F AKSOY F Đ
ME VE MEKÂN MEKÂN VE ME YATI BÖLÜMÜ BÖLÜMÜ YATI Đ Eylül 2009 Eylül Doktora Tezi Tezi Doktora SAFA’NIN ROMANLARINDA ROMANLARINDA SAFA’NIN Đ SÜREYYA EL SÜREYYA Bilkent Üniversitesi, Ankara Ankara Üniversitesi, Bilkent MODERNLE TÜRK EDEB TÜRK PEYAM
SÜREYYA EL ĐF AKSOY PEYAM Đ SAFA’NIN ROMANLARINDA MODERNLE ME VE MEKÂN B ĐLKENT 2009
Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü
PEYAM Đ SAFA’NIN ROMANLARINDA MODERNLE ME VE MEKÂN
SÜREYYA EL ĐF AKSOY
Türk Edebiyatı Disiplininde Doktora Derecesi Kazanma Yükümlülüklerinin Parçasıdır
TÜRK EDEB ĐYATI BÖLÜMÜ Bilkent Üniversitesi, Ankara
Eylül 2009
Bütün hakları saklıdır. Kaynak göstermek ko şuluyla alıntı ve gönderme yapılabilir. © Süreyya Elif Aksoy, 2009
Anneme, karde şime, babamın kıymetli hatırasına ve kedilerime Bu tezi okudu ğumu, kapsam ve nitelik bakımından Türk Edebiyatında Doktora derecesi için yeterli buldu ğumu beyan ederim.
...... Yrd. Doç. Dr. Laurent Mignon Tez Danı manı
Bu tezi okudu ğumu, kapsam ve nitelik bakımından Türk Edebiyatında Doktora derecesi için yeterli buldu ğumu beyan ederim.
...... Prof. Talât Halman Tez Jürisi Üyesi
Bu tezi okudu ğumu, kapsam ve nitelik bakımından Türk Edebiyatında Doktora derecesi için yeterli buldu ğumu beyan ederim.
...... Prof. Dr. Kurtulu Kayalı Tez Jürisi Üyesi
Bu tezi okudu ğumu, kapsam ve nitelik bakımından Türk Edebiyatında Doktora derecesi için yeterli buldu ğumu beyan ederim.
...... Yrd. Doç. Dr. Nuran Tezcan Tez Jürisi Üyesi
Bu tezi okudu ğumu, kapsam ve nitelik bakımından Türk Edebiyatında Doktora derecesi için yeterli buldu ğumu beyan ederim.
...... Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akif Kireççi Tez Jürisi Üyesi
Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü’nün onayı
...... Prof. Dr. Erdal Erel Enstitü Müdürü
ÖZET
PEYAM Đ SAFA’NIN ROMANLARINDA MODERNLE ME VE MEKÂN
Aksoy, Süreyya Elif Doktora, Türk Edebiyatı Bölümü Tez Yöneticisi: Yard. Doç. Dr. Laurent Mignon
Eylül 2009
Peyami Safa (1899-1961), gerek romanlarında gerek gazete yazıları ve inceleme kitaplarında modernlik ile gelenek arasındaki gerilimli ili kiyi tartı ma konusu yapmı ve yapıtlarıyla Türk muhafazakâr dü üncesinin temel argümanlarına önemli katkıları olmu bir yazardır. Bu çalı mada, Peyami Safa’nın romancılı ğının tüm evrelerini yansıtan 11 roman, modernle me ve Do ğu-Batı meselesi bakımından ve romanlarda mekân boyutunun bu dü ünsel eksen ba ğlamındaki i levlerini oda ğa alan bir yakla ımla incelenmi tir. Bu çerçevede Sözde Kızlar (1923), im ek (1923), Mah er (1924), Bir Ak amdı (1924), Cânân (1925), Dokuzuncu Hariciye Ko ğu u (1930), Fatih-Harbiye (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Biz Đnsanlar (Tefrika: 1937 Kitap olarak: 1959), Matmazel Noraliya’nın Koltu ğu (1949) ve Yalnızız (1951) romanları ele alınmı tır. Yazarın, bu yapıtlarda, maddecilik, kapitalist kazanç hırsı ve tensel zevklerin tatminini merkeze alan yeni e ğlence anlayı ını modernli ğin sonuçları olarak gördü ğü ve bunları, temel ele tiri konusu yaptı ğı saptanmı tır. “Soysal uzam” ve “gündelik hayat” kavramlarının ı ığında yapılan çalı mada, romanlarda kent mekânlarının, modernlik ile gelene ğin uzamlarının çatı ma alanı olarak kurgulandı ğı, modernli ğin kültürü a ındırıcı ve ahlâkı yozla tırıcı olarak görülen etkilerine kar ılık, gelene ği koruyan mekânların Romantik bir idealle tirmeye konu oldu ğu görülmü tür. Bu kar ıtlık emasında Peyami Safa, Batı’yı bütünüyle olumsuz olarak sunmaz, özellikle modernli ğin olumsuz sonuçlarını hedef aldı ğı ve bu ayrımı yapabilmek için bir yandan, Avrupa ülkelerinde üretilmi modernlik kar ıtı söyleme yaslanmaya özen gösterirken di ğer yandan, modernli ğin zararlarına kar ı Hristiyanlık ile Đslamiyet arasında maddeye kar ı ruhu temsil eden bir i birli ği gerçekle tirir. Böylelikle Safa, “Do ğu-Batı kar ıtlı ğı” kalıbını sorunsalla tırarak, temel kar ıtlı ğın modernlik ile gelenek, madde ile ruh arasında oldu ğunu savunmu olur. Bir yandan, Peyami Safa’nın 1930’lardan 1950’lere do ğru, Türk devrimlerini savunan modernle meci bir çizgiden, gelenek ve din vurgusu a ğır basan bir konuma do ğru geçirdi ği dü ünsel de ği im ve bu de ği imin arkasında var olan muhafazakâr süreklilik de yazarın romanlarından izlenebilmektedir
iii Safa’nın romanlarında, kent mekânlarında deneyimlendi ği hâliyle modernli ğin sonuçlarına ve bazı çevrelerde yüzeysel olarak alımlanmasına kar ı önemli ele tiriler getirilmekle birlikte; romanların, modernli ği bütünüyle dı layıcı olmadı ğı ve kent mekânlarının, modern ile gelene ği ileti im içine sokan yönlerine ili kin bir farkındalık sergiledi ği görülmü tür. Kar ıt uzamlar arası ileti imde modernli ğin ürünü olan otomobil ve tramvay gibi ula ım araçları ile anlatıyı yönlendiren bilge roman ki ilerinin uzamlar arası hareketlerinin önemli rol oynadı ğı saptanmı tır. Safa’nın kurmaca evreninde, modernlikle gelenek temas hâlindedir, modernlik kentlilerin algısını dönü türür ve varolu u ku atır. Böylelikle Safa’nın, modernlik ile gelenek arasındaki kar ıtlı ğı oldu ğu kadar, belki ondan da çok, ikisi arasındaki ili kileri vurguladı ğı görülür. Bu tablo, yazarın inceleme kitapları ve gazete yazılarında sergiledi ği muhafazakâr kimli ğiyle örtü ür; Safa, eski ile yeninin ideal yönlerini bir araya getirecek bir sentez arayı ına önem verir. Bu tavır ile yazar, kökten de ği imler ve çatı ma yerine ılımlı evrimleri tercih eden Đngiliz muhafazakârlı ğı ile kar ıla tırılabilecek özellikler sergilemi olur. Bir yandan da, Osmanlı toplumunda, 19. yüzyıldan itibaren hızlanan modernle me sürecine Tanzimat sonrasında getirilen ele tirilerden ve Batı’nın tekni ği ile gelene ği birle tirmeyi öneren sentezci anlayı tan beslenir.
Anahtar sözcükler: Peyami Safa, modernlik, kent, soysal uzam, gündelik hayat, muhafazakârlık, roman.
iv ABSTRACT
MODERNIZATION AND PLACE IN THE NOVELS OF PEYAM Đ SAFA Aksoy, Süreyya Elif Ph.D., Department of Turkish Literature Supervisor: Laurent Mignon, Assistant Professor, Ph.D. September 2009
Peyami Safa (1899-1961), via his literary œuvre, also through his newspaper essays and research, had been a major contributor to the main arguments of Turkish conservative thought. His focus was on the tension between modernity and tradition. This study analyzes 11 novels of Peyami Safa, representative of each period in his novel writing, with a wiew to finding out the relations between the fictional places and the line of thought centering around modernization and the East-West question. The novels that are subject to scrutiny are as follows: Sözde Kızlar (The So-Called Girls, 1923), im ek (Lightning, 1923), Mah er (Doomsday, 1924), Bir Ak amdı (It was a Night, 1924), Cânân (Cânan, 1925), Dokuzuncu Hariciye Ko ğu u (Ninth Ward of Exterior Diseases, 1930), Fatih-Harbiye (Fatih-Harbiye, 1931), Bir Tereddüdün Romanı (The Novel of a Hesitation, 1933), Biz Đnsanlar (We Human Beings, 1959), Matmazel Noraliya’nın Koltu ğu (The Armchair of Mademoiselle Noraliya, 1949) ve Yalnızız (We are Alone, 1951). In these novels, Safa views materialism, ardent pursuit of material gain and the satisfaction of sensual desires as the consequences of modernity and strongly condemns them. The study, carried on with the help of two research tools, namely “social space”, and “everyday life”, revealed that, urban places are depicted as the battle-ground for modern and traditional spaces. Modern urban spaces are presented as a threat to local culture and morality, whereas traditional spaces are subject to a Romantic idealization mechanism. However, in this binary opposition, Safa does not target the West as a totality, but aims at pointing to the specific ill consequences of modernity instead. To draw the line between the two, he insists on resting his arguments upon the anti-modernity arguments produced in the West itself, and he proposes a spiritual cooperation between Christianity and Islam against the materialistic inclinations of modernity. Hence, Safa questions the rhetoric of the “East-West opposition” and argues that the main conflict is between modernity and tradition, matter and spirit. Another insight is that, Safa’s transition from being an ardent supporter of modernization in the 1930s, towards functioning as the spokesman for tradition and religion in the 1950s, as well as the underlying conservative trait of his ideas, can be traced in his novels as well his essays and research.
v Despite his serious criticism against the consequences of modernity as experienced in the city and against the misconception and misinterpretation of modernity in certain circles, Peyami Safa does not totally exclude modernity from his universe. He rather displays an awareness about the features of modern city life, which enables modernity to pervade existence and to bring modernity and tradition into contact. The connection and communication between these two spaces are made possible mainly by modern transportation vehicles, such as cars and trams, as well as key characters who move in both modern and traditional spaces with equal effectiveness. So, in Safa’s fictional environment, modernity and tradition interact. Modernity transforms people’s perception and becomes an essential component of existence. Thus, the study suggests that Safa’s attention is not only on the opposition between East and West, or tradition and modernity, but on the relations between the two. This result is also supported by his conservative line of thought, found in his essays and non-fictional books, which clearly reveals his search for an ideal composition of preferable parts of the old and new, a position which makes him comparable to British conservative thought, as well as linking him to the post- Tanzimat (Reformation) Ottoman sentiments against rapid modernization, in the 19th century.
Key words: Peyami Safa, modernity, city, social space, everyday life, conservatism, novel.
vi TE ŞEKKÜR
Bu çalı ma sürecinde ara tırma özgürlü ğüne olan saygısı, kritik a amalarda getirdi ği çok yararlı önerileri, de ğerli katkıları ve deste ği için danı manım Laurent
Mignon’a; ilgilendi ği her konuda büyük meseleleri de küçük ayrıntıları da aynı bilgelikle ele alan, ili kilerinde büyü ğe de küçü ğü de aynı zarafetle yakla an, de ğerli hocamız Talât Halman’a; de ğerli katkıları ve ele tirileri için Tez Đzleme Komitesi ve
Jüri’nin di ğer de ğerli üyeleri Kurtulu Kayalı, Nuran Tezcan ve Akif Kireççi’ye;
çalı manın ba langıç a amasında Đzleme Komitesi’ndeki katkılarından dolayı
Ay enur Đslam ve Engin Sezer’e; edebiyattan yeni bir hayat kurma mücadelemde engin birikimleriyle yoluma ı ık tutan tüm hocalarıma ve bu çerçevede, de ğerli hocalarım Mehmet Kalpaklı ve Hilmi Yavuz’a çok te ekkür ederim.
Sınırsız ve ko ulsuz desteklerinin hakkını ne yapsam ödeyemeyece ğim aileme, annem Sezen Aksoy’a, karanlı ğı ı ığa dönü türen, bilge karde im Z. Ebru
Aksoy’a ve babam Hamit Aksoy’a; dostlu ğu, zekâsı ve geli mi mizah anlayı ı ile doktora sürecini katlanılır kılan Gül Ulu ğtekin’e ve disiplin ile anne efkatinin bile imi, de ğerli Sevda Ulu ğtekin’e; yıllardır de ği meyen dostlukları için Gülay,
Nurcan ve Yasemin üçlüsüne ve ayrıca dostlarım Gül en Çulhao ğlu, Neslihan
Demirkol, Hülya Dündar, Arzu Erekli ve Öykü Terzio ğlu’na; enerjisi, yüksek
çalı ma ahlakı ve dostlu ğuyla bana evk veren, Türk Edebiyatı Merkezi
Koordinatörü Demet Güzelsoy Chafra’ya ve ba ta Türk Edebiyatı Bölümü sekreterleri olmak üzere, tüm Bilkent görevlilerine ükran borçluyum.
vii
ĐÇĐNDEK ĐLER *
ÖZET ...... iii
ABSTRACT ...... v
TE EKKÜR ...... vii
ĐÇĐNDEK ĐLER ...... viii
GĐRĐ ...... 1
A. Do ğu ile Batı’yı Kent Mekânlarında Bulu turmaya Çalı an Bir Yazar 1
B. Kavramsal Çerçeve: Romanın Penceresinden Modern Kente Bakmak 8
1. Modernli ğin Tanımları, Tarihçesi ve Romanla Đli kisi . 8
2. Modernli ğin Sıkıntıları, Ele tirisi ve Romanın Đ levi . 15
3. Mekân, Soysal Uzam ve Gündelik Hayat Kavramları . 21
C. Yöntem ve Organizasyon ...... 37
BĐRĐNC Đ BÖLÜM: PEYAM Đ SAFA’NIN KURMACA OLMAYAN
YAPITLARINDA MODERNL ĐK VE MUAFAZAKÂRLIK . . 39
A. Peyami Safa’da Muhafazakâr De ği im . . . . 45
1. Kemalist Devrim ve Atatürk Hakkındaki Fikirlerinde De ği im 45
2. Akılcılık Hakkındaki De ği im . . . . 48
3. Din ve Laiklik ile Đlgili De ği im . . . . 51
* Bu metindeki imla (yazım), Türk Dil Kurumu’nun 2008’de yayımladı ğı Yazım Kılavuzu ’nda yer alan ve www.tdk.gov.tr adresinde güncellenen kurallara uygundur. Alıntılardaki yazımlar, de ği tirilmeksizin alınmı tır. Dolayısıyla, bazı sözcüklerin yazılı ı, metin ile alıntılar arasında farklı olabilmektedir.
viii 4. Modernle meciden Muhafazakâra Do ğru De ği im . 59
5. Dindarla an Milliyetçilik ve Peyami Safa . . . 64
B. Peyami Safa’da Muhafazakâr Süreklilik . . . . 69
1. Batı Uygarlı ğına Olumlu Bakı . . . . 69
2. Maddecilik Ele tirisi . . . . . 74
3. Do ğu-Batı Sentezi Arayı ı . . . . . 81
C. Muhafazakârlık Kavramı ve Peyami Safa . . . 89
1. Muhafazakârlı ğı Tanımlama Sorunu . . . 89
2. Muhafazakâr Dü üncede Din ve Mistisizm . . 97
ĐKĐNC Đ BÖLÜM; PEYAM Đ SAFA’NIN ROMANLARINDA
MODERN KENT ĐN B ĐREYSEL ETK ĐLER Đ . . . . 108
A- Kent Đzlenimleri ve Anlam Yoklu ğu . . . . 112
1. Đzlenimler, Akı ve Kalabalıklar Olarak Kent . . 113
2. Kent Sokaklarında Yazarını Arayan Okur . . 119
3. Kent Sokaklarında Kar ıla malar . . . . 122
B-Kentten Kaçı ...... 125
1. Do ğa, Romantizm ve Din . . . . . 125
2. Ada ve Ütopya ...... 138
3. Đdealize edilen Anadolu . . . . . 147
ix ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: PEYAM Đ SAFA’NIN ROMANLARINDA
MODERN KENT ĐN TOPLUMSAL ETK ĐLER Đ . . . 151
A. Batı Etkisindeki Uzamlarla Do ğulu Uzamlar Arası Kar ıtlık . 157
1. Batılıla mı Semtler: Lüks ve Yozla mı Ya am . . 158
a. Yozla manın Simgesi Ki iler . . . 158
b. Yozla manın Simgesi Mekânlar . . . 166
2. Batılı Temsil Sanatlarının Ayartıcılı ğı . . . 180
3. Türk ve Müslüman Mahalleleri: Sade ve Erdemli Ya am. 182
a. Erdem Simgesi Ki iler . . . . 182
b. Erdem Simgesi Mekânlar . . . . 189
B. Modern ve Geleneksel Uzamlar Arası Etkile im ve Đç Đçelik . 194
1. Batılı Uzamların Olumlu Yansıtılan Yönleri . . 198
2. Do ğulu Uzamların Olumsuz Yansıtılan Yönleri . . 202
3. Đdeal Uzamlar: Gelenek ile Modernli ğin Đç Đçeli ği . 204
4. Ula ım Araçlarının Uzamlar Arası Đ levi: Otomobil, Tramvay 209
5. Yol Gösterici Karakterlerin Uzamlar Arası Đ levi . 216
SONUÇ ...... 220
SEÇ ĐLM Đ B ĐBL ĐYOGRAFYA ...... 234
ÖZGEÇM Đ ...... 241
x
GĐRĐ
A. Do ğu ile Batı’yı Kent Mekânlarında Bulu turmaya Çalı an Bir Yazar
Bu tez, a ağıda özetle sunulan üç temel saptamadan yola çıkılarak yürütülen bir ara tırmanın ürünüdür.
1. Peyami Safa’nın romanları bugüne kadar dü ünce adamı ve polemikçi kimli ğinin gölgesinde okunmu ve yazar, Do ğu-Batı sorununu ele aldı ğı yapıtlarında, Do ğuyu seçen bir romancı oldu ğu, Türkiye’nin modernle mesi sürecinde, direnç unsurlarının kendilerini ifade olana ğı buldukları bir yazar olarak kabul edilmi tir. Oysa, kullanılan tüm anlatım stratejileri bakımından incelendi ğinde, Safa’nın romanlarında modernli ğin çe itli sonuçları ve Đstanbul’un kozmopolit çevrelerinde alımlanma biçimine önemli ele tiriler getirilmekle birlikte; romanların, modernli ği bütünüyle dı layıcı olmadı ğı ve modernli ğin kentlerde deneyimlendi ği biçimiyle ya amı ku atan, modern ile gelene ği ileti im içine sokan yönlerine ili kin bir farkındalık sergiledi ği görülmektedir. Yazarın, modernlik ile gelene ğin bazı yönlerini birle tirerek bir “sentez” gerçekle tirilebilece ğine olan inancı ve bu yöndeki arayı ı, sosyal bilimciler tarafından yapılan ve yazarın kurmaca olmayan yapıtlarını esas alan incelemelerde ortaya koyulmu tur. Bu dü ünce, akıl ile akıl dı ı ögelerin bir aradılı ğıyla varılan bir tür sezgisel kavrayı öngörmekte ve bu hâliyle de modern bir tavır olarak ortaya çıkmaktadır. Modernlik olgusu, akılcılık ve ilerleme ilkelerine indirgenemez. Modernlik, daha ilk dönemlerinden itibaren kendi ele tirisini
1
do ğurmu bir olgudur ve bu ilk ele tirilerden ba layarak, günümüze kadar gelen gerilimleri hesaba katmadan modernli ği kavramak olanaklı de ğildir. Peyami Safa’nın muhafazakâr bir yazar ve dü ünür oldu ğu genel izlenimi, ço ğu kez muhafazakârlı ğın dar ve aslında yanlı tanımını da gizli olarak varsayar. Muhafazakâr ki i, “eskiyi korumak isteyen ki i” anlamında anla ılır. Peyami Safa da, hızlı modernle me ile
ülkeye giren Batılı dü ünceler ve ya am biçimi kar ısında Do ğulu de ğerleri korumaya çalı an bir ki i olarak kategorize edilir. Oysa Peyami Safa, salt eskiyi korumayı ve Do ğu’yu yüceltmeyi önermez; iki uygarlık alanı arasındaki ili kilere ve bunlardan bir senteze varma olanaklarına açık bir yazardır. Muhafazakâr dü ünce
(Avrupa’da egemen olan ve Peyami Safa’nın da dü ünsel olarak beslendi ği Đngiliz muhafazakârlı ğı ve Edmund Burke) de ortayolu arayan, uzla macı, sentezci bir tavra sahiptir.
Yazarın uzla maz biçimde eskiyi korumaktan yana oldu ğu yönündeki bu algı, bir ölçüde yazarın polemikçi üslubundan bir ölçüde de kendisini sahiplenen
çevrelerin e ğilimlerinden kaynaklanır. Peyami Safa, Türkiye’de muhafazakâr dü üncenin simge isimlerinden biri olmu , Batılıla ma konusunda üretti ği dü üncelerin uzun bir döneme yayılan etkisi görülmü tür. Süleyman Seyfi Ö ğün,
“Tük muhafazakârlı ğının Kültür Kökleri ve Peyami Safa’nın Muhafazakâr Yanılgısı” ba lıklı makalesinde, bu etkiyi u sözlerle özetler: “Peyami Safa’nın muhafazakâr projesi, 1980’lere kadar Türk sa ğının ekillenmesinde son derece [. . . ] etkili oldu.
Türkiye’nin Fatih semti hep onu okudu. Onun paternalist fikirleri Büyük Türkiye ,
Manevi Kalkınma gibi sa ğ efsanelerin kurgulanmasında kullanıldı. Solu ğu Vatan
Cephesi ve Milliyetçi Cephe ’lerde dola tı” (149). Bu manzara ve Đslam mistisizmine olan ilgisi nedeniyle Peyami Safa’nın, ele aldı ğı Do ğu-Batı meselesinde Do ğu’dan yana kesin bir tavır aldı ğı kabul edilmi tir.
2
Oysa, Türk sa ğının ekillenmesinde bu denli etkili olan Peyami Safa’nın
“muhafazakâr projesinin” Batı’ya dönük bir yüzü vardır ve modernle meye kapılarını bütünüyle kapatmamamı tır; ancak yazarın bu yönünün açıklıkla kavrandı ğı söylenemez. Yazarın dü ünce yazıları üzerine yapılan çalı malar, bu durumu ortaya çıkarmı tır. Süleyman Seyfi Ö ğün’e göre, Peyami Safa pozitivizme kar ı olmayıp bunun “a ırı maddile meye” vardırılmasından ho nut de ğildir (128),
“medenile menin nimetlerine araçsal bak[ar]” (146), “Avrupa” ya da “Batı” kavramlarını salt belli bir co ğrafyaya özgü olarak de ğil, “büyük filozof ve âlimlerin olu turdu ğu üst-kültürel bir hikmet dünyası olarak” kabul eder (130-31), Avrupa kültürünün üç aya ğı olarak gördü ğü bilim (eski Yunan), hukuk (Roma) ve ahlak
(Hristiyanlık) bakımlarından Do ğu ile Batı arasında büyük ortaklıklar oldu ğunu savunur (133). Birinci Bölüm’de ele alaca ğımız gibi Süleyman Seyfi Ö ğün, Peyami
Safa’nın modernle me ile ilgili dü üncelerinin oda ğında “sentez” fikrinin yer aldı ğını, modernle menin teknik birikimi ile manevi de ğerleri sentezlemeyi
önerdi ğini ve bu tavrıyla Edmund Burke isminde simgele en Đngiliz muhafazakârlı ğıyla aynı çizgide oldu ğunu dü ünmektedir.
Ne var ki, Peyami Safa’nın dü ünce yazılarını inceleyen gözlemcilerin ayırdına vardıkları bu karma ık sentez dü üncesinin, yazarın romanlarını incelemeye sıra geldi ğinde yerini basit ikili kar ıtlıklara (Do ğu/Batı, madde/ruh) ve bunlar arasında birinin (Do ğu/ruh) açıkça tercih edildi ği dü üncesine bıraktı ğını görüyoruz.
Peyami Safa’nın Eserlerinde Do ğu-Batı Meselesi ba lıklı kitabında, yazarın kurmaca olmayan yapıtları ve gazete yazılarında ifadesini bulan sentez fikrini yetkin bir biçimde ortaya koyan Koreli ara tırmacı Nan Lee, romanlarını incelerken ise aynı sentez arayı ının izlerinden söz etmez. Kitabının ilk bölümünde Peyami Safa’nın,
3
Batının geçirdi ği evrimi dikkate almak gerekti ği dü üncesine büyük önem verdi ğini ve bir Do ğu-Batı sentezi yapmak gerekti ğine inandı ğını vurgulayan Lee (215), ikinci bölümü olu turan roman çözümlemelerinde ise roman ki ileri, mekân ve müzik bakımlarından “Doğuya özlem” izle ğinin yapıtlara egemen oldu ğu saptamasını yapar. Nan Lee, kitabın, ilk ve büyük bölümünü olu turan (ve Peyami Safa’nın kitaplarından birçok alıntıyla desteklenen), Batı ve Avrupa kültürüne açık tavrı ve sentez fikrine ili kin saptamalarını, daha sonra tamamen bir kenara bırakmakta, ba ka bir deyi le, romanlarla ilgili incelemesinde ba taki gözlemlerinden hiç yararlanmamaktadır. Yazarın dü ünce adamı olarak çizdi ği profil ile romanları arasında bir ili ki kurulup kurulamayaca ğını sorgulamamaktadır.
Lee’nin gözlemlerindeki keskin de ği imin arkasında Peyami Safa’nın romanları hakkında edebiyat ele tirmenlerinin yazageldikleri görü lerin etkisi oldu ğu akla geliyor. Sözgelimi Fehti Naci, Yüz Yılın Yüz Türk Romanı adlı kitabında Peyami
Safa’nın romanlarında “Do ğu-Batı sorununu ele alırken, hep aynı tekni ği kullan[dı ğını], hep ‘belirli tipler’i seç[ti ğini]” vurgulayarak, yazarın Fatih-Harbiye
(1931) romanı için unları söylüyor: “[Peyami Safa] ilk döneminde yazdı ğı ço ğu romanlar gibi Do ğu-Batı sorununu ele alıyor ama bu sorunu tartı mıyor, Do ğu’yu
övüyor, Batı’yı yeriyor” (239). Berna Moran, Türk Romanına Ele tirel Bir Bakı adlı kitabının “Peyami Safa’nın Romanlarında Đdeolojik Yapı” ba lıklı bölümünde, yazarın romanlarında, Do ğu ve Batıyı temsil eden iki kar ıt erke ğin çarpı tı ğını ve bunlar arasında seçim yapmak durumunda olan bir kadın karakterin bulundu ğunu ve bu yapının “Peyami Safa’nın 1939’lara kadar yazdı ğı romanların (bir ikisi dı ında) hepsinde” yinelendi ğini vurgular (221). Moran, yazarın romanlarının, bu tarihten sonra “daha soyut düzeyde”de olsa aynı kar ıtlık üzerine geli ti ğini sözlerine ekler
(222). Peyami Safa’nın romanlarında “Batılı tiplerin ba arılarına ra ğmen
4
a ağılan[dıklarını]” söyleyen Moran, bu a ağılamanın nedenini, ba arıların “madde dünyasında oldu ğu için aldatıcı ve de ğersiz sayılmaları”nda aramak gerekti ğini belirtir (223). Maddeyle özde le en Batı’nın, Do ğu’nun maneviyatı kar ısında a ağılanmasından ibaret bir dü ünce tablosu çıkaran Moran’ın yorumları, ele aldı ğı ikili kar ıtlıklar bakımından önemli gerçek payı içerse de, Safa’nın roman ki ilerinin
“madde dünyası”nı tamamen reddetmeyip, madde dünyası ile manevî dünya arasında
ölçülü bir birle im sa ğlamaya yönlendirildikleri gerçe ğini dikkate almaz.
Oysa yazarın romanlarına yakın okuma yapıldı ğında ve anlatım biçimleri ile modernle me konusunda vurgulanan dü üncelere odaklanıldı ğında, yerle ik söylemi sorgulatan ayrıntılarla kar ıla ılmaktadır. Ele tirmenlerin oda ğa aldı ğı kar ıtlıkların yanında sentez fikrinin ürünü olan içiçe geçmeler ve kar ıt kutuplar arasında alı veri oldu ğu görülmektedir.
2. Tez çalı masına çıkı noktası olu turan ikinci saptama, yazarın, romanlarında, mekân ögesine özel i levler yüklemi oldu ğudur. Peyami Safa’nın romanlarında mekân boyutunun, romansal gerçekçili ğin asgari gereklerini yerine getirmenin ötesinde, özel i levler üstlenen bir anlatım aracı olarak kullanıldı ğına ili kin kanıtlar çoktur. Mehmet Tekin, Romancı Gözüyle Peyami Safa adlı kitabında bu durumu vurgulayarak, Fatih-Harbiye adlı romanda, Do ğu ile Batı’nın bazı mekânlar bakımından iç içeli ğinin görülebildi ğine de ğinmi tir. Mehmet Tekin, inceleme konusu yaptı ğı on bir romanda mekân ögesinin, “anlatımcı (expressionist) karakteriyle yer aldı ğını”, böylelikle mekânın sadece olayların üzerinde gerçekle ti ği dekoratif bir öge olmaktan çıkıp romanın bile iminde “ba lı ba ına bir anlam ifade eden dinamik bir” öge hâline geldi ğini vurgular (298). Tekin böylece Peyami
Safa’nın mekân ögesinden, “gerçe ği sezdirmek” amacıyla yararlandı ğını söyler
(298). Bu saptama, çalı mamız bakımından anlamlı bir gözlemdir.
5
Mehmet Tekin ayrıca, Safa’nın romanlarındaki mekân yaratımlarıyla sentez arayı ının ili kili olabilece ğini sezdiren bir gözlemde bulunmu tur. Yine Romancı
Yönüyle Peyami Safa adlı çalı masında Tekin, bu tezin konusunu olu turan mekân
ögesi bakımından yukarıda vurgulanan ikili kar ıtlıklar arasında kalan “ara mekânlar”dan söz eder. Romanlardaki “iki kesim arasındaki diyalog, bazı ara- mekânlarla [. . . ], ula ım (tramvay) ve ileti im (mecmua, roman vs. ) araçlarıyla gerçekle mektedir” (295) diyerek önemli bir saptama yapan Tekin, yine de bu “ara mekânlar”ın i levleri üzerinde ayrıntılı olarak durmaz ve romanların temel yapısının ikili kar ıtlık üzerine kurulu oldu ğunu vurgular (293). Bu tezde, Mehmet Tekin’in bu
önemli gözleminden bir adım ileriye gidilecek, modernlik (modernity) ile modernlik
öncesi kültürel birikim arasında ya anan etkile im, mekânlar ba ğlamında ele alınacaktır. Ayrıca, “Do ğulu” olarak kabul edilen mekânların da bu nitelikleri sorgulanacaktır.
Yazar romanlarında, modernli ğe kar ı geli tirdi ği iele tirileri, felsefi boyutta, dil düzleminde ifade etmesinin yanı sıra anlatım tekniklerinin de yardımıyla, mekânın diliyle de aktarmı tır. Peyami Safa’nın modernli ğin mekânları ile ilgili tavrı, modern kentlerin mekân ve hız anlayı ı ile ilgili duyarlıkları ve otomobilin romanlarda oynadı ğı rol, çözümlemeye de ğerdir. Modernli ğin dü ünsel, ideolojik boyutuyla pratik hayat arasındaki ba ğlantıyı sa ğlayan, modern kentte gündelik hayat kavramıdır ve dünyada modernlik çalı maları, mekân, gündelik hayat ve kent deneyimleri üzerine yo ğunla maktadır. Edebiyat ve özellikle romanlar, bu
çalı malara çok elveri li bir malzeme olu turmaktadır. Peyami Safa, sentez dü üncesini ve modernli ğin bilinç üzerindeki etkilerini dile getirecek anlatım tekniklerinin arayı ı içinde olmu tur. Mekân, yazarın roman kurgusu içinde önemli
6
bir i leve sahiptir; modernli ğin deneyimlendi ği modern kent mekânları ve hız, akı gibi modern kent özellikleri Peyami Safa’nın romanlarında özel bir yer tutar.
Yazarın romanlarında yenilikçi anlatım tekniklerinin göze çarptı ğı; yansıtıcı ki i, bilinç akı ı tekni ği gibi özellikleri kullandı ğı saptamaları yapılmı tır ama bu
özellik, Peyami Safa’nın Batılıla ma (daha do ğru bir ifadeyle modernle me) kar ısındaki tavrından ba ğımsız olarak ele alınmı tır. Oysa, modernle me süreci, gündelik ya amın en küçük ayrıntılarına sızarak büyük dönü ümlere yol açmı ; sadece Avrupa’dan sonra (gecikerek) modernle mi ülkelerde de ğil, bu sürecin kayna ğında yer alan Avrupa ülkelerinde de birçok sanatçıda çe itli kaygılar uyandırmı ve bu kaygıları yenilikçi anlatım biçimleriyle sergileyen yapıtlar
üretilmi tir. 1850’lerde Gustave Flaubert’in ba lattı ğı, modernle me olgusuna kar ı geli tiren estetik duyarlık, 20. yüzyıl ba larında ürün veren modernist yazarlarda belirginle ir. Bu yazarlar, modernle menin birey üzerindeki etkilerini, yeni ya am biçimleri ve yeni ruh hâllerini ifade etme yollarını arayan ürünler vermi tir. Peyami
Safa’nın romanlarında da benzeri bir durumun bulundu ğunu dü ündürecek birçok veri bulunmaktadır. Bu tez, Peyami Safa’nın romancılı ğında modernle meye kar ı alınan tavır ile anlatım biçimleri arasındaki ili kileri, mekân boyutunu merkeze koyan bir yakla ımla irdelemektedir.
3. Son olarak, Peyami Safa’nın modernlik ele tirisi bugüne kadar Türkiye
özelinde ve modernli ğe gecikmi lik ba ğlamında de ğerlendirilmi tir. Oysa, yazarın modern kent ya amı kar ısındaki tavrı, birçok bakımdan, modernli ğin do ğdu ğu,
Avrupa’da modernli ğe getirilen ele tirilerden farklı de ğildir. Modernli ğin çe itli yüzleri, gecikerek de olsa, Türkiye gibi Batı dı ı ülkelere de ula mı ve birçok temel konu, benzeri biçimde deneyimlenmi tir. Tüketime dayalı ekonomi, kentlerin kalabalı ğı, gürültüsü, yalnızla ma, yabancıla ma, teknoloji tutkusu, aile ili kileri ve
7
cinsellikte ya anan de ği imler; genelde maddecilik olarak tanımlanan e ğilime kar ı idealist tepkiler, geç modernle meye özgü ve onunla ilgili olgular olmayıp, Avrupa modernli ğinin kendi bünyesine ait meselelerdir.
Peyami Safa’nın romanları, bu yönüyle daha geni bir çerçevede, modernlik
çalı maları ba ğlamında ele alınmalıdır. Batı modernli ğiyle Avrupa ülkelerine görece gecikerek kar ıla an co ğrafyaların, Avrupa modernli ğinden farkları üzerinde o kadar
çok durulmu ve “gecikmi modernlik”, “Batı dı ı modernlik” ve “uygarlıklar
çatı ması” gibi kavramlar geli tirilmek suretiyle bu iki dünya arasındaki ayrımların altı o kadar çizilmi tir ki, modernli ğin her yerde görülebilen ortak sonuçları gözden kaçmaktadır. Dünyadaki tekdüzele me, yerel kültürler ve ya am biçimlerinin üstünü
örterek çok uzak co ğrafyalardan insanları tektiple tiren ya da katı direnç odakları olu masına neden olarak, insanlı ğı uluslararası terör tehdidiyle kar ı kar ıya bırakan küresel bir süreç, her yönüyle fark edilemektedir. O hâlde, modernlik deneyimleri bakımından ortaya çıkan farklılıkları de ğil de benzerlikleri ara tırmak, konunun eksik kalan boyutunu tamamlama yönünde bir adım olu turabilir.
B. Kavramsal Çerçeve: Romanın Penceresinden Modern Kente Bakmak
1. Modernli ğin Tanımları, Tarihçesi ve Romanla Đli kisi
Modernlik, üzerinde görü birli ğine varılan tek bir tanıma sı ğdırılamayan, çok yönlü ve tartı malı bir olgudur. Bu alanda gerçekle tirilen akademik çalı maların, sadece ba lıklarına göz atmak bile, ara tırmacıların kesin bir tanım arayı ı içinde olmak yerine, modernli ği bir özellikler bütünü olarak gördüklerini ve do ğurdu ğu sonuçlarla (Anthony Giddens Modernli ğin Sonuçları ), buharla ma metaforuyla
(Marshall Berman Katı Olan Her ey Buharla ıyor ), hâlen devam etmekte olan bir
8
ke if süreci olacak (John Jervis Exploring the Modern-Moderni Ke fetmek) ya da modernli ğe estetik tepki olarak geli en sanat biçimlerinin yardımıyla (Matei
Calinescu Five Faces of Modernity -Modernli ğin Be Yüzü) kavramaya çalı an giri imler gerçekle tirmektedirler.
Çok yönlü ve de ği ken olması, öncelikle, sözcü ğün zaman kavramıyla ili kili olmasından kaynaklanmaktadır. Latincede “ imdi, u anda” anlamına gelen “modo” sözcü ğü geç Latincede “modernus” biçimini almı tır. imdiki zamana ya da yakın geçmi e ait olan eyler ve özellikleri imleyen bir kavram olması nedeniyle bir dönemde modern olan bir ba ka dönemde eski sayılabilmektedir. Modernlik, kar ıtıyla anlam kazanır, eski ya da gelene ğe ait olmayan moderndir. Webster
International Dictionary of the English Language (Webster Đngiliz Dili Sözlü ğü) adlı sözlükte getirilen tanımlar bu genel çerçeve içinde yer almakta; verilen örneklerde de gelenekten farklı, yeni ve içinde bulunulan zamana ait olgu, nesne, akım ve sanat
ürünleri, modern olarak nitelendirilmektedir (1452).
Fredric Jameson A Singular Modernity (Tekil Bir Modernlik) adlı kitabında, ilk olarak Papa 1. Gelasius (ö. 496) tarafından kullanıldığı bilinen “modernus” terimini, Kilise babalarının, kendi dönemlerini, önceki dönemlerden ayırmak için kullandıklarını kaydeder (17). Bazı kaynaklarda ise yine 5. yüzyıldaki Kilise’nin ve onun çevresindeki kültürün, Hristiyanlık öncesi uygarlıklardan farkını vurgulamak amacını ta ıdı ğı belirtilmektedir. Modern Toplumsal Dü ünce Sözlü ğü’nün
“Modernlik (Modernite)” maddesinde, Krishan Kumar tarafından belirtildi ğine belirtildi ğine göre, “geç dönemde kullanılmaya ba lanan Latince bir sözcük olan
‘modernus’ paganizmin reddini ve yeni Hristiyan ça ğının ba langıcını ifade ediyordu” (508). Yine aynı ansiklopedide belirtildi ğine göre “[k]lasik hümanizmi
9
yeni ba tan ke feden Rönesans dü ünürleri, ‘antik’ ve ‘modern’ devlet toplumlarını birbirinden ayrı tırmak üzere [bu kavramı] Hristiyanlık içinde erittiler” (508).
Ortaça ğ’ın sonunu i aret eden geli meler ise çe itli tarihçilerin saptamalarında bazı de ği iklikler gösterse de temelde 15. yüzyılda gerçekle en matbaanın bulunu u, Đstanbul’un Osmanlı Devleti tarafından fethi, Endülüs’ün dü ü ü gibi olaylar ile 16. yüzyıldaki Protestan Reformu’yla Batı Hristiyanlı ğının ikiye ayrılması olarak kabul edilir. Yaygınla ması 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekle en
“modernus” ya da “moderne” kavramı, bu defa Rönesans dü ünürleri tarafından, kendi ya adıkları ça ğın, Ortaça ğ’dan ve din merkezli dünya görü ünden a amalı olarak farklıla masını anlatmak i levini üstlenmi tir.
“Modern” kavramının ilk olarak Rönesans’ta yaygınla ması rastlantı sayılmamalıdır. Matei Calinescu Five Faces of Modernity adlı kitabında, Rönesans insanının, yeni bir ça ğda ya adı ğının bilincinde oldu ğunu, Avrupa tarihini karanlık ve aydınlık metaforlarıyla adlandırmasının ve Ortaça ğ ya da “Karanlık Ça ğ”dan sonra, kendi ya adı ğı ça ğa, yeniden do ğu anlamında Rönesans adını vermesinin hep bu bilincin yansımaları oldu ğunu vurgular (20). Modern Ça ğ, Avrupa tarihinde
Aydınlanma Ça ğı sonrası dönemi ifade eder. Ancak bu ça ğın düzenleyici
özelliklerinin birço ğunun kökleri Rönesans’a dayandırılır ve Ortaça ğ sonrası dönemdeki Rönesans, Reform, Co ğrafi Ke ifler ve Aydınlanma dönemleri, topluca
Erken Modern Ça ğ olarak tanımlanır.
Modernli ğin, 18. yüzyılda Avrupa’da ya anan, aklı ve bireyi merkeze alan
Aydınlanma Ça ğı’nın ürünü olarak ortaya çıktı ğı ve “modern” kavramını tanımlayabilecek kilit kavramların “akılcılık, laiklik, bilim ve birey” olarak sayılabilece ği yönünde genel bir kabul oldu ğu The Oxford Encyclopedia of the
Modern World ’de (Oxford Modern Dünya Ansiklopedisi) belirtilmektedir (244).
10
Yine aynı kaynak, modernli ği betimleme çabasını, modernlikle ili kili on iki olgu ekseninde yürütür. Bunlar sırasıyla öyledir: akıl ve akılcılık, birey ve bireycilik, laikle me, bilim ve teknolojide devrim, arz-talep dengelerine dayalı piyasa ekonomisi ve kapitalizm, gelenekselden sonra gelen olma, yeni olma durumu, bürokratik devlet örgütlenmesi, sosyal karma ıklık, akı ve hareket, kentle me, tarihte ilerleme oldu ğu fikri ve köksüzle me, yabancıla ma ve yalnızla ma gibi olumsuz varolu sal sonuçlar (244). Fredric Jameson’ın, A Singular Modernity adlı kitabında yaptı ğı benzeri bir sıralamada, burada yer almayan u olgular bulunur:
Protestan Reformu, Descartes’ın “modernli ğin kilit özelliklerinden biri olarak dü ünümselli ği (reflexivity)”i “cogito” kavramı ile getirmesi (31), Amerika kıtasının ke fi, Fransız Devrimi, Aydınlanma, endüstriyel devrim, yeni ve dü ünümsel tarih bilinci, estetik modernizm ve Sovyet devrimi (31-32). Jameson, saptanabilen bu olguların hiyerar ik bir düzenle analiz edilmesiyle ya da ba ka herhangi bir yöntemle modernli ğin do ğru bir kuramına ula manın olanaklı olmadı ğını vurgular (32).
Jameson’a göre modernli ği “kendi ba ına bir inceleme nesnesi olarak de ğil, tarihsel bir olay ya da sorunu açıklamak için bir araç olarak kullanmak” daha az hataya yol açacaktır (33).
Yukarıda sayılan özelliklere ek olarak, yine Modern Toplumsal Dü ünce
Sözlü ğü’nün “Modernlik (Modernite)” maddesinde, modern dünyanın siyasi yönetim biçimi olarak ulus-devletin, felsefi tercihler bakımından da akılcılıkla birlikte faydacılı ğın altını çizilir (508). Aynı ansiklopedi maddesinde, postmodernlik olarak adlandırılan olguların “hemen tamamının köklerinin klasik modernitede oldu ğu” vurgulanarak (509) u sözlere yer verilir: “Postmodernite gibi görünen eylerin ço ğu, ilk ifadesini moderniteye kar ı olan ve yüzyıl dönümündeki ‘modernizm’ hareketine damgasını vuran kültürel isyanda bulmaktadır” (508).
11
Modernlik, Avrupa uygarlı ğının Rönesans’la ba layan, Aydınlanma Ça ğı’nda billurla an ve Aydınlanma Ça ğı’nın sonlarından itibaren açık biçimde ya anan bir döneminden kaynaklanan bir kavram olmakla birlikte bir dizi toplumsal ve zihinsel geli meyle ili kilendirilmi ve bu geli meler dünyanın birçok bölgesinde etkiler yaratmı tır. Modern dü üncenin temel çıkı noktası Tanrı merkezli bilgi anlayı ından uzakla ılarak, insan merkezli epistemolojiye geçi , dünyevile me ya da ba ka bir deyi le laikliktir. Evren ve insanla ilgili her türlü bilginin kayna ğını din ve Tanrı’da kabul eden anlayı ın yerine insanın aklı, duyuları, deney ve gözlemleri merkezî konuma yerle mi tir. Bu geçi , birden bire ve sorunsuz olmamı tır. Matei Calinescu modern dü üncenin do ğu unu Hristiyan Ortaça ğı’na tarihleyerek (13), modernli ğin,
Hristiyanlıktan ayrılmasının uzun bir zaman dilimi içinde ve çe itli a amalar hâlinde gerçekle ti ğini (59-60), modernlik kavramının dinden ayrı ıp dinle çatı maya ba lamasının Aydınlanma Ça ğının akılcı ve ampirist dönü ümlerinin sonlarında olanaklı oldu ğunu vurgulamı tır (60). Calinescu tarafından aktarıldı ğına göre
Octavio Paz, modernli ğin Batılı bir kavram oldu ğunu ve Hristiyanlıktan ayrı tırılamayaca ğını savunur (61). Peyami Safa’nın Türk Đnkılâbına Bakı lar ’da ortaya koydu ğu, Avrupa uygarlı ğının üç kayna ğından birinin Hristiyanlık oldu ğu saptamasını, bu bilgiler ı ığında anlamlandırmak yararlı olacaktır. Bu konu, tezin birinci bölümünde ele alınmaktadır.
Modernlikle ilgili tartı maların, roman ba ğlamında yürütülmesi, bu yazınsal türün, modern dönemin ürünü olmasıyla; modern dü ünceyle do ğmu ve gerek biçim gerek içerik bakımından hep modernlikle iç içe bulunmasıyla ili kilidir. Đkisinin serüveni hep ba ğlantılı olmu tur. Ian Watt “Gerçekçilik ve Romansal Biçim” ba lıklı
çalı masının ba ında Đngiliz edebiyatındaki ilk roman örneklerini veren üç yazarın aynı ku ağa mensup ki iler olduklarına i aret ederek, Defoe, Richardson ve
12
Fielding’in, üçünün de 18. yüzyılda roman yazmaya ba lamı olmalarının, rastlantı olmadı ğı, dönemin ko ullarının, bu yeni yazınsal türün ortaya çıkması için elveri li bir zemin olu turdu ğunu varsaymak gerekti ğini belirtir (8). Bu elveri li ko ulların do ğasını çözümlemeye ayırdı ğı yazısında Watt, roman türünün, hiç de ğilse ortaya
çıktı ğı a amada, kurucu ögeleri olan özelliklerin tümünün modernlikle ilintilerini sergiler. Watt, roman türünü betimleme çabasında, Đngiliz edebiyatındaki ilk romanları inceleyerek vardı ğı noktada, roman türünün bir tür “biçimsel gerçekçilik” anlayı ına yaslandı ğını, bunun roman türü için “tipik sayılan bir anlatı yöntemleri bütünü”olu turdu ğunu saptar (51). Sözü edilen biçimsel gerçekçilik, roman türünün
özünde bulunan u ön kabulden kaynaklanmaktadır:
[R]oman, insan ya antılarının eksiksiz ve sahici bir dökümünü sunar
ve dolayısıyla okurlarına, konu edilen ki ilerin bireysel özellikleri,
eylemlerinin zamansal-mekânsal özellikleri gibi anlatısal ayrıntılar
vermek zorundadır ve bu ayrıntılar di ğer edebi biçimlerde örne ğini
görmedi ğimiz kadar göndergesel bir dil kullanılarak aktarılır. (51-52)
Dilin göndergesel olması, aynı zamanda roman türünün “zarif bir yo ğunla tırmadan
çok ku atıcı bir gösterimi esas aldı ğı” izlenimini do ğurur ve bu nedenle, roman, yoruma az gereksinim duyan bir tür olarak görülür (48).
Bireyin ya antılarının ayrıntılı ve gerçekçi dökümünü sunma çabası, modern dü üncenin birçok dü ünsel ögesini içinde barındırır. Gerçekli ğin, bireysel bir
çabayla (insanın aklı, duyuları ve gözlem yetilerinin yardımıyla) ara tırılması (15) ve bireysel düzeyde kavranması Locke ve Descartes gibi modern dü üncenin iki kilit isminin savundukları görü lerle ve modern felsefî gerçekçilik anlayı ıyla yakından ili kilidir (20). Kahramanın bireyle tirilmesi, yine gerçekçi dü ünce gelene ği ile ba ğlantılıdır (25). Roman türünün, ki ileri ve anlatılan öyküleri belli bir zamana ve
13
ayrıntılı olarak betimlenen mekânlara yerle tirme konusunda gösterdi ği özen, yine modern dü üncenin temel ta larından olan bireyle tirme ile ili kilidir (31) ve modern insanın zamana, tarihselli ğe verdi ği önemi yansıtır (32).
Jale Parla’nın yapıtı Don Ki ot’tan Bugüne Roman ’dan anla ıldı ğı üzere, Don
Ki ot , Dostoyevski’den, Flaubert’e birçok 19. yüzyıl romancısı tarafından çok
önemsenen bir yapıt hâlini almadan önce, ilk romancıları etkilemi tir. Đngiliz edebiyatında roman türünün ortaya çıktı ğı dönem olan 18. yüzyıl, aynı zamanda
Cervantes’in önemli yapıtı Don Ki ot ’un etkilerinin açıkça hissedilir olmaya ba ladı ğı dönemdir. Modernlikle yakından ili kili ko ullarda do ğan bir tür olan romanın ve Watt’ın örnekledi ği ilk Đngiliz romanlarının, modern dü üncenin
öncüllerinden sayılan Đspanyol Altın Ça ğı’nda edebiyat sahnesine çıkan bu asilzade ile yakın ili kisi rastlantı olmamalıdır. Ian Watt, Myths of Modern Individualism
(Modern Bireyselli ğin Mitleri) adlı çalı masında Don Ki ot karakterini, modern bireysilli ğin mitleri arasında sayar. Özetle, bir yandan, çatı an dünya görü lerinin kesi me noktasında modern birey do ğmakta, di ğer yandan da bu çatı an görü ler ve söylemlerden yeni bir anlatı türünün, romanın, temelleri atılmaktadır.
D. W Gotshalk, modernli ğin, Avrupa’da ya amın her yönüne getirdi ği de ği imleri ele aldı ğı çalı ması, The Promise of Modern Life (Modern Ya amın Vaad
Ettikleri) adlı kitabında, edebiyata da geni yer veriyor. Gotshalk bu çerçevede, modernli ğin yarattı ğı toplumsal ko ullara en uygun tür olarak romanın yükseli e geçti ğini, dönemin dinamik, eyleme dönük ve orta sınıfı merkeze alan ya am biçimlerine uygun bir tür olarak geni kabul gördü ğünü ifade eder (46). Romanın
önce erken modern dönemde “bireylerin tarihini” yazan bir tür olarak öne çıktı ğına i aret eden Gotshalk’a göre modernli ğin ilerleyen a amalarında da geli mesinin arkasında yatan iki temel neden oldu ğunu savunur. Birincisi, roman, “içine tiyatro,
14
ahlak, iir, gündüz dü leri, sosyoloji, bilim, politika ya da dedikodu gibi her tür söylemin yerle tirilebilece ği”, yaratıcılı ğa açık ço ğul olanakları olan bir sanat türüdür (46). Đkinci olarak, “dönemin orta sınıflarının i tahlı ama geli memi zevkine uygun” bir türdür (46).
Türk modernle mesi konusunda yürütülen tartı malarda, romanların oynadı ğı rolün, 19. yüzyılda, roman türünün Türk edebiyatına girdi ği dönemden itibaren, ne kadar önemli oldu ğuna, bu bilgiler ı ığında bakmak gerekmektedir. Modernli ğin sonuçlarının en dolaysız biçimde ya andı ğı kent mekânlarının, romanlarda yürütülen modernlik tartı malarına sahne olması anlamlıdır.
2. Modernli ğin Sıkıntıları, Ele tirisi ve Romanın Đ levi
Modernli ğe kar ı olumsuz tavır, terimin yaygın olarak kullanılmaya ba landı ğı yüzyıllarda ba lamı tır. Modern olanın zamansal olarak ileride olmasını, eskiye kar ı yeni olmasını bir avantaj olarak ileri sürenlere kar ı Avrupa’da 12. yüzyılda “devin omzundaki cüce” metaforu öne sürülmü , bu dönemde airler arasında yürütülen eski-yeni tartı masında, yenilerin ancak eskilerin sırtında yükseldikleri için ileriyi daha iyi görebildikleri vurgulanmı tır (Calinescu 15-16).
Matei Calinescu, bu metaforun, Montaigne tarafından 16. yüzyılda kullanıldığını ve etkisinin, 17. yüzyılda da sürdü ğünü kaydeder (17).
Modernlik, John Jervis’in Exploring the Modern adlı kitabında belirtti ği gibi akılcılık ve ilerleme mitinin iyimserli ği içinde dokunulmadan varlı ğını sürdürmü bir olgu de ğildir; beraberinde getirdi ği “anomaliler, a ırılıklar, çeli kiler ve gerilimler” modernli ğin özgüvenini sarsmı tır (3-4). Jervis ayrıca Aydınlanma gelene ği ve modern Batı kültürü ve uygarlı ğını hedef alan ele tirilerin, Rousseau gibi
15
Aydınlanmanın ça ğda ı olan dü ünürlerde de görüldü ğüne i aret eder (4). Alain
Touraine Modernli ğin Ele tirisi adlı yapıtında, “modernli ğin modernist ele tirmeni” olarak niteledi ği Rousseau’nun, e itsizlik ve zenginle meden duydu ğu rahatsızlı ğı dile getirerek Rousseau’nun, “modernli ğin içeriden gelen ilk ele tirisi”ni gerçekle tirmi oldu ğunu ve “e itsizli ği mahkûm etti ği andan itibaren
Aydınlanma’nın o iyimser akılcılı ğından sıyrıldı[ ğını]” belirtir (35).
Avrupa’da en belirgin Aydınlanma kar ıtlı ğı, 1789 tarihli Fransız
Devrimi’nden sonra ortaya çıkmı , bu dönemde filizlenen dü ünceler muhafazakâr dü ünce biçimlerinin temelini olu turmu tur. Zeev Sternhell, Aydınlanma ve Fransız
Devrimi’ne kar ı ortaya çıkan ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ba larında tüm
Avrupa’da etkili olan kültürel ve entelektüel isyanın, aralarında fa izmin de bulundu ğu bir dizi dü ünceye temel olu turdu ğunu, ba langıçta kültürel bir isyan olarak ortaya çıkan Aydınlanma Kar ıtı tavrın, sonraları siyasi devrim niteli ğine büründü ğünü vurgular (4). Modernli ğin insanlı ğı sürekli ilerleyen bir çizgi hâlinde hep olumlu bir yönde geli tirece ğine ili kin modern iyimserlik iki büyük dünya sava ında ya anan yıkım ve bilimsel aklın üst düzey bir bulu u olan nükleer enerjinin, insanların topluca katledilmesine alet olması, modernli ğin sorgulanmasına yol açmı tır. Hep insanlı ğın iyiye gitmesi için çalı aca ğı inancıyla kucaklanan modernlik, bir Frankenstein yaratmı olabilir miydi? Bu a amada, birçok karma ık geli meyle ve çok yönlü de ği imlere neden olan özelliklerle ortaya çıkan modernlik, hangi yönde geli ece ği kestirilemeyen, denetim altına alınamayan, tanımlanamaz bir kavram olarak ortaya çıkmı tır.
Yapıtlarını iki sava arası dönem ve Đkinci Dünya Sava ı sonrası yıllarda veren Peyami Safa, Avrupa’da esen karamsarlık rüzgârlarından yakından etkilenmi tir. Modernli ğe yönelik ele tirilerin a ğırlık noktasını olu turan u konular
16
aynı zamanda Safa’nın romanlarında da kar ımıza çıkar: Akılcılık, bireycilik,
(kapitalizmin getirdi ği tüketim ekonomisi anlamında ve cinselli ğin önem kazanması anlamında) maddecilik, a ırı teknolojikle erek do ğadan uzakla ma, ba döndürücü hız ve tüm bunların insan ili kileri ile insanın manevî zenginlikleriyle varolu u
üzerindeki a ındırıcı etkisi. Bu olumsuzlukların bulu ma mekânı, modernle mekte olan bir kent olan Đstanbul’dur.
Modernlikle ilgili iyimserli ğin da ğılması, laiklik ilkesiyle etkisini yitirmi olan din ve dinselli ğin yeniden güçlenmesine neden olmu tur. Modernlik projesinin en önemli iddialarından biri olan dünyevile me hedefinin, aslında hiçbir zaman tam anlamıyla ba arılamamı oldu ğu, dinin etkisinin de ği en biçimlerle de olsa hep sürdü ğünü söyleyen ara tırmacılar çoktur. The Oxford Encyclopedia of the Modern
World adlı ansiklopedinin “modernlik” maddesinde, modernli ğin, “dinin tamamen ortadan kalkmasına yol açmadı ğı” vurgulanarak, örnek olarak verilen Amerika
Birle ik Devletleri’nin “hem en modern hem de en dindar toplumlardan biri”ne sahip oldu ğu belirtilir (245).
Dünyevile menin dinin ortadan kalkması anlamına gelmedi ği açık olsa da, dinî e ğilimlerin, modern ça ğda ifade bulaca ğı yeni alanlar ortaya çıktı ğı da bir gerçektir. Matei Calinescu, Romantizmin yanı sıra ütopyacı dü üncenin de dinî eğilimleri sürdüren olgular oldu ğunu, Romantik dönemde 18. yüzyıl sonu edebiyatta dinsel idealizmin yeni bir biçimde geri döndü ğünü, Romantik dönemde dinsellikle din dı ılı ğın iç içe oldu ğunu vurgular (60, 62). Calinescu, modernli ğin, insanın dinsel gereksinimlerini bastıramadı ğını, ancak geleneksel yönünden kaydırarak ve hatta daha yo ğunla tırarak sürdürdü ğünü söyler (62). Ona göre, dünyanın kusurlarına ili kin olu an tahammülsüzlükten do ğan ve mevcut olanın yerine ideal bir dünya hayaline yer veren ütopyacılı ğın da, akılcılık merkezli bir dönemin, 18. yüzyılın Akıl
17
ve Aydınlanma Ça ğının sunduklarına bir tepki olarak üretildi ğini ve temelde dinsel bir itkiyi merkeze aldı ğını savunur (62, 63). Yine Calinescu tarafından aktarıldı ğına göre Ernst Bloch, ütopya dü üncesini, dinin me ru mirasçısı olarak tanımlar (65).
Din ve gelene ğin azalan etkisi konusunda Anthony Giddens, dünyevile menin karma ık konu oldu ğunu, modernli ğin, “dinsel dü ünce ve etkinli ğin tümüyle ortadan kalkmasına [. . . ] yol açmı gibi görünme”di ğini söyler (109).
Modernli ğin ele tirisi, dine tamamen kar ıt kollardan da gelir. Alain
Touraine, Freud ve Nietzsche’nin, birbirinin kar ıtı iki cepheden yüklenerek
“modernlik mitosunu yıkmakla, onca zaman Aydınlanma ruhu ya da ilerleme felsefesi tarafından yıkılmı olan bir ikicili ği yeniden ortaya çıkar”dıklarını saptar
(150). Bu ikicilik, modernlik dü üncesiyle ortadan kaldırıldı ğı dü ünülen birey- toplum ikili ğidir. Touraine’in ifadesine göre modern felsefi yakla ımlarda toplumsal bir varlık olarak kabul edilen birey, “Nietzsche ve Freud’dan itibaren, […], artık salt bir emekçi, salt bir tüketici, hatta bir yurtta , yani yalnızca toplumsal bir varlık olarak görülmez, içinde ki isel olmayan diller ve güçler barındıran bir arzu varlı ğına ama aynı zamanda da bireysel, özel bir varlı ğa dönü ür” (150). Đkisi de bireyi kendisini a an evrensel bir gücün (Tanrı, akıl ya da tarih) içinde eriten sistemlere kar ıdır (150) ve toplumsala kar ı “temel, do ğal, biyolojik olana ça ğrıda bulunurlar (150).
“Modern” kavramı uzun yıllar boyunca olumsuz, de ğersizle tirici anlamda kullanılmı ve bu kullanım edebiyat metinlerine de yansımı tır. Calinescu’nun bildirdi ğine göre, Đngiltere’de 17. yüzyıldan itibaren, Fransa’da 19. yüzyıl ortasında bu kullanıma ba lanır (42); sözgelimi Chateaubriand, “modern” nitelemesini, vasat ve banal buldu ğu gündelik ya am için kullanır (43). Burjuva kar ıtı tavır zamanla geni lemi , burjuva temelli toplumsal yapı ile kültür-sanat birbirinden ayrılmaya
18
ba lamı ve sanat, böyle bir arka plandan sonra, hayatın yerini alacak bir alan olarak görülmeye ba lanmı tır (6).
Estetik modernizm, yukarıda özetlenen zemin üzerinde yükselmi ve modern ya am biçiminin sanatta yansımaları biçiminde olu mu tur. Calinescu’ya göre estetik modernizmin burjuva kar ıtı, seçkinci tavrının arka planında Romantikler vardır
(42); ba ka bir deyi le Romantizm, estetik modernizmin öncülüdür (3). T. S. Eliot ve
E. M. Forster’ın bazı yapıtlarında, modern ya amın hız ve karma asını içeren uzamlardan duyulan ho nutsuzluk, modernist tekniklerle ifade bulmu tur. Đlk bakı ta
çeli kili gibi görünen bir durum, bir ölçüde muhafazakâr bir içerikle yenilikçi biçimin bulu ması sözkonusu olmu tur.
Marshall Berman modernlik ile estetik modernizm arasındaki diyalekti ği, ba ka bir deyi le modernli ğin besledi ği dü ünce ve yapıtları inceledi ği çalı ması Katı
Olan Her ey Buharla ıyor ’da, modernlik deneyiminin, co ğrafî ya da etnik sınırları a arak tüm insanlı ğı içine alan bir girdap oldu ğunu belirtir (11-12). Berman, sanayile me, kentle me, kapitalizm, demografik de ği imler, ulus-devletlerin olu umu, kitle ileti im sistemleri, kitlesel hareketler gibi bir dizi geli menin deneyimlenmesi olarak tanımladı ğı modernli ğin tarihini üç döneme ayırır (12).
Modern hayatın algılanmaya yeni ba landı ğı “neyin çarpmı oldu ğunu” henüz anlayamadıkları birinci dönemi 16. yüzyıl ba larından 18. yüzyıl ba ına kadar getirir
(13). Đkinci dönem, Fransız devrimi ve onun etkileriyle birden ortaya çıkan “modern kamu” ile bir yandan da “hiç de modern olmayan dünyalar”ın ikili ğini hissettiren 19. yüzyıldır (13). Berman’ın üçüncü a ama olarak belirledi ği 20. yüzyılda ise,
“modernle me süreci neredeyse tüm dünyayı kaplayacak kadar yayılmı ” ve bu süreçle ili ki içinde geli en modernist kültür “sanatta ve dü ünce alanında gözalıcı ba arılar sa ğlamı tır” (13).
19
Marhall Berman, modernlik birikiminin besledi ği görü ler ve de ğerlerin 19. yüzyıldan itibaren ortaya çıkardı ğı sanat ve dü ünce birikiminin “modernizm” adı altında toplandı ğını; modernle menin nesnesi oldu ğu kadar öznesi olmaya çalı an, kendilerini de ği tiren dünyayı biçimlendirmek için, modernle me girdabından çıkıp modernle meyi kendine mal edebilmek isteyen insanların, modernlik üzerine dü ünceler ve de ğerler ürettiklerini vurgular.
Berman’ın bu çerçevede di ğer bir gözlemi, Marx’la ilgilidir. Berman, modernli ğin ikinci dönemi olarak tanımladı ğı 19. yüzyılda, modern ile modern olmayanın bir arada bulunmasından do ğan çeli kiyi ve modernli ğin kendi antiteziyle birlikte varoldu ğunun göstergelerinin belirmeye ba ladı ğının haberini Marx’ın verdi ğini vurgular (13). Berman’ın aktardı ğına göre Marx, her eyin kendi kar ıtına gebe göründü ğü günlerde ya adı ğını vurgulayarak, “insanlık tarihinin hiçbir devresinde akıllardan bile geçmeyen endüstriyel ve bilimsel güçler” ile “Roma
Đmparatorlu ğunun son anlarının deh etini kat be kat a an çürüme belirtileri” bir arada ya anmaktadır (17). Yine Marx’a göre, toplumsal ili kilerin bütünüyle sarsıldı ğı,
“bitmek bilmez bir belirsizlik ve çalkantı” ortamında, yeni ortaya çıkan her ey daha kemikle emeden miadını dolduruyor, kutsal olan her ey dünyevile iyor ve en sonunda insanlar hayatlarının gerçek ko ullarıyla ve di ğer insanlarla ili kileriyle […] yüzle meye zorlanıyor” (19). Marshall Berman, bu dü üncelerin Marx’a özgü olmadı ğını, Kierkegaard, Whitman, Ibsen, Baudelaire, Strindberg ve Dostoyevski gibi 19. yüzyılın bütün büyük modernistlerinin, Marx’ın dikkat çekti ği bu çeli kili ya am dönü ümlerini mesele edindiklerini (22) ve 20. yüzyılın modernist kültür birikimini de bu süreçlere borçlu oldu ğumuzu kaydeder (23).
Berman’ın modernlik deneyimini estetize eden boyutunun da dikkate alınması gerekir. Charles Molesworth’e göre Berman, insanların modernlik ve onun
20
deneyimlendi ği alan olarak kentlerde ya adı ğı kar ıla maları ve bu kar ıla maların sanat ve dü ünce dünyasında yarattı ğı sonuçları oda ğa alırken, kent deneyimine özel bir de ğer yükleyen ara tırmacılar arasında yer almaktadır (21). Molesworth, bu tür
çalı maların, kent ya antısının yol açtı ğı “algısal kaos ve kafa karı tıran
(disorienting) e zamanlılı ğı, bilinç zenginli ği ve çok boyutlulu ğa dönü türerek” gerçekle tirdiklerini, modern ça ğların estetik de ğerlerini modern kentte ya anan deneyimlerden çıkartmaya çalı tıklarını vurgular (21).
Berman, modern kente özgü deneyimleri, bir biçimde yapıtına aktarmaya
çalı an modernist edebiyatçıların ilk örne ğinin, modernli ğin ilk döneminde Jean-
Jacques Rousseau oldu ğunu belirtir (14). Paris’in gündelik hayatını, bir “toplumsal kasırga (le tourbillon sociale) olarak tanımlayan Rousseau’nun, bu karma ayı, Le
Nouvelle Héloise adlı romanında, kırdan kente gelen kahramanının ya adı ğı zihinsel
çalkantılarla edebiyata aktardı ğını vurgular (14-15). Rousseau’nun bu romanda
çizdi ği atmosfer, “gerginlik ve çalkantı; psi ik ba dönmesi ve sarho luk; deneyim imkânlarının geni lemesi ve ahlaki sınırların, ki isel ba ğların yok olması, benli ğin geli mesi ve sarsılması sokak ve ruhta heyulalar”la kaplıdır ve bu, “modern duyarlı ğın do ğdu ğu atmosferdir” (13).
3. Mekân, Sosyal Uzam ve Gündelik Hayat Kavramları
Roman türünü, di ğer anlatılardan ayıran kurucu nitelikler, romanın içine do ğdu ğu akılcı, Aydınlanmacı, pozitivist dünya görü üne özgü gerçekçilik anlayı ında aranır ve bu zihinsel atmosfere özgü zaman ve mekân boyutları
önemsenir. Anlatılan öyküyü ve ki ileri inandırıcı kılmak için, gerçek ya amda olabilecek olanı aktarmak kaygısı ile yola çıkan ilk romancılar, gerçek dünya ile yakın ili ki içinde bir zaman ve mekân anlayı ı geli tirmeye çaba harcamı larıdır.
21
Roman türünün ilk örneklerinden itibaren vazgeçilmez bir ögesi olan mekân boyutunun, modernli ğin sonuçlarıyla hesapla an romanların incelenmesinde ne gibi
özel rolü olabilir? Bu alt bölümde ilk önce roman türünün gerçeklikle ili kisi ele alınmakta daha sonra bu sorunun yanıtı aranmaktadır.
Modern ya amın insan varolu u üzerindeki biçimlendirici etkilerini ara tırmak için en elveri li zemini romanlar sa ğlamı tır. Bu durum, romanın modernlik ile birlikte do ğdumu bir tür olarak, bireyin ya antısıyla yakından ilgili ve modern ya amla yakın ili ki içinde olan bir edebiyat türü olması ile açıklanabilir.
Nesnel dünya ile en dolaysız ili ki kuran edebî tür, romandır. Đnandırıcılık ve sahicilik hissi yaratmayı hedefleyen bir tür olarak do ğmu ve geli mi olan romanın bu yapısına Ian Watt, “gerçeklik etkisi” adını verir ve bunun, romanın arka planındaki nesnel dünya görü ünün bir yansıması oldu ğunu vurgular. Watt, “Roman ve Gerçeklik Etkisi” ba lıklı yazısında, Đngiliz edebiyatındaki ilk romanların anlatım tekniklerinin, eski edebiyatın, imgelere ve üslupçulu ğa dayalı tarzından farklı olarak nesnel bir dil sergiledi ğini söyler (47). Roman türünün ayırıcı özelliklerini belirlemeye çalı tı ğı yazısında Watt’a göre, Đngiliz edebiyatındaki ilk romanlarda, nesnel gerçekli ğin ara tırılması, büyük öneme sahiptir (17): “Romancının ilk görevi insan ya antısına sadık kaldı ğı izlenimini vermek[tir]” (17). Bu nedenle, ilk Đngiliz romancıları Defoe, Richardson ve Fielding, “zaman ve mekânı […] en inandırıcı bir