of Public Economic Theory, Volume 9, Issue 6, p.1041-1068.

217 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 KRUGMAN, P. (2010), “Building a Green Economy”, The New York Times, 07 April 2010. THE WORLD BANK. (2011), The Changing Wealth of Nations: Measuring Sustainable Development in the New Millennium, Washington DC, ISBN: 978- 0-8213-8488-6, DOI: 10.1596/978-0-8213-7223-4. THE WORLD BANK. (2017), Poverty, Forest Dependence And Migration In The Forest Communities Of Turkey: Evidence and policy impact analysis, Lange, Glenn-Marie, Quentin Wodon, and Kevin Carey (eds.), Washington, DC,doi:10.1596/978-1-4648-1046-6. THE WORLD BANK. (2018), The Changing Wealth of Nations 2018: Building a Sustainable Future. Lange, Glenn-Marie, Quentin Wodon, and Kevin Carey (eds.), Washington, DC, doi: 10.1596/978-0-8213-8488-6. UNEP. (2011), Towards a Green Economy: Pathways to Sustainable Development and Poverty Eradication - A Synthesis for Policy Makers, www.unep.org/greeneconomy UNEP. (2018, 05 05), UN Environment’s Green Economy Initiative (GEI). https://www.unenvironment.org/explore-topics/green-economy/why-does-green- economy-matter/what-inclusive-green-economy WADE, R.H. (2004), “Is Globalization Reducing Poverty and Inequality?”, World Development, Volume 32, Issue 4, p. 567-589, https://doi.org/10.1016/j.worlddev.2003.10.007. WCED. (1987), “Our Common Future”, Report of the World Commission on Environment and Development (G. H. Brundtland, ed.)

218 GIDA KATKI MADDELERİ KULLANIMINDA ÜRETİCİ VE TÜKETİCİ BAKIMINDAN MEVZUATIN ÖNEMİ VE MEDYADA OLUŞTURULAN BİLGİ KİRLİLİĞİ

Ahmet Güner23 Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı, Kampüs/Konya İnsanlık tarihi kadar eski olan gıda katkı maddelerinin gıda endüstrisinde artan kullanımı; gelişen teknolojinin getirdiği değişik üretim tekniklerinden kaynaklanabilecek gıdaların bileşimsel ve duysal niteliklerindeki değişiklikleri önlemek, tüketici beğenisinin çeşitlilik kazanması, gıda sanayiinde verimliliğin arttırılması ve besin unsurlarındaki (örn., protein, vitamin, mineral madde) kayıpların azaltılması, ürünlerde kalitenin yükseltilmesi ve standardizasyonu, raf ömrünün uzatılması, depolama sırasındaki kayıplara engel olma, dağıtım kolaylığı ve değişik formüllü yeni gıdaların üretimi gibi uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Gıda katkı maddesi ister doğal ister yapay olsun, gıdanın bileşimine girdiği andan itibaren tüketicinin diyetinde yer alarak, insan beslenmesi ve sağlığını etkilediğinden dolayı gıda katkı maddesi kullanımında yasal düzenlemelere uyulmak zorundadır. Buradaki temel ilke insan sağlığına kesin olarak zarar vermemesi ve tüketiciler için güvenilir olma özelliklerini kaybetmemesidir. Bu amaçla gıda katkı maddeleri üzerine kapsamlı, uzun süreli ve masraflı deneyler ile süreklilik arz eden yasal düzenlemeler yapılmaktadır. Tüketiciler arasında gıda katkı maddelerine karşı oluşan bu hassasiyetle birlikte endüstriyel düzeyde, gıda fabrikalarında üretilen bütün gıdalara karşı bir mesafe geliştiği görülmektedir. Bu bağlamda farklı medya araçlarını kullanarak konun uzmanı olmayan kişilerin yaptığı bazı açıklamalar, özellikle yeterli ve dengeli beslenme konusunda başlıca gelişme çağındaki çocuklar olmak üzere toplum sağlığını olumsuz etkilemektedir. Yeterli ve dengeli beslenmemizi etki altına alabilecek, bilimle, teknolojik gelişmelerle ve ticari etikle bağdaşmayan medyada yer alan bazı haberleri hiçbir kişi, kurum ve kuruluşu vermeden aktardığımızda; “Katkı maddelerinin hastalıkları artırdığını söyleyen bir diyetisyen, Mevsiminde yenmeyen sebze ve meyvede kanser riski

23 Prof. Dr.,Selçuk Üniversitesi

2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yüksek” diyerek hiçbir bilimsel kanıtı olmadan açıklamalarda bulunabiliyor. “Hayvanı sağlıklı olarak açık meralarda doğal yemle beslersek, kanını akıtarak kesersek ve hazırlama/pişirme aşamasından geleneksel doğal yöntemlerimizi uygularsak sağlıklı bir şekilde tüketmiş oluruz” şeklinde yapılan bir açıklama, sanki hayvanların kanı akıtılmadan kesildiği yönünde bir izlenim oluşturarak tüketiciler için bir korku ortamı oluşturmaktadır. Bir bilim insanının “şarbonlu eti koklayarak anlayabilirsiniz” şeklindeki açıklaması vahametin bir başka boyutu olarak karşımıza çıkıyor. Bir başka açıklamada “Ambalajlı, uzun ömürlü yoğurtlar ortaya çıktı. Bunlar kalıp gibi, kestiğiniz zaman suyunu salmıyor ama bunların yoğurt özelliği yok. Uzun ömürlü oldukları için ve de pastörize oldukları için de yoğurdun içerisinde hiçbir sağlıklı madde kalmıyor. Eğer altı ay bozulmadan raflarda duruyorsa artık demek ki doğal bir şey değil." denilerek pastörizasyonun uygun olmadığını vurgulanıyor, ancak başka bir zaman yapılan açıklamada ise “Pastörize günlük süt tüketin. UHT sütleri yani kutudaki uzun ömürlü sütleri ve pazarlarda satılanları önermiyoruz.” diyerek UHT sütleri kötülemek için pastörizasyon övülüyor. Bir başka açıklamada “En iyisi, güvenilir bir kaynaktan alınan açık sütü kaynattıktan sonra 10 dakika kısık ateşte pişirip yoğurt vb. ürünleri bu sütten evde hazırlamaktır.” şeklindeki açıklamasıyla pastörizasyondan çok daha yüksek sıcaklıklarda, hatta UHT sütte uygulanan ısıl işlemin etkisinden çok daha fazla sütün besin unsurlarına olumsuz etkisi olan kaynatma işlemi önerilmektedir. Akıllara zarar bir başka açıklamada “Çünkü, cam şişedeki günlük sütte insan vücudu için yararlı olan bakteriler bulunmakta. Bu bakteriler UHT sisteminde yaşamaz. Endüstriyel ürünler mikropsuz olmakla övünüyor ama dünyanın en sağlıklı besini olan anne sütü mikroorganizma içeriyor.” yönündeki bir açıklama, bu konu hakkında günümüze kadar elde edilmiş bütün bilimsel gerçekleri silip atmaktadır. Bir başka talihsiz açıklamada “Entegre tavuk tesislerinde çabuk büyüsünler diye ilaç verilen tavuklar kansere yol açıyor. Kuluçka süresi 17 güne inen tavuklar kesilmediklerinde kendiliğinden 45 günde ölüyorlar.” denilmektedir. Bu açıklamaya karşı bir açıklama olarak bir sağlık kurumu yetkilisi “Tavuk eti ve yumurta kadar ucuz pek kaynak yok. İnsan durmadan hububat ve baklagil yerse beyni de bakla kadar kalır, mercimek kadar kalır. Entegre tesislerde yetiştirilen tavuklar hakkında açıklama yapanın bize bu konularda bilimsel araştırmalar sunması gerek. Bir yere kadar hak veriyoruz kendisine. Ama bu hayvanlara ne kadar, hangi ilaçlar veriliyor, fizyolojileriyle nasıl, ne kadar oynanıyor? Hiç yemeyeceksek bu büyük cüretkarlık.Var mı öyle lüksümüz?” şeklinde oldukça bilimsel ve vakur bir cevap veriyor. 220 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Güvenli gıda, gıdanın tüketimi sonrasında insan sağlığı üzerinde olumsuz etkide bulunabilecek fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik tehlikelerin önlenmesi için gıda üretim zincirinin her aşamasında ve özellikle de ilk önlem ve müdahalenin gerektirdiği aşamada, gereken tedbirlerin alınarak insan sağlığı açısından güvenilir gıda üretim anlayışıdır. Geçmişte besin kaynaklı hastalıklar genellikle hasta tarafından bilinir ve hastalığın etiyolojisi ve kaynağı lokal bir sağlık kuruluşu tarafından ortaya konulur, hastalığı kontrol çabaları restoranların kapatılması, gıdaların imha edilmesi yada besin üreticilerinin eğitimi tarzında lokal uygulamalar olarak yapılırdı. İkinci Dünya Savaşından sonra gıda üretiminde endüstriyel düzeyde yapılanmaya bağlı olarak bir üretim ve işleme tesisinde üretilmiş besinlerin geniş bir coğrafya ve insan topluluklarına ulaşması, oldukça yayılmış besin kaynaklı salgınların ortaya çıkmasına da sebep olmuş ve başlıca; kurutulmuş yumurta ve süt ürünlerinde Salmonella kontaminasyonu, kutulanmış gıdalarda C. botulinum varlığı ve gelişimi gibi gıda güvenliği hususunda ciddi vakalar meydana gelmiştir. Bu gelişmeleri takiben takiben, küresel gıda güvenlik sistemi konusunda çok ciddi gelişmeler, Birleşmiş Milletlerin himayesinde FAO’nun organizasyonu ile başlatılmıştır. Güvenli gıda konusundaki küresel düzeydeki yapılanma ve gelişmeleri; 1945 Gıda ve Tarım Örgütü (Food and Agricultural Organization, FAO)’nün kurulması, 1947 Gümrük ve Ticaret Üzerine Genel Antlaşmalar (General Agreement on Tariffs and Trade, GATT) yapılması, 1948 Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization, WHO)’nün kurulması, 1963 Dünya Gıda Teşkilatı ve Beslenme Kodeks Komisyonun (FAO/WHO Codex Alimentarius Komisyonu, CAC)’nun kurulması, 1994 Sanitasyon ve Bitki Sanitasyonun Uygulanması Üzerine Antlaşma (SPS) yapılması, ve özellikle gıda güvenliği konusunda çok önemli kabul edilen 1995 Dünya Ticaret Örgütü (WTO) kurulması ile 1997 HACCP Kuralları ve Uygulaması Üzerine Kodeks Dokümanlarının oluşturulması şeklinde sıralayabiliriz. Güvenli gıda konusunda, yıllar içerisinde, dünya genelinde yaşanan yukarıda belirtilen olumlu gelişmelerle birlikte gıda katkı maddeleri konusunda da WHO ve FAO tarafından “The Joint FAO/WHO Expert Committee on Food Additives, JECFA” adıyla ortak uzmanlar kurulu oluşturulmuştur. Komisyon, başlıca gıda maddelerinde kullanılabilecek katkı maddelerinin izin verilen en yüksek miktarlarını belirleme ve onaylama, gıda katkı maddeleri ve hangi gıdalarda kullanılacağıyla ilgili listeleri hazırlayarak değerlendirme ile gıdalarda katkı maddelerinin tayininde kullanılan analiz yöntemlerini gözden geçirerek standardize etme konularında bütün dünya ülkeleriyle ortak çalışmalar yapmaktadır. 221 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Herhangi bir maddenin gıdalara katılması düşünüldüğünde, öncellikle sağlık üzerindeki etkileri, çok iyi planlanan ve uzun süreli olarak hayvanlar üzerinde yapılan deneylerle tespit edilmekte ve kullanılmasına izin verilen katkı maddeleri ise toplumda epidemiyolojik yöntemler kullanılarak yapılan incelemeler yoluyla devamlı izlenmektedir. Komisyonun gıda katkı maddesinin kullanılmasına izin verilmesi amacıyla ortaya koyduğu birçok kriter bulunmakla birlikte bunlardan bir tanesi “Gıdaya katılması düşünülen katkı maddesinin kantitatif analizini yapabilecek, güvenilir analiz yöntem ve teknikleri ile bu analizleri yapabilecek ve kontrol hizmetlerini yürütecek kurumlar bulunmalıdır.” tüketicilerin güvenli gıda konusunda ne kadar ciddi bir koruma altına alındığını göstermektedir. Türkiye’de de gıda katkı maddelerinin gıda mevzuatında ne kadar ciddi bir şekilde ele alındığını, mevzuattaki gelişmeyi tarihsel bir kronolojiyle gösterebiliriz. 1995 yılında Gıdaların Üretimi, Tüketimi Ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname sonrası 1998 yılında Gıdaların Üretimi, Tüketimi ve Denetlenmesine Dair Yönetmelik’in çıkarıldığını, 2002 yılında Gıda Katkı Maddelerinin Saflık Kriterleri Analiz Yöntemleri Metotları Tebliğinin çıkarıldığını, 2011 yılında aynı sayılı (28157) Resmi Gazetede hem Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği’nin hem de Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği’nin çıkarıldığını gözlemlemekteyiz. Güvenli gıda konusunda tüketici hassasiyetlerini dikkate alarak açıklama yapanların “Bir insan acı duyabiliyorsa canlıdır. Bir insan başkalarının acısını hissedebiliyorsa insandır.” hassasiyetinde olduklarını düşünmekteyiz. Ancak, bu konuda açıklama yapanların, ileri sürdükleri görüşlerini somut bilimsel delillerle ortaya koymalarının hem bilimsel, hem toplum ve hem de bireysel bir sorumluluk gerektirdiği de aşikardır.

222 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kaynaklar Aksoy, M. (2000). Beslenme Biyokimyası. Hatiboğlu Yayınevi, Ankara. Anonim (1995). Gıdaların Üretimi, Tüketimi Ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararname. Resmi Gazete, 28/06/1995, Sayı 22327. Anonim (1998). Gıdaların Üretimi Tüketimi Ve Denetlenmesine Dair Yönetmelik. Resmi Gazete, 09/06/1998, Sayı 23367 Anonim (2002). Gıda Katkı Maddelerinin Saflık Kriterleri Analiz Yöntemleri Metodları Tebliği. Resmi Gazete, 28/01/2002, Sayı 24643. Anonim (2004). Gıdaların Üretimi, Tüketimi Ve Denetlenmesine Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun. Resmi Gazete, 27/5/2004, Sayı 25483. Anonim (2011). Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği. Resmi Gazete, 29/12/2011, Sayı 28157 Anonim (2011). Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliği. Resmi Gazete, 29/12/2011, Sayı 28157. Baysal, A. (1991). Genel Beslenme. 6. Bası. Hatiboğlu Yayınevi, Ankara. Baysal, A., Güneyli, U., Bozkurt, N., Keçecioğlu, S. ve Aksoy, M. (1983). Diyet El Kitabı. Hacettepe Üniv. Yayınları/A-44. Çakmakçı, S. ve Çelik, İ. (2000). Gıda Katkı Maddeleri. Ataütrk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi. Erzurum. Demirci, M. (2001). Gıda Kimyası. Birinci Baskı, Onur Grafik, İstanbul. McDowell, L.R. (1992). Minerals in Animals and Human Nutrition. Academic Press, London. Murray, R.K., Mayes, P.A., Granner, D.K. ve Rodwell, V.W. (1990). Harper’ın Biyokimyası. 22. baskı’nın çevirisi, Çevirenler: Prof. Dr. Gülriz Menteş ve Prof. Dr. Biltan Ersöz. Barış Kitabevi, İstanbul. Saldamlı, İ. (1985). Gıda katkı Maddeleri ve İngrediyenler. Hacettepe Üniversitesi Mühendislik Fakültesi, Gıda Mühendisliği Bölümü. Ankara. Tolgay, Z. ve Kaymaz, Ş. (1988). Gıda Kimyası, Bölüm I: Genel Kısım. Teksir 88/89-3. Ankara Üniv. Veteriner Fak.

223 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

224 KUR’ÂN’DA VERMENİN RENKLERİ

Şaban KARASAKAL24

1.Giriş Dil, bir topluma mensup fertlerin, ortak anlaşma aracı, müşterek söz işaretlerini kullanmalarından meydana gelen sesli işaret sistemidir (Heyet, 1998: 202; Doğan, 2001: 318). Dil olmadan, toplumdaki insanların anlaşması mümkün değildir. Bu gerçek Kur’ân’da son derece iyi vurgulanmış, her milletin kendine özgü dili olduğu gerçeği kabul edilerek, insanların dillerinin ve renklerinin farklılığına dikkat çekilmiş (Rûm, 30/22), ortak bir dil olmadan anlaşılamayacağı (Kehf, 18/92) gerekçesiyle, her peygamberin kendi milletinin diliyle gönderildiği (İbrahim, 14/4) vurgulanmıştır. Peygamberlik görevi de bu düşünce üzerine bina edilerek dile, peygamberlik görevi ile olan ilgisi bakımından büyük önem verilmiştir. Bu sebeple, Kur'ân insanlara mesajını sunarken, dili etraflı bir biçimde kullanmış, (Kara, 2007: XIV) mesajlarının daha iyi anlaşılabilmesi için Arapça olarak indirilmiştir (Zuhruf, 43/3). Bir fikir ve düşüncenin, bir sistem ve konunun anlatılıp, anlaşılmasında kelime ve kavramların önemi çok büyüktür. Kelime ve kavramlar değiştikçe cümleler, dolayısıyla anlatılmak istenen şeyler de değişir. Onlara yüklenen manalar iyi anlaşılırsa ilgili oldukları fikir ve sistem de iyi anlaşılır. Aksi durum o fikrin ve sistemin yanlış ve hatalı anlaşılmasına sebep olur (Karagöz, 1995: 40-41). Bu perspektiften baktığımız zaman Kur'ân'da bulunan kelime ve kavramları, içinde bulunduğu düşünce sistemine göre anlamamız ve değerlendirmemiz gerekmektedir (Soysaldı, 1997: 198; Ünver, 1996: 239-240). Herhangi bir metni anlama ve yorumlamada anahtar kelimeler çok önemlidir. Çünkü bu kelimeler, çok çeşitli anlam alanlarına sahiptirler. Kur’ân’ın doğru bir şekilde anlaşılması da onda kullanılan lafızların anlam çerçevelerinin belirlenmesi ve bilinmesiyle mümkündür. Bu konuda yapılması gereken, sözcüklerin bütün anlamlarını dikkate almaktır (Yılmaz, 2004: 231-242; Demir-Yılmaz, 2003: 113-124). Bu çalışmada öncelikle, insan hayatında kavramların yerine dair bir giriş yapıldıktan sonra, vermenin renklerini oluşturan kavramlar ve türevleri

24 Doç. Dr., Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 hakkında kısa bilgi verilecektir. Daha sonra da zekât ve infak kelimelerinin etimolojik ve semantik analizi yapılacaktır. İnsana ait bilgiler nasıl kavramlarla ifade ediliyorsa, Kur'ân’a ait bilgiler de kavramlarla ifade edilmektedir. Bu kavramlar hakkında ne kadar çok bilgi sahibi olunursa, Kur'ân hakkında da o kadar bilgilenilmiş, davranışlar ve kültür ona göre şekillendirilmiş olur. Kur'ân’ın dili anlamlı bir şekilde kullanması ile ilgili olarak müfessir Elmalılı, “Kur'ân'ı anlamak için lafızlarının ve terkiplerinin bütün inceliklerini gözetmek gerekir” demektedir. Fatiha sûresinin tefsirinde de, “yol anlamı için ‘tarik’ denmeyip de ‘sırat’ denmesi, ‘müstevi’ (doğru) denmeyip ‘müstakim’ (doğru) denmesi, üzerince ciddi ciddi düşünülecek hikmet ve anlamları ihtiva etmektedir. Kur’ân, bir Kitâb-ı Hakîm’dir. Bunun için; kelimelerin mefhumlarını iyice tespit etmek, yerlerinde lafzen veya mânen ilgili olabileceği kelimeleri ve manaları ile mukayese etmek, tertip biçimlerini, siyak ve sibaklarını mülahaza etmek, bunlardan murat edilen asıl anlam ile tezyinatını temyiz etmek lazım” (Yazır, 1979: I/179 ) demektedir. “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, asla ‘birr’e eremezsiniz” (Âl-i İmrân, 3/92) ayeti ve “Allah bu ümmete, zayıfların duası, namazları ve ihlâsları sebebiyle yardım eder.” (Nesâî, 1992: Cihad 43) hadisi doğrultusunda, verme özelliği ağır basan bir medeniyetin mensuplarıyız. Kardeşlik ve dayanışma duygularının zayıfladığı, toplumsal huzur ve sükûnun giderek kaybolduğu cemiyetimizde bugün ciddî bir infak seferberliğine ihtiyaç bulunmaktadır. İhtiyaç sahiplerinin, İslâm toplumunda bir yük değil, aksine feyiz ve bereket kaynağı olarak kabul edildiğine, “Bana zayıfları çağırınız! Çünkü siz, ancak zayıflarınız(ın dua ve bereketi) ile rızıklandırılır ve yardım edilirsiniz” (Buhârî, 1992: Cihad 76) hadisi işaret etmektedir. Allah için vermenin umumi ismi olan sadaka ve infakın çeşitleri/renkleri çoktur. Sadaka ve infak, var olanı vermekten başlar. Verilenin yerine yenisinin konulması için meleklerin dua ettiği “Her sabah yeryüzüne iki melek iner. Bunlardan biri: ‘Allah’ım! Malını hak yolunda harcayana halefini (infak ettiğinin yerine yenisini) ihsan buyur!’ diye dua eder. Diğeri de: ‘Allah’ım! Cimrilik edenin malını telef et!’ diye beddua eder.” (Müslim, 1992: Zekât, 57) hadisinde bildirilmektedir. Allah’ı sevmenin alameti, bütün mahlûkata muhabbet, merhamet ve fedakârlıkla yönelebilmektir. Çünkü seven, sevdiği uğruna sevgisi ölçüsünde zevkle fedakârlık yapar. Verilen sadakalar halis niyetle verildiğinde, layık olmayan bir kimseye gitse bile onu veren, yine de ecre nail olur (Buhârî, 1992: Zekât, 14).

226 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kur’ân, furuk-terâdüf alanı için çok ciddi malzeme sunmaktadır. Kelimelerini, i’cazın gereğine uyarak, farkları gözeterek kontekse yerleştirmiştir. Bu anlamda Kur’ân, Arapça bir metindir (Zuhruf, 43/3) ve Arap dilinin tüm potansiyelini kullanmaktadır (Watt, 2000: 101; Cebeci, 2009: 59, 62). Arap dili, bir konuyu farklı boyutları ve değişik kavramlarla tanımlama açısından çok zengin bir özelliğe sahiptir (Kara, 2007: 195). Bir kelimenin bir âyette ifade ettiği mana ile farklı âyetlerde ifade ettiği anlamlar her zaman aynı olmamıştır. “Kişi Kur'ân’daki birçok vecihleri görmedikçe hakiki bir fakih olamaz” (Zerkeşî, 1391: I/103) sözü, bu gerçeğe işaret ederek, Kur’ân’la derinlemesine meşgul olan bir insanın kelimelerin ifade ettikleri anlamları, müterâdifleri-mütekâribleri ve aralarındaki farkları bilmesi gerektiğine dikkatimizi çekmektedir. Kur’ân’ın doğru anlaşılması, Arapçanın korunmasına ve gerçek manada bilinmesine (Rıza, 1947: I/29; Şâtıbî, tsz: III/258) bağlıdır. Arap dili üzerinde yapılan bütün çalışmalar ve bu alanda verilen eserler hep bu amaca hizmet etmektedir (Rıza, 1947: I/28). Kur’ân’da kullanılan Arapça lafızların hakikatini, bizzat lügatçilerin kullanışlarından tahkîk ederek öğrenmek gerekmektedir. Birçok kelime Kur’ân’ın indirilmeye başladığı dönemde, herhangi bir anlam için kullanılırken, bir müddet sonra daha başka bir anlamda meşhur olabilmiş, Kur’ân o kelimeye önceki kullanımını da muhafaza ederek farklı anlamlar yükleyebilmiştir (Zerkânî, 1943: I/520; Rıza, 1947: I/21). Anlam değişmesi, “bir kelimenin anlattığı kavramdan az ya da çok uzaklaşması, onunla uzak-yakın ilgisi bulunan, ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesi” (Aksan, 1971: 118 vd.) demektir. Bu anlamda Rağıb Isfehânî, “Bir mânâ, farklı maksatlar için, farklı ibârelerle yakın anlamda buluşuyorsa, bu mânâyı açıklayan farklı ibârelerin farklı vechelerini açıklamak gerekir” (Isfehânî, 1984: v 7b) demektedir. Dilciler, dili bozulmaktan korumak ve kelimelerin anlam özelliklerini açıklamak için sözlük ilminde bir takım çalışmalar yapmışlar ve bunun neticesinde Arap semantik tarihinde ‘el-furüku'l-luğaviyye’ ortaya çıkmıştır. Çalışmanın bu noktasında kelime ve kavramlar arasındaki farkları ifade eden furûk, terâdüf, mütekârib kavramlarının anlam alanına kısaca bakacağız.

2.Kavramsal Alan Furûk kelimesi sözlükte “ayırmak, iki şeyi birbirinden ayıran özellik” anlamına gelen tekil şekliyle ‘fark’ın çoğuludur. Bu anlamıyla ‘fark’ kelimesi, farklılık, nüans, ayrıntı, değişiklik gibi anlamlara gelir (İbn-i

227 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Manzûr, 1994:XXXVI/3397; Isfehânî, 1986: 377). Furûk konusu temelde Arap dili ile alakalı olmasına rağmen, tefsîr, fıkıh, kelâm gibi disiplinleri de önemli ölçüde etkilemiştir, hatta furûk ismiyle “el-furûku’l-luğaviyye” şeklinde belli bir literatür bile oluşmuştur (Kılıç, 1996: XIII/222). Furûk konusu, Arap dilinde ve özellikle de tefsîr alanında çok önemlidir. Arap dilinde olduğu gibi Kur’ân’da da birçok mütekârib/yakın anlamlı kelime bulunmaktadır. Mesela korku kelimesi yakın anlamlı kelimelerdendir. Bu anlamda Arap dilinde toplam 200 civarında kelime bulunmaktadır ki, bunların yaklaşık 26 tanesi25, Kur'ân-ı Kerîm’de geçmektedir (Kara, 2007: 22-23, 43). Arap dilinde ve Kur'ân-ı Kerîm’de yakın anlamlı kelimelerin aralarında bulunan farkların tespiti ve bilinmesi, Arap dilinin ve Kur'ân’ın anlaşılması açısından oldukça önemlidir. Bu öneme dair İbn-i Arabî: “Arab’ın bir manâya hamlettiği iki harfin (lafz) her birinde, ötekinde olmayan bir anlam vardır” (İbn-i Enbârî, 1960: 7) derken; Rağıb Isfehânî de: “Lafızlarda aslolan, mananın farklılaşmasına göre lafzın farklı olmasıdır; ancak bu, imkân dâhilinde değildir; çünkü manalar sonsuzdur; lafızlar ise –kalıpların çeşitliliğine rağmen- sonludur. Sonsuz olanı, sonlu olan kapsayamaz.” (Isfehânî, vr. 1b) demektedir. Bu sebeple müfessirler de, âyetlerde geçen mütekârib kelimeler arasındaki farkları dikkate alarak tefsir yapmışlardır. Terâdüf, “Re-di-fe” kökünden tefâül kalıbında bir kelimedir. Kök olarak izlemek, tâkip etmek, peşinden gitmek anlamlarına gelmektedir. Bu şekliyle terâdüf kavramı, kelimelerin formlarının (lafız) farklı, anlamlarının (mana) aynı veya yakın olmasını ifade etmektedir (İbn-i Manzûr, 1994: XXVII/1625; Isfehânî, 1986: 193). Kavram Türkçede eşanlamlılık/anlamdaşlık kelimeleriyle karşılanmaktadır. Yaklaşmak, yakınlaşmak anlamlarına gelen tekârüb kavramı, “Ka-ru-be” fiil kökünün tefâul bâbındandır (İbn-i Manzûr, 1994: XXXIX/3566; Isfehânî, 1986: 398). Bu haliyle lafızları farklı anlamları yakın olmayı ifade etmektedir. Mütekârib kavramı ise bu yakınlığı sırtlanan kelimelere verilen bir sıfattır. Mütekârib, terâdüf kategorisinde cüz’î terâdüfü karşılayan kısımdır. Yani birbirinin yerine kullanılabilecek bir anlamdaşlığa sahip olmayan; ama ortak bir anlamda birleşmekle beraber farklı renklere sahip olmayı ifade etmektedir (Kara, 2007: 33, 300-301).

25 Korku kelimesinin yakın anlamlıları ile ilgili âyetler için bkz., Bakara, 2/41, 42; Nisâ, 4/9; A’râf, 7/35; Hûd, 11/69-70, 74; Nahl, 16/2; Enbiyâ, 21/28; Mü’minûn, 23/49, 57; Fâtır, 35/18; Yâsîn, 36/11; Sâd, 38/21-22; Kamer, 54/7.

228 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 3. Kur’ân’da Vermenin Renkleri Kur'ân-ı Kerîm’de her bakımdan aynı anlamda eşanlamlı/müterâdif kelimeler yoktur. Bu durum belki de bütün diller için geçerlidir. Ama bu durum Kur'ân-ı Kerîm için çok daha özeldir. Kur'ân’da aynı anlamda oldukları zannedilen kelimeler, aslında o anlamın çok farklı boyutlarına işaret etmektedir. Kur'ân’da verme, bölüşme, servet dağılımı ile ilgili en az yirmi kelime varsa, bu durum vermenin o kadar çok yeri, sebebi ve çeşidi olduğunu göstermektedir. Hepsi birden toplumda muazzam bir servet bölüşümü gerçekleştirir. Bu anlamda Kur’ân’da bulunan “zekât/tezkiye, sadaka, hibe, ihsan, birr, infak, karz-ı hasen, îsâr, minhâ, hediyye, minnet” gibi kavramlar vermenin renkleri ile alakalı kavramlardan bazılarıdır. Zekât/tezkiye: Sözlükte “artma, arıtma; övgü ve bereket” mânalarına gelen zekât, terim olarak Kur’ân’da belirtilen sınıflara sarfedilmek üzere dinen zengin sayılan müslümanların malından alınan belli payı ifade eder. Örfte bu payın maldan çıkarılması işlemine de zekât denilir. Sadaka kelimesi de terim olarak zekâtla eş anlamlıdır (Erkal, 2013: XXXXIV/197). Sadaka: Sözlükte “(haber) gerçek olmak; doğruluk” gibi anlamlara gelen sıdk kökünden türeyen sadaka kelimesi (çoğulu sadakat), Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için ihtiyaç sahiplerine yapılan gönüllü veya dinen zorunlu maddî yardımları, bu çerçevede verilen para ve eşyayı ifade eder. Kelime Türkçe’de daha çok dilencilere yapılan küçük para yardımını belirtmek üzere kullanılır. Sadaka vermeye tasadduk denilir. İnsanın doğasında bulunan yardımlaşma ve muhtaç olana yardım etme duygusu yanında dinlerin ve ahlâkî öğretilerin teşvikiyle, devlet tarafından zorunlu biçimde tahsil edilen vergilerden ayrı olarak başkalarına maddî destek sağlamak için özveride bulunma uygulamaları değişik şekiller altında gelişerek sosyal yaraların sarılmasına ve toplumsal barışın sağlanmasına önemli katkılar sağlamıştır. Asr-ı saadetin yanı sıra Hulefâ-yi Râşidîn ve Emevîler döneminde de zekât ve sadaka terimleri genellikle eş anlamlı olarak geçse de, sadaka, hadislerde ve daha çok örfte mecburi olmayan gönüllü ödemeleri de içine alan daha genel bir anlama sahip olmuştur (Duman, 2008: XXXV/383). Kur’ân-ı Kerîm’de sadaka kelimesi değişik anlamlarda olmak üzere beş yerde tekil (Bakara, 2/196, 263; Nisâ, 4/114; Tevbe, 9/103; Mücâdele, 58/12), sekiz yerde çoğul (Bakara, 2/264, 271, 276; Tevbe, 9/58, 60, 79, 104; Mücâdele, 58/13) şekliyle geçer. Ayrıca sadaka verenleri öven üç âyette (Yûsuf, 12/88; Ahzâb, 33/35; Hadîd, 57/18) “mütesaddikîn,

229 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 mussaddikîn” ve “mütesaddikât, mussaddikât” kullanılmıştır. Kur’ân’da sadaka (çoğulu “sadakât”) terimi de hepsi Medenî sûrelerde olmak üzere on iki âyette zekât anlamında kullanılmıştır (Abdülbâki, 1982:387). Hibe: Sözlükte “karşılıksız vermek, bağışlamak” anlamına gelen hibe hukuk dilinde, özel borç ilişkileri grubunda yer alan ve bir malın karşılıksız olarak başkasına temlikini ifade eden akdin adıdır. Arapça’da hediyye, sadaka, atıyye, nihle, Türkçe’de bağış ve teberru gibi kelimeler hibe ile eş anlamlı olarak kullanılsa da teberruun daha geniş, sadaka ve hediyenin daha dar kapsamlı ve kısmen farklı amaç taşıdığı, bu sebeple hibenin daha teknik ve hukukî bir terim olduğu söylenebilir. Bu hukukî işlemin taraflarına vâhib ve mevhûbün leh, bağışlamaya konu olan şeye de mevhûb denilir (Bardakoğlu, 1998: XVII/421). Kur’ân’da hibe kelimesi geçmemekle birlikte bu kökün değişik fiil kalıpları sözlük anlamında ve genelde Allah’ın kullarına gerek maddî gerekse mânevî lutuf ve ihsanını, karşılıksız bağışını ifade için kullanılır (Âl-i İmrân, 3/8, 38; En‘âm, 6/84; Meryem, 19/49-50, 53; Şuarâ, 26/21; Şûrâ, 42/49). Ayrıca Kur’ân’da hibenin terim anlamıyla bağlantı kurulabilecek âyet sayısı da bir hayli fazladır. Bunlar arasında cömertliği öven, cimriliği kınayan (Bakara, 2/58, 195; Âl-i İmrân, 3/134, 148, 180; Nisâ, 4/36; Haşr, 59/9) veya kadınların, verilen mehrin bir kısmını gönül hoşnutluğu içinde kocalarına iade etmeleri halinde bunun helâl olacağını bildiren (Nisâ, 4/4) âyetler örnek olarak zikredilebilir. Yardımlaşmayı, başkalarına bağış ve yardımda bulunmayı, hediyeleşmeyi teşvik eden ve hibeden dönmeyi kınayan hadislerin yanı sıra sosyal hayatın bir parçası olarak sahâbe arasında yaygınlık kazanmış hibe işlemleriyle ilgili dinî- hukukî açıklama, hüküm ve öneriler getiren hadislerin sayısı da bir hayli fazladır. Hadis mecmualarının çoğunda “Kitâbü’l-Hibe” başlığı altında yer alan rivayetler, hem Hz. Peygamber ve sahâbe dönemindeki uygulamayı, hem de bu konuda getirilen öneri ve çözüm örneklerini yansıtması bakımından önem taşır (Bardakoğlu, 1998: XVII/422). İhsan: Güzellik, uygunluk, güzel olan şeyi en güzel şekilde yapmak anlamına gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de ihsan kavramı hem Allah’a hem de insanlara nisbet edilerek yetmişi aşkın âyette masdar, fiil ve isim şeklinde geçmekte, bu âyetlerin bir kısmında “başkasına iyilik etmek”, bir kısmında “yaptığı işi güzel yapmak” mânasında, çoğunda ise herhangi bir belirlemeye gidilmeden mutlak anlamda kullanılmıştır. İhsan kavramı Kur'ân-ı Kerîm’de türevleriyle birlikte 155 defa geçmektedir (Abdülbâki,

230 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 kalıbı 3 (حسن) .kalıbı, 12 âyette26 geçmektedir (إحسان) .(202-204 :1982 kalıbı (ح َسن) kalıbı 21 âyette,29 ( ُح ْسن) kalıbı 12 âyette,28 (أحسن) âyette,27 .kalıbı da 21 âyette31 geçmektedir (حسنى) âyette,30 05 Ahlâk literatüründe ihsan genellikle, “iyiliklerde farz olan asgari ölçünün ötesine geçip isteyerek ve severek daha fazlasını yapmak” mânasında kullanılır. Râgıb İsfahânî’nin diğer İslâm âlimlerince de paylaşılan düşüncesine göre ihsan adaletin üstünde bir derecedir; adalet borcunu vermek, alacağını almak, ihsan ise üstüne düşenden daha fazlasını vermek, alması gerekenden daha azını almaktır. Bundan dolayı adaleti gözetmek vâcip, ihsanı gözetmek mendup ve müstehaptır (Isfehânî, 1986: 174, 336). Birr: Kelime Kur’ân-ı Kerîm’de her türlü iyilik, ihsan, itaat, doğruluk, günahsızlık gibi mânalarda kullanılmıştır. Aynı kökten gelen berr ise hem “çok şefkatli ve kerem sahibi” anlamında Allah’ın bir ismi (Tûr, 52/28), hem de “itaatkâr” anlamında insanın sıfatı olarak Kur’ân’da tekrarlanmıştır. Bir âyette (Abese, 80/16), aynı kökten gelen bârr (itaatkâr) kelimesinin çoğulu olan “berere”, meleklerin sıfatı olarak geçmektedir. İki âyette geçen (Bakara, 2/224; Mümtehine, 60/8) ve “iyi olma, iyilik yapma” mânasını ifade eden “(en) teberrû” fiili de “birr” kökünden türetilmiştir. Bu terimin muhtevasına giren müspet nitelikler, Bakara sûresinin uzunca bir âyetinde (2/177) zikredilmiştir. Bunlar, İslam’ın beş temel itikad konusu (Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman), Allah’ın emir ve rızasına uygun şekilde malî yardımlarda bulunma, namaz ve zekât ibadetlerini yerine getirme, sözleşmelere riayet

26 Bkz. Bakara, 2/83, 178, 229; Nisâ, 4/36, 62; En’âm, 6/151; Tevbe, 9/100; Nahl, 16/90; İsrâ, 17/23; Ahkâf, 46/15; Rahman, 55/60 27 Nisâ, 4/69; Kehf, 18/31; Furkân, 25/76. ;En’am, 6/154; Yusuf, 12/23, 100; Kehf, 18/30; Kasas, 28/77; Secde, 32/7 :(أحسن) 28 (أحسنوا) ;(İsra,17/7(2defa :(أحسنتم) ;Ğâfir, 40/64; Teğâbün, 64/3; Talak, 65/11 ;40/64 :Âl-i İmrân, 3/172; Mâide, 5/93; Yûnus, 10726; Nahl, 16/30; Zümer, 39/10; Necm, :(أحسنوا) ;Kasas, 28/77 :(أح ِسن) ;Kehf, 18/104 :(يحسنون) ;Nisâ, 4/128:(تحسنوا) ;53/31 Bakara, 2/195. 29 Mesela bkz: Bakara, 2/83; Âl-i İmrân, 3/14, 148, 195; Sâd, 38/25, 40, 49. Abdülbâki, Mu’cem, s. 202. 30 Mesela bkz: Bakara, 2/201, 245; Âl-i İmrân, 3/37; Mâide, 5/12; A’râf, 7/168; Abdülbâki, Mu’cem, s. 202-203. 31 Mesela bkz: Nisâ, 4/95; A’râf, 7/137, 180; Tevbe, 9/52, 107; Hadîd, 57/10. Abdülbâki, Mu’cem, s. 203.

231 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 etme, en zor ve sıkıntılı zamanlarda bile sabırlı ve metanetli olma şeklinde gösterilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in birçok yerinde görüldüğü gibi bu âyette de yalnızca en başta gelen erdemlerin sıralandığı, dolayısıyla birrin muhtevasının sınırlandırılmadığı düşünülürse birr’in iman, ibadet ve ahlâka dair bütün iyi hasletleri kapsayacak genişlikte bir kavram olduğunu kabul etmek gerekir (Toksarı, 1992: VI/204). İnfâk: Kelime lügatte bir şeyin “bitip tükenmesi” ve “geçip gitmesi” manalarına gelen n-f-k maddesinden türetilmiş bir isimdir (İbn-i Manzûr, 1994: XXXIX/2756). Bir malın, hayır işlemek suretiyle, bir başkasına verilmesi veya sahibinin elinden çıkması, söz konusu malda bir azalmaya ve tükenmeye sebep olduğundan malî ibadetler, infâk kelimesiyle ifade edilmiştir. Bazı âyetlerde lügat anlamını aynen koruyarak da geçmektedir (Kehf, 18/42; İsra, 17/100). Bununla beraber, infâk kelimesinin lügattaki manasıyla, şer’î (dinî) anlamı arasında fazla bir fark yoktur (Yazır, 1979: I/192). İnfâk, kapsam olarak zenginleşmiş ancak dildeki temel anlamından soyutlanmamıştır. Dinî anlamıyla ise infâk, genel olarak insanın dünyada kazandığı, kendisine rızık olarak verilen şeyleri, mal ve mülkünü Allah rızası için başkalarına vermek suretiyle elden çıkarmasıdır (Kurtubî, 1968: I/74.). Karz-ı Hasen: Güzel borç veya tüketim ödüncü anlamında fıkıh terimidir. Kişinin, sevabını Allah'tan bekleyerek kardeşine verdiği borç, yapacağı gönüllü iyilikler, ya da Allah için canını feda etmesi “karz-ı hasen” diye isimlenir, çünkü bunlar aslında Allah'a verilmiş borç sayıldığı için borç vermenin en güzelidirler. Sözlükte “kesip koparmak, karşılık vermek”, mekânla ilgili olarak kullanıldığında “çaprazından dolaşıp gitmek” gibi anlamlara gelen karz terim olarak, “geri ödenmek üzere verilen mal veya birine ödünç/borç verme” demektir. Borç verenin malının bir kısmını ayırıp vermesi veya borç alanın aldığı şeyin emsalini geri verecek olması sebebiyle bu adı aldığı şeklindeki açıklama kelimenin kök anlamıyla bağlantısını belirtmek içindir (Apaydın, 2001: XXIV/520). Îsar: Sözlükte “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme” mânasına gelen îsâr ahlâk terimi olarak, “bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması” demektir. “Kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması” şeklinde de tarif edilmektedir. Îsâr anlamında Batı dillerinde kullanılan altrüizm karşılığında modern Arapça’da daha çok “gayriye”, Türkçe’de

232 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 diğerkâmlık ve özgecilik terimleri kullanılmaktadır. Kaynaklarda cömertliğin sehâ, cûd ve îsâr olarak başlıca üç derecesi bulunduğu belirtilir. Buna göre bir kimsenin elindeki imkânların en çok yarısını başkasına ikram etmesine sehâ (sehâvet), çoğunu vermesine cûd, imkânlarının tamamını başkaları için kullanmasına da îsâr denir. Bir kimsenin cömertlikte îsâr derecesine ulaşabilmesi için ikram ettiği şeye kendisinin fiilen muhtaç durumda bulunması şart değildir; önemli olan, muhtaç olsa dahi başkasını kendisine tercih edebilecek bir ahlâk anlayışına ve irade gücüne sahip bulunmasıdır (Çağrıcı, 2000:XXII/490). Minnet: Sözlükte “birine iyilik etmek, ihsan ve ikramda bulunmak” anlamındaki menn masdarından isim olup biri Allah’a, diğeri insana nisbet edilmek üzere iki bağlamda kullanılmaktadır. Men ve minnet Allah’a izâfe edildiğinde O’nun bütün varlıklara olan lutuf ve keremini, in‘am ve ihsanını; insana nisbet edildiğinde ise başkasına yaptığı iyiliği başa kakması, karşılık beklemesi gibi olumsuz tutumları ifade eder (Isfehânî, 1986: 425). Bunlar Kur'ân-ı Kerîm’de vermekle ilgili önemli kavramlardır. Vermenin renkleri ile alakalı başka kavramlar da vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de sehâ/sehâvet ve cûd kelimeleri geçmemekle birlikte (Çağrıcı: 1993: V/72) pek çok âyette, ita, bezl, i‘tâ, ikram, it'am gibi masdarlardan gelen fiillerle vermenin renkleri üzerinde durulmaktadır. Bunlardan başka Kur'ân’da, vermenin farklı bir tonunu ifade eden teâvun/mu‘âvene, nasr, tezâhür/müzâhere, ensâr, kefl/tekâfül, iktisadla alakalı olarak kasd kelimeleri geçmektedir. (Abdülbâki, 1982: ita:11; i‘tâ:464; it‘âm:426; ikram:603; kasd: 545; teâvun:494; nasr:703; tezâhür: 440; ensâr:703; kefl:613) 3.1. Ana Renk: Zekât ve İnfak Kur’ân’ın dünya görüşünün oluşmasında önem arzeden kelimelere, “anahtar kelime” denilmektedir. Bu anlamda zekât kavramı da, Kur’ân’ın dünya görüşünü oluşturan, servet ve ibadetle ilgili kavramsal doku içerisinde anahtar kavram olma özelliğine sahiptir. Zekât kavramının Kur’ân’daki semantik alanı ve kavramsal çerçevesinin belirlenmesi bu açıdan büyük bir önem arz etmektedir. Fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardım etme olgusu bütün dinlerde mevcut olmakla birlikte bu hususta ortak bir kavramdan söz etmek mümkün değildir ve her din kendi kavramlar dünyasını oluşturmaktadır. Bütün dinlerde, zekât vermek, yoksula ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmek teşvik edilen bir davranıştır. Bazı dinlerde, ilâhî takdir gereği ekonomik

233 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 açıdan zayıf olan kişilere yardım etmek ilâhî adaletin tecellisi için bir araç kabul edilirken, diğer bazı dinî geleneklerde bu dünyaya bağlılığı reddeden, mânevî yükselişi hedefleyen bireylere yardım etmek kişilere fazilet kazandıran bir yol olarak görülmüştür. İslâm dininde kişinin diğer insanlara karşı malî sorumlulukları, belli şartları taşıyanların vermesi zorunlu olan zekâtın yanı sıra gönüllülük prensibine dayanan ve imkânları ölçüsünde herkesin yerine getirebileceği sadakayı da içine almaktadır. Zekât, bugünkü şekliyle tamamen İslâm’a ait bir kavram ve uygulamadır. Öte yandan farklı biçimde uygulansa da diğer dinlerde temelde sadaka ile benzerlik gösteren kavramlar bulmak mümkündür (Salihoğlu, 2013: XXXXIV/207) Etimolojik olarak “z-k-y” kökünden türeyen zekât kelimesi, sözlükte; “artmak, çoğalmak, bereket, temiz olmak, iyi, düzgün, uygun ve verimli olmak” gibi anlamlara gelmektedir (İbn-i Manzûr, 1994: XIV/358; Zebîdî, 1991: X/164). Râğıb Isfehânî, zekât kelimesinin kökü olan “zekâ”nın, Allah’ın bereketi sonucu meydana gelen artma anlamında olduğunu, hem dünyevi hem de uhrevi işlerdeki artma ve çoğalma ”زكى الزرع“ ,manası için kullanıldığını ifade etmekte ve Arapça’da ifadesinin, ekinin artması, çoğalması ve bereketlenmesi anlamında kullanıldığı örneğine yer vermektedir (Isfehânî, 1986: 380). Kur’ân-ı Kerim’de “zekâ” kelimesi ve türevleri, 23’ü Mekki, 36’sı Medeni sûrelerde olmak üzere 58 ayette 59 defa geçmektedir. “Zekât” formu, 13’ü Mekke’de32, 19’u ise Medine’de33 inen 32 ayette geçmektedir. Bunlardan ikisinde temizlenme, arınma; marife olarak geçtiği 30 ayette ise, sosyal yardımlaşmayı ve vergi müessesesini ifade eden zekât anlamında kullanılmıştır. Yine bunlardan 27’sinde zekât, namazla birlikte, namazdan hemen sonra (Abdülbâki, 1982: 331-332) zikredilmiştir (Demir, 2007: 17). Kur'ân, namaz ve zekâtın asr-ı saadette Kur’ân’ın rahle-i tedrisinden geçen insanlar üzerindeki tesirini de şöyle ifade etmektedir: “Muhacirlerden önce, Medine'yi kendilerine yurt ve iman evi edinenler kendilerine hicret edip gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde bile olsa, onları nefislerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa işte bunlar kurtulanlardır.” (Haşr, 59/9)

32 Kehf, 18/81; Meryem, 19/13, 31, 55; Enbiya, 21/73; Mü’minûn, 23/4; Nûr, 24/56; Neml, 27/3; Rûm, 30/39; Lokman, 31/4; Fussilet, 41/7; Müzzemmil, 73/20; Beyyine, 98/5. 33 Bakara, 2/43, 83, 110, 177, 277; Nisa, 4/77, 162; Mâide, 5/12, 55; A’râf, 7/156; Tevbe, 9/5, 11, 18, 71; Hac, 22/41, 78; Nûr, 24/37; Ahzâb, 33/33; Mücâdele, 58/13.

234 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Kur’ân dili ile ilgili çalışmalarıyla tanınan dilbilimci ed-Dâmeğânî (478/1085), zekâtın Kur'ân-ı Kerîm’de şu yedi izafi anlamda kullanıldığını belirtmektedir: Lâ ilâhe illallah (Fussilet, 41//7); farz olan zekât (Bakara, 2/43); ıslah (Fatır, 35/18); fıtır sadakası (A’lâ, 87/14); tebrie etmek, temize çıkarmak (Nisa, 4/49); helal (Kehf, 18/19) ve sadaka (Meryem, 19/13) (ed-Dâmeğânî, 1985:218). Zekât kelimesi Kur’ân’da kullanılırken, ‘vermek’ temel anlamını ifade .i‘tâ’ kelimelerinden sadece ‘îtâ’ ile zikredilir /إعطاء‘ îtâ’ ve / إيتاء‘ eden Başka bir ifadeyle, Kur’ân’da hiçbir yerde zekâtla birlikte ‘i‘tâ’ kelimesi kullanılmaz. Her ne kadar bazı dilciler, her iki kelimenin de aynı anlamda olduğunu ifade etseler de (Halil, 1988: VIII/146; İbn-i Manzûr, 1994: XIV/17), Kur’ân’da zekâtın sadece ‘îtâ’ ile kullanılması, ‘i‘tâ’ kelimesinin ise başka bağlamlarda kullanılması, bu konuda önemli bir ayrıntının olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede ‘gelmek’ ve ‘vermek’ anlamları birlikte düşünüldüğünde, bir yakınlaşmanın, gelmenin olduğu ve bu yakınlaşma sonucu verme fiilinin meydana geldiği sonucu tabii olarak ortaya çıkar (Halil, 1988: VIII/146). Bu da, zekâtla birlikte kullanılan ‘îtâ’ formunun, zekâtın verilmesi zorunlu bir mali yükümlülük olması ile birlikte, Müslümanın, vermek zorunda kaldığı için değil, gönülden isteyerek vermesi, Allah’a yaklaştığı hissini yaşayarak vermesi gibi anlamları içerdiğine delalet etmektedir. Bu ifade kalıbıyla Müslümanda, borçtan, sorumluluktan kurtulmak amacıyla değil, bütün benliğiyle, Allah’a daha da yak(ın)laşma, nefsini ve malını arıtma (tezkiye) amacıyla verilen zekât bilincinin yerleşmesinin amaçlandığını ifade etmek mümkündür (Demir, 2007: 17). Paylaşma kültürü diyebileceğimiz infaka yönelik ayetlerde kullanılan kelimeler (i'ta, ita, infak, zekât vb.) farklı olsa da, genel itibariyle hepsi rızaya dayalı vermeyi ifade etmektedir. Vahyin indiriliş sürecinde nispeten geç başlayan infak kültürünü oluşturmaya ilişkin ayetler, Leyl sûresinde, “Rabbinin rızası için malını kendi isteğiyle başkasına veren ve temizlenen gerçek mümin” ile “inkârcı cimri” iki insan prototipi ortaya koyar. İlk sûrelerde öncelik inkârcı davranış karakterinin tasvirine verilmiştir. Bu anlatılarda, neredeyse aynı ifadelerin tekrarı ile yetimlere, fakirlere ve kölelere zırnık koklatmayan dünya malına doyumsuz, Rabbine karşı nankör inkârcı insanın tabiatı üzerinde durulmakta (Mâûn, 107/2-3, 7; Müddessir, 74/44; Fecr, 89/15-20; Hâkka, 69/34; Beled, 90/6- 17), onların vaziyetleri, “Bahçe Sahipleri” kıssası ile hem kınanmakta hem de tehdit edilmektedir (Kalem 68/17-32). Aynı zamanda Hz. Muhammed'e de yetime ve fakire sahip çıkması, Rabbinin verdiği nimetlere teşekkür etmesi tavsiye edilir. (Çalışkan, 2013: 269)

235 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Zekât ibâdet, Allah’ın emri olmasının yanında bireyde ve toplumda dinî ve ahlâkî değerleri yücelten, sosyal yapıyı güçlendiren, ekonomik hayata canlılık getiren birçok yararı bünyesinde barındırmaktadır. Kur’ân’ın ifadesiyle zekât fakirin hakkıdır, onu vermek ‘tathîr’ ve ‘tezkiye’yi (Tevbe, 9/103), kişinin maddî ve mânevî varlığını temizleme ve arındırmayı sağlar. Zengini cimrilik hastalığından, aşırı mal hırsından kurtarır; ona cömertlik ve kendi alın terinden bir pay verebilme, verilen nimete yine kendi cinsinden şükretme hasleti kazandırır. Toplumda sosyal dayanışmayı güçlendirir, devletin ulaşamadığı ihtiyaç sahiplerine uzanarak kardeşlik duygularını besler. Fakiri, onurunu incitmeden himayesine alır. Sermayenin âtıl kalması yerine yatırıma yönelmesini sağlar (Salihoğlu, 2013: XXXXIV/208). İnfak: Sözlükte “tükenmek, tamamlanmak, son bulmak” manasındaki “nefk” kökünden türetilen infâk, “bitirmek, yok etmek; yoksul düşmek” gibi anlamlara gelirse de daha çok “para veya malı elden çıkarmak” manasında kullanılmaktadır. Dinî-ahlâkî bir terim olarak genellikle, “Allah’ın hoşnutluğunu elde etme amacıyla kişinin kendi servetinden harcama yapması, muhtaçlara aynî ve nakdî yardımda bulunması” demektir. Bu bakımdan infak, farz olan zekâtı ve gönüllü olarak yapılan her çeşit hayrı içermektedir. Râgıb İsfahânî infakı, iyi ve kötü olarak ikiye ayırdıktan sonra iyi olanı “harcama yapan kişinin âdil olduğunu gösteren infak” şeklinde yorumlasa da, kelime yalın olarak kullanıldığı zaman meşrû ve yararlı harcamaları ifade eder. Harcanan şeye de nafaka denir (Isfehânî, 1986: 423). Kur’ân-ı Kerîm’de infak kavramı bir âyette “yoksul düşme” (İsrâ, 17/100), yetmişe yakın âyette ise “harcama yapma” anlamında geçmektedir (Abdülbâki, 1982: 715-716). İslâmî telakkiye göre insanın sahip olduğu servetin asıl sahibi Allah’tır. O’nun emanet olarak verdiği bu servetten başkalarına infakta bulunmak gerekir (Nûr, 24/33; Hadîd, 57/7). Bakara sûresinin 2. âyetinde Allah’a samimiyetle inanan müminlerin başlıca özellikleri sayılırken iman ve namazın ardından infak zikredilmiştir. Fahreddin Râzî’ye göre bu âyet, farz ve mendup olan bütün infak çeşitlerini kapsamaktadır. Farz olan infak zekâtla, kişinin kendisinin ve ailesinin geçimini sağlamak üzere yaptığı harcamalar ve ülkenin savunmasına katkılarıdır. Mendup olan infak ise bunun dışında kalan harcamalardır (Râzî, 1990: II/20-29). Bakara sûresinde (261- 274.âyetler) infakın önemi, amacı, hangi mallardan kimlere ve nasıl verileceği, karşılığında vaad edilen ödüller ayrıntılı biçimde zikredilir. Bu açıklamalar şu şekilde özetlenebilir: a) İnfak ve tasadduk gösterişten uzak, yalnız Allah rızâsı için yapılmalıdır. b) İnfakta bulunan kişi onu

236 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır. c) Yapılan yardım en iyi ve en kaliteli mallardan seçilmelidir. d) İnfakın yerine ulaşması için gerçek ihtiyaç sahipleri tesbit edilmelidir. Sempozyum konusu olan kalkınmaya katkı anlamında, aynı sûrenin 195. âyetinde geçen “Allah yolunda infak” tabirinin, âyetin bağlamı dikkate alındığında öncelikle ülkenin savunması için gerekli maddî yardımda bulunmayı ifade ettiği görülür. Ancak bu tabirin geçtiği birçok âyet ve hadisin birlikte değerlendirilmesinden çıkan sonuca göre Allah’a itaat ve ibadet niyeti taşıyan, İslâm’a ve Müslümanlara yardım ve fayda sağlayan her harcama Allah yolunda infak sayılmaktadır. İslâm medeniyet tarihinde de böyle bir niyet taşıması şartıyla ülkenin savunması, hac hizmetleri, yoksulların desteklenmesi, okul, kütüphane, cami, yol, köprü, çeşme, bakımevleri gibi hayır kurumlarının tesisi, hatta tabiatın korunup geliştirilmesine kadar çok çeşitli hizmetler için yapılan her türlü harcama, Allah yolunda infak kapsamında değerlendirilmiştir. Âyetin devamında, “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” cümlesiyle bir anlamda, cimrilik edip bu tür harcamalardan kaçınmanın müslüman toplum ve fertler için tehlike oluşturduğu bildirilmiştir (Çağrıcı, 2000: 289). Bakara sûresinde yer alan bir âyette (2/215) infakla ilgili öncelik sırasına işaret edilmekle birlikte âyetin sonundaki ifadeden, asıl önemli noktanın hayır yapma arzusu ve niyeti olduğu anlaşılmaktadır. Kur’ân’da, varlıklı Müslümanların mallarında yoksulların hakları bulunduğunun belirtilmesi (Zâriyât, 51/19; Meâric, 70/24-25) zenginlerin, bir özür sebebiyle çalışamayan veya geliri ihtiyacını karşılamayanlara yardımda bulunmakla yükümlü olduğunu göstermektedir. Bu yardımın tasadduk, zekât, fıtr sadakası, kurban, hediye, kullanmaya verme (iâre), vakıf, devlet bütçesinden maaş bağlama gibi birçok çeşidi bulunmakta olup, bunların hepsi geniş anlamda infak kavramıyla ilgilidir. Hadislerde de aile fertlerine yapılan harcamalar infak kavramıyla ifade edilmiş ve bunun bütün sadakaların en hayırlısı olduğu belirtilmiştir (Ahmed, 1992: V/277; Müslim, 1992: “Zekât”, 38, 39). İslâmî anlayışa göre herkes, öncelikle emeğiyle kendisinin ve yükümlülüğü altındakilerin ihtiyacını karşılamaya çalışmalıdır. Zira bir hadiste belirtildiği üzere kişi elinin emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir şey yememiştir (Ahmed, 1992: II/334; Buhârî, 1992: “Büyûʿ”, 15). Ancak dinî naslar bir bütün olarak incelendiğinde, herkesin elinden geleni yapması gerekli olmakla birlikte, fertlerin toplumun maddî değerlerinden yalnızca çalışarak hak ettikleri kadar değil normal ihtiyaçları kadar faydalandırılması ilkesinin benimsendiği anlaşılır. Hz.

237 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Peygamber dul ve yetimlerin geçimini bizzat üstlenmiş (Buhârî, 1992: “Zekât”, 18; “Ferâ’iz”, 4, 15; Müslim, 1992: “Ferâ’iz”, 14), Hz. Ömer de bu uygulamayı resmîleştirmiştir. Devlet gelirlerinin bir kısmının çalışma gücü bulunmayanlarla mesleği para kazanmak olmayıp sosyal faaliyet gösterenlere harcanması gerektiğini söylenmektedir. Fakat bunlara yapılacak infak, hizmetlerinin önemiyle sınırlı olmalıdır. Nitekim Hz. Ömer, ilk zamanlarda hâfızlık çalışması yapanlara maaş bağlatmışken daha sonra bu faaliyetin hizmet niteliğini kaybettiğini görünce bundan vazgeçmiştir. İnfak kelimesi umumiyetle karşılıksız yardımlar için kullanılır; nitekim Kur’ân’da yaptıkları iyiliklerden dolayı bir karşılık beklemeyenler övülmektedir (İnsan, 76/8-9). Bununla birlikte meşrû alanlarda yatırım yaparak istihdam yoluyla insanların nafakalarını sağlamaya vesile olmak da infak kapsamında değerlendirilebilir. Serveti âtıl bırakıp (kenz), Allah yolunda harcamayanları ağır bir dille yeren âyetler (Tevbe, 9/34-35), bu hususu da kapsamaktadır. Bu âyetlerdeki “kenz” kavramının malı veya parayı piyasadan çekmek, bunları Allah yolunda harcamanın ise piyasaya sürmek demek olduğunu belirtilmiştir. Âyetlerde iyiliklerin sevabı genellikle bire on olarak gösterildiği halde Allah yolunda infakın sevabının bire yedi yüz oluşu (Bakara, 2/261), bunun diğer ibadetlerden daha güç olduğunu göstermektedir. veya يُ َز ُّكو َن Kur'ân-ı Kerîm’de bu şartları insanlara ihsas etmek için َو ِم َّما َر َز ْقنَاهُ ْم “ ,gibi îcazlı bir ifadeyi terkedip يُ ْؤتُو َن ال َّز َكو َة veyahut يَتَ َص َّدقُو َن Bakara, 2/2) gibi itnablı bir cümle kullanılmıştır. Bu âyetteki her) ”يُ ْنفِقُو َن bir harf için verme ile alakalı olarak önemli bir yorum şu şekildedir. nın takdimi, sadakanın kendi’ ِم َّما‘ ,israfın reddine ’ ِم ْن ‘ Teb‘izi ifade eden“ minnetin olmamasına delalet eder. Çünkü ’ َر َز ْقنَا‘ ,malından olduğuna ya olan isnadı, fakirlikten’نَا‘ veren Allah'tır, kul ise bir vasıtadır. Rızkın korkulmamasına, rızkın âmm ve mutlak olarak zikredilmesi, sadakanın ilim ve fikir gibi şeylere de şamil olmasına, “Nafaka” maddesi; alanın, sefahete değil, hâcât-ı zaruriyesine sarfetmesine işaret etmektedir (Nursî, 2006: 47) Kâmil insan, yerinde ve zamanında o kadar çok infak eder ki, onu görenler müsrif sanır. Şayet yeri ve zamanı değilse, o kadar az verir ki, insanlar onu hasis ve cimri sanırlar. Ancak o, sadece Hakk’ın rızasını yaşamaktadır. “Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. (Ancak) gereksiz yere de saçıp savurma! Zîrâ böylesine saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise, Rabbine karşı çok nankördür.”

238 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 (İsrâ, 17/26-27); “Eli sıkı olma; büsbütün eli açık da olma! Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun!” (İsrâ, 17/29).

4. Kur’ân’da Verme Örnekleri Batı’da, kapitalizm ile dinin karşılaştığı bütün sahalarda dinin kenara çekilip, yerini kapitalizme bıraktığı bilinen bir gerçektir. Ancak denge dini olan İslam, iktisadi ve ictimai hayatı tanzim etmeye dair müslümanların önüne pek çok düstur koymaktadır. Her hususta ‘aşırıya kaçmama’ ve ‘orta yolu’ tavsiye eden İslam dini, tüketim noktasında da bir takım prensipler ortaya koymuştur. İslam dini insana, ne dünya malından el etek çekip kendisini mahrum etmeyi, ne de dünya malını hayatın amacı haline getirmeyi teklif eder. Her ikisi arası dengeli bir yolu tavsiye ederek, bir mü’minin hayat felsefesini dua tarzında: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada iyilik-güzellik ver, ahirette de iyilik-güzellik ver.”(Bakara, 2/201) şeklinde özetlemektedir. Prof. Dr. İsmail Çalışkan hocamız, “Kur’ân Vahyinin Mekke Yıllarında Kelimeler ve Kavramlarla Zihniyet İnşası” başlıklı tebliğinde (Çalışkan, 2013: 269-292), infak ruhu ile alakalı olarak şunları söylemektedir. Kur’ân’ın indirildiği asr-ı saadette, ilk Müslüman neslin cemaat ruhuna sahip olması, yardımlaşma, dayanışma ve birliktelik duygusunun uyandırılması ve sosyalleşmenin temini, vahyin öncelikli hedefi sayılabilir. Bunun için kıraat, gece kalkması ve namazla birlikte önerilen bir uygulama da infaktır. Gerek sahabe ve gerekse çağdaş nüzul sıralamalarında vahyin başlamasının üçüncü yılı civarına yerleştirilen Beled sûresinde bu durumla ilgili daha net bir tavır sergilenir. Buna göre, başkalarının karnını doyurmak gibi yardımlaşma, bir aidiyetin, bir tarafta, tabii ki iman eden seçkinler (ashabu'l-meymene) (Beled, 90/18) yanında olmanın belirtisi olarak takdim edilir. Ashabu'1-meymene tabiri, kendine özgü nitelik, hedef ve değerleri olan sosyal bir gurubun tezahür ettiğini, bunun en başat göstergelerinden birinin de infak düşüncesi olduğunu ima etmektedir. Tabiri caizse vahiy, bundan sonra yönünü işte bu grubun zihniyetinin inşasına çevirmiştir. Bir ayrıntı da infak etme işinin, salat ve namaz kılma ile birlikte, hatta iç içe ele alınmaya başlanmasıdır (Meâric, 70/19-25; Zâriyât, 51/17-19). Artık iyi kullar, “Allah'ın rızasını ummanın dışında hiçbir dünyevi menfaat beklemeden miskine, yetime, esire seve seve, kendi rızaları ile yemek yediren” (İnsan, 76/6-10) bir zihniyetin temsilcileridir. Bize göre infak kültürünün oluşturulması çabasında bir dönüm noktasını ifade eden bu ayetlerin yorumu şudur:

239 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Paylaşma kültürüne alıştırılan insanlar, belli bir zaman sonra Müslüman zihniyeti ile hareket ederek Allah rızası için gönülden ve kendi istekleriyle infak eder hale gelinişlerdir. Övülmelerinin sebebi budur. Müminler, vahiy sürecinde verilmek istenen mesajı almışlar, onu kendi yaşamlarının bir parçası haline gelen davranışa dönüştürmüşlerdir. Onlar imanlarının gereği diğer dini davranışlarında olduğu gibi infak konusunda da neyi niçin yaptıklarının farkında olarak bilinçli davranışlar sergilemektedirler. Böylesi bir davranışın ortaya çıkması, bir zihniyetin inşa edildiğini belgelemektedir. (Çalışkan, 2013: 269) Bundan sonraki süreçte, gönülden verme (infak) zihniyetinin inşasında, zekât kelimesi ve infak (kökü)34 ön plana çıkmaya başlamıştır (Lokman, 31/4; Furkan, 25/67; Neml, 27/3; Teğâbun, 64/15-17; Rûm, 30/38-39; Müzzemmil, 73/20; Şûrâ, 42/38). Yalnız namazda olduğu gibi zekâtta da ilk veriler önceki peygamberlerin kıssalarında yer almaktadır (Enbiya, 21/72-73; Meryem 19/31, 54). Bundan sonra konu emir formuna taşınmıştır: “İnanan kullarıma söyle, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce namaz kılsınlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan infak etsinler.” (İbrahim, 14/31) İlk defa bu kadar açık bir emir verildiğine ve akabinde akrabalara, fakirlere infak edilmesini isteyen yeni emirlerle ve infak verenlere övgülerle (Nahl, 16/75, 90; Secde, 32/16; İsrâ, 17/26-30) desteklendiğine göre, infak kültürünün içselleştirildiğine ve infak zihniyetinin yerleştiğine hükmedebiliriz (Çalışkan, 2013: 270). Bu konuda Kur'ân-ı Kerîm’de birçok örnek bulunmaktadır. Bunlar içerisinden zor zamanda vermenin örneklerinin sergilendiği ve gazve esnasında büyük güçlükler ve sıkıntılarla karşılaşıldığından, Kur’ân’da “Sâ‘atü’l-‘Usre” (güçlük zamanı) (Tevbe, 9/117) şeklinde tarif edilen Tebük seferinden sahneler verelim. Bu seferdeki orduya “ceyşü’l- ‘usre”(İbn-i Esîr, 1987: II/149; Zebîdî, 1991: X/409), gazveye “gazvetü’l-‘usre” (Buhârî, 1992: “Meğâzî” 78; Yazır, 1979: IV/2544) adı verilmiştir. Gazve sırasında münafıkların çıkardığı fitne ve fesadı anlatan, iç yüzlerini ortaya koyan âyetlerin inmesi dolayısıyla bu sefere “gazvetü’l-fâdıha” (Seydişehrî, 1983: 822; Yiğit, 2011: XL/228) da denilmiştir. Bu sebeple Tevbe sûresi hakkında İbn-i Abbas, “O, Fâdıha

34 Kur'ân-ı Kerîm'de dinî anlamda infak kavramı yer almaz. Sadece bir yerde (İsrâ, 17/100) infâk kelimesi geçer, ancak o da kelimenin aslî anlamında (harcamak) kullanılmıştır.

240 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 onlardan و منهم ‘ yani ayıpları ortaya çıkaran sûredir. Sûre, durmadan onlardan bir kısmı’ şeklinde iniyordu. Nihayet biz و منهم ‘ bazıları’ ve onlardan hiçbirini bırakmayacağından korktuk.”(Sâbûnî, 1987: I/539) demektedir. Huzeyfe b. Yemân da sûre hakkında, “Siz bu sûreye, Tevbe sûresi ismini veriyorsunuz. Hâlbuki o sadece azap sûresidir. Allah’a hamdolsun ki o sûre, münafıklardan rezil etmedik hiçbirini bırakmamıştır.” (Zemahşerî, 1966: II/241; Ebussuud, tsz: II/512) demiştir. Sefere katılmamak için izin taleplerinin arttığı ortamda, bazı Müslümanlarda sefere karşı bir isteksizlik ve durgunluk görüldüğünden Allah Teâlâ müminleri uyarmıştır (Tevbe, 9/38-40). Başlamış olan genel seferberlik hazırlıkları bu uyarılardan sonra ashap tarafından hızlandırılmıştır (Yazır, 1997: IV/2544; Esed, 1999: I/360). Asker sayısının çokluğu dolayısıyla binek vb. ihtiyaçların temininde karşılaşılan zorluklar ve kıtlık yüzünden Hz. Peygamber ashabından yardım isteyerek, “ceyşü’l-usre’yi donatanı Allah bağışlar” (Dârekutnî, 1966: IV/195) diye teşvikte bulunmuştur. Bunun üzerine ashapta bir infak seferberliği başlamış, Hz. Ebû Bekir malının tamamını, Hz. Ömer yarısını getirmiştir. Hz. Osman da 300 deve ile 1000 dinar vermiştir. O’nun, ordunun üçte birini donattığı, Hz. Peygamber’in kendisine bu sebeple iltifat ettiği de rivayet edilmektedir (Tirmîzî, 1992: “Menâkıb” 19; Ahmed, 1992: IV/175; Pânipetî, tsz: IV/103). Bu yardımlara rağmen özellikle binek ihtiyacı karşılanamamaktadır. Sefere katılmayı arzu ettikleri halde binek bulamayan yedi sahâbî, Hz. Peygamber’e başvurmuş ancak, O’nun da binek temin edememesi üzerine, ağlayarak geri dönmüşlerdir. Haklarında âyet nâzil olan (Tevbe, 9/92) ve “bekkâîn” diye anılan bu yedi kişi, üç sahâbî tarafından binekleri sağlanınca gazveye katılmıştır (Vâkıdî, 1989: III/994; İbn-i Hişâm, tsz: IV/517). Bu seferdeki farklı verme renklerinden bir kaçı şöyledir. Ziynet eşyalarını veren hanım sahâbîler ve kulaklarındaki küpeleri veren küçük çocuk sahâbîler kadar, gece boyunca çalışıp kazandığı iki ölçek hurmanın yarısını evine, yarısını orduya bağışlayan Ebû Akil gibiler ve hatta kendisini kınayacaklara hakkını önceden helal eden Uleyye b. Zeyd’e varıncaya kadar, infak seferberliğinde zirve davranış örnekleri sergileyenler görülmüştür (Zebîdî, 1991: X/417; Ebussuud: tsz: II/582). Herkes yapabileceği fedakârlığın en büyüğünü yapmaya çalışmıştır. Fakat buna rağmen az ya da çok infak miktarlarını dillerine dolayıp, karakterlerine uygun olarak, çok yardım yapanlara gösteriş yapıyor, az

241 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 yardım yapabilenlere de Allah’ın buna ihtiyacı yok diyerek, fakir Müslümanlarla alay eden münafıklar bulunmaktadır. Bu karakterdeki insanlar, “Sadakalar hususunda gönülden veren mü'minleri çekiştiren ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlarla alay edenler yok mu, Allah onlarla alay etmiştir. Onlar için acı bir azap vardır.” (Tevbe, 9/79) âyetiyle kınanmıştır (Vâkıdî, 1989: III/994; Taberî, 2001: XI/588). “Rabbim! Beni(m ölümümü) kısa bir müddet geciktirsen de, sadaka verip sâlihlerden olsam!”(Münâfikûn, 63/10) dememek için büyükler istemeyi meslek haline getirmiş kimselere de sadaka vererek, “vermemeye alışmamak için, az da olsa vermek lâzım!” demişlerdir. Bize verilen nimetler karşısında hem israf etmememiz, hem de bu nimetlerin şükrünü yerine getirmemiz, o nimetlere sahip olmayanlarla paylaşmamız istenmektedir. Çünkü israf, şükre taban tabana zıttır ve nimeti düşüncesizce hafife almaktır. İsrafın zıddı olan iktisatta ise, nimete karşı düşünceli bir saygı vardır. İşte böylesine bir hayatı bize öğütleyen Peygamberimiz (sav)’in hadis-i şeriflerinden birisi vermenin farklı bir tonunu ifade eden, “yarım hurma” hadisidir. َع ْن ع ِد ِّي ب ِن حاتِ ٍم رضي ََّّللا عنه قال : س ِم ْع ُت النَّبِ َّي َصلّى َّللاُ َعلَ ْي ِه و َسلَّم يقول : » ات َّقُوا النار Yarım hurma ile de olsa, cehennemden korunmaya / َول ْو بِش ِّق تَ ْمر ٍة « bakın!”(Buhârî, 1992: “Edeb” 34; Müslim, 1992: “Zekât” 67). Hadis bize infakın, Allah’ın verdiğini, ihtiyaç içerisindeki başka kullarla paylaşmanın önemine dair açık bir ders vermektedir. Bereketli bir hayat deyince akla gelen ilk isim, Hz. Peygamber’dir. Ancak acaba Peygamberimiz(sav) neden “Bir hurmayla da olsa, kendinizi ateşten koruyun” dememişti de, “Yarım hurmayla ile de olsa, kendinizi ateşten koruyun” demişti? Bu sorunun izini sürdüğümüzde gördüğümüz, bir hikmet ve denge dersidir. Bölünmemiş tek bir hurmanın zihinde uyandıracağı bir “ya hep ya hiç” çağrışımına bedel, ‘yarım hurma’, bir paylaşmanın haberini vermektedir. Elindeki tek hurmayı bir başkasına vermek elbette büyük bir haslettir. Ama Hz. Peygamber(sav) ‘yarım hurma’dan söz ederek, hem nefsimize karşı sorumlu olduğumuzu, hem de tıpkı “amellerin en hayırlısı az ama devamlı olanıdır” (Buhârî, 1992: “Teheccüd” 18) hadisinde olduğu gibi fıtrat kanuna muvafık bir infak/paylaşma yolunu bize göstermektedir. Hadisteki ‘yarım hurma’ bir bakıma, İsrâ sûresinde verilen bir dersin; elini omzuna asıp Allah’ın ona verdiğinden başkalarını mahrum etmekten de, elinde avucunda ne varsa hepsini dağıtmaktan da uzak bir denge noktasında infak etme dersinin bir yansımasıdır. Ne kendini unut, ne de kendinde kal. Yarım hurmayla kendi nefsini sustur, diğer yarısı ile de

242 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 başka nefislerin ihtiyacına yetiş... Bir ‘yarım hurma’yla Hz. Peygamber’in vermiş olduğu bu denge dersini kavrayabilsek, nice hayatlarda tezahürü görülen ifrat-tefrit arası salınımlar, bir orta noktada karar kılacaktır. Bu hikmet dersini kavrayabilirsek, bir uçtan öbür uca savrulması mukadder “ya hep ya hiç” zorakiliğinin yerini, “hem o, hem bu” fıtrîliği alacaktır. İşin sırrı ‘bir hurma’da değil, ‘yarım hurma’da çözülüyor denilse yeridir (Karabaşoğlu, 2012: 86-90). Bu konudaki âyet ve hadislerden anlaşıldığına göre, cimrilik etmeden malını Allah rızası için harcayan ve harcadığı malın yerine Cenâb-ı Hakk’ın daha iyisini vereceğine inanan kimseye dünyada bir gönül huzuru, âhirette de ebedî saâdet verilecektir. Modern zamanlar da belki de zor anlaşılan bir husus, verene daha iyisinin verileceği gerçeği, devirler değiştiği hâlde değişmeyen bir gerçektir. Görüldüğü gibi ihtiyaç fazlasının infak edilmesi tavsiye edilmektedir ki, bu orta yoldur. Zira kendisini başkasının yardımına muhtaç bırakacak şekilde nesi var nesi yoksa dağıtmak, sonra da başkasının kendisine bir şeyler vermesini beklemek asla doğru değildir. Böyle bir tavır cömertlik sayılmaz. Her şeyin bir ölçüsü vardır. Nitekim Hz. Peygamber, bütün malını sadaka olarak getirip: “Ey Allah’ın Rasûlü! Al bunu, sadakadır. Sahip olduğum bütün malım budur” diyen kimsenin yüzüne bakmamıştır. Adam bu sözü üç kez tekrarlayınca, malı alıp adamın önüne bırakmış, sonra da: “Sizden biri elinde-avucunda ne varsa hepsini getiriyor ve bu sadakadır diyor; sonra oturup insanların kendisine yapacakları yardımı bekliyor. Sadakanın iyisi, vereni ihtiyaç içinde bırakmayandır”(Dârimî, 1996: “Zekât” 25) buyurmuştur. Yarım hurma hadisinin bize telkin ettiği dersler hususunda çok şeyler söylenebilir. Ancak kısaca tevekkül (Allah’a güven), dünyanın aldatıcılığına kapılmamak ve kendisine lutfedilenden infak etmek şeklinde bu dersler, genel hatlarıyla özetlenebilir: Bu derslerden ve aynı zamanda rızkın genişlemesini temin eden hususlardan birisi Allah’a güvenmektir. Hz. Peygamber, “Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de beslerdi. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” (Tirmîzî, 1992: “Zühd” 33) Yarım hurmanın bize verdiği derslerden bir diğeri, dünyanın aldatıcılığına kapılmamak gerektiğidir. Müslümanların maddi unsurlarla ilişkisine bakıldığında prensipte nesneler, sadece bir meta değil, insanlığın emrine amade kılınmış lütuf ve ikramlardır. Bu sebeple dünya metaını, malını, parayı sevmek Kur’ân’daki ifadesiyle Süleyman Peygamber’in: “Gerçekten ben malı,

243 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim” (Sâd, 38/32) şeklindeki tavrın bir parçası olmalıdır. Aksi durumda dünyaya ve nimetlerine duyulan aşırı sevginin sonu hüsrandır (Ankebût, 29/25). Yarım hurmanın bize verdiği derslerden bir başkası da, bize lutfedilen nimetleri ölçüsüzce tüketmek değil, infak etmek/paylaşmaktır. İnfak, dünyevileşmeyi engelleyen, Allah’ın rızasını elde etmeyi kazandıran, bir diğer davranış şeklidir. Enfâl sûresinin ilk âyetlerinde gerçek mü’minlerin özelliklerinden birisinin Allah yolunda infak etmeleri (Enfâl, 8/3) olduğu bildirilmektedir ki infak, mü’minlerin tüm sosyal hayatını içerisine alan genel bir kavramdır. İnsanoğlunun mala düşkünlük zaafının farkında olan Hz. Peygamber, defalarca huzuruna gelerek ganimet malından daha fazla ihsan isteyen Hakîm b. Hizâm’a, “Ey Hakîm! Bu dünya malı göz alıcı ve tatlıdır. Kim bu mala engin bir gönülle ve göz dikmeksizin sahip olursa kendisi için malı bereketlenir. Ama kim de hırs ve tamahla dolu bir kalple bu malı arzularsa tıpkı doymak bilmeyen obur bir kimse gibi onun için malın bereketi kaçar.” (Buhârî, 1992: “Zekât” 50; Müslim, 1992: “Zekât” 97) tavsiyesinde bulunmuştur. Uğur Derman, Merhum Âkif’in dostlarından Fuat Şemsi beyin bir hatırasını naklettikten sonra, gönlü kasasından zengin insanların fukaraya bakışını ifade eden şu beyti not düşer: “Hudâ dîvâr-ı devlethâne-i erbâb-ı ikbâli/ Gehî bir lâne-i güncüşk-i bî-ârâm içün saklar / Allah, ikbal sahiplerine ait evlerin duvarını, bazen, uçup oynayan bir küçük serçenin yuvasının korunması için yıkmadan tutar.” (Derman, 2011: 213) Zekât sadaka, ihsan, in‘am, it‘am, infak, îsâr, ikram, bezl gibi kavramlarla vermenin renklerini/yardımlaşmayı teşvik eden çok sayıda âyet vardır. İlgili âyetlerin amacı, Müslümanlar arasında yardımlaşmayı sürekli kılmak ve yardımı bir kurum haline getirmektir. İslâm ahlâkına göre cömert olabilmek için başkalarına yardım etmek yeterli değildir. Ayrıca bu yardımın isteyerek ve seve seve yapılması gerekir (bkz. Haşr, 59/9). Çünkü diğer bütün ahlâkî faziletler gibi cömertlik de insanda bir huy ve meleke haline gelmekle kazanılmış olur. Bu sebeple ara sıra veya isteksiz olarak ya da zorla iyilik yapan bir kimse cömert sayılmaz. Buna karşılık iyilik yapma niyet ve iradesi taşıdığı halde bunu gerçekleştirme imkânına sahip olmayan insan cömert sayılır. Cömertliğin meleke halini alması güçlü bir irade eğitimine bağlıdır. Bu sebeple Hz. Peygamber’e hangi sadakanın daha değerli olduğu sorulduğunda, “Yaşama sevincin yerinde ve mala düşkün olduğun, zenginliği arzulamakta ve fakirlikten

244 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 korkmakta bulunduğun zamanda verdiğin sadakadır” (Buhârî, “Zekât”, 11) diye cevap vermiştir. Cömertliğin diğer bir şartı da yardıma mukabil hizmet, mükâfat, övgü ve teşekkür gibi herhangi bir maddî veya mânevî karşılık beklememek (İnsan, 76/8-10), gösterişten ve yardım edilen kimseyi rencide edecek tutumlardan dikkatle kaçınmaktır (Bakara, 2/261- 265). Ayrıca yardım olarak verilen malın gözden çıkarılan bir şey olmayıp sahibi nezdinde değer taşıması da (Bakara, 2/267; Âl-i İmrân, 3/92) vermenin farklı renklerini oluşturmaktadır. Tüketim kültürünün her tarafı sardığı günümüzde, bu kültürün panzehiri durumundaki Kur’ân’da vermenin renklerini değerlendirmeye çalıştığımız tebliğimizi, Ebû Saîd el-Hudrî (ra)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifle bitirelim: “Dünya tatlı, göz kamaştırıcı ve çekicidir. Allah onu sizin kullanmanıza verecek ve nasıl davranacağınıza, ne gibi işler yapacağınıza bakacaktır. Dünyaya aldanmaktan sakının...” (Müslim, 1992: “Zikr” 99; İbn-i Mâce, 1992: “Fiten” 19)

Sonuç İnsanı, varlığı ve kâinatı değerlerden arındırma gayretleri, bütün bir insanlığın çıkmazlarını ve bunalımlarını artırmaktadır. Üretim ve tüketimin alabildiğine arttığı, maddi nimetlerin dolup taştığı günümüzde rûhî buhranlar, psikolojik ve psikiyatrik hastalıklar had safhaya ulaşmıştır. Çünkü çok kazanma hırsı vahşete dönüşmüş, ihtiraslar sebebiyle nefisler canavarlaşmış, paylaşma ahlakı zaafa uğrayarak infak ve cömertlik unutulmuştur. İslâm’da hayır yapma ve sevap kazanma niyetine dayanan zekât, sadaka-i fıtır, kurban, nezir, karz, kefâret, vakıf vb. hüküm ve uygulamaların temel hedefi toplumda yardımlaşmanın kurumsallaşmasını sağlamaktır. İslam dini, iktisadi ve ictimai sahada Müslümanların önüne pek çok kural koyar. Mü’minler bu kurallara uydukları takdirde, tüketim kültürünün toplumda yapacağı tahribat en aza iner. Fakat bu kurallara uyulmadığı zaman, başka sistemler ve onların ahlakı toplumda hâkim değer duruma geçer. Din kuralları koyar, o kurallara uymak Müslümanın vazifesidir. Öyleyse asıl sorumluluk Müslümanlara düşmektedir. Müslümanlar olarak bizler, güç şartlara peşinen mağlup olmak yerine, onlarla mücadele etmeyi tercih etmek durumundayız. Bu coğrafyada ve dünyada yaşayan bizlere düşen husus, çözümünde güç yetiremeyeceğimiz hususlarda sızlanmak değil, onların olumsuzluklarına dur deme adına, zikredilen âyet ve hadisler karşısında, ‘pek âlâ’, ‘pek güzel’ şeklinde bir sözlü tasdikten ziyade, bu değerlerin, ailemizden

245 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 başlamak suretiyle çevremize anlatılıp benimsenmesine gayret etmek olmalıdır. Fertler, yapay ihtiyaçlarla meşgul olmadığını söylemekle, ben israf etmiyorum demekle yetinmeyip, başkalarının da israf etmemesi, tasarruflu olması ve paylaşması yönünde çalışmalar yapmalı, teşvikte bulunmalıdır. Bu yapıldığı zaman genel anlamda cemiyetin menfaatine olan işlere destek olunmuş, dolaylı olarak da cemiyetin refahına ve sosyal dayanışmaya katkıda bulunulmuş demektir. Türkiye’de üniversitelerde, kamu kuruluşlarında, sivil toplum kuruluşlarında, öğrencilerimiz arasında, olumsuz gidişata dur deme kararlılığında olan, paylaşmanın önemine inanan güçlü bir zihinsel potansiyel mevcuttur. Problem bu mevcudiyetin değerlendirilmesi ve yönlendirilmesidir. Yaşadığımız ortamlarda ve ülkemizde, herkesi ilgilendiren tüketim kültürünün, çevre problemlerinin anlaşılması ve önlenmesine ilişkin çalışmalarda, şartlar ne olursa olsun, kendi potansiyeline inanan ve güvenen bir yaklaşım benimsenmelidir.

Anahtar kelimeler: Kur’ân, İktisat, İnfak, Zekât, Karz-ı Hasen.

JEL Kodu: H21, H26, K34

Kaynakça Abdülbâki, Muhammed Fuad, Mu’cemü’l-Müfehres li elfâzı’l-Kur’âni’l-Kerîm, Mektebetü’l-İslâmiyye, İstanbul 1982. Ahmed b. Hanbel, Ebû Abdullah, Müsnedü Ahmed b. Hanbel, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992 Aksan, Doğan, Anlambilimi ve Türk Anlambilimi (Ana Çizgileriyle), AÜDTCF., Ankara 1971. Apaydın, H. Yunus, “Karz” DİA, İstanbul 2001. Bardakoğlu, Ali, “Hibe”, DİA, İstanbul 1998. Buhârî, Muhammed b. İsmail, Sahîhi Buhârî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992. Cebeci, Lütfullah, “Tefsirde Yeni Yöntem Arayışları ve Klasik Tefsir Metodu”, Tarihten Günümüze Kur’ân İlimleri ve Tefsir Usûlü, Ankara 2009. Çağrıcı, Mustafa, “Cömertlik”, DİA, İstanbul 1993. ------, “İnfâk”, DİA, İstanbul 2000. ------, “Îsâr”, DİA, İstanbul 2000.

246 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Çalışkan, İsmail, “Kur’ân Vahyinin Mekke Yıllarında Kelimelerle ve Kavramlarla Zihniyet İnşası”, Kur’ân Nüzulünün Mekke Dönemi Sempozyumu, Edit. Mesut Okumuş, Çorum Belediyesi Kültür Yayınları, Çorum 2013. Dârekutnî, Ebu’l-Hasen Ali b. Ömer, Sünenü’d-Dârekutnî, Dâru’l-Mehâsin, Kahire 1386/1966. Dârimî, Ebû Muhammed Abdullah, Sünenü’d-Dârimî, thk. Mustafa Deybü’l-Buğa, Dâru’l-Kalem, Dımeşk 1414/1996. Demir, Şehmus, “Kur’ân’da Zekât Kavramının Etimolojik ve Semantik Analizi”, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 28, Erzurum 2007. Demir, Şehmus-Yılmaz, Hasan, “Kur’ânî Konu, Kavram ve Sûre Tefsirine Metodik Bir Yaklaşım”, EKEV Akademi Dergisi, sayı 14, Erzurum 2003. Derman, Uğur, Ömrümün Bereketi, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2011. Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, Vadi Yayınları, Ankara 2001. Duman, Ali, “Sadaka”, DİA, İstanbul 2008. Ebussuud, Muhammed Imâdî el-Hanefî, Tefsîr-i Ebi’s-Suûd İrşâdü’l-‘Akli’s-selîm ilâ Mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm, thk. Abdulkâdir Ahmed Atâ, Mektebetü’r-Riyâd el-Hadîse, Riyad tsz. ed-Dâmeğânî, Huseyn b. Muhammed, İslâhu’l-Vucûh ve’n-Nezâir fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, thk. Abdulazîz Seyyidu’l-Ehl, Daru’l-İlm li’l-Melâyîn, Beyrut 1985. Erkal, Mehmet, “Zekât”, DİA, İstanbul 2013. Esed, Muhammed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, çev. Cahit Koytak, Ahmet Ertürk, İşaret Yayınları, İstanbul 1999. Heyet, Türkçe Sözlük, TTK. Basımevi, Ankara 1988. Isfehânî, Rağıb, Ebu’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed, Mukaddimetü Câmiu’t-Tefâsîr, thk. Ahmed Hasan Ferhat, Kuveyt, 1984 ------, Müfredât fî Ğarîbi'l-Kur'ân, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986. ------, Tefsîr, Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya, nr., 212, vr. 1b. İbn-i Enbârî, Muhammed b. Kâsım, el-Ezdâd fi’l-Luğa, thk. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrâhîm, Kuveyt 1960. İbn-i Fâris, Mu’cemu Mekayisi’l-luğa, Mısır 1969. İbn-i Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemaluddin Muhammed b. Mükerrem Lisânu'l-Arab, Dâru'l- Fikr, Beyrût 1414/1994. İbn-i Esîr, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed, el-Kamil fi’t-Tarih, thk., Ebi’l-Fidâ Abdullah Kâdî, Dâru’l-Kütübü’l-İlmiyye, Beyrut 1407/1987. İbn-i Hişâm, Ebû Muhammed Abdülmelik el-Himyerî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, nşr. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî, Dâru’l-Ma’rife Beyrut tsz. İbn-i Mâce, Muhammed b. Yezid, Sünenü İbn-i Mâce, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992.

247 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 İsmail, Yiğit, “Tebük Gazvesi”, DİA, İstanbul 2011. Kara, Ömer, Kur’an Lügatçiliği ve Tefsir’de Yakınanlamlılık ve Nüans (Râğıb el- Isfehâni Örneği), Ahenk Yayınları, Van 2007. Karabaşoğlu, Metin, Hakikatın Dengesi Hadis Okumaları 2, Nesil Yayınları, İstanbul 2012. Karagöz, İsmail, “Kur'ân'ın Anlaşılmasında Kavramların Önemi ve İnsanı Anlatan Kur'ân'ın Temel Kavramları”, DİD. c. 31 sy. 3, Ankara 1995. Kılıç, Hulûsi, “Furûk”, DİA, İstanbul 1996. Kurtubî, Muhammed b. Ahmed Ensârî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân, Dârü’ş-Şâb, Kahire 1968/1387. Müslim b. Haccac, Sahîhu Müslim, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992. Nesâî, Ahmed b. Şuayb, Süneni Nesâî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992. Nursî, Bediüzzaman Said, İşarâtü’l-İcaz, Ter. Abdülmecid Nursî, rnk Neşriyat, İstanbul 2006. Pânîpetî, Kâdî Muhammed Senâullâh el-Osmânî el-Hanefî el-Müceddidî, et-Tefsîru’l- Mazharî, thk. İbrahim Şemsüddîn, Mektebetü Fârûkiyye, ysz. tsz. Râzî, Fahruddin, Tefsîr-i Kebîr ve Mefâtihu’l-Gayb, Daru’l-Fikr, Beyrut 1410/1990. Rıza, Muhammed Reşid, el-Menâr, Kahire 1947/1366. Sâbûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr, Dâru’l-Ensâr, İstanbul 1987. Salihoğlu, Mahmut, “Zekât”, DİA 2013. Seydişehrî, Mahmud Es’ad, İslam Tarihi Tarih-i Dîn-i İslâm, Sad. Ahmed Lütfi Kazancı-Osman Kazancı, Marifet Yayınları, İstanbul 1983. Soysaldı, H. Mehmet, İnançla İlgili Temel Kavramlar, Çağlayan Yayınları, İzmir 1997. Şâtibî, İbrahim b. Mûsâ, el-Muvâfâkât li Usûli’s-Şerî’a, thk. Abdullah Draz, Beyrut tsz. Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmi’u’l- Beyân ‘An Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, thk., Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Dâr-i Hicr, Kahire 1422/2001. Tirmîzî, Muhammed b. İsa, Sünenü Tirmîzî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1413/1992 Toksarı, Ali, “Birr”, DİA, İstanbul 1992. Ünver, Mustafa, “Kur'ânî Siyakın Metinsel Boyutları Üzerine Yeni Bir Öneri”, OMÜİFD., sayı 8, Samsun 1996. Vâkıdî, Muhammed b. Ömer Kitâbu’l-Meğâzî, thk., Marsden Jones, Beyrut 1409/1989. Watt, W. Montgomery, Kur’ân’a Giriş, çev., Süleyman Kalkan, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2000. Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Neşriyat ve Dağıtım, İstanbul 1979.

248 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018 Yılmaz, Hasan, “Kur’ân’ı Anlamada Odak Kavramların Bilinmesinin Önemi Üzerine Analitik Bir Değerlendirme”, AÜİFD., sayı 22, Erzurum 2004. Yiğit, İsmail, “Tebük Gazvesi”, DİA, İstanbul 2011. Zebîdî, Zeynüddîn Ahmed b. Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarîh Tercümesi ve Şerhi, terc., Kâmil Mîras, DİB. Yayınları, Ankara 1991. Zemahşerî, Cârullah Mahmud b. Ömer, el-Keşşaf an Hakâikı’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl fî Vücûhi’t-Te’vîl, ysz, 1385/1966. Zerkânî, Muhammed Abdülazim, Menâhilu’l-İrfân fî Ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut 1943 Zerkeşî, Bedruddîn Muhammed, el-Burhan fî Ulûmi'l-Kur'ân, thk. Muhammed Ebu’l- Fadl, Beyrut 1391.

249 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

250 2018 Yerel Kalkınma Sempozyumu Bolu/ Türkiye 18-19 Ekim 2018

251