T üRKLER'İN tarih içindeki 2200 yıllık macerasını anlatan bu kitabın şu ilk cildinde Türkler gelmeden önce Anadolu ve Trakya’nın tarihi ile Türkler’in Orta Asya’daki hayatlarım ve medeniyetlerini okuyacaksınız. Başlangıcından Zamanımıza Kadar

TÜRKİYE TARİHİ

T. YILMAZ ÖZTUNA HAYAT KİTAPLARI 37

TARİH SERİSİ 1 (Cilt I )

Kapak lim ml: Büyük T ü rk H a ta m Selçuklu sultan Saııcar, ihtiyar oir kartının şikâyetini dinliyor taslı KisâmVnhı ffamse'vlnirı Paris'te Bibliothegue Jialionale'tleki nüsJıasında bulunan bu minya­ tür, Miluiban Danışman tarafından kopya edil­ m iştir).

Bu kitap, HAYAT YAYINLAR! A. Ş. adına Tifdruk Matbaacılık Sanayii A. S. Matboası’nda, 1963 yılında basılmıştır. AĞDAŞ tarih ilminin geri kalııuş dallarından biri Türk ÇTaıihi’dir. Bunun başlıca iki sebebi vardır: Birincisi, Türk t&rilıi, başka her haugi bir milletin tarihi ile mukayc» se edilemiyccek kadar çeşitli kaynakların tetkikiyle yazıla­ bilir; bıı kaynaklar en az 15-20 dilde ve düzinelerce leh­ çede kaleme alınmış, birçoğu neşredilmemiş yüzlerce ve binlerce yıllık eserlerdir: Milât’tan Önceki Çin vekayina- melcrinden İtalyanca'nın Venedik lehçesi ile yazılmış ar­ şiv vesikalarına kadar. Türk tarih tetkiklerinin geri kal­ masının ikinci sebebi de, modern tarihçiliğin ve tarih ine* todunun Türkiye’de pek yakın bir geçmişi olmasıdır. Ba­ tılı mânasiyle tarihçilerimiz çok geç yetiştiği ve birçoğu Avrupa’dakileıin araştırma imkânlarından ınahrtıııı bu­ lunduğu tein, mensup olduğumuz Türk milletinin tarihi üzerindeki millî kitaplarımız, mevzuun azameti hatırlanır­ sa, pek az sayıda kalır. Çünkü bir milletin tarihini en çok o milletin bilginleri incelerler. Bütün milletlerden Fransa tarihi mütehassısı yetişmiştir ama, Fransa tarihini en iyi yazanlar, rakipsiz olarak, Fransız tarihçileridir. Türk tari­ hinin her branşında hemen her milletten mütehassıs ta­ rihçi yetişmiştir; îakat bunların çalışmaları, TUı-k tari­ hinin muazzam boşluklarını doldıu-abilmekten henüz uzaktır. Gerek Batılı, gevek Türk tarihçilerinin gittikçe artan tempodaki çalışmaları asla küçümsenemez. Fakat işin da­ ha başlangıcında olduğumuzu kabul zarureti vardır. Türk tarihinin kaynaklarının mühim kısmı daha ne derlenmiş, ne de basılmıştır. Bilindiği gibi bu iş Avrupa milletlerin­ de, geçen asırda tamamlanmış bulunuyordu. Hiçbir tavihçi biitün Türk tarihi üzerinde ihtisasa varan VI TURK1YS TARİHİ

bâr bilgi derccesine erişemez. Bunun sebebi, söylediğimi* gibi, Tüık tarihinin hususiyetidir. Başka her hangi bir milletin bütün tarihini ihata edebilen âlimler belki çıkmış­ tır. Fakat bu, Tüık tarihi için hiçbir zaman bahis mevzuu olaını.vacaktır. Türk tarihi, ayrı ihtisas kolları halinde ince­ lenmek durumundadır. Bu hususiyet, Türkler’iu 2200 yıllık tarihleri boyunca akılları durduracak bir coğrafya azame­ tine malik olmalarıdır. Hindistan, Çin, Avrupa kıtasının ya­ rısından fazlası, Afrika kıtasının bütün kuzey yarısı, Asya' nın akla gelebilecek her hangi bir bölgesi, ta İndonezya’ya kadar. Türk hâkimiyet, nüfuz ve idaresinden uzak kalmış değildir. Bıı durum o kadar fevkalâdedir ki, insan heye­ canlanır; Türltler’in âdeta coğrafya mefhumundan gafil bulunduklarını sanası gelir. Türkleı’in tarihî macerasını bir tek ana mecrada bul­ mak mümkündür. Bu mecra, Asya Hımları’ndan Göktürk- ler voliyle Karahanlılar, Selçuklular ve Osmanlılaı’dır. Biz buna “Büyük Türk Hakanlığı” diyoruz. Bu hakanlık, Türk milletinin tarihî mukadderatını 2200 yıl boyunca, munta­ zam diyebileceğimiz hamlelerle güneybatıya, kapah kıta­ dan açık kıtaya, denizlere doğru kaydırmıştır. Türkiye, bu kaymanın tarihi mahsulüdür. Uygurlar’a, yani Göktürk saltanatının yıkılışına kadar, Tiirkler’in ağırlık noktasının — anayurdu diyelim— Kuzeydoğu Asya, bugünkü Moğo­ listan olduğu görülür. Uygurlav, Türkler’i daha güneyba­ tıda, tam Olta Asya'da, bugünkü Doğu Türkistan’da top­ larlar. Onların halefi olan ve İslâm dinini kabullenen Ka- ıahanlılar, biraz daha güneybatıya, şimdiki Batı Türkis­ tan’a kayarlar. Fakat asıl büyük inkılâp, Karahanlılar’ın halefi olan Selçuklular tarafından gerçekleştirilir: Bu ha­ nedan, Türkler'i Yakın Doğu’ya, açık kıtaya, Akdeniz’e çı­ karır ve Tüıklcr’in ikinci anayurdu olan Anadolu’yu fet­ heder, üstelik Türkiye devletini kurar. Bundan böyle Sel­ çukluların halefi olan Osmanoğulları ile Türklüğün ağır­ lık noktası — bütün şüphelerden uzaktır ki — Türkiye’dir, Batı Türk Âlemi’dir. Türkistan, Doğu Türk Âlemi ikinci derecede kalır. Kaba kalcın darbeleriyle çizdiğimiz bu akı­ şın dışında kalan Türk tarihi de vardır ve son derecede haşmetlidir. Bazan büyük nehirden ayrılan bu kollar, ana mecra derecesinde ehemmiyet kazanırlar: derhal Çinli’ Ieşen Çin’de saltanat sürmüş Türk hanedanlarını sayma- sak bile, başlıbaşına bir Hindistan, bir Mısır, bir Doğu Av­ rupa Türk tarihi vardır. Tarihî ehemmiyet bakımından Osmaalı tarihinin, bü­ VII tün Türk tarihinin yüzdü elliden fazlasını topladığı ileri sürülebilir. Osmanlı tarihi, Selçııkhı, Beylikler ve Cumhu­ riyet devirleri dışında, Türkiye talihini, Türkiye tarihinin münakaşasız şekilde en büyük bahsini teşkil eder. Devam» lılık ve azamet bakımından bütüıı tarih boyunca kurulmuş imparatorluklar içinde ancak bir dereceye kadar Roma ve Britanya imparatorlukları Türk-Osmanh devleti ile kıyas kabul edebilir. Bir balcıma Osmanlı tarihinin tetkikinin, Türk tarihinin her hangi bir devrini incelemekten çok da* ha kolay olduğu sanılır. Bu zannı kuvvetlendirecek sebepler birden fazladır. Osmanlı tarihi, bilhassa İstanbul'un Fet- hi'nden sonraki devirler içijı, bir kaynak bolluğu arzeder. Her sahadaki vesikaların sayısı, astronomik rakamlara ula­ şır. Ancak bu vesikalardan yalnız kitap şeklinde olanlar bile doğru dürüst kullanılmış değildir. Gerçek Osmanlı tarihi şüphesi/ arşiv malzemesi, bu­ günkü Başbakanlık Arşivi başta olmak iizerc arşivlerimiz­ de ve yabancı arşivlerde toplanmış vesikalarla — muhte­ melen XXI. veya XXII. asırda — yazılacaktır. Bu aışiv ve­ sikalarının sayısı birkaç yüz milyon civarındadır, helki mil­ yara yakındır. Bunların yüzde birine bile, yazıldıkları çağ­ dan sonra insan gözü değmemiştir. Lısaıı hayatı birkaç yüz yıl olsaydı ve bir ekip halinde çalışılabilseydi, şüphesiz Osmanlı tarihini, kitap şeklinde­ ki kaynakları ikinci plâna itip, bu arşiv vesikaları ile yaz­ mak, en doğru ilmi yol olurdu. Önümüzdeki asırlarda bu yapılacak, Osmanlı tarihi âdeta yeni baştan inşa edilecek­ tir. Ancak zaten ayrı bir ihtisas işi olan ve terkibi tarih­ çilikle hiçbir alâkası olmıyan arşivde çalışarak tarih yaz­ mak, bir hayalden ibarettir. Arşivde, ancak çok dar mev­ zularda tetkikler yapılabilir. Zaten arşiv malzemesini» neşri tarihçiliğin başka bir branşıdır; terkibi tarih yaz­ mak, büsbütün başka bir ihtisas işidir. Terkibi tarihçi, an­ cak yayınlanmış arşiv malzemesinden faydalanır, Batı'da böyledır. Yoksa ham arşiv malzemesi kullammya terkibi tarihçinin ne vakti olur, ne de bu işi doğru dürüst yapa­ bilmesi bahis mevzuudur. O halde bu eseri kaleme alırken, ancak yayınlanmış arşiv m;>İ2cmcsi ile iktifa edildiğini söylemek bile fazladır. Osmanlı tarihinin şimdiye kadar yazılmış olduğu ki- lap şeklindeki vesikaların çoğundan faydalanılmıştır. Bu faydalanma tabiatiyle bazı eserlerde âzami haddi bulmuş, o eserin posası atılıp 02ü alınıncaya kadar üzerinde çalı­ şılmış, bazıları ise ancak sathi bir incelemeye mevzu ola­ VIII TÜRKİYE TARİHİ bilmiştir. Yazma halinde bulunan eserlerin ancak bir kıs­ mından İaydulanılabilmiştir. Bu da, Türkçe yazılmış ve matbu nüshası bulunımyan ehemmiyetli tarih kitapla­ rı İçin mümkün olabilmiştir. Aksi halde yazmaların için­ de boğulup bir türlü eseri kaleme alamamak tehlikesi vardı. Basılı kitapların Osmanlı tarihiyle en uzaktan alâka­ dar olanları, Türkiye’de nüshaları bulunnuyanları bile gö­ rülmüştür. Bu binlerce eserin çoğu, iyi bir tetkikten geçi­ rilmiştir. Ancak anlıyamadığınıız Batı dillerinde yazılmış kitaplardan faydalanma imkânı, bizim için ya olmamıştır, yahut çok mahdut bir sahaya inhisar etmiştir. Meselâ S3;ıv dillerinde yazılmış kitaplardan birinci elden fayda­ lanmak mümkün olmamıştır. Bu malzemenin kıymeti, Türk­ çe malzeme ile ülçülemiyecek derecede küçükse de, birçok bahislerde Türk membalarını tamamladığını, hattâ düzelt­ tiğini ıımıtmamak lâzımdır. Doğu dillerinden Osmanlı ta­ rihini ilgilendiren Arapça ve Farsça bütün matbu eserler­ den faydalamlmıştır. Diğer Doğu dillerinde yazılmış Os- ınanlt tarihi ile alâkadar kitapların ise zaten pek az ehem­ miyeti vardır veya hiç yoktur. Netice olarak, şimdiye kadar yazılmış hiçbir Osmanlı tarihinin bibliyografya malzemesinin bizimki kadar bol ve çeşitli olmadığını rahatça söyliyebiliriz. Hiçbir mühim bah­ si, şimdiye kadar yapılmış ve alışılmış olduğu gibi beş. on tanınmış kaynak ile kaleme almakla iktifa etmedik. Türkiye tarihinin Osmanhlar'dan önceki devresine, Selçuklu çağına gelince, bu bahis, tamamen ihtisasımızın dışında kalan, ayrı karakterde ve Osmanlı tarihine naza­ ran çok daha zayıf ve az membalara dayanan, esas kay­ nakları Farsça ve Arapça olan bir Türk tarihi dalıdır. Biz bu bahsi, en iyi vu sağlam tetkiklerden hıılâsa etmekle yelindik, hiçbir memba araştırmasına girişip vakit kaybet­ medik. Şu çerçeve içinde* eserimizin “Türkiye Tarihi” adına rağmen, daha çok Osmanlı İmparatorluğu tarihi olduğu anlaşılır. ISserin ilk 2 cildi, bir giriş cildidir. Burada önce Türkler’den önce Tiiıklcr’in ikinci anayurdu olan Anadolu (ve Trakya) tarihi ele alınmış (I. kitap), sonra Türkiye ta­ rihi dışında kalan Türk tarihinin ana çizgileri çizilmiş (II. kitap), nihayet Osmanhlar’dan önceki Türkiye tarihi kısa* ca ele alınmıştır (III. kitap). Onun için bu ciltler, hususi­ yet bakımından, eserin öbür ciltleriyle tamamen ayrılık arzetmektedir. Bahisler kısa, sinoptiktîr. Bahislerin ana hu- GİRİ* IK susiyetleıi yakalanmaya çalışılmış, teferruata vc tafsilâta katiyen girişilmenıiştir. Belki biraz kalabalık görünmekle beraber, hanedan cetvelleri vc haritalar bol bol verilmiş­ in’. Zira her bahsin kısa bir hulâsasını derli toplu olarak bu cetvellerde ve haritalarda görmek mümkün olmak­ tadır. Uzun ve çok metotlu bir çalışmanın mahsulü olan bu eserin müsveddeleri, İlmî usullerle kaleme alınmıştır. An­ cak şimdi eseri yayınlarken, geniş okuyucu kitlesine en iyi Türkiye tarihini verebilmek vc okutabilmek gayesiyle, müsveddelerin şekli bir hayli değiştirilmiş, mümkün oldu­ ğu kadar basite iı-ea edilmiştir. Aksi takdirde eser, ancak belirli bir zümreye, belki yalnız tarihçilere hitap etlen bir kitap olacaktı. Bu şekilde her fikrin dayandığı kaynakları ayrı ayrı göstermek yolu bırakılmış, aııcak okuyucuyu şo­ ke edecek derecede az duyulmuş meselelerde mehaz gös­ terilmiştir. Bununla beraber hcı- bahsin sonunda, o bah­ sin belkemiğini teşkil eden mehazların bibliyografyası ve­ rilmiş, bu suretle o bahiste derinleşmek istiyen ve tarihçi olmıyaıı okuyucuya da yoi gösterilmiştir. Fakat bu bibli­ yografyalar, o bahis kaleme alınırken istifade edile» bii- tiin eserler değildir; çok küçük bir kısmıdır. Aksi takdir­ de geniş okuyucu kitlesini ilgilendiremiyccek bibliyograf­ ya sayfaları tahsisi yoluna gidilmek icap ederdi. Balı'da pek tanınmış tarihçilerin de bu tarzda eser kaleme aldık­ ları malûmdur. Biz, bu yolu takip ettik. Zira her memle­ ketle, bilhassa Türkçe gibi dış piyasası olmıyaıı ve iç piya­ sası pek dar bulunan bir dilde yalıuz tarihçilerin aıılıyabi- leceği kitaplar kaleme almakla iktifa etmenin, millî kül­ tür bakımından tehlikeleri vardır. Geniş aydın okuyucu kitlesinin elinde, bilhassa bizim mevzu aldığımız Türkiye tarihi gibi hayati konularda, iyi ve okunabilir eserlerin huhınıııası zarureti katidir. Bu zaruret Batı’da çoktan du­ yulmuş, büyük tarihçilerin eserlerinin ucuz halk edisyen- ları yapılmıştır. Eserimiz, şimdiye kadar yazılan Osmanlı tarihlerinin en büyüğü, en tanınmışı vc eskimiş olmasına rağmen şüp­ hesiz en iyisi olan AvusturyalI müstesrik voıı Hammer'in Fransızca’sı —atlas cildi ile— 19 cilt olan kitabına hacım bakımından yaklaşacaktır (malûm olduğu üzere Hamıııer, 1771 yılında kalır). Fakat Hammer’in teferruatın! tamamen terkettiğimiz için, okuyucu, daha özlü bilgiye sahip olabi­ lecektir. Eserin başlıca hususiyetlerinden biri, Türkiye tarihi- X TUSKIYE TARİHİ ııi, âdeta İnilün dünyadan tecrit edilmiş gibi verıııey işidir ki, şimdiye kadar daima böyle yapılagelmiştir. Halbuki mukayeseli tarih yazmakta büyük faydalar vardır. İSiı- va­ kanın sebepleri ve neticeleri üzerinde eğilirken, onun ta­ rihteki yerini belirtmek, ancak bu suretle, bütün cihan ia- rilıîııin o andaki vaziyetini ve istikbaldeki inkişaflarını dik­ kat nazarından uzak bulundurmamakla mümkündür. Hele Osmanlı devleti gibi bir cihan imparatorluğunun tarihini kaleme alırken, bu tarihi kendi çerçevesi içine tıkamak, bütün dünya ile münasebeti kaybetmeye, bizzat Osmanlı tarihim anlamamaya müncer olur. Kitap kaleme alınırken, klâsikleşmiş, fakat tarihî ten­ kili metoduna dayanamıyacak kadar zayıf rivayetlere ilti­ fat edilmemiş, buııa mukabil, en son buluşlar tamamen ak* seltirilmiştir. Onun için, meraklı bir okuyucu, bazı bahis­ lerde, bu mevzuda belki pek çok kitap okumuş olmasına rağmen, yepyeni bir hava, adeta yepyeni bir iklim ile kar­ şılaşacaktır. Daha son buluşların en mühimleri bile ansik­ lopedi, mektep kitabı gibi elden ele dolaşau eserlere gir­ memiştir. Bütün bu kitaplar açılırsa, hâlâ Osmanlı devle­ tinin İ2iK)'da kurulduğu, Osman Bey’in 1326’da yerini Or- hau Bey'e bıraktığı, Orhan Bey’iıı 1359 veya 1360’ta öldü­ ğü görülür. Bu tarihlerin, hepsi yanlıştır. Eserin diğer bir hususiyeti, Osmanlı tarihini askerî-si- yasi tarihten ibaret farzeden.eski tarih telâkkisinden tama­ men ayrılmanuzdır. Askeri tarih başka bir ilıtısas dalı ol­ duğu için, muharebelerin cereyanı çok kere birkaç satırla hulâsa edilmiş, fakat o muharebenin sebepleri, niçin kaza­ nıldığı vc kaybedildiği, bilhassa neticeleri üzerinde uzun uzun durulmuştur. Siyasi tarihe, bilhassa imparatorluğun yabancı ülkelerle alâkadar politikasına, diplomatik tarihe oldukça geniş yer verilmiştir. Fakat vakaların anlatılma­ sı kadar, tarih çerçevesi içindeki izahına da ehemmiyet verilmiştir. Siyasi taıih deıccesindc, her türlü medeni te­ zahür üzerinde durulmuştur. Okuyucu o devirdeki Türk medeniyet, teşkilât ve yaşayışının bütün hususiyetlerini görebilecektir. Her bahiste ölçümüz bu olmakla beraber, ayrıca bir teşkilât ve medeniyet cildi verilecektir; eserin belki en orijinal ve dikkate değer cildi bu olacaktır. Eseri geniş okuyucu kitlesi için yayınladığımızı, muay­ yen bir seviyeyi muhafazaya çalıştığımızı tekrarda fayda vardır. Eser tamamlandıktan sonra, bunun bir ciltlik bir hulâsasını çıkarmayı da düşünüyoruz: bu cilt, herkesin an- lıyabiicceği basitliğe irca edilecektir. Geniş okuyucu kit­ XI lesi, hattâ hayatını yaz* yazmakla kazananlar irin, bugün birçok tarihî tâbir, nüfuz edilmesi müşkül ıstılahla!' dere­ cesinde-anlaşılmaz olmuştur. Eserin hemen her sayfasın­ da geçen sancakbcyi, beylerbeyi, veziı-, sadaret kethüdası, reisülküttap gibi tâbirlerin mânasını doğru dürüst bilenler sayılı olduğu gibi, bunların bugün hangi mevki, makam ve rütbelere tekabül ettiğini — tarihçi olmıyanlar arasın­ da— söyleyebilecek olasılar büsbütün mahduttur. Keza birçok coğrafi tâbir de geniş okuyucu kitlesi için mânası­ nı kaybetmiştir. Budin, Azak, Âmid şehirlerinin bugünkü Budapeşte, lİostov ve Diyarbakır olduğunu bilen az kimse vardır. Bu misalleri pek çoğaltmak mümkündür. Onun için, bütün bu isimlerin bugün neye tekabül etliği sık sık okuyucuya hatırlatılmıştır. Bir tarihçi için bu hatırlatma can sıkıcı olmakla beraber, geniş okuyucu kitlesi için çok tenvir edicidir. Bununla beraber, bu hususta ölçüyü kaçır­ mamaya ve mübalâğa etmemeye dikkat edilmiştir. Oku­ yucunun Türkçe’yi bildiği ve anladığı peşin olarak kabul edilmiş, âdi lügatlerin izahı yoluna gidilmemiştir. Meraklı okuyucu, bilmediği kelimenin mânasını zaten öğrenmek istiycceklir. Böyle çok hacimli ve pek ıııühim bir boşluğu doldu­ ran bir eseri geniş okuyucu kitlesine pek düşük fiyatla ve iyi baskıyla verebildiğimiz için kendimizi bahtiyar sayıyo­ ruz. Böylece millî olduğu kadar beşeri ve İlmî bir vazife yaplığunıza kaniyiz. Islanbtıl, 22 nisan 1963 T. YILMAZ ÖZTUNA Bâriffscsa İCîtc8g9

Türkler Gelmeden Önce Anadolu ve Trakya

I. TARİHÖNCESİ ÇAĞLARI

ARİH yazı iie başlar. Her ülkede yazının kullanılmasın­ dan önceki devirler, o ülkenin tarihöncesi çağıdır. Bu çağlarla tarih değil, "preistuar”, "protoistuar” denen ilimler, arkeoloji ve jeolojinin yardımı ile meşgul olur. Bugünkü bil­ gilerimize göre cihan tarihinde önce Mezopotamya’da Sumer- ler bundan 6.000 sene kadar ünce yani M. Ö. 4000 yıllarında yazıyı kullanmışlar, tarih çağma geçmişlerdir. Onları Eski Mı­ sırlılar takip etmiştir. Anadolu, bunların peşinden gelir. Ana­ dolu’da tarih, Hilitlcr ile başlar; ilk defa onlar yazıyı kullan­ mışlardır,

Anadolu'da Tarihöncesi Devirleri Kabalaş devrinden beri Anadolu’da insan yaşadığı XX. asırda yapılan kazılar sonunda anlaşılmıştır. Kabataş devrini takip eden Yorıtmataş ve Cilâlıtaş devirlerine ail keşifler faz­ lalaşmakladır. Hatay vc Antalya civarında yapılan kazılar, cn eski yerleşme tiplerini vermiştir. Daha yeni taş devirlerine ait keşifler, Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde vuku bulmuş­ tur: Samsun, İsparta vs. Cilâlıtaş devrine (neolilik) ait keşli­ lerse çok zengindir. Mersin’de, Burdur’da, Gaziantep’te (Sak- çagözli) çeşitli yerleşme şekillerine raslanmışttr. Anadolu’da Taş Devri insanlarına ait taş aletlerden baş­ ka sanat eserlerine de tesadüf edilmiştir. Meselâ Adıyaman yakınlarında Palaniı’da kayalar üzerine dağ keçisi sürüsü tas­ viri bulunmuştur. E. Pitlard’a göre bu tasvir, Yontmataş Devri’nin sonlarına (Magdalenien Çağa) aittir. Cilâlı Taş (Ne­ olitik) Devrine ait çift boynuzlu dağ keçisi vc insan tasvir­ lerine Hakkâri'de Gevaruk’ta tesadüf edilmiştir. Bu iki taş devri arasındaki devre (Mezolitik Çağ) ait geyik ve dağ keçi­ si tasvirleri de Antalj’a’da Beldibi’ııdc bulunmuştur. Şu halde, Anadolu, taş devirlerinin her çağma ail iptidai sanat mahsul­ lerinden niimuneler vermiştir. 16 TÜRKİYE TARİHİ

Taş devirlerinden sonra Maden Devri başlar. İnsanlar önce işlenmesi kolay yumuşak bir maden olan bakırı M. O. 4000 senelerine doğru bulmuşlar, zamanla kalay elde etmiş­ ler, M. Ü. 3000 yıllarına doğru da bu iki madeni karıştırıp tunç (bronz) yapmışlardır. Tunç bakıra nispetle çok dayanık­ lı bir maden olduğu için, insanların yaşayışında mühim bir inkılâp yapmıştır. Tabii her yerde insanlar bu madenleri aynı zamanda kullanmaya başlamamışlardır. Avrupa'nın ille sakinleri, Yakın Doğu’nun insanlarından binlerce sene sonra Maden Çağı’na girebilmişlerdir. Taş Devri’nin sonlan iie tun­ cun keşfine kadaıki ilk maden çağına "Kalkolitik” denir. Ana­ dolu bu çağa M. Ö. 3000 yıllarına doğru girmiştir. Bununla beraber Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde bile Maden ve Tunç çağlarına girme, yüzlerce sene larkla olmuş, aynı zamanda vuku bulmamıştır. En erken maden çağına giren bölgelerden biri Çanakkale olmuştur. I. Truva şehrine M. Ö. 3200’c kadar çıkabilen bir tarih talimin edilmektedir. Orta Anadolu'da Yoz­ g a t’ta A lişar’da 1927-1932 yıllarında Chicago Ü niversitesi’ııin yaptığı kazılar, Maden Çağı'na ait pek zengin örnekler vermiş­ tir. Boğazköy civarında Alacahöylik’te 1935-36’da T.T.K. adına Remzi Oğuz Arık’ın yaptığı hafriyat da çok çeşitli numuneler ortaya koymuştur. Doğu Anadolu'da da çeşitli yerlerde Maden Çağı’na ait eserler ve yerleşme izleri bulunmuştur. Anadolu arkeoloji bakımından iyice kazılmış bir ülke olmadığından, daha bu mevzularda asla son söz söylenmiş değildir. Maden Çağı'ııda Anadolulular, avcılık ve balıkçılıktan başka ziraate de başlamışlardır. Bu çağda buğday ekildiği, kesin şekilde belli olmuştur. Gene Maden Çağı’nda Anadolu’ da köyler, kasabalar kurulmuş, hattâ kasabaların sûrla çevril­ mesine başlanmıştır. Mimari ve güzel sanatlarda tekâmül ol­ muştur. Dinî inanışlar şekillenmiştir. Anadolu’da M. Ö. 5000 yılında, hattâ çok daha eski tarih­ lerde insan yaşadığı muhakkaktır. Bu insanlar, beyaz ırkın Kuzey, Alp ve Akdeniz tiplerine aittir. Her üç tipten iskelet­ ler, antropologlar tarafından tetkik edilmiştir. Bu suretle. Ta­ rihöncesi çağlarında Anadolu sakinlerinin bir ırka değil, çeşit­ li ırklara mensup olduğu kesin sureTlc anlaşılmıştır.

Anadolu’da Tunç Devıi Anadolu'da Tunç Devri M. Ö. 2500-3000 yıllarında başla­ mış, M. Ö. 1200 yıllarına kadar sürmüştür. Bu uzun zaman, 3 devre ayrılmaktadır: Eski Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı ve Ye­ ni Tunç Çağı. Yeni Tunç Çağı, M. Ö. 1S00-1200 arasın d a tarih- lenmektedir. M. Ö. 1200lerde Anadolu Demir Çağı’na girmiş­ TURKLER'DEN ONCE ANADOLU 17 tir. Bu devrede artık Anadolu, çoktan Preistorik (Tarihön­ cesi) Çağı geçmiş, tarihi çağlara girmiş bulunuyordu. Yazı kullanılmaya başlanmıştı. Tunç Devri’ndc din ve sanal fevkalâde inkişaf göstermiş, Anadolu’da şehirler kurulmuş, Mezopotamya ile münasebet­ ler başlamıştır. M. ö. 2000 yıllarına doğru Anadolu tarih çağ­ larına kesin olarak girmiştir. Şu-halde Anadolu’da ilkçağ 25 asır sürmüştür (M. S. 476'ya kadar). Halbuki Mezopotamya’ da İlkçağ 40, belki 45 asır devanı etmiştir.

HititlcvMen Önce Anadolu'nun Tarihi Mezopotamya’da kudretli bir imparatorluk kuran Sâmî Asurlular, erken zamanlarda Anadolu'ya el atmışlar, Orta .Anadolu'ya kadar nüfuz etmişlerdir. Eski Babil imparatorlu­ ğumun nüfuz, hattâ hâkimiyet bölgesi, Orta Anadolu’ya ka­ dar olan bölgelerde daha da kesin olmuştur. Babillilcr de Asurlular gibi Sâmî’dir ve her ikisi de Sâmî olmıyan pek zengin Sümer medeniyetine vâris olmuşlardır. Asurlular, Anadolu’da daha çok ticaret kolonileri kur­ muşlar, ülkeyi kısmen de olsa vilâyet şeklinde imparatorluk­ larına bağlıyamamışlardır. Bu devirde Anadolu’da Asurlular' in nüfuzunda yabul onlarla ticari münasebetler kuran şehir devletçikleri, prenslikler teşekkül etmiştir. Bunlardan bugün bizce malûm olanları Orta Anadolu’da Kaniş, Hatluş, Zalpa, Kuşşara prenslikleridir. Bu devletçiklerin hükümdarlarından bazılarının adlarını da keşfedilen kitabeler sayesinde tanıyo­ ruz: Kaniş prensi înnr ile oğlu Warşama gibi.

BİBLİYOGRAFYA: Türkçe’de Ilititler’den önce Anadolu tari­ hinin en doğru ve en yeni hulâsasını Prof. Dr. Füruzan Kmal yapmıştır: Eski Anadolu Tarihi. T.T.K. yayınlarından, Ankara, 1962, s. 1-81. Alişar Höyüğü kazılarının raporları H. H. von der Osten tarafından neşredilmiştir: Exploxations in Central Anatolia, Chicago, 1929; The Alishar Hiiyük (Erich Schmidt ile beraber), Chicago, 1930; Exploralions in Hittite Asza Minör, Chicago, 1929- 30, 2 cilt; Discoveries in Anatolia, Chicago, 1933. — Alacahöyük kazılan raporları: Remzi Oğuz Arık, Alacahöyük Hafriyatı (1935), Ankara, 1937, T.T.K. nş.; Alacahöyük Hafriyatı (1936), Ankara, 1938; Tarsus kazıları için: Hetty Goldman, Eıcavation at Tar­ sus, Princelon, 1956. — Anadolu’nun tarihöncesi için klâsikleşmiş kitaplar: A. Götze, Kleinasien, Münih, 1934; Kurt Bittel, Frahis- toriseha Forschung in Kleinasien, İstanbul, 1934. — Anadolu’nun klâsik atlası: Kiepert, Karte von Kleinasien, (1 : 400.000). 24 yap­ rak, Berlin, 1914. — Daha tam bibliyografya, Hititler bahsinin sonundadır. II. HİTİTLER

Hititler’in Menşei ve Kronolojisi ÎTİTLER, tahminlere göre doğudan gelip Anadolu'ya yer­ leşen Ârî bir ırktır. Son zamanlara kadar Hitit kıratlığının kuruluşunu M. ö. 2025'e doğru başlatmak temayülü vardı. Şimdi tarihçiler, bu tarihi M. Ö. 1800'e almak temayülündedirler. îlk Hitit kırat- hırı Pithâna, Anitta ve Tuthalia’dır. Devlet, Tuthaüa devrinde tam mânasiyle kurulmuş, güc kazanmıştır. Hitit tarihinin bil­ hassa ilk yüzyılları hakkında bilgimiz kıttır, karışıktır, mük-- nakızdır. Hititler’in kullandığı iki yazıdan birinin hâiâ deşif­ re edilememiş durumda olması ve bu yazı ile yazılmış eli­ mizdeki binlerce tabletin şimdilik bize hiçbir şey söyliyemc- ıı.ıcsi, bu durumun âmillerinden biridir. Sonra hilitoloji, çok yeni bir ilimdir. Meselâ Asurlulaı-, Babilliler, Eski Mısırlılar XIX. yüzyılın crkence senelerinden beri tetkik edilmiş, asuro- loji, ejiptoloji sağlam ilmi temeller üzerinde kurulmuştur. Fa­ kat Hitit diye bir kavmin mevcudiyeti bile, son zamanlara kadar meçhul kalmıştır. Hititçe kitabelerin çözülmesi, Asur­ ca ve başka dillerde yazılan tabletlerde Hititler’e ait malû­ matın toplanması, Hitit arkeoloji kesirleri, Hitit dilinin öğ­ renilmesini sağlamış vc hitiloloji kurulmuştur. Ankara Üni- versitesi’nde Dil vc Tarih-CoğraEva Fakültesi’nc bağlı lıitito- loji kürsüsü vardır. Almanlar, Fransızlar, Amerikalılar, İngi- lizler de değerli hititöloglar yetiştirmişlerdir, Yeryüzünün en zengin Hitit Müzesi, Ankara’daki Etnografya Miizcsi’dir. Hi- titler’e ait binlerce tablet, daha müzelerimize intikal etmemiş vaziyetledir.

Hitit Devletinin İmparatorluk Halinde Genişlemesi ve Tekâmülü Kıral Labarna zamanında Hitit devleti, yalnız Anadolu' nun en güçlü siyasi teşekkülü olmakta kalmamış, Yakın Dü' ğu’ıum mühim devletlerinden biri derecesine yükselmiştir. TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 19 Elimize kıral Labarna zamanından kalma tabletler geçmemiş­ tir. Onun icraatını, daha sonraları halefleri tarafından bıra­ kılan tabletlerden öğreniyoruz. Her halde Labarna’nın bütün Orta Anadolu’yu ele geçirdiği ve Güney vc Güneydoğu Ana­ dolu’ya doğru iyice uzandığı muhakkaktır. Labama’nın yerine geçen oğlu I. Hatlusilis devrinden kalma tabletler elimizdedir. Onun için bu kiralın devri daha iyi biliniyor. I. I-Iattusilis, ülkesini güneye doğru genişletmiş­ tir; Halpa (Halep) seferi meşhurdur. Doğudan ve güneydo­ ğudan gelen Hum tehlikesine karşı da ciddî tedbirler al­ mıştır. I. Haltusilis'in yerine oğlu I. Mursilis geçmiştir. I. Mur- silis devrinde devlet bir imparatorluk şeklinde büyümüş ve artık münakaşasız olarak o zamanki dünyanın yani Yakın Doğu’nun en güçlü devletlerinden biri haline gelmiştir. I. Mur- ’ silis, artık Anadolu değil, Yakın Doğu — o zamanki siyasi vaziyete göre dünya— siyaseti gütmüştür. I. Mursilis, Iîalep’i almış vc bu suretle bir taraftan Mısır’ı, diğer taraftan Mezo­ potamya’yı tehdit edebilecek stratejik bir mevki elde etmiş­ tir. Fakat I. Mursilis’in adını ebedileştiren, Babil seferidir. Yakın Doğu’nun bu pek meşhur imparatorluk başkentini fet­ heden ve zengin ganimetlerle Anadolu’ya dönen I. Mursilis, fütuhatını coğrafi vaziyet dolayısiyîe elde tutamamakla be­ raber, Hitit imparatorluğunun askerî gücünü en yüksek dere­ cesine çıkarmıştır. I. Mursilis'in halefleri devrinde bir durgunluk devresi haşlar, imparatorluğa bağlı site (şehir) devletçikleri muhta­ riyetlerini artırırlar. Devlet, güçlü hükümdarlardan mahrum kalır. M. Ö. 1550’ye kadar I. Mursilis’i eniştesi Hantilis, son­ ra Hantilis’in oğlu olduğu sanılan Zidantas, onu oğlu Ammu- nas, onu oğlu olduğu sanılan Huzzias, onu da eniştesi Telepi- nus takip eder. M. ö. 1550-1450 arasındaki bir asır, Hitit dev­ letinin karanlık çağıdır. Bu asırda Alluvamnas, II. Hantilis, II. Zidantas, II. Huzzias hüküm sürmüştür. II. Huzzias’tan sonraki devre "Yeni Hitit imparatorluğu Çağı” denir. Bu ça­ ğın ilk imparatorları II. Tuthalia, I. Arnuvanda, II. Hattusi- !is, III. Tuthalia’dır. III. Tuthalia ile imparatoriçe Nikalma- li’nin oğlu olan Suppiluliuma'nın sallanalı, Hiıit imparator­ luğunun şevket çağıdır.

Suppiluliuma Devrinde Hitit İmparatorluğu Suppiluliuma çağma kadar Hitit devleti, haricî istilâların tehdidi altında idi. İmparatorluk dağılmak üzereydi. Muhtar sitelerin Hititler’e bağlılıkları son dcrece zayıflamıştı. Suppi- 20 TÜRKİYE TARİKİ luliuma'cljr ki, imparalorluğa eski imparatorluk çağınmkini de gcçetı bir güc kazandırmıştır. Bu devirde Hitit devleti, topraklarını savunan bir devlet değil, sınırlarını genişletmek siyaseti yürüten bir siyasi teşekküldür. Suppiluliuma, Mısır' in büyük firavunları JİT. Amcnofis vc IV. Amenofis (Ihnafon) ile muasırdır. Bu devre ait Boğazköy’de bulunan Hitit tablet­ leri çok zengin olduğu gibi, çağdaş Mısır’ın Tell-el-Amarııa arşivinde de ITitüler'lo alâkadar pek çok vesika ele geçmiş­ tir. Bu sıralarda Mısır, yüzlerce yıldan beri olduğu gibi ciha­ nın en büyük devletidir. Onu Hitit imparatorluğu, onu da Babil vc Mitanni kıralltkları takip etmektedir. Asurlular, ye­ niden kalkınmaya çabalamaktadırlar. Suppiluliuma, Karadeniz ile Akdeniz arasındaki bütün Anadolu'da hâkimiyetini iyice kurduk lan sonra, fütuhata baş­ ladı. Güneydoğu Anadolu ile Suriye’nin bir kısmına Mitanni devleti hâkim bulunuyordu. Mitanni kırallığı, pek kudretli Mı­ sır imparatorluğu ile sıkı münasebetler kurmuştu. Suppilu­ liuma, Suriye’ye birçok sefer yaptı. Sonunda Hurri-Mitanni devleti, Hitit imparatorluğuna katıldı. İmparatorluk, Filis­ tin’e kadar yaklaştı. Suriye’nin en büyük kısmını ve Lübnan’ ın kuzey yarısını elinde tutuyordu. Artık Mısır’la çatışma, ka­ çınılmaz bir hale gelmişti. Mısır, jeopolitik bakımdan Suri­ ye’de, hele Filistin’de kudretli bir devletin yerleşmesine asla iyi gözle bakamazdı. O zamanki medeni dünyayı teşkil eden Yakın Doğu hâkimiyeti için, iki büyük imparatorluk vuru- şacaktı. Bu sıralarda Asur devleti de Mitanni devletinin büyük bir parçasına el koymuş, Hitiîlorle rekabete girişmek arzu­ sunda idi. Hurri - Mitanni devletinin çöküşüne seyirci kal­ mak gafletini gösteren ve tarihte ilk defa olarak tek tanrılı dini ortaya atan Büyük ( IV.) Amcnofis, Hititler’le dost geçin­ mek istiyordu. Kıiruştanıa muahedesi ile iki imparatorluk arasında sulh aktedilmişti. Fakat Hitillcr’in Suriye’ye tahak­ kümünü çekemiyeu Mısır, IV. Amenofis’len sonra, Suriye’yi almak gayesiyle Anadolu imparatorluğu' ile dostluk münase­ betlerini kesti.

Kadcş Suppiluliuma'nın yetine geçen oğlu Arnuwanda, ancak 1 sene tahtta kaldı. Onu kardeşi II. Mursilis, II. MursiJis’i de oğlu II. Mmvatalli takip etli. Hilitler, gittikçe güc kazanmak yolunda olan Asur kırallığı ile uğraşıp dünyanın Mısır’dan sonra ikinci büyük devleti durumunu kaybetmemeye çalışır­ larken, Mısır da Doğu Akdeniz kıyılarından Hilitler’i kovmak TÜRKLEft'DEN ÖNCE ANADOLU 21 için son hazırlıklarını yapıyordu. I. Setlıos, Suriye seferine çıkmış ve bu ülkeden Hititler’i kovmak niyetini açıklamıştı. II. Ramses ise, Orta Suriye’de Kadeş mevkiinde Hitit impa­ ratoru İt. Mmvattalli'nin büyük ordusunu karşıladı. Çok seç­ kin kıtalardan müteşekkil olan Hitit imparatorluk kuvvetleri, 17.000 piyade ve 4.500 harb arabasından ibaretti. Mısırlılar’m sayısını bilmiyoruz; Mısır ordusu, 4 tümenden mürekkepli ve Amon tümenine bizzat firavun II. Ramses kumanda edi­ yordu. II. Mmvatalli, sarih haber toplayamıyan Mısırlılar’ın gafletinden istifade edip ordusu ile Kadeş şehrini yana al­ mak suretiyte Mısır kuvvetlerini ikiye böldü; Hitit ordusu, Mısırlılar’ın arasına kama şeklinde girmiş, 3 Mısır tümenini bir tarafta, II. Ramses’in başında bulunduğu Amon tümenini diğer tarafla bırakmıştı. Cihan tarihinin ilk büyük meydan mu­ harebesi cereyana başlamıştı (M.Ö. haziran 1296). Mamafih II. Ramses gafil avlanmadı. Büyük zayiatı göze alarak Mısır kuv­ velerini birleştirmeye çalıştı ve başardı. Bu büyük vuruşma­ da iki tarafın da zayiatı çok büyük oldu. Sonunda Hititler, muharebe sahasını Mısırlıiar’a bırakmaya mecbur oldular. Bundan, Mısır ordusunda kesin sayı üstünlüğü olduğu tah­ min edilebilir. Bununla beraber Kadeş, Mısırlılar’ıtı iddia et­ tiği kadar büyük bir zafer olamaz; çünkü Hititler’i Suriye'den atamamıştır. Ancak biz muharebenin biitüıı tafsilâtını tek ta­ raftan, Mısır vesikalarından öğreniyoruz. Muharebeyi anla­ tan Hitit vesikaları daha elimize geçmemiştir. Kadcş’ten sonra 16 yıl iki imparatorluk Suriye için çekiş­ ti. Fakat ülkenin büyük kısmı (Kuzey ve Orta Suriye) gcııe Hititler’de kaldı. Mısırlılar'm Toroslar'a ve Fırat’a erişme gayesi gerçekleşemedi. Ancak M. Ö. 1280’de iki devlet arasın­ da barış aktedildi. Bu sırada Hitit tahtında II. Muwatalli’nin oğlu Urhi-Teşup (III. Mursilis) bulunuyordu. Urhi-Teşup 6 yıl kadar sonra yerini amcası III. Hatlusilis’e bırakmaya mec­ bur oldu. Bir Babil prensesi ile evlenerek Mezopotamya’yı Asurlular’a karşı tutan III. Hattusilis, iki kızını arka arkaya II. Ramses'le evlendirdi. Kendisi de M. Ö. 1264’te Mısır’ı ziya­ ret etti. Bu suretle iki imparatorluk arasındaki büyük jeopo­ litik mücadele bitli.

III. Hattusilis ve Halefleri III. Hattusilis, Hititlcr'in en büyük hüküm darlarındandır. Devri Anadolu imparatorluğu için bir sulh, sükıııı, refah ve şevket devri olmuştur. Devlet, büyük ölçüde imar gördü, ti­ caretle zenginleşti. Asur'a karşı Babil ittifakı takip edildi. Bu suretle güneyde Mısır’la olduğu gibi güneydoğuda Sâmî « 1URKİYE TARİHİ devletlerle de muvazene temin edildi. Kilitler, dünyanın ikin­ ci devletine sahip olmakta devam ettiler, tmparatoriçe Puda- llepa da mümtaz şahsiyetiyle devletin iç vc dış siyasetinde mühim rol oynadı. MI. HaUusiUs’in yerine oğlu IV, Tuthalya geçti. Bu im­ parator zamanında çözülme başladı. Batı Anadolu’da Hilıt hâ­ kimiyeti çok zayıfladığı gibi imparatorluğa vergi verir tâbi bir devlet olan Alaşya (Kıbrıs) adası da eklen çıktı. Asurlu- lar ise, güneydoğuda Fırat ve Dicle vâdilerinde Hititler aley­ hinde büyük terakkiler kaydediyorlardı. IV. Tuthalya’yı oğlu III, Arnuwanda takip etti. III. Arnuwar,da’mn yerine geçen oğullan II. SuppiluHu- mn ile V. Tuthalya devrinde imparatorluk dağıldı. Bu dağıl­ ma, oldukça âni olmuştur. Ege'den gelen yeni kavimler, im­ paratorluğu M. Ö. 1200 tarihlerinde parçalamışlar. M. Ö. I I80’e doğru Hitit imparatorluğu tamamen tarihe karışmıştır.

Hititler'in Son Çağı: Prenslikler Devri İmparatorluğun yerini bir sürü küçük Hitit şehir devlet­ çikleri, prenslikleri aldı. Bunların en mühimleri Kargamış kı­ ratlığı İle Sam’al prensliğidir. Kargamış, bugünkü Carablus (Barak) kasabasıdır (Gaziantep vilâyetinin bir nahiye mer­ kezi olup Suriye sınırı üzerinde, Fırat'ın batı kıyısı yakınla­ rındadır). Kargamış kırallığı M. ö. 880'e dognı Asur’a tâbi olmuş, kıra! Sangara kızını III. Salmanasar'a (M. Ö. 859-824) vermiş, 717’de son kıra! Pissiris zamanında Asur, bu Hitit dev­ letini ilhak etmiş, kiralını esir almıştır. Şam'a], bugünkü 7.en- cirü’dir. Bugünkü Halay topraklarında kurulan bu Hitit prensliği üncc Kargamış kırallığına, sonra onun gibi Asur’a tâbi olmuş, M. Ö- 700'dcn evvel Asur imparatorluğu tarafın­ dan ilhak edilmiştir. Şam'a! prensliğinin hayatı M. Ö. 900-700 arasında 2 asır kadar devam elmiş, bu müddet içinde 7 prens gelip geçmiştir; sonuncusu Barnekub’dur. DiğcrHitit devletçiklerinin arasında Gurgum (Maraş) Me- lid (Malatya), Hamat (Hamil), Guzana (Tel Halef), Ti’i Bar- sip (Tel Ahmer) prensliklerini sayabiliriz. Bunların hepsi M. Ö. 700 tarihlerinden ünce Asur imparatorluğuna katılmış­ tır. Asmiular, Tuşeli'ne kadar Güney Anadolu’yu, Kızılırmak'a kadar Orta Anadolu’yu, Van Gülü güneyine kadar Doğıi Ana­ dolu’yu imparatorlukları sınıVIarı içine almışlardır. AsurJu- lar’ın yerine büyük bir imparatorluk kuran başka bir Sâmî kavim Babillilcr ise, ancak bugünkü Hatay, Gaziantep, Urfa, Mardin topraklarına sahip olabilmişlerdir, Ter iki Sâmî im­ paratorluk da Mezopotamya ve Suriye • Filistin'den başka. TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 23 Mısır’ı ele geçirmiş, binlerce yıllık Mısır imparatorluğunun zevale yüz tutması ile Yakın Doğu’da devletler muvazenesi altüst olmuştur. Kızılırmak’ın batısında kakın Anadolu top­ raklarında ise M. Ö. 800'e doğru Frikya kıratlığı kurulmuştur. Gene bu tarihlere doğru Kafkaslar'dan gelen Kimmerler, son­ ra Iskitler, Anadolu'ya girmişler, Kızılırmak’ın doğusunda ka­ lan Kuzey Anadolu'ya hâkim olmuşlar, fakat devlet kurama­ mışlardır. Anadolu'nun büyük bir kısmına yayılmak istidadı gösteren Kimmer istilâsı, Asurlular tarafından büyük müşki- lâtla durdurulabılmiştir.

Hitit Medeniyeti ve Hititler’in Tarihi Ehemmiyeti Hititler'in kendi dillerinde adları '’Hatli"dir. İmparator­ larına “tabama” ve “henos", imparatoriçelerine "lavannanna” derlerdi. Başkentleri Hattuşaş şehri idi; Hatluşaş, bugünkü Çorum'un güneyindeki Boğazköy'dür. Boğazköy’ün az kuzey­ doğusundaki Alacahöyük ile az güneydoğusundaki Alişar (An- kuva) (Yozgat’ta), Hititler'in mühim yerleşme merkezleridir. Hitit başkenti, devletin ilk zamanlarında bir ara Kapadokva’ da (Kayseri bölgesi) Kuşkar idi. Son zamanlara doğıu da Kızılırmak güneyindeki Dattasa'ya nakledilmişti. Hilit imparatorluğu, dahilî idarelerinde müslakil .şehirle­ re ve bu şehirleri idare eden kudretli bir asilzadeler .sınılma dayanıyordu. İmparator ve sarayı, bülüıı bu şehir ve bölgeler üzerinde umumi bir nüfuza sahipti. Hür köylülerden, büyük arazi sahiplerinden, rahiplerden meydana gelen kalabalık iç­ timai sınıflar vardı. Kölelik yaygındı. Kadının cemiyclleki mevkii yüksekti. Başlıca geçim kaynaklan hayvancılıktı. Kü­ çük ve büyük baş hayvanların yanında at da yetiştirirlerdi. Dağlarında zengin demir cevheri bulunması sayesinde Hitil- ler’in, bilhassa bu madeni işliyen usta sanatkârları vardı. Fe­ tihlerdeki muvaffakiyetlerinin birinci sebebi, demirden yapıl­ mış silâhları idi,.Düşmanlarında yalnız bakır vc tunçtan ya­ pılmış silâh olması, onlara büyük üstünlük veriyordu. Bunun­ la beraber Hititler, bu sularını saklamaya dikkat etmemişler ve bir müddet sonra demir, bütün Yakm Doğu’ya yayılmış­ tır. Kilitler, Babil’den çok şey öğrenmişlerdir. Kendilerine has medeniyetlerinden bir şey kaybetmeksizin, çivi yazısını, kendi dillerinin ihtiyaçlarını karşüıyacak şekilde Bahirden iktibas etmişlerdir. Yazılarını bilhassa taşa kazmışlardır. Hititler'in tarihî ehemmiyeti, tarihte ilk defa olarak Ana­ dolu’yu bir devletin idaresinde birleştirmiş olmalarıdır. İm­ paratorlukları Mısır, Asur, Babil imparatorlukları kadar de­ vamlı olmamasına rağmen, hâkim bulundukları topraklarda 24 TÜRKİYE TARİHİ yüzlerce yıl için silinemez izler bırakmışlardır. Yunanlılar ve İtalya’ya göçüp yerleşen Etrüsklor, Hititler’den birtakım iktibaslar (lir çalgısı, sorguçtu miğfer, ciğere bakma falı, bazı tanrılar, mitoloji unsurları vs.) yapmışlardır. Bu suretle Hi­ tit medeniyeti, klâsik medeniyete (Yunan - Roma medeniye­ tine) tesirde bulunmuştur. Hititoloji çok yeni olduğu için, Hi­ tit tarihi de Mısır ve Mezopotamya tarihleri derecesinde iı> TÜRKLERTIFN ÖHCE ANADOLU 23 cetcndiği gün, bu medeni tesir sahasının çok gcnişliyeceği söylenebilir. Zira ilk Hitit tabletleri ancak 1911'de bulunmuş, Hilil çivi yazışım ise 1917’de Çek âlimi B. Hrozny okumuş­ tur. Hilll hiyeroglif yazısı, bugüne kadar deşifre edilememiş­ tir. Hititoloji, bu kaçlar yeni bir ilimdir.

1. HİTİT İMPARATORLARI

1. P ith âo a (M Ö. 1850?* ) 18. II. T uthalya (1465?- ) 2. A nıtta 19. I. A rınm anda 3. I, T uihalya ( -1750?) 20. II. H attusilis 4. Pusarmnıüa 21. III. T uthalva ( -1390?) 5. Pawahfelt«akh 22. II. A m uw aııda (1390) 6. Labarııa 23. I. Sııppilıılium a (1390- 7. !. Hattusilis U50) 8. I. Mursilis ( -1650?) 24. III. Amuvvanda (1350) (ilk imparator) 25. II. MorsilİJj (1350-1320) 9. I. Hantilis 26. Muvvatalli (1320-1294) 10. I. Zidantas 27. Urbi-Tesııp (1294-1287) 11. A m m ı m a s 28. III. H attusilis (1287-1250) 12. 1. Hıızzias 29. IV. T uthalya (1250M230?) 13. T ukpinus ( -1550?) 30. IV. Arnuwanda (1230?- 14. Allu\vamnas 1215V) 15. II. Hantilis 31. II . Suppihılium a (1295? • 16. II. Zidaııtas 120 0 ;-) 17. II. Hıızzias 32. V. Tuihalya (1200?-1180.J) l.a. KARGAMIŞ HİTİT KIRALLIĞI Kırul Sangara Kıra) Pişiriş (son kıra!) lb. SAM'AL HİTtT PRENSLERİ (larihlcr lakıübklir). 1. Hani ( -850) 5. Bar-Sıır ( 765-740) 2. Kalaıııu (850-815) 6. II. Panam ııuı (74(1-730) 3. Karat (S15-790) 7. Barnekub (730- ) 4. 1. Paııammu ( 790-765) BİBLİYOGRAFYA: Türkçe’de yeni keşifleri toplıyan en iyi il­ mi eser şudur: Prof. Dr. FUruzan Kınal, Eslci Anadolu Tarihi, An­ kara. 1962, T.T.K. yayınlarından. — Başlıca hafriyat raporları: Hıl- mid Zübeyr Koşar, AlacahöyUk Hafriyatı (1936). Ankara, 1938, T.T.K. nş. (Almanca trc. Ankara, 1944) ve Alacahoytik Kazısı (1937- 1939). Ankara, 1951, T.T.K. nş. (Türkçe ve Fransızca); Tahsin Özgüç, Kultepe - Kaniş, Ankara, 1959, T.TJC. nş. (Türkçe ve İngilizce). — Hitit tarih ve medeniyeti üzerinde yazılmış en iyi kitaplar (birço&u yeni keşifler neticesinde eskimiştir): E. Cavaıgnac, Le Probleme H ittite, Paris. 1936; L. Delaporte. Les Hittites. Paris, 1936: G. Con- tenau, La Civili&alion des Hitlites et d es Milonniens, Paris. 1934; 3. Garstang, The Hittite Empire. Londra, 1929; H Güterhock, Kumarbi Efsanesi (Hititçe metin ve tercümesi), 2 cilt, Ankara, 26 TÜRKİYE TARİHİ

1945-4H, T.TJK. nş.; B. Landsberger, Sam'ul, Ankara, 1948, T.TK. nş. (Sam’al Hitit prensliği üzerinde fevkalâde bir araştırma; Türk­ çe ve Almanca iki tabı vardır); Hâmid ZüDeyr Koşay, Alacahöyük, A nkara,'1951, T.T.K. nş. ITürkçe ve Almanca); E. Sturtevant ve G. Bechtel, A Hittite Chrestomathy, Philadelphia, 1935; E. Cavaig- nac, Les Annales de SubbUuliuma, Strasbourg, 1931 ve StıbbiluUu- ma et Son Temps, Paris, 1932; H. Pedersen. Mursilis Sprachlah- mung, Kopenhag, 1934; Ch. Kuenlz, La Bataille de Çadesh, Kahire, 1928; J. Breasted, The Baltle o/ Kadesh., Chicago, 1903; F. Sommer, Die Ahhijam-Urkunden, Münih, 1932; Moortgat, Vorderasien im Al- tertum, Münih, 1950; L. King, Hittite Texts in the CuneiForm Char- acter, Londra, 1920; B. Hrozny, Code Hittite, Paıis, 1922 (Almanca tercemesi de vardır); G. Furlani, La Religione degli Hittiti, Bolog- na, 1936; G. Contenau, La Glypt.ique Syro-Hittile, Paris, 1923; P. Hogarth, Hittite Seals, Oxford, 1920; O. Weber, Die Kunst der He- thiter, Berlin, 1922 (Fransızca tercemesi de vardır); E. Sturtevant, A Comparative Grammar o) tlıc Hittite Language, Phlidelphia, 1934; L. Delaporte, Pour Lire le Hittite Cuneiforme, Paris, 1934; R. Labat, L'Akkadıen de Boğas-köi, Bordeaux, 1932; J. Friedrich, Heth.i£iseh Sprachen, Berlin, 1931; B. Hıozny, Les İnscriptions Hiitiles Hierogtyphiçues, 3 cilt, Prag, 1933-1937; G. Contenau, Elements de Bibliograpkie Hittite, Paris, 1922 ve 1927, 2 ciît; Max von Oppenheim, Tel Hala/, 3 cilt, Berlin, 1943-1955; E. Lavoche, Recherches sur les Noms des Dieıu Hittites. Paris, 1347; Ekrem Akurgal, Spathethitische Bildkvnst, Ankara, 1949. III. HURRİLER VE MİTANNİLER

Hurriler

r “j URRİLER, HUitlcr gibi Ârî ırklardan biç kavimdir. M.Ö. 2000 yıllarında — HUitler gibi— doğudan, muhtemelen Iran yaylasından gelip Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yerleş­ mişlerdir. Bununla beraber bu kavmin bir kırallık halinde teşki­ lâtlanm ası M.Ö. 1500-1475 senelerine doğru vuku buldu. Baş­ kentleri şimdiM Urfa, o zamanki ismiyle "Khurri" idi. H um dili konuşan bu kavim, en geniş zamanında Suriye'nin hemen tamamım, Lübnan’ı, Kuzey Filistin’i, Toroslar’m ve Fırat’ın doğusunda kalan Anadolu ülkelerini. Kuzey Mezopotamya'}!, Urmiye ve Van golleri arasındaki sahayı elinde tutuyordu. H um kırallığı, 200 yıla yakın, büyük devletler atasında sayı­ lıyordu. tik 3 H uni kıralı, Asur kıratlığının nıelbuu idiler.

Kıratlığın İkiye Bölünmesi Hurritcr'in bugün bizce malûm 4. kırattan Sııterna, Hi- titler’e karşı dünyanın en kudretli devleti olan Mısır’la itti­ fak etmiş, ktzkardeşi Prenses Mutemuya’yı firavun IV. Tut- mosis’le'evlendirmiş, bu Prenses, Mısır imparatorluk tahtına bir veliaht doğurunca, iki devlet arasında rabıtalar daha sa­ mimileşmişti. Ancak I. Sutarna'dan sonra devletin iç idaresi karıştı. Bu kıratın oğlu Arlasumara kısa bir saltanattan son­ ra öldürüldü. Yerine I. Sutarna’nın oğlu olduğunu iddia edeni II. Artatâma, onun yerine de II. Sutama geçti. I. Sularna'nın büyLik oğlu Tusratla ise, önceleri Dutlu adlı naibin himayesin­ de Mitanni’de saltanat sürdü. Duthi’yi öldürttükten sonra ida­ reyi eline aldı. Kızkardeşi Prenses Gitu-IIepa, Mısır'ın büyük firavunlarından III. Amenofis ile M.Ö. 1396’da evlenmişti. Tusratta’nm yerine oğlu Matliwaza geçti ve Hitit imparato­ ru Büyük Suppiluliuma’mn bir kızı ile evlendi. Mitanni kı­ ratlığının başkenti, Subaru ülkesinde Waşşugani idi (bugün­ kü Resütayn; Urfa’ya bağlı nahiye merkezi olup Habur’uıı do­ ğu kıyısı yakınlarında ve Suriye sınırı üzerindedir). Mitanni 28 TÜRKİYE TARİHİ

■kırallığı, M.Ö. 1275’e doğru A sur kıtallığm a, H u rri kıralLığı ise M.Ö. 1300’lcre doğru yani daha önce Hitit imparatorluğu­ na katıldı. Böylcce Anadolu’nun mühim bir kısmını ellerin­ de bulunduran Hurri-Milanni hâkimiyeti sona erdi. Mitanni, devlete Hititler tarafından verilen addır; Hurri* ce'si "Maiteni", Asurca’sı "Hanigalbat''tir. Hurri-Mitanniler, devlet teşkilâtı, kültür ve medeniyet sahalarında, Hititler’in ve Mısırlılar’ın tesirinde kalmışlardır. Büyük ilâhları Tesup ile, onun zevcesi addedileli Hepa idi. Tesup, fırtına ve yıldırım milbudu. Hepa ise bereket, bolluk ilâhesi idi. Hurri-Mitanniler’in din, kültür vc teşkilât husıı- TURKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 29 sundaki teamülleri, sonradan Urartular’a geçmiştir, Hurri • Mitanniler’de içtimai hayat ve kanunlar, Hititlcr’inkine ben­ ziyordu.

2. HURRİ VE MİTANNİ KIR ALLARI JIURRl KIRALLARI 1. Barratarna (Pavsatatar) 4. I. Sulam a (M.Ö. 1500?- 5. Arlasumara 2. Sausatar 6. II. Arlatâma 3. 1. Artatâma 7. II. Sııtarna { -1300?) MİTANNİ KIRALLARI I. Tusrada 2. Mattlwaza ( -1275?) BİBLİYOGRAFYA: C. von Brandenstein, Eultische Texte in Hethitischer und Churrischer Sprache, Berlin, 1934; A. Götze, Helhiter, Churriter und Assyrer, Oslo, 1936; Albright, The Horites in Palestine, New York, 1935. IV. URARTULAR

Uraıtu Kırallığı u RARTU, Doğu Anadolu'nun güney yarısına, Van Gülü çevresine verilen isimdir. Bu çevrede M.Ö. 859-612 ara­ sındaki 247 yılda Ârî ırklardan Urartululra, kudretli bir kıral- lık kurmuşlardır. Devlet, Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Su­ riye’yi elinde tutuyordu. Bununla beraber en geniş zaman­ larında Kuzeydoğu Anadolu’yu, bugünkü Ermenistan’ı, yani Gencc Goîü’nün güney ve batışım, batıda Malatya ve Erzin­ can'a kadar olan sahaları da içine almıştır. 3 kere başkent değiştirmişlerdir: M.Ö. 859-830 arasında Van Gölü’nün kuze­ yinde Arzaşkun, 830-714 arasında Urartulular’m “Tuşpa" ve Asurlular'ın "Turuşpa" dedikleri bugünkü Van ve 714-612 ara­ sında Van şehrine çok yakın Toprakkale.

Asur İstilâsı Urartulular, erken zamanlarda Mezopotamya'dan gelen Sâmî Asurlular’ın tehdidirıe düşmüşlerdir. M.Ö. 714’te II. Sargon, ünlü 8. Urartu seferinde, devletin başkenti Tuşpa'ya girip burasını tahrip etmiştir. Bu tarihten itibaren Urartu kırallığı, Asur imparatorluğuna tâbi olmuş ve 102 yıl bu tâ­ biiyet altında yaşamıştır. II. Sargon tarafından öldürülen Urartu kıralı I. Russâ'nm oğlu Argisti ve bıınun halefleri, Asur hâkimiyetinden kurtulamamışlardır. Fakat Urartu dev­ letine son, veren kavim, Mcdler olmuştur. Persler’den önce İran imparatorluğuna sahip olan Medler, bu suretle Anadolu’ ya girmişler ve bir müddet sonraki İran hâkimiyetinin temel­ lerini atmışlardır. Urartu sanatı ileri idi. Madencilik, kuyumculuk, oymacı­ lık sanatlarında başarılı eserler bırakmışlardır. Ağacı ve fil­ dişini iyi işlerlerdi. Küçük heykelleri de güzeldir. Heykelcik­ lerde bilhassa mabutlarını mevzu almışlardır. Pek çok ma­ butları vardı. Bunların başında Ardini, Haldi, Trias ilâhları TÜRKtER'DEN ÖNCE ANADOLU 31

geliyordu. Urarlular, Mitanniier’ih medeni tesirinde kaklıkla­ rı için, bazı mabutlarını da onlardan iktibas etmişlerdir.

3. URARTU KIRALLARI 1. Aranıii (M.Ö. 859-844) 7. III. Saıdıu- (760-733) 2. L utipri (844-83!) 8. I. Russâ (733-714) 3. S ard u r (831-821) 9. II. A rgisü (714-694) 4. İspueni (821-810) J0. Russft (694-673) 5. Menim (810-785) II. IV. S ardur (673-625) 6. I. A rgisti (785-760) 12. III. R ussâ (625-612) BİBLİYOGRAFYA: A. Götze, Das Reich von Urartu, Münih, 1933; II. Sargon’un meşhur 8. Urartu seferi için: F. Thureau-Dan- gin, Une Relation de la Hnitieme Campagne de Sargon, P aris, 1912. V. İYONLAR

e İy o n y a

|"S ÜYÜK Menderes ve Gediz arasındaki bölgenin klâsik adı "tyoııya”dır. Buranın en eski sakinlerine "İyoıv lar” veya “İyonyalılar" denir. İyonlar, muhtemelen doğudan gelerek M.Ö. 20Ö0 yıllarında buraya yerleşmişler, uzun müd­ det HiîUler’e tâbi olmuşlardır. İyonlar zamanla Yunanistan’ dan gelen göçmenlerle Yunanlı’laşmışlavdır. Fakat Iyonlar’ın Yuııanlılar’a tesiri, en az Yunanlılar’ın onların üzerindeki te­ siri derecesinde olmuştur. Yunan kültürünü kabul eden ka­ vimler, M.Ö. 1200’lerden sonra, gittikçe Batı Anadolu’da çer­ çevelerini genişletmişler ve İyonya’dan dışarı taşmışlardır. Fakat umumiyetle bütün Batı Anadolu kıyıları “İyoııya” adı altında toplanmış, bu kelime çok kere en geniş mânasiylc kullanılmıştır. Balı Anadolu’nun Diğer Bölgeleri Iyonya’nın güneyine yani Güneybatı Anadolu’ya "Karya" denmiştir. Burası, Büyiik Menderes ile Dalaman ırmakları arasında kalan bölgedir. İyonya’nm kuzeyindeki Batı Ana­ dolu’nun Ege kıyılarına, Gediz ırmağı ile Balar çayı arasın­ daki bölgeye, hattâ daha da kuzeye "Lidya” denmiştir. Lid- ya, adını Karya gibi bir kavimden (Karlar = Karyalılar, Lidler - Lidyahlar) almıştır; sonradan Lidya, mühim bir Anadolu kırallığımn nüvesi olmuştur. Lidya’nm kuzeyinde Misya, onun kuzeydoğusunda Bitinya bölgeleri vardır. Çanak­ kale yarımadasına Truva ve daha geniş mânada Hellcspont denmiştir. Burası, erken zamanlarda Yunanistan’da yaşıyan kavimlerlc karışmış, Ege Denizi’nin her iki tarafından gelen çeşitli ırklar müşterek bir medeniyet kurmuşlardır. İyoııya Medeniyeti lyonya, Hitit ve Mısır medeniyetlerinden pek çok şey iktibas etmiş, coğrafi durumu, bu iktibasları kolaylaştırmış-

34 TÜRKİYE TARİHİ lir. Bu iktibaslar, erken zamanlarda Ege'nin karşı tarafına, batıya, Yunanistan'a intikal etmiştir. Klâsik medeniy-.-’tin te­ melleri, Up, matematik, felsefe gibi sahalarda bu suretle atılmış, Mezopotamya (Sümer) - Mısır - Anadolu - îyonya - Yunanistan - Roma yolunu takip etmiş, Akdenizli'leşmiş. yani beynelmilelleşmiş ve bugünkü cihan kültürünü kurmuştur. Klâsik Yunan kültürünün orijinal okluğu nazariyesi artık hiçbir ciddi tarihçi tarafından savunulmamakladjr. İyonyah dünya çapımla ilim, felsefe ve edebiyat adamları arasında Miletli Tales, Efesli Domokrit ve Heraklides, Sisam- h Hipokrites ve Pilagoras, İzmirli Homeros'un adlarım say­ mak yeter.

BİBLİYOGRAFYA: F. Bilabel, Die lonisctıe Kolonisation, B e r­ lin, 1920; D G. H ogarth, Modem and Ancient Roads in Easiern Asia Minör, Londra, 1893; P. H om m el, Grundiss der Geogr. und Geschichte des Alten OrienLs, 2 cilt, B erlin , 1925-26. VI. FRİKLER

Frıkya j^/T O 1200’lerden sonra Anadolu’ya gelip Hitit ımpara- * ‘torluğunun dağılmasına sebep olan kavimlerden biri de Frikler (Frikyalılar)’dir. Bunların yerleştikleri bölge­ ye Frikya denmiştir. Frikya denen klâsik bölge, ikiye ayrılır: Büyük Frikya ki Tuz Gölü’nün kuzeybatısında kalan mınta- kadır; Kıyı Frikyası ki, bıınun kuzeybatısında, Marmara'nın güneyinde kalır.

Frikya Kırallığı Frikya kırallığı M.Ö. 800’lerde kuruİmuş, M.Ö. 620’yc ka­ dar takriben 180 sene devam etmiştir. Bu müddet içinde 7 kı- ral saltanat sürmüştür. Kırallığın kurucusu I. Gordios’tur; bunun oğlu ve halefi meşhur I. Midas, Asur’un fâtih impara­ toru II. Sargon’la savaşmıştır. Kırallığın başkenti Gordium şehri idi; Sakarya ile Porsuk'un ayrıldığt yerin az kuzeyinde, Sakarya'nın doğu kıyısına yakın, Ankara’nın baîısuıdadır. Frikya kırallığı, Kızıhrmak’ın batısında kalan Anadolu’ nun büyük parçasının en mühim kısmında yayılıyordu. Kı- railık, Kimmcr ve İskit istilâları ile zayıflamış, sonunda Lid- yahlar tarafından ortadan kaldırılmış, yerine Lidya devleti geçmiştir. Hititler’in ve îyonyalılar’ın medeni tesirinde ka­ lan Frikyalılar, çanak-çönılek, dokumacılık sahalarında ileri gitmişlerdi; kayaların içine oyulmuş muhteşem kıral mezarla­ rı meşhurdur. Frikler, birinci derecede ziraatçı bir kavimdi. Onun için inandıkları ilâhlar, daha çok ziraat ve bereketle ilgilidir. "Ki- bel” dedikleri büyük mabube, toprak ve bereket tanrıçası idi. Şerefine mabetler ve âyinler yapılırdı. Âyinler, musikili olurdu. Hususi Kibcl rahipleri vardı. Romalılar’a geçen Ba- kus âyinlerinin menşei, bu Kibel âyinleri olduğu sanılmakta­ dır. Roma’ya bu kültür, Yunanlılar vasıtasiyle geçmiştr. 36 TÜRKİYE TARİHİ

1. I. Gcırdios (M .ö. 800?- ) 5. III. M idas 2. I. Midas 6. IV. Midas 3. II. Gorriios 7. A draste ( -620) 4. II. Midas BİBLİYOGRAFYA: H. Kiepert, Karte Phrygien, Berlin, 1840; E. Brandenburg, Phrygien, Leipzig, 1907. VI}. LİDLER

L i d y a f i ATI ANADOLU’da Gediz'in kuzeyinde kalan ülke adını, Lidlcr’den almıştır. Lidlcr, Ârî kavimlerin karışmasından teşekkül etmiş bir kavimdir. M.Ö. 670’c doğru Frikya kıratlı­ ğını yıkarak yerine Lidya kırallığmı kurmuşlardır. Kıratlı­ ğın kurucusu Gyges, Tirha (Tire) prensi Mermııas'ın oğlu­ dur. Onun için bu hanedana "Mermnadlar” denir. Bununla beraber M.Ö. 670’ten önce de bir Lidya kırallığı vardı. Bu ki- ralhğın M.Ö. 800 - 670 arasında 130 yıl kadar devam eltiği sanılıyor. Bu müddet içinde iki hanedan iktidara gelmiştir: Attiyadesler ve Heraklidesler. AUiyadesler, kurucuları kıral Altis’in adını taşımaktadır. Başkentleri Asuva, sonraki adıyla Sardis (Sard) idi (Manisa vilâyetinde, Marmara gölünün gü­ ney sahilinde, Salihli’nin kuzeybatı ve Turgutlu’nun kuzeydo­ ğusunda). Heraklidesler’in son kıralı Kandavul’dur. Gyges, bunun yerine geçmiş ve büyük Lidya kirallığıııı kurmuştur. Mcvmnadlar, bulun Ona ve Batı Anadolu’ya, Kızjlırmak’ın ba­ tısında kalan ülkelere sahip olmuşlar ve M.Ö. 547’ye kadar 123 yıl iktidarda kalmışlardır.

Mermnadlar Zamanında Kırallık Mermnadlar’ın başkenti de Sardis (Sardes) idi. Bu hane­ dandan 5 kırat saltanat sürmüştür. Bunların hepsi baha- oğuldur. Yalnız Sadyattes’in Ardys’in oğiu olduğu biraz şüp­ helidir. Kırallık, 652’de Asur imparatorluğunun metbuluğunu kabul elmiş, bu suretle Asur nüfuzu, Ege’ye kadar dayanmış, Anadolu’nun en büyük kısmına şâmil olmuştur. Gyges 2amanmda büyük haşmet kazanan kırallık, sonra­ ları da ticarete dayanan bu refahını devam ettirmiştir. Gy­ ges, Kimmcrler’le yaptığı ikinci meydan muharebesinde öl­ müştür. Yerine 5 yaşındaki oğlu Ardys geçmiş ve 48 yıl kadar saltanat sürmüştür Sonuncu kıral olan Kroisos (Krezüs) çağında kırallık, refahının zirvesine vâsıl olmuş, “Kroisos ka- 38 TÜRKİYE TARİHİ dar zengin!” sözü, vecize haline gelmiştir. Kroisos'un bir kız- kardeşi Efesos prensi Melas’la, diğeri de kudretli îran impa­ ratoru Astyages'le evli idi. Kroİsos, 13 yıl saltanat sürdü. Bü­ yük cihangir İran imparatoru Kirus, M.Ö. 547’de Kroisos’u yendi ve esir etti; fakat o zamanın âdetine uyarak üldürtme- di, yanında müşavir vc dost olarak hayatının sonuna kadar hürriyet vc refah içinde yaşamasına müsaade etli. Kroisos, 515 yılma doğru, yani tahtından mahrum olduktan 32 yıl ka­ dar sonra ölmüştür. Bu suretle bütün Anadolu, îran (Pers) hâkimiyetine geçli. İranlılar, Hititler’den sonra ikinci defa olarak bütün Anadolu'yu tek bir devletin idaresinde birleş­ tirdiler. Lidyahlar, "Kıral Yolu” denen ve Miletos ve Efesos'lan yani Ege kıyılarından Sardis yoluyla Orta Anadolu’dan ve Kı­ zılırmak’tan geçerek Mezopotamya'ya giden dünyanın en iş­ lek ticaret yolunun büyük kısmına sahipti. Transit ticare­ ti, Lidya'yı ihya etmişti. Kroisos’un topladığı büyük hazine, imparator Kirus'ıın eline geçti. Karadeniz ticareti de canlı idi. Kıral Yolu, Sinop yoluyla Karadeniz’e bağlanıyordu. Ta- TURKLER’DEN ONCE ANADOLU 39

rilıte ilk sikkeyi (madeni parayı) kestiren de Lidyalılar'dır. Bu para, fasulya şeklindeydi. Lidyalılar, kültür bakımından Hititler ve Frikvalılar'dan fazla. Yunanlılar’ın tesirinde kal­ dılar. Yunanca, Anadolu’nun balı yarısında en mühim küllür dili derecesine yiikscidi.

5. LİDYA KIR ALLARI 1. Gyges (M.Ö. 670-652) 4. Aİyattcs (568-560) 2. Arıtys (652-600?) 5. Kroisos (560-547) 3. Sadyattes (6007-588) BİBLİYOGRAFYA: G. Radet, Lydie et le Monde Grec au Temps des Mermnades, Paris, 1S92; P. Sartiaux, Villes Morles ci’Asie Mi- neure, Paris, 1011. VIII. İRANLILAR

İr.m İmparatorluğu

NADOLU TARİHtNtN mukadderülı üzerinde büyük rol oymyan İran imparatorluğu M.ö. 708’de kurulmuştur. Daha önce İran’ın güneybatısında Elam kıratlığı vardı. Elam kıratlığı, M.Ö. 2750 senelerinden M.ö. 640‘a kadar 2(10 yıl devam etmiştir. Bu müddet içinde 4 hanedan değişmiş, löl kıra! saltanat sürmüştür. Elam, başlangıçta bir müddet Akad kıratlığına, sonlara doğru Asur imparatorluğuna tâbi olmuş, nihayet tamamen Asur’a, az sonra da Pers (Iran) imparator* luguna katılmıştır. Elaınca konuşan Elamlar (Elamlılaı), Ari kavimlcrdendir. Başkentleri Sus şehriydi. Yüksek mede­ niyete sahiptiler. M.ü, 708'de İran’da imparatorluk kuran Medler, Arîler’in İran kolundan bir kavimdir. İran'ın bu ilk imparatorluk ha­ nedanı, M.ö. 555’e kadar 153 sene devam etmiş, yerlerini Pers- lcr almıştır. Medler, İıan dillerinden Medce konuşurlardı. Başkentleri Hagmatana idi (Yunanca’sı Ektaban, şimdiki He- medan). Hanedanın kurucusu Fraert'uıı oğlu Dayokku (Yu- nanca’sı: D eyosos)'dur (M.Ö. 708-655 = 53). Y erine oğlu I-lşalhriltt (Y unanca F rao rtes) (M.Ö. 655-633 = 22) geçm iş, öldürülmüş, oıuı oğlu Vahşatra (Yunanca Kyaksar) (MÖ. 633-584 = 49) takip cl iniştir, Büyük bir cihangir olan bu hü­ kümdar, kızkardeşini As ur imparatoru Asut'banipal’e vermiş, kendisi de bir Babil prensesi ile evlenmiş. M.Ö. 606'da Nino- va’yı almıştır. Yerine hanedanın 4. ve somıneu imparatoru olan kardeşi Işlumegu (Yunanca Astyag) (M.ö, 584-555 — 29.) geçmiştir. Bu hükümdar kızkardcşi Amytis’i Babil imparato­ ru II. Nabû-kudur-ussur'a vermiş, Babil hanedanı bu evlen­ meden yürümüş, kendisi de Mcnnnadlnr’da-n Lidya prensesi Aryenis .ile evlenmiştir, tslumcgu, kızı Mandan'ı Persler’dea Anzan kıralı I. Kambiz’le evlendirmiş, bu izdivaçtan doğan Biivük Kirus, büyükbabasını esir etmiş, devirmiş ve verine geçmiştir (RA.Ö. 555). Bu suretle II. lıan imparatorluk hane­ TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 41 danı olan Pers>ler iktidara gelmişler ve eihaıı imparatorluğunu kurmuşlardır.

P c rs lc r

Perslcr, İran kavimlorinden biridir; Avesta dili konulur­ lardı. Başlarındaki hanedana "Ahemenidler" denir. Ataları Hahamaniş (Yunanca Ahemenes), ilk Aıızan yani Güney İran kıralı idi (M.Ö. 700? - 675? = 25?). Onu oğlu Sielıpiş (Yunan­ ca Teispes) (M.Ö. 675 - 645 = 30), onu da oğlu A rairam na (645 - 615 = 30) takip elmiş, bu kıral 640’ta Elam’ı alıp Gü­ neybatı İran’ı da ele geçirmiştir. Yerine kardeşi I. Kirus (İraııca Kuraş) (645 - 587 = 58) geçmiş, pek uzun saltanat sürmüş, “Pers Kıralı” unvanım almıştır. I. Kirus’un oğlu I. Kambiz (Iranca Kambuziya) (587 - 558 ~ 29) takip etmiş, Mcd imparatorluk prensesi Mandan’la evlenmiş, öldürülün­ ce yerine oğlu II. Kirııs (Kuraş) geçmiştir. "Büyük” diye anı­ lan ve bütün cihan tarihinin en tanınmış şahsiyetlerinden biri olan Kirus, 3 yıl sonra ana larafmdaiı büyükbabası olan Med imparatorunu tahttan indirmiş, imparatorluk tacım giy­ miştir (M.Ö. 555). Bu suretle Ahemenidler’in Auzan kırallığı 145 yıl sürmüş, imparatorluk devirleri başlamıştır. Mazdekî dininden olan Persler, önce Ekteban (Persepolis)’ı, sonra Elam ülkesinde Sus'u başkent yapmışlardı. Büyük Kirus, baş­ kentini çok daha güneydoğuda Pasargad’a götürmüş, ondan sonra imparatorluk başkenti — Medler’inki gibi— I-Iemedan olmuş, Yakın Doğu’ya çok yaklaştırılmışım Büyük Kirus, 529’da öldürülünceye kadar 26 yıl impara­ torluk tahtında oturmuştur. 546’da Lidya devletini ortadan kaldırarak bütün Anadolu'ya hâktin olmuş, 7 yıl sonra 539’ da Babil’e gitmiş, bu imparatorluğa da son verip bütün Me­ zopotamya ve Suriye'yi almıştır. Büyük Kirus, o zamana ka­ dar tarihin gördüğü en geniş imparatorluğu kurmuştur. Bü­ tün İran, Afganistan, Bclûcislan, Palhanistan, Güneybatı Tür­ kistan, Mezopotamya, Anadolu, Kıbrıs, Güney Kafkasya, Suri­ ye, Lübnan, Filistin, Ürdün, bu imparatorluğun sınırları için­ deydi. Halefleri, bu sınırları daha da genişletmişlerdir. Bu su­ retle cihan tarihinde çok mühim bir devre başlamış, Yakın Doğu’nun çeşitli kavimleri, aynı siyasi çerçeve içinde birleş­ tirilmiştir. Büyük Kirus, aynı hanedandan Kasandan’la ev­ lendiği gibi, Mısır firavunu Apries'in kızı Prenses Nileiti iNi- tetîs>'yi de alıp, oğlu Kambiz'in Mısır fethine yol açmıştır. Büyük Kirus'un yerine oğlu Kambiz (Iranca Kambuzi­ ya) geçmiş ve 521'c kadar 9 yıl tahtta kalmıştır. Kambiz, Mı­ 42 TÜRKİYE TARİHİ sır ve Batı Libya'yı, Pers imparatorluğuna katmış, Mısır im­ paratorluk tacını da sayısız taçlarına ilâve etmiştir. Kardeşi Doğu Iran umumi valisi Bardiya (Smerdis) ile çekişmesi meş­ hurdur. Kızkardcşi Prenses Atossa’yı, aynı hanedandan I. Dâ- râ ile evlendirmişür. I. Dârâ, Kambi’z'in büyük babasının am­ casının torununun oğludur; şöyle ki: Pcrslcr’in 3. Anzan kıra­ lı ve Elam fâülıi Arairamna’nın oğlu Anzan prensi Ar.şama (ölümü: 515?), onun oğlıı Hırkanya umumi valisi (salrapı) Viştaşpa (ifystaspe) (ölümü: 510?). onun oğlu da Dârû’dır. Kambiz'don sonra bu Dârâ imparatorluğa gelmiş, yani iklt- dar, aynı hanedanın başka bir koluna geçmiştir. “Büyük" di­ ye anılan Dârâ’nın eski İranca'da adı “Dariya\vauş"lur; Yu­ nanlılar "Darius” derler. 521'de imparator olduğu zaman 37 yaşındaydı. 36 yıllık saltanatında imparatorluğa Trakya’yı, Makedonya’yı, Dobruca’yı, Batı Karadeniz kıyılarını, Sind'i. Balı Pencâb’ı, Orta Asya’da büyükçe ülkeleri ilâve etmiş, bu suretle Çin'le sınırdaş olduğu gibi, Avrupa kıtasına da atla­ mış ve Ege’nin doğu sahilleri gibi kuzey sahillerini de tama­ men ele geçirmiş, fakat batı sahillerine hâkim olamamıştır. Kişmir’den Arabistan’a, Kalkaslar’dan Tuna'nın kuzeyine ka­ dar seferler yapan Büyük Dârâ, Yunanistan'ı alamamıştır. Tuna’yı geçerek Iskillcr’le savaşması meşhurdur. Kardeşi Ar- davan (Artafrenes)’ın sülâlesi, M.S. VI. asra kadar Balı Ana­ dolu'da Sard ve civarında derebeylik etmişlerdir. Dârâ’nm yerine geçen oğlu Kşavarşa (Yunanca Kscrkses)’nın Yuna­ nistan’ı alma teşebbüsü, kesin şekilde akamete uğramış, fa­ kat lranlılar. Bütün Anadolu’yu ellerinde tutmakta ve Boğaz- lar'a hâkim olmakla devam etmişlerdir.

İranlılar Çağında Anadolu vc Yunanlılar

îranlılar, Anadolu’yu "satrap” denen pek geniş yetkiii umıurıi valilerle idare etmişlerdir. Anadolu toprakları, şu sat- ratlıklara ayrılmıştı: Karya salraplığı (Güneybatı Anadolu), Misya satraplığı (Kuzeybatı Anadolu), Paflagonya satraplığı (Kuzey Anadolu), Kilikya Salraplığı (Güney Anadolu), Pon- tos satraplığı (Kuzeydoğu Anadolu) ve Ermenistan satraplığı (Doğu Anadolu). Kıbrıs da bir satraplık’tı. İranldar çağında, 2 asır müddetle, Yunanlılar, eskiden beri yerleştikleri ve bir kısım yerli halka dil ve kültürlerini kabul ettirdikleri Anadolu'da faaliyetlerini artırmışlar, Iran imparatorluğu o zamanki şartlara göre yabancı kavimlere ve dinlere karşı son derece liberal bir siyaset takip ettiğinden, ilerideki Makedonya istilâsının gerçek öncüsü olmuşlardır. TÜRKLER'DEN ÖNC6 ANADOLU 4a

Birçok Aadolulu Yunanlı, Yunanistan'daki devletlerle, başta Atina ve İsparta olmak üzere, Iran nüfuz ve kudretine daya­ narak geniş ölçüde rekabete de girişmişlerdir. İranlIlar, Ana­ dolulu, hattâ Yunanistan’dan gelen Yunanlılar’ı, mlilıim dev­ let hizmetlerinde kullanıyorlardı. Yunanlılar, öncc ticari maksatlarla Anadolu'nun bilhassa sahil bölgelerine sokulmuşlar, birçok koloniler kurmuşlardır. Bu hususta bilhassa Bab Anadolu’nun Yunan kültür vc dili­ ni kabul elmiş sakinleri İyonlar, İleri gitmişlerdir. Başlıca İyon ticaret siteleri arasında — Balı Anadolu'dakiter dışın* d a— Marmara'nın güney kıyılarındaki Kizikos, Kios, Lamp- sakos (Lâpseki), Karadeniz kıyılarında Abonutikus, Sinope, Amisus, Kerasus (Giresun), Trapezus (Trabzon) sayılabilir. Eolyalılar ve Dorlar gibi başka Yunanlı kavimler de Anadolu’ nun Akdeniz, Batı Karadeniz, Kuzey Marmara kıyılarında ko­ loniler tesis etmişlerdir. Yunanlıların Anadolu’ya müdahalesinin karakteristik mi­ sallerinden biri ve en meşhuru, Truva harbleridir. ''İtion" denen Truva, Çanakkale yarımadasının kuzey batısında, Bo- ğaz'm Asya ucuna yakın bir yerdedir. Truvalılar, Yunanlı de­ ğillerdir. Schllemann, 1873’te burada hafriyat yapmış ve kı­ tal Priamos’ua h&ıvnesini buVrouştur. Dörpfeld, 1902’dc larih boyunca istilâlarla yakıp yıkılan ve terkedilip yeniden kuru­ lan birbiri üzerine yığılmış Truva şehirlerinin takribi krono­ lojisini tesbit etmiş vc plânlarını yapmıştır. Homeros'un ün- lii destanlarında anlattığı Truva, muhtemelen 7. Truva şehri­ dir. 7. Truva şehrine M.Ö. 1300 - 900 arasında zaman tâyin ve tahmin edilmekledir. Truva’da bulunan eserlerin bir kıs­ mı, İstanbul Arkeoloji Müzesi’ııde ve Çanakkale'deki Truva Müzesi'ndcdir.

6. PKRS İMPARATORLARI T. II. Kuraş (Büyük) (Yunanca: Kirus) (M. ö. 555-529) 2. II. Kambuziya (Kambiî) (529-521) 3. I. Darfyuwau$ (Büyük) (Darius - Dârâ) (521-485) 4. I. Kşaryarşa (Büyük) (Kserkses) (485-464) 5. i. Arlakşasra (Artakserkses = Keykâwûs) (464-424) f>. II. Kşayaı-.ça (Ksctkscs) (424) 7. II. Darlyawauş (Dttrius Okhos = Dârâ) (424-404) 8. II. Arlakşasra (Artakserkses Mncmon = Kcvkâ\vüs) (404-358) 9. III. Arlakşasra (Arlnksvrkses Okhos=Kevkâwûs) (358-338) 10. lil. Dariyatvauş (Dariııs Kodoman = Dârâ) (338-330) 11. IV. Artakşasra (Artaksorkses =■ Keykâ\vûs) (330) (gaasıp) 12. BüvCik İskender (III. Ariakşasra’nm damadı) 44 TÜRKİYE TARİHİ

BİBLİYOGRAFYA: Cl. Huart, La Perse Antique, Paris, 1925; Fr. König, Aelteste Caschichte der Meder und Perser, Leipzig, 1934; P. Sykes, History of Persia, 2. tabı: Londra, 1921; F. Weissbauh, Die Kleilinschriften der Achameniden, Leipzig, 1911; G. H. Macurdy, Troy and Paeonia, New York, 1925; Rostovtzeff, Iranians and Greeks, Cambridge, 1913. Biiyük İskender

AKED0NYAL1LAR, adını verdikleri iilkede, Yunanis­ tan'ın kuzeyinde oturan bir kavimdir; Yunanlı değiller­ dir; sonradan dil ve kültür bakımından Yunanlı’laşmışiardır. Makedonya kırallığı, M.Ö. 725 yıllarına doğru kurulmuş, M.Ö. 512'den 479’a kadar 33 yıl İran imparatorluğuna tâbi olmuş­ tur. Başkentleri Pella şehridir. Bu devleti büyük devlet dere­ cesine yükselten, 19. kırai olan II. FiYippos (FiVıp)’tur. M.O. 359'dan 336'ya kadar 23 yıl tahtla kalan II. Filippos, hemen bütün Yunanistan’a, Atina gibi kudretli devletler de dahil ol­ mak üzere, hâkimiyetini kabul ettirmiştir. Büyük İskender (Aleksandros), Makedonya kıralı “III. İs­ kender" olarak öldürülen babası II. Filippos'a haîcf olmuşlur. M.Ö. 356'tla doğmuştu, yani hemız 20 yaşındaydı. Çok mükem­ mel bir bedenî ve fikri terbiye ile yetişmiş, doğuştan deha sahibi idi. BUtüıı beşer tarihinin en büyük şahsiyetlerinden biridir. Kurduğu imparatorluğun sınırları, İran imparatorlu­ ğunun en geniş zamanındaki sınırları bulmuştur. Annesi, Epir prensesi Olympias’tır. Büyük İskender, babasının bıraktığı yerden, fakat son derece hızlı, âdeta baş döndürücü bir tem­ po ile Makedonya devletinin sınırlarını genişletmiş, bütün Yunanistan'a hâkim olduktan sonra, Çanakkale'yi geçmiş, Tıuva’ya gelmiş. Anadolu'ya, Asya kıtasına ayak bastırmış- nıtştır. Gayesi, tran imparatorluğunu ortadan kaldırmak, dünyanın bu en büyük devletinin bütün mirasını ele geçir­ mekti. Bunu başaracaktır. Büyük İskender’den önce, İranlIlar idaresinde Anadolu’ du Yunan nüfuzu, İran’ın müsamahalı siyaseti sonucu olarak çok yayılmıştı. Hemen bütün Batı Anadolu kıyıları, Boğaz- lar'ın iki tarafındaki şileler, Rodos ve Karya, M.Ö. V. asrın İkinci yansında Yunanistan’ın en kudretli devleti olan Atina’ ya bağlanmıştı. İran imparatorluğu, servet ve refahın verdi- 46 TÜRKİYE TARİHİ

ği ağırlıkla ezilmiş, bütün iç gücünü, enerjisini kaybetmiş va­ ziyetteydi. Bu durumda Büyük İsken d er M.Ö. 334'te Anadolu'ya çık­ tı. Önce Çanakkale yarımadasında Granikos'Uı îran impara­ torluk ordusunu dağıttı. Sard'dan geçip Gordioıı’a geldi, ora­ dan güneye doğruldu. Bugünkü Hatay'da îssos'ta 333'te îran ordusunu ikinci defa yendi. Güneye indi. Suriye’yi, Lübnan’ı, Filistin’i aldı; son Fenike sitelerine hâkim oldu. Mısır'a girdi. Libya çölüne kadar ilerledi. Mısır imparatorluk tacına da sa­ hip oldu. Sonra tekrar Asya’ya doğruldu. Suriye'yi geçip Me­ zopotamya’ya geldi. 331’de Gavgameîa ve Arbela (Erbil)’da imparator III. Dârâ'mn ordularını dağıttı. Bütün Mezopotam­ ya’yı ele geçirdi, Elam yoluyla İran'a girdi. Persepofis’fen kuzeye çıktı, Ekteban {Hemedân)'a 33Q’ta vâsıl oldu, Hazar’a kadar ilerledikten sonra doğuya doğru yol aldı. Bugünkü Af­ ganistan’a ve Güney Mâverûünnehir’e hâkim oldu. Güneye doğruldu, Pencap'ı fethetti, Sind’i aldı. Ordusunun bir kısmı­ nı Nearhos’la 325’te lndus deltasından donanma ile Basra Korfezi’nden Mezopotamya’ya yolladı. Kendisi Kirman'ı geç­ li, Güney İran’da Babil'e geldi. 13 haziran 323'te henüz 33 yaşında bu şehirde öldü.

Büyük İskender’in Mirası Büyük İskender, bu suretle geçici olarak Iran imparator­ luğunu ortadan kaldırdı, Pers (Ahemeniş) hanedanına son verdi. Daha doğrusu İran imparatorluğunun ve hanedanının yerine kaim oldu. 3 ayrı lvan imparatorluk prensesi fîc evlen* di. Fakat ölümünden sonra imparatorluğun birliği muhafaza edilemedi. Kendisinin ölümünden sonra doğan oğlu IV. İs­ kender, birtakım entrikalara oyuncak oldu vc 311 yılında 12 yaşında öldürüldü. Diğer oğlu Heraklcs de 2 sene sonra aynı akıbete uğradı; 414 yıllık Makedonya hanedanı söndü, impa­ ratorluk, İskender'in generalleri arasında bölüşüldü. BİBLİYOGRAFYA: S. Casson, Macedonia, Thrace and Illyria, Oxford, 1926; F. Doflein, Makedoinien, lena, 1927; G. Kazarow, Çuellen und Farscfıungen sur AUe Geschichle und Geographie von Thrakien und Macedonien, Sofya, 1925; W. Geiger, Aleıander's Feldsüge in Sogdiana, Erlangen, 1884; F. Schwartz, Alexander der Grosse, Feldzüge in Turkestan, 2. tabı: Stuttgart, 1906; \V. W. Tam, The Greeks in Baciria and India, Cambridge, 1938; Sir Aurel Stein, On Aîexander Track to the lndus> Londra, 1929. X. HELENİSTİK ÇAĞ f i ÜYÜK ISKENDER’in ölümü ile Roma’mn Yakın Doğu’ ya hâkim olması arasında geçen 2-3 asra "Heienistik Çağ" denil'. Bu çağın karakteri, Yunan (Batı) kültürü ile Doğu kültürünün iyice karışması ve imtizaç etmesidir. Bu devirde Anadolu, birçok yerli ve "heienistik” devletler arasında çeki- silmekle beraber, pek parlak bir medeniyete sahne olmuştur.

1. S clev k o slar İskender'in mirasının en büyük kısmına generallerinden Selevkos Nikator konmuştur. Bu hanedana “Selevkoslar” de­ nir. İmparatorluğa “Asya İmparatorluğu” adı da verilmiştir. Devlet M.Ö. 312’den 64’e kadar 248 yı! devam etmiş, bu müd­ det içinde 17 imparator saltanat sürmüştür. Başkent M.ö. 321’de kurulmuş olan Selevkiye idi; 600.000 nüfusu vardı; Babil’in az kuzeydoğusunda Dicle’den Diyâlc ırmağının ayrıl­ dığı yerde bulunuyordu. Yalnız 312-306 arasın d a Babil, 306 - 280 arasında daAnlakj'a başkentlik etti. Hanedanın ikinci im­ paratoru ve I. Selevkos'un oğlu I. Aııtiochus’un adını taşı­ yan Antakya, 500.000 nüfus kazanmıştı. İskender’in ölümünden sonra muazzam Doğu fütuhatı muhafaza edilemedi; Doğu İran ve onun da doğusunda kalan ülkeler cldeıı çıktı. Milli îran devleti, Part hanedanının etra­ fında tekrar teşekküle başladı. Onun için Selevkoslar, en ge­ niş zamanlarında İran’ın aşağı yukarı batı yansım, Mezopo­ tamya’yı, Suriye, Lübnan ve Filistin'i, Anadolu’nun güney ya­ rısını ellerinde tutuyorlardı. Ülkelerinin batıda kalanlarım, Mısır’da İskender’in generallerinden Ptolemaios tarafından kurulan kudretli devletle çekişiyorlardı. Ptolemaioslar, Kıb­ rıs’ı ellerinde tutuyor, zaman zaman Güney Anadolu'ya, Ege’ ye kadar müdahale ediyorlardı. "Büyük" diye anılan III. Antiochus’un bir ara İskender’in mirasını bile toplıyacağı sanıklıysa da, her türlü tecanüsten mahrum bulunan bu geniş devlet, gittikçe gücden düştü, Roma’mn devamlı darbeleri al- 48 TÜRKİYE TARİHİ TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 49 tında ezildi; şiddetli hanedan kavgaları arasında Roma tara­ fından ortadan kaldırıldı.

,7. SELEVKOS İMPARATORLARI J. I. Selevkos N ikator (M.Ö. 312-280) 2. 1. Antiochus S öter (280-261) 3. II. Antiochus Thcos (261-246) 4. II. Selevkos K allinikos (246-226) 5. III. Selevkos K eranos (226-223) 6. III. Antiochus (B üyük) (223-187) 7. IV. Selevkos F ilapator (187-175) 8. IV. Antiochus Epifanes (175-163) 9. V. Antiochus E vpator (163-162) 10. I. D em etrius S öter (162-150) 11. A lcksandros BaJas (150-145) 12. II. D em etrius N ikator (145-139) 13. VII. Antiochus Evergetes (139-127) 14. V. Selevkos (127-125) 15. VIII. Antiochus Epifanes (J25-96) 16. IX . Antiochus Filopator (96-95) 17. VI. Selevkos E pifanes (95-64)

2. Kapadokya M.Ö. 380 tarihlerinden M.Ö. 36'ya kadar Orta Anadolu’ nun bir kısmında başkent Kayseri (Caesarea) olmak üzere 344 yıl kadar bir Yunan kırallığı hüküm sürmüştür. 255’e ka­ dar SclevkosJar’a tâbi olan bu küçük kırallık, Kapadokya devletidir. M.Ö. 36 yılında Roma’ya katılmış, fakat Romalılar ülkeyi doğrudan doğruya ilhak etmeyip başka bir hanedan­ dan Arkhelaos'u kıraî yapmışlar, bu hükümdar M.S. 17'ye kadar 53 yıl tahtta kalmış, ölümünde Kapadokya, vilâyet şeklinde Roma imparatorluğuna dahil olmuştur.

8. KAPADOKYA KIRALLARI 1. I. Arimmıtis (M.Ö. 380? - 8. VI. A riarathes (130-96) 330) 9. V II. A riarathes (96-95) 2. I. A riarathes (330-322) 10. V III. A riarathes (95-93) 3. II. A riarathes (322-280) 11. I. A riobarzanes (93-63) 4. II. A rtamnes (2SO-255) 12. II. A riöbarzanes (63-51) 5. III. A riarathes (255-220) 14. IX. A riarathes (42-36) 6. IV. A riarathes (220-163) (15. Arkhelaos: M.Ö. 36 - M.S. 7. V. A riarathes (163-130) 17)

3. Bitinya Helenistik devir Anadolu devletlerinden biri de Bitinya 50 TÜRKİYE TARİHİ kırallığıdır. M.Ö. 377’den 74'e kadar 303 sene devam etmiştir. Boğaz'ın doğu kıyılarına kadar Kocaeli yarımadasını, Sakar­ ya vadisini işgal eden bu kırallığın başkenti önce (377-264) Aslokos, sonra Nikomedeia yani şimdiki İzmit idi. Babadan oğula 9 kiralın saltanat sürdüğü bu devlet, Ponlos kıralı MitJiridal.es tarafından M.Ö. 73’te ilhak edilmiş, 63 yılına ka­ dar 11 yıl Büyük Miıhridates, Bitinya lâcına da sahip olmuş, 63’te kiralık, Roma'ya geçmiştir.

9. BİTİNYA KIRALLARI 1. Bas (M.Ö. 377-327) 2. Zipoilcs (327-279) (kıral: 297) 3. I. Nikomedes (279-260) 4. Ziaelas (260-228) 5. I. Pruslas (228-182) 6. II. Prusias (182-149) 7. II. Nikomedes Epifaııes (149-94) 8. III. Nikomedes Evergetes (94-91) 9. IV. Nikomedes Filopator (91-74)

4. B erg am a Anadolu helenislik devletlerinin cn tanınmışı olan Berga­ ma kırallığı, M.Ö. 263'leıı I33'e kadar 130 yıl sürmüştür. Bu Yunan kırallığı Pcrgamoıı (Bergama) şehrini başkent yapmış ve dünyanın en büyük şehirlerinden ve kültür merkezlerin­ den biri durumuna yükseltmiştir. Bergama kırallığı, Kuzey­ batı Anadolu'yu kaplıyordu. Devletin kurucusu I. Evmenes, Attalos adında bir Yunanlı’nm torunudur; ölünce yerine am­ casının torunu olan I. Attalos geçmiş, hanedan bu daldan yü­ rümüştür. M.Ö. 188 Apamea sulhundan sonra Bergama, Tuz Gülii'ne kadar Anadolu'ya hâkim oldu; Galatya’yı Lycaonia' yı, Pamfilya’yı, Konya ve Pisidva’yı içine alıyordu. III. Atta­ los, vasiyet yoluyla devletini Roma’ya bırakmış, ölümünde kardeşi olduğunu iddia eden Aristonikos 3 yıl, müddei kıral olarak hüküm sürmüşse de, M.Ö. 130'da öldürülmüş ve Ro­ ma, kırallığa vâris olmuştur. 200.000 ciltlik Bergama kütüpha­ nesi, klâsik mimarinin en güze! nümunelerinden olan mâbet vc saraylarla yüksek bir medeniyet yaratmış olan Bergama kırallığı, Batı Anadolu’yu M.Ö. II. yüzyılda dünyanın Mısır'la beraber kültür ve sanat merkezi haline getirmiştir. Bergama adından gelen "parşömen" kâğıdını bulup kullanan, Berga- malılar'dır. Büyük Bergama mabedi, geçen asır sonlarında Bergama’dan sökülüp yeniden kurulmak suretiyle bugün Ber­ lin Müzesi'nde teşhir edilmektedir. TURKLER'DEN ONCE ANADOLU 51

10. BERGAMA KIR ALLARI !. I. Evmeııes (M.Ö. 263-241) 2. I. Attalos Söter (241-197) 3. II. Evmeııes Söter (197-159) 4. II. Attalos FiladeHos (159-138) 5. III. Altalos Filomater (138-133) (6. Arlstor.iksıs: 133-130)

5. P ontos Pontos kırallığı, Anadolu’nun Karadeniz sahillerinde, ya­ ni Kuzey Anadolu'nun cn büyük kısmında kurulmuş bir İran kıratlığıdır. Fakat hanedan Yunan kültürünün tesiriyle git­ tikçe Iranh’lığını kaybedip Yuııanlı'Iaşmışdr. Başkentleri Tra- pezus (Trabzon) şehriydi. Resmî dil olarak Yuuanca’yı kabul etmişlerdi. Pontos kırallığı, ıı/un müddet Kırım’daki Bospo- ıos Yunan kırallığı ile birleşmiş, Pontos, Roma'nın eline dü­ şünce, yalnız Kırım’a çekilmiş, bu suretle buradaki Bosporos kırallığı M.S. 343’e kadar devam elmiş, bu tarihte Hun Türk- leri’ne, 2 asır sonra 543'te de Bizans'a (Doğu Roma İmpara- torluğu'na) geçmiştir. Asıl Pontos kırallığı, M.Ö. 280'den M.S. 20’ye kadar 3 asır devam elmiş, halbuki Bosporos kırallığı 823 sene sürmüştür. "Evpator = Büyük” diye anılan ve eşsiz enerji, kahramanlık, bilgi ve dehası ile Romalılar’ı bir an için Asya’dan atacağı sanılan VI. Mithridates, bu hanedanın en meşhur hükümdarıdır; uzun saltanatı boyunca bıkmak usanmak bilmez bir kinle Romalılarla vuruşmuş ve bir müd­ det için geniş bir imparatorluğa sahip olmuş, Karadeniz’i iç deniz haline getirmiştir. Büyük Mithridates'ten sonra Roma nüfuzuna düsen Pontos kırallığı, gittikçe daralmış, gittikçe Roma hâkimiyetinde erimiş, sonunda bütün Karadeniz’in gü­ ney kıyıları, Roma cihan imparatorluğuna katılmıştır.

11. PONTOS KIRALLARI 1. I. M ithridates Ktistcs (M.Ö. 280-266) 2. Ariobai'zanes (266-255) 3. M ithridates (255-220) 4. III. Mithridates (220185) 5. I. Farnakes (185-169) 6. IV. Mithridates Filapator Filadolfos (169-150) 7. V. Mithridates Evergedes (150-120) S. VI. Mithridates (Evpator = Büyük) Diockos (120-63) 9. II. Farnakes (63-47) 10. Assaîıtîros (47-17) U. Dyııamls (17-15) 52 TÜRKİYE TARİHİ 12. r. Polemon (M.Ö. 15 - M.S. 16) 13. II. Polemon (16-20)

(i. Kommagene Kommagene kırallıği, M.Ö. 69'dan M. S. 72’ye kadar 141 sene Güneydoğu Anadolu’da yaşamıştır. Bir İraıı kırallığıdır. Başkentleri Samosala şehri idi (bugünkü Samsat kasabası, Fırat’ın batı sahilinde, Adıyaman'a bağlı kaza merkezi). Dev­ letin kurucusu, I. Millıridates adlı bir prensin oğlu olan I. Antioclıus'tur. Romalılar tarafından ortadan kaldırılmış olan son Anadolu devletlerinden biridir. 12. KOMMAGENE KIRALLARI 1. I. Antlochus (M.Ö. 69-38) 5. III. Antiochus ( • M.S. 17) 2. II. Antlochus (38-29) 6. IV. Antiochus Epifanes 3. II. Mlthridales (M.S. 17-72) 4. III. Mithrldates

7. Süryânîler Anadolu’da bir de Süryânî kırallığı kurulmuştur. Süryâ­ nîler, Sâmî kavi inlerin dendir; Süryânî dili konuşurlar. M.Ö. 192'den M.S. 244’c kadar 376 sene devam eden bu kırallığın başkenti Orhai yani bugünkü Urfa idi. 200 yıllarında doğru Hıristiyan dinini kabul etmişlerdir. Önce Ermenistan ksralla- rının, sonra Part İran imparatorlarının tâbii olan Süryânî kı- ralları, M.S. 116’da Roma'yı metbu tanımışlardır. Bu kırallık da Roma imparatorluğuna katılmak suretiyle son bulmuştur.

13. SÜRYANİ KIRALLARI 1. ... (M.Ö. 132-92) 8. VII. Abgar Izat (109-116) 2. I. Abgar Reqû (92-68) 9. Yalııd (116- ) 3. II. Abgar (68-53) 10. VIII. Abgar ( -139) 4. III. Abgar (53- ) 11. Ma’nû Filorömaios (139 - 5. IV. Abgar ( -4) 163 -f 167 - 179) 6. V. Abgar Ukhâmâ (M.Ö. 4- 12. IX. Abgar (179-214) M.S. 7 4- 13 - 50) 13. ... (214-244) 7. VI. Abgar (50-109)

8. Ermenilcr Ermeniler, Ârî kavimlerdendir. Kuvvetli İran kültürü te­ sirinde kalmışlardır. Esasen Ermenistan'ın ilk kıralları Er­ meni değil, İranlı’dır. M.Ö. 188’dcn y.S. 10’a kadar 198 sene devam eden I. Ermenistan Hanedanı, önce bu ülkenin Iran TURKLER’DEN OfJCE ANADOLU 53 imparatorluğuna bağlı salrapı iıımumi valisi) olup sonradan kendini kııal ilân eden Artaksias’m kurduğu İnin hanedanı­ dır. Bu kıraliık, daima Iraıı imparatorluğunu metbu tanı­ mıştır. M.S. 10’da Iran imparatorluk hanedanı olan Parllar, kendilerine bağlı olan Ermenistan kırallığma sun vermişler, imparator II. Voroes, kendini aynı zamanda Ermenistan kıra­ lı ilân etmiştir. Oğlu I. Trinat, M.S. 66’da başhyan Ermenis­ tan’ın II. İranlı lıanedanıntn kurucusu olmuştur. Part impa­ ratorluk hanedanının dalı olan bu hanedan, 288’de Hııisli- yan’lığı kabul etmiş, 429'a kadar 363 yıl devanı etmiştir. 429’ da kıraliık, İran Sâsâni imparatorluğu tarafından ilhak olun­ muştur. Son kıralları Ardaşcr (Erdşîr)'dir (419-429). Ermenistan kırallığı, Kuzeydoğu Anadolu'yu kaplıyor, Van Gölü ile Gökçe Göl arasındaki bölgeyi de içine alıyordu, V. yüzyıl başlarında, İran Sâsânî imparatorluğuna tâbi ola­ rak bu bölgelerin en büyük kısmında gene Ermeni asıllı olmı- yan Mamikonyan hanedanı türemiş ve saltanat sürmüştür. Bu hanedanın kurucusu olan Vardan, 451 yılında öldürülmüştür. Vavdan’m prensliğini kıraliık derecesinc jTİkselten Vassak, Vardan’m yeğenidir. Mamikonyanlar, 485’ten 685’e kadar 2 yüzyıl kadar Doğu Anadolu’da mühim rol oynamışlardır, ilk 5 kıralları, İran imparatorluğunun bir ‘‘marzbân"ı yani umu­ mi valisi idiler; 6. kıralları, MüslLimanlar tarafından yıkılan İran imparatorluğu yerine Bizans (Doğu Roma) imparatorlu­ ğunu, onun halefi Grigor da Müslüman Arap halifeliğini met­ bu tamnjıştır. Bu şekilde Mamikonyanlar'ın hiçbir zaman ta­ mamen müstakil olmadığı anlaşılır. Mamikonyanlar'dan sonra Doğu Anadolu’daki Ermeni devletçiklerinin en mühimini Ardzruni veya haen- damnın Van başkent olmak üzere kurduğu devlettir. Bu dev­ let 908’den 1021'e kadar 113 yıl Van’da sürmüş, 1021-1080 arasında 59 sene de Bizans imparatorluğuna tâbi olarak Si­ vas’ta devam etmiş, Aadolu’yu fetheden Selçuklu Türkleri tarafından ortadan kaldırılmıştır. Diğer bir Ermeni kırallığı, Kuzeydoğu Anadolu’da kurul­ muştur; başkenti şehridir (bugün Ani köyü yakınlarında yükselen bir harabe halindedir; Kars’ın güneydoğusunda Aras’ın Arpaçayı ile birleştiği noktadan 40 km. kadar mesafe­ dedir). Ani şehri, 806 yıllarında kurulmuş, 953 yıllarına doğru da Bagratum Ermeni kırallığma merkez olmuştur. Kıraliık, 732-772 ve 806-1064 arasında ceman 298 sene sürmüştür. Dai­ ma Müslüman Arap Halifeliği’ni metbu tanımıştır. Kırallığın kurucusu I. Aşot, ()90’da öldürülen Aşot adlı bir Ermeni be- y'ınin oğludur. I. Aşot'un yerine kardeşi I. Sahak, sonra I. 54 TÜRKİYE TARİHİ

Aşüt’ıın oğlu I. Smbal kıral olmuştur; I. Smbal’ın küçük oğ­ lu I. Vaşak, Bagratum hanedanının Gürcistan dalının kurucu­ sudur. Bu daf, 772’den 1072'ye kadar 3 asır Gürcistan'da hü­ küm sürmüş, II kıral yetiştirmiştir. Ani kırallarından II. Aşot’tın oğlu ve II. Smbat’m kardeşi Bagavat, devletin güney topraklarında ayrı bir kırallık kur­ muş, Sason’u başkent edinmiş (bugün Siirt’te bir kaza mer­ kezidir), l'akat 27 yıllık bir saltanattan sonra 854’te oğulları Aşot ve David ile beraber Abbâsîler tarafından esir edilip Bağdad’a götürülmüş, böylece Güney Bagratum kırallığı son bulmuştur. III. Aşot zamanında Abbasî hâkimiyeti Ermeni kırallığı üzerinde son derecede aitmiş, 885’te III. Aşot, Ha- JiFe'nin umumi valisi Ahrned ibni İsa tarafından tekrar lac giymeye mecbur olmuştur; bu kiralın kardeşi Prens Abas, bir müddet Kars'ta hüküm sürmüştür. III. Aşot’un oğlu ve halefi III Smbat’a da Türk emiri Afşin tarafından tac giydi­ rilmiştir. Müslüman tazyikinin kesafeti altında III. Smbat'm oğlu vc halefi IV. Aşot, 920’de İstanbul’a gidip Bizans impa­ ratorundan yardım istemeye mecbur kalmıştır. Fakat Bizans­ lIlarla Ermenilcr birbirlerinden nefret ettikleri ve Ermcni- lcr, vicdan hürriyeti bakımından son derece müsamahalı olan Müslüman vc Türkler’i tercih ettikleri için, bu müracaattan müspet bir netice çıkmamıştır. V. Aşot’un kardeşi Muşel’ın 962-984 arasında kendini "Kars kıral»” ilân etmesi, Ermeni kırall\ğm\ parçalamıştır. Bunun oğiu Abas da 984-1029 arasında 45 yıl Kars'ta saltanat sürmüştür. Bunun oğlu Gagik-Abas (1029-1064), Kars’ın son Ermeni kıralı olmuş, Kars, 1064’te Selçuklu Türklerj tarafın­ dan fethedilmiştir. Asıl Bagratum kiiallığına da gene Selçuk­ lu Türkleri, 16 ağustos 1064’te son vermişlerdir. Ani’nın son Ermeni kıralı 11. Gagik 1079’ıa öldürülmüş, son Kars kıralı Gagik-Abas ise 1080'dc ölmüş, bu suretle Doğu Anadolu’da Ermeni hükümranlığı tarihe karışmıştır. Gene bu tarihlerde, 1072’de, yani 'ten bir yıl sonra Türklcr, Bagratum hanedanının Gürcistan'da saltanat süren dalma da son ver­ mişlerdir. Bu hanedanın sonuncu kıralı IV. Bagrat, Bizans'a sığınmış ve İstanbul'da ölmüştür.

14. ERMENİ KIRALLARI a. MAMİKONYAN HANEDANI: 1. Vaşak (485-505) 5. Muşel ( -650?) 2. Varıl (Sİ 1-514) 6. Hemâzasp (657-661) 3. II. Vardan 7. Grigor (661-685) 4. ... TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 55

\\ V ASPURA KAN HANEDANI: )■ Gagik (908-936) 6. Scnekerim • Hovhnnnos 2. Aşot-Derenik (936-958) (1003-1027) 3. Ebû-Sehl Ilemâzasp (958 • 7. Davîth (1027-1037) 968) 8. Atom ve kardeşi libû-Selıl A. Aşot-Sahak (968-990?) (müştereken) (1037-1080) 5. Gıırgeıı-Khaçik (990P-1003) c. BAGRATUM HANEDANI: 1. I. Aşot (732-750) 8. IV. Aşol ("Demir") (914 ■ 2. Sahak (750-755?) 929) 3. I. Snıbat (755P-772) 9. Abas (929-953) 4. U. Aşot .Yîsakcr (806-827) 10. V. Aşot (953-977) 5. II. Snıbat (827-860?) 11. IV. Smbat (977-990) 6. III. Aşot Medz (= Büyük) 12. I. Gagik (990-1020) (860?-890) 13. II. Gagik (1020-1064) 7. III. Smbat (890-914) â. BAGRATUMLARTN KARS DALI: 1. Mıışcl (962-984) 3. Gagik-Abas (1029-1064) . 2. Abas (984-1029) BİBLİYOGRAFYA: Cl. Bosch, Heüenizm Tarihinin Anahalları. 2 cilt, İstanbul, 1942 • 43; J. G. Droysen, Histoire de l'HclMniame. 3 cilt, Paris, 1883 - 1885 (Almança'sı: 2. tabı: 3 cilt, 1877-78); E. R. Be- van, The House o] Seleucus, 2 cilt, Londra, 1902: A. Bouchö • Lee- lerq. Histoire des Seleucides, 2 cilt, Paris. 1913-14; E. Bikerınan, Institutions des Seleıictdes, Paris. 1938; Th. Reinach, Mithridale Eupator. Berlin, 1895; G. Cardinali, II Regno di Pergamo, Roma, 190G; F. Stahclin, GescfctcMe der k(emosia(t$çhen Golater. 2. t Abı: Berlin, 1907; M. Rostovtzeff, Social and Economic Hislory o/ he Hellenistic World, 1941; W. W. Tam, Hellenistic Civilisation, 2. tabı: Londra, 1930 (Fransızca tere. Paris, 1936); M. HoUeaux, Ronıe. La Grice et les Monarchies Hellenistique au İtle Siecle avant 3.-C., Paris, 1935; G. H. Macurdy, Hellenistic Çueens, Londra, 1932; M. Cary, A. Hislory oj the Greek World jrom 323 to 146 B. C., Londra, 1932; P. Zancan, II Monarcato Ellenistico, Koma, 1934; J. Karst, Geschichte des Hellenismvs, Berlin, 2 cilt, 1926-27 (2. tabı): H. Lei- segang, Heüenistische Phüosophie, Berlin. 1923; Rtıbens Duval, Histoire Politigue el Rcligiev.se d’Edesse, Paris, 1892; R. A. Lipsius, Die Bdessenische Abgarsage Kritisch Untersucht, Bnınswick, 1880; J. Marquaıt, Sildirmemen, Viyana, 1930. XI. ROMALILAR

Roma'ııın Anadolu’ya Müdahalesi

Y AKIN DOĞU'da lıelenistik devletler büyük bir rcfalı ve medeniyet seviyesi içinde yaşarlarken, batıda, İtalya ya­ rımadasında, Romalılar, cihan hâkimiyetinin temellerini alı­ yorlardı. M.Ö. 216'da Roma Cumhuriyeti ile Makedonya Kırallığı arasında Birinci Makedonya Harbi başladı ve M.Ö. 205'e ka­ dar 11 sene devam etti. Bu suretle. Roma, Balkan işlerine fiilen karışmış, Büyük İskender'in mirasına göz dikmiş bu­ lunuyordu. Harbde Anadolu'daki kıralhklardan Bergama, Ro- raa'nın, Bitinya ise Makedonya'nın müttefiki idi. Bıı yüzden Anadolu da, M.Ö. III. asrın son yıllarından başlıyarak. Roma meselesi ile karşı karşıya gelmiş oluyordu. Harb, daha fazla Roma’nııı lehine inkişaf gösterdi; fakat Kartaca’yı ortadan kaldırmaya azmetmiş olan Romalılar, şimdilik Yakın Doğu meselesini bir kenara itmeyi tercih ettiler. 5 yıl sonra, M.Ö. 200’de İkinci Makedonya Harbi başla­ dı. 197‘yc kadar 3 sene sürdü. BüyLik İskender'in halefleri, Doğu’yu, Bal ılı müstevlilere karşı savunuyorlardı. Bu harb­ de Bergama gene Ruma taralını tuttu. Kudretli Selevkos im­ paratorluğu ise, Makedonya’nın müttefiki idi. Romalılar bu harbcie ilk defa Makedonya’ya asker çıkardıkları gibi, Ege Denizi’ne de donanma yolladılar. Arlık Anadolu'nun eşiğin­ de bulunuyorlardı. İkinci Makedonya Harbi, kudretli Makedonya kırallığı için yıkım oldu. Roma darbesinden silkinmek istiyeıı Make­ donya, M.Ö. 171 'de lekrar Roma Cumhuriyeti ile harbe giriş­ ti. Bu Üçüncü Makedonya Harbi, 168’e kadar 3 yıl sürdü. Kı- ral V. Filippos, Selevkos imparatoru III. Antiochus’un önün­ de müşkül anlar yaşamakla olan Çoma’ya nihai darbeyi in­ dirmeyi, Lalinler’i Âdriyatik’in öte tarafına, İtalya yarıma­ dasına atmayı ümit ediyordu. Fakat V. Filippos’un oğlu Pcr- seus’un Güney Makedonya’da Pklna meydan muharebesini TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 57 kaybedip Romalılar’a esir düşmesi, Yakın Doğu hâkimiyet yollarım Cumhuriyet e açmış oldu. Makedonya kırallığı, Ro- malılar’ın eline geçerek tarihe karıştı. Şimdi Roma, Ege’yi ve Boğazlar’ı atlayıp Anadolu’ya cl atabilecek miydi? M.Ö. II, asır ortalarında cihan siyasetinin düğümünü, bu mesele teşkil ediyordu.

Romalılar Anadolu’da Anadolu’nun savunulması, IIÎ. Antiochus’a düşüyordu. Romalılar’a yenilmiş olan Hanibal’i de mültcci olarak kabul eden Büylik Antiochus, İskender’in mirasını toplamak, Ana­ dolu’yu idaresi altında birleştirmek isliyordu. Yunanistan’ı ve Trakya’yı da etine geçirmiş olan Büyük Antiochus, Make­ donya ile sıkı bir işbirliği yapamadı. Romalılar tarafından Anadolu’ya alıldı ve Cumhuriyet ile Roma’nın son dcrece le­ hine bir sulh yapmak mecburiyetinde kaldı. Büyük Antiochus’un da bertaraf edilmesi üzerine Anado­ lu’nun savunulmasını Pootos kıralı Büyük Miılıridales üzeri­ ne aldı. Fakat arlık Roma, Anadolu'ya tamamen ayak basmış oluyordu. Mücadele, Anadolu topraklarında ccreyan ediyordu.

Anadolu’nun Roma Tarafından Fethi Büyük Miıhridales’i de ait eden Romalılar, M.Ö. 133’e doğru Bergama kırallığını yani Batı Anadolu'nun zengin böl­ gelerini sulh yoluyla ele geçirdiler. M.Ö. I. yüzyılda Roma, yalnız Anadolu’ya değil, Akdeniz’ in doğu kesimine de tamamen hâkim olmak sureliyle, Akde­ niz'i bir iç deniz haline getirdi. Toroslar’a, Fırat’a kadar Ana­ dolu’yu alarak İran imparatorluğu ile sınırdaş oldu; bütün helenistik devletleri ya ilhak etti, veya tâbi devlet olarak ken­ dine bağladı. Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır, Libya, Roma Cumhuriyeti'nc bağlandı. Likya, Kiiikya ve Kapadokya’nm da Roma’ya kaiılmasiyle, artık sıra Fıral’m ötesindeki ülkelere, Doğu Anadolu’ya geliyordu. M.S. II. yüzyılın ilk 17 senesinde Roma imparatoru Traia- nus, îran imparatorluğu ile Doğu Anadolu, Kafkasya ve Me­ zopotamya’yı çekişti. Bütün Doğu Anadolu, Doğu Suriye, Me­ zopotamya, Güney Kafkasya — Hazar Denizi’ne kadar— Im- paratoriuk’a katıldı; Karadeniz de İmparatorluk’ım bir iç de­ nizi oldu. Ancak bu Doğu fütuhatını Roma, muhafaza ede­ medi. Az sonra İranlIlar, bütün bu ülkeleri Roma'dan geri al­ dılar. Bu suretle Anadolu'da Roma hâkimiyetinin Dicle kay­ naklarından daha doğuya uzanamıyacağı anlaşıldı. îran impa­ s e TÜRKİYE TARİHİ ratorluğu ile yapılan bütün savaşlar netice vermedi; bazıları Cihan imparatorluğu için felâketle neticelendi. Roma, tarihin o zam ana kadar görüii§ii en büyük, en sağlam temellere dayanan, en sürekli büyük imparatorluğu­ nu kurmuş bulunuyordu. M.S. IV. asırda Roma idaresindeki Anadolu Batı (Asya) ve Doğu (Potıtos) olmak üzere çok geniş iki eyalete (dioses) ayrılmıştı. Bu iki dioses, şu umumi vali­ likleri içine alıyordu: Eıtropa (Doğu Trakya), Bithynia, Paph- lagonia, Heleno Pontus, Pontus Pulemoniac (bu 4 eyalet batı­ dan doğuya Karadeniz sahillerini içine alıyordu), Asia (Batı Anadolu), Caria, Lycia, Pamphylia, Isauria, Cilicia (bu 5 eya­ let batıdan doğuya Akdeniz sahillerini ihtiva ediyordu), Lydia, Pisidia, Lycaonia, Galatia, Cappadocia (bu 5 eyalet de batı­ dan doğuya Orta Anadolu'yu içine alıyordu), 1, Ar­ m ana II, Armenia Maior (bu 3'ü Kuzeydoğu Anadolu’da idi), Mesopotamia, Osrhoene, Euphıatensis (bunlar Güneydoğu Anadolu’yu ihtiva ediyordu), Syria I (Hatay ve civarı), Cyp- rus (Kıbrıs). Bu suretle Anadolu. 24 evalete bölünmüş olu­ yordu. M.S. 395’te imparator Büyük Iheodosıus, imparatorluğu Batı ve Doğu olmak üzeıc ikiye boldü. Daha mühim olan Do­ ğu imparatorluğunun başkenti İstanbul’du. Bu devlet, daha fa/la "Bizans" adıyla tanınır. Bütün Anadolu, Kıbrıs, Suriye, Lübnan, Filistin, Ürdün, Mısır, Bingazi, bütün Balkanlar, Kı­ rını, Bizans’a ait bulunuyordu. Karadeniz (Pontus Eu\inus) ve Ege, Bizans’ın iç denizleri idi; Doğu Akdeniz’de Bizans hâkimiyeti kesin ve mutlaktı. Roma’yı başkent edinen Batı imparatorluğu ise ancak 8J yıl yaşadı. 476'da yıkıldı. Bu ta­ rih, İlkçağın, sonu ve Ortaçağ’m başı sayılmaktadır.

Koma Çağında İstanbul İstanbul’un tarihi, coğrafya durumu ile çok yakından alâkalıdır. Şehirde daha tarihöncesi çağlarına ait birtakım yerleşm e izieri bulunduğu lesbit edilm iştir. 1942-1952 yılları arasında Kadıköy civarında Fikirlepesi'nde yapılan hafriyat sırasında, M.Ö. 3000 senelerine ait aletler ve iskeletler bulun­ muştur Bu durum, İstanbul’un Asya sahilinde o çağlarda insan yaşadığını açıkça ortaya koymakladır. Rumeli tarafın­ da kazılar yapıldığı takdirde, burada da çok eski zamanlar­ dan kalma bakıyyelere taşlanacağı sanılmaktadır. Bugünkü İstanbul şehrinin çekirdeğinin, yani Halic'in gü­ neyinde kalan parçanın ilk sakinleri, Traklar'dır. Fenikeliler, Kadıkoyü'nde yerleşmişlerdi. Bilindiği gibi 'Fraklar Ari (llind- TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 59

Avrupa), Fenikeliler ise Sâmî ırklardandır. Yusıanlılar'a ge­ lince, Yunanistan'ın Mega ra şehrinden (Attika yarımadası­ nın güneyinde, Korent Berzahı’ııın kuzeybatı kıyısı yakınların- dadıı ) Byzas’ın idaresindeki bir Yunanlı kafilesi, M.Ö. 658’de bugünkü Sarayburnu'na gelip yerleşmişlerdir. Bundan sonra­ ki asırlarda şehir, yavaş yavaş, ikinci derecede bir liman ve ticaret sitesi olmak yoluna girmiştir. Roma hâkimiyeti alım­ da da iç muhtariyetini muhafaza eden bu ticaret sitesi, îran, Makedonya ve Roma çağlarını geçirmiş, ancak M.S. Tl. asırda bir Roma sitesi olmuştur, İmparator Büyük Konstantirı, 325 senesinde yeni ve bü­ yük bir şehir inşasına girişti. 11 mayıs 330'da bu şehir, res­ men Roma şehrinin yerine Cihan İmparalorluğu’nun başken­ ti oldu. Daha Büyük İkonslantin devrinde nüfusu 200.000’i geç­ ti; fakat birkaç milyonluk Roma’nın, milyonluk İskenderiye' rıin kalabalığına erişmekten ıızak bulunuyordu. 395’le impa­ ratorluk ikiye ayrılınca İstanbul, Doğu (Bizans) imparatorlu­ ğunun başkenti oldu ve VI. asır ortalarında milyon nüfusa ve dünyanın birinci şehri derecesine vâsıl oldu. Büyük Kunstanlin 313 Milano Fermanı ile Hıristiyan di­ nini meşru din olarak tanıdı ki, mühim bir hâdisedir. IV. as­ rın üçüncü çeyreğinde artık Hıristiyanlık, Cihan İınparatorlu- ğu'nun hâkim dini oldu. Büyük Theodosius, 19 ocak 379’da İstanbul'da imparatorluk tahtına oturdu. 13 yıl burada salta­ nat sürdü; Hıristiyanlığı imparatorluğun ve imparatorların "resmî” dini olarak ilân etti. 392’den 17 ocak 395'e kadar Ro- ma’da oturdu. Burada öldü; küçük oğlu 393’ten beri salta­ nat şeriki Honorius, 17 ocak 395’te babasının yerine Batı Ro­ ma imparatoru olarak Roma'da, büyük oğlu Arcadius ise Doğu imparatoru olarak İstanbul’da tahta geçti. Honorius, 28 yıllık bir saltanattan sonra 39 yaşında 423'te öldü. Ondan son­ ra Batı imparatorluğu ancak 53 yıl devam elti; 4 eylül 476’da yıkıldı. Bizans imparatorları, "Tek Roma imparatoru”, tek ‘'imparator” olarak kaldılar. Ta Charlemagne 800 senesinde kendini “Batı imparatoru" ilân edinceye kadar.

15. ROM A İ M P AR A T O RL A R I (*) 1. Augustus (M.Ö. 23.1.27 - M.S. I9.VH1.14) 2. Tibeıiııs (19.V1H.14 - 16.111.37) 3. Caligula (t6.III.37 - 24.1141)

C) Bu imparatorların ancak bazıları blrb-ılcı-iyle baba-oÇu! veya nlcrabadu; umumiyetle ycküiğeriyle hiçbir kan bağlılıkları mevcut au- (,-lldir. 4 0 TÜRKİYE TARIHl

4. Claudius (24.1.41 ~ ]3.X.54j

5. N ero (I3.X.5* - 9 . V L 6 8 ) 6. Galba (9.VI.68 - 15.1 6 9) 1 Oiho (15.1.69 - J9.IV.69) 8, VitfelIIus (Î9.IV.69 ■ 20.XH .69) 9, Vespasiamıs (20.XJI,69-24.VL79} 10, Titus (24.VI.79-J3.IX.8J) )İ. Dcınıitianus (I3.JX.8J ]&.IX.96) 12. Kfcrva (18.IX.96 - 25X98) 13. Traiaıuıs (25.1% « 22.VU17) 14. -Hadrlanus (22.VI.IJ7 ■ îaV Û tf) 15. Antonius Pius (IO.VI.138 7.III.161) 16. Marcus Aurclius (7JII.161 - 17.111,180) 17. Comnıodus (I7J1US0 * 3i.XI7.J92) 18. Per(inax (3J.X ir.l92 - 2 8 . I I L 1 9 3 ) R Didius (28.II/.J93* 1.VI.193) 20. Scplimus Sevci'us (J.VI.J93 - 4.II.21]) 21. Caracalla (4 .IJ.2 H ■ 8.VI.217) 22. Macriııus (S.IV.217 - &VI.2ÎS) 23. Heliogabalûs f8.VI.2İ8 - ll.III.222) (Suriyeli) 24. Severus (1I.H/.222- 111.235) 25. Maximinus (111.235 - V I.238) (Trak) 26. 1. Gordianus (238) 27. II. Gordîunus (238) 28- Pupîenus (238) 29. Balbimıs (238) S0. IH . Gordianus (238-244) 31. Philippus (244-249) (Arap) 32. Decius (249-251) 33. GaUus (25J-253) 34. AemiHanus (253) (Berberi) 35. Valeriamıs (253*259) ( ' ) 56. GaJUenus (259-268) 37. II. Claudîus (26^270) (ît/ayalı) 38- Aııreîianus { VI.270 - IX.275) İ9. Tacitus (1X^275 - VI.276) 40. Probus (VI.276 - X.28J) (İHİı-yalı) 41. Carus (X.281 - VIJ.2S3) (iDiıyaJı) (••) 42. Diocleiianus (VJI.2S3 - I.VJ05) (İU iry a h ) 43. Maximiamıs (Duğu (İstanbul) İmparatoru: 286 - J.V.305) 44. I. Cuııstaııüus CMore (I.V.305 - VI.306) 45. Galeı-ius (VI.306 - V.311) (Doğu (İstanbul) İm p a ra to ru I.V.305 - 306) 44. Severus (Ortak İmparator; 306-307) 47. Maxentfus (V.311 • 3İ2) 48. Licianus (312-324)

*•> 26.9'a ka d a r 2 0 ?ı) İrûnhldr'ın elinâa esir yûfûJMştsr, İraDİılar'U meydan nnı harekesin de öimîlşîOr* TURKLER'DEN ONCE ANADOLU 61

49. I. Constanltaus (Büyük Konstantın) (324 * 22.V.337) (Ortak îm p arato r: 306*324) 50. II. C onstantİus (337-340) 51. İL C onatantlus (340-36!) 52. C onstans (O rtak lın para tor: 337-330) 53. Julianus (361 • 26.VIJ.363) (*) 54. Jovlanus (26.VÎI.363 . 17.11.364) 55. r. V alcntiniam ıs (17.11.364 • 7.X.375) (R o m an a) 56- V aleni (7.X.375 • 378) (İsta n b u lMa) (Doğu (İstanbul) İm­ p arato ru : 364*375) 57. G ratlen (378-383) (R om a’da) 58. II. Vaîentianus (383-392) (Roma’da) 59. Thcodosius (B üyük) (392- J7.T.395) (Dotfu) (İstan b u l) îm p.: 19,1.379 • 392). 60. M axlm us (383-388) (İsp an y a ve Gol (İspanyol) s F ran sa’da) 61. Eugenius (392-394) (Goi'de) 62. H onorius (17.1.395 - 423) (Ispanyol) 63. III. V alenllnianus (423-455) (**) 64. Petronlua (455456) 65. Avitus (456-457) 66. M ajorlanus (457-461) 67. Severus (461-465) 68. Antlıeınluâ (465-472) 69. O lybrius (472473) 70. Glycerhı* (473474) 71. Nepos (474-475) 72. R om ulus (475 • 4.IX.476) (*«*) BİBLİYOGRAFYA: Kroraayer-Veith, Schlachten-Ailas sur Krl• egsgeschichte, Römischen Abteilung, Leipzig, 1922; W. M. Ramsay, Historical Geography of Asia Minör, Londra, 1890

(*) İranlılar’la meydan mubarebesinâe ölmüştür. {*♦1 AttUft, bunun taakarfleşi Prenses Hipnoz!» ile nişanlanmıştır. (**•) Bu 72 imparatorun 40*ı ölddrOlmek suretiyle tahtlarını ter- kctnû$Ierâir. XII. BİZANS

Bizans İmparaîorluğu'msn Karakteri j~\ İZANS İMPARATORLUĞUNUN en büyük karakteri, uzun öm rüdür; 17 ocak 395'ten 29 m ayıs 1453’e k ad ar 1058 se­ ne, 4 ay, !3 gün devam etmişlir. Bu nıiiddet içinde başkent daima İstanbul olmuş, yalnız IV. Haçlı Seferi neticesinde Latinler, İstanbul'u işgal edip bir Latin imparatorluğu kurun­ ca, 1204-Î261 arasında başkent.İznik’c nakledilmiştir. İstan­ bul, bu 1204 tarihine kadar milyonu aşan nüfusiyle dünyanın en büyük şehirlerinden biri, zaman zaman da en büyük şehri olmuştur. Bizans imparalorhığu, Roma'mn devamı olmak hay­ siyetiyle bir Latin devleti olarak başlamış, Latince resmî dil olmuş, fakat Doğu ikliminde gillikçe Yunanlı’Iaşmış, bu kül­ tür değişikliği VI. yüzyılın son yarısında kesinleşmiş, Yunan­ ca resmî dil kabul edilmiştir. Bisans, Papa'yı değil, İstanbul’ daki Patrik’i en büyük I-Iıristiyan ruhani lideri tammış, bu vaziyet Doğu vc Batı Hıristiyanlık âleminin arasını gillikçe açmış-, nihayet X. yüzyılda bu ayrılık, önüne geçilemez bir hal almış, şiddetli bir Latin-Bizans düşmanlığı hâkim olmuş, Ortodoks mezhebi ile Katolik mezhebi ayrılmıştır. Bizans da Roma gibi birçok hanedan değiştirmiş, impa­ ratorların çoğu tesadüflerin şevkiyle tahta çıkmışlar, çoğu öldürülmek suretiyle taçlarını kaybetmişlerdir. Bu, impara­ torluğun başlıca zaıflarından birini teşkil etmiş, nispeten de­ vamlı hanedanlar idaresinde olduğu çağlarda Bizans yüksel­ miş, iç huzura kavuşmuştur. Bizans, bütün Ortaçağ boyunca devam eden hayatında, Batı’nın, Avrupa’nın, Hıristiyanlık âleminin en medeni ve en ileri devleti olmuş, Avrupa kültür sefaleti içinde yaşadığı asır­ larda Bizans, parlak bir kültür dcrecesine erişmiştir. IkLisa- di bakımdan da böyle olmuştur. Ancak 1071 Malazgirt darbe­ sinden, 117ö M iryokefaloıı darbesinden, 1204 H açlı darbesin­ den sonra Bizans, gittikçe şevket, azamet ve refahını kaybet- TURKLER'DEN ONCE ANADOLU 63 miş, Osmanlılar’ın zuhurundan sonra, büyük devlet olma hay­ siyeti de sona ermiştir. Bin küsur yıllık hayatı boyunca Bizans’ın sınırları, â/unıi ile asgari arasında çok büyük fark göstermiştir. Justinianus devrinde, VI. asrın ikinci yarısında, Roma'nın bütün mirası­ nı toplar gibi gürünmüş, Akdeniz'i iç deniz haline getirmiş, 395’te elinde bulunan ülkelerden başka İtalya'ya, Güney is- pauya’ya, Kuzey Afrika’ya da hâkim olmuş, fakat bir müddet sonra bu uzak fütuhatını kaybetmiştir. Fakat önce Müslüman Araplar’m VII. asırda, sonra Tiirkler’in XI. asrın son sülü­ sündeki fütuhatı Bizans'ın elinden en zengin eyaletlerini al­ mıştır. Bizans’ın Balkanlar’daki sınırları da çok lahavvülâla mâruz kalmış, fakat umumiyetle Balkanlar’a hâkim görün­ müş, bu yarımadada zuhur eden rakiplerini güçlükle de ol­ sa lepelemiştir. İstanbul, zenginliği, büyüklüğü, bilhassa stratejik vc jeo­ politik mevkii dolayısiyle Batı’dan ve bilhassa Doğu’dan ge­ len bütüıı güdü kavimlerin ihtirasını çekmiş, fakat 1453’e ka­ dar bu şehri almak, dünyanın en büyük devletleri için biîe mümkün olamamıştır. Bizans, 395’ten 1071 ’e kadar 676 yıl, Anadolu’nun en bü­ yük kısmına, âdeta tamama yakın parçasına hâkim olmuş, Doğu Anadolu'daki Ermeni devletçiklerine metbulıığunu ka­ bul ettirmiş, zaman zaman Müslüman Arapkir'in tehdidi son ltaddini bulmuşsa da, geçici olmuş. Bizans, Toroslar - Fııat sınırında tutunmuştur.

Bi/.ans İdaresinde Anadolu'nun Mülki Taksimatı Bizans, Anadolu’yu “Ihcma" denen eyaletlere bölmüş, hıı eyaletlerin başına askerî-mülkî idareyi şahsında toplıyan pek geniş salâhiyetli generallerini getirmiştir. Themaların sayısı ve sınırları değişmekle beraber, esas muhafaza edilmiştir; bu esas, Roma imparatorluğu çağından kalmıştır. VI. yüzyıl or­ talarında Biiyük Justinianus zamanında Anadolu'daki Bizans eyaletleri şöyleydi: Kuzey Anadolu’da Karadeniz sahillerinde batıdan doğuya doğru Bithiııia, Paphlagonia, Helespontos, Armenia I, Batı Anadolu'da Ege sahillerinde kuzeyden güneye doğru Helles- pontos, Asia, Caria, Güney Anadolu’da Akdeniz sahillerinde batıdan doğuya doğru Lycia, Pamphylia, Isauria, Cilicia 1, Ci- iicia II, OrLa Anadolu’da batıdan doğuya doğru Lydia, Paca- tiana, Pisidia, Phrigia, Armenia II, Armenia III, Armenia IV, Güneydoğu Anadolu'da batıdan doğuya Syria I, Euphratese, Osrocııe, Mesopotamia ve Kıbrıs Adası. 64 TÜRKİYE TARİHİ

16. BİZANS İMPARATORLARI I. TI-IRODOSIUS HANEDANI (395-450) (İspanyol) 1 . I. Arcadiııs (395-408) 2. II. Theodosius (408-450) II. MARCIANUS HANEDANI (Trak) 3. Murcianus (450-457) III. ISAURIA HANEDANI (Trak) 4. I. Leo (457-474) IV. A1AN HANEDANI (474-491) (îranlı) 5. II. I.eo (474) 6. Zeno (474-491) V. SILENTARİUS HANEDANI 7. I. Anasiasius (491-518) VI. JUSTINIANUS HANEDANI (518-578) (tlliryalı) 8 . I. Jıısiinus (518-527) 9. I. Jusliniimus (Büyük Jüstinyen) (527-565) 10. II. Justinus (565-578) VII. TIBERIUS HANEDANI (Trak) 11. II. Tiberiııs (578-582) VIII. MAURICIUS HANEDANI (Lalin) 12. I. Maıırlciııs (582-602) IX. PHOCAS HANEDANI (Grek) 13. I. Phocas (602-610) X. HERACLIUS HANEDANI (610-695+705-711) (Ermeni) 14. I. Heracliııs (610-641) 15. III. Constaııünus (641) 16. I. lleracleonas (641) 17. II. Conslaııs (641-668) 18. IV. Constaııtinus (668-685) 19. II. Justinianus (685-695+ 705-711) XI. LEON'flUS HANEDANI (Trak) 20. II. Leontlus (695-698) XII. APSIMAR HANEDANI (Got) 21. III. Tiberiııs (698-705) X III. VARDAN HANEDANI (Ermctıi) 22. I. Philipplcus (711-713) XIV. ARTEMIUS HANEDANI (Grek) 23. II. Anastasius (713-715) XV. THEODOSİUS HANEDANI (Grek) 24. III. Theodosius (715-717) XVI. ISAURIA HANEDANI (717-797) (Suriyeli) 25. III. Leo (717-741) 26. V. Constantinııs Kopronymııs (741-775) 27. IV. Leo ("Hazar”) (775-780) 28. VI. Coustanlluus Porphyrogeııetus (780-797) TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 65

XVII. IRINI HANEDANI (Grek) 29. I. irini (împaratoriçc) (797-802) XVIII. NICEPHORUS HANEDANI (802-811) (Arap) 30. I. Nicephonıs (802-811) (*) 31. I. Staurakius (811) XIX. MICHAEL (MİHAİL) HANEDANI (Grek) 32. I. Mihall Rhangabc (811-813) XX. LEO HANEDANI (Ermeni) 33. V. Leo (813-820) XXI. FRİKYA HANEDANI (820-867) (Frikyalı) 34. II. Mihail Balbus (820-929) 35. I. Theophilus (829-842) 36. III. Mihail (842-867) XXII. MAKEDONYA HANEDANI (867-963 + 976-1028 + 1054- 1056) (MakedonyalI) 37. I. Basileius (867-886) 38. VI. Leo (386-912) 39. III. Aleksandros (912-913) 40. VII. Constaııtinus Porplıyrogenitus (913-959) 41. II. Romanus (959-963) 44. II. Basileius (976-1025) 45. VIII. Constaııtinus (1025-1028) 50. I. Tlıeodora (imparaturiçe) (1054-1056) X X III. PHOCAS HANEDANI (Grek) 42. II. Nlcephorus (963-969) XXIV. ÇİMÎŞKES HANEDANI (Ermeni) 43. I. Ioannis (969-976) XXV. ARGYROPULOS HANEDANI (Grek) 46. II. Romanus (1028-1034) XXVI. PAFLAGONYA HANEDANI (Grek) 47. IV. Mihail (1034-1041) XXVII. KALAFAT HANEDANI (Grek) 48. V. Mihail Kalaplıates (1041-1042) XXVIII. MONAMACHUS HANEDANI (Grek) 49. IX. Constantinus (1042-1054) XXIX. STRATIOT1CUS HANEDANI (Gıek) 51. VI. Mihail (1056-1057) XXX. COMMENUS HANEDANI (1057-1059 -|- 1081-1185) (Trab­ zon’da: 1204-1222 4- 1235-1461) (Grek) 52. I. Isaaklus (1057-1059)

(v) Bulgar Türkleıl tarafından meydun muhnrebesincla öldürül­ m ü ş tü r. *6 TÜRKİYE TARİH!

58. I. Atexîııs (1081-1118) 59. 1!. lo an n ls 61. II. Alcxius (1180-1183) 62. I. A ndronicus (1183-1185) (*) XXXI. DIJKAS HANEDANI (1059-1067 -I 1071-1078 + 1204 4- 1222-1254 (İznik'te) (Grek) 53. X. C onstaniiıuıs (1059-İ067) 56. V II. Miha*! P arapiııakes (1071-1078) 66. V. Alexius (1204) 63. III. lo an n is V atatzes (1222-1254) (İznik'le) X X X II. MAKRE M BAL I TISSA HANEDANI (Grek) 54. I. Em luxia (im p aralo n çe) (1067) XXXIII. DİOGEN ES HANEDANI (Grek) 55. IV . R om am ıs (1067-1071) (**) XXXIV. BOTANIATES HANEDANI (Grek) 57. I fl. Mlcephorcıs ( 107&î08i) (*'•) XXXV. ANGES HANEDANI (1185-1204) (G rek) (" * * ) 63. II. Isaakius ( i 150195 + 1203-1204) 64. JIÎ. \\exnxs ( 1195-1203) (**■***) 65. IV. Atexius (1204) XXXVI. LASCAR1S HANEDANI (1204-1222 + I254-İ26I) (İz­ nik'te) (Grek) 67. T. Theocfoncs (I204-J222) 69. II. T heodonıs {1254-12SS) 70. IV. loannis (1258-1261) X X X V II. PALEOLOGOS HANEDANI (25.Vn.1261 - 29.V.1453) (Grek) (**•'••) 71. V III. M ihail (1261-1282) 72. II. Aıtdroııicus (1282-1328) 73. IX. MihaU (Saltanat Nâibi ve Ortak İmparator: 129>1320) 74. 111. A ndronicus (1328-1341) 75. V. loannls (1341-1376 H- 1379-1390 + 1390-1391) 77. IV . Atulronİcııs (1376*1379) 78. V II. Ioanm s (1390) 79. V II. MaıuıİI (1391-1425)

(M 1 141-1 H 2’de Selçuklu TÜrkleri'ne esir olmuştur. <*•) Malazgirt'te Sultan Alparslan'a esir düşmüştür. (***) Selçuklu Türkleri'niıı himayesini kabul etmiştir. ) Bu hanedan Selanik'te 1222-1244‘te 22 yıl (3 impaıatoı) ve Epir'de 1204-1290'da 88 yıl (6 prens) dalış hüküm sümulştür. ^*06*9) Türkiye Selçuklu sultanı I. K«yhusrev*e sığınıp misafir ol-* 2î2U§t?jr b u hanedan aynca 1397’ûen lCiharen OsmanlI Türk hAkl- m iye Und d olmak üzere 1383-1 <160 arasında 77 yıl Mora* dit ealUnat sür­ m üştür (5 prens). ta*> TUSKLER'OEN ONCE ANADOLU 67

80. II. M anull (1391-1425) 80. V III. Ioannis (1425-1449) 81. X I. C onstaııtinus D ragazes (6.1.1449 • 29.V.1453) (*) XXXIII. KANTAKUZLHOS HANEDANI (Grek) 76. V I. Ioanois (O rtak İm p arato r: 1347-1354) (**) XXXIX. OSMAN OĞULLARI (29.V.1453 • 10.XI.1922 = 469, 5, 3) (30 imparator) (Türk) İSTANBUL LATİN İMPARATORLARI < 13.IV.1204-25.VII.I261 > 1. I, B audtm m (1204-1206) (fra n sız Fiancîrc = C ourtenay ha­ nedanından) 2 . I. H enrl d’Angre (1206*1216) (kardeşi) 3. I. Picrre (1216*1218) (eniştesi, aynı hanedandan) 4 . I. Roberi (1218-1228) (oğlu) 5. II. B audouin (1228-1261) (dayt-zadesi) BİBLİYOGRAFYA: Gelecek bahiste toplu olarak verilmiştir.

(•) İstaabul*un FetUi'nde ölmüştür. <*♦> Orlıan Gazi'nin kayınpederi ve Şehzade Gündüz, Ömer vc Ra- Ul’in ana tarafından büyükbabası olan büyük tarihçi; Ayümoğullarfnın. soncu Osa3anoğu)]ün'n\n m ü tte fik ve m »İlm îsidir, 2 oğlu 1348-1383 ara­ sında 35 yıl Mota'da prens olarak saltanat sütmüş t ür. 68 1URKIYE TARIHI

1, Europa 9 , Galatla t 17. Osroene 25. Asla 2. Bİthynia 10. Gafatla H 18. Euphratese 26. Halleş ponlus 3. PaphUgonia 11. Cappadocia 1 19. Mesopotaınia 27. Pacatîana 4. Helenopcnlus 12« Cappacfoeîa II 20. Lyeaonîa 28. L yd i« 5. A r n m t t 1 U . C)JJc/s ; 21. Jsaıvıa 29, Plsîdîa 6. Armanla II 14. Cllldı II 22. Lycîa 30. Cyprua 7. Armanla 111 15. SyrU 1 23. Pamphylit 31. tn ıv la * 8. Armaıtîa IV 16, Syrîa 11 24. Caria 92. Rhodope TÜRKLER'DEN ONCE ANADOLU 69

.4: \ * ^ —'/ n t& İ" ? >—v' N.C e • f ö * 26 A /\ i* \ *?' " / ' — ' Smyrn^ Xv*—- ) 1 s'" TEPESİ «£a«.£sycV -V 7\» \ V®. î \w^TıA" V^V—k \ U#***ııırâ A ( ('Ç'x EpliMusSTr'^.' N./ Vlsf'rJ V*ı r M

& . . â &

a ^ : m r W

[ (8) DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU (ü s.»»)

33. Hfttmİmontus 4 1 . A tM * 4 9 . Phoentce II 57. Libya Superior 34. T h rıd t 4 2 . C re t» 50. hfestûu I 58. Übya fnfcrtor 35. Seyihıa 43 . Ttottititt 51. Palestm» tt 59. Thebais 36. M illi S 44. Eplruı I 52. Paîestma III 6 0. Iberİa 37. DırdûRÎa 45. Epîrua II 53. Arabla I 61. Lfliiqu« 38. Mtftk II 4 6. Frtval İtana 54. Arabia II 62. Dada R. 39. Mıcidonîa 47. Dalmatîa 55. Augustattinfea 63. Dtcîe Int. 4 0. M â «d o n la II 48. Plıetnka I 56. Archsd İa 64. Egyptuı I 6 5. E gyptu» II XIII. BİZANS VE ONUNLA TRAKYA VE ANADOLU'YU ÇEKİŞEN RAKİPLERİ

1. M a la z g h t’e K a d a r B izans

\ Q 7 \ Malazgirt darbesine kadar Bizans, aralıksız öla- rak dünyanın en büyük ve en güçlü devletlerinden biri olmuştur. M.S. 395'tetı Müslüman fütuhatının başladığı 641 tarihlerine kadar Bizans, 2,5 asır, dünyanın en büyük dev­ leti idi. En büyük rakibi, dünyanın ikinci büyük devleti olan îran Sâsânî imparatorluğu idi. 641’e doğru Suriye, -Filistin, Mısır gibi en büyük eyaletlerini Müslümanlar’a kaptırdı; Müs­ lüman Halifeliği, dünyanın birinci devleti oldu, Bizans'ı ikin­ ci dereceye itti. Ancak bu sıralarda Türk (Göktürk) ve Çin imparatorlukları da Bizans derecesinde güçlü idiler. Bizans, Makedonya Hanedanı iktidara gelinceye kadar, büyük krizler geçirdi. MakedonyalIlar çağında yeniden parladı; Anadolu ve Balkaıılar’da düşmanlarını yeadi; Güney İtalya’yı sıkıca tut­ tu. Makcdonyalıİar’dan sonra tekrar alçalma başladı. Fakat 1071 Malazgirt darbesiylcdir ki, en büyük sarsıntıyı geçirdi, Anadolu’yu kaybcüi. Bundan sonra da Comncnuslar devrin­ de büyüklüğüne kavuştu; fakat 1204 Haçlı darbesi, Bizans’ın büyük devlet olma haysiyetini bile son derece şüpheli bir du­ ruma soklu.

2. Avrupa'dan Gelen İstilâlar Karşısında Bizans Bizans, 395’ten sonra Batı imparatorluğu gibi “Barbar­ lar" denen Hııisliyan’lığı kabul etmemiş ve klâsik kültüre yabancı Germen ve Tüık kavimlednin istilâlarına mâruz kal­ dı. Fakat Batı İmparatorluğu’nclan çok daha kuvvetli bünye­ ye ve jeopolitik konuşa malik olduğu için, bu istilâlar altın­ da kalmadı; daima silkinip kalkındı.

HUNLAR IV. asrın sonlarında Hun (Kun) Türkleri, Kuzeydoğu As­ TÜRKLER DEN ÖNCE ANADOLU 71 ya’dan Doğu Avrupa'ya geldiler (Turkleı'e dair II. kitaptaki bahislerde tafsilât verilecektir). Gillikçe dalıa güneydoğuya kayıp Orta Avrupa’ya, Baikanîar'ın kuzeyine, Tuna vadisine yerleştiler ve hem Batı, hem de Doğu İmparatorlukları'nı teh­ dide başladılar. 410 yıllarında Hun kumandanlarından Uldın, Trakya’ya kadar ilerledi; sulh dileyen Bi/anslılar’a: “Güneş şualarının uzandığı yere kadar,”, dedi; “her tarafı zapta muktedirim”. Hun tehlikesi, Bizans’ı, İstanbul'u ortaçağların en müstah­ kem ve leshiri müşkül kalesi haline getirmeye, şöhreti cihanı tutan surları inşaya zorladı. 422’den sonra, Allilâ'mn amcası Rua, Balkanlar’a indi, İstanbul’a yaklaştı. Bizans aman diledi ve 175 kilo altın yıllık haraç ödemeyi kabul etti. Attiiâ zama­ nında bu vergi, yılda 350 kilo altına çıkarıldı. Bununla bera­ ber az sonra münasebetler tekrar bozuldu. Allilâ, meşhur 441-442 Balkan seferine çıktı. Bizans, ağır fedakârlıklarla Tiirk imparatorunu daha fazla ilerlemeedn durmaya razı etti. 447’deki şiddetli zelzelenin İstanbul surlarını geniş ölçü­ de tahribi, Attilâ'da dünyanın birinci şehrini almak arzusunu kamçıladı. Attilâ, İstanbul’a hâkim olmanın cihana hâkim ol­ mak yolunu açacağını iyice kavramış, bu fikrini Bizans sela- ret heyeti kâtibi tarihçi Priskos’a açıkça söylemişti.- Ulus (Vi- din) meydan muharebesinde Bizans ordusunu yok eden Türk cihangiri, Filibe'yi aldı, Edirne'yi muhasara etti. Bu şehrin ününde fazla durmayı münasip bulmıyarak, ilerledi. Gelibolu’ yu aldı. Yunanistan'a indi. Tekrar Trakya'ya dönüp Büyiik- çekmeee'de ordugâhını kurdu. Burada Bizans sefirlerinin ri­ calarım kabul elli. Bizans'ın yıllık vergisi 1.050 kilo altına çı­ karıldığı gibi, çok ağır toprak fedakârlıklarına ve siyasi tavi/.- İcrc de icbar edildi. Bu muahede, "Anatolios Sulhu” diye meş­ hurdur; Bizans selaıet heyeti reisinin adını taşır. Attilâ, Balı Roma gibi Doğu Roma'yı da olgun meyva haline getirmişken, ansızın öldii. Hun tehlikesi, Bizans için ortadan kalkmıştı-

A V A R L A R - Hun Türkleri'nin yerini, onlar gibi Kuzeydoğu Asya’dan gelen Avar (Apar) Türkleri aldı. VI. asır ortalarında Orta Av­ rupa’yı c!e geçiren Avarlar, Bayan Han zamanında, bu yüz­ yılın sonlarında Çorlu’ya kadar geldiler ve Hunlar gibi Bi­ zans’ı yühk haraca bağladılar. 616 temmuzunda İstanbul ön­ lerine kadar ilerlediler. 626’da, İstanbul’u muhasara ettiler. Bu, Türkler’in tarihteki ilk İstanbul muhasarasıdır ve Hz. Peygamber'in son yıllarına raslar. Bu muhasara, Bizans'ın ta­ rih boyunca geçirdiği cn ciddi tehlikelerden biridir. Bizans, 7İ TÜRKİYE TARİHİ bu tarihte, ta 616’da yıkılabilir. Batı Roma gibi tarihe karışa­ bilirdi. Zira, Bizans’ın cihandaki en büyük rakibi olan İran* lılur (Sâsâniler) da, Üsküdar’ı ve Kadıköy'ü işgal etmiş bulu­ nuyorlardı. Dünyanın gözünü dikliği başkent, iki taraftan sa­ rılmıştı. 29 haziranda 30.000 Avar, İstanbul önlerine geldi. 15 temmuza doğru asıl büyük kuvvetler geldi, Boğaz’m Avru­ pa kıyılarını tuttu ve Asya kıyılarına hâkim olan tranlılar’la temas temin edildi. Fakat Bqğaz’daki»Bi2ans donanması, iki taraf arasında gidip gelmelere mâni oluyordu. Senatör Atha- nasios, Avar Ham’mn ordugâhına gidip islenilen şartlarla sulha taüp olduklarını bildirdi. 29 temmuzda Avarlar, muha­ saranın şiddetini son dereceye vardırdılar. 31 temmuzdan 2 ağustosa kadar 3 gün, geceli gündüzlü son derece kanlı vu­ ruşmalar cereyan etti. Vaziyetin kötü olduğunu gören Bi­ zans, bir senatörler heyetini tekrar Han’a ricacı gönderdi. Han, halkın canına dokımulnuyacağım, istiyenlerin şehrin tes­ liminden evvel ve sonra diledikleri yere gidebileceklerini, şeh­ rin behemehal teslim edilmesini söyledi. Avar Hanı, müstak­ bel Fâtih Sultan Mehmet gibi Halic’i tutmayı, bu işi başarır­ sa şehri düşüreceğini kestirdi. Bebek Koyu’nda küçük bir filo yaptırdı. Fakat Bizans donanması, Türk filosunu yaktı. Türk- Jer ne Halic’e inebildiler, ne de filoları İle karşı yakadan îran askerlerini Avrupa yakasına geçirmeye muvaffak oldular. Bu hâdise, muhasaranın dönüm noktası oldu. Bizans, kurtuluş çanlarım çalabilirdi. Kâğıthane deresinden Halic’e girmek is- tiyen Türk sandalları da amiral Patricius Bonus tarafından yakıJdı ve Türkler denize döküldü. 12 ağustosta, şehri düşür­ mekten ümidini kesen vc daha fazla zayiatı gözü kesnıiyen Han, geri çekilme emrini verdi. Bu hâdiseyi kutlamak ve Tan- rı'yn şükürler etmek için Bizans’ta senenin belirli bir giinii "şükran cumartesisi'’ olarak ilân edildi ve U53'e kadar tesit edildi.

BULGARLAR Huıılar vc Avarlar’dan sonra Bulgar Tiirkleri, Bizans’a Avrupa’dan çullanan üçüncü Türk dalgasını teşkil etti. Hım- lar ve Avarlar’ın aksine Bulgarlar, Orta Avrupa'da, Tuna’nın kuzeyinde değil, Balkanlar’dâ, Tuna’nın güneyinde yerleşmiş ve imparatorluklarını kurmuşlardı. İmparatorluklarının ge­ nişliği Avarlar’ın, hele Hunlar’ınkınin genişliğinden çok uzak­ sa da, az zamanda büyük devletler arasında sayılabilmeyc hak kazanacak güce sahip olmuşlardı. Kurum Han çağında Bulgar Türkleri, Bizans için korkunç bir tehlike halinde belirdiler. TİİRKLER’DEN ÖNCE ANADOLU 7 3 Bizans'ın kuzeye doğru bütün yollarını, can alıcı stratejik ve ticari mevzileri tutmuşlardı. Kurum Han, mart 809'un ilk günlerinde — ki Abbâsller’in haşmet devriyle, hemen hemen Hârûnu’r-Reşîd ile çağdaştır — büyük Bizans ordusunu karşıladı; BizanslIlar, Anadolu’daki kuvvetlerini de celbedip ordularını iyice takviye etmiş du­ rumda idiler, Kurum Han, Bizans ordusunu yok etti ve 8 ni­ sanda bir Bizans birliğini daha dağıtıp Sofya'yı aldı, kendisi­ ne başkent yaptı. Tuna’nın güneyi iyice tutulmuş, Bizans’ın Balkanlar hâkimiyeti mazi olmuştu. Belgrad ve Niş gibi dü­ ğüm noktaları da Bulgar Türkleri’nin elinde bulunuyordu. 25 temmuz 81I'de bizzat imparator Nikeforos, Kurum Han’ı kar­ şıladı. Fakat Türk hükümdarı, Bizans ordusunu yok etti; im­ parator, ölüler arasında bulunuyordu. İstanbul yolu açılmıştı. 812’de Kurum Han, Trakya’ya girdi. 22 temmuz 813 Edir­ ne meydan muharebesinde Bulgar Hanı, bizzat imparator Mi- hail’in kumanda ettiği Bizans ordusunu bir kere daha kesin şekilde bozdu. Kurum Han, İstanbul önlerine kadar geldi, fakat sûrları gördükten sonra, muhasarayı göze alamadı. Edir­ ne’yi aldı, Gelibolu yarımadasını yağma ve tahrip edip çekil­ di. Az sonra Lüleburgaz’da üzerine yüriyen bir Bizans ordu­ sunu daha bozdu. Bundan sonra seyyar Bizans ordusunun tamamen mahvedildiğine kanaat getiren Han, İstanbul’u mu­ hasaraya karar verdi. Fakat muhasaranın ilk günü, 13 nisan 814’te beklenmedik bir şekilde öldü. Bu mucizeyi BizanslIlar, şehrin koruyucusu IIz. Meryem’in inayeti addettiler. Türklcr, İstanbul önlerinden çekildiler. Bundan sonra Bulgar Türkleri, gittikçe Türk’lüklerini kaybedip Slav’laşmakla beraber, kudretli imparatorlukları ile Bizans’ın en büyük düşmanı oldular. Ancak uzun mücadele­ lerden sonra Makedonya Hanedanı, Bulgar devletini yok etli ve tekrar Balkan yarımadasındaki mutlak Bizans hâkimiyeti­ ni kurdu. Bu bahisler, bu cildin II. kitabında, Bulgarlar bah­ sinde daha mufassal şekilde eîe alınacaktır.

PEÇENEKLER Bulgarlar’dan sonra, Oğuz zümresine mensup olan başka bir Türk kavmi, Peçcnekler, Balkanlar’da Bizans’ı tehdide başladılar. 1087'de Peçcnekler, imparator I. Alexius Comne- nus’ı.ın başkumandanlığındaki Bizans ordusunu Silistre mey­ dan muharebesinde bozup güneye inmişler, 1090 sonbaharın­ da Büyükçekmece'ye vâsıl olmuşlardır. Bu sıralarda Selçuklu Türkleri de bütiin Anadolu’yu fethetmiş ve Ege Denizi’ne hâ­ kim vaziyette bulundukları içiıı, Bizans, tarihinin en ağır da- 74 TÜRKİYE TARİHÎ kıtalarını yaşıyor, başındaki Comnenus hanedanından gelme kudretli imparatorların dehasına istikbalini bağlamış bulu­ nuyordu- Peçenekfer, Trakya’nın bile mühim kısmim ele ge­ çirmiş bulunuyorlardı. 29 nisan 1091'de Meriç kıyısında Lebonion'da, diğer bir Türk kavini olan Kumanlar'm 40.000 kişilik ordusu, Bizans tarihinin en büyük hükümdarlarından olan imparator AIexi- us’un ordusu ile bırleşîp, Peçenekler’i müthiş bir bozguna uğram. İmparator Alexius'un siyasi ve askeri dehası ile, Türk -kavimler) arasındaki rekabet. Doğu Roma’yı bir daha kurtar­ mıştı. imparator Aîexius-iç»n şimdi Anadolu'daki Selçuklu ve onlara tâbi olarak İzmir’de hüküm sürüp kudretli donanması ile Ege'ye lıâfcim bulunan Çaka Bey’i dünyanın jeopolitik na? zik noktası Marmara'dan uzaklaştırmak kalıyordu. Peçcnek- ler’in zamanında İmdadına yetişmeyip mağlûbiyete uğrama­ sına sebep olan ve Anadolu'daki Selçuklu Türkleri’ne karşı Bizans'ın tek cephede kuvvetlerini toplamasına fırsat veren Türk seferinin arifesinde, Bizans’ın iç ve dış durumu, çeyrek asır önceki, Malazgirt sonrası durumunun vahametini atlat­ mış bulunuyordu.

3. Bizans ve Sâsâııiler Araplar'dan önce Bizans'ı doğudan tehdit eden en büyük tehlike, dünyanın Bizans’tan sonra ikinci büyük devleti olan İran imparatorluğu idi.

PARTLAR İran imparatorluğu. Büyük İskender’in darbeleri altında muvakkaten tarih sahnesinden silinmişti. Fakat Ahamenîier' İn (Persler’in) hâtırası tranlılar’ın hafızasından silinmedi. İlk hamlede Makedonya - Yunan boyunduruğundan kurtulmasını bildiler. Ahumcnilcr’dcn sonra İran imparatorluğunun basına, aynı hanedanın bir dalı olduğu sanılan Arsakiler (Partlar) geçti; M.Ö. 249'dan M.S. 226'ya koçlar 475 yıl içinde 30 impa­ ratorla saltanat süren bu hanedan, Zerdüştî dininden idi. Boy- leee İran'da Makedonya - Yunan hâkimiyeti, ancak 81 seııe (M.Ö. 330-249) devam etmiş oluyordu, Partlar’ın ilk başkent­ leri, Zadrakarta yani bugünkü Ester-Âbdd'dır (Hazar’ın güney kıyısında). 19 yıl sonra, M.Ö. 230'da Partlar, başkentlerini He- katompylos’a, yani bugünkü Dâmgaan’a götürdüler (Kuzey­ doğu Iran). M.ö- 40’a kadar 190 yıl başkent burada kaldı. Bu tarihte Dicle’nin doğu sahilinde İCtesifon'a (Medâin) götürül­ dü kİ, Selcvkoslar'ın başkenti Sclevkeİa'nın karşı kıyısında. TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 7J Babil’in kuzey doğusu tıclacbr. Bu suretle; İran imparatorluğu­ nun ağırlık merkezi, Yakındoğu’da batıya doğru çok yaklaş­ mış oluyordu. Bir ara Hagmata (Hemedân)'nm da başkent olduğunu kaydedelim. Part hanedanının kurucusu I. Arsakes, Friapites'in oğlu­ dur; Friapitcs, sanıldığına göre Pers (Ahamenî) imparatorla­ rından II. Artakscrkses’in (M.Ö. 404-358) oğullarından biridir. I. Arsakes’in (M.Ö. 249-247) kısa süren bir saltanattan sonra öldürülmesi üzerine, yerine kardeşi II. Arsakes (M.Ö. 247- 212) geçti ve bu zat, M.Ö. 14 nisan 247’de kendini imparator ilân etti. İran imparatorluğu dirilmiş, helcnistik devletleri, sonra Roma’yı tehdit etmek üzereydi. Partlar, gerçekten Yunanlılar'ı Asya’dan sürdükleri, Ana­ dolu'ya attıkları gibi, Roma’nın Toroslar ve Fırat ötesinde ya­ yılmak emellerine de set çektiler. Sonunda Toroslar ile Fsıat, iki imparatorluk arasında sınır oldu. Part hanedanının yeri­ ne, M.S. 226’da IV. imparatorluk hanedanı olarak Sâsâniler geçtiler ve İran’a, Persler zamanındaki haşmetini kazandır­ dılar.

SÂSÂNİLER Sâsâniler, Müslüman Araplar tarafından İran imparator­ luğu tarihe gömülünccye kadar 416 yıl iktidarda kaldılar (M.S. 226-642). Umumiyetle bu zaman içinde dünyanın ikin­ ci devleti olmak güc ve prestijim muhafaza ettiler. Başkent­ leri, Partlar’ın son başkenti olan Dicle üzerindeki Ktesifon (Mcdâin) idi ve dünyanın en büyük ve haşmetli şehirleri ara­ sında bulunuyordu. Sâsâniler de Zerdüşt dininden olup “Peh- levi" denen eski İran dilini konuşuyorlardı. 590-628 arasında 38 yıl, başkentlerini doğuda Destecird’e götürmüşlerdi. Hane­ danın kurucusu I. Erdeşîr, 212-224 arasında 12 yıl Fars kıral- lığı etmiş olan Bâbek’in, o da Sâsân’ın oğludur. Sâsâniler dev­ ri İran kültür, medeniyet, sanat ve edebiyatı, pek yüksek se­ viyede bulunmuştur. Sâsâniler, iktidara gelir gelmez. Roma ile çekişmeye baş­ ladılar. Daha 1. Erdşir'in haleti ve oğlu I. Şâpûr, 259 yılında Roma imparatoru Valerianus’u yendi, esir etti. Valerıanııs, uzun bir esirlik hayaLından sonra Sâsâniler elinde öldü; Ro­ ma tahtına, oğlu çıkmıştı. I. Şâpûı’un küçük oğlı.ı Mihrân, hanedanın Gürcistan dalının kurucusu oldu. I, Şâpûr’un toru­ nu II. Bchrâm da, 2Ss’w Roma imparatoru Carus’u yendi; Roma hükümdün, meydan muharebesinde öldü. II. Behrâm’ in torununun oğlu II. Şâpûr. 363'te Roma imparatoru Julia- mıs'u meydan muharebesinde yendi vc öldürdü. Bu hüküm- w TÜRKİre TARİHİ damı kardeşi Prens Hürmüz, İstanbul’a gidip orada 365'e doğru ölmüştür, Bu suretle Romalılar, tamamen Toroslar'ın ve Fırat'ın batisına atıldı. “Anftşînvân’’ diye anılan I. Husrev, 48 yılhlc uzun salta­ natı boyunca, imparatorluğun haşmet ve şevketini zirvesine çıkardı. Daha babası I. Kubâd zamanında îranlılar, 503'te Theodostopolis (Erzurum) ve Amidâ (Diyarbakır) şehirlerini Bizans’tan almışlardı. I. Husrev çağında, Bizans aleyhinde îran fütuhatı, son haddine erişti. îranlılar, 570’te Yemen’i alıp azametli bir coğrafya alanına yayıldılar. I. Husrev, bü­ yük Göktürk hakanı îstemi Han'ın damadı idi. Bu evlenme­ den doğan ve “Türk-zâd = Türk’ten Doğma" denilen oğlu IV. Hürmüz, I. Husrev’e halef oldu. Onun oğlu II. Husıev'iu 39 yıllık saltanatı sırasında (589-628), Anadolu ve Doğu Akde­ niz hâkimiyeti, Bizans ile Îranlılar arasında son derece hırslı bir şekilde çekişildi. Bu sıralarda Araplar, Islâm dininin li­ derlisinde, kuzeye çıkmak üzere bulunuyorlardı. İran impara­ torluğu, Bizans'a karşı ka/andığı zaferlerin humması İçinde, bu tehlikeyi sezebilmekten uzaktı. İRANLILAR ANADOLU’DA îranlılar, 609’dıı İstanbul önlerine geldiler re Soğaz'm Asya yakasını tuttular. 611'de Urfa ve Antakya’yı, 612’de Kay- seri’yi, 614’tc Şam'ı, 615’le Kudüs'ü, 616'da İskenderiye’yi, Bi­ zans'tan aldılar ve Doğu Akdeniz'e hâkim oldular. 617’de Üs­ küdar'ı fethettiler. 6I9'da İstanbul muhasara edildi. 620’de Ankara ve Rodos fethedildi. 626’da îranlılar, tekrar Kadıköy’ü alıp İstanbul’u tebdil ettiler. 10 sene sonra Müslüman darbe­ leri altında inkıraza giderek olan büyük Sâsânî imparatorlu­ ğu, istikbalinden habersiz, Boğaz’m vc Ege'nin Asya kıyıların­ da at koşturuyordu. 637’de MüslUman Araplar, Sâ’d ibni Ebî-Wakkaas kuman­ dasında Kaadisîye meydan muharebesinde Sâsânî ordusunu bozdular. Aynı yıl Selevkoslar’ın başkenti Selevkîye, Araplar1 ın eline düştü. 638’de Câliılâ meydan muharebesinden sonra Araplar, Sâsânî başkenti Ktesifon (Medâyin)’u aldılar. 642 Nihâvend meydan muharebesinden sonra İran imparatorluğu tarihe karıştı. Son şehenşah III. Yezdigird, 651 kasımında hüsran içinde öldürüldü. Kızı Bîbî-Şehr-bânû ile Hz. Hüseyin evlendi. Veliahdi Firfız, “III. Fîrûz” adını takınarak 26 yıl (651-677) Tobaristan (Skist&n) kınıh oldu; fakat babasının mirasını toplıyamadı. 672’ye kadar kudretli Çin imparatorlu­ ğuna tâbi oldu; fakat Çinliler, Araplar'la müeadelcye kaadir değildi, Başkentleri Zarang olmak iizere III. Fîrûz’un oğlu TÜRKLER’DEN ÖNCE ANADOLU 77 NarseS, 31 yıl (677-708) Tolıarislan kınıllıgını muhafaza etli. Oğlu Husrev, 732’ye kadar 24 sene Araplar'la küçük ölçiide çekişti, Çin'de öidü, pek haşmetli Sâsânî hanedanı, nicclori gibi, tarihe karıştı. Sâsânîlcr, zaman zaman Anadolu’nun en büyük kısmını ele geçirdiler, fakat tutamadılar, Fırat'ın ve Toroslar'în do­ ğusundaki ülkeler dışında Orta ve Batı Anadolu'da bir Sûsânî hâkimiyeti olmadı, olduysa da pek gcçici kaldı. Bununla bera­ ber Persler gibi Akdeniz'e, Ege'ye, Boâazîar’a erişmeleri kay­ da değer; Partlar, bunu başaramamışlardı. 17. S Â S A N' I İMPARATORLARI 1. I. Erdşîr (226-240) 19. I. Câmfisp (498-501) 2. I. Şâpıİr (240-271) 20. I. Ifuşrcv Aniişinvâıı (531* 3. 1. Hürmüz (271-272) 579) 4. I. Behrâra. (272-275) 21. IV. Hürnuu. Türk-ZM 5. U. Behrâm (275-293) (579-589) 6. IH. Behrâm (293) 22. II. Husrev Perviz (589 - 7. I. Narses (293-301) 628) 8. II. Hürmüz (301-309) 23. I. Sirûs (628) 9. II. Şâpûr (309-379) 24. III. Erdşîr (628) 10. III. Şâpûr (379-388) 23. III. Husrev (628) 1\. İV. Behrâm (3S&-399) 26.1». Kubâd (628-629) 12. I. Yezdigird (399-420) 27. I. Pûrân-duht (iınparatori- 13. V. Behrâm Guur (420-440) çe) (629-631) 14. II. Yezdİgİrd (440-457 ) 28. 1 . GuşnâspBerdo (631) 15. III. Hürmüz (457-459) 29. I. Âzermî-duht (imparato* 16. I. Firflz (459-483) riçe) (631-634) 17. I. Balâ? (483-485) 30. V. Hürmüz (634) 18. I. Kubâd (485-498 + 501- 31. IIL Yezdigird (634-642) 531)

4. Bizans vc İslâm İmparatorluğu İSLÂM İMPARATORLUĞU Hz. Peygamber (570-632), 610 yılında ilk vahyi alarak İs­ lâm (Müslüman) dinini kurdu. Bu, cihan tarihinin en büyük inkılâplarından biridir. İlk yıllarda Mekke’de büyük zorluklar- içinde yaşıyan çok küçük İslâm cemaati, 622’de Medine'ye gö­ çünce, küçük bir devlete sahip oldu. Bundan sonra gittikçe gelişen bir tempo İle Müslüman dini ve Arap devleti yükseldi, genişledi. 630’da, müşrikliğin kalesi olan Mekke fethedildi. İlk hatife olan Hz, EbCı-Bekr’in 2 yıllık hükümdarlığında İslâm dininin Arap yarımadasındaki düşmanlan yok edildi; Mezopo­ tamya ve Filistin sınırlarına kadar, Hint Okyanusumdan (Um­ 78 TÜRKİYE TARİHİ man Denizi) Kızıldeniz’e kadar büj’tik Arabistan yarımadası tarihle ilk defa olarak bir devlet idaresinde birleştirildi. II/. Ömer’in 10 yıllık halifeliği, Arap imparatorluğunun kurulması ve Müslüman dininin cihanşümul bir mahiyet kesbetmesiyle ncücelcndi. Bizans’ın en değerli eyaletleri (Filistin, Ürdün, Lüb­ nan, Suriye, Mısır, Bingazi) fethedildi. Kuzeyde Müslüman im­ paratorluğunun sınırı Torosiar’ı ve Fırat’ı buldu. İranlılar’ı Anadolu'dan ve Akdeniz kıyılarından kovan, Bizans'a şan ve şerefini iade eden büyük imparator Herakleius, Müslümanlar karşısında âciz kaldı. Artık cihanın en güdü devleti Doğu Ro­ ma değil, Müslüman imparatorluğu idi. 1768 yıllarında Türk* Osmanlı imparatorluğu bu şifalı kaybedinceye kadar, —kısa bir Moğol devri hariç— tam 11,5 asır cihaotn en büyük devle­ ti şu veya bu Müslüman devleti oldu; çok kere bu miiddel için­ de dünyanın 2., 3., 4. güçlü devletine de gene Müslümanlar sa­ hip oldu. Avrupa'da karanlık Ortaçağ başlamıştı. Artık Avrupa medeniyetini Bizans temsil edecekti. Hz. Ömer zamanında İran imparatorluğu da haritadan si­ lindi; Mezopotamya ve İran fethedildi. Hz. Osman'ın 12 yıllık hilâfetinde fütuhat temposu biraz ağırlaşmakla beraber devam etti; Libya, Doğu Anadolu, Güney Kafkasya, Kıbrıs (647), do­ ğuda birçok yerler, İslâm imparatorluğuna katıldı. Cihan tari­ hinin gördüğü en büyük devlet adamlarından ve hükümdarla­ rından biri olan lîz. Ömer'den sonra Hz. Osman, aynı kuvvet­ li şahsiydi gösteremedi. Büyük imparatorlukta ve İslâm dinin­ de ilk tefrikalar tomurcuklandı. Hz. Ali'nin 5 yıllık hilâfetinde bu tefrikalar, dahilî harb derecesinde şiddet kesbetti. 661'de ik­ tidara Muâvİye ile Emcvî (Ümeyye) hanedanı geldi ve 750'yc kadar 89 yıl iktidarda kaldı. Emevîler çağında bütün Kuzey Af­ rika (Tunus, Cezayir, Fas), bütün İberya yarımadası (İspanya ile Portekiz), doğuda Afganistan, Mâverâünnehir'in ve Harzcm' in hemen tamamı, Sind ve Belûcistan ile Patlıanistan fethedil­ di. 7J1 'de Ispanya’nın fethi başlarken, doğuda Hindistan’a gi­ riliyor, Pencâb’a ayak basılıyordu. Araplar, uzun yıllar Fran­ sa’yı da tehdit ettiler ve mühim Fransız vilâyetlerine hâkim oldular. Fakat 732 Poitiers meydan muharebesinde Charles Martel, Abdurrahmâni'l-Gaafikıy başkumandığındaki Arap or­ dusunu yendi, Fransa’yı, Batı’yı, Avrupa'yı, Hıristiyanlığı kur­ tardı. Yoksa en hafif ihtimalle, Fransa da İspanya gibi 8 asra ya­ kın Müslüman Arap hâkimiyetinde kalabilirdi. 75Q’de Emevîler'in yerine iktidara, adını Hz. Peygamber’in amcalarından Abbas’tan alan Abbâsîler geldi. Abbâsîler, 1258’e kadar Bağdad’da, 1516'ya kadar da Kahire’de halife sıfatını muhafaza ettiler, ta bu sıfatı Yavuz Sultan Selim’in şahsında TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 79 Osınanoğulları’na devrcdinccye katlar. Abb&sller'in ilk devirle­ rinde Sicilya, Sardunya, Korsika, Girit, Giiney İtalya’da bazı yerler, Taberistan (Güney Hazar kıyılan), Tirat ve Toroslar üzerinde birçok yerler (Avâsım) fethedildi, imparatorluk en geniş sınırlarına erişti, Bununla beraber daha IX. asrın başla­ rında ilk Müslüman devletleri, Halife’nin yüksek hâkimiyetini vc metbuuluğunu tanımak şartiyle, Bağdad'dan müstakil ola­ rak teşekkül etti. IX. asrın ikinci yarısından itibaren Halife- lcr’in nüfuzları çok azaldı; ruhani lider vc İslâm dininin başı olarak büyük prestijlerini hiçbir zaman kaybetmedilerse de, İslâm imparatorluğu dağıldı; birçok devletler teşekkül etti, Bu arada Abbâsîler tarafından korkunç şekilde imha edilen Emevî hanedanından bir prens, ?56'da son derec« parlak En­ dülüs (tspanya) Emevî imparatorluğunu kurdu. III Abdur- ıahman devrinde tspanya Emevlleri, "halife" sıfatını da lakı- narak, Bağdad'daki Abbasî halifelerinin din! başkanlığını dahi reddettiler. Emevî devleti, tam bir Arap imparatorluğu idi. Abbâsîler "şufıbîye” denen bu milliyetçi imparatorluk fikrini bıraktılar; lıanlılar ve Türkler'e gittikçe fazla ehemmiyet verdiler ve tam bir kozmopolit cihan imparatorluğuna sahip oldular. Abbâsî- Icr'in ilk asırlarında Müslüruanlar, münakaşa edilmez surene her sahada cihan medeniyetinin öncüsü, lideri oldular. Bizans medeniyetini gölgede bıraktılar. Araplar'la İranJılar vc Türk- ler'in müşterek eseri olan ve beşer tekâmülünün klâsik devir­ den sonraki ikinci hamlesini teşkil eden bu medeniyete "Müslü­ man Medeniyeti” denir

İSLÂM İMPARATORLUĞU KARŞISINDA BİZANS Daha Ilulefây-i Râşidin yani İlk Dort Halife devrinde yal­ nız Toroslar’m ve Fırat'ın ötesine sıçrayıp Anadolu'ya akınlar yapmak değil, mümkünse Batfnın şeddi olan İstanbul'u yıkıp cihana hâkim olmak, İslâm siyasetinin başlıca hareket merkez­ lerinden birini teşkil ediyordu, Az zamanda Müsliimanîar, bü­ yük bir donanma da vücuda getirmişlerdi. Cihanın henüz bi­ rinci şehri durumunda olan İstanbul'u, karadan olduğu kadar denizden de telıdit etmek, Müslümanlar'ın iktidarında idi.

ARAPLAR’IN İSTANBUL MUHASARASI I. MUHASARA. — İlk İstanbul muhasarası, Hz. Osman'ın halifeliği çağında yapıldı. Suriye umumi valisi ve müstakbel halife T. Muâyiye, Kıbrıs’ı fethettikten sonra, İstanbul'a yürü­ meyi düşündü. Doğu Akdeniz kıyılarında Abdullah ibni Ebî- 80 TÜRKİYE TARİHİ Şerh kumandasındaki İslâm donanmasının 655’tc Bizans do­ nanmasın.! yok etmesi, Araplar'a geniş ufuklar açıyordu. Bizans cn büyük dayanaklarından biri olan donanmasından mahrum kalmıştı. Bunun üzerine Muâviye, oğlu Yezîd'in (müstakbel halife) başkumandanlığında bir ordu tertip elti. Peygamber'iıı meşhur sancaktarı Ebû-Eyyûbu'l-Ensârî (Hâlid ibni Zeyd)’ııin ılc katıldığı ve şehit düştüğü bu seferde Müslümanlar, İstan­ bul'a zahmetsizce vardılar ve şehri kuşattılar. Muhasara, 668 baharından 669 baharına kadar sürdü. Şehrin ümit edilmez derecede mukavemet göstermesi, suriann azamet vc metane­ ti, "rıtra ateşi" denen, terkibi bütün Ortaçağ boyunca yalmz BizanslIlar tarafından bilinen ve millî bir sır halinde saklanan, su ile sündürülmeye çalışılınca büsbütün, parlıyan savunma silâhı, Müslümanlar’ın netice almasına mâni oldu. Halife Muâ- viye’nin emriyle Veliahl-Prens Yezîd, muhasarayı kaldırdı. Bu seferde Araplar, Boğaz'tn Asya yakasına tamamen hâkim ol­ muşlardı. Surlar önünde şehit düşen Hz. Eyyûb'un şerefine, 754 yıl sonra, Fâtilı Sultan Mehmet tarafından büyük bir cami vc türbe yaptırılmıştır. 2. MUHASARA. — İkinci'muhasara, gene I. Muâviye dev­ rinde oldu. Bu kere Müslüman donanması, 674 nisanından eylü­ lüne kadar İstanbul önlerinde göründü ve şehri tehdit etti. Müslüman ordusu, Kapıdağ yarımadasında kışladı. Bu şekil­ de abluka ve harb, tam 7 sene sürdü. 68İ’de I. Muâviye’nin ülümü üzerine, bu muhasaraya da son verildi. 3. MUHASARA. — 34 yıl sonra İstanbul meselesi tekrar ele alındı. Bu kere Müslüman ordusuna halife Velîd’in kardeşi Mesleme başkumandanlık etti. İslâm donanmasj da 2. muha­ sarada olduğu gibi şehri Marmara’dan tazyik etti. 735 sonların­ da başlıyan bıı muhasarada imparator Leon’un azimkar deha­ sı, Bizans’ı, Avrupa’yı vc Hıristiyanlığı kurtardı. Çünkii bü de- faki muhasara son derece çetin oldu ve Bizans pek tehlikeli dakikalar geçirdi. 716 ağustosunda Amiral Ömer kumandasın­ daki Müslüman donanması, Halic’in önüne gerilen zincire ka­ dar sokuldu, fakat zinciri koparamadı. Mesleme, Çanakkale Bo- ğazı'ndan Trakya’ya geçti. Kış, rûm ateşi ve Bizanshlar, Arap- lar’a büyük zayiat verdirdiler. 717 eylülünde yeni tahta çıkan halife II. Ömer, muhasaranın kaldırılması emrini verdi. 15 yıl sonraki Poilicrs, nasıl Müslümanlar'ı Fransa’nın göbeğinde durdurmuşsa, bu muhasara da doğuda İslâm taarruz kudreti­ nin sınırını çizdi. 4. MUHASARA. — 54 yıl sonra, Abbâsîler devrinde 781’de İstanbul bir kere daha kuşatıldı. Arap ordusuna müstakbel ha­ life Hârûnu’r-Reşîd başkumandanlık ediyordu. İzmit’te Bizans TÜRKLERDEN ÖNCE ANADOLU 81 ordusunu yok eden Müslümanlar, Üsküdar'a geldiler. Fakat Bizans'ın yıllık haraç vermeyi kabulü üzerine geri çekiJdiJor. 811’de Araplar, tekrar Anadolu’da batıya doğru pek ilerle­ diler, fakat İstanbul’a yaklaşamadılar, Anadolu’nun birçok şe­ hirleri geçici olarak Müslümanlar’m eline düştü, yağmalandı. Fakat Bizans - Müslüman hududu, umumiyetle Toroslar • Fjrat haltı üzerinde kesinleşti. Bundan sonra Bizans, büyük bir ham­ le yaparak bu hattı doğuya doğru atladı. Battal Gazi efsa­ nesi, bu Mtislüman-Bizans vuruşmalarından doğmuştur. Abbâ­ sîler, Toroslar’ın ve Fırat’ın eteğinde "Awâsım” veya "Suguur” denen bir askerî sınır eyaleti yapmışlardı. Abbâsîler’in çözülü­ şü çağında Bizans, bu eyaleti çiğnedi ve güneye aklı.

18. HALÎFELER

I. HULEFÂY-İ RAŞİDİN (632-661) 1. Ebu-Bekr (632-634) 3. Osman (644-656) 2. Ö m er (634-644) 4. Ali (656-661) II. EM EVÎLER (661-750) 5. I. Muâviye (661-680) 12. II. Ö m er (717-720) 6. I. Yczİd (680-683) 13. II. Yezid (720-724) 7. II. Muâviye (683-684) 14. H isâm (724-743) 8. I. Menvân (684-685) 15. II. WeIÎ

]V. KAHİRE ABBÂSÎLERÎ (1261-1516) 56. II. Müslansır (1261) 64. III. VVâsık (1383-1386) 57. I. Hâkim (1261-1302) 65. II. Miista'in (1406-1414) 58. II. Müslekfi (1302-1340) 66. III. Mû'lczıd (1414-1441) 59. 11. VVâsık (134ü) 67. III. Miistekfi (1441-1451) 60. II. Hâkini (1340-1352) 68 . II. Kaaim (1451-1455) 61. II. Mû’lezul (1352-1362} 69. II. Miistencid (1455-1479) 62. II. Mütevvekkil (1362-1377 70. III. Mütewekkil (1479- + 1377-1383 -I- 1389-1406) 1497) 63. 11. Mû’tasım (1377 + 1386- 71. Müstcmsik (1497-1509) 1389) 72. IV. Mütevvekkil (1509-1516) V. OSMANOCULLARI (1516-1924) 73. I. Selim (Yavuz) 10 1 . II. Abdiiimecid (1516-1520) (1922-1924)

5. Bizans ve Arap Devletleri: Hamdânîler (929-1003) ve Mevvânîler (990-1096)

HAMDÂNÎLER (929-1003) Abbâsîler’m ruhani metbuluğunu tanımak üzere parçalan­ mış İslâm imparatorluğundan ayrılan ilk Arap devletlerinden biri ilamdan! kırallığıdır ve Bizans'la Anadolu’yu çekişmesi bakımından bizi alâkadar eder. 905’te Abbâsiler’in Musul umumi valisi olan Hamdâni Arap ailesi, 929'da Musul başkent olmak üzere bir kırallık kui'muş, 944’te Halep’i dc ele geçirmiş, hattâ 945’te bir ay kadar Şam’ da hâkimiyet kurmak suretiyle, nüfuz dairesini genişletmiştir. Hanedanın ve Musul vc Halep dallarının kurucularının babası olan Musul valisi Ebu’l-I-icycâ Abdullah, 893-900 yılları arasın­ da takriben 7 yıl Mardin valiliği yapmış olan Ilamdân’ın oğlu­ dur. Hamdân'm diğer oğulları da, Abbâsîler’in Diyâr-Râbî’a, Kumm, Kâşân, Nihâveııd valiliklerinde bulunmuş, lorunu bü­ yük şair Ebû-Firâs ise Mcnbie vaiisi iken Bizanslılar’a esir düş­ müş, 962’den 966’ya kadar bu şehirde yaşamıştır. Bizanslılar’a karşı harbin başkumandanlığını üzerine alan Seyfüddevle, bu harblcrle vc sarayının ihtişamı ve sanal te­ zahürleri ite pek büyük şöhret kazanmıştır. Seyfüddevle, daha 945’le Bizans sınırım geçip Anadolu topraklarına akına başla­ dı. Sonraları gittikçe daha büyük çapta harbiere girişti vc Bi­ zans’a karşı birçok zaferler kazandı. Seyfüddevle, Meyyâfâri- kıyn’de yani bugünkü Türkiye topraklarında gömülüdür. Bu sıralarda Bizans, zaten doğu sınırını evvelki asırlara nazaran Müslümanlar aleyhinde genişletmişti. Seyfiiddevle’nin ölü­ münden soma Bizans hamleleri büyüdü. 969’da Antakya, Bi­ TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 83 zans’ın eline geçti ve 1084'te Anadolu Fatihi Kutalırns-Oğlu Sü- leyman-Şah tarafından fcthedilinceye kadar Bizans’ın elinde kaldı, Doğu Roma imparatorluğunun Suriye’yi tehdit eden en mühim üssü oldu. Hamdânller’den sonra Bizans, tehlikeli su­ rette Kuzeydoğu Akdeniz kıyılarını tuttu; Lâzıkjyye, Hamâ, Humus gibi mühim Arap şehirlerini c!c geçirdi; Kuzey Lüb­ nan’a dayandı. Doğu Anadolu'da da Araplar’ı çok doğuya attı; Toroslar’ı ve Fırat’ı geçti; Van Gölü’nü çepeçevre hâkimiyetine aldı; Ermeni devletçiklerine metbuluğunu kabul ettirdi. Gökçe Göl'ün batısına dayandı; Acaristan’ı aldı; çok mühim Âmid (Diyarbakır) şehrini ele geçirip Mardin’i tehdide başladı. Ur- fa, Ayntab, Maraş, tekrar Doğu Roma imparatorluğunun şehir­ leri oldu. Bizans, bu fütuhatını, Alp-Arslan’a ve onun başku­ mandanı ve kuzeni Anadolu Fatihi Kutalmış-Oğlu Sülcyman- Şah'a kadar muhafaza etti. Hamdâııîler’in Musul dalının yerine Büveyhîler vc Ukay- liler, I-Ialcp dalının yerine de Fâtımiler kaim olmuştur.

J9. HAMDÂNİLER I. MUSUL DALI 1. Nâsıruddcvle (929-967) 4. Ebû-Tâhir İbrahim (979 • 2. Ebû-Tâlib (967-979) 991, müştereken) 3. Ebû-Abdullah Hüseyin (979-991) II. HALEP DALI 1. Seyfüddevle (944-967) 4. Ebu’l-Hasan AH 2. Sâ'duddevlc (967-991) (1002-1003) 3. Saîdııddevle (991 1002) 5.‘Ebıt’!-Ma’âlî Şerif (1002-1003, müştereken)

m e r v A n î l e r (990-1096)

Güneydoğu Anadolu’da hüküm sürmüş bir Arap devleti dc Mcrvâııîler (Benî-Mervân)’dır. Mervânîler, asken Kiirtler’ in Hârbuhti boyunun Humeydîye oymağından olmakla bera­ ber, dil bakımından Arap’laşmışlardı. Prenslikleri, Ortaçağ’ da "Diyât'-ı Bekr” denen ve merkezi Âmid (Diyarbakır) şeh­ ri olan bölgeyi ihtiva ediyordu. Başkentleri bazan Meyyâfâri- ktyn’e götürmekle beraber, umumiyetle Âmid idi. 106 yıl sü­ ren bu prenslik, önce Abbâsiler’e, son çeyrek yüzyılda da Büyük Türk Hakanhğı’na yani Selçuklular’a tâbi olmuştur. Sonunda tamamen Türk - Selçuk imparatorluğuna katılmış­ tır. Bizans’a karşı Güneydoğu Anadolu’da sed teşkil etmek bakımından tarihi ehemmiyeti haizdir. 84 TÜRKİYE TARİHİ

20. MERVÂÎLER 1. Ebû-AIi Haşan (990-997) 2. Mümhedüddevle (997-1011) 3. Ebû-Nasr Ahnıed (1011-1061) 4. Nizâmuddevle Nasr (1061-1079) 5. Nâsıruddevle Mansûr (1079-1096) BİBLİYOGRAFYA: Byzantinische Zeitschrift, 1892'den beri çı­ kan Almanca Bizans tetkikleri mecmuası; Vizantiyskiy Vremen- nik, 1894’ten beri çıkan Rusça Bizans tetkikleri mecmuası; Byzan- tinisch-Neugriechische Jahrbücher, 1920'den beri çıkan Almanca Bizans tetkikleri mecmuası; Byzarıtion, 1925'ten beri çıkan Fransız­ ca Bizans tetkikleri mecmuası (daha başka Bizans tetkikleri mec­ muaları da vardır; en tanınmışları yukarıdakileridir; bunların en mühimmi Byzantioridur). — Franz Dölger, Rcgesten der Kaiser- urkunden de s Oströmischen Reiches, 2 cilt, Münih, 1924-25; Muralt, Essais de Chronologie Byzantine, 2 cilt, Petersburg, 1855 ve Basel, 1873; Ch. Diehl, Manuel d'Art Byzantin, 2 cilt, Paris, 2. tabı: 1925- 26; O. M. Dalton, Byzantine Art and Archaeology, Oxford, 1911; L. Br^hier, L’art Byzantin, Paris,-1924; A. A. Vasiliev, History of the , 2 cilt, Madison, 1928-29 (aslı Rusça’dır: Pet- rograd, 1917 ve 1923; Fransızca vs. tercemeleri de vardır; I. cildin Türkçe trc. Ârif Müfid Mansel, Ankara, 1943); lorga, The Byzantine Empire, Londra, 1907; Ch. Diehl, Histoire de l'Empire Byzantin, Paris, 1919 (Türkçe’si, İngilizce'si ve birçok tabıları vardır); Ch. Diehl, Byzance, Grandeur et Döcadence, Paris, 1919; Robert Byron, The Byzantine Archieveemnt, Londra, 1929; W. N. Hutton, Constan- tinople; The Story o) the Old Capital of the Empire, Londra, 1904; C. W. C. Oman, The Byzantine Empire, 3. tabı; Londra, 1892; Hertz- berg, Geschichte der Byzantiner und des Osmanischen Reiches his gegen Ende des Sechszehnten Jahrhunderls, Berlin, 1883; Le- beau, Histoire du Bas-Empire, 2. tabı: 21 cilt, Paris, 1824-36; V. Grü- mel, La Chronologie Bysantine, Paris, 1958. Hunlar, Avarlar, Bulgarlar ve Peçenekler için bibliyografya, II. kitapta verilmiştir. Sâsâniler için: Arthıır Christensen, L'Empire des Sassanides, Kopenhag, 1907 (en mükemmel tetkik budur, çeşitli tabıları ve tercemeleri vardır); Cl. Huart, La Perse Antique, Paris, 1925; Cari Bartholomae, Zum Sasanidischen Recht, Heidelberg, 1922; Giiter- bock, Byzanz und Persien, Berlin, 1906. Hamdânîler için: Freytag, Geschichte der Hamdaniden, Zeit- schrifl der Deutschen Morgenlcindischen Gesellschaft, c. X ve X I’de, Leipzig, 1856-57. — Mervâniler için: Amedroz, The Marıoanid Dy- nasty at Mayyafariğin, Journal of the Royal Asialic Society, Londra, 1903, s. 123 v.dd. İslâm imparatorluğu için: M. J. de Goeje, Memoire sur la Con- quite de la Syrie, 2. tabı: Leiden, 1886; J. Laurent, L’Armenie enire Byzance et l'Islam, Paris, 1919; H. A. R. Gibb, The Arab Conguests in Central Asia, Londra, 1923 (Türkçe tercemesi de vardır); A. J. TÜRKLER'DEN ÖNCE ANADOLU 8S

Butler, The Arab Congııest o} Egypt, Oxford, 1902; M. Canard, Les Eıpiditions des Arabes contre Constaniinople, Paris, 1926 (Türkçe tercemesı de vardır). — Cl. Huart, Hisloire des Arabes, 2 c., Paris, 1912 • 13; Ph. Hitti, History o] the Arabs, ilk tabı: Londra, 1937; M. Gaudefroy-Demombynes, Le Monde Musulman jusqu’aux Croi- sades, ilk tabı: Paris, 1931; Ch. Diehl ve G. Marçais, Le Monde Orir ental öe 395 & 1081, ilk tabı: Paris, 1936; C. H. Beclcer, Islamstudien, 2 c„ Leipzig, 1924-1932; L. Caatani, Chronografia Islamica, 5 c., Pa­ ris, 1912; J. Wellhausen, Das Arabische Relch und sein Sturz, Berlin, 1902 (İngilizce’si de vardır); A. Mez, Die Renaissance des Islams, Heidelberg, 1922 (Türkçe, İngilizce, İspanyolca, Fransızca terce- meleri de vardır); A. von Kremer, Culturgeschickle des Orients ünler den Chalijen, 2 c., Viyana, 1875 (İngilizce'si de vardır). — Bu büyük bahis için çok geniş bibliyografya: J. Sauvaget, Introduc- tion â l'Histoire de VOrient Mvsulman, Elements de Bibliograplıle, Paris, 1943 ve İslâm Ansiklopedisi'nde mevcuttur.

Bkinci

T ü r k i y e ’y e G e l m e d e n Evvel Türkler

Anadolu’da yurt kuracak Türkler Türkiye Devletini yaratmak için bin yılda Kuzeydoğu Asya’dan Akdeniz’e geldiler

I. TÜRK KAVİMLER! VE COĞRAFÎ DAĞILIŞLARI, TÜRKLER'İN TARİHÖNCESİ

Türkler’in Menşei X ÜRKLER, beyaz ve brakisefal (geniş kafalı) bir ırktır. ilmin bugünkü durumuna ve Rus arkeologlarının son yıl­ lardaki kazı ve araştırmalarının vaziyetine göre, bu arkeolog­ ların "Andronovo insanı’’ diye adlandırdıkları tipin temsil et­ liği beyaz ve brakisefal bir ırk, bundan dört bin yıl kadar önce Orta Asya’da yaşıyordu; bu ırkm, Türkler’in ilkel tipi olması kuvvetle muhtemeldir. Bu ırk, etraf ülkelerde yaşıyan dolikosefal (uzun kafalı) ırklardan bâriz çizgilerle ayrılıyordu. Bu Proto-Tiirkler, Tan­ rı Dağlan ile Altay Dağları arasındaki geniş ülkede, bugünkU Çungarya’da (Doğu Türkistan’ın kuzeyi) yaşıyorlar ve dört tarafa doğru yayılma emareleri gösteriyorlardı. Bıı ırk, sığırı, deveyi ehlileştirmişti. Avcı ve savaşçı bir kavimdi. Kartalı mukaddes tanıyor, mezarlarına kartal pen­ çesi koyuyordu. Bazı bölgelerde ren geyiğini ve yak öküzünü dc ehlileştirmeye muvaffak olmuştu. Bakırdan bıçak ve baş­ ka aletler yapabiliyordu. Yüzlerce sene sonra koyundan fay­ dalanmayı da öğrenmişti. Bir Proto-Türk kültürünü temsil ettiği tahmin edilen Anav’da, bugünkü Türkmenistan’ın başkenti Aşkabad civarın­ da ilk kültür tabakasına en az 6.000 senelik bir tarih biçil- mektedir. Anav kültürünün IV. katı ise. Milât sıralarına ka­ dar dayanmaktadır. Tarihçiler, Orta Asya kavimlerinin küllür- lerini, Anav medeniyeti tabakalarına göre tarihlendirmeye ve bu tabakalarla mukayese etmeye mütemayildirler. M.ö. II. Bin’dc — yani M.Ö. 2000-1000 yılları arasında — Altaylar’daki medeni tezahürler, daha canlı ve çeşitli safhalar arzetmeye, arkeolojik doneler artmaya başlamaktadır. Ba­ kırın yanında tunç ve altın da işlenmekte, bıçakların yanın­ da yüzük, bilezik gibi ziynet eşyası 5'apılmaktadır. II. Bin’de dünya altın endüstrisinin ağırlık merkezi, Altaylar’da yaşı- 90 TÜRKİYE TARİHİ yan bu Proto-TürUler'dedir. Bu çağda Proto-Türkler, kuzeye, Altaylar'ın dışına, Sibirya Ovası'mn güneyine taşarlar. M.Ö. 1700 tarihlerinden itibaren Sibirya Ovası’nuı güneyinde bu ırka ait olduğu kuvvetle muhtemel kültür tabakaları görülür, tunç çağı başlar. Proto-Türkler, göçebe bir kavimdir. Yerle­ şik hayatı nadiren tcrcih etmektedirler. Gene bu çağda Türkler’in en yakın akrabası sayılan Mo­ ğol ve Tuııguzlar’ın proto-tipleri de daha kuzeydoğuda Bay- kal Gölü civarında yaşamakta ve daha geç bir kültürü tem­ sil etmektedirler. Bu bölgede güneyde Çin tesirinin yanında batıda Türk tesiri de gittikçe bâriz bir şekil göstermekte, Türk ve Moğol kavimleri arasında bir yakınlaşma sezilmek­ tedir. Güney Yenisey kıyılarına, muhtemelen Baykal Gölü ci­ varından Moğol kavimleri gelmiş, bunlar Türklerle karışmış­ tır. Bu suretle bir kısım Türkler’de mongoloid melezlik baş­ lamıştır. Bu çağ Prolo-Türk sanatında esas unsur hayvan motifle­ ri idi. Bu motifler, harikulâde mahir bir sanatkârlıkla işleni­ yor ve her türlü eşyada kullanılıyordu. "Hayvan üslûbu” de­ nen bu üslûp, çok batıya, Rusya Ovası'na, Karadeniz kuzeyi­ ne doğru yayılmıştı. Bu çağın antropolojik bakımdan karakteristik vasfı ise, Proto-Türkler’in gittikçe artan bir tempo ile Moğol kavimleri ile kaynaşması ve Moğol kanı almasıdır. İki ırktan bir birleş­ me olunca, doğan çocuklar Türk vasfı gösteriyorlar, muhte­ melen Türkçe konuşuyorlar, Moğol’luğu temsil ediyorlardı. Bunun sebebi de Türk kültürünün Moğol kültüründen çok üs­ tün olması idi. Moğollar’ın Türk'leşmesi hâdisesi'zamanımı­ za kadar devam ettiği gibi, tarihöncesi çağlarında da böyle olmasında şaşılacak hiçbir cihet yoktur. Yukarıdaki hulâsadan anlaşıldığına güre Türkler’in ana­ yurdu Altaylar'dır. Ancak Türkler'in bu bölgenin yerlisi (otok- ton halkı) olmayıp başka yerlerden geldiği hakkında zayıf ve­ ya kuvvetli görünen delillere dayanan bir sürü nazariye vardır. Kesin olarak bilinen cihet, başlangıçta Türkler’in Moğollar’ dan ayrı bir kavim olduğu, mongoloid tiple alâkası olmadığı. Beyaz Irk’tan bulunduğudur. Başlangıçta Türklerle Moğollar' ın aynı ırk olup sonradan meselâ M.Ö. 1500’lere doğru yekdi- ğerinden ayrıldığı hakkındaki görüşler ilim âleminde gittikçe lerkedilmektedir. Türklerle Moğollar’ın ve Tunguz-Mançular’ın akrabalıkla­ rı bugün kültür alışverişinden, birbjrlerjyle karışmalarından, müşterek bir tarih yaşamalarından ibaret gibi görülmektedir. Bu akrabalığı ilk kere ortaya atan ve bu kavimleri "Altay Ka- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 9\ vimlcri" adı altında toplıyan bilginler* Alman Wiedemann (1838), FinCastren (1848) ve Alman Schotl’lur (1849). Macar tiirkoloğu Vambery (1885) ile Rus bilgini Arislov (1896), bu nazariyeyi kuvvetle desteklemişlerdir. AvusturyalI bilgin To- masehek (1888), Türkler’in anayurdunun Baykal Gölü’nün do­ ğusunda olduğunu İspata çalışmış, Ingiliz Parker (1924) ile Fin türkoîoğu Ramstedt (1928) ise Türkİer’in ilk anayurdu­ nun daha da doğuda, Kingan Dağları eteklerinde bulunduğu­ nu ileri sürmüşlerdir. Büyük Macar tiirkoloğu Ncmeth ise (1940) Türk anayurdunun doğuda değil, batıda olduğunu, Aral Göiü’nün kuzeyinden doğuda Aliaylar’a, batıda ve kuzeyde Urallar’a doğru yayıldıklarım daha çok lengüistik (lisani) de­ lillerle kuvvet ve şiddetle ileri sürmüştür. Z. V. Togan’a (1927) göre ise, Türkler’in anayurdu Aral Gölü ile Altay ve Tanrı Dağları arasında kalan ve Balkaş Gölü’nü içine alan bü­ yük üçgendir. Çin vekayinameleri M.Ö. 1766’ya doğru "Cun-Gocy", M.Ö. 1122’ye doğrıı “Ta-Pi”, M.Ö. 1116’ya doğru "Pc-Çi”, M.Ö. 627'ye doğru "Kio-K'ue" adlı kuzey bozkır hükümdarlarından bah­ sediyorlar. Bunların Türk hükümdarları olduğu hemen he­ men muhakkaktır. Çin lisanının tek heceli olması ve Çinli- ler'in yabancı dillerin transkripsiyonunu yaparken bu keli­ meleri tanınmıyacak şekillere sokmaları yüzünden bu hüküm­ dar adlarının Türkçe’deki söylenişlerini bilemiyoruz. Bu hü­ kümdarların, Hun (Kun) hanedanının yani Teoman Yabgu’ nun ataları olduğu da kolayca tahmin edilebilir. Zira Teo­ man, M. ö. 220'de birdenbire ilk Türk devletini kurmuş ola­ maz ve Türkler'dc hanedanlar "Açinaoğulları” dediğimiz çok eski bir tek aileden inmişlerdir. Son zamanlarda tarihçiler Türk hanedanlarının bir tek aile yani sülâle olduğunu kabule gittikçe daha fazla mütemayildirler (Z. V. Togan'a göre bu hal, kesin bir keyfiyettir). "Türk” kelimesinin Türkçe'de mânası "kuvvetli" demek­ tir (ileride bu bahse tekrar döneceğiz). İlk zamanlarda ‘‘Tü- rük” ve Orhon Kitabeleri çağında artık ‘‘Türk’’ telâffuz edildi­ ği sanılan bu kelime, Türk kavmlnc ne zamandan beri veril­ miş bir addır? Kesin bilgimiz yoktur. Esasen o çağlarda mil­ let mefhumundan çok devlet, daha doğrusu hanedan ve göçe­ belerde bilhassa kabile mefhumu olduğu için, aynı dili konu­ şan kabilelerin müşterek bir isim altında toplanması hâdise­ si, nispeten yeni bir vakıadır. "Türk” adının önce şimdi anla­ dığımız gibi Türkçe konuşan ve çok geniş coğrafya sahaların­ da yaşıyaıı büliin kavimlerc değil, bunlardan yalnız birine verildiği, kesin şekilde ileri sürülebilir. Ancak Göktürk Ha- 92 TÜRKİYE TARİHİ nedam zamanında yani VI. asırda bütün Türkler'e yani Türk­ çe konuşan kavimlere umumi bir ad verilmiş, “Türk” den­ miştir. Daha önceleri için kabile ve kavim adları (Hun, Avar, Tabgaç, Kırgız, Kaıiuk, Yağma, Çigil, Oğuz, Türkeş, Uygur, Hazar, Bulgar, Peçenek, Kıpçak vs.) kullanılmış, bunların hangisi askerî vc siyasi güc göstermişse, Türk devleti, onun adıyla anılmıştır. M.Ö. 1328'e doğru Çin vekayinamele.rindc kuzeyin bozkır kavimlerinden bahsedilirken “Tik" kavminin adı geçmekte­ dir. Filologlar (lisaniyat bilginleri) Çince transkripsiyonda bozulmuş olan bu adm “Türk” olduğunu teşhis etmektedir­ ler. Bu "Tikler”, Çin kaynaklarına göre M.Ö. 781-771’de Çin’in Şansi eyaletine hâkim olmuşlar, Sarı Irmak’m güneyine atlı­ ya rak Çin’e dalmışlardır. Yunan ve Latin kaynaklarına gelince, Herodot’ta "Yur- cae”, Plinius Secundus ve Pompenius Mela’da “Turcae” diye geçen kavmin “Türk” demek olduğu da hemen hemen kesin­ dir. Bu klâsik muharrirlerin bahsettiği Türkler, Volga ile Ural nehirleri arasında bulunuyorlardı ki, Türkler’in tarihî yayıl­ ma sahalarına dahil bir bölgedir. Bu suretle “Türk” isminin bozulmuş bir şekilde şimdiki bilgilerimize göre ilk defa Çin kaynaklarında M.Ö. 1328’de yani bundan 3.281 sene önce geç­ tiğini söyliyebiliriz.

Çin’de Türk «Çu» Hanedanı Diğer taraftan Harîetz, Fıanke, Grum Grjimaylo, Darm- steter, Münslcrbcrg, Koppers, Haloun, Legge, Wang-Puıı-Son gibi mütehassıs tarihçiler, Çin’in III. İmparatorluk Haneda­ nı olan Çu’ların Türk olduğunda birleşmektedirler. Çin im­ paratorluk tahtını üstün askerî gücü, teşkilâtlanma ve teşki­ lâtlandırma kabiliyeti, yüksek kültürü ile ele geçiren bu Türk­ ler, M.Ö. 1050 yıllarından M.Ö. 256 yıllarına kadar 794 sene Çin’de saltanat sürmüşler, Çinli'lcşmckle beraber, Çin kültü­ rünü kökünden değiştirip yükseltmişlerdir. Çular, aynı hanedana mensup imparatorlar halinde Ku- 2ey'de, Güney’de, Şcnsi’de, Honan’da saltanat sürmüşlerdir. O zamanki Çin'in sınırlarının şimdikinden çok daha dar ol­ duğu, Çinlilcr’in henüz civar kavimleri Çinli’leştiremediği unutulmamalıdır. Fakat gene de Çin'in dünyanın cn kalabahk ülkesi olduğu, 20 milyondan fazla insanı barındırdığı anlaşıl­ maktadır. Batı Çu Hanedanı, M.Ö. 1000-950 arasında VVei va­ disinde (başkent I-Iao), Doğu Çu Hanedanı M.Ö. 770 - 256’da Loyang şehrinde, Şcnsi’dcki Çular M.Ö. 1050-770'te Hsi-an-fu TÜRKİ'fE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKlER 9 3

şehrinde, Honan’dakiler ise M.Ö. 770-256’da Lo-yaııg şehrinde saltanat sürmüşlerdir. Bundan da anlaşılacağı iizcrc, Çin coğ­ rafi birliğini temin etmekten henüz pek uzaktır. Çin’de o zamana kadar mevcut olmıyan natiiralızm, 'kah­ ramanlar kültü yani kahramanlara kutsiyet izafe etmek ve onları dinî bir mevzu yapmak ananesi, merkezî devlet usutü, devlet teşkilâtının briçok unsurları, Çu hanedanı yani Türk­ ler tarafından Çin’e getirilmiştir. Bu suretle bundan 3000 yıl kadar önce Çin kültürü, bugünkü durumunun iptidai şeklini almıştır. FinlandiyalI büyük türkolog-mongolist G. J. Ram- stedt’e göre (1935), Türkçe, bu devirde Çinçe’yc vc Korece’yc pek çok kelime vermiştir; hele o zamana kadar Çin’de ve Ko­ re’de mevcut bulunrmyan devlet teşkilâtına ait bütün ıstılah­ lar Türkçe’den alınmıştır.

Türk Fütuhatının Karanlık Çağlan Türk fütuhatının karanlık çağlarına ait izler, Türk des­ tanlarına aksetmiştir. "Ergenekon Dcstanı”nın bir motifi, Türkler'in düşmanlan tarafından küçük bir sahaya sıkıştırıl­ dıktan sonra çoğalmaları, demir madenini eriterek yol bulup dış dünyaya açılıp yayılmaları motifi, çok mühimdir; Türk- ler’de nüfus kesafetinin fazlalığından mütevellit yayılma ar­ zusunu, fatihlik fikrini, en kötü şartlardan sıyrılma azmini, madene hâkim olup bu suretle üstün tekniği elde tutmak ih­ tirasını göstermektedir. VIII. asır rivayetleri, Tiirkler'in de­ miri eriterek anayurttan çıktıkları ''Demirkapı”yı İli ırmağı­ nın kuzeyinde göstermektedir Ici, bu suretle Türkler’in ana­ yurdu Tanrı Dağlan’mn kuzeyi oluyor. Türkler'in birçok lca- vimleri hâkimiyetlerine alıp çok geniş sahalara yayılmaları da en eski devirlerde dikkati çekmiş, bu fâtihlik hassası, yalnız Türkler’in elinde bulunan ve "yada taşı” denen sihirli bir taş­ la izah edilmiştir. Bu taş sayesinde Türkler’in istedikleri za­ man yağmur yağdırmak kudretini haiz olduğuna da inanıl­ mıştır. Türkler bazan bu taşı.elden çıkarmışlar, o zaman fe­ lâkete, kıtlığa, darlığa mâruz kalmışlar, devletleri berbat ve perişan olmuştur, Çin kaynakları, Türkler'in fâtihlik ve ci­ hangirlik vasfını izahta daha realist davranmışlardır. Çinli- ler'e göre Tıirkler’i yabancı kavimler üzerinde hâkim kılan, onların süvarilik vasfıdır. Yüzyıllarca Çin politikasının hedef­ lerinden biri, Türkler’in en yüksek vasıflan haiz atlarını sü­ rü halinde ele geçirmek, bu atların yetiştirilip terbiye edildiği Fergarıa gibi bölgeleri almaya çalışmak olmuştur. 9 4 TÜRKİYE TARİHİ

Sakalar Sakalar'm Türk mü, İranl'ı mı, diğer bir deyişle Turan kavimlerinden mi, Arî kaviralerden rai olduğu çok münakaşa ediimiştir. Aristov, Mayer, Z. V. Togan gibi bilginler, Saka- far'ın aslında Türk olduklarını, sonradan çok güneybatıya indikleri için bol îranlı kanı ile karıştıklarını ileri sürmüşler­ dir. Bugün de Yakut Türkleri’ııin — ki Türkler'in en iptidai kavmini teşkil etm ektedir— kendilerine "Saka” demeleri, bu görüşü desteklemektedir. Sakalar’a Yunan yazarları “Skit” demişlerdir. Bu kavmin daha doğrusu kavimler topluluğunun sâf Türk olduğunu iddia etmek ne kadar zayıf bir hüküm olursa, Sakalar’m içinde Türk kavim ve kabilelerinin bulun­ madığını ileri sürmek de aynı derecede gerçeklere ayları bir görüştür. Türkler’in geniş coğrafya sahalarında yabancı ka- vimlerie nasıl karıştıkları, yüzlerce misalle ispat edilebilir bir dâvadır. Sakalar’da hâkim tabakanın Türkîer olduğunu Minns, Triedler, Laufer, Z. V. Togan gibi tarihçiler kabul et­ mekledirler. Hipokrates’in Sakalar'ın ahlâk ve âdetleri hak­ kında verdiği bilgi, Çin kaynaklarının Hunlar ve Göktürklcr hakkında söyledikleri ile tamamen aynıdır. Sakalar’ın büyük hükümdarı Alp-Er-Tunga’nın Türk ve İran efsanelerinin en mühim simalarından birisi olduğunu da derhal ilâve etmek lâzımdır, İranlılar’ın (ve Şeh-N âıne'de Fir- devsî'nin) "Afrâsyâb". dedikleri Alp-Er-Tunga, Saka impara­ torluğunun şevket çağının hükümdarıdır; onunta çöküş baş­ lamıştır. Pers hanedanından İran şuhenşahı Kirus (Keyhus- rev), Aip-Er-Tunga'yı Aitaylar’a kadar takip etmiş, neticede Azerbaycan’da yakalayıp M. Ö. 624’te öldürmüştür. İmpara- toriçe Tomiris (*), Alp-Er-Tıınga’nın haleflerinden biridir (to­ rununun kızı olmak ihtimali vardır). Tomiris, M.Ö. 529’a doğru İran şehenşahı Büyük Dârâ ile mücadelesi ve vatanım kahramanca savunması ile meşhurdur. Tomiris’in oğlu ve ve- liahdinin adı Yunan kaynaklarında “Spargapires” şeklinde geçmektedir; îranlılar taralından öldürülen bu zat, annesi­ nin başkumandanı idi. M.Ö. 330’a doğru Sakalar’ın başında "Çu” diye zikredilen bir hükümdar görüyoruz (bunun Sparga- pires'in 5. batından Lorunu olması ihtimal dahilindedir). Saka imparatorluğu, bir -taraftan İranlılar, diğer taraf­ tan Çinliler tarafından ortadan kaldırılmıştır. Saka ve İskit- ler’le Türk kavimleıinin İran'a, Kafkasya’ya, Doğu Avrupa'ya, Balkanlar’a, Anadolu'ya kadar uzandıkları muhakkaktır. ,

(*) Yunan kaynaklarında bu şekılae yazılan ÜU isim Paul YVittoK c göre TUi'kge ••Tc(Ulr”den bossmaaıc. TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 95

Bu Çağ Türklori’nin Asya’da Yayılışı Oğuz Destaııı'na göre Hunlar çağında yani Milât'tan hemen önceki asırlarda "Türk’' adı verilen kabîie, Türkçe konuşan diğer kabileler arasında mümtaz bir mevkie sahipti; fakat iktidarda değildi. Türkler’in yabancı kavimleri tesirinde bırakan ve İran destanlarına kadar geçen bir hususiyetleri, demire hâkimi­ yetleri, bu madenden yaptıkları silâhlar ve her türlü eşya idi. Demir madenlerine sahip olmaları ve yüzyıllardan gelen alış­ kanlık ve ustalıkla demiri işlemeleri, onlara emsalsiz bir güc kazandırıyordu. Türkler’in en az 4000 yıldan beri bu madeni tanıyıp işledikleri yani bu hususta Hitiıler’e takaddüm ettik­ leri ileri sürülmektedir. Bu sıralarda Harzemliler, Sogdlular, Alanlar — ki hepsi İran kavimlerindendir— gittikçe Orta Asya’ya yayılmışlardır. Bu kavimlcriıı yayılma alanları geniş ovalar olmuş, dağlara gelincc durmuşlardır. Zaten dağlarla Türk ülkeleri başlıyor­ du. Bu İran kavimleri ticaretle Türkler’in arasına sokulmuş­ lar ve. Ârîler ile Turanhlar arasında ilk yakınlaşma başla­ m ıştır. Bazı tarihçiler tarafından Doğu ve Batı Türkistan’ın en eski Türk anayurduna dahil olduğu iddiaları, tarihî gerçekle­ re ve arkeolojik delillere uygun görünmemektedir. Doğu ve Batı Türkistan’ın kuzeyinde Türkler'in en eski devirlerden be­ ri yaşadıkları ne kadar hakikatse, bütün Türkistan’ın Türk anayurduna dahil olduğunu ileri sürmek de, o derecede sakat bir görüş gibi görünüyor. Bu görüşü savunan tarihçiler, M.Ö. VI. asırdan itibaren Ârîlcr’in yani İran grupundan kavimlcrin Tiirklcr’i Türkistan'dan kovduklarını iddia ediyorlar. Bilindi­ ği gibi Türkistan, M.Ö. II. asrın başlarında Mete tarafından fethedilmiş, fakat ancak Karahanhlar çağında yani X.-XI. asırlarda kesin şekilde Türkler’in anayurdu olmuş, İranlIlar güneybatıya sürülmüş, Türkler’le iskân edilmiştir. Hattâ Türkistan'ın tamamen Türk’leşmesi Moğollar'dan sonra, yani XIII. asırdadır. Bununla beraber, Mete’den Önce de bazı Türk kavimlerinin Türkistan dediğimiz pek geniş coğrafi sahanın şurasına, burasına göçtükleri, Mete’den sonra bu harekelin devam ettiği muhakkak gibidir. Fakat arkeolojinin bugünkü durumuna güre Türkistan, bu çağlarda, esas itibariyle bir İran ülkesidir. Pers hanedanından gelen İran’ın büyük imparatorların­ dan sonra, İran imparatorluğunu geçici olarak ortadan kaldı­ ran MakedonyalI Büyük İskender de bugünkü Türkistan'a 96 TÜRKİYE TARİHİ gelmiştir. M.Ö. 330-327 arasındaki Türkistan seferinden İs­ kender, yalnız Âmû-Deryâ’yı değil, bugünkü Taşkent civarın­ da Sır-Deryâ’yı da geçmiştir. Bu sıralarda şimdi "Mâverâün- nehir” dediğimiz bu iki nehir arasında kalan büyük ülke, ya­ ni Batı Türkistan'ın güneyi. İran imparatorluğunun idaresin­ den çıkmış, istiklâl kesbetmiş bulunuyordu. Hâkim ve ikti­ darda olan .kavim gene Sakaİaı’dı. İskender’den sonra Batı Türkistan’ın en güneyi yüzyıllarca Yunan küllürünü muha­ faza etti. Selevkos (Asya) imparatorlarından2.'sİ olan I. Anti­ ochus da İskender gibi Sır-Deryâ’yı geçti ve burada da bir Au- tiochcia (Antakya) şehri kurdu. Pers hanedanının bir dalı olan Part hanedanı İran imparatorluğunu ihya edince. Yunan­ lılar bu bölgeden çekildiler. Bu çağda Türklerle Yunanlılar arasında kültür münasebetleri olduğu muhakkaktır. Bu suretle tarihlerinin fecrinde, M.Ö. III. yüzyılda Türk­ ler'in hayli coğrafi azamet kazandıklan, Mete’nin büyük fütu­ hatına müsait zemin hazırladıkları anlaşılmakladır.

Türklcr’e Asya Hâkimiyeti Yolımu Hazırlıyan Devirde Türk’lerin Siyasi vc Kavmî Karakteri Türklcr'dc cihangirlik vasfı, bir anane olarak teşekkül el­ miş, hâkim kavim olma imtiyazı kesin şekilde yerleşmişti. Kâşgarlı Mahınud (ki Karahanlı imparatorluk prenslerinden- dir) Alp-Er-Tunga için “Ajun Beği" yani “Dünya Hükümdarı” diyor. M.Ö, VII. yüzyıldaki bu Türk hükümdarı için kullanı­ lan bu sıfatla, Osmanlı hükümdarlarına verilen "Pâdşâh-i Ci- hân sr Cihan İmparatoru” sıfatı arasında hiçbir fark yoktur. Hunlar'dan önce de bu telâkki, yalnız Türklcr arasında değil, Türkler’le münasebetle bulunan kavimler arasında da yaygın hale gelmiş, Hunlar’a Asya hâkimiyeti yolunu açmıştır. Hunlar’dan, daha doğrusu Mete'nin babası Teoman'dan önce­ ki Türk devleti veya devletleri hakkında yukarıda hulâsa et­ liğimiz pek kesin olmıyan bilgiler dışında malûmatımız yok­ tur. Tarih ve arkeolojinin son durumu, bu merkezdedir. Z.V. Togan, Türk tarihini Teoman’la değil, Sakalarla, AIp-Er-Tun- ga ile başlaLmak temayülündedir. Sakalar, tranlı kavimlcrle karışmış bir halde, Türkler’i Kuzey Asya’dan geniş ölçüde ta­ şırmışlar ve müstakbel kuşaklara cihan hâkimiyetinin yolu­ nu aydınlatmışlardır. Daha bu devirde Türkler’in bazı kavimlerle şiddetli bir milli düşmanlık veya rekabet halinde bulundukları anlaşılı­ yor. Bu kavimlerin başında şüphesi/. Çinliler gelmektedir. As­ ya hâkimiyeti mevzuunda Ttirkler’in İranlılar’la da şiddetle TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 9 7 çatıştıkları görülüyor, iranlılar, Alp-Er-Tunga'nın kardeşi Barsgan’ın Bcykcnt’te lıan prensi Siyâvuş’u öldürdüğü günü millî matem giinü ilân etmişler ve asırlarca yasım tutmuş­ lardır. Türkler de Alp-Er-Tunga’nın tranlılar tarafından öldü­ rülmesini, yüzierce ve yüzlerce yıl terennüm etmişlerdir. Aip- Er-Tunga'nın öldürülmesi hâdisesi, Çiıı’e kadar aksetmiş mü­ him bir tarihî vakıadır. Sakalar’m Azerbaycan, Kafkasya ve Anadolu’yu İran’ın elinden almak arzusuna sed çekmiştir. Anadolu’da Sakalar’m hâkimiyeti Herodot'a göre 28 yıl sür­ müştür. M.Ö. 626’da İranlılar, Zile yakınlarında hileyle Saka- lar’ı imha etmişler ve Anadolu’dan atmışlardır. Bu hâdiseyi İranlılar, 6-7 yüzyıl sonra bile tesit ediyorlardı. 7 temmuza raslıyaıı bu millî İran bayramının akisleri, Müslümanlık ça­ ğında da devam etmiştir. Sakalar’dan küçük bir grup, Kuzey Azerbaycan’da Gence civarında M.S. IV. asra kadar varlığını koruyabilmiştir. Bu suretle Ğüyük Türk Hakanhğı’na, Teoman Yabgu'ya takaddüm eden devirlerde Türkler, Asya’da milletlerarası çap­ la bir faaliyete girişmiş bulunuyorlardı. Ori jinal kültürleri ve kuvvetli medeniyetleri ile komşularına tesir etmişler, fakat onlardan da tesirler almışlardı. Yeryüzünde karışık olınıyan hiçbir ırk ve dil olmadığı gibi, hiçbir medeniyet vc kültür de yoktur. Medeniyetler, düşmanca da olsa yekdiğeriylc temas ederek gelişirler ve bu suretle insanlık tarihinde umumi bir ilerleme müşahede edilir. Kapalı kalmış ırklar, lisanlar ve medeniyetler, iptidai kalmaya ve yok olmaya mahkûmdur.

Türkler’in Diğer Kavimlerlc Akrabalıkları Türkler’in diğer kavimlerle akrabalıkları tam bir ırk-dil birliği şeklinde kesin değildir. Daha ziyade yüzyıllarca devam eden müşterek tarihî hayat ve kültür alışverişi, daha doğru­ su Türk kültürünün tesiri, dolayısiyle Türkçe’nin bu tesir altındaki kavimlere nüfuzu, Türkler’i bazı ırklarla fevkalâde yaklaştırmfştır; bunların başında şüphesiz Moğollar gelir. Fa­ kat Türkler’in en yakın akrabası olarak kabul edilen Moğol­ lar bile katiyen Türk kavimleriııden değildir. Irkların birbir- leriyle akrabalıkları, bu akrabalıkların dereceleri ve kültür alışverişleri oldukça muğlâk problemler olduğu ve bu mese­ leleri izah için tarih ilmi tek başına kifayetsiz kaldığı için, mevzuu en basit çizgileriyle hulâsa edeceğiz. Esasen tefer­ ruata girmek mevzuumuzun tamamen dışında kalmaktadır. Önce Türkler'in akraba oldukları kavimlcri ve bunların grup­ lanmasını gözden geçirip, sonra bu kavimlcrin Türkler’e ne 98 TÜRKİYE TARİHİ dereceye kadar ve ne şekilde yakın olduklarını ve olabilecek­ lerini söyliyeceğiz. İnsan ırkları, "Âlîler = Hind-Avrupalılar”, "Sarı Irklar = Moııgoloidler”, "Sâmîler”, "Hâmîler” gibi bazı çok geniş gruplara ayrılmışlardır, Bu tasnif, botanik ve zoolojideki bit­ kilerin ve hayvanların tasnifinin aynıdır. Yukarıda belirttiği­ mi/ gruplar, daha dar gruplara bölünürler. Meselâ '‘Alîler'’ denen çok geniş grup, “Germenler”, "Latinler", "Slavlar”, "İranlılar" gibi altgruplara ayrılmakla, bu alt-gruplar da ırk­ lara ve onlar tekrar kavimlere bölünmektedir. İşte “Âriler”, "Sâmîler”, "Mongoloiöler” gibi büyük bir ırklar grupuna da XIX. yüzyıl bilginleri taralından "Ural-AI- tay" veya —aynı mânada— "Turan” adı verilmiştir. Ural- Altay veya Turan Kavimleri, Beyaz Irk’tandır. Ural-Altay (Turan) Kavimle-ri, iki büyük kısma ayrılmak­ ladır: Ura! (veya Fin-Ugur) Kavimleri ve Altay Kavimleri. Ural (Fin-Ugıır) Kavimleri ikiye bölünmektedir: Fin Ka­ vinden vc Uğur Kavimleri. Fin Kavimleri, 8 ırktan ibaredir: Laponlar, Finler (ve onlara dahil Kareller), Estonlar, Mord- vinler, Çercmisler (Mariler). Votvaklar (Udmurtlar), Zürven- 1er (Komiler), Samoycdler. Bunlardan Mordvin, Çeremis, Vot- yak, Züryen ırkları birbirine oldukça yakındır ve “Voiga Fin Kavimleri" şeklinde bir araya toplanabilir. Samoyedler, Ural grupıınun Fin ve Uğur kısınılan arasında geçit teşkil ederler. Uğurlar, savılan çok az olan Vogullar ve Ostyaklar dışında Macarlar’ı içine alır. Ural-Altay (Turan) Kavinıleri’nin ikinci büyük kısmım ve çoğunluğunu "Altay Kavimleri" teşkil eder, Türkler dc bu grupa dahildir. Altay Kavimleri, 3 ırklan ibarettir: Türkler, Moğollar ve Mançu-Tunguzlar. Mançular ile onların kuzeyin­ deki iplidai ve azınlıkta kalmış şekli Tunguzlar, çok yakın akrabadır. Türkler’in diğer Altay ve Turan kavimleri ile akrabalık dereceleri vc münasebetleri nedir? Türkler'in en yakın akra­ bası olduğu kabul edilen Moğollar'm bile Türk ırkı ile ger­ çekten akraba oldukları, daha açık bir ifade iîe vaktiyle, ta- rihöncesinde müşterek bir kavim bulundukları, aynı atadan indikleri, bir hayli şüpheli bir nazariyedir, birçok bilgine gö­ re bir yakıştırmadan ibarettir. Türk ve Moğol dilleri arasın­ da da esasta bir benzerlik yoktur; yalnız birbirlerinden pek çok kelime ve bazan kaide iktibas etmişlerdir. Fakat lisan ik­ tibaslarının dil akrabalığı ile tabiatiyle hiçbir alâkası yoktur. Türkçe ve Farsça, Arapça kelimeler, hattâ gramer kaideleri ile doludur, Arnavutça ve Boşnakça’daki kelimelerin %30’u TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLEŞ 99

Türkçe’den alınmıştır; fakat bu dillerin birbirictiyle hiçbir akrabalığı, yakınlığı bahis mevzuu değildir. O halde Türkier 1 le Moğollar nasıl en yakın akraba kavimler oluyorlar? Türklerle Moğollar, binlerce seneden beri birbirleriyle karışmışlar vc Kuzeydoğu Asya’da iyice ihtilât etmişlerdir. Orta Asya Türkleri'ndcki mutedil mongoloid tip (") en kuv­ vetli görüşlere göre bu karışmadan mütevellittir; Oğuzlar gibi Moğollarla daha az karışan veya hiç karışmıyan Türk grupla­ rında bu mongoloidlik yani elmacık kemiklerinin çıkıklığı ve gözlerin hatif çekikliği yoktur, İki kavmin karışması o dere­ ceyi bulmuştur ki. Türk tarihinde çok geçen bazı kabilelerin Türk mü, Moğol mu olduğu, yani Türkçe mi, Moğolca mı ko­ nuştuğu, sonsuz münakaşalara mevzu teşkil etmiştir. Yüzyıl­ larca Türkçe konuşan bir Türk kabilesinin, birdenbire kesif Moğol kitlelerinin içine daldığt ve birkaç batın sonra Moğolca konuştuğu görülmüştür. Cengiz’in mensup olduğu Kıyat aile­ sinin de böyle Moğollaşmış Türk ailelerinden biri bulundu­ ğu, bazı tarihçiler tarafından kuvvetle desteklenen bir nazari­ yedir. işle bu müşterek yaşayış ve tarih, bazı devletlerin her iki kavim tarafından müştereken kurulması, Türkler'e Mo- ğollar’ı kültür ve ırk akrabalığı bakımlarından fevkalâde ya- kınlaştırmışlır. Mançu-Tunguzlar’m Moğollarla akrabalığı muhakkaktır. Fakat bu kavmin Türklerle münasebeti, Moğollar'a nispeten çok daha mahdut olmuştur. Ura! Kavimleri'nin Türklerle akrabalığına gclince, bu da aynı şekilde sonsuz bir kültür alışverişi ve bu kavimlerin yüzlerce, binlerce yıl Türk hâkimiyetinde kardeş kavimler olarak hayat sürmelerinden mütevellittir. Ural Kavimleri’n- den olan Macarlar’a gelince, bunların Türkler'e yakınlığı dil akrabalığı hududunu çok aşmakta, doğrudan doğruya ırk ak­ rabalığına dayanmaktadır. Macarlar, anayurtlarında yani Ural Dağlan eleklerinde iken, Fin kavimlerinden biriydiler, Türk­ lerle alâkaları yoktu. Fakat Macar Ovası'na göçerken birçok Türk kabilesi, Macar kabilesi ile karışıktı ve Macarlar'ın başlarındaki Arpad Hanedanı da, bir Türk ailesi idi, hattâ kuvvetle desteklenen bir nazariyeye göre Mete’den iniyordu (bu bahse Macarlar’a ait kısımda tekrar temas edilecektir). Bu suretle bugünkü Macaristan’da — Türkler'in Anadolu’da yaptıkları gibi — yurt kuran Macarlar, Türk unsurunun ger-

(’) Avrupa dillerinde ‘'Mongaloidler” adı altında San Irklar, Çinli­ ler, JaponUr va. toplandığı, halbuki Moğollar'ın bu grupa değil. Tııran trupuna dahil olduğunu, bu suıclle ıstılahların karışmasının mevzua yabancı olanları şajırtEığmı burada hatırlatm ak yerindedir. 100 TÜRKİYE TARİHİ

çek Macar unsurundan daha mühim olduğu bir topluluktu, Böylece Tiirk-Macar melezi olan bugünkü Macar ırkı vücut bulmuş vc Macarca, sonsuz Türkçe kelimelerle dolmuştur, Şurasını hatırlatmak belki fuzulîdir, fakat tekrarlıyalım, yeryüzünde hiçbir ırkın ve dilin sâf olduğu bahis konusu de­ ğildir; böyle ırklar ve diller olsaydı, zaten bunların — kapa­ nık yaşamaları dolayısiylc— son derecede iptidai bulunmala­ rı icap ederdi. Tarihteki son sâf olduğu sanılan ırk vc diller, geçen yüzyıl sonlarında Avustralya ve Tasmanya’da yaşıyor­ du; bugiin ortadan kalkmışlardır. En iptidai ırklar sayılan Boşimanlarlar, Hotantolar bile, ırk ve dil bakımından sâf değillerdir. Bu gerçek, ırkta ve dilde sâflık aramanın büyLik bir iptidailik olduğunu, o milleti ve lisanı iptidailiğe götür­ mek demek bulunduğunu gösterir. Dilde bu husus, büsbütün barizdir. Dünyanın en mütekâmil dilleri, İngilizce, Fransızca vs., yüzde doksan yabancı kelimelerden yapılmış dillerdir. Frk merhumuna gelindikte, birçok müellifler bu mefhumu dil, ikinci dcreccdc dc kültür olarak anlamaya gittikçe mütemayil bulunuyorlar. "Türk”, “Alman", "Çinli” derken, bizim sadece o şahsın, grupun veya milletin Türkçe, Almanca, Çince ko­ nuştuğunu kastettiğimiz açık bir gerçektir. Yoksa o şahsın veya grupun sâf veya az çok melezleşmiş Türk, Alman, Çinli olduğunu bilmiyoruz, çok defa da hiçbir zaman bilmemize im­ kân yoktur. Bir şahıs ana dili olarak yeni bir dil konuşuyor­ sa, hele babasının vaktiyle konuştuğu anadilini de bilmiyor­ sa, artık o yeni bir dile, yeni bir ırka, yeni bir millete geçmiş demektir. Dille beraber o milletin bütün kültürünü de kabul elliği ve edeceği her türlü şüpheden uzaktır. B u su retle dil* kültür birliği, milleti yapmaktadır. Tabiî her şey gibi bu kai­ denin de istisnası bulunur. Fakat Türk tarihinde bu husus doğrudur. Gazi Giray Han'ın, Mehmet Akif'in — Napoleon’un Fransız, Katcriııa’nm Rus olduğu kadar— Türk olduğu, her türlü şüpheden uzak bir keyfiyettir. Bahsimize ilâve ettiğimiz Liste'dc ve Büyiik Harila'da, Turan Kavimleri ve Türkler, açık çizgilerle görülmektedir. Tabiî bu, 1963 sonundaki durumdur. Tarih boyunca Türkler’ in ne gibi coğrafya değişikliklerine mâruz kaldığı, esasen ki­ tabımızın mevzuudur. Burada Türk vc icap ettikçe Turan ka­ vimleri hakkında kısa birkaç, söz söylenmekle iktifa edile­ cektir.

Türk ve Tutan Kavimlcıinin Dağılışı

Listemize aldığımız Türkler'in büyük kısmı Türkiye di- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 101

şında yaşamaktadır. Bunlar hakkında sarih ve şimdiki duru­ mu gösteren istatistik malûmat yoktur. Alâkalı devletler, bil­ hassa Türkiye'den sonra en büyük Türk nüfusunu içine alan devlet olan Sovyetler Birliği, bu malûmatı vermemekte , ve neşrelmemektedir. Onun için Türk nüfusu, en itimada şayan ve salahiyetli kaynaklara dayanılmak ve her memleketin nü­ fus artışına göre hesaplanarak 1963 senesinin sonundaki se­ viyeye getirilmiştir. Nüfus tahminlerinde mübalâğaya kaçıl­ mamış, bilâkis ihtiyata riayet edilmiştir. Fazla nüfus mutlak mânada bir güc kaynağı olmadığı için, hele ilmi eserlerde esasen mübalâğaya lüzum yoktur. Bazı tahminlerde fariasiy- le ihtiyata riayet edilmiş, hattâ o devletlerin kasten az göster­ dikleri vâzıhan belliyken, daha büyük tahminlerden kaçıl- mıştır. Meselâ Sven Hedin gibi son derece salahiyetli bir bil­ gin Çin’e ait olan Doğu Türkistan'ın nüfusunu daha I930'da 6.400.000 hesapladığı halde, biz, arada nüfusun pek çok art­ tığı muhakkak olmakla beraber, daha düşük bir rakamla — Komünist Çin’in verdiği resmî rakamlarla— yelindik. Rus­ ya’nın ve başka devletlerin birçok bölgeleri için de. böyle ol­ muştur. Son olarak (1963) İstanbul Üniversitesi Umumi Türk Tarihi Profesörü Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun, halen dünya Türklcri'ni 95 milyon olarak göstermesi, bizim ne kadar ihti­ yatlı davrandığımızı vc dar açıdan hareket ettiğimizi belli eder. "Türk” derken listemizde ve haritamızda ve umumiyet­ le eserimizde Türkçe konuşan ve Türk kültürüne mensup olanları kasletlik. Halihazır durumunu da güzden kaçırma­ dık. Birçok yerlerde Türk nüfusu son zamanlarda zayiata uğradığı gibi, birçok yerde tahmin yapmaya da imkân olma­ mıştır. Böyle yerleri tamamen meskût geçmeyi ihtiyata daha muvafık bulduk. Meselâ Çin'de nüfusları en aşağı ve ihtiyatlı tahminle 30 milyonu geçen ve "Döngen" (yani İslâm dinine "dönmüş”) denen Müslümanların büyük kısmı kendilerini esl^i Türk fatihlerin ahfadı saymaktadır. Fakat bunlar Müs­ lüman olmaları dışında diğer Çinliler’dcn ayrılmadıkları, Çin­ ce konuştukları için, bir tekini bile Türk olarak kabul edip listemize almadık. Bunların Türkçe’yi son çağlarda unuttuk­ ları ve muazzam Çin okyanusunun kesafetinde eridikleri mu­ h akkaktır. Son zamanlarda erimiş diğer bir Türk grupu da, Hin­ distan’ın Türk fatihlerinin dillerini ve milliyetlerini muhafa­ za eden son tabakasıdır. Ingilizler’in 1881’de yaptıkları Hin­ distan nüfus sayımında Delhi vilâyetinde 23.953 Çağatay, Ra- valpindi vilâyetinde 12.137 Barlas Türkü kaydedilmişti. Bu­ gün bunların dillerini kaybettikleri muhakkaktır. 102 TÜRKİYE TARİHİ

Ural Kaviııılcri'nin Fiıı grupu, Finlandiya ile Volga böl­ gesine ve bu bölgeniu daha kuzeyindeki araziye yayılmıştır. Kendilerine "Samba” diyen ve sayıları çok mahdut olan La- poplar, Fin Kavimleri’nin en kuzeyde yaşıyanlarıdır. Ası! Fin­ ler ve Kareller, Fiıı Kavimleri'nin çoğunluğunu teşkil ederler; bunlar Finlandiya ve Rusya Cumhuriyeti'ne bağlı Karelya Cumhuviyeti’nde kesif şekilde yaşarlar. Estonlar, daha güney­ de Fin Korfezi'nin güneyinde Sovyetler Biriiği’nin Estonya CumhuriyeLi'nde yaşarlar. Estonlar'm Baltık' Kavimleri yani Lclonlar ve Lilvanlar ile akrabalıkları yoktur. Diğer Fin Ka­ vimleri yani Mordvinier, Çeremister (Mariler), Voîyaklar (Udınurtlar), Züryenler (Komiler), “Volga Finleri”ni teşkil ederler ve bunlar şiddetli Türk kültürü tesirinde kalmışlar, Türkçe’den binlerce kelime iktibas etmişlerdir. Küçük bir kıs­ mı Müslüman olan bu kavimleri. Ruslar, XVI. asrın sonların­ dan başlıyarak zorla Ortodoks yapmışlardır; fakat eski din­ leri Şaman’hğm tesirleri hâlâ inanış ve yaşayışlarında bariz­ dir. Samoyedler, Altay grupuna daha yaklaşan, bugün çok azalmış bir ırktır ve daha kuzeydoğuda yaşar; bunların asıl yurtları vaktiyle Sayan Dağları idi. Vogullar ve Ostvaklar, Macarlar dışında Uğur Kavimleri’ ni teşkil eden yegâne ırklardır. Çok azalmış olan bu ırklar, Batı Sibirya’da Tobolsk eyaletinde yaşarlar; Ostyaklar, Vo- gullar’ın daha doğusundadırlar. Birçok seyyahlar, Türkçe konuşarak Asya'yı dolaşmanrn mümkün olduğunu söylemişlerdir. Siyasi sınırların keskinliği ortadan kalksa, bugün de Asya’nın kuzey yarısında aynı şey yapılabilir; Adriyatik’ten Kamçatka’ya kadar 140 tul ve Ku­ zey Buz Denizi’nden îran Yaylası’na kadar 50 ai-z dairesi ara­ sında Türkçe konuşarak anlaşmak mümkündür.

Yakutlar

Türkler'in en uzak zümresi Yakullar’dır. Bunlar Rusya Cumhuriyeti’ne bağlı Yakutistan Cumlıuriyeti’nde yaşarlar. Tahminen 1500 seneden beri öbür Türk zümreleri ile alâkala­ rı kesilmiş ve müşterek Türk tarihine iştirak edememişler­ dir. Türk kavimlcıinin cıı kuzeydoğuda yaşıyanlan bunlardır. 1620’de Ruslar böyle bir kavmin mevcudiyetini haber almış­ lar ve 1632’de Yakutislan’ı istilâya başlamışlardır. Bu sıralar­ da Yakut Türkîeri’nin kıralı Tigin adında bir. kabile reisi idi. Mimak adlı başka bir kabîle reisi, Yakutlar'ı teşkil eden 5 ka­ bileden biri olan kabilesini alıp, Rus istilâsı önünde çok da­ ha kuzeye çekilmiştir. Yakutistan’da kasımda don başlar ve TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TURKI.ER 103

bu ayın 28’inde güneş batar; 38 gün gece devam eder. Türk­ çe’nin Türkiye Türkçesi’ne nispetîe en uzak lehçesini konu­ şan Yakutlar’m lehçesinin büyük Rus bilgini Pekarsky isra­ fından lügati 5'apılmıştır; bütün bir ömür harcanarak yazıları bu muazzam eser, T.D.K. tarafından Türkçe'ye çevrilip yayın­ lanm ıştır.

Ç u v aslar

Yakutlar ile beraber Türkîer'in en uzak ikinci grııpıınıt Çuvaslar teşkil eder. Yakutlar, Ortodoks propagandasına mu­ kavemet etmişler, küçük bir kısmı Müslüman olmakla bora* 1 her, Türkîer’in eski dini Şaman dininde kalmışlardır. Çuvaş* lar ise, Müslüman olan azınlığın dışında Rusİar tarafından Ortodoks’laştırılmışlardır. Fakat bu Ortodoksluk çok sathi olup, Şaman ve Müslüman dinlerinin tesirleri hâlâ canlıdır. Çuvaslar, Rusya Cumhuriveti'ne bağlı Çuvaşislan Cumhııriye- ti'nde ve bu ülkenin etrafında yaşarlar. Rus Aşmarin ve Fin Paasonen, Çuvaş lehçesinin lügatini j-azmışlar, Macar bilgini Möszâros Gyula da Çuvaş lehçesinden topladığı numuneleri. 2 ciltlik bir antoloji halinde yayınlamıştır (T.D.K. Paasoııen'in lügatini Türkçe'ye çevirip yayınlamıştır). Çuvaslar, Volga Bulgariarı’nm daha sonra gelen Kıpçak Türk zümresi ile karışmamış kalıntısıdır. Binaenaleyh konuş- lukları Türkçe, Türkçe’nin Bulgar lehçesi yani 15 asırlık bir lehçesidir. Bazı bilginler, Yakut ve Çuvaş lehçelerinin Hun leh­ çesine çok yakın olabileceğini ileri sürmüşlerdir.

Diğer Türk Kavimleri

Çııvaşlar’la Yakutlar dışında kalan büyük Türk kitlesi, bu­ gün Doğu ve Batı Türkleri diye ikiye ayrılmaktadır. Batı Türkleri, daha kalabalıktır; bunlar Oğuzlar veya son asırlar­ daki isimleriyle Türkmersler’dir. Batı Türkleri, 3 dala aynhr: Ösmanlılar (Türkiye Türkleri), Âzerîler (Azerbaycan Türkle­ ri) ve TLİrkTnenter (Türkmenistan Türkleri). Tiirkive Türkle­ ri (eski ismiyle Osmanlılar), bugün Türkiye'de ve İrak, Suri­ ye, Kıbrıs, Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Romanya gi­ bi civar memleketlerde yaşarlar. Âzerîler ve Türkmenlerle Osınanlılar'm konuştukları Türkçe arasında lehçe farkı son derece azdır: her üç lehçe mensubu kolaylıkla birbirivle an­ laşabilirler. Fuzulî, Habîbî, Nesîmî, Hatâî (Şah İsmail), Kadı Burhâniiddin gibi pek büyük Türk şairlerinin Osmanlı lehçe­ sini değil, Azeri lehçesini kullanmış oldukları, iki lehçe aıa- sındaki farkın e hem ini ye t sizi iğin i ortaya koyar. 104 TÜRKİYE TARİHİ Doğu Türklcri'ni önce 3 grupta toplamak mümkündür: Türkistan Türkleri, Volga-Uraİ (Türkçe adlariylc: Îtil-Yayık) Türkleri ve Sibirya Türkleri. Bunlardan Sibirya Türkleri yani Allaylılar, Telemler, Şorlar ve diğer kabileler, bugün çok azal­ mışlardır; bunların mühim kısmı Türkler’in eski dini olan Şaman dinini muhafaza etmiş, azınlığı Müslüman olmuştur. Volga-Ural Türkleri, başlıca Tatarlar (Kazan - Kırım Tiirklc- rl), Başkurdlar, Kuzey Kafkasya Türkleri diye üçe ayrılabilir; her birinin birçok kabilesi vardır. II. Cihan Harbi’ni kazan­ dıktan sonra Ruslar, Kırım’daki bütün Türkler’i bir gece içinde yerlerinden kaldırıp Sibirya’ya tchcir etmişlerdir. Bu suretle 1.500 seneden beri bir Türk ülkesi olan Kırım'dan Türkler yok edilmiştir. Doğu Türkleri’nin en mühim grupu Türkistan Türkleri’ dir. Burıfar Rusya’yaaiJ BafJ Türkistan’da, Çin'e ait Doğu Tür­ kistan’da ve Afganistan'a ait Batı Türkistan’ın güneyinde ya­ şarlar. Özbekler, Karakalpaklar, Kırgızlar, Kazaklar, Uygur- lar, Kansu Türkleri diye başlıca 6 büyük kabileye ayrılırlar. En kalabalıkları olan Ö/bekler, Sovyetler Birliği’nin Özbekis­ tan Cumhuriyeti ile civarındaki ülkelerde, Afgan Türkisla- m’nda yaşarlar. Özbek lehçesi, Türkçe'nin Osmanlı lehçesin­ den sonra en büyük ve zengin edebî lehçesi olan Çağatay Lefı- çesi’uin bugünkü şeklinden ibarettir. Karakalpaklar, Özbekis­ tan CumİHiriyeti’ne bağiı Karakalpakistan Cumhuriyeti’nde yaşarlar ve diğer gruplardan daha az nüfusa maliktirler. Ka­ zaklar, Sovyetler Birliği'ııin Kazakistan Cumhuriyeti’nde, Do­ ğu Türkistan’da, Sibirya'nın bazı bölgelerinde bulunurlar. Ka­ zakistan Cumhuriyefj’nin kuzeyinde şimdi Ruslar ekseriyeti almışlardır. Kırgızkır, Ka/.aklar’a yakın bir lehçe konuşurlar; Sovyetler Birliği'nin Kırgızistan Cumhuriyeti’nde ve civarda­ ki ülkelerde yaşarlar. Uygurlar, aynı adı taşıyan tarihi Türk kabîle ve devletinin kalıntısı olup Doğu Türkistan’daki Türk­ ler’in ekseriyetini teşkil ederler. Kansu Türkleri, eski Gök- tiirkler’dcn inmiştir; Çin’in Doğu Türkistan’ın doğusundaki geniş Kansu eyaletinin bir bölgesinde yaşarlar; çoğu Budist, azı Müslüman’dır. Türk kavimleri hakkında gereken diğer bilgiler, eserin alâkalı bahislerinde verilecektir. TürkUik’üıı bugünkü yayılı­ şı, tarihî yayılışına nispetle çok değişiklikler geçirmiş ve Türk­ lük, daha dar sınırlara itilmiştir. Tarih boyunca Türk’lüğün devir devir teşekkülü ve coğrafi durumu, muntazaman göz­ den geçirilecektir. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER <05 Türklüğün Teşekkül Ettiği Sahaların Coğrafyasına Bir Bakış Türkler’in anayurdu olmak ihtimali bulunduğunu yukarı­ da söylediğimiz sahaların umumi tabiî coğrafya durumuna göz almakla bir fayda vardır. Türkler, zamanla Doğu ve Batı Türkistan’a yerleşince, bu bölgelerin coğrafyasını da ileride güzden geçireceğiz. Şimdi ele aldığımız saha, Kingan Dağlan ile Ural Dağları, Tanrı Dağları ile Sibirya Ovası arasında u/a­ nan büyük ülkedir. Bugün Yakut Türkleri, kuzeyde 70a'ye, hattâ daha da ku­ zeye yayılmışlar, yani Kuzey Kutup Daircsi’ni geçmişlerdir. Ancak ilk Türkler’in 60, hattâ 55"'deıı daha kuzeye çıkmadık­ ları muhakkaktır. Kuzey vc Orta Asya’nın kaderini çizmekle mühim rolü olan dağ silsileleridir. Bunların belkemiğini Al- taylaı' teşkil eder. Büyük Altaylar, 50° arz vç 86° tulden baş­ lar. Burası Obi (Türkçe Ob) nehrinin kaynadığı yerdir. Gü­ neydoğuya doğru uzanan bu ıılu dağlar, 105° tulde sona erer; burası bugünkü Moğolistan’ın ortalarına, güneye tesadüf eder. Altaylar, başladığı yerde 4.540 melreye yükselir; bu yüksek­ liğin kuzeybatısında Küçük Altaylar vardır. Obi nehrinin kaynadığı bölgeye "Altaylar” denir. Allaylar'ın güneyindeki sıradağlar Tanrı Dağları'dır; her iki sıradağın ortasında Tarbagatay Dağlan yer alır. Tanrı Dağları ile Altaylar arasındaki büyük ülke Çungarya’dır; bu­ rası Doğu Türkistan’ın kuzeyini teşkil eder. Altaylar’ın ku­ zeyinde paralel olarak Hanlıukei Dağlan uzanır. Türk Hakan­ lığının Güktürkler devrinde başkenti olan Ötügen, bu sıra­ dağların kuzeydoğu yamaçlarındaki ormanlık bölgededir; bunun az güneyinde Cengiz’in başkenti Karakurum vardır. Hanhukei Dağları’nın kuzeyinde Sayan Dağlan paralel olarak uzanır. Sayan Dağlan'nın doğusundaki tepeler 3.490 metreyi butuA Baykal Gölü’nün doğusundaki Yablaııoy Dağları, Sa­ yanların kuzeydoğuya uzantısı gibidir. Yabîanoylar’m güne­ yinde Büyük Kingan Dağları, kuzeyden güneye, Çin’e doğru uzanır. Kinganlar, Mançurya ile Moğolistan’ı ayırır. Çok ku­ zeydoğuda, Yakutistan’ı kuzeyden doğuya doğru geçen Orul- gan ve bunların devamı olan Verkoyan Dağlan vardır. Orul- gan Dağları, Kuzey Buz Denizi'ııin bir körfezi olan Nordensk- jöld Dcnizi’ndcn başlar. Verkoyanlar, doğuda 2.500 metreyi, kuzeyde İndighka ırmağına doğru 3.300 metreyi bukır. Staııovoy Dağları, Yakutislan ile Doğu Sibirya’nın Ohotsk Denizi sahillerini ayırır; buralarda Tuııguzlar yaşar. Kuzey­ de Verkoyan, doğuda Stanovoy, güneyde Yablonoy Dağları’ 1 0 i TÜRKİYE TARİHİ nın arasında kalan ova, dünyanın cıı büyük ovasının doyu ucunu teşkil eder. Bu, Sibirya Ovası’dır; batıda Ura! Dağları’ vıa kadar uzamı-. Ura/ Sıradağları, Kuzey Urallar, Orta Ural* iar. Güney Urallar diye üçe ayrılır ve 69' arzından gü­ neyde 51'ye kadar 18' boyunca uzanır; ihtiyar dağlardır; 1885 metreyi geçen hiçbir zirve yapmazlar. Ural Dağları, aslın­ da tek kıta (Evrasya) olan Asyff ile Avrupa kıtalarını ayını-. Orta Urallar ile Güney Urallar arasındaki Yaman Dağı'ndan ( 1.645 metre) çıkan Ural (Türkçe'si: Yayık) Nehri, Hazar Denizi’ne dökülür; bu nehir ve Hazar da iki kıtayı ayırmak­ tadır. Urallar’ın batısında yani Avrupa kıtasında büyük Sibir­ ya Ovası devam eder, “Rusya Ovası” adını alır, işte bu dün­ yanın en büyük ovası, binlerce yıldır Tiirkter'in bandan doğu­ ya, doğudan batıya at koşturdukları muazzam düzlüktür. Bu büyük ülkede birbirine paralel olarak güneyden ku­ zeye bir seri büyük nehir vardır. Urallar'ın hemen doğusun­ da Obi (Ob) nehri başlar. Altaylar’dan kansvan bu nehir, bü­ tün bu paralel akarsular gibi Kuzey Buz Denizi’ne dökülür. 62" arzında Obi, büyük îrtiş kolunu alır. Irtiş, güneyde Tobol kolunu alır. Tobol'un bir kolu Güney UraJlar’dan, diğeri Or­ ta Urallaı’dan kaynar; Tavda kolu ise, Urallar’ın en yüksek zirvesi olan kuzeydeki Nairodnaya Dağı’ndan (1.885 metre) kaynamaktadır. Irliş’in Tobol'dan sonraki büyük kolu İçim' dir, güneyde Kırgız Bozkın’ndan çıkar. îrtiş, doğudan Om suyunu alır. Asıl Irtiş, çok güneye iner. Savsan GölLi’ne dökül­ dükten sonra golün doğusunda da devam eder ve "Kara îr-' tiş” adını alır. Obi (Ob) Körfczi’ne dökülen Obi (Ob) nehrinden sonra bu körfezin diğer iki koluna dökülen Pur ve Tas ırmakları vardır. Daha doğuda Yenisey (Türkçe: Kem) nehri başlar. Ye- nisey, Moğolistan’da Kosu Golü’nün az batısındaki Sayan Dağ­ larından kaynar. Güneyden kuzeye doğru Yukarı Tunguska, Taşlı Tunguska, Aşağı Tunguska kollarını ahr. Bu ırmaklar birbirine paralel olarak doğudan batıya doğru uzanırlar. En güneydeki Yukarı Tunguska, Sayan Dağları'mn kuzeyinden kaynar. Oka vc Angara kollarım ahr. Angara, Baykal Gölü’ nün güneybatısına dökülür. Yenisey’dcn doğuya doğru Kuzey Buz Denizi’ne dökülen akarsular Pyasina, Taymiı-, Keta, Katanga, Anabar, Olenek ır­ maklarıdır. Bunlar birbirlerine paraleldir. Katanga, güneyde Kolu? vc Mojero kollarını alır. Anabar ve Olenck, Yakutis- tan'da kalırlar. Bu ırmaklar, fazla güneye inmez. Bunların doğusunda, Kuzey Asya'nın Obi ve Yenisey’den sonra üçüncü büyük nehri, Lena vardır. Lena, Baykal Gölü’niin batısında­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 1 0 7 ki Baykal Dağları’ndan doğar. Kuzeye doğru doğudan Vifiın, daha kuzeyde gene doğudan Aidatı, daha kuzeyde de halıdan Viljui kollarını alır. Yablanoy Dağları’ndan çıkan Aldan, do­ ğudan Goııam ve Maya kollarını alır. Lena vc kollarının en büyük kısmı, Yakulistan’da akmaktadır. Lena, delta yaparak Nordenskjöld Denizi'ne dökülür. Lena’mn doğusunda Yana, lndigirka, Kol ima ve onun bir kolu olan Omolon ırmakları da Kuzey Buz Denizi’ne dökülür; Omolon hariç diğerleri, Ya* kutistan’ın kuzeydoğusunda akarlar. Büyük Okyanus’a, Sahalin Adası ile Sibirya arasındaki Tatar Boğazı’na dökülen büyük Amıır nehri, Mançular’la Tıın- guzlar'ı birbirinden ayırır ve şimdi Çin ile Sovyctler Birliği’ nin arasında sınır çizer. Güneyden Ussuıi, Sungari, kuzeyden Selenga ve onun bir dalı olan Zeya sularını alır. Büyük Kin­ gan Dağları’nın kuzey yamaçlarında iki kola ayrılır: Şilka ve Argun. Kuzeydeki Şilka da batıya doğru uzanarak iki kola ay­ rılır: Ingoda ve az güneyinde ona paralel olan Onon. Bu kol­ lar, Sohondo Dağı’ndan {2.450 metre) kaynarlar. Argun ise, güneybatıya doğru akarak Kulun Gülü'ne dökülür; gölün di­ ğer tarafında devam eden ırmağa "Kemlen" adı verilir. Ke­ mlen, Onon gibi, Urga şehrinin az kuzeydoğusundan kaynar. Baykal Gölü’ne güneyden dökülen Selenga nehrinin Türk tarihinde harikulade ehemmiyeti vardır. Selenga, güneydoğu­ dan Orhon suyunu alır. Her iki akarsu da Hanhukei Dağia- rı'ndan kaynar. Selenga’nın bir kolu kuzeye doğru akarak Ko­ şu Gölü’ne dökülür. Bu bölgeler, bilhassa Göktiirkler çağın­ da son derece ehemmiyet kesbetmiş ve Türk'lüğün merkezi olmuştur; Güktürkleı’iıı başkenti öıügen, Orhon suyunun do­ ğu kıyısına yakındır; onun az güneyinde de Karakurum vardır. Tavsif edilen bu ülkelerin en miihim gölü Baykal Gölü’ dür; deniz seviyesinden 477 metre yüksekliktedir. Tam orta­ cında bir ada vardır. Bu gül, kuzeydoğudan güneybatıya doğ- i'ü uzanan dar bir göldür. Açık denizlere erişmek için binlerce kilometre at koşturan Türkler, deniz hasretini binlerce yıl Baykal Gülü kıyılarında dindirmişler ve bu gölü çok sevmiş­ lerdir. Baykal Gölü’nün kuzeydoğusunda Vitim Yaylası var­ dır; bu yaylada 2.040 metreye kadar yükseklikler görülür. Gö­ lün kuzeybatısında ihtiyar ve alçak Baykal Dağları bulunur. Batısından da Sayan Dağlan başlar .Dünyanın 8. büyük gölü olan Baykal Gölü — ki Türkler "Baykal Denizi” derler — 35.500 km-’dir. Tavsifi yapılan Kuzey Asya, fazla yağış almaz. Yıllık ya­ ğış ortalaması 75 santimi geçen bölgeler yok denecek kadar 108 TÜRKİYE TARİHİ azdır. Umumiyetle yağış ortalaması yılda 60 santim civarında­ dır. Kar şeklinde yağış boldur. Nehirler kışın buz tutar. Gök- türkler’in başkentinin bulunduğu Ölugeıı bölgesinde yani şimdiki Moğolistan'ın orta-kuzeyinde yaz ısı ortalaması 20% kışın —20’ civarındadır. Yanı mevsimler arasında ısı farkı büyüktür. Kuzeydoğuda Yakutislan, dünyanın en soğuk böl­ gesidir. Başşehir Yakut’un bulunduğu kesimde kış ortalaması —40°, yazıııki 15° kadardır. Kuzey Asya'da umumiyetle subarktik iklim hüküm sürer. Dünyanın cn büyük ormanlık sahalarından biri burada, Si­ birya’dadır. Finlandiya’dan başlıyan ormanlık alan, Büyük Okyanus’a dayanır. Çamlıklar ve dağ ormanları karakteris­ tiktir. Dağlarda Alp bitkileri vardır. Güneye inildikçe orman­ lık bölge biler, büyük bozkırlar (stepler) başlar. Doğu ve Gü­ ney Moğolistan'da çöller görülür. Tabii durum, çiftçilikten çok hayvancılığa müsaittir ve bu vaziyet, Türk ırkının kade­ rini çizmiştir. Eski devirlerde bu genişlikte ülkelerde, geniş ova ve bozkırlarda hâkimiyet kurmak, ancak atlı olmaya bağ­ lıydı. Güneydeki çiftçi kavimler, Çinliler vc İranlılar, kuzeyin hayvancılıkla geçinen, iyi maden işliycn atlı, göçebe kavimle- rinc Türkler’e, Moğollar’a, Mançular’a, çok a z mukavemet edecek bir yaşayış tarzına sahip olmuşlardır. Zengin demir, alim, bakır madenlerini ellerinde tutan Türkler, üstün su ve­ rilmiş silâhlan, kendileri gibi zorluklara karşı yaman olan at­ lan, iklim şartlarının karakterlerine verdiği uyanıklık ve tü­ relle, Güney Asya’yı hâkimiyetleri altına almaya ve kendileri­ ni cihanın efendileri görmeye alışmışlardır. Türk tarihi, bu şanlardan, tabiatın bu davranışlarından doğmuştur. Türkler’i tarih sahnesine çıkaran, onları tarihin en büyük cihangir kav- nv yapan, coğrafya ve iklim sarılarının ana çizgileri, yukarı­ da hulâsa edilmiştir. BİBLİYOGRAFYA: Türkler’in Islâm dinini kabulden önceki çağlan için asıl bibliyografya, gelecek “Büyük Türk Hakanlığı” bahsinin sonunda verilecektir. Burada birkaç eseri işaret etmek­ le yetiniyoruz: İstatistik malûmat için birkaç eser: Frank Lorimer, T he Po• pulatlon of the Soviet Russia, Cenevre, 1946 (Rus kaynaklarına dayanılarak yazılmıştır); Slatesman's Year-Book, 1863ten beri Londra’da her yıl büyük bir cilt halinde neşredilmektedir (her bahsin sonunda geniş bibliyografya gösterilmiştir); Istituto Ge- ografico De Agosüni, Encyclopedie Geograplıiqııe, 6. tabı: Nova- ra, 1961; H. N. Orkun, Türk Dünyası, İstanbul, 1932; Aynı Yazar, Yeryüzünde Türkler, İstanbul, 1944; A. Z. V. Togan, Türkistan Ha­ ritası, İsta n b u l, 1943. Türk tarihinin en eski çağma ait meseleleri ortaya koyan TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 10? kapital eser, A. Z. V. Togan’ın Umumi Türk Tarihi'ne Girid’idir: İstanbul, 1946. Arkeoloji bakımından ise, Bahaeddin Ögel’in İslâ­ miyet’ten Önce Türk Kültür Tarihi (Orta Asya Kaynak ve Bu­ luntularına Göre), T.T.K. yayınlarından, Ankara, 1962 esastır ve burada Rusça bütün bibliyografya verilmiştir. W. W. Barthoîd, Turkestan dovm io the Mongol Invasion, İngilizce tercemesinin (aslı Rusça’dır) iîk tabı: Londra, 1928; Albert Herrmann, Atlas o f China, Cambridge, 1935; Fr. W. Schwarz, Alezander des Grossen Feldsug in Turkestan, M ünih, 1893; F ra n k e , Beitrage ce îis Chine- sischen Çuellen sur Kenntnis der Geschichte der Tiirkvölker, B e r­ lin, 1904; Owen Lattimore, The Geographical Factor in Mongol History, Geographical Journal, Washington, I. 1938; Sir Aurel S tein , Innermost Asia, Its Geography as a Factor in History, Geographical Journal, V. 1924; W. T o m asch ek , Kritik der Altes­ ten Nachrichten über den Skythischen Norden, 2 c„ V iyana, 1888- 89; W. Eberhard, Çin’in Şimal Komşuları, T.T.K . nş., A nkara, 1942 (Çin kaynaklan bu eserde gösterilmiştir); E. Minns, Skythians and Greeks, Cambridge, 1913 (Yunan ve Latin kaynakları bu ki- tipta gösterilmiştir): J. Benzing, Einfülırung in das Sludium der Altaischen Philologie und der Turkologfe, W iesbaden, 1953 (b u ra ­ da Altay dillerine ait bütün nazariyeler hulâsa edilip zengin bib­ liyografya verilmiştir). Türk dili lehçelerinin tasnifi için şu eseTİere bakılabilir: R.R. A rat, Türk Şiveleri’nin Tasnifi, Türkiyat Mecmuası, X, İstanbul, 1953, 59-138; Ju liu s N em eth , Türkische Grammatik, B erlin , 1917; A. Samoyloviç, Nekotone Depolneniya k Klassifikatsii Turetskihk Yazıkov, L en in g rad , 1922; V. A. B o g o ro d itsk y , Vvedenie v Tatars- teoe Yasıkoznanie v. Svyazi s Drugiml Türkskimi Yazıkami, K a­ zan, 1934. CETVEL I: YERYÜZÜNDE TÜRKLER VE DİĞER TURAN KAVİMLER! (1963)

URAL-ALTAY (TURAN) KAVİMLERİ I. URAL (FİN-UĞUR) KAVİMLERİ A. FtN KAVİMLERİ 1. Laponlar 2. Finler 2a. Kareller 3. Estonlar 4. Mordvinler 5. Çeremisler (M ariler) 6. Votvaklar (Udmurtlar) 7. Züryertler (Komiler) 8. Samoyedicr B. UGURI-AR 1. Vogultar 2. Ostyaklof 3. Miicarlar İl. ALTAY KAVİMLERİ A. TÜRKLER B. MOCOLLAR a. Orta Mogo/Jar b. Güney Moğolhırı c. Burynt (Kuzey) Muğulları ü. Kalmaklar (Âslırhun Mcrğollan) C. TUNGU7.-MANÇULAR t. Tungıı*Jni‘ 2. Mançular TÜRK KAVİMLEltİNİN TASNİFİ I. TÜRKLER A, OĞUZLAR (TÜRKMEN'LER) (BATI TÜRKLERİ) 1. Osmanlilnr (Türkiye Türkleri) 2.. Azerîler (Azerbaycan Türkleri) 3. Türkmenler (Türkmenistan Türkleri) TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 111

B. DOGU TÜRKLERt 1. Türkistan Türk'leri a. özbekler b. Karakaipaklar c. Kırgızlar d. Kabaklar e. Uygurlar f. Kansu Türkleri (Göktürkler) 2. Volga-Ural (Îtil-Yayık) Türkleri a. Tatarlar (Kazan-Kınm Türkleri) b. Başkurdlar c. Kuzey Kafkasya Türkleri 3. Sibirya Türkleri a. Allaylılar b. TeleUller vs. 11. YAKUTLAR III. ÇUVAŞI.AR

BU KAVİMLERİN SAYISI(*), DAĞILIŞI, DİN VE MFZHEP DURUMLARI I. URAL (FİN-UGUR) KAVİMLERİ: 24.346.000 A. FİN KAVİMLERİ: 9.715.000 • 4Û.000 Laponlar (Protestan) (24000 Norveç. 9.000 İs­ veç. 4.000 Finlandiya. 3.000 Sovyetler Birliği) 5.094.000 Finler ve Kareller (4.819.000 Protestan, 175.000 Ortodoks, 100.000 Katolik; yalnız Kareller: 300.000 Protestan. 175.000 Orıotloks) (4.156.000 Finlandiya, 318.000 A.B.D., 64.000 Kanada, 54.000 İsveç. 13.000 Norveç, 12.000 Brezilya, 1.000 Arjantin, 1.000 Şiti. Kareller. 475.00(1 Sovyetler Birliği) 1.116.000 Estonlar (1.026-000 Protestan, 60.001) Ortodoks, 30.000Katolik) (1.100.000 Estonva (S.B.), 11.000 A.B.D.. 4.000 İsveç, 1.000 Brezilya) 1.640.000 Mordvinlcr (Ortodoks) (Sovyetler Birliği) 580.000 Çcremisler (Mariler) (430.000 Ortodoks, 150.000 Müslüman) (Sovyetler Birliği) 730.000 Volyaklar (Utlmurtlar) (655000 Ortodoks. 75.000 Müslüman) (Sovyetler Birliği) 490X100 Züryenler (Komiler) (Ortodoks) (Sovyetler Birliği) 25.000 Samoycdler (Ortodoks) (Sovyetler Birliği) B. UĞURLAR: 14.631.000 8.000 Vogullar (Ortodoks) (Tobolsk, Sovyetler Bir­ liği) (*> 1963 sodu tatminlerine göre. 1 1 2 TÜRKİYE TARİHİ

30.000 O slyaklar (O rtodoks) (O bi-îrtiş, Sovyetler Birliği) 14.593.000 M acarlar <10393.000 K atolik, 4.200.000 Protes­ ta n ) (10.650.000 M acaristan, 2.140.000 Rom an­ ya (E rd el ve Tem eşvar), 725.000 A.B.D., 584.000 Yugoslavya (Voyvodine), 350.000 Çc- koslavakya (Güneydoğu Slovakya), 95X00 Ka­ nada, 30X00 Avusturya, 10.000 Fransa, 6.000 Brezilya, 1.000 Türkiye, i.000 Arjantin, 1.000 Şili) II. ALTAY KAVİMLERİ: 1J 1.172.000 A. TÜRKLER: 76.292.000 B. MOÛOLLAR: 10.630.000 (1.780.000 M üslüm an, 6.800.000 Bu­ dist, 1.930.000 Şam an) (5.500.000 fç M oğolistan - Çin (4.800.000 B udist, 700.000 M üslüm an), 2X00X00 M oğolistan (1.600X00 B udist, 400.000 M üslüm an), 2.000.000 Sibirya • Sovyetler Birliği (Şaman) (bunun 50.000’i Kalmukistan’ daki Müslüman Moğollar'dır), 650X00 Doğu Türkistan’ın Ç ungarya eyaleti, Çin (400X00 B udist, 250.000 M üslüm an), 480X00 A fganistan (M üslüm an) C. TUNGUZ-MANÇULAR: 24250X00 1. Tunguzlar: 250.000 (O rtodoks) (Doğu Sibirya - Sovyct- fer Sidiği) 2. 24X00.000 (Kuzey M ançurya - Çin) (1.000.000 M üslü­ m an, UslU B udist) M oğol'M ançular’ın yckıtnu: 34,880.000 Türkler dışında kalnn Turan Kavimİerinin yekûnu: 56.226.000

TÜRK KAVİMLERİ 450.000 Y akutlar (400.ÛÖÛ Şam an, S0.000 Ortodoks) (Yûkulislun - Sovyetler Birliği) 1.650.000 Çuvaşlar (1.450.000 O rtodoks, 200.000 M üslü­ m an) (1.050.000 Çuvaşistan, 240.000 T ataristan, 200.000 Ş am ara Eyaleti, 160.000 B aşkurdistıın, bunların lıopsi Rusya Cumhuriyeti'ncledlr) A. OĞUZLAR (TÜRKM ENLER) (BATI TÜRKLERİ): 43.229.000 (hepsi M üslüm an, 5.393.000 Şö-Câfcrî, 37.831.000 Siinnî-Hanefî mezheplerinden) I. Osm anlIlar (Türkiye TUrkleı-i): 30.787.000 (hepsi '5ün- ııî-HancCt mezhebinden Müslüman) 28.000.000 Türkiye 900.000 B ulgaristan 340X00 lin k (Kuzey Irak) 300.000 Yugoslavya (M akedonya) 250.000 Brezilya 240.000 Y unanistan (B atı Trakya, Asya Adaları) TÜRKİ'fE'fE GEVMEDEN CtîCS TÜRKLER

200.000 Rom anya (D obruca) (100.000’i Gagauz) 110.000 Kıbrıs 110.000 K ıbrıs 60.000 Suriye 40.000 A.B.D. 40.000 Ü rdün 30.000 A rnavutluk 25.000 M ısır 15.000 İngiltere 7.000 Alm anya 6.000 A rjantin 6.000 Libya 6.000 Lübnan 3.000 Yem en 2.000 F ransa 1.000 A vusturya 1.000 İsviçre 5.000 _ Diğer ülkeler 2. Âzerîler (Azerbaycan T ürkleri): 8.907.000 (5.298.000 Şîî* Câferî, 3.609.00Q. Sünnî-Hanefi) 4,750/300 İra n (% 90 ’ l Şii) ( 2.900.000 Azerbaycan, 400.000 Fars, 1.450.000 Hamse, Henıoılân, — küçük azınlıklar halinde— Kazvin, Tah­ ran, Hûzistan, Isfahan, Kirnıanşalı eyalet­ lerinde) 2.945.000 Azerbaycan (Sovyetler Birliği) (%30’u Şiî) 700.000 G ürcistan (Sovyetler Birliği) (%20'si Şiî) 300.000 D ağıstan (Kuzey K afkasya - Sovyetler Bir­ liği) (%20'si Şii) 200.000 E rm enistan (Sovyetler Birliği) (%20'si Şiî) 12.000 Brezilya 3. Tiirkmenler (Türkmenistan Türkleri): 3.535.000 (100.000’i Şîî-Câferî) 1.485.000 Türkm enistan (Sovyetler Birliği) 960.000 Afganistan (Doğu H orasan) 750.000 İra n {Balı H orasan) (100.000’i Şiî) 300.000 Ö zbekistan (Sovyetler Birliği) 40-000 Karakalpakıstan (Özbekistan - Sovyetîer Birliği) DOĞU TÜRKLERİ: 30.313.000 (150.000 B udist, 16.000 Kato­ lik, 4.000 Yahudi, 100.000 Şaman„ 30.043.000 SünnM Iancfî mezhebinden Müslüman) 1. T ürkistan T ürkleri: 24.034.000 (150.000 B udist, perisi M üslüm an) (17.968.000 Sovyetler Birliği'ndc, 4.646.000 Çin’de, 1.420.000 A fganistan'da) a. Özbekler: 10.794.000 (hepsi M üslüm an): 8.100.000 Ö zbekistan (Sovyetler Birliği) 1.280.000 A fganistan (Afgan T ürkistam ) 505.000 K azakistan (S.B.) 114 TÜRKİYE TARİHİ

450.000 Kırgızistan (S.B.) 2J5.000 Tajikistan (S.B.) 150.000 Karakalpakıstan (Özbekistan • S.B.) 50.000 Türkmenistan (S.B.) 26.000 Düğü Türkistan (Çin) 12.000 Brezilya 4.000 Japonya 2.000 Almanya b. Karakalprtkkır: 410.000 (hepsi Müslüman): 360.000 Karakalpakıstan (Özbekistan - S.B,) 50.000 Türkmenistan (S.B.) t, Kırgular: 2.090.000 (hepsi Müslüman): 1.500.000 Kırgızistan (S.B.) 30U.000 Tajikistan (S.B.) 160.000 Afganistan (Afgan Tiirkistanı) 130.000 Doğu Türkistan (Çin) d. Kazaklar: 6.965.000 (hepsi Müslüman): 6X160.000 Kazakistan (S.B.) 715.000 Doğu Türkistan (Çin) 130.000 Tomsk Eyaleti (Sibirya - S.B.) 60.000 Tobolsk Eyaleti (Sibirya - S.B.) Kirgular'l» Ku^aklar’ın yekûnu: 9.055.000 e. Uygurlar: 3.575.000 (hepsi Müslüman) (Doğu Tür­ kistan • Çin) f. Kansu Türkleri (Gök türkler):. 200.000 (150.000 Bu­ dist. 50.000 Müslüman) (Kansu Evaleti - Çin) 2. Volgaliral (İlil-Yayık) Türkleri: 6.129.000 (16.000 Ka­ tolik, 4.000 Yahudi, gerisi Müslüman) ( 139.000'i Sov­ yetler Birliği dıçtnda) a. Tatarlar (Kazan Kırım Türkleri): 3.979.000 (16.000 Katolik, 4.000 Yahudi, gerisi SünııîHancfî mezhe­ binden Müslüman) (yalnız 139.000'i Sovyetler Birli* ği dışındadır) 1.600.000 TaUırisian Müstakil Cumhuriyeti (S.B.) 280.000 Saratov Eyaleti (Rusya) 240.000 Şamara Eyaleti (Rusya) 220.000 Rusya Cumhuriyeti'nin diğer eyaletleri 200.000 Orcııburg Eyaleti (Rusya) 200.000 Başkuıdislcın Müstakil Cumhuriyeti (S.B.) 160.000 Pcnza Eyaleti (Rusya) 150.000 Aslırhan Eyaleti (Rusya) 145.000 Çelyabinsk Eyaleti (Rusya) 110.000 Gorky Eyaleti (Rusya) 100.000 Romanya (Dobruca) 85.000 Ulyanov Eyaleti (Rusya) 80X100 Santsın (Stalingrad) Eyaleti ((Rusya) 40X100 Udmurtistan Müstakil Cumhuriyeti (&B.) TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 1 1 5

40.000 Tambov Eyaleti (Rusya) 35.000 Maristan Müstakil Cumhuriyeti (S.B.) 35.000 Perm Eyaleti (Rusya) 30.000 Çuvaşistan Müstakil Cumhuriyeti (.S.B.) 30.000 Sverdlovsk Eyaleti (Rusya) 24.000 Brezilya 20.000 Ryazan Eyaleti (Rusya) J0.000 Leningrad Eyaleti fRusya) 10.000 Podolva Eyaleti (Ukrayna • S-B.) (Ka­ tolik) 10.000?’ Kırım (Ukrayna) (4.000'i Yahutli rtinm- den Karaim) 5.000 Finlandiya 4.000 Japonya 3.000 Beyaz Rusya Cumhuriyeli (S.B.) 3.000 Lilvanya Cumhuriyeti (S.B.) (Katolik) 3.000 Lehistan (Katolik) 2.000 Moldavya Cumhuriyeti (S.B.) 2.000 Ukrayna Cumhuriyeti (S.B.) b. BaşkurdJar: 1-500.000 (hepsi Müslüman) (Başkur- distan Müstakil Cumhuriyeti - Rusya • S.B.) c. Kuzey Kafkasya Türkleri: 650.000 (hepsi Müslü­ man) (Stavropol Eyaleti, Dağıstan Müstakil Cum­ huriyeti ve Rusya Cumhuriyeti’nin başka Kuzey Kafkasya Eyaletlerinde) 3. Sibirya Türkleri: 150.000 (100.000 Şaman, SO.OOO Müslü­ man) (Sibirya’nın Tobolsk, Yenisey, Abakan, Tomsk, İrkutsk, Barnaul, Biisk, Öyrot-Tura vc başka eyalet­ lerinde - Rusya Cumhuriyeli - S.B.) (büyük çoğunluğu Altavîı ve Telcüt) TÜRK KAVÎMLERİ’NİN DİN VE MEZHEP BAKIMINDAN TASNİFİ 68.104.000 Sünnî-Hanefî 5.39S.000 Şîî-Câferî (') 74.122.000 Müslüman 1.500.000 Ortodoks (’) 16.Û00 Katolik {') İ.516.000 Hıristiyan 4.000 Yahudi (*) 150.000 Budist (J) 500.000 Şam an (‘}

'I 5.208.000 Azori, ÎOO.OUO T ü ık m e u . J) 1.540.000 Çuvn?, 60.000 Yakut. ‘I Pociolya, Litvitiıya, Lehistan Tatarları. 4l K orBim ler. Knnsu Tiirklorl. «) 40.000 Yakut, 100.000 Sibirya Taıkü. 116 TÜRKİYE TARİHİ

Yeryüzünde Türkçe Konuşan Kavimlcrln Yekûnu: 75-672.000 URAL-ALTAY (TURAN) KAVİMLERİNİN UMUMİ YEKÛNU: 134.89S.000

TÜRK VE DİĞER TURAN KAVİMLERİNİN ÇOĞUNLUKLA YASADIKLARI BÜYÜK VE ORTA BÜYÜKLÜKTE ŞEHİRLER(*) Abakun (T) 53.000 Fergana (T) 88.000 Adana (T) 279.000 Gaziantep (T) 146.000 Adapazarı (T) İ03.000 Gence (T) 128.000 Aksu (T) 283.000 Hami (T) 50.000 Aklepc (T) 107.000 Harbin 1.398.000 Almatı (T) 502.000 Helsinki 254.000 Andicân (T) 142.000 Hemedân (T) 120.000 Ankara (T) 740.000 Hoccnd (T) 50.000 Antakya (T) 57.000 Hodrezövasarlıcty 56.000 Antalya (T) 6S.OOO Hokant (T) 116.000 Arad 121.000 Hoy (T) S5.000 Aşkabad (T) 188.000 Huhehot 220.000 (Işk-Âbâd) Huien (T) 281.000 Bâkû (T) 1.070.000 Ijevsk 311-000 Balıkesir (T) 72.000 İskenderun (T) 81.000 Befccscsaba 53.000 İstanbul (T) 1.600.000 Budapeşte 2.045.000 Istolni-Belgrad 55.000 Bulıâra (T) 76.000 îzm ir (T) 486.000 Bursa (T) 176.000 îzmit (T) 92.000 Cclâl-Abûcî (T) 50.000 Karagandâ (T) 428.000 Çârcûy (T) 73.000 Karakol (T) 50.000 Çcboksari (T) 91.000 Kâşgar (T) 406.000 Çilıfeng 813.000 Kayseri (T) 120.000 Çimkeııt (T) 168.000 Kazan (T) 707.000 Çita 188.000 Kecskemet 70.000 Debrecen 132.000 Kerkük (T) 150.000 Demirhân-Şûrâ (T) 50.00U Kırıkkale (T) 54.000 Denizli (T) 64.000 Kızıl-Orda (T) 73.000 Derbend (T) 80.000 Kolozsvar 171.000 Diyarbakır (T) 72.000 Konya (T) 145.000 Elâzığ (T) 74.000 Kosice 90.000 Erdebil (T) 100.000 Köstence (T) 136.000 Erzurum (T) 1.07.000 Kvasnovod (T) 50.000 Eskişehir (T) 175.000 Kulça (T) 300.000 Eski-Zağra (T) 67.000 Lahii 78.000 Evliyâ-Ala (T) 74.000 Mahaçkalc (T) 131.000

(") Nüfusu 1953 sonunda SO.OOO'l geçen bütün şehirler alınmıştır. — Türk şehitlerinin yanına (T) İşareti konmuştur. — Yalnız Mançurya’ da 50-100 bin nüfuslu şehirler hakkında son istatistik malûmat bulunma­ dığı için bunlar alınamamıştır. — Haritadaki bu jeiılrlerin nüfusunu bul­ mak için, alfabe sırasına konulmuş olan listedeki İsme bakmak kâfidir. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 117

Malatya (T) 100.000 Subotica 93.000 Manisa (T) 69.000 Sullân-Abâd (T) 96.000 Maraş (T) 63.000 Syktyvkar 70.000 Mcrâga (T) 60.000 Szombathcly 56.000 Mersin (T) 87.000 Şumnu (T) . 50.000 Merv (T) 53.000 Şuşa (T) 50.000 î.-symene (T) 50.000 Tampere 121.000 Mezâr-ı Şerif {T) 100.000 Tarsus (T) 63.000 Miscolc 182.000 Tarlu 81.000 Mitsui (T) 400.000 Taşkent(T) 1.010.000 Mutankiang 258.000 Taşkurgan (T) 96.000 Nemengân (T) 134.000 Tatabaııya 52.000 Novi Sad 108.000 Tebriz (T) 348.000 Nûha (T) 52.000 Temcşvar 156.000 Nyiregyhaza 58.000 Tîrgıı Mureş 72.000 Oradca Mare 109.000 Trabzon (T) 61.000 Oş (T) 72.000 Tsitsilıar 250.000 Oülıı 59.000 Turku 119.000 Pavlodar (T ) 100.000 Ufa (T) 602.000 Pcç 121.000 Ulan-Ude 191.000 Petrozavodsk 149.000 Urfa (T) 69.000 Pişpck (T) 240.000 Urga 176.000 Plcvne (T) 70.000 Urmiye (T) 82.000 Pori 54.000 Urumçi (T) 200.000 Reval (Taliiıın) 308.000 ' Ürgenc (T) 50.000 Rusçuk (T) 100.000 Üsküb (T) 180.000 Samsun (T) 106.000 Üst-Kaıncn ogor (T) 129.000 Saransk 100.000 Yakut (T) 81.000 Salu Marc 60.000 Yanbolu (T) 51.000 Scgcdin 111.000 Yanıkkale (Györ) 73.000 Scmcrkand (T) 215.000 Yârkcnt (T) 301.000 Semipalat (T) 271.000 Yoşkar-Ola 97.000 Sivas (T) 105.000 Zencân (T) 571000 Sterlitamak (T) 122.000 Zonguldak (T) 59.000

YERYÜZÜNDE 5Ü.ÜIÎ0 DEN FAZLA NÜFUSLU ÇOĞUNLUKLA TÜRKÇE KONUŞULAN ŞEHİRLER

İstanbul (Türkiye) 1.600.000 S.C.) 428.000 Bâkû (Âzcrb. • S.C.) 1.070.000 Kâşgar (Doğu Türk. - Taşkent (Özbek. - Çin) 406.000 s . c o 1.010.000 Musul (Irak) 400.000 Ankara (Türkiye) 740.000 Tebriz (Âzcrb. - İran) 348.000 Kazan (Rusya S.C.) 707.000 Yârkent (D. Türk. - Ufa (Rusya S. C.) 602.000 Çin) 301.000 Almalı (Kazak. S. C.) 502.000 Kulça (D. Türk.-Çin) 300.000 İzmir (Türkiye) 486.000 Aksu (D. Türk.-Çin) 283.000 Karaganda (Kazak. Huten (D. Türk.-Çin) 281.000 ne Türkiye tarihi

Adana (Türkiye) 279.000 SemİpaUtt (Kozak. • Pişpek (Kırgız. - S.C.) 240.000 S. C.) 171.000 Scmerkand (Özbek.- Çim kent (Kazak. • - S.C.) 215.000 S. C.) 168.000 Urumçi (Dogu Türk. • Kerkük (İrak) 150.000 Çin) 2 0 0 .0 0 0 Gaziantep (Türkiye) 146.000 Aşkabad (Türkmen.- Konya (Türkiye) 145.000 S. C.) 188.000 AiKİicân (özbek.-S.C.) I42.0G0 Usküb (Makedonya. - Kostcnce (Dobruca - Yugoslavya) 1S0.00U Romanya) . 136.000 Bursa (Türkiye t76i)00 Ncmcngfm (Özbek.- Eskişehir (Türkiye) 175.000 S. C.) 134.090 TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNC* TUftKtOt m il® ililSI '2< URA1-AİTAY KAVIMIERİ (UMfSKüN ŞtHttU* < 1963

Mclhaçkalc (Rusya Erzurum (Türkiye) 107.000 ,S. C.) 131.000 Erzurum (Türkiye) 107.000 Üsl-Kamenojjor Samsun (Türkiye) 106.000 (Kazak, • S, C.) 129.000 Sivas (Türkiye) 105.000 Gence (Âzcrb, • S.C.) 128.000 Adapazarı (Türkiye) 103.000 Sterli t am nk (Rusya Erdebil (Aİerb.-îran) tOO.OOO S. C.) 122.000 Malatya (Türkiye) 100.000 Ilcmcdân (Hcmcdân- İra n ) 120.000 Mczâr ı Şerif (Afg.) 100.000 Kayseri (Türkiye) 120.000 Pavlodar (Kazak. * Hokant (Özbck.S.C.) 116.000 S. C.) 100.000 Aktcpc (K azak. • S.C.) 107.000 Rusçuk (Bulgaristan) 100.000 120 TÜRKİYE TARİHİ

Sııllûn-Abâd (Henıe- T rabzon (Türkiye) 61.000 dân - İran ) 96.000 Merâga (Azcrb. • Taşkurgan îra n ) 60.000 (A fganistan) 96.000 Zonguldak (Türkiye) 59.000 İzmit (Türkiye) 92.000 A ntakya (Türkiye) 57.000 Çeboksari (Rusya Zcncân (Hamse « S. C.) 91.000 İran ) 57.000 Forgana ( Özbek H ay (Azerb. - Iran ) 55.000 S. C.) 88.000 Kırıkkale (Türkiye) 54.000 M ersin (Türkiye) 87.000 Abakan (R usya S. C.) 53.000 Urmiye (Âzerb. - Iran) 82.000 Merv (Türkmen. İskenderun (Türkiye) 81.000 S. C.) 53.000 Y akut (R usya B. C.) 81.000 Nuha (Âzerb. D erbcnd (R usya S.C.) 80.000 S. C.) 52.000 Buhârâ (Özbek.-S.C.) 76.000 Yaııbolu Elâzığ (Türkiye) 74.000 (B ulgaristan) 51.000 Evlivâ-Ata (Kazak. • Celâl-Abâd S. C.) 74.000 (Kırgız. S. C.) 50.000 Çârcüy (Türkmen. • Demirbân-Şurâ S. C.) 73.000 (Rusya S. C.) 50.000 Kızıl-Orda Hami (Dogu Türk.* (K azak. - S. C.) 73X00 Çin) 50.000 B alıkesir (Türkiye) 72.000 H ocend (T ajik. S.C.) 50.000 Diyarbakır (Türkiye) 72.000 Karakol (Kırgız. Oş (Kırgız. • S. C.) 72.000 S. C.) 50.000 Plcvnc (Bulgaristan) 70.000 K rasnovod • M anisa (Türkiye) 69.000 (Türkm en. S. C.) 50X00 U rfa (Türkiye) 69.000 Meymene Eski-Zagra ■ (Afganistan) 50.000 (Bulgaristan) 67.000 Şıımnu Antalya (Türkiye) 65.000 (Bulgaristan) 50.000 Denizli (Türkiye) 64.000 Şuşa (Âzerb. S.C.) 50.000 Maraş (Türkiye) 63.000 Urgenc (Ü2bek.-C.S.) 50.000 Tarsus (Türkiye) 63,000 IS. İSLÂM DİNİ'Nİ KABUL ETMEDEN EVVEL BÜYÜK TÜRK HAKANLIĞI (M.Ö. 220 ■ M.S. 940)

1. KUNLAR (HUNLAR) (M.Ö. 22(1 - M. S. 21G) Hun Hanedanı ÎR ÖNCEKİ BAHİSTE izah ettiğimiz gibi, Teoman Yab- gu’dan yani M.Ö. 220’deu önceki Türk dcvleü ve hüküm­ darları hakkındaki bilgilerimiz kırıntı halindedir; Çin kay­ naklarından çıkarılabilen bu kırıntı ile tarihî gerçeklere eriş­ mek ve Türk Devleti’nin tarihini kaleme almak imkânı yok­ tur. Bu imkân belki ileride tahakkuk edecektir. Çünkü Çin kaynaklan, Türk tarihi bakımından lâyıkıyla taranmış değil­ dir. Üstelik başka vesikaların bulunmasından da ümit kesile­ mez. Yüzyıl önce Göktürk Kitabeleri ve Dîvânıı Lûgaati't- Tiirk gibi Türk tarih ve edebiyatının en muazzam iki âbide­ sinin bulunacağı, bir hayalden ibaretti; bu iki eserin keşfi, Tüı kliik hakkmdalci bilgilerimizi birdenbire fevkalâde suret­ te artırmıştır. Teoman Yabgu’nun Huri hanedanının ilk hükümdarı ol­ madığı şüphesiz gibidir. Atalarının da hükümdar olması, Tiirk gelenekleri icabmdandır. Fakat bugün için Teoman’dan ön- cesiıta ait bir şey söylemek imkânsızdır. Avrupalılar'a uyarak "Hım” dediğimiz Türk kavmiııin vc hanedanının Türkçe’si “Kim"dur. Çinliler dillerine uydurup “I-Iiungnu” demişlerdir. “Teoman'ın da Türkçe’sinin “Tu­ man" şeklinde olduğu kuvvetle tahmin edilebilir. Bütün bu isimlerin pek bozuk Çince transkripsiyonlardan çıkarıldığı unutulmamalıdır. Ancak Göktürkler çağındadır ki, Türkler’in has isimleri nasıl telâffuz ettiklerini kendi vesikalarından öğ­ renebiliyoruz. Teoman (Tuman) Yabgu ile, Türkler’in yalnız tarih çağı­ na girmekle kalmıyoruz, M.Ö. 220 yılı Büyük Türk Hakanlığı dediğimiz ebedî Türk devletinin de başlangıcıdır. Türkler çok m

kere aynı zamanda birkuy imparatorluğa malik olmuşlarsa da, dfş (ilkelerde kurulsın bu biiyiik devletler halicindeki asıl. Tiirk Devleti, yüzyılımıza kadar gittikçe ağırlık merkezi­ ni güneybatıya kaydırarak devam ettirmiştir. Ilım (Kun) Ha- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 123

nedam, OsmanoğuUan hariç, bütün Türk hanedanları içinde en çok iktidarda kalanıdır. Teoman'la başlamak suretiyle, M.S. 216’da iktidarı knybediııceye kadar 436 3 1 ] saltanat sü­ ren vc Büyük Türk Hakanlığı'nm* kurucusu olan, bütün Türk 124 TÜRKİYE TARİHİ kavimlerini ilk defa bir araya lopljyan bu hanedan, Türk ta­ rihi bakımından fevkalâde ehemmiyeti haizdir. İlk Türk ha­ nedanları, mensup oldukları Türk kabilesinin adıyla anıl­ mışlardır. Bu suretle Hunlar gibi, Aparlar ve Gökiürkler de hem kabile, hem de hanedan isimleridir. Hanedan iktidardan düşünce, kabile de iktidara iştirakten çekilmiş, yerh.başka bir Türk kabilesine ve onun başındaki hanedana bırakmış, İslâm’dan önceki Türk tarihi bu suretle gelişmiştir. Türk imparatorlarına önce "Yabgu”, sonraki hanedan­ larda "Kağan” ve “Hakan” denmiştir. Hun impai'afoıJannın hepsi “Yabgu” diye anılmışlardır.

Teoman (Tuman) Yabgu (M.Ö. 210-209) Teoman (Tuman) Yabgu'nun imparatorluğu M.Ö. 220’den 209'a kadar 11 yıl sürmüş vc Türk Devleti’nin oğlu Mete ça­ ğındaki azamet devrini hazırlamıştır. Teoman’ın o zamana kadar ayrı kırallıklar ve prenslikler halinde yaşıyan Türk ka- viıntcrirıi birleştirdiği sanılmaktadır. Çin’deki büyük kargaşa­ lıklar, Tüıkler’e kendilerini toparlamak ve Çin'den mühim bölgeleri almak fırsatını vermiştir. Teoman’ın son yıllarında Çinliler, Türk Hakanı ile büyük oğlu Mete arasındaki anlaş­ mazlıktan ümide düşmüşlerse de, Mete'nin kuvvetle iktidarı şahsında toplaması bu ümidi boşa çıkarmıştır. Teoman, cn sevgili zevcesinin tesiriyle Mete’yi veliahllik- ten uzaklaştırmak ve bu zevcesinden olan oğlunu yerine ge­ çirmek istemişti. Buna razı olmıyan Mete, 10.000 kişilik bir ordu topladı. Bu orduyu görülmemiş bir askerî disiplin ve terbiye ile yetiştirdi. Babasının üzerine yürüdü. Teoman’ı alt eîli. Teoman, sevgili zevcesi ve ondan olan oğlu, öldürüldü­ ler. Bu hâdise, bu olaydan 133 yıl önce Büyük İskender ile babası II. Filip arasında geçen hâdiseye benzemektedir.

Mete (Oğuz Han) (M.Ö. 209-174) Mete’nin adını Çinliler "Mao-t'uıı" şeklinde yazmaktadır­ lar; bunun Türkçe’de “Motun” telâffuz edildiği tahmin edile­ bilir. Sonradan Türkler “Mete” demişlerdir (zira Çin kay­ naklarında bu hükümdarın adı bazan "Mei-tei” şeklinde ge­ çiyor). Türkler Mete’yi “Oğuz Han” adıyla ölümsüzleştirmiş- lerd ir. M.Ö. 210’a doğru Çin Seddi’nin tamamlanması, bu sıra­ larda Türkler'in Semavî İmparalorluk’u yani Çin'i ne dere­ ceye kadar tehdit ettiklerini gösterir. Ancak bu azametli sûr, Mete'nin Çin'e girmesine mâni olamamıştır. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER

Mete 35 yıllık hükümdarlığında TUrk Dovleli'ni dünyanın en geniş ve güdü imparatorluğu haline getirmiştir. Onun ça­ ğından başlıyarak Türkler, artık sarih şekilde dünya çapın­ da rol sahibi olmuşlar, bir an için bile Türkler olmaksızın Es­ ki Dünya’nm muvazenesi düşünülemez hale gelmiştir. Hun- lar, Baykal Gölü civarında yaşıyorlardı. Mele, bütün Türk - Moğol • Tunguz yani bugünkü anlayışımızla Altay kavimlerini bir araya topladı. Sonra Hindistan'a vc Hazar Dcnİzi'ne ka­ tlar Asya’yı fethetti. Türklcr’in karşısında güçlü devlet ola­ ra k , e 2clî rakipleri Çinliler vardı. Türk ve Çin devletleri, her şeyleri, yaşayışları, telâkkileri, teşkilâttan, kültürleri, medeni­ yetleri, dinleri İle birbirine zıttılar. Hor yjl denebilecek derecede Çin Seddi’ni zayıf bulduk­ ları yerden bilhassa Ordos Bozkırı’ndan geçen Türkler, bir keresinde Peteng kalesinde imparator Kao-ti’yi ve büyük Çin ordusunu kuşattılar. Muhasara altına alman Çin ordusu, 320.000 kişiydi. Tehlikeyi anlıyan im parator Kao-ti, yıllık ver­ gi vermek ve kuzey eyaletlerini Türkler'e bırakmak şartiyle Mete'den sulh istedi. Bu meşhur muhasaranın felâketli gün­ leri, Çinliler'in hâfızasından silinmedi. "Peteng Kölesi altın­ daki felâkette yedi gün ekmek bulunmadı; asker yay çekeme­ di" diye başhyan bir halk türküsü, asırlarca Çinliler tarafın­ dan terennüm edildi. Mete, pek azametli bir İmparatorluk bırakarak hayatını tamamladı. Türk Hakanlığı, Büyük Okyanus’tan Hazar Dcni- zi'ne, Tibet ve Kişmir’den Kuzey Sibirya’ya kadar uzanıyordu. Bu arazi üzerinde imparatorluğun kapladığı saba, 18 milyon km”dcn az değildi. Bu suretle Çin, Hindistan ve traıı dışın­ da Asya’nın hemen tamamı Türkler’in eline geçmiş oldu.

Büyük Türk Hakanlığı'mn Umumi Karakteri Çinliler'in “Şçnyu" dedikleri Türk "Yabgu”su yani İmpa­ ratoru kutsaldı, "tanrıkut" (Çince: Tanju) unvanıyla tebcil edilirdi, Kudreti ve iktidarı mutlaktı. Büyük oğlu, yoksa bü­ yük kardeşi veliaht sayılır, doğu ülkelerinin umumi valisi olurdu. Bau ülkeleri do imparatorluk hanedanından bir pren­ sin yüksek idaresine tevdi edilirdi. Merkezi, doğrudan doğru­ ya Yabgu yöneltirdi. Türk imparatorluğu, Çin ve önasya gibi kalabalık değil­ di. Nüfus pek azdı. Ahali göçebeydi. Şehirler, çadırlardan ku­ rulmuş gezgin yerleşme şekilleri halinde idi. Hayvancılık en büyük geçim kaynağını teşkil ediyordu. Silâh ve deri sanayi­ leri de endüstrinin en ileri gitmiş kollan idi, çünkü doğrudan 124 TÜ8KİYS TARİHİ doğruya millî savunmayı alâkalandırıyordu. Lüks eşya Çin' den ve başka ülkelerden ithal edilirdi. Bu eşya çok kere gani­ met halinde memlekete gelir, sulh halinde mübadele sureliy­ le satın alınırdı. Hayal şartları sert, bazan merhametsizdi. Kadınlar da erkeklerin yanında yorucu çalışm a şartlar; için­ deydiler. Türk cemiyeti, aristokrat bir toplumdu. Büyük askerî makamlar asil ailelerin inhisarında olup çok kere babadan oğula geçerdi. Bu aileler vergiden muaftılar. Subaylar tLi- mcııbeyi, binbaşı, yüzbaşı, ellibaşı rütbelerinde olup sonra onbaşılar gelirdi. Bunlar, isimlerinin gösterdiği sayıda atlıya kumanda ederlerdi. Türk ordusu atlı idi, çok kere süvarile­ rin yedek adan da bulunurdu. Tümenler 10.000 kişilikti. Türk ordusunda 24 tümen vardı. Tümenbeyleri irsî, yani yüksek aristokrasinin inhisarmdaydı. Türk ordusunun manevra kabi­ liyeti, emsalsizdi. Türk ordusu ay m zamanda dünyanın en kalabalık mu­ harip ordusu idi. Gayrı muharip sınıfların şişkinliğini taşımı­ yordu. Her Türk erkeği asker sayılırdı. Eİi silâh tutan herkes askerî eğitime tâ’oi tutulurdu. Askerler, ok, yay, kılıç ve bı­ çakla silâhlanırlardı. Türkler'in demirden yaptıkları silâhtar meşhur ve komşularmınkilerin hepsinden üstündü. Türkler’in ok çekişleriyle de hiçbir kavim rekabet edemezdi. Türkler, tabiat kuvvetlerine taparlar, yani nalüralist idi­ ler. En büyük tanrıları Gök Tanrısı idi. Çok kanaatkar bir millet olarak tanınmışlardı. Millî gururları fevkalâde yüksek­ ti. Dünyaya hükmetmek için yaratıldıkları hakkmdaki kanaat­ leri samimî idi. Türkler, değerine inandıkları başbuğlarına körü körüne denecek bir itaat gösterirlerdi. Büyük Kurultay denen bir asil­ zadeler meclisi varsa da, bu mecliste Yabgu’nun fikri son sö­ zü teşkil eder, onun iradesi üzerinde münakaşaya girişilemez- di. Böyle bir idare sisteminin iyi tarafları yanında kötü taraf­ la rı da vardı. En büyük köıülük şuradan gelirdi ki, başların­ da başbuğlar değersiz, ve iktidarsız olunca, Türk kavimleri parçalanırlar, tekrar kabile yaşayışına dönerlerdi. Bir müd­ det sonra değerli bir başbuğ çıkar, onları tekrar birleşlirirdi. Türkler’in en büyük millî ve maşerî dehalarının teşkilât­ çılıkları olduğuııu bir kere daha hatırlatmakta fayda vardır. Bir avuç Türk’ün, nieesîâ Çin gibi bir âlemin içine çekinme­ den dalıp, büyük bir devlet kurması, olağan hâdiselerdendi. Türkler, coğrafya mesafelerinden asla ürkmezlerdi. En uzak ülkelere ayak basar basmaz sanki asırlarca bu ülkeleri idare ediyorlarmış gibi tam bir devlet teşkilâtı kurarlardı. TÜRKİYE'YE GEIMEOEN ÖNCE TÜRKLER

Dinî müsamahalar) bütün Asya'da meşhurdu. Hâkimiyellcri altına aldıkları milletlerin dinlerine karışmak şüyle dursun, saygı gösterirlerdi. İdareleri allmda tuttukları milletlerin ya­ şayış vc âdetlerine de karışmazlardı. Onlara iç idarelerinde geniş haklar tanırlardı. Fakat vergilerini muntazaman almak isterler ve her hangi bir ayaklanmayı çidclcllü hastn'U'UırcU. Yabancı kavimleri askere almazlar ve o zamanlar biitün dün­ yada olduğunun aksine, ücretli asker kullanmazlardı, Yani Türk Ordusu, tamamen bir milli ordu idi. Güc kaynakların­ dan birini de bu noktanın teşkil ettiği şüphesizdir.

Oğuz Kağan (Han) Destanı Türk Devieti’ni büyük bir imparatorluk haline getiren Asya tarihinin büyük siması Mete'nin hâtırası, Türk milleti arasında efsaneleşmiş ve hakkında Türk milletinin müşte­ rek malı olan "Oğuz Kağan (Han) 'destanı” vücuda getirilerek öiUmsüzleştiıilmiştir. Bu destanda Mete’nin Çin’e, Hind’e, Avrupa kapılarına, Kuzey Asya’nın buzlu ülkelerine kadar uzanan fetihleri terennüm edilmiştir. Mete’nin fevkalâde şah­ siyeti, "Oğuz Kağan” adıyla âdeta kutsallaştınlmıştır. Oğuz Kağan Destanı. Türk destanlarının belki en tanınmışı ve dik­ kate değeridir Ergenekon Destanı gibi Türk milletinin tarihî mukadderatı ve karakterini çok iyi açıklar. Destanın küçük bir hulâsası aşağıdadır: Günlerden bir gün Ay Kağan bir erkek çocuk doğurdu. Çocuk kara saçlı, kara kaşlı, elâ gözlü, kırmızı ağızlı idi. Pe­ rilerden daha güzeldi. Çocuk, anasından yalmz bir defa süt emdi. Bir daha emmedi. Konuşmaya başladı. Çiğ it ve şarap isledi. Kırk günden sonra büyüdü. Yürüdü. Oynadı. Ata bin­ di. Geyik avına başladı. Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yiğit oldtt. Bahadır oldu. Oğuz KoJfnıî'^HCn bu bahadır bir gün Tanrı'ya yakar- inakta idi. Birdenbire etraf karanlık kesildi Gökten bir ışık düştü. Bu ışık aydan da, güneşten de parlaktı. Oğuz Kağan gördii ki bu ışığın içinde bir kız var. Bu kız çok güzeldi. Yü­ zünde. ateşli, ışık saçan bir beni vurdu Kutup Yıldızı gibi idi. Giilsc, mavi gök de gülerdi. Ağlasa, mavi gök de ağlardı. Oğuz Kağan bu kızı görünce aklı başından gitti. Kızı sevdi, aldı. Kız, Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk doğurdu. Birin­ cisine “Giin”, İkincisine "Ay", üçüncitsiine “Yıldız” adım koy­ dular. Oğuz Kağan bir gün ava gitti. Gördü ki göliin yaıun- da bir ağaç var. Bit (iğactıı kovuğunda bir kız oturuyor. Çok TÜRKİYE TARİHİ güzel bir kız. Saçları bir ırmağın akışı gibi. Dişleri inciye ben­ ziyor. Gözleri gökten de mavi. Oğuz Kağan'ın aklı başından gitti. Yüreğine ateş diiştii, Onıı sevdi, aidi. Bu kız da Oğuz Kağan'a üç erkek çocuk do­ ğurdu. Birincisine "GÖk", İkincisine "Dağ" üçiincüsüıte de "Deniz” adtnı verdiler. Bu çağda, sağ yönde Altın Kağan denen bir kağan vardı. Altın Kağan, Oğuz Kağan’a elçi gönderdi. Pek çok altın, gü­ müş, yolladı. Pek çok kız, yakut, inci gönderdi. Oğuz Kağaıı'a saygı gösterdi İtaat e lti Oğuz Kağan, Altın Kağan'm itaatini kabul etti. Sonra kırk giin yürüdü Buz Dağı denen dağa gel­ di. Çok soğuktu. Çadırım kurdurdu. Tan yen ağardığı zaman Oğuz Kağan'ın çadırına güneş gibi bir ışık girdi O ışıktan; gök tüylü, gök yeleli, biiyiik bir erkek kurt çıktı. Kurt, Oğuz Kağan’a dedi kİ: — "Ey Oğuz, artık ben önünde yüriyeceğiın." Bundan sonra Oğuz Kağan çadırları toplattı. Yola koyul­ du. Ordusunun önünde gök tüylü, gök yeleli, biiyiik erkek kurt yürüyordu. Ordu, kurdu takip ediyordu. Nice günlerden sonra kurt durdu. Oğuz Kağan da ordu­ sunu durdurdu. Burada itil denen bir ırmak vardı. Oğuz Ka­ ğan düşmanla karşılasa. Savaş çok çetin oldu. Okla, kılıçla vuruşuldu. îtil Suyu düşman kanından kıpkızıl oldu ve Oğuz Kağan üstün geldi. Gök tüylü, gök yeleli kurt gene öne düştü. Oğuz Kağan'ı Sind Ülkesi’nc götürdü. Oğuz Kağan burada da çok düşman­ la vuruştu. Düşmanı yendi. Bu ülkeyi de yurduna ekledi. Ge­ ri döndii. Oğuz Kağan'ın yanımla ak sakallı, boz saçh, çok akıllı ihtiyar bir kişi vardı. Anlayışlı, doğru bir adamdı. Oğuz Ka- ğan'm veziri idi. Adı "Ultığ Türk" idi. Vhığ Türk günlerden bir giin uykuda bir altın yay ve üç gümüş ok gördii. Bu altın yay giin doğusundan glln batısına kadar uzanmıştı. Üç gümüş ok da kuzeye doğru gidiyordu. Vhığ Türk uyandıktan sonra, düşte gördüklerini Oğuz Ka­ ğan'a anlattı: — “Ey Kağanımdedi. "Hayat sana hayırlı olsun. Gök Tanrı, düşümde gördüğümü yerine getirsin. Dilediği yeri sa­ na versin." Oğuz Kağan, Vhığ Türk'ün sözlerini beğendi. Öğüdünü dinledi. Oğullarını topladı. Şöyle dedi: — "Gönlüm av diliyor. Kocadım. Kuvvetim kalmadı. Giin, Ay ve Yıldız; siz Doğu taralına varın. Gök, Dağ ve De­ niz; siz Batı tarafına varın..." TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 129

Bamın üzerine Oğuz Kağan'ın oğullarının iiçii Doğu tara­ fına, üçü de Balı tarafına gitti. Gün, Ay ve Yıldız çok geyik­ ler, çok kuşlar avlandıktan sonra yolda bir altın yay buldular. Yayı aldılar. Babalan Oğuz Kağan'a verdiler. Oğuz Kağan se­ vindi. Yayı iiç parça etti ve dedi ki: — “Ey büyük kardeşler, yay sizin olsun...” Gök, Dağ ve Deniz de çok geyikler, çok kuşlar avladıktan sonra yolda üç gümüş ok buldular. Okları aldılar. Babaları Oğuz Kağan'a verdiler. Oğuz Kağan sevindi. Okları küçük oğullarına pay etti ve d ed i ki: — "Ey küçük kardeşler, bu oklar sizin olsun...” Oğuz Kağan bundan sonra Ulu kurultayı toplantıya ça­ ğırdı. Halkı da davet etti. Biiyiik meşveret edildi. Oğuz Ka­ ğan yurdunu oğullarına pay etti. Onlara verdi. Dedi ki: — "Ey oğullar, ben çok yaşadım. Çok savaşlar gördüm. Çok ok attım. Çok ata bindim. Düşmanlarımı ağlattım. Dust- Ic/rıtm güldürdüm. Gök Tanrı’ya borcumu eda ellim. Sîzlere de yurdumu veriyorum..."

M ete’den Sonra Mete’nin yerine M.Ö. 174’te oğlu Lao-Şang tahta geçli ve hemen Çin imparatorluk hanedanı Han’lardan bir prensesle evlendi. Lao-Şang’ı Çin kaynakları bazan “Ki-yo” diye dc zik­ rediyorlar; bunun Türkçe telâffuzunun "Giyüy” gibi bir şey olması muhtemeldir. Bunun 13 yıllık saltanatından sonra ye­ rine M.ü. 161’de oğlu Çün-Çen Yabgu geçti vc o da M.Ö. 152’dc bir Han prensesi ile evlendi. Bu Yabgu’nun adını Çin­ liler "Kiin” şeklinde de yazıyorlar; Türkçe’si "Gütıeçin” gibi bir şey olabilir. Bu Yabgu, 35 yıl tahtta kaklı. Veliahdi Yii- Şan (Yü-Tan — Yuy-Bi), 126’da öldüğü için yerine aynı yıl bunun küçük kardeşi t-Çih-Hsien (îçihise) Yabgu tahta geçti. Türkler’in 5. imparatoru olan bu zat, M.Ö. 114’e kadar 12 yıl saltanat sürdü. YerinebLiyük oğlu Wu-Wei (Uvey) Yabgu geç­ li. 9 yıl sonra M.Ö. 105!te onu oğlu Wu-Şih-Lu-Erh (U-Su-Liu = Uşilu) Yabgu takip etti. Bu zat, 3 yıl tahtta kaldıktan son­ ra 18 yaşlarında öldü. Yerine amcası yani İçihise Yabgu’nun orianca oğlıı Çü-Li-Hu (Kiü-Li-Hu = Güylihu) Yabgu impa­ rator oklu; Cakat ancak 1 yıl (M.Ö. 102-101) tahtta kalabildi. Yerine kardeşi Çü-Ti-Hu (Tsie-Ti-Heu = Tsüydiheu) Yabgu geçti. Bunun saitanatı M.Ö. 101-96 arasında 5 yıldır. Daha son­ ra Hu-Lu-Ku (Ilu-Lo-Ku = Hulugu) Yabgu tahta çıktı. M.Ö. 96-85 arasında 11 sene saltanat süren bu 10. Türk inıparato- rıı, Uşiiu Yabgu’nun 2. oğludur (büyük oğlu evvelce ölmüş- 130 TÜRKİYE TARİHİ

tii). Halası olan bir prenses Usun Türkleri'nin prensi ile M.ö. J05'te evlenmişti (bu prensin adı Çin telâffuzuna ,göre “Ktı- cn-Mİ”dir). Halagu Yabgu'nun 3 erkek ve 2 kız kardeşini da­ ha biliyoruz: bunlardan biri "Doğu Çjuki” ülkesinin prensi olup M.ö. 96’da imparatorluk naibi de olmuştu; Sicn-Hien- - Tu,m (Serelıenşan) adında bir de oğlu vardı. Diğer bir kar» tle^i Duyoy (Tu-Goci) ülkesinin prensi idi; M.ö, 85'le öldürül' illi. Üçüncü erkek kardeş de Batı Koli (Loli) Prensi idi. İki klit kardeşinin biri Usun Türk prensi U-Şen-No ile, diğeri de Llng (Un) adlı bir Çinli ile evlenmişti. Bu Çinli, eskiden Çin generali idi; Türk hizmetine girince Yabgu tarafından Kır* gızlar üzerine prens tâyin edilmiş, M.Ö. 50 yıllarına doğrıı ölmüştü (TLirk hanedanına damat olması M.Ö. 97'dcdir). Bu evlenmeden Lin prenslik hanedanı türemiş ve bu hanedan, ]20Ü yıllarına kadar Kırgız TLirk kabilesinin başında kalmış­ tır. llulııgu Yabgu'nun kızı da M.Ö. 89’da başka bir eski Çin generali Li-Kuang-Li ile evlenmiş, fakat bu Çinli ertesi yıl öl- dürülmüşlii. Bu suretle Tiırkler'de Çinliler ile pek sık» mü­ nasebetler başlamış, fakat bu münasebetler Türkler için ha­ yırlı olmamıştır. Hulugu Yabgu'nun yerine oğlu Huandi geçmiştir. Bu im­ parator, M.O. 85-68 arasında 17 yıl tahtta kalm ıştır. Çinliler adını “Hu-Yen-Ti" veya "Hon-Yen-Ti” şeklinde yazmaktadır- lar. Zevcesi imparatoriçenia adı Çjuaıı-Küy-Yançsİ (Doğu Tszu-Güy-Tsie hanedanından bir prenses) idi. Huandİ'nİn ye­ rine veliaht olan oğlu geçemedi. Kızlarından bîri M.ö. 73'te Türk Uygurlar'ın büyük-prensi U-Küey ile evlenmiş (bu prens, bu yıl tahta çıkmıştı), diğeri de Türk Usunlar'm kı­ ralı (M.Ö. 105 - 60 ® 45 yıl) Ung-Kucn-Mi (Fİ-Nang) ile M.Ö. 74’te izdivaç yapmıştır. Bu stıreile, büyîik Tiirk konfederas­ yonu arasında bağların takviye edildiği anlaşılıyor. Bundan sonra M.ö. 68-60 arasında S yıl Hsü-Lü-ÇüaıvÇü (Huyluy-Tsuan-Küy = fliu-Uü-Kiüen-Kiü) yabgu olmuştur. Bu zat, 9. yagbu Tsüydiheu’ının oğludur- Buının kız kardeşi, Uygurlar'ın veliabtli ile evlenmiştir. Bunu» yerine 13. impa­ rator olarak Wu-Çü-Tİ (Uycn-Gliydi = Voycn-Kiüti) tahıa geçmiş, M.Ö. 60-58 anısında 2 yıl tahtta kaldıktan sonra öl­ dürülmüştür. Bu yabgu, 6. yabgu olan Uvey’in oğludur. Bir kardeşi de Yügcn Prensi idi. Diğer kardeşi Î-Ycu-Jo (In-Yu- Jo), M.Ö. 49'da "İ-Li-Mo Yabgu” adıyla tahta hak iddia et­ miş, fakat öldürülmüştür. Prens Tuycn'in de bu Yabgu’nun bir kardeşi olduğu sanılıyor. Bu prens, M.Ö. 57-56 yıllarında tahta hak iddia etmiş, fakat katlolunmuştur; bunun zevcesi Prenses Gutisi, M.Ö. 72'de Çinliler’e esir düşmüştür. Prens Tuyen'in 2 oğlunu da tanıyoruz: Dutuusu ve Gümcolutu. Bu çağda birçok Türk imparatorluk prensi, tahta hak id* dia etmiş, iç savaşlara sebep olmuşlardır. Bunlar şunlardır: Hu-Ki Prensi olan Hu-Ki (Hugi) (M.Ö. 57de), Batı Yuydi 132 TÜRKİYE TARİHİ prensi Çeli (M.Ö. 57-56'da), U-Tsie (M.Ö. 57'de vc bir yıl son­ ra tekrar) ve Yüneçin (Jiineçen) (M.Ö. 56-54 arasında). Bun­ ların sonuncusunun öldürülmekle tahttan uzaklaştırıldığım biliyoruz. Daha sonra lahta 12. yabgu Huyluy-Tsuan-Küy'ün ortan­ ca oğlu Hu-HaıvYeh (Hu-Han-Sie — Huhanye — Huhanşa) geçmiştir. M.Ö. 58'de tahta hak iddiasına bavlıyarak işe giriş­ miş, aynî yıl içinde tahta geçip M.Ö. 31'c kadar 27 yıl impara­ tor olmuştur. Prensliğindeki adı Çin kaynaklarında "Ki-Hcu- Şan = KiLiihcuşen” şeklinde yazılmaktadır. Bu Türk impa­ ratoru, M.Ö. 51, 49 ve 33’te 3 kere Çin imparatorunu ziyaret edip onun misaf iri olmuştur. Zevcelerinden dördünü tanıyo­ ruz: Usun Türk prensi U-Şen-No'nun kızı, To-Yu-Şi adında di­ ğer bir prenses, Hu-Ycn = Huan prensinin kızı Çüen-Kiü (Çjuangüy) ve bunun ktz kardeşi olan Ta-Yu-Şi. Bu yabgu- nun küçük kardeşinin de Batı Loli (Kali) denen ülkenin pren­ si olduğu malûmdur. Ağabeyisi Çiçi (Çih-Çih-Ku-Tu veya Hu- Tu-Gu-Seu yahut Hutuoso) ise, M.Ö. 56-36 arasında tam 20 yıl Türk imparatorluk tahtına hak iddia etmiştir. Kangh Türk kiralının kızı ile evlenmişti ki, bu prenses M.S. 38’de öl­ dürülmüştür. Oğlu Prens Güyyüy-Lişu da Batı Büyük-Pıensi idi. Bundan sonra lahta büyük oğlu Jo-Ti Yabgu geçmiştir. Mete'den sonra Türk imparatorluğu büyümemiş, bilâkis ilk asır içinde bile mühim kayıplara uğramıştır. Arada bir yenilenen muahedelere ve pek samimî sayılamıyacak dostluk tezahüratına rağmen Çin ile Türk imparatorlukları arasında­ ki harb devam etmiştir. İlk asırda harb, daha çok Türkler'in lehinde inkişaflar göstermiştir. Fakat bu sürekli mücadele, Türkler’i de yıpratmıştır. Meselâ M.Ö. 127’de Çinliler’e bir milyon sığır vc birkaç bin esir yaptırmışlardır ki, o devir için büyük rakamlardır. M.Ö. 94’te ise 240.000 kişilik muazzam Çin ordusu, Türkler ile tam 10 pim siiren çetin bir muhare­ beye tutuşmuştur. Bu muharebe, Çin ordusunun yenilerek yarı bozgun halinde Çin’e doğru ricali ile neticelenmiştir. Bundan sonraki vuruşmalar, çejc harbi şeklinde, akınlar ha­ linde devam edip gitmiştir. Muvaffakiyet kâh bu tarafta, kâh öte tarafta kalmıştır. Hanedana mensup imparatorluk prens­ lerinin ve büyük beylerin kavga ve rekabetleri yüzünden Büyük Türk Hakanlığı’nm dahilî durumu karışık kalmış ve devletin bünyesi zayıflamış!ır. Çinliler, Türkler'in iç kavgala­ rından faydalanmak mevzuunda ince bir diplomasi yürütmüş­ lerdir. M.Ö. I. asırda 20 yıl kadar kendini imparator ilân eden Çiçi Yabgu, Teoman ve Mete’den sonra Hun imparator­ larının en büyüğü ve kabiliyetlisi olarak görünmektedir. Fa­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 133 kat devlete Mele çağındaki gücünü kazandıramamıştır. Uçsuz bucaksız Türk imparatorluğunu teşkil eden çeşitli kavimlerin merkeze bağlılığı, gittikçe zayıflamış, birçokları konfederasyondan ayrılma emareleri göstermişlerdir. Yalnız tâbi milletler değil, hâkim millet sayılan Tüık ve Moğol kabi­ leleri bile Yabgu aleyhine sık sık ayaklanmışlardır. Çinliler, bu ayaklanmaları ve Türk imparatorluk prenslerinin taht ih­ tiraslarını yerine göre açık veya gizli şekilde desteklemekten geri durmamışlardır. Bununla beraber coğrafya dutumu, Türk ülkelerinde Çin hâkimiyetini bahis mevzuu bir hale ge­ tirememiştir. Ancak birçok eski fütuhat, Çin imparatorluğu­ na geri verilmiştir. 15. yabgu olan Fu-Çu-Lei-Jo-Ti (Fuçju-Ley-Jodi = Feıt-Çü- Luy = Jo-Ti) ile 5 kardeşinin yani 14. yabgunun 6 oğlunun sal­ lanalı M.Ö. 30'dan M.S. 46’ya kadar tam 76 yıl devam etmiştir. Prenslik adı Tiao-Tao-Mo-Kao olan Jo-Ti, M.Ö. 20’ye kadar 10 yıl tahtta kalmış, o da M.Ö. 25’te Çin imparatorunu resmen ziyaret etmiş, büyük törenlerle karşılanmış ve ağırlanmıştır. İki zevcesinin ismini biliyoruz: Deo-Tao-Mo-Gao vc bir Çinli olan Çao-Kiün (Çjao-Gün) (bu genç kızla M.Ö. 33’te evlenmiş­ tir). tik izdivacından Haytun adlı bir oğlu, İkincisinde ile Suybu-Güysü-Yun ve Danyuy-Güyse-Yun adlı iki prensesle î- Tu-Çi-Ya-Su isminde bir oğlu olmuştur (bu sonuncusu M.ö. 32’de doğmuştur). Yerine geçen kardeşi Su-Hsieh-Jo-Ti (Seu-Hiay-Jo-Ti = Seu-Se-Jodi)’nin prenslik adı "Tsie-Mi-Siii = Tsziiymisüy’' dür. M.Ö. 20-12 arasında 8 yıl tahtta kaklı. Yerine veliahdı olan oğlu. Klıeylusikbeu değil, kardeşi Çü-Ya-Jo-Ti (Çc-Ya-Jo- Ti — Giiye-Jodi) geçti; prenslik adı "Tsic-Mo-Çe = Tszüymo- güy” olan bu yabgu, M.Ö. 12-8 arasında 4 yıl saltanat siirdü. Yerine kardeşi Wu-Çu-Liu-Jo-Ti (U-Çu-Lieu-Jo-Ti = UçjolLijo- di) geçti; prenslik adı “Nang-Çi-Ya-Su — Nançijiyas” olan bu yabgu, M.Ö. 8’den M.S. 13’e kadar 21 yıl tahtta kaldı. M.ö. 1 yılında bu da Çin imparatoruna resmî bir ziyarette bulun­ du. Çin Senato başkam Wan-Gin’in kızkardcşi üe evlendi. Ye­ rine kardeşi Wu-Lei-Jo\Ti (Uluy-Joti) geçti; prenslik adı "1-Ii- en = Khen” olan bu yabgu, M.S. 13-18 arasında 5 yıl saltanat sürdü. Daha 10 yılında kendini "Hao = Khco Yabgu” adıyla imparator ilân etmişti. 3 oğlunun ismi malûmdur: Prens Tsu (Çju), Prens Tem (De) (12 yılında öldürülmüştür) ve Prens Kiü. Bunun da yerine sonuncu ve 6. kardeş Hu-Tu-Erh-Şih- Tao-Kao-Jo-Ti (Yü = Hu-Tu-Ülh-Şi-Kao-Jo-Ti) geçmiş vc M.S. 18-46 arasında 28 yıl tahtta kalmıştır. Bu 6 yabgunun daha 3 kardeşinin ismini biliyoruz: Prens Sen, Prens Lu (Lo) ve 134 TÜRKİYE TARİHİ

Prens Yuy. Prens Çiyasu’nun da bunlaruı kardeşi olması muh­ temeldir. Bu yabgu ve prenslerin daha adlarım bilmediğimiz 9 erkek kardeşi ve bunların da 7 oğlu (birinin ismi Tang' dır) vardır. 21. Türk imparatoru olarak tahta geçen 20.’nin büyük oğlu VVu-Ta-Ti-Ho'nun 28 yıllık veliahtlığı vardı; fakat tahtla 46 yılında ancak birkaç ay kalabildi. Yerine kardeşi Pu-Nu (Pu- ııu) geçti. Bu hakanın saltanatı 46-83 arasında 37 sene devam etmiştir-. Küçük kardeşi Yüe-Kien, 50 yılında saltanat müd- doîsi olarak baş kaldırdı ise de, 49’da Güney Yabgusu tarafın­ dan esir edilip iddiasından vaz geçti (aşağıya bk.). Punu Yabgu’nun o karışık devir için uzun olan saltana­ tından sonra yerine sırayla 3 oğlu geçli: San-Mu-Lou-Tzu Yab- gtı (83-84 = İ), Yu-Liu (Yeu-Liu) Yabgu (84-89 = S) ve Yü- Çu-Çien (Yü-Çü-Kien) Yabgu (89-93 = 4). Bunların son ikisi­ nin saltanatı, öldürülmek suretiyle sona evdi. Devir pek ka­ rışıktı. Yu-Liu Yabgu'nun annesi bile 91’de Çinliler’e esir d ü ştü . Bundan sonra yani 93 yılında Büyük Türk Hakanlığı, Hunlar'm “Güney" veya "Doğu” denen dalına geçti.

Türk İmparatorluğu’mm İkiye Bölünmesi 48 yılında Büyük Türk Hakanlığı, "Güney = Doğu’’ ve "Kuzey = Batı” diye iki imparatorluğa bölündü. I-ler iki kıs­ mın başında da aynı hanedana mensup prensler bulunuyor­ du. Güney İmparatorluğu, Çin nüfuzu alıma düştü. Siyenpi Türkleri ve Çin tarafından desteklenen Güney Hunları, Ku­ zey Ilunları ile kardeş mücadelesine girişti. Kuzey veya Batı Hun Yabgusu, Güney veya Doğu Hun Yabgusu’na mevkice üs­ tün sayıldığı için. Büyük Türk Hakanı yani Türkler’in en büyük imparatoru. Kuzey (Batı) Yabgusu idi. Siyenpi Türkleri’nin Iiunlar üzerindeki başarıları, imparatorluğun bünyesini sars­ tı, büyük konfederasyon dağılma emareleri gösterdi. Siyen- pilcr, başka Türk ve Moğol kavimleri ile beraber, Hun Türk- leri’ni batıya doğru sürmeye ve itmeye, bu suretle Orta As­ ya’da kendi lehlerine bir değişiklik yapmaya çalışıyorlardı. 26. Büyük Türk Hakanı, aynı zamanda Güney (Doğu) Hunlan’nın 9. yabgusudur; 93 yılında Kuzey (Batı) impara­ torluğu dağıldı ve kısmen Güney Yabgusu’nun idaresine geç­ ti. Güney (Doğu) imparatorluğunun ilk yabgusu olan Hsi-Lo- Şih-Çu-Ti (Hu-Han-Yeh = II. Hu-Han-Sie) (48-56 = 8), 18. Büyük Türk Hakanı’mn 2. oğludur. Ağabeyisi Prens Uliyas, M.Ö. 7 yılında ölmüştür. Prensliğinde "Pe” adım taşıyan II. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER

Hu-Han-Sie’yi, GLiney Yabgusu olarak 2 kardeşi takip eni: Çiu-Fu-Yu-Ti (Kieu-Feu-Yeu-Ti) (56-57 = 1) (prenslik adı: Mo) ve İ-Fa-Yü-Lu-Ti (Î-Fa-Yü-Liü-Ti) (57-59 = 2) (prenslik adı: Han). 4. Güney Yabgusu olarak l.’nin büyük oğlu Hsien- Tımg-Şih-Çu-Ti (Hi-Tong-Şi-Suy-Heu-Ti) (59-63 = 4) (prens­ lik adı: Tie = Şih), ondan sonra da 2.’nin oğkı Çiu-Çu-Çü-Lin- Ti (Kieu-Çu-Çc-Lin-Ti) (63’te birkaç ay saltanat sürdü) (prenslik adı: So) lalı la geçli. 6. yabgu, 4.'nün kardeşidir: Hu- Yelı-Şih-Çu-Hu-Ti (Hu-Sic-Şi-Suy-Hcu-Ti) (6385 - 22) (prens­ lik adı: Çang). 7. vc 8. Güney Yabguları, 3.’nün oğullandır: İ-Tu-Yü-Lü (İ-Tıı-Yii-Liü-Ti) (86-88 — 3) (prenslik adı: Hsüan = Siuen) ve Hsm-Lan-Şih-Çu-Hu-Ti (Hieu-Lan-Şi-Suy-Heu-Ti) (88 - 93= 5) (prenslik adı: Tun-Tıı-Ho = Tün-Tu-Ho). Bundan sonra lahia geçen 8. Güney yabgusıınun büyük oğlu, aynı zamanda 26. Büyük Türk Hakanı’dır; Biiyiik Türk Hakanlığı bu suret­ le Kuzey dalından aynı hanedanın güney dalına geçmiştir. 8. yabgunun küçük oğlu FLing-Leu, 94’te tahta hak iddia et­ miş, 120 yıllarında da ölmüş, tahta geçememiştir. Ağabcyisi 26. Büyük Türk Hakanı olan An-Kuo (Gan-Kue = Feng-Kou), 93-94’te 1 yıllık saltanattan sonra öldürüldü. Yerine 27. Bü­ yük Türk Hakanı ve 10. Güney Yabgusu olarak, 4. Güney Yab- gusu'nun oğlu Ting-Tu-Şilı-Çu-Hu-Tj (Ting-To-Şi-Suy-Heu-Ti) (94-98 = 4) (prenslik adı: Sü-Tsii) geçti. Bunu 6. Güney Yab- gusu’nun oğlu olan Waıı-Şih-Çu-Ti (Wan-Şi-Şi-Sııy-Ti) (98-124 = 26) (prenslik adı: Tan) takip etli. Sonra onun 2 kardeşi tahla çıktı: Wu-Ci-Hu-Sih-Co (124-127 = 3) (prenslik adı: Pa) ve Çii-Çih-Jo-Şih-Çıı-Çht (To-Jo-Şi-Suy-Tsicu) (127-140 = 13) (prenslik adı: Hsiu-Li = Hicu-I..i). Bu sonuncusu öldürüldü. Bunun da annesi 134’te Uygur Türkleri’ne esir düştü. Bu son 3 yabgunun kardeşi, Doğu Büvük-Prensi idi; 140’ta öldürüldü. Bundan sonra tahta geçen Çü-Hiu (Çc-Hicu) (140-143 = 3)‘ nun hangi yabgunun oğlu veya kai desi olduğu tesbit edileme­ miştir. Kardeş olan 32. ve 33. yabgularııı da kimin oğlu ol­ duklarını bilmiyoKuz: Hu-Lan-Jo-Şih-Çu-Çiu (Hu-Lan-Jo-Şi- Suy-Tsieu) 143-147 V 4) (prenslik adı: Tou-Leu-Çu = Teu- Leu-Çü) ve kardeşi olduğu sanılan halefi 1-Ling-Şih-Çu-Çiu (1- Ling-Şi-Suy-Tsieuj (147-172 = 25) (prenslik adı: Çü-Erlı = Kiü-Çe-Ulh). Bunun yerine oğlu geçmiştir: Tu-Te-Jo-Şih-Çu- Çiu (Tıı-Te-Jo-Şi-Suy-Tsieu) (172-177 = 5 )prensfik adı: M oa = Mcu). Bunun yerine de arka arkaya 2 oğlu geçli: Ilu-Çeng (Hu-Çing) (177-179 ■= 2) (öldürüldü) ve karde­ şi Çiaııg-Çü (Kiang-Kiü) (179 • 188 = 9) (bu da öldürüldü). Yerine sonuncunun 2 oğlu geçli: Tc-Çih-Şih-Çu-Hu (Te-Çi-Şi- 136 TÜRKİYE TARİHİ

Suy-Hcu) (188-195 — 7) (prenslik adı: Yü-Fu-Lo) vc kardeşi Hu-Çu-Çuan (Hıı-Çu-Tsiüen) (195-216 = 21). Bu 38. Büyük Türk Hakanı ve 21. Güney Hun Yabgusu, 220 yıllarına doğru yani tahtı kaybettikten 4 sene kadar sonra ölmüştür. Onunla Hım hanedanı iktidardan düşmüş vc Hunlar, iktidarı Siycn- piler'e bırakıp Avrupa'ya göçmüşlerdir. Sonuncu yabguların kardeşi olduğu sanılan Siü-Po, 188-189'da tahta hak iddia et­ m iştir.

llıntlar Çağında Türk Talihine Umumi Bîr Bakış

Hunlar, Türk tarihinin fecridir. Çin kaynakları bile Hun- lar'ı, VI. yüzyıldaki Göktlirklcr’in atası saymıştır. Hele Mele gibi tamamen istisnai bir askerlik dehasına sahip çok bü­ yük, teşkilâtçı bir devlet adamının yetişmesi, Hunlar çağı Türk taıilüm cihan ölçüsünde bir ehemmiyet derecesine yük­ seltmiştir. Mete gibi 35 yıl tahtla kalan torunu ve 2. halefi Kün Yabgu da büyük bir teşkilâtçı ve askerdir. Mete’nin M.Ö. 177’deki seferinde Hazar Denizi’ne, yani Avrupa kapılarına erişmesi, onıı Yakın Doğu'nun da alâkalandığı bir şahsiyet .yaptı. M.Ö. I. asrın son yarısında Huhanye Yabgıı ve ağabe­ ydi Çiçi de büyük asker ve devlet adamı idiler. Türk impara­ torluğu, genişlik bakımından İran, İskender ve Roma impa­ ratorluklarını geçmiştir. Mete, strateji bakımından Kirus, İs­ kender ve Sczar'dan üstün görünmekledir. Bu cihangirler, dünya coğrafyası üzerinde Mete derecesinde geniş askerî ha­ reketlere girişememişler, halbuki Mete’yi kuzeyde buzullar, gü­ neyde Ilimalayalar, doğuda Büyük Okyanus, batıda Hazar ve Urallar durdurabilmiştir. Hunlar, o zamana kadar dağınık kültür merkezleri teşkil eden Türk kavimlerini ve neticede kııllürlerini birleştirmiş­ ler, Türk’lüğün millet halinde tekevvününde mühim rol oyna­ mışlardır. Arkeolojik keşifler, Orta Asya’da Hunlar çağında o derecede mebzul İran ve Çin eşyasını ortaya çıkarmıştır ki, bu hal, devrin licari münasebetlerinin canlılık dereccsini ve Türkler'in dış kavimk-rle alâkalarının kesafetini vâzıhan ispat eder. Hunlar, Yakın Doğu vc Uzak Doğu kültürleri ara­ sında da teması temin elmek bakımından insanlık tarihinde mühim rol oynamışlar, dünyanın iki ucu arasında kültür alış­ verişine vesile yaratmışlardı! . İpekyokı, Orta Asya’dan geçtiği için, transit ticareti Türklor’i çok zenginleşlirmiştir. Tiirkler’de de o zamanki bütün cemiyetlerde olduğu gibi esir tabaka vardı. Bu esirler, bilhassa harb ve akmlarda ele geçirilen insanlardı. Hunlar, askerî ve aristokrat bir cemiyet TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER teşkil ediyorlar, yabgularınm Gök Tann'nın ycryüzündeki ve­ kili olduğuna inanıyorlardı. Ikın devlet ve ordu teşkilâtı son devece mükemmel olup, kahramanlık ve şövalyelik, ideal ha­ yalın esası sayılıyordu; kalıı amnn şövalyelere Türkler "alp” demişlerdir. Hunİar'ın bu içtimai durumu büyük tarihçi Ollo Franke tarafından şöyle hulâsa edilmekledir: “Hunlar, an­ cak Osmanlı Türkleri İle mukayese edilebilirler". Hunlar çağında Türkler fevkalâde çoğalmışlar, Altaylar' dan sonra Tamı Dağlan bölgesini, nihayet Sibirya ve Baykal Gölü’nü Türkleştirmişler, buradaki Moğol kabilelerini doğu­ ya itmişlerdi. Türkler’d'e ilk çekik gözlülük de bu devirde ba­ zı Moğol kavimleri ile karışma neticesinde meydana gelmiş­ tir; Hımlar çağında bulunan iskeletlerin antropolojik ince­ lenmesi, bunu göstermektedir. Bu karışma Baykal Gölü hav­ zasında, Yenisey vadisinde olmuştu. Altaylar'daki Türkler'in lıâlâ eski Türk tipinde oldukları, mongoloid hiçbir iz taşıma­ dıkları gene antropolojik keşiflerden meydana çıkmaktadır. İmparatorluğun doğusunda Tunguz kavimleri ekseriyeti teş­ kil ediyordu. Mete, Orhun kıyılarına kadar gelmiş olan Tun- guzlar’j daha doğuya sürmüş ve Baykal güneyindeki Tunguz- lar'ı da esir almış, köle yapmıştı. Bu çağ Türk sanatı, Karadeniz kuzeyinden Büyük Okya­ nus kıyılarına kadar hâkim bir sanat deıeccsine yükselmiş­ tir. Türk kavimleri arasında üslûp benzerliği, hattâ ayniyeti müşahede edilmektedir ki, bu, siyasi birliğin ve büyük bir imparatorluğun getirdiği nimetlerdendir. Hayvan mücadelesi mevzularını İşliyen lunç eserler, çağın karakteristik Türk sa­ nal eserleridir. At güreşi tasvirleri, bilhassa Türkler'e has­ tır. Deve ve kaplan mücadelesi motiflerine de bol tesadüf edilir. M.Ö. 1. asırda Türk imparatorluğunun doğu bölgelerin­ de Çin sanalı tesirleri barizleşmektedir. Selenga ırmağı yakın* kırında Noyun-UIa dağında bulunan Hun kurgan-mezarların- dft, bol sonat eserlerine tesadüf edilmiştir; bu kurganlardan 5 tanesi, I-Iuıı imparatorluk prenslerinin mezarlarıdır. Altay- lar’da da bu devirden kalma kılıçlar, prens mezarları, Tiirk iskeletleri bulunmuştur. İskeletlerin ortalama boyunun 1.80 metreye yakın olması, Türkler’in uzun boyluluğunu göster­ mektedir. Bol miktarda vc ekseriyeti teşkil eden Türk tiple­ ri yanında arada Moğol tiplerine de tesadüf edilmekle ve iki kavmin İç içe yaşadığı görülmektedir. Moğollar, Hun impara­ torluğundu, Türkler’cten sonra ikinci mevkii işgal ediyorlar ve birçok Moğol kabileleri, Türk kabileleri gibi asil sayılıyor ve imtiyazlı durumda bulunuyordu. Hunlar, Kore’den M acar Ovası’na kadar olan sabaya sulh. 128 TÜRKİYE TARİH) sükûn vc refah getirmişlerdir. Mete, Çin imparatoruna yazdı­ ğı bir mektupla, hâkimiyetindeki kavimlerin, kudretli bir im­ paratorluğun bütiin nimetlerinden faydalandıklarını, sulh ve saadet içinde yaşadıklarını bilhassa belirtmeye itina etmiştir (De Grool, H ım ncn, 74). İmparatorluk dağılırken bu manza­ ra, çok bozulmıışlur. Bu sıralarda imparatorluğun doğu bölge­ lerinde Türkler’in melezleştikleri ve.Çinliler'le karıştığı, antro­ polojik buluntularla leyit edilmekledir. Buna mukabil Hunlar çağında Türk kavimlerinin yaşama sahası çok genişlemiş, gü­ neye, doğuya, balıya, hattâ kuzeye doğru büyük mesafeler ka­ zanılmıştır. Bugünkü Türkistan’a, bu arada Fergana’ya da bir miktar Türk yerleşmiş, bu bölgelerde yaşıyan İranh kavim­ ler, güneye, batıya doğru itilmiştir. Hunlar’m başkenti Noin-uia, U rga'nın 100 km. batısında idi.

2. SİVENPİLEK (TABGAÇLAR) (216-391) Siyenpi - Topa Hanedanı 2İ6 yılında Hun hanedanının yerine Siyenpi hanedanı ik­ tidara geçmiş, yani Büyük Türk Hakanlığı tahtına oturmuş­ tur. Bu hanedan, 394 yılına k ad ar 178 vıl ik tid ard a kalm ış, bu ıniiddel içinde 16 yabgu (imparator) değişmiştir. 216-235 arasındaki ilk 19 yılda saltanat süren 2 yabgu asıl "Siyenpi" hanedanından, sonraki 14 yabgu ise Siyenpi-Topa hanedanın- daııdır. Siyenpi kabilesi ve bu kabilenin adım taşıyan hanedan, Hunlar çağında tabialivle Büyük Türk imparatorluğuna dahil­ di ve başlıca nıülıinı topluluklardan birini teşkil ediyordu. Bıı kabilenin prenslerinden Pieıı-Ho'nun adını biliyoruz; bu zat, M.S. 60 yıllarına doğı u ölmüştür, Bunun torunu olduğu sanı­ lan Kieü-Lün de 120'ye doğru ölmüştür. Bunun da torunu ol­ duğu tahmin edilen Tan-Şc-Hoay (Tanşikhay), 135’te doğmuş, ]80’de 45 yaşında ölmüştür. Bunun oğlu Ho-Lien, Siyenpi kı­ ralı idi; bunun oğlu Kiao-Man da Siyenpi kıralı (labiatiyle Hunlar'a tâbi) olmak için uğraşmıştır. Tan-Şe-Hoay'ın kar­ deşleri, yeğenleri I-fo-Lien'den sonra Siyenpi kıralı olmuşlar­ dır. Bunlardan birinin oğlu Kuey-Teu da bu makama geçmiş, nihayet Kuey-Teu'nun kardeşi Pu-Tu-Ken, Ilun hanedanını de­ virerek Büyük Türk Kağanlığı tahtına oturmuş, Türk ve Mo- .ğol kavimlerinin imparatoru olmuştur, Pu-Tu-Ken, 233'te 17 yıllık bir saltanattan sonra öldürülünce yerine oğlu olduğu sanılan Ho-Po-Nem geçmiş, fak.il 2 yıl sonra 235’le bu da öl­ dürülmüştür. Boyiece.Siycnpi-Topa (Türkçe; Tabgaç) hanedanı iktidara TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER

gelmiştir. Bu hanedan asıl Siyenpi hanedanı vc onun ilk 2 yab­ gusu ile akraba olmaktadır. Fakat akrabalık derece ve vaziyet­ lerini şimdilik bilmiyoruz. 159 yıl Büyük Türk Hakanlığı tah­ tında kalacak olan Siyeopi-Topalar, Sibirya'da yaşıyorlardı. İlk prensleri Mao'nun adını biliyoruz; bu 2at 40 yılında ölmüştür. Ondan sonraki Siyenpi-Topa kıratlarının listesi söyletlir: . 1) Mao, 2) Tay, 3) Kuon,4) Leu, 5) Yue,6 ) Tuy-în, 7) Li; 8 ) Heu, 9) Jo, 30) Ki, 11) Tay, 12) Hoey, 13) Lin-Khan. İşte Siyenpi-Topalar’dan ilk vabgu olan Kie-Fücn (235- 261 = 26), bu Lin-Khan’m oğludur.

Siyenpi-Topa Yabguları (235-394) Kie-Füen’den sonra yerine oğiu Lie-Vi Yabgu (261-277 = 16) geçti. Hükümdar olduğu sırada 88 yaşında idi; 104 ya­ şında öldü (babasının da aynı yaşlarda ölmüş olması lâzım). Bin ük oğlu Şa-Mo-Han, 276'da öldürüldüğü için, yerine diğer oğlu Lie-Hu, sonra bunun oğlu Ço, sonra da bunun oğlu Fo, yabgu oldu. Fo, 297 yıllarına doğru öldü. Şu halde Lie-Hu, Ço ve Fo Yabgular’ın üçünün saltanatı 20 yıl kadar sürmüş oluyor. Fo’nun yerine arka arkaya 2 oğîu geçti: Ota (Yi-To) (297?- 310? = 13?) ve Yilü (O-Liü.) (310?-316 = 6 ?). Yilii Yabgu, öldürüldü. Yilü, daha ağabeyisinin saltanatında müşterek yab­ gu olarak iktidara iştirak etmişti; Çin'in Şensi eyaletinde Ting-Siang şehrini başkent edinmişti. Kardeşi olan Lukiion da, Yilü’nün saltanatına ortak yabgu olarak katıldı, başkenti Şang-Fu şehri idi. Yilü'nün yerine oğlu Yü-I.iü geçti (316-325 = 9). Yerine kardeşi Flonu (325-330 = 5), sonra bunun kardeşi Kic-Na (330 - 335 = 5), sonra bunun kardeşi Î-Hoay (335-337 = 2), sonra tekrar Ki-e-Na (337-338 = J, ceman 6 yıl), tekrar İ-Hoay (338-376 = 38, ceman 40 sene), sonra bunların kardeşi Kao-Tso- Şe-İ-Kien (376-380? = 4?) yabgu oldular; sonuncusu öldürül­ dü. Yilü Yabgu’nun 5 oğlu 64 yıl saltanat sürmüştür. Kao-Tsc-Şe-İ-Kien’în yerine oğlu Fugin geçti (380?-386 = 6 ?); Prens I.ieu-Goey Yabgu da, bunun saltanatına ortak ol­ du. Fugin Yctbgu’nOn yerine oğlu Küey Yabgu tahta oturdu, 6 yıl saltanat sürdü, ^394 senesinde 23 yaşında iktidardan uzak­ laştırıldı. Apar (Avar) hanedanı, III. Büyük Türk Hanedanı olarak Türk imparatorluğunun basma geçti.

Tabgae Hanedanı Çağında Türk İmparatorluğu Siycnpücı- çağında Türk jmparatorluğu, Hunîar’ın büyük 140 TÜRKİYE TARİHİ devrindeki sınırlarına erişemedi; batı topraklarına hâkim ola­ madı. Bunun neticesi olarak doğudaki Moğol kavimler, Hun­ lar ck'.vriııdekindcn daha büyük ölçüde Türk imparatorluğun­ da iktidara iştirak ettiler. Bununla beraber Siyenpiler’in Mo­ ğolca konuştukları iddiası artık kabule değer görünmemek­ ledir. Fransız Uzak Doğu dilleri ve tarihi allâmesi Paul Pcl- liot, Siyenpi dilinin Türkçe olduğunda "hiçbir şüphe bulun­ madığım” ispat etmiştir. Z. V. Togan’a göre ise, Hun kabîle ve hanedanı Türkler'in Oğuz boyundan olup (Mete = Oğuz Han Destanı bunu gösteriyor), Siyenpüer, asıl 'Türk" denilen Şu grupundan idiler. Oğuzlar, Hunlar çağında imparatorluk tah­ tına Şu-Tiirk zümresine bırakmışlar ve bu, Dokuz-Oğuz-On- Uygurlar’a, daha kesin olarak Selçuklular’a kadar devam et­ miştir. Bununla beraber Hun hanedanının Oğuz boyundan ol­ duğu ve Siycnpiler ile onlardan sonra iktidara gelen Avar ve Göktürk hanedanların Şu Türkleri’nden ve birbirleriyle akra­ ba, hattâ aynı aileden bulundukları nazarivesi, henüz kâfi de­ recede kuvvet kazanmış görünmüyor.

T a b g a ç la r Ç a ğ ın d a I lım la r Nasıl Siyenpi-Topa kırallığı, Hunlar çağında Türk konfe­ derasyonuna dahil idiyseler, Siyeııpiler imparatorluk tahtına oturdukları zaman, Hun hanedanı da, onlara tâbi bir kıral- lık olmakta devam etti. Gerçi Hun kabilesi büyük kitleler ha­ linde Volga’ya, Macar Ovası’na, Hindistan'a göçtü ve Hun Bü­ yük Hakanlık Hancdam'nın dalları bu ülkelerde asırlarca saltanat sürmekle devam etti. Fakat Orta Asya, Hun kabile­ sinden büsbütün boşalmadı. Orta Asya’nın Siyenpiler’e tâbi Hun kıratlarından Lieu-Yüaıı (304-310 = 6) ile ağlu Lieu- Tsong (310-318 = 8), bilhassa mühimdir. Bunlardan ilkinin, Hunlar’dan son Büyük Türk Hakanı olan Hu-Çu-Çüan Yabgu' nun torununun oğlu olması muhtemeldir. Siyenpi iktidarın­ dan kaçan Hunlar, Çin sınırlarında talihlerini deniyorlardı. Bunlardan Lieu-Tiong Yabgu, Türk tarihinin büyük şahsi­ yetlerinden, Groussel’nin tâbirince "Çin’in Attilâ’sı”dır. 311' de Çin imparatorluk başkenti Loyang’ı fethetmiş, imparator Tsin-Hue-Ti’yi esir almış, imparatorluk narayım yakmış, bir an için Kuzey Çin’e hâkim olmuştur. Licu-Tsong Yabgu, esir aklığı Çin imparatorunun yerine geçen Tsin-Min-Ti’yi de esir almış vc onun başkenti Çang-Ngan’ı da fethetmiştir. Ancak Hunlar’m Çin’de hâkimiyeti kısa sürmüş, Yabgu’nun vakitsiz ölümiyle vc Topa (Tabgaç) kabile ve hanedanından Türkler’ in Çin'de iktidarı almaya başlaması ile büsbütün yok olmuş­ tur. Lıeu-Tsong Yabgu'nun bu dehşetli fütuhatı, Çin başken­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKIEA T41 tinin 317’den 589’a kadar Güney Çin’de Nankin'c alınmasına sebep olmuştur. Grousset bu hâdiseyi gene bu çağlarda Ro­ ma başkentinin Roma vc Milano’dan İstanbul'a alınması ile mukayese etmektedir.

3. AVARLAR (AFARLAR) (304-552) Avar (Apar) Hanedanı 394 yılsnda Siyenpi-Topa (Tabgaç) hancıUmınm yerine Avar (Apar) Hanedanı, Büyük Türk Hakanlığı tahtına otur­ muştur. Bu hanedan 552’ye kadar 156 yıl iktidarda kalmış, bu müddet içinde 13 kağan değişmiştir. Hunlar ve Siyenpî- Topalar (Tabgaçlar) Büyük Türk Hakanı olan imparatora ■'yabgu” derlerken, Avarlar "kağan” demişler, bu kelime son­ radan "hakan” tarzında telâffuz edilmiştir. Avar (Türkçe: Apar) kabîlesi vc başlarındaki hanedan, Hunlar ve Tabgaçlar iktidarda iken Büyük Türk Hakanlığı konfederasyonuna dahildi. Apaılar’a Latinter "Avar", Çinli­ ler "Juan-Juan" demişlerdir, ilk Apar prensi olarak 280 yılla­ rında ölen Mo-KoLiü’nün adını biliyoruz. Bunun oğlu Şc-Lu- Hoey, bunun oğlu da Ti-So-Yüen olup bu sonuncunun yerine arka arkaya 2 oğlu, Pi-Heu-Po ile Yiin Te-Ki geçmiştir. Yün- Te-Ki’nin (Çinliler'in bu şekilde yazdıkları bu adın Yun Tı­ ğın olması muhtemeldir) oğlu Tolıın Kağan (394-410 = 16). Tabgaç hanedanını devirerek Büyük Türk Hakanlığı tahtına oturmuş, yani Türk ve Moğollar’ın imparatoru olmuştur. To- lun Kağan’ın öldürülmesi üzerine yerine 10 yaşlarındaki oğlu Tu-Çi değil, kardeşi Gnay-Teu-Kay (HoLiii) Kağan (410414 =a 4) geçmiş, bu da öldürülmüş, yerini oğlu Pu-Lo-Çin Ka- ğan’a bırakmıştır. Bu Kağan 414'te hilkat aylık saltanattan sonra öldürülünce yerine kardeşi olduğu sanılan Talan (Mc- oo-Khan-Kc-Çim-Kay) Kağan (414-431 = 17) geçmiştir. Talan Kağan'ı oğlu So-Lien (U-Ti) Kağan (431-444 = 13) takip etmiş, bu zat Wci hanedanından Çin imparatorluk pren­ sesi ile 434 yılında evlenmiş, kızkardeşîni de (aynı yıl) Çin im paratoru Tay-Wo-Ti’ye (423-452) vermiştir. So-Lien’in yeri­ ne oğlu Çuluk (Tu-Ho-Çin) Kağan (444464 = 20) geçmiş, bu­ nu oğlu Şeu-Lo-PthCin (YtiÇing) Kağan (464485 = 21), son­ ra bunun oğlu Fu-Ming-Tün (II. T oIu d ) Kağan (485492 = 7) takip etmiştir. II. Tolun Kağan öldürülmüştür. Yerine kar­ deşi olduğu sanılan Nokay (Hcu-Ki-Fu-Tay-Ku-Çe) Kağan (492-506 = 14), sonra bunun oğlu Tokhan (Fo-Tu) Kağan (506-511 = 5) geçmiştir. Tokhan Kağan, amcası II. Tolun'un 2. zevcesi dul imparatorıçc (hatun) Heu-Lİü-Ling ile evîen- 142 TÜRKİYE TARİHİ mişıir ki bu Hatun (Katun), 520. yılında 50 yaslarında öldü­ rülmüştür. Çuluk Kağan, Avrupa Hun imparatoru Attilâ ile çağdaştır. Batı Roma imparatorluğu da bunun halefi Çeu-Lo- Pu-Çin Kağan’ın zamanında yıkılmış yani İlkçağ sona ermiş­ tir. Şu halde Apar Hanedanı, İlkçağ'ın sonlarında vc Ortaçağ' m başlarında TLirk Hakanlığı tahtını işgal etmiş oluyor. Tokhan Kağan’ın yerine oğlu Çunu (Teu-Lo-Fu-Po-Teu- Fa) Kağan (511-520 = 9) geçmiş ve öldürülmüştür. Bu zat impaıatoriçe Heululin’den sonra 511’de Deuhun Divan'la ev­ lenmiş, bu imparatoriçe 520’tle öldürülmüştür. Çunu Kağan’ın oğlu ve veliabdi Tszuhoy da aynı yıl katledilmiştir. Çunu Ka- ğaıVın 6 kardeşinin büyüğü olan Prens Tsu-Hoey de aynı akı­ bete uğramıştır. Bu suretle tahta Çunu’nun kardeşlerinden 0-Na-lIoey (520-521 = 1) geçmiş, 520'de Çin imparatorunu resmen ziyaret etmiştir. Bu kağanın kızı, Hindistan Hun (Ak- lıun) imparatoru ıVlihirakulan (502-530) ile 520 yılında evlen­ miş, bu suretle Orta Asya ve Hindistan Türk imparatorluk­ ları arasında yakınlaşma olmuştur. Daha sonra tahta çıkan Mi-Gneu-Ko-Şe-Kiü (Po-Le-Müen) Kağan’ın (521-522), O-Na-Hoey Kağan’ın kardeşi olduğu sa­ nılmaktadır; bu kağan tahttan indirilmiş, 525'e doğru öldü­ rülmüştür. Tali la tekrar (522-552 = 30, ceman 31 vıl) O-Na- Hoey Kağan geçmiş ve Aparlar’dan sonuncu Büyük Türk Ha­ kanı olmuştur. O-Na-Hoey Kağan, 533'te Wei hanedanından Çin imparatorluk prensesi ile, 538’de aynı hanedandan başka bir prensesle evlenmiştir; bir zevcesi daha olduğu bilinmek­ ted ir. Bundan sonra iktidar Göktürk hanedanına geçmiş, Apar- lar'ın mühim kısmı Avrupa’ya göçmüş, Apar hanedanından kağanlar asırlarca da Avrupa’da saltanat sürmüşlerdir. Orta Asya’da Göktlirkler’e tâbi olarak kalan küçük Apar zümresi­ nin kıralları ise şunlardır: Tie-Fa (552-553 = 1), Tem-Çeu- Heu-Li (553-554 = 1) ve Ku-Ti (554). Bunlardan Tie-Fa, Gök- türkler'le imparatorluk tahtı için mücadele etmiş, fakat öl­ dürülmüştür; yerine 2 kardeşi geçmiş, bunlardan ilki olan Tem-Çou-Heu-Li de öldürülmüştür. Onun yerien kardeşi Oan- Lo-Şin geçmiştir (554-555). Son olarak 555’te birkaç ay Gan- Lo-Şin’in oğlu olduğu sanılan No-Hoan, Göktürkler'le müca- delc edip öldürülmüştür. Bu dörtlünün de sonuncu Apar kağa­ nı O-Na-Hoey’in oğullan olduğu sanılmaktadır.

Aparlar (Avarlar) Çağında Tüık İmparatorluğu Aparlar devrinde de Moğollar, Türkler'le beraber impa­ ratorluğun yüksek idaresine iştirak etmişlerdir. Hattâ bu dev­ TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 143

rede Moğol nüfuzunu» çok arılığım ileri sürebiliriz. Apnrlar'ı deviren Göktürklcr, Moğollar’ı müşterek iktidardan tama­ men uzaklaştıracaklardır. Apariar, eski çağlardan beri lanın- muş biı- kavini olup. Türk konfederasyonunun mühim üyele­ rinden idiler. Yunanlıların zikrettikleri "Abarİs” vc "Apari- tai” kavminin Apariar olduğu sanılmakladır. Apariar da Tab­ gaçlar gibi Mete çağının sınırlanna erişememişlerdir. Bu de­ virde Türkler, Tanrı DağJan'nm güneyine atlıyarak Doğu Tür­ kistan’da yerleşmeye başlamışlardır. Fakat Tanrı Dağlan'ntn güneyindeki Türk kabileleri Aparlar'a tâbi olmaktan va7. geçe­ rek, Hindistan Hunlan’na bağlanmışlardır. Tolun, Çoluk ve Türkçe-adının "Onaboy" olduğu sanılan O-Na-Hoey Kadınlar, A.parlar'm büyük hükümdarlarıdır. Bu kağanlar, Balkaş Gölü ile Büyük Okyanus arasındaki hâkimi­ yetlerini mutlak bir dereceye çıkarmışlar, mühim askeri ba­ şarılar kazanmışlardır. Apar kağanları da Hun ve Tabgaç yab- guJarı gibi Çin'e akınlar yapmışlar, fetihlerde bulunmuşlar­ dır. Bunlara karşı 423’te Çin Şeddi geniş ölçüde tahkim edil­ miştir. Aparlar'ın da merkezi, kendilerinden evvelki vc son­ raki Büyük Türk Hakanlığı gibi Orhon nehri civarında, belki ötüken ormanları Larafnıdaydı.

4. GÖKTÜRKLER (KÖK-TÜRKLER) (552-745) Göküirk Hanedanı Türk jarilıinin ve Büyük Türk Hakanlığı tahtına oturan hanedanların en büyük ve mühim hanedanlarından olan Gök* türkler (aslında: Kök-TürkJer). 552'den 745'e kadar 193 yıl iktidarda kalmışlardır. Yani saltanatları Tabgaçlar’dan ve Aparlar'dan dalıa uzun sürmüştür. Her bakımdan Türk la- rihiuin pek ehemmiyetli bir merhalesini teşkil eden Göktürk- ler, Ccngiz'in başkenti Karakurum'ua 60 km. kuzeyindeki Ötüken’İ başkent yapmışlardır. İmparatorlarına Apariar gibi "kağan", prenslerine “ligin” (bugünkü telâffuz: Tekin) demiş­ lerdir. Önce Göklürk kağanlarını ve hanedanın belli diğer üyelerini güzden geçirelim: Hanedanın kumcusu. Aparlar’ı bertaraf ederek Büyük Türk Hakanlığı Iafttma oturanlar, — tıpkı Selçuklularda ol­ duğu gibi— birbiriyîis tam bir ahenk içinde hareket eden iki kardeştir (Bilge Kağan Ue Kül Tigin de öyle yapmışlardır). Bunun veya Burnun (bugünkü telâffuz: Bumin) ile. kardeşi İstemi Kağan, Göktürk kabilesinin kıralı Uluğ Yabgu’nun oğullandır (bu devrede yabgu kelimesi artık imparator değil, kıral mânasına gelmiştir ki, unvanların zamanla değerden 144 TÜRKİYE TARİHİ düşmesi kanununa uygundur). Daha başlangıçla devlet Do­ ğu ve Balı diye ikiye ayrılmış, Türk tarihinin ananelerinden olan çiİle imparatorluk idaresine göre. Batı Kağanı, Doğu Kağam'm metbu tanımış, fakat bazan aksi de olmuştur. 552’de Göktürkler iktidarı Aparlar’daîı aldıkları zaman, Buınm Kağan, Doğu Kağanı ve Büyük Kağan, kardeşi İstemi de ona tâbi Batı Kağanı olmuştur. 1 yıllık imparatorluktan sonra Bıımın Kağan öiünce, yerine oğullarından biri değil, büyük şahsiyeti yüzünden İstemi Kağan geçmiştir (553-576= 23). İstemi, 555’le tabla hak iddia eden son Apar prenslerini bertaraf etmiştir. İstemi’den sonra oğulları Batı Kağanı ol­ muşlar, Doğu Kağanı olan Büyük Kağanlık, Bumm'ın oğulla­ rından yürümüştür. Buınm, 552’de imparator olunca Wei imparatorluk hane­ danından Prenses Çang-Lo i!e evlenmiştir. Fakat 3 oğlunun annesi bu prenses değildir. Büyük oğlu Kar Kağan, Doğu Ka­ ğanı (553-554 = 1) olmuş, ölünce yerine kardeşi Bağan Ka­ ğan, Doğu Kağanlığı'na (554-572 = 18) geçmiştir. En küçük kardeş olan Tapar Kağan, 572'dc ağabeyisinin yerine Doğu Kağanı (9 yıl), 576’da da amcası îstemi’nin yerine Büyük Kağan (5 yıl) olmuştur). Bağan Kağan’ın oğlu Apa Kağan, 3. Balı Kağanı (576-593 = 17) olmuştur; onun çocukları. Batı Kağanı olmuşlardır. Tapar Kağan’ın yerine Büyük Kağanlık’a, amcası Kar Kağan’ın oğlu Bağa İşbara Kağan (581 - 587 — 6 ) geçmiş, ondan sonra da kardeşi Çur Bağa Kağan (587-588 = 1 ), imparatorluk tahtına oturmuştur. Bundan sonra 6. BLiyük Kağan (588-600 = 12) olarak tah­ ta oturan Tunga Turan Kağan, Bağa İşbara’nm büyük oğlu­ dur. Onu istisna olarak Balı Kağanları’ndan Bilge Tardu Kağan (İstemi’nin oğludur) takip etmiştir (600-603 = 3). Bil­ ge Tardu’dan sonra, Bara İşbara’mn küçük oğlu Kimin Türe Kağan (603-609 = 6 ), imparator olmuştur. O ölünce Batı Ka­ ğanları, artık Doğu Kağanları’nı ıııetbu tanımaktan vaz geç­ tiklerini, tamamen müsiakil olduklarını iddia etmişlerdir. Bununla beraber Doğu Kağanları, Türkler’in en büyük hü­ kümdarı olmak haysiyet, prestij ve mevkiini Türk impara­ torluğunun içinde vû. dışında muhafazaya devam eylemiş­ lerdir. . Kimin Türe Kağan’ın yerine 3 oğlu arka arkaya tahta çıkmıştır: Şibi Kağan (609-619 = 10), Çuluk Kağan (619- 621 = 2) ve Kara Kağan (621-630 = 9). Bunlardan Şibi Ka­ ğan, İslâm dininin ortaya çıkması ile muasırdır. Çuluk Ka­ ğan, Çinli prenses İ-Çing ile evlenmiş ve öldürülmüştür. Meş­ hur ihtilâlci Kür Şad (639'cla kahramanca öimiiştür) bunun TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TlİKKLER 145 küçük oğludur; büyük oğlu ile bunun oğlu olan liginlcrin isimlerini bilmiyoruz. Kardeşi Açena Çöl Tigin, Çin hizmetine girip Çin orduları başkumandanlığına kadar yükselmiştir. Bir kardeşi daha vardır ki, henüz ismini bilmediğimiz bu tigin, Illcriş Kutluğ ve Kapağan Kağanlar’ın babasıdır. Kara Ka- ğan'dan sonraki Sirba Kağan (630-646 — 16), Balı Kağanları hancdanındandır. Bu kağan artık tam mânasiyle Çin’in yük­ sek hâkimiyetini tanımış ve Kür Şad ihtilâli bunun zamanın­ da olmuştur. Sirba Kağan’ı, Çibi Kağan (646-647 = 1) takip etmiştir ki, Şiibay Tigin’in oğlu ve Şibi Kağan’ın torunudur. Onunla Doğu Kağanlığı yıkılıp Çin imparatorluğuna geçtiği için, Batı Göktürk Kağanları, 682'de İlleriş Kutluğ Kağan ik­ tidara gelinceye kadar 35 yıl Büyük Türk Hakanı olmuş­ lardır. Bu suretle Göktürk tarihinin birinci devresi (552-647 — 95) kapanmış, 35 yıllık ikinci devresi başlamıştır. Bundan sonraki “Kutluğ Devresi" denen 3. devre de hanedan iktidarı bırakmcaya kadar 63 yıl (682-745) sürmüştür. Birinci devre­ nin büyüklük devri 57 yıl sürmüştür (552-609). 609'dan sonra Doğıı Kağanlığı Çin nüfuzuna düşmüş, nihayet 647'de Çinliler tarafından yok edilmiştir. İstemi Kağan’dan sonra 600’de Büyük Türk Kağanı olan oğlu Bilge Tardu Kağan, Batı Kağanı (576-603 = 27) olmuş­ tu. İstemi ilan, bir kızını meşhur İran şehenşahı Husrev Anû- şîrvvûn, diğerini de Çang-Ngan’m Pci-Çcu kıralı ile 565 yılma doğru ovlendirmişti. Bilge Tardu ile beraber, Apa Kağan (576- 593 = 17), müşterek Batı Kağanı olarak saltanat sürmüştü. Apa Kağan, Bıımın Kağan’ın ortanca oğlu Bağan Kağan’ın oğlu idi. Boylece yalnız Istemioğulları değil, Burnmoğulları da Batı Kağanlığı'nı işgal etmişlerdir. Apa Kağan’dan sonra bü­ yük oğlu İnal Kağan (593-600 = 7), Bilge Tardu'nım yanında müşterek Batı Kağanı olmuştur. İnal’m oğlu Çur Tuman Ka­ ğan (600-611 = li) , 603’e k ad ar Bilge T ardu’nun naibi ola­ rak, sonra şahsan, Batı Kağanlığı’nı idare etmiştir. Yerine Batı Kağanı olarak amcası Şigüy Kağan (611-619 = 8 ) geçmiş, bunu oğlu Tung-Yabgu Kağan (619-630 = 11) takip etmiştir. Daha sonra 8. Balı Kağanı olarak Bilge Tardu’nun küçük oğ­ lu (büyük oğlu Yfcjıgsu Tigin ölm üştü) B ağalur Sipi K ağan (630-631 = 1) tahta çıkm ış, ondan sonra Istem io ğ u llan ’nın saltanatı son bulmuş, iktidar her iki dalda tamamen Bumııı- oğullart’na geçmiştir. 9. Batı Kağanı Sır-Yabgu Kağan (630-633 — 3), Tung- Yabgu Kağan’ın büyük oğludur. Küçük oğlu Kunduz kıralı (şimdi Afganistan’da) Tardu Şad’dır. Tardu Şad'ın torunu­ 1 4 i TÜRKİYE TARİHİ nun oğlu ulan Şe-Lİ-Mang-Kia-Lo (bu Çince iraııkripsiyonun Türkçe'si çıkarılamıyor), 750’yc kadar Tohâristan yabgusu ya­ ni kıralı olmuştur; Sanskrit dilinde "Sri Mangala” olarak anılmakla oiup Buda dinini kabul etmiştir. Tardu Şad’m baş­ ka bir torununun oğlu olduğu sanılan Kiü-Pi-Çö, Taşkent'te saltanat sürmüş ve 750’dc Çin yüksek hâkimiyetini tanımıştır. Gene Tardu Şad'm torunu olduğu sandan Toğşada, 710’dan 739'a kadar 29 yıl Buhârâ'da saltanat sürmüş, o da 719'da Çin'i metbu kabul etmiştir. Arslao adındaki kardeşi de ma­ lûmdur. Bu suretle Tardu Şad neslinin Batı Türkistan’ın gü­ neyinde uzun müddet hâkim oldukları anlaşılmaktadır. 10. Batı Göktürk Kağanı Başağa Tulu Kağan (633-634 = 1), Uluğ Şad’m büyük oğludur (Uluğ Şad, Apa Kağan’ın kü­ çük oğludur). Bunun yerine kardeşi İşbara Teriş Tunga Ka­ ğan (634-639 = 5), sonra bunun oğlu Bağatur îpi Kağan (639- 640 — 1) geçmiştir. Sonra Uluğ Şad’ın oğuliarından İpi Tulu Kağan (640-653 = 13) Batı Kağanı olmuştur. îpi Tulu Kağan, 638'den beri tahta hak iddia ediyordu. 647’de Doğu Kağanlığı yıkılınca. Büyük Türk Hakanı olarak ortaya çıkmış ve 6 yıl bu sıfatı muhafaza etmiştir. Bu arada Uluğ Şad’m oğulların­ dan Kür Şad'm oğlu İpi İşbara Yabgu Kağan (640-642 = 2), Bağatuv İpi Kağan’ın oğlu İpi Şad Küy Kağan (645-649 = 4). Uluğ Şad'm oğullarından Borü Şad'ıri oğlu Uluğ İşbara Ka­ ğan (651-658 = 7), ipi Tulu Kağan’ın yanında müşterek Batı Kağanı olarak saltanat sürmüşlerdir. îpi Tulu Kağan’ın yeri­ ne oğlu Çençü-Yabgu Kağan (653-659 = 6 ), GÖktürkler'in 15. Büyük Kağan’ı ve 17. Batı Kağanı olmuştur. Çençü-Yabgu Kağan’ın yerine oğlu olduğu sanılan Eçine Türçc Kağan (659-679 = 20) Büyük Türk hakanlığı tahtına oturmuştur. Bu arada sondan bir önceki Doğu Kağanı olan Sirba Kağan’ın da, Uluğ Şad'm oğullarından birisi olmak ih­ timalini zikredelim. Bundan sonraki Balı Kağanları’nm, Göklürkler'den ki­ min oğlu veya kardeşi olduğunu bilmiyoruz: Eçine Kür Pur Çur Kağan (679 - 682 = 3), Eçine Tuyça Kağan (6827-700?- 18?), Üçele Kağan (700-706 = 6 ) ve oğlu Süge Kağan (706- 711 = 5). Bunlardan ilki, aynı zamanda Büyük Türk I-îaka- nı’dır. 682’de İllcriş Kutluö Kağan, tekrar Doğu Kağanlığı’nı kuracak vc Türkler’in en büyük imparatoru mevkiine yükse­ lecektir. Sügc Kağan’dan sonraki 23. - 28. Batı Kağaniarı’na "Tür- kes Kağanları” denmektedir. Türkeş Kağanları şunlardır: Su­ lu Kağan (711-737 = 26), Tuksm Kağan (737-739=2), Eçine Kin Kağan (739-740 = 1), Bağa Tarkan Kağan (740), İl-Et- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 147 mis Kulluğ Bjlge Kağan (740-742 = 2) ve Tengri İl-Etmiş Ka­ ğan (742). 742’de Batı Kağanlığı, 745’te de Doğu Kağanlığı son bulmuş, iktidar"Dokuz-Oğıız-Ou-Uygur Hanedanı’na geçmiştir. İlteriş Kutluğ Kağan (682-693 = 11), Doğu Kağanlığı'»! yenîden kurmuş ve bu suretle Göktürk tarihinin III. devresi başlamıştır ki, bu devre devlet yaratmak-meraklısı olan ta­ rihçiler "Kutluğ Devleti” demişlerdir. Zevcesi Elbilgc Hatun, İlteriş'in yanında Türk imparatorluğunun kalkınıp Mete ve Bumın çağındaki şevket derecesine erişmesinde mühim rol oynamıştır. îlteriş’ten sonra kardeşi Kapağan Kağan (693-7(6 = 23) geçmiştir. 665’te doğan Kapağan Kağan, 22 temmuz 716’cla 51 yaşında öldürülmüştür. 3 oğul bırakmıştır: Bögü Kağan, ini Han ve Yuluğ Tigin. Bögü, 7I6’da birkaç ay kağan­ lık iddiasında bulunmuş, aynı yit 33 yaşlarında öldürülmüş­ tür. Ondan sonra İni Han da aynı iddiayı gütmüş ve gene 7I6’da öldürülmüştür. Yuluğ Tigin ise büyük edip olarak ta­ nınmış ve amca-zadeleri Bilge Kağan vc Kiil Tigin ite teşrik-i mesai etmiştir. Kapağan’dan sonra-vaziyet tekrar karışmış ve halefi olan îllcriş Kutluğ Kağan’m büyük oğlu Bilge Kağan (716-734 = 18), kardeşi başkumandan Kül Tigin’Ie hayran olunacak derecede ahenkli bir işbirliği ve vazife taksimi ya­ parak hanedana ve Türk imparatorluğuna son parlak devrini yaşatmıştır. Kül Tigin, ağabeyisinden 3 yıl önce 27 şubat 731’ de 47 yaşında savaşta ölmüştür. 1 yıl büyük ağabeyisi Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk’un kızı ile evliydi. 648 yıllarında do­ ğan Tonyukuk, 682'dcn 707’ye kadar 25 yıl Iltcriş Kutluğ ve k ardeşi Kapağan K ağanlar’m başkum andanlığını, 716-734 a ra ­ sında da 18 yıl Bilge Kağan’ın başbakanlığını yapmıştır. 734’ten sonra 90 yaşlarında ölmüştür, önce başkumandan, sonra devlet adamı olarak imparatorluğun yükselişinde birinci derecede rol oynamıştır. Bu devrede İlteriş Kutluğ Kağan, Kapağan Ka­ ğan, Bilge Kağan, Kül Tigin, Tuluğ Tigin ve Bilge Tonyukuk, büyük devlet adamı dehası göstermişler ve Türk tarih ve mede­ niyetinin mümtaz simaları olarak ölümsüzleşmişlerdir. Bilge, 51 yaşında öldürülmüştür. Bilgc'den sonra büyük oğlu ve Tiirkeş Kağanı’nın damadı İeen Biîge Kağan (734-739 = 5), sonra kardeşi Bilge Kutluğ Kağan (739-741 = 2), onun öldürülmesinden sofua Bilge ve Kül Tigio’in küçük kardeşle­ ri Penge Kağan (741-742 = 1), sonra Bilge Kağan'ın 3. oğlu Süycn Kağan (742’de birkaç ay), sonra Penge Kağan'ın oğlu Özmiş Kağan (742-744 = 2), onun öldürülmesinden sonra da kardeşi Peymey Kağan (744-745 = 1) Büyük Türk Hakanlığı tahtına geçmişlerdir. Göktiirkler’den 26. Büyük Türk Hakanı olaıı Peymey ile iktidar Dokuz-Oğuz-On-Uygurlar’a geçmiştir. 148 TÜRKİYE TARİHİ

Bilge Kağan iîe Kül Tigin’in adını bilmediğimiz bir de kız- kardoşleri vardır ki, bu Türk imparatorluk prensesi, Burs Beg adlı bir Türk, kumandam ile evliydi.

Göklürkler Çağında Türk İmparatorluğu Buınm Kağan’dan sonra kardeşi İşlemi ve oğlu — Doğu Kağanı— Bağan Kağanlar, biiyük fütuhatçı hükümdarlar oldular. Türk imparatorluğunun sınırlarım Mete çağından yani 7 asırdan beri cn geniş şekline vardırdılar. Ara!, Balkaş, Baykal ,,deryâlan"nm Türk iç denizi olduğu bu çağda Hazar’ uı kuzey ve doğu kıyıları da Türkler’indi. Batıda Ural Dağ­ ları ve Ural nehri allanmış, Volga’ya erişilmişti. Doğuda sınır Kore’nin kuzeyinden geçiyor, Büyük Okyanus’a dayanıyordu; Sahalin Boğazı kıyılan, Türk hakimiyetindeydi. Güneyde Do­ ğu Türkistan’ın taniiımı ve güneybatısı hariç bütün Batı Tür­ kistan, imparatorluğa katılmıştı. Hindistan Hunları’m geriye atan Güktürkter, Kişmir’e ve Tibet'e dayanıyorlardı. Kansu' yu almışlardı. Daha güneydoğuda Çin Şeddi, iki büyük im­ paratorluğa (Çin ve Türk) sınır çiziyordu. Kuzeyde 60' arza erişilmişti. Bu haşmetten ürken ve kudretinin en yüksek derecesin­ de olan (Büyük Juslinianus çağı) Doğu Roma (Bizans) impa­ ratora, Göktürk Kağanı’na elçiler göndermiş, dostluk ve ti­ caret münasebetleri kurulmuştu. Türk imparatorluğunun gü­ neydoğudaki büyük rakîbi Çin, güneybatıda ise pek kudretli îran (Sâsânî) imparatorlukları idi. Sâsânîler de bu çağlarda kudretlerinin zirvesinde bulunuyorlardı (Husrev Anûşîvwâcı çağı). Şu halde Türkleı’e giiocy ve batıyı kudretli büyük dev­ letler kapatıyordu. Türk orduları nâ-roağlûb idi. Göktürkler’e gönderilen Çin elçisi Şang-Sun-Çing, imparatora verdiği raporda, Türkler’in askerî sahada kuvvetle yenilmesinin imkânsız olduğunu, si­ yasi entrika yoluna sapılmadıjiı takdirde Çin’in en kötü du­ rumlara düşebileceği belirtiliyordu. Çin, esasen ananevi olan hile siyasetini ele alclı ve az zamanda Türk imparatorluğunun iç bünyesini iyice yıprattı.

Kiir Şad İhtilâli

Kür Şad İhtilâli, Türk tarihinin karakteristik ve mühim hâdiselerinden biridir. Prens Kür Şad, Gökliirk Hanedanından 10. Büyük Türk İmparatoru Çuluk Kağan'ın küçük oğludur. Çuluk Kağan, 2 yıllık bir saltanattan sonra bir Çin prensesi olan zevcesi TÜRKİYE’YE GEtMEOEN ÖNCE TÜRKLEŞ 14* tçing Hatun tarafından zehirlenerek 621’de öldü. Yerine kar­ deşi, yani Prens Kür Şad'ın amcası Kara Kağan geçti. Türk geleneğine göre, Kara Kağan, dal yengesi, yani Kiirşad’m üvey anası ile evlendi. Zaten kararsız bir adanı olan yeni Türk Kağanı, Çinli zevcesinin entrikaları ile büsbütün yanlış hare­ ketlerde bulundu. Üst üste gelen soğuk ve kıtlık yılları da Türk illerinde büyük tahribat yaptı. 630 yılında bu vaziyetten faydalanan Çin Ordusu, Tiirk Ordusunu bozdu. Kara Kağan ile 100.000 Tiirk, Çinliler’e esir düştü. Çinliler’in elinde 4 yıl daha yaşıyan Kara Kağan, 634’te kederinden öldü. Kara Kağan’ın yerine Çinliler, Göktürk prenslerinden Sir­ ba Kağan’ı Tiirk imparatoru ilân etliler. Fakat bıı kukla hü­ kümdar, Çin’e tâbi olmayı kabul ettiği için, bin yıldan beri istiklâl içiıı yaşıyan Türkler, Sirba Kağan'ı tanımadılar. Çin- liler'i kovmak ve Çinliler’in esiri bulunan Tiirkler’i kurtar­ mak için gizliden gizliye çalışmaya başladılar. 40 kişilik bir ihtilâl komitesi teşekkül etti Bu 40 Tiirk asilzadesi, genç Prens Kiir Şad't başkan seçtiler. Ancak ihtilâl başarıya ula­ şırsa, Kür Şad imparator olımyacak ve siyasetten çekilecekti. Çünkü ihtilâlin tamamen millî mahiyetle olduğundan kimse şiiphe etmemeliydi. Kiir Şad'ın imparator olmak gayesiyle başa geçtiği söylenmemeliydi. Bu fikirde olan Tiirk Prensi, arkadaşlarının kendisini kağan namzedi göstermelerini kabul elnıedi. Bunun üzerine, ihtilâlden sonra Kür Şad’ın ağabeyi- sinin oğlunun, yani yeğeninin Tiirk kağanı ilân edilmesi ka­ rarlaştırıldı. Bit sıralarda Çin’de XVIII. imparatorluk hanedanı olan Tanglar’dan 2. İmparator Li Şih-min hüküm sürüyordu. Li Şih-min 40 yaşında ve 13 yıldan beri tahtta idi. Çin, 50 milyon nüfusu ile cihanın en kalabalık devleti idi. Kuzey Çin'de Çin boyunduruğunda yaşıyan yüz binlerce Türk, her an imha edil­ mek tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyordu. Türk ihtilâl komitesinin plânı şöyleydi: imparator Li Şüı- min esir edilecek, Tiirk illerine kaçırılacak, sonra Çin Sara­ yında esir bulunan Türk asilzadeleri ve Çin boyunduruğun­ daki Türk topraklan ile değiştirilecekti. İhtilâl başarıya, ula­ şır ulaşmaz da bütün Türkler ayaklanacaklar, rasladıkları Cin­ li'yi öldürüp bağımsızlık kazanacaklardı. Çin İmparatorunun t her gece kılık değiştirerek başkenti Çangan'da dolaştığı, Tiirk- ler tarafından haber alınmıştı. Bir sokak baskını ile impara­ torun esir edilmesi oldukça \olav olacaktı. Ancak kararlaştı­ rılan gece, aksi bir tesadüfle,'biıyük bir fırtına patlak verdi. İmparator sarayından çıkmadı. Kiir Şad, gecikilirse ihtilâlin duyulup Türkler'in kılıçtan geçirilmesinden korktu. Akıl al-

TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 151 maz bir cesaretle, imparatorluk sarayvu basıp imparatoru silâh kuvvetiyle ele geçirmek kararını verdi. Arkadaşlarının Çinliler ile kıyas kabul etmez derecede iyi silâh kullanmala­ rına güveniyordu. Gerçekten o gece 40 Türk asilzadesi Çin imparatorluk sa­ rayını bastı. Pek kanlı bir çarpışma oldu. Yüzlerce Çinli mu­ hafız, 40 Türk’ün keskin nişancılığına ve vuruş maharetine kurban gitti, Türk oklan ve kılıçları altında can vereli. Çinli muhafızların yerden mantar bilercesine çoğaldığını ve impa­ ratorun ele geçirilemiyeceğini anlıyaıı Kiir Şad, sarayı terket- mek emrini-verdi. imparatorun ahırına hücum eden 40 Türk, seyisleri öldürüp buldukları atlara atladılar. Çin başkentin­ den çıkmaya mm’affak oldular. Ancak biitiin bir Çin ordusu 40 Türk'ün peşine takılmıştı. Vey [nııağı kıyısına gelince dıı- rakhyan Türkler, birkaç yüz Çin askerini okladıktan sonra, göz yaşartıcı bir kahramanlık sahnesi içinde öldüler. Kür Şad ve 39 arkadaşı, Vey Irmağı kıvtlarımn san toprakları üzerin­ de kaldılar. İhtilâl başarılamadı dîye Çin boyunduruğundaki Türkler sinmediler. Biitiin Türk illerinde bir istiklâl rüzgârı esli. Hiç­ bir milletin tarihinde böyle bir kahramanlık olayı yoktur. 40 Türk'ün saldırışı Çinliler'i kalblerinin derinliklerine kadar ür­ pertti. Tiirkler'de ise, önüne geçilemez bir derecede kabarmış olan istiklâl arzusu taşmak, yemden Çin ülkelerini basmak de­ recesine geldi.

KuÜuğ Devri "Kutlıığ Devri” diye anılan Güktürkler’in 3. ve son dev­ resinde Türk larilıinin pek parlak simaları bir araya gelmiş­ tir. Ancak bu şahsiyetler sahneden çekilince, hanedanın in­ kırazını önlemek mümkün olamamıştır. îlteriş Kulluk Kağan vc halefleri çağında devlet, tekrar Bumın ve İstemi Kağan­ lar devrindeki haşmet ve büyüklüğüne kavuşmuştur. Fakat zaman zaman zor anlar yaşanmış, 300.000 kişilik bir Çin or­ dusu Türk imparatorluk başkenti Ötüken’e kadar sokulmuş­ tur. Kül Tigin’in bu .orduyu bozması ve Çin’i yılda 300.000 denk ipek vergiye bağlaması, devleti kurtarmıştır. Bu çağda Çin’in, de büyük bir kalkınma hamlesi içinde bulunduğu, büylik devirlerindeü birini yaşadığı unutulmamalı­ dır. Türk devletinin muvaffakiyet ve fetihleri, asla kolay ham­ leler şeklinde olmamış, büyük millî çaba sarfedilmiş, büyük güc harcanmış, çok fedakârlık gösterilmiş, imparatorluğun 152 TÜRKİYE TARİHİ azametine halci getirilmemiştir. Kutluğ çağında Avaplnr da Ona Asya'ya yaklaşmış, bir taraftan Çin, diğer tarafları TLirk hâkimiyetini tehdide başlamış bulunuyorlardı. İran impara­ torluğunun yerini, daha güçlü bir şekilde Müslüman Arap im­ paratorluğu (Emevîlcr) almıştı. Bu suretle VII. asrın sonları ile VIII. asrın başları, hem Türkler, hem Araplar, hem de Çinliler için büyük bir uyanış ve kalkınma devresi olmuştur. Asya kıtasının 3 büyük kavini, kıtayı aralarında paylaşmışlardır. Bunlardan Çinliler’le Türk­ ler'in yüzlerce yıldan beri büyük devletlere sahip olmalarına mukabil, Araplar, tarihte ilk defa büyük devlet kurucusu gö­ rünmektedir. Buna karşılık Türk darbeleri iîe iyice sarsılan ve çözülen İta», Arap darbeleri karşısında artık münkariz ol­ muş ve büyük devlet olarak tarih sahnesinden çekilmiştir. 687’de Türkler, Çin'in Şaıısi eyaletine girmişler, fakat bozularak avdete mecbur kalmışlardı. 694’te Ning-Hia yakın­ larında Çinlileri bozmak suretiyle, bu muvaffakıyetsizliği te­ lâfi eltiler. 698'de tekrar Pekin’in az kuzeyinde göründüler. 706’da Kapağan Kağan, bizzat kumanda elliği Türk ordusu ile Çinliler’! büyük bir bozguna uğrattı. Bu zafer, Türkler'in Çin’e karşı vaziyetini düzeltirken, ertesi yal, 707’de de Kül Tigin’in kumanda ettiği Türk ordusu Buhara yakınlarına ge­ lerek müstevli Araplar’a karşı imparatorluğun güneybatı sınır­ larım korumuştur. 711 ’de Türkler, Balı Türkistan’ın güneyinde tekrar Arap­ larla karsı karşıya geldiler. 713’te Doğu Türkistan’da Bcş- balık’a inerek 6 u bölgedeki îranlı ve Türk kavimler üzerin­ de imparatorluğun otoritesi takviye edildi. 715’te âsi Oğuzlar, Kara Göl yakınlarında bozuldu. 22 temmuz 716'da Kapağan Kağan, Bayırkular’ın isyanını söndürmeye çalışırken, Kem­ len yakınlarında, Tola kıyılarında tuzağa düşürülüp öldürül­ dü. Türkler, bu hâdiseyi milli bir felâket saydılar ve milletin müşterek mesuliyeti olarak telâkki etliler. Bu müşterek me­ suliyet telâkkisinin ne kadar karakteristik ve o devir için şa­ şılacak bir şey olduğuna işaret etmek yerinde olur (Gi- raud, 52). Kapağan Kağan’dan sonra yeğenleri Bilge Kağan ile Kül Tigin, Kapağan’ın iki oğlu ile iktidar mücadelesine girişliler (iiçüncüsü Yuluğ Tigin, Bilge-Kiil Tigin partisini tuttu). Bu mücadeleyi kazandıktan sonra, konfederasyondan ayrılmak isleyen kaviınlere ve Çin entrikalarına karşı uzun savaşlar açıldı. Kül Tigin’in 27 şubal 731’cle ve ağabeyisi Bilge Ka- ğan’m 25 kasım 734’te öldürülmelerine kadar bu mücadele­ ler sürüp gitti. TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 153

Bu çağ hâdiselerini şimdiye kadar olduğu gibi yalnız Çin kaynaklarından öğrenmiyoruz; hem Türk, hem Çin kaynak­ ları zengin bilgilerle birbirlerini tamamlıyorlar. Çin sınırla­ rından Hazar’a kadar olan bölgeyi tutmaya ve gıindcn güne tehdidini artıran Araplar'a karşı Balı Türkistan'ı savunma­ ya mecbur olan Türkler'in vazifeleri hayli ağırdı. İktidardaki Göktürk kabîlesi ile içten içe iktidara yak­ laşmak istiyen Oğuzlar arasındaki mücadele de imparatorlu­ ğu yıkıntıya götürüyordu. Kingan dağlarının eleklerine sürü­ len Moğollar da vaziyetlerinden son derecede gayrı memnun­ dular. Hunlar, Tabgaçlar vc Aparlar devrinde devlet idaresi­ ne yani iktidara katılan Moğollar, Göklürkier taralından uzaklaşlırılmış vc kendilerine alelade tâbi kavim muamelesi yapılmıştı. Bu devirde bugünkü Moğolistan'ın tamamen Türk'leştiğini, Moğollar’m doğuya vaktiyle Tunguzlar’ın otur­ dukları ülkelere itildiğini görüyoruz. Ancak Karamanlılar dev­ rindedir ki, Türkistan'a yığılan Türk kitlelerinin bıraktığı boşluktan faydalanan Moğollar, Moğolistan'da yerleşecek­ lerdir. Kapağan, Çin'in iç işlerine, hattâ Jıaııedan meselelerine müdahale sureliyle kuvvetli düşmanına aynı silâhlan kulla­ nıyordu. Çin imparatoriçesi, yeğeni için bir Türk prensesi is­ tediği zaman, Çin hanedanının Türk hanedanı ile eşit asa­ letle olmadığını ileri sürüp reddetmişti. Biitün bu zor şartlarda, milliyet hisleri ayakta tutularak güdüklere karşı konmuştu, Türk Kağanı gibi, TiirR başkenti Öıüken'e de kutsiyet izafe edildiğini görüyoruz; "Türk Ka­ ğanı ötüken’de oturdukça hakanlıkta sefalet olmaz” leit-moti- vi, Orhon Kitabeleri'nde tekrar edilir. Güktüıkler’in Asya çapındaki prestiji sonsuz olmuştur. Kül Tigin’in Türkler'in "yuğ” dedikleri cenaze merasimi, bu hususu göstermeye yeler. Yabancı heyetlerin merasime ka­ tılması için bekletilen cenazenin gömülme törenine Çin'den, Tibet’ten, İran’dan, geniş Türk imparatorluğunu teşkil eden bütün konfederasyon üyesi kavimlcrden heyetler gelmiştir. Bu heyetler, prensin mezarı için çok değerli hediyeler getir­ mişlerdir. Çin imparatoru, bu asılı düşmanının hâtırasını teb­ cil için büyük bir Çince âbide diktirmekten ve Kül Tigin'in kahramanlıklarını anlatmaktan çekinmemek insanlık ve bü­ yüklüğünü göstermiştir (belki de bunu bu derece kudretli bir düşmandan kuıtukkığlkiçin en büyük memnuniyetle yapmış­ tır) (bu âbide halen elimizdedir). Bu hürmet gösterilerinin samimiliğinden şüphe etmek yersizdir. Gerçi bu hürmet bi­ raz da Türk devletinin büvüklüüüne eösleriimislir. Fakat 1 5 4 TÜRKİYE TARİHİ '

Göktürk hanedanının prestijini Türk ve gayrı Türk bütün ve-' sikaların tetkikinden iyice anlıyoruz. Türkler, hanedana ulû- hıyct isnadından çekinmemişler ve bu inançlarını İslâm dinini kabullerine kadar sürdürmüşlerdir. Kül Tigin’e gösterilen bu saygı, o çağlarda şövalyelik vc centilmenlik zihniyetinin As­ ya'da asla meçhul olmadığını, dürüst düşmana karşı hürme­ tin meziyet kabul edildiğini ortaya koymaktadır. Kutluğ çağı Türk devletinin kalkınmasında, hattâ yaşı- yabilmesinde birinci derecede müessir olanlardan biri de Bil­ ge Toııyukuk'tur. Çin'de doğan, Çin âdetlerini inceliklerine ka­ dar bilen bu zat, askerlikten yetişmiş, yıllarca Türk orduları­ nın başkumandanı olmuş, sonra siviL hizmete geçerek Bilge Kağan'a vezirlik (başbakanlık) yapmıştır.

Göktürk Çağında Tiirk İmparatorluğunun Bünyesi Bu çağda da T iirk ordusuna, Asya’nın en güdü ordusu olmak vasfına halel getirmemek için âzami itina gösterilmiş­ tir. Bıı devirde Türk ordusunun üçte ikisi atlı, üçte biri yaya idi. Fakat uzak seferlerde ancak atlı ordu kullanılıyordu. Ma­ kedonya ve Roma piyadesi ne ise, Türk süvarisi de o idi. Hiç­ bir kuvvetin Türk atlı ordusunu alt edebileceği düşünüle­ m ezdi. Türk ordusunun muvaffakiyetinin birinci âmili, süratti. Bir seler süratle bitirilemediği, baskın tarzında sürpriz ol­ maktan çıktığı takdirde, felâket addedilirdi. Osmanlı çağı akıncı ordusunda da vaziyetin tamamen aynı olduğu kayda değer. Kesif Çin kitlelerinin içinde ancak bu taktikle başarı kazanmak mümkündü. Gcce ve gündüz cebrî yürüyüşle yol alan ve yedek allarına münavebe ile binen Türk süvari or­ dusu, en ümit edilmedik anda, hiçbir haber alma şansı bıra­ kılmadan düşman ordusu üzerine çullanırdı. Eğer düşman ordusu yüz binleri buluyorsa, muharebe kabul edilip Türk ordusu kırdırılmazdı. Daima geri çekilmek suretiyle Türk topraklarının ıssızlığı içinde düşman şaşkına çevrilir, gerilla1 savaşı ile yıpratılır ve en yorgun ânında, üssünden yüzlerce kilometre uzakla ikcıı taarruza geçilip imha edilirdi. Düş­ man mesafeden ürkerdi. Türkler’in en ürkmediği şeyse me­ safe mefhumuydu, yardımcı sınıflar ve kölelerle şişkin büyük Çin orduları, hafif Tiirk süvari ordusu tarafından sayı nis­ peti gözetilmeksizin bu şekilde ezilmiştir. 705-710 yıllarında, yani imparalorluğun en haşmetli çağlarından birinde Türk ordusu, 230.000 kişi idi. Türkler'in asırlarca karşı karşıya kaldıkları Çin'in, tari­ TÜRKİYE'YE GELMESEM ÖMCE TÜRKLER 1SS hin her çağında en kesif nüfusu barındırdığım burada tek­ rarlamak lâzımdır. 140 yılında yapılan tahminlere göre Çin’ de 49.200.000 nüfus yaşıyor, bunun 30.000.000’u VVci im para­ torluğu’nda, 11.700.000’i Wu İmparalorluğu'nda, 7-500.000’u da SIıu-Han İmparatorluğumda buluiıuyordu. Wci İmparator­ luğundaki nüfusun 1.000.000’u Türk’tü. Yani bu çağda Çin'in 1 milyon Türk tebaası vardı. Göktürkler devrinde yani 5 asır sonra bu nüfusun biraz arttığı tahmin edilmektedir.

İmparatorluğun Mâııcvi Yapısı

Türk edebiyatının cihan ölçüsünde parladığı bu devirde, küllüv alışverişi gelişmiştir. "İnci" kelimesi misal olarak alı­ nabilir. Çince "jen-ju” kelimesini Türkler önce "yeııçü", son­ ra "inci" yapmışlardır (inci, Türkler'e Çin’den geliyordu). Rusça’ya da bu kelime Türkçe’den geçmiştir. Türk kağanları ve devlet adamları, coğrafya şartlarının ve aldıklan terbiyenin neticesi olarak, realist adamlardı. Bil­ ge Kağan’m ı-ealistliği ve hâdiseleri en tipik açılardan yaka- layıp görebilmesi, Orhon Kitabeleri'nde canlı şekilde belli ol­ m a k ta d ır. Türkler, nesirlerinde şiir dili kullanabilme ve en yüksek ifade kudretine erişme derecesine vâsıl olmuş bulunuyorlar­ dı. Yüksek sınıf okuma-yazma biliyor, millî alfabeyi bulanı­ y o rd u .

Ö tü k e n İmparatorluk başkenti Ötüken, çok iyi bir cogralı mev­ kide kurulmuştu. 47° arzında ve 10T tulünde bulunuyordu (Budapeşte ile hemen hemen aynı arzda). Bu bölgede ilelim yumuşak, nebat boldu. Ötüken Ormanları, Orhoıı ırmağı ile Selenga’ivm Tamir kolu arasındaydı. Göktürkler1 den sonra ik­ tidara gelen Uygurlar'm başkent yaptıkları Karabalgasuıı'un da Ütüken'in takriben 60 km. kuzeydoğusunda olması, bu böl­ genin müsait vaziyetini gösterir.

Göktürkler Çağında Türk Kültürü Göktürk çağında Doğu Türkistan'da Türk nüfusu, İtanlı kavimleri azınlıkta bırakacak derecede artmıştı. Altın Dağ- ları’na, Tanrı Dağlan’na yani Çaydam havzasına, hemen he­ men Tibet’e kadar Türkler yayılmışlardı. Pamirler’in kuzeyi de Türk ülkesi halindeydi. Fergana’da Türkler'in çoğunluk olduğu sanılmaktadır.\Sır Derya'mo kuzeyinde kalan Batı 15 4 TÜRKİYE TARİHİ

Türkistan’ın kuzey bölgesi, yaııi bugünkü Kazakistan, tama­ men Türklerle meskûndu. Mâverâünnehir'de ile Türk nüfus, Iranhlar'ı tehdit eder tarzda çoğalmıştı. Türk nüfusu Gök- ttirkler’in saltanat sürdüğü 2 asır içinde çok artmıştı. Göktürkîeı- çağma ait Türk arkeoloji eserleri, yeraltı bu­ luntularından ibaret değildir. Göktürk yazısı ile yüzlerce taş, tuğla, kemik kitabe bulunmuştur. Bunların meşhuru, O rhoıı Veya Göktürk Kitabeleri denen âbidelerdir. Bu kitabelerin bulunduğu bölge, yerli lıalk tarafmdau mukaddes topraklar sayılmış, kitabeler ata yadigârı olarak titizlikle muhafaza edil­ miştir. Bu sayededir ki bu 12-14 asırlık âbideler ve kitabeler zamanımıza intikal edebilmiştir. Hâlâ bu gibi yerlerin mu­ kaddes toprak sayılma ananesi Orta Asya'da devam etmek­ ted ir. Gökîürk kağanlarının kitabelerini bildiğimiz h a ld e m e ­ zarlarını bilmiyoruz. Mezarları şüphesiz başka yerde, ıssız dağ tepelerinde idi ve gömüldükten sonra yeri yok ediliyor­ du. Halbuki kitabeler, herkesin okuyabilmesi için umumi yer­ lere dikiliyordu. Kitabelerin bulunduğu yerdeki mezarların Bilge Kağan ile Kül Tigin’e, hele birincisine ait olmak ihtima­ li zayıftır. Zira Türkler’in hakan mezarını gizlemelerinin di­ nî ve millî inanışları icabından olduğu, Attila ve Cengiz gibi en mcşluır cihangirlerin mezarlarının da bu şekilde gizlendiği m alû m d u r. Kül Tigiıı'in olduğu ileri sürülen mezarda, ayakta duran, elerini kavuşturmuş iki heykel vardı. Bunun yakınlarında da mermer bir aslan heykeli bulunuyordu. Bilge Kağaıı’a ait ol­ duğu iddia edilen mezarda da heykeller vardı. Göktürk çağma ait de birçok kılıç bulunmuştur. Bu kı­ lıçlar uzun ve eğri idi. Kılıç kını, iki kayışla bel kemerine bağlanıyordu ki, Osmanlılar’m da kılıçlarını bu şekilde tak­ tıkları çok dikkate değer. Göktürk bayraklarında alem olarak altından dökülmüş kurt başı olduğunu Çin tarihleri yazıyor. Fakat bu kaynaklar, asıl bayrağın ne şekilde olduğunu bize bildirmiyor. Baykal Gölü'nün batısında, Lena ve Yenisey kıyılarında Göktürkler tarafından kayalara oyulmuş resimler bulunmuştur. Bu re­ simlerde Türk süvarilerinin ellerinde uzun sırıklara asılmış bayraklar görülüyor. Fakat bayraklar üzerindeki şekiller ve renkler belli edilmemiştir. Göktürkler çağında açılmış sulama kanallarından birço­ ğunun izleri, zamanımız arkeologları tarafından bulunmuştur. Bunlardan Tötö Kanali’mn 10 km. olduğu görülmektedir. Bu kanal, Rus arkeologlarının ictkiklerine göre, işlenmesi son TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER »57 derece güç kayalık bir arazide açılmış, kayalık arazi açılarak jki vâdi birleştirilmişti. Yüksek matematik bilgiye dayanan bir su tevzi şebekesi, bu kanala bağlanmıştı. 1935'te bu böl­ geyi sulamak isteyen Ruslar, aynen Göktürk kanalını yenileş­ tirmişler, daha iyi bir şekil olmadığı kanaatine varmışlardır. Rüs arkeologlarına göre bu bölgede Türkler taral ından M.Ö. I. asırdan beri çeşitli bitki ve hububatın ziraatı yapılmıştır. Göktürkler çağında bulunan heykellerin birkaçı müstes­ na, hepsi Türk tipiadendir (bunlavuı aıasvö'Ia k&dm heykelle­ ri de vardır). Çehreler, Beyaz Irk'a mensup normal tiplerdir; gözlerde çekiklik ve elmacık kemiklerinde fırlama yoktur. Bıı eserler, Göktürk çağında Türk tipi hakkında kesin bilgi ver­ mekledir. Göktıırkler'e ait şehirlerin harabeleri de bulunmuş ve Rus arkeologları tarafından incelenmiştir. Işık Göl (şimdi Kırgızistan'da) civarında Barshan harabeleri, klâsik bîr Gök­ türk şehri misalidir. Bundan başka Tanrı Dağları'nın kuzey eteklerinde Göktürkler çağına ait Çargelan, Çumgal, Çaîdı- var, Atbaş, Şirdak-Beg, Maııakcldi Türk şehirlerinin harabe­ leri, bilhassa Rus arkeologu Bernştam tarafından II. Cihan Harbi’nden az Önce ve sonra incelenmiştir. Bu şehirlerin ek­ serisi tahkim edilmişlerdir. Fergana'»m bu çağda Türk'leşmesı, Göklurk devrinin en mühim hâdiselerindendir (Fergaııa bugün dünyanın en kesif Türk nüfusunu barındıran birkaç ülkeden biridir). Fergana’ da Çigirçik, Yassıkugart gibi Türk şehirlerinin tetkikinden mühim neticeler elde edilmiştir. Fergana. Göklürkler’e tâbi Batı Kağanları olan Türkeşler’in idi. VIII. yüzyıl başlarında Araplar tarafından Islâm împaratorluğu'na katılmıştır. Arap idaresi çağında Fcrgana’mn Türk'lcşmesi hızlanmış, Karahan- Jılar çağında da tamamlanmıştır. Fergana büyük bir ziraat ülkesi ve mühim bir ticaret mer­ keziydi. Kanallar açılarak her karış toprağı değerlendiril- RUŞÜ. Türkler'in başlangıçtan Karahanlıiar çağma kadar Şaman dininden oldukları, yani Gök Tanrı başta olmak üzere tabiat kuvvetlerine taptıkları malumdur. Fakat tarüı boyunca Türk­ ler’in girip çıkmadıkları din kalmamıştır denebilir. Göktürk çağında güneybatıda Iran imparatorluğu sınırındaki bazı Türkler’in de Zerdüşt dinini kabul ettikleri, yani ateşperest oldukları, bu devre ait bazı küçük ateşgedelerin bulunmasın­ dan anlaşılmıştır. Horasan, Mâverâiinnehir ve Fergana'yi ya­ rı müstakil hükümdarlar şeklinde idare eden Göktürk hane­ danına mcnsııp Türk sislerinin bazılarının da Zerdüşt di- 758 TÜRKİYE T A R İH İ

ııiııi kabullendikleri tahm in ediliyor. Bunun bazı akisleri, Atfa- ııas Destanı'nda görülmekledir. Yedisu bölgesinde yani Balkaş Gölü’nün güneydoğusunda yapılan kazılarda Türk paralan da bulunmuştur. Türkcş ka­ ğanları tarafından bastırılan bu paraların üzeri Türkçe yazıl­ mışla-. Elimizdeki en eski Türkçe yazılı para VIII. asır baş­ larına aittir. Şimdiye kadar 5 ayrı değerde paralar bulun­ m u ştu r. G ö k tü r k y an i Orhon Kitabeleri'adca hız alan araştırma­ lar, Göktürk yazısı ile yazılmış'daha birçok kitabenin keşfini sağlamıştır. Fakat bu kitabeler 3 Orhon Kitabesi değerinde değildir; bayie olmakla beraber, bu devre Türk tarih ve me­ deniyeti üzerindeki bilgilerimizi genişletmeye yaramıştır. Bu kitabelerden bazıları Göktürkler’in ilk yıllarına aittir, yani Orhon Kitabelerinden 1,5-2 a s ır e sk id ir. B u n la ra "Y e n ise y Kitabeleri" deniyor. Çünkü çoğu Sayan Dağlan’nın güneyin­ de, Türkler’in "Kem” dedikleri Yenisey nehrinin çıktığı top­ raklarda bulunmuştur; bugün burası Rusya’nın Tannu Tuva Cumhuriyeti’dir, Türk ve Moğollar’la meskûndur. Bu arazide yapıfan arkeolojik keşifler, Göktürk çağında burasının Türkler'in Göktürk ve Kırgız boylan ile meskûn olduğunu, gözleri çekik Moğollar'ın pek az bulunduğunu ortaya koymuş­ tur. Çin kaynaklarının Göktürk kabile ve hanedanının men­ şei olarak bu toprakları gösterdiklerini hatırlamakta da fay­ d a v a rd ır. Çinliler, Türkler’in ağaç üzerine yontmak suretiyle yazı yazdıklarını haber vermektedir. Türkler, ancak Göktürkler’i takip eden Uygur hanedanı devrinde kâğıt kullanmışlardır. Bu suretle ağacın zamana dayanamayıp çürümesi yüzünden, Goklürkler'e ait Tiirk yazılı kaynakları taşa kazılmış ve asır­ ların tahribinden kurtulmuş kitabelere inhisar etmektedir. Halbuki Uygurlar çağma ait Türkçe yazılı eserler çok daha bol olarak zamanımıza gelmiştir. Göktürk yazısı ile yazılı bu­ luntulara Fcrgana’da, hal tâ bu ülkenin en güneyinde, Talaş havzasında yani Çu ile Sır Derya arasındaki bölgede de Taş­ lanmıştır. Bu suretle milli Türk alfabesinin îran ile Mançur- ya arasında bir kulatıılma sahası bulunduğu anlaşılıyor. Bu alfabeyi okuyup yazmanın o zamanın şartlannâ göre nispe­ ten yaygın olduğunu, yalnız asillere inhisar etmediğini bili­ yoruz. Zira Talaş vadisinde bir Türk çiftçisinin taş üzerine kazdığı bir kitabe elimize geçmiştir ki, burada çiftçi, çiftli­ ğini vc sulama şebekesini ne suretle tanzim ettiğini anlat­ m aktadır. Talas’m güneyindeki Ming-Bulak şehrinin Batı Gök­ türk Kağanları'nm yazlığı olduğunu hatırlamalıdır. TÜRKİYE'YE SELME'JEH ÖMCE TÜRKLER 159 Sayan Dağları’nm kuzeyinde Kıırtkan boyu yaşıyordu. Bu boyun daha kuzeydoğuda yaşıyan Yakut boyu ile münasebet­ leri vardı. Buraları, Türk devletinin kuzey sınırUırr idi. iklim zorlukları ve arazinin nüfustan bos denecck derecede az in­ sanla meskûn olmasından dolayı, Türk hakanları kuzeye fazla ilgi göstermemişler. Yakutlar, Türkler'in diğer boylarından ay­ rı düşmüşlerdir. Kunkanlar'ın yetiştirdikleri atlar meşhurdu. Kurıkanlar. Ren geyiğini de ehlîleştirmelerdi; at gibi Ren geyiğine de binerlerdi. Kızaklarsın köpeklere dc çektiri­ yorlar ve büyük arabalar kullanıyorlardı. Çadırları çok sivri kubbeli idi. Kurıkanlar'a ait kaya resimleri bulunduğundan yaşayışları üzerinde bilgimiz vardır. Çene bu resimlerde mız­ rak ucuna geçirilmiş üç dilimli bayraklar görülmektedir. Dört köşe bayraklara da tesadüf edilmekledir. Bunlardan birinin bayrak, birinin de tuğ olduğu anlaşılmaktadır. Uçlarına ipek parçası asılan mızraklara Türkler "beçkem" veya — batır­ mak mastarından— “batrak” yani bugünkü telâffuzla "bay­ rak” derlerdi. Kaya resimlerinden anlaşıldığına göre Türkler, deri veya keçe çizme giyiyorlardı. Kaftanları uzundu.-Muharipler tulga (miğfer) da taşıyorlardı. Türk çizmeleri bütün Asya'da, hat­ tâ Arap memleketlerinde meşhurdu. Türkler'in Kırgız boyu. Sayan Dağları'nm kuzeybatısın­ da yani Yenisey nehrinin iki tarafında yaşıyordu. Burası Si* birya Ovası'nın en güneyidir. Göktürk Kağanları, Kırgız ülke» leı inc dc gelmişlerdir. Kırgızlar’ın doğusunda Kurıkanlar, gü­ neybatılarında yani Altaylar’ra kuzeyinde de Karluklar yaşı­ yordu. Sayan Dağları'nm kuzey eteklerinde başka bir Tüı k bo­ yu, Sir-Tarduşlar vardı. Kırgızlar, hattâ Güktürkler, kışın kayak kullanırlardı. Kırgızlar, diğer Türk boylarından nispeten uzaktılar. Fa­ kat Göktürk çağında diğer boylarla gittikçe kaynaştıkları gö­ rülmekledir. Kırgızlar, mîihim demir müstahsili idiler, Ülke­ lerinde mebzul demir vardı. Demiri aym zamanda iyi işlerler­ di. Altay ve Sayan Dağları, Türkler’in demir madenlerinin bu­ lunduğu bölge idi. Bu bölge demirleri yüksek cevherli ve mık­ natıslı, çok makbul madenlerdi. Göktürk çağma ait demir ocakları da bulunmuş, Kiselev ve Merhart gibi Rus arkeolog­ ları tarafından incelenmiştir. Bu çağa ait orak, kürek, demir sapan gibi ziraat aletleri dc bulunmuştur. Sulama kanalları Kem (Yenisey) vâdilerine kadar uzanıyordu. Bütün bunlardan Türkler'in hayvancılık yanında geniş ölçüde zirâat yaptıklarını da anlıyoruz. 160 TÜRKİYE TARİHİ

Hüan-Dzaııg’ın Anlattıklara Meşlnır Çin seyyahı Hüan-Dzang, bize GöktLirkleri hak­ kında pek değerli bilgiler verir. Hiian-Dzang, Batı Göktürk Kağanı'nın oturduğu Suyab şehrine girmek üzereyken, av­ lanmakta olan Kağan, sarayına dönüyordu. Kağan, yeşil ipek­ ten bir elbise giymişti. Uzun saçları serbesçe bırakılmıştı. Maiyetinde 200 kadar subay vardı. Subaylar ağır ipekten ku­ maşlardan dikilmiş elbise giymişlerdi. Bazıları kürklü idiler. Subaylardan bazılarının mızrak vc kalkanları vardı. Birkaçı da baj'rak Laşıyordu. Daha sonra Göktürk askerleri geliyor­ du; bunların bazıları ata, bazıları da deveye binmişlerdi. At­ lar, ça lım h .hayvanlardı, boyuna tepinip eşiliyorlardı. Seyyah, askerlerin sayısını tahmin edemiyor; "o kadar kalabalıktı ki,” diyor; "ucu gözle gözükmüyordu". Kağan, Çiııli rahip seyyahı gürünce, kendisiyle konuştu; subaylarından birine rahibe mihmandarlık yapmasını buyur­ du. Subay, seyyahımızı büyük bir çadırda ağırladı. 3 gün son­ ra Kağan, rahibi çadırına çağırdı. Göktürk Kağanı’nın çadırındaki eşya baştan başa sırma kaplıydı, altınla işlenmişti; "gözleri kör cdecek gibi parıldı­ yordu”. Tarhanlar, yani Türk asilzadeleri yerlere serilmiş ha­ sırlar üzerine oturmuşlardı. Hepsinin sırtında altınla işlen­ miş ipekliler vardı. Kağanın ardında muhafızları duruyordu. Kağan, rahibe büyük bir nezaketle hitap ederek oturmasını söyledi. Kağan, Çince bilmiyordu. Bir Türk, tercümanlık ya­ p ıyordu. Daha sonra seyyahımızla aynı kafilede gelen Çin elçileri huzura alındı. Çin sarayından getirilen nâme ve hediyeler Ka- ğan’a sunuldu. Kağan, teşekkür etti. Sonya yiyip içme başla­ dı. Türk müzisyenleri çalgı çalıyordu. Kupalar içinde şarap ikram ediliyordu. Türk musikisi, Çin musikisine benzemiyor "ama gene dc ruha vc gönle ferahlık veriyordu". S o n ra ye­ mekler geldi. Koyun ve dana etini Budist rahipler yemedi­ ler. Börekler, kaymak, tatlı, baî gibi şeyler getirilince buıı- dan yediler. Yemekten sonra tekrar şarap içildi. Seyyah, Çinlilcr’iıı bu kadar tehlikeli vc barbar saydık­ ları Türkler’in insanca davranışlarından, dostluklarından, mi­ safirperverliklerinden hayrete düştüğünü saklıyamıyor. Ka­ ğan, rahibe Hindistan’a gitmemesini, ora iklimine tahammül cdemiyeceğini öğüt vermek alâka vc nezaketini bile gösterdi. Fakat seyyalim fikrinden vaz geçmediğini görüncc, onun yanı­ na biri asilzade olmak üzere Cince ve Hintçe bilen birkaç as­ ker verdi; aksi halde tek başına Himalayalar’ı aşmasının im­ TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 161 kansız olduğunu söyledi. Ayrılırken seyyahımıza bir kat elbi­ se ile 50 parça da .ipekli kıımaş hediye verildi. Hüan-Dzang, Suyab şehrinden "4 li” ötede Bing-Yui (Bin Pınar) adlı Türk şehrine vasıl oldu. Burası bir ağaç ve yeşil­ lik cenneti idi. Esasen Kağan da yazın en sıcak günlerinde buraya gelip serinliyordu. Birçok Türk şehirlerini' geçtikten sonra Kunduz’a geldi (şimdi Afganistan TLirkislam’nda). Ka- ğan’ın büyük oğlu Tardu Şad, burada oturuyor ve valilik edi­ yordu. Prens hasta idi; fakat hasta halinde rahibi kabul edip görüşlü. Seyyahımız Türk imparatorluk prensini tedavi ve — kendi iddiasına göre — iyi etti. Çinli meşhur seyyahın bahsettiği Balı Göktürk Kağanı, Tung-Yabgu İCağan'dır (619-630). Bu hükümdar, 620’de Rey (Tahran) vc İsfahan'ı fethetmekle meşhurdur. İran’ın orta­ sındaki bu yerleri fazla elde tutamamışsa da, Türk hâkimiyet vc nüfuzunu buralara kadar getirmiştir. Tung-Yabgu’nun to­ runları ondan sonra daha cn az 120 sene (750’ye kadar), Batı TürkiMan'm güneydoğusunda saltanat sürmüşlerdir.

Göktürkler Çağında Türk Medeniyeti Göktürkler, çok eskiden Işık Göl etrafında yani Ala Dağ­ lar ile Tanrı Dağları arasında oturuyorlardı. Sonra Çin’in Şensi eyaletine, nihayet şimdiki Tannu Tuva topraklarına ya­ ni çok kuzeye göçmüşler, burada iken Aparlar’darı iktidarı al­ mak için mücadeleye girişmiş, güneydoğuda Ötiiken Orman- ları’na gelmişlerdi. Göktürkler her bakımdan Türk tarihinin en büyük ham­ lelerinden birini teşkil eder. En ehemmiyetli taraflarından bi­ ri, Türkçe yazılmış muazzam edebî ve tarihi âbideler bırak­ mış olmalarıdır. Halbuki onlardan evvel Türk tarihi için Çiıı kaynaklarına dayanmak mecburiyeti vardır. Bu yüzden eski Tüık kağanlarının dahi Türkçe adlarım bilmiyoruz; Çince bozuk transkripsiyon şekilleri ile iktifa ediyoruz. Göktürkler’in yazılı âbideleri, şüphesiz halkın konuştu­ ğu dille değil, edebî Türkçe ile kaleme alınmıştır. O rhon  bi- d e îe ri’nde kullanılan bu Göktürk lehçesi edebî dilinin üzerin­ den 1.230 sene geçmiştir. Öyle olduğu halde bir Türk aydını, Orhon Âbideleri'ni okursa, tamamen anlıj'amasa bile, mâna­ yı kavrar. Orhon Âbideleri'nden 1.230 yal öncesine gidersek, M.Ö. 500 senesine vâsıl oluruz. Şu halde oldukça sıhhatle tah­ min edilebilir ki, Türkçe, Göklürkler'den bu yana ne kadar değişmişse, Göktürkler’den önceye, Mete'ye doğru daha az de­ ğişmiştir. Zira Mete M.Ö. 5W.de değil, bundan 3 asır soma ya- 162 TÜRKİYE TARİKİ sam ıştır. Bu husus, Türk tefekkür tarihi için harikukute ehemmiyetlidir.' Zira Orhon Ab'idelari’nden aşağı yukarı bir astr sonra yazılmış ve Fransızca'nın ilk Örneği sayılan Stras- bourg Abdi'nde kullanılan Fransızca’yı bugün bir Fransız'ın anhyabilmesi hemen hemen imkânsızdır. Bütün bu mülâha­ zalar bizi şu noktaya da gülünü' ki. Hunlar çağında Türkçe ile Moğolca'nın aynı dil olduğu, Hunlar’dan son'ra ayn lehçe­ ler, nihayet /.»manla ayn iki dil halinde inkişaf ettiği nazari- yesi (Macar Nemeth ve Fin Ramstedl’in jıazariyelcri), tama­ men yanlış olmak icap eder. Zira Hunlar çağında konuşulan Türkçe’nin Göktürklcr zamanındaki dilden, tamamen farklı oiamıyacağr, yakandaki basit mukayeselerden ve mantık yo­ luyla anlaşılır. Esasen Türkler’le Moğollar’ın tamamen ayn ırklar olduğu, zamanla nasıl karıştıkları, müşterek bir kültür hayatı yaşadıkları, aynı devlette Türkler’in yanında iktidarı paylaştıklan, yukarıdaki bahislerimizde sırası geldikçe itina ile işaret edilmiştir. Göktürk devrinin diğcı* bir hususiyeti de, bazı Moğol ka­ bilelerinin yanında birtakım İran kavimferinin de Türk'/eş­ mesidir. “Türkleşme" derken, asıl dillerini unutup Türkçe'yi benimsemelerini kastediyoruz. Bir kere Türkçe esas dil ola* nık benimsendi mi, Türk kültürüne ait her şeyin de kabulü zaruri olmakla vc Türkleşme tamamlanmaktadır. Btîgunkü Türkistan'da yaşıyan îran kavimiermin yalnız İran'a doğra çe­ kilme, Ttirkler yanında erime yoluyla değil, Türkleşme sure­ tiyle de Tiirk kavmi coğrafyasına genişlik kazandırdıkları sa­ bi ll ir. Güklürkler zamanının diğer bir hususiyeti, Türkler’in yerleşik tip medeniyete geçmeye başlamalarıdır kj, bu tip me­ deniyet, GökLi'nkler'in halefi Uvgurlar çağında tamamlana­ caktır. Şüphesiz Göktürkler'den önce dc Türk şehirleri vardı, bütün Türkler çadırlarda yaşıyan göçebeler değildi. Fakat bu çağda Türk şehirlerinin bollaştığı ve büyüdüğü, arkeolo­ jik keşiflerle ortaya çıktığı gibi, tarihî şahadetler de vardır. Arap tarihçileri: "Türkler’in şehirleri çoktur; bunların çoğun­ da tacirler, mallar, pazarlar doludur" gibi kayıtlarda bulun* maktadırlar. Bu çağda Müslüman medeniyetiyle temas da başlamış­ tır. Son îran. Sâsânî şehenşahı III. Yczdicerd, 642 Nilıâvend mağlubiyetinden sonra imparatorluğunu kaybedince, Merv’e » gelip Batı Göktürk hakam Tulu Kağan'a sığınmıştı. Daha sonra Horasan'ı alan Araplar, Emevîler çağında Âmû Dcryâ’ yi geçip Mâvcrûtinnehir'e girmişlerdir. 710-716 arasında Eme- vî umumi vali ve başkumandanı Kuteybe ibni Mlislim, Mâve- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER râünr.dıir’iıı hemen tamamını Tiirkier’den almış, Semcrkand, Buhârâ gibi büyük merkezler, İslâm împaratorluğu’na katıl­ mıştır. Buralarda yaştyan Türkler, İslâm hâkimiyetini kabul eîmiş ve Türkler arasında ilk Müslüman olma vakaları baş­ lamıştır. Müslüman Araplar bu çağda dünyanın cn büyük devleti­ ne salıip bulunuyordu. Güçleri yalnız Bizans’ı ve TtirMcr'i de­ ğil, Çin'i de tehdide başlamıştı. 7S0’de Emeviler yıkılıp yeri­ ne Abbâsîler geçince, Müslüman İmparatorluğu artık bir Arap devleti olmaktan çıktı; tam mânasiylc bir “Müslüman Devleti” oklu. Araplar'm yanında İranlılar da, artık aynı de­ recede imparatorluğu temsil ediyor ve şüphesiz devleti daha güçlü kılıyorlardı. Türkler dc yavaş yavaş imparatorluğa hu* lûîe başlamışlardı ki, bıı hulitl, bir asır sonra tamamlanacak ve 850 civarında Türk hassa ordusu, Halifeleı’i tahttan indi­ rip çıkartacak güce erişecektir. 751'de Kao-Sîyen-Çe'niıı başkumandanlığındaki büyük Çin ordusu, Araplar’ı Orta Asya’dan kovmak niyetiyle Taias’a ka­ dar ilerledi (Balkaş Gölü ve Isık Göl’ün batısı)- Burada Orta- çağ’ın en ınühira meydan muharebelerinden biri geçti. Arap- lar’a Ziyâd ibni Sâlilı kumanda ediyordu. Türk ordusunun Araplar'a katılması, büyük vuruşmanın mukadderatını kesin­ leştirdi. Müthiş bir mağlubiyete uğnyan Çinliler, Orta Asya' dan çekildiler. Araplar, Türkistan’ın en büyük kısmına hâkim oldular, Sır Deryâ’yı da geçip Türk ülkelerine girdiler. Bu sa­ vaşta Türkler’in Müslümanların tarafını tutmasının sebebi kolayca anlaşılır. Çinliler, Türkler’in tarihin fecrine çıktıkla­ rı zamandan beri en amansız düşmanı idiler. Bir Türk’ün ken­ dini bu kompleksten kurtarabilmesine imkân yoktu. Diğer ta­ raftan Türkler'in Müslümanlarla büyük geçmişi" yoktu. Ger­ çi Semerkand ve Buhârâ'yi Türkcşler, Araplar'a karşı kanlı şekilde savunmuşlardı. Fakat böyle vuruşmalar Türk boyları arasında da oluyordu. Savaş bittikten ve Mâverâünnehir’dc Müslüman mülki idaresi teessüs ettikten sonra, yerli Türk- ler'e çok iyi davranılmış, hattâ bunlardan Müslümanlığı ka­ bul edenlere, fâtiMerle tamamen eşit muamele yapılmıştı. Nihayet Araplar’m o zamanki asıl Türk yurtlan olan Orta Asya’nın kuzeydoğusunu tehdit etmelerine coğrafya bakımın­ dan ünkân yoktu. Halbuki Çin, Türk imparatorluğunun zayıf anlarında bunu tecrübe etmişti. Zira Türk ve Çin devletleri­ nin smınnı umumiyetle Çin Şeddi teşkil ediyordu. Araplar'ın başkenti Bağdad ise, Türkler’e göre dünyanın öbür ucunda İd İ. y / Bu Talaş meydan muharebesinde Araplarla Türkler’in TÜRKİYE TARİHİ silâh arkadaşlığı yapmaları, Vflf. asrın iki büyük fatih mille­ ti arasında büyük bir psikolojik yakınlaşma meydana getirdi. Müslüman dininin cihanşümul müsamahası ve Türkler'in din bahislerinde hiçbir devirde taassup göstermemeleri, bu ya­ kınlaşmayı kolaylaştırdı. Bu muharebeden iki asır sonra Tiirk İmparatorluğunun resmen Müslüman dinini kabul etmesi, höyleec âni bir hâdise olmaktan uzaklaşmakta, uzun bir te­ kâmülün neticesi bulunmaktadır. Bu suretle Türkler, bu devirde umumiyetle îranlılar ve Araplar’la iyi münasebetler kurdular. Göktürkler, İran'a kar­ şı dostluk politikası takip etmişler, mecbur olmadıkça savaşa girişmemişlerdir. Sâsânîler’in en büyük şeheıışahı olan ve 48 yıl saKaoal siiren I. Husrev Anû.şînvân (Nûş'irevân), 565'le is­ temi Kağan’ın damadı olmuştu. Oğlu ve halefi IV. Hürmüz, İran tarihinde “Türk-Zâd" diye meşhurdur ve anası taralın­ dan istemi Kagan'ııı torunudur. Nûşirevân’m ordusunda Türk birliklerinin mühim rol oynadığı da malûmdur. IV. Hürmüz' ün oğlu ve halefi (ki anne annesi Türk imparatorluk prense­ si olmakladır) II. Husrev Pervîz, doğuda Tiirk dostluğun­ dan emin olmak sayesindedir ki muazzam fütuhatım yapabil­ di, Mısır'ı, Yemcn'i, Filistin’i, Rodos'u, Üsküdar'ı aldı. Niha­ yet bunun yeğeni olan III. Yezdigird, Arap istilâsı önünde Türk Kağam'na sığındı. Balı Göktürk Kağanı Tung-Yabgu’nun (619-630) İran ile sulhu bozması, Arap istilâsını geniş ölçüde kolaylaştırdı. Aksi halde, Araplar’ın İran’a karşı Bizans’a karşı olduğundan bü­ yük bir muvaffakiyet kazanabilmeleri mümkün olmaz, birçok yerler fethedebilir, fakat Bizans gibi Iran imparatorluğunu da yıkamazlardı. Tung-Yabgu Kağan, Rey ve İsfahan’ı fethet­ mek sureliyle îran imparatorluğunun can damarlarını tahrip etti; tamamen Yakın Doğu'ya inmiş oldu. 623’te Göktürkler, Kafkasya’dan gelen Hazar Türkleri ve Bizans kuvvetleri, müt- tefikaıı İran ordusunu imha etliler. Bu darbe, Arap fütuha­ tına yol açtı. Çin, batıdaki bu Türk basanlarını dikkatle ta­ kip ediyordu. Bütün Türkçe konuşan kavimlere milli “Türk” adının verilmesi de Göktürk devrinde olmuştur. O zamana kadar meımıp oldukları boyların ve kabilelerin adlariyle "Hunlar, Göktürkler, Hazarlar, Kırgızlar, Karlulkar, Türkeşler, Çigil- ler, Yağmalar, Uygurîar” gibi adlarla anılan Türkçe konuşan kavimlerin topuna "Türk” denmesi ve Arap, Bizans kaynak­ larında da böyle anılması, Türk milliyetinin teşekkülünde büyük hamlelerden biri olmuştur. Bu suretle Göktürkler, kendi boylarının adı olan "Türk” ismini, bütün Türkçe ko- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER mışan kavimlere kabul enirmişler ve Göktürk Hanedanı ikti­ dardan çekildikten sonra da artık bit zamanımız# kadar boy- lece sürüp gelmiştir. Ta Ruslar'ın Türk kavimlerinc "Özbek, Kırgız, Kazak, Âzeri, Türkmen, Tatar, Başkurt, Çuvaş, Ya­ kut, Karakalpafe” gibi kabile isimleri takmak istemelerine katlar Türkçe konuşan kavimler bir tek millet olarak kabul edilmişlerdir. Göktürkler zamanında Türk nüfusu fevkalâde çoğalmış­ tır, Bıı devirde de Türk kavimlerinin hareketlerinin başlıca âmili bu nüfus çoğalması olmuştur. VI. asırda 400.000 tah­ min edilen Türkler’in Kırgız boyu, VIII. asırda 2 milyonu bulmuştur. Böyle bir çoğalma tabialiyle geniş ölçüde yayıl­ mayı icap ettiriyordu. Gene meselâ Çin kaynaklarına güre Doğu Türkistan’ın M.Ö. I. asırda nüfusu 1 milyondan azmiif (vergiye tâbi 315.000 erkek tesbit edildiğine göre). IX. asır başlarında Araplar’m vergi tariıelmek içi» yaptıkları hesaba güre Mâverâünnelıir gibi çok verimli bir ülkenin nüfusu an­ cak 1,5 milyondu. Tabialiyle bu boşluklar, çoğalan Türk nü­ fusu ile doldurulmuştur. Bu suretle Doğu vc Batı Türkistan’ daki seyrek nüfus, artan Türk boylarının buraya yerleşmesi için bir sebep teşkil etmiştir. Göklürkleı-'în Huniar ile aynı kavimden olduğu, Çiıı kay­ naklan tarafından kesin şekilde teyit edilmiştir.

Türk Takvimi Türkler, "Oniki Hayvanlı Takvim’’ denilen millî takvim­ lerini kullanmışlardır. Müslüman dinini kesin şekilde kabul edip Hicret esasına ve kamerî ay hesabına dayanan İslâm takvimini kullanmaya başlayıncaya kadar bu böyle olmuştur. Hattâ Müslümanlıksan sonra da zaman zaman Oniki Hayvan­ lı Takvim’i kullanmaya devam etmişlerdir. Z. V. Togan'ın yaptığı hesaplara göre, bu takvimin mebdei M. ö. 2000 yıllan civarında olınak icap eder. O zamandan başlıyarak Türk ka­ vimlerinin bu takvimi kullandıkları tahmin olunabilir. Tak­ vim adını her yıla verilen 12 hayvanın adından almıştır. 12 yıl devam eden her devreden sonra, yeni ve aynı hayvan ad­ larını taşıyan ikinci bir devre başlamaktadır. — 12 yıl, sırasiy- le şu hayvanların ismini taşımaktadır: Sıçan, Öküz, Kaplan, Tavşan, Ejder, Yılan, At, Koyun, Maymun, Tavuk, Köpek ve Domuz.

Göktürkler Çağında Tiirk Cemiyeti Göktürk cemiyetinin, Müsiümanhk'ian önceki bütün 15i TÜRKİYE TARİHİ Ti'ulc tarihinde olduğu gibi aristokrasi esasına dayandığını tekrarda fayda vardır. Asîüere “tarhan” denilmekle, bunlar vergiden muaf tutulmaktadır. Asillerin piramidinin başnıda Uıbiatiyle "Kağan” denen Büyük Türk Hakanı vardır. Batı' da ila bir "Kağan” vardır, aynı hanedandandır ve Doğu'daki- ne tâbidir. Kağan’m zevcesine “Katun” denir (bu isimler son­ radan "Khakaıı” ve "Khatuıı” olmuştur). Şehzadelere “Tigin", zcvccJcrinc "Konçuy” adı verilir. “Yabgu” ve "Şad" unvanını taşıyan Tiginlcr, umumi valilik, başkumandanlık gibi mühim memuriyetlerde bulunan şehzadelerdir. Boy hükümdarına "han” ("khan" yahut "kan”) denmektedir. Diğer asîllere “tar- khaıı, çur, apa, tudun” tâbir edilmiştir. Hassa askerine "böri" yani "kurt” denir, bunların subayları tamamen asillerden seçilir. Her Türk genci askerdir. Askerlik kabiliyetini kaybetme­ mek için toprakla uğraşmaz. Toprağı sürenler yaşlılar ve esir­ lerdir. Fuhuş meçhuldür. Evli bir kadına tecavüzün cezası idam­ dır. Genç kıza tecavüzse, genç kız evlenmeyi kabul etmediği takdirde aynıdır. Hırsızlık yapan, çaldığının on mislini öder; üdiyemezse hürriyetini kaybeder, esir sayılır. İzdivaç, asalet ve servetçe yakın olanlar arasında olur. Asîl genç kızlar, halktan erkeklerle evlenemeyen

Göktürk Edebiyatı Göktürk Alfabesi, Türkler’in millî alfabesidir. Türkçe'ye "öre düzenlenmiştir. Bu alfabeyi yapanlar, Türkçe’nin ses bil­ gisine fevkalâde vâkıf insanlardır. Zira bu alfabe ile Türkçe, Arap harfleri ile olduğundan daha doğru yazılmaktadır. 38 harf vardır, 4'ü seslidir; a, e ile ı, i ve o, u ile ö, ü aynı harf sa­ yılmıştır (Arap alfabesinde ise 3 sesli vardır ve "o, u, ö, ü” aynı harfle gösterilir). Orhon alfabesinin çözülmesi, türkoloji’nin dönüm noktala­ rındandır, hattâ en büyük dönüm noktasıdır. XIII. asır başla­ rında Moğollar’m tarihini yazan büyük İranlı tarihçi Cüveynî, Târih-1 Cihân-Guşây’mda Orhon Kitabeleri'nden bahsetmiştir. Çağdaş Çin tarihleri de bu âbidelerin dikilişini haber vermek­ tedir. Alman asıllı bir İsveç subayı olan Johann von Strahlen- berg, 8 temmuz 1709 Poltava meydan muharebesinde Ruslar'a esir düşünce, Sibirya'ya sürülmüş ve orada serbesçe dolaşma­ sına müsaade edilmişti. 13 sene Sibirya'da dolaşan von Stralı- lenbcrg, 1722’dc İsveç’e dönmüştür. Döndükten sonra Stock­ holm'de 1730'da Das Nord-tıttd Östlichc Theil von Eııropa und TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 167 Asiacserini yayınlamıştır. Bu kitapta yazar, Orhon Abldelcri'n- dcn bahsetmiş, hattâ kopya ettiği bazı kısımlarını yayınlamış­ tır. Kitap Avrupa'da büyük alâka ile okunmasına rağmen bu acayip işaretlerden labiatiyle kimse mâna çıkaramamıştı. XVIII. asrın sonlarında Rus seyyahı Pallas da bu âbideleri gür» müş ve seyahatnamesinde bahsetmiştir. T822’de Spassky de Pe- iersburg'da (şimdiki Leningrad) yayınladığı eserinde 22 Gök­ türk kitabesinin kopyasını vermiştir. Bu sıralarda Mosser- sehmidt, 2 kitabe daha bulmuştur. I82.î’te mâruf müsteşrik Fransız Abcl Reınusat, bu kitabelerin "Türkler’in eski memle­ ketinde” olduğunu ileri sürmek suretiyle Türkler'c ait oldu­ ğunu ima etmiş, fakat Göktürk alfabesi çözülüp neler ifade ettiği anlaşılamamıştır. Hoikei’in başkanlığında bir Fin i İm t misyonu XIX. asrın sonlarında bu kitabelerin kopyasını dik­ katle almıştır. Bu kopyalar üzerinde her miüete mensıtp âlim* ler çalışmışlar, fakat alfabeyi çözememişlerdir. Mihayet Danimarka Kıraliyet İlimler Akademisi Reisi Ko­ penhag Üniversitesi profesörlerinden Vilhelm Ludvig Pctor Tlıomsen (1842-1927), 1893’te alfabeyi çözmüştür, ünce "Ten- gri (Tanrı), Türk, Kül Tigin" adlarını okumuş, bundan sonra­ sını bu kelimelerle mukayese ederek bulmuştur. Derhal kita­ belerin Türkçe okunuşları, Almanca ve Fransızca tcrtemeleıri ile neşredilmiştir (Almanca teı cemeyi Rusya'da çalışan Alman bilgini büj-ük türkolog Radloff yapmıştır). Bu suretle dünya İlim tarihinin harikulade keşiflerinden biri yapılmıştır. Kitabelerin bulunduğu yer, Baykal gölünün tam güney ucundan ölçülürse takriben 400 km. güneyde ve Moğolistan’ın başkenti Urga'nın takriben 160 km. batılındadır. Burası Ceı>- gİ2’in başkenti Karakunım harabelerinin karşısına düşmekte­ dir. Yani Orhon nehrinin balı kıyısı yakınlarında Karakurum, doğu kıyısı yakınlarında da Orhon Abideleri bulunmaktadır. Burası 48° arz vc 104” tul etmektedir. Abidelerin kuzeybatı bi­ tişiğinde Ugncy-Nur G ö lü vardır. Bu bölgeye “Koşo-Çaydaın” denmektedir. Bilge Kağan ile Kül Tigin Abideleri arasında 1000 metıe kadar mesafe vardır. Kül Tigin Abidesi, 3 âbidenin en sağlam ve temiz oleinidir, pek az tahrip görmüştür. Yüksekliği 3,75 metredir. Yani iki uzun boylu İnsan boyundan uzundur. Yuka­ rıdan aşağıya kalınlaşmaktadır. Tepede genişlik 1,22, tabanda 1,32 metredir. Âbidelerin yakınlarında 7 mermer heykel vardır; başlan sonradan koparılmıştır. Bıı sahama eskiden sûrla çev­ rildiği. yani gelişigüze^girilemcdiği. kazılardan anlaşılmakta­ dır. Bilge Kağan ÂbidesTae boy ve şekilce Kül Tigin Âbidesi’ nin aynıdır. Yalnız kitabelerin satır sayılan değişiktir. Bilge 163 TÜRKİYE TARİHİ

Kağan Abidesl’n'm bazı yerleri tahrip olunmuştur; binaenaleyh okunamamıştır. İlini âleminde Bilge Kağan Âbidesi “II”, Kül Tigin Âbidesi “I”, Bilge Tonyukuk Âbidesi de “111” diye anılır. Bunların her birinin 4 cephesi vardır. Bu cepheler de "N = Ku­ zey”, “ S = G üney”, “E = D oğu” vc “W = Balı” diye gösterilir. Bundan sonra gelen rakamlar salın gösterir. Yani “II N 8” de­ mek R.ilge Kağan Âbidesi'ııin Kuzey Cephesi’nin 8. satırı de­ m ek tir. Bilge Kagaıı ve Kiil Tigin Abideleri’nin Çince’si vardır. Bunlar, Çin imparatorunun yolladığı sanatkârlar tarafından kazılmıştır. Tonyukuk Âbidesi, diğer ikisinden küçüktür. Üzerinde 62 sa.lır kazılıdır. Göküirkler’den kalma bu üç cihanşümul ehemmiyette ki­ tabe dışında daha pek çok kitabe bulunup okunmuştur. Bun­ ların çoğu ilim âleminde “Yenisey Kitabeleri" diye tanınmış­ tır. Çünkü Türkler'in “Yem” dedikleri Yenisey nehrinin yu­ karı mecraları civarında bulunmuştur. Burası Orhon Âbidele- rİ’ııin kuzeybatısında kalır; bu toprakların büyük kısmı Tan- nu Tuva'dadır. Göktürk alfabesi yüzyıllarca Türkler arasında kullanıl­ mıştır. Gerçi Uygur alfabesi bu alfabenin ortadan kalkması­ na sebep olacak şekilde taammüm etmişse de, Göktürk alfa­ besinin izlerini çok yakın zamanlara kadar takip etmek müm­ kün olmakladır. Transiivanyah Macarlar arasında “Sekel- ler”in bu alfabeden çıkma alfabeleri olduğu anlaşılmıştır. Sö­ keller, ArapJar’ın Avrupa'ya göçen kısmının bakiyyesi sayı­ lan bir kavimdir; yani vaktiyle Türk idiler. îşte Sekeller, ko­ nuştukları Macarca’yı, Cökliirk alfabesinden alınma harfler­ le yazmışlardır. Bu yazıyı bilen son Sekcller’e geçen asırda tesadüf edildiği, Macar bilginlerinin tetkikleriyle, sabit ol- nuışlur.

Göktürk Âbiılcleri’nin Ehemmiyeti Göktürk Âbideleri'nin ehemmiyeti ölçülemez, çünkü hiç­ bir eserle mukayese cdilemiyecek derecede Türk medeniyet tarihinde eşsizdir. Türkçe yazılan yüz binlerce eserin eıı mü- himminhı Güklürk Âbideleri olduğu rahatça ileri sürülebilir. Bu husus, âbidelerin yazan Yıılıığ Tigin’i, Tiirk ediplerinin en büyüğü dereccsinc çıkartır. Göktürk Âbideleri’nden sonra Türk Edebiyaiı’nın en mü­ him eseri, Kaıabanlılar çağına ait Kâşgarlı Mahmud’un Dîvâ­ na Lııgaati’l-Türk’üdüv. Kâşgarlı Muhmud'un da Yuluğ Tigin TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER gibi Türk imparatorluk hanedanından bir prens oîması Iıoş bir tesadüftür. Bu iki eser, Türk medeniyet tarihinin lıer cephesiyle âbideleridir. Bunlardan sonra gene Karalı anlılar çağında Vezir Yusuf Has Hâcİb tarafından manzum olarak yazılan Kttdadgu-Bilik ve yazarı meçimi olup daha sonraki devre ait bulunan İtiföb-ı Dedc-Korkut, Türk edebiyatının te­ mel eserleridir (bu son ikisi Türkler, Mlisîüman okluktan sonra yazılmışlardır). Ehemmiyet bakımından bunları Türk destanları, Uygur edebiyatı metinleri, Babur Şah'ın hâtıraları (Bûbur-Nâme), Nevâî'nin Dlvân‘\&n Hamse si, Muhûkcmcuı'l- Lugaııteyn'i ve diğer mensur eserleri, Fuzuli’nin, Yahya Ke­ mal’in, Babur Şah’ın şiirleri, Ahmet Yesevî'nİn ve Yuınıs Em- re’nin halk diliyle yazılmış şiirleri, Kâtip Çelcbi'nin eserleri, Nesimî’nİn ve Sultan Veled'in şiirleri, Cevded Paşanın eser­ leri, Abdülhak Hâmid ve Namık Kemal’in kitapları, Müter­ cim Âsım’İn lügatleri takip eder. Bu eserler ve şahsiyetler, Türk edebiyatında silinemez izler bırakmışlardır. Ileriki cilt­ lerimizde, kültür tarihi bahislerinde, Türk edebiyatını da mu* kayeseli bir şekilde hulâsa edeceğiz. Güktürk Abideleri’nde dil, hayran olunmak bir yana, hay­ ret edilecek derecede mükemmeldir. XX. asrın biiyiik Türk ediplerinin kullandıkları Türkçe derecesinde işlek bir nesir dili görülür. Bu dil, her cümlesinde şür kokar. Cümleler kı­ sa, kesik, fevkalâde mâna yüklüdür. Her hangi bir kelime çı­ karılıp ilâve edildiği zaman derhal bozulacak bir muvazene taşır, ViII. asırda bulunduğumuz düşünülürse, il?ade edilen fi­ kirler hayrete şayandır. Koyu bir milliyetçilik her satıra hâ­ kimdir. Şüphesiz nesir dili gibi bu fikirler de asırlardan sü­ zülmüş bir tekâmülün mahsuludür, Daha önceki Türk edebi­ yatı kaybolduğundan bu kitabeler sanki birdenbire meydana çıkmış gibi görünmüşlerdir. Halbuki asırlarca İşlenmedikten sonra büyle bir lisan mükemmeliyetine ve tefekkür derecesi­ ne vâsıl olabilmenin imkânı yoktur. Çin kaynakları, Hunlar çağında söylenen Türkçe şiirlerin Çince tercemelcrini kaydet­ mişlerdir. Belki GöktUrkler’den önce yazılmış Türkçe eserler de bir gün elimize geçecektir. Göktürk Âbideleri, Dlvântt Irî- gaali’t-Türk, Kutadgu-BiHk, KitCıb-ı Deâe-Korkut gibi Türk edebiyatının en ırılihim 4.,mahsulünün de son üç Çeyrek asır içinde elimize geçliğini düşünecek olursak, bu ümidimiz ar­ lar. Nasıl GÖklürklcr'den sonraki Türk hanedanı olan Uygur- lar'a ait hemen her sene yeni bir Türkçe eser bulunuyorsa, bir gün Göktürkler öncesine ait yazılı Türkçe vesikaya da raslıyabiltriz. 17 0 TÜRKİYi TASİHİ Milliyetçilik fikrinin daha Hunlar çağında teşekkül etliği son R-ıkiklerİL- anlaşılmıştır. Hun imparatorlarından Çiçi Yab­ gu, M.Ö. I. asrın son yansında irat ettiği bir nutukta, ata­ lardan miras olarak yalnız ülke ve devlet kalmadığım, hürri­ yet ve istiklâlin de bu miras arasında bulunduğunu söylemiş­ tir. Bu uıuku nakleden Çin kaynaklarını inceliyen büyiik Al­ man siııologu Hirlh: “tarihte roiiliyetçiliği devret siyasetinde temel yapan ilk devlet adamı Çiçi'dir" demektedir. Bu bilin­ dikten sonra, Göktürk Kitabeleri’nden taşan milliyetçilik fi­ kirlerine daha az hayret edilir. Bu fikirler o zaman için pek orijinaldir. Bunun yanında Türklük şuurunun vc milliyet ol­ ma vasfının tamamen ve mükemmelen teşckkıii ettiğini gös­ terir. • Göktürk Kilabeleri'nde .şimdi "Göktürk” dediğimiz isim "Köktürk” şeklinde geçmektedir. Türk ismi de bazan “Türk”, bazan "Türük" şeklinde yazılmaktadır. Bu hal bizi kelimenin aslında “Türük” olduğu, bu devirde artık “Türk” şeklinde söylenmeye başlandığı hakikatine götürür. Milâttan önceki Çin kaynaktan ‘Tik” şeklinde transkribe etmektedirler. “Tik = Türk” adı Çin kaynaklarında bundan 3800 yıl önce, M.Ö. XVIII. asırda geçmektedir. Göktürk alfabesi Arap alfabesi gibi sağdan sola yazıldığı için “Türk” ve “Türük” kelimeleri şıı şekilde görülmektedir:

i ; iş ı : t k i î l< t

Ötüken yakınlarına rekzcdilmiş olan Göktürk Kitabeleri' nin ilki 730'da Bilge Kayaıı’m başbakanı Bilge Tonyukuk ta­ rafından diküiilmiştir. İkincisi 732’de Bilge Kağan tarafın­ dan,.731 yılında savaşırken kahramanca ölen kardeşi ve im­ paratorluk başkumandanı Kül Tigiıı için diktirilmiştir. Üçüıv cüsii de 734’lc ölen Bilge Kağan için 735’tc kazılmıştır. Kita­ beler, Kapağan Kağan'm küçük oğlu ve Bilge Kağanla Kül Tigiıı'in amca oğlu Yuluğ Tigin’in kaleminden çıkmıştır. Bu ölümsüz eserlerde Bilge Kağan, yüzyıllar ötesine şöyle seslen­ mektedir: Ben Tann'yeı benzer, Taıın'dun olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı imde ettiği için, kağanlık tahtına oturdum. Ey mille­ tim, ey hanedanını! Sözlerimi dikkatle dinle! İleride gün doğusuna, güneyde giin ortasınar batıda giin batısına; kuzeyde gece ortasına kadar biitiin milletler şimdi TÜEKİYE'YS ç e l m e d e n ö n c s t ü r k l e r 171 bam tâbidir. Şimdiki gibi, kargaşalık olmaksızın, Tiirk Kağa­ nı, Ötüken’de oturursa,' Tiirk yurdunda sıfciHfı olmaz- Be», Ötüken’de oturarak tek başatta yurdu idare ettim. Çinliler'in altınına, gümüşüne, ipeğine, tatlı söciine, değerli hediyesine kapılmadım. Batılara kapılan ne kadar Tiirk'iin öldüğünü, Çin boyunduruğuna düştüğünü uruUmadtın. Tanrı yardan etti, Tiirk Kağanı oldum. Dağdmıs milletimi bir araya topladım. Fakir milletimi zengin ettim. Azalmış milletimi çoğalttım. Ata­ larını Bttmin Kağan’a, İstemi Kağan'a lâyık bir evlât olma­ ya çalıştım. Atalarım Tiirk ülkesini öylesine sıkı tuttular, öyle bilge­ likle, öyle güzel törelerle idare etliler ki, Tiirk milleti bahti­ yar oldu, onların ölümlerine candan ağladı. Atalarıma tâbi olan bültİH yab.anci milletler, Çinliler, Tibetliler, Moğollar bi­ le oıılarul çağında yaşadıkları hayatı unutmadılar. Atalarım o kadar iinlii kağanlardı. Sonradan bilgisiz, kötü kağanlar Tiirk tahtına oturdular. Onların kötü idaresi ve Çinliler'in hilesi yüzünden Tîirk Milleti, zengin ülkelerini kaybetti. Tiirk kağan/aramı cihanı tutan şevketi mazi ohltı. Bu yiizden Çinliler'e beylik eden Türk kişizadeleri köle, Tiirk kızları cariye oldu. Tiirk beyleri, şanlı isimlerini bırak­ tı, Çince isimler kullanmaya başladı. Türkler, Çin kağanına tâbi olup elli yıl onun acıklı ve uiandıncı idaresinde yaşa­ dılar. Fakat Gök Tanrı, Türk'ün bu haline actdı, Tiirk Milleti yok olmasın, eskisi gibi cihanın en yüce milleti olsun diye, ba­ bam îlteriş. Kağan ile anam Elbilge Hatun'u Türkler’e kağan kıldı. Tanrı güc verdi, babamın Türk Ordusu kurt, Türk diiş- mantarı koyun oldu, kurt ününden kaçan koyunlar gibi dağı- hp gitti. Babam Kağan, doğudan batıya at koşturup Türk Mil­ letini topladı, Türk Devletini ihya etti. Ey Tiirk Oğuz Beyleri! Üstten gök çökmedikçe, alttan yer deliııntedikçe, bil ki, Tüı‘k Milleti, Tiirk yurdu, Türk Dev­ leti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk Milleti! Kendi­ ne dön! Su gibi akıttığın kanma, dağlar gibi yığdığın kemik­ lerine lâyık ol! Ey Milletim! BU ki,hm , zmgin ve.parlak bir millet* han olmadım. Zayıf ve zavallı bir milletin başına geçip tahta otur­ dum. Kardeşim Kiil Tigin ve yeğenlerim olan iki prens ite andiçtik; bahamın, amcanrnt hayatlarım verdikleri millet tığ­ lımda biz de biitütt gücümüzle çalıştık. Başına geçtiğim Türk MiUeti'nin şan ve şevketi için gece uyıunadutt, gündiiz oturmadım, ölesiye, bitesiye çalıştım. Tan­ 172 ' TURKIYE TARİHİ rı yardım elli, bahtını yâr oldu, yoksul milletimi zengin ellim. Tüık Millcıi'ni, bütün milletlerden İisliin kıldım! Kitabcler'in dilinden de örnek verelim: "Üze kök tenri asra yağız yer kılındıkta ekin ara kisi oğlı kılınmış. Kişi oğlında üze eçii apaııı Bumın Kağan, İstemi Kuğun olurmuş. Önırupan Türk budunun ilin törüsin tnta- birmiş, itibirmiş, Tört bulun kop yağı ermiş, sil siilspen tört bulundaki budunıığ kop alınış,, baz. kılmış, başlığtğ yükün­ dürmüş, tizliğiğ sökünniiş" (I E 1-2). Bugünkü Türkçe’si söyledin "Yukarıda mavi gök, aşağıda yer yaratıldıkta, ikisinin artısında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğıtllan üzerine atalarını Bunun Hakan, İstemi Hakan tahta oturmuş. Oturarak Türk milletinin . ülkesini, töresini idare edivermiş, düzenleyiver- r/ıiş. Dört taraf hep düşman imiş. Asker sepkeâip âörl taraf­ taki kavini hep itaat altına alınış, muti kılmış. Başlılara baş eğdirmiş, dillilere diz çöktürmüş". "Tiirk Oğıtz Beğleri bııdıırı eşidin! Üze tenri basmasar, asra vir tclinmeser, Türk bııdıın, ilinin torüniin kem atatı? Vdçı Türk budun ertez Ökıtn!” (l E 22-23). Yani: "Tiirk, Oğuz Beğleri, Türk Milleti, işitin! Yukarıda gökyüzü çökmedikçe, aşağıda yer delinmedikçe, Türk Milleti, ülkeni, töreni kim bozabilir? Ey Türk Milleti, kendine dön!" "Budun atı kiisi vok bolnıasıtn tiyhı, Türk budun iiçiin liin ndtmadım, kilıUiiz olımadını; inim Kiil Tigin birle, iki şad birle ölliyîlii kazgandım. Ança kazganıp biriki budunıığ ol sub kılmaktın” (II E 22). Yani: "Milletin adı, sanı yok olmasın diye, Tiirk Milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kardeşim Kül Tigin ve iki şad ile ölesiye, bitesiye çalıştım. Bu kadar cehdedip müttehit milleti dağıtmadım". Er^enckon Dcstfını Eirgenekon Destanı, "Büyüle Türk Destanından bir par­ çadır, Tiirk kavimler]mlen Göktürkler'i mevzu alır. Göktürk- ler'in menşeini açıklamak ister. Hrgenekon Destanının hulâ­ sası şüyleclir: Tiirk illerindi: Göktürklur'e itaat etmlyen bir yer yoktu. Bunu kıskanan yabancı kavimler birleşerek Göktürkler’in üzerine yürüdüler. Maksattan öc almaktı. Göktürkler, çadırla­ rım, sürülerini bir yere topladılar. Çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince, vuruşma da başladu On gün vu­ ruştular. Göktürkler iistiin geldi TÜRKİYE'YE ÇELMEDEN ÖNCE TURKttft 17 3 . Bu yenilgiden sonra yabana kavimlerin hanları ve bey­ leri av yerinde loplatttp konuştular. "Cöktürkler’e hile yapmazsak âlubet işimiz yanıcın olur," dediler. Tan ağarınca, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar. Göktürkler, “Banların vuruşma glicleri bitli, kaçıyorlar.," deyip arkalarından yetiştiler. Düşman, Cöklürkler’i görünce, birden döndü. Vuruşma sonunda düşman, Gökiiirkler'i gafil avlayıp yendi. Gökliirk• ler'i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını vjı inallarını öylesine yağmaladı ki, bir ev kurtulmadı. Büyüklerin hepsini kılıçlan geçirdi. Küçükleri kul edindi. Her düşman birini alıp gitti. Göktürkler’in başında İl Han vardı. Çocukları çoktu. Fa­ kat bu uğursuz vuruşmada bir tanesi hariç, hepsi öldü. Kavı adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. îl Han'ın Dokuz-Oğttz ûdlı bir de yeğeni vardı. Kayı ile Dokuz-Oğuz düşmana tutsak ol­ muşlardı. Fakat on gün sonra bir gece ikisi de kadınları ile beraber atlara atlayıp kaçtılar. Göktürk yurduna geldiler. Burada düşmandan kaçıp gelen çok deve, at, ökilz ve koyun buldular. "Dört taraftaki illerin hepsi bize düşman. Gereği odıır ki, dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturahm," dediler. Dağa doğru sürülerini alıp göçettiler. Geldikleri yoldan başka yolıı olmıyaıı bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine bir yoldu ki, bir, deve veya bir at güç­ lükle yürürdü. Ayağını yanlış bassa yuvarlanıp parça parça olurdu. Göktürkler’in vardıkları yerde akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, meyvalar. ağaçlar ve avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı'ya şükrettiler. Hayvanlarının kışın etini ysdilar; yazın sütünü içtiler,.Derisini giydiler. Bu iilkcyc “Er- genekou" adım koydular. İki Gökliirk prensinin Ergenekön'da çocukları çoğaldı. Kayı Han'ın çok çocuğu oldu. Dokuz-Oğıız Han'ın daha az ol­ du. Çok yıllar bu iki Hanın çocukları Ergenekön'da kaldılar. Pek çoğaldılar. Dört yüzyıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki, F.rgenckon'a sığışamaz oldular. Buna bir çare bulmak için ku­ rultay topladılar. Dediler ki, "Atalarımızdan işittik; Ergene- kon dışında geniş ülkeler, giizel yurtlar varmış. Bizim yurdu­ muz da eskiden o yerler&t- imiş. Dağların arasından yol izle­ yip bulalım. GÖçiip Ergenekon'dan çıkalım. Ergenekon dışın­ da her kim bize dost olursa, onunla görüşelim. Düşmanla vu­ ruşalım". 174 TÜRKİYE TARİHİ Kurultay bu karan ahuca, -Göktürkler, Crçcuckon'diin çıkmak için yol aradılar, bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki, "Bu dağda bir demir made­ ni vttr. Yalttı kat madene benzer. Şunun demirini erilsek, bel­ ki dağ bize geçit verirdi". GÖklürkler, varıp demircinin gös­ terdiği dağ parçasııu gördüler. Demircinin tedbirini de be­ ğendiler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kijmiir diz­ diler. Dağın üstünü, altmı, yanım, yönünü böylece odun vs komiirle doldurduktan sonra, yelmiş deriden biiyiik körükler yapıp yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körükle­ meye başladılar. Tanrı'nın gücü ve inayeti ite ateş, kızdıktan sonra demir dağ eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak kadar yol oldu. O kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününün, kutsal saatini bekleyip bu yoldan Ergenekon’dan çıkmaya başladılar. Bu kutsal gün, ondan sonra Göktürkler’de bayram oldu. Her yıl o gün gelince biiyük tören yapılır; bir parça demir alınıp ateş­ te kızdırılır. Bu demiri önce Göktürk Ifaııt kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra Tİİrk beyleri de böy­ le yapıp bu günü kutlarlar. Ergenekon'dan çıkınca, GÖkıürkler'in ulu hakan: Koy t Han soyundan Biirieçine, büfüıı illere elçiler gönderdi; Gök- ti'ttkler’in Ergenekon'dan çıktıklarım bildirdi. Ta ki eskisi gi­ bi bütün iller Göktürklcr'iıt buyruğu altına gire.

GiSktürkter Hakkında Netice Yukarıdaki kuşbakışı izahattan, GÖkıürkler’in Türk tari­ hinde pek büyük bir merhaleyi, mühim bir dönüm noktası­ nı teşkil ettiği anlaşılmış oldu. Sahalın Adası'ndan îran or­ talarına ve Kırım'a kadar uzanan muazzam Türk Asya impara- torluğununjrayaliyet sebepleri üzerinde kâfi derecede duruldu. Coğrafya âmillerinin tarih şartlarına tesiri açıklandı. Türk mil­ letinin karakter ve psikoloji yapısının esasları belirtildi. Ankara Üniversitesi Umumi Türk Tarihi Profesörü Dr. Meh’met Altay Küymcn şüyle diyor: “Gerek kurdukları dev­ letlerin sayısı, gerekse rol oynadı 1d an coğrafi sahaların ge­ nişliği cihetinden, TürkJer İle mukayese edilebilecek başka bir kavim, tarihte gösterilemez’’ (Selçuklu Tarihi, II, s..XIH 4 T.T.K. yayınlarından). İstanbul Üniversitesi Uımnni Türk Tarihi Profesörü Dr. İbrahim Kafesoğlıı da şöyle yazıyor: "Malûm olduğu üzere, Müslümanlık dışındaki Türklük âleminde hükümdar, fevkal­ beşer bir vatlık sayılır ve ona, âdemoğullarında buluıımıyan TÜRKİYE'YE ÇELMESEN ONCE TÜRKLER 175 gizli kuvvetler ile birlikte bizzat tanrılık vasıfları izafe edildi* ği için, Tanrı tarafından insanları idareye memur harikulade bir mahlûk addolunurdu. Bu sebeple, İlâhi kudrete sahip Ha­ kan, mukaddes telâkki edilir ve bu kudsiyet. kan rabıtaları dolayısiyle, bütün hanedan efradına teşmil olunurdu. Hane­ dan âzasından her biri, ceddinden İlâhi kuvveti tevarüs ettiği için, hükümdar olmak kabiliyet vc hakkına malikti" (Sultan Melikşah, 141, İst. Ün. yayınlarından). Bu satırlar, Türk hükümdarının şalisi üzerinde biraz da­ lla durmayı lüzumlu kılar. Tarih sahnesine çıktığı zamandan beri hiçbir devirde “büyük devlcl" vasfını ksıybelmiyen vc dünyanın en devamlı devletini kuran Türkler’do Hakan, in­ sanüstü bir varlıktır. Türk hakanında bizzat tanrılık vasıfları bulunduğuna inanılır. Bilge Kağan, Orhon Kitabelcri’nde şöy­ le anılmaktadır: "Tanrı'ya benzer, Tann'dan olmuş Tiirk Bil­ ge Hakan’’ (Hüseyin Namık Orkuo, Eski Tiirk Yazıtları, I, 22, 58, T.D.K. yayınlarından); “Tanrı irade ettiği için. Hakan mevkiine oturdum1' (aynı eser, I, 27, 41). Tiirk hakanı, Tanrı iradesini yerine getirmek için Tiirk milletinin başına geçmiştir. Bundan dolayıdır ki kutsaldır vc bu kutsallık, hakanın mensup olduğu hanedanın bütün üye­ leri İçin de bahis mevzuudur. Hanedanın her erkek Ciyesi (ti­ gin). hükümdar olan babasından veya atasından İlâhî kudreti tevarüs ettiği için, Türk hakanı olmak hakkına ve kabiliyeti­ ne sahiptir. Zaten Türk İmparatorluğu, hanedanın müşterek malıdır. Her Tüık şehzadesi, daha çocuk denecek kadar genç yaşında bir ûtkeııin askerî.umumi valiliğine getirilir vc o ül­ keyi yan müstakil şekilde, bir hükümdar gibi idare eder. Ha­ nedan üyelerinden hangisinin hakan olacağı, belli bir kaide­ ye bağlanmış değildir. En güdüsü umumiyetle bu rnevkio yükselir. Bu hal de çok defa büyük îç çekişmeler doğurur. Ta­ kat hanedan dışından hiçbir fert, hakan olmayı, aklından bi­ le geçiremez. Hiçbir Türk, hanedan dışından bir ferde hakan olarak itaat etmez, Büyük mevkiler ekseriya babadan oğula geçer. Bu şekilde bir Türk aristokrasisi kurulmuştur. Fakat bu aristokrasi, BaU’da olduğu gibi halk tabakasından, kesin hak ayrılıkları ile ayrı düşmüş değildir. Türkler için coğrafya mefhumu olmadığım birçok kere­ ler söylemiştik. Kendi yurdunun şartlarının değiştiğini, nüfu­ sun fazlalaştığını, ikliaütdan uzaklaştığını gören bir Türk topluluğu, birkaç yıl içinde soluğu Çin’de, Hindistan’da, İran' da, Avrupa'da alır ve gittiği yerde asla tâbi olarak yaşadığı görülmemiştir, derhal başa geçer, yerli halkı teşkilâtlandırır. Türklei iû Ortaçağdaki bu vasıflan, Yeniçağ'da îngilizler 176 TÜRKİYE TARİHİ (Anglo-Saksonlar)'de görülür. Bu suretle Roma vc Türk im­ paratorluklarından sonra cihan tarihinin üçüncü cihanşümul imparatorluğu olan Britanya imparatorluğu kurulmuştur.

Biiyük Türk Ilakanlığı'na Bağlı Başlıca Türk Devletleri Ilımlar'dan Göktürkler’c kadarki Türk hanedanlarının idaresinde Büyük Türk Hakanlığı dediğimiz Kuzey Asya im­ paratorluğu, bir konfederasyondu. Birçok tâbi devleti içine alıyordu. Bu devletlerin çoğu, çeşitli Türk boylarının kurduk­ ları fcıraHtklar ve prensliklerdir. Bunlardan birkaçına bura­ da işaret etmek istiyoruz: 1) TÖLÜS KIRALLIĞI. — Çin kaynaklan, Tölüs boyun­ dan Türk kıratlarından üçünün adını zikrediyorlar, bunlar kardeştirler: Mt-Gno-To (516’da öldürülmüş), İ-Fu (516-522) ve Yüe-Kiü (522- ). 2) TUNG-HU (DL'NKHU) KIRALLIĞI. — Bunlar M.Ö. 200'c doğru Siyenpiler’in idaresinde idiler, ülkelerine "U-Hü- on” deniyordu (Mançurya’nın güneybatısı). 65’e kadar Hun- lar’a, sonra Çin’e tâbi oldular. Şu kıratların adı Çin kaynak­ larında geçiyor: Kin-Çi-Fen (65'te öldürülmüş), Vu-Ho-Yün (115’e doğru ölmüş), Kieü-Lie-Kiü (I92’de ölmüş), bunun kar­ deşi ve son kıral Ta-Tun (192-208). Bu Ta-Tun, 206 yılında Hun hanedanının yerine Büyük Türk Kağanı da olmak iste­ miş, fakat başaramamıştır. 208'de öldürülmüştür. Yeğeni yani kendisinden önce kıral olan ağabeyisiftin oğlu Yeii-Pe-Ping, tahta geçememiştir. Devlet, Çin’e katılmıştır. 3) TİM-LÎM (DİMLİN) KIRALLIĞI. — M.Ö. 300 sırala­ rından M.S. 550 senelerine kadar 8,5 asır sürmüştür. Huıı fe­ derasyonunu teşkil eden mühim boylardan idi. Eski Çin ge­ nerallerinden Goey-Liü, bir müddet bu devletin kırafı ol­ muştu. 4) KIRGIZ KIRALLIĞI. — M.ö. 300 senelerinden M.S. 1200 senelerine kadar takriben 15 asır sürmüştür. Yukarıda Kırgızlar’daıı vc coğrafi mevkileriııden bahsedilmiştir, Çinli­ ler, Kırgızlar’a "Kien-Kııen” derlerdi. Bunları M.Ö. 97 yılın­ dan 1200 yılına kadar bir hanedan idare etmiştir. Hanedanuı kurucusu Lin, tahta çıkmadan Çin hizmetinde bir generaldi. M.Ö. 50’ye doğru ölmüştür. Gene'bu boyun kırallarmdan biri, Huıılar’dan 9. Büyük Türk Kağanı'mn kızım almıştır. 5) USUN KIRALLIĞI. — Bunların Sakalar’dan indikleri söylenmiştir. Başkentleri İli ırmağı üzerinde Çe-Ko-Çjng şeh­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 177 riydi. Adım bildiğimiz ilk kırallan Nart-Teu-Mi’dir (M.Ö. 160’ la öldürüldü); yerine oğlu Koen-Muo geçli; bunu oğlu olduğu sanılan Ken-Mi takip etti. Bu kıral M.Ö. 105’te hem Han ha­ nedanından bir Çin prensesi ile, hem dc llun hanedanından bir Tvirk imparatorluk prensesi ile evlenmiştir. Aym yıl öl­ müş, yerine geçen oğlu Kiün-Siü-Mi (Çiıı-T>eu) da aynı yıl (M.Ö. 105) ölmüştür. Yerine amcasının oğlu Ung-Kııey-Mİ (Fı- Nang) (105-60) geçti ve 45 ytl tahtta kaldı. M.Ö. 74'tc Kını hanedanından bir Türk imparatorluk prensesi ile evlenmişti. Ondan sonra lalıta Kiün-Siü-Mi'nin oğlu Ti-Mi (Küang-Wang) geçti. Sonra Ung-Kuey-Mi’nin oğlu Yuen-Kucy-Mi, bunun oğlu Tsü-Sü-Mi, bunun oğlu olduğu sanılan Pi-Yücn-Çi (ölümü M.Ö. 4’e doğru), bunun oğlu olduğu sanılan U-Çe-Mi (M.Ö. 4?- M.S. 5?) Usun kıralı oldular. 6 ) HU-TE KIRALLIĞI 7) KANKLI KIRALLIĞI. — M.Ö. 10 yılına kadar devam etmiştir. Başkentleri Pi-Tien-Çing şehri idi. 5 birleşik prens­ likten kurulmuştu: Şehr-i Seb7. (So-Hiay = So-Sc), Kuşanfye (Fu-Me = Fu-Mu), Taşkent (Ua-Ki = Yu-Ni), Buhârâ (Ki = Gi) ve Ürgcnc (Yüe-Knen = Yuye-Gân). Kankhlar, Harzem ve Mâverâünnehir’e yayılmışlardı. 8) FERGANA KIRALLIĞI. — Çinliler’in “Ta-Üon" dedik­ leri bu ülkenin başkenti Küey-ŞanÇing idi. M.S. 100 yıllarına kadar devam etmiş bir Fergaııa Türk devleti vardır. Fergana, Türk imparatorluğunun güçsüz devirlerinde Çin’in elinde bu­ lunuyordu. Hattâ Çinliler burada birçok prenslikler kurmuş­ lardı. Fergana kıratlarından İkisinin adını Çin kaynaklan kaydediyor: Yen-l-ieu ve 46 yılında onuıı yerine geçen Kiao- Sü-Ti. 9) ALAN KIRALLIĞI. — Batı Sibirya’da idi. 10) TÜON-CİN KIRALLIĞI. — Kuzey Sibirya’da idi. M.Ö. 190 yıllarına kadar devam elti. 11} KAŞCAR PRENSLİĞİ. — Çinliler, Kâsgar şehrine "So-I.e-Çing”, Kâşgar vâdisine de "So-Lü" derlerdi. Buradaki Tiirk devletçiği 560 yıllarına, kadar sürmüştür. Bunlardan Pi'ous Çing (7J'te öldürüldü), Prens Tcu-Ti (73-74), Çing’in amca oğlu Prens Çiing (74-76, öldürüldü), Prens Gan-Kue, Kü- cy-Si, Çing-Pıion, Hu-Te (Şu-Te) (160 civarında öidii), isimle­ ri malum Kâsgar hiikümdarlarıd>r. 12) YARKENT PRENSLİĞİ. — Çinliler, Yackenl’c “Şao- Çc” derlerdi. İlk Yarkcnt prensi Wan-Nien, Usunlar'dan bir prens olup annesi Çin impat^jorluk prensesi idi. Daha önce Yarkcııl'le lıüküm süren —muhtemelen Iranlı— hükümdara m TÜRKİYE TARİHİ mânevi oğul vc halef oldu. Prens I-Iu-Ta-Çing, M.Ö. 64'te öl­ dürüldü. Bunun halefinin halefi Yen, 14 senesinde öldü. Ye­ rine 2 oğlu Kam (14-33) vc Hien (33-62) geçti, sonuncusu »I- dürüldü. Hien’den sonra oğlu Po-Kiü-Çing, sonra bunun oğlu Tsi-Li (86’da öldü) hükümdar oldular. Bu larihte Çinliler, ül­ keyi istilâ ettiler. Hien’in oğlu Kuesiang'm oğlu, Yü-Mi ülke­ sinin prensi idi. llicn’in kızı da, Hoteri prensi Kuam-Te ile ev­ lenm işti. 13) IİOTEN PRENSLİĞİ. — Çinliler Holen şehrine "Si- Çing", Hoten vadisine de "Yü-Tien” demişlerdir. Bu devletçik de 560 yıllarına kadar devam etmiştir. Prens Yü-I.in’den son­ ra tahta kardeşi Goey-Şi (61-62) geçmiş, fakat bir yıl sonra öldürülmüştür. Bundan sonra hükümdar oian Kiün-Te ve Tu- Alo iJc hlieu-Mo-Pa da öîdtirüîmek suretiyle tahtlarım kaybet­ mişlerdir. Daha sonra Hieu-Mo-Pa’nın yeğeni Kuam-Te tali la çıkmış, bir Yarkenı prensesi ile evlenmiş ve 80 yıllarında öl­ müştür. Daha sonraları Hoten'de Prens Farıg-Tsien (ölümü 14Q’a doğru) ile Kicn-So’y (ölümü 150’e doğru) görülüyor. Bu sonuncusunun yerine oğlu Kan-Kue geçmiştir. 14) YÜ-Mİ (KİÜ-Mİ) PRENSLİĞİ. — Başkentleri Keri- \a (Kiü-Mi — Yü-Mi — Nim-Mi) şehriydi. 46’da ölen Kiao-Sü- Ti'niıı verine Yarkenı prensi olan zat tahta çıkmış, bunu da II. Kiau-Sü-Ti iakip etmiştir. 131 TSİM-TSİUÜ PRENSLİĞİ. — Başkenlieri Keriya'dan 230 km. doğuda Tsiın-Tsiue şehriydi. 16) AKSU PRENSLİĞİ. — Çinliler, Aksu şehrine “Kiü- Tsli - Kieu-Tsü = Kiü-Tso”, Aksu vadisine de “Yen-Çing — Ko-Liü-Çing" derlerdi. 222 yılında Çin'e tâbi olan Aksu prens­ lerinden ikisinin adım biliyoruz: Tse-Lo (50 yıllarında öldü­ rülmüştür) vc Kieıı (70 yıllarında öldürülmüştür). 17) KÜ-ME (KİE-ME = PO-LO-KİA) PRENSLİĞİ. -- Başkenti Aksu'nun 335 km. batısında Nançiııg şehriydi. 18) WEN-SO PRENSLİĞİ. — \Ven-So şehri, Naııçing’in 135 km. batısjndaydı. 19) KARAŞAR PRENSLİĞİ. — Çinliler, Karaşar şehrine "Yen-Şi” vc vadisine de "Yün-Kiü-Çitıg” elerlerdi. 20) ŞAN-KUE PRENSLİĞİ 21) GOEY-SİÜ PRENSLİĞİ. — Başkenti aynı adı taşı­ yordu. 22) GOEY-Lİ PRENSLİĞİ. — Başkenti aynı adda idi. 23) KİU-Lİ PRENSLİĞİ. — Aynı isimde başkenti vardı. 24) TSİE-MO PRENSLİĞİ. — Başkenli aynı isimde idi. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 17?

25) ÇENÇEN (LEU-LAN) PRENSLİĞİ. — Başkenti, Lop Gölü yakınlarında Kan-Ni-Çing idi. Bu prenslik, M.Ö. 177‘de Kunlar tarafından Büyük Türk Hakanlığı’na katılmış, M.S. 72’de Çin'e tâbi olmuş, 222’dc de Çin’e katılmıştır. 26) KAMUL PRENSLİĞİ. — 560 yıllarına kadar devam etmiştir. Çinliler, Kamul’a "İ-U-Hien” derlerdi. Başkenti İ-U- I.iu, Tanrı Dağlan’mn doğusunda idi. 27) KİO PRENSLİCt. — Uygur devletinin kıızeybalısm- daydı. 28) Pİ-LU PRENSLİĞİ. — Tanrı Dağlan eteklerindeydi. 2 prensliğe ayrılmıştı: Kien-Tong-Kue-Çing ve Fan-Ktü-Luy-Ko- Çing- 29) YU-Lt-YA-SU PRENSLİĞİ: — Uygurlar’ın kuzeyinde olup başkentleri Nuy-Tu-Ko-Çing idi. 30) TSİE-Mİ PRENSLİĞİ. — U-Tan-Tsü-Li Prensligi'nin güneyinde idi. Doğu (Tsie-Mi) ve Batı diye ikiye ayrılmıştı. 3İ) TAN-PE PRENSLİĞİ. — Başkenti aynı İsmi taşıyor­ du. U-Taa-Tsü-Li Prensligi'nin doğusunda idi. 32) U-TAN-TSÜ-Lİ PRENSLİĞİ. — Başkenti Yü-Lcu-Ko- Çing idi.

Uygur Prensliği Uygurlar, Göktürkier’in halefi olarak Büyiik Tiirk Hakan­ lığı hanedanını teşkil ettikleri için, onlardan ayrı başlık al­ tında bahsettik ve böylece gelecek faslımız olan "Uygurlar''a bağlamış* olduk. Uygur Prensliği, Kamul’u batısında idi. 2 mühim prens­ lik teşkil ediyorlardı: Kuzeyde Utuıııçi (Vu-Tu-Ko) Prensliği ve güneyde Turfan fKiao-Ho-Çing) prensliği. Ayrjca 4 tane daim küçük Uygur prensliği vardı: Ku-Hu, Î-Çi, I. Pu-Luy ve I [. Pu-Luy Prenslikleri. Prens Pu'nun, M.Ö. 130 yıllarında öldüğünü, Çin tarihleri haber veriyor. Onun yerine U-Kucv geçmiş, onun yerine geçen prens de M.Ö. 90’da Çinliler'e esir düşmüştü. Daha sonra tab­ la veliaht olan Kiün-So değil, kardeşi U-Küey geçmiş ve tahta çıktığı yıl (M.Ö. 73) Ilun hanedanından bir Türk imparator­ luk prensesi ile evlenmiştir. Bu tarihte, Uygurlar, tamamen Hun konfederasyonuna dahil olmuşlardır. Urıımçi prenslerinden şunları tanıyoruz: Ku-Ku (Geu - Gu) (10 yıllarında ölmüş), (Jan-Te (74’te.ölmüş), kardeşi olan Süy-Ti (74-97, tahttan indirilmiş), oğlu Num-Ki (97-120), oğ­ lu Kiün-Tsicu (120-125), oğlu Kiü-Te-Nu (125-150?), oğlu U- ISO TÜRKİYE TARİHİ Lu-Tu (I50?-155 + 160?4?), kardeşi olduğu sanılan Pi-Kiün (155-160?}. ismini bildiğimiz ilk Turfan pıcnsl. Teu-Mo (Dzumo) olup M.ö. 60 yıllarında ölmüştür. Kan-Pc-Çeu 481 ’de ölmüş, yerine geçen oğlu İ-Çing öldü­ rülmüş, bunun yerine geçen yeğeni Şeu-Keey de aynı akıbete uğramış, halefi Çong-Min de öldürülmüş, yerine geçen ve Şeu- Kııey’in oğlıı olduğu sanılan Ma-Ju tahttan indirilmiş, oğlu Ku-İCia (KiLi-Hi) 528'de ölmüş, yerine oğlu Küi-Kien tahta oturmuştur.

5. UYGURLAR (»OKUZ-OĞUZ - ON-ÜYGURLAR) (745-940) Hanedan ve Kağanlar Uygur devleti. Büyük Türk Hakanlığı'ra teşkil eden kon­ federasyon içinde gittikçe ehemmiyet kazandı. Göktürkler devrinde bıı ehemmiyet büyüdü ve Uygur kıralları, konfede­ rasyonun en mühim Türk hükümdarlarından oldular. Sukııtı Sike (616-629 = 13) (zevcesi: Ü-Lo-Hoen), oğlu Pu-Sa (629- 640? - 11?), kardeşi olduğu sanılan Tu-Mi-Tu (6407-652? = 12?, öldürüldü), bunun oğlu Boyun (652?-658? — 6?), kardeşi olduğu sanılan Bilir (658?-660? = 2?), kardeşi olduğu sanı­ lan Tokkaitsi (660?-670? = 10?), oğlu Bugdai (Buğday) (670?- 685 = 15?), oğlu Hu-Su (Hu-Li-Fi-Lo) (685-712 = 27), Gök­ türk tarihinin mühim şahsiyetleri oldular. Hu-Sıı’nun, Gökliirk imparatorluk hanedanından bir prens olduğunu o zamanki larihçiler yazıyorlar. Fakat hangi kağanın oğlıı, torunu, kardeşi veya yeğeni olduğunu şimdi­ lik bilemiyoruz. Bunun oğlu Kutluğ Bilge Kül Kağan, 712’den 745’e kadar 33 yıl Uygur kıralı olduktan sonra, Göktürk Ha- nedam’m yıkıp "Büyük Türk Hakanı” (745-746 = 1) oldu. 746 başlarında ölünce yerine oğlu Il-Etmiş Bilge Baymçur Kağan (746-759) geçti ki, büyük Türk hükümdarlarından bi­ ridir. Büyük oğlu ve veliahdi Tay Bilge Yabgu öldürüldüğü için yerine diğer oğlu Il-Tulmuş Alp Klüüg Bilge Bögü Ka­ ğan (759-780 = 21) geçti. Manihaî dinini kabul eden bu im­ parator da büyük TLiı.k hüklimdarlanndandır. Yerine kardeşi olduğu sanılan Alpa Kutluğ Bilge Kağan (780-789 = 9) geçti vc bir Çin prensesi ile evlendi. Onu oğlu Taraş Kiilüg Bilge Kağan (789-790 = 1), onu da oğlu Oçur Kutluğ Bilge Kağan (790-795 = 5) takip etti. Sonra gelen Alp Uluğ Kutluğ Bilge Kağan (795-905 — 10), selefinin veziri (başbakanı) idi; fakat aynı hanedanın bir dalından prens olması lâzımdır; aksi tak- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 181 dircle lahta çıkamazdı. Onu oğlu Ay-Tcugri'de Kul-Bulmuş Alp Külüg Bilge Kağan (805-808 — 3), onu da kardeşi olduğu sa­ ndan Ay-Teilgri’de Kut-Bulmuş Alp Bilge Kağan (808-821 = 13) takip etti. Sonra tabla çıkan Tcııgri’dc Kut-Bulmuş fCut- iuğ Bilge Kağaıı (821-825 = 4), bir Çin prensesi ile evlendi; yerine kardeşi Alp Bilge Tengri Uygur Kağan (825-832 = 7) geçti, Bu iki kardeşin hangi kağanın oğlu olduğunu .şimdi­ lik bilmiyoruz. Daha sonra Uygur Kagan’m oğlu Alp Kiilüg Bilge Kağan (832-839 = 7) tahta çıktı. Burıu takip eden Üge Kagan’ın (839-845 = 6 ), kimin oğlu olduğunu bilmiyoruz. Tahttan indirilmiş, 2 yıl sonra da 847’de öldürülmüştür. Bu suretle Uygurlar’ın birinci devresi kapanır. Bu devrede (745- 845) tam 1 asır başkent, Otüken'e yakın olan Karabalgasun1 dur. Bundan sonra 95 yıl için başkent Doğu Türkistan’a, yani çok daha güneybalıj’a, Karahoço şehrine getirilir. Bu devre­ de Türk imparatorluğunun sınırları geniş ölçüde daralır ve konfederasyonu teşkil eden Türk devletleri istiklâl kesbeder. 745-763 arasında Şaman olan Uygur Kağanları, bu tarihten sonra Manihat dilendendirler. Şu halde 177 yıl Tiirk impara­ torlarının dini olarak Mani dini karşımıza çıkar. Uygurlar’ın bu ikinci devresine ait medeni tarih vesika­ ları son derecede bollaşır, fakat siyasi tarih vesikaları ala­ bildiğine kıtlaşır. Bunun sebebi açıkça anlaşılır. Devlet, bu ikinci devresinde cihanşümul olmaktan çıkmıştır, ikinci dev­ rede şimdiki bilgimize göre Bilge Baymcur Kadir Han (845?* 885? = 40?) ile Tafgaç Oğulçak Kadir Han (885?-940? - 55?) saltanat sürmüşlerdir. Arada başkaları olup olmadvğı, itemlc anlaşılacaktır. 940'tan sonra Büyük Türk Hakanlığı tacı, Müslüman'lığı kabul etmiş olan Karahanü hanedanına geçer ve Türk tari­ hinin 11. büyük devresi başlar. Uygur devleti, imparatorluk olmaktan çıkar ve eskisi gibi bir kırallık halinde devam eder. Başkent, Beşbahk şehrine alınır ve devletin sınırları dafıa. da küçülür. Bu devrenin ilk hükümdarı Arslan Han'dır (940? - 990? a 50?). Uygur devleti bu suretle 1260 yıllarına kadar devam eder. Karahıtaylar’m, !209’da da Moğollar'ın yüksek hâkimiyetini tanıyan ve ‘'idikut" denen Uygur kıralları kay­ bolur, devlet Moğol tmparatoriuğu’na katılır. Arslan Han'ın 7. balından torunu olması muhtemel olan İdikut Barçuk Han (1235 yıllarında ölmüştür), Cengizle çağdaştır. Yerine önce büyük oğlu (I235P-1245? = 10?), sonra ortanca oğlu (IÎ45?- 1255? = 10?), sonra da küçük oğlu (1255?-1260? = 5?) geç­ miştir. Burada hanedanın saltanatı sona erer. ı s 2 T ü r k i y e t a r i h i

Göktürk çağmın millî Türk destanı nasıl Ergenekon Des­ tanı ise, Uygur çağınınki de Güç Destanı'dır. Bu destanın hu­ lâsası şudur: Eski Hım hükümdarlarından birinin çok güzel iki kut TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜSKl.ER 133 vardı. Bit kızlar o kınlar güzeldi ki, ancak tanrılar ile evlen­ mek için yaratıldıklarına inanılıyordu. Kızların babası olan Hım hükümdarı da böyle düşündü. Kızlarını insanlardan uzak tutmak için ülkesinin kuzey taraflarında yüksek bir kule yap­ tırdı. Kızlarını bu kuleye bıraktı. Hükümdarın kızları ile ev­ lenmesi için yakarışlarla çağırdığı Tanrı, nihayet bir Bazkıırt şeklinde geldi. Bozkıırt, bu kızlarla evlendi. Dıı evlenmeden 9 tane Oğuz ve 10 tane Uygur doğdu. Dokuz Oğuzlar ile On Uyuttrlar'm çocukları, birer bnzkurt sesi ve (>o?.fcıır/ ntfm ıa- şıyarak çoğaldılar.

Uygur ilinde Hulin adında bir dağ vardı. Bu dağdan Tuğ­ la ve Sı-lenge adında iki ırmak çıkardı. Uıı nece bit iki ırmak arasındaki bir ağacın üzerine gökten mavi bir ışık indi. İki ırmak arasındA yaşıyan halk, buhıı dikkatle takip elti. Kutsal ışık, ağacın gövdesinde aylarca durdu. Ağacın gövdesi gittikçe kabardı; güzel musiki sesleri gelmeye, geceleri otuz adım çev­ resine ışık saçmaya başladı. Bir giin ağacın gövdesi yarıldı; içinden beş çocuk çıktı. Bunlar ışıktan doğmuş kutsal çocuk­ lardı. Herkes bu çocuklara büyiik saygı gösterdi. Bu çocukla' rın isimleri büyüklük sırası ile Sungur Tinin, Kutur Tigin, Tükek Tigitı, Ur Tigin ı>e Bögü Tigin idi. Çocukların Tanrı tarafından gönderildiğine inanan Türkler, bunların birini hü­ kümdar yapmayı kararlaştırdılar. Bögii Tigin güzellik, zekâ ve ehliyetçe ötekilerden iistün olduğu için, onu ittifakla ka­ ğan seçtiler. Büyük tören yaparak tahta oturttular. Aradan uzun zamanlar geçti. Bir giin Uygur tahtına yeni bir hükümdar olurdu. Bu hükümdar, Çinliler ile yapılan sü­ rekli savaşlara bir son vermek için, oğlu Gah Tigin'e K:\u-Li- yeıı adındaki Çin prensesini alıııavı düşündü. Bu prenses, sa­ rayım Hatun Dağı’nda kurdu. O çevrede Tanrı Dağı adında başka bir dağ ve onun güneyinde de Kutlu Dağ adını taşıyan büyiik bir kaya vardı. Çin elçileri bakıcılarla beraber geldi­ ler. Bakıcılar dediler ki: "Hatun Dağı'mn saadeti bıı kayaya bağlıdır. Türk Devîeti'ni zayıflatmak için bu kayayı yak et­ meli!" Bunun üzerine Çinliler, prenseslerine karşılık, bu ka­ yanın kendilerine verilmesini istediler. Yeni Türk hükümdarı, yurt içindeki bit taş parçasının Çinliler’e verilmesinde bir mahzur görmedi. Halbuki bu kaya, kutsal bir taştı. Tiir! 'il­ kesinin saadeti bu tılsımlı tasın, Türk bütünlüğünün timsali olan kayanın yurtta kalmasına bağlıydı. Kaya giderse, Tiirk illerinden saadet de giderdi. Çinli prensesin tesirinden ken­ d in i fcurfaraımyan v e m illî duyguları zayıjlıyayı hiihiimâar, milletinin bu inanışına değer vermedi. 184 TÜRKİYE TARİHİ

Bu taş, kolayca götürülemiyecek katlar büyüktü. Onun için Çinliler, kayanın etrafına odundan tepeler yığarak ateş verdiler. Taşı iyice kızdırdıktan sonra, üzerine keskin sirke dökerek parçaladılar. Parçaları arabalarına koydular. Birer birer Çin’e taşıdılar. Bu başarıdan dolayı bütün Çin sevindi; çünkü Türkler’in kutsal taşı ele geçirilmişti. Bu olay, biiyiik akisler bıraklı. Tiirk vatanındaki biiıiin kuşlar, hayvanlar, kendi dilleriyle bu kayanın gidişine ağladı- ** lar. Bundan 7 giin sonra da Tigin öldü. Türk ülkesi felâketten kurtulamadı. Tiirk Milleti rahat, huzur, bereket yüzü görme­ di. Türk hükümdarları birbiri ardınca öldü. Nihayet Bögii Kağan’ın çocuklarından bir başkası hüküm­ dar oldu. Onun zamanında Türkeli'nde ehlî ve vahşi biitiin hayvanların, bütün kuşların, hattâ bütün çocukların teessür­ le "Göç, göç!” diye bağırdıkları işitildi. Uygur Türkleri.. Tan- rı'dan gelen bu işaret üzerine, yurtlarım terkedip göçmeye başladılar. Nerede durmak istedilerse, göçii enıreden aynı İlâ­ hî sesi duydular. Sonunda Beşbalık'm bulunduğu ülkeye ge­ lince, sesler kesildi. Uygur Türkleri, burada durdular. Bcşba- Iık şehrini kurdular. Giiclii bir Tiirk Devleti doğdu.

Uygurlar Çağında Türk İmparaloıhığu İktidara geçen yeni hanedan da "Açinaoğullan" deııen ve bütün Türk Büyük Hakanlık hanedanlarının mensup olduğa ailedendir. İlk Ûygur hakanının bir Gökliirk prensi olduğunu biliyoruz. Şu halde bir hanedan değişmesinden fazla, bir ikti­ dar değişmesi bahis mevzuudur. Şöyle ki: Göktürkler zamanında iktidarj paylaşan Türk boyları çe­ kilmişler, yerlerine yıllardan beri iktidarı almak isteyen Do­ ku z-Oğuz-On-Uygur boyu geçmiştir. Yani Oğuz ve Uygur kabi­ leleri müştereken iklidaıa gelmiş, hanedan da bu isimle anıl­ mıştır. Bu suretle sonraki Türk tarihinde tamamen müstes­ na bir rol oymyacak, Selçuklu ve Osmanlı devletlerini yara­ tacak olan Oğuzlar, Büyük Türk Hakanlığı'nda birinci plâna geçmişlerdir. Gerçi Hunlar’ın da. Oğuz olduğu bazı tarihçiler taralından şiddetle savunulmuştur. "Mete = Oğuz Han” bir­ leşmesi ve Oğuzlar’ııı Oğıız Han'dan türeyip 24 boya ayrıldık­ ları clsanesj, "Hun = Oğuz” nazariyesîne bir kat daha güc kazandırmaktadır. Fakat bugünkü bilgimize göre bu mevzuda daha ihtiyatlı olmak münasiptir. Uygurlar zamanında Doğu Türkistan'da Türk nüfus, îran- lı nüfusu geçmiştir. Ondan onra iktidara gelen Karahanlılar zamanında ise bütün Doğu Türkistan tamamen Türk ülkesi TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 185 olmuş, İranh nüfus Türkler arasında erimiş veya memleket­ ten çekilmiştir. Doğu Türkistan’ın tamamen Türk’ieşmesi, Türk tarihinin mühim lıûdiselerinclendir; çünkü bu büyük ül­ ke bugün de Türk’Iür. Gerçi Doğu Türkislan, Batı Türkistan gibi Biijük Türk Jlakanlığı'na dahildi. Fakat yaşıyan hailem ekseriyeti îranlı olup, Türkler azınlıkla bulunuyorlardı. Uygurlar, 845’te Yenisey (Kem) havzasından gelen geri kültürlü Kırgız Türkleri taralından Moğolistan’dan kovulup tamamen Dogu Türkistan'a sığınmışlardır. Bu hâdise de Or­ taçağ Türk tarihinin mühim lıâdiselerindcndir. Çünkü o za­ mana kadar Büyük Türk Tlakanlığı’mn ağırlık merkezi vc başkenti şimdiki Doğu Moğolistan’da bulunuyordu. Uygur- lar’ın ikinci devresinde, Doğu Türkistan’a yani güneybatıya inlikal elmiştir. Uygurlar, Moğolistan’dan çekilirken, bir kıs­ mı da Çin’in Doğu Türkistan'a bitişik büyük Kansu eyaletine yerleşmiş, yani Çin hâkimiyetine girmişlerdir. Uygurlar’ı bu­ günkü Moğolistan'dan (ki o zaman bir Türk ülkesi idi) ko­ van Kırgızlar da, Moğollar tarafından batıya sürülmüş, bu suretle X. asırda bu büyük kuzeydoğu Asya ülkesi tamamen Moğol'laşmıştır. Fakat sonraki asırlarda da Türk ve Moğol kabileleri karışık yaşamakta devam etmişlerdir. Uygur (Dokuz-Oğu/On-Uygur) hanedanının 2. ve i . ka­ ğanları olan Bayınçur (Moyunçur) Kağan ile oğlu Bögü Ka­ ğan, büyük fütuhat yapmışlardır. Bu hanedan ve buyun adı 19(J9’da bulunan Kuzey Moğo­ listan'da Şinc-Usu Golü yakınlarında Göktürk harfleri ile ya­ zılmış Türkçe bir kitabede "On-Uygur - l’oku/-Oğuz” şeklin­ de geçmekledir (H. N. OrKun, Eski Türk Yaztıian, 1, 164). Uyguıjar, önce Göktürk alfabesini kullanmışlar, sonra U}'gur alfabesi ile bu alfabeyi beraber istimal etmişler, nihayet yal­ nız Uygur alfabesinde karar kılmışlardır. Bilindiği gibi Uy­ gurlar, tarihlerinin ikinci devresinde sabit sert tahtadan dö­ külmüş harflerle kitap basma sanatım da kullanmışlar, yani kitap basmışlardır.

, Uygurlar Çağında Tiirk İmparatorluğunun Siyasi Durumu Bayınçur Kağan (746-759), tahta geçtikten az sonra bir Çin imparatorluk prensesi ile evlendi. Çin imparatoru ile dostça münasebetler kurdu vc Çin’deki isyanların bastırıl­ masında ona yardım etti. Oğlu Bögü Kağan (759-780), "Çin Fatihi” olarak şöhret kazandı ve cihangir büyük Türk ha­ kanlarının izinde yürüdü. 20 kasım 762’de Çiıı imparatorlu- ts& TÜRKİVE MRİKÎ

ğtını.m başkenti Lo-Yang’ı fethetti. 763 martına kınlar Çin başkentimle kaldı. Bu sırada Mani dinini kabul etti. Bu İran dini, Müslüman Araplar tarafından İran’dan kovulmuştu ve sönmek iizere bulunuyordu. Büyük Türk Kağanı gibi cihan­ şümul bir devlet başkanmııı bu dini resmî din olarak kabu­ lü, Manihaizm'e yeni bir parlaklık verdi. Bu suretle Kuzey Çin’de ve Kansu'da geçici de olsa hâ­ kimiyet ve nüfuz kazanan Türkler, bundan sonra dini vesile ittiluı/. ederek Çin’in iç işlerine karışmakta devam ettiler. Mani mabetleri açınası, Mani rahiplerini kabul etmesi için Çin imparatorunu zorladılar. 807’de Türk elçileri, Çin’in diğer şehirleri gibi Çin başkenti Lo-Yang“da da bir Manî mabedi açılması için Kağan’m isteklerini Im parator’a bildirdiler. 845‘te Uygurlar, Kırgızlar tarafından Moğolistan'dan çıka­ rıldı ve Doğu Türkistan’a itildi. Kugizlar, 920'ye kadar üç çeyrek asır Moğolistan'a hâkim oldular. Bu tarihte Kitanlar yani bir Moğol bovu tarafından Moğolistan’dan çıkarıldılar. 86Q'ta Kansu'ya yerleşen Sarı Uygurlar, burada I02S’e ka­ dar yani 168 yıl siiren küçük bir kırallık kurdular; bu kırat­ lık Doğu Türkistan’daki Büyük Türk Kağanlığı’nı melbu ta­ nıyordu. Irt28'dc Kansu, TangutJar tarafından fethedildi vc Sarı Uygurlar, Çin hâkimiyetine geçti. San Uygurlar, Mani dinini bırakıp Buda dinini, yani Uzak Dağü’nun cıt büyiik dinini kabul eltiler. Doğu Türkistan'daki Uygurlar arasında da Mani dini yanında, Buda dini, hattâ bir Hıristiyan mezhebi olan Nestûrîlik yayıldı. Uygurlar, Dvğu Türkistan'a geldikleri zaman, burada Türk boylarından bilhassa Basmiller yaşıyordu. Uygurlar devrinde Müslüman dini ile temas biraz daha arfli. Batıdaki TürlcJer arasında bu dini kabul edenler çoğal­ dı. Fakat 845’tcn sonra Türk’lüğiin merkezi sayılan Doğu Tür­ kistan'da IJyjuırlar, bu dine yabancı kaldılar. Böyle olmakla beraber ticari temaslar canlı idi. Türkler'in ve onlardan alıp Araplar'm "Kögmcn Dağlan" dedikleri Sayan Dağları.’na, tr- tiş beylarına kadar Müslüman kervanları gidiyor ve bunlara geniş ölçüde Türkler do katılıyordu. Doğu Türkistan’daki Türk nüfusun bugün de en büyiik kısmım Uygur boyu teşkil etmekte, Kazaklar gibi diğer Türk boyları azınlıkta kalmaktadır. Sarı Uygurlar’a gelince, bıınlatm çoğu Türkçe’yi unut­ makla beraber birkaç yüz bini hâlâ Türkçe’nin IX. asır Uy­ gur lehçesini konuşmaktadır. Bunlara Kansu'da Suçov ve Ka- çov civarında raslannııştır. Rus bilgini Malov, asrımızın baş­ larında Türkçe'nin cn büyük âbidelerinden olan Altıın-Ycıntk TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 187 Sulra’yı, Sarı Uygurlar arastada bulmuştur. San Uygurlar, XVII. asra kadar Uygur alfabesini kullanmakta devam etmiş­ lerdir.

Uygurlar Çağında Tiirk Medeniyeti Uygurlar çağında Türkler, yerleşik medeniydin zirvesi­ ne çıkmışlardır. Doğu Türkistan’daki Karahoço, Karabalga- sun, Beşbalık, Karaşar, Kâşgar, Hatan, Yarken'., Turfan, Ko­ limi, Kulça, Urumçi, Kuça, Aksu, Suço, Kanço, Çerçcn gibi büyük Türk şehirleri kurulmuş veya inkişaf ettirilmiştir. Zi­ raat, sanayi, ticaret vc sanat, örnek seviyeye erişmiştir. Mun­ tazam yollarla bu şehirler birbirine bağlanmışın'. Kanallar açılmış, en ıssız ve çorak yerlere kadar su götürülmüştür. Heykelcilik, resim, duvar resini, kumaşçılık, halıcılık, çi­ nicilik, pek (azla inkişaf etmiştir. Gökıüık alfabesinden da­ ha karışık olmakla beraber Uygur alfabesi, Asya'da fevkalâde yayılmıştır. XV. asır Osmanlı divan kâtipleri içinde bile bu alfabeyi bilen ve kullaoanlar vardı. Cengİzogullârı vc Timur- oğullan, Uygur alfabesini çok kullanmışlardır. Arap alfabesi, bu alfabeyi zorlukla silmiştir. Uygurlar, yazılarım Göktürkler gibi ağaca değil, kâğıda yazmışlardır. Türkler’in inhisarında gibi olan kâğıt sanayii, Bağdad'a geçerek orada da gelişmiş­ tir. Uygurlar’ın Çinliler gibi matbaayı bilmeleri ve kullanma­ ları da, edebi ve medeni inkişaflarında rol oynamıştır. Uygurlar, güzel ve açık Türkçe ile edebiyat, felsefe, din ve iiim sahalarında pek değerli eserler bırakmışlardır. Al-' inan, Fransız, İngiliz, Rus bilginleri yıl geçmez kİ, yeni bir Uygur eseri bulmasınlar. Doğu Türkistan harabelerinin bazı­ larından, yüzlerle Uygur kitabının çıktığı görülmüştür. Daha bunların ancak bir kısmı yayınlanmış ve incelenmiştir. • Uygur alfabesi Moğollar tarafından iktibas edilmiş, on­ lardan da Mançular almış,-' bu suretle kullanılma sahası Bü­ yük Okyanus’a kadar dayanmıştır. Mani dininin kabulünün Türkleri atalete sürüklediği ve savaşçı, müteşebbis ruhu öldürdüğü, tarihçiler tarafından it­ tifakla ileri sürülmektedir. Onun, için değil bütün Türkler, Uygur boyu bile bu dini benimsememiş, yalnız sarayın ve ile­ ri gelenlerle aydınların dini olmuştu. Halk arasında sathi şekilde yayılmıştı. Göktürkler'e ait mimari eserler azdır. Uygur devrinden ise Türk mimari eserlerinden bol numuneler kalmıştır. Uy­ gurlar, şehirlerini sûrla çeviriyorlardı. Sûrlavm yüksekliği 20 metreye kadar çıkıyordu. Uygur mâbederinin oda ve salon-

/ TÜRKİYE TARİHİ hin, inikli vc yaldızlı duvar resimleri ile süslü idi. Hoço — fu Uygurlar " Lüikut-Şehri” derlerdi— şehrindeki mabedin cep­ hesi 20 metre olup plânı Grünwedcl tarafından yayınlanmış­ tır. Turfan'm az doğusundaki Toyok şehrinde 2 mâbet bulun­ muştur. Bunlardan birinde yüzlerce TLirkçe kilap bulunmuş­ tur; bunların bir ı.eki Göktürk alfabesi ile, diğer hepsi Uygur alfabesi ile yazılmıştır. Uygur sanatında Çin tesirleri barizdir. Bu sanalın baş­ langıç tarihi IX. asır, gelişmesi X. asır, kemali ise XI. vc XJI. asırlardır. XIII. - XIV. asırlarda gerileme görülür. Uy­ gur sanatı, İşık Göl'ün batısında başhvan Çu ırmağı boyla­ rındaki Karluklar’a da tesir etmiştir. Bu Karluklar arasında, Buda dinini kabul edenler bulunuyordu. Uygurlar, Tibet’e dc sızmışlardı. Kuku Nor yani Kuku Gölli havzası, bir zamanlar Uygur hâkimiyetinde idi. Doğu Kansu’da ise bu tesir vc sızma barizdi. Burada Budist Sarı Uygurlar yaşıyordu. Her zamaıı olduğu gibi, maden işçiliğinde Uygur Türkleri, Asya’nın en ileri kavini idiler. Uygur sanatı Moğollar'a ve Moğollar vasıta- style Çin’e de tesir etmiştir. Bu suretle Çin-Türk sanal müna­ sebeti karşılıklı o lm u ştu r. Uygur Türkleri, Karahıtay Moğol imparatorluğunda mü­ him rol oynamışlardır. Bu imparatorluğun kâtip, muallim, bil­ gin labakası, Uygur Türkleri’nden mürekkepti. Bu vaziyet Cengiz zamanındaki Büyük Moğol imparatorluğunda da de­ vam etmiştir. Bu son devirlerde Uygurlar arasında Mani d in i eski ehemmiyelini kaybetmiş, Uygurlar daha çok Buda dini­ ne girmişlerdir; aralarındaki Müslümanlar da gittikçe fazla­ laşmakta idi. Sonradan tamamen Îsîâm dinini kabul etmiş­ lerd ir. Uygurlar çağında Türk musikisi vc dansları da büyük tekâmüle m a/lıar olmuştu. Bunu duvar resimlerinden ve min­ yatürlerden iyice anlıyoruz. Uygur dokumacılığı meşhurdu ve Çin dahil Asya’nın her yerine Uygur kumaşları ihraç edilirdi. Uygurlar’da meyvacılık, şarapçılık çok ileri olduğu gibi, ticaret de son derecede gelişmişti. İkinci devrede Uygur hakanlığı fütuhatçı hüviyetini kay­ betmekle beraber, Türk ordusuna ananevi ehemmiyet veril­ mekte devam edildi. Atlı olan Türk ordusunda her süvarinin iki veya üç atı bulunması kanundu.

Bu Çağda Diğer Türk Boyları X . a s n n büyük Arap coğrafyacıları, Hazar Denizi ile Çin TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER

arasındaki bütün ülkelerin "Etrâk =. Türfclcr'’Ie meskun ol- duğunu yazarlar. Bu saha, bugünkü Doğu ve Batı Türkistan'ı içine alır. Bu asırda Batı Türkistan’da dalıa Türkler, franlı- lar'a nazaran çoğunluk değildir. Fakat briçok bölgede çoğun­ luğu almaya başladıkları muhakkaktır. Hsv/ar ile Aral G ölü arasında vc Aral Gölü’niin batısında Oğuzlar ve bu aı atla Scl- çukoğullarj’ıım büyük babaları yaşamaktadır. Sır Deryâ sa­ hillerinden başhyarak Fergana’mn doğusuna kadar olan ge­ çilmesi 20 gün süren ülkelerde Karluk boyu vardır. Sonra Dokuz-Oguzlar başlamakla ve bunlar Çin'in içerilerine kadar .sızmakladır. Dokuz-Oğuzlar He Uygurlar’m karışık yaşadığı malûmdur. Mısır'da ilk Müslüman Türk devletini kuran To- lunoğlu Alımed de, Dokuz-Oğuzlar'dandır. . Bu devirde Tibetliler de, Türklcr'e rakip olarak görünür vc zaman zaman Çin işlerine karışırlar. VII. asırda Buda di­ nini kabul eden bu kavmin anayurdu yani Tibet, etrafının dünyanın en yüksek dağlarla çevrilmiş olması sayesinde, isti­ lâlardan masun kalmıştır. Uygurlar çağında büyük Türk Hakanlığı, bütün Türkler’ İn en büyük imparatorluğuna sahip olmak sıfaliyle, Müslü­ man ülkelerinde yaşıyao, fakat Müslüman olmadıkları için eşit muamele görmiyen Türkler’le de alâkadar olmuştur. Me­ selâ Mâverâüıınelıir ve Horasan’daki lıanlı Sâmânİ devleti­ nin tebaası olan Mani dininden Türkler dinî tazyike uğrayın­ ca, Türk Kağam müdahale ve Sâmânîler'i harble tehdit etmiş, Vîanihaist Tiirkler’i tazyikten kurtarmıştır. Bu çağda tıtiş havzasında yani şimdiki Kazakistan'ın kuzeydoğusunda Kİmek kabileleri vardır .Bunlar 50" arzın­ dan 53\ hattâ 60'" arzına kadar olan sahada göçebe olarak ya­ şı,yarlardı. Bugünkü Kamganda şehri yakınlarında Nura ır­ mağı boyunda bu çağ Türkler'ine ait arkeolojik keşifler ya­ pılmıştır. Silâhlar ve başka eşya elde edilmiştir. Margulan tarafından incelenen bu silâhlardan oklar, dikkate değer. Sa­ vaş okları başka, av okları başka idi. Birinin ucu sivri, diğeri­ nin yassı idi. Kimek kabilesi ise Jsık Göl civarında yani şimdiki Kır- iuzislan’ın kuzeydoğusunda yaşıyordu. Burası 43° arz daire­ sine Taslamaktadır. Çigiller, Karluk boyundan çıkmışlardı. Bunlarda hiçbir moııogloidlik izine raslanmaımştır; tipleri, bugünkü Anadolu Türk tipi idi. Halbuki Uygurlar’da mongo- loidlik alâmetleri, yani çekik göz ve çıkık elmacık kemikleri {'.ittikçe fazlalaşıyordu. Bu, Moğollar ve biraz da Çinliler’le ka­ rışmaktan mütevellittir. 19» TÜRKİYE TARJHJ

K a r t u k l a r Bu çağda Müslümanlar, Talaş ırmağı kıyılarına kadar ya­ yılmışlardı. Sır Deryâ ile Çu nehirleri arasında akan Talaş ırmağı boylarında, Müslüman ve Müslüman olmıyan Tîirk- Icr bir arada yaşıyorlardı. Bunlar Karluk boyundan idiler. Talas’ın güney kıyısındaki Tiil k eserlerinde Iran sanatı tesir­ leri görüldüğü, bitki ve bendesi şekiller hâkim olduğu halde, kuzeydeki Türk sanat eserlerinde bu tesir yoklu; bunlarda, Türkler’in işledikleri ananevi İnsan, bilhassa hayvan şekille­ ri görülüyordu.'Karluklar, Çu ırmağı boyunca da yaşıyor, Isık Göl ün batısını kaplıyorlardı. Doğu Türkistan’da olduğu gibi Mâverâünnehir'de de Karluk boyundan Türkler vardı. İslâm dîni vc kültürü, henüz Çu vadisine ve Iwk Göl’e erişememişti. Zainan ilerledikçe Karluk eserlerinde, hayvan, İtele insan' fi­ gürlerinin kaybolduğu, yani Müslüman kültürünün nüfuzu­ nun başladığı ve arttığı müşahede edilir. Türk sanatı eski T e ­ alisi mevzularını kaybetmeye, “hıtâi” denen sanatı meydana getirmeye, yani süsleme motiflerini bollaştırmaya başlar. Karluklar, Narin ırmağının güneyine inememişler, yani Fer- gana’ya erişememişlerdir. Karluklar'a ait birçok Türk şehri, Rus arkeologları tara­ fından meydana çıkarı/ınış vc bu Türk boyunun küittir tari­ hi bir hayli aydınlığa kavuşmuştur. Miltaakıp devirde ICara- hanlılar'ıa idaresine geçen Karluklar, X. asrın ortalarına doğ­ ru Büyük Türk Hakanlığı ile beraber tamamen Müslüman ol­ muşlardır. Karluk boyunun kıralı, "yabgu" u n v a n ın ı taşırdı. 766-840 yılları arası Karluklar'ın p a rla k devridir. Çu ırmağının kuzey kıyısı üzerindeki B a la s a g u n ' şehri, bıı devirde büyiik kültür merkezi idi. "Kıa-Bahk" d a denen bu şehir, Karİuklar’dao ünce Batı Göklilrkler'hı yerine geçen T ü rk e ş (Türkiş/Türgeş) kağanlarının başkenti idi. Çinliler’in "Ko-Lo-Lu”, Araplar’ın "Karlııkh, Klıarlukh” dedikleri Karluklar, eskiden Saysan Gölü ile Ala Göl arasın­ da yani Tarbagatay bölgesinde yaşiyorlard:. Gittikçe güneye vc güneydoğuya kaymışlardır. 751 Talaş meydan muharebe­ sinde Karluklar. yukarıda söylendiği üzere, Araplar’jıı tarafı­ nı lutarak Çinliler'in Orta Asya'dan sürülmesini temin etmiş­ lerdir. Karluk yabguları da Açinapğulları’ndao yani Büyük Türk Hakanlığı hanedanından iniyordu. Bu şifada Karluk Yabgusu, Uygur Hanedanı Moğolistan’ı kaybedip Doğu Tür­ kistan'a üıince, kendini Büyük Türk Hakanı yani "kağan” iün dinişse de, bu sıfatı tanınmamıştır. Karluklar, Müslüman- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 191 far ile Türkler arasında teması teinin eden Türk kavimlerinin başlıcası oldukları için. İslâm dininin ve kültürünün Türkler arasında yayılmasına vasıtalık ediyorlardı. Karluklar’m ku­ zeyinde Türkler'in Tuhsı (TuKhsı), güneyinde de Yağma boy­ ları yaşıyordu. Bugün .Afgan Türkistam’nda yaşıyaıi özbekler’in bir kabi­ lesi "Karluk" adınr taşımaktadır ve şüphesiz Karluklar'dan inmedir. Yedisu’da merkezi Kayaltğ (Kayalık) olmak üzere Müslü­ man bir Karlıık prensliği, XIII. yüzyıla kadar devam etmiş­ tir. Bunların prenslerinden I. Arşları Han, Karahıtaylar'a tâbi idi. Oğlu II. Arşları Han Saı-takUıy, 1211'de Cengiz’i metbu ta­ nıdı ve !221.'de öldü. Moğollar, bunun oğlu İlçi-Melik-Şah'a başkent O/kent olmak üzere Fergana şahlığını verdiler, bu zat 1260'a doğru öldü. Satılmış Melik-Şah adını taşıyan oğlu ile, Karluk prensliği tarihe karıştı.

Türkistan'ın Coğrafyasına Kısa Bir Bakış Bu suretle Teoman Yabgu’dnn yani M.Ö. 220’den M.S. 940'ta Kanıhanlılar’m iktidara gelmesine ve Müslüman dinini Türkler'in resmî dini olarak kabul etmek sureliyle Türk tari­ hinin en büyük inkılâplarından birini yapmasına kadar geçen 1160 yıllık Büyük Türk Hakanlığı tarihini inceledik. Bundan sonra Türk tarihinin ağırlık noktasını, Türkistan dediğimiz büyük ülke teşkil edecektir. Karahanlılar tarihine girmeden evvel, gittikçe daha fazla ismi geçecek olan Türkistan'ın coğ­ rafyasına kısaca göz almak ve Türk tarihi ile olan münasebe- lini belirtmek münasiptir. Bugün "Türkistan" denen büyük ülke, 3.V • 55* aız ve 47* - 97* tulleri arasında yer alır. Yani güneyden kuzeye 23’, batıdan doğuya 50’ kateder. En batıda çok küçük bir paı- çası, Avrupa kıtasındadtr. Bu parça Kazakistan’ın Ural nehri batısında kalan kısmıdır. Hazar’ın kuzey ve doğu kıyıları, Türkistan'a aittir. Aral ve Balkaş gülleri, Türkistan'ın en mü­ him gölleridir. Başka suretle açık denizlerle.teması yoktur. Kuzeyinde —batıdan doğuya— Rusya. Sibirya, Moğolistan, güneyinde — batıdan doğuya— İran, Afganistan, Pakistan ve Hindistan'a ait Kİşmir, Tibet vardır. Batısında Hazar Denizi ve Rusya, doğusunda' ise —güneydeo kuzeye— Çin'in Kansu eyaleti, Moğolistan vc Sibirya bulunur. Bugünkü siyasi şartlar Türkistan’ı 3 parçaya ayırmıştır: Uatı Türkistan, Doğu Türkistan ve Güney Türkistan. Batı Türkistao Spvyeller Birliği'nin, Doğu Türkistan Çiıı'iıı müs- 192 TÜRKİYE TARİH! lemlekcsidir. Güney Türkistan, Afganistan'a aittir. Bunların lopunun büyüklüğü 5.751.800 km!’dir (3.995.000 knr Balı Tiir- kislan, 1,646.000 kın’ Doğu Türkistan, 110.000 ktrr Güney Tür­ kistan). 1963 sonunda Batı Türkistan’ın ııiifusu 25.580.000, Doğu Türkistan'ınla 6.490.000, Güney Türkistan'ınla dc 3.500.000 idi. Bau Türkistan’ı Ruslar, 5 cumhuriyete bölmüş­ lerdir. Bu 5 cumhuriyet, Sovyetler Birliği’ııi meydana getiren vc ancak 1 tanesi Rus olan 15 cumhuriyetten beşini teşkil et­ mekledir. Bunlar Kazakistan (2.756.000 km', 10.230.000 nüfus), Özbekistan (409.400 kınJ, 8.930.000 nüfus), Kırgızistan {198.500 kıır, 2.270.000 nüfus), Tajikistan (142.500 km!, 2.180.000 nü- Lus) ve Türkmenistan (488.000 km2, 1.970.000 nüfus)dır. Öz­ bekistan'ın içinde muhtar Karakaipakıstan vardır (155.800 km’, 450.000 nüfus; şu halde asıl Özbekistan — Kaıakalpakvs- tun çıkarıldığı takdirde— 252.600 km’ ve .8.490.000 nüfuslu­ dur). Kıgızistan'm muhtar eyaleti olan Bedahşan ise 63.700 knr’dir (80.000 nüfus). Bu büviik ülkede Türk olmıyan nüfusun ehemmiyeti az­ dır. Topunda 35.570.000 nüfus yaşıyan Türkistan’da yalnız Ta­ cikistan'da Türkler azınlık, îranlılar ekseriyettir. Kazakistan’ ın kuzey şeridinde de Ruslar şimdi Türkler'e nazaran ekseri­ yet teşkil etmektedirler. Doğu Türkistan'ın en doğusunda ba­ zı bölgelerde de Çinliler ve Moğollar, Türkler’den fazladır. Türkmenistan gibi bazı bölgelerde ta m a m e n Türkler yaşa­ makta, sadecc küçük bir ekalliyet bulunmaktadır. Tarihi Mâvcrâünnehir ülkesi yani Âmû-Dcryâ’ile Sır-Der- yâ nehirleri arasındaki memleketin eıı b ü y ü k vc önemli kıs­ mı, tarihî Semcrkand, Buhara gibi merkezlerle, Özbekistan’ dadır. Yalnız kuzeydoğuda Kızılkum Çölü, Kazakistan'a, gü­ neyde de dar şerit halinde bir kısım arazi Türkmenistan’a ve Tacikistan’a verilmiştir. Son derece kesif nüfusla meskûn Fergana’nm da en bü­ yük kısım Özbekistan’da kalmaktadır. Güneyde bazı parçala­ rı Tajikistan ve Kırgızistan’a verilmiştir. Türkmenistan'ın Murgab’ın güneyinde kalan küçük bir pa rça sı ve larihî Mcrv şehri, eski Horasan ülkesine dahildir.

T ü r k is ta n ’ın D a ğ la rı Dağlık bölge, Doğu Türkistan ile Batı Türkistan'ın güney­ doğusudur. Kuzeyde Büyük Altaylar, Türkistan ile Moğolis­ tan’ı, Küçük Altaylar da Türkistan ile Sibirya’yı ayırır. Gü­ neyde Allaylar'a paralel olarak uzanan Tanrı Dağları, Doğu Türkistan'da/Kırgızistan hududu yakınlarında 7.300 metreye TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 193 kadar yükselir. Bu heybetli zirvenin yakınlan Muzarl Geçidi (3.900 metre) vardır. Tann Dağları, doğuya, Kansu’ya doğru uzanırken Bogdo-UIa zirvesinde 4.432 metreye vâsıl olur. Tan­ rı Dağları ile Altaylar arasında kalan ülkeye Çungarya denir. Çungarya, Doğu Türkistan’ın kuzeyini teşkil eder. Burada nüfus ve Türk nüfusu, asıl Doğu Türkistan'a nispeten daha azdır. Tanrı Dağfarı’na paralel olarak güneyde Altın Dağları ve onun devamı olan Nanşan Dağları uzanır vc dağlarla Kan- su'ya girilir. Alim Dağlan’nm güneybatısında Karanlık Dağ­ lar vardır. Burada Przewalskıy Dağları 7.720 metreye, dalıa güneyde Tibet sınırında Dupieix Dağlan ela 8.000 metreye yükselen zirveler yapar. Karanlık Dağları’nın balıya doğru temadisi, Karakurum Dağlan’dır. Karakurumlar, Doğu Tür­ kistan ile Kişmir arasındadır. Karakurumlar’m kuzeyinde Kı- zılyurt Dağlan, Doğu Türkistan ile Tajikislan’ı ayırır. Bura­ da Muzlag-Ata zirvesinin râkımı .7.850 metredir. Kı/.ılkıını Dağları ile Tanrı Dağian'm Kokçal Dağları biliştirir ve Doğu Türkistan ile Kırgızistan arasında yer alır. Kuzeyce Tanrı Dağları, güneyde Altın Dağlar, Karanlık Dağlan, güneybatı­ da Karakurum Dağları, batıda Kızılyıırt ve Kokçal Dağlan arasında kalan asıl Doğu Türkistan'ın büyük kısmına Tarım Hcıvzast denir. Burası Taklaraakan Çölü vc bu çöl üzerinde yer yer verimli genişçe vâdiierden ibarettir. Güneydoğuda Al­ tın Dağlar ile Karanlık Dağları ve Arka Dağlar arasındaki bölgeye de Çaydam Havzası denir, burada Tuz Çölü vardır. Güneyde Hindukuş Dağları, Karakurumlar’m batısında uzanır ve daha batıya doğru Baba Dağian’m meydana getirir; 5.140 metreye kadar yükselir. Baba Dağları ile Ilindikuşlar, Afganistan ile Afgan Türkistam ’m ayırırlar. Fergana vadisi güneyden Alay Dağlan ile çevrilmiştir; 7.000 melreye kadar yükselen bu dağlör, Tajikistan iie Kırgı­ zistan arasındadır. Fergana vadisinin üç tarafı ulu dağlarla çevrilmiştir; yalnız batı ucu açıktır. Bu vadiyi ortadan geçen Sır-Dcıyâ ikiye böler. Tajikistan ve Kırgızistan, tamamen dağ­ lık ülkelerdir. Narin ırmağı, Kırgızistan’ı ortadan batıdan do­ ğuya ikiye ayırır. Özbekistan, Tiirkmenisian ve Kazakistan’da yüksek dağ­ lar nadirdir. Türkmenistan'ın batısında Hazar Dcnizi'ne ya­ kın Büyük Baikan Dağı, 1.634 metredir. Kazakistan’ın doğu­ sunda Tarbagatay Dağlan, Çtıngarya’ya doğru devam eder. Ala Dağlar da daha güneyde, Çungarya ile Kazakistan’ı ayırır. Kazakistan’ın kuzeydoğusunda Küçük Altaylar, Sibirya’ya doğru uzanır. Ülkenin en büyük kısmı, dünyanın en büyük ova­ sı olan Sibirya Ovası’nın güneye doğru devamı gibidir. TÜRKİYE TARİHİ

Türkistan’ın Akarsuları Türkistan'ın cn mühim nehirleri, Âmû-Deıyâ ile Sır-Der- yâ’dır. Bunlar kuzeybatıdan güneydoğuya doğru birbirlerine paralel olarak akarlar. Ortalarındaki büyük ülkeye "Mâverâ- ünnehir” denir. Her ikisi de Aral Gölü'ne dökülür (eskiden Hazar Denizi’ne dökülürdü). Âmû-Deryâ, Karakurum dağla­ rının kuzeyinden Kızılyurt’tan çıkar. Afganistan ile Tajikis­ tan ve Özbekistan arasında sınır çizerek kuzeybatıya yöne­ lir. Özbekistan ve Karakalpakıstan ile Türkmenistan arasın­ da smır çizerek güneyden delta halinde Aral’a dökülür. Çık­ tıktan az sonra güneyden Panja ve kuzeyden Kızılsu kollarım alır. — Sır-Deryâ, Altay Dağlan’ndan çıkar. Fergana vadisinin ortasından doğudan batıya geçer. Vâdiden çıktıktan sonra ku­ zeybatıya yönelir. Aral’ın kuzeydoğu sahiline dökülür. En mü­ him kolu Kokçal Dağlan’ndan çıkan ve Kırgızistan'ı doğudan batıya ikiye bölen Narin ırmağıdır. Hazar Dcnizi’ne güneyde Etek ırmağı dökülür ki, mühim kısmı îran Horasanı’nda kalan bu .akarsu, Türkmenistan ile îran arasında sınır çizip denize dökülür. Hazar’ın kuzeyine dökülen Emba ırmağı, Kazakistan lopraklarmdadır. Gene Ha­ zar’ın kuzeyine delta yaparak dökülen Ural nehrinin mühim bir kısmı da Kazakistan’da kalır. Bu nehir, Ural Dağları’ıı- dan çıkar ve Asya ile Avrupa kıtasını ayırır. Batı Türkistan’ın en mühim iç akarsuyu Zerefşan’dır. Semcrkand ve Buhârâ şehirleri, bu ırmağın güney kıyısında kurulmuşlardır. Bu akarsu da Alay Dağlan’ndan çıkar. — Çu ırmağı, Isık Göl’üh az güneybatısmdaki dağlardan kaynar. Kuzeybalıya yönelerek Açlık Bozkırı’ııda kaybolur. — Kaza­ kistan’da Sansu, Açlık Bozkırı ile Kırgız Bozkın’nı ayırır. Çal­ kar Gölü’ne dökülen Turgay ve Nııra Gölü’ne dökülen Nura ırmakları, Kazakistan'ın iç akarsularının en ehemmiyetlile­ rid ir. Kuzey Kazakistan'da cn mühim akarsular, İrtiş ile kolla­ rıdır. Saysaıı Gölü’ndcn çıkan İrtiş’in, Saysan Göİü’nün do­ ğusundan Çungarya’ya uzanan koluna Kara îrtiş denir. îr- liş’in içim ve Tobol kolları, Kazakistan’ın cn kuzeyinde ka­ lır. İrtiş, Obi nehrinin bir koludur. Obi, Obi Körfczi’nde Ku­ zey Buz Denizi’ne dökülür. Doğu Türkistan’ın cn mühim akarsuyu Tarım’dır. Kara­ kurum Dağları’nın doğusundaki yüce dağlardan kaynar. Bir ara Kişmir ile Doğu Türkistan arasında sınır çizip Doğu Tür- kistau’a girer. Bu ülkeyi ikiye bölerek batıdan doğuya uza­ nır. Altın Dağlar’m kuzeyinde Lop Gölü’ne dökülür. Kuzey­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 195 den Kâsgar, güneyden Yarkent ve Hotan kollarını alır. Bu kollar üzerinde. Doğu Türkistan’ın aynı adı taşıyan en mü­ him 3 vâdi ve şehri vardır: Hotan ırmağı Karanlık Dağiaı'dan çıkar. Yarkent, Tanm’m batıya doğru uzantısından ibarettir. Doğıı Türkistan'ın en doğusunda Kansu’ya yakın Bulıın- gir ırmağı vardır. Çungarya’nın en mühim akarsuları ise Ka­ ra Irliş, onun güneyindeki Hurungu’dur. Kuzeydoğuda Kobde ırmağı, Moğolistan ile Çungarya arasında sınır çizer.

Türkistan’ın Gölleri Hazar Denizi’nden sonra Türkistan'ın en mühim gölü Aıal, soma Balkaş’tır. Aral Gölü, Kazakistan ile Karakalpa- kıstan arasında bölüşülmüştür. Deniz seviyesinden 48 metre yükseklikledir (Hazar Denizi, deniz seviyesinden 26 mcire aşağıdadır). Doğıı Kazakistan'da kalan Balkaş ise deniz sevi­ yesinden 270 metredir. Güneyinde İli nehrinin deltası vardır. İli deltası ile Ala Dağlar arasındaki ülkeye “Yedisu” denir. Üçüncü mühim göl Isık Göl’dür. Deniz seviyesinden 1.572 m etre yüksekliktedir (Van Gölü, 1.720 metredir). Kırgızistan’ ın doğusunda kalır. Balkaş’m doğusunda, Kazakistan’da, Çun­ garya yakınlarında Ala Göl vardır. Bunun kuzeydoğusunda Saysan Gölü bulunur (deniz seviyesinden 413 metre). Orta Kazakistan'ın en mühim gölü. Çalkar Gölü’dür. Doğu Türkistan'ın eıı mühim gölleri Tanrı Dağları’nm güneyinde Bağraç Gölü (896 metre), bunun güneydoğusunda­ ki Lop Gölü’dür (790 metre). Uygurlar’m başkenti Karahoço, Bağraç Gölü’nüıı kuzeybatı kıyısı yakınlarındadır. Çungar- ya’nm en büyük gölü, Ebi Gölü’dür. Deniz seviyesinden 210 metre yükseklikte olan bu göl, ülkenin güneybatısında, Ala Dağlar’ııı güneydoğusunda, Yedisu yakınlarındadır. Güney Türkistan'da (Afgan Türkistam) zikre değer hiç­ bir göl yoktur.

Türkistan’ın iklimi "Türkistan” denen ve Fergana gibi bazı bölgeler dışında bugün gayet seyrek bir nüfusu barındıran muazzam ülke, Si­ birya ile Kişmir, Çin ile Hazar Denizi arasında uzandığı için, birbirine benzemez çeşitli iklim şartlarının hüküm sürdüğü bir yerdir. Yağışlar umumiyetle azdır. Bütün Türkistan için yıllık yağış ortalaması 50 santimin az üzerinde olarak göste­ rilebilir. Çöllerde bu yağış tabiativle çok kıtlaşır. Başlıca çöl­ ler, Doğu Türkistan’ın ortasındaki Karanlık Dağlar ile Tanrı Dağları arasında yer alan Taklamakan Çölü, Türkmenistan'ın 196 TÜRKİYE TARİHİ büyük kısmını kaplıyan Karakum Çölü, Karakalpaktslaıt'm büyük kısmını kaplıyan ve mühim bir kısmı da Kazakistan'a taşan Kızılkum Çölü’dür. Tajikistan vc Kırkızistan’daki ulu dağlar, nispeten fazla yağış alır (yıllık ortalama 80 santim kadar). Kazakistan'ın kuzeyinde de yağışlar artar (65 san» tim kadar). Bütün Türkistan’da yaz ısı ortalamasını 30®, k ış ısı ortala» masını ise ■—5" olarak göstermek mümkündür. Isı tabiatiyle güneyden kuleye azalır. Doğu Türkistan’da yaz ortalaması 30c'niıı hayli üzerine çıkar. Güney Türkistan’da k ış ortala­ ması 2° kadardır. Kuzey Kazakistan'da kış ortalaması —13", yazın 16°’dir. Türkistan'ın büyük kısmında çöl iklimi hâkimdir. Doğıı Türkistan’ın çöl dışında kalan yerlerinde subarktik iklim hü­ küm sürer. Bozkırlarda bozkır iklimi vardır. Başlıca bozkır* lar (stepler) Kazakistan’ın kuzeyindeki uçsuz bucaksız Kır­ kız Bozkırı, Sarısu ile Balkaş arasındaki Açlık Bozkırı’dır. Çöller ve bozkırlar, e n tipik bitki örtüsünü teşkil eder. D ağlık bölgelerde Alp nebatları hâkimdir. Çöller üzerinde ge­ rek D oğu, gerek Batı Türkistan’da büyiik vâhalar vardır. Nü­ fus, bilhassa bu büyük v a h a la rd a toplanmıştır. Kuzey Kaza­ kistan, ziraat ve hayvancılık için ideal topraklardır. Orman kıttır. Âmû-Deryâ, SırDcıyâ, Çu ve İli kıyılan, dünyanın en büyük pamuk ziraati bölgelerinden birini teşkil eder. Türkistan’ın yeraltı zenginliği muazzamdır. Bol miktar­ da petrol, demir, bakır, kükürt, tuz, kömür, altın, kalay, lin­ yit vs. vardır.

1. BÜYÜK TÜRK HAKANLARI (*) I. KUN (HUN) HANEDANI: M.Ö. 220 - M.S. 216 = 436 yıl. t. Tınm an (Tuman) Yabgu (M.Ö. 220-209 -- II) 2. Mete (Oğuz Han / Maotım - Motım) Yabgu (209-174 -35) 3. K îyo Y ag b u (174-161 = 13) 4. Kün Y abgu (161-126 = 35) 5. İ çillise Yabgu (126-114 = 12) 6. Uvey Yabgu (114-105 = 9) 7. Uşilu Yabgu (105-102 s 3) 8. GüyUkhıı Yabgu (102-101 = 1) 9. Tsüydikheu Yabgu (101-96 = 5) 10. Khulugo Yabgu (96-85 = İl)

(*> Bu liste ilk tfera olarak tarafunısâan tanzim edilmiştir; bunun İlk peklini seçen yü Dünya Tarihfade (İstanbul. 1962) vcnniftlm. İslâm’ dan önceki Tü rk hanedanlarının mufassal şeceresi hazırlamakta olduğum Biats et Dpnasties adlı eserimin I. cildinin 11. kitabında (Titreş) bulunar- coktır. TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 197

11. Khuandi Yabgu (85-68 = 17) 12. K h uyluy Y abgu (68-60 = 8) 13. Uyen-Güydi Yabgu (60-58 = 2) 14. K h u k h asie Y ab g u (58-56 = 2 + 36-31 = 5 = 7) 14a.Çiçi Yabgu (56-36 = 20) 15. J o ti Y ab g u (31-20 = 11) 16. Seuse-Joti Yabgu (20-12 = 8) 17. Çeya-Joli Yabgu (12-8 = 4) 18. Ü çjolu-Joti Y abgu (M .ö . 8 - M.S. 13 = 21) 19. Uluy-Joti Yabgu (13-18 = 5) 20. Şikao-Joti Yabgu (18-46 = 28) 21. Vutatüıo Yabgu (46) 22. Punu Yabgu (46-83 = 37) 23. Sanmuloutzu Yabgu (83-84 = 1) 24. Yuliu Yabgu (84-89 = 5) 25. Yucukien Yabgu (89-93 ^ 4) 26. Ankııo Yabgu (93-94 = 1) 27. Tingloşi-Suyheuti Yabgu (94-98 = 4) 28. Vanşiçi-Suyli Yabgu (98-124 = 26) 29. Vııçlhu-Şiheo Yabgu (124-127 = 3) 30. Tejoşl-Suytsieu Yabgu (127-140 = 13) 31. Çeııieu Yabgu (140-143 - 3) 32. Hulanjoşi-Suytsieu Yabgu (143-147 = 4) 33. İllngşi-Suytsieu Yabgu (147-172 = 25) 34. Tutejoşi-Suytsieu Yabgu (172-177 = 5) 35. Huçing Yabgu (177-179 = 2) 36. Kiangltiu Yabgu (179-188 = 9) 37. Tcçişi-Suyheu Yabgu (188-195 = 7) 38. Huçutsiucn Yabgu (195-216 = 2i) la. GÜNEY (DOĞU) HAKANLARI: 1. II. Khukhanye Yabgu (48-56 = 8) 2. Kieufeu-Yeuti Yabgu (56-57 = 1) 3. İfayuliuti Yabgu (57-S9 = 2) 4. Hllongşİ-Suyheuti Yabgu (59-63 = 4) 5. Kieuçııçe-Linti Yabgu (63) 6. Husleşi-Suyheuli Yabgu (63-85 — 22) 7. İtuyuliuli Yabgu (85-88 = 3) 8. Hiculaıışi-Suyleuti Yabgu (88-93 = 5) 9. 26. Büyüle Yabgu 10. 27. B ü y ü k Y abgu 11. 28. B ü y ü k Y abgu 12. 29. B ü y ü k Y abgu 13. 30. B ü y ü k Y abgu 14. 31. B ü y ü k Y abgu 15. 32. B ü y ü k Y abgu 16. 33. Büyük Yabgu 17. 34. B ü y ü k Y abgu 18. 35. B ü y ü k Y abgu TÜRKİYE TARİHİ

19. 36. B üyük Yabgu 20. 37. B üyük Yabgu 21. 38. Büyiik Yabgu ( -216) 'U . TABGAÇ (SİYENPİ VE SİYENPÎ-TOPA) HANEDANI; 216- 394 = 178 yıl. 39. P utııke» Yabgu (216-233 = 17) 40. J-Ioponem Yabgu (233-235 = 2) 41. Kiefueıı Yabgu (235-261 = 26) 42. Liuvi Yabgu (261-277 = 16) 43. Lleluı Yabgu (277-? = ?) 44. Ço Yabgu (?-? = ?) 43. Fo Yabgu (?-297? = ?) 46. O la Yabgu (297P-310? = 13?) 47. Yilu Yabgu (310-316 = 6) 48. Yuliu Yabgu (316-325 = 9) 49. Honu Yabgu (325-330 = 5) 50. Kicııa Yabgu (330-335 = 5 + 337-338 = 1 = 6) 51. İhoay Yabgu (335-337 = 2 + 33S-376 = 38 = 40) 52. K aolsoşcikicn Y abgu (376-380? = 4?) 53. Fugin Yabgu (380?-386 = 6?) 54. ICüey Yabgu (386-394 = 8) I II. APAR (AVAR) HANEDANI: 394-552 = 156 yıl. 55. 1. Tolun Kağan (394-410 = 16) 56. Hollu K ağan (410-414 = 4) 57. Ptıloçin Kağan (414) 58. Talan K ağan (414-431 = 17) 59. Uii Kağan (431-444 = 13) 60. Çuluk Kağan (414-464 = 20) 61. Yuçing K ağan (464-485 = 21) 62. II. Tolun Kağan (485492 = 7) 63. Nokay K ağan (492-506 = 14) 64. T okhan K ağan (506-511 = 5) 65. Çunu K ağan (511-520 = 9) 66. Oııahoy K ağan (520-521 = 1 + 522-552 = 30 — 31) 67. Polom un K ağan (521-522 = 1) IV. KÖKTÜRK (GÖKTÜRK) HANEDANI: 552-745 = 193 yıl. 68. Bııınun (B ıınıın) K ağan (552-553 = 1) 69. işlem i K ağan (553-576 = 23) 70. T apar K ağan (576-581 = 5) 71. Bağa İşbara K ağan (581-587 = 6) 72. Ç ur Bağa K ağan (587-588 = 1) 73. Tım ga T uran K ağan (588-600 = 12) 74. Bilge T ardu K ağan (600-603 = 3,) 75. Kim iıı Tiire K ağan (603-609 = 6) 76. Sibi K ağan (609-619 = 10) 77. Çuluk K ağan (619-621 = 2) 78. K ara K ağan (621-630 = 9) TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER »M

79. S irb a K ağan (630-646 = 16} 80. Çibi K ağan (646-647 = J) 81. İpi T ulu Kağan (646-653 = 6) 82. Çençu-Yabgu K ağan (653-659 = 6) 83. Eçine T ürçe K ağan (659-679 = 20) 84. E çine K ü r P u r Ç ur K ağan (679-682 - 3) 85. İHeriş K utİıığ K ağan (682-693 = 11) 66. K apağan K ağan (693-716 — 23) 87. Bilge K ağan (716-734 = 18) 88. İçen Bilge K ağan (734-739 = 5) 89. Bilge K utluğ K ağan (739-741 = 2) 90. Penge K ağan (741-742 = 1) 91. Süven K ağan (742) 92. Özmüş K ağan (742-744 = 2) 93. Peyrney K ağan (744-745 = 1) IVa BAT! HAKANLARI: 1. İstemi Kağan 1552-576 = 24) 2. Bilge T ardu K ağan (576-603 = 27) 3. Apa K ağan (576-593 = 17) 4. İnal Kağan (59Î400 = 7) 5. Ç ur Tum an K ağan (600-611 = 11) 6. Şigüy K ağan (611-619 = 8) 7. Tung-Yabgu Kağaıı (619-630 = 11) 8. B ağatur Sipi K ağan (630-631 = 1) 9. Sır-Yabgu K ağan (630-633 = 3) 10. B ağaşa T ulu K ağan (633-634 = 1) 11. İşbara T criş Tuuga K ağan (634-639 = 5) 12. B ağatur İpi K ağan (639-640 = 1) 13. İpi T ulu K ağan (638-653 = 15) 14. İpi İşbara-Y abgu K ağan (640-642 == 2) 15. İpi-Ş.-ul Küy K ağan (645-649 = 4) 16. Uluğ İşbara K ağan (651-658 = 7) 57. Çençü-Yabgu K ağan (653-659 = 6) 18. Eçine Türçe K ağan (670-679 = 9) 19. Eçine K ür P u r Çur K ağan (679-^82 = 3) 20. Eçine Tuyça Kağaıı (682-700 = 18) 21. Üçete K ağan (700-706 = 6) 22. Siige K ağan (706-711 = 5) Tiirkuş Ilaıtcılam’ndan: 23. Sulu K ağan (711-737 = 26) 24. T uksın K ağan (737-739 = 2) 25. Eçine Kin K ağan (739-740 - i) 26. Bağa T arklıan K ağan (746) 27. İl-E lnıiş K utluğ Bilge K ağan (740-742 - 2) 28. T cngri İl-E lnıiş K ağan (742) V. DOKUZ-OOUZ-ON-UYGL'R (UYGUR) HANEDANI: 745 - 845 (940) ^ 100 (195) yıl. 94. K ıılluğ Bilge Kül K ağan (745-746 = 1) (Ş) 200 TÜRKİYE TARİHİ

95. İl-Elmlş Bilge Baymçur (Movuncur) Kağan (746-759 = 13) (M) 96. İI-Tulmuş Alp-Külüg Bilge Kağan (759-780 = 21) (M) 97. AIp-Kutluğ Bilge Kağan (780-789 = 9) (M) 98. Taraş Külüg Bilge Kağa» (789-790 = 1) (M) 99. OçurKulluğ Bilge Kağan (790-795 = 5) (M) 100. Alp-Uluğ Kulluğ Bilge Kağan (795-805 = 10) (M) 101. Ay-Tengrİ’de Kut-Bıılmus Alp-Külüg Bilge Kağan (805-808 = 3) (M) 102. Ay-Tengri’de Kııt-Bulnnış Alp-Bilge Kağan (808-821 = 13)(M) 103. Teııgri'de Ku!-Bulnıuş Küçlüg Bilge Kağan (821-825 = 4)(M) 104. Alp-Bilge Tcngi'i Uygur Kağan (825-832 = 7) (M) 103. Alp-Külüg Bilge Kağan (832-839 = 7) (M) 106. t)ge Kağan (839-845 = 6 ) (M) [107. Bilge Bayınçur (II. Moyuncur) Kadir Han (8457-885? = 40>)] (B) [108. Tafgaç Oğıılçak Kadir Han (885?-940? = 55?)] (B) VI. KARAHANLÜ HANEDANI: 845 (940) - 1040 ^ 195 (İÛO) yıl. 107. Kül Bilge Haıı (845-? = ?) (S) 108. Baztr Han { >■! = ?) (S) 109. Saluk Buğra Abdülkerim Han (940?-955 = 15?) 110. Baytaş Musa Han (955-? = ?) 111. Ali Han (?-998 = ?) 112. I. Ahmed Han (998-1017 - 19) 113. Mansıır Han (1017-1024 = 7) 114. II. Ahmed Han (1024-1026 = 2) 115. Yusuf Han (1026-1032 = 6 ) 116. Süleyman Han (1032-1040 ^ 8 ) VII. SELÇUKLU HANEDANI: 1040-1308 = 268 yıl. 117. Sultan Tıığrul-Bcy (1040-1063 = 23) 118. Sultan Alp-Arslaıı (1063-1072 = 9) 119. Sullan Mulik-Şah (1072-1092 = 20) 120. Sullan Malınnıd (1092-1094 ;= 2) 121. Sullan Bcıkyarıık (1094-1104 = 10) 122. II. Sultan Melik-Şalı (1104-1105 = 1) 123. Sultan Melmıed Tapar (1105-1117 = 12) 124. Sullan Saııcar (1117-1157 = 40) Türkiye Dalı: 125. II. Sullan Kılıç-Arslaıı (] 157-1192 = 35) ' 126. I. Sultan Keylıusrev (i İ92-119Ö = 4 + 1205-12İ1 = 6 = 10) 127 II. Sultan Sülcymaıı-Şalı (1196-1204 = 8 ) 128. III. Sullan Kılıç-Arslan (1204-1205 = 1) 129. I. Sultan Keykâvîıs (1211-1219 = 8 )

NOT, ilk t hanedana ait hakanların hepsi Şaman âmindendir. Bun­ dan sonraki hakanların isimleri yatıma, dinlerini bildiren şu kısaltmalar konmuştur: ş = Şamnıı, M - ■ Mantiıalst, B - Budist, H = Hıristiyan (i§a- .retstzierin hepsi Müslümım’clırl. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 201

130. II. Sullan Keykubâd (1219-1237 = 18) 131. II. Sultan Keyhusrev (1237-1246 = 9) 132. II. Sultan Keykâvûs (1246-1256 = JO + 1257-1261 = 4 = 14) 133. IV. Sultan Kılıç-Arslan (1256-1257 — 1 -f- 1261-1.266 = 5 = 6 ) 134. III. Sullan Keyhusrev (1266-1281 = 15) 135. II. Sultan Mes’ud (1281-1297 = 16 + 1302-1308 = 6 = 22) 136. II. Sultan Keykubâd (1297-1302 = 5) Vlir. İLHANLI HANEDANI: İ308-1335 = 27 yıl 137. Sullan Olcayto Hudiıbende (1308-1316 = 8 ) 138. Sultan Ebu-Said Bahadır (1316-1335 = 19) IX. ÇAĞATAY I-IANEDAKI: 1335-1370 = 35 ini (İlhanlı -|- Çağa­ tay = Cengiz Hanedanı = 62 yıl). 139. Bozan H an (1335-1338 = 3) (H) 140. İsen-Tlnıur H an (1338-1340 = 2) 141. Muhammed Han f 1340-1343 = 3) 142. Kazgan Han (1343-1346 = 3) 143. Boyan-Kulu Han (1346-1347 = 1) 144. Tuğluk-Timur H an (1347-1362 = 15) 145. tlyas-Hoca Han (1362-1370 = 8 ) X. TİMUROĞULLARI: 1370-1447 = 77 yıl. 146. Timur Gürkân (1370-1405 = 35) 147. Sultan Halil Mirza (1405-1409 = 4) 148. Sullan Şahruh Mirza (1409-1447 = 38) XI. OSMAN OĞULLARI: 1447-1922 = 475 yıl 149. II. Sullan Murad (1447-1451 = 4) 150. II. Sultan Mehmcd (Fâtih) (1451-1481 = 30) 151. 11. Sullan Bâyezid (1481-1512 = 31) 152. I. Sullan Selim (Yavuz) (1512-1520 = 8 ) 153. I. Sullan Süleyman (Kammî) (1520-1566 — 46) 154. II. Sultan Selim (1566-1574 = 8 ) 155. III. Sultan Murad (1574-1595 = 21) 156. III. Sultan Mehmed (1595-1603 = 8 ) 157. I Sultan Alınıed (1603-1617 = 14) 158. I. Sultan Mustafa (1617-1618 = 1 + 1622-1623 = 1 = 2) 159. II. Sultan Osman (161S-1622 = 4) 160. IV. Sultan Murad (1623-1640 = 17) 161. Sultan İbrahim (1640-1648 = 8 ) 162. IV. Sullan Mehmed (1648-1687 = 39) 163. II. Sultan Süleyman (1687-1691 = 4) 164. II. Sultan Ahmed (1691-1695 = 4) 165. II. Sultan Mustafa (1695-1703 = 8 ) 166. III. Sultan Ahmed (1703-1730 = 27) 167. I. Sııllan Mahmud (1730-1754 = 24). 168. III. Sultan Osman (1754-1757 = 3) 169. III. Sultan Mustafa (1757-1774 = 17) 170. I. Sultan Abdülhanıid (1774-1789 = 15) 202 TÜRKİYE TARİHİ

171. III. Sultan Selim (1789-1807 = 18) 172. IV. Sullan Mustafa {1807-1808 = 1) 173. II. Sullan Maltmud (1808-1839 = 31) 174. I. Sullan Abdülmecid (1839^861 = 22) 175. Sultan AhcTüiaziz (1861-1876 = 15) 176. V. Sııltan Murad (1876) 177. II. Sultan Abdülhamid (1876-1909 = 33) 178. II. Sultan Mehmed (Reşad) (1909-1918 = 9) 179. VI. Sullan Mehmed (Vahîdeddin) (1918-1922 = 4) XII. TÜRKİYE CUMHURİYETİ: 1922 (L923)’den beri.

. BÜYÜK TÜRK HAKANLARINDAN SONRA GELEN BATI VE DOĞU HAKANLARI I. DOGU HAKANLARI (1040-1077 = 37) (Karahanlı Hanedanı) (Bu yıllarda Büyük Türk Hakanlığı, Batı Hakanları olan Scl- çukoğulîan'ndadır). 1. Süleyman Han (1040-1057 = İ7) 2. Muhamıııed Han (1057-1058 = 1) 3. İbrahim Han (1058-1059 = 1) 4. Mahmud Hun (1059-1074 = 15) 5. Ömer Han (1074-1075 = 1) 6. Haşan Han (1075-1077 = 2) II. BATI HAKANLARI (Türkiye) (1077-1157 = 80) (Sclçufcoğul- lan) (Bu yıllarda Büyük Türk Hakanlığı, Dogu Hakanları olan Biiyiik Selçuklular'dadu). J. I. Sultan Süleyman-Şah (1077-1086 = 9) 2. Sultan Davtıd (1086-1092 = 6 ) 3. I. Sulta» Kılıç-Arslan (J 092-1107 = 15) 4. I. Sultan Mes’ut) ( 1107-1155 = 48) 5. II Sullan Kılıç-Arslan (1155-1157 = 2) III. DOGU HAKANLARI (1157-1194 = 37) (Irak Selçukluları) (Bu yıllarda Büyük Türk Hakanlığı, Balı Hakanları olan Anadolu Sclçukluları'nda yani Türkiye iiYiparalorlarnı- dadır). 1. Sultan Mehmed (US7-11S9 = 2) 2 . Sultan Süleyman-Şah (1159-1161 = 2) 3. Sultan Arslan-Şah (1161-1177 = 16) 4. Sultan Tuğrul-Şah (1177-1194 = 17) IV. DOCU HAKANLARI (1194-1231 = 37) (Harzem-Şahiar) (Bu yıllarda Büyük Türk Hakanlığı, Ba(ı Hakanları olan Ana­ dolu Selçııkkılau’nda yani Türkiye iraparatorlarındadır). 1. Tekeş Ilar/enı-Şah (1194-1200 = 6 ) 2. Muhammed Harzem-Şah (1200-1220 = M) 3. Celâlüddin Harzem-Şah (1220-1231 = 11) TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER » 3

V. DOGU HAKANLARI (*231-1335 = 104) (Ccngizlilcr’in Çağa­ tay Ulusu) (Bu yıllarda Büyük Türk Hakanlığı, Balı Hakan­ ları olan Anadolu Selçuklularında yani Türkiye imparator­ larında ve 3308’den sonra da Ccngizlcr'in Ühanlı şubesin- dedir). t. Çağatay Han (1231-1242 = 11) (Ş) 2. Kara-Hulâgû H an (1242-1247 = 5 + 1251) (Ş) 3. Müngge H an (1247-1251 = 4) (Ş) 4. Mübârek-Şah Han (1251-1261 = 10 + 1266) 5. Algu Han (1261-1266 = 5) (S) 6 . Barak Han (1266-1271 = 5) 7. Nikpay Han (1271-1272 = 1) (Ş) 8 . Toka-Timur Han (1272-1282 = 10) (Ş) 9. Düve H an (1282-1306 = 24} ($) 10. Kuncuk Han (1306-1308 = 2) (Ş) 11. Talıku Han (1308-1309 = 1) (S) 12. Kebek Han (1309 + 1318-1321 = 3) (S) 13. Îsen-Boğa H an (1309-13İ8 = 9) (Ş) 14. İlçi-Keday Han (1321) (S) 15. Düve-Timur Han (1321-1322 = 1) (Ş) 16. Tarmaşirin Han (1322-1334 = 12) 17. Sancar Han (1334) 18. Cenkşl H an (1333-1335 = 1) (Jî) VI. BATI HAKANLARI (Türkiye) (1335-1447 = 112) (Osmaıı- oğullan) (Bu yıllarda Büyük Türk Hakanlığı, Doğu Hakan­ ları olan Çağatay Utusu’nda vc 1370'ıion sonra da Timur* oguUarı'ndadsr). 1. Sullan Orhan (1335-1362 = 27) 2. 1. Sultan Murad (1362-1389 = 27) 3 . I. Sullan Bâyezid (Yıldırım) (1389-1402 = 13) 4. Süleyman Celebi (1402-1411 = 9) 4a.Musa Çelebi (1411-1413 = 2) 5. 1. Sultan Mehmet! (Çelebi) (1411-1421 = 10) b. II. Sultan Murad (1421-1444 = 23+1446-1447 = 1 = 24) 7. H. Sultan Mehmetl (I444-İ446 = 2) BİBLİYOGRAFYA: İslâm’dan önceki Örta Asya Türk tarihinin bütün meseleleri, A. Zeki Velidi Togan’ın şu eserinde ele alınmış­ tır: Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1946. — Bu çağ Türk kültür tarihi, arkeolojik buluntulara göre Bahaeddin Ögel tara­ fından ele alınmış ve bu eserde bütün Rus arkeolojik keşiflerinin neticesi hulâsa edilmiştir: İslâmiyet'ten Önce Türk Kültür Tarihi (Orta Asya Kaynak ve Bulıtntıûaruıa Göre), Ankara, 1962, T.TJC. nş. — Göktürkler'in iktidara gelmesine kadarki Orta Asya Türkle- ri'nin siyasi-askeri tarihi, çu eserde kronolojik şekilde hulâsa edil­ miştir: Nihal Atsız, Türk Tarihi üzerinde Topiamalar, İstanbul, 1935. — J. Deguignes’in Çin kaynailarına dayanan şu eseri eskimiş olmakla beraber klâsiktir: Histoire Generale des Huas, des Turcs, 20 4 TÜRKİYE TARIHl des Mongoîs el Autres Tartares Occidentaux, 5 cilt, Paris, 1756-58 (H. C, Yalçın tarafından Türkçe'ye çevrilip 5 cilt halinde Arap harf­ leriyle neşrolunmuştur; Almanca’si: C. J. Dâlınert, Greilswaîd, 1770*71), — W. E b erhard, Çin’in Şimal Komşuları, A nkara, 1942, T.T.K, nş.; Hyacinth-Biçurin, Sobranya Svedenyi o Narodax v Sredney Aziyi v Drevneyşiye Vremena, 4 cilt, Petersburg (Le­ ningrad), 1950*51; De Groot, Die Hunnen, B erim , 1921; Ren£ Grous* set, VEmpire des Sieppes, ilk tabK P aris, 1941; W ilhelm B arthold, Orta Asya Tiirk Tarihi Hakkında Dersler, İstanbul, 1927 (Fransızca, Almanca, İngilizce, Rusça tercemeleri de vardır); Mustafa Köy men, To-Ku Kabilesi, bu mülıim doktora tezinin hulâsası: Ankara Üni­ versitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Anlcara, X. 1944, IIM (s. 58-9'da şecere verilmiştir); W . Bang ve R. B. Arat, Oğuz H an Destanı, İstanbul, 1940 (bütün bu eserde kâfi bibliyografya malû­ matı mevcuttur). Göktürkler için: Çin kaynaklarının verdiği bilgiler, şu mühim kitaplarda toplanmıştır: E. Chavaones, Doouments sur les T ou• Kine f Turcs) Occidentauz, P etersb u rg (L eningrad), 1903; ayni mü* ellif, No te s sur les Toîi-Kiue (Turcs) Occidentanx, Leiden, 1904; bu iki klâsik eserin bir arada yeni tabı: Paris, 1941; Yakinf (N. J. B içurin), Opisaniye Czungarij i Vostocnago Tnrklstana, 2 cilt, Pe­ tersb u rg , 1829; aynı müellif, Sobraniye Svedenyi o Narodax, Obi- iav?ir v Sredney Aziyi, P etersburg, 4 cü t, 1850-51; S tanislas Julien, Docttmenls Historiques sur ies Tou-Kioue (Turcs), Extraits du Pi- en-i'Uen. Paris, 1864; C. Imbault-Huart, Recueil de Documents sur VAsie Centrale d'Apre s les Ecrivains Chinois, P aris, 1881; yeni araştırmaların en iyileri şunlardır: Rene Giraud, V E m p ire des Turcs Celestes, P aris, 1960; A. N. K u rat, Göktürk Kağanlığı, Dil ve T.-C. Fak. Derg., X, 1-2, Ankara, 1952, s. 1-56; A. von Gabain, K ö k- türkler in Tarihine bir Bcıktş, aym mecmua, II-5, 685-95 ve VHI-3, 373-9; Oniki Hayvan k Türk Takvimi için: Osman Turan O niki H ay- vanlı Türk Takvimi, İstanbul, 1941; E . Chavannes, Le Cycle Turc des Douze Anîmaux, Leiden, 1906; Bizans kaynaklarındaki bilgiler şu eserlerde toplanmıştır: K, Dietrich, Byzantinische Çuellen zur Laender*und Völkerkunde, Leipzig, 1912, 2 cilt; G. Moravcsik, By- zantino-Turcica, 2 cilt, Budapeşte, 1942-44; arkeolojik keşiflerin ne­ tice ve hulâsaları B. Ögel'in eserinde verilmiştir; Göktürk Kitabe­ leri ve Göktürk arkeolojisi hakkında okunacak en mühim kitap­ lar: Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtları, 4 cilt, T.D.K. neşri, İstanbul, 1936-41 (bu mühim eserde bütün eski Türk kitabelerinin Göktürk ve başka alfabelerle aslı, Latin harfleri ile transkripsi­ yonu, bugünkü Türkçe’ye tercemeleri verilmiştir); Thomsen, Jns- criptions de l'Orkhon, H elsinki, 1896; aynı m üelif, Alttürkische In - schrîften aus der Mongolei, ZDUG, Leipzig, 1924-25; aynı müellif, Turcica, Helsinki, 10X6*; Vambery, Alttürkischen Inschriften der Mongololei und Sibiriens, Helsinki, 1899; aym müelüf. Bas Türken - volk, Leipzig, 1885; C. A rendt, Killtegin, B erlin, 1901; O. D onner, VOrigine de VAlphabet Turc du Nord de VAsie, H elsinki, 1896; M. Sprengling, Tonyukuk’s Epitaph, The American Journal of Se- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNC£ TÜRKLER 205 mitic Languages and Litlerature, LVI-1, 1939; Societe Finlandaise d'Archeologie, Inscriptions de Vlenissei, H elsinki, 1889; A. Keikel vs., Incriptions de VOrkhon, H elsinki, 1892; A. N, Sam oyloviç, N oviy T'urkskiy Runi iz Mongolii, Moskova, 1934 • 35; G. Schlegel, La Stele Funeraire du Teghin Giogh, H elsinki, 1892; W. Bang, KÖktürkische Inschrift, Leipzig, 1896; J. Marquart, Die Chronologie der Alttürki* schen Inschriften, Leipzig, 1898; Thomsen, Göktürk alfabesinin anahtarını şu eseri ile neşretmiştir: DĞchiffrement des Inscriptions de VOrkhon et de Vlenissei, Notice Preliminaire, Kopenhag, 1893; içtimai tarih üzerinde birkaç eser: A. N. Bernstam, S 0 daV n 0 'E k 0 - nomiceskiy Siroy Orzoho-Yeniseyskia: T'urolc, VI-Vlll Rekov> Le* ningrad, 1946; J . R. Aspelin, Types de Peuples de VAncienne Asie Centrale, H elsinki, 1890; Ahm ed Caferoğlu, Tukyu ve Uygurlar’da Han Unvanları, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuast, I, 105*19, İstan b u l, 1931; H . N. O rkun, Türk Sözünün Aslı, İstanbul, 1940; K. Shiratori, A Study on the Titles Kaghan and Katun, Tokyo, 1926; O. T uran, Eski Tiirkler'de Ok’un Hukuki Bir Sembol Olarak Kulla- nılm ast, T.TİC., B elleten, IX-35,305-18, A nkara, 1945; F. K öprülü, Zur Kenntnis der Alttürkischen Titulatur, Körösi Csoma-Archivum, B udapeşte, 1938, s. 327-44 (T ürkçe tercem esi d e v ard ır); P aul Felliot, UOrigine de T'ou kiue, Nom Chinois des Turcs, ik id en , 1915; aynı m üellif, La Fille de Mo-Tch’o Çaghan et ses Rapports avec Kül-Te- gin, Leiden, 1912. — Uygurlar için Sir Aurel Stein’in şu mühim eser­ leri: Ancient Khotan, Oxford, 1907; Serindia, 5 cilt, Oxford, 1921; Innermost Asia, 4 cilt, Oxford, 1928; Sand-buried Ruins of Kho• tan, Londra, 1904; Ruins of De s er t Cathay, 2 cilt» Londra, 1912; Ancient Buddhist Painting from the Caves of the Thousand Buddhas, Londra, 1921; On Ancient Central-Asiam Tracks, Londra, 1933. — Albert von Le Coq'un şu pek mühim eserleri: Bilderatlas &ur Kunst und Kuliurgeschichte Mittelasiens, B erlin 1925; Buried Treasures of Chinese Turkestan, Londra, 1928; C host- sefto, Berlin, 1913; Die Buddhistische Spantike in Miltelasien, 7 cilt, B erlin, 1922-38; Auf Hellas Spuren in Ostturkestan, Leipzig, 1926; Von Land und Leuten in Ostturkestan, Leipzig, 1928. — E. Wald* sehm idt, Candhara, Kutscha, T urfan, Leipzig, 1925; H ackin, Re- eherehes Archcologiques en Asie Centrale, Paris, 1936-38; Tiıomas F. Carter, The Invention of Printing in China and Its Spread West' ward, Ncw Y ork, 1925; Uygur m usikisi için: A. H uth, Die M usik• instrumente Osl-Turkestans bis zum XI. Jahrhundert, B erlin, 1928; Uygurların Moğolistan’daki I. devresinin kültür tarihi için: W. Rad- lov, Atlas der Aliertüvıer der Mongoîet, Petersburg (Leningrad), 1892-99; Bahaeddin Ögel, Uygur Devleti'nin Teşekkülü ve Yükseliş Devri, T.T.K., Belleten, X IX , 331-76; aynı yazar, Kutluk Bilge Kül Jfa- ğan, Moyunçur, T.T.K., Belleten, V, 361-79; aynı yazar, U ygurlar'm Menşe Efsanesi, Dil ve 7VC. Fakültesi Dergisi, V I, 17-24, A nkara, 1947; Uygur çağı Türk edebiyatı için: W. Bang, R.R. Arat ve Aımamarie von Gabain, Tiirkische Turfan Texte, 5 cüfc, B erlin, 1929^34; F.W.K. Mül- ler, Vygarica, 4 cüt, B erlin, 1908, 1910, 1920, 1931; T ürkçe’nin Uygur lehçesi lügati: Ahmed Caferoğlu, Uygur Sözlüğü, İst., 1934 v.dd. ili. ISLÂM DİNİ'Nİ KABUL ETTİKTEN SONRA BÜYÜK TÜRK HAKANLIĞI: KARAHANLİLAR (9 4 0 - 1040)

Karahanlılar ve Uygurlar

845 ile 940 arasında Büyük Tüık Hakanlığı, Asya impara­ torluğu ve cihanşümul devlet olma vasfint kaybetmiş, küçül­ müştür. Bu 95 yıJ içinde Uygur kağanları ile Karahanlı ka­ ğanları vardır; bunlardan birinin diğerine üstün olduğu hak­ kında fikir yürütmek için henüz bilgimiz kıttır. Fakat Kara- lıanlılar’ı Batı Hakanları, Uyguriar’ı da Doğu Hakanları ola­ rak kabul edebiliriz. Karahanlılar'daıı Satuk Buğra Han’ın "AbdülkcrinV’ adını alarak 940 yıllarına doğru İslâm dinini kabul etmesi, Türk ta­ rihinin mukadderatını değiştirmiş ve dönüm noktası olmuş­ tur. 940'tan sonra K'arahanlıfar, kesin şekilde Büyük Türk Hakanhğı’nı temsil etmişlerdir. Karahanlı hanedanı da Uygur hanedanı gibi Göktürk ha­ nedanından inmiştir. Bu hanedana "Açinaoğullan" diyoruz.

Karahanlılar, Müslümau Olmak ve Türk İmparatorluğu’ nu Akdeniz’e Yaklaştırmak Sureliyle Türk Tarihinin Diinüm Noktası olan Çifte İnkılâbı Gerçekleştiriyorlar Karaiıanlılar’ın Türk tarihindeki ehemmiyeti, dönüm nok­ tası mahiyetindedir ve bu yüzden cihan tarihine dc büyük öl­ çüde tesir etmiştir. Evvelâ İslâm dinini kabul edip Müslüman camiasına ve kültür birliğine girmişler, zaıf aîûmetferi gös­ teren Islâm dünyasına genç, dinç ve en kudretli kuvvet ola­ rak dahü olmuşlar, bu dini kabullerinden beş çeyrek aşır geç­ memiştir ki, Türk’lüğü İslâm dünyasının hâkimi ve efendisi kılmışlardır. Bu surelle Müslüman dünyasının temsilciliği Araplar’dan kesin surette Türklcr’e geçmiştir. İkinci inkılâp, Batı Moğolistan’dan Doğu Türkistan'a nak- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖMCE TÜRKLER Icdcn yani Türk'lüğün merkezini çok daha güneybatıya götü­ ren Dokuz-Oğuz-On-Uyguriar’ın yolunu takip etmek suretiyle, Türk imparatorluğunu c]alıa da güneybatıya kaydırmaları şek­ linde tccelli eylemiştir. Bunun ehemmiyeti harikulade ve ci­ han tarihi çapındadır. Dokuz-Oğuz-On-Uj'gurlar’m ağırlık mer­ kezi, Doğu Türkistan'ın orfa, doğu ve kuzey bölgeleriydi. Ka- rahanlılar'ınki daha fazla Doğu Türkistan'ın batısı (Kâşgar havalisi) oldu. Zaten Mâverâünnehir’i Iranlt Sâmânîler’den fetlıctlikten sonra Karahanlılar, Doğu ve Batı Türkistan'ı birleştirmek suretiyle Büyük Türk Hakanlığına Göktürkler’ den beri en büyük sınırlan ve zengin ülkeleri kazandırdıkları gibi, Doğu Türkistan’ın batısından, Kâşgar’dan daha (800 km.) batıya, Semerkand’a kaymışlardır (Semerkand, Buha­ ra ve Kâşgar, 39’ arzındadırlar). Jeopolitik bakımdan bu va­ ziyetin cihanşümul ehemmiyetini tebarüz ettirebilmek için bi­ raz daha açılalım ve sarih misaller ete alalım. Zira bu bahis, Türk tarihinin en mühim bahislerindendir. Selçuklular ve Os­ manlIlar, bu jeopolitik yoldan yürümüşlerdir. Kuşuçuşu mesafe (yani düz çizgi) ile kuruluşundan 845’e kadar Büyük Türk Hakanlığının başkenti olan Ötüken ve civarı (yani bugünkü Moğolistan'ın orta-kuzeyi), Akdeniz kı­ yılarından (İskenderun Köıfezi’nden) 5.300 km.’dir. Büyük Okyanus’a (Peçıli Körfezi) ise 1.600 km.'dir. Bu vaziyet, Türk imparatorluğun bâriz şekilde bir Uzak Doğu devieti olduğu­ nu gösterir. Dokuz-Oğuz-On-Uygıular, tarihlerinin ikinci devresinde ya­ ni 845-940 arasında başkenti Karabalgasun’a almışlardır. Bu­ rası 1.400 km. güney-batısıdır. Bu vaziyette evvelce yakın açık deniz olan Büyük Okyanus'tan gerçi uzaklaşılmıştır. Fakat Akdeniz'le olan mesafe 4.150 km.’ye inmiştir (Büyük Okya­ nus: 2.900 km.). Değişiklik bundan ibaret değildir. Ötüken, 4S’ arzında idi; Karabasgasun ise 42,’30' arzındadır. 5,5° güneye inilmiş, soğuk iklimlerden mutedil iklimlere intikal edilmiştir. Karahanlılar’a gelince, bunların imparatorluk başkenti önce Balasagun, sonra Kâşgar idi. Balasagun bugün yoktur, Isık Göl’Lin az batısında, Kâşgar’ın 240 km. kadar kuzeyinde idi. Bu şehirler Akdeniz’den 3.300, Büyük Okyanus’tan 3.500, Hint Okyanusu’ndan (Umman Denizi) 1.750, Kuzey Buz De- nizi’nden (Obi Körfezi) 2.750 km.’dir. Tam Orta Asya’dayız. Türk Devletî gene bir kara devletidir, fakat açık denizlerden müsavi uzaklıktadır. Kesin şekilde bir Uzak Doğu devleti de- ğüdir. Üstelik başkent, 3,5“ daha güneye alınmıştır (İstanbul 4T, Kâşgarv391)- Burası öyle bir noktadır ki, dünyanın hiçbir kıtasında, ne Afrika'da, ne Amerika'da, ne Asya’nın başka bir 208 TÜRKİYE TARİHİ f 7) f KARAHANLİLAR ÇAĞINDA BÜYÜK TÜRK HAKANLIĞI TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 209 ycrincle açık denizlere daha fazla uzaklık ölçülemez. Şu hal­ de istikbal, açık denizlere çıkmaktadır. Türkler, bu istikbali mâşerî dehalarına uygun şekilde görmüşler, sezmişler, iman haline getirmişlerdir. Bu noktaya geldikten sonra artık her şey Türkler’i açık denize, Akdeniz’e, Anadolu’ya itiyordu. Bu akışın karşısına geçmek, Türkler’in yolunu kesmek mümkün değildi. Bu yolu bulmak için Türk imparatorluğu, 13 asillik (M.Ö. 220 - M.S. 1071) bir tekâmül geçirmişti. 1040'ta Karahanlılar, Kâsgar ve Semerkand'dadır. Büyük Türk Hakanlığı tacı, Selçuklular’a geçmiştir. 1037’de Selçuklu başkenti, Nîşâpur şehridir (Horasan’da, Meşhet yakınları). Artık Türk imparatorluğu, bir Yakın Doğu devletidir. Uzak Doğu ile binlerce yıllık alâkalarım kesmiştir bile. 1071 Ma­ lazgirt ve Anadolu’nun fethidir. 1077'de Türkiye devleti ku­ rulur vc başkent olarak İznik şehri seçilir. 13 yüzyıllık tekâ­ mül o kadar olgunluğa erişmiştir ki, son yüzyılın tarihi baş döndürücü olmuştur.

Satuk Buğra Han Efsanesi Saluk Buğra Han’ın, atalarının yüzlercc, binlerce yıllık dini olan Şaman’lığı bırakıp Müslüman olması ve Büyük Türk Hakanlığı’nm resmî dininin İslâm dinine çevrilmesi, İlâhî bir ilhama hamledilmiş ve Türkler arasında meşhur "Satıık Buğ­ ra Han Efsanesi” doğmuştur. Bu efsaneye göre Türk Hakanı rüyasında tslâm dininin esaslarını öğrenir vc sabah kalkınca Müslüman olduğunu bildirir. Tebaasına da bu dini öğretir ve bütün Türkler'in Müslüman olmalarını buyurur. Aslında Türkler'in Müslüman dinini kabul etmeleri asır­ larca süren bir tekâmülün ve yüksek millî ve siyasi menfaat­ lerin icabıdır. Bir anlık bir hâdise ve bir tek şalısın içine doğmuş bir ilham neticesi olmaktan çok uzaktır.

Türkler Niçin Müslüman Oldular? Türkler’in Müslüman dini ile temasları, VII. asıtn sonla­ rından başlar. 610’da doğan ve 634’te Arabistan sınırlarım aşan Müslümanlık, VII. asrın sonlarında Horasan'a varmış, Türkler’le, Batı Türk Hakanlığı ile temasa geçmişli. Göklürk- ler bahsinde bu hususta bazı malûmat verilmişti. 1,5 asır Türkler, bu dini iyice tetkik etmişlerdir. Bu müddet zarfın­ da İslâm İmparatorluğu hizmetine giren yüz binlerce Türk, Müslüman olmuş, Halife’nin başkumandanlığım ele geçirmiş, Mısır - Suriye'de ilk Müslüman TLirk devleti olan Tolunlular, bir Oğuz Türkü tarafından kurulmuştur. Mâvcrâünnchir’de 210 TÜRKİYE TARİHİ vc daha ötede yani Sır-Deryâ’nın ötesinde Müslüman vc Şa­ man, hatla Budist vc Manihaist Türkler, bazı yerlerde karışık yaşamışlardır. Kartuk boyunun bir kısmı Müslüman, bir kıs­ mı Şaman dinindendi; Budist ve Manihaist olanlar da vardı. Araplar'ın Çitıliler’e karşı kesin şekilde vaziyet almaları, Türklerle Müslümanları yaklaştırmıştı. X. asrın ilk çeyre­ ğinde Mâverâünnehir hemen tamamen bir Müslüman ülkesi idi. Bu ülkede yaşıyan İranlılar ve sayıları onlarınkine yakın olan Türkler, Müslüman idiler. Bn halk, Sâmânî devletinin tebaası idi. Bağdad’daki Abbasî Halifcsi’ne tâbi olduğunu söy- üyen, fakat aslında tamamen müstakil bulunan Sâmânîlcr, kudretli bir İranlı kıratlıktı. Türk İmparatorluğu, Balasagun ve Kâşgar'ı başkent edinince, Sâmâniter’lc kaışı karşıya gel­ mişti. Jeopolitik zaruretler, Sâmânîler'lc harbi ve Mâverâün- nehir'i fethi zaruri kılıyordu. Zaten Mâverâünnehir, Hunlar’ dan Guktürkler’in yıkılışına kadar Büyük Türk Hakanlığı’na dalıil bir ülkeydi. Bu ülkeyi Iranlılar’dan istirdat etmek şarttı. Fakat Müslüman dininin bünyesine vc Ortaçağ'ın rakipsiz şekil­ de en yüksek medeniyet ve kültürüne sahip olan Müslüman cemiyetine hulû! edebilmek için, bizzat Müslüman olmak lâ­ zımdı. Mâverâünnehir’deki Iranlılarln değil, Müslüman Türk­ ler'in bile Şaman dininden olan Büjiik Türk Hakanhğı’na da­ hil olmak istemiycceklcrine ve şiddetle karşı koyacaklarına hiçbir şekilde şek ve şiiphe yoktu. Halbuki Müslüman dinin­ den bir Türk imparatorluğu, yarı yarıya Türkleşmiş bu Müs­ lüman ülkeyi kolaylıkla ele geçirebilir, Sâmânîlcr askerî ba­ kımdan ezilirse, halkın yeni hanedanı tanımaması için hiçbir sebep kalmazdı. Biiyiik Türk Hakanlığı'nm yani Karaîıanlı- lar’ın Müslüman olması, Mâverâünnehir vc sonra Horasan’ı, yani Yakın Doğu ile Orta Doğu’nun geçit yerinde olan bu pek zengin ve kalabalık ülkeleri, olgun bir meyva halinde Türk­ ler’in eline düşürecekti. Siyasi dehaya sahip olan Tiirk hü­ kümdarlarının bu hakikatten gaflet etmeleri muhtemel de­ ğildi. Mâverâünnehir ve Horasan fethedilmedikçe, Türk impa­ ratorluğuna istikbal yokLıı. Nitekim Uygurlar, cihangir bir devlete sahip olamamışlardı. Uzak Doğu devleti olmak vasfı­ nı kaybeden Türk imparatorluğu, Orta Asya'ya tıkılıp kala­ mazdı. Böyle bir kara devletinin cihanşümul rol oynıyabil- meşine imkân yoktu. Türk imparatorluğunun ise, cihanşü­ mul ehemmiyetten düşmesi, Türkler'in yüzlerce senelik ana­ nelerinin, haysiyetlerinin çiğnenmesi demekti. Müslüman dininin kabulünde hâkiın olan siyasi ve jeopo­ litik fikirler bunlar olmakla beraber, mesele bundan iba­ TÜRKİYE'YE GELMEOEN ÖNCE TÜRKLER 211 ret değildir. Tabir caizse mânevi bir cephesi de vardır. Türkler’in bir kısmı Şaman dinini bırakmış, Budist, Ma- nihaist olmuştu. Başka din ve mezheplere intisap eden Türk- ler de vardı. Budist ve Manihaist’Iiğin millî bünyeye uyma­ dığı bir asır geçmeden kolayca anlaşılmıştı. Türkler'i yabancı kültürlere iten, cihangirlik vasfım kaybettiren, hattâ askerî meziyetlerine ve teşebbüs dehalarına halel getiren bu dinler, Şaman dininin kısmen terkinden sonra, Türk cemiyetinde buhran doğurmak, mânevi kıymetlerini değiştirmekle kalma-' mış, Türk devletinin siyasi bünyesini âdeta tahrip etmiş, fcl- ce uğratmıştı. Fevkalâde pratik oluşu ve Türkler’in üteden be­ ri değer verdikleri mânevi kıymetlere bağlılığı bakımından Müslüman dini, bütün bu kusurlardan ve nakîsalardan ma­ sundu. Türkler’in Müslüman dinini samimî olarak ve kendi is­ tekleriyle kitle halinde kabullen ve az zamanda millî bünye­ ye tamamen uygun bir din haline gelmesi, Türkler'i, tarihleri­ nin cn büyük ve şevketli devrinin eşiğine götürdü. Karahanlılar’ın kitle halinde Müslüman olmalarından son­ ra, Müslüman olmıyan Türkler asırlarca mevcut bulundu, bugün dc vardır. Fakat bundan sonraki asırlarda, hele Cengiz' den sonra Moğol imparatorluğunun dört şubesinden üçünün Müslüman dinini ve Türk dilini vc kültürünü kabulünü mü- taakıp, artık Müslüman olmıyan, hele Şaman dinine sâlik Türkler, ehemmiyetsiz bir ekalliyet halinde, Uzak Doğu'nun, Sibirya’nın ıssız ülkelerinde idame-i hayat edebildi. Türkler’in Müslüman olduğu an, Islâm dünyası ve bizzat dini, hele Sünnîlik için, kritik bir andı. Türkler’in 4 Sünnî mezhepten Hanefî mezhebini kabul ettikleri malûmdur. Bağdad’daki Abbâsî Halifesi dc bu mez­ heptendi. Islâm dininin pratik ve realistliği yanında bu mez­ hebin tolerans ve suptesi, Türkler’i cezbetmişli. Bu sıralarda Şiîler, Islâm dünyasında, Irak’la, Horasan’da ve her yerde Ha- life’nin otoritesini geniş ölçüde yıpratmışlardı (bu bahse Sel­ çuklular faslında avdet edilecektir). Islâm dini ile Türkler'in birbirlerine faydaları karşılıklı oldu. Müslümanlık, Türkler'e mânevi birlik bahşettiği gibi, Türkler de Sünnî Müslümanlı­ ğın usanmak bilmez müdafii oldular. Şiî mezheplerin bugün­ kü dar sınırlarına itilmesi, Sünnî mezheplerin, bilhassa Ha­ nefî mezhebinin kesin zaferi, Türkler’in sayesinde oldu. Diğer taraftan Türk boylamım nüfusunun büyük bir lıız- • la çoğalması da Türkler için Islâm dünyasının zengin ülke­ lerine dalmayı ve açık denizlere erişmeyi zaruri kılıyordu. Islâm dünyası, kargaşalıktan ve o zamana kadar cıı büyük 2 1 2 TÜRKİYE TARİHİ otorite olarak gördüğü hilâfetin za’fından usanmışlı. Türkler' in getireceği asayiş, nizam ve müsamahaya can atacağı her şeyden belliydi. Bu temayülün ekserisi büyük çapta teşkilât­ çı ve derin siyasi olaıı Tiirk hükümdarlarınca scziLmemcsine imkân yoktu. Daha büyük Arap müllefekkiri Câhız (öllimü: 869), hi­ lâfetin şevket zamanlarında şöyle yazmaktan kendini alama- nnşli: “Vatan sevgisi, btitüıı insanlara şâmil, beşere lıas bir lıislir. Fakat bu his, Türkler’de, başka kavimlerdekinden daha fazladır”. Kuteybe ibni Müslim (Mâverâünnehir fâtihi) de­ miştir ki: “Türkler vatanlarına çok bağlıdırlar, vatanları için çırpınırlar. Hiçbir zaman vatanlarını unutmazlar. Nereye gi­ derlerse giisiiîler, vatanlarına bağlıdırlar. Türk’ü diğer millet­ lere üstün kılan âmiller, bu hususiyetlerdir vc bunu Türkler çok iyi bilirler". Nihayet bütün cihangir kavimlcrde, Roroalılar’da, Anglo- Saksonlar’da görüSen teşebbüs kabiliyetinin en mühim teza­ hürü, yeni ülkeler açmak ve o ülkeleri teşkilâtlandırmak ol­ duğu, Türk tarihinin sathi bir tetkikiyle dahi meydana çıkar. TLirkler’de şuur haline gelmiş olan bu vâkıa, Oğuz Destanı’na şu cüıtüc ile aksetmiştir: “daima güç edeîer, oturak olmı- yalar!” Türkler'deki bu espri, tarihleri boyunca devam ettiği gi­ bi, güçsüz zamanlarında da onlara büyük mânevi destek ol­ muştur. Büyük Rus tarihçisi Barthold şöyle demektedir: "Türk kavimlerinin bilhassa X. asırda başlıyan fetihleri, on­ larda millî bir gurur uyandırdı. Bu gıırur, XX. asırda bile Türkler’in işine yaramıştır!” Kûşgarlı Mahmud (ki Karahanlı hanedanından bir Türk imparatorluk prensidir) ve Karahanlı çağının ondan sonra ge­ len cn büyük Türk yazar ve mütefekkiri, Karahanlı nazırla­ rından Yusuf Has Hâcib, devlet teşkilâtım ideal hale getir­ menin ancak Tiirkler’e mahsus olduğunu, bu vasfın Tanrı ta­ rafından Türkler’c ihsan edilen ve tahsis kılınan bir mevhibe bulunduğunu açıkça yazmaktadırlar. Yusuf Has Hâcib’e gö­ re, devlet teşkilâtının ve büyük imparatorluk fikrinin sırrı, Alp Ev Tunga'dan beri Tiirk hakanları arasında babadan oğu- la geçmek suretiyle saklanan milli bir kudrettir. Kâşgarlı Mahmud da Türklcr’i cihana hâkim kılan sırrın bir mevhibe-i İlâhîye olduğunu hadîse (Peygamber’in sözlerine) dayanarak ileri sürmektedir. Türkler’in Ticaret ve İklisal Hayatına Getirdiği Relah H iıth ve Hermaım gibi büyük sinologlar (Çin dili ve la- TÜRKİYE’YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 2 1 3 rihi mütehassislan), Türk imparatorluğunun geniş bir Asya devleti halinde mevcudiyetinin Asya’ya büyük bir ticari ve ik­ tisadi canlılık, refah ve zenginlik getirdiğini ortaya koymuş­ lardır. Türkler, Çin ile îran ve Roma - Bizans yani Uzak Doğa ile Yakın Doğu ve Akdeniz âlemi, diğer bir deyişle o zamanki dünyanın iki ucu arasında vasıta ve rabıla olmuşlardır. "İpek Yolu” denen ve dünya ticaretinin şahdamarını teşkil eden Çin ile Bizans arasındaki büyük ticaret yolu, Türkler’in elindeydi. Zira Türk devletinin sınırları Pekin'in az kuzeyinden başlıyor, İran’a, Horasan'a, Ural Dağları’na kadar uzanıyordu; yani Türkler, îran ve Roma (sonra Doğu Roma — Bizans') impa­ ratorluklarının komşusu idiler. Türkler'in ticaret sistemleri son derece pratik olduğu gi­ bi, iktisat hayatına yenilik dc getirmişlerdi. Ticaret, doğru­ luk ve emniyete dayanıyordu. îikçağ sonunda ve Ortaçağ baş­ larında bu vasıflar, ancak Roma, îran, Çin, Türk imparator­ lukları gibi son derecede kuvvetli, merkezî otoritesi mutlak, bir emirle en uzak eyaletlere islediği*» yaptırmaya imikledir birkaç devletin inhisarında idi. Diğer devletler için bahis mev­ zuu olamazdı. Bu imparatorluklarda dahi asayişin muhlel ve merkezî otoritenin âciz olduğu devirlerde, ticaret hayatı Telce uğrar, büyük bir iktisadi güçlük başgösterirdi. Türkler, çek vermek suretiyle tacirlerin karşılıklı iş yap­ ma usulünü bildikleri gibi, bu usulü Asya'da geniş sahalara da yaymışlardı ("çek” kelimesi Avrupa dillerine Doğu’dan ve Arapça "sak" kelimesinin îran dilindeki telâffuzundan Orta­ çağ sonlarında geçmiştir). Türkler birkaç kere kâğıt para da neşretmek istemişlerse de, tutturamamışlardır. Ancak Türk tacirleri, Çinli ve îranlı tacirlerle müşterek biiyük ticaret şir­ ketleri kurmak suretiyle ticareti beynelmilelleştirmeye mu­ vaffak olmuşlardır. Bu çeşit şirketlere Türkçe “ortak" deni­ yordu. Bu "ortak’lar, Akdeniz ile Büyük Okyanus arasındaki Asya ticaretine ve Avrupa’nın ithale mecbur olduğu bütün maddelere hâkimdiler. Ortağı teşkil eden hissedar tacirler­ den biriDİn basit bir yazılı senedi, dünyanın öteki ucundaki tacir tarafından milyonlar değerinde malın teslim ve şevkini mümkün kılıyordu. Bu "Ortak” teşkilâtı Cengiz zamanındaki Moğol cihan imparatorluğunda da devam etli. Moğollar, di­ ğer medeni hususlarda olduğu gibi bunu da üstatları olan Dokuz-Oğuz-On-Uygurlar’dan öğrenmişlerdi. Sonraları bu “or- \ tak"lara Arap tacirler dc katıldılar. Bu "ortak”ların binlcrce \ hayvan ve insandan mürekkep kervanları, 5 ay süren ticaret seyahatine çıkabiliyor, Sibirya’nın içlerine kadar girip kürk, çeşitli madenler gibi metalar dahil olmak üzere, her şey la- 214 TÜRKİYE TARİHİ sıyor ve her muim ticaretim yapjyordıı. 921 senesinde Ifar- zem’den yani Aral Gölü’nün güneyinden hareket eden ticaret kervanında 5.000 kişi vardı. Bu kervan, Oğuzlar’m ülkesinden geçip Bulgar Türkteri'nin ülkesine, yani Volga boylarına git­ mişti. İlkbaharda hareket etmiş, sonbaharda Harzem’e dön­ m üştü. "Ortakların yüzlerce gemiden mürekkep ticaret gemile­ ri Hint Okyanusu’na hâkimdi. Arap ve Bizans müellifleri, Türk tacirlerinin dürüstlüğünü birçok kereler kaydetmekten kendüer-ini alamamışlardır.

Karahanlı Çağının Tiûk Tuı-ihindeki Yeri Karahanlılar, Göktürk •• Uygurlarla Selçuklular arasın­ da gerçek bir geçit teşkil eder. Selçuklular’da görülen sanat motifleri, mimaride olsun, seramik sanatlarda olsun, ağaç iş­ lerinde olsun, Karahanlılar’dan gelmedir. Medeniyet tarihinin diğer safhalarında da Karahanhlar’m bu intikal rolü barizdir. Saluk Buğra Han’ın (mezarı Kâşgar’ın Artış mahallesin- dedir) İslâm dinini kabulü, diğer Türk boylan arasında da bu dinin yayılmasına sebep oldu. Aral Golü ile Hazar Denizi arasında yaşıyan Oğuzlar, X. asrın üçüncü çeyreğine doğru Müslüman oldular ki, üç çeyrek asır sonra Türk imparatorlu­ ğunu ele geçirip bütün Müslüman âlemine hâkim olacak ve Türkiye devletini kuracak olan Selçukoğulları, bu Oğuzlar’m kıralı bulunuyorlardı. tslâra dininin Türkler arasında yerleşmesi kesin oldu. Bu zaten diğer kavimler için de böyle olmuştur. Barthold şöyle diyor: "Tarih, Müslüman olan birçok Hıristiyan ve Budist kavimler kaydeder; fakat Budist veya Hıristiyan olan hiçbir Müslüman kavim gösterilemez” (His/, des Ttırcs d'Asie Cen­ trale, 59). Karahanlılar, Mâverâünnehir’i Sâmânilcr’den fethettikten sonra, İslâm devletlerin en güelüsü vaziyetine yükseldiler. Sâınâmloı-’in başkenti Buhârâ da, fethedilen yerler arasında idi. Karahanlılar, Horasan'a dayanmışlardı. Fakat başka bir Türk imparatorluğu. Iran kültürü tesirindeki Gazneliler, Bü­ yük Türk Hakanlığı’m temsil eden Karahanhtar'ın güneye ve batıya doğru daha fazla yayılmasına mâni oklular. Karahanlı- lar'ın batıya doğru yollarını kesen Gazneliler, Selçuklular ta­ rafından bu yoldan kovuldu, Büyük Türk Hafcanlığı’na batı ve Akdeniz yolu açıldı. Gazneliler’in istikbali Hindistan’da te­ celli elti ve Hindistan kıtasında ilk Müslüman-Tiirk hâkimiye­ ti kuruldu. TÜSKİYE'YE g e l m e d e n ö n c e t ü r k l e r 215

XI. asrın eşiğinde, Doğu rürkislaı/ıian sonra Batı Tür­ kistan da geniş ölçüde Türk'leşmiş bulunuyor, yeni Türk şe­ hirleri kuruluyordu (XI. asırda Binkent şehrine Türkler "Taş­ kent'' dediler). Bu sıralarda enerjisini tüketen ve dejenere- sansa mâruz kalan Araplar, Islâm dünyasını savunmadan bile âcizlerdi Batıda Kuzey Afrika ve Ispanya’da bu iş nasıl Bor- beıîlcr'e düşüyorsa, doğuda da Turkler’e düşecekti. Zaten Abbasî hizmetindeki Türkler, çoktan Bizans’la mücadcle cdi- yorlaı di IU25'te Semerkarıd'ın güneyinde Gazneii Türk imparatoru Sulıan Mahmud ile Karahanlı imparatoru Kadir Han Yusuf buluştular ve Mâverâünnehir’e el atmak isleyen Gazneliler’le Büyük Türk Hakanlığı arasındaki anlaşmazlığa hal çaresi ara­ dılar, Filhakika Gazneliler, zamanla bütün Mâverâünnehiı’i Karahanhlar'dan aldılar ve Büyük Türk Hakanhğı’nı Sır-Der- yâ’nın ötesine altılar. Bu andan itibaren Selçuklular, Gazneli- ler'in karşısına dikildi. Türkler’i batıya, ılık denizlere gölüre- miyen bir hanedanın Büyük Türk Hakanlığı’nı daha fazla temsil edebilmesi zaten imkânsızdı. XI. asrın ilk yarısında Islâm dini o zamanlar "Turan" dcneıı Türkistan’ın en büyük kısmına hâkimdi. Yalnız Çun­ garya, Kazakistan'ın ku/evi ve Doğu Türkistan'ın Kansu’ya yakın en doğu bölgeleri henüz Şaman ve Budist idi. Doğu Türkistan’da meselâ Kuça şehri Müslüman, Turfan ise Budist’ li (ikisinde de Türkler yaşıyordu). Yedisu sahrası da Müslü­ man olmuştu (burada Türkler’in Tukhsı, Yağma ve Çigii boy­ ları yasıyordu). Balkaş Gölü’nün güneyi Müslüman, fakat ku­ zeyi vani Kırgız Bozkırı henüz Şaman’dı. Müslüman dininin yayılmasını milli bir siyaset halinde ele alan Karahanhlar, Türkler’in hepsini Müslümanlaştırmak için büyük gayret sadettiler. Bu arada büyük vuruşmalar, hattâ harbler de oldu. Karahanhlar Yamar (Obi) nehrinin kaynaklarına yani Sibirya'ya kadar ordu göndererek Islâm dinini yaymaya çalıştılar. Bu bölgede' bu çağlarda Türkler'in Basmıl boyu yaşıyordu.

Karahanhlar ( ajjmda Tiu-k Medeniyeti Karahanhlar çağında Uygurlar, Doğu Türkistan'm doğu­ sunda küçük şehir devletçikleri (siteler) halinde yaşıyorlardı. -N Budist dininde idiler ve medeniyetleri parlaklığını hâlâ devam \ ettiriyor, Uygur lehçesinde Türk edebiyatının şaheserleri ya­ zılmakta bulunuyordu. Uygurlar, îslâm dininin Kansu’ya doğ­ ru yolunu kesiyorlardı. Bu yol, ancak Moğollar Müslüman’ 216 TÜRKİYE TARİHİ Şaştıktan sotıra XIV. asrın ikinci yarısında tamamen açılacak ve Islâm dini Kansu’da da yayılacak, Yunnan’a, yani Güney­ doğu Çin'e athyacaklır. Karahanlılar, Tarım havzasını MüslümanTaşlınnışlardı. Müslümanlık, XIII. asrın ikinci yansında Lob Gölü'nün do­ ğusuna atlayıp Çaydam havzasına da geçecek ve Tibet’e da­ yanacaktır. Balı Türkistan gibi XI. asrııı ilk yarısında Harzem yani A rai Gölü’nün güneyi de tamamen TLirk’leşmiş bulunuyordu. Asya ve Avrupa ticaretinin kavşak noktasında olan bu ülke, pek zengin ve müreffehti. İslâm medeniyeti şüphesiz VII. asırdan beri dünyanın en ileri medeniyeti idi. Ne Hıristiyan, ne Türk, ne Çin, ne Hiııd medeniyeti, Müslüman medeniyeti ile mukayese edilemezdi. Hıristiyan medeniyetinin temsilcisi Bizans’tı. Bizans dışında Orta ve Batı Avrupa, fakr-u zaruret ve iptidai bir gerilik için­ deydi. Romanın şanlı devirleri hâtıra kabilinden olsun ha­ fızalardan silinmiş, hayal olmuştu. Türkler, şüphesiz X.-XI. asırlardan ünce do İslâm mede­ niyetine faal şekilde katılmışlar, Fârâbî gibi pek büyük deha­ lar vererek bu medeniyetin üstünlüğüne yardım etmişlerdi. Fakat ilk Islâm medeniyetinin Müslüman Arap damgasını taşıdığı ve İranlı yahut Türk unsurları- bu şekilde damgala­ dığı itiraz kabul etmez bir keyfiyettir. Bağdad’a bağlı Tâhirı ve Sâmânî devletleri kurulduktan ve X. asırda modern Iran şiir ve edebiyatı teşekkül ettikten sonra, İslâm medeniyetinde Arap dil ve kültürünün hâkimi­ yeti tarihe karıştı. Artık müşterek bir Arap - Islâm medeniye­ ti bahis mevzuu idi. Türkler, XI. asrın ikinci yansından bağ­ lıyarak, bu büyük medeniyetin üçüncü büyük unsuru oldular. Müslüman Türk medeniyetiuin doğuşu, tarihin mühim hûdiselerindendir. Türkler bu medeniyete canlılık ve pek çok yeni unsurlar getirdiler. XV. ve XVI., XVII. asırlarda Türk medeniyet ve kültürü her mevzuda şahikasına erişti, Arap ve Iranlılar’ı geride bıraktı. Türk kiilıür tarihinin seyrini, za­ manı geldikçe büyük bir dikkatle takip edeceğiz. Karahanlılar çağında, hele XI. asırda Müslüman Türk kültür ve edebiyatı tamamen teşekkül etmiştir. Karahanlılar çağın/n daha öncesi, Büyük Türk Hakanhğı'nm Orta Asya ka­ rakterindeki kültürünün devamıdır. Bununla beraber İslâm di­ ninin değil bir hamlede, hiçbir zaman, bugün bile Türkler’in binlerce yıllık karakter ve hususiyetini değiştirdiğini sanma­ malıdır. Değil medeniyet vc kültürde, bizatihi dinde bile böyle bir fark vardır. Türk’ün din anlayışı ile diğer milletlerin. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 217 Araplar’m, Iranlılar’ın anlayışı arasında her zaman azîm bir fark olmuştur. Bu fark, Türk kültürünün hususiyet ve canlı­ lığından mütevellittir. Türkler, Yesevî, Bektaşî, Mevlevi gibi tarikatler kurup geniş mânada kullanılırsa, dinî hayata yeni bir ruh getirmişlerdir. İslâm dininde asalet olmadığı, Türk cemiyetinde ise kud­ retli bir asiller (tarhunlar) sınıfı mevcut bulunduğu için, kan asaletinin Türk cemiyetinden tasfiyesi ancak Osmanlılar’la mümkün olmuştur. Sclçuklular’da, Timurlular’da bile eski Türk asalet ananeleri devam etmiştir. Karahanhlar çağında da, Müslüman olduktan sonra "tarhan" denen asii sınıfın im­ tiyazları devam etmiştir. Tarhanlar, her türlü vergi ve resim­ den muaftılar. Bununla beraber Avrupa'da bilhassa feodal çağda olduğu gibi larhanlar’la budun yani halk tabakası ara­ sında aşılamaz engeller yolctn. Gerçi tarhanlar zümresine gir­ mek bir fert ve aile için müşküldü; bir yararlık mukabilinde hükümdar tarafından ferman verilerek o ailenin asilleştiril­ mesi lâzımdı (Avrupa'da olduğu gibi). Fakat halk, hak ve hu­ kukça tarhanlardan aşağı görülmezdi. Meselâ hükümdarın has bahçeleri ve İçendi içinde olmadığı, sefere çıktığı zaman imparatorluk sarayı halka açılır, zengin, fakir istiyen buraları gezebilirdi.

Karahanhlar Çağı Türk Edebiyatı Giikliuk Abideleri'ndvn yani Yuluğ Tigiıı'in eserinden sonra bililin Türk edebiyatının en mühim mahsulleri olan 2 eser, Dıvûım Lııgaati't-Tiirk ile Kııtaâgu-Bilik, Karahanhlar çağında yazılmıştır. Kutadgu-Bilig, "kutlu bilgi” demektir. Eserin müellifi, Karahanlılar’ın uluğ-hâcibi yani saray nazırı Yusuf Has Hâcib' dü\ 1070’te tamamlanmış ve o zaman veliaht olup bilâhara 1075’le tahta geçen Haşan Hakan'a ithaf edilmiştir. 7.000 bey­ te yakındır. ArCız’un ‘Taûlun faûlun faûlun faul" vezni ile ya­ zılmıştır. Eserin büyük şairi, 1015’e doğru Karahanlılar’m başkentlerinden Balasagun’da doğmuştur (Isık Göl'ün az ba­ tısında). Asil bir Türk ailesindendir. Kııtadgıı-Biük, şairin fel­ sefi ve içtimai fikirlerini izah eden bir tefekkür eseridir. Ki­ tapta 4 şahıs konuşmakladır: Adaleli temsil eden “Giindoğdu” adında bir hükümdar, Ndevlet fikrini sembolleştiren "Aytoldu” adında bir vezir, vezi­ rin aklı canlandıran “Öğdülmüş” ismindeki oğlıı vc gene ve­ zirin kanaat fikrini temsil eden "Udgurmuş” adlı kardeşi. 2JS TÜRKİYE TARİHİ Eserin dili hakkında bir fikir vermek için, 2 beytini nak­ ledelim: Körii-berse tnıdt bu Tiirk beğieri Ajan beğlerinde bular, yeğleri (= Görüvcrsc şimdi bu Türk beyleri - Dünya beyleri için­ de bunlardır en iyileri). Bu .bir edgii erdi cim öğdüler Biri tsız erdi anı söğdüler (= Bu bir iyi idi, onu övdüler • Biı i kolii idi, ona söv­ düler). Kııiadgu-Bilik'in elimize 3 yazma nüshası geçmiştir; bun­ lar ilim âleminde "Fergana Nüshası'’, "Viyana Nüshası” vc ‘‘Mısır Nüshası” diye meşhurdur. Bunlardan 2’si Arap harf­ leriyle. bii'i Uygur harfleriyle yazılmıştır. Eserin keşfi, Gök­ türk Âbideleri vc Dlvâmt Lûgaaii'l-TLtrk dcrcccsiııdc değilse de, ilim âleminde büyük akisler yapmıştır. Eseri ilim âlemine ilk tanıtan müsteşrik Amedee Jaubert’dir. I439’da Arap harf­ leri ile istinsah edilmiş bir nüshadan Uygur harflerine çevir­ mek suretiyle Herat’ta yazılmış olan ve Viyana’da İmparator­ luk Kütüphanesinde bulunan bir nüshayı tclkib eden Jau- bert. 1825’te yayınladığı bir makale ile eseri tanıtmış ve bazı parçafarmt terceme efmiştir. Jaubcrt'in dayandığı bu "Viya­ na Nüshası” eserin bugüne kadar malum olan 3 nüshasının cn kötüsüdür. Bu yazmanın Fâtih devri bilginlerinden Kazas­ ker Fenâri-zade Alâüddin Ali Efendi için yazılmış olması şa- yan-ı dikkattir. 1497’dc Bursa’da ölcıı bu bilgin, gençliğinde Orta Asya'da tahsil gördüğü için, orada Uygur yazısını öğren­ miş olacaktır. Eserin "Mısır Nüshası” ki bugün Kahire Millî KLitüphancsi’ndedir, XIV. asır ortalarında Mısır Memluk İm­ paratorluğu emirlerinden î/.züddin Aydemir için yazılmıştır. Bu sıralarda eserin Mısır Türk âleminde dc okunduğunu gös­ terir. En iyi nüsha ise, "Fergana Nüs1ıası"dır. XIII. asırda istinsah edilmiştir. Jaubert'den sonra eser üzerinde 1857’dc Rus bilgini Bere* zin, 1862'de gene Rus bilgini İlminskıy çalışmıştır. 1870’te bü­ yük Macar türkologu Vambcry, eserden seçtiği 1.000 beyti ya­ yınlayıp Almanca’ya lerccme etmiştir. Bu eser, Ku/adgu-Bi- lik'i iyicc tanıtmıştır. 1871'dc Alman Schott, 1890’da Rus Va- siliev eseri ele almışlardır. 1890’da büyük Rus türkologu ve Türk lehçeleri mütehassısı — Alman asıllı — Radloff. Herat nüshasının tamamım Leningrad'da yayınlamıştır. Ertesi sene aynı bilgin, Herat nüshasını bir de Mançu harfleri ile ayrı bir cilt halinde neşretmiştir. 1893’te Melioranskıy (Rus), 1897' TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER T l » de Alberts (Aimatı), 1898’de Clermonl-Gamıeau (Fransız), 1898'dc Radİoff, eseri tekrar ele alıp incelemişlerdir. 1900’de Melioraoskıy, tekrar eseri tetkik etmiştir. Radİoff, Kutadgu- Bilik üzerindeki çalışmalarına devam ederek 19l)0’de Lenin­ grad’da Herat ve Mısır nüshalarını yeniden yayınlamış ve eserin tamamım Almanea'ya çevirmiştir. 1901’de Aiberts, 1901’ de Göktürk alfabesini çözen Thomsen (DanimarkalI), 1902'de Hartmann (Alman), 1903'le Joszef (Macar), 1908’dc tekrar Radİoff, 1912’de Samoyloviç (Rus), Î914'te Zeki Velidı To- gan, 1922’de Bartbold (Rus), aym yıl Fuad Köprülü, 1924'te A. Rahim ve A. Aziz (Kazanlı Türk), aynı yıl Samoyloviç ve Rıza Nur, 1925’te Fıtrat (Özbek Türkü), 1926'da Malov (Rus), 1927’de gene Barthold, I928'de Fıtrat, aynı yıl Samoyloviç, 1929’da Malov, 1933’te Brockelmann (Alman), 1934’te Samoy­ loviç, 1935’te Nemet (Macar), 1936’da Raşid Rahmeti Arat, eser üzerindeki tetldknâmclerini neşretmişlerdir. 1933’te Bon- nclli, eseri kısmen İtalyanca’ya çevirmiştir. 1938’de Ziyaeddio Fahri Fındıkoğlu, 194Q’ta Hüseyin Natriık Orkuu, 1943'te Ah­ med Caferoğlu, 1944’te Bertels (Rus), aynı yı! Sadık Aran, 1945’te tekrar Bertels, 1948 ve• 1951’de Malov, yeniden eser üzerinde incelemeler yayınlamışlardır. Bu arada 1943'te Va- litova, kısmen Rusça’ya lerceme etmiştir (bu malûmat, R.R. Aral'ın Islâm Ansiklopedisine yazdığı “Ktttadgıı-Bilig” mad­ desinden (c. VI, s. 1038 - 47) hulâsa edilmiştir). Türk Dil Kurumu, eserin malûm 3 nüshasının faksimile­ sini, 1942-1943’te 3 cilt halinde İstanbul’da neşretmiştir. R.R. Arat ise. 1947'de eserin Lâtin harfleri ile metnini (T.D.K. ya* çınlarından), sonra bugünkü Türkçe'ye terccmcsini (T.T.K. yayınlarından) neşretmiştir ki, bu 2 cilt, eser hakkında ilim âleminin son sözünü teşkil çimektedir.

Dîvâmı Lûgaati't-Tiirk Bu eserin müellifi Kâşgarlı Prens Mahmud, Kuladgıı-Bi- lik’ia kendisine ithaf edildiği Karahanlı imparatoru Haşan Hakan’ın amcasının oğlu Prens Hüseyin Han’ın oğludur. Ese­ rini 25 ocak 1072'de yazmaya başlamış, 10 şubat 1074'te bitir­ miş, I077'de tekrar gözden geçirip Bağdad'da Halife Mukte- dî’ye takdim etmiştir. Müellif, Alp-Arslan’ın yani Büyük Türk Hakanı’mn damadı olan 21 yaşındaki Halifece (İslâm dini- ffliı başkanı), himayesi altında bulunduğu Türkler’in dilini öğretmek gayesini gütmektedir. Fakat eserinde bu gayenin sınırlarım çok aşmış, mükemmel bir Türk dili ansiklopedisi meydana getirmiştir. Kâşgarh Prens Mahmud, bütün Türk 2 2 0 TÜRKİYE TARİHİ lehçelerini bilmekte ve eserinde bütün bu lehçelerden urnek- ]cr vermektedir. Türk dilinin bu en değerli hâzinesine renkli bir de ci­ han haritası ilâve edilmiştir. Bu haritada Kâşgarlı Mahmut!, cihanın merkezi olarak Türkistan’ı göstermiştir (1077’de Ana­ dolu lıcnüz fethedilmiş ve bu yıl Türkiye devleti kurulmuş­ tu). Eserin mukaddemesinde müellif şöyle demektedir: "Tanrı'mn devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türkler’in ülkeleri üzerinde göklerin bütiin dai­ relerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı, onlara "Tiirk" adım verdi ("Türk”, “kuvvetli” demektir) ve yeryü­ züne hâkim kıldı. Cihan imparatorları, Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları, Türkler’in eline verildi. Türkler, Tanrı tarafından, bütiin kaviınlere üstün kılındı. Haktan ay- rünuyan Tiirkler, Tanrı tarafından hak üzere kuvvetlendirildi. Tiirkler ile beraber olan kavimler bile- aziz oldu. Böyle ka­ vimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Tiirkler, himayelerine aldıklart milletleri kötülerin şerrinden korudu­ lar... Cihan hâkimi olan Türkler'e herkes muhtaçtır; oıılara derdini dinletebilmek ve bu suretle her tiirlü arzuya nail ola­ bilmek için dc, Türkçe öğrenmek lâzımdır". Bu satırların Halifelik başkentinde yani Bağdad'da yazıl­ mış olması, ayrıca dikkate değer. Bu sözler, tam mânasiyle millet vc milliyet şeklinde teşekkül etmiş bir kavmin mâşerî şuuruna mâkestir, palavra, hattâ mübalâğa ile alâkası bulun­ madığına kani olabilmek için, tam bu yıllarda Türkler’in Ana­ dolu’yu baştan başa fethettiklerini, İznik başkent olmak üze­ re yeni bir devlet kurduklarını, Üsküdar’ı ele geçirdiklerini, Ege Adaları’na atladıklarım, bütün Yakın Doğu’ya, Doğu Avru­ pa’ya, Orta Asya’ya vc Hindistan’a hâkim olduklarını hatır­ lamak kâfidir. Kâşgarlı Mahmud, bir de "Kitâbu Cewâhiru’n-Nahw fî Lûgaati't-Tiirk - %ürk Lehçelerinde Gramer Esasları" adlı ehemmiyeti daha isminden belli olan bir eser yazmıştır. Bu eser, daha bulunamamıştır veya yok olmuştur. Bu eserin de Arapça olarak yazılması, maksadın Araplar'a Türkçe öğret­ mek olduğunu gösterir. Kâşgarlı Mahmud’un Türk halk şiirine örnek olarak ver­ diği 2 kıtayı alalım: Alp Er Tttnga öldü mü Öfkeni gelip uğradım Issız ajun kaldı mı Arslatı-layu kükredim Ödlek öcün aldı nıı Alplar başın doğradım İmdi yiırek yırtılır İmdi meni kim tutar TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 2 Î1 Bu mısralarm Kutadgu-Bilik'in (ki aynı yılkıda yazılmış­ tır ve her iki müellif de Kâşgar bölgesindendir) dilinden da­ ha açık olması, halk, şiirinden alınmış olmalarındandır. K il- (aâgu-Bilik, edebî Türkçe ile yazılmıştır. Karahanhlar çağın­ da kullanılan bu Türk edebî lehçesine "Hakaniye Lehçesi” denmektedir ki, XIV. asırda "Çağatay Lehçesi"ni doğurmuş­ tur ve edebî Doğu Türkçesi’ni icşkil eder. Türkiye (Osmanlı) lehçesinden sonra en zengin Türk lehçesi budur. Divâna Lûgaati't-Tiirk, tek yazma halinde devrimize gel­ miş, bugüne kadar başka bir yazma nüshası bulunamamıştır. Eser eskiden hayal meyal tanınıyordu, tamamen meçhul de­ ğildi; XVII. asırda Kâtip Çelebi, bu kitabı görmüştü. Fakat lek yazmanın büyük kitap meraklısı ve bilgini Ali Emîri Efen­ di tarafından satm almgıası üzerine Divân, I. Cihan Harbi yıllarında ilim âleminin malûmu oldu. Elde edilen yazına nüsha, harekeli olarak.yazılmıştı. 3 cilt halinde Necip Asım Bey tarafından yayınlandı. Bundan sonra birçok Türk bilgini ve Avrupalı müsteşrik, bilhassa Alman Brockelmann, eser üzerinde çalıştılar. Besim Atalay, eseri 3 cilt halinde tercüme etli, 1 cilt halinde faksimile olarak yayınladı ve 1 büyük cilt halinde de kelimeleri sıraya koyup "dizin” adıyla neşretti (T.D.K, yayınlarından).

Hoca Ahmed Yesevî “Pîr-i Türkistan” diye meşhur olan Hoca Ahmed Yesevî, Türk tefekkür tarihinin en mühim simalarından biridir. XIV. asrın son yıllarında Timur tarafından yaptırılan Sır-Deryâ ya­ kınlarındaki muhteşem türbesi, bugün de Türkler'in en ziyade hürmet ettikleri millî ziyaret yerlerindendir. Türkistan’da (bugün Güney Kazakistan’da) Çimkenl ya­ kınlarında Sayram’tla doğdu. Şeyh İbrahim adında bir Tiirk dervişinin oğludur. 7 yaşında babasını kaybetti. Ablası ile be­ raber Ycsi şehrine gelip yerleşti. Bu şehirde Arslan Baba adın­ da meşhur bir Türk dervişinin tesiriyle tasavvuf yoluna saptı. Selçuklular’a tâbi Karahanlılar’ııı idaresindeki İslâm dünyası­ nın en büyük kültür merkezlerinden Buhârâ’ya geldi. Munta­ zam bir medrese tahsili gördü. Büyük bilgin ve mutasavvıf Şeyh Yusuf Hemedânî’ye intisap etti. 1160’ta şeyhinin postuna geçti. Fakat bir müddet sonra Yesi’ye dondu ve 1166'da orada .ölüp oraya gömüldü. \ Bu sıralarda Yedisu’da (Balkaş Gölü1'nün güneyindeki Türk ülkesi) Türkler arasında İslâm dini hararetli bir gelişme saf­ hasında bulunuyordu. Yesevî’nin şöhreti, Yedisu’nun çok dı- 222 TÜRKİYE TARİHİ

şma taşmış, Türkistan’ın her köşesini tutmuştu. Yeni intisap ettikleri İslâm dinine çok samimî bir bağlılıkla bağlanan Türk köylüsü ve göçebeleri, eski dinlerinin yani Şaman dininin ka­ lıntılarım da kolayca terkedemîyorlardı. Bu kalıntıları, İslâm dininin potasında erilmek lâzımdı. Yesevî, basit halk tabakası­ na din ve tasavvuf görüşlerini telkin edebilmek için açık Türk­ çe ile yazdı. Arûz’u çok az kullandı, hece veznini tercih .etti. Şekil bakımından Türk, muhtevaca İslâm olan bu manzu­ melere, alelade şiirlerden ayırmak için "hikmet” adım verdi. Hikmetlerde büyük bir şairlik kudreti aramak yersizdir. Ah­ med Yesevî, şüphesiz Yusuf Has Hâcib gibi büyük bir şair vc mütefekkir değildir. Fakat Türk kültürünün inkişafındaki yeri eşsizdir. Maksadı, halka dinî Fikirleri kolayca telkin edebilmek­ ti; sanat peplıesi mühim değildi. Hikmetler, dört mısralı kıtalardan müteşekkil olup, çok kere saz eşliğinde bestelenerek okunur. Bütün Türk ülkele­ rinde', en uzak yerler dahil olmak üzere yayılan ve Türk halkı tarafından büyük bir zevk ve huşu ile okunan hikmetler, Ahmed Yesevî’nin binlerce müridi tarafından az zamanda bü­ yük bir sahaya neşredildi. Bu manzumelerde kullanılan Türk lehçesi, klâsik Hakaniyc lehçesinden biraz farklıdır. Daha fa d a Selçuklu çağının Oğuz lehçesi hususiyetleri ile yüklü­ dür (Oğuz lehçesinin, Türkiye lehçesine esas olduğu ma­ lumdur). Ahmed Yescvî’nin bir hikmetinin ilk ve son kıtaları: Ol Kaadir'im kudret bile nazar kıldı Harran olup yer a!ttna girdim mene • Garîb benden bu dünyâdan giizer kıldı Mahrem olup yer atlına girdim ntene

Başım toprak cismim toprak öziim toprak Küydiim yandım boîalmadım lıergiz apak Hak vaslına yetermen tip ruhtun miıştâk Zemzem olup yer altına girdim mene İlk Türk tarikatı olan YesevîTiğin kurucusu da sayılan Hoca Ahmed Yesevî’nin oğlu İbrahim, babasından önce öldü. Kızı Gevher Şehnnz’dan yiiriyen torunlar!, Yesevî’Iiği yaydı­ lar. Yesevı'nin hikmetlerini taklideıı manzume söyliyen pek çok müridi oldu. Bunların cn meşhuru Hakîm Süleyman Ata Bakırgani’dir. 1187'dc ölüp Akkurgan’da gömülen bu şair, Harzom Türkleri arasında İslâm dininin yayılmasına ve ge­ lişmesine çok çalışmıştır. Fuad Köprülü'nün 1918'de neşrettiği ve büyük tarihçinin şaheseri sayılan Tiirk Edebiyatı’nda İlk Mııtasuvvıflar’m ilk TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER Î Î 3 yarısı, Hoca Ahmed Yesevi'ye tahsis edilmiştir (İkinci yan­ sında Yuııus Emre incelenir).

Aybctu’l-Hakaayık Fevkalâde intişar eden hikmetlerin yanında, başka Türk­ çe eserler de yazılmış ve tutulmuştur, Bunların elimize ge­ çenleri içinde Aybetu’l-Hakaayık vardır. Şch-Nûıne ve Kutad- gu-Bilig'ia yazıldığı "faûlun faûlun faûlun faul" vezni ile yazı­ lan bu eser, 250 beyit kadardır. Bu da son zamanlarda bu­ lunup yayınlanmıştır. Onun için, îslârai Türk edebiyatının menşeleri hakkında, henüz son söz söylenmiş değildir. A \be- tu'Mfakaayık'm müellifi Mahmud oğlu Ahmed, Semcrkand yakınlarındaki Yügnek kasabasındandır ve '‘Yügnekî” diye m eşhurdur. Türk olmıyan âlim ve sanatkârlar da Türkçe'ye alâka göstermişler ve Türkçe üzerinde birçok eser yazmışlardır. Bu eserlerden çoğunun gayesi İlmî inceleme değil, İslâm dünya­ sının efendisi olan Türkler’in dilini Türk olmtyanlara öğret­ mektir. Bu eserlerin en tanınmışlarından biri Zcmahşerî'ain (1075-1144) Mııkaddimelıt’l-Edcb (= Edebiyata Giriş)’idir. En büyük Arap âlimlerinden olan Zemahşcrî, bilhassa "K eşşâf" adındaki büyük tefsiri ile meşhurdur. Mııkaddiıııetıil-Edeb, medreselerde okunmak üzere yazılmıştır. Burada Farsça, Türkçe vc eski Harzenı dili (Iran dillerinden)’nc aif zengin kelime ve gramer bilgisi verilmiştir. Bu eser, az zaman son­ ra Arapça'dan Türkçe'ye tcrceme edilmiştir.

Karahanlı Devleti’ııin Hanedan Tarihi vc Soıııı Osmanlılar’a kadar Müslüman veya Müslüman olmıyan bütün Türk devletlerinde olduğu gibi Karahanlı Hanedam’n- da da devlet, hanedan üyelerinin müşterek malıdır. Hanedan, ekseriya cn yaşlısı olan şahsı hakan olarak tanır. Fakat belli- başlı şehzadeler, oldukça geniş ülkelerde, bazan başlıbaşma bir imparatorluk büyüklüğündeki memleketlerde yan müsta­ kil olarak saltanat sürerler, Karahanlılar'da da böyle olmuş ve devlet, hanedan üyeleri arasında birçok parçaya ayrıl­ m ıştır. Karahanlı tarihinde, Sâmâniler'in başkenti ve o zaman dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan Buhârâ'nın feîhi {mayıs 992), her bakımdan dünüm noktası olmuştur. Bu ta­ rihten sonra Mâverâünnehir'e hâkim olan Büyük Türk Ha­ kanlığı, İslâm dünyasının içine girmiş, bu âlemin biitiin ine- 224 TÜRKİYE TARİHİ seleleri ile karşı karşıya kalmış, bir Müslüman imparaloı luğıı olarak inkişafına devam eylemiştir. Karahaıılı hanedanı, 840'can I2I2'ye kadar 372 yıl devam etmiştir. Yani Biiyülc Selçuldular’m tarihe karışmasından sonra daim 55 sene saltanat sürmekte devam etmiştir. Doğu Kağanı veya Biiyülc Kağan "Arslan-Kara-Hakan”, Balı Kağanı 'Tamgaç Buğra Kara-Hakan”, imparatorluk veliahdi de "Arş­ la n-İlig” unvanlarını taşımışlardır. Karahanlılar’m önce Kar­ luk Tüfkleri’ııin Çigîl boyunun basında tarih sahnesine çık­ tıkları sanılmaktadır. 840’tan itibaren devletin 2 başkenti vardı: "Kara-Ordu" da denilen Balasagun ile Taraz. 893 ni­ sanında Taraz bırakıldı, yerine Kâşgar seçildi. Bu ilk zaman­ larda da devletin Doğu vc Batı dallan vardı. Kül Bilge Kadir Han’ın küçük oğlu Oğulçak Kadir Han, ağabeyisi Bazır Ars­ lan Han’ın — ki Satuk Buğra Abdiilkerim Han’ın babasıdır — saltanatına iştirak ediyordu. 113i'den sonra Balasagun, baş­ kent olarak tamamen bırakıldı ve Kâşgar, onun yerini aldı. Mâverâünnchir ötesi yani Doğu Türkistan ve Kazakistan’ı el­ de bulunduran Doğu Kağanları, Balasagun’da oturuyorlar vc bunların Kâşgar, ba2an da Taras’da oturan bir ortak kağan­ ları bulunuyordu. Batı Kağanlan’nın merkezi ise Özkend, 1053’ıen sonra da Semerkand idi. Bunların ortak kağanları Buhârâ'da oturuyordu. Batı Kağanları, Mâverâünnehir’i ida­ re ediyorlardı. Gürülüyor ki Büyük Türk Kağanlığı, haneda­ nın bellibaşlı üyeleri arasında esaslı şekilde bölüşülmüştü. Mâverâünnchir’deki Batı Kağanlığı’nın Bulıârâ şubesi, 1089-1094 arasın d a Selçuklular'a kalıldı. F akat 1094’te, Sel­ çuklular, diğer Karalıanlı şubeleri gibi bu şubenin de kendi­ lerine tâbi olmasıyla iktifa edip Buhârâ'yı iade eylediler. Ka- rahanlılar, 1141’de Moğol ve Budist Karahıtaylar’a, 1207'de isd Doğu Türk Hakanlığı tahtında bulunan Harzem-Şahlar'a tâbi oldular. İslâm dinini kabul eden ve kabri ICâşgar’ın kuzey banli­ yösü Artuç’ta olau Abdülkcrim Satuk Buğra Han, Bazır Ars­ lan Han’ın oğlu vc Kül Bilge Kadir Han’ın torunudu.\ Hane­ dan, Abdülkerim Han'ın iki oğlu olan Baylaş Musa Han ve Süleyman İlig-Han (yani vcliahl)'dan iki dal halinde yürü­ m ü ştü r. Aşağıdaki cetvellerde Karahanlılar’m çeşitli dallarının hü­ k ü m d arları gösterililmişLiı*. BLitım T ü rk devletlerinde olduğu gibi, bu dallardan biri, diğerlerinin melbııu sayılmaktadır. Büyük Kağanlar, Bayîaş Musa, oğlu şehit Ebu’i-Hasan Ali Ars­ lan Kara Tonga Han ile devam etmiştir. Bu imparator Kâş- gar’da gömülüdür. Yerine şu 2 oğlu geçmiştir: Ebu-Nasr Nâsı- TÜRKİYE’YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 2 2 3 ru'l-Hak Sevfuddcvle Kutbuddcvle ve Nasrıı’l-Millc Şcmsıid- devle MLieyyedu’l-Adl I. Ahmed Togan Han ve Ebu’l-Mu/afTcr Mansur Aı'slan Han. Mansur Han dilsiz olduğu için, tahttan feragat edip derviş olmuştur. Yerine Karalıanlılaı’uı Süley­ man İlig-Han’dan gelen diğer dalı geçmiştir. Süleyman Han'ın oğlıı Şilıâbuddevle Zahîru’d-Dâ’vâ Ebû-Musa Hanın Ilasan Kılıç Buğra Han (asıl adı Harun'dur), zaten orlak imparator olarak saltanata iştirak ediyordu. 992 nisanında Buhârâ’yı Sâmânîler'den fethetmekle şöhret kazanan bu hükümdar, ay­ nı yıl içinde ölmüştür. 2 oğtu. Büyük Kağan olarak tahta oturdu ve Mansur Han'a halef oldu: Ebu’l-Muzaffcr Cclâlud- devle Mu'izzuddevle II. Ahmed Togan Han ve kardeşi Nâsı- ruddevle Melikü’l-Maşrık Nasru’l-Mille Nâsıruddin Nâsıru’l- Ilak Yusuf Harun Kadir Han. Yusuf Han, lahla geçmeden önce 25 yıl, müşterek imparator olarak saltanat sürmüştür. Ahmed H an ise, tahtı k ardeşi Y usuf H an'a bırakm ış, 1026' dan 105S‘e kadar takriben 32 yıl başkenti Akhsiketh (Ahsi) olmak üzere Fergana’da saltanat sürmüşlür. Yusuf Han’la Büyük Kağanlar son bulmuştur. Hanedanın “Doğu Kağanlığı" denen şubesine gelince, son Büyük Kağan olan Yusuf Han’ın büyük oğlu Şercfuddevle Ebû-Şucâ Süleyman Arslan Han, ilk Doğu Kağaıu'ıtır. Onu kardeşi Kıvâmuddevle 1. Muhammed Buğra Han, onu da oğlu 1. İbrahim Han takip etti. Sonra Yusuf Hakan’ın 3. oğlu vc Süleyman Han'la I. Muhammed Han’ın kardeşi Mahmud Tuğ­ rul Kara Han ve bunun oğlu Ömer Han, sonra Süleyman Han’ m oğlu Ebû-Ali Nâsıru’l-Hak ve’d-Dîn İzziiddin Hasım HârCııı Tabgaç Buğra Kara Hakan tahta geçti ki, Kı/tadnu Bilik bu zatın adına yazılmıştır. Haşan Hakan, amcası Mahmud Ha­ kan’ın zamanında da onun ortağı olarak saltanat sürmüştü. Yerine oğlu Nûruddevle Ahmed Hârûn Han, sonra bunun oğ­ lu Tf. İbrahim Arslan Kara Han — ki şehit olmuştur—, bu­ nun oğlu 11. Muhammed Han, bunun oğlu Ebu’l-Mu/atlcr Yu­ suf Han, bunun oğlu Ebu’l-Feth III. Muhammed Han, Doğu Kağanı oldular. Naymanlar, yani Hıristiyan Doğu Türkleri, bu şubeye son verdi. Batı Kağanları şubesine gelince, bunların ilki Ayıuıddcv- 1c Müeyycdü’l-Adl Mahmud I. Muhatnmcd Han, Ebu’l-Hasan Nasr Arslan İlig-Han’m, o da Büyük Kağanlar'dan Ali Hakan" ın oğludur. "Mücyyidü'l-Adl” unvanım takman Nasr İlig-Haıı, Küyük Kağanlar'dan kardeşi Mansur Hakan’a saltanatla or­ taklık yapıyordu; başkent Üzkend oimak üzere Mûverâünne- hir’itı hüytik kısmını elinde tutuyordu; 1012-13 yılında ölmüş­ tü ı , l. Muhammed Han’dan sonra kardeşi ve ortağı Müeyyi- 226 TÜRKİYE TARİHİ

d ü ’l-Adl M eliküTM aşrık L İb rah im Tam gaç-Han, 2. Balı Ka­ ğanı oklu. Bunu oğlu vc ortağı Şemsu'l-Mülk Melikü'l-Maş- nk Nâsıru'I-Hak vc’d-Dİn 1. Nasr Han, onıı kardeşi Hı/ır Han, onu oğlu I. Ahmed Han, onu ilk Doğu Kağanı olan Süley­ man ilan'ın oğullarından Yakup Han, onu I. İbrahim Han'ın oğullarından Muhamraed Han'ın oğlu Rüknüddin Kılıç I. Mcs’ud Tamgaç-Han, onu geııc I. İbrahim Han’ın oğulların­ dan Duvud Han’ın oğlu Süleyman Kadir Tafgaç-Hakan, onu Büyük Kağanlar'dan Mansur Han’ın oğlu Haşan Cafer Çağrı- Tigin’in — ki 23 aralık 999’da Buhıırâ’yı ele geçirmiştir — Lo­ runu Ebu'l-Kaasım 1. Mahmud Tamgaç Han, onu Doğu Ka­ ğanları’rıdaıı Ömer Han’ın oğlu Hârûn Cibrâil Han — ki aynı zamanda Doğu Kağanları’ndan Haşan Han’ın orlağt idi—, onu Süleyman Han'ın oğlu Alâuddevle Gazi II. Muhamıııed Tabgaç Han takip etti. II. Muhammed’in bir de saltanat orta­ ğı vardı: 1102-1118 arasında 16 yıl o rta k han olan bu Muham- ıııed Han, I068’de Batı Kağanlığı'nda tahta hak iddia edip öldürülen Şııa\s Han’tn, o da I. İbrahim Han’ın oğludur. 1118’den sonra II. Vlııhammed'e oğullarından II. Nasr ortak oldu. II. N'asr, babasından I yıl kadar önce öldüğü için, II. Muhammcd'iıı yerine son yılda ortağı olan oğullarından II. Ahmed Kadir I-İan geçli. Daha soma Lahla birkaçar aylık sal­ tanatları olan şu iki hükümdar geçli: Celâlii’d-Dünyâ ve’d-Din Haşan Kok-Sagun Kılıç Kara-Han ve II. Muhammed’in kar­ deşi Ebu’l-Muzaffer RLiknü’d-Devle vc’d-Dîn Burhânu’l-İslâm ve’l-Mü’minîn II. İbrahim Tabgaç Buğra-Han. Onu 11. Mu- hammed'in oğullarından II. Mahmud Han, onu da kardeşi III. İbrahim Tamgaç Buğra-Han takip elti. Sonra iktidara Ha­ şan H an’ın oğlu Ali Kök-Sagun Çağn-Han, kardeşi E b u ’l-Mu- zaffer Rüknii’d-Oünyâ vc’d-Dîn II. Mes’ud Alp-Kulluğ Tonga- Bilge Kılıç Tamgaç-Han takip elti. 11. Mes’ud’a oğlu 1174 baş­ larında ölen Rünü’d-Dünyâ ve'd-Dîn Gıyâsu’d-Düııyâ vc’d-Dîn İTİ. Muhammed Tonga-Bilge Kılıç Tamgaç-Han ortaklık elti. 11. Mes’ud'un yerine yeğeni'Nıısretıı’d-Dünyâ ve’d-Dîn IV. İb­ rahim Kılıç Tamgaç Ârslan-Han, onun yerine de oğlu Osman Han geçti. Harzem-Şahlar, bu şubeye son verdiler. — IV. İb­ rahim İla n , 1041-1056 arasında o rtak olarak saltanat sürüp 1056 eylülünde ölen Cclâlu’d-Dünyâ ve’d-Dîn Hüseyin (asıl adı) Aîp-Kılıç Tonga-Bilge Türk-Tıığrul Kara-Hakan'ın oğlu­ dur. Bu Hüseyin J-Iıın ile kardeşleri —yukarıda adları ge­ çen— Ali Han ve II. Mes’ud Han’ın babalan Fergana hü­ kümdarı Kök-Sagun Ali Han, onun babası Fergana hükümda­ rı Kök-Sagun Abdültnü’min ilan, onun babası Yusuf Arslan- İlig’dir. Yusuf Arslaıı-Ilig, 1034’ten başlıyarak Mâverâünne- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 227

lıir’in en büyük kısmına, sonra yalnız Fergana'ya hâkim ol­ muştur. "Arsian-Tigin” diye bir kardeşi de vardır. Yıısııt Ars- lan-Ilig, m eşh u r Ali Tigin'in oğltıdtır. Ali Tigin b e sonuncu Büyük Kağanlar olan 11. Ahmed Han'la Yıısul Han’ın kar­ deşidir. Bahâuddevle Kutbuddevle Nasru'l-Mille Azûduddin Ali Yı- gan-Tigin, 1014-1020 arasın d a B u h ârâ’ya hâkim olm uş, bir müddet sonra hâkimiyetini Semerkand’a da uzalmış, 1024'îe "Arslan-ÎIig” unvanıyla imparatorluk veliahdı olmuş, 1032’de de “Tamgaç Buğra Kara Hakan” unvanı ile Mâverâünnehir' dc kendini imparator ilân ederek lahta hak iddia e) İçmiştir. Karahanlılar'dan bir şubeye de "Fergana Kağanları" den­ mektedir. Bunlar önce yukarıda adı geçen IV. İbrahim'in ba­ bası Hüseyin Han, sonra oğiu Mahmud Tuğrul Togan Han, sonra Batı Kağanı IV. İbrahim, sonra kardeşi Nasr Tıığrııl- Han, sonra oğlu Ceîâlu'd-Dünyâ ve'd-Dîn Muhammed Tuğrul- Hakan, sonra bunun kardeşi Ceiâlu'd-Dünyâ ve’d-Dîn Kadır- Hakan Uluğ-Sultan, sonra diğer kardeşi IIüsâıım’d-Dünyû vc'd-Din Toğa-Hakan, sonra diğer kardeş İmâdüddin Han, sonra Nasr Han oğlu Muhammed Han’ın oğlu Muhammed 1. Arslan Han, sonra bunun oğlu II. Arslan Han'dan ibareti ir. I. Arslan Han, Karahıtaylar’a tâbi olmuş ve intihar ederek ölmüştür. Fergana şubesi 12I2’de Harzem-Şahlar'm hâkimiye­ tine geçmiştir. I. ve II. Arslan Hanlar’a “Kayalığ Şubesi” de denmektedir. Bu şube 1222’yc kadar Kayalığ şehrinde salta­ nat sürmüştür. — Diğer bir dal da, Ot Tigin oğullandır. Ol Tigin, 1212’de öldürülmüştür; Batı Kağanları’nılan IV. İbra­ him’in oğlu ve Osman Han’ın kardeşidir. Bunun oğlu Tâclid- din Bilge Han, Harzem-Şahlar’a tâbi olarak Oflar (Fârâb) şehrini başkent yapmış vc 1199’dan öldürüldüğü yıl olan 1216’ ya kadar 17 yıl saltanat sürmüştür. Oğlu Muhammed Sevinç Kutluğ III. Arslan Han, Moğollar’a tâbi olarak Fergana’da hâ­ kim bulunmuştur. Bu dallarla Karahanhlar’ın hâkimiyeti 1 2 1 2 ’don yarım asır öteye kadar geçmektedir. Baytaş Musa Han dalından gelen Batı Kağanlarından II. Mahırıud’un 2 oğlu da mühim rol oynamışlardır. Bunlar­ dan Muhammed Han, 1159-1162’de Büyiik Selçuklular'a baş kaldırmış olan Oğuzlar’ın meliki olmuş, 1163’te ölmüş, kar­ deşi KeırıâUiddin Han ise Cend meliki olarak 1152'de öldürül­ m üştür. \ Nihayet bu hanedanın birkaç isminden daha bahsetmek 'lâzımdır: Ebû-Mansûr Senâuddevle Muhammed Han Arslaıı- Hig. Mâverâünnehir ve Fergana’ya hâkim olmuş, 1024’e doğru ölmüştür; Büyük Kağanlar’dan Ali Hakan'ın oğullanndandır. 223 TÜRKİYE TARİHİ

— BiHı Kağanları'nm ilki olan I. Muhammet! Han’ın oğullan Ahmetl Han'la Abbas Han da tarihî role sahiptirler. 1026’da "Arslan-llig” unvanı ile imparatorluk vellahdi olan Ahmed Han, 1020-1025 ve 1033-1034 arasında S em erkand'a hâkim olmuş, 1042 yıllarında ölmüştür. Kardeşi Ebu’l-Fazl Abbas Arslan- Tigitı, aynı yıllarda ölmüştür. Karahanlılar, Gazneliler ve Büyük Türk Hakanlığı tahtın­ da kendilerini takip eden Selçuklularla sıkı akrabalık bağla­ rı kurmuşlardır. Gazncliler’lc şu akrabalık bağları kurulmuştur: İ ) Gazneli Sultan Mahmud 1001 yılında yani tahta geçtik­ ten az sonra Nasr İlig-IIan’ın bir kızı ile evlenmiştir ki, bu prenses, Karahanlılar’ın Batı Kağanları’nm 1. vc 2.'si olan I. Muhammed’le I. İbrahim’in kızkardeşidir. 2) Gazneli Sullan Mahmud, bu izdivaçtan 24 yıl sonra, 1025’te kızı Zeyııeb’i Karahantılar’ın 2. Doğu Kağanı I. Mu- Jıammed’le nişanlamış, fakat nikâlı olmamıştır (1. Muham- med, biiyîik bilgin Kâşgarlı Mahmud’un büyük-babasıtlır). 3) Geııc aynı yıl, 1025’te I. Muhammed’in kızkardeşi Han- Meiik Şah Hatun, .Gazneli Mahmud'un oğlu ve müstakbel Gazne imparatoru Sultan Muhammed'le nişanlamış, fakat bu nişan da nikâha inkılâp edemeden Sultan Mahmud ölmüş­ tür. Bu prenses, I028’de eski nişanlısı Sultan Muhammed’in kardeşi Sullan Mes’ud’ia nişanlanmış, 1033’te nikahlanmış, Sultan Mes’ud’un ölümünden sonra da Büyük Türk Hakanı Selçuklu Sultan Alp-Aslan’Ia evlenmiştir. 4) Sullan Gazneli Mahmud'un zevcesi olan Nasr İlig-Han' ın kızı prensesin bir kızkardeşi, Sultan Mahmud'un oğlu Sul­ tan Mes’ud ile evlenmiş, yani baba ve oğul, iki kızkardeşi al­ m ışlardır. 5) Ali Tigin’in oğlu Yusuf Arslan-İlig, 1036’da Gazneli Sul­ tan Mahmud’un bir yeğeni, yani erkek kardeşi Nasr'm kızı ile evlenmişlir. 6 ) Yusuf Arslan-Jlig’in kızkardeşi olan Karahanh prense­ si de Sullan Mes’ud’un oğlu Sultan Said ile evlenmiştir. Bu evlenme de aynı yıl, yani 1036’da olmuştur. 7) Karahanlıİnr’ın ilk Doğu Kağanı Süleyman Han’ın kı­ zı, Sulian Mes’ud’tın oğullarından Sultan Mevdûd ile 1028’de nişanlanmış, fakat 1032’de bu prensesin ölümü üzerine izdi­ vaç tahakkuk edememiştir. Selçuklularla olan bağlar daha sıkı olmuştur: 1) Gazneli Sultan Mes’ııd’dan dul kalan Han-Melik Şah Hatun'u Sultan Alp-Arslan almıştır. 2) 3. Batı Kağanı olan I. Nasr, Sultan Alp-Arslan’m kızı TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 229 vc Sultan Melik-Şah'ni' kızkardeşi Ayşe Halım'la evlenmiş, yani Selçuklular’dan 2. ve 3. BLiyük Türk Hakanı olan zatlara damat vc enişte olmuştur. 3) I. Nasr'ın kızkardeşi Terken llatuıı’u tla Sullan Melik- Şalı almıştır. Yani Sultan Melik-Şah, 1. Nasr'a kızkardcşini vermiş, onun kızkardcşini almıştır; şu lıaldc iki kore eniştesi olm uştur. 4) Sultan Mclik-Şah, bir de Celûliye Halımla evlenmiş* lir ki, I. Nasr’ın amcası Pıens İsa’nın kızıdır. Terken ve Ce- lâliye Hatunlar, amca kızı olmaktadırlar. Terken (bugünkü telâffuz: Türkân) Hatun, Sultan Melik-Şalı'ın halefi olan Bü­ yük Türk Hakanı Sultan Mahmud’un annesidir. 5} I. Nasr'ın yeğeni ve 8 . Batı Kağanı Süleyman Han da Sultan Melik-Şah'm bir kızı ile I095'e doğru evlenmiş, bu ev­ lilik, 2 yıl kadar sürmüştür. 6 ) Süleyman Han’ın oğlu II. Muhammed, Sultan Melik- Şah'm oğullarından Büyük Türk Hakanı Sullan Scnccr'in kızı Melike Hatun'la evlenmiştir. Bu evlenmeden II. Malımud doğ­ muştur. II. Mahmud, ana tarafından büvük-babası olan Sul­ tan Sencer’e 1153-1156 ve 1157-1162 yıllarında im paratorluk naibi olmuştur. Bu yıllar, Sultan Sencer'in Oğuzîar'm elinde bulunduğu ve ölümünü takip eden yıllardır. Sultan Seneer’ den sonra Büyük Türk Hakanlığı, Selçuklular’ın Batı şube­ sine yani Türkiye Sultanlan’na geçmiş, II. Mahmud,'büyük­ babasının tahtına geçememiştir. II. Mahmud, 1I41-1İ63 ara­ sında du Horasan Meliki olmuş, bu büyük ülkeyi, ünce büyük­ babası namına, 1157’den sonra da kcııdi adına idare etmiştir. 7) II. Mahmud’un kızkardeşi Terken Hatun da Sultan Sanear’ın zcvccsidir. Karahanlılar’ın sonuncu Batı Kağanı olan Osman Han da, Mulıamvncd. Harzem-Şah’ın kızı vc Celâleddin Harzem-Şah’m kızkardeşi Han-Melik Sultan Hatun’la 121i’de evlenmiştir. Bıı prenses, ertesi sene zevcini kaybetmiş, I220’de Cengiz’in bü­ yük oğlu Guci Han’la evlenmiştir.

2. KARAMANLILAR J. KARAIIANL1 LAR’IN BÜYÜK-KAĞANLARI 1. Kül Bilge Harı (840- ) 2. Bazır ilan 3. Abdülkcıim Satuk Buğra Han ( -955) 4. Baylaş Musa Han (95S ) 5. Ali Han ( -998) 6 . I. Ahmed Han (998-1016 = İS) 7. Mansur Han (10Î6-İ024 = 8 ) 2 3 0 TUftKİYE T PA\h \

«- U. Ahmecl Ilaıi <1024-1026 m 2) 9. Vusul' Han { 1026-1032 -* 6 ) II KARAMANLILARIN DOCi URAĞANLARI 9. Süle>ıııan Hun (1032-1056 s* 24) 2. Muhammed Han ((056-1057 ■= l) 3. \. İbrahim Han (1057*1059 * 2) 4. McihmiKİ H an (1059 1075 = 17 > 5. Ömer Hun (1075) 6 . Haşan Han (1075-1105 = 28 > 7- Ahmed Han (1103-1129 = 26) 8 . H . İbrahim H an (1 129-1159 = 30) 9. It. Muhammed Han (1159- ) 10. Y usuf H an ( -1205) 11. lif. Muhatnmed Han (12050210 = 5) İH. KARAMANLILARIN BAT (»KAĞANLARI 1. I. Muhammet! Hân (10421053 = 11) 2. 1. İbrahim Han (1053-106* s 15) 3. I. N asr Han < 106*1080 » 12) 4. Hızır H an <1040-10*1? « l> ) 5. I. Ahmed Han (1081?*İ0&9 ^ 8? f 1094-1095 = 1 = 9?) (<) 6. Yakub İlan (1089) 7. I. Mes ud Han (I09M097 =* 2) S. Süleyman Han (1097) 9. ]»Mahmud Han (1097*1099 = 2) 19. CfbriUI Han (1099-1102 m 3) İL 11. Mııhaınmcd Han (II02-1İJ2 = 30) 12. II. İbrahim Han (i 132) 13. 11. M ahmud Hun (1132-1141 = 9 ) 14. 111. İbrahim Han (1141-1156 = 15) 15. Ali İla n (1156-1160 = 4) 16. ll.M e s ’uclH an ı >160-117*= 18) 17. IV. İb rah im İtan («178-1204 = 26) 18. O sm an H u n (1204-1212 = 8) IV. KARAMANLILAR IN FERGANA KAĞANLARI 1. Hüseyin H an (1141-1156 = 15) 2. Mahmud Han (1156-1165 = 9) 3. (IV.) İbrahim Hun (1165-1178 = 13) 4. N asr H an (1178-1182 = 4) 5. M uham tned H an (1182-İ134 s 2) 6. CcfâltkUUn Han (ILS4- ) 7. Hüsâmüddin Han ’ 8. İjTiâdiiddhı H a n (. *1212) S. I. A rslan H a n (1212* )

( 9 ı 1<389-10Q i îuasuıda Selçuklu ter, SfvleU vilâyet şciUnde k^ndtlc rine bağlamışlardır. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 33)

10. II. Arslan H an ( -1222) ît. Muhammed Sevinç Kulluğ Arştan Han (.1222- ) BİBLİYOGRAFYA: Çek türkologu Omelyan Pvitsak, Karahan* Iı tarihinin en büyük mütehassısıdır ve bu konuda pek çok tet- kiknâme neşretmiştir; tetkiklerinin neticesi İslâm Ansiklopedisen' deki (c. VI, s. 251-73) “Kara-Hanlılar" maddesinde verilmiştir. Bu büyük makalede bütün kaynaklar da gösterilmiştir. Karahanlı ça­ ğı Türk edebiyatı şu eserlerde çok güzel hulâsa edilmiştir: Fuad K öprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul, 1926 ve Nihal Atsız, T ü rk Edebiyatı Tarihi* İstanbul, 2 . tab ı, 1943. — Ayrıca: P ritsak , Von den Karluk zxi den Karachaniden, ZDMG. CI, 1951, s. 270*300; Z. V. To* gan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstan b u l, 1946; B arthotd, T u r kes- tan, İngüizce tercemesinin ilk tabı: Londra. 1928; Pritsak, Karacha• nidisehe Studien. 2 cilt, Gottingen, 1948. — Bu çağ Türk dünyası için: A. H erm ann, Dle Aelteste Türk ise he WeUkarte (1076), Imago JVfur’rii, 1035.

\ IV. İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ

1. T O L U N L U L A It (8«8.ft0r»)

Bir Türk tarafından kumlan ilk Müslüman devleti Mısır' da kurulan Toluıılu Devlcli’dir. İlk "Müsliiman-Türk" devle­ tin Mısır gibi o zamana kadar Türkler'in hiçbir zaman ayak basmadıkları bir Al'rika ülkesinde, Al'ıika kıtasının kuzeydo­ ğu ucunda vc en zengin ve büylik memleketinde kurulması, bir tesadüf eseri olduğu gibi, Sina Çölü ile Asya’dan ayrıldığı ve merkezden uzaklaşılması kolay bir mevkide teessüs ettiği için, bir bakıma da jeopolitik izahı mümkündür. Devletin kurucusu Ahmed, Arapkir’in '‘Tolunu’t-Türkî" dedikleri Oğuz boylarından bir Türk'ün oğludur. Tolun, 816 yılının başlarında Bağdad'daki Halifelik sarayına köle olarak getirilmişti. Oğlu Alımed, itina ile terbiye gördü ve Halife’nin mühim hizmetlerine kadar yükseldi. Bestekâr, Arapça ve Türkçe’de şairdi. 15 eylül 8 6 8 ’de Halife tararından Mısır umu­ mi valisi ııasbedildi. Mısır, Abbasî Halil'eiiği'nin en mühim eyaleti idi. 880 başlarında Ahmed Tolun, resmen hükümdarlı­ ğını ilân etti; fakat Abbûsîler’e tâbi olduğunu tasdik eyledi. 884 mayısında ölünceye kadar 15 yıl, S ay, Mısır'da saltanat sürdü, Suriye, Lübnan, Fiüstiıt ve Bingazî'yi de ele geçirdiği için, kudretli bir devlete sahip olmuştu. Ahmed Tolun, 20 eylül 835'te doğduğuna göre ölümünde 49 yaşma yakındı; 18 erkek ve 15 kız çocuk bıraktı. Oğulla­ rından Ebu'l-Ceyş Khumârevvcyb, 20 yaşında iken babasüia halef oldu. 895’te üldürülünceye kadar 11 sene saltanat sürdü. 31 yaşında öldürüldü. Ağabeyisi Abbas, daha 882'de öldürül­ müştü. Abbas, 878'de babasına naip olarak bir müddet Mısır'ı da idare etmişti. Ahmed Tolun’un kızlarının en meşhuru, Abbâse’dir. Kluımârewcyh’in yerine oğlu Ebu’l-Abbas Ceyş geçti ve 1 şıllık bir saltanattan sonra 896’da öldü. Yerine Abbas adın­ daki küçük oğlu değil, kardeşi Ebu'l-Mûsâ HârClıı kıral oldu (896-905 = 9). Onun yerine de oğlu Musa değil, amcaların- TÜRKİYE'VE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER

(tan yani Alımcıi Tolun'un oğullarından Şeyban geçli. Fakat birkaç ay sonra, I. 905’te, Abbâsîler, Mısır ve civan ülkeleri Tolunoğullan’ndan (Arapça: Eenî-Tolun) geri aidi. 6u surellc Tolunoğullan'nm hükümeti 37 yd (868-905) sürmüş oldu. Khumâre\veyh'in kızı Prenses Kalru’n-Ncdâ’mn 893’te 14 yaşlarında iken Abbasî halifesi Mû’tazıd (892-902) ile evlen­ mesi, Binbir Gece'ye mevzu olan pek şaşalı bir düğüne vesi­ le teşkil etmişti, Tolıtnluiar’m dili Arapça idi. Mezhepleri Sünnî/Hanctt idi. Mısır'da Tolun Camii başla olmak üzere muazzam bayın­ dırlık eserleri yaptılar. Fakat bu devleti hiçbir surette "Türk devleti" saymak mümkün değildir. Tamamen Arap devleti manzarası göstermekledir. Tüvklük’le alâkası, kurucusunun Türk olmasından ibarettir. İngiliz ve Rus tahtlarında Alman aslından hükümdarların saliaııat sürmesine benzer.

2. IH ŞİDO Ğ ULLARI (934-9(1!)) Alımcd ibrii Tolun’un macerasını, bir müddet sonra, Ab* TÜHKİrE TARİHİ bâsiler'in Tiirk aslindim başka bir umumi valisi tekrarladı. Devletin kurucusu Mııhammedu’l-Ikbşid Ebû-Bekr, Abbâsîler' in Şam (Suriye) umumi valisi Tugac’m oğlıı idi. Tııgac’ın ba­ bası Cuff (Ceft ), onun babası Yel-Tigin, onunki Fuıan, onun­ ki Furi, onunki de Hakan'dır. Ihşid’in iddiası, Ferganah olup Biiyiik TLirk H akanları neslinden indiğidir. Ihşid, 928’de Remle (Filistin'de) valisi, 930'da Şam (Suri­ ye) umumi valisi, 933’te Mısır umumi valisi oldu. Ertesi sene 934’te Abbâsîleı'e tâbiliğini muhafaza etmek üzere istiklâlini ilân etti. 941’ele Filistin, Suriye ve Lübnan’ı, 942’de Hicaz’ı cfa ele geçirdi. Onun ela başkenti, Mısr’ın başkenti olan Fustâl yani Eski-Kahirc şehri idi. Bu suretle Tolunoğuliarı'na son m iM fk ten (905) 29 ytl sonra başka bir Türk umumi vali.si, coğrafi mevkiinden faydalanmak sureliyle Mısır ve daima Mı­ sırla mukadderat birliği yapmış olan Filistin - Suriye'yi. Ha- Iifelik'ten ayırdı. Bir daha da Mısır, Abbâsüeı'e dönmedi. Ihşidoğulları’nın (Arapça: Benî-Ikhşîd), dilleri Arapça, mezhepleri Sünni/ilaneli idi. Bu devleti de Türk devleti say- maya imkân yo.'aur; bir Arap devleti idi. Tiirk'lükJe alâkası, bir Türk tarafından kurulmuş olmasından ibaretli. Uvşidi kırallığı, 969’a k ad a r 35 yıl sürdü. 882'de B ağdad’ da doğan Muhammed Ihşid, 24 haziran 946’da 12 vıiiık salta­ nattan sonra 64 yaşında öldü. 3 kardeşi, Hüseyin, Ubeydul- lah ve Ali ile Ubevdullah’ın oğlu Hüseyin, kendisinin en bü­ yük yardımcıları olmuştur. Ubeydullah. ağabeyisinin Suriye um ıım i valisi iken 945 başlarında,öldü. Muhammed Ih.şid'in yerine oğlu Ebu'1-K.aasım Enûeiır (946-960 — 14), onun yerine de kardeşi Ebu’l-Hasan Ali (960- 966 - 6 ) geçti. Sonra Ali'nin oğlu Ebu’l-Fevvâris Ahmed (966-969 = 3) hükümdar oldu. Bııııun ilk 2 senesi, hadmrağa- larmdan (la\vâşî) Ehu’l-Misk Kâiûr’un niyabeti ve diktatör­ lüğü altında geçli. 969’da Kuzey Afrika'dan gelen Şîi Fâtımîler, Mısır’ı işgal elliler ve Ihşidoğullan’m kovdular. Bu suretle Mısır’da Şîî- Fâtımî Halifeliği başladı, Sünni İslâm âleminin birliği malv voldu.

a. SACH.Fllt (892-9;ilt) 892-930 arasında 38 yıl vaşıyan gene A bbâsiler'e tâbi bir Türk kırallığı, daha doğrusu bir Türk tarafından kurulmuş kiralık da, Azerbaycan ve Enneniye’cte saltanat'süren Sâriler (Arapça: Bcnî-Sâc)’dir. Ebu’s-Sâc Dnv-dâd, Yusuf Di\v-desl’in, o da Ebû-Sâe’m okludur. Dnv-dâd, 8 6 8 ’de Abbâsîler’in Halep TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER Î3 5

(Kuzey Suriye) umumi valisi, sonra Alnvâz (Güneydoğu Iran) umumi valisi oldu. 879'da Âzerbsfycan ve Ermeniyc umumi valiliğine getirildi ve 889’a kadar 10 yıl bu mevkide kaldı. Yerine geçen oğlu Muhammcdu'l-Afşın Ebû-Ubcydullah, 892’ de Abbâsilcr'e tâbi olmak şarljyla istiUlûlini ilân etti. Afşin, 901 martına- kadar 9 yıl saltanat sürdü. Verine kardeşi Yusuf (901-927 = 26) geçti. Afşin'in büyük oğlu ve veliahdı Di\v-dâd, 901 maltında babası ölünce amcasını tanımamış ve saltanata hak iddia etmişti; fakat D\vin valisi olan bu zat, sallanalı ele geçiremedi. Yusuf'tan sonra, Afşin’in diğer oğlu Ebu'l-Musâ- firu'l-Feth (92/-930 = 3), hükümdar oldu, Ondan sonra Abbâ­ sîler, Azerbaycan ve Ermeniye eyaletlerini, Sâcilcr'dcn geri aldılar. Afşin’in bir kızı, Abbâsîler’in büyük kumandanların­ dan Bcdru'l-Mû'tazıdi İle evli idi.

3a. Abbâsîler ın Türk aslından .Mısır kumandanları: 1. Abduilah oğlu Yezid Tilrkî (858-864 = 6 ) 2. Gül-bek (864-S68 = 4) 3. Uzcur Türki (8 6 S)

3. TOLUN'OĞULLARI (868-905) 1. ToIunoğUı Ahmed ( 868-884 = 16) 2. Khumârewcyh (884-895 — II) 3. Ceyş (S95-896 = 1) 4. Hârûn (896-905 = 9)

4. IHŞİDOĞULLARI (934-969) 1. Muhammet! Jhşİd (934-946 = )2) 2. Eııûcûr (946-960 = 14) 3. AK (%0-966 ■« 6 ) 4. Kârın- (966-968 = 2) (S.'niıı namına) 5. Ahmed <968-969 = 1 )

5. SACOöllLLARl (892-930 1. Alsın (892-901 = 9) 2. Yusuf (901-927 = 26) 3. Feıh (927-930 = 3) BİBLİYOGRAFYA: Zeki Mııhammed Hasaa, Les Tvlımides, Paris, 1033; Corbet. The Life atıd Works of Ahmed ibn Tûlûn, JRAS. Londra. 1891: Ebi Muhanir.eclu'i-Bslewi, Siret Ahmed i (ini Tûlûn, Şam. 1931; C. H. Bccker. Bcitrüge zut Geschichte Aegyptens. II, » 149-98; Ihşidiler için: İbm Sa'id'İn ûl-Mugrib'ine Talltjuisfin yazdığı Almanca mukaddeme (Leiden, 1899i. V, HİNDİSTAN'DA TÜRK DEVLETLERİ

1. KUŞANLAll (3-176) VE AKHUNLAR (496-567) Kusanlar (3-176) Çinliler’in “Yüc-çi" dedikleri Kuşan knvmi, 3-176 yılla­ rında 173 yıl, Hindistan'ın en büyük kısmına hâkim olmuş­ tur. Güney Hindistan ve Bengal hariç olmak üzere Hindis- Utn ve Afganistan'ın en büyiik kısmından başka, bir ara Mâ­ verâünnehir de Kıışanlar’ın hâkimiyetinde kalmıştır. Uy­ gur vesikalarında Kuşanlaı’m adı “Tört KLişcn Ulus” şeklin­ de geçer. Moğollar'la karışık olarak Oıta Asya’dan Hindis­ tan’a inmişler, burada İtanlılar'Ia da karışmışlardır. Bu sıra­ larda Baktria’da Yunan hâkimiyeti olduğu için, Kuşanlar’da Yunan kültürü dc kuvvetle müessir olmuştur. Kusanlar, Hindistan’ın IV. ve V. imparatorluk hanedanı­ nı teşkil ederler. I. Kuşan hanedanı 3-78 arasında 75 yıl, II.'si ise 78-176 arasında 98 yıl saltanat sürmüştür. II. hanedanda Iran unsurları ve kültürü çok artmıştır. Onun için Kuşaıılar'ı lam bir Tiirk devleti İdâkki etmek zordur. Kusanlar’dan son­ ra VI. imparatorluk hanedanı Guptalar iktidara gelinceye kaçlar (176-320), 144 yıl Hindistan kargaşalık İçinde kalmıştır. Kuşan tarihinin kronolojisi son derecede münakaşalıdır. 11. hanedandan gelen 7 imparatorun isimleri malûmsa da, sal­ tanat tarihleri meçhul gibidir. II. hanedanın kurucusu I. Ka- nişka’cian sonra oğlu Vâsişka, sonra buıuııı 3 oğlu ti. Kaniş- ka, II. Vâsişka, Huvişka saltanat sürmüş, sonra II. Kanişka' nın oğlu Vâsuşka ve bunun oğlu Vâsudcva ile devlet son bul­ muştur.

Aidıımlar (496-567) Guptalaı'dan (320-535 = 215) sonra Hindistan’da iktida­ ra VII. imparatorluk hanedanı Akhunlar gelmiş, 496-567'de 71 yıl Cani vadisi, Pencap, Afganistan, Mâverâiinnchiı-, Harzem, Iloıasan, Doğu Türkistan’a hâkim olmuşlardır. TURKIYE'YE GELMEDEN ONCE TUSKI.ER 237 Akhunlar’a Çinliler "Ye-ta = Huta", Araplar "Havial" ve çoğul şeklinde “Havâtila", Hindliter (Sanskrit dilinde) "Hu- mı" yani “Hun”, Yunanlılar '‘Heftalit” demişlerdir. Akhun- lar, Orta Asya’da Ilımlar iktidarı Tabgaç hanedanına bırak­ tıktan sonra dünyaya dağıtan Hun boyundan bir zümredir (Z. V. Togan ve bir kısım başka tarihçilere göre Hunlar, Oğuzlar yani bugünkü Türkiye Türkleri’ni teşkil eden Türk boyudur). Bol Moğol unsuru ile karışık olarak Hindistan'a gelen ve Hind-îran asıllı Gupta hanedanını iktidardan düşü­ ren Alıkunlar, Avrupa'da Attilâ’dan sonra Hunlar hâkimiyeti kaybettikten az sonra Hindistan’ı ele geçirmişlerdir. Hind kasnaklarında Akhunlar'a "Turuşka” yani "Türk” dc den­ mektedir (Franke, Clıiuesischen Oncüen znı Keentııis der Tiirkvölker, Berlin, 1904, s. 60). Akhunlar da Kuşanlar gibi Budist idiler. Akhunlar, 425 senelerinde Ajnû-Deryâ’y» geçip Afganistan'a girmişlerdi ki, bu tarih, Attilâ.yarıi Avrupa dunları iIo çağdaştır. Bu suretle, Büyük Türk Hakanlığı tahtıııı kaybeden [Tunlar, Hindistan ve Avrupa’da kayıplarını telâfiye uğraşıyorlardı. Sasânîler'le (îran) büyük harbierden sonra İran'dan geçen Akhunlar, Pcncab’a hâkim olmuşlardır. Başkentleri şimdiki Afgan Tür- kislonı’nda Kunduz civarında Varvaliz şehri idi. Doğu Tür­ kistan'ı de geçirip Usunlar’ı da (bir Türk boyu) hâkimiyetle­ rine almışlardır. Akhunlar’dan 3 imparator geçmiştir: Toraman, oğlu Mi- h ıra kula ve bunun oğlu (ki ismini bilmiyoruz). Toraman, Ak- hşuııvar’ın torunudur. Akhşunvar, 420-470 yıllarında Akhuu- iar'ın kıralı idi ve Sâsâniler'den Iran imparatorluk prensesi Firûz-dukht ile evlenip şchenşahın damadı olmuştu. 470 yıl­ larında babasının yerine Aklını) kıralı olan Toraman. 496’da Hindistan’ın kuzeyini ele geçirip İmparator oldu (Güney, hat­ tâ Orta Hindistan, o çağlarda tarihöncesiııi yaşıyordu; iptidai Dravtd kavimleri ile meskûndu), Toraman’ın bir kızkardeşi, İran'Sâsânî şehenşahı-1. Kubâd (485-498 + 501-531) ile evli idi. 498’dc yapılan bu izdivaç, İran-Akhun rekabet ve düş­ manlığını ortadan kaldırmıştı. Bunuıı da sebebi, Akhunlar’m Hindistan’a yerleşmeleri yani İran için tehlike (eskil etmek­ ten çıkmaları idi. Toraman'tn oğlu Mihirakula, Apar haneda­ nından bir Tiirk imparatorluk prensesi ile 520’de evlendi. Bu suretle Hun ve Apar hanedanları arasında yakınlaşma oldu. Akhunlar, Kaıisu’ya kadar Doğu Türkistan’a da hâkim okluk- \larj için, Büyük Türk Hakanlığı’nıu mühim komşusu duru­ munda idiler. KUSANLAR VE AKHUNLAR tlrk ım la r Kıışanlar_ TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TİİRKLE8 239

6 . KUSANLAR (78-176) 1. Kanişka (78-96 18) 2. I. Vâsişka (96- ) 3. II. Kaniska 4. II. Vâsişka 5. Huvişka 6 . Vâsuşka 7. Vüsudeva ( -176)

7. AKHUNLAR ( 496 • 5671 1. Toraman (496-502) 2. Mihîrakula (502-530) 3. ... (530-567) BİBLİYOGRAFYA: W. Tam , Greeks in Baclria and India, Lon­ dra, 1938; Vallee-Poıtssiu, L'lnde mı Temps des Maurt/as et des 8ar- bares, Paris, 1930; Albert Hermann, Die HephtaUten. Asia Majör, C. XI. S. 564-80.

2. GAZNELİL&B (962-1187)

Gazaelilcr’in Menşei

Müslüman olrnıyan AkhunJar’m Hindistan’da iklidin dun düşmesinden sonra, başka bir Tiirk devleti, Müslüman olan Gazneliler, 4 as:r sonra Hindistan'ı ele geçirdiler ve bu mu­ azzam kıtada XIX. asrın ikinci 3'arısma kadar devam edecek olan Müslüman Türk hâkimiyetinin temellerini attılar. Bıı suretle Hindistan, Tiirk tarihinin Türkistan, Türkiye, Mısır, İran, Doğu Avrupa gibi 6 başlıca sahasından biri oldu. Gaz- ıieli imparatorluğu Türkler'in kurdukları devletlerin cn mü­ himlerinden biridir. BiiyLik T ürk H akanlığı yani K arah an h lar’dan sonraki Müslüman Türk devleti, Gazncii imparatorluğudur. Karahan- Itlar sâf Türk kültürünü temsil ettikleri balde, Gazncliler İran kültürü tesirinde bir devlet kurmuşlardır. Gazneli imparator­ luğu, en geniş zamanında 4.900.000 krn^ye yaklaşmıştır: Af­ ganistan, Türkmenistan, Ilarzem, Mâverâünnehir, Horasan, Semnân-Dûmgan, Kirman, Lâristao, Isfahan, Rey (Tahran), [-lemedân, Yezd, Kazvîn, Kâşân, Mâzenderân, Ester-Abâd, Cey­ lân, Patlıanisian, Sind, Belûeistan, Pencap, Racistan, Malva, Gııcarat, Ganj vadisi yani asıl "Hindistan” (Delhi, Agra, Ai- lah-Âbûd, Od eyaletleri), bu imparatorluğa dahil olmuştur. Selçulclufar’a İran ve Orta Asya eyaletlerini kaptırdıktan son­ ra. Afganistan ve Hindistan'a çekilmişlerdir. 7-40 TÜRKİYE TARİHİ

Başkent önce Gazne, 1157'dcıı sonra da Lahor olmuştur. 997’den sonra birkaç yıl Belh de bıı mevkide bulunmuştur; 1148-49 ve 1155-56'da da Gazne merkez değildi. Sünnî/Hanefî mezhebinden olan Gazneliler, sarayda ve orduda Türkçe, fakat resmî muhaberatla Farsça'yı resmî dil olarak kullanmışlardır. Devlet, 962 mayısından 1187’ye kadar 225 yıl sürmüştür, Takat ancak Sultan Mahmud’un tahta geç­ mesinden bir müddet sonra 10 0 0 yılında imparatorluk haline gelmiştir. 999’a kadar Sâmânîler'e tâbi ulınuş, bu tarihle S it­ inâm kırallığı ortadan kalkınca tamamen müstakil vaziyete geçmiş, fakat 73 yıl sonra, 1072’de, yani Malazgirt zaferinden bir yıl sonra. Büyük Türk Hakanhğı'nı temsil eden Selçuk- lular'a tâbi olmuşlur. 1 i57'ye kadar 85 yıl Selçuklular’a olan tâbiiyetini muhafaza etmiş, bu tarihte Sultan Sancar'ın ölü- ınivle SelçukoğuJlan’nın "Büyük", “'Horasan” veya "İran” de­ nen şubesi sönünce, tekrar müstakil olmuş, daha 30 yıl yaşa­ yıp, 1187'de başka bir Türk hanedanına, Hindistan'ın II. Müs- İLiman-Türk hanedanı olan GurîuJar’a yerini bırakmıştır.

Sultan Mahmud’a Kadar Gazneliler Devletin temellerini Alp Tekin almıştır. Bu zat, 955’le Sâmâniler’in Herat yani Doğu Horasan umumi valisi, 961 şu­ batında da bütün Horasan’ın umumi valisi olmuş, 962 mayı­ sında, Sâmânî hükümdarını metbu tanımak şartıyla müstakil olm uştur. Ertesi yıl yani 963’lc Alp Tekin öliinee, yerine oğlu Ebu- jsluık İbrahim (963-966 = 3) geçmiştir. Ondan sonra iktidara, birbirini takiben Alp Tekiıı’in 3 mânevi oğlu gelmiştir: 935’ ten beri Sâmânîler’in Belh valisi olan Bilge Tekin (966-972 = 6 ), Pîrî Tekin (972-977 = 5) vc Sebük Tekin (977-997 = 20). Devletin asıl kurucusu olan Sebük Tekin (Tigin), Isık Göl civarında Barsgan’da doğmuş, 960’a doğru Müslüman olmuş, Alp Tekin'e köle olarak satılmış, onun tarafından terbiye edi­ lip mânevi evlât edinilmiş ve mühim mevkilere getirilmişti. Babasının adı Kara Arslan’dır. Hükümdar olunca "Nâsırud- din Sebük Tekin Kara Bcçkem” adını aldı. Buğracık adlı kar­ deşi ve Kalcı adlı kızkardeşi vardı. Prenses Kalçı, lTarzem- Şah yani Harzem hükümdarı Ebu’l-Abbas Mc'mûn ile, onun 3015 sonlarında ölmesi üzerine de kardeşi Ali ile evlenmiştir. Sebük Tekin'in 3 oğlu oldu: büyük oğlu Sultan Mahmud, ortancası Adududdevle Yusuf, küçüğü de İsmail'dir. İsmail, 997’dc babası ölünce, birkaç ay için onun yerine geçti. Fakat Sultan Mahmud gelip onu ve oğlu Sâlâr Mes'ııd'u bertaraf edip tahta oturdu. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 241

Gazneli Sultan Mahmud "Mahmûd-i Gazncvî — Gazneli Mahmud” olarak meşhur Sultan Mahınud, Gazneli imparatorluğunun kurucusu, Hindis­ tan’a Müslüman dinini sokan ve XX. asııda Pakistan devleti­ nin kurulmasını teinin eden, Hindistan'da yüzyıllarca sürecek olan Türk hâkimiyetinin temellerini atan, tarihin büyük ci­ hangirlerinden ve hükLiındarlarındandır. 14 kasıjn 970'te doğ­ du. Ağustos 997’den beri tahtta olan küçük kardeşi İsmail’i 7 aylık bir saltanattan sonra 998 martında tahttan indirip ye­ rine geçli. 30 nisan 1030'da 31 yıl, 8 ay süren bir hükümdar­ lıktan sonra 59,5 yaşında öldü. Hükümdarlığını, tükenmez bir faaliyet göstererek geçildi vc dünyanın en büyük ve güçlü dev­ letini bırakarak öldü. ' "Yemînu’d-Devle ve Emîııu’l-Mille Kchfıt’l-îslâm Nizâ- mu’d-Dîn Ebu’l-Kaasim Gaazî Seyfu’d-Devlc Sultân Mahmud Gazncvî", 1000 yılında Bağdad'daki Abbasî halifesinden ilk de­ fa olarak "Sultan = imparator” unvanım aldı. Bu tarihe ka­ dar tek Islâm imparatoru, Bağdad'daki Abbasi Halifesi idi. Müslüman devlet hukuku bakımından Sultan Mahmud’un bu vaziyeti, büyük bir inkılâp yapıyordu. 999’da Karahanhlar, Sâmânî devletini ortadan kaldırmak sureliyle, Gazneliler üze­ rinde hak iddia eden bu Iıan devletini haritadan silmişlerdi. Bu suretle serbes kalan Sultan Mahmud, zaman zaman Kara­ hanhlar ile rakip duruma düşmekle beraber, güneydeki (Hin­ distan) ve batıdaki (İran) fetihleri için müsait bir zemin ve elverişli şartlar buldu. Şîiler’e karşı Ilalife’yi şiddetle saran­ dı! ve Sünnî mezheplerin koruyucusu oldu. 1000 yılında Gazneli Mahmud, Peşâver şehrine girip Hin­ distan’ın kuzeybatısına ayak basmış oldu. O tarihe kadar Hin­ distan'da Müslüman hâkimiyeti Sind nehrini pek geçememiş, Emevîîer’don sonra Abbâsîİer’in zaıf zamanlarında da Hin- dûlar, Miislümanlar’ı kuzeybatı Hindistan’dan sürüp çıkar­ mışlardı. 1001’de 42.000 kişilik vc 300 fillik bir Hindu ordusu­ nu yok eden Sultan Mahmııd, Hindistan’ın eıı zengin eyalet­ lerinden olan Pencap’j ele geçirdi ve bu suretle Hindistan’la kuzeyine tamamen hâkim oldu. Çok büyük ganimetlerle Gaz- ne’ye döndü, “Gazi” unvanını aldı. 10. Hindistan seferinde Ganj vadisini yani Müslümanların "Hindistan” dedikleri asıl ülkeyi fethetti. 13. seferinde 150.000 kişilik b ir H indu ordusu­ nu imha etti; binden fazla harb filini ele geçirdi. En meşhur Hindistan seferi ise, lö.’sıdır. 1025 - 26’daki bu seferinde, Gu- caral’a girdi ve muazzam bir ganimetle avdet eyledi. Her sene devam eden bu seferleri arasında İran'ın en 747 TÜRKİYE TARİH!

mühim kısmını da imparatorluğa kaili vc dünyanın en güclii devletine sahip oldu. Sun yıllarında Selçuklularla uğraşmak zorunda kaldı. Selçuklular, Büyük Türk Hakanlığı’m 1040’ta ele geçirdikten sonra, Gazneli imparatorluğunu gölgede bıra­ kacak dcrcccdc bliyük' bif devlet kurmakla kalmıyacaklar, biz­ zat bu imparatorluğun da melbuu olacaklardır; Selçuklular bahsinde, bu mevzu clc alınacaktır. Çok büyük bir asker ve siyaset adamı olan Gazneli Sul­ tan Mahmud, iyi idaresiyle de tanınmıştır. Firdevsî, Şeh-Nâ- me'sini onun için yazmıştır. Fakat İranlılar’m Türkler’e karşı zaferlerinden fazla bahsettiği için iltifat görememiş, bu sefer TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLEŞ 243

Sultan Mahmud’u hicvetmiştir. İran edebiyat ve şiirinin bü­ yük devri Gazneliler'le başlamıştır. Sâmânîlcr devrimle geli­ şen Yeni İran Şiiri, Gazneliler devrinde parlamış, Selçuklu­ lar çağında yükselmiş, Moğollar çağında da en yüksek nokta­ sına varmıştır. Türk hükümdarları Farsça bildikleri için, İran şiirini çok sevmişler ve himaye etmişlerdir.

Sultan Mahmud'dan Sonra

Sultan Mahmud'un yerine oğlu Celâlu’d-Devle \e Cenıâ- Iu’l-Mille Ebû-Ahmed Muhammed geçmiştir. Bu şehzade, 997’ den 1041 nisanına kadar Cûzcân (Hazar Dcnizi’nin güneyi) umumi valisi idi. Kardeşi Nasîru’d-Din I. Mes'ud, Isfahan ve Rey (Tahran) umumi valisi bulunuyordu; Sultan Muham- med’i devirip yerine geçmiş ve 2 ekim 1030’dan 24 aıatık 1040'a kadar 10 yıl, 2 ay, 23 gün saltanat sürmiiş, 1041’de öl­ dürülmüştür. Yerine Sultan Muhammed tekrar hükümdar ol­ m uş ve bu suretle önce 30 nisan 1030 • 2 ekim 1030 arasında 5 ay, 2 gün, sonra 24 aralık 1040 - nisan 1041 arasında 4 ay, ceman 10 ay saltanat sürmüştür. Sultan Muhammed, Ebû- Nasr Muhammed ibni Ebu’J-Hâris Ahmed ibni Muhammed'iıı kızı ile evliydi. Bundan sonra Sultan Mes’ud’un büyük oğlu Şibâbuddin Mevdûd (1041-1048), bunun oğlu henüz çocuk olan II. Mes’ ud (1048-1049), onun tahttan indirilmesinden sonra l. Mes.’ u d ’un diğer oğlu Balıâu'd-Devle Ali Ebu'l-H asan (1049-1051 ), sonra Büyük Sultan Mahmud'un küçük oğlu Mccdu’d-Dcvlc Abdürreşid (1051-1052), onun öldürülmesinden sonra 57 gün "Kâlir-i Nî’ınot" denen mütegallibe Tuğrul (1052-1053), sonra I. Mes’ud’ım oğullarından 1052’den beri tahta hak iddia eden Seyfu'd-Devle Ferrukh-zâd (1053-1059), sonra kardeşi Zahirud- din İbrahim (1059-1099), sonra bunun oğlu Alâ’u’d-Devle III. Mes’ud (1099-1 It5) saltanat sürdüler. I. Mes’ud’un oğulların­ dan Bülh valisi Mes'ud ile Lâhor (Pencap) umumi valisi iken 1042'de ölen Mccdûd da meşhurdur. Bu suretle I. Mcs’ud'un en küçük oğlu Sultan İbrahim, 40 çocuk bırakmıştır ki, bun­ ların cn meşhuru, îmanı Abdüihalık Cûzcâni ile evlenmiş ola­ nıdır; bu evlenmeden meşhur Cûzcâni ulema ailesi türemiştir. III. Mes’ud’un yerine büyük oğlu Kemâlu'd-Devle Şîr-zâd (1115-1116), onun öldürülmesinden sonra kardeşi Sultânu'd- Devlc Arslan-Şah (1116-1117), onun da öldürülmesi üzerine kardeşi Yemînu’d-Deüe Gazi Behram-Şab (1117-1152) tahta geçtiler. Sultan Behram-Şah’ın 35 yılık saltanatından sonra oğlu Mu'izzu’d-Devle Ilusrev-Şah (1152-1160), sonra bunun 244 TÜRKİYE TARİHİ

oğlu Tâcu’d-Devle Husrev-Melik veya Melik-Şah (U60-1187) lah ta geçtiler. B clıram -Şalı’ın küçük oğlu DovlcL-Şab, 1150'cle öldürülmüştü. 27 yıUık saltanattan sonra Htısrcv-Mclik'in tahttan indirilmesi ve 4 yıl sonra 119I’de de öldürülmesi üze­ rine, aynı yıl bunun oğlu ve Gazneliler’in sonunca imparator­ luk vcliahdi Behram-Şah’ın da katli ile, hanedan tarihe katlış- m ış oldu. III. Mcs’ud, Büyük Türk Hakanı Selçuklu Sultan Mclik- Şalı’nı bir kızı ile 1072’de evlenmişti; 35 yıl tahtta kalan Beh- lâm-Şalı, bu evlenmeden doğmuştur, yani ana tarafından Sul­ lan Melik-Şalı'm torunudur.

8. GAZNELİLER 1. Alp Tekin (Tigin) (962-963 = I) 2. İbrahim (963-966 = 3) 3. Bilge Tekin (966-972 = 6 ) 4. Piri Tekin (972-977 = 5) 5. Scbiik Tekin (977-997 = 20) 6 . İsmail (997-998 = 1) 7. Suttan Mahmud (998-3030 = 32) 8 . Sultan Muhammed (1030 + 1040-1041 = 1) 9. I. Sultan Mes'ud (1030-1040 = 10) 10. Sullan Mcvdûd (1040-1048 = 7) 11. I!. Sultan Mes'ııd (1048-1049 = 1) 12. Sullan Ali (3049-1051 = 2) 13. Sultan Abdürresid (1051-1052 = 1) 14. Sullan Tuğrul (mütegallibc) (1052-1053 = 1) 15. Sullan Ferrukh-zâd (ÎÛ53-J059 = 6 ) 16. Sultan İbrahim (1059-1099 = 40> 17. III. Sullan Mes’ııd (1099-1115 = 16) 18. Sultan Şîr-zâct (1115-1116 = 1) 19. Sullan Arslnn-Şah (II16-1117 = 1) 20. Sullan Bclırûnı-Şnlı (1117-1152 = 35) 21. Sultan Ilusrev-Şalı (1152-1160 = 8 ) 22. Sultan Husrev-Melik (Mdik-Şah) (1160-1187 = 27) BİBLİYOGRAFYA: Muhammed Nâzım, The Life and Times o) Sultan Mahmûâ o/ Ghazna, Cambridge, 1931; İqbâl M. Shafi, Fresh Light on the Chaznaoîâs, Islamic Culture, X II, 1939, 189-234; A. Y. Yakubovskıy, Gazne DevleH'nin Menşe’i ve Karakteri, Türkçe trc. A. Cafcroğlu, Ülkü, sayı 72-76, Ankara, 1939; İ. Kafesoğlu, Mah­ mud Gasnevl, İslâm Ans., VII, 373-83; Y. H. Bayur, Hindistan Tari­ hi, c. I, Ankara, 1946, T.T.K. nş.; Muhammed Habib, Sultan Mah­ mud o) Ghasnin, Aligarb, 1927; Barthold, Turkesta?ı, İngilizce ter- cemesinin ilk tabı: Londra, 1928. VI, ÇİN'DE TÜRK HANEDANLARI

1. Ç’İLER (479-502 vc 550-577) Çu hanedanından (M.Ö. 1050? - M.Ö. 256 = 794?) sonra Çin’de iktidara gelen 2. Türk imparatorluk hanedanı "Ç‘i” ha­ nedanıdır. Çin’in bellibaslı imparatorluk hanedanları içinde XII.’sidir. 479-502 arasında 23 yıl Güney îınparalorluğu’nu, 550-577 arasın d a 27 yıl da Kuzey İm p aralo rh ığ u ’nu işgal et­ miş yanı lam yarım asır iküdarda kalmıştır. Tabgaçlar. Ç’iler’ in saltanatına son vermişlerdir. Ç'iler, 313-376 arasında 63 yıl Kansu’da bir kıraliık kur­ muşlardı. Oradan Güney Çin İmparatorluğu’nu ele geçirmiş­ lerdir. Başkentleri Ç’ang-an idi. 7 imparator gelip geçmiştir. Güney’de iktidarı kaybettikten 48 yıl sonra Kuzey İmpa­ ratorluğu’nu ele geçirmişlerdir. Kuzey’den de Tabgaçlar, ya­ ni başka bir Türk hanedanı tarafından iktidardan uzaklaştı­ rılmışlardır. Güney Ç’iler’e "Pei-tsi”, Kuzey’dekilere "Ç’en” vc “Pci Çeu” da denmekledir. Çin’deki Türk hanedanlarının, çok eski, köklü ve muha­ fazakâr, hattâ mütaassıp bir medeniyete sahip Çin gibi bir ül­ kede, daha doğrusu “kıta"da saltanat sürebilmek için, derhal ÇinU’leştiklerini, TLİrlc’lükîe kan rabıtasından başka hiçbir alâkalarının kalmadığını burada tekrar etmek faydalıdır. Onun için, Çin’deki bu Türk asıllı hanedanlar, Çin’de Türk devleti kurmuş değiller, yüzlerce, binlerce senedir var olan Çin devletinde arada sfrada iklidara geçmişler demektir. Hin­ distan’daki Türk devletleri ise böyle değildir. Onlar hiçbir şekilde Hindû’laşmamışlar ve Türklüklerini, Türk kültürünü korumuşlardır. Bunun sebebi Müslüman olmaları ve Müslü­ man dininin başka bir dine ve dolayısiyle küllüre geçilmesine imkân vermiyecek dcrecede yüksek bir seviyeyi haiz olma­ sı, bir de Hindistan Türk devletlerinin her yıl muntazaman kuzeyden, Türkistan’dan yeni ve taze Türk unsurları getir­ terek beslenmesidir. 246 TÜRKİYE TARİHİ

2. TABGAÇLAR (TOBALAR) (38G-534 ve 534-556) Çin'de saltanat sürmüş Türk hanedanlarının en ünlüsü ve nuihimmi, Tabgaçlar’dır. Zira Tabgaçlar, Hunlar'dan sonra Büyük. Türk Hakanlığı tahtına çıkan Tabgaç boyundandırlar. Orta ve Kuzeydoğu Asya yani Türk kavimleri ile dc çok sıkı alâkalan olmuştur. Çinliler’in "To-pa” dedikleri Tabgaçlar, Türk tarihinde o kadar tesir bırakmışlardır ki, onlardan son­ ra asırlarca Türkler, Çin’e "Tabgaç” demişlerdir (Türkler'in coğrafya isimlerini 'Türkçeleştirmekteki JıarikuJâdc dikkate şayan temayülü malûmdur). Çinliler’in “Toba” ve “Wei”, Avrupalılar’ın "Topa” dedik­ leri Tabgaçlar, 386-534 arasın d a 148 yıl Kuzey İm paratorhı- ğu’nda, 534-556’da 22 yıl da B atı tm p arato rlu ğ u ’nda saltanat sürmüşler, 170 yıl Çin'e hâkim olmuşlardır. Çin’deki bellibaş- lı imparatorluk hanedanlarının XV.'sini teşkil etmektedir­ ler. Tabgaçlar’ın başkenti önce Ye (Anyang), 495’ten başlıya- rak da Loyang şehridir. Tabgaçlar, Büyük Türk Hakanlığı tahtına oturdukları gibi, bu boyun çeşitli kabileleri başka devletler de kurmuşlardır. 338-376 yılları arasında 38 sene Ku­ zey Şansi prensliği, 338-476 arasında 138 sene de Kuzey Man- çurya ve Kuzey Moğolistan prensliği, bunlara ait olmuştur. Bunlardan 2 hanedan iktidara gelmiştir: 398’de iktidara ge­ len, 572’ye kadar 174 yıl iktidarda kalan hanedan, II. Tabgaç hanedanıdır. 556-572 arasında, Çin’in küçük b ir kısm ında hü­ küm sürmüşlerdir. Bu müddet içinde, Tüıklcr'de âdet oldu­ ğu üzere, Tabgaç hanedanının muhtelif prensleri, en büyük­ lerini imparator tanımak suretiyle Çin’in .çeşitli bölgelerinde hüküm sürmüşlerdir. 534’te başlıca 2 şube görülmekte, son­ radan bu şubeler birleşmektedir: Doğu Tabgaçlar 550’ye ka­ dar 1 yıl, Batı Tabgaçlar ise 557’ve kadar 23 yıl devam etmiş­ lerdir. Doğu’dakiler, Çin'in Ho-pei, Şan-si, Şan-tang, Ho-nan eyaletlerine hükmetmekte, Batı'dakiler ise Şen-si ve Kan-su’ da saltanat sürmektedirler. Birincilerin başkenti Çang-tö, İkincilerin ise Çang-ııgan’dır. Saltanat ekseriya babadan oğula geçmiştir. 2. imparator Topa Tao, 434’te Apar hanedanından Tdİr Tüık imparatorluk prensesi ile evlenmiştir. Bu imparatorun kızını da Apariar’ dan Büyük Tüık Hakanı olan Uti (431-444) almıştır. 6 . impa- raLor olan Topa Kiao’nuıı zevcesi tmparatoriçe Hu, oğlunun 13 yıllık saltanatı boyunca imparatorluk nâibesi olmuştur. 13 imparator Hiao Wu Tj’nin kızı, Aparhır’dan Büyük Türk- H akanı (520-521 + 522-552) Onahoey K ağan ile 533'te evlen­ miştir. Bu Kağan, bu prensesten sonra, 538'de de Tabgaç im­ paratoru Wen Ti’ııin kızını almışur. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 5 4 7

Bu suretle zaten aslen Türk olmı bu iki Tabgaç prensesi, "Kutıın" yani Türk imparatoriçesi olmuşlardır. Oıuılıoey Ka­ ğan’duıı sonra Apar hanedanı iktidardan düşmüş, yerine Gük- türkler'clcn Bumın Kağan gelmiştir. Bıınıın Kağan da 552'de yani tahta çıktığı yıl> sonuncu Tabgaç imparatorunun kızı olan Prenses Çang-lo ile evlenmiştir.

:■!. ÇÖLLER (ŞA-T’OLAR) (92:»-»50) Ç inlilcr’in ‘'Şa-I'o" dedikleri Çö! hanedanı, 923-950 a ra ­ sında 3 imparator ile 27 yıl Çin'de salıanat sürmüştür. Şato­ lar, Hcıı-leang hanedanının yerine geçmiştir ve Çin’in XXII. imparatorluk hanedamdjr. Başkentleri T’ai-yuan ve Lo-yang (923-936), sonra K'ai-fong-p’ien (936-950) şehirleriydi. Şatolar, Göktürk imparatorluk hanedanından inen prens­ lerdir. Bir Göktürk prensi olan Li K’o-yang (ismini Çinliler böyle yazıyorlar), 883’te Şan-si umumi valisi olmuş, 908’do 55. yaşında ölmüştür, Şalolar'dan ilk Türk imparatoru olan /at. bunun mânevi oğludur. Gerçek oğlu Li Ts’un-liu, 908'dcn 923’e kadar 15 yıl Kansu kıralı olarak sallanal sürdükten sonra 925’le ölmüştür. îlk imparatorun damadı olan Göktürk pıvıısi, kayın pederinin yerine geçmiştir. Sonuncu vc 3. Şato imparatoru da bir Göktürk prensidir. Bunun babasının adını Çin kaynaklan “Liu-Şih-yuan" şeklinde yazıyorlar. Çin kaynaklarına göre Ceugiz Han’ın mensup olduğu Kı­ ya l ailesi, bu Şatolar’darı, binaenaleyh Göktürkler’dcn inmiş ve Türk asıllıdır. Ancak XII. asırda şimdiki Moğolistan’da Moğollar, Türkler e nispetle çoğunluk teşkil etlikleri için, Mo ğotla.şmışlır.

4. HSİ-HSİALAR (1038-1227) Hsi-Hsialar, Tibctli’leşmiş Türk'tür. Başkent Halatlar ol­ mak ü/ere Kansu, Ordos ve Şensi’de saltanat sürmüşlerdir. Çin'in XXVII. imparatorluk hanedanını teşkil ederler. 1038- 1227 arasın d a 189 yıl devam etm işlerdir. 1210’da M o ğ o lb ıı yani Cengiz Han'ı metbu tanımışlar, 1227'de Moğol impara­ torluğuna katılmışlardır. 1125’ten beri Tibet, Çin hâkimiye­ tinde olduğu için, bu tarihten sonra Tibet ve Çin kavimleri arasında daha sıkı bağlar kurulmuştur. İlk im paratordan so n ra yerine oğlu Şen-tsuog (1068*1085 = 17), sonra bunun yerine oğlu H ui-tsung <1085-1125 = 40), sonra bunun oğlu Kao-lsung (1125-1164 = 39), sonra da bu* nun oğlu olan Tu-tsung (1164-1174 = 10) lahla geçmiştir. Bundan sonra imparatorluk zayıflamıştır. Bu sıralarda Kuzey 248 TÜRKİYE TARİHİ Çin’de kudretli Kin İmparatorluğu saltanat sürmektedir. Htıi- tsung’un büyük oğlu vc veliaht) Kiıı-lsung. kendinden öııcc öl* düğü-için, yerine küçük oğlu Kao-tsung geçmiş ve Kin hanedanı ile mücadele etmiştir. 1227'de Moğollar bu hanedanı ortadan kaldırmakla bera­ ber, Prens Kong-ti (Ti-ping), Moğollar’a karşı atalarının lahiı için mücadcle etmiştir. Daha doğrusu bu prensi elde bulun­ duran Hsi-Hsia ileri gelenleri bu işi yapmışlardır. Zira Kong- ti, 1279’da 9 yaşında ölmüştür. 1274’ten 25 şubat 1276’ya ka­ dar küçük bir kırallık ele geçirmekle beraber Moğollar tara­ fından kovulmuş, Eakat onun nâmına mücadele edenler , 1279* da prens ölünceye kadar Moğollaı'a karşı koymuşlardır. Bu sırada Çin'in kudretli hâkimi, Cengiz'in torunu Kubılay’dır. Prens namına mücadeleyi İdare eden başbakan ve naip Kİa Sseu-tao, 1279'da Kubılay’ın esiri olmuştur.

9. ÇİN'DE TÜRK İMPARATORLARI A. GÜNEY Ç-r HANEDANI (479-502 = 33) 1. Tay-Kao (479-482 s 3) 2. Wu-tl <482-493 = II) 3. Yu-Uh Wang (493-494 s 1) 4. W ıı-ti (494) 5. Miııg-tl (49+498 = 4) 6. Tl Pao Kiııen (498-501 = 3) 7. Ho-U (501-502 = 1) B. TABGAÇ (TOBA) HANEDANI (398-572 = 174) 1. Tay Tsung Mîng Yııen-li (Toba Sseıı) (398-423 = 25) 2. Tay Wu-ti (Toba Tao) (423452 a 29) 3. Wen Çing-ti (Toba Siun) (452-465 s 13) 4. Hien Wcn-tl (Toba Hong I.) (465-471 = 6) (ölümü: 4$0?) 5. Hiao \Ven-li (Toba Hong IL) (471499 = 28) (doğumu: 460?) 6. Siuen We-ti (Toba Kiao) (499-515 = 16) 7. Hiao Ming-li (515-528 = 13) 8. Cao (528) 9. Cung-tl (528-530 = 2) 10. Tung Hay <530-531 = 1) 11. Si-ti (531-532 = 1) 12. Heu Si-ti (532) 13. Hiao YVu-ti (532-534 2) 14. Tsing-li (534-550 = 16) 15. Wep-tî (550-551 ü=I) 16. Fi-ü (551-556 = i) C. ŞATOLAR (923-950) I. ... (923-936 = II) . TÜRKİYE'YE 6ELME0EN ÖNCE TÜRKLER J 4 9 2. Şih Çing-t’ang (936-946 = JO) 3. ... (946-950 = i) (öldürüldü) BİBLİYOGRAFYA: O. Franke, Beitrüge aus Chinesiscfıen ÇueUen sur K e n n t n ts der Türkvölker, Berlin, 1904; Ren€ Crous- set, L’Empbre des Sleppes, ilk tabı: Paris, 1941; Louis Bazin, Re- cherches sur les Parlers T o pa, T'ottng Pao, XXXIX, 4-5, Lelden, 1950, s. 228-329. VII. AVRUPA'DA TÜRKLER

1. KUNLA.lt (HUNLAR) (374-454) Volga Htııt Devleti ve Balnnıir

Türkler'in Hun boyu — ki bazı tarihçilere göre Oğu/lyr’ d ır— Orta Asya'da Büyük Türk T-kıkaıılığı'm Tabgaçlar'a b: raktıktan sonra, kısmcıı anayurdu terkelli. Hun prenslerinin başlarına geçtiği kalabalık Hun kabileleri, iktidara alışmış zümre sıfatiyie, hâkim olacakları, tâbi sıfatiyle yaşaynılına­ cakları yerlere aktılar. Malûm olduğu üzere, Türkler’e Orta vc Doğu Asya'dan dışarı taşmak, fazla nüfusu göndermek için iki yol açık ol­ muştur: batı ve güney. Doğuda Büyük Okyanus (Pasifik), kuzeyde Sibirya buzulları, bu istikametlerde güçü imkânsız kılıyordu. Güneyde Çin ve Hindistan ile Iran, Batıda Doğu Avrupa bozkırları, Türkler’in önünde açıktı. Türkler, akın maksadı dışında nadiren yerleşmek üzere Çin'e akarlardı. Ya­ bancı bütün zümreleri temsil eden bu kalabalık ülkede, bir­ kaç, hattâ bir, iki balın sonra Türklükten, Mogolîıık'ıan, Mançuluk'tan, Tunguzlnk'tan, Tibcllilik'ten eser kalmıyordu. Ancak Müslüman olan Çinliler (Döngcııler)’dir ki, Müslüman dininin sıkı kaideleri sayesinde cemaatlerini Çin'in insanlar denizinde erimekten kurtarabilmişlerdir. — Hindistan ve İran tarafları, yani güneybatı, Türkler için çok daha cazip gelmiş­ tir. Türkler bu ülkelerde devamlı, büyük devletlere sahip ol­ muşlar, İran'ın büyük bir kısmını ila — bugüne kadar — Türk'Jeştirmişlerdir. Türkler için ikinci yol, batı olmuştur. Ural Dağlarını ve Ural ırmağını atladılar mı, Türkler kendilerini büyük bir ovada, Rusya Ovası’nda buluyorlardı. Burası vc Karadeniz'in kuzeyi, Türkler’in çok sevdikleri ülkeler olmuş ve yü/lerce yıl bu memleketlere hâkim olmuşlardır. İranh unsurlarla karışık olan Sakalar istisna edilirse* Türkler'e bu batı yolunu açan ve Türk kavimleriniıı bin beş TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 251 yttz yıl siirecck olan Doğu Avrupa macerasına girişmesini te­ min eden, Hun Türklcri'dir. 374'le Büyük Türk Hakanhğı’ua mensup bir prens oldu­ ğu şüphesiz bulunan Balamir, Volga Hun Dcvleli’ni kurmuş­ tur. Bu suretle Volga boylan Türkleşmeye başlamıştır. Bu devlet bîr müddet sonra yıkılmış ve Hunlar. yeni gelen Türk zümreleri, Bulgarlar ve Hazarlar içinde erimişlerdir.

Al t ila Haaudauı Hunİar’ın daha büyük zümresi. Volga'dan sonra da yolla­ rına devam elmişler, Kafkasya'ya, Karadeniz kuzeyine, nihîP yet Macar Ovası'na yayılmışlardır. Bu zümrenin başında MuneuU, Oktar, Ruga (Rua) ve Ay- bars adlı 4 kardeş bulunmaktadır. Bunların Hun imparator­ luk hanedanına: mensup olduğu, cn büyiik tarihçiler taralın­ dan kabul edilmektedir. Zaten hanedandan olmıyan kimsele­ rin Türk boylarının başına geçmeleri, lıele İslâm’dan önceki devirde, Türkler’in telâkkileri ile imkânsız bulunduğu malum­ dur. Muncuk'un oğlu Aıtila, Hun yabgula tından Çiçi Yabgu* nun —ki Türk tarihinin büyük şahsiyetlerinden biridir ve Hunlar bahsinde adı geçmiştir— 12. kuşaklan (batından) ve dolayısiyle Mete'nin (Oğuz Han'ın) 18. kuşaklan torunu­ dur. Bu nazariye, F. Hirlh, W. Radİoff, J. B. Bury, F. E. Krau- se, Z. V. Togan gibi en büyük Alman, Rus, İngiliz, Türk çi- niyatçılan (smologlan). altaistieri (luıaniyatçı) ve türkolog- ları (türkiyatçı) tarafından tam bir gerçek olarak kabul edil­ mektedir. Gene bu büyük Uırih ve lisaniyat âlimlerine göre. Attila' nm oğullarından Macarlar'ın adım "Csaba" şeklinde yazdık­ ları prens, Arpad hanedanının kurucusu Aİmos'un büyiik ba­ basının büyük babasıdır. Macarlar'm ilk ve en meşhur kimi­ lik hanedanının Türk olduğu zaten malûm ve münakaşa edil* miyen bir keyfiyetti. Fakat'yukarıdaki tarihçiler, Arpad ha­ nedanını üstelik Attila’ya ve dolayısiyle Mete'ye bağlamakta­ dırlar. Bu da Türkler'in hanedan telâkkilerine uygundur (Ma- carlar bahsinde bu mevzua avdet edilecektir). Avrupa Hun (aslı Kun'dur) Türk imparatorluğu ancak 31 yıl kadar devam ettikten .sonra dağılmıştır. 425 yıllarında Hıınlar'ı.n bir imparatorluk teşkil edecek derecede ehemmi­ yet kesbettikleri muhakkaktır, önce Oklar, sonra kardeşi Ru­ ga (Rua), Hun tahtına oturmuşlardır. Ruga'nm 4S4’te ölü­ münden sonra Muncuk'un iki oğlu, Bleda (Buda) ile Attila, iktidarı paylaşmışlar, fakat büyük kağan mevkiinde Bleda asî TÜRKİrE TARİHİ kalmıştır. 395 yıllarında doğan Blc-da, 434'ten 445’e katlar 11 yıl saltanat sürmüştür. Bu tarih te 50 yaşlarında iken tildii- 'rüfmttytür. Kardeşi Aiıila, 400’tle doğmuş, 434’tc Doğu Kağanı vc veli- alıl olmuş, 445’te tek başına imparatorluğun başına geçmiş, 9 yıl sonra 53 yaşında ölmüştür.-Zevcelerinden ikisinin adını biliyoruz.: Arıkan v<2 İldike. İldike ile evlendiği gcce ölmüştü)'. Atıila’mn 3 oğlu. îlek, Dengizik, irmek, Arıkan’dan doğ­ muşlardır. Aynca Dobnıca valisi olan Heı nak adında bir oğ­ lu vc Arpadlar’ın atası sayılan Csaba adında diğer bir oğlu daha olduğu anlaşılmaktadır. Attilâ'mn yerine bunlardan tlck geçmiş, fakat ertesi yıl, 454’te öldürülmüştür. Bıı tarihten son­ ra büyük imparatorluk dağılmıştır. Dengizik, Hunlar’dan top- lıyabildiği kısının başına geçmiş, 496’da öidürülünceye kadar 15 >ıl. Hun devletini muhafazaya gayret etmiştir. Dengizik, Ku­ zey Karadeniz ve Romanya’da, ona tâbi olan kardeşi îrııek (İr­ mek ) de Ukraynada saltanat sürmüştür. 496da Dengizik öldü­ rülünce, İrnek, Bizans’a tâbi olmuş ve daha bir müddet Dobru- ca'da hükümdarlık yapmıştır. Batı Roma imparatorluğuna son veren Odoakr (Odovakar), Attila'nm meşhur nazırı ve Skir kı­ ralı Edckon'un oğludur. Batı Roma’mn düşüşü sırasında îmek, henüz hayalta. fakat Dobruca'da mütevazı bir hükümdardı. Hunlar’ın, Attila’nın imparatorluk başkentinin nerede ol­ duğu çok tartışılmıştır. Son tetkikler, bu başkentin bugünkü Segedin şehri civarında bulunduğunu göstermektedir (Tisa' dan Maros kolunun ayrıldığı niahal).

Avrupa Hunlun'nııı Tarihi Ehemmiyeti "Kuıı", Türkçe'nin Argu lehçesinde “'koyun" demektir. Bu ıtulna bilindikten sonra Kunlar'm Hindistan’da kurdukla­ rı imparatorlukta geçen "Akhun”, “Karahun” gibi tâbirler an­ laşılır (Türkler'in Akkoyunlu, Karakoyunlu boylan da var- dır; XIV, asırda tarih sahnesine çıkacaklardır). Hunlar'ın Orta Asya'dan M acar Ovası'na geldikleri zama­ na kadarki tarihleri hakkında çok az şey biliyoruz. Attila’nın büyiik babasının Knzcy Karadeniz’de mühim bir Türk devleti kurduğu ı,mıhakkal

Hun Kültürü Hulıanyo (Huhansie) Yabgu ile Çiçi Yabgu’nun uzun yıllar Iklidar çekişmesine girişmeleri, Büyük Türk Hakanîiğı'na hâ­ kim olan Hunlaı’ın bazı boylarım geniş ölçüde memnuniyetsiz­ liğe scvkelmişti. İktidardan uzak düşen bu boylar, Çiçi Yabgu’ nun idaresinde batıya çekilmişler ve Çm nüfuzundan çok ^ a k ­ laşmışlardı. Çiçi Yabgu, Talaş boylarına gelmiş, İşık Göl havza­ sını da ele geçirmişti. Bu suretle Türkler’in hâkim unsurunun mühim lusmt, batıya gelmiş oluyordu, Çiçi Yabgu'dan vc hele 254 TÜRKİYE TARİHİ

1.1un hanedanının iktidardan düşmesinden sonra Hunlar'ın en bliyük kısmı batıda toplandı vc Avrupa'ya aktı. Bu suret­ le Avrupa kültürü ile Türk kültürü arasında geniş bir temas husule geldi. Kuzey Kafkasya’da İran ırklarından Alanlar var­ dı. Hunlur'la Alanlar’ın teması geniş ölçüde olda. Hunlar'ın bu göklerini, arkeolojik keşifler sayesinde doğudan batıya doğru oldukça muntazam şekilde takip etmek mümkündür. Meselâ Kazakistan’da Borovogo Gölü kıyılarında bulunan al­ tında mamul eşya, Hunlar’ın doğudan batıya doğru katelıik- lori bir merhaleyi göstermektedir. Voiga bölgesinde dc tipik bir Oı in Asya Hun kılıcı bulunmuştur; bu kılıç, eğri Türk kılıçlan biçimindedir. Volga boylarının kuzeyleri daha bu de­ virlerde Fin kavimleri ile meskun değildi. Fin kavimleri, bu bölgelere Vi. - VIII. asırlarda yerleştiler ve Türkler’i, Volga' nın daha güney kıyılarına doğru îttiler. Onun için Hunlar çağında Vulga'mn kuzey bölgelerinde de Türk unsuru bulu­ nuyordu. Hunlar, Volga’dan sonra Don havzasına geldiler. Arkeo­ lojik keşifleri bu hav/ada da takip etmek mümkün olmakta­ dır. Don'dan az sonra da bu Türk kavmıni Dinyeper’de görü­ yoruz. Kırım yarımadasını da geniş Ölçüde iskân etmiş ve Türk'leştİrnıişferdir. Nehirden nehre atlamak suretiyle niha­ yet Tuna'ya erişmişler vc Macar Ovası'nda, büyiik bir geçici imparatorluk kurmak üzere kuvvetlerini teksif eylemişlerdir. Macaristan’da Hunlar, zamanımıza kadar izleri görülen şid­ detli kültür tesiri yapmışlardır. Güney Rusya'da bulunan Cer* menlerin bmük kısmı, bu Hun akın/ önünde Almanya’ya gel­ mişler, bıı suretle Güney Rusya’da hiç Cermen kalmamıştır. Hunlar’ın yerleştikleri bölgelerden biri de Silezya’dır ve bu ülkede de büyük kültür izleri bırakmışlardır. Avrupa medeniyetinin Hun Türkleri’nden aldığı başlıca unsurları büyük Fransız tarihçi ve coğrafyacısı Fernand Gre- tıurd, şöyle hulâsa ediyor: (Grundeıtr et Dccadence de l’Asie, 11-3): "Ö zamana kadar Avrupalılar’ın meçhulü olan iç çama- şın, at koşumları ve Türkler'in allarını eyerleme usulleri, as­ kerliğe ve'süvariliğe dair birçok husus; birçok coğrafya ismi ve mefhumu... Yunan, Romalı, Gol vc Cermcnier’in meçhulü olan ve Türk atlısına emsalsiz bir üstünlük veren at donatı­ mına ait birçok hususlar, Hunlar’dan iktibas edilmiştir. Batı Roma’nın son imparatoru olan Romulus'un adına Batı tmpa- .ratorluğu'nu idare eden babası Oresle, Attila’nm eski bir su­ bayı idi ve askerî terbiyesini Türkier’den almıştı. İtalya’ya hâkim olan meşhur Odoacre da, Attila'nm nazırlarından biri­ nin oğluydu". TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TİİPKLER 255

Attilâ Tarihin vc Tiirk uırilıinin en büyük şahsiyetlerinden biri olan Atilla’nın hayat vc şahsiyetini de kısaca gözden getir­ mek icap eder. Zaten Avrupa Hun imparatorluğu demek, he­ men hemen Atıila demektir. IV. asır ortalarında Kıızcy Kafkasya’da Alanlar'ı hâkimi- TÜRKİYE TARİHİ yellerine alan Hun Türkleri, 359'da İran'a, 363'te kuzeyden Kafkas Dağları’m aşarak Güney Kafkasya’ya, daha sonra Gü­ neydoğu Anadolu'ya, hattâ Mezopotamya’ya kadar inmişlerdir. Bununla beraber Hunlar'm en kalabalık boylan Karadeniz'in kuzeyinde vc Kırım'da, bilhassa Don nehrinin doğusunda bu­ lunuyordu. Hıınlar'jn başkentinin 417 yıllarında Hazar Denizi kıyılarında.iken 430 yıllarında bugünkü Bulgaristan’da Sofya civarına nakledildiğini biliyoruz. AUila, Hunlar’ı cihanın hâ­ kimi vaziyetine getirmek istemiş ve projesini tamamlamaya da ramak Jcalınışlır. Doğu ve, Batı imparatorlukların! ezdik- len sonra Attila, tran imparatorluğunu fethetmek istiyordu. İran seferine çıkmak üzereyken, beklenmiyen şekilde öl­ m üştür. Atlila ilk gençliğini bir Roma sarayında geçirdi; Roma kültürünü ve Latince'yi öğrendi; bilhassa Roma imparatorlu­ ğunun bütün zaıflarına dikkat etti ve tahta çıkınca bu zarf­ lardan dâhicc faydalanmasını bildi. Önce Doğu Roma (Bi­ zans) üzerine yürüyüp imparatorluğu yıllık vergiye bağladı. Bir Roma imparatoru için yabancı bir devlete yıllık vergi vermek, görülmemiş bir zillet teşkil ediyordu. Nitekim bir­ k aç yı! sonra Bizans İmparatoru, vergiyi kesti. Bunun üzerene Attila, Bizans üzerine yürüdü. Belgrad, Niş, Filibe gibi mühim şehirleri aldıktan sonra, Gelibolu yarımadasına geldi. Bizans ordusu Atilla'nın karşısında müthiş bir bozguna uğrayınca İmparator, eskisinden çok daha ağır bir j'ilhk vergiyi kabul­ lenerek Türk cihangirini İstanbul kapılarından uzaklaştırdı. B ir m ü d d et1 sonra tekrar Bizans ile arası bozulan Atlila, Balkanlar’da 70 Bizans şehir ve kasabasını Huıı imparatorlu­ ğuna kattı. Mora’ya ve İstanbul kapılarına kadar Doğu Roma topraklarım çiğnedi. Auilâ'dan son derece ürken Bizans, baş­ ka kurtuluş çaresi göremiyerek, Türk hakanını zehirletmek üzere bir suikast hazırladı. Fakat suikast akim kaldı. Attilâ, Bizans’a elçi gönderdi. Tehdit ederek, suikastın başı olan Bi- zansh’mn teslimini istedi. Mesele çıkarıp yeniden harbe gir­ mekten çekinen Bizans İmparatoru, suikasti kendi emriyle hazırltyan adamın başını kestirip AUiîa'ya gönderdi. Zaten bu sıralarda Attila, gözlerini Batı Roma’ya çevir­ miş bulunuyordu. O zamana kadar Batı Roma’nm dostu idi. Fakat Batı Roma tahtnıa hak iddia edenlerin kendisine sı­ ğınması üzerine, siyasetini değiştirdi. İmparator HI. Valen- tinianus'un kızkardeşi Prenses Honoria, doğacak çocukları tahta rakip olmasın diye, evlenmemeye mahkûm edilmişti. Bunun üzerine intikam almak istiyen Prenses, Attila’ya bir nişan yüzüğü gönderdi. Attila, prensesin bu teklifine cevap TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 2 5 7 bile vermedi. Faka! Balı Roma ile bozuşmak için bahane arar­ ken, aklına, yıllar önce cereyan eden bu hâdise geldi. Bu sı­ ralarda Prenses Honoria, saray adamlarından birisiyle seviş­ tiği iddiası ile annesi İmparatoriçe Placidia tarafından önce İstanbul'a, sonra da Ravenna’j'a (İtalya’da) göndorilmişli, güz hapsindevdi. Bunu öğrenen Attila, Batı Roma İmparatoru'na elçi gönderdi; nişanlısının hemen serbes bırakılmasını, müs­ takbel zevcesi olan Prenses Honoria’mn miras vc çeyizi ola­ rak da Batı Roma, imparatorluğunun yarısının kendisine veril­ mesini istedi. Siyasi gerginlik, zirve noktasına cıişnıiş bulu­ nuyordu. Bu sıralarda Attila’nm bütün endişesi, iki Roma impara­ torluğunun kendi aleyhinde birleşmesi ve ikisiyle beraber aynı zamanda iki ayrı cephede haıb etmek mecburiyetinde kalma­ sı idi. Bunu önlemek maksadiylc, hi2İa Batı Roma üzerine yü­ rüyüp, ona baş eğdirip bertaraf etmek icap ediyordu. Al illa. Batı Roma’va Galya’da ezmek istedi. Ren’i geçerek Galya’ya (Fransa) girdi. Metz ve Reims şehirlerini aldı. 24 haziran 451’de, Orleans şehri yakınlarında, Ban Roma ile müttefiki Batı Gotları’nın büyük ordusunu karşıladı. Çok kanlı geçen ve iki taraftan 165.000 zayiatla nelicclenen mey­ dan muharebesinden, iki taraf da kesin netice alamadı. Ertesi scııe Attila, doğrudan doğruya İtalya üzerine yürü­ dü. Milano ve Pavia şehirlerini aldı. Her an Allila’nm Roma' ya girmesi bekleniyordu. Papa IIT. Leo, Attila'nm karargâhına giderek, Roma’yı çiğnememesi için yalvardı. Türk Hakanı, tekrar Doğu Roma üzerine yürümek niyetinde olduğu içiıı, Balı Roma’mn yıllık vergi vermek suretiyle sulh isteğini ka­ bul etli, geri döndü. Attila, tarihin en büyük cihangirlerinden biridir. Maksa­ dı, biilün cihangirler ve kendinden önce gelen Büyük İsken­ der ve Mete gibi,- mümkünse bütün dünyaya hâkim olmaktı. Akılların zor kabul edeceği genişlikte bir imparatorluk bırak­ tı. Avrupalılar’ın “Tann’ıun Kırbacı” dedikleri Aüiia, yıldı­ rım hızıyla geldi ve geçti. Avrupa kavimleri arasında küçük bir ekalliyet teşkil eden Türkler, ondan sonra bu geniş ülke­ leri elden çıkardılar. Avrupa Hun imparatorluğunu gösteren harita, Attila’nm Orta İsveç’ten Kuzey Kafkasya’ya, Ren kıyı­ larından Hazar Denizi’ne kadar uzanan devletini göstermek­ tedir. Bıı sınırlar dışında kalan İtalya, Fransa, Balkanlar gibi geniş ülkeler de, Türk cihangirinin mûtat akın yerlerinden olm uştur. "Ikliko” adında bir gene kızla evlenen A itila, zifaf gece­ sinin sabahında yatağında üiü olarak bulundu. Ağız ve bur- 258 TÜRKİYE TARİHİ

nıımîan fışkıran kanlarla .yatağı kıpkırmızı kesilmişti. Zevce­ si. korkudan aklım kaybetmiş vaziyette odanın bir köşesine büzülmüştü. Ölümün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, bir suikast netiecsi-mi lıusıılc geldiği an- J.ışı İtimatlı. Atlila, çok büyük bir merasimle günlüklü. Cenaze nltm bir tabuta kondu. Bu tabut bir gümüş, gümüş tabut dtı demir bir labui içimle muhafazaya ahndı. Gömüldüğü yer belli ol- musın diye, mezarı kazanlar okla vurulup öldürüldü Mc/a- I'ln yanından geçen çayın mecrası değiştirildi, sular başka is­ tikamete akıtıldı.

10. AVRUPA HUNLARI 1. Baluıııtr (374-395? =- 2t?) 2 . Knralon (39S?415? - 20?) 3. Muııcuk (4157-425? = 10?) 4. Oklar <425?-430 - S?) 5. Rugu (430-434 = 4) 6. Blctlii (434-44? = 1 1 ) 7. Atlila (445-453 - 8) R. İluk (453-454 - 1) 9. DenyUik (454-469 - I?)

2. Al’AULAK (AVARLAR) (oOö-SThİ)

Avarlar Avrupa'da Hunlar (Kımlar) nasıl Büyiik Türk Hakanltğı'nda iktida­ rı. taç vc tahtı kaybedince Tabgaçlar'ın hâkimiyetinde yaşa­ maktansa batıya, Avrupa’ya gelip Inivük bir Türk devleti kur­ muşlarsa, Tabgaçlaı'dar» sonra iktidara gelen Avarlar (Apar­ lar) da, Büyiik Tiirk Hakanlığı lahlını Göktürk ler’e kaptınıv ca aynı şeyi yapmışlardır. İktidarı Gökıürkler'e bırakmak mecburiyetinde kaldıklarından 6 yıl sonra. 558’dc Avrupa’da görünen Avarlar, 565‘te bir asır önceki Hun imparatorluğu- nun enkazı ve toprakları ü/eıinde imparatorluklarını kur­ muşlardır. Bu devlet, Hun devlet inilen çok daha uzun ömür­ lü olmuş, 835 yıllarına kadar 270 sene kadar devanı eylemiş­ tir. Fakat VJT. asırdan sonra imparatorluk büyüklüğünü koy- - bcimiştir. “Kağan" adını taşıyan Avrupa Avar imparatorlarının ilki Bayan Kağan’dır. Bayan Kağan'ın 5 oğlu vardı. 4'ü 601'de öl­ dürüldükleri için, yerine 5.’.si geçti- 616 ve 626’da Bizans’ı ku­ şatan Arar Hanı, bu zattır (Bizans bahsinde bu muhasaralar­ dan bahsedilmiştir). Avarlar da Aıtila'nm başkentini veya ti- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLEŞ 259

varını başkent yapmış görünüyorlar ki, bıtrası, bugünkü Ma­ caristan’da Segedin şehri civarıdır. Sonraki Avar hükümdarlarından Tudun Kağan, 79{j’da Aachen (Aix-Ia-Chapelle)’de müstakbel Batı imparatoru Char- lemagne'ı resmen ziyaret etmiştir. Avar hükümdarlarından hiç olmazsa ikisinin Theodorus vc Abraham adlarını alan ka­ ğanların Hıristiyan olduklarını biliyoruz. Abraham'dan sonra tahta geçen II. Tudun’la Avar devleti dağılmıştır. Göktürkler, Büyük Türk Hakanlığı’nda Avarhr'ın yerine geçtikleri için, bütün yeni iktidara gelen hanedan ve şahıs­ ların psikolojisini taşıyorlar, yani en büyük ve amansız düş­ man olarak, iktidardaki seleflerini görüyorlardı. Bu yüzden, Avrupa'da Bizans’ı tazyik eden Avarlar’a karşı Göktürk • Bi­ zans ittifakı meydana gelmiştir. Göktürkler, Avarhr'ın Bi­ zans'ı jıkmaya muvaffak oldukları takdirde iktisap edebile­ cekleri gücden çekinmiş olacaklardır. . 79]'de Charlemagne’m Avarlar üzerine kazandığı zafer, bu Avrupa Türk devleti için yıkıcı oldu. 796’da Avarlar, j-es- mi din olarak Şaman'lığı bırakıp Hıristiyan dinini kabule mcc- bur oldular. Dış tazyikle yapılan böyle bir din değiştirme, ölüm demekti. Nitekim Avar devleti 40 yıl can çekiştikten sonra tarih sahnesinden çekildi, Charlemagne’ın Macaristan'a yani Avarlar’m anayurduna kadar gelmiş olması, zaten devle­ tin sonunu işaret etmişti. Hıristiyan’laşan Avarlar, Avrupa kavimleri arasında eri­ diler. Bilhassa bugünkü Macaristan ahalisi arasında bo! mik­ tarda Avar kanı taşıyanlar mevcuttur ve bu tipler, antropologlar tarafından tesbit edilmiştir. Macaristan'da, Avarlar’dan kal- jna birçok eşya da bulunmuştur. Yalnız Macaristan’daki arke­ olojik kazılarda 15.000 Avar mezarı açılmıştır. Avarlar’a ait çifte borulu bir de kaval bulunmuştur ki, bir Türk musiki aleti olmak bakımından çok alâkaya değer,

Avarlar ve Avrupa Devletleri Avarlar, Ren'e dayanmışlar ve Frank kıralı I. Sigebert'i 566’da kesin şekilde mağlûp etmişlerdir. Bayan Han tahta geç­ tiği zaman, Dnyepr ile Don arasındaki Kuturgur ve Uturgur- lar da Avar hâkimiyetinde idi; Don'ım doğusunda yaşıyan Uturgurlar ve Onogurlar ise, Avarlar*! Büyük Türk Hakanlı­ ğından kovan Göktürkler'e tâbi idi. Bu suretle Büyük Türk Hakanlığı tahtında selef-halef olan Avarlar ile Göktürkler'in büyük imparatorluklarını, Don nehri ayırıyordu. Fakat 569’ da Göktürk hâkimiyeti Don’un batısına atlamış ve Avar te­ baası olan l/turgurlar, Gökfürkler’e itaat etmişlerdir. 240 TÜRKİYE TARİHİ 5-73'te İmparator Ttberius'un bizzat kumanda ettiği bü­ yük Bizans ordusunu dağıtan Bayan Han, Bizans'a ağır şart­ larım dikle elmiş ve Bizans'tan sonra münakaşasız surette Avrupa’nın en güdü devletinin hükümdarı olmuştur. Bizans ile Avarlar'ın Avrupa’da üstünlük için gerçek bir mücadele­ ye girişliklerine şalıit oluyoruz. Gâh Türkler, gâh Bizanslılar bu mücadeleden galip çıkıyorlardı. Bir keresinde Bizanslılar, harbde. Bayan Han’ın 4 oğlunu birden öldürmüşlerdi. 601’ deki bu bozgunun öcünü atmak için Bayan Han, 616’du ts- tanbul önlerine kadar gelmiştir. 626‘da İran ile ittifak edip, meşhur İstanbul muhasarası yapılmıştır. Rum kiliselerinde hâlâ okunan "Akathisıos” ilahisinde, bu muhasaradan kur­ tardığı için Bizanslılar, Meryem Ana’ya arz-ı şükran etmek­ tedirler. 736’da Avarlar, Bavyera’ya girdiler. Bu suretle 20 yıl sii- .rcn Avar-Bnvyeva harbi başladı. Harbin başında Avaı-lav'ın sınırını Tıiııa’nın güneyden aldığı sulardan Enns çayından ge­ çiyor, yani bugünkü Avusturya'nın en mühim kısmı Türkler' de kalıyordu. Hurbdcn yıpranmış olarak çıkan Avarlar, Avus­ turya’nın mühim bir parçasını Cermenlcr'e bırakmışlardır. VIII. asrın son yıllarında hızla inhitat başlamış, Avar­ lar, Charlcmagne'ın Franklar'ma yenilmişlerdir. 796’da Char- lemagnc'ın başkenti Aachcıi’e giden Tudun Kağan, Hıristiyan olmuş, fakat Frank hükümdarının Türkler’c düşmanlıktan Yaz geçmediğini gülünce 799’da Hıristiyan'lıktan tekrar ata­ larının Şaman dinine dönmüştür. Tudun Kağan, Bavyera’ya girip Chaılcmagne'ın kayınbiraderi Kont Gcrold'ü yenip öl­ dürmüşse de, halefleri 805’e doğru kesin olarak Hıristiyan dinini kabule mecbur kalmışlardır. 826’da II. Tudun Kağan* dan sonra devlet dağılmıştır.

Avarlar'ın Tarihi Rolü AvrupaDılar'ın "Avar" dedikleri bu kavmiıı Türkçe’de te­ lâffuzunun "Apar” olduğu, Orhon Kitabelerinde bu şekilde yazılması ile sabittir. Avrupa Avar Kağanları da şüphesiz Bü­ yük Türk Hakanlığı tahtında oturan Asya Avar Kağanları so­ yundan idiler. Bayan Kağan, sonuncu Asya Avar hanlarından birinin oğlu veya yeğeni olmalıdır. Ancak şimdiki bilgimizle, akrabalık derecesini tesbit edemiyoruz. Esasen Avrupa Avar hükümdarlarının sırası, adları, tarihleri hakkındaki şimdiki bilgilerimiz de gayetle mahduttur. Hunlar’dan Karahanlılar’a kadar bütün Büyiik Türk hakanlığı tahtını işgal etmiş ve za­ man zaman Çin’de, Hindistan’da, Avrupa'da saltanat sürmüş ■TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 261

Türk hanedanlarının aynı aileden indikleri hakkındaki Türk ananesi, gittikçe tarihçiler arasında dalıa fazla taraftar bul­ makladır. Bu aile, Aşena veya A sena yahut Gökbörü yani Boz- kurt Sülâlesi'dir. Çeşitli hanedanların bu sülâlenin çeşitli dal­ larından türemiş olması. Türkler'in içtimai teşkilâtı ile mü* tenasip bir durum meydana getirmektedir. Avarlar, Slavlar’ın gerçek hocasıdırlar. O zamana kadar devlet ve teşkilât mefhumlarından habersiz olan Slavlar’a bu mcthumları öğretmişler ve onları yakın istikbalde tarihî rol oynamaya namzet kılmışlardır. Avarlar, önlerindeki Slav- Jar'ı batıya ve güneye, Balkanlar’a doğru itmişlerdir. Avarlar' ın Avrupa'ya geldikleri yıllarda Türkler’in Oııugur boyundan iki kabîle de (sayıları 20.000 olarak veriliyor). Kuzey Kafkas­ ya’daki İraQ kavimlerinden Ajanlar la birleşerek Avrupa'ya girmişlerdir. 11un ve Bulgar Türk boylarından bazıları ile de birleşmek suretiyle büyük bir kuvvet meydana getirmişler, Macaristan ve Avusturya'dan geçip Almanya'nın Türingen bölgesine inmişler, burada kendilerine karşı çıkan Frank kı­ ralı Sigebert'i esir etmişler. Karpat Dağlan ile Tuna arasın­ daki memleketi tamamen ele geçirmişler, Lombardlar'ı İtal­ ya’ya itmişler, 568'de Panonya'yı almışlar, 597’de Franklar1! TÜRKİYE TARİHt

tekrar bozmuşlardır. Bu geçici Türk-İran imparatorluğu bir­ kaç yıl için Kuzey Kafkasya’dan Prusya'ya kadar uzanmış, Avarlar’ın gerçek öncüsü olmuştur. Avarlar, Belgrad'ı düşürdükten sonra Hunlar’ın yolunu takip etmişler, 589’da Yunanistan’a ve Moıa’ya gelmişlerdir. Sclûnik’i ve İstanbul’u ikişer defa muhasara etmişlerse dc, ulMnamışlardır. Avarlaı'ın tacili te iz bırakan en büyük rolleri, Slavlnr’ı Baikanlar’a ilmek, sürmek ve getirmek suretiyle bu yarıma­ danın geniş ölçüde Slav’laşmasına sebep olmalarıdır.

li. AVRUPA AVARLAR! 1. Bayan Kağan (565-602 = 37) 2. ... Kağan (602-626? = 24) ... (5 batın) 3. I. Tudım (791-803 = 12) 4. Zodan (803-805 = 2) 5. Theodorus (805- ) 6. Abraham 7. il. Tudun ( -835?)

3. HAZARLAR (468-965)

Hazar Türk Devleti’jım Umumi Manzarası Doğu Avrupa’da imparatorluk kuran Türk kavimlerinden biri de Hazarlar’dır. Hazar devleti 468 yıllarından 965'e kadar takriben 597 yıl yani hemen hemen 6 asır sürmüştür. 620 yılın­ da devleti artık bir imparatorluk şeklinde görüyoruz. Başkent, 468-7723 arasında takriben 255 yıl Belencer, 723-965 arasında 242 yıl da Etil (İtil) yani şimdiki Astırlıan şehridir. O zamana kadar Şaman olan Hazarlar, 732-800 arasında Müslüman, 800’ den sonra kesin şekilde Yahudi dinini kabul etmişlerdi. Bu dinler, resmî dinler olmuştur. Aslında imparatorlukta Şaman, Yahudi, Müslüman, Hıristiyan dinlerine mensup Türkler ve di­ ğer kavimler, bir arada yaşamışlardır, 14. ve sonuncu Hazar Kağanı olan Yusuf, 965’tc tekrar Müslüman dinine dönmüş, fakat artık devlet sona ermiş, Hazar kabileleri, prenslik ha­ linde varlıklarım daha bir asra yakın muhafaza etmişlerse de, tarihî rolleri bitmiştir. Bugün sayılan birkaç bin olan ve çeşitli ülkelere dağılan, eskiden topluca Kırım’da yaşıyan Ya­ hudi dininden “Karaim" denen Türkler, Hazarîar'ın bakiye- lerindendir. Hazar devleti, Yahudi dinini kabul eden tek Türk devleti olarak tarihe geçmiştir. 732’de Müslüman olup 68 vıl bu dini imparatorluğun resmi dini olarak muhafaza ettiğine TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 263

göre Hazar devleti, aynı zamanda ilk "Müslüman Türk” dev­ leti sayılmak icap eder. Z. V. Togan’a göre Hazar kağanları hanedanı, Güktıh k- ler’in Balı şubesinden inmiştir. Yani Göktürk hanedanından ve Göktürk (Açena / Bozkurt) Sülâlesi’ndendir vc bu husus, kesin olarak kabul edilebilir (İbn Fadlatı, 269-70). Iınpaı alur- lıık haline gelmezden önce 1,5 asır kadar saltanat süren Ha­ zar kırallanmn ismini bilmiyoruz; bunları bildiren bir vesi­ ka ortaya çıkarsa, Hazarlar’ın Güktürkler’dcn hangi kağana bağlandıkları belli olacaktır. Din hususunda Türkler’in müsamahalı davranışını snn haddine götürdükleri vc boyuna din değiştirdikleri görülen Hazarlar, komşu devletlerle sıkı akrabalık bağlan kurmaya itina etmişlerdir. Bu hususta bilhassa Bizans’ı ön plâna al­ ınışlardır. Zira Hazarlar’ın en büyük alâkası, bu cn büyük Hıristiyan devleti ile idi. Bizans Karadeniz'in güney ve batı kıyılarına, Hazar Türkleri ise kuzey ve doğu kıyılarına hâkini bulunuyorlar, bu denizi müşterek iç deniz halinde kullanı­ yorlardı. Bizanslıiar’ın “Tiıeodora” adını verdikleri bir Hazar Türk imparatorluk prensesi, 695’te imparator ff. Juslinianus (685- 695 ve 705-711 ) ile evlenmiş ve Bizans İmparatoriçesi olmuş­ tur. Bizans'ta “Eirene” adı verilen bir Hazar prensesi, Çiçek de, imparator V. Constaııtinus Kopronymus (741-775) ile 7.^2’ de evlenip Bizans İmparatoriçesi olmuştur. Bu izdivaçtan do­ ğan imparator IV. Leo (775-780), tarihte “Khazar” diye meş­ hurdur. Yani ana taralından Hazar kağanının torunudur. Araplarla yani İslâm İmparatorluğu ile de sıkı bağlar .kurulmuştur. Bir Hazar prensesi 760'a doğru Abbâsîlcr’in Er- meııiyc ıınuımi valisi Yezid ibn’Usaydu’s-SuJeml ile evlenmiş vc bu prenses 764’le ölmüştür. Başka bir Hazar prensesi de 798’de meşhur Abbâsî veziri Fazl ibni Yahyâ Bermckî ile ev­ lenmiş ve bu izdivaç, Halil'e Hâı ûnu'r-Reşîd zamanına tesa- dül' clmişlir.

İfsı/arlar'ın Tarihî Ehemmiyet» İla/arlar, rakipleri Bizans ile umumivelle dostça müna­ sebetler kurmuşlardır. 2. Hazar prensesinin Bizans talıtına impaıaloriçe olarak çıkması, bunu gösterir. 627‘de Hazar bir­ liklerinin yardımıdır ki İstanbul’u İranhar’ın (Sâsânîler’in) eline düşmekten kurtarmıştır. 718’de Araplar’ın İstanbul mu­ hasarasında Bizans’a yardım edenler arasında. Hazar ve Bul­ gar Tüı kleıi’nin de birlikleri vardı. Türkler’in harb sanatın- 264 TÜRKİYE TARİHİ di»ki müstesna vaziyellcri hatırlanırsa, bu yardımların ehem­ miyeti tebarüz eder. Hazarlar, Orta Asya'dan Karadeniz’in kuzeyine gelip Do­ ğu Avrupa'da devlet kurdukları zaman, buralarda eskiden gelip yerleşmiş Türk kaviırılerine, Kuturgurlar'a, Hunlaı’a, Avarlar'a, Bulgarlar’a, bilhassa Onuguriar’a raslamışlar, onla­ rı hâkimiyetlerine alarak güc kazanmışlardır. Hazarlar’ın ilk zamanlarda Göktürkler'e yani Büyük Türk Hakanlığı’na tâbi oldukları istidlal edilmektedir. Başkent olarak evvelâ Kuzey­ doğu Kafkasya’da, Dağıstan'da Belencer (şimdi: Aııderey) ve Semender (Kızlar) şehirlerini seçmişler, sonra kuzeye, Hazar Denizi'niıı kuzey kıyısına, Volga deltasına nakletmişlerdir. Hazarlar arasında Yahudilik ve Müslümanlık ite beraber Hı­ ristiyan dini de çok yayılmıştı. Prenslerin içinde Hıristiyan olanlar da vardı. Asırlarca Doğu Avrupa'da Türk devlet teş­ kilâtı, kültür ve medeniyetini yaşatan ve temsil eden Hazar­ lar, Avrupa kavimlerine derinden tesir etmişlerdir. Macaris­ tan kıratlığını kuran Tiirk Arpad hanedanı, Hazarlar'ın Kabar kabilesine mensuptur. İskandinavya kavimleri bile içtimai teşkilâtlarımla Hazar müesseselerini taklit etmişlerdir. Müs­ takbel Rus milliyetinin teşekkülünde de Hazarlar’ın medeni tesiri büyük olmuşlur. Hazarlar’ın harb ve istihkâm bilgile­ rini, Bizans vc Müslüman imparatorlukları gibi o zaman ci­ hanın cn büyük ve medeni devletleri dahi iktibas etmişlerdir. Resmî dinin Yahudi dini olmasına rağmen Hazar kağan­ ları, bu mevzuda dinî bir siyaset güdüp bütün tebaalarını bu dine sokmak gayretinde bulunmamışlardır. Hattâ Hazar im­ paratorluğunda en kalabalık kitleyi Müslümanlar’ın teşkil et­ tiğini biliyoruz. Sonra Htristiyanlar, sonra Yahudiler, sonra Şamanlar geliyorlardı (son zamanlarda). Hazar imparatorluğuna öldürücü darbeyi vuranlar, Ballık ile Karadeniz arasında geniş bir devlet kuran ve başkentleri çok kuzeyde Novgorod'da bulunan Normanlar olmuştur. Bun­ lar, modern Ruslar’ın atalarıdır. Burada Türk tarihinde birin­ ci derecede ehemmiyeti haiz olacak olan Ruslar’ın menşei hakkında da birkaç söz söylemek gerekmektedir. O çağda "Ruslar", İskandinavyalI Norman idiler ve İsveççe'nin bir leh­ çesini konuşurlardı. Sonraki asırlarda bu bir avuç Norman, Kuzey Slavları arasında erimiş, Slavca'nın bir lehçesini yanı bugünkü Rusça’yı kabul etmiştir. 1000 yılı civarında Norman­ lar, tamamen Slav’iaşmışlardır (Minorsky, Ruslar,'!A, IX, 788b) Bulgar Türkleri de aynen bu macerayı geçirmişlerdir (az aşağı­ da Bulgarlar bahsine bakınız). Sayıca çok az olan hâkim Bul­ gar Türkü, Balkan Slavları arasında eriyip dillerini kaybet- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TUBKLER 265 misler ve Güney Slavca'nın bir lehçesini, Bulgarca’yı kabul edip Slav’Jaşmışlardır. O zaman Normaıı oîan Ruslar, Tlazarlar’ı lakliden lıü- küıiîdarlarına "kağan” demişlerdir; halbuki hükümdarları­ nın unvanı, Cermence bir unvan olan "knyaz” yani "büyük prens” idi.

Müslüman Arapiar ve Hazar Tüıklori

721-723 arasın d a M üslüm an A rapiar, H azar im paratorlu­ ğunun güney sınırını aslılar, Kafkas Dağlan’m geçip Dağıstan’a girdiler vc Hazar başkenti Belcnccr’i aldılar. Bunun üzerine Hazarlar, yukarıda söylendiği üzere, başkentlerini takriben 500 km. kuzeydeki Eiil’e yani bugünkü Aslırhan civarına nak­ lettiler. 732’de müstakbel Emevî halifesi Mervân ibni Mulıam- med, 40.000 askerle bütün Dağıstan'ı Hazarlar’dan alıp İs­ lâm tmparalorluğu’na bağladı. 337'de 150.000 kişilik muaz­ zam bir ordu ile çok daha kuzeye ilerledi, yeni Hazar başken­ ti Etil’e yani Volga’nın deltasına kadar geldi. Bu, Islâm’ın kuzeye doğru âzami ilerleyişini teşkil ediyordu (47° arz) (bir­ kaç yıl öncc Emevîler, Fransa’da 48’ kuzeye kadar ilerlemiş­ lerse de, bu, geçici olmuştur). Dağıstan'daki Belencer ve Se­ mender gibi iki büyük Hazar şehrinden sonra şimdi Etil alın­ mak isteniyordu. Şehir muhasara edildi. Hazar Hakanı da şe­ hirdeydi. Volga'nm Arapiar tarafından geçileceğini gören Ha­ kan, İ-Iazar Tarhan ismindeki kumandanın idaresindeki 40.000 kişilik bir Türk ordusunu bu işe mâni olmaya memur etli. Halife Mervân, Türk ordusunu dağıttı; muharebede başku­ mandan Hazar Tarhan da öldü. Hazar ordusunun zayiatı JO.OOO ölü, 7.000 esir ve 10.000’den fazla yaralı idi. Bunun üze­ rine Ilakan, Müslüraanlaı-’dan sulh istedi ve Müslüman oldu­ ğunu teyit etli. Hazarlar arasında İslâm dinini yaymak için Emevilcr, meşhur fakihlerden Nûlı ibni. Sâbitu’l-Esedî ile Âb- du’r-Rahmânıı’l-Khulânî’yi gönderdiler. Arapiar, Dağıstan'a çe­ kildi vc sulh yapıldı. Bu ağır darbeye rağmen Hazarlar, batıda vaziyetlerini kuvvetlendirdiler. Bu sıralarda Kırım yarımadasında Türkler azınlıktı; ekseriyet GoLlar'da idi. Gotlar, küçük sitelerde ya­ şarlar ve Kırım'daki Hazar umumi valisine vergi verirlerdi. 787’de Hazarlar, Gotlar’ın sile imtiyazlarım kaldırdılar ve ül­ keyi doğrudan doğruya merkeze bağladılar. Bu tarihte arlık Türkler’in Kırım’da ekseriyete erişmiş okluklarını kabul et­ mek mümkündür. Gene bu sıralarda Hazarlar, şimdiki Kiev şehrini kurmuşlardır. 264 TÜRKİYE TARİHİ

1 luzariar’la Arapkir'in mücadelesi devam etli. 765’tc Ast Taıhan’ın idaresindeki 109.000 kişilik bir Hazar ordusu, Kaf­ kas Dağları'm kuzeyden güneye aşıp Güney Kafkasya'ya gir­ di, Islâm İmparatorluğu'nun (o zaman iktidarda Abbâsîler bu­ lunuyordu) Azerbaycan ve Ermeniye eyaletlerini yağmaladı, JOıl.OOO esir alıp geri doııdü. Hazarlar, dini müsamahalarının sonsuzluğuna rağmen, resini dinleri olan Yahudi dinini savunmayı şeref vazifesi ola­ rak görüyorlardı. Endülüs’te (Müslüman tspanva) Araplar bir Yahudi havrasını yıktıkları için, Hazar Hakanı, mukabele ol­ mak üzere Elit şehrindeki bir camiin minaresinin yıkılması­ nı buyurmuştur. 922'de geçen bu hâdise sırasında Elil'de, Ha- life Mukledir’in elçilik heyeti dc bulunuyordu. Halbuki Müslümanlık gittikçe kuvvetleniyor ve küçük bir a/.ınlık, âdeta saray dini olan Yahudi dinini ister islemez lazvik ediyordu. Etil'de 10.000 M üslüm an ve 30 cam i vardı. Diğer şehirlerde de vaziyet Müsiümanlar’ın lehine îdi. İmpa­ ratorlukta 7 başkadı, MüsILimanlar’ın hukuki işleriyle uğra­ şıyorlardı. Şaman dini mensuplan giltikçe azalıyor, çoğu Müslüman, bir kısım Hıristiyan, bazılan Yahudi oluyordu. Ha/.arlar'uı Türkçe Tevrat'ları vardı; bununla ibadet eder­ lerdi. İmparatorluk geniş bir sahava uzanıyordu. Başlangıçta Har/.em’iıı yani Aral Gülünün güneyindeki de!la bölgesinin de bir ara Hazarlara tâbi olduğu anlaşılmaktadır. Şu halde Hazar hâkimiyet ve nüfuzu doğuda 60 tulüne kadar uzanı­ yordu. Volga Bulgar "ilteber”i yani hanı da Hazarlar’a bağlı bir Türk kıratı idi; Votga Bulgarları, Müslüman olmuşlar ve İslâm dini 55’ kuzey arzına erişmişti. Üst-Yurt’ta yani Hazar ve Aral arasındaki ülkede ve daha kuzeyde yaşıyan Oğuzlar' ın “yabgu" denen kıralları da Uazariar'ı metbu tanıyorlardı. Selçuklu hanedanının ataları, bu Oğuzlar’m içinde bulunuyor­ lardı. Hazarlar’ın Amû-Dcryâ kıyılarından gelip Dağıstan, Ku­ zey Kafkasya, Aslırhaıı, Kırım, Karadeniz kuzeyi gibi ülkele­ ri iskân ellikleri vc birçok Türk kavmini hâkimiyetleri altın­ da tuttuktan, üstelik uzun zaman devam ettikleri nazarı iti­ bara alınırsa, devletin tarihî ehemmiyeti daha iyi tebarüz eder. VIII. asırda imparatorlukla 7 Hıristiyan piskoposluğu vardı. Müslüman Arap müellifleri, Hazar Denİz.i'ne Hazarlar’ın adını vermişler ve bu şekilde devam edip gitmiştir (Aral Gci- lü’ne de "Harzeın Golü'’ demişlerdir). Hazarlar, bütün Türkler gibi cesur ve çok yüksek vasıf- TÜftKİVE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 567

(a askerdiler. Abbâsi Halifeleri, Bizans imparatorları, Sâsâtıî şehenşahlan, Hazarlar’dan hassa birlikleri teşkil etmişlerdir. Bunlar Bagdad’da Müslüman, İstanbul'da Hıristiyan, İran'da Ateşperest olmuşlardır. Bizans sarayında Hazar birliklerinin vc kumandanlarının nüfuzu büyüktü vc mühim siyasi rol oy­ namışlardır. Bazı merasimlerde imparatorlar, Hazar Türk- leri’nin millî kıyafetini giyip törene İştirak ederlerdi. Bulan’dan Yusuf’a kadar Hazar hakanlarının adlarım bi­ liyorsak da, saltanat tarihleri meçhuldür. Bunlardan Bulan ın halefi Ubaca onun oğlu. Hizkiya, Ubaca’rıiD ve Menahe < Mos- ses) de Hizkiya'nın oğludur Sonra tahta geçen Hanuka, Bu- lan'm küçük oğludur. Bundan sonraki hakanlar, babaoğul- durlur. Sonuncu imparator Yusuf (Joseph), (I. Harun’un (Aron) oğludur Ondan sonra Hazar devleti bir prenslik de­ rekesine düşmüştür; ancak Kırım'ın bir kısmı ile Azak Deni- zi'nin kuzey ve kuzeydoğu kıvılarmı içme alan bu prenslik, XI. asrın sonlarına kadar devam etmiştir. Geniş sahalara ya- 368 TÜRKİYE TARİHİ yılan Hazarlar, yeni gelen Türk zümrelerine, Kıpçaklar'a, Pe- çenekler'e, Oğu/.lar'a katılmışlardır. Etil şehrindeki Hazarlar da şehirdeki hâkimiycücrini devanı ettirmişlerdir. 1229’da Sü- bidey Noyan, Blil’i almış ve şehir yakınlarında Altm-Ordu im­ paratorluğunun başkenti olan Saray şehri kurulmuştur. Hazar hakanlarından hiçbirinin mezarı bulunmamıştır. Bu mezarlar bulununca, Hazarlar baklandaki bilgilerimiz fev­ kalâde artacaklır.

12. HAZARLAR

1. Bulan (620V- i 8. II. Meııaşe 2 . Ubaca 9. Nisi 3. Hi2kİva 10. I. Ilârun 4. I. Menaşe 1 1 . Menahem 3. Hanuka 12. Buıyiimln 6 . tslıak 13. II. Hûrftn ( -931) 7. Sabulon 14. Yıısut (931-965 = 34)

4. MACARLAR

M acariar’ın Menşei Macarlar, Orta Ural Dağları’nm balı yani Avrupa yamaç­ larında yaşıyan bir Fin kavmi idi. Anayurtları 58' kuzey arzı civarındadır. Macarlar’ın cn yakın akrabası olan kavimler, bu­ gün Balı Sibirya’da yaşıyan tükenmek üzere olan Vogullar ile Volyaklar’dır. tşte bu Macar kavmi, komşuları olan Uğur Tiirk boyunun hâkimiyet ve komşuluğu altında geniş ölçüde Türk kültürü tesirinde kalmıştır. Bu tesirin en bariz vasfı, Macarlar’ın allı bir kavim haline gelmeleridir. Bilindiği üze­ re Türkier’Ie yakın akrabaları olan Moğollar ve Mançular ta­ mamen bir atlı kavim oklukları halde, Fin kavimlerinden Mo- caılar dışında olan bütün ırklar, atsızdır. Bu allanma hâdise­ si. Macarlar’m dünya siyasetinde rol oynamalarını temin et­ miştir. Halbuki bütün diğer Fin kavimleri vc cn mühimleri olan Finler (FinlandiyalIlar!, tarihte yabancı devletler hâki­ miyetinde yaşamaktan başka hiçbir rol oynamamışlar, hiçbir devlet kuramamışlardır (Finlandiya devleti I918’de kuruldu). Macarlar'ın fâlih vc hâkim ve devlet kurucu bir ırk hâline gelmesinde birinci âmil, atlanmalarıdır. Macarlar, Avrupa Hun imparatorluğuna dahil oldukları zaman, atlı bir kavim haline gelmiş bulunuyorlardı. Tamamen Türk boylarının siyasi hayatını yaşıyarak güneybatıya doğru göçe başladılar. Gittikçe güneye, daha müsait ovalara ine ine TÜflKİrE’VE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 269

Perm bölgesinden sırasiyle Kazan, Simblrsk (Ulyanovskî, Ponza, Tambov ve Saratov bölgelerine kadar gelmişler, V. asır ortalarında yani Avrupa Hun imparatorluğu dağılırken Volga boylarından Don boylarına naklctmişlcrdir. IX. asra kadar takriben 4 asır Macarlar bu bölgede yaşamış ve Hazar Türk imparatorluğuna lâbi olmuşlardır. IX. asırda Peçende boyundan Türkler’in şiddetli, itmesiyle Don havzasını terket- ıııişler, Donetz, Dniepr, Bug, Dııiestr nehirlerini geçerek Be- sarabya'ya, az sonra da Prut'u da atlayıp Moldavya'ya gelmiş­ lerdir. Bu anda Macarlar, kuvvetli Türk elemanları ile karış­ mış vaziyetle idiler. Çoğunluk Macarca (bir Fin dili), azın­ lık Türkçe konuşmakla beraber, Macariar, her hususta Türk kültürünü, âdetlerini kabul etmişler, Türk medeniyet camia­ sının bâriz unsurlarından biri olmuşlardı. Onlar gibi Şamaıı idiler. Macarlar, Macar tarihçisi Eckhart’ın tâbiriyle "Hakiki Macaristan” olan bugünkü Başkurdislan'ın kuzeyinde iken. Büyük Türk Hakanlığı’na, bu arada Göktürkler'e tâbi kavim- lerdendi. Sonra Hazarlar’a lâbi oldular. Fakat Hazarlar da ilk zamanlarda Büyük Okyanus ile Karadeniz arasında uzanan Gükliirk Hakanlığı'na tâbi bir devletti. Macarlar’a Batılılar'ın verdikleri isim (Fransızca Hongrois, Almanca Uııgar, Latince Ungrj, Rusça Venger vs.), Türkler'in bu kavme verdikleri Türkçe "Oıı-Ogur" yani “On Kabile” adından gelmekledir. Macarlar, Göktürk yazısını biliyor ve kullanıyorlardı. Yalnız ilk anayurtlarında değil, şimdiki anayurtlarında yani Maca­ ristan’da da Göktürk alfabesini kullanmışlardır. IX, asra ka­ dar Hazar imparatorluğunun Macarlar’m metbııu olduğu sa­ bittir. Esasen Macaristan’a gelmeden evvel bir Macar devleti olmamıştır, ancak bir Macar kavmi vardı. Yurt kuran Ma­ carlar, 7 kabileden müteşekkildi ve bu yedi kabileden en ka­ labalığı olan Macarlar, bütün kabileye bu adı vermişler, Ma­ car milliyeti bu suretle teşekkiiL eylemiştir ("Türk” adının da başlangıçta Türk kaviınierindcn bir boyun adı olduğu, sonradan bütün Türkçe konuşan kavimlere teşmil edildiğini yukarıda görmüştük). Macarlar, Karadeniz’in kuzeyine indikleri zaman, Hazar Türk kabilelerinden biri, Kabarlar da Macar birliğine katıl­ mışlar ve Arpad hanedanı işte bu kabileden neşet etmiştir. Arpad hanedanının Attila’dan vc o yolla Mete'den indiği ha­ tırlanırsa, bu ailenin yüzyıllardan beri Kabar kabilesinin ba­ şında bulunduğu vc Attila kanını taşımak dolayısiyle geniş ve kalabalık Macar zümresi tarafından hükümdarlığa yüksel­ tildiği, daha doğru bir ifade ile iade edildiği anlaşılabilir. 270 TÜRKİYE TARİHİ

Bizans kaynakları, yurt kuran Macaıiur’a ‘'Türk” demiş­ ler ve onları sair Türkler'deıı ayırmamışlardır. Macarlar, bir müddet de kendilerini batıya doğru ilen Peçenek Türkleri ile bir arada ve müttefik olarak yaşamışlardır. Macarlar, bu dev­ rede hem Macarca, hem Türkçe konuşuyorlardı. Macaristan’ da kzralhk kurduktan ancak bir, iki asır sonra Türkçe silin­ mişti. XII. asırda Macar kıralları lıcniiz Türkçe’yi unuima- dıkları gibi, asil bir Macar’ın isminin iki şekli, Macarca ve Türkçe’si olurdu. Macarlar, bir niLiddet de Kuban ırmağı kıyılanınla yani Kuzeybatı Kaf-kasya’ıla kalmışlardır. Bazı Macar kabileleri, Peçenek baskısı altında Kafkas Dağlan'mn güneyine, Gürcis­ tan’a bile inmiştir. XI asırda bu-bölgede hâlâ Macarfar'ın izleri vardı; sonradan Kafkas kavimleri arasında erimişlerdir. 830’da Macarlar, daha doğrusu yurt kuracak olan 7 Ma- car-Türk kabilesi Levedya’da, Don ile Dinyepr arasında. A/nk Denizi’nin kuzeyinde idiler. 889’da buradan ayrılmışlardır. Dalıa bu sıralarda Macarlar, Atmos’un oğlu Arpad'ı, Türk ana­ nesi mucibince kalkan üzerinde kaldırarak han ilân etmişler­ dir. Bu suretle Bo/kurt hanedanından bir kirala sahip ol­ manın şuura içinde Macarlar, Macaristan Ovası'na gelmiş­ lerdir.

Yurt Kınan Macarlar, Macar Ovası uda Macarlar, Macaristan’a geldikleri anda bu ülkede Bavvc- rai) Almanlar (kuzeybatıda), Avarlar’m bakiyesi Türkler bil­ hassa Slavîar yaşıyordu. Tür.kler’in Anadolu'ya gelmelerin­ den 2 asırdan daha az bir müddet önce, Avrupa tarihinde, Türkler'in ikinci anayıırl edinmelerine benzer mühim bir hâ­ dise cereyan ediyordu Macaıiar’m Macaristan’a yerleşmeleri, Güney Slavları ile Kuzey Slavları’nı birbirinden ayırmış ve Dogu Avrupa tarihinin akışını değiştirmiş, aynı zamanda bin yıllık Slav-Macar kininin temellerini almış oluyordu. Maca­ ristan’daki Avar Türkleri, Hıristiyan olmuşlardı, içlerinde az Şaman kalmıştı. Macarlar ise. fâtih kavim olarak tamamen Şaman’dılar Avrupa’da meçhul bir kavmin Doğu (Bizans) ve Balı (Almanya) imparatorlukları ile komşu olması, siyasi mu­ vazeneyi altüst ediyordu. Hunlar ve Avarlar’dan sonra başka bir atlı kavim, Avrupa'yı istilâya hazırlanıyordu. Macarlar, Attila ve Bayan Han gibi Macar Ovası’nda yer­ leşip Avrupa’yı taramaya başladılar. Burgûnya ve Provencc gibi Fransa’nın orîadoğu ve güneydoğu eyaletleri, Macar atlı­ ları tarafından çiğnendi. Bizans, bu atlı kavmi Bulgarlar'a, Al­ man İmparatoru ise Slav'lara karşı yardıma çağırdığına piş­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 271

man oldu. Moravya'da Slav devletini silip süpüren Macarlar, Peçcnekler taralından desteklenen - kudretli Bulgar devleti karşısında muvaffak olamadılar. Bulgarlar, Macarlaı'ı Kar- pallar’m kuzeyine attılar. X. asırda Macarlar, Almanya’ya 21), İtalya'ya 7, Hollanda’ yu I, F ransa'ya 4, Bizans’a 9, hattâ Ispanya’ya 1 büyük akın yaptılar. Daha XI. asırda yani Hıristiyan okluktan sonra bile Türk usulü çadırlarında yaşıyan, kırallarını metbu tanıyıp di­ ğer işlerinde müstakil davranan Macar kabile reisleri. Avru­ pa için bir dehşet unsuru teşkil ediyorlardı. 1918’de Bremen limamat, 924‘te 44 kilisesi ile Kuzey İtalya'ma (Lombardiyıv! en mühim şehirlerinden Pavia’vı yaktılar. 926'da Bavyera’vı, Alsace’ı, Lorraine'i, Picardie’yi, Roma'ya kadar bütün Kuzey vc Orta İtalya'yı j'ağınaladtlar. Bilhassa Bavyera feci şekilde ezildi. Charlemagne’ın imparatorluğun doğu sınırını korumak ivin tesis elliği Oslmark (Doğu markiliği) (Avusturya adı bura­ dan gelmektedir) Macar tazyiki üzerine dağıldı. 924'ıe Almanya hükümdarı I. Heinriclı, yıllık vergi vermeyi kabul etmek su­ retiyle Macar akınlannı durdurdu. 9 yıl müddetle I. Heinriclı, Macar tahakkümünden kur­ tulmak için çalıştı. Saksonya hanedanının kurucusu olan bu büyük devlet adamı, Türk harb taktiğini iyice tetkik etti, Macar süvari ordusu tarzında bir atlı Alman ordusu meyda­ na getirdi. 9 yıl sonra Macaristan’a vergi gönderilmeyince Macarlar, Saksonya’ya girdiler. Fakat 933’te Merseburg mey- 1 dan muharebesinde Almanlur'a yenildiler. I. Hdnrich’in oğlu imparator OUo, 955’te tekrar Bavyera’ya giren Macar ordusu­ nu Augsburg'da imha elti. Bütün Macar kumandanları esir edi­ lip idam oiundu. Almanlık, Macarlar’ın tahakkümünden kur­ tulmuş. Almanya - Macaristan arasında siyasi muvazene tees­ süs etmişti. Bu sıralarda Babenberg hanedanı, Avusturya (o zamanki adıyla Ostarrichi) markiliğini diriltti. Habsburglar’dan önce­ ki Avusturya hanedanı olan bu aile, Almanya İmparatoru’nun Macarisum'a karşı hudut beyleri oldu. K’ıral Istvan, daha veliaht iken müstakbel imparator İl. Hcinriclı’in kızkardeşi ile evlendi. Bu suretle Macarhk, Kato­ lik camiasına dahil oldu. 1000 yılında Istvan, Papa'nın gön­ derdiği tacı giydi. Bu suretle Macarhk, Türklük’ten kesin şe­ kilde ayrıldı. Macarlar, kırallarına Slavca'dan alarak “kiralv” diyorlar­ dı ki, Türkçe’ye "kıral” sözü, XVI. asırda Macarca'dan geç­ m iştir. Macaristan kırallığı, 6 asır Avrupa’nın büyük devletleri 272 TÜRKİYE TARİHİ arasında bulundu vc biiyük devlet olma vasfını hu müddet içinde lıiç kaybetmedi. Ta 1526’da Türkler’in Macaristan'ı fethine kadar. Bugünkü Macaristan’dan başka Romanya'nın Transilvanya (Erde!) ve Temeşvar eyaletleri, bugünkü Yu­ goslavya'nın kuzey yansı (Voyvodine, Belgrad, Hırvatistan, Slovenya, Daimaçya, Bosna, Hersek, Slavoııya), kuzeyde Slo- vakya vc Ukrayna Karpatları, Büyük Macar Kırallığı'm teşkil ediyordu, Macar kıralları, çok defa Moldavya’nın, Romanya' jun, Sırbistan’ın da metbuıı idiler. Kan itibariyle daha çok Türk, dil bakımından Macar olan bu kavim, Arpad hanedanı tarafından tarih sahnesine latili ve yurt kuran bir ırk olarak çıkarılmıştır. Macar etnograf­ ya afimi GyörJ/y JsH’an’a göre bugünkü Macachk, kan iîiba- riyle yüzde 80 Türk, yüzde 20 Macar, Slav, Germen vs.’dir. Macar’lıgın kuruluş devrinin en büyük tarih ve dil mütehas­ sısı olan Nemeth Gyula da, yurt kuran Maearlar’m 9 kabile­ sinden 7’sinin Türk, 2’sinin Macar olduğunu kesin şekilde söylemektedir Macarlar, Macar Ovası’na geldikleri zaman, aralarında Müslüman Türkler de vardı. Hıristiyan olduktan sonra Müsliimanlar’a karşı takibata geçilmekle beraber, son Mlisiümanlar’a ancak XV. asırda Hıristiyanlık kabul ettiriic- bilmiştir. Gene Macarlar arasında XIX. asra kadar eski Türk dilini bilen vc kilisede dualarım Türkçe yapan tektük köylüle­ re raslanmıştır. Nihayet Macarlar’daki Türk karakteri, zama­ nımıza kadar esasını muhafaza etmiştir.

Arpad Hanedanı Arpad Hanedanı, 889’dan 1000 Yılma kadar Saman dinin­ de (111 yıl), 1000-1038 ve 1046-1301'arasın d a da (293 yıl) K a­ tolik mezhebinde Macaristan kıralı oldu. Arpadlar’ın damadı olan 2 kiralın 1038-1046 arasındaki 8 yıllık saltanatı da hesa­ ba katılırsa, 412 yıl Macaristan’ı idare etti {o zamanki Maca­ ristan’ın sınırlarına yukarıda işaret edilmişti; alâkadar hari­ taya da bakınız). 889’dan önce dc Arpad hanedanı Macarlar’ın başında idi; fakat Maeaıiar, daha Macaristan’a gelmemişlerdi. Arpad’m ba­ bası Almos (Aİmoş) ve onun babası Ügyek (Emese), bu su­ retle saltanat sürmüşlerdir, Arpad'dan sonra oğlu Zoltan, son­ ra Arpad’ın oğlu Prens Jutocsa’nm oğlu Falics, sonra Zol- tan’m oğlu Taksony, sonra bunun oğlu Gcza, sonra bunun oğlu Szcm Istvan kıral oldular. Asıl adı Vajk olan Istvan, kıral olduktan 3 yıl sonra Hıristiyanlığın Katolik mezhebini kabul etti; ölümünden 45 yıl sonra da 1083’te Papa tarafın­ dan karıoııize edildi, yani azizler (saint; Macarca; S zcn t) de- TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 273

rcccsine yükseltildi. Almanya imparatoru II. Hcinrich’in ka­ yınbiraderi olan Szent Istvan’m yerine evvelce ölen oğtu Prens t m re değil, kızkardeşinin oğtu Peter (babası Venedik doçu idi), sonra da diğer bir kızkardeşinin zevci olan Aba Samuel geçti. Daha sonra taht, Taksony'nin küçük oğlu, Gc- za'nm kardeşi, Istıan'ın amcası Mihaly'nin oğlu Vaszoly’nin 274 TÜRKİYE TARİHÎ

2 oğluna, Andras ve Bela'ya intikal elli. Beta’dan sonra An- dıas'm oğlu Salamon, sonra Bela’nın 2 oğlu Geza ile Szcnt (1192) Laszlo kıral oldular. Bu iki kiralın annesi Piasl (Le­ histan) hanedanından idi. Szenl Laszlo’nun kızı Piroska, İL loannes ile evlenip Bizans imparatoriçesi olmuştur. Go/a'nın oğhı Kalman, bunun oğlu IL Islvan, Geza’nm küçük oğlu Prens Almos'un oğlu II. Bela, bunun büyük oğlu II. Geza, unun oğlu UL Istvan, İL Bela'nın ortanca ve küçük oğullan M. Laszlo ilo IV. Islvan, II. Geza'nın küçük oğlu III. Bela, onun büyük oğlıı İm re. onun oğlu II i. Laszlo, III. Bela’mn kü­ çük oğlu IL Andras, sırasiyle kıral oldular. II, Andras'ın an­ nesi, Fransız Capet hanedanından, yani A\rupa ve Htıislİyan- lık tarihinin en büyük hanedanından idi. IJ. Andras, 1217’de V. Haçlı SdeıTne başkumandanlık çimekle de meşhurdur. Kız kardeşlerinden Margit, II. Jsaakios ile evlenip Bizans im* paıaloriçcsi olmuştur. Yerine oğlu IV Bela, sonra annesi Bi­ zans!* oian onun oğlu V lslvan, sonra onun oğlu IV. Laszlo kıral oldu. TV. Laszlo'nun annesi bir Kuman Türk prensesi idi ve bu kıral, lama m en Türk elbisesi giyip Türk hayalı ya* şad iği. ha ilâ Şaman dinine temayül gösterdiği .için “Kun" lâ­ kabı ile meşhurdur. Kun Laszlo, Capet hanedanından olan ilk zevcesinin yerine bir Kuman Türk prensesi ile evlenmişti. Ye* ıine geçen II1. Andras. İL A ııd ras'ın küçük oğlu Prens lst- van’ın oğludur, Onunla Arpad hanedanı son bulur. Yerine Bohemya kıralı III. Vaclav geçmiştir ki, İL Andras'ın kızkar- desler inden Boheınva kıral içesi Konstaneia'rnn torununun to­ runudur. Bu su rolle Türk Arpad hanedanı yerini bir Slav ha­ nedanına, Çek Pi çimsi hanedanına bırakmıştır. Fakat bu ha­ nedan 4 vıi iklidardu kalinistir. 3 yıl için Alman (Bavyera) \Vittdsbaeh hanedanından Otto kıial olmuştur ki, annesi Prenses lîrzsebel (Elisabelh>, IV, Belanın kızlarındandır. Sonra iktidara 87 yıl için Fransız Capeî-Anjou-Macarislan ha­ nedanı, sonra 42 yıl için Alman Lııxemburg hanedanı gelmiş­ tir. Bu kırallar çağındaki Macaristan'ın Türk--Osmanlılar’la münasebetleri, İleri ki ellilerde la fs ilâ tiyle İncclenecektir.

13, ARPAÜİ.AH

I. Arpad (*) (889-907 18) .

(*) Bufcutt Almos. cm un babü&ı İfcyek (ErriP^eJ, o n ım büyükbabası­ nın bubasi ela AUila'uıu ofctHUnudan Csaba. Yani Arpad, Mete (Oğua Haınnin 21. batından torunıı oluyor. Bu gRcere P. Hırttı (Alman), W. Ctadloff (A lm an a.Hiüı R um», J. B Buvy fİneUU). F. E. Krause (Alınan) başta oltnak Çizere on büyük muceiiuaaıs tarihçiler lar&ftaüan gerçei ola­ rak kabul edilmektedir. TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 27 5

2. Zollan (907-945 = 38) 3. Falîcs (945-950 = 5) 4. Taksony (950-970 = 20) 5. I. Geza (970-997 = 27) 6 . I. Istv an (997-1038 = 41) 7. P eter (1038-1041 = 3 + 1044-1046 2 5) 8. Aba Sam uel (1041-1044 = 3) 9. I. A ndras (1046-1060 fe 14) 10. I. B ela (1060-1063 *= 3) 11. SaJam on (1063-1074 = II) 12. I. Geza (1074-1077 = 3) 13. I. Laszlo (1077-1995 = 18) 14. K alm an (1095-1116 15. II. Istvan <1116-113! = 15) 16. II. Bela (1131-1144 == İCKT J7. II. Geza (U4M16İ = 20) 18. III. Istv an (1161-1172 = II) 19. İL LaszJo (1162-1163 r= 1 ) 20. IV. IsCvaıt (1163) 21. III. Bela (H72-U96 = 24) (*) 22. Im re (1196-1204 = 8 ) 23. III. Laszio () 204-1205 = 1) 24. II. A ndras ( 1205-1235 = 30) 25. IV. Bela (1235-1270 = 35) 26. V. Istvan (J270-J272 = 2) 27. IV. Lasülo ("K im ”) (1272-1290 ^18) 28. III. A ndras (1290-1301 ^=11) Avar Türklerj’mn halefi olarak Macaristan kırallığım ku­ ran Aı padlar'dan bavlıyarak bu ülkede saltanat süren hanedan* lar şunlardır;. 1. Arpad Hanedanı (Tüvk) (İlk 5’i Saman olmak üzere 26 k>ı*al) (889-î 038 |- 1046-1301 = 404) H. Oı’scoIü H anedanı (Italyan) (1 kıral) (1038-1041 + İ044-1046 - 5 ) JJI. Aba Sam uel H anedanı (M acar) (J kıral) (1041-1044 - 3) IV. Pr'eımsl îhmedanj (Çek) (1 kıral) (I30M305 ^ 4) V. VVittelsbaeh Hanedanı (Atman) (1 kıral) (1305*1308 — 3) VI. Cape i An juu-Maearistan Hanedanı (Fransız) (4 kıral) 1308 • 1395 i- 87) VII. I.uxem lnırg H anedanı (Alm an) (1 kıral) (1395-1437 = 42) VI11. llabslıurg Hanedan] (Alm an) (13 iu ral) (1437-1439 = 2 + 1452-1457 = 5 i 1686-1944 = 258 = 265) (**)

1101-117:? .ırasında 11 yıl İs ta n b u l'd a B izans İm p a ra to ru 'n u a m isa lin otar Ait ;,ıK«&uuştır. ('**; 1780*tUm jıibareu Habsburg - LothSnfen Hanedan*. 2 7 6 TÜRKİYE TARİHİ

IX. Jagellcm Hanedan; (Lilvan) (3 kıra!) (1439-1444 -■= 5 I- 1490- 1526 = 36— 4!)

X. Uunvacti Hanedanı (Romen) (2 kıral) (1444-1452 - 8 -I- 1457- 1490 “ 33 W 41) XI. Zapuiyai Hanedanı (Macar) (1 kıral) (1526-1540 = 14) (Met­ him: Kanunî Sallan Süleyman) XII. Osrnanoğullan (Türk) (Sünnî7Hanefi) (İ0 padişah) (İ540 • 16S6 ~ 146)

5. O Ğ U ZLA R Doğıı Avrupa'daki Oğuzlar’dan, Selçuklular’m başında bahsedilecektir.

(i. PEÇENEKLER

Peçenekler’itı Menşei Doğıı Avrupa tarihinde mühim rol oynıyan Türk zümre­ lerinden biri olan Peçenekler, Türkler'in Oğuz soyundandır. Oğuzlar’m t)ç-Ok kolunu teşkil edeıı 12 boydan biri, Peçe- neklcr’dir. Goktürkler'in son zamanlarında Peçenek boju 5.000 asker çıkardığına güre tahminen 50.000 nüfuslu idi, yani henüz pek az sayıda idi. İlerideki asırlar boyunca hızla çoğal­ mış, kendilerine katılan Türk zümreleri ile beraber nüfus­ ları birkaç milyonu bulmuştur. Balkaş Gölü civarında yaşar­ larken Tiirk boylarından Karluklar tarafından 751’den son­ ra buradan çıkarılmışlar, Aral Gölü’nün kuzeydoğusuna gel­ mişlerdir. Zamanla batıya yol alarak Hazar Denizi’nin ku­ zeydoğu sahillerine vâsıl olmuşlardır. Oğuzlar'm baskısı al­ tında burada lulunamamışlai', İlil (Ural) nehri kıyılarına göçmüşlerdir. İtil 'i geçtikten sonra Itil’in kollarından Şamar (Rusça: Şamara) çayından Yayık (Volga) nehrinin kolların­ dan Kama ırmağının güneyine kadar olan bölgeyi iskân et­ mişlerdir. Pcçcnekler’in ttil’i geçmeleri 889’dadıı*. Az sonra burada da barına.mayıp güneybatıya doğru yola koyulmuşlar, Ten (Don) nehri kıyılarına gelmişlerdir. Don ile Donelz arasındaki "Elelköz" ülkesini iskân ettik­ ten sonra güc kazanmaya ve yayılmaya başlamışlardır. Azak Deııizi’nin kuzeyini ele geçirip Dnicpcr, Bug, Dniester, Prut nehirlerini allamışlar, Karpat Dfiğları’na vâsıl olmuşlardır. Önce Hazar Hakanlığı'na tâbi olan Peçenekler, 950'den sonra kudretli bir kabileler federasyonu kurup Doğu Avrupa’nın en kudretli teşekkülü derecesine yükselmişlerdir. 1000 tari­ TÜRKİYE'YE GELMEDEN ONCE TÜRKLER 277 hinden önce Ural nehri ile Karpat Dağlan arasında muazzam bir Doğu Avrupa devletine sahip olmuşlardır.

Peçenekler'in Büyüklük Devresi Macarlar’ı itip bugünkü Macaristan’da yurt kurmalarına vesile olan Peçenekler, önce o zaman İskandinav, kavimlerin­ den olan ve henüz Slav’laşmamış bulunan Rııslar’la karşı karşıya gelmişlerdir. 972 baharında Dnieper kıyısında Rus ve Peçenek orduları karşılaşmış, bu mütıim meydan muharebe­ sinde Rus büyük-prensi Svvatosiav da dahil olmak üzere Rus ordusu, imfja edilmiştir. 985’te Ruslar Ilıristiyan’hğı kabul edince, o zamana kadar düşmanları olan Bizans’a yaklaşmış­ lardır. Devamlı akmlarla Ruslar’ı zayıflatan Peçenekler, Av­ rupa’nın kudretli devleti Bizans’a yönelmişlerdir. Doğudan Selen Oğuzlar’m ve Kumanlar’ın baskısı ela, Peçeneklcr'i Ka­ radeniz'in kuzeyinden bu denizin batısına inmeye zorlamıştır. Peçenekler, Tuna’yı ilk kere 1020 yıllarında geçmişlerdir. Bizanshlar, Bulgarlar ve Macarlar gibi düşmanlarına karşı Peçenekler’i tutmak yoluna gitmişlerdir. 1035'ten sonra Peçenek akınları, Bizans'ı ciddî olarak tehdit etmiştir. 1036'da 3 kere Tuna’yı geçip Bizans vilâyetlerini yağmalıyan Peçenekler, 1048'de bu teşebbüslerini tekrarlamışlardır. 1049' da bir kısım Peçenekler, Bizans tebaası olmuşlar vc SilLsIro civarına yerleştirilip Hıristiyan dinine girmişlerdir. Büyük Peçenek kitlesi ise aynı yıl Biakene meydan muharebesinde Bizans ordusunu bozmuş, bütün Trakya'yı yağma etmiş, 8 ha­ ziran 1050’de Edirne’yi muhasaraya başlamıştır. Fakat hü­ kümdarları Selçe Han’ın muhasarada ölmesi üzerine Edir­ ne ünlerinden uzaklaşmışlardır. 1050'dc Marmara .kıyılarına kadar gelmişlerdir. Bizans, Peçenekler’e karşı Edirne’de büyük kuvvetler toplamıştır. 1053'te Bizans ordusu Peçenekler taralından bozulmuş vc bu­ nun üzerine iki taraf arasında 30 yıl sürecek bir muahede imzalanmıştır. Peçenekler, kendileri gibi Oğuz Türkleri’nden olan Selçuklülar'ın Anadolu’dan Bizans’ı tazyik ettiğini öğre­ nince, sulluı bozmuşlar vc müthiş akmlarına yeniden başla­ m ışlardır. 1064'te Peçenekler, Mora’ya ve Seiânik’e kadar inen Oğuz- lar'ı fena halde htrpalıyarak bu rakiplerinden kurtulmuşlar­ dır. Soğuk, kıtlık, hastalık ve Peçenek baskısından kurtulan Oğuzlar, Bizans hizmetine girmiş, İstanbul’da, Makedonya' da, Anadolu’da yerleştirilmiştir; bir kısmı da Dobruca’da kal­ mıştır ki "Gagauz" denen Türk zümresi bunların neslidir. 273 T ü r k i y e t a r i h i Oğuzlar’ın gelip geçici devirlerinden sonra Tuna mecraların­ da hâkimiyet, tekrar Peçenekler’e geçmiştir. Ücretli olarak Bizans ordusunda bulunan Peçcnekler’deıl bir birlik, bir Oğuz birliği ile beraber I071'de Malazgirt Mey­ dan Muharebesi’nde Bizans ordusunda bulunmuş, fakat mu­ harebe başlar başlamaz Sultan Alp-Arslan’m ordusuna geçip Türk zaferini kolaylaştırmıştır. Malazgirt darbesi altında çö­ ken Bizans, Peçenekler'in Balkanlar’daki darbelerine eskiden fazla açık kalmıştır. 1078'de Peçenekler, 28 yıl sonra 2. defa olarak Edirne’yi muhasara etmişler, fakat bu mühim Bizans şehrini bu kere de alamamışlardır. Büyük Bizans imparato­ ru Alexios Komnenos, I081’den 1091 ’e kadar Peçeneblcr’le harb etmiş, fakat kesin bir netice istihsal edememiştir. 1086' da Bizans'ı karıştıran Bogomil mezhebi isyanına Peçenekler de yardımcı olmuşlardır. Macaristan kıralı Solomon, Bizans'a karşı Balkanlar’a inerken, Peçenekler. ona da yardım etmiş­ lerdir, Aynı yıl yani 1087'de Peçenekler, Lüleburgaz’a kadar gelmişler, fakat Bizanslılar tarafından geriye atılmışlardır. 1087 haziranında bir Bizans ordusu, Silistre yakınlarında, Pe­ çcnekler tarafından imha edilmiştir. 1088 ve 1089’da Peçenekler tekrar Trakya’yı yağmalamış- lardır. Bu sıralarda Peçeııekler'den başka Türkiye hükümdarı 1. Sullan Kılıç-Arslan vc onun tâbii İzmir beyi Çaka’nm bü­ yük Türk donanmasının tehdidi altında tamamen bunalan Bizans, Avrupa'ya alârnı vermiş, bu suretle 1. Haçlı Seferi tertip edilmiştir.

Pcçetıeklerin İnhitat ve İnkırazı 1091 nisanında Çaka Bey ile Peçenekler, aynı anda Bi­ zans'a çullanıp İstanbul’u ele geçirmeye karar vermişlerdir. Fakat Çaka Bey’in biraz gecikmesinden faydalanan BizanslI­ lar, 29 nisan lÖ9!’de Meriç boyunda Lebunium’da geçen bü­ yük meydan muharebesinde, Peçenckler’m büyük rakibi Ku­ man Türkleri’nin yardımiyle, Peçcnek ordusunu tamamen imha etmişlerdir. Bundan soma Peçenekler, siyasi ve askeri bir kudret olmak sıfatım kaybetmişler, bununla beraber kü­ çük Peçcnek zümreleri 1122, 1152, 1154, 1161, 1171, 1197 ta­ rihlerinde Balkanlardaki Bizans vilâyetlerine 6 akın daha yapmışlardır. XII. asırdan sonra arlık Peçenekler'deo bahse- dilmemektedir. 3 asır Doğu Avrupa’da mühim rol oynamasına rağmen Peçenekler, yerleşik hayata geçememiş ve muntazam bir dev­ let kuramamışlardır. Bunun başlıca sebebi, başlarında Türk TÜRKİYE'YE g e l m e d e n ö n c e t ü r k l e r 2 7 » ananesine güre eski Türk Hakanları neslinden inmiş bir ha­ nedan bulımmama.sıdır, 8 Peçenek uruğıı bir federasyon mey­ dana getirmiştir. Göktürkler'den ayrılmış olan Peçenekler, Göktürk alfa­ besini Avrupa'ya güçlükten sonra da kullanmışlardır. Bugün Ukrayna'da, Macaristan'da, Romanya'da, Balkaıılar’da ve Ana­ dolu'da birçok yer adlan Peçenekler’den kalmıştır.

14. PEÇENEKLER 1. K ittcroglu Durak H an <1040-1048 = S) 2. Batçaroğlu Kegcıı Han (1048-1040 = n 3. Selçe Han (1049-1050 - I ) 4. Çclgü Haıı (1050-1091 41)

7. KUMANLAK ve KIPt AKLAR Kumanlar ve Kıpçaklar’dan, Moğollar bahsinde, Alıııv Ordu faslının başında bahsedilecektir.

8. BULGARLAtl A. VOLGA BULGARLARI (770-1400) Vulga Bulgarları’ndan. Allın-Oıdu faslının başında bahse­ dilecektir.

B. TUNA BULGARLARI (584-1018) Bulgarlar’m Tun» Boylarına Gelişleri Uzun zaman Volga Bulgarları ile beraber Kuzeybatı Kaf­ kasya'da "'yaşadıktan sonra Hazarlar'ın tazyiki ile onlardan ayrılıp Karadeniz kuzeyine gelen Kutriguılar'la Utrigurlar (Bizans kaynaklannın böyle yazdığı bu isimleri Türkçe’si l/üırguf ve Kulurgur'dur), önce ayrı boylar halinde, sonra 584'te Kubrat (Kurt) Han tarafından birleştirilip müşterek "Bulgar" adı altında, dâlıa batıya Macar Ovası'na kadar gel- inişlerdir. Attila'nm oğlu trnek’in torunlarından olan Kub­ rat (Kurt) Han, Avar Hakanlığının tebaası olan Bulgarlar’ı da hükmü altına almıştır. Avıupa Hunian'nm yerine geçen Avarlar’m sının, doğuda Özü (Dİnvepr) ırmağına dayanıyor­ du. Bulgarlar'm esas kitlesi Turla (Dinycstr) ile özü arasın­ da idi. Kubrat (Kurt) Han’ın 3 oğlu. Bulgarlar'm 3 boyunun başında bulunuyordu. Büyük oğlu Bayan (Batabayan) Han, H a/ar Hakanlığı’na lâbi idi. tkincİ oğlu Kotrag Han, kuzeye göçtü ve Volga Bulgartarı'nm esas kitlesini teşkil etti. Volga 280 TÜRKİYE TARİHİ

Bulgar Hanîarı’nın onun neslinde oldukları Uıhmin edilebi­ lir. Üçüncü oğul olaıı Asparukh (İspcrilı) Han ise, Tuna Bul- garlan’nın jlk imparatoru oldu. Bayan Han’ın idaresindeki Bıılgarlar, Hazarlar’m idaresinde Kuzey Kafkasya’ya yerleş­ tiler ve Kara-Bulgar zümresini meydana getirdiler. Hazarlar’ın tazyiki altında îsperih Han’ın idaresindeki Bıılgarlar, Bizans îraparatoru'nun müsaadesiyle Tuna’nın ku­ zeyinde yerleştiler. 659'da Tuııa Bulgarları, Tıına deltası ve civarında Bulgar imparatorluğunun temellerini attılar. Arap­ larla meşgul olan BizanslIlar, Bulgar Türklcri’ne fazla ehem­ miyet veremediler. 679'da Bıılgarlar üzerine yürüyen Bizans ordusu, Ceci şekilde yenildi. Bunun üzerine Balkan Dağları ile Tuna arasındaki bölge, yani bugünkü Bulgaristan’ın kuzey yarısı, Bulgar Tiirkleri’nin hâkimiyetine geçli.

Bulgar İmparatorluğu ve Bizans Bundan sonra Bulgar Türkleri, Bizans’ın amansız ve pek tehlikeli bir rakibi olarak Balkan hâkimiyetini bu eu büyük Hıristiyan devleti ile çekişmeye başladılar, imparator II. Jus- imianus, tahttan indirildikten sonra Hazar Hakam’na sığındı; sonra Bulgar hükümdarı îsperih'in oğlu Tervel Han’ın misa­ firi oldu ve onun yardımı ile Bizans’a gidip ikinci kere impa­ ratorluk tahtına ciüûs etti. Bu suretle Bulgar Türkleri, bu büyük imparatorluğun iç işlerine karışacak derecede güc el­ de etmiş oldular. İmparator III. Theodosius, 716 muahedesi ile Bulgar devletini ve sınırlarını resmen tanıdı. 717-718 İs­ tanbul muhasarasında BizanslIlar, Bulgar birliklerinin yardı- miyle Arap kuvvetlerini uzaklaştırmaya muvaffak oldular. Tervel Han’dan sonra oğlu Tovirem Han, sonta bunun oğlu Sever Han hükümdar oldu. Bundan sonra 739’da hane­ dan değişti ve Ukil Hanedam’ndan Kormisoş Han tahta çıktı. Kurumuş (Kormisoş) Han’ın yerine oğlu Vinckh Han geçti vc sonra iktidar III. Ugen Hanedam’ndan Teletz Han’a intikal elli. Ondan sonra Vinckh Han’ın kızkardeşinin oğlu olan Sa­ bin Han ve kardeşi Umur Han, IV. hanedanı teşkil ettiler. 764’te V. Hanedan’ın kurucusu Toktıı Han tahta geçti ve kardeşi Bayan’la beraber 208 yıl sürecek olan bu hanedanın hâkimiyetinin temellerini atlı. Toktu Han’ı Pagan Han, onu Telerig Han, onu oğlu Kardaın Han, onu oğlu Kurura Han ta­ kip etti. Macar Ovası ve civarındaki Avar Hakanlığı dağılırken, oradaki Türkler’in bir kısmı Bulgar Hanlığı’na katıldı ve as­ keri bakımdan bu devleti Bizans’a karşı bir kat daha güçlü TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 231 kıldı. Bulgar haşmetinin zirvesine erikliğinden endişelenen ve Balkanlar’ı kaybetmekten korkan Bizarıs imparatoru 1. Nike- for, büyük ordusu ile BulgaNaı’m üzerine yürüdü. 22 tem­ muz 811 'de Vrbişki Geçiti'nde geçen büvük meydan muhare­ besinde Bizans ordusu, İmparator da dahil olmak üzere Türk­ ler tarafından yok edildi vc Kurum Han biiyiik şöhret ve itibar kazandı. Bundan cesaret alan Kurum Han, İstanbul önlerine geldi vc şehri muhasaraya aldı. Fakat 13 nisan 803’te Han’ın âni ölümü üzerine muhasara kaldırıldı. Kurum Han’ın yerine oğlu Oııuırtag Han geçti. Onun za­ manında Bizans ile sulh yapıldı. Sulh muahedesine göre Türk imparatorluğunu Tisa'nm doğusunda ve Maros’ıın güneyin­ de kalan bütün ülkeyi yani Banat’ı, Güney Tıansilvanya’yı, Eflâk (Güney Romanya)'ı, Dobruca’yı bugünkü Bulgaris­ tan'ın hemen tamamını içine alıyor, batıya Morava suyunu, Sırbislun'a, güneybatıda Makedonya’ya uzanıyordu. Bu haliy­ le Bizans vc Endülüs Arap devletlerinden sonra Avrupa'nın en gticlü devletini teşkil ediyordu. Omurlag Han, Bizans ile 30 yıllık bir sulh yaptıktan sonra, Fransa’ya kadar Avrupa hükümdarları ile de dostça münasebetlere girişti. Devletin başkenti Şumnu civarında bugünkü Abulin kö­ yü yakınlarında bulunan Piiska idi. 809'da başkent, çok daha batıya, Sofva'va götürülmüştür.

Bıılgarlar Tiuk'liiklcrim Kaybedip Slav’laşıvor Omurlag Han’ın yerine oğlu Malamir (Balamir) Harı geç­ ti ve onun zamanında Slav’laşma başladı ve gittikçe hızını ar­ tıran bir tempo iîe devam eyledi. Malamir Han’ın yerine oğ­ lu Presiyan Han geçti. Bu hükümdarın zamanında Hıristiyan propagandası son haddini bulmuştu. Önceleri hanlar, bu pro­ pagandaya şiddetle karşı koyuyorlardı. Malamir Han, Hıris­ tiyan olmak isliyen kardeşini bile öldürttü. Fakat yeni Tüı k nüfusu alamıyaıı devlet, genişledikçe Slav nüfus içinde boğu­ luyordu. Türkler, Slavlar ve Yunanlılar’la kız alıp vermek suretiyle son bir asır içinde çok karışmışlardı. Presiyan Han'ın yerine oğlu Bogoris (Slavca: Boris) Han geçli ve 865'te Bizans propagandasına dayanamayıp ataları­ nın Şaman dinini bıraktı, Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebi­ ni kabul elti, yani İstanbul Patriki'ni dini reis tanıdı. "Mik- lıail" adını takındı. I. Bogoris (Boris), henüz Hıristiyan ol- mıynn tebaası Slavlar’ı da bu dine sokmuş oldu ve Ortodoks mezhebi ile Bizans kültürünü Balkaniar’da hâkim kıldı. Ka­ tolik mezhebi ve Lalin kültürü, Bulgarlar’a lesir edemedi. 1*2 TÜRKİYE TARİHİ

Selânikli KonstaıUiıı (Kvrillos) adınckt bir keşiş ve kar­ deşi Methodios, Incil'i Slavca'nın Makedonya lehçesine leı.'- ceıne etliler. Bir de aifabc meydana getirdiler ki, bıı alfabe, Ortodoks Slav'lar yani Ruslar, Ukrarılar, Beyaz Rııslar, Bul­ gurlar, Sırplar, Makedonlar tarafından hâlâ kulamlmakuıdır (bıına mukabil Katolik Sîavlar yani Hırvatlar, Slovenlcr, Slo vaklar, Çekler, Suabiar ve Lehler, Laıin alfabesini kullanır­ lar). Bulgaristan’da, Bizans Palriki’ne bağlı bir başpiskopos­ luk kuruldu. Bu surede 865‘e kadar bir Türk devleti olan Bulgar Han­ lığı ve bir Türk kavmi olan Tuna Bulgarları, bu tarihten sonra Hıristiyan oldular ve Slav’laşmaya başladılar. Bıı Slav’ laşma bir asır içinde tamam oldu. 10 0 0 senesinden evvel ar­ tık Bulgarlar arasında Türkçe unutulmuştu. Bol miktarda Slav kanı alan azınlık fatih ka\im, Bulgar Türkleri, bir Slav ııkı olmuş ve bugünkü Bulgarlar’ı teşkil etmiştir. 889’da tahttan çekilip 18 yıl sonra 9Û7’de ölen I. Boris’in yerine sırasiyle iki oğlu, I. Vladimir Han’la I. Simcuıı Han geçli. I. Sinıeon, 923’te Türkçe "Han" unvanını resmen ter- kelli ve Slavca "çar” unvanım lakındı; halefleri de “çar" olarak anıldılar. J. Sı/neoıı’ui) sallanalı, Bulgar imparatorluğunun en par­ lak devirlerinden birini teşkil eder. Simeon, 913’te ikinci ke­ re İstanbul’u kuşattı, lakat alamadı. 20 ağustos 9I7'de Ahyolu Burgazı civarında geçen meydan muharebesinde Bizans ordu­ sunu imha elti. Simeon devrinde imparatorluk, batıda da de­ nize. Yunan Denizi'ne erişti. Makedonya ve lipir ile Sırbis­ tan. Bulgaristan'a katıldı. Belgrad, Niş gibi mühinı şehirler ilhak edildi. Fakat güneyde Ege’ye erişilcmcdi. Ege kıyı şe­ ridi, Bizans’ın elindeydi. Bu kudretli imparatorluğun sahibi T. Simeon, arlık kendini Türk değil, Slavlar’ın ve Yunanlılar' m hükümdarı addediyordu. Papa’mn gönderdiği fac?. ıvo n n u - niyetle başına giydi. 923’le tekrar İstanbul’u muhasara etti, fakat alamadı. I. Simeon devrinin sonlarında inhitat da başladı. Kuzey­ de yeni Türk kavimleri, Macarlar ve Peçenekler, Butgarlar'ı tehdit ediyorlardı. Banda Sırp ve Hırvat prensleri de Bulgar­ larla uğraşıyorlardı. Diğer taraftan Bizans, Bulgar şevket ve azametini yıpratmak, kabilse mahvetmek ve eyaletlerini geri almak için aleşli bir şekilde çalışıyordu. I. Simeon’un yerine oğlu Çar i. Pelr geçti. Simeon'un di­ ğer bir oğlu da Hıristiyan adı "Benyamin" olaıı Bayan'dır. Diğer bir oğlu da Tırııova ve Ohri prenslikleri hanedanının atasıdır. Kızı imparator VII. Constantinus Porphyrogenetus TÜRKİYE’YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 285

(913-959) ile evlenip Bizans Imparatoriçesî oldu. 1. Petr dc Bı/ans prensesi Maria ile evlendi. Yerine oğlu II. Boris geçti. II. Boris’lc kardeşi Prens Roman’m 978’de öldürülmeleri üze­ rine II, Boi'is’in oğlu Samuel, çar oldu. Fakat artık Bulgar devleti, Bizans niifıız ve tahakkümüne düşmü.j bulunuyordu.

Bulgar Devleti Bizans Tarafımla» Orladan Kaldırılıyor 971’de Bulgarlar. Bizans hâkimiyetini kabul etmişlerdi. Fakat 976’da bu hâkimiyeti reddedip tekrar istiklâllerini üâo ettiler, Ancak. Bizans, güçlü devirlerini yaşıyor vc Makedon­ ya Hnnedam'mn idaresinde en büyük şevket devrelerinden birine girmiş bulunıyordu. Bulgar saltanatı da yıpranmıştı. Bizans'ın bu devleti ortadan kaldırıp eskisi gibi imparatorlu» ğa ilhak etmek kararı vc azmi, kesindi, imparator II. Basi- TÜRKİYE TARİHİ

Icus, Bıılgarlar üzerine yaptığı seferlerle meşhurdur vc (arı-' he "Bulgaroktonos” yani "Bulgarkıran” lâkabı ile geçmiştir. Çar .Siiınucl’in uzun saltanatından sonra yerine geçen oğlu Gab- ite) RtKİomir Romanus da 2 yıl sonra öldimilmüf, yerine amcası Prens .Moise’in oğlu îvan (Asen) Vladislav geçmişti. Fakat 2 yıl sonra 1018’de Bulgar devleti son buldu ve lİ85’e kadar 167 vıl Bulgaristan, Bizans'ın bir eyaleti olarak idare edildi. Ancak Bizans, Balkanlar’da hutura kavuşamamış vc fü­ tuhatının meyvalannı toplıyamamıştır. Zira Peçcnek Tiiıkle- ri, Bizans'ı tehdide başlamışlardır. 1017’de II. Basilcus ile ilk Hıristiyan olan Macaristan kıralı Aziz Istvan, Peçcneklcr’e karşı aralarında ittifak muahedesi aktetmişleıdir. Bizans İda­ resinde Buigarlar zulüm germüşler ve büyük katliâmlara uğramışlardır. 1185-1280 aracında 95 yıl Buigarlar, Slav Bulgar Asen Ha* nedam'nın 9 hükümdarının idaresinde başkent Tırnova ol­ mak iLzere tekrar bir devlet kurmuşlardır. Asen Hanedanı da, son Türk-Bulgar hanedanından inmektedir. Bu hanedanın ilk hükümdarı II. Petr, Çar Büvük Simcon’un 8. batından torunudur. 1207-1218 arasında 11 sene, anne tarafından hane­ dana bağlı Beril saltanat sürmüştür. Bu haaedaniD 4. hü­ kümdün Boril'in kızı, 1210 sıı-alannda İstanbul Latin impa­ ratoru I. Ilenri ile evlenip, imparatoriçe olmuştur. II. Ivan (Asen)’ın kızkardeşi de önce İstanbul Latin imparatoru II. Bnudouin ile nişanlanmış, fakat sonra Sırbistan kıralı Tl. Stefaıı'Ia evlenmiştir. Bu devirde Bufgarlar’m Türklükle hiç­ bir alâkalarının kalmadığını tekrarlamak bile fazladır. Bir avuç fâtih Tiirk, Slav denizinde tamamiyle tamamiylc eri­ miştir. (2Sö'dc eski 7'tirk hanedanının Slav'laşmıs soıı kıralı III. Asen, kuzeyden gelen Mr.yik altında İstanbul’a kaçmıştır. Bu- nun üzerine Kıpçak Ttiı-kleri’nden Terteri, Bulgaristan kıralı olmuştur. 1280-1292 nrasmda 12 yıl saltanat süren Terteri, Hıristiyan olmuş bir KumalvKıpçak beyi idi. Altın-Ordu Ha- kanlığı'nm biı- tebaası idi. Allm-Ordu'yu metbu tanıyarak, Bulgaristan'da talıla çıktı. Gregoriy Terteri’nin yerine oğlu Svetoslav geçti. Bıınun kızkardeşi, 1300 yılında öldürülen Al- tm-Ordu prenslerinden Çaha’nın (meşhur Nogay’m oğludur) zevcesidir. Aftm-Oı du hakimiyeti memlekette 43 yıl devam etmiştir. Svetoslav’daıı sonra oğlu ve I yıl sonra da Mikhail Şiş­ manı kıral oldıı- Takat 23 haziran 1330’da Köstendi! mey­ dan muharebesinde S»rbistan kıralı Büyük Stefan Du.şan'a TÜRKİYE'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 5 8 5 mağlûp olııp öldürüldü. Yerine amcasının oğlu tvan-Alek- sandr, sonra bunun oğlu II. Şişman geçli ve 1393’e kadar tahtta kaldı. 17 temmuz-J393’te Yıldırım Bâyczid’in emriyle Bulgaristan kırallığı, ki yalnız Kuzey Bulgaristan’ı kaplıyordu, Türkiye'ye yani Osmanlı imparatorluğuna katıldı ve 1908’e kadar Türkiye’nin vilâyeti oldu. Son kıral II. Şiş­ man, 3 haziran İ395’tc Türkler taralından öldürüldü. Vcliah- ti Prens Strasimir, eceliyle Öldü. Diğer oğlu Prens Aleksandr, Müslüman oldu, sancakbeyi rütbesiyle Osmanlı valiliklerinde bulundu ve 1410 yılına doğru öldü. II. ŞişmaıVm kızkardeşi Prenses Mara, I. Murad ile evlenmiş, kardeşleri — Bizans im­ paratorunun damadı olan— Mikhail-Asen ile İvan-Ascn, Os­ manlI Türkleri ile muharebede maktul düşmüşlerdir. Bundan sonra Osmanlı padişahları, Bulgaristan ktrallı- ğma sahip oldular. Osmanlı hükümdarının metbuluğu alım­ da 1878’de Bulgaristan Prensliği kuruldu. Battcnberg ve Sa- cIısen-Coburg-und-Gotlıa Alman hanedanlarından birer prens, tahta geçti. 19Q8’de Bulgaristan, Türkiye'den ayrıldı. II. Ci­ han Harbi'ndcn sonra Sachscn-Coburg-und-Gotha hanedanı­ nın 3. kıralı tahttan indirildi ve Bulgaristan dışına ınkankiı. Tuna Bulgarlaırnda Kültür vc Medeniyet Tarihçilerin ittifak ettikleri üzere, Slavlar’da teşkilâtlan­ ma kabiliyeti yoktu. Türkier’ûe ise bu kabiliyet maşerî deha dcroccsine yükselmişti. Bulgar Türkleri, Slavlar’ı teşkilatlan­ dırmışlar vc bir Bulgaristan imparatorluğu kurarak X. asır­ da Slav’laşan bir devlet vücuda getirmişler, Balkanlar’da Or­ todoks Slav kültürünün hâkimiyetine sebep olmuşlardır. Çok geri kültür derecesinde olan Slavlâr'a da pek çok şey Öğret­ mişlerdir. Bulgarlar'm yaptıkları yüzlerce kilometre uzunluğunda istihkâmlar, J0 metre açıklığında (genişliğinde) ve 3 metre genişliğinde hendekler meşhurdur. Böyle tahkimatı Besaıab- ya'da, Dobruca’da ve Bulgaristan’da yapmışlar ve Bizans or­ dularını bu tahkimat önünde mıhîamışlardır. Bu tabyalara "agul” derlerdi ki, Türkiye Türkçe'sindeki "avul”dur. Mimari eserlerinde Göktürk alfabesinin bakıyyesi olan harfler ve es­ ki Tüı k damgalan görülmektedir. Bulgarlar da başka Türk kavimleri gibi Türkler’e mah­ sus ”Onifei Hayvanlı Türk Takvimi’'ni kullanıyorlardı. Bulgarlar'm kullandığı Türk lehçesi, bugünkü Tüık leh­ çelerinden cn çok Çuvaş lehçesine yakındır. Bulgarlar’a ait kitabelerden birinde Tcrvel Han, "BuE- garlaı üzerine Tanrı tarafından hükümdar olarak getirilen 236 TÜRKİYE TARİHİ Han" olarak anılarak Türkler’in telâkkilerine işaret edilmek­ le. başka bir kilabede de Kuntmuş Han'ın Edirne’yi letlıi an­ latılmaktadır. Han'dan sonra gelenler "bolyar" (boyar) denen asilzade­ lerdi. Bunlar devlet idaresine hâkimdiler. Bulgar Türkleri de sair Türk kavimleri gibi al kuyruğun­ dan yapılmış vc mızrak ucuna takılan tuğlar kullanmışlardır. Pliska'da yapılan kazılar, Bulgar Tiirklcri'nin mimarileri, İstihkâmları ve kaleleri hakkında zengin malzeme vermiştir. Kale duvarları 1,5 X 0,8 metre büyüklüğünde iri taşlardan yapılmıştır. Kale kapılarına aslan heykelleri konmuştur. Ka­ lenin kapladığı saha 0,5 knr'vi buluyordu. Kalcnia ortasında hanın sarayı vardı. Sarayın büyüklüğü muazzamdı. 31x12 = 372 m' büyüklüğünde bir salonu, 22x22 s= 444 m1 büyüklü­ ğünde giriş-avlunu vardı. Duvarlarının yüksekliği 2,6 metre, kalmfığı 2,2 metre idi. Bütün saray 56x25,5 = 1.428 nı' yer kaplıyordu. I*. TUNA BULGARLARI (Bulgaristan) I. DULO HANEDANI (5*4-739 = 155) 1. Kuhrat (Kurt) Han (584-642 = SI) 2. Bayan (B atobayan) H an (642-659 = 17) 3. AsparuUh (İsperlkh) ilan (659-701 - 42) (ilk Bulgaristan imparatoru) 4. Tervel Han (701-7t8 = 7) 3. Tovircm H an (718-724 = 6) 6. Sever Han <724-739 = 15) II. VKİL HANEDANI (739-761 17) 7. K urum uş Han (739-756 = 17) 5. Vinckh H a» (736-761 = 5) . III. UGEN HANEDANI (761-764 = 3) 9. Tekiz Han (761764 =* 3) IV. İMPARATORLUK HANEDANI (764-766 2) I*. Sabin H an (764-766 -• 2) V. İMPARATORLUK HANEDANI (764-972 = 208) 11. Toktu Han (764-767 s 3) 12. Pagan Ilaıı (767-768 = 1) 13. Tclerlg Han (768-777 «11) 14. Kurdum Han (777-803 * 26) 13. Kurum Han (S03-8I4 sİ!) 16. Omurug Han (814-831 = 17) 17. Malamir (Balamlr) Han (831-836 = 5) İB. Presiyan Han (836-952 - 16) TÜRKİYC'YE GELMEDEN ÖNCE TÜRKLER 2 8 7

19. I. Bogoi'ls (Miîthî.il Boris) Hım 1RS2-8R9 37) (.OvUMuVs Hıristiyan: 865) (ölümü: 907) 20. Vladlınir Hun (889-893 = 4> 21. I.Simeon Han ("Büyük'') (893-927 - 34) («4: c> ) 22. Ca»' I. Petr (927-969 = 42) 23. Çar II. Boris (969-972 = 3) (öldürülmesi: 978) 24. Çar Samuel (972-1014 = 42) 25. Çar Gabriel Rodorair Ramamış ( II1I4-I0K' - 2) 26. Çar İvan (As«n>-Vladiskav (I0I6-I0I8 = 2) VI. BİZANS İMPARATORLARI (1018-1185=Jf>7) < 19 imp,-ır.tfor) VII. ASEN U\KF.DAMJ (11854230 = 95) (V. İlandan, lan in­ m iştir) 46. K ıral II. P e tr fl 185-1190 = 5) 47. Kıral I. Asen 11190-1195 = 5) 48. Kıral Kaloyan (1195-1207 = 12) 49. Kıral Borll (1207-1218 = m 50. Kirdi II. Asen (1218-1241 = 23) 51. Kıral I. Kailimin < 1241-1246 = 5) 52. Kıral Miklıal! (1246-1257 = II ) 53. Kıral II. Kailinim (1257-1258 = 1) 54. Kııal III. Ascn (1258-1280 = 22) VIK. KUMAN-FüPÇAK HANEDANI (1250-1323 - 43) 55- Kıral Terterl < 1280-1292 = 12) 56. Kıral Svetoslav (1292-1322 s 30) )X KIRALLIK HANEDANI (1323-1.393 = 70) 57. 1. Şişman (1323-1330 = 7) 57«.lv»»*-AIcksandr (1330-1365 = 35) 58. II. Şişman (1365-1393 = 28) X. OSMANOCüLLARl (1393-1908 - 515) (33 hükümdür) XI. USSSEN - BATTENBCRG HANEDANI (Alman) (1*79 . 1886-7) 92. Prens Aleksandr (1879-1886 — 7) (ınclbuıi: II. Abdülhmnid) (hayatı: JS57-I893 = 36) (1885: ilâveten Doğıı Rumeli Umu­ mi Valisi) XII. SACHSEN-COBURG-UND-GOTHA HANEDANI (Alnınn) (1886-1946 = 60) »3. Prens (1908: Kıral) Ferdlmmd (1886-1918 = 32) (I908'c kadar Türkiye'm iâbi) (havalı; 1861-1948 = 87) 94. Kıral III. Boris (1918-1943 = 25) 95. Kıral 11. Simeon (1943-1946 = 3) (doğuma: 1937) (Yııkorıtlnki hanedanların ilk V’i Tlii'k, VII.’si Slav’loşmjş Tiirk, VIII. Tllrk, IX, Slav Bulgar’dır) (865'c kadar Şaman, bu tarihten 1393’c kadar olan hükümdarlar ise Ortodoks’tur; aslen FroK'slon olun suıı 2 hanedan da Ortoıloks’lugu kabul elıniştir). TÜRKİYE TARİHİ

BİBLİYOGRAFYA: Avrupa Hunlar» için: E. A. Thompson, A History of Altila and the Ilnns, Oxford, 1948; H. de Boor, Das Alllîabild in Ceschichte, Bonn, 1933; K. BJerbaeb, Die Leizen Jnhre Attilas, Şerlin, 19(16; R. Foss, Attila İn Cesckichte und Sage, Berlin, 3910; E. Hutton, Attila and His Hum, Londra, 1915; A. Solüri, GIi Unni e Aîtila, Pisa, 1316; A. Alföldi, Atlila. Viyana, 1930; H. N. Orkun, Atlila ve Oğîûları. İstanbul, 1933; R. S. Atabinen, üne Histoire Sin­ e r e d'Attila, Paris, 1934; Nemeth Gyula vs., Attila is Hunjal, Buda- peşle, 1940 (burada büttin kaynaklar gösterilmiştir) (Türkçe’si: ' Şerif Bartav, Ankara, 1962: Attila ve Hunlar); Szasz Bela. A. Hu- nok Törtenete, Budapeşte, 1943; daha eşiti neşriyat Türk Ansiklo­ pedisi. IV, 101-204, Ankara, ISSû'de gösterilmiştir; 1882’den önceki neşriyat şu eserde toplanmıştır: Ballagi Alaciar, .İftîis Btbliogra- fiaja. Avrupa Avarları için: H. W. Hnussig, Die Çuellen tiber die Zenlralasiatische Herknrtft der EuropÖischcn Avaren, Central Asia- tie Journal II-l, 1936, 21-43; A. Altöldi, Zttr Htstorlschen Beştim • mııng der Avarenfvndo. Euraaia Septentrionalis Antigua, IX, 285- 307, 1934; L. Rasonyi, Macar Arkeotojisi’nde Hunlar, Avarlar. Ma­ carlar, Ankara, 1938; H. Howorth, The Avara, JRAS. N.S., XXI, Londra. 1889, 721-810; Laszlo Gyula, Adatok az Avarkori Müipar o KeressMny Kapcsolataihoz, Budapeşte, 193S; Türk Ansiklopedisi, IV, Ankara, 1950, 236-48. Hazarlar, Macarlar, Oğuzlar, Peçenekler, Kumanlar, Kıpçak- lur, Volga ve Tuna Bulgarları için bibliyografya, II. ciltte, Aitso- Ordu bahsinin sonunda verilecektir.

Birinci Cildin Sonu Hitit imparatorluğunun başkenti olan Hatujaş şehri yakınlarında «YoZılıkaya» Abidesi, Hitit medeniyetinin sayılı eserleri arasındadır.

"sn [^. TflRKİyE TARİHİ ( L Cilt)

Hitit sanat eserlerinde görülen karakteristik unsurlardan Hitit AlacahÖyük'teki kazılarda bulunan aslanları (Kayseri Mvzesi)... Hitit sanat eserlerinden çeşitli numune (Etnografya Müzesi). »T''

Adıyaman'da Nemrut Dagı'nda K om m agene Kıraltı^ından kaimi» sanat e s e rle ri: Mithridates v© Rerakles. Kommegene iane*», İran ve Yunan sanaiiarmın güzel b ir karıjımıdır.

*

r > ^ Hitit ev tanrısı Rundas'ın pr'a*«» Alecahöyük

kKı|ar,nda "£ * • bulunan bajı. •^A yı Hititler'in dini, oldukça orijinaldi ve sonraki kavimler üzerinde tesirleri uzun Oİrrtuçtur,

ATTfrV***.; ı f c v , v r “ N j ıN 1

y / p m . i s Sergeme harabeleri. Bergama, Heîenisılk Çan'da dünyanın en büyük şehirlerinden biri idi.

. . y > )

i *

- Ankara'da Avgustus Mabedi. Milât yıllarında 1 yapılnn; çok tanınmış bir Roma eseridir. İzmir Agoras/nda Demeler Mabedi. II. »sır R om * eserlerinin en m uhte$e

îvr*'^ 3’* t- toto»** . Antalya (Attalea) şehrinde W> İmparator Hadrîanus şerefine yapılmış jerel tâki. M. S. II. a srın b a sla rın d a n k a lm a dite- ^ kale jayan bir Roma eseridir.

Antalya (Attalea) şehrinde M. S . II. asnn başlarında İmpa­ ra to r Hadrianus tarafından inşa ettirilmiş olan muhte­ şem bîr Roma hurcu. İlk Bizans imparatoru Arcadius'un büstü ( İstanbul Arkeoloji Müzesi). M . S . 395 yılında Roma imparatorluğu ikiye ayrılınca, ölen İmparator B ü y ü k Theodosius'un büyük oğlu A re a d iu s, «D o ğ u İmparatoru» o lm u ş tu . • Bizans İmparatorluğu» da denen Doğu Imparatorluğu'nun başkenti İstanbul şehri idi.

G ö re m e (Nevşehir): Kayalara oyulmuş manastırlar. G ö re m e 'd e rivayete göre kayalara b öyle 3 6 5 m a n a stır cyulmuştur. Bpnlar X. ve XI., kısmen XII. v e X I I I . asırlardan kalma Bftans ve Hıristiyan eserleridir. O çağlarda bu manastırlarda, keşişler tünerlerdi. T ü r k le r zamanında gittikçeW terkedilmişlerdir. Y

GÖREME (NEVŞEHİR): Kayalara oyulmuş kiliselerden biri. Bunların içi bazan parlak sanat eserleri ile bezenmiştir. Ortaçağ Bizans resim sanatının değerli örneklerini İçine alır. Yer yer çok güzel mozaik freskler görülür. İSTANBUL: Ayasofya. Son pekliyle Büyük lustinıanus tarafından VI. as*rda yöp- finlon Ayasofya, Hıristiyanlığın en büyük ve muhteşem mabedi sayılmış, 1453 te İstanbul'un Fethi’nde câtih Sultan M e h r o e d tarafından camie çevriimişiit İSTANBUL; urmçlaf tcun cn {*moniı*!ann*n «Y*r*baUn Saray*». ♦ ı b ♦ ♦ «

, a r i k t s

İL ÜRKLER yeryüzünde tarihi en zengin milletlerden biridir. Türk Devleti’ nin 2200 yıl geriye doğru uzanan bir ma­ zisi vardır. Türkler’in 3 kıtada kurduğu imparatorluklar asırlar boyunca ihtişam­ la devam etmiştir. Bununla beraber Türk milletinin tam bir tarihi, vesikalar henüz derlenemediğı için, yazılamamıştır. Böyle bir tarih ancak ileride yazılabilir. Elinizdeki bu seride, 2200 yıllık Türk tarihinin yıllar boyunca akışı tesbit edil­ miştir. Memleketimizde ilk defa olarak or­ taya konan bu eserde, Türklerin tarih için­ deki maccrasını takip edecek, Orta Asya’ daki hayatlarını, Anadolu'ya gelişlerini, Osmanlı Cihan İmparatorluğu’nu ve niha­ yet Cumhuriyet Türkiyesi’ni göreceksiniz. Türklcr’in devlet idaresi, askerlik, ilim, sanat ve edebiyat sahalarında verdikleri bütün eserleri toplu bir halde bulacaksınız. Bu eser, Türk tarihini klâsik usuller dışın­ da modern ilim zihniyetiyle ilk defa ele al­ maktadır.

Bu I. cilt, Türkler’den önceki Anado­ lu tarihi ile Türkler’in Anadolu’ya gelme­ den önceki tarihini içine almıştır.