Indiren Sizin Müdürünüz Meki Beyden Memnun Oluşunuzdur
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
Nazım Hikmet • Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar ADAM YAYINLARI © Anadolu Yayıncılık A.Ş. Birinci Basım: Ağustos 1968 İkinci Basım: Haziran 1975 Adam Yayınları'nda �irinci Basım: Ekim 1990 Adam Yayınları'ndl!; ikinci Basım: Ocak 1991 Adam Yayınları'nda Uçüncü Basım: Ağustos 1991 Adam Yayınları'nda Dördüncü Basım: Ocak 1992 Adam Yayınları'nda Beşinci Basım: Şubat 1993 Kapak Düzeni: Aydın Ülken 93.34. y .0016.386 ISBN 975-418-009-1 , Nazım Hikmet'in Kemal Tahir'e yazdığı mektupların her türlü yayın hakları saklıdır. Bu mektuplar yazılı izin alınmadan aktarılamaz, başka dillere çevrilip yayımlanamaz. YAZIŞMA ADRESi: ADAM YAYINLARI, BÜYÜKDERE CADDESi ÜÇYOL MEVK!l NO: 57 MASLAK-ISTANBUL TEL:276 23 30(8 hat)TELG: ADAMYAY TELEKS: 26534 rada tr FAX: 276 27 67 Nazım Hikmet • Kemal Tahir'e Mapusaneden Mektuplar BİRKAÇ SÖZ Nazım Hikmet 1902 yılında doğmuş, 1920'de, Bolu'da bir zaman öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova'da dört yıl okuyup 1924'te lstanbul'a dönerek yeni şiirlerini ve politik yazılarını yayımlamaya başlamıştır. Şeyh Sait ayaklanması bahanesiyle çıkarılan Takriri Sükun Kanunu sırasında - 1926 yılında - Ankara İstiklal Mahkemesi'n ce "gıyaben" 15 yıl ağır hapse (kürek cezasına), 1930 yılında Burs� Ağırceza Mahkemesi'nce 6 yıl 6 ay ağır hapse, 1938 yılında, Ankara'da, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl ağır hapse, gene 1938 yılında Donanma Kom. Askeri Mahkemesi'nce 20 yıl ağır hapse mahkum. edildi (Ceza toplamı: 61 yıl 6 ay, bunun mahpusta geçen miktarı 18 yıldır.). 1950 genel af kanunuyla cezaevinden çıkan Nazım Hikmet, 1951 yılında memleketten kaçmak zorunda kaldı. Ölüm tarihi olan 1963 yılına kadar, 12 yıl da, bir şiirinde "zor zenaat" dediği sürgün cezası çekmiş oldu. Böylece yurdumuzun ve dünyanın en büyük şairlerinden Nazım Hikmet, 61 yıllık ömrünün 30 yılını mahpuslarda ve sürgünde geçirdi, eserlerini, bu çetin şartlar altında yazdı. Mahpusluğu dışında da, Nazım Hikmet, aralıksız, izlenip gözetlenmiş, evi üst üste basılıp kitapları ve müsveddeleri alındığı için, çalışmalarına yardımcı bir kitaplığa sahip olamadığı gibi, "Kırpıntı Bohçası" dediği müsveddelerini bile, sürekli olarak eli altında bulunduramamıştır. Tarih, edebiyat, sanat, felsefe, ekono mi, sosyoloji üzerindeki düşüncelerini düzenli olarak açıklayama ması hundandır. Büyük bir sanatçının bu konulardaki düşüncelerinden yoksun kalmak, memleketinin edebiyatı ve fikir hayatı için olduğu kadar, dünya için de büyük bahtsızlıktır. Okumanıza sunduğumuz bu mektuplar, her şeyden önce,. bu boşluktaki yerlerini dolduracaklardır. Bugün yayımlanmalarının nedeni de, Moskova'da kurulan "Nazım Hikmet Arşivi"nin gerek 7 çevirip yayımlamak, gerekse, şairin sanatı üstünde inceleme yap mak isteyenlerin çalışmalarını sağlamak için mektupların foto kopyalarını istemesidir. Böyle bir isteği uzunboylu' karşılıksız bırakmak Nazım Hikmet'in kendisi ve edebiyat tarihimiz için haksızlık olurdu. Öte yandan, bir Türk şairinin bir Türk romancısına yazdığı mektupla rın Türkçeden önce, başka bir dilde - bu dil, şairimize büyük dostluk göstermekle edebiyatımıza da değer vermiş hatırnaz bir komşu memleketin dili de olsa - yayımlanmasını doğru bul madım. ::- Mektuplar, 1940 - 1950 yılları arasında, Bursa Cezaevi'nde mahpus bulunan Nazım Hikmet tarafından, benim mahpus bulun duğum Çankırı-Malatya-Çorum-Nevşehir cezaevlerine yazıldılar. Politika hükümlülerinin mektupları savcılar tarafından okunur, gönderilmesinde sakınca görülmezse postalanır, verilmesinde sa kınca görülmezse verilir. Bu kitabı meydana getiren 242 mektubun hepsi bu işlemlerden geçmiştir. Mektuplarda yazılan olayların ve düşüncelerin arasında rastlanacak birkaç boşluk, bazı mektupların ya hiç postalanmadığından, ya da yerine verilmediğindendir (Sözgelimi: "Gabriel Pery" ve "Fakir Bir Şimal Kilisesinde Şeytan" adlı büyük şiirleri getiren mektupları almadım. Bunlar, ya Nazım Hikmet'in ya da benim "infaz" dosyalarımızda bulunsalar -ge rektir.) Mektuplar, bu kadar yakın bir gelecekte, yayımlanacakları düşünülemediği için, ,özentisiz yazılmışlardır. Nazım Hikmet'in sınırsız insan sevgisini, gösterişsiz kültürünü bu özellik daha kolay belirlemektedir. Okurken en a�, şiirlerinde, olduğu kadar duygula nacağınıza, büyük şairi daha yakından tanıyıp daha çok seveceğini ze eminim. Daha birkaç noktayı kısaca açıklamalıyım : Nazım Hikmet, büyük aşamaların yetiştirdiği, büyük aşamala rı belirleyen büyük şairlerdendir. Aşamalar sonrasının kolay ve 8 moda akımlarının ölçüleriyle anlaşılıp değerlendirilemez. 1938'den 1963'e kadar, 25 yıl, kendi memleketinde, eserlerini yayımlayama mıştır. Bu bakımdan çok bahtsız bir sanatç_ıdır. Son beş yıldır, hemen bütün eserleri yayımlandığı halde, Nazım Hikmet beklenen büyük ilgiyi görmedi. Genç kuşaklarda umulan heyecanı uyandıra madı. Türkçesi, halklar üzerinde etkisini yitirmiş şiir dünyamızı, gücü ölçüsünde canlandıramadı. Şiirimizin son elli yıllık çok önemli dönemi üzerinde, gerekli incelemelere, yeniden değerlen dirmelere de yol açamadı. Ben bunu yayınların sistemsizliğine, ortamın hemen hiç hazırlanmayışına, okurların uyarıcı destek çalışmalardan yoksun bırakılmasına veriyorum. Nazım Hikmet'in 1928'den 1938'e kadar, on yıllık süre içinde, şartlar hiç de uygun olmadığı halde, başta gerçek aydınlar olmak üzere bütün yarı aydınları niçin derinden etkilediği ve adını nasıl olup da geniş halk kitlelerine duyurabildiği genç kuşaklarca anlaşılmış değildir. (Bu zararlı durumu ortadan kaldırmak için yapılacak çeşitli çalışmalara başlamak için yararlı olur umuduyla Nazım Hikmet'in şiirlerinden, bizim kuşakları dün olduğu gibi bugün de etkileyenleri seçip bir antoloji yapmaya uğraşıyorum. Bundan yararlanarak Nazım Hikmet'in dil ve sanat anlayışını, dünya görüşünü, konularını nasıl seçip üstleriıade nasıl çalıştığını açıklayabileceğimi umuyorum.). Mektupları okurken - hele genç kuşaklar - şu noktaları gözönünde tutmalıdır: Bunlar, bir mahpusaneden bir başka mah pusaneye gönderildi. Yazıldıkları sıra, içerde tek parti idaresi, dışarda tarihin örneğini görmediği kanlı bir dünya savaşı, var kıyıcılığıyla sürüyordu. Nazım Hikmet bu iç ve dış şartların maddi-manevi baskıları altında, şair olarak, herhangi bir insandan kat kat fazla bunalmıştı. Bu bunalımı, ancak devrimci dahi sanatçılarda rastlanan insanüstü bir güçle umut ve iyimserlik çizgisinde yiğitçe tutmayı başarmakla kalmamış, korkunç mahpusane şartlarından yararlanarak Anadolu Türkçesinin sağlam temellerini, yani Anadolu insanının tarihsel sosyal gerçeğini de bulmuştur. 9 Genel olarak sanat ve yerli yabancı sanatçılar ve özellikle şiir ve roman üzerinde Nazım Hikmet'le yüzde yüz uyuşma halinde olmadığımızı mektuplar gösteriyor. Belli meselelerde uzun uzadıya çekiştik. Nazım Hikmet kendi büyüklüğünü, aşırı alçakgönüllülük göstermeden, hele ölçülerinde hiç yanılmadan, bilirdi. Bunu bildiği için, gerçek büyük sanatçıların hemen hepsinde görülen bencilliğe - kırıcılığa, dağıtıcılığa - kapılmamak için kendini zorlar, kimse yi darıltmamaya çabalardı. Beğenilerinde, hele övgülerinde, bilhas sa güçsüz ve acemi olanlarla kendi safında görünenlere karşı her zaman, hesapsız ve açık davranması bundandır. Ama gerçek sanatçılar ve eleştirilmeye değer güçlü sanat eserleriyle ilintisi büsbütün başkaydı. Burada temelsiz övgüleri, baştan savın� beğenileri sanatçı ve sanat eseri için hakaret saydığına şüphe olmasın. Bu açıdan, mektuplardaki beğenilere ve övgülere. bence gerek siz yere değer verilmemeli, eleştirmelerin üstündeyse - bilhassa genç kuşak- sanatçıları - dikkatle durmalıdır. Mektuplarda hiçbir söz değiştirilmemiş, Nazım Hikmet'in kişiliğiyle sanatını ilgilendiren hiçbir kelime çıkarılmamıştır. Ben sadece benim hayatımdaki bazı hanımların adlarını ve şairin onlara dair yazdıklarım çıkardım. Mektupların bazılarında o zamanlar adı, daha Raşit Kemali olan, Orhan Kemal'in küçük notları, selamları vardı. Bunları almadım. İlerde öteki mahpusların mektupları arasında Orhan Kemal'in mektuplarını da· yayımlarsam, ekleyeceğim. Nazım Hikmet'le beraber çıkarılmış, ya da onun tarafından Bursa'da çektirilip yollanmış resimler daha çoktu. Kopyasını çıkarıp geri getirmek şartıyla alıp götüren dostlar sözlerinde durmadılar. Büsbütün kaybolmadılarsa "er-geç bulunup basılır" umudundayım. Bu kitaba fotoğrafım koyduğumuz yağlıboya portre 1940'ta, Çankırı'da yapılmıştı. 50x40 boyundaydı. Kayıptır. Bundan başka Nazım Hikmet benim de, öteki mahpus arkadaşlarımız gibi kara kalemle, pastelle başka resimlerimi de yapmıştı. Şimdi nerde 10 kimlerdedir, bilemiyorum. Mektupların asıllarından makineyle yazılmasında büyük eme ği geçen, üstün dikkatiyle kelimelerde değil, harflerde bile tek bir yanlış yapmamak için var gücüyle çalışan, Nazım Hikmet'in küçük lq.zkardeşi Fatma Melda Kalyoncu'ya, çoğu tarihsiz olan mektup ların yerli yerini bulmasında büyük 'yardımı olan Üzerinde çalışa caklara kolaylık sağlamasını düşünerek numaralanmasını teklif eden değerli araştırmacı-sanatçı dostum Cevdet Kudret'e, bu kitabın en yeni teknikle basılması için, maddi ve manevi hiçbir fedakarlığı esirgemeyen aydın yayımcı, Bilgi Yayınevi sahibi Ahmet Tevfik Küflü kardeşime, müessese müdürü şair dostum M. Sunullah Arısoy'a, en yeni" tekniği kolayca hükümleri altına alarak kitabın mükemmelliğini sağlayan işçi arkadaşlara burada teşekkür etmeyi borç bilirim. Bu önsözü, şimdi dünyada son namuslu insan yaşadıkça var olanlarla beraber bulunacak büyük Türk şairine yazdığım yüzlerce mektuptan biri sayıyorum, öyle de bitiriyorum. Seni, aziz Nazım Hikmet, sevgiyle selamlarım. Şiirimizi, yani, Anadolu halklarının yüce duygularını, bir'" şair başı boyu yükselten" mübarek ellerini saygıyla öperim.