SURİÇİ Fetihten Önce ve Fetihten Sonra

İ Ç İ N D E K İ L E R

GİRİŞ...... 7 Prof. Dr. İlber Ortaylı

I. BÖLÜM (Fetihten Önce)...... 15

Bizantion’dan ’e...... 17 Doç. Dr. Koray Durak

Bir İmparatorluk Merkezi Olarak Konstantinopolis...... 41 Prof. Dr. Albrecht Berger

Surlar ve Kapılar...... 69 Prof. Dr. Neslihan Asutay - Effenberger

Ticaret Hayatı...... 103 Doç. Dr. Koray Durak

Dini ve Gündelik Hayat...... 119 Dr. Brigitte Pitarakis

II. BÖLÜM (Fetihten Sonra)...... 167

Fetih Sonrasında Tarihi Yarımadada Tarihi Olaylara Genel Bir Bakış...... 169 Prof. Dr. Feridun M. Emecen

Fatih Mahalleleri...... 203 Prof. Dr. Mehmet Canatar

Suriçi İstanbul’da İlim Hayatı, Eğitim Faaliyetleri ve Kültür Muhitleri...... 253 Prof. Dr. Mehmet İpşirli

İstanbul’da ve Osmanlı Sarayı’nda Tören ve Kutlamalar...... 273 Prof. Dr. Zeynep Tarım

Fatih’te Ulaşım...... 295 Prof. Dr. Ali Akyıldız

GİRİŞ

Prof. Dr. İlber ORTAYLI on seçim döneminde uygun bir tasar- ruf sonucu suriçi (intra muros) İstanbul bölgesi bütünüyle bir belediyeye verildi. SBu belediyenin adı klasik Osmanlı döneminde Dersaadet idi. Son asrın belediyeler kanunu da “Dersaadet ve bilad-ı selase” başlığını taşır (yani suriçi İstanbul; Eyüp, Galata ve Üsküdar) isim ve ünvan İstanbul kadısının eskiden beri yönettiği İstanbul yönetimini kastetmektedir. 1853 Kırım savaşından beri modern bir bi- çimde tertiplenmesine çalışılan İstanbul bele- diyeleri bu ayrımı devam ettirmiş; Dersaadet belediyesi hem protokolde hem de mali ko- nularda ve personel sayısında öne geçmekle beraber bilhassa imparatorlukta ecnebi nüfusun yaşadığı Beyoğlu-Galata yani “Altıncı daire-i belediye” ve bunun gibi Yeniköy ve Tarabya için de “Ondördüncü daire-i belediye” ayrıca örgütlenmiştir. Suriçinin son seçim dönemine kadar iki belediye halinde bulunması isabetli değildi; tarihî İstanbul’un bir belediyeye bırakıl- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

gelişme Bizans dönemi İstanbulu üzerinde çalı- şan uzmanların arasında artık Türk tarihçilerin de yer etmesidir. Sayın Koray Durak, Neslihan Asutay-Effenberger ve Bri- gitte Pitarakis’in bu ciltte yer almasını editör olarak şükranla karşılıyorum. Daha ilk makaleden itibaren ’dan Fatih’e bütün İstanbul’un tarihi topografyası ve ne- olitikten başlayarak tarih öncesi ve tarih çağlardaki iktisadi ve toplumsal ge- lişimine bakılmaktadır. Bildiğimiz klasik İstan- bul’un klasik çağ Roma Fildişi diptik, figürler Roma ve Konstantinopolis’i temsil eder, Kunsthistorisches Museum, imparatorları tarafından Viyana, Avusturya. bu bölgede kurulmasının ması uygun oldu. Bu belediye sınırları itibariyle nedeni bu ilk makalede ele Bizans’ın Konstantinopolis (bir eparhın veya alınıyor. Gerçekten Konstantinopolis resmen ve praefectus’un yönetimindeydi) ve Dersaadet ana yapısının eksikleri tamamlanarak imparator ise yüksek mevki sahibi ve ilmiye sınıfında Konstantin (Constantinus) tarafından milâdın kazaskerlerden sonra gelen İstanbul kadısının dördüncü asrında kurulmuştur ama en azından yönetimine tekabül eder. bugünkü Aksaray eksenine kadar bütün yarı- Suriçi İstanbul tarihi üzerine Fatih belediyesi madada Nova Roma denilen parlak bir şehir halkımıza ve Türkiye’yi tanımak isteyenlere bir ikinci asırdan beri ortaya çıkmıştı. Hipodrom ortak metin hazırlamak istemiştir. Bendeniz ve şehrin ana arteri olan ve bunun üzerindeki yayın asistanımız Dr. Selin İpek'in tertibiyle bu (Forum Constantinum, Forum Tauri, Arcadii metin ilk defa olarak, Bizans tarihi uzmanları gibi) forumlarıyla sarnıçlar ve Valens su keme- ve Osmanlı tarihinin tanınmış uzmanlarının riyle şehrin su dağıtım sistemi açıkça ortadaydı. müşterek mesaisiyle meydana getirilmiştir. İki İmparator Konstantin’in şehri resmen kuruluş bölümün arasında konuların ele alınışı bakı- tarihini seçişi bile 330 yılı Mayıs ortası yani tanrı mından paralellik göze çarpar. Sevindirici bir Mercurius’un kutsal günleri olan “idus maiae”dir.

- 8- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Şehir teşkilatlanışı, ana hatlarının ortaya çıkışı ve rumları hakkında bir fikir edinebiliyoruz. her şeyden evvel muhteşem mimarisi ile klasik İstanbul surları hakkındaki en önemli bilgi Roma’nın son parlayışıdır. değişimi Marmaray kazıları dolayısıyla Yeni- Bizans araştırmalarında Bizans Kons- kapı’da Theodosius limanının bulunması ve tantinopolis patrolojisi alanında (“patria kazılar sırasında Konstantin surlarının başlan- Konstaniopolu” denen ünlü eseriyle “Kons- gıcının ortaya çıkmasıdır. Bu keşfin destek tantinopel: Geschichte, Topographie, Religi- kazılarla devam etmesi ve Haliç ve Marmara on”; Standorte in Antike und Christentum, arasında Konstantin surlarının bütününün tes- Stuttgart, 2011) tanınan Albrecht Berger’in piti gerekmektedir. İstanbul’un sakinlerinden başkent olarak Konstantinopolis’in belge- ve Bizans medeniyet tarihinin günümüzdeki sel topografisi üzerinde temel fakat sağlam tanınmış hizmetkârlarından Brigitte Pitara- bilgiler vermektedir. Gene aynı şekilde bu kis uzun bir makale ile Bizans başkentindeki bölümdeki Neslihan Asutay-Effenberger’in dini ve gündelik hayatı ele almakta; özellikle Konstantinopolis’in surları ve kapıları üze- Latin işgali ve Paleologos devrindeki mucize rindeki açıklayıcı etüdü bilgilerimizi hayli beklentileri ve ortada dolaşan menkıbelere değiştirmektedir. Önümüzdeki kitabın basit değinmekte. Bunların Osmanlı İstanbulu'na bir popüler şehir rehberi olmanın ötesinde dahi miras kaldığı anlaşılır. Öte yandan şe- İstanbul’u daha derinden tanımak isteyenler hirde daha Bizans devrinde bile yaşayan ve iş için bir rehber olduğunu belirtmek gerekir. gören Müslümanlar vardı. Bunlar hakkında Yeryüzünde “metropolis mundi” vasfını İstan- araştırmayı teşvik edici bilgiler verildiği açıktır. bul kadar uzun bir süre muhafaza eden başka Hiç şüphe yok ki bu rehber Osmanlı bir şehir pek de yoktur; işte bu İstanbul’un Dersaadeti'nin tarihini, yerleşim kültürünü, surları Asutay-Effenberger’in kaleminden geç mahalleler arasındaki ulaşımı, ilmi ve kültü- antikiteden onbeşinci asra kadar bütün gelişi- rel hayatı ve gerek devlet törenleri, gerekse miyle ele alınıyor. Çünkü bu surlar müdafaa halk ananelerini incelemeyi amaçlamaktadır. surlarını sevmeyen “pax Romana” döneminin Bu alanda değerli meslektaşlarımızın kendi üstüne çağın zarureti olarak gelmiştir ve hiç bölümlerinde yaptıkları katkı; hemşehirleri- şüphesiz Akdeniz tarihinin en önemli eserle- mize ve İstanbul ile ilgilenen yerli ve yabancı rinden biridir. 6.5 kilometrelik kara surları gençlere, tarih meraklıları için, önemli bir ve nihayet devamında Blakhernai surları ve müracaat kitabı ortaya koymuştur. İstanbul’un deniz surlarıyla inceleme tamamlanıyor. Bu- Osmanlı geçmişi beş buçuk asrı kapsar. Ne günkü İstanbul’u o dönemin Konstantino- var ki onbeşinci asrın başından beri Üskü- polis’i ile eşleştiren ve ayrımlayan en önemli dar’da önemli bir Türk yerleşimi vardır ve tıpkı eser ve özellik surlardır. Nihayet şehrin eko- Pera’daki İtalyanlara (Ceneviz Venedikliler) nomik hayatını uzun bir dönem içerisinde benzer bir statüde kendi kadılarıyla bugünkü değerlendiren Koray Durak’ın sunumuyla Cibali Unkapanı’na tekabül eden mekânda Roma Bizans dönemi Konstantinopolis ku- Müslüman ve Türkler de oturuyordu. Bizans

- 9- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi imparatorluğu Justinianos dönemindeki gücü ettiği bir yöntem olmuştur. Yirminci yüzyılda yanında, topraklarını kaybettiği nerdeyse dahi buhranlı savaş yıllarını izleyen eğlenceli, Mora ve Trakya’da küçük bir devlet derecesine protokolü ve geleneksel kalıpları değiştiren indiği zamanda dahi beynelmilel ilişkilerini curcunalı hayat buna örnek gösterilebilir. sürdürmekteydi. İstanbul’un beslenme sorun- Profesör Doktor Mehmet Canatar Fatih ları, mübrem maddelerin nakli, depolanması Mahalleleri başlığı altında suriçi İstanbul’un sistemi, şehirlerdeki esnaf loncaları Bizans sa- idari taksimatını ele aldı. Buradaki Müslüman rayının diplomatik ilişkileri için başvurduğu mahalleler ve camileri yanında gayrimüslim- kendi lüks emtia üretimi çok benzer kalıp- lerinkine de değiniyor. Bu konu İstanbul’un larla bütün Orta Doğu imparatorluklarında halen az incelenen ve az bilinen alanların- görüldüğü üzere Osmanlı imparatorluğunda dan biridir. İstanbul mahalleleri sorununun da var olmuştur. Bu şehri incelemek bütün Canatar tarafından ele alınışı okurun ilgisini Akdeniz ve Orta Doğu tarihini iyi bilmek ve çekecek ve metodik tartışmaları ve yaklaşımları İslam imparatorluklarının da şehir yönetimini münazaraya açacaktır. Mehmet İpşirli hoca ve toplumsal örgütlenmesini iyi tanımakla Osmanlı ilmiye sınıfı tarihinin üstadı olarak mümkün olabilmektedir. İstanbul’daki ilim hayatını, eğitim faaliyetle- rine ve kültürel çevrelere değinmektedir. Bir Kitabın ikinci bölümü artık altı asra yak- şeyi unutmamak gerekir; İstanbul’un kültür laşan uzun ömürlü Osmanlı başkentinin hayatı ihvan meclislerine dayanır. Bu onal- mahalleleri, ulaşımı, siyasi tarihi, eğitimi ve tıncı asırda da böyleydi, yirminci asırda da. devlet ve toplum hayatı için çok önemli olan Bugünün İstanbul’u İsmail Saîb Efendi’nin teşrifat düzenini incelemeye ayrılmıştır. Bu- Bayezid kütüphanesindeki seminerlerine ün- rada birinci bölümle bir paralellik kurulmaya lülerden Mahmut Kemal’in (İnal) aynı semt- dikkat edildi. Profesör Feridun Emecen’in Os- te bulunan konağında bulunan meclislerini manlı İstanbul’unun siyasi tarihini inceleme hayranlıkla incelemektedir. Ne yazık ki za- biçimi ise bence yeni bir yaklaşım getiriyor. manını şekillendiren bu faaliyetlerin kayıtları Sadece bir yaklaşım kanalına dikkat etmek da o nispette cılızdır. Hiç şüphesiz bir başka yeter. Onaltıncı yüzyılın son çeyreğindeki kitapta İstanbul’un gayrimüslim cemaatleri, aşağı yukarı tüm dünyada rastlanır cinsten Müslümanlarla olan ilişkileri ele alınınca bu kıyamet beklentisi ve bunun yarattığı zihni konuya geri dönülecektir. İstanbul’un hayatın- çevre bir yandan bütün dünyada görülen ve da bilhassa onsekizinci ve ondokuzuncu asırda bize de sıçrayan ekonomik değişme ve enf- sayısı 300’ü geçen dergâhların bu şehrin orta lasyon baskıların, Anadolu’da başlayan isyan sınıfların hattı harekâtına, adabına, düşünce- dalgalarına bir tepki olarak, İstanbul şehrine sine ve yarattıklarına olan etkisi çok mühim eğlenceler ve dini seremonilerle yeni bir at- bir konudur. Ondokuzuncu yüzyılda İstanbul mosfer yaratmaya çalışılması yazarın beğen- fikrimizce gerilemiş değildir. Kendisini gölge- diği bir gerçektir. İstanbul ruhunu yenilemek leyen büyük metropollerin ortaya çıkmasına istiyordu; bu onun bütün hayat boyu takip rağmen halen Balkanların, Ortadoğunun ve

- 10- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Marmaray Kazılarında Neolitik Dönem izlerine rastlanıldı.

Kafkasların önemli iktisadi ve kültürel mer- merkezlerinde standart eğitimden geçen bir kezidir. Değişen ulaşım onun idari hayatının zümre yaratmıştır. Bu eğitimin içine geçmiş ve belediyeciliğini de etkilemektedir. Pek az devirlerden farklı olarak gayrimüslim cemaat- şehir ondokuzuncu yüzyılda İstanbul’unkine lerin gençleri de girmekteydi ve bir Osmanlı benzer bir reformcu atılım gösterir. Bunun tipi ortaya çıkmıştı. Profesör Ali Akyıldız’ın getireceği değişim belki gereken düzeyde ol- kara ulaşımındaki geleneksel kalıplar ve bu- mamıştır ama İstanbul kendini eleştiren ve nun ondokuzuncu yüzyıldaki raylı ulaşımla değişen bir şehirdir; Dr. Zeynep Tarım mes- modernleşmesi, gemiciliğin buhar gücünü be- lektaşımızın İstanbul ve Osmanlı sarayındaki nimsemesi ve bunun İstanbul’un ulaşımında tören ve kutlamaları mühim bir tarih yazımı etki ve yarattıkları görünüyor. açılımını temsil ediyor. İlginçtir ki Osmanlı İmparatorluklar hiç şüphesiz kendisini sarayı kadar normal vatandaşın yaşadığı ma- yaratan ana unsurun diliyle ve toplumsal hallede de kendini gösteren bir hükümdar özellikleriyle var olur. İmparatorluk nüvesi- sarayı az bulunur. Sarayda yetişen kızların nin hayata devamı ve yükselmesini dahi o zamanla orta ve yüksek sınıftan İstanbullulara unsurlara borçludur. Hatta imparatorluğun tecviz edilmesi hemen her mahallede saraylı tarihi ömrünü tamamlaması, yapısal çökün- hanımların vasıtasıyla bir etkileşim yaratmıştır. tüler dahi aynı şekilde izah edilir. Doğuş ve Nihayet ondokuzuncu yüzyılın Maarif-i Umu- büyümedeki özgünlükler (causa sui generis) miye Nezareti tarafından örgütlenen eğitimi o kavmin ve o dilin esasına bağlıdır. Ne var sadece İstanbul’da değil bütün imparatorluk ki kuruluş ve yükseliş döneminde bir impara-

- 11- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

İmparator ’ın madalyonu, Staatliche Museen zu Berlin, Antikensammlung, Berlin, Almanya.

torluğun ana unsurunu tespit etmek güçtür; kurulan bağ bize bu bölge insanının hayatı çok kere menkıbe (legenda) tarihi gerçekle- hakkında hiç de şaşırtıcı olmayacak gerçekler ri gölgeler. Diğer taraftan imparatorluklar ve benzerlikleri öğretebiliyor. Şehrin güvenli- bünyesinde şaşılacak benzerlikler vardır; bu ğinin sağlanması, uzak mesafelerden getirilen kurumsal benzerliklerin varlığı adeta univer- zaruri maddeler (et, tahıl ve süt ürünleri) için sal bir kural gibidir. İstanbul gibi bir dünya yapılan örgütlenme, loncaların çalışması, üre- metropolü ve civarındaki şehirler Orta Doğu timin düzenlenmesi, ham madde fiyatlarının bölgesinin büyük metropolleri bize bu tip ta- temini ve korunması için alınan tedbirler, rihi gerçek ve gelişmeleri verebilir. İstanbul’un inşaatlar için sağlanan imar düzeni mutlaka iki bin yılını araştırmak metot sağlamlığı ve birlikte çalışılması ve öğrenilmesi gereken tarih işbirliği gerektirir. Bu yapılabildiği takdirde yazıcılık alanlarıdır. çok sorunsalı cevaplayabiliriz. Örneğin İstan- İstanbul onsekizinci asır ortalarına kadar bul’un sağlık hayatı için önemli bir vaka; son Marmaray kazılarında sekseni aşkın iskelet metropolis mundidir. Beşeri uygarlığın en çıktı. Bunların üzerindeki tıbbi araştırmalar özgün ve temsili yapılanmasını temsil eder. bize göre neredeyse onyedi ve onsekizinci asır İtalya buradadır, İslam dünyası ve İran bu- İstanbulu’ndaki benzeri araştırmalar mesela radadır, Hind buradadır. İki bin yıllık İstan- Hayfa Üniversitesi'nden Prof. Minna Rozen'in bul olmadan uygarlık tarihini düşünmek bile (Türkçe'deki bir eseri, İstanbul Yahudi Ce- mümkün değildir. O bakımdan ümit ediyoruz maatinin Tarihi, İş Bankası Yayını, 2010) ki İstanbul araştırmaları ister çok ayrıntılı ilmi şehrin Yahudi mezarlıklarından ele geçirdiği konular, isterse daha popüler tarih yazıcılık bilgilerin tasviri ve tasnifiyle ilginç bağlar alanı olsun geniş gruplarla birlikte yapılma- ortaya çıkarıyor. Osmanlı tıb tarihi araştır- lıdır. Önünüzdeki İstanbul rehberini Bizans malarının Sasaniler İran’ından ve Bizanstan ve Osmanlı araştırmaları yapan iki grubun beri bilinenler ve İslam tıb araştırmaları ile mesaisiyle ortaya koymaktan bahtiyarız.

- 12-

Roma egemenliği altında Bizantion bronz sikke, ön yüzde tanrı Byzas ve ters bir gemi, 125 M.Ö. 127 M.S. I. BÖLÜM Fetihten Önce

Bizantion’dan Fatih’e Doç. Dr. Koray Durak

Bir İmparatorluk Merkezi Olarak Konstantinopolis Prof. Dr. Albrecht Berger

Surlar ve Kapılar Prof. Dr. Neslihan Asutay-Effenberger

Ticaret Hayatı Doç. Dr. Koray Durak

Dini ve Gündelik Hayat Dr. Brigitte Pitarakis

Bizantion’dan Fatih’e

Doç. Dr. Koray Durak1

Bizantion, Nova Roma, Constantinopolis, Kostantiniyye, Stanbulin;

Tarihöncesi dönemlerden Bizans İmpa- ratorluğu’na İstanbul’un uzun tarihi

inlerce yıl boyunca kültürel ve iktisadi zenginliğiyle çevre kültürlerin beğe- ni ve gıpta ile baktığı bir kent olan Bİstanbul, son 1700 yıl boyunca iki büyük imparatorluğa (Bizans ve Osmanlı İmpara- torluklarına) ve ömrü kısa da olsa bir Latin devletine payitahtlık yapmıştır. On binlerce yıl önce insanlığın yeryüzüne yayılmasında stratejik konumu ile kilit bir rol oynarken, Klasik Yunan, Helenistik ve Roma dönem- lerinde, yani M.Ö. 500’lü yıllardan M.S. 4. yüzyılın başına kadar, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan deniz ticareti yolunu kontrol eder. Yaklaşık 1700 yıl önce ise, Hristiyanlaşan ve doğuya taşınan Roma İmparatorluğu- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Tarihöncesi dönemde İstanbul

İstanbul’un Klasik Yunan ve Roma dö- nemlerinden- yani M.Ö. 7. yüzyıldan- ön- ceki gelişimini anlamak için Asya ve Avrupa yakalarındaki daha geniş bir alana, İstanbul büyükşehir alanına, bakmak gerekir. İlk insanın

M.Ö. 5. binyıldan kalma kase, Fikirtepe, İstanbul Arkeoloji Afrika’dan çıkıp Avrupa’ya geçtiği yolun üstünde Müzeleri, Türkiye. olması sebebiyle şehrin tarihi bir milyon yıl öncesine kadar uzanır. M.Ö. 10.000’li yıllara nun (Bizans İmparatorluğunun) başkenti kadar süren yaklaşık bir milyon yıllık Paleolitik ilan edilince ortaçağ boyunca Avrupa’nın Çağ’da (Eskitaş Devri), insanlar genel olarak en büyük yerleşimi olmuştur. Bizanslıların küçük gruplar halinde konar-göçer tarzda ve “Constantinus’un kenti” yani Constantinopo- avcılık ve toplayıcılık yaparak hayatlarını ida- 2 lis/Konstantinupolis/Konstantinopolis ya da me ettirmiş; taşları ve kemikleri yontarak alet Yunancada kent/kente/kentte anlamına gelen kullanımını geliştirmiş; mağaralarda, bunların is-tin-polin (İstanbul) dedikleri bu şehirle sa- bulunmadığı durumlarda da açık havada kur- 3 dece Bağdat ve Kahire boy ölçüşebilmiştir. dukları sığınaklarda yaşamışlardır. İki milyon Ortaçağın sonlarına doğru Bizans İmpara- yıl önce anavatanları Afrika’dan ayrılan insanın torluğu’nun gücünü kaybetmesine paralel atası Homo erectus (Latincede ‘Dik Duran İn- olarak eski ihtişamını yitiren Konstantino- san’), 200.000 yıl önce Homo neanderthalensis polis, Fatih Sultan Mehmed’in 1453 yılındaki (Neandertal Adam) ve ardından da bugünkü fethinden sonra Arapça bilinen telâffuzuyla insanın atası olan Homo sapiens (Akıllı/Bilen Kostantiniyye olarak imparatorluk başkenti Adam) Asya’dan Avrupa’ya yürüyerek geçmişler- olma hüviyetini devam ettirir. İmparatorluk- dir, çünkü İstanbul’un bulunduğu bölge uzun lara başkentlik yapmış İstanbul’un karmaşık süre bir boğaz ile ikiye ayrılmamıştır. İstanbul ve şaşırtıcı tarihini kronolojik bir çerçevede, bölgesi, güneyinde bir tatlı su gölü olan Mar- çevresinde gerçekleşen ve kendisini etkileyen mara Denizi kuzeyinde de kapalı bir deniz olan siyasi gelişmeler bağlamında sunmak bu ken- Karadeniz’in bulunduğu bir kara köprüsü olarak tin Avrupa, Asya ve hatta Afrika’nın tarihinde kalmıştır. Bölgede rastlanan ilk insan izleri Pa- ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu leolitik Çağ’a tarihlenir. Bu geçişlere ait en eski kanıtlayacaktır. Ayrıca, Bizans döneminde kalıntılar ise Avrupa yakasında şehrin batısında kentin yabancı ziyaretçiler tarafından nasıl Yarımburgaz mağarasında ve Büyük Çekmece görüldüğünü anlatmak, İstanbul’un ortaçağ Gölü kıyısında ve Kilyos’ta ortaya çıkarılmıştır. halklarının gözünde nasıl efsanelere konu Tüm bu yerleşimlerde yaklaşık 800.000 yıllarına olmuş, saygı duyulan ve arzulanan bir kent tarihlenen çaytaşından yapılma kesici aletler olduğunu gösterecektir.4 vardır. Neandertal adam’ın kullandığı (kesilen

- 18- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

ya da yontulan taş parçalarından çıkan) yonga aletlere ise daha çok Avrupa yakasının Karadeniz kıyısında (Ağaçlı, Gümüşdere, Domuzdere) ve Dudullu’da rastlanırken Homo Sapiens’in kul- landığı çakmaktaşından yapılma delgi aletlerine yine Ağaçlı’da rastlanır.5

Avcı-toplayıcı yaşam tarzının yerini devrim- sel bir şekilde çiftçiliğe bıraktığı Neolitik Çağ (Yenitaş Devri) Yakındoğu ve Anadolu’da M.Ö. 10.000 civarında başlar ama İstanbul bölgesine ulaşması İç Anadolu’dan gelen grupların aracılı- ğıyla M. Ö. 6.600 yıllarını bulur. Neolitik dev- Yenikapı kazılarından bir iskelet. rim sayesinde ilerleyen binyıllarda uygarlıkların ortaya çıkmasını sağlayacak altyapı hazırlanmaya karşımıza çıkarlar. Söz konusu alanlarda elde başlamıştır. Tarımın keşfi ve hayvanların evcil- edilen buluntular Neolitik yaşam biçimimin leştirilmesi sonucu artan üretimle ortaya çıkan gerekliliklerine göre şekillenmişti. Daha erken artı değer ve bunun kontrolü için geliştirilen döneme tarihlenen geometrik bezemeli, koyu mekanizmalar karmaşık ve sınıflı toplumların, renkli çanak ve çömlekler, ilerleyen yüzyıllara kurumsal dinin ve devletin oluşmasına neden tarihlenen kırmızı astarlı ve asmaya elverişli tu- olmuştur. Artık kent denebilecek büyük yerle- tamakları olan kaplar, yabanı sığır kemiğinden şimlerde yeni mülkiyet ilişkileri, kurumsallaşmış yapılma kaşık ve spatulalar ile kült kabı olduğu ticaret yöntemleri ve din adamı sınıfı ortaya düşünülen köşeli ve ayaklı kaplar buluntular çıkar. Yedinci binin ortalarında Anadolu’dan arasında öne çıkar. Akdeniz’den taşan sularının gelen çiftçi topluluklar, o zamanlar daha küçük Marmara’nın kıyı şeridini yükselttiği ve Bo- bir içdeniz olan Marmara kıyılarında yaşayan ğaz’ın oluştuğu Kalkolitik Çağ’da (M.Ö. 5800- avcı-toplayıcı topluluklarla birleşip günümüz- 3200) İstanbul bölgesinde Sultanahmet Bizans de “Fikirtepe Kültürü” diye adlandırılan yerel Hipodromu’nun altında çok derinde yapılan kültürün ürünlerini vermişlerdir. İstanbul ve kazılarda ve Yenikapı kazılarında çok az kalıntı bulunmuştur.6 çevresinde, özellikle Asya yakasında Pendik ve Fikirtepe’de bulunan kalıntılar, bu dönemde Doğu Akdeniz’de ve Yakın Doğu’da şehir ve yoğun bir yerleşmenin bulunduğunu gösterir. imparatorlukların ortaya çıktığı ve temel ola- Yenikapı kazılarından çıkan kalıntılar ise tarihi rak bakır ile kalay’ın karışımdan oluşan tun- yarımadada da bu dönemde yerleşim merkez- cun (bronz) kullanıldığı Tunç Çağında (M.Ö. leri olduğunu kanıtlamıştır. Özellikle örnekleri 3200-1100) Anadolu’da Hitit imparatorluğu, başka yerlerde kalmayan ahşap malzemeler Ye- Çanakkale yöresine ise Truva hâkimdir. Maa- nikapı’daki kazılarda yay, mızrak ve kürek olarak lesef İstanbul’un Tunç Çağı hakkında bilgimiz

- 19- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

çok kısıtlıdır. M.Ö. üçüncü binyılda Marmara kıyılarında kurulmuş küçük kentlerden biri İs- tanbul’un batısında yer alan Selimpaşa Höyü- ğü’dür. M.Ö. birinci binin dönümünde bütün doğu Akdeniz dünyasının yaşadığı bir dizi kriz sonucu çöken Tunç Çağı devletlerinin yerini merkezi devletler değil kabile temelli yapılar alır ve kuzeyden gelen yeni topluluklar Güney Balkanlara ve Trakya’ya beraberlerinde gelişmiş bir maden teknolojisi getirirler. Demir Çağı M.Ö. 6. binyıl başlarından kap, Fikirtepe, İstanbul Arkeoloji olarak adlandırılan bu devirde Sarayburnu’nda, Müzeleri, Türkiye. Ataköy Ayamama deresinde ve Yenikapı kazı- başlar. Balkanlar ve Anadolu’da devletlerin larında Demir Çağı’na tarihlenen çiftliklerde/ ortadan kalkmasıyla, devlet ihtiyaçları ile ufak köylerde oturan toplulukların izlerine rast- yakın alakalı yazı, büyük ordular ve büyük lansa da, bu dönem ile ilgili ciddi bir araştırma kentler de ortadan kalkar. Klasik Yunan me- veya kazı yoktur. Özetlemek gerekirse, Klasik deniyeti, vergi toplayan merkezi devletlerin Yunan uygarlığının doğuşuna ve Bizantion adlı olmadığı, kabile örgütlenmelerinin temel kentin Sarayburnu’nda kuruluşuna kadar ki siyasi yapılar olduğu bu dönemde ortaya dönemle ilgili elimizdeki kısıtlı bilgiler şunu çıkmıştır. Kendilerinden önceki Minos ve gösterir: Asya’yı Avrupa’ya bağlayan önemli Miken kültürleri ile Yakındoğu’daki komşula- bir kara yolunun üstünde olan İstanbul yöre- rı Mısırlılar ve Fenikelilerden öğrendiklerini si binlerce yıl boyunca köprü görevi görmüş; kaynaştıran Yunanlılar M.Ö. 7. yüzyıl itiba- hem Anadolu’dan hem de Balkanlar’dan gelen rıyla polis adı verilen kent devletleri kurarlar etkilere açık olmuştur. Özellikle Karadeniz kı- ve ekonomik gelişme ile gelen nüfus artışı yısı ve Marmara gölüne/denizine bakan vadiler ve hammadde arayışı sonucu Anadolu’ya ve binlerce yıl boyunca çeşitli gruplar tarafından İtalya’ya yayılırlar. iskân edilir; Bayrampaşa Deresi’nin Marmara Denizi’ne kavuştuğu yer olan Yenikapıda yapı- İstanbul’un bir Klasik Yunan kenti olarak lan kazılarının gösterdiği gibi bugünkü suriçi doğuşu böyle bir bağlamda, yani Yunan kent bölgesinde de Neolitik yerleşime rastlanır.7 devletlerinin Marmara ve Karadeniz bölgele- rini kolonize etme girişiminde aranmalıdır. Bir Akdeniz kentinin kuruluşu: Yunan ve Tarihsel kaynaklara göre, Yunanistan’da dö- Roma dönemlerinde Bizantion (M.Ö. 660- nemin önemli kentlerinden biri olan Mega- M.S. 330) ra, 7. yüzyılın başında Silivri (Selimbria) ve M.Ö. bin yılı civarında nedenleri hala tar- Kadıköy’ü (Khlakedon) kurar. Bizantion ise tışılan bir krize giren doğu Akdeniz dünyasın- Kadıköy’ün kuruluşundan kısa bir süre sonra da bulunan devletler birbiri ardına çökmeye M.Ö. 660 yılında Megaralı lider Byzas tara-

- 20- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

fından kurulur.8 Bu açıklamaya göre, kentin Ayrıcalıklı bir coğrafi konuma sahip olan ismi Byzas’ın yeri anlamına gelen Bizantion Bizantion, M.Ö. 6. yüzyılda Anadolu’ya olur. Başka bir açıklamaya göre, kentin isimi doğru yayılan İran merkezli Pers İmpara- Trakya Kralı Bizas’tan gelmektedir. Efsaneye torluğunun hâkimiyeti altına girer. Hatta göre ise, Zeus, Argos kralının kızı İo’ya âşık Ahameniş hanedanından Pers Şahı Büyük olunca Zeus’un kıskanç karısı Hera İo’yu ce- Darius (eski Farsça Dārayavahuş) M.Ö. 513 zalandırmak ister. Zeus Hera’nın gazabından yılında Balkanlara düzenlediği bir seferde or- korumak için İo’yu ineğe çevirir ama Zeus’un dularını Avrupa yakasına geçirmek için yan karısı prensesin kulağına bir at sineği musallat yana dizilen gemilerden bir köprü oluşturur, eder. Sineğin ısırıkların kaçan inek Boğaz’ın yani bir anlamda İstanbul’un ilk Boğaz köp- Avrupa yakasından girer, Asya yakasından çı- rüsünü inşa ettirir. M.Ö. 5. yüzyılın başına kar. Bu yüzden İstanbul Boğazı’na Yunanca gelindiğinde Atina ve Sparta kentlerinin Bosphoros, yani İnek Geçidi denmiştir. Sonra- önderliğinde Pers yayılmasına karşı birleşen dan, İo adını Keroessa adını verdiği bir kız ço- Yunanlılara Bizantion ve çevresindeki kentler cuk dünyaya getirir. Keroessa’nın deniz tanrısı de katılır ve Ahameniş egemenliği en azından Poseidon’dan Byzas adını verdiği bir çocuğu Ege kıyılarında sona erer. Tekrar özgürlükle- olur. Efsane olsa da hikâye, İstanbul’un haya- rine kavuşan Yunan kent devletleri arasında tında Boğaz’ın ve denizin rolünü iyi yansıtır. özellikle ikisi, Atina ve Sparta, Perslere karşı Bu efsanevi açıklamaların ötesinde, kentin adı yapılan savaşlarda edindikleri liderlik rolünü büyük olasılıkla Balkan halklarından Trak ya artan askeri kuvvetleri ile birleştirerek, Ege da İllyria kültürüne dayanmaktadır. Bugün- dünyasının liderliği için yarışırlar. Bu dö- kü Topkapı Sarayı ile Ayasofya’nın üzerinde nemde Bizantion Atina ve Sparta kent dev- bulunduğu bölge Bizantion’un ilk nüvesini letlerinin arasında sık sık el değiştirir ama oluşturur. Komşu yerleşimler ise şöyledir: Ha- M.Ö. 4. yüzyılın ortalarında bağımsızlığını liç’in karşısındaki bugünkü Galata bölgesinde tekrar elde eden kent kendi sikkesini bas- İncirlik manasına gelen Sykai; daha sonra adı maya başlar. Orta halli bir kent devlet olan Üsküdar olan Skutarion ve Altın Boynuz’un Bizantion, Atina, Sparta, Miletos, Teb ya sonundaki Kağıthane ve Alibeyköy dereleri da Korint kadar büyük bir merkez olmasa arasına kurulmuş bir yerleşim. Topkapı Sa- da stratejik konumunun getirdiği avantajlar rayı’nın ikinci avlusundaki kazılarda bulunan dolayısıyla söz konusu dönemde adı duyul- M.Ö. 7. yüzyıla ait bazı keramik buluntular muş bir yerleşimdir. Yönetim biçimi olarak dışında bu dönemle ilgili ciddi arkeolojik ka- oligarşi ve monarşi yanında demokrasiyi de lıntılar yoktur. Yine de yazılı kaynaklardan deneyen, bireyin özgür iradesine ve rasyonel öğrendiğimiz kadarıyla kentin en korunaklı düşünceye mitolojik açıklamalar yanında yer ve değerli yapılarının bulunduğu akropol Sa- veren Yunan kent devlet dünyası, M.Ö. 4. rayburnu’nda ve ana limanları da bugünkü yüzyılda en azından siyasi anlamda Make- Sirkeci-Eminönü sahili hattındadır. 9 donya’da hüküm süren bir krallığın etkisine

- 21- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

gibi krallıkların hükümranlığını tanısa da, en azından iç işlerinde bağımsızlığını koru- yabilmiştir.10

Nüfusu yirmi bine yaklaşan Bizantion, “ton balığı metropolisi” olarak anılırdı, çün- kü Boğaz ve Haliç’te tutulan balıklar kentin iktisadında önemli bir yere sahipti. Ayrıca kentin çevresindeki verimli topraklarda gelen tarım ürünleri de kentin yiyecek ihtiyacını karşılardı.11 Balıkçılık ve tarımın yanında, bölgesel ve uluslar arası ticaret Bizantion’un en büyük gelir kaynaklarından biridir. Ak- deniz ile Karadeniz arasındaki stratejik ko- numu ile Bizantion bu iki bölge arasında Bayezid Meydanı'nda bulunan ve M.Ö. 3. veya 2. yüzyıla tarihlenen bir mezar taşı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, mal taşıyan gemilerin uğrak yeri olmuştu. Türkiye. Karadeniz ticaretinin kent için ne zaman girmeye başlar. Bu krallığın ünlü hükümdarı önemli olmaya başladığı konusunda muhtelif Aleksandros (İskender) Makedonya’dan baş- fikirler vardır ama M.Ö. 7. yüzyıl itibarıyla layıp Hindistan’a uzanan askeri seferleri ile kentin kimi zaman gemilerden geçiş ücreti Pers İmparatorluğu’nu yıkar ve antik Yunan alarak, kimi zaman da aynı gemileri limanına (Helen) dünyasını Yakın Doğu ve Mısır uy- çekmek için geçiş ücreti almayarak ticaret garlıkları ile birleştirir. İskender’in ardılları- üzerinden zenginleştiği bir gerçektir. Klasik nın yönettiği bu Yunanımsı (yani Helenistik) ve Helenistik dönemlerde orta büyüklükte dünyada Bizantion kenti doğusundaki An- bir kent olan Bizantion’un sınırları kuzeyde tigonid Krallığı ve Galatya Konfederasyonu Sarayburnu-Eminönü, batıda Çemberlitaş ve

Çiftehavuzlar’da bulunan ve M.Ö. 1-M.S. 1. yüzyıl arasına tarihlenen lahit. İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye.

- 22- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Bir yüzünde Artemis’in diğerinde hilal ve yıldızın olduğu Byzantion kenti sikkesi.

güneyde de Ahırkapı’ydı. Tarihi yarımadanın mediği tartışmalıdır), Bugünkü Sultanahmet doğu ucunda kurulu kentin Haliç kıyısında Meydanı’ndan Çemberlitaş’a doru uzanan ana Sirkeci’ye karşılık gelen bölgede iki limanı, bir yol (Mese) ve Sultanahmet’te Zeuksippos bu limanların arkasında da Strategion diye Hamamı yapılır; bugünkü Atmeydanı’ndaki bilinen bir ticari meydanı vardı. En önemli hipodromun ilk temelleri atılır.12 tapınaklar bugünkü Topkapı sarayının bu- Bir başkentinin kuruluşu (3. – 6. yüz- lunduğu tepe olan akropoldeydi. yıllar)13 Milattan önceki son iki yüz yılda İtalya’dan M.S. 3. yüzyılda askeri ve mali bir dizi kriz ile batı ve doğu Akdeniz’e yayılan Roma devleti, boğuşan Roma İmparatorluğu, bu zor süreçten önce Bizantion’un koruyucusu olmuş, M.S. 73 yılına gelindiğinde kenti Bitinya-Pontus vila- değişerek çıkar. Özellikle Diocletianus (244 – yetine bağlamıştır. Roma hâkimiyetinde kent 311) ve Constantinus (272 – 337) İmparator- büyümeye devam eder, özellikle batıya doğru luğun birliğini korumak için köklü reformlara yayılır. İmparator Hadrianus M.S. 2. yüzyılın girişirler ve 6. yüzyıla gelindiğinde karşımızda başında kentin su ihtiyacını karşılamak için artık ağırlık merkezi doğu Akdeniz’e kaymış, Trakya’dan kente uzanan bir su kemeri inşa başkenti Bizantion’a- daha doğrusu Latincesi ettirir. Akropol’ün eteğinde spor müsabakala- ile Byzantium’a- taşınmış ve resmi dini Hris- rının yapıldığı stadion, yanındaki tiyatro, Ak- tiyanlık olan bir devlet vardır.14 İmparator I. hilleos Hamamı ve yanındaki beden eğitimi Constantinus’un ön ayak olduğu ve başlangıcı egzersizleri için kurulmuş gymnasion kentin 4. yüzyıl başına tarihlenen bir süreç sonunda, diğer önemli binaları arasındadır. İmparator inananları sürekli kovuşturulan ve zaman za- ’un kenti yeniden inşası sı- man şehit edilen Hristiyanlık önce hoş görülen rasında (kent surlarının genişletilip genişletil- din konumuna gelmiş, sonra da devletin resmi

- 23- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

kopyası olarak inşa edilen Kons- tantinopolis, Yeni Roma (Latin- ce Nova Roma ve Yunanca Nea Romi) olarak da adlandırılmış ve kısa zamanda eski başkentin sahip olduğu yapıların çoğuna kavuş- muştur. Kent meclisi ve Roma devleti cumhuriyet iken yöne- tim organı olan Roma senatosu- nun aynısı Konstantinopolis’te kurulmuş, bizzat Constantinus Romalı senatörlerin yeni başkente taşınmasını teşvik etmişti. Bizans İmparatorluk sarayının temelle- Circus Maximus hipodromu, Roma, İtalya. ri yine aynı imparator tarafından bugünkü Sultanahmet Meyda- dini olmuştur. 313 yılında Milano Fermanı ile nı’nın doğu tarafında atılırken, Hristiyanlar mal edinme ve kilise kurma konu- yeni oluşmakta olan elit kesim için özellikle larındaki kısıtlamalardan kurtulurlar. 4. yüzyıl kentin Marmara denizine bakan tarafında köşk boyunca ise Constantinus ve ardılları teolojik ve saraylar inşa ediliyordu. Bir yandan da im- anlaşmazlıkların çözümü için toplanan kilise paratorluğun dört bir yanından getirilen tarihi konsüllerine liderlik etmiş, Hristiyan bireyleri eserler kente yeni bir tarih veriyordu. Halk ile devlet ve ordu kademelerinde tercih etmiş ve iktidarın buluştuğu ana mekânlardan olan Hi- Kilise kurumuna maddi yardımlarda bulun- podrom, Roma kentindeki Circus Maximus muşlardır. 380’lerde İmparator Theodosius’un hipodromunu örnek alınarak yeniden inşa pagan tanrılara adanmış tapınakları kapattır- ediliyor, kenti korumak için surlar dikiliyor, ması Akdeniz’in Hristiyanlaşmasında yeni bir kentin hızla artan nüfusunu beslemek için be- aşamaya işaret eder.15 dava yiyecek sistemi kuruluyordu.16 Bizans imparatorluğu 1453’te ortadan kal- Çok tanrılı dini geleneklere sahip ve Roma kana kadar yaklaşık 60 yıllık Latin hâkimiyeti kentini ebedi başkent olarak gören Roma İm- dışında değişmez başkenti olarak kalan Kons- paratorluğu geç antik adını verdiğimiz yaklaşık tantinopolis’in hikâyesi de bu yüzyılda başlar. üç yüzyıllık bir dönemde halkının büyük kısmı İkincil öneme sahip bir Roma şehri iken başkent Hristiyan olan ve artık başkenti Konstantino- statüsüne geçen Bizantion’un adı 330 yılında polis olan bir imparatorluğa dönüşmüştü. Geç kurucusu İmparator Constantinus onuru- antik çağın en önemli siyasi gelişmelerinden biri na Konstantinopolis olarak değiştirildi. Eski İmparatorluğun batı eyaletlerinin gibi kuzey ve başkent Roma’nın yerini alması için onun bir

- 24- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

doğu Avrupa’da yaşayan Vizigotlar, Ostrogotlar rupa’nın kuzeyinden gelen “Barbarlar”ın yöne- ve Vandallar gibi halkların istilasına uğramasıdır. timindeki İtalya, Kuzey Afrika ve İspanya’nın Batı Akdeniz çevresindeki eyaletlerde yönetimi güneyini tekrar Bizans yönetimine sokarken, ele geçiren, Hristiyanlaşan ve yerli nüfus ile Bizanslı bürokratlar devletin etkin bir şekil- kaynaşan bu gruplar kısa sürede Roma İmpa- de vergi toplamasını sağlamak için yöntemler ratorluğu’nun mirasçısı krallıklar kurmuşlar geliştiriyorlar, hukukçular ise karmaşık bir hal ve ortaçağ Avrupa kültürünün ilk temellerini almış hukuk sistemini yeniden düzenliyorlar- atmışlardır.17 Öte yandan, yoğun nüfusu, geliş- dı. Konstantinopolis’i gerçek bir imparatorluk miş kent hayatı ve zengin ekonomisi ile doğu şehri haline getirme projesinin parçası olarak Akdeniz (özellikle Mısır, Suriye ve Anadolu) inşa edilen Ayasofya Kilisesi Bizans siyasi-dini eyaletleri 4. ve 5. yüzyıllarda düşman işgalle- dünya görüşünün merkezindeydi. Bizanslılara rinden nispeten uzak bir şekilde yeni bir refah göre, aralarında Tanrı ile özel bir ilişki vardı. dönemine girmiş ve İmparatorluğun ayakta İmparator, Tanrı’nın temsilcisi ve İmparator- kalmasına katkıda bulunmuşlardır. Doğu ile luk da yeryüzündeki ilahi krallık olarak kabul batı eyaletlerinin ayrışan kaderi, 395 yılında edilirdi. Tek tanrının olduğu bu inanca göre İmparator I. Theodosius’un, imparatorluğu de tek bir imparator, tek bir imparatorluk ve oğulları arasında idari açıdan ikiye bölmesinde tek bir kilise bulunabilirdi.18 kendini gösterir. Batı Roma İmparatorluğu 5. Bir ayakta kalma mücadelesi (7. -8. Yüz- yüzyılda tamamen çöktü, Doğu Roma İmpara- yıllar) torluğu ise bin yıldan fazla yaşadı. Söz konusu yüzyıllarda, Konstantinopolis, Efes, Antakya, Batıdaki toprakları yeniden ele geçirmeyi İskenderiye gibi kalabalık ve zengin kentlerle hedefleyerek hırslı olduğu kadar masraflı da yarışırcasına büyür ve zenginleşir. İmparator II. olan bir politika güden İustinianus 565 yılın- Theodosius’un (408 - 450) kentin sınırlarını da öldüğünde geriye yeni istilacılara karşı sa- daha batıya inşa ettirdiği surlarla genişletirken vunmasız kalmış bir imparatorluk kalır. Veba ve Marcianus şehri güzel meydan- salgınları imparatorluğu daha da güçsüz du- larla donatırlar. 6. yüzyılın başına gelindiğinde doğunun kaynakları Roma İmparatorluğu’nu eski ihti- şamını yeniden yaratmak için sefer- ber edilebilirdi. Özgüveni fazlasıyla yerinde olan ve tüm Akdeniz’in hâkimi olma fikrini hiçbir zaman unutmamış Doğu Roma İmpara- torluğu 527 yılında tahta oturan İustinianus’un kişiliğinde aradığı

lideri buldu. Bizans orduları Av- İmparator İraklios’u akrabaları Konstantinos ve İraklonas ile tasvir eden altın sikke, 637 yılı.

- 25-

Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi rumda bırakırken kurulduktan yaklaşık 300 bu tehdidi daha da ciddi bir hale getiriyordu. yıl sonra kent ilk defa muhasara edilir. 626 İsaurya Hanedanı’nın III. Leo (685-741) gibi yılında Konstantinopolis İran’dan Sasani ve imparatorları ve 9. yüzyılın başından Amorion Balkanların kuzeyinden inen Avarların birleşik hanedanı mensupları Anadolu ve Yunanistan ordularının saldırısına güçlü surları sayesinde sahillerinden ibaret kalmış İmparatorluğun karşı koyar. Düşmanların yeterince güçlü bir sınırlarını korumayı ve bazen de kaybedilmiş donanmasının olmaması ve kendilerini besle- toprakları geri almayı başardılar. Fakat kuzey yecek bir levazım sistemi kuramamış olmaları ve güney sınırlarından gelen askeri tehditler da bu kuşatmanın başarısız olmasının nedenleri yanında, Bizans batı Avrupa’dan yükselen ide- arasındadır. İraklios (576-641) İran’dan gelen olojik bir tehdit ile de uğraşmak zorundaydı. Sasanilerin ilerleyişini durdurabilse de, Slavlar Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünün ve Bulgarlar Yunanistan’da ve Balkanlar’da ge- ardından Galya’ya (bugünkü Fransa bölgesi) nişlemelerini sürdürürler ve İtalya’daki Bizans yerleşen Frankların kurduğu krallık önce Me- hegemonyası kuzeyden gelen başka bir halk rovenj hanedanı mensupları tarafından idare olan Lombardlar tarafından zayıflatılır. Sasani edilmiş, 8. yüzyılın ortalarında Kısa Pepin’in tehdidi 7. yüzyılın başında hızla bertaraf edilse geçekleştirdiği bir darbe ile Karolenj adını alacak de, bir kaç on yıl içerisinde İmparatorluğun yeni bir ailenin eline geçmişti. Kısa Pepin’in zengin doğu toprakları olan Suriye ve Mısır oğlu Şarlman (742-814), batı Avrupa’nın bü- ilerlemekte olan Müslüman Arapların eline yük kısmını egemenliği altına almış, var olan geçer. Dört halife döneminde Arap yarımada- idari ve toplumsal yapının izin verdiği ölçüde sından Yakın Doğu’ya doğru başlayan yayılma, devletin hükümranlığını kuvvetlendirmiş ve Emeviler döneminde Bizans devletine temsil Roma kentindeki Papalığa hamilik yaparak, ettiği tehdit açısında, doruk noktasına ulaşır. Karolenj devleti ile Papalık arasında simbiyotik Emevi orduları ve akıncıları 7. ve 8. yüzyıllarda bir ilişkinin kurulmasına ön ayak olmuştu. Bu Anadolu’nun içlerine kadar nüfuz edip, doğu ilişkinin sembolik ama bir o kadar da somut Akdeniz’deki adalara seferler düzenleyerek hem sonucu Papa III. Leo’un Şarlman’a Roma’da Bizans’ın askeri savunma sistemini felce uğra- 800 yılında taç giydirmesi ve ona İmperator tıyor, hem de aldıkları ganimetlerle Suriye’ye unvanını vermesidir. Bu hareketin dönemin zengin olarak dönüyorlardı. İmparatorluğun siyası koşulları göz önüne alındığında iki anlamı vergi gelirleri, Şam’da Emeviler ve sonrasında vardı. İlk olarak, geç antik çağdan beri kendini Bağdat’ta Abbasiler gibi Müslüman devletlerle Roma İmparatorluğu’nun tek mirasçısı sayan boy ölçüşmek için yetersiz kalıyordu. Kuzey Bizans yöneticilerinin karşısına Avrupa’dan aynı sınırında ise, bir halk göçü olarak başlayan Bal- mirasa talip bir rakip yükseliyordu. İkinci olarak kanlar’daki Slav ve Bulgar yayılması, 7. yüzyılın da, Papalık Şarlman’da kendisini Lombard’lara sonundan itibaren Bulgar krallığının kurulması karşı koruyacak yeni bir hami ve Avrupa’nın ise siyasi bir tehdit haline dönüşmüştü. Bul- kuzeyine Hristiyanlığı yaymada eşlik edecek gar kuvvetlerinin Konstantinopolis’e yakınlığı yeni bir yardımcı bulmuştu. Katolik Avrupa ile

- 28- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Ortodoks Bizans dünyası arasındaki ilerleyen yüzyıllarda iyice artacak olan karşılıklı güvensizliğin temelleri, dil- sel, kültürel ve teolojik farkların yanı sıra, yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi, siyasi seçimlerde de aranmalıdır. Roma kenti artık Konstantinopolis’e kültürel ve dini düzlemde rakiptir.19

Siyasi arenadaki gelişmeler bir yana, 7. ve 8. yüzyıllarda Bizans toplumu ciddi sosyal ve kültürel de- ğişimlerden geçmiş ve aslında kök- leri geç antik çağın son yüzyıllarına dayanan bu değişim süreci sonunda, bugün ortaçağ Bizans kültürü dedi- ğimiz kültür ortaya çıkmıştır. Klasik Yunan, Helenistik ve Roma Akdeniz uygarlığı, yerel yöntemde özerkliğe

sahip şehirlerden oluşan bir şehir Bulgar orduları Bizans orduları tarafından yenilir; Bulgar imparatoru Samuel, uygarlığı iken, ortaçağ Bizans dün- yenilmiş ve kör edilmiş askerlerinin önünde ölür. Manasses Tarihi. yasında şehirlerin, yerel yönetimde, ken, ikinci kuşatmada Maslama liderliğindeki vergi toplamada ve kültürel hayatta Emevi güçleri bu sefer de veba, Bulgar kuvvetleri oynadıkları rol azalmış, nüfusları ciddi şekilde ve yine Rum ateşi karşısında çaresiz kalmış- düşmüş ve çoğu birer kaleye dönüşmüşlerdir. lardır.21 İustinianus döneminde kentin nüfusu Geç antik çağın çok dinli yapısı yerini Hristi- yanlığın (daha doğrusu Hristiyanlığın yorum- yarım milyona yaklaşırken 750 yılına doğru bu larından birisi olan İznik inancının) toplumun rakam 40.000’e kadar düşmüştü. Geç antik her katmanına hâkim olduğu ya da olmaya çağda kentte bedava ya da indirimli yiyecek çalıştığı bir düzene bırakmıştır. Nüfus azalmak- dağıtımına son verildi. İnşa çalışmaları sadece ta, ekonomik yapılanma basitleşmekte, okuma restorasyon ve savunma yapıları ile sınırlı bir yazma oranı gerilemekte ve entelektüel faaliyet- halde sürdürülebilmekteydi. Fakat yine de Kons- ler önemini yitirmekteydi.20 Konstantinopolis tantinopolis İmparatorluğun en büyük şehri ve 674-678 ve 717-718 yıllarında iki defa Araplar Akdeniz havzasının başlıca metropollerinden tarafından kuşatıldı. Birinci kuşatmada Emevi biri olmayı sürdürmekte, bakımlı surları içinde güçleri geçilmez surlar ve yaklaşan kış ve suda kiliseleri ve büyük sarayı ile gezginlerin hayranlık yanan Rum ateşi (grejuva) karşısında pes eder- ve ilgisini çekmeye devam etmekteydi.22

- 29- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Tüm bunların üstüne, Bizans toplumu, 9. yüzyıl ile Bizans uyarlığının her katma- 8. yüzyılda ve 9. yüzyılın başında, sanat ala- nında bir toparlanma görülür. Veba salgının nında da önemli sonuçlar doğuran ve temel artık kendini tekrarlamaması ve görece gü- olarak dinde kutsalın yeri ve temsili ile ilgili venlik nüfus artışına yol açar; bu da üretimde olan dini bir tartışma yaşar. İsa, Meryem ve ve dolayısıyla vergi gelirlerinde bir artışa ne- azizler gibi dini kişiliklerin resimlerini yap- den olur. Bu olgunluk döneminde, hem atıl durumdaki topraklar tarıma ve hayvancılığa ma ve bunlara “tapınmayı” yasaklayan iko- açılır, hem de var olan araziler daha etkin bir noklazm (ikona kırıcılık), bir devlet siyaseti şekilde üretim için kullanılır. Tarımsal üretim olmuş ve İmparatorluğun her yerinde oldu- ya bağımsız köylüler ya da giderek artan şe- ğu gibi Konstantinopolis’te de kiliselerdeki kilde toprakları satın alarak köylüleri bağımlı figürlü bezemelerin ortadan kaldırılmasına hale getiren zengin çiftlik sahipleri tarafından neden olmuştur. 9. yüzyılın ortalarına ge- yapılır. Nüfus artışı ile ivme kazanan kentleş- lindiğinde toplumu ikiye bölen bu harekete me sonucu Selanik, Atina, Antalya gibi pek 23 yine yöneticiler tarafından son verilmiştir. çok kent hem önemli birer tüketim ve üretim Çok sayıdaki krize rağmen, Bizans toplumu merkezine dönüşürler. 843 yılında ikonoklast ortak bir kültürel ve dini ideal çevresinde politikalara son verilmesi toplum ve devlet için- birleşik kalabilmiş, hacmi düşse de üretim ve deki bir önemli bölünmenin sonu demektir. yoğunluğu azalsa da ticaret ekonomiyi ayak- Bu yeni enerji ile Bizanslı din adamları Slav ve ta tutmuş; vergi toplama mekanizmasını ve Bulgar krallıkların siyasi elitinin daveti üzerine ordusunu ayakta tutabilen devlet iç ve dış ve Bizans yöneticilerinin onayı ile, Hristiyan- tehlikeleri savabilmiştir.24 lığı doğu Avrupa’da yaymaya başlarlar. Gelişen ekonomik hayata paralel olarak, söz konusu İkinci bir altın çağ: Olgunluk dönemi dönemde Makedonya hanedanlığı imparator- (843-1204 yılları) ları (867-1056) ortaçağ- da Akdeniz dünyasının en güçlü siyasi varlığını kurarlar. Ne Bulgar kralı Krum’un 813’teki ku- şatması ne de Rusların 840 ve 941’deki saldı- rıları Konstantinopolis için ciddi bir tehlike teşkil etmişlerdir. Arap akıncılar artık istedik- leri gibi Anadolu’nun Komninos Hanedanı’ndan İoannis Komninos ve eşi İrini’nin mozaiği, Ayasofya Müzesi. içlerine girememekte,

- 30- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

sınır bölgelerini yağmalamakla ye- tinmek zorundaydılar. Abbasi-Bi- zans sınırında kurulan bu denge 10. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Bizans’ın lehine doğru bozulmuş ve Bizans orduları Suriye ve kuzey Irak’ta ciddi kazanımlar elde eder hale gelmişlerdi. Girit ve Kıbrıs adalarının Bizans yönetimine geç- mesiyle de İmparatorluğun doğu Akdeniz sularındaki hükümranlığı başlamıştı. Batı sınırında da ben- 13. yüzyılda Trabzon Rum Devleti döneminde yapılan Ayasofya kilisesi. zer başarılar söz konusuydu. Bulgar devleti 11. yüzyılın başında tama- ciddi bir darbe vurmuş, İmparatorluğun sa- men ortadan kaldırılmış, Balkanların tamamı nıldığı kadar kuvvetli olmadığını gözler önü- Bizans yönetimi altına girmişti.25 ne sermiştir. İmparatorluk Kırım üzerinden

Antik çağ sonundaki nüfusuna yeniden Balkanlara inen Peçenek ve Kuman kuvvetleri ulaşan Konstantinopolis Hıristiyan Avrupa ile Sicilya’dan güneybatı Balkanlara saldırılan şehirlerinin en kalabalığı ve Yakın Doğu’nun Normanlarla, ve de Sultan Alparslan’ın yö- en büyük şehirlerinden birisi olmuştur. Rus, netimindeki Büyük Selçulu Devleti orduları Arap ve Avrupalı tüccarların akın ettiği ulus- ile aynı anda uğraşmak zorunda kalmış; Nor- lararası bir pazar olan kent, hem kendi ahalisi man, Peçenek ve Kuman tehlikelerini bertaraf hem de yabancılar nezdinde, Hıristiyan Roma edebilseler de, Türklerin Anadolu’da yayılma- İmparatorluğu’nun büyüklüğünü gösteren kar- larına ve Anadolu Selçuklu ve Danişmend maşık dinî ve saltanat törenlerine sahne olur. beylikleri gibi devletlerin kurulmasına engel Özellikle Konstantinopolis kökenli lüks Bizans olamamışlardır. 11. yüzyılın sonunda ve 12. ürünleri, İmparatorluk sınırlarının dışında da yüzyılda Bizans İmparatorluğunu yöneten büyük rağbet görmektedir. Makedon hanedanı Aleksios Komninos’un kurduğu Komninos döneminde (9.-11. yüzyıllar arası), sanatçılar hanedanı mensubu imparatorlar biraz da Yunan-Roma medeniyetinden miras kalan te- Birinci Haçlı ordularının yardımı ile Ana- maları geliştirmişlerdir. Yontma fildişi kutular dolu’nun kıyı bölgelerini tekrar ele geçirmiş ve kitap bezemeleri, klasik motiflerle Hıristi- ve kıyı bölgelerin ardındaki platoya hâkim yan temaların bir sentezinin oluşturulduğunu Konya Selçukluları ile dengeli bir ilişki sür- göstermektedir.26 dürmüşlerdir. Geçen yüzyıllarda ortaya çıkan 11. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan zengin çiftlik sahibi ve aynı zamanda askeri askerî ve malî krizler Bizans İmparatorluğu’na sınıf üyesi büyük ailelerin oluşturduğu ve

- 31- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi liderliğini Komninosların yaptığı bir siyasi ri, ekonomik ve kültürel alanlarda güçlendi. koalisyonla yönetilen Bizans ekonomik açıdan Güney Balkanları ele geçiren Bizans yönetici- gelişmeye devam etmiş, tekstil, seramik ve leri, Konstantinopolis’e yeni eserler kattılar ve tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde ciddi entelektüellere patronluk yaparak Paleologos ilerlemeler kaydedilmiştir.27 Bu dönemde Rönesansı diye adlandırılan, sanatta ve özellikle Konstantinopolis’e pek çok uluslararası ta- bilimde yaratıcı ürünlerin verildiği bir döne- cir akın ediyor ve şehre yerleşen Venedikli ve me ön ayak oldular. Fakat daha Komninoslar Cenevizli tüccarların sayısı gitgide artıyordu. döneminde başlamış olan merkezden siyasi ve Bu arada, Bizans dünyasının kademeli olarak ekonomik olarak ayrılma eğilimi Paleologos- İtalyan ticaret ağına entegrasyonu, berabe- lar döneminde doruğa ulaşmıştı. Komninoslar rinde bir ekonomik bağımlılık getiriyordu. döneminde özellikle ileri gelen büyük ailelere Öte yandan, Komninoslar surların dibinde, ve manastırlara dağıtılmaya başlayan vergi mu- Haliç kıyısında Ayvansaray mevkiinde bir afiyetleri Paleologoslar döneminde iyice artmış, sarayı genişletip oraya taşınmışlar ve kenti benzer şekilde önceleri asker yollama karşılığı pek çok manastırla süslemeye başlamışlar- büyük ailelere verilen geniş toprakları kullanma dı.28 Dördüncü Haçlı Seferi orduları ise 1204 hakkı yine Paleologoslar döneminde babadan yılında Konstantinopolis üzerine yürüdüler. oğula geçer hale gelmiş, hatta asker yollama Şehir yağmalanıp yıkıldıktan sonra, 1204 ile yükümlüğü de pek çok durumda kalkmıştı. 1261 yılları arasında Latin İmparatorluğu’nun Bu merkezden bağımsızlaşan siyasi güçler ve merkezi oldu. Bu yaklaşık altmış yıllık sü- Bizans ticareti ve ekonomisi üzerinde güçlenen rede Bizanslılar Konstantinopolis’ten uzakta ve Bizans devletine çok az vergi veren İtalyan Trabzon Rum Devleti, Epiros Despotluğu ve tüccarların varlığı, gelirlerin büyük ölçüde düş- İznik İmparatorluğu gibi devletler kurmuşlar mesine neden oluyordu. Batı Anadolu’daki Türk ve özellikle son iki devlet Konstantinopolis’i Beylikleri ve Sırplar gitgide ilerliyordu. Özellikle ele geçirmek için birbirleri ile yarışmışlardır.29 Aydınoğulları ve Bitinya’da güçlenmeye başlayan Osmanlı beyliği Ege denizi ve güney Marmara Bizans İmparatorluğu’nun sonu (1261- bölgesinde kazanımlar elde etmeye başlamış, 1453) özellikle Osmanlıların 1350’lerde Rumeli’ye yer- Latin egemenliğinden sonra, 1261 yılında, leşmeleri Bizans’ın Balkanlar’daki topraklarını kent yapısında önemli bir değişikliğe uğrama- kaybetmesi sürecinin başlangıcı olmuştur. 14. mış olan Konstantinopolis, yeniden Bizans İm- yüzyılın ortasında vuku bulan içsavaş sadece paratorluğu’nun başkenti olur. VIII. Mikhail Bizans’ın ekonomisine darbe vurmuyor, çatışan Paleologos (1223-1282) şehri Latin işgalinden tarafların yabancı güçlerden yardım istemesi kurtarmış ve hem kente hem de İmparatorluğa sonucu Sırp, Venedik ve Osmanlı güçlerinin yeniden hayat vermiştir. Bizans İmparatorluğu bu süreçte büyük kazanımlar elde etmelerine erken Paleologos imparatorlarının yönetiminde, neden oluyordu. 14. yüzyılın sonunda ve 15. yani yaklaşık 14. yüzyılın başına kadar, aske- yüzyılda İmparatorluk Konstantinopolis ve

- 32- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Trakya hinterlandı ile Mora yarımadasından müteşekkil küçük bir devlet konumuna düştü ve uluslararası gücünü tamamen kaybetti. Ne Doğu ve Batı kiliselerini birleştirme teşebbüs- leri, ne yapılan ittifak evlilikleri, ne de yabancı paralı askerler bu çöküşe engel olmaya yeterli olamamıştı.30

1316-1321 yılları arasında restore edilen Ka- riye (Hora) Manastırı örneğinde görüleceği üze- re, 14. yüzyılın başına kadar Konstantinopolis hala zengin bir kentti. Ama sonraki 150 yılda ardı ardına gelen felaketler sonucu kent iyice fakirleşti ve küçüldü. Hipodrom ve bugünkü 14. yüzyıldan mermer sütun başlığı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye. Sultanahmet bölgesindeki Büyük Saray gibi muhteşem yapılarının birçoğu kaderine terk sine dönüşmüştür. 1335 yılında inşa edilmeye edilmişti. 50.000’in altına düşmüş olan kent başlayan surları ve 1349 yılında dikilen kulesi nüfusu tarla ve meyve bahçeleri ile kaplı şehrin ile Galata, karşı yakadaki Konstantinopolis ile çeşitli yerlerine dağılmıştı. Hem 1332 yılında yarışır hale gelmiştir.31 kenti ziyaret eden Mağribli seyyah ibn Battuta, hem de 1403’te kenti gören Papalık elçisi Cla- Artık neredeyse sadece Konstantinopolis vijo, Konstantinopolis surlarının içindeki ekili kentinden oluşan Bizans İmparatorluğuna son ya da boş alanların varlığına dikkat çekerler. darbe 1453 yılında kenti kuşatan Osmanlılar- Doğan Kuban’ın iddia ettiği gibi, düşmeden dan geldi. Fatih Sultan Mehmed 1451 yılında önceki son yıllarında kenti ayakta tutan üç ana Osmanlı tahtına çıkar çıkmaz Konstantinopolis unsur vardır: kentin savunmasının belkemiğini kuşatmasının hazırlıklarına başlamıştı. 1452 yı- oluşturan ve sürekli restore edilen kara ve deniz lında İstanbul Boğazı’nın kontrolünü sağlaya- surları, insanların kurtuluş ümitlerini bağladık- cak Rumeli Hisar’ını inşa ettirdi. Fatih yaklaşık ları sayısı fazlasıyla yüksek manastır ve kentin 80.000 kişilik bir ordu ile İstanbul’a geldi ve iaşesini sağlamak için özellikle yenilenen Haliç 6 Nisan 1453 tarihinde İstanbul’un kuşatması ve Marmara denizi kıyısındaki limanlar. Ha- başladı. Batı tarafından kaderlerine terk edilen liç’in öte yakasında küçük bir yerleşim olan Bizanslıların elinde sadece beş bin kişilik kuv- Galata, özellikle Cenevizlilerin oraya yerleşmesi vetleri ile iki bin kişilik yabancı paralı askeri ile gelişmeye başlamış ve VIII. Mikhail Pale- ve tabii ki şehrin efsanevi surları ile Haliç’in ologos’un kenti 1261’de Latinler’den alırken girişini kapayan zincirleri bulunuyordu. Bizans kendisine yardım eden Cenevizlilere burayı surlarına karşı Osmanlıların Macar mühendis vermesi üzerine, bağımsız bir Ceneviz koloni- Urban tarafından geliştirilmiş ağır topları vardı.

- 33- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Zincir engelini aşmak için ise daha önce Rusla- Miklagard, yani Büyük-kent diye adlandırırlar. rın da denediği bir yöntemi, gemileri karadan Bu büyük kentin bir başkent olduğu Batılıların geçirerek zincirin arkasından Haliç’e indirme dikkatinden kaçmaz.37 Birinci Haçlı Ordusu yöntemini uygulayan II. Mehmed, Bizanslılar ile ile gezen tarihçi Keşiş Rober kenti “emperyal ittifak kuvvetlerini ilâve bir cepheyi savunmak bir kent” olarak tanımlarken, 1204 yılında zorunda bıraktı.32 Özellikle Blakhernai cephe- Konstantinopolis’i ele geçiren 4. Haçlı Ordu- sinden gelen nihaî hücum 28 Mayıs’ı 29 Mayıs’a su’na eşlik eden Klarili Rober uzun uzadıya bağlayan gece gerçekleştirildi. Geri püskürtülen surlarından, saraylarından, hipodromdan, Aya- ilk iki teşebbüsün ardından şehir üçüncü hücum sofya’dan ve bu kamu yapılarında gerçekleşen karşısında çaresiz kalmıştı. Kuşatma kuvvetleri devlet törenlerinden bahseder.38 Batılılar için şehre girdiler, üç gün süren yağmalamadan sonra Konstantinopolis kiliseleri ve kutsal emanetleri padişah asayişi sağladı ve şehri ele geçirdikten ile Kudüs veya Roma kadar olmasa da kutsal bir sonra en önemli sembolü olan Ayasofya Kilise- kenttir. Bu görüşü yine en güzel Keşiş Rober si’ni camiye çevirdi.33 Fetih hayalini gerçekleşen sunar: “Aziz peygamberlerin, havarilerin ve Fatih, artık eşsiz projesinin ikinci aşamasına sayısız aziz şehidin en kutsal emanetlerinin geçebilirdi: şehri Osmanlı İmparatorluğu’nun şimdi orada [Konstantinopolis’te] bir evi var başkenti yapmak üzere yeniden canlandırma …”39 çalışmalarına başladı. Slav halkları da Bizans’ın başkentini asker, Ortaçağ boyunca Bizans’ın batılı, kuzeyli tacir ve hacı olarak ziyaret etmişler, Tsarigrad/ ve Müslüman komşuları Bizans İmparator- Tsargrad (Sezar’ın kenti) adını verdikleri kenti luğuna başkentlik yapan Konstantinopolis’i hem ticari zenginliğin olduğu büyük bir kent ziyaret etmişler ve çeşitli nedenlerle bu muh- olarak, hem de bir cihan devletinin başşehri teşem kentten çok etkilenmişlerdir. Bu ne- olarak görmüşlerdir.40 İlk Rus tarihi olan ve denler arasında, kentin refahı ve büyüklüğü, 12. yüzyılın başında yazılmış Povesti Vremennih bir imparatorluk merkezi olması ve kutsal Let’in Bizans’ı ilgilendiren kısmına bakıldığın- olanla kurduğu ilişki özellikle öne çıkar.34 da, Rusların Konstantinopolis’in ticari önemini Konstantinopolis’i asker, diplomat, tacir ve kavradıklarını anlaşılır.41 Ayrıca, Modern Rus hacı olarak ziyaret eden batı Avrupalılar, kendi tarihçi George Majeska’nın 12. ve 15. yüzyıllar ülkelerinde asla göremeyecekleri büyüklükte arasında yazılmış Rus kaynaklarında gösterdiği bir kentle karşılaştıklarının farkındaydılar.35 11. gibi, Rus hacıların Konstantinopolis gezi progra- yüzyılın sonunda Kudüs’e doğru yolan alan mında sadece kilisler yoktu. Ayasofya’nın önün- Birinci Haçlı ordusunun tarihçilerinden Şartrlı deki Meydanı, Büyük Saray’ın giriş Fulcher Konstantinopolis’i gördüğünde, “Ne kapısı, hipodrom ve Çemberlitaş’taki Constan- mükemmel ve harika bir şehir ! ne kadar çok tinus Meydanı, yani kentin emperyal yönünü manastırı, ne kadar çok sarayı var!” diye yazar.36 gösteren kamu yapıları da, görülmeye değer Zaten, İskandinavyalılar Bizans’ın başkentini yerler arasında sayılıyordu.42 Elbette, 9. ile 11.

- 34- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

yüzyıllar arasında Bizanslılar aracılığıyla Hristi- sırasında şehit düşen Ebu Eyyub el-Ensari’nin yanlığı kabul eden kuzey memleketlerinin halk- mezarının kentin kara surlarının yakınında ları için Bizans’ın başkenti en çok dini yönü ile olduğu inancı müstesna, kentin Müslüman 43 öne çıkması çok doğaldır. 13. yüzyılın başında hacılar için sunduğu kutsal bir mekân ya da yaşamış Novgorod psikoposu Antoni, Kons- emanet de yoktu. Buna rağmen Müslüman tantinopolis’i Yeni Kudüs olarak tanımlarken, yazarlar bu ortaçağın efsanevi kentinde, kut- 14. yüzyılın sonunda Konstantinopolis’e hacı olarak gelen Aleksander şöyle yazar: “[Kentte] sal olmasa da, mucizevî şeyler bulmaktan binlerce azizin kutsal emaneti ve tanımlaması geri kalmamışlardır. Kenti mucizevî yapan imkânsız mucize vardır.”44 tılsımlı yapılarıdır. Örneğin, ibn Rusteh, Sa- rayın kapısındaki tunç at heykellerinin atları Son olarak, Bizans’a en yakın ve en az on- sakinleştirdiğini ve hipodromdaki bakır yılan lar kadar zengin ve gelişmiş bir uygarlık olan 48 ortaçağ İslam dünyası 7. yüzyıldan 15. yüzyıla heykellerinin yılan zehrine iyi geldiğini yazar. kadar Bizans ile askeri olduğu kadar siyasi, Kısacası, Konstantinopolis yabancı komşu- diplomatik, ticari ve kültürel münasebetlere larının gözünde elde edilecek, ele geçirilemezse girmiş; zaman için Arapça yazında Bizans ve çeşitli amaçlarla mutlaka ziyaret edilecek bir başkenti hakkında belirli bir görüş ortaya çık- mıştır.45 10. yüzyılın başında yazan coğrafyacı dünya başkenti olmuştur. Bizanslılar için de ibn Rusteh’in yazdıklarından Müslümanların başkentleri evrensel Hristiyan devleti diye gör- Bizans İstanbulu’nda ilk ne gördüklerini he- dükleri imparatorluklarının tek merkezi olmuş- men anlarız: surlar, saray, ana kilise, hipodrom, tur. Bu görüş dillerine de yansımıştır. Bizans üstünde imparator heykelinin bulunduğu sü- Yunancasında kente verilen adlardan en yaygını 46 tun ve meydanlar. Tüm bu yapılar devletin Polis’tir.49 Yunancada kent anlamına gelen bu ke- gücünü gösteren yapılardır. Öte yandan, 10. lime herhangi bir kenti değil Konstantinopolis’i yüzyılda el-Makdisi ve 12. yüzyılda el-Merve- temsil eder. Ortaçağ’da Türkler “Kentte” ya da zi’nin vurguladığı gibi, Konstantinopolis geniş “Konstantin’in kenti” anlamına gelen eis-tin-poli pazarları olan, ucuz malların satıldığı bir tica- kelimesini İstanbul diye okuyup kentin bin yıl ret kentidir.47 Elbette, Hristiyan dünyasının - merkezlerinden biri olan Konstantinopolis’te lık ismini devam ettirmişlerdir, tıpkı Kentlerin Müslümanların kutsal olanı araması söz ko- Kraliçesi’nin evrensel payitaht olma iddiasını nusu olmazdı. Kentin Araplarca kuşatılması yaklaşık 600 yıl daha devam ettirdikleri gibi.

- 35- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

DİPNOTLAR

1 Boğaziçi Üniversitesi, Tarih Bölümü. Kitapta, erken Bizans dönemine (3.-6. yüzyıllar) tarihlenen özel isimler Latince yazılış- ları ile sunulurken, orta ve geç Bizans dönemlerine (7.-15. yüzyıllar) tarihlenen özel isimlerde Yunanca kullanılmıştır. Bizans dönemi telaffuzu bilinmediği için, modern Yunanca telaffuz tercih edilmiştir. 2 Konstantinopolis şeklinde yazmak, Türkçeye yerleştiği için, tercih edilecektir. 3 İstanbul’un isimleri için, bkz. D. J. Georgacas, “The Names of ,” Transactions and Proceedings of the American Philological Association 78 (1947), 347-367. 4 İstanbul’un Osmanlı devri öncesi uzun tarihi için hala en ayrıntılı Türkçe kaynak D. Kuban’ın İstanbul, Bir Kent Tarihi, Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul (İstanbul, 2000) adlı kitabıdır. Diğer önemli eserler metin içerisinde verilmiştir. Bu ki- tapta kullanılmayan başka Türkçe eserler için bkz.: Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi (İstanbul, 1993-1995); O. Bayrak, İstanbul tarihi: M.Ö. 657’den Bugüne Kadar 27 Asırlık Son Roma, Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri (İstanbul, 2003); I. Demirkent, Bizans İmparatorluğu Dönemi İstanbul, 330-1453 (İstanbul, 2004); Ö. Kaya, Konstantin’in Kutsanmış Şehri (İstanbul, 2008). 5 M. Özdoğan, “Tarihöncesi dönemlerin İstanbulu,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Başkentin 8000 Yılı, ed. K. Durak (İstanbul, 2010), 36-39. İstanbul’un tarihöncesi dönemlerine giriş için, bkz. E. Ufuk, “İstanbul’un en eski buluntu yerleri ve kültür- leri,” Semavi Eyice Armağanı, ed.. Ö. Kırkpınar (İstanbul, 1992), 55-77. M. Özdoğan, “Tarihöncesi çağlarda İstanbul,” Istanbul, World City, ed. M. Beykan (İstanbul, 1996), 88-101. 6 K. Bittel, “Bemerkungen über die prähistorische Ansiedlung auf dem Fikirtepe bei Kadıköy,” Istanbuler Mitteilungen 19-20 (1970), 1-19. M. Özdoğan, “Tarihöncesi çağlarda İstanbul,” Kültürler Başkenti İstanbul, ed. F. Başar (İstanbul, 2010), 8-9. Türkiye’de Neolitik Dönem : Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı: Yeni Kazılar, Yeni Bulgular, ed. M. Özdoğan, N. Başgelen (İstanbul, 2007), 401-426. 7 Özdoğan, Bizantion’dan İstanbul’a, 43-45. S.Eyice, Tarih Boyunca İstanbul (İstanbul, 2006), 18-20. 8 Herodotos’un Bizantion’un kuruluşu ile ilgili bilgileri için, bkz. Herodotos, Tarih, çev. M. Ökmen (İstanbul, 2006), 353. 9 Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, 20-21. S. Pullu, “Antik Batı Mitolojisinde Istanbul Boğaziçi Efsaneleri,” İmparatorluk Başken- tinden Kültür Başkentine İstanbul, ed. F. Emecen (İstanbul, 2010), 77-96. O. Tekin, “Byzantion’un Anakenti Megara ile köken İlişkisi,” Toplumsal Tarih, 47-48. N. Firatli, “New discoveries concerning the first settlement of ancient Istanbul-By- zantion,” Proceedings of the 10th International Congress of Classical Archaeology 1 (1978), 265-574. 10 Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 16-19. İ. Delemen, “Bizantion: Koloni-kent-başkent,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Baş- kentin 8000 Yılı, 54-55. M. Arslan, İstanbul’un Antikçağ Tarihi: Klasik ve Helenistik Dönemler (İstanbul, 2010). 11 O. Tekin, “Byzantion: Kuruluşu, Kuşatmaları ve Kültürü” Toplumsal Tarih, 197, (Mayıs 2010), 45. O. Tekin, Eskiçağ’da İstanbul’da Balık ve Balıkçılık (İstanbul, 2010). 12 Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 21-23. Wolfgang Müller-Wiener İstanbul’un Tarihsel Topografyası: 17. yüzyıl başlarına kadar Byzantion-Konstaninopolis-İstanbul, çev. Ü. Sayın (İstanbul, 2002), 18. 13 Konstantinopolis’in kuruluşu için en iyi kaynak için bkz: G Dagron, Naissance d’une capitale. Constantinople et ses institutions de 330 à 451 (Paris, 1974). 14 T. Gregory, A History of Byzantium (Malden, MA, 2010), 23-32, 36-45. 15 P. Brown, Geç Antik Çağda roma ve Bizans Dünyası (İstanbul, 2000), 49-56. Bizans İmparatorluğu’nda din devlet ilişkileri üzerine genel bir giriş için bkz.: M. Çelik, Siyasal Sistem Açısından Bizans İmparatorluğu’nda Din Devlet İlişkisi (İzmir, 1999). 16 G. Dagron, Naissance d’une capitale: Constantinople et ses institutions de 330 à 451(Paris, 1974), 48-118 (Senato için bkz. 118-211); J. Herrin, Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, çev. U. Kocabaşoğlu (İstanbul, 2010), 33-42. Gregory, A History of Byzantium, 60-69. M. Angold, ‘the City of Constantine, Byzantium (New York, 2001), 1-9. S. G. Bassett, “The Antiquities in the Hippodrome of Constantinople” Dumbarton Oaks Papers, 45, (1991), 87-96. Kuban, İstan- bul, Bir Kent Tarihi, 27-46. P. Magdalino, “Bir dinin ve imparatorluğun başkenti olarak Konstantinopolis,” Bizantion’dan İstanbul’a, 84. 17 S. Mitchell, A History of the Later Roman Empire, AD 284-641: The Transformation of the Ancient World (Maldne, MA, 2007), 191-219. 18 Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 98-108. Eyice, Tarih Boyunca İstanbul, 31-33. B. Croke “Constantinople in the Age of Justinian” the Cambridge companion to the Age of Justinian (Cambridge, 2005), 60-86 19 R. Browning, the , (Washington DC, 1992) 43-81. 20 C. Mango, Bizans, Yeni Roma İmparatorluğu, çev. G. Ç. Güven (İstanbul, 2008), 69-83. 21 S. Şahin, “Araplar İstsanbul’u Neden Feth Edemedi?,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine, 113-120; H. Ça- kıroğlu, “Mesleme b. Abdülmelik’in İstanbul Seferi,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine, 121-133.

- 36- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

22 Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 119-122. 23 C. Mango ve P. Karlin-Hayter, “Icons” ve “” Oxford History of Byzantium, ed. C. Mango (Oxford, 2002), 151-162. 24 A. E. Laiou ve C. Morrisson, The Byzantine Economy (Cambridge, 2007), 42. 25 Browning, Byzantine Empire, 93-123. J. Haldon, the Palgrave Atlas of Byzantine History (Houndmills, c2005), 128-130. 26 M. Magdalino, Studies on the Topography of Byzantine Constantinople (Aldershot 2007), 1-55. Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 132-138. 27 R. Browning, Byzantine Empire, 155-191. Herrin, Bizans, 302-315. Konstantinopolis’in Komninoslar dönemindeki duru- muna dair genel bir girizgah için, bkz. A. Ducellier, “Bir Başkentin Yükselişi ve Gerileyişi,” Konstantinopolis, 1054-1261, ed. A. Ducellier ve M. Balard (İstanbul, 2001), 17-36. 28 Magdalino, Studies on the History and Topography, 57-107; T. Mathews, Byzantium from Antiquity to the Renaissance,(New York, 1998), 33-39. Bu dönemdeki ticari hayat hakkında ayrıntılı bilgi için K. Durak’ın ilerleyen sayfalardaki “Konstantino- polis’te Ticaret” başlıklı makalesine bakınız. 29 Browning, Byzantine Empire, 221-292. Reinert, “Fragmentation,” Oxford History of Byzantium, 248-260. 30 Daha fazla bilgi için, bkz. M. Balivet, Bizans ve Osmanlılar: İlişkiler, Karşılıklı Etkileşim,Kalıtım, çev. N. Demirtaş (İstanbul, 2005). 31 Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 163-171. 32 The Russian Primary Chronicle: The Laurentian Text,ed. S. H. Cross ve O. P. Sherbowitz-Wetzor (Cambridge, MA, 1953), 64. 33 J. Harris, Constantinople, Capital of Byzantium (Londra, 2007), 182-187. Kuban, İstanbul, Bir Kent Tarihi, 175-179. Daha fazla bilgi için, bkz. S. Runciman, Konstantiniye Düştü, çev. D. Türkömer (İstanbul, 1972); F. Dirimtekin, İstanbul’un Fethi (İstanbul, 2003); 1453: Konstantinapolistanbul, ed. A. Erkmen (İstanbul, 2010). M. Daş, Bizans’ın düşüşü (İstanbul, 2006). 34 K. Durak, “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” De Byzance à Istanbul, Un port pour deux continent (catalogue for the exhibition at Grand Palais in Paris in 2009), ed. N. Ölçer and E. Eldem (Paris, 2009), 75. 35 Genel bir giriş için, bkz. M. McCormick, “Byzantium and the Early Medieval West: Problems and Opportunities,” ed. G. Ar- naldi and G. Cavallo, Europa medievale e mondo bizantino: contatti effettivi e possibilità di studi comparati (Roma, 1997), 1-17. 36 Chronicle of Fulcher of Chartres and Other Source Material, ed. E. Peters (Philadelphia, 1998), 62. 37 Durak, “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” 76. 38 Robert the Monk’s History of the First Crusade, Historia Iherosolimitana, çev. C. Sweetenham (Aldershot, 2005), 102; Robert de Clari, La conquête de Constantinople, çev. P. Charlot (Paris, 1939) 177-195 39 Robert the Monk’s History of the First Crusade, 102. 40 J.-P. Arrignan, A. Ducellier, N. Fejic, “Güney Slavları ve Ruslar: Gerçeklikten Hayale,” Konstantinopolis, 1054-1261, 148- 152. Sırplar için bkz. 140-145. Durak, “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” 80. 41 Russian Primary Chronicle, 64-65, 74-75; D. Obolensky, The Byzantine Commonwealth(Londra, 2000), 186. Durak, “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” 81. 42 G. Majeska, “Russian Pilgrims in Constantinople,” Dumbarton Oaks Papers 56 (2002), 104-105. 43 G. Majeska, Russian Travelers to Constantinople in the Fourteenth and Fifteenth Centuries (Washington, D.C., 1984), 9. Du- rak, “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” 81-84. 44 Arrignan, Ducellier, Fejic, “Güney Slavları ve Ruslar: Gerçeklikten Hayale,” 148; Majeska, Russian Travelers, 164. 45 A. Bakır, “Ortaçağ Cografyacılarının İzlenimleri Işığında İstanbul,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine, 149- 174. M. T. Mansouri, “Büyük Rakibin Bakışı: Müslümanların Gözünde Konstantinopolis,” Konstantinopolis, 1054-1261, 153-167. K. Durak, “Doğuya Açılan bir Pencere: Erken Ortaçağ İslam Kaynaklarında Konstantinopolis ve Konstantinopo- lis’te Müslümanlar,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Başkentin 8000 Yılı, 102-111. K. Durak, “Ortaçağ’da Bizans’ın Komşula- rının Gözüyle Ayasofya Kilisesi,” Ayasofya Müzesi Yıllığı, 13 (2010), 231-248. Ortaçağda İslam-Bizans ilişkileri ve Arapların Bizans’ı nasıl gördüklerine dair, bkz. C. Avcı, İslam-Bizans İlişkileri (İstanbul, 2003); N. M. El Cheikh, Byzantium Viewed by the Arabs (Cambridge, MA, 2004). 46 Ibn Rusteh, Kitab al- a lāq̀ al-nafīsah, Bibliotheca geographorum Arabicorum, ed. M. J. De Goeje (Leiden, 1892), 119-125. 47 Muqaddasī, Muĥammad ibn Ahmad, b., Ahsan at-taqāsīm fi marifat al-aqālīm, Bibliotheca Geographorum Arabicorum. ed. M. J. De Goeje (Leiden, 1967). 147-149; V. Minorsky, “Marvazi on the Byzantines,” Medieval Iran and its Neighbours, (Londra, 1982), VIII, 462. 48 Durak, “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” 85. 49 Georgacas, “The Names of Constantinople,” 367.

- 37- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

KAYNAKÇA

Angold, M: ‘the City of Constantine,’ Byzantium (New York, 2001). Arrignan, J.-P., Ducellier, A. ve Fejic, N: “Güney Slavları ve Ruslar: Gerçeklikten Hayale,” Konstantinopolis, 1054-1261, ed. A. Ducellier ve M. Balard (İstanbul, 2001). Arslan, M: İstanbul’un Antikçağ Tarihi: Klasik ve Helenistik Dönemler (İstanbul, 2010). Avcı, C: İslam-Bizans İlişkileri (İstanbul, 2003). Bakır, A: “Ortaçağ Cografyacılarının İzlenimleri Işığında İstanbul,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine, ed. F. Emecen (İstanbul, 2010). Balivet, M: Bizans ve Osmanlılar: İlişkiler, Karşılıklı Etkileşim,Kalıtım, çev. N. Demirtaş (İstanbul, 2005). Bassett, S. G: “The Antiquities in the Hippodrome of Constantinople” Dumbarton Oaks Papers, 45, (1991). Magdalino, P: “Bir dinin ve imparatorluğun başkenti olarak Konstantinopolis,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Başkentin 8000 Yılı, ed. K. Durak (İstanbul, 2010). Bittel, K: “Bemerkungen über die prähistorische Ansiedlung auf dem Fikirtepe bei Kadıköy,” Istanbuler Mit- teilungen 19-20 (1970). Brown, P: Geç Antik Çağda roma ve Bizans Dünyası (İstanbul, 2000). Browning, R: the Byzantine Empire, (Washington DC, 1992) 43-81. Chronicle of Fulcher of Chartres and Other Source Material, ed. E. Peters (Philadelphia, 1998). Croke, B: “Constantinople in the Age of Justinian” the Cambridge companion to the Age of Justinian (Camb- ridge, 2005). Çakıroğlu, H: “Mesleme b. Abdülmelik’in İstanbul Seferi,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine, ed. F. Emecen (İstanbul, 2010). Dagron, G: Naissance d’une capitale. Constantinople et ses institutions de 330 à 451 (Paris, 1974). Delemen, İ: “Bizantion: Koloni-kent-başkent,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Başkentin 8000 Yılı, ed. K. Du- rak (İstanbul, 2010). Ducellier, A:“Bir Başkentin Yükselişi ve Gerileyişi,” Konstantinopolis, 1054-1261, ed. A. Ducellier ve M. Balard (İstanbul, 2001). Durak, K: “Constantinople, réalités et utopies médiéval,” De Byzance à Istanbul, Un port pour deux conti- nent (catalogue for the exhibition at Grand Palais in Paris in 2009), ed. N. Ölçer and E. Eldem (Paris, 2009). --- “Doğuya Açılan bir Pencere: Erken Ortaçağ İslam Kaynaklarında Konstantinopolis ve Konstantinopo- lis’te Müslümanlar,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Başkentin 8000 Yılı, ed. K. Durak (İstanbul, 2010). --- “Ortaçağ’da Bizans’ın Komşularının Gözüyle Ayasofya Kilisesi,” Ayasofya Müzesi Yıllığı, 13 (2010). El Cheikh, N. M: Byzantium Viewed by the Arabs (Cambridge, MA, 2004). Eyice, S: Tarih Boyunca İstanbul (İstanbul, 2006). Fıratlı, N: “New discoveries concerning the first settlement of ancient Istanbul-Byzantion,” Proceedings of the 10th International Congress of Classical Archaeology 1 (1978). Georgacas, D. J: “The Names of Constantinople,” Transactions and Proceedings of the American Philological Association 78 (1947). Gregory, T: A History of Byzantium (Malden, MA, 2010).

- 38- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Haldon, J: the Palgrave Atlas of Byzantine History (Houndmills, c2005). Harris, J: Constantinople, Capital of Byzantium (Londra, 2007). Herodotos, Tarih, çev. M. Ökmen (İstanbul, 2006). Herrin, J: Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, çev. U. Kocabaşoğlu (İstanbul, 2010). Kuban, D: İstanbul, Bir Kent Tarihi, Bizantion, Konstantinopolis, İstanbul (İstanbul, 2000) adlı kitabıdır. Laiou, A. E. ve Morrisson, C: The Byzantine Economy (Cambridge, 2007). Magdalino, M: Studies on the Topography of Byzantine Constantinople (Aldershot 2007). Majeska, G: “Russian Pilgrims in Constantinople,” Dumbarton Oaks Papers 56 (2002). --- Russian Travelers to Constantinople in the Fourteenth and Fifteenth Centuries (Washington, D.C., 1984). Mango, C. ve Karlin-Hayter, P: “Icons” ve “Iconoclasm” Oxford History of Byzantium, ed. C. Mango (Ox- ford, 2002). --- Bizans, Yeni Roma İmparatorluğu, çev. G. Ç. Güven (İstanbul, 2008). Mansouri, M. T: “Büyük Rakibin Bakışı: Müslümanların Gözünde Konstantinopolis,” Konstantinopolis, 1054-1261, ed. A. Ducellier ve M. Balard (İstanbul, 2001). Mathews, T: Byzantium from Antiquity to the Renaissance,(New York, 1998). McCormick, M: “Byzantium and the Early Medieval West: Problems and Opportunities,” ed. G. Arnaldi and G. Cavallo, Europa medievale e mondo bizantino: contatti effettivi e possibilità di studi comparati (Roma, 1997). Mitchell, S: A History of the Later Roman Empire, AD 284-641: The Transformation of the Ancient World (Maldne, MA, 2007). Müller-Wiener, W: İstanbul’un Tarihsel Topografyası: 17. yüzyıl başlarına kadar Byzantion-Konstaninopo- lis-İstanbul, çev. Ü. Sayın (İStanbul, 2002). Obolensky, D: The Byzantine Commonwealth (Londra, 2000). Özdoğan, M. “Tarihöncesi dönemlerin İstanbulu,” Bizantion’dan İstanbul’a, Bir Başkentin 8000 Yılı, ed. K. Durak (İstanbul, 2010). Pullu, S: “Antik Batı Mitolojisinde Istanbul Boğaziçi Efsaneleri,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Baş- kentine İstanbul, ed. F. Emecen (İstanbul, 2010). Robert de Clari, La conquête de Constantinople, çev. P. Charlot (Paris, 1939). Robert the Monk’s History of the First Crusade, Historia Iherosolimitana, çev. C. Sweetenham (Aldershot, 2005). Şahin, S: “Araplar İstsanbul’u Neden Feth Edemedi?,” İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine, ed. F. Emecen (İstanbul, 2010). Tekin, O: “Byzantion: Kuruluşu, Kuşatmaları ve Kültürü” Toplumsal Tarih, 197, (Mayıs 2010) --- Eskiçağ’da İstanbul’da Balık ve Balıkçılık (İstanbul, 2010). The Russian Primary Chronicle: The Laurentian Text, ed. S. H. Cross ve O. P. Sherbowitz-Wetzor (Cambri- dge, MA, 1953). Türkiye’de Neolitik Dönem : Anadolu’da Uygarlığın Doğuşu ve Avrupa’ya Yayılımı: Yeni Kazılar, Yeni Bul- gular, ed. M. Özdoğan, N. Başgelen (İstanbul, 2007).

- 39- Galata podestası Cenevizli Boruele Grimaldi’nin yaptırdığı levha, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye. Bir İmparatorluk Merkezi Olarak Konstantinopolis

Prof. Dr. Albrecht Berger1

Bizantion’dan Konstantinopolis’e

ntik kent Bizantion’un bu yerde inşa edilmesinin temel nedeni Ha- liç’teki elverişli doğal limanın giri- şindekiA stratejik konumuydu. Antik Bizan- tion’un ortaya çıkışı hakkında az şey bilinir, ancak yerleşilen alanın ağırlıklı olarak Akro- polis’in (bugünkü Topkapı Sarayı’nın yerin- de) batısı ve aşağısına kadar Haliç boyunca uzandığını varsayabiliriz. Thrakion adı veri- len ve Ksenofon tarafından bu bölgede2 sözü edilen kent meydanı, daha sonra Strategion (günümüzde Sirkeci) diye adlandırılan yerin öncülü olabilir.

Surların Bizantion’un ilk zamanların- da nereden geçtiğini ve Trakya yönündeki ana kapısının nerede olduğunu bilmiyoruz. Bizantion’un antik surları İmparator Septi- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi mius Severus zamanında 196’da bir iç savaş sonrasında yıkılmış ve sadece birkaç on yıl sonra, muhtemelen 258/9’da yeniden inşa edilmiştir.3

Constantinus’un şehri yeniden inşasından önceki dönemden kalan ve içinde Bizantion’un bazı ayrıntılarla tasvir edildiği tek kaynak Bi- zantionlu Dionysios’un Anaplous Bosporou (Boğaziçi’nden yukarı çıkmak)4 adlı eseridir. Bu eserde, şehrin Haliç’in girişindeki üç lima- nından söz edilir. Bu limanlardan ortada olanı dalgakıranlar tarafından korunuyordu. Liman- ların batısında surların kuzey sınırını oluşturan ve günümüz Yeni Camii’nin yakınında bulu- nan büyük yuvarlak bir kule vardı.

Dionysios’un Anaplous’unun yazım ta- rihini surların yıkılışından ve yeniden inşa- sından önce mi yoksa sonra mı olduğunu bilmemize imkân verecek bir kaynak bu- lunmamaktadır. Ancak Haliç’in girişindeki limanların her zaman surların içinde oldu- ğunu varsaymamızı sağlayacak türlü neden- tantinopolis’in Patria’sı denen eserin hayal 7 ler vardır: az önce sözü edilen kulenin ko- ürünüdür. Konstantin öncesi surların kalın- numunun Constantinus öncesi surlarının tıları ancak deniz surlarında, kentin doğu- 8 her zaman aynı hattı takip ettiğini, kentin sundaki Akropolis’in aşağısında bulunabilir. alanının M.S. 3. yüzyıldaki yeniden inşasın- Constantinus öncesi devrin yol ağı hak- 5 da genişletilmediğini, ancak başlangıçtan kında söyleyebileceğimiz tek şey ana tepe- itibaren yaklaşık 1,2 ila 1,5 km² alanı kapla- lere doğru konumlandırılmış bir şebekenin dığını akla getirir. olduğudur ki böylece güneybatı veya kuzey- Daha küçük bir alanın etrafında muhte- doğu eksenindeki caddeler uzun bir mesafe mel eski bir surun izi yoktur ve şehrin ku- boyunca neredeyse dümdüz uzanabiliyordu. rucusu Byzas’ın sık sık bahsedilen ve anca Bu, hâlâ bazı antik yapıların hizası sayesin- gelecekteki Sultan Sarayı’nı ve Ayasofya’nın de görünür.9 Kentin hâlihazırda İmparator arazisini kaplayacak sur,6 990 yılı civarında Hadrianus (117-38) zamanından kalma bir derlenen efsanevi bir yerel tarih olan Kons- de su kemeri vardır.10

- 42- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Bizantion’da Dionysios’un Anaplous’u Yeni şehrin kuruluşu ve ilk yılları hariç sadece sonraki Hıristiyan kaynaklarda Her ne kadar Konstantinopolis’in Bi- -ki onların ifadeleri de birbirini tutmaz- bir- zans dönemi bin yıldan fazla sürmüş olsa da kaç antik tapınaktan ismen bahsedilir. Zeus, şehrin kentsel dokusu, yol sistemi ve konut Apollo, Poseidon, Artemis, Afrodit tapınak- mimarisi hakkında şaşırtıcı derecede az bil- ları ile Athena sunağı ve kentin dışında Ha- giye sahibiz. Şehrin sürekli meskûn oluşu ve liç’teki Demeter’in korusu (temenos). Özel Osmanlı döneminin sonuna kadar başkent konutların bazı mozaik parçaları dışında olarak işlev görmesi, şehrin yüzünün dur- Constantinus öncesi devre ait hiçbir somut madan yeni yapılarla değişmesinin apaçık kalıntı günümüze ulaşmamıştır.11 Daha son- nedenleridir. Aslında, özel binalar ve kamu ra yeniden destek malzemesi olarak kullanı- binaları hakkında neredeyse hiçbir şey bilin- lan antik inşaat malzemeleri, antik Bizan- mezken Bizans döneminden sadece surlar, tion’dan da civardaki başka kentlerden de birkaç kilise ve sarnıç kalmıştır ve gelecekte kalma olabilir. arkeolojik yöntemler sayesinde zihnimizdeki

- 43- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

İmparator I. Constantinus’un heykelinin parçaları, Musei Capitolini, Roma, İtalya. görüntünün daha netleşmesi için neredeyse Yalnızca çeşitli binaların konumu ve deniz hiç ihtimal yoktur. surları orijinal yol sistemi hakkında sonuca

Constantinus’un yeni şehri resmen Ka- varmamıza izin verir ve bazı caddelerin hiza- sım 324’te kurulmuştur ve resmen açılışı beş sının bugün İstanbul’un eski kent merkezi- buçuk yıllık bir inşanın ardından 11 Mayıs nin yol ağında hâlâ korunmuş olduğu ortaya 330’da yapılmıştır.12 O zamanda görünüyor çıkmıştır. ki genişletme alanı hâlâ boşken sadece yeni 4. yüzyılda yazılmış birkaç raporun be- kara surları, sütunuyla birlikte Constantinus lirttiği gibi şehrin yeni alanı geliştiğinde 13 Forumu, Capitol ve eski Bizantion’un için- yarımadanın fiziki şekli de hızlıca değişmiş de Hipodrom ile sarayın ilk merkezi zaten olmalıdır, çünkü tepeler düzleştirilmiş ve tamamlanmıştı. Daha yüksek performanslı buradan çıkan toprak sahile boşaltılmıştır.14 yeni bir su tedarik sistemi için planlar yapıl- Dionysios’un Anaplous’u, Bizantion yarıma- mış, muhtemelen yeni mahallelerin ve cad- dasını Trakya anakarasına bağlayan boğazın delerin genel düzeni de ayarlanmıştı. en dar noktasında yalnızca beş stadia yani 1700 yıllık kentsel bir tarihten sonra yeni yaklaşık 900 m genişliğinde olduğunu iddia şehirdeki yerleşimin gelişiminin ilk aşama- etmektedir.15 Bu boğaz şimdi Valens Kemeri ları hakkında fikir sahibi olmak çok zordur. denen yapının iki tepe arasındaki boynu geç-

- 44- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

tiği yerde olabilirdi. Eğer Dionysios burada Sokaklar, kent meydanları ve sütunlar haklıysa,16 bu boğazın her iki yakasında 4. Daha önce söz edildiği gibi antik Bizanti- yüzyılda Marmara Denizi kıyısındaki diğer on’un içindeki ana yollar güneybatıdan ku- geniş alanlarla birlikte doldurulmuş olan de- zeydoğuya tepelerin yer profilini izlemektey- rin körfezler bulunmalıydı. Güneydeki kör- di. Diğer yandan Trakya Kapısı’ndan güney- fez doldurulduğunda, körfezin içine akan batıya uzanan eski Roma caddesi – günümüz küçük bir akarsu olan Lykos’un son uzantısı Divanyolu Caddesi’nin öncülü- yarımadayı yönlendirilmiş olmalıydı; aslında bazı kay- takriben doğu-batı yönünde geçmekteydi. naklar bunun gerçekten meydana geldiğini Constantinus’un şehri yeniden inşasından ve akarsuyun bariz bir şekilde son yüzyılda sonra yeni bölgeye doğru genişlemenin ilk kuruyana kadar bu kanala aktığını söyler. aşaması muhtemelen Haliç tarafındaki eski Yarımadanın bu varsayılan önceki şekli- Bizantion surlarına paralel bir cadde serisi ni oldukça mantıksız kılan şey ise ona şu tarafından temsil edilmekteydi.17 Bu cadde- anki şeklini vermek için gereken toprak yı- lerden ikisi günümüz yol ağında hâlâ mev- ğını miktarıdır: şehir genelinde -bazı yerler- cuttur: Uzunçarşı Caddesi ve Fuatpaşa Cad- de önemli ölçüde fazla olmak üzere- zemin desi. Uzunçarşı kelimesinin sokağın önceki seviyesi Constantinus’un zamanından beri Bizans adını (caddeye makros embolos yani 2,50 m yükselmiştir. Ancak eğer kemerin uzun sütunlar dizisi denirdi) koruması ise iki yanındaki körfezler gerçekte Dionysi- çarpıcıdır. os’un eserinden yola çıkıldığı kadar derin Şehrin Marmara Denizi’ne bakan güney olsaydı, oradaki zemin seviyesinin yükselişi kısmında durum o kadar da net değildir. 15 ila 20 metreye kadar çıkardı ki bu ina- Ancak orada, yani surun dışındaki ana cad- nılması hayli güç görünmektedir. Dionysios denin güney kısmında, 380’den önce “yeni ayrıca tüm yarımadanın çapının 35 stadia şehirde” adı verilen ve bu adı birkaç yüzyıl yahut yaklaşık 6300 m –sadece varsayılan koruyan bir kilise bulunmaktaydı. Bu “yeni körfezlerin en içteki noktalarından değil de şehrin” (yun. Kainoupolis) Konstantinopo- dış kenarlarından ölçüldüğünde- olduğunu lis’in kuruluşundan hemen sonra yaratılan ifade etmektedir. Bu nedenle boğaz için beş yeni bir mahalle olması muhtemeldir.18 stadia genişliğindedir demenin yanlış oldu- ğu ve iki körfezin –gerçekten var oldular Güneybatı yönündeki eski ana yolun sü- ise- çok daha sığ oldukları ve boğazın buna tunlu, kent meydanlarıyla ve belli aralıklarla bağlı olarak daha geniş olduğu açıktır. Bu zafer sütunlarıyla bezenmiş bir caddeye dö- yapay arazi kazanımının boyutuna dair son nüştürülmesi edebi kaynaklardan ve arkeo- kanıt ancak arkeoloji yoluyla edinilebilir ve lojik kalıntılardan bilinen binaların tarihle- bu günümüz İstanbul’unda pek mümkün rinden anlayabildiğimiz gibi epey sürmüş- görünmemektedir. tür.19 İmparator I. Theodosius’unTauros da

- 45- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

I. İustinianus’un yaptırdığı “Yerebatan sarnıcı” olarak bilinen sarnıç, İstanbul, Türkiye.

denen forumunun yapımı 383’te başlanmış dı.23 Trakya hinterlandından şehre uzun bir ve 393’te tamamlanmışken oğlu Arcadius’un mesafeden su getiren bu büyük sistemin kuru tepe yahut Ksirolofos (Cerrahpaşa) de- planları elbette şehrin yeniden inşasından nen forumu 408’de öldüğünde hala tamam- hemen sonraki zamana kadar gider ki zaten lanmamıştı.20 Diğer sütunlu kent meydan- kemer aslında 364’te tesadüfen tahta geçen ları 454’te İmparator Marcianus tarafından Valens’in adını taşımaktadır. Hadrianus’un Havariler Kilisesi’ne giden yolda (Kıztaşı), I. zamanından kalan ve 6. yüzyılda hâlâ bah- Leo tarafından da Akropolis üzerine yapıl- sedilen Bizantion’un eski kemerinin çok mıştı.21 Son olarak, 543’te tepesinde ata bin- daha düşük bir kapasitesi vardı; deniz sevi- miş imparator heykeli bulunan İustinianus yesinden sadece 40 m kadar yüksekteydi ve sütunu Ayasofya’nın karşısına dikilmişti.22 yeni bir kentsel alanın yüksek kısımlarına hizmet edememekteydi. Neredeyse 70 m Su tedarik hatları ve sarnıçlar yüksekliğinde olan yeni bir kemerin hizmete Şehrin yeni kısmına doğru genişleme sokulmasından önce Havariler Kilisesi’nin süreci sırasındaki önemli bir adım Valens etrafındaki alanda daha yoğun bir yerleşim Kemeri’nin 373 yılında tamamlanmasıy- mümkün değildi.

- 46- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Konstantinopolis’e 240 kilometreden den onarıldıktan sonra Bizans İmparatorlu- fazla bir mesafeden Bizye (Vize) bölgesinden ğu’nun sonuna kadar işlevini sürdürmüştür. su getiren ikinci bir büyük kemer sistemi Limanlar I. Theodosius (hük. 379-395) zamanında yapılmıştır.24 Ondan sonra, yeni su tedarik Antik Bizantion’un iki limanından do- hatları inşa edilmemiştir ama şehrin içine ğuya doğru olanı Bosporion ya da Prosforion yayılmış bir su depolama sistemi yapılmıştır, (tedarik limanı) adını, batıya doğru olanıysa çünkü bu kemerlerin verimi yazın veya uzun oraya konumlanan bir tersanenin adı üzeri- 27 kuraklık dönemlerinden sonra çok düşük se- ne Neorion adını taşımaktaydı. Konstanti- viyelere inebilmekteydi. nopolis’in kuruluşundan sonra bu limanlar kısa süre içinde şehrin yeni ihtiyaçları yü- Bu depolama sisteminin en önemli parça- zünden yetersiz gelmeye başladılar ve çok sı Constantinus ve Theodosius surları arasın- daha büyük iki liman güney kıyısının geniş daki devasa açık sarnıçlardı.25 Aetius ve As- körfezlerinde inşa edildi: biri İmparator İu- par sarnıçları –sırasıyla 421 ve 459 yıllarında lianus (hük. 361-363) zamanında doğuda, inşa edilmişlerdir- 70 m yükseklikte en yük- diğeriyse I. Theodosius (hük. 379-395) za- sek tedarik hattından doldurulabiliyorlardı manında batıda. Konstantinopolis’in deniz ve gerektiğinde daha alçaktaki hatta 40 met- surları 438/9’da şehri denizden gelebilecek rede boşaltılabiliyorlardı. Üçüncü bir açık saldırılara karşı korumak için inşa edildi- sarnıç güneybatı Konstantinopolis’te Aziz ğinde kıyıyı olabildiğince yakından takip et- Mokios Kilisesi’nin yakınında 513 civarında inşa edilmişti. Şehir merkezine daha yakın biri Havariler Kilisesi yakınında diğeriyse Lausos’un sarayının yakınında olan iki açık sarnıç daha bulunmaktaydı, ancak bunlar tümüyle yok olmuştur. Depolama sistemi- nin diğer bir parçası birkaç kapalı sarnıç idi. Bunların arasında şehir merkezindeki bazi- likanın altında ve ana caddenin güneyinde olan en büyük iki tanesi ancak İustinianus zamanında inşa edilmiştir.26 Şehrin sonra- ki sakinleri üzerinde bıraktıkları muhteşem izlenim Türkçe adlarından anlaşılmaktadır: Yerebatan Sarayı ve Binbirdirek. Avarlar 626’da Konstantinopolis’i kuşattıklarında, tedarik hattının dış kısımları yok olmuş ve şehre akan su kesilmişti. 766’da hat yeni- II. Theodosius’un büstü, Louvre Müzesi, Paris, Fransa.

- 47- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi mekteydiler, ancak limanlar ve dalgakıranlar ise deniz üssü 1513’te Haliç’in kuzey kısmı- dışarıda kalmaktaydı. na kaydırılmış ve en nihayetin- de 1570’te doldurulmuştur. Haliç’te 8. yüzyılın başlarında, sayesinde Haliç’in kapatılabileceği bir liman zinciri Günümüzde Yenikapı’daki Kaisarios diye takılmıştı. Zincir Konstantinopolis’in deniz de bilinen Theodosius Limanı, 4. yüzyılın surlarına ve Galata tarafında yeni yapılmış sonundan sevkiyatın Perslerin Mısır’ı fethi bir kaleye sabitlenmiş ve ahşap dubalarla yüzünden kesildiği ve bir daha hiç başlama- suyun üzerinde tutulmuştu. Bunun nedeni dığı 618’e kadar tahıl ticaretinin ana lima- Araplardan gelebilecek bir deniz saldırısıydı nıydı. Limanın adı en son 674’te Bizans do- ki bu saldırı 717/8’de meydana gelmiştir.28 nanmasının şehri Araplara karşı savunmak için orada toplandığında geçmektedir, ancak Haliç’teki limanların çamurla dolması heyecan verici son kazıların gösterdiği gibi ve limanlara moloz ve çöp boşaltılması bi- en azından 12. yüzyılın sonuna kadar büyük linmeyen bir zamanda ama muhtemelen ölçüde kullanılmaya devam etmiştir.31 İmparator Theofilos (hük. 829-842) zama- 5. yüzyılda Konstantinopolis: nında doldurulduklarında sona ermiştir. Bu yeni arazi surların içine dâhil edilmiş ve o Notitia urbis Constantinopolitanae zamandan beridir gemiler dışarıda doğrudan Erken dönemin kentsel tarihi için gü- 29 Haliç’teki rıhtımlara demirlemiştir. Şehrin nümüze ulaşan en önemli kaynak kuşkusuz güney kıyısında iki liman körfezi hariç sur- Notitia urbis Constantinopolitanae (Konstan- ların dışında neredeyse hiç yeni arazi oluş- tinopolis şehrinin tasviri) denen eserdir.32 Bu mamıştır. eser 425 yılı civarında Latince yazılmış ve 6. yüzyılın sonlarındaki bir restorasyon- İmparator II. Theodosius’a (hük. 408-450) dan sonra İulianus limanı II. İustinis’un ithaf edilmiştir.33 (hük. 565-578) karısı İmparatoriçe Sofia’nın Notitia’da Konstantinopolis tıpkı Ro- adını almıştır ve daha sonra Kontoskalion ma’da olduğu gibi on dört bölgeye ayrılmış, 30 (kısa rıhtımlı liman) olarak bilinmiştir. Bu ancak yedinci ve 8. yüzyılın vahiy (çev. apo- liman Bizans dönemi boyunca hatta sonra- calyptic) edebiyatından önce “yedi tepeli şe- sında da -Osmanlıca adı Kadırga Limanı’nın hir” olarak adlandırılmamıştır. Her bölgede gösterdiği gibi- bir askeri donanma üssü ola- belli başlı kiliseler, kamu binaları ve anıtlar rak hizmet vermiştir. Limanın doğu kısmı- listelenmiş, sokaklar (vici), evler (domus), nın tümü adı bu surun onarılmasına adanan galeriler, hamamlar, fırınlar, ekmek dağıtım bir yazıtta geçen VI. Leo’nun (hük. 886- noktaları (gradus), lonca üyeleri (collegiati) 912) hükümdarlığından bir süre önce surla ve itfaiye görevlilerinin sayısı verilmiştir. Her kaplanmıştır ve eski doğu kısmın yerine bir bölümün başında bölgelerin konumu ve bir- cephanelik yapılmıştır. Osmanlı zamanında birileriyle olan sınırlarını kabaca belirlemeye

- 48- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Arcadius formunun geç Osmanlı döneminden fotoğrafı.

olanak tanıyan topografik bir tanım da bu- katması, ama bu alanı tasvir edilen bölgelere lunmaktadır.34 dâhil etmemesidir. Ayrıca şehrin 14,075 ve 6,150 fitlik -4,080 ve 1,780 metreye tekabül Sondaki özet 322 sokak, 4388 ev, 52 eder- özet uzunluk ve genişliği açıkça ikinci sütunlu cadde, 153 hamam, 20 umumi ve sur inşa edilmeden önceki Constantinus’un 120 özel fırın, 117 ekmek dağıtım noktası, şehrine işaret eder. birkaç idari memur ve loncalar tarafından yetkilendirilmiş 560 itfaiye memuru lis- Büyük ölçüde “ev” (domus) teriminin açık telenmektedir. Bölgelerin önceki tasvirle- olmayan anlamı yüzünden Notitia’dan yer- rinden bazı farklı noktalar –burada olduğu leşim yapısına ya da nüfusun büyüklüğüne gibi- muhtemelen yazımsal gelenekteki ha- dair çıkarım yapmak zordur: bir yandan ke- taların sonucudur. Oldukça garip olan ise lime açıkça ya geniş binalara ya da onların Notitia’nın şehrin Theodosius kısmını yeni daire olarak kiralanan ayrı katlarına, ancak surlardan ve Haliç’ten bahsederek hesaba diğer yandan çok farklı standartlara göre

- 49- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Konstantinopolis’in mahalleleri ve önemli yapıları. Roma rakamları kentin yedi tepesini, Arapça raklamlar Notitia urbis Constan- tinopolitanae’daki mahalleleri gösterir. döşenebilen tek tek binalara da gönderme yap- ge içinde Hipodrom’u ve Bizantion’un eski sur- maktadır.35 larına kadar olan batısındaki alanı içermekteydi.

Notitia’daki bölgelerin topografik dağılımı Dördüncü bölge Augustaion Meydanı’ndan aşağıdaki gibidir:36 ve Bazilika’dan (Yerebatan Sarnıcı) aşağı doğru İlk bölge şehrin güneydoğusundaki Hipod- Haliç sahiline kadar Akropolis’in batısındaki rom ve deniz kıyısı arasındaki bölgeydi. Burada vadiyi kapsamaktaydı. Onu batıda Strategion Büyük Saray, hanedan üyelerinin bazı sarayları Meydanı (Sirkeci) ve birçok deposu olan bir ve Arcadius hamamları bulunmaktaydı. İkinci limanla beşinci bölge takip etmekteydi, sonra bölge Ayasofya’dan kuzeydoğuya uzanmakta ve en yüksek noktasında Constantinus sütunu eski tiyatroyla birlikte antik Akropolis’in çoğu- (Çemberlitaş) olan altıncı bölge ve son olarak nu içermekteydi. Güney ucunda imparatorluk Tauros forumuyla (Bayezid'da) ve daha önce sarayının önünde mahkeme meydanı ve Zeuk- sözü edilen ana caddeden denize inen birbirine sippos’un büyük hamamları vardı. Üçüncü böl- paralel galerili sokaklarıyla yedinci bölge.

- 50- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Şehrin diğer tarafındaki sekizinci ve doku- nopolis’in nüfusunun 150,000 ila 200,000 zuncu bölgeler bambaşka bir şekilde kesilmek- kişiye erişmiş olması muhtemeldir. Bu, 400 teydi: sekizinci bölge ana caddenin güneyine yılı civarında Konstantinopolis patriği İo- doğru uzun ve dar bir şerit oluşturmakta, ama annis Khrysostomos tarafından bir vaazın- aynı zamanda kuzeyinde Capitol’ü (Laleli) da bahsedilen 100,000 Hıristiyan 50,000 içermekteyken Marmara Denizi sahilinden pagan sayısıyla da örtüşmektedir.38 Sonraki aşağıya doğru kalan arazi diğer şeylerin yanı sıra yüzyılda büyümeye devam eden nüfusun önceden sözü edilen Kainoupolis Kilisesi’ni de İustinianus zamanında 542/3 salgınından içeren dokuzuncu bölgeyi oluşturmaktaydı. önce 300,000 ila 400,000 kişi olarak zirvesi- Onuncu bölge yine şehrin kuzey kısmın- ne ulaşmış olması mümkündür. da yer almakta, batıda yedinci bölgeyi takip etmekte ve Constantinus’un surlarına kadar “Karanlık çağlar”daki derin kriz sırasın- uzanmaktayken Havariler Kilisesi (Fatih) ile da –yaklaşık 600’den 750’ye kadar- nüfusun birlikte yokuş yukarı olan on birinci bölge- 40,000’e kadar düşmüş olabileceği tahmin nin sekizinci bölge gibi hiçbir noktada de- edilmektedir. Şehir bunu atlatmaya başla- nize kıyısı bulunmamaktaydı. Şehrin güney- yıp inşaat yeniden başladığında39 sakinlerin batısında ise Ksirolofos forumuyla (Cerrah- sayısı da yavaşça ama sürekli olarak artmış paşa) ve Altın Kapı’sı (İsakapı) ile on ikinci ve 1204’te Haçlılar tarafından fethine kadar bölge yer almaktaydı. muhtemelen 200,000’e ulaşmıştır.40 On üçüncü bölge Haliç’in kuzey kısmında Yönetim bulunan Sykai/Galata idi. Son olarak on dör- Varoluşunun ilk on yıllarında Konstanti- düncü bölge Notitia’da öyle bir şekilde tasvir nopolis bir prokonsül tarafından yönetiliyor- edilmiştir ki tam olarak konumunu belirlemek zordur.37 Esere göre deniz kenarında, muhte- du. 359’da şehrin Roma’dakiyle aynı haklara melen Haliç’te yer almaktaydı; şehrin geri ka- sahip olan bir senatosu olduğunda yönetimi 41 lanından arada bir boşlukla ayrılmakta ve ayrı için ona lider olarak bir vali verildi. Vali- bir suru bulunmaktaydı. Onu Blakhernai böl- nin görevleri kamu düzeninin sağlanması, gesi (Ayvansarayı) ile özdeşleştiren geleneksel tüm loncaların, kurumların ve diğer kamu tanımın yerine köprü yüzünden günümüz Zal kuruluşlarının düzeni ve gözetimiydi. “Gece Mahmut Paşa Camii’nin orada, daha kuzeyde valisi” (nykteparchos) denen ikinci bir görevli Haliç üzerindeki bir caminin konumu düşü- gece gözetiminden sorumluydu. nülmelidir ki bu köprünün adı tanımda geç- İustinianus zamanında valinin görevlerin- miştir ve daha sonradan bu yerde sözü edilen den bir bölümü yeni makamlara geçmiştir: köprünün öncülü olabilir. 535’te “halkın pretoru” polis ve itfaiyenin Nüfus başına geçmiş ve 539’da quaesitor çevre böl- 5. yüzyılın başlarında, Notitia’da bahse- gelerden şehre kontrolsüz göçü kontrol etme dilen birkaç evin gösterdiği gibi, Konstanti- ve önleme görevini almıştır. Bununla birlik-

- 51- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi te bu yeni makamların ne kadar sürdüğü bi- olacağını iddia etmektedir. Bunun dışında linmemektedir. Meşhur “Valinin Kitabı”nın sonraki Bizans metinlerinde yedi tepe terimi açıkça gösterdiği gibi Konstantinopolis va- şehrin topografyasını tasvir etmek için hiçbir lilik makamı, önemini tüm orta Bizans dö- zaman kullanılmamaktadır. nemi boyunca sürdürmüştür ve Dördüncü Tepelerin az önce bahsedilen şehirdeki Haçlı Seferi’ne kadar hizmet vermiştir. dağılımlarını anlatan tek metin, daha önce- Konstantinopolis’in bölgelere dayalı yö- den sözü edilmiş olan Konstantinopolis’in netimi Notitia dışında çok nadiren söz edil- Patria’sıdır. Ama orada bile yedi tepe yalnız- miştir, aslında yalnızca şehirdeki konumla- ca tek bir bölümde görünmektedir ve tam rına gönderme yapan sonraki kaynaklardan olarak bize büyük evleri ve iyi bilinen kili- birinde tek bir not vardır.42 Notitia’ya göre seleri referans noktası olarak kullanıp şehir- her bölgenin görevleri tam olarak bilinme- de seyahat etmenin normal yolunu gösteren yen bir üst görevlisi, yani curator’u vardı. metin budur.45 Curator’un makamı sonraki kaynaklarda ara Banliyöler: Sykai ve diğerleri sıra belirtilen “mahallelerin başı”, “bölgele- Konstantinopolis, dünyadaki tüm büyük şe- rin başı” ya da “bölgelerin hakimi”ne eşdeğer hirler gibi, kendisini çevreleyen küçük kasabalar, olabilir.43 7. yüzyılın sonundan önce bölge- köyler ve kırsal alanların kaynakları olmadan lerin sayısı görünüşe göre on ikiye düşürül- yaşayamazdı. Bu nedenle hem Trakya hem de müştü. Ancak o zaman surların dışındaki iki Küçük Asya’daki hinterlandına bakmak uygun bölge adeta silinip atıldı mı, yoksa bölgeler olur.46 Konstantinopolis’in surları dışındaki en şu an Theodosius surları içindeki tüm araziyi yakın yerleşim yeri şehrin kuzeyinde Haliç’in kapsasın diye bir sistem reformu mu gerçek- karşısında bulunan Sykai idi. Bu küçük şehir leşti bilmiyoruz. Notitia’nın yazıldığı zamandan önce Konstanti- Hemen hemen aynı zamanda Bizans va- nopolis’e dâhil edilmiş ve şehrin on üçüncü böl- gesi olmuşken 528’de tekrar bağımsız olmuştur. hiy edebiyatında Konstantinopolis’in Roma Sonradan “incir ağaçları” anlamına gelen eski adı gibi bir “yedi tepeli şehir” olduğu fikri gö- kullanımdan düşmüş ve bölge sadece Pera, yani rülmektedir.44 Bu yedi tepeden altısı yarı- “karşı tarafta” olarak adlandırılmıştır. Sonraki ad madanın kuzey kısmındaki yükseltmelerde olan Galata başlangıçta yalnızca Pera’nın bir ma- -Akropolis’ten (Topkapı Sarayı) üzerinde hallesine gönderme yaparken, daha sonra erken Havariler Kilisesi (Fatih) bulunan tepeye modern çağda tüm yerleşimin adı olmuştur. Sy- kadar olan yerde- görülmekteyken yedincisi kai’nin muhtemelen yalnızca tepenin yamacındaki ise “kuru tepe” de denen Arcadius sütununu kıyıda bulunan düzlüğü içine alan bir suru vardı. barındıran tepeydi. Vahiy edebiyatı metinle- Yalnızca 1261’den 1453’e kadar süren Ceneviz ri aslında ahir zamanda Konstantinopolis’in egemenliği altında, surlar gitgide kıyı boyunca iki batacağını ve bu sütunun imparator tarafın- yana ve bugün meşhur Galata kulesinin bulun- dan doğuya kaçarken görülecek son nesne duğu tepedeki noktaya kadar uzatılmıştı.

- 52- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Trakya’daki en önemli ban- İmparatorun sarayı liyöler Hebdomon ve Kosmidion Büyük Saray, 4. yüzyıldan karakter olarak çok farklıydı: itibaren Bizans devletinin si- Hebdomon günümüz Bakır- yasi ve yönetimsel merkeziy- köy’ünde 5. yüzyıldan en az 11. di.53 İçinde yalnızca kabul ve yüzyıla kadar kullanılmış olan ziyaret salonları değil, kiliseler büyük bir askeri üstü.47 Orada ve bahçeler, ofisler ve merkezi Leo 457’de, Fokas 602’de im- yönetimin arşivleri, imparator- parator ilan edilmiş ve II. Vasi- luk muhafızlarının kışlaları ve lios oradaki kiliselerden birine son olarak imparatorun ailesi gömülmüştü. Bölgede bugüne ve çevresindeki kişilerle birlikte kadar bir de açık sarnıç kalmış- yaşadığı evler vardı. tır. Muhtemelen Notitia’da sözü Sarayın hizmetkârları 6. yüz- geçen on dördüncü bölgenin ardılı olan Kosmidion Konstan- yılda 6,000 ila 7,000 kadardı ve tinopolis’in kuzeybatısında Ha- üç temel gruba ayrılmaktaydı: liç kıyısında günümüzdeki Zal cubiculum (yatak odası) üyeleri Mahmut Paşa’nın yerindeydi yani imparatorun ev halkı, no- ve adını bir 5. yüzyıl kurumu terler gibi merkezi yönetim üye- olan Aziz Kosmas ve Damianos leri ve eyaletlerin yönetiminin Manastırı’ndan almaktaydı.48 üyeleri. Birçok memur, özellikle İstanbul Boğazı’nın Avrupa cubiculum’dakiler ve ordudakiler, 54 yakasındaki en önemli banli- Aziz İoannis Studios Kilisesi'nden (İm- hadımdı. İmparatorluk muha- yöler, kilisesi ve bir 5. yüzyıl rahor Camii) kaplama levha parçaları, fızları en eskileri “evciller” (do- 10.-11. yüzyıl, İstanbul Arkeoloji Mü- sarayıyla birlikte 10. yüzyıla zeleri, Türkiye. mestikoi), “koruyucular” (prote- kadar bir imparatorluk sayfiye ctores) ve “bekçiler” (excubitores) yeri olarak hizmet veren Aziz olan birçok birbirinden bağımsız 49 Mamas (Beşiktaş); ikisi de birer baş melek gruptan oluşmaktaydı.55 Mikhail kilisesine sahip olan Anaplous (Ar- navutköy) ve Sosthenion (İstinye), son olarak Büyük Saray kompleksi 4. yüzyıldan 11. da Therapia (Tarabya).50 yüzyıla kadar birkaç aşamada evrimleşmiştir. Bununla birlikte, Hipodrom ve deniz arasın- Asya yakasında sonradan Skoutarion (Üs- daki büyük altyapılar dışında saraydan geriye küdar) diye adlandırılan Chrysopolis, 451’de neredeyse hiçbir şey kalmamıştır ve merkezinde beşinci Ekümenik Konsil’in yapıldığı meş- hur Chalkedon (Kadıköy);51 Marmara De- arkeolojik bir araştırma yapmak hemen hemen nizi kıyısında daha doğuda bir başka sayfiye imkânsızdır, çünkü en eski saray yapılarının tam yeriyle doğuya yapılan askeri seferlerin baş- üzerinde büyük Sultan Ahmet Camii komp- langıç noktası olarak da hizmet eden Hiereia leksi durmaktadır. İlk aşamanın ana yapıları (Fenerbahçe).52 aşağıdaki gibidir:56

- 53- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

1453 kuşatmasından önce Konstantinopolis surlarını onartan Manuil İagaris’in isminin bulunduğu yazıt, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye.

Ana caddede Zeuksippos hamamlarının ar- sarayın en eski taht salonu Augusteus vardı. kasında, aslında halkın toplanması ve duyurular Bu yapıların ötesinde asıl saray kompleksinin için porfiri basamakları olan bir tribünün de güney tarafında İç Hipodrom denen bir bahçe olduğu ve herkesin erişebildiği Tribunal bu- uzanmaktaydı. lunmaktaydı. Güney kısmında iki sütunlu bir 500 yılına ramak kala saray büyük altyapılar kapı, küçük ve yarı daire şeklindeki bir bahçeye üzerinde taraçalarla kuzeye ve doğuya doğru çıkmakta ve buraya “eşek ayağı” (Onopodion) uzanmaktaydı ve ona yeni bir ana giriş olarak denmekteydi. Buradan tüm ana saray yapılarına Tunç Kapı yapılmıştı.57 Daha sonra 6. yüzyılda, ulaşılabilmekteydi. güneye kendi altyapısı üzerinde doğudaki taraça Sol tarafta bir geçit, Consistorium denen ve duvarlarına bakan bir dinleyici salonu58 ve 2. devlet şurası toplantılarının yapıldığı ve yabancı İustinus (hük. 565-578) zamanında sonraki elçilerin kabul edildiği büyük bir salona açıl- yüzyıllarda sarayın asıl merkezi olan sekizgen maktaydı. Sağ tarafta ise Hipodrom’un uzun bir Altın Salon () dâhil yeni bi- tarafına paralel, önemli tatillerde sarayın ziya- nalar daha eklenmiştir. fetlerinin verildiği “On dokuz Sedir Salonu” “Karanlık Çağlar”dan sonra İmparator vardı. Salonun her iki tarafında, içinde on ikişer Theofilos (hük. 829-842) zamanında Büyük kişilik geniş bir sedir ve apsiste imparator ve Saray’da inşaatlar yeniden başlamıştır: sarayın çevresindekilerin oturması için ön odada başka eski yukarı kesimi ile Haliç tarafındaki aşağı bir sedir olan dokuz nişi bulunmaktaydı. kesimi arasına ek taraçalar eklenmiş ve on sekiz Yarı daire şeklindeki bahçenin ortasında yeni saray binası dikilmiştir.59 Kısıtlı alan dik- Tribunal girişinin karşısında bir kapı, sarayın kate alındığında bunların boyut olarak küçük Daphne (defne) denen ve sekizgen bir antre ve oldukları ve anıtsal binalardan ziyade bir grup başka bir bahçe yoluyla erişilebilir olan mer- kasır oldukları düşünülmelidir. Muhtemelen kez kısmına açılmaktaydı. Daphne’nin içinde Theofilos’un zamanında da ana cephesi deniz

- 54- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

surlarına dayanan Boukoleon Sarayı’nın inşa run düzenli olarak halka görünmesi yönetici ve edilmesiyle nihayet güney sahiline ulaşmıştır.60 halk arasında iletişimin sağlanması için önemli İmparator I. Vasilios’un (hük. 867-886) hü- bir gereklilikti ve bu yüzden son derece resmi kümdarlığı boyunca, Büyük Saray’daki ikinci hale gelmişti. İmparator kendisini türlü fırsat- bir yoğun inşaat faaliyetleri dönemi sırasında larda halkına sunmaktaydı: Büyük Saray’daki aralarında güneydoğuda “Yeni Kilise” de denen dinleyicilerinin karşısında, savaş arabası yarış- bir grup yeni yapı eklenmiştir.61 larında başkanlık etmek zorundayken oturdu- ğu Hipodrom’daki imparatorluk locasında ve Bu şekilde sarayın merkezi yüzyıllar boyunca sarayın içinden geçen ya da saraydan kiliselere aşama aşama güneye kaymıştır. Üst taraçadaki ve Konstantinopolis ile ötesindeki diğer yerlere eski kısım yavaş yavaş çürüyüp dökülmeye baş- giden geçit törenlerinde.64 lamış ve bu dökülme süreci İmparator Nikiforos Fokas tarafından 965’te yaptırılan ve sayesinde Tüm bunlar için 10. yüzyıla kadar olan anca Haliç ve Boukoleon arasındaki aşağı kısmın dönemi anlatan ana kaynağımız İmparator korunabileceği devasa surlarla hızlanmıştır.62 VII. Konstantinos Porfirogennitos’un (hük. Buna rağmen Büyük Saray’ın dışarıda kalan 913/944-959) inisiyatifiyle derlenen Törenler 65 önemli bölümü kullanımdan düşmemiştir: Kitabı’dır. Törenler Kitabı Konstantinos’un Tunç Kapı saray bölgesinin ana girişlerinden önsözünü kendisinin yazdığı iki kitaptan oluş- biri olarak kalmış ve üstüne İoannis Çimiskis’in maktadır. Ancak tam bir eserden ziyade, en son (hük. 969-976) hükümdarlığı sırasında bir İsa eklemeleri ancak imparatorun ölümünden sonra şapeli inşa edilmiştir.63 yapılmış tamamlanmamış bir dosyadır. Kitap öte yandan sürekli zamanının güncel alışkanlık- İmparatorluk törenleri ve şehir larını tasvir etmemekte, aynı zamanda 5. ve 6. Halkın siyasete resmi katılımının olmadığı yüzyıla kadar inen belgeleriyle tarihi bölümler Bizans İmparatorluğu gibi bir devlette imparato- de içermektedir. Bunlardan en ünlüsü imparator

- 55- Ayasofya Müzesi, İstanbul. Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

I. Leo (hük. 457-474) ve İustinius’un (hük. 518-527) taç giyme törenlerini tasvir eden ve muhtemelen Soylu Peter’in 6. yüzyıl koleksiyo- nundan alınan bir dizi bölümdür: önceden bir ordu görevlisi olan Leo şehir dışında Hebdomon (Bakırköy) ordugâhında imparator ilan edilmiş, daha sonra şehre girerek Ayasofya’yı ziyaret edip ve saraya resmi girişini yapıp imparatorluk gö- revini üstlenmişken, sivil halefleri Hipodrom’da imparator ilan edilmiş ve hemen sonra sarayda görevlerini devralmışlardır.66 Sonraki zamanlarda, şehre başarılı askeri seferlerden sonra yapılan görkemli girişler, ana caddedeki Altın Kapı’dan (Yedikule) geçerek cadde boyunca gerçekleştirilirdi.67 Bu yolda imparator, gösteri grupları tarafından şarkılar ve müzik eşliğinde şu noktalarda karşılanırdı: Sigma (Samatya), Eksakionion (Altımermer) denen eski Constantinus sur kapısı, Ksirolofos Forumu (Avret Taşı), Öküz Forumu (Aksaray), ta Amastrianou’nun büyük avlusu (Bodrum Ca- mii yakınında), Capitol (Lâleli), Tauros Forumu (Bayezid), Ekmek Pazarı ya da Artopoleia’nın (Kapalıçarşı’nın yukarısı) büyük dört taraflı takı, Constantinus Forumu (Çemberlitaş), Altın Me- safe Taşı (Firuz Ağa Camii’nin yakınında), Aya- sofya’nın önündeki Augustaion meydanı ve son olarak Büyük Saray’ın anıtsal girişi Tunç Kapı. VII. Konstantinos’un kendi zamanındaki geçit törenleri Büyük Saray’a bu kapıdan girip oradan yine bu kapıdan terk ederken, bilinmesi gerekir ki sarayın günlük törensel açılışı Törenler Kitabı’nda da tasvir edildiği gibi burada değil, Hipodrom’dan saraya açılan kapıdan olmaktaydı.68 Törenler Kitabı Paskalya, Hamsin Yortusu ve Noel gibi önemli dini tatillerde Ayasofya’ya yapılan ziyaretler için genel bir protokolle baş- lar: imparator özel dairesini terk eder, yavaşça resmi kıyafetini giyer, sonra geçit töreninde

- 57- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Konstantinopolis’te devlet törenlerinin ve dini merasimlerin izlediği ana yollar.

Büyük Saray boyunca yürür, birkaç salon ve ve bu yüzden ya çok yüzeysel şekilde Hıris- şapeli ziyaret eder ve gösteri grupları ile görev- tiyanlaşmış ya da hiç Hıristiyanlaşmamıştı. liler tarafından kabul edilir; daha sonra patrikle Vota, Brumalia ve Lupercalia gibi antik pagan birlikte kiliseye güney girişinden girer ve ayine şenlikleri hâlâ imparatorun kabul törenleri, zi- katılır, benzer şekilde de saraya dönerdi.69 yafetler, danslar ve Hipodrom’daki savaş arabası yarışları ve saray görevlileriyle askerlere para Birkaç dini geçit töreni sebebiyle imparator dağıtımı sırasında –her ne kadar bu törenle- yılın belli günlerinde şehirdeki kiliselere uğrardı. rin eski dini içeriği uzun süredir unutulmuş Bu törenlerden bazıları 25 Martta Meryem Ana olsa da- kutlanmaktaydı.71 Bu gelenek yine yortusunda Forum ve Khalkoprateia Kilisesi gibi de tartışılmaz değildir: Törenler Kitabı bize kısa mesafedeki kiliselere, bazıları ise Havariler bu şenliklerin en önemlisinin VII. Konstanti- Kilisesi, Blakhernai, hatta şehir dışındaki Pigi nos’un kayınbabası Romanos Lekapinos (hük. türbesine (Balıklı) ve uzaktaki diğer yerlere.70 920-944) tarafından “inanç bahanesiyle” kal- Devlet törenlerinin büyük kısmı yine de dırılmış olan ama sonradan yeniden başlatılan hâlâ eski Roma geleneklerini takip etmekteydi Brumalia olduğunu söylemektedir.72 En önemli

- 58- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

run oraya zamanından önce varabilmesi için tüm şehri at üzerine geçmesi veya şehre Haliç üzerinden bir kayıkla gelmesini mecbur kıl- maktaydı. Altın Kapı’dan yapılan zafer giri- şinin rotası terk edilmiş ve bu rotanın yerini Haliç’in girişindeki bir karaya çıkma noktasın- dan başlayarak Akropolis’ten geçip doğrudan At Meydanı’nda bulunan Burmalı Sütun’un tepesinden düşen Ayasofya ve Hipodrom’a varan daha kısa bir bronz yılan başı, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye. rota almıştı.78 Hipodrom’da yapıldığı bilinen devlet şöleni kuşkusuz “sebze yarışı” denen ve son kutlamalardan biri Konya’dan (İkonion) adını halka sebze, balık ve çörek dağıtıldığı 1161’de gelen Sultan Kılıç Arslan’ın ziyare- 79 Hipodrom’daki yarıştan alan organizasyonla tidir ve Mouhroutas denen Pers usulü bir 80 birlikte Konstantinopolis kentinin 11 Mayıs- köşkün inşası bunun bir sonucu olabilir. 73 taki doğum günüydü. 12. yüzyıl boyunca imparatorun eski şehir Törenler Kitabı ayrıca 9. yüzyıldaki iki im- merkezine ziyaretleri seyrelmiş ve yabancı el- paratorluk zaferini,74 10. yüzyıldan önce Tunç çiler çoğunlukla bu esnada lüks ve yeni yapı- Kapı’nın yakınındaki ’da gerçekleşen larla genişletilmiş olan Blakhernai sarayında 81 yabancı elçilerin kabulünü75 ve diğer birçok kabul edilmişlerdir. İmparatorluk kabulleri şeyi de tasvir eder. Her ne kadar Törenler Ki- için prokypsis denen ve büyükçe bir güneş tabı’ndan sonra uzun süre boyunca saray tö- sembolizmi içeren yeni bir tören icat edil- renlerine dair benzer bir el kitabımız olmasa miştir: imparator ve ailesi karanlıkta yüksek da, onun sonraki dönemlerdeki değişiklikleri bir podyumda perdelerin arkasında durmakta kaynaklardan açıkça anlaşılabilir. ve perdeler çekildiğinde altın işlemeli giysiler içinde, fener ışığında, müzik ve şarkılarla ani- “Kutsal Banyo”suyla Konstantinopolis’in den ortaya çıkmaktaydılar.82 kuzeybatı ucundaki Blakhernai bölgesindeki Tanrı’nın Annesi Kilisesi, imparatorlar tara- Geç Bizans döneminde Konstantinopolis fından geçit törenleriyle 6. yüzyıldan beridir 1203’te Venedikliler ve Dördüncü Haçlı düzenli olarak ziyaret edilmekteydi.76 Ayin Seferi şövalyeleri Konstantinopolis’in önün- sonrası kabuller ve ziyafetler için birçok ka- de belirmiş, imparatoru devirip yerine onun bul salonu bulunan bir saray inşa edilmişti ve yerinde hak iddia eden bir imparator koy- burası I. Aleksios Komninos’un (hük. 1081- muşlardır. Bir yıl sonra 1204’te bir direniş ve 1118) Büyük Saray’da yaşamak yerine evini yoğun huzursuzluk döneminden sonra Kons- taşıdığı yerdi.77 tantinopolis fethedilmiş ve Haçlılar tarafından Bunun saray törenleri üzerinde çok önemli yağmalanmıştır. Şehir merkezinin önemli kısmı sonuçları olmuştur, çünkü eski sarayın belli yangınla harap olmuş, ama iki imparatorluk başlı binalarına, Hipodrom’a ve Ayasofya’ya sarayı, Ayasofya ve Havariler Kilisesi zarar gör- yapılan geleneksel ziyaretler artık imparato- memişti. Haçlılar Konstantinopolis’i elli yıldan

- 59- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

fazla bir süre şehir 1261’de tekrar Bizanslıların eline geçene kadar kontrol etmiştir.83

“Latin” işgali zamanında Konstantinopolis çabucak çürüyüp dökülmüş ve 1261’den sonra iyileşme süreci şehrin son gerilemesi başlama- dan kısa süreli olmuştur.84 İnşaat hareketleri 1320’lerde neredeyse durmuş, şehir surları içinde yerleşilmeyen alanlar oluşmuştur. Aynı zamanda Galata’daki Ceneviz şehri gelişmiş ve artan nüfus yüzünden surları birden fazla kez genişletilmek zorunda kalmıştır.85 Bizans şehri Konstantinopolis’te ise nüfusun 1453’te Osmanlı fethinde 50,000 kişiden çok olmadığı tahmin edilmektedir.

Bu son yüzyılların imparatorları çoğunlukla Blakhernai’de ikamet ettikleri gibi büyük kıs- mı yıkık durumda olan ama belli durumlarda kullanılmaya devam eden Büyük Saray’da da yaşamışlardır. Bu zor zamanlarda saray tören- lerinin nasıl icra edildiği Pseudo-Kodinos’dan görülebilir:86 birçok tören hâlâ vardı, ancak önceki gibi bir halk kutlaması olarak değil yalnızca imparatorun çevresindekiler ve saray üyeleriyle gerçekleştirilmekte; dini törenler ise genellikle büyük kiliseler yerine imparator- luk sarayının şapellerinde yapılmaktaydı ve yol üzerindeki kabullü törenler ise tamamen kaybolmuştu.

6. yüzyıldan kalma Saraçhane Aziz Polyeuktos Kilisesi’nden sütun, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye.

- 60- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

DİPNOTLAR

1 Ludwig-Maximilians-Universität, Münih, Almanya. 2 Xenophon, Anabasis, 7, 1. 3 C. Mango, Le développement urbain de Constantinople (4e–7e s.) (Paris 1985, 1990) 14-5. C. Barsanti, “Note archeologiche su Bisanzio romana,” Costantinopoli e l’arte delle province orientali. 2, ed. F. de Maffei – C. Barsanti – A. Guiglia Guidobaldi (Roma 1990), 17-8. 4 Dionysios, Anaplous = Dionysii Byzantii anaplus Bospori, ed. R. Güngerich (Berlin, 1958), c. 11. 5 Mango, Développement, 14-5. 6 Patria, Scriptores originum Constantinopolitanarum, ed. Th. Preger, II (Leipzig, 1907), I c. 52. 7 Bkz. A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos, Poikilia byzantina 8 (Bonn, 1988); G. Dagron, Constantinople imaginaire. Études sur le recueil des Patria, Biblio¬thèque byzantine, Études 8 (Paris, 1984). Metin Bizantion’un efsanevi bir tarihiyle başlar ve sonra ikiyüzden fazla bina ve anıtı tasvir eder. 8 Barsanti, “Note archeologiche”, 23-4. 9 A. Berger, “Regionen und Straßen im frühen Konstantinopel,” Istanbuler Mitteilungen 47 (1997), 387-411. 10 Pausanias 4, 31, 5. Cf. J. Crow, J. Bardill, R. Bayliss, The Water Supply of Byzantine Constantinople.Journal of Roman studies, Monograph series 11 (London, 2008), 114-117. 11 Barsanti, “Note archeologiche”, 27. 12 G. Dagron, Naissance d’une capitale. Constantinople et ses institutions de 330 à 451, Bibliothèque byzantine, Étu- des 7 (Paris 1974), 29-42. 13 Bkz. C. Mango, Studies on Constantnople (Aldershot, 1993), no. III. 14 C. Mango, “The shoreline of Constantinople in the Fourth Century”, Byzantine Constantinople. Monuments, Topography and Everyday Life, ed. N. Necipoğlu (Leiden, 2001), 17-28 15 Dionysios, Anaplous, c. 6. 16 Mango, Développement, 16-18; “Shoreline”da varsaydığı gibi. 17 Berger, “Regionen”, 396-398. 18 a.g.e., 402. 19 F. A. Bauer, Stadt, Platz und Denkmal in der Spätantike. Untersuchungen zur Ausstattung des öffentlichen Raums in den spätantiken Städten Rom, Konstantinopel und Ephesos (Mainz, 1996), 167-212. 20 Oradaki sütun için bkz. Ch. B. Konrad, “Beobachtungen zur Architektur und Stellung des Säulenmonu¬mentes in Istanbul-Cerrahpasa – ‘Arkadiossäule’,” Istanbuler Mitteilungen 51 (2001), 319-401. 21 Bauer, Stadt, 213-217. 22 a.g.e., 148-166; Mango, Studies, no. X. 23 Kemer için bkz. Crow, Bardill, Bayliss, Water supply, 118-121. 24 a.g.e., 23-88. 25 a.g.e., 123-155. 26 a.g.e., 128-132. 27 R. Janin, Constantinople byzantine. Développement urbain et répertoire topographique, Archives de l’Orient chré- tien 4a (Paris ,1964), 235-236; Berger, “Regionen”, 364-365. 28 R. Guilland, “La chaine de la Come d’Or,” Epeteris Hetaiereias Byzantinon Spoudon 25 (1955), 88-120. 29 Janin, Constantinople, 236. 30 a.g.e., 228-234. 31 U. Kocabaş (ed.), The ‘Old Ships’ of the ‘New Gate’ (İstanbul, 2008). 32 Notitia urbis Constantinopolitanae, ed. O. Seeck (Berlin, 1876, reprint 1962), 227-243. Almanca’ya çevirisi ve yorum : Berger, “Regionen,” 350-87, aynı yazar, Konstantinopel. Geschichte, Topographie, Religion. Standorte in Antike und Christentum 3 (Stuttgart, 2011), 119-132.

- 61- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

33 Metinde Theodosius’un karısı Eudocia 423’te aldığı Augusta ünvanını taşımaktadır, ancak Constantius Hamam- ları’nın Theodosius olarak 427’de yeniden adlandırılışı atlanmıştır. 34 Bkz. Berger, “Regionen,” 354-6. 35 Bkz. Berger, Konstantinopel, 121. 36 Bkz. Berger, “Regionen,” 356-74. 37 C. Mango, “The 14th Region of Constantinople”, Studien zur spätantiken und byzantinischen Kunst, Festschrift für F. W. Deichmann, ed. O. Feld – U. Peschlow (Mainz, 1986), I 1-5. 38 Bkz. Dagron, Naissance, 518-525; Mango, Développement, 37. 39 P. Magdalino, Studies on the History and Topography of Byzantine Constantinople (Aldershot, 2007), no. I, 57-67, ve no. V. 40 Mango, Développement, 53-55. 41 Dagron, Naissance, 119-147. 42 Tüm yarımadayı Haliç’ten Marmara Denizi’ne kadar geçen 465 yangını sekiz bölgeyi etkilemiştir: Chronicon Paschale 284-628 AD, çev. M. Whitby (Liverpool, 1989), 87. 43 N. Oikonomidès, Les listes de préséance byzantines des IXe et Xe siècles (Paris, 1972), 321 ve 326. 44 A. Berger, “Das apokalyptische Konstantinopel. Topographisches in apokalyptischen Schriften der mittelbyzanti- nischen Zeit,” Endzeiten. Eschatologie in den monotheistischen Weltreligionen, ed W. Brandes, F. Schmieder (Berlin 2008), 139-146. 45 Patria, III c. 19, ve Berger, Untersuchungen, 468-470. 46 Ayrıca bkz. Constantinople and its Hinterland. Papers from the Twenty-seventh Spring Symposium of Byzantine Stu- dies, Oxford, April 1993, ed C. Mango ve G. Dagron (Aldershot, 1995). 47 Janin, Constantinople, 446-449. 48 C. Mango, “On the Cult of Saints Cosmas and Damian at Constantinople,” Thymiama ste mneme tes Laskarinas Mpoura (Athens, 1994), 189-192. 49 Janin, Constantinople, 473-474. S. Eyice, Bizans devrinde Boğaziçi (İstanbul, 2007), 36-39. 50 Janin, Constantinople, 468, 479, 481. Eyice, Boğaziçi, 42, 50-52. 51 Janin, Constantinople, 493-5. Eyice, Boğaziçi, 63-67. 52 Janin, Constantinople, 498-491. 53 Büyük Saray üzerine genel olarak, bkz. E. Mamboury ve Th. Wiegand, Die Kaiserpaläste von Konstantinopel zwisc- hen Hippodrom und Marmara-Meer (Berlin, 1934); J. Bardill, “The Great Palace of the Byzantine Emperors and the Walker Trust Excavations”, Journal of Roman Archaeology 12 (1999), 216-230 ve a.g.y., “Visualizing the Great Palace of the Byzantine Emperors at Constantinople,” Visualisierungen von Herrschaft. Frühmittelalterliche Resi- denzen – Gestalt und Zeremoniell, ed. F. A. Bauer (Istanbul, 2006), 5-45; J. Kostenec, “The Heart of the Empire: the Great Palace of the Byzantine Emperors Reconsidered,” Secular Buildings and the Archaeology of Everyday Life in the Byzantine Empire, ed. K. R. Dark (Oxford,2004), 4-36; M. König ve E. Bolognesi Recchi-Franceschini, Palatia. Kaiserpaläste in Konstantinopel, und Trier, (Trier, 2003) 54 Bkz. Eunuchs in Antiquity and Beyond, ed. S. Tougher ve R. S. Boustan (London, 2002). 55 Bkz. J. F. Haldon, Byzantine Praetorians: an Administrative, İnstitutional and Social Survey of the Opsikion and Tagmata, c. 580-900 (Bonn, 1984). 56 Bkz. Bardill, “Great Palace”, 218-23; Kostenec, “Heart”, 4-14. 57 C. Mango, The Brazen House. A Study of the Vestibule of the Imperial Palace of Constantinople (Kopenhag, 1959). 58 Bu salonun avlusu kemerleri içinde parçaları günümüzde o noktada kurulan bir Mozaik Müzesi’nde sergilenen mozaik bir zeminle bezeliydi. 59 Rekonstrüksiyonu için bkz. Bardill, “Visualizing”, 25. 60 Bkz. C. Mango, ““The Palace of the Boukoleon”, Cahiers archéologiques 45 (1997), 41-50; ve Bardill, “Visuali- zing”, 23-28, 35-40.

- 62- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

61 a.g.e., 29-35. 62 Mango, “Palace of the Boukoleon”. Nikiforos yeni tahkimatın içinde yalnızca dört yıl sonra bir suikaste kurban gitmiştir, bu yüzden tahkimatın asıl amacına hizmet edemediği açıktır. 63 Mango, Brazen house, 154-69. Osmanlı zamanında bu kapı ve şapel 1804’teki yıkımlarına kadar Büyük Saray’dan kalan tek yapılardı. 64 Hipodrom ve tarihi üzerine bkz. Hippodrom – Atmeydanı. İstanbul’un Tarih Sahnesi, ed. Brigitte Pitarakis (İstan- bul, 2010); G. Dagron, “La organisation et le déroulement des courses d’apres le Livre des cérémonies”, Travaux et Mémoires 13 (2000), 1-200. 65 Eksiksiz tek el yazması bazı parçaları yeniden yazılmış parşömenlerle aktarılmış olan Leipzig, University Library I 17 (gr. 28)’dir. 66 Konstantinos Porphyrogennetos, De cerimoniis = Constantini Porphyrogeniti De Cerimoniis aulae byzantinae, ed. J. J. Reiske (Bonn, 1829), 410-433. 67 Bkz. C. Mango, “The Triumphal Way of Constantinople and the Golden Gate”, Dumbarton Oaks Papers 54 (2000), 173-188. 68 De cerimoniis, 518-522. 69 a.g.e., 5-41. 70 a.g.e., 49-191. 71 a.g.e., 284-369; sonraki için, bkz. Dagron, “Organisation”. 72 De cerimoniis, 606. 73 a.g.e., 340-349. 74 a.g.e., 498-508. 75 a.g.e., 566-598. 76 De cerimoniis, 551-556. 77 Janin, Constantinople, 123-8; P. Magdalino, The Empire of Manuel I (Cambridge, 1993), 116–119. 78 a.g.e., 237-242. 79 a.g.e., 76-78. 80 N. Asutay-Effenberger, “Muchrutas” – der seldschukische Schaupavillion im Großen Palast von Konstantinopel,” Byzantion 74 (2004), 313-329. 81 Magdalino, Empire, 116-119. 82 M. Jeffreys, “The Comnenian Prokypsis,” Parergon NS 5 (1987), 38-53. Magdalino, Empire, 240-246. 83 Bu olaylar için bkz. M. Angold, The . Event and Context (Harlow, 2003); The Fourth Crusade. Event, Aftermath, and Perceptions. Papers from the Sixth Conference of the Society for the Study of the Crusades and the Latin East, Istanbul, , 25-29 August 2004, ed. F. Madden (Aldershot, 2008); D. E. Queller ve T. F. Madden, The Fourth Crusade. The Conquest of Constantinople (Philadelphia, 1997). 84 V. Kidonopoulos, Bauten in Konstantinopel 1204-1328. Verfall und Zerstörung, Restaurierung, Umbau und Neu- bau von Profan- und Sakralbauten (Mainz, 1994). 85 S. Eyice, Galata ve Kulesi (İstanbul, 1969). 86 Bkz. Pseudo-Kodinos, The Constantinopolitan Court Offices and Ceremonies, ed. R. Macrides, J. Munitiz, D. An- gelov (Farnham, 2011).

- 63- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

KAYNAKÇA

M. Angold, The fourth crusade. Event and context (Harlow 2003) N. Asutay-Effenberger, “Muchrutas” – der seldschukische Schaupavillion im Großen Palast von Konstantinopel”, Byzantion 74 (2004), 313-29 J. Bardill, “The Great Palace of the Byzantine Emperors and the Walker Trust Excavations”, Journal of Roman Archaeology 12 (1999), 216-230 — “Visualizing the Great Palace of the Byzantine emperors at Constantinople”, in F. A. Bauer (ed.), Visualisierungen von Herrschaft. Frühmittelalterliche Residenzen – Gestalt und Zeremoniell. Byzas 5 (Istanbul 2006), 5-45 C. Barsanti, “Note archeologiche su Bisanzio romana”, in F. de Maffei – C. Barsanti – A. Guiglia Guidobaldi (eds.), Costantinopoli e l’arte delle province orientali. Milion 2 (Roma 1990), 11-50 F. A. Bauer, Stadt, Platz und Denkmal in der Spätantike. Untersuchungen zur Ausstattung des öffentlichen Raums in den spätantiken Städten Rom, Konstantinopel und Ephesos (Mainz 1996)

A. Berger, “Das apokalyptische Konstantinopel. Topographisches in apokalyptischen Schriften der mittelbyzantinischen Zeit”, in W. Brandes – F. Schmieder (eds.), Endzeiten. Eschatologie in den monotheistischen Weltreligionen. Millennium Studies 16 (Berlin 2008), 137-155 —, Konstantinopel. Geschichte, Topographie, Religion. Standorte in Antike und Christentum 3 (Stuttgart 2011) — “Regionen und Straßen im frühen Konstantinopel”, Istanbuler Mitteilungen 47 (1997), 349-414 — Untersuchungen zu den Patria Konstantinupoleos. Poikilia byzantina 8 (Bonn 1988) Chronicon Paschale 284-628 AD, transl. M. Whitby. Translated texts for historians, Latin series 7. (Liverpool 1989) J. Crow – J. Bardill – R. Bayliss, The water supply of Byzantine Constantinople. Journal of Roman studies, Monograph series 11 (London 2008) G. Dagron, Constantinople imaginaire. Études sur le recueil des Patria. Bibliothèque byzantine, Études 8 (Paris 1984) — Naissance d’une capitale. Constantinople et ses institutions de 330 à 451. Bibliothèque by- zantine, Études 7 (Paris 1974) — “La organisation et le déroulement des courses d’apres le Livre des cérémonies”, Travaux et Mémoires 13 (2000), 1-200 Dionysios, Anaplous = Dionysii Byzantii anaplus Bospori, ed. R. Güngerich (2Berlin 1958) S. Eyice, Bizans devrinde Boğaziçi. Yeditepe yayınevi, İstanbul 2007) — Galata ve kulesi (İstanbul 1969) R. Guilland, “La chaine de la Come d’Or,” Epeteris Hetaiereias Byzantinon Spoudon 25 (1955), 88-120

- 64- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

J. F. Haldon, Byzantine praetorians: an administrative, institutional and social survey of the Op- sikion and Tagmata, c. 580-900. Poikila Byzantina 3 (Bonn 1984) R. Janin, Constantinople byzantine. Développement urbain et répertoire topographique. Archives de l’Orient chrétien 4a (2Paris 1964) — La géographie ecclésiastique de l’Empire byzantin 1. Le siège de Constantinople et le patriarchat œcuménique 3. Les églises et les monastères (2Paris 1969) M. Jeffreys, “The Comnenian prokypsis”, Parergon NS 5 (1987), 38-53 V. Kidonopoulos, Bauten in Konstantinopel 1204-1328. Verfall und Zerstörung, Restaurierung, Umbau und Neubau von Profan- und Sakralbauten. Mainzer Veröffentlichungen zur Byzantinistik 1 (Mainz 1994) Ch. B. Konrad, “Beobachtungen zur Architektur und Stellung des Säulenmonumentes in Istanbul-Cerrahpasa – ‘Arkadiossäule’ ”, Istanbuler Mitteilungen 51 (2001), 319-401 Konstantinos Porphyrogennetos, De cerimoniis = Constantini Porphyrogeniti De Cerimoniis aulae byzantinae, ed. J. J. Reiske (Bonn 1829) U. Kocabaş (ed.), The ‘old ships’ of the ‘New Gate’ (İstanbul 2008) M. König – E. Bolognesi Recchi-Franceschini, Palatia. Kaiserpaläste in Konstantinopel, Ravenna und Trier. Schriftenreihe des Rheinischen Landesmuseums Trier 27 (Trier 2003) J. Kostenec, “The heart of the empire: the Great Palace of the Byzantine emperors reconsi- dered”, in K. R. Dark (ed.), Secular buildings and the archaeology of everyday life in the Byzantine Empire (Oxford 2004), 4-36 R. Macrides – J. Munitiz – D. Angelov (eds.), Pseudo-Kodinos, The Constantinopolitan court offices and ceremonies (Farnham 2011) T. F. Madden (ed.), The Fourth crusade. Event, aftermath, and perceptions. Papers from the Sixth Conference of the Society for the Study of the Crusades and the Latin East, Istanbul, Turkey, 25-29 August 2004. Crusades subsidia 2 (Aldershot 2008) P. Magdalino, The Empire of Manuel I Komnenos (Cambridge 1993)

— Studies on the history and topography of Byzantine Constantinople (Aldershot 2007)

E. Mamboury – Th. Wiegand, Die Kaiserpaläste von Konstantinopel zwischen Hippodrom und Marmara-Meer (Berlin 1934)

C. Mango, The Brazen House. A study of the vestibule of the imperial palace of Constantinople. Arkaeologisk-kunsthistoriske Meddelelser udg. af Det Kongl. Danske Videnskabernes Selskab. 4,4. (Kobenhavn 1959)

— “On the cult of Saints Cosmas and Damian at Constantinople”, in: Thymiama ste mneme tes Laskarinas Mpoura (Athens 1994), 189-192

— Le développement urbain de Constantinople (4e–7e s.) (Paris 1985, 21990)

— “The Palace of the Boukoleon”, Cahiers archéologiques 45 (1997), 41-50

- 65- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

— “The 14th region of Constantinople”, in O. Feld – U. Peschlow (eds.), Studien zur spätan- tiken und byzantinischen Kunst, Festschrift für F. W. Deichmann (Mainz 1986), I 1-5

— “The shoreline of Constantinople in the fourth century”, in N. Necipoğlu (ed.), Byzantine Constantinople. Monuments, topography and everyday life (Leiden 2001), 17-28

— Studies on Constantinople (Aldershot 1993)

— “The triumphal way of Constantinople and the Golden Gate”, Dumbarton Oaks Papers 54 (2000), 173-188

C. Mango – G. Dagron (eds.), Constantinople and its hinterland. Papers from the twenty-seventh Spring Symposium of Byzantine Studies, Oxford, April 1993. Society for the Promotion of Byzantine Studies, Publications 3 (Aldershot 1995)

Notitia urbis Constantinopolitanae, in: Notitia dignitatum, ed. O. Seeck (Berlin 1876, reprint 1962), 227-243

N. Oikonomidès, Les listes de préséance byzantines des IXe et Xe siècles (Paris 1972)

Brigitte Pitarakis (ed.), Hippodrom – Atmeydanı. İstanbul’un tarih sahnesi. Pera Müzesi yayını 39-40 (İstanbul 2010)

D. E. Queller – T. F. Madden, The Fourth Crusade. The conquest of Constantinople (2Philadelp- hia 1997)

Patria, in: Scriptores originum Constantinopolitanarum, ed. Th. Preger, II (Leipzig 1907)

S. Tougher – R. S. Boustan (eds.), Eunuchs in antiquity and beyond (London 2002

- 66-

Surlardan bir görünüş. Surlar ve Kapılar

Prof. Dr. Neslihan Asutay-Effenberger* Giriş

arihi yarımadayı çepeçevre çeviren ve bugün kara tarafinda nispeten daha iyi durumda deniz tarafinda ise yer yer gö- Trülebilen savunma duvarları bu kısa makalenin konusunu oluşturmaktadır. Günümüze ulaşan savunma sistemi dışında, şehrin değişik devirlerde başka bir takım duvarlarla korunduğu kaynaklar vasıtasıyla bilinir ancak, bu konudaki düşünceler hala tartışmaya açıktır. İstanbul´un, I. Constan- tinus (hük. 306-337) tarafından kuruluşundan önce, Sarayburnu civarındaki ilk yerleşmeyi ko- ruyan savunma hattının bugünkü Sûr-u Sultânî civarından geçiyor olduğu varsayımı (Resim 1) ve Roma İmparatoru Septimius Severus´un (hük. 193-211) bu eski surları yıktırarak daha doğuda (Çemberlitaş´in doğusunda) yeni surlar inşa ettirdiği düşüncesi son araştırmalarda red- dedilmektedir. Çemberlitaş yakınındaki hattın, ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir Roma suru olduğu, Severus´un bu duvarları yıktırdığı ve Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Mango 4. yüzyılda şehrin coğrafi durumunun günümüzdekinden bir hayli farklı olduğuna, o devirde, bugünkü Yenikapı ve Unkapanı nokta- larında, daha sonra dolan iki derin körfez oldu- ğuna dikkati çeker. Bu körfezler şehrin anıtları ve surları ile ilgili varsayımlarda genelde göz önüne alınmamıştır.6 İstanbul´da bugün hala görülebilen ve iki imparatorluğun da başşehri- ninin sınırlarını belirleyen savunma duvarları Kara, Blakhernai ve Sahil Surları´dır (Resim 1)7. Şehrin tüm tarihi topografyası için söz konusu olan problemler surlar için de geçerlidir: Birçok eski yapı artık mevcut değildir, bunun yanı sıra

Resim 1: İstanbul Haritası (Janin, R: Constantinople Byzantine, araştırmacılar arasındaki rekabet, kaynakların Plan No IV´ten değiştirilerek). aslının okunmadan biribirinden kopya, hatta zaman zaman manupüle edilmesi, şehrin coğrafi kendi adına da bir sur yaptırmadığı fikri günü- durumunun göz önüne alınmaması, problemleri 1 müzde daha fazla kabul görmektedir. Şehirde çoğu zaman içinden çıkılamaz hale getirmiştir. Roma devrinden önceye ait bir surun varoldu- Aşağıda sırasıyla Kara, Blakhernai ve Deniz ğu düşüncesi de artık geçerliligini kaybetmiştir. Surları üzerinde durulacaktır. Constantinus öncesinden kalma tek Roma suru Kara Surları kalıntısı ise Marmara Denizi sahilindeki Man- gana civarındadır.2 I. Constantinus tarafindan Geç antik ve Bizans ortaçağının en gelişmiş inşa edilen Kara Surları ise Marmara sahilinde savunma sistemi olarak kabul edilen ve uzunluğu Rhabdos´ dan (Cerrahpaşa hizası) başlayıp Ha- liç´te Antonios Kilisesi yakınında (Cibali civa- rı) son bulan duvarlardır (Resim 1).3 Hiç bir iz bırakmadan tarihi topografyadan silinmiş bu yapının mimari özellikleriyle ilgili fikir yürütmek artık imkansızdır. Bugünkü Cerrahpaşa semtin- de bulunan eski bir Bizans kilisesi (İsa Kapısı Mescidi) yakınındaki “Altınkapı,” 1509 yılında vuku bulan ve kaynaklarda “Küçük Kıyamet” adı verilen depreme kadar ayakta kalmış ve bazı görsel kaynaklarda tasvir edilmiştir.4

Cyril Mango´ya göre, Constantinus devrinde sahilin surlarla korunduğu kesin değildir, kay- 5 naklarda bu surlarla ilgili hiç bir bilgi yoktur. Resim 2: Kara Surları, genel (Asutay-Effenberger).

- 70- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

6, 5 kilometreyi bulan Kara Surları, Marmara Denizi sahilinden başlar, (bugün) Tekfur Sarayı mıntıkasında son bulur (Resim 1 ve 2).8 Modern literatürde “Kara Surları” teriminden sadece bu hat üzerindeki duvarlar anlaşılır ancak, özellikle geç Bizans devri yazarları için Marmara sahilinden başla- yıp Haliç´e uzanan tüm hat “Kara Surları´dır”.9 İmpara-

tor II. Theodosius devrinde Resim 3: Kara Surları, çizim (Krischen, Landmauer, Resim. 4). (hük. 408-450) praefectus praetoria per Orientem Ant- artar veya azalır. 50-70 metre aralıkla poligonal hemius gözetiminde bitirilen surlar şehrin sı- veya dört köşe kuleler duvarları tahkim eder nırlarını 1,5 km batıya çekmiştir. 413 yılında (kule sayısına aşağıda değinilecek) (Resim 2, çıkarılan ve inşaatın bitiriliş tarihini de dolaylı 3, 4 ve 8). Kuleler arasındaki uzaklık bir ok olarak veren bir kanunla, surların yükseldiği atışı mesafesidir. Poligonal olanlar surların açı arsanın eski sahiplerinin hakları garanti altına yapan noktalarında bulunur. 20 metre yük- alınmış ve göre barış zamanında kulelerin alt sekliğindeki kuleler, Pilon´un teorisine uygun katları ve yakındaki mezarlıklar bu kişilerin olarak, perde duvarlara (iki kule arasındaki 10 kullanımına bırakılmıştır. 1990´lı yıllarda beden duvarı) esnek olarak bağlanmış böylece Belgratkapı civarında bulunan bir yazıta göre bir doğal afet neticesinde biribirini tetikleye- 11 inşaat dokuz sene sürmüştür. O halde temel rek birlikte yıkılmaları önlenmiştir.13 Kulelere atma tarihi 404 yılı olmalıdır, ki bu da savunma şehir tarafındaki kemerli yüksek açıklıklardan hattının II. Theodosius değil babası Arcadius girilir, bazı burçların yan cephelerinden birinde (395-408) tarafından planlandığını gösterir. Za- öndeki nöbetçi yoluna açılan küçük bir kapı ten 408 yılında henüz sekiz yaşındayken tahta bulunur (Resim 3). Orta kata mazgallı seğir- geçen II. Theodosius, inşaatın başlangıcında dim yolundan (nöbetçi yolu) çıkılır, seğirdim dört, bitiriliş tarihinde ise onüç yaşındadır. yoluna çıkış surların bazı kısımlarına, özellikle Deniz surlarının tek bir duvardan oluşuyor kapıların arkasına inşa edilmiş çift veya tek ka- olmasına karşın, Kara Surları üç paralel hattan natlı merdivenler ile sağlanır (Resim 3). En üst oluşan bir sistemdir (Resim 2, 3, 4 ve 8):12 platforma ise seğirdim yolu üzerindeki (hemen Arka duvar, ön duvar ve hendek. Arka duvar- kulelerin arkasına) merdivenler vasıtasıyla ulaşı- lar 12 metre yüksekliğinde ve ortalama 4. 80 lır. Atış delikleri sadece üst katta ve genelde ön metre kalınlığındadır, kalınlık bazı bölümlerde cephede iki, yan cephelerde üç olmak üzeredir

- 71- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

duvarlar kasematlarla (üstü kapalı nöbetçi yolu) güçlendirilmiştir, kasematların üzerinde de yine mazgallı seğirdim yolu bulunur (Resim 6). Arka surlarla aynı hizada olmak üzere ön surlarda da birer ön kapı vardır. Ön kapıların kapatılma- sına yarayan demir ızgaraların kanalları bazı kapılarda, özellikle Mevlevihanekapı´da, hala görülmektedir. Mevlevihanekapı´da ön kapının lentosunda (üst pervaz) bulunan bir kitabeden dolayı ön surların arka surlarla aynı zamanda değil, 447 yılında yapıldığı görüşü savunulmuştur (Re- sim 7). Kitabede Praefectus Constantinus’un Resim 4: Kara Surları, çizim, Krischen, Landmauer, Taf. 1. “duvarların duvarı´nı” (“duvarlara duvar” şek- linde de okunmuştur) atmış günde inşa ettiği (Resim 2, 3, 4 ve 8). İki kapı kulesi tarafından yazar.14 Bruno Meyer-Plath ve Alfons Maria korunan ve şehrin ana caddelerine açılan büyük Schneider´in açıkça belirttikleri ve yukarıda kapılar belli aralıklarla duvarları keser (Resim da değinildiği gibi, arka duvarların ön surlar 1). Kapıların orjinalde büyük kemerli olan gi- olmaksızın savunma fonksiyonlarını mükemmel rişleri orta Bizans devrinde küçültülmüş ve bu olarak yerine getiremeyecekleri açıktır.15 Ayrıca işlem sırasında malzeme yeniden kullanılmıştır birçok yazılı kaynak ve arkeolojik veri ön ve arka (Resim 5). Bazı perde duvarlarda da küçük yan duvarların birlikte tasarlandığını gösterir. Prae- girişler mevcuttur. fectus Constantinus sadece, büyük bir deprem Arka duvarın 15 metre önünde daha alçak neticesinde zarara uğrayan surları altmış gün 16 ön surlar yükselir (Resim 2, 3, 4 ve 9). 8 met- içinde tamir ettirmiştir. re yüksekliğindeki perde duvarlar 3.80 metre Ön surun 15 metre önünde 18 metre geniş- kalınlığındadır. Ön duvarlardaki kule sayısı liğindeki hendek uzanır (Resim 2, 3, 4 ve 8). arkadakilerle aynıdır. At nalı veya dörtköşe Derinliği bölgenin topografik şartlarına göre planlı ön kuleler, arka (ana) burçlar ile aynı değişen hendeğin duvarları hem doğudan hem hizada olmayıp, iki ana kule arasına gelecek batıdan payandalarla desteklenmiştir. Şehir ta- şekilde yerleştirilmişlerdir (Resim 3). Böylece, rafındaki kenar mazgallarla korunmuş, böylece alt katlarında atış deliği bulunmayan arka kuleler bu birim üçüncü bir savunma hattı görüntüsü ön duvarlarla birlikte savunma fonksiyonlarını kazanmıştır. Ondokuz noktada dikine bir duvar mükemmel olarak yerine getirebilmektedir. Ön hendeği keser. İlk yapım devrinde sadece kapı- kulelere giriş hemen arkadaki nöbetçi yolundan ların civarında bulunduğu farz edilen hattın son gerçekleşir (Resim 3 ve 4). Birçok kule yan şeklini 1000 yılı civarında aldığı düşünülür.17 cepheye açılmış küçük bir kapı ile öndeki nö- Hendeğin su ile doldurulup doldurulmadığı betçi yoluna da bağlanır (Resim 3 ve 4). Perde konusu uzun zaman tartışılmış olmakla beraber,

- 72- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

son Bizans dönemine ait bazı yazılı ve görsel verir.21 Onarımlar neticesinde surların birçok kaynaklar bunu su dolu olarak tasvir ederler. yerinde Theodosius devri duvar dokusu görül- Meyer-Plath ve Schneider de Topkapı civarında, mez olmuştur, bazı geç devir eklemelerinin de 63 numaralı kule önünde bir su kanalı tespit Theodosius konseptine ait olduğu şüphelidir. etmişlerdir.18 Bizans devrinde kapıların önün- Bu durum özellikle birkaç kule ve “Sigma” için de (hendeğin üzerinde) kuşatma durumların- geçerlidir. Aşağıda ilk olarak kısaca bu konuya da derhal kaldırılmak üzere planlanmış tahta değinilecektir. köprüler bulunmaktadır. Bugün görülen taş Theodosius Surları´nın orjinalde kaç kulesi köprüler Osmanlı dönemine aittir (Resim 8). olduğu ile ilgili otantik bir yazılı kaynak mevcut 75 numaralı kulenin altından (Sulukule) Lykos değildir. Sadece Christophoro Buondelmonti 96 Deresi şehre girer, bugünkü Adnan Menderes kule bulunduğunu yazar.22 Buondelmonti´nin Bulvarı´nda (eski Vatan Caddesi) seyrederek surları gördüğü tarih (1420/22) ile savunma Theodosius Limanı´ndan (Yenikapı) (Resim 1) sisteminin inşaası arasında bin yılı aşan bir Marmara Denizi´ne dökülür. Silivrikapı´nın zaman dilimi vardır, dolayısıyla verdiği kule hemen kuzeyinde, 40 ve 42 numaralı kuleler sayısı geç Bizans devrine aittir. Meyer-Plath ve arasında şehre doğru 30 metre kadar girinti Schneider de kule sayısını 96 olarak verirler.23 yapan ve “Sigma” adı verilen bir bölüm bulu- Ancak, Edirnekapı civarında 82 ile 89 numaralı nur (Resim 1 ve 10). Bir “yamuk” şeklindeki burçlar arasındaki hem şehir hem tarla tarafın- birimin uzun kenarı (ön kısım) 1.30 metre, kısa dan değişik devirlerde takviye edilmiş perde kenarı (arka kısım) 90 metre kadardır. duvarların genişliği 19-21 metreye kadar inerek Theodosius Surları iki kabuklu almaşık duvar Theodosius konseptinden oldukça uzaklaşır (Re- tekniğinde inşa edilmiştir (Resim 2, 3 ve 4).19 sim 9). 83 numaralı kulenin ne şehir tarafından Kesme taş sırasını takip eden tuğla hatıl dizisi bir girişi ne de atış veya ışık deliği vardır, diğer duvarlara polikrom (çok kulelere göre daha küçüktür. Alt kısımlarında renli) bir görüntü verir, ayrıca iki kabuk arasına doldurulan malzemenin bağlanmasını sağlar. Sur- lar inşa tarihinden itiba- ren hem doğal afetler hem de kuşatmalar neticesinde sürekli tahrip olmuş ve tamir edilmiştir. Tamir tarihleri birçok noktada kitabelerle belirtilmiştir.20 Bazı durumlarda da du- var tekniği tadilatlar ko- nusunda dolaylı bilgi Resim 5: Kara Surları, Sulukulekapı (Asutay-Effenberger) .

- 73- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi orta Bizans devri duvar dokusu görülmekle bir- likte, hemen hemen ta- mamen geç Bizans duvar tekniği gösterir.24 Arada olmadığı farzedildiğinde kuzey ve güneyden kom- şu iki kule arasındaki perde duvar arasındaki genişlik Theodosius rit- mine uyumlu hale gelir. Aynı durum 85 ve 88 numaralı kuleler için de geçerlidir. Ayrıca, 9. Resim 6: Kara Surları, kasemat (Asutay-Effenberger). yüzyıl duvar dokusu gös- teren 88 numaralı kule- 685 yılında tamir edilmiş 40 numaralı burç nin tam önünde, orta Bizans devrinde tadilat da yıkılan bir Theodosius kulesi yerine inşa geçirmiş ve bugün yok olmaya yüz tutmuş bir edilmiştir.25 Ancak Theodosius surlarının kırıl- ön kule bulunur. Yukarıda da belirtildiği gibi, ma yapan noktalarında poligonal kuleler tercih bir ön kulenin arkadaki burcun tam önüne edilir, “Sigma´nın” kırılma yapan köşelerindeki gelecek şekilde inşa edilmesi söz konusu ola- kuleler ise dört köşedir. Ayrıca 40a numaralı ve maz. Lykos Deresi´nin kuzeyindeki 83, 85 ve “Sigma´nın” ön kısmında tam ortada bulunan 88 numaralı kulelerin Theodosius konseptinin ön kule, devasa ölçülere sahiptir (Resim 11). parçaları veya daha doğru bir deyişle, yıkılmış Normal ölçülerdeki bir ön kulenin temelleri Theodosius kulelerinin yerlerine inşa edilmiş ku- üzerine yapılmış olamaz. Eğer burada eski bir leler olabileceklerini düşünmek zordur. Benzer temel söz konusuysa, bu ancak bir ana burcun uyumsuzluklar “Sigma” bölgesinde de görülür (Resim 1). “Sigma´nın” kuzey köşedesindeki 42 temeli olabilir. Tüm bu düşünceler doğruysa, numaralı burcun hemen önünde, geç Bizans ki bu ancak bölgede yapılacak kapsamlı bir ça- devrinde yenilenmiş, normal ön kulelerden hayli lışmadan sonra aydınlanabilir, “Sigma” surların büyük bir ön kule mevcuttur. Aynı devre ait ilk yapım devrine ait değildir. Surlar orjinalde çok tahrip olmuş bir diğer büyük ön kule de hiç bir girinti yapmadan kuzeye doğru devam “Sigma´nın” tam ortasında yer alır (No 40a) ediyor olmalı ve 40 ile 42 numaralı kulelerin (Resim 11). 42 numaralı ana burcun duvar do- arasında, öndeki 40a´nın yerinde 41 numa- kusu orta Bizans devri gösterir ancak, kuzeyden ralı bir ana kule bulunmalıdır. Özetle, Kara komşu kuleyle arasındaki perde duvar 60 metre Surları´nda bugün görülen 83, 85 ve 88 nu- ile Theodosius konseptine uygundur. Tahrip maralı kuleler orjinal plana ait değillerdir ve olmuş bir Theodosius kulesinin yerine inşa eğer 40a’nın yerinde bir ana kule mevcutsa, edildiği açıktır. “Sigma´nın” güney ucundaki, burç sayısı 95 olmalıdır. 39 numaralı kulenin

- 74- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

durumuna da aşağıda değinilecektir. Theodosius devrinde Marmara Denizi sahilinden Tekfur Sarayı mıntıkasına kadar en az 94 en fazla 95 burç olmalıdır.26 Yukarıda da belirtildiği gibi, duvarlar belli aralıklarla ana ve yan kapılarla kesilir. Dış teh- likelere karşı girişler zaman zaman örülmüş, bazıları Osmanlı devrinde de uzun yıllar kapalı kalmıştır. Yazılı kaynaklarda verilen Grekçe isim- ler zaman içerisinde Türkçeleriyle yer değiştirmiş ve unutulmuştur. Kapıların Bizans devrindeki isimlerinin bilinmesi, hem önemli tarihi olay- ların geçtiği yerlerin doğru tespit edilebilmesi Resim 7: Kara Surları, Mevlevihanekapı, ön kapı, kitabe (Asu- hem de İstanbul´un tarihi topoğrafyasının daha tay-Effenberger). iyi anlaşılabilmesi için çok önemlidir. Bugüne kadar yapılan araştırmalar ve elde edilen farklı Marmara denizi sahiline yakın bir yerde, 1 ve sonuçlar, problemleri bu konuda da çoğu zaman 2 numaralı kuleler arasında, genişliği 2.30 metre çözülemez duruma getirmiştir. olan ilk yan kapı karşımıza çıkar. 1 numaralı kulenin hemen kuzeyindedir. Kapı kemerinin Bizans yazılı kaynaklarında dokuz ana ka- tarla tarafındaki kilit taşı bir Christogram (Grek pıdan bahsedilir: 1.Charisius Kapısı 2. Pemp- alfabesine ait X ve P harflerini barındıran ve İsa´- ton Kapısı 3. Romanos Kapısı 4. Polyandrion yı sembolize eden haç) ile süslenmiştir. Ön surlar veya Myriandrion Kapısı 5. Rhessiou Kapısı 6. Kalagrou Kapısı 7. Pigi Kapısı 8. Xylocircus/ ve ön kapı bugün yoktur. Yedikule semtinde, Ksylokerkos Kapısı 9. Porta Aurea. Kronikler- 9 ve 10 numaralı mermer pilonlar arasındaki de sadece bir kule ve bir kilise ile ilgili olarak (mesafe 29.34 m.) ilk ana giriş, son Bizans dev- geçen “Kyriaki” adı da bazen bir kapı olarak rinin başına kadar imparatorların zafer alayları algılanarak kapı sayısı ona çıkarılmış, bazı yazılı için kullandıkları anıtsal Altınkapı´dır (Porta ve görsel kaynaklarda adı geçen İoannis Kapı- Aurea) (Resim 1 ve 12). Adını altın kaplamalı sı ise gözönüne alınmamıştır. Bugün surlarda kapı kanatlarından alan yapıyı orjinalde antik Türkçe adlar taşıyan yedi kapı mevcuttur: 1.) heykeller süslemektedir. Fetihten sonra Yedikule Altınkapı, 2.) Belgratkapı, 3.) Silivrikapı 4.) Hisarı´na entegre edilen kapı Bizans devrinde de Mevlevihanekapı 5.) Topkapı, 6.) Sulukulekapı, değişiklikler geçirmiştir: Yan girişler geç Bizans 7.) Edirnekapı. Bunların dışında Silivrikapı ile devrinde örülmüş, kuzeydeki açıklığa ait söve- Mevlevihanekapı arasında ve Mevlevihanekapı ler, ana girişin küçültülmesi esnasında burada ile Topkapı arasında Tükçe isimleri olmayan iki kullanılmış, yine kuzeydeki girişte duvar örgü- kapı daha bulunur (Resim 1). Yan kapı sayısı ise süne bir atış deliği açılmıştır. Ana girişin kemeri Lykos Deresi´nin güneyinde dörttür, kuzeyde üzerinde bulunan ve bugün sadece harflerin kapı izine rastlanmaz. monte edildiği delikleri görünebilen Latince

- 75- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

dır.29 Zamanla unutulmuş, Philipp Schweinfurt´a ait üçüncü bir görüş daha vardır, o da kapının tamamının 425 yılında yapılmış olduğu yönün- dedir, çünkü 425 yılında yazılmış Notitia Urbis Constantinopolitane bu kapıdan bahsetmez, sadece Cons- tantinus Surları’ndaki Altınkapı’ya değinir.30 Diğer görüşleri savunan- lar, Schweinfurth´un düşüncelerini destekleyecek bir çok arkeolojik ve- riyi gözardı etmişlerdir, ki Schwein- furth´un kendisi de zaten arkeolojik

Resim 8: Kara Surları, Belgradkapı ve köprü (Asutay-Effenberger). verilerden yola çıkmamıştır. Aşağıda ilkönce bunlar kısaca tanıtılacaktır: kitabede imparator Theodosius´un bir tiranı 1927 yılındaki sondajda pilonların yendikten sonra “burayı” “dekore ettirdiği” temellerinin altında bulunan bazı kalıntılar, (tarla tarafındaki kitabede ise “inşa ettirdiği”) tam bu noktada Altınkapı´dan önce var olan belirtilir (Resim 12).27 Theodosius´un burada başka bir konstruksiyona işaret ederler.31 Daha tam olarak ne yaptığı ve adı geçen Theodosi- sonraki yıllarda ön duvarlar hizasında bulunan us´un hangi Theodosius olduğu konusu uzun bir temel parçası ve güney perde duvardaki bir zaman tartışılmıştır. Bir görüşe göre, kitabede dikiş de bunu ispatlar. Burada Altınkapı´nın adı geçen imparator “surların banisi” II. Theo- yapımından önce, kuzeyden komşu Belgratkapı dosius değil, 388 yılında Magnus Maximus adlı ölçülerinde başka bir kapı bulunmalı ve bu ilk tirana karşı zafer kazanmış olan büyükbabası I. kapı, 425 yılında, artık 25 yaşına gelmiş olan II. Theodosius’tur (379-395): I. Theodosius bu Theodosius’un bir tirana karşı kazandığı zafer birimi bir zafer takı olarak yaptırmış ve tak II. sonrasında yıkılarak yerine bugünkü Altınkapı 32 Theodosius devrinde surlara entegre edilmiş inşa edilmiş olmalıdır. olmalıdır. Kapıdaki mimari pilastiğin derme Altınkapı´nın hemen önünde daha sonra- çatma olması bu düşünceyi destekleyen delil- ki bir devre ait, U şeklinde bir duvar görülür. ler olarak öne sürülür.28 Diğer bir görüşe göre Merkezi girişin (Küçük Altınkapı) iki yanı, kitabede II. Theodosius'dan bahsedilmektedir günümüze çok bozuk şekilde ulaşmış çerçeveler ve kapı surlarla birlikte yapılmış olmalıdır. Bu ile süslenmiştir (Resim 13 ve 14). Son Bizans görüşü savunan araştırmacılar, II. Theodosi- devri kaynakları, vaktiyle üst üste iki sıra oluş- us´un da, 425 yılında bir başka tirana, İoannes turan çerçevelerin içlerini süsleyen Herakles ve Primicerius´a karşı kazandığı zaferi öne sürer- Prometheus konulu rölyeflerden söz ederler. ler. Zaferden sonra imparator surlarla birlikte İstanbul´un fethinden sonra da bir çok kez gö- yapılmış olan kapıyı dekore ettirmiş olmalı- rülmüş olan bu kabartmalardan bazıları, 1927

- 76- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

yılındaki sondajda yeniden ele geç- miş ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri´- ne kaldırılmıştır.33 Bu konstruksiyon uzun zaman İmparator V. İoannis Paleologos´un (hük. 1341-1391) yaptırdığı Poliknion (Şehircik) adlı kaleyle özdeşleştirilmişir.34 Yazılı kay- naklardan yola çıkan Mango duvarın İmparator II. Nikiforos Fokas (hük. 963-969) ile de ilişkili olabileceği- ni öne sürer.35 Günümüzde mevcut izler, yapım tarihi ile ilgili ipuçları vermektedir:36 Giriş kapısının güney

kısmında, konstruksiyon nispeten Resim 9: Kara Surları, Edirnekapı civarı, çizim Meyer-Plath/Schneider, Landmauer, Tafel 3´ten detay. daha iyi durumdadır (Resim 13). Banket şeklindeki bir duvar çıkın- edilmiştir. Duvarın şehre bakan yüzü uzun yıllar tısının üstünede duvar dokusunun içine monte molozla kapalı olduğundan bu kısım yeterin- edilmiş ve konsollu frizler taşıyan dört paye ce araştırılamamıştır ancak şu andaki şartlarda hala görülmektedir. Payeler arasındaki açıklık dikkatli incelendiğinde, sözü edilen parçanın in 1. 40 metredir. En güneyedeki payenin 1.30 situ (orjinal yerinde) olduğu ve bir kapıya veya metre kadar daha güneyinde duvar dikişi gibi yüksek bir pencereye ait olduğu anlaşılır. Ana görünen vertikal bir hat göze çarpar. Bunun kapının güneyi, şehir tarafından hala molozla daha güneyinde devam eden duvar yoğun tamir kaplıdır, ancak tarla tarafından görülen eşik görmüştür ancak, friz parçası bu kısma doğru parçasının da devşirme olmayıp, aynı şekilde bir devam eder. Üst seviyede iki yanı kırık daha açıklığa ait olduğu açıktır. Duvarın, çerçeveler süslü ve konsollu bir friz görülür, altındaki pa- ve rölyeflerle süslenmesinden önce üç açıklık- yeler yoktur. Bunlar ya duvarın içine sıkı olarak lı olduğu kesindir. Duvar dokusu surların 9. monte edilmemişler ya da izleri tamirler netice- yüzyılda tamir edilmiş birimleriyle, açıklıkların sinde silinmiştir. Güneyden beşinci çerçevenin arasındaki dolgular ise surların 10. yüzyıla ait en alt kısmında, devşirme malzeme izlenimi kısımlarıyla benzerlik gösterir. Özetle, 9. yüz- uyandıran bir eşik parçası kullanılmıştır. yıla ait duvardaki iki yan açıklık 10. yüzyılda Bugünkü kapının girişinin kuzeyine düşen kapatılarak çerçeveler ve rölyeflerle süslenmiştir. tarafta da aynı düzen söz konusudur ancak, bu İşlemin II. Nikiforos Fokas devrinde yapılmış kısım çok tahrip olmuştur (Resim 14). Burada olması gerçekten olasıdır: Kaynaklar bu im- da payeler banket üzerindedir ve alt kısımlar- paratorun 963 yılında büyük bir alay eşliğinde da yoğun devşirme malzeme göze çarpar. En Altınkapı´dan geçerek şehre girdiğini bildirirler, kuzeydeki çerçevenin yanında kapı lentosuna ki bu sırada kendisi cesaretinden ötürü “He- benzeyen bir parça, biraz daha yükseğe monte rakles” olarak anılmaktadır.37 Bu benzetme ile

- 77- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Altınkapı önündeki Herakles rölyeflerine bir Bizans kapısı olmadığı, bu girişin fetihten sonra atıf mı yapılmaktadır, yoksa tamamen retorik açılmış olabileceği görüşü de savunulmuştur. midir anlaşılmaz ancak, Herakles konusunun Eski bazı fotoğraflarda ön kapı da görülür.40 10. yüzyılda Bizans sanatındaki popülerliği Bugün artık olmayan ön kapı, 11a numaralı bilinmektedir. ön kulenin hemen güneyindedir. Arka kapı ise biraz kuzeye kaymış durumdadır. Bu durum- Altınkapı´nın kuzeyinde, 11 ve 12 numaralı da 11a numaralı ön kule arka kapıyı bloke kuleler arasında bugün Yedikulekapısı olarak etmektedir. Ancak Francesca Scarella´nın 1686 anılan ikinci yan kapı bulunur (Resim 1 ve yılına ait bir çiziminde her iki kapı ve köprü 38 15). Tarla tarafında, sivri kemerin alınlığına aynı hizadadır, ayrıca kapılar profilli çerçeveler Sultan III. Ahmed´e (hük. 1703-1730) ait bir ile gösterilmiştir.41 Ya Scarella´nın çizimi hayal tamir kitabesi monte edilmiştir. Kapının gü- mahsulüdür, ya da onun çiziminden sonra kapı neyine düşen 11 numaralı kule de aynı sultan bazı değişiklikler geçirmiştir. Bu soruya cevap ve Sultan III. Osman (hük. 1754-1757) dev- bulabilmek için güneydeki perde duvara göz rinde onarılmıştır. Şehir tarafındaki kemerin atmak gerekmektedir: Geçtiğimiz yıllara kadar, üst kısmında, kartal kabartması ile süslü bir bazı yeni yapılar tarafından bloke edilmiş olan Bizans levhası devşirme olarak kullanılmıştır perde duvar bugün açıktır, Bizans ve Osmanlı (Resim 16). Levha büyük ihtimalle yukarıda dokularının birleştiği hat da net olarak görülür. tartışılan duvara ait rölyeflerden biridir ve bir Bizans duvarı daha kalındır, alt kısım Osmanlı onarım sırasında buraya getirilmiştir. 1578 yı- duvarına L harfi şeklinde ve 30 cm kadar girinti lında İstanbul´u ziyaret eden Stephan Gerlach yapar (tarla tarafı/güney). Benzer girintiler tüm böyle bir panoyu Altınkapı´nın önündeki du- diğer kapılarda da mevcuttur (Resim 5) ve muh- varda gördüğünü yazar.39 Tamemen Osmanlı temelen sövelerin monte edilmesine yararlar. devri özellikleri gösteren kapının yerinde bir Buradaki orjınal kapının kapatılmış olduğu ve tamirler neticesinde artık farkedile- meyecek duruma geldiği sezilir. An- cak duvar dokusu Theodosius devri değil, son Bizans devri karekteri gös- terir. Scarella´nın çiziminde verdiği söveler ise muhtemelen Theodosius devrine aittir. Bu noktada ilk inşa devrinde profilli söveleri olan bir yan kapı, geç Bizans devrinde onarılmış ve eski malzeme yeniden kullanılmış olmalıdır. Özetle, kapı 18. yüzyılda- ki tadilat esnasında tamamen iptal edilmiş ve biraz kuzeye bugün gö- rülen giriş açılmıştır. Kartal rölyefli Resim 10: Kara Surları, “Sigma” mıntıkası. pano da büyük ihtimalle o tarihte

- 78- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

buraya getirilmiştir. Ön kapı, arka kapı ve köprünün aynı hizada olmayışı da zaten ancak bu şekilde açıklanabilir. Daha kuzeyde, 20 ve 22 numaralı kuleler arasında yoğun tamirler geçir- miş Belgratkapı bulunur (Resim 1 ve 8). İki kapı kulesi arasındaki mesafe 12 metredir.42 Büyük ihtimalle Bizans kaynaklarında adı geçen Ksylokerkos Kapısı´dır (Tahta Sirk).43 Yazılı kaynak- ların Ksylokerkos Kapısı ile ilgili ver- dikleri bilgiler bu kapıya işaret eder.44 Belgratkapı, Constantinus Surları’na ait Altınkapı ve Arcadius´un yapımı- Resim 11: Kara Surları, kule 40a (Asutay-Effenberger). na başlattığı forum ile aynı hizadadır. Kapıyı özel kılan nedenlerden biri de rüntüsünü büyük ölçüde yitirmiştir ancak, giriş şehrin üçüncü mil taşının burada bulunmasıdır. kemerinin alt kısımlarında L şeklindeki orjinal Altınkapı yapılana kadar Belgratkapı, surların girinti hala görülür. Şehir tarafinda seğirdim en önemli kapısı olmalıdır. Uzun yıllar kapının yoluna çıkan merdivenler de hala mevcuttur. fetihten hemen sonra örüldüğü ve 19. yüzyıla Ön kapı, hemen hemen tamamen Osmanlı kadar kapalı kaldığı varsayılmıştır. Oysa önün- dönemi tamiridir. Kapının Bizans kaynaklarında deki Osmanlı köprüsü kapının fetihten sonra adı geçen “Pigi-Kapısı” (Kaynak) olduğu konu- da kullanıldığını gösterir (Resim 8).45 sunda araştırmacılar hemfikirdir. Güney kapı Belgratkapı´dan kuzeyde, 30 ve 31 numaralı kulesinin arkasına kapının adını veren Grekçe 47 kuleler arasındaki perde duvarda surların üçün- bir tamir kitabesi monte edilmiştir. Surların cü yan kapısı yer alır (Resim 1). Arka girişin dışında Meryem´e atfedilmiş Theotokos tis eni 3.70, ön girişin eni 2.85 metredir. İki giriş Pigis kilisesinin yeri de bellidir. Meryem´in de basamaklarla yükseltilmiştir ve tam olarak aynı hizada değillerdir. Şehir tarafında, biraz kuzeyinde sadece tek kanattan oluşan merdiven bulunur. Bu noktadan sonra gelen ilk ana kapı 35 ve 36 numaralı iki poligonal kule arasındaki Silivrikapı´dır (Resim 1).46 Kulelerin arasındaki mesafe 16.50 metredir. Hem kapı hem kuleleri orta ve geç Bizans devrinde yoğun tamir geçir- miştir, bu tamirlere ait kitabeler hala mevcuttur. Kapı Osmanlı döneminde ve kısa bir süre önce de onarılmış, tadilatlar neticesinde orjinal gö- Resim 12: Kara Surları, Altınkapı (Krischen, Landmauer, Taf. 20).

- 79- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

“Euprosyne Kilisesi´ne” açılan bir Kalagros Kapısı´ndan bahseder.49 Bu kaynağa istinaden Meyer-Plath ve Schneider adı geçen kapı için Ka- lagros Kapısı adını önerirler. Pigi kilisesinin karşısındaki Silivrikapı “Pigi” kapısı olduğuna göre onun biraz kuzeyindeki bu kapı gerçek- ten de Kalagros Kapısı olmalıdır, en azından bu tezi çürütebilecek bir veri şimdilik yoktur (Resim 1).

Daha kuzeyde, 42 ve 43 numa- ralı kuleler arasında, eni 3.30 metre Resim 13: Kara Surları, Küçük Altınkapı, Güney kısım (Asutay-Effenberger). olan, örülü bir yan kapı daha mev- cuttur.50 Sadece kuzey kısmında şehrin koruyucu azizi olması ve, “koruyucu du- kapıya ait lento ve konsol fragman var” olan sıfatından ötürü, savunma sisteminin olarak günümüze ulaşmıştır. Ön duvarlar bugün hemen dışına ona atfedilmiş kiliseler yapılması araştırma yapılamayacak durumdadır. Bundan bir gelenektir. sonra, kuzeydeki ilk kapı, 50 ve 51 numaralı Silivrikapı´dan kuzeyde, “Sigma” adlı duvar kapı kuleleri arasındaki Mevlevihanekapı´dır girintisinin güney ucundaki 39 ve 40 numaralı Resim (1 ve 7).51 Geçtiğimiz yıllarda büyük kuleler arasında, Türkçe adı olmayan ve geç bir onarım geçiren kapının kuleleri arasındaki Bizans devri duvar dokusu gösteren bir kapı mesafe 16.22 metredir. Orta Bizans devrinde mevcuttur (Resim 1).48 Farklı boyuttaki kapı kapı kemeri küçültülmüştür. İki yanda alt kı- kuleleri arasındaki mesafe 12 metredir. Şehir sımlarda L harfi şeklindeki girinti burada da tarafında seğirdim yoluna çıkan merdivenin belirgindir. Şehir tarafındaki merdivenler sağ- kalıntılarında da geç Bizans devri duvar tek- lam olarak günümüze ulaşmıştır. Orjinal şek- niği görülür. 1930´ larda tespit edilen ön kapı lini büyük ölçüde koruyan ön kapının demir bugün yoktur, hendek civarı da artık araştır- ızgaralarının olukları da duvar kalınlığı içindeki ma yapılamayacak durumdadır. Burada bulu- döner merdivenleri de günümüze ulaşmıştır. nan profilli bir kapı çerçevesi ve 39 numaralı Lentodaki (yukarıda kısaca değinilen) Grekçe kulenin mimari durumu aslında bir yan kapı kitabe Anthologia Palatina adlı eserde kopya olarak tasarlanmış girişin geç Bizans devrin- edilmiş ve üzerine “Rhessiou-Kapısı´na ait kita- de iki kapı kulesi tarafindan korunan bir ana be” diye bir not düşülmüştür. Mevlevihanekapı kapıya dönüştürüldüğünü gösterir. 13. yüzyıl çok büyük bir ihtimalle Bizans´in Rhessiou Ka- sonu 14. yüzyıl başında yaşayan Bizanslı kilise pısı´dır. Lentoyu taşıyan konsollar üzerindeki tarihçisi Nikiforos Kalistos Ksantapoulos “Pigi” Latince kitabe de hemen hemen aynı bilgileri kilisesinin hemen karşısında, şehrin içindeki verir. Bizans kaynaklarında geçen Polyandrion/

- 80- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Myriandrion (Çok Adam/Bin Adam) adı çevredeki mezarlıklara atıf yapar ve Bizans halkı tarafından bu kapı için de kullanılmıştır.

Mevlevihanekapı´nın kuzeyinde, bugünkü Turgut Özal Bulvarı´nın (eski Millet Caddesi) hemen güne- yindeki örülü ana kapı 59 ve 60 nu- maralı kuleler arasındadır (Resim 1).52 İstanbul´un fethinden sonra kullanılma- dığı anlaşılan kapının kuleleri arasındaki mesafe 26.50 metredir ve Altınkapı´dan sonra (29.36 metre) kapı kuleleri arasındaki en büyük genişliktir. Şe- Resim 14: Kara Surları, Küçük Altınkapı, Kuzey kısım (Asutay-Effenberger). hir tarafında seğirdim yoluna çıkan bizzat Sultan II. Mehmed (hük. 1451-1481) merdivenlerin kalıntıları mevcuttur. Şu anda emrindeki kuvvetlerin hücüm ettiği Romanos görülebilen mermer lento ve söveler Mevleviha- Kapısıdır. Urban´ın büyük topu da bu kapının nekapı örneğinde olduğu gibi, bu girişin de orta önüne yerleştirilmiştir. Arka kapının önünde Bizans devrinde küçültüldüğünü göstermekte- bu topa ait gülleler hala görülmektedir.54 Top- dir ancak, alt kısımlar hala toprak altındadır kapı ile mimari olarak da konum olarak da (Res.17) Örülü ön kapısındaki bazı mimari karşılaştırıldığında (her ikisi de günümüzde iyi parçalar in situ vaziyettedir. Yanlarda demir ız- durumda olmamakla birlikte) aslında bunun garanın olukları da farkedilir. Tüm özellikleriyle şehrin en önemli kapılarından biri olduğu açıkça Mevlevihanekapı kompleksinin ön surlardaki gözükmektedir. girişini hatırlatır ancak, Mevlevihanekapı´da olduğu gibi dışarıya doğru çıkıntı yapmaz. Bu- Lykos Deresi´nin güneyindeki en son kapı, gün hala var olmasını, komşu bulvarın bir kaç 65 ve 66 numaralı kuleler arasında bulunan ve metre güneyden geçirilmemiş olmasına borç- uzun yıllar Romanos Kapısı olduğu sanılan Top- lu olan kapı, orjinal kitabesinin 2003 yılında kapı´dır (Resim 1). Yoğun tamirlerden ötürü bulunup okunmasına kadar önemsiz bir yan hemen hemen tamamen bir Osmanlı yapısı gö- kapı olarak görülmüştür. Mermer kapı lento- rünümünü almış olan kapıda kuleler arasındaki su üzerindeki, Theodosius devrine ait kitabede mesafe 9.5 metredir. Bütünüyle ayakta olmayan Grekçe olarak “Aziz Romanos´a Götüren Orta güney kulenin kuzey cephesi kesme taş ile inşa Kapı” yazar (Resim 18).53 Şehrin ana caddesi edilmiştir, tuğla hatıllı diğer cepheler geçtiğimiz Mese´nin uzantısına açılan kapı, 1453 yılında yıllara aittir. Bu kulenin arkasında ne seğirdim İmparator XI. Konstantinos Dragazis Paleolo- yoluna çıkan bir merdiven ne de kuleye girişi gos (hük. 1449-1453) ve Cenevizli kumandan sağlayan bir kapı mevcuttur. Şehir tarafında Giovanni Guistiniani tarafından savunulan, surlara yaslanan bazı yeni yapılar uzun yıllar

- 81- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

626 yılında vuku bulan Avar istilası esnasında Avar Hanı Kurum´un hücum mevzilerinden biri olan, ve Romanos-Kapısı´na komşu olması gereken Pempton Kapısı´dır.56 Topkapı´dan yokuş aşağı inilen Lykos Vadisi ve yakınındaki surlar Adnan Menderes Bulvarı (eski Vatan Caddesi) tarafından kesilir. Cad- denin kuzeyinde kalan bir kaç burçtan sonra, 77 ve 78 numaralı kapı kuleleri arasındaki Sulukulekapı gelir (Resim 1 ve 5 ).57 Osman- lı devrinde uzun zaman örülü olan kapı, 19. yüzyıl sonlarına kadar açılmamıştır. İki kapı kulesi arasındaki mesafe 21.50, duvar kalınlı- Resim 15: Kara Surları, Yedikulekapısı (Asutay-Effenberger). ğı 1.05 metredir. Girişi orta Bizans devrinde küçültülmüş, üzerinde Latince kitabe bulunan burada bir araştırma yapılmasını engellemiştir. orjinal lento yeniden kullanılmıştır. İki yanda Son yıllarda açılan ve tamir edilen bu kısımda L şeklindeki girinti burada da görülür. Şehir üç kemer izi görülür:55 Bunlardan en kuzeydeki, tarafindaki çift kanatlı merdiven iyi durum- güney kulenin girişine aittir. Daha güneydeki dadır. Ön surlar ve ön kapı tamamen yok ol- ve diğer kemere göre daha alçaktaki iki kemer muştur. Sulukulekapı´ya kuzeyden komşu ve kalıntısı ise seğirdim yoluna çıkan merdivenlere Kara Surları´nın en son kapısı olan Edirnekapı, ait olup merdivenler altında kale bedenine doğru vadiden doğru çıkılan yamaç üzerinde, 86 ve 87 girinti yapan nişlerin son kalıntılarıdır. Kuzey numaralı kapı kuleleri arasındadır (Resim 1 ve 58 kapı kulesinin arkasındaki giriş orjinal değildir 9). Kuleler arasındaki mesafe 23.88 metredir. ve bu tarafta bir merdiven izi bulunmaz. Ro- Hem kuleler hem kapı yoğun tamir geçirmiştir. En alt kısımlarda orjinal kesme taşlar hala gö- manos Kapısı´nın Topkapı olmadığı gerçeği bu rülmektedir. Şehir tarafındaki merdivenlerden kapının Bizans devrindeki ismi konusunu gün- sadece güneydeki günümüze ulaşmıştır. Ön kapı deme getirmektedir. Kapı büyük bir ihtimalle, da bugün yoktur. Poligonal kapı kulelerinden kuzeydeki daha geniş olanı beşgen, güneyde- ki altıgendir. Bu bölgede perde duvarlar ve kuleler 9. yüzyılda yoğun tamir geçirmiş, 5. yüzyıl başındaki görüntülerini kaybetmişlertir. Güney kuleye giriş 2.10 metre genişliğinde bir kapı ile sağlanmaktadır, kuzeydeki kapı kulesine ise giriş yoktur. Sulukulekapı, genelde Pempton Kapısı Resim 16: Kara Surları, Yedikulekapısı, şehir tarafı, kabartma. ile özdeşleştirildiğinden, Edirnekapı uzun

- 82- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

müddet Polyandrion/My- göz ardı etmişler ve Lykos riandrion-Kapısı olarak Deresi´nin kuzeyinde sa- kabul edilmiş daha sonra dece Edirnekapı´ya açılan Charisius Kapısında karar tek bir caddenin (bugünkü kılınmıştır.59 Ancak tüm bu Fevzi Paşa Caddesi yerinde) isimlendirmeler Romanos olduğunu varsaymışlardır. Kapısı´nın Topkapı oldu- İstanbul´un Bizans devri ğundan yola çıkılarak ya- anıtlarını gösteren hipote- pılmış, kaynaklarda adı ge- tik haritaların çoğunda da çen ve aynı civarda olması birçok kapının arkasında gereken bir İoannis Kapısı bir cadde gösterilmez. Oysa ise değerlendirmeye alın- Sulukulekapısı, bir impara- mamıştır. Oysa Romanos torluk anıtı olan Marcianus Kapısı´nın yeri artık bel- (hük. 450-457) sütununa Resim 17: Kara Surları, Romanos Kapısı (Asutay-Effenberger). lidir ve Topkapı yukarıda götüren önemli bir caddeye da belirtildiği gibi Pempton Kapısı olmalıdır. açılmaktadır (Resim 1). Gerçi sütunun diagonal Edirnekapı´yı Charisius Kapısı´na bağlamak olarak yerleştirilmiş kaidesi, Fevzi Paşa Cad- 60 isteyen araştırmacıların ana argümanları şun- desi´ne çıkan bir yan sokağa bakar ama, bir lardır: Kaynaklarda Charisius Kapısı´nın arka- imparatorluk anıtının sadece bir yan sokaktan 61 sında aziz Georgios mevkii (ve kilisesi) olduğu ulaşılıyor olması düşünülemez. Sulukulekapı- yolunda bilgiler bulunur, bugün bu kapının sı´nın açıldığı caddeden doğru da Deuteron´a arkasında bu azize adanmış bir kilise vardır; İm- ve Havariyyun Kilisesi´ne (Fatih Camii yerin- de) ulaşmak mümkündür (Resim 1). Ayrıca, parator I. İustinianus (hük. 527-564) Deuteron bu kapı arkasında da, Osmanlı devrinde hala üzerinden bugünkü Fatih Camii yerinde olan mevcut olan bir Georgios Kilisesi vardır.62 Bu- Havariyyun Kilisesi´ne Charisius Kapısı´ndan nun dışında 1.05 metre kalınlığındaki kapı bir geçerek gitmiştir ve kiliseye götüren tek ana top atışına mukavemet gösteremeyecek kadar cadde Edirnekapı´nın arkasındadır (Resim 1); zayıftır. Elbette Edirnekapı da bombardımanlara Yine kaynakların verdiği bilgilere göre Charisi- hedef olmuştur ancak, bulunduğu noktanın us Kapısı, surların en dayanıksız kapılarından yüksekliği, topun elverişli kullanılmasını bü- biridir, 1453 yılı kuşatması esnasında yoğun yük ölçüde engeller, bu bölgedeki en zayıf kapı bombardımana uğramıştır. Kapıda görülen Edirnekapı değil Sulukulekapıdır.63 Yukarıda Osmanlı onarımları bu doğrultuda yorumlanır. da değinildiği gibi tartışmalarda, adını yakı- Ancak bu argümanların hiç biri Edirne- nında bulunan, vaftizci Yahya/İoannis adına kapı´yı Charisius Kapısı olarak adlandırmak inşa edilmiş bir dini tesisten alan ve Charisius için yeterli değildir: İstanbul´un tarihi topog- Kapısı ile aynı kapı olmayan İoannis Kapısı göz rafyası üzerine çalışan araştırmacıların hemen önüne alınmamıştır. Hemen arkasında ve çok hemen hepsi, başka kapıların da arkalarında yakınında İoannis´e adanmış iki ayrı dini tesis ana caddeler olması gerektiği gerçeğini sürekli olan tek kapı Edirnekapı´dır.64 Sulukulekapısı

- 83- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Blakhernai Sarayını korumak amacıyla inşa ettirdiğini yazar.68 Tek bir savunma hattından oluşan ve 12 kule ile tahkim edilen surlar hala nispeten iyi durumdadır. Komninos Surları´n- da perde duvarların eni 18-35 metre arasında değişir, kalınlıkları üç metre kadardır. Kule- lerde (tarla tarafında) alt kısımlarda ışık/atış deliği ve kapı bulunmaz, girişler sadece şehir tarafındandır. Katlar arasında taştan konsollara oturan, günümüze ulaşmamış, tahta döşemeler bulunur. Üst kattaki atış delikleri tarla tarafın- dan neredeyse algılanamayacak kadar dardır. Resim 18: Kara Surları, Romanos Kapısı, kitabe (Asutay-Effenberger). Surların duvar dokusu ve mimarisi homojen ise Bizans kaynaklarında adı geçen Charisius değildir: İlk sekiz kule çok güçlü, yuvarlak Kapısı olabilecek tek giriştir.65 veya poligonaldir. Bundan sonra gelen kuleler Osmanlı yazarlarının fetihle ilgili kronik- dört köşedir ve 9 numaralı kule dışındakiler lerinde Sulukulekapı´da geçen olayları Edir- daha zayıftır (metinde 9. numaralı kuleye ka- nekapı´ya ithafen anlatmaları ilginçtir ancak, dar olan kısım – kule dahil- güney, buradan bunun bir açıklaması vardır: Romanos Kapısı sonraki kısım ise kuzey bölüm olarak adlandı- civarında cereyan ettiğini bildiğimiz olayları rılmaktadır). Perde duvarlar şehir tarafından anlatırken de asıl Romanos Kapısı´nı atlayıp nişlerle hareketlendirilmiştir. Kuzey kısımdaki Topkapı´dan söz etmişler, Urban´ın büyük to- nişlerin genişliği 1.90 metre, güneydekilerin punun da Topkapı´nın karşısına yerleştirildiğini 2.30 metredir. Kuzey ve güney kısım arasındaki söylemişlerdir. Anlaşılacağı üzere, kapalı olan fark, bu iki bölümün aynı konseptin parçaları kapılarda cereyan eden olaylar kroniklerin ya- olmamasından kaynaklanır: İlk dokuz kule zıldığı tarihte açık olan komşu kapılara ithafen 1162 yılında vuku bulan bir depremden sonra 69 anlatılmıştır. yeniden yapılmıştır. Surlarda yer yer geç Bi- zans devrina ait tamirler görülür. Bunlardan Blakhernai Surları daha erken tarihli, özellikle 13. yüzyıl sonu Theodosius Surları´nın Tekfur Sarayı mıntı- 14. yy. başına ait olanlar, çok ince ve yeniden kasında son bularak, Mumhane surlarıyla bir- kullanılmış tuğlalarla gerçekleşmiştirilmiştir, ki leştiği düşünülür (aşağıda daha detaylı olarak bu durum sekizinci kulenin arkasındaki mer- değinilecektir).66 Bu noktada bugün görülen divende çok bariz görülür. Geç Bizans devrinin ve aşağı Blakhernai bölgesine yay şeklinde inen daha geç tarihli olan tamiratlarında hemen surlar, İmparator I. Manuil Komninos´un hemen hiç tuğla kullanılmaz. Geç Bizans devri (hük. 1143-1180) ilk yıllarında, 1147´te inşa özelliği olan polikrom kemerler özellikle 11 edilmiştir (Resim 1, 19 ve 20).67 Bizanslı tarih- ve 12 numaralı kulelerin üst katlarındaki atış çi Nikitas Khoniatis imparator´un bu surları deliklerinde (iç tarafta) göze çarpar.

- 84- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

burdan sonra çerçeveli duvar tekniği gösteren bir parça ile birleşir. Komninoslar devri duvar dokusu gösteren bu parça Manuil Komninos surlarından daha önceye aittir ve büyük ihti- malle I. Aleksios Komninos (hük.1081-118) devrinde inşa edilmiş bir saray altyapısıdır.72 Bu altyapının hemen önüne geç Bizans devrinde, bugün pek iyi durumda olmayan bir kule ek- lenmiştir (No.13) (Resim. 20). Bundan sonra Resim 19: Manuil Komninos Surları, Kule 1, 2 ve 3 (Asutay-Effenberger). gelen payandavari bir çıkıntı da (İvaz Efendi Camii´nin altına düşen noktada) cephesi pa- Komninos Surları´nda, 2 ve 3 numaralı yandalarla desteklenmiş, atış delikleri bulunan kuleler arasında, eni 2.40 metre olan ilk kapı ve “Anemas Zindanları” olarak anılan saray bulunur. Örülü vaziyette olan kapının alt kı- altyapısı da Manuil Komninos devrine aittir sımları toprak altındadır. İkinci kapı 6 ve 7 (Resim 20). Bu yapıların, Meyer-Plath ve Sch- numaralı kulelerin arasındaki Eğrikapıdır (Re- neider´in çalışmalarında ortaya koydukları gibi sim 1).70 Giriş kemeri 3 metre genişliğindedir “Anemas Zindanları” ile ilgisi yoktur.73 Bir kule ve yoğun tamirat geçirmiştir. Eğrikapı, 1453 veya kuleler grubu içerisinde olması gereken bu yılı kuşatması esnasında Karaca Paşa emrindeki zindanlar altyapılardan daha önce de vardır. orduların hücüm mevziinde bulunan Kaligaria Altyapının hemen önüne İmparator II. Isaakios Kapısıdır (Kunduracılar). Ancak Kaligaria Ka- Angelos (hük. 1185-1195 ve 1203-1204) tara- pısı ismi, sadece Avrupalı kronikçiler tarafından fından bir kule-belvedere yaptırılmıştır (Resim kullanılır, Bizans kaynakları sadece bir Kaliga- 20).74 Kule´nin mimari durumundan, özellikle ria mevkiinden söz ederler. Manuil Komninos konsol olarak kullanılmış devşirme sütunlara Surları´nın üçüncü kapısı 11 ve 12 numaralı oturan balkonlarından (balkonlar bugün yok- kuleler arasında yer alır, bugün örülüdür. Giriş tur) sadece bir savunma kulesi olmadığı hemen kemeri 3.70 metre eninde olan bu kapının da alt farkedilir. Buna ait kitabe 13 numaralı kulede kısımları yükselmiş toprak seviyesinin altındadır. Kemerin üzerinde bugün çok bozulmuş olan üç imparator büstü yer alır. Burası şehir dışın- daki Philopathion adlı av bahçesine gidişlerde kullanılan imparatorlara mahsus Gyrolimni Kapısıdır (Gümüş Göl).71

Haliç´e en yakın konumda olan 12 nolu kulenin kuzeyindeki perde duvar tamamen geç Bizans devri duvar dokusu gösterir ancak, yerinde evvelce mutlaka Manuil Komninos sur- Resim 20: Aşağı Blakhernai Surları. Soldan sağa: Theofilos kuleleri, Leo duvarı, Isaakios Angelos kulesi, 13. kule, Manuil Komninos Surları 11. ve larına ait başka bir perde duvar olmalıdır. Surlar 12. kuleler) (Asutay-Effenberger).

- 85- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi devşirme olarak kullanılmıştır. Kuzey cephe- kasında başlayıp, Mumhane üzerinden Haliç´e sine geç Bizans devrinde bir kule daha ilave doğru indiği daha sonra inşa edilen Blakhernai edilmiştir. kilisesi dışarıda kalacak şekilde güneydoğuya yöneldiği, Demetrios Kilisesi arkasındaki daha Saray altyapılarının hemen kuzeyinde ka- da eski bir sur ile birleşerek tekrar Tekfur Sarayı lın bir duvar göze çarpar, yer yer Mumhane mıntıkasına döndüğü varsayılmıştır: Bir başka duvarlarıyla aynı tekniği gösterir. Duvar 10. deyişle bu duvarlar bir üçgen şeklindedir ve yüzyılda bir altyapı şekline getirilmiştir. Blak- üçgenin tabanı sahilden biraz içerdedir, üçgenin hernai Saray kompleksi içindeki tarihlenebi- batı ucu sahile kadar inmediğinden Theodosios len en erken alt yapıdır.75 Bunun kuzeyinde, devrinde “Pteron” ilave edilmiştir. Ancak du- tarla tarafında bir girişi bulunan U şeklindeki rum bu varsayımdan farklıdır: Mango´nun iki konstruksiyon (Resim 20) 813 yılında gerçek- ayrı makalesinde belirttiği gibi Blakhernai 14. leşen Bulgar kuşatması esnasında İmparator V. Bölge değildir.76 Makalenin yazarının çalışması Leo’nun (hük. 813-820) surlara eklettiği bi- da bu duvarların Roma devrine değil, en erken rimdir, İmparator II. Mikhail (hük. 820-829) 7. yüzyıla ait olabileceğini göstermiştir.77 Ayrıca ve oğlu Theofilos (hük. 829-842) zamanında iddiaların aksine “Pteron” olduğu düşünülen duvar güneye doğru genişletilmiş, arkaya da duvarın hiç bir yerinde Theodosios devri doku- bugün görülebilen devasa kuleler eklenmiştir su yoktur. Özetle, “Pteron” olarak adlandırılan (No. 15-16-18) (Resim 20). Bu burçların ar- duvarlar dahil, burada 7. yüzyıldan önceye ait kasında (16 numaralıdan itiberen) hem şehir hiç bir parça mevcut değildir. Bir kaç adım hem tarla tarafına atış yapmayı sağlayan çift sonra Haliç sahili başlar. mazgallı bir perde duvar vardır. Genel düşün- ceye göre çift mazgallı duvar, kaynaklarda adı Deniz Surları geçen “Pteron´dur” (Kanat). Bu görüşe göre Ayvansaray mıntıkasından bugünkü Saray- Tekfur Sarayı mıntıkasında Kara Surları eski burnu´na uzanan Haliç Surları´nın uzunluğu Mumhane duvarlarıyla birleşir, ancak eski du- 5.5 kilometre kadardır (Resim 1 ve 21). Surlar varlar tam sahile kadar uzanmadığından, im- günümüze çok bozulmuş şekilde ulaştığından parator II. Theodosius sahille duvarların son kule sayısı hala problem teşkil eder. Feridun Di- bulduğu alan arasını ek bir duvarla (Pteron) rimtekin Sarayburnu´na kadar 123 kule saymış- tahkim ettirmiştir. Ancak bu görüş Blakher- nai’nin Constantinus şehrinin kuruluşundan önce var olan ve Bizans devrinde 14. Bölge olarak anılan mahalle olduğunun a priori kabul edilmesine dayanmaktadır. Kaynaklara göre bu bölge kendine ait (Roma dönemi) surlarıyla çevrilidir ve bir çok araştırmacıya göre bunlar Mumhane civarındaki ve Komninos altyapıla- rı arkasından (içinden) geçen kalıntılardır. Bu “eski” savunma hattının Tekfur Sarayı mıntı- Resim 21: Haliç Surları, Ayvansaray bölgesi (Asutay-Effenberger).

- 86- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Resim 22: Haliç Surları, Cibalikapı. Resim 23: Galata Kulesi´nden Eminönü (Asutay-Effenberger).

tır.78 Aşağıda Dirimtekin´in numaralandırması Korunaklı durumundan ötürü bir doğal bir baz alınacaktır. Uzun zamandır Ayvansaray sa- liman olan Haliç´in surlarının bazı kapılarına hilindeki ilk 12 kule İmparator İraklios´a (hük. yakın ve bir kısmı sadece imparatorlara mahsus 610-641) mal edilmiş ve 626 yılında vuku bulan olan iskeleler bulunmaktadır.81 Avar istilasının hemen sonrasında Blakhernai Duvarların büyük bir kısmının mevcut olma- Kilisesi´ni korumak amacıyla yaptırıldığı düşü- yışı, kaynaklarda kapı ismi ile birlikte anılan bazı nülmüştür (Resim 1 ve 21). İraklios´un Avar isti- yapıların tarihi topografyadan silinmiş olması, lasından hemen sonra bir inşa faliyetine giriştiği girişlerin bir çoğunun orjinal ismi ve konumu kesindir ancak, ona ait olması gereken savunma konusunda problem oluşturur. Savunma hattı- sistemi yukarıda kısaca değinilen, 7. yüzyıla ait nın Ayvansaray´daki ucunda, 3 numaralı kuleye 79 “Mumhane duvarlarıdır”. Sözü edilen 12 kule yakın, üzerinde vaktiyle İmparator Theofilos´a ve aradaki 2-3 metre kalınlıktaki perde duvarlar ait bir kitabe olan, denize dikey uzanan bir duvar daha geç bir devre ait olmalıdır, kesin tarihlen- parçası ve kapı 1868 yılında yıktırılmıştır. Bizans meleri kapsamlı bir çalışmayı gerektirecektir. Bu devrindeki adı Ksyline Kapısı´dır (Tahta/Odun), hat Demetrios Kanabis Kilisesi´nin hemen arka- 15-16. yüzyıllarda bu isim Ksylo Kapısı (Tahta/ sında daha eski ve Haliç´e dikey olarak uzanan Odun) olarak değişikliğe uğramıştır.82 Bu bir duvara kadar devam eder. Kaynaklarda adı noktadan sonra gelen ilk kapı Ayvansaray geçen “Pteron” bu civarda aranmalıdır. Theodo- Kapısı´dır. Blakhernai Sarayı ve Blakhernai sius Kara Surları da Tekfur Sarayı mıntıkasında boş bir tarlanın ortasında kesilmeyip belli bir güzergahla buraya kadar iniyor olmalıdır. Bu noktadan sonra sahil, 439 yılında yine İmparator II. Theodosius´un yaptırdığı surlarla koruma al- tına alınmıştır. Kaynaklar ve kitabeler surlardaki onarım çalışmalarıyla ilgili bilgiler verirler, en kapsamlı tadilat İmparator Theofilos zamanında gerçekleşmiştir.80 Kara Surları´na nazaran daha alçak olan bu duvarların, zeminin zayıf olma- Resim 24: Marmara Denizi Surları, Samatya civarı (Asutay-Ef- sından ötürü birçok noktada kaydığı görülür. fenberger).

- 87- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Kilisesi´ne açılan kapının Osmanlı döneminde 45 ve önünde imparatorların 46 numaralı kuleler arasına kullandığı bir iskele bulun- açılan ve Yeni Ayakapı ola- maktadır. Kapı genelde Bi- rak adlandırılan giriş bugün zans devrindeki Kiliomeni yoktur. Bunun çok yakı- Kapısı (Alçak/Alçaltılmış/ nındaki 49 ve 50 numaralı Aşağı) olarak kabul edilir. kuleler arasındaki Ayakapı Bizans´ın Kynegion bölge- ise nispeten iyi durumdadır sine düşen Balat´ta bugün (Resim 1). Kapı, çok yakı- artık var olmayan iki kapı nında bulunan bir Theodo- mevcuttur; batıdan ilkinin sia Kilisesi´nden ötürü, 16. üç kemerli bir liman girişi yüzyılda şehri ziyaret eden olduğu düşünülür ve za- seyyahlar tarafından bu man zaman kaynaklarda şekilde adlandırılmıştır.87 adı geçen Kynegion Kapısı Resim 25: Marmara Denizi Surları, Narlıkapı civarı, Genelde Theodosia Kilise- 93. kule (Asutay-Effenberger). ile ilişkilendirilir. Yaklaşık si´nin bugünkü Gül Camii 250 metre mesafede 20 ve 21 numaralı kule- olduğu düşünülür ancak, kapının hemen arka- ler arasındaki Balat Kapısı da bir görüşe göre sındaki bazı kalıntıların Theodosia Kilisesi´ne ait İoannis Kapısı ve Basiliki Kapısı´dır ancak, bu olmaları daha muhtemeldir.88 Bölgenin Bizans kapı için de Kynegion Kapısı olabileceği yolunda devrindeki adının Deksiokratiani olmasından görüşler mevcuttur. Gerçekte Balat Kapısı´nın ötürü kapı Deksiokratiani Kapısı olarak kabul Bizans devrindeki isimlerinden biri Kygenion edilir.89 Günümüze sağlam olarak ulaşmış bir Kapısı´dır ve Kynegion Limanı´da hemen bu sonraki giriş, 54 ve 56 numaralı kuleler ara- kapının önündedir.83 sındaki Cibalikapı´dır (Resim 1 ve 22). Bizans döneminde Haliç´in karşı kıyısında yer alan bir Bugünkü Fener semti, Bizans döneminin Pet- semte istinaden İspigas Kapısı adıyla anılmıştır. rion bölgesidir (Resim 1). 42 ve 39 numaralı ku- Cibalikapı´dan sonra büyük ölçüde tahrip olmuş leler arasında bulunan Kastel (Hisar) Petrion´un surlar, yapılar arasından yer yer gözükür.90 Os- içinde Rum Orthodoks Patrikhanesi bulunur. manlı döneminde açılmış Tüfekhanekapısı, evvel- Bizans devrine ait kalenin 1453 yılındaki kuşatma ce 66 ve 67 numaralı kuleler arasında bulunan, esnasında bir gece içinde yapıldığına dair söylenti Bizans´ın Platea veya Zeugma mıntıkasına açılan 84 gerçeğe dayanmaz. Bizans devrinde Kastel Pet- Basiliki/Platea Kapısı (Ova) da (Unkapanıkapısı) rion´un kuzeybatı ucunda adını civarda bulunan (Resim 1) ve 72 numaralı kuleden sonra gelen fenerden alan Porta Phani (Fener), güneydoğu Osmanlı devrine ait Ayazmakapısı da yıkılmıştır. köşesinde Petri Kapısı bulunmaktadır.85 Yazılı Buradan Eminönü istikametine doğru, 76 ve 77. kaynakların bu civardaki bir manastırın Sidera kuleler arasında bulunan Odunkapı da bugün Kapı (Demir) yakınında bulunduğunu bildir- mevcut değildir, Bizans devrindeki ismi de hala mesi nedeniyle Petri Kapısının Bizans devrindeki tartışmalıdır. Genelde Drungarios Kapısı veya (diğer) adının Sidera Porta olduğu düşünülür.86 Vigla Kapı ismi önerilir. Bundan sonra gelen, 80

- 88- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

ve 81 numaralı kuleler arasında yer alan Bizans Yahuddiyan veya Cuhud İskelesi Kapısı olarak kapısı, Osmanlı döneminde Yemiş İskelesi Kapısı anılan giriş için Bahçekapı ismi de kullanılmıştır. veya Zindankapı adıyla anılmıştır (Resim 1). Ahi Orta Bizans devrinde Ceneviz imtiyaz bölgesi Çelebi Camii ile komşudur ve camii´nin hemen olan bu civardan hemen hemen hiç bir sur parçası yanında kapıya äit bazı parçalar hala görülmek- günümüze ulaşmamıştır. Ancak 12. yüzyıla ait tedir. Kapıya yakın bir kule Osmanlı devrinde bir belgede civarda bulunan Porta veteris rectoris hapishane olarak kullanılmıştır.91 Makros Em- adlı bir kapıdan söz edilir. Araştırmalarda değişik bolos adı verilen portikuslu alış veriş caddesine yerlerde, bazen Topkapı Sarayı´nı koruyan Sûr-u açılan kapının (bugünkü Uzun Çarşı civarı) Sultânî (sahil tarafı Bizans duvarıdır) (Resim 1) eski adı problemlidir, önerilen isimler genelde mıntıkasında aranan kapı sadece bir kez, Mat- Anastasis Kapısı, Vigla Kapı, Drungarios Kapısı, rakçı Nasuh´un 1537 yılına ait Beyân-î Menâzil Porta Perama´dır. 15. yüzyıla ait bazı Osmanlı adlı eserinde gösterilmiştir.94 Bu tarihten kısa kaynaklarında kapının yakınında bulunan bir bir süre sonra kapatılmış olması muhtemel kapı mahalle Vasiliko (Basiliki) Kapısı Mahallesi olarak bugünkü Sirkeci civarında olmalıdır. 92 geçer. Bu civarlarda (veya biraz daha batıda) Sûr-u Sultânî´nin başladığı noktadan Saray- bulunan ve kaynaklara göre Venedik imtiyaz burnu´na kadar fetihten sonra açılmış Yalıköş- bölgesinin sınırını belirleyen kanalın tam yeri kükapısı dışında, bugün mevcut olmayan ve 93 de hala tartışma konusudur (Resim 23). 87 ve diğer ismi Basiliki Kapı olan mermerden inşa 86 numaralı kuleler arasında Osmanlı devrinde edilmiş Evgenios Kapısı vardır.95 Kapının önün- ismi Balıkpazarıkapısı olan giriş vardır. Özellik- de, saraydan deniz yoluyla gelerek Aya Sofya´- le 16. yüzyılda İstanbul´da bulunan seyyahlar ya gitmek isteyen imparatorların kullandığı bir kapının önünde ve arkasındaki balıkpazarların- iskele bulunmaktadır. Haliç´i koruyan ve diğer dan etraflıca söz ederler. Bizans devrindeki ismi ucu Galata´ daki bir hisara (Bugün Yeraltı Ca- bilinmemekle beraber, bu kapı için Hikanitissa mii) monte edilen zincir de bu kapıya komşu veya Porta Perama adı önerilir. Yeni Cami´nin Evgenios Kulesine bağlanmaktadır.96 Bu bölge- yapımından sonra Yeni Cami Kapısı adıyla da de yiyecek maddesi taşıyan gemiler tarafından anıldığı da söylenir (Resim 1 ve 23). Orjinal kullanılan Prosphorianos Limanı vardır.97 Haliç adının yine Hikanatissa Kapısı olduğu sanılan Surları´nın en son kapısı tam burundadır ve fe- başka küçük kapı daha Yeni Cami civarındadır. tihten sonra Topkapı olarak isimlendirilmiştir. Gürüldüğü gibi bu civardaki kapıların orjinal Bizans devrinde arkasında bulunan iki kiliseye isimleri hala tartışmalıdır, bazen aynı kapı ismi istinaden Demetrios Kapısı veya Barbara Kapısı değişik araştırmacılarca başka başka kapılar için olarak anılan ve eski görsel kaynaklarda iki poli- önerilmiştir ve yukarıda sunulan tablo ele geçen gonal kapı kulesi ile resmedilen giriş de bugün her yeni veriden sonra muhtemelen değişecektir. yoktur.98 Bu noktadan itibaren Mermerkule´ye kadar güzergahı 8.5 kilometrenin üzerinde olan Bundan sonra Bizans´in Neorion Limanı´na Marmara sahil surları başlar (Resim 1). açılan ve fetihten sonra Oryakapı adıyla anılan Neorion Kapısı gelir. Arkasındaki yoğun Yahudi Haliç Surlarındaki problemler burada da yerleşiminden ötürü Osmanlı metinlerinde Bâb-ı mevcuttur: Duvarların ve kapıların büyük bir

- 89- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi kısmı ile çevredeki birçok Değirmenkapı ve biraz Bizans yapısı tarihi topog- daha güneydeki Demirkapı rafyadan silinmiştir. Kule Osmanlı devrine aittir. sayısı tam olarak bilin- Sarayburnu çevresinden mez. Feridun Dirimtekin Küçük Ayasofya Camii planında Mermerkule´ye (Sergios ve Bakhos Kilise- kadar 103 kule işaretlemiş- si) civarına kadar nispeten tir.99 Surların Sarayburnu daha iyi durumda olan civarındaki bölümü ve kısımlarda (Resim 15), hemen arkasındaki yapılar örülü küçük Bizans kapı- 1871 yılındaki demiryolu larının (Poterne) çoğu hala inşaatı esnasında Alman mevcuttur. Sahil surlarının mühendislerce yıktırıl- üzerindeki en önemli kapı- mıştır. Bizans ve Osmanlı lardan biri 5 ve 6 numaralı Resim 26: Memerkule, detay (Asutay-Effenberger). kuleler arasındaki döneminde yoğun tadilat Kapısıdır (önünde bugün geçirmiş duvarlarda, tamir Turgut Reis Heykeli vardır). Mangana bölgesi kitabelerinin çoğu İmparator Theofilos ve oğlu ve kapısı ismini buradaki askeri teçhizat ve silah III. Mikhail´in (hük. 842-867) adını verir. Kay- deposundan alır. Kapı´nın önünde Bizans dev- naklara göre, şehrin 1261 yılında Latinlerden rinde küçük bir de tersane bulunmaktadır. Bu alınmasından sonra sahil surları yeniden gözden civarda ayrıca I. Manuil Komninos tarafından geçirilmiş, özellikle mazgallar takviye edilmiştir. inşa edilmiş bir kule mevcuttur. Kaynaklarda Bugün nispeten iyi durumda olan bölgelerde, bu kule ile bugünkü Kızkulesi arasına Mangana özellikle Theofilos ve Mikhail adını taşıyan ki- bölgesini deniz tarafından koruyan bir zincirin tabelerin olduğu Sarayburnu civarında, perde çekildiğinden bahsedilir.100 duvarlar 12-15 metre, dört köşe kuleler 20 metre Duvarlar yer yer yoğun yeni devir tamirleri ile yüksekliğindedir. Yedikule´ye doğru poligonal Ahırkapı´ya doğru devam ederler. 20 numaralı kuleler de görülür (Resim 25). Surların birçok Bizans kulesinin üzerinde günümüzde Ahırkapı- yerinde, alt kısımların dalgalara mukavemet feneri bulunur. Bu mıntıkada surlar 22 numaralı edebilmesi için büyük sütün başları ve sütun kuleye kadar bir girinti yaparlar, kulenin hemen kaideleri ters çevrilerek duvara monte edilmiştir. yanında kapı Balıkhanekapısıdır. Hodegetria Ma- nastırı’na açılan bir kapının 22 numaralı kulenin, Bizans yazılı kaynakları surların üzerindeki Aziz Lazaros Kilisesi´ne açılan başka bir girişin de birçok kapıdan bahsederler, bunların çoğu ya 24 numaralı kulenin kuzeyinde olduğu düşünülür. önemli bir kiliseye ya da sarayın bazı birimlerine 24 ve 25 numaralı kuleler arasındaki Ahırkapı´nın açılmaktadır. Birçok kapı örülmüş, Osmanlı Bizans devrindeki adı bilinmemekle beraber İmpa- devrinde de, özellikle Sarayburnu civarında, rator III. Mikhail´in kurdurduğu ve imparatorluk Topkapı Sarayı´na açılan yeni kapılar eklenmiş- ahırlarına açılan kapı olduğu kesindir.101 Buraya tir. 4 ve 5 numaralı kuleler arasındaki Odun- Osmanlı döneminde de saray ahırları inşa ettiril- kapı, 7 numaralı kulenin hemen güneyindeki miş ve Türkçe adını da buna istinaden almıştır.

- 90- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

32 numaralı eski fener kulesinden sonra leli Camii´nin molozu ile doldurulmuş ve Yeni Bukoleon Sarayı, imparatorluk iskelesi ve buna Mahalle meydana getirilmiştir. 71 ve 74 numaralı bağlı kapı ve gelir, ki impatorların deniz yolu- kulelerin hizasında Bizans devrinde bir mendirek nu kullandıklarında Bukoleon Sarayı´na giriş uzanmaktadır. 62 numaralı kule ise denizin içine çıkışları için inşa ettirilmişlerdir. Hemen yanında bir kaya üzerine inşa edilmiştir.104 İstanbul´un sarayın küçük kapısı yer alır. Kapıdaki devşirme fethinden biraz önce şehri ziyaret eden seyyahlar malzemeler, özelikle üzerinde İmparator İusti- limanda artık sadece bir kaç gemiyi barındaracak nianus´un monogramı bulunan bazı işli mimari yer olduğunu yazarlar. Liman Lykos Deresi´nin elemanlar son yıllarda tahrip olmuştur. Devşirme taşıdığı alüvyondan zaman içinde etkilenmiştir.105 olarak kullanılmış ve Konstantinos adını veren Marmaray çalışması sırasında açılan limandan kitabeli lento da bugün yoktur. Buradan 33. nu- elde edilen küçük buluntular ve gemiler İstanbul maralı burca kadar Bukoleon Sarayı’nın cephesi Arkeoloji Müzeleri´ndedir. devam eder. 33 ve 34 numaralı kuleler arasındaki Çatladıkapı´nın bir Bizans kapısı yerine açılıp Limanın bitiminde, hemen batıda Osman- açılmadığı ve bunun fetihten öncesine ait Sidera lı döneminde de açık olan Davut Paşa Kapısı, (Demir) veya Leone-Kapısı (Aslan) olduğu ko- bugünkü Sulu Manastır yerinde bulunan Perib- nusu tartışmalıdır.102 Küçük Ayasofya Camii leptos Kilisesi´ne açılan Samatyakapısı ve Studios önündeki hizaya düşen ve bugün büyük ölçüde Kilisesi´ne açılan Narlıkapı´nın Bizans devrindeki toprağa gömülü olan küçük bir Poterne´nin sö- isimleri bilinmez. Narlıkapı deniz yoluyla gelen veleri devşirme malzemedir, üzerindeki kitabede imparatorların Studios Kilisesi´ne gittikleri iske- Eski Ahit´ten alıntılar bulunur. Bizans devrinin lenin hemen arkasındadır. Bu civarda I. Manuel en önemli limanlarından biri olan Kontoskolion Komninos 1162 yılında vuku bulan depremden Limanı´na ait duvarlar 44-49 numaralı kuleler hemen sonra büyük bir tadilat yaptırmıştır (Re- arasındadır.103 Daha eski dönemlerde İulianus sim 25). 93 numaralı poligonal kulenin üzerinde veya adıyla anılan, ticari ve zaman zaman bu imparatorun adını veren bir kitabe vardır. askeri amaçla kullanılan liman, İmparator VIII. Etyemez civarındaki köşenin fonksiyonu da Mikhail Paleologos´un 1261 (hük. 1258-1282) tam olarak bilinmemektedir. Deniz surlarının yılında şehri yeniden ele geçirmesiyle genişletilmiş son kulesi alt kısımları devşirme malzeme ile ve buraya Bizans savaş gemileri konuşlandırılmış- yapılmış Mermerkule´dir. Kule ve buna bağlı tır. Osmanlı devrinde de kullanılmış olan liman fetihten sonra Kadırga Limanı adıyla anılmıştır. duvarlar son Bizans devri duvar dokusu gösterir. Bu mıntıkada surlar sadece fragman olarak kal- Bir müddet Paleologos´lar devrine ait bir saray mıştır. 59 ve 60 numaralı kuleler arasında daha olduğu düşünülen kalıntı, İmparator V. İoannis küçük bir liman veya bir tersane olan Heptaska- Paleologos´un değişik yapılardan getirttiği dev- lion Limanı, 69 ve 79 numaralı kuleler arasında şirme malzeme ile inşa ettirttiği Poliknion adlı da Theodosius Limanı yer alır. Bizans devrinde kalenin parçasıdır.106 Önünde bir liman bulunan portus Thedosiacusadıyla anılan liman İmparator kalenin bir kısmı Yıldırım Bayezıt´ın emri ile I. Theodosius zamanında yaptırılmıştır (Resim yıktırılmıştır. Mermerkule´den sonra surlar ana 1). Limanın bir bölümü Osmanlı devrinde La- cadde ile kesilir ve Kara-Surları başlar (Resim 26).

- 91- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

DİPNOTLAR

* Ruhr Universität Bochum, Sanat Tarihi Bölümü/Johannes Gutenberg Universität Mainz, Hristiyan Arkeolojisi ve Bizans Sanatı Bölümü. 1 Bkz. W. Müller-Wiener, “Zur Frage der Stadtbefestigung von Byzantion”, Bonner Jahrbücher, 161 (1961), 165-175. A. Berger, Untersuchungen zu den Patria Konstantinipoleos (Bonn, 1988), 203-206. C. Mango, Le Développement Urbain de Constantinople (IVe – VIIe siècles), Réimpression conforme à l´édition de 1990 augmentée d´un nouvel addenda de l´auteur (Paris, 2004), 13-21. P. Schreiner, Konstantinopel. Geschichte und Archäologie (Münih, 2007), 19. 2 R. Demangel ve E. Mamboury, Le quartier des Manganes et la première région de Constantinople, (Recherches françaises en Turquie, 2), (Paris, 1939), 49-56, Res. IX.Marmaray kazılarında ortaya çıkan duvar parçalarının bilimsel olarak değerlendirilmesi bazı problemlere ışık tutabilir. 3 Constantinus Surları ile ilgili en son çalışmalar için bkz. N. Asutay-Effenberger ve A. Effenberger, “Eski İmaret Camii, Bonoszisterne und Konstantinsmauer,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 58 (2008), 13-44. N. Asutay-Effen- berger ve A. Effenberger, “Zum Verlauf der Konstantinsmauer zwischen Marmarameer und Bonoszisterne und zu den Toren und Straßen,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 59 (2009), 1–29. Marmaray kazılarından sonra zaman zaman iddia edilen, Constantinus Kara Surları´nın Theodosius Limanı´na komşu olduğu yani güzergahın Aksaray´dan geçiyor olduğu düşüncesinin, ne yazılı kaynaklarla ne de bugün hala ayakta olan veya en azından yerini bildiğimiz eser- lerle bağdaşmayacağından, bilimsel çalışmalarda ciddiye alınmaması gerekir. 4 Bkz. A. Effenberger, “Die Illustrationen – Topographische Untersuchungen Konstantinopel/ İstanbul und ägaische Ört- lichkeiten,” Christophoro Buondelmonti. Liber Insularum Archipelagi. Universität- und Landesbibliothek Düsseldorf Ms. G 13. Faksimile. Ed. I. Siebert und Max Plassmann. Mit Beiträgen von A. Effenberger, M. Plassmann und F. Rijkers (Wiesbaden, 2005), 13-89, özellikle 35-36. Bu çalışmada ayrıca Osmanlı döneminde İstanbul´da bulunan Avrupalı seyyahların kullandıkları Latince yer isimleri liste olarak verilmiştir. 5 C. Mango, “The Shoreline of Constantinople in the Fourth Century,” Byzantine Constantinople: Monuments and Every- day Life, ed. N. Necipoğlu, (Leiden, Boston, Köln, 2001), 17-28. 6 Mango, Shoreline, 24. Bu bölgedeki 3. yüzyıla ait bir duvar ile ilgili bkz. A. Effenberger, “Zur Wiederverwendung der venezianischen Tetrarchengruppen in Konstantinopel,” Millennium 10 (2013), 215-274. 7 Osmanlı döneminde artık savunma fonksiyonunu olmayan surlar, daha doğrusu bazı kapılar bu devirde gümrük işlem- leri için önemlidir. 8 Kara Surları ile ilgili en son çalışma için bkz. N. Asutay-Effenberger, Die Landmauer von Konstantinopel-İstanbul (Berlin, New York, 2007). Ayrıca N.Asutay-Effenberger, Reclams Städteführer. Architektur und Kunst. Istanbul (Stuttgart, 2014). 9 Bu konudaki tartışma ve surlarda Mesoteichion adı verilen bölgenin sınırları için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 106-110. 10 Theodosiani libri XVI cum constitutibus Sirmondiori leges novella ad Theodosianum pertinentes. ed. Th. Mommsen ve P. M. Meyer, 2 Cilt (Berlin, 1905), XV, 1, 51 (4. Nisan 413). 11 H. Kalkan ve S. Şahin, “Ein neues Bauepigramm der Theodosianischen Landmauer von Konstantinupolis aus dem Jahr 447,” Epigraphica Anatolica 22 (1993), 137-147. 12 Marmara Denizi Surları için bkz. F. Dirimtekin, Fetihten önce Marmara Surları (İstanbul, 1953). Haliç Surları için bkz. F. Dirimtekin, Fetihten Önce Haliç Surları (İstanbul, 1956). Ayrıca A. Van Millingen, Byzantine Constantinople: The Walls of the City and Adjoining Historical Sites (London, 1899) ve R. Janin, Constantinople Byzantine. Développement urbain et répertoire topographique. İkinci baskı (Paris, 1962). 13 R. Schoene, Philonis Mechanicae Syntaxis. Libri Quartus et Quintus, (Berlin, 1893), 5, 20- 1, 80. H. Diels ve A. E. Sch- ramm, Herons Belopoiika (Schrift vom Geschützbau), Philos Belopoiika (Mechanic Buch IV und V (Grekçe ve Almanca) (Leipzig, 1970), 17-84. 14 Detaylar için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 35-38.

- 92- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

15 B. Meyer-Plath ve A. M. Schneider, Die Landmauer von Konstantinopel. Bearbeitet im Auftrag der Deutschen Forschungsge- meinschaft, zweiter Teil (Berlin, 1943), 17. Çizimler için bkz F. Krischen, Die Landmauer von Konstantinoplel. Bearbeitet im Aufrage der deutschen Forschungsgemeinschaft, erster Teil (Berlin 1938). 16 Ön surların yapım tarihi, kaynaklar, arkeolojik veriler ve diğer bilimsel araştırmalar için bkz. Asutay-Effenberger, Land- mauer, 35-53. 17 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, S. 36. Krş. W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie . Byzantion – Konstantinupolis – Istanbul bis zum Beginn des 17. Jahrhunderts (Tübingen, 1977), 286 (burada tarih soru işareti ile verilmiştir). 18 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 36-37. 19 Duvar tekniği için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 173-181. 20 Kitabeler için bkz. Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 123-139. Ayrıca C. Mango, “The Byzantine Inscriptions of Constantinople: A Bibliographical Survey,”,American Journal of Archaeology 55/1 (1951), 51-66. 21 Asutay-Effenberger,Landmauer , 173-181. 22 G. Gerola, “Le Vedute di Costantinopoli di Christoforo Buondelmonti,” Studi Bizantini e Neohellenici 3 (1931), 249- 279, özellikle 271. Birçok seyyahın bu konuda “bin” gibi fantastik bir sayı verdiğine de şahit oluruz. 23 İki ayrı kuleyi kitaplarında 80 olarak numaralandırmışlar, “Sigma´nın” arka duvarına da 41 numaralı bir kule ilave etmiş- lerdir. Bkz. Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, katlanan plan. 24 Asutay-Effenberger,Landmauer , 160. Devşirme bir friz parçalara ayrılarak ve bazı parçaları başaşağı takılarak monte edilmiştir, bkz. a.g. e., 191 (No. GFA-5); 193 (Nr. GFA-6). 25 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 130, Nr. 26. 26 Detaylı tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 27-35. 27 Şehir tarafı: “Haec Loca Theodosius decorat post fata Tyranni”. Tarla tarafı: “Aurea saecla gerit qui portam construit auro”. 28 Tartışmalar ve kaynaklar için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 54-61. 29 Bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 54-61. 30 Ph. Schweinfurth, “Le mur terrestre de l’ancienne Constantinople et sa Porte doreé,” Belleten 16 (1952), 268-271. O. Seeck, Notitia dignitatum accedunt notitia urbis Constantinopolitanae et laterculi provinciarum (Berlin, 1876), 239/8 ve 243/56. 31 T. Macridy ve S. Casson, “Excavations at the Golden Gate, Constantinople,” Archaeologia 81 (1931), 63-84. 32 Daha detaylı tartışma ve argümanlar için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 54-61. 33 Kaynaklar ve sondajla ilgili bilgiler için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 63-65. 34 Krş., Asutay-Effenberger, Landmauer, 61-71. 35 C. Mango, “The Triumphal Way of Constantinople and the Golden Gate,” Dumbarton Oaks Papers 54 (2000), 173-186. 36 Detaylı tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 61-71. 37 Leonis Diaconi Historiae, ed. C. B. Hase, (Bonn, 1828) , III, 8, 48/15-18. İngilizce çeviri için bkz. The History of Leo the Deacon, Byzantine Military Expansion in the Tenth Century, Introduction, translation, and annotations by A.M. Talbot and D. F. Sullivan (Washington D.C., 2005), 98-99. 38 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 78-81. 39 Alıntı ve tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 70. Levha bir kaç yıldan beri artık yerinde yoktur. 40 Van Millingen, Walls, 72´nin karşısı. 41 F. Babinger, “Francesco Scarella e i suoi disegni Costantinopoli,” Rivista d´arte. Studi documentari per la storia delle arti in Toscana 35 (1960), 159, Abb. 7. 42 Meyer-Plath/Schneider, Landmauer, 63. 43 Özel isim olmayanların Türkçe tercümeleri ileride de parantez içinde verilecektir.

- 93- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

44 Kaynaklar için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 86, dipnot. 349. Mikhail Dukas´ın kroniğindeki bir bilgiden yola çıkan bazı araştırmacılar surlarda bir de Kerkoporta (Sirk Kapısı) olduğunu düşünürler. Başka hiç bir kaynakta Kerko- porta adına rastlanmaz, son araştırmalarda da dikkat çekildiği gibi Kerkoporta, Ksylokerkos´un değiştirilmiş şeklidir, bkz. W. Brandes, “Die Belagerung Konstantinopels 717/718 als apokaliptisches Eriegnis,” Byzantina Mediterranea. Festschrift für Johannes Koder zum 65. Geburtstag, ed. K. Belke, E. Kislinger, v.s., (Wien, Köln, Weimar, 2007), 65-91. W. Brandes, “Konstantinopels Fall im Jahre 1204 und „apokalyptische Prophetien,” Syriac Polemics. Studies in Honor of Geritt Jan Re- inink, ed. W. Van Bekkum, J. W. Drijwers, A.C. Klugkist (Orientalia Lovanensia Analecta, 170), (Leuven, Paris, 2007), 239-259. İstanbul´un fethi ile ilgili yeni Türkçe bir yayın için bkz. F. M. Emecen, Fetih ve Kıyamet 1453 (İstanbul, 2012). 45 Tartışma için bkz. N. Asutay-Effenberger, “Kitâb-ı Bahriye Berlin ve Londra Yazmalarındaki İstanbul Haritalarının Kay- nağı ve Bazı Bizans Anıtları Üzerine,” İmparatorluklar Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul, ed. F. M. Emecen (İstan- bul, 2010), 213–226. 46 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 63. 47 Kitabe için bkz. Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 128, Nr. 20. 48 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 81-83. 49 Kaynak için bkz. Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 65. 50 Meyer-Plath ve Schneider bu kapıyı görmüş ancak, 30 ve 31 numaralı kuleler arasına yerleştirmişlerdir, bkz. Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 63-64. 51 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 66-67. 52 Asutay-Effenberger,Landmauer, 87-94. 53 N. Asutay-Effenberger, “Die Entdeckung des Romanos-Tores an den Landmauern von Konstantinopel,” Byzantinische Zeitschrift 96 (2003) 1–4. N. Asutay-Effenberger, “Romanos-Kapısı ve Mesoteikhon: Sultan II. Mehmet, İmparator XI. Konstantin ve Urban´ın Dev Topunun Kuşatma Esnasındaki Mevziileri,” Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler (Mayıs, 2004), Sayı 18, 18–20. M. Philippides ve W. Hanak, The Siege and in 1453. Historiography, Topography, and Military Studies, Farnram 2011, adlı eserlerinde (özellikle S. 335 de), kitabenin kapı üze- rinde olmadığı, kapının iki yanında iki kule bulunmadığı, kapının arkasında bir yol olmadığı, “porta” kelimesinin ancak 1204´ten sonra kullanıldığı, kitabeyi Millet Caddesi´nin açılması esnasında işçilerin buraya taşıyarak monte ettiği gibi bazı fantastik görüşler öne sürmüşlerdir. Arkeolog veya sanat tarihçisi olmayan bu iki yazarın arkeolojik verileri değerlen- dirememeleri anlaşılabilir ancak, yazılı kaynakları yorumlayış şekilleri de tartışmaya açıktır, “vakit darlığından ötürü“ tam olarak okuyamadıklarını ittiraf ettikleri kitabıma yönelttikleri eleştirileri de ilginçtir. Philippides ve Hanak´ ın kitabı- nın kritiği çin bkz. Michael Angold, Rewiev of the Siege and Fall of Constantinople in 1453 (review no 101)http://www. history.ac.uk/reviews/review/1101). Romanos Kilisesi ile ilgili bir çalışma Arne Effenberger tarafindan hazırlanmaktadır. 54 Top ve yazılı kaynaklar yardımıyla yapılmış bir rekonstruksiyonu için bkz. N. Asutay-Effenberger, “Mehmets Kanonen- meister Urban und die größte Kanone des 15. Jahrhunderts”, Sultan Mehmet II. Eroberer Konstantinopels – Patron der Künste. Ed. N. Asutay-Effenberger ve U. Rehm, (Köln, Weimar, Wien, 2009), 211–225. 55 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 83-84 ve S. 94-96. 56 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 93-96. 57 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 70. Asutay-Effenberger, Landmauer, 84-85. 58 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 70-71. Asutay-Effenberger, Landmauer, 84-85. 59 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 70. 60 Kaide için bkz. F.A.Bauer, Stadt, Platz und Denkmal in der Spätantike. Untersuchungen zur Ausgestaltung des öffentlichen Raumes in den spätantiken Städten Rom, Konstantinopel und Ephesos (Mainz, 1996), 214 61 Bu ve diğer caddelerle ilgili daha detaylı tartışma ve litertür için bkz. Asutay, Landmauer, 207-223. 62 Edirnekapı´nın hemen arkasındaki Aziz Georgios´a ithaf edilmiş kilisenin Bizans kaynaklarında geçen Georgios Kilisesi olamayacağı ile ilgili tartışma ve argümanlar için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 97-99. 63 Buradaki en erken Osmanlı kitabesi II. Bayezıt (hük. 1481-1512) devrine aittir, muhtemelen “Kıyâmet-i Suğra” (Küçük

- 94- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Kıyamet) adı verilen büyük depremden sonraki tamirlere aittir. Kitabe için bkz. Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 159, Nr. 52 ve M. İ. Tunay,“İstanbul´un Bizans Devri Kara Surlarında Osmanlı Onarımları,” Akten des VI. Internati- onalen Kongress für Türkische Kunst. München vom 3. Bis 7. September 1979, ed. K. Kreiser, H.-G. Majer, M. Restle, J. Zick-Nissen. Bd. 1: Text (Münih, 1987), 338-339. 64 Edirnekapı´ya çok yakın mesafedeki bir İoannis Manastırı için bkz. N. Asutay-Effenberger, “Das Kloster des Ioannes Prodromos τῆς Πέτρας in Konstantinopel und sein Bezug zur Odalar und Kasım Ağa Camii,” Millennium 6 (2008), 299–327. Kapının hemen arkasındaki bir İoannis Kilisesi için bkz. Dositheos, Historia peri tōn en Yerusolumois patriarc- keusantōn (Bükreş, 1715), 1174/43-45. 65 Kısa bir süre önce Cyril Mango Charisios Kapısı´nın Chora-Kilisesi ile ilşkisi olduğunu gösteren bir kaynağa dikkatimi çekmiştir. Bu kaynakta adı geçen kilise şehrin dışında ve bir kapının karşısına gelen tepe üzerindedir. Sulukulekapı ile Edirnekapı arasındaki bu tepe ve bu kaynağın varlığı konuya olumlu veya olumsuz bir katkıda bulunmamaktadır. Tartış- ma için bkz. N. Asutay-Effenberger, “Nochmals zum Charisiostor an der Theodosianischen Landmauer,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 59 (2009), 29–31. 66 Mumhane duvarları ile ilgili tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 13-27. 67 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 109-114. Asutay-Effenberger, Landmauer, 118-134. 68 Nicetae Choniatae Historia, rec. Ioannes A. van Dieten (CFHB, Ser. Berolin., 11) (Berlin, New York, 1972), 348/35-38. 69 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 126-127. 70 Kapı ile ilgili tartışma, kaynaklar ve literatür için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 142-145. 71 Eski literatür, kaynaklar ve tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 143-145. 72 Bu çerçeveli duvar şehre doğru döner, üzerındeki evlerin altlarında hala Bizans alt yapıları mevcuttur, daha detaylı tartış- ma ve arkeolojik veriler için bkz. N. Asutay-Effenberger, “The Blachernai Palace and ist Defence,” Cities and Citadels in Turkey from the Iron Age to the Seljuks, ed. Scott Redford, Nina Ergin (Leuven-Paris-Walpole, MA 2013), 253‒276. 73 Meyer-Plath ve Schneider, Landmauer, 103. 74 Bu kule için bkz. N. Asutay-Effenberger, “Spuren seldschukischen Lebensstils in der imperialen Architektur Konstanti- nopels im 12. Jahrhundert,” Grenzgänge im östlichen Mittelmeerraum,” ed. U. Koenen, M. Müller-Wiener (Wiesbaden, 2008), 169–188. 75 Argümanlar için bkz. Asutay-Effenberger, Blacherna-Palast and its Defence. 76 C. Mango, “Le Mystère de la XIVe Région de Constantinople,” Mélanges Gilbert Dagron (Travaux et Mémoires, 14) (Paris, 2002), 449-455. C. Mango, “The Fourteenth Region of Costantinople,” Studien zur spätantiken und byzantinischen Kunst Friedrich Wilhelm Deichmann gewidmet, ed. O. Feld, U. Peschlow (Bonn, 1986), 1-5. 77 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 22-27. 78 Dirimtekin, Haliç Surları, 9. 79 Tartışma için bkz. Asutay-Effenberger, Landmauer, 13-27. 80 Kitabeler için bkz. Dirimtekin, Haliç Surları, 68-76. 81 Limanlar ve tersaneler için bkz. W. Müller-Wiener, Die Häfen von Byzantion – Konstantinoupolis – Istanbul (Tübingen, 1994). 82 Tartışma, kaynaklar ve literatür için bkz. Effenberger, Buondelmonti, 39-40. 83 Bizans ve Osmanlı kaynaklarının arkeolojik verilerle birlikte değerlendirildiği en son çalışma için bkz. N. Asutay-Effen- berger, “Zum Stadtteil Kynegion und seinem Hafen in spätbyzantinischer und osmanischer Zeit,” Die Byzantinischen Häfen von Konstantinopel, Mainz (baskıda). 84 Tartışma ve kaynaklar için bkz. Effenberger, Buondelmonti, 39. 85 Bölgedeki örülü bazı girişler başka bir makale çerçevesinde incelenecektir. 86 A.M. Schneider, “Mauern und Tore am Goldenen Horn zu Konstantinopel,” Nachrichten der Akademie der Wissenschaf- ten in Göttingen, (Phil.-Hist.Klasse, 1950), 73. 87 Seyyahların listesi için bkz. Effenberger, Buondelmonti, Tabelle III.

- 95- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

88 N. Asutay, “Überlegungen zum Christos-Evergetis-Kloster und zur Theodosia-Kirche am Goldenen Horn,” Istanbuler Mitteilungen 51 (2001), 435–443 89 Schneider, Mauer und Tore, 74. 90 Sağlam olarak kalan bölümlerde ayrıca örülü bazı poterneler göze çarpar. 91 S. Eyice, “Zindan Kapısı”, Istanbul, 3 (Ekim 1992) , 129-138. 92 E.H. Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu (Ankara, 1958), 51, Nr. 176. 93 Bu mıntıka ile ilgili bir çalışma, kaynaklar ve literatür için bkz. A. Berger,” Zur Topographie der Ufergegend am Golde- nen Horn,” Istanbuler Mitteilungen 45 (1995), 149-165. Nispeten yeni bir çalışma için bkz. A. Ağır, İstanbul´un Eski Venedik Yerleşimi ve Dönüşümü (İstanbul, 1999). 94 Tartışma için bkz. N. Asutay-Effenberger, “Die Porta Veteris Rectoris und weitere Tore der Mauer am Goldenen Horn – Zu einer osmanischen Stadtansicht von İstanbul aus dem 16. Jahrhundert,” Fund – Stücke-Spuren-Suche (Festschrift für Georges Descouedres), ed. A. Boschetti-Maradi, B. Dieterich v.s. (Berlin, 2011), 129-141. 95 Schneider, Mauern und Tore, 91-93. 96 Sepetçiler köşkü içindeki bir kule kalıntısının bu yöndeki bir yorumu için bkz. Berger, Ufergegend, 164-164. 97 Müller-Wiener, Häfen, 6. 98 En son tartışma, literatür ve kaynaklar için bkz. Effenberger, Buondelmonti, 24-25. 99 Dirimtekin, Marmara Surları, plan. Bkz. Dipnot. 11. 100 Kaynak ve literatür için bkz. Effenberger, Buondelmonti, 26. Ayrıca bkz. Dipnot. 2. 101 Kaynak ve litertür için bkz. Effenberger, Buondelmonti, 28. 102 Tartışma için bkz. Effenberger, Buondelmonti, 28. 103 Müller-Wiener, Häfen, 8-9. Effenberger, Buondelmonti, 29-30. 104 Bkz. Effenberger, Buondelmonti, 31-33. Krş. A. Berger, “Der Langa Bostanı in Istanbul,” Istanbuler Mitteilungen 43 (1993), 467-477. Ayrıca bkz. A. Effenberger, “Konstantinopel/Istanbul – die früheren bildlichen Zeugnisse,” Die By- zantinischen Häfen von Konstantinopel, Mainz (baskıda). 105 Kazıyla ilgili bir çok detay için bkz. “Gün Işığında. İstanbul´un 8000 yılı. Marmaray ve Sultanahmet kazıları”, (İstanbul, 2007). Limanla ilgili etraflı bir makele için bkz. A. Külzer, “Der Theodosius-Hafen in Yenikapı“ , Die Byzantinischen Häfen von Konstantinopel, Mainz (baskıda). 106 Urs Peschlow iki ayrı makalesinde, İoannis Khortasmenos´un bir şiirinden yola çıkarak Mermer-Kule´nin Theodoros Paleologos Kantakuzenos´a ait bir saray olduğunu söyler. Bkz. U. Peschlow, “Ein spätbyzantinischer Palast in Konstanti- nopel,” Studien zur byzantinischen Kunstgeschichte. Festschrift für Horst Hallensleben zum 65. Geburtstag, ed. B. Borkopp, B. Schellewald, L. Theis (Amsterdam, 1995), 93-97 ve U. Peschlow, “Die befestigte Rezidenz von Mermerkule,” Jahr- buch für Österreichische Byzantinistik 51 (2001), 385-401. Khortesmonos´un şiirinde adı geçen sarayın bir tepe üzerinde olduğu açıkça belirtilmiştir ve burası olması mümkün değildir. Bu konudaki tartışma için bkz. N. Asutay, “Wer Erbaute Mermer-Kule,” Byzantion 72 (2002), 270–274 ve Asutay-Effenberger, Landmauer, 110-117.

- 96- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

KAYNAKÇA

Ağır, A: İstanbul´un Eski Venedik Yerleşimi ve Dönüşümü, (İstanbul, 2009). Asutay, N: “Überlegungen zum Christos-Evergetis-Kloster und zur Theodosia-Kirche am Gol- denen Horn”, Istanbuler Mitteilungen 51 (2001), 435–443 Asutay, N: “Wer Erbaute Mermer-Kule”, Byzantion 72 (2002), 270–274. Asutay, N: “Die Entdeckung des Romanos-Tores an den Landmauern von Konstantinopel”, Byzantinische Zeitschrift 96 (2003), 1–4 Asutay-Effenberger, N: “Romanos-Kapısı ve Mesoteikhon: Sultan II. Mehmet, İmparator XI. Konstantin Palaiologos ve Urban´ın Dev Topunun Kuşatma Esnasındaki Mevziileri”, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü Haberler, (Mayıs 2004), Sayı 18, 18–20. Asutay-Effenberger, N: Die Landmauer von Konstantinopel-İstanbul. Historisch-topographische und baugeschichtliche Untersuchungen, (Berlin, New York, 2007). Asutay-Effenberger, N: “Das Kloster des Ioannes Prodromos τῆς Πέτρας in Konstantinopel und sein Bezug zur Odalar und Kasım Ağa Camii”, Millennium 6 (2008), 299–327 Asutay-Effenberger, N: “Nochmals zum Charisiostor an der Theodosianischen Landmauer”, Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 59 (2009), 29–31. Asutay-Effenberger, N: “Mehmets Kanonenmeister Urban und die größte Kanone des 15. Jahrhunderts”, Sultan Mehmet II. Eroberer Konstantinopels – Patron der Künste. Yay. haz. N. Asu- tay-Effenberger, U. Rehm, (Köln,Weimar,Wien 2009), 211–225. Asutay-Effenberger, N: “Kitâb-ı Bahriye Berlin ve Londra Yazmalarındaki İstanbul Haritala- rının Kaynağı ve Bazı Bizans Anıtları Üzerine”, İmparatorluklar Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul. Yay. haz. F. M. Emecen, (İstanbul, 2010), 213–226. Asutay-Effenberger, N: “Die Porta Veteris Rectoris und weitere Tore der Mauer am Goldenen Horn – Zu einer osmanischen Stadtansicht von İstanbul aus dem 16. Jahrhundert”, Fund-Stücke – Spuren-Suche (Festschrift für Georges Descouedres). Yay. haz. Adriano Boschetti-Maradi/Barbara Dieterich…., (Berlin, 2011), 129-141. Asutay-Effenberger, N: “Blacherna-Palast and its Defence”, Cities and Citadels, Koç University in Istanbul. Research Center for Anatolian Civilizations, 5. – 6. Dezember 2009, (London, 2012), baskıda. Asutay-Effenberger N. ve Effenberger, A: “Eski İmaret Camii, Bonoszisterne und Konstan- tinsmauer”, Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 58 (2008), 13–44 Asutay-Effenberger N. ve Effenberger A: “Zum Verlauf der Konstantinsmauer zwischen Marmarameer und Bonoszisterne und zu den Toren und Straßen”, Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 59 (2009), 1–29.

- 97- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Ayverdi, E.H: Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu, (Ankara, 1958). Babinger, B: “Francesco Scarella e i suoi disegni Costantinopoli”, Rivista d´arte. Studi do- cumentari per la storia delle arti in Toscana 35 (1960), 1-15. Bauer, F.A: Stadt, Platz und Denkmal in der Spätantike. Untersuchungen zur Ausgestaltung des öffentlichen Raumes in den spätantiken Städten Rom, Konstantinopel und Ephesos, (Mainz, 1996), 214 Berger, A: Untersuchungen zu den Patria Konstantinipoleos, (Bonn, 1988). Berger, A: “Der Langa Bostanı in Istanbul”, Istanbuler Mitteilungen 43 (1993), 467-477. Berger, A: “Zur Topographie der Ufergegend am Goldenen Horn”, Istanbuler Mitteilungen 45 (1995), 149-165. Brandes, W: “Die Belagerung Konstantinopels 717/718 als apokaliptisches Eriegnis”, By- zantina Mediterranea. Festschrift für Johannes Koder zum 65. Geburtstag. Yay. haz. K. Belke, E. Kislinger… , (Wien, Köln, Weimar, 2007), 65-91. Brandes, W: “Konstantinopels Fall im Jahre 1204 und „apokalyptische Prophetien”, Syriac Polemics. Studies in Honor of Geritt Jan Reinink. Yay. haz. W. Van Bekkum, J. W. Drijwers,A.C. Klugkist, (Orientalia Lovanensia Analecta, 170), (Leuven, Paris, 2007), 239-259. Demangel, R. ve Mamboury, E: Le quartier des Manganes et la première région de Constan- tinople, (Recherches françaises en Turquie, 2), (Paris, 1939). Diels, H. ve Schramm, A.E: Herons Belopoiika (Schrift vom Geschützbau), Philos Belopo- iika (Mechanic Buch IV und V, (Yunanca ve Almanca), (Leipzig, 1970). Dirimtekin, F: Fetihten önce Marmara Surları, (İstanbul, 1953). Dirimtekin, F: Fetihten Önce Haliç Surları, (İstanbul, 1956). Dositheos, Historia peri tōn en Yerusolumois patriarckeusantōn, (Bükreş 1715). Effenberger, A: “Die Illustrationen – Topographische Untersuchungen Konstantinopel / Istanbul und ägaische Örtlichkeiten”, Christophoro Buondelmonti. Liber Insularum Archipelagi. Universität- und Landesbibliothek Düsseldorf Ms. G 13. Faksimile. Yay. haz. I. Siebert und Max Plassmann. Mit Beiträgen von A. Effenberger, M. Plassmann und F. Rijkers (Wiesbaden, 2005).

Effenberger, A: “Zur Wiederverwendung und zum Standort der venezianischen Tetrarchengruppen”, Millenıum 10 (2013), baskıda.

Emecen, F.M: Fetih ve Kıyamet 1453, (İstanbul, 2012). Eyice, S.: “Zindan Kapısı”, Istanbul, 3, (Ekim 1992), 129-138.

- 98- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Gerola, G: “Le Vedute di Costantinopoli di Christoforo Buondelmonti”, Studi Bizantini e Neohellenici 3 (1931), 249-279. “Gün Işığında. İstanbul´un 8000 yılı. Marmaray ve Sultanahmet kazıları”, (İstanbul, 2007). Janin, R: Constantinople Byzantine. Développement urbain et répertoire topographique. İkinci baskı, (Paris, 1962). Kalkan, H. ve Şahin, S. “Ein neues Bauepigramm der Theodosianischen Landmauer von Konstan- tinupolis aus dem Jahr 447”, Epigraphica Anatolica 22 (1993), 137-147.

Krischen, F. Die Landmauer von Konstantinoplel. Bearbeitet im Aufrage der deutschen Forschungsgemeinschaft, erster Teil, (Berlin 1938).

Leonis Diaconi Historiae. Yay. haz. C. B. Hase, Bonn 1828, III, 8, 48/15-18, [İngilizce çeviri için bkz. The History of Leo the Deacon. Byzantine Military Expansion in the Tenth Century, Intrioduction, translation, and annotations by A.M. Talbot and D. F. Sullivan, (Washington D.C., 2005)]. Macridy, T. ve Casson, S: “Excavations at the Golden Gate, Constantinople”, Archaeologia 81 (1931), 63-84. Mango, C: “The Byzantine Inscriptions of Constantinople: A Bibliographical Survey”,Ame - rican Journal of Archaeology 55/1 (1951), 51-66. Mango, C: “The Fourteenth Region of Costantinople”, Studien zur spätantiken und byzan- tinischen Kunst Friedrich Wilhelm Deichmann gewidmet. Yay. haz. O. Feld, U. Peschlow, (Bonn, 1986), 1-5. Mango, C: „“The Triumphal Way of Constantinople and the Golden Gate”, Dumbarton Oaks Papers 54 (2000), 173-186. Mango, C: “The Shoreline of Constantinople in the Fourth Century”, Byzantine Constantinop- le: Monuments and Everyday Life. Yay. haz. N. Necipoğlu (Leiden, Boston, Köln, 2001), 17-28. Mango, C: “Le Mystère de la XIVe Région de Constantinople”, Mélanges Gilbert Dagron (Travaux et Mémoires, 14), (Paris, 2002), 449-455. Mango, C: Le Développement Urbain de Constantinople (IVe – VIIe siècles), Réimpression con- forme à l´édition de 1990 augmentée d´un nouvel addenda de l´auteur, (Paris, 2004) Meyer-Plath, B. ve Schneider, A.M: Die Landmauer von Konstantinopel. Bearbeitet im Auftrag der Deutschen Forschungsgemeinschaft, zweiter Teil. (Denkmäler antiker Architektur, 8), (Berlin, 1943). Müller-Wiener, W: “Zur Frage der Stadtbefestigung von Byzantion”, Bonner Jahrbücher 161 (1961), 165-175. Müller-Wiener, W: Bildlexikon zur Topographie Istanbuls. Byzantion – Konstantinupolis – Istanbul bis zum Beginn des 17. Jahrhunderts, (Tübingen, 1977).

- 99- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Müller-Wiener, W: Die Häfen von Byzantion – Konstantinoupolis – Istanbul, (Tübingen, 1994). Nicetae Choniatae Historia, rec. Ioannes A. van Dieten (CFHB, Ser. Berolin., 11), (Berlin, New York, 1972). Peschlow, U: “Ein spätbyzantinischer Palast in Konstantinopel”, Studien zur byzantinischen Kunstgeschichte. Festschrift für Horst Hallensleben zum 65. Geburtstag. Yay. haz. B. Borkopp, B. Schellewald, L. Theis, (Amsterdam, 1995), 93-97 Peschlow. U: “Die befestigte Rezidenz von Mermerkule”, Jahrbuch für Österreichische Byzan- tinistik 51 (2001), 385-401 Restle. M: Istanbul-Edirne-Iznik. Baudenkmaeler und Museen, (Stuttgart, 1976). Schoene, P: Philonis Mechanicae Syntaxis. Libri Quartus et Quintus, (Berlin, 1893). Schneider, A.M: “Mauern und Tore am Goldenen Horn zu Konstantinopel”, Nachrichten der Akademie der Wissenschaften in Göttingen, (Phil.-Hist.Klasse, 1950), 65-107. Schreiner, P: Konstantinopel. Geschichte und Archäologie, (Münih, 2007), 19. Schweinfurth, Ph: “Le mur terrestre de l’ancienne Constantinople et sa Porte doreé”, Belleten 16 (1952), 268-271. Seeck, O: Notitia dignitatum accedunt notitia urbis Constantinopolitanae et laterculi provinci- arum, (Berlin, 1876) Theodosiani libri XVI cum constitutibus Sirmondiori leges novella ad Theodosianum pertinentes. Yay. haz. Th. Mommsen, P. M. Meyer, 2 Cilt, (Berlin, 1905), XV, 1, 51 Tunay, M.İ: “İstanbul´un Bizans Devri Kara Surlarında Osmanlı Onarımları”, Akten des VI. Internationalen Kongress für Türkische Kunst. München vom 3. Bis 7. September 1979. Yay. haz. K. Kreiser, H.-G. Majer, M. Restle, J. Zick-Nissen. Bd. 1: Text, (München, 1987), 337-342. Van Millingen, A: Byzantine Constantinople: The Walls of the City and Adjoining Historical Sites, (London, 1899).

- 100- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

- 101- 5. yüzyıla tarihlenen Silivrikapı hipojesinden detay, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye. Ticaret Hayatı

Doç. Dr. Koray Durak1

Konstantinopolis’te Ekonomik Hayat

izanslıların Kentlerin Kraliçesi ismini verdikleri Konstantinopolis’in ekono- mik hayatını anlatmak pek çok açıdan Bzorlu bir girişimdir. 1500 yıl boyunca başkent olan bir şehrin ekonomik tarihi doğal olarak ciddi değişimler geçirmiştir. Bir safhada var olan aktörler, ihtiyaçlar ve ürünler başka bir safhada ortadan kalkmış ya da kabuk değiştirmiştir. Çok uzun bir zaman dilimine yayılan değişimler kadar aynı zaman diliminde kentin çevresi ile girdiği iktisadi ilişkiler de karmaşık bir yapı sunar. Kent sınırları içindeki yerel ekonomi, çevresindeki bölgesel ve uluslararası bağlarla sıkı bir ilişki içinde değerlendirilmelidir. Ayrı- ca, saray, bürokrasi ve ordunun merkezi olan Konstantinopolis’te Bizans devletinin ekono- miye olan etkisi unutulmamalıdır. Kent eko- nomisinde devletin ihtiyaç ve önceliklerinin etkisi üretim, dağıtım ve tüketim süreçlerinde kolaylıkla gözlemlenebilir. Konstantinopolis’in uzun tarihini bu noktaları göz önünde bulun- durarak dört döneme bölmek ve okuyucuya her Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

değişmez kentin kendine has topog- rafyasıdır. Balkanlardan Anadolu’ya doğru uzanan büyük bir yarımadanın ucunda, Marmara denizi ve Haliç ile çevrelenen küçük bir yarımadaya kurulmuş Konstantinopolis, Bizans tarihi boyunca sınırları her zaman belli bir kent olarak kalmıştır. Üç 13. ve 14. yüzyıldan kalma seramik kase, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye. tarafı denizlerle çevrili kentin batı sınırını 4. yüzyılda inşa edilen surlar dönem için bir kent iktisadı tasviri yapmak, belirler. Haliç binlerce yıl boyunca doğal liman bu karmaşık yapıyı basitleştirmeden ama an- işlevi görür. yeterli su kaynaklarının olmaması, laşılabilir bir biçimde sunmanın güzel bir yolu kent sakinlerini Trakya’dan gelen suyu taşımak olacaktır. Roma İmparatorluğu yönetimi altın- için sukemerleri ve sanrılar kurmaya itmiştir. da Bizantion adlı orta büyüklükteki bu Yunan Kente uzanan yollar da değişmezler arasındadır. kentinin bir dünya başkentine dönüşümü M.S. Ermenistan ve kuzey Anadolu’dan gelen yollar 3. yüzyıl ile 6. yüzyıl arasında gerçekleşirken Sevastia (Sivas), ya da Amasia (Amasya)-Efhe- (1. Dönem), 7. ve 8. yüzyıllar kentin nüfus ve ta (Afkat) yolu üstünden Ankira’ya (Ankara) ekonomisinin küçüldüğü bir zaman dilimidir ulaşır, oradan da Nikea (İznik)-Nikomedia (2. Dönem). Bizans İmparatorluğunun askeri (İzmit)-Skutarion (Üsküdar) yolu ile Kons- ve ekonomik olarak toparlanmaya başladığı ve tantinopolis’e uzanırdı. Ege ve Akdeniz’den doğu Akdeniz’de tekrar bir güç hale geldiği 9. ile gelen yollar da İznik’te birleşirdi. Balkanlardan 12. yüzyıllar arasında başkenti de tekrar dünya- Konstantinopolis’e uzanan üç ana karayolu var- nın göz bebeği konumuna gelir (3. Dönem) ama dı. Birincisi Karadeniz kıyısını izleyerek Varna bundan sonra 1453’e kadar geçen süre içinde üzerinden Tuna’ya uzanan, ikincisi ise Adria- Konstantinopolis küçülen bir imparatorluğun nopolis (Edirne) üzerinden Filippopolis (Fili- fakirleşen bir başkenti olarak ayakta kalmaya be), Serdika (Sofya) hattını izleyen Balkanları çalışır (4. Dönem). diyagonal kesen yoldu. Üçüncü yol Adriyatik Bütün bu değişimler karşısında, Konstanti- kıyısından başlayan ve Thessaloniki (Selanik)- nopolis’in tarihindeki bazı değişmezlerden söz Enez-İraklia (Ereğli) hattını izleyip başkente etmek gerekir. Öncelikle Asya ve Avrupa’yı bir- ulaşan yoldu.2 Kente uzanan bütün yolların birine bağlayan kara yollarının ve Karadeniz başlangıç ve bitiş noktası olan Milyon Taşı aynı ile Akdeniz’i birleştiren suyolunun ortasında zamanda imparatorluktaki bütün mesafelerin olması kente Osmanlı döneminde olduğu hesaplanmasında sıfır noktası olarak alınan bir gibi büyük bir avantaj sağlamıştır. Yüzlerce mimari yapıydı. Bugün Sultanahmet meyda- yıl boyunca şehre Karadeniz’in kuzeyi ya da nında Yerebatan Sarnıcı’nın yanında kalıntıları Trabzon’dan ürünler deniz yoluyla ulaşmış; Mı- bulunan bu yapı büyük ihtimalle 4. yüzyılın sır’ın geç antik çağdaki buğdayı ve ortaçağdaki başında inşa edilmişti. Konstantinopolis’in kumaşları Suriye ve Anadolu kıyıları boyunca hikâyesini bu tarih ve mekândan başlatmak hareket eden gemilerce getirilmiştir. Bir diğer hiç de yanlış olmaz.

- 104- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

1. Roma’nın ve dünyanın başkenti (3.- yaptırdığı ve Bizans ordularının İspanya kıyı- 6. yüzyıllar) larına kadar ulaştığı 530’lu ve 540’lı yıllarda Konstantinopolis’in anameydanındaki Milion Hıristiyanlığı Roma İmparatorluğunun resmi taşının olduğu yerden-yani bugünkü Yerebatan dini haline gelmesi sürecini başlatan İmparator sarnıcının olduğu alandan- kente baktığımızda, Constantinus Bizantion’un bir imparatorluk çevremizde sadece ortaçağın en büyük kilisesi başkenti haline gelmesi için gerekli olan ilk Ayasofya’yı, At Meydanı’ndaki hipodromu ve adımları atar. Kilise tarihçisi Sozomenus’un bugünkü Sultanahmet Camisi ve Ahırkapı ci- 5. yüzyılın ortasında yazdıkları bu adımlar varına kurulmuş olan Büyük Saray’ı görmeyiz. hakkında bize bilgi verir: Söz konusu yıllarda Ayasofya Kilisesi’nin önünde Tanrının sözlerine uyarak Constantinus ön- duran bir Konstantinopolisli ister batıya yani ceden Bizantion adı verilen kenti büyüttü ve Divan yolu üzerinde Laleli-Aksaray bölgesine çevresine yüksek duvarlar dikti. Kentin güneyi- yönelsin isterse Eminönü yönüne doğru inen ne doğru muhteşem konaklar yaptırdı. Kentin yollardan aşağı yürüsün ticari bir yapı ya da nüfusunun böyle büyük bir kent için yetersiz yapılar topluluğu ile karşılaşırdı. 5. yüzyılın ilk olduğunu bildiğinden, Roma ve başka mem- yarısında İmparator II. Theodosius zamanında leketlerin ileri gelenlerini ve onların ailelerini yazılan Notitia urbis Constantinopolitanae Kons- başkente getirtti. Yeni binalar ve kenti süsleyecek tantinopolis’teki yerel yönetim yapısı ve önemli anıtlar için vergiler saldı, yiyecek akışını sağladı binaları hakkında bilgi veren bir eserdir ve hayali ve kentin diğer ihtiyaçlarını karşıladı. Kenti gezginimizin not defterindeki bilgilerin önemli bir hipodromla, çeşmeler, portikolar ve diğer bir kısmı bu Latince yazılmış dokümandan gelir. yapılarla süsledi. Adını Yeni Roma ve Konstan- Ayasofya’nın önündeki Augustaion meyda- tinopolis koydu; doğuda, kuzeyde, güneyde, nından Eminönü yönüne yani Prosforion lima- Akdeniz kıyılarında yaşayan herkesin başkenti yaptı.3

Constantinus’un attığı yukarıda adı geçen adımlar bir anlamda bü- yük bir kent ekonomisinin kurulması yönünde atılmış adımlardır. Kalabalık bir nüfusun tüketim ihtiyaçları surlar- la korunan güvenli bir ortamda dev- letin yaptığı düzenlemelerle karşılan- maya başlamış ve 4. yüzyılın başında büyümeye başlayan kent, 6. yüzyıla gelindiğinde genişleyen ve zengin bir imparatorluğun göz kamaştırıcı zen- ginliklerine sahip yaklaşık 400.000 nüfusa sahip başkentine dönüşmüştür. İmparator İustinianus’un Ayasofya’yı Osmanlı İmparatorluğu döneminde At Meydanı olarak bilinen Hipodrom.

- 105- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi nına doğru inen biri soluna baktığında bugünkü Cağaloğlu semtinin Ayasofya’ya bakan tarafında bakırcılar çarşısını görürdü. Geç antik çağda bu bölgenin meskûnları çoğunlukla Yahudiler olsa da 5. yüzyılın başında II. Theodosius bölgedeki sinagogu yıktırmış ve yerine Meryem Ana’ya adanmış Theotokos kilisesini yaptırmıştır.4 Ha- yali gezginimiz Eminönü yönüne biraz daha ilerlediğinde karşısına önce et ve balık satışının yapıldığı iki ayrı pazar çıkardı. Antik çağda ge- nellikle forumların yanında kurulan ve macellum adı verilen bu kare bir alanın çevresine dizilen dükkânlardan oluşurdu. Genellikle her macel- lumda bir ürün tipi satılırdı. Sirkeci’ye inen yoldaki bu et ve balık macellumları da antik Bizantion döneminden kalan Strategion adı verilen geniş forumun güneyine kurulmuşlardı. Bu iki pazar yeri, kente deniz yolu ile getirilen et ve balığın satıldığı önemli merkezlerdi, çünkü 6. yüzyılda başkentin ticari hayatının kalbinin attığı yerlerden biri Haliç’in girişindeki Prosfo- rion ve Neorion limanlarıdır. Daha doğuda olan Prosforion Sirkeci sahilindeyken, Neorion Emi- nönü bölgesinde kurulu bir limandı. Haliç’teki bu limanlara yanaşan gemilerin getirdiği çeşitli ürünler arasında buğday ve zeytinyağı özellikle

önemli bir yer tutuyor olmalıdır. Zira limanların İmparator kıyafetleri giyen bir figür, İstanbul Arkeoloji hemen arkasında bu iki ürünün depolanması Müzeleri, Türkiye. için horrea denilen ambarlar kurulmuştu. Dev- Gezginimiz başladığı noktaya tekrar dönüp let kullanımına mahsus altı büyük ambardan Sultanahmet’ten batıya doğru yürümek iste- (horrea) dördü Sirkeci-Eminönü kıyısındaydı. Kentin büyük nüfusunun beslenme ihtiyacının diğinde arşınlayacağı ana yol Konstantinopo- karşılanması için bedava ya da indirimli ekmek, lis’in en ünlü caddesi Mese olacaktır. 25 metre yağ ve şarap gibi temel tüketim malzemeleri genişliğindeki bu uzun cadde çeşitli meydan- bu ambarlarda toplanıyor; bu merkezlerden de lara açılarak Aksaray-Laleli yönünde ilerlerdi. kentin çeşitli mahallelerine dağılmış sayıları on Yunancası orta yol diye çevrilebilecek bu yol dokuzu bulan kamu fırınları ve gradus denen Osmanlı İstanbulu zamanında da kentin ana dağıtım yerlerinde ekmek halka ulaştırılıyordu. caddelerinden biri olmuştur. Günümüzde Sul- Tabi, yine kentin her köşesinde bulunan özel tanahmet’te Divan Yolu Caddesi olarak başlayıp fırınları da unutmamak gerekir. Aksaray’da Ordu Caddesi olarak biten ana arter

- 106- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Mese’nin kendisidir. Bu caddede yürüdüğünde Sophia/İulianus Limanı, 4. yüzyıl ortalarında gezginimizin dikkatini çeken ilk şey yolun iki İmparator İulianus tarafından yaptırılmış, 6. tarafındaki revakların ihtişamı olmalıdır. Yol yüzyılda İustinianus Neorion Limanı’nda olan boyunca uzanan kimi iki katlı kimi tek katlı ticareti buraya kaydırmıştır. 575 yılı civarında II. yapıların yola bakan tarafında mimari devam- İustinus tarafından yeniden inşa edilen limana lılık sağlamak ve gelip geçenleri güneş ve yağ- imparatorun eşi Sophia’nın adı verilir. Bu alanın murdan korumak için yapılan bu revaklar yan batısında, bugünkü Yenikapı semtinde ise daha yana dizilmiş sütunların üzerinin bir çatı ile büyük bir liman olan Theodosius Limanı temel kapatılmasından müteşekkildi. Arkalarındaki olarak Mısır’dan getirtilen buğdayın gemilerden yapılar genellikle ya dükkân ya da zanaatkârların indirildiği limandı.8 Bu yüzden, bu iki limanın mallarını ürettikleri atölyeler olarak hizmet veri- yanına kurulmuş iki ambarın olduğunu öğ- yorlardı. 22 Ekim 406 yılında II. Theodosius’un renmek gezginimizi şaşırtmazdı.9 Kent halkına çıkardığı bir yasaya göre, revaklı binaların üst bedava ya da indirimli ekmeğin sunmak için katlarına yapılan tahta ekler ve üst katlara çıkan çok karmaşık ve devlet eliyle işleyen bir sistem tahta merdivenler yangın tehlikesi yüzünden kurulmuştu. Mısır eyaletinin vergisi buğday yasaklanmıştı. Revaklı yapıların sadece Mese’de olarak alınır; devlete ait gemiler ya da devletin olduğunu iddia edemeyiz. Biraz yukarıda söz destek olduğu bağımsız tüccar gemileri tara- ettiğimiz Sultanahmet’i Eminönü’ne bağlayan fından başkente getirilirdi. Örneğin Mısır’dan yol ve başka birkaç cadde daha revaklarla çevrili vergi olarak getirilip Konstantinopolis’in ekmek idi, ama hiç kuşkusuz Mese’yi kuşatan revaklı ihtiyacını karşılamak için kullanılan buğday yapılar, özellikle Augustaion meydanına yakın yıllık 80.000 kişiyi doyuracak miktardaydı. olanlar, en etkileyici olanlardı.5 Kentin en ünlü Tabi, deniz ulaşımının Ekim-Nisan arası mev- alışveriş caddesi olan Mese’nin Augustaion’a sim şartları yüzünden her yıl sekteye uğradığını yani Sultanahmet Meydanı’na en yakın olan hatırlatmakta fayda vardır.10 kısmında gümüşçülerin, mumcuların ve kitap- Geç antik çağda Bizans İmparatorluğu ve çıların dükkân ve/veya atölyeleri vardı.6 Hatta hatta bütün dünya sanki Konstantinopolis’in caddenin ticari kimliği bir heykelde vücut bu- ihtiyaçlarını karşılamak için seferber olmuş luyordu. Yuvarlak bir plana sahip Constantinus gibiydi. Buğday sadece Mısır’dan değil, Trak- meydanında (Çemberlitaş) pek çok heykelin ya ve Sicilya’dan da geliyordu. Zeytinyağı ve yanında elinde ağırlık tartmak için kullanılan Şarap Suriye, Filistin, Anadolu ve Yunanistan bir ölçü birimi olan Modios tutan Kader (Tyc- kıyılarından başkente akardı. Başka bir rota da he) heykeli belki de devletin tacirler üzerindeki Konstantinopolis’i güney Ege Denizi üzerin- kontrolünü temsil ediyordu.7 den İtalya, Sicilya ve Kuzey Afrika’ya bağlardı. Gezginimiz Mese üstünde Theodosius Kuzey Afrika menşeli çanak çömleklerin Doğu Meydanı civarında (Laleli) Marmara denizine Akdeniz ve Konstantinopolis’te bulunması iki doğru inen sokaklarda yürüyüp deniz kıyısı- bölge arasındaki sıkı ticari ilişkilere işaret eder. na vardığında karşısına iki liman çıkar. Bizans Ancak 6. yüzyılın başında Kuzey Afrika men- döneminde Kumkapı ile Ahırkapı arasında şeli çanak çömlekler yerlerini Ege bölgesinde Kadırga mahallesinde bulunan Kontaskalion/ üretilen versiyonlara bırakmaya başlar. Benzer

- 107- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

şekilde zeytinyağı ve şarap taşıyan Filistin ve rın tamiri örneğinde olduğu üzere savunmasına Kuzey Suriye amforaları 6. yüzyılın başından yönelik restorasyon faaliyetleridir. Örneğin, 9. başlayarak Konstantinopolis pazarlarına hâkim yüzyılda yazan tarihçi Theofanis’e göre, 775 olur. Bu son iki eğilim gösterdiği üzere, 6. yüzyıl yılında ölen İmparator V. Konstantinos kentin itibarıyla doğu Akdeniz yüzünü Konstantino- su kemerlerini tamir etmeleri için 6,900 tane polis’e dönmüştür.11 Konstantinopolis ithal ustayı eyaletlerden getirtir.13 Kentin dükkân malların kolaylıkla bulunacağı bir merkezdi. ve atölyelerinin olduğu ana caddeler değişmese Bu yüzyıllarda Bizans topraklarına üretilmeyen de, limanların kullanımı ile ilgili bazı temel ipek Çin’den İran’a ulaştırılır. Nisibis (Nusaybin) değişlikler olur. Prosforion limanı terk edilip, ve Dara sınır kentlerinden Bizans topraklarına Neorion savaş gemileri için bir kullanılmaya giriş yapar ve ya Antakya’dan deniz yolu ile ya başlayınca, ticaret açısından Marmara kıyı- da Anadolu kara yolları ile Konstantinopolis’e sındaki limanlar öne çıkar. Bizans dünyasında varırdı. Güney Asya’dan -özellikle Sri Lanka’dan kentler ortadan kalkar, taşınır, ya da küçülürken, gelen baharat ve değerli taşlar- deniz yolu ile ya Konstantinopolis de bu gelişmelerden payını Basra körfezine ya da Kızıl Deniz’e ulaştırılırdı.12 alır. İthalat ve ihracattaki azalma ve bakır sikke gibi küçük para birimlerinin ortadan kalkma- 2. Küçülen devlet, küçülen ekonomi (7. sı ekonomik hayatın fakirleşip basitleştiğinin - 8. yüzyıllar) bariz örnekleridir. John Haldon’ın iddia ettiği 6. yüzyılda Avrasya ve Akdeniz’deki en büyük gibi, bölgeler arası ticaret geriler, çanak çömlek imparatorluğun merkez olan ve nüfusu yarım üretimi yerelleşir ve dağılımı kısıtlı hale gelir.14 milyona yaklaşan Konstantinopolis 700 yılı iti- Bu dönemde şehrin ekonomik hayatında barıyla topraklarının büyük kısmı kaybetmiş bazı önemli değişiklikler meydana gelir. Mı- bir imparatorluğun nüfusu 100.000’in altına sır’dan gelen buğdayın durması ile bedava ekmek düşmüş başkenti haline gelir. 7. yüzyılda Arap dağıtımı sona erer ve büyük olasılıkla bununla orduları imparatorluğun en zengin eyaletlerini ilintili olarak dört ambardan sadece birinin kul- ele geçirmekle kalmayıp Anadolu’ya yaptıkları lanımına devam edilir. Buna rağmen, yetkili- akınlarla Konstantinopolis’in doğusuna düşen ler kentin iaşesi için gerekli önlemleri alırlar. bölgelerde kaos yaratıyor; Avar ve ardından Bul- İşin ilginç yanı, aynı yetkililer büyük tacirler gar orduları Trakya’yı yağmalıyor, Mora yarıma- olarak kendilerine kazanç sağlamaktan da geri dasına kadar iniyorlardı. Bu sürekli güvensizlik durmazlar. Benzer şekilde, sınır bölgelerinde ortamı 6. yüzyılın ortalarında başlayan ve 7. ticari etkinlikleri kontrol eden ve gelen ve gi- yüzyıl boyunca tekrarlanan veba ile birleşince den ürünlerden vergi toplayan kommerkiarioslar hem imparatorlukta hem de başkentte meskûn da kendilerine kazanç sağlamak için yöntemler insan sayısını ciddi miktarda azaltmıştı. Bu du- geliştirirler. 7. ve 8. yüzyıllardan kalma mühürle- rumun ekonomiye etkisi hem talebin azalması rin gösterdiği üzere, kommerkiarioslar Asya’dan hem de işgücünün azalması olmuştur. gelen ipekli ticareti üzerinde tekel kurarlar ve 700’lü yıllarda kentte bulunan hayali gezgin ithal edilen ipeği satın alma hakkında sahip tek yeni inşaat faaliyetlerine tanık olmaz. Görebile- tacirler olarak bu ürünün ticaretini yaparlar. ceği tek yenilik kentin ayakta tutulması ve surla- İpek üretiminin Bizans topraklarında yayılmaya

- 108- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

başladığı 7. ve 8. yüzyıllarda, söz konusu kişiler kının mahkemelerde, cenaze işlerinde ve ithal aynı zamanda hâkim oldukları bölgelerde ipek ürünler için ödediği vergiler de vardı.17 Devletin üretimi ve satışı üzerinde de hak sahibiydiler. üretim üzerinde ciddi bir kontrolü olmasa da Nicolas Oikonomides’e göre, kommerkiaroslar bazı sektörlerde kuvvetli bir rolü vardı. Örne- bölgelerindeki kozalardan ipek üreten tek tek ğin, silah üretimi devlet tarafından atanan bir köylülerden ipekleri alır ve aphoteke adı verilen yöneticinin gözetiminde, atölyelerde bir araya depo-dükkânlarda bazı diğer ürünlerin yanında gelmiş zanaatkârlar tarafından gerçekleştirilirdi. satılırdı. Konstantinopolis’te de başkent ve çev- Benzer şekilde devlet atölyeleri ipek boyama, resine hâkim olan ve söz konusu pozisyonu açık mücevher ve dokuma sektörlerinde en azın- arttırma ile elde eden kommerkiarioslar karşımı- dan Konstantinopolis’te atölyeler işletiyordu. za çıkar. Ayrıca, çok değerli olan ve pazarlarda Tarihçi Theofanes ipekli kumaş fabrikasında değil de devletin kullanımı için üretilen mor renkli ipeklilerin (blatta) üretimini kontrol eden archon tou blattiou’lar da kommerkiariosların yanında anmak gerekir.15 Ticarette yerelleşme ve fakirleşmenin çok sayıda işareti vardır. Bu döneme tarihlenen gemi batıklarının sayısı azalır ve bulunan gemiler geçen yüzyıllardaki gemile- re nazaran daha küçüktürler. Kuzey Afrika’dan gelen çanak çömleklerin miktarı ciddi derecede azalır. Yayılım alanı belli bölgelerle kısıtlı çanak çömlekler tipleri çoğalır ve sikke kullanımında ciddi düşüş görülür.16

Bizans devletinin ekonomi üzerindeki etki- sinin en çok hissedildiği yer kuşkusuz Kons- tantinopolis’tir. Devletin kontrolü hakkındaki gözlemlerimiz, 7. ve 8. yüzyılları ilgilendiren bölümde bahsetmemize rağmen, bütün Bizans tarihi için geçerlidir. Devletin düzenleyici me- kanizması, ticaret üzerinde olduğu kadar üretim ve tüketim süreçlerinde de kendini gösterir. En büyük toprak sahibi olarak, üretime katkıda bulunarak, vergi sistemini düzenleyerek, top- ladığı vergileri maaş ve hediye şeklinde halka dağıtarak ve faiz oranlarını belirleyerek Bizans devleti ekonominin gidişatında belirleyici bir rol oynamıştır. Devletin en büyük vergi geliri

olan toprak vergisini ödemeyen kentli nüfus 10. yüzyıldan Azize Eudokia İkonası, İstanbul Arkeoloji bir çeşit kent vergisi öderdi. Ayrıca, kent hal- Müzeleri, Türkiye.

- 109- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Avrupa ve Yakındoğu’nun en kuvvetli gücü konumuna ulaşır; 11. yüzyılın sonunda Türk ve İtalyan’dan gelen Norman akınları karşısında bocala- sa da, 12. yüzyılın ortaları itibarıyla Norman tehlikesini bertaraf eder ve Anadolu’nun iç bölgelerinde kuru- lan Anadolu Selçuklu ve Danişment devletleri ile bir denge siyaseti izler. 9. ile 12. yüzyıllar arasında imparator- luktaki zenginleşmeye paralel olarak 4. yüzyıl sonu veya 5. yüzyıl başına tarihlenen Fenari İsa Camii yakınlarında bulunmuş bir lahit, Konstantinopolis tekrar bir metropolis İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye. haline gelir. Hayali gezginimiz 1000 yılında Konstantinopolis’i geziyor bir yangından söz ederken başka bir tarihçi Leo olsa, nüfusu tekrar yarım milyona yaklaşmış, yine devlete ait bir dokumacılar grubundan Akdeniz ve Karadeniz’in her tarafından gelen bahseder.18 Bu atölyelerin nasıl işletildiğine dair tacirlerin sokakları arşınladığı bir kent görüp elimizde fazla bir bilgi yoktur. Bazı bağımsız hayranlığını gizleyemezdi. Başkentte pagan zanaatkârların ya da ceza almış veya köleleşti- düşüncenin hiçbir izi kalmamış, Latince çok- rilmiş zanaatkârların bu atölyelerde çalışmaya tan unutulmuş ve Hristiyanlık kültürel hayat 19 zorlandıklarını söylemek yanlış olmaz. Dev- üstünde egemenlik kurmuş olsa da, en azından letin ekonomide zaman zaman hissedilen ağır kentin geç antik çağda kurulan altyapısı çok da eline rağmen, Konstantinopolis ekonomisinin değişmeden 12. yüzyıla kadar devam etmiştir. devlet tarafından kontrol edilen kapalı bir eko- Yaşam tarzı, düşünüş biçimi ve sanatı ile bir nomi olduğunu söylemek büyük bir yanlış olur. ortaçağ kentine dönüşen Konstantinopolis’te Mallarını özgürce üreten veya satan zanaatkâr ve tacirler geç antik çağda kurulan sokaklarda gez- tacirlerin sayısı, ticaretin en az seviyeye indiği 7. miş, mallarını aynı meydanlarda satmışlardır. ve 8. yüzyıllarda bile, azımsanmayacak kadar bü- Örneğin, Klasik Yunan döneminden beri tica- yüktür. Bu gözlem, deniz ticareti hakkında bazı ri hayatın merkezlerinden biri olan Strategion genel düzenlemeleri içeren ve 8. yüzyılda yazıl- bölgesi (Sirkeci civarı) ortaçağda da bu işlevini dığı tahmin edilen Rodos Deniz Yasası’nda doğ- korumuştur. Geç antik çağın en büyük limanı rulanır. Kaptan, gemiciler, yolcular ve gemideki olan Yenikapı’daki Theodosius Limanı Latin tacirler arasındaki ilişkileri düzenleyen bu yasada işgali sırasındaki yıkımlara kadar işlevini sür- devletin mevcudiyetini bulmak imkânsızdır. düren önemli bir merkezdir.20 Mese ve Mese’yi dik kesen başka bir cadde olan ve günümüzde 3. Ortaçağın göz kamaştıran başkenti Tahtakale’den Bayezid'a çıkan Makros Embolos’u (9.-12. yüzyıllar) (Uzun Çarşı caddesini) çevreleyen revaklı yapı- 9. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu ların 12. yüzyılın sonuna kadar ticari işlevlerini askeri, ekonomik ve demografik anlamda ye- sürdürdüklerini bazı yazılı kaynaklardan anla- niden yükselişe geçer, 11. yüzyıla gelindiğinde rız. 1203 yılındaki Latin kuşatmasında Haçlı

- 110- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

yazarlardan Villehardouin ve Bizanslı tarihçi kadar geniş bir sahil şeridinden gelen amforalar Nikitas Khoniatis büyük bir yangının Haliç ve Suriye-Filistin kökenli kandiller sayılabilir. kıyısında başlayıp Ayasofya ve Marmara yö- Orta Bizans dönemine gelindiğinde limana nüne yayıldığını, Domninos Revaklı Yolu’nu yanaşan gemilerin ulaşım ağlarının geç antik ve alışveriş caddelerini mahvettiğini yazarlar.21 çağdakilere göre daha kısa menzilli olduğunu ve daha çok İmparatorluğun kuzey komşula- Orta Bizans dönemi İstanbulu ile ilgili ar- rına dönük olduğunu görürüz. Örneğin, 10. keolojik veriler arasında özellikle son yıllarda yüzyıla tarihlenen Yenikapı 1 isimli batıktan, Yenikapı semtinde yapılan kazılar sonucu or- Ganos (Tekirdağ Gaziköy/Hoşköy) bölgesinde taya çıkan buluntular öne çıkar. 2004 yılından üretilen amforalarda başkente Trakya’nın leziz itibaren, Marmaray Projesi, metro çalışmaları şaraplarının taşındığını öğrenirken, 9. yüzyıl bağlamında kurtarma kazıları sonucunda I. The- tarihli Yenikapı 12’nın Kırım amforaları ile dolu odosius tarafından 4. yüzyılın sonunda yaptırı- olduğuna şahit oluruz.22 lan liman ve 36 tane gemi batığı bulunmuştur. 7. yüzyıla kadar Konstantinopolis’in ana limanı Orta Bizans döneminde ticari hayatın işleyişi işlevini gören ve Bayrampaşa Deresi’nin getir- hakkındaki kaynaklar maalesef kısıtlıdır. Kons- diği siltlerle dolmaya başlamasına rağmen 12. tantinopolis’in anıtları hakkında bilgi veren 10. yüzyıla kadar işlevini sürdüren limana getirilen Yüzyılda derlenen Patria ve 8.-9. yüzyıllarda bir mallar bize başkentin bölgesel ve bölgelerarası dönemde yazılan Parastaseis syntomoi chronikai ticaret ağları hakkında ayrıntılı bilgiler sunar. 7. ve kentin ticari hayatı hakkında ayrıntılı bilgiler yüzyıla kadar söz konusu mallar arasında Mı- sunan 10. yüzyıl eseri Eparkhos’un/Valinin Kitabı sır’dan vergi olarak gönderilen ve kentin ekmek elimizdeki temel kaynaklardır. Bizans kaynak- ihtiyacını sağlayacak tahıl, ticari ürünleri taşı- larından genel olarak çıkardığımız, başkentteki mada kullanılan ve Kuzey Afrika’dan Levand’a temel tüketim malzemeleri, özellikle buğday

10. yüzyıl sonundan simurgların resmedildiği levha, İstanbul Arkeoloji Müzeleri, Türkiye.

- 111- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi ve et, kentin denize ve surlara daha yakın kı- Khoniatis’in ifadesine göre, ticaret için uzun sımlarında satılırken kumaş, metal ürünler ve ve tehlikeli yolculuklara çıkan ve para kesesi parfüm gibi lüks tüketim ürünleri kentin dini ile uyuyan biri olan Kalomodios imparatorlara ve siyasi merkezindeki bölgede pazarlanıyordu. ne kadar parası olduğunu göstermekten de geri Kent merkezinden nispeten uzak Theodosius durmazdı. İmparator Aleksios III Angelos’un Meydanı’nın yakınlarında Artopoleia yani fı- mali bürokratları Kalomodios’un zenginliğine rıncılar mahallesi diye bir yerin varlığı, ken- el koymak isteyince, kent ahalisi ayaklanır ve tin her yerinde fırın olduğunu kabul etsek de, Patriğin araya girmesiyle Kalomodios mallarına ekmek yapımının ciddi bir kısmının burada geri kavuşur.24 yoğunlaştığının bir işaretidir. Domuz dışındaki Ortaçağ Konstantinopolisi’nin uluslararası küçükbaş hayvan tüccarları, Sirkeci’deki Prosfo- ticaretin önemli duraklarından biri olduğu söy- rion Limanı’na getirip Strategion’da satılırken, lemek okuyucuyu şaşırtmayacaktır. Güney’de domuz tüccarları hayvanları Kumkapı’daki İuli- Abbasi İmparatorluğunun ve 950’li yıllardaki anos Limanı’na getirip Theodosius Forumu’nda çöküşünden sonra Mısır’da Fatimilerin ve Irak’ta 23 satarlardı. Büveyhoğullarının tacirleri kumaşlar, sırlı kap Eparkhos’un Kitabı bize Konstantinopolis’te- kacaklar ve Güney Asya menşeli baharatları ki tüm meslek gruplarının olmasa da, devletin Bizans pazarlarına taşırken, geri götürmek üzere gözünde düzenlemesi ve kontrolü önemli olan başkentte ipek ve keten kumaşlar, ahşap ürünler belli başlı meslek gruplarının bir listesini verir. ve yine adı tam tanımlanmayan “alet” ve “kap” Tefeciler ve bankerler, ipekli ürünlerin üretim ve satın alıyorlardı. Kuzeyden Rus ve batıdan da satışı ile ilgilenen zanaatkâr ve tüccarlar, manav, İtalyan tacirlerin getirdiği ürünler daha çok ham kasap ve balıkçılar, balıkçılar, fırıncılar, parfüm- madde veya işlenmemiş ürün mahiyetindeydi. cüler, mum ve kandilciler, sabuncular, saraçlar, Söz konusu tacirler köle, bal ve tahta gibi mad- hancılar, marangozlar ve mermer tüccarları ça- deler satıp, Bizans’ın meşhur mamul ürünlerini 25 lışma koşulları kentin valisi tarafından düzenle- ülkelerine taşıyorlardı. nen gruplardı. 11. yüzyıla gelindiğinde, hayali Yabancı tacirlerin kalış süreleri ve yerleri gezginimiz kentin zenginleri arasında sadece en azından başkentte kurallarla belirlenmişti. yüksek maaşlı bürokratları ve geniş toprakları Eparkhos’un Kitabı’na göre, Abbasi Halife- olan asil aileleri değil, büyük tüccarları da görür- liği’nden gelen tacirlerin Konstantinopolis’te lerdi. Bu kişiler, ticaretten elde ettikleri gelir ve kendilerine ayrılan handa (Mitaton) üç ay- nüfuz ile normalde sadece toprak sahibi devlet dan fazla kalmaları yasaktı, ama bir yandan erkânına açık olan senatoya girmeyi başarırlar. da kentte en az on yıldan beri ikamet eden Bu siyasi başarı kısa sürer, çünkü muhafaza- “Suriyeli” tüccarlar vardı.26 Bizanslı tarihçi Ni- kar Komnenos sülalesi 11. yüzyılın sonunda ketas Khoniates Yakındoğu’dan gelen tacirlerin tüccarları senatodan atarlar. Buna rağmen, bir camisi olduğunu yazar. Söz konusu cami 12. yüzyılda kentte imparatorun mallarına el büyük olasılıkla Yakındoğulu tacirlerin Kons- koymak isteyeceği kadar zengin olan tüccarlar tantinopolis’teki mahallesinin merkezini oluştu- vardı. Tarihçi Nikitas Khoniatis’in eserinde adi ruyordu. Tarihçi, caminin Aya İrini Kilisesi ile geçen tüccar Kalomodios bunlardan biridir. Haliç arasında olduğunu yazar. 4. Haçlı Seferi

- 112- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Hayali gezginimiz bu dönemde geçen yüz- yarısından sonra görülmeye başlanır. Bizans yıllara oranla Konstantinopolis ve Galata’da çok İmparatorluğunun son yüzyıllarında devlet daha İtalyan tüccar görecektir, çünkü Bizans’ın aygıtının gittikçe azalan gücü ile ekonomide- son yüzyıllarında Venedik ve Ceneviz aldıkları ki gelişmeler arasında doğrudan bir bağlantı ayrıcalıkları sayesinde Bizans İmparatorluğunun kurmak çok doğru olmaz. Özellikle 12. yüz- hem dış ticaretine hem de iç ticaretine hâkim yıldan başlayarak 14. yüzyılın basına kadar olurlar. Bizans imparatorluğu artık Bati Avrupa geçen dönemde, devletin ekonomi ve ticaret pazarlarına buğday, zeytinyağı ve şarap gibi temel üzerindeki kontrolünün azalması genel olarak tüketim maddelerinin sağlayan ve İtalya ve Fran- Bizans toplumunun refahının artmasına kat- sa’dan tekstil gibi islenmiş ürünler alan ikincil bir kıda bulunmuştur. İşgücü piyasası ve ana mal ekonomi konumuna düşmüştür. Aynı zamanda, biriktirme önündeki engellerin kalkması, üzer- imparatorluğun toprakları İtalyan kent devletleri- lerindeki vergi yükümlülükleri azalan zengin nin kurduğu, Doğu Akdeniz ve Karadeniz’i Av- aileler ve manastırlar gibi aktörlerin arazilerini rupa’ya bağlayan sistemin bir parçası haline gelir. genişleterek artan üretimi pazarlara yönlendir- Bizans İmparatorluğundan zorla koparılan ya da meleri ve İtalyan kent devletlerinin Akdeniz imparatorluk sınırları içindeki bazı kentler hem çevresindeki pazarları birbirlerine bağlamaları, malların transit geçtiği hem de yeniden dağıtıldığı Bizans genelinde arz ve talebin artışına neden bir nokta olur. Örneğin, Karadeniz’in kuzeyinde olmuştur. İmparatorluğun son yüzyılında bazı Avrasya hinterlandından toplanan mallar İtalyan Bizanslı soyluların toprak sahipliği üzerine ku- tüccarlar tarafından Konstantinopolis’e, daha doğ- rulu varlıklarını anaparaya dönüştürüp ticaret rusu Galata’ya getirilir, oradan da Akdeniz’de kur- hayatına girdiklerini görürüz. Bu durum, erken dukları ticaret sistemine bağlanırdı.29 ve orta Bizans dönemine hâkim olan ticaret Bununla beraber, yukarıda sözü edilen ge- karşıtı havanın artık kırılmaya başladığının lişmelerin olumsuz etkileri 14. yüzyılın ikinci göstergesidir.

- 113- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

askerleri 1023 yılında bugün Sirkeci bölgesine Paleologoslar döneminde iktisadi ve ticari ha- karşılık gelen bir yerde bulunan “gündelik dilde yatı yönlendiren temel etmenler haline gelirler. Mitaton denen Haceroğullarının sinagoguna” Tarımsal üretimde bağımsız köylülerin islettiği içinde çok para olduğuna emin olarak saldırırlar. küçük tarlalar yanında yarı bağımlı köylülerin Hem Arapların hem de yerli Bizans halkının sürdüğü ve zengin ailelere ait geniş araziler öne mukavemeti sonucu Latinler püskürtülür. Bu çıkar. Mali politikalar söz konusun olduğunda, noktada doğudan gelen bu tacirlerin kimliği eskiye oranla çok daha fazla sayıda, geniş toprak hakkında bir parantez açmak gerekir. Khoniatis sahibi zengin ailenin, manastırların ve kilisenin tüccarlar için Haceroğlu ve Saraken terimlerini vergi muafiyeti aldıklarını görürüz. bir arada kullanır. Bizans Yunancasında Hace- Önceki dönemde olduğu gibi Konstantino- roğulları Müslümanları temsil ederken Saraken etnik kimliğe yani gelenlerin Araplıklarına bir polis’in son yüzyıllarında da ticaret hayatının atıftır. Hem Khoniatis’in hem de diğer Bizans Mese ile Haliç arasındaki bölgede- yani köşe- kaynaklarını Haceroğlu yanında hatta ondan lerini sahilde Eminönü-Unkapanı, içerde ise daha çok Saraken terimini kullanması süz konu- Cağaloğlu-Bayezid/Laleli semtlerinin oluştur- su tüccarların tamamının Müslüman olmadığını duğu bir dikdörtgende atıyordu. Örneğin Tah- Hristiyan Arap tacirlerin de Konstantinopolis’e takale ile Balkapanı Caddesi arasında bulunan geldiğini gösterir.27 tek avlulu ve iki katlı Balkapanı Hanı’nın tuğla tonozlu mahzenleri yapının Bizans dönemine 4. Dağılan siyasi otorite, yeni iktisadi ait olduğu iddiasını destekler. Çemberlitaş’ta eğilimler (13.-15. yüzyıllar) 1883 yangınında yanan Elçi Hanı Sadrazam 4. Haçlı Ordularının 1204’te Konstanti- Hadım Ali Paşa tarafından 1510 yılında yaptı- nopolis’i almaları ile Bizans’ın dağılan siyasi rılmıştır. Wolfgang Müller-Wiener’in iddiasına bütünlüğü, 1264 yılında Bizanslıların kenti geri göre, hanın temellerinde Constantinus Mey- almaları ile yeniden sağlanır. Paleologos hane- danı’ndaki dükkânlara ait olma olasılığı olan danı altında Bizans yöneticileri bati Anadolu kubbeli odalar vardır. Son olarak, Kapalı Çar- ve güney Balkanlar’da en azından 13. yüzyılın şı’nın Bizans döneminden beri ticari amaçlarla sonu ve 14. yüzyılın başında bölgesel bir güç kullanılan Artopoleion bölgesinde kurulduğunu olacak bir devleti yeniden tesis ederler. 12. yüz- unutmamak gerekir. Çarşının yakınlarında ku- yılda imparatorluğu yöneten Komnenos ailesi rulan esir pazarı da Bizans dönemi esir pazarının döneminde ortaya çıkan bazı iktisadi gelişmeler, kurulduğu yere yakındır.28

- 114- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

DİPNOTLAR

1 Boğaziçi Üniversitesi, Tarih Bölümü. 2 10. Yüzyılda yaşamış Arap coğrafyacı EL-Makdisi’nin Konstantinopolis’e uzana yollar hakkında verdiği bilgiler için, bkz. Muqaddasī, Ahsan at-taqāsīm fi marifat al-aqālīm, Bibliotheca Geographorum Arabicorum. ed. M. J. De Goeje (Leiden, 1967), 148-150. 3 Sozomenus, Historia Ecclesiastica, 1. kitap, 3. Kısım. 4 W. Kleiss, “Neue Befunde zur Chalkopratenkirche in Istanbul,” Istanbuler Mitteilungen 15 (1965), 149–67. 5 M. M. Mango, “the Proticoed Street at Constantinople,” Byzantine Constantinople, Monuments, Topography and Everyday Life, ed. N. Necipoğlu (Leiden, 2001), 45. 6 C. Mango, “The Triumphal Way of Constantinople and the Golden Gate,” Dumbarton Oaks Papers 2000 (54). 7 G. Dagron, Constantinople imaginaire: Études sur le recueil des Patria (Paris 1984), 185, n. 115. 8 W. Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası (İstanbul, 1998), 60, 62. 9 Berger, “Regionen und Strassen,” s. 362, 368. 10 J. Haldon, Bizans Tarihi Atlası, çev. A. Özdamar (İstanbul, 2006), 71. 11 C. Morrisson, “the Sixth-century Economy,” Economic History of Byzantium, ed. A. E. Laiou (2002, Washington, D.C.), I, 208. Haldon, 81. 12 S. Runciman, Byzantine Civilization (Cleveland, 1956), 132-133. 13 Theophanes,Chronographia , ed. C. de Boor, 2 vols. (Leipzig 1883–85), 440.19–23. 14 Haldon, 74, 137. 15 N. Oikonomides, “the Kommerkiarios of Constantinople,” Byzantine Constantinople, Monuments, Topography and Everyday Life, ed. N. Necipoğlu (Leiden, 2001), 236-243. 16 F. van Doorninck, “Byzantine Shipwrecks,” Economic History of Byzantium (Washington, D.C., 2002), II, 899-905. Daha fazla bilgi için, bkz. A. J. Parker,Ancient Shipwrecks of the Mediterranean and the Roman Provinces (Oxford, 1992). A. E. Laiou ve C. Morrisson, The Byzantine Economy (Cambridge 2007) 40-41. 17 D. J. Geanakoplos, Byzantium; Church, Society, and Civilization Seen through Contemporary Eyes (Chicago, 1984), 57. 18 Theophanes, 469.3–4. Leonis Diaconi Caloënsis Historiae, ed. C.B. Hase (Bonn. 1828) 146.24–147.2. 19 “Factories, Imperial” Oxford Dictionary of Byzantium, ed. A. Kazhdan ve diğerleri (Oxford, 1991), II, 776-775. Daha fazla bilgi için bkz. A.W. Persson, Staat und Manufaktur im Römischen Reiche (Lund, 1923). 20 Müller-Wiener, 61. 21 Villehardouin, La conquête de Constantinople, ed. E. Faral (Paris, 1938), I, 1199-1203. Nicetae Choniatae Historia, ed. J. L. van Dieten (Berlin, 1976), 554-557. 22 R. Asal, “Yenikapı Kazıları ve İstanbul’un Antikçağ Ticareti,” Saklı Limandan Hikayeler, Yenikapı’nın Batıkları (İstan- bul, 2013), 8-10. U. Kocabaş, I. Özsait-Kocabaş, “Gemi Arkeolojisinde bir Milat: Yenikapı Batıkları Projesi,” Saklı Limandan Hikayeler, 41. 23 Magdalino, “Medieval Constantinople,” 11-13, 22-27. Mango, “Commercial Map,” 197-201. 24 Nicetae Choniatae Historia, 522-523. 25 Laiou ve Morrisson, 84, 138. 26 Das Eparchenbuch Leons des Weisen, ed. J. Koder (Viyana 1991), 108. 27 Nicetae Choniatae Historia, 554-555. Bizans yazınında Yakındoğulular hakkındaki tanımlar için, bkz. K. Durak “Defi- ning the ‘Turk’: Mechanisms of Establishing Contemporary Meaning in the Archaizing Language of the Byzantines,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 59 (2009), 65-69. 28 Müller-Wiener, 343-346. 29 Laiou ve Morrisson, 200-208.

- 115- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

KAYNAKÇA

“Factories, Imperial” Oxford Dictionary of Byzantium, ed. A. Kazhdan ve diğerleri (Ox- ford, 1991)

Asal, R: “Yenikapı Kazıları ve İstanbul’un Antikçağ Ticareti,” Saklı Limandan Hikayeler, Yenikapı’nın Batıkları (İstanbul, 2013).

Berger, “Regionen und Strassen im frühen Konstantinopel,” Istanbuler Mitteilungen vol. 47 (1997).

Dagron, G: Constantinople imaginaire: Études sur le recueil des Patria (Paris 1984).

Das Eparchenbuch Leons des Weisen, ed. J. Koder (Viyana 1991).

Durak, K: “Defining the ‘Turk’: Mechanisms of Establishing Contemporary Meaning in the Archaizing Language of the Byzantines,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 59 (2009)

Geanakoplos, D. J: Byzantium; Church, Society, and Civilization Seen through Contem- porary Eyes (Chicago, 1984).

Gregory, T: A History of Byzantium (2005, Malden).

Haldon, J: Bizans Tarihi Atlası, çev. A. Özdamar (İstanbul, 2006).

Kleiss, W: “Neue Befunde zur Chalkopratenkirche in Istanbul,” Istanbuler Mitteilungen 15 (1965).

Kocabaş, U, ve Özsait-Kocabaş, I: “Gemi Arkeolojisinde bir Milat: Yenikapı Batıkları Projesi,” Saklı Limandan Hikayeler, Yenikapı’nın Batıkları (İstanbul, 2013).

Laiou, A. E. ve Morrisson, C: The Byzantine Economy (Cambridge 2007).

Le livre de l’avertissement et de la revision, çev. C. De Vaux (Frankfurt, 1986).

Leonis Diaconi Caloënsis Historiae, ed. C.B. Hase (Bonn. 1828).

Mango, C: “Commercial Map of Constantinople,” D OP, 54 (2000).

--- “The Triumphal Way of Constantinople and the Golden Gate,” Dumbarton Oaks Papers 2000 (54).

Mango, M. M: “the Proticoed Street at Constantinople,” Byzantine Constantinople, Mo- numents, Topography and Everyday Life, ed. N. Necipoğlu (Leiden, 2001).

Morrisson, C: “the Sixth-century Economy,” Economic History of Byzantium, ed. A. E. Laiou (2002, Washington, D.C.).

Müller-Wiener, W: İstanbul’un Tarihsel Topografyası (İstanbul, 1998).

- 116- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Oikonomides, N: “the Kommerkiarios of Constantinople,” Byzantine Constantinople, Monuments, Topography and Everyday Life, ed. N. Necipoğlu (Leiden, 2001).

Parker, A. J: Ancient Shipwrecks of the Mediterranean and the Roman Provinces (Oxford, 1992).

Persson, A. W: Staat und Manufaktur im Römischen Reiche (Lund, 1923).

Runciman, S. Byzantine Civilization (Cleveland, 1956).

Theophanes, Chronographia, ed. C. de Boor, 2 vols. (Leipzig 1883–85).

van Doorninck, F: “Byzantine Shipwrecks,” Economic History of Byzantium (Washing- ton, D.C., 2002).

Villehardouin, La conquête de Constantinople, ed. E. Faral (Paris, 1938), I, 1199-1203. Nicetae Choniatae Historia, ed. J. L. van Dieten (Berlin, 1976).

- 117- Eyüp'ün çocuklarının yemek ziyafeti. Yorumlu Eyüp Kitabı, tarih 1362. Fransa Ulusal Kütüphanesi, BnF, Grec 135, yaprak 18v. Dini ve Gündelik Hayat

Dr. Brigitte Pitarakis1

Constantinus (hük. 306-337), yeni baş- kentini Antik Roma modeline uygun olarak kurarken imparatorluğun pagan I.yapıları ile rekabet edebilecek özelliklere sahip dinî yapıların inşasını da başlatmıştır. Kentsel görünüm içinde kilise ve manastırlara ayrılan yer, manastır kuruluşlarının giderek çoğal- ması, mimarî biçimlerin gelişimi, Bizans’daki imparatorluk ideolojisinin çeşitli yönlerine ve imparatorların Bizans toplumunun ibadet ge- leneklerine de model oluşturan dindarlığına ışık tutan temel unsurlardır. Binaların, dekor- ların, tanrıyı anmaya ve inananların duyuları- nı harekete geçirmeye yönelik zengin ayinlere çerçeve oluşturan litürjik eşyaların görkemi, aralarında Hıristiyanlığa ait en değerli kutsal emanetlerin yer aldığı hazineler, mucizeler ger- çekleştiren ikonalar, şifa mabetleri, bir yandan Batılı hükümdarlarda arzu, yabancı ziyaretçiler ve hacılarda da hayranlık uyandırırken, diğer yandan Bizans halkının gündelik yaşantısını Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi besliyordu. İmparatorluk bu kiliseler için tüm doğal zenginliklerini ve zanaatkârlarının bilgi ve becerisini seferber etti. Bu ustalar imparatorun kendisinden ve maiyetinden gelen talebin teşvi- kiyle sanatlarını giderek mükemmelleştirdiler. Çalışmamızın ilk bölümünde işte bu ortamı betimlemeye çalışacağız. Ardından, başkentin 4. yüzyıldan 8. yüzyılın başlarına kadar süren ilk döneminde genel hatlarıyla Roma yaşam tarzını devam ettiren gündelik yaşamın farklı yönlerine değineceğiz. 8. yüzyılda ikona kı- rıcılık krizi Bizans toplumuna kendine özgü niteliklerini kazandıran yeni bir dönüşüm çağı başlatmıştır. Bu nitelikleri Bizanslıları evlerin- de, aile içinde, kilisede, okulda, hastanelerde, hamamlarda, gösteri alanlarında sürdürdükleri gündelik yaşam içinde izleyerek inceleyeceğiz.

I. DİNİ YAŞAM VE MİMARİ ÇERÇEVESİ

1. Başkentteki kiliseler ve manastırlar

Başkentin kuruşulundan İustinianus dö- nemine

I. Constantinus’un 312’de Milvius Köprü- sü’nde kazandığı şanlı zafer, Roma İmparator- luğu için yeni bir çağın başladığını bildiriyordu. Diocletianus saltanatıyla bağlarını koparan I. Constantinus Hıristiyanlığı benimseyen ilk Hipodrom ve Büyük Saray çevresinin rekonstüksiyonu (telif : Tayfun A. Öner). Roma imparatoru oldu. Ancak, M.S. 324’de kurduğu ve 330’de ithaf ettiği yeni başkentin- kiliseleri vardır. Bugün yaklaşık olarak Fatih de giriştiği kentsel gelişim programı özellikle Camii’nin yükseldiği alanda ise Havariyun Ki- bu kenti Yeni Roma yapmaya yönelik altya- lisesi imparatorluk mozolesi yer almaktaydı. pı çalışmalarına odaklandı. Constantinus’un Bu binaya ilişkin elimizdeki tek tasvir 4. yüzyıl kent planının merkezinde Hipodrom ve biti- kilise tarihçisi Eusebius’un kaleme almış olduğu şiğinde yer alan Büyük Saray bulunur. İnşası I. Constantinus’un Yaşam öyküsünde yer alır. Constantinus’a atfedilen ibadet yerleri arasında ise katedral vazifesi gören Aya İrini Kilisesi ve Muhtemelen merkezi konumda duran lahdi on iki yerel din şehiti için yaptırılan Aziz Akaki- iki havariye ait kutsal kalıntılar çevreliyordu. os (Haliç yakınlarında) ve Aziz Mokios (kara Bu düzen kozmik simgeciliği açısından güneşin surlarının dışında kalan mezarlık bölgesinde) etrafında dönen oniki burça atıfta bulunmuş

- 120- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

olabilir.2 İlk Ayasofya Katedrali de Constanti- ğu Theotokos Khalkoprateia (yapının doğu nus’un selefi II. Constantius tarafından yaptı- bölümü sonradan Acem Ağa Mescidi’ne da- rıldı ve 360 yılında açıldı. Başkentin Hıristiyan hil edilmiştir) ve kutsal elbisesini (maphorion) karakteri, Hıristiyanlığı imparatorluğun resmî barındıran Blakhernai Kilisesi. Efsanelere göre dini olarak ilan eden ve pagan tapınakların ka- Khalkoprateia Kilisesi’nin inşası II. Theodosi- patılmasını emreden I. Theodosius döneminde us’un ablası imparatoriçe Pulcheria’ya atfedilse şekillenmeye başladı. 5. yüzyıla Bakire Meryem’e de, Blakhernai mabedi gibi bu kilise de muh- adanan ve başkentin tarihinde önemli bir rol temelen I. Leo’nun eşi Verina tarafından yaptı- oynayacak olan iki mabedin inşası damgasını rılmıştır. Filistin’den getirilen kutsal emanetler vurdu: Meryem’in kutsal kuşağının bulundu- nedeniyle, 5. yüzyıldan itibaren Konstantino-

- 121- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi polis için Yeni Kudüs adı kullanılmaya başladı. du. Orijinal yapıda, yan neflerin ve narteksin Stilit (Sütun üstünde yaşayan) Daniel Kudüs’e üzerinde bir galeri bulunuyordu. İçeriden bakıl- hacca gitmek istediğinde, yolda karşılaştığı yaş- dığında yarım daire biçiminde olan, dışarıdan lı bir adam ona şöyle demişti : “Bizans’a git, ise üç cepheye ayrılan apsis üç geniş pencere ikinci Kudüs’ü, Konstantinopolis’i görürsün, ile aydınlatılıyordu. ve şehitlerin mezarlarını ve büyük mabetleri Annesi Galla Placidia tarafından III. Valenti- ziyaret edersin.”3 Yeni Roma dinî anlamda I. nianus’un torunu, savurganlığıyla ünlü prenses İustinianus’un etkisi altında ve Ayasofya’nın Anicia İouliana’nın yaptırdığı Aziz Polyeuktos inşasından sonra eskisini geçecek, Bizans’ın Kilisesi (Saraçhane) merkezî planlara iyi bir ör- başkenti gösterişli ibadethanelerin inşası ko- nektir. Tuğla damgaları ışığında kilisenin inşası nusunda büyük bir atılım yapacaktı. İmpara- 520-521 yıllarında, İouliana’nın 527’de ölü- torluk ideolojisiyle bağdaşlaşan görkemli inşa münden önce, tamamlanmıştır. Dolayısıyla İus- programlarının gerçekleştirilmesi Prokonnesos, tinianus’un Ayasofyası’ndan önce gelmektedir. yani günümüzdeki Marmara Adası’nda bulu- Ne yazık ki üst yapıdan ayakta kalan herhangi nan mermer ocakları sayesinde mümkün oldu; bir kalıntı bulunmamaktadır. Bununla birlikte, buradan gelen mermerin bolluğu güçlü bir mi- 1964–1969 yıllarında yürütülen kazılar güç- marînin gelişmesinde belirleyici bir rol oynadı. lü temelleri ve Anthologia Palatina’da yer alan 4. yüzyıldan İustinianus’un Ayasofya’sına (M. Yunanca bir şiirden alınmış mısralarla bezeli S. 537) kadar uzanan ilk dönemde ortaya çıkan mermer blokları gün ışığına çıkarmıştır. Bu bul- mimarî biçimler, çift meyilli ahşap çatı ile örtülü gular yapının ilk halini yeniden canlandırmak uzun bazilikalar ve Roma mimarîsinden miras için cazip ipuçları sunmaktadır. Buradaki en kalan merkezî planlardır. Bazilikalarda sütûn önemli soru Aziz Polyeuktos’un kubbeli yapı dizileriyle çevrili ve doğuda bir apsis ile sonlanan olup olmadığıdır. Sit alanındaki kazıları İstanbul bir ana ibadet mekanı (naos) ile batıda geniş bir Arkeoloji Müzelerinden Nezih Fıratlı ile bir- avluyu (atrium) izleyen enlemesine bir dehliz likte gerçekleştiren Profesör Martin Harrison’a (narteks) bulunur. Studios Manastırı Vaftizci göre, bu kilisenin İustinianus dönemine ait olan Yahya Kilisesi (yak. M.S. 450) klasik Konstan- Aya İrini Kilisesi’ninkine benzer bir planı vardı. tinopolis bazilikası tarzını temsil eder.4 Bugün Buna göre, Aziz Polyeuktos’un naosu iki bö- söz konusu yapı çatısı çökmüş harabe halinde lümden oluşmaktaydı. Bir kubbeyle taçlanmış olsa da, orijinal planını pek güçlük çekmeden olan kare biçimindeki doğu bölüm, kuzeyde yeniden canlandırabiliriz. Kilise, muhtemelen ve güneyde iki sütunlu eksedra (yarım daire sütûnlu bir atrium ve narteksi izliyordu. İç kısmı şeklinde bir alan) ile kuşatılmıştı. Dikdörtgen kareye yakın bir biçimde yapılmıştı. Ana nef biçimli batı bölümü ise geniş bir beşik tonoz ya (törenler ve ayinler sırasında cemaatin durduğu da çapraz tonoz ile örtülmüştü. Jonathan Bardill yer veya sahın) yan neflerden yeşil breş (antico ise yakın tarihli bir çalışmasında eksedraların verde) yedili iki sütun dizisiyle ayrılıyordu (ku- Aziz Sergios ve Bakhos Kilisesi’nde olduğu gibi zeydeki sütun dizisi hâlâ ayaktadır). Akantus daire biçiminde değil, doğrusal olarak yerleşti- (kenger) yapraklarıyla bezenmiş oyma sütun rildiğini ve altın yaldızlı kesonları olan ahşap başlıkları doğrusal bir kaide (arşitrav) taşıyor- bir tavanla örtülü olduğunu, yan neflerin ve

- 122- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

narteksin ise muhtemelen tonozlu olduğunu yükselir. İustinianus ve Theodora çiftinin mo- öne sürerek farklı bir canlandırma önerir.5 Ar- nogramları da sepet biçimli sütun başlıklarına keolojik kazılar olağanüstü bir şatafata tanıklık işlenmiştir. Sütunlar, üzerinde imparator çiftin eden oymalı mermer bezeme kalıntılarını da onuruna yazılmış uzun bir epigram bulunan açığa çıkarmıştır: kuyruğu açılmış olarak tasvir zengin biçimde bezenmiş yatay bir hatıl (arşit- edilen tavuskuşları, ametist ve renkli camlarla rav) taşır. Benzer bir düzenleme galeri kısmında bezenmiş sütunlar, asma üzümler ya da Pers da yapılmıştır, ancak burada ion-impost sütun Sasani İmparatorluğu’ndan esinlenen başka başlıklarının taşıdığı kemerler bulunmaktadır. bitkisel komposizyonlarla donatılmış arşitrav- Trallesli Anthemius ve Miletli Isidorus tara- lar (sütünların üzerine konulan yatay hatıl) fından tasarlanan Ayasofya, nefin üzerinde 55 ve sütun başlıkları. Tüm bunlar kuyumculuk metre yükselen 31 metre çapındaki kubbesi ile tekniklerini mermer üzerine aktarma arzusunu o dönemin mühendislik mucizesidir.7 Ayasofya, yansıtır.6 Bu şekilde bölmeli mine tekniğinden (cloisonné) esinlenen alacalı motifleri merme- Hadrianus Panteonu ile başlayan ve kubbenin re işleme merakına 6. tanrısal gücün kozmik yüzyıla ait başka iki boyutunu simgelediği kilisenin, Hipodrom Roma geleneği çizgi- Azize Euphemia Ki- sinde yer alır. 532’den lisesi ile Hebdomon 537’ye kadar yaklaşık (Bakırköy) Vaftizci altı yıl boyunca devam Yahya Kilisesi’nin eden inşaatın sonun- oymalı dekorlarında da, ortaya dönemin da rastlanır. dinî yapılarıyla kıyas kabul etmeyecek bo- Aziz Sergios ve Ayairini. Dış görünüm, kuzeyden bakış. Guillaume Berggren, geç 19. yüzyıl (telif : Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu). yutlarda bir kilise çık- Bakhos Kilisesi (Kü- mıştır. Tümüyle yeni çük Ayasofya) 527 olan bu tarz, Bizans ve 536 yılları arasında, İustinianus ve Theo- mimarisinde de daha sonra tekrarlanmamıştır. dora’nın 527’de tahta çıkmadan önce ikamet ettikleri Hormisdas sarayının içinde yer alan Ayasofya’nın planı bazilika ve merkezî plan Aziz Petros ve Pavlos Kilisesi’nin yanına inşa tiplerini birleştirir. Heybetli kubbenin dayattığı edilmiştir. Merkezi planlı, çevre dehlizli, galerili basıncı, pandantifler ve ikincil payelerle destek- yapı, Konstantinopolis mimarisinin gelişimin- lenmiş dört ana paye üzerinde yükselen dört de önemli bir yere sahiptir. İç yapısı, iki farklı kemer kaldırır. Kubbenin kasnağı doğuda ve seviyede yükselen yarım daire biçiminde dört batıda yarım kubbelerle sağlamlaştırılmıştır. Bu eksedrası bulunan bir kubbe (çap 17 m) ile muazzam kubbenin altında yer alan son derece örtülü sekizgen biçimindedir. Sekizgen sahayı geniş sahın (nef), kuzeyde ve güneyde daha dar sekiz kuvvetli paye oluşturur. Mabet (bema) bö- iki sahınla çevrelenmiştir. Kilisenin iki narteksi lümüne bakan doğu tarafı hariç, her iki payenin ve galerileri vardır. Batı tarafından kiliseye açı- arasında başlıkları incelikle işlenmiş iki sütun lan atrium, yani kemerli avlu, günümüzde yok

- 123- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi olmuştur. Depremler nedeniyle zayıflamış olan Yeni örtü sistemi eski kilisenin yapısal sorun- ana kubbenin bir kısmı ile doğu tarafındaki larını çözmeyi hedefliyordu. Nefin batı kenarı, yarım kubbe ve destekleri 558 yılında çök- kuzeyde ve güneyde hemen hemen elips biçi- müştü. İustinianus’un kilisesi bunun üzerine minde olan kemerlerle desteklenen yine az çok ilk restorasyonunu geçirdi; kubbe tamamıyla eliptik kubbe biçiminde bir tonozla kaplandı ve yeniden yapıldı ve eskisine oranla 7 metre kadar ana kubbe öncekine kıyasla biraz daha yükseğe yükseltildi. Bu restorasyon sürecinin ardından alındı. Galerilerin üzerine yerleştirilen çapraz 562 yılında ikinci açılış kutlamaları kapsamın- beşik tonozlar kubbe basıncının desteklenmesini da kaleme aldığı şiirde, Mabeyinci Paulus mi- sağladı. Apsis’deki haç da yine bu dönemde mar Anthemius’a şöyle atıfta bulunur: “Hem yerleştirildi. pergel kullanmakta hem de cepheler çizmekte 768/69 yıllarında, ikonoklazm Ayasofya’ya usta bu adam, düşman şeytanın dayanılmaz da saldırdı. Binanın iç kısmında bu dönem- sarsıntısına göğüs gerebilecek gücü aşılamıştı den görünür izler kalmıştır. Kilisenin güney 8 duvarlara”. Bizans döneminde daha pek çok galerisinden ulaşılabilen patriklik sarayının özel kez çeşitli onarım çalışmaları gerçekleştirildi. odalarından birinde, ikonoklastlar İsa ve azizleri Ayasofya’nın kubbesine, renkli mermerlerin da- tasvir eden 6. yüzyıldan kalma bir dizi moza- marlarını, mozaiklerin altın küplerini (tessera), ik madalyonu kazıdılar. Her portrenin yerine sütun başlıklarının kenger yaprağı oymalarını bir haç yerleştirdiler ve tasvir edilen azizlerin zarif gölge-ışık oyunlarıyla aydınlatan pencere- isimlerini belirten yazıtların üzerini kapattılar. ler yerleştirilmişti. Sütunlar, sütun başlıkları ve kutsal mekanı naos’tan ayıran mermer korkuluk Makedon hanedanı dönemi levhaları gümüşle kaplı iken, sunak masası saf İkonoklazmı izleyen dönemde merkezî pla- altından yapılmıştı. Bizans başkentinin kalbinde nın kullanıldığı yeni bir kilise mimarîsi gelişti ve yer alan Ayasofya’nın önemi yalnızca cesaret ve Makedon hanedanı devrinin ayırt edici özelliği güzellik timsali etkileyici mimarisinde değil, haline geldi : tuğla ve taştan inşa edilen kapalı burada yapılan ve düzeni imparatorluğun ve Yunan haçı biçimli kilise. Konstantinopolis’de dünyanın düzeninin bir yansıması olarak kabul bu plan tipinin ilk örneği olarak genelde kay- edilen ayinler ve törenlerde de ortaya çıkıyordu. nakça’da 880’de açılışı yapılan ve beş kubbeli bir yapı olan I. Vasilios’un Nea Ekklesia Kili- Bir dönüm noktası : ikonoklazm sesi’nden söz edilir. Nea 15. yüzyılın sonunda 726’da III. Leo imparatorluk sarayı girişinin yıldırım düşmesi sonucu yıkılmıştır. Bu kiliseyi (Khalki Kapısı) üzerinde bulunan İsa tasvirini Onuphrius Panvinius’un 15. yüzyıl sonu ya da kaldırttı ve 730’da tüm dinî resimlerin yok edil- 16. yüzyıl başına tarihlendirilebilen Hipodrom mesini emretti. V. Konstantinos (741-775) daha görünümünüde teşhis etmek mümkün olabilir.9 da ileri giderek yalnızca ikonaların değil, kutsal Ancak planın genel hatlarını kesin bir şekilde emanetlerin de bulundurulmasını ve bunlara canlandırmak mümkün değildir. Kapalı Yu- tapılmasını yasakladı, ibadetin yalnızca Tanrı’ya nan hacı tipi 9. yüzyılın başlarında Trilye’deki adanmasını istedi. Üstyapısı 740 depreminde Hagios Stefanos kilisesinde karşımıza çıkar. Bu yıkılan Aya İrini’yi 753’de yeniden yaptırdı. tipin İstanbul’da ayakta kalmış en erken örneği

- 124- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

duvarları hafifçe kavislidir; cephe duvarlarını destekleyen yarım yuvarlak payandalar ise iç kısımdaki başlıca eklemleri yansıtır. Myrelaion o dönemin, daha sonra eklentilerle degiştiril- memiş tek önemli kent içi kilisedidir. Bugün Eski İmaret Camii ve Vefa Kilise Camii olarak bilinen ve her ikisi de muhtemelen 11. yüzyıla ait olan kiliseler de benzer bir plana sahiptir.

Makedon hanedanı döneminde, kiliselerin Ayasofya. Dış görünüm, Güneybatıdan bakış. Guillaume Berggren, geç 19. yüzyıl (telif: Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu). mimarî türlerine uyarlanmış ve dönemin siya- si-mistik anlayışlarını yansıtan bir ikonografi ise 907 yılında ithaf edilen Konstantinos Lips programı ortaya konmuştur. Evrenin yüce ha- Manastırı’nın kuzey kilisesi’dir (Fenari İsa Ca- kimi olarak kubbeye yerleştirilen Pantokrator mii).10 Dört sütun üzerinde yükselen kubbesiyle İsa, yaratanın kurduğu düzeni yansıtan ahenkli kapalı Yunan haçı planlı kilise türüne uygundur. bir dağılım içinde semavî hiyerarşinin çeşitli Apsis, nefi aydınlatan büyük pencerelerin açıl- figürleriyle (melekler, peygamberler, dört İncil mış olduğu iki yan şapelle (pastophoria) kuşatıl- yazarı, havariler ve din şehitleri) çevrelenmiştir. mıştır. Kuzey şapeli (prothesis) kudas ayininde Apsisin girintisi ise elleri havada dua ederken kullanılacak ekmek ve şarabı hazırlamak için ya da Ayasofya’da olduğu gibi Çocuk İsa’yı ku- kullanılıyor, güneydeki diakonikon ise ayinler cağında oturturken tasvir edilen Bakire Mer- için ayrılmış kutsal kapları barındırıyordu. Üst yem’e ayrılmıştır. Naos ve narteksde, özellikle katta, her biri orijinal planda olasılıkla kubbeli 11. yüzyıldan itibaren büyük litürjik yortula- tonozla örtülmüş dört şapel, dörtgen planın ra göndermede bulunan İsa’nın yaşamından köşelerine (ikisi narteksin, diğer ikisi ise pas- sahneler, Kurtuluş öyküsünün iki uç noktası, tophoria’nın üzerine) yerleştirilmişti. Bu şapeller yani Oğul’un Meryem’in rahmine düşmesi ve özel törenler ve manastır ibadetleri için hususi İsa’nın çarmıha gerilmesi ve dirilişiyle mümkün alanlar sağlıyordu. olan Kurtuluş üzerine vurgu yapan bir düzen içinde görülür. Bu şekilde, kiliselerin dekorları Yaklaşık olarak 920 yıllarına ait olan Myre- imparatorun hükmettiği dünyevî monarşinin ilk laion (Bodrum Cami) kapalı Yunan haçı planlı örneği ve modeli olan ideal kozmik monarşiyi kiliselere başka bir örnektir. İmparator Romanos resmeder. Lekapinos’un sonradan bir rahibe manastırına Komninoslar dönemi dönüştürdüğü özel sarayının kilisesi olarak inşa edilen kilise, saray yapısıyla aynı hizaya geti- Komninoslar döneminin özelliği, imparator- rilmek için iki katlı olarak tasarlanmıştır. Üst luk ailesinin cenaze törenlerinde şapel vazifesi katın planını tekrarlayan alt kat imparator ve gören manastırların yapımına hız verilmiş ol- ailesinin yakın üyelerinin mezarı olarak kulla- masıdır. Artık o kadar da heybetli olmayan bu nılmıştır. Tamamıyle tuğladan yapılan dış cephe yapılar, katı kurallara göre düzenlenen törenlerle bu yapının en çarpıcı özelliğidir. Narteksin yan anılan imparator ve atalarının selameti için dua

- 125- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi eden manastır cemaatini barındırıyordu. Manas- 12. yüzyıldaki ekonomik büyüme, eski tırlar ayrıca imparatorların dindarlığında hayır mimarî planlara geri dönen geniş kiliselerin işlerinin oynadığı önemli rolü de yansıtıyordu. yapılmasına olanak sağladı. Bugün Gül Camii Kiliselerin ve manastır cemaatinin yaşamını sür- olarak bilinen kilise kubbeli bazilika biçiminin dürdüğü binaların oluşturduğu komplekslere geç örneklerindendir. Panagia Kyriotissa (Kalen- yaşlılar için yurtlar ve hastaneler eklenmişti. derhane Camii) ise kubbeli kapalı Yunan haçı Komninoslar döneminin en önemli manastır- planına göre yapılmıştır. Khora Kilisesi’nin (Ka- larından biri, 1118-1136 yıllarına doğru II. riye Camii) naosu büyük kubbeyi taşıyan beşik İoannis ve İrini Komninos tarafından yaptırılan tonozların kullanıldığı köreltilmiş haç biçimli İsa Pantokrator Manastırı’dır (Zeyrek Camii). bir plana sahiptir. Theotokos Pammakaristos Bu büyük manastır kompleksi ardarda hızlı bir Kilisesi’nde de (Fethiye Camii) defin törenleri biçimde inşa ettirilen birbirine bitişik üç kiliseyi sırasında kullanılan yan sahınları (nef) bulunan barındırır. Keşişlerin barınması için ayrılan bö- ambulatuarlı plan kullanılmıştır. lümlerin dışında, manastırda bir hastane ve bir Latin istilası yaşlılar yurdu bulunuyordu. İsa Pantokrator’a Kentin yağmalanmasıyla başlayan Latin adanmış olan ve Yunan haçı planına göre inşa istilası döneminde (1204-1261) anıtlar da ih- edilen güneydeki kilise, manastırın ana kilise- male uğradı. Bu döneme ait mimarî faaliyetin si (katholikon) olarak kullanılıyordu. Binanın görülebilir izleri, 1230’lu yıllarda Ayasofya’nın merkezi yan kanatları bulunan iki katlı geniş batı cephesine bazı destekler ve bir çan kulesinin bir narteks ile çevrelenmişti. Bu dönemde gide- eklenmesi ve 1250’ye doğru Theotokos Kyrio- rek daha büyük tasarlanan narteksler özellikle tissa Kilisesi’nde Assisili Aziz Francesco’ya ada- cenazeler sırasında düzenlenen ayin alaylarına nan bir şapelin inşası ve bezenmesi ile sınırlıdır. ve vaftiz gibi başka dinî geleneklere ev sahipliği Galata’daki San Domenico Kilisesi (bugünkü yapıyordu. Yine Yunan haçı biçiminde tasarla- Arap Camii) kentin yeniden Bizanslıların eline nan kuzeydeki kilise Bakire Eleousa (şevkatli, geçmesinden sonraki Latin varlığına ilginç bir merhamet gösteren) Meryem’e adanmıştı ve tanıklık sunar. Yanlamasına üç kanattan oluşan laik cemaatin kullanımına ayrılmıştı. Başmelek gotik tarzdaki bu yapı, 14. yüzyıl başlarına ait- Mikhail’e adanmış tek nefli ve iki kubbeli orta tir. Ancak diğer gotik kiliselerden farklı olarak, kilise ise imparatorluk mozolesi olarak kullanıl- yapımında muhtemelen yerli duvar ustalarının dı. İmparator II. İoannis Komninos, eşi İrini çalıştırılmış olması nedeniyle taş ve tuğladan ve oğlu Aleksios buraya gömüldü. I. Manuil yapılmıştır. Kilisenin yakın bir geçmişte ortaya Komninos ölümünden sonra babasını onurlan- çıkarılan fresk bezemesi ise, görünüşe göre Bi- dırmak ve hanedanın bu en ünlü manastırının zanslı ressamlar tarafından Paleologos tarzında şanına katkıda bulunmak için buraya değerli gerçekleştirilmiş bir İtalyan resim programını kutsal emanetler naklettirdi. 1169’da İsa’nın gözler önüne serer.12 Çarmıhtan indirilen naaşının üzerinde yıkanıp Paleologoslar dönemi yağla meshedildiği ve kefene sarmalandığı taşı Efes’den getirterek Pantokrator’a yerleştirtti. 1261’de kentin VIII. Mikhail Paleologos ta- Ölümünden sonra kendisi de buraya gömüldü.11 rafından geri alınmasını kilise mimarisinde yeni

- 126- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

bir canlanma izledi. Bu kez mimarî tarzlarda karmaşıklık büyüklüğün önüne geçmişti. Bu dö- nemde farklı işlevler yerine getiren yapı küme- lerinin yanyana sıralandığını görürüz. Mevcut kiliselere cenaze amaçlı şapeller eklenmiş, farklı alanlar arasında geçişi sağlayan ambulatorium işlevi de gören narteksler ilave edilerek cenaze- lere ayrılan bölümler genişletilmiştir.13 Restore edilen ya da büyütülen eski yapıların dışında, başkentin VIII. Mikhail Paleologos tarafından geri alınışından oğlu II. Andronikos Paleolo- gos’un saltanatının (1282–1328) sonuna kadar dokuz yeni manastır ve yirmi sekiz yeni kilise- nin yapıldığı bilinmektedir. II. Andronikos’un kentsel gelişim programının imparatorluğun Aziz Polyeuktos Kilisesi (Saraçhane) niş kemeri. İstanbul Arkeolo- başkentine eski ihtişamını yeniden kazandırmayı ji Müzeleri (telif : Jonathan Bardill). hedeflediğini söyleyebiliriz.14 manastırın 12. yüzyıl’dan kalma naosu kuzeyde Günümüze kadar korunmuş birkaç yapıya iki katlı bir ek bina, batıda iki büyük narteks, göz atalım. Konstantinos Lips Manastırı Kilisesi güneyde ise cenaze törenleri için kullanılan (Fenari İsa Camii) 1282-1303 yıllarına doğru ve güneybatı köşesinde çan kulesi bulunan VIII. Mikhail’in dul eşi Theodora Paleologina bir şapel ya da parekklesion ile çevrelenmiştir. tarafından, ilk Paleologosların defnedildiği ar- Mimarî çerçeve en ufak ayrıntısına kadar kar- kosoliumları bulunan ambulatuarlı bir kilise ek- maşıklığı ile Metokhitis’in kendi yazılarındaki lenerek genişletilmiştir. Pammakaristos Kilisesi de şapeller, bir çan kulesi ve bir dış ambulatuar edebî üslubunu yansıtan bir dekoratif progra- ile genişletilmiş, en önemlisi de güney cephesine ma zemin oluşturacak biçimde tasarlanmıştır. 1310’a doğru Mikhail Glabas Tarchaniotis’un Kubbeli kısımlarda ve duvarlarda resmedilen mezarını barındırmak üzere küçük ve Yunan çeşitli sahneler arasındaki görsel ikonografik ve haçı biçiminde bir yan şapel (parekklesion) inşa sembolik göndermeler mimarînin desteği ile ön edilmiştir. Bugün Vefa Kilise Camii adıyla bi- plana çıkarılmıştır. Bu dekor, fresklerin gitgide linen yapı da iki katlı bir ek bina, bir çan ku- daha fazla kullanıldığı Paleologos dönemi bo- lesi ve döşemesinin altında tonozlu mezarları yunca mozaik sanatının da prestijini korumaya barındıran kubbeli bir eksonarteks ile aşama devam ettiğini gösterir. Naosun giriş kapısının aşama genişletilmiştir. Paleologos döneminden üzerindeki lünete yerleştirilmiş olan ithaf pa- günümüze kalan en önemli anıt Khora Manas- nosu ile iç narteksin doğu duvarında yer alan tırı’dır (Kariye Camii). Devlet adamı (hazine ve kilisenin ilk kurucuları İsaakios Komninos bakanı ve ardından başbakan), aydın, şair ve (Pantokrator manastırı kurucusu imparator II. sanat hamisi olan Theodoros Metokhitis ta- İoannis Komninos’un kardeşi) ve rahibe Mela- rafından yaklaşık 1316-21 yıllarında onarılan nia’yı (dünyevi hayatta imparator Mikhail VII

- 127- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Ayasofya. Güney galeri, eksedra. Ali Enis Oza, 20. yüzyıl başı (telif : Suna ve İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu).

- 128- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Paleologos’un kızı Maria Paleologina; Mongol hükümdar Abaka Han’ın eşi) Meryem ve İsa’nın her iki yanında bir araya getiren Deesis ara- sındaki görsel diyalog, Metokhitis’in geçmişe olan ilgisini ve kilisenin tarihindeki yerine değer kazandırma çabasını yansıtırken, mevki hırsını ve snobluğunu da gözler önüne serer.15

2. Dinî tören gelenekleri

Kentte düzenlenen dinî tören alayları

4. yüzyıldan 7. yüzyıla, hatta ikonakırıcı- lık krizine (726-843) kadar uzanan dönemde, Konstantinopolis litürji geleneğine revaklı ana caddeler boyunca duraklayarak ilerleyen tören alayları damgasını vurdu.16 Kentin tamamı ol- duğu gibi bir “litürji alanı”ydı. Deprem ya da kuraklık gibi doğal afetlerin yanında, Avarların ya da 860’da Rusların kenti kuşatması gibi istila tehditleri de dış mekânlarda düzenlenen törenler için neden oluşturuyordu. Çoğunlukla olduğu gibi sonunda selamete erildiğinde, bunun Bakire Meryem’in müdahalesi ile gerçekleştiğine ina- nılıyordu. Bu olayın yıldönümü litürjik tören alayları düzenlenerek kutlanıyordu. Teolojik tartışmalar, kutsal emanetlerin taşınması, kilise- lerin adanması, cenazeler (özellikle imparatorluk ailesine ait olanlar) de bu tür törenler için fırsat yaratıyordu. Kentin sokaklarında düzenlenen tören alayları genellikle bir kilisede son bulu- yordu. Dört tarafında çok sayıda girişi bulunan Konstantinopolis’deki kiliselerin ilk biçimleri üzerinde bu geleneğin etkisi olmuştur. Esas gi- rişler batı cephesinde bulunur, girişin önünde kare bir kemerden geçilerek ulaşılan bir atrium ya da avlu yer alırdı.

Bizans ayini : “Yeryüzünde gökyüzü”

Dinî yapı olarak kilise, Konstantinopolis ayin geleneğinde ancak İustinianus Ayasofya’sının

- 129- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

27 Aralık 537’de ithaf edilmesinin ardından ek bölümden alarak nefe ve kutsal mekanın gerçek bir yer edindi. Bu tarihten sonra kilisenin kapılarından geçerek sunak masasına taşır. fiziksel yapısı, imparatorluğun tören geleneğiyle Ekmek, şarap ve diğer litürji aksesuarlarından birleşerek Bizans litürjik ayinlerinin özelliğini başka, ayinler sırasında buhurdanlar, rhipidia oluşturan simgesel bir anlam kazandı.17 Kiev ya da litürji yelpazeleri, kapların üzerini ka- Prensi Vladimir’in 987’de “Yunan dinî inançla- patmak için kullanılan örtüler de taşınırdı. rını incelemek üzere” Konstantinopolis’e gön- Erken Bizans dönemi kiliselerinde litürjik ek derdiği heyetle ilgili efsaneye göre, elçiler ayine oda ana kilise binasının dışında bulunan ayrı katılmak üzere Ayasofya’ya götürülmüşlerdi. bir yapıydı (skeuophylakion). Şükran ayininin Geri döndüklerinde, ayin sırasında hissettik- hazırlık ritüellerinin gelişmesiyle birlikte, orta lerini şu sözlerle anlatmışlardı : “Gökyüzünde Bizans döneminde kutsal nesnelerin taşınması miydik, yeryüzünde miydik, bilmiyoruz. Zira kutsal mekanın kuzeyinde bulunan prothesis yeryüzünde böyle bir ihtişam ve güzellik yoktur, odasından yapılmaya başladı. Başlangıçta işlevsel bunu tarif etmemiz mümkün değil. Yalnızca olan Küçük ve Büyük Giriş törenleri zamanla Tanrı’nın bu insanlar arasında olduğunu bili- sembolik nitelikli ritüellere indirgendi. Kilise- yoruz, ayinleri de tüm diğer milletlerin tören- lerin boyutları giderek küçüldü ve templonun lerinden daha güzel. Bu güzelliği aklımızdan bir ikona duvarına (ikonostasis) dönüşmesiyle 18 çıkaramıyoruz”. birlikte ayin de kutsal mekanın sınırları için- Bizans litürjisi ruhban sınıfının ihtişamlı de gerçekleşen daha özel bir tören niteliğine girişiyle birbirinden ayrılan iki kısımdan olu- büründü. 19 şur. Söz litürjisi olarak adlandırılan ilk kısım, Işığın dinî törenlerdeki rolü diyakozun papazlar eşliğinde İncil’i altardan nefe taşıdığı ve mabedi nefden ayıran korkuluğu, İbadethaneler gerçekleştirilen törenle tama- yani templonu geçerek yeniden altara getirdiği men bütünleşen ve törenin ihtişamına katkı- “Küçük Giriş” ile başlar. “Küçük Giriş” İsa’nın da bulunan çok sayıda yapay ışık kaynağı ile Kelam (Logos) olarak dünyaya gelişini simgeler. aydınlatılıyordu. Mabeyinci Paulus (Paulus Önceleri sessizlik içinde yapılan bu tören, 6. Silentiarius), Ayasofya’yı öven tasvirinde kili- yüzyılda bir dua ve ilahilerle zenginleştirilmiştir. senin aydınlatmasını gece güneşine benzetmiş- Litürjinin ikinci kısmı olan kudas ve şükran ti.21 Bronz destekler üzerine yerleştirilmiş olan ayini (efkharistiya), sembolik olarak İsa’nın vü- aydınlatma gereçleri korniş boyunca bir ışık cudu ve kanıyla kutsanmaya gelişini haber veren halkası oluşturuyordu. Çok sayıda cam kandi- “Büyük Giriş” ya da “Kutsal Sırların Girişi” ile lin yerleştirildiği yuvarlak veya haç biçiminde açılır. Konstantinopolis Patriği I. Germanos’a gümüş polykandelon’ları taşıyan zincirler de yine (715-730) atfedilen yoruma göre, kilise sade- kornişten aşağıya sarkıtılmıştı. Bu düzenek orta ce “yeryüzünde gökyüzü” değil, aynı zamanda nefin üzerinde eşmerkezli üç daire oluşturuyor- İsa’nın Çarmıha Gerilişi, Mezara Konuluşu ve du. Mabeyinci Paulus’un tasvir ettiği aydınlatma Dirilişi’nin yeniden meydana geldiği yerdir.20 düzeneğinde, sembolik anlamlarla yüklü gemi Diyakoz içinde kutsal ekmek bulunan tepsiyi, biçimli lambalar da yer alıyordu. Yağ kandilleri- papaz da kutsal şarap kadehini hazırlandıkları nin ışığı kornişlerin üzerine yerleştirilmiş uzun

- 130- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

meşalelerden yükselen alevle vurgulanıyor ve eder. Kilise kandillerinde yanan yağı içtikten yere yansıyan dramatik bir etki yaratıyordu. sonra bedenlerini ele geçirmiş olan cinlerden Kilisenin en kutsal kısmı olan templon, selvi kurtulan kişilerle ilgili vakalar da aktarılır.24 Kü- ağaçlarını andıran konik biçimli şamdanların çük pişmis toprak veya kurşun şişelere (ampulla çevrelediği üzerinde kandiller bulunan dev bir veya unguentarium) doldurulan kutsal yağ, ko- haç ile taçlandırılmıştı. Dekorun zenginliği, ruyucu ibadet nesnesi olarak da dağıtılıyordu. mumların parıltısı, ışığın yansıması, cemaatin 3. Dindarlık ve mucizeler inancını pekiştirmeye katkıda bulunan duyusal etkiler yaratıyordu.22 Bizans ibadet geleneklerinin modeli olarak imparatorların dindarlığı Aydınlatma düzeneğinin yerleşimi kilise tö- renlerinde de önemli bir rol oynuyordu. Ma- “Kutlu çabanla beklentileri aşan bu yapıtı nastırların kurucuları, II. İoannis Komninos’un bitirdiğinde göğe ulaşmak için dağlara tırman- Pantokrator manastırının vakfiyesinde (typikon) mana gerek kalmadı artık; sofuluğun kanatları yaptığı gibi, kiliselerinin aydınlatmasını titizlikle üstünde, dosdoğru tanrısal göğe yöneliyorsun 25 kurallara bağlamışlardı. Pantokrator vakfiyesi, çünkü artık”. Paulus Silentiarius, 562 yılında gece gündüz aralıksız yanan lambaları da ön- Ayasofya’nın ikinci açılışı için yazdığı şiirde im- gören olağan günlerin aydınlatması ile tören parator İustinianus’a bu sözlerle sesleniyordu. günlerininkini birbirinden ayırıyordu. Bu şe- İmparator, Tanrı’nın, esinlediği ve koruduğu, kilde, aralarında kandilleri yağla doldurulmuş yeryüzündeki görüntüsü olarak kabul ediliyor- avizelerin, büyük şamdanların ve farklı boylarda du. İktidarının kaynağını inancında buluyor ve mumların yer aldığı farklı aydınlatma gereçleri Tanrı’nın iradesine boyun eğerek kendi gücünü ve bunların yerleşimleri ile ilgili zengin sözcük elde ediyordu. Yeryüzünde tek hükümdar olan dağarcığının envanterini çıkarabiliyoruz. Bu imparator, ilahi hükümdarın evrensel gücüne düzenlemeler ayrıca gül ya da sarısabır yağı gibi boyun eğmeliydi. çeşitli kokulu yağların kullanımı konusunda da Ayasofya Bazilikası, 10. yüzyıldan 12. yüzyıla bizi bilgilendiriyor.23 Işık bolluğu yalnızca gece kadar uzanan dönemde eklenen figürlü mozaik düzenlenen törenlere özgü değildi. Aydınlat- panolarda imparatorların dindarlığının en etki- ma düzeneklerinin yerleşimi törenin ihtişamını leyici kanıtlarını sunar. Narteksde, 10. yüzyılda güçlendirmeyi ve inananların dikkatlerini ve imparator VII. Konstantinos Porfirogennitos dualarını kilisenin en kutsal bölümlerine yö- tarafından derlenen Törenler Kitabı’nın İmpa- neltmeyi amaçlıyordu. İşlevsel rolünün dışında, ratorluk Kapısı olarak tanımladığı ana girişin ışık güçlü bir sembolizmle de yüklüydü; tanrı- üzerinde, tevazu ile proskynesis pozisyonunda sallığın kutlanması ve simgesi olarak algılanı- tahtında oturan İsa’nın ayaklarına kapanmış bir yordu. Ayrıca, kilisenin en kutsal bölümlerine imparator – genelde VI. Leo (hük. 886-912) ya da ikonaların ve kutsal kalıntıların önüne olduğu tahmin edilmektedir ancak kimliği kesin asılmış olan kandillerde yanan yağın iyileştirici değildir –, adına hükmettiği İsa’dan yetki alır gücü olduğuna da inanılıyordu. Çok sayıda şifa gibi görünmektedir. İmparator, başının üzerinde mucizesi aktaran anlatılar, kandillerdeki yağın bir madalyon biçiminde gösterilen Bakire Mer- hastaları meshetmek için kullanıldığına tanıklık yem’in ve İsa’nın sağ tarafında yine bir madal-

- 131- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

elleri havaya kalkmış dua eden Bakire Meryem betimini seçmesi de bu bağlamda şükran göster- gesi olarak algılanabilir.

Güneybatı holünün kapısı üzerinde bulunan mozaik pano, iki örnek Hıristiyan imparator İustinianus (solda) ve Constan- tinus’u (sağda) anakronik bir komposizyon içinde, dizlerinde taşıdığı çocuk İsa’nın temsil ettiği İlahi Bilgeliği barındıran tahtta Bakire Meryem’in önünde saygı ile eğilerek ayrı ayrı kurdukları ve koruması için ona emanet ettikleri kilisenin ve kentin maketini sunarken gösterir. İki maket arasındaki paralellik Bi- zans toplumunun iki kutbu olan kilise ve imparatorluk başkenti üzerine vurgu yapar. Bu betim,

Küçük Ayasofya. İç görünüm, doğuya bakış. Ali Enis Oza, 20. yüzyıl başı (telif: Suna ve imparatorluk tören alayları sıra- İnan Kıraç Vakfı Fotoğraf Koleksiyonu). sında patriğin imparatoru bek- lediği ve iç nartekse geçmeden yon biçiminde yer alan Başmeleğin aracılığına önce tacını çıkaran imparatoru sığınmaktadır. Bakire Meryem ve Başmelek de selamladığı Güzel Kapı adıyla bilinen kapının belki tüm doğumların koruyucusu olarak kabul üzerinde bulunmaktadır.27 10. yüzyılın sonlarına edilen Meryem’e Müjde sahnesine gönderme doğru, muhtemelen patrikhanede yürütülen yapmaktadır. Bazı yorumcular bu panoyu VI. restorasyon çalışmalarıyla bağlantılı olarak yer- Leo’nun “Meryem’e Müjde” konulu vaazı ışığın- leştirilmiştir.28 da okumayı önermiştir.26 Ancak eklemek gerekir ki VI. Leo saltanatının sonlarına doğru oğlu VII. Güney galerisinin doğu ucunda bir çift Konstantinos Porfirogennitos’un doğumunu oluşturan iki imparator panosu, imparatorların (M.S. 905) Bakire Meryem’in müdahalesine Yüce Kilise karşısında sergiledikleri cömertliğin borçluydu, zira bu amaçla ileride değineceğimiz anısına konmuştur. Birinci panoda IX. Kons- Zoodokhou Pigi (Yaşam Bağışlayan Kaynak) tantinos Monomakhos (1042), ikinci panoda Kilisesi’nde (bugün Balıklı) bulunan bir Mer- ise II. İoannis Komninos, bir kordonla bağ- yem ikonasından yardım ve şefaat dilemişti. lanmış dolu bir keseyi (apokombion) gösterişli Aynı dönemde altın sikkelerinin arka yüzüne bir şekilde sunarken, eşleri Zoi ve İrini bağış

- 132- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

fermanını (chrysoboullon) ellerinde tutarlar. tantinopolis’in önemli manastır yazıhanalerine Konstantinos Monomakhos ve Zoe tahtında (scriptorium) şatafatlı Kutsal Kitap elyazmaları oturan İsa’ya hitap ederken, yanlarında oğul- ısmarlayan yüksek aristokrasi üyeleri, elyazma- ları Aleksis (yak. 1122) de bulunan II. İoannis ların girişinde kendilerini İsa veya Meryem’in Komninos ve İrini diğer duvara yapışık dörtgen huzurunda ayakta kitabı takdim ederken veya sütunun yanından Meryem ve Çocuk İsa’ya secde pozisyonunda göstermeyi âdet edinmişti. doğru yönelirler.29 Konstantinos Monomakhos Kariye’de Theodoros Metokhitis’in ithaf mozaiği ve II. İoannis, kendilerinin de gömüldüğü baş- de bu kapsama dahildir. Bir yoruma göre, Me- kentin önemli iki manastırının kurucularıydı. tokhitis Ayasofya narteksindeki VI. Leo tasviriy- Bu imparatorlardan birincisi Mangana Sarayı le çağrışım yaratmak istemiş olabilir. Daha farklı Aziz Georgios Manastırı’nı, ikincisi ise Pantok- yeni bir görüş, Metokhites’in İsa’nın huzurunda rator Manastırı’nı kurmuştu. Törenler Kitabı’nda secde getirmek yerine, sırtı tamamıyle dik ve tasvir edilen imparatorların Ayasofya ziyareti diz çöker vaziyette kilise’sinin maketini takdim ritüeli, altarın önünde alınan molayı da içerir- ettiğine dikkat çeker. Gerçekten de Metokhitis di. Bu mola sırasında imparator altar masasını burada, tevazudan ziyade, yüksek mevkisini ve öper ve içi altın dolu bir kese (apokombion) ile zenginliğini yüceltme arzusu sergilemektedir. 30 birlikte iki altar örtüsü bırakırdı. Bazı önem- Bu duruş, Palaiologoslar dönemine ait manastır li yortular sırasında, özellikle de Pentekost’da vakfiyelerinin giriş bölümlerinden de anlaşıl- (Hıristiyan inancına göre Paskalya’dan elli gün dığı gibi, Tanrı’ya hayatı boyunca kendisine sonra İsa Mesih’in göğe yükselişinden sonra bağışlamış olduğu nimetlere karşı bir şükran Kutsal Ruh’un Havarilerin üzerine çöktüğü ifadesi olarak algılanabilir. 1261’de şehrin Latin gün), imparator apokombion ile birlikte altar istilasından geri alınmasından sonra, Havariler masasına kiliseye armağan ettiği iki kadeh ve kilisesinin önünde yer alan bir sütunun tepesine 31 iki tepsi de bırakırdı. Venedik’deki San Mar- yerleştirilen bronz heykel grubunda, imparator co Bazilikası Hazinesi’nde korunan ve impa- Mikhail VIII Paleologos muhtemelen benzer rator Romanos’un (muhtemelen II. Romanos, bir duruşla başmelek Mikhail’e şehrin maketini 959–963) ithafını taşıyan mineli bir montür sunmaktaydı.34 içine yerleştirilmiş antik alaca akikten iki kadeh, Ayasofya’nın kutsal kaplarının zenginliği ko- Doğaüstü güçlerin koruduğu kent Kons- nusunda bir fikir verir.32 Ayasofya hazinesinin tantinopolis: Başkentin kutsal emanetleri 1396’da çıkarılan envanterinde, sırasıyla yeşim Henüz 4. yüzyılda, Gerçek Haç’ı keşfettiğine taşı, altın, altın yaldızlı gümüş ve gümüşten inanılan I. Constantinus’un annesi Helena, bu yapılmış dört tane krater biçimli ve iki kulplu, haçın bir parçası ile İsa’nın vücuduna saplan- ve biri kristal, diğerleri gümüş ve altın yaldızlı mış olan çivileri oğluna göndermişti. Oldukça gümüşten sekiz tane kulpsuz olmak üzere, top- şüpheli bazı görüşlere göre, Gerçek Haç Cons- lam on iki kutsal kadehten söz edilir.33 tantinus’un kendi heykelini yerleştirmek üzere Ayasofya’da imparator’u bağışçı olarak göste- foruma diktirdiği dev sütuna dahil edilmiştir.35 ren tasvirler toplum’un dindarlık ifadelerine mo- İmparator İraklios [Herakleios], 614’de Persler del teşkil ediyordu. Örneğin Studios gibi Kons- tarafından ele geçirilen ve Ktesifon’a götürülen

- 133- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Gerçek Haç’ın Kudüs’e geri getirilmesinin baş lios’un Nea Ekklesia Kilisesi’nde ise Musa’nın kahramanıdır. Aynı vesileyle, İsa’nın Çilesi’ne ait asası, Eriha borazanı, İsmail’in boynuzu gibi kutsal emanetlerden Kutsal Mızrak ve Sünger Eski Ahit kutsal emanetleri vardı.37 Theotokos de Perslerden satın alınarak Konstantinopo- tou Pharou’da saklanan İsa’nın Çilesi’ne ait lis’e gönderildi. Bununla birlikte, İraklios 635 kutsal emanetler arasında Gerçek Haç, Di- yılında Arap tehdidi karşısında Gerçek Haç’ı kenli Taç, Kutsal Sünger, Çarmıhta İsa’nın geri istedi ve Konstantinopolis’e getirtti. 638’de, Kırbaçlandığı Kamış ve Çarmıhın Çivileri bu- Kudüs Halife Ömer’in ordusuna teslim oldu. lunuyordu. İmparatorluk sarayında ve kentin Konstantinopolis ve Kudüs arasındaki eski bağ diğer kiliselerine dağılmış durumda bulunan artık kopmuştu. Bundan sonra, imparatorluğun çok sayıdaki kutsal emanet, 11. ve 12. yüzyıl- başkenti kesin olarak eskisinin yerine geçecek larda kente akın eden ziyaretçiler tarafından da olan yeni bir Kudüs görünümüne büründü. büyük oranda görülebiliyordu. 1204’de kentin 680’li yıllarda Merovenj Hanedanı’ndan hacı haçlılar tarafından alınışı sırasında Theotokos Arculf, Ayasofya’ya yerleştirilmiş olan Gerçek tou Pharou’daki önemli kutsal emanetlerden Haç’ı ziyaret edebildi. 9. yüzyılın sonunda, Haç çoğu Latin imparatorların elinde kaldı. Daha Büyük Saray’ın kiliselerinden birinde tutuluyor, sonra, iflas halindeki Latin imparatoru II. yalnızca bazı törenler için çıkarılıyordu. Gerçek Baudouin bunları Fransa Kralı IX. Louis’ye Haç Konstantinopolis litürji takviminde önemli devretti ve böylece kutsal emanetler Paris’deki bir rol oynuyordu. 14 Eylül’de kutlanan Kutsal Sainte-Chapelle’e yerleştirildi. İsa’nın Çilesi Haç Yortusu dışında, Gerçek Haç sık sık tören ile ilgili emanetler ise Konstantinopolis’de alayı eşliğinde Ayasofya’ya götürülüyordu. 1 kaldı ve 14. yüzyılda görüldükleri anlatılan Ağustos’da Kutsal Haç parçalarının suya daldırıl- Mangana Sarayı Aziz Georgios Manastırı’na ması, suların kutsanması ve inananların üzerine aktarıldı. 15. yüzyıl başlarında ise Petra’daki su serpilmesi töreni yapılıyordu. Daha sonra Vaftizci Yahya Kilisesi’nde bulunuyorlardı.38 Gerçek Haç Saray’a götürülmeden önce tö- Bizanslılar ve yabancı hacılar için, kimlik- ren alayı eşliğinde kentten geçiriliyordu. Alayın leri tanımlanmış olsun olmasın, tanrısal gücü kentten geçirilmesi havayı, evleri ve sokakları taşıdıklarına inanılan tüm kutsal emanetlerin kutsamayı, ve Haç’ı karşılamaya gelen hastalara önemi vardı. Örneğin, Ayasofya’da dört eksed- şifa vermeyi amaçlıyordu.36 ranın porfir sütunlarının ayaklarına, iç narteksin Ancak, kutsal emanetlerin nakline ilişkin kuzey yanındaki yeşil mermer kaplamalara ve en önemli girişimler 10. yüzyılda, bu sayede batı galerisinin doğu duvarındaki Prokonnesos meşruluklarını vurgulamayı ve prestijlerini mermerinden kaplamalara Orta Bizans döne- arttırmayı hedefleyen Makedon Hanedanı minde yerleştirilen bronz röliker haçlar, yapının imparatorlar zamanında gerçekleştirildi. III. içini gezen ziyaretçiler için bir ibadet nesnesi Mikhail tarafından onarılan ve 864’de patrik haline geliyordu. Söz konusu kutsal emanetlere Fotios tarafından açılan saray kilisesi Theoto- dokunma, 14. yüzyılda Rus hacılar tarafından kos tou Pharou giderek İsa’nın Çilesi kutsal aktarılan çok sayıda mucizevi iyileşme olayının emanetlerinin muhafazası haline geldi. I. Vasi- konusu olmuştur.39

- 134- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Bakire Meryem kültü ve mucizeleri

Konstantinopolis’de 5. yüzyıldan itibaren Ba- kire Meryem ile bağlantılı kutsal emanetlerin ve ayazmaların etrafına inşa edilmiş mabetlerde saklanan mucize yaratan ikonaların varlığı, çok erken bir tarihten itibaren Meryem’in pek çok kez düşman saldırılarından kurtardığı kentin koru- yucusu olarak kabul edilmesine neden olmuştu. 7. yüzyılda, Avarları Blakhernai Meryemi’nin müdahalesi sayesinde püskürttükten sonra, im- parator İraklios kentin duvarlarını Blakhernai Kilisesini de içine alacak şekilde genişletti. Bu tarihten itibaren kilise sefere çıkan imparatorların kentteki son durağı ve kente yaklaşan barbarların farkettikleri ilk kale haline geldi.40 Meryem’in elbisesi (maphorion) dışında, Blakhernai Kilisesi çeşitli Meryem ikonalarını da barındırıyordu. Bunlardan bir tanesi, her hafta Cuma akşamı Küçük Ayasofya. Galeri ve kubbeye bakış (telif : Robert G. Ous- terhout). meydana gelen bir mucize gerçekleştirmekle ün- lenmişti. Bu mucize, Meryem ikonasını kaplayan Özellikle saygı gören başka bir ikona da, örtünün herhangi bir doğal destek olmaksızın efsaneye göre İncil yazarı Luka’nın Meryem’e havalanması ve uzunca bir süre havada kalması bakarak yapmış olduğu Hodegetria (Yol Göste- biçiminde gerçekleşiyordu.41 İmparator I. Aleksi- rici) Meryemi idi.45 Meryem’i Çocuk İsa’yı sol os Komninos’un, kentten ayrılışını izleyen Cuma kolunda taşırken gösteren Hodegetria Meryemi günü ‘alışılageldik mucize’ gerçekleşmediği için ikonası, denizle imparatorluk sarayı arasında Boemondo’ya karşı 1107’de çıktığı seferden ace- eskiden bir kilisenin bulunduğu yere 9. yüzyılda leyle geri döndüğü anlatılır.42 Törenler Kitabı’nda imparator III. Mikhail tarafından yaptırılmış anlatılan imparatorluk ritüeline Cuma günle- olan Hodegon Manastırı ile bağlantılandırılı- ri Blakhernai ayazmasına düzenlenen bir gezi yordu. Manastır kompleksi bir ana kilise ve yan de dahildi. Bu gezi sırasında imparator gümüş şapelleri, bir ayazma ve bir hamam ile keşişler kaplanmış ikonalara dua ettikten sonra ellerin- ve papazlar için ayrılmış bir bina içeriyordu. den kutsal su akıtan kabartma mermerden bir Çok sayıda körün bu kilisenin kaynağından Meryem ikonasını barındıran tonozlu ek kısma şifa bulduğu anlatılırdı. Hodegetria ikonasına geçerdi.43 1070’de bir yangında tahrip olan Blak- gösterilen ilgi I. Manuil Komninos’un impara- hernai Bazilikası yeniden yapıldı, ama 1434’deki torluğu döneminde kilisenin onarım görmesin- başka bir yangında tümüyle yok oldu. Ayazma den sonra arttı. Aralarında burada gerçekleşen 1860’da Rum kürkçüler loncası tarafından alındı mucizelerle ilgili bir derleme ile Batılı hacıların ve bugün hâlâ mevcut olan kilise yaptırıldı.44 anlatılarının da bulunduğu 11. ve 12. yüzyıllara

- 135- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

geceyi burada geçiriyordu. 15 Ağustos 1261’de Meryem’in Uyuması veya Ebediyete Geç- mesi yortusunda (Koimesis), Latin hakimiyetinden sonra yeniden ele geçirilen başken- te girdiğinde, imparator VIII. Mikhail Paleologos, Hodeget- ria Meryemi’ni zafer alayının başına geçirdi. Paleologoslar döneminde imparatorlar Pas- kalya süresince Hodegetria’yı saraya getirtiyorlardı. 14. yüzyıl başlarında Konstantinopolis’i ziyaret eden Kastilyalı gezgin Ruy Gonzáles de Clavijo’ya göre, ikona gümüş, safir, züm- rüt, turkuaz, inci ve başka de- ğerli taşlarla kaplıydı.47

İmparatorluk törenlerine dahil edilmiş olan diğer bir Meryem mabedi ise Zoo- dokhou Pigi (Yaşam Bağışlayan Kaynak) Kilisesi’dir (bugün Ba- lıklı Ayazması). Konstantino-

Ayairini. İç görünüm, doğuya (apsis) bakış polis’in en ünlü kiliselerinden (telif: Jonathan Bardill). olan Zoodokhou Pigi 5. yüzyı- lın sonunda ya da 6. yüzyılın ait yazılı kaynaklardan Hodegetria’nın halka başında imparator İustinianus açık haftalık ayin alayının Salı günleri düzen- tarafından yaptırılmıştı. Kilisenin yakınında bir lediğini öğreniyoruz. Yine aynı gün, kilisenin de saray vardı. İmparatorlar İsa’nın Göğe Yük- kuzeyindeki açık alana bir panayır kuruluyor selişi yortusunda dua etmek için geldiklerinde ve hacılara kutsal yağ ile kutsanmış su dağıtı- dinlenmek üzere buraya çekilebiliyorlardı. Kili- lıyordu.46 II. İoannis Komninos döneminde, sedeki büyük ayinden sonra, imparator patriği Hodegetria imparatorluk ailesinin ölmüşlerinin sofrasına davet ediyor ve ardından kendi daire- anma törenlerinde de yer alıyordu. II. İoan- sine çekiliyordu.48 Bu kilisenin kazandığı ünü, nis ve ailesinin ölüm yıldönümlerinde törenle biri 10. yüzyıl sonlarına ait anonim, diğeri ise Komninosların Pantokrator manastırındaki anıt 14. yüzyılda Nikiforos Kallistos Ksanthopulos mezarına getiriliyor ve mezarları beklemek üzere tarafından yazılmış iki mucize derlemesinden

- 136- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

okuyoruz.49 Mucize anlatıları, imparator VI. yanmış ahşap ikonalar, fildişi ve sabun taşından Leo’nun eşi Zoi Karbonopsina’nın kısırlık soru- oyulmuş ya da değerli metallerden yapılmış çok nundan kurtulmasını Pigi Kilisesi’nde bulunan sayıda levhanın, kuyumcuların elinden çıkmış bir Meryem ikonasının olağanüstü güçlerine çeşitli haçların, değerli taşların, oymaların, dinî bağlar. Kutsal suyun içilmesi ya da vücuda sü- resimlerle bezenmiş her türden pendantifin ya- rülmesi, kaynağın çevresinden alınan çamurla nında ibadet geleneklerine katılıyordu. vücudun ovulması, hatta Meryem ikonasının 4. Dinî ve etnik azınlıklar yakınında yanan bir lambada yanan yağ sayesin- de de mucizeler gerçekleşebiliyordu. Şifa bulma Konstansinopolis’in ekonomik büyümesi mucizeleri körlük, kanser, meme kanseri, dizüri, çeşitli halklardan insanları, özellikle de impa- kanama, ateş, mide iltihabı, şeytan çarpması, ratorluğun çeşitli kısımlarından ve dışından göğüste apse, jenital bölgelerde ya da mesanede gelen tüccar ve zanaatkârları kente çekmiştir. taş, ishal, kısırlık, karın ağrıları, veba gibi çok Ermeniler çeşitli vakaları içeriyordu. Pgie mabedinin popü- lerliği, Konstantinopolis’de genel olarak hac ve Ermeniler Bizans toplumunun Grek olma- şifa kültünün yoğunlaşmasıyla niteleyebileceği- yan en önemli topluluğunu oluşturuyorlardı. miz Paleologoslar döneminde giderek arttı. Bu Konstantinopolis’de varlıkları bilinmekle birlikte, 50 olguyu imparator II. Andronikos Paleologos’un bu konudaki belgeler sınırlıdır. 626 ve 967 (1282–1328) aşırı dindarlığına da bağlayabiliriz. kuşatmaları sırasında Ermeni askerlerin başkentte Bizans’ın 1453’de düşmesi sırasında meydana bulundukları doğrulanmıştır. 1044’de, Ermeniler gelen ve bu mabedle ilişkilendirilen ünlü bir başkente dışarıdan gelmiş olan, IX. Konstantinos efsane, Türklerin kenti almaya hazırlandıklarını Monomakhos’a karşı ayaklanan ve sürgüne gön- duyduğu sırada balık kızartmakta olan bir ke- derilen çok sayıdaki yabancı arasında yer alıyor- şişle ilgilidir. Söylentiye göre keşiş “Buna ancak lardı. 11. yüzyıl sonlarında kentte önemli sayıda bu balıklar yeniden canlandıklarında inanırım” Ermeninin bulunduğu tarihçi Anna Komnina (1083-1153) tarafından belirtilir, ama bunların diye cevap vermiş ve balıklar tavadan sıçrayarak kentin daimi sakinleri arasında yer aldıkları kesin kaynağın sularına atlamıştır. değildir. İlginç bir şekilde, diğer bütün milletlerin İmparatorları, Konstantinopolislileri ve ya- kentte ayrı bir mahallesi bulunurken, o dönemde bancı ziyaretçileri çeken bu mabedler, litürji, bilinen bir Ermeni mahallesi yoktur. Ceneviz çeşitli ritueller ve özel dua gelenekleri, ve bu belgeleri 1440’da Pera’da Ermenilerin varlığın- dua gelenekleriyle ilişkilendirilen mucizeler, dan söz eder. Gerçekten de, seçkin Ermeniler kiliselere ve özel ibadetlere yönelik zanaatkâr- kenti ziyaret ediyor, hatta burada kalıyorlardı, lığın olağanüstü bir biçimde gelişmesine katkıda ama bu hep kısa süreli oluyordu. Ermeni kökenli bulundu. İmparatorluğun dört bir yanından bazı asil ailelerin Konstantinopolis’de sarayları ve daha uzak coğrafyalardan gelen en çeşitli vardı. Aristokrasinin “konstantinopolislileştiril- ve en değerli malzemeler, başkente itibar ve mesi” çerçevesinde kente doğu sınırından başka şöhret sağlayan eşi benzeri görülmemiş zerafet- aristokrat ailelerin gelmiş olması da olasıdır. Bu te eserlere dönüştürüldü. Günümüzde Bizans topluluk çok sayıda general, hatta imparatorlar dindarlığının simgeleri olarak kabul edilen bo- da vermiştir (örneğin V. Leo, Theofilos’un karısı

- 137- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Theodora, I. Vasilios, I. Romanos Lekapinos, I. 10. yüzyıldan yaklaşık 1060–1070 yıllarına ka- İoannis Çimiskis). Ancak, hangi derecede Erme- dar süren dönemde Haliç’in güney kıyısında bir ni olarak kabul edildikleri tartışma konusudur. Yahudi mahallesi bulunduğuna işaret eder. Bu Çoğunluğu Ortodoksluğu kabul etmiş ve Grek tarihten sonra Pera-Galata tarafına nakledilmiş- toplumu tarafından tümüyle asimile edilmişti. ler ve eski mahalleleri Venediklilere verilmiştir.54 Son olarak, kaynaklar Aleksios Komninos dö- 13. yüzyılda Yahudiler Vlanga mahallesinde ya- neminde yanıncaya kadar Konstantinopolis’de şıyorlardı ve burada bir sinagogları da vardı. bir Ermeni kilisesinin bulunduğundan söz eder. 14. yüzyıl başlarında, Venedikli Yahudilerin Bu tarihten iki yüzyıl sonra, patrik I. Athanasi- yaşadığı, kaynaklarda Cafacalea adıyla geçen os (1303-1309) da Ermenilerin ve kiliselerinin ve yine bir sinagogun bulunduğu, tahminen varlığına değinir, ama kilisenin yerini belirtmez. bugünkü Tahtakale’ye karşılık gelen bir ma- Kırım’ın Kefe kentinden 1475’de Konstantino- hallenin ortaya çıktığını görüyoruz. Cenevizli polis’e gelen Ermenilere ibadetleri için Kariye Yahudiler ise Pera’ya yerleştirilmişlerdi. Daha Camii’nin güneydoğusunda yer alan ve hem Ka- sonraları İspanya’dan gelen Yahudilerin göç tolik, hem Gregoryen Ermenilere hizmet veren hareketine tanık oluyoruz. Osmanlı hüküm- Aziz Nikola Kilisesi (Kefeli Mescidi) verilmiştir.51 darı II. Mehmed, yeni başkentinde kalmaya ya da yerleşmeye karar veren Yahudiler lehine Yahudiler düzenlemeler getirmiştir. Konstantinopolis’deki Yahudilerin varlığı Yahudiler özellikle ticaretle uğraşıyorlardı, kentin kuruluş dönemine uzanır. Bizans oto- ama ipekli kumaşların işlenmesi (dokumacılık, ritelerinin Yahudilere karşı tavrı farklı dönem- boyamacılık) konusunda da uzmanlaşmışlar- lerin kendine özgü siyasal ve ekonomik orta- dı. Bazıları da sepicilik alanında çalışıyorlardı. mına göre değişiklik gösteriyordu. Kudüs’ün Konstantinopolis’i 1165 dolaylarında ziyaret İraklios tarafından Perslerden geri alınmasının eden Tudela’lı Benjamin’e göre, o dönemde ardından, imparatorluğun Yahudilerini vaftiz kentte 2500 kadar Yahudi yaşıyordu. Bun- olmaya zorlayan bir ferman çıkarıldı. Birbirini lardan yalnızca bir tanesi, imparator Manuil izleyen üç imparator I. Vasilios, VI. Leo ve I. Komninos’un doktoru olan Mısırlı Salomon, Romanos Lekapinos tarafından yürütülen kit- atla dolaşma hakkına sahipti.55 lesel din değiştirtme kampanyalarından sonra, VII. Konstantinos bu politikaya son verdi. An- Ruslar cak siyasal iktidarın Yahudilere karşı tavrı 12. Rusların Konstantinopolis’deki barışçıl varlığı yüzyılda yine bozuldu. 14. yüzyıl ise Yahudiler 10. yüzyıldan itibaren gelişmeye başladı. Bu açısından daha rahat bir dönem oldu.52 tarihten önce Ruslar kente yalnızca savaşmak Ayasofya’nın batısına Khalkoprateia Kili- ve yağmalamak için geliyorlardı. Törenler Kitabı sesi’nin inşa edilmesiyle ilgili yazılı kaynaklar, Konstantinopolis’e ailesi ve Rus tüccarlar eşli- çelişkili olmakla birlikte kilisenin inşasından ğinde gelen Prenses Olga’nın ziyareti vesilesiyle önce burada bulunan bir sinagogdan söz eder.53 düzenlenen resepsiyonların ayrıntılı bir tasvirini Yahudiler başlangıçta bakırcılar mahallesine yer- yapar.56 Çelişkili bazı kaynaklara göre, Olga leştirilmiş gibi görünmektedir. Yazılı kaynaklar 946 ya da 957 yılında gerçekleşen bu ziyaret

- 138- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Küçük Ayasofya. İmparator çifti İustinianus ve Theodora’nın monogramlarını taşıyan sütun başlığı (telif : Robert G. Ousterhout).

sırasında Konstantinopolis’de ya da döndükten görüyoruz. Raymond Janin’e göre söz konusu sonra Kiev’de vaftiz olmuştur. Ziyareti sırasında kilise Mese üzerinde bulunan Kırklar Kilise- Bizans ile ticarî ve siyasî ilişkileri geliştirmeyi si’dir.58 Ruslarla kültürel temaslar Hıristiyanlı- amaçlıyordu, ama sonuç olarak güçlü bir itti- ğın yayılmasıyla birlikte yoğunlaştı. Olga vaftiz fak kurmayı başaramadı. Törenler Kitabı Tar- edilmişti, ama Hıristiyanlık Konstantinopolis sus’dan gelen bir Arap heyeti şerefine 946’da imparatorluk ailesiyle ittifak kuran Vladimir’in imparatorluk sarayında verilen bir resepsiyonu 988’de Hıristiyan olmasından sonra resmi din tasvir ederken, VII. Konstantinos vaftiz edilmiş olarak kabul edildi. Bu tarihten itibaren Kiev Rusların varlığından söz eder. Bunlar büyük Dükalığı Kiev metropolitinin sorumluluğunda olasılıkla paralı asker olarak görev yapan Varang- Konstantinopolis patrikliğine bağlı bir eyalet lardı.57 10. yüzyılda Kiev Dükalığı’nın Bizans haline geldi. Hıristiyanlığı benimseyen Ruslar topraklarına düzenlediği her akının ardından için Konstantinopolis bir medeniyet modeli ve ticarî anlaşmalar imzalanıyordu. Bu anlaşma- hac merkeziydi. Rus hacıların anlatılarından larla, Ruslara Konstantinopolis’e yerleşmeleri başka, Ayasofya’da bulunan çok sayıda duvar ve malzeme depolarını bulundurmaları için yazısı bu varlığın somut kanıtlarını sunar.59 önce Aziz Mamas (bugünkü Beşiktaş) tahsis Müslümanlar edilmişti. Daha sonra 13. yüzyılda, Novgorod’lu Anthony’nin Kırk Şehitler Kilisesi’nde biten 10. yüzyılda Konstantinopolis’de bulunan bir Rus embolos’unun, yani dükkanların bulun- çok sayıda Müslüman tüccar ve savaş esirinin duğu revaklı bir yolun varlığından söz ettiğini ibadetlerini gerçekleştirdikleri bir mescitleri

- 139- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi vardı. Tekfurluk kompleksinin içinde yer alan bu cami, 1201 yılında tekfur İoannis Lagos’a karşı girişilen bir halk ayaklanması sırasında yıkıldı. 12. yüzyılda, I. İsaakios ve Selahaddin Eyyubi arasında I. Friedrich Barbarossa’ya karşı bir ittifak kurmak amacıyla yürütülen pazar- lıkların bir devamı olarak, Konstantinopolis’e yerleşmiş olan Arap tüccarlar için ikinci bir cami inşa edildi. Tarihçi Nikitas Khoniates’in verdiği tasvire göre, bu cami Perama mahallesindeki Aya İrini yakınlarında bulunuyordu.60 Selahaddin Eyyubi cami için gerekli personeli, bir minber ve bazı döşeme eşyalarını sağlamıştı. Bu cami bir tüccar mahallesinin çekirdeğini oluşturu- yordu. Bizanslılar buradan yabancı tüccarların konakladıkları, mallarını yerleştirdikleri ve ti- carî işlemlerini gerçekleştirdikleri hanlar için kullanılan mitaton terimi ile bahsederlerdi.61 Dolayısıyla, burayı konaklama, depolama ya da ticarî faaliyetler için kullanılan ek binalarla çevrili bir camiden oluşan bir kompleks olarak hayal edebiliriz. Latinlerin kenti ele geçirmele- rinden hemen önce, Müslümanların ticarî faa- liyetlerinin merkezi burasıydı. Ağustos 1203’de, Dördüncü Haçlı Seferi ortamında, Flaman, Pi- salı ve Venediklilerden oluşan bir grup Perama Mescidi’ne saldırarak burayı ateşe verdi. VIII. Mikhail Paleologos 1261’de tahta geri döner dönmez Müslümanların tüccar ve seyyah ola- rak kentteki varlıklarını yeniden güvence altına aldı. Memluk sultanı I. Baybars (1260-77) ile eiologos döneminde, I. Bayezid “Romalılar” ilişkilerini güçlendirmek amacıyla kentin batı ve “Türkler” arasındaki anlaşmazlıkları İslam kesiminde yeri bilinmeyen bir bölgede başka bir cami yapılmasına izin verdi. Mikhail’in sal- hukukuna göre çözmek üzere bir kadı atanması tanatının sonunda, başkentte oldukça önemli için talepte bulundu. Manuil bu talebi reddetti. boyutlarda bir Müslüman mahallesi yeniden Osmanlıların 1402’de Ankara Savaşı’nda aldığı ortaya çıkmıştı. 1390’lı yıllarda, II. Manuil Pa- yenilgiden sonra, II. Manuil emperyal özerkli-

- 140- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Kariye Camii. İç narteks güney kanadı. Dilimli kubbenin altında Deesis sahnesi (telif : Robert G. Ousterhout).

ğinin bir göstergesi olarak Türk mahallesinin 1430’lu yıllarda, Türk tüccarlar Konstantinopo- tüm sakinlerinin gönderilmesine karar verdi lis’de oldukça faaldiler. Bir caminin de bulun- ve camilerini yıktırttı. Ancak bu kararından duğu kendi mahallelerine sahiptiler. 1432’den çabuk vazgeçmiş olmalı, çünkü bir Türk tüccar itibaren ticarî anlaşmazlıkları çözmek için kentte topluluğunun yine aynı imparatorun özel izniyle bir kadının bulunduğuna dair yazılı tanıklıklar yeniden kente döndüğü tahmin edilmektedir. da mevcuttur.62

- 141- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

II. GÜNDELİK YAŞAM

1. Aile ve ev yaşamı

Aile yaşamı

Aile Bizans toplumunun temel unsuruydu. Evlilik en kutsal sayılan kurum, başlıca ama- cı ise çocuk sahibi olmaktı. Günümüze kadar ulaşmış olan savatlı altından gösterişli evlilik yüzükleri, kaşlarında evlenen çifti cepheden ve birlikteliklerini kutsayan İsa’nın iki yanından uzattıkları sağ ellerini birleştirirken (dextrarum junctio) gösterir. Yüzüğün sekizgen halkasında betimlenen İsa’nın yaşamından kesitler, uyumlu bir birliktelik ve mutlu bir soy bahşederek bu birlikteliği koruması için Tanrı’dan lütuf dilek- leri ile birleşir. Anneliğin de Bizans’da büyük değeri vardı. Mikhail Psellos (yak. 1018-1080) gibi büyük Bizanslı yazarlar, kusursuz olarak niteledikleri annelerini aralarındaki sevgi bağ- larını vurgulayacak şekilde övgü ile kaleme al- mışlardır.63 Bizanslı anneler bebeklerini kendileri emzirir ya da bir sütannenin hizmetlerinden yararlanırlardı. Çocuklar biraz büyüdükten son- ra, anneleri onlara İncil’den öyküler anlatır ve temel dilbilgisi kurallarını öğretirlerdi. Daha ileriki yaşlarda kızlar anneleriyle evde kalır ve kumaş dokumak için kullanılan dokuma tezgâ- evi idare etmeyi öğrenirken, erkekler okula gi- hı evlerin temel mobilyaları arasında yer alırdı. debilirlerdi. 11. ve 12. yüzyıllarda, kız çocuklar da sınırlı resmi bir eğitim alabiliyorlardı. Aile bütçesini de evin hanımı idare ederdi. Değerli eşyalarla yiyeceklerin saklandığı çeşitli Evin hanımı aile yaşantısının merkezinde sandıkların ve dolapların anahtarları da ken- yer alırdı. Çocukların eğitiminden başka, gün- disinde bulunurdu.64 Evli kadınlar evlerinden lük ev işlerini, yiyecek tedariğini ve mutfağı ancak pazara, hamama ya da kiliseye gitmek denetlerdi. Zengin evlerde köleler ve hizmet- gibi özel sebeplerle çıkarlardı. Orta Bizans dö- kârlar çalışırdı. Kadınlar iplik eğirme ve do- kuma işleriyle de uğraşırlardı. Bunlar yalnızca neminde, kadınların dışarı çıkarken başlarını pratik nedenlerle girişilen faaliyetler değil, aynı örtmeleri daha uygun karşılanırdı. Bu adet zamanda imparatorluk ailesinden olanlar da üst ve orta sınıflardan aileler için geçerliydi.65 dahil tüm kadınların en gözde zaman geçirme Örneğin, 11. yüzyılda Konstantinopolis’de ya- uğraşıydı. Ev döşemeleri, perdeler ve elbiselik şamış yazar Mikhail Psellos annesi Theodote’un

- 142- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Kariye Camii. İç nartekse giriş kapısı üzerindeki lünet. İsa Mesih “Yaşayanların Yeri”. Üstündeki tonozda Kana’da düğün sahnesi (telif : Robert G. Ousterhout).

başındaki örtüyü ancak kızkardeşinin mezarı olan odalar da son derece rahat boyutlardaydı. başında baygınlık geçiren oğlunu gördüğünde Halk tabakasına ait evlerin aksine, saraylarda çıkardığını anlatır.66 şehir suyu ve hamamlar başta olmak üzere her türlü konfor bulunurdu. Küçük ve loş olan Konut ve ev yaşamı halk konutları ise genellikle zemin katında bir Konstantinopolis aristokrasisinin gösterişli zanaat atölyesi (ergasterion) bulunan binaların 67 sarayları vardı. Yalıtılmış konumda ve dışa kapalı ikinci katında yer alırdı. olan bu saraylar, iç bahçelere ya da revaklarla Arkeolojik buluntuların, yazılı kaynaklar- çevrili avlulara açılırdı. Katlar teraslar halinde dan ve dinî ikonografiden elde edilen gündelik ve cadde üzerine uzanır, pencereler genellikle yaşamla ilgili bulguların ve günümüze ulaşan cumbalı olurdu. Sarayların içinde bulunan geniş objelerin birlikte incelenmesi, Bizans başken- salonlar şatafatlı davetlerde çok sayıda insanı tindeki farklı toplumsal sınıflardan insanların ağırlamaya olanak tanırdı. Ev halkına ayrılmış gündelik ev yaşamları hakkında fikir sahibi

- 143- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi olmamızı sağlar.68 Aristokrasi gümüş takımlar sodyum hidroksit (korozif alkali bir madde) ile ve değerli taşlarla süslenmiş sert taştan kaplarda kaynatılarak başka tür sabunlar da üretilirdi. yemek yerken, orta sınıflar bakır, seramik ya Çamaşırlar da nitron ve deterjan vazifesi gören da ahşap yemek takımları kullanırlardı. Bolca başka maddeler suya karıştırılarak yıkanırdı. tüketilen şarap amforalarda saklanırken, diğer Seçkin sınıflar çamaşırcıların ve çuhacıların yiyecek maddeleri çeşitli boylarda küplere ko- hizmetlerinden yararlanırlardı. nurdu. Su ve şarap seramik ve metalden çeşitli İşlevsel nitelikli nesnelerin yanında, Bizanslı- boylarda sürahilerde servis edilir, el yıkamak için lar gündelik yaşamlarında kendilerini her türlü gümüş ya da bakırdan ibrik ve leğen takımları kötülükten korumaya yönelik çeşitli ibadet ge- kullanılırdı. Aydınlatma tavana asılan avizeler reçleri ve muskalar da kullanırlardı. Aslında, ba- (polykandelon’lar) ve yere ya da masaların üzeri- tıl inançları son derece güçlü olan bu toplumda, ne yerleştirilen yağ kandilleri veya şamdanlar- hastalıklar başta olmak üzere gündelik yaşamı la sağlanırdı. Yazılı kaynaklardan anlaşıldığına etkileyen her türlü sıkıntı şeytan işi olarak ka- göre mumların evde kullanımı daha ziyade 7. bul edilirdi. Boyalı ahşap (geleneksel enkaustik yüzyıl’dan sonraki dönemde yaygınlaşır. Gös- tekniğinde eriyik halde balmumu bağlayıcı ile terişli kalın perdeler ev içindeki farklı bölüm- pigmentler karıştırılır) ve kabartma bezemeli leri ayırmaya ve her odanın ısısını muhafaza fildişi, sabun taşı ya da madeni ikonalardan etmeye yarardı. Evde bulunan değerli eşya ve başka, Konstantinopolis halkı evlerinde geniş evrakları kilit altında tutmak için kullanılan ve bir yelpaze oluşturan çeşitli malzemelerden üre- 10. yüzyıl lüks eşya üretiminin örneklerinden tilen farklı boy ve biçimlerde haçlar, İsa’nın, olan zengin oymalarla süslü fildişi kutulardan da Meryem’in ve azizlerin tasvirlerini içeren ka- söz etmeden geçmeyelim. Hareketli bir halkası bartmalar, kötülüklerden koruduğuna inanılan olan anahtarlar parmakta yüzük gibi taşına- motiflerle bezenmiş yüzük ve madalyonlar da biliyordu. Silindir biçiminden farklı boylarda bulundururlardı. Özel yaşamda dindarlık ve fildişi kemik kutular da kozmetik malzemeleri kötülükleri kovmaya yönelik büyü adetleri sıkı ya da mücevherleri saklamak için kullanılıyordu. sıkıya ilintiliydi. İkonoklazmdan sonra, değerli Ahşap mobilyalar üzerinde kabartma gümüş taşların yerleştirildiği mineli mücevherlerle us- ve bakır kaplamalara da sıkça rastlanıyordu. talıklarını doruğuna çıkarmış olan kuyumcu- Çeperleri bitki ya da hayvan motifleri, av ların el sanatları dünyasına hakim olduğu bir manzaraları ve sağlık dilekleri ile bezenmiş ortamda, polikromi zevkini bronz gibi daha az genelde silindir biçiminde gümüş veya bronz değerli yüzeylere de aktarmaya olanak tanıyan kovalar hamam için kullanılırdı. Farklı türde teknikler sayesinde bu sanatın demokratikleş- sabunlar evde üretilir ya da pazardan alınırdı. mesine tanık oluruz. Evlerde değer verilen diğer En sık kullanılan temizlik malzemesi, amon- nesneler arasında, içine kutsanmış yağ ve su ya yak ya da sirke ile karıştırıldığında köpüren da balmumu yağı gibi şifalı maddeler konan bir tür soda (sodyum karbonat) olan nitrondu. cam, metal ya da pişmiş topraktan şişeler de Bal, zeytinyağı ya da şarapla karıştırılıp cilt için yer alırdı. Erken Bizans’ta, Blakhernai yakın- nemlendirici olarak kullanılır, hatta diş macunu larındaki “hekim azizler” olarak tanımlanan olarak önerilirdi. Hayvansal ya da bitkisel yağlar Kosmas ve Damianos Kilisesi (Kosmidion) ve

- 144- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Aziz Artemios Kilisesi’nden şifalı balmumu alı- sulandırılır ve karabiber gibi çeşitli baharatlarla nırdı. Rus hacıların anlatılarından bu tür kutsal çeşnilendirilirdi. Masanın yakınına yerleştirilen maddelerin daha geç dönemlerde de başkentin metalden yapılmış bir tür semaverin (authepsae) çesitli mabetlerinde dağıtıldığını öğreniyoruz. içinde sıcak su bulundurulur ve düzenli ola- rak şarap kadehlerine konurdu.71 Bu gelenek 2. Sofra ve mutfak adetleri Ortaçağ’a kadar devam etti. Çatal kullanımı- 4. yüzyıldan ikonoklazmın (726-843) sonu- nın ancak 10. yüzyıldan itibaren ve toplum- na kadar uzanan dönemde, Konstantinopolis sal hiyerarşinin en üst kademelerinde geliştiği toplumu sofra adetleri ve eğlence alışkanlıkları tahmin edilmektedir.72 Çatalın ortaya çıkışı, bakımından ana hatlarıyla Roma yaşam tarzını dikey konumda oturarak yeme alışkanlığının devam ettirdi.69 Günümüze kadar ulaşan gümüş yerleşmesiyle sonuçlanan yemek kültürünün yemek takımları ikonografik bulgularla karşı- dönüşümüyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu dö- laştırıldığında, yemeklerin daire ya da yarım nemde, ısıtıcılar üzerinde servis edilen, oturarak daire biçiminde bir masanın etrafında, yarım yemeyi ve çatal ile kaşığın birlikte kullanılma- daire biçiminde bir sedirin üzerine uzanılarak sını gerektiren soslu yemeklerin yaygınlaşmaya yenildiği anlaşılır ancak masanın etrafında otu- başladığını görürüz. Ortaçağ’da ve özellikle 13. rarak yenen yemek sahneleri de mevcuttur. Se- yüzyıldan itibaren, sofrada kullanılan kap kacak, dir, masanın üzerine ya da yere konulan ayaklı testi ve çatal kaşık gibi gereçlerin sayısının ve çe- şamdanlar ya da zincirlerle tavana asılan lam- şitlerinin arttığına, yemeklerin ayrı ayrı kaplara balarla aydınlatılırdı. Masanın ortasına büyük konulduğuna tanık oluruz. Şarap tüketimi de bir ortak tabak yerleştirilirdi. Yemekler önceden bu dönemde artmış gibi görünmektedir. Sar- pay edilir ve elle yenirdi. Sofra takımının en hoşluğa karşı panzehir olarak kullanılan turplar, önemli parçası kaşıktı. Sapında baş parmağı o döneme ait Son Akşam Yemeği tasvirlerinde dayamak için öngörülmüş yuvarlak bir destek sık rastlanan unsurlardan biri haline gelmiş- olan armut biçimli kaşık erken Bizans’ın tipik tir. Kana düğünü, Herod ziyafeti, Eyüp Kita- sofra eşyasıdır. Yemek sırasında ve yemekten bı’nda anlatılan Eyüp’ün çocuklarının ziyafeti sonra davetliler ellerini içine bir testiden su gibi yemek sahnelerinde masanın ortasında patera boşaltılan uzun yassı saplı bir tas’da ( ) çoğunlukla bir kuzu, kızarmış tavuk ya da süt yıkarlardı. Törenler Kitabı’nda tasvir edilen im- domuzu yer alır. Bazen ateş üzerinde ızgara şiş paratorluk ziyafetlerinde ise, davetliler ellerini hazırlandığına da rastlanır. Bizanslılar deniz ya bir ibrik ve leğen kullanarak yıkarlar, değerli da tatlı su balıklarına olduğu kadar av etine de kumaşlardan yapılmış havlularla kurularlar ve düşkündüler. Balıkla hazırlanan yemekler en bol miktarda parfüm ve kremlerle ovarlardı. az şaraplar kadar çeşitliydi. Balık yumurtası ve Ziyafet salonları kalın tenteler ve altın işlemeli havyar, istridye ve midye de tüketirlerdi. Hatta perdelerle süslenir, yerlere ise mersin, biberiye bazı havyar çeşitlerinin fiyatlarının gayet makul ve gül yaprakları serpilirdi.70 olduğunu ve lüks besin maddesi olarak kabul Yemekler sırasında kötü kokuları kovmak, edilmediklerini de biliyoruz.73 Balık sosu (ga- ortama güzel koku vermek ve havayı temizle- rum) farklı et ve sebze yemeklerinde kullanılırdı. mek için buhurdanlar da kullanılırdı. Şarap Baharat ve kokulu bitkiler, belki dönemin tıp

- 145- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Ayasofya. Güney giriş holü, nartekse girilen kapı üzerindeki mozaik pano, 10. yüzyıl. Tahtta oturan Meryem ve Çocuk İsa’nın huzurunda iki imparator : Ayasofya’nın kurucusu İustinianus kilisenin maketini, I. Constantinus ise başkentin maketini su- narken gösterilir (telif : Robert G. Ousterhout). bilimi bunlara düzenleyici erdemler atfettiğin- etme geleneği ile ilgili şaşırtıcı tanıklıklarla do- den, ama özellikle gastronomik nedenlerle son ludur.74 Av hayvanları, tavşanlar, yumurtaları derece önemli bir yer tutardı. Yumurta gurmele- da yenen kephalos (kefal) ya da çok beğenilen rin sofrasında bulunurdu. Çırpılmış yumurtalar labrax (levrek) gibi balıklar, çeşitli tatlı türleri, soğan ve başka çeşnilerle birlikte kızartılarak bal ve meyvelere de bu mektuplarda sık rastla- hazırlanan sphoungaton popüler bir yemekti. nır. Pişirilmiş yemeklerle ilgili kaynaklar daha Tatlılar arasında ise ballı lokma (lalaggia), ballı azdır. Örneğin, imparatorluk mutfağında ha- pirinç, cevizli kurabiyeler, bal ve dövülmüş hint zırlanan bademli tavuk dolmasından söz edilir. sümbülü ile karıştırılmış krema, grouta yani Epilepsi atakları nedeniyle sıkı bir diyete tabi buğday unu, bal, keçiboynuzu ya da kuru üzüm tutulan imparator Theodoros Laskaris, Georgios içeren bir tür bulamaç, yine buğday unundan Akropolitis’e yazdığı bir mektupta, özlemini yapılmış küçük halkalar sayılabilir. çektiği ve aralarında meleklerin gıdası olarak tanımladığı istridye, lahana turşusu, kakule, Bizans mektup örnekleri, meyve (elma, ar- çeşitli haşlamalar, mersin balığı havyarı, balık mut, nar, şeftali, incir, üzüm, kavun, kestane) yumurtası ve baharatlı içeceklerin de bulunduğu ve sebze (marul, hıyar, mantar, trüf), et (taze, yemeklerin listesini yapar.75 kurutulmuş, füme) ve süt ürünleri (tereyağı, peynir), farklı baharatlı şarap türleri gibi çeşitli İmparatorların sofrasında servis edilen ye- gıda ürünlerini dostluk işareti olarak hediye mekleri, I. Otto’nun sarayında elçi olan ve

- 146- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Konstantinopolis’e iki kez, VII. Konstanti- kuru baklagil, yağsız salamura, ceviz ve kuru nos Porfirogennitos (949–50) ve Nikiforos incir yerlerdi. Büyük Perhiz düzenlemeleri ayrıca Fokas’ın (968) saraylarını ziyaret etmek üzere kabuksuları ve balla hazırlanmış kuru sebzeleri giden Cremona’lı Liudprand anlatır.76 Liudp- de içerirdi. Kimyonla tatlandırılmış şarap en rand yemekleri çok yağlı, şarapları ise zift ve dayanıklı gençlerin içeceğiydi. Şarap oranlarıyla reçine karışımı nedeniyle içilmez bulmuştu. ilgili reçeteler, o dönemde de şarabın sıcak su Kendisini çok etkileyen yemeklerden biri, so- ile karıştırılarak tüketildiğini gösterir.78 ğan, sarımsak ve ıspanakla doldurulmuş ve 3. Eğitim balık sosuyla (garum) kaplanmış keçi olmuştu. Ziyafetlere davetlileri etkilemeye yönelik gös- İlköğretim teriler eşlik ediyordu. Liudprand, iki gencin Bizans toplumu çocukların eğitimi ile yakın- üzerinde çeşitli numaralar yaptığı uzun bir dan ilgileniyordu. Bir özel okul sistemi bugünkü direği başında taşıyarak salınan bir akrobatı ilköğretim düzeyine denk bir eğitim sağlıyordu. anlatır. 12. yüzyıl Bizans toplumundaki çeşitli 6 ya da 7 yaşından itibaren çocuklar bu okul- sınıfların yemek alışkanlıklarını öğrenmek için larda okumayı, yazmayı ve saymayı öğreniyor- Ptochoprodromos’un şiirleri de önemli bir kay- lardı.79 Eğitim sadece erkek çocuklara yönelik naktır. Bu şiirlerden birinde Ptochoprodromos değildi, ama kızlar genellikle aile çevresinde içinde hint sümbülü, Kelt sümbülü, karanfil, verilen temel bilgilerden ileri gidemiyorlardı. tarçın, mantar, sirke ve bal bulunan tatlı ekşi Dersler belirli bir ücret karşılığında evde, kilise- kırmızı etli bir balık yemeğinden söz eder. de ya da kiliselere ait diğer binalarda yapılırdı. Ama tasvirlerinden en etkileyici olanı, için- Eğitim din kitaplarına olduğu kadar antik ya- de taze, füme ve tuzlu balıklar, mersin balığı zarların eserlerine de dayanırdı. Başlıca eğitim yumurtası, dört körpe lahana göbeği, füme yöntemi ezber ve tekrarlama idi. Öğrenciler et, on dört yumurta, Girit ve Vlah peynirleri, balmumu ile sıvanmış tahta tabletler üzerine on iki baş sarımsak, on beş soğan bulunan, stylus kalem ile yazı yazarlardı. Kalemlerin bir tatlı şarapla tatlandırılmış devasa bir tencere ucu tabletlerin balmumu yüzeyine harfleri çi- (monokythron) yemeği ile ilgilidir.77 zebilecek şekilde sivriltilir, yassı olan diğer ucu Manastırların kuruluş vakfiyelerinde yer alan ise balmumu yüzeyi düzleterek yazıları silmek keşişlerin beslenme rejimleriyle ilgili tarifler, için kullanılırdı. mütevazı sofralarda bulunan ve oruç sırasında Ortaöğretim tüketilen yiyeceklerle ilgili bir fikir verir. Örne- ğin, Pantokrator vakfiyesinde (typikon), yalnızca Ortaöğretime (ἐγκύκλιος παιδεία) ço- taze sebze ve kurubaklagiller değil, mevsimine cuklar on ya da on iki yaşından itibaren kabul göre kabuklu deniz ürünleri ve midyelerden de edilir, eğitim iki ilâ altı yıl sürerdi. Temel eğitim oluşabilen çeşnilendirilmiş zeytinyağlı yemek- tüm imparatorluk topraklarında veriliyorsa da, lerden söz edilir. Keşişler gününe göre peynir ve birkaç istisna hariç Konstantinopolis dışında yumurta ya da tuzlanmış ve taze balık da tüke- orta dereceli okul bulunmuyordu. 11. yüzyıl- tirlerdi. Büyük Perhiz boyunca her zamankinden dan itibaren, imparatorluğun taşra kentlerinin daha küçük bir parça ekmek, suda ıslatılmış bir ekonomik ve kültürel bakımdan gelişmesi Selâ-

- 147- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi nik gibi önemli merkezlerde de ortaokulların Kilisesi’nin okuluydu. Burada Nikitas Gram- açılmasını sağladı. matistis, ileride Konstantinopolis patriği olacak olan İoannis Ksifilinos ve Mikhail Psellos gibi Ortaöğretimin ana gövdesini trivium ve dönemin büyük aydınları aynı tarihlerde ders quadrivium oluştururdu. Trivium dindışı ede- vermişlerdi. Bu özel okullarda, on yaşından biyat geleneği, dilbilgisi ve retoriği kapsardı. on sekiz yaşına kadar öğrenciler, genellikle bir Quadrivium ise aritmetik, müzik, geometri ve yardımcısı bulunan bir öğretmenin (maistor) astronomiyi içerirdi. Bu eğitim klasik Yunan gözetiminde çalışıyorlardı. kültürüne, diline ve edebî biçimlerine hakim bir seçkin sınıfı yetiştirmeye yönelikti.80 Öğren- Üniversite ciler önce temel dilbilgisi kurallarını ezberlerler, Eğitimin ἐγκύκλιος παιδεία düzeyini ardından mısralar yapmaya ve özellikle edebî izleyen aşaması geleneksel olarak Üniversite modelleri körlemesine ve kişiliksiz bir biçimde diye adlandırılıyordu. İmparator II. Theodosius taklit ederek konuşmalar yazmaya çalışırlardı. 425’de çıkardığı bir kanunla 31 hocadan olu- Homeros öğretilen temel metinler arasında yer şan bir kurul örgütledi. Bu kurulu, Roma’daki alırdı. Onu klasik Yunan tragedya ve komedya- Jupiter Capitolinus Tapınağı modeline göre 4. ları, Davud’un Mezmurları, Kilise Babaları’nın yüzyılda inşa edilmiş, ama Hıristiyanlaştırılmış metinleri izlerdi. Bizans gibi bürokratik ve mer- olan ve kentin ana caddesi Mese’den (Divan- kezîleşmiş bir devlet için, eğitimin öğrencileri iyi yolu Caddesi) ayrılan üzerinde yetişmiş ve etkin memurlar olmaya hazırlaması bulunan Kapetolion’a yerleştirdi. Kapetolion son derece önemliydi. “Oditoryumu” 6. yüzyıl ortalarında, İustinianus 11. yüzyılda, imparator Konstantinos Mono- döneminde hâlâ faaldi. İustinianus’un kendisi de makhos filozofların prensliği ya da konsüllüğü hukuk eğitiminin gelişimine önem verdi ve bu görevini oluşturdu. Bu görevi yerine getiren kişi okulu sarayının yanındaki emperyal Bazilika’ya Konstantinopolis’deki kiliselere bağlı okulla- yerleştirdi. 7. yüzyılda, muhtemelen yalnızca rın gözetiminden sorumluydu. 11. yüzyıla ait hukuk değil, tüm dersler emperyal Bazilika’da kaynaklarda orta düzeyde eğitim veren okul- veriliyordu. 8. yüzyıl, hatta daha da öncesinden lardan beş tanesinin adı geçer : Aziz Petros, itibaren, kiliselerde halka açık dersler verildiği Kırk Şehitler, Aziz Theodoros tou Sphoraki- de tahmin edilmektedir: Tarasios’un patrikliği döneminde (784-806), Ayasofya Katedrali’nde ou, ta Diakonisses ve Khalkoprateia. 13. yüz- ve Khalkoprateia’daki kiliselerden birinde böyle yıl kaynaklarında üç okuldan daha söz edilir : dersler verildiğini biliyoruz. Yetimhane’deki (orphanotropheion) Aziz Pavlos, Khalki, ve Havariyun; büyük olasılıkla bunla- 9. yüzyılda, üniversite Magnaura Sarayı’n- ra Blakhernai Kilisesi’nin okulunu da eklemek da bulunuyordu. Burada felsefe (Matematikçi gerekir. Bu okullardan çoğu merkezde, kentin Leo’nun yönetiminde), astronomi, geometri ve ana caddesi olan Mese (bugünkü Divanyolu dilbilgisi dersleri veriliyordu. Üniversitede eği- Caddesi) civarında, Constantinus forumunun tim kamusaldı, devlet tarafından örgütleniyor ve (Çemberlitaş) yakınlarında bulunuyordu. 11. finanse ediliyordu, ama kürsülerin sayısı (dört), yüzyılda en çok tercih edilen okul Aziz Petros dolayısıyla öğrencilerin sayısı oldukça sınırlıy-

- 148- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

dı. 10. yüzyıl sonunda bu üniversite kapandı. Hastanelerde ayrıca hekim olmak isteyenlere 11. yüzyılda, Konstantinos Monomakhos’un teorik ve pratik tıp eğitimi de veriliyordu.82 kurduğu ve Mangana Sarayı Aziz Georgios Ma- Baş hekim (archiatroi), profesyonel hemşire- nastırı’na yerleştirilen Hukuk Okulu sayesinde ler (hypourgoi) ve hastabakıcılardan (hyperetai) yüksek öğretim yeniden düzenlendi. Bu okulda oluşan bir hiyerarşiye göre örgütleniyorlardı. üst düzey memurlar, avukatlar ve noterler yetiş- Ortaçağ’da Konstantinopolis’de imparatorlar ta- tiriliyordu. 12. yüzyılda ise, Ayasofya’da bulunan rafından kurulmuş olan büyük manastır-hastane ve esas olarak ilahiyat eğitimi veren Patrikhane kompleksleri bulunuyordu. Bunlar tedavilerin okulu ya da akademisinin açıldığına tanık olu- ücretsiz olarak yapıldığı hayır kurumlarıydı. yoruz. Yükseköğretim 1204’de kenti Latinlerin Bunlar arasında I. Romanos tarafından 10. ele geçirmesiyle birlikte ortadan kalktı. II. And- yüzyılda kurulan Myrelaion, IX. Konstantinos ronikos Palaeologos döneminde Mouseion da tarafından 11. yüzyılda kurulan Mangana, II. denen bir “imparatorluk okulu” açıldı. Khora İoannis’in 12. yüzyılda kurduğu Pantokrator ve Manastırı’nın (Kariye Camii) kurucusu Büyük Sırp kralı II. Stefan Uroš Milutin tarafından 14. Logothitis Theodoros Metochitis’e bağlıydı. Batı yüzyılda kurulan Petra hastanesini sayabiliriz. Avrupa’da seyahat eden ve Paris’te konaklayan Bu hastaneler öylesine ün salmışlardı ki, 11. “filozof imparator” II. Manuil, 15. yüzyılda yüzyılda imparator I. Aleksios kendi tedavisi Katholikon Mouseion adında bir okul kurdu. Bu için Mangana’yı seçmiş, I. Manuil’in eltisi ise okul Sırp kralı II. Stefan Uroš Milutin tarafın- 12. yüzyılda Pantokrator’a gitmişti. dan Petra Vaftizci Yahya Manastırı’nın yanında II. İoannis Komninos kurduğu Pantokra- kurulmuş olan bir hastaneye ait benzersiz bir tor Manastırı’nda farklı hastalık türlerine göre binada (Kralın Hastanesi) hizmet veriyordu. beş koğuşa ayrılmış altmışbir yatak kapasiteli 4. Tıp ve hastaneler bir hastane ve yirmidört erkeğin kalabildiği bir yaşlılar bakım evi öngörmüştü. Hastane koğuşları Bizans döneminde Konstantinopolis, Or- şu şekilde uzmanlaşmıştı: yara ve kırıklar, göz taçağ’da Batı’da mevcut olandan çok daha hastalıkları, mide ve diğer akut ve ağrılı sorun- üstün, karmaşık bir hastane sistemine sahip- lar, kadın hastalıkları, genel rahatsızlıklar. Her ti.81 Hastaların bakımına ve iyileştirilmesine koğuşta on yatak, ayrıca acil durumlar için bir yönelik kurumlar olarak hastaneler (xenones) ek yatak, ve hareket edemiyenler için ortası de- 4. yüzyıldan itibaren var olmuşlardı. Zotikos lik (bedensel atıkların geçmesi için altı yatak). cüzzam hastanesi ve Sampson Xenonu (kuru- Merkezde yerleştirilmis bir soba (veya mangal) cularının adıyla anılırlar) bu döneme aittir. tüm koğuşları ısıtıyordu. Kadınlar koğuşu’nun Bu hayır kurumları imparator İustinianus’un kendisine mahsus daha küçük bir sobası vardı. saltanatı boyunca (527–65) tıp hizmetlerini ge- Bunların dışında bir ameliyathane, hamam, liştirmeye devam ettiler ve 11.-12. yüzyıllarda tuvaletler ve ayakta tedavi gören hastalar için tıp mesleğinin icra edildiği merkezler haline bir dispanser bulunuyordu. Hastalar diploma- geldiler. Bu kurumlar sayesinde hastaneler- lı hekimler, kadrolu asistanlar ve ek asistanlar de yatan hastalara özel tedaviler uygulanıyor tarafından tedavi ediliyordu; bu asistanlardan ve halka gezici klinik hizmetleri veriliyordu. bazıları gece nöbeti tutuyordu. Hastane personeli

- 149- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Bizanslı hekimler çalışmalarını Galen ve Hipokrat gibi büyük Antik Çağ hekimlerinin çizgisinde yürütmekle birlikte, gerektiğinde “tıbbın babalarının” eserlerinde düzeltmeler yapmaktan ya da kendi özgün katkılarını sun- maktan kaçınmadılar. Çeşitli cerrahi aletlerinin listeleri ve 10. yüzyılda denenen, ama başarısız olan siyam ikizlerini ayırma operasyonu84 gibi müdahalelerin anlatıları Bizans’da cerrahi uy- gulamalarının yapıldığını gösterir. Bizanslılar tıp alanına büyük teorisyenler olmasa da, en azından başarılı pratisyenler kazandırdılar.85 İmparator VI. Leo Ayasofya’nın kıymetli litürjik kaplarını Tarsus ve Malatya’dan gelen Arap elçilere gösterirken. Madrid Skylitzis Bizans’ın belki de en önemli tıbbî ve far- elyazması, 12. yüzyıl. Biblioteca Nacional de España, Madrid, Ms Graecus Vitr. 26-2, fol. 114v (alıntı : elyazmanın renkli tıp- makolojik bilgi derleyicisi olan Oribasius (ca. kıbasımı, Militos Editions). 325 - ca. 395), yanlış oldukları ortaya çıktığında arasında bitki uzmanlarının desteğiyle çalışan düzeltmeler yaparak eski yöntemleri pek çok bir eczacı ve eğitimden sorumlu bir profesör de kez gözden geçirmişti. Galen gibi Bergama’da doğan Oribasius, dostu olan imparator İulianus vardı. Tıp eğitimi Üniversite’de değil hastanelerde Apostata’nın (361-363) sarayında çalışmak üzere veriliyordu. Pantokrator Manastırı hastanesinde Konstantinopolis’e çağrılmıştı. Başlıca eserle- ahçılar, fırıncılar, çamaşırcılar ve mezarcılar da ri 5. yüzyıldan itibaren Latince ve Arapça’ya görev yapıyordu. Tesis dışında bulunan ayrı bir çevrildi (çeviriler günümüze ulaşmamıştır), 17. ek bina ise cüzzam hastanesini barındırıyordu. yüzyıla kadar Paris Tıp Fakültesi’nde okutul- Pantokrator’un diğer hastanelerle de paylaş- du. 6. yüzyılda ünlü bir hekim olan Ayasof- tığını tahmin ettiğimiz bir özelliği, hekimlerin ya’nın mimarı Trallesli Anthemius’un kardeşi çalışma saatlerinin dağılımıydı. Hekimler her Aleksandros gibi Oribasius da incelemelerinde iki ayda bir ay küçük bir ücret karşılığı has- hamamların tedavi edici özelliklerine geniş yer tanede çalışmak zorundaydılar; ama görevde veriyordu. Yazdığı tıp denemesinde, hastalıkla- olmadıkları ay boyunca özel hastalarını görme rın tedavisinde hamamların önemini vurguladı. özgürlüğüne sahiptiler. Genellikle zengin Kons- Bundan hareketle, hastane kurucuları hastalar tantinopolislilerden oluşan bu hastalar, evde için banyo donanımlarını da tesislerine dahil tedavi görme ayrıcalığının karşılığını cömertçe etmeye başladılar. Trallesli Aleksandros ayrıca ödüyorlardı. Yine bu zengin hastalar, durum- hastanelerde oftalmoloji birimlerinin ortaya ları ağır olduğunda en iyi tedaviyi almak için çıkmasını etkileyen göz hastalıkları ile ilgili bir inceleme de yazdı. hastaneye yatırılmayı da reddetmiyorlardı. Bu özel hekimlik faaliyetine getirilen tek kısıtlama, Ortaçağ Bizans tıbbı bilinen başarısını, özel- hekimlerin Konstantinopolis dışına çıkmalarına likle başkentte son derece iyi tanımlanmış ve izin verilmemesiydi.83 bir tarihçinin lonca örgütlenmelerine benzettiği

- 150- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

bir örgütlenmeye borçludur. İmparatorun ak- Hipodrom’un kuzeybatısında Mese üzerinde touarios ünvanını taşıyan özel hekimi Konstan- bulunan Zeuksippus idi. I. Constantinus, in- tinopolis’deki tüm diğer hekimleri denetlerdi. şaatına Septimius Severus’un başladığı yapıyı Orta Bizans döneminin ünlü hekimlerine örnek tamamlatmış ve gösterişli bir heykel koleksiyonu oluşturması amacıyla, patrik Fotios’un ansiklo- ile birlikte değerli mermerlerle donatmıştı. I. pedisinin tıpla ilgili bölümlerini, Konstantinos Anastasius döneminde (491-518), Şair Kop- Porfirogennitos’un talebi üzerine yazılan Theo- toslu Christodorus gerçek bir müze ve halkın fanis Nonnos’un derlemesini, Mikhail Psellos’un sosyalleşme merkezi olan Zeuksippus’u süsle- tıp içerikli şiirlerini, 11. yüzyılda imparator yen antik heykellerin tasvirini nazımla yazmıştı. Mikhail Doukas’ın hekimi olan Symeon Seth’in 532’de Nika isyanı sırasında çıkan bir yangının “Yiyeceğin Özellikleri Üzerine” denemesini, II. ardından İustinianus tarafından yeniden yaptı- İoannis’in hekimi Mikhail Pantekhnis’i, 13. yüz- rılan Zeuksippus, 711’de hâlâ faaliyetteydi. 8. 88 yılda İoannis Aktouarios’u, ilaçlar ve merhemler yüzyılın ortalarına doğru terk edildi. üzerine bir derleme yazan Mangana’nın başheki- İkonoklazmı izleyen dönemde büyük ha- mi (archiatros) Nikolaos Myrepsos’u sayabiliriz. mamların kapandığını görüyoruz. Ancak, Cyril Nikolaos Myrepsos’un antidotariumu Batı’da Mango’nun da işaret ettiği gibi, elbette Konstan- büyük bir başarı kazanacaktı. Bunlardan başka, tinopolis sakinleri banyo alma alışkanlıklarından Mangana’nın aktouariosu ve archiatrosu olan vazgeçmediler.89 Büyük Saray ve diğer büyük Arap hekim Abram’dan da söz edilir. Bizanslı konutlarda şatafatlı banyolar inşa edilmeye ve hekimleri denetleyen Arap bir hekim olması, donatılmaya devam etti. Örneğin Paleologos tıp alanında yalnızca yetkinliğin dikkate alın- döneminde Theodoros Metokhitis’in Khora dığının kanıtıdır. 1437’de, Kiliseler Birliği’nin Manastırı (Kariye Cami) yanındaki sarayında hazırlıkları için Konstantinopolis’e gelen bir hamamlar bulunuyordu.90 6. yüzyılın sonundan Kardinal Cusa’lı Nikola, kentin hastanelerinden itibaren, dinî vakıflara bağlı ve girişi ücretli olan sorumlu bir Türk hekimle karşılaştığını anla- daha küçük boyutlu hamamların da ortaya çık- tır. Bu hekim kısa süre sonra vebalıları tedavi tığını görüyoruz. İçinde palestra ve frigidarium etmeye çalışırken ölmüştür.86 bulunmayan bu yapılar geleneksel banyolara 5. Hamamlar (loumata ya da lousmata) daha yakındı. Yok- sulları yıkamak ve beslemek için haftada bir iki Kuruluşundan 6.-7. yüzyıllara kadar Roma kez toplanan mütedeyyin tarikatlar tarafından yaşam tarzını devam ettiren Bizans başkentinde, işletiliyorlardı. En ünlü hamamlar Blakher- yalnız vücut sağlığı için değil, kamusal sosyal- nai ve ton Hodegon Manastırı hamamlarıydı. leşme yerleri olarak da hamamlara çok önemli Günümüze kadar korunmuş olan eski yapılar bir yer verildi. 5. yüzyılın ikinci çeyreğine ait arasında, Kalenderhane Cami ve Valens su ke- bir Latin metni olan Notitia urbis constantino- meri arasında bulunan bir hamamı ve İstanbul politanae, kentin resmî bir tasvirini yaparken Arkeoloji Müzeleri ek binasının inşası sırasında on dört bölgeye dağılmış dokuz halk hamamı ortaya çıkarılan bir diğerini sayabiliriz. Hem (thermae) ve 153 özel hamamdan (balneae pri- ruhban sınıfına, hem de hacılara ve hastenesi vatae) söz eder.87 En önemli hamamlardan biri olan manastırlarda hastalara hizmet vermek üze-

- 151- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi re, manastırların içine de hamamlar yapılıyordu. Örneğin, Pantokrator Manastırı hastanesinde hastaların haftada iki kez ya da görevli hekim gerekli gördüğü takdirde daha sık götürüldüğü bir hamam bulunuyordu.91

6. Eğlence, dinlence ve gösteriler

Roma’yı taklit ederken, Yeni Roma Romalı- ların ludi diye adlandırdıkları oyun geleneğini de devam ettirdi. Konsüller göreve başladık- larında oyunlar düzenlemek zorundaydılar. Bunlar arasında araba yarışları ve hayvan dö- vüşleri (venationes) olduğu gibi, sahne oyunları (tiyatro, mim, akrobasi ve müzik gösterileri) da yer alırdı. Bu oyunların tasvirleri konsüllerin göreve geldiklerinde kendilerini desteklemiş olanlara dağıttıkları fildişi diptiklerin beze- melerinde bulunabilir. Bu diptiklerin çukur olan arka yüzleri balmumu ile doldurularak Tribünlerinin kapasitesi 30.000 seyirciye ka- yazma tableti gibi kullanılırdı. Örneğin, konsül dar çıkabiliyordu. Konstantinopolisliler her Anastasius’un (517) diptiklerinin üzerinde, bir toplumsal sınıftan seyirciyi çeken at yarışları tarafta pantomimciler ve bir tragedya sahnesi tutkusunu da Roma’dan miras almışlardı. Bir canlandıran maskeli oyuncular ya da akrobat halk tutkusu olmanın yanında, Konstantino- ve jonglörler, diğer tarafta ise büyük olasılıkla polis Hipodromu imparatorluk kurumunun kentin amfitiyatrosunda (Kynegion) gerçekle- kendini ifade ettiği bir tiyatro, yarışlar ise hü- şen, kement ya da filelerle silahlanmış bir atlı kümdarın iktidarını meşrulaştırma ritüeliydi. ve gladyatörlerin vahşi hayvanlarla (ayı, aslan, İmparator oyunları armağan eder, halk da onu panter) dövüştüğü bir venatioyu izleyen seyirci alkışlardı. 4. yüzyıldan 7. yüzyıla kadar, her sıraları görülür.92 Bu oyunların en beğenilen bir oyun gününde şaşırtıcı miktarda personel kısmı olan at yarışları Konstantinopolis’de 12. kullanılarak ve harcama yapılarak yaklaşık elli yüzyıla kadar devam ettiyse de, diğer gösteriler kadar yarış düzenlenirdi. Bir senede pek çok 7. yüzyılda ortadan kalkmıştır. yarış günü olurdu. Pagan dönemde, yarış tak- Hipodrom, Yeni Roma’nın yapıları ve ge- vimi “yıllık döngülerin yenilenmesine” katkıda lenekleri arasında en Romalı olanıydı. Cons- bulunarak genel refahı destekleme arzusuyla tantinus tarafından 11 Mayıs 330’da başken- belirlenirdi. Törenler Kitabı’nda yarışlara ayrılan tin ithafıyla aynı zamanda açılan Hipodrom, bölümler, 10. yüzyılda da daha az sayıda (bir başlangıçtan itibaren başkentin yaşamında son günde en fazla sekiz yarış) ve daha az masraflı derece önemli bir rol oynadı.93 Roma’daki Circus yarışlar aracılığıyla imparatorluğun görkemi için Maximus örneğinden hareketle inşa edilmişti. vazgeçilmez olan Antik Roma cömertliğinin

- 152- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Yüksek öğretim sahnesi. Madrid Skylitzis elyazması, 12. yüzyıl. Biblioteca Nacional de España, Madrid, Ms Graecus Vitr. 26-2, fol. 134r (alıntı : elyazmanın renkli tıpkıbasımı, Militos Editions).

canlı tutulduğunu gösterir. Yarışların takvimi dı. Prokopios Gizli Tarih’inde Theodora için sıkıştırılmış ve Hıristiyan takvimine uydurul- “tiyatroda pantomimcilere ortak olur, burlesk muştu. Pazar günleri ve diğer Hıristiyan bay- soytarılıklarında onlara yardım ederek her türlü ramları, profan ve dine aykırı olarak görülen faaliyetlerine katılırdı”94 diye yazar. Tiyatrolarda yarışların dışında bırakılmıştı. Giderek önemini sergilenen mimler ve pantomimler erken Bizans yitirmesine rağmen, Hipodrom Konstantino- döneminin en popüler halk eğlenceleriydi.95 polis’in Latinler tarafından alınışıyla birlikte Başkentin topografyası içinde tiyatroların yerleri yok olana kadar popülerliğini korudu. Latin ile ilgili ipuçlarını tarihsel metinlerde, özellikle 96 işgali sırasında (1204-1261), cirit oyunları araba de Notitia Urbis Constantinopolitanae’de bulu- yarışlarının yerini aldı. Haçlılar arenanın spi- ruz. Kentsel bölgelerle ilgili Notitia’da belirtilen nasını (orta bariyer) süsleyen bronz heykelleri kesin sınırlar bilinmediğinden, arkeolojik bu- eriterek para basmak için kullandılar. Bugün luntularda yer almayan bu tiyatroların yerleri Bizans Hipodromu’nun orta bariyerinden ge- ile ilgili sorulara ne yazık ki cevap veremiyoruz. Notitia’ya göre, 5. yüzyılda Konstantinopolis’de riye yalnızca Mısır Dikilitaşı, Örme Dikilitaş en az dört tiyatro vardı. Theatrum maius diye ve Yılanlı Sütun kalmıştır. adlandırılan büyük tiyatro 1. bölgenin sınırını Oyunların arasında pantomimciler, akro- belirliyordu. Aslında bitişik 2. bölgede yer almış batlar, müzisyenler çeşitli gösteriler yaparlardı. olması da olasıdır.97 2. bölge ile ilgili bölüm- 523’de İustinianus’la evlenen imparatoriçe The- de bir amfitiyatrodan söz edilir. 13. bölgede odora’nın babası, Hipodrom’da Ayıların Efendisi (Sykae) üçüncü, 14. bölgede ise dördüncü bir diye adlandırılan bir vahşi hayvan bakıcısıy- tiyatronun adı geçer. Développement urbain de

- 153- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Constantinople [Konstantinopolis’in Kentsel Ge- yük Saray’ın On Dokuz Yatak bölümündeki lişimi] başlıklı kitabının 2004 tarihli gözden triklinos’da oynanan ve gotik olarak nitelenen geçirilmiş baskısında, profesör Cyril Mango bir oyun tasvir edilir. Bu oyun, lavta sanatçıları amfitiyatro ya daKynegion’ u Akropol’ün yakı- eşliğinde Gotlar gibi giyinmiş, yani içi kürklü nında konumlamayı önerir ve tiyatronun daha mantolu, ve türlü çeşitli maskeler taşıyan, ve kuzeyde, Gotlar Sütunu civarında aranması sol ellerinde bir kalkan, sağ ellerinde ise değ- gerektiğini ekler.98 Topkapı Sarayı’nın ikinci nekler tutan iki hizipten (Maviler ve Yeşiller) avlusunda, bugün arşivlerin bulunduğu yerde ikişer oyuncuyu karşı karşıya getiriyordu.101 Av 1959’da yürütülen inşaat çalışmaları sırasında ise imparatorların ve aristokrasinin en gözde gösterilerin sergilendiği bir yapıdan gelen mer- eğlencesiydi. Bunlar Konstantinopolis’de av mer oturma yerleri açığa çıkarılmıştır.99 Bununla alanlarına sahiptiler.102 Nikiforos Fokas, Cre- birlikte, bu oturma yerlerinin bir tiyatronun mona’lı Liudprand’a şehir dışında avlandığı cavea (basamakların bulunduğu kısım) bölü- yabaneşeği parkını gezdirmeyi önermişti. Yine münden mi, komşu Hipodrom’dan mı geldiği Liudprand’dan bu parkta keçilerin de bulun- de kesin olarak bilinmemektedir. Gerçekten, duğunu öğreniyoruz.103 Bilinen başka bir av bu oturma yerlerinin buraya günümüzde İs- parkı da Blakhernai surlarının hemen dışında tanbul Arkeoloji Müzeleri’nde korunan ünlü yer alan Philopation’du. 1147’de Philopation’u araba yarışçısı Porphyrius’un heykel kaideleriyle Fransa Kralı VII. Louis eşliğinde gezen Latin birlikte taşınmış olması olasıdır.100 Tiyatro tem- papaz Odo de Deuil, bu parkın fazla ağaçlık sillerine ayrılan yapılara 6. yüzyıldan sonraki olmadığını ve av hayvanlarının hendeklere ya da kaynaklarda rastlanmaz. Konstantinopolis’deki çukurlara saklandığını aktarır. Burayı kanallar bir tiyatroya ilişkin son referans 528’de Sykae biçiminde su yollarının, göllerin ve VII. Lou- (Galata) tiyatrosunun İustinianus tarafından is’nin birinde konaklamak üzere davet edildiği yaptırılan restorasyonudur. “Theatron” terimi, av köşklerinin bulunduğu çok hoş bir yer olarak 6. yüzyıldan sonra halka açık gösterilerin dü- tasvir eder.104 Av dışında aristokrasinin değer zenlendiği tek yer olan Hipodrom’da sergilenen verdiği diğer bir eğlence de bir atın bakımını gösteriler için kullanılmaya devam etti. Mim sağlayacak kadar zengin olan kişilere özel bir ve pantomim, pagan anlamları ve bunlarda bir tür oyunu olan tzykanisterion’du. Geniş ahlaksızlık kaynağı gören Kilise’nin düşmanlı- alanlar gerektiren bu oyun için, imparatorlar ğı nedeniyle, Trullo Konsili’nin (680–81) 51. Büyük Saray’ın güneyinde yer alan bir araziyi kuralı ile yasaklandı. Yırtıcı hayvan dövüşleri tahsis etmişlerdi. ise Bizans’da hiçbir zaman fazla tutulmadı ve Tavernalar ise daha mütevazı sınıflardan in- 7. yüzyılda oradan kalktı. Bu dönemde amfi- sanların sosyalleşme yeriydi. 7. yüzyılın sonla- tiyatro ya da Kynegion, halka açık infazlar için rında (ya da başka bir görüşe göre 10. yüzyılın kullanılıyordu. ikinci yarısında) Konstantinopolis’de geçen 7. yüzyıldan sonra, tiyatro temsilleri özelleşti, Andreas ho Salos’un Yaşamı anlatısında, mırra sarayda ve aristokratların konutlarında verilme- ile tatlandırılmış şarap, ekmek ve balık servis ye başladı. Konstantinos Porphyrogennetos’un edilen çeşitli tavernalardan (καθαροπότιον, Törenler Kitabı’nda bir yemeğin ardından Bü- φούσκαριον) söz edilir.105 İnsanlar buralara

- 154- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

hem içmek, hem de söyleşmek, dans etmek, Bu burlesk ve alay geleneği antik tiyatronun şarkı söylemek, bufonları dinlemek, zar oyunu yozlaşmasına eşlik etmiştir. ya da başka oyunlar oynamak için gelirlerdi. Bizans İmparatorluğu’nun başkentinde- Kentin değişik yerlerinde, örneğin Yenikapı sit ki dinî ve dünyevî yaşamın on iki yüzyıllık alanı içinde yer alan Theodosius Limanı’nda tarihini kapsayan bu hızlı gezinti, dinî ve yürütülen arkeolojik kazılar, çeşitli masa oyunla- sivil mimarî, entelektüel ve sanatsal yaşam, rının fildişi ya da kemikten yapılmış piyonlarını ticaret ve zanaatkârlık gibi çeşitli alanlardaki ve pişmiş topraktan bir oyun sehpasını ortaya olağanüstü dinamizmi gözler önüne seriyor. çıkarmıştır.106 Kentteki farklı tüccar ve zanaat- Uzun bir süre devamlılık gösteren Roma ya- kâr loncalarının faaliyetlerini düzenleyen 10. şam tarzına paralel olarak, din, dil ve siya- yüzyıla ait Eparkhos veya Valinin Kitabı’nda yer si-coğrafi konum yavaş yavaş Bizans kimli- alan meyhanecilerle (κάπηλος) ilgili bölümden, ğininin oluşmasına etken oldu. İmparator bunların meyhanelerini sabah saat sekizden önce ve maiyeti toplumsal ve dinî davranışların, açmalarının ve şarap ya da yiyecek satmalarının sanatsal eğilimlerin yayılmasında temel bir yasak olduğunu öğreniyoruz. Akşamları da yine rol oynuyordu. Kiliseler hızla inşa ediliyor ve saat sekizde kapatmak ve yanan tüm ateşleri belirli bir süre sonra, doğal âfetler, yangınlar döndürmek zorundaydılar. Metinde bu tür yer- ve başka sebeplerden dolayı tahribata uğra- lerin müdavimlerinin gündüzlerini buralarda dıklarında zengin bâniler tarafından restore geçirdikten sonra gece de gitme hakkına sahip ediliyordu. Diğer yandan restorasyon veya olurlarsa, sarhoşluğun etkisiyle şiddet eylem- yeni bir bezeme bir mucize’nin ardından bir lerine ve kavgalara karışacakları belirtiliyor.107 şükran ifadesi olarak yapılabiliyordu. Gerek Paganizmle özdeşleştirilen Hıristiyanlık ön- etnik, gerekse toplumsal bakımdan çok farklı cesine ait bayramlar Kilise tarafından kınansa kökenleri olan bir halkın Konstantinopolis’de da, Orta Bizans döneminde kutlanmaya devam toplanması olağanüstü taleplerin gelişmesini etti.108 Ocak ayının ilk dört gününe denk gelen tetiklemiş, bu talepler de üst düzey, zengin Kalandai Yeni Yıl kutlamalarına benzetilebilir, ve çeşitli bir zanaatkârlığın ortaya çıkmasına ama çok daha kolektif bir yönü vardı. İnsanlar katkıda bulunmuştu. Doğu ve Batı arasında kılık değiştirir, hayvan kostümleri giyer, bir- zengin bir ticaret merkezi olan Konstantino- birlerine hediyeler verir, sokaklarda gürültü polis’in pazarlarında, değerli madenler, değerli yaparak gezinirlerdi. Kasım-Aralık aylarında ve sert taşlar, egzotik bitkiler, baharatlar ve kutlanan kış bayramı Brumalia yirmi günden parfümler, fildişi nesneler edinmek mümkün- fazla sürerdi. Sonraları bazı mesleklerle ilintili dü. Diğer yandan, Ortaçağ’da Konstantino- karnavallar gibi yeni kolektif bayramlar da polis Bağdat ve Paris gibi kentlerle rekabet ortaya çıktı. Noel’de ve 6 Ocak’ta kutlanan eden büyük bir eğitim merkeziydi. Etkin Teofani yorusu sırasında, Konstantinopolisli bir hastane sistemine sahipti. Bu manzaraya papaz adayları özellikle Ayasofya’da bir paro- Hıristiyanlığın önemli kutsal emanetlerinin di canlandırır, asker, keşiş, hatta dört ayaklı Konstantinopolis’e getirilmesini de eklersek, hayvan kılığına girerek ya da kadınların iş- “Kentlerin Kraliçesi”nin olağanüstü çekici- lerini taklit ederek kilisede geçit yaparlardı. liğini ve yarattığı arzuları daha iyi anlarız.

- 155- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

DİPNOTLAR

1 Araştırmacı, Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi (CNRS) - Paris 2 Bkz. J. Bardill, Constantine. Divine Emperor of the Christian Golden Age (New York, 2012), 376. 3 Vie de Daniel le Stylite, ed. H. Delehaye, Saints Stylites, Subsidia Hagiographica 14 (Brüksel, 1923), 1–9. B. Flusin, “Construire une Nouvelle Jérusalem: Constantinople et les reliques,” L’Orient dans l’histoire religieuse de l’Europe: L’inven- tion des origines, ed. M. A. Amir-Moezzi ve J. Scheid (Turnhout, 2000), 51–70. 4 T. F. Mathews, The Early Churches of Constantinople. Architecture and Liturgy(University Park, PA, 1971), 16–17 ve 158–160. 5 J. Bardill, “Eglise Saint-Polyeucte à Constantinople: Nouvelle solution pour l’énigme de sa reconstruction,” Architecture paléochrétienne, ed. J.-M. Spieser (Fribourg, 2011), 77–103. 6 Brigitte Pitarakis, “L’orfèvre et l’architecte : autour d’un groupe d’édifices constantinopolitains du VIe siècle,” The Mate- rial and the Ideal: Essays in Medieval Art and Archaeology in Honour of Jean-Michel Spieser, ed. A. Cutler ve A. Papacons- tantinou (Leiden ve Boston, 2007), 63–74. 7 R. J. Mainstone, . Architecture, Structure and Liturgy of Justinian’s Great Church (New York, 1988); A. Ş. Çakmak, R. Mark, Hagia Sophia from the Age of Justinian to the Present (Cambridge, 1992). 8 Mabeyinci Pavlos, Ayasofya’nın Betimi, Türkçe çev. S. Rıfat, önsöz P. Chuvin, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları 8, Klasik Yapıtlar Dizisi 1 (İstanbul, 2010), sayfa 40, mısra 270–275. 9 Hippodrom/Atmeydanı. Istanbul’un Tarih Sahnesi, 1. Cilt, ed. Brigitte Pitarakis (İstanbul, 2010), 280, no. 19. 10 V. Marinis, The Monastery Tou Libos: Architecture, Sculpture, and Liturgical Planning in Middle and Late Byzantine Cons- tantinople, Dotora Tezi (Ann Arbor, MI, 2004); agy., “The Original Form of the Theotokos tou Libos Reconsidered,” Δασκάλα. Απόδοση τιμής στην ομότιμη καθηγήτρια Μαίρη Παναγιωτίδη-Κεσίσογλου, ed. P. Petridis ve V. Foskolou (Atina, 2014), 267–303. 11 P. Magdalino, The Empire of Manuel I Komnenos (1143-1180) (Cambridge, 1993), 178 ve dipnot 280 12 H. Çetinkaya, “Arap Camii in Istanbul: Its Architecture and Frescoes,” Anatolia Antiqua 18 (2010): 169–88; E. Akyürek, “Palaiologoslar Dönemi Konstantinopolisi’nde Dominiken Duvar Resimleri: Galata Arap Camisi (San Domenico Kili- sesi) Freskoları,” Kariye Camii, Yeniden, ed. H. A. Klein, R. G. Ousterhout, Brigitte Pitarakis (İstanbul, 2011), 301–26. 13 Bkz. R. Ousterhout, Master Builders of Byzantium (Princeton, NJ, 1999), 102–110. 14 V. Kidonopoulos, “The Urban Physiognomy of Constantinople from the Latin Conquest to the Palaiologan Era,” Byzan- tium: Faith and Power (1261–1557). Perspectives on Late Byzantine Art and Culture, ed. S. T. Brooks (New York, 2006), 98–117. 15 Bkz. R. G. Ousterhout, “Zor Yapıları Okumak: Kariye Camii’nden Dersler,” Kariye Camii, Yeniden, 71–93. Ayrıca bkz. N. Teteriatnikov, “The Place of the Nun Melanie (the Lady of the Mongols) in the Deesis Program of the Inner Narthex of Chora, Constantinople,” Cahiers archéologiques 43 (1995): 163–80. 16 J. Baldovin, The Urban Character of Christian Worship: The Origins, Development and Meaning of Stational Liturgy,Orien - talia Christiana Analecta 228 (Roma, 1987). 17 J. Mateos, Le Typicon de la Grande Église. Ms. Sainte-Croix no. 40, Xe siècle, 2 Cilt. 1: Le cycle des douze mois. 2: Le cycle des fêtes mobiles, Orientalia Christiana Analecta 165–166 (Roma, 1962–63); R. F. Taft, “The Liturgy of the Great Church : an Initial Synthesis of Structure and Interpretation on the Eve of Iconoclasm,” Dumbarton Oaks Papers 34-35 (1980-81): 45–77; R. Taft, “Liturgy,” in The Oxford Handbook of Byzantine Studies, ed. E. Jeffreys, J. Haldon ve R. Cor- mack (Oxford, 2008), 599–610. 18 S. H. Cross et O. P. Sherbowitz-Wetzor, The Russian Primary Chronicle. Laurentian Text (Cambridge, Mass., 1953), 110–11. 19 Bkz. Mathews, The Early Churches,138–76; R. F. Taft, The Great Entrance. A History of the Transfer of Gifts and Other Pre-anaphoral Rites of the Liturgy of , Orientalia Christiana Analecta 200 (Roma, 1975). 20 St Germanos of Constantinople. On the Divine Liturgy, ed. ve İngilizce çev. P. Meyendorff (Crestwood, 1984), Bölüm 1. Ayrıca bkz. H.-J. Schulz, The Byzantine Liturgy: Symbolic Structure and Faith Expression(New York, 1986), 184–92 ; V. Marinis, “The Historia Ekklesiastike kai Mystike Theoria: A Symbolic Understanding of the Byzantine Church Bu- ilding,” Byzantinische Zeitschrift 108 (2015): 753–770; agy., Architecture and Ritual in the Churches of Constantinople (Ninth to Fifteenth Centuries) (Cambridge, 2014).

- 156- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

21 Mabeyinci Pavlos, sayfa 57, mısra 809–920. 22 Bkz. N. Schibille, Hagia Sophia and the Byzantine Aesthetic Experience (Farnham, Burlington, 2014). 23 Pantokrator typikonu ile ilgili olarak İngilizce çeviri için, bkz. Byzantine Monastic Foundation Documents, ed. J. Thomas ve A. Constantinides Hero (Washington DC, 2000), Vol. 2, 741–42, 753–54, 756; Fransızca çeviri: P. Gautier, “Le typikon du Christ Pantocrator,” Revue des Études Byzantines 32 (1974): 36–40, 72–74. Ayrıca, bkz. E. Congdon, “Imperial Com- memoration and Ritual in the Typikon of the Monastery of Christ Pantokrator,” Revue des Études Byzantines 54 (1996), 161–99. 24 M. Xanthopoulou, Les lampes en bronze à l’époque paléochrétienne, Bibliothèque de l’Antiquité tardive 16 (Turnhout, 2010), 70. 25 Mabeyinci Pavlos, sayfa 41, mısra 305–310. 26 Bkz. R. Cormack, “The Mother of God in the Mosaics of Hagia Sophia,” Mother of God. Representations of the Virgin in Byzantine Art, Sergi kataloğu, ed. M. Vassilaki (Atina, 2000), 114; N. Oikonomides, “Leo VI and the Narthex Mosaic of Hagia Sophia,” Dumbarton Oaks Papers 30 (1976): 151–72. 27 Constantini Porphyrogeniti imperatoris De Cerimoniis aulae byzantinae libri duo, ed. J. J. Reiske (Bonn, 1829) (bundan sonra DeCer), I.9, 64. İngilizce çevirisi: A. Moffatt ve M. Tall,Constantine Porphyrogennetos. The Book of Ceremonies (Canberra, 2012). 28 T. Whittemore, The Mosaics of St. Sophia at Istanbul. Second Preliminary Report. The Mosaics of the Southern Vestibule (Paris, 1936). 29 N. Oikonomides, “The Mosaic Panel of Constantine IX and Zoe in Saint Sophia,” Revue des Études Byzantines 36 (1978): 219–32; N. Teteriatnikov, “Hagia Sophia: The Two Portraits of the Emperors with Moneybags as a Functional Setting,” Arte Medievale 10 (1996): 47–66. 30 DeCer, I.10, 76, satır 22–23 (İngilizce çevirisi Moffatt ve Tall, s. 76). 31 DeCer, I.9, 64–65 (İngilizce çevirisi Moffatt ve Tall, s. 65). Bununla ilgili tartışma için, bkz. G. P. Majeska, “The Emperor in His Church: Imperial Ritual in the Church of St. Sophia,” Byzantine Court Culture from 829 to 1204, ed. H. Maguire (Washington DC, 1997), 6. 32 Le trésor de Saint-Marc de Venise, Sergi kataloğu (Milano, 1984), 129–140, no. 10–11. 33 Acta et diplomata graeca medii aevi sacra et profana, II, ed. F. Miklosich ve J. Müller (Viyana, 1862), 566–67. 34 Bkz. R. Nelson, “The Chora and the Great Church: Intervisuality in Fourteenth-Century Constantinople,” Later Byzan- tine Painting: Art, Agency and Appreciation, Variorum Collected Studies Series (Aldershot, Burlington, Vt, 2007), Bölüm II; N. P. Ševčenko, “The Portrait of Theodore Metochites at Chora,” Donation et donateurs dans le monde byzantin, ed. J.-M. Spieser ve E. Yota, Réalités byzantines 14, (Paris, 2012), 189–201. 35 Bkz. H. Klein, “Constantine, Helena, and the Cult of the True Cross in Constantinople,” Byzance et les reliques du Christ, ed. J. Durand ve B. Flusin (Paris, 2004), 31–59. 36 Synaxarium Ecclesiae Constantinopolitanae, ed. H. Delehaye, Propylaeum ad Acta Sanctorum novembris (Brüksel, 1902), 856, 860; Mateos, Le Typicon de la Grande Église: 1, 356. Bununla ilgili tartışma için, bkz. J. Wortley, “The Wood of the Cross,” Studies on the Cult of Relics in Byzantium up to 1204, Variorum Collected Studies Series, Aldershot, 2009, Bölüm VI. 37 P. Magdalino, “Observations on the Nea Ekklesia of ”, Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 37 (1987): 51–64. 38 Bkz. J. Ebersolt, Sanctuaires de Byzance (Paris, 1921), 27–29. G. P. Majeska, Russian Travellers to Constantinople in the Fourteenth and Fifteenth Centuries (Washington DC, 1984), 368. 39 N. Teteriatnikov, “Devotional Crosses in the Columns and Walls of Hagia Sophia,” Byzantion 68 (1998): 419–45. 40 Bkz. C. Mango, “Constantinople as Theotokoupolis,” Mother of God : Representations of the Virgin in Byzantine Art, ed. M. Vassilaki, Sergi kataloğu (Atina, 2000), 17–25; B. V. Pentcheva, Icons and Power: The Mother of God in Byzantium (University Park, PA, 2006), 37–56. 41 Michaelis Pselli Orationes Hagiographicae, ed. E. Fisher, Bibliotheca Scriptorum Graecorum et Romanorum Teubneriana (Stuttgart ve Leipzig, 1994), no. 4. Bununla ilgili tartışma için, bkz. E. N. Papaioannou, “The ‘Usual Miracle’ and an Unusual Image,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 51 (2001): 177–88; Pentcheva, Icons and Power, 154–61; agy., The Sensual Icon: Space, Ritual and the Senses in Byzantium (University Park, PA, 2010), 188. 42 Anne Comnène, Alexiade, ed. B. Leib (Paris, 1967), 3. Cilt, 87.15–23.

- 157- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

43 DeCer, II.12, 554–55 (İngilizce çevirisi Moffatt ve Tall, s. 555). 44 Mango, The Origins of the Blachernai Shrine, 64. 45 Bu ikonanın ve mabedinin tarihi için, bkz. Pentcheva, Icons and Power, 109–43; C. Angelidi, “Un texte patriographique et édifiant : le ‘Discours narratif” sur les Hodègoi,” Revue des Études Byzantines 52 (1994): 113–49. 46 E. von Dobschütz, “Maria Romaia. Zwei unbekannte Texte, ” Byzantinische Zeitschrift 12 (1903): 211; K. N. Ciggaar, “Une description de Constantinople dans le Tarragonensis 55,” Revue des Études Byzantines 53 (1995): 249; Majeska, Russian Travelers, 362–66. 47 G. Le Strange, Clavijo. Embassy to Tamerlane 1403-1406 (Londra, 1928), 84. 48 DeCer, I.18, 108–114. 49 S. Efthymiadis, “Le monastère de la Source à Constantinople et ses deux recueils de miracles: entre hagiographie et patriog- raphie,” Revue des Études Byzantines 64–65 (2007): 283–309; A.-M. Talbot, “Two Accounts of Miracles at the Pege Shrine in Constantinople,” Travaux et Mémoires 14 (2002): 605–15; agy. “Healing Shrines in Late Byzantine Constantinople,” Women and Religious Life in Byzantium, Variorum Collected Studies Series (Aldershot, Burlington, Vt, 2001), bölüm XIV; Miracle Tales from Byzantium, İng. çev. A.-M. Talbot ve S. Fitzgerald Johnson (Cambridge Mass. Ve Londra, 2012). 50 N. G. Garsoïan, “The Problem of Armenian Integration into the Byzantine Empire,” Studies on the Internal Diaspora of the Byzantine Empire, ed. H. Ahrweiler ve A. Laiou, (Washington DC, 1998), p. 53–124. 51 J. Freely ve A. S. Çakmak, Byzantine Monuments of Istanbul (Cambridge ve New York, 2004), 286. Türkçe çeviri F. G. Tanman, İstanbul’un Bizans Anıtları (İstanbul, 2005). 52 S. A. Ivanov, “L’attitude à l’égard des juifs à Byzance était-elle moins intolérante qu’en Occident ?,” Les chrétiens et les juifs dans les sociétés de rites grec et latin, ed. M. Dmitriev, D. Tollet, E. Teiro (Paris, 2003), 29–42. Ayrıca, bkz. G. Dagron ve V. Déroche, Juifs et chrétiens en Orient byzantin, Bilans de Recherche 5 (Paris, 2010); Jews in Byzantium: Dialectics of Minority and Majority Cultures, ed. R. Bonfil, O. Irshai, G. G. Stroumsa, R. Talgam, Jerusalem Studies in Religion and Culture 14 (Leiden ve Boston, 2012). 53 A. Panayotov, “The Synagogue in the Copper Market of Constantinople: A Note on the Christian Attitudes toward the Jews in the Fifth Century,” Orientalia Christiana Periodica 68 (2000): 319–34. 54 D. Jacoby, “Les quartiers juifs de Constantinople,” Byzantion 37 (1967): 167–227, Société et démographie à Byzance et en Romanie latine (Londra, 1975), Bölüm II’de yeniden basılmıştır. Agy., “The Jews of Constantinople and their Demograp- hic Hinterland,” Constantinople and its Hinterland: Papers from the Twenty-Seventh Spring Symposium of Byzantine Studies, Oxford, April 1993, ed. C. Mango ve G. Dagron (Aldershot, 1995), 221–32. 55 The Itinerary of Benjamin of Tudela, ed. M. N. Adler (Londra, 1907), 14. 56 J.-M. Featherstone, “Olga’s Visit to Constantinople,” Harvard Ukrainian Studies 14 (1990): 293–312; agy., “Olga’s Visit to Constantinople in De Cerimoniis,” Revue des Études Byzantines 61 (2003): 241–51; agy., “Δι’ἔνδειξιν:Display in Court Ceremonial (De Cerimoniis II, 15), The Material and the Ideal: Essays in Medieval Art and Archaeology in Honour of Je- an-Michel Spieser, ed. A. Cutler ve A. Papaconstantinou (Leiden ve Boston, 2007), 106–112; C. Zuckerman, “Le voyage d’Olga et la première ambassade byzantine à Constantinople en 946,” Travaux et Mémoires 13 (2000): 647–72. 57 DeCer II.15, 579, satır 21–22. 58 R. Janin, Constantinople byzantine. Développement urbain et répertoire topographique (Paris, 19642), 257. Ayrıca bkz. B. de Khitrowo, Itinéraires russes en Orient (Cenevre, 1889), 105; 59 Bkz. C. Mango, “A Russian Graffito in St. Sophia, Constantinople,” in Studies on Constantinople, Variorum Collected Studies (Aldershot, Hampshire et Brookfield, Vermont, 1993), Bölüm XIX; I. Kalavrezou ve D. Obolensky, “A Church Slavonic Graffito in Hagia Sophia, Constantinople,” Harvard Ukrainian Studies Vol. 5, No. 1 (March 1981): 5–10. 60 Janin, Constantinople byzantine, 258. 61 Bkz. A. Ağır, “Bizans Başkentinde Müslüman Tacirler Için Mimarlık: Mitaton,” Trade in Byzantium. Papers from the Third International Sevgi Gönül Byzantine Studies Symposium (Istanbul, 2016), 233–253. 62 S. Reinert, “The Muslim Presence in Constantinople, 9th-15th Centuries: Some Preliminary Observations,” Studies on the Internal Diaspora of the Byzantine Empire, 125–150; N. Necipoğlu, Byzantium between the Ottomans and the Latins: Politics and Society in the Late Empire (Cambridge, 2009), 138–39, 201–2, 207; G. D. Anderson, “Islamic Spaces and Diplomacy in Constantinople (Tenth to Thirteenth Centuries C. E.),” Medieval Encounters 15 (2009): 86–113. 63 Mothers and Sons, Fathers and Daughter: the Byzantine Family of Michel Psellos, ed. ve İngilizce çev. A. Kaldellis (Notre Dame, 2006).

- 158- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

64 M. Fulghum Heintz, “Work,” in Byzantine Women and their World, ed. I. Kalavrezou (New Haven ve Londra, 2003), 139–43. 65 L. Garland, “The Life and Ideology of Byzantine Women: A further Note on Conventions of Behaviour and Social Reality as Reflected in Eleventh and Twelfth Century Historical Sources,” Byzantion 58 (1988): 361–93. 66 Annesine övgü (enkomion), Mothers and Sons, ed. Kaldellis, 77. 67 Housing in Late Antiquity: From Palaces to Shops, ed. L. Lavan, L. Özgenel ve A. Sarantis, Late Antique Archaeology 3.2 (Leiden ve Boston 2007). Ayrıca, bkz. M. Rautman, Daily Life in the Byzantine Empire (Westport, 2006), 90–94. 68 M. Parani, Reconstructing the Reality of Images. Byzantine Material Culture and Religious Iconography (11th-15th Centuries) (Leiden ve Boston, 2003), 159–217. 69 J. Vroom, “The Changing Dining Habits at Christ’s Table,” Eat, Drink, and be Merry (Luke 12:19): Food and Wine in Byzantium. Papers of the 37th Annual Spring Symposium of Byzantine Studies, in honour of Professor A. A. M. Bryer, ed. L. Brubaker ve K. Linardou (Aldershot ; Burlington (Vt.), 2007), 191–212; agy., “The Archaeology of Late Antique Dining Habits in the Eastern Mediterranean: A Preliminary Study of the Evidence,” Objects in Context Objects in Use. Material Spatiality in Late Antiquity, ed. L. Lavan, E. Swift, T. Putzeys (Leiden ve Boston, 2007), 313–6; M. Parani, “Byzantine Cutlery: An Overview,” Deltion tes Christianikes Archaiologikes Hetaireias 31 (2010): 139–64. 70 Bkz. Featherstone, “Δι’ἔνδειξιν,” 97 et 99. 71 Brigitte Pitarakis, “Survivance d’un type de vaisselle antique à Byzance: les authepsae en cuivre des Ve-VIIe siècles,” Mé- langes en l’Honneur de J.-P. Sodini, Travaux et Mémoires 15 (2005): 673–86. 72 M. Parani, “Byzantine Cutlery,” 155–62. 73 Ptochoprodromos, ed. ve Almanca çev. H. Eideneier, Neograeca medii aevi 5 (Köln, 1991), şiir 4, mısra 93, 104, 325. Bkz. Jacoby, “Caviar Trading in Byzantium,” Mare et litora: Essays Presented to Sergei Karpov for his 60th Birthday, ed. R. Shukurov (Moskova, 2009), 349–63. Bizanslıların mutfağı için, bkz. A. Dalby, Flavours of Byzantium (Devon, 2003); agy., Tastes of Byzantium. The Cuisine of a Legendary Empire (New York, 2010). 74 A. Karpozelos, “Realia in Byzantine Epistolography X-XIIc,” Byzantinische Zeitschrift 77 (1984): 20–37; agy., “Realia in Byzantine Epistolography XIII-XIVc,” Byzantinische Zeitschrift 88 (1995): 68–84. Ayrıca bkz. A. Dalby, Bizans’ın Damak Tadı (İstanbul, 2014). 75 Theodori Ducae Lascaris Epistulae CCXVII, ed. N. Festa (Florence, 1898), 80–81, mektup 54. 76 İlk ziyaret: F. A. Wright, The Embassy to Constantinople and Other Writings of Liudprand of Cremona (Londra, 1993), 151–56. İkinci ziyaret: Liudprand of Cremona, Relatio de Legatione Constantinopolitana, ed. ve çev. B. Scott (Bristol, 1993). 77 Ptochoprodromos, şiir IV, mısra 205–16. 78 P. Gautier, “Le typikon,” 48, 54–58; Thomas ve Hero, Byzantine Monastic Foundation Documents, 746–47. 79 Brigitte Pitarakis, “Bizans’ta Öğrenciler,” Bir Allame-i Cihan, Stefan Yerasimos (1942-2005), ed. Ç. Anadol, E. Eldem, E. Pekin, A. Tibet (İstanbul, 2012), 2. Cilt, 581–616. 80 S. Efthymiadis, “L’enseignement secondaire à Constantinople pendant les XIe et XIIe siècles: modèle éducatif pour la terre d’Otrante au XIIIe siècle,” Nea (2005) : Vol. II, 259–75; A. Markopoulos, “De la structure de l’école byzanti- ne: le maître, les livres et le processus éducatif, ” Lire et écrire à Byzance, ed. B. Mondrain, Centre de recherche d’Histoire et Civilisation de Byzance, Monographies 19 (Paris, 2006), 85–96. 81 Bkz. M.-H. Congourdeau, “Bizans Payitahtında Tıp Sanatı, Âlimlik ve Uygulama,” Hayat Kısa, Sanat Uzun. Bizans’ta Şifa Sanatı, sergi katalogu, ed. Brigitte Pitarakis (İstanbul, 2015), 90–103. 82 T. Miller, The Birth of the Hospital in the Byzantine Empire (Baltimore, 1985; yeniden basım 1997). 83 Pantokrator hastanesi için bkz. Hayat Kısa, Sanat Uzun, 322, Kat. 85. 84 Siyam ikizlerinin Konstantinopolis’e gelişleri ve ikizlerden birinin ölmesi üzerine girişilen ayırma denemesi ile ilgili bir illüstrasyon için, bkz. V. Tsamakda, The Illustrated Chronicle of Ioannes Skylitzes in Madrid (Leiden, 2002), 168–70, fol. 131r, res. 314. 85 Bkz. Symposium on Byzantine Medicine, ed. J. Scarborough, Dumbarton Oaks Papers 38 (1984). 86 Nicolas de Cues, Cribratio Alkorani, Prologue, 1.3, ed. L. Hagemann (Hambourg, 1986), 6. Bkz. M.-H. Congourdeau, “La médecine byzantine à la croisée de l’Orient et de l’Occident,” Knotenpunkt Byzanz: Wissenformen und kulturelle Wechselbezie- hungen, ed. A. Speer ve P. Steinkrüger, Miscellanea Mediaevalia 36 (Berlin ve Boston, 2012), 223-231; Medical Books in the Byzantine World, ed. B. Zipser, Eikasmos, Quaderni Bolognesi di Filologia Classica, Studi Online 2 (Bologna, 2013).

- 159- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

87 Notitia Dignitatum: Accedunt Notitia urbis Constantinopolitanae et laterculi provinciarum, ed. O. Seeck (Frankfurt am Main, 1876), 229–243. 88 A. Berger, Das Bad in byzantinischen Zeit (Münih, 1982); S. Bassett, The Urban Image of Late Antique Constantinople (New York, 2004), 160–85; A. Kaldellis, “Christodoros on the Statues o Zeuxippos Baths: A New Reading of the Ekph- rasis,” Greek, Roman and Byzantine Studies 47 (2007): 361–83. 89 C. Mango, “Daily Life in Byzantium,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 31/1 (1981): 339–41. Ortaçağ ha- mamları için, bkz. P. Magdalino, “Church, Bath, and Diakonia in Medieval Constantinople,” Church and People in Byzantium, ed. R. Morris (Birmingham, 1990), 184; agy., Constantinople médiévale : Études sur l’évolution des structures urbaines (Paris, 1996), 31–34. Arkeolojik bir yaklaşım için, ayrıca bkz. F. Yegül, “Baths of Constantinople: an Urban Symbol in a Changing World,” Archaeology and History in Roman, Medieval and Post-medieval Greece: Studies on Method and Meaning in Honor of Timothy E. Gregory, ed. W. R. Caraher, L. Jones Hall ve R. Scott Moore (Aldershot-Burlington, Vt. 2008), 169–95. 90 Berger, Das Bad, 159. 91 Thomas ve Hero, Byzantine Monastic Foundation Documents, 730, 760. 92 C. Olovsdotter, The Consular Image. An Iconological Study of the Consular Diptychs, BAR International Series 1376 (Ox- ford, 2005), 47–55, 123–27. 93 Bkz. Hippodrom / Atmeydanı, ve daha yakın tarihli bir kaynak olarak, G. Dagron, L’hippodrome de Constantinople : jeux, peuple et politique (Paris, 2011). 94 Prokopios, Bizans’ın Gizli Tarihi, 9.2-13. 95 C. Rouéché, “Entertainments, Theatre, and Hippodrome,” The Oxford Handbook of Byzantine Studies, 677–84; Mango, “Daily Life,” 341-345. 96 Notitia Dignitatum, 229–243. 97 Gerçekten de bu tiyatronun bitişik 2. bölgede bulunmuş olması olanaksız değildir. Bkz. A. Berger, “Regionen und Straßen im frühen Konstantinopel,” Istanbuler Mitteilungen 47 (1997): 357–60. 98 C. Mango, Le développement urbain de Constantinople (IVe-VIIe siècles), Travaux et Mémoires du Centre de Recherches d’Histoire et Civilisation de Byzance, Monographies 2 (Paris, 20043), 75. 99 H. Tezcan, Topkapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeolojisi (İstanbul, 1989), s. 27, 120-125. 100 Bkz. J. Bardill, “Konstantinopolis Hippodromu’nun Anıtları ve Süslemeleri / The Monuments and Decoration of the Hippodrome in Constantinople,” Hippodrom / Atmeydanı, 171–76. 101DeCer I.83, 381-386 (İngilizce çevirisi Moffatt ve Tall, s. 383-386). 102 Bkz. N. P. Ševčenko, “Wild Animals in the Byzantine Park,” Byzantine Garden Culture, ed. A. Littlewood, H. Maguire, J. Wolschke-Bulmahn (Washington, DC, 2002), 69–75. 103 Relatio de Legatione Constantinopolitana, ed. ve çev. Scott, 37–38. 104 Odo de Deuil, De profectione Ludovici VII in orientem, 3. Cilt, ed. ve çev. V. G. Berry (New York, 1965), 48. 105 The Life of St Andrew the Fool, II, ed. L. Rydén, Acta Universitatis Upsaliensis 4:2 (Uppsala, 1995), 36–39 ; C. Mango, “The Life of St. Andrew Reconsidered,” Rivista di Studi Bizantini e Slavi 2 (1982) : 297–313; agy., Byzantium and Its Image: History and Culture of the Byzantine Empire and Its Heritage, Variorum Collected Studies Series (Londra, 1984), Bölüm VIII ’de yeniden basılmıştır. 106 Gün Işığında: Istanbul’un 8000 Yılı, Marmaray, Metro, Sultanahmet Kazıları, sergi kataloğu (İstanbul, 2007), no. Y 21, Y 46-47, Y 49. 107 J. Koder, Das Eparchenbuch Leons des Weisen, Corpus Fontium Historiae Byzantinae 33 (Viyana, 1991), bölüm 19. 108 E. Bolognesi Recchi Francescini, “Winter in the Great Palace: the Persistence of Pagan Festivals in Christian Byzantium,” Byzantinische Forschungen 21 (1995): 117–32.

- 160- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

KAYNAKÇA

Acta et diplomata graeca medii aevi sacra et profana, II, ed. F. Miklosich ve J. Müller (Viyana, 1862). Ağır, A: “Bizans Başkentinde Müslüman Tacirler Için Mimarlık: Mitaton,” Trade in Byzantium. Papers from the Third International Sevgi Gönül Byzantine Studies Symposium (Istanbul, 2016). Akyürek, E: “Palaiologoslar Dönemi Konstantinopolisi’nde Dominiken Duvar Resimleri: Galata Arap Ca- misi (San Domenico Kilisesi) Freskoları,” Kariye Camii, Yeniden, ed. H. A. Klein, R. G. Ousterhout, B. Pitarakis (İstanbul, 2011). Anderson, G. D: “Islamic Spaces and Diplomacy in Constantinople (Tenth to Thirteenth Centuries C. E.),” Medieval Encounters 15 (2009). Angelidi, C: “Un texte patriographique et édifiant : le ‘Discours narratif” sur les Hodègoi,” Revue des Études Byzantines 52 (1994). Anne Comnène, Alexiade, ed. B. Leib (Paris, 1967) Baldovin, J: The Urban Character of Christian Worship: The Origins, Development and Meaning of Stational Liturgy, Orientalia Christiana Analecta 228 (Roma, 1987). ---- “Eglise Saint-Polyeucte à Constantinople: Nouvelle solution pour l’énigme de sa reconstruction,” Archite- cture paléochrétienne, ed. J.-M. Spieser (Fribourg, 2011) . ---- “Konstantinopolis Hippodromu’nun Anıtları ve Süslemeleri / The Monuments and Decoration of the Hippodrome in Constantinople,” Hippodrom/Atmeydanı. Istanbul’un Tarih Sahnesi, 1. Cilt, (İstanbul, 2010). --- Constantine. Divine Emperor of the Christian Golden Age (New York, 2012). Bassett, S: The Urban Image of Late Antique Constantinople (New York, 2004), 160–85. Berger, A: “Regionen und Straßen im frühen Konstantinopel,” Istanbuler Mitteilungen 47 (1997). --- Das Bad in byzantinischen Zeit (Münih, 1982). Bolognesi Recchi Francescini, E: “Winter in the Great Palace: the Persistence of Pagan Festivals in Christian Byzantium,” Byzantinische Forschungen 21 (1995). Byzantine Monastic Foundation Documents, ed. J. Thomas ve A. Constantinides Hero (Washington DC, 2000). Çakmak, A. Ş. ve Mark, R : Hagia Sophia from the Age of Justinian to the Present (Cambridge, 1992). Çetinkaya, H: “Arap Camii in Istanbul: Its Architecture and Frescoes,” Anatolia Antiqua 18 (2010) Ciggaar, K. N: “Une description de Constantinople dans le Tarragonensis 55,” Revue des Études Byzantines 53 (1995). Clavijo. Embassy to Tamerlane 1403-1406., ed. G. Le Strange (Londra, 1928). Congourdeau, M.-H : “Bizans Payitahtında Tıp Sanatı, Âlimlik ve Uygulama,” Hayat Kısa, Sanat Uzun. Bi- zans’ta Şifa Sanatı, sergi katalogu, ed. B. Pitarakis (İstanbul, 2015). --- “La médecine byzantine à la croisée de l’Orient et de l’Occident,” Knotenpunkt Byzanz: Wissenformen und kulturelle Wechselbeziehungen, ed. A. Speer ve P. Steinkrüger, Miscellanea Mediaevalia 36 (Berlin ve Boston, 2012). Constantini Porphyrogeniti imperatoris De Cerimoniis aulae byzantinae libri duo, ed. J. J. Reiske (Bonn, 1829). Cormack, R: “The Mother of God in the Mosaics of Hagia Sophia,” Mother of God. Representations of the Virgin in Byzantine Art, Sergi kataloğu, ed. M. Vassilaki (Atina, 2000)

- 161- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Cross S. H. ve Sherbowitz-Wetzor, O. P: The Russian Primary Chronicle. Laurentian Text (Cambridge, Mass., 1953). Dobschütz, E. von: “Maria Romaia. Zwei unbekannte Texte, ” Byzantinische Zeitschrift 12 (1903). Ebersolt, J: Sanctuaires de Byzance (Paris, 1921). Efthymiadis, S: “L’enseignement secondaire à Constantinople pendant les XIe et XIIe siècles: modèle éducatif pour la terre d’Otrante au XIIIe siècle,” Nea Rome (2005). --- “Le monastère de la Source à Constantinople et ses deux recueils de miracles: entre hagiographie et patri- ographie,” Revue des Études Byzantines 64–65 (2007). Featherstone, J.-M: “Olga’s Visit to Constantinople in De Cerimoniis,” Revue des Études Byzantines 61 (2003). --- “Olga’s Visit to Constantinople,” Harvard Ukrainian Studies 14 (1990). --- “Δι’ἔνδειξιν:Display in Court Ceremonial (De Cerimoniis II, 15), The Material and the Ideal: Essays in Medieval Art and Archaeology in Honour of Jean-Michel Spieser, ed. A. Cutler ve A. Papaconstantinou (Leiden ve Boston, 2007). Flusin, B: “Construire une Nouvelle Jérusalem: Constantinople et les reliques,” L’Orient dans l’histoire religieuse de l’Europe: L’invention des origines, ed. M. A. Amir-Moezzi ve J. Scheid (Turnhout, 2000). Freely, J. ve Çakmak, A. S: Byzantine Monuments of Istanbul (Cambridge ve New York, 2004). Fulghum Heintz, M: “Work,” in Byzantine Women and their World, ed. I. Kalavrezou (New Haven ve Londra, 2003). Garland, L: “The Life and Ideology of Byzantine Women: A further Note on Conventions of Behaviour and Social Reality as Reflected in Eleventh and Twelfth Century Historical Sources,” Byzantion 58 (1988). Garsoïan, N. G: “The Problem of Armenian Integration into the Byzantine Empire,”Studies on the Internal Diaspora of the Byzantine Empire, ed. H. Ahrweiler ve A. Laiou, (Washington DC, 1998). Gün Işığında: Istanbul’un 8000 Yılı, Marmaray, Metro, Sultanahmet Kazıları, sergi kataloğu (İstanbul, 2007). Housing in Late Antiquity: From Palaces to Shops, ed. L. Lavan, L. Özgenel ve A. Sarantis, Late Antique Archa- eology 3.2 (Leiden ve Boston 2007). Ivanov, S. A: “L’attitude à l’égard des juifs à Byzance était-elle moins intolérante qu’en Occident ?,” Les chrétiens et les juifs dans les sociétés de rites grec et latin, ed. M. Dmitriev, D. Tollet, E. Teiro (Paris, 2003). Jacoby, D: “The Jews of Constantinople and their Demographic Hinterland,” Constantinople and its Hinterland: Papers from the Twenty-Seventh Spring Symposium of Byzantine Studies, Oxford, April 1993, ed. C. Mango ve G. Dagron (Aldershot, 1995). --- “Les quartiers juifs de Constantinople,” Byzantion 37 (1967). Janin, R: Constantinople byzantine. Développement urbain et répertoire topographique (Paris, 19642). Kaldellis, A: “Christodoros on the Statues o Zeuxippos Baths: A New Reading of the Ekphrasis,” Greek, Ro- man and Byzantine Studies 47 (2007). Karpozelos, A: “Realia in Byzantine Epistolography XIII-XIVc,” Byzantinische Zeitschrift 88 (1995). --- “Realia in Byzantine Epistolography X-XIIc,” Byzantinische Zeitschrift 77 (1984). Kidonopoulos, V : “The Urban Physiognomy of Constantinople from the Latin Conquest to the Palaiologan Era,” Byzantium: Faith and Power (1261–1557). Perspectives on Late Byzantine Art and Culture, ed. S. T. Brooks (New York, 2006).

- 162- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Klein, H. “Constantine, Helena, and the Cult of the True Cross in Constantinople,” Byzance et les reliques du Christ, ed. J. Durand ve B. Flusin (Paris, 2004). Koder, J: Das Eparchenbuch Leons des Weisen, Corpus Fontium Historiae Byzantinae 33 (Viyana, 1991). Le trésor de Saint-Marc de Venise, Sergi kataloğu (Milano, 1984). Liudprand of Cremona, Relatio de Legatione Constantinopolitana, ed. ve çev. B. Scott (Bristol, 1993). Mabeyinci Pavlos, Ayasofya’nın Betimi, Türkçe çev. S. Rıfat, önsöz P. Chuvin, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Yayınları 8, Klasik Yapıtlar Dizisi 1 (İstanbul, 2010). Magdalino, P : The Empire of Manuel I Komnenos (1143-1180) (Cambridge, 1993), --- “Observations on the Nea Ekklesia of Basil I”, Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 37 (1987). Mainstone, R. J: Hagia Sophia. Architecture, Structure and Liturgy of Justinian’s Great Church (New York, 1988) Majeska, G. P: Russian Travellers to Constantinople in the Fourteenth and Fifteenth Centuries (Washington DC, 1984). Mango, C: “A Russian Graffito in St. Sophia, Constantinople,” in Studies on Constantinople, Variorum Colle- cted Studies (Aldershot, Hampshire et Brookfield, Vermont, 1993). --- “Constantinople as Theotokoupolis,” Mother of God : Representations of the Virgin in Byzantine Art, ed. M. Vassilaki, Sergi kataloğu (Atina, 2000). --- “Daily Life in Byzantium,” Jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 31/1 (1981). --- “The Life of St. Andrew Reconsidered,” Rivista di Studi Bizantini e Slavi 2 (1982). --- Byzantium and Its Image: History and Culture of the Byzantine Empire and Its Heritage, Variorum Collected Studies Series (Londra, 1984). --- Le développement urbain de Constantinople (IVe-VIIe siècles), Travaux et Mémoires du Centre de Recherches d’Histoire et Civilisation de Byzance, Monographies 2 (Paris, 20043). Marinis, V: “The Original Form of the Theotokos tou Libos Reconsidered,” Δασκάλα. Απόδοση τιμής στην ομότιμη καθηγήτρια Μαίρη Παναγιωτίδη-Κεσίσογλου, ed. P. Petridis ve V. Foskolou (Atina, 2014). --- The Monastery Tou Libos: Architecture, Sculpture, and Liturgical Planning in Middle and Late Byzantine Constantinople, Doktora Tezi (Ann Arbor, MI, 2004). Markopoulos, A: “De la structure de l’école byzantine: le maître, les livres et le processus éducatif, ” Lire et écrire à Byzance, ed. B. Mondrain, Centre de recherche d’Histoire et Civilisation de Byzance, Monographies 19 (Paris, 2006). Mateos, J: Le Typicon de la Grande Église. Ms. Sainte-Croix no. 40, Xe siècle, 2 Cilt. 1: Le cycle des douze mois. 2: Le cycle des fêtes mobiles, Orientalia Christiana Analecta 165–166 (Roma, 1962–63). Mathews, T. F: The Early Churches of Constantinople. Architecture and Liturgy (University Park, PA, 1971). Medical Books in the Byzantine World, ed. B. Zipser, Eikasmos, Quaderni Bolognesi di Filologia Classica, Studi Online 2 (Bologna, 2013). Michaelis Pselli Orationes Hagiographicae, ed. E. Fisher, Bibliotheca Scriptorum Graecorum et Romanorum Teubneriana (Stuttgart ve Leipzig, 1994). Miller, T: The Birth of the Hospital in the Byzantine Empire (Baltimore, 1985; yeniden basım 1997). Miracle Tales from Byzantium, İng. çev. A.-M. Talbot ve S. Fitzgerald Johnson (Cambridge Mass. Ve Londra, 2012). Mothers and Sons, Fathers and Daughter: the Byzantine Family of Michel Psellos, ed. ve İngilizce çev. A. Kaldellis (Notre Dame, 2006).

- 163- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

Necipoğlu, N: Byzantium between the Ottomans and the Latins: Politics and Society in the Late Empire (Cambridge, 2009). Nelson, R: “The Chora and the Great Church: Intervisuality in Fourteenth-Century Constantinople,” Later Byzantine Painting: Art, Agency and Appreciation, Variorum Collected Studies Series (Aldershot, Burlington, Vt, 2007). Nicolas de Cues, Cribratio Alkorani, Prologue, 1.3, ed. L. Hagemann (Hambourg, 1986). Notitia Dignitatum: Accedunt Notitia urbis Constantinopolitanae et laterculi provinciarum, ed. O. Seeck (Frank- furt am Main, 1876). Odo de Deuil, De profectione Ludovici VII in orientem, 3. Cilt, ed. ve çev. V. G. Berry (New York, 1965). Oikonomides, N: “Leo VI and the Narthex Mosaic of Hagia Sophia,” Dumbarton Oaks Papers 30 (1976). --- “The Mosaic Panel of Constantine IX and Zoe in Saint Sophia,” Revue des Études Byzantines 36 (1978). Olovsdotter, C: The Consular Image. An Iconological Study of the Consular Diptychs, BAR International Series 1376 (Oxford, 2005). Ousterhout, R: “Zor Yapıları Okumak: Kariye Camii’nden Dersler,” Kariye Camii, Yeniden, ed. H. A. Klein, R. G. Ousterhout, B. Pitarakis (İstanbul, 2011). --- Master Builders of Byzantium (Princeton, NJ, 1999). Panayotov, A: “The Synagogue in the Copper Market of Constantinople: A Note on the Christian Attitudes toward the Jews in the Fifth Century,” Orientalia Christiana Periodica 68 (2000). Parani, M: “Byzantine Cutlery: An Overview,” Deltion tes Christianikes Archaiologikes Hetaireias 31 (2010). --- Reconstructing the Reality of Images. Byzantine Material Culture and Religious Iconography (11th-15th Centu- ries) (Leiden ve Boston, 2003). Pentcheva, B. V: Icons and Power: The Mother of God in Byzantium (University Park, PA, 2006). Pitarakis, B. (ed.): Hippodrom/Atmeydanı. Istanbul’un Tarih Sahnesi, 1. Cilt, (İstanbul, 2010) --- “Bizans’ta Öğrenciler,” Bir Allame-i Cihan, Stefan Yerasimos (1942-2005), ed. Ç. Anadol, E. Eldem, E. Pekin, A. Tibet (İstanbul, 2012). --- “L’orfèvre et l’architecte : autour d’un groupe d’édifices constantinopolitains du VIe siècle,” The Material and the Ideal: Essays in Medieval Art and Archaeology in Honour of Jean-Michel Spieser, ed. A. Cutler ve A. Papa- constantinou (Leiden ve Boston, 2007). --- “Survivance d’un type de vaisselle antique à Byzance: les authepsae en cuivre des Ve-VIIe siècles,” Mélanges en l’Honneur de J.-P. Sodini, Travaux et Mémoires 15 (2005) Ptochoprodromos, ed. ve Almanca çev. H. Eideneier, Neograeca medii aevi 5 (Köln, 1991). Rautman, M: Daily Life in the Byzantine Empire (Westport, 2006), 90–94. Reinert, S: “The Muslim Presence in Constantinople, 9th-15th Centuries: Some Preliminary Observations,” Studies on the Internal Diaspora of the Byzantine Empire, ed. H. Ahrweiler ve A. Laiou, (Washington DC, 1998). Rouéché, C: “Entertainments, Theatre, and Hippodrome,” The Oxford Handbook of Byzantine Studies, ed. E. Jeffreys, J. Haldon ve R. Cormack (Oxford, 2008). Ševčenko, N. P: “The Portrait of Theodore Metochites at Chora,” Donation et donateurs dans le monde byzan- tin, ed. J.-M. Spieser ve E. Yota, Réalités byzantines 14, (Paris, 2012). --- “Wild Animals in the Byzantine Park,” Byzantine Garden Culture, ed. A. Littlewood, H. Maguire, J. Wol- schke-Bulmahn (Washington, DC, 2002).

- 164- Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi Suriçi İstanbul / Fetih Öncesi

St Germanos of Constantinople. On the Divine Liturgy, ed. ve İngilizce çev. P. Meyendorff (Crestwood, 1984) Symposium on Byzantine Medicine, ed. J. Scarborough, Dumbarton Oaks Papers 38 (1984). Synaxarium Ecclesiae Constantinopolitanae, ed. H. Delehaye, Propylaeum ad Acta Sanctorum novembris (Brüksel, 1902). Taft, R. F: “The Liturgy of the Great Church : an Initial Synthesis of Structure and Interpretation on the Eve of Iconoclasm,” Dumbarton Oaks Papers 34-35 (1980-81). --- The Great Entrance. A History of the Transfer of Gifts and Other Pre-anaphoral Rites of the Liturgy of John Chrysostom, Orientalia Christiana Analecta 200 (Roma, 1975). --- “Liturgy,” in The Oxford Handbook of Byzantine Studies, ed. E. Jeffreys, J. Haldon ve R. Cormack (Oxford, 2008). Talbot, A.-M: “Healing Shrines in Late Byzantine Constantinople,” Women and Religious Life in Byzantium, Variorum Collected Studies Series (Aldershot, Burlington, Vt, 2001). --- “Two Accounts of Miracles at the Pege Shrine in Constantinople,” Travaux et Mémoires 14 (2002). Teteriatnikov, N: “Devotional Crosses in the Columns and Walls of Hagia Sophia,” Byzantion 68 (1998). Teteriatnikov, N: “Hagia Sophia: The Two Portraits of the Emperors with Moneybags as a Functional Set- ting,” Arte Medievale 10 (1996) Tezcan, H: Topkapı Sarayı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeolojisi (İstanbul, 1989). The Itinerary of Benjamin of Tudela, ed. M. N. Adler (Londra, 1907). The Life of St Andrew the Fool, II, ed. L. Rydén, Acta Universitatis Upsaliensis 4:2 (Uppsala, 1995). Theodori Ducae Lascaris Epistulae CCXVII, ed. N. Festa (Florence, 1898). Vie de Daniel le Stylite, ed. H. Delehaye, Saints Stylites, Subsidia Hagiographica 14 (Brüksel, 1923). Vroom, J: “The Archaeology of Late Antique Dining Habits in the Eastern Mediterranean: A Preliminary Study of the Evidence,” Objects in Context Objects in Use. Material Spatiality in Late Antiquity, ed. L. Lavan, E. Swift, T. Putzeys (Leiden ve Boston, 2007). --- “The Changing Dining Habits at Christ’s Table,” Eat, Drink, and be Merry (Luke 12:19): Food and Wine in Byzantium. Papers of the 37th Annual Spring Symposium of Byzantine Studies, in honour of Professor A. A. M. Bryer, ed. L. Brubaker ve K. Linardou (Aldershot ; Burlington (Vt.), 2007). Whittemore, T: The Mosaics of St. Sophia at Istanbul. Second Preliminary Report. The Mosaics of the Southern Vestibule (Paris, 1936). Wortley, J: “The Wood of the Cross,” Studies on the Cult of Relics in Byzantium up to 1204, Variorum Collected Studies Series (Aldershot, 2009). Wright, F. A: The Embassy to Constantinople and Other Writings of Liudprand of Cremona (Londra, 1993). Xanthopoulou, M: Les lampes en bronze à l’époque paléochrétienne, Bibliothèque de l’Antiquité tardive 16 (Turnhout, 2010). Zuckerman, C: “Le voyage d’Olga et la première ambassade byzantine à Constantinople en 946,” Travaux et Mémoires 13 (2000).

- 165- Fatih Sultan Mehmed Han adına bastırılmış Sikke. II. BÖLÜM Fetihten Sonra

Fetih Sonrasında Tarihi Yarımada Tarihi Olaylara Genel Bir Bakış Prof. Dr. Feridun M. Emecen

Fatih Mahalleleri Prof. Dr. Mehmet Canatar

Suriçi İstanbul’da İlim Hayatı, Eğitim Faaliyetleri ve Kültür Muhitleri Prof. Dr. Mehmet İpşirli

İstanbul’da ve Osmanlı Sarayı’nda Tören ve Kutlamalar Prof. Dr. Zeynep Tarım

Fatih’te Ulaşım Prof. Dr. Ali Akyıldız At Meydanı’nda şehzade Mehmed’in sünnet düğünü şenliklerinde müzisyenlerin geçişi. Surname-i Hümayun, TSMK H 1344, y. 18b. Fetih Sonrasında Tarihi Yarımadada Tarihi Olaylara Genel Bir Bakış

Prof. Dr. Feridun M. Emecen*

Giriş

ulunduğu coğrafi mevki itibarıyla Doğu ve Batı dünyasının tam da ortasında yer alan İstanbul, kadim asırlar boyun- Bca iki büyük imparatorluğa başkenti olarak öne çıkmış ve zengin bir tarihî geçmişe sahip olmuştur. Bu büyük şehrin söz konusu tarihi geçmişi içinde ise bilhassa Osmanlı Türkleri- nin fethiyle başlayan yeni dönemi, bugünkü metropolün sadece fiziki özelliklerini değil aynı zamanda sosyal ve etnik yapısını da belirlemiş- tir. Zira burası aynı zamanda bir büyük dinin önemli bir merkezi olmak ve oradan diğer bir büyük dinin unsurlarıyla bezeli hale gelmekle çok farklı bir tarihi gelişim yaşamış; bu du- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası rum da onun bütün temel yapısını kökten dünyası, bu kente iki Hıristiyan mezhebinin değiştirmiştir. Bu kısa yazıda ise anahatlarıyla anlaşmazlıkları doğrultusunda bakıyordu. Onlar tarihi yarımada da denilen Suriçi İstanbul’una için de Doğu’nun zenginliklerine ulaşma, mu- bugünkü hüviyetini kazandıran Osmanlı dö- kaddes şehir Kudüs’ü Müslümanların elinden neminde yaşanan olaylara temas edilerek, bu alma gibi yüksek ideallerin başlangıç noktası gelişme çizgisinin pek de üzerinde durulmayan haline gelmişti. Papalığın güç kazanmasıyla cihetlerine dikkat çekilecektir. Batı Hıristiyanlığı yükselirken bunların tem- silcileri Doğu Roma’yı ve genel olarak onun da Suriçi İstanbul’u aslında bizatihi İstanbul’un doğusundaki dünyayı zengin, uygar toplumlar kendisidir. İstanbul denince anlaşılan şey de olarak görüyordu. Böylece batı zihniyetinde naif zaten bu tarihi yarımadadır. Sur dışına taşan bugünkü İstanbul metropolü ile bu tarihi böl- bir şekilde İstanbul’u da içine alan bir Doğu genin organik bağları, daha önce Eyüp, Gala- imajı belirdi. Bunun sonucu ortaya çıkan Haçlı ta ve Üsküdar ile sınırlıydı. İstanbul Osmanlı seferleri, sadece İslam dünyası dâhilinde kalan teşkilatında “nefs-i İstanbul” (bugünkü Fatih Kudüs’e ulaşmak değil Doğu Roma’yı dolayı- ilçesi) , yani şehrin kendisini nitelerken “bilâd-ı sıyla bunun başkentini de hedef seçmişti. Aleni selâse”, yani üç belde, Eyüp, Galata ve Üsküdar olarak ortaya çıkan karşıtlık daha sonraki çatış- idi. Burada haliyle nefs-i İstanbul yahut “şehir” maların ana kaynağını teşkil etti; İslamın karşı ana merkez olarak öne çıkacaktır. Bu bölüm koyuşu ayni paralelde dini bir veçhe kazandı; zaten ilk kurulan kadim kenti işaret eder. İlginç vaktiyle Doğu Roma’yı ve onun merkezi İs- olan husus, kentin surlar yoluyla sınırlarının tanbul’u hedef alan hızlı İslam fetihlerinin itici tam anlamıyla belli olmasıdır. manevi motoru olan “cihad” kavramı, daha katı çerçevelerde yorumlandı. Arada kalan Doğu Doğu Roma imparatorluğunun bu mu- Roma’nın merkezi, Doğudakiler için Batının kaddes başkenti Konsantinopolis veya Doğu eşiğiydi, şimdi ise Batılılar için Doğunun eşiği dünyasındaki söylenişiyle Konstantiniyye’nin olmuştu.1 Türkler tarafından 1453’te ele geçirilmesi, hiç şüphe yok ki bugüne kadar hâlâ unutulmayan İstanbul bu iki karşıt dünyanın ana ke- çok derin izler bırakmıştır. Bu izler hususuyla sişme noktasını oluşturuyordu, Müslüman Hıristiyan dünyasında çok sarsıcı olmuş, ilk Arapların İstanbul’a yönelik seferleri ciddi bir Hıristiyan Roma’nın merkezi konumundaki bu doğu tehlikesini bu yeni Roma’ya derinden şehrin düşüşü büyük bir ümitsizlik ve korkuyla yaşatmıştı. Aynı şekilde Arap coğrafyacılar da karşılanmıştı. Aslında bu şehir sadece Hıristiyan- Konstantiniyye’nin özelliklerini anlata anlata lar açısından değil onun karşıt cephesini temsil bitiremiyorlar, böylece entelektüel kesimin do- eden Müslümanlarca da peygamberlerinin hedef layısıyla da idareci zümrenin zihninde farklı gösterdiği, hakkında birçok efsanenin oluştu- bir şehir imajı inşa ediyorlardı.2 Doğudan rulduğu mukaddes bir kent konumundaydı. gelen tehdit başarılı bir sonuç vermedi, buna Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli nokta karşılık Batıdan gelen gizli tehlike ise pek de bu şehrin Doğu Hıristiyanlığı için ifade ettiği iyi hesaplanmamıştı. Nitekim Hıristiyanlığın anlam idi. Eski Roma’nın temsil ettiği Katolik bu ilk başkenti, 1204’te uğradığı Latin istilası

- 170- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

sonrasında iyice yıpratıldı. Dönemin tarihçisi sistemine geçişi sağlayan, benzerlerinden gittikçe Niketas Khoniates bu sırada şehrin başına ge- farklılaşan bir siyasi ve sosyal yapıyı haiz olan, len büyük felaketi duyduğu derin teessürün bünyesinde türlü dini ve etnik grupları bir arada etkisi altında dramatik bir dille anlatır.3 Fakat yaşatma tecrübesi edinen bu yeni oluşumun aynı dönemlerde İslam dünyasında da önemli mimarları, yani Osmanlı Türkleri, bu kadim sarsıntılar meydana gelmiş durumdaydı. Güçlü şehre sahiplenmeyi hem doğuya hem de batıya bir siyasi çatı altında toplanma mümkün olma- hakim olma yolunda önemli bir merhale olarak dığı gibi dağınık devletler ve beylikler birbiriyle görmeye başladı.5 mücadele ortamı içinde boğuşuyor; eski parlak İstanbul’un Fethi (1453) hedeflerden giderek uzaklaşılıyordu. Bu sıralarda iyice kuşatılmış ve küçülmüş olan Doğu Roma/ Küçük Bizantion şehrinin yerinde I. Kons- Bizans, neredeyse merkezi İstanbul’un etrafında tantinos tarafından “ilk Hıristiyan imparatorlu- bir şehir devleti konumuna getirilmişti. ğun başkenti” olarak kurulan Konstantinopo- lis veyahut halkın deyimiyle Polis (İstin-polis/ Selçuklu Türklerinin Konstantiniyye’nin İstanbul), özellikle İslam dünyasında tarih yakınlarında görülmesinden birkaç asır sonra boyunca manevi açıdan son derece önemli XIV. yüzyıla doğru Batı Anadolu’da meydana kutsal bir hedef olmuştur. İslam kaynakla- gelen siyasi gelişmeler, yeni bir kaderin adeta rında “Konstantiniyye” olarak geçen bu şeh- habercisi oldu. Kimsenin yüz vermediği aşağı- rin fethi, mukaddes bir amaç olarak mutlaka ladığı Doğu Roma, Anadolu’nun yaylalarında gerçekleştirilmesi gereken bir dini vazife gibi ortaya çıkan ve İslami motifleri keskin şekilde algılanmıştır. Üstelik İslâmın peygamberi tara- kullanan, yeni bir dini ve siyasi terkip oluş- fından bu şehre yönelik fetih müjdesi, birçok turacak derecelerde bu keskinliği uyuma dö- Müslüman hükümdarın rüyalarını süsleyen bir nüştürme tecrübesini de kazanmış olan Türk ideal olarak zihinlerde yerleşmiştir. İslamın ilk beyliklerinin ortaya çıkışı sonucu yeni bir siyasi büyük imparatorluğu olan Emeviler, bir taraftan çekişmenin ortasında kaldı. Arapların İstanbul Avrupa’nın en batısından İspanya’ya çıkmayı hedefini şimdi Türkler devralıyordu. Anadolu başarırken diğer taraftan doğuda Hıristiyan Selçuklu coğrafyasının sınır boylarında ve İs- dünyasının bu mukaddes beldesi Konstanti- tanbul’a komşu bölgelerde beliren küçük bir niyye’yi de ele geçirmek gibi dikkat çekici bir beylik, kısa sürede kadim Roma’nın bu son strateji izlemişlerdir. Bununla beraber ne onlar mirasçısının kaderini ellerinde tutacak siyasi ne de halefleri olan Abbasiler kuvvetli Ortaçağ gelişmeyi sağlayarak yeni bir misyonun sahibi surlarıyla güçlendirilmiş olan şehri fethetmeyi konumuna gelmişti.4 başarabilmişlerdir.6 Fethi mümkün olmayan bir Osmanlı Türklerinin XV. yüzyıla gelindiğin- şehir imajıyla kuvvetlenen bir algı dahilinde, de ilahi bir görev olarak kendisine biçtiği yeni onların esaslı ölçüde şekillendirdiği “fetih idea- misyon, Batı’ya doğru sürekli ilerlemek oldu. li”, köken olarak Arap olmayan ancak “İslamın Şüphesiz bu noktada da İstanbul tarihi temelli kılıcı” vasfını haiz olarak Ortadoğu ve İran’da zıtlığın yeniden, fakat çok kuvvetli vurgularla yeni büyük devletler kuran Orta Asya bozkırla- ana hedefi özelliği kazandı. Beylikten devlet rından gelen Türkler tarafından az zaman sonra

- 171- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası kuvvetle benimsenecektir. Sadece Müslüman ğında bütün planlarını İstanbul’un ele geçiril- Türkler değil, Kuzey steplerinden Kuzey Avru- mesi üzerine inşa etmiş; ilk hükümdarlığındaki pa’ya akan çeşitli Türk kavimlerinin de hedefinin siyasi ortamdan da çok şey öğrenmişti. Bu defa (Avar, Peçenek vs.) Konstantinopolis oluşu da tahta çıktığı zaman kurmayı tasarladığı kuv- kökeni İslami kaynaktan beslenmeyen farklı vetli bir merkezi güce sahip “imparatorluğu” bir durumu ortaya çıkarmıştır.7 Fakat 1204’de için ilk işi Bizans’ın başkenti İstanbul’un fethi Latinler dışında diğer hiçbir devlet veya toplu- maksadıyla sür’atle hazırlıklara girişmek oldu. luk bu kuvvetli şehri ele geçirme ve tam olarak Onun bütün askeri ve teknik hazırlıkları Edir- kontrol altına alma başarısını gösteremeyecektir. ne’de gerçekleştirdiği bilinmektedir. Daha önce Bu büyük ve mukaddes işi, çok sonraları İslami Rumeli hisarını inşa ettirerek Boğaz’ı kontrol fetih geleneğinden beslenen Osmanlı Türkleri altına almıştı. Bu durum onun önemli bir stra- gerçekleştireceklerdir. tejist olduğunun ilk ciddi belirtisi idi. Ayrıca Doğu Roma’nın yahut bugün yaygın adıyla en büyük silahı, o dönemlerde henüz yeni yeni Bizans’ın hemen yanı başında küçük bir Türk- yaygınlaşan ve kale kuşatmalarında kullanılan men beyliği olarak ortaya çıkan Osmanlılar, toplar olacaktı. Çağının en modern silahlarını kısa sürede Balkanlar’a geçerek yeni bir devletin temin edip büyük toplar döktürdü. Bu topların temellerini atmayı başardıktan sonra, 1300’lü bazılarının planlarını bizzat kendisi çizdi, ya- yıllardan başlayarak 1450’lere kadar geçen pımlarında ise hem yabancı hem de yerli ustalar süre boyunca iyice yıpranmış ve küçülmüş, görevlendirildi. Bilhassa Macar veya Eflak asıllı adeta merkezi/başkenti dışında herhangi bir olduğu üzerinde durulan Urban’ın yapımına etkin emperyal gücü kalmamış Bizans’ı kendi katıldığı büyük top, devasa boyutlardaydı ve “denizi içinde” hapsettiği “bir ada” gibi bırak- çağının yegâne büyük silahıydı, 600 kg. lık taş mıştı. Zaman zaman abluka altına alınan, ilki gülle atacak ölçüdeydi, uzunluğu sekiz metre- 9 1395’de ikincisi 1422’de neredeyse düşmekten yi buluyordu. Fakat asıl önemlisi çeşitli çapta son anda kurtulan Bizans’ın başkenti için son fazla sayıda topun hazırlanmış olmasıydı. Bu sahne, II. Murad’ın oğlu olup bir ara babasının toplar dünya savaş tarihinde ateşli silahların iç siyasetinin bir piyonu haline gelen ama bunun karma biçimde özel bir atış tekniğiyle ilk defa farkına vararak devleti güçlü bir imparatorluğa kullanılacaktı.10 dönüştürmeyi planlayan, böyle bir ulvi gaye Teknik beceri gerektiren bir diğer önemli için Doğu ve Batı dünyasında çok iyi bilinen, hazırlık deniz gücünde kendisini gösterdi. İs- manevi değeri yüksek olan “Konstantiniyye”yi tanbul’un sadece karadan kuşatılarak alınama- almayı büyük bir hırsla arzulayan II. Mehmed’in yacağı zaten öteden beri biliniyordu ve onun 1451’de ikinci defa tahta çıkışıyla açılacaktır.8 can damarı olan deniz yollarını da kesmek Osmanlı Devleti’nin yeni hükümdarı II. gerekiyordu. II. Mehmed, Gelibolu’da irili Mehmed, ikinci defa tahta cülus ettiğinde he- ufaklı yeni gemiler inşa ettirdi, gemi sayısı yüzü nüz 21 yaşında bir gençti. Fakat 1444-1446 geçmişti. Bunların bazıları 1452 Ağustosunda yılları arasındaki ilk başarısız hükümdarlığının tamamlanan Boğaz’daki Rumeli hisarının ya- ardından tahttan indirilip Manisa’ya yollandı- pımı sırasında, Boğaz’ın gözlerden uzak gizli

- 172- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

koylarında da yapılmıştı. Çağdaş bir gözlemci yeceğini de anlamıştı. Gerçekten II. Mehmed’e bu duruma açık şekilde atıf yapar.11 Onun casusları, 1439’daki Katolik Ortodoks birleş- anlattıklarından anlaşıldığına göre, karadan mesinin ölü doğmuş bir anlaşma olduğunu, yürütülecek ve Haliç’e aktarılacak bir kısım zor durumdaki imparatorun son bir gayretle gemilerin hazırlıkları daha bu sırada başlatıl- Papaya başvurarak Ortodoks kilisesinin Vatikan mıştı. Bugünkü Beşiktaş koyu veya Kabataş ile birleşmeye hazır olduğunu bildirdiğini söy- tarafı (Çifte Sütunlar) gemilerin çekileceği lemişlerdi. Nitekim bu birleşme uyarınca gelen yerin başlangıç noktası olacaktı. Buna karşı- yardım, Kardinal İsidor başkanlığında küçük lık gemi yapımındaki zorluklar gerekçe gös- bir Napoli okçu birliğinin içinde bulunduğu bir terilerek yeni gemilerin inşasının zor olduğu, gemiydi. Ocak 1453’te ise 400’ü Cenovalı 700 Osmanlı kaynaklarındaki gemilerin çekildiği adamıyla Cenovalı savaşçı Guistiniani şehrin güzergâhı tanımlamak üzere kullanılan “Galata savunmasına katılmak için yola çıkacaktı.14 ensesinden” tabirinin dar manada yorumlana- II. Mehmed için önemli olan devrin şart- rak bunların Tophane’den bir gecede çekilip larına göre çok iyi tahkim edilmiş uzun şehir Haliç’e indirildiği yolundaki eski bilgiler, ga- rip şekilde bugün hâlâ bazı çalışmalarda revaç surlarının durumuydu; bunların aşılması için bulmaktadır.12 özel bir plan hazırlamak gerekiyordu. Kara bir- liklerini 5,5 km. uzunluğunda olan ve Marmara Kuşatmanın tanığı bir Osmanlı tarihçisi, denizi kıyısında Yedikule/Altınkapı’dan Haliç’e Osmanlılar ile Bizanslıların arasındaki sulhün uzanan kesimde yerleştirecekti. Fakat Haliç’in bozulmasını, Rumeli hisarının yapımı sırasın- karşı tepelerini göz ardı etmiyordu. Haliç kıyı- da yiyecek teminiyle ilgili bir küçük çatışmaya sındaki daha zayıf surlara karşı Galata tepelerin- bağlar: Bu çatışma iki taraf arasındaki barışı de özellikle havan toplarıyla güçlendirilmiş bir bozmuştur ve II. Mehmed gelen elçilere, bu askeri birlik koyacaktı. Kara surları boyunun çatışma için özür dileyen İmparatorun bu öz- belirli bir yere kadar olan kesiminde içi su dolu rünü kabul etmediğini ifade etmiştir. Ona “ya hendekleri vardı. Bunları toprakla doldurmak kaleyi vermesini ya da sonunun kötü olacağını” gerekecekti, hendek olmayan ve daha engebeli 13 söylemiştir. Bu ifadeler bir savaş bahanesinin bir arazi boyunca Haliç kıyılarına uzanan kara ötesinde II. Mehmed’in kararlığının açık bir suru önünde esas yığınağı yapmayı planlamıştı. göstergesi olmuştur. İçinde yine de bir ümit Burayı yıprattıktan sonra ağırlığı Topkapısı ile taşıyan Bizans İmparatoru XI. Konstantinos ise Edirnekapısı arasında ortadan bir de derenin bu hadiseden sonra artık kaçınılmaz bir yola (Bayrampaşa/Lycus deresi) geçtiği kesime ve- girildiğinin farkına varmıştır. Nitekim az sonra recekti. Haliç’e Marmara tarafından girilen ke- II. Mehmed 30.000 kişiyle İstanbul surlarında simde kalın bir zincir çekildiğini biliyordu. Bu bir keşif harekatı yapmış, Karadeniz’den Mar- bakımdan içerideki limanda bulunan Bizans ve mara’ya geçmeye çalışan gemilerin bazılarını Latin gemilerinin daha da hareketsiz kalmalarını top ateşiyle batırmıştır. temin etmeye çalışacaktı. Marmara denizine Öte yandan Osmanlı kurmay heyeti, Bizans’a bakan surlar boyu ise donanmaya bırakılacaktı. yardım için Batı’dan çok güçlü bir destek gelme- Beşiktaş’da Çifte Sütunlar mevkiinde üslenmiş

- 173- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Topkapı Sarayı.

olan donanmanın asıl görevi denizden gelebile- sağlayacaktı. Bu durum şehrin fethine karşı cek yardımları önlemekti. II. Mehmed ayrıca, çıkan muhaliflerin susturulması için de önem Haliç’e girebilmek için çılgın sayılabilecek bir taşıyordu. planın hazırlıklarını çok önceden yapmıştı. Bazı Bizzat veziriazamı olan Çandarlı Halil Pa- gemileri Beşiktaş veya Dolmabahçe koyundan şa’nın başını çektiği muhalifler, bu hareketin 15 dereyi izleyerek Haliç’e indirme niyetindeydi Batı’da büyük bir tepkiye yol açacağını ve yeni ve bunun için kuşatma sırasında her şey çok bir Haçlı seferi tehlikesinin belirdiğini ona söy- önceden zaten hazırlanmış durumdaydı. Bu son lüyorlar ve bu işten vazgeçirmeye çalışıyorlardı. derece dikkatli düşünülmüş planların kendi as- Öyle ki bazı ulema, apokaliptik temaları öne kerinin maneviyat ve moralini artıracağını, buna sürerek şehir fethedilirse “kıyametin kapılarının karşılık surların arkasında bekleyen müdafilerin aralanacağını” dahi dillendirmekteydi. Rumeli savunma gücünü ve tahammülünü kıracağını uç beylerinin bir bölümü de Edirne’nin gaza dahi düşünmüştü. Bütün hedefi ise şehrin bir merkezi olmaktan çıkacağını, güçlerinin, ba- barış yoluyla ele geçirilmesi değil daha büyük ğımsız hareket etme kabiliyetlerinin, akınlarının bir şan şeref kazandıracak olan kılıç gücüyle artık sona ereceğini ve İstanbul merkezli bir alınmasıydı. İslami kaidelere göre imparatora imparatorluğun eli kolu bağlı askerleri olma teslim olma teklifini elbette yapacaktı, fakat durumuna düşeceklerini anlayıp muhaliflere imparatorun inatçı ve mücadeleye azimli tav- destek veriyordu.16 II. Mehmed bir taraftan yo- rı, söz konusu niyeti için ona büyük kolaylık ğun askeri hazırlıkları gerçekleştirirken diğer

- 174- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

taraftan bu muhaliflerini ikna etmeye çalışıyor, yakınından ayrılmazlardı. Bu özel yetiştiril- yanına getirttiği ulema, derviş, tarikat şeyhleriyle miş daimi askeri güç, muharebelerde en son manevi açıdan aldığı desteği âdeta sergiliyordu. nihai darbeyi vurmak üzere eğitilmişti. En Her kesim tarafından tanınan ve saygı duyulan önde çarpışan ve hayatlarını hiçe sayan yaya büyük bir sufi Akşemseddin zor anlarda onun birlikler kılıç kalkan ve mızraklarla donatılmış en büyük destekçisi olacaktı. olan azaplardı. Bunların sayılarının da 15.000 Kararlılığını açık şekilde Edirne’de yaptığı dolayına ulaştığı sanılmaktadır. Diğer birlikleri bir toplantıda bütün kesimlere gösteren ve eyaletlerden gelen atlı askerler oluşturuyordu muhaliflerinin de gönlünü almayı başaran ve bunlar da 20.000 civarındaydı. Batılı kay- II. Mehmed, Edirne’den İstanbul’a hereket naklarda Osmanlı ordusunun sayısının çok ettiğinde 100.000 dolayında insan gücü top- kalabalık gösterilmesinin (en iyimser tahminle lamıştı. Fakat bunların hepsi muharip güçler 300.000 rakamı verilir) hiçbir tarihi değeri değildi. Seçkin askerleri olan kapıkulları ve yoktur. Osmanlı resmi defterleri savaşa çıka- yeniçerilerinin sayısı zaten 10.000’i bulmu- rılacak asker sayısının XV ve XVI. asırlarda yordu. Ordunun en profesyonel askerleri bu azamî 50.000/60.000 dolayında olduğunu gruptu. Yeniçeriler yaya askeri olarak bir bölü- açık şekilde gösterir. Muharip olmayan geri mü daha o zaman elde taşınan ateşli silahlarla hizmet bölükleri içinde özellikle 1500 kadar da teçhizatlıydı. Bunlar ilk “tüfekli birliklerdi”. Sırp, Alman, Bohemya ve Macar asıllı tünel Kapıkulu kuvvetleri ise atlıydı ve padişahın kazan bir grubun var olduğu da tesbit edil-

- 175- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası mektedir.17 Surların tahribinde bu tünel kazı- tantinos’a ait silahsız 5 kadırga ve irili ufaklı cılarının çok önemli rolü olacaktı. Bütün bu yük gemileri bulunuyordu. Aynı gün Osmanlı kuvvetler, eli silah tutan 30.000 kadar Bizans- öncü birlikleri surların önünde görüldü. lı müdafi ile savaşacaklarının farkındaydılar. 5 Nisan’da II. Mehmed otağını Bayrampa- Bunlar arasında 8000-9000 kişi son derece şa vadisinin ol tarafındaki tepede (Maltepe) profesyonel savaşçılardan oluşuyordu. Ayrıca kurdurdu. Osmanlı askerleri surları çepeçevre hiç şüphesiz müdafaada bulunanların sağlam kuşatma altına aldı. Biri 8 metrelik uzunlukta surlar dikkate alınırsa saldıranlara karşı en az devasa üç büyük top ve diğerleri muhtelif boyda bire beş üstünlüğü de söz konusuydu. Ancak toplardan oluşan 9 veya 14 batarya, yürüyen uzun surlar her yere yeteri kadar asker sevki- kuleler ve diğer kuşatma aletleriyle birlikte sur- ni geciktiriyordu, bununla birlikte Osmanlı ların önüne yerleştirildi. hücumları da dağınık değil belirli noktalarda toplanmıştı. II. Mehmed’in planlamalarında Osmanlı askerleri Haliç’ten Yedikule’ye ka- en önemli sıkıntıyı muhtemelen sur boyuna dar uzanan çoğu yerde üç duvarla korunan ve göre asker sayısının yetersizliği teşkil etmiş Yedikule-Topkapı arasında derin bir hendek olmalıdır. kazılmış olan sur boyuna yerleşti. Kuşatma planlarını bizzat kendisinin yaptığı anlaşılan Şehrin Düşüşü: Kronolojik Bir Anlatım II. Mehmed askerlerinin yerleşeceği yerleri tespit II. Mehmed, Edirne’den Konstantinopo- etti. Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa ile Mahmud lis’e hareket etmeden önce önden gönderdiği Paşa’nın kumandasındaki birlikler, Topkapı-Ye- birliklere, geçilecek yolların bakımını yaptırdı. dikule arasındaydı. Rumeli Beylerbeyi Karaca Özellikle Edirne’den yola çıkarılan devasa top 30 Paşa Haliç’ten itibaren Tekfur Sarayı ve Eğri araba, 60 manda ile çekiliyordu. Diğer toplarla kapı arasına mevzilenmişti. Merkezde Edirne- birlikte çağının en gelişmiş ateşli silahları iki kapı ile Topkapı arasında padişahın kendisi ve ayda İstanbul surları önüne getirildi. Kendisi Veziriazam Çandarlı Halil Paşa ile diğer vezir- ise 23 Mart 1453’te Edirne’den hareket etti. ler merkez birlikleri, yani yeniçeri ve kapıkulu Nisan ayı başında İstanbul önlerine ulaştı. süvarileriyle yer aldı. Zağanos Paşa emrindeki Başkentlerinin yeni bir tehdit ile karşı karşıya kuvvetler ise Beyoğlu ve Kasımpaşa sırtlarına olduğunu çok önceden beri bilen Bizanslılar yerleşmişti. Bunların hedefi Haliç surlarıydı şehri muhafaza için büyük bir hazırlık içine Baltaoğlu Süleyman Bey idaresindeki Osmanlı girdiler. Bu arada kendilerine Venedik’ten Ce- donanması Marmara surları boyunda hareket nova’dan ve diğer bazı Hıristiyan devletlerden halindeydi ve donanma Haliç’e saldırmak üzere yetersiz de olsa asker, teçhizat ve silah yardımı faaliyet icra edecekti. da ulaşmıştı.18 II. Mehmed buna karşı Bizans İmparato- 2 Nisan’da Venedikli Bartolomeo Soligo runun savunma güçlerinin merkezini Topka- Haliç’in ağzına zincir gererek iç limana girişi pı-Edirnekapı arasında olacağını hesaplamıştı. kapattı. Liman içinde 17 gemi, 3 Tuna kadırgası, Gelen haberlere göre imparatorun yanında 2 küçük Venedik kadırgası, İmparator Kons- bulunduğu yerin sağ tarafında 700 adamıyla

- 176- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Cenovalı savaşçı Giustiniani bulunuyordu. Ve- çağrısına uyarak bir Haçlı ordusu oluşturmaları nedik temsilcisi Minotto ve yardımcıları Tekfur ve harekete geçmeleri pek mümkün görünmü- Sarayı (Blachernae) savunmasını üstlenmişti. yordu. Bütün bunları bildiği açık olan Bizans’ın Şehrin belli başlı kapılarından dördünün mu- son imparatoru yine de şehrini sonuna kadar hafazası dört Venedikli kumandana verilmişti. savunmayı şiar edindi, hatta teslim olma tek- Marmara sahillerindeki surlarda daha az asker liflerini reddetti.21 vardı. Langa limanı Bizans’ta yaşayan Osmanlı Böylece başlayan kuşatma bazı önemli saf- hanedanına mensup Şehzade Orhan ve ya- halar geçirdi. Kuşatmanın bu anlamda seyri nındaki küçük bir Türk birliğince muhafaza kronolojik olarak şöyle gerçekleşti: edilmekteydi.19 II. Mehmed özellikle bu taht iddiacısı olabilecek akrabasının Bizans’ın ya- 6 Nisan’da büyük topun ateşlenmesiyle nında yer almasından dolayı çok öfkelenmişti. kuşatma fiilen başlamıştı. 9 Nisan’da Osmanlı Aldığı duyumlar, kuşatma arifesinde Bizans’ta gemileri Haliç limanına girebilmek için gerili önemli hazırlıklar yapıldığı, hatta Hıristiyan zinciri zorladı ve buraya saldırdı.11 Nisan’da dünyasından yardım alınabilme ümidiyle daha top bataryaları daha zayıf olduğu düşünülen önce kararlaştırılmış olan Katolik-Ortodoks Topkapı-Edirnekapı arasına getirildi, bu ara- birliği resmen gerçekleştirildiği, ancak bu duru- da atışlar sırasında büyük top parçalandı. Bu mun Ortodoks İstanbul halkı arasında büyük top daha sonra tamir edilecekti. Fakat topun bir tepkiyle karşılandığı yolundaydı.20 Hatta çıkardığı korkunç ses Bizans halkı üzerinde böyle bir birleşme yerine Türklerin idaresine büyük bir korku ve şaşkınlık yaratmaya yet- taraftar olanlar bile vardı ve bunlarla da muh- mişti. Tam bu sırada 12 Nisan’da 145 parça- temelen bir irtibat kurmuştu. lık Osmanlı donanması da Beşiktaş-Kabataş arasında toplandı, Haliç’teki zincire yöneldi ve Bununla birlikte şehir içindeki gruplar ve buraya ikinci bir saldırı düzenledi. Öte yandan hizipler, ortak tehlike karşısında birleşmekten surlara yönelik top atışları sürüyordu. 18 Ni- başka bir çare göremiyorlardı. Kapıya kadar san'da Bayrampaşa deresi yönündeki surlara gelen savaşın heyecanı ve kuşatma ahvali, Türk yürüyen kuleler yanaştırılıp ilk genel hücum idaresine taraftar olanların fikirlerini tam an- gerçekleştirildi. Bu kuleler aslında hendekleri lamıyla unutturdu. Osmanlı ordusu şehir sur- dolduran ve sur boyuna toprak yığan askerleri ları etrafında görününce durumun vahameti gizliyordu. Ancak bunların üzerinden surlara anlaşıldı, kurtuluşun ancak dışarıdan gelecek geçme çabaları başarısız oldu, kuleler müdafiler yardıma bağlı olduğu Bizans imparatoru XI. tarafından yakılarak tahrib edildi. Konstantinos tarafından yakından biliniyordu. Bununla beraber Cenova’dan ve bazı adalardan Savaşın en kızıştığı bir anda Osmanlı tara- gelenler dışında önemli bir yardım ulaşacağa fında büyük bir manevi çöküntüye yol açan pek benzemiyordu. Bu sırada Avrupalı krallar olay meydana geldi. Bu hadise kuşatma tarihi tamamen kendi iç işleriyle meşgul idiler, açıkçası bakımından bir dönüm noktası oldu. Osman- kimse Bizans’ı kurtarmak için para ve asker lı tarihçileri özellikle 20 Nisan'da yardım için sarf etmek istemiyordu. Bu şartlarda Papanın gelen üç Ceneviz (Cenova), bir Bizans gemisi

- 177- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Yedikule açıklarında önlerini kapatmaya çalışan 23 Nisan'da Bizans imparatorunun tertip Osmanlı donanmasını, rüzgârın da desteğiyle ettiği mecliste öncelikli olarak bu gemilerin yarıp Haliç’e girmeyi başardı. Bu durum büyük yakılması kararı almıştı, fakat 28 Nisan'da Ha- bir ümitsizlik havası estirdiği gibi çeşitli gerek- liç’teki Türk gemilerini yakmakla vazifelendiril- çelerle fethe karşı çıkan başını Çandarlı Halil miş olan kaptan Giocomo Coco bu harekatta Paşa’nın çektiği muhalif kesim için başlıca daya- başarısız olmuştu ve batan gemisiyle birlikte nak oldu. Gençliğinin verdiği atak halinden eser hayatını kaybetmişti. Bununla birlikte Haliç’e kalmayan II. Mehmed bile neredeyse kuşatmayı indirilmiş olan gemiler de kuşatmanın kaderini kaldırmayı ciddi şekilde düşünmeye başladı. değiştirecek bir rol oynamadı. II. Mehmed için Bu zor durumdan bir çıkış kapısı bulmak ge- bu tipik bir gözdağı verme ve ordunun manevi- rekiyordu. İşte tam da bu sırada planlamasına yatını artırma vesilesi olmuştu. Bu gemilerden ve hazırlıklarına daha Rumeli hisarının inşası ikinci bir köprü yapıldı, bu seyyar köprü üzerine sırasında başlanan gemilerin karadan çekile- toplar yerleştirildi ve Haliç kıyısındaki surlar rek Haliç’e indirilmesi işi gündeme getirildi. baskı altında tutuldu. Akşemseddin’in etkili 4 Mayıs'ta İmpara- manevi ağırlığının da tor şehirden ayrılması tesiriyle genç padişah yönündeki Bizans ile- kuşatmaya devam ri gelenleri tarafından kararı alınca, hazır- yapılan tekliflere dair lıkları tamamlanmış Osmanlı tarafına bazı olan gemilerin nakli haberler ulaştı. Fakat işine başlandı. 21- imparator bu teklifle- 22 Nisan gecesi 60 ri reddetmiş ve şehri kadar küçük tipteki sonuna kadar savuna- gemi çekilerek Haliç’e cağını ve savaşacağını nakledildi. Gemiler İstanbul Haritası, Liber insularium Archipelagi, Christoforo Bu- söylemişti. Hemen er- daha önceden kısım ondelmonti, 1420-1430 civarı, Biblioteca Nazionale Marciana Venedik, İtalya. tesi günü Galata sırt- kısım Çifte Sütunlar larındaki Osmanlı birlikleri havan toplarıyla mevkiinde yani Kabataş-Beşiktaş arasındaki şehri yoğun bir bombardımana tuttu, bu sırada koyda hazırlanmış, dere boyunu takip ederek bir Ceneviz gemisi isabet alıp battı. Okmeydanı istikametinde Kasımpaşa’dan veya Hz. Eyyüb türbesi karşısından Haliç’e indi- II. Mehmed, 6 Mayıs'ta Edirnekapı-Topkapı rilmişti. Osmanlı kaynakları gemilerin yağlı arasındaki surlara 30.000 kişinin katıldığı büyük kızaklarla veya tekerleklerle çekildiğini, bu sı- bir hücum düzenlendi. Bu harekât artık savaş rada yelkenlerin dahi açıldığını ve rüzgardan alanının bu kesim, bölge olacağını açık şekilde şiştiğini yazarlar.22 Surların üzerinden bu olayı gösterdi. Nitekim Osmanlılar bütün güçlerin izleyen Bizanslılar derin bir şaşkınlık ve korkuya artık buraya yığmışlardı ve yoğun top atışlarıyla kapılmıştı, yardım için gelen gemilerin gelişine giderek surları zayıflatıyorlardı (7-12 Mayıs). duyulan sevinci tamamen yok etmişti. Bizanslılar büyük bir gayretle gedikleri kapa-

- 178- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

maya ve açılan yerlere kazıklar çakarak engeller 26 Mayıs'ta Macar kralının elçisi Osmanlı oluşturmaya çalıştılar. İkinci büyük hücum yine karargâhına gelerek kuşatmayı kaldırmasını, 30.000 civarındaki kuvvetlerle Tekfursarayı ile aksi halde Haçlı ordusunun hareket edeceği Edirnekapı arasındaki surlara geceleyin yapıldı, tehdidinde bulunmuştu, ama II. Mehmed için amaç surların tamirini önlemekti. 16-17-21 artık bu işin sonu göründüğünden Haçlı seferi Mayıs'ta bir şaşırtma harekâtı gerçekleştirildi, ihtimaline hiç önem vermedi. O gece Osmanlı Haliç ağzındaki zinciri kaldırmak için gemilerle ordugâhında büyük şenlikler yapıldı, Bizanslılar saldırı yapıldı, fakat başarı kazanılamadı. moral bozukluğu içinde surlardan bunu şaşkın- lıkla izledi. Ertesi günü Haçlı ordusunun hare- 16 Mayıs'ta kuşatma açısından önemli olan kete geçtiği şayiaları çıktı, muhalifler ve Çandarlı bir başka olay cereyan etti. Osmanlı ordusun- Halil Paşa bu fırsatı değerlendirerek kuşatmanın daki Sırp madenciler, kaldırılması yolunda Edirnekapı’da surlar faaliyete geçtiler epeyi altından tüneller kaz- de taraftar topladılar. dı. Fakat Bizanslılar Yapılan divanda sert bunlardan bazılarını tartışmalar yaşandı, II. fark ettiler ve tüneli Mehmed bu defa daha çökerttiler.18 Mayıs'ta kendisinden emin bir yürüyen kuleler surlara tavır sergiledi ve son yaklaştırıldı, hendekle- bir genel hücum ya- re toprak yığıldı ve sur pılması kararı aldırdı. boyuna kadar yüksel- Aynı gün bütün ku- tildi, ancak yürür kule mandanlarla görüştü, Rum ateşiyle yakıldı. siperleri gezdi, askere Bununla birlikte kule- moral verdi, manevi nin enkazı ve toprak bakımdan onlara tel- yığılması surlara daha Sultan II. Mehmed (Fatih), Şemailname'den, TSM, H. 1563. kinde bulundu. rahat ulaşmayı sağla- yan bir yol da açmış 28 Mayıs'ta son oldu. Artık giderek savunma çöküyordu, II. saldırı için herkese görev taksimi yapıldı. II. Mehmed Bizanslıların durumunu daha ya- Mehmed son derece etkili bir konuşma yaparak kından anlamak için bir diplomatik manevra kumandanlara ve askerin ileri gelenlerine son yaptı, 23 Mayıs'ta İsfendiyaroğlu İsmail Bey’i talimatlarını verdi. Gereken malzemeler surlar elçilikle imparatora yollayıp teslim olmasını is- karşısına yığıldı. Bu arada askeri şevke getirmek tedi. Teklifin kabul edilmeyeceğini biliyordu, için İslamî geleneğe uygun olarak üç gün yağ- ama şehirdeki durum hakkında doyurucu bir maya izin verildi. Bizanslılar ise bu hazırlıklar gözleme de sahip olmuştu. Nitekim bu durumu karşısında hemen siperleri takviye ettiler, bu değerlendirdi ve artık son hücumlar için büyük arada büyük ayinler düzenleyip surlardaki asker- hazırlıkları başlatma zamanı gelmişti. leri kutsadılar. İmparator maneviyatı yükseltici

- 179- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası bir konuşma yaptı. Kaçışların önlenmesi için Batılı kaynaklarda II. Mehmed’in şehirde büyük sert tedbirler alındı. bir katliam yaptırttığı her tarafı tahrip ettirdiği ifade edilir.25 Ancak fetihten hemen sonra şehrin 29 Mayıs'ta umumi son taarruz şafak sökme- yapılan kadastrosuna ait kayıtlarda, çok büyük den biraz önce başladı. Üst üste yapılan dalgalar bir tahribatın olmadığını, özellikle burayı yeni halindeki üç saldırı sonunda Bizanslıların dire- imparatorluğunun merkezi yapmak isteyen II. nişi kırıldı. Direnişin sembolü olan Cenovalı Mehmed’in şehrin Hıristiyan halkını yerinde kumandan Giustiniani yaralanıp Haliç’te bekle- tutmaya özel bir çaba gösterdiğini ispatlar.26 yen gemisine gidince, savunma çöktü. Müdafaa Hatta alınan esirlerin kurtarma paraları dahi hattını bırakanlar kendilerini kurtarmak için padişah tarafından ödenmiş ve bunlar şehirde gemilerin beklediği Haliç’e doğru kaçmaya baş- kendilerine tahsis edilen mahallelerde oturmayı ladı. Son saldırıda azap askerleri ve yeniçeriler sürdürmüşlerdi. Üstelik geleneğe uygun olarak önemli rol oynadı. Güneş henüz yükselmeye Ayasofya da camie çevrildi, tahribat görmedi, başlamadan askerler surları aşmışlardı. İlk giriş- yeni sahiplerinin dininin mabedi haline getirildi. ler top ateşiyle surları çökertilen ve altına açılan Freskleri dahi tahrip edilmedi, yalnızca ince bir içi barut fıçılarıyla dolu tünelin patlatılmasıyla sıvayla kapandı. büyük burcu yıkılan Topkapı civarından oldu. Bu arada bir grup yeniçeri surlara bayrak çekerek 1 Haziran'da Fatih Sultan Mehmed büyük şehre girildiğinin işaretini verdi.23 İmparator bir alayla yeniden şehre girer, ilk Cuma namazını Konstantinos Yedikule istikametine doğru çeki- camiye çevrilen Ayasofya’da kılar, burada hâki- lirken rastladığı bir grup azap askeriyle çarpıştı miyet sembolü olarak adına hutbe okuturken ve burada hayatını kaybetti. Askerler süratle bu şehri yeni imparatorluk merkezi yapmak şehir içine yayıldı ve esir alıp yağmaya başladı. yolunda neler yapacağını zihninden geçiriyordu. Bazı mahalle halkı askerlere para verip onlarla Onun için bu şehir kozmopolit yapısını muha- anlaşarak tahribattan korundu. Pek çok kiliseye faza edecek bir nitelik taşıyacaktı, 1204’ten beri hiç dokunulmadı. Bizans halkının bir bölümü çok şey kaybetmiş bu kadim başkenti yeniden Ayasofya’ya sığınmıştı. Artık “Fâtih” unvanını eski şaşalı günlerine döndürmek azmindeydi ve alan Sultan Mehmed o gün öğle sıraları şehre bunun için kimlikleri ve dinleri ne olursa olsun girip Ayasofya’ya gitti, kubbesine çıkıp etrafı insan gücüne ihtiyaç duyuyordu. Hatta o bir seyretti, buraya sığınmış halka ve din adamlarına bakıma kendisini eski Doğu Roma’nın da varisi güvenliklerini sağlanacağı teminatında bulun- gibi görüyordu. Şimdi Bizans yeni sahiplerinin du. Oradan İmparatorluk sarayına gitti. 30-31 elinde yeniden kalkınabilirdi. Osmanlı tarihçile- Mayıs'ta şehirdeki askerler derhal kontrol altına ri bile onu “Roma Kayseri” unvanıyla anmakta alındı. Yağmaya son verildi, her tarafa çavuşlar bir sakınca görmemişti. Üçüncü Roma bu defa yollanarak şehir halkının emniyeti sağlandı. Bi- çok farklı bir dinin temsilcilerince başlatılıyor- naların tahribi önlendi.24 Halkın yerlerinde kal- du. Bu yolda II. Mehmed, patriklik makamını ması için tedbirler alındı. Şehirde sivil ve asker bile ihya etti. Bir ölçüde Ortodoksluğun yeni olarak hayatını kaybedenlerin 4000 kişi olduğu hamisi oldu. O bunu Katolik dünyaya karşı tespit edildi. Bazı çağdaş Bizans kaynakları ve önemli bir manevra olarak da düşünmüş olma-

- 180- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

lıdır. Birleşme karşıtı olarak tanınan Georgios dünyasında kendi otoritesini ciddi bir şekilde Skolaris’i buldurup İstanbul’a getirtmesi ve sarsacak bu yeni durumu önemsizleştirme çabası ona Gennadius unvanıyla boş kalan Patriklik içine girmişti. makamını vermesi bu bakımdan kayda değer Bununla beraber, fetih olayının akisleri asıl bir gelişmedir. Artık İstanbul yeni sahiplerinin hıristiyan dünyasında etkisini hemen hemen dilinde “Konstantiniyye” olarak anılıyordu, az hiç kaybetmeyecek ölçüde canlı tutuldu. Daha sonra da yerli halkın kullandığı “İstanbul” adı ilk haberler ulaştığında bir kardinalin Venedik giderek benimsendi. İstanbul böylece üç kıt’a- docuna yazdığı mektuptaki artık bütün Hıris- ya yayılan büyük bir İmparatorluğun kozmo- tiyanların ve Roma’nın tehdid altında olduğu, polit yapısını aksettiren başkenti haline geldi. bu “vahşi barbarların” durdurulması gerektiği İstanbul’un düşüşü, Batı âleminde büyük bir yolundaki ifadeleri, batı dünyasının zihinlerinde teessür yaratırken doğuda Osmanlıların rakibi asla unutulmayacak korkuların erken tarihli olan Müslüman devletlerin idarecilerince pek de bir yansımasıydı.29 Artık İstanbul, fetihten bir büyük bir coşkuyla karşılanmamıştı. Bununla asır sonra üç kıt’aya yayılacak, batıda Viyana birlikte İslam aleminde halk arasında derin bir kapılarına ulaşacak bu büyük ve muhteşem sevince yol açtı, Osmanlıların yeri ve önemi siyasi teşekkülün kalabalık, kozmopolit, her- bu dünyada ön plana çıktı. Artık II. Mehmed kesçe bilinen başkentiydi. Üstelik eski Doğu için büyük imparatorluğun İstanbul merkezli Roma’nın başkenti olduğu dönemlerden daha olarak yeniden inşası vakti gelmişti. da ihtişamlı, farklı bir medeniyetin devasa mi- Fetih Sonrası Gelişmeler: Klasik Çağın mari eserleriyle donatılmış, fiziki yapısı önem- İmparatorluk Payitahtı li oranda farklılaşmış, sosyal yapısı da eskiyi aratmayacak derecede karmaşık durumunu İstanbul’un mukadder olan ve sonra gerçek- korumuş bir metropol haline gelmişti. leşen düşüşü, Batı için çok sarsıcı oldu; genel olarak bütün hıristiyan dünyasında büyük bir Fatih Sultan Mehmed tarafından zabt korku yarattı. Buna mukabil İslam dünyasında edildikten sonra İslami geleneğe uygun olarak şaşırtıcı bir serinkanlılıkla karşılandı.27 Şehri alıp “Konstantiniyye”, Müslim ve gayrimüslim tebaa burayı âdeta yeniden teşkilatlandırarak büyük arasında “şehre doğru” anlamına gelen “İstan- bir imparatorluğun merkezi haline getiren Fatih bul” şeklinde anılan, fetihten az sonra oluşan Sultan Mehmed’in, o sıralarda İslam dünyası- İslami hüviyetine atfen İstanbul kelimesinden nın önemli devletlerinden olan Kahire merkezli mahreç “İslambol”30 olarak da isimlendirilen Memlük sultanlığı ile İran coğrafyasına hakim imparatorluk başşehri şimdi yeni sahiplerinin olan Karakoyunlulara yolladığı fetih müjdesi, anlayışı doğrultusunda eskisine nispetle çok özellikle İslamın mukaddes yerlerinin kontro- farklı bir sosyal ve fiziki doku kazanmaya baş- lünü ve hilafet makamını ellerinde bulunduran ladı. Yeni sahiplerinin elinde, tarihi yarıma- Memlükler tarafından önemsiz sıradan bir olay danın dışına taşmaya başlayarak zamanla bir gibi gösterildi.28 Şüphesiz Memlük sultanlığı büyük imparatorluk merkezinin renkli haya- bunun çok büyük bir iş olduğunun farkındaydı, tının hâkim olduğu, Avrupa ile Asya arasında ama siyasi çekişme ortamı içinde şimdi İslam Karadeniz’in kuzeyi ile Akdeniz’e açılan deniz

- 181- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası ve karayollarının birleştiği, böylesine bir koru- noktasından bakış öne çıkarıldı. Siyasi ve sosyal mun ve geniş hinterlandının öngördüğü şekilde olaylar genellikle İstanbul merkezli olarak tak- farklı kültürlerin bir arada kaynaştığı bir büyük dim edildi, tarihçiler hanedan tarihini İstanbul merkez özelliği kazandı. Hatta öyle ki neredey- ile birleştirerek kaleme almayı tercih etti.32 se bütün bir imparatorluk, zaman içerisinde Bütün bunlar fetih sonrası İstanbul’un du- İstanbul merkezli bir kültür ve sosyal yapının rumu ve sosyal değişimi, vuku bulan olaylar etkisi altına girdi. Bilhassa XV. asırdan itiba- ile ilgili olarak kaynaklarda bol bilgi akışıyla ren taşradaki şehir hayatında başkentin manevi da kendini gösterir. Bu kaynaklardaki bilgilere ve kültürel baskısı sürekli olarak hissedildi. Bu bakıldığında genellikle olayların devlet ida- ise İstanbul’u bir cazibe noktası haline getirdi, recileri, kapıkulu ve ulema üçgeni dahilinde üstelik bunun da rolüyle ekonomik bakımdan anlatıldığı görülür. Sivil halkın katkı ve rolü bütün dikkatler buraya toplandı.31 ise yine bu çerçeve içinde değerlendirilir. Pa- XVI. asırdan itibaren imparatorluğun ya- dişahların cülusları, vefatları, haftanın belirli yılmış olduğu üç kıt’anın neredeyse bütün günlerinde çeşitli maksatlarla şehre inmeleri, renklerini ve hususiyetlerini taşımaya başlayan yapılan teftişler, ileri gelen devlet adamlarının başkent, kalabalık ve kozmopolit sivil nüfusu faaliyetleri, imar hareketleri, iaşe meseleleri, yanında sarayın ve görevlilerinin de bu sivil piyasa hareketliliği, yabancı elçilerin karşılanışı, hayatı etkilediği, şekillendirdiği bir yer durumu- ordunun sefere çıkış törenleri, saray kaynaklı na geldi. Hatta bütünüyle imparatorluk ailesi, düğün, sünnet gibi olaylar vesilesiyle yapılan saray ve çevresiyle özdeşleşen bir özellik dahi büyük şenlikleri, deprem, sel vb tabii afetler, kazandı. Adı bile çok defa bu özelliği aksetti- siyasi karmaşa ve kapıkulunun çıkardığı şehir recek derecede (Âsitâne, Dersa’adet, Deraliyye isyanları, bu eserlerin ana konularını oluşturur. vb) yaygınlaştı. Özellikle entelektüel kesimde, Bu da İstanbul tarihinin olaylar ve insanlar te- tarihçi ve edebiyatçıların eserlerinde impara- melli geçmişini, hususuyla temel dönüm nok- torluk ile payitaht birbiriyle bütünleştirilmiş talarını anlamak bakımından önemli ipuçları bir şekilde tanımlandı. Hatta bazılarının eser- sağlar. Fetihten sonra imparatorluk çağının lerinde bütün imparatorluğa, İstanbul ve saray edebi örnekleri olarak karşımıza çıkan özel veya resmi nitelikli, bir bölümü günlük şekilde, bazıları ise genel bir çerçevede kaleme alınmış tarih külliyatı giderek çoğalmış ve İstanbul tarihinin Osmanlı dönemini, daha öncesiyle kıyas kabul etmeyecek derecelerde, faydalanıla- bilir bilgilerle ortaya koymuştur.33 Bunlara ek olarak Batılı seyyahların gözlemleri de İstan- bul tarihi bakımından vazgeçilmez kaynaklar olarak yerini almıştır.34 Üstelik zengin resmi belge koleksiyonları, kitabi kaynakların boş Galata Kulesi. James Robertson, 1854. bıraktığı birçok sosyal ve ekonomik meseleyi

- 182- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

anlamaya, şehrin fiziki yapısını, bu dünyanın tebaa için de bazı yeni uygulamaları devreye en hareketli ve doğunun kapısı sayılan liman sokmuş, Ortodoks patrikliğini devam ettirerek, şehrinin ticari kapasitesini kavramaya yardımcı şehre yerleşimi desteklemiş, inşa ettirdiği cami olabilecek doneler sunar.35 Böyle bakıldığında ve medrese ile aynı zamanda İslami bir merkez hakkında pek çok kitap kaleme alınmış olması olmasını sağlamaya çalışmıştı. Şehrin Osmanlı icap eden İstanbul için hâlâ önemli boşluklar idaresi altındaki ilk önemli dönüşümü böylece bulunduğu da açıktır. Keza sosyal yapıyı top- gerçekleşmiş oldu.37 lum ilişkilerini ortaya koyacak önemde olan Şehir ilk önemli kargaşayı ise, Fatih’in vefa- ve “şer’iyye sicilleri” denen mahkeme kayıt- tıyla birlikte baş gösteren siyasi çekişme sırasın- larını havi yüzlerce defterin varlığı, İstanbul da yaşadı.38 II. Bayezid’in tahta çıkışı sırasında araştırmalarına farklı bir yön kazandırabilecek payitahtta büyük karışıklıklar meydana geldi 36 önemdedir. Bütün (1481). Şehir ayrıca bu tip kaynaklardan Osmanlı hakimiyeti yeteri derecede yarar- dönemindeki en bü- lanılmadığı göz önü- yük tabii afetle de bu ne alınırsa, “Osmanlı sıralarda karşı karşıya İstanbulu’nu bütün kaldı. 1488’deki seri yönleriyle anlamak ve depremleri 1509’da ortaya çıkarmak gibi “küçük kıyamet” de- büyük bir araştırma nen ve büyük yıkıma alanının karşımızda yol açan daha büyüğü bulunduğu anlaşılır. takip etti. Daha ilk Fetihten sonra İs- depremde Fatih Ca- tanbul, özel bir idari mii'nin kubbesi yarıl- 39 statüye sahip olan, mıştı. 1509 depremi Galata, Üsküdar ve Sultan II. Bayezid, Şemailname'den, TSM, H. 1563. ise daha korkunçtu ve Eyüp ile organik bir bu büyük tahribatın bütünleşme sürecine izleri uzun süre gide- giren bir kadılık haline getirildi. Böylece “ka- rilemedi.40 İstanbul’u etkileyen bir başka kriz zaî statüsü” belirlenen Suriçindeki, yani tarihi ise, II. Bayezid’in oğulları arasındaki saltanat yarımadadaki İstanbul, resmi belgelerin deyişiyle mücadelesi yıllarında yaşandı. Yağma olayları ve “nefs-i İstanbul”, sadece fiziki sınırlarıyla değil, karışıklıklar uzun süre dinmedi. Yavuz Sultan idari ve hukuki açıdan da bir vahdet oldu. Sara- Selim’in babasından iktidarı devralışıyla ortalık yın ve yönetim birimlerinin bulunduğu bu alan yatıştı. İstanbul Yavuz’un kısa süren ve çoğu aynı zamanda siyasi olayların da cereyan ettiği da iki uzun seferde geçen saltanat yıllarında merkez konumu kazandı. Fatih Sultan Mehmed bir deniz şehri olması gerçeğini hatırlatan yeni payitahtını nüfus nakilleriyle ve büyük imar bir imar hareketine sahne oldu. Haliç’te eski hareketleriyle yeniden ihya ederken gayrimüslim tersane yenilenerek çok sayıda geminin inşa

- 183- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası edilebileceği bir yer haline getirildi. Yavuz Sultan rar tanıttı. Bunun zamanımıza kadar uzanan Selim ayrıca İran ve Mısır seferleri sonrasında İstanbul imajı üzerinde son derece etkili olduğu bu yörelerden pek çok âlim ve sanatkârı da açıktır. Batıdan ve doğudan gelen elçiler, özel İstanbul’a getirmişti. Hatta Abbasi halifesini de ticari temsilciler burada buluştu ve kendileri- beraberinde İstanbul’a götürmüştü. Bu durum ne has bir yaşantının da temellerini attı. Öte İstanbul’a tıpkı Kahire’nin İslam dünyasında yandan imparatorluğun kendi siyasi düşünce oynadığı role benzer bir ayrıcalık kazandırmaya ve misyonunu kesin bir çerçevede tanımladığı yönelik teşebbüstü.41 Fakat Yavuz Sultan Selim bu devirde İstanbul bununla ilgili ilk uygula- bu gücü kendi eline almadı, halife bir süre daha maların yapıldığı yer oldu. Devletin doğuda payitahtta kaldıktan sonra Kanuni’ni saltana- beliren ve Anadolu’yu da kasıp kavuran yeni tının ilk yıllarında Kahire’ye yollandı, orada dini tehdit karşısında takındığı bu tavır, kendi unutulmuşluk içinde mezhebi inanç man- yaşadı. Kanuni ise bü- zumesine olan has- yük bir cihangir olarak sasiyeti arttırdı, buna bu gücü kendi eline aykırı uygulamalarla almayı düşünüyordu. mücadele edildi. Bu İstanbul’u da bütün durum İstanbul için İslam dünyasında tek de ikinci önemli te- ana merkez yapma si- mel değişimi sağlamış yasetini izlemeye ka- oldu. Padişahın yaşlılık rarlıydı. döneminde yaptırdığı Şehir Kanuni Sul- devasa cami ve külliye, tan Süleyman’ın tahta dini hassasiyetin getir- çıkışıyla artık kendi- diği takibat ve cezalan- sini iyice hissettiren dırmalar, yeni teşrifat usulleri ve bürokratik emperyal çağın göz Sultan I. Süleyman (Kanuni), Şemailname'den, TSM, H. 1563. kamaştırıcı bir mer- tatbikat, vergilerin şer’i kezi olarak sivrilmeye zeminde açıklanma ça- başladı.42 Onun 46 yıllık saltanatı boyunca İs- lışmaları, bunun en çarpıcı göstergeleridir. tanbul ilk fethedildiğinden bu yana en büyük Kanuni’nin saltanatı sırasında iyice oturmuş gelişmesini yaşadı. Bu sadece yapılan devasa bir hale gelen emperyal devir, daha sonraki dö- imar faaliyetleriyle değil aynı zamanda siyasi ve nemlerde İstanbul merkezli olarak kendisini sosyal açıdan da kendisini gösterdi. Kanuni’nin tam anlamıyla sabitleştirdi. Fakat aynı zamanda doğuda ve batıda çıktığı büyük çaplı seferleri, onun ölümünden sonraki halefleri devrinde uç İstanbul’un sosyal ve kültürel yapısında derin sınırlara doğru kontrolü güç şekilde büyüyen izler bıraktı. Yabancı seyyah ve diplomatik imparatorluğun merkezi olarak birçok karı- misyonları burayı muhteşem bir şehir olarak şıklıklar ve çalkantılarla da sarsılmaya başladı. benzersiz bir üslupla bütün batı dünyasına tek- Toplum dengelerinde bu yeniçağın öngördüğü

- 184- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

değişim, daha ziyade askeri ve siyasi gelişmelere ciddi bir yük getirmişti.46 Kapıkulu gurupla- paralel olarak ciddi bozulmaları beraberinde ge- rının (maaşlı sipahi ve yeniçeriler) şikâyetleri tirdi. Bunda hiç şüphesiz o dönemin dünyasını giderek artıyordu. Bütün bu olumsuzlukların etkileyen ekonomik ve ticari gelişmelerin rolü etkisiyle 1589’da büyük çaplı bir isyan hareketi vardı. Zira İstanbul milletlerarası ölçekli olmaya vuku buldu (Beylerbeyi vak’ası). Para ayarının başlayan bir ticari kolonileşmenin başta gelen düşürülmesi sebebiyle baş gösteren isyan sa- mekânı durumundaydı. Batıda gelişen deniz rayı zor durumda bırakırken sivil halkı da et- aşırı yeni ticari faaliyetlerin burayı da etkisi altına kileyecek derecelere ulaşmıştı. İsyan sırasında almamış olması beklenemezdi. Giderek daha başlayan yangın büyük tahribata yol açmış, bu da global hale gelen faaliyet alanı, payitahtın arada pek çok yağmalama olayı meydana gel- organik olarak bağlı bulunduğu Akdeniz mer- mişti.47 Bunu takip eden veba salgını, halkın kezli dünyanın temel umutsuzluğunu daha belirleyici ekonomik da artırmış olmalıdır. saha olmaktan artık 1591 ve 1593’te çıkan çıkmasıyla sonuçla- yeni isyanlar, birbirini nacaktı.43 takip eden yangınlar İstanbul’u âdeta altüst XVI. yüzyılın bu etti. Tam da bu sıra- son çeyreğinde İstan- larda başlayan Batı’da bul bir taraftan da hicri Habsburglara karşı 1000 yılının getirdiği yeni savaş dönemi, kıyamet beklentileri- 1000 (1591-92) yılı- nin çok da açığı çık- nın atlatılmasının da mayan derinden gelen verdiği rahatlık ortamı ve zihin dünyalarını, içinde, İstanbul’u tek- davranış biçimlerini rar askeri faaliyetlerin etkilediği anlaşılan Sultan III. Murad, Şemailname'den, TSM, H. 1563. bir merkezi durumu- umutsuzluğu içinde na getirdi. Bizzat III. önemli olaylara tanık- Mehmed atalarının lık etti.44 Cülus (III. Murad ve III. Mehmed) ve izinde olduğunu gösterircesine ordunun başında düğünler (Şehzade Mehmed’in sünnet düğü- Macaristan’a gitti. Bu vesileyle İstanbul’da büyük nü: 1582)45 vesilesiyle daha önce rastlanmadık törenler ve dini seramoniler gerçekleşti.48 Eğri ölçüde son derece şaşalı gösteriler yapılması, kalesinin ele geçirilişi ve Haçova zaferi (1596), sadece ihtişam amaçlı değil biraz da bu umutsuz şehirde muhteşem gösterilerle karşılanırken iki havanın etkisini izale gayesi taşıyordu. İstan- sene sonra bütün bu olumsuz beklentilerin sona bul halkı bu eğlence ve gösterilerle oyalanırken erdiğini gösterircesine belki de bir şükran nişa- ekonomik sıkıntıların baş göstermesi, umutsuz nesi olarak yeni ve büyük bir külliyenin inşasına havayı şiddete dönüştürecek bir şekle büründü. başlandı (Yeni Cami 1598. Cami inşaatı çok 1578’de başlayan ve uzun süren İran seferleri uzun sürdü, 66 yıl sonra tamamlanabildi).

- 185- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

İstanbul için bu rahatlama pek uzun sür- ğı, nüfusun baskısının iyice hissedildiği yeni medi. Özellikle doğuda 1590 anlaşmasıyla ele bir devreye adımını atıyordu. R. Mantran’ın geçirilen yerlere yönelik Safevi tehditleri, uzun deyimiyle “dünya dengelerinin altüst olduğu savaşların getirdiği sıkıntılar, Anadolu’da patlak bir sırada, bu dünyanın en büyük ve gurur- veren büyük Celali ayaklanmaları kötümserliğin lu kendi İstanbul, modern dünyanın doğum tekrar hâkim olmasına yol açtı. Batı cephesin- sancılarına karşı ciddi bir tepkinin” merkezi deki kötü haberlere, şimdi doğuda ele geçirilen özelliği taşıyordu.50 yerlerin kaybı eklenmiş, İstanbul’da asker ara- Bu bütün dengelerin değiştiği çağın başların- sında ciddi karışıklıklar husule gelmiş, paşaların da, küçük yaşta tahta çıkan I. Ahmed dönemin- iktidar çekişmeleri de bunun tuzu-biberi olmuş- de İstanbul imparatorluğun içinde bulunduğu tu. Yemişçi Hasan Paşa ve Saatçi Hasan Paşa üç cepheli savaş ortamını çok yakından hissetti. olayları bunun tipik İlginç şekilde yeni pa- örnekleridir (1603). dişah tahta çıktığında Bütün bu hadiseler (1603) daha sünnet dolayısıyla halkın be- merasimi gerçekleşme- lirli kesimlerinde Os- mişti. Tahta çıkışının manlı hanedanından on dördüncü günü umudun kesildiği, padişah sünnet edildi yeni alternatiflerin ve İstanbul halkı bu konuşulduğu yolunda vesileyle yapılan büyük ciddi bilgiler vardır.49 tören ve eğlencelere ilk Özellikle Celalilerin defa tanık oldu.51 Ayrı- doğrudan İstanbul’u ca beklenenin hilafına tehdit eder bir pozis- yeni padişah hayattaki yon kazanmalarının da kardeşi Mustafa’ya da bunda etkisi yüksektir. Sultan I. Ahmed, Kostantin Kapıdağlı serisi, TSM. dokunmadı, dedesinin Değişim ve Dö- ve babasının çok tepki nüşüm Çağının Baş- çeken kardeş katille- şehri rinin benimsenmediğini göstermiş oldu. Bu XVII. yüzyıl sadece Osmanlı tarihinin genel dönemde belki de dış cephelerdeki savaşlar ve seyri için değil muhtemelen İstanbul içinde bir içerideki büyük karışıklıklar sebebiyle hakim dönüşüm ve değişim dönemi olmuştur. Bütün olan büyük karamsarlık havasını dağıtmak dünyayı etkilemeye başlayan Batı’nın yayılma için İstanbul’da padişah büyük bir cami inşa- 52 siyasetinin getirdiği dalgalanmalar, her şey- sını başlattı (1609). Bazı azılı Celali reislerine den önce onunla sınırdaş, efsanevi Doğu’nun karşı Anadolu’ya geçerek İstanbul halkına yeni başlangıç noktası Osmanlı imparatorluğunun umutlar verdi.53 Her zaman olduğu gibi olum- başkentine ulaşmakta gecikmedi. Artık burası suz hava, dini gösterilerle geri plana atılmaya tam anlamıyla kozmopolit bir yapı kazandı- çalışıldı. İlk defa Kabe örtüsü İstanbul’da ha-

- 186- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

zırlandı ve büyük törenle Mekke’ye gönderildi. Bu dönemde bütün dünyayı etkileyen “küçük Eski örtü ve bazı mukaddes parçalar İstanbul’a buz çağı”, İstanbul’da da görüldü, 1621’de Şu- getirtildi; içki yasağı ilan edildi.54 bat ayında Boğaz dondu, Üsküdar ile İstanbul arasında halk karşıdan karşıya geçti.57 Soğuklar I. Ahmed’in vefatından sonra İstanbul Os- beraberinde kıtlık ve pahalılığı da getirmişti. II. manlı idaresi altına girdiğinden beri belki de ilk Osman’ın katli ile başlayan çalkantılar İstan- defa büyük olaylarla karşı karşıya kaldı. Bozulan bul’da asayişi tamamen sarstı.58 IV. Murad’ın asayiş, saraydaki iktidar çekişmeleri, hanedanın demir pençesiyle duruma hakim oluşuna kadar güçlü ve her şeye hâkim padişah tipinin yerine kendisini bütün unsurlarıyla koyması, bunun İstanbul bu korkunç çalkantılardan kurtula- yol açtığı yeni meseleler, ayrıca tatminkâr olma- madı. Fakat bu defa devlet eliyle yapılan bir yan askeri harekâtlar, taşra paşalarının güçlerinin terör havası şehirde esmeye başladı. Kahveha- yükselişi, İstanbul’u neler kapatıldı, tütün da derinden etkileyen ve içki yasağı getirildi, bir dizi olayın patlak fener olmaksızın gece vermesine yol açacak sokağa çıkmak dahi 59 gelişmeleri hazırla- yasaklandı. Bu şid- dı. İstanbul halkı bu detle sağlanan süku- dönemde ilk defa bir net ortamı, onun ve- padişahın oğlunun de- fatından sonra (1640) ğil de veziriazamın ve yeniden bozuldu. Sul- şeyhülislamın oluştur- tan İbrahim’in denge- duğu bir heyet vasıta- siz hareketleri, asayi- sıyla kardeşinin tahta şin sarsılmasına yol çıkarılmasına ve aynı açmakta gecikmedi. şekilde de akli zafiyeti Fakat payitahtta asıl büyük çalkantılar, Os- yüzünden tahttan in- Sultan IV. Mehmed, Kostantin Kapıdağlı serisi, TSM. dirilmesine şahit oldu manlı-Venedik müca- (I. Mustafa: 1617- delesinin yoğunlaştığı 18).55 Keza onun yerine geçirilen yeğeni II. bir devrede patlak verdi, İstanbul’u tekrar kaos 60 Osman’ın da feci şekilde katli olayı yeni ve ortamına sürükledi. büyük karışıklıkların zuhuruna yol açtı.56 Bu Küçük yaştaki IV. Mehmed’in tahta çıkışı, dönemlerde İstanbul tam bir kaos yaşadı, sipahi otoritesizliğin hakim oluşuna ve iktidar çekiş- ve yeniçerilerin ayaklanmaları, akli zaaf içindeki melerinin hızlanmasına yol açtı. Büyük sosyal I. Mustafa’yı tekrar tahta çıkarmaları, ardından çalkantılar şehri çok sarstı ve ilk defa İstanbul bu meydana gelen isyanlar, yağma hareketleri ile dönemde ciddi bir dış tehditle de karşı karşıya tam bir kıyamet havası şehre çöreklendi. Üs- kaldı. Girit savaşları dolayısıyla askeri bakımdan telik günde 1000 kişinin ölümüne yol açtığı hareketlenen İstanbul’un can damarı olan Ça- belirtilen büyük veba salgını da baş göstermişti. nakkale boğazı Venedik donanması tarafından

- 187- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası abluka altına alındı.61 Bu durum İstanbul’da çok ve takipçileri, selefi akım) resmi çevrelerde de büyük sıkıntıları beraberinde getirdi. Ticaret hayli etkili olmaya başladı. Kadızadeliler olarak durma noktasına geldi, hayat pahalılığı yük- anılan ve sarayda da güçlü taraftarları bulunan seldi. Savaş masrafları da buna eklenince sosyal bu hareketin temsilcileriyle bunlara karşı olan karışıklıkların baş göstermesi kaçınılmaz hale tarikat ehli arasında halkın da dikkatle takip geldi. 1648’deki Sultanahmet vak’ası sipahilerce ettiği birçok tartışma yaşandı. Köprülü Meh- başlatıldı ve bunların isyanı yeniçeriler tarafın- med Paşa buna karşı tedbir alıp bazı elebaşları dan bastırıldı.62 Böylece yeniçerilerin İstanbul’da uzaklaştırdıysa da bu hareket etkisini daha uzun nüfuzu giderek arttı. Olayın yankıları taşradan süre devam ettirecekti.68 ses buldu, sipahi gurupları Gürcü Abdünnebi Bundan bir süre sonra batıda başlayan ge- idaresinde İstanbul’a yürüdü, bu münasebetle niş cepheli savaşlar dönemi, İstanbul’un sosyal şehirde hayli heyecanlı ve korkulu günler ya- ve ekonomik hayatında yeni karışıklara zemin şandı. Bulgurlu’ya gelen asilerle çatışma vuku hazırladı. Hatta bu vesileyle IV. Mehmed’in buldu (Üsküdar cengi), yenilen asiler dağıldı payitahttan ayrılıp Edirne’deki uzun ikameti, (1649).63 Bunu asker dışında bir başka grubun İstanbul’un merkezi vasfını sarstı. Edirne bu ayaklanması izledi. 1651’de para ayarı mesele- dönemlerde biraz daha öne çıkmaya başladı. si, ağır vergiler dolayısıyla esnaf sınıfları saraya II. Viyana bozgunu sonrasında uğranılan ye- yürüdü.64 Ardından Kösem Sultan'ın öldürül- nilgiler ve Macaristan’ın terki, İstanbul halkı mesiyle baş gösteren büyük karışıklar çıktı.65 üzerinde büyük bir karamsarlığa sebep oldu. 1656’daki Çınar vak’ası sırasında şehirde büyük Bizzat padişaha karşı aleni tepkiler meydana ve kanlı olaylar cereyan etti. Ulufe meselesin- geldi. Bozguna uğrayan ordudan gelen haberler, den patlak veren bu hadise, giderek büyüdü, komutanların cepheden bir an önce çekilerek her taraf yağmalandı.66 Bütün bu karamsarlık kapağı İstanbul’a atma çabaları umumi mem- ortamında duruma hakim olamadığı kanaatiyle nuniyetsizliği daha da körüklüyordu. Padişahın IV. Mehmed’in tahttan indirilip yerine karde- şahsına karşı oluşan bütün bu tepkiler sebebiyle şi Süleyman’ın getirilmesi dahi planlanmıştı. IV. Mehmed tahttan indirildi (1687), yerine Fakat farkına varılan bu plan önlendi, olayın kardeşi büyük şehzade Süleyman geçirildi.69 Fa- tertipçileri ise yakalanıp idam edildi.67 kat genel gidişte önemli bir değişme olmadı, O zamana kadar payitahtta görülmemiş öl- payitahtta karışıklıkların önü alınmadı. Cülus çüde etkili olan ve halkı da içine çeken olaylar, bahşişi sebebiyle çıkan ayaklanma giderek bü- Köprülüler’in işbaşına gelmesiyle durulma eğili- yüdü ve İstanbul’un yeniden tahrip ve yağmaya mi gösterdi. Köprülü Mehmed Paşa veziriazam uğramasına yol açtı. Bu arada vuku bulan şid- olduktan sonra duruma hakim olarak asayişi detli deprem önemli ölçüde yıkıma yol açmış, yeniden sağladı. Bu arada yıllarca süren karışık birbiri peşi sıra çıkan, çoğu da kundakçıların ortamdan beslenen ve bütün bu kötü gidişin işi olan yangınlar yine birçok evi kül etmişti.70 dine tam olarak riayet etmemekten kaynak- Özellikle 1693 yangınında 1000’e yakın bina landığını öne süren kökleri Kanuni dönemine tahrip olmuştu. Bunun gibi 1695 yangını da kadar inen tutucu dini anlayış (İmam Birgivi yine büyük çaplı hasara yol açmıştı.71 Bu tahri-

- 188- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

bat dolayısıyla çıkan ferman uyarınca evlerin ve bir ortamdan neredeyse bütün imparatorluğun dükkanların ahşap değil kârgir olarak yapılması küçük bir numunesi olan İstanbul’un etkilen- kararlaştırılmıştı.72 memesi şüphesiz düşünülemezdi, fakat bu koz- mopolit kent, hâlâ gerek demografik gerekse II. Ahmed’in (ö. 1695) kısa süren saltana- ekonomik bakımdan büyümesini sürdürüyordu. tından sonra yerine geçen II. Mustafa’nın daha İlginç şekilde fiziki açıdan da ciddi bir değişim çok Edirne’de oturması ve uzun bir aradan sonra içine girmiş bulunuyordu. Nitekim Pasarofça bir padişah olarak çıktığı seferlerde de başarı anlaşmasından sonraki barış ortamı İstanbul’un kazanılamaması, İstanbul’daki olumsuz hava- XVIII. yüzyılın sanat anlayışına uygun tarzda yı tekrar alevlendirdi. 1703’teki Edirne vak’a- yeniden şekillendiği önemli bir başka dönüm sı ile padişahın tahttan indirilmesi İstanbul’u noktasını teşkil eder. Bir taraftan yeni tamir derinden etkiledi, yine ve inşaatlar sürerken birçok hadise meyda- diğer taraftan handan 73 na geldi. Tahta çıkan mensuplarınca Haliç III. Ahmed İstanbul’da sahillerine yeni saraylar duruma ancak asi ele- ve köşkler yaptırılmaya başlarını bertaraf ede- başlandı. Bir bakıma bildikten sonra hakim İstanbul’un çehresini olabildi. Bu dönem değiştiren imar hare- İstanbul için yeni bir ketleri yanında barış devrin de başlangıcı ortamının getirdiği anlamına geliyordu. rahatlık içinde, başka 1718’de çıkan İstan- faaliyetlere de girişildi. bul’u büyük ölçüde İlk matbaa kuruldu, tahrip eden ve 72 saat yeni askeri mektepler süren korkunç yangı- açıldı, bahçe süsleme- nın ardından yeni an- Sultan III. Ahmed, Kostantin Kapıdağlı serisi, TSM. lerine önem verildi ve layışla imar hareketleri çiçek yetiştirme bedii başladı.74 bir zevk olarak benim- sendi. Bu arada da bazı ilmi kurumlar teşekkül Siyasi Gerileme Çağında İstanbul etti. Bunlarda Batı tesiri etkili şekilde kendisini Osmanlı tarihi için XVIII. yüzyıl, Aydınla- gösterdi. Tertip edilen eğlenceler, muhteşem ma çağının sancılarını yaşayan ve kolonileşme düğünler giderek daha çok dikkat çekmeye dönemine kuvvetli bir adım atmış bulunan başladı.75 1722-1724 arasında İstanbul surla- Avrupa karşısında toprak kayıplarıyla siyasi rının deniz tarafındakiler neredeyse tamamen açıdan gerilemenin başladığı bir zaman dili- elden geçirildi, tamir edildi.76 Özellikle Vezi- mini teşkil eder. Aslında bu toprak kayıplarının riazam Nevşehirli İbrahim Paşa bütün tepkile- derin tesirlerinin hissedilmesi için söz konusu rin odaklandığı isim oldu. Gidişten memnun asrın son çeyreğini beklemek gerekecektir. Böyle olmayan kesim, İran cephesini bahane ederek,

- 189- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası bunu siyasi çıkar için kullanmak isteyenlerin mid döneminde İstanbul yine büyük yangınlara el altından desteğiyle, büyük bir isyan çıkardı. sahne oldu,80 savaşın kötü gidişinin ümitleri iyice Patrona Halil isyanı, (1730) yeni bir çehreye kırdığı bu dönemde Kırım’ın elden çıkışı, sadece kavuşan, bilhassa Haliç kıyısı boyunca yeni köşk resmi çevrelerde değil İstanbul halkı üzerinde ve bahçelerle donatılan şehir için tam bir yıkım de büyük bir hayal kırıklığına sebep olmuştu. Artık bu dönemlerde büyük çaplı isyanlar sona oldu. Yaşanan büyük karışıklık sırasında halk ermiş, askerin kendi içindeki kavgaları başlıca evlerine kapandı, bir bölümü de şehri terk etti.77 asayişsizlik mevzunu teşkil etmeye başlamıştı. Bu büyük ihtilal havası tahta çıkarılan I. Bilhassa kalyoncuların yol açtığı kavgalar, şehrin Mahmud’un etkili faaliyetleriyle söndürüldü ve huzurunu sık sık bozuyordu.81 Fakat III. Selim’in asayişin yeniden hakim olması sağlandı. Sağ- süre giden savaşlardaki kötü gidişe son vermek lanan huzur ortamı, için askeri reformlara tabii afetler ve yangın- girişmesi, eski tipte büyük isyan dönemi- lar dışında bu dönem ni yeniden başlatacaktı. boyunca sürdü. Gerek I. Mahmud ve gerek- III. Selim Avrupa se III. Osman ve III. tarzında yeni askeri Mustafa dönemlerin- binaları inşa ettirir, de İstanbul’da önemli yeni ordu kurulması- imar hareketlerine na çalışırken ciddi bir direnişle karşı karşıya devam edildi. 1768’e kaldı. Üstelik yapılan- kadar geçen barış lar da cephelerde kötü ortamının sükuneti gidişi engellememişti. İstanbul üzerinde de Bu sıralarda 20 Şu- etkili olmuştu. Fakat bat 1807’de İstanbul bu sükuneti sarsan önlerine gelen İngiliz olay, insan kaynaklı Sultan III. Mustafa, Kostantin Kapıdağlı serisi, TSM. donanması şehirde olmayıp tabii bir âfet büyük bir heyecana yol sonucu vuku buldu. açtıysa da gerekli savunma tedbirleri alınması 1766’da meydana gelen deprem birçok binanın sonucu bu donanma geri çekildi. Şehir Osman- yıkılmasına ve 4000 kişinin ölümüne yol açtı.78 lı idaresi altında ilk defa doğrudan bir yabancı Uzun bir aradan sonra 1768’de başlayan sa- donanmanın toplarının hedefi haline gelmişti.82 vaşın olumsuz tesirleri, kısa sürede İstanbul’u Gerçi daha önceleri XVII. yüzyılın ilk yarısında da içine aldı. 1770’de Rus donanmasının Ege Karadeniz’den şayka denilen kayıklarıyla gelen sularında görülmesi ve yeni bir abluka siyaseti, Kazak çeteleri, Boğaz’a kadar girip yağmalama donanması yakılmış olan Osmanlı devletinin hareketinde bulunmuşlardı,83 fakat bu çok ciddi payitahtını ilk defa doğrudan savunmasız bir bir tehdit olarak algılanmamıştı. Şimdi böylesine hedef haline getiriyordu.79 Yeniden başlayan geniş bir durumla karşı karşıya kalmak İstanbul’un cepheli savaşlar sırasında tahta çıkan I. Abdülha- artık masun ve güvenilir bir merkez olmaktan

- 190- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

çıktığı anlamına geliyordu. Bu bakımdan İstanbul sonra İstanbul yeniden salgın hastalıklarla sarsıldı. halkının duyduğu dehşet, hiç şüphesiz yetkili 1812’deki veba salgınında kaynakların rivayetine mercilerin serinkanlılığıyla bağdaşmayacak ölçü- göre günde 1000-2000 ceset İstanbul kapıların- de zihinlere yerleşerek unutulmayacaktı. Nitekim dan çıkarılıyordu.88 1817’de Ağustos ayına kadar duyulan şaşkınlık ve saraya karşı oluşan güven- bir çok yangın çıktı ve halkın huzurunun kaçma- sizlik, öteden beri askeri reformlardan rahatsız sına yol açtı, Haziran ayındaki yangın barutçu olan yeniçerilerin çıkardığı isyan için önemli bir dükkanlarına sirayet ettiği için ciddi kayıplara zemin oluşturdu (1807). Kabakçı Mustafa isyanı sebep oldu. Tam da bu sıralarda Yeniçeriler arasın- sonucu Selim hal’ edildi yerine yine akli zaaf da çıkan ve üç gün süren kavgayı, Katolik Erme- içindeki IV. Mustafa getirildi. Yeniçeriler güçlerini niler meselesi takip etti. Ermeniler patrikhaneyi yeni padişaha tam anlamıyla kabul ettirdiler.84 bastılar, çıkan karışıklıklar zorlukla bastırıldı.89

Bununla birlikte 1821’de Mora isya- Alemdar Mustafa Pa- nı üzerine İstanbul’da şa’nın “mahlu’ padişa- doğrudan doğruya hı” yeniden tahta çıkar- gayrimüslim tebaayı mak için Rumeli ordu- hedef alan bir çok is- suyla İstanbul’a gelişi, tenmeyen hadise ce- yeni karışıklıklara yol reyan etti. Rum patri- açtı.85 Alemdar sarayı ğinin ve kethüdasının bastıysa da III. Selim’in idamı yanında isyan asiler tarafından öldü- sırasında Mora’da pek rülmüş olduğunu gör- çok Müslümanın katle- dü. IV. Mustafa tahttan dildiği haberini duyan indirilip yerine bu olay bir kısım halk hıristi- sırasında hayati tehli- yan mahallelerini bas- tı, Beyoğlu taraflarında ke atlatan II. Mahmud dükkanlar yağma edil- geçirildi. Ancak yeniçe- Sultan III. Selim, Kostantin Kapıdağlı, TSM, 17/30. di. Kolluk kuvvetleri riler boşluktan istifade bunları durdurmakta ederek yeni bir isyan aciz kalınca yeniçeri ağası devreye girip yağmala- çıkarıp Alemdar Mustafa Paşa’nın ölümüne se- nan malları sahiplerine geri verdi; olaylar güçlükle bep oldular. Saraya gidip IV. Mustafa’yı tahta kontrol altına alınabildi.90 Kırım’ın kaybından çıkarmak istedilerse de sekbanların karşı koy- sonra Mora’nın da elden çıkışı İstanbul halkı ması sonucu dağıtıldılar. Yeniçeri odaları ateşe üzerinde büyük bir teessürle karşılanmıştı. Hele verildi ve çıkan yangın Ayasofya, Sultanahmet Müslüman halkın büyük bir katliama uğramış taraflarına kül etti.86 Yeniçerilerle sekbanlar ara- olduğu haberleri İstanbul kamuoyunu derinden sındaki çarpışmalar bir süre daha sürdü, sonunda sarsmıştı. yeniçeriler duruma hakim olup güçlerini yeni II. Mahmud’un yeniçeri ocağını kaldırması padişaha da kabul ettirmiş oldular.87 İstanbul’da (1826) ise İstanbul için yeni ve büyük bir olay yeniçeri tahakkümü uzun süre devam etti. Daha oldu. Şehir bir savaş alanı haline dönüştü, büyük

- 191- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası bir yeniçeri takip ve kıyımı başlatıldı; dönemin Rus gemisi Büyükdere açıklarına demirledi. As- tarihçileri de başa gelen bütün felaketlerin, savaş- kerler ise Hünkar iskelesi civarında karaya çıkıp larda uğranılan başarısızlıkların faturasını bu ocağa karargâh kurdu. Meselenin halli üzerine Ruslar çıkartıyorlardı.91 Muhtemelen İstanbul halkının İstanbul’dan ayrıldı (1833). da kanaati bu yöndeydi. II. Mahmud’un şekli II. Mahmud dönemi İstanbul için büyük reformları İstanbul’un mistik havasına, buna uy- imar hareketlerinin, yeni tipte askeri binaların durulmaya çalışılmış bir Batı tarzının eklenmesine yapıldığı, batıdaki telgraf, posta teşkilatı, yeni vesile oldu. Bu şüphesiz daha önce III. Ahmed nakil araçlarının hizmete girişi vb gelişmelerin dönemindeki yeniliklerle de bağdaşır bir çerçeve takip edilerek aynısının yapılmasına çalışıldığı bir arz ediyordu. Fakat bu defa çok cür’etkâr ve radikal devreye işaret eder. Hatta 1831’de İstanbul’da ilk sosyal değişim gündeme geldi: İstanbul sokakları resmi Türkçe gazete de intişar etmiştir. Hulasa yeni kıyafetli memur ve II. Mahmud zamanın- askerlerle tanıştı. Klasik da şehirde birçok beledi sivil Müslüman profi- yeni uygulamalar ger- linde de bu tarihten iti- çekleştirilmiştir.92 baren değişim görüldü. İmparatorluğun İstanbul daha önce Son Yüzyılında İs- denizden karşı karşıya tanbul kaldığı tehdidi bu dö- nemde karadan yaşadı. Osmanlı devletini Ruslar 1828’de Edir- klasik görüntüsünden ne’yi geçip Kırklare- farklı bir mecraya ta- li’ne ulaştı. Bu durum şıyan Tanzimat’ın ila- İstanbul’u karadan açık nının ardından genel bir hedef haline getir- yapıda husule gelen miş ve halk arasında yeni değişim öncelik- büyük bir paniğe yol le payitahtı etkiledi Sultan II. Mahmud, TSM, 17/136. açmıştı. İstanbul’un ve yeni dönemin ilk muhafazası için bazı uygulama alanını yine tedbirler alındıysa da nihayet yapılan anlaş- İstanbul oluşturdu. Tanzimat dönemi sonrası ma sonucu bu tehdit ortadan kalktı. Bu arada İstanbul için bir bakıma modern şehrin temel- 1829’da Akdeniz ve Karadeniz’de süren abluka lerinin atıldığı zaman dilimini; dolayısıyla da sebebiyle payitahtın yiyeceksiz kalması üzerine şehrin ana değişim/dönüşüm noktası olarak da ekmek dağıtımı için nüfus tesbiti dahi yapılmış- son dönemeci teşkil eder. Bu şekilde başlayan tı. Mısır’da Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyanı süreç Cumhuriyet dönemi İstanbul’u için de aynı ve ordularının Anadolu’ya yürüyüp neredeyse temelde belirleyici unsurlarla kendisini göstermiş- İstanbul kapılarına dayanması ise büyük endi- tir. Şehrin ana parçaları ve ona damgasını vuran şeyle karşılandı. Bu sebeple yine ilk defa şehre fiziki yapı daha çok söz konusu devrede şekillen- bir yabancı devletin askerleri yardım maksadıyla miş ve Cumhuriyet dönemine miras kalmıştır. geldi. Osmanlı devletine yardım için gelen sekiz Nitekim şehir, XIX. yüzyılın ikinci yarısından

- 192- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

itibaren Batıdakilere benzer bir fiziki yapılanmaya da vesile oldu. Ayrıca telgraf hatları buraya sahne olduğu gibi halkın yaşayış ve âdetlerine kadar uzatılmıştı (1855: İstanbul-Edirne-Varna yeni unsurlar girmiştir. Avrupa’ya daha da açık hattı). bir doğu şehri olarak kozmopolit yapısı hayli Sultan Abdülaziz’in tahta geçişiyle İstanbul’da renklenmiş, klasik sivil yaşantısı yeni asrî “hayat batı tesiri daha da hızlandı. 1873’te Haydarpa- tarzları” eklenmiştir. Asrileşmeyle başlayan bu iki şa-İzmit ve İstanbul-Edirne-Filibe demiryolları, hayat tarzı arasındaki farklılaşma, derin sosyal İstanbul’a batı ile doğu arasındaki ulaşım hattında travmalara yol açacak derecede eskisinden daha merkezi bir konum kazandıracak temelleri atmış açık bir şekle bürünmüştür. Bir taraftan muazzam oldu. Bir süre sonra yaşanan siyasi çekişmeler, saraylar inşa edilirken bir taraftan bürokrasinin ulemanın, talebenin ve halkın katılımıyla büyük yerleşeceği yeni binaların yapımına ve yeni eğitim bir karışıklığa dönüştü. Serasker ve şeyhülislam kurumlarının inşasına da hız verilmiştir. kapılarında nümayişler Bu gelişmelerin düzenlendi. Sadrazam yaşandığı dönemin ve şeyhülislam azledil- başında, yani Sultan di, arkasından da Ab- Abdülmecid zamanın- dülaziz’in hal’i vuku da İstanbul’da Eminö- buldu (1876). Bunun nü ile Karaköy kapısı hemen ardından baş- arasında dubalar üze- layan Osmanlı-Rus rinde yeni köprünün savaşının (1876-1877) inşası münakaleyi ko- olumsuz etkileri şehri laylaştıran önemli bir derinden sarstı. Rus faaliyet oldu. Bundan ordularının Yeşilköy’e az sonra da vaktiyle kadar gelmeleri, Ocak 1878’de başkuman- devletin başına hayli danlık karargâhının işler çıkarmış olan Mı- Yeşilköy’de kurulması, sır valisi Mehmed Ali Sultan I. Abdülmecid, TSM, 17/120. halk arasında büyük te- Paşa İstanbul’u ziyaret laşa yol açtı.94 Böylece etti (1846). Onun ar- İstanbul tarihinde ilk ciddi denilebilecek işgal dından bir Darülfünun kurulma teşebbüsüne tehlikesiyle karşı karşıya kalmış oldu. Ancak girişilerek binası tamamlandı. İlk özel Türkçe onlarla ağır şartlarda yapılan anlaşma bu panik gazete (Ceride-i Havadis) de bu yıllarda (1840) havasını yatıştırdı. İstanbul halkının hizmetine sunuldu. Kırım II. Abdülhamid’in tahta yeni çıktığı bu yıl- savaşı sırasında İstanbul müttefik askerlerin larda, V. Murad lehine bir hareket halkı yeni- geldikleri ana istasyonlardan biri oldu. İngiliz den heyecanlandırdı. Onu tekrar tahta çıkarma ve Fransız donanmaları Çanakkale’yi geçip İs- amacıyla Ali Suavi, topladığı şahıslarla Çırağan tanbul önlerine geldi, bir süre burada kaldıktan sarayını bastı ise de başarı olamadı, kendisi öldü- sonra Karadeniz’e açıldı.93 Savaş İstanbul’un rüldü, ortaya çıkarılan gizli cemiyetin mensupları renkli yaşantısına yeni unsurların katılmasına da tutuklandı.95 Bundan sonra II. Abdülhamid

- 193- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

İstanbul’da sıkı bir rejim kurdu, aleyhte hare- gücü giderek arttı. Fakat başlayan Balkan savaşları ketleri dikkatle takip ettirdi, bu arada da pek payitahtı yeniden yabancı bir tehditle baş başa çok yeni mektep açıldı. Fakat 1878 savaşından bırakmakta gecikmedi. Çatalca’ya kadar ilerleyen sonra Balkan göçmenleri âdeta İstanbul’a aktı. Bu Bulgarlar İstanbul tarihinde Ruslardan sonra ikin- durum İstanbul halkı için birçok olumsuzluğu ci büyük tehdidi oluşturdu (1912). Top seslerinin da beraberinde getirdi. Yeni göçmenlerin sefil duyulduğu İstanbul’da büyük bir heyecan baş vaziyeti, alınan tedbirlerle giderilmeye çalışıldı.96 gösterdi, Tarafsız devletler elçiliklerini koruma 1894’te vuku bulan şiddetli zelzele ise İstanbul’da bahanesiyle İstanbul’a savaş gemileri gönder- yeni bir yıkıma sebep oldu. Birçok dini bina, dikleri gibi bunlar şehrin işgal ihtimaline karşı mektep yıkıldı, bu depremin izleri uzun süre karaya asker de çıkardı. Bu zor durum yapılan silinmedi.97 Ertesi yıl şehir, ilk defa geniş katı- mütarekeyle atlatıldı.100 lımlı bir gayrimüslim topluluğun isyanına sahne 1913’te Babıali bas- oldu. Ermeni grupları kını sonucu İttihad ve Babıali’ye yürüdüler; Terakki fırkası kontro- ayrıca Ermeniler ile lü tamamen ele geçirdi. Müslüman halk arasın- İstanbul’da artık yeni da da yer yer çatışmalar bir sayfa açılıyordu. meydana geldi. Erme- I. Dünya Savaşı'nın niler ertesi yıl ikinci başlaması ve Osmanlı defa hadise çıkardılar, devletinin de bu savaşa Osmanlı bankasını Almanya’nın yanında basıp içindekileri rehin girişi, Osmanlı impa- aldılar, halk arasında ratorluğunun kaderi- kıtal başladı ve olaylar ni değiştirecek ölçüde güçlükle yatıştırılabildi önemli sonuçlara yol (1895-1896).98 İstan- açtı. İstanbul belki de bul’da artık cemaatler tarihinin en sıkıntılı arasındaki eski uyum Sultan Abdülaziz, TSM, 17/ 943. yıllarını Balkan savaşla- günleri geride kalmış, rı ve ardından I. Dünya her an patlamaya hazır Savaşı sırasında yaşadı. Bu yıllarda Balkanlar’dan bir gerginlik ortamı belirgin hale gelmişti. akmaya devam eden perişan haldeki kalabalık II. Abdülhamid’in son yıllarında II. Meşru- Müslüman göçmenler âdeta şehre yığıldı. İs- tiyet'in ilanı (1908) ve meclisin açılışı, İstanbul tanbul’un zaten bozuk olan sıhhi şartları daha halkınca yeni bir umut ve heyecanla karşılandı. da kötüleşti. Sivil halk bu dönemlerde yiyecek Genel kamuoyunda istibdat günlerinin bitip bulamamanın zorluklarını derinden yaşadı, son derece bozuk ekonomik yapı da sosyal bünye hürriyet havasının hakim olacağı kanaati doğ- üzerinde tahripkâr oldu. muştu. Hemen ardından Otuzbir Mart Vak’ası vuku buldu. Meydana gelen karışıklıklar üzeri- Sadece dağılmaya başlayan imparatorluğun ne Harekat ordusu İstanbul’a girdi ve padişahın geride bırakılan topraklarından kopup gelen hal’i kararı alındı.99 İttihad ve Terakki partisinin Müslüman göçmenlerin değil ülkelerindeki si-

- 194- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

yasi değişim ve çalkantılardan etkilenen yaban- bir düşman tayyaresinin düşürülüşüne tanıklık cı uyruklu kalabalık göçmen grupları da şehre etmişti.101 geliyordu, bu durum sosyal hayatı daha da kö- Bu bombardımanın ardından müttefikler 13 tüleştirmişti. Farklı âdet ve kültür unsurları bu Kasım 1918’de Mondros mütarekesi şartlarına göçmenler vasıtasıyla şehrin genel yaşantısında göre elli beş parça savaş gemisiyle İstanbul önle- yeni alışkanlıkların yerleşmesine yol açacaktı. rine gelip karaya asker çıkardılar. Böylece İstan- Çanakkale müdafaası, müttefiklere Bo- bul’un işgal devri başlamıştı. Muhteşem impara- ğaz’dan geçiş imkânı vermemişti. İstanbul halkı torluğun 1453’ten beri payitahtlığını yapan şehir, bu kanlı mücadeleyi dikkatle izledi, birçok ilk defa yabancı kuvvetlerin işgaline uğruyordu. yardım cemiyeti kuruldu. Harbin olumsuz Halk bu duruma çok üzüldü, büyük bir hayal tesirleri sadece cephelerde değil şehirde de kırıklığı yaşandı. Çanakkale müdafaasında dö- varlığını gösterdi. Ça- külen kanların bir işe nakkale’nin tutulma- yaramadığı düşünülü- sı, İstanbul’u o devre yor, direniş için örgüt- kadarki en büyük ve lenmeye çalışılıyordu. diğerleriyle kıyas ka- 1919 Martı'nda İtilaf bul etmeyecek ölçüde- devletleri kumanda ki işgal tehlikesinden heyeti, 150 İttihatçıyı bir süre için olsun tevkif etti. Ardından kurtarmıştı. Savaşın da İstanbul’u tamamen sonlarına doğru hava- askeri işgalleri altına dan şehre yönelik ta- aldı.102 arruzlar halkı korkuya İşgal döneminde düşürdü. Altı tayya- İstanbul halkının çoğu reden ibaret bir filo heyecanla Anadolu’da İstanbul semalarında başlayan milli müca- dolaşarak keşif yaptı deleyi izledi ve aydın- ve 21 Ağustos 1918’de Sultan II. Abdülhamid, S. 195 TSM, 17/ 126. ların bir bölümü mü- Harbiye nezaretini he- cadeleye katılmak için def alarak bombardımanda bulundular. Çarşı Anadolu’ya geçti, para ve silah desteği sağlamaya civarına düşen bombalar birkaç dükkanın ha- çalıştı. Ankara hükümetinin Milli Mücadele'den sara uğramasına sekiz kişinin yaralanmasına başarılı çıkması üzerine işgal kuvvetleri İstanbul’u yol açmıştı. Daha sonra da bombalamalar ve boşaltmaya başladı. 1922’de Büyük Millet Mec- halka yönelik beyannamelerin atılması sürdü. lisi'nin saltanatı ilga etmesi İstanbul’da Osmanlı Bunu izleyen sonraki hava taarruzları ise bu hanedanın sonu anlamına geliyordu. Ankara ilk saldırılara göre daha kanlı oldu. Beş tay- hükümeti resmen İstanbul’da idareyi devraldı. yarelik bir filonun attığı bombalardan dolayı Son Osmanlı kabinesi de istifa etti. Ardından 50 kişi öldü 200 kişi yaralandı. Onlara karşı son Osmanlı padişahı VI. Mehmed, 16 Kasım havalanan Türk tayyarelerinin mücadelesini 1922’de İstanbul’u terk etti. Böylece Osmanlı İstanbul halkı merakla ve heyecanla izlemiş, idaresi fiilen sona ermiş oluyordu.

- 195- Topkapı Sarayı Harem, Taht odası. Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

İşgal kuvvetleri 2 Ekim 1923’te gemilerini bi- nip şehri terk etti. Böylece şehrin işgal devri sona erdi. Halk bunu büyük bir heyecanla karşıladı. 6 Ekim'de de Türk Milli Ordusu İstanbul’a girdi. 3 Mart 1924’te halifeliğin ilgası üzerine İstanbul önce bir payitaht, sonra da bir hilafet merkezi olma özelliğini yitirdi. Bununla birlikte Doğu ve Batı medeniyetlerinin kesişme noksanda iktisa- di bakımdan ve kültür müesseseleri yönünden kalabalık nüfusuyla büyük bir metropol olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmedi; zamanla Tür- kiye Cumhuriyeti'nin sınırları içindeki bütün özellikleri taşıyan renkleriyle onun adeta küçük bir modeli haline geldi.

- 197- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

DİPNOTLAR

* İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü 1 F.M.Emecen, “Batı’nın Doğusu-Doğunun Batısı: İstanbul”, Tarihte Doğu Batı Çatışması, İstanbul 2005, s. 272-277. 2 Bunlar için bk. C.Avcı, “Arap-İslam Kaynaklarında İstanbul”, Uluslararası Bizans ve Osmanlı Sem- pozyumu (XV. Yüzyıl), ed. S. Atasoy, İstanbul 2004, s. 99-111: Keza A. Bakır, “Ortaçağ Coğrafya- cılarının İzlenimleri Işığında İstanbul”, İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul, ed. F.M. Emecen, İstanbul 2010, s. 140-174. 3 Niketas Khoniates’in Historia’sı (1195-1206), trc. I.Demirkent, İstanbul 2004, s. 152-157. 4 Osmanlı beyliğinin ortaya çıkışı ve XIV. Yüzyıl Batı Anadolusunun durumu hakkında bk. F.M. Emecen, İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikler Dünyası, İstanbul 2008. 5 Osmanlıların İstanbul’a yönelik faaliyetleri ve kuşatmaları için bk. F.Başar, “Osmanlıların Fetihten önce Gerçekleştirmiş Oldukları İstanbul Kuşatmaları”, Uluslararası Bizans ve Osmanlı Sempozyu- mu, s. 113-126. 6 Marius Canard, “Tarih ve Efsaneye Göre Arapların İstanbul Seferleri”, trc.İ.H. Danişmend, İstan- bul Enstitüsü Dergisi, II (İstanbul 1956), s. 213-259 7 İbrahim Kafesoğlu, “XII. Asra Kadar İstanbul’un Türkler Tarafından Muhasaraları”, İstanbul Ens- titüsü Dergisi, III (İstanbul 1957), s. 1-16. 8 Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet: 1453, İstanbul 2012, s. 79-140. 9 Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet, s.195-198. 10 K. DeVires, “Gunpowder Weapons at the Siege of Costantinople 1453”, War and Society in the Eastern Mediterranean, Leiden 1997, s. 343-363 11 Bir Yeniçerinin Hatıratı, trc. Kemal Beydilli, İstanbul 2003, s. 57. 12 Feridun Dirimtekin, İstanbul’un Fethi, İstanbul 1976, s. 169-170; Selahattin Tansel, Fatih Sul- tan Mehmed’in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, Ankara 1953, s. 77-78; Mahmut Ak-Fehamettin Başar, İstanbul’unFetih Günlüğü, İstanbul 2003, s. 54; İdris Bostan, “Fatih Sultan Mehmed ve Osmanlı Denizciliği”, Türk Denizcilik Tarihi, ed. İ.Bostan-S. Özbaran, İstanbul 2009, I, 86. 13 Tursun Bey, Tarih-i Ebu’l-Feth, nşr, Mertol Tulum, İstanbul 1977, s. 46-47. 14 Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet, s. 204-213. 15 Derenin adı kaynaklarda Kozluca Pınar veya Kozluca Dere diye geçer (Neşri, Kitab-ı Channüma, nşr. F. Unat-M.A.Köymen, Ankara 1957, II, 691). Bugün Şişli/Bomonti kesiminde Cevizdere denilen bir cadde adı dikkati çeker. Bu iki adın birbirinin aynı olduğu söylenebilir. Bunun Kasım- paşa deresinin bir kolu olma ihtimali mevcuttur. 16 Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet, s. 76-78. 17 Bir Yeniçerinin Hatıratı, s. 57. Asker sayılarıyla ilgili bk. Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet, s. 228-232. 18 Kuşatma ve hazırlıklarla ilgili bk. K. Hanak-M. Philippides, The Siege and Fall of Constantinople in 1453: Histroriography, Topography and Military Studies, Surrey 2011. 19 Kritovulos Tarihi, 1451-1467, trc. Ari Çokona, İstanbul 2012, s. 239-240. 20 Doukas, Tarih: Anadolu ve Rumeli 1362-1462, trc. B. Umar, İstanbul 2008, s. 233. 21 Feridun M. Emecen, Fetih ve Kıyamet, s. 208-214. 22 Bunlar için bk. Feridun M. Emecen, İstanbul’un Fethi Olayı ve Meseleleri, İstanbul 2003, s. 38-43, a.mlf, Fetih ve Kıyamet, s. 254-276. 23 Feridun M. Emecen, “Menkıbe-Tarih İlişkisinin Çarpıcı Bir Örneği: İstanbul’un Fethinde Surlara İlk Çıkanın Kimliği Meselesi”, Yüksek Mimar Dr.İ. Aydın Yüksel’e Armağan, İstanbul 2012, s. 251-260. 24 Kritovulos Tarihi, s. 247; Doukas, Tarih, s. 264.

- 198- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

25 Dönemin çağdaş Latin, Rum vb. kaynakları için bk. İstanbul’un Fethi I: Çağdaşların Tanıklığı, haz. A. Pertusi, trc. M. Şakiroğlu, İstanbul 2004; II: Dünyadaki Yankıları, İstanbul 2006; III: İstan- bul’un Fethine Dair Neşredilmemiş ve Az Bilinen Metinler, İstanbul 2008. 26 İstanbul’un yapılan ilk tahriri bugüne ulaşmıştır: Halil İnalcık, The Survey of Istanbul 1455, İstan- bul 2012. 27 Fetih için bk. F.M.Emecen, İstanbul’un Fethi Olayı ve Meseleleri, İstanbul 2003. Ayrıca Doğu ve Batıda yankıları için: F.M.Emecen, “Dünya’de Fethin Yankıları: Doğu ve Batı”, 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi, Nisan-Haziran 2010, 2010/8, s. 13-19. 28 Mektuplar için bk. A.Ateş, “Fatih Sultan Mehmed Tarafından Gönderilen Mektuplar ve Bunlara Gelen Cevaplar”, Tarih Dergisi, VI/7 (İstanbul 1953), s. 21-23, 33-36, 44-50. 29 F.M. Emecen, İstanbul’un Fethi Olayı, giriş kısmı; Bu gibi metinler Pertusi tarafından toplanmıştır: İstanbul’un Fethi, II. Dünyadaki Yankısı, trc. M.Şakiroğlu, İstanbul 2006, s. 9-11; 30 İslambol şeklindeki tanıma II. Bayezid dönemine ait resmi belgelerde sıklıkla rastlanması son dere- ce manidardır. Kentin İslamî hususiyeti bu şekilde yerleştirilmek istenmiştir: Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Bâb-ı Defteri,Müteferrik, D.M.d.36806. 31 Örnek olarak hanedana mensup şehzadelerin bulundukları sancak merkezi şehirler bu bakımdan dikkat çekicidir Manisa ve Amasya payitaht merkezli bir kültürel etki altında kalmıştır: F.M.Eme- cen, Tarihin İçinde Manisa, Manisa 2007, tür.yer. Keza F.M. Emecen, “Orta Karadeniz Bölgesinde Antik Kaleden Şehre Bir Gelişim Süreci Örneği: Amasya Tarihine Genel Bakış”, Omeljan Pritsak Armağanı, ed. M.Alpargu-Y.Öztürk, Sakarya 2007, s. 681-696. 32 Özellikle XV. asırdan itibaren yazılan Tevarih-i Âl-i Osman adlı tarihler, esas olarak İstanbul temelli hadiselerle meşbu bir nitelik taşır. 33 Osmanlı tarih külliyatı hakkında genel eserler: Fr. Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, trc. C.Üçok, Mersin 1992; keza E. Afyoncu, Tanzimat Öncesi Osmanlı Araştırma Rehberi, İstanbul 2009, s. 15-159. 34 İstanbul ile ilgili seyahatnamelerin topluca bir listesi için bk. S.Eyice, “İstanbul’un Tarihi Eserleri”, İslam Ansiklopedisi, V/2, s. 1214/137-144. 35 İstanbul ile ilgili mühimme kayıtlarının önemli bir kısmı seçmelerle A. Refik tarafından yayımlan- mıştır: Onuncu Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı (1495-1591); (1592-1688); (1688-1785); (1786- 1882), tıpkı basım İstanbul 1988 (Dört kitap halinde). Ayrıca İstanbul’a ait ahkam kayıtları da seri şekilde neşredilmiştir: İstanbul Külliyatı: İstanbul Ahkam Defterleri, I-VI, haz. A. Tabakoğlu vd., İstanbul 1997-1998. 36 İstanbul Şer’iyye sicilleri ile ilgili yeni bir neşir projesi kapsamında İSAM tarafından 40 defterin ya- yımı gerçekleştirilmiştir. ilk yayın: İstanbul Kadı sicilleri; ÜsküdarMahkemesi, I, İstanbul 2008. 37 H.İnalcık, “İstanbul: Türk Devri”, DİA, XXXIII, s. 220-239; 38 Ş. Tekindağ, “Fatih’in Ölümü Meselesi”, Tarih Dergisi, sy 21 (1stanbul 1966), s. 95-108; a.mlf, “II Bayezid’in Tahta Çıkışı Sırasında İstanbul’da Vukua Gelen Hadiseler”, Tarih Dergisi, sy. 14 (İstanbul 1959), s. 85-96. 39 Oruç Beğ Tarihi, haz. N. Öztürk, İstanbul 2008, s. 143. 40 N.N. Ambraseys-C.F. Finkel, Türkiye’de ve Komşu Bölgelerde Sismik Etkinlikler: Bir Tarihsel İncele- me, 1500-1800, trc. M.U. Koçak, Ankara 2006, s. 30-36. 41 F.M. Emecen, Zamanın İskenderi, Şarkın Fatihi: Yavuz Sultan Selim, İstanbul 2010. 42 F.M.Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Siyaset, İstanbul 2009, s. 145-194. 43 Akdeniz tarihi için İstanbul’un önemine F.Braudel de işaret eder: Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, trc. M.A.Kılıçbay, İstanbul 1989, I, 59-61 ve tür.yer. Ayrıca bk. R. Mantran, XVI. ve XVII. Yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, trc. M.A.Kılıçbay, İstanbul 1991, s. 8-12. 44 C. H. Fleischer, Tarihçi Mustafa Âlî. Bir Osmanlı Aydını ve Bürokratı, trc.A. Ortaç, İstanbul 1996, s.138-147.

- 199- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

45 N.Atasoy, 1582. Surnâme-i Hümayun, Düğün Kitabı, İstanbul 1997. 46 B. Kütükoğlu, Osmanlı İran Siyasi Münasebetleri (1578-1612), İstanbul 1993. 47 Selaniki, Tarih-i Selaniki, nşr. M.İpşirli, Ankara 1999, I, 209-212. 48 Selaniki, II, 609-613. 49 F.M.Emecen, “Mehmed III”, DİA, XXVIII, 411; ayrıca genel olarak bk. A.mlf, “Osmanlı Hane- danına Alternatif Arayışlar Üzerine Bazı Örnekler ve Mülahazalar”, İslam Araştırmaları Dergisi, sy.6 (2001), s. 63-76 50 Genel olarak Sosyal ve Ekonomik yapısı için bk. R. Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul, trc. M.A.Kılıçbay-E.Özcan, I-II, Ankara 1986. 51 I. Ahmed döneminin standart tarihini imamı Safi kaleme almıştır: Mustafa Sâfî’nin Zübdetü’t-Tevâ- rih’i, haz. İ.H.Çuhadar, Ankara 2003, I-II. 52 Sâfî, Zübde, I, 46-54. 53 Sâfî, Zübde, I, 173 vd. 54 Sâfî, Zübde, II, 207-230. 55 Bk. F.Emecen, “Mustafa I”, DİA, XXXI, 272-275. 56 F.Emecen, “Osman I”, DİA, XXXIII, 453-456. 57 Naima, Tarih-i Naima, nşr. M.İpşirli, Ankara 2007, II, 459. Ayrıca genel olarak Anadolu’daki etkileri için bk. T.Griswold, “Climatic Change a Possible Factor in the Social Unrest of Sevente- enth Century Anatolia”, Humanist and Scholar Essays in Honor of Anderas Tietze, ed. H.Lowry-D. Quatret,İstanbul 1993, s. 36-57. 58 B. Tezcan, “The 1622 Military Rebellion in İstanbul: A Historiographical Journey”, International Journal of Turkish Studies, VIII/1-2 (2002), s. 131-142. 59 Bu dönem için bk. C.Baysun, “Murad IV”, İA, VIII, s. 625-647. 60 F.Emecen, “İbrahim”, DİA, XXI, 274-281. 61 Naima, III, 1077-1079; IV, 1691, 1709. Girit seferi için bk. E.Gülsoy, Girit’in Fethi ve Adada Osmanlı İdaresinin Kurulması (1645-1670), İstanbul 2004. 62 Naima, III, 1189-1195. 63 Abdurrahman Abdi Paşa Vekayinâmesi, Haz. F.Ç.Derin, İstanbul 2008, s. 20-22; Naima, III, 1209, 1221-1232. 64 Kâtip Çelebi, Fezleke, II (İstanbul 1284), 373-375. 65 Olaylarla ilgili olarak bk. Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr Zeyli, haz. N.Kaya, Ankara 2003, s. 70-98; Kâtib Çelebi, II, 379. 66 H.Andreasyan-F.Ç.Derin, “Çınar Vak’ası: Eremya Çelebi Kömürcüyan’a Göre”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, III (1957), s. 57-83; Tarih-i Gılmani, İstanbul 1340, s. 36-39; Abdurrahman Abdi Paşa Vekayinâmesi, s. 87-88. 67 Naima, IV, 1684. 68 S.Çavuşoğlu, “Kadızadeliler”, DİA, XXIV, 100-102; M.C.Zilfi, Dindarlık Siyaseti: Osmanlı Ule- ması. Klasik Dönem Sonrası 1600-1800, trc. M.F.Özçınar, Ankara 2008, s. 129-189. 69 Silahdar Fındıklılı Mehmed Ağa, Tarih, II (İstanbul 1928), s. 274-298; C.Baysun, “Mehmed IV”, İA, VII, 554-555. 70 Silahdar, II, 549. 71 Silahdar, II, 701 72 M.Sertoğlu, “İstanbul”, İA, V/2, s. 1214/17. 73 Olay ve Saikleri için bk. R.Ali Abou-el-Haj, The 1703 Rebellion and the Structure of Ottoman Poli- tics, İstanbul 1984; keza A.Özcan, “Edirne Vak’ası”, DİA, X, 445-446. 74 Raşid, Tarih, V (İstanbul 1282),s. 18-20 75 Bu döneme A. Rafik “Lale Devri” adını vermiş ve bu isimlendirme daha sonra yaygın olarak be- nimsenmiştir: Lale Devri, İstanbul 1932.

- 200- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

76 Küçük Çelebizâde Asım, Tarih, İstanbul 1282, s. 269-272. 77 M.Aktepe, Patrona İsyanı, İstanbul 1958. 78 Ambraseys-Finkel, Sismik Etkinlikler, s. 132-140. 79 Bu savaş dönemiyle ilgili genel olarak : Ruznâme: Osmanlı-Rus Harbi Esnasında Bir Şahidin Ka- leminden İstanbul, 1769-1774, haz. S. Göksu, İstanbul 2007; keza bk. V.Aksan, Kuşatılmış Bir İmparatorluk: Osmanlı Harpleri, 1700-1870, trc.G.Ç.Güven, İstanbul 2010, s. 133-184. 80 Özellikle 1782 yangını çok etkili olmuştu: Derviş Efendizâde Mustafa Efendi, 1782 Yılı Yangınla- rı: Harik Risalesi 1191, nşr. H.Aksu, İstanbul 1994. 81 Taylesanizâde Hafız Abdullah Efendi Tarihi: İstanbul’un Uzun Dört Yılı (1785-1789), haz. F.M.E- mecen, İstanbul 2003,tür.yer. 82 K.Beydilli, “Selim III”, DİA, XXXVI, 420-424. 83 V. Ostapchuk, “The Human Landscape of the Ottoman Black Sea in the Face of the Cossack Na- val Raids”, Oriento Moderno, XX ( 2001), s. 64. 84 Saray Günlüğü, 25 Aralık 1802-24 Ocak 1809, haz. M.A. Beyhan, İstanbul 2007, s. 205 vd.; K. Beydilli, “Mustafa IV”, DİA, XXXI, 283-285. 85 Saray Günlüğü, s. 231-253; İ.H.Uzunçarşılı, Meşhur Rumeli Ayanlarından Tirsinikli İsmail, Yılı- koğlu Süleyman Ağalar ve Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul 1942; 86 Âsım, Tarih, II, 252-260. 87 Şânizâde Mehmed Ataullah Efendi, Şânî-zâde Tarihi, haz. Z. Yılmazer, I (İstanbul 2008), s. 234- 237 88 Şânî-zâde Tarihi, I, 540-543. 89 Bunlar için bk. M. Sertoğlu, İA, V/2, 1214/26. 90 Şânî-zâde Tarihi, II, 1139-1140. Bunun men’i için çıkan ferman kaydı: II, 1143’te kayıtlıdır. 91 Yeniçeri karşıtı literatürün başında devrin vak’anüvisi Esad Efendi’nin eseri gelir: Üss-i Zafer: Ye- niçeriliğin Kaldırılmasına Dair, haz. M.Arslan, İstanbul 2005. M.A.Beyhan, “Yeniçeri Ocağının Kaldırılışına Dair Bir Risale: Güzâr-ı Fütûhat”, Ata Dergisi, sy. 7 (Konya 1997), s. 237-251; Ş. Mutlu, Yeniçeri Ocağının Kaldırılışı ve II. Mahmud’un Edirne Seyahati. Mehmed Daniş Bey ve Eser- leri, İstanbul 1994.K. Beydilli, “Mahmud II”, DİA, XXVII, 354-355. 92 Bu dönemdeki gelişmeler ve ilgili literatür için bk. K. Beydilli, “Mahmud II”, DİA, 352-357. Ayrıca, A.Özcan, “II. Mahmud ve Reformları Hakkında Bazı Gözlemler, TİD, X (1995), s. 13-39. 93 Savaştan Barışa: 150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856), Tarih Araştır- ma Merkezi, İstanbul 2007. 94 Genel olarak olaylar hakkında bk. M. Sertoğlu, “İstanbul”, İA, V/2, 1214/36-38. 95 İ.H. Uzunçarşılı, “Ali Suavi ve Çırağan Sarayı Vak’ası”, Belleten, VIII/29 (1944), s.71-118 96 Göçler hakkında genel olarak bk. N.İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri (1877-1890), An- kara 1994. 97 İstanbul depremleri : Fotoğraf ve Belgelerde 1894 Depremi, haz. M. Genç- M. Mazak, İstanbul 2000; F.Ürekli, İstanbul 1894 Depremi, İstanbul 1999. 98 İ.H.Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, IV (İstanbul 1972), s. 331-336. 99 İ.H.Danişmend, 31 Mart Vak’ası, İstanbul 1961; A. Özcan, “Otuzbir Mart Vak’ası”, DİA, XXXIV, 9-11. 100 Danişmend, Kronoloji, IV, 388-396. 101 M. Selçuk, “Birinci Dünya Savaşı yıllarında İstanrbul’un Maruz Kaldığı Tehditler”, İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul, s. 302-316. 102 M.Aydın, “İşgal İstanbul’unda Anarşi”, İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul, s. 317-334.

- 201-

Fatih Mahalleleri

Prof. Dr. Mehmet CANATAR*

GİRİŞ

ünümüzde Fatih ilçesi olarak idari yapılanmadaki yerini sürdüren coğ- rafi bölge, 1923 yılına kadar Osman- Glı Devleti’nin Dersaadet veya Nefs-i İstanbul olarak anılan başşehrini teşkil etmektedir. Fethedildikten sonra da başkent olma özelli- ğini sürdürdüğü için Osmanlı idari taksima- tı dışında tutulmuş ve fetihten Cumhuriyet dönemine kadar hususi bir idari yapıya sahip olmuştur. Surların içindeki İstanbul olan Fatih, coğrafi sınırlar olarak Haliç, Marmara denizi ve surların çevrelediği tarihi yarımadadan oluş- maktadır. Kur’an’da geçen “beldetün tayyibetün” veya “belde-i tayyibe” teriminin bu bölge için kullanılmış olduğu kabul edilir. Buna muka- bil İstanbul’u oluşturan tamamlayıcı unsurlar olarak Galata, Eyüp ve Üsküdar bu terime nisbetle “bilâd-ı selâse” olarak nitelendirilerek teşkilatlandırılmıştır.

Fetih öncesinde Fatih’te yerleşim durumu: II. Theodosios’un batıdaki kara surlarını ileri Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası almasıyla genişleyen şehirde iskân edilmemiş Fetih neticesinde II. Mehmed şehrin arazi ve boş alanlar fethe kadar öyle kalmıştı. Öte binalarının devlet hazinesine ait bulunduğunu yandan IV. Haçlı ordusu İstanbul’u alırken bildirdi ve taşınabilir olmayan şeyler ganimet (1203-1204) çıkan yangınlarda şehrin yarısına olarak ilan edildi. Yerleşim noktasında fetih yakını tahrip olmuş, tekrar imarı ve bilhassa sonrası ilk işlerden biri, Bayezid Meydanı’na iskânı mümkün olmamıştı. Fetihten önceki daha sonra adı Saray-ı Atik-i Âmire olacak olan yüzyıllarda şehrin iç kısımlarında boşalan bir sarayın yapılması, bir anlamda “Saray ma- mahallelerin çoğunun yerini etrafları bağ ve hallesi”nin inşasıdır. bahçelerle çevrili büyük manastırlar almıştı. Sultan Fatih, iskan ve inşa politikası çerçeve- Fetih sırasında ise şehir tamamen boşalmış, sindeki bütün uygulamalarıyla Fatih’teki mahalle- yaklaşık elli bin kişi de esir alınmıştı. Fethe lerin oluşumuna zemin oluşturmuştur. Öncelikle yakın dönemde yalnız kıyılarla şehrin orta ve şehri yeniden nüfuslandırmak için kendine ait doğu kesimleri, aralarında irtibat olmayan yer- esirlerin beşte birini, aileleriyle birlikte, Haliç’te lerde meskundu.1 Fetih arefesinde Bizans’ta ev verip bir süre vergiden muaf tutarak yerleştirdi. yangın ve bakımsızlıktan dolayı ancak elli Bu, şehrin eski sakinleri için mahalle oluşturulma- kadar manastır ve kilise ayakta bulunuyordu. sı konusunda önemli bir uygulamaydı. Fidyesini ödeyen veya bunu taahhüt eden esirlere de ev Fetih sonrasında Fatih’te ilk yerleşimler: verilmek ve vergi muafiyeti sağlanmak suretiy- Fatih Sultan Mehmed tarafından belirtilen le serbestlik ve yerleşim imkanı sağlandı. Fetih halde fethedilen şehrin yeniden imar ve iskâ- sırasında saklanmış veya Galata’ya kaçmış halk, nına derhal başlandı. Fetihten iki yıl sonraki fidyesini veren esirlerle birlikte şehrin ilk Rum bir tahrirde; Bizans döneminden 22 mahalle- mahallesinin sakinleri oldu. de 291’i boş veya enkaz halinde tek katlı, iki katlı ve geniş olarak nitelendirilen 918 hane Fetihten sonra Ayasofya vakfına devredilen görülmektedir.2 Surların tamiri ve bazı sur ve bir çoğu Ayasofya, Sırt Hammamı, Hacı kapılarının yenilenmesi gibi düzenlemelerle, Abdi, Hekim Yakub, Şahin Üskübi, Edirneka- Fatih’te “mamur bir şehir” algısı oluşturulmaya pı, Üstad Ayas, Arslanlı Mahzen ve Top Yıkığı çalışılmış ve bu durum Fatih’te mahallelerin (Topkapı) mahallelerinde yer alan evlerin mu- oluşumunda mühim rol oynamıştır. hiti, Osmanlı öncesi yerleşim birimlerini işaret eder. Müslümanların Ayasofya dışında cami Fetihle birlikte en yoğun iskan sahalarının olarak kullandığı diğer Bizans dini yapıları olan liman ticaretine yakın Haliç sahillerinde baş- İmrahor İlyas Bey, Küçük Ayasofya, Fenârîîsâ, lamış olduğu, mahalle gelişimi istikametinin Bodrum (Mesih Paşa), Koca Mustafa Paşa, Atik ise hep yamaçlara sonra da Marmara sahiline Mustafa Paşa (Câbir), Kalenderhâne, Eski İma- doğru ilerlemiş olduğu görülür.3 Bu gelişim ret, Zeyrek Kilise, Kariye, Fethiye, Gül, Kilise Küçükpazar sırtlarında (Zeyrek, Saraçhaneba- (Molla Gürani) camileri ile II. Mehmed’in On şı, Fatih ve Aksaray), Çarşamba yamaçlarında İki Havari kilisesinin yerine yaptırdığı ve Fatih (Atikali, Çapa, Koca Mustafapaşa) civarı gibi Camii ve külliyesi, iskân edildikçe mescid haline yüksek yerlerde gerçekleşmişti. getirilen eski kilise ve manastır kalıntıları ve

- 204- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Bizans dini yapıları olan Ahmed Paşa, Manas- bölgeyi tanımlardı. XIX. yüzyıla kadar nahiye, tır, İbrahim Paşa (Esekapısı), Sancaktar, Şeyh kadı tarafından tayin edilen naibler vasıtasıyla Süleyman, Sekbanbaşı İbrahim Ağa, Balaban yönetilen kalabalık bir köy demekti. Nahiye Ağa, Şeyh Murad, Sinan Paşa, Odalar, Kefeli, kavramı İstanbul’da olduğu kadar yaygın görül- Toklu İbrahim Dede, Acem Ağa mescidleri aynı memektedir. İstanbul’da Mahmud Paşa, Davud zamanda çevresinde bir müslüman mahallesi- Paşa ve Topkapı nahiyelerindeki mahkemelerde nin oluşmasında temel yapı taşı durumundaki İstanbul kadısı adına naibler görev yapmaktaydı. merkezlerdir. İstanbul şehrinin gelişimi Ayasofya, Büyük Sürgün uygulaması, şehrin nüfusunun ar- tırılması ve mahalle inşasında çok önemli bir Çarşı, Fatih Külliyesi, Sultanpazarı, Saraçha- yöntemdi. Anadolu ve Rumeli’den bir kısım var- ne ile padişah ve devlet adamlarının yaptırdığı lıklı müslüman, hıristiyan ve yahudi aileler bu külliyelerin nahiye merkezi kabul edilip na- yöntemle İstanbul’a getirilmiş, ancak gelenlerin hiyelerin oluşmasıyla gerçekleşmiştir. Kanuni bir kısmı geri dönüp gitmişti.4 Getirilen nüfusu döneminden itibaren görülen 13 nahiyeden kalıcı kılmak için şehri cazip kılıcı uygulama- üçü (Fatih-Bayezid-Selim) padişah, ikisi aynı lara ihtiyaç vardı. Bu ise şehrin canlı bir ticaret kişi olmak üzere yedisi (Mahmud, Ali, İbrahim, merkezi olmasını sağlayıcı inşa faaliyetlerine Murad ve Davud) devlet adamı paşa, biri tarikat girişilmesiydi. şeyhi (Şeyh Ebu’l-Vefa) adını taşımaktadır. Su- Fatih devri sonlarında mahalle- lerin Fatih ve Saraçhane civarı ile Haliç çevresinde oldukça yoğun ve sıkışık bir şekilde bulunduğu, Mar- mara sahillerinin seyrek, Yedikule ve kuzeyinin ise oldukça tenha olduğu görülmektedir.5

I. Fatih’te Nahiye ve Mahallelerin Yapılanması ve Durumu

Fetihten sonra bir kadılık bölgesi haline getirilen İstanbul’da her nahi- yenin birkaç mahalleden oluşturul- duğunu görüyoruz. Nahiyeleri oluş- turan daha küçük yerleşim birimleri olan mahalleler ise mescidlerin etra- fında gelişti. Sözlükte “taraf, cihet, İstanbul surlarını gösteren eski bir gravür. yöre, kenar, bölge” gibi anlamlara gelen nahiye, bazan çok küçük bir yönetim riçi Bizans da toplam 13 region yani nahiyeden ünitesini bazan da vilayet hatta daha geniş bir oluşmaktaydı.6

- 205- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Ayasofya Nahiyesi, şehrin ilk idarî birimini oluşturur. Fatih Sultan Meh- med tarafından fethin hemen akabin- de oluşturulan ve şehrin kuruluşuna esas teşkil eden merkez nahiyedir.

Mahmud Paşa Nahiyesi, Mahmud Paşa’nın külliyesi için seçtiği, oldukça işlek bir bölgedir. Bu bölge bedesteni Tahtakale’ye ve Bahçekapı rıhtımına bağlamaktaydı. XIX. yüzyıla kadar en önemli ticaret bölgesi olarak kalmıştır.

Murad Paşa Nahiyesi, Has Murad Paşa’nın yaptırdığı külliye çevresindeki yirmi üç mahalleden oluşmakta idi. Bugünkü Aksaray, Lâleli, Cerrahpaşa, Langa ve Yenikapı bölgelerini kap-

Fatih Camii ve Külliyesi. sayan nahiye II. Bayezid döneminde büyük gelişme göstermiştir.

Fatih’te nahiyelerin oluşmasına esas olduğu Ebu’l-Vefâ Nahiyesi, Eski Saray ile anlaşılan uygulama; Sultan II. Mehmed’in dev- Unkapanı caddesi arasında yer almakta olup let erkânını yanına çağırarak şehrin herhangi Halic’e doğru uzanmaktaydı ve baştan beri bir yerinde kendilerinin ismiyle anılacak bir kalabalık bir nüfusa sahipti. Sultan Fatih, bu- bölge seçmelerini ve orada bir cami, bir han, bir rada Şeyh Ebu’l-Vefâ için bir cami ve bir zaviye hamam ve bir pazaryeri inşa etmelerini isteme- yaptırmıştı. Molla Hüsrev, Hızır Bey, Molla siyle başlamış görünmektedir. II. Mehmed’in Gürânî vb. ulemâ ve zengin esnafın yaptırdığı seçtiği nahiye yeri Fatih camii ve külliyesinin mescidlerle seçkin bir yerleşim bölgesiydi. olduğu bölgeydi. Bu külliye ve çevresindeki nahiye şehrin Halic’e doğru genişlemesini sağ- II. Bayezid döneminde; Atik Ali Paşa, İbra- lamıştır. Fatih’in emrine uygun olarak paşaların, him Paşa, Sultan Bayezid, Davud Paşa, Koca kendi külliyelerini inşa etmeleri sonucu fetih- Mustafa Paşa ve Atik Ali Paşa (Çukurbostan’da) ten sonraki yetmiş yıl içerisinde on üç nahiye adlarıyla altı yeni nahiyenin daha kurulduğu meydana gelmiş ve Osmanlı İstanbul’unu teşkil görülür. Bu nahiyelerle, yerleşim alanları Fatih eden Fatih artık şekillenmişti. ve Aksaray’dan surlara doğru genişledi ve bunun sonucunda birkaç Bizans kilise ve manastırı İstanbul’un ilk kurulan nahiyelerinin, Aya- camiye çevrildi. sofya, Mahmud Paşa, Ebu’l-Vefa, Sultan Meh- med, Murad Paşa ve Topkapı nahiyeleri olduğu Sultan Bayezid Nahiyesi, 1501-1505 yılla- anlaşılmaktadır. rı arasında Eski Saray’ın güneyinde yaptırılan

- 206- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

külliye merkezli bir bölgeydi. Bu külliye yirmi üç mahalleden oluşan nahiyenin merkezinde olup, Bayezid Meydanı’ndan Kumkapı’ya ve Di- vanyolu üzerinde Büyük Çarşı’dan Saraçhane’ye doğru uzanan bölgede yer almaktaydı. Nişancı Mehmed Paşa Külliyesi bölgede bir ikinci merkezi oluşturmaktaydı.

Atik (Hadım) Ali Paşa Nahiyesi, Ali Paşa’nın, Divanyolu’nun bir bölü- münde yaptırdığı külliye çevresindeki beş mahalleden oluşmaktaydı. Atik Ali Paşa adına Çukurbostan civarında bir nahiye daha bulunmaktadır. Bu

yüzden İstanbul’un 3. ve 13. nahiye- Nişancı Mehmet Paşa Camii. leri aynı ismi taşır. Nahiyeye esas olan külliye civarında on yediden İbrahim Paşa Nahiyesi, Çandarlı İbrahim fazla mahalle kurulmuştu. Paşa’nın Uzunçarşı’da yaptırdığı cami, medrese Koca Mustafa Paşa, Davud Paşa, Atik Ali Paşa ve okul çevresinde oluşmuştu. Büyük Çarşı ile ve Topkapı nahiyeleri geniş olmalarına rağmen Haliç liman bölgesi arasında kalan kalabalık seyrek nüfuslu, vakıfları nisbeten azdı. Kanunî ticarî bölgeyi içine almış ve bazı mahalleleri Fatih zamanında kurulan mahallelerden dördü Top- Sultan Mehmed devrinin zengin iş adamları kapı ve üçü de Ali Paşa’da nahiyelerinde yer tarafından kurulmuştu. almıştı. Dâvud Paşa Nahiyesi, Veziriazam Koca Dâ- Mahalle kelimesi Arapça sözlüklerde “men- vud Paşa tarafından meydana getirilen külliye zilü’l-kavm” yani bir kavmin yerleşkesi, konak merkez olmak üzere teşekkül etmiştir. Dâvud yeri, yer, kamp karşılığı olarak kullanılmaktadır. Paşa, ayrıca kendi adıyla anılan Marmara kı- Çoğulu “mahâll” olup Osmanlı Türkçesinde yısındaki bölgeyi de inşa etmek suretiyle yerle- “mahallât” şeklinde de kullanılır. Kelimenin şim alanı haline getirmişti. II. Bayezid devrinde sözlük anlamından hareket edildiğinde söz burada sekiz yeni mahalle daha kurulmuştu. konusu olan yerleşmenin hem kalıcı-sürekli Koca Mustafa Paşa Nahiyesi, II. Bayezid’in hem de geçici-süreli olabileceği görülmektedir. hükümdarlığının sonuna doğru müslüman Mahalle kelimesinin, konulan yer, konak yeri yerleşiminin Silivrikapı yönünde genişlediği ve kamp anlamında da kullanılması, yapılan görülünce, Veziriazam Mustafa Paşa, Saint yerleşmenin sürekli olma amacı taşımadığını Andrew Kilisesi’ni camiye çevirtmiş ve böylece açıkça göstermektedir. Mahalle kelimesi “bir Koca Mustafa Paşa nahiyesi ortaya çıkmıştır. yere inmek, konmak, yerleşmek” anlamına gelen

- 207- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası hall kökünden türetilmiş bir mekân ismi ola- rak, ikamet etmek için kurulan küçük yerleşim birimidir.7

Şehirler ve mahalleler, binaların ve insan- ların rastgele yoğunlaştığı alanlar değil, neden ve sonuç ilişkilerine dayalı, sosyal ve coğrafi çevre itibarıyla belli bir düzen içerisinde oluşup gelişen alanlardır. Mahalle, dayanışma içinde aidiyeti, yönetime katılımı, hizmet etkinliği ve sınırlı bir özerklik alanı olarak da tanımlanır.8

Mahalle, şehirlerin yalnız fiziksel yapısını belirleyen en önemli etkenlerden biri değil, aynı zamanda mahalli meselelerin cami ve mescid merkezinde çözüldüğü, hem merkezi hem de yerel hizmet amaçları çerçevesinde şekillenen, idari ve sosyal bir ünitesidir.

İslam öncesinden itibaren Arap ve yahudi kabilelerinin birbirinden oldukça uzak mahal- lelerde oturduğu Medine’de bu uygulamanın Hicret’ten sonra da sürdüğü görülür. Bu du- rum, farklı dini unsur ve etnik yapıların farklı mahallelerde yerleşmesinin Osmanlı da dahil olmak üzere sonraki dönemlerde esas alınmasını sağlamıştır.

İslam devletlerinde şehir ve mahallelerin bir kuruluş felsefesi çerçevesinde şekillendiğini söy- lemek mümkündür. Bu felsefe; şehrin askeri, mahalleye yerleştirildiğini görmek de mümkün- siyasi, ticari, dini, kültürel bir veya çok amaçlı dür. Bunlar Fatih mahalleleri için de geçerlidir. bir gayeyle kurulup bu hedef etrafında gelişip büyümesi ile vücut bulmuştur. İlk İslâm şehir- 1. Fatih’te mahallelerin oluşumu lerinde farklı yapıların şehrin farklı yerlerine Şehirdeki her türlü imar faaliyetleri ve vakıf- yerleştirilmesi, mahallelere fiziksel ve toplumsal bir birim niteliği kazandırmış; mahalle burada lar bünyesinde işleyen külliye-imaret uygula- yaşayan insanlara bir yere bağlı olma hissini maları, mahallelerin kuruluş ve gelişmesinde en verdiği gibi o mahalleye nisbet edilmelerini de önemli çekirdek unsuru oluşturur. İstanbul’un sağlamıştır. Sosyal ve ekonomik şartların uygun fethinde önemli rol oynayan Molla Gürani, düşmesi durumunda her meslek sahibinin ayrı Molla Hüsrev, Akşemseddin gibi kimselerin

- 208- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

adları bünyesinde teşkil olunan mahalleler ise bağlıdır. Mâbed toplu buluşma yeri ve “ma- Fatih’te bir vefa örneği olarak kurulmuştur. Ma- hallenin sembolü” olduğu için her türlü masrafı hallenin, onu oluşturan toplumun sahip olduğu da mahalle cemaatinin ortak sorumluluğunda değerler bütününü de yansıtan bir toplumsal bulunmaktadır. Mahalleler bir zorunluluk ne- olgu olduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır. ticesinde değil kendiliğinden oluşmuş açık bir Mahalle bir cami, kilise veya havranın et- yerleşim alanları olup, bir mahallenin genel- rafında oluşmuş ve kendisine has kimliği olan de yirmi ile kırk, bazan altında veya üstünde sosyal bir birimdir. Mahalle sakinleri sadece haneden oluştuğu kabul edilir. Bir mahallede ortak menşe, din ve kültürle değil sosyal da- komşu olarak yaşayan ailelerin bir çoğunun yanışmayı sağlayan dış faktörlerle de birbirine aynı zamanda akraba olduğu da görülür.9

- 209- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

leri kullanmaya, harap yerleri iskana başlamakla mahalleler oluşturmuşlardı. Keza, 1593- 1594 yılında Çarşamba’da Fet- hiye Camii civarı cemaatinin çoğalması için arsa dağıtımı yapılmış, 400 arşından ziya- de arsa işgal etmiş olanların fazla aldıkları yerler diğer isteyenlere verilmişti.10 Bir kilise camiye çevrildiğinde etrafındaki boş arazi her biri bir ev yapılacak kadar par- sellere ayrılıp bir müslüman mahallesi kurulması amacıyla müslümanlara satılmaktaydı. Nüfusun yoğun olmadığı böl- gelerde bir cami veya mescidin yapılması da yerleşimi teşvik etmiş ve böylece mahalleler ortaya çıkmıştır. İskan poli- tikası neticesinde sürgünler suretiyle yapılan yerleştirmeler ise yeni müslüman ve gayri Şeyh Ebü’l-Vefâ Camii ve eski İstanbul evleri. müslim mahallelerinin oluş- masında büyük rol oynamıştır. Mahallelerin sosyal ve idari yapısının oluşu- munda rol oynayan pek çok unsurdan söz ede- Mahallelerin oluşumunda nahiyeler dikkate biliriz: Dini kimlik-köken ve tercihler; alt dini alındığında bir hiyerarşi söz konusudur. Nahi- kimlik-köken ve tercihler; etnik kimlik-köken yeler, külliye çevresinde şekillenen, padişah veya ve tercihler; alt etnik kimlik-köken ve tercihler; üst düzey devlet adamları tarafından inşa edilen mesleki grup kimliği; siyasi, askeri, sosyal ve eko- büyük kompleksler iken, mahalleler diğer devlet nomik tercihler; aile hayatı ve evlilik; tarihi ve görevlileri veya varlıklı sivil kesim tarafından meskûn yerlere yerleşim veya meskûn olmayan inşa edilen ve merkezinde mescid ve mektebin hâli alanlara yerleşim; planlı yerleşim veya plansız olduğu daha küçük komplekslerdir. yerleşim, nüfus yoğunluğu veya azlığı gibi. Mahallelerin oluşmasında dinin çok önemli Fetih sonrası iskanı artırmak için arazi ve bir etken olduğu görülmektedir. Bu bağlamda binaların mülk olarak verileceğinin ilanı üze- mahalle, “aynı mescidde ibadet eden cemaatin rine ahali, çeşitli yerlerden gelerek metruk ev- aileleriyle birlikte yerleştiği şehir kesimi” şek-

- 210- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

linde tanımlanır. Halkın çeşitli dinî ve etnik etnik kök gibi ayırımları aşmıştı. Osmanlı dev- gruplara göre şehrin bölge ve mahalleye ay- rinde farklı dinlere mensup insanlar, çoğunluğu rılması, İslâm şehrinin en önemli özelliğidir. müslüman olan mahallelerde “komşu” olarak “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” kendilerine yer bulabilmişlerdi. Bazı meslek sözü ile, Suriçi İstanbul’un “müminler şehri”11 grupları da mesleklerinin adını taşıyan mahal- olarak nitelendirilmesi de dinin mahalledeki lerde (Vezneciler, Çıkrıkçılar) oturarak mahalle yansımasıdır. oluşumuna tesir eden unsurlar olmuşlardır.

İstanbul’un gelişiminde izlenen esas prensip, Genellikle mahalle mescidleri ileri gelen bir toplumun dininin gereklerini rahatça yerine mahalle sakini tarafından yaptırılmış, zamanla getirebilmesini ve bir müslüman şehrinde ya- bazısı camiye de dönüştürülmüştür. Mescid veya şamanın kolaylıklarından faydalanabilmesini camii yaptırarak mahallelere ismini vermiş olan sağlamaktı. Ayasofya, hükümdar ve halkın bir şahsiyetlerin dini ve alt dini kimlik ve kökeni, araya geldiği, halkın dilekçe ve şikâyetlerinin tasavvufi yönü de o mahallenin gelişmesi nok- kabul edildiği bir yerdi. Bu temel İslâmî karakter tasında büyük tesirler icra etmektedir. Nitekim, şehrin topografik gelişiminde de görülür. Baştan kurduğu mescid ve vakıfla Fatih nahiyesinde- beri İstanbul’a “mübarek bir İslâm şehri” niteli- ki bir mahalleye ismini veren ve İstanbul’daki ği verilmeye çalışılmıştır. Osmanlılar’ın sûfî ve ilk Nakşibendi şeyhi olarak da bilinen Seyyid derviş şeyhlerine derin bağlılığı, birçok mahalle- (Emir) Ahmed Buhari (v. 922/1516) adına bu nin bir velînin zaviye veya türbesinin etrafında mahallede müridleri ve muhibbleri tarafından ve onun ismiyle kurulmasına yol açmıştır. Bu kurulmuş onlarca vakıf olduğunu görüyoruz. çeşit mahalleler arasında Şeyh Ebu’l-Vefâ, Şeyh Dolayısıyla mahallenin kurucu unsurunun Akşemseddin, Şeyh Sevindik Halvetî (Kovacı şahsiyeti o mahallenin gelişmesi açısından da Dede), Şeyh Mahmud Resmî sayılabilir. İslam büyük bir ehemmiyet taşımaktadır. şehri kimliğini öne çıkarma çabaları içerisinde, sikkelerden “Kostantiniyye” lafzının kaldırılarak 1543’te çok sayıda geniş ve üzerinde yerleşil- 1760 itibarıyla emir ve beratlarda da “İslambol” memiş arazi parçaları mevcuttu. XVI. yüzyılda 12 yazılması emredilmişti. surların içindeki mahallelerin yaklaşık %30’u Halkın başta din unsuru olmak üzere kısım Fatih Sultan Mehmed, %50’si II. Bayezid veya mahallelere ayrılması ve örgütlenmesi, in- devrine, %15’i ise 1512-1546 yılları arasına sanların sosyal, ekonomik ve siyasî tercihleri- tekabül eder. XVI. yüzyılda nüfus artışının ni kendilerinin yaparak ayrı bir yaşama alanı sürmesine rağmen yeni mahalle oluşumundaki belirlemelerine imkân sağlamıştır. Bu açıdan sayılar daha düşüktür. Bu durum, artan nüfu- mahalleler bir pazar çevresinde de gelişebilmiştir. sun önceden kurulmuş mahallelere yerleşimle Birlikte yaşama kültürünün gelişmişliği sonucu izale edildiğini gösterir. XVI. ve XVII. yüzyıl şehrin müslüman ve gayri müslim ahalisi pazar planlarında Yedikule, Bayrampaşa deresi, Ye- bölgesinde yanyana çalışmakta ve hatta başlan- nibahçe surları civarı ve Langa bostan bölgesi gıçta iskân bölgelerindeki mahallelerde karışık hariç, Suriçi'nin tamamıyla meskun mahaller olarak yaşamaktaydı. Hemşehrilik olgusu din ve olduğu görülmektedir.

- 211- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

XVI. yüzyılda surların içindeki İstanbul nü- fusu hızla artınca eski mahallelerde yerleşim sık- laşınca, bazı mescid, kilise ve sinagoglar camiye çevrilip yeni mescid ve külliyeler inşa edilmiştir. Özellikle Bayrampaşa deresi boyunca surlara doğru daha önce iskân edilmemiş bölgelerde yeni mahalleler kurulmuştur. XVII. yüzyıla kadar İstanbul’un gelişimi genellikle surların içinde süregelmiştir. Bayrampaşa deresinin doldurduğu limanda bulunan yağ kan- Fatih’te Suriçi'ne ait vakıf sayılarındaki artış- dilleri. lar mahallelerin gelişmesini de göstermektedir. Mahalle sakinlerinin, cami yaptırmak için Suriçi'nde, 1453-1521 tarihleri arasında 1163 dernek kurdukları da görülür. Bu da yeni bir vakıf kurulmuşken, bu sayı 1546 yılında 2515’e mahalleler oluşumuna adım demektir. Fetih- yükselmiş, 1600 yılında ise 3265 rakamına ulaş- ten sonra birden fazla mescid yaptırıp adını iki mıştı. XVI. yüzyılda sur kapıları civarında ve mahalleye vermiş kimseler de olmuştur. Bayrampaşa vadisinde meydana getirilen vakıf sayısındaki fazlalık bölgedeki nüfus artışına ve Mekteb, çeşme ve kütüphanelerin de yer- yeni mahalle oluşumuna işaret etmekteydi. Bu leşimi celbederek mahalle oluşumunda önem tarihlerde Suriçi gelişiminin zirve noktasına taşıyan birer unsur olduğunu belirtmeliyiz. ulaştığı görülür. Nitekim hemen her mahallede varlıklı kişile- rin yardımıyla ayakta duran bir okul ve çeşme mevcuttu.

İstanbul’da Fatih, Vefa ve Süleymaniye çevre- sindeki bazı mahalleler ulema semti, Yenibahçe ise yöneticiler tarafından tercih edilen yer idi. İstanbul’da yer alan her bir bina ve hizmet türü şehir yerleşimine, çevresinde mahalle oluşumu- na doğrudan veya dolaylı tesir eden yapılardır.

2. Fatih’te mahalle yapısı ve nüfus

İstanbul’u şenlendirmek nüfuslandırmak de- mekti. Fatih döneminde bu amaçla memleketin her yerinden sürgünler yapıldı, fethedilen yer- lerden şehrin gelişmesine katkıda bulunabilecek soylu, zanaatkar ve tüccar getirildi. Her dinden, her kökten göçmenin İstanbul’a gelip yerleşmesi teşvik edildi. Ancak İstanbul’a yoğun gönüllü Lycus Deresi (Bayrampaşa Deresi). yerleşimi, alt yapı geliştikten ve şehir ticarî yön-

- 212- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

den gelişmeye başladıktan sonra gerçekleşti. Bu Kanunî Belgrad’ın fethinden sonra hıristiyan durum mahalle oluşumunda alt yapı ve ticari ve yahudilerin bir kısmını Samatya Kapısı sonra imkanların özenle takip edildiğini de gösterir. Belgrad Kapısı kesimine yerleştirerek Belgrad mahallesini oluşturmuştu. Fatih’in sarayında daimî ikamete başlayıp, bina yapımını, ekonomik canlılığı ve yeni yer- XVI. yüzyılın ilk yarısında büyük oranda leşimleri teşviki, 1459 yılında fetihten önce ve ekonomik sebepler sonucu iş bulmak amacıyla sonra kaçan bütün Rumlar’ın geri dönmesini İstanbul’a ev göçü suretiyle şehrin ve mahal- emretmesi, Rum Ortodoks ve Ermeni patriği lelerin nüfusu önemli ölçüde arttı. Bu gelişler tayin, özellikle zanaatkar ve tüccarın yerleşi- mahallenin genişlemesine de yol açmıştır. Bu mini teşvik etmesi ve sürgünlerle birlikte İs- yüzyılda İstanbul’da nüfus artışı %100 oranında tanbul’un nüfus bakımından desteklenmesi gerçekleşmiştir. Bu durum mahallelerin hayli amacını taşıyordu. büyümesine, mahallelerin bölünmesine veya yeni mahallelerin teşkil edilmesine etki etmiştir. Foça ve Amasra’dan Ermeni ve Rumlar; Mora, Taşoz, Limni, İmroz ve Semendirek, Mahallelerde nüfusla doğrudan ilgili ve ma- Trabzon, Midilli, Argos ve Eğriboz’dan Rumlar; halle hayatında hayati önem taşıyan bir konu Konya, Lârende, Aksaray ve Ereğli’den müs- da su ihtiyacı idi. II. Mehmed ve II. Bayezid lüman, Rum ve Ermeniler; Kefeli’den Rum, dönemlerinde eski su yollarının tamirden ge- Ermeni ve Latinler şehre getirilip yerleştiril- çirilerek su ihtiyacının karşılanması gibi çalış- di. XVI. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu malara ilaveten, Kanuni döneminde şehrin su cemaatler (Rum-Ermeni-Latin) İstanbul ve ihtiyacının karşılanması için yapılan faaliyetler Galata’daki çeşitli mahallelere dağılmışlardı. neticesinde mahallelerin hem nüfus itibarıyla Ermeniler’in yirmi dört cemaate yani mahal- hem de yeni mahalle teşkili dolayısıyla büyüme leye dağıldığı ve 1490 yahudi hanesinin var olduğu tespit edilmektedir.

Bir mahalleden sayılabilmek için, orada kesintisiz beş sene ikamet etmiş olmak gerek- tiğinden müslim veya gayri müslim olsun “ce- maat” olarak adlandırılan sürgün-göçmenler, nüfus sayımlarında mahalle sakinlerine dahil edilmezler, dindaşlarının mahalleleri içinde ya da zamanla yeni bir mahalle oluştururlar veya bütünleşirlerdi. Bu bütünleşme müslüman- larda kısa sürede gerçekleşirken yahudilerde oldukça yavaş olurdu. Bahçekapı-Eminönü bölgesinde tamamen, liman sahili boyunca genellikle, kısmen de Fildamı mahallesinde Süleymanname'de yer alan ve Mimar Sinan'ı Kanuni'nin türbe- yerleşmiş bulunduğu görülmektedir. sinin inşaatının başında, elinde mimarların kullandığı ölçü aleti zira ile gösteren minyatürden detay.

- 213- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası gösterdiği görülür.13 Kanuni’nin de mahalleler olarak limana inen birkaç ana cadde haricinde için su hassasiyetini Mimar Sinan’a; “Benim sokakların eğri büğrü geçit ve çıkmaz sokaklar maksûdum bu su her mahalleye revâne ola”14 halinde olması gösterilir. şeklinde ifade ettiği belirtilir. Suyun mahallele- İkamet esasına dayanan mahallelerde ise her re, devlet ricali ve zengin konaklarına dağıtımı türlü inşaat devletin kontrolü altındaydı. 1559 İstanbul kadısının görevleri arasında önemli yer tarihli bir talimata göre mahallelerde evler iki tutmaktaydı.15 Su hizmetleri vakıflar aracılığıyla kattan daha yüksek olmayacak, sokak üzerine yürütülmekteydi. Eski dönem mahallelerinde saçak ve çıkıntı yapılmayacaktı. 1725 yılında fizikî yapıların tamamlayıcı unsuru olan ku- müslimler için 12, zimmi ve yahudiler için 9 yuların yerini Osmanlılar’la birlikte mahalle zirâ olan evlerin yükseklik ölçüsü 1817 tarihli çeşmeleri almıştır. bir talimatla müslimler için 14, gayri müslim- 3. İkamet mahalleleri ve ticaret mahal- ler için 12 zirâa çıkarılmıştı.17 İki kattan fazla leleri ev inşa yasağı, binalarda yukarıya doğru ekle- Klasik İslâm şehirlerinde ticaret ve ikamet melerin yapılmasına yol açmıştı. Tanzimat’tan alanları birbirinden ayrılmıştır. Devletin kont- sonra getirilen bina yüksekliği sınırı tamamen rol mekanizması çoğunlukla ticari alanlarda kaldırılmıştır. ve merkezde kendini gösterirken, mahalleler Yangınlardan sonra özellikle resmi bina ve kendi işlerini kendileri yerine getirmekte, bu hanlara bitişik olan evlerin, taş veya tuğla ile ise mahalle halkı arasındaki dayanışmayı artır- yapılması emredilmekteydi. Ucuz maliyeti do- maktaydı. Fatih’te de ticaret alanlarının bulun- layısıyla Fatih’teki evlerin çoğu ahşaptı. XVI. duğu mahalleler ya hiç ikametgah bulunmayan yüzyılda görülen hızlı nüfus artışı ev ihtiyacını (Mahmud Paşa) veya ticaret öncelik taşımakla da beraberinde getirmiş, şehirde büyük bahçeli birlikte ikametgah alanlarının en düşük seviyeye saraylar yıkılıp yerlerine birbirine bitişik ahşap 16 indiği bölgelerdi. evler yapılmıştı.

İstanbul’da bazı yapıların toplumun bütü- İkamet mahallelerinde müslümanların ev nünden ayrı bir mahalleye kapanması, diğer veya arsalarını zimmîlere satmaları yasaktı. Bazı İslâm şehirlerinde görüldüğü gibi katı değildi. mahalleler zamanla hüviyet değiştirip, hıristiyan Yani dinî ve etnik yapılar şehirde birbirine ka- mahallesi iken müslümanlar veya müslüman palı cemaatler halinde yaşamıyordu. Öte yan- mahallesi iken hıristiyanlar tarafından iskân edi- dan şehrin ticaret ve sanat kesiminde kendini liyordu. Mesela 1636-1637’de Langa’da Kâtib gösteren mesleki gruplaşmalar mahallelere pek Kasım mahallesinde müslüman evlerinin sayı- yansımadan, bir mahallede boyacı, ekmekçi, sının, gayri müslimler tarafından satın alınmak berber, kalaycı gibi çeşitli mesleklerden insanlar suretiyle 300’den 33’e indiği bildirilmekteydi.18 birarada yaşamaktaydı. Bu ve benzeri durumlarda çıkarılan fermanlarda İstanbul’un ticaret bölgesi olan Haliç liman müslüman evlerinin hıristiyanlara satılmasının, bölgesindeki çarşı, han ve kervansarayların tasar- hıristiyanların da sur dışında ev yapmalarının lanmış bir plan sonucu yapılmadığına gerekçe yasaklandığı belirtilmekteydi. İstanbul surları

- 214- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

dahilinde kalan tek Katolik zümre, Ermeni- lerle birlikte 270 haneyi bulan ve kendilerine Edirnekapı’da iki kilise verilen Kefeli ailelerdi. Bunlar zamanla Galata’ya geçince kiliseleri Ke- feli Camii ve Odalar Camii adı verilerek camiye çevrilmişti.

Mahallenin temel unsurları içerisinde esnafı; bakkalı, fırıncısı, kasabı, terzisi, berberi, manavı günlük hayat içerisindeki yerleri ve oluşturduk- ları kültür ile birlikte mütalaa etmek gerekir. XVI. yüzyıl sonlarından itibaren esnaflığı ve ekonomik faaliyetleri seçen yeniçerilerin sefer- lerde padişahla birlikte hazır olmak zorunlulu- ğu olduğundan, sefer zamanları Fatih’te pazar Suriçinden bir kare. alanları tamamen düzensiz hale gelir; fiyatlar artar, karaborsa oluşur ve kıtlıklar görülürdü. beş asır boyunca genişletme dışında mühim II. Selim zamanına kadar hemen her yıl bu bir değişim göstermemesidir.20 duruma rastlanırdı. Osmanlı döneminde Fatih sokakları, mahalle- İstanbul’da inşa edilen ev tipleri beş başlık nin oluşumuna, kullanımına ve gelişimine çoğu altında incelenmekte ise de mahalle evleri, yak- defa olumsuz etkisi olan temel unsurlardan biri laşık 400 arşın bir alan kaplayan, esnaf ve orta olarak gösterilir. Zira İstanbul’da sık sık çıkan halli halkın yaşadığı genellikle bir veya iki katlı yangınlar dar sokaklar nedeniyle şehrin sosyal, ahşap veya kerpiç evlerdi.19 Bahçeli evler ise, ekonomik ve fizikî yapısını etkilemiştir. Bu dar duvarla çevrili, avluları iç ve dış olmak üzere sokaklar, ramazan ayında dışarıdan gelen binlerce ikiye ayrılan, bir veya daha fazla ev veya odadan dilenci tarafından da doldurulurdu. Sokaklarda, oluşan, içerisinde birer taraça, abdesthane, ahır, fırın, hamam, sundurma, çardak, kiler, serdâb, gayri müslim iken müslümanlığı seçenlere at üze- değirmen, kümes, bahçe, kuyu ve çeşme bulu- rinde dolaştırılarak bir çeşit tören de yapılırdı. nan ikametgahlardı. Haliç bölgesinde limana inen birkaç ana cadde 4. Mahalle sokakları, caddeler ve günlük haricinde sokaklar eğri büğrü geçitler ve çıkmaz hayat sokaklar halinde, XIX. yüzyılda bile şehrin en önemli caddesi olan Divanyolu ancak 3-3,5 m. Mahallelerinin çoğu küçük sakin bir iki so- genişliğindeydi. Dar sokaklar sebebiyle taşıma- kak veya çıkmazdan oluşmakta, bu sokakların cılık daha çok Haliç’ten deniz yoluyla yapılırdı. biraz genişçe ve hareketli yerinde ise bir küçük cami veya mescid bulunmaktaydı. İstanbul so- Şehir, umumiyetle eğri büğrü çıkmaz sokak- kakları açısından önemli bir husus; şehrin tabii larla doluydu. 1876 yılında dahi sokaklar II. topoğrafyasına çok uygun olduğu için sokakların Mehmed devri özelliklerini korumaktaydı. Zira

- 215- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası yangınlardan sonraki yeniden yapılanma süreçle- Bir açıdan plansız şehirleşme örneği olarak rinde eski sokak düzeni hep muhafaza edilmeye gösterilen çıkmaz sokaklar öte yandan, ma- çalışılmıştı. Üst katlarda sundurma uygulaması halleye yabancı girişini engelleyip, sakinlerin evlerin sokaklara taşmasına, dar sokakların loş mahremiyet ve güvenliğinin sağlanmasını da ve havasız dehlizlere dönüşmesine yol açmıştı. kolaylaştırmaktaydı. Toplumsal hayatın bütün ihtiyaçlarının karşılandığı her mahalle çıkmaz XVI. yüzyıl belgelerinden anlaşıldığı üzere sokaklara açılan bir ana caddeyle bölünüyordu. sokaklarda kaldırım vardı. Evliya Çelebi Şehirlerin savunmasını İstanbul sokaklarının kolaylaştırmak maksadıyla tamamının kaldırımla- yapılan surların yanında rı olduğunu kaydeder. mahalle ile semtleri birbi- Kaldırımların yapım rinden ayıran kapılar da var- ve onarımı, mahalle dı ve mahalleler bu kapılara göre adlandırılıyordu. Bir yönetiminin kaldırım- ayaklanma esnasında şehrin cılar loncası kethüdası diğer mahalleleriyle bağlan- ile yaptığı anlaşma ile tısını kesmeyi amaçlayan ve sağlanır, yapılan işler mahalleleri şehir kapılarına merkezi idare tarafın- göre gruplandırmaya daya- dan kontrol edilirdi. nan uygulama İstanbul için Ana caddelere kaldı- geçerli değildi. rım döşeme giderleri hükümet tarafından, Mahalle sokak ve cad- yan sokaklarınki sâkin- deleriyle doğrudan ilgili ya- ler, dükkân sahipleri ve pılar içerisinde hazîre-me- zarlıklar da bulunmaktadır. vakıf mütevellileri tara- Suriçinde eski İstanbul evleri. fından karşılanırdı. Fatih’te şehrin dışında geniş arazide büyük mezarlıklar teşekkül etmesine Ramazan hariç yatsı namazından sonra rağmen yoğun yerleşim yerlerinde, mahalle herkesin evinde olması zorunluydu ve sokak aralarında veya bazı hayratın etrafında küçük aydınlatması olmadığından gece sokağa çıkması mezarlıklar olan hazirelerin meydana gelmesi gerekenler fenerleriyle çıkmak durumunday- önlenememiştir. Mahalle sakinleri evlerinin he- dı. Aralıklarla yayımlanan fermanlara rağmen men yakınındaki bir hazîreye gömülmeyi tercih sokakların bakımsız ve pis olduğu da hakim etmişlerdir. Bu yüzden mahallelerin arasında kanaattir. İlk defa 1839’da çıkmaz sokakların ortaya çıkan küçük mezarlıklar şehrin tarihî açılması, geniş ve ilgi çekici cadde ve meydan- görünümünün başlıca özelliklerinden birini ların oluşturulması gibi planlar yapılmış, ancak oluşturmuştur. İstanbul’da, şehrin ilk kadısı 1865 Hocapaşa yangınından sonra uygulamaya Hızır Bey’in medfun olduğu Voynuk Şücâed- konulabilmişti. din Camii hazîresi ile Vefa’da Molla Gürânî

- 216- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Camii karşısındaki hazîre gibi birkaç önemli Kürsüsü'nün bir bölümünde, “Seyfi Baba”da mezarlık daha vardır. Dolayısıyla İstanbul’da İstanbul’un sokakları ve insanları bir kara mi- hayat ve ölüm birçok mahallede iç içedir ve zahla anlatılır. Şiirlerinde İstanbul’a en çok yer bütünlük taşır. veren şair Yahya Kemal’dir. Ahmed Râsim’in eserlerinde de İstanbul’un hemen her semti, Mahalle mektep ve kahveleri ile mahallelerde canlı ve ayrıntılı bir şekilde anlatılır. tesis edilen kütüphaneler de, Fatih’in mahalle ve sokaklarına canlılık 5. Yangın, deprem ve katan müesseseler içe- salgın hastalıklar risinde önemli bir yer Şehir ve mahalle haya- tutmaktadır. Özellikle tını etkileyici en önemli kütüphaneler yalnızca unsur yangınlardır. Zira nahiye merkezlerinde yanan evler, bir veya bulunan büyük medrese- daha fazla mahallenin lerde olmayıp mahallelere asli unsurunu meydana kadar yayılmıştı. Buna, getiriyordu. Üstelik ma- Mevlânâ Bâlî’nin Şeyh hallelerde çıkan yangının Süleyman mahallesinde söndürülmesi işi de ilgili inşa ettirdiği mescidde mahallenin doğrudan kurduğu kütüphane,21 sorumluluğu altındaydı. Yemen fatihi Koca Si- Sık nüfuslu ve çoğunluğu nan Paşa’nın İshak Paşa ahşap, dar sokak evleriy- mahallesindeki medre- le İstanbul’da sık çıkan sesindeki kütüphanesi, yangınlar şehrin sosyal Amcazade Hüseyin Pa- ve ekonomik yapısı kadar şa’nın Saraçhane Mimar fizikî görünüşünü de et- Ayaş mahallesindeki kül- Fatih Sultan Mehmed. kilemiştir. Tespitlere göre, liyesinde müstakil bir büyük yangınların bir çoğu Cibali semtinde mekânda kurduğu kütüphane gibi pek çok başlamış, şehrin merkezinin tamamı yandıktan örnek gösterilebilir. sonra Kumkapı, Yenikapı veya Langa’da Marma- Hüseyin Rahmi, Suriçi İstanbulu'nu ve özel- ra kıyılarına ulaşmıştır. Tahtakale, Büyük Çarşı likle kenar mahalleleri eserlerinde en çok işleyen civarı ve Fener-Balat bölgeleri sık sık yangın çı- yazardır. Halide Edib’in özellikle Âkile Hanım kan semtlerdi. 1633 yangınında 20.000 ev, 1660 Sokağı ve Sevda Sokağı Komedyası doğrudan yılında şehrin üçte ikisi, 1693’te on sekiz cami, sokak ismi çevresinde oluşmuştur. Bu eserlerde, on dokuz mescid, 2547 ev ve 1146 dükkân, Aksaray ve Fatih civarında insanlarla beraber 1729’da şehrin sekizde biri, 1756’da şehrin üçte çevrenin, sokakların, eşyanın değişimi tasvirlerle ikisi, 1782’de 20.000 ev, 1833’te şehrin yarısı, anlatılır. Mehmed Akif ise şehir düzenin tenki- 1854-1885 arasında ise 27.000 ev yanmıştı.22 dini yapar. “Mahalle Kahvesi”nde, Süleymaniye İstanbul’un büyük kısmını tahrip eden 1908

- 217- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Çırçır, 1910 Aksaray-Mercan ve Balat, 1912 İs- kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştur. hak Paşa, 1918 Cibali-Cerrahpaşa-Şehremini ve Sonraki 400 yıl içerisinde 20 veba salgını daha Vefa, 1919 Karagümrük yangınlarından sonra yaşanmıştır. Veba salgınları İstanbul’da yalnız nü- 40 yıl içinde yanan ve zarar gören 7000 binadan fus ve mahalleleri değil ticarî hayatı da olumsuz iz dahi kalmamıştı.23 Yanan binalar baştan başa yönde etkilemiştir. Tarih itibarıyla karşılaşılan mahalleler demekti. siyasi, askeri ve sosyal nitelikli kalkışmalar da şehir ve mahalle hayatını önemli ölçüde etki- Yangınlar toplum hayatında çeşitli siyasî, sos- lemiştir. Bu tür hadiselerde sivil halk evlerine yal ve ekonomik bunalımlara da yol açmıştır. kapandığı ya da bir bölümünün şehri terkettiği Yangınlarda, çarşı pazar ve mahallelerde yağmalar dahi olmuştur. görülür, evsiz kalanlar kurtarabildikleri eşyalarla cami avluları, medreseler ve boş yerlere sığınır, Mahallelerin karşılaştığı meseleler karşısında yiyecek ve inşaat malzemesi sıkıntısı çekilir, fi- bir dayanışma yoluna gitmesi neticesinde, pek yatlarda artar ve yakın şehirlere göç olurdu. çok meselenin halli için mahalleye ait bir işletme hüviyetindeki avarız vakıfları oluşturulmuştu. Bu Yangın tehlikesini azaltmak ve şehir kapıla- yapı, mahalle cami-mescidini vakfeden kişinin ve rıyla iskelelere ulaşımı kolaylaştırmak için 1558 diğer hayır sahiplerinin katkısıyla ayakta duran, tarihinde surlara bitişik ev ve dükkânların 4 zira mahallelinin de iştirakinin söz konusu olduğu boşluk bırakacak şekilde yıkılmasının emredil- yardımlaşma sandığıdır. Avarız vakıfları birçok diğini biliyoruz. Yangınlar yüzünden alınan mahallede bulunurdu. İmamın sorumluluğu al- tedbirler arasında, saçakların durumu, evlerin tında muhafaza edilen toplanan para düşük bir yüksekliği, evlerin surlara mesafesi konuları nema karşılığında kredi olarak verilerek işletilir, gösterilebilir. Buna rağmen İstanbul mahalle- getirisinden hasta ve fakirlere, yardıma muhtaç leri nizama aykırı evlerle dolmuş ve her yangın evleneceklere, fakir cenazelerinin kaldırılması- bunları yok etmekle beraber arkasından kısa süre na, su yolu onarımına, cami veya mescid tamiri içinde yenileri yapılmıştır. İstanbul’da belediye yanında imam ve diğer mahalle hizmetlilerinin teşkilâtının kurulmasından sonra da şehir ahşap ücretlerinin ödenmesine ayrıca memleketine gi- evlerle dolmaya devam etmişti. decek parası olmayanlara sarf edilirdi.24 Devletin Depremler de şehrin genel görünüşünde ve tarh ettiği ve mahalleye isabet eden ödemeler toplum hayatında etkili olmuştur. İmar ve iska- yine avarız vakıflarından ödenirdi. nından çok geçmeden şehirde yaşanan “Küçük Mahalle içi yapılanma “zincirleme kefalet”, kıyamet” diye nitelendirilen 1509 sarsıntıları ile “ortak sorumuluk” esasına dayanan “komşuluk 109 cami ile 1070 ev harap olmuş, tahminlere hakkı” çerçevesinde oluşmuştu. Dolayısıyla te- göre 5000 ile 13.000 arasında insan ölmüştür. mel konularda yardımlaşma ve dayanışma esas Şehir 1711-1894 yılları arasında altmış altı sar- unsurdu. Mahalle halkı birbirine müteselsilen sıntı daha geçirmiştir. kefil, yani mahallelerinde meydana gelen bir ola- İstanbul mahallelerini etkileyen bir diğer fe- yın aydınlığa kavuşturulmasında ve doğan bir laket bulaşıcı hastalıklardır. Veba, kolera, çiçek zararın karşılanmasında ortaklaşa sorumluydu. hastalığı gibi salgın hastalıklar zaman zaman nü- 1509 depremi sonrası şehri yeniden inşa için âcil fusun kırılmasına ve göçe yol açmıştır. Fetihten önlemler yanında işin çabuk tamamlanabilmesi on üç yıl sonra yaşanan 1466 veba salgını birçok için İstanbul’da her haneden bir kişi ile 22 akçelik

- 218- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

avarız vergisi alınmıştı. Bu ve benzeri hadiselerde idi. İstanbul’da Ermeniler’in yerleşim kesimleri mahallelerde oluşturulan avarız vakıfları birer Samatya, Yenikapı’dan Kumkapı’ya kadar olan mahalli hazine hükmündeydi. Avarız için top- alan, Balat ve Topkapı’dır.26 lanan paranın harcama sorumlusu olarak avarız Rumların büyük çoğunluğu fetih sonrası İs- mütevellisi adı verilen kişi bulunmaktaydı. tanbul’a sürgün edilenler olup başta farklı yerlere 6. Gayri müslim mahalleri iskan edilmişken 1601’den itibaren çoğunlukla patrikhanenin bulunduğu Fener’de yaşamaktaydı. Fethin hemen sonrasında 1456’da Samatya’da 1833 nüfus sayımında İstanbul’daki Rum milleti kırk iki yahudi, on dört Rum ve on üç müslüman 50.343 erkek nüfustan ibaretti. aile olduğunu biliyoruz. Gayri müslim mahallele- ri kent dışından getirilen ve fetih öncesinden beri Karaman’dan sürülmüş, Rumca bilmeyen, yaşayan ailelerin belirli mekanlara yerleştirilme- Türkçe konuşan bir siyle oluşturulmuştu. grup Ortodoks hıris- tiyan Rum patrikha- Ermeni mahalleleri nesine bağlanmışsa da açısından baktığımız- bunlar ayrı bir cemaat da, II. Mehmed, ço- cukluk arkadaşı olan karakteri taşımaktaydı. Patrik Hovakim’in XVI. yüzyılın ortaların- başkanlığında Bursa da Yedikule yakınlarına Ermenilerine, Samatya yerleştirilen bu grubun ve Kumkapı tarafların- daha sonra Narlıkapı ci- da mahalleler vermiş- varında surun içinde ve ti.25 Anadolu’dan İs- dışında yaşadığı görülür. tanbul’a yerleştirilen Yahudiler çoğunluk- Ermeniler 6 cemaat la İspanya’dan gelmiş halinde çeşitli bölge- olup Haliç kıyılarında lere yerleştirilmişti. Sirkeci Cıfıt (Şuhûd) Ermeni ruhanî meclisi Pertevniyal Valide Sultan Camii. Kapısı (Yahudi kapısı) ilk patriğini padişahın çevresinde yerleşmişlerdi.27 Fatih yerli yahudi- emriyle 1461’de seçti. Patriğin makamı o zama- lere de eman vermiş ve 110 yahudi ailesi olarak nın Ermeni nüfusunun yoğun olduğu Samatya onları hanelerinde bırakmıştı. İstanbul yahudileri, semtindeki Surp Kevork (Sulu Manastır) idi. sinagogları etrafında ayrı ayrı cemaatler halinde Burada Rumlarla birlikte 1000 kadar Ermeni ruhanî ve idarî birimler olarak örgütlenmişti. ailesi yaşıyordu. XVII. yüzyılda Ermeniler’in 1597’de Valide Camii’nin yapımına başlandı- en kalabalık bulunduğu semt Kumkapı idi ve ğında Eminönü yahudileri yaklaşık 100 hane 1641’de Ermeni patrikhânesi buradaki Surp As- Hasköy’e taşındı. Bundan böyle Hasköy yahu- duadzadzin Kilisesi’ne nakledildi. Ermeni nüfus dilerin yoğun olduğu tek bölge haline geldi. Yenikapı, Kumkapı, Balat ve Topkapı semtlerinde XVII. yüzyıl ortalarında 17 yahudi mahallesi yoğunlaşmıştı. 1833 sayımında İstanbul’da bü- olduğu, bunların Ayazma kapısı ve Balat’ta ka- tün Ermeni milletinin erkek nüfus sayısı 48.099 labalık halde ve bir kısmı da sur dışında olmak

- 219- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

müslüman mabedinin yakınında ev inşa edemez, buradaki bir evde de oturamazlardı. Evlerini 9 zirâdan daha yüksek inşa edemeyecekleri gibi hamam yapmalarına da izin verilmezdi. Gayri müslim mahallelerindeki evler farklı renklere boyanır ve kolaylıkla ayırt edilmeleri sağlanırdı.30

Gayri müslimler arasında tek tek müslüman- lığı seçenlere sıkça rastlanmaktaydı. Divan, yeni müslüman olanlara “nevmüslim” akçesi adı al- tında para yardımında bulunuyordu. Öte yan- dan, topluca müslüman oldukları belirtilen ve müslüman olduktan sonra 1747’den itibaren bulundukları Edirne kapısı dahilindeki yerlerden Fatih nahiyesindeki Büyük Karaman ve Dülger- zade mahallelerine yerleşen kıptilerin yeniden Balat ve Ahrida Sinagogunu anlatan bir gravür. eski mahallelerine dönmeleri için 1762’de işlem 31 üzere Balıkpazarı, Bahçekapı (Eminönü’nde), yapıldığını görüyoruz. Acemoğlu, Karaşemsi ve Timurtaş (Tahtakale XIX. yüzyılda bazı Frenkler’in, İstanbul Bahçe- civarında), Edirnekapı’da mahalle oluşturdukları kapı yahut Divanyolu’nda doktor muayenehanesi 28 kaydedilir. Bunlar fetih öncesinden kalan ve veya kumaşçı dükkânı açması üzerine bunların kendilerinde bırakılan ibadethaneleri çevresinde kapatılması emredilmişti. Zira müslümanların cemaatler halinde oturuyorlar ve Ohri, Karaferye, yaşadığı mahallelerde bu faaliyetlere izin yoktu. Yanbolu, Cakacı cemaati gibi isimlerle anılıyor- lardı.29 Bu cemaatlerin Çukurbostan civarındaki II. Fatih Mahallelerinin Yönetimi Ali Paşa nahiyesinde Hacı İsa ve Tahta Minare Mahalli yönetimde asıl amaç yaşanılabilir bir mahallelerinde de ikamet ettikleri görülmekte- yer oluşturmak, güvenlik, temizlik ve düzeni dir.1727’de cami yakınında Balıkpazarı Kapı- sağlamak ve korumaktır. Osmanlı şehirlerinde sı’nın dışında yaşayan yahudilere, mülklerini mahallenin en önemli özelliği “temel yönetim müslümanlara satarak diğer yahudi mahallelerine birimi” olmasıdır. taşınmaları emredilmişti. Osmanlı döneminde mahalle ve köy iktisa- Gayri müslimler genellikle kendi mahallelerini dî, malî ve idarî yönden kendi içine kapalı en oluşturmuşlar ve kendi kilise veya sinagoglarını alt yönetim birimini oluşturmuştur. Geleneksel kurmuşlardı. Şehirde çıkan yangınlar ve gayri Osmanlı mahallesi sınıf ve statü farkına göre müslim mahalleleri yakınlarına cami inşa edilme- değil etnik ve dini farklılığa göre biçimlenmiş, si, gayri müslimlerin müslüman mahallelerinden fizikî bir mekân niteliği taşımaktaydı. Mahalleleri uzaklaşarak Marmara kıyısına, Haliç’e, Galata’ya birbirinden ayıran keskin bir sınırın varlığı göz- ve surların yakınlarına kaymalarını teşvik etmiştir. lenmezdi. Mahalle “üyelerinin ortak bir mâbedde Gayri müslimler bina yapımında müslüman- ibadet ettikleri ve nüfusu yaklaşık 1000 kişiden lara nazaran daha ağır talimata tâbi idi. Onlar bir oluşan yerleşim birimi” olarak belirtilir. 1871

- 220- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

tarihli Osmanlı vilâyet kanununda mahalle, ev sayısı dikkate alınarak “en az elli haneden oluşan bir yerleşim birimi” şeklinde tarif edilmiştir. 1. Klasik dönem mahalle yöneticileri

Osmanlılar’da XIX. yüzyılın ilk yarısına kadar mahallenin idarî yapı ile bağlantısını sağlayan mahalle görevlilerinin en önemli kişisi, mahal- le mescidlerinde imam ve müezzinler, mahalle camilerinde ise imam, müezzin ve hatiplerdi. Gayri müslim mahallelerinde ise mukabili gö- revliler papaz ve hahamdı.32 Ancak uygulamada bu görevi hıristiyan mahallelerinde kocabaşıların yerine getirdiği veya papazın bu sıfatla anıldığı görülür. Gayri müslim yahudi taifesinin yetkilisi hahamın durumu da aynı papaz gibi olmalıdır. Gayri müslim yaşam alanlarını anlatan bir gravür. Zira burada aynı mevkide “cemaatbaşı” ve ona yardımcı olan “cemaat kahyası” bulunmaktaydı.33 önlemek için 1579 yılından itibaren görüldüğü Mahalle imamı resmi otoritelerle bütün ilişkiler- üzere mahalle sakinlerinin birbirine kefil olma- de mahallenin temsilcisiydi. Mahalle imamları larının istenmesi yanında, imamlar yabancıların padişah beratıyla hizmete alındığından devlet mahallede barınmalarını önlemekle de görevliy- sisteminde “askeri” zümreden sayılmakta görevi di. İmam, beldenin mülkî ve beledî âmiri olan boyunca raiyyet ve avarız vergilerinden muaf tu- kadının temsilciliğini üstlenen bir memurdu. tulmaktaydı. 1826’ya kadar mahalle imamlarının Mahallede meydana gelen doğum, ölüm, ev- askerlik hizmetinden de muaf olduğu bilinir. lenme gibi olayları kaydetmek, mahalleye ge- Kocabaşılar da vergiden muaf idi. lenlerin kayıt altına alınması, ikamet ve kimlik belgelerinin tanzimi, bazan gayri müslimlerin Padişahın emirleri kadı tarafından imamlara de olmak üzere nikah, talak ve anlaşmazlıklarla aktarılır veya münâdîlerce pazar yeri ve caddeler- ilgili işlemleri yapmak imamın göreviydi. de ilân edilirdi. İmam; cami-mescid cemaatine yönelik dini ibadet ve eğitim-öğretim hizmetleri İmam ve mevkidaşlarının görev ve hizmet yanında, mahalledeki sosyal düzenin sağlanma- alanlarıyla ilgili olarak tesis ettikleri işlemler dola- sından, fahişe kadınlar ile bunlarla nikahlananla- yısıyla belirtilen türde bilgi ve belgeler ürettikleri rın mahalleden ve İstanbul’dan çıkartılması dahil anlaşılmaktadır. Ancak bu görevleri ne imam ne ahlaki asayişin sağlanmasından ve mahallenin de aynı yükümlülükteki papaz ve hahamların hükümete karşı yükümlülüklerinin yerine geti- hakkıyla yerine getirdiği söylenemez. İmamlar rilmesinden sorumlu idi. İmam, üzerine düşen ve gayri müslim mevkidaşları tarafından ma- ödevleri yapmayan fertleri de resmî makamlara, halle yönetimi ve hizmetleri dolayısıyla belge özellikle de kadıya bildirmek mecburiyetindeydi. üretilmiş olduğu muhakkak ise de bunlardan Mahalleye dışarıdan izinsiz göçün önlenmesi ve günümüze intikal eden bir arşiv malzemesine güvenliğin sağlanması ve suçluların kaçmasını birkaç istisna dışında sahip değiliz. İmam ve

- 221- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

mevkidaşlarının muhakkak tutmuş olduğunu şisinin yıkılması, II. Mahmud döneminden iti- söylediğimiz bilgi kaynakları bir devamlılık ar- baren yani kadının idari fonksiyonunun azalıp zetmediği için sonraki imam veya muhtara da güvenlik ve beledi hizmet alanı daralınca kadı intikal etmiyordu. Nitekim Cem Behar Davut kadar olmasa da mahalle imamları da yönetici Paşa İskelesi çevresinde bulunan Kasap İlyas olma vasfını kaybetmeye başladı. Mahallesine ait kayıtları tesadüfen bulup satın Mahalle yönetiminde imam-hatip dışında, almak suretiyle 1770’ten itibaren bu mahalleye kadıya bağlı olarak onun keşif-avarız gibi çeşitli yerleşen Arapkirli insanların nasıl bir yapı ve konulardaki naipleri, ihtisab ağası-muhtesib, yaşayış sergilediği konusunda mühim bir tablo subaşı, mimarbaşı, ehl-i vukuf, kassam-ı beledi, ortaya koymuştur.34 şehir subaşısı, çöplük (tahir) subaşısı, asesbaşı, Mahallede her şey imamın iznine bağlıydı. gibi maiyyeti35 de mahalle yönetimi ile ilgili Bir kimsenin mahalleye yerleşebilmesi için ma- birimleri teşkil etmekteydi. Klasik yapıda esnaf halle sakinlerinden birinin ve imamın kefaleti loncalarını oluşturan şeyh, kethüda, yiğitbaşı şarttı. İmamın en önemli görevi mahalle halkına ve ehl-i hibre dışında, kocabaşı cemaat başı, vergilerin paylaştırılması ve toplanması işini cemaat kahyası, mütevelli, bekçi ve saka, çöpçü yürütmekti. Bu görevleri imamların nüfuzunu ve tulumbacı gibi görevliler ön planda idi. arttınyordu. Haham hahambaşının, papaz da patrikhane- İmamların dini hizmetler yanında yönetim nin temsilcisiydi. Gayri müslim mahallelerinde ağırlıklı konumu Tanzimat devrine kadar de- vergilerin toplanmasının da din adamlarına ğişmemiştir. Mahallelerde imam-kadı hiyerar- verilmesiyle Patrikhane’nin üstlendiği sorum-

- 222- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

luluk XVIII. yüzyılda daha da artmıştır. Bu Mahalle muhtarlıklarının kurulmasına ilk sebeple zamanla patriklik bürokrasisi giderek olarak İstanbul’da başlanmış, muhtarlıklar yay- daha geniş yetkiler almıştır. gınlaşınca vergilerin salınması ve toplanması, mahallelerin güvenlik işleri ve belediye hiz- 2. Mahalle muhtarları metleri muhtarlara bırakılmıştır. Yeni yapıda Muhtarlıklar; imamların vazifelerini hak- muhtar bütün mahallenin, imam da muhtarın kıyla yürütememesi, usulsüzlüklerin önüne kefiliydi. geçmek, mahallelere ve dolayısıyla şehre göçü 1864 tarihli Vilâyet Nizamnâmesi’nde en kontrol etmek, mahalle giriş çıkış hareketlerini az elli hâne bir mahalle olarak kabul edilmiş, takip etmek ve güvenliğini sağlamak, dediko- ihtiyar meclisleri kurulmuş, mahalle muhtar- duları önlemek gibi birçok amaçlarla oluşturul- lıkları denetlenmeye başlanmıştır. Osmanlı vi- muştur.36 Genel güvenliği mahallelerde yeniçeri layetleri için yapılan bütün bu düzenlemelerin kollukları sağlıyordu. II. Mahmud devrinde İstanbul’daki yansımaları konusunda elimizde yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra şehrin yeterli bilgi bulunmadığını belirtmeliyiz. güvenlik, vergi ve mahalle düzeni açısından müslümanların yaşadığı mahallelere muhtar, Gayri müslim mahallelerinde bu dönemde müslüman olmayanların mahallelerine ise kâh- kocabaşılar yer yer görevlerine devam etmek- yalar atanmaya başladı.37 Bu yüzden İstanbul’da le birlikte muhtar mukabili olarak kahyaları muhtarlık teşkilatının kurulması “mahallelere görüyoruz. köy kâhyaları dikildi” şeklinde algılandı. 3. Mahalle bekçi, çöpçü ve tulumba- 1827’de Dersaâdet ve Bilâd-ı Selâse ahalisi- cıları nin erkek nüfusunun sayımı yapılmış, nüfusun Bekçiler. Genel kolluk hizmeti merkezi ida- artmasının, işsizlik ve serseriliğin önlenmesi için reye ait olmakla birlikte, her mahallenin bir şehre giriş çıkışlar kontrol altına alındığında bekçisi vardı. XVI. yüzyılda mahalle sakinleri imamların denetimindeki mürur tezkirelerinde bu ödevi sırayla yerine getirirlerdi. Ancak daha yolsuzluk yapıldığı anlaşılınca muhtarlık teşki- sonraları mahalleli ücretli bir bekçi (pâsbân) latı 1829’da uygulamaya geçirilip her mahal- tutmaya başladı. Mahalle sakinlerinin başvu- leye iki muhtar tayin edilmiştir. Gayrimüslim rusu ve kadının resmî yazısı ile mahalleye tayin mahallelerinde muhtarlık yapısına tam olarak edilen bekçiler imamların daha sonraki yıllar- geçilmesinin müslüman mahallelerine göre da muhtarların emrinde mahallenin güvenlik bir müddet sonra başladığı anlaşılmaktadır. işleriyle meşgul olurlar, muayyen bir kıyafetle XIX. yüzyıl ıslahatlarıyla mahalle ve köyler- görev yaparlardı. Mahalle bekçileri o mahal- de muhtarlık teşkilâtı kurulmaya başlanınca lenin vekilharcı olarak da nitelendirilir, saka imama göre muhtar daha yetkili bir yönetici ise bekçiye yardımcı olur, bazan bekçi ve saka konumuna gelmiştir. aynı şahısta toplanırdı.38

- 223- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

1695 tarihli bir kanuna göre her mahalle, gruba yaptırır, ev çöplerini toplama hakkını ellerinde fenerle mahalleyi gözleyip, yatsı na- onlara vermesi mukabilinde belli bir meblağ mazından sonra burada dolaşan yabancıları tu- da alırdı. Arayıcılar çöpleri sepetlerle toplar, tuklama yetkisine sahipti ve sadâkati kefillerle işe yarayacak şeyleri ayıklayıp satmak üzere garanti edilen iki bekçi tutmak zorundaydı. alıkor, kalanı denize dökerdi. Çöp ve moloz- lar genellikle Langa kıyısı veya Odunkapısı Mahalle hayatında son derece önemli olan yakınında “bokluk” diye bilinen yerlerden bekçi İstanbul folklorunun da vazgeçilmez dökülürdü. Süpürücü denilen kimseler ise karakteridir. Mahalle bekçilerinin Ramazan mahallenin ortak mekanlarının temizliğini ayında hazırlanan iftar tepsilerini fakir ve yapar ve ücretleri mahalleli tarafından kar- düşkünlere götürdükleri, kendi yemeklerini şılanırdı.40 Mahalle aralarının temizliğinden ise sırası gelen evden aldıkları, sahurda davul ise imamlar sorumlu idi. çalıp mani söyleyerek halkı uyandırdıkları, hiz- metleri karşılığı Ramazan'ın on beşinde para, Tulumbacılar. Yangınlar dolayısıyla XIX. yüzyılda İstanbul daha önce görülmemiş bir bayramın ilk gününde ise yazma mendil, min- şekilde bakımsız ve viran bir şehir haline gel- tan gibi hediyeler aldıkları ve bekçilerin aldığı mişti. Yangın hadisesi ile daha sık karşı karşıya bahşişleri davulunun kasnağına yerleştirerek kalan bazı mahalleler yangına karşı kullanıla- mahalle çocuklarıyla alay oluşturup dolaştığı cak ekipman tedarik etmek zorundaydı. Bu bilinmektedir. Ramazan'ın yirmi dokuzuncu yüzden 1868 senesinde her mahallede birkaç akşamı şevval hilâli görüldüğü takdirde ma- genç erkekten oluşan bir tulumbacı takımı ve halle bekçilerinin davul çalmalarıyla, eğer hilâl 1873’te ise düzenli itfaiye kuruldu. Tulumbacı görülemezse otuzuncu gün ikindi vakti top da bekçi gibi mahalle hayatının en renkli tip- atışlarıyla ertesi günün bayram olduğu halka lerinden biriydi. Tulumbacılara ait kahvehane duyurulurdu. Sabaha karşı mahalle bekçileri bile vardı. davullarıyla halkı uyandırır, bayram namazı vakti atılan toplarla ilân edilirdi. Kısaca bek- III. FATİH MAHALLELERİ çiler mahallelinin eli ayağı gibiydi. 1. Fâtih devri sonlarında Fatih mahal- 41 Çöpçüler (Süprüntücü). Geleneksel şehir- leleri de temizlik işleri, resmi görevlilerin denetimi Fatih devri sonlarında İstanbul Suriçi'n- altında, her mahallenin halkı ve bazı esnaf de 181, Eyüb’de 8, Kasımpaşa civarında 2, tarafından yürütülürdü.39 Bekçiler gibi, sonra- Galata’da 61, Boğaziçi ve Üsküdar’da ise 10 ları mahallelerde çöpçüler de istihdam edildi. olmak üzere toplam 262 mahalle tespit olun- Her mahalle iki veya üç çöpçünün maaşını maktadır.42 Bu dönemde mahallelerin Fatih ve ödemekle yükümlüydü. Çöplerin ortadan kal- Saraçhane civarı ile Haliç çevresinde oldukça dırılması Yeniçeri ocağı zabitlerinden çöplük yoğun ve sıkışık halde bulunduğu, Marmara subaşı (tâhir subaşı) denilen görevlinin ödevi sahillerinin seyrek, Yedikule ve kuzeyinin ise olup bu işi sözleşme ile “arayıcı” esnafı denilen oldukça tenha olduğu belirlenmiştir.43

- 224- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

FATİH DEVRİ SONLARINDA FATİH İSTANBUL MAHALLELERİ

Acemoğlu Mescidi Balaban Ağa Mescidi

Ahi Çelebi Camii Balat

Ahmed Paşa Balık Pazarı

Akbıyık Camii Başcı Mahmud Mescidi

Akseki Mescidi Bayezid Ağa Mescidi

Ak Şemseddin Mescidi Beyceğiz Mescidi

Alemî Bey Mescidi Bezzaz-ı Cedid Mescidi

Ali Fakih Mescidi Bodrum Mescidi

Altı Mermer Mescidi Bozahaneler

Altı Poğaça Mescidi Cami-i Kebir-i Cedid

Arslanlu Can Alıcı Kenisası

Ayasofya Camii Çakır Ağa Mescidi-Aksaray

Avcı Bey Mescidi Çakır Ağa Mescidi-Laleli

Aya Kenisası Çakır Ağa Mescidi-Çarşı

Baba Hasan Alemî Mescidi Çıkrıkcı Kemaleddin Mescid

Baklalı Kemaleddin Mescid Daye Hatun Mescidi

Bala Mescidi Daye Hatun Camii

- 225- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Debbağ Yunus Mescidi Hacı Küçük Ahmed Çelebi Mescidi

Demirciler Mescidi Hacı Muhyiddin Mescidi

Divane Ali Bey Mescidi Hacı Timur Mescidi

Dülgerzade Camii Hacı Timurtaş Mescidi

Edirne Kapısı Halil Paşa Bergosu

Edirneli Yahudiler Haraccı Kara Muhyiddin Mescidi

Efdalzade Mescidi Hızır Bey Mescidi

Emin Bey Mescidi Hoca Alaaddin Mescidi-Çelebioğlu

Emin Sinan Mescidi Hoca Ferhad Mescidi

Elvanzade Mescidi-Unkapanı Hoca Hamza Mescidi

Elvanzade Mescidi-Demirkapı Hoca Hayreddin Mescidi-Atlama Taşı

Eski İmaret Camii Hoca Hayreddin Mescidi-Fatih

Ereğli Mescidi Hoca Piri Mescidi

Fatih Sultan Mehmed Hoca Rüstem Mescidi

Fenai Mescidi Hoca Teberrük Mescidi

Fener Kapısı Hoca Üveys Mescidi

Fil Damı Hoşkadem Mescidi

Güngörmez Mescidi Hubyar Mescidi-Âşir Efendi

Günkoz Kapısı Hubyar Mescidi-Cerrahpaşa

Gureba Hüseyin Ağa Mescidi İbn Meddas Camii

Hacı Bayram Haftani Mescidi İsa Kapısı

Hacı Halil Mescidi-Tahtakale İshak Paşa Camii

Hacı Halil Mescidi-Unkapanı İskele Kapısı

Hacı İlyas Mescidi İyulahirna

Hacı İsa Mescidi Kalenderhane Camii

- 226- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Kanlı Mescidi Mehmed Paşa Mescidi

Karakedi Mescidi Mercan Ağa Camii

Kara Şems Mescidi Mesih Paşa Camii

Kasab Demirhan Mescidi Mimar Ayas Camii

Kasab İlyas Mescidi Mimar Kemaloğlu Mehmed Mescidi

Katib Muslihuddin Camii Mimar Sinan Kumrulu Mescid

Katib Sinan Mescidi Mimar Sinan Mescidi

Kazani Sa’di Mescidi-Aksaray Mirza Baba Mescidi

Kazani Sa’di Mescidi-Kumkapısı Molla Aşkî Mescidi

Kemal Paşa Mescidi Molla Fenari Mescidi-Bali

Keyci Hatun Mescidi Molla Fenari Mescidi-Ahmed Paşa

Kirmasti Mescidi Molla Gürani Camii

Kırk Çeşme Molla Gürani Mescidi

Kız Ahmed Efendi Tekyesi Mescidi Molla Gürani Mescidi

Kızıl Minare Mescidi Molla Hüsrev Camii-Vefa

Kız Taşı Mescidi Molla Hüsrev Mescidi

Koğacı Dede Mescidi-Çarşanba Molla Kestel Camii

Koğacı Dede Mescidi-Aksaray Molla Şeref Mescidi

Kum Kapısı Molla Zeyrek Camii

Lala Hayreddin Mescidi Muhyiddin Kocevi Mescidi

Langa Muhtesib İskender Mescidi

Libs Manastırı Murad Paşa Camii

Mahmud Paşa Camii Mustafa Bey Mescidi

Manastır Mescidi Nahilbend Mescidi

Manisalı Mehmed Paşa Camii Nallı Mescidi

- 227- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Nevbahar Mescidi Sinan Ağa Mescidi

Nevbethane Sofular Mescidi

Nişancı Camii Suhte Sinan Mescidi

Nuri Dede Mescidi Sultan Pazarı

Odun Kapısı Şeref Ağa Mescidi

Oruc Gazi Camii Şeyh Mahmud Resmi Mescidi

Orya Kapısı Şeyh Vefa Camii

Perakende Kasım Mescidi Şeyh Mehmed Geylani Camii (Tahta Minare Pirincci Sinan Mescidi Mescidi)

Saman Veren Mescidi-Uzun Çarşı Taht-ı Kal’a

Saman Veren Mescidi-Mercan Tarsus Mescidi

Samatya Kapısı Toklu Dede Mescidi

Sancakdar Hayreddin Mescidi Top Yıkuğı

Sarı Bayezid Mescidi Unkapanı

Sarı Musa Mescidi Uzun Şüca Mescidi

Sarı Nasuh Mescidi Uzun Yusuf Mescidi

Sarı Timurci Mescidi Üsküblü Camii

Seyyid Hasan Mescidi Üskübiye Mescidi

Sekbanbaşı İbrahim Ağa Mescidi Vasiliko Kapısı

Sekbanbaşı Yakub Ağa Mescidi Voynuk Şücaeddin Mescidi

Selçuk Sultan Mescidi Yarhisar Camii

Servi Mescidi Yavaşca Şahin Camii

Seydi Ali Yavuz-Er Sinan Camii

Silivri Kapısı Yüz Eri Oğlu Mescidi

- 228- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

2. 1600 yılı itibarıyla Fatih mahalleleri İhtiyaç durumunda bir mahallenin iki- ye ayrılabildiği veya birden fazla mahallenin İstanbul’un mahalle ve semt isimleri konu- bir mahalle halinde birleştirildiği de görülür. sunda yapılan bir çalışmada, bu isimlerden ço- Mahallelerin birleştirilmesine örnek olarak, ğunun menşeinin bilinmekte olduğu belirtilerek 1546’da tek olan mahallelerden Camcı Kara nerelerden kaynaklandığı ortaya konmuştu.44 Ali mahallesinin 1600 yılında Kalenderhane ile 1600 yılı itibarıyla Suriçi İstanbul’da 13 na- Hâce Teberrük mahallesinin de Voynuk Şücâ hiye ve 226 mahalle bulunmaktaydı. Nahiye ile bir mahalle haline getirilmesini gösterebi- isimlerinden Ayasofya ve Topkapı isimleri bu- liriz. Bu durum, mahallelerin tespit ve tavsifi lundukları bölgeden kaynaklanmakta, diğerleri konusunda idari tasarrufun bir göstergesi olarak Mahmud Paşa, Ali Paşa, İbrahim Paşa, Sultan da değerlendirilebilir. Bu isimlendirmeler ger- Bayezid Han, Şeyh Ebulvefa, Sultan Mehmed, çekten iki ayrı mahallenin tek mahalle kabul Sultan Selim, Murad Paşa, Davud Paşa, Mus- edilmesi şeklinde olduğu gibi, farklı zamanlarda tafa Paşa ve Ali Paşa şeklinde bir kişinin ismi veya eş zamanlı olarak aynı mahallenin farklı ile anılmaktaydı. isimlendirilmesinden de kaynaklanabiliyordu.

İsimler dikkate alındığında görülen iki umu- 226 mahalleden 24 tanesi cami esaslı mahal- mi yapı şöyledir: (Nahiye ismi, aynı ismi taşıyan le idi. Bu durum her nahiyede Cuma kılınan bir cami, yine aynı ismi taşıyan bir mahalle) en az bir cami olduğunu gösterir. Öte yandan ve (Mahalle ismi, aynı ismi taşıyan bir mescid başlangıçta mescid esaslı mahalle iken mesci- veya cami). Nahiye düzeyinde bunun istisnaları din yerine daha büyük bir ibadethane inşasıyla Sultan Selim ve Topkapı’dır. Sultan Selim nahi- camiye dönüşen, bu şekilde mahalle isminin yesinde aynı ismi taşıyan bir cami bulunmakla de dönüştüğü yerler olmuştur. Mesela Hâce birlikte aynı isimli bir mahalle oluşmamıştır. Üveys mescidi ile Cezeri Kasım Paşa mescidleri Topkapı’da ise aynı isimli ne cami ne de mahalle 1546-1600 yılları arasında camiye dönüşmüştü. olduğu görülür. Mahalle düzeyinde istisnalar Mahalle isimleri, çok büyük ölçüde dini daha fazladır. ibadet merkezleri olan mescidlere bazen da Mahalle isimleri büyük ölçüde bir isimden camilere istinad etmekte ve yaptıran kişinin ibaretti. Bu isimler Üstad Mimar Sinan, Üs- adını taşımaktadır. İstanbul’da mahalle isim- tad Mimar Hayreddin, Üstad Kemal el-Harrât, lerinin yaklaşık % 90’ı, o mahallenin mescid veya camiini yaptıran kişinin ismidir. Bunun Bıçakçı Üstad Acem Ali, Kürkcübaşı, Ahi Dur- yanında Kemal Paşa türbesi etrafında şekillenmiş muş, Camcı Kara Ali, Nahlbend Hasan gibi bir bir mahallenin olduğu da görülebilmektedir. meslek veya ticaret grubu mensubu, Dizdârzade Mehmed Çelebi, Yazıcı Murad, Abdi Subaşı, Mahalle isimlerinin cami, mescid veya türbe Cebecibaşı, Müneccim Sa’di, Suhte Sinan, Ce- gibi bir yapıya isnad edilmeksizin kullanılan bi- becibaşı gibi bir devlet görevlisi olabilmekteydi. çimleri de mevcuttur. Buna örnek olarak Abdî Bir isimden ibaret olmayan iki, hatta üç isimden Çelebi, Arab Taceddin, Suhte Sinan, Alemî Bey, oluşan mahalle isimleri de bulunmaktaydı. Güngörmez gibi yirmi kadar mahalle gösterilebilir.

- 229- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Mahalle isimlerinde göz önünde bulundu- İstanbul’da 226 mahalle içerisinde Dâye Ha- rulması gereken hususlardan biri de bazı mahal- tun, Dâye Hatun (Hûndî Hatun), Kici Hatun, lelerin resmi isminin yanında ikinci bir isimle Hacı Hatun ve Melek Hatun şeklinde 5 adet ka- daha tanınıyor olmasıdır. Mesela Hüseyin Ağa dın ismi taşıyan mahalle olduğu gibi, sur dışında Camii Mahallesi (Küçük Ayasofya), Hüseyin da kadın ismi taşıyan mahalleler bulunmaktaydı. Çelebi Mescidi Mahallesi (Kara Kedi), Üstad Ali Mahalle isimlerinde aynı ismi taşıyan fark- Mahallesi (Acem Alisi), Mehmed Çelebi Mes- lı kimseler olabildiği veya ayrı yerlerde mescid cidi Mahallesi (Dizdarzade), Kemal-i Nahhas yaptırmış olan Sinan Ağa gibi, aynı kişinin is- Mahallesi (Halayıkçı Kemal), Mehmed Paşa minin farklı mahallelere verildiği de olurdu. Bu Camii Mahallesi (Nişancı Paşa), Çakırcıbaşı değerlendirmelerden sonra 1600 yılı itibarıyla Mescidi Mahallesi (Avcıbaşı) olarak şöhret Fatih mahallelerini nahiyeleriyle birlikte şu şekilde bulmuştu. gösterebilmekteyiz:

- 230- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

I- AYASOFYA CAMİİ NÂHİYESİ (17 Mahalle) Ayasofya Camii Mahallesi İshak Paşa Mescidi Mahallesi Sinan Ağa Mescidi Mahallesi Akbıyık Mescidi Mahallesi Güngörmez Mahallesi Nahlbend Hasan Mescidi Mahallesi Hüseyin Ağa Camii Mahallesi Uzun Şücâ Mescidi Mahallesi Sinan Ağa Mescidi Mahallesi Hâce Rüstem Mescidi Mahallesi Firûz Ağa Mescidi Mahallesi Üsküblü Mescidi Mahallesi Hayreddin Bey Mescidi Mahallesi Hüseyin Çelebi Mescidi Mahallesi – Kara Kedi Dâye Hatun Mescidi Mahallesi Hâce Sinan Mescidi Mahallesi Hâce Üveys Mescidi Mahallesi II- MAHMUD PAŞA CAMİİ NÂHİYESİ (9 Mahalle) Mahmud Paşa Camii Mahallesi Şeref Ağa Mescidi Mahallesi Dâye Hatun Mescidi Mahallesi Kâsım Paşa el-Cezerî Mescidi Mahallesi Serv Mescidi Mahallesi Hâce Sinan Mescidi Mahallesi Sahhaf Süleymân Mescidi Mahallesi Hubyâr Mescidi Mahallesi Küçük Hacı Ahmed Mescidi Mahallesi

- 231- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

III- ALİ PAŞA CAMİİ NAHİYESİ (5 Mahalle) Ali Paşa Camii Mahallesi Ahmed Paşa el-Fenârî Mescidi Mahallesi Emîn Sinan Mescidi Mahallesi Mehmed Çelebi ed-Defterî Mescidi Mahallesi (Dizdârzade) Üstad Mimar Hayreddin Mahallesi Camii IV-İBRÂHÎM PAŞA CAMİİ NAHİYESİ (10 Mahalle) İbrahim Paşa Camii Mahallesi Ağâ-i Mercân Mescidi Mahallesi Yeni Bezzâz Mescidi Mahallesi Yavaşca Şahin Mescidi Mahallesi Samanviran Mescidi Mahallesi Hâce Hamza Mescidi Mahallesi Saru Demürci Mescidi Mahallesi Hacı Timurtaş Mescidi Mahallesi Hacı Halil Mescidi Mahallesi Çelebioğlu Mescidi Mahallesi V-SULTAN BAYEZİD HAN CAMİİ NAHİYESİ (24 Mahalle) Sultan Bayezid Camii Mahallesi Ahî Turmış Mahallesi Çakır Ağa Mahallesi Hâce Pirî Mescidi Mahallesi Halıcı Hasan Mescidi Mahallesi (Kalıcı Hasan) Dîvâne Ali Bey Mescidi Mahallesi Kemâl-i Nahhâs Mescidi Mahallesi (Halâyıkcı Kemâl) Çadırcı Ahmed Mescidi Mahallesi Hacı İshâk es-Sarrâc Mescidi Mahallesi

- 232- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Süleymân Ağa Mescidi Mahallesi Emîn Bey Mescidi Mahallesi Soğan Ağa Mescidi Mahallesi Sinan Bey Kâtib-i Matbah Mescidi Mahallesi Yakûb Bey Re’îs-i Sekbânân Mescidi Mahallesi Mehmed Paşa Camii Mahallesi (Nişâncı Paşa) İshâk Bey Re’îsü’l-cerrâhîn Mescidi Mahallesi Kâsım Bey Mescidi Mahallesi (Sûfîler Mescidi) Mimar Kemâloğlu Mescidi Mahallesi Kâtib Bâlî Mescidi Mahallesi (Kızıltaş) Mevlana Kestelli Camii Mahallesi Kemâl Paşa Türbesi Mahallesi Balaban Ağa Mescidi Mahallesi Camcı Kara Ali Mescidi Mahallesi ve Kalenderhane Mahallesi Kuyumcı Bahşâyiş Mescidi Mahallesi VI- EBU’L-VEFÂ CAMİİ NÂHİYESİ (13 Mahalle) Ebu’l-Vefâ Camii Mahallesi Mevlana Hüsrev Mescidi Mahallesi Saru Bayezid Mescidi Mahallesi Kâtib Şemseddin Mescidi Mahallesi Hızır Bey Çelebi Mescidi Mahallesi Hâce Hayreddin Camii Mahallesi Sinan Bey Mescidi Mahallesi (Yavuzeroğlu) Kara Mehmed el-Harâccı Mescidi Mahallesi Hacı Halîl Mescidi Mahallesi İbn Papas Mahallesi Hâce Sinan Mescidi Mahallesi

- 233- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Hâce Teberrük Mescidi Mahallesi ve Voynuk Şücâ Mahallesi Sekbânbaşı İbrâhîm Bey Mescidi Mahallesi VII-SULTAN MEHMED HAN CAMİİ NAHİYESİ (42 Mahalle) Sultan Mehmed Han Camii Mahallesi Seyyid Ahmed el-Buhârî Mescidi Mahallesi Hâce Hayreddin Mescidi Mahallesi Pirincî Sinan Mescidi Mahallesi Hâce Üveys Mescidi Mahallesi Hacı İvaz el-Kassâb Mescidi Mahallesi Üstad Kemâl el-Harrât Mescidi Mahallesi Saru Nasûh Mescidi Mahallesi Nukreci Bâlî Mescidi Mahallesi (Karaköy Mahallesi) İskender Paşa Mescidi Mahallesi Mustafa Bey Mescidi Mahallesi Dülgeroğlu Mescidi Mahallesi Mimar Üstad Ayâs Mescidi Mahallesi Fîrûz Ağa Mescidi Mahallesi Haydarhane Mescidi Mahallesi Muhtesib Karagöz Mescidi Mahallesi Hacı Hoşkadem Mescidi Mahallesi Baba Hasan Mescidi Mahallesi Mevlana Emîn Nûreddin Mescidi Mahallesi Ferhâd Ağa Mescidi Mahallesi Mevlana Mağnisavî Çelebi Mescidi Mahallesi Şeyh Süleymân Halîfe Mahallesi Mevlana Hacı Hasanzade Mescidi Mahallesi

- 234- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Hacı Ali Mescidi Mahallesi Bıçakcı Üstad Acem Ali Mahallesi Papuçcıoğlu Mescidi Mahallesi Şeyh Muhyiddin el-Kocevî Mescidi Mahallesi Üsküblü Mescidi Mahallesi Hacı Muhyiddin Mescidi Mahallesi (Sivrikoz) Mevlana Hüsrev Mescidi Mahallesi Gül Camii Mahallesi Mevlana Ali Çelebi el-Müftî Mescidi Mahallesi Âşık Paşa Mescidi Mahallesi Hacı Ferhâd Mescidi Mahallesi Altıpoğaça Mescidi Mahallesi Yarhisârzade Mescidi Mahallesi Harâccı Muhyiddin Mescidi Mahallesi Mevlana Şeyh Âbid Çelebi Mescidi Mahallesi Şeyh Resmî Mescidi Mahallesi Mevlana Ahî Çelebi Mescidi Mahallesi Mevlana Üstad Mimar Sinan Mescidi Mahallesi Hasan Paşa Mescidi Mahallesi VIII- SULTAN SELÎM HAN CAMİİ NAHİYESİ (8 Mahalle) Şeyh Koğacı Dede Mescidi Mahallesi Tâc Beyzade Mescidi Mahallesi Cebecibaşı Mahallesi Hacı Yûnus ed-Debbâğ Mescidi Mahallesi Abdî Subaşı Mahallesi Çerâkcı Hamza Mescidi Mahallesi

- 235- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Hacı Şücâ el-Mismârî Mescidi Mahallesi Beycügezoğlu Mescidi Mahallesi IX- MURAD PAŞA CAMİİ NAHİYESİ (24 Mahalle) Murad Paşa Camii Mahallesi Mevlana Hüsrev Mescidi Mahallesi Kızıl Minâre Mahallesi Oruc Gâzi Mescidi Mahallesi Garîb Yiğitler Ağası Mescidi Mahallesi Alemî Bey Mahallesi Çakır Ağa Mescidi Mahallesi (Sûfîler) Çakır Ağa Mescidi Mahallesi Koğacı Dede Mescidi Mahallesi Abdullâh Ağa Re’îsü’l-bostâniyyîn Mescidi Mahallesi Tahta Minâre Mescidi Mahallesi (Kemâl Bey Mescidi) Kâtib Muslihüddin Mescidi Mahallesi Hacı Ahmed Mescidi Mahallesi Kemâl Bey Mescidi Mahallesi (Tahta Minâre) Hacı Bayram Mescidi Mahallesi Kazgâncı Satı Mescidi Mahallesi Sûhte Sinan Mahallesi Tahta Minâre Mescidi Mahallesi Şîrmerd Çavuş Bey Mescidi Mahallesi Mevlana Gürânî Camii Mahallesi Başcı Hacı Mahmud Mescidi Mahallesi Etmekcioğlu Mescidi Mahallesi Saru Mûsâ Mescidi Mahallesi Kici Hatun Mescidi Mahallesi

- 236- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

X- DÂVÛD PAŞA CAMİİ NAHİYESİ (14 Mahalle) Davud Paşa Camii Mahallesi Hûbyâr Mescidi Mahallesi Abâyıcızade Mescidi Mahallesi Kassâb Hacı İlyâs Camii Mahallesi Hacı Pîrî Mahallesi Kürkcübaşı Mahallesi Mustafa Bey Mescidi Mahallesi (Cânbâz Mustafa) Toptaşı Mescidi Mahallesi Nûrlu Dede Mescidi Mahallesi Seydî Halîfe Mescidi Mahallesi Saru Nasûh Mescidi Mahallesi Sarrâc Toğan Mescidi Mahallesi Mimar Şücâ Mescidi Mahallesi Macûnî Mescidi Mahallesi XI-MUSTAFA PAŞA CAMİİ NAHİYESİ (28 Mahalle) Mustafa Paşa Camii Mahallesi Hacı Hatun Mescidi Mahallesi Cânbâz Mustafa Bey Mescidi Mahallesi Kavak Mescidi Mahallesi Gülciyân Mescidi Mahallesi (Çerâkcı) (Hasan Paşa) İlyâs Bey Camii Mahallesi (Koca Emîr-i âhûr) Ahmed Dede Mescidi Mahallesi (Hacı Hüseyin Mahallesi) Arab Tâceddin Mahallesi Mîrzâ Baba Mescidi Mahallesi Muslihüddin-i Kâtib-i Bevvâbîn Mescidi Mahallesi Sancakdâr Hayreddin Mescidi Mahallesi

- 237- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Arabacı Bayezid Mescidi Mahallesi Zincci Kemâl Mahallesi Aydın Kethüdâ Mescidi Mahallesi Hâce Muhyiddin Mescidi Mahallesi Üstad Ali Mescidi Mahallesi (Acem Alisi) Tersîsli Mescidi Mahallesi Hacı Evliyâ Mescidi Mahallesi Yazıcı Murad Mahallesi Melek Hatun Mahallesi Sîmkeş Hacı Mescidi Mahallesi Yûsuf Fakîh Mescidi Mahallesi Çavuş Hacı İbrâhîm Mescidi Mahallesi Koruk Mahmud Mescidi Mahallesi Seyyid Ömer Camii Mahallesi Abdî Çelebi Mahallesi Bâb-ı İstemâd Mahallesi Yedikule Mahallesi XII- BÂB-I TOP NAHİYESİ (8 Mahalle)

Kürkcübaşı Camii Mahallesi İskender Bey Mescidi Mahallesi Çavuş Muslihüddin Mescidi Mahallesi Sûfîler Mescidi Mahallesi Bayezid Bey Camii Mahallesi Ereglü Mescidi Mahallesi Mustafa Çelebi ed-Defterî Mescidi Mahallesi Müneccim Sadî Mahallesi

- 238- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

XIII- ALİ PAŞA CAMİİ NAHİYESİ (24 Mahalle)

Ali Paşa Camii Mahallesi

Hadîce Sultan Mescidi Mahallesi

Hacı Mehmed Mescidi Mahallesi

Kâsım Bey Mescidi Mahallesi

Akşemseddin Mescidi Mahallesi

Hacı Hasan Mescidi Mahallesi (Debbâğoğlu)

Efdalzade Mescidi Mahallesi

Mehmed bin Kâsım Mescidi Mahallesi (Mevlana Ahaveyn)

Akseki Mescidi Mahallesi

Mimar Dervîş Ali Mahallesi

Kâtib Muslihüddin Camii Mahallesi (Altımermer)

Tahta Minâre Mescidi Mahallesi

Muhyiddin el-Hammâmî Mescidi Mahallesi

Hacı Kâsım Mescidi Mahallesi

Hacı İsâ Mescidi Mahallesi

Sûk-ı Balat Mescidi Mahallesi

Mevlana Aşkî Mescidi Mahallesi

Çakırcıbaşı Mescidi Mahallesi (Avcıbaşı)

Hâce Ali Mescidi Mahallesi

Hacı İlyâs el-Haşşâb Mescidi Mahallesi

Hacı Pirî Mescidi Mahallesi

Kiçeci Pirî ve Karabaş Mahallesi

Mimar Sinan Ağa Mahallesi ve Latîf Çelebi Mahallesi

İstemâd Mescidi Mahallesi

- 239- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

1600 yılı itibarıyla İstanbul Suriçi'ndeki XVII. yüzyıl ortalarında Suriçi'nde Evliya mahallelerinin gelişimi konusunda ayrıca şun- Çelebi’nin 9990 müslüman, 304 Rum, 657 45 ları da belirtmemiz gerekir. Fatih’in saltanatı yahudi, 17 Frenk ve 27 Ermeni mahallesi ol- sonunda İstanbul’da 182 olarak tespit edilen duğunu belirtmesi makul ve mümkün değildir. mahalle sayısı, gayrimüslim mahalleleri hariç b) 1871 yılında mahalleler 1546’da 219’a, 1600’de 226’ya yükselmişti. 1868 Dersaadet Belediye Kanunu ile Paris 1546-1600 arasındaki 54 yıl içerisinde İstanbul örnek alınarak oluşturulan 20 belediye dairesi mahallelerinden bazıları fevkalade bir değişim içerisinde ilk dört daire İstanbul Suriçi'ni teşkil ve gelişim göstermiştir. Bu gelişme mahallede eden eski 13 nahiyeye karşılık gelmekteydi. Bu tesis edilen vakıf sayısı ile orantılıdır. Mesela düzenlemeye göre 1. belediye dairesi Bayezid’de Kürkçübaşı mahallesindeki vakıf sayısı 11’den 76 mahalle ve 3846 hane, 2. belediye dairesi 51’e yaklaşık beş kat, Sancakdar Hayreddin Sultanahmed’de 40 mahalle ve 3728 hane bulun- maktaydı. 3. belediye dairesi Fatih’de 46 mahalle mahallesinde ise 3’ten 23’e yaklaşık sekiz kat ve 3227 hane, 4. belediye dairesi Samatya’da ise artmıştı. Vakıfların sahip olduğu nakit ve 29 mahalle olmasına karşılık 4630 hane yer al- akarın artışı da doğrudan ve dolaylı olarak maktaydı.46 Buna göre Suriçi İstanbul’da toplam mahallenin gelişimine katkı demekti. 191 mahalle ile 15431 hane bulunmaktaydı.

Öte yandan 1546-1600 arasında Ayasofya, On üçten dört idari bölgeye indirilmiş Mahmud Paşa, Ali Paşa ve İbrahim Paşa nahi- bulunan Suriçi'nin 1885 yılına gelindiğinde, yelerinde hiç yeni mahalle oluşmadığı, Sultan Bayezid, Fatih ve Cerrahpaşa olmak üzere üç Bayezid Han nahiyesinin kuruluş esnasında olarak düzenlendiği görülür. mevcut olmayan mahallesinin bu dönemde 1871’de ise Suriçi'nde 284 müslüman, 24 oluştuğu ve Suriçi İstanbul’da sadece 7 yeni Rum, 14 Ermeni ve 9 yahudi olmak üzere top- mahalle kurulduğu vurgulanmalıdır. lam 331 mahalle ile surların dışında 256 mahalle bulunuyordu.47 Bu tarihte bütün İstanbul’da 3. 1600-1923 yılları arası Fatih ma- toplam mahalle sayısı 587 idi. halleleri c) 1886 yılında mahalleler a) 1600-1855 yıllarında mahalleler Hacı İsmail Beyzade Osman Bey’in Mec- 1600 yılından Cumhuriyet’e kadar olan mû‘a-i Cevâmi adlı eserinde belirtildiğine dönemde mahalle sayılarının inişli çıkışlı bir göre, 1886-1887 yılında İstanbul Suriçi'nde 48 seyir izlediği görülür. Bunda en çok yangın ve 194 mahalle, bulunmaktaydı. Buna mukabil Eyüb, Galata, Üsküdar ile Boğaziçi’nin Rumeli siyasi hadiseler rol oynamış olmalıdır. 1600’den ve Anadolu cihetlerinde toplam 138 mahalle sonra mahalle sayılarında artışın bir süre daha mevcuttu. Bir mukayese yaptığımızda mahalle devam edip 1634’te toplam 292 mahalleye sayısı itibarıyla Suriçi İstanbul’daki mahalle sa- çıktığı, 1672’de ise 253’e düştüğü anlaşılan yısının sur dışı İstanbul’un tamamından fazla müslüman mahallesine mukabil, 24 gayrimüs- olduğu, toplamda ise bütün İstanbul’da 332 lim mahallesi mevcuttu. mahalle bulunduğu görülmektedir.

- 240- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

d) 1908 yılında mahalleler f) 1922 yılında mahalleler51

1908 yılında yeniden 20 belediyeli yapıya 1922’de dahi İstanbul surları dâhilinde bulu- nan mahallelerin üçte ikisini geçen yüzyıllarda geri dönülmüş ancak bu düzenleme de dört yıl yaşanan yangın, deprem, salgın hastalık, siyasi 49 sürmüştü. Buna göre Suriçi İstanbul’da 298, ve sosyal sıkıntılara rağmen Fatih devrinde ku- bütün İstanbul’da ise 524 mahalle mevcuttu. rulmuş mahallelerin oluşturuyor olması52 şehrin otantikliğini gösteriyordu. e) 1913 yılında mahalleler50 1922 yılına ait bir rehberde şehrin, İstanbul, 1913’de İstanbul’un tamamı bir daire (Şeh- Üsküdar ve Beyoğlu olmak üzere üç livadan remaneti) kabul edilerek, 9 şubeye ayrılmıştı. oluştuğu görülmektedir. İstanbul merkez 19 Daha önce belediye dairesi denilen yerler şube şube ve 353 mahalleden, Üsküdar 8 şube ve 70 mahalleden, Beyoğlu ise 15 şube ve 145 olarak isimlendirilmişti. Suriçi İstanbul yani mahalleden oluşmaktaydı. Buna göre İstanbul Fatih, bu şubelerden ilk ikisini teşkil etmek- 1922 yılında toplam 42 şube ve 568 mahal- teydi. Şubeler bazında, Bayezid 131, Fatih 215 leden ibaretti. mahalleden ibaretti. Buna göre Suriçi 346, sur Cumhuriyet’in ilanından bir yıl önce İstan- dışı ise 232 mahalleden oluşmakta, toplamda bul livası kapsamında Suriçinde alfabetik sırayla bütün İstanbul’da 578 mahalle bulunmaktaydı. 15 şube halinde şu mahalleler yer almaktaydı:

- 241- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

EDİRNEKAPUSU Şeyh Mehmed Geylani Ak Şemseddin AKSARAY Atik Ali Paşa Ahmed Kethüda Atik Mustafa Paşa Alemî Bey Avcıbey Baba Hasan Alemi Çakır Ağa Baklalı Kemaleddin Debbağzade Bostancıbaşı Derviş Ali Çakır Ağa-Langa Efdalzade Çakır Ağa-Samatya Hace Ali Gureba Hüseyin Ağa Hace Hayreddin Haydarhane Hace Kasım Günani İnebey Hacı İlyas Katib Kasım Hacı Muhyiddin Katib Muslihuddin Hadice Sultan Kemal Paşa Hürrem Çavuş Kızıl Minare Kariye-i Atik Ali Paşa Kızıltaş Karabaş Koğacı Dede Katib Muslihuddin Kuyumcı Bahşayiş Keçeci Piri Mesih Paşa Kefevi Monla Kestel Kemankeş Kara Mustafa Paşa Murad Paşa Monla Aşkî Oruc Gazi İsmail Ağa Muhtesib İskender Sufiler Neslişah Sultan Yakub Ağa Perakende Kasım ÇARŞU-YI KEBİR Tuti Abdullatif Çarşukebir EMİNÖNÜ HACEPAŞA Ahi Çelebi Daye Hatun Demirkapı Hacı Mustafa Daye Hatun Serveri

- 242- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Elvanzade Mimar Hayreddin Emir Monla Fenari-Çatalçeşme Hace Kasım Günani Monla Fenari-Çenberlitaş Hacepaşa Nahlbend Hubyar Seyyid Hasan Karaki Hüseyin Çelebi Tahta Minare Nallı Mescid Uzun Şücaeddin Sahhaf Süleyman Ağa Üçler Servi Üskübi DİVANYOLU Yerabatan Akbıyık ŞEHZADEBAŞI Atik Ali Paşa Balaban Ağa Ayasofya-i Kebir Bayezid-i Veli Bab-ı Hümayun-Sur dahili Camcı Ali Cezeri Kasım Paşa Darülhadis Derun-ı İmaret Emin Bey Dizdariye Emin Nureddin Firuz Ağa Ferhad Ağa Güngörmez Fevziyye Hace Ferhad Firuz Ağa Hace Rüstem Hace Teberrük Halvacıbaşı İskender Ağa Hoşkadem Hüseyin Ağa Hüsam Bey İshak Paşa Kalenderhane Kabasakal Mimar Ayas Kaliçeci Hasan Ağa Mimar Kemaleddin Kapu Ağası Mahmud Ağa Monla Hüsrev Kapu Ağası Sinan Ağa Muhtesib Karagöz Katib Sinan-Kadırğa Revani Çelebi Lala Hayreddin Sekbanbaşı İbrahim Ağa

- 243- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Soğan Ağa-Midhat Paşa Monla Gürani Süleymaniye Monla Şeref Yakub Ağa Mustafa Çavuş ŞEHREMİNİ Müneccim Sadi Arpa Emini Nuri Dede Aydın Kethüda Öksüzce Hatib Bayezid Ağa Ördek Kassab Cafer Ağa Sarı Musa Defterdar Ahmed Çelebi Sarı Nasuh Deniz Abdal Sarı Nasuh-Macuncu Ereğli Sarrac Doğan Fatıma Sultan Selçuk Sultan Hacı Evliya Seydi Bey İbrahim Çavuş Simkeş İlyaszade Suhte Sinan İskender Ağa Şirmend Çavuş Kadıasker Mehmed Efendi Takyeci Kapudan Sinan Tarsus Karabalı Mehmed Efendi Toptaş Kassab İvaz Uzun Yusuf Katib Murad FENER Katib Muslihuddin-Yenibağçe Abdi Subaşı Kazgancı Sadi Cafer Subaşı Koruk Mahmud Cebecibaşı-Sultan Selim Kürkcübaşı Ahmed Şemseddin Cibali Karabaş Macuncı Kasım Çerağî Hamza Melek Hatun Debbağ Yunus Merkez Efendi Elvanzade Mimar Acem Gül Camii Mimar Sinan Hammami Muhyiddin Monla Ali el-Fenari Haraccı Kara Mehmed

- 244- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Hızır Çavuş Kassab Timurhan Karabaş-Balat Kirmasti Katib Hüsrev Koğacı Dede Mismar Şücaeddin Mağnisalı Mehmed Paşa Monla Hüsrev Mimar Sinan-Kumrılı Mescid Müfti Ali Mir-i Miran Hasan Paşa Papaszade Monla Ahaveyn Seferikoz Monla Zeyrek Tahta Minare Muhyiddin Kocevi Tercüman Yunus Mustafa Bey Tevkii Cafer Pirincci Sinan Üskübi Sinan Ağa FATİH Şah-ı Huban Akseki Şeyh Mahmud Resmi Altı Poğaça Yarhisar Âşık Paşa KUMKAPU Beyceğiz Behram Çavuş Bıçakcı Alaeddin Bostanıâlî Çıkrıkcı Kemaleddin Çadırcı Ahmed Çelebi Dülgerzade Çoban Çavuş Hace Hayreddin Divanıâlî Hace Üveys Dülbendci Hüsameddin Hacı Ferhad Emin Sinan Hacı Hasan Esir Kemal Haraccı Muhyiddin Katib Sinan-Tavşantaşı Hasan Halife Kazgani Sadi Hatib Muslihuddin Küçük Ayasofya Haydar Kürkcübaşı Süleyman Ağa İbn Meddas Lala Hüseyin Paşa İmarat-ı Atik Muhsine Hatun İskender Paşa Nişancı Mehmed Paşa

- 245- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Sarrac İshak KÜÇÜKPAZAR Şehsüvar Bey Hace Gıyaseddin Şeyh Ferhad Hace Halil-i Attar Tavaşi Süleyman Ağa Hace Hamza KOCA MUSTAFAPAŞA Hace Hayreddin Abdi Çelebi Hızır Bey Arabacı Bayezid Katib Şemseddin Başcı Mahmud Kepenekci Sinan Bayezid-i Cedid Rüstem Paşa Bazergan Hacı Hüsrev Sarı Bayezid Canbaziye-Cerrahpaşa Sarı Timur Canbaziye-Koca Mustafa Paşa Suhte Hatib Davud Paşa Şemseddin Monla Gürani Duhaniyye Timurtaş Hacı Bayram-ı Haftani Voynuk Şücaeddin Hacı Hüseyin Ağa Yavuz-Er Sinan Hacı Kadın MERCAN Hacı Timur Atik İbrahim Paşa Hubyar Bezzaz-ı Cedid Kassab İlyas Daye Hatun-Tarakcılar Katib Muslihuddin-Altımermer Kiçi Hatun Mercan Ağa Koca Mustafa Paşa Samanviran-ı Evvel Kürkcübaşı Ahmed Şemseddin Samanviran-ı Sani Nevbahar Yavaşca Şahin Sancakdar Hayreddin YENİ CAMİ Seyid Halife Hace Alaeddin Seyid Ömer Hacı Küçük Ahmed Çelebi Veled-i Karabaş Mahmud Paşa

- 246- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

DİPNOTLAR

* İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü 1 Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu, Vakıflar Umum Mü- dürlüğü Neşriyatı, Doğuş matbaası, Ankara 1958, s. 70-71. 2 Halil İnalcık, “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, XXIII, 221 3 Ayverdi, Fatih Devri, s. 4, 83. 4 Halil İnalcık, agm., s. 221 5 Ayverdi, Fatih Devri, s. 56. 6 Bkz. Ayşe Yetişkin Kubilay, “Haritalardaki İstanbul ya da İstanbul Haritaları”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. II, s. 329. 7 Ali Murat Yel-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mahalle”, DİA, XXVII, 323. 8 Adalet Bayramoğlu Alada, Osmanlı Şehrinde Mahalle, Sümer kitabevi, İstanbul 2008, s. 208. 9 İlhan Şahin, “Şehir (Osmanlılar’da)” DİA, XXXVIII, 449. 10 Ahmet Refik, Hicri On Birinci Asırda İstanbul Hayatı (1000-1100), Devlet Matbaası, İstanbul 1931, s. 14. 11 İsmail Taşpınar, “Avrupalı Seyyahlar Gözüyle Osmanlı Döneminde İstanbul’daki Gayrimüslimler ve Dini Hayatla- rına Dair Tespitler: XVI-XIX. Yüzyıllar Arası”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. I, s. 360. 12 Ahmet Refik, Hicri On İkinci Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200), Devlet Matbaası, İstanbul 1930, s. 185. 13 Mehmet İpşirli, “Pâyitaht İstanbul’un İdaresi ve İdarecileri”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. II, s. 29. 14 Semavi Eyice, “İstanbul’da Su Medeniyeti ve Başlıca Su Yapılarına Genel BirBakış”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. II, s. 50. 15 Mehmet İpşirli, “İstanbul Kadılığı”, DİA, XXIII, 306. 16 Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul: Kurumsal, İktisadi, Toplumsal Tarih Denemesi (çev. M.Ali Kılıçbay-Enver Özcan), V yay., Ankara 1986, s. 43. 17 Ahmet Refik, Hicri On İkinci, s. 83. 18 Ahmet Refik, Hicri On Birinci, s. 53-54. 19 Halil İnalcık, agm., s. 231. 20 Ayverdi, Fatih Devri, s. 56. 21 İsmail E. Erünsal, “İstanbul Kütüphaneleri”, DİA, XXIII, 277. 22 Halil İnalcık, agm., s. 231-232. 23 Ekrem Hakkı Ayverdi, 19. Asırda İstanbul Haritası, İstanbul Enstitüsü yay., Şehir matbaası, İstanbul 1958, s. 5. 24 İrfan Yücel, “İmam (Osmanlı Devleti’nde İmamlık)”, DİA, XXII, 182. 25 Haldun Hürel, Semtleri, Mahalleleri, Caddeleri ve Sokaklarıyla A’dan Z’ye İstanbul’un Ansiklopedik Öyküsü, Kapı yay., İstanbul 2010, s. XXXVI. 26 Mantran, age., s. 53-54. 27 Hürel, age., s. XXXIX. 28 Mantran, age., s. 61. 29 Ahmet Refik, Hicri On İkinci, s. 10. 30 Hürel, age., s. XXXIX.

- 247- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

31 Ahmet Refik, Hicri On İkinci, s. 198 32 İlber Ortaylı, Tanzimattan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, Hil yayın, İstanbul 1985, s. 100. 33 Mehmet Canatar, “Kâhya ve Kethüdâ Terimleri Üzerine”, Osmanlı Öncesi İle Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Esnaf ve Ekonomi Semineri, Bildiriler, Globus Dünya Basımevi, İstanbul 2003, c. I, s. 198. 34 Cem Behar, İstanbul’un Bir Mahallesinin Portresi: 16.-19. Yüzyıllar, TÜBA Forumu, Ankara 2006. Bu çalışma A Neighborhood in Ottoman Istanbul: Fruit Vendors and Civil Servants in the Kasap İlyas Mahalle başlığıyla New York Devlet Üniversitesi tarafından basılmıştır. 35 İpşirli, “Pâyitaht İstanbul’un İdaresi ve İdarecileri”, agm., s. 38. 36 Ali Akyıldız, “Muhtar”, DİA, XXXI, İstanbul 2006, 52. 37 Mehmet Canatar, “Kethüda”, DİA, XXV, 332. 38 Alada, age., s. 189-190. 39 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK yay., Ankara 2000, s. 219. 40 Tarkan Oktay, Osmanlı’da Büyükşehir Yönetimi: İstanbul Şehremaneti, Yeditepe yay., İstanbul 2011, s. 10. 41 Ayverdi, age., s. 10-52, 57-66. 42 Ayverdi, age., s. 10-69. 43 Ayverdi, age., s. 56. 44 Semavi Eyice, “İstanbul’un Mahalle ve Semt Adları Hakkında Bir Deneme”, Türkiyat Mecmuası, c. 14 (1965), s. 211-216. 45 Mantran, age., s. 44. 46 Atatürk Kitaplığı’nda henüz tasnif edilmemiş matbu bir listeden elde edilmiştir. Eski harfli bu broşürün kapak sayfası yoktur. 47 Halil İnalcık, “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, XXIII, İstanbul 2001, s. 229. 48 Osmanlı Kaynaklarına Göre İstanbul Câmi, Tekke, Medrese, Mekteb, Türbe, Hamam, Kütübhâne, Matbaa, Mahalle ve Selâtin İmâretleri (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İşaret yay.,İstanbul 2003, s. 28-109. 49 Atatürk Kitaplığı’nda henüz tasnif edilmemiş matbu bir listeden elde edilmiştir. 50 Şehremâneti Hudûdı Dâhilinde Bulunan Mahallât Esâmîsi, Arşak Garoyân Matbaası, 1329. 51 İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de Kâin Mahallât ve Kurânın Hurûf-ı Hecâ Tertîbiyle Esâmî ve Mensûb Oldukları Mâliye Şu’abât ve Mülhak Bulundukları Livâ ve Kazâ Esâmîsini Mübeyyin Rehberdir, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1338. 52 Ayverdi, age., s. 84.

- 248- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

KAYNAKÇA

19. Asırda İstanbul Haritası (haz. Ekrem Hakkı Ayverdi), İstanbul Fethi Derneği İstanbul Enstitüsü yay., Şehir Matbaası, İstanbul 1958. Adalet Bayramoğlu Alada, Osmanlı Şehrinde Mahalle, Sümer kitabevi, İstanbul 2008. Ahmet Refik, Hicri On Birinci Asırda İstanbul Hayatı (1000-1100), Devlet Matbaası, İstanbul 1931 Ahmet Refik, Hicri On İkinci Asırda İstanbul Hayatı (1100-1200), Devlet Matbaası, İstanbul 1930 Ahmet Refik,On Altıncı Asırda İstanbul Hayatı (1553-1591), Devlet Basımevi, İstanbul 1935 Ali Akyıldız, “Muhtar”, DİA, XXXI, İstanbul 2006, 51-53. Ali Murat Yel-Mustafa Sabri Küçükaşçı, “Mahalle”, DİA, XXVII, İstanbul 2003, s. 323-326. Bertraad Bareilles, İstanbul’un Frenk ve Levanten Mahalleleri Pera-Galata-Banliyöler, (çev. Ali Berktay), Güncel yay., İstanbul 2003. Celal Esad Arseven, “Mahalle”, Sanat Ansiklopedisi, III, Milli Eğitim Basımevi, 3. bs., İstanbul 1983. Cem Behar, İstanbul’un Bir Mahallesinin Portresi: 16.-19. Yüzyıllar, TÜBA Forumu, Ankara 2006. DİA, “İstanbul (Sanat)”, DİA, XXIII, İstanbul 2001, s. 243-267. Ekrem Hakkı Ayverdi, 19. Asırda İstanbul Haritası, İstanbul Enstitüsü yay., Şehir matbaası, İstanbul 1958. Ekrem Hakkı Ayverdi, Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı ve Nüfusu, Vakıflar Umum Müdürlüğü Neşriyatı, Doğuş matbaası, Ankara 1958. Erdoğan Öner, İstanbul Şehremâneti (Belediyesi)’nin Kuruluşu ve 1917 Yılı Bütçesi, Maliye Bakanlığı yay., Ankara 2008. Feridun Emecen, “Fetih Sonrası İstanbul: Cumhuriyet Dönemine Kadar Kısa bir Tarihçe”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. I, s. 49-71. Feridun Emecen, “İstanbul (İstanbul’un Fethi)”, DİA, XXIII, İstanbul 2001, s. 212-220. Haldun Hürel, Semtleri, Mahalleleri, Caddeleri ve Sokaklarıyla A’dan Z’ye İstanbul’un Ansiklo- pedik Öyküsü, Kapı yay., İstanbul 2010. Halil İnalcık, “İstanbul (Türk Devri)”, DİA, XXIII, İstanbul 2001, s. 220-239. İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK yay., TTK Basımevi, Ankara 2000.

- 249- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

İlhan Şahin, “Nahiye”, DİA, XXXII, İstanbul 2006, s. 306-308. İlhan Şahin, “Şehir (Osmanlılar’da)” DİA, XXXVIII, İstanbul 2010, 446-449. İrfan Yücel, “İmam (Osmanlı Devleti’nde İmamlık)”, DİA, XXII, İstanbul 2000, 181-188. İsmail E. Erünsal, “İstanbul (İstanbul Kütüphaneleri)”, DİA, XXIII, İstanbul 2001, s. 275-284. İsmail Taşpınar, “Avrupalı Seyyahlar Gözüyle Osmanlı Döneminde İstanbul’daki Gayrimüslimler ve Dini Hayatlarına Dair Tespitler: XVI-XIX. Yüzyıllar Arası”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. I, s. 353-365. İstanbul Şehri Rehberi, Osman Nuri (haz.), Matbaacılık ve Neşriyat Türk Anonim Şti, İstanbul 1934. İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri 1009 (1600) Târîhli (haz. Mehmet Canatar), İstanbul Fetih Cemiyeti yay., Özal Matbaası, İstanbul 2004. İstanbul ve Bilâd-ı Selâse’de Kâin Mahallât ve Kurânın Hurûf-ı Hecâ Tertîbiyle Esâmî ve Mensûb Oldukları Mâliye Şu’abât ve Mülhak Bulundukları Livâ ve Kazâ Esâmîsini Mübeyyin Rehberdir, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1338. Mehmet Canatar, “Kâhya ve Kethüdâ Terimleri Üzerine”, Osmanlı Öncesi İle Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Esnaf ve Ekonomi Semineri, 9-10 Mayıs 2002, Bildiriler Birinci Cilt, Globus Dünya Basımevi, İstanbul 2003, s. 181-199. Mehmet Canatar, “Kethüda”, DİA, XXV, Ankara 2002, s. 332-334. Mehmet İpşirli, “İstanbul Kadılığı”, DİA, XXIII, İstanbul 2001, s. 305-307. Mehmet İpşirli, “Pâyitaht İstanbul’un İdaresi ve İdarecileri”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. II, s. 27-41. Osmanlı Kaynaklarına Göre İstanbul Câmi, Tekke, Medrese, Mekteb, Türbe, Hamam, Kütübhâne, Matbaa, Mahalle ve Selâtin İmâretleri (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İşaret yay., İstanbul 2003. Robert Mantran, 17. Yüzyılın İkinci Yarısında İstanbul: Kurumsal, İktisadi, Toplumsal Tarih Denemesi (çev. M.Ali Kılıçbay-Enver Özcan), V yay., Ankara 1986. Semavi Eyice, “İstanbul’da Su Medeniyeti ve Başlıca Su Yapılarına Genel Bir Bakış”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 47-48, İstanbul 2010, c. II, s. 43-83. Semavi Eyice, “İstanbul’un Mahalle ve Semt Adları Hakkında Bir Deneme”, Türkiyat Mec- muası, c. 14 (1965), s. 199-216. Şehremâneti Hudûdı Dâhilinde Bulunan Mahallât Esâmîsi, Dersaadet, Arşak Garoyân Matbaası, 1329. Tarkan Oktay, Osmanlı’da Büyükşehir Yönetimi: İstanbul Şehremaneti, Yeditepe yay., İstanbul 2011.

- 250- Fatih Sultan Mehmed Han. Mahalle mektebi. Suriçi İstanbul’da İlim Hayatı, Eğitim Faaliyetleri ve Kültür Muhitleri

Prof. Dr. Mehmet İPŞİRLİ* arihî yarımada Bizans ve Osmanlı döneminde pek çok bakımdan kök- lü ve zengin geleneğe sahip olmuştur. TŞüphesiz bunların başında ilim ve kültür hayatı ve kurumları gelir. Fatih Sultan Mehmed, Fetih'ten hemen son- ra İstanbul’da çok kapsamlı bir imar, iskan, ve kültür faaliyetine girişmiş, bu hamleyi de cihad-ı ekber olarak adlandırmıştı.

Tarihi yarımadanın yüzyıllarca ilim ve kül- tür hayatını şekillendiren ve canlandıran te- mel kurumu başta Fatih ve Süleymaniye olmak üzere şüphesiz medreseleridir. Ancak bunun yanında yine tarihi yarımada içinde yer alan ve birbirinden farklı eğitim veren, kültür hayatı- na önemli katkılar sağlayan Enderun, dergah Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası eğitimi, Huzur dersleri, ve ilmî muhitlerin de zikredilmesi gerekir.

Fethi müteakip İstanbul‘da bilim faaliyet- lerinin derhal başlaması için bazı kiliseleri medreseye çevrilmiş, bu arada asıl külliyesinin inşası için de çalışmalara başlanmıştır. Bugün kendi adıyle anılan semtte harabe halindeki Havariyyun kilisesinin temelleri üzerinde 1463 yılında külliyenin inşasına başlanmış, sekiz sene sonra 1471'de tamamlanmıştır. Külli- yenin, özellikle medresenin plan, program ve teşkilatının hazırlanmasınada devrin tanınmış ilim ve devlet adamları Mahmud Paşa, Ali Kuşcu ve Molla Hüsrev’in büyük emekleri olduğu bilinmektedir. Fatih külliyesi, başlıca Cami, Sekiz Sahn Medresesi, sekiz Tetimme Medresesi, Kütüphane, Tabhane ve İmaret, Darüşşifa, Darütta‘lim, Kervansaray ahırları, Fatih ve zevcesi Gülbahar Sultan Türbeleri vs. olmak üzere bir çok birimden oluşmaktadır.1 Dördü Akdeniz, dördü de Karadeniz tarafında yeralan sekiz medresenin programının esasını İslam dini, hukuku ve felsefesiyle ilgili dersler oluşturmaktadır. Sahn-ı Seman Medreselerine talebe yetiştirmek üzere kolej seviyesindeki Tetimme Medreseleri ise Sahn Medreselerinin arkasında yer almakta idi. Tetimme talebesine suhte, Sahn talebesine ise danişmend denilir- de mevcuttu. Tetimme'de okuyan talebe sayısı di. Sahn Medreselerinin herbirinde ondokuz daha fazla idi.2 Külliyeye ait Arapça ve Türk- oda ve bir dersane mevcuttu. Her medresede çe'ye çevrilmiş çeşitli devirlere ait farklı vakfi- müderrise ve yardımcısı olan muide, birer 3 oda tahsis edilmiş, ayrıca medreseyi gözeten yeler bulunmaktadır. Vakfiyede müderrislerin kayyıma ve temizliği ile ilgilenen farraşa da maaşları, aranacak şartlar, takip edilecek usul birer oda ayrılmıştı. Geriye kalan onbeş oda vs. hakkında genel bilgiler verilmiştir. Ayrıca danişmendlere tahsis edilmişti. Böylece Sahn Külliyenin yayınlanmış olan 1489-1490 ta- Medreselerinde toplam 120 danişmend odası rihine ait yıllık muhasebe plançosu da gelir (hücre) bulunmakta idi. Bunların dışında ha- ve giderleri ve işleyişi hakkında sıhhatli bilgi ricten medreseye devam eden neharî talebeler vermektedir.4

- 254- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Süleymaniye Camii, İstanbul.

Oğlu II. Bayezid, bu eğitim hamlesini de- (ö.1526) ile başlamıştır. Ancak şeyhülislamların vam ettirmiş, biri Amasya (1481-86), diğeri ağır ve yoğun sorumlulukları sebebiyle fiilen Edirne (1484-88), üçüncüsü ve en mükem- ders vermeleri mümkün olmayınca bir vekil meli de İstanbul’da (1501-1505) kendi adıyla vasıtasiyle yürütülmesi yoluna gidilerek Ders 5 anılan semtte inşa ettirdiği üç önemli külliye Vekaleti ihdas edilmiştir. içerisinde mükemmel medreseler teşkil etmekle Fatih Medreselerinden yaklaşık bir asır sonra eğitim ve kültüre ne kadar çok önem verdiğini kurulan Süleymaniye Medreseleri özellikle med- göstermiştir. Bayezid Medresesinde müderrislik rese teşkilatı açısından en yüksek seviyeyi temsil görevini şeyhülislamlara şart koşmuş, bu gö- ediyordu. Burada dinî, hukukî ve edebî derslere rev dönemin Şeyhülislamı Zenbilli Ali Efendi ilaveten hendese, riyaziye derslerine de yer ve-

- 255- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası rilmiştir. Ancak bu derslerin nerede ve hangi mektedir. XX. yüzyıl başlarında bir toparlanma seviyede okutulduğu tahkika muhtac bir konu- ve yenilenme hamlesi olmuş ise de kısa bir süre dur. 1550-1557 tarihleri arasında tatamlanan sonra diğerleriyle birlikte Fatih ve Süleymani külliyede Cami, dört medrese, Darülhadis, Tıb medreseleri de kapanmıştır. medresesi, Darüşşifa (bimarhane), Darüzziyafe, İstanbul medreselerinde çok değerli müder- tabhane, sıbyan mektebi, hamamlar, türbeler risler tarafından verilen zengin bir program bulunmaktadır.6 vardı. Bu programın özelliği ise ilimlerin İslamî Külliyenin teşkilatı ve temel birimleri ve bir telakkî içinde okutulması ve Müslüman ta- işleyişi hakkında vakfiyesinde 7 ve yıllık hazır- lebeye hizmet vermesi idi. Medrese eğitimini lanan muhasebe defterlerinde8 önemli bilgiler tamamlayarak mezun olanlar Osmanlı ülkesin- bulunmaktadır. Bu kaynaklardan külliyenin de ilmiye sınıfı denilen bir zümreyi oluşturup, birimleri, personeli ve aldıkları ücretler hak- bunlar Anadolu, Rumeli ve Arabistan’dan oluşan kında sıhhatli bilgi edinmek mümkün olmak- Osmanlı coğrafyasında eğitim ve özellikle yargı tadır. Süleymaniye medreselerinin kurulması hizmetlerini ifa ederlerdi. Ayrıca defterdarlık, ile medreselerin derecelerinde artış olmuştur. nişancılık gibi bürokratik, özellikle Müslü- Süleymaniye külliyesinin 1585-86 yıllarına ait man ülkelere elçilik gibi diplomatik görevleri 9039602 akçe tutan toplam gelirleri arasında de üstlendikleri olurdu. Medrese eğitimi bir medrese görevlilerinin yıllık toplam ödenekleri kaç seviyeden oluşan bir program olup genel 9 259200 akçe tutmaktadır. Küçük ve müteva- olarak medresede verilmekle birlikte ihtiyaca, zi ölçekteki medreselerde bu miktar çok daha zaruretlere ve tercihlere göre, camide, dergahta, 10 düşük olduğu görülmektedir. müderrisin evinde de verilebilirdi.

Fatih ve Süleymaniye Medreseleri Türk ilim Medrese inşası ve dağılımı konusunda İstan- ve kültür tarihinin günümüze kadar gelen iki bul’un müstesna bir konumu vardı. Fetihten mümtüz abidesidir. Osmanlı Devletinde yöne- XX. yüzyıl başlarına kadar İstanbul’da yüzlerce ticilere, askerlere ve halk kesimine yön veren medrese tesis edildiği, XVII. yüzyıl ortalarında aydınlar (ilmiye ricali) hemen bütüniyle bu sadece Suriçi İstanbul’da 122 medrese bulun- iki ilim yuvasından doğrudan veya dolaylı bir duğu bir sayımdan anlaşılmaktadır.11 Hezarfen şekilde feyz alarak yetişmişler, akademik hayat- Hüseyin Çelebi 1675’de İstanbul’da 126 med- larınının en verimli dönemlerinde ulema bu iki rese bulunduğunu belirtir.12 müessesede dersler vermişlerdir. Tamamen farklı bir gelenek ve mentaliteye dayanıyor olmakla İstanbul Medreselerinde yer alan konular ve birlikte Batı‘daki emsalleri olan Sorbon, Oxford okutulan dersleri, aklî ve naklî, dinî ve din dışı ve Cambridge Üniversitelerinden teşkilat, ders ilimler, yüksek ilimler ve alet dersleri, doğrudan ve kaynak zenginliği açısından hiç bir guna ve dolaylı olarak programda okutulan dersler aşağı olmayan bu kurumların özellikle XVIII. olmak üzere çeşitli bakımlardan sınıflandırmak asırdan itibaren gereken değişim ve dönüşümü mümkündür. Bütün bu ilimlerin okutulması sağlayamadıkları kendilerini yenileyemedikleri İslamî bir anlayış ve zihniyet içerisinde olurdu. belirli bir durgunluğun içine düştükleri gözlen- Medrese okutulan ilimler, esas itibariyle cüziyyat

- 256- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

denilen, hesap, hendese, hey’et ve hikmet ders- bir konudur. Taşköprülüzade daha 1540’larda leri; alet ilimleri kabul edilen belagat mantık, medresede tartışmalı kelam ve matematik bahis- Kelam, Arap dili ve edebiyatı dersleri; ulum-ı lerinin ulema arasında önemini yitirmesinden ’âliye denilen tefsir, hadis ve fıkıh derslerinden ilim seviyesinin düşmesinden şikayet etmekte- oluşmakta idi. dir.16 Ancak kelam ve felsefe bahislerinin Katib Çelebi’nin Mizanü’l-hak adlı eserinde belirttiği XVII-XVIII. yüzyıllarda İstanbul medre- şekilde terk edildiği ifadesinin gerçekle bağdaş- selerinde okutulan konular ve derslerle ilgili madığı görülmektedir. İstanbul’da Kadızadeliler manzum ve mensur müfredat programları- ve Sivasîzadeliler arasındaki yersiz ve talihsiz nın yazıldığı bilinmektedir. 1728-1741 yılları tartışmaları bizzat yaşamış olan Katib Çelebi arasında İstanbul’da Fransız büyükelçisi olan muhtemelen bunun da tesiri ile seviyeli, faydalı Marquis de Villeneuve, Babıali’ye resmen mü- kelam ve felsefe tartışmalarının yerini şimdi racaat ederek hükümeti adına Medrese eğitimi lüzumsuz zıtlaşma ve inatlaşmaların aldığını ve mahiyeti hakkında bilgi istemiş, Reisülküt- belirtmek istemektedir tab Mustafa Efendi’nin başkanlığında bir heyet medrese müfredat programı ve eğitim metodları Hırzü’l-müluk’e göre, danişmend olmak is- hakkında iki bölümden oluşan Kevâkib-i seb’a teyen önce bir miktar sarf ve nahiv ve başlangıç adiyle bir eser hazırlayıp büyükelçiye vermişler- derslerini (muhtasarât), ayrıca mantık kelam ve dir.13Kevakib-i Seb’a’da Osmanlı medreselerinde, ma’ânî okuyup, danişmend olarak İstanbul’a sınıf değil dersin geçildiği; her dersin başlangıç, gelince Hâşiye-i Tecrid medreselerinin her bi- orta, ileri seviyelerinde ele alınıp, böylece her rinde üçer dörder ay kalıp, her müderristen beş ders için en az üç kitabın takip edildiği; tale- altı ders okuyup, dört beş yıl zarfında Semaniye benin derse hazırlanması, dersin işleniş tarzı, Medreseleri’ne varıp orada bir yıl kadar durup, hoca-talebe münasebetleri hakkında önemli daha sonra padişah medreselerine varıp, bir çok bilgiler verilmektedir.14 alimden istifade ederek 25-30 yaşlarında mülâ- zim olup medrese veya kadılığa tâlip olurdu. XVI. yüzyıl başlarında Taşköprülüzade, Halen yeterince sarf nahiv ve muhtasarat gör- XVII. yüzyılda Katib Çelebi (ö.1658), daha son- memiş cahiller uğradıkları medreselerde ders raları Şeyhülislam Feyzullah Efendi (ö.1703), görmeyip mal kuvvetiyle (rüşvetle) veya şefaatle Bursalı İsmail Hakkı Efendi (ö.1725); Abdullah geçip, herkes cahil olduğunu anlayıp üzerinden el-Ahıskavî (ö.1803) ve nihayet XIX. yüzyılda atıp, zamanla hareket edip mülâzim dahi olup Cevdet Paşa (ö.1895) medrese dersleri ve ki- kadılık alırlardı.17 tapları hakkında önemli bilgiler vermektedir.15 Ahmed Cevdet Paşa, XIX. yüzyılın ikinci XV-XVI. yüzyıllarda felsefi konular, matema- yarısında medrese eğitiminin şekli, uygulanışı, tik, mühendislik ve tıp gibi teknik konular med- hakkında kendi tecrübesine de dayanarak bil- rese programında etkili bir şekilde yer almakta gi vermektedir. Buradan öğrendiğimize göre, ve okutulmakta iken, felsefî ve teknik ders ve birçok talebenin medrese odalarında kalmayıp konuların medreselerde tedricen azalması hu- neharî olarak medrese derslerine devam ediyor, susu üzerinde durulması ve tartışılması gereken ayrıca hafta sonu tatillerinde geceleri ilmi top-

- 257- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası lantıların sıkça yapıldığı sık sık tatiller olduğu cesine düşürülmüştür. İstanbul’da Sinan Paşa ancak Cevdet Paşa’nın bayram tatili hariç bazı Darülhadisi 1622’de, Eyüp’te Zal Paşa Sultanı hocalardan derse devam ettiğini; talebenin ka- Medresesi 1619’da Altmışlı’ya yükseltilmiştir. naatkar ve perhizkar bir hayat yaşadığını, çok Medresenin, genellikle bir avlu etrafında sa- mahdut bir gelire sahip olduğu anlatılmaktadır.18 hip olduğu çeşitli birimler eğitim sistemi açısın- Dereceler: İstanbul medreselerinde dereceleri dan önem taşımaktadır. Bunlardan Dershane, göstermek üzere birbirinden ayrı gibi görünen müderris odası ve danişmend hücreleri hemen aslında birbiriyle bağlantılı olan üç ayrı usulün her medresede bulunmaktadır. Medreselerde kullanıldığı bilinmektedir. Bunlar Haşiye-i Tec- ayrıca bir mescit bulunmaz, genellikle ders- rid, Miftah, Telvih medreseleri şeklinde kitap ad- hanesinde bir mihrab vardır, vakitler girdikçe larına göre; yirmili, otuzlu, kırklı, ellili, altmışlı cemaatle namazlar kılınırdı. Vefa’daki Şeyh şeklinde müderrisine ödenen günlük ücretlere Vefa Camiinin ana mekanı, mescit, dershane göre ve nihayet Hariç, Dahil, Sahn, Altmışlı, ve semahane şeklinde çok amaçlı kullanıldığı Süleymaniye, Darülhadis şeklinde dereceler biliniyor. Genellikle medreselerde müstakil belirlenmiştir. XVII. asır sonlarından itibaren kütüphane odası bulunmayıp vakıf kitaplar giderek, iki Haric, iki Dahil, iki Sahn, iki Alt- dershanenin dolaplarına konulurdu. mışlı, üç Süleymaniye ve bir Darülhadis med- Büyükçe bir oda ebadında ve genellikle kub- reseleri olmak üzere İbtida-i Hâric, Hareket-i be ile örtülü olan dershane zeminin hasır veya Hâric; İbtida-i Dâhil, Hareket-i Dâhil; Mûsıla-i kilim ile kaplandığı ve öğrencilerin minderler Sahn, Sahn-ı Seman; İbtidâ-i Altmışlı, Hareket-i üzerine, müderris ise büyükçe rahle ile ders tak- Altmışlı; Mûsıla-i Süleymaniye, Süleymaniye, rir ederdi. Süleymaniye ve Fatih Medreselerinin Hâmise-i Süleymaniye, Dârülhadis-i Süleyma- her birinde merkezî konumda birer dershane 19 niye dereceleri oluştu. Bu sistem İmparator- bulunmaktadır. Ancak genelde her medresede luğun sonuna kadar devam etmiştir. Osmanlı bir dershane mevcut idi. Talebe genelde ders- Medrese sisteminde özellikle XVI. asır ortala- lerinin dışında yemek ve temizlik ihtiyaçlarını rından itibaren kendi içinde çeşitli hareketlili- kendisi karşılar ancak iktisadî şartları iyi olan ğin yaşandığı izlenmektedir. Bunlar a) Medrese talebeye çömez21 denilen genç talebeler hiz- ve kadılık ve müftülük derecelerinin birbirine met ederdi. Ailevi durumu iyi olan talebelere uyumu sağlanarak çok sıklıkla müderrislikten ailesinden erzak , kuru yemiş vs. gelirdi. Bu kadılığa, bazen da kadılıktan müderrisliğe ge- durum 18-19. yüzyıllarda medreselerin gelir- çişin olduğu görülmektedir. Burada yerleşmiş lerinin kaybolduğu, akarlarını yangın ve zelze- bir teamül vardı.20 b) Medrese derecelerinin çok lelerle kaybettiği dönemlere aittir, yoksa erken sık olmasa da değiştiği görülmektedir. Meselâ, dönemlerde külliyelerin sahip olduğu imaretler 1548’de İstanbul Şehzade Medresesi elli akçelik bu tür ihtiyaçları tamamıyla karşılamakta idi. iken altmış akçeliye yükselmiş; 1623’te Hâriç Bu imkandan mahrum olan talebeler ise üç aylar seviyesinde olan Mehmed Paşa Medresesi Dahil özellikle ramazanlarda medresenin tatil olmasını derecesine yükseltilmiş; Dâhil derecesinde olan fırsat bilerek çeşitli kaza ve köylere dağılırlardı. Soğuk kuyu (Pîrî Paşa) Medresesi Hâriç dere- Gittikleri yerlerde imam-hatiplik ve özelikle

- 258- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

vaizlik yaparak elde ettikleri ücretler müteakip İstanbul medreselerinde avluda çoğunluk- yıla kadar kendileri için harçlık olurdu. Cer- la bir kuyu, müstakil suyu olan medreselerde re22 çıkma tâbir edilen bu uygulama özellikle ortada bir şadırvan veya bir kenarda çeşme bu- İstanbul medreselerinde okuyan talebenin halkı lunur, Fatih, Süleymaniye gibi kurşunla kaplı tanımasına, onlarla bütünleşmesine yardımcı medreselerde çatıdaki yağmurun toplandığı olurdu. İleride tahsilini tamamlayıp icazetini sarnıç bulunurdu. Ayakyolu, helâ denilen ve aldığı zaman halkı ve onların ihtiyaçlarını, talebenin müştereken kullanacağı birimler hassasiyetlerini tanıyan, onlarla rahat irtibat uygun bir mahalde ayrıca yer alırdı. Bunun kurabilmelerine zemin hazırlardı. dışında çamaşırhane, gusülhane, abdesthane için ayrılmış mekanlar olurdu. İstanbul’da medrese odalarında zaman za- man eğitimle ilgisi olmayan uygunsuz kişilerin Koca Sinan Paşa’nın İstanbul Divanyolu’n- yerleştikleri ve çeşitli yolsuzluklara isimlerinin daki medresesi, 16 hücresi, dershanesi, ortada karıştığı olurdu. Devlet bu sebeple ihtiyaç duy- şadırvan ve kuyusu, tuvaleti, yol tarafındaki hazîresi ve Koca Sinan Paşa’nın şaheser türbesi dukça odaları teftiş ederek aramalar yaparak bu ile XVI. asır müstakil medrese tipinin bugün kimseleri bulup çıkarırdı. 1206-1792 yılında bütün birimleriyle görü- lebileceği mükemmel bir örneğini teşkil etmektedir.

Medrese ve ilim ha- yatının tabiatından ge- len çok renkli olmayan, mutat, sade hatta sıkıcı bir havası vardı. Medrese vakfiyelerine göre mutat olarak haftanın beş günü ders verilir, Salı ve Cuma olmak üzere iki gün tatil olurdu. Talebenin ders kitaplarını istinsah ede- bilmesi için pazartesiyi de ekleyerek tatil günle- Şeyh Ebu’l Vefa Camii. rini üçe çıkaran medrese- ler vardı. Hoca Sa’deddin bu amaçla medreselerde umumi bir teftişin ve Efendi kendi zamanında İstanbul’da bu usulün sayımın yapıldığı bilinmektedir. Bu gibi hallerde devam ettiğini belirtmektedir.24 Genelde Salı dışarıdan İstanbul’a gelmiş olan kimselerin kefile günleri bütün dersler ve kütüphaneler tatil edi- bağlanması, kefili olmayanların geldikleri yere lirdi. Medresede dersler sabah ve ikindi namazı geri gönderilmesi esastı.23 sonrası olmak üzere iki kere olur, ancak icazete

- 259- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası esas olan dersler sabah dersleri idi. Talebenin edilmekte ve bunların müderrisler, kadılar, bir günlük medrese hayatı mutat olarak nasıl subaşılar tarafından sıkıca kontrol edilmesi ve geçerdi? Maalesef değişik dönemlerde bu soru- cezalandırılmaları istenmektedir. Nitekim Fatih ya ışık tutacak hatırat, günlük gibi kaynaklar Tetimme Medreseleri’nde bazı kapıların gecele- yok, ancak münferit olaylardan ve gözlemler- yin kapanmayıp talebenin dışarı çıkıp fesat ve den hareketle genel bilgiler verilebilir. Hücre şenaat ettikleri belirtilmekte, kefilsiz talebenin denilen medrese odaları aslında bir danişmend25 medresede barındırılmaması İstanbul kadısı yani gelecek vaad eden medrese talebesine aitti. aracılığı ile ilgili müderrise buyurulmaktadır.28 Medreselerde okuyan talebe mevcudunu bu- 1792 senesinde Fatih Medreseleri’nin, Sahn günün okullarında okuyan talebe sayısı gibi ve Tetimme kısımlarında toplam 447 kişi bu- çok olduğunu düşünmemek gerekir. Normal lunmakta, bunun 10’u müderris, 45’i mülâzim, olarak her medresede 10-15 oda bulunmakta idi. Birçok medresede yer darlığı sebebiyle oda 3’ü muid, 198’i molla, 181’i refik, 8’i çömez, 29 sahibi olan mollanın da rızası ile bir refik adıyla 21’ taşrada bulunmakta idi. Aynı tarihte Sü- ikinci bir talebe kalır, ayrıca kıdemli öğrenciye, leymaniye Medreselerinin durumuna gelince yemeğini pişirmek, mangalını yakmak, odasını toplam 131 hücrede 223 kişi yaşamakta olup, temizlemek, çamaşırını yıkamak, suyunu ge- bunun 11’i müderris, 116’sı hücre sahibi talebe, 30 tirmek, alış-verişini yapmak üzere çömez adı 69’u refik ve çömez idi. 1792’de İstanbul’da- verilen genç bir talebe hizmet eder, bu hiz- ki medrese odalarında kalan 2947 talebeden metlerine karışlık danişmend ona derslerinde 1193’nün tek başına, 1097’sinin ikişer kişi ola- yardımcı olur, çalışmalarını kontrol ederdi.26 rak, 403 talebenin üçer kişi olarak 69 kişinin Aslında medresede hoca-talebe ve diğer perso- ise 4-5 kişi olarak bir odayı paylaştığı tespit nele medresenin bağlı olduğu imaretten yemek edilmiştir. Medrese hücreleri aslında bir talebe ve yiyecek dağıtılır idi. Ancak 18-19. asırlarda için olmakla bir zaruretler sebebiyle bazı hücre- vakıf gelirlerinin yok olması sebebiyle bir çok lerde muhtemelen geçici olarak 3-4 talebenin medresede yemek verilemeyip sadece fodula27 kaldığını sayımlar göstermektedir. verilir olmuştu. Bazılarında bu imkan bile kal- Osmanlı Devleti’nde medrese, kuruluştan mamıştır. Ancak medresede hayatın çok müte- XIX. yüzyıla kadar ilmî ve fikrî hayatta etkili, vazî olduğunu ve talebenin çok cüzî bir gelir ile devlet ve toplumu belirli seviyelerde yönlendiren geçinip, kendisini derslerine verdiğini değişik bir kurum idi. Şer’î ve hukukî mevzuatın tedvi- dönemlerde kaynaklar ifade etmektedir. Talebe ni, idari, askeri, ve vakıf sistemi gibi toplumsal ile İstanbul toplumu arasında yüzyıllar boyunca müesseselerin teşkili ve benimsenmesinde, dev- gelenekselleşmiş çok iyi bir ortak anlayış var- letin zorlandığı yerlerde çözümler üretilmesin- dı. Ancak medrese talebesi arasında kendisini de, sistemin temel bir unsuru olarak faaliyet kontrol edemeyip, zaman zaman gece hayatına göstermişti. kendisini kaptıran, zorbalık ve ahlak dışı işler yapanlar da olurdu. Daha XVI. asırdan itibaren XIX. yüzyılda II. Mahmud ve II. Abdülha- Mühimme ve Şikayet defterlerinde danişmend mid dönemlerinde, özellikle eğitim konusunda ve suhtelerin bu nevi taşkınlıklarından şikayet ıslahat ve yenilikler yapılırken en çok ıslaha

- 260- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

muhtaç olan medrese ihmal edilmiştir. Bu tu- devlete idarî ve askerî kadro yetiştirmek için tum muhtemelen medresenin ve temsil ettiği teşkil edilen saray eğitim kurumudur. Ende- zihniyetin ıslahının çok zor, hatta mümkün run II. Murad zamanında Edirne Sarayı’nda olmadığı kanaatine dayanmaktaydı. II. Abdül- teşkil edildiği, ancak gerçek teşki­lâtına Fâtih hamid’den sonra İttihatçılar döneminde Şeyhü- döneminde kavuştuğu söy­lenebilir. Böyle bir lislâm Musa Kazım ve Mustafa Hayri Efendiler kurumun teşkilinde esas hedef, askerî temele zamanında ciddi olarak medrese ıslahı yapılmak dayanan Os­manlı Devleti’ne yetenekli kuman- istendi. Islâh-ı Medâris Komisyonu kurulup, dan yetiştirmek­ ve devamlı büyüyen ülkenin çeşitli nizamnameler hazırlandı, geleneksel farklı din, dil ve kültürlere mensup kit- yapısından tamamen farklı, mektep tar- lelerini idare edecek sağlam yönetici zında yeni program, Darü’l-hilafe med- kad­roları temin etmekti. Devlet gayri reselerinde uygulanmaya başlandı. Bu müte­canis bir sosyal yapıya sahip ol- arada ayrıca Medresetü’l-kuzât, Med- duğundan böyle bir eğitim kurumu resetü’l-eimme ve’l-hutaba (1913), için ırk veya kan bağı yerine kültür Medresetü’l-vâizîn (1913), Medre- ve disiplin temel pren­sipler olarak setü’l-mütehassisîn (1914), Medre- benimsenmiş, kadrolar bu anlayış setü’l-hattatîn (1914), Med- içerisinde yetiştirilmiştir. resetü’l-irşâd (1919) Enderun’daki eği- kurulmuştur. Ancak tim Büyük ve Küçük Birinci Cihan Harbi ve Odalar, Doğancı Koğuşu, arkasından yaşanan İmpa- Seferli Koğuşu, Kiler Odası, ratorluğun tasfiyesi sebebiyle Hazine Odası ve Has Oda ol­ bu okullar uzun süreli olmadı. mak üzere yedi kademe üzerine kurul­ XX. yüzyılın başlarından itibaren baş- muştu. Buradaki eğitimi sonuna kadar ta Beyânü’l-hak, Sırât-ı müstakim ve götüremeyen iç oğlanlar ara sınıflardan Sebilü’r-reşâd olmak üzere devrin muhafazakar aynı şekilde çıkma adıyla ayrılarak çeşitli­ askerî mecmualarında medreseyi değerlendiren, çö- birliklere katılırlardı. züm önerileri ileri süren makaleler yazılmıştır. Enderun’un ilk iki kademesinden Kü­çük Medreseler 430 sayılı ve 3 Mart 1340 (1924) Oda Bâbüssaâde’den içeri girince solda, Büyük tarihli Tevhid-i Tedrisat kanunu ile Milli Eğitim Oda ise sağda yer almak­taydı. Bu odalara acemi Bakanlığı’na (Maarif Vekaleti) devredilmiştir. oğlanları mektebinden­ üstün basan ile mezun İstanbul ve diğer şehirlerdeki birçok Osmanlı olan gençler alınırdı. Bunlar İslâm dini ve kül­ Medresesi halen Kütüphane, hastane ve sağlık türü, Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri görür, kurumu, kültür kuruluşları, okul, Müze vs. bi- güreş, atlama, koşu, ok çekme gibi spor tâlimleri nası olarak kullanılmaktadır. yaparlardı. Bu odalar­da okuyanlar “dolama” Suriçi İstanbul’da Medreselerden tamamen denilen bir çeşit cübbe giydikleri için bunlara farklı olarak eğitim veren diger bir kurum ise “dolamalı” denilirdi. Gençler yaklaşık on beş Enderundur.31 İstanbul’da Topkapı Sarayı içinde yaş civarındaydı. Buralarda disiplini sağlayan,­

- 261- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası gençlere çeşitli konularda yardımcı olan lalalar hazinesi ve saraya ait mücevherat­ ve kıymetli bulunurdu. Büyük Oda’nın kadrosu 100, Kü- eşyanın korunmasından­ da sorumluydu. Ba- çük Oda’nın altmış iken XVII. yüzyılda toplam rış ve savaş za­manlarında padişahın yanından kadro 258’e ulaş­mıştı. Bu odaların 1675'te kal- ayrılmazdı.­ Bu koğuşun mevcudu zaman za­ dırıldığı belirtilmektedir. Enderun’un üçüncü man 150’ye kadar çıkmıştır. Buradan çıkma derecesi­ Doğancı Koğuşu idi; kırk kadar gencin olduğunda gençler kapıkulu süva­ri bölüklerine, tâlim gördüğü bu koğuş IV. Mehmed zama- müteferrikalığa ve çaşnigîrliğe girerlerdi. nında kaldırılmıştır. Has Oda Enderun kademelerinin so­nuncusu Seferli Koğuşu 1635 yılında IV. Murad ta- olup yine Fâtih tarafından kurulmuştur.­ Has rafından teşkil edilmiştir. Önceleri­ Enderun Oda’nın dört meşhur zabiti has odabaşı, silâh- halkının çamaşırlarının yıkanıp­ düzenlenmesi dar, çuhadar, rikâbdar idi; bunlardan sadece has hizmetini görürken daha sonra çalışmalar sanata odabaşının padişah huzuruna çıkma yetki­si ol- kaydırılmış­ ve buradaki gençler musikişinas, ha­ duğu Fâtih Kanunnâmesi’nde belir­tilmiştir. Has nende, kemankeş, pehlivan, berber vb. meslek Oda’nın toplam mevcudu kırk civarındaydı. dallarında yetiştirilmişlerdi. Ni­tekim bu koğuş- Has odalıların görevleri­ arasında Hırka-i Saa- tan birçok musikişinas ve şair çıkmıştır. Saray det Dairesi’ni temizlemek,­ eşyasının bakımını dilsiz ve cüceleri de aynı koğuşta eğitilmiştir. yapmak, kandil gecelerinde öd ağacı yakmak, Seferli Koğuşu’nda­ 100 kadar genç eğitim gö- gülsuyu­ dökmek ve mukaddes emanetle­ri ko- rür, bu koğuşun iç oğlanları çıkmalarda sipahi­ rumak gibi işler sayılabilir. Hünkâr müezzini, bölüklerine verilirdi. sır kâtibi, sarıkçıbaşı, kahvecibaşı, başçavuş gibi padişah hizmetinde­ bulunanlar da Has Oda Kilerci Koğuşu Fâtih Sultan Mehmed zama- mensupları arasından seçilirdi. Hareme bitişik nında kurulmuştur. Buranın âmiri serkilârî-i Mâbeyn denilen odada bulunan Has odalılardan­ hâssa idi. Padişaha yemek ser­visi yapmak bu çıkma olduğunda bunlar kıdem durumlarına koğuşun göreviydi. Burada­ bulunan iç oğlanları göre önemli görevlere tayin­ edilirlerdi. hükümdarın ve Harem-i Hümâyun’un ekmek, Çalışma sistemi, programı ve işleyişi göz et, yemiş, tatlı, şerbet gibi her türlü yiyecek ve önünde tutulursa Enderun’un bir mektepten içecek­ ihtiyacını hazırlar ve muhafaza eder­di. ziyade çeşitli hünerlerin, sanatların,­ idarî ve Saray odaları ve mescidlerinin mumları­ da bu siyasî bilgilerin uygulamalı­ olarak öğretildiği, koğuş tarafından temin edilir­di. Bunların sayıla- kabiliyetlerin tespit edildiği bir kurs ve staj yeri rı otuz kadardı. Kilerci Koğuşu iç oğlanları çık- olduğu söylenebilir. Enderun’u teşkil eden yedi malarda kapıkulu süvari bölüklerine girerlerdi. oda ve koğuşta çıkmalar, terfiler ve bo­şalan Hazine Koğuşu da Fâtih tarafından teşkil yerlerin doldurulmasında kesinlik­le uyulan be- edilmiştir. Buranın âmiri hazinedarbaşı ve hazi- lirlenmiş kurallar vardı. Ancak­ padişahların sık ne kethüdası idi. Hazinedarbaşı sarayın en nü- olmamakla birlikte terfi ve çıkmalarda usul dışı fuzlu görevlilerindendi. Sarayda hizmet gören, uygulama­ları da olmuştur. Kanunî Sultan Süley­ sayıları­ 2000 civarındaki “ehl-i hiref” denilen man’ın Has Odabaşı İbrahim’i vezîriâzamlık saray sanatkârlarının başı olduğu gibi Enderun makamına getirmesi bunun il­ginç bir örneğidir.

- 262- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Enderun sisteminde önemle üzerinde duru- yardımcı oluyordu. Topkapı Sarayı asırlarca lan bir diğer ilke de kültürün etkili bir şekilde yoğun idarî, siyasî ve diplomatik faaliyetlere verilmesiydi. Çok değişik ırk ve dinî kökenler- sahne olmuş bir merkezdi. Ülke dahilinden den gelen gençler İslâm-Türk kültürü içerisinde beylerbeyiler, sancak beyleri, kadılar; müslüman yetiştiriliyordu. Yabancı gözlemciler hazırlık ve ve gayri müslim devletlerden gelen diplomatik­ Enderun eğitimi için seçilmiş gençlerden bahse­ heyetler, elçiler, Dîvân-ı Hümâyun üyeleri olan derken Türkler’in kabiliyetli gördükleri kimse- sadrazamlar, vezirler, kazaskerler­ hep bu sarayda leri eğitmekten büyük bir zevk aldıklarını­ ve bu yoğun faaliyet içerisinde­ bulunuyordu. Bu husus uğurda her türlü fedakârlığa­ katlandıklarını be- Enderunlu gençlere engin bir görüş ve tecrübe lirttikleri gibi, ay­rıca seçim sırasında güzel yüzlü sağlıyordu. Gerek merkezde gerekse eya­letlerde ve fizikî­ kusuru olmayanların tercih edilmesini çeşitli seviyelerde hizmet gö­ren vezirler, beyler- de Türkler’deki “güzel bir yüzde kötü bir ruhun beyiler, sancak beyleri­ ve diğer idarî görevliler saklanamayacağı” inancına bağlamaktadırlar. genellikle bu kurumdan yetişmiş kimselerdir. Habsburg elçisi olarak­ XVI. yüzyıl ortalarında Tayyarzâde Atâ Bey32 ve Hızır İlyâs’ın33 eserle­ Osmanlı ülkesine­ gelen Busbecq mektupların- rinde özellikle son dönem saray ve Enderun da Batılılar’ın iyi yetiştirilmiş attan ve köpekten­ hayatı ve bura­da oluşan kültür muhiti hakkın- zevk aldığını, Türkler’in ise iyi eğitilmiş insandan da ayrıntılı­ bilgiler vardır. Atâ Bey’in eserinde, büyük haz duyduklarını­ yazmaktadır. Enderun’da yetişen ve değişik alanlarda görev Enderun eğitiminin temel prensiple­rinden yapan âlim, şair, devlet adamı, asker ve idare- biri de disiplindi. Hazırlık ve En­derun eğitimine cilerin adları ve yer yer biyografileri verilmiştir. devam eden gencin her hareketinin ölçülü ol- Enderun tamamen farklı metotlara ve he- ması gerekiyordu. Özellikle Enderun’da akağalar deflere dayanan medrese ile karşılaştırıldığında­ kurallara uyma konusunda son derece sertti. birinci kurumun hedefine­ ulaşma açısından En küçük kusur bile cezalandırılırdı. Veri­len daha şanslı ve başarılı olduğu görülür. Medrese belli başlı cezalar falaka, uykusuz bırakma, ye- eğitimi, ilmiyeye mensup ailelerin çocuklarına meği kesme idi. Bu disiplin gençlerin sabırlı, tanınan imtiyazlar ve himayelerle içeri­den zayıf- her türlü meşakkate dayanıklı, saygılı, alçak larken Enderun’un sıkı bir di­sipline dayanan, gönüllü olmalarını­ sağlardı. Yatakhaneleri ko- başarı ve mahareti yük­selmenin yegâne vasıtası ğuş şek­lindeydi ve her sekiz on gencin arasın­da yapan prensi­bi, kimseye bir ayrıcalığın tanınma- bir akağa yatağı bulunurdu. Pirinç ve et temel dığı klasik dönemde bu kurumu imparatorluğun­ yiyeceklerdendi. Gençlerin fazla­ yemesine izin en başarılı eğitim müessesesi ha­line getirmiştir. verilmediği gibi gıdasız kalmamasına da özen Nitekim Batılı birçok gözlemci­ ve uzun yıllar gösterilirdi. Gençlerin kabiliyetlerine göre her İstanbul’da kalmış elçiler medreseden ziyade türlü ma­kama ulaşabileceklerini bilmeleri onla­ Enderun eği­timiyle ilgilenmişler, en garazkâr rın prensiplere uymalarını sağlar ve çalışma­ olan­ları dahi takdirkâr ifadeler kullanmışlar­dır. azimlerini arttırırdı. Ancak XVII. yüzyılda, mevcut usullere­ aykırı Enderun gençlerinin içinde bulunduğu­ çev- olarak birtakım himaye ve kayırmalarla En- re de onların bilgi ve görgülerinin artmasına derun’a şartlara uymayan kimselerin alınmaya

- 263- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası başlanması, eğitim sisteminin gelişen yeni ih- ilim ve kültür seviyesi çok yüksek, mükemmel tiyaçlara ayak uyduramaması, özellikle bu dö- hitabete sahip şeyhler vardı. Bunların dergah- nemlerde kapıkulu askerînin iktidarı belirleyici ları birer konferans salonu gibi dolar, konuşlar, büyük­ nüfuz ve gücü, Enderun’daki disipli­nin sohbetler, yapılır, dersler verilirdi. Gençliğinde, ve eğitim kalitesinin sarsılmasına yol açtı. Genel bu mekanlardan birisi olan Kuşadalı35 derga- olarak imparatorluktaki di­ğer kurumlar gibi bu hına devam eden XIX. yüzyılın büyük alimi müessese de önemini­ yitirmeye başladı. Buna Ahmed Cevdet Paşa, bizzat görgü şahidi olarak rağmen Enderun­ XIX. yüzyıl başlarına kadar Tezâkir’de önemli bilgiler vermektedir: etkisini­ devam ettirmiş, daha sonra ise Batı tar- Huzur dersleri: Topkapı Sarayı’nda fasılasız zında açılan mekteplerden yetişenler idarede bir asır devam eden diğer bir dinî-ilmî bir söz sahibi olmuşlardır. faaliyet ise Huzur Dersleri idi.36 Erken dönem- Dergah: Osmanlı asırları boyunca özellikle lerden itibaren çeşitli örneklerine rastlanmakla tarihi yarımadada ilim ve kültür muhiti ve at- birlikte ilk sistemli uygulamanın III. Ahmed mosferinin en yoğun olarak yaşandığı mekan- zamanında­ Nevşehirli Damad İbrahim Paşa ların birisi de şüphesiz dergahlardır. Başlıbaşına tarafından­ 1136’da (1724) yapıldığı bilin­ bir dini, tasavvufi, ve kültürel eğitim mües- mektedir. İbra­him Paşa, devrinin tanınmış sesesi olan dergahlar ait oldukları tarikatların âlimlerini bazı ramazanlarda kendi sarayında ilkeleri ve uygulamalarına göre adeta bugü- top­layarak onlara Kur’an’dan bazı âyetlerin tar- nün kulüplerine benzetilebilirdi. Cami bütün tışmalı tefsirini yaptırmış, 1140 Ramazanında müslüman toplumun ayrım olmaksızın ortak (Nisan 1728) bu derslerden birine III. Ahmed mekanı olmasına mukabil dergahlar insanların de katılarak başından sonuna kadar takip et- meşrep ve mizaçlarına göre seçtikleri, havasını miştir. III. Musta­fa’nın, babası III. Ahmed’in teneffüs ederek günün stresini attıkları, ruhen yanında genç bir şehzade olarak bu derslere tatmin oldukları mekanlardı. Başta padişahlar katılması ve bundan etkilenerek huzur derslerini ve hanedanın erkek ve kadın mensupları olmak ihdas etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.­ Daha üzere, devlet ricali ilim erbabı ve bürokratları sonraki padişahlar da bu geleneği­ sürdürmüş- ve askerî erkanın hemen hepsinin fiilen bağlı lerdir. Nitekim 1168 Ra­mazanında (Haziran bulundukları veya sempati duydukları bir der- 1755) III. Osman’ın, Şerefâbâd’da kütüphane hocası Hamîdî Efendi’yi huzuruna davet ederek gah, bir şeyh vardı. Bu elit ve entellektüel tabaka tefsir dersi yaptırdığı ve dersin sonunda ona dergaha gitmekten, şeyh efendinin sohbetinde ihsanlarda bulunduğu görülmektedir. bulunmaktan, karar veremedikleri veya içinden çıkamadıkları müşkillerini kendisine sormaktan Başlangıç ve esas teşkil etmesi bakı­mından büyük bir rahatlık duyarlardı. XIX. yüzyıldaki önemli olan ilk huzur derslerinin zamanı, mekâ- değişim , ıslahat her alan gibi tasavvufî hayata da nı, iştirakçileri ve bunlara yapılan ihsanlar hak- tesir etmekle birlikte, dergah hayatında değişim kında Sultan III. Mustafa Rûznâmesînde önem­ diğer sahalara nispetle çok daha sınırlı idi.34 Bu li bilgiler bulunmaktadır. İlk derste Fetva Emini dönemde Suriçi İstanbul’da başlıca sekiz tarikata Ebûbekir Efendi mukarrir, Nebih Mehmed, ait yüzlerce dergah vardı. Bunların bir kısmında Konevî İsmail. Müzellef ve İdris efendiler de

- 264- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

talip (muhatap) olmuşlardır. Kâdî Beyzâvî’nin tezkirelerde önemle be­lirtilmiştir. 1200 (1786) tefsirinden, “Ey iman edenler! Kendiniz, anne yılından itibaren ramazanda sekiz ders ile yeti- babanız ve yakınlarınız­ aleyhine de olsa Allah nildiği ve dokuzuncusunda mukarririer meclisi için şahitler olarak adaleti gözetin” mealindeki toplanmasının­ bazı istisnalarla âdet haline gel- âyet 37 takrir edilmiştir. Bu ders, başlangıcından diği görülmektedir. itibaren tartışmalı geçmiş ve Sultan Mustafa Tam bir ilmî serbestiyet içinde yapılan ders- tarafından ders sonunda­ her âlime yüz altın lerde bir âyet okunarak mukarrir tarafından­ ihsanda bulunul­muştur. 18-29 Ramazan 1172 onun tefsiri yapılır, muhatapların sorularına ve (15-26 Ma­yıs 1759) tarihleri arasında cuma itirazlarına mukarrir cevap verir, böylece ilmî dışında her gün padişahın huzurunda yapılan bir tartışma cereyan ederdi. Dersler genellikle bu dersler Sepetçiler Kasrı, Sarık Odası, Ağa Kadî Beyzâvî tef­sirinden yapılırdı. Ancak âyet- Bahçesi. Sofa ve Divanhane gibi Topkapı Sa- lerin tefsirinin­ son derece ağır ilerlediği, birkaç rayı’nın çeşitli mekânlarında gerçekleştirilmiş,­ yılda sadece birkaç âyetin ele alınabildiği, bu­ toplantılara müzakereci olarak beş altı kadar nun ise âyetlerin tefsir ve tahlillerinde gramer­ âlim katılmıştır. Dersler Öğ­le ile ikindi arasında meselelerine, etimolojik ve ilgisiz yorumlara­ icra edilir, ikindi namazından­ sonra padişah ağırlık verilmesinden kaynaklandığı­ anlaşıl- Harem’e çekilir­di. maktadır. Nitekim İsrâ sûresinin­ tefsiri 1189 Huzur derslerinde dersi takrir eden âli­ Ramazanında (Kasım 1775) başlamış, 1192 me “mukarrir”, müzakereci durumunda olan Ramazanına (Ekim 1778) kadar sürmüş, Fetih âlimlere önceleri “talip”, daha sonra “muhatap” sûresinin tefsiri ise 1193-1198 (1779-1784) denilmiştir. Bir mukarrir ve beş muhatapla baş- yıllan arasında tamamlanabilmiştir. 1201 Ra- layan bu derslerde muhatapların sayısı zaman mazanında (Temmuz 1787) Bakara sûresinin içinde artmış, eksilmiş, ders adediyle günleri, tefsirine başlanmış, 1205 Ramazanına (Mayıs saatleri ve dersin süresi değişikliğe uğramıştır. 1791) kadar beş yıl boyunca ancak ilk otuz Nitekim 1180 Ramazanında (Şubat 1767) hu- âyetinin­ tefsiri müzakere edilebilmiştir. zur dersleri için belirlenen âlim sayısı 126 olup Derslerde İlminin derecesini göstermek is- bunlar on dokuz meclise taksim edilmiş ve her teyen bazı muhatapların münazaralar­da terbiye biri bir güne ayrılmıştır. ve edep dışına çıktıkları da gö­rülmüştür. Me- İçlerinden en kıdemli ve liyakatli bulunan­lar selâ 1176 Ramazanında (Mart-Nisan 1763) mukarrir olmuştur. I. Abdülhamid döneminde muhataplardan Tatar Hoca diye anılan Tatar 1189 Ramazanında (Kasım 1775) huzur dersleri Ali Efendi, mukarrir­ Abdülmü’min Efendi ile için şeyhülislâmın­ görüşü alınarak mukarrir ve ilmî tartışma sınırlarını aşarak mukarrire terbiye muhatap­ olarak yetmiş âlim belirlenmiş, böyle­ dışı ağır sözler sarfedince Bozcaada’ya sürgün ce sayı azaltılmıştır. Bu uygulamadan, huzur edilmiştir. 1215 Ramazanındaki (Ocak-Şubat dersleri hocalarının şeyhülislâm tarafından 1801) bir huzur dersi, mukarrir ve muhataplar seçildiği­ anlaşılmaktadır. Gerek mukarrir ge­ arasındaki münazarada ken­dilerini ispatlamak rekse muhatapların seçiminde liyakate ve ilmî isteyen muhatapların mukarrire lüzumsuz iti- mertebeye dikkat edilmesi, gön­derilen emir ve razları ile ilmî zeminden­ çıkarak terbiye dışı

- 265- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

tarzda yapılma­sı yerine gaza ve cihadı teşvik edici, padi­ şahın yorulmadan dinleye- bileceği tarzda sade olması, avam üslûbu gibi görülse de padişahın bu tarzdan hoşlan- dığı ifade edilmiştir.

XIX. yüzyıl boyunca ya- pılan huzur derslerinde­ yeni bazı prensipler belirlenmiş ve bir teamül teşekkül etmiştir. Bu dö­nemde mukarrir ve muhatapların İstanbul­ ruû- sunu almış, herhangi bir sözlerin sarfedilmesine sahne olmuş, bu du- resmî vazifesi­ olmayan, İstan- rumdan müteessir olan III. Selim dersi yanda bul’da ikamet eden âlimler arasından seçilmesi, kes­tirmiştir. Bu münazara, Kudsî Efendi’nin bir tayinlerin şeyhülislâmın teklifi üzerine padişah âyeti tefsirinden sonra muhataplar­dan Kasta- tarafından­ yapılması, mukarrirlikte bir münhal­ monulu Ömer Efendi’nin itirazı ile başlamış, olduğunda daha sonraki meclislerin mukarrir- ardından Dağıstanlı Abdurrahman ve Ahıskalı lerinin hiyerarşik sırayla yükselmesi,­ böylece 38 Ali efendilerin itiraz­larıyla büyümüştür. Mu- son mukarrirliğe ilk meclisin­ baş muhatabının karrir Kudsî Efendi, itirazlara sükûnetle­ cevap seçilmesi âdet olmuştur.­ Mukarrir, herhangi bir verip muhataplarını ikna etmek­ istemişse de sebeple ramazanda dersini takrir edemeyecek muvaffak olamamıştır. Münazarayı dinlemekte durumda olursa o dersin baş muhatabı yerini olan Sultan Selim, cereyan eden tartışmadan alamaz, şeyhülislâmın teklifi ve padişahın­ irade- üç muhatabın haksız olduklarını anlayarak siyle yeni tayin yapılırdı. Hacca­ gitme, yakınlarını her üçünün de muhataplıktan çıkarılmasını ziyaret etme gibi sebeplerle­ İstanbul’dan ayrılan şeyhülis­lâma bildirmiştir. ders üyeleri ramazan olmasa bile şeyhülislâmdan III. Selim döneminde muhatap sayısı yedi se- izin alırlardı. Derslerde tefsir edilecek sûre ve kiz kadardı. 1215 Ramazanı (Ocak-Şubat 1801) âyetler çok Önceden meşihata bildirilir, şaban dersi sonunda padişahın verdiği 100’er kuruş ayının on beşinde muhataplara hazırlanmaları­ tembih edilirdi. Mukarrir ve muhataplar için İhsana bir o kadar da Valide Mihrişah Sultan gizlilik esastı. Bunlar ramazanda­ resmî ders gün- ilâve etmiş­tir. IV. Mustafa’nın kısa hükümdar- leri gelmeden özel olarak kendi aralarında ders lık dönemindeki derse Vak’anüvis Mütercim müzake­resinde bulunamazlar, ancak günleri ge­ Asım da katılmıştır.­ II. Mahmud devrinde 1250 lince alenî olarak ders yapabilirlerdi. (1834-35) yılında mâbeyn başkâtipliğinden­ şey- hülislâma gönderilen bir iradede derslerin çok Meclislerin toplantı yerini padişah be­lirlerdi. derin, mücerred ve padişahın zihnini yoracak Burada mukarrir padişahın sağın­da, muhataplar

- 266- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

ise mukarririn yanında yarım daire şeklinde ön- Dolmabahçe Sarayı’nın Zülvecheyn sofasında lerinde rahlelerle minderlere otururlardı. Erkek Ramazan ayının ilk on gününde sekiz oturum ve kadın­lardan huzurda ders dinlemek üzere halinde yapılırdı. Derslere şehzadeler ve devlet kalacakların­ isimlerinin padişahın tasvibinden­ vükelâsı da davet edilirdi. geçmesi gerekirdi. Kethüdâzâde Ârif Efendi. Hünkâr deniz tarafında kanepenin­ üzerine II. Mahmud zamanında Ramazan ayının ba- şından itibaren bir hafta devam eden huzur yerleştirilmiş mindere otururdu; sağ tarafında dersinde muhatap olarak bulunmuş ve Menâ- hanedan mensupları,­ sol tarafında da mâbeyn kıbnâme’sinde dersle ilgili bilgiler vermiştir. Arif erkân ve memurlarıyla bendegân bulunurdu. Efendi dersle ilgili âyetler okunarak tartışmaya Harem kadınları ise dersleri bir paravana arka- başlandığını;­ âyete uygun olarak askerin nizamı, sından takip ederdi. Mâbeyn başkâtibi­ Halit sabır ve sebatı, Allah’a bağlılığı gibi konular­ Ziya’nın da katıldığı bu derslerde mukarrir si- işlenmesi gerekirken hoca efendilerin, âyetteki yah, muhataplar mavi cübbe giyerlerdi. Hak- “vav” atıfe mi hâliye mi gibi mec­lise uygun düş- kıyla yapılma­yan derslerde bazan dünyanın düz meyen gereksiz tartışma­lara girdiklerini. Sultan oluşu vb. hurafelerle de meşgul olunurdu.39 Mahmud’un canı­nın sıkıldığını, böylece dersin Aynı padişah dönemi­ mâbeyn başkâtiplerinden tatsız sona erdiğini belirtmektedir. Lütfi Simavi ise hâtıralarında huzur mukar- Sultan Abdülaziz döneminde Dolmabahçe rirliğinin âdeta inhisar halini aldığını; bunla­ Sarayı’nın Muayede Salonu’nda ya­pılan huzur rın da çoğunun taşralı olduğunu ve Türk­çe’yi dersleri II. Abdülhamid zama­nında Yıldız Sa- bile düzgün konuşamadıklarını, padişahın­ bu rayı’nın Çit Kasrı’nda icra edilmiştir. Padişah durumu şeyhülislâma hatırlat­masına rağmen 40 burada yüksekçe bir mindere oturur, karşısında olumlu sonuç alınamadığını belirtmektedir. önlerinde rahlelerle mukarrir Bu derslere mukarrir olarak katılan Vildan Faik ve muhataplar yerlerini alır- lardı. Ramazan ayı boyunca haftada iki gün devam eden ve iki saat süren bu derslerde mâbeyn dairesinin büyükle- riyle davet üzerine bazı vü- kelâ ve devlet adamları­ da bulunabilirdi. Her dersin mukarrir ve muhatapları farklı olurdu. Ders sonunda­ kendilerine eskiden olduğu gibi atıyyeler, cübbe ve şal verilirdi.

Huzur dersleri. Sultan Mehmed Reşad zamanında Fatma Sultan Camii (1957 yılında yıkılan Gümüşhanevi Tekkesi) içinden görünüş.

- 267- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Efendi, dört dersin takrir ve müzakere­lerini el- rihî yarımadada böylesine yoğun medreseler, Mevâizü’1-hisân adıyla kitap haline getirmiştir.41 derğahlar, mektepler, XIX-XX. yüzyılda teşkil edilmiş olan cemiyet ve encümenlerin merkez- İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde, muh- leri bulunmakta idi.44 Bu yoğun ilim ve kültür temelen Yıldız Sarayı Kütüphanesi'nden intikal kurumlarının görevlileri, müntesipleri ve mü- eden yirmiden fazla mükem­mel nesih ve ta’lik davimleri olan, müderris, talebe, şair, hattat, hatla yazılmış, tezhipli “Huzûr-ı Hümâyûn Ders bestekar vesaireden oluşan geniş zümrenin gün- Takriri Defterleri”­ bulunmaktadır. delik hayatları, birleriyle olan beşerî ve ilmî Tanzimat dönemi Suriçi İstanbulu’ndaki eği- münasebetleri, muhitleri ve bütün bunların tim ve kültür faaliyetlerine gelince bunların ba- meydana getirdiği bilgi ve eğitim ortamının şında bu dönemde açılan mektepler gelmektedir. nasıl değerlendirilmelidir. Bu husus elbette bir tebliğin değil birkaç tezin, müstakil kitabın de- XIX ve XX. yüzyılların ilim ve kültür haya- ğerlendirebileceği derinlikte ve genişlikte bir tına büyük canlılık getiren ve tarihi yarımadada faaliyet alanıdır. Burada sadece bir iki çarpıcı ilk örnekleri görülen kurumları şüphesiz mek- özelliğine dikkat çekilebilir. teplerdir.42 II. Mahmud’un eğitimdeki ıslahat hamlesi içerisinde tedricen açılmaya başlayan Yukarıda belirtilen Sultanahmet, Bayezid, mektepler topluma yepyeni bir anlayış, eğitim Süleymaniye ve Fatih ekseni ve çevresi büyük sistemi ve sosyal hayat getirmiştir. Burada asıl çoğunluğu ile ilim adamı, talebelerin ikamet üzerinde durulması gereken nokta İslam dün- ettiği, veya uğradığı, gündelik hayatlarını ge- yasının geleneksel köklü kurumu Medrese’nin çirdikleri bir bölge idi. temsil ettiği dünya görüşü ile, Batı‘daki emsalle- “Ol vakit Fatih civarında pek çok ulemâ ve rinden alınarak Osmanlı toplumuna ve günün fudalâ olduğu gibi Fatih’den sultan Selim’e ve ihtiyaçlarına göre teşkil edilmiş olan mekteple- bir tarafdan da Karagümrük’e kadar bu arada rin temsil ettiği dünya görüşü arasında önemli pek çok erbab-ı şi’r ü inşâ varidi. Va Çarşamba fark sadece düşünce seviyesinde kalmayıp fikri Pazarında Papasoğlu Medresesi’nin karşısında mücadeleye dönüşmesidir. Eğitim tarihimizde vaki konağında sâkin olan Kuşadalı İbrahim mektep-medrese kavgası olarak bilinen bu mü- Efendi ol asrın en büyük ademlerinden zâhir cadele çok önemli görüş ve değerlendirmelerin ü bâtını ma’mur bir zât idi. Büyük küçük pek yapıldığı bir alan olmuştur. Devlet imkanlarıyla çok kimseler kendisinden ahz-ı ders-i inabetle açılan bu mekteplerde yetişenler çok önem- ana mürid olmuşlar idi. Vüzeradan ve ricalden li görevlere tayin edilmekte devlet idaresinde pek çok zevat konağına gelip huzuruna girmek sözsahibi olmakta iken aynı dönemde mali im- için sofada nevbet beklerler idi. Sufiyye mes- kanları ve istihdam alanları ellerinden alınan leğine sâlik olmadığımız halde biz de komşu- medreselerin her bakımdan ihmal edilmesi iki luk hasebiyle gidip görüşürdük ve en büyük kurumun mensupları arasında önemli ihtila- hocaefendilerden hall edemediğimiz şübühâtı fa,çatışmaya ve suçlamalara sebeb olmuştur.43 andan istikşaf ile hall ederdik. ..Murad molla Muhit: Şimdi üzerinde asıl durulması ge- şeyhinin sığar u kibardan pek çok müridi olup reken husus ortamın değerlendirilmesidir. Ta- ancak kendisi münsif bir zat olduğuna mebni

- 268- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

müridleri içinden ciddi bir sâlik zuhur ettikte talebenin gayret ve zaaflarını canlı bir üslupla ‘Bu bizim işimiz değildir’ deyu anı Hafız Tevfik isimler zikrederek anlatmaktadır. Diğer taraftan Efendi vâsıtasıyla Kuşadalı’ya gönderirdi”.45 ayrı bir eğitim mekanı olarak Murad Molla Dergahı’nda ve Küçük Mustafa Paşa’da okunan Ayrıca Devlet ricalinin de Babıali sebebiyle Mesnevi derslerini de anlatmaktadır.48 burada kışlık evleri, konakları vardı. Burada ay- rıca sahaf dükkanları ve çarşısı, bellibaşlı bütün Çarşamba kurbunda Murad Molla Tekyesi kütüphaneler bulunmakta ve bunların müda- Post-nişîni Mehmed Murad Efendi olup eyyam-ı vimleri zamanlarının önemli bir kısmını burada mu’ayyenede mesnevî okutur ve eyyam-ı sairede geçirmekte idiler. Maalesef elimizde hatırat ve sabahtan akşama kadar mütenevvi dersler verirdi. günlük türünde eser çok az olduğundan bunları Tekyesi bayağı bir darülfünun idi. Burada her bütün ayrıntılarıyla, şahıs ve yerleriyle ortaya nevi ulum u maârif tahsil olunurdu. Kendisinin koymak zor olmaktadır. Ancak buradaki bu akdem-i şâkirdanı olan Hâfız Tevfik Efendi dahi neve faaliyetler ve buluşma ortamları öylesine burada hücre-nişîn olup muracaat edenlere fârisî tedris eylerdi. Bu dergâha rical ü kibardan nice çok ve yoğun idiki onlardan günümüze intekal zevat gelir gider ve karîb ba’îd mahallerden pek eden tipik örnekler bile bazı değerlendirmeler çok şâkird gelip ahz u istifade ederdi. Bendahi yapmaya imkan vermektedir. boş vakitlerimi burada tahsil-i maârife sarf ey- Burada Ahmed Cevdet Paşa’yı ve İbnülemin’i lerdim. Ve bazan dahi Şevket ve Urfî divanlarını bilhassa rahmetle yadetmek gerekir. Cevdet Paşa okumak üzere şair-i meşhur Fehim Efendi’nin (ö. 1895) alanında öncü olan eseri Tezakir46 ve Karagümrük’deki konağına giderdim” Maruzat’ı47 ile; İbnülemin (ö.1957), Son Asır “Ol vakit İstanbul’da iki meşhur Mesnevî-hân Türk Şairleri, Son Hattatlar, Son Sadrazamlar vardı. Biri hoca Hüsâmeddin Efendi olup Kü- isimli abidevî eserleriyle bu döneme ışık değil çük Mustafa Paşa’da Mesnevî-i şerif okudurdu. projektör tutmuş olması, kültür tarihimizin ya- Hüsnizan-ı enâma mazhar bir pîr-i rûşen-zamir zılmasına ışık tutacak olay, hatıra ve menkıbeler olup, rical ü kibardan pek çok zevat ana mu’te- son derece önemlidir. Bunun dışında XIX ve XX. kid idi. Her tarafdan ve her sınıfdan nice zevat yüzyıla ait bazı hatıratın katkısı da önemlidir. onun dersine müdavemet ile nutkunu ni’met Burada konumuz açısından önemli olan ve ve nasihatini ganimet bilirlerdi. Bazan biz dahi yarımadanın özellikle belirtilen Fatih Çarşamba gidip tekrir-i dil-pezîrini istima ederdik”. ekseninde yaşanan olayları anlatan Cevdet Pa- Kısacası Tarihi yarımada, Bizans döneminde, şa’nın Tezakir’inden kısa iki bendi nakletmek Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet dönemin- yerinde olacaktır. Kırk tezkireden oluşan Teza- de sahip olduğu kurumlarıyla ve o kurumlara kir’in kırkıncı tezkiresi otobiyografi gibi olup hayatiyet kazandıran bilim ve kültür adamlarıy- Paşa kendi tahsilini, muhitini, münasebetlerini, la ilmin, sanatın, kültürün merkezi olmuştur. aldığı ve verdiği dersleri anlatmaktadır. Paşa Günümüzde çeşitli sebeblerle bu alanda biraz kırkıncı Tezkire’de Derslerin verildiği cami ve gerilemiş olsa da şuurlu ve etkili projeler, ya- medreseleri, buralarda okunan dersleri, mü- tırımlar ve teşviklerle yeniden canlanacağına derris ve hocaların mizaçları, takrir usulleri, hiç şüphe yoktur.

- 269- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

DİPNOTLAR

* İstanbul Medipol Üniversitesi, Tarih Bölümü 1 Külliye planı için bk. VD, I, s. 101, plan nr. 16. 2 Muhtemelen XVII. asra a ait bir vakfiyede suhte sayısının 600 olduğu görülmektedir. Süheyl Ünver, “Fatih külliyesine aid diğer mühim bir vakfiye”, Vakıflar Dergisi, I, s. 42. 3 Bilinen on ayrı vakfiyenin yerleri ve tavsifi için bk. Cahid Baltacı, XV.-XVI. asırlarda Osmanlı Medreseleri, Teşkilat- Tarih, İstanbul 1976, s.352 4 Ö.L.Barkan, “Fatih Camii ve İmareti Tesislerinin 1489-1490 Yıllarına Aait Muhhasebe Bilançoları” İktisat Fakültesi Mecmuası, C.23, nr. 1-2, (İstanbul 1963), s. 297-341. 5 Daha geniş bilgi için bk, M. İpşirli, “Ders vekaleti”, DİA , 9, s. 183-84 6 Külliyenin planı için bk. Ö.L Barkan, Süleymaniye Camii ve imareti İnşaatı, Ankara 1972, I, Giriş kısmı 7 Kemal Edib Kürkçüoğlu, Süleymaniye Vakfiyesi, Ankara 1962. 8 Ö.L.Barkan, Süleymaniye Camii ve İmareti Tesislerine Ait Yıllık bir Muhasebe Bilançosu 993/994 (1585/1586), Vakıflar Dergisi, IX, (Ankara 1971) s.109-161 9 Ö. L. Barkan, “Süleymaniye Camii ve İmareti Tesislerine Ait Yıllık Bir Muhasebe Bilançosu, Vakıflar Dergisi, sayı IX, s. 109-161, bilhassa s. 125 ve 133. 10 bk İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, haz. Barkan- Ayverdi, İstanbul 195, Tür yer. 11 Muammer Özergin, İstanbul medreseleri, Tarih Enstitüsü Dergisi, sy. 4-5, (1973-74), s.268. 12 Hezarfen Hüseyin Efendi, Telhisü’l-Beyan fî Kavanin-i Âl-i Osman, haz. Sevim İlgürel, Ankara 1998. 13 Özyılmaz, age, 21-46 14 C. İzgi, Osmanlı Medreselerinde İlim, İstanbul 1997, I, 69-77; Özyılmaz, s.39. 15 C. İzgi, Medreseler, I, 97-106 16 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu: Klâsik Çağ (trc. Ruşen Sezer), İstanbul 2003, s.187 17 Hırzülmülük, Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar, haz. Y. Yücel, Ankara 1988, s. 195. 18 Cevdet Paşa, Tezakir, haz. C. Baysun, IV, s. 2-8 19 Cevdet,Tarih, İstanbul 1309, I, 108-117 20 İnalcık, Klasik Çağ, s.174 21 M. İpşirli, “Çömez”, DİA, 8, s. 380 22 Bilgi için bk. M. İpşirli, “Cerr”, DİA, 7, s. 388-89 23 Kütükoğlu, age, 26; Bib. HH.10805, kefile bağlanma hk. sadrazam telhisi 24 Tacü’t-tevarih, II, 414 25 M. İpşirli, “Danişmend”, DİA, 8, s. 464-65 26 Abdülaziz Bey, Osmanlı Âdet, Merasim ve Tabirleri (haz. K .Arısan–D. A. Günay), İstanbul 1995, I, 76-81; 27 Fodula için bk. F. Emecen, “Fodula”, DİA, 13, s. 167-170. 28 A. Refik, X. Asr-ı Hicrîde İstanbul Hayatı, s.51. 29 M. Kütükoğlu, XX. Asra Erişen İstanbul Medreseleri, TTK Ankara 2000, s.178 30 M. Kütükoğlu, age,s.125

- 270- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

31 D’Ohsson. Tableau general, VII, 34-56; Atâ Bey. Târih-i Ata (Târihi Enderun), İstanbul 1293; B. Miller. The Palace School of Muhammed the Conqueror, Cambridge 1941; Uzunçarşill, Saray Teşkilatı, s. 297-357; İsmail H. Baykal, Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul 1953; Rycaut London 1968, s. 25-33; İlber Ortaylı, Mekanlar ve olaylarıyla Topkapı Sarayı, İstanbul 2007, Enderun kısmı. Ülker Akkutay. Enderun Mektebi, Ankara 1984; V. J. Parry. “Enderun”, El2 (Ing), II, 697-698; 32 Tayyarzade Ata Bey, Osmanlı Saray tarihi : -Tarih-i Enderun, Haz. Mehmet Arslan. – Kitabevi İstanbul 2010, Cilt, I-V. 33 Hafız Hızır İlyas Ağa, Letâif-i Vekayi’-i Enderuniyye, Haz. Ali Şükrü Çoruh, Kitabevi İstanbul 2011, 573 sayfa. 34 Bu yüzyıldaki tasavvufî hayat için bk. Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, ( 19 Yüzyıl), İnsan yayınları, İstanbul 2003, Bin sayfa. 35 Yaşar Nuri Öztürk, Kuşadalı İbrahim Halvetî, Hayatı, Düşünceleri Mektupları, İstanbul 1982; Nihat Azamat, “ Kuşadalı İbrahim Efendi”, DİA, C. 26, s. 468-70. 36 Ebül’ulâ Mar­din, Huzur Dersleri, I İstanbul 1951; Cilt II-III. Neşreden: İsmet Sungurbey, İstanbul 1966; Uzunçarşılı. Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilâtı, s. 215-222. 37 Kur'an-ı Kerim, Nisa Suresi, 4/135 38 Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, İstanbul 1309, C.VII, s. 101-102 39 H. Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi: Son Hatıralar, İstanbul 1941, II, 135 vd. 40 Lütfi Simavi, Sultan Mehmed Reşad Han’ın ve Halefinin Sarayında Gördüklerim, İstanbul 1340, s. 72-73 41 Vildan Faik, el-Mevâizü’l-hisân, İstanbul 1330 42 Kadınların eğitimi ve sosyal faaliyetleri , kendileri için açılan mektepler Suriçi İstanbul’da bu dönemde belirgin hale gelmiştir. Genç kızların eğitimi ve eğitime katılmaları, 19. yüzyılın değişen anlayışı ve havası içinde onlara yeni bir ufuk açan kurumların başında önce Sultanahmet’te kiralık bir ahşap konakta başlayan daha sonra Çarşamba ve Çapa’da eğitim hayatını sürdüren Dârülmuallimat-ı Âliye çok önemli bir kurumdur. Ancak kadınların muhitleri toplantı yerleri ve ne tür konuların gündeme geldiği konusunda bilgiler sınırlıdır. Şüphesiz bu dönemde hanedana mensup hanımların özellikle padişah kızlarının devrine göre oldukça serbest sayılabilecek bir faaliyet alanları vardı 43 Muallim Cevdet İnançalp, Mektep ve Medrese, İstanbul 1978. 44 Encümen-i Şuarâ bunlardan bir tanesi idi. 1861-62 yıllarında toplantılar yapan gayri resmi edebi bir topluluk olan Encümen-i Şuarâ Hersekli Arif Hikmet Bey’in Laleli’deki evinde şiir ve edebiyat toplantıları yapan edebi bir topluluk idi. Buraya katılanlar eskiden beri birbirini tanıyan, bazıları ayni devlet dairelerinde çalışmış kimselerdi eski kültüre vakıf edebiyatcılar olup her hafta düzenli toplanmışlardır. Ancak mensuplarının bir süre sonra farklı şehirlere görevlere tayini üzerine toplantılar aksamıştır. Kısa süre devam etmiş te olsa, şiir ve edebiyat konusunda değerli bu kültür insanlarının tamamen gönüllü bir topluluk oluşturmaları dikkate değer bir davranışıtır 45 Cevdet Paşa, Tezâkir-40, Ankara 1986, s. 15. 46 Ahmed Cevdet Paşa ,Tezakir : 1-40, yay. Cavid Baysun . TTK, Ankara 1986. 47 Ahmed Cevdet Paşa, Ma’ruzat. / Ahmed Cevdet Paşa, 1312/1895 ; haz. Yusuf Halaçoğlu. -- İstanbul : Çağrı Yayınları, 1980 48 Cevdet Paşa, Tezâkir-40, Ankara 1967, s. 13.

- 271- Sultan III. Selim cülus veya bayram töreninde, Kostantin Kapıdağlı, 1789 civarı. İstanbul’da ve Osmanlı Sarayı’nda Tören ve Kutlamalar

Prof. Dr. Zeynep Tarım*

smanlı Sarayı’nda yapılan mera- simlerin pek çoğu saraydan dışa- rıya İstanbul sokaklarına taşar ve Oİstanbullu'yu törenin seyircisi olarak içine çekerdi. Sultanahmed meydanı şenliklere, Bayezid meydanı nahıl alayına, divan yolu bütün alay-ı hümâyûnlara, Eyüp kılıç ku- şanma merasimine zemin olurdu. Osmanlı Devlet merasimleri hem sarayın hem şehir halkının zevk ve dünya görüşlerini yansıtırdı. Teşrifat Osmanlı Devleti’nde ve toplumunda törenlere ait bütün ayrıntı ve inceliği ifade ederdi. Mertebeleşmiş-kademeleşmiş ya da hiyerarşik yapının kurallarının gerekmedikçe değişmezliği şehirleşmiş bir toplum yapısını ifade etmektedir. Doğal olarak bütün mera- sim ve kutlamalar Osmanlı devlet teşrifatına Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası uygun olarak gerçekleştirilirdi. Bu yapıya göre Bayramdan beş gün önce ikinci vezirin ikramda önce büyükler, yürüyüşte önce kü- sadrazamı, sonra bir alttaki üçüncü vezirin çükler gelirdi. Tebrikleşmeler eğilerek selam bir üstündekini ziyareti, ziyaret edilenin iade-i vermek, el öpmek, etek öpmek ve yen öpmek ziyareti ile üç gün boyunca devlet adamları gibi bir kaç biçimsel gösteri ile tamamlanırdı. kıymetli renkli kumaşlardan yapılmış içi kürklü Yer öpmek ise yalnızca şairlerin ve nakkaşların kaftanları, özellikle selimi ve mücevveze bi- mübağalı iltifat ifadeleriydi. çimli başlıkları üzerine takılmış sorguçlarıyla görkemli bir alay oluştururlardı. Tebrikleşme Bayram Kutlamaları ziyaretlerinin başladığını bilen İstanbul halkı Osmanlı sarayının ve toplumunun günlük padişah alayına göre küçük fakat renkli alayları politikadan etkilenmeyen en önemli merasimi seyre çıkarlardı. Böylece sokaklar erken bir bayram için yapılanlardı. Ramazan ve kurban bayram havasıyla şenlenmiş olurdu. bayramları devletin en üst kademesinden Müs- Arife günü devlet adamları evlerinden çık- lüman İstanbul’un en küçük birimine kadar maz, bayram sabahı yapılacak merasim öncesi bütün toplumda birlikte idrak edilen duygusal dinlenmiş olurlardı. Arife günü Sarayda divan bir süreçti. Osmanlı döneminde bayramlar meydanı olan ikinci avluda ikindi namazından dinsel ve töresel iki yapının dinamikleriyle sonra bir merasim yapılırdı. Taht babüssade- beslenmiş bir tarzı ortaya koymuşlardı. Bayram nin iç tarafına kurulur, padişah namaz sonrası vesilesiyle insanların birbirlerine iyi dileklerini avluda yapılan dua ve temennilere dinleyerek iletmeleri olan bayramlaşmalar Osmanlı devlet iştirak ederdi. yapılanması içinde bayram sabahından beş gün Bayram gecesi birinci ve en dış kapı olan önce başlamaktaydı. On altıncı yüzyılda şeyhü- Babıhümâyûn gece yarısından sonra açılır ve lislamın sadrazamı ziyaret etmesi ile başlayan davetliler gelmeye başlarlardı. Geliş sırasında da tebrikleşme ziyareti on yedinci yüzyıldan sonra teşrifata uyulur, önce küçükler sonra büyükler sadrazamın şeyhülislamı ziyareti ile başlama- gelirdi. Sadrazam sabaha karşı son katılımcı ya dönüşmüştü. Devlet yapısının değişimini olarak saraya dâhil olur, diğer divan üyelerinin ziyaretteki bu öncelik en güzel şekilde ifade kendisinden önce gelip beklediği divanhâneye etmekteydi. Bu ilk ziyaretden sonra sadrazamın giderek bayram merasimini beklerdi. Padişah da devlet adına şeyhulislama iade-i ziyarette sabah namazını hırka-i saadet dairesinde kılar bulunmasıyla diğer devlet adamalarının bir- ve merasim için hazır olurdu. Zülüflü baltacı- birlerini ziyaretleri başlamış olurdu. Sadrazam lar tarafından taht Babüssaade önüne kurulur ziyaretini kısa tutar, hatta Ramazan ise iftara divan çavuşları, kapıcılar, müteferrikalar ve kalmaz ve resmi ikamethgahı olan evine dö- askerler tahta karşı yarım daire oluşturacak nerdi. Sadrazam ve şeyhülislam ziyaretlerine şekilde dizilirlerdi. Bayramlarda mehter takımı maiyetlerindeki görevlilerle giderler, onlar da bayram havaları icra etmek için törene dâhil tören kıyafetlerini giyinmiş olurlardı. Osmanlı olur, kubbealtının alt tarafına yerleşirdi. Divan devlet adamlarında tören kıyafeti başlık ve üst üyeleri, şeyhülislam ve meşayih divanhanede kaftanlardaki ihtimam ile kendini gösterirdi. merasimi beklerken padişah bir tarafında da-

- 274- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

rüssaade bir tarafında babüssaade ağası olmak daha çok Göksu gibi mesire yerlerine gezintiye üzere dışarıya çıkınca herkes yerini alırdı. Se- gitmeyi tercih etmişlerdi. nede iki kere yapılan bayram sabahı bayram- İstanbullular bayramın ilk gününden iti- laşma merasimindeki tebrikleşme cülûs mera- baren biribirlerine tebrik ziyaretlerine gider, simindeki gibi yapıldığından ‘tecdid-i biat’ de şehrin meydanlarına kurulan atlıkarınca, dön- denilmekteydi. Bayramın cülûs merasiminden me dolap, salıncak gibi eğlenciliklerle vakit farkı saraydaki Kırım hanzadeleri gibi misafir geçirirlerdi. şehzadelerin de merasime katılılmasıydı. On dokuzuncu yüzyılda Dolmabahçe’de yapılan bayramlaşma törenine yabancılar da seyirci olarak kabul edilmişlerdi. Osmanlı şehzadeleri sancağa çıktıkları tarihlerde yani I. Ahmed’den önce İstanbul’da iseler bayramlaşma törenine katılırlardı. On sekizinci yüzyılda şehzadeler tekrar merasimlere katılmaya başlamışlardı. Divan meydanındaki bayramlaşmadan sonra katılımcılar dışarı çıkıp orta kapının dışında padişahı beklerlerdi. Padişahın saraylı ağalarla

birlikte gelmesiyle başta sadrazam, şeyhülislam, III. Selim’in Babüssaade önünde bir bayram merasimi, TSM, vezirler, kazaskerler, kaptan-ı derya, beylerbe- 17/163. yiler ve bütün devlet erkânı bayram alayına katılırlar padişah ile beraber bayram namazı için seçilen camiye giderlerdi. Tahta Çıkış Törenleri: Cülûs-ı Hümâyûn

Bayram namazından çıkan alay padişah ile Her padişah değiştiğinde biat merasimi birlikte orta kapıya kadar gelir, divan üyeleri yapılırdı. Osmanlılarda on altıncı yüzyılın içeriye girerler, divanhanede kurulan sofralarda sonuna kadar tahta aday olan her bir şehzade ikram edilen yemeği yerler, sonra giderlerdi. yanlarında hocaları, lalaları ve padişah maiye- Padişah ise saray içinde Enderunlu ağalarla ve tinin küçük bir örneği olarak bütün memur harem halkı ile bayramlaşırdı. Öğleden sonra ve askerleriyle bir vilayete sancak beyi olarak bahçe köşklerinden birisine geçen padişah bu- tayin edilir, daha sonra içlerinden birisi san- rada hazırlanan güreş gibi çeşitli müsabakaları caktan gelip tahta çıkardı. Yeni padişahın kim seyreder, müzik dinlerdi. Bayramın ilk iki günü olacağı tahta kimin çıkacağı genellikle devlet bahçe köşklerinde, bahçede ve harem kısmında adamları, ulemanın ve askerin tercihiyle belir- kutlamalar yapılırdı. Bayramın üçüncü günü lenmiş olurdu. Bir padişahın tahta geçmesi için padişah Eski Saray’daki kadınlarla bayramlaş- bir önceki hükümdarın tahtından indirilmiş, maya giderdi. On dokuzuncu yüzyılda sul- yani yetkisiz kılınmış olması veya ölmüş ol- tanlar ve kadınların artık şehir içinde kendi ması gerekirdi. Tahtından inen padişah harem evlerinde yaşamalarından dolayı padişahlar kısmında kendisine ayrılan dairesinde şehir

- 275- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası hayatına karışmadan yaşardı. Sabık padişah yapıldığı için bu yazıda esas olarak Topkapı öldüyse o zaman bir cenaze merasimi yapılması Sarayı Babüssaadesi önünde yapılan tören- gerekirdi. Osmanlı padişahlarının Anadolu ve lerden bahsedilecektir. Sancakdan gelen veya Rumeli’de devamlı seferlere çıktıkları tarihlerde harem kısmındaki dairesinden çıkarılan şeh- sefer esnasındaki ölümü askere ve vezirlerin zade için cülus töreni sarayın üçüncü kapısı altındaki memurlara ilan edilmez, ölüm devlet olan Babüssaade önünde yapılırdı. En hızlı adamları tarafından gizli tutulurdu. Bunun şekilde katılması gereken davetlilere tezkireler nedeni başkentten uzak bir coğrafyada savaş gönderilir, onların saraya gelmesiyle merasim veya sefer halindeki ordunun şevkini kırma- başlardı. Cülûs törenine askeri sınıfın, ilim mak ve karışıklık çıkmasına fırsat vermemek dünyasının ve bürokrasinin üst düzey temsil- içindi. Bunun için tahtın, yani iktidarın boş cileri katılırlardı. Babüssaade önüne çıkarılan görünmemesi önemsenir, cenaze merasimin- tahta padişah olacak şehzade oturtulur, meşa- den önce tahta çıkış töreni yapılırdı. yihden birisinin duasıyla ve teşrifatçı başının defterden takip ettiği hiyerarşik yapılanmaya İstanbul’un başkent olmasından sonra göre katılımcılar birer birer padişah önüne cülûs törenleri büyük ölçüde Topkapı Sara- gelip tebrik ederlerdi. Cülûs töreninde bayram yı’nda yapılmıştı. Edirne Sarayı’nda yapılan tebrikleşmesindeki gibi bir sıra takip edilirdi. merasimler de Topkapı Sarayı’ndakiler gibi Padişah, sadrazam, şeyhülislam, vezirler, ka- zaskerler, defterdarlar ve nişancı gibi divan üyeleri, eyalet yöneticileri olan beylerbeyileri, deniz kuvvetleri komutanı olan kaptan-ı derya tebrik ve biat için kendisine yaklaştığı zaman ayağa kalkıp yeniden otururdu. Davetli kişi padişah önünde eğilir, etek öpme hareketi yapar veya el öperdi. Padişahın kimler geldiği zaman ayağa kalkması gerektiği divan çavuşları tarafından yüksek sesle ‘hareket-i hümâyûn padişahım’ sözleriyle hatırlatılır, teşrifatta bir yanlışlık olmasın diye oturması gerektiği zaman da ‘istirahat-ı hümâyûn padişahım’ diyerek yardımcı olurlardı. Tören esnasında divan çavuşları zaten yüksek sesle iyi dilek ve temennilerini söyledikleri için yani alkış tuttukları için bu hatırlatmalar iyi dilek ve dua sözcüklerinin arasında tuhaf görünmezdi. Daha sonra daha küçük rütbeli olanlar padişah önüne gelip etek öperler, teşrifatçıbaşının biat

Sultan Süleyman’ın Cülûsu, Arifi, Süleymanname, TSK H. 1517, etmesiyle merasim biterdi. Biat etmenin anla- y. 17b. mı bir kimsenin padişahlığının onaylanması

- 276- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

olarak önemsenir ve biat merasimi yapılmadan bir merasime dönüşerek Kılıç kuşanma veya hiçbir şehzade kendini padişah ilan edemezdi. Taklid-i seyf merasimi ismini almıştır. Cülûs merasimlerine yabancılar seyirci olarak On yedinci yüzyılda büyük bir alay kurula- katılamazlardı. Merasim bitiminde babüssaade rak merasimin yeri, gidiş ve dönüş güzergâhı ve darüssaade ağalarının her biri bir taraftan oturmuştu. Cülûs töreninden sonraki bir hafta padişahın kollarına girerek içeriye girmesine içinde kuşanılacak kılıç belirlenir padişah deniz refakat ederlerdi. yoluyla bostancı başının kullandığı bir kayıkla Şehrin çeşitli yerlerinden toplar atılır ve so- Eyüp’e giderdi. Sarayın üst düzey müdürleri kaklarda dolaşan münadiler/duyurucular yeni olan Babüssaade ve darüssaade ağaları ayrı bir hükümdarın tahta çıktığını halka duyurur- bir kayıkla padişaha eşlik ederlerdi. Devlet lardı. İlan etmenin ve saltanatın gereklerinden adamları, meşayih, ulema ve askerin çoğu birisi de hutbe okunmasıdır. Cülûsdan sonraki kara yoluyla Eyüp’e gidip padişahı beklerlerdi. ilk Cuma namazında başkent İstanbul’da ve Türbeler ziyareti veya kılıç alayının olduğu Osmanlı ülkesinin her yerinde camilerde hutbe gün divan çavuşları ve bazı görevli yeniçeri yeni padişahın adına okunurdu. Ülke dışına taburları alayın geçeceği yol boyunca iki yana durumu bildirmek için Osmanlı Devleti’nin sıralanırlar, şehir halkı da seyre çıkardı. De- ilişkide olduğu devlet başkanlarına yazılan nâ- niz yoluyla geldiği zaman Eyüp iskelesinde melerde tahta yeni bir padişahın geçtiği ya- karşılanan padişah alay ile türbeye gidip ilk zılırdı. Ülke dışından tebrik mektupları veya ziyaretini yapardı. Merasim öğle namazından daha yaygın olarak tebrik için elçiler gelirdi. sonra yapılırdı. Dört halife veya sahabeden Yeni padişah cülûs merasiminden hemen sonra birisinin kılıcı şeyhülislam veya nakibüleşraf askere cülûs bahşişi verir ve cülûs tebriklerini veya meşayihden birisi tarafından silahdar ağa- kabul ederdi. Bu törensel süreç ilk Cuma na- nın yardımıyla padişahın beline kuşatılırdı. mazı ve selamlığı ile Eyüp’deki kılıç kuşanma Bu işlemden sonra dua edilir, sadakalar dağı- tılır ve kurbanlar kesilirdi. Padişah şayet vakit merasiminden sonra yavaşlamış olurdu. müsaitse Eyüp’de oturan sultanlardan birisini Türbeler Ziyareti: Kılıç Alayı ve Taklid-i bazan merasimden önce, bazan merasimden Seyf merasimi sonra ziyaret edip dinlenirdi.

Osmanlı Padişahları on beş ve on altıncı Hükümdar deniz yoluyla gittiyse karadan, yüzyıllarda cülûs ve biat merasimi yapıldıktan kara yoluyla gittiyse deniz yoluyla saraya döner- bir kaç gün sonra atalarının türbelerini ziyaret di. Genellikle gidişte deniz yolu tercih edildiği ederek tahta çıkışlarının devlete ve millete ha- için dönüşte padişah bir alay düzeninin içinde yırlı olması için dualar ederlerdi. İstanbul‘un Edirnekapısı’ndan İstanbul’a girerdi. Sultan fethinden sonra bu ziyaretlerin ana hedefi Eyüp Selim’in, Fatih Sultan Mehmed’in, Şehzade Sultan türbesi olmuş, daha sonra da İslam Mehmed’in, Sultan Süleyman’ın ve Sultan tarihinin saygın büyüklerinden birinin kılıcını Bayezid’ın türbeleri ziyaret edilir, halk seyre- uğur getirsin diye kuşanmak âdet olmuştu. derdi. Şehzade başı civarında yeniçeri askerinin Zaman içinde bu ziyaret kuralları belirlenmiş kışlası olan Eski odalar önüne gelindiğinde

- 277- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

durumunu gözlemlemiş olurdu. Yeniçeri ağası belirlenen camiye daha önceden gidip camiyi kontrol eder, hünkar mahfilini padişah için hazırlatır ve padişahı karşılardı. Namazdan sonra ordu ile ilgili bilgi veren yeniçeri ağası aynı gün sadrazamı ziyaret ederek durumu rapor ederdi.

Sultan Reşad’ın Eyüp ziyareti. Selamlık alayının en dikkati çeken diğer önemli tarafı halkın şikayetlerinin yazılı olarak alay durur, askerin ikramı olan şerbet içilirdi. alınmasıdır. Müslümanlar, müslüman olma- Bu sembolik ikramın temeli askerin ziyaret yanlar, kadınlar, yabancılar kısacası dileyen edilip, muhatap alınmasıdır. Alay Bayezid herkes padişaha bir şikayet veya dileğini yazdığı Meydanı‘ndan divan yoluna çıkar, Ayasofya kağıdını verebilirdi. Bu dilekçeler padişahın önünden saraya dönerdi. Alaya katılan devlet etrafındaki çavuşlar veya rikâb solakları ta- adamları, ilim adamları ve subayların büyük rafından toplanır, bir torbaya doldurulurdu. bir kısmı babüsselam yani ikinci kapı önünde Maruzat-ı rikâbiye adı verilen bu dilekçeler durur, padişah saraylı ağalarla içeriye girer, saraya döndükten sonra padişahın yakınındaki böylece merasim biterdi. sır katibi tarafından uygunsa gereğinin yapıl- Cuma Selamlık Alayları ması için ilgili birime gönderilir ve mümkün olduğunca bir sorun varsa çözülürdü. Bazı İslam ve Türk İslam devletlerinde hüküm- hükümdarların ise bu âdeti ihmal ettikleri, darların Cuma namazı için saraydan çıkıp şe- senede birkaç kez sadece en yakındaki Aya- hirdeki camilerden birisinde namaz kılmaları sofya Camisi'ne gittikleri bilinmektedir. Bazı dolayısıyla halkla beraber olmaları önemsenen padişahlar ise Cuma selamlıklarını dolayısıyla bir âdet idi. Sarayın içindeki mescid, cami, hat- halkın görüşlerini önemsemiş ve her Cuma bu ta hırka-i saadet dairesi gibi kısımlar olmasına alayı gerçekleştirmek için gayret etmişlerdir. rağmen bu eski gelenek uyarınca padişahlar Mesela Sultan Süleyman'ın İstanbul’da oldu- alay ile Cuma namazı kılmaya şehrin içindeki ğu zamanlarda şehir içinde alay ile dolaştığı- camilerden birisine giderlerdi. Alaya katılacak nı, Cuma veya türbeler ziyaretlerine gittiği olanlar Babüsselam önünde beklerler, padişah devrin yabancı gözlemcileri tarafından ifade ve saraylı ağalar, rikâb ağaları, bazı meşayih ve edilmektedir. III. Mustafa ve III. Selim için askerin katılımıyla Cuma sabahı belirlenmiş tutulan ruznamelerden de bu padişahların olan büyük camilerden birisine gitmek için sıklıkla Cuma selamlıklarına çıktıkları görül- yola çıkılırdı. Genel olarak Ayasofya, Sultanah- mektedir. II. Abdülhamid de Cuma selam- med, Süleymaniye, Bayezid, Sultan Mehmed lıklarını önemseyen padişahlardan birisiydi. Camileri Cuma selamlıklarında tercih edilen On dokuzuncu yüzyılda alayın daha büyük ibadethaneler olmuştu. Cuma selamlıkların- ölçekte düzenlendiğini hatta harem halkının da padişah ordu ile ilgili bilgi alır ve halkın da arabalarıyla seyre çıktıkları bilinmektedir.

- 278- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Padişahların Edirne’de oldukları zamanlarda adı verilen başlıkları, ok ve yayları ile alayın merasim aynısıyla Edirne camilerinden birisine en güzel görüntülerinden bir kısmını oluştu- gidilerek gerçekleştirilirdi. rurlardı. Solakların önünde altın ya da gümüş kaplamalı ilginç sikkeye benzer başlıkları ve Resmi Geçitler: Alay-ı hümâyûn şahane kıyafetleri ile peykler onların önünde Osmanlı padişahları sefere ve göç adı verilen şayet alayda varsa şehzadeler veya hırka-i sa- şehir dışı gezilerine giderken ve gelirken, şehir adeti taşıyan araba olurdu. Alay-ı hümâyûn içindeki kısa süreli ziyaretleri olan binişlerde, Topkapı Sarayı’ndan çıkıp, Ayasofya’yı geçip bayramlarda bayram namazı için camiye gi- Divan yoluna çıkar sonra Bayezid meydanı ci- dip gelirken, Cuma selamlıkları için camiye varından Fatih Camisi tarafına döner, şehirden gidip gelirken daima bir alay düzeneği için- çıkacaksa genellikle Edirnekapısını kullanırdı. de yol alırdı. Mevkib-i hümâyûn adı verilen Doğum Kutlamaları: Beşik Alayı alaylarda padişah yürüyen büyük ve düzenli Sarayda padişah çocuğu olan bir şehzade veya bir sultan dünyaya geldiği zaman çeşitli kutlamalar yapılırdı. Saray içinde padişah, valide sultan ve yeni anne tebrik edilir ayrıca hemen sadrazama bir hatt-ı hümâyûn gönderi- lerek doğum haber verilirdi. Halka duyurmak

IV. Mehmed’in alayı. Ralamb Albümünden. Yayın The Sultan’s Procession, Editor Karin Ådahl, Swedish Research Institute in Istanbul 2006. s. 157.

kalabalığın orta-arkasına doğru bir noktada yer alırdı. Osmanlı teşrifatına göre yürüyüşlerde küçükler önden yürüdüğü için küçük rütbe- III. Mehmed’in Eğri Seferi’nden dönüşünde alay ile İstanbul'a liler önde yer alır, onların arkasında mertebe girmesi, Talikizade, Eğri Fetihnamesi, TSK H. 1609, 68b-69a. sırasına göre gittikçe daha kıdemli ve yüksek rütbeliler yürürdü. Alay ile yapılan bu yürü- yüşlerde önce yeniçeri, ağalar, devlet erkânı için toplar atılırdı. Genellikle şehzadeler için ve ulemadan sonra padişah kendi etrafındaki beş, sultanlar için üç kere top atılarak ilan tören bölüğü ile yürürdü. Padişahın tam arka- edilirdi. Fakat uzun bir aradan sonra sarayda sında atlı olarak silahdar, çuhadar ve rikabdarı ilk defa bir padişah çocuğu dünyaya gelmişse yer alırlardı. Muhafız bölüğü olan solaklar ise kız veya erkek olsun beş pare top atılıp, şehirde kısa renkli kaftanları, kaftan altından diz altına şenlikler yapılması için donanma ilan edilirdi. kadar gelen beyaz gömlekleri, süpürge sorguç Beşik alayı bu vesile ile düzenlenen bir alaydı.

- 279-

Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Doğumdan birkaç gün sonra Valide sultan tarafından yaptırılan üstü mücevher bezeme- li, nakışlı, bazan altın kaplamalı kıymetli bir beşik Eski Saray'da hazırlatılır sonra alay ile Yeni Saray’ın harem kısmındaki bebeğe hedi- ye edilirdi. Beşik alayının düzenleneceği gün devlet adamları ve yüksek rütbeli memurların eşleri hareme davet edilirlerdi. Sarayın harem Hazinedeki beşiklerden birisi. kısmında görevli ağaları ise Eski Saray’a gi- kes düğünlerine katılan insanların çokluğunu dip beşiği ve inci ve kıymetli nakışla işlenmiş önemsediği için düğünler evlerden dışarıya yorganı alırlardı. Genellikle valide sultanın taşardı. İstanbulluların düğünleri evlenme ve kethüdası ve kahvecibaşısı ile çuhadar ağalar sünnet münasebetiyle yapılır düğün sahibinin beşik ve yorganı başları üzerinde taşıyarak yü- maddi gücüne göre günlerce sürebilir, dualı, rürlerdi. Beşiğin çok değerli olmasından dolayı çalgılı ve mutlaka yemekli olurdu. Osmanlı alaya hazinedar ağa ve kethüdası da katılırlar- dönemi İstanbul'unda padişahların yaptırdık- dı. Harem kısmının çok sayıdaki ağaları ise ları düğünler bütün şehir halkının katıldığı alayın önünden yürürler her zaman olduğu büyük düğünler olarak daha çok dikkat çeker- gibi Divan yolundan saraya ulaşırlar, alayın di. Padişah kızlarından bir sultanın evlenme içindeki askerler orta kapıda kalırlar, harem düğünü Saray’da başlar gelin olarak gideceği görevlileri buradan içeriye girip divanhane damad paşanın veya kendisine verilen sara- tarafındaki kapıdan içeriye girerek beşiği ve yında devam eder, düğün mutlaka sokaklara yorganı darüssaade ağasına teslim ederlerdi. taşmış olurdu. Damad olarak seçilen paşa Sadrazamlar da yeni doğan bebek için darp- saraya gelir haremde yapılan nikahdan sonra hanede yeni ve çok kıymetli bir beşik hazırlatır gelin alayı hazırlanırdı. Sultan veya şehzade ve kendi adamlarıyla yine harem ağalarının veya zengin insanların çocukları için yapılan katıldığı bir alayla beşiği kendi konağından bütün düğünlerde nahıl adı verilen süs ağaçları Topkapı Sarayı harem dairesine gönderirdi. hazırlanırdı. Nahıllar mum, çiçek, meyve gibi Her iki alayda da beşik, bebeğin olduğu odaya nesnelerle süslenir, bazan maketten yapılmış girince davetli hanımlar ayağa kalkar, etrafa küçük bahçe ve şekerden yapılma hayvan fi- altınlar saçılarak beşiğin üzerine kıymetli ku- gürleri de eklenirdi. Sultanların düğünlerinde maşlar konulup, bebek birkaç dakika usûlen alay önce Eski Saray’a gider burada hazırla- beşiğe konulup sallanır ve tekrar kaldırılırdı. nan nahıllar alınır, gelin tutuk adı verilen dört Doğumdan sonraki birkaç gün içinde de devlet köşeli bir cibinlik içinde at üstünde olurdu. erkânı tebrik ziyaretine gelirlerdi. Devlet adamları ve darüssaade ağası ve sarayın diğer ağaları düğün alayında gelinin önünden Düğün Şenlikleri giderler halk seyre çıkardı. Saçılan paralar ço- İstanbul halkının en sevdiği eğlenceler her- cuklar tarafından keyifle toplanır, alaya eşlik kesin katıldığı düğünlerdi. Zengin, fakir her- eden mehterin veya sazların icra ettiği müzik,

- 282- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

bütün sokaklara bir şenlik olurdu. Gelin ev- Camcılar, kumaş dokuyucuları, çizmeciler, lendikten sonra yaşayacağı saray veya konağına takkeciler ve benzeri pek çok esnaf ürünlerini gelince atından iner burada devlet adamları altları tekerlekli üretim tezgâhlarıyla, mimarlar ve şehrin ileri gelenlerinin eşleri tarafından Süleymaniye camisinin çok güzel hazırlanmış karşılanır yemek ikram edilirdi. maketiyle, müzisyenler çalgılarıyla, dervişler özel kıyafetleriyle meydandan geçerek ken- Şehzadelerin sünnet düğünleri şehirdeki en dilerini padişaha, seçkin davetlilere ve halka parlak eğlencelerdi. Aslında düğünler yalnız- göstermişlerdi. İlim adamları İbrahim Paşa Sa- ca eğlence olmayıp ayrıca birer fuar, panayır rayı’nda bazı konuları konuşup tartışmışlardı. hatta kongre gibi düşünülebilir. Düğün hazır- Daha pek çok gösteri ve etkinliğin yapıldığı lıkları aylarca önceden başlar bazı devletlere düğünde şehzade ile birlikte pek çok çocuk ve sancaklara davetiye gönderilir, düğün için sünnet edilmişti. seçilen meydan hazırlanır, davetliler için ça- dırlar kurulur, gösterilerin yapılacağı alanlar Çok bilinen bir diğer örnek III. Ahmed’in düzenlenirdi. İstanbul’da yapılan iki büyük yaptırdığı düğündü. İstanbul halkının katıldı- meşhur düğünden birisi 1582 yılında III. ğı ve şehrin sokaklarına taşan düğün için bu Murad’ın oğlu şehzade Mehmed için Sulta- defa on sekizinci yüzyılın sevilen bir alanı olan nahmed meydanında, diğeri ise 1720 yılında Okmeydanı hazırlanmıştı. 1582 düğününde III. Ahmed’in şehzadeleri için Okmeydanında olduğu gibi çeşitli esnaf grubu geçit yapıp, pek yapılan düğünlerdi. 1582 yılındaki düğün elli çok sahne sanatçısı gösteri yapmış özellikle gece iki gün başka bir rivayete göre ise elli altı gün sürmüştü. Atmeydanı’nındaki İbrahim Paşa Sarayı padişah ve seçkinler için seyir mekanı olarak düzenlenmişti. Padişah düğünü sara- yın meydana bakan cephesindeki şahnişinde, devlet adamları ve elçiler ise meydana bakan cepheye yerleştirilen localarda seyretmişlerdi. Binlerce kişiye yetecek kadar yemek pişirebil- mek için mutfaklar kurulmuş, esnaf arasından görevliler ile kap kacak kiralanmıştı. Topkapı Sarayı bu alana çok yakın iki çok geniş avlu- su olan bir yapı olmasına rağmen düğünün Atmeydanı'nda yapılmasının temel amacı şe- hir halkının katılımı içindi. Düğün boyunca her bir esnaf grubu ürettikleri en güzel eşya veya yiyecekler ile meydandan geçmişti. Hok- kabazlar, çok sayıda ip canbazı ve soytarılar tuhaf, etkileyici ve insanları hem eğlendiren 1720 düğününden bir gün, Surname-i Vehbi, TSK A. 3593, hem hayrette bırakan gösteriler yapmışlardı. 55b. Yayın Esin Atıl, Levni and the Surname 197.

- 283- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası eğlenceleri için Haliç kıyılarındaki ışık gösterileri nuna asılır, aile büyüklerinin eli öpülür sonra herkesi hayrette bırakmıştı. Düğün tören ve aile büyüklerinden birisi mahallenin mekte- kutlamalarının kendi içinde pek çok ayrıntısı be giden çocuklarıyla birlikte yeni öğrenciyi olup, İstanbul halkı daha çok eğlence kısmına okula götürüp hocasına teslim ederler o da katılırdı. Düğünler boyunca saçılan saçılar ve besmeleyle ilk dersini okuturdu. ikram edilen yiyecekler halkı memnun ederdi. Sarayda şehzadeler için hatta daha geç ta- Gelin alayı ile şehzadelerin nahıl alayları sah- rihlerde sultanlar için yapılan bed’i besmele nelenen en güzel seyirliklerden olurdu. merasimi İncili köşk veya Edirne’de iseler Okula başlama: Bed’i besmele Alay köşkü bahçesinde yapılırdı. Bu merasim şehrin sokaklarına taşmaz, yalnızca saraydaki Osmanlı ülkesinde ve başkent İstanbul’da görevliler ile bazı devlet adamları katılırlardı. çocukların eğitime başladığı gün küçük veya Merasim darüssaade ağası tarafından tertib büyük bir tören yapılırdı. İstanbullu ailelerin edilir, şehzadenin haremden merasim alanı- çocukları beş, altı yaşlarında sıbyan mekte- na getirilip götürülmesi de darüssaade ağası bine başlar veya varlıklı bir aile ise hocalar refakatinde olurdu. Merasim gününden önce tutulurdu. Mektebin ilk günü çocuk giydirip devrin değerli âlimlerinden birisi şehzadeye süslenir, yeni ve işlemeli bir cüz kesesi boy- hoca tayin edilmiş olurdu.

Bed’i besmele bir devlet merasimi olmadığı için daha çok ulema sınıfı davet edilirdi. Hazır- lanan davetli listesine göre bir gün öncesinden sadrazam, şeyhülislam, nakibüleşraf, kazasker- ler, Ayasofya şeyhi, diğer meşayih ve ulemaya tezkire gönderilerek davet edilirlerdi. Bahçe köşkü hazırlanır önündeki meydana çadırlar kurulurdu. Padişah için de otağ kurulurdu. Ayrıca sadrazama bir çadır, nakibüleşraf ve kazasker efendiler için bir çadır, yeniçeri ağası, defterdar efendi, reisülküttab ve çavuşbaşı ile diğer davetliler için ayrı çadırlar kurulurdu. Başta padişah olmak üzere herkes kendi çadırı- na yerleştikten sonra padişah köşk önüne veya kurulan otağ önündeki tahta oturur sadrazam, şeyhülislam ve diğer katılımcılar padişah karşı- na gelecek şekilde otururlardı. Derse başlayacak şehzade darüssaade ağası ve lalası refakatinde haremden ve Babüssaade kapısından çıkıp merasim alanına getirilirdi. Sadrazamın şeh-

1720 düğününden bir gün. Surname-i Vehbi, TSK A. 3593, zadeye babasının elini öptürmesinden sonra, 64b. Yayın: Esin Atıl, Levni and the Surname, 188. şehzade otağ önüne serilmiş olan halıya padi-

- 284- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Şehrin Ziyaretçileri: Elçiler

Osmanlı ülkesine gelen elçiler kalabalık bir topluluk olarak İstanbul’a ulaşırlardı. Elçinin takımı içinde tercümanlar, din adamları, hiz- metkarlardan başka İstanbul’u görmek isteyen meraklı ressamlar ve anılarını yazan macera- perestler de olurdu. Elçi ve takımı sınırdan Cüz keseleri. içeri girdikten sonra Osmanlı himayesinde şah karşısında fakat şeyhülislamın veya dersi kabul edilip, bir bölük yeniçeri askeri muha- verecek olan hocanın da tam karşısına gelecek fız için daima yanlarında bulunurdu. Temel şekilde otururdu. Haremde hazırlanmış olan gıda maddeleri olan tayinatları da Osmanlı müzeyyen rahle ve Mushaf getirilip şehzade devleti tarafından verilirdi. Gelen elçiler ül- önüne yerleştirilir. Besmele ve ‘Rabbi yessir’ keye girdikleri sınıra en yakın idari amir olan duasından sonra ilk dersini alırdı. İlk dersin beylerbeyi veya sancakbeyi tarafından kabul arkasından padişahın elini öperdi daha sonra edilir, böylece ilk resmi görüşme yapılmış olur, hocasının elini öpmek ister ancak hocası el güven içinde başkente gitmeleri sağlanırdı. öptürmezdi. Diğer ulema da şehzadeyi tebrik eder fakat ellerini öptürmezlerdi. Şehzadenin Avrupa'dan gelen elçiler Davutpaşa’yı geç- ilk cüz ve kesesi de merasim esanasında sadra- tikten sonra sur dışında, Asya ile Afrika’dan zam veya şeyhülislam tarafından hediye edi- gelenler Üsküdar’dan karşılanırlar, kayıkla İs- lir, katılımcılara hilatlar giydirildikten sonra tanbul’a gelirlerdi. Kalabalık elçi alayı getir- şehzade harem kapısına getirilip içeriye teslim dikleri hediyelerle beraber yürürken, İstanbul edilirdi. Bu ilk ders sembolik olup daha sonraki halkı için farklı bir ülkenin insanlarını görmek günler tayin edilen hocası ile devam ederdi. bir çeşit seyir olurdu. On altı ve on yedinci On dokuzuncu yüzyıla kadar eldeki bilgiler yüzyıllarda özellikle İran elçileri getirdikleri daha çok şehzadelerin eğitime başlamasından bahsederken, bu tarihten sonra sultanlar için fil, at veya cariyeler ile çok ilgi çekerdi. Gelen de harem kısmında bed’i besmele merasimi elçiye bir konak tahsis edilir günlük mutfak yapıldığı tesbit edilmektedir. masrafları devlet tarafından karşılanırdı. Av- rupa'dan gelen elçiler çoğunlukla Çemberlitaş Sabah saatlerinde gelen misafirlere önce tatlı yakınındaki Elçi Hanı’nda kalırlardı. Osmanlı ve kahve daha sonra yemek ikramı yapılırdı. Devleti’ni temsilen reisülküttap elçiye hoş gel- Sadrazam, şeyhülislam, darüssaade ağası bazen din ziyareti yapar, amaç ve ihtiyaçlarını öğre- bir sofraya otururken, nakibüleşraf, kazaskerler, nirdi. Daha sonra sadrazamlık tarafından elçiye Ayasofya şeyhi, yeniçeri ağası, defterdarlar, rei- saraya gelmesi için ulûfe divanına rastlayan sülküttap, çavuşbaşı, tezkireci efendiler, müte- bir günde kabul günü bildirilirdi. ferrika, züema gibi diğer davetliler yemeklerini kendileri için ayrılan çadırlarda yerlerdi. Ayrıca Elçiler saraya birlikte geldikleri kalabalığın orada bulunan askere ve dışardaki bazı fukara içindeki muteber adamları ile gelirlerdi. Sa- takımına da yemek çıkarılırdı. bah sadrazamın gelmesinden sonra orta kapıda

- 285- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası bekleyen elçi takımının bir kısmı içeriye di- saraya getirilmiş ve defterlere kaydedilmiş olan van meydanına alınır, bunlardan elçi ve seçtiği hediyeler elçinin padişah ile görüşmesi sırasında yakın adamları divanhaneye davet edilirlerdi. gösterilmek üzere hazırlanırdı. Topkapı Sarayı divanhanesinde yapılan bu ka- Elçi ve en fazla yanındaki bir veya iki kişi bul gününde sadece çok itibarlı Müslüman kapıcıbaşının kollarında arz odasına girerdi. devletlerin elçilerine ayağa kalkıldığına dair Sadrazam ve vezirler elçinin kabul edildiği sı- kayıt varsa da çoğunlukla divan üyeleri elçiler rada içeride ve padişahın sağında ayakta duru- için ayağa kalkmazlardı. Avrupalı elçiler sedirde yor olurlardı. Elçinin kendi devlet reisinden oturmaktan rahat etmezler diye iskemleye bu- getirdiği nâme miralem ağa veya tercüman yur edilirlerdi. Elçi ve yakınındaki bir kaç kişi vasıtasıyla en alt sıradaki vezire verilir, o da divan toplantısı ile askere maaş dağıtılmasını sırayla bir üsttekine vererek sadrazam eliyle izler ve geliş amacının ne olduğunu sadrazama hükümdara sunulurdu. Devlet meseleleri di- hitaben anlatırdı. Öğle yemeği divanhanede vanhanede sadrazamla konuşulduğu için elçi hazırlanır ayrı ayrı kurulan sofralarda elçi sad- yalnızca saygı ve nezaket ziyareti yapmış olur- razam ile aynı sofraya oturur, padişah tara- du. Padişah her durumda elçiye hitaben Türk- fından kabul edilmeyecek ise yemekten sonra çe konuşur, bildiği bir lisan bile olsa elçinin giderdi. Elçinin padişah ile görüşmesine karar konuşması tercüme edilirdi. Bu esnada getiri- verilmiş ise devlet adamlarının haftada iki gün len hediyeler arz odasının penceresi önünden arz odasında padişah ile muayyen görüşme geçirilirdi. Kabul merasiminden sonra elçiler sıralarını beklemek mecburiyetindeydi. İçeri- çıkarlar, orta kapı dışında kendilerini bekleyen deki görüşmeler esnasında elçi ve yanındaki en adamlarıyla beraber konaklarına dönerlerdi. fazla iki kişi babüssaadede yani üçüncü kapının Elçilerin İstanbul’a girişi, saraya gidiş ve arasındaki odalarda bekler bu arada kendileri- dönüşleri şehrin sokaklarını hareketlendirip ne kahve ikram edilirdi. Bir gün öncesinden şenlendiren bir etkinlik olup, İstanbulluların ilgisini çekerdi. Ayrıca elçi gelip konağına yer- leştikten bir süre sonra, bazan padişah ava gider ve büyük bir alay ile şehre girerdi, böylece elçi ve takımı daha saraya gitme- den bu muhteşem gösteriden etkilenmiş olurlardı. Elçilerin hem kendileri hem getirdikleri hediyeler iletişim ağının farklı olduğu bir zamanda Türklerin farklı dünyaların yaşam biçim ve anlayışlarına dair fikir sahibi II. Selim’in Safavi elçisi kabülü, Lokman, Şehname-i Selim Han TSK A. 3595, y. 53b-54a olmalarını sağlamış olurdu.

- 286-

Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

KAYNAKLAR

Abdurrahman Şeref, “Topkapı Saray-ı Hümayunu”, Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası, cüz 1-12, İstanbul 1328-1329 (1910-1912).

Ağca, Sevgi, “Surre-i Hümâyûn Geleneği”, Surre-i Hümâyûn, İstanbul 2008. s. 29- 39.

Akım, Pınar, II. Selim Dönemi Elçi Kabul Törenleri, Yüksek Lisans Tezi, Danışman Zeynep Tarım, İstanbul Üniversitesi SBE, Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul 2013.

Akif Mehmet Efendi, Tarih-i Cülûs-ı Sultan Mustafa-yı Salis, Süleymaniye Kütüphanesi Esad Efendi no 2108.

Ali Seydi Bey, Teşrifat ve Teşkilatımız, Hazırlayan, Niyazi Ahmed Banoğlu, 1973.

Alikılıç, Dündar, Osmanlı Devlet Protokolü ve Törenler İmparatorluk Seremonisi, İstanbul 2004.

Altındağ, Ülkü, Has Oda Teşkilatı, Türk Etnografya Dergisi, sayı 14, 1974, 97-113.

And, Metin, 40 Gün 40 Gece: Osmanlı Düğünleri Şenlikleri Geçit Alayları, İstanbul 2000.

Anhegger-Eyüpoğlu, Mualla, Topkapı Sarayı’nda Padişah Evi, İstanbul 1986.

Antoine Galland, İstanbul’a Ait Günlük Hâtıralar (1672- 1673), c. I-II, yayınlayan Charles Schefer, Çeviren Nahid Sırrı Örik, Ankara 1987.

Arslan, Mehmet, Osmanlı Saray Düğünleri ve Şenlikleri, c. I, II, III, İstanbul 2008 ve 2009.

Atalar, Münir, Osmanlı Devletinde Surre-i Hümayun ve Surre Alayları, Ankara 1991.

Atasoy, Nurhan, “Processions and Protocol in Ottoman Istanbul”, The Sultan’s Procession The Swedish Embassy to Sultan Mehmed IV in 1657-1658 and the Rålamb Paintings, Editor Karin Ådahl, s. 169- 195.

Atasoy, Nurhan, 1582 Surname-i Hümayun Düğün Kitabı, İstanbul 1997.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Bâb-ı Âli Evrak Odası Sadaret Defterleri.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, D.TŞF, 1-17 dosyalar

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Kamil Kepeci Teşrifat defterleri nr. 664, 664 mük., 665, 682, 676 mük.

Baykal, İ. Hakkı, Enderun Mektebi Tarihi, İstanbul 1953.

Bostan Çelebi, Cülūs-nāme-i Sultan Süleyman, TSK, R. 1283.

- 288- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Çağman, Filiz, “Altın Hazine Matarası”, Topkapı Sarayı Müzesi Yıllık 2, 1987, 85-123.

Defter-i Teşrifat, İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi, nr. 1323.

Defter-i Teşrifat, İÜK TY 8892.

Defter-i Teşrifat, Süleymaniye Kütüphanesi (SK), Esad Efendi, nr. 2150.

Demirel, Fatmagül, Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarında Son Ziyaretler Son Ziyafetler, İstanbul 2007.

Döğüş, Necati, Arşiv Belgeleri Işığında XIX. yy.da Dini Bayramlar, Yüksek Lisans Tezi, Danış- man Ziya Yılmazer, Marmara Üniversitesi, SBE, İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, 2001.

Emecen, Feridun “Şehzade Divanı Defterleri”, Osmanlı Klasik Çağında Hanedan Devlet ve Toplum, İstanbul 2011, s. 86.

Es’ad Efendi, Teşrifât-ı Kadîme, tıpkıbasım ve indeks, yayınlayan Cahid Baltacı, İstanbul 1979.

Faroqhi, Suraiya, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, İstanbul 1998, s. 182-199.

Fatih Sultan Mehmed, Kanunnâme-i Âl-i Osman (Tahlil ve Karşılaştırmalı Metin), Hazırlayan Abdülkadir Özcan, İstanbul 2007.

Genç, Hacı Ali, XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı Ordusunun Sefere Gidiş Merasimleri, Yük- sek Lisans Tezi, Danışman Sebahattin Samur, Erciyes Üniversitesi SBE İslam Sanatları ve Tarihi Anabilim Dalı, Kayseri 2006.

Gökyay, Orhan Şaik, “Bir Saltanat Düğünü”, Topkapı Sarayı Müzesi Yıllık-I, İstanbul 1986, 21-55.

Hâfız Hızır İlyas Ağa, Osmanlı Sarayında Gündelik Hayat Letâif-i Vekâyi’-i Enderûniyye, Ha- zırlayan Ali Şükrü Çoruk, İstanbul 2011.

Hafız Mehmed Efendi, 1720 Şehzadelerin Sünnet Düğünü Sur-ı Hümayun, Hazırlayan Seyit Ali Kahraman, İstanbul 2008.

Helmuth Von Moltke, Moltke’nin Türkiye Mektupları, Çeviren Hayrullah Örs, İstanbul 1995.

Hezârfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-Beyân fî Kavânîn-i Âli Osmân, Hazırlayan Sevim İlgürel, Ankara 1998.

İpşirli, Mehmet, Osmanlılarda Cuma Selamlığı (Halk-Hükümdar Münâsebetleri Açısından Önemi), İÜEF Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 1991, 459- 471.

Kafadar, Cemal, “Eyüp’te Kılıç Kuşanma Törenleri”, Eyüp: Dün/ Bugün, hazırlayan Tülay Artan, İstanbul 1994.

- 289- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Kahraman, Seyit Ali, “Surre-i Hümâyûn”, Surre-i Hümâyûn, İstanbul 2008. s. 15- 27. Karaca, Filiz, Tanzimat Dönemi ve Sonrasında Osmanlı Teşrifat Müessesesi, Doktora Tezi, Da- nışman Mehmet İpşirli, İÜ SBE, Osmanlı Müesseseleri ve Medeniyeti Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul 1997. Karaöz, Nalan, III. Selim Döneminde Donanmada Yapılan Merasimler, Yüksek Lisans tezi, Danışman Zeynep Tarım, İstanbul Üniversitesi SBE Akdeniz Dünyası Araştırmaları, İstanbul 2015. Karateke, Hakan T. Padişahım Çok Yaşa! Osmanlı Devleti’nin Son Yüzyılında Merasimler, İs- tanbul 2004. Karateke, Hakan, An Otoman Protocol Register Containing Ceremonies From 1736- to 1808, İstanbul 2007. Koçi Bey Risalesi, Ali Kemali Aksüt neşri, İstanbul 1939. Kütükoğlu, Mübahat S. “Son Devir Osmanlı Resmî Ziyâfetleri”, Hakkı Dursun Yıldız Arma- ğanı, Ankara 1995, s. 369- 391. Kütükoğlu, Mübahat S. “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalâde Elçilerin Ağırlan- ması”, Türk Kültürü Araştırmaları, Prof. Dr. İsmail Ercüment Kuran’a Armağan, XXVII/1- 2, Ankara 1989, s.199- 231. Lütfi Paşa, Asafnâme, yay. Mübahat S. Kütükoğlu, Lütfi Paşa Asâfnamesi (Yeni Bir Metin Tesisi Denemesi)”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İÜEF Tarih Araştırma Merkezi, İstanbul 1991, s. 58-99. Mahir, Banu, “Türk Minyatürlerinde Hil’at Merasimleri, Belleten, Cilt LXIII, Aralık, 1999, Sayı: 238, Ankara 2000, s. 745-754. Mehmed Zeki, “Serpuş”, Tarih-i Osmânî Encümeni Mecmuası, cüz 49- 62, İstanbul 1335- 1337, s. 103-121. Mehmed Zeki, “Evâilde Biat Merasimi”, Edebiyât-ı Umûmiye Mecmuası, c. IV, sayı 85, İstan- bul 1336 (1918). Mehmed Zeki, “Evâilde Teşrîfat Merasimi” Edebiyât-ı Umûmiye Mecmuası, c. I, sayı 12, İs- tanbul 1335 (1916-17), s. 219- 222. Mukaddime-i Kavânin-i Teşrifat, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, nr. 20. Necipoğlu, Gülru, Architecture, Ceremonial, and Power the Topkapı Palace in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, New York 1990. Orgun, Zarif, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Tuğ ve Sancak”, Tarih Vesikaları, 1941. Orgun, Zarif, “Osmanlı İmparatorluğunda Kaptan Paşalara ve Donanmaya Yapılan Mera- sim”, Tarih Vesikaları, c. 1, s. 2, 1941, s. 135-144.

- 290- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Orgun, Zarif, “Osmanlı İmparatorluğunda Nâme ve Hediye Getiren Elçilere Yapılan Mera- sim”, Tarih Vesikaları, c. I, sayı 6, 1942, s. 407- 413.

Ortaylı, İlber, Mekanlar ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı, İstanbul 2007.

Osmanlı Devlet Teşkilatına Dair Kaynaklar Kitâb-i Müstetâb Kitabu Mesâlihi’l Müslimîn ve Menâfiʿi’l-Mü’minîn Hırzü’l-Mülûk, Hazırlayan Yaşar Yücel, Ankara 1988.

Peksevgen, Şefik, Ottoman Court Ceremonies and the Multiple Ceremonal Center [Osmanlı saray törenleri ve törenlerde çok merkezlilik], Yüksek Lisans Tezi, Danışman Selim Deringil, Boğaziçi Üniversitesi SBE, İstanbul 1996.

Petra Kappert, Geschichte Sultan Süleyman Kanunîs von 1520 bis 1557, oder Tabakâtü’l-Memâ- lik ve Derecâtü’l-Mesâlik, Weisbaden 1981. (Fihristli tıpkıbasım).

Rifat Osman, Edirne Sarayı, yay. Süheyl Ünver, Ankara 1989.

Selânikî Mustafa Efendi, Târih-i Selâniki (971-1003/1563-1595), c. I, II, Hazırlayan Meh- met İpşirli, İstanbul 1989.

Sözen, Metin, Devletin Evi Saray, İstanbul 1990.

Şahin, Hümeyra, Bâbıâli’de Uygulanan Teşrifat (1703-1839), Yüksek Lisans Tezi, Danışman Ali Akyıldız, Marmara Üniversitesi SBE Yeniçağ Tarihi, İstanbul 2001.

Tanyeri, Aydın, Osmanlı Devletinin Kuruluş Döneminde Hükümdarlık Kurumunun Gelişmesi ve Saray Hayatı Teşkilatı, Ankara 1978.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “15. Yüzyılda Osmanlılar’da Gündelik Yaşama Dair Bazı Ayrıntılar/ Scenes from Ottoman Daily Life”, İstanbul Üniversitesi 550. Yıl Uluslararası Bizans ve Osmanlı Sempozyumu (XV. Yüzyıl) 30-31 Mayıs 2003/ 550th Anniversary of the Istanbul University International Byzantine and Ottoman Symposium (XVth Century) 30-31 May 2003, Editör Sümer Atasoy, İstanbul 2004, s. 253-264.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Culus”, Encyclopedia of the (EOE), Co-edited by Gabor Agoston-Bruce Masters, 2009 New York.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Dolmabahce Palace”, Encyclopedia of the Ottoman Empire (EOE), Co-edited by Gabor Agoston-Bruce Masters, 2009 New York.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Edirne Sarayında Yapılan Son Cülûs Töreni”, Edirne: Serhattaki Payitaht, İstanbul 1998, s. 161-167

Tarım Ertuğ, Zeynep, “İstanbul’un Osmanlı Dönemi Sarayları ve Kullanımı”, Kültürler Başkenti İstanbul, Editör Fehamettin Başar, İstanbul 2010, s. 330-335.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Onsekizinci Yüzyıl Osmanlı Sarayında Bayram Törenleri”, Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu’na Armağan, Editor: Zeynep Tarım Ertuğ, İstanbul 2006.

- 291- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Osmanlı Devlet Teşrifâtında Hırka-i Şerîf Ziyareti”, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı 16, İstanbul 1998, s. 37- 45.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Osmanlı Devletinde Resmi Törenler ve Birkaç Örnek”, Osmanlı 9, Kültür ve Sanat, Editör Güler Eren, Ankara 1999, s. 139- 142.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Osmanlı İstanbul’unda Merasim ve Teşrifata Dair Kaynaklar”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, İstanbul Tarihi sayısı, c. 8, sayı 16, İstanbul 2010. s. 131- 148.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Osmanlı Sarayı’nda Yapılan Merasimler”, Kültürler Başkenti İstanbul, Editör Fehamettin Başar, İstanbul 2010, s. 336- 339.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Osmanlı Sarayında Eğlence Anlayışı ve Meclis”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, c. 4, sayı 1, 2007.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Osmanlılar’da Teşrifat/ Ceremony and Protocol at the Ottoman Court” Türk Dünyası Kültür Atlası/ A Cultural Atlas of the Turkish World, Osmanlı Dönemi I/ Ottoman Period I, İstanbul 1999, s. 428-477.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Ottoman Palace”, Encyclopedia of the Ottoman Empire (EOE), Co- edited by Gabor Agoston-Bruce Masters, 2009 New York.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Peyk” maddesi TDV İslam Ansiklopedisi, c. 34, Ankara 2007.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Saray Teşkilatı ve Teşrifatı”, s. 212-220/ “Palace Organization and Protocol”, pp. 564-566”, Fatih ve Dönemi/ Mehmed II and His Period, Editör Necat Birinci, İstanbul 2004.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Solak” maddesi TDV İslam Ansiklopedisi, c. 37, Ankara 2009.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Sorguç” maddesi TDV İslam Ansiklopedisi, c. 37, Ankara 2009.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Şatır” maddesi TDV İslam Ansiklopedisi, c. 37, Ankara 2009.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Tablhane” maddesi TDV İslam Ansiklopedisi, c. 41, Ankara 2012.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “The Depiction of Ceremonies in Otoman Miniatures: Historical Re- cord or A Matter of Protocol?” Muqarnas An Annual on the Visual Cultures of theIslamic World v. 27, Editor Gülru Necipoğlu, Managing editor Karen A. Leal, Leiden- Boston 2010, s. 251-275.

Tarım Ertuğ, Zeynep, “Topkapı Sarayı” maddesi TDV İslam Ansiklopedisi, c. 41, Ankara 2012.

Tarım Ertuğ, Zeynep, XVI. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nde Culûs ve Cenaze Törenleri, Ankara 1999.

Tarım, Zeynep “Alây-ı Hümâyûnların Güç ve Güzellik Sembolleri: Solaklar” İstanbul Araştır- maları Yıllığı Annual of İstanbul Studies, c. 2/ 2013

- 292- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Tarım, Zeynep, “Osmanlı Devlet Teşrifatında Kahve İkramı”, Bir Taşım Kahve, Editör, Ersu Pekin, İstanbul 2015.

Tayyarzâde Ahmed Atâ Bey, Tarih-i Ata, İstanbul 1292-1293/ 1875-1876, Tayyâr-zâde Atâ, Osmanlı Saray Tarihi, Târîh-i Enderûn, c. I-V, Hazırlayan Mehmet Arslan, İstanbul 2010.

Tekindağ, M. C. Şehabettin, “Fâtih’in Ölümü Meselesi”, TD, XVI/ 21, İstanbul (1966) s. 95-108.

Terzioğlu, Derin, “The Imperial, Circumcision Festival of 1582”, Muqarnas, v. 12, Editor Gülru Neciopoğlu, 1995, s. 84-100.

Tevkiî Abdurrahman Paşa (Tevkî’î), Kanunnâme-i Âl-i Osman, Milli Tetebbular Mecmuası, I/3, İstanbul 1331, s. 496-544.

Tursun Bey, Tarih-i Ebü’l-feth, Hazır Mertol Tulum, İstanbul 1977.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, “Fatih Sultan Mehmed’in Ölümü” Belleten, XXXIV/134, (1970), s. 231-234.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, Ankara 1984.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara 1945.

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. II, Ankara 1983.

Yıldırım, İbrahim, Osmanlı devleti’nde Elçi Kabulleri, İstanbul 2014.

- 293-

Fatih'te Ulaşım

Prof. Dr. Ali Akyıldız*

atih ilçesi, günümüzde neredeyse İstanbul’u, yani, tarihî yarımadayı ve suriçini kapsadığı için Fatih’te ulaşımıF incelemek, bir yerde İstanbul’un ulaşı- mının tamamını ele almak anlamını taşır; zira, bilindiği üzere, İstanbul, esas olarak şehrin sadece suriçi kesimini tanımlar. Dolayısıyla, bu yazıda, aksi belirtilmedikçe Fatih ve İstanbul isimleri aynı anlamda kullanılacak; antikçağ, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde şehirdeki yollar, arabalar ve diğer kara taşıtlarının, 19. yüzyılın ikinci yarısında devreye giren tren, omnibüs, tramvay gibi modern ulaşım araç- larının, kayık, mavna, pazar kayığı ve vapur gibi deniz taşıtlarının gelişimiyle yolcu ve eşya indirilip bindirilen iskelelerin konumu ele alınacaktır. Daha açık bir ifade ile, konu, kara ve deniz ulaşımı olarak iki genel başlık altında incelenecektir. Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Verilerin sağlamlığı ve zenginliği, incelenen kakları ise daha ziyade yayalar kullanırdı. Şeh- konunun mahiyetine ve niteliğine doğrudan etki rin kara surları üzerinde beşi askeri ve dördü eder. Bilindiği üzere, İstanbul’un antikçağıyla de sivil amaçlı olarak kullanılan dokuz kapı ilgili veri ve bilgiler son derece sınırlıdır. Ancak, vardı. Bunların en önemlisi, savaştan dönen son yapılan arkeolojik kazıların İstanbul’un Ro- imparatorların şehre girdiği ve zafer takının malılardan önceki tarihine ışık tutar ve bugüne yer aldığı Yedikule Kapısı veya diğer adıyla kadar yapılan değerlendirmelerin yeniden göz- Altınkapı (Porta Aurea)ydı.1 den geçirilmesini gerektirir nitelikte olduğunu Şehrin bu yol yapısının Osmanlı dönemin- da ifade etmek lâzımdır. Bu yeni arkeolojik de de ana hatlarını koruduğu ve fazla değiş- verilerin tarihçiler tarafından değerlendirilmesi mediği ifade edilebilir. Ana yollar dışındakiler sonucunda İstanbul’un en eski ulaşım sistem araba trafiği için pek uygun değildi; yük, eşya ve araçlarının biraz daha açıklığa kavuşacağı ve askeri mühimmat nakli ana yollarla ve ara- düşünülebilir. Ancak, şimdilik, şehir içindeki balarla yapılırdı. Arabalar bu dönemde yolcu yollarla limanlar hakkındaki verilere Roma ve naklinde pek kullanılmaz; arabaya binmeyi Bizans dönemlerinden itibaren rastlandığı için, İstanbul’da ulaşım konusu zorunlu olarak bu bir tür zayıflık sayan rical ve yüksek rütbeli dönemlerin üzerinde temellendirilecektir. görevliler atla seyahati tercih ederlerdi. 16. yüzyılın sonlarından itibaren valide sultanlar Kara Ulaşımı ve 17. yüzyılın sonlarına doğru da diğer sa- Roma ve Bizans dönemlerinde şehrin mer- ray kadınları şehirdeki seyahatlerinde araba kezini Ayasofya önündeki Augusteion Meydanı kullanmaya başlar; ancak, Sultan İbrahim’in oluştururdu. Burada bir noktadan başlayan ve şehiriçinde araba kullanmayı yasakladığını Mese olarak adlandırılan Zaferyolu, Osmanlı da ifade etmek gerekir. 18. yüzyılda harem döneminde mevcut olan Divanyolu ile ne- için saltanat arabaları yapılmasına rağmen, redeyse aynı güzergâhı takip ederek Bayezid bu yüzyılın sonlarının tanığı olan Mourad- Meydanı’ndan (Forum Theodosianum) ve Fatih gea d’Ohsson’un bu dönemde bile Türklerin tepesinden (Havariyun Kilisesi) geçip Edirne- araba kullanmayı küçümsediklerini belirt- kapı’ya ulaşır; bu ana yolun bir kolu da Baye- mesi anlamlıdır. Sadrazam, şeyhülislâm ve zid ve Aksaray üzerinden Marmara Denizi’ne kadıaskerlerin sahip olduğu araba kullanma paralel bir biçimde Yedikule’ye uzanırdı. Bu imtiyazının II. Mahmud döneminden itibaren yollarla bağlantılı olan ve her iki yana yayılan genişletilmesiyle birlikte arabalar yaygınla- sokaklar sayesinde insanlar şehir merkezine şır ve arabacılar, uymakla yükümlü olduğu ulaşır; şehrin coğrafi konumuna uyum sağla- kurallar ve giyecekleri kıyafetler 1826 tarihli yarak ilerleyen bu yollar üzerinde dükkânlar, İhtisap Ağalığı Nizamnamesi’yle belirlenen bir iş yerleri, resmi daireler ve askeri binalar yer esnaf grubu haline gelir.2 Yolcu nakil vasıtası alırdı. Yan sokaklar arazinin durumuna göre olarak kullanılan arabalar ise dönemlere ve çoğu kere dar ve dik olduğu için yük ve eşya şekillerine göre Koçu, Kâtip Odası, Talika, nakli ana yollarda ve araba, eşek, katır veya Fayton, Landau, Kupa, Paraşol gibi değişik hammallar vasıtasıyla gerçekleştirilir; yan so- isimlerle anılırdı.3

- 296- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

İstanbul’un sokakları 19. yüzyılda dahi Edirnekapı’ya; Çarşambapazarı’ndan Eğrika- Bizans döneminde olduğu gibi, dar, kıvrımlı, pı’ya; Kadırga Limanı’ndan Yedikule’ye ve Bah- meyilli ve yer yer merdivenli yapısını korur; çekapı’dan Eyüp’e 15 metre genişliğinde yolların hatta, şehrin ana caddesi olan Divanyolu bile yapılması, bu yolların 9 metresinin araba ve o dönemde genişliği 5-6 metre civarında olan beygirlerin geçişi ve geri kalanının da yayalar sıradan bir cadde görünümündeydi. Bir yer- için ayrılması, çıkmaz sokak yapılmaması ve den bir yere seyahat büyük ölçüde yaya olarak suriçinin uygun yerlerinde meydanlar için alan yapılır; mal ve eşya nakli için ise eşek, katır ve bırakılması kararlaştırılır. Ancak, şehrin ulaşımı hammallar kullanılırdı. Bu yüzyılda meydana açısından son derece önemli olan bu kararların 4 gelen büyük yangınlar, şehrin yollarının bir de- uzun süre uygulanamadığını görüyoruz. receye kadar düzenlenmesine zemin hazırlar; 20 Ekim 1863 tarihli Turuk ve Ebniye Ni- ancak, yangınlardan önce, II. Mahmud döne- zamnamesi’yle, sokak cephelerine çıkma yapıl- minde şehrin yollarının düzenlenmesi amacıy- ması yasaklandığı gibi, cadde ve sokaklar genişlik la önemli kararların alındığını da ifade etmek itibariyle 11, 9, 7, 6 ve 4 metre olarak beş kate- gerekir. Nitekim, Tanzimat’ın ilânının hemen goriye ayrılır;5 ancak, aşağıda açıklanacağı üzere, öncesinde yapılan 8 Haziran 1839 tarihli bu suriçi İstanbul’unun büyük bir kısmını etkileyen düzenlemeyle, İstanbul’un sokaklarının geniş- ve nizamnamenin neşrinden sonra çıkan 1865 letilmesi için öncelikle inşa edilecek yolların Hocapaşa Yangını sonrasında yapılan yolların bir haritasının çıkarılması, Bâb-ı Hümayun’dan genişlikleri, bu tüzükle belirlenen kurallarla başlayıp Divanyolu ve Aksaray üzerinden Siliv- uyum içinde değildir. İstanbul’un yol düzen- rikapı ile Mevlevihane Kapısı’na; Bayezid'dan lemesi açısından çok önemli bir dönüm noktası

- 297- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası olan bu yangının ardından kurulan Islahat-ı şehir içinde otomobil kullanma yasağı ise, II. Turuk Komisyonu’nun faaliyetleri neticesinde Abdülhamid döneminin sonuna kadar genel Ayasofya Camii’nin etrafındaki evler ve binalar olarak devam eder. II. Meşrutiyet’in ilânından yıktırılıp çevresi açılır ve bir meydan haline sonra yasak kaldırılır ve başta padişah, askeriye getirilir; ayrıca, Divanyolu 19 metre genişliğe ile emniyet olmak üzere resmi daireler ve top- kavuşturularak bugünkü boyutlarına ulaştırılır. lum tarafından kullanılmaya başlanan otomobil Komisyon, Hocapaşa, Demirkapı ve Kumka- giderek yaygınlaşır.7 pı gibi yangın yerlerinde yaklaşık 3.400 metre Tramvay: Atlı tramvay, İstanbul’da 19. uzunluğunda geniş yollar yaptırır. Bu yollar, genişliklerine göre 19, 15, 11, 7 ve 6 metre yüzyılda devreye giren yeni bir toplu ulaşım olarak beş kısma ayrılır. İstimlâkler yapılıp pek aracıydı. 1869’da şehrin değişik yerlerinde çok eser ortadan kaldırılmasına rağmen, bölgede tramvay hatları kurup işletme imtiyazını elde tarihî eserlerin yoğunluğundan dolayı yolların eden Konstantin Karapano, 1881’den sonra istikameti her zaman düz olmaz. Yangında evle- Dersaadet Tramvay Şirketi adını alacak olan rini kaybedenlerin inşaat malzemelerini rahatça 400.000 lira sermayeli İstanbul Tramvay Şirke- nakledebilmeleri için Sirkeci’de bulunan Vezir ti’ni kurar. Şirketin yapacağı ana hatlardan birisi İskelesi civarındaki evler istimlâk edilerek sa- Eminönü’nden başlayıp Sultanahmet ve Bayezid hilden Bâbıâli’ye doğru büyük bir cadde açılır; üzerinden Aksaray’a ulaşmakta; burada, birisi ayrıca, Bâbıâli’nin altından Alayköşkü’ne kadar Yusufpaşa ve Şehremini üzerinden Topkapı’ya açılan yeni cadde de Orhaniye Caddesi olarak ve diğeri de Samatya Caddesi üzerinden Yediku- isimlendirilir.6 le’ye giden iki şubeye ayrılmaktaydı. Öncelikle hükümet tarafından bazı istimlâkler yapılarak 19. yüzyılda bir yandan bu şekilde şehrin yol- yolların tramvay trafiğine uygun hale getirilme- ları açılıp düzenlenirken bir yandan da yüzyılın sonlarına doğru İstanbul’da o dönemin adlan- dırmasıyla “zâtü’l-hareke”, yani, kendiliğinden hareket eden anlamına gelen otomobil devreye girer; ancak, yaygınlaşma fırsatı bulamaz; zira, 8 Eylül 1894’te Marsilya’dan İstanbul’a getirti- len otomobilin kullanımı, cadde ve sokakların diğer vasıtalara göre daha hızlı olan otomo- bil trafiğine uygun olmadığı gerekçesiyle II. Abdülhamid tarafından yasaklanır. Sefaretler, hatırlı kişiler ve bazı yabancı devlet adamları bu yasağa rağmen otomobil kullanabilmek için zaman zaman hükümete başvurmayı sürdürür; neticede, 18 Şubat 1907’de Rumeli’de ve 12 Ağustos 1907’de de diğer yerlerde, şehir dışın- da kullanılmak kaydıyla otomobile izin verilir; 1900'lü yıllarda İstanbul Eminönü'nde atlı tramvay ve faytonlar.

- 298- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

siyle işe başlanır; ayrıca, Viyana’ya ısmarlanan toprakla dolan rayların araları temizlenmediği tramvay vagonlarını çekmek için de Katana zaman vagonların yoldan çıkıp kazalara neden isimli güçlü Macar atları getirtilir. 14 Kasım olma riski vardı. 1871’de tamamlanarak işletmeye açılan ana hat Bir müddetten beri hükümetle şirket arasın- üzerinde Eminönü, Sirkeci, Bâbıâli (Gülhane), da süren görüşmelerin ardından şekillenen 22 Sultanahmet, Sultanmahmut Türbesi (Çem- Mayıs 1912 tarihli sözleşmeyle İstanbul’da elekt- berlitaş), Bayezid, Lâleli ve Aksaray durakları rikli tramvay çalıştırma imtiyazı şirkete verilir. vardı. Her on dakikada bir tramvayların bu İmtiyaz, Aksaray-Silivrikapı, Eminönü-Eyüp ve duraklar arasında sefer yapması kararlaştırılır. başka bazı hatları inşa etme ve elektrikle çalış- Aksaray-Yedikule şubesi 14 Ağustos 1872’de tırma hakkını içermekteydi. Elektrikli tramvay ve Aksaray-Topkapı şubesi de 14 Ocak 1873’te çalışmaları sürdürülürken Balkan Savaşlarının tamamlanarak işletmeye açılır. 1881’de şirke- çıkması üzerine hükümetin her türlü nakliye te Karaköy Köprüsü’nün İstanbul ayağından aracına ve doğal olarak da 25 Ekim 1912’de başlayıp Balıkpazarı, Odunkapısı, Unkapanı, Cibali, Fener, Balat, Defterdar üzerinden Eyüp’e tramvayları çeken atlara el koyması, yaklaşık 41 bağlayan bir hattı inşa imtiyazı verilirse de, şirket bu projeyi gerçekleştiremez.

18 kişi kapasiteli olan tramvaylarda ücretler birinci ve ikinci mevkie göre değişir; kadınlar, ön tarafta perdeyle ayrılmış özel bir bölüm- de seyahat ederdi. Şirket, atların çıkmakta ve tramvayı çekmekte zorlandığı eğimli yollarda bulundurduğu yedek atlarla tramvayı yokuşun başına kadar çektirirdi. Tramvayın İstanbul tra- fiğine girmesiyle birlikte doğal olarak büyük bir müşteri kaybına uğrayan arabacı esnafı, rekabet amacıyla taşıma ücretlerinde indirime gitmek zorunda kalır. Şirket, neticede atla çekildikle- rinden dolayı ani fren ve durma mesafesi uzun

olan tramvayların neden olduğu kazaları önle- Eminönü'nde elektrikli tramvay. yebilmek amacıyla tramvayın önünden yürü- yüp yolu açmaları konusunda insanları uyaran “vardacı” adı verilen görevlileri istihdam eder. yıldan beri İstanbul’da hizmet veren atlı tram- Bunlar boru öttürerek veya “varda” diye bağı- vayların sonu olur ve seferler zorunlu olarak dur- rarak yolu açarlardı. Yolcuların zaman zaman durulur. Elektriklendirme çalışmaları sırasında tramvaylara yeterince at bağlamadığı veya yolla- tramvay hattı Galata Köprüsü’nden geçirilerek rın bakımını yaptırmadığı gerekçesiyle şirketten karşı kıyıdaki hatlarla ilk defa irtibat sağlanır. şikâyetçi olmaları önemliydi; zira, kumla veya Silahtarağa Elektrik Fabrikası’nın kurulmasıyla

- 299- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası birlikte elektrik sorunu çözülür ve 25 Ocak 1914’te Galata Köprüsü üzerinde yapılan bir törenle elektrikli tramvaylar hizmete sokulur. Eminönü, bu şekilde Karaköy tarafındaki hat- larla da irtibat kurulmasıyla birlikte İstanbul’un ulaşım sisteminde anahtar bir rol üstlenir. Ni- tekim, Eminönü’nden hareket eden elektrikli tramvaylar, Taksim’e (15 numara), Bebek’e (22 numara), Fatih’e (31 numara), Topkapı’ya (32 numara) ve Yedikule’ye (33 numara) seferler yapar. Ayrıca, Fatih-Harbiye (12 numara), Ak- 19. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul halkının günlük hayatına saray-Ortaköy (23 numara) ve Fatih Beşiktaş katılan omnibus, 2 veya 4 atla çekilen bir karayolu taşıtıydı. (34 numara) hatlarının da Eminönü bağlantılı omnibüs çalıştırma izni şirkete verilmişti. Bu hatlar olduğunu belirtmemiz gerekir. ruhsata dayanarak öncelikle 1872’de Perşembe- Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıl- pazarı ile Pangaltı arasında omnibüs çalıştırmaya larında imkânsızlıklar içerisinde de olsa tramvay başlayan şirket, ardından Eminönü-Eyüp ve seferleri sürdürülür. 1926’da şirketle yapılan bir Bayezid-Edirnekapı arasında omnibüs işletmek sözleşme ile döşenmesi kararlaştırılan Fatih-E- amacıyla Şehremaneti’ne başvurur. Sözleşme- dirnekapı hattı 20 Haziran 1929’da işletmeye ye göre omnibüs çalıştırılacak yolları onarma açılır. Cumhuriyet döneminde kamu yararına ve düzenleme yükümlülüğü Şehremaneti’ne faaliyet gösterdiği hâlde yabancıların ve özel aitti; ancak, bu gibi konulara ayıracak yeterli sektörün elinde bulunan şirketlerin ve özellikle sermayesi olmayan belediye, şirketin gelecekte de ulaşım şirketlerinin devlet tarafından satın kendisine ödeyeceği vergilerden karşılanması alınması siyaseti kapsamında Tramvay Şirketi kaydıyla yolların onarımı için gerekli olan pa- de millileştirilir. Nafıa Vekili Ali Çetinkaya’nın ranın Tramvay Şirketi’nden alınmasını uygun devlet adına görüşmeleri yürüttüğü bir sürecin bulur. Söz konusu hatlar gerekli çalışmaların sonucunda, 1 Ocak 1939 tarihinde Tramvay tamamlanmasının ardından Aralık 1872’den Şirketi satın alınarak belediyeye devredilir.8 itibaren trafiğe açılır.

Omnibüs: 19. yüzyılın ikinci yarısında İstan- Bayezid-Edirnekapı yolu engebeli ve taşlı ol- bul trafiğine giren toplu taşıma araçlarından biri duğu için zaman zaman yolcuların şikâyetlerine olan omnibüsler, atların çektiği ve içinde birçok konu olurdu. Omnibüslerle ilgili gündeme gelen yolcunun seyahat edebildiği büyük arabalardı; şikâyetlerden birisi de, tramvaylarda olduğu gibi, atlı tramvaylardan farkları tramvayların raylar, meyilli yollarda araçları çeken atların gücünün omnibüslerin ise normal karayolu üzerinde git- yetersiz kalması olup şirket bu sorunu da aynı meleriydi. İstanbul Tramvay Şirketi’yle yapılan yöntemle, yani yokuşlarda yedek at kullanarak 30 Ağustos 1869 tarihli sözleşme ile, tramvay çözme yoluna gider. Diğer bir sorun ise, kadınla- hatlarıyla bağlantı kurmak ve imtiyaz şeklinde rın seyahat şekli ve omnibüste oturacakları yerle olmamak üzere şehrin gerekli göreceği yerlerinde ilgiliydi. Şirket, kadınların sürücülerin yanında

- 300- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

oturtulmasına tepki gösterilmesi üzerine kadın- lara mahsus seferleri yürürlüğe koyar; ancak, bu kere de, şirketin belli bir yolcu sayısına ulaşma- dan arabayı kaldırmaması eleştiri konusu olur. Arabacılar, taşıma ücreti daha ucuz olduğu için halkın tercih ettiği omnibüslerin kaldırılması amacıyla Şehremaneti’ne başvururlarsa da bir netice alamazlar; ancak, bir süre sonra omnibüs- ler yüzünden giderek bozulan yolların tamir ve

bakımı konusunda şirketle Şehremaneti arasında Yeşilköy Tren İstasyonu 1912. ortaya çıkan sorun arabacıların ekmeğine yağ sürer. Şirket, sözleşmeye dayanarak yolların bakı- olan ve katkı sağlayan aktörlerden birisi de mının Şehremaneti’ne ait olduğunu belirtirken, demiryoludur. Rumeli Demiryolları adı veri- kısıtlı bir bütçeye sahip olan Şehremaneti ise, len büyük demiryolu ağının tarihî yarımada yolların omnibüs ve arabalar yüzünden bozul- içerisinde kalan bölümü şehiriçi banliyö treni duğunu ifade ile şirketi suçlar. Netice olarak bir olarak kullanılır. Esasında Rumeli’de demiryo- orta yol bulunamayınca şirket Haziran 1874’ten lu yapma projeleri 1857 tarihine kadar iner; itibaren omnibüsleri çalıştırmaktan vazgeçer ve 1857’de Labro isimli bir İngiliz parlamentere, böylece tarihî yarımadadaki omnibüs macerası 1860’ta yine bir İngiliz gruba, 1867’de Belçikalı 9 da son bulmuş olur. Van der Elst kardeşlere imtiyazlar verilmesine Her ne kadar omnibüslerin faaliyetleri bu rağmen, çeşitli nedenlerle bu projeler gerçek- şekilde sonlandıysa da, İstanbul’da omnibüs leşme imkânı bulamaz. Neticede, 1869 yılında çalıştırma çabaları sonraki dönemlerde de sü- 2.000 km uzunluğunda büyük bir demiryolu rer. Nitekim, II. Meşrutiyet’in ilânından sonra ağının yapımını içeren imtiyaz, bürokratik tea- çıkarılan 6 Aralık 1909 tarihli bir iradeyle İs- müllere aykırı olarak Macar ve Yahudi kökenli tanbul’un uygun yerlerinde otobüs ve omnibüs bir Avusturyalı banker olan Baron Maurice de işletmek üzere yerli yatırımcılar tarafından Der- Hirsch’e verilir. Osmanlı Devleti’ni uzun yıllar saadet Omnibüs ve Otobüs Osmanlı Anonim uğraştıran demiryolu inşa süreci, şirket sermaye- Şirket-i Osmaniyyesi adıyla bir şirket kurulur. sinin teşekkül şekli ve Baron Hirsch’in giriştiği Şirket, tarihî yarımada içerisinde Ayasofya, Ba- kirli oyunlar, burada ayrıntısına girilecek ko- yezid, Fatih ve Edirnekapı; Odunkapısı ve Eyüp; nular değildir; ancak, Hirsch’in, bazı Osmanlı Aksaray, Cerrahpaşa ve Silivrikapı hatlarında bürokratlarına verdiği rüşvetlerle çevirdiği bu omnibüs çalıştırmayı planlar. Ancak, iradesi hileler sayesinde Avrupa’nın en büyük zenginleri çıkmasına ve kurulmasına rağmen,10 bu şirket arasına girdiğinin de belirtilmesi gerekir. ve faaliyetleri hakkında daha fazla bir bilgiye Neticede yasal prosedürün aşılmasından sahip değiliz. sonra 4 Haziran 1870’te inşası başlatılan de- Banliyö Treni: 19. yüzyılın ikinci yarısın- miryolunun Yedikule-Küçükçekmece kısmı, da İstanbul’un kara ulaşım sistemine entegre Fransız-Alman savaşı yüzünden yabancı per-

- 301- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Fatih'in havadan görünüşü. sonelin geri dönmesine ve Fransa’ya ısmarlanan nun sarayın bahçesinden geçmesinin sakıncalı malzemelerin gecikmesine rağmen kısa sürede olacağı ve Eminönü-Topkapı hattında yolcu tamamlanarak 4 Ocak 1871’de sadrazam, ile- taşıyan Tramvay Şirketi de gelirlerinin düşeceği ri gelen devlet memurları ve halkın katıldığı endişesiyle bu tasarıya karşı çıkar. Ancak, Sultan büyük bir törenle işletmeye açılır ve ertesi gün- Abdülaziz’in böyle önemli bir kamu hizmeti- den itibaren de trenler yolcu taşımaya başlar. nin aksamaması için hattın Topkapı Sarayı’nın İstanbul halkı, Yedikule, Bakırköy, Yeşilköy ve bahçesinden geçmesine izin vermesi üzerine Küçükçekmece istasyonları arasında günde kar- problem çözülür ve tartışmalar son bulur. şılıklı beş sefer yapan bu trenlere büyük bir Sultan Abdülaziz’in bu kararının ardından ilgi gösterir; ancak, ortada, ilk istasyon olan inşasına başlanan Sirkeci-Yedikule kısmı 21 Yedikule’nin şehir merkezine olan uzaklığı gibi Temmuz 1872 tarihinde hizmete açılır. Hattın önemli bir sorun vardı. Bu sorunu çözebilmek geçtiği güzergâh üzerinde bulunan binden fazla için yolcuların başvurusu üzerine hattın Sirke- bina istimlâk edilerek yıktırılır. Sirkeci’de demir- ci’ye kadar uzatılması fikri gündeme gelir; ancak, yolunun başlangıç noktasında bulunan birkaç bu sefer de demiryolunun Topkapı Sarayı’nın evi geçici istasyon binası olarak kullanan11 şirket, bahçesinden geçme mecburiyeti sorun ve ka- Sirkeci’de büyük bir gar binasının yapılması için muoyunda yeni bir tartışma yaratır. Nitekim, gerekli mimari projeleri hazırlatır; ancak, inşaatı hükümet içerisinde eski serasker Rıza Paşa’nın 11 Şubat 1888 tarihinde başlayan ve tasarımı da aralarında bulunduğu bir grup, yabancı bir Alman Mimar A. Jasmund tarafından yapılan şirketin imtiyaz sahibi olduğu bir demiryolu- Sirkeci Garı, 3 Mayıs 1890 tarihinde hizmete

- 302- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

girer.12 Demiryolu, 1871 tarihindeki açılışından leriyle Seraskerliğin yapılması için olumlu gö- günümüze değin tarihî yarımadanın sahil ke- rüş bildirmesine rağmen, eğer dillendirilmeyen siminde banliyö treni olarak hizmet vermekte başka bir haklı sebep yoksa, hükümetin ileri ve yolcu taşımayı sürdürmektedir. sürdüğü sudan bir gerekçeyle kabul görmedi. Hükümetin red gerekçesi, projenin gerçekleş- Tarihî Yarımadayla İlgili Metro Projeleri mesi durumunda bölgedeki emlâkin değerinin İstanbul’un kara ulaşımının önemli ölçüde düşeceği yönündeki tuhaf öngörüydü. Yaklaşık geliştiği bir dönem olan 19. yüzyılın ikinci ya- 11 yıl sonra, 1898’de hemen hemen aynı projeyi rısında, tramvay, demiryolu, omnibüs gibi yeni gündeme getiren Namıkpaşazade Tahir Bey’e ulaşım araçlarının devreye girmesinin yanında, sunulan red gerekçesi de aynıydı. Üçüncü metro tarihî yarımada içinde bir takım metro projele- projesi 1902 tarihli olup Frederik E. Strom, rinin de gündeme geldiği görülüyor. Bunların Frank T. Lindman ve John A. Hilliker isimli bir kısmı tamamen tasarı aşamasında kalmış, bir üç Amerikalı mühendis tarafından hazırlanan kısmı ise prosedürü hayli ilerlemesine rağmen Sarayburnu ile Salacak arasını denizin altından uygulanamamış projelerdi. Projelerin birisi, birleştirecek olan bir projeydi. Denizin dibine Galata Tüneli’nin de imtiyaz sahibi olan Fran- yerleştirilecek tüplerin içerisinden raylı bir geçi- sa uyruklu Henri Gavand’a aittir. Gavand’ın şe imkân tanıyan ve ayrıntılandırılmamış olan 1876’da Osmanlı hükümetine sunduğu metro bu proje de gerçekleşmemiştir.14 Dördüncü bir projesi, Yedikule ile Sarayburnu arasında de- metro projesi ise Mösyö Murray’a aitti. Murray, nizin doldurularak büyük bir liman yapılması Haziran 1909 tarihinde Taksim, Galata, Sirkeci ve aradaki alanın yerleşime açılması yönündeki ve Bayezid arasında bir metro yapma ve işletme projenin bir parçasıydı. Kumkapı’dan başlayıp imtiyazı için hükümete başvurursa da, böylesine Soğanağa civarında Rumeli Demiryolu’yla bağ- büyük bir projeyi gerçekleştirebilecek mali güce lantı kurduktan sonra Süleymaniye’den Haliç’e sahip olmadığı gerekçesiyle müracaatına olumlu ve oradan da deniz üzerinde cevap verilmez.15 kurulacak bir demir köprü ile Metro konusundaki en Galata, Tophane, Fındıklı ve ciddi proje, Deutsche Bank Dolmabahçe üzerinden Beşik- adına hareket eden Ana- taş’a ulaşacak olan bu büyük dolu Demiryolları Genel metro projesi13 gerçekleşme Müdürü Edouard Hugue- imkânı bulamamıştır. nin’in 1912’de önerdiği Ba- İkinci proje, Reji memur- yezid-Şişli metro projesidir. larından Bogos Efendi’nin Elektrikle çalışacak olan bu Bahçekapı-Bayezid arasında metronun çift hatlı olması yapmayı tasarladığı 1887 ta- ve Bayezid'dan Yenikapı’ya rihli metro projesidir. Bu proje ve Eyüb’e ve Dolmabahçe’ye esasında hükümete sunulması- şube hatlarının yapılması ön-

na ve Nafıa ve Maarif Nezaret- Vilayet Ser-Mühendisi Bogos Efendi. görülür. Almanların bu öne-

- 303- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası risini, yani aynı hattı daha ucuza yapabileceğini ileri süren Umur-i Nafıa Anonim Şirketi adına hareket eden Oktav Besanson da imtiyaza talip olur. Ancak, imtiyaz, böyle büyük bir projeyi gerçekleştirebilecek altyapı ve mali güce sahip olduğu hususları göz önünde bulundurularak 15 Ekim 1912’de Huguenin’e verilir ve sözleşme imzalanır. Bu dönemde yaşanan savaşlarla siyasi ve iktisadi krizler, böyle bir projenin kuvveden fiile geçmesine engel olur.16 Netice itibariyle bütün bu metro projeleri uygulama alanına giremeden tarihe intikal eder.

Galata Köprüleri: İstanbul’un Galata ve Karaköy tarafıyla irtibatını sağlayan ve 19. yüz- yılın ikinci çeyreğinden itibaren Haliç üzerinde kurulan köprüler, incelediğimiz konu bağlamın- da önemlidir; zira, köprülerden önce kayıklarla sağlanan iki yaka arasındaki trafik 19. yüzyılda önceki dönemlerle kıyas kabul etmez derecede arttığı için bu geleneksel yöntem yeterli gelme- meye başlar. Çünkü bu dönemde Eminönü, ticaretin; Galata, finansın ve Beyoğlu da eğlence ve Avrupai tüketimin merkezi olması dolayısıyla bu iki yaka arasındaki insan trafiği ziyadesiyle artar. Bizans döneminde Haliç üzerinde bir köp- rünün bulunduğu yönünde iddialar olmasına rağmen, bu husustaki bilgiler kesin değildir. II. Mahmud’un 1836’da Unkapanı ile Azapkapı liğinde bir geçit yeri olup köprüden geçişler arasında ahşaptan yaptırdığı Hayratiye Köp- ücretliydi. rüsü’nde, altından kayıkların geçebilmesi için Haliç’in üzerinde özel sektörün de bir köprü iki tane kemerli geçit yeri ile büyük gemilerin inşa ettirdiği bilinmektedir. Sarraf Cezayirlioğlu girebileceği iki kanatlı bir kapı vardı ve köprü- den geçişler ücretsizdi. Haliç üzerindeki ikinci Mıgırdıç’ın 1863’te Ayvansaray-Piripaşa ara- köprü, Sultan Abdülmecid tarafından 1845'te sında yaptırdığı ve geçişlerden ücret aldığı bu Karaköy'le Eminönü arasında yaptırılan ahşap köprünün âkıbeti de ilginçtir; zira, köprü, iki köprüdür (Cisr-i Cedid). 1863’te bu köprünün yaka arasında yolcu taşıyan kayıkçılar tarafın- yerine inşa edilen yeni ahşap köprünün altından dan işlerine sekte vurduğu gerekçesiyle trafiğe gemilerin geçebilmesi için beş metre yüksek- açılmasından on gün sonra yakılır. 1869’da

- 304- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

2. Galata Köprüsü Felix Bonfils fotoğrafı, 1870.

Forges et Chantiers de la Méditerannée isimli bir köprü Eminönü-Karaköy arasında kurulur. 24 Fransız şirketiyle Karaköy Köprüsü’nün demir- duba üzerine oturtulan ve ortadaki dört duba den inşası konusunda anlaşılır; ancak, kısa bir yana doğru açılarak gemilerin geçişine imkân süre sonra Fransız-Alman Savaşı’nın çıkması sağlanan bu köprü, 1912’de yeni bir demir köp- dolayısıyla inşası geciken bu köprü daha sonra rünün inşa edilmesi üzerine Unkapanı-Azap- Unkapanı-Azapkapı arasında kurulur. Bu arada kapı arasına nakledilir. 1909’da Alman M.A.N 1872’de Azapkapı-Unkapanı arasında bir demir Şirketi’ne ihale edilen ve demirden yapılan yeni köprü inşası için kendisiyle anlaşılma yapılmış Karaköy (Galata) Köprüsü, 27 Nisan 1912’de olan İngiltere uyruklu George Wells’in (Wells trafiğe açılır. Üzerinden tramvayların geçebile- and Taylor) inşasını üstlendiği köprünün yeri ceği şekilde inşa edilen bu köprü 1990’a kadar daha sonra değiştirilir ve biraz daha uzatılan bu uzun yıllar kullanılır. Günümüzde kullanılan

- 305- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Galata Köprüsü ise, 12 Haziran 1992 tarihinde hizmete açılmıştır.17

II. Deniz Ulaşımı

İstanbul’un esas limanı, antik çağlardan beri bu görevi üstlenen ve son derece korunaklı ve doğal bir liman olan Haliç’ti. Ancak, bunun dışında hem Haliçle Sarayburnu arasında ve hem de tarihî yarı- madanın Marmara Denizi tarafında başka liman ve iskeleler de vardı. Bu limanların Haliç’ten Marmara

Sarayburnu, Haliç girişi ve İstanbul Boğazı'nın 1880-1893 yılları arasında bugünkü Beyoğlu ilçesine ait bir bölgeden görünümü. Arka planda Üsküdar ve Kadıköy görülmektedir.

Denizi’ne doğru dizilişine göre ele alınması, konu- yu daha anlaşılır hale getirebilir. Antikçağ'dan beri kullanılan Neorion Limanı’nın bugün Bahçekapı olarak adlandırılan yerde olduğu tahmin ediliyor. Limanın yakınında malların istif edildiği depolar vardı. Prosforion Limanı, yine antik dönemden beri kullanılan ve dalgakıranlarla korunan bir ticari li- man olup Sirkeci Garı’nın Sarayburnu cihetinde Sepetçiler Kasrı civarındaydı; zamanla bu bölgenin bataklığa dönüşmesi üzerine 1000 yılından sonra kullanılamaz duruma gelirse de zaman zaman iskele

- 306- İstanbul tasviri, Matrakçı Nasuh, 1537 civarı. Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

olarak kullanılırdı. Söz konusu iki liman dışın- pazar kayığı gibi değişik isimlerle anılan kayık- da bölgede Haliç’e doğru sıralanan iskelelerin larla yolcu taşıyan kayıkçılar vasıtasıyla gerçek- olduğunun da ifade edilmesi gerekir. leştirilirdi. 16. ve 17. yüzyıllarda daha ziyade peremeler kullanırken, 17. yüzyıldan itibaren Marmara kıyısında yer alan limanlar ise kayıklar ön plana çıkar. Peremelerle kayıklar daha ziyade Bizans dönemine ait olup yapay arasındaki farkın ne olduğu hususu açık değildir. limanlardı. Bunlar, sırasıyla Bukoleon, İulianus Hızı arttırıp kayığın devrilme riskini çoğalttığı (Kontoskalion veya sonraki adıyla Sophia Li- için Boğaziçi’yle İstanbul arasında yolcu taşıyan manı) ve Theodosius Limanlarıydı. Bukoleon, büyük kayıklar olan pazar kayıklarında yelken aynı isimli saraya hizmet veren ve dalgakıranlarla açılması yasaktı. Mudanya gibi uzak limanlar- korunan imparatorların kullandığı küçük bir dan peremelerle İstanbul’a zahire ve eşya taşı- nır; şehiriçinde yük ve eşya nakli mavnalarla yapılırdı. Bağlı oldukları iskelenin yolcu ve eşyasını nakleden kayıkçılar, eğer başka bir iskeleye ait yolcu veya yükü almak isterlerse gümrük emininden izin almak zorundaydı. Eşya ve yolcu nakliyatı kamu hizmeti olduğu ve belli bir güveni gerektirdiği için isteyenler kayıkçılık yapamazdı; iskeleye bağlı kayıkçılar birbirlerine ve iskele kethüdası da kayıkçılara kefil olurdu; dolayısıyla kayıkçılar güvenme- dikleri ve iyi tanımadıkları birisini aralarına almamaya dikkat ederlerdi. Kayıkçı esnafı içe- Theodosius Limanı-Yenikapı Kazıları. risinde diğer pek çok esnaf grubunda olduğu limandı. Değişik dönemlerde farklı adlarla anı- gibi gedik sistemi uygulanarak iskelelerde görev lan İulianus Limanı ise, İstanbul’un fethinden yapan kayıkçı sayısı denetim altında tutulur- sonra Kadırga Limanı adını alıp daha ziyade du. Esnaf, aralarına giren her yeni kayıkçının askeri amaçlarla kullanılır ve Haliç’te tersanenin mevcut pastayı daha da böldüğünün farkında kurulmasıyla birlikte 16. yüzyılın başlarından olduğu için sayının çoğalmasına sıcak bakmazdı. itibaren önemini kaybeder. Bu limanın biraz Her iskelenin bir kethüdası vardı. İskele kethü- daha batısında Lykos Deresi ağzında yer alan dalarının üzerinde yer alan ve esnafın hükümetle Theodosius Limanı hakkındaki bilgiler ise daha ilişkilerini sağlayan Kayıkçılar Kethüdası (Pe- çelişkili ve tartışmalıdır. Burasının Mısır’dan remeciler Kethüdası veya Başkethüda), bütün getirtilen tahılın boşaltıldığı bir liman olduğu iskele kethüdalarının âmiriydi. tahmin ediliyor.18 İstanbul’da Haliç ve Eminönü’nden Mar- Osmanlı döneminde İstanbul’un deniz ula- mara kıyılarına kadar birçok iskele vardı. İs- şımı şehrin uygun yerlerinde mevcut iskelelere tanbul’un en önemli ve kalabalık iskelelerinden bağlı olarak çalışan ve pereme, kayık, piyade, biri olan Bahçekapı iskelesine bağlı pek çok

- 308- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

kayıkhane mevcut olup bunların dördü saraya giliz gemisini satın alan ve ismini Sagir olarak aitti. 1728 yılında İstanbul’da mevcut iskeleler değiştiren II. Mahmud, bazı yurtiçi gezilerini, ve buraya bağlı olan kayık sayıları bölgedeki çıkardığı buhardan dolayı halkın Buğu adını ulaşımın boyutları hakkında bir fikir verebilir. verdiği20 bu gemiyle yapar. II. Mahmud döne- Samatya iskelesinde 38, Davutpaşa’da 11, Yeni- minin sonlarına doğru makineleri İngiltere’den kapı’da 22, Kumkapı’da 47, Çatladıkapı’da 15, getirtilen vapurlar Tersane’de inşa edilmeye baş- Ahırkapı’da 24, Kadıköy’de 27, Bahçekapı’da lanır.21 Esas konumuzu ilgilendiren İstanbul’da 109, Unkapanı’nda 46, Cibalikapısı’nda 47, vapurla yolcu taşımacılığı ise, kapitülasyonları Fenerkapısı’nda 53, Ayakapısı ve Yenikapı’da 30 bahane eden yabancı girişimcilerce başlatılır.22 ve Balatkapısı ve Ayvansaray iskelesinde de 136 Bu oldu-bittiyi engelleyemeyen hükümet, Ocak olmak üzere toplam 605 kayık taşıma işlerinde 1844’ten itibaren Tersane’ye ait Eser-i Hayr isim- kullanılmaktaydı. Bunların dışında kayık sayısı li vapuru Eminönü ile Boğaz’ın Rumeli yakası zikredilmeyen İstanbul Ağası, Balıkpazarı, Hasır, arasında yolcu nakli için tahsis eder. Eser-i Hayr, Çardakönü, Yemiş ve Odunkapısı iskelelerin- her akşam Bahçekapı’dan hareketle Arnavut- deki kayıklar da ilâve edil- köy, Rumelihisarı, Yeni- diğinde bu sayının daha köy, Tarabya ve Sarıyer’e da artacağı düşünülebilir. gidip ertesi sabah aynı Ulaşım halkın zorunlu güzergâhı izleyerek Bah- ihtiyaçlarından sayıldığı çekapı’ya geri dönerdi.23 için taşıma ücretleri dev- Eminönü ile Anadolu letçe belirlenir; ücretler, yakası arasında, eskiden kayığın büyüklüğüne, olduğu gibi, pazar, piyade kürekçi sayısına, gidile- ve ateş kayıklarıyla yolcu cek yere ve Boğaz’daki ve eşya nakli sürdürülür. akıntının durumuna göre 1847’de Üsküdar’a bir değişebilirdi. Kayıkçıların vapur tahsis edilirse de, belirlenen ücret dışında taşıma ücretinin kayıkla- müşterilerden yüksek rın altı katı pahalı olması

ücret talep ettiği durum- Kâğıthane (foto: Mihran İranian). yüzünden halkın kayık- larla da sıkça karşılaşılır; ları tercih etmesi üzerine bu hususta zaman zaman kayıkçı esnafının vapur seferleri 1850 yılına kadar durdurulur.24 dikkatleri çekilirdi.19 Bu arada belirtilmesi gereken bir husus Sanayi Devrimi’nin de etkisiyle 19. yüzyıldan da, Şirket-i Hayriyye’nin kurulmasına kadar itibaren bu geleneksel taşıma sistem ve araçları müslüman kadınların şehiriçinde yolcu taşıyan hızla değişir ve yerlerini buhar gücüyle çalı- yerli ve yabancı vapurlara binmesini hüküme- şan gemilere, yani vapurlara bırakır. Vapurlar, tin yasaklamış olmasıdır.25 30 Eylül 1850’ye 1828’den itibaren İstanbul’da seyrüsefere başlar. kadar süren bu yasağın, o dönemde yanaşacağı Bu tarihte İstanbul’a uğrayan Swift adlı bir İn- iskeleler olmadığı için açıkta demirleyen vapur-

- 309- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası lara yolcuların kayıklarla taşınması esnasında ya, Mersin, İskenderun, Beyrut, Yafa, Hayfa, kadınlarla yanlarındaki çocukların kazaya uğ- Port Said, Cidde, Kunfuda, Hudeyde, Kıbrıs, rama endişesinden kaynaklandığı anlaşılıyor.26 Silifke, Limasol, İnoz, Ereğli, Bartın, Amasra, Vapurların artması, İstanbul’da deniz trafiğini İnebolu, Ünye, Ordu, Giresun, Rize, Batum, önemli bir sorun haline getirdiği için hazırlanan Burgos, Varna, Balçık, Köstence, Mudanya, Da- 3 Şubat 1851 tarihli Kayıkçı Esnafı Nizamna- rıca, Yalova, Silivri, Ereğli, Bandırma, Tekirdağ, mesi ile kayıkçılarla yolcuların uymaları gereken Bigados, Marmara Adası, Karabiga, Mürefte, kurallar belirlenir. Padişah saraylarının önünden Paşalimanı ve Erdek’in de eklendiği görülür. geçerken yolcuların kayıkta şemsiye açmaları ve İdare, ayrıca, İstanbul’da da Kadıköy, Adalar, tütün içmeleri yasak olup bu durumlar edebe Yeşilköy ve Haydarpaşa’ya vapur seferleri dü- aykırı olarak değerlendirilirdi.27 Muhtemelen zenlerdi.30 bu tüzüğün yeterli gelmemesi İdare vapurlarının eskiliği üzerine iki yıl sonra yapılan ve yavaşlığı sürekli şikâyet- yeni bir düzenlemeyle, trafi- lere konu olurdu. 1890’da ğin kalabalık olduğu köprü ve İstanbul-İzmit arasının on iskelelere yanaşırken vapurla- iki saatte alınması ve gemi- rın yavaşlamaları, kayıkların lerin yolculuk esnasında sık kıyıya yakın ve vapurların ise sık bozulması, serzenişlerin açıkta seyretmeleri, kayıkçı- haklılığını gösterir. Kadıköy ların seyir hâlindeyken etrafı ve Haydarpaşa’ya işleyen ge- gözetmeleri, sisli havalarda miler de farklı değildi. Nite- vapurların iskelelerde bekle- kim, Kadıköy, vapurla nor- tilmeleri kararlaştırılır.28 malde 45 dakika; fırtınalı ve İstanbul’un Çevresiyle kötü havalarda ise, 1 ilâ 3 saat Denizyolu Bağlantısı: 19. sürerdi. Seferlerin düzensiz- yüzyılın ortalarında İstan- liği, gemilerin küçüklüğü ve bul’un Marmara havzası, görevlilerin yolculara davranış biçimi de diğer Karadeniz ve Akdeniz kıyılarıyla irtibatını şikâyet nedenleriydi. Vapurların bazen hareket Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi sağlardı. Za- saatinde değil, hareket gününde bile kalkmadığı manla Fevaid-i Osmaniyye, İdare-i Aziziyye, olurdu.31 1908’de II. Meşrutiyet’in ilânının ve İdare-i Mahsusa-i Aziziyye, İdare-i Mahsusa ve halkın üzerindeki baskının kalkmasının ardın- Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi isimleri altında dan vapurlardan şikâyetler yüksek sesle dillen- faaliyetlerini sürdüren bu idare, 1852’de Ça- dirilmeye başlanır; zira, bu dönemde İdare’nin nakkale, Limni, Galos, Selânik, Sinop, Samsun, mevcut 82 vapurundan 65’i sefere çıkamayacak Trabzon, Gemlik, Karamürsel ve İzmit limanla- derecede eski ve bakımsızdı. 29 rına seferler düzenlemekteydi. 1870’li yıllarda İdare dışında bazı yerli ve yabancı firmalar bu limanlara, Gelibolu, Midilli, İzmir, Sakız, da İstanbulla diğer Osmanlı limanları ve hatta, Kalimnoz, İstanköy, Sömbeki, Rodos, Antal- yabancı ülkeler arasında yolcu, eşya ve posta

- 310- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

seferleri yapardı. Yabancılar arasında Lloyd ilk Osmanlı anonim şirketi olan Şirket-i Hay- (Avusturya), Messagerie (Fransa), Florio ve riyye’nin kurulmasıdır. Bu şirketi kurma fikri, Rubattino (İtalya), Papayanni (Yunan), Frais- beraberce Bursa kaplıcalarına giden Keçecizade sinet (Fransa), Regular (Alman) ile İngiliz ve Fuad Paşa ile Ahmed Cevdet Paşa’dan gelir. Rus şirketleri sayılabilir.32 Sultan Abdülmecid Amaç, anonim şirketler hakkında kamuoyuna döneminde Mecidiye ismiyle Mısır vilâyetin- bir örnek sunmak ve Boğaziçi’nde oturanların de kurulup daha sonra Sultan Abdülaziz za- İstanbul’a geliş ve gidişlerini kolaylaştırmak- manında Aziziye Kumpanyası ve daha sonra tı.35 İkilinin İstanbul’a dönmeleriyle birlikte da Hidiviyet-i Mısır Kumpanyası adını alan konu hükümetin gündemine girer ve Sultan işletme de İstanbul’a sefer yapardı. Nitekim, Abdülmecid’in 30 Eylül 1850 (23 Zilkade merkezi İstanbul’da olan bu şirketin vapurları 1266) tarihli iradesiyle Şirket-i Hayriyye ku- haftada bir İstanbul’dan ha- rulur. Böylece İstanbul ile reketle Gelibolu, Çanakkale, Boğaz’ın Anadolu ve Rumeli Midilli, İzmir, Sakız, Pire, kıyılarında yapılacak iskeleler Şire, Rodos ve İskenderiye arasında vapur işletme imti- limanlarına uğrayarak Cid- yazı, yirmi beş sene süreyle 33 de’ye giderlerdi. Şirket-i Hayriyye’ye verilir. II. Meşrutiyet’in ilânının Ayrıca, vapur ve iskelelerin ardından özellikle İttihatçı- inşasına gerekli paranın te- ların başlattığı şirketleşmeyi mini için de şirketin her biri destekleyici iktisadi politika- 3.000 kuruş değerinde olan lar, bazı yeni deniz şirketlerin 1.500 hisse senedi çıkarması 36 kurulmasına zemin hazırlar. kararlaştırılır. Mehmed Tevfik Efendi ve ar- Başlangıçta 45.000 lira kadaşlarının 26 Mart 1911 olarak belirlenen sermayenin Şirket-i Hayriye bileti. tarihinde merkezi İstanbul şirketin öngörülen faaliyetle- olmak üzere kurdukları Hilâl Osmanlı Anonim rine yetmeyeceği anlaşılınca sermaye 60.000 Vapur Şirketi; deniz taşımacılığıyla uğraşmak liraya çıkartılır.37 Şirketin Emmanuel Baltazzi amacıyla 22 Mayıs 1911 tarihli iradeye uygun aracılığıyla Londra’ya sipariş ettiği vapurlar38 olarak Selânikli Kerimefendizâde Tevfik Bey ile gelinceye kadar, Tersane’den tahsis edilen gemi- arkadaşlarının kurduğu İttihad Seyr-i Sefain lerle yolcu naklinin sürdürülmesi kararlaştırılır Anonim Şirket-i Osmaniyyesi ve Bursa Ticaret ve vapurlardan birinin sabah ve akşam kalkış Odası’nın girişimiyle bir grup işadamının Bur- saatleri memur mesaisine göre ayarlanır.39 Bu sa merkezli olarak 7 Nisan 1911’de kurduğu arada hissedarların oyuyla belirlenecek bir idare Hüdavendigâr Osmanlı Seyr-i Sefain Anonim meclisi oluşturuluncaya kadar Mösyö Lafonten Şirketi bu bağlamda zikredilebilir.34 isimli bir tüccar şirketin işlerini yürütmesi için Şirket-i Hayriyye: İstanbul’un şehiriçi deniz geçici olarak görevlendirilir;40 ancak, 3 Ocak ulaşımıyla ilgili en önemli girişim, şüphesiz ki 1852 tarihinde iltizamla idaresi kararlaştırılan

- 311- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası vapurlar,41 10.500 lira senelik bir bedel karşılı- 1866’dan sonra uzun süre müdürlük yapan ğında altı yıl süreyle Antuvan Kalcıyan ile Agop Hüseyin Hâki Efendi zamanı, şirketin en parlak Bilezikçiyan’a kiralanır.42 dönemlerinden biridir; bu dönemde vapur sayısı on altıdan kırk altıya çıkarıldığı gibi, Hüseyin Emmanuel Baltazzi aracılığıyla İngiltere’den Hâki’nin adamlarını İngiltere’ye gönderip İngiliz getirtilen yandan çarklı dört vapur, 1852 ilkba- harından itibaren Boğaziçi’nde çalışmaya başlar.43 mühendislere tarifle yaptırttığı Suhulet isimli ilk Böylece Üsküdar ve Boğaziçi’ne işlemekte olan araba vapuru 1870’te hizmete girer. O dönemde dört Tersane vapurundan birisinin Ayastefanos’a, iki sahil arasına çekilmiş halatlar arasında işleyen birisinin Kadıköy’e ve ikisinin de Adalar’a yolcu araba vapurlarının çalıştığı Avrupa’da henüz açık ve eşya taşıması kararlaştırılır; ayrıca, bu hatlarda denizde seyredebilen araba vapuru yoktu. Gün yabancı şirketlerin vapur çalıştırması yasaklanır.44 geçtikçe sayıları artan araba vapurlarının yana- Ancak, Boğaziçi’nde önceleri gemi çekmekle baş- şabilmesi için özel iskeleler inşa edilir50 ve daha layıp daha sonra işi yolcu taşımacılığına kadar sonra sefer güzergâhına dahil edilen Sirkeci’de vardıran yabancı vapur işletmeleri hâlâ ciddi bir de bir araba vapuru iskelesi yapılır.51 sorun olarak orta- Boğaziçi’nde da durmaktaydı. oturan üst düzey Bu vapurları işle- tenlerin yapılan memurlara tahsis uyarıları dikkate edilmiş olan şirket almamaları üzeri- vapurunda vükelâ ne konuyu İngil- ve diğer üst düzey tere ve Fransa se- memurlar için özel faretleriyle görüşen bölümler vardı ve Osmanlı hüküme- bu özel yolcuların İlk araba vapuru Suhulet Kabataş iskelesinde. tinin istekleri haklı taşıma ücreti de bulunarak yabancı gemilerin Boğaziçi’nde yolcu doğal olarak biraz daha pahalıydı.52 Yazları say- taşımaları yasaklanır.45 fiye için Boğaziçi’ne taşınan vükelâ, sabahları kayıklarıyla gelip Kanlıca’dan hareket eden “vü- Bu yasağın mültezimlere getirdiği ek avan- kelâ vapuru”na biner; Sirkeci’de bugünkü araba tajları da bahane ederek sözleşmeyi fesheden vapuru iskelesinin yerinde olan Vezir İskelesi’ne hükümet,46 vapurları bina işleriyle uğraşan yanaşan vapurdan iner ve burada hazır bekleyen Haci Mıgırdıç Kalfa’ya 20.000 lira senelik bir arabalarına binerek görev yerlerine geçerlerdi. ücret karşılığında kiralar;47 ancak, şirkete karşı Vapur, akşam da aynı güzergâhı takip ederek sorumluluklarını yerine getiremeyip 27 Haziran Kanlıca iskelesine demirlerdi. II. Abdülhamid 1854 tarihi itibariyle Mıgırdıç Kalfa’nın iade ettiği döneminde Vükelâ Vapuru uygulamasına son vapurlar, yeni ihale yapılıncaya kadar Şirket-i verildi.53 Hayriyye Komisyonu tarafından yönetilir.48 Bir süre sonra Ticaret Nezareti’nin denetimi altında 31 Aralık 1872 tarihinde imtiyaz süresinin on ve tüccar Ali Hilmi Efendi’nin başkanlığında yıl uzatılması karşılığında şirketin yıllık net kârı- şirketin ilk idare meclisi oluşturulur.49 nın %5’i Şehremaneti’ne tahsis edilir.54 29 Ekim

- 312- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

1888 tarihinde ise imtiyaz süresi otuz sene daha 1891 9.499.174 1913 18.613.453 uzatılır ve şirketin sermayesi de 200.000 liraya 1892 9.860.742 1914 15.896.730 çıkarılır; ayrıca, Tersane-i Âmire’nin oluşturacağı 1893 9.542.916 1915 9.670.259 bir komisyonun her yıl vapurları denetlemesi 1894 9.849.845 1916 10.457.935 kararlaştırılır.55 19 Temmuz 1903 tarihinden 1895 9.872.177 1917 11.058.388 itibaren imtiyaz süresi elli sene daha uzatılır.56 1896 9.307.985 1918 13.212.042 1897 8.989.044 1919 13.007.742 İstanbul’da seyrüsefer eden ve sayıları gün- 1898 9.773.909 1920 12.647.299 den güne artan yolcu ve ticaret vapurlarının 1899 9.953.074 1921 12.297.119 yakıt olarak kullandıkları kömürün çıkardığı 1900 9.646.257 1922 12.028.521 isin neden olduğu kirlilik zamanla önemli bir Kaynak: Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, Tarihçe, Sâlname, İstanbul çevre sorunu haline gelir; gemilerin çıkardığı 1330, s. 39-56; M. Koraltürk, Şirket-i Hayriye, s. 120. dumanın yarattığı kirliliğin azaltılabilmesi için Avrupa’dan aletler getirtilmeye çalışıldığı gibi,57 Bu tablodan da anlaşılacağı üzere, şirketin zamanla kaliteli İngiliz kömürünün kullanımı taşıdığı yolcu sayısı Birinci Dünya Savaşı’nın da zorunlu tutulur.58 Deniz yolunu kullanmak başladığı 1914 yılına kadar çoğalma eğilimini zorunda olan öğrenci ve güvenlik güçleri için sürdürür ve 1913 yılında taşıdığı 18.613.453 vapurlarda indirimli seyahat etme imkânı, yani kişi ile o güne kadarki en yüksek rakamı gö- paso uygulaması mevcuttu.59 Vapurların yaz rür. Savaşın esas etkisi, en yoğun günlerinin ve kış tarifesi memurların çıkış saatlerine göre yaşandığı 1915 yılında görülür ve bu tarihte ayarlanır;60 Ramazan ayı münasebetiyle özel savaş öncesine göre neredeyse %50’ye yakın bir bir tarife uygulanırdı.61 1912’de faaliyet alanı- azalma ile 9.670.259 yolcu taşınır. Bu düşüşte, nı Yeşilköy’e (Ayastefanos) kadar genişleten62 savaş şartlarının yanında, hükümetin askeri ta- Şirket-i Hayriyye’nin yıllara göre taşıdığı yolcu şımacılık için şirketin vapurlarına el koymasının miktarı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir. da ciddi bir rolü olur. Hükümet, bilebildiğimiz kadarıyla ilk defa 1877-78 Osmanlı-Rus Sa- Taşınan Yolcu Taşınan Yolcu Sene Sene vaşı’nda yaralı ve askeri mühimmat naklinde Sayısı Sayısı şirket vapurlarını kullanır.63 Trablusgarp Savaşı 1901 10.065.911 1880 8.634.535 1902 10.345.583 ve Balkan Savaşları sırasında da askeri amaçlara 1881 8.797.410 1903 10.433.927 tahsis edilen vapurlar, bilhassa Balkan Savaşı’nda 1882 8.852.576 1904 10.381.041 Anadolu’dan gelen asker ve mühimmatın Avru- 1883 8.610.120 1905 10.578.244 pa yakasına geçirilmesinde ve yaralı askerlerle 1884 8.328.865 1906 10.999.628 mühimmat naklinde önemli rol oynar ve şirke- 1885 8.393.649 1907 11.605.118 tin on beşten ziyade vapuru bu hizmetler için 1886 8.611.764 1908 12.020.980 kiralanır.64 Bu gibi vapur tahsisleri, doğal olarak 1887 8.804.672 1909 13.116.809 şirketin taşıma kapasitesini daralttığı için ulaşım 1888 8.496.522 1910 14.135.968 hizmeti vermekte bazı sorunlar yaşanır. Meselâ, 1889 8.694.545 1911 14.908.540 Balkan Savaşları esnasında ortaya çıkan böyle 1890 9.049.533 1912 16.395.566 bir sıkışıklıkta, Ticaret Nezareti, Şehremaneti,

- 313- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Liman Dairesi, Şirket-i Hayriyye ve Seyr-i Sefain yaklaşık %20’lik payını genel olarak muhafaza İdaresi temsilcileri İstanbul valisinin başkanlı- eder. Nitekim, 1897’de şehrin toplam ulaşımı- ğında bir araya gelerek şehir genelinde ulaşım nın yaklaşık %21’i, 1912’de %23’ü, 1913 ve işlerini düzenlemek adına bazı tedbirler alır ve 1914’te de %18’i şirket vasıtasıyla gerçekleşti- vapur seferlerini yeniden düzenler.65 rilir.68 Şirket-i Hayriyye’nin ve diğer şirketlerin kurulmasına rağmen, boyutu küçülmüş olsa Hükümet, Birinci Dünya Savaşı’nda yük da yakın iskeleler arasında kayıklarla yolcu hayvanları da dahil, bütün nakil vasıtalarına ve mavnalarla da eşya taşımacılığının sürdü- el koyduğu gibi, bu bağlamda şirketin de 17 rüldüğünün ifade edilmesi gerekir. Vapurlara vapurunu kiralar. Asker, mühimmat, iaşe ve karşı her hangi bir rekabet şansları bulunma- kömür taşıyan vapurların bazıları Hilâl-i Ah- masına ve iş hacimlerinde büyük bir azalma mer Cemiyeti tarafından yaralıları tedavi etmek olmasına karşın, kayıkçılar varlıklarını gene amacıyla hastahaneye dönüştürülür. On tanesi de devam ettirir. Şirketin yönetim merkezi düşman saldırısı ve mayın çarpması sonucu ba- önceleri Bahçekapı’daki Nafıa Hanı’ndaydı. tar. Hükümet, savaştan sonra, batan, hasar gören Daha sonra sırasıyla Galata’daki Mehmed Ali veya satın alınan vapurların bedelini belirlemek Paşa Hanı ile Tuzlayıcı Han’ı, eski Balıkhane üzere Seyr-i Sefain İdaresi’nde şirket temsilcile- binasını ve Sirkeci’deki Hazine-i Hassa’ya ait rinin de hazır bulunduğu bir komisyon kurar Kosova Hanı’nı idare merkezi olarak kullanır ve neticede vapurların bedeli olarak 245.960 ve nihayet, 1911’de Galata’da Fermeneciler liranın Şirket-i Hayriyye’ye ödenmesine karar Sokağı’ndaki kendi mülkü olan arsanın üze- 66 verilir. rinde inşa edilen binasına taşınır.69

İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntıların Haliç’te Taşımacılık: Batılılar tarafından Al- da bunalttığı şirket yöneticileri 1943 yılında tın Boynuz diye isimlendirilen ve Sarayburnu şirketi satın alması için hükümete müracaat ile Galata arasından başlayıp bir yay şeklinde iç eder ve hükümet, 20 Ekim 1944’te 2.550.000 kesimlere doğru ilerleyen Haliç’te, derelerin taşı- lira karşılığında şirketi satın almaya karar verir. dığı alüvyonlar havzayı bataklığa dönüştürdüğü Şirket-i Hayriyye, 24 Ocak 1945 tarihli ve 4697 için kayık ve vapurların kıyıya yanaşmasında sayılı kanun ile hükümetin bu kararının onay- sıkıntı çekilirdi. Haliç’in Şirket-i Hayriyye’nin lanmasıyla birlikte yaklaşık 95 yıllık bir faaliyet döneminin ardından bütün mal varlığıyla birlikte Devlet Deniz- yolları ve Limanları Umum Müdürlü- ğü’ne devredilerek tarih sahnesinden çekilir.67

Şirket-i Hayriyye’nin İstanbul’un ulaşımında hatırı sayılır bir yeri vardı. Zamanla demiryolu, Haliç Vapurları, omnibüs, tramvay gibi farklı ulaşım araçlarının devreye girmesine rağmen, şirket, şehrin toplam ulaşımındaki Boğaziçi'nde İlk Uskurlu Vapurlardan 47 Numaralı Tarzınevin.

- 314- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

kararlaştırılır. Şirket-i Hayriyye’de oldu- ğu gibi, Haliç vapurlarında da öğrenci ve askerlere indirim uygulanırdı.70

Haliç vapurları çalışmaya başla- dıklarından beri kamuoyunda yoğun şikâyet alırdı. Mizah dergisi Çıngıraklı Tatar, kadınlarla erkeklerin oturduğu kısımların bez perdelerle birbirinden ayrılmasıyla, idarenin yelken bezinden vapur yaptığını söyleyerek dalga geçer; ayrıca, mavnalarla yarışıp onları geride Fener İskelesi (Haliç Dergisi, nr. 2, s. 25). bırakabileceği kinayesiyle de vapurların hızını mizah konusu yapar.71 Esasen va- imtiyaz sahası dışında bırakılması ve Yusuf Ağa purların, görevlilerin ve hatta yolcuların duru- isimli birisinin burada küçük vapurlarla yolcu mu bütün bu hicivleri fazlasıyla hak ediyordu; taşıma imtiyazına talip olması üzerine 6 Eylül 1856 tarihli bir iradeyle imtiyaz yirmi yıllığına zira, vapurlara binerken ve inerken görevlilerle kendisine verilir. II. Mahmud’un kızı Atiyye yolcular kurallara uymadıkları gibi, vapur ya- Sultan’ın eşi olan Tophane Müşiri Rodoslu naşırken önlem almadan kapıların açılması, Ahmed Fethi Paşa, muhtemelen bu imtiyaz kapılar kapanmadan vapurların kalkması ve üzerine Haliç’te vapur çalıştırmaya başlar. Ge- fazla yolcu alınması gibi uygulamalar kazalara çim derdine düşen kayıkçıların vapurlara diren- davetiye çıkarır; vapur ve iskelelerin yeterince dikleri, taşladıkları, iskelelere yanaştırmamak aydınlatılmaması da, yolcuları sıkıntıya sokar- için kayıklarla önlerine çıktıkları ve halatlarını dı. Yolcuların çevreyi kirletmesi ve iskelelerin kestiklerine, kısaca, bu girişimi başarısız kılmak düzenli olarak temizlenmemesi de başka bir 72 için ellerinden geleni yaptıklarına dair bazı id- sorundu. dialar vardır. Mahmud Celâleddin Paşa, 13 Şubat 1880’de Fethi Paşa’nın 1858’de ölmesi üzerine imti- işletmeyi altı seneliğine ve 5.000 lira karşılığında yaz, oğlu ve Sultan Abdülmecid’in kızı Cemile Osmanlı uyruklu Midillili Panayotaki Korci’ye Sultan’ın eşi olan Mahmud Celâleddin Paşa’ya (M. Courdji & Co.) devreder. Bedeli, Paşa’nın geçer. Haliç vapurları, Şirket-i Hayriyye ve Fe- vapurlardan alacağı kiradan taksitle ödenmesi vaid-i Osmaniyye’nin yaptığı gibi şehiriçi pos- şartıyla Londra’dan dört yeni vapur satın alan talarını taşır; Ayakapı, Fener, Balat, Ayvansaray, Korci’nin kurduğu şirketin adı Derun-i Köprü Eyüp, Halıcıoğlu ve Hasköy’e günde üç kere Vapurları İdaresi’ydi.73 Ancak, Damad Mahmud posta götürürdü. Haliç’te gemilerin gelişigüzel Celâleddin Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in tahttan demirlemeleri deniz trafiğini etkiler ve vapurlar, indirilip şüpheli bir şekilde ölümü olayına adı gemilerin aralarından geçerek iskelelere yanaş- karıştığı gerekçesiyle Taif’e sürülmesi üzerine, im- mak zorunda kalırdı. 31 Aralık 1872’de imtiyaz tiyaz, Temmuz 1891’e kadar uzatılıp karısı Cemile süresi on yıl daha uzatılırken, her bir vapurun Sultan’a devredilir74 ve muhtemelen bu değişiklikle yıllık net kârının %5’inin Şehremaneti’ne tahsisi birlikte Korci’nin sözleşmesi de son bulur.75

- 315- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Haliç vapurları, 1886’dan itibaren Cemile Cibali, Unkapanı ve Azapkapı iskelelerinin sahil Sultan adına Bahriye Nezareti aracılığıyla işle- kesimiyle Şirket-i Hayriyye ve İdare-i Mahsusa tilir76 ve John Efendi’nin idaresinde Ağustos vapurlarının Galata Köprüsü’nde yanaştığı du- 1893’e kadar süren bu dönem başarılı ve kârlı baların araları buz tutar. Birkaç saat içerisinde bir dönem olur. Bahriye Nazırı Mehmed Celâl Haliç’in donması üzerine, sandal, kayık, mavna Paşa’nın 1907’de kurdurduğu komisyonun ha- gibi deniz taşıtları saatlerce oldukları yerlerde zırladığı rapor, birisi ahşap, sekizi sacdan yapılı hareketsiz kalırlar. Buzlanma ertesi gün de de- toplam dokuz vapurdan en yenisinin 28, en es- niz trafiğini aksatır ve buzlar baltalarla kırılarak kisinin de 45 yaşında olduğu acı gerçeğini ortaya Haliç’te demirlemiş olan donanma gemilerine çıkarır. Ahşap vapur çürümüş, sacdan olanlar erzak ulaştırılabilir. Bahriye Nezareti’nin görev- paslanmış, yamanmış, kazanları da güçlerini lendirdiği Mecidiye vapuru dairesel hareketler kaybetmişti.77 Galata Köprüsü’yle Eyüp arasının yaparak Haliç’teki buzlanmayı önlemeye çalışır. vapurla iki saat sürdüğünü belirten Ermenice 8 Şubat’ta insanların buzlar üzerinden yürüyerek Tercümanı Feyzullah Efendi’nin ifadeleri de karşı kıyıya geçtiği rivayet edilir.79 bu çarpıcı tabloyu destekler.78 II. Meşrutiyet’in yarattığı kaotik havada 1893 kışı, İstanbul, Balkanlar, Avrupa, Ame- şikâyetlerini dile getirme imkânı bulan Haliç rika, kısaca Kuzey Yarımküre’de çok sert geçer. halkı 22 Kasım 1908 tarihli ortak bir dilekçe ile Ocak ayında başlayan ve birkaç gün devam eden vapurlarla işletmeden olan şikâyetlerini hükü- kuvvetli fırtınada Eyüp’te altı kayıkla bir mavna mete iletir.80 Bahriye Nezareti de, II. Meşruti- batar; bir vapur Defterdar yakınlarında karaya yet’in ardından vapur idaresini Cemile Sultan’a oturur; Eyüp’te bağlı olan bir diğeri halatlarını iade eder ve yeni bir ihale açılması için Ticaret koparıp sürüklenir ve seferler ciddi anlamda ve Nafıa Nezareti’ni yetkilendiren hükümet, aksar. Ocağın son yirmi günü İstanbul’da ya- ayrıca, yolcu ve eşya naklinin aksamaması için ğan kar, 4 Şubat’tan itibaren şiddetini arttırır; de bazı tedbirler alır. Neticede ikinci ihalede Şirket-i Hayriyye, İdare-i Mahsusa ve Haliç en uygun teklifi veren Cemile Sultan, kırk yıl vapurları bazı seferlerine ara vermek zorunda süreyle işletmeye sahip olur ve kurulacak şirketin kalır; 6 Şubat’ta Haliç’te yer yer buzlanmalar net kârının %86’sının Şehremaneti’ne ait ve görülür; Cibali Tütün Fabrikası ile Kasımpaşa idare meclisi üyelerinin tamamının Osmanlı arasının kıyı kesimleriyle Kâğıthane deresi buz uyruklu olmasına81 imkân tanıyan imtiyaz 29 tutar ve kayıklar birkaç gün çalışamaz. Kasım 1909’da padişah tarafından onaylanır.82

7 Şubat 1893’te şiddetli soğuğun da etkisiy- Cemile Sultan, bütün haklarını bir anonim le Haliç’in donup vapur seferlerinin aksaması şirket olarak teşekkül eden Haliç Vapurları üzerine bahriye askerleri sandallara bindirile- Şirketi’ne devreder. İlk idare meclisi Cemile rek buzlar kırdırılır. Şehremini Rıdvan Paşa’nın Sultan’ın oğlu Prens Celâleddin Bey’in başkan- Eyüp’ten Sütlüce’ye buzlar üzerinden yürüyerek lığında oluşturulan şirketin kuruluş sermayesi gidildiğini belirtmesi, soğuğun ve buzlanmanın 100.000 liraydı. Hisse senetleri isme yazılı olup şiddetine işaret eder ve denizin üzerindeki buz sadece Osmanlı uyruklularca satın alınabilir- kalınlığı yer yer 10 cm’ye ulaşır. Kâğıthane ve di.83 1913’te yapılan bir düzenlemeyle bu şart Silâhtarağa’dan Hasköy ve Ayvansaray hızasına kaldırılarak84 yabancı sermayeye açılan şirketin kadar olan bölge gece donar. Fener, Ayakapı, hisse senetlerine bundan sonra ağırlıklı olarak

- 316- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

İtalyanlar sahip olur. Şirket, 1910’da merkezi de bir türlü belini doğrultamayan ve kendisine Breslau’da bulunan Caesar Wollheim Şirketi’ne olan borçlarını ödeyemeyen şirketin vapurları- on iki adet çift pervaneli gemi ısmarlar. Köp- na el koyarak işletmeye başlar ve hissedarların rü altından geçebilen, direksiz, bacası uzayıp açtığı davadan da bir sonuç çıkmaz. Neticede, kısalabilen, altı düz olan bu küçük vapurlar, 2 Temmuz 1941 tarihli bir kanunla şirketin Galata köprüsü, Balıkpazarı, Yemiş, Kasım- imtiyazına son verilerek Haliç’te yolcu taşıma paşa, Cibali, Ayakapı, Fener, Balat, Hasköy, ve gemi işletme inhisarı Devlet Denizyolları Ayvansaray, Halıcıoğlu, Defterdar, Sütlüce, İşletme Umum Müdürlüğü’ne devredilir; ayrıca, Eyüp ve Kâğıthane gibi on beş iskele arasında seyrüsefer yapardı. Hükümetin, Birinci Dünya şirketin her türlü mal varlığı, bedelsiz ve borç Savaşı’nda asker ve mühimmat nakliyatı için ve taahhütten arınmış olarak bu müdürlüğe şirketten kiraladığı sekiz vapurdan altısı batı- intikal eder.87 rılırsa da, bunlardan ikisi kurtarılıp yeniden Birinci Dünya Savaşı öncesinde yolcu sayısı hizmete sokulur. Vapur sayısı ve yolcu taşıma ve gelirler yönünden olumlu bir tabloya sahip kapasitesi hükümetin aldığı bu tedbirle bir- olan şirket, savaşla birlikte enflasyon, piyasaların likte iyice daralan şirket, ulaşım faaliyetlerini sürdürmede büyük sıkıntılar çeker; sabah ve istikrarsızlığı ve girdilerin yüksekliği yüzünden akşam saatlerinde yaşanan izdiham yüzünden çok zor günler geçirir. Yolcuların işletmeden vapurlar kapasitelerinin üzerinde yolcu almak şikâyeti, vapur ve iskelelerin eskiliği ve pisliği, zorunda kalır.85 personelin yolculara kötü davrandığı, vapurla- rın düzensizliği, kırık döküklüğü ile yavaşlığı Şirketin taşıdığı yolcu sayısı Birinci Dünya konularında yoğunlaşır. Halk arasında hızlı Savaşı’na kadar her yıl artar ve 1913’te taşıdığı 10.324.138 yolcu ile tarihindeki en üst seviye- telâffuzdan dolayı Eyüp kelimesinden bozma 88 ye ulaşır. Savaşın başlaması ve hükümetin bazı “îp vapurları” olarak da anılan bu vapurların vapurları kiralaması yüzünden taşınan yolcu yavaşlığı, İstanbul’un günlük konuşma diline sayısında keskin bir düşüş görülür ve 1915 yı- bile girer. Burada ana hatları çizilen bu serüven, lında taşıdığı 2.758.176 yolcu ile o döneme kamuya yönelik hizmet veren taşımacılık sek- kadarki en alt seviyeyi görür. Birinci Dünya törünün, devletin aldığı kararlardan ve içinde Savaşı ve ardından yaşananlar sadece Haliç bulunduğu siyasi ve iktisadi koşullardan etkilen- Vapurları Şirketi’ni değil, İstanbul’da faaliyet diği gerçeğini açıkça ortaya koymaktadır. İster gösteren ve taşımacılıkla uğraşan diğer şirketleri İdare-i Mahsusa gibi doğrudan devlet kurumları de olumsuz etkiler. Harbin getirdiği iktisadi tarafından yönetilen, ister Şirket-i Hayriyye gibi kayıplarla sefaletin yanında İstanbul’un nüfu- hissedarları arasında başta Sultan Abdülmecid ve su da büyük ölçüde azalır. Savaşla beraber en Mustafa Reşid Paşa olmak üzere ağırlıklı olarak önemli gider kalemi olan kömür fiyatlarında yaşanan olağanüstü artışlar ve kömür tedari- devlet adamları bulunup devletin korumasına kindeki sıkıntılar şirketi zorlar. 1917 senesi de mazhar olan ve isterse Haliç Vapurları Şirketi şirket açısından zor geçer ve yolcu taşıyan va- ile diğer denizcilik şirketleri gibi özel sektör pur sayısı bir ara ikiye kadar düşer.86 İstanbul tarafından kurulan işletmeler olsun, bu durum Belediyesi, 1935’te, Cumhuriyet döneminde değişmemekteydi.

- 317- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

DİPNOTLAR

* İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü. 1 Károly Kós, İstanbul, Şehir Tarihi ve Mimarisi, Ankara 1995, s. 13-14, 22, 27, 30, 68; Wolfgang Müller-Wiener, İs- tanbul’un Tarihsel Topografyası, İstanbul 2001, s. 57-63; Doğan Kuban, İstanbul Bir Kent Tarihi, İstanbul 2010, 77-79, 268-270. 2 Mehmet İpşirli, “Araba”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1991, III, 243-244. 3 Osmanlı döneminde kullanılan arabaların şekli ve görselleri için bkz. Çelik Gülersoy, Eski İstanbul Arabaları, İstan- bul tarih yok. 4 Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-i Belediyye, İstanbul 1995, III, 1240-1253. 5 O.N. Ergin, Mecelle, IV, 1673-1685. 6 O.N. Ergin, Mecelle, II, 937-957. 7 Mustafa Yeni, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Motorlu Kara Taşıtları (1890-1922)”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011, s. 3-12, 19-24. 8 Vahdettin Engin, İstanbul’un Atlı ve Elektrikli Tramvayları, İstanbul 2011. Ayrıca bkz. İlhan Tekeli, “İstanbul’un Kent İçi Ulaşımının Gelişimi (1927-1985)”, İstanbul ve Ankara İçin Kent İçi Ulaşım Tarihi Yazıları, İstanbul 2009, s. 26-29. 9 V. Engin, İstanbul’un Atlı..., s. 65-71. 10 Ali Akyıldız, Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri, İstanbul 2001, s. 194-195; O.N. Ergin, Mecelle, V, 2580 vd. 11 Rumeli Demiryolları konusunda geniş bilgi için bkz. Vahdettin Engin, Rumeli Demiryolları, İstanbul 1993. 12 Yıldız Salman, “Sirkeci Garı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, VII, 13. 13 Vahdettin Engin, “Ülkemizin İlk Metrosu Tünel’in Yapılması ve Diğer Metro Projeleri”, Osmanlı’da Ulaşım, İstan- bul 2012, s. 384-385; Orhan Erinç, “92 Yıl Önce İstanbul Metrosu Çalışmaları ve Yeni Liman Projesi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 7, Nisan 1968, s. 48-52; Zeynep Çelik, 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul, İstanbul 1996, s. 81-82. 14 Z. Çelik, Değişen İstanbul, s. 82. 15 V. Engin, “Ülkemizin İlk Metrosu Tünel...”, s. 386-388. 16 Vahdettin Engin, “Ülkemizin İlk Metrosu Tünel...”, s. 388-392. Huguenin’e verilen metro imtiyazının irade, sözleş- me ve şartname metinleri için bkz. O.N. Ergin, Mecelle, V, 2528-2553. 17 Semavi Eyice, “Haliç”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, XV, 277-279; Gülsün Tanyeli, Ye- gân Kâhya, “Galata Köprüleri”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, III, 357-359; Burçak Evren, Galata Köprüleri Tarihi, İstanbul 1994. Wolfgang Müller-Wiener, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, s. 58-60; ayn. mlf., Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, İstanbul 1998; D. Kuban, İstanbul, s. 58-66. 18 Kayıkçı esnafı ve kayıklar konusunda geniş bilgi için bkz. Nejdet Ertuğ, Osmanlı Döneminde İstanbul Deniz Ulaşımı ve Kayıkçılar, Ankara 2001; Cengiz Orhonlu, “İstanbul’da Kayıkçılık ve Kayık İşletmeciliği”, Osmanlı İmparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar, İzmir 1984, s. 83-103. 19 Bu geminin satın alınması ve özellikleriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Levent Düzcü, “Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği (1825-1855)”, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2012, s. 200-203. 20 Eser-i Hayr adlı vapurun inşası ve denize indirilişiyle ilgili yazı için bkz. 18 Ocak 1838 (21 Şevval 1253), Takvim-i Vekayi, nr. 159, s. 1-2. 21 Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, Tarihçe, Salname, İstanbul 1330, s. 2.

- 318- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

22 27 Ocak 1844 (6 Muharrem 1260), BOA, İrade Dahiliye (İ.DH), nr. 4162; 29 Muharrem 1260, Takvim-i Vekayi, nr. 266, s. 1-2; Ahmed Lütfi Efendi, Tarih, İstanbul 1306, VII, 84. 23 24 Kasım 1850 (19 Muharrem 1267), BOA, İ.DH, nr. 13315. 24 9 Temmuz 1850 (28 Şaban 1266), BOA, İrade Meclis-i Vâlâ (İ.MVL), nr. 5212. 25 30 Eylül 1850 (23 Zilkade 1266), BOA, İ.DH, nr. 13077. 26 BOA, İ.MVL, nr. 11672; Adolphus Slade, Kaptan Paşa, çev. Osman Öndeş, İstanbul 1973, s. 80; Théophile Gau- tier, İstanbul, İstanbul Kitaplığı, Basım yeri ve tarihi yok, s. 201. 27 15 Kasım 1853 (13 Safer 1270), İ.MVL, nr. 11672. 28 Sema Küçükalioğlu, “İdare-i Mahsusa, Kuruluşu, Faaliyetleri ve Sosyo-Ekonomik Etkileri”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1999, s. 24 vd. 29 S. Küçükalioğlu, a.g.t., s. 34-41. 30 S. Küçükalioğlu, a.g.t., s. 79-81. 31 Ercüment Kuran, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Deniz Ulaşımı: ‘İdare-i Mahsusa’nın Kuruluşu ve Faaliyetle- ri”, Çağını Yakalayan Osmanlı!, İstanbul 1995, s. 162. 32 A. Lütfi Efendi, Tarih, haz. Münir Aktepe, Ankara 1989, XII, 91; S. Küçükalioğlu, a.g.t., s. 43. 33 Ali Akyıldız, Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri, İstanbul 2001, s. 204-205, 208-209, 212-213. 34 Cevdet Paşa, Tezâkir 40 Tetimme, Ankara 1967, s. 44-45. 35 BOA, İ.DH, nr. 13077; 15 Kasım 1850 (10 Muharrem 1267), Takvim-i Vekayi, nr. 436, s. 1-2. 36 16 Ocak 1851, BOA, İ.DH, nr. 13579; 29 Ocak 1851 (26 Rebiülevvel 1267), Takvim-i Vekayi, nr. 441, s. 2-3. 37 7 Şubat 1851 (5 Rebiülahir 1267), BOA, İ.DH, 13629. Sipariş edilen gemilerin fiyatları ve güçleriyle ilgili olarak bkz. 16 Ocak 1851, BOA, İ.DH, nr. 13579. 38 14 Mart 1851 (11 Cemaziyelevvel 1267), BOA, İ.DH, nr. 13810; BOA, A.AMD, 30/26; 1 Nisan 1851 (29 Cema- ziyelevvel 1267), Takvim-i Vekayi, nr. 445, s. 3. 39 25 Ağustos 1851 (27 Şevval 1267), BOA, İ.MVL, nr. 7310. 40 11 Kasım 1851 (16 Muharrem 1268), BOA, İ.DH, 14744. 41 BOA, İ.MVL, nr. 7875. 42 14 Mart 1852 (22 Cemaziyelevvel 1268), Takvim-i Vekayi, nr. 465, s. 2. 43 1 Nisan 1852 (10 Cemaziyelâhir 1268), BOA, İ.MVL, nr. 8142. 44 2 Ekim 1852 (17 Zilhicce 1268), BOA, A.AMD, 40/91. 45 20 Eylül 1853 (16 Zilhicce 1269), BOA, İ.DH, nr. 17499. Bu belgeden, şirketin ilk vapurlarından birinin yaklaşık 5.000 liraya Fransızlardan satın alındığı anlaşılıyor. Ayrıca bkz. 10 Ağustos 1854 (16 Zilkade 1270), BOA, İ.MVL, 13038. 46 29 Kasım 1853 (27 Safer 1270), BOA, İrade Meclis-i Mahsus (İ.MMS), nr. 2. 47 1 Temmuz 1854 (5 Şevval 1270), BOA, İ.MVL, nr. 12968. 48 2 Aralık 1856 (4 Rebiülâhir 1273), BOA, İ.DH, nr. 23935. 49 Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, s. 19. 50 31 Ocak 1900 (19 Kânunisâni 1315), BOA, Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat (Y.PRK.ASK), 158/15. 51 27 Nisan 1855 (9 Şaban 1271), BOA, İ.DH, nr. 20628. 52 Necdet Sakaoğlu, “Vükelâ Vapuru”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, VII, 391. 53 Düstur, I. Tertip, Matbaa-i Amire, İstanbul 1295, IV, 470-477; Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, s. 144-149; Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umûr-i Belediyye, İstanbul 1995, V, 2295-2302.

- 319- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

54 29 Ekim 1888 (23 Safer 1306), BOA, İ.MMS, nr. 4297. 55 19 Temmuz 1903 (23 Rebiülahir 1321), BOA, İ.TNF, 12/39; Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, s. 13. 56 19 Nisan 1871 (28 Muharrem 1288), BOA, Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD), 2/5. 57 6 Haziran 1907 (24 Rebiülahir 1325), BOA, Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı (Y.MTV), 298/118. 58 14 Mart 1910 (1 Mart 1326), BOA, Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiyye Tahrirat Kalemi Evrakı (DH.EUM. THR), 31/20. 59 6 Haziran 1910 (27 Cemaziyelevvel 1328), BOA, MV, 140/103; 24 Temmuz 1329, BOA, Dahiliye Nezareti İdare Evrakı (DH.İD), 130/8. 60 18 Ağustos 1910 (11 Şaban 1328), BOA, MV, 143/23. 61 Murat Koraltürk, Şirket-i Hayriye 1851-1945, İstanbul 2007, s. 117. 62 5 Haziran 1883 (24 Mayıs 1299), BOA, İ.DH, 70576. 63 Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, s. 31-32. 64 20 Ekim 1912 (9 Zilkade 1330), BOA, DH.İD, 75-1/75. 65 M. Koraltürk, Şirket-i Hayriye, s. 73 vd. 66 M. Koraltürk, Şirket-i Hayriye, s. 92, 100. 67 M. Koraltürk, Şirket-i Hayriye, s. 123. 68 Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, s. 18. 69 Ali Akyıldız, Haliç’te Seyrüsefer Haliç Vapurları Şirketi, İstanbul 2007, s. 21-24. 70 3 Mayıs 1873 (21 Nisan 1289), Çıngıraklı Tatar, nr. 8, s. 1; 15 Temmuz 1873 (3 Temmuz 1289), nr. 28, s. 3-4. 71 Basiretçi Ali Efendi, İstanbul Mektupları, haz. Nuri Sağlam, İstanbul 2001, s. 338, 459-460, 483, 618, 697-698; Gustav Rasch, 19. yy. Sonlarında Avrupa’da Türkler, İstanbul 2004, s. 83. 72 A. Akyıldız, Haliç’te Seyrüsefer, s. 27. 73 15 Kasım 1881 (23 Zilhicce 1298), BOA, İmtiyaz Defteri, nr. 1, s. 136-137; BOA, Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (Y.A.HUS), 168/124. 74 28 Aralık 1881, The Levant Herald, nr. 83, s. 1291. 75 Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi, Sene 2, nr. 9, 1 Mart 1886 (17 Şubat 1301), s. 2. 76 3 Mart 1907 (18 Muharrem 1325), BOA, Y.MTV, 295/74. 77 BOA, Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiyye ve Mabeyn Mütercimliği (Y.PRK.TKM), 28/57. 78 A. Akyıldız, Haliç’te Seyrüsefer, s. 36-41. 79 BOA, ŞD, 1215/18. 80 A. Akyıldız, Haliç’te Seyrüsefer, s. 45, 47. 81 BOA, İrade İmtiyazat ve Mukavelât (İ.İMT), 8/6; BOA, Mukavelât Def., nr. 18, s. 196-200; 20 Mart 1911 (6 Mart 1327), Takvim-i Vekayi, nr. 775, s. 2-3; 7 Mart 1327, nr. 776, s. 3. 82 A. Akyıldız, Haliç Vapurları Şirketi, s. 52. 83 BOA, İ.MMS, 165/3; Düstur, II. Tertib, İstanbul 1332, V, 236-238. Ayrıca, Ticaret ve Ziraat Nezareti’nin yayımla- dığı şu esere bakılabilir: Memâlik-i Osmaniyye’de Osmanlı Anonim Şirketleri, İstanbul 1334, s. 147-149. 84 A. Akyıldız, Haliç Vapurları Şirketi, s. 74-76. 85 A. Akyıldız, Haliç Vapurları Şirketi, s. 83-88. 86 “Haliç Vapurları İşletme İnhisarına Dair Kanun”, Düstur, Üçüncü Tertip, Ankara 1961, İkinci Basım, XXII, 512-513. 87 R. Ekrem Koçu, “Eyyubsultan Vapurları”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1971, X, 5468.

- 320- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

KAYNAKÇA

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İstanbul.

BOA, Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiyye Tahrirat Kalemi Evrakı (DH.EUM.THR).

BOA, Dahiliye Nezareti İdare Evrakı (DH.İD).

BOA, İmtiyaz Defteri, nr. 1.

BOA, İrade Dahiliye (İ.DH).

BOA, İrade İmtiyazat ve Mukavelât (İ.İMT).

BOA, İrade Meclis-i Mahsus (İ.MMS).

BOA, İrade Meclis-i Vâlâ (İ.MVL).

BOA, İrade Ticaret ve Nafıa (İ.TNF).

BOA, Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV).

BOA, Mukavelât Defteri, nr. 18.

BOA, Sadaret Âmedi Kalemi Evrakı (A.AMD).

BOA, Sadaret Mektubi Mühimme Kalemi Evrakı (A.MKT.MHM).

BOA, Şura-yı Devlet Evrakı (ŞD).

BOA, Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı (Y.MTV).

BOA, Yıldız Perakende Evrakı Askeri Maruzat (Y.PRK.ASK).

BOA, Yıldız Perakende Evrakı Tahrirat-ı Ecnebiyye ve Mabeyn Mütercimliği (Y.PRK.TKM).

BOA, Yıldız Sadaret Hususi Maruzat Evrakı (Y.A.HUS).

Kaynak Eserler ve İncelemeler

Ahmed Lütfi Efendi, Tarih, c. VII, İstanbul 1306; c. XII, haz. Münir Aktepe, Ankara 1989.

Akyıldız, Ali, Haliç’te Seyrüsefer Haliç Vapurları Şirketi, İstanbul 2007.

______, Osmanlı Dönemi Tahvil ve Hisse Senetleri, İstanbul 2001.

Basiretçi Ali Efendi, İstanbul Mektupları, haz. Nuri Sağlam, İstanbul 2001.

Boğaziçi, Şirket-i Hayriyye, Tarihçe, Salname, İstanbul 1330.

- 321- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Cevdet Paşa, Tezâkir 40 Tetimme, Ankara 1967.

Çelik, Zeynep, 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti: Değişen İstanbul, İstanbul 1996.

Düstur, I. Tertip, Matbaa-i Amire, c. IV, İstanbul 1295; II. Tertip, V, İstanbul 1332.

Düzcü, Levent, “Yelkenliden Buharlıya Geçişte Osmanlı Denizciliği (1825-1855)”, Gazi Üni- versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 2012.

Engin, Vahdettin, “Ülkemizin İlk Metrosu Tünel’in Yapılması ve Diğer Metro Projeleri”, Osmanlı’da Ulaşım, İstanbul 2012, s. 367-392.

______, İstanbul’un Atlı ve Elektrikli Tramvayları, İstanbul 2011.

______, Rumeli Demiryolları, İstanbul 1993.

Ergin, Osman Nuri, Mecelle-i Umûr-i Belediyye, c. II, III, IV, V, İstanbul 1995.

Erinç, Orhan, “92 Yıl Önce İstanbul Metrosu Çalışmaları ve Yeni Liman Projesi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 7, Nisan 1968, s. 48-52.

Ertuğ, Nejdet, Osmanlı Döneminde İstanbul Deniz Ulaşımı ve Kayıkçılar, Ankara 2001.

Evren, Burçak, Galata Köprüleri Tarihi, İstanbul 1994.

Eyice, Semavi, “Haliç”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1997, XV, 264-280.

Gautier, Théophile, İstanbul, Basım yeri ve tarihi yok.

Gülersoy, Çelik, Eski İstanbul Arabaları, İstanbul tarih yok.

İpşirli, Mehmet, “Araba”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul 1991, III, 242-245.

Koçu, R. Ekrem, “Eyyubsultan Vapurları”, İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1971, X, 5468.

Koraltürk, Murat, Şirket-i Hayriye 1851-1945, İstanbul 2007.

Kós, Károly, İstanbul, Şehir Tarihi ve Mimarisi, Ankara 1995.

Kuban, Doğan, İstanbul Bir Kent Tarihi, İstanbul 2010.

Kuran, Ercüment, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’nde Deniz Ulaşımı: ‘İdare-i Mahsusa’nın Kuruluşu ve Faaliyetleri”, Çağını Yakalayan Osmanlı!, İstanbul 1995, s. 159-163.

Küçükalioğlu, Sema, “İdare-i Mahsusa, Kuruluşu, Faaliyetleri ve Sosyo-Ekonomik Etkileri”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1999.

Memâlik-i Osmaniyye’de Osmanlı Anonim Şirketleri, İstanbul 1334.

- 322- Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası Suriçi İstanbul / Fetih Sonrası

Müller-Wiener, Wolfgang, Bizans’tan Osmanlı’ya İstanbul Limanı, İstanbul 1998.

______, Wolfgang, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, İstanbul 2001.

Orhonlu, Cengiz, “İstanbul’da Kayıkçılık ve Kayık İşletmeciliği”, Osmanlı İmparatorluğunda Şehircilik ve Ulaşım Üzerine Araştırmalar, İzmir 1984, s. 83-103.

Rasch, Gustav, 19. yy. Sonlarında Avrupa’da Türkler, İstanbul 2004, s. 83.

Sakaoğlu, Necdet, “Vükelâ Vapuru”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, VII, 391.

Salman, Yıldız, “Sirkeci Garı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, VII, 13.

Slade, Adolphus, Kaptan Paşa, çev. Osman Öndeş, İstanbul 1973.

Tanyeli, Gülsün, Yegân Kâhya, “Galata Köprüleri”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, III, 357-359.

Tekeli, İlhan, “İstanbul’un Kent İçi Ulaşımının Gelişimi (1927-1985)”, İstanbul ve Ankara İçin Kent İçi Ulaşım Tarihi Yazıları, İstanbul 2009, s. 21-37.

Yeni, Mustafa, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Motorlu Kara Taşıtları (1890-1922)”, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2011.

Gazete ve Dergiler

The Levant Herald.

Takvim-i Vekayi.

Çıngıraklı Tatar.

Dersaadet Ticaret Odası Gazetesi.

- 323- 1582 Şenliği'nde Atmeydanı'nda dev bir lâlenin geçişi, Sûrname-i Hümayûn [TSM, H1344].