Babam Sultan Abdülhamid Hatıralarım Ayģe Sultan'ın Doğumu Dolayısıyla Yazılan Manzume Ve Tarih Beyti
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
AyĢe Osmanoğlu _ Babam Sultan Abdülhamid Hatıralarım ayĢe Sultan'ın doğumu dolayısıyla yazılan manzume ve tarih beyti: "Getirdi müjdeyi gökden iki melek Arz'a ġerefe geldi bu dünyaya AyĢe Sultan." 1305 H. (1887) SELĠS KĠTAPLAR: 86 Ġnceleme-AraĢtırma: 17 Editör : Elif Çakır Kapak Tasarım : Refik Yalur Ġç Baskı : ÇalıĢ Ofset Kapak Baskı ve Cilt : Bilge Matbaacılık ISBN : 975-975-8724-91-8 1. Baskı .-Eylül 2007 2. Baskı : Ocak 2008 Bu kitabın ilk baskısı 1960 yılında yapılmıĢ, ikinci kez 1994 yılında Selçuk Yayınları tarafından yayımlanmıĢtır. © Telif hakları Selis Kitaplar'a aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. SELĠS KĠTAPLAR ÇatalçeĢme Sk. Nuri Tezer Apt. 23/1 Cağaloğlu-istanbul Tel: 0212. 514 56 53 Faks: 0212.520 05 58 www.seliskitaplar.com Babam Sultan Abdülhamid Hatıralarım AyĢe Osmanoğlu seliz Kitaplar Ġstanbul 2008 Tarayan: Remzi Eker ĠÇĠNDEKĠLER 3. Baskıya Önsöz, 7 önsöz / AyĢe Osmanoğlu, 9 1. Bölüm: Babam ve Yıldız Sarayı, 11 2. Bölüm: Kendi Hayatım ve Hatıralarım, 111 3. Bölüm: MeĢrutiyet Devri, 131 4. Bölüm: Selanik'te Alatini KöĢkü'nde Dokuz Aylık Hayatım, 159 5. Bölüm: Yeniden Ġstanbul'a Gelinceye Kadar ve Geldikten Sonra Babamın Hayatı, 201 6. Bölüm: Sultan Ġkinci Abdülhamid'in Zevceleri ve Çocukları, 259 7. Bölüm: Cemil PaĢa'ya Cevap, 279 Fotoğraflar ve Belgeler, 293 Ġndeks, 315 Üçüncü Baskıya Önsöz Vasıfları ve hasleti; hata ve günahları; sevap ve ihtiĢamıyla milletimizin mazisi Türk'ündür. Yirmi sekiz yıl (1924-1952) gurbette çile çektikten sonra vatanımıza avdet eden annemiz AyĢe Osmanoğlu (1308-1310 -10 VIII 1960), "Babam Abdülhamid" ismi altında hatıralarını yazıp, önce "Hayat" mecmuasında tefrika suretiyle , sonra da kitap olarak neĢretmiĢtir (1960). Ne yazıktır ki, kitabının uyandırmıĢ olduğu alakaya tam Ģahit olamadan Allah'ın rahmetine kavuĢmuĢtur. Kısa süre içinde bu kitap, Sultan Ġkinci Abdülhamid'e veya devrine dair son senelerde çıkan Türkçe ve yabancı dildeki hemen her eserin bibliyografyasında yer alarak, âdeta klasik bir müraacat kitabı olmuĢtur. Üçüncü baskısı Selçuk Yayınları'nca yapılan bu kitabın üzerinden yıllar geçip mevcudu tükenmesinden sonra Selis Kitaplarının yeniden neĢretmek istemesi bizi memnun etmiĢtir. Ebediyete karıĢmıĢ bulunan ve yeni nesillerimize "masal" mazimizin unutulmuĢ bazı vasıf ve hasletlerini aydınlatıcı yeni bazı dipnotları ve resimler ilave edilmiĢtir. Ġlave ettiğimiz dipnotlar (N) iĢaretiyle belirtilmiĢtir. 8 ? BABAM SULTAN ABDÜLHAMĠD Ġtinalı bir Türk-islam terbiye ve tahsili görmüĢ; san'atkar ruhlu, iyi resim çizen, alafranga besteler yapmıĢ olan; güzel piyano çalan; esasen kuvvetli olan hafızasını son gününe kadar muhafaza eden annemiz, hatıralarını, annesi MüĢfika Kadınefendi (1290-1289 - 16 VII. 1961) ile birlikte yaĢadığı, BeĢiktaĢ/Serencebey YokuĢu'ndaki evde yazmaya baĢlayıp kısa sürede bitirmiĢtir. Eski harflerle yazılmıĢ müsveddelerini kitaplığımızda muhafaza etmekteyiz. Sade, temiz, canlı bir Türkçeyle yazdığı hatıralarının belki de en önemli ciheti; samimi olduğu kadar, günümüzde tamamiyle unutulmuĢ bulunan saray örf ve adetlerini , protokol, müsamere ve törenlerini canlandırması ve Sultan Ġkinci Abdülhamid'in çehresini incelikleriyle meydana çıkarmasıdır. Yoksa, annemizin yazmıĢ olduğu siyasi mahiyette hatıratı yoktur. Osman Nâmi ÖNSÖZ Ben, AyĢe Osmanoğlu; Sultan ikinci Abdülhamid'in onuncu evladı ve kızlarının altıncısı olarak 1887'de Ġstanbul'da, Yıldız Sarayı'nda dünyaya geldim. Annem, MüĢfika Dördüncü Kadı-nefendi'dir. Gözlerimi hayata açtığım günden bu âna kadar tatlı ve mes'ud günler de yaĢadım, acı ve elemli zamanlar da geçirdim. Her insan gibi, saadetle felâketi yapan ve talih denilen takdire inanıyorum. Hakiki bir Türk terbiyesi ve sağlam dini itikad ile büyüdüm. Türk oğlu Türk Osman Gazi neslinden geldiğimi hiçbir zaman unutmadım ve büyük ecdadımın memlekete, millete yaptıkları hizmetlerden doğan iftiharı daima kalbimde taĢıdım. Otuz seneye yakın, aziz vatanın hasreti acısıyla Fransa'da me'yus bir hayat geçirdikten sonra sevgili memleketime kavuĢmuĢ olmaktan dolayı kendimi ne kadar bahtiyar hissettiğimi söylemek ihtiyacındayım. Bu büyük sevince bugünkü Cumhuriyet hükümetimizin adalet ve Ģefkatiyle nail olduğumuz için, Ģükranlarımı arzetmeyi bir vecibe sayıyorum. 10 ? BABAM SULTAN ABDÜLHAMĠD Ailemizin genci ve ihtiyarı, bu otuz yıllık zaman içinde Türk milletinin selâmeti ve saadetine dua etmeyi hayat düsturu saymıĢlar, Türk oğlu Türk olduklarını unutmayarak mukadderata tâbi olmuĢlardır. Hatıralarımı yazmaktan maksadım, sevgili milletime bir küçük yadigâr bırakmak, sarayda geçen hususi hayatımızı hikâye etmek ve tarihimizin son devirlerinde yaĢadığım ve Ģahidi olduğum vukuatı bildirmekle ufak bir hizmette bulunmak arzusudur. Bu hatıraların tarihe de bir hizmet olacağını söyleyen aziz ahbaplarımın verdikleri kuvvet ve arzu üzerine hatıralarımı, bildiklerimi, gördüklerimi, iĢittiklerimi yazmaya karar verdim. Son nefesime kadar milletimin, vatanımın ebediliğine ve saadetine dua etmek, en büyük, en mukaddes borcumdur. Tanrı Türk milletini ve Cumhuriyetimizi daima korusun ve payidar etsin. AyĢe OSMANOĞLU Birinci Bölüm: BABAM VE YILDIZ SARAYI rahmetli babam orta boyluydu. Saçı ve sakalı koyu kumraldı. Saçları tepeden dökülmüĢtü. Etrafta gür saçları vardı. Burnu yüksekti: Osmanlı Hanedanı'nın alâmetini taĢıyan biçimdeydi. Gözleri tahrirli yeĢil ile mavi arası ela idi. Gözlerinin etrafı biraz halkalıydı. BakıĢları gayet zeki ve hassastı. KaĢları kalın olmayıp, yine Osmanlı Hanedanı'na mahsus bir tipteydi. Kuvvetli zekâsını gösteren alnı, açık ve yüksekti. Dudakları ne kalın, ne inceydi. Yüzü beyaz ve pembeliğe meyyaldi. Vücudu ise yüzünden daha beyaz olup adeta fildiĢi gibiydi. Göğsünde ve kollarının üzerinde biraz tüyler vardı. Elleri orta büyüklükte ve biçimli, ayakları da ne küçük, ne büyüktü. Sesi tatlı, kalın ve gürdü. Söz söylerken dinlemek zevkli duyulurdu. Fikirlerini ve meramını fevkalâde bir ifade ve nezaketle anlatmaya muktedirdi. Hareketlerinde PadiĢahlık vakar ve halâveti görülürdü, Hülâsa: Tipi tamamiyle Osmanlı Hanedanı'nın tipi idi.1 1 Bakınız: Abdurrahman ġeref, Sultan Abdülhamid-i Sâni: Sûret-i Hal'i, istanbul 1918. Hilâl Matbaası, s.3. 12 ? Babam daima sade giyinir ve hiçbir hususta alâyiĢten hoĢlanmazdı. Haremde koyu gri renkte elbise giyer, aynı renkte pantolon kullanırdı. Griyi çok sevdiğinden, bu renk âdeta ona mahsus gibiydi. Resmi günlerde, tabii, üniforma giyerdi. Elçileri ve paĢaları hususi olarak kabulünde siyah yahut koyu lâcivert elbise ve palto giyer, aynı renkte boyunbağı kullanırdı. Pek nadir olarak tek bir inci iğne veyahut sade bir platin iğne takardı. Ya da düz platin, yahut düz altın çifte kol düğmesi kullanırdı. Marangozhanesindeyken, resim çizdiği ve boya ile uğraĢtığı zamanlar, kadife pantolon ve kolları sıvalı gömlekle çalıĢırdı. Gecelikleri hep beyaz ketenden, dize kadar gömlek gibi ve iki tarafı yırtmaçlıydı. Ġcap ettiği zaman bu gömleğin üzerine pantolonunu çekip geceliğe beyaz kumaĢtan boyunbağı takar veyahut açık renk bir boyunbağı bağlar, ceketini giyer, kimi kabul edecekse bu suretle kabul ederdi. Bazı gecelikleri beyaz yünlü kumaĢtan pijama gibiydi. Mendilleri beyaz ve kısmen de renkli ketendendi. Fantezi yeleklerini, bütün gömlek ve çamaĢırlarını Paris Elçisi Münir PaĢa2 yaptırıp gönderirdi. Avrupa'dan gelen bu çamaĢır ve yeleklerden pek genç iĢi bulduklarını oğullarına hediye ederdi. Ömründe uzun gömlek ve hırka giymemiĢtir. Sabahları yataktan kalkar kalkmaz, kahverengi kaplı samur kürkünü arkasına alarak hamama gider, çok soğuk havalarda bu kürkü elbisesinin üzerine geçirerek öyle otururdu. Mendillerini gayet temiz kullanırdı. Küçük tülbentler kestirip bunları kullandıktan sonra yaktırırdı. Yatak takımları da hep beyaz ketendendi. Düz sarı renk bir ağaçtan yapılmıĢ bir bastonu vardı. Bunu yalnız sarayın bahçesine çıkarken eline alır, baĢka zaman kullanmazdı. Giydiği kunduralar çizme gibiydi ve biraz da topuklu idi. 2 Paris Büyükelçisi Salih Münir PaĢa (1859-1939) bu vazifesine ek olarak Bern ve Brüksel elçilikleri de yapmıĢtır. (N) ? 13 Bunları kunduracıbaĢıya diktirirdi. Selanik'ten geldikten sonra bu kunduraları kardeĢlerimizin ikincisi ve erkek kardeĢlerimin en büyüğü olan Mehmed Selim Efendi birader diktirip gönderirdi. Bu kunduraların üzerine, çamurdan korunması için baĢka bir kundura daha geçirilirdi. Vaktiyle ava giderken bu çizmelerin daha uzununu giyer, ata binerken de mahmuz takarmıĢ. Her sabah kalkıp da hamama giderken içi beyaz deri rugan terlikler giyerdi. Fakat gece yatıncaya kadar kimse kendisini terlikle görmezdi. Çorapları beyaz yün ile ipek karıĢık ve kısa konçluydu. Yazın beyaz pamuktan çorap giyerdi. Günde üç dört defa abdest alır, namazını muntazaman kılardı. Seccadesi Hereke Fabrikası'nda yapılmıĢ bir halıydı. Nereye giderse kolaylıkla götürülürdü. "Ġpekli üzerine namaz kılmak caiz değildir" derdi. Tesbihi daima cebindeydi. YeĢim ta-Ģındandı. Parmağına yüzük olarak altın üzerine beyaz bir akik taĢı takardı. BaĢka bir yüzük taktığını kimse görmemiĢtir. Bu yüzükle tesbihi, Ģehzadelik zamanında ġeyhülharem Hacı Emin PaĢa kendisine Mekke'den getirip hediye etmiĢ, o zamandan ölünceye kadar Tesbihi cebinde, yüzüğü parmağında taĢımıĢtır. Bu yüzük Ģimdi annemin parmağındadır. ġehzadelik zamanından beri kullandığı bir kronometre altın saati de daima yeleğinin cebinde bulundurmayı âdet edinmiĢti. Cumalık elbiseleri, büyük üniformaları, takacağı niĢanlar ve kılıcı, EsvapçıbaĢının dairesinde saklanırdı. Giyeceği zaman Selâmlık Odası'na getirip hazır ederlerdi. Kendisini Esvapçılar giydirirlerdi. BABAMIN ANNESĠ Babam, annesinden bahsettiği zaman: "Zavallı anneciğim pek genç yaĢında