BALKAN TARİHİ (250-1453)

TARİH LİSANS PROGRAMI

PROF. DR. BİRSEL KÜÇÜKSİPAHİOĞLU

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

TARİH LİSANS PROGRAMI

BALKAN TARİHİ (250-1453)

Prof. Dr. Birsel Küçüksipahioğlu

Yazar Notu

Elinizdeki bu eser, İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi’nde okutulmak için hazırlanmış bir ders notu niteliğindedir.

ÖNSÖZ

Balkan Tarihi (250-1453) dersi, Bizans İmparatorluğu döneminde Balkanların genel durumu, yaşanan siyasi gelişmeler ve imparatorluğun bu gelişmeler karşısında aldığı tedbir, uygulama ve düzenlemeleri içermektedir. İmparatorluğun, özellikle Hunlardan başlayarak Bulgar, Avar, Peçenek, Kuman ve Osmanlı Türkleriyle uzun süreci kapsayan mücadelesinin ayrıntılı olarak anlatılmaya çalışıldığı bu çalışmada Slavlar ile diğer yabancı ve bölgesel güçlere de yer verilmektedir.

Balkanların coğrafi yapısı ile Roma İmparatorluğu döneminin özet olarak verilmesinin ardından Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu döneminde Balkanların anlatıldığı on dört bölümden oluşan çalışmanın tarihe ilgi duyan herkese faydalı olması düşünülmektedir.

I

İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...... I İÇİNDEKİLER ...... II KISALTMALAR ...... IV YAZAR NOTU ...... V 1.DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU ve BALKANLAR BÖLGESİNE GENEL BİR BAKIŞ ...... 1 1.1.Balkanların Coğrafi ve Stratejik Özelliği ...... 7 1.2. Roma İmparatorluğu Döneminde Balkanlar ...... 9 1.3. İmparator Büyük Konstantinos ve Faaliyetleri ...... 12 1.4. Balkanlarda Önemli Şehirler ...... 14 2. BÜYÜK KONSTANTİNOS ve HALEFLERİ DÖNEMİNDE BALKANLAR ...... 22 2.1. Büyük Konstantinos’un Oğulları Döneminde Balkanlar ...... 28 2.2. İmparator Iulianus ve Faaliyetleri ...... 29 2.3.İmparator Valentianus ve Döneminde Balkanlar ...... 30 2.4. İmparator I. Theodosios ve Faaliyetleri ...... 32 2.5. Balkanlarda Toplanan Konsiller ...... 33 3. V. YÜZYILDA BALKANLARIN DURUMU ve İMPARATORLUĞUN BÖLGEYİ DÜZENLEME ÇALIŞMALARI ...... 41 3.1. İmparator Arkadios ve Gotlar ...... 47 3.2. İmparator II. Theodosios ve Hunlar ...... 48 3.3. Attila Sonrası Hunlar ve Balkanlar ...... 51 4.İMPARATORLUĞUN VI. YÜZYILDA BALKANLARDAKİ MÜCADELESİ ...... 60 4.1 İmparatorluk ve Bulgarlar ...... 66 4.2. İmparatorluk ve Slavlar ...... 67 4.3. Balkanlarda Avarlar ...... 68 5.VII. YÜZYIL ve İMPARATORLUĞUN BALKAN POLİTİKASI ...... 78 5.1.İmparator Phokas, Herakleios ve Konstans Döneminde Balkanlar ...... 84 6.İMPARATOR IV. KONSTANTİNOS ve HALEFLERİ DÖNEMİNDE BALKANLAR ... 94 6.1.İmparator IV. Konstantinos Zamanında Balkanlar ...... 100

II

6.2. İmparator II. Iustinianos ve Halefleri Döneminde Balkanlar ...... 101 7. ANKHİALOS SAVAŞI ve BALKANLAR ...... 110 7.1. İmparator V. Konstantinos ve Balkanlar ...... 116 7.2. İmparator VI. Konstantinos ve Halefleri Döneminde Balkanlar ...... 118 8. İMPARATOR V. LEON SONRASINDA BALKANLAR ...... 127 8.1. Krum Sonrası Bulgarlar ...... 133 8.2. İmparator II. Mikhail Zamanında Balkanlar ...... 133 8.3. İmparator ve Halefleri Döneminde Balkanlar ...... 134 9.İMPARATOR VI. LEON SONRASI BALKANLAR ...... 145 9.1.Bizans İmparatorluğu ve Symeon ...... 151 9.2.İmparator II. Nikephoros ve Balkanlar ...... 152 9.3. İmparator II. Basileios ve Balkanlar ...... 154 10.İMPARATOR IV. MİKHAİL ve HALEFLERİ DÖNEMİNDE BALKANLAR ...... 163 10.1.İmparator II. Basileios’tan Sonra Balkanlar ...... 169 10.2. İmparator IX.Konstantinos Monomakhos Döneminde Balkanlar ...... 170 10.3. İmparator I. Isaakios ve X. Konstantinos Dukas Zamanında Balkanlar ..... 172 10.4. İmparator VII. Mikhail Döneminde Balkanlar ...... 173 11. İMPARATOR I. ALEKSİOS KOMNENOS DÖNEMİNDE BALKANLAR ...... 182 11.1.İmparator I.Aleksios Komnenos ve Balkanlar ...... 188 11.2.İmparator Aleksios ve Haçlılar ...... 191 12.İMPARATOR IOANNES KOMNENOS ve MANUEL KOMNENOS DÖNEMİNDE BALKANLAR ...... 201 12.1. İmparator Ioannes Komnenos ve Balkanlar ...... 207 12.2. İmparator Manuel Zamanında Balkanlar ...... 209 13. İMPARATOR MANUEL KOMNENOS SONRASI DÖNEMDE BALKANLAR ...... 218 13.1.İmparator Andronikos Komnenos ve Halefleri Döneminde Balkanlar ...... 224 13.2.Dördüncü Haçlı Seferi ve İmparatorluğa Etkisi ...... 228 14.DÖRDÜNCÜ HAÇLI SEFERİ SONRASI BALKANLAR ...... 237 14.1.Dördüncü Haçlı Seferi Sonrası İmparatorluk ve Balkanlar ...... 243 KAYNAKÇA ...... 258

III

KISALTMALAR

●BF Byzantinische Forschungen

● bsk baskı

●BZ Byzantinische Zeitschrift

● C, c Cilt

● DİA Türkiye Diyânet Vakfı İslâm Ansiklopedisi

● ed editör

●İng İngilizce

● MÖ Milattan Önce

•MS Milattan Sonra

●nşr neşreden

● s sayfa

●sy sayı

●trc tercüme

●vb ve benzeri

●vs vesaire

●yay yayımlayan

●yy yüzyıl

IV

YAZAR NOTU Balkan Tarihi (250-1453) dersi, önsözde de belirtildiği üzere Roma İmparatorluğu döneminde Balkanların özet olarak anlatıldığı ilk bölümden sonra ayrıntılı olarak Bizans İmparatorluğu zamanında Balkanların durumu hakkında bilgi vermeyi amaçlamaktadır.

V

1.DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU ve BALKANLAR BÖLGESİNE GENEL BİR BAKIŞ

1

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

1.1. Balkanların Coğrafi ve Stratejik Özelliği 1.2. Roma İmparatorluğu Döneminde Balkanlar 1.3. İmparator Büyük Konstantinos ve Faaliyetleri 1.4. Balkanlarda Önemli Şehirler

2

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1-Balkanlarda VI. Yüzyılda görülen iklim değişikliğinin etkileri neler olmuştur?

2-Balkanlarda bulunan geçitlerin bölge için önemi nedir?

3-İmparator Diocletianus’un uyguladığı tetrarkhia yönetiminin Balkanlara etkisi nasıl olmuştur?

3

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Balkanların Coğrafi ve Balkan coğrafyası hakkında Tarihi olayların öğrenilmesi Stratejik Özelliği bilgi sahibi olmak ve sürecinde bölgenin bölgenin stratejik öneminin tanınması ve anlaşılması kavranması

Roma İmparatorluğu Roma İmparatorluğu Sebep – sonuç ilişkisi kurma Döneminde Balkanlar zamanında Balkanların durumu ve imparatorluğun Kronolojik düşünme bölgedeki düzenleme ve Tarihsel analiz ve yorum uygulamalarını anlayabilmek

İmparator Büyük İmparator Büyük Sebep – sonuç ilişkisi kurma Konstantinos ve Faaliyetleri Konstantinos’un müstakil imparatorluğu öncesi ve Kronolojik düşünme sonrası Balkanlardaki Tarihsel analiz ve yorum faaliyetleri ve uygulamaları öğrenebilmek Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Balkanlarda Önemli Şehirler Tarihi dönemde Balkanlarda Bilgi sahibi olma ve görüş önem arzeden şehirler geliştirme hakkında bilgi sahibi olmak Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma

4

Anahtar Kavramlar tetrarkhia: İmparator Diocletianus’un ortaya koyduğu bir yönetim biçimi olup, çok geniş olan Roma İmparatorluk topraklarının tek elden yönetiminin zor olması sebebiyle imparator tarafından bu toprakların 4 parçaya ayrılması demekti.

Gothicus Maximus: İmparatorların Gotlara karşı kazandıkları başarı sonucu aldıkları unvandır.İmparator ve Domitius Aurelianus’un bu unvanı aldıkları görülmektedir.

5

Giriş

Balkanların, MÖ. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun eline geçmesinden başlayarak tarihi süreçteki durumu ele alınmaya çalışılmaktadır. Bu süreçte imparatorları Balkanlarda en çok uğraştıran dış gücün Gotlar olduğu üzerinde durulmakta ve bu tehlikenin Büyük Konstantinos ve halefleri döneminde de devam ettiği anlatılmaktadır. Aynı zamanda Balkanlarda yapılan idari düzenlemeler hakkında da bilgi verilmektedir.

6

1.1.Balkanların Coğrafi ve Stratejik Özelliği

Tarih boyunca en hareketli bölgelerden biri olarak kabul edilen Balkanların, dağlık bir yapı arzettiği hatta dağların bölgenin üçte ikisini kapladığı ifade edilmektedir. “Balkan” tabiri “dağlık toprak parçası” veya “sıradağ” anlamında kullanılan Türkçe bir kelime olup, bölge Ege Denizi, Karadeniz, Marmara, Akdeniz ve Adriyatik Denizi ile çevrilidir. Bu coğrafyada Karpat Dağları, Balkan Dağları (Haemus), Pindus, Rodop ve Dinar Dağları en mühim dağ silsilelerindendir. Yunanistan’ın kuzeyinden başlayan ve Bulgaristan’ı ikiye bölen ve bölgeye adını veren Balkan Dağları, Morova Irmağı’nın doğu yönünde ilerleyerek Karadeniz kıyılarına kadar ulaşmakta ve 500-550 km uzunluğa sahip bulunmaktadır. Pindus Dağları Yunanistan; Karpat Dağları, Romanya boyunca uzanırken, Rodop Dağları Makedonya’dan Trakya Ovası’na doğru bir alanı kapsamakta ve Bulgaristan’ı Yunanistan’dan ayırmaktadır. Dinar Dağları ise Adriyatik sahilleri boyunca güneye inmektedir. Bu dağlarında etkisi ile bölgede kıyılarla iç kesimler arasında iklim farklılıkları görülmekte, dağlık ve içteki alanlarda karasal iklim hüküm sürerken, kıyılarda Akdeniz iklimine rastlanmaktadır. Bölgenin iklimi söylendiğine göre Roma İmparatorluğu zamanında sıcakken, VI. Yüzyıl başlarından itibaren görülen değişimle daha sert ve soğuk olmuş ve aşağı yukarı IX. Yüzyılın ilk yıllarına kadar bu şekilde devam etmiştir. Dolayısıyla bu durum belirtilen yüzyıllar arasında insanların yaşamını zorlaştırmış ve bölgenin de ekonomik yapısını derinden etkilemiştir. Bahsedilen bu güç şartları, başta veba gibi salgın hastalıklar veya deprem, sel vb. doğal afetler daha da şiddetlendirmiş ve özellikle ölümler yüzünden insan sayısının azalmasına neden olmuştur. Bu insan yetersizliği, tarlaların ekilememesine veya ürünlerin toplanılmamasına tesir etmiştir. Nitekim 542 yılında neredeyse dünya genelinde rastlanan veba salgını sırasında Trakya bölgesinden başkent İstanbul’a gidenlerden bazıları yol boyunca tarlaların ürün ile dolu olduğunu, insan yokluğundan bu ürünlerin toplanamadığını ifade etmektedir. IX. yüzyıldan itibaren ise iklime bağlı olarak tarım alanlarının genişlemeye başladığı ve hızla nüfusun arttığı gözlenirken bazı yerlerde nüfusun daha da yoğunlaştığı görülmüştür. Bu coğrafyadaki yüksek alanlarda bol miktarda orman bulunmakta, daha alçak yerler ve dağ eteklerinde ağaçlık yerler ile otlak ve fundalıklar yer almaktadır. Trakya, Makedonya ve Teselya’da tarihi süreç içinde en çok buğday üretimi yapılmış, Mora Yarımadası’nda ise bağcılık ve zeytincilik ile uğraşılmıştır. Bu nedenle zeytinyağı ve şarap üretimi çok miktarda olmuştur. X. Yüzyıldan başlayarak daha çok dut yetiştirilmeye başlanmış bu da özellikle Yunanistan’ın orta ve güney bölgelerinde bol olarak ipek üretimini sağlamıştır. XIV. Yüzyıl itibari ile bölgede iklimin yine sertleştiği ve bununda gerek tarımı gerekse ekonomiyi ve nüfusu etkilediği rivayeti

7

bulunmaktadır. Bu çetin şartları salgın hastalık veya doğal afetler daha da artırmıştır. Dağlar, Balkanlarda yaşayan halkların farklı görüşlere sahip olmalarına ve birbirlerinden ayrı yaşam sürmelerine imkân vermekle birlikte yabancı işgal ve istilalara karşı koruma görevini söylendiğine göre çok fazla yerine getirememiştir.

Balkanlarda bulunan yol güzergâhlarının önemli bir kısmı dar, yüksek ve sıklıkla kapanan geçitlerden geçmektedir. Bu geçitler kış aylarında yoğun kar yağışı ile bölgeyi işgal ve istilaya gelmiş düşmana karşı korumak adına oranın halkı tarafından da kapatılabilir. Bölgenin yapısı itibari ile Roma ve daha sonra Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu’nun burada siyasi otoriteyi sağlaması zaman zaman çok güç olmuştur. Özellikle dağlık alanlarda, Rodop ve Pindus Dağları’nın bulunduğu yerlerin uzak ve tenha olması sebebiyle belirgin olarak otorite boşluğu görülmüştür. Bu nedenle devlete muhalif grupların kümelendiği ve tercih edildiği alanlar genellikle buralarıdır. Balkanlardaki en önemli geçitler arasında Succi, Demir Kapı ve Şipka Geçiti sayılabilir. Succi geçiti Sofya ile Filibe, Demir Kapı Üsküp ile Vardar Vadisi, Şipka geçidi ise Niğbolu ile Edirne arasında yer almaktadır. Demir Kapı, Osmanlı Devleti’nin Orta Avrupa ve Tuna bölgesine yönelik girişimlerinde stratejik olarak önem arzetmiş; Macarlar, Türklerin akınlarını engelleyebilmek için 1419’da burada savunma önlemleri almışlardır. Balkanlara gelen yabancı güçler bu geçitleri kullanmak suretiyle güneye doğru ilerlerken; Karadeniz’in kuzeyinde Tuna Vadisi’nden Macaristan ovalarına kadar olan alanda geçişe engel olacak doğal bir engel bulunmadığı ifade edilmektedir.

Bölgenin en önemli ve büyük nehri hiç şüphesiz Tuna’dır. Sadece bulunduğu coğrafya itibari ile değil tüm dönemler boyunca çok değer arzeden bu nehir ticari ve askeri öneminin yanı sıra doğudan veya Karadeniz’in kuzeyinden gelen kavimlerin gerek Balkanlara gerekse Orta Avrupa’ya gitmeleri için mutlaka geçmeleri gereken bir geçiş güzergâhıdır. Bu sebeple hem Roma İmparatorluğu hem de Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu için değerlidir. Aynı zamanda Osmanlı Devleti için de önemli olan Tuna’ya Yıldırım Bayezıd zamanında ilk akınlar başlamıştır. Tuna’nın kolları Sava, Morava, Tisa, Drava, Drina, Olt ve Prut Nehirleri olup, Vardar, Arda, Meriç, Tunca ve Struma bölgenin diğer önemli nehirleri arasındadır. Adriyatik sahillerinin ise dağlık olması nedeniyle bu denize dökülen nehirlerin gemi ile ticaret veya seyahate uygun olmadığı ifade edilmektedir. Balkanların en büyük gölü İşkodra, en derin gölü ise Ohri Gölü’dür. Yunanistan’ın batısında yer alan İyon Denizi’nde İyon Adaları (Korfu, Zakintos, Kefalonya ve Lefkas), Ege Denizi’nde de Oniki Ada ile Kiklad Adaları bulunmaktadır.

8

Tuna dışında bölgenin başka bir geçiş yeri Tuna ile Sava Nehirleri’nin birleştiği Belgrad’tan başlamakta Morova üzerinden Niş’e (Naissus) gelmektedir. Burada ikiye ayrılan yolun birisi Vardar Ovası üzerinden Selanik’e gitmekte Kavala ve Keşan’dan geçerek İstanbul’a ulaşmaktadır. Diğer yol ise Sofya, Succi Geçidi, Filibe, Edirne üzerinden İstanbul’a gelmektedir. Via Egnatia olarak bilinen ve Roma döneminden itibaren özellikle askeri açıdan çok önemli görülen diğer bir güzergâhta Arnavutluk’ta bulunan Draç’tan (Drryhakion) başlayıp Ohri Gölü üzerinden devamla Filibe-Manastır-Vodena-Selânik-Marmara Ereğlisi ve Silivri’den geçerek İstanbul’a gelmektedir.

Balkanlar, Asya, Avrupa ve hatta Afrika’nın kavşak noktasında bulunması, doğudan batıya ve batıdan doğuya doğru önemli bir geçit yeri olması sebebiyle her dönem önem arzetmiştir.

Balkan halklarının en eskisi olarak Morava vadisinin batısından Adriyatik’e kadar olan alanda hayatlarını sürmüş İlliryalılar ile Ege’den Tuna’nın kuzeyine ve doğusuna kadar olan alanda yaşamış Trakyalılar gösterilmektedir. İlliryalıların Arnavutların atası olduğu söylenirken, Trakların bir kolu olan Daçyalıların da Romanya’nın asıl unsuru olduğu belirtilmektedir.

1.2. Roma İmparatorluğu Döneminde Balkanlar

Balkanlar, MÖ. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiş ve imparatorluk tarafından Romalılaştırılmaya çalışılmıştı. İmparator ’un Tuna’yı sınır kabul etmesi ile birlikte askeri birliklerin bölgeye yerleştirilmiş olması imparatorluğun Balkanlara verdiği önemi gösterir mahiyetteydi. Ayrıca bizzat bazı imparatorlarında şekillenmesinde rolü bulunmuştu. Mesela 117-138 yılları arasında imparatorluk yapmış Hadrianus’un ülkesini daha iyi anlayabilmek için çıktığı uzun süreli seyahatlerinin ilkinde (121-125) Trakya’ya gelmesi Meriç Nehri kenarında adını verdiği Hadrianopolis (Edirne) şehrini kurması ardından Yunanistan’a geçerek Atina şehrinin imar edilmesini istemesi buna bir örnekti. Zaten Hadrianus, imparator olmadan önce Aşağı Moesia ve Aşağı Pannonia bölgelerinde asker olarak görev yapmış ve 107 yılında Aşağı Pannonia valisi olmuştu. İmparator Hadrianus’un haleflerinden (138-161) zamanında imparatorluk genelinde pek çok yerde görülen isyanlardan biri de Dacia (Romanya) bölgesinde yaşandı. İmparator (161-180) Tuna civarında bir germen kavmi olan Marcomanlarla savaştığı sırada hastalanmış ve Mart 180’de Sirmium yakınlarında hayatını kaybetmişti. Halefi olarak ilan ettiği oğlu (180-193) Marcomanlarla savaşın uzamasının ülkeye zarar vereceğini

9

düşündüğünden Roma İmparatorluğu lehine onlarla anlaşma yapmayı uygun gördü. Özellikle Niger’in Byzantion’u (İstanbul) zabtetme isteğine şiddetle karşı koydu. Septimus Severus (193-211) imparator olmadan önce Yukarı Pannonia bölgesinde vali olarak görev yaparken buradaki askerler tarafından imparator ilan edilmişti. Severus, kendisini imparator olarak ilan eden rakibi Suriye valisi ile uğraşmak durumunda kaldı. Nitekim Niger’in ordusu Byzantion’u işgal ettiğinde hemen Roma’dan ayrılarak bölgeye gelen Severus, Erdek (Kyzikos) ve İznik’de (Nicea) 193 yılında Niger’in ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Aynı başarıyı 194 yılında da elde eden Severus kaçmaya çalışan Niger’in yakalanmasını sağlayarak öldürülmesi emrini verdi. İmparator, Niger’i desteklediği için Byzantion’u cezalandırıp köy statüsünde Perinthos’a (Marmara Ereğlisi) bağladı. Bu durum imparatorun oğlu ve halefi zamanında (211-217) sona erdi ve Caracalla, Byzantion’un yeniden onarılmasını emretti. Yine Caracalla döneminde ülke genelinde görülen ekonomik çöküntüden Balkanlar da etkilendi. Zamanla garnizon oluşturulması ve çok sıkı tedbirlerin uygulanmasına rağmen bölgede yabancı güçlerden kaynaklanan hareketliliğin hiç sona ermediği görüldü. Özellikle göçlerden meydana gelen bu hareketlilik sebebiyle pek çok kavim Tuna’nın güneyine doğru inmeye başladı ve imparatorluk bunları durdurmak için çok çaba sarfetti, fakat hepsinde başarılı olamadı. Mesela Gotlar bu kavimlerden biriydi ve uzun süredir Balkanlarda Roma ile karşı karşıya gelerek Tuna civarını tahrip etmişlerdi. Bunun üzerine Roma İmparatoru III. Gordianus (238-244) vergi vermek suretiyle onları durdurmaya çalışmış, ancak imparatorun Sâsânîlere karşı harekâtı sırasında Tuna ordularının bir kısmını yanında götürmek istemesi Gotların, Makedonya ve Trakya’ya doğru ilerlemesine sebep olmuştu. Bunun üzerine Gordianus hemen geri dönerek Gotların üzerine yürümüş ve Moesia bölgesinde onları durdurmayı başarmıştı. Gordianus’un haleflerinden J. Philippus zamanında (244-249) Filibe () colonia olarak düzenlendi. Ayrıca bu dönemde Trakya, Makedonya ve Aşağı Moesia bölgesi germen kavimlerinin saldırılarına maruz kaldı. Gotların kendilerine ödenen verginin verilememesini bahane ederek Aşağı Tuna bölgesini istila etmeleri imparatorluk için çok tehlikeli bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Zira Gotlarla beraber diğer kavimlerde aynı şekilde davrandı ve imparatorluk oldukça zorlanarak bu durumdan kurtulmaya çalıştı. Gotlar üzerinde istenilen başarının sağlanması Pannonia ve Moesia bölgesinin komutanlığına atanan sayesinde oldu. Aşağı Moesia bölgesinden olduğu ifade edilen Decius imparator olduğunda (249-251) ülke genelinde idari birimlere ayrı bir önem verdi ve bundan Balkanlar da yararlandı. İmparator özellikle yolların bakımı ve köprülerin onarımı ile uğraşırken bu işleri isyanlarda rolü olduğunu düşündüğü askerlere yaptırdı. Decius, Hristiyanlığın

10

yayılmasına paralel olarak bu dini kabul edenlere yönelik başlattığı takibat ve onlara karşı yaptırdığı zulümle anılan bir imparator oldu. Mevcut pagan inancı güçlendirmek için Hristiyanlığı tercih edenlerden kurban sunmalarını isteyen imparatorun zorlamaları sonucu bazı Hristiyanların eski dinlerine döndükleri ifade edildi. Yine onun döneminde Gotların Balkanlara saldırıları başladı. Moesia bölgesine yapılan saldırıları durduran imparatorluk Filibe ve civarına yapılan saldırılara mani olamadı. İmparator, IIIyricum bölgesinde bulunan orduyu Gotların üzerine sevkederken kendisi de bizzat bölgeye geldi. Ancak başarılı olunamadı ve Filibe Gotlar tarafından yağma edilerek yıkıma uğratıldı. Hatta onlar tarafından 100.000 kişinin öldürüldüğü ifade edilmekteydi. İmparator yaşanan bu durum üzerine tüm gücüyle Gotlara yöneldi ama 251 yılında Dobruca’da yapılan savaşta hayatını kaybetti. Gotlar bu başarı üzerine Ankhialos’a ve Niğbolu’ya (Nikopolis) saldırdı. Yeni imparator ilan edilen Gallus (251-253) yaşananlar sebebiyle Gotlarla anlaşma yapmak durumunda kaldı. Çok miktarda ganimet alan ve devleti ağır vergiye bağlayan Gotlar aynı zamanda Filibe’de esir ettikleri önemli kişileri de yanlarında götürmek koşuluyla anlaşma imzaladı. Gotların saldırısı ilerleyen yıllarda da devam etti. Kendisi de lllyricum bölgesinden olan Claudius zamanında (268-270) bu saldırılar şiddetini daha da artırdı. Zira bu dönemde Gotlar, 300.000 üzerinde ordu ve 2000 gemiden oluşan bir filo ile hareket ederek Karadeniz yoluyla Markianopolis’i ele geçirmeye çalıştı. Başarılı olamayınca yollarına devamla Cassandria, Selanik ve Niş’i kuşattı. İmparator, Margus civarında onlara yardım gelmesine engel olmaya çalıştı ve Gotları Niş civarında bir çember içine alıp savaşarak büyük bir başarı kazandı. Söylendiğine göre bu savaşta 50.000’e yakın Got hayatını kaybetmişti. İmparatorluğun eline geçenler ise Makedonya, Moesia ve Trakya bölgesinde yerleştirildi ve bunlardan bir kısmı askeri lejyonlarda istihdam edildi. Gotlara karşı elde edilen zafer ile imparator Tuna sınır bölgesinde huzuru sağlamış oldu ve bu başarıdan ötürü kendisi Gothicus Maximus unvanını aldı ancak kısa süre sonra 270 yılında Sirmium’da yakalandığı vebadan hayatını kaybetti. Haleflerinden Sirmium doğumlu Domitius Aurelianus zamanında (270-275) Tuna sınır boylarında değişiklik yapıldı ve Roma lejyonları Dacia bölgesinden çekilerek Dacia eyaleti meydana getirildi. Merkezi Sofya (Serdika) olan bu eyalete Moesia ve Trakya’nın bir kısmı da dahil edilmişti. Bu imparatorda Gotlarla mücadelesi ve onlara karşı başarı kazanması sebebiyle Gothicus Maximus unvanını aldı.

Balkanlar bölgesi Dalmaçyalı (Dalmatia) olan İmparator Diocletianus zamanında (284-305) farklı bir boyuta büründü. Zira bölge, imparatorun uyguladığı tetrarkhia yönetimi gereği ’un payına düştü. Merkezi sonraları Selanik olan bu idari birim içinde Trakya,

11

Moesia, Makedonya, Pannonia, Dalmatia ve Yunanistan bulunmaktaydı. Bilindiği gibi tetrarkhia, İmparator Diocletianus’un ortaya koyduğu bir yönetim biçimiydi. Çok geniş olan Roma İmparatorluğu’nun tek elden yönetiminin zor olması sebebiyle imparator tarafından bu topraklar 4 parçaya ayrıldı. Ancak bu imparatorluğun dörde bölündüğü anlamına gelmemelidir. İmparatorluk yine bir bütündü ve yönetimin daha kolay olması için bu yol seçilmişti. Buna göre imparatorluğun doğusunda ve batısında birer olacak ve bu augustların emri altında birer bulunacaktı. Augustuslar 20 yıl görev yaptıktan sonra kendi rızaları ile idareden çekilecek ve yerlerini caesarlara bırakacaklardı. Diocletianus, başkenti İzmit’ten (Nikomedia) augustus sıfatıyla ülkenin doğusunu idare ederken, lllyricum bölgesinden olan Maximianus da augustus olarak Milano’dan batısını idare edecekti. Doğuda yine lllyricumlu olduğu söylenen Galerius, batıda ise Büyük Konstantinos’un babası Konstantios Khlorus caesar olmuştu. Galerius, önceleri Sirmium daha sonra ise Selanik’ten kendi payına düşen bölgeyi yönetmeye çalışmıştı. Bununla birlikte Diocletianus’ta başta Got, Marcoman ve Sarmat tehlikesine karşı zaman zaman bölgede bulunarak olayları lllyricium’dan takip etmekteydi. Diocletinaus’un en üst mercii olduğu bu yönetimde her bölgenin yöneticisi kendi alanından sorumluydu ancak olağanüstü bir durum söz konusuysa diğer yerlerde bulunabilir ve birlikte hareket edebilirlerdi. 294-295 yıllarında Gotlara karşı başarı kazanan imparatorluk bu başarı sonrası Tuna üzerinde kaleler inşa ettirdi. Diocletianus döneminde Hristiyanlar bir kez daha takibata uğradı. Hatta imparator Hristiyanlığı seçenlerin ve din adamlarının kontrolü ile kiliselerin yakılmasını içeren fermanlar yayınladı. Yönetim ve orduda görev yapan Hristiyanların kovulmasını isteyen imparator aynı zamanda onların tutuklanması, işkenceler yapılarak öldürülmesini emretti.

Diocletianus’un 20 yılı doldurduktan sonra tahttan çekilmesinin ardından yerine doğuda Galerius, batıda ise Büyük Konstantinos’un babası Konstantios Khlorus idareyi üzerine aldı. Doğu’nun caesarı Maximianus Daia, batının ise Severus idi. Bu idari taksimde Pannonia tarafları Severus’a, Yunanistan ve Doğu IIIyricum da Galerius’un payına düştü. Konstantius Khlorus’un 306 yılında birdenbire ölümünden sonra yerine askerler tarafından oğlu Konstantinos imparator olarak seçildi.

1.3. İmparator Büyük Konstantinos ve Faaliyetleri

Niş doğumlu olan Konstantinos’un askerin tercihi ile gelişi herkesi rahatsız ettiğinden Konstantios uzun süre muhalifleri ile uğraşmak durumunda kaldı. Bu muhaliflerden biri olan Romanya doğumlu ile mücadele edebilmek için Büyük Konstantinos’un Balkanları

12

baştan aşağı geçtiği ifade edilmekte ve Sava Nehri civarında Licinius’u büyük bir yenilgiye uğrattığı kaydedilmektedir. Licinius ve ordusundan sağ kalanlar güçlükle Sirmium’a doğru kaçmaya başlayarak canlarını kurtarabilmiş, bu esnada Sava nehri üzerinde bulunan köprü de tahrip edilmişti. Licinius, Filibe’de bulunan Konstantinos’a haber göndererek barış teklifinde bulundu. Konstantinos bu teklifi kabul etmedi ve onunla Filibe civarında bir kez daha savaşarak yenilgiye uğrattı. İkisi arasında muhtemelen 317 yılında Sofya’da (Serdica) yapılan anlaşmaya göre Konstantinos, lllyricum, Pannonia, Makedonya, Moesia ve Yunanistan’ı, Licinius’ta sadece Trakya’yı elde etti. Konstantinos ordusu ile birlikte Sofya’da bulunduğu sırada Licinius’un Milano Fermanına aykırı hareket ettiği, yönetim ve orduda bulunan Hristiyanları görevlerinden uzaklaştırdığı haberi geldi. Konstantinos bunun aykırı bir davranış olduğunu söyleyerek itirazda bulundu ve Hristiyanları savunmak için 323 yılında oldukça kalabalık olduğu söylenen ordusu ile Trakya’yı işgal etti. Temmuz ayı başlarında Edirne’de karşılaşan iki taraf arasındaki savaşı Konstantinos kazandı ve Trakya onun hâkimiyetine geçti. Konstantinos, Licinius’tan 324 yılında yapılan Chrysopolis (Üsküdar) Savaşı ile kurtuldu. Ağır bir hezimete uğrayan Licinius’u imparator affederek Selanik’e gönderdi. Fakat bir süre sonra onun imparator olmak için faaliyetlere giriştiği öğrenilince öldürülmesi emredildi.

324-337 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nu tek başına idare eden Büyük Konstantinos’un yaptığı işlerden en önemlisi Byzantion’u yani İstanbul’u başkent yapmasıydı. Konstantinos, Roma’nın artık eskisi gibi başkentlik görevini yapamadığını düşündüğünden yeni bir başkent arayışına girişti. Aradığı bu yeni şehir doğudan ve batıdan gelebilecek dış saldırılara karşı hemen müdahale edebileceği bir yer olmalıydı. İmparator aralarında Dioclatianus’un başkenti İzmit olmak üzere Niş, Sofya ve Selanik’i düşündü. Hatta Truva’da bir şehir plânladı. Üstelik bu şehrin sınırlarını bizzat kendisi çizdi. Fakat gördüğü bir rüya üzerine burayı bırakmak zorunda kalarak coğrafi konumu kadar siyasi, askeri ve ticari bakımdan merkez olma özelliğine sahip Asya ile Avrupa’nın birleştiği yerde bulunan Byzantion’u seçti. 324 yılında yapımına başlanan şehir 11 Mayıs 330’da resmen açıldı ve kurucusuna izafeten Konstantinopolis olarak adlandırıldı.

Büyük Konstantinos’un gerek Licinius ile müşterek yönetimi esnasında gerekse tek başına hüküm sürdüğü dönemde Balkan bölgesinde uğraştığı kavim Gotlar oldu. Zaten rakibi Licinius’a karşı kazandığı savaşta Gotların yardımını fazlasıyla görmüştü. Bu dönemde Gotların Moesia bölgesine saldırısı akamete uğratılarak barış yapmaya zorlandı. Roma’nın müttefiki olarak kabul edilmeleri ve imparatorluğa gerektiğinde para, yiyecek ve orduya asker vermeleri anlaşma maddeleri arasındaydı. Bununla birlikte onların tehdidi imparatorluğu uzun 13

zaman uğraştırdı. İmparatorluğun III ve IV. Yüzyıllarda en önemli askeri birlikleri lllyricum, Trakya ve Makedonya bölgesinden teşkil edilmekteydi. Büyük Konstantinos’un idari yapılanmasından Balkan bölgesi de istifade etti. Çünkü imparator ülke genelinde eyaletlerin ve sınırların güçlendirilmesine önem vermiş, savaşlar sebebiyle tahrip olan şehirlerin ülke genelinde onarılmasını istemiş ve bundan Balkanlar da yararlanmıştı. Hatta imparatorun bu bölgeye daha fazla ihtimam gösterdiği ifade edilmekteydi. Özellikle Aşağı Tuna bölgesi üzerinde durulmuş, Cernavoda’dan Constanza’ya kadar varan bir sur yaptırmış, ayrıca Tuna üzerinde bir köprü ve kale inşa ettirmişti.

1.4. Balkanlarda Önemli Şehirler

Sirmium: Roma İmparatoru Augustus döneminde kurulduğu ifade edilen şehrin askeri üs olarak kullanıldığı belirtilmektedir. Tüm dönemler boyunca taşıdığı stratejik önem sebebiyle ilgi odağı olmuş bu şehir egemen güçlerin sahip olmak istediği yerlerin başında yer almıştır. İmparator Decius, Aurelianus ve Maximianus’un Sirmium doğumlu oldukları kaydedilirken; Diocletianus’un 293-294 yıllarını burada geçirdiği ve bazı fermanları burada yayınladığı bildirilir. Büyük Konstantinos’un da zaman zaman bu şehirde kaldığı hatta oğullarını burada caesar ilan ettiği, aynı şekilde İmparator Büyük Theodosios’un da Sirmium’da imparator olarak selamlandığı belirtilmektedir. Şehirde bir saray olduğu bilinmekte ve imparatorların burada kaldıkları kaydedilmektedir. Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu döneminde de şehir önemini korumuş özellikle VI. Yüzyılda Avarların ısrarla ele geçirmek istedikleri şehirlerin başında yer almıştır.

Selanik: MÖ. 316 veya 315 yılında kurulduğu belirtilen şehrin Via Egnatia yolu üzerinde olması gelişmesini ve önemli olmasını sağlamıştır. III. Yüzyılda yenilenen şehir genişletilerek yeniden surlarla çevrilmiştir. Balkanların yönetiminden sorumlu Caesar Galerius burayı kendine yönetim merkezi seçtiğinden bir saray yaptırmıştır. Selanik, özellikle daha sonraki dönemlerde imparatorluk ordusu için savaş aletlerinin yoğun olarak temin edildiği bir yer olduğu gibi aynı zamanda ipek üretim tesislerinin bulunduğu bir bölge olarak da önemini korumuştur.

Split:İmparator Diocletianus’un 305 yılında görevinden ayrıldıktan sonra kalan ömrünü geçirmek için seçtiği ve aynı zamanda doğduğu ifade edilen şehir olan Split,

14

Dalmaçya kıyılarında yer almaktadır. Bugün Hırvatistan’ın önemli yerleşim birimleri arasında sayılan şehirde Diocletianus tarafından yaptırılan bir saray bulunmaktadır. Kare plânlı olduğu söylenen sarayın oldukça geniş bir alanda inşa edildiği ve dört ana kapısı olduğu ifade edilmektedir. Ayrıca sarayda imparatorun özel alanı ile resmi salonlar yer alır. Saray IV. Yüzyılın ikinci yarısında bazen sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Ancak daha sonra yine hanedan üyelerinin ikametgâhı olarak varlığını sürdürdüğü görülür. Nitekim I. Theodosios’un kızı Galla Placidia 425 yılında oğlu ile birlikte burada kalmış, değişik dönemlerde bölge yöneticilerinin de burayı tercih ettiği tespit edilmiştir. Surlarla çevrili şehirde caddeler, askeri amaç için kullanılan binalar, anıt mezar ve tapınağın yer aldığı belirtilir.

15

Uygulamalar

1. Balkanların coğrafi durumunu inceleyerek tarihi sürece olan etkisi üzerine bir değerlendirme yapınız?

2. Tuna Nehri’nin Balkanlar için önemi hakkında bir değerlendirmede bulununuz?

16

Uygulama Soruları

1.Balkanların coğrafi yapısı hakkında bilgi veriniz? 2-Roma İmparatorluğu’nun Balkanlara yönelik politikası nasıldır, anlatınız? 3.Tuna Nehri’nin tarihi süreçteki önemi üzerine bir değerlendirmede bulununuz? 4-İmparator Büyük Konstantinos’un Balkan politikası hakkında bilgi veriniz?

17

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Tarih boyunca en hareketli bölgelerden biri olarak kabul edilen Balkanlar, MÖ. II. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun eline geçmiş ve imparatorluk tarafından Romalılaştırılmaya çalışılmıştı. İmparator Tiberius’un Tuna’yı sınır kabul etmesi ile birlikte askeri birliklerin bölgeye yerleştirilmiş olması imparatorluğun Balkanlara verdiği önemi gösterir mahiyetteydi. Ayrıca bizzat imparatorların çabaları sonucu başta idari olmak üzere bölgede düzenlemelere gidilmişti. Dış tehditlere açık bir yer olması sebebiyle imparatorluk başta Gotlar olmak üzere değişik kavimlerle mücadele etmek durumunda kaldı. İmparator Diocletianus’un tetrarkhia yönetimi esnasında burası caesar Galerius’un payına düştü ve önceleri Sirmium, daha sonra ise Selanik’ten bölgenin idaresine çalışıldı

324-337 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nu tek başına idare eden Büyük Konstantinos’un yaptığı işlerden en önemlisi Byzantion’u yani İstanbul’u başkent yapmasıydı. Konstantinos, Roma’nın artık eskisi gibi başkentlik görevini yapamadığını düşündüğünden yeni bir başkent arayışına girişti. İmparator Niş, Sofya ve Selanik’i düşündü ve sonunda coğrafi konumu kadar siyasi, askeri ve ticari bakımdan merkez olma özelliğine sahip Asya ile Avrupa’nın birleştiği yerde bulunan Byzantion’u seçti. 324 yılında yapımına başlanan şehir 11 Mayıs 330’da resmen açıldı ve kurucusuna izafeten Konstantinopolis olarak adlandırıldı.

Büyük Konstantinos’un idari yapılanmasından Balkan bölgesi de istifade etti. Çünkü imparator ülke genelinde eyaletlerin ve sınırların güçlendirilmesine önem vermiş, savaşlar sebebiyle tahrip olan şehirlerin ülke genelinde onarılmasını istemiş ve bundan Balkanlar da yararlanmıştı. Hatta imparatorun bu bölgeye daha fazla ihtimam gösterdiği ifade edilmekteydi. Özellikle Aşağı Tuna bölgesi üzerinde durulmuş, Cernavoda’dan Constanza’ya kadar varan bir sur yaptırmış, ayrıca Tuna üzerinde bir köprü ve kale inşa ettirmişti.

18

Bölüm Soruları

1- Balkanların Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilişi hangi dönemde olmuştur? a-MS. II. Yüzyılda b-MS. IV. Yüzyılda c-MÖ. II. Yüzyılda d-MÖ. I. Yüzyılda e-MS. V. Yüzyılda

2-Trakya, Makedonya ve Teselya’da tarihi süreç içinde en çok yetiştirilen ürün aşağıdakilerden hangisidir? a-zeytin b-pirinç c-arpa d-buğday e-üzüm

3-Askeri açıdan çok önemli olan Via Egnatia’nın yol güzergâhı aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? a-Draç-Ohri-Vodena-Selanik-Silivri-İstanbul b-Macaristan-Belgrad-Sofya-Filibe-Edirne-İstanbul c-Romanya-Silistre-Dobruca-Varna-İstanbul d-Atina--Selanik-Kavala-İstanbul e-Niş-Selanik-Kavala-Keşan-İstanbul

4-İmparator Konstantinos’un muhaliflerinden olup, 317 yılında Sofya’da yapılan anlaşma ile Trakya bölgesine sahip olan aşağıdakilerden hangisidir? a-Diocletianus b-Severus c-Konstantios Chlorus d- Hadrianus e-Licinius 19

5-Via Egnatia yolu üzerinde bulunan ve ipek üretimi ile bilinen şehir aşağıdakilerden hangisidir? a-Split b-Keşan c-Selanik d-Filibe e-Belgrad

6- Aşağıdakilerden hangisi Balkan şehirlerinden biri değildir? a-Niş b-Draç c-Sirmium d-Selanik e-Roma

7-İmparator Büyük Konstantinos’u Balkanlarda uğraştıran dış güçlerden en önemlisi aşağıdakilerden hangisidir? a-Sâsânîler b-Gotlar c-Araplar d-Venedikliler e-Bulgarlar

8-Aşağıdakilerden hangisi İmparator Büyük Konstantinos’un yeni başkent arayışı esnasında Balkanlarda düşündüğü şehirlerden biridir? a-Draç b-Split c-Varna d-Sofya e-Silistre

20

9-İmparator Diocletianus ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-İstanbul’u başkent yapması b-Ülke genelinde uzun seyahatlere çıkması c-Tetrarkhia yönetimini başlatması d-Gotlarla yapılan savaşta 251 yılında hayatını kaybetmesi e-Milano fermanını ilan etmesi

10-Aşağıdakilerden hangisi Balkanların hem coğrafi hem de tarihi açıdan en önemli nehirlerinden birisidir? a-Dinyeper b-Tuna c-Fırat c-Ebro d-Ren

CEVAPLAR

1-C, 2-D, 3-A, 4-E, 5-C, 6-E, 7-B, 8-D, 9- C, 10-B

21

2. BÜYÜK KONSTANTİNOS ve HALEFLERİ DÖNEMİNDE BALKANLAR

22

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

2.1. Büyük Konstantinos’un Oğulları Döneminde Balkanlar 2.2. İmparator Iulianus ve Faaliyetleri 2.3. İmparator Valentianus ve Valens Döneminde Balkanlar 2.4. İmparator I. Theodosios ve Faaliyetleri 2.5. Balkanlarda Toplanan Konsiller

23

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1.Büyük Konstantinos’un oğulları arasında mücadele nasıl olmuştur?

2.İmparator Konstantinos’un yönetim anlayışı üzerine bir değerlendirme yapınız?

3.Hunların Balkanlara gelişleri hakkında bilgi veriniz?

24

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Büyük Konstantinos’un Büyük Konstantinos’un Sebep – sonuç ilişkisi kurma Oğulları Döneminde ölümünden sonra oğullarının Kronolojik düşünme Balkanlar devlet topraklarını aralarında Tarihsel analiz ve yorum paylaşmaları ve bu esnada Tarihsel sorgulamaya dayalı

Balkanların durumu araştırma hakkında bilgi sahibi Anlatım olunması

İmparator Iulianus ve İmparator Konstantios’tan Görüş geliştirme Faaliyetleri sonra devletin başına geçen Tarihsel analiz ve yorum Iulianus’un faaliyetlerini Tarihsel sorgulamaya dayalı anlayabilmek araştırma Kronolojik düşünme Anlatım İmparator Valentianus ve İmparator Valentianus ve Sebep – sonuç ilişkisi kurma Valens Döneminde Valens dönemlerinde Kronolojik düşünme imparatorluğun Balkanlarda Görüş geliştirme Balkanlar Germen kavimleri ve Tarihsel analiz ve yorum Hunlarla mücadelesinin Tarihsel sorgulamaya dayalı anlaşılması araştırma Anlatım İmparator I. Theodosios ve İmparator I. Theodosios Sebep – sonuç ilişkisi kurma Faaliyetleri zamanında Balkanların Kronolojik düşünme durumu ve imparatorun Görüş geliştirme yaptığı çalışmalar hakkında Tarihsel analiz ve yorum bilgi sahibi olunması Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım Balkanlarda Toplanan Büyük Konstantinos ve Sebep – sonuç ilişkisi kurma Konsiller halefleri zamanında Kronolojik düşünme Balkanlarda toplanan Görüş geliştirme konsilleri anlayabilmek Tarihsel analiz ve yorum

25

Anahtar Kavramlar

.obelisk: Hipodromda bulunan dikilitaş. İmparator Theodosios, Maximus’a karşı kazandığı başarıyı ebedileştirmek için hipodroma obeliskin dikilmesini emretmişti.

.konsil: Kilise mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilen ve dini konuların tartışılıp karara bağlandığı toplantı.

26

Giriş

Bu bölümde, İmparator Büyük Konstantinos’un ölümünden sonra oğullarının ülke topraklarını aralarında paylaşmaları, birbirleriyle mücadeleleri, bu oğullardan geriye sadece Konstantios’un kalması, onun devlet yönetimi ve ülkesini akrabası Iulianus’a bırakması üzerinde durulduktan sonra kardeş imparatorlar Valentianus ve Valens dönemlerinde Balkanlar anlatılmaktadır. İmparator Valens’in Gotlarla mücadelesi esnasında hayatını kaybetmesi ve ardından devletin başına Büyük Theodoisos’un geçmesi hakkında bilgi verildikten sonra Balkanlarda yapılan konsiller ele alınmaktadır.

27

2.1. Büyük Konstantinos’un Oğulları Döneminde Balkanlar

Büyük Konstantinos’un Minervina isimli bir hanımdan oğlu Krispus ile eşi Fausta’dan üç oğlu ve iki kızı dünyaya gelmişti. Krispus’a 317 yılında Sofya’da caesar unvanı veren imparator ne yazık ki ilerleyen yıllarda oğlunun ölümüne sebep oldu. Bu sebeple Büyük Konstantinos’un 337’de ölümü üzerine geride bıraktığı üç oğlu Konstantios, II Konstantinos ve Konstans augustus unvanı alarak Pannonia’da bir araya gelip ülkeyi aralarında paylaştı. Bu paylaşımda aralarında lllyricum ve Trakya’nın da olduğu İtalya, Afrika bölgesi Konstans’a verildi. Ayrıca akrabaları olan ve kıyıma uğrayan Dalmatius’un elinde bulunan Niş merkezli Moesia, Dacia, Makedonya, Yunanistan ve Scythia’da Konstans’a kaldı. Zira bu topraklar Büyük Konstantinos tarafından yeğeni Dalmatius’a 335 yılında Caesar ilan edildiğinde verilmişti. Başkent İstanbul’un bile Konstans’ın hissesinde olduğu ifade edilmekteydi. Bu paylaşımda kendisine az toprağın düştüğünü söyleyen ve bu sebeple Dalmatius’tan kalan bölgelerin kendisine verilmesini isteyen II. Konstantinos ile Konstans arasında başlayan mücadele Konstantinos’un 340 yılında ölümü ile sonuçlandı. Konstantinos kardeşine karşı 340 yılında sefere çıkmış ve Konstans da Niş’ten hareket ederek ona büyük bir darbe vurmuştu. Ancak Konstans’ta kendisini imparator olarak ilan eden isimli bir asi tarafından 350 yılında öldürüldü. Konstans’ın ölümünden sonra Magnentius, Afrika, Galya ve İtalya’nın yönetimini aldığı gibi lllyricum’da bir isyanın çıkmasına neden oldu. Konstans’ın yönetiminden memnun kalmamış bir kısım eyaletler Magnentius’un yanında yer aldı. Büyük Konstantinos’un oğullarından geriye sadece 317 yılında Sirmium’da doğmuş olan II. Konstantios kaldı. Bu esnada imparatorlukta Magnentius’tan başka Tuna bölgesi piyade komutanı olan isimli bir askerde Sirmium’da imparator olarak ortaya çıkmıştı. İmparator ilk başlarda iki asi ile uğraşamayacağı için Vetranio’yu kabullenir göründü. Hatta onunla yaptığı görüşmeler sonucu Vetranio’yu müşterek imparatoru olarak tanıdı. Bundan sonra Vetranio kendisine bağlı lejyonlarla muhtemelen Sirmium’a gitti. Aynı yere Konstantios’un birlikleri de gelince şehrin yakınında geniş bir alanda toplanıldı ve ikisi de askerlere konuşma yapmak için hazırlandı. İlk konuşmayı yapan Konstantios o kadar etkili bir konuşma yaptı ki bitirdiğinde askerlerin kendisini tek imparator olarak görmek istediklerini belirten tezahüratları ile karşılaştı. Bu durum karşısında Vetranio imparatorluk iddiasını bırakmak durumunda kaldı. Konstantios bundan sonra asi Magnentius ile mücadeleye girişti. Onunla mücadele edebilmek için ülkesinin doğu tarafının yönetimini yeğeni Gallus’a bıraktı ki bu şekilde düşmanı olan Sâsânîlerden emin olabilirdi. Magnentius ile imparatorun birlikleri ilk kez Pannonia’da karşılaştı. Magnentius, Pannonia’yı işgal ederken Sirmium’u da ele

28

geçirmeye çalıştı fakat halk ve askeri birlikler mani olunca Drava Nehri civarında bulunan Mursa’ya (Essek) gitmek durumunda kaldı. 28 Eylül 351’de iki taraf arasında Mursa şehrinde yapılan savaşta Magnentius yenilgiye uğrayarak ordusunun büyük bir kısmını kaybetti. Konstantios karşısında 353 yılında yine hezimete uğrayan Magnentius artık imparatorluk için tehlike olmaktan uzaklaştı ve bir süre sonra da intihar etti.

2.2. İmparator Iulianus ve Faaliyetleri

Magnentius tehlikesini atlattıktan sonra Konstantios’un artık bir yardımcıya ihtiyacı kalmamıştı. Bütün imparatorluğu tek başına idare edebileceğini düşündü ve 354 yılında Gallus’u öldürttü. Gallus’un kardeşi Iulianus’u ise Atina’ya sürgün etti. Sürgün hayatı Iulianus için çok zor olmadı. Zira burada ona hitap eden putperest bir okul bulunmakta, şehirdeki bahçeler, mersin ağaçlarıyla sıralı caddeler ve Sokrates’in evini görmekten mutlu olmaktaydı. Zaten bu duygularını bizzat yazdığı mektuplarda açıkça ifade etmekteydi. Bu süreçte Sarmatlar ve Quadların Pannonia ve Yukarı Moesia bölgelerini işgal ettikleri görüldü. İmparator Konstantios bir süre sonra devleti Iulianus’a bırakmayı düşündü. Bunun için öncelikle Iulianus’u 355 yılı Kasım ayında caesar ilan etti ve tecrübe kazanması maksadıyla Galya bölgesinin idaresine verdi. Iulianus bu bölgede mücadele ederken Konstantios’ta Sirmium’da bulunmakta, Quad, Sarmat ve Suevilerle uğraşmaktaydı. Iulianus’a karşı sürekli kuşkulu yaklaşan, güvenmeyen Konstantios bir süre sonra İran’a karşı çıkacağı sefer için Iulianus’tan ordusuyla birlikte kendisine katılmasını istedi. Ancak doğuya gitme hususunda askeri ikna edemeyen Iulianus beklemediği bir anda ordu tarafından imparator ilan edildi. Bundan sonra gönderdiği mektupla Konstantios’u bilgilendiren ve askerin doğuya gitmek istemediğini ama yerel güçler ve Alemanlardan oluşturacağı birlikleri göndereceğini belirten Iulianus’un bu mektubuna II. Konstantios’un cevabı çok sert oldu. Konstantios, özellikle Iulianus’un imparator ilan edildiğini öğrenince çok kızmış ve bunun mümkün olamayacağını belirterek sefere çıktığı için şu an onunla hesaplaşamayacağını söyleyip yoluna devam etmeyi uygun görmüştü. Fakat bir süre sonra rivayete göre Sâsânîlerin savaşmaktan vazgeçmeleri üzerine Konstantios bunu fırsat olarak düşünüp Iulianus’a karşı harekete geçti. Bu gelişmeden haberdar olan Iulianus’da ordusuyla birlikte Konstantios ile mücadele için yola çıktı. Niyeti Sirmium’u almak ve oradan da Trakya’ya geçmekti. Gerçekten önemli bir konuma sahip olan Sirmium’u ele geçirdi. Şehir halkı Iulianus’u çok iyi karşıladı ve o da halkın eğlenmesi için şenlikler yapılmasını istedi. Ancak imparator sadece araba yarışlarının düzenlenmesi ile yetinilmesi gerektiğini belirtti. Zira gladyatör oyunları ve insanların hayvanlara öldürtüldüğü sahnelerden hoşlanmamaktaydı. Iulianus, askerlerine Illyricum ve Trakya eyaletlerini 29

birbirinden ayıran Succi geçidine hâkim olmalarını emretti. Bundan sonra Niş’e geçen Iulianus, burada bulunduğu sırada Niğbolu ve Atina şehirlerinin gelişimi için çalışmalar yapılmasını istedi. Bu meşguliyeti esnasında 361 yılı Kasım ayında İmparator II. Konstantios’un öldüğüne dair haberi ve kendisini halefi olarak bıraktığını öğrendi. Bunun üzerine İstanbul’a gitmek için yola çıkılması emrini vererek Sofya-Filibe ve Marmara Ereğlisi yoluyla başkent İstanbul’a geldi. Burada pek çok düzenleme faaliyetlerinde bulundu. İmparatorluğun batısını huzura kavuşturduğu gibi doğusunda da aynısını yapmak istemekteydi. Bunun için Sâsânîlere karşı sefere çıkma kararı aldı. Ancak bu sefer esnasında çok genç yaşta hayatını kaybetti (363). Kendisi Hristiyan karşıtı putperest bir imparator olarak bilinmektedir.

2.3.İmparator Valentianus ve Valens Döneminde Balkanlar

Iulianus’un haleflerinden Pannonia bölgesinden olan ve lllyricum da dahil olmak üzere imparatorluğun batı tarafının yönetimini üstlenen İmparator Valentianus (364-375) ve onun tarafından imparatorluğun doğu tarafının (Anadolu, Suriye, Mısır, Trakya) idaresiyle görevlendirilen kardeşi Valens dönemlerinde (364-378) Balkan bölgesinin değişik olaylara sahne olduğu görüldü. Procopios isimli bir asi 365 yılı sonlarına doğru başkent İstanbul’da kendini imparator ilan ederek Trakya ve ’yı işgal etti. Fakat bu isyan Prokopios’un adamlarının onu terk etmesi ile sonuçsuz kaldı. Zaten kısa bir süre sonra bu asi iki komutanı tarafından öldürüldü. Böylece imparatorluk ülkeyi tehdit eden bir asiden kurtulmuş oldu. 375 yılında imparatorluk Quadların saldırısına maruz kaldı. İmparator Valentianus, Pannonia bölgesinde bulunduğu sırada bu durumu müzakere etmek için Quadlardan bir elçi heyetini kabul etti. Ancak bu görüşme esnasında birdenbire fenalaşarak hayatını kaybetti. Gotlar yine imparatorluğu meşgul eden sorunların başında gelmekteydi ve imparatorluğun doğu tarafının idaresi ile meşgul olan Valens bu yüzden Gotlarla uğraşmak zorunda kaldı. 366 yılında iki taraf arasında başlayan savaş 369 yılına kadar devam etti ve iki taraf arasında 370 yılında bir anlaşma yapılarak sonuca bağlandı.

İmparatorluğun Gotlarla mücadele ettiği bu dönemlerde Türk asıllı Hunların bölgeye gelmeleri etkileri bugüne kadar uzanan büyük olayların başlangıcı oldu. Hunların batıya hareketi, 355-370’li yıllarda ismi kaynaklarda genellikle Balember olarak geçen reisleri Balamir idaresinde gerçekleşti. Hazar-Aral Gölü ile Don Irmağı arasında hüküm süren Alanları; ardından Don Irmağı ile Dinyester arasındaki bölgede yerleşmiş olan Ostrogotları yenilgiye uğratan Hunlar bu tarihten itibaren Batı Gotları olarak bilinen ve Romanya

30

civarında yaşayan Vizigotlarla da uğraştı ve kralları olan Athanarik’i yenilgiye uğratarak Macaristan taraflarına sürdü. Athanarik ile gitmek istemeyen Vizigotlar ise rakibi Fritigern komutasında hareket etmeyi uygun buldu fakat onlarda Hunlara yenilmekten kurtulamadı.

Hunlara yenilen Fritigern komutasındaki Vizigotlar 376 yılı bahar aylarında imparatorluk topraklarına sığınmak için izin istedi. Valens devlet ileri gelenleri ile istişare sonucu Vizigotların imparatorluk topraklarına yerleşmelerine müsaade etti. Çünkü Valens, bu kadar kalabalık bir kitlenin kabul edilmemesini devleti için tehlike görmekteydi. Zira Tuna sınırı bu kalabalığı nehrin karşı tarafında tutmak için çok güçlü değildi ve hemen yardıma gelebilecek bir imparatorluk ordusu da doğudaki Sâsânî tehlikesi yüzünden bulunmamaktaydı. Bu sebeple onları kabul etmenin doğru bir davranış olacağı düşünüldü. Binlerce Vizigot Tuna’nın en dar yeri kabul edilen Silistre’de karşı tarafa geçmeye çalıştı. Mevsim bahar olduğu için nehir çok güçlü aktığından geçiş zorlukla yapılabilmekteydi. Bu yüzden boğulanlara rastlandı. Rivayete göre imparatorluk onları getirmek için Silistre’den gemilerin yola çıkarılmasını bile emretmişti. İmparatorluk özellikle tarım alanlarında ve orduda Vizigotlardan istifade etmeyi düşünmüş, Hunlardan veya başka kavimlerden gelebilecek tehlike için onların tampon görevi üstlenebileceğini plânlamıştı. Bu sebeple Vizigotları iyi karşıladı ve imparatorluğun Balkan topraklarında iskân edilmelerini istedi. Hatta ilk başlarda onlara çok da iyi davrandı. Fakat zamanla sayıları artınca durum değişti. Zira sayılarının 200.000 ve üzeri olduğu sanılmaktaydı. Bu nedenle imparatorluk Marcianopolis’in güneyine doğru ilerlemelerini emretti. Zaten Vizigotlar da kısa sürede imparatorluktan rahatsız olmaya başlamışlardı. Çünkü yeterince yiyecek bulamamakta, temin edebildiklerini de çok yüksek fiyatlarla satın almak durumunda kalmaktaydılar. 377 yılında Markianopolis şehrinde iki taraf arasında çıkan tartışma büyüyerek Vizigotların isyan etmesine sebep oldu. Kuzey Balkanlardan başlayarak imparatorluğu ele geçirmeye niyetlendiler. Kızgın bir şekilde civardaki köylere, şehirlere saldıran, her tarafı yakıp yıkan Gotları imparatorluk Sâsânîlerle mücadeleye gönderdiği ordunun bir kısmını bölgeye nakletmek suretiyle önlemeye çalıştı. Bu sayede Gotları Balkan Dağları ile Tuna nehri arasında yok etmeyi düşünmekteydi ancak imparatorluk Fritigern yüzünden bunu başaramadı. Zira Vizigot lideri Fritigern, imparatorluk ile mücadele edebilmek için Hun ve Alanlarla anlaşmıştı. Üstelik aynı sıralarda Ostrogotların çocuk yaştaki kralı Viderik de Makedonya ve Trakya’da bulunan Hunlardan kaçmak sureti ile Tuna bölgesine gelmişti. Bu yeni gelen gruba imparatorluğun yerleşme izni vermemesi Fritigern ile birleşmesine sebep oldu. Böylece hem Vizigotlar hem de Ostrogotlar 377 yılı sonlarına doğru tüm Trakya’yı işgal ve tahrip etti. 31

Valens bu yaşananlar yüzünden zor durumdaydı üstelik savunma zafiyeti gösterdiği için hipodromda halkı tarafından eleştirilmişti. İmparator bu duruma son verebilmek için Valentianus’un halefi ve kendi yeğeni olan Gratianus (375-383) ile birleşip Vizigotlara karşı ortak bir sefer yapmaya karar verdi. Fakat bu sefer Gratianus’un Alemanlar üzerine hazırladığı sefer yüzünden gecikti. Sonunda Valens yeğenini beklemeden Vizigotlar ile savaşı göze aldı. Edirne yakınlarında 9 Ağustos 378 günü yapılan çok şiddetli savaşta 30.000 kişi olduğu söylenen imparatorluk ordusu müthiş bir yenilgiye uğradı. Ordunun üçte ikisi kılıçtan geçirilirken, Valens de savaş alanında öldü. Ancak Vizigotlar bu başarıdan istedikleri gibi yararlanamadı. Zira önem arzeden şehirler başta İstanbul olmak üzere ele geçirilemedi.

2.4. İmparator I. Theodosios ve Faaliyetleri

Valens’in ölümü üzerine Gratianus bir asker olan Theodosios’u imparatorluğun doğu tarafının idaresiyle görevlendirdi. 379’da Sirmium’da imparatorluğa yükseltilen Theodosios, Gratianus’un ölümü ile birlikte imparatorluğun batısını da idare edecek ve imparatorluğun hem doğusunda hem de batısında hüküm süren son imparator olarak kayıtlara geçecekti. Tarihin “büyük” olarak kendisinden bahsettiği Theodosios dönemindeki (379-395) en büyük tehlike yine Gotlardı ve imparatorun bu sebeple ilk siyasi faaliyetlerinden biri Balkanlar da asayişi sağlamak oldu. İmparator Gotları savaş ile yenemeyeceğini bildiğinden onları Roma medeniyetine alıştırmanın ve orduya ilgi duymalarını sağlamanın başka bir yolu olması gerektiğini düşündü. Sonunda Theodosios, Gotlarla 3 Ekim 382’de bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma ile Gotlar, imparatorluğa bağlı olarak Roma topraklarında oturma izni almakta neredeyse Romalılarla aynı haklara sahip olmakta ve millet olarak varlıklarını devam ettirebilmekteydi. Böylelikle hem barış sağlanırken hem de orduya alınan Gotlarla ordunun sayısı ve gücü arttı. Ostrogotlar, Pannonia ve Moesia’nın yukarı taraflarında; Fritigern komutasındaki Vizigotlar ise Trakya’nın kuzey kesimlerine, Dacia’ya ve Moesia’nın aşağı kısımlarına yerleştirildi. Bunlara özgürlük, vergi kolaylığı ve orduda asker olarak en yüksek ücretler verileceği belirtildi ayrıca kendilerine yiyecek yardımı da yapılacaktı. Gotların bir kısmı ise imparatorun hizmetinde kalmayı tercih etti. Yine Theodosios döneminde isminde bir asker isyan hareketinde bulundu. İmparatorun arkadaşı da olan Maximus kendisini imparator olarak ilan etti. İmparatorluğun batı yakasını idare eden Gratianus’u katleden, Valens’in oğlu II. Valentianus’u annesi ile birlikte Sirmium’a kaçmaya zorlayan Maximus’a karşı Theodosios ciddi hazırlıklar yaptıktan sonra mücadeleye başladı ve onu Sava Nehri kenarında büyük bir yenilgiye uğrattı. Kısa süre sonra Maximus askerler

32

tarafından öldürüldü. Maximus’a karşı kazanılan bu başarıyı ebedileştirmek için imparator başkent İstanbul’daki hipodroma obelisk’in (dikilitaş) dikilmesini emretti.

Büyük Theodosios’un 395 yılında Milano’da ölümü ile devlet, oğulları Arkadios ve Honarios arasında babalarının isteği üzerine idarî bakımdan ikiye ayrıldı. Honarios ülkenin batısı ile ilgilenirken, Arkadios Doğusu ile ilgilenecekti. Bu imparatorluğun iki ayrı toprak parçası veya iki devlet şeklinde bölünmesi demek değildi. Sadece idari bakımdan ikiye ayrılmış ve devletin bütünlüğü düşüncesinden kesinlikle vazgeçilmemişti. Balkanlar bu süreçte kuzeybatısı, yani bugün Hırvatistan ve Slovenya diye adlandırılan kısımlar hariç imparatorluğun doğu tarafının yani Doğu Roma’nın yönetimi altında kaldı. Kuzeybatısı da Batı Roma’nın hâkimiyeti altındaydı. Buna ayrıca Pannonia dioecese’si de dahildi. Dacia ve dioecese’leri iki taraf arasında anlaşmazlık konusu olsa da çözüme kavuşturularak Doğu’nun payına düştü ve Selanik merkez olmak üzere praefectura lllyricum halinde şekillendirildi. Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu aşağı yukarı XIII. Yüzyılın sonlarına kadar Balkanların şekillenmesinde rol oynadı. Ama bu rolde hiç şüphesiz Türk asıllı Hun, Avar, Bulgar, Peçenek ve Kuman Kıpçakların katkısı görüldü. XIV. Yüzyıldan itibaren ise Balkanların gelişim ve şekillenmesi Osmanlı Türkleri sayesinde gerçekleşti.

2.5. Balkanlarda Toplanan Konsiller

Büyük Konstantinos imparatorluk topraklarında hızlı bir şekilde yayılan Hristiyanlığa olumlu yaklaştı ve muhalifi Licinius ile birlikte yayınlamış oldukları Milano fermanı ile bu dini ülke genelinde serbest bıraktı. Hatta 325 yılında İznik’te toplanan I. Genel Konsil ile Hristiyanlığın güç kazanmasını sağladı. Bu konsil ile iman formülü ortaya çıkarken İskenderiyeli bir din adamı olan Arius’un görüşleri reddedildi. Büyük Konstantinos’un çocuklarının dini eğitimi ile yakından ilgilendiği belirtilmekle birlikte Konstantios’un İznik Konsili görüşlerini kabul etmeyerek Arius’un düşüncelerine bağlı kaldığı ve himaye ettiği; diğer iki oğlu Konstantinos ve Konstans’ın İznik Konsili görüşlerini kabul ettiği görüldü. Konstans’ın isteği ve Konstantios’un da desteklemesi ile 343 yılında Sofya’da bir konsil yapıldı. Bilindiği üzere konsil, kilise mensuplarının katılımıyla gerçekleştirilen ve dini konuların tartışılıp karara bağlandığı toplantılardı. Sofya’da yapılan konsile 100’e yakın piskoposun geldiği, Balkan bölgesinden de din adamlarının katıldığı ifade edildi. Piskoposların buraya gelişleri için özel önlemler alınmış fakat yaşlı din adamlarının Filibe üzerinden Sofya’ya gelmeleri esnasında coğrafi şartların zorluğu yüzünden 33

zorlandıkları görülmüştü. Roma Piskoposu Iulius’un katılmadığı konsilde İznik Konsili görüşlerinin güçlendirilmesine çalışılmış ancak bir sonuç alınamamıştı. Çünkü Doğulu ve Batılı piskoposlar kendi aralarında görüşmeyi reddetmiş hatta birbirlerini aforoz ederek dini ayrılıkların daha da derinleşmesine neden olmuşlardı. Yani doğu ile batı arasındaki sorunlar çözülememiş bilakis daha da derinleşmişti. Konstans’ın ölümünden sonra tek imparator olarak ülkeyi yöneten II. Konstantios Arius’un görüşlerini desteklemeye devam etti. Bunun için Sirmium’da 351, 357 ve 358 yıllarında konsil toplanmasını sağladı ve sonunda Aryanizmi devlet inancı haline getirdi. İmparator Iulianus, Büyük Konstantinos ve oğullarının inançları aksine pagan bir imparator olduğu için tapınakların açılmasını ve ilahlara kurbanlar kesilmesini emretti. Hristiyanları resmi kurumlardan ve ordudan uzaklaştırırken yerlerine paganları getirdi. Valentianus ve Valens kardeşler aynı dini görüşte olmadılar. Valentianus İznik Konsili kararlarını benimserken, Valens’in Arius’un görüşlerine sadık kaldığı görüldü. Bununla birlikte Valentianus herkesin istediği dini seçebileceğine dair kanun çıkartarak hoş görülü bir imparator olduğunu gösterdi.

34

Uygulamalar

1. Büyük Theodoisos’un Gotlarla ilgili düşünceleri hakkında bir değerlendirme yapınız. 2. Edirne Savaşı’nın imparatorluk için önemi üzerine bir değerlendirmede bulununuz. 3. İmparatorluğun Gotlara uyguladığı politika hakkında neler düşünüyorsunuz, belirtiniz.

35

Uygulama Soruları

1. Gotların IV. Yüzyılda Balkanlardaki faaliyetleri hakkında bilgi veriniz?

2. İmparator Valens döneminde Balkanların durumu üzerinde genel bir değerlendirme yapınız?

36

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Büyük Konstantinos’un 337’de ölümü üzerine geride bıraktığı üç oğlu Konstantios, II Konstantinos ve Konstans augustus unvanı alarak Pannonia’da bir araya gelip ülkeyi aralarında paylaştı. Bu paylaşımda aralarında lllyricum ve Trakya’nın da olduğu İtalya, Afrika bölgesi Konstans’a verildi. Ayrıca akrabaları olan ve kıyıma uğrayan Dalmatius’un elinde bulunan Niş merkezli Moesia, Dacia, Makedonya, Yunanistan ve Scythia’da Konstans’a kaldı. Bu paylaşımda kendisine az toprağın düştüğünü söyleyen ve bu sebeple Dalmatius’tan kalan bölgelerin kendisine verilmesini isteyen Konstantinos ile Konstans arasında başlayan mücadele Konstantinos’un 340 yılında ölümü ile sonuçlandı. Ancak Konstans’ta kendisini imparator olarak ilan eden Magnentius isimli bir asi tarafından 350 yılında öldürüldü. Konstans’ın ölümünden sonra Büyük Konstantinos’un oğullarından geriye sadece 317 yılında Sirmium’da doğmuş olan Konstantios kaldı. Döneminin en büyük olayı Magnentius isimli bir asinin imparatorluğa karşı isyanı ve kendisini imparator ilan etmesiydi. Ancak Konstantios’un çabaları ile bu isyan sona erdirilerek Magnentius öldürüldü. Konstantios’un haleflerinden Valens zamanında en önemli sorun Gotlardı ve imparator bunlarla yaptığı Edirne Savaşı’nda hayatını kaybetti. Fakat Got tehlikesi devam ettiğinden İmparator I. Theodosios’un ilk siyasi faaliyetlerinden biri Balkanlar da asayişi sağlamak oldu. İmparator Gotları savaş ile yenemeyeceğini bildiğinden onları Roma medeniyetine alıştırmanın ve orduya ilgi duymalarını sağlamanın başka bir yolu olması gerektiğini düşündü. Sonunda Theodosios, Gotlarla 3 Ekim 382’de bir antlaşma imzaladı. Bu anlaşma ile Gotlar, imparatorluğa bağlı olarak Roma topraklarında oturma izni almakta neredeyse Romalılarla aynı haklara sahip olmakta ve millet olarak varlıklarını devam ettirebilmekteydi. Böylelikle hem barış sağlanırken hem de orduya alınan Gotlarla ordunun sayısı ve gücü arttı.

İmparator Konstantios, Arius’un düşüncelerine bağlı kalırken diğer iki kardeş Konstantinos ve Konstans’ın İznik Konsili görüşlerine bağlı kaldığı görüldü. Bu süreçte Balkanlar bölgesinde konsiller toplandı. İmparator Iulianus, Büyük Konstantinos ve oğullarının inançları aksine pagan bir imparator olduğu için tapınakların açılmasını ve ilahlara kurbanlar kesilmesini emretti. Hristiyanları resmi kurumlardan ve ordudan uzaklaştırırken yerlerine paganları getirdi.

37

Bölüm Soruları

1-İmparator Büyük Konstantinos’un ölümü sonrası aralarında IIIyricum, Trakya, Yunanistan, Makedonya’nın olduğu bölgeler aşağıdakilerden hangisinin payına düşmüştür? a-Konstantinos b-Konstantios c-Krispus d-Konstans e-Licinius

2-Büyük Konstantinos’un oğullarından Konstans’ın ölümünden sonra IIIyricum bölgesinde isyan çıkmasına neden olan kişi aşağıdakilerden hangisidir? a-Vetronio b-Magnentius c-Dalmatius d-Gallus e-Iulianus

3-İmparator Konstantios döneminin olayları arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz? a-Magnentius ile mücadele etmesi b-Ülkesinin doğu tarafının yönetimini Gallus’a vermesi c-Sâsânilerle mücadele edilmesi d-Iulianus’u caesar ilan etmesi e-Gotlarla yapılan savaşta hayatını kaybetmesi

4-İmparator Iulianus dönemi için aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-Gallus’u öldürtmesi b-Uzun süre imparatorluğu yönetmesi c-Büyük Konstantinos’tan sonra imparator olması d-Hristiyan karşıtlığı ile bilinmesi e-Magnentius ile mücadele etmesi 38

5-İmparator Iulianus’un ölümü sonrası haleflerinden hangisi imparatorluğun doğu tarafının yönetimi ile görevlendirilmiştir? a-Valentianus b-Procopios c-Gallus d-Gratianus e-Valens

6-İmparator Valens’in en çok mücadele ettiği ve onlarla yaptığı savaşta hayatını kaybettiği kavim aşağıdakilerden hangisidir? a-Gotlar b-Hunlar c-Sâsânîler d-Vandallar e-Avarlar

7-Roma İmparatorluğu’nun Gotlarla Edirne yakınlarında yaptığı savaş için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Roma İmparatorluğu’nun yenilgiye uğraması b-Zorlu bir savaş olması c-Gotların başarı kazanması d-Gotların savaşın sonucundan istifade etmesi e-İmparatorluğun batı tarafının Gratianus tarafından idare edilmesi

8-Büyük Theodosios’un imparator olarak ilan edildiği şehir aşağıdakilerden hangisidir? a-Sirmium b-Roma c-Sofya d-Draç e-İstanbul

9-İmparator Büyük Theodosios dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

39

a-Gratianus tarafından imparatorluğun doğu tarafının yönetimine getirilmesi

b-Gotlarla 382 yılında bir anlaşma imzalaması

c-Magnentius ile mücadelesi

d-Gotlara özgürlük verilmesi

e-Obelisk’in dikilmesi

10-343 yılında aşağıdaki Balkan şehirlerinden hangisinde konsil toplanmıştır?

a-Niş

b-Sofya

c-İznik

d-Sirmium

e-Belgrad

CEVAPLAR

1-D, 2-B, 3-E, 4-D, 5-E, 6-A, 7-D, 8-A, 9-C, 10-B

40

3. V. YÜZYILDA BALKANLARIN DURUMU ve İMPARATORLUĞUN BÖLGEYİ DÜZENLEME ÇALIŞMALARI

41

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

3.1. İmparator Arkadios ve Gotlar

3.2. İmparator II. Theodosios ve Hunlar

3.3. Attila Sonrası Hunlar ve Balkanlar

42

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Vizigot lideri Alarich’in Doğu Roma İmparatorluğu ile ilişkisi nasıldır, belirtiniz? 2. Hunların faaliyetleri imparatorluğu nasıl etkilemiştir, anlatınız?

43

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator Arkadios ve İmparator Arkadios’un Sebep – sonuç ilişkisi kurma Gotlar Gotlarla mücadelesinin Kronolojik düşünme anlaşılması Anlatım

İmparator II. Theodosios ve İmparator II. Theodosios’un Sebep – sonuç ilişkisi kurma Hunlar Hunlarla mücadelesi ve iki Görüş geliştirme taraf arasında yapılan Tarihsel analiz ve yorum anlaşmaların öğrenilmesi Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Kronolojik düşünme Anlatım Attila Sonrası Hunlar ve Hun Hakanı Attila’nın Sebep – sonuç ilişkisi kurma Balkanlar ölümünden sonra oğullarının Kronolojik düşünme imparatorlukla Görüş geliştirme

mücadelesinin anlaşılması Tarihsel analiz ve yorum Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

44

Anahtar Kavramlar

Margus Anlaşması:Hun Hakanı Attila ile Doğu Roma İmparatorluğu arasında imzalanan anlaşma.

Birinci Balkan Seferi: Attila’nın 441-442’de Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu’na yönelik gerçekleştirdiği sefer.

45

Giriş

Bu bölümde, Vizigotların lideri Alarich’in 395 yılında imparatorluk topraklarına girerek Moesia (Romanya civarı), Trakya ve Makedonya bölgelerini istila ile Yunanistan’ı yağma etmesi üzerine imparatorluğun Alarich’ten kurtulma çalışmaları üzerinde durulmaktadır. Hunların, 355-370’li yıllarda Alan, Ostrogot ve Vizigotları yenilgiye uğratarak bulundukları coğrafyalardaki kavimlerin göç etmelerine neden olmaları ve bu yaşananlara imparatorluğun şaşırması hakkında bilgi verildikten sonra Hun Hakanı Uldız ile birlikte başlayan Hun-Doğu Roma ilişkilerinin Rua ve Attila ile devamı anlatılmakta ve özellikle Attila’nın Balkan seferlerinin imparatorluğa olan etkisi ele alınmaktadır. Ayrıca Attila’nın ölümü sonrası oğullarının imparatorlukla yaşadıkları sorunlar hakkında bilgi verilmektedir.

46

3.1. İmparator Arkadios ve Gotlar

İmparator Büyük Theodosios tarafından imparatorluğun doğu tarafının idaresiyle görevlendirilen İmparator Arkadios döneminin en önemli olayı Fritigern’in ölümü üzerine Vizigotların başına geçen liderleri Alarich’in 395 yılında imparatorluk topraklarına girerek Moesia, Trakya ve Makedonya bölgelerini istila ile Yunanistan’ı yağma etmesi oldu. Bunun sebebi olarak İmparator Arkadios’un Got paralı askerlerine ücretlerini ödememesi gösterildi. Alarich, bunu bahane ederek isyan etti ve kendisine katılan çok sayıda Got ile birlikte adı geçen bölgeleri yağmalamaya başladı. Hatta Atina ve Pire’yi yağmaladığı ardından Korint Boğazı’nı geçerek Epiros’a doğru ilerleyip her tarafı yakıp yıktığı belirtiliyordu. İmparatorluk Alarich tehlikesini onu lllyricum orduları başkumandanı (magister militum per lllyricum) yaparak kurtulmaya çalıştı. Üstelik Gotların lllyricum bölgesinde yerleşmesine izin verdi.

Got tehdidi sadece Balkan yarımadasında hissedilmekle kalmadı. Gotlar, Theodosios döneminden beri ordunun en yüksek mevkiilerini ve birçok sivil makamı ellerine geçirmişlerdi. İmparator Arkadios zamanında da ilk başlarda bu üstünlüklerini devam ettirdikleri görüldü. Hatta başlarında imparatorluk askerlerinin en ünlüsü ve magister militum praesentalis unvanına sahip Got asıllı Gainas bulunmaktaydı. Arianist olan Gotların Anadolu’da imparatorluğa karşı başlattıkları isyan ve bu isyanı bastırmak için gönderilen Gainas’ın belli etmeden onların yanında yer alması imparatorluğun yenilgisiyle sonuçlandı. Bu başkentteki Gotları ve özellikle reisleri Gainas’ı cesaretlendirdi ve imparatorluğa karşı tavır takınmaya ve sonrasında da İmparator Arkadios’tan taleplerde bulunmaya itti. Arkadios, Gainas’tan çekindiği için onun her isteğini yerine getirmek zorunda kaldı. İmparatorun Gotlara verdiği bu taviz halkı endişelendirdi ve onlara karşı büyük bir kıyım başlatıldı. Gainas Trakya’ya sığınmak zorunda kaldı ve Hun Hakanı Uldız onun kafasını keserek dostluk göstergesi olarak İmparator Arkadios’a yolladı. Bu şekilde Gotlar Arkadios döneminde nüfuzlarını kaybetti.

Lllyricum bölgesinde bulunan Alarich, Gainas’ın başına gelenlerden çekindiği için 401 yılında yönünü batıya çevirerek İtalya’ya yöneldi. Niyeti imparatorluktan kesin olarak yerleşebileceği topraklara sahip olmaktı. Bu gerçekleştiği takdirde imparatorluğa itaat edeceği ifade edilmekteydi. Ancak Batı Roma onun bu isteğini şiddetle reddetti. Bunun üzerine Alarich, Ravenna’yı kuşattıktan sonra Milano’ya yürüdü. 402 yılında iki taraf arasında cereyan eden savaşın sonu belli olmasa da kendi halkının katledileceğinden endişe eden Alarich geri çekilmeyi uygun görerek lllyricum’un kuzey taraflarına geldi. 408 yılında

47

imparatorluğun batı tarafına yeniden başvurarak Dalmaçya ve Noricum bölgesine yerleşmek için izin istedi. İmparatorluk bu isteğe yine tepkisiz kalınca Alarich uzun uğraşlar sonucu 410 yılında Roma şehrini ele geçirmeyi başararak şehrin 3 gün yağmalanmasını emretti. Alarich’in aynı yıl ölmesi Gotların imparatorluk topraklarına yönelik düşmanca duygularına son vermedi. Zira Gotlar özellikle Balkanlar ve İtalya’yı sürekli olarak yağmalamaktan geri durmadı. Bu da Roma İmparatorluğu’nun hem birliğini hem de Pax Romana denilen Roma barışına ağır darbe vurdu. İmparatorluğun batı tarafının yöneticisi olan Honarius, Gotları durdurabilmek için kızkardeşi Galla Placidia’yı Alarich’in yerine geçen yeni Got lideri Athlauf ile evlendirmek zorunda kaldı. Vizigotlar daha sonraki süreçte muhtemelen 412’den itibaren batıya doğru ilerleyerek İspanya ve Güney Fransa taraflarına geldi ve burada yerleşerek siyasi oluşum meydana getirdi.

3.2. İmparator II. Theodosios ve Hunlar

408-450 yıllarında hüküm süren İmparator II. Theodosios döneminin en önemli olayı hiç şüphesiz Hunlar oldu. Bilindiği gibi Hunlar 355-370’li yıllarda Alanlar, Ostrogotlar ve Vizigotları yenilgiye uğratmış ve bulundukları coğrafyalardaki kavimlerin göç etmelerine neden olmuşlardı. Hunların bu hareketleri Roma İmparatorluğunu çok şaşırtmıştı. Rivayete göre, Romalıların Hunlara dair bilgisi bulunmamaktaydı. Bu nedenle onların ortaya çıkması Romalıları tedirgin etti. Konu ile ilgili Bizans kaynağı Zosimus “…şimdiye kadar görülmemiş bir kavim birdenbire ortaya çıktı. Bu kavme Hunlar denmekteydi…Onların Asya’dan Avrupa’ya geldikleri söylenmektedir…” demekteydi.

Theodosios döneminde Hun Hakanı Uldız, Doğu Roma İmparatorluğu’na bir akında bulunarak Olt Nehri’nden Demirkapı’ya kadar olan yerleri ele geçirdi. Moesia bölgesinde bulunan ve imparatorluğa ait olan Castra Martis Kalesi’ni zaptetti. Doğu Roma bu durumu barışçıl yollardan çözmeye çalıştı ve Trakya magister militumunu elçi olarak Uldız’a yolladı ancak Uldız, Castra Martis’in ve sınır boylarındaki kalelerin boşaltılması ve oldukça ağır vergi talebi karşılığında anlaşma yapabileceğini ifade etti. Hatta gökyüzünü göstererek “güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar her yeri zabtederim” dedi. Fakat imparatorluk Uldız’ın teklifini kabul etmedi ve Castra Martis’e yeniden sahip oldu.

Uldız’ın haleflerinden Rua döneminde Doğu Roma ile mücadeleye devam edildi ve Hunlar 422 yılında Makedonya ve Trakya’ya girdi. Zaten uzun süreden beri Tuna civarında görünmemişlerdi. Rua’nın böyle bir harekette bulunmasının sebebi Bizans’ın Hunlara bağlı kavimleri onlardan ayırma çabaları, Hun ordusunu isyana teşvik etmesi ve Hun topraklarında 48

casusluk faaliyetlerine girişmesi idi. Bu durumu öğrenen Rua tepkisiz kalamadı ve Makedonya ile Trakya’yı içine alan Balkan seferine çıktı. Bu saldırı karşısında Doğu Roma barış istemek zorunda kaldı ve muhtemelen aynı yıl yapılan anlaşma sonucu İmparatorluk Hunlara 350 libre altın (25.000 solidus) vermeyi kabul etti.

422 yılından sonra Hunların ağırlık merkezi Orta Tuna bölgesi oldu. Zira Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu’nun sınırlarına yakın, yolların kesiştiği ve savunma yapabilecekleri bir yer olmasına özen gösterilmişti. İmparatorluğun Doğu tarafı onların bu bölgede bulunmalarından rahatsız oldu ve hemen savunma tedbirleri almaya başladı. Bu tedbirlerin başında gerek doğuya gerekse batıya açılan kapı olarak görülen ve Batı Roma’nın payına düşmüş olan Sirmium’un 427 yılında ele geçirilmesi oldu. Ancak bu durum Batı Roma tarafından ancak 10 yıl sonra kabul edilebildi.

II. Theodosios, Rua ile 422 yılında 350 libre altın karşılığında anlaşmış olmasına rağmen Hun idaresinde bulunan kavimleri kışkırtmaktan geri durmamaktaydı. Bu nedenle Rua, Bizans’ın Hun topraklarından ücretli asker toplamasını ve Doğu Romalı veya Bizanslı tacirlerin Hun topraklarında alış veriş yapmalarını yasakladı. Hiçbir Romalının ülkesinde serbestçe dolaşmasına müsaade etmedi. Bizans’a sığınmış Hunların önde gelenlerinden Mama ile Atakam’ın ve diğer Hun kaçaklarının iadesi için Esla’yı başkent İstanbul’a elçi olarak yolladı. Eğer iade söz konusu olmazsa imparatorluğa savaş açılacaktı. Rua da ordusuyla birlikte Tuna’ya doğru harekete geçti. Sonunda Theodosios büyük panik içinde Hunlarla anlaşmak için elçi heyeti göndermeye karar verdi. Trakya’dan consül Plinthas ve Skytia’dan ordu kumandanı Dionysius’u elçilik vazifesiyle Hunlara yolladı. Elçiler Illyricum bölgesinde Morova’da bulunan Margus (Dubravica) şehrine geldiklerinde Rua’nın hayatını kaybettiğini, yerine Attila ile kardeşi Bleda’nın geçtiğini öğrendi.

Doğu Roma’nın gönderdiği bu elçilik heyetini Attila karşıladı ve “daimi olacaktır” diye ifade edilen Margus anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma, Romalıların, Hunların hâkimiyeti altındaki kabilelerle anlaşma yapmamalarını, esir olanlar ve mültecileri kurtarmak için Hunlara belirli bir ücret ödemelerini, Hunlardan Doğu Roma’ya ve Doğu Roma’dan Hunlara sığınmak isteyenlerin kabul edilmemesini, Romalıların Hunlara ödedikleri 350 libre verginin arttırılması ve 700 libre olması gibi şartları içermekteydi. İmparatorluk aralarında Mama ve Atacam’ın olduğu kaçakları geri yolladı ve bu ikisi Carsus’ta (Hırsova, Bulgaristan) herkesin gözü önünde çarmıha gerilerek öldürüldü.

49

Margus anlaşmasının yapıldığı tarihten 441 yılına kadar Hunların başında bulunan Attila’nın Doğu Roma ile görüldüğü kadar herhangi bir sorunu olmadı. Ancak bu yılda Margus piskoposunun Hun topraklarına girerek onlara ait olan ve kutsal addedilen mezarları soyması Attila’yı çok sinirlendirdi. Ayrıca İmparator II. Theodosios, Hunlardan Doğu Roma’ya sığınanları göndermek istemiyor hatta onlardan bazılarına önemli makamlar vererek kendi yanlarında kalmasını sağlıyordu. Hepsi bir araya gelince Attila derhal Doğu Roma’ya elçi göndererek Margus anlaşması hükümlerince mezarlarını soyan piskoposun kendilerine verilmesini istedi. Ancak Doğu Roma böyle bir olayın olmadığını söyleyip reddedince Attila, Doğu Roma’ya yönelik Birinci Balkan Seferi’ne çıktı (441-442). Attila ordusunun başında Viminacium’u (Kostolaç) ele geçirdikten sonra Tuna’yı geçti ve Belgrad (Singidunum), Sirmium, lllyricum ve Niş’i ele geçirdi. Bu sefere çıkmasındaki en önemli sebep olan Margus piskoposunun kendi tarafına geçmesi ile onun da yardımını alarak Margus şehrine sahip oldu. Bu gelişmeler Bizans’ı ciddi şekilde zora soktu çünkü kendileri için mühim olan yollar Hunların eline geçmişti. Artık Hunlara İstanbul yolu açılmıştı. Hemen Batı Roma araya girdi ve önde gelen devlet adamlarından Aetius’u Attila’ya göndererek barış yapmak istediklerini bildirdi. Bu isteği kabul eden Attila, Roma ile Margus anlaşması uyarınca yıllık verginin ödenmesi, kendilerine sığınan kaçakları Hunlara iade etme gibi şartlarla 442 yılında barış yaptı. Anlaşmayı Doğu Roma adına consül Nomus imzalamış, İmparator II. Theodosios’ta 443’te onaylamıştı. 441-442 seferi ile Bizans için önem arzeden şehir ve kaleler Hunların eline geçmiş ve Hunları durdurması muhtemel Tuna sınır hattı ortadan kaldırılmıştı.

447 yılına kadar Attila’nın Doğu Roma ile ciddi bir çatışmaya girmediği ama bu tarihten sonra ona karşı tutumunu ağırlaştırdığı görülmektedir. Bunda II. Theodosios’un Hun tehlikesini daha fazla önemsemesi ve bu gaye ile Hunlara karşı bir savunma hattı oluşturmasının etkisi vardı. Zira imparator Balkanlarda Hunları engelleyebilmek için yeni bir sınır tanzimine girişmişti. İkinci kez imparatorluğa karşı harekete geçen Attila’nın niyeti Doğu Roma’yı ele geçirmek ve ardından Batı Roma’ya yönelmekti. Bu sebeple kaçakların iade edilmemesini ve yıllık verginin ödenmemesini bahane ederek Doğu Roma’ya karşı İkinci Balkan Seferi’ne (447) çıktı. Bu esnada imparatorluk Hun korkusu sebebiyle ve aynı zamanda başkent İstanbul’un ihtiyacı olduğu için surları yaptırmıştı. 413 yılında yapımına başlandığı söylenen surlar Hun Hakanı Attila’nın 447’deki İkinci Balkan Seferi öncesi tamamlandı. Hunlar, Bulgaristan’a girerek imparatorluk orduları ile burada yapılan savaşı kazandı. Ardından Attila, Hunların bir kısmını Niğbolu (Nikopolis) taraflarına gönderirken bir kısmını da Tuna civarına yolladı. Kendisi ise esas Hun ordusu ile güneye doğru ilerleyerek 50

Sofya ve Filibe’yi ele geçirip Edirne’yi kuşattı. Bu kuşatma sürerken yanındaki birlikleriyle birlikte Silistre, Markianopolis, Lüleburgaz (Arkadiopolis) ve Gelibolu (Kallipolis)’yu zabtetti ve İstanbul Büyükçekmece’ye (Athyra) kadar gelerek imparatorluğu tehdit etti. Bu tehdit karşısında Doğu Roma her zaman olduğu gibi anlaşma isteğini ön plâna çıkarmış ve Doğu orduları komutanı Anatolius başkanlığındaki bir elçi heyetini Attila’ya göndermişti. Muhtemelen Büyükçekmece’de yapılan görüşmeler sonucunda Doğu Roma’ya sığınan Hunların geri gönderilmesi ve bir daha kaçanların Doğu Roma topraklarına alınmaması, yıllık verginin de 700 libreden 2100 libreye yani 3 katına çıkarılması gibi şartlarla anlaşma yapıldı. Anatolius adı verilen bu anlaşmanın şartları görüldüğü üzere öncekiler gibi ağır değildi. Attila’nın bu Balkan Seferleri sonucunda Doğu Roma’nın Tuna bölgesindeki savunma hatları ağır yara aldı.

İmparatorluğun anlaşma gereği Hunlara ödemesi gereken vergide zorlandığı ifade edilmektedir. Hatta Hunlara elçi olarak gönderilen ve bu sayede bilgi sahibi olmamızı sağlayan Priskos’un kaydına göre imparatorluk halktan zor kullanarak ve haksız yere vergi almaya başlamış, toprak vergisi ödememesi gerekenlerden bile istemiş hatta zenginler eşlerinin süs eşyaları ve kıymetli mallarını satarak verginin ödenmesinde yardımcı olmaya çalışmışlardı.

Hunların Balkanlarda geniş bir alana yayılması imparatorluğu ciddi olarak tehdit ederken aynı zamanda Germen kavimlerinin harekete geçmesine neden oldu. Bu da imparatorluk savunma mekanizmasında ciddi sorunların oluşmasına yol açtı. Çünkü Germenler yüzünden bu topraklar işgal edilmiş oldu ve bunun en güzel örneğini 370’li yıllardan başlayarak Balkanlarda faaliyet gösteren Vizigotlar teşkil etti. Daha sonraki dönemde Doğu Roma için problem olacak Slavların Balkan bölgesindeki hareketlerinde de bu olayın tesiri olduğu belirtilmektedir.

3.3. Attila Sonrası Hunlar ve Balkanlar

Attila’nın 453 yılında ölümünden sonra Hunlar çözülmeye başladı. Attila’nın İlek, Dengizik ve İrnek isminde üç oğlu babaları gibi hükmedemedi. Hunlara bağlı Ostrogotlar, Attila’dan sonra bağımsızlıklarını ilan ederek Singidunum ve Niş’e doğru ilerleyerek bölgeyi yağmaladı. Dönemin Doğu Roma İmparatoru I.Leon (457-474) onları imparatorluğa kazandırmaya çalışarak Aşağı Moesia’ya yerleşmelerine müsaade etti. Attila’nın ölümünden sonra İlek Hunların başına geçti. Ancak devleti toparlayamadığı gibi kendilerine bağlı kavimlerin ayrılmalarına da mani olamadı. Özellikle Attila’nın en güvendiği ve kendisine 51

bağlı olan Gepid Kralı Ardarik’in durumu bunun en güzel örneğiydi. Attila’nın ölümü sonrası Hunlardan ayrılan Ardarik artık onlarla mücadeleye başlamış ve 454’de yapılan bir savaşta İlek hayatını kaybetmişti. Bu olaydan sonra Hunlar bölgeden ayrıldı ve Gepidler başta olmak üzere diğer Germen kavimlerinin de gelmesiyle Olt Nehri’nin olduğu bölgeden Tuna ve Sava boyunca yeni oluşumlar meydana geldi. İlek’in ölümü üzerine kardeşleri Dengizik ve İrnek Tuna Nehri’nin doğusuna doğru çekilerek Dobruca ile Beserabya bölgesi civarına geldiler. 460 yılından itibaren ise toparlanma gayreti göstererek Tuna’nın aşağılarında görünmeye başladılar. Hatta 466 yılında Bizans İmparatoru Leon’a dost olmak istediklerini ve bunun için bir anlaşma yapmayı düşündüklerini belirterek Hun tüccarlarının tekrar Tuna sahillerinde ticaret yapmalarına müsaade edilmesi için elçiler gönderdiler. Fakat imparatorluk böyle bir ticarete izin vermeyince Dengizik, Doğu Roma’ya saldırmayı plânladı ancak kardeşi İrnek buna karşı çıktı.

Dengizik 466/467 kış aylarında askerleri ile Tuna’yı geçerek Transilvanya’nın batı taraflarına yöneldi. Buradan bir elçilik heyetini tekrar imparator Leon’a göndererek toprak ve vergi talebinde bulundu. Dengizik’in bu tavrı ilk başlarda imparatoru endişelendirmiş fakat sonra önemsiz olduğunu düşünmüştü. Dengizik imparatorlukla yaptığı mücadelede 469 yılında hayatını kaybetti.

Dengizik’in ölümü üzerine Hunlar, iç mücadelelerle tamamen dağılmaya başladı. Bir kısmı imparatorluk topraklarına yerleşirken, bir kısmı da arkalarından gelen Türk boylarının içerisinde yer aldı. İrnek ve beraberindekiler ise Karadeniz’in kuzeybatı taraflarına geldi ve burada karşılaştıkları Türk grupları ile birleşerek yeni bir toplum oluşturdu ve böylece İrnek’in liderliğinde Bulgar adı altında yeni bir toplum ortaya çıktı.

İmparator Leon’un haleflerinden Zenon (476-491) zamanında Batı Roma Germen asıllı Odovakar tarafından 476 yılında yıkılırken, Doğu Roma yoluna devam etti. Bununla birlikte, Balkanlar bölgesinde Ostrogotlar hala bulunmaktaydı. Mesela Trakya’da Theodorich Strabon ile Moesia’da Thodorich komutasında Ostrogot birlikleri imparatorluk için sorun oluşturmaktaydı. Zira kimi zaman imparatorluğun hizmetinde bulunmak suretiyle en üst makamlara kadar yükselebilmekte, kimi zaman ise imparatorluğa karşı gelerek devlet topraklarını yağmalamaktaydılar. Nitekim Theodorich, 484 yılında konsüllük ile ödüllendirilmişti. Ama buna rağmen neredeyse Balkanların büyük bir kısmı Theodorich’in yönetimi altındaydı. İmparatorluk Theodorick Strabon’un 481’de ölümü ile ondan kurtulurken diğer Theodorich’i batıya Odavakar’ın hükmettiği İtalya’ya gitmeye zorladı. Anlaşıldığı 52

kadarıyla Theodorich’ten istenen imparatorluk otoritesini kendi adlarına yeniden kurmasıydı. Böylece Germenlerin, Balkanlardaki Roma İmparatorluk otoritesine karşı oluşturdukları tehdit ortadan kalkacaktı. Theodorich, gerçekten İtalya’ya geldi ve Odovakar ile mücadelesi sonucu 493’te Ravenna’yı ele geçirerek İtalya’ya sahip oldu ve burada Ostrogot Krallığı’nı kurmayı başardı. Bu sayede Balkanlar, Ostrogot tehlikesinden kurtulmuş oldu.

Hun akınları ve Got saldırıları sebebiyle Balkanlarda şehir hayatının etkilendiği ifade edilmekte, imparatorluğun inşa ve onarım çabalarıyla bölgede düzenlemeye gittiği belirtilmektedir.

53

Uygulamalar

1. Hunlar hakkında imparatorluk kaynaklarına yansıyan bilgileri öğrenmeye çalışınız.

2. Hun Hakanı Attila’nın ölümü sonrası yaşananlar üzerine bir değerlendirmede bulununuz.

54

Uygulama Soruları

1.Hun Hakanı Attila’nın Balkan seferleri hakkında bilgi veriniz?

2.İmparatorluğun Hunlara bakışı üzerinde bir değerlendirme yapınız?

55

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Büyük Theodosios’un ölümü ile büyük oğlu Arkadios imparatorluğun doğu tarafını, küçük oğlu Honarios ise batı tarafını idare etmeye başladı. Arkadios döneminin en önemli olayı Fritigern’in ölümü üzerine Vizigotların başına geçen liderleri Alarich’in 395 yılında imparatorluk topraklarına girerek Romanya, Trakya ve Makedonya bölgelerini istila ile Yunanistan’ı yağma etmesi oldu. İmparatorluk Alarich tehlikesini onu lllyricum orduları başkumandanı (magister militum per lllyricum) yaparak kurtulmaya çalıştı. Üstelik Gotların lllyricum bölgesinde yerleşmesine izin verdi.

İmparator Arkadios’un oğlu Theodosios döneminin en önemli olayı hiç şüphesiz Hunlardı. Hun Hakanı Uldız’ın imparatorluğa karşı “güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar her yeri zabtederim”sözleriyle başlayan çıkışı halefleri Rua ve Attila döneminde de devam etti. Attila’nın Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu’na yönelik 441-442 ve 447 yıllarında iki Balkan seferi oldu. Özellikle İkinci Balkan Seferi’nde Attila İstanbul Büyükçekmece’ye kadar gelerek imparatorluğu tehdit etti. İmparatorluk ancak Attila’yı yaptığı antlaşmalarla durdurmayı başarabildi.

Attila’nın 453 yılında ölümünden sonra Hunlar çözülmeye başladı. Attila’nın İlek, Dengizik ve İrnek isminde üç oğlu babaları gibi hükmedemedi. Attila’nın büyük oğlu İlek Hunların başına geçse de devleti toparlayamadı ve kendilerine bağlı kavimlerin ayrılmalarına da mani olamadı. 454 yılında ölümü üzerine kardeşleri Dengizik ve İrnek Tuna Nehri’nin doğusuna doğru çekilerek Dobruca ile Beserabya bölgesi civarına geldiler. Bizans İmparatorluğu’na elçiler göndererek Tuna sahillerinde ticaret yapma isteğinde bulundular. Ancak bu izin verilmeyince Dengizik imparatorlukla mücadeleye başladı ve bu esnada hayatını kaybetti. İrnek ise yanında bulunanlarla birlikte Karadeniz’in kuzeybatı taraflarına geldi ve burada karşılaştıkları Türk grupları ile birleşerek yeni bir toplum oluşturdu. Böylece İrnek’in liderliğinde Bulgar adı altında yeni bir toplum ortaya çıktı.

56

Bölüm Soruları

1-İmparator Arkadios döneminde Romanya, Trakya ve Makedonya bölgelerini istila eden Vizigot lideri aşağıdakilerden hangisidir? a-Alarich b-Fritigern c-Viderik d-Gainas e-Maximus

2-Gotların IIIyricum bölgesine yerleşmelerine izin veren ve liderlerini “magister militum per llluricum” olarak atayan imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-Valens b-Honarios c-Valentianus d-Arkadios e- I.Theodosios

3-İmparator Arkadios dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? a-İmparatorluğun doğu tarafını idare etmesi b-Gotların başkent İstanbul’da etkisiz hale getirilmesi c-Gotların Balkanları istila etmesi d-İmparator Büyük Theodosios’un oğlu olması e-Gotlarla bir anlaşma imzalaması

4-İmparator II. Theodosios’u Balkanlarda en çok uğraştıran Türk kavmi aşağıdakilerden hangisidir? a-Avarlar b-Bulgarlar c-Hunlar d-Peçenekler e-Kumanlar 57

5-II. Theodosios zamanında Olt Nehri’nden Demirkapı’ya kadar olan yerleri ele geçiren Hun Hakanı aşağıdakilerden hangisidir? a-Rua b-Uldız c-Karaton d-Balamir e-Attila

6-İmparatorluğa yönelik I. ve II. Balkan Seferleri hangi Türk hakanı tarafından yapılmıştır? a-Attila b-Uldız c-Bleda d-İlek e-İrnek

7-İmparator II. Theodosios dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Attila’nın Büyükçekmece’ye kadar gelmesi b-Hunlar sebebiyle surların inşa edilmesi c-Got asıllı Gainas ile mücadele etmesi d-Hunlarla yapılan anlaşmalara uymaması e-408-450 yılları arasında hüküm sürmesi

8-Attila’nın ölümünden sonra Hunlara karşı olumsuz davranan imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-II. Theodosios b-I. Leon c-Arkadios d-Valens e-I. Theodosios

58

9-İmparatorluktan toprak ve vergi talebinde bulunan ve yapılan mücadelede hayatını kaybeden Attila’nın oğlu aşağıdakilerden hangisidir?

a-İrnek

b-İlek

c-Bleda

d-Dengizik

e-Esla

10-İmparator Zenon zamanında Trakya’da bulunan ve imparatorluğu uğraştıran Ostrogot lideri aşağıdakilerden hangisidir?

a-Alarich

b-Fritigern

c-Gainas

d-Ardarik

e-Theodorich

CEVAPLAR

1-A, 2-D, 3-E, 4-C, 5-B, 6-A, 7-C, 8-B, 9-D, 10-E

59

4.İMPARATORLUĞUN VI. YÜZYILDA BALKANLARDAKİ MÜCADELESİ

60

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

4.1. İmparatorluk ve Bulgarlar

4.2. İmparatorluk ve Slavlar

4.3. Balkanlarda Avarlar

61

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. İmparator Anastasios’un Bulgarlara karşı aldığı tedbirler nelerdir? 2. İmparator I. Iustinianos’un Bulgarlara karşı uyguladığı imparatorluğun geleneksel politikası hakkında bilgi veriniz?

62

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparatorluk ve Bulgarlar Doğu Roma veya Bizans Sebep – sonuç ilişkisi kurma İmparatorluğu’nun Kronolojik düşünme İmparator Anastasios’tan Tarihsel analiz ve yorum itibaren Bulgarlarla olan Tarihsel sorgulamaya dayalı mücadelesinin anlaşılması araştırma Anlatım Görüş geliştirme

İmparatorluk ve Slavlar Balkanlar bölgesine girerek Tarihsel analiz ve yorum yerleşmek için çaba sarfeden Tarihsel sorgulamaya dayalı Slavların imparatorluk ile araştırma mücadelesinin öğrenilmesi Kronolojik düşünme Anlatım Balkanlarda Avarlar İmparatorluğun karşısına Sebep – sonuç ilişkisi kurma çıkan yeni bir Türk kavmi Kronolojik düşünme Avarların Balkanlardaki Görüş geliştirme faaliyetlerinin ele alınması Tarihsel analiz ve yorum Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

63

Anahtar Kavramlar

Anastasios Suru: İmparator Anastasios tarafından Bulgar tehlikesinin bertaraf edilmesi için inşa ettirilen sur.

64

Giriş

Bu bölümde, Doğu Roma veya Bizans İmparatorluğu’nu VI. Yüzyıl başlarından itibaren en çok uğraştıran Türk kavmi Bulgarlarla mücadele ve bu mücadelenin ilerleyen yıllarda da devam etmesi anlatılmakta ayrıca Balkanlara girerek yerleşme uğraşı veren Slavlar üzerinde durulmaktadır. İmparator I. Iustinianos döneminde imparatorluk ile temasa geçen Avarlarla ilişkiler de bu bölümün konuları arasında yer almaktadır.

65

4.1 İmparatorluk ve Bulgarlar

V. Yüzyılın özellikle ikinci yarısından itibaren imparatorluk için Balkanlar bölgesinde tehlike oluşturacak yeni bir güç olarak Türk asıllı Bulgarlar ortaya çıktı. Bu nedenle İmparator Anastasios döneminde (491-518) Balkanlar bölgesi ve dolayısıyla devlet en çok Türk asıllı Bulgarlarla mücadele etmek durumunda kaldı. Dokuz Ogur Bulgarlarının 493, 499, 502 ve 506 yıllarında Bizans’a karşı saldırıları olmuş, özellikle 499 yılındaki saldırıda 15.000 kişilik Bizans ordusu hezimete uğratılmıştı. İmparator Bulgar tehlikesini bertaraf edebilmek için 497 yılında Silivri’den başlayıp Karadeniz’e uzanan Uzun Sur’un yapılması emrini verdi. Ancak bu sur yeterince askerle takviye edilmediği için imparatorluğa istenen faydayı sağlayamadı.

VI. yüzyıl başlarında Balkanlar az nüfusu ile dikkat çekmekte ve imparatorluk askeri üsleri bölgede savunma açısından önem arzetmekteydi. Bu süreçte yine Bulgarlar ve Slavlar ülke için sorunların başında yer aldı. Nitekim İmparator I. Iustinianos zamanında (527-565) Bulgarlar, Bizans ile mücadele etmeye devam etti. Bulgar akınları yüzünden imparatorluğun Tuna sınır hattı tehlikeli bir hal aldı. 528 veya 529 yılında iki kumandanları liderliğinde Scythia ve Moesia bölgelerine akınlarda bulunan Bulgarlar daha sonra Trakya’ya kadar ilerledi. İmparatorluk bu akınlara karşı koymaya çalıştı ve ilk başlarda başarı da kazandı. Ancak Bulgarlar takviye güç alarak Bizans ordusuna arkadan saldırıya geçince Bizans yenilmekten kurtulamadı. Yine İrnek’ten sonra Bulgarların başına geçen Mundo (veya Mundos) İmparator Iustinianos’a elçiler göndererek onun himayesine girmek istediğini bildirdi. İmparator bu isteğe olumlu yaklaştı, hatta onu “magister militum per Illyricum” olarak görevlendirdi. Ancak Mundo’nun bu göreve getirilmesi kendi halkını rahatsız etti. Öyle ki Mundo, Illyricum topraklarına geldiği zaman Bulgarların saldırısına uğradı ve mukabil bir saldırıyla onlara karşılık vermek zorunda kaldı. Sonuçta Bulgarları mağlup etmeyi başaran Mundo onlardan aldığı ganimeti samimiyetinin bir ifadesi olarak imparatora gönderdi. Mundo’nun bu davranışı himayeden ziyade müttefik sıfatıyla Bizans’ın yanında yer almış olabileceği ihtimalini düşündürmektedir.

Bulgarların Bizans’la birlikte hareket etmelerine ve müttefik sıfatıyla seferlere katılmalarına rağmen zaman zaman imparatorluğa karşı gelmekten geri durmadıkları görülmektedir. Mesela Bulgarların yine Iustinianos devrinde Bizans’a saldırıları oldu. Bunun üzerine bölgedeki kumandanlar bu saldırıya hemen karşılık vermek istedi. Ancak İmparator Iustinianos’un göndermiş olduğu bir mektup kumandanların bu girişimini engelledi. Zira mektupta imparator, Bulgarlara saldırmayı kesin bir dille yasaklamakta ve onları düşmanları

66

olan Gotlara ve diğerlerine karşı müttefik olarak gördüğünü belirtmekteydi. Buna rağmen Bulgarların imparatorluğa yaklaşımları ve imparatorluk karşısındaki başarıları onların hiç de kolay durdurulabilecek bir kavim olmadığını gösterdi. Bunun için imparator tedbirler almaya başladı ve Tuna boyunca kaleler yaptırdı. Ancak bu tedbirlerin ne kadar yetersiz olduğu Dokuz Ogur Bulgarlarının Bizans’a karşı 552 yılında saldırıya geçmeleri ile ortaya çıktı. Dokuz Ogurlar liderleri Kinal idaresinde Balkanlara kadar ilerleyerek etrafı tahrip etmeye başladı. Durumun ciddiyetini kavrayan imparator geleneksel politikalarından birini, yani aynı kandan gelenleri birbirine düşürme ve onları birbirine kırdırma politikasını uygulamaya karar verdi. Bu sebeple hemen Otuz Ogurların (Utrigur) lideri Sandil’e elçiler göndererek Dokuz Ogurlara saldırmasını istedi ve karşılığında Dokuz Ogurlara ödemesi gereken vergiyi vereceğini belirtti. Ancak Sandil kardeşlerini öldüremeyeceğini çünkü dillerinin, kültürlerinin, giyimlerinin kısaca her şeylerinin aynı olduğunu ve bundan dolayı karşı koyamayacağını belirtti. Iustinianos o kadar baskı yaptı ki sonunda Sandil, Dokuz Ogur Bulgarlarına saldırmak zorunda kaldı ve onların topraklarına girdi. Sonuçta Iustinianos’un iki kardeşi birbirine düşürme politikası başarıya ulaşmış oldu. Bununla birlikte Zabergan (veya Zaberhan) liderliğindeki Dokuz Ogur Bulgarlarının 558 yılında üç ordu halinde tekrar Bizans’a karşı harekete geçtiği ve Bizans’ın bu defa kumandan Belisarios sayesinde kurtulmayı başardığı görülmektedir. Ayrıca imparatorun elçilerini Sandil’e göndererek onu daha önce olduğu gibi yine Dokuz Ogurlar üzerine sefer yapmaya ikna ettiği ve hemen hemen aynı taktiklerle onları bertaraf etmeye çalıştığı söylenmektedir. Sonuçta Bizans’ın hilesi ile zor durumda kalan Dokuz Ogurlardan bir kısmı Orta Avrupa’ya Macaristan’a doğru giderek Avarların hükmü altına girerken; bir kısmı da Bizans’a iltica etmek sureti ile Trakya’ya yerleştirildi.

4.2. İmparatorluk ve Slavlar

İmparator Anastasios döneminde Slavlar, imparatorluk topraklarına yavaş yavaş girerek Balkan bölgesinde ve özellikle de Tuna’nın kuzeyinde görünmeye başlamışlardı. Ağırlıklı olarak VI ve VII. Yüzyıllarda Balkanların büyük bir kısmını kendi liderleri yönetiminde ve küçük gruplar veya kabileler şeklinde işgal eden Slavlar arasında merkezi bir birlikteliğin ya da örgütlenmenin olmadığı ifade edilmekteydi. Yine bölgeyi işgal eden diğer gruplardan farklı olarak onlar, işgal ettikleri topraklara yerleşerek bir düzen oluşturmaya çalışıyorlardı. Zamanla Slavların Balkanları neredeyse bir baştan diğer başa kadar geçerek Mora’ya hatta Girit’e kadar uzandıkları görüldü. Onların bu istila ve işgali yüzünden bölgedeki yerli halk dağlara kaçarak canını kurtarabildi. Zaten Slavların niyeti de işgal ettikleri topraklardaki halkı bulundukları yerlerden uzaklaştırmak ve oralarda siyasi bir 67

oluşum meydana getirebilmekti. İmparator I. Iustinos zamanında (518-527) imparatorluğa yönelik saldırıları olan Slavlar, Iustinianos döneminde de Balkanlarda yine hareket halindeydi. İmparator onların bu halini takip etmekle birlikte Slavları bölgeden uzaklaştıracak herhangi bir girişimde bulunmakta zorlanmaktaydı. Her ne kadar bölgede sınır güçlendirmesi yaparak duruma müdahil olmaya çalışsa da yeterli olamıyordu. Çünkü bu esnada Batı’da Ostrogotlarla, Kuzey Afrika’da da Vandallarla sorunları mevcuttu. İmparatorluğun bu meşguliyeti Slavları daha cüretkâr yaptı ve onlar Balkanların güneyine doğru ilerleyerek Korinth Boğazı’na kadar geldi, Adriyatik Denizi ve Ege Denizi kıyılarına ve sonraları Dalmaçya’ya kadar geniş bir alana yayıldı. Bu bölgeleri tahrip ve yağmalayan Slavlar bundan sonra hızla Tuna’nın ötesine çekildi. Onların bu ilerlemelerinde Avarların da etkisi olmakta, kimi zaman müşterek hareket ederek kimi zaman ise Avarların teşviki ile Balkanlarda siyasi olaylarda yer aldıkları görülmekteydi. Selanik’in Slavlar ve Avarlarla birlikte birkaç kez kuşatılması buna bir örnekti. Slavların bölgede kesin yerleşimi daha sonraki dönemlerde İmparator Tiberios zamanında 580’li yıllardan itibaren gerçekleşti.

4.3. Balkanlarda Avarlar

558-805 yılları arasında Panonia, Balkanlar ve Karadeniz’in kuzeyinde hüküm süren Avarlar gerek Bizans İmparatorluğu ile gerekse Orta Avrupa’da Germen kavimleri ile mücadele etmiş bir Türk devletidir. Ayrıca Avarlar başta Slavlar olmak üzere bazı kavimleri hâkimiyetleri altına alma başarısı gösteren, Slavların yerleşik düzene geçmesinde rol oynayan, onlara savaşmayı ve ekip biçmeyi öğreten önemli bir Türk kavmidir.

Avarlar, 558 yılında Güney-Rusya düzlüklerinde iken Bizans İmparatorluğu ile temasa geçmişlerdi. Ogur ve Alanların da bulunduğu boyları itaat altına aldıktan sonra Bizans İmparatorluğu’na elçi göndererek kendilerine yaşamaları için toprak verilmesini istemişlerdi. Avarların Bizans ile ilişki kurmasını sağlayan muhtemelen Alanların reisi Sarosius’tu. Avarlar 558 yılında Kandik isimli bir elçiyi başkent İstanbul’a gönderdi. Kandik burada kendi kavminin çok üstün ve kudretli olduğunu ve onun karşısında hiçbir gücün duramayacağını ifade ederek kendi kavmini tanıttı. İmparatorluk bu esnada Kutrigur Bulgarları ile uğraşmak zorunda kaldığından Avarları reddetmemiş ve Kutrigurlara karşı onları kullanabileceğini düşünmüştü. Bu nedenle elçiye iyi davranmış ve ona ipekli elbiseler ve altından süs eşyaları vererek memnun bir şekilde geri göndermişti. Ayrıca imparatorlukta bu elçiye mukabil Valentinianus adlı elçisini Avarlara gönderdi. Bu karşılıklı elçi teatisinden sonra iki taraf arasında 558 yılında bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre imparatorluk düşmanları olan

68

Slav ve Bulgarlar ile savaşmada kendisine yardım ederse Avarlara her yıl vergi vereceğini belirtti.

Avarlar bu tarihten sonra bölgedeki Türk kavimlerini Onogur, Utrigur ve Kutrigurları itaatleri altına alarak hızlı bir şekilde genişlerken; Slavlara ait Antlar ve diğer Slav boylarını da kendilerine boyun eğdirmeye çalıştı. Avarlar rivayete göre 559 yılında başkent İstanbul’a yine bir elçi heyeti göndermiş ve bu heyet özellikle uzun saçları ve kıyafetleriyle dikkat çekmişti. Bu ziyaret neticesinde iki taraf arasında bir anlaşmanın olduğu ve imparatorluğun onların Dobruca bölgesinde kalmalarına müsaade ettiği ifade edilmekteydi. Ayrıca Avar hanına para vermeyi kabul eden imparatorluk karşılığında ise onlardan Bulgar ve Slavlara yönelik yardım sözü aldı. Bu sayede Avarlar 560 yılı civarında Dinyeper ve Dinyester arasındaki bölgeye hâkim oldukları gibi genişleme ve büyüme sonucunda Aşağı Tuna kıyılarına kadar dayandı. Bu esnada başlarında Bayan isminde bir hakanları vardı ve 561 yılında onun liderliğinde Pannonia bölgesine gelmişlerdi. Avarlar 562 yılında yine İmparator Iustinianos zamanında Bizans’a başvurarak kendilerine imparatorluk arazisinde daima yaşayabilecekleri topraklar verilmesini istedi. Ancak Iustinianos bu teklife sıcak bakmadı ve onların Tuna’nın güneyine inmelerine de karşı çıktı. Rivayete göre bu esnada Avarlar, Dobruca ve Aşağı Tuna bölgesinde bulunan toprakları işgal etmişlerdi ve burayı imparatordan talep ediyorlardı. Ancak imparator onların çok yakınına gelmesini istemediği için karşı çıktı ve Bayan’a Aşağı Pannonia bölgesindeki toprakları teklif etti. Fakat Bayan bunu reddederek kuzey batıya çekildi ve Franklarla mücadeleye girişti. İmparatorlukta onların Tuna’yı geçmemesi için tüm önlemleri aldı.

I. Iustinianos’un halefi II. Iustinos zamanında (565-578) Avarlar, Kutrigur ve Utrigurların mirasçısı olduklarını söyleyerek toprak talebinde bulunmak için imparatorluğa elçi gönderdi. Ama imparatorluk onların bu isteğini görmezden geldi. Üstelik Iustinianos’un ödediği yıllık vergiyi de vermeyeceğini belirtti. Bundan sonra Avarlar yeniden Franklara karşı harekete geçti ve onları 566’da ağır bir yenilgiye uğrattı. 568 yılında Longabardların muhtemelen Avar korkusu sebebiyle kuzey İtalya bölgesine gitmelerinden sonra Panonia’nın da aralarında olduğu geniş bir coğrafya Avarların hâkimiyeti altına girdi. Yani Sava ile Tuna Nehirlerinin kuzeyi artık Avarlara aitti. Böylece Orta Avrupa’da Bayan liderliğinde büyük bir devlet kurulmuş oldu ve bu şekilde Balkanların kuzey kesimlerinde imparatorluğa karşı çıkan bir güç haline geldi.

69

568 yılında Bayan, imparatorluk için önemli bir şehir olan Sirmium ve çevresini ele geçirmek istedi. Bunun için hakan başkent İstanbul’a elçiler göndererek Sirmium’un kendisine verilmesini ve yıllık vergi ödenmesini talep etti. İmparator II. Iustinos, bu isteği reddettiği gibi önemli devlet adamlarından Bonos’a Avarlara karşı hazırlıklar yapmasını ve onların Tuna’yı geçmemelerinin sağlanmasını emretti. Bayan Hakan bu esnada Sirmium’u alamadı fakat şehirden de vazgeçmedi.

Doğu’daki en büyük düşmanı Sâsânîlerle mücadele halinde olan Bizans İmparatoru II.Iustinos 575 yılında rivayete göre Bayan Hakan’dan Slavlara karşı imparatorluğun sınırlarının korunmasında yardımcı olmasını istemişti. İmparatorun bu isteğini reddetmeyen Bayan Hakan, Slavlara elçi göndererek onlardan hâkimiyetini kabul etmelerini ve yıllık vergi vermelerini söyledi. Ancak Slavlar bu isteklerini reddettikleri gibi Hakan’ın elçilerini de katlettiler.

Bayan Hakan’ın en büyük hedefi uzun süredir almayı düşündüğü Sirmium’u ele geçirmekti. Bunun için II. Iustinos’un halefi olan İmparator Tiberios’tan (578-582) Sirmium’u savaş yapmadan kendisine vermesini istedi. Tiberios bunu reddedince Bayan zorlu bir mücadeleden sonra Sirmium’u zabtetti. Sirmium’un kaybı imparatorluğu derinden etkiledi. Çünkü aralarında başkent İstanbul’un da olduğu devletin batısı Avar akınlarıyla karşı karşıya kalmış oluyordu. Sirmium’un düşmesinden sonra iki taraf arasında Ağustos 582 yılında bir anlaşma imzalandı. Ancak bu anlaşma esnasında İmparator Tiberios ölmüş ve yerine Mavrikios (582-602) geçmişti. Anlaşıldığı kadarıyla Avarlarda da bir taht değişikliği yaşanmış, Bayan Hakan vefat ettiğinden yerini oğlu almıştı. 2 yıl sürdüğü anlaşılan bu anlaşmadan sonra taraflar arasında yine sorunlar baş gösterdi ve Avarlar Bizans’a zor anlar yaşattı. Nitekim Avarlar tarafından 584 yılında Viminacium ve ardından Singidinum ele geçirildi ve artık imparatorluk Avar tehdidine doğrudan açık hale geldi. Hatta Avarların Uzun Sur’un önlerine kadar gelerek imparatorluğa korku dolu anlar yaşattıkları görüldü. Bunun üzerine Mavrikios aynı yıl verginin artırılması koşuluyla Avarlarla anlaşma yapmayı tercih etti. Kaynakların ifadesine göre bu olaydan sonra Avar Hakanı Ankhialos şehrini kuşattı. Bu şehirde hamamlar bulunmaktaydı. Hakan, yanındaki hanımlarının isteği üzerine bu hamamlara dokunmadı. Çünkü bu bayanlar hamamları çok sevmiş ve zarar vermesini istememişlerdi. Söylendiğine göre bu sular yararlıydı ve sağlığa iyi geliyordu. Muhtemelen yine aynı dönemlerde (584) Avarlar, Slavlar ile birlikte Teselya, Attika’ya akında bulunup Peloponnes’e gitti. Selanik ilk defa bu akın esnasında Slavlar tarafından kuşatıldı. Slavlar bu

70

andan itibaren artık sadece yağma ile yetinmeyerek Bizans arazisine resmen yerleşmeye başladı ve Balkanları yurt edindi.

584 yılında yapılan anlaşma 1 yıl kadar sürdükten sonra bozuldu ve 585’ten itibaren Avarların Trakya bölgesine akınları başladı. Hatta 586 yılında Slavlar ile birlikte 100 bin kişilik orduyla Selanik kuşatıldı. İmparatorluk her ne kadar Avarlarla mücadele etse de Tuna ila Balkan Dağları arasındaki bölgeyi kaybetmiş durumdaydı. Yine 588 yılında Avarlar Slavlarla hareket ederek Trakya’ya akında bulundu.

591 yılında imparatorluk doğuda Sâsânîlerle savaşı bitirerek anlaşma yaptığından bölgedeki ordularının bir kısmını Avarlarla mücadele için Balkanlara çekti. Çünkü İmparator Mavrikios tahta çıktığından beri savunma durumundaydı ve bu tarihten sonra tüm gücüyle Tuna bölgesinde Avar ve Slavlara karşı mücadele etmeye başladı. 593 yılında hakan kendisine ödenen yıllık verginin artırılmasını talep edince imparator Mavrikios buna itiraz etti. Bu sebeple Avarlar Singidunum’a akında bulundu fakat bir hafta içinde buradan ayrılmak durumunda kaldı. İmparator Mavrikios’un kumandanlarından Priskus’u 594 yılında Aşağı Tuna bölgesinde yerleşmiş olan Slavların üzerine göndermesi Avarlar tarafından anlaşmaya aykırı bulundu. Bu yüzden Avar hakanı 596 yılında Belgrad’a yöneldi fakat imparatorluğun müdahalesi olunca bölgeyi terk ederek Dalmaçya’ya gitti. Üstelik aynı sıralarda Slavlarla birlikte yine Selanik’i kuşattı. İmparatorluk 599 yılında Köstence’ye akında bulunan ardından Edirne’den İstanbul’a kadar olan alan içinde önemli mevkileri ele geçiren Avarlarla Tuna’nın aralarında sınır olması ve yıllık ödenen verginin 120 bin altına çıkarılması hususunda anlaşma yaptı. Ancak imparatorluk büyük bir ihtimalle 601 yılında bu anlaşmayı hiçe sayarak Avarların üzerine yürüdü ve onları Tisa Nehri civarında büyük bir yenilgiye uğrattı. Kağan’ın dört oğlunu bu mücadele esnasında kaybettiği ifade edilir. İmparator Mavrikios’un, Phokas isminde bir askerin 602 yılında isyan ederek imparatorluğu ele geçirmesi sonucu hayatını kaybetmesiyle Avarlarla mücadele başka boyutlarda ilerleyen dönemlerde yine devam etti.

Görüldüğü üzere, İmparatorluk 570-602 yılları arasında ve özellikle İmparator Mavrikios zamanında Tuna sınırını huzura kavuşturmak için çalışmalara hız verdi. İmparator Avarlarla mücadele edebilmek için doğudaki tecrübeli askeri birliklerin Balkanlara çekilmesini sağlayarak güç dengesi oluşturmaya gayret etti. Bunu yaparken özellikle Güney Yunanistan bölgesine yerleşmiş olan Slavları da kontrol altına almaya çalıştı. Ancak imparatorun askeri disiplini ve ekonomik politikaları belirtildiği üzere kendisine karşı başlatılan isyan ile sona erdi. 71

Uygulamalar

1.Bulgarlarla ilgili Bizans kaynaklarına yansıyan bilgiler hakkında araştırma yapabilirsiniz.

2.Avarların imparatorlukla olan siyasi ve diplomatik ilişkileri üzerine çalışma yapabilirsiniz.

72

Uygulama Soruları

1. İmparatorluğun Bulgarlara bakışı üzerine bir değerlendirme yapınız?

2. Avarların imparatorlukla başlayan siyasi ve diplomatik ilişkileri nasıl olmuştur, anlatınız?

73

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

VI. yüzyılın başlarında imparatorluk Anastasios tarafından idare edilmekteydi. Bu dönemin en önemli olayı Türk asıllı Bulgarlar oldu. Dokuz Ogur Bulgarlarının 493, 499, 502 ve 506 yıllarında Bizans’a karşı saldırıları olmuş, özellikle 499 yılındaki saldırıda 15.000 kişilik Bizans ordusu hezimete uğratılmıştı. İmparator Bulgar tehlikesini bertaraf edebilmek için 497 yılında Silivri’den başlayıp Karadeniz’e uzanan Uzun Sur’un yapılması emrini verdi.

Anastasios’un haleflerinden Üsküp doğumlu Iustinianos döneminde Bulgarlar ile birlikte Avarlar ve Slavlar da devletin en önemli sorunları arasındaydı. İmparatorluk Bulgarları geleneksel politikalarını kullanarak bertaraf etmeye çalışırken yine bir Türk kavmi olan Avarları diplomatik ve siyasi düzeyde ilişkiler kurmak suretiyle engellemeye çalıştı. Fakat bu çabalar her zaman sonuç vermedi ve Avarlar sürekli imparatorluktan talepte bulunmaya çalıştı.

İmparatorluğun Avarlarla mücadelesi Iustinianos’un halefleri döneminde de sürdü ve hakanları Bayan liderliğinde önemli bir şehir olan Sirmium’u ele geçirerek imparatorluk karşısında önemli bir konuma yükseldiler. İmparator Mavrikios zamanı neredeyse tamamen Avarlarla mücadele içinde geçti ve imparatorluk orduları Avar ve Slavlara karşı ağırlıklı olarak Balkanlar bölgesinde bulunduruldu. Mavrikios’un 602 yılında tahttan indirilmesiyle bu mücadele halefleri döneminde devam etti.

74

Bölüm Soruları

1- “Uzun Sur” hangi kavmin akınlarından korunmak için yapılmıştır? a-Hunlar b-Gepidler c-Bulgarlar d-Avarlar e- Slavlar

2-Aşağıdakilerden hangisi İmparator I. Iustinianos döneminde IIIyricum bölgesinin kumandanlığına atanmış ve halkından tepki görmüştür? a-Kinal b-Sandil c-Mundo d-Zabergan e-İrnek

3-Aşağıdakilerden hangisi İmparator I. Iustinianos’un Bulgarları birbirine düşürme politikasının sebebi olamaz? a-Bulgarların arasındaki husumet b-Bulgarların imparatorluğa karşı akında bulunması c-İmparatorluğun uzun süredir Bulgarlarla mücadele etmesi d-İmparatorluğun Bulgarlardan çekinmesi e-Bulgarların imparatorluk karşısındaki başarıları

4-İmparator Anastasios zamanında Tuna’nın kuzeyinde görünen kavim aşağıdakilerden hangisidir? a-Hunlar b-Bulgarlar c-Gotlar d-Lombardlar e-Slavlar 75

5-İmparator I. Iustinianos’un Slavlara bakışı ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-İmparatorun Ostrogot ve Vandallarla uğraşması yüzünden onlarla mücadele edememesi b-Slavların Balkan topraklarına gelişini takip etmesi c-Slavların Balkanlara gelişini umursamaması d-Slavların gelişi sebebiyle Balkanlarda sınır güçlendirmesi yapması e-Slavlarla mücadelede Avar ve Bulgarlardan yardım alması

6-İmparator I.Iustinianos’un Avarlara bakışı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Avarları Bulgarlara karşı kullanabileceğini düşünmesi b-Avarlarla anlaşma yapması c-Avarlardan Slavlara karşı yardım almak istemesi d-Avarların daimi toprak isteğine olumlu yaklaşması e-Avar elçilerini kabul etmesi

7-Avar Hakanı Bayan’ın Balkanlarda en çok zabtetmek istediği şehir aşağıdakilerden hangisidir? a-Niş b-Belgrad c-Sirmium d-Ankhialos e-Sofya

8-Balkanlarda Avarlarla mücadele eden ve kendisine karşı isyan girişiminde bulunulan imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-Phokas b-Mavrikios c-Valens d-Iustinianos e-Iustinos

76

9-Avarların Balkanlardaki faaliyetleri esnasında başlarında bulunan ve aralarında Sirmium, Viminacium, Singidinum ve Ankhialos gibi şehirlerin ele geçirilişinde rolü olan hakan aşağıdakilerden hangisidir? a-Krum b-Mundo c-Kandik d-İlek e-Bayan

10-İmparator I.Iustinianos dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-Balkanlarda Slav, Avar ve Bulgarlarla mücadele etmesi b-Hunlarla savaşması c-Dış güçlere karşı politikasının olmaması d-Balkanlarda hiç sorun yaşamaması e-Kavimleri birbirine karşı kullanmaması

CEVAPLAR

1-C, 2-C, 3-A, 4-E, 5-C, 6-D, 7-C, 8-B, 9-E, 10-A

77

5.VII. YÜZYIL ve İMPARATORLUĞUN BALKAN POLİTİKASI

78

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

5.1.İmparator Phokas, Herakleios ve Konstans Döneminde Balkanlar

79

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular 1. İmparator Herakleios, Avar hakanına esir düşmekten nasıl kurtulmuştur? 2. Onogur Bulgarlarının lideri Orkhan’ın, İmparator Herakleios tarafından nasıl karşılandığını anlatınız?

80

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator Phokas, Bu imparatorlar zamanında Sebep – sonuç ilişkisi kurma Herakleios ve Konstans Balkanlarda yaşanan Kronolojik düşünme olaylarla ilgili bilgi sahibi Tarihsel analiz ve yorum Döneminde Balkanlar olunması Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

81

Anahtar Kavramlar

Sklavinie:Slavların Balkanlara yerleşmesi sonucu meydana getirdikleri müstakil oluşum.

Büyük Bulgarya: İmparator Herakleios zamanında Onogur Bulgarlarının lideri Orkhan’ın yeğeni Kubrat tarafından kurulan devlet.

Patrikios:unvan.

82

Giriş

Bu bölümde Avar, Bulgar ve Slavlarla imparatorluğun mücadelesi anlatılmakta ve İmparator Herakleios’un doğuda İran yani Sâsânîlerle mücadele edebilmek için Avarlarla anlaşma yapması üzerinde durulmaktadır. Bununla birlikte, Avarların imparatorun doğuda bulunduğu sırada Sâsânîlerle müşterek olarak İstanbul’u kuşatması ele alınmakta ayrıca Onogur Bulgarlarının lideri Orkhan’ın ve onun yeğeni Kubrat’ın devletle ilişkisi ve Kubrat’ın 635 yılında Büyük Bulgarya devletini kurması konuları anlatılmaktadır.

83

5.1.İmparator Phokas, Herakleios ve Konstans Döneminde Balkanlar

Bizans İmparatoru Phokas döneminde (602-610) Slavların Balkan bölgesinde kesin yerleşimi devam ederken imparator doğuda Sâsâniler ile mücadele edebilmek için imparatorluğu tehdit eden Avarlarla barış yapmaya çalıştı. Bunun için 604 yılında Avar hakanı ile anlaşmayı tercih ederek ona verdiği vergiyi artırma yoluna gitti. Ancak bu Avarları durduran bir gelişme olmadı. İmparator Herakleios zamanında ise (610-641) Avar ve Slavların hareketleri Balkanların geneline yayılmış, batıda Adriyatik sahillerine, doğu ve güneyde ise Ege sahillerine kadar ulaşmıştı. Bunlar imparatorluk topraklarını tahrip ettikten sonra hızla Tuna’nın gerisine çekilmekteydi. Ancak Slavların bölgeyi istilası Avarlar gibi olmamakta ve onlar kalıcı bir şekilde Balkanlara uzun zamandır yerleşmekteydi. Bu süreçte Balkanlarda müstakil sklavinie’lerin kurulması imparatorluğun Balkanlardaki varlığını tehlikeye düşürüyordu. Bunlar görünüşte imparatorluğa vergi ödemekteydi ama bölgede imparatorluk askeri gücünün yetersizliği istedikleri gibi hareket etmelerine yol açıyordu. İmparatorluğa karşı bazen Avar ve Slavların müşterek hareketleri de olmaktaydı. 614 yılında Dalmaçya bölgesinde bulunan Salona ile birlikte Belgrad, Viminacium, Sofya ve Niş tahrip edilirken; 617’de Avarlar yine Slavlarla birlikte, Teselya, Epiros ve Trakya’ya girerek Selanik’e saldırmışlardı. Hatta imparatorun esir düşmekten son anda kurtulduğu ifade ediliyordu. Rivayete göre, Avar hakanı ona bir haberci vasıtasıyla barış teklifinde bulunmuş ve imparatorda hakan ile ayrıntıları görüşmek üzere Marmara Ereğlisi’ne gitmişti. Ayrıca hakana vermek üzere yanında son derece kıymetli hediyeler de bulunmaktaydı. Hatta yapacakları anlaşmayı eğlencelerle kutlamak için atlı arabalar, yarış atları ve tiyatrocuları da beraberinde götürmüştü. Burada imparator Avarlar tarafından yakalanmak istenmiş fakat kaçarak kurtulmayı başarabilmişti. Söylendiğine göre imparatorun kaçarken tanınmamak için kıyafetlerini değiştirdiği ve sıradan bir insan gibi uzaklaştığı ifade edilmekteydi. Avarlar imparatorun kaçtığını fark edince onu yakalamak için peşinden gitmiş, İstanbul surları önüne kadar gelerek etrafı tahrip etmişlerdi.

Herakleios, Doğu’da Sâsâniler ile mücadele edebilmek için harekete geçmeden önce Avar Hakanı ile 619 yılında bir anlaşma yaptı ve bu şekilde imparatorluğun batı tarafını güvence altına aldı. Üstelik bu bölgedeki birliklerinin bir kısmını doğuya kaydırdı. İmparator İran ile mücadele ederken Avarların akını sebebiyle 622 yılında anlaşmayı bir kez daha yeniledi. Söylendiğine göre Avarlar, imparatorluktan 200.000 altın ve aralarında Herakleios’un oğullarından birinin de bulunduğu üst düzey esirler almışlardı. Yapılan bu barışa rağmen Avarlar imparatorun Sâsâniler ile mücadelesi sırasında başkent İstanbul’da 84

olmadığı bir zamanda şehri kuşattı. 626 yılında gerçekleşen bu kuşatmanın bir özelliği Sâsânîler ile müşterek olmasıydı. Rivayete göre Avarların İstanbul üzerine yürümesi hususunda Sâsânîlerin teşviki söz konusuydu. Bu sayede doğuda yoğun bir şekilde Sâsânîlerle mücadele içinde olan Herakleios’un buradan ayrılmasını ve süratle başkent İstanbul’a geri dönmesini sağlayarak bu tehlikeden kurtulmayı düşünüyorlardı. Sâsânî İmparatoru II. Hüsrev’in emri ile Şahbaraz komutasında büyük bir ordu Boğaziçi sahillerine kadar gelerek 626 yılı Haziran ayı başlarında Kadıköy ile Üsküdar arasında karargâh kurdu.

Bizans İmparatoru bu esnada şehirde olmadığından şehrin savunmasını oğlu III. Konstantinos, Patrik Sergius ve diğer devlet görevlileri yapmaktaydı. Bunlar surların tahkimi, erzak temini gibi işlerle uğraşırken Patrik Sergius da şehrin savunması hususunda halkı teşvik etmekte, yapmaları gerekenleri anlatmaya çalışmaktaydı. Sergius’un bizzat Ayasofya ve hipodromda halka konuşmalar yaptığı ve onları cesaretlendirdiği söylenmekte; Hz. İsa ve Meryem tasvirlerinin surlar üzerinde dolaştırılmasını emrederek Avarlara korku verilmesini istediği belirtilmekteydi.

Haziran sonlarında 30.000 kişiden oluşan Avarların öncü birlikleri Uzun Sur civarına kadar gelerek bir keşif seferinde bulunurken, Temmuz ayı başında da İstanbul’a 20-25 km.yaklaşıp geri çekildikleri gözlendi. Bununla birlikte aynı tarihlerde 1000 kişiden oluşan bir Avar birliği Galata civarına giderek Üsküdar-Kadıköy arasında karargâh kurmuş olan Sâsânîlerle uzaktan anlaşmaya çalışmışlardı. İmparatorluk durumun ciddiyeti üzerine Edirne civarında beklemekte olduğu ifade edilen Avar hakanına anlaşma yapmak için senatör Athanasius liderliğinde bir elçi heyeti göndermeye karar verdi. Bu heyete hakan, karşılanması mümkün olmayan isteklerde bulundu ve kendisini ikna etmeleri için yapmaları gerekenleri bildirdi. Hiçbir başarı sağlayamadan Avar karargâhından ayrılan Athanasius ikinci kez elçi olarak hakana gönderildiğinde ise çok ağır muamele ile karşılaştı. Bu heyetin dönmesinden sonra Avar hakanı içlerinde Slavların da olduğu 80.000 kişilik ordusu ile Temmuz sonlarında İstanbul surları önüne geldi ve 31 Temmuz’dan itibaren şehri kuşatmaya başladı. İmparatorluk elindeki imkânlarla karşı koymaya çalışırken ayrıca diplomasiyi kullanarak kuşatmayı kaldırdığı takdirde hakana yüksek miktarda vergi vereceklerini söyleyerek barış talebinde bulundu. Ancak Avarlar tarafından bu reddedildi. Hatta barışı temin için hakanla görüşmeye giden 5 kişilik heyet de eli boş geri gönderildi. Hakana göre şehri savunmak sonucu olmayan bir hareketti. Bu sebeple bir an önce teslim edilmesi gerektiğine inanmaktaydı. Aksi halde şehri yerle bir edeceğine yemin etmekte ve halkı öldüreceğini

85

söylemekteydi. Bundan sonra şehre hücumlarını daha da artıran hakan Sâsânîlerden de yardım almaya çalıştı. Ağustos’un ilk haftası denizden ve karadan şehre yönelik hücumlarını sıklaştıran Avar hakanı ne yazık ki tüm gayretine ve başkentte imparatorun olmamasına rağmen şehri ele geçiremedi. Kaynakların ifadesine göre, şiddetli geçen savaş neticesi deniz kanla boyanmış ve her taraf cesetlerle dolup taşmıştı. İfade edildiğine göre ölüler arasında pek çok kadında bulunmaktaydı.

Söylendiğinin aksine Avarlar imparatorluktan para koparmak için bu kuşatmayı gerçekleştirmemişlerdi. Onların niyeti doğrudan başkent İstanbul’u zapt etmek ve böylece imparatorluğa hâkim olabilmekti.

Askerleri ile birlikte geri çekilen hakan bu davranışıyla imparatorlukta büyük sevinç yaşanmasına neden oldu. İmparatorluk, Avarlardan kurtuluşu her yıl bayram olarak kutlama kararı aldı. Avarların geri çekilmesinden sonra Sâsânîler de bulundukları bölgeden ayrılmak durumunda kaldı. Bu kuşatmanın sonucu Avarları derinden etkilemiş ve onlara tâbi olan birçok kavim özellikle de Slavların, Avarlardan kurtulmak için çaba sarfettiği görülmüştü. Ama bu kuşatma söylendiği gibi Avarları bitiren veya yok eden bir sonuca neden olmadı. Çünkü Avarlar 805 yılında Franklar tarafından yıkılına kadar varlığını devam ettirebildi. Onlardan geride kalanlar ise Doğu Macaristan ve Balkanlar bölgesinde yaşamlarını sürdürmeye çalıştı.

Avar tehlikesinin bertaraf edilmesinden sonra Balkanlarda bu seferde Sırplar ve Hırvatlar göründü. Bölgenin kuzey batı kısmına Hırvatlar, güney batı taraflarına ise Sırplar yerleşti. Hırvatların, İmparator Herakleios ile anlaşarak Dalmaçya civarına geldikleri ve zaman içinde Avarları uzaklaştırarak bölgeye hâkim oldukları söylenmekteydi. İlk siyasi oluşumlarını burada meydana getiren Hırvatların muhtemelen VII. Yüzyılda da Hristiyanlığı kabul ettikleri görüldü.

Iustinianos döneminde Bulgarlarla yaşanan gelişmeler sonrası neler olduğu hakkında çok ayrıntılı bilgi bulunmamakla birlikte Herakleios zamanında Bulgarların ama bu sefer Onogur Bulgarlarının lideri Orkhan veya Orhan’ın 619 yılında maiyeti ile birlikte İstanbul’a geldiği görülmektedir. İmparator tarafından memnuniyetle karşılanan Orkhan’ın bu ziyaret esnasında her ne kadar mümkün görünmese de vaftiz edildiği rivayeti bulunmaktadır. İmparator Herakleios tarafından çok iyi ağırlanan Orkhan’a hediyeler verilmiş, “patrikios” unvanı tevcih edilmişti. Orkhan’ın yeğeni Kubrat ile birlikte dağınık boylar halinde yaşamlarını sürdüren Bulgarlar 635 yılında bir devlet kurdu. Bizans kaynakları tarafından 86

“Büyük Bulgarya” (Magna Bulgaria) olarak isimlendirilen bu devlet aşağı yukarı Kafkasların kuzeyi ile Azak Denizi ve civarını kapsamaktaydı. 635-665 yılları arasında hüküm süren Kubrat zamanında imparatorluğun başında yine Herakleios bulunmaktaydı. Kubrat sınır komşusu ve dönemin en büyük imparatorluklarından biri olan Bizans İmparatorluğu ile dostane ilişkiler kurmanın önemini anladığından İmparator Herakleios’a bir elçi heyeti göndererek anlaşma yapmak istediğini bildirdi. Bizans tarih yazarı Nikephoros’un kaydına göre Kubrat’ın bu isteği imparator tarafından kabul edildi ve iki taraf arasında hayatlarının sonuna kadar süreceği ifade edilen bir anlaşma yapıldı. Üstelik imparator bununla yetinmeyerek Kubrat’a pek çok hediye ile birlikte “patrikios” unvanını bahşetti ve bu şekilde Bizans-Bulgar ilişkileri yeni bir mahiyet kazandı. Hatta İmparator Herakleios’un ölümünden sonra Kubrat’ın, Herakleios’un eşi Martina ve çocuklarına özellikle tahta çıkması istenen Heraklonas’a yardım ettiği ve imparatorun diğer eşinden olan çocuklarına karşı Martina’yı ve evlatlarını desteklediği rivayet edilmekteydi. Ayrıca Martina’nın Herakleios’un ilk eşinden olan üvey oğlu III. Konstantinos’a karşı kurduğu ve onun ölümüyle sonuçlanan komploya Kubrat’ın da karıştığına dair halkın kuşkusu olduğu belirtilmekteydi.

Kubrat’ın kurduğu bu devlet uzun süreli olmadı. Onun 665 yılında ölümü üzerine beş oğlu rivayete göre babalarının isteği üzerine ülkeyi yönetmeye başladı. Ancak kardeşler arasında sorunlar çıkınca birbirlerinden ayrıldılar ve her biri kendilerine bağlı gruplarla bir tarafa gitti. Bunlardan sadece en büyükleri olan Bayan (kaynaklarda Baianos), baba topraklarında kalmayı tercih etti, fakat ilerleyen dönemde Hazarlar’ın hâkimiyetini benimsemek zorunda kaldı. Kubrat’ın üçüncü oğlu Asparuh (veya Esperüh) Dinyeper ve Dinyester nehirlerini Hazarlar’ın baskısı sonucu geçerek Tuna Nehri civarına geldi ve bu bölgede yaşamaya başladı. Burası çok iyi bir seçimdi, çünkü az ilerisinde geniş bir bataklık bulunmaktaydı ve bu bataklık savunma açısından düşmanlarına karşı onlara kolaylık sağlayacaktı.

Herakleios’un halefi olan torunu Konstans zamanında (641-668) Balkanlar’da Slav hâkimiyeti söz konusuydu ve imparatorun bölgeye yönelik 658 yılında bir seferi oldu. Belirtildiğine göre imparator bu sefer ile özellikle Makedonya taraflarında bulunan Slavlara imparatorluğun gücünü göstermiş ve onları imparatorluğun hâkimiyetine boyun eğdirmişti. Bu sefer Mavrikios döneminden bu tarafa Slavlara karşı yapılan en ciddi saldırıydı. Zira seferden sonra imparator çok sayıda Slavı Anadolu’ya getirerek iskân ettirdi.

87

Uygulamalar

1. Avarların Sâsânîlerle müşterek olarak 626 yılında gerçekleştirdikleri İstanbul kuşatması hakkında bilgi edininiz.

88

Uygulama Soruları

1. Avarların, Sâsânîlerle müşterek olarak 626 yılında gerçekleştirdikleri İstanbul kuşatması esnasında imparatorluğun durumunu anlatınız?

89

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İmparator Phokas döneminde Slavların Balkan bölgesinde kesin yerleşimi devam ederken imparator doğuda Sâsânîler ile mücadele edebilmek için imparatorluğu tehdit eden Avarlarla barış yapmaya çalıştı. Bunun için 604 yılında Avar hakanı ile anlaşmayı tercih ederek ona verdiği vergiyi artırma yoluna gitti. Ancak bu Avarları durduran bir gelişme olmadı. İmparator Herakleios zamanında ise Avar ve Slavların hareketleri Balkanların geneline yayılmış, batıda Adriyatik sahillerine, doğu ve güneyde ise Ege sahillerine kadar ulaşmışlardı. Avarların Sâsânîlerle müşterek gerçekleştirdikleri 626 yılı İstanbul kuşatması Herakleios dönemine denk geldi ve Avarlar geri çekilmek durumunda kaldı. Yine Herakleios döneminde Bulgar Hanı Kubrat liderliğinde Büyük Bulgarya devleti kuruldu. 635-665 yılları arasında hüküm süren Kubrat zamanında imparatorluğun başında yine Herakleios bulunmaktaydı. Kubrat sınır komşusu ve dönemin en büyük imparatorluklarından biri olan Bizans İmparatorluğu ile dostane ilişkiler kurmanın önemini anladığından İmparator Herakleios’a bir elçi göndererek anlaşma yapmak istediğini bildirdi ve imparatorunda uygun görmesiyle iki taraf arasında hayatlarının sonuna kadar süreceği ifade edilen bir anlaşma yapıldı.

90

Bölüm Soruları

1-İmparator Herakleios zamanında Slavların Balkan bölgesine yerleşimi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Kalıcı olarak bölgeye yerleşmeleri b-Bölgeyi tahrip ettikten sonra hızla geri dönmeleri c-İmparatorluğu Balkanlarda zorlamaları d-Avarların yardımını almaları e-Balkanlarda yayılmacı politika izlemeleri

2-İmparator Herakleios’un doğuda Sâsânîlerle mücadele edebilmek için Balkanlarda anlaştığı Türk kavmi aşağıdakilerden hangisidir? a-Avarlar b-Bulgarlar c-Hunlar d-Peçenekler e-Kumanlar

3-İmparator Herakleios zamanında gerçekleşen Avarların İstanbul kuşatması için aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-Kuşatmayı imparatorluğun önemsememesi b-Kuşatma sırasında imparatorun başkentte olması c-Avarların başkenti ele geçirme niyetlerinin olmaması d-Avarların çok hazırlıklı olmamaları e-Sâsânîlerle birlikte gerçekleştirilmesi

4-Aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? a-İmparator Herakleios zamanında Balkanlarda sorun olmaması b-İmparator Herakleios’un Bulgarları birbirine düşürmesi c-İmparatorluğun Avarlardan kurtuluşu bayram havasında kutlaması d-İmparator Herakleios’un Avarlarla anlaşma yapmaya önem vermemesi e-İmparator Herakleios’un Hunlarla uğraşması 91

5-635 yılında “Büyük Bulgarya Devleti”ni kuran lider aşağıdakilerden hangisidir? a-Orkhan b-Kinal c-Bayan d-Kubrat e-Asparuh

6-626 yılı İstanbul kuşatmasının sonuçları arasında aşağıdakilerden hangisi yer almaz? a-Avarlar tarafından İstanbul’un ele geçirilmesi b-Avarların geri çekilmesi sonrası Sâsânîlerin ayrılması c-İmparatorluğun bu günü bayram olarak kutlaması d-Avarların çok insan kaybına uğraması e-Avarların prestijinin kaybolması

7-Kubrat’ın ölümü sonrası oğullarından hangisi Tuna Nehri bölgesine geldi? a-Bayan b-Orkhan c-Mundo d-Asparuh e-Sandil

8-İmparator Konstans’ın Slavlara karşı 658 yılı seferinin sonuçları için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-İmparatorluğun gücünü göstererek başarılı bir sefer yapması b-Slavların imparatorluğun hâkimiyetini kabul etmesi c-Slavların başarılı olması d-Slavlara karşı yapılan ilk ciddi sefer olması e-Sefer sonrası çok sayıda Slavın Anadolu’ya gelmesi

92

9-Phokas dönemi ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur? a-Balkanlarda imparatorluğun sorununun olmaması b-Avarlarla sorun yaşamaması c-Anastasios’tan sonra tahta geçmesi d-Bulgarlarla mücadele etmesi e-Slavların Balkanlara yerleşiminin devam etmesi

10-VII. yüzyılın ilk yarısında Balkan bölgesi için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Avarların akınlarının olması b-Hunların bölgedeki faaliyetleri c-Slavların yerleşimi d-Büyük Bulgarya Devleti’nin kurulması e-İmparatorluğun Balkan bölgesine yoğunlaşması

CEVAPLAR

1-B, 2-A, 3-E, 4-C, 5-D, 6-A, 7-D, 8-C, 9-E, 10-B

93

6.İMPARATOR IV. KONSTANTİNOS ve HALEFLERİ DÖNEMİNDE BALKANLAR

94

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

6.1.İmparator IV. Konstantinos Zamanında Balkanlar

6.2.İmparator II. Iustinianos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

95

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1.Asparuh liderliğinde Balkanlar bölgesine gelen Bulgarlara Bizans İmparatoru IV. Konstantinos’un bakışı nasıl olmuştur, anlatınız?

2.II. Iustinianos’un Tervel ile nasıl temasa geçtiği hakkında bilgi veriniz?

96

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator IV. Konstantinos İmparator IV. Konstantinos Sebep – sonuç ilişkisi kurma Zamanında Balkanlar zamanında Balkanlarda Kronolojik düşünme Bulgarlarla mücadele ve Tarihsel analiz ve yorum Tuna Bulgar Devleti’nin Tarihsel sorgulamaya dayalı kurulmasının öğrenilmesi araştırma Anlatım

İmparator II. Iustinianos ve İmparator II. Iustinianos’un Sebep – sonuç ilişkisi kurma Halefleri Döneminde Bulgar ve Slavlarla Kronolojik düşünme mücadelesi ve Bulgar Hanı Tarihsel analiz ve yorum Balkanlar Tervel’in imparatorun ikinci Tarihsel sorgulamaya dayalı kez tahta çıkmasına yardımcı araştırma olmasının öğrenilmesi Anlatım

97

Anahtar Kavramlar

Trakya theması: İmparator IV. Konstantinos’un Bulgarlara karşı daha iyi savunma yapabilmek için Balkanlar bölgesinde oluşturduğu thema.

98

Giriş

İmparator IV. Konstantinos zamanında Balkanlarda Bulgarlarla mücadele edilmesi ve Bulgar Hanı Asparuh liderliğinde kurulan Tuna Bulgar Devleti’ni imparatorluğun tanıması anlatılmaktadır. IV. Konstantinos’un halefi ve oğlu II. Iustinianos döneminde de yine Bulgarlarla mücadele ve Slavlara karşı yapılan seferler ele alınmaktadır. Ayrıca Bulgar Hanı Tervel’in İmparator II. Iustinianos’a ikinci defa tahta çıkmasında yardımcı olması üzerinde durulmaktadır.

99

6.1.İmparator IV. Konstantinos Zamanında Balkanlar

İmparator Konstans’ın oğlu IV. Konstantinos devrinde (668-685) Azak Denizi’nin batısında yaşayan Asparuh liderliğindeki Bulgarlar, Hazarların baskısıyla, bulundukları toprakları bırakmak zorunda kalarak batıya doğru ilerledi ve muhtemelen 670’li yıllardan itibaren Tuna nehri civarında görünmeye başladı. İmparator IV. Konstantinos, bu kadar kalabalık bir topluluğun gelişinden haberdardı ve bunların ileride ciddi sorunlar çıkarabileceği düşüncesiyle kendi sınırlarında bulunmasından rahatsız oldu. Ancak ilk başlarda doğrudan bir müdahaleye gidemedi. Çünkü Araplar tarafından 674-678 yıllarında İstanbul kuşatılmıştı ve imparatorluk bütün gücüyle buraya odaklanmıştı. İmparator ancak Arapların bu başarısız İstanbul kuşatmasından sonra gözünü batıya çevirebildi. Zaten bu sıralarda Bulgarların imparatorluğa ait topraklara saldırılarda bulunması ve Tuna’nın güneyine doğru ilerleyerek Dobruca’ya girmesi hem imparatorun ne kadar isabetli bir zamanda harekete geçtiğini hem de Bulgarlara karşı tedirginlik duymakta ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkarmış oldu. Bulgarların saldırılarını cezasız bırakmamak ve onları bulundukları topraklardan sürüp çıkarmak için hemen ordu ve takviye güç olarak bir filo hazırlanmasını emreden imparator 680 yılında büyük bir orduyu Trakya’ya sevk ederken, bizzat başında bulunduğu filo ile Tuna’nın kuzeyinden Bulgar topraklarına girdi. Bulgarlar bu muazzam güç karşısında hiçbir şey yapmadan beklemeyi düşünmüşlerdi. Ancak imparatorluk ordularının bulundukları toprakların sulu ve bataklık olması yüzünden savaşamadıklarını görünce cesaretlendikleri görüldü. Hakikaten arazinin güçlüğü Bizans’ın ilerleyişini zorlaştırmakta ve savaşma gücünü yok etmekteydi. Buna bir de imparatorun gut hastalığının artması yüzünden 5 savaş gemisi ve kendisine bağlı adamlarla Mesembria’ya gitmesi eklenince mevcut durum daha da ağırlaştı. Üstelik bu ayrılışın, geride bıraktığı orduda imparatorun kaçtığı şeklinde yayılması infiale yol açtı. Oysa imparator daha Mesembria’ya gitmeden önce arkasında bırakacağı kumandanlarına ve adamlarına Bulgarları bulundukları yerlerden dışarı çekmek için uğraşmalarını, dışarı çıktıklarında ise onlara saldırmalarını emretmişti. Fakat şimdi imparatorun kaçtığına inanan orduda çözülmeler olmuş ve geriye dönme sesleri yükselmeye başlamıştı. Bu durum Bulgarların bulundukları yerden dışarı çıkıp Bizans’a saldırıya geçmelerine imkân verdi. Bulgarlar süratle Bizans ordusuna saldırarak neredeyse darmadağın ettiler. Çok sayıda Bizans askeri öldürülürken birçoğu da yaralandı. Bulgarlar kaçabilen askerlerin peşinden giderek onları Tuna Nehri’nin ötesine Varna’ya kadar takip etmeye başladı. Böylece Bizans bu seferden hiçbir başarı elde edemeden, üstelik prestiji tamamen sarsılmış olarak geri dönmek zorunda kaldı.

100

Bulgarların bu başarı sonrası 681 yılında Tuna Nehri ile Balkan Dağları arasındaki yerde Tuna Bulgar Devleti’ni kurmaları ve yine Bizans’a ait olan şehir ve kasabaları alarak devletlerini genişletmeye çalışmaları imparatorluk için endişe verici bir gelişmeydi. Çünkü kendi sınırlarında bir devlet kurulmuştu ve bunu kabullenmesi mümkün değildi. Fakat o an içinde bulunduğu şartlar ve Bulgarlar karşısında aldığı ağır hezimet, istemeden de olsa Bizans’ı bu devleti kabul etmeye zorladı. Ayrıca imparatorun yaşanan bu gelişmelerden sonra Bulgarlarla anlaşma yapması ve onlara yıllık vergi ödemeye söz vermesi de Bizans için ağır bir darbe oldu. Oysa daha yeni ortaya çıkmış bir devletin köklü bir geçmişe sahip olan Bizans’tan vergi alması asla düşünülemezdi. Zaten Bizans tarih yazarı Theophanes de Bulgarlar karşısında yaşanan yenilgiden ötürü Bizans’ın perişan olduğunu söylemekte, kabile ve kavimleri kendisine tebâ haline getiren imparatorun böyle bir kavme yenilmesine herkesin şaşırdığını ifade etmektedir. Bir süre sonra Bulgarlar karşısında aldığı hezimet ve kendisine yönelik eleştiriler karşısında Bizans İmparatoru IV. Konstantinos’un Bulgarlara karşı daha iyi savunma yapabilmek için Balkanlar bölgesinde Trakya themasını oluşturduğu görülmektedir. Bulgarlar bundan sonra bölgede bulunan Slavlar ve diğer halklara karşı bir üstünlük sağladılar ve imparatorluk için Tuna’nın doğusunda tehdit olarak kaldılar. Avarlar ile imparatorluk arasında 680’lerden aşağı yukarı Avarların yıkılışına kadar olan süreçte yani IX. Yüzyıl başlarına kadar bölgede tampon konumunda bulundular. Bulgarların devlet kurması imparatorluğun politikasında önemli değişikliklere yol açtı.

6.2. İmparator II. Iustinianos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

IV. Konstantinos’un Bulgarlarla imzaladığı barış anlaşması oğlu İmparator II. Iustinianos devrinde (685-695;705-711) bozulmuş ve taraflar arasında ufak çaplı çatışmalar görülmüştü. İmparatorun bu esnadaki hedefi Slavlar oldu ve oldukça kalabalık bir orduyu Anadolu’dan Trakya’ya geçirerek 688-689 yıllarında Slavlara karşı harekete geçti. Bu sırada Selanik civarında Bulgarlarla çatışmaya girdi. Ancak esas gayesi Slavlara yönelik olduğu için bütün gücüyle onlara yöneldi ve geri püskürtmeyi başararak pek çok esir aldı. Tehcir ve iskân politikası takip eden imparator bu esirler ile birlikte rivayete göre Balkanlardaki Slavların bir kısmını Anadolu’da bulunan Opsikion themasına göndererek yerleşmelerini sağladı. Bu sayede Anadolu’daki nüfusu artırmayı düşündü. İmparatorluk gerçekten VI. Yüzyılın sonundan IX. Yüzyılın ortalarına kadar nüfus problemiyle uğraşmak durumunda kaldı. Sürekli süren savaşlar nedeniyle nüfusu azalan şehirlerin farklı yerlerden getirilen insanlarla

101

takviye edilmesine çalışıldı. Bu durum Balkanları da ilgilendirdiğinden imparatorluğun Anadolu’dan veya başka bölgelerden insanlar getirerek buranın nüfus olarak güçlenmesine çalıştığı görüldü. Slavlara karşı giriştiği bu seferden başarılı bir şekilde geri dönen imparator yolda Bulgarların saldırısına uğradı. Bir dağ geçidinin dar yerinde sıkıştırılan imparator ve ordusu oldukça zor anlar yaşamış ancak güç de olsa bu durumdan kurtulmayı başarmıştı.

Bu olaydan sonra II. Iustinianos’un Bulgarlarla ilişkilerinin karşılıklı dostluk ve yardım şeklinde tezahür ettiği görüldü. Bilindiği gibi II. Iustinianos iki dönem imparatorluk yapmış, ilk hükümdarlığı esnasında tahtan indirilerek Kırım’a sürgün edilmişti. Buradan Hazar Hakanı’nın yanına sığınan II. Iustinianos başkentin Hakan üzerindeki baskıları sonucu Hazar ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış ve Kırım üzerinden Karadeniz’in batı taraflarına gelmeyi başarabilmişti. Buradan Bulgar Hanı Asparuh’un 702’de ölümü üzerine yerine geçen oğlu Tervel (Terbelis) ile temasa geçen Iustinianos, tekrar Bizans tahtına çıkabilmek için ondan yardım istedi. Bu yardıma karşılık Tervel’e pek çok hediye ile birlikte kendi kızını eş olarak vereceği vaadinde bulundu. Bu teklifi kabul eden Tervel onunla işbirliği yapacağına ve yardımda bulunacağına yemin ettikten sonra bizzat kumanda ettiği ordu ile birlikte yanında II. Iustinianos da olduğu halde 705 yılında İstanbul’a geldi. Surlar önünde karargâh kuran ordu aşılmaz surlar karşısında hiçbir şey yapılamayacağını anlamakta gecikmedi. Iustinianos, Bizans askerleri ile konuşup onları ikna etmeye çalışsa da askerler tarafından aşağılanarak geri çevrildi. Sonunda Iustinianos güvendiği birkaç adamla birlikte şehre su sağlayan kanalların birinden başkente girmeyi başardı ve yeniden tahtını elde etti. İmparator kendisine tekrar tahtı elde etmesini sağlayan Tervel’e “caesar” unvanını bahşederek ona verdiği değeri göstermeye çalıştı. Bu unvan en önemli şeref unvanıydı ve bir yabancı hükümdara ilk kez verilmekteydi. Tervel’e bu unvandan başka pek çok hediye de verildi ve imparatorun yanında tahtta oturma şerefine nail oldu. Bu durum onun değerini gerek ülkesinde gerekse dış dünyada artırdığı gibi imparator, Balkan Dağları’nın doğusundaki bölgeyi de ona bıraktı. Ayrıca II. Iustinianos, IV. Konstantinos zamanında Bulgarlara ödenen vergiyi vermeyi de kabul etti.

Bizans-Bulgar ilişkileri 708 veya 709 yılında birdenbire bozuldu. İmparator Iustinianos büyükçe bir ordu ve donanma ile Tervel’in vergi isteğini bahane ederek Bulgarlara karşı harekete geçti. Donanmanın Karadeniz’in batı sahilinde bulunan Ankhialos’ta demirlemesini emreden imparator ordusuna da iç kısımlara giderek karargâh kurmak için araştırma yapmaya gönderdi. Bizans askerlerinin hem iyi bir yer hem de yiyecek bulmak için etrafta dolaşmaları Bulgarların gözünden kaçmadı ve hızla Bizanslılara saldırma fırsatı verdi.

102

Bulgarlar pek çok Bizans askerini öldürürken çoğunu da esir aldı. Iustinianos ve yanındakiler Ankhialos’a sığınarak şehrin kapılarını kapattılar. Buradan çıkmanın çok zor olduğunu bilen imparator, şehrin surlarına yiyecek koydurarak gizlice gemiye binmeyi başardı ve İstanbul’a doğru yola koyularak perişan olmuş bir şekilde başkente geldi. Tervel ise imparatorun aksine, kazandığı bu zaferin sonuçlarından istifade etmediği gibi Iustinianos’a olan sadakatini sonuna kadar gösterdi. Hatta imparatora Kırım üzerine yapacağı sefer için yardım amacıyla 3000 Bulgar askeri göndermekten de geri durmadı.

Balkanlarda Bulgarlara karşı IV. Konstantinos tarafından oluşturulan Trakya themasından sonra II. Iustinianos tarafından da themasının meydana getirildiği bilinmektedir. II. Iustinianos’un 711 yılında bir darbe ile öldürülmesinden sonra tahtta çıkan İmparator Philippikos devrinde (711-713) Tervel, Iustinianos’un intikamcısı olarak ortaya çıktı ve Bizans’a savaş açtı. Altın Kapı’ya kadar gelerek şehrin civarını tahrip etti. Çaresiz kalan Philippikos, Opsikion theması birliklerinin Tervel’e karşı mücadele için Trakya’ya geçirilmesini emretti. Ancak bu birlikler İmparator Philippikos’a karşı ayaklanarak onu tahttan indirip yerine II. Anastasios’u (713-715) getirdi. II. Anastasios’un tahttan indirilmesi ve yerine III. Theodosios’un geçmesi (715-717) ile başlayan süreçte Anastasios’un tekrar tahtı elde etmek için çalışmalar yaptığı görüldü. Hatta Anastasios Bulgarlardan yardım istedi. Bu teklifi kabul eden Bulgarlar, Anastasios ile birlikte hareket ederek Selanik’e kadar geldi. Ancak İmparator III. Theodosios durumun ciddiyetini anlayarak hemen Bulgarlara haber gönderdi ve barış yapmalarını ayrıca düşmanlarını kendisine teslim etmelerini istedi. Bulgarlar, bu durum karşısında yaptıklarının yanlış olduğunu anladı ve imparatordan bağışlanmalarını isteyerek barış sözü verdi. Ayrıca onlar imparatorun istediği esirleri göndereceklerini de kabul ettiler ve Anastasios ile birlikte Selanikli din adamlarının da aralarında olduğu pek çok esiri imparatora gönderdiler.

Bizans’ın Tervel ile anlaşma yapmak istemesinde imparatorun hâkimiyetini devam ettirme isteği olduğu gibi, herhalde Araplarla olan mücadelenin başlayacak olmasının da etkisi bulunmaktadır. Bu nedenle Bizans, Tervel ile anlaşma yapmayı uygun gördü. Buna göre; imparatorluk Tervel’e yıllık vergi vermeyi kabul ederken, değerli hediyelerle birlikte 30 libre altın göndermeyi, iki ülke arasındaki pazarların serbest bırakılmasını, esir ve mülteci değişimini ve iki ülke tüccarlarının serbest ticaret yapmaları gibi bir takım maddeleri kabul etti. İmparator III. Theodosios bu anlaşmayı yapmayı istemiş olsa bile kabule pek yanaşmadı. Ancak kendisinden sonra gelen imparator III. Leon bu anlaşmayı kabul etti.

103

Uygulamalar

1. Tuna Bulgar Devleti’nin kurulmasının Bizans İmparatorluğu için ne anlam ifade ettiğini araştırınız.

2. İmparator II. Iustinianos’un Bulgar Hanı Tervel ile nasıl temasa geçtiğini öğreniniz.

104

Uygulama Soruları

1. Tuna Bulgar Devleti nasıl kurulmuştur, anlatınız? 2. II. Iustinianos’un ikinci kez imparator olması hakkında bilgi veriniz?

105

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İmparator IV. Konstantinos devrinde Azak Denizi’nin batısında yaşayan Asparuh liderliğindeki Bulgarlar, Hazarların baskısıyla, bulundukları toprakları bırakmak zorunda kalarak batıya doğru ilerledi ve muhtemelen 670’li yıllardan itibaren Tuna nehri civarında göründü. İmparator hemen ordu ve takviye güç olarak bir filo hazırlanmasını emretti. 680 yılında büyük bir orduyu Trakya’ya sevk ederken, bizzat başında bulunduğu bir filo ile Tuna’nın kuzeyinden Bulgar topraklarına girdi. Ancak imparatorluk Bulgarlar karşısında hezimete uğradı. Bulgarlar bu başarı sonrası 681 yılında Tuna Nehri ile Balkan Dağları arasındaki yerde Tuna Bulgar Devleti’ni kurdu ve imparatorluk bu devleti istemeden de olsa tanımak durumunda kaldı.

İmparator IV. Konstantinos’un 685 yılında vefat etmesi ile yerine oğlu II. Iustinianos geçti (685-695;705-711). İki dönem imparatorluk yapan ve ilk hükümdarlığı esnasında tahtan indirilerek Kırım’a sürgün edilen Iustinianos daha sonra Hazarlara sığındı. Ancak başkentteki yeni hükümetin ısrarla kendisini hakandan istemesi üzerine buradan ayrıldı ve Bulgar Hanı Tervel ile temasa geçti. Tervel’in yardımı ile ikinci kez imparatorluk tahtına çıkmayı başarabildi. İmparator kendisine tekrar tahtı elde etmesini sağlayan Tervel’e “caesar” unvanını bahşederek ona verdiği değeri göstermeye çalıştı. Bu unvan en önemli şeref unvanıydı ve bir yabancı hükümdara ilk kez verilmekteydi. Tervel’e bu unvandan başka pek çok hediye de verildi ve imparatorun yanında tahtta oturma şerefine nail oldu.

106

Bölüm Soruları

1-Tuna Bulgar Devleti hangi imparator zamanında kurulmuştur? a-Herakleios b-Phokas c-Anastasios d-Konstans e-IV. Konstantinos

2-İmparator IV. Konstantinos’un Bulgarlarla mücadelesinde aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? a-İmparatorluğun Bulgarlara karşı başarılı olması b-Arapların İstanbul kuşatmasından sonra imparatorun Bulgarlara yönelmesi c-İmparatorun 680 yılında filo ve orduyla hareket etmesi d-İmparatorun mücadele esnasında rahatsızlanarak Mesembria’ya gitmesi e-İmparatorun Bulgarlardan tedirgin olması

3-Tuna Bulgar Devleti’nin kurulması sonrası yaşananlar ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur? a-İmparatorluğun bu devleti tanımakta zorlanmaması b-Bulgarların devlet kurmasından memnun kalması c-Bu devleti tanımakta zorlanması d-Bölgede idari bir düzenleme yapmaması e-Bulgarlara vergi verme gereği duymaması

4-Balkanlarda Trakya themasının oluşmasına sebep olan olay aşağıdakilerden hangisidir? a-Slavların bölgedeki faaliyetleri b-Avarların imparatorluğu uğraştırması c-İmparatorluğun bu idari düzenlemeyi gerekli görmesi d-Tuna Bulgar Devleti’nin kurulması e-Hunlarla mücadele edilmesi

107

5-İmparator II. Iustinianos’un Balkanlarda Slavlara yönelik hareketinin sonucu aşağıdakilerden hangisi olamaz? a-Slavlara yönelik seferin başarılı olması b-Trakya themasının oluşması c-Slavlardan esir alınması d-Slavlara karşı tehcir ve iskan politikası uygulaması e-Slavlardan bir kısmının Opsikion themasına yerleştirilmesi

6-İmparator II. Iustinianos’a yardım eden Bulgar hanı aşağıdakilerden hangisidir? a-Orkhan b-Tervel c-Kubrat d-Bayan e-Asparuh

7-İmparator II. Iustinianos’un ölümünden sonra Bulgarların imparatorluğa yaklaşımı ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur? a-İmparatorun intikamcısı olarak ortaya çıkmaları b-İmparatorun ölümünden istifade etmeleri c-İmparatorluk ile ilişkilerini dostça sürdürmeleri d-İmparatorlukla anlaşma yapmak istemeleri e-İmparatorluğa karşı Araplarla anlaşmaları

8-IV. Konstantinos dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Arapların İstanbul kuşatmasının olması b-Bulgarlarla mücadele etmesi c-Avarların İstanbul’u kuşatmaları d-Trakya themasının kurulması e-Kendisinden sonra II. Iustinianos’un geçmesi

108

9-II. Iustinianos tarafından Balkanlarda oluşturulan thema aşağıdakilerden hangisidir? a-Trakya b-Draç c-Makedonia d-Anatolikon e-Hellas

10-İmparator II. Iustinianos’un tahtan indirildikten sonra sığındığı Türk kavmi aşağıdakilerden hangisidir? a-Hunlar b-Avarlar c-Peçenekler d-Hazarlar e-Bulgarlar

CEVAPLAR

1-E, 2-A, 3-C, 4-D, 5-B, 6-B, 7-A, 8-C, 9-E, 10-D

109

7. ANKHİALOS SAVAŞI ve BALKANLAR

110

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

7.1. İmparator V. Konstantinos ve Balkanlar

7.2. İmparator VI. Konstantinos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

111

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. İmparator VI. Konstantinos’un Bulgarlarla mücadele esnasında savaş alanından kaçması üzerine bir değerlendirme yapınız?

2. İmparator V. Leon’un Bulgar Hanı Krum ile mücadelesini anlatınız?

112

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator V. Konstantinos İmparator V. Konstantinos Sebep – sonuç ilişkisi kurma ve Balkanlar zamanında Bulgarlarla Kronolojik düşünme yapılan mücadele ve Tarihsel analiz ve yorum imparatorun Ankhialos Tarihsel sorgulamaya dayalı Savaşı ile onları ilk kez araştırma yenilgiye uğratmasının ele Anlatım alınması

İmparator VI. Konstantinos İmparator VI. Konstantinos, Sebep – sonuç ilişkisi kurma ve Halefleri Döneminde V. Leon ve I. Nikephoros Kronolojik düşünme dönemlerinde Bulgarlarla Tarihsel analiz ve yorum Balkanlar mücadele edilmesinin Tarihsel sorgulamaya dayalı öğrenilmesi araştırma Anlatım

113

Anahtar Kavramlar

.Ankhialos Savaşı: 30 Haziran 763’te İmparator V. Konstantinos ile Bulgar Hanı Teletz arasında yapılan ve Bulgarların imparatorluk karşısında ilk kez ciddi yenilgi aldığı savaş.

114

Giriş

Bu bölümde, İmparator V. Konstantinos’un Bulgarlara karşı üst üste düzenlediği seferleri üzerinde durulmakta ve Ankhialos Savaşı ile onları ilk kez yenilgiye uğratması anlatılmaktadır. V. Konstantinos’un halefleri VI. Konstantinos, V. Leon ve Nikephoros dönemlerinde de Bulgarlarla mücadelenin devam ettiği belirtilmekte ve İmparator Nikephoros’un bu mücadele sırasında hayatını kaybetmesi ele alınmaktadır.

115

7.1. İmparator V. Konstantinos ve Balkanlar

V. Konstantinos ve halefleri döneminde Balkanlardaki en büyük sorun yine Bulgar meselesi oldu. Bilindiği gibi Bulgar Hanı Tervel ile III. Theodosios arasında imzalanan anlaşma III. Leon döneminde resmileşmişti. Tervel anlaşmaya duyduğu hürmet sebebiyle 717 yılında Arapların İstanbul’u kuşatmalarında imparatorluğa yardımda bulundu. Bunu bir zorlama veya kendisinden istendiği için yapmamış sadece hissettiği sadakat sebebiyle gerçekleştirmişti.

İmparator V. Konstantinos devrinde (741-775) Bulgarlarla savaş devam etti ve imparator onlara karşı 9 büyük sefer yaptı. Bulgarlar bu süreçte imparatorluğa yönelik akınlarda bulunmuş aynı zamanda imparatorun Malatya ve Erzurum’dan tehcir ettirdiği insanları Trakya’ya yerleştirmek için bu bölgelerde kasaba ve şehirler inşa ettirmeye başlamasından rahatsız olmuşlardı. Bizans tarih yazarı Theophanes’in kaydına göre 755 veya 756’da gerçekleşen bu olayda Bulgarlar Tervel’in 718 yılında ölümünden sonra haleflerinden biri olan hanları muhtemelen Kormişos liderliğinde imparatorluğun bu şehirleri yaptırmak için çok parası olduğunu düşündüğünden haraç istemeye başladı. İmparator onların gösterdikleri bu tavra çok sinirlendi ve haraç istemek için gönderilen elçileri aşağılayarak huzurundan kovdu. Bulgarlar da imparatorun onur kırıcı bu davranışından duydukları kızgınlıkla Uzun Sur’un olduğu bölgeye, hatta başkentin önlerine kadar gelerek etrafı tahrip ettikten ve pek çok Bizanslıyı esir aldıktan sonra geri çekildi. İmparatorun buna tepkisi ağır oldu ve ordusu ile birlikte üzerlerine yürüyerek pek çoğunu öldürdü. Hatta bununla da yetinmedi ve onlara karşı hem karadan hem de denizden saldırıya geçti. Donanmayı Karadeniz yoluyla Tuna Nehri civarına gönderirken ordu da Bulgar topraklarına girdi. İmparatorluk orduları her tarafı ateşe vererek talan etti. İmparator Bulgarlarla Markellai olarak adlandırılan yerde savaşa tutuştu ve galip gelerek onlardan pek çok esir aldı. Bu yaşananlar karşısında Bulgarlar barış istemek zorunda kaldılar ve kendi çocukları arasından seçtikleri rehineleri imparatora gönderdiler. Aldıkları bu yenilgiyi hiç unutamayan Bulgarlar üç yıl sonra 759 veya 760 yılında tekrar saldırıda bulunarak imparatoru çok zor durumda bıraktılar. Üstelik imparatorun önemli görevlerde bulunan adamlarından bazılarını öldürerek büyük başarılar kazandılar. Sonuçta imparatorluk orduları onur kırıcı ve perişan bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı.

116

Bulgarlara karşı gerçekleştirdiği bu seferlerden bir sonuç alamayan Bizans’a 762 yılında bir fırsat doğdu. Kaynakların bildirdiğine göre Bulgar tahtına 30 yaş civarında olduğu belirtilen Teletz seçildi. İmparatorluğa karşı düşmanca tutumunu hemen belli eden ve Trakya bölgesine saldırılarda bulunan Teletz’in bu davranışı uzun süredir Bulgar meselesini tamamen halletmek isteyen imparatorluğu harekete geçirdi. Bizzat imparatorun başında olduğu büyükçe bir ordu Trakya’ya intikâl ettirilirken 800 savaş gemisinden meydana geldiği belirtilen filo da Karadeniz üzerinden yola çıkarıldı. Teletz etraftan topladığı 20.000 askeri en stratejik bölgelere yerleştirerek bir güvenlik zinciri oluşturmaya çalışmıştı. İmparator Konstantinos daha önceden II. Iustinianos zamanında yine Bulgarlarla savaşın yapıldığı Ankhialos’a kadar geldi. Teletz ve ordusu da imparatorun bulunduğu yere gelerek beklemeye başladı. 30 Haziran 763’te iki taraf arasında başlayan savaş tüm gün sürdü ve Bulgarların neredeyse yok olmaları ile sonuçlandı. Hem karada hem de denizde aldığı mağlubiyet sonrası Teletz kaçmak zorunda kalırken geride Bizanslılar tarafından öldürülmüş ve esir alınmış çok sayıda Bulgar bıraktı. Esirlerle birlikte başkent İstanbul’a dönen imparator kazandığı zaferden ötürü halkı tarafından büyük sevinç gösterileri ile karşılandı. İmparator yanında getirdiği esirlerin işkence aletleri ile sürüklendikten sonra öldürülmesini emretti. Bulgarlar karşısında elde ettiği bu başarı Bizans’a büyük moral verdi. Bulgarlar ise başlarına gelen bu felaketi bir türlü içlerine sindiremedi ve bu yenilginin Teletz yüzünden başlarına geldiğini düşündü. Sonuçta Teletz bir ayaklanmaya kurban gitti ve adamları tarafından öldürüldü. Bundan sonra Bulgar tahtında belirsizlik yaşanmaya başladı. Ancak kısa süre sonra eski hanlarından muhtemelen Kormişos’un damadı Sabinos’u tahta geçirdiler. Sabinos’un imparatorluğa barış için elçi göndermesi halkını memnun etmedi. Bulgarlar, Sabinos’un Bizans ile barışma isteğine karşı çıktılar. Kısa süre sonra çıkan isyan sonucu Sabinos tahtından indirildi ve perişan halde Mesembria’ya kaçmak zorunda kaldı. Buradan da Bizans İmparatoru V. Kontantinos’a sığındı ve imparator tarafından memnuniyetle kabul edildi.

770 yılında Telerig, Bulgarların başına geçince imparatorluğa yönelik mücadeleye devam etti. Ülkesini Bizans’a karşı günden güne güçlendirmeye çalışan Telerig’e karşı V. Konstantinos 773 yılında bir sefer düzenleyerek hanı anlaşma yapmaya zorladı. İmparator bundan sonra da Bulgarlarla mücadelesini sürdürdü ve onlara karşı 775 yılında çıktığı bir seferde hayatını kaybetti. Rivayete göre bu sefer esnasında imparatorun ateşi yükselmiş, ayakları şişmeye başlamış ve doktorlar çaresizlik içinde teşhis koymakta zorlanmışlardı. Böylesi zor bir anda orduya geri dön çağrısının yapıldığı ve imparatorun Silivri’ye kadar yatakta ağır bir vaziyette getirildiği buradan da gemiye bindirilerek İstanbul’a taşındığı kısa 117

süre içinde de öldüğü ifade edilmekteydi. Bu olaydan sonra Bulgarlar arasında sorunlar başladı ve ülkede belirsizlik görüldü. Hatta bu zor günlerde Telerig’in de imparatorluğa sığındığı ifade edildi.

Bulgarlar görüldüğü üzere gerçekleştirdikleri akınlarla imparatorluğu oldukça tedirgin etti. Bulgarlara karşı imparatorluk çok mücadele etmişse de 763 yılındaki Ankhialos Savaşı’na kadar onlara karşı ciddi bir başarı kazanamadı. Ancak bu da Bizans açısından Bulgar sorununu kökten halleden sonuç olmadı.

7.2. İmparator VI. Konstantinos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

VI. Konstantinos zamanında (780-797) Balkanlar bölgesinde yine Bulgarlarla mücadeleye devam edildi. Bu esnada Bulgarların başında Kardam Han (777-802) bulunmaktaydı. Bizzat imparatorun başında bulunduğu ordu 792 yılı Temmuz ayında Bulgarlara karşı sefere çıktı. Hazırlıksız olduğu ifade edilen ordu Markellai yakınlarında Bulgarlarla yaptığı savaşta ağır bir yenilgi aldı. İmparatorun kaçtığı bu sefer sonrası savaş alanında bırakılan tüm malzemeler, yiyecekler, atlar, kıymetli eşyalar hatta imparatorun çadırı bile Bulgarların eline geçti ve imparatorluk yüksek miktarda vergi ödemek suretiyle Bulgarlara karşı durumunu korumaya çalıştı.

Bulgarların Balkanlardaki faaliyetleri ve imparatorluğa karşı düşmanca tavırları İmparator I. Nikephoros döneminde de (802-811) sürdü. Bu esnada Bulgarların başında Krum isminde mücadeleci bir hükümdar bulunmaktaydı. Avarların, Franklar tarafından ortadan kaldırılmasından sonra daha serbest hareket eden Bulgarlar Krum ile birlikte dahili sorunlarını çözdükten sonra Bizans ile mücadeleye başlamışlardı. Krum’un niyeti Bulgarları birleştirmek ve sınırlarını genişletmekti. Bu esnada Bulgarların sınırları tahminen batıda Belgrad, güneyde Selanik ve kuzeyde Erdel’e uzanmış ve Tisa Nehri Karolenjiyen Frank Devleti ile arasında sınır oluşturmuştu. İmparatorluk Krum’a karşı Burgaz (Develtos), Edirne, Filibe ve Sofya’dan meydana gelen güçlü bir savunma hattı oluşturarak durumu kendi lehine çevirmeye çalıştı. Ancak çok hırslı olan Krum 809 yılında Sofya’ya girmek suretiyle bu hattı geçersiz kıldı ve garnizon ile birlikte sivil halktan 6000 kişiyi katlederek şehre hâkim oldu. Nikephoros buna karşılık vermek için Bulgarların başkenti Piliska üzerinden Sofya’ya yöneldi fakat istediği sonucu alamadı. Bununla birlikte bölgede güçlendirme çalışmalarında bulundu. Ayrıca Krum’un Slavları birleştirme politikasının önünü kesmek için Anadolu’dan getirdiği halkı Balkanlardaki Slav bölgelerine yerleştirdi. Çünkü bu sıralarda Peloponnes bölgesinde yaşayan Slavların imparatorluğa karşı isyanı olmuş, güçlükle bastırılan bu isyan sonrası 118

Makedonya’da bulunan Slavlarda da hareketlenme başlamıştı. Hatta bu bölge Slavlarının Bulgarlardan yardım istediği söylenmekteydi. Bu sebeple Krum’un Slavları birleştirme politikası imparatorluğu tedirgin etmiş olabilirdi. İmparator mücadelesini bırakmadan iki yıl süren ciddi hazırlıklardan sonra 811 yılında tekrar Krum’un karşısına çıktı. Pliska’yı tahrip edip, Krum’un sarayını yıkarak Bulgar topraklarında hızla ilerledi. İmparatorun bu kararlı tutumu karşısında Krum barış teklifinde bulundu. Ancak Nikephoros, bu teklifi kabul etmedi çünkü Bulgar meselesini kesin olarak halletme niyetindeydi. İmparatorluk ordusu Bulgar topraklarında yürürken Bulgarlar dağlara sığınarak Bizans ordusunu izlemeye çalışmaktaydı. Hatta Krum’un dağlarda pusuya yattığı bile ifade edilmekteydi. Gerçekten Nikephoros ve ordusu dağ geçitlerindeyken Krum’un ani saldırısıyla karşılaştı ve imparatorluk ordusu 811 yılı Temmuz ayında Krum tarafından imha edildi. Kafası kesilen imparatorun kafatasının Bulgarlar tarafından şarap kadehi olarak kullanıldığı rivayet edilmektedir. Bu yenilgi imparatorluğu derinden etkiledi ve itibarına ağır bir darbe vurdu. Krum, bu başarı sonrası ülkesinin topraklarının güneybatıya doğru genişlemesini sağladı.

Yeni imparator Mikhail Rangabe (811-813) Bulgarlar karşısında imparatorluğun durumunu düzeltmeye çalışsa da başarılı olamadı. Krum, 812 yılında Filibe ve Burgaz’ı zabt ederken donanmasının olmadığı söylenmesine rağmen Mesembria’yı işgal etti. Bu şehrin işgalini ve Krum’un kendilerine sunduğu barış teklifini imparatorluk çok ciddiye almadı. Muhtemelen Bulgar hanının başarısız kalacağını tahmin etmekteydi. Ama Krum şehri ele geçirince Mikhail endişelendi ve yanlış bir politikayla savaş kararı verdi. 813 yılı Haziran ayında imparatorluk ordusu ile Krum Edirne civarında karşılaştı ve Bizans yine ağır bir yenilgiye uğradı. Bu duruma gelinmesinde Anatolikon theması kumandanı Leon’un savaş esnasında geri çekilmesinin de payı bulunmaktaydı. Zaten bu hezimet sonrası Leon, Mikhail’in imparatorluktan çekilmesini sağlayarak tahta çıktı.

V. Leon zamanında (813-820) Krum, kazandığı başarıdan güç alarak İstanbul önlerine kadar geldi ve imparatorla bizzat görüşme isteğinde bulundu. Niyeti bir anlaşma yaptıktan sonra geri çekilmekti. İmparator tarafından bu teklif kabul edildi ve her iki tarafta silahsız olarak kararlaştırdıkları yere vardı. Burada görüşmeler devam ederken imparatorluk Krum’a bir suikast düzenlemeyi plânladı. Fakat Krum bir şeyler hissetmiş ve hemen atına binerek bu suikastten kurtulmayı başarmıştı. Bundan sonra Krum daha düşmanca duygularla hareket ederek başkent surlarının dışındaki bölgelere, kiliselere ve halka zarar verdi. Silivri’yi ateşe veren Krum’un korkusundan Tekirdağ civarında yaşayanların dağlara sığındıkları ifade

119

edilmekteydi. İmparatorluğu kesin olarak ele geçirmeye niyetlenen Krum Edirne’yi ele geçirdikten ve halkını sürdükten sonra İstanbul’u zapt etmek için hazırlıklara girişti. Öncekilerden çok daha güçlü ve teşkilatlı bu hazırlıklar sürerken Nisan 814’de birdenbire bir kan boşanması sonucu hayatını kaybetmesi imparatorluğu büyük bir tehlikeden kurtardı.

İmparatorluk otoritesinin IX. Yüzyıldan itibaren Balkanlarda güçlenmesi, güney Balkanlar ve lllyricum’da yeniden kurulması yeni thema oluşumu gündeme getirdi. IV. Konstantinos ile II. Iustinianos tarafından oluşturulan Trakya theması ile Hellas themalarına ilaveten VIII. Yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Batı Trakya’yı içine alan Makedonya theması ile IX. Yüzyılın başlarında Kephallenia theması meydana getirildi. Selanik ve Draç’ın ise önemlerine binaen özel olarak thema statüsünde konumlandırıldığı görüldü.

120

Uygulamalar

1. Ankhialos Savaşı üzerine ayrıntılı bir araştırma yapınız.

2. Bulgar Hanı Krum’un imparatorluğa bakışı ile ilgili bir değerlendirme yapınız.

121

Uygulama Soruları

1. Ankhialos Savaşı’nın imparatorluk için önemi nedir, anlatınız?

2. İmparatorluğun Krum ile mücadelesi hakkında bilgi veriniz?

122

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bu dönemde, imparatorluğun Balkanlardaki en önemli sorunu şüphesiz yine Bulgarlardı. 30 Haziran 763 yılında İmparator V. Konstantinos döneminde yapılan Ankhialos Savaşı ile ilk kez imparatorluk karşısında ciddi bir yenilgiye uğrayan Bulgarlar kısa sürede toparlanarak yeniden imparatorluğun karşısına çıkmayı başarabildi. Bu esnada başlarında Krum isminde mücadeleci bir hükümdar bulunmaktaydı. İmparatorluk Krum’a karşı Burgaz (Develtos), Edirne, Filibe ve Sofya’dan meydana gelen güçlü bir savunma hattı oluşturarak durumu kendi lehine çevirmeye çalıştı. Ancak Krum, 809 yılında Sofya’ya girmek suretiyle bu hattı geçersiz kıldı ve garnizon ile birlikte sivil halktan 6000 kişiyi katlederek şehre hâkim oldu. Dönemin İmparatoru I. Nikephoros, 811 yılında tekrar Krum’un karşısına çıktı. Pliska’yı tahrip edip, Krum’un sarayını yıkarak Bulgar topraklarında hızla ilerledi. İmparatorun bu kararlı tutumu karşısında Krum barış teklifinde bulundu. Ancak Nikephoros bu teklifi kabul etmedi çünkü Bulgar meselesini kesin olarak halletme niyetindeydi. İmparatorluk ordusu Bulgar topraklarında yürürken Bulgarlar dağlara sığınarak Bizans ordusunu izlemeye çalışmaktaydı. Nikephoros ve ordusu dağ geçitlerindeyken Krum’un ani saldırısıyla karşılaştı ve imparatorluk ordusu 811 yılı Temmuz ayında Krum tarafından imha edildi. Nikephoros’un da hayatını kaybettiği bu savaş imparatorluğu derinden sarstı. Ancak Krum mücadeleci tavrını sürdürdü ve İstanbul’u ele geçirmek için çalışmalar başlattı.

123

Bölüm Soruları

1- Balkanlarda Bulgarlara karşı 9 sefer yaptığı ifade edilen imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-IV. Konstantinos b-Philippikos c-V. Konstantinos d-II. Iustinianos e-Konstans

2-V. Konstantinos zamanında Bulgarların başkent önlerine gelerek etrafı tahrip etmelerine aşağıdakilerden hangisinin etkisi olmamıştır? a-İmparatorun Trakya’ya tehcir ettirdiği insanları yerleştirmesi b-Tehcir edilerek yerleştirilen insanlar için yerleşim birimleri oluşturulması c-Bulgarların imparatorluğun maddi olarak güçlü olduğunu düşünmesi d-Bulgarların Tervel’in imparatora duyduğu sadakate itiraz etmesi e-İmparatorun gelen Bulgar elçilerini kovması

3-V. Konstantinos zamanında imparatorluğa düşmanca duygular besleyen Bulgar hanı aşağıdakilerden hangisidir? a-Teletz b-Kormişos c-Sabinos d-Tervel e-Kubrat

4-Ankhilaos Savaşı ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? a-V. Konstantinos ile Teletz arasında olması b-30 Haziran 763’te yapılması c-Savaşın tüm gün sürmesi d-Savaştan sonra Bulgar hanının kaçması e-İmparatorluğun yenilgisiyle sonuçlanması. 124

5-Bulgarlarla Markellai bölgesinde yaptığı savaşta kaçan imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-IV. Konstantinos b-V. Konstantinos c-VI. Konstantinos d-Konstans e-Herakleios

6-Bulgarları birleştirmek ve Balkanlarda sınırları genişletmek için uğraşan Bulgar hanı aşağıdakilerden hangisidir? a-Kinal b-Bayan c-Sabinos d-Krum e-Simeon

7-Bulgarlarla mücadelesi esnasında hayatını kaybeden Bizans imparatoru aşağıdakilerden hangisidir? a-I.Nikephoros b-VI. Konstantinos c-Valens d-IV. Konstantinos e-Konstans

8-Balkan hâkimiyeti için imparatorluğun Bulgarlarla mücadelesinde aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-İmparatorluğun Bulgarlara karşı güçlü bir hat oluşturması b-Bulgarlarla mücadeleye imparatorluğun hazırlanmaması c-Bulgarlara karşı imparatorluğun önlem almaması d-Bulgarların barış teklifini kabul etmesi e-İmparatorluğun Bulgar sorununu halletme isteğinin olmaması

125

9-Bulgar Hanı Krum’a suikast düzenleme teşebbüsünde bulunan imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-III. Leon b-V. Leon c-I.Nikephoras d-Mikhail Rangabe e-IV. Konstantinos

10-VIII. yüzyılın ikinci yarısında Balkanlarda oluşturulan thema aşağıdakilerden hangisidir? a-Hellas b-Peloponnes c-Draç d-Makedonya e-Trakya

CEVAPLAR

1-C, 2-D, 3-A, 4-E, 5-C, 6-D, 7-A, 8-A, 9-B, 10-D

126

8. İMPARATOR V. LEON SONRASINDA BALKANLAR

127

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

8.1.Krum Sonrası Bulgarlar

8.2.İmparator II. Mikhail Zamanında Balkanlar

8.3.İmparator Theophilos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

128

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Krum’un ölümü sonrası Bulgarların durumu hakkında bilgi veriniz?

2.Thomas’ın isyanı ve imparatorluğun bu isyana karşı aldığı tedbirleri anlatınız?

129

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Krum Sonrası Bulgarlar Krum sonrası Bulgarlar Sebep – sonuç ilişkisi kurma arasında yaşanılanların Kronolojik düşünme öğrenilmesi Tarihsel analiz ve yorum Anlatım

İmparator II. Mikhail İmparator II. Mikhail Sebep – sonuç ilişkisi kurma Zamanında Balkanlar zamanında başta Thomas Kronolojik düşünme olmak üzere Balkanlarda Tarihsel analiz ve yorum yaşanan olayların Tarihsel sorgulamaya dayalı öğrenilmesi araştırma Anlatım

İmparator Theophilos ve İmparator Theophilos ve Sebep – sonuç ilişkisi kurma Halefleri Döneminde halefleri döneminde Kronolojik düşünme Balkanlar Balkanlardaki olayların Tarihsel analiz ve yorum anlaşılması Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma

Anlatım

130

Anahtar Kavramlar

Boris:Bulgar Hanı. Döneminin en önemli olayı Bulgarlar arasında Hristiyanlığın kabulü oldu.

131

Giriş

Krum’un ölümü sonrası Bulgarların başına oğlu Omurtag’ın geçmesi ve onunla Bulgar devletinin güçlenme çabaları anlatılmakta ayrıca İmparator II. Mikhail döneminde görülen Thomas isyanı ve bu isyanı imparatorluğun bastırma çabalarına değinilmektedir. III.Mikhail zamanında imparatorluğun heretik bir mezhep olan Pavlikianlara yönelik harekatı hakkında bilgi verildikten sonra Slavlar arasında Hristiyanlığın kabulü için imparatorluğun yaptığı çalışmalar ele alınmaktadır. Bulgarların da bu süreçte hanları Boris liderliğinde Hristiyanlığı kabul ettikleri anlatılmaktadır.

132

8.1. Krum Sonrası Bulgarlar

Bulgar Hanı Krum 814 yılında öldüğünde belirtildiği üzere imparatorluğun başında V. Leon bulunmaktaydı. İmparator Bulgar tehlikesinden kurtulmuş ve Krum’un halefi Omurtag’ın (814-831) isteği üzerine muhtemelen 816 yılında 30 yıllık anlaşma yapmayı uygun görmüştü. Anlaşmaya göre Mesembria ve Burgaz’ın batısında kalan topraklar, güneybatıda Meriç ile Rodop Dağları’nın kuzeyinden Filibe ovası ve Sofya’ya uzanan alan Bulgarlara ait olmakta ve iki taraf arasında sınır bu şekilde belirlenmekteydi. Bu süreçte Omurtag kendi dahili sorunlarını halletmeyi düşündü. Zira devletin asıl unsuru olan Bulgarların nüfus olarak azalmaya başladığı, haklarında kayıplar olduğu ve Slavların çoğaldığı söylenmekte ayrıca ülkede Bizans’ın gönderdiği misyonerler ve iki tarafın mücadelesi esnasında ele geçirilen Bizanslı esirler vasıtasıyla Hristiyanlığın yayıldığı görülmekteydi. Slavların sayıca çoğalması ve en üst makamlara yükselmesi Krum’un tüm Slavları kendi otoritesi altında birleştirme düşüncesini yıkarken, Hristiyanlığın yayılması dönemin en önemli sorunları arasında yer aldı. Omurtag, bunların dışında Peçenek baskısı ile batıya doğru ilerlemeye başlayan ve Bulgar topraklarına giren Macarlar ile mücadele etti. 824-829 yılları arasında Franklarla ve kendi devletinden kopmak isteyen Slav kavimleri ile uğraştı. Bu kavimler Hırvat Kralı Ludevit’in hâkimiyetine girdilerse de kralın 822 yılında Franklara yenilmesi üzerine onların hükmü altına geçtiler. Bu yüzden Franklarla mücadele eden Omurtag, Sirmium şehri ile güneydoğu Panonya’yı Franklara bırakmak durumunda kaldı. Ülkesinin idari teşkilatlanmasını yapan ve başkent Pliska’yı tamir ettiren Omurtag 831 yılında hayatını kaybedince yerini oğlu Malamir aldı (831-836). Babasının politikasını sürdürmeye kararlı olan Malamir, Hristiyanlığa karşı bir han olarak belirdi. Komşularıyla barışçıl politika izlemeyi ilke olarak kabul etse de Bizans İmparatorluğu ile bu gerçekleşmedi ve bu süreçte Bulgarların Trakya bölgesini tahrip ettiği görüldü.

8.2. İmparator II. Mikhail Zamanında Balkanlar

II. Mikhail zamanının (820-829) en önemli olayı imparatorun arkadaşı Slav asıllı Thomas’ın çıkardığı isyandı. İmparator tasvir kırıcı ve tasvir taraftarı tüm tartışmaları yasakladığı için tasvirlere ibadetin yeniden başlamasını isteyenlerinde Thomas’ın yanında yer aldığı görüldü. 50-55 yaş civarında olduğu söylenen Thomas tasvirlere ibadeti yeniden başlatacağı vaadiyle aralarında fakirler, efendisinden eziyet gören köylüler, vergileri fazla bulan her kesimden ve her farklı gruptan insanı yanında toplamayı başardı. Rivayete göre 80.000 olduğu ifade edilen ordusuyla ve imparatorluk iddiasıyla 821 yılı Aralık ayında İstanbul’a gelerek şehri kuşattı.

133

Niyeti Haliç bölgesinden şehre girmekti. Fakat başkent halkının karşı koyması sebebiyle istediği sonuca ulaşamadı. Üstelik o kış çok soğuk olduğundan Thomas ve ordusu yiyecek ve içecek sıkıntısı yaşadı. Bahar başlarında imparator birlikleriyle şehirden çıkarak Thomas ve askerlerine karşı harekete geçti. Thomas’ın ordusunun büyük bir kısmı dağıtılırken geri kalanlarda kaçarak canlarını kurtarabildi. Fakat Thomas vazgeçmedi ve ordularını yeniden düzenleyerek tekrar İstanbul’u kuşattı. Bu sefer imparatorluğun yardımına Bulgar Hanı Omurtag yetişti. Bulgar hanı, 823 yılında Thomas ve ordusuna karşı harekete geçerken, imparatorlukta şehrin kapılarını açarak saldırıda bulundu. Thomas ve yanındakiler bu şekilde dağıtıldı. Çoğu hayatını kaybederken, bir kısmı da güçlükle kaçabildi. Thomas yanındakilerle birlikte Lüleburgaz’a gitti ve burada bizzat imparatorun komuta ettiği askeri birlikler tarafından kuşatıldı. 823 yılı sonbahar aylarında Thomas ve adamları yakalanarak, elleri ve ayakları zincirlere bağlanmış şekilde II. Mikhail’in huzuruna çıkarıldı. Arkadaşı Thomas’a acımayan imparator onun öldürülmesini emretti ve Lüleburgaz surlarından elleri ve ayakları kesildikten sonra atıldı. Kendisini destekleyenlerde benzer şekilde cezalandırıldı. Görüldüğü üzere imparatorluğu tedirgin eden bu isyan güçlükle de olsa bastırabildi. İsyan esnasında Omurtag’ın imparatorluğun yanında yer alması şans olduğu gibi Thomas’ı desteklediği ifade edilen Abbasi hilafetinin sorunları sebebiyle isyandan yararlanmaması da önemliydi.

İmparator II. Mikhail zamanında Dalmaçya ve civarındaki Slavların imparatorluğun idaresinden ayrılarak bağımsız kaldıkları ifade edilmektedir. Avarların yıkılmasından sonra onlara ait toprakların güney tarafını ele geçirdiği ifade edilen Bizans’ın kısa sürede olsa bu şekilde Bosna’ya hükmettiği ileri sürülür.

8.3. İmparator Theophilos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

Bulgar Hanı Malamir’in 836 yılında ölümü üzerine yerine ağabeyinin oğlu Presyan’ın geçmesi (836-852) İmparator Theophilos dönemine (829-842) denk geldi. İmparatorluğun Araplarla mücadelesinden yararlanmak isteyen Bulgarlar akınlara başladı ve elde ettikleri başarılarla Bulgaristan’ın güney sınırını Struma Nehri’ne kadar genişleterek Makedonya’ya sahip oldu. İmparatorluk bu ilerlemenin önüne geçebilmek için ayaklanmaları destekleyerek Bulgarları zor durumda bıraktı. Sonuçta iki taraf arasındaki mücadele 845 yılına kadar sürdü ve Presyan Han Makedonya bölgesi üzerindeki hâkimiyetini güçlendirdi. Bu dönemde Hristiyanlık karşıtı hareketler sona ererken, ülke toprakları da çok genişledi.

İmparator III. Mikhail döneminde (842-867) heretik bir mezhep olarak algılanan Pavlikianlara karşı şiddetli mücadelede bulunuldu ve onlara karşı bir kıyım gerçekleştirildi. Theodora’nın 134

vekâleti zamanında gerçekleşen ve bizzat onun tarafından desteklenen bu mücadelede pek çok pavlikian öldürüldü. Kurtulabilenler ise Trakya bölgesine tehcir edildi. İmparatorluğun Pavlikianlara karşı bu kadar sert davranmasının sebebi onların Arapların yanında Bizans’a karşı savaşı gösterildi. Yine aynı zamanlarda güney Yunanistan’da isyan etmiş Slavlara karşı da sefere girişildi fakat Slavları yenmek o kadar kolay olmadı. İmparatorluk bölgede bulunan başta Trakya ve Makedonya themaları olmak üzere tüm gücünü seferber ederek Slavlara karşı üstün gelmeye çalıştı. Sonuçta Peloponnes strategosu Theoktistos’un çabaları sonucu Slavlar boyun eğerek Bizans’ın hâkimiyetini kabullenmek ve vergi ödemek durumunda bırakıldı.

III. Mikhail zamanında imparatorluk sınırları dışında bulunan Slavların Hristiyanlaştırılması söz konusuydu. Bunlardan ilki Morovya hükümdarı Ratislav’dı. Yeni teşekkül etmiş olan ülkesini güçlendirmeye gayret eden Ratislav, düşmanı Franklara karşı Bulgar Hanı Boris’ten (852-889) istediği yardıma olumlu cevap aldı. Ancak bu ikisinin birleşmesini istemeyen Franklar vasalleri olan Hırvatları Bulgarların üzerine gönderdi. Aynı anlarda Bizans’ın yardımıyla Sırplar da Bulgarların karşısında yer aldı. Bu ittifaklar üzerine Boris, Moravya’nın yanında yer almaktan vazgeçti. Ancak Moravya’nın zamanla güçlenmesi ve Orta Tuna ile Tisa bölgesinde yaşayan Slavları etki altına alması Bulgarlar için endişe verici bir haldi. Üstelik Ratislav’ın politika değiştirerek Bulgarlara karşı Bizans’ı kışkırtması bu durumu daha da ağırlaştırdığından meselenin çözümü için imparatorluktan yardım istendi. Ratislav’ın ricasına olumlu bakan imparatorluk, Konstantinos ve Methodios isimli Selanikli kardeşleri görevlendirdi. Konstantinos ve Methodios önce bir Slav alfabesi meydana getirdi ve ardından da İncil’in Slavca’ya çevirisi yapıldı. Gösterilen çabalar sonucunda Slavların hristiyanlaşmaya başladıkları görüldü. Bu süreçte Bulgarlarda Hristiyanlığı kabul etti. Bulgar Hanı Boris zamanında gerçekleşen bu din değiştirme her ne kadar Bulgarlar arasında olaylara sebep olsa da geri dönülmedi. Boris, Bizans İmparatorluğu’na başvurmak suretiyle Hristiyanlığı kabul etti. Oysa o ilk başlarda Karolenjiyen Frank Krallığı’na yönelmiş ve onlar sayesinde bu dini kabul etmeyi düşünmüştü. Fakat imparatorluk Bulgarların Katolik olmasını istemediğinden hemen müdahale ederek onların Franklara yaklaşmalarını engelledi ve verdiği destekle Bulgarların Hristiyanlığı seçmelerini sağladı. İmparator III. Mikhail’in Bulgarların Franklarla temas kurmalarını engellemek için ordunun başında ve ayrıca bir donanma eşliğinde Bulgarlara karşı harekete geçtiği ifade edilmekteydi. Bu esnada Frankların yanında olan Boris’in Hristiyanlığı kabul edeceğini bildirmek suretiyle imparatorluğu yatıştırdığı söylenmekteydi. Bulgar Hanı Boris 864 yılında Hristiyan oldu ve İmparator III. Mikhail onun vaftiz babası olduğundan Boris Mikhail ismini aldı. Boris, hristiyanlığı kabul etmekle 135

ülkesinde bulunan farklı etnik yapı ve inançtaki insanları bir araya getirmeyi düşünmüş, bu şekilde ülkesinin daha da güçleneceğini hayal etmişti. Ama umduğu gibi olmadı. Çünkü bu din değiştirme sonrası ülkede asıl unsur olan Bulgarlar, Slavlar içinde yok olarak tamamen Slavlaştı.

Boris, ilk zamanlarda bu durumdan memnun gibi görünse de kısa süre sonra imparatorluğun güdümünde olmaktan ve Bizans Kilisesi’ne bağlanmaktan rahatsızlık duymaya başladı. Aslında onun niyeti kendi patriği tarafından idare edilen bağımsız bir Bulgar Kilisesi kurmaktı. Bunu gerçekleştirebilmesi için desteğe ihtiyacı olduğundan Roma’ya başvurmada tereddüt göstermedi. Dönemin Papası I. Nikolous Bizans’tan ayrılıp kendilerini tercih edeceği için Boris’in isteğine olumlu yaklaştı. Ancak imparatorluk hemen devreye girdi ve papaya ağır bir mektup göndererek Roma’nın bütün hristiyan kilisesi üzerindeki hâkimiyet iddiasını bırakmasının iyi olacağını belirtti. Hatta imparatorluk bununla da kalmayarak Patrik Photios nezdinde papalığı sapıklıkla itham ederek 867 yılında toplanan bir synodla Papa Nikolous’u aforoz etti. Bu şekilde Bulgarların Bizans Kilisesi’ne bağlılıklarının devamı sağlandı.

İmparator I.Basileios zamanında (867-886), 869-870’de İstanbul’da VIII. Ekümenik konsil toplandı. Papa II. Hadrianus’un katılmadığı ancak legatlarını gönderdiği konsilde imparator İstanbul Patriği Photios’u aforoz ettiğini ve yerine Ignatios’u getirdiğini belirterek bu sorunun konsilde tartışılıp çözülmesi için uğraştı. Batı Kilisesi, Photios meselesinin kendileri için çoktan bittiğini düşündüğünden ilgi göstermedi. Bu nedenle konsil iki taraf için de beklentilere cevap veremeden sona erdi. Ancak konsilden sonra yaşananlar daha önemliydi. Zira Roma Kilisesi’ne bağlanmak için Bizans’tan ayrılan ve bu yüzden iki taraf arasında sorunların çıkmasına sebep olan Bulgarlar tekrar İstanbul Kilisesi’ne bağlanma eğilimi gösterdi. Çünkü Boris bağımsız olarak kurmak istediği Bulgar Kilisesi için Roma’dan destek bulamamıştı. Bu sebeple toplanan kilise kurulu Bulgarların Bizans’a bağlanmasına karar verdi. Bulgarlar imparatorun yüksek hâkimiyetini kabul etmekle birlikte imparatorluktan kısmen özel bir statü kazandı. I. Basileios, Bulgarlara bir başpiskopos ile piskoposlar gönderilmesini emretti. Böylece Bulgarlar kilise ve bundan sonra kültür olarak imparatorluğun etkisi altında kalacak ve imparatorlukta Bulgarları kendi düşüncesine kazanmak suretiyle Balkanlarda nüfuzunu artırmış olacaktı.

Tasvir kırıcılık dönemde Balkan Yarımadası’nın batı tarafları imparatorluğun nüfuzundan çıkmıştı. Hatta 800-850 yılları arasında Dalmaçya bölgesi ve kıyı kısımlarında oturan Slavlar Bizans ile bağlantılarını koparmışlardı. Bu durum Balkanların orta bölgesinde 136

yaşayan Slavlar için de aynıydı. Aynı dönemlerde Vlastimir liderliğinde bağımsız bir Sırp devleti de ortaya çıkmış oldu. Bu dönemde Adriyatik sahilleri Arapların akınına maruz kaldı. Budva ve Katorum’a yönelen Araplar ardından 867 yılında Dubrovnik’i kuşattı. Şehir halkı imparatorluktan aldığı yardım sayesinde bu tehlikeyi atlatabildi. Bu sayede Adriyatik taraflarında Bizans hâkimiyeti yeniden kurulmuş oldu ve imparatorluk Dalmaçya themasını bu sıralarda oluşturdu. Bölge insanları Slav oldukları için thema strategosuna ödemeleri gereken vergiyi verseler de ağırlıklı olarak vergilerini Slav kabilelerine ödemekteydiler. Ancak imparatorluğun hâkimiyetini tanımakta ve askeri yardımda bulunmayı da ihmal etmemekteydiler. Üstelik başta Sırbistan olmak üzere kıyı bölgesinde yaşayan Sırplar Hristiyanlığı kabul ederek imparatorluğun kilise anlamında prestijini artırırken, Hırvatistan’da bile Roma Kilisesi ve Karolenjiyen Franklarına rağmen imparatorluk nüfuzu artmaktaydı. Bu arada Methodios’un Moravya’dan atılan öğrencileri imparatorluk kültür ve dinini Slavlar arasında yayarak yarımadanın büyük bir kısmında Bizans nüfuzunun yayılmasını sağladı. Bu faaliyetler sonucu Makedonya, Bulgaristan ve Sırbistan imparatorluğun etki alanında kalırken Moravya, Roma’nın yanında yer aldı.

İmparator VI. Leon döneminde (886-912) uzun süredir Bulgarlarla iyi giden ilişkilerde sorunlar yaşanmaya başladı. Boris’in kendi isteği ile 889 yılında yönetimden ayrılması yerini alan oğlu Vladimir’in, Hristiyanlıktan vazgeçilerek eski Bulgar inançlarına dönülmesini istemesi başta babası Boris olmak üzere itirazları beraberinde getirdi. Ancak Vladimir’i destekleyen gruplar bulunmakta ve Hristiyanlığın kendilerine uymadığını, bunun tamamen Bizans’a boyun eğme olduğunu söylemekteydi. Sonuçta ülkede çıkan büyük bir isyanla Boris öldürülmek ve Hristiyanlığa son verilmek istendi. Fakat Boris yeniden idareyi eline alarak isyanı kanlı bir şekilde bastırdı. Oğlunun gözlerine mil çektirerek tahtan inmesini sağlayan Boris yerine diğer oğlu Symeon’un geçmesini sağladı. (893-927). VI. Leon zamanında Bulgarlarla yaşanan sorunlar da imparatorluğun payı büyüktü. Çünkü ticari bir sorun nedeniyle iki taraf arasında başlayan düşmanlık Symeon’un imparatorluğun Trakya topraklarına girerek Bizans ordusunu 894 yılında yenilgiye uğratmasıyla daha da arttı. İmparatorluk yeterince askeri olmadığı için Symeon’a karşı Tuna ile Dinyeper arasında bulunan Macarları yardıma çağırdı. Bu isteğe olumlu yaklaşan Macarlar askeri birlikleriyle imparatorluğun yanında yer aldı ve Symeon’un yenilmesini sağladı. Hatta kuzey Bulgaristan taraflarını tahrip etti. Bizans orduları da Bulgarların güney sınır bölgesini yağmaladı. Bu yaşananlar karşısında Symeon imparatorluk ile anlaşma yaparak esaslı bir mücadele için hazırlanmaya başladı. Bunun için Peçeneklere başvurdu ve onlardan aldığı yardımla önce 137

Macarları ardından bugün muhtemelen Kırklareli taraflarında olduğu belirtilen Bulgarophygon civarında Bizans’ı büyük bir yenilgiye uğrattı. Bu başarı sonrası imparatorluk Symeon’a her yıl vergi vermeyi kabul etti. Bulgar hanı, bu andan sonra sınırlarını batıda Draç’a kadar genişletirken Selanik’i almaya çalıştı fakat olmadı. Bununla birlikte, ülkesinin güney sınırını genişlettiği görüldü. Bu dönemde Symeon neredeyse tüm Slavları idaresi altına almış, ordusuyla birlikte Karadağ’a girerek buraları ele geçirmişti. Ancak hanın bölgedeki hâkimiyeti sadece 3 yıl sürebildi. Symeon zamanında Bulgarların kültürel anlamda ilerlemesi söz konusuydu. Bulgar hanı başkent olarak Pliska yerine Preslav’ı seçti. Ülkenin gelişmişlik ve refah düzeyi, bölgedeki konumu Symeon’da taşıdığı unvanın yeterli olmadığı hissini uyandırdı. Hatta Bizans imparatorundan bile kendini üstün görmeye başladı.

Müslüman Araplar tarafından 902 yılında Teselya, Pelopones ve Adalar tahrip edilirken, aynı yıl Teselya’da bulunan Demetrias işgal edildi. Bunu 904 yılında imparatorluğun en önemli şehirlerinden biri olan Selanik’in Araplar tarafından fethi izledi.

907 yılında hükümdarları Oleg’in idaresinde 2000 gemi ve oldukça büyük sayıda ordu ile ikinci kez İstanbul önlerinde görünen Ruslar Boğaz kıyılarını harap ederek çok sayıda insanı öldürdü. İmparatorluk mecburen barış istemek zorunda kaldı. Oleg bu barış teklifini kabul ederek VI. Leon’dan 2000 gemide bulunan askerleri için adam başına 12 griven vergi verilmesini, knezleri tarafından idare edilen Kiev, Çernigov, Pereyaslav, Polotsk, Rostov, Lubeç ve diğer şehirler içinde vergi ödenmesini isterken, ticari haklar almayı da başardı.

Herakleios zamanında kurulmaya başlayan themaların gelişiminin sona ermesi X. Yüzyılda gerçekleşti. Bu süreçte Kibyraioton deniz theması ile birlikte Anadolu topraklarında 17, Balkan topraklarında aralarında Thrakia, Strymon, Selanik, Hellas, Peloponnes, Nikopolis, Makedonya Kephallenia, Dyrrhakhion (Draç) ve Dalmatia’nın olduğu 10 thema bulunmaktaydı. Dyrrhakhion theması içinde bugünkü Karadağ bölgesi de bulunmakta ve Kotor, Ulçin, Lyeş ve Bar gibi önemli kıyı kentleri de burada yer almaktaydı. Phokas zamanında Slavların istilasına uğradığı belirtilen Karadağ’ın ilk kralının Peter olduğu ve büyük bir ihtimalle Bulgarlardan ve Makedonyalılardan önce Karadağlıların Hristiyanlığı kabul ettikleri zamanla Sırpların etkisinde kalarak Ortodoks oldukları ifade edilmekteydi.

138

Uygulamalar

1. Bulgarların Hristiyanlığı kabul etmesini kaynaklara dayanarak inceleyiniz.

2. Bulgarların Hristiyanlığı kabul etmesine kendi halkı ve imparatorluk nasıl bir tepki vermiştir, araştırınız.

139

Uygulama Soruları

1. Bulgarların Hristiyanlığı kabulünde neler etkili olmuştur, anlatınız?

140

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bulgar Hanı Krum 814 yılında öldüğünde imparatorluğun başında V. Leon bulunmaktaydı. İmparator, Bulgar tehlikesinden kurtulmuş ve Krum’un halefi Omurtag’ın (814-831) isteği üzerine muhtemelen 816 yılında 30 yıllık anlaşma yapmayı uygun görmüştü. Bu sayede Omurtag dahili sorunlarına eğilebilmişti. Zira devletin asıl unsuru olan Bulgarların nüfus olarak azalmaya başladığı, haklarında kayıplar olduğu ve Slavların çoğaldığı söylenmekte ayrıca ülkede Bizans’ın gönderdiği misyonerler ve iki tarafın mücadelesi esnasında ele geçirilen Bizanslı esirler vasıtasıyla Hristiyanlığın yayıldığı görülmekteydi.

II. Mikhail zamanının en önemli olayı imparatorun arkadaşı Slav asıllı Thomas’ın çıkardığı isyandı. Rivayete göre 80.000 olduğu ifade edilen ordusuyla ve imparatorluk iddiasıyla 821 yılı Aralık ayında İstanbul’a gelerek şehri kuşatan Thomas’ın bu isyanı sonuçsuz kaldı.

III. Mikhail zamanında imparatorluk sınırları dışında bulunan Slavların Hristiyanlaştırılması söz konusuydu. Bu süreçte Bulgarlarda Hristiyanlığı kabul etti. Bulgar Hanı Boris zamanında gerçekleşen bu din değiştirme her ne kadar Bulgarlar arasında olaylara sebep olsa da geri dönülmedi. Boris, Bizans İmparatorluğu’na başvurmak suretiyle Hristiyanlığı kabul etti.

141

Bölüm Soruları

1-İmparator II. Mikhail döneminde isyan eden ve Bulgar Hanı Omurtag’ın yardımıyla isyanı bastırılan aşağıdakilerden hangisidir? a-Vetranio b-Magnentius c-Dalmatius d-Thomas e-Gallus

2- İmparator III. Mikhail dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Pavlikianlara karşı mücadele edilmesi b-Slavlara sefer düzenlenmesi c-Krum ile savaşması d-Rusların ilk kez bu dönemde İstanbul’a saldırılarının olması e-Slavların Hristiyanlaştıklarının görülmesi

3- Bulgarların Hristiyan olmaları aşağıdakilerden hangi Bizans imparatoru dönemine denk geldi? a-II. Mikhail b- Iulianus c- II. Iustinianos d- IV. Konstantinos e-III. Mikhail

4-Aşağıdakilerden hangisi imparatorluğun görevlendirmesiyle Slavların Hristiyanlaşmasında rolü olan kişilerdir? a-Konstantinos-Methodios b-Boris-Thomas c-Nikolous-Vetranio d-Bayan-Sandil e-Krum-Omurtag 142

5-İmparatorluk Bulgar Hanı Symeon ile mücadele edebilmek için aşağıdaki hangi kavimden yardım istemişti? a-Ruslar b-Macarlar c-Araplar d-Franklar e-Hunlar

6- Bulgar Hanı Symeon zamanında Bulgarların başkenti aşağıdaki Balkan şehirlerinden hangisidir? a-Belgrad b-Sirmium c-Silistre d-Ankhialos e-Preslav

7- 904 yılında Araplar tarafından ele geçirilen Balkanların en önemli kenti aşağıdakilerden hangisidir? a-Split b-Filibe c-Varna d-Selanik e-Pliska

8- VI. Leon dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-Slav ve Bulgarların Hristiyanlaşmasının gerçekleşmesi b- VIII. Ekümenik konsilin İstanbul’da toplanması c- Rusların 907’de ikinci kez İstanbul’a gelmesi d-Thomas’ın isyanının çıkması e-Presyan Han’ın imparatorluğa yönelik akınlarının olması

143

9-Aşağıdaki themalardan hangisi Balkanlarda bulunan themalardan biri değildir? a-Trakya b-Armeniakon c-Makedonia d-Peloponnes e-Hellas

10-Bulgar Hanı Symeon imparatorluk ile mücadele edebilmek için aşağıdaki hangi kavimden yardım istemiştir? a-Peçenekler b-Franklar c-Araplar d-Ruslar e-Macarlar

CEVAPLAR

1-D, 2-C, 3-E, 4-A, 5-B, 6-E, 7-D, 8-C, 9-B, 10-A

144

9.İMPARATOR VI. LEON SONRASI BALKANLAR

145

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

9.1.Bizans İmparatorluğu ve Symeon

9.2. İmparator II. Nikephoros ve Balkanlar

9.3. İmparator II. Basileios ve Balkanlar

146

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Symeon’un İstanbul önlerine kadar gelerek imparatorluğu tehdit etme sebepleri nelerdir? 2. Rusların Balkan topraklarında kalıcı olmak istemelerinin sebebi nedir?

147

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Bizans İmparatorluğu ve İmparatorluğun Symeon ile Sebep – sonuç ilişkisi kurma Symeon mücadelesini anlayabilmek Kronolojik düşünme Tarihsel analiz ve yorum

Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım İmparator II. Nikephoros ve İmparator II. Nikephoros Sebep – sonuç ilişkisi kurma Balkanlar zamanında Balkanlarda Kronolojik düşünme Bulgarlarla yapılan Tarihsel analiz ve yorum mücadeleyi öğrenebilmek

Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım İmparator II. Basileios ve İmparator II. Basilsios’un Sebep – sonuç ilişkisi kurma Balkanlar Bulgarlara yönelik kapsamlı Kronolojik düşünme mücadeleyi Tarihsel analiz ve yorum gerçekleştirmesini

anlayabilmek Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

148

Anahtar Kavramlar

.Bogomil mezhebi: Bulgarlar arasında Petro Han döneminde ortaya çıkan ve temeli Pavlikianlara dayalı mezhep.

149

Giriş

Bulgar Hanı Symeon’un imparatorluk topraklarına girerek başkent İstanbul önlerine kadar gelmesi ve imparatorluktan karşılanması zor isteklerde bulunması,İmparator II. Nikephoros döneminde Bulgarlarla mücadeleye devam edilmesi ve nitekim II. Basileios zamanında Balkanlarda Bulgarlara kesin darbe indirilmesi anlatılmaktadır.

150

9.1.Bizans İmparatorluğu ve Symeon

İmparator Aleksandros zamanının (912-913) en önemli olayı Bulgar Hanı Symeon’un elçiler vasıtasıyla imparatora başvurarak 896 yılında iki taraf arasında imzalanan anlaşmanın yenilenmesini istemesi oldu. Çünkü yeni imparator 896 anlaşması ile Bulgarlara verilen verginin artık ödenmemesini istemişti. Üstelik Aleksandros’un yeni tahta çıktığı için kendisini kutlamak isteyen Bulgar elçilerine hoş olmayan hareketlerde bulunduğu ve onları tahkir ederek huzurundan kovduğu söylenmekteydi. İmparatorun bu tavrına çok sinirlenen Symeon ordusuyla birlikte imparatorluk topraklarına girerek 913 yılı Ağustos ayında İstanbul önlerine geldi. Bu esnada Aleksandros, Haziran 913’te hayatını kaybettiğinden yerini VI. Leon’un çocuk yaştaki oğlu VII. Konstantinos almıştı. Ancak onun yerine devlet, bir heyet ile idare ediliyordu. Symeon’un ülkesindeki durumu, dış dünya nezdindeki itibarı her geçen gün arttığından imparatorluğa bakışı da değişmişti. Zaten uzun süredir Bizans’ı güçlü bulmadığından Bulgarların ve Romalıların Basilios’u olarak görülmekten ve evrensel bir imparatorluk iddiasında bulunmaktan çekinmemişti. İmparatorluğun içinde bulunduğu zor durum Symeon’a olumlu davranmalarına ve her dediğini kabul etmelerine yol açtı. Hatta Symeon’a patrik eliyle taç giydirilmekte bile mahsur görülmedi. Üstelik Bulgar hanının kızlarından birinin VII. Konstantinos ile evlendirilmesi dahi kabul edildi. Symeon, başkentten ayrıldıktan sonra imparatorluğu idare eden heyet görevden alındı ve VII. Konstantinos’un annesi Zoe yönetime sahip çıktı. Bu yeni durum Symeon ile yapılan anlaşmayı da geçersiz kılmaktaydı. Yaşananlar üzerine Symeon ordusuyla birlikte imparatorluğun Trakya topraklarına girerek 914 yılında Edirne’yi zabt, ardından Draç ve Selanik’i işgal etti. Bunun üzerine imparatorluk kara ordusu ve donanma eşliğinde Bulgarların üzerine yürüdü fakat 20 Ağustos 917’de Ankhialos yakınlarında Symeon tarafından imha edildi. Bunu başka bir yenilgi izledi. Hâkimiyet alanını gittikçe genişleten Symeon, Korent Körfezi’ne kadar büyük bir alana sahip oldu. İmparatorluk için bu yaşananlar çok ciddi olduğundan hemen donanma amirali olan Romanos Lekapenos’un imparator olması sağlandı. Böylece Symeon’a ilk darbe indirildi. Zira kendisini Romalıların ve Bulgarların imparatoru ilan eden Symeon’a yeni imparator Romanos, 924 yılında Symeon’un İstanbul’a gelişi sırasında onu Romalıların basileiosu olarak görmediğini, sadece Bulgarların basileiosu olabileceğini belirterek yıllık vergi verileceğini ama karşılığında Bulgar hükümdarının ele geçirdiği yerleri geri vermesini istedi. Symeon bu istekleri kabul etti ve pek çok hediye ile geri döndü. Ama içine sindiremediği bir şeyler olmalı ki imparatorluğa karşı büyük bir sefer hazırlığına girişti. Bu olaylar cereyan ederken Balkanların diğer bölgelerinde de sorunlar baş göstermişti.

151

Symeon’un yardımıyla Sırpların başına geçen Zakharias bunu unutarak Bulgar hanına cephe almış ve Symeon büyük bir orduyu Sırbistan üzerine göndererek Sırbistan’ı itaat altına almayı başarmıştı. Bu başarı onu Hırvatlarla çatışmaya sürükledi ve Hırvat Kralı Tomislav (910-928) ile yapılan savaşta Symeon büyük bir darbe aldı. Bilindiği gibi Slav asıllı olan Hırvatlar, Balkanların kuzey batısına yerleşerek bağımsız bir devlet kurmayı başarmış ve bu devletin kral unvanlı ilk yöneticisi Tomislav olmuştu. Papanın da devreye girmesiyle Hırvatlarla barış yapmak durumunda kalan han, Bizans’a karşı hazırlıkları sürdürürken 927’de hayatını kaybetti. Symeon zamanında Bulgar devleti Balkanların en güçlü ve sınırları geniş bir devleti haline gelmişti. Yerine oğlu Petro geçse de (927-969) babası gibi olamadı. İmparatorlukla 30 yıllık anlaşma yapmayı tercih eden Petro, imparatorluktan yıllık vergiyi almaya devam etti. Symeon’dan sonra imparatorluğun Balkanlardaki nüfuzu artmaya başladı ve onun ölümünden sonra Bulgarlardan ayrılarak tekrar bağımsızlığına kavuşan Sırbistan da imparatorluğun yüksek hâkimiyetini tanıdı. Petro ile birlikte Bizans’ın kültürel yapılanması Bulgarlar arasında daha çok hissedildi. İlk kez çar unvanını kullanan Bulgar hükümdarı olan Petro, İmparator Romanos’un torunuyla evlendi. Bu dönemde Symeon’un hükümdarlığı esnasında patriklik statüsü kazanan Bulgar Kilisesi’nin durumu resmileşirken, çar Peçenek ve Macar akınlarıyla uğraşmak durumunda kaldı. Macarlar Belgrad, Braniçevo ve Vidin’i yağmalarken, Trakya civarına akınlarda bulunmuşlardı. Hatta imparatorluk Macarlara mani olamadığı için Petro’yu suçlamış ve bu sebeple çar oğullarını İstanbul’a rehin olarak göndermişti. Petro zamanında Bulgaristan’da temeli pavlikianlara dayanan Bogomil mezhebi ortaya çıktı. Dünyanın ilahi ve şeytani olarak iki güç tarafından idare edildiğini savunan Bogomiller sade bir yaşamı savunmakta, ritüelden hoşlanmamakta ve kiliseye yönelik ağır eleştirilerde bulunmaktaydı. Bulgarlar, bir taraftan Bogomiller ile uğraşırken diğer yandan da kendilerini tehdit eden Macar ve Peçeneklerle mücadele etmek durumunda kaldı.

941 yılında üçüncü kez Ruslar imparatorluğa yönelik saldırıya geçti. Hükümdarları Igor idaresinde gerçekleşen bu saldırıda Ruslar, Boğazın Anadolu yakasını tahrip etti. Ancak imparatorluğun Grek ateşi kullanması onları hezimete uğrattı. Bununla birlikte Ruslar, Peçeneklerinde dahil olduğu bir güç ile 943 yılında Tuna civarına gelerek imparatorluğu tedirgin etmeyi sürdürdü. Bizans bu durumu 944 yılında yaptığı anlaşma ile atlatmaya çalıştı.

9.2.İmparator II. Nikephoros ve Balkanlar

İmparator II. Nikephoros zamanında (963-969) Bulgarlarla yine sorunlar yaşandı. Buna sebep muhtemelen Bulgarların imparatorluğun düşmanı olan Frank Krallığı ile siyasi

152

dostluk kurmak için uğraşması olduğu gibi Bulgarların imparatorluğun kendilerine ödemesi gereken yıllık vergiyi talep etmeleriydi. İmparator bu isteği reddettiği gibi elçileri hakaretler ederek huzurundan kovdu ve Bulgarlarla mücadele edebilmek için Kiev Knezi Svyatoslav’dan yardım istedi. Bu isteği büyük bir memnuniyetle kabul eden knez Tuna Nehri’ni geçerek Bulgarlara saldırdı ve 968 yılında onları yenerek Aşağı Tuna civarındaki şehirlerini ve özellikle Bulgar başkenti Preslav’ı ele geçirdi ve Bulgar hükümdarı II. Boris’i (969-972) esir etti. Bu başarılar Svyatoslav’ın gerçek niyetini de ortaya çıkarmaya başladı ve knez imparatorluğa yardımdan çok kendisi için bu bölgede faaliyette bulunduğunu belirterek Tuna civarında hâkimiyet kurmak istedi. Fakat bu sırada Peçeneklerin 969 yılında Kiev’e yönelik girişimleri Svyatoslav’ın acele olarak ülkesine gitmesine neden oldu. Peçenek meselesini halleden Rus hükümdarı bundan sonra hızla Tuna boylarına döndü. Söylendiği üzere Bulgarların başkenti Preslav’ı ele geçiren Svyatoslav, Bizans İmparatoru’na haber yollayarak Preslav gibi diğer şehirleri de alacağını söylemişti. İmparatorluk ise vergi vererek onu bu düşünceden uzaklaştırmaya çalıştı. Svyatoslav, Balkanlara yerleşmek ve buradan ayrılmak istemedi. Nikephoros, kendisinin sebep olduğu bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için bu seferde Bulgarlarla anlaştı. Fakat bunun sonucunu göremeden aralarında eşi Theophano’nun da bulunduğu bir komplo ile öldürüldü. Svyatoslav meselesi halefi olan ve ölümünden sorumlu Ioannes Çimiskes’e intikal etti. 969-976 yılları arasında hüküm süren Çimiskes’in de ilk işi Rus hükümdarı Svyatoslav oldu. Knezi önce barışçıl yollarla geri göndermek isteyen imparator bunu başaramayınca en son çare olarak savaşa başvurdu. 971 yılında ordusuyla birlikte Bulgar topraklarına girerek Svyatoslav’ın ele geçirdiği başkent Preslav’ı zabtetti. 970 yılında başa geçen II. Boris’i Bulgar hükümdarı olarak kabul ettiğini söyleyerek Bulgar halkının sevgisini kazandı. Bu şekilde davranmakla Syvatoslav’ı destekleyen Bulgarları da kazanmış oldu. Ardından knezin sığındığı Silistre’ye giderek burayı kuşattı. Donanma desteği de alan imparator, Rus ordusunu çok zor durumda bıraktı. Sonunda Svyatoslav teslim olmak durumunda kalarak imparatorluk ile bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, knezin Bulgaristan’ı terk etmesi, Balkan topraklarında bir daha görünmemesi, imparatorluğun Khersones bölgesine saldırmaması ve düşmanlarına karşı imparatorluğa yardım etmesi şartlarını kapsamaktaydı. Svyatoslav ülkesine dönerken Peçeneklerin saldırısına uğramak istemediğinden imparatordan Peçeneklerin kendisine saldırmaması için yardımını rica etti. İmparator bu yardımı yapacağını söyleyerek Peçeneklere elçiler gönderdi ve Rus hükümdarının rahat bir şekilde ülkesine dönmesini, herhangi bir saldırıya maruz kalmamasını istedi. Ancak sezdirmeden de Svyatoslav’ın az bir askeri birlikle geri döndüğünü belirterek

153

Ruslar hakkında Peçenekleri bilgilendirdi. Rus hükümdarı imparatorluğun dostluğundan emin bir şekilde ülkesine dönerken Dinyeper Nehri’ne yaklaştığında rivayete göre Peçeneklerin saldırısına uğradı ve yoluna devam edemeyerek o bölgede bulunan dağlık alanlarda kışı geçirmeye çalıştı. Fakat çok sıkıntılar çekti ve oldukça zorlandı. 973 yılı bahar aylarında Kiev’e gitmek için yola çıkan Svyatoslav ve ordusu Peçenekler tarafından kuşatılarak öldürüldü. Bulgar başkenti Preslav başta olmak üzere Bulgar topraklarını ele geçirerek burada yeni themalar oluşturan Çimiskes artık Peçeneklerle komşu olmuştu. Ayrıca Bulgar patrikliğine son vererek durumunu güçlendirdi. İmparator başkent İstanbul’a kazandığı bu başarı sebebiyle törenle ve halkın sevgi gösterileriyle girdi. Tören sırasında bindiği arabayı esir olarak başkente gönderdiği Bulgar Çarı II. Boris yaya olarak takip etmekteydi.

9.3. İmparator II. Basileios ve Balkanlar

II. Basileios döneminin (976-1025) en önemli olayı yine Bulgarlardı. Makedonya’da çıkan ve neredeyse tüm Balkan bölgesine yayılan isyan üzerine başkent İstanbul’da bulunan çar II. Boris ve kardeşi buradan kaçarak ülkelerine gitti. Ancak sınırı geçerken Boris öldürüldü. Kardeşi Romanos kurtulmayı başarsa da hadım olduğu için tahta çıkması mümkün değildi. Olaylar bu şekilde sürerken Bulgarların başına mahalli bir valinin oğlu olduğu söylenen Samuel (991-1014) geçti. Söylendiğine göre Bulgarlar, Çimiskes’in ölümünün ardından imparatorluğa karşı mücadeleye başlayarak Trakya topraklarını istila etti. İmparator II. Basileios, onların üzerine büyük bir ordu gönderdiği gibi kendisi de bizzat bölgeye gelerek Sofya’yı kuşatmaya hazırlandı. Ancak bu esnada iktidarına yönelik yalan bir suikast haberi nedeniyle bölgeyi terk etmek durumunda kaldı. Bu haberin gerçek olmadığı anlaşılınca Basileios o an için Bulgarlara yürümedi. Çünkü kendisine karşı çıkan dahili isyanlarla özellikle Bardas Skleros’un isyanı ile uğraşması gerekmekteydi. Bu sorunları hallettikten sonra yeniden Balkanlara yönelik hazırlıklara girişti. İmparator, Samuel’e karşı bölgede bulunan diğer hükümdarlardan da yardım bekledi. Diokleia bölgesinden Sırp elçilik heyeti imparator ile görüşmek için İstanbul’a gelmişti. Zaten bu sıralarda da Samuel, başkenti Okhrida olduğu söylenen devletini güçlü hale getirdi. Makedonya, Selanik, Tuna ile Balkan dağları arasındaki toprakları, Teselya, Epiros ve Arnavutluk’un bir kısmını aldı. Çimiskes’in kaldırmış olduğu Bulgar Patrikliği yeniden kurulurken, merkez Okhrida şeklinde belirlendi. Samuel’in 986 yılında Larissa’yı ele geçirmesi Basileios’un taarruza geçmesine neden olsa da bu mücadele başarılı olmadı. Hatta Basileios kuşattığı Sofya’yı da alamadı. Bu durum Samuel’in cesaretini artırdı ve Bizans’ı kolaylıkla yenebileceği hissini uyandırdı. Bu sıralarda imparatorluğun doğuda sorunları baş göstermişti. İmparatorun Doğu ile meşguliyetini bilen 154

Samuel bu durumdan yararlanmak istedi ve Trakya, Yunanistan ve Peloponnes’i istila ederken, Diokleia ve 998 yılında Draç’ı almayı başardı. Hatta Samuel kızlarından birini Diokleia Sırp hükümdarı Vladimir’e vererek onun bu şekilde yeniden tahta çıkmasını sağladı. Bu yaşananlar karşısında imparator ordusunun başında 1001 yılında sefere çıktı ve Sofya’ya ilerleyerek bölgede bulunan kaleleri ele geçirdi. Komutanları Preslav ve Pliska’yı zabtederken kendisi de Makedonya’ya girerek Berrhoia, Servia ve Vidin’i zabtetti. Bu esnada Samuel Edirne’yi yağmalamış ve Vardar Nehri yakınında karargâh kurmuştu. İmparator, Samuel ve ordusuna burada saldırarak onlara ağır bir darbe indirdi. Samuel’in kaçtığı, ordusunun ise perişan olduğu ifade edilmekteydi. İmparator bu başarı sonrası Üsküp’e sahip oldu. Ardından Vodena’yı ele geçiren imparator, Samuel’in topraklarının büyük bir kısmını zabtetti. 1005 yılında Draç’ı alan Basileios Bulgarlar üzerine kesin hareketine 1014 yılında başladı. Bu esnada Samuel’in imparatorun gelmesini engelleyebilmek için hendekler kazdırdığı, duvarlar ördürdüğü ve geçitleri kullanılamaz hale getirdiği belirtilmekteydi. Basileios bu geçitlere saldırıp aşmak suretiyle bölgeye girmeyi başardı. Buradaki dağ geçitlerinden birinde kuşatılan Samuel’in ordusu büyük bir bozguna uğratıldı. Samuel kaçmayı başarsa da askerlerinin çoğu öldürüldü, bir kısmı da esir alındı. Rivayete göre Basileios sayısı 14-15.000’i bulan esirlerin gözlerini oydurdu. Bunlardan her 100 kişiye tek gözü oyulmuş bir rehber verildi. Bunlar Samuel’in yanına gönderildi. Samuel bu perişan askerlerin arzettiği korkunç manzara karşısında yere düşerek bayıldı ve iki gün sonra da hayatını kaybetti. (Ekim 1014). İmparator Basileios Bulgarlara reva gördüğü bu muamele yüzünden Bulgar kasabı olarak anıldı.

Basileios, bu başarı üzerine buradan Atina’ya giderek şükür duasında bulunduktan sonra başkent İstanbul’a zafer kazanmış bir imparatora yaraşır şekilde törenle girdi ve doğrudan Ayasofya’ya giderek burada dua ve şükürde bulundu. Bulgarların bu şekilde yenilmesinin ardından Hırvatlarında imparatorluğa boyun eğdiği görüldü.

Bulgaristan’ın tümüne 1018 yılında sahip olan imparator törenle Okhrida şehrine girdi. Bu şekilde Balkanlar neredeyse tamamıyla imparatorluğun hâkimiyetine girmiş oldu ve imparatorluk en güçlü dönemini bu süreçte yaşamaya başladı. Okhrida patrikliğini başpiskoposluk seviyesine indiren imparator aldığı bu topraklarda themalar kurmayı veya yeni düzenlemeler yapmayı ihmal etmedi. Samuel’in esas toprakları merkezi Üsküp olan Bulgar theması oldu. Tuna’nın aşağısındaki bölge merkezi Silistre şeklinde Paristrion theması olarak teşkilatlanırken, Tuna ile Sava arasındaki topraklar Sirmium merkezli bir thema yapıldı. Adriyatik sahili Zara ve Dubrovnik’in de olduğu bölge Dalmaçya Theması’nı teşkil

155

ederken, Diokletia, Zachlumia, Rascia ve Bosna thema düzeninde değil de Hırvatistan gibi mahalli yönetimlere vassal statüde verilmekle yetinildi. İşkodra’nın güneyinde kalan arazi Draç’a bağlanırken, Selanik theması imparatorluğun adalar denizindeki en önemli üssü oldu.

Bulgarların bu şekilde ortadan kaldırılması ile Slav asıllı Sırp liderleri güçlü bir konuma ulaştı. Zira zamanla adı Karadağ olacak Zeta devletini son derece dağlık bir bölgede kurarken, ilerleyen süreçte de doğuda Raskia devleti kuruldu.

II. Basileios’un 1025 yılında hayatını kaybetmesinden sonra yerine geçen kardeşi VIII. Konstantinos zamanının (1025-1028) en önemli olayı ise 1026 yılında Peçeneklerin Tuna’yı geçerek Bulgaristan topraklarına girmeleri, Bizanslı askerleri öldürmeleri veya esir almaları oldu. Bunun üzerine bölge valisi Konstantinos Diogenes onlara karşı harekete geçerek Peçenekleri Tuna gerisine yolladı. 1026 yılı akınının Peçeneklerle Bizans İmparatorluğu arasında mevcut olan dostluğun sona ermesine yol açtığı belirtilmekteydi. Ayrıca Kiklad Adaları’na yönelik Arapların hareketi üzerine yapılan deniz savaşında Sisam komutanı tarafından Arapların yenilgiye uğratıldığı görüldü.

156

Uygulamalar

1. İmparator II. Nikephoros’un Bulgarlara karşı Ruslardan yardım isteme sebepleri üzerine bir çalışma yapınız.

2. Rusların, Bulgarlara karşı kendisinden yardım isteyen Bizans İmparatorluğu’na yönelik tavrı üzerine bir araştırma yapınız.

157

Uygulama Soruları

1. Bulgar, Rus ve Bizans İmparatorluğu üçgeninde Balkan topraklarının durumu üzerine bir değerlendirme yapınız?

158

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Bulgar Hanı Symeon ordusuyla birlikte imparatorluk topraklarına girerek 913 yılı Ağustos ayında İstanbul önlerine geldi. Bu esnada imparatorlukta VII. Konstantinos bulunmaktaydı. Ancak onun yerine devlet, bir heyet ile idare ediliyordu. Symeon’un ülkesindeki durumu, dış dünya nezdindeki itibarı her geçen gün arttığından imparatorluğa bakışı da değişmişti. Zaten uzun süredir Bizans’ı güçlü bulmadığından Bulgarların ve Romalıların basiliosu olarak görülmekten ve evrensel imparatorluk iddiasında bulunmaktan çekinmemişti. İmparatorluğun içinde bulunduğu zor durum Symeon’a olumlu davranmalarına ve her dediğini kabul etmelerine yol açtı. Hatta Symeon’a patrik eliyle taç giydirilmekte bile mahsur görülmedi.

II. Nikephoros zamanında Bulgarlarla yine sorunlar yaşandı. Buna sebep muhtemelen Bulgarların, imparatorluğun düşmanı olan Frank Krallığı ile siyasi dostluk kurmak için uğraşması olduğu gibi Bulgarların imparatorluğun kendilerine ödemesi gereken yıllık vergiyi talep etmesi de olabilirdi. İmparator bu isteği reddettiği gibi elçileri hakaretler ederek huzurundan kovdu ve Bulgarlarla mücadele edebilmek için Kiev Knezi Svyatoslav’dan yardım istedi. Bu isteği büyük bir memnuniyetle kabul eden knez Tuna Nehri’ni geçerek Bulgarlara saldırdı ve 968 yılında onları yenerek Aşağı Tuna civarındaki şehirleri ele geçirdi. Bu başarılar Svyatoslav’ın gerçek niyetini de ortaya çıkarmaya başladı ve knez imparatorluğa yardımdan çok kendisi için bu bölgede faaliyette bulunduğunu belirterek Tuna civarında hâkimiyet kurmayı hedefledi.

159

Bölüm Soruları

1-Bulgar Hanı Symeon’un 913 yılında başkent İstanbul önlerine gelmesinin sebebi aşağıdakilerden hangisi olamaz?

a-896 yılı anlaşmasının yenilenmesini istemesi.

b- İmparatorluğun Bulgarlara ödediği vergiyi vermemesi

c-Symeon’un elçilerine imparatorluğun iyi davranmaması

d- Symeon’un imparatorlukla kendisini eşdeğer görmeye başlaması

e-İmparatorluğun Symeon’u İstanbul’a davet etmesi

2-İlk kez çar unvanı kullanan ve döneminde Bizans İmparatorluğu’nun kültürel nüfuzunun hissedilmeye başladığı Bulgar hanı aşağıdakilerden hangisidir?

a-Omurtag

b-Petro

c-Presyan

d-Symeon

e-Oleg

3-Rusların İstanbul’u ele geçirmelerinin önlenmesinde aşağıdakilerden hangisi etkili olmuştur?

a-İmparatorluğun Grek ateşini kullanması

b-Halkın desteği

c-İmparatorluğun Bulgarlardan yardım alması

d-İmparatorluğun askeri teçhizatının güçlü oluşu

e-İmparatorluğun Ruslarla anlaşma yapması

4-İmparator II. Nikephoros Phokas’ın Bulgarlara karşı yardım istediği kavim aşağıdakilerden hangisidir?

a-Araplar

b-Peçenekler

c-Ruslar

d-Lombardlar

160

e-Vizigotlar

5-İmparator Ioannes Çimiskes ile ilgili verilen aşağıdaki bilgilerden hangisi doğrudur?

a-Bulgarlara çok ağır darbe indirdi.

b-Peçeneklerin imparatorluğa karşı akınları başladı.

c-Bardas Phokas’ın isyanı görüldü.

d-Bulgar Hanı II. Boris’i Bulgar çarı kabul etti.

e-Rusların İstanbul’a yönelik üçüncü saldırısı oldu.

6- Bulgarlara Balkanlarda ağır darbe vuran ve Bulgar Kasabı olarak adlandırılan Bizans imparatoru aşağıdakilerden hangisidir?

a-Ioannes Çimiskes

b-II.Nikephoros Phokas

c- II. Basileios

d-I. Basileios

e-V. Konstantinos

7-Bulgar topraklarını genişleterek patriklik merkezini Okhrida olarak ilan eden ve imparatorlukla yaptığı mücadelede hayatını kaybeden hükümdarları aşağıdakilerden hangisidir?

a-Boris

b-Samuel

c-Kardam

d-Teletz

e-Tervel

161

8-Aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır?

a-İmparatorluk Balkanlar bölgesini II. Basileios döneminde kaybetti.

b-Symeon’un ölümü sonrası Sırbistan imparatorluğun hâkimiyetini kabul etti.

c-Bizans İmparatorluğu Ruslarla 944 yılında bir anlaşma imzaladı.

d-İmparatorluk toprakları Balkanlar bölgesinde en geniş alana II. Basileios zamanında ulaştı.

e-İmparator Romanos Lekapenos Symeon’un prestijini sarstı.

9-Aşağıdakilerden hangisi imparatorluğun 1018 yılından sonra Balkanlarda oluşturduğu themalardan biri değildir?

a-Dalmaçya theması

b-Paristrion theması

c- Selanik theması

d-Bulgar theması

e-Trakya theması

10- Bulgar Hanı Petro döneminde Bulgar topraklarında görülen dini eğilim aşağıdakilerden hangisidir?

a-Arianizm

b-Bogomillik

c-Nasturilik

d-Monofizitlik

e-Katolik

CEVAPLAR

1-E, 2-B, 3-A, 4-C, 5-D, 6-C, 7-B, 8-A, 9-E, 10-B

162

10.İMPARATOR IV. MİKHAİL ve HALEFLERİ DÖNEMİNDE BALKANLAR

163

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

10.1.İmparator II. Basileios’tan Sonra Balkanlar

10.2. İmparator IX. Konstantinos Monomakhos Döneminde Balkanlar

10.3. İmparator I. Isaakios Komnenos ve X. Konstantinos Dukas Zamanında Balkanlar

10.4. İmparator VII. Mikhail Döneminde Balkanlar

164

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Rusların 1043 yılında başkent İstanbul’a yönelik saldırısında imparatorluğun durumunu anlatınız? 2. Oğuzların Balkanlardaki hareketinden imparatorluğun nasıl kurtulduğu hakkında bilgi veriniz?

165

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator II. Basileios’tan İmparator II. Basileios’un Sebep – sonuç ilişkisi kurma Sonra Balkanlar ölümünden sonra Kronolojik düşünme Balkanlarda yaşananların Tarihsel analiz ve yorum öğrenilmesi Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

İmparator IX.Konstantinos Georgios Maniakes ve Sebep – sonuç ilişkisi kurma Monamakhos Döneminde Leon Tornikos’un Kronolojik düşünme Balkanlar isyanları, Rusların başkent Tarihsel analiz ve yorum İstanbul’a saldırıları ve Tarihsel sorgulamaya dayalı Peçeneklerin 1048 yılında araştırma Balkanlardaki Anlatım hareketlerinin ele alınması

İmparator I. Isaakios Peçenek ve Oğuzların Sebep – sonuç ilişkisi kurma Komnenos ve X. Balkanlardaki Kronolojik düşünme faaliyetlerinin öğrenilmesi Tarihsel analiz ve yorum Konstantinos Dukas Tarihsel sorgulamaya dayalı Zamanında Balkanlar araştırma Anlatım

İmparator VII. Mikhail İmparator VII. Mikhail Sebep – sonuç ilişkisi kurma Döneminde Balkanlar zamanında Balkanlarda Kronolojik düşünme yaşanan olayların Tarihsel analiz ve yorum

anlaşılması Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

166

Anahtar Kavramlar

.Georgios Maniakes: Türk asıllı komutan

.Leon Tornikos: İmparator IX. Konstantinos Monamakhos zamanında isyan eden kişi

167

Giriş

İmparator IV. Mikhail zamanında Petro Delyan’ın isyanı ve imparatorluğun bu isyanı bastırma girişimleri anlatılmaktadır. Ayrıca Konstantinos Monamakhos döneminde Türk asıllı Georgios Maniakes’in ve Leon Tornikos’un isyanları ve devletin bunları önleme çabaları ele alınmaktadır. Yine Peçenek ve Oğuzların Balkanlardaki faaliyetleri üzerine bilgiler aktarılırken, İmparator VII. Mikhail zamanında Balkanlarda görülen isyan girişimi belirtilmektedir.

168

10.1.İmparator II. Basileios’tan Sonra Balkanlar

İmparator II. Basileios’un ölümünden sonra Bizans İmparatorluğu zor bir döneme girdi. Dirayetsiz yöneticiler ve ehil olmayan görevliler yüzünden devlet hem içte hem de dışta pek çok sorunla boğuşmak durumunda kaldı. Bu durum da bazı istenmeyen olayların yaşanmasına neden oldu. İmparator IV. Mikhail zamanında (1034-1041) Balkanlarda başlayan Bulgar isyanı imparatorluğun uzun süre sonra buraya yönelmesine neden oldu. Bulgar Çarı Samuel’in torunu olduğu ifade edilen Petro Delyan bağımsızlığını ilan ederek 1040 yılında Belgrad’da kalkan üzerinde havaya kaldırılarak çar olarak selamlandı. Bizans tarih yazarı Psellos’un Bulgarları hataya sürükleyen adam diye tanıttığı Petro, kurnaz ve hilekâr yapıda biri olup, imparatorluğun istediği ağır vergiler yüzünden aynı yıl isyan etti. İsyan, Balkan yarımadasının büyük bir kısmına hatta Yunanistan’ın kuzey bölgelerine de yayıldı. İmparator Mikhail, çok hasta olmasına rağmen ordunun başında onlara karşı sefere çıkmaya hazırlandı. Ancak senato, ileri gelenleri hatta kendi ailesi bile buna itiraz etti. Fakat imparator onları dinlemedi ve savaş hazırlıkları yapılmasını emretti. Psellos, Bulgarların imparatorun ilk tahta çıktığı zaman böyle bir harekete girişselerdi karşılarında güçlü ve tehlikeden korkmayan bir imparator bulacaklarını söylemekteydi. Savaş için en iyi askerler en iyi komutanlar seçildi. Sonra ordu ile birlikte yola çıkıldı ve Bulgar sınırına gelindiğinde karargâh kurularak beklenmeye başlandı. Fakat tam bu sırada eski Bulgar yöneticisi Ioannes Vladislav’ın oğlu Alusianos’un mevcut yönetime başkaldırması imparatorluğun kurtulmasını sağladı. Aslında o Psellos’un da dediği gibi imparatora yardım etmek için bu işe girişmemişti. Sadece şartlar bunu yapmasına neden olmuştu. Çünkü Bulgar topraklarında karışıklıkların çıktığını öğrendiği zaman ülkesinde asil soydan birinin olmadığını ve halkın Petro gibi birini mecburen kabul etmek durumunda kaldığını düşünmeye başlamıştı. Bu nedenle ailesine bile hiçbir şey açıklamadan yanına aldığı adamlarıyla birlikte hatta kılık değiştirerek bölgeye gitti. İlk başlarda kendisini onlara tanıtmadı. Fakat zamanla halkta kendi ailesi ile ilgili sevgi bulunca ve bu aileden birinin başa geçme ihtimali karşısında destek sözünü alınca onlara kendini tanıttı. Bilindiği gibi Alusianos, Bulgarların yenilgisi sonrası kardeşleri ile birlikte İstanbul’a getirilmiş ve burada yetiştirilerek Theodosiopolis themasına olarak atanmıştı. Ancak hâlâ eski günlerini unutamadığı için ülkesine gitmeyi ve hakkını aramayı tercih etmişti. İmparatorluğun bu seferi ona beklenen fırsatı verince Bulgaristan’a gelerek Petro Delyan’ı tuzağa düşürdü ve burnunu kestirip gözlerini oydurarak yerine geçti. İmparatorluk ordusu karşısında artık Alussionus vardı ama yeni hükümdar geri çekildi. Daha sonra ise imparatora haber yollayarak teslim olmak istediğini söyledi. İmparatorun kabul

169

etmesiyle iki taraf arasında anlaşma yapıldı ve Petro’nun da aralarında olduğu pek çok Bulgar imparatorluğa teslim edildi. Bu sayede imparatorluk 1041 yılında bu sorunu çözmeyi başardı. Kazanılan bu başarıdan sonra başkente dönen Mikhail’e büyük bir karşılama yapıldı. Devlet bu isyanın bastırılmasından hemen sonra kendisine 1035 yılından başlayarak sorunlar çıkartan Zeta’nın asi hükümdarı Stephan Voyislav’ı itaat altına almak için çalışmalar başlattı. Kendisine tâbi olan Rascia, Bosna ve Zakhlumia hükümdarlarını Stephan’a karşı mücadeleye davet eden Bizans olanca çabasına ayrıca 1042 yılındaki seferine rağmen bir sonuç elde edemedi. Sonuçta Stephan, Dyrrhakhion (Draç) strategosunun birliklerine karşı büyük bir zafer kazandı ve bağımsızlığını elde etti. Böylece Zeta, Bizans hâkimiyetinden ayrılmış oldu. Bu dönemde ayrıca Balkanlarda Peçeneklerin akınları başladı. 1033 ve 1036 yılında yapılan bu akınlardan özellikle ikincisinde Peçenekler imparatorluğu oldukça zorlamıştı. Bu akınlar sırasında çok sayıda esir alınmış ayrıca pek çok ganimet ele geçirilmişti. Hatta esirler arasında Bizans’ın önde gelen isimlerinin olduğu kaydedilmekteydi. Bu tarihten 1040 yılına kadar Peçenekler kendi içlerindeki çekişmeler yüzünden Bizans’a yönelik herhangi bir girişimde bulunmadı.

1037 yılında 6 ay sürdüğü ifade edilen büyük kuraklık sonucu Makedonya ve Trakya civarında açlık başgösterdi. Bu sebeple başkent İstanbul’da yağmur için dua edildi ve dua törenine İmparator IV. Mikhail kardeşleri ile birlikte katıldı. İmparatorun hastalığı sebebiyle ülke genelindeki kilise ve manastırlarda ona dualar edilmekte ve bizzat kendisi de Selanik’te bulunan bir azizin mezarına giderek hastalığından kurtulması için dua etmekteydi.

10.2. İmparator IX.Konstantinos Monomakhos Döneminde Balkanlar

İmparator Konstantinos Monomakhos zamanında (1042-1055) Türk asıllı Georgios Maniakes’in isyanı görüldü. Uzun yıllardır imparatorluğun en üst kademelerinde hizmette bulunan Maniakes, Zoe tarafından magistros unvanıyla Sicilya’ya gönderildi. Fakat Monamakhos zamanında gözden düştü ve magistros unvanı geri alındı. Psellos, Maniakes’in yaptığı hizmetlerden ötürü imparatorun ona on binlerce taç takmasını, onu memnun etmek için her şeyi yapması gerektiğini ifade etmekteydi. Maniakes, mevcut yönetimin kendisine yaptığı haksızlıklar sebebiyle isyan ederek Draç ve Selanik’e gidince imparatorluk tarafından ona karşı ordu gönderildi. İki taraf arasında 1043 yılında Ostrovo’da yapılan savaşta Georgios galip gelmek üzereyken vurulması sonucu hayatını kaybetti.

Bu isyanın bastırılmasından sonra Rusların başkente saldırısı oldu. Psellos’un sayılamayacak kadar çok sayıda Rus gemisinin Marmara’yı işgal edip, limanı abluka altında 170

tuttular dediği saldırı uzun süredir plânlanmakta ve hazırlıklar yapılmaktaydı. Savaşın sebebi ise İstanbul’da Rus asıllı bir asilin kavgada ölmesiydi. Kiev hükümdarı Yaroslav’ın (1036- 1054) oğlu Vladimir’in kumandasında İstanbul’a gelen yaklaşık 400 gemiden oluşan donanma 1043 yılında şehre saldırdı. Bizans tarih yazarı Attaleiates’in beklenmedik saldırı dediği bu olayda halk hazırlıksız olduğu için korku ve panik yaşadı. İmparator savaşı önlemek için çok uğraştı ama başarılı olamadı. Ruslar barış için her gemi başına 1000 staters istemekte ve ödemeninde onların gemilerinden birinde yapılmasını şart koşmaktaydı. Psellos, bu esnada Bizans donanmasının çok zayıf olduğunu bu nedenle imparatorun hantal, hurdaya çıkmış gemileri toplayarak tamir ettirdiğini ve düşmanla uğraşabilecek kadar donanma oluşturduğunu kaydetmektedir. Üstelik bu gemilere meşhur Grek ateşi de yerleştirilmiştir. İki taraf arasında denizde meydana gelen savaşı birdenbire çıkan fırtınanın da etkisiyle Bizans kazandı. Donanması parçalanan ve askerlerinin büyük bir kısmını kaybeden Ruslar aldıkları bu yenilgi sonrası geri çekilmek zorunda kaldılar.

Monomakhos zamanında Ermeni asıllı Leon Tornikios’un isyanı görüldü. Edirne’de yetişmiş olan Leon, Balkanlar bölgesinde özellikle de Makedonya ve civarında bilinmekteydi. Konstantinos zamanında Gürcistan valisi olarak atanan Tornikios’un isyan etmesi ihtimaline karşı imparator hemen onun saçlarının kazınmasını ve keşiş elbisesi giydirilerek İstanbul’a getirilip hapsedilmesini emretti. Gerçekten İstanbul’a getirilen Leon hapsedildi ancak burada yaşayan Makedonyalı bir grup tarafından Eylül 1047’de kaçırıldı. Makedonya ve Edirne’ye giden bu kaçakların hiç parası olmadığı için İmparator Konstantinos’un öldüğünü ve Theodora’nın da imparator olarak ülkeyi yönetmeye başladığını ancak onun da bunu tek başına yapamayacağından Leon Tornikios ile evlenmek istediğini yaymaya başladı. Böylece Balkanlarda kurulan ordu sayesinde Leon, 19 Eylül 1047 Cumartesi günü imparator ilan edildi. Leon, imparator gibi davranmaya başladı ve halkın vergilerini indirerek onların gözüne girdi. Ardından 21 Eylül 1047 Pazartesi günü İstanbul’a doğru Edirne’den yola çıktı. Surlara yaklaştığında Monomakhos’u sevmeyen onlarca kişi Leon’a katılmıştı. Konstantinos Monomakhos çok şaşkındı ve ordusu da olmadığından endişe taşımaktaydı. Üstelik imparatorun gut hastalığıda nüksetmişti. Yapabildiği tek şey şehri korumak için hemen surların tamir edilmesini istemek oldu. Bu esnada Leon, 25 Eylül 1047 Cuma günü Blakhernai Sarayı’nın karşısında bulunan Aziz Anargyroi Manastırı yakınında karargâhını kurdu. Leon, başkent halkına kendisine yardım etmelerini, zalim bir imparatordan onları kurtaracağını vaat ederek kendi yanına çekmeye çalıştı ama karşılık bulamadı. Bu esnada iki taraf arasında karşılıklı ok atışları başlamış, imparatorun kazdırdığı hendekler Leon ve 171

yanındakiler tarafından geçilerek surların aşılması için çalışmalar başlamıştı. Bizans tarih yazarı Psellos, Leon’un şehre girmeye çekindiğini, içerideki halk tarafından çağrılmayı beklediğini söylemekteydi. Bu yüzden şehre girmeyi ertesi güne bırakan Leon’a karşı kısa zaman sonra şehirde bulunan halkın taş atmaya başladıkları fark edildi. Atılan bu taşlar Leon ve adamlarını çok korkuttuğundan süratle kaçmaya başladılar ve geri kalan askeri birlikleri de Ekim ayı başında Lüleburgaz’a doğru geri çekildiler. İmparator Doğu ordularını Trakya’ya geçirerek asiye karşı gönderdi. Bu esnada imparatorlukla anlaşan Bulgarların da kuzeyden Leon’a saldırması durumu daha da ağırlaştırdı. Leon ve yanındakiler Bulgarophygon’da bir kiliseye sığındılar. Ancak imparatorluk güçleri tarafından yakalanarak kör edildiler.

Monomakhos döneminde Batıda Peçeneklerin 1048 yılında Tuna’yı geçmesi Bizans için ağır bir darbe oldu. İmparatorluk şimdiye kadar bunlardan müttefik olarak kuzeydeki düşmanlarına karşı yararlanmıştı. Peçenekler, Bulgarlara ve Macarlara arkadan saldırarak zor durumda bırakmakta, Ruslara ise güney yolunu kapatarak Bizans’a yardımcı olmaktaydı. Bu sebeple imparatorluk Peçeneklerle işbirliğine önem veriyordu. Bulgarların II. Basileios tarafından yenilgiye uğratılmasından sonra toprakları imparatorluğa geçtiğinden artık Peçeneklerin akınları doğrudan arada bir devlet olmaksızın imparatorluğa yönelik olmaya başladı. Bu esnada imparatorluk toprakları batıda Tuna’ya kadar uzanmaktaydı ve Peçenek akınlarına karşı koymaya imparatorluğun gücü yetmemekteydi. Bu sebeple Bizans, onları devlet topraklarında iskân etmeye başladı ve askeri hizmetlerde onlardan yararlanmayı düşündü. Ancak bunlar Peçenek akınlarını durduramadı.

10.3. İmparator I. Isaakios Komnenos ve X. Konstantinos Dukas Zamanında Balkanlar

Monomakhos’un haleflerinden İmparator I. Isaakios Komnenos (1057-1059), Macarların akınını Sofya’ya kadar giderek sonuçsuz bırakıp onlarla anlaşma yaparken, Peçeneklere karşı da başarılı oldu. Zira Peçenekler, Tuna Nehri’ni 1059 yılında geçmiş ve imparatorluk topraklarına girmişlerdi. Isaakios bunları imparatorluk topraklarından kesin olarak sürmeye karar vererek büyük bir ordu ile üzerlerine yürüdü. İmparatorluğun gücü karşısında şaşıran Peçenekler 3 gün sonra savaşacaklarını söyleyerek bölgeden uzaklaştı. İmparator üçüncü gün savaş meydanına onlarla savaşmaya geldiğinde kimseyi bulamadı. Peçeneklerin çadırlarını yağmalayarak geri dönmeye karar verdi. Bunda beklenmedik kar yağışı ve şiddetli yağmurunda etkisi olmuştu.

172

İmparator Konstantinos Dukas zamanında (1059-1067), Güney-İtalya’da bulunan Normanlar, liderleri Robert Guiskard ile büyük başarılar kazanırken; Macarlar da güçlü bir saldırıda bulunarak 1064 yılında Belgrad’ı ele geçirdi. Kumanların baskısıyla yurtlarını bırakarak Balkan Yarımadası’nda görünen Oğuzların ise imparatorluğa karşı harekete geçtikleri görüldü. Makedonya, Arnavutluk, Trakya ve Yunanistan Oğuzlar tarafından tahrip edilirken, Bizans kumandanları Basileios Apokapes ve Nikephoros Botanaiates esir alındı. Attaleiates’e göre bunların yağma akınları öylesine korkunçtu ki Avrupa’nın bütün ahalisi göç etmeyi düşünmüştü. İmparator 1065 yılında onlara karşı harekete geçmek istemişse de çıkan müthiş bir salgın hastalık Bizans’ı Oğuzlardan kurtardı. Çok sayıda Oğuz Türkü hayatını kaybederken, bir kısmı Tuna’nın gerisine çekildi. Kalanları ise imparatorluğun hizmetine girdi. Yine bu zamanda 23 Eylül 1063’te başta İstanbul olmak üzere, Trakya ve Kyzikos (Kapıdağ) civarında çok şiddetli bir deprem görüldü. Pek çok insanın öldüğü, evlerin, kamu binalarının yıkıldığı bu depremde insanlar her depremde olduğu gibi Tanrıya sığınarak yardım istedi.

10.4. İmparator VII. Mikhail Döneminde Balkanlar

İmparator VII. Mikhail zamanında (1071-1078), 1071 yılında Bari Normanlar tarafından ele geçirildi. Türk akınları süratli bir şekilde devam ettiği için imparator batıdan Papa VII. Gregorius’tan yardım istemek durumunda kaldı. Aynı sıralarda Bizans hâkimiyeti Balkan Yarımadasında da sorunlar yaşamaktaydı. 1072 yılında Bulgaristan topraklarında Zeta hükümdarı Mikhail’in oğlu Konstantin Bodin isyan etti ve Prizren’de çar olarak selamlandı. Bu isyan çok büyük emekler ve sarfedilen güç sayesinde bastırılabildi. Adriyatik kıyısında da Bizans üslerini kaybetmeye devam etti. Hırvatistan, Bizans’ın yüksek hâkimiyetini İmparator II. Basileios zamanında kabul etmişti fakat IV. Petro Kreşimir’in (1058-1074) devlet topraklarını genişletmesinden sonra şimdi halefi Demetrius Zvonimir, 1076 yılında Papa VII. Gregorius’un legatleri tarafından papalığın vasali sıfatıyla kral olarak taçlandırıldı. Bizans tarih yazarı Zonaras, Hırvatların ayaklandığını ve Bulgar ülkesini işgal etmeye başladıklarını belirtir. Onlarla yapılan mücadele sonucu iki taraftan pek çok insanın öldüğü tespit edilmekte, Hırvatların ele geçirdikleri toprakları bırakarak imparatorluk topraklarından çıkarıldıkları kaydedilmektedir. 1077 yılında Zeta hükümdarı Mikhail de papalık tarafından kral ilan edilince Bizans’ın durumu içinden çıkılamaz hale geldi. Bunlara Peçenek akınları, Macarların baskıları eklendi. Ayrıca caesar Ioannes Dukas’ın imparator olmasını isteyen Normanların kumandanı olan Roussel de Bailleul isyan etti. Roussel’in bu isyanına karşı Bizans

173

Türklerden yardım istedi ve bu istek üzerine Türkler, Roussel’i esir alarak para karşılığında imparatorluk kumandanı Aleksios Komnenos’a teslim etti.

VII. Mikhail zamanında, biri Anadolu’da diğeri Balkanlarda iki isyan hareketi görüldü. Nikephoros Bryennios tarafından 1077 yılında Balkanlarda isyan çıkarıldı. VII. Mikhail tarafından önce Bulgaristan’a vali olarak atanan ve buradaki görevi esnasında Slavları yeniden imparatorluğun otoritesi altında birleştiren Bryennios bu başarıları sebebiyle imparator tarafından Draç valiliğine getirildi. VII. Mikhail, bölgedeki Hırvat ve Norman tehlikesi nedeniyle onun bu göreve gelmesini uygun görmüştü. Nikephoros, bölgeye ulaştığında halk tarafından sevgiyle karşılanmış ve Diocleia’da yaşayan Zetalılar ile Hırvatların üzerine sefere çıkarak onları ağır bir yenilgiye uğratmıştı. Bu sayede o coğrafyayı yeniden imparatorluk otoritesi altında birleştirmişti. Nikephoros Bryennios’un bu başarıları onu çekemeyenlerin imparator nezdinde kendisini isyana hazırlanmakla suçlamalarına neden oldu. VII. Mikhail bu duydukları karşısında Eusthatios Kapadokés adlı güvendiği bir görevliyi Draç’a göndererek durumu araştırmasını istedi. Bu gelen görevliyi çok iyi bir şekilde karşılayan ve ağırlayan Bryennios, Eusthatios’tan yanına gelmesinin gerçek nedenini öğrenince çok üzülse de herhangi bir girişimde bulunmadı. Ancak Peçeneklere karşı başarılar kazanmış olan Nikephoros’un kardeşi Ioannes Bryennios ile Malazgirt Savaşı’na katılmış Basiliakes, hizmetlerinden dolayı imparatorun kendilerini ödüllendirmemesine kızarak zayıf buldukları yönetimi devirmek için harekete geçmiş ve başlarına Nikephoros’u getirmeyi uygun görmüşlerdi. Bu olaylar yaşanırken İstanbul’daki imparatorluk yönetiminin Nikephoros’un öldürülmesi için harekete geçtiği öğrenildi. Bütün bunlar bir araya gelince Ioannes Bryennios ağabeyine mektup göndererek kendisini imparator ilan etmesini istedi. Nikephoros mektubu aldığında çok şaşırmış ve ne yapması gerekeceği hususunda kararsız kalmıştı. Çünkü kendisinin isyan etme gibi bir niyeti bulunmamaktaydı. Bununla birlikte duydukları karşısında tepkisiz kalması da düşünülemezdi. Ama yine de temkinli davranan Bryennios, bu baskılara boyun eğmedi. Etrafındakilerin ısrarı karşısında Meriç civarında olduğu tahmin edilen Traianopolis’te kendisini imparator ilan etti. Ardından Edirne’ye doğru yola çıkan Nikephoros’a yol boyunca tezahüratlar yapıldı ve Edirne’de de aynı ilgiyle karşılandı. Kardeşi Ioannes’i kouropalatés unvanıyla ve uzun süredir imparatorluk topraklarında yaşayan ama ücretli asker olmayan Peçenek birlikleri ile başkente gönderen Nikephoros şehir halkını kendi yanına çekmeye çalıştı. İlk başlarda İmparator VII. Mikhail’den nefret ettikleri için Nikephoros’un gönderdiği Ioannes’i sevgiyle kucaklayan halk bir süre sonra Ioannes’in askerlerinin ganimet bulamadıkları için evlerini yakması ve bu 174

yangının geniş bir alana zarar vermesi üzerine bakışını değişirdi. Her ne kadar askerlerin bu hareketi Ioannes tarafından engellense de halk kararından vazgeçmedi. Bunun üzerine Ioannes de şehri kuşatarak almaya karar verdi. İmparator VII. Mikhail bu sorundan kurtulmak için komutanlarından Aleksios Komnenos’u görevlendirdi ve Aleksios emrindeki güçlerle yenmeye çalıştı.

VII. Mikhail zamanında Anadolu’da isyan eden Nikephoros Botaniates ise, Süleymanşah’tan aldığı yardımla imparator olmayı başarabildi. Nikephoros Botaniates zamanında (1078-1081), Nikephoros Bryennios’un isyanı devam etti. Botaniates üst üste elçiler göndererek Bryennios ile anlaşmaya çalıştı. Fakat imparator olmak isteyen Bryennios buna itibar etmedi. Bunun üzerine imparator ordunun sayılı komutanlarından olan Aleksios Komnenos’a büyük yetki ve yanına Süleymanşah’ın yolladığı 2000 Türk askeri vererek Bryennios’a karşı yolladı. İki taraf arasında Silivri civarında şiddetli bir savaş oldu ve Bryennios yenildi. Gözleri kör edilen Bryennios başkent İstanbul’a getirildi ve bu şekilde isyan sona erdi. Bryennios’tan sonra Draç duksluğuna getirilen Nikephoros Basileikos’un da imparator olmak için harekete geçtiği görüldü. Kendisine bağlı birliklerle Selanik’e giden Basileikos, Peçeneklerden aldığı yardımla durumunu güçlendirdi. İmparator onu af ettiğini söylese de isyanından vazgeçmedi. Bunun üzerine yine Aleksios görevlendirildi ve Selanik civarında yapılan savaşı Aleksios kazandı. Bundan sonra Basileikos aynen Bryennios gibi kör edilerek cezalandırıldı.

175

Uygulamalar

1. Nikephoros Bryennios’un isyan hareketi üzerine bir araştırma yapınız.

2. Peçeneklerin 1048 yılında Tuna’yı geçerek imparatorluk için tehdit oluşturmaları üzerine bir çalışma yapınız.

176

Uygulama Soruları

1. İmparator VII. Mikhail dönemi isyan hareketleri üzerine bir değerlendirme yapınız? 2. İmparatorluğun XII. Yüzyılın ikinci yarısında Balkanlardaki durumu üzerine bir değerlendirme yapınız?

177

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

1034-1041 yılları arasında devleti idare eden IV. Mikhail döneminde Bulgarlarla mücadele edildiği gibi 1035 yılından başlayarak sorunlar çıkartan Zeta’nın asi hükümdarı Stephan Voyislav’ı itaat altına almak için çalışmalar başlatıldı. Kendisine tâbi olan Rascia, Bosna ve Zakhlumia hükümdarlarını Stephan’a karşı mücadeleye davet eden Bizans olanca çabasına ayrıca 1042 yılındaki seferine rağmen bir sonuç elde edemedi. Sonuçta Stephan, Dyrrhakhion (Draç) strategosunun birliklerine karşı büyük bir zafer kazandı ve bağımsızlığını elde etti. Böylece Zeta, Bizans hâkimiyetinden ayrılmış oldu. Bu dönemde ayrıca Balkanlarda Peçeneklerin akınları başladı. 1033 ve 1036 yılında yapılan bu akınlardan özellikle ikincisinde Peçenekler üç kez Bizans’a karşı geldi. Bu akınlar sırasında çok sayıda esir alınmış ayrıca pek çok ganimet ele geçirilmişti.

İmparator IX. Konstantinos Monomakhos zamanında, Ermeni asıllı Leon Tornikios’un isyanı görüldü. Edirne’de yetişmiş olan Leon, Balkanlar bölgesinde özellikle de Makedonya ve civarında bilinmekteydi. Balkanlarda kurulan ordu sayesinde Leon 19 Eylül 1047 Cumartesi günü imparator ilan edildi. Leon imparator gibi davranmaya başladı ve halkın vergilerini indirerek onların gözüne girdi. Ardından 21 Eylül 1047 Pazartesi günü İstanbul’a doğru Edirne’den yola çıktı. Bulgarların da yardımıyla imparatorluk bu isyanı bastırdı ve Tornikos öldürüldü.

Monomakhos döneminde, Batıda Peçeneklerin 1048 yılında Tuna’yı geçmesi Bizans için ağır bir darbe oldu. Peçenek akınları I. Isaakios Komnenos zamanında da sürdü. Peçenekler, Tuna Nehri’ni 1059 yılında geçmiş ve imparatorluk topraklarına girmişlerdi. Isaakios bunları imparatorluk topraklarından kesin olarak sürmeye karar vererek büyük bir ordu ile üzerlerine yürüdü.

178

Bölüm Soruları

1-İmparator IV. Mikhail ile ilgili bilgilerden aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? a-1034-1041 yılları arasında hüküm sürmesi b-Leon Tornikos’un isyan etmesi c-Peçenek akınlarının başlaması d-Makedonya ve Trakya bölgelerinde açlık görülmesi e-Petro Delyan’ın isyan etmesi

2-Türk asıllı Georgios Maniakes hangi imparator döneminde devlete isyan etti? a-IV. Mikhail b-V. Mikhail c-II. Basileios d-VI. Leon e-Konstantinos Monomakhos

3-Rusların 1043 yılında başkent İstanbul’a saldırmasıyla ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? a- İmparatorluk hazırlıksız olup, korku dolu anlar yaşadı. b-Rusların başında Vladimir bulunmaktaydı. c-Saldırı imparatorluk için beklenmedik bir anda gerçekleşti. d- Rusların başarılı olduğu bir seferdi. e-Aniden çıkan fırtına imparatorluğun işini kolaylaştırdı.

4-İmparator Monomakhos zamanında isyan eden ve Balkanlarda oldukça tanınan kişi aşağıdakilerden hangisidir? a-Leon Tornikos b-Bardas Phokas c-Thomas d-Bardas Skleros e-Prokopios

179

5-Peçeneklerin 1048 yılında Tuna’yı geçmelerinin imparatorluk için önemi aşağıdakilerden hangisi olamaz? a-İmparatorluk düşmanlarına karşı artık onlardan yardım alamayacaktır. b-İmparatorluğun uzun süredir beklediği bir gelişmedir. c-Bulgar devleti olmadığı için onların akınları doğrudan imparatorluğa olacaktır. d-İmparatorluk onlardan askeri alanda yararlanmayı deneyecektir. e-İmparatorluk kendi topraklarında onları iskân etmeye çalışacaktır.

6-İmparator X. Konstantinos Dukas zamanında hangi Türk kavminin Balkanlarda imparatorluğa karşı faaliyetleri olmuştur? a-Bulgarlar b-Oğuzlar c-Peçenekler d-Kumanlar e-Avarlar

7- Türklere karşı hangi imparator döneminde batıdan yardım istendi? a-III. Mikhail b-IV. Mikhail c-IX.Konstantinos Monomakhos d-VII. Mikhail e-I. Basileios

8-VII. Mikhail dönemi ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? a-Konstantin Bodin’in isyan etmesi b-Hırvatların isyanı c-Petro Delyan’ın isyanı ile uğraşması d-Normanlarla mücadelesi e-Peçenek akınlarının görülmesi

180

9-VII. Mikhail döneminde Balkanlarda isyan hareketine aşağıdakilerden hangisi girişmiştir? a-Nikephoros Bryennios b-Nikephoros Botaniates c-Ioannes Dukas d-Basileios Apokapes e-Nikephoros Basileikos

10- Türklerden aldığı yardımla imparator olmayı başaran kişi aşağıdakilerden hangisidir? a-Romanos Diogenes b-Isaakios Komnenos c-X.Konstantinos Dukas d-V. Mikhail e- Nikephoros Botaniates

CEVAPLAR

1-B, 2-E, 3-D, 4-A, 5-B, 6-B, 7-D, 8-C, 9-A, 10-E

181

11. İMPARATOR I. ALEKSİOS KOMNENOS DÖNEMİNDE BALKANLAR

182

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

11.1. İmparator I.Aleksios Komnenos ve Balkanlar 11.2. İmparator I. Aleksios ve Haçlılar

183

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1-İmparator I. Aleksios Komnenos’un Çaka Bey ile mücadelesini anlatınız? 2-Birinci Haçlı Seferi ordularının Balkanlardaki rotası hakkında bilgi veriniz?

184

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator I.Aleksios İmparator I. Aleksios Sebep – sonuç ilişkisi kurma Komnenos ve Balkanlar Komnenos zamanında Kronolojik düşünme Balkanlarda Normanlar ve Tarihsel analiz ve yorum Peçeneklerle yapılan Tarihsel sorgulamaya dayalı mücadelenin öğrenilmesi araştırma Anlatım

İmparator I. Aleksios ve İmparator I. Aleksios Sebep – sonuç ilişkisi kurma Haçlılar Komnenos döneminde Kronolojik düşünme Birinci Haçlı Seferi orduları Tarihsel analiz ve yorum ve 1101 yılı Haçlı Tarihsel sorgulamaya dayalı

ordularının Balkanlarda araştırma ilerlemesinin anlaşılması Anlatım

185

Anahtar Kavramlar

.Levunion Savaşı: 29 Nisan 1091 tarihinde Peçenekler ve Bizans İmparatorluğu arasında yapılan savaş.

186

Giriş

1081-1118 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nda hüküm süren I. Aleksios Komnenos zamanında Balkanlarda Normanlarla ve Peçeneklerle yapılan mücadele anlatılmakta ayrıca onun dönemine denk gelen süreçte başlayan Haçlı Seferleri nedeniyle Doğu’ya gelen Birinci ve 1101 Yılı Haçlı Seferleri ordularının Balkanlar’dan geçerek İstanbul’a gelmeleri üzerinde durulmaktadır.

187

11.1.İmparator I.Aleksios Komnenos ve Balkanlar

İmparator I. Aleksios Komnenos (1081-1118), 1070 yılından itibaren Sicilya’da hâkimiyeti güçlenen Robert Guiskard ile mücadeleye başladı. Zira Guiskard’ın hedefinde Bizans’ı ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurma hayali yatmaktaydı. Bunun için 1080 yılından itibaren imparatorluğu zabtetme hazırlıklarına girişti. Oluşturduğu donanma ile Arnavutluk’a çıkmayı, Makedonya’yı ele geçirdikten sonra Trakya üzerinden İstanbul’a gelmeyi düşünmekteydi. Tam teçhizatlı hazırladığı ordusunu Korfu üzerinden Arnavutluk’a getiren Guiskard, çıkan fırtına yüzünden donanmasının bir kısmını ve askerlerini kaybetmesine rağmen Draç’ı kuşattı. Bunun üzerine imparator ordusuyla hareket ederek Guiskard ile mücadele etti ancak Normanlar karşısında başarılı olamadı ve Ekim 1081’de Draç, Normanların eline geçti. Bu, Guiskard’ın önünde artık hiçbir engelin kalmaması demekti. Bu başarıdan sonra yoluna devam ederek Kastoria’yı alan Guiskard’ı ancak ülkesinde çıkan isyan durdurabildi. İmparator Aleksios’un teşvikleriyle Apulia, Kalabria ve Campania’da çıkan isyan üzerine dönmek zorunda kalan Robert Guiskard giderken yerine oğlu Bohemund’u bıraktı. Bu görevi babasından da öteye götürmek için uğraşan Bohemund, kazandığı başarılardan sonra Epiros, Teselya, Makedonya ve Selanik’in büyük bir kısmını ele geçirerek imparatorluk güçlerini etkisiz kıldı. İmparator ancak 1083 yılında Larissa’da Bohemund’u durdurabildi. Georgios ve Basileios Kurtikios komutasındaki ordu, yapılan plân gereği Normanların önünden kaçar gibi yaparak onların peşinden gelmesini sağladı. Bu esnada Aleksios’ta yanında bulunan özenle seçilmiş birliklerle Bohemund ve ordusunun bulunduğu kampı basarak Normanların çoğunu katletti. Bunun üzerine Bohemund, Larissa kuşatmasını kaldırarak Kastoria’ya çekildi. 1083 yılı sonlarında Normanların elinde sadece bir iki ada kalmıştı. Aleksios’un Normanlara karşı başarısında Süleymanşah’tan aldığı 7000 kişilik askeri gücün de payı bulunmaktaydı. İmparatorluğun Normanlarla savaşı esnasında Dubrovnik, Dalmaçya bölgesi ve Hırvatistan Normanların tarafını tuttu. Zeta Kralı Konstantin Bodin ise bir kararsızlık yaşadıktan sonra Bizans’ın yanında yer aldı. Ancak Dyrrhakkion civarında yapılan savaşta tarafsız kalarak imparatorluğun yenilmesinde etkili oldu. Konstantin Bodin, imparatorluğun gerek Normanlarla gerekse Peçeneklerle yaptığı savaşlardan istifade ile hâkimiyet alanını Rascia ve Bosna’ya doğru genişletti. Bu şekilde Sırpların ağırlık merkezi Zeta’dan Rascia’ya kaymış oldu.

Aleksios, Norman tehdidine son verebilmek için Venediklilerden yardım istemiş ama karşılığında çok büyük tavizler vermek durumunda kalmıştı. 1082’de yapılan anlaşma ile Bizans Devleti, Venediklilere imparatorluğun bütün limanlarında gümrük vergisi ödemeden 188

ticaret yapma hakkı tanıdı. Venedik tacirleri imparatorluğun her yerinde serbestçe mal alıp satabilecek ve sadece İstanbul değil imparatorluğun bütün limanlarından hiç para ödemeden istedikleri gibi yararlanabileceklerdi. Bu durum Venedik’i imparatorluk karşısında çok güçlü kılmış, imparatorluğu ise olumsuz yönde etkilemişti.

Normanlarla mücadele, Robert Guiskard’ın oğlu Bohemund ile daha sonraki süreçte yine devam etti. Haçlı seferine katılmak için Doğu’ya gelen ve Antakya Haçlı Prinkepsliği’nin ilk yöneticisi olan Bohemund, Danişmendli esaretinden kurtulduktan sonra hem yeni bir haçlı seferi hazırlığını başlatmak hem de Bizans İmparatorluğu ile mücadele edebilmek için batıya gitti. 1105 yılında Korfu’dan kendi ülkesi Apulia’ya geçti. Papa II. Pascalis ile görüşerek yeni bir Haçlı Seferi’nin yapılmasından bahsetti. Doğu’da yaşanan bütün olumsuzluklardan dolayı İmparator Aleksios’u suçladı. 1107 yılında Avlona’ya çıkarak Draç üzerine yürüdü. Aleksios onun olabilecek bütün düşmanlıklarına karşı tedbirini almış, Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’da kendisine yardımda bulunmuştu. İki taraf arasında yapılan savaşta Bohemund hiçbir şey yapamayarak geri çekilmek durumunda kaldı. 1108 yılında imzalanan Devol anlaşmasıyla Bohemund, imparatorluğun yüksek hâkimiyetini kabule, Antakya hususunda vasallik yemini etmeye ve imparatorluğun düşmanlarına karşı mücadelede yardıma söz verdi.

İmparatorluk 1085 yılında Normanlardan kurtulduktan sonra Peçeneklerin ard arda akınlarına uğradı. 1087 bahar aylarında 80.000 kişiden oluşan Peçenek güçleri Tuna civarında göründüğünde imparatorluk onların kalabalık olmasından çekinerek savaşmaktan çekindi. Fakat aralarındaki istişareden sonra savaşın uygun olacağına karar verilerek Peçeneklerle mücadele edildi ve yenilgiye uğratıldı. Ancak imparator Peçenekleri iyi tanıdığından aldığı başarıya çok güvenmemiş, onların yeniden topraklarına gelme ihtimaline karşı Peçenek reislerine hediyeler göndererek gönüllerini almak istemişti. Fakat Peçenekler Aleksios’un bu davranışını samimi bulmadı. Bunun üzerine imparatorluk Peçeneklerin muhtemel bir akınından önce hareket etmeyi uygun görerek bizzat imparatorun başında olduğu orduyla 1087 yaz başlarında yola çıktı. Rivayete göre Peçenekler imparatorluğun kendilerine yönelik bir seferini beklemediklerinden hem zaman kazanmak hem de hazırlanmak için 150 kişiden oluşan bir elçi heyetini Aleksios’a göndermeyi uygun buldu. Bu elçiler Peçenek başbuğlarının barış isteğini ve bunun sağlanması halinde 30.000 kişilik bir askeri gücün imparatorluğun emrine verileceğini ifade ederek aksinin olması halinde hücuma geçeceklerini belirtti. Fakat imparator bu talebi ciddiye almayarak Peçeneklerin korktukları için böyle bir istekte

189

bulunduklarını düşündü ve teklifi reddetti. Bundan sonra imparator Peçeneklerin ani bir saldırısından çekindiği için hemen onlarla savaşmayı istedi ve Demirkapı’dan geçtikten sonra Peçeneklerin yoğun olduğu Silistre bölgesine geldi. Niyeti burayı ele geçirmekti. Ancak burada Peçeneklerin hücumuna uğrayan imparatorluk büyük bir yenilgi alarak geri çekilmek zorunda kaldı. Peçenekler aldıkları bu başarıdan istedikleri gibi istifade edemediler. Zira Volga civarından gelerek Tuna’ya ulaşan Türk asıllı Kumanlarla mücadele etmek durumunda kaldılar. Kumanların Peçeneklere karşı bu düşmanca tutumunda imparatorluğunda etkisi bulunduğuna dair rivayetler mevcuttur. Bundan sonra Aleksios, Kumanların Peçeneklerle meşguliyeti sayesinde başka sorunlarına eğilebildi. Ancak yine de Peçenekler 3 yıl boyunca Trakya bölgesine akınlarını devam ettirdi. Tek hedefleri imparatorluğu büyük bir yenilgiye uğratmaktı. 1090 yılında Peçenekler imparatorluğa karşı mücadele edebilmek için Edirne’ye geldiği zaman uzun süredir başkent İstanbul’u ele geçirmek için uğraşan İzmir Beyi Çaka’nın şehri karadan ve denizden birlikte kuşatma teklifi ile karşılaştı. Bu teklifi kabul eden Peçenekler aynı zamanda Çaka’nın Gelibolu’yu zabtetme teklifine de olumlu yaklaştı. Böylece 1090-1091 kış aylarını Edirne’de geçiren Peçenekler bütün güçleri ile Bizans’a karşı savaşa hazırlandı. Bunu bilen imparatorluk, Peçenekler ile Çaka Bey’in işbirliğine mani olabilmek için ’i savunma noktası seçerken aynı zamanda önemli komutanlarından Nikephoros Melissenos’u Peçeneklere karşı Enez’e gönderdi. Peçenekler hemen saldırıya geçmeyerek Çaka Bey’in gelmesini bekledi. Ancak üç gün geçmesine rağmen Çaka ile bir araya gelmeleri mümkün olmadı. Bu esnada imparatorluk Trakya civarına inen Kumanların Peçeneklerle muhtemel bir anlaşmasının önüne geçebilmek için hediyeler gönderip vaatlerde bulunarak onları kendi yanına çekip Peçeneklere karşı birlikte hareket etme kararı aldı. Söylendiğine göre 40.000 Kuman bu savaşta imparatorluğun yanında yer alacaktı. Yine ifade edildiğine göre Peçenekler, Kumanların Bizans’ın yanında olduğunu öğrenince onlara haber göndererek kendi yanlarında olmasına çalışmışlardı. Ancak Kumanlar imparatorluğa söz verdikleri için bundan vazgeçmedi. Peçenekler, Çaka Bey’in gelmesini beklerken zaman geçmiş ve Nisan’ın sonlarına gelinmişti. Bunu fırsat bilen imparatorluk hemen Peçeneklere karşı harekete geçti. İki taraf arasında 29 Nisan 1091’de Levunion’da (büyük ihtimalle Meriç kıyısında Umur Bey civarında) yapılan savaşı Bizans, Kumanların yardımıyla kazandı. Çok kanlı geçen savaşta müttefik ordular Peçeneklerden kadın, erkek, çoluk, çocuk herkesi katletti. Bizans tarih yazarı ve aynı zamanda İmparator Aleksios’un kızı Anna Komnena bu savaşla ilgili “bütün bir millet bir günde imha edilmişti” demekteydi. Savaşı kaybeden Peçeneklerin çok azı kaçabilmiş, kalanlar ise imparatorluğun eline esir düşmüştü. Ancak imparator esirlerin

190

bir kısmının da öldürülmesi emrini verdi. Bu savaş, Peçeneklerin Balkanlardaki faaliyetlerinin çok ağır darbe alması hatta neredeyse sonu oldu. İmparatorluğun elinden kurtulmayı başarabilen Peçenekler ise Vardar Nehri bölgesine yerleştirilerek imparatorluk ordusunda istihdam edildi. Bizans, dost olarak gördüğü Kumanlarla da bir müddet sonra sorunlar yaşamaya başladı ve 1094’de Kumanlara karşı büyük bir zafer kazandı. Bu sayede imparatorluk Balkanlardaki gücünü artırdı.

Aleksios’un bu süreçteki diğer bir uğraştığı kişi yukarıda Peçenekleri anlatırken bahsettiğimiz İzmir ve çevresinin hâkimi Çaka Bey oldu. Oluşturduğu donanma sayesinde Foça, Urla, Midilli ve Sakız’ı ele geçiren hatta Sisam ve Rodos’u da zabteden Çaka’nın faaliyetleri imparatorluğu tedirgin etmiş ve Ege Denizi’ndeki hâkimiyetini sarsmıştı. Üstelik Çaka’nın söylendiği üzere Peçeneklerle müşterek olarak karadan ve denizden İstanbul’u kuşatma düşüncesi bu tedirginliği daha da artırmıştı. Aleksios, Çaka’nın üzerine gönderdiği bir donanma ile onu zor durumda bırakmak için uğraşsa da Çaka Bey bu filoyu Sakız civarında yenilgiye uğrattı. Bu Çaka Bey’in imparatorluğa karşı kazandığı ilk ve önemli deniz seferi olarak kayıtlara geçti ve elde ettiği başarı imparatorluğun ona karşı daha kalıcı önlemler almasına yol açtı. Öncelikle Çaka Bey’in Peçeneklerle müşterek İstanbul’u kuşatma girişimini bertaraf eden Aleksios, ardından 1092 yılında Midilli’yi ele geçirerek Çaka Bey’in donanmasını yakıp Sisam’ı zabtetti. İmparator Aleksios’un bu düşmanca tavrı karşısında mücadelesinden vazgeçmeyen Çaka Bey, önce İzmir’de yeni bir donanma inşası emrini verdi. Aynı zamanda Abydos’u kuşatarak Trakya üzerinden bir kez daha İstanbul’a hareket etmeyi ve şehri ele geçirmeyi düşündü. İmparatorluk onun bu niyetini engellemek için bir taraftan Çaka Bey’in üzerine askeri bir güç gönderirken aynı zamanda Çaka Bey’in damadı olan Türkiye Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan ile anlaşmayı ve bu sayede Çaka Bey ile Kılıç Arslan’ın arasını açmayı plânladı. Gerçekten bu düşüncesinde başarılı olan imparator, Kılıç Arslan’ın Çaka Bey’i bertaraf etmesini sağlayarak büyük bir tehlikeden kurtulmuş oldu.

11.2.İmparator Aleksios ve Haçlılar

İmparator Aleksios döneminde Batı dünyasının önderliğinde Doğu’ya karşı Haçlı Seferleri başladı. İmparator VII. Mikhail zamanında Türklere karşı mücadele edebilmek için batıdan istenen yardım Aleksios döneminde tekrar edilmiş ve Anadolu’yu yurt tutan Türkleri bölgeden çıkarmak için ücretli asker talebinde bulunulmuştu. Papa II. Urbanus’un cevabı ise ücretli asker yollamak değil de Batı’nın şövalyelerini, toprağı olmayan, sefalet içinde yaşayan insanlarını para ve toprak kazanma ümitleriyle heyecanlandırarak Doğu’ya göndermek oldu.

191

Papa II. Urbanus’un ClermontKonsili’nde (18-28 Kasım 1095) yaptığı konuşmasının etkisiyle dönemin Avrupa krallarının katılmadığı sadece asillerin katıldığı Birinci Haçlı Seferi orduları yola çıktı. Aralarında Hugue de Vermandois, Aşağı Lorraine Dükü Godefroi de Bouillon, Güney İtalya Normanlarının reisi Bohemund, Toulouse Kontu Raymond de St. Gilles, Normandia Dükü Robert, Blois Kontu Etienne, Flandre Kontu II. Robert’in olduğu bu asillerin idaresindeki ordular 1096 Ağustos ayından itibaren yola çıkarak İstanbul’a gelmeye başladı.

Hugue de Vermandouis, Fransa Kralı I. Henri’nin oğluydu ve 1096 Ağustos sonunda Fransa’dan yola çıkarak İtalya üzerinden Bari’ye gelerek Adriyatik’i aşıp Draç’a varmayı düşündü. Fakat ordusunu taşıyan gemilerden birkaçı fırtına yüzünden battı, kendi bindiği gemide Draç’ın kuzeyinde kayalıklara çarptı. Draç valisi Ioannes Komnenos’un adamları tarafından buradan alınarak Draç’a getirildi; bir süre sonra da Bizans birliklerinin eşliğinde İstanbul’a vardı. 1096 Kasım’ında İstanbul’a gelen ilk ordu Hugue’ün ordusu oldu.

Godefroi de Bouillon, Boulogne kontu II. Eustache ile Aşağı Lorraine Dükü II. Gottfried’ın kızı Ida’nın evliliğinden dünyaya gelmiş olup, 1096 Ağustos sonunda ülkesinden ayrıldı ve Macar topraklarına geldi. Kral Koloman’a elçi göndererek ülkesinden geçme izni istedi. Koloman’ın kontrolü altında Macaristan’ı geçen Haçlılar Semlin üzerinden Sava Nehri yoluyla Belgrad’a geldi. Burada Bizans İmparatorluk birlikleri tarafından karşılanarak Sofya- Filibe-Silivri üzerinden 23 Aralık 1096’da İstanbul’a vardı.

Robert Guiskard’ın oğlu olan ve Balkan topraklarında imparatorluk ile mücadele eden Bohemund, Doğu’ya gitmek üzere hareket eden ilk ordunun ülkesinden geçmesinden etkilenerek sefere çıkma kararı almıştı. Bohemund, ordusunu Adriyatik’ten geçirdikten sonra Via Egnatia (Draç-Okhrida-Vodena-Selânik-Silivri’den geçerek İstanbul’a giden yol) yoluyla İstanbul’a geldi.

Birinci Haçlı Seferi’nin en gözde siması ve en kalabalık orduya sahip olan Raymond St.Gilles, Lombardia üzerinden devam ettirdiği yolculuğunu Draç-Selanik-Keşan-Tekirdağ yoluyla İstanbul’a gelmek suretiyle tamamladı. İmparatorluk topraklarındaki yolculuk oldukça sorunluydu.

Etienne de Blois, Robert de la Normandie ve Robert de Flandre, Lombardia bölgesinden Bari’ye geldi. Kış nedeniyle Robert de la Normandie ve Etienne de Blois Kalabriya’da kaldı ancak Robert de Flandre yola devamla 1096 yılı Aralık ayında Adriyatik 192

denizini geçerek Via Egnatia yolu ile İstanbul’a doğru hareket etti. Robert de la Normandie ve Etienne de Blois ise 1097 Mart ayında yola çıkarak Draç’a gelip, Selanik-Rodosto (Tekirdağ) üzerinden İstanbul’a ulaştı. Bu Haçlı orduları, İmparator Aleksios tarafından başkent İstanbul’da ağırlandıktan sonra Türkleri atmak için Anadolu’ya doğru yürüyüşe geçti.

1099 yılında sona eren Birinci Haçlı Seferi’nden sonra Batı dünyası 1101 yılında yeni bir sefere başladı. Kudüs’ün 1099 yılında Haçlılar tarafından ele geçirildiği haberinin Avrupa’da uyandırdığı akisler, Papa II. Urbanus’un ölümünden sonra yerine geçen Papa II. Pascalis’in (1099-1118) teşvikleri sonucu 1101 yılında ilk seferde olduğu gibi kralların katılmadığı, yalnızca dük, kont ve din adamlarının oluşturduğu üç büyük ordu Doğu’ya gelmek üzere harekete geçti.

Bu ordular da Balkanlar üzerinden İstanbul’a geldi. Birinci ordu Milano Başpiskoposu Anselm de Buis’nin idaresindeki Lombardlar ile Kont Etienne de Blois’nın komutasındaki Fransızlar ve Alman İmparatoru IV. Heinrich’inMarşalı Konrad idaresindeki Almanlardan; ikinci ordu Nevers Kontu II. Guillaume’un idaresindeki Fransızlardan; üçüncü ordu ise Aquitania Dükü IX. Guillaume’un komutasındaki Fransızlar ile Bavyera Dükü IV. Welf’in idaresindeki Almanlardan meydana gelmekte idi.

Birbirlerinden ayrı yola çıkan bu üç ordudan ilk gruptaki Lombardlar 1100 yılı Eylül ayında Milano’dan hareket ederek Macaristan-Belgrad üzerinden Bizans refakat birlikleri eşliğinde İstanbul’a doğru ilerledi. Çok kalabalık oldukları için bunlara yiyecek bulmak zordu. İmparatorluk bunları gruplara ayırarak Trakya bölgesindeki değişik ordugâhlarda kışlamak için yerleştirdi. Ancak kontrol altına alınamadıklarından etrafı yağmalamaya, tahıl ambarlarına saldırmaya ve köyleri basmaya başladılar. Bunun üzerine İmparator Aleksios bunların derhal İstanbul’a getirilmelerini istedi ve Lombardlar 1101 yılı Mart ayında İstanbul’a ulaşarak Haliç sahilinde karargâh kurdu. Bu ordunun gelişinden sonra ilk grubun ikinci ve üçüncü orduları da başkente geldi.

1101 Yılı Haçlı Seferi’nin ikinci ordusu Nevers Kontu II. Guillaume’un komutasındaki Fransızlar, 1101 yılı Şubat ayında Fransa’dan yola çıkarak İtalya yoluyla Brindisi’ye geldi ve Adriyatik’i geçerek Avlona’da karaya çıktı. Selanik üzerinden İstanbul’a gelen bu orduyu idare eden kont askerlerine hırsızlık, talan, yağma vb. şeyleri yasaklamıştı. Bu sebeple ordu sorunsuz bir şekilde 6-7 Haziran 1101’de İstanbul’a geldi. Hatta yolda gelirken disiplinli halleri sebebiyle halkta onları hoş karşılamıştı. İmparator Aleksios kontu çok iyi karşılayarak Haliç kıyısında karargâh kurmalarını emretti. 193

Üçüncü ordu Aquitania dükü IX. Guillaume’un kumandasındaki Fransızlardan meydana gelmekteydi. Ülkelerinden ayrıldıktan sonra Kuzey İtalya’ya gelen Fransızlar, Macaristan üzerinden imparatorluk topraklarına girdi. Disiplinsiz yol alan bu orduya Peçenekler refakat etmekteydi. Edirne’de bunlar yüzünden sorunlar yaşansa da güçlükle de olsa 1101 yılı Haziran ayında İstanbul’a gelmeyi başardılar. Bu ordularda aynen ilk seferde olduğu gibi Anadolu’da yürüyüşe geçerek hem bölgeyi Türklerden kurtarmayı hem de kendilerine Haçlı devletleri kurmayı hayal ettiler. Ancak hepsi de Türkiye Selçuklu Sultanı I. Kılıç Arslan’ın liderliğindeki Türkler tarafından yok edildiler.

194

Uygulamalar

1. Çaka Bey’in Peçeneklerle müşterek İstanbul kuşatması düşüncesi ile ilgili bir araştırma yapınız.

2. Levunion Savaşı üzerine bir çalışma yapınız.

195

Uygulama Soruları

1. Peçeneklerin Levunion Savaşı’nda yenilmesinde etkili olan faktörler nelerdir, belirtiniz?

2. Çaka Bey’in faaliyetleri hakkında bilgi veriniz?

196

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

1081-1118 yılları arasında Bizans’ta hüküm süren I.Aleksios Komnenos dönemi, imparatorluğun hem doğuda hem batıda çok güç sorunlarının olduğu bir dönem olarak kayıtlara geçti. Normanlara karşı başarılı olan imparator bundan sonra tüm gücünü Peçeneklere verdi. Zira onların imparatorluğa yönelik seferleri hız kazanmıştı. İmparator en son çare olarak onlara karşı Türk asıllı Kumanlardan yardım istedi ve bu yardım sayesinde iki taraf arasında 29 Nisan 1091’de Levunion’da yapılan savaşı Bizans kazandı. Çok kanlı geçen savaşta müttefik ordular Peçeneklerden kadın, erkek, çoluk, çocuk herkesi katletti. Bu savaş Peçeneklerin Balkanlardaki faaliyetlerinin çok ağır darbe alması hatta neredeyse sonu oldu. İmparatorluğun elinden kurtulmayı başarabilen Peçenekler ise Vardar Nehri bölgesine yerleştirilerek imparatorluk ordusunda istihdam edildi. Bizans, dost olarak gördüğü Kumanlarla da bir müddet sonra sorunlar yaşamaya başladı ve 1094’de Kumanlara karşı büyük bir zafer kazandı. Bu sayede imparatorluk Balkanlardaki gücünü artırdı.

İmparator Aleksios döneminde Batı dünyasının önderliğinde Doğu’ya karşı Haçlı Seferleri başladı. VII. Mikhail zamanında Türklere karşı batıdan istenen yardım Aleksios döneminde tekrar edilmiş ve Anadolu’yu yurt tutan Türkleri bölgeden çıkarmak için ücretli asker talebinde bulunulmuştu. Papa II. Urbanus’un cevabı ise ücretli asker yollamak değil de Batı’nın şövalyelerini, toprağı olmayan, sefalet içinde yaşayan insanlarını para ve toprak kazanma ümitleriyle heyecanlandırarak Doğu’ya göndermek oldu.

197

Bölüm Soruları

1-İmparator Aleksios döneminde Draç’ı ele geçirerek İstanbul’u almayı düşünen Norman lideri aşağıdakilerden hangisidir? a-Robert Crispin b-Roussel c-Robert Guiskard d-II. Roger e-Bohemund

2-İmparator I. Aleksios, Normanlarla mücadele edebilmek için kimden yardım istemiştir? a-Araplar b-Venedikliler c-Bulgarlar d-Cenovalılar e-Franklar

3-İmparatorluğun Normanlarla mücadelesinde aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-İmparatorluk Normanlara karşı hiç mücadele edemedi. b-Süleymanşah Aleksios’a yardım etti. c-Dubrovnik, Dalmaçya ve Hırvatistan Normanların yanında yer aldı. d-Zeta Kralı Konstantin Bodin imparatorluğu destekledi. e-Normanlar Balkanlarda oldukça geniş bir alana sahip oldu.

4-Robert Guiskard’ın oğlu Bohemund’un imparatorluk ile imzaladığı Devol anlaşmasının önemi aşağıdakilerden hangisidir? a-Normanların lehine bir anlaşma olması b-Yeni bir Haçlı Seferi başlatacak olması c-Bohemund’a prestij kazandırması. d-Bohemund’un imparatorluğun yüksek hâkimiyetini tanıması e-İmparatorluğa ait Balkan topraklarının bir kısmının kaybedilmesi

198

5-İmparator Aleksios Komnenos’un 29 Nisan 1091’de Levunion’da büyük yenilgiye uğrattığı Türk kavmi aşağıdakilerden hangisidir? a-Kumanlar b-Hunlar c-Oğuzlar d-Avarlar e-Peçenekler

6-Sakız ve Midilli Adaları’nı ele geçirerek Ege Denizi’nde hâkimiyet kuran ve imparatorlukla mücadele eden Türk beyi aşağıdakilerden hangisidir? a-Ebu’l-Gazi b-Kılıç Arslan c-Süleymanşah d-Çaka Bey e-Ebu’l-Kasım

7-Levunion Savaşı için aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-İmparatorluğun bu savaşta ağır bir yenilgiye uğraması b-İmparatorluğun Kumanlardan yardım alması c-Peçeneklerin aldığı en büyük yenilgi olması d-İmparator Aleksios Komnenos zamanında meydana gelmesi e-29 Nisan 1091’de gerçekleşmesi

8-Birinci Haçlı Seferi’ne katılan liderlerin Balkanlar bölgesinde ağırlıklı olarak kullandıkları yol aşağıdakilerden hangisidir? a-Draç-Ohri-Vodena-Selanik-Keşan-İstanbul b-Silistre-Ankhialos-Varna-Burgaz-İstanbul c-Romanya-Silistre-Varna-Burgaz-İstanbul d-Semlin-Sofya-Kavala-Edirne-İstanbul e-Peloponnes-Selanik-Kavala-Edirne-İstanbul

199

9-1101 Yılı Haçlı Seferleri ordularından hangisi Balkanlar bölgesinde tahribat yaparak Trakya bölgesinde yağma hareketlerinde bulunmuştur? a-Normanlar b-Sırplar c-Almanlar d-İngilizler e-Lombardlar

10-Haçlı ordularına Balkanlar bölgesinde refakat eden Türk kavmi aşağıdakilerden hangisidir? a-Bulgarlar b-Peçenekler c-Avarlar d-Hunlar e-Hazarlar

CEVAPLAR

1-C, 2- B, 3- A, 4- D, 5- E, 6-D, 7-A, 8-A, 9-E, 10-B

200

12.İMPARATOR IOANNES KOMNENOS ve MANUEL KOMNENOS DÖNEMİNDE BALKANLAR

201

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

12.1. İmparator Ioannes Komnenos ve Balkanlar

12.2. İmparator Manuel Komnenos Zamanında Balkanlar

202

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Peçeneklerin savaş usulleri nasıldır, anlatınız? 2. İkinci Haçlı Seferi’ne katılan Alman Haçlı ordularının özellikle Çatalca Ovası’nda yaşadıkları olayla ilgili bilgi veriniz?

203

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator Ioannes İmparator Ioannes’in Sebep – sonuç ilişkisi kurma Komnenos ve Balkanlar Peçenek, Macar ve Sırplarla Kronolojik düşünme Balkanlarda yaptığı Tarihsel analiz ve yorum

mücadelenin öğrenilmesi Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

İmparator Manuel Manuel döneminde Sebep – sonuç ilişkisi kurma Komnenos Zamanında Balkanlarda yaşanan Kronolojik düşünme olayların anlaşılması Tarihsel analiz ve yorum Balkanlar Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

204

Anahtar Kavramlar

Peçenek Bayramı:Bizans İmparatorluğu’nun 1122 yılında Peçenekler karşısında kazandığı başarıyı her yıl Peçenek Bayramı olarak kutlaması.

205

Giriş

İmparator Ioannes Komnenos ve Manuel Komnenos dönemlerinde Balkanlarda başta Peçenekler olmak üzere Sırp ve Macarlarla yapılan mücadele üzerinde durulmakta ve ayrıca İkinci Haçlı Seferi ordularının Balkanlardaki faaliyetlerine değinilmektedir.

206

12.1. İmparator Ioannes Komnenos ve Balkanlar

İmparator I.Aleksios Komnenos’un oğlu ve halefi Ioannes Komnenos zamanında (1118-1143) 1122 yılında Peçenekler, Tuna’yı geçerek Makedonya ve Trakya topraklarını tahrip etti. Bunun üzerine imparator iyi teçhiz edilmiş orduyla onların üzerine yürüdü. 1121/1122 kış ayları çok sert geçtiğinden imparator hem savaş hazırlıkları yapmak hem de Peçenek kabile reislerini kendi tarafına çekmek için kış aylarını Beroe’da (bugün )geçirdi. Peçeneklere elçiler yollayan imparator bahar aylarında savaşmayı plânladı. Bizans tarih yazarı Niketas Khoniates’in ifadesiyle Peçenek ordusunu veya ordudan çok az bir kesimini savaşmamak için kandırmayı deneyecekti. Bunun için onlara ipekli elbiseler, kıymetli hediyeler vererek etkilemeyi aynı zamanda muhteşem ziyafetlerle ağırlamayı düşündü. Böylece Peçeneklerin imparatorlukla anlaşma yapmayı isteyebileceğini tahmin etti. Fakat savaşlarda başarılı oldukları içinde kararsız kalabileceklerini de hesaba kattı. Bu sebeple onların şaşkın ve kararsız oldukları bir anda saldırmaya niyetlendi. Kısa süre içinde ordusuyla Beroe şehrinden yola çıkan imparator Peçeneklere saldırdı. Savaş Bizans tarih yazarı Niketas’ın dediğine göre çok kanlı oldu. Peçenekler arabalarını bir çember içine alarak yan yana dizmiş ve savaşçılarını buraya yerleştirmişlerdi. Bir tehlike olasılığına karşı çıkmak için çapraz yollar bırakmışlardı. Bizans güçleri tarafından sıkıştırıldıklarında hemen bu arabaların arkasına geçerek orada dinlenme ve ardından tekrar savaşa devam etmeyi plânlamışlardı. Bilindiği üzere Peçenekler savaş alanına kadın, çoluk çocuk gelmekte ve hepsi savaş arabalarının içinde ve dışında görevlerini yerine getirmekteydi. Onların bu savaş tarzı imparatorluğu korkuttuğu için imparator duygusal davranarak elinde ikona ile ağlamaya başladı. Bu hal askerlerini etkiledi ve daha şiddetle Peçeneklere karşı savaşmaya başlandı. İmparator bundan sonra baltalı ve zırhlı askerleriyle Peçeneklerin araba ile donattıkları savunmalarına hücum etti ve onların ağır bir şekilde yenilmesine, pek çoğunun hayatını kaybetmesine neden oldu. Şimdiye kadar aldıkları ikinci yenilgi sonrası dağılan Peçeneklerden çoğu esir olarak imparatorluğun eline geçti. Bunlar devlet tarafından imparatorluk topraklarında iskân edildi, bir kısmı da ücretli asker olarak orduda görevlendirildi. İmparatorluk Peçenekler karşısında aldığı bu başarıyı her yıl Peçenek Bayramı olarak kutladı.

İmparator Ioannes, 1128 yılında Sırplar üzerine yürüdü. Bunu yapmasının sebebi Sırpların anlaşmalara uymaması ve yağma hareketlerine girişmesiydi. Sırplarla yaptığı savaşta büyük başarı kazanan imparator onları kendisine itaat ettirerek yüksek hâkimiyetinin benimsenmesini sağladı. Ele geçirilen ganimetin büyük bir kısmı orduya bağışlandı ve alınan 207

esirler Nikomedia (İzmit) bölgesine yerleştirilerek kendilerine araziler verildi. Ayrıca imparator tarafından orduya alınanlarda oldu. Ancak bundan sonraki süreçte Sırplar bağımsız kalabilmek için Macarlardan aldıkları destekle mücadeleye devam etti. Macarların zamanla güçlenmesi Balkanlardaki duruma ve gelişmeye yön verdi.

Macarlar ise bu dönemde Dalmaçya sahilindeki mevkilerini sağlamlaştırmakla birlikte imparatorluğa karşı düşmanca tavırlarına devam etti. Bilindiği üzere Macarlar, IX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Peçeneklerin tazyiki ile batıya doğru ilerleyerek önce Moldavya civarına 896 yılından sonra ise bugün ki topraklarına gelmişlerdi. X. Yüzyılda Hristiyanlaşan Macarların en önemli krallarından birisi Birinci Haçlı Seferi ordularından bir kısmını ağırlayan Kolaman oldu.

Ioannes döneminde, 1128 yılında Tuna’yı geçen Macarlar, Niş ve Belgrad’ı zabt ile şehrin yakınlarında bulunan Braniçevo’yu tahrip edip surlarını yıktı ve Sirmium yakınlarında bulunan Semlin’e (Zeugminon) götürerek burada bir şehir kurdu. Ardından Filibe ve Sofya’yı yağmalayan Macarların böyle davranmasının sebebi Macar Kralı II. Stephanos’un (1116- 1131) kardeşi olan Almazes’in (Almos) imparatora iltica etmesiydi. İmparatorluk Almazes’e Makedonya’da toprak vererek yerleşmesini sağladı. Ama burası çok geçmeden Almazes taraftarlarının bir araya geldiği yer halini aldı. Stephanos bunu öğrenince imparatora haber yollayarak kardeşini kendisine göndermesini istemiş fakat Ioannes bu isteği yerine getirmemişti. Macarların 1128’deki bu saldırısı üzerine imparator Karadeniz üzerinden Tuna’ya filo göndererek hem karadan hem de nehirden düşmana saldırdı. Ioannes, Macarların en önemli toprak parçası olan ve atları için kullandıkları Save ve Tuna arasındaki Frankenland’ı ele geçirerek Zeugminon’u zabtetti. Daha sonra Nova-Palanka (Khramos)’ya doğru yürüdü. İmparator bir müddet sonra 1128-1129 kışında Macarlarla bir anlaşma imzaladı. Ancak bu anlaşma iki taraf arasındaki mücadeleye son vermedi.

Ioannes döneminde, imparatorluk Rascia bölgesindeki Sırplara karşı da başarı kazandı ve bu başarı sonrasında Sırplardan ele geçirilenler Anadolu’ya yerleştirildi.

Ioannes zamanında imparatorluk Venediklilerle sorunlar yaşadı. Venedik Doge’u Domenico, imparatora elçiler göndererek Aleksios zamanında yapılan anlaşmanın yenilenmesini ve kendilerine verilen ayrıcalıkların onaylanmasını istedi. Ioannes bu teklifi reddederek Venedik’in diğer devletlerle aynı haklara sahip olduğunu onlara farklı ayrıcalık verilmeyeceğini söyleyip teklifi reddetti. Bu duruma çok sinirlenen doge hazırladığı filo ile Ağustos 1122’de imparatorluğa karşı yola çıktı. Korfu’yu 6 ay kuşatan Venedik, takip eden 208

yıllarda Sakız, Rodos, Sisam, Midilli ve Andros’u ele geçirdi. 1126 yılında Kephalonia’yı zabtetmek için harekete geçen Venedik’e karşı Ioannes kendi donanmasının yetersizliğini düşünerek Venediklilere istenilen ölçüde karşı koyamayacağını düşündüğünden Aleksios döneminde onlarla yapılan anlaşmanın yenilenmesini sağladı.

12.2. İmparator Manuel Zamanında Balkanlar

Musul ve Haleb hâkimi İmadeddin Zengi tarafından Anadolu’da ilk kurulan Haçlı devleti Urfa Kontluğu’na son verilmesi batı dünyasını ayağa kaldırdı ve hemen yeni bir seferin yapılması düşünüldü. Bu sefere Alman Kralı Konrad ile Fransa Kralı VII. Louis iştirak edecekti. Konrad’ın liderliğinde sefer hazırlıklarını tamamlayarak 1147 Mayıs ayında Nürnberg’ten yola çıkan Almanlar Haziran’da Macar topraklarına geldi. Kral II. Geza (1141- 1161) her türlü yardımı onlara yaptığı için hiçbir sorun çıkmadı. Ardından imparatorluk topraklarına giren Almanlar Belgrad-Braniçevo-Niş-Sofya’ya kadar sorunsuz geldi. Fakat Sofya’dan sonra büyük olayların çıktığı görüldü. Bunun sebebi Almanların halka kötü davranmasıydı. Pazar alışverişinde aldıkları ürünün parasını ödemeyen, hakkını arayanları kılıçtan geçiren Almanlar Filibe’de kavgaya tutuştu. Bir hokkabazın sebep olduğu bu çatışmada pek çok Alman ölürken, bir kısmı da yaralandı. İmparator Manuel bu yaşananları öğrenince hemen Türk asıllı kumandanı Porsuk idaresinde bir ordu gönderdi. Asayişi sağlamayı başaran Porsuk, Haçlıları düzen içinde yol almaya sevk etti. Fakat bunlar Edirne’ye geldiklerinde yine kavgaya ve çatışmaya sebep oldular. Porsuk da bu çatışmanın sona ermesi için uğraştı ve iki tarafın barışmasını sağladı. Bundan sonra Almanlar yürüyüşlerine devamla 7 Eylül 1147’de Çatalca (Khoirobakhos) Ovası’na geldi. Ordugâh kurmaya çok elverişli bulduklarından burada kalmaya karar verdiler. Ancak 7-8 Eylül 1147 gecesi yağan şiddetli yağmur sonucu Karasu Nehri’nin taşması yüzünden beklemedikleri bir felâketle karşılaştılar. Ordugâhı basan sel Almanlara büyük zarar verdi. Pek çok insanını, hayvanını kaybederek maddi ve manevi zarara uğrayan Almanlar moral çöküntüsü içinde İstanbul’a geldiler. Ancak esas hezimeti Anadolu’da Sultan Mesud’dan gördüler. Konrad’ın ordusu Dorylaion’da 26 Ekim 1147’de sultan tarafından çok büyük yenilgiye uğratıldı.

Fransa Kralı VII. Louis de Almanların geldiği yolu takiple sefere başlamıştı. Macaristan topraklarından Kral Geza’nın yakın alakası sebebiyle sevinçli bir şekilde ayrılan Kral Louis Belgrad’da imparatorluk topraklarına girdi. Tuna’yı geçtikten sonra Niş-Sofya-Filibe-Edirne üzerinden İstanbul’a ulaştı. Yol boyunca Almanlarla yaşadıkları tatsız olaylar yüzünden imparatorluk halkı şehir ve kalelerini Fransızlara kapatmış, yiyecek ve içecekleri bile iplerle

209

surlardan sarkıtarak satmaya çalışmıştı. Fransızlar, Almanların çevreyi talan etmesi yüzünden yiyecek bulmakta çok zorlanmıştı. Zorlukla da olsa Edirne’ye geldiği zaman Louis, imparatorluğun Çanakkale Boğazı’nı kullanması tavsiyesiyle karşılaştı. Ancak Louis bunu kabul etmeyerek yoluna devam etti.

Manuel zamanında Normanlar ile sorunlar devam etti. İkinci Haçlı Seferi Sicilya Kralı II. Roger’nin işlerini kolaylaştırdı. Çünkü Manuel’in Haçlı tehlikesi ile uğraştığını bilen II. Roger 1147 yılında imparatorluğa karşı saldırıya geçti. Bizans’ın ipek üretim merkezi Thebai başta olmak üzere Korfu ve Korenth’i işgal ederek ipekle uğraşan ustaların Palermo’ya götürülmesini emretti. Atina’yı ardından adaları üzerinden Korinth körfezine doğru ilerleyerek deniz kıyısında yer alan yerleşim yerlerini yağmalayan Normanlar ayrıca Sırp ve Macar krallarını destekleyerek Manuel’e düşman olmalarını sağladı. İmparatorluk kaybettiği Korfu Adası’nı aldığı gibi Normanlara karşı harekete geçerek Ankona’yı işgal etti. Bir süre sonra iki taraf arasında bir anlaşmanın yapıldığı görüldü. Bununla birlikte Roger’nin 1154’de ölmesinden sonra Manuel, 1155 yılında gönderdiği donanma ile Apulia bölgesinde bazı merkezleri ele geçirdi. Onun bu başarısı Alman Kralı Konrad’ın yerini alan Friedrich ile Venediklileri telaşlandırdı. Çünkü Venedik çıkarları sebebiyle Bizans’ın İtalya’ya yerleşmesini istemiyordu. Bu esnada Roger’nin yerine tahta çıkan I. Guillaume’un hemen imparatorluğa cephe alması ve ardından imparatorluk birliklerini Brindisi yanında yenilgiye uğratması ile Bizans’a terk edilen bölgelerin yeniden Sicilya’ya geçmesi sağlandı.

Manuel, dedesi döneminde Venediklilere tanınan imtiyazlardan ve onların bunu kullanırken imparatorluğa ve halkına gösterdiği kötü davranışlardan çok rahatsızdı. Bu yüzden Venediklileri kızdıracak bir gelişmeye neden oldu. 1170 yılında Pisa ve Cenovalılara İstanbul’da belirli bir semte yerleşme ve ticaret hakkı tanıdı. Buna çok sinirlenen Venedik hoş olmayan hareketlerle karşılık verirken, Manuel de imparatorlukta bulunan Venediklilerin yakalanarak hapsedilmesini, mal ve gemilerine el konulmasını istedi. Venedik kendisine yapılan bu hareketi hiç unutmadı ve imparatorlukta onlarla bu süreçte bir uzlaşmaya varmadı.

1149 yılında Sırbistan’da çıkan isyanı Manuel bastırmak için çok uğraştı ve başarılı oldu ancak bölgede isyanlar aralıksız devam etti. 1166 yılında Stephan Nemenya, Rascia’nın büyük jupanlığı’na getirildi. Ama Stephan bir süre sonra imparatorluğa isyan etmede sakınca görmedi. Bunun üzerine Manuel 1172’de büyük bir orduyla Sırbistan’a yürüdü ve Stephan Nemenya teslim olmak zorunda kaldı.

210

İmparator Macarlarla da mücadele etmek durumunda kaldı. Aslında Manuel Macarların iç işlerine karışarak onları itaate zorlamayı ve imparatorluğa dahil etmeyi düşünmekteydi. Bunun için Macar Kralı Geza’nın oğlu III.Stephan’a karşı Geza’nın kardeşleri olan IV. Stephan’ı ve Vladislav’ı desteklemeyi uygun buldu. Bu yüzden iki taraf arasında başlayan savaş uzun yıllar devam etti. Sonunda 1164 yılında yapılan anlaşma ile III. Stephan’ın kardeşi Bela, Macarların veliahdi olarak ilan edilerek kendisine Hırvatistan ve Dalmaçya’nın verilmesi kararlaştırıldı ve İstanbul’a gelmesi sağlandı. İmparator, Aleksios adını alan Bela ile kızını evlendirmede bir sakınca görmedi. Hatta ona despot unvanı verdi. Böyle yapmakla Manuel Macaristan’ın kendi topraklarına katılacağını zannediyordu. Belki bu sebeple III. Stephan’ın ölümünün akabinde Bela’yı Macar tahtına geçirdi. Ancak Bela bu dostluğu devam ettiremedi ve daha Manuel’in sağlığında Dalmaçya, Hırvatistan, Bosna ve Sirmium bölgeleri imparatorluğun eline geçti.

Manuel döneminde Peçeneklerin 1152 ve 1154 yıllarında iki sefer yaptıkları ifade edilir. Birinci seferde Tuna Nehri’ni geçerek Filibe’ye gelip etrafa zarar veren Peçeneklerin ikinci seferde de Tuna’yı aştığı imparatorluk topraklarını tahrip ettiği kaydedilmektedir.

211

Uygulamalar

1. Peçeneklerin Levunion Savaşı’ndan sonra kısa sürede toparlanarak Bizans İmparatorluğu ile mücadele etmesinin sebepleri üzerine bir değerlendirme yapınız.

2. İmparatorluğun Peçeneklerle mücadelesi üzerine bir çalışma yapınız.

212

Uygulama Soruları

1. İmparatorluğun Peçenekler karşısında 1122 yılında aldığı başarının sonuçları üzerine bir değerlendirme yapınız?

213

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

1118-1143 yılları arasında hüküm süren Ioannes dönemi, pek çok siyasi olayın cereyan ettiği bir devir oldu. 1122 yılında Peçenekler, Tuna’yı geçerek Makedonya ve Trakya topraklarını tahrip etti. Bunun üzerine İmparator Ioannes, iyi teçhiz edilmiş orduyla onların üzerine yürüdü ve Peçenekleri ağır bir yenilgiye uğrattı. Şimdiye kadar aldıkları ikinci yenilgi sonrası dağılan Peçeneklerden çoğu esir olarak imparatorluğun eline geçti. Bunlar devlet tarafından imparatorluk topraklarında iskân edildi, bir kısmı da ücretli asker olarak orduda görevlendirildi. İmparator Ioannes, ayrıca Sırp ve Macarlarla mücadele etti.

Manuel döneminde, Urfa’nın İmadeddin Zengi tarafından ele geçirilmesi sebebiyle başlayan İkinci Haçlı Seferine katılan orduların Balkanlardan geçerek İstanbul’a gelmeleri ve imparatorluğun onların geçişini sağlaması üzerinde duruldu. Ayrıca Macar ve Sırplarla yaşanan sorunlara da değinildi.

214

Bölüm Soruları

1-İmparator Ioannes zamanında Rodos, , Khios (Sakız), Lesbos (Midilli), Andros Adaları’nı ve Peloponnes yarımadasında bulunan Modon şehrine saldıran devlet aşağıdakilerden hangisidir? a-Pisa b-Amalfi c-Venedik d-Cenova e-Sicilya

2-İmparator Ioannes döneminde Tuna’yı geçerek Makedonya ve Trakya topraklarına akınlarda bulunan Türk kavmi aşağıdakilerden hangisidir? a-Kumanlar b-Peçenekler c-Bulgarlar d-Avarlar e-Hazarlar

3-İmparator Ioannes dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Sırplarla savaşarak yüksek hâkimiyetini onlara kabul ettirmesi b-Macarlarla mücadele etmesi c-İmparator Aleksios Komnenos’un oğlu olması d-Antakya’da kurulan Haçlı devletini hedef alması e-İkinci Haçlı Seferi’nin onun döneminde gerçekleşmesi

4-Alman Kralı Konrad’ın Haçlı ordularının imparatorluk güçleri ile savaştığı Balkan şehri aşağıdakilerden hangisidir? a-Varna b-Selanik c-Filibe d-Draç

215

e-Belgrad

5-Fransız Haçlı ordularının Balkanlarda takip ettiği yol aşağıdakilerden hangisidir? a-Macaristan-Niş-Sofya-Filibe-Edirne-İstanbul b-Draç-Vodena-Selanik-İstanbul c-Belgrad-Niş-Selanik-Kavala-İstanbul d-Bükreş-Silistre-Varna-Edirne-İstanbul e-Peloponnes-Selanik-Keşan-İstanbul

6-Alman Haçlı ordusunun Trakya’da felâkete uğradığı yer aşağıdakilerden hangisidir? a-Edirne b-Silivri c-Çatalca d-Lüleburgaz e-Tekirdağ

7-İmparatorluğun ipek üretim merkezi Thebai’yi işgal eden ve devleti uzun süre uğraştıran Norman Kralı aşağıdakilerden hangisidir? a-Roussel b-II. Roger c-Roger Borsa d-Bohemund e-Robert Guiskard

8-İmparator Manuel’in Rascia bölgesi jupanlığına getirdiği Sırp Kralı aşağıdakilerden hangisidir? a-Stephan Duşan b-Milutin c-Ivan Asen d-Layoş e-Stephan Nemenya

216

9-İmparator Manuel dönemi ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? a-Pisa ve Cenovalılara haklar tanıması b-Sırplarla mücadele etmesi c-Peçenekleri 1122 yılında ağır yenilgiye uğratması d-Dalmaçya, Hırvatistan, Bosna ve Sirmium bölgelerinin imparatorluğun eline geçmesi. e-İkinci Haçlı Seferi’nin yapılması

10-İmparator Manuel’in destekleyerek Macar Krallık tahtına çıkardığı kişi aşağıdakilerden hangisidir? a-Geza b-Stephan Nemanya c-Vladislav d-Bela e-Konrad

CEVAPLAR

1-C, 2-B, 3-E, 4-C, 5-A, 6-C, 7-B, 8-E, 9-C, 10-D

217

13. İMPARATOR MANUEL KOMNENOS SONRASI DÖNEMDE BALKANLAR

218

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

13.1.İmparator Andronikos Komnenos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

13.2. Dördüncü Haçlı Seferi ve İmparatorluğa Etkisi

219

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. Macar Kralı III. Bela’nın faaliyetleri hakkında bilgi veriniz? 2. Andronikos Komnenos zamanında Normanların imparatorlukla olan mücadelesi hakkında bilgi veriniz?

220

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği İmparator Andronikos İmparator Andronikos Sebep – sonuç ilişkisi kurma Komnenos ve Halefleri zamanında Macar, Sırp ve Kronolojik düşünme Döneminde Balkanlar Normanlarla yapılan Tarihsel analiz ve yorum mücadele hakkında bilgi Tarihsel sorgulamaya dayalı edinebilmek araştırma Anlatım

Dördüncü Haçlı Seferi ve Avrupa’nın düzenlediği Sebep – sonuç ilişkisi kurma İmparatorluğa Etkisi Dördüncü Haçlı Seferi ve bu Kronolojik düşünme sefer sonunda imparatorluk Tarihsel analiz ve yorum başkenti İstanbul’un zaptı ve Tarihsel sorgulamaya dayalı devlet topraklarının Batılılar araştırma arasında paylaşılmasının Anlatım anlatılması

221

Anahtar Kavramlar

Petro ve Asen:1187’de kurulan İkinci Bulgar Devleti’nin kurucusu olan kardeşler.

222

Giriş

İmparator Andronikos zamanında Macar, Sırp ve Normanlarla yapılan mücadele anlatılırken aynı zamanda Avrupa’nın düzenlediği Dördüncü Haçlı Seferi ve bu sefer sonunda imparatorluk başkenti İstanbul’un zaptı ve devlet topraklarının Batılılar arasında paylaşılması üzerinde durulmaktadır.

223

13.1.İmparator Andronikos Komnenos ve Halefleri Döneminde Balkanlar

İmparator Manuel 1180’de hayatını kaybedince yerine çocuk yaştaki oğlu II. Aleksios Komnenos geçti. II. Aleksios devleti yönetecek durumda olmadığı gibi batılı olan annesi Maria yüzünden de tepki almaktaydı. Çünkü başkent halkı Haçlı seferleri sebebiyle yakından tanıma fırsatı buldukları batılılardan nefret ettiklerinden aynı duyguyu Maria için de taşıyorlardı. Bu sebeple İstanbul’da kargaşa ve kaos ortamı meydana geldi. Bu durumdan Manuel’in amcasının oğlu Andronikos Komnenos istifade etmeye çalıştı ve bulunduğu Paphlagonia bölgesinden hareketle İstanbul’a geldi. Mevcut ortamı daha da bozarak şehir halkını yabancılar aleyhine kışkırtıp büyük olayların çıkmasına ve katliamların yaşanmasına sebep oldu. 1183-1185 yılları arasında hüküm süren Andronikos başlangıçta gösterdiği bu şiddet ve zorbalığı iktidarının sonuna kadar devam ettirdi. İmparator Manuel sayesinde Macar tahtına çıkan III. Bela, bu dönemde imparatorluğa düşmanca davrandı. 1181 yılında Dalmaçya, Hırvatistan ve Sirmium’u zabteden III. Bela, 1183 yılında da Manuel’in Lâtin asıllı eşi Maria’nın öldürülmesini bahane ederek harekete geçti. Üstelik Sırplardan da yardım aldı. Bu süreçte Belgrad, Braniçevo, Niş ve Sofya Macar ve Sırplar tarafından işgal edildi. Sırp Kralı Stephan Nemanya bu durumdan istifade ederek ülkesinin topraklarını doğu ve güneye doğru genişletirken hâkimiyetini Zeta’ya kadar uzattı.

Normanlar bu dönemde bir kez daha imparatorlukla mücadeleye başladı. 1185’te Draç’a saldırarak Selanik’e yürüyen Norman Kralı II. Guillaume, Korfu, Kephallenia ve Zakynhos adalarını ele geçirdi. 15 Ağustos 1185’te karadan ve denizden kuşatılan Selanik zor durumda kaldı. Zira şehrin savunması çok zayıftı ve donanım açısından da güçsüzdü. Üstelik şehir valisi de şehri hakkıyla savunamıyordu. Her ne kadar İstanbul’dan takviye birlikler gönderilse de yeterli olmadı. 24 Ağustos 1185’te imparatorluğun en önemli şehirlerinden biri olan Selanik Normanların eline geçti. Onlar tarafından talan edilen şehir halkı en ağır eziyetlere maruz kaldı. Normanların bir kısmı buradan Serez üzerine yürürken, bir kısmı da başkent İstanbul’a yönelik harekete girişti. Bu kaos ortamında çıkan ayaklanmada Andronikos öldürüldü ve Isaakios Angelos başa geçti.

Angelos Hanedanı döneminde Normanların bulundukları bölgelerde durumları zorlaştı. Hem mücadele ruhlarını kaybetmiş hem de salgın hastalıklar onları kıyıma uğratmıştı. Böylesi zor bir durumda imparatorluk güçleri tarafından 1185 yılında Mosynopolis ve Dimitrica civarında yenilgiye uğratılınca bulundukları bölgeleri Selanik,

224

Draç ve Korfu’yu terk etmek durumunda kaldılar. Norman sorunu kısmen de olsa halledildi derken bu seferde 1185 yılı sonlarında Bulgarların isyan hareketi başladı. Petro ve Asen kardeşlerin başlattığı isyanın sebebi iki kardeşin imparatorluktan bazı arazileri pronoia olarak talep etmeleriydi. Ancak imparatorluk bunların isteme usulünü beğenmediğinden çok sert tepki gösterdi. Bunun üzerine Petro ve Asen Bizans ile mücadeleye başladı. İmparatorluk II. Basileios’tan bu tarafa hem Bulgaristan hem de Makedonya’da hâkim konumda bulunmaktaydı. Bu süreçte buralarda Grekleşme yaşanmış, Slavların azalarak nüfuzlarının kaybolduğu görülmüştü. Hatta bölgede Slavlardan fazla Ermeni ve Yahudi asıllı gruplara rastlanmaktaydı. Selanik civarında Yahudiler çokça bulunurken, Tuna havalisi Kumanların etkisi altındaydı. Petro ve Asen 1186 yılında Preslav’ı almak istemiş fakat başaramamışlardı. Yaşadıkları mağlubiyet Petro ve Asen’in geri çekilmesine neden olsa da bunlar daha sonra Kumanlardan aldıkları birliklerle geri döndü. İmparator güçlükle de olsa Bulgar-Kuman birleşik gücünü geri çekilmeye mecbur etti. Ardından 1187 yılında dağlarda saklanan asileri cezalandırmak için Sofya taraflarına gitti. Burada imparator kesin bir sonuç elde edemedi. Bu esnada Sırp büyük jupanı Stephan Nemenya’da Bulgarları destekleyerek Bizans’a olan düşmanlığını sürdürmede kararlı olduğunu gösterdi. İmparator böylesi güç durumdayken Anadolu’da da isyanlar başladı ve bu nedenle Petro ve Asen’in, kardeşleri Kaloyan’ın kendisine rehin verilmesi şartıyla anlaşma yaptı. İmparatorluk Balkan Dağları ile Tuna arasındaki toprakları bırakmış görünmekteydi. Böylece 1187 yılında Tırnova merkezli bağımsız bir Bulgar devleti teşekkül etti. Tırnova başpiskoposluğu oluşurken, Asen yeni piskoposun elinden çarlık tacını giydi. Bu şekilde Balkanlar bölgesinde Bizans hâkimiyetinin sona erdiği anlaşıldı. Bununla birlikte imparatorluğun yeni kurulan Bulgar devleti ile sorunları hemen başladı ve imparator bu devleti ortadan kaldırmak için 1 yıl sonra 1188 yılında Bulgarların üzerine yürüdü. Hiçbir sonuç alamayan imparatorun geri dönmeden önce imzaladığı anlaşma, Bulgar Devleti’ni resmi statüde tanıması açısından önem arzetmekteydi.

İmparatorluk böylesi ağır bir tablo ile yüz yüze kalmışken, Salahaddin Eyyubi tarafından Kudüs’ün 1187’de fethedilmesiyle başlayan Üçüncü Haçlı Seferi nedeniyle de zor günler geçirdi. Bilindiği gibi önceki seferlerde de imparatorluk çok zorlanmıştı. Bu defa da sefere katılan Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa’dan kaynaklı sorunlarla uğraşmak durumunda kaldı. 1189 yılı yaz aylarında ülkesinden ayrılarak Macaristan üzerinden Balkan topraklarına gelen Friedrich daha yola çıkmadan önce yol boyu geçeceği ülkelerin yöneticilerine elçiler yollayarak geçiş izni istemiş, Bizans’a da elçi göndererek aynı izni tekrarlamıştı. Ancak imparatorluk ile arasında anlaşmazlık ortaya çıktı. Bu anlaşmazlıktan 225

Sırplar ve Bulgarlar istifade etmeye çalışarak Bizans aleyhine Alman imparatorundan yardım talep etti. Friedrich, Niş şehrinde Stephan tarafından karşılanarak büyük bir saygıyla ağırlandı. İmparator gerek Sırplar gerekse Bulgar elçileri ile görüşmelerde bulundu. Trakya ve Makedonya’yı ele geçirmek isteyen Petro ve Asen kardeşler Friedrich’ten yardım talebinde bulunmak için elçilerini yollamışlardı. Fakat imparator onlara olumlu yanıt vermedi. Friedrich, Filibe ve Edirne’yi işgal ederek imparatorluğu tehdit etmekten çekinmedi. Hatta oğlu VI. Heinrich’e haber yollayarak bir donanma ile İstanbul surları önlerine gelmesini istedi. Bu zor durum karşısında Isaakios anlaşma yolunu seçti ve 1190 yılı Şubat ayında Edirne’de Friedrich ile bir anlaşma imzalandı. İmparator Çanakkale Boğazı’nı kullanmayı kabul ederken, imparatorlukta kendisine yiyecek ve erzak verilmesini uygun gördü. Üçüncü Haçlı seferinin diğer kralları Fransa Kralı Philippe ile İngiltere Kralı Richard başka yoldan Kutsal ülkeye gitti.

Alman İmparatoru ile sorun bu şekilde halledildikten sonra Isaakios, Sırplara karşı harekete geçti. Bilindiği üzere Sırplar, Zeta ve Rascia isimli iki devlet kurmuş ve Rascia Sırp devletinin yükselişi I. Stephan Nemenya (1166-1196) ile gerçekleşmişti. Stephan bu devletin ilk yöneticisi veya jupan’ı olurken aynı zamanda Zeta’yı ele geçirerek ülke topraklarını Adriyatik’e kadar genişletmeyi başarmıştı. İmparatorluğun sorunlarından istifade eden Sırplar aralarında Üsküp ve Prizren’in olduğu şehirleri tahrip ederek düşmanlıklarını göstermişlerdi. Bunun üzerine imparator 1190 yılında onların üzerine yürüdü ve Stephan Nemenya’yı mağlup ederek kaybettiği toprakları geri almayı başardı. Ayrıca yapılan anlaşma ile de imparatorluk Sırbistan’ı resmi olarak tanımak durumunda kaldı. Üstelik bu anlaşma iki taraf arasında yapılan evlilik ile daha da pekiştirildi. I.Stephan Nemenya’nın oğlu II. Stephan imparatorun yeğeni Eudokia ile evlendi ve kendisine unvanı verildi.

Sırplarla bu şekilde anlaşan imparator ne yazık ki aynı şeyi Bulgarlar ile gerçekleştiremedi. 1190 yılında Bulgarlar üzerine yaptığı sefer sonuçsuz kaldığı gibi Bulgar başkenti Tırnova’nın kuşatması da başarısız oldu. Üstelik ordu geri çekilirken dağ geçitlerinde Bulgarların saldırısına uğrayarak pek çok kayıp verdi. İmparatorluğun Bulgarlara karşı gerçekleştirdiği diğer seferlerde aynı şekilde sonuçlandı. Mesela, 1194 yılında imparatorluk Lüleburgaz civarında yeniden Bulgarlara yenildi. Bu nedenle imparator Petro ile Asen’e 1195 yılı bahar aylarında elçiler yollayarak barış talebinde bulundu. Fakat Petro ve Asen’in aşırı istekleri yüzünden iki taraf arasında bir anlaşma olmadı. Hatta iki kardeş imparatorun Doğu’da olduğu bir dönemde Serez civarına saldırarak imparatorluk ordusunu ağır bir

226

yenilgiye uğrattı. Ayrıca bölgede bulunan kaleleri zabtettikten ve pek çok ganimeti ele geçirdikten sonra yurtlarına geri döndü. İmparator bir daha böyle bir sorun yaşamamak için damadı sebastokrator Isaakios Komnenos’u buraya yollayarak düzenin sağlanmasını emretti. Fakat Isaakios, Bulgarlar tarafından esir alındı. İmparatorluk yeni bir savaşı göze alamadığı için Bulgarların dahili sorunlarını desteklemek suretiyle bu tehlikeden kurtulmaya çalıştı ve sonunda Bulgar Ivanko’nun 1196’da Asen’i öldürmesi sağlandı. Olaylar bu şekilde devam ederken İmparator Isaakios, kardeşi III. Aleksios tarafından tahtan indirildi ve gözleri kör edildi.

İmparatorluğun en zor ve siyasi açıdan otoritenin bozuk olduğu dönemlerden biri olarak kayıtlara geçen III. Aleksios döneminde (1195-1203) Sırplarla sorunlar yaşandı. Kızı Eudokia’nın kocası II. Stephan kayınpederinin tahta çıkmasından istifade ile 1196 yılında Sırpların başına geçti. I. Stephan Nemenya’nın oğlu olan ve ilk kez kral unvanı alan II. Stephan döneminde (1196-1227) imparatorluk ile mücadele edildiği gibi keşiş olan küçük kardeşinin yönetiminde Zica’da bağımsız bir piskoposluk kuruldu. Bu Sırbistan’ın bağımsız bir Ortodoks kilisesine sahip olduğu anlamına gelmekteydi. Sırplar, İkinci Bulgar Devleti ve Macarların ülkelerinin kuzey taraflarına gerçekleştirdikleri saldırılarla uğraşmak zorunda kalırken aynı zamanda Bizans İmparatorluğu ile de mücadele etmek durumunda kaldı.

Bizans, II. Stephan Nemenya’nın tahta çıkmasından istifade edemeyerek Bosna, Rascia ve diğer bölgeleri Roma Kilisesi’nin nüfuzuna bıraktı. Stephan’ın kardeşi ve Zeta hâkimi Vukan kendisine haksızlık edildiğini düşünerek Macarları ve Roma Kilisesi’ni yanına alarak kardeşi ile mücadeleye girişti. Stephan her ne kadar imparatorluğa güvendiyse de sahipsiz kaldı ve sonuçta kardeşi Macar ve Roma desteği ile idareyi eline geçirdi. Bundan sonra Sırbistan 1202 yılında hem papalığın hem de Macarların yüksek hâkimiyetini tanımak durumunda kalırken, Stephan da ülkeyi terk etti. Bir süre sonra idareyi üzerine aldı ama bunu Bizans’ın yardımı ile değil de Bulgarların yardımıyla sağlayabildi. Sırplar üzerinde imparatorluk otoritesi yavaş yavaş kaybolmaya başladı.

III. Aleksios zamanında Bulgarlar ile mücadele yeniden başladı. Söylendiği üzere Asen’in 1196 yılında öldürülmesini sağlayan imparatorluk bu sorunun halledileceğini sanmaktaydı. Ama olmadı. Zira Bulgarların başına bu sefer diğer kardeş Petro geçti. Ivanko bundan sonra Petro ile uğraşmak zorunda kaldı. Hatta İmparator III. Aleksios’tan yardım isteyerek Tırnova’ya bir ordu gönderdiği takdirde şehri ele geçirebileceğini belirtti. Bunun üzerine imparator, protostrator Manuel Kamytzes komutasında bir ordu yolladı. Ancak bu 227

ordu Filibe’den sonra isyan ederek geri döndü. Bu nedenle Ivanko yardımsız kaldığı için Tırnova’dan ayrılarak imparatorun yanına geldi. III. Aleksios tarafından Filibe valiliğine tayin edildi ve imparatorla birlikte Bulgarlara karşı yapılan seferlere katıldı. Fakat imparatorlukla olan bu dostluğu uzun sürmedi ve isyan ederek Rodop’ta müstakil bir yönetim oluşturdu. Fakat bir süre sonra yakalandı ve onun toprakları yeniden Bizans’a intikal etti. Petro 1197 yılında akrabaları tarafından öldürülünce Bulgarların başına küçük kardeşleri Kaloyan (1197- 1207) geçti ve Kumanların sayesinde topraklarını genişletti ve bu dönemde Bulgar Devleti’nin hızlı bir yükselme kaydettiği görüldü. Bulgar Hanı Kaloyan Bizans’a düşman bir politika izledi. Üstelik imparatora inat Roma tarafından tanınmasını sağladı. Böylece Roma, Sırbistan’dan sonra Bulgarları da yanına almış ve nüfuzunu Balkanların büyük bir kısmında kabul ettirmiş oldu. Kaloyan bir süre sonra papalığın hâkimiyetini kabul ettiğini belirtti. Ardından da Papa III. Innocentius’un gönderdiği bir kardinal tarafından Kaloyan’a taç giydirildi. Ancak şu belirtilmelidir ki Papa III. Innocentius, 1199 yılından itibaren Kaloyan’a kilise olarak Roma’ya bağlanmayı teklif etmiş fakat Kaloyan imparatorluğa karşı bunu yapmamıştı. Fakat Bizans’ın beklentilerine cevap verememesi ve Balkanlarda yaşanan sorunlar yüzünden papanın teklifini kabul etmek durumunda kalmıştı.

Ivanko’nun oluşturduğu bu bağımsız yönetimden başka Dobromir tarafından Strymon bölgesinde müstakil bir yönetim daha başlamış ve Makedonya bölgesinde önemli bir duruma gelmişti. İmparatorluk mecburen bunu tanımak durumunda kalmış hatta imparatorluk ailesi içinden bir hanımla evlenmesi sağlanmıştı. Kısa sürede güçlenen Dobromir, Bulgarlardan aldığı manevi destekle imparatorluk ile savaşa girişti. Prilep ve Bitola’nın da aralarında olduğu Batı Makedonya’yı ele geçirerek Orta Yunanistan’a kadar ilerledi. Ancak onun hüküm sürdüğü bu topraklar bir müddet sonra Kaloyan’ın eline geçti. III. Aleksios zamanında Batı dünyasının imparatorluğa yönelik Dördüncü Haçlı Seferi gerçekleşti ve sefer sonunda başkent İstanbul Haçlıların eline geçerek burada bir Haçlı Devleti kuruldu ve imparatorluk toprakları Haçlılar arasında paylaşıldı.

13.2.Dördüncü Haçlı Seferi ve İmparatorluğa Etkisi

Batı dünyası aynen önceki seferlerde olduğu gibi Doğu’ya yönelik yeni bir sefer hazırlığına başladı. Papa III. Innocentius (1198-1216)’un liderliğinde organize edilen seferin hedefi Mısır olarak belirlenirken, ilk seferde olduğu gibi dünyevî krallardan ziyade asillerin, düklerin, kontların ve halkın katılması plânlanmaktaydı. Hazırlıklarını tamamlayan ve lider olarak kendilerine Champagne Kontu Thibaut’u seçen Haçlılar deniz yoluyla doğuya gitmeye

228

karar verdi. Ancak bunun için yeterli gemileri olmadığından dönemin en güçlü denizci devleti Venedik’ten yardım almayı düşündü ve bir elçi heyeti Venedik doge’u Enrico Dandola’ya gönderildi. Doge bir süre düşündükten sonra yüksek bir meblağ karşılığında Haçlılara gemi vermeye ve erzak yardımı yapmaya söz verdi. Üstelik doge Haçlıların ele geçirecekleri yerlerin yarısını Venedik’e verdikleri takdirde kendisinin 50 gemi ve 7000 asker ile sefere bizzat katılacağını da söyledi. Bu esnada Thibaut’un ölümü ile yerine Boniface de Montferrand getirilmişti. 1202 yılı Haziran ayından itibaren Venedik’e gelmeye başlayan Haçlılar, gemileri satın alabilmeleri için doge’un söylediği miktarı toparlayamadıklarından zor günler geçirdi. Çünkü doge para verilmezse gemileri kendilerine teslim etmeyeceğini söylüyordu. Tüm beklentilere rağmen para bulunamayınca doge Macarlara karşı Dalmaçya hâkimiyeti için Zara’nın (Jadara) alınmasına yardım edildiği takdirde borçların ertelenebileceğini belirtti ve bu teklif Haçlılar tarafından kabul edildi. Ardından da Zara 1202 Kasım ayında Batılıların yardımıyla ele geçirildi.

Venedik ve Haçlıların Zara’da bulunduğu sırada eski Bizans İmparatoru II. Isaakios Angelos’un oğlu IV. Aleksios’un elçileri buraya gelerek IV. Aleksios’un Bizans tahtına çıkışında yardım ettikleri takdirde Aleksios’un onlara her konuda inanılmaz menfaatler sağlayacağını, Haçlıların Venedik’e olan borcunu kendisinin ödeyeceğini ve 10.000 kişiden oluşan bir Bizans birliğini de yanlarına vereceğini belirtti. Bu teklif Haçlılar ve Venedik tarafında sevinçle kabul edildi.

Venedik ve Haçlılardan oluşan bu müttefik güç bundan sonra Zara’dan yola çıkarak Draç’a ardından da yollarına devamla Korfu, Andros Adası üzerinden Çanakkale Boğazı yoluyla 24 Haziran 1203’te İstanbul’a gelerek Yeşilköy’de demirledi. Başkent İstanbul’u gördüklerinde şehrin güzelliğinden büyülenen Haçlılar buradan ayrılarak hızla Kadıköy ve Üsküdar taraflarına giderek bölgeyi tahrip ve yağmaladıktan sonra Haliç’e gelip Galata tarafını ele geçirdi. Bu yaşananlar karşısında son derece şaşkın olan Bizans halkı ne olduğunu anlamamış ve bu yaşananlara da anlam verememişti. İmparator III. Aleksios ise tamamen şaşkındı ve hiçbir hazırlığı da yoktu. Haçlılar 17 Temmuz 1203’te karadan ve denizden saldırıya geçerken şehri de ateşe verdi. 19 Ağustos 1203’te başkenti ikinci kez yakan Haçlılar kendilerini buraya davet eden IV. Aleksios’un müşterek imparator olmasını sağladı. Bunu yapmakla IV. Aleksios’un kendilerine vaat ettiği her şeyi alabileceklerini düşünüyorlardı. Fakat aldıklarını da yeterli görmüyorlardı. Bizans İmparatorluğu’nda üst üste yaşanan taht değişikliği sonrası devletin başına V. Aleksios geçti. Haçlılar 13 Nisan 1204’te “şehirler

229

kraliçesi” olarak tarihi kayıtlara geçmiş olan başkenti zabt etti. Genç, yaşlı, çoluk çocuk demeden binlerce kişiyi öldüren, kadın ve kızlara insanlık dışı muamele de bulunan Haçlılar evleri, kiliseleri, sarayları, kütüphaneleri yağmalayıp, en nadide, en değerli eserleri parçaladı ve çoğunu ülkelerine giderken beraberlerinde götürdü.

İstanbul ele geçirildikten sonra batılılar tarafından üç gün yağmalandı ve sonrasında bir araya gelen Haçlılar Flandre kontu Baudouin’i imparator seçti. Ardından Bizans topraklarını aralarında paylaşmaya başladı. Baudouin imparator olarak tüm devlet topraklarının dörtte birini, kalan dörtte üçün yarısını Venedik diğer yarısını ise haçlı ileri gelenleri aralarında bölüştü. Baudouin İstanbul’un sekizde beşini alırken, Venedikliler İstanbul’un sekizde üçünü ayrıca ticari açıdan kendileri için önem taşıyan kıyı şehirlerini, Modon limanını, Tekirdağ, Marmara Ereğlisi, Gelibolu, Girit, Korfu ve Naksos adalarını aldı. Boniface de Montferrat Selanik’ten Argolis Körfezi’ne kadar olan alanı ele geçirdi.

Bizans ileri gelenleri de Haçlılar tarafından işgal edilmemiş bölgelere giderek oralarda devletçikler kurdu. III. Aleksios Angelos’un damatlarından birisi olan Theodoros Laskaris İznik Bizans Devleti’ni oluştururken, II. Isaakios ve III. Aleksios’un kuzenleri Mikhail Angelos Epiros Devleti’ni kurdu. Andronikos Komnenos’un torunları Aleksios ve David ise Trabzon’da siyasi oluşum meydana getirdi. Ancak bu devletin kuruluşunun Dördüncü Haçlı Seferi ile ilgisi olmadığını, siyasi oluşumunun önceden gerçekleştiğini ileri sürenler bulunmaktadır.

230

Uygulamalar

1.Petro ve Asen kardeşler tarafından kurulan Bulgar Devleti ile ilgili bir araştırma yapınız.

2.Petro ve Asen’in kurduğu Bulgar Devleti’ne karşı imparatorluğun gösterdiği tepki üzerine bir değerlendirme yapınız.

231

Uygulama Soruları

1. Petro ve Asen tarafından kurulan yeni Bulgar Devleti zamanında Bizans İmparatorluğu’nun durumu hakkında bilgi veriniz?

2. Bulgar Hanı Kaloyan’ın imparatorluğa bakışı üzerine bir değerlendirme yapınız?

232

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

İmparator Manuel’in ölümünden sonra başa geçen halefleri imparatorluğu iyi yönetemedi. Andronikos Komnenos zamanı kaos ve kargaşanın yaşandığı, dışarıda Sırp ve Normanlarla mücadelenin olduğu bir dönemdi. Sırp Kralı Stephan Nemanya bu durumdan istifade ederek ülkesinin topraklarını doğu ve güneye doğru genişletirken hâkimiyetini Zeta’ya kadar uzattı.

1185’te Draç’a saldırarak Selanik’e yürüyen Norman Kralı II. Guillaume, Korfu, Kephallenia ve Zakynhos adalarını ele geçirdi. 15 Ağustos 1185’te karadan ve denizden kuşatılan Selanik 24 Ağustos 1185’te Normanların eline geçti. Fakat Normanlar İmparator Isaakios Angelos döneminde Selanik, Draç ve Korfu’yu terk etmek durumunda kaldı. Norman sorunu kısmen de olsa halledildi derken bu seferde 1185 yılı sonlarında Bulgarların isyan hareketi başladı. Petro ve Asen kardeşlerin başlattığı isyanı önlemek için imparatorluk uğraştı fakat hem Kumanların ve Sırpların Bulgarlara yardım etmesi hem de imparatorluğun başka sorunlarının olması yüzünden başarılı olamadı. İmparatorluk Balkan Dağları ile Tuna arasındaki toprakları bıraktı ve 1187 yılında Tırnova merkezli bağımsız bir Bulgar devleti teşekkül etti. Tırnova başpiskoposluğu oluşurken, Asen yeni piskoposun elinden çarlık tacını giydi. Bu şekilde Balkanlar bölgesinde Bizans hâkimiyetinin sona erdiği görüldü.

Dördüncü Haçlı Seferi sonucu 13 Nisan 1204 tarihinde İstanbul Haçlıların eline geçti. Ardından Batılılar Bizans topraklarını aralarında paylaşmaya başladı. Bizans ileri gelenleri de Haçlılar tarafından işgal edilmemiş bölgelere giderek oralarda devletçikler kurdu. III. Aleksios Angelos’un damatlarından birisi olan Theodoros Laskaris İznik Bizans Devleti’ni oluştururken, II. Isaakios ve III. Aleksios’un kuzenleri Mikhail Angelos Epiros Devleti’ni kurdu. Andronikos Komnenos’un torunları Aleksios ve David’in ise Trabzon’da siyasi oluşum meydana getirdikleri ifade edilmekteydi.

233

Bölüm Soruları

1-1185 yılında Draç’a saldırarak Korfu, Kephallenia ve Zakynhos’u ele geçiren aşağıdakilerden hangisidir? a-Geyza b-Bohemund c-Roger Borsa d-II. Guillaume e-Robert Guiskard

2-1185 yılında Petro ve Asen liderliğinde imparatorluğa karşı isyan eden kavim aşağıdakilerden hangisidir? a-Normanlar b-Lombardlar c-Bulgarlar d-Sırplar e-Hırvatlar

3-Petro ve Asen’e imparatorluğa karşı isyan hareketinde yardım eden kavim aşağıdakilerden hangisidir? a-Peçenekler b-Oğuzlar c-Sırplar d-Ruslar e-Kumanlar

4-Aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? a-1187 yılında Tırnova merkezli Bulgar Devleti’nin kurulması b-İmparatorluğun Bulgar Devleti’ni hemen tanıması c-Sırpların Bulgarları desteklemesi d-İmparatorluğun devlet kurulduktan sonra Bulgarlara karşı harekete geçmesi e-Asen’in Bulgar devleti kurulduktan sonra çar olarak taç giymesi 234

5-Üçüncü Haçlı Seferi’ne katılan ve Balkan topraklarından geçerek yoluna devam eden imparator aşağıdakilerden hangisidir? a-Friedrich Barbarossa b-Konrad c-Heinrich d-Louis e-Philippe

6-Sırbistan’ın resmi olarak tanınması hangi imparator döneminde gerçekleşti? a-Andronikos Komnenos b-III. Aleksios Angelos c-II. Isaakios Angelos d-I. Aleksios Komnenos e-Ioannes Komnenos

7-İmparator Isaakios Angelos ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez? a-Bulgar Devleti’nin onun zamanında kurulması b-Sırplarla mücadele etmesi c-Bulgarlara yenilmesi d-Andronikos Komnenos’tan sonra tahta çıkması e-Dördüncü Haçlı Seferi’nin onun döneminde gerçekleşmesi

8-İmparator III. Aleksios Angelos dönemi ile ilgili aşağıdakilerden hangisi doğrudur? a-Normanların Balkan topraklarını ele geçirmesi b-Bulgarlarla mücadele etmesi c-Peçeneklerle uğraşması d-Friedrich Barbarossa ile anlaşması e-Bulgar Devleti’nin kurulması

235

9-Dördüncü Haçlı Seferi’nin hedefinin İstanbul’a çevrilmesinde aşağıdakilerden hangisi etkili olmuştur? a-Isaakios Angelos b-Manuel Komnenos c-III. Aleksios Angelos d-IV. Aleksios Angelos e-Mikhail Angelos

10-İstanbul Haçlılar tarafından hangi tarihte zabtedilmiştir? a-13 Nisan 1204 b-17 Temmuz 1203 c-19 Ağustos 1203 d-24 Haziran 1203 e-13 Eylül 1201

CEVAPLAR

1-D, 2-C, 3-E, 4-B, 5-A, 6-C, 7-E, 8-B, 9-D, 10-A

236

14.DÖRDÜNCÜ HAÇLI SEFERİ SONRASI BALKANLAR

237

Bu Bölümde Neler Öğreneceğiz?

14.1. Dördüncü Haçlı Seferi Sonrası İmparatorluk ve Balkanlar

238

Bölüm Hakkında İlgi Oluşturan Sorular

1. İstanbul’un Haçlılardan geri alınışı nasıl olmuştur, anlatınız?

2. İstanbul’a Bizans İmparatorluğu’nun yeniden sahip olması Avrupa’yı nasıl etkilemiştir?

239

Bölümde Hedeflenen Kazanımlar ve Kazanım Yöntemleri

Konu Kazanım Kazanımın nasıl elde edileceği veya geliştirileceği Dördüncü Haçlı Seferi Dördüncü Haçlı Seferi’nden Sebep – sonuç ilişkisi kurma Sonrası İmparatorluk ve sonra imparatorluğun Kronolojik düşünme Balkanlar Balkanlardaki durumunu Tarihsel analiz ve yorum öğrenebilmek Tarihsel sorgulamaya dayalı araştırma Anlatım

240

Anahtar Kavramlar

Niğbolu Savaşı:25 Eylül 1396’da Yıldırım Bayezıd komutasındaki Osmanlı güçleri ile Haçlılar arasında olmuş Türklerin mutlak zaferiyle sona ermiştir.

241

Giriş

Dördüncü Haçlı Seferi’nden sonra imparatorluğun, Sırp, Macar ve Osmanlıların Balkanlardaki durumu üzerinde durulmakta ayrıca Haçlı idaresindeki imparatorluk toprakları hakkında bilgi verilmektedir.

242

14.1.Dördüncü Haçlı Seferi Sonrası İmparatorluk ve Balkanlar

Dördüncü Haçlı Seferi sonrası yapılan paylaşımların ardından Haçlılar İstanbul, Yunanistan, Selanik ve Peloponnes’te hüküm sürmeye başladı. Trakya bölgesindeki Bizans halkı ilk başlarda Haçlıların bu davranışlarını ve devlet kurmalarını kendi gelecekleri ve kaybettiklerini düşündükleri haklarını geri alma adına hoşgörü ile karşılamışlardı. Fakat batılıların gerçek yüzünü görünce böyle olmadığını anladılar ve İstanbul İmparatoru Baudouin’e ait Dimetoka ile Venedik’e bağlı Edirne ve başka şehirlerde kısa süre sonra isyana giriştiler. Hatta Bulgar Çarı Kaloyan’dan da yardım istediler. 1205 Nisan ayında Kaloyan’ın Kuman ve Bulgarlardan oluşan askerlerinin de desteği ile yapılan savaşı Haçlılar kaybederken imparatorları Baudouin’in de esir düşmesini önleyemediler. Tırnova’ya esir olarak götürülen Baudouin’in yerine geçen kardeşi Henri (1206-1216), işin ciddiyetini anladığından Trakya bölgesindeki Bizans halkına iyi davranmaya çalışarak bölgedeki Haçlı hâkimiyetini güçlendirmek için uğraştı. Bu esnada Kaloyan’ın ölümü de çabalarını destekledi. Ancak bu durum Henri’nin 1216 yılında hayatını kaybetmesinden sonra değişti ve İstanbul Haçlı devletinde zayıflama görüldü. İznik Bizans devleti ise güç ve nüfuz kazanmaya başladı. Hatta bu süreçte Sırp Kralı I. Stephan Nemenya’nın oğlu Sava’nın Sırp Kilisesi’nin bağlı olduğu Okhrida başpiskoposluğunu bırakıp İznik’e yöneldiği ve 1219 yılında Sırbistan’ın bağımsız başpiskoposu sıfatıyla İznik patriği tarafından taçlandırıldığı tespit edildi.

Mikhail Angelos (1204-1215) yönetimindeki Epiros Devleti ise Draç’tan Korinthos bölgesine kadar olan kısma hâkim olmuş ve Arta’yı merkez kabul ederek siyasi güce kavuşmuştu. Üstelik Selanik yönetimine, Venedik ve Slavlara karşı önemli bir güç olarak belirmişti. Bu süreçte Venedik’e ait olduğu söylenen Draç ve Korfu’yı ele geçirirken Okhrida’yi de işgal etmişti. Bu yükseliş Mikhail’in kardeşi Theodoros’un (1215-1230) 1215’te başa geçmesiyle daha da hızlandı. Theodoros’un yaptığı en önemli işlerden biri İstanbul Haçlı İmparatoru Henri’nin ölümünden sonra yerine geçen Pierre de Courtenay’i İstanbul’a giderken Draç’ta yakalayarak esir etmesiydi. Bu yüzden Pierre ömrünü hapishane de geçirmek durumunda kaldı ve yerine eşi Iolande, onun 1219’daki ölümü sonrası da oğlu Robert geçti. Theodoros bundan sonra hedefini Boniface de Montferrand’ın payına düşmüş olan Selanik’e çevirerek 1224 yılında şehri ele geçirip Haçlı yönetimine son verdi. Böylece Epiros devleti, Theodoros sayesinde Teselya ve Makedonya’nın büyük bir kısmını ele geçirerek Adriyatik’ten Ege sahillerine kadar sınırlarını genişletmiş oldu. En büyük hedefi İstanbul’u alarak yeniden Bizans İmparatorluğu’nu tesis etmekti. Bu güçlenmeye bağlı olarak Theodoros’un kendisini imparator ilan etmesi İznik Bizans devleti ile rekabete giriştiğinin de 243

göstergesiydi. Nitekim bu rekabet kısa süre sonra İznik’in başına geçen Theodoros Laskaris’in damadı III. Ioannes Vatatzes zamanında (1222-1254) mücadeleye dönüştü.

İstanbul İmparatoru Robert’in ölümü ve yerine çocuk yaşta bulunan kardeşi Baudouin’in geçmesi Epiros Devleti ile Bulgarları çok heyecanlandırdı. Ancak İstanbul’daki Haçlı ileri gelenleri Bizans tehdidine karşı Bulgar Kralı II. Ivan Asen’e (1218-1241) yönetimin verilmesinde bir sakınca görmemekteydi. Fakat Epiros İmparatoru Theodoros buna şiddetle karşı çıkarak Bulgarlara savaş açtı. İki taraf arasında 1230 baharında Meriç Nehri kenarında yapılan savaşı Theodoros ağır bir yenilgi alarak kaybetti. Üstelik esir düşerek gözlerine mil çekildi ve devleti onun yokluğunda çözülme belirtileri göstermeye başladı. Kardeşi Manuel’in yerine geçmesi bile Epiros’u kurtaramadı ve Trakya, Makedonya ve Arnavutluk’un büyük bir kısmı Bulgar Çarı II. Asen’in eline geçti. Böylece Asen, Edirne’den Draç’a kadar geniş bir alanda hâkimiyet kurmuş oldu.

Bilindiği üzere XII. yüzyıl sonunda Stephan Nemenya (1166-1196) idaresinde Zeta, Rascia ve Niş’te hâkimiyet kurarak bağımsızlığını ilan eden Sırbistan, I. Stephan Nemanya’nın oğlu II. Stephan döneminde (1196-1227) Balkan siyasetinde önemli rol oynayarak Bulgar, Macar ve Haçlılara karşı önemli savaşlar yaptı. 1217’de papanın elinden taç giyen Stephan, İznik Ortodoks kilisesiyle iyi ilişkiler kurarak 1219’da Sırbistan için bağımsız bir başpiskoposluk oluşturdu. Stephan’ın 1227’de ölümünden sonra siyasi sorunların yaşandığı Sırbistan ancak Stephan’ın oğlu I. Stephan Uroş’un (1243-1276) devlet yönetimine geçmesiyle düzeldi. Bu dönemde ticaretin gelişimi ve madenlerin işletilmesi ile ekonomi canlanma gösterdi. Kral II. Stephan Uroş Milutin (1282-1321) zamanında ise Sırplar Draç ve kuzey Makedonya’yı alarak Balkanların en güçlü devleti haline geldi. Ancak onun 1321’de ölümü ülkede sorunlara yol açsa da yönetimin başına geçen oğlu III. Stephan Uroş (1321- 1331), Bizans İmparatorluğu’nda devam eden İmparator II. Andronikos ile torunu III. Andronikos arasındaki mücadelede II. Andronikos’un yanında yer alma bahanesiyle Makedonya’da sınırlarını genişletmeyi başardı.

İstanbul’da yaşanan taht değişikliği sonucu devlet ismen Kudüs Kralı olan Jean de Brienne ile idare edildi. Bu siyasi değişim İznik Bizans Devleti ile Bulgarları birbirine yaklaştırdı ve müşterek olarak İstanbul’u ele geçirme düşüncesi oluştu. Hatta bu müttefiklik sürecinde Bulgarların Roma Kilisesi’nden ayrılarak tekrar Ortodoks kiliseye döndükleri ifade edilmekteydi. Karadan ve denizden kuşatılarak alınması beklenen İstanbul son anda Asen’in taraf değiştirip Haçlıların yanında yer almasıyla zabt edilemedi. Hatta Asen hem İstanbul’dan 244

hem de Kumanlardan aldığı destek ile İznik’e ait olan Çorlu’yu kuşattı. Fakat başına gelen felâketler yüzünden kuşatmayı sürdüremeyerek İznik İmparatoru Vatatzes ile 1237 yılında anlaşmayı uygun gördü.

II. Asen’in 1241’deki ölümünden sonra başlayan Moğol saldırıları ile Bulgar devleti büyük zarara uğradı ve Balkan hâkimiyetinin bittiği görüldü. Çünkü halefleri yönetim hususunda başarılı olamadıkları gibi, Moğollar da Polonya, Silezya, Bohemya, Moravya, Macaristan, Bulgaristan ve Tuna bölgesini işgal etmiş, Balkanlara zarar vermişti. Slavlara ait bölgeleri harap eden Moğollar Bulgarları vergi ödemek zorunda bırakırken, aynı zamanda topraklarının bir kısmını ele geçirmişlerdi.

Moğolların bölgeden ayrılmasından sonra İznik hükümdarı III. Ioannes Vatatzes hâkimiyet alanını Trakya ve Makedonya’ya kadar genişleterek Epiros, Arnavutluk ve 1246 yılında Selanik’i ele geçirdi. Artık Balkanlarda söz sahibi olmaya başlamıştı. Onun 1254’te ölümünden sonra yerine oğlu II. Theodoros Laskaris geçti (1254-1258). İznik Bizans Devleti’nin kültürel olarak ön plana çıktığı bu dönemde Bulgarlar, yeni çarları II. Mikhail Asen (1246-1256) ile tekrar ortaya çıkmaya başladılarsa da bu uzun soluklu olmadı. Belgrad ve Braniçevo’yu Macarlara, Makedonya ve civarı ise İznik’e verildi. Bu dönemde İznik devleti, Draç’ı ele geçirdi. Epiros Bizans Devleti ile yakınlaşma sağlansa da uzun süreli olmadı ve iki taraf arasında 1257’den itibaren yine sorunlar baş gösterdi.

1258 yılında II. Theodoros hayatını kaybedince yerini çocuk yaştaki oğlu IV. Ioannes aldı. Bu yaştaki bir çocuğun devleti yönetmesi mümkün olmayacağından bir naip seçilmesi gerekmekteydi. Bizans ileri gelenlerinden VIII. Mikhail Palaiologos kanlı bir girişim sonucu IV. Ioannes’in naibi kısa süre sonrada müşterek imparatoru oldu. Bu dönemde Alman İmparatoru II. Friedrich’in oğlu ve aynı zamanda Sicilya Kralı olan Manfred İznik Bizans Devleti’ne düşmanlık beslemeye başladı. 1258’de Epiros sahilleri ve Korfu’yu, ardından Draç, Avlona ve Butrinto’yu işgal eden Manfred İznik’e karşı Epiros hükümdarı II. Mikhail ile anlaşmaktan da geri kalmadı. Bu ittifaka Akhaia hükümdarı Guillaume Villehardouin ile Sırplarda katıldı. VIII. Mikhail, Kuman ve Selçuklulardan aldığı yardımla bu birlikteliği 1259 yılı sonbaharında Pelegonia’da yenilgiye uğrattı. Guillaume Villehardouin’ın esir düştüğü savaşta Epiros devleti büyük darbe alırken Sırplarda Makedonya’yı boşaltmak durumunda kaldı.

İstanbul, 25 Temmuz 1261’de Bulgar sınırını kontrol etmek için bölgeye giden imparatorluk ordu komutanı Aleksios Strategopulos tarafından ele geçirildi. Komutan hiçbir 245

direniş görmeden şehre sahip olmuştu. II. Baudouin ve Haçlıların kaçtığı şehre VIII. Mikhail 15 Ağustos 1261’de girdi ve patrik tarafından Ayasofya’da taçlandırıldı. Aynı sıralarda oğlu Andronikos’ta halef ilan edildi. İznik İmparatoru IV. Ioannes hiçbir hak elde edemediği gibi VIII. Mikhail’in emri ile gözleri kör edildi. Bu dönemde başta Venedik ve Cenova imparatorluk sularında hâkimiyetlerini sürdürürken, Balkanların kuzeyinde Bulgarlar ve Sırplar varlıklarını devam ettirmekteydi. Bizans’ın ise Balkan hâkimiyeti neredeyse hiç kalmamıştı.

VIII. Mikhail 1262’de Ankhialos ve Mesembria’yı ardından Filibe’yi ele geçirerek hâkimiyet alanını Bulgaristan’a kadar genişletti. 1264’te Epiros yöneticisi II. Mikhail, imparatorun yüksek hâkimiyetini kabullenmek durumunda kaldı. İmparator 1265’te Venedik’e ardından Cenova’ya büyük imtiyazlar tanıdı.

İstanbul’un yeniden Bizans’ın eline geçmesi ve Haçlı hâkimiyetinin bitmesi Batı’yı ayağa kaldırdı. Bizans’a karşı kin ve nefret yeniden başladı. Hatta Provence Kontu Charles d’Anjou Bizans’ı ele geçirerek İstanbul’da yeniden bir Haçlı İmparatorluğu’nun kurulmasını istemekteydi. Bunun için Charles, Papa IV. Clemens’in (1265-1268) desteğini alarak 27 Mayıs 1267’de Viterbo’da eski Haçlı imparatoru II. Baudouin ile Bizans’ın bölüşülmesini içeren bir antlaşma imzaladı ve ardından hâkimiyet alanını genişletmeye çalıştı. Sırp kralı ve Bulgar çarı da onu destekleyeceklerini belirtti. Charles, Mora, Tesalya ve Arnavutluk’a hâkim olurken, İmparator VIII. Mikhail iki kilisenin birleştirileceği sözünü vererek batıdan destek aramaktaydı. Charles, 1280 yılında tahta geçen Papa IV. Martinus (1281-1285) ile emellerine daha çok yaklaşma imkânı bulabildi. Çünkü Papa tüm gücünü Charles için kullanıyordu. Charles d’Anjou, Papa’dan aldığı bu güçle eski Haçlı imparatoru olan II. Baudouin’in oğlu Philippe ile bir araya geldi. Bu ikiliye Venedik’te dahil oldu ve aralarında Temmuz 1281’de bir antlaşma yapıldı. Antlaşmanın özü Palaiologoslu bir hanedan tarafından güç kullanılarak zapt edilen Roma İmparatorluğu’nun yeniden diriltilmesi idi. Bu esnada Charles’ın oluşturduğu ittifak genişlemekte ve Balkan devletleri de ona katılmaktaydı. Charles ile anlaşma içerisinde hareket eden Teselya hükümdarı Ioannes ve Sırp Kralı II. Stephan Uroş Milutin Makedonya’ya saldırdı. Milutin, Üsküp şehrini ele geçirirken Bulgar çarı Terter de ittifaka katıldı. İmparatorluk bu güç durumdan VIII. Mikhail’in çabalarıyla kurtuldu. 31 Mart 1282’de Palermo’da Anjou hâkimiyetine karşı bir isyan çıktı ve çok kanlı geçen bu ayaklanma sonunda Charles ve hâkimiyetine son verildi. Ancak Charles’ın bu girişimi imparatorluğu derinden etkilemiş ve özellikle Balkanlar bölgesi ağır bir buhran geçirmişti.

246

İmparator II. Andronikos zamanında (1282-1328) Sırplar gittikçe güçlenerek imparatorluğa karşı gelmeye başladı. Bizans, Charles de Anjou yüzünden Balkanlarda hâkimiyetini kaybetmişken başka bir güç olarak Osmanlılar imparatorluk için yeni bir sorun olarak belirdi. Sırp hükümdarı Milutin Üsküp’ü imparatorluktan geri alırken Makedonya’ya saldırılarda bulundu ve Balkanlarda güçlü bir konuma geldi. İmparatorluk karşı koymaya çalışsa da başarılı olamadı ve sonuçta Andronikos Sırplarla anlaşma yapmayı uygun gördü. İki taraf arasında 1299 yılında yapılan anlaşma sayesinde Sırplar üzerinde imparatorluğun nüfuzu artmaya başladı ve hatta ilerleyen dönemlerde Sırp devleti kültürel olarak da Bizans’ın tesiri altında kaldı.

Bulgarlar 1300 yılından itibaren Theodor Svetoslav idaresinde toparlanarak Bizans aleyhine faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardı. Ankhilaos ve Mesembria’yı işgal eden Bulgarların bu bölgelerdeki hâkimiyeti imparatorluk tarafından tanındı. Bu dönemde Epiros Bizans devleti sona erdi.

II. Andronikos’un oğlu IX. Mikhail 1320 yılında ölünce imparator,h içbir zaman anlaşamayacağı torunu Andronikos’u halefi olarak belirledi. III. Andronikos’un yanında onu destekleyen Ioannes Kantekuzenos bulunmaktaydı. II. Andronikos İstanbul ile geri kalan Bizans topraklarını, III. Andronikos ise Trakya ile Makedonya’nın bazı bölgelerini alarak ülke toprakları aralarında paylaştı. Bu dönemde Osmanlı Türklerinin ilerlemeleri söz konusuydu ve Orhan Gazi 1326 yılında Bursa’yı ele geçirerek burayı kendine başkent yapmıştı. III. Andronikos dedesini 1328’de bertaraf ettikten sonra tek başına imparator oldu (1328-1341). En büyük yardımcısı şüphesiz Ioannes Kantekuzenos’tu. İmparatorluk her ne kadar Sırplara karşı Bulgarlarla birlikte hareket etmiş olsa da müttefikinin 28 Haziran 1330 yılında Köstendil civarında Sırplara yenilmesine hiçbir şey yapamadı. Üstelik Sırbistan’a güneyden girmeye başlayan imparatorluk ordusu geri çekilmek durumunda kaldı. Bulgar Çarı Mikhail Şişman’ın öldüğü bu savaş Balkanların kaderini belirleyen önemli bir gelişme olarak kayıtlara geçti. Zira Sırp hâkimiyetinin temeli bu savaş ile atılmış oldu ve Sırplar bundan sonra yeni kralları IV. Stephan Duşan (1331-1355) ile Balkanlara yayılma ve genişleme kaydetti. Yeni kral Bizans düşmanı olarak ortaya çıktı ve imparatorluk bir anlaşma yapmak suretiyle onu durdurabildi. Sırplar, 1334 yılında yapılan anlaşma ile Okhrida, Prilep ve Strumica’yı elinde tutmayı başardı. Yine bu dönemde Epiros ve Teselya imparatorluğun hâkimiyeti altına girse de Sırp Kralı Duşan’ın faaliyetleri sonucu kaybedildi. Kral, Arnavutluk’u da alarak gücüne güç kattı. Adriyatik’ten Ege’ye kadar çok geniş bir alana

247

hâkim oldu. Bundan sonra imparatorluğun iç işlerine karışacak ve Bizans’ın yerine müstakil bir Sırp İmparatorluğu kurmak için uğraşacaktı. Her ne kadar donanması olmadığı için çaresizlik yaşasa da Venedik’ten yardım alma ümidi bu hayalini canlı tutmaktaydı. Ancak Venedik güçlü bir Sırp devleti yerine Bizans’ın yanında yer almayı tercih etti. Bu süreçte Duşan’ın bir zamanlar kendilerine ait iken daha sonra Bosna’nın eline geçmiş olan Zakhlumia bölgesini ele geçiremediği bilinmekte, Macarlar ile de şimdilik barış içinde savunmada kaldığı görülmekteydi. Bulgarlar ise Balkan siyasetinde zayıf kalmaya başlamışlardı.

III. Andronikos 1341 yılında ölünce, yerine oğlu V. Ioannes geçti. Ancak 9 yaşında bir çocuk olduğu için ülkeyi yönetemeyeceğinden niyabeti üzerine Ioannes Kantakuzenos aldı. Fakat İmparatoriçe Anna de Savoyen’in aralarında bulunduğu muhalif kitle Kantakuzenos’un başkentte bulunmadığı bir anda ona darbe girişiminde bulundu. Kantakuzenos’un tüm mal varlığı yağmalanırken, dostları da hapse atıldı. Bu yüzden imparatorlukta başlayan iç sorunlar yüzünden Kantakuzenos kendisini Ekim 1341’de imparator ilan etti ve ardından da rivayete göre Sırp Kralı Duşan’dan yardım istedi. Kendi çıkarlarına yarar sağlayacağını ümit eden ve imparatorluğun iç işlerine karışmak isteyen kral bu yardım teklifini kabul etti. Fakat daha sonra Kantakuzenos’un Duşan ile arası açıldı. Bundan sonra Kantakuzenos Aydın emiri Umur’dan sonrasında da Orhan Gazi’den yardım aldı. Orhan Gazi ile gerçekten kuvvetli bir müttefike kavuştu ve kızı Theodora’yı eş olarak ona verdi. 1347’de İstanbul’da imparator olan Kantekuzenos’a karşı V. Ioannes Sırp ve Bulgarlardan yardım istedi. Duşan,V. Ioannes’e 7000 asker gönderirken, Orhan Bey de Kantakuzenos’a 10 bin asker yolladı. 1352 yılında Dimetoka’da Kantakuzenos ve Orhan bey’in birlikleri ile V. Ioannes ile Duşan’ın birlikleri karşılaştı ve kazanan taraf Türklerin desteğini alan Kantakuzenos oldu. Türkler bu yardımların karşılığı olarak Cinbi (Çimpe) Kalesini alırken, Orhan Gazi’nin oğlu Süleymanpaşa Bolayır’ı ele geçirdi. Ardından Anadolu’dan getirdiği Türkleri güneye ve batıya akın yapmakla görevlendiren Süleymanpaşa 1354’te Gelibolu’yu zaptetti. Böylece Osmanlının Balkan fetihleri başlamış oldu. Sırp Kralı bu savaş ile Türkleri yakından tanıma fırsatı elde etmiş ve Türklere karşı bir Haçlı Seferi düzenlenmesi hususunda Papa VI. Innocentios’a başvurmuştu. Ayrıca V. Ioannes’e yardımı sebebiyle Arnavutluk, Teselya ve Epiros bölgesini ele geçirmişti.

Kantakuzenos’u bertaraf ederek tek başına imparator olmayı başaran V. Ioannes ilk iş olarak Türklere karşı union’u yani İstanbul ve Roma Kiliseleri’nin birleşmesini gündeme getirdi. Ama Papa VI. Innocentios buna önem vermedi. Bu dönemde Osmanlılar 1359 yılında

248

ilk kez İstanbul surları önünde göründü. 1361’de Dimetoka’yı ele geçiren Türkler, sonrasında Edirne’ye hâkim oldu.

Sırp Kralı Duşan’ın ölümünden sonra yerine oğlu V. Stefan Uroş geçti (1346-1371). Ancak onun zamanında devletin zayıflayarak bölünmeye başladığı görüldü. Uroş’un amcası Symeon kendisini Sırp Kralı ilan ederek başa geçmeyi istese de bunu gerçekleştiremedi. Bununla birlikte 1359’dan başlayarak Epiros ve Teselya’da müstakil bir yönetim sürdü. Makedonya’da jupan Vukasin, Prizren, Üsküp ve Okhrida da hâkimiyet sağlayarak 1365’te kendini kral ilan etti. Sürekli el değiştiren Arnavutluk ise Venedik ve Napoli kralının hükmü altında idare edildi. Balkanların değişik bölgelerinde de çok küçük mahalli yönetimler varlıklarını bir müddet devam ettirdi. Mesela Zeta’da Balsa ailesi gibi.

Hırvatistan ve Bosna Krallığı bu dönemlerde Macaristan’a bağlı görünüyorlardı. Hırvatistan, Doğu ve Batı Roma’nın etkisi altında kaldığı için ülkede Roma ve Ortodoks Kiliseleri’ni destekleyen iki grup bulunmaktaydı. Zvonimir’in (1075-1089) hükümdarlığı döneminde Roma Kilisesi’ne bağlılık kabul edildi ve bu nedenle Hırvatistan, Avrupa’nın tesiri altında Katolik olarak yoluna devam etti. Hırvatistan’ın bağımsızlığı Zvonimir’in ölümüyle tehlikeye girdi. Çünkü Macar Kralı I. Ladislas taht iddiasında bulunmaya başladı. Aynı zamanda Hırvat Kralı olarak taç giyen ilk Macar yöneticisi de Kral Koloman (1095- 1116) oldu. Hırvatistan bu haliyle Macarlarla birleşmiş gibi görünse de bu durum ilerleyen dönemlerde tartışmalara yol açtı. Hırvat ileri gelenleri bu birlikteliğin ortak bir kral vasıtasıyla eşit taraflar arasında uzlaşılan bir mutabakata dayandığını belirterek açıklama yapmaya çalıştılar. Macarlar, Hırvatların bu görüşünü kabul etmedi ve Hırvatistan sonraları Macar Krallığı içinde çok özel bir statü kazanarak geniş haklara sahip oldu. Böylece Hırvatistan, Macaristan’dan bağımsız hale getirilmiş oldu. Stephan Tvrtko (1353-1391) ile oluşumunu tamamlayan Bosna Krallığı zaman içinde genişleme kaydetti. 1382’de Macar Kralı Layoş’un ölümünden sonra Bosna Kralı Tvrtko, Sırbistan’dan bile toprak alarak hâkimiyet alanını genişletmeyi uygun görmüş hatta Dalmaçya ve Hırvatistan’ı da işgal etmişti. Ancak Bosna Krallığı Tvrtko’nun ölümüyle çözülme sürecine girdi. Bulgarlar ise Çar Ivan Aleksandr zamanında Bulgaristan, Dobruca ve Vidin şeklinde üç birim halinde idare edilmeye başlandı. Bu süreçte imparatorluğun elinde Selanik, Mora, Epiros’un bir kısmı ile Doğu Trakya kaldı.

Türklerin Eylül 1371 yılında Sırplara karşı kazandığı Çirmen zaferi Makedonya kapılarını onlara açmıştı. İmparatorluk ve Bulgarlarda Türklerin gücünü kabul etmek durumunda kalmışlardı. Türkler artık Balkanların yeni hâkimleri olma yolundaydı. Nitekim 249

1383’te Serez’i, 1385 Sofya, 1386 Niş ve 1387’de Selanik’i ele geçirerek büyük bir başarıya daha imza attılar. Bu durum Balkan halklarını Türklere karşı bir ittifak oluşturmaya itti. Sırpların başını çektiği bu ittifaka Arnavutluk, Bosna, Hırvatistan ve Bulgaristan dahil oldu. Osmanlı Sultanı I. Murad (1362-1389) büyük bir orduyla harekete geçti. 1389 yılında yapılan I. Kosova Savaşı ile müttefik güce darbe indirdi. Bu savaş Sırbistan’ın Türklerin eline geçmesini sağlarken, ayrıca imparatorluğun Balkan bölgesi ile irtibatının da kopmasını gerçekleştirdi ve Türk hâkimiyeti tüm Balkan Yarımadası’na yayıldı. Bu savaş esnasında Sultan I. Murad şehit düşmüş ve yerine oğlu Yıldırım Bayezıt (1389-1403) geçmişti.

İmparator V. Ioannes’in 1391 yılındaki ölümü üzerine yerine oğlu II. Manuel geçti (1391-1425). Bu dönemde Yıldırım Bayezıt 1391 yılında İstanbul’u kuşattı ancak Manuel’in vergi ödemeyi kabul etmesi ve İstanbul’da bir Türk mahallesi kurulmasını onaylamasıyla kuşatmayı kaldırdı. Osmanlı’nın süratle ilerlemesi Batı dünyasını yeni bir haçlı seferine sevk etti. Türklerin Balkanlardaki ilerleyişini durdurmak, güç durumda bulunan Macaristan’a yardım etmek ve bu sayede Avrupa’nın huzur ve güvenliğini sağlamak için harekete geçen Avrupa, Haçlı ruhuyla hareket edip İstanbul üzerinden Kudüs’e ulaşmayı hedefledi. Zaten Niğbolu Savaşı, Avrupa’nın Doğu Hristiyan dünyasıyla birlikte Türkleri hedef alan ilk ciddi askeri seferiydi. Sefer Macar Kralı Sigismund’un çabaları ile gerçekleşmekle birlikte Fransa, İngiltere, Papalık, Burgundiya, Orleans ve Lancaster dükleri ile İtalyan denizci devletleri, Rodos şövalyeleri destekleme kararı aldı. Ordunun ağırlık gücünü Macarlar oluşturmaktaydı. Yıldırım Bayezıd, 1394’te Tuna bölgesinde fetihlere girişmiş Silistre ve ardından Niğbolu’yu ele geçirerek başta Macarlar olmak üzere Batı dünyası için ciddi tehdit olmaya başlamıştı. Batıdaki gelişmeleri Macarlarla savaşı sürerken öğrenen Yıldırım Bayezıd hemen ordusu ile birlikte Niğbolu’ya doğru harekete geçerek 24 Eylül 1396’da ordugâhını kurdu. Savaş ertesi gün Haçlı ordularının saldırısıyla başladı. 25 Eylül 1396’da gerçekleşen Niğbolu Savaşı Yıldırım Bayezıd’ın zaferiyle sonuçlandı. Bu savaş sonucu Haçlı ruhu çok büyük bir darbe alırken, Osmanlının Tuna hâkimiyeti sağlamlaştı ve Balkanlardaki durumu da güç kazandı.

1423’de Türkler, Güney Yunanistan’a girerken, Mora’nın batısına akında bulundu. 1423’de Selanik’i almak isteseler de İmparator II. Manuel’in oğlu Andronikos Venediklilere verdi. Ancak şehir 1430 yılında Türklerin eline geçti. İmparator Manuel’in 1425’de ölümü ile yerine oğlu VIII. Ioannes tahta çıktı (1425-1448). Bu süreçte imparatorluk neredeyse sadece İstanbul ve civarına hükmeden bir görünüm arzetmekteydi. Türkler karşısında zor durumda

250

olan İmparator Ioannes, selefleri gibi union’u gündeme getirdi. Bu sayede batıdan yardım almayı istemekteydi.

1448 yılı Ekim ayında VIII. Ioannes ölünce yerine XI. Konstantinos Dragazes geçti. Bu esnada Osmanlı Devleti’nde de II. Murad vefat etmiş ve yerine oğlu II. Mehmed tahta çıkmıştı (1451-1481). Genç Sultan var gücüyle İstanbul’u almak için çalışmalara başladı ve 29 Mayıs 1453’te İstanbul’u ele geçirerek çok büyük bir başarı sağladı. Böylece 1000 yıldan fazla hüküm süren Bizans İmparatorluğu sona ererken, “Şehirler Kraliçesi” olarak imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul, bundan sonra aynı görevini bir başka imparatorluğa Osmanlı’ya yapmaya devam edecekti.

Bizans İmparatorluğu yüzyıllar süren hâkimiyeti boyunca Balkanlar bölgesinde varlığını sürdürmeye çalıştı. Bu yönetimine Türkler ve Slavlar müdahil olsa da imparatorluk onların sürekli bölgede kalamayacağını düşünerek yaklaştı ve sadece siyasi ve askeri olarak değil, kültürel ve dini olarak da bölgede nüfuzunu muhafaza etmeye çalıştı. Ancak Hunlarla başlayan Avar, Bulgar, Peçenek, Kuman ve Osmanlı ile devam eden Türk akınları imparatorluğu en çok düşündüren ve uğraştıran sorunlar arasında hep ön sıralarda yer aldı.

251

Uygulamalar

1. Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda ilerlemesi Avrupa’yı nasıl etkiledi, tartışınız.

2. Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda ilerlemesi sırasında Avrupa’nın siyasi durumu nasıldı, araştırınız.

252

Uygulama Soruları

1. Osmanlıların Balkanlara geçmesi hususunda bir değerlendirme yapınız? 2. Osmanlıların Balkanlara geçtiği sırada bölgenin durumu nasıldı, belirtiniz?

253

Bu Bölümde Ne Öğrendik Özeti

Dördüncü Haçlı Seferi sonrası yapılan paylaşımın ardından Haçlılar, İstanbul, Yunanistan, Selanik ve Pelopones’te hüküm sürmeye başladı. 1205 yılı Nisan ayında Bulgar Çarı Kaloyan’ın Kuman ve Bulgarlardan oluşan askerlerine yenilen İstanbul Haçlı İmparatoru Baudouin esir düştü. Halefleri de yeterince devlete sahip çıkamadıkları için 1216 yılından sonra İstanbul’da zayıflama görüldü. Aynı dönemlerde İznik Bizans devleti ise güç ve nüfuz kazanmaya başladı. Hatta bu süreçte Sırp Kralı Stephan Nemenya’nın oğlu Sava’nın Sırp Kilisesi’nin bağlı olduğu Okhrida başpiskoposluğunu bırakıp İznik’e yöneldiği ve 1219 yılında Sırbistan’ın bağımsız başpiskoposu sıfatıyla İznik patriği tarafından taçlandırıldığı tespit edildi.

Mikhail Angelos (1204-1215) yönetimindeki Epiros Devleti ise Draç’tan Korinthos bölgesine kadar olan kısma hâkim olmuş ve Arta’yı merkez kabul ederek siyasi güce kavuşmuştu. Üstelik Selanik yönetimine, Venedik ve Slavlara karşı önemli bir güç olarak belirmişti. Bu yükseliş Mikhail’in kardeşi Theodoros’un 1215’te başa geçmesiyle daha da hızlandı. Epiros devleti, Theodoros sayesinde Teselya ve Makedonya’ya kadar genişlemiş oldu. Bu güçlenmeye bağlı olarak Theodoros’un kendisini imparator ilan etmesi İznik Bizans devleti ile rekabete giriştiğinin de göstergesiydi. Nitekim bu rekabet kısa süre sonra İznik’in başına geçen Theodoros Laskaris’in damadı III. Ioannes Vatatzes zamanında mücadeleye dönüştü.

İstanbul, 25 Temmuz 1261’de Bulgar sınırını kontrol etmek için bölgeye giden imparatorluk ordu komutanı Aleksios Strategopulos tarafından ele geçirildi. Komutan hiçbir direniş görmeden şehre sahip olmuştu. II. Baudouin ve Haçlıların kaçtığı şehre VIII. Mikhail 15 Ağustos 1261’de girdi ve patrik tarafından Ayasofya’da taçlandırıldı.

254

Bölüm Soruları

1-Dördüncü Haçlı Seferi sonrası paylaşımda Haçlıların elinde bulunmayan yer aşağıdakilerden hangisidir? a-İznik b-İstanbul c-Selanik d-Peloponnes e-Yunanistan

2-Epiros Bizans Devleti’nin ilk yöneticisi aşağıdakilerden hangisidir? a-Aleksios Angelos b-Theodoros Laskaris c-Mikhail Angelos d-Baudouin e-Boniface de Montferrand

3-Epiros Devleti ile mücadelesi sonrasında Trakya, Makedonya ve Arnavutluk’un büyük bir kısmını ele geçirerek oldukça geniş bir alanda hüküm süren Bulgar çarı aşağıdakilerden hangisidir? a-Kaloyan b-Petro c-Asen d-II. Ivan Asen e-Stephan Nemenya

4-II. Ivan Asen’in ölümünden sonra Bulgarların zayıflamasında etkili olan olay aşağıdakilerden hangisidir? a-Haçlıların gelmesi b-Peçeneklerin güçlenmesi c-Sırpların faaliyetleri d-İznik İmparatorluğu’nun çabaları

255

e-Moğolların Balkanları istilası

5-1246 yılında Selanik’i ele geçirerek hâkimiyetini Trakya ve Makedonya’ya kadar genişleten İznik Bizans imparatoru aşağıdakilerden hangisidir? a-VIII. Mikhail Palaiologos b-IV. Ioannes c-Andronikos d-III. Ioannes Vatatzes e-II. Theodoros Laskaris

6-1258 yılında Korfu, Draç, Avlona ve Epiros sahillerini işgal eden aşağıdakilerden hangisidir? a-II. Friedrich b-Manfred c-II. Baudouin d-VIII. Mikhail e-II. Mikhail Asen

7-İstanbul’un Haçlılardan alınması sonrası şehre girerek imparator olarak taçlandırılan aşağıdakilerden hangisidir? a-Manuel Komnenos b-VIII. Mikhail Palaiologos c-II. Aleksios Komnenos d-Ioannes Kantekuzenos e-Theodoros Laskaris

8-İmparator VIII. Mikhail’in imtiyazlar verdiği devlet aşağıdakilerden hangisidir? a-Sicilya b-Pisa c-Cenova d-Amalfi e-Peçenekler

256

9-Provence Kontu Charles d’Anjou’ya Bizans İmparatorluğu’na yönelik ele geçirme plânlarında destek verenler arasında aşağıdakilerden hangisi bulunmaktadır? a-Papa IV. Clemens b-Friedrich Barbarossa c-VII. Louis d-Papa II. Urbanus e-Papa III. Innocentius

10-Osmanlı Türklerinin kazandığı Çirmen Savaşı’nın önemi aşağıdakilerden hangisinde doğru verilmemiştir. a-Sırplara karşı kazanılması b-Makedonya kapılarının açılması c-Türklerin Balkanların yeni hâkimleri olduğunu göstermesi d-İmparatorluk ve Bulgarların Türklerin gücünü kabul etmesi e-Sırplarla yapılan son savaş olması

CEVAPLAR.

1-A, 2-C, 3-D, 4-E, 5-D, 6-B, 7-B, 8-C, 9-A, 10-E.

257

KAYNAKÇA

A.Ahmetbeyoğlu, Avrupa Hun İmparatorluğu, 2001.

______, “Attila’nın Oğlu Dengizik’in Devleti İhya Mücadelesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi, 2(Aralık 2012), C. XXVII, s. 301-314.

O. Akşit, Roma İmparatorluk Tarihi, İstanbul 1985.

Altan, E: İkinci Haçlı Seferi (1147-1148), Ankara 2003. M. Angold, The 1025-1204, London 1984.

______, A Byzantine Goverment in Exile Goverment and Society Under the Laskarids of (1204-1461), Oxford 1975.

Anna Komnena, Aleksiad, İng. trc. E. Dawes, The , Cambridge, Ontario 2000, Türkçe trc. Bilge Umar, Anna Kommena. Alexiad, İstanbul 1996. S. Atlan, Roma Tarihi’nin Ana Hatları, İstanbul 1970.

A. Bailly, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc. Haluk Şaman, İstanbul 2006.

F.Barisic; “Le Siége De Par Les Avares et Les Slaves En 626”, Byzantion, C. XXIV (1954), s. 378 vd.

F. Başar, “Niğbolu Meydan Muharebesi ve Haçlı Seferleri Tarihindeki Yeri”, Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüze Haçlı Ruhu Semineri, Bildiriler, İstanbul 1998, s. 117-132.

N. Baydur, İmparator Iulianus, İstanbul 1999.

N. Baynes, “The Date of the Avar Suprise”, BZ, XXI(1912), s. 110 vd.

Brand, C: Byzantium Confronts the West, 1180-1204, Cambridge-Massachusetts 1968.

______, “The Turkish element in Byzantium, eleventh-twelfth centuries”, DOP, 43(1989), s. 1-25.

P.Brown, Geç Antikçağda Roma ve Bizans Dünyası, trc. Turhan Kaçar, İstanbul 2000.

R. Browning, Byzantium and Bulgaria, London 1975.

J. B. Bury, History of the Later Roman Empire, New-York 1958.

Cate, J. L: “The Crusade of 1101”, A History of the Crusades, yay. K. Setton, 6 c, The University of Wisconsin Press, Madison-Milwaukee- London 1969, I, s. 343-367. 258

F.Chalandon,Essai sur le Régne d’Alexis I er Comnéne (1081-1118), Paris 1900.

______, Jean II Comnéne (1118-1143) et Manuel I Comnéne, ( 1143-1180), Paris 1912. Chronicon Paschale, 284-628, trc. Michael Whitby-Mary Whitby, Liverpool 1989.

The Chronicle of John, Bishop of Nikiu, İng. trc. R.H. Charles, Oxford 1916.

K. Demirci, “Hristiyanlık”, DİA, XVII, 332 vd.

I. Demirkent, “14. Yüzyıla Kadar Balkan Yarımadasında Bizans Hâkimiyeti”, Bizans Tarihi Yazıları, İstanbul 2005, s. 17-30.

______, “1082-1302 Yılları Arasında Bizans-Batı İlişkilerine Kısa Bir Bakış”, Bizans Tarihi Yazıları, İstanbul 2005, s. 97-119.

______, Türkiye Selçuklu Hükümdarı Sultan I. Kılıç Arslan, Ankara 1996.

______, “1101 Yılı Haçlı Seferleri”, Prof. Dr. Fikret Işıltan’a 80. Doğum Yılı Armağanı, İstanbul 1995, s. 17-56. C. Diehl, Bizans İmparatorluğu Tarihi, trc.A. Göke Bozkurt, İstanbul 2006.

F. Eckhart, Macaristan Tarihi, trc. İ. Kafesoğlu, Ankara 1949. F. Emecen, “Niğbolu Savaşı”, DİA, XXXIII, 89-92.

G. Feher, Bulgar Türkleri Tarihi, Ankara 1984.

J. Haldon, Bizans Tarih Atlası, trc. Ali Özdamar, İstanbul 2007.

E.Herak, “Avarlar: Etnik Yaradılış ve Tarihlerine Bir Bakış”, Türkler, C. II, s. 641-657.

Ioannes Kinnamos, Historia. Türkçe trc. I. Demirkent, Ioannes Kinnamos’un Historia’sı (1118-1176), Ankara 2001. Ioannes Malalas, The Chronicle of John Malalas, İng. trc. E. Jeffreys, M. Jeffreys, R. Scott, Melbourne 1986.

Ioannes Zonaras, Tarihlerin Özeti, trc. Bilge Umar, İstanbul 2008.

H. İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, Balkanlar, İstanbul 1993, s. 9-32.

259

B. İplikçioğlu, Helen ve Roma Tarihinin Anahatları, İstanbul 2007.

B. Jelevich, Balkan Tarihi I, İstanbul 2009. T. Kaçar, Geç Antikçağ’da Hristiyanlık, İstanbul 2009.

______, “The Parting of the Ways: The East and the West at the Council of Serdica A.D. 343”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, C. 19, s. 139-151.

İ. Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul 1988.

______“XII. Asra Kadar İstanbul’un Türkler Tarafından Muhasaraları”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, İstanbul 1957, III, s. 7.

______, Türk-Bulgar’ların Tarih ve Kültürüne Kısa Bir Bakış”, Güney-Doğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, sy. 10-11, s. 91-122.

O. Karatay, “Avar Hâkimiyeti ve Balkanların Slavlaşması”, Balkanlar El Kitabı, Ankara 2013, 2.bsk, s. 91-98.

K. Karpat, “Balkanlar”, DİA, V, 25-32.

A. Kayapınar, “Bulgarların Balkanlara Göçü ve Tuna Bulgar Devleti”, Balkanlar El Kitabı, ed. Bilgehan A. Gökdağ-Osman Karatay, Ankara 2013, I, s. 109-131.

______, “İkinci Bulgar Krallığı”, Balkanlar El Kitabı, ed. Bilgehan A. Gökdağ-Osman Karatay, Ankara 2013, I, s. 231-250.

L. Kayapınar, “Bizans’ın Hâkimiyet sağlama Dönemi: II. Basileios’tan IV. Haçlı Seferi’ne”, Balkanlar El Kitabı, ed. Bilgehan A. Gökdağ-Osman Karatay, Ankara 2013, I, s.215-230.

A-L. Kayapınar, “Ortaçağ’da Sırplar ve Devletleri”, Balkanlar El Kitabı, ed. Bilgehan A. Gökdağ-Osman Karatay, Ankara 2013, I, s. 133-142.

C. Kelly, Attila.Hunlar ve Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü, trc. T. Kaçar, İstanbul 2011.

Konstantinos Porphyrogennetos, De Administrando Imperio, yay. G. Moravcsik, İng. trc. R.H.H. Jenkins, Washington 1967.

A.N. Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 2002.

______, Peçenek Tarihi, Ankara 1936.

______, Rusya Tarihi, Başlangıçtan 1917’ye Kadar, Ankara 1948. 260

B. Küçüksipahioğlu, “Osmanlı Öncesi İstanbul Tarihi”, Akademik Araştırmalar Dergisi,

İstanbul 2010, I, s. 1-15.

______,“İstanbul Nasıl Başkent oldu?”, Popüler Tarih, 54(Şubat 2005), s. 18-23. ______,“Hristiyan Dünyasında İlk Ayrılıklar”, Popüler Tarih, 58(Haziran 2005), s. 34-40.

______,“Bizans’ın Kültürlü İmparatoru: VII. Konstantinos Porphyrogennetos (913-959)”, Toplumsal Tarih, 148(Nisan 2006), s. 84 vd. ______, “IX-X. Yüzyıllarda Bizans-Rus İlişkileri ve Kiev Prensesi Olga’nın Hristiyanlığı Kabulüne Dair Bazı Görüşler”, Kafkas Dosyası, İstanbul, 2006, s. 1 vd.

______, “İstanbul’un Lâtinler Tarafından İşgali”, 2005-2006 Fatih Sempozyumu I-II Tebliğler, İstanbul 2007,s. 126-135.

______, “Sicilya ve Napoli Kralı Charles d’Anjou’nun 1261’den Sonra Bizans’ı Zapt Etme Girişimi”, Sosyoloji Yıllığı- (Tarihte Doğu-Batı Çatışması) Semavi Eyice’ye Saygı,İstanbul, 2005, s. 306-311.

______, “Bizans İmparatorluğu ve İstanbul, Kültürler Başkenti İstanbul, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, ed. Fahameddin Başar, İstanbul 2010,s. 40-53. İstanbul in Byzantine Period, Capital of Cultures İstanbul, İstanbul 2010, s. 38-51.

______, “Bizans’ın Karanlık Günleri: İmparator Phokas Dönemi (602-610)”, Prof. Dr. Işın Demirkent’e Armağan, İstanbul 2008, s. 189-195.

______,“Ankhialos Savaşı’nın Sonuna Kadar Bizans-Bulgar İlişkileri”, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 14(2008), s. 209-226.

______,“IV-VII. Yüzyıllarda İstanbul’da Doğal Afetler”, Afetlerin Gölgesinde

İstanbul, ed. Sait Öztürk, İstanbul 2009, s. 15-42. ______, “Bizans İmparatoru Iustinianos Döneminde (527-565) İstanbul”, Tarih İçinde İstanbul Uluslararası Sempozyumu, 11-17 Aralık 2010, Bildiriler, İstanbul 2011, s. 157 vd.

261

______,“Emevilerin İstanbul’u Kuşatmaları Esnasında Bizans İmparatorluğu’nun Durumu”, Beşinci Uluslar Arası Ortadoğu Semineri, İslamiyetin Doğuşundan Osmanlı İdaresine Kadar Orta Doğu (Şam 2-4 Kasım 2010), Bildiriler, Elazığ 2012, s. 77-87.

______, Trablus Haçlı Kontluğu (1109-1187), İstanbul 2007. A. Laiou, Constantinople and the Latins the Foreign Policy of Andronicus II 1282-1328, Cambridge, Massachusetts 1972.

M.V. Levtchenko, Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, trc. Maide Selen, İstanbul 1999.

P. Magdalino, The Empire of 1143-1180, Cambridge 1993. C. Mango, Bizans. Yeni Roma İmparatorluğu, trc. G. Ç. Güven, İstanbul 2011.

Mikhail Attaleiates, Tarih, trc. Bilge Umar, İstanbul 2008.

Mikhail Psellos, Khronographia, Türkçe trc. I. Demirkent, Ankara 1992.

G. Moravcsik, Byzantium and Magyars, Amsterdam 1970. D. M. Nicol, Bizans ve Venedik, Türkçe trc. G. Ç. Güven, İstanbul 2000.

Nikephoros, Patriarch of Constantinople, Short History, İng. trc. C. Mango, Washington D. C. 1990.

Niketas Khoniates, Historia, Türkçe trc. F. Işıltan, Ioannes ve Manuel Komnenos Devirleri, Ankara 1995;trc. I. Demirkent, Niketas Khoniates’in Historia’sı (1195-1206), İstanbul 2004.

Odo de Deuil, De Profectione Ludovici VII in orientem, nşr. ve trc. V.G. Berry, The Journey of Louis VII to the East, New York 1948. G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Ankara 1991.

Y. Örnek, II. Constantius Dönemi Dini ve Siyasi Olaylar, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Balıkesir 2013.

R.Özey, “Balkanların Coğrafi Yapısı”, Balkanlar El Kitabı, ed. Bilgehan A. Gökdağ-Osman Karatay, Ankara 2013, I, s. 25 vd.

Prokopios, Bizans’ın Gizli Tarihi, Türkçe trc. O. Duru, İstanbul 2001.

Priskos, Grek Seyyahı Priskos (V.Asır)’a Göre Avrupa Hunları, trc. A. Ahmetbeyoğlu,

İstanbul 1995. 262

D. E. Queller-T.F. Madden, The Fourth Crusade, Philadelphia 2000.

J. Riley-Smith, The Crusades. A Short History, London 1987.

Robert de Clari, İstanbul’un Zaptı (1204), Türkçe trc. B. Akyavaş, Ankara 1994.

S. Runciman, A History of the First Bulgarian Empire, London 1930.

______, Haçlı Seferleri Tarihi, trc. F. Işıltan, 3 c, 2 bsk, Ankara 1989-1992.

______, The Emperor Romanus Lecapenus and His Reign, Cambridge 1929.

Sayar, M, “Geç Antik Devir”, Doğu Batı, 49(2009), s. 235-261.

P. Stephen, Byzantium’s Balkan Frontier a Political Study of the Northern , 900- 1204, Cambridge 2000.

A. Stratos, Byzantium in the Seventh Century, trc. M. Ogilvie-Grant, Amsterdam 1968.

A. Stratos, “The Avar’s Attack on Byzantium in the year 626”, BF, II(1967), s. 370 vd.

G. Schlumberger, L’épopée byzantine á la fin du X e siécle, Paris 1896.

O. Tekin, Helen ve Roma Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayını, Eskişehir 2011. Theophanes, Chronographia, İng. trc.The Chronicle of Theophanes Confessor A.D. 284-813, trc. Cyril Mango-Roger Scoth, New York 1997.

E.A. Thompson, A History of Attila and the Huns, Oxford 1948.

W. Treadgold, A History of the Byzantine State and Society, California 1997.

O. Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 3 bsk, İstanbul 1993. P. Vaczy, “Avrupa’da Hunlar”, Hunlar ve Tanrıların Kırbacı Attila, hazırlayan, G. Nemeth, trc. T. Demirkan, İstanbul 1996.

A.A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Türkçe trc. A. Müfit Mansel, Ankara 1943, I.

______, The Russian Attack on Constantinople in 860,Cambridge, Massachusetts, 1946.

G. Villehardouin, Konstantinopolis’te Haçlılar, Türkçe trc. A. Berktay, İstanbul 2001.

A.B. Yalçın, Bizans Büyük Saray Yapıları ve Kurumları, (Basılmamış Doktora Tezi), İstanbul 2000. M.U. Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, Ankara 2007. 263

______, “Kiez Knezliği Dönemi Rus Kaynaklarında İstanbul”,İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul, ed. Feridun M. Emecen, İstanbul 2010, s. 175-203.

V. N. Zlatarsky, “Kurum Han”, trc. M. T. Acaroğlu, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, 10-11(1983), s. 125-146.

Zosimus, New History, trc. Ronald T. Ridley, Canberra 1982.

264