4 Sinema Dergisi. Aralık 1966 Ocak 1967
Total Page:16
File Type:pdf, Size:1020Kb
yeni sinema 4 sinema dergisi. aralık 1966 ocak 1967. sayı* SEMİH TUĞRUL TÜRK SİNEMASININ 50.YILI : «KARAKOLDA AYNAVAR W Yanlış anlaşılmasın. Yazıma bu başlığı istiyerek seçme düstrisini şaşırtıcı bir ortamı vardır. Piyasa romanları, dim. «Karakolda ayna var» son aylar içinde gördüğüm güreş tefrikaları için geçerli olan tutumun, sinema yazar bir Türk filminin adıdır. Bir yanda «Aşkın Gözyaşları», ları açısından benimsenmesine bugün imkân yoktur. Türk ortada «Pembe Kadın» anlamsızlığı, öte yanda «Karakol filmcilik endüstrisinin hastalığı deş'lmek isteniyorsa, si da ayna var». Bu filmlerimizin adları 50. yılını idrak nema yazarları, film eleştirmenleri bu tür sinema yapıt eden Türk f:lmcilik endüstrisinin fikir ortamını kendili ları üzerinde de durmak zorundadırlar. ğinden tanımlamış oluyor. «Karakolda ayna var» gibi bir film her şeyden önce Başka Türk filmlerinin de adlarını sıralayabilirdim. Ama adına bakılarak küçümsenebiTr aydınlar tarafından. Oy neye yarar. Yeşilçam sokağı argosundan örnekler ver sa, film önemsiz bile olsa, ortada hiç de küçümsenme mekle bir yere ulaşılmaz. Amacım «Karakolda ayna var» mesi gereken bir olay vardır. Bu olay film yönetmeni filmini, bu filmin yapımcısını, yönetmenini kınamak da Sayın Bay Halit Refiğ'in sinemayı öğrendiğini, bu sana değ:l. Filmciliğimizin bugünkü ortamında artık şu yapım tın temel kurallarını artık 'yice bildiğini göstermektedir. cıyı ya da bu yönetmeni bireysel olarak kınamanın bir Seyredin «Karakolda ayna var» ı. Filmde en küçük bir ku anlamı kalmadığına inanıyorum. ruluş hatası bulamayacaksınız. Olaylar süratli bir tempo Bundan önce kaliteli filmler çevirm:ş, hepsi başarılı de iie, iyi düzenlenmiş, kaliteli olarak çekilmiş bir görün ğilse bile, iddialı filmlerle ortaya atılmış bir Halit Refiğ, tü dîzis: içinde seyircinin önüne seriliyor, Doğrusu is şimdi tutar da, «Karakolda ayna var» gibi b^r filmi tenirse, bu karakollu, aynalı filmde öyle pek aşırılıklar yönetirse, bu herşeyden önce Halit Refİğ'İn değilse bi da yok. Tam tersine, İyi bir oyuncu yönetimi var. Sür le, Türk film cilik endüstrisinin hasta olduğunu gösteren prizler, beklenmedik gelişmeler var. Kısacası, filmin gra- b*r işarettir. fis! başarılı. Ama, denilebilir kİ, kadın polis tipi inan İstanbul Amerikan kolejinde eğitimini tamamlamış; kül dırıcı mı, Türkiyede böyle şeyler olur mu? Olabilir de, türlü, dünya sinema tarihini, yedinci sanattaki çağdaş olmıyabilir de. Bunlar önemli değil. akımları bilen, yönetmenliğe atılmadan önce başarılı bir Önemli olan bu kadar yıllık tecrübesinden sonra Ha s:nema yazarı, öfkeli ve acımasız bir film eleştirmeni lit Refiğ gibi bir yönetmenin bu türde flmleri çevir olan, o sıralarda her fırsatta Türk filmciliğine dolu diz mek zorunda kalmasıdır. İşte bunun nedeni araştırılma gin atıp tutan, ikide birde «Türk filmciliği kurutulması lıdır öncelikle. Ve bunun nedeninin araştırılması çaba gereken bir bataklıktır» diye kesin yargıları öne süren sına Halit Refiğ de, Öteki genç yönetmenler de katılma b*'r Halit Refiğ bugün «Karakolda ayna var» lara, «Istan- lıd ırla r. bulun kızları» na imzasını hiç çekinmeden atıyorsa bu nun mutlaka çok önemli bir nedeni olmalıdır. Bundan on yıl kadar önce Halit Refiğ sinema yazarlığı Gerçekten de bu önemli «nedenleri» Halit Refiğ'lerin, na atıldığı zaman, aralarında ben:m de bulunduğum bir Atıf Ylmaz'ların, Metin Erksan'ların, Türk sinemasının kaç film eleştirmeni günlük gazetelerde, haftalık dergi iyi niyeti2 genç yapımcılarının kişisel davranışlarının dı lerde, o yayın organlarının yöneticilerinin inançsızlığına şında aramak gereklidir. rağmen, adetâ yangından mal kaçırır gibi, üstelik eme «Karakolda ayna var» filmini kalemime ve dilime dola ğimizin karşılığını bile almadan, y'nema üzerine yazılar yıp, örneğin Halit Refİğ'İn sekiz yıl önce yaptığı gibi, yazıyorduk. **- «Türk filmciliği denen bataklığı kurutalım» diye öfkeli Halit Refiğ gibi sağlam sinema kültürüne sahip bir genç nutuklar çekecek değilim. Kaldı ki, adını andığım, üzerin arkadaşın aramıza katılmasını çok olumlu karşılamıştık. de durduğum bu film, kend; türü içinde, hiç de başa Sonradan o ve onun gibi bîr iki ynema yazarı daha rısız sayılacak nitelikte değil. İddiasız, alelade, yabancı eleştirmenlikten yönetmenliğe atıldılar. Heyecanlıydılar. sinemalarda yüzlerce örneğini gördüğümüz, oyalayıcı, eğ İyi ve kaliteli filmler yapabileceklerine inanıyorlardı. lendirici bir yapıt. Roma'dan, Hollywood'dan, Tokyo'ya Yazarlıkta kalan bizler, klasik deyim ile, arkadaşlarımı kadar, şimdi bütün dünya filmcil-ginde pek yaygın olan zın kameranın arkasına geçmelerini sevinçle karşıladık. James Bond salgınının etkilediği bir avantür filmi. Bu gençlerin mesleğe girmeleri Türk filmciliği için bir Gazetelerde yayınlanan piyasa romanlarının, güreş tefri umut kapısının açılması demekti. Sinema yazarı arkadaş kalarının üzerinde durmak, bunları incelemeye kalkışmak larımdan çoğu g;bi, ben de bu ekibin ortaya koyduğu ilk ne denli anlamsız bir çaba :se, bu tür filmlerin üzerin filmleri aşırı bir iyimserlikle tuttum, övdüm. O zamanın de durmak da, sinema yazarları için anlamsız bir davra koşulları içinde tüm sinema yazarlarının, film eleştir nıştır diyebilirsiniz. Doğrudur. Fakat, Türk filmcilik en menlerinin böyle davranması gerekliydi. 4 Hemen hemen sekiz yıl geçt1 aradan. Sekiz yılda ülke 50-60 bin lira ödemekte bir sakınca görmeyen pro mizde çok şey değişti ama Türk filmciliğinin içinde bo düktör beyler, en başarılı yönetmenlere bile, film bayma, caladığı koşullar hiç değişmedi. Değişmek bir yana, bu 15-20 bin lira ödemeye zor yanaşmaktadırlar, işte sa koşullar büsbütün kötüleşf'. İşte Hali t Refiğ ve tıpkı yın Halît Refiğ'ler, Atıf Yılmaz'tar, Duygu Sağıroğul'ları onun gibi düşünen bazı genç sinema yönetmenleri bu ve hepsinin adlarını teker teker sayma!< istem ediğim ay gerçeği göremiyoriar, görmek istemiyorlar. Gerçek bir nı kuşağın yönetmenler1 her şeyden önce bu gerçekleri anarşi, eşine az raslanır bir enflâsyonist ortamın içinde görmek, kavramak davranışlarını buna göre düzenlemek kendin1 yitirmekte olan filmciliğimizin asıl şimdi «kuru zorundadırlar. tulması gereken bir bataklık» olduğuna inanmıyorlar. Böyle yapacakları yerde, Türk filmciliğinin sorunlarının İnanmak şöyle dursun, bu bataklıktan yararlanmak pe tartışılmasına gelince, hemen her zaman iri iri sözleri şinde koşuyorlar. Kendileriyle konuşacak olursanız, size sıralamaları, «ülkenin toplumsal koşullarını biimekten», filmciliği meslek olarak seçtiklerini söylüyor, çalışmak «yabancı filmcilerin hegemonyasından» söz etmeleri, «As zorunluğundan, geçim sıkıntısından, ekmek parasından ya tipi üretim» ve benzeri, sorunumuzun özü ile hiç ilgi dert yanıyorlar. si bulunmayan düzmece gerekçelere sığınmaları herhal Geçim aracı, meslek, ekmek parası, evde bekleyen çoluk de olumlu davranışlar değ:Idir. çocuk edebiyatı, ülkemizde bilinen bir gerçektir, çoğu za Bu genç kuşağın hemen hiç biri bir sinema eğitimi gör man çoğu kişilerin veregeldikleri tavize karşı öne sürü mek olanağına kavuşmamış elemanları için okuî niteliğin len yaldızlı bir acındırma gerekçesidir. de olan Sinematek Derneğine karşı taraf tutmak, öfkeli 1958 yılında Türk filmciliğinin fikir ortamı ne idiyse, bu jestlerle Dernek üyeliğinden İstifa etmek, her ciddi teşeb gün, 1966'da yine aynı ortamdır. Hatta, bu ortam eski büs karşısında dedikodu çamuruna yatarak işin içinden ye kıyasla daha alçalmış, kapkaççı yapımcılar tarafın sıyrılmaya, kaçmaya çalışmak yalnız sorumsuzca davra dan bilinçli olarak alçaltı İm ıştı r. nışlar olarak kalmaz, bunun da Ötesmde, bu genç kuşak Bunun nedenlerinin araştırılması çabasına gelince, bu ça yapımcılarının daha yıllar boyu kendilerini karakollu, baya kendilerine «prodüktör» lük sıfatını yakıştıran Ye- aynalı, argolu filmleri yönetmeye mahkûm etmeleri an şilçam sokağı ağalarının katılmayacakları tabiidir. On lamına gelir. ların savunduğu bir ortam vardır; kendi çıkarlarından İşte biz bundan yana değiliz. Haydi yine bazılarının ad yana kendilerinin kurdukları bir ortamdır bu. Bu baylar, larını tekrarlıyalım, Hal*‘t Refiğ'lerin, Atıf Yılmaz'larm, şimdiki statüko'nun süregelmesi için sırasında demagoji Duygu Sağıroğfu'nun, prodüktör beylerin empoze ettikle ye sarılmayı, sırasında tehditlere, zora başvurmayı, sıra ri fikirsizlik potasında eriyip gitmelerinden, yaratıcı güç sında da, taktik gereği, susmayı, sinmeyi öngörürler. lerini yozlaştırmalarından yana değiliz. Prodüktör beylerin tutumu bu iken, ne acıdır ki, çoğu genç yönetmenler de, kendi çıkarlarının bilincine bile Genç kuşak yönetmenleri ya bu gerçeğ; anlarlar, ya da varamadıklarını isbatlayan bir davranışla, bu beylerden bu ülkede Kültür'e, Sanata, sanatların en etkilisi olan yana çıkmakta; Türk filmciliğinin bugünkü anarşik orta Sinemaya olumlu bir yön verecek bir kadro işbaşına ge mını savunmak için direnmekte ve diretmektedirler. Ger çince, hep birlikte bu piyasadan silinmeyi göze alırlar. çekte asıl tehlike!1 olan davranış budur. Sine-İş Sendi , O zaman «ülkenin toplumsal koşulları», «Asya t:pi üre kasının iyi niyetli yöneticileri gücenmesinler, bugün film tim» ve benzeri kulaktan dolma sözler de kendilerini cilik endüstrimizde henüz sihhatli b r işveren - İşçi ayırı ağır sorumluluktan kurtaramayacaktır. Zira, öne sürdük mı bile yapılmış değildir. Adı geçen sendika, doğrusu leri bu sözlerin yapageldikleri fikirsizlik örneği filmler istenirse, fikir yönünden de malî yönden de şaşılacak ka le bir ilişkisi yoktur. Bunun böyle bilinmesinde, artık dar güçsüzdür. Türedi sinema oyuncularına f:lm başına kartların açık oynanmasında