Siyaset, Isyan Ve Istanbul (1453-1808)
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
SİYASET, İSYAN VE İSTANBUL (1453-1808) FİKRET YILMAZ* Siyasetin Yapısı ve Aktörleri Diğer taraftan, bürokrasi veya yargı aracılığıyla hak arama XIX. yüzyılda modern devletin kurulmasına bağlı olarak yolları son derece geniş tutulmuş ve gerek divana, gerek aynı yüzyıl içinde uygulamaya konulan bir dizi reformun mahkemelere ve gerekse arzuhâller yoluyla padişaha yarattığı dönüşüme kadar, diğer Osmanlı kentlerindeki ulaşmanın imkânları yaratılmıştı. Bu imkânlardan gibi İstanbul’da da imparatorluğun merkezî yönetiminden hangi gerekçeyle ve yöntemlerle yararlanabilecekleri bağımsız ve başkent halkının temsil edildiği özerk bir legal düzlemde belirlenmiş olduğundan ve iktidarın şehir yönetimi bulunmuyordu. Politik taraf olarak siyasal açıdan temel yükümlülüğü hizmetler kapsamında görülmemesinden dolayı, halkın yönetime katılması tanımlandığından halkın talepleri de daha çok adaletin için karar süreçlerinde inisiyatifinin dikkate alınması dağıtılması, iaşe, güvenlik gibi hizmetlerin yeterli gayesiyle belirlenmiş yöntemler ve kendini ifade etmesi ölçüde sağlanması ve süreklilik göstermesine yönelik için düzenlenmiş bir kodifikasyondan da söz etmek olmak üzere sınırlanmıştı. İmparatorluğun merkezî mümkün değildir. Şehrin kendini yönetmesi hatta şehir yönetimi, şehirlilerin ihtiyaçlarının giderilmesini, statüsü elde edebilmesi için merkezî yönetimden bağımsız şehirdeki hayatın elden geldiğince sorunsuz yaşanmasını bir meclis veya şûra olması, Osmanlı İmparatorluğu’nun sağlamak üzere ayrıntılı bir idari teşkilat tesis etmişti. yönetim şemasında karşılaşılan bir unsur değildi. Şehrin Bu sebeple, İstanbul’da imparatorluğun merkez yöneticileri, merkezî iktidar tarafından tayin ediliyordu bürokrasisi ve kurumlarının yanı sıra şehrin yönetimi ve şehir statüsünü taşımak için gerekli olan şartlar yargı için ayrıca işletilen bir sorumluluklar silsilesi meydana (kadı tayini ve mahkeme), cuma camisi (hutbe ve biat), getirilmişti. Ancak bu, sivil bir iktidar alanı şeklinde ticaret altyapısı (pazar kurulması vb.) yine merkezî tanımlanmamış, sarayın ve sadaretin uzantısı demeyi iktidarın düzenlemesine bağlı olarak gerçekleşiyordu. mümkün kılan görevlendirmeler ve uygulamalarla Başkentte de genel olarak bu uygulamalar geçerliydi sağlanmıştı. Bu nedenle, imparatorluğu yöneten ve İstanbul, diğer şehirler gibi devlet yönetiminin bir vüzera ve yüksek bürokrasi mensupları, asıl görevleri parçası ve gereği olarak idare edilirdi. Fakat tahmin yanında İstanbul’un yönetimiyle ilgilenmek üzere de edileceği üzere, başkent olmasından dolayı önemli yetkilendirilebiliyordu. Adli ve beledi hizmetler için farklılıklara sahipti. Söz konusu farklılıklar İstanbullulara şehrin yönetiminde İstanbul (Dersaadet/suriçi) ve sağlanan idari ve siyasi haklardan ziyade, şehrin bilad-ı selase kadıları (Eyüp, Galata, Üsküdar) doğrudan ihtiyaçları için oluşturulan kurumların bulunması, sorumluydular. İmar ve bayındırlık meselelerinde ise merkezî bürokrasiden görevlendirmeler yapılması ve aslında saraya bağlı bir görevli olan şehremini için İstanbul’un başkent kimliğinden kaynaklanan ayrıcalıklı başkentin en üst düzey yetkilisiydi demek mümkündür. uygulamalardı. Dolayısıyla, siyasal kültürdeki şehir Bu nedenle sarayın dış (birun) teşkilatında yer alan ve devlet kavramlarının mutlak anlamlarının aynılığı hassa mimarlar da İstanbul şehreminine bağlı olarak kanıtlarcasına, İstanbul’un idaresi merkezî yönetimin çalışırlardı. Emperyal tesislerin inşa ve bakımlarıyla yetkisi ve görevi içinde kabul edilmişti. İstanbul halkının ilgilenen hassa mimarların, İstanbul’un imar meseleleriyle yönetime katılmasını sağlayacak siyasal araçlar ve ve hatta en küçük arsa anlaşmazlıklarıyla bile doğrudan kurumlar olmadığından, halkın siyasetle ilişkisi ancak görevli sayılmaları, devletin merkez teşkilatıyla başkent iktidarı etkilemeye yönelik olacak şekilde somutlaşıyordu. yönetiminin örtüşmesinden kaynaklanır. Aynı şekilde sadrazam, bütün imparatorluğun yönetiminden sorumlu * Bahçeşehir Üniversitesi en üst düzey bürokrat ve padişahın mutlak vekili BÜYÜK İSTANBUL TARİHİ 122 SİYASİ OLAYLAR 1- Fatih Sultan Mehmed (Hünernâme) olduğundan İstanbul’un yönetimiyle de ilgiliydi. Sadaret katılma anlamına gelmemekle birlikte, halkın yönetimle kaim-makamları ve bir ölçüde sadaret kethüdalarının hangi kanallarla ilişki kurabileceği konusunu vuzuha İstanbul’un yönetimindeki tasarruflarının kaynağında, kavuşturmakta, ayrıca hak arama süreçlerinin sadrazamın devlet ve şehrin idaresiyle ilgili yetkileri tanımlanmasına matuf hukuk, siyaset gibi üst yapı bulunuyordu. Bu bakımdan, İstanbul ile ilgili kararlar kurumları çerçevesinde, dar anlamda şehrin, Cité/ ve uygulamalar diğer herhangi bir şehirden çok farklı civitas-civilazition ilişkisine benzer şekilde medine/ olmamakla birlikte, özel önlemler ve başkent olmanın bir medeni-medeniyet örtüşmesi sağlanmakta; geniş sonucu olmak üzere, emperyal kaygılarla gerçekleştirilen anlamda ise şehir devletin yönetimiyle ilişkilenmekteydi. yatırımlar aracılığıyla şehri sıradanlıktan uzak bir noktaya Medeniyet, yerleşme ve siyaset bağlantısından dolayı, taşımıştır. Osmanlılara göre “müdûn” yani sözlük anlamıyla Bu anlayış ve uygulamaların, Osmanlı siyaset şehirlerin yönetimi, siyasetin konusudur. Bundan teorisi ile doğrudan ilgisi vardır. Bir bakıma, bu gibi dolayı toplumsallaşmayı yerleşme (temeddün) ile devlet kurumlarının şehirlerde oluşması, yönetime ilişkilendirerek açıklıyorlardı: “İctimai ki ona temeddün BÜYÜK İSTANBUL TARİHİ 123 SİYASİ OLAYLAR derler ki, örfümüzce ona şehir ve köy ve oba denilir.”2 Bu anlaşılabilecek bir konu olarak tavsif edilmekteydi. tanım, Osmanlı Devleti’nde hâkim siyaset anlayışının, Elbette bütün bu teorik çerçevenin fiiliyatta şehir ve medeniyet ilişkisini nasıl kurguladığına işaret bütün tarafların rızasıyla karşılanan uygulamalara etmesinin yanı sıra, “Medine-i İstanbul” ahalisinin tekabül ettiği söylenemez. Hatta siyasetin yapısı gereği siyasetteki sınırlarını da belirler. Çünkü siyaset, iktidar rekabetinin kaçınılmaz olduğu, ancak katılım toplum ve devletin yönetilmesiyle ilgili bir bütün olarak yollarıyla tanımlanmamış olduğundan çatışmaya davet algılanıyordu. Bu nedenle, devletin yapısında ortaya ettiği söylenebilir. Zaten bu nedenle sorunlar çıkmakta, çıkan değişikliklerden veya bu değişikliklere giden yeni uygulamaların ve kararların hem kabulünde hem süreçteki tartışma ve çatışmalardan her yerden önce de yönetilmesinde tartışmalar yaşanmakta, makam İstanbul etkilenirdi. Dolayısıyla İstanbul’daki siyasal ve mansıp sahiplerinin iktidar çekişmeleri, başkent atmosfer şehrin doğrudan kendi dinamikleriyle ilgili İstanbul’da ve imparatorluğun farklı mahallerinde bazen olmaktan çok, merkezî iktidar etrafındaki rekabetle sıradan bir dilekçe ile bazen de şiddetli tepkilerle veya rabıtalı görünmektedir. isyan yoluyla ifade edilmekteydi. Karar süreçlerinde Osmanlı siyaset pratiğine ilişkin değerlendirmeler halkın olmaması ve politik taraf olarak algılanmaması, yapılırken, yaygın bir yanlış olarak “siyaset” kavramının iktidarı değişik mertebelerde kullanan devletli grupların sadece cezaya tekabül eden kullanımının kastedildiği ve siyasetin esas aktörleri rolüyle öne çıkmasını sağlıyordu. onun üzerinde durulduğu görülür. Oysa siyaset kavramsal İktidara ortak olmak ve onu daha çok etkilemek isteyen olarak, “toplumun işlerini görme, yönetme, ehlileştirme” taraflar arasındaki politik rekabete dayalı çatışmanın ve benzeri anlamlara sahiptir. Bundan dolayı siyasetin içine ahalinin dâhil olması, siyasal katılım bakımından gayesi ile şehir arasında güçlü bir münasebet kurmak bir anlam ifade eder, ancak bu, asıl aktörlerin peşine mümkündür. Tursun Bey, Fatih Sultan Mehmed (1451- takılmak şeklinde tanımlanmaya müsaittir. Padişahları 1481) adına ve onun zamanındaki olaylara ilişkin olmak ve yüksek derecedeki mansıp sahiplerini canından üzere İstanbul’un fethinden sonra kaleme aldığı Târîh-i edebilen sahneleri hazırlayan sebepler, iktidarın Ebü’l-feth adlı kitabında yazdıklarıyla, bir bakıma Fatih dağıtım ve tasarruf şekillerinden kaynaklanıyordu. Sultan Mehmed’in siyaset ve devlet yönetimine esas Muhalif hareketlerinin hemen hemen hepsi, iktidarı teşkil eden yaklaşımı aktarır. Burada dar anlamda çeşitli düzeyde kullananların, hükmetme yetkisini şehir, geniş anlamda devlet kastedilir.3 Tursun Bey, görevlerine bağlı olarak elde etmiş aktörlerin ve iktidarı padişahın lüzumu ve örfün siyaset pratiği açısından paylaşanların arasında oluşarak toplu eylemlerle dışa taşıdığı fonksiyon ve anlamını da bu bağlamda açıklar. vurulması şeklinde karakterize edilebilir. Bu noktada, Yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkide ise, devlet şehirlilerin yönetime katılma biçimleri ve kendilerini erkini kullananların seçimindeki temel düsturlar siyasetin yönetecek kurumları yaratıp yaratamadıkları konusu adalet, ehliyet/liyakat, emanet, biat ve istişare gibi anlam kazanıyor. Çünkü bu ayrım, siyasetin şekillenmesi bağlayıcı ve kendi içinde esasları olan araçları üzerine bakımından, muhalefetin yönetime etkisi, çatışma ve kurulmuş kabul edildiğinden, iktidarı elinde bulunduran uzlaşma pratiği açılarından ortaya çıkan sonuçları dünyevi otoritenin hükmü sınırsız sayılamazdı. Ayrıca, belirler. Osmanlı İstanbul’unda büyük patlamalar bu teavün ile de ilişkilendirilir. Toplumda teavün şarttır şeklinde tezahür eden siyasal muhalefetin ve kanlı ve bu, hükümdar ile tebaanın ilişkilerinin çerçevesini de ihtilallerin, gündelik siyaseti belirleyen aktör ve belirler. Buna göre, toplumda birlikte yaşamanın teavünü hiziplerin hemen hemen tamamının devletle entegre zorunlu kılması, tebaanın devlete